You are on page 1of 420

Milliyet

ın okurlarına armağanıdır
Milliyet Mil yet iyet M ye)
Milliyet Mil yet ye t M ye
Milliyet Mil yet ye t M
Milliyet Mil yet yet M
Milliyet Mil yet yet M
Milliyet Mil yet yet M ye
Milliyet Mil yet yet M ye
Milliyet Mil yet iıiet M ae
Mil iyet Mil yet yet M ye
Mil iyet Mil yet ye t M
Mil iyet Mil yet ye t M
Mil iyet Mil yet yet M y*
Mil iyet Mil yet yet M ye;
Mil iyet Mil yet yet M ye
Mil iyet Mil yet yet M s*
Mil iyet Mil yet yet M ye
Mil iyet Mil yet yet M «e
Mil iyet Mil yet yet Mi ye
Mil iyet Mil yet ye t M ye
Mil iyet Mil yet yet M ye
Mil iyet Mil yet ye t M yet
Mil iyet Mil yet yet M yet
Mil iyet Mil yet yet M yel
Mil iyet Mil yet yet M yel
Mil iyet Mil yet yet M yel
ÖNSÖZ
Oğuz Türklerinin Bozokiar kolundan Günhan boyuna bağlı Kayı aşireti, Söğüt ve Domaniç
taraflarına geldiği zaman, başlarında Gündüzalp oğlu Ertuğrul (Erdukrul) Bey bulunuyordu. O’-
nun oğlu olup adını kurduğu devlete veren Osman Bey, babası gibi Selçuklu Devleti’nin bir
Uç Beyi’ydi (1281). Bu aşirete, daha Ertuğrul Bey zamanında (1231) Söğüt kışlık, Domaniç yaz­
lık yurt olarak verilmişti. Böylece XIII. yüzyılın son dörtte biri içinde doğmuş bulunan Osmanlı
B eyliği’nin ilk başkenti, hatta ilk şehri, bu küçük Söğüt kasabasıydı.
Bugünkü Bilecik iline bağlı bir ilçe merkezi olan bu yerin eski Türk kaynaklarında “Söğütçük”
adıyla geçtiği ve Ortaçağlar’dan başlayarak bir yerleşim merkezi olarak mevcut bulunduğu bi­
linmektedir. Ertuğrul Gazi’nin türbesi de bu ilçede bulunmaktadır.
Doğu Roma - Bizans İmparatorluğunun başkenti İstanbul, 1204 yılında IV. Haç Ordusu ta­
rafından ele geçirilip bir Latin-Katolik İmparatorluğu kurulunca, İznik’te Laskarisler bir prens­
lik kurmuş ve Bizans Hanedanı Paleologoslar’dan Mikhael, bu küçük devleti entrika ile ele ge­
çirdikten sonra, 1261’de İstanbul’u geri alarak, Bizans Devleti’ni ihya etmişti. Bu sırada Ku­
zeybatı Anadolu’da bulunan ve Osmanlılarca Tekfur (*) diye anılan şehir ve kale sahibi Rum
Beyleri, İznik Devleti’ne bağlıydı ve varlıklarıyla istilâlara karşı güçlü bir savunma gücü oluş­
turuyorlardı. Esasen Latin İmparatorluğu nüfuzunun Batı Anadolu’ya yayılamamasının en önemli
etkeni de onların bu durumuydu.
Paleologoslar’ın 1261 yılında İstanbul’u tekrar ele geçirip Latin İmparatorluğu’na son ver­
melerinden sonra ve özellikle merkezden malî ve gerektiğinde askerî yardım göremez hale gel­
meleri üzerine bu Tekfurlar zamanla imparatorun egemenliğini yalnız ismen tanıyan, ancak
onlardan emir almayan, her türlü davranışlarında serbest derebeylikleri olmuşlardı. Ancak, mer­
kezle olan bağları gevşedikçe güçleri de azalmış ve müşterek bir savunma sistemi oluştur­
maktan da çıkmışlardı.
Genç, dinamik, yayılma gücü ve hevesi bulunan Osmanlı Beyliği'nin ilk avını, en zayıfların­
dan başlamak üzere, bu Tekfurların oluşturması doğal ve mukadderdi. Nitekim, OsmanlIların
ilk tarihi olayı demek olan ilk askeri hareketi, 1284 tarihinde İnegöl Tekfuru ile Ermeni Derben­
di çatışmasıdır. Ertesi yıl veya bir yıl daha sonra İnegöl’ün 12 km. uzağında, Emirdağı etekle­
rinde bulunan Kuluca Hisar'm bir gece baskını ile ele geçirilm esi ise OsmanlIların ilk fethidir.
Bunu, 1288 yılında Eskişehir yöresinde ve Porsuk Suyu üzerinde bulunan Karaca Hisar’ın fet­
hi izler. 1298 yılında ise Bilecik, Yarhisar ve İnegöl alınmış, bu suretle Osmanlı Beyliği birçok
şehirleri olan bir devlet haline gelmişti.
Bundan sonra 1300 yılında Yenişehir’in fethi ile Osmanlı toprakları İznik Gölü’nün güney
kıyılarına ulaşmış ve burası Osmanlı Devleti’nin Söğüt’den sonra ikinci başkenti olmuştur. An­
cak, bu genç devlet hâlâ bir metropol arayışı içindeydi ve buna Bursa adaydı. Nitekim, 1326
yılına kadar OsmanlIlar Kuzeybatı Anadolu’da 24 yerleşik yer ele geçirdikleri halde, ancak Bur-
sa’nın fethi üzerine başkent buraya nakledilmiş ve Edirne’nin fethine kadar —kısa bir ara ile —
başkent olarak kalmıştır.
OsmanlIlar, öbür Türkler gibi, sahip oldukları yerlerde kurdukları dini ve sosyal müessese-
lerie buralara kendi damgalarını vurmuşlardır.
Söğüt’de Ertuğrul Gazi’ye ait olduğu bilinen —sonradan temeline kadar değişip
yenilenmiş — tek kubbeli ve tek minareli kare planda bir cami vardı. Şehrin 2 km. kuzeyinde
ve Bilecik yolu üzerinde bulunan Ertuğrul Gazi Türbesi, kurşun kaplama kubbeli ve tuğla du­
varlı olup birçok onarım görmüştür. Söğüt’de Orhan Gazi tarafından da bir cami yapılmışsa
da bundan günümüzde h içbir iz mevcut değildir. Çelebi Sultan Mehmed’in yaptırdığı camiden
özgün bölüm olarak ise yalnız minaresi günümüze gelmiş, kalan bölümü tamamen çağdaştır.
OsmanlIlar, aldıkları yerlerdeki kiliselerin en büyüğünü camie çevirir, öbürlerini Hıristiyan
uyruklarına bırakırlardı. Nitekim, 1331 yılında İznik alındığı zaman, Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın
uluhiyetini ve teslis akidesini resmen tespit ve tescil eden İznik Konseyi toplantısının 19 Ha­
ziran 325 tarihinde açılışının yapıldığı Aya Sofya K ilisesi’ni (* *) camie çeviren Orhan Gazi, bu­
na b ir medrese eklemiş ve yaptırdığı imaretin açılışında muhtaçlara kendi eliyle çorba dağıt­
mıştı (***). İznik, fethinden sonra —kısa bir süre de olsa— Osmanlı Devleti’ne başkentlik et­
miştir.
Orhan Bey, Osmanlı Devleti’nin önceki başkenti Yenişehir’de de —bugün ancak bir mina­
resi ilk durumda bulunan ve Ulu Cami diye anılan— bir cami yaptırmıştır. Bursa ise, bilindiği
gibi, Türkler tarafından camiler, medreseler, imaretler, saraylar, türbeler ile donatılmıştır. Bir­
çok şehzadeden başka, Fatih’e kadar gelen bütün padişahlar burada gömülüdür. İstanbul’da
gömülen ilk padişah ise, yine bilindiği gibi, bu şehrin fatihi olan Sultan II. Mehmed’dir.
Türkler, aldıkları şehirleri dinî ve diğer sosyal müesseselerle donattıkları gibi, rasyonel bir
imar ve iskân politikasıyla gittikçe büyüyen ye kalabalıklaşan şehirler haline getirmişlerdir.
Bu, Bursa’dan sonra başkent olan Edirne ve İstanbul için olduğu gibi Rumeli ve Anadolu’da
alınıp İmparatorluğa katılan Belgrad, Bosna, Sofya, Budin, Üsküp, Manastır, Selanik, Ankara,
Kütahya, Aydın, Erzurum, Konya, Kastamonu, İzmir, Amasya, Sivas, Kayseri, Tokat, Malatya,
Bağdat, Halep, Şam, İskenderiye, Kahire vb. için de öyle olmuştur. Elde mevcut ve devlet ar­
şivlerinde saklanan Osmanlı İmparatorluğu'na ait arazi ve nüfus tahrir defterleriyle mahallî kadı
sicillerinin incelenmesinden, İmparatorluğa katılan bütün yerleşik yerlerde nüfusun ve buna
koşut olarak her türlü rantın hızla arttığı, dinî ve diğer sosyal müesseselerin yaygınlaştığı, ti­
carî faaliyetin yoğunlaştığı, refah düzeyinin yükseldiği anlaşılmaktadır. Sırbistan, Macaristan,
Mora vb. gibi nüfusunun büyük çoğunluğunu Hıristiyanların oluşturmakta devam ettiği yer­
lerde bile, büyük şehirlerde Türk nüfusunun, Türk ve İslâm kültürünün hâkim bulunması ve
bu durumun bu şehirlerin Osmanlı coğrafyasından silinmesine kadar sürmesi dikkat çekici
b ir olgudur ve bu olgu bu şehirlere, onlar kaybedilene kadar —hatta bazılarına kaybedildikten
hayli zaman sonra da— süren birer Türk şehri hüviyeti kazandırmıştır. Balkanlar’da, hâlâ sayı­
sı milyonla ölçülen bir Türk - İslâm varlığı mevcutsa bu, yüzyıllar boyu Türk hüviyetiyle yaşa­
mış şehirlerin bulunmuş olmasının sonucudur. Şunu da unutmamak gerekir ki, Makedonya,
Tesalya, Epir, Bulgaristan vb. bölgeler, I. Murad devrinden başlayarak b ilin çli ve sistem li b ir
biçimde Anadolu’dan getirtilen " Göçer Evli” ler, yani Yörük aşiretleriyle iskân edilmiştir. Yani,
buralardaki Müslüman nüfusun kaynağı ihtidalar değil, iskânlardır.
Öte yandan Irak, Suriye ve Kuzey A frika’daki büyük şehirlerde de resmî ve hâkim dil, Türk-
çeydi. Bu gibi şehirlerde yaşayan yerleşik ve yerel halk, Türkçeyi b ilir ve konuşurdu. Yöresel
d iller ise, daha çok kasabalarda ve kırsal alanlarda hâkim durumdaydı. Bağdat, Basra, Halep,
Şam, İskenderiye, Kahire, Trablus, Bingazi, Cezayir, Tunus vb. bu şehirler arasında sayılabilir.
Mekke, Medine, San’a, Kudüs gibi şehirlerde de Türkçe konuşan pek çok kimse yaşıyordu.
Nitekim, Yavuz ve Kanuni devrinde yaşamış olan ve Deli Birader lâkabıyla anılan Bursalı şair
Gazâlî, ömrünün sonlarına doğru Mekke'ye gidip orada yerleşmiş, Türkçe olarak yazdığı şiir­
leri ve tatlı sohbetleri dolayısıyla burada şöhret ve dost sahibi olmuş ve ölene kadar burada
yaşamıştır. Bu olay da bize o devirde Türk d ili ve kültürünün Hicaz’ın büyük şehirlerinde asla
yabancılanmadığını göstermektedir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Türkler fetih yoluyla elde ettikleri şehirleri bir yandan
Türk nüfusunun iskânı, öbür yandan kurdukları cami, medrese, imaret, dârüşşifa vb. kültürel
ve sosyal müesseseler aracılığıyla hızla Türkleştirdikleri gibi, Türk fetihlerinin doğal ve gele­
neksel sonucu olarak rantın artması, ticarî faaliyetin yoğunlaşması, refah düzeyinin yüksel­
mesi ve çok âdil ve ekonomik gelişmeyi engellemeyen vergi sistemleri sayesinde bunların hızla
büyüyüp kalabalıklaşmasına sebep olmuşlardır. Saraylar, su yolları, kervansaraylar, kapalıçar-
şılar g ib i resmî imar faaliyetlerine, ekonomik durumu olumlu yönde gelişen halkın da gittikçe
daha geniş ölçüde katılmasıyla yeni yeni evler, konaklar, hanlar, hamamlar, mescitler, sıbyan
m ektepleri (ilkokullar), tekkeler vb. meydana getirmeleri, bu şehirlerin aradan yüz yıl geçme­
den çok geniş ölçüde daha bayındır duruma gelmelerini sağlamıştır.
Bunun en parlak ve tipik örneği ise, 1453 yılında fethedilip Osmanlı İmparatorluğu’nun so­
nuna kadar başkent olarak kalmış olan İstanbul’dur.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Osmanlı şehirlerinde, oralarda yaşayan çeşitli mez­
heplerdeki Hıristiyanlar ile Yahudi'lere ait mabet, okul, yetimhane ve bunun gibi dinî, kültürel
ve hayrî müesseselerin serbestçe varlığına tanık olmaktayız. Bu da, Osmanlı yönetimi sırasın­
da Türklerin gayrimüslim cemaatlerin dinî ve kültürel varlıklarının devamına izin vermedikleri­
nin ve onların bu gibi müesseselerini ortadan kaldırmış olduklarına dair sonradan ileri sürül­
müş maksatlı ve yersiz iddia ve propagandalarının doğru olmadığının en reddedilmez kanıtıdır.
“ Osmanlı Şehirleri” adını verdiğimiz ve MİLLİ SINIRLARIMIZ İÇİNDE BULUNANLAR ve MİL­
Lİ SINIRLARIMIZ DIŞINDA KALANLAR başlıklı iki bölüm halinde sunduğumuz bu eser, bir
zamanlar Osmanlı Devleti yönetim i altında bulunan şehirlerin siyasî, sosyal, ekonomik ve kül­
türel yaşamlarını gereğince ayrıntılı ve sağlam bildiğim iz kaynaklardan ve zengin bir resim hâ­
zinesinden yararlanılarak ele almaktadır.
Konuyu dağıtmamak için, Osmanlı İmparatorluğu sınırlarının en geniş olduğu çağda As­
ya, Afrika ve Avrupa Türkiye’sindeki şehirlerin genel anlamda tarih içindeki yerlerini ayrıntılı
belirtm ek yerine, sadece Osmanlı yönetimi sırasındaki gelişmelerini genel hatlarıyla vermeye
çalıştık. Böylece toplumumuza bir yenilik getirmiş sayılırsak m utluluk duyarız.
Pars TU Ğ LA CI

( ') Kelimenin aslı Ermenice “ Takavor” olup “ Taçlı" anlamındadır. Bunlar, imparatorluğa bağlı yöresel krallıklar gibiy­
diler.
( ' ' ) Resimlere tapma akidesini kabul eden konsey de 781 tarihinde burada toplanmıştır.
I ' " ) O sırada İznik’te bulunan öbür üç kiliseye dokunulmamış ve Rum cemaatine bırakılmıştır. Bunlar Kaimesis, Ayios
Tritanas kiliseleriyle adı tespit edilememiş olan diğer b ir kilisedir.
MİLLÎ SINIRLAR İÇİNDE
BULUNANLAR
lıçarşısı bulunuyordu. Şehrin çevresin­
ADANA (Eski adları: Antiokhe- (1083). Selçuklular Maveraünnehir ta­ de surlar yoktu.
raflarından gelen Oğuz boylarını ova­
ia ad Pyramos; Attanai, Adaneion, An-
ya yerleştirdiler. Gelen Türkler Selçuk­ Özellikle tarım alanında Âdana’da
tiokheia ad Sarum).
lularla birlikte Saimbeyli, Kayseri ve göze çarpan gelişme,Sadrazam Köp­
Çukurova tarihinin ilk devirlerin­
Maraş ile Antakya’ya yerleşen Erme­ rülü Mehmed Paşa ve oğulları zama­
den beri insanların yerleştikleri bir böl­
nilerle savaştılar. Önce Ani bölgesi ile nında hızlanmıştır. Fakat Köprülü’leri
ge olan Adana’ya ilk islâmi akın, 638
yılında Kumandan Halid bin Velid ta­ Kafkaslar’da yaşayan Ermenilerin bir izleyen tarihlerde imparatorluktaki ge­
rafından yapıldı. Ardından Ebu Ubeydbölümü Selçuk istilâsına karşı koya- rileme, ili de etkisine almakta gecik­
mayarak Prens Rupen yönetiminde medi. Adana Şer’i Mahkeme sicillerin­
ve Muaviye (648) onu izledi. 704 yılın­
güneye indiler. den, XVIII. yüzyılın ortasında salgın
da da il, İslâm devletine katıldı. Ancak,
Emevî - Abbasî çekişmesinden, Doğu Ramazanoğulları 1377-1517 yılları hastalıklara bulanmasıyla ekonomi ve
Roma (Bizans) yararlandı. Adana ve arasında merkezi Adana olmak üzere, tarımın tümüyle bir çıkmaza girdiği öğ­
çevresi kısa bir süre bunların eline bir beylik kurdular. Adını aşiret başka­ renilmektedir.
nı Yüreğir'in oğlu Ramazan Bey’den al­ Tarım alanındaki çöküntü ve buna
geçti. Halife Mansur zamanında burası
yeniden İslamların eline geçti. dıysa da, beyliğin gerçek kurucusu Şa- karşılık devlete verilecek vergiler,
habeddin Ahrneci Bey’dir. borçlar 1777-1786 yılları arasında ka­
Adana ve çevresinin Islâm Türk Pir Mansur’un Ramazanoğlu Bey- rışıklıklara yol açmış, böylece, devle­
grupları tarafından iskânı Abbasiler liği’nden kendi isteği ile ayrılmasından tin otoritesi zayıflamıştır. Nitekim,
devrinde başlar. Türkler büyük gruplar
sonra Adana, Halep Beylerbeyliği’ne 1787 yılında Payaslı Küçük Alioğlu
.halinde Horasan ve Türkeli’nden geti­bağlandı. Yavuz Sultan Selim’den son­ devlete başkaldırmış ve 1793’de ise
rilerek Çukurova’ya yerleştirildiler.ra ilden geçen ilk padişah Kanuni Sul­ Toroğlu Alibey Tarsus çevresinden
Bunlar uç beyleri olarak Araplarla bir­
tan Süleyman oldu. Kanunî 1536 yılın­ akıncılar gönderip Adana şehrini dört
likte BizanslIlara karşı savaşıp akınlar-
da ovada konaklamış, Misis ile Ceyhan ay yönetiminde tutmuştur.
da bulundular. M.S. 758 yılında Bizans
arasındaki yörede avlanmıştır. Bir ara devlete başkaldıran Mısır
imparatoru Konstantin 100 bin kişiyi Bağdat seferine çıkan IV. Murad, Valisi Kavalal; Mehmed Ali Paşa’nın
aşkın ordusuyla M isis’i almaya geldi.
1638 yılında Adana’dan geçmiş ve Va­ oğlu İbrahim Paşa tarafından işgal edi­
Türk mücahitleriyle karşılaştı. Bizans­
kıf Sarayı’nda misafir edilmiştir. Yeni­ lerek, 1833 yılında Kütahya Antlaşma­
lIların korkarak geri dönmesiyle Çuku­
çeri ocaklarını disipline sokarak kısa sın la Mısır’a verilmiş olan Adana, da­
rova Uç Beyi Horasanlı Yahya b. Ceb­ bir süre imparatorluğun duraklamasını ha sonra 1840 Londra Antlaşması'yta
rail, Adana ve Misis şehirlerini yeniönleyen Sultan Murad devrinde bölge tekrar OsmanlIlara geçti.
baştan onardı. ekonomisi yeniden düzelmeye başla­ İbrahim Paşa tarıma önem vermiş,
dı.
Halk hikâyelerinin kahramanı Bat­ ■işçi yevmiyelerini, yaşayışlarını yeni­
ta! Gazi’nin, bu devirlerde Çukurova’­ XVII. yüzyılın ikinci yarısında Ada­den düzenlemiştir. Kıbrıs’tan buğday,
da yaşadığı söylenir. na’dan geçmiş olan Evliya Çelebi arpa cinsleri ile Suriye ve Mısır’dan şe­
Çukurova’nın tam olarak Türklerin ker kamışını Adana’ya getirmiştir. Ge­
(1871), şehir hakkında oldukça geniş rileme devrinde, yönetimde görülen ak­
eline geçmesi, Abbasi Halifesi Man- bilgi verir. O sırada Adana’nın iki ka­ saklıklar yüzünden XIX. yüzyılın başın­
sur’un oğlıi Halife Mehdi devrinde pılı ve yedi kuleli, bir tarafı Seyhan ile, dan itibaren Çukurova’da yeniden yer
başlayıp .Harun Reşid ve onun oğlu öteki kenarı hendekler aracılığıyla ko­ yer derebeyler türemiş ve bunların ara­
Muhammed devrine rastlar. runan bir iç kalesi vardı. Şehir kalenin' sındaki çatışmalar halkın huzurunu ka­
1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra batı ve kuzey taraflarında uzanıyor, çırmıştır. Tarsus’ta Keloğlu Mehmed
Adana, Anadolu Türklerinin eline geç­ hepsi de kerpiçten olmak üzere 8 bin Ağa, KaraisalI’da Menemencioğulları,
ti. Melikşah devrinde ise, Çukurova 700 evi, beşi büyük olmak üzere 70 ca­ Kozan’da Kozanoğulları bölgesel de­
S e lçuklularının yöne tim in e girdi misi, 130 dükkânı, 17 hanı ve bir kapa- rebeylik kurmuşlardır.
Devrin padişahı, Derviş ve Cevded
Paşaların emrindeki İslâh Tümeni’ni
Çukurova’ya göndererek Ali Küçüko-
ğulları ve Kozanoğulları'nın derebey­
liklerine son vermiştir. 1865 yılından
itibaren göçebe aşiretlerin bir bölümü
Ceyhan, Osmaniye, Bahçe ve Kadirli
taraflarına zorla yerleştirildiler. Yerleş­
mek istemeyenlerin bir bölümü Suri­
ye’ye kadar gitti. Çukurova’ya yerleşen
halka devlet parasız toprak ve fidan da­
ğıtarak bunların tarımla uğraşmaları­
nı sağladı.
II. Mahmud devrinde başlayan ye­
ndik hareketleri, 1839’da Sultan Abdül-
mecid’in Tanzimat Fermanı’ndan son­
ra daha da çok artmıştır. 1856 Paris
Antlaşması ile başlayan Batılılaşma
arzusu Adana’da da kendini göster­
miştir. Bu arada çıkan ayaklanmaların
bir bölümü bastırılabilmiştîr. Ancak,
1856 Paris Antlaşması hükümlerince
ADANA: Acem Kahvehanesi.
dış devletlerden alınan borç para, ge­
reği gibi kullanılmamış, bu yüzden na kazasının 6 nahiye ve 391 köyü var­ ile Bulgur Madeni’nde altınlı gümüş
yurtta ve Adana’da yarattığı ferahlık dı. Nüfusu ise 93 bin 955’i bulmaktay­ yatakları çıkmıştır. Gülek Boğazı’nda
çok kısa sürmüştür. dı. 1842 yılından itibarenmadençıkartılma-
Osmanlı İmparatorluğu, 1878 Ber­ XVIII. yüzyıl sonunda Adana’daya başlanmış, Mısır Valisi Mehmed Ali
lin Kongresi’nden sonra hızla elinde­ meydana gelen taun hastalığından Paşa tarafından açılan bu madenin
ki toprakları kaybetmeye başladı. 14 dolayı çok sayıda kimsenin öldüğü, müdürlüğüne Polini adlı bir kişi atan­
Temmuz 1908 günü II. Meşrutiyet’ln pek çok kimsenin ailesini başka yer­ mış. Adana’ya bağlı Mıhlı adlı yerde çı­
İlânından bir yıl sonra 13 Nisan 1909’ lere götürdüğü, bu tarihlerde halkın karılan bakır madeninin işletilmesi
da Hınçak ve Taşnak Ermeni komite­ perişan ve yoksul düştüğü, bundan ya­ İbrahim Usta adlı birine verilm iştir
cileri yurdun birçok ilinde olduğu gibi rarlanan şehir esnafı ve zanaatkâriarın, (1882). 1819 yılında Karaisalıoğlu Dağ-
Adana’da da karışıklık çıkardılar. 31 köylülerin mallarını zorla alarak, değer­ ları’nda bol miktarda demir madeni bu­
Mart Olayı'nın hemen ikinci günü ya­ lerini vermeyip, kanunsuz birçok kâr lunmuştur (Haziran 1819).
pılan Ermeni ayaklanmasına halk “ Er­ eide ettikleri, Hazine-i Evrak’ta mevcut Evliya Çelebi “ Seyahatnamesi"n-
meni Patırdısı” der. Adana Ermeni 9 Ağustos 1785 tarihli bir belgeden öğ­ de, Adana’da 22 medrese (ortaokul),
ayaklanması XII. yüzyılda Çukurova’­ renilmektedir. 1829 yılında Tatarlar’ın 2 dârülhadis (lise), bir de dârülkura(//â-
buraya yerleştikleri, daha sonra No- hiyat Fakültesi) bulunduğundan söz
da hüküm süren Kilikya Ermeni Kral-
gay’ların geldikleri (1869) ve bu göç­ eder. Ziya Paşa ve Abidin Paşa’nın ça­
lığı’nı yeniden canlandırmak ve bu böl­
gede erkin bir yönetim kurmak ama­ menlere hükümetçe araziler verildiği lışmalarıyla Adana’da okul sayısı art­
cıyla yapılmıştır. Bu amaca erişebil­ görülmektedir. XIX. yüzyılın sonunda tırılmış ve Cumhuriyet’ten önce ilko­
vilayetin toplam nüfusu 403 bin 439'u kul sayısı 60’a, ortaokul sayısı 7’ye
mek için de Avrupa devletlerinin-dik­
katini çekebilecek her türlü çareye bulmaktaydı. ulaşmıştır.
başvuruyorlardı. Ancak bunu başara­ Adana’da Kaymakamlık, daha son­ XIX. yüzyıldan itibaren şehrin ba­
madılar. Adana Valisi Cemal Paşa, du­ ra Valiiik il merkezi içinde idi. Ayrıca yındır hale getirilmesine çalışılmış ve
ruma hâkim oldu. Memleket Tabipliği (1865), Telgraf Hat­ 1883 ve 1885 yılllarında bataklıklar ku­
OsmanlIlar döneminde ilk önce tı Merkezi (1869), Islahhane ve Hasta- rutulmuştur. Daha sonra Yumurtalık
Konya, (Malatya, Şam ve Halep vilayet­ hane (1873), Zabıta Dairesi (1877), Hü­ Limanı tem izletilm iş ve bu işlem için
lerine bağlı kalan Adana, 1 Aralık 1848 kümet Konağı (1877), yeni bir Telgraf­ Ispiraki Assani Efendi adlı kişiye im­
tarihinde vilayet merkezi oldu. Vilayet hane (1882 - 1883) kurulmuştur. tiyaz verilm iştir (1883). Şehrin su bas­
olmadan önce ilçe durumunda bulu­ kınlarından korunması için Seyha
nan Adana’nın Yakapınar (Misis) adlı Bugün Akdeniz Bölgesi’nin en Nehri kenarındaki sed inşa edilmiş
bir bucağı ve 95 köyü ile 56 mahallesi önemli beldesi ve Türkiye’nin dördün­ (1893), Seyhan Nehri üzerinde bulunan
vardı. Köylerin 68’i il merkez bucağı­ cü büyük şehri olan Adana ilinin 13 il­ on dört gözlü büyük taşköprü onarıl­
na ve 27'si Yakapınar bucağına bağlı­ çesi, 29 bucağı ve 23 belediyesi. 55 mış (1845), yine Seyhan Nehri üzerin­
dır. İlçe merkezlerinde 120 mahalle bu­ merkez mahalle muhtarlığı ile 730 köy deki bir başka köprünün 1864 yılında
lunmaktaydı. Ayrıca merkez ilçesinin muhtarlığı bulunmaktadır. onarımı yapılmıştır.
1871 tarihinde kurulmuş bir belediye­ Osmanlı döneminde Adana'da Adana ve çevresinde çeşitli çağla­
si vardı. devlet tarafından işletilen Bereketli ra ait kalıntılara rastlanır. Burada es­
XIX. yüzyılın son devirlerinde Ada­ Maden’deki gümüşlü kurşun madeni ki eserler arasında 1836 yılında Meh-
6
med Ali Paşa tarafından yıktırılıncaya rı, İstanbul’dan Anadolu’ya giden ve Milli mücadelede Yunanlılar tara­
kadar, batı tarafından şehre bakan bir Sapanca Gölü’nün kuzeyinden geçen fından işgal edilen (25 Mart 1921) şe­
tepe üzerinde, surları burçlarla dona­ büyük yol üzerinde kurulmuştur hir, aynı yıl 21 Haziran’da kurtarıldı.
tılm ış bir Bizans şatosu yer alırdı. Sakarya Nehri’nin önemli bir bölü­ Adapazarı, bugün Marmara bölge­
Adana’nın 1889 yılına göre modern mü, yüzyıllarca önce, o tarihlerde var sinde, Sakarya il merkezi olan şehir-
yapıları kapalıçarşılar, bedesten ve olmayan, Adapazarı’nın batısında ve
Tavuklar Köprüsü mevkiinde ayrılan
belediye binası mevcuttu. Adana’da
bir kolü da yalaşık şimdiki yatağında
son yüzyılda 18 cami, 37 medrese, 8
akmakta idi. Birinci kol, şimdi Beşköp-
tekke, 2 Ermeni kilisesi, 1 Latin kilise­
rü adı ile anılan eski Jüstinyen Köp-
si, 1 Protestan mabedi, 28 Türk ilko­
kulu, 1 Rüştiye mektebi, 2 Rum kız ve
rüsü’nün altında akmakta ve Sakarya’­ ADIYAMAN (Eski adı: Hısn-
nın bu iki kolu arasındaki kara parça­ Mansûr)
erkek okulu, bir Gregoryen Ermeni
okulu vardı. Adana’daki mevcut okul­ sı ve İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan Güneydoğu Anadolu’nun orta Fırat
lardan yedi adet iptidai mektebi (ilko­ şose üzerinde civar köylülerin toplan­ havzasında yer alan ve tarihi 6000 yıl
dıkları muvakkat bir pazar kurulmak­ evveline kadar uzanan Adıyaman’ın
kul) 1879 yılında yaptırılarak eğitime ta idi. Aynı yol üzerindeki İnler Köyü’-
başlanmıştır. Daha sonraları bu okul­ nde de kurulagelen bu pazarlar zaman­ sosyal yapısı Cumhuriyet dönemine
kadar kapalılık göstermiş ve çevre ile
lardan bir kısmı yatılı hale getirilm iş­ la sürekli bir içerik kazanarak, pazara
tir (1894). gereği kadar ilgi kuramamıştır. Şehir
gelen esnaf burada sürekli evler, dük­ merkezinde yer alan höyükte yapılan
Adana’da Osmanlı dönemi yapıla­ kânlar yapmak suretiyle yerleşmiş ve
yüzeysel araştırmalar, Adıyaman’daki
rından hâlâ ayakta duran şu eserler önce bir köy, sonra nahiye, bir kaza,
anılmaya değer: Ulu Cami Külliyesi ilk yerleşmelerin Kalkolitik Çağ’a ka­
büyük bir şehir ve nihayet bir vilayet dar gittiğini göstermektedir. Sırasıyla
(Ramazanoğlu Halil Bey tarafından merkezi meydana çıkmıştır.
1513’te inşasına başlanıp oğlu Pfrî H itit (M.Ö. 1900-200), Mitanni, Urartu,
Nitekim, Adapazarı’nda Tığcılar, Sami uyruklu Babil, Asur, İran Med ve
Mehmed Paşa tarafından 1541 yılında Semerciler, Hasırcılar, Tuzla, Çıracılar,
Pers, İskender, Kommagene (M.Ö. 69
tamamlanmıştır)\ Ramazanoğulları Papuççular adını taşıyan yerler önce
Türbesi, Ulu Cami’nin bitişiğinde - M.S. 72) yönetimlerinde bulunan şe­
bu sanat sahiplerinin yerleşmiş olduk­ hir, M.S. 324 yılından itibaren Bizans
olup, Ramazanoğlu ailesi için cami ile
ları yerlerde kurulmuş olup şehrin es­ İmparatorluğu yönetiminde kaldı. Bu
birlikte yaptırılmıştır (1541). Ulu Cami’­
ki bir adı da Tığcılar’dı. arada İslâm - Türk egemenliklerine de
nin doğusunda cami ile birlikte Ra­
Sultan Orhan zamanında Karamür­ giren şehir, sürekli olarak Bizans ve
mazanoğlu Pîrî Paşa tarafından med­ sel Alp, Akçakoca, Konuralp, Akyazı,
Arap egemenlikleri arasında el değiş­
rese yaptırılmıştır (1540). Abdullah Ha­ Hendek ve Karasu ile birlikte Adapa-
tirdi. 1065 yılında bir süre için doğu­
şan Ağa tarafından 1558 yılında yap­ zarı’nı da BizanslIlardan zap'tetmiştir. dan gelerek, güneye yerleşen Ermeni-
tırılan Haşan Kethüda Camii (Haşan lerin eline geçti ve Ortaçağ boyunca
Evliya Çelebi, “ Seyahatnamesi” nde,
Ağa Camii); Abdürrezzak Antaki tara­ Adapazarı’ndan söz etmemekte, Char­ önemli bir merkez oluşturdu. Daha
fından 1742 yılında yaptırılan Yeni Ca­ les Texier, "Küçük Asya” adlı eserinde sonra Selçukluların nüfuzu altına gi­
mi (Dikdörtgen planlıdır); Ramazanoğ­ Adapazarı’na Justinianos Köprüsü’n- ren şehir, çok geçmeden Haçlıların is­
lu Halit Bey tarafından yaptırılan Yağ den geçilerek gidildiğini kaydetmek­ tilâsına uğradı ve XII. yüzyıl ortasında
Camii veya Eski Cami (1501). Yağ Ca­ tedir. Selçuklular tarafından geri alındı. Su­
mii bitişiğindeki medrese, Mestanzâ- Justinianos Köprüsü 429 metre riye ve Hısn-Keyfa (Artukoğulları) hü­
de Hacı Mahmud Ağa tarafından 1682 uzunluğunda, sekiz kemerlidir. Üstü kümdarlarının ve daha sonra Eyyûbi-
yılında yaptırılan Mestanzâde Camii; büyük kaldırım taşlarıyla döşenmiş, lerin eline geçti. XIII. yüzyıl ortasında
Gencizâdeler tarafından yaptırılan Ye­ sağlam halde bulunan bu köprünün Hulagu’nun saldırısına uğradı, aynı
şil Mescit (1746 - 1748);Cuma Fakih doğu bölümüne düşen ve önce Sakar­ yüzyıl sonlarında Mısır Memlûk hü­
tarafından 1541 yılında yaptırılan ve ya Nehri’nin aktığı altı gözün altı, şim­ kümdarlarının eline geçti. Bu yörele­
1891 yılında onarım gören Cuma Fa­
di münbit tarlalar halinde ve tarım ya­ re Türk oymaklarının yerleştirilmesi
kih Mescidi; Savcıoğlu Hacı Mustafa pılmaktadır. çok daha önceden başlamakla bera­
tarafından 1548 yılında yaptırılan Ke- Batıdaki iki gözün altından, Sapan­ ber, Dulkadırlıların kuvvetli devirlerin­
meraltı Camii; Ramazanoğlu Halil Bey
ca Gölü’nün sularını Sakarya’ya boşal­ de kesinleşti. Son olarak 1516’da bü­
tarafından yaptırılan Tuz Hanı Mesci­
tan Çark Suyu geçmektedir. Adapaza- tün bu yöreyi Yavuz Sultan Selim Os­
di (1497), Ali Dede Mahallesi 82. So-
rı’nda bu köprüden başka tarihî hiçbir m a n lI İmparatorluğu sınırları içine al­
kak’ta bulunan ve Ali Dede adına
yapıt yoktur. dı. Bu tarihten sonra sınır şehri olmak­
Rakka Valisi Mehmed Paşa tarafından Adapazarı, bir belgeye göre, 1536 tan çıktığı için, kalesi de zamanla büs­
yaptırılan Ali Dede Mescidi (1704); Ulu yılında köy halinde iken 1646 yılında bütün harap oldu. Türkler, resmî yazı­
Cami Mahallesi’nde Ulu Cami’ye 60 nahiye olmuş, 1658 tarihinde Sapan­ larında Hısn-Mansûr adını kullanmakla
metre uzaklıkta Ağcabey adlı bir Türk­ ca kazasının bir nahiyesi olan Akyazı’­ beraber, buraya kökü kesin olarak belli
men Ağası tarafından yaptırılan (1489) ya bağlanarak tekrar köy olmuş, bu olmayan Adıyaman adını vermişlerdir.
Akça Mescit; Alemdar el-hac Musta­ devrede Adapazarı, Tığcılar Köyü adı­ XIX. yüzyılın sonlarında kasabanın
fa Haşan Ağa tarafından Başocak Ma­ 8 bin kadar bir nüfusu vardı ve iyi yol­
nı taşımakta devam etmiştir.
hallesi’nde 86. Sokak’ta yâptırılan 1692 yılında kadılık, 1742’de nahi­ ları olmaması sebebiyle, dış dünya ile
Alemdar Mescidi (1748); Pîrî Paşa ta­ ye ve 1837’de kaza haline gelmiş ise bağlantısı asgariye inmiş sapa bir ka­
rafından yaptırılan ve büyük saat ku­ de, önce bağlı bulunduğu Sapanca ka­ saba durumuna düşmüştü. Adıyaman
lesinin karşısında bulunan Çarşı Ha­ zası merkezi Adapazarı’na nakledile­ 1841 yılında ilçe oldu ve mütesellim-
mamı (1529)\ XVI. yüzyılda Çarşı için­ rek 1837 tarihli belgeye göre, Adapa­ likle yönetildi. 1849 yılında Sancak ha­
de büyük saat kulesi karşısında bulu­ zarı “ Maa-Sapanca Kazası" adını al­ line getirilerek Diyarbekir’e bağlandı.
nan ve Kel Haşan. Paşa tarafından Bu tarihlerde, Besni, Kâhta ve Siverek
mıştır. 1852’de İzmit Sancağı’na bağ­
1850 yılında onartılan Adana Bedeste­ lı bir kazanın merkezi olmuş ve 1869’ ilçeleri de Adıyaman Sancağı’na bağ­
ni anılmaya değer eserdir. da belediye teşkilatı da kurulmuştur. lı bulunuyordu. 1859 yılında, Malatya
XIX. yüzyıl sonlarında şehrin nüfusu 4 Sancak olunca Adıyaman yeniden il­
bin kadardı. Bu nüfus içinde yerliler çe haline getirildi. Yakın yıllara kadar
kadar, Balkan ve Kafkas göçmenleri, bu idari kuruluşta kalan Adıyaman, 1
Çerkezler, Gürcüler, Ermeniler ve Aralık 1954’te dört ilçeden oluşan ye­
Rumlar da vardı. XX. yüzyılın başında ni bir ilin merkezi durumuna getirildi.
ADAPAZARI (Eski adları: Ada, nüfusu 25 bini aşan Adapazarı’nın Cumhuriyet döneminde uzun bir süre
Tığcılar) önemli bir tarım ticaret merkezi hali­ Malatya’nın bir ilçesi olarak kaldığın­
Çok eski tarihi olmayan Adapaza­ nin aldığı görülür. dan ayrı bir tarihe sahip olamamıştır.
7
Adıyaman’da Cumhuriyet’ten ön­ minde tonozlardan oluşur. Camiin, biri miyet 1230 yılına kadar sürdü.
ce, şim diki belediye binası yanında kuzeyde, diğer ikisi batı ve doğu kö­ Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında­
“ Esnemez” Medresesi iie Uiu Cami’e şelerde bulunan üç kapısı vardır. ki Çaldıran seferi ile Osmanlı egemen­
bitişik ve 20 kadar ahşap hücreden Sıratut Camii, Sıratut M ahallesi­ liğine giren Adilcevaz, 1557 yılında Ka­
oluşan “ Ulu Cami Medresesi” bulun­ nde ve Cumhuriyet Caddesi üzerinde nunî Sultan Süleyman’ın yaptığı sefer­
maktaydı. yer alır. Hacı Mehmed inan tarafından le sadakatini tekrarladı. I. Dünya Sa-
Cumhuriyet’ten önce şehirde “ sa- yeniden yaptırılan dikdörtgen planlı vaşı’ndan önce 23 Mayıs 1915 tarihin­
ko” diye adlandırılan erkek ceketleriy­ camiin yerinde, daha önceleri başka de Ruslar’ın eline geçti. Birkaç kez el
le yelek, kıl dokumadan yapılan kışlık bir cami bulunduğu bilinmektedir. değiştirdikten sonra 1917 yılı sonun­
şalvarlardan oluşurdu. Bunun yanı sı­ Çarşı Camii (Abdülgani Camii), çar­ da Ruslar’ın çekilmesiyle yıkık bir du­
ra kadın kıyafetleri prenenli çarşaf ve şı içinde bulunduğundan bu adla anı­ rumda iken alındı (23 Mart 1918). Ah­
peçeden ibaretti. Kadınların çoğu bu lır. Ancak yaptıranın adına izafeten lat ilçesine bağlı bir bucak iken, Cum­
çarşafların altına fistan denilen bir tür “Abdülgani Camii” olarak anılan, bu huriyet devrinde kaza merkezi yapıla­
entari giyerlerdi. yapı, 1557 yılında inşa edilmiş, 1640 yı­ rak B itlis ’e bağlandı.
Adıyaman’da mimarî eserler ara­ lında Hacı Mehmed b. Seyfeddin Ftı- Bir höyük üstüne kurulmuş olan ve
sında birçok cami, eski yapılar bulun­ zauilah tarafından, son olarak da 1957 Ortaçağ’dan bu yana önem kazanma­
maktadır. XIX. yüzyıl sonlarında ilde yılında Cami Yaptırma Derneği tarafın­ ya başlayan Adilcevaz'ın, bu çağda bir
yaşayan Protestanlar için bir kilise dan onartılmıştır. surla çevrili olduğu anlaşılmaktadır.
(1871), Süryaniler için Süryani Mahal­ Tam birdiktörtgen olan ibadet ye­ Adilcevaz, çevresindeki diğer yerler gi­
lesinde bir kilise (1874), Görik Köyü’n- rinin ortasında dört dikdörtgen ayağın bi, çeşitli çağlara ait kalıntılarla uzun
de ise masrafları Malatya Piskoposu taşıdığı ahşap bir kubbe ve bu kubbe­ bir geçmişin izlerini taşır. Kasabanın
tarafından karşılanmak üzere Ermeni nin çevresinde bölümler düz ahşap du­ ortasında halkın “ Kümbet" dediği hö­
Katolik kilisesi (1889) ile Meryemana varlarla örtülmüştür. Camiin beden du­ yüğün çevresinde bulunan parçalar­
K ilise sin in yeniden yapımına, (1910), varları beyaz köfeki taşından olup, ke­ dan, buranın eski biryerleşme merkezi
Martiros Mersi Süryani Yakubî Kilise­ narlarda payandalarla desteklenerek olduğu anlaşılır.
s i’nin ise onarımma (1906) hükümet­ daha da kuvvetlendirilmiştir. Beden Adilcevaz’ın iki kalesi olup, kaleler­
çe izin verilmiştir. duvarlarındaki hizasındaki son cema­ den biri Van Gölü kıyısında, sarp ka­
Adıyaman’daki mimarî eserler ara­ at yerine açılan cümle kapısı, dikdört­ yalar üzerinde kurulmuş, diğeri de Kef
sında yer alan en önemli yapılar şun­ gen bir niş içindedir ve çevresi rozet­ Dağı üzerinde bulunmaktadır.
lardır: Kab Camii, Ulu Cami, Sıratut Ca­ lerle bezenmiştir. Adilcevaz Kalesi, Azerbaycan şah­
mii, Çarşı Camii (Hacı Abdülgani Ca­ Eskisaray Camii (İbrahim Bey Ca­ larından İran Şahı Taceddin Alişân ta­
mii), Yenipınar Camii, Eskisaray Camii mii), aynı adla anılan ve şehrin batısın­ rafından yaptırılmıştır. Birçok hüküm­
(İbrahim Bey Camii). da bulunan mahalledeki yapının kita­ darın eline geçtikten sonra 940 yılın­
Kab Camii, Adıyaman Çarşısı ile besine göre 1638 yılında İbrahim Bey da kalede sığınmış bulunan Acemler,
Hükümet Konağı arasında, kendi adıy­ tarafından inşa edildiği anlaşılmakta­ Osmanlı baskısına dayanamayarak ka­
la tanınan mahallede bulunan yapının dır. Bugünkü yapıda, sadece doğu lenin anahtarını bizzat Süleyman
kitabelerine göre 1768 yılında yapıl­ cephesinin bir bölümü ile güney cep­ Han'a teslim etmişlerdir. Kalenin ilk
dıktan sonra 1923 yılında Hacı Meh­ he ilk yapıya attir. Diğer cepheler ya­ hâkimi Zâl Paşa’dır.
med Ali tarafından yeniden yaptırıl­ pılan onarımla değiştirilm iştir. Bu ca­ Van Gölü kıyısında yer alan kale,
mıştır. Dikdörtgen planlı yapı üç kıs­ mi, Adıyaman camileri içinde mihrabı kesme taşlardan yapılmış, iç ve dış ka­
ma ayrılır. Birinci kısım, önünde son en zengin görünüşe sahip olanıdır. le olmak üzere iki bölümden meyda­
cemaat yeri bulunan cami, İkincisi ise, Mihrap nişi yarım silindirik ve taştan na gelmiştir. Bir demir kapısı olup, bir­
camiin batısındaki yazlık kısım ve yaz­ yapılmıştır. biri içine, üç katlı, kuvvetli bir yapıdır.
lık kısmın kuzey köşesinde camiden Adıyaman ili sınırları içerisinde 38 kulesi ve üç kapısı bulunan kalenin
ayrı olarak yapılan minaredir. halkın halen ziyaret etmekte oduğu içinde, üstü toprakla örtülü daracık 70
Camiin beden duvarları ve son ce­ birçok türbe vardır. Bunların en ünlü­ ev, Süleymanhan Camii, cephane
maat yeri kemerleri tümüyle kesme sü Abuzer Gaffari Türbesi ile Zel Kö- mahzeni, buğday ambarları, su sarnıç­
taştandır. Esas ibadet yerinin üzerini, yü’ndeki Şeyh Abdurrahman Erzin­ ları, mehterhane kulesi, kale muhafı­
kasnaktan itibaren bağdadî sıvalı ah­ can! Türbesidir. zı dizdarının bir evi bulunduğu bilin­
şap bir kubbe örter. Mihrap ekseni mektedir.
üzerinde, boyuna uzanan dikdörtgen Kalenin ayakta kalan surlarında,
şeklindeki esas ibadet yeri girişinde Bizanslılar’a ve Selçuklular'a ait ki­
sekizgen iki ayak ve bu ayaklar üzerin­ tabelerle koyun kabartmaları görü­
de, üç sivri kemerle ayrılarak esas iba­ lür. Bugün yıkık durumda olan kalenin
det yeri kare hale getirilm iştir. ADİLCEVAZ Selçuklular devrinde onarıldığı, batı
Ulu Cami, Adıyaman’ın en merke­ Buraya hâkim olan Urartular'a ka­ ucundaki kitabede yazılıdır. Kalenin
zî yeri olan çarşı içindedir. Bazı belge­ dar uzandığını belirten kaynaklar bu­ Ahlat yolu üzerindeki kapısında bulu­
lere göre Dulkadiroğullarindan Alâüd- lunmaktadır (M.Ö. 2000). M.Ö. 600 yı­ nan diğer kitabede, Sultan Cihan Şah
devle tarafından yaptırılmıştır. Bugün­ lında iranlılar’ın istilasına uğrayan yazısı açıkça seçilir.
kü yapı 18S3’te eski camiin yıkılarak Adilcevaz, bir süre onların yönetimin­ Kef Kalesi, Van Gölü’nün kuzeyba­
yeniden yapılmış hali olup, 1902’de de kaldı. M.Ö. 330 yılında Büyük İsken­ tı kıyısındaki, Adilcevaz’ın 5 kilom et­
büyük bir onarım görmüştür. Kitabe­ der tarafından fethedildi ve Makedon­ re kadar kuzeyinde, eski bir Urartı ken­
sine göre, 1902’de Mehmed Fevzi ta­ yalIların egemenliğine girdi. VII. yüz­ tinde yer alan kaledir. 550 metre yük­
rafından onarılan cami, XIX. yüzyıl ti­ yılda buralara kadar gelen Hz. Ömer’­ seklikte sarp bir tepe üzerindedir. Üç
pik yapısıdır. in ordusu, Adilcevaz’ı zaptetti ve İsla- kapısı vardır. Sağlam, büyük taşlarla
Dikdörtgen plandaki yapının kuzey miyetin buralarda yayılmasını sağladı. inşa edilm iştir. Dörtköşe şeklindedir.
cephesinde, bütün cephe boyuna uza­ 1040 yılına kadar Araplar ile BizanslI­ Kuzeyi kayalar üzerinde yükselir. Li­
nan yedi dikdörtgen payeli son cema­ lar arasındaki savaşlara sahne olan mana bakan kulelerinde Osmanlı dö­
at yeri bulunmaktadır. Yapının kesme Adilcevaz, 1050 yılından itibaren Sel­ neminde büyük şayka topları, 76 adet
taştan yapılan beden duvarları cephe­ çuklu akınlarına uğradı. Tuğrul ve İb­ balyemez topu, 300 adet kârgir ev bu­
lerde üçgen alınlıklarla sona ermekte­ rahim Yınal Bey’ler tarafından istilâ lunduğu bilinmektedir.
dir. Yapı, ortada sekiz kenarlı dört aya­ edildi. 1071 yılında Selçuklu İmpara­ Adilcevaz, çeşitli çağlara ait mima­
ğın taşıdığı büyük bir kubbeyle, dört toru Alparslan, Bizans imparatoru Di- rî eserlerle uzun bir geçmişin izlerini
köşede dört küçük kubbe ve büyük ogenes’i Malazgirt Ovası’nda esir ala­ taşır. Bu eserler arasında iki cami ile
kubbenin dört yanında ve büyük kub­ rak yörenin kesin olarak Selçuklu top­ günümüzde izi kalmayan Hatuniye
beler arasında bir haçın kolları biçi­ raklarına katılmasını sağladı. Bu hâki­ Medresesi ve Celâleddin Harzemşah
8
Türbesi sayılabilir. tı duvarının kuzey alanını kapsayacak silmesi üzerinde bir insan başı ve iki
Eski Cami (Ulu Camii), PaşaCami- biçimde yerleştirilm iştir. Tabanda üç rozet bulunmaktadır.
i’nin üstündeki yolun solunda bulunur. cephede beyaz taşa işlenmiş, kûfî ya­
XVI.-XV. yüzyıl yapısıdır. Cami kuzey- zılı, kare panolar vardır.
güney doğrultusunda uzanan, yanya- Adilcevaz Kohoz (Zâl Paşa) Hanı,
na dizili beş tonozdan oluşur. Camide Adilcevaz - Erciş arasındaki Yolçatı
orta ayağa doğru çekilmiş sade bir (Kohoz) Köyü'nde bulunan ve bölgede
minber vardır. Döşeme topraktır. Beylik yapan Zâl Paşa tarafından XVI.
Mihrap çıkıntısı oldukça yıpran­ yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmekte­
mıştır. Mihrap nişi aksından batıya AHLAT (Eskiadları: Erm. Khlat;
dir. Ar. Hilât, Yun. Khliat; Batı kaynaklar­
doğru 0.20 m. kaymıştır. Mihrap çıkın­ Yarısı harap olan han, kuzey-güney da: Chelat)
tısı üstünde nereden getirildiği bilin­ yönünde uzanan uzunca dikdörtgen
meyen bir kitabe görülmektedir. Mih­ Van Gölü kenarında yükselen va­
bir plana sahiptir. Tamamı kesme taşla dilerle yarılmış taraça düzlüğü üstün­
rap üstüne rastlayan tepe penceresi, yapılan beden duvarları düz bir toprak
öbürlerinden bir taş sırası daha yük­ de dokuz mahalle halinde kurulmuş­
damla örtülüdür. Kalıntılara göre dik­ tur.
sektedir. dörtgen olan planı, içeride iki sıra
Eski Camiin tarihi, yapım özellik­ halinde ve kuzey-güney doğrultusun­ M.Ö. 900 yıllarında Urartular’ın bu
leri, kapı, pencere, mihrap gibi öğele­ daki payelerle üç nefe ayrılmaktadır. havalide yaşadığı^ıilinmekte ve Ahlat’­
rin profilleri gözönünde tutularak Yapının tek bezeme öğesi kuzey duva­ ın kuruluş tarihi bu yıllara dayandırıl­
XIV.XV. yüzyıl olarak saptamlmıştır. rına konmuş olan taşlar üzerindeki maktadır.
Cami, eski plan kuruluşu, üç şahınlı motiflerdir. XI. yüzyılda Ahlat’ın, Türkler’in Ana­
şeması ile yörede bilinen diğer cami dolu’yu fethi sırasında önemli bir uğ­
ve mescitlerden çok değişik havada­ Adilcevaz Akçayuva (Zayzak) Köyü
kümbeti, Akçayuva Köyü’nün güneyin­ rak yeri olduğu görülmektedir. Birçok
dır. Paşa Camii, Adilcevaz Kalesi yığı­ kez Türk boylarının ve oymaklarının iş-
deki bir yamaçta yer alır. XIV. veya XV.
nının batısında, Adilcevaz’a girişte, yo­ yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. galine uğramış, özellikle Alpars­
lun sağ altında, Zâl Paşa tarafından lan’ ın Malazgirt seferinde önemli bir
A ltta kare, üstfe ise 12 kenarlı gövde­
yaptırıldığı sanılmaktadır (Yaklaşık rolü olmuştur. Bu dönemde Selçuk
li kümbet, içten silindirik bir plana sa­
XVI. yüzyıl). Cami, 11.92x11.92 metre­ imparatorluğu’nun hükümranlığını ka­
hiptir. Tamamı kesme taştan yapılmış
lik, kare bir iç hacimle 11.72x4.00 bul etmiş olması dolayısıyla Merva-
beden duvarlarının iki ayrı renkte olu­
m.’lik son cemaat yerinden oluşur. Ka­ noğlullarinın eline bırakılmıştır. Ah­
palı kısım ortada dört sütuna oturtul­ şu, üst bölümlerin sonradan eklendi­
ği kanısını yaratmaktadır. lat’ı daha önceleri de birkaç kez alma­
muş dokuz tane kubbeyle örtülüdür. ya girişen Eyyûbiler, 1207 yılında ele
Bunları taşıyan iki merkezli ve ince Dört cephe ortasında yer alan açık­ geçirmeyi başarmışlar ve Celâieddin
yontulmuş on iki kemer, sütunlara ve lıklardan en bezemeli olanı, güneyde­ Harzemşah 1228-1229 yıllarını içine
duvarlardaki sade profilli üzengilere ki penceredir. Yarısı geçiş sahası için­ alan uzun bir mücadele döneminden
oturmuştur. Son cemaat yerinin sağı de, yarısı on iki kenarlı gövdesi üzerin­ sonra şehri Eyyûbiler’den geri almış­
ve solu kapalıdır. Üç kubbeli olduğu, de kalan pencerenin çevresi, dört ke­ tır.
izlerden görülmektedir. Minaresi, ba­ narda iki sıralı mukarnaslarla süslen­ Ancak bir süre sonra Harzemşah
miştir. Doğu cephedeki açıklığın üst
da şehri terketmek zorunda kalmış ve
Ahlat yeniden Eyyûbiler’in eline geç­
miştir. Bir süre İlh a n lI Devleti egemen­
liğinde kalan Ahlat, daha sonra Kara-
koyunlu Türkmenlerinin eline geçmiş­
tir. Sonraları Akkoyunlu Hükümdarı
Uzun Hasan’a Karakoyunlu Beyi Ci­
hangir’i öldürtmüş ve ülkeyi zaptet­
miş, Ahlat da arada Akkoyunlu ege­
menliğine Q\rm\şt'u(1461-1470). Şehir,
Akkoyunlu Devleti’nin yıkılışından
(1473) sonra kısa bir süre Safevî ege­
menliğine girmişse de, Yavuz Sultan
Selim’in Çaldıran Savaşı (1517) ile İs­
mail Safevî’yi yenilgiye uğratması so­
nucu Osmanlı imparatorluğu toprak­
larına katılmıştır. Ahlat’ın bundan son­
ra İran’a karşı olan savaşlarda üs ola­
rak kullanıldığı görülür.
Osmanlı Yönetimi sırasında Bitlis’­
te egemen olan Şeref Han sülâlesi, za­
man zaman Ahlat’ı yağma etmiş ve bu
durum, Cumhuriyet'e kadar sürmüş­
tür.
I. Selim'in ölümünden sonra yeri­
ne geçen Kanunî Sultan Süleyman,
büyük bir ordu ile Acem’e girip Revan, v
Gence, Nahçivan, Tebriz, Hoy, Me-
rend, Rumiye ve Dumbiii bölgelerini
fethedip dönerken Van ve buraya bağlı
yetmiş adet kaleyi de ele geçirmiştir.
Daha sonra Van Gölü kenarındaki Ah­
lat’a gelen padişah, Ahlat’ın geliştiril­
mesi için Koca Zâl Paşa ile Koca Mi­
mar Sinan’ ı burada bırakıp sağlam bir
kale yapmalarını emretmiştir.
ADİLCEVAZ: Paşa'camii Ahlat, küçük bir ilçe olmasına kar­
şılık, müzesi, arkeolojik kalıntıları ve
değerli mimarî eserleriyle Türk sana­
tının önde gelen merkezlerinden biri­
dir.
Ahlat’ta Osmanlı döneminin en
önemli mimarî eseri, Kanunî Sultan
Süleynrahim&izzatölçülerinibelirttiği
üslûptaZâl Paşa eliyle yapılan yapıdır
(H. 965/1557). Göl kenarında, dörtgen
şeklinde bir kaledir.
Yıkık Ahlat içinde büyük kubbeli ve
oldukça eski birçok cami vardır.
Ahlat’ta mimarî eser niteliğinde üç
tane camiden söz edilebilir. Emir Ba­
yındır Camii iki kubbe mahallesinin
güney ucunda olup, Bayındır Kümbe-
t i’nin bitişiğinde bulunur ve 1477 yılın­
da mimar Baba Han (Can) tarafından
Rüsdem oğlu Emir Bayındır adına ya­
pılmıştır. İskender Paşa tarafından Mi­ AKÇAŞEHİR: Akçakoca Bey (MECMUA-I TEVASİR-İ OSMANİYE).
mar Sinan’a 1584 yılıda yaptırılmıştır. sanat eserlerinin bulunduğu birçok
Kadı Mahmud Camii, Ahlat Kalesi için­ kümbet veya türbe türünde pek çok ya­ AKÇAŞEHİR (Eski adları: Dia,
de olup, İskender Paşa Camii karşısın­ pıya rastlanılmaktadır. Bunlardan XIII. Diapoiis, bugün Akçakoca)
da bulunur ve kadı ailesinden Gazi Ka­ yüzyılda yapılan Ahlat Alimoğlu Küm­ M.Ö. 1200 yılı dolaylarında Ana­
dı Mahmud tarafından 1597 yılında beti (Yarım Kümbet), Mirza Bey Türbe­ dolu’ya gelen Traklar, Akçakoca’­
yaptırılmış dikdörtgen bir yapıdır. ya ilk yerleşenlerdir. Buraya Bitin-
si, Çifte Kümbetler, Dede Maksud
XVII. yüzyılda Yavuz Sultan Selim ya, Roma ve Bizans dönemlernide Dia
Türbesi, Emir Ali Türbesi, Haşan Pa­ veya Diapoiis adı verildi. 1323 yı­
tarafından yaptırılan ve Kanunî Sultan dişah Kümbeti XIII. yüzyıl), Usta Şakirt
Süleyman tarafından büyütülmüş ola­ Kümbeti (Ulu Kümbet; yöredeki küm­ lında Kocaeli Fatihi Akçakoca Bey,
rak yeniden inşa ettirilen kale içinde betlerin en büyüğü olan yapıt; 1273), şehri alarak şehrin adı d eğiştiril­
üçyız elli ev, cami, hamam, han ve yir­ Şeyh Necmeddin Türbesi (Havaî Baba: di ve şehre, fetheden kişinin adi
mi kadar dükkân vardı. Kale, Muş Va­ 1222), Harabeşehir Köprüsü anılmaya verildi. 1323-1692 yılları arasında Bo­
liliğ in in merkeziydi. lu Sancak B eyliği’ne bağlı voyvodalık
değre mimarî eserlerdir.
ilçede, Selçuklular dönemine ait olarak yönetildi. 1692 yılında Sancak
Ahlat, bugün Doğu Anadolu’da, Beyliği kaldırılarak Bolu’nun yönetimi
Bitlis iline bağlı ilçe merkezi olup, idarî voyvodalara bırakıldı. Ancak Akçaşe-
bakımdan Merkez bucağı dışında bir hir Voyvodalığı, Bolu Voyvodalığina
bucağa ayrılır. Merkez bucağa 14, Ova- bağlı kaldı. 1811 yılında Akçaşehir
kışla bucağına ise 11 köy bağlıdır. Voyvodası merkezi Bolu’da bulunan ve
Ahlat’ta, yaklaşık 1000x500 met­ II. Mahmud’un emri ile kurulan Bolu-
relik bir alanı kaplayan "Meydanlık Safranbolu “ Viranşehir” Has Voyvoda-
Kabristanı” mezartaşları, şekil, ölçü lığ in a bağlanarak, yönetim halk tara­
ve süsleme açısından tüm mezartaş- fından seçilen Âyânlara devredildi.
larının en eskisi ve en önemlisi ola­ 1864 yılında eyaleti kaldıran ve yerine
rak kabul edilmektedir. Tarihi b ili­ illeri getiren bir nizamnamenin yürür­
nen ilk mezartaşı prizmatik sanduka lüğe girmesi ile Kastamonu vilayeti,
biçiminde yapılmış bir la h ittir (1158). Bolu Mutasarrıflığımın, Göynük kaza­
Bununla birlikte XI. yüzyıldan XVI. yüz­ sına bağlı Düzce ve Akçakoca, birle­
yıla kadar değişik tipte ve süslemele­ şik bir bucak biçiminde nahiye olarak
ri değişik mezartaşları da bulunmak­ yönetildi. 1870 yılında Düzce’nin Göy­
ta d ır nük’ten ayrılarak Bolu’ya bağlı kaza
Ahlat ve çevresindeki mezartaşla- durumuna getirilm esi ile Akçaşehir,
rı ile etnografik eserlerden oluşan Ah­ bucak oldu. Bu yönetim 64 yıl sürdü.
lat Müzesi’nde Selçuk devrine ait, üs­
23 Haziran 1934 tarih ve 2529 sayılı ka­
tü bitki ve hayvan desenleri ya da ge­ nunla Akçakoca bucağı, ilçe yapıldı.
I W * S m $ l K m m fl I 8 m & ii l'% m $ ' t ig f . 't ]
iv . mTm. <• i E « .: « S » «. i «Ti T1 ometrik şekillerle süslü yüzlerce me­ Bugün Bolu iline bağlı ilçe merkezidir.
zar taşı bulunmaktadır. ___ İlçeye bir mil uzaklıkta, defne ve in­
!> ı r ^ m n v : c ir ağaçlarıyla örtülü bir kayalık üze­
I il u m rinde bulunan, muhtemelen Osmanlı-
lar’ın yaptığı kaleden Sakarya’nın de­
' »*î|: nize döküldüğü yere kadar bütün kıyı
’l! AKÇAABAD görülebilir. Kalenin kuzey tarafındaki
Osmanlı döneminde Trabzon eya­ kayalıklararasındagizli birkapısı var­
letine bağlı bir kaza merkezi olan ve dır. Kale doğusundaki yüksek kayalık­
yakın zamana kadar polathane olarak lar içindeki mağaraya sandalla girilir.
adlandırılan Akçaabad'da 1867 tarihin­
de vergilendirmeye esas olmak üzere
yazım yapılmış ve buna göre vergi uy­
gulamasına başlanmıştır. Kazaya bağlı
Keşişhane Köyü’nde Aya Todori adlı
bir Rum (1860) ve Mayor Köyü’nde de AKDAĞMADENİ
AHLAT: Haşan Padişah Kümbeti bir Ermeni ( i 863) kilisesi inşa edilmiş­ Adını yakın zamana kadar işle til­
(Restorasyon projesi; güney cephe / tir. mekte olan maden ocağından alan il­
Akçaabad, bugün Doğu Karadeniz çe, Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
RÖLÖVE ve RESTORASYON DERGİSİ, kıyısında Trabzon iline bağlı ilçe mer­ de Ankara vilayeti Yozgat Sancağina
S: 1, Ânk. 1974) kezi kasabadır. bağlı ilçe merkezi idi. Bu yüzyılın ba-
10
şında ilçenin toplam nüfusu 55 bin 645
idi. Bunun büyük bir bölümünü Müs-
lümanlar, geri kalanını da Ermeniler,
Rumlar ve Çingeneler oluşturmaktay­
dı. Bu yüzyılda ilçede karışık bir halk
kalabalığı yaşadığından okul yönün­
den de zengin sayılabilirdi. Toplam
okul sayısı 9, öğrenci sayısı ise binin
üstündeydi. Burada Rumların 2, Erme-
nilerin 4 özel okulu vardı.
Çok verimli olan ve gümüş kur­
şun elde edilen maden ocağı, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde devletçe
üretilmekteydi. 1841 yılında yayınla­
nan bir iradeyle, madenin üretim şek­
li v p diğer hususları esasa bağlanmış­
tır.
XIX. yüzyıl sonunda ilçede 2 cami,
2 medrese, 2 Ermeni ve 3 Rum kilise­
AKHİSAR: Hükümet Konağı (1319).
si bulunmaktaydı. Bu Rum kiliseler­
den Gaçah Mahallesi’nde bulunanı Ortadan pandantifli büyük kubbesi, iki geçti.
1873 yılında inşa edildi, diğer iki k ili­ yanda, üçer küçük kubbesiyle erken Aksaray XIV. yüzyıl sonunda Os­
seden Halk Köyü’ndekinin 1908 yılın­ devir Osmanlı mimarisi örneklerinden manlI Devleti’ne katıldı ise de (1398),
da onarımı yapıldı. Abdurrahman Kö- sayılabilirse de kesin bir şey söylene­ 1402 yılında yapılan Ankara Savaşin-
yü'ndeki Ayios Konstantinos Kilise­ mez. Camiin karşısında yıkılmakta dan sonra bir süre daha Karamanoğul-
si ise harap durumda olduğundan ye­ olan yapı, medresesidir. larinın eline geçti. XV. yüzyıl başların­
niden yapımına hükümetçe izin veril­ Yeni Cami, 1517 yılında yapılmış­ da kısa süren Karamanoğulları ege­
di (1905). İlçenih belediye teşkilâtı tır. 1913 depreminde şerefesine kadar menliği sırasında Dülgadiroğullarinın
1862 yılında kuruldu. yıkılmış, sonradan onarılmıştır. da saldırısına uğrayan Aksaray, sonun­
Akdağmadeni, bugün İç Anadolu’­ Sarı Ahmed Paşa Camii (Paşa Ca­ da Osmanlı sınırlarına katılarak bir
nun Orta Kızılırmak Bölümü’nde Yoz­ mii), bir söylentiye göre, Akhisarlı Sa­ sancak merkezi oldu. Halkın bir bölü­
gat iline bağlı, ilçe merkezi kasaba­ rı Ahmed Paşa tarafından yaptırılmış­ mü Fatih Sultan Mehmed tarafından
dır. tır. Camiin doğu ve batı taraflarında­ İstanbul'a getirilerek yeni alınmış bir
ki pencerelerdeki camlar, Türkiye’de' şehrin bir semtine yerleştirildi. Sem­
kurulan cam fabrikasının ilk ürünleri te "Aksaray” adi; verildi. Evliya Çele­
olmakla ayrı bir özellik taşır. 1904 yı­ bi "Seyahatnâmesi” nde Aksaray’ın
onarım gören cami, revaklı ve fe­ tarihinden, kalesinden, cami, medre­
AKHİSAR (Eski adları: Thyate- lında rahtır. Sütunsuz kemerler üzerine otur­ se, hamam ve diğer mimarî eserlerin­
ira, Thyatire, Thyatira, Pelopia, Apol- den ayrıntılı olarak söz eder.
tulmuş tek kubbesi vardır.
lonidea, Apollonie, Doedye, Doide) İmparatorluğun son döneminde
Paşa imareti ve Paşa Hamamı ile
İç Batı Anadolu’da, Klasik Çağ’da
Emetli Camii, Zeynelzâde Kütüphane­ Aksaray, Konya Vilayeti’ne bağlı bir
Lidya (Lydia) bölgesi olarak bilinen yö­ mutasarrıflık idi. 1814 yılında Aksa­
si Osmanlı dönemi yapılarıdır.
rede yer alan bir Klasik Çağ şehri olan ray’a bağlı Boynuinceli aşiretinden De-
Akhisar, M.Ö. 195’te Bergama Kralı At- lilbaşı Küçük Hüseyin adlı kişinin dev­
talos I. tarafından kuruldu ve Kraliçe lete karşı isyan ettiği, üzerine asker
Apollonis’in adına izafeden “Apolloni- gönderildiği hakkında Kayseri ve Bo-
dea" adını aldı. zok Mutasarrıfı Salih Paşa’nın Sadare­
XIV. yüzyıl sonunda Osmanlı İmpa­ AKSARAY (Eski adları: Kurşa- te gönderdiği ve Hazine-i Evrak’ta mev­
ratorluğu sınırlarına dahil edilen Akhi­ ura, Archelais Garsaura, Coionia, Arc- cut tahrirattan anlaşılmaktadır. Bu ta­
sar, imparatorluğun düşüş dönemin­ haelais, Taxara, Akserâ, Aksara, Da- rihlerde Aksaray Mutasarrıflığıma Bos­
de, 15 Haziran 1918’de Yunan kuvvet­ rü ’z-Zater, Dârü'l Cihad) na Valisi SilahdarAli Paşa atanmıştır
leri tarafından işgal edildi. Dört yıl son­ Aksaray ve onu saran topraklar Hi- (15 Kasım 1815).
ra kısmen yanmış ve yıkılmış bir du­ titler, Asurlar, Frigyalılar, Kapadok-
rumda geri alındı (6 E y lîl 1922). yalılar, İranlIlar, Selçukîler, Romalılar, Aksaray bir süre, Koçhisarve Arap­
Bugün Ege Bölgesinde, Manisa BizanslIlar zamanında da büyük mer­ sun kazalarını içine alan bir vilayet
iline bağlı ilçe merkezidir. kezlerden biriydi. XI. yüzyılda, Selçuk­ merkezi olduysa da, sonradan bu vila­
Akhisar’da bugün ayakta kalabilen lular döneminde, Kutalmış b. Süley­ yet kaldırılarak kazalar yeniden Niğde’­
yapıların büyük bir böiümü, Osmanlı man Bey, Haşan Bey ve arkadaşları ye bağlandı.
dönemi mimarî eserleridir. Burada Eyüp, Osman, Abdurrahman, Çavuldur 1859 yılında Tatarlar’dan "Nogay"
mevcut cami ve diğer eserlerden baş­ Çaka vb. tarafından Türk egemenliği kabilesi Rusya’dan Anadolu’ya göç et­
ka diğer dinlere mensup m illetlerin altına girdi. Selçuklu Devleti başken­ mişti. 1271 kişi Niksar, Canbulad bo­
ibadetleri için de 1870 yılında bazı yer­ ti Konya’yı Kayşeri’ye bağlayan işlek yu Aksaray’a yerleştirilmişlerdir. 1873
lere Lâtin kiliseleri inşa edilmiştir. yollar ayrıca Niğde ve Külek Boğazı yılında Aksaray ve yöresinde çok az
Şehrin eski çağlardan kalma kale­ yolu üzerinde canjı bir merkez oldu. yağmur yağmasıyla büyük bir kıtlık
si XIV. yüzyıla kadar ayakta durmaktay­ Şehrin adını, Türk egemenliği altında başgöstermiş, hayvanların çoğu telef
dı. Ancak bu yüzyddan sonra Osman­ bulunduğu dönemlerde burada yaptı­ olmuş, bin kişi açlıktan ölmüştür.
lI egemenliğine girdikten sonra sınır­ rılan ak taşlı bir saraydan aldığı ileri Aksaray’da gerek Selçuklu döne­
lardan uzak kaldığı için onarılamamış sürülür. Selçuklular devrinde Aksaray minde, gerekse Osmanlı döneminde
ve ortadan kalkmıştır. oldukça gelişti. Özellikle II. Kılıçars- oldukça önemli sayıda ve değerde
Akhisar ilçesinin orta bölümünde lan, buraya büyük binalar, saraylar, eser vardır. Selçuklu dönemi eserleri
Roma dönemine ait bir mezarlık bulun­ medreseler, zaviyeler, kervansaraylar olarak en ünlüsü Aksaray Ulu Cami
maktadır. Tepe mezarlığının doğusun­ yaptırdı. adıyla anılan camidir. Çarşı içinde, Ulu
daki moloz yığınları taşıtılarak absitli Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Cami Mahallesinde, Selçuklu Sultam
salon tem izletilm iştir (1969). (1308) Aksaray, Eretna Devleti ve onun I. Mesud tarafından yaptırılmıştır. Kızıl
Fethiye Camii (Akhisar Uluca- yerini alan Kadı Burhaneddin Devleti Minare Camii (Eğri Minare) halen Şam­
m //nin kesin yapımı bilinmemektedir. ile Karamanoğulları arasında elden ele lı Mahallesi’nde, ününü renginden ve
11
minaresinin eğriliğinden almış olup, I. İbrahim Bey tarafında Karamanoğlu İb­ Mesud b. Abdullah tarafından yapımı­
Alâeddin Keykubad zamanında Ah­ rahim Bey Değirmeni “ Mukbilaga” na başlanan, hol bölümü Alâeddin
med b. H ilf b. Nusraddin tarafından yaptırılmıştır. Eski Hamam II. Kılıçars- Keykubad (1231), avlusu II. Gıyaseddin
1221-1236 yılları arasında yaptırıldığı lan tarafından yaptırılmış olup Sofular Keyhüsrev’in saltanatının ilk yılında ta­
tahmin edilmektedir. Hashas Çeşme­ Mahallesi’nde yer alır. 1940-1941 yılla­ mamlanan (1237) Ağzıkara Han (Hoca
si, Karamanoğulları devrinde yaptırıl­ rında ambar olarak kullanılmıştır. Nev­ Mesud Kervansarayı) dikdörtgen planlı
mıştır. Yine Karamanoğulları devrinde şehir - Aksaray yolu üzerinde Hoca olup içinde kara bir avlusu bulunmak­
ta ve kervansarayın iki kitabesi mev­
cuttur. Aksaray - Kayseri yolunda II. Kı-
lıçarslan tarafından yaptırılan (1156-
1192) Alay Hanı, Anadolu’da ilk sultan
hanı olarak ortaya çıkmıştır. Haşan Da­
ğı eteklerinde, Helvadere Kasabasinın
2.5 km. güneybatısında bulunan As-
hab-ı Kehf Hanı (Kara Han)’nın duvar­
ları kesme taştan yapılmıştır. Kılıçars-
lan Kervansarayı ise, 36 metre uzunlu­
ğunda, 31 metre eninde olup, iki katlı
olarak yapılmıştır. II. Kılıçarslan tarafın­
dan ticaret merkezi olarak kurulan Ak­
saray'da Gelverili sarraf Hacı Bodos ve
manifaturacı Mutafyan Mihran Efendi
tarafından 1325 yılında inşa ettirilen
Sarraf ve Mutafyan Hanı iki katlı ola­
rak kesme taştan yaptırılmış son ör­
neklerdendir.-!!. Keyhüsrev tarafından
Aksaray’ın 35 kilometre uzağında bu­
lunan ve tarihî Tyana, Archelais yolu
üzerinde bulunan hanın çok azı ayak­
tadır. I. Alâeddin Keykubad tarafından
1229 yılında Konya - Aksaray yolu üze­
rinde yaptırılan Manak Hanı, büyük bir
yangın geçirerek önemli ölçüde hasar
görmüşse de sonradan onarılmıştır.
Üresin Hanı (Tepesidelik Hanı) Aksa­
ray’dan Kayseri’ye giden yolun solun­
AKSARAY: Ağzı Kara Han da, Aksaray’a 22 kilometre uzaklıkta­
12
dır. II. Kılıçarslan tarafından yaptırılan
Şifahane-Tımarhane’nin duvarlarının
bir bölümü ve temeli kalmıştır. 1406 yı­
lında Beylerbeyi Ali Bey Çelebi tara­
fından yaptırılan Aksaray Kalesi olduk­
ça harap durumdadır. Ulu Cami ve Be­
desten surun içinde idi. Yaprakhisar
Köyü’ndeki Zincirli Kale’nin kalıntıla­
rı günümüze kadar gelmektedir.
Selçuklular devrinde yapılan köp­
rülerden ise, Akköprü, Başköprü, Der-
bağlar Köprüsü, Kalınlar Köprüsü (II.
Abdülhamid zamanında onarım gör­
dü). Nakkaşmahallesi Köprüsü anılma­
ya değer. Yine Selçuklu eserlerinden
Beramunî Medresesi (1229), Hacı Yu­
suf Mescidi (Cıncıklı Mescid), Şeyh
Hamid-i Velî Mescidi ve Türbesi, Ali-
paşa Türbesi, Baydıhatun Türbesi,
Bayrambaba Türbesi, Bekârsultan Tür­
besi, Çaputbaba Türbesi, Hallac-ı
Mansur Türbesi, Hashasbaba Türbesi,
Hırkalısultan Türbesi, Kılıçarslan Tür­ AKŞEHİR: Nasreddin Hoca Türbesi (1900).
besi, Şeyhhamza Türbesi gibi yapıla­
rın bir bölümü ayakta, bir bölümü ise rak kalmış, Akşehir de ona bağlı bir deleye giriştiler. Bu mücadele de Yıl-
harap durumdadır. yerleşme merkezi olarak önemini sür­ dırım’ın zaferiyle sonuçlandı. Akşehir’­
Osmanlı dönemi yapıları olarak dürmüştür. Bu arada bir sınır kenti du­ de Aksak Timur’un torunu Mehmed-
XVI. yüzyılda yaptırılmış olan Pirali Ca­ rumunda olduğu için el değiştirdiği de Mirza, Bursa'da tutuklu bulunan Alâ­
mii ile Feriştahhatun Camii ve XVIII. olmuştur. 1276 yılında Eşrefoğulları, eddin Bey’in oğlu Mehmed Bey’i kur­
yüzyılda yaptırılan Nakkaş Camii, Ak­ 1327 yılında da Hamidoğulları, daha tararak, Konya çevresinde yeniden Ka-
saray ilçesi Osmanlı dönemi camile­ sonra Karamanoğulları eline geçtikten ramanoğullarina istiklâl verinceye ka­
ridir. sonra OsmanlIlara geçti. dar, 11 yıl OsmanlIların egemenliği al­
Osmanlı döneminde yaptırılan di­ OsmanlIlar 1374 yılında Hamido- tında kaldı. Fatih Sultan Mehmed 1466
ğer eserler; XVI. yüzyılda yaptırılmış ğullarindan Akşehiri, Beyşehir’i,Sey­ yılında Konya’yı ve Karamanoğullari-
olan BedrimuhtarTürbesi, Yusufhakiki dişehir, Yalvaçve Karaağaç’ı satın al­ na ait bütün toprakları kendi toprakla­
Türbesi, Beramuniyye Medresesi, Be­ dıktan sonra Karamanoğullarinın baş­ rına kattı. Bu tarihten sonra Akşehir de
desten, Piralisultan Türbesi ile XIX. kenti olan Konya’yı da tehdit eder ol­ diğer kentler paralelinde bir gelişme
yüzyılda yaptırılmış olan Kadıoğlu muşlardır. Karamanoğulları buna kar­ gösterdi ve ilerledi.
Medresesi’dir. şılık Osm anoğullariyla iyi geçenme- Osmanlı imparatorluğu’nun çöküş
Aksaray bugün iç Anadolu’da Niğ­ yi tercih etmişlerdir. İki beylik arasın­ devrine rastlayan XIX. yüzyılın ilk ya­
de iline bağlı ilçe merkezi olup, Koç- da kız alınıp verilmiş, çeşitli zamanlar­ rısında Akşehir bir kez daha istilâya
hisar Gölü’ne 30 kilometre uzaklıkta­ da ittifaklar kurulmuştur. Ancak Kara- uğradı (1882). Bir Mısır ordusu Akşe­
dır. Merkez, Acıpınar, Güzelyurt, Sul- manoğullarinın siyaseti her zaman bu hir’e kadar ilerledi ve kış aylarının bü­
tanhanı, Taşpınar, Yeşilova bucakları çizgide kalmamış, zaman zaman Os- yük bir bölümünü burada geçirdi. Kı­
vardır. m anoğullarina karşı ittifaklar da yap­ şın şiddetine dayanamayan Mısır as­
mışlardır. kerleri kentin camilerine sığındılar. Bu
I. Murad devrinde Karamanoğulları askerlerin bir bölümü Akşehir’de öldü
Beyliği’nin başında bulunan Alâeddin ve Baştekke önündeki mezarlığa gö­
Bey, Murad’ın kızı Nefise Sultan’la ev­ müldüler. 1883 yılı ilkbaharında Mısır
AKŞEHİR (Yun. Philomelion, lendi ve karısına mihir olarak Ilgın, Ak­ ordusu kentten ayrılmıştır.
Ar. Belde-i Beyza, halk dilinde: Ak şehir ve bütün mülhakatıyla Aksaray’ı Kurtuluş Savaşinda Akşehir'in
Şehr, Aşar, Ahşar, Ahşehir) verdi. Bu da 1381 yılında Hamidoğul- önemli bir rolü vardır. Mustafa Kemal
Akşehir’in tarihteki yeri H ititle r’in ları elinde bulunan Akşehir’in bu tarih­ Paşa, ilkin 10 Aralık 1921 'de buraya ge­
bölge üstünde egemenlik kurdukları ten üç yıl önce, yani 1378 yılında bu lerek ilgililerden bilgi almıştır. Büyük
ilk dönemden bu yana izlenebilmekte­ kez Karamanoğullarinın elinde bulun­ Taarruza ilişkin planın esası da 10 Ara­
dir. Bugün Akşehir’in üstüne kurulmuş duğunu göstermektedir. I. Murad, Ak­ lık 1921 gecesi saat 10.00 ile 23.00 ara­
olduğu topraklar tarihin birçok döne­ şehir’i satın aldıktan sonra, kızının da sında Akşehir'deki belediye binasında
minde görkemli uygarlıkların gelip mihri olan bu kenti sınırları içine da­ hazırlanmıştır. Mustafa Kemal Paşa
geçtiği yerlerdir. Akşehir Konya’nın hil etti. I. Murad’ın Macaristan seferi­ 1922 yılı içinde Akşehir’e bir kez da­
ayrılmaz bir parçası gibi, bütün tarih ne çıkması durumu bir kez daha değiş­ ha gelerek yine tarihî odada taarruz
boyunca siyasî kaderini Konya'nınki- tirdi ve fırsattan yararlanan Karama- planı ve ordunun gereksinimini ince­
ne uydurmuş bulunmaktadır. Konya noğulları aradaki anlaşmayı bozarak lemiştir. Bu arada taarruzun Ağustos
ile Akşehir, birçok kez İslâm orduları­ Beyşehir, Karaağaç ve Yalvaç’ı ele ge­ ayında yapılması da karar altına alın­
nın istilâsına uğramıştır. Bir Bizans çirdiler. mıştır,
kenti olan Konya, İslâm devletlerinin Yıldırım Bayezid 1390 yılı sonların­ XIX. yüzyıl sonlarında gelişen Ak­
sınır kentlerine yakın olduğu için gü­ da Konya’ya yaptığı bir saldırıyla ken­ şehir’e civardan gelen göçmenler yer­
neyden kopan her istilâ hareketi ilk so­ ti ele geçirdi ve Osmanlı topraklarına leştirilerek bunlara toprak verilmiş ve
luğu Konya ve Akşehir’de alırdı. Uzun kattı. Konya seferi dönüşünde de Ak­ nüfus ceridelerine kaydedilmişlerdir.
süre Abbasîlerin egemenliğinde bulu­ şehir, Niğde ve AkSaray Osmanlı 1862 yılında ilçede bulunan üç köye
nan Akşehir Kutalmışoğlu Süleyman topraklarına katıldı. Yıldırım yerleştirilen göçmenlerin 181 hanede
Bey tarafından Selçuk Devleti’ne bağ­ Bayezid Karamanoğullarindan aldığı 119 nüfus olduğunu Hazine-i Evrak’ta
landı (1077). Daha sonra Akşehir, Kon­ yerlerin yönetimini Timurtaş’ bıraktı. bulunan bir belgeden öğrenmekteyiz.
ya ile birlikte Boğazlar’dan geçerek ge­ Böylelikle Akşehir de Tim urtaş’ın ve­ Ayrıca aynı yıl Nogay Tatarları da bu­
len Haçlı ordularının yolu üstünde kal­ layeti altına girmiş oldu. raya getirilerek yerleştirilmişlerdir.
dı. Konya Anadolu Selçuklu Hüküm­ Karamanoğulları aradan bir yıl geç­ 1891 yılında Şumnu ve Rusçuk muha­
darlığı yıkılıncaya kadar başkent ola­ meden Yıldırım Bayezid’e karşı müca­ cirleri Akşehir’e getirtilerek yerleştiril­
13
mişler ve bunların kurdukları köyler­ bugünkü çiftehamam yaptırılmıştır. Er­ tim i altına aldı. OsmanlIlara karşı di­
den birine “Hamidiye” diğerine ise meni Cemaati tarafından ise, XX. yüz­ renmiş olan Karamanoğulları, Mısır
“Mamure” adı verilmiştir. yılın başında semtin yüksekçe bir yer­ Memlûk S ultaninin egemenliğini ta­
Akşehir; camileri, türbeleri, medre­ de bulunduğu için " Yukarı Hamam" nıdılar.
seleri, mescitleri, hamamları ve çeş­ adıyla anılan Orta Hamam’ın mimarı Sahile olan yakınlığı sebebiyle Kıb­
meleriyle, İslâm uygarlığının en güzel Mıgırdiç Usta (Kalfa) tarafından yaptı­ rıs, bu bölgede gittikçe artan bir önem
örneklerinden birini sergileyen ilçele- rılmıştır. kazandı. 1332 yılında Lâzkiye’den de­
rimizdendir. Camiler; Selçuklu döne­ Osmanlı dönemi türbeleri de şun­ niz yolu ile Alanya’ya gelen Merakeş-
minin en önemli yapıtlarını oluşturur. lardır: Şeydi Yunus Türbesi, Türabi li ünlü gezgin ibn Batuta, burasının Ka-
Bugüne kalanları şunlardır: 1226 yılın­ Türbesi, Yağlı Dede-Şeyh Eyyüp Tür­ ramanoğlu Yusuf adında bir bey tara­
da!. Alâeddin Keykubad hükümdarlığı besi. Akşehir - Konya yolu üstünde fından yönetildiğini yazmaktadır. Aynı
zamanında, Muhtesip Eminüddin Ha­ ve Akşehir’in Reis Bucağina bağlı Yi- gezgin Alanya’dan Mısır’a kereste ih­
cı Haşan tarafından yaptırılan "Güdük lan Yusuf Köyü’nde bulunan Yılan Yu­ raç edildiğini de belirtir.
Minare Camii"; 1213 yılında inşa edil­ suf Köprüsü ilçede kayda değer tek Alanya ile Kıbrıs’ın ilişkilerinin çe­
dikten sonra I. Alâeddin Keykubad ta­ önemli köprüdür. şitli olduğu bilinmektedir. Ermeniler
rafından onarımı yaptırılarak genişle­ İlçede islâmi yapılardan başka tarafından kuşatılan Kızkalesi’nde (Go-
tilen "Ulu Cami". Şeydi Mahallesinde 1859yılındabirki- rigos) Kıbrıslı'ar bir üs kazanmışlardı.
XIV. yüzyıl yapılarından olan “ Ko-lise yapılmıştır. Bu olay, Türk beylerini telâşlandırdı.
çaş Köyü Cam/7” nin haziresinde Yu­ Akşehir, bugün Konya iline bağlı Karamanoğulları ile merkezleri Antal­
nus Emre adına bir mezar taşı bulun­ ilçe merkezidir ve nüfusun küçük bir ya olan Tekeoğulları arasında bir ant­
makta ve yakınındaki tarihsiz bir me­ yüzdesini Yugoslavya ve Yunanistan’­ laşma yapıldı. Buna göre, Kıbrıs'ın is­
zar taşının da Tapduk Emre’ye ait ol­ dan gelen göçmenler oluşturmaktadır, tilâsı hedef tutuluyordu. Biryandan bu
duğu iddia edilmektedir. ilçeye bağlı bir merkez bucak dışında bağlaşıkların faaliyetlerini önlemek,
Akşehir’de 17 tane mescidin var­ iki bucağı vardır. (Reis ve Tuzlukçu bu­ öte yandan da kendi Haçlılık çabası­
lığından söz edilebilir. Ancak bunların cakları). nı tatmin için Kıbrıs Kralı I. Pierre, An­
bir bölümü tümüyle yıkılmış, bazıları­ talya’ya bir sefer düzenledi ve şehri 24
nın yeri neyenisi yapı İmiş, kimisi de ha­ Ağustos 1361’de Tekeoğlu Beyinden
rabe haline gelmiştir. Sağlam durum­ teslim aldı. Alanya BeVi’nden ise, vergi
da olanları ise "Altın Kalem Mescidi”, ödeyeceği ve kralın sancağı altına gi­
"Mahmud Hayran/Ferruhşan Mesci­ ALÂİYE (Eski adları: Korakesi- receği sözünü aldı. Ancak, bu olayın
d i”, " Kalaycı M escidi”, "Kızılca Mes- on Coracesium, Golanoros Kondelor, üzerinden daha bir yıl bile geçmeden
c'ıd", “ Küçük Ayasofya Mescidi", “ Ki- Kalonoros bugün Alanya) Alanya’dan kalkan sekiz kadırga, An­
ieci M escidi” d\r. Bu eski şehir bazen Kilikya, bazen talya’yı geri almak üzere Teke Bey’in
Medreseleri lağveden ve kapatan de Pamphylia (Pamfilya) bölgesine ait sonuçsuz kalan girişimine destek o l­
yasanın uygulandığı tarihe kadar Ak­ şehirler arasında sayılmaktaydı, ilkça­ mak üzere hareket etti.
şehir’de 21 tane medrese bulunmak­ ğa ait bazı kalıntılar Ortaçağ’da yapı­ Müneccimbaşinın yazma eserinde
taydı. Bunların en önemlileri şunlardır: lan kalelerde kullanılmıştır. Alanya Beyliği'nin sona erişi ve Os­
Müftü Salim Medresesi, Hacı Mehmed Selçuklu Sultanı Gıyasüddin Key- manlIlarla olan ilişkileri şöyle özetle­
Efendi Medresesi (1793), Güllü Daire hüsrev l’in Antalya’yı almasından son­ nebilir: "Alanya emirleri ana tarafından
Medresesi, Şeker Ağazâde Ahmed ra Akdeniz sahillerindeki ilk Türk üs­ Selçuklu soyundandır. Bazıları bunla­
Efendi Medresesi. Taş Medrese adlı sü elde edilmiş oldu. 1219 yılında Key- rın Selçuklu emirleri soyundan geldik­
medrese ise günümüzde Taş Eserler kavus iin ölümü, 1210 yılında saltanat lerini söylerler. Bunlardan ancak ikisi­
Müzesi olarak kullanılmaktadır. kavgası yapan ve yenilen kardeşi I. nin adı biliniyor. Lâtif Bey yerine göz
Bir müze görünümünde olan Akşe­ Keykubad’ın hapisten kurtulmasına ve diken Karamanoğulları Beyliği dışın­
hir’de ve çevresinde çok sayıda türbe çıkmasına sebep oldu. Keykubad, sul­ da öteki bütün komşularınca bey ola­
ve mezar bulunmaktadır. Tahrip ve yok tan olduktan sonra ilk olarak buraya rak tanındı. Karamanoğulları'na kar­
edilen bazı önemli mezar ve türbeler “ Alâiye" adını verdi. 1300 yılında Sel­ şı kendisini desteklerler amacı He kı­
şunlardır: Yarenler Mezarlığı, Seyyid çuklu Sultanlığinın parçalanması üze­ zın: Osmanlı vezirlerinden Mehmed
Mahmud-i Hayrani Türbesi civarında­ rine, başşehir Konya’nın denetimi ile er-Rumî’ye verdi. Lâtif Bey’den son­
ki mezarlık, İğdelik, Çöğrülük, Arablar, birlikte arslan payı Karamanoğulları’ ra yerine oğlu Kılıç Arslan Bey geçti
Öksürüktaşı, Kerpiçlik, Çayboyu, Hı- na düştü. Doğu uçlarında belirtilm iş ve Gedik Ahmed Paşa yönetimindeki
dırlık mezarlıkları, Nasreddin Hoca olan bu gazi soyu, birçok dağ kalele­ Osmanlı kuvvetlerinin Karamanoğlu
Mezarlığindaki taşlar, Taş Medrese rini, Toros silsileleri üzerindeki çeşit­ Beyliği’ni ortadan kaldırıp Alanya’yı da
karşısındaki Hanikâh, Tabakhane Mes­ li geçitleri ve zaman zaman Alanya’yı 1471 yılına kadar elinde tuttu. Kılıç
cidi, Maruf Köyü Türbesi, Kozağacı ve da içine alan güney kıyı şeridini dene­ Arslan direnişin boş olduğunu anlayın-
Nadir köyleri mezarlıkları.
Akşehir'de Osmanlı dönemi cami­ 4»
leri olarak dört cami sağlâm durumda
bulunmaktadır. Bunlardan yazıtına gö­
re, 1337 yılında tamamlanan ve Çarşı
içinde bulunan "Ambarlar Kerim-
İplikçi Camii", 1510 yılında yapıldığı
tahmin edilen “ İmaret Camii (Haşan
Paşa Camii)”. Akşehir’de mimarî eser
niteliği taşıyan üç çeşme bulunmak­
tadır. Bunlar ibre Çeşmesi, Musalla
Çeşmesi, Mustafa Bey Çeşmesi ve Fa­
tih Devresi Su Hâzinesidir.
Bir su kenti olan Akşehir’de beş ta­
ne hamamın varlığı bilinmektedir. Bun­
lardan Meydan Hamamı 1329 yılında
Subaşı Emir Şerafeddin Ahmed tara­
fından yaptırılmıştır. Orta Hamam-
Mavras Hamamı ise Avlonyalı Ferid
Paşa’nın Konya Valiliği sırasında 1906
yılında eski hamam yıktırılarak yerine ALANİYE: Selçuk Tersanesi ve Kulesi (Kroki: Bedri Kökten - 1940).

14
ca teslim oldu. İlk önce Rumeli’ye ora­ Alanya Tersanesi, Alâeddin Keyku­ ayrılan zorba Theodoros adlı şahsın
dan da M ısır’a sürüldü ve yine Mısır'­ bad I., Alâiye’yi alınca, Akdeniz tica­ yönetiminde kaldı. 1309 yılında Kütah­
dan İran'a sürgün olarak giderken yol­ retini geliştirmek, Selçuklu savaş filo ­ ya Valisi Germinyalı Beyi Ali Şiroğlu
da öldü". sunu kurmak amacıyla bu tersaneyi in­ I. Yakub tarafından kuşatıldıysada Bi­
Alanya ilk kez ünlü Piri Reis’in Ak­ şa ettirdi. Tersane, Kızılkule’nin güne­ zans imparatoru’nun şehri savunma
deniz A tlasinda (1523’te tamamlan­ yinde ve beş gözlüdür. Duvarları sert amacıyla gönderdiği takviye askerle­
mıştır) gösterilmektedir. Bu eser Ka­ kesme taştan, kemer ve kubbeleri tuğ­ ri ve yeniçeri serdarı olan bir kazadır.
nunî Sultan Süleyman'a ithaf edilmiş­ ladan yapılmıştır. Kapısı üzerindeki ki­ Şehir kesin olarak Türk egemenliğine
tir. Süleymaniye Camii de haritada ka­ tabede yapım tarihi yoktur. Tersanenin 1335’te Aydınoğlu Umur Bey’in şehri
lenin üst bölümünde resmedilmiştir. ve Kızılkule’nin 1226 yılında yapılmış ele geçirmesiyle girdi. Aydınoğullari-
Piri Reis tersane ve limanı övmekle olması muhtemeldir. Kapının iki yanın­ nın koruyuculuğu sonucu, bütün Ana­
birlikte güney rüzgârları esmeye baş­ da biri muhafızlara ait, biri cami ola­ dolu’da Türk istilâsından kurtulan tek
ladığı zaman buranın tehlikeli olaca­ rak kullanılan iki oda vardır. Gözlerin şehir olan Alaşehir, Osmanlı Padişa­
ğına dikkati çekmiştir. ön duvarlarının kalınlığı 1.50, her gö­ hı Yıldırım Bayezid tarafından 1391 ’de
Evliya Çelebi, 1671-72 yıllarında zün genişliği 7.70, derinliği 42.30 met­ ele geçirilerek Osmanlı topraklarına
Alanya’ya geldiği zaman burası Ada­ redir. Gözler arasında geniş kemerli katıldı. 1402’de Timur istilâsına uğra­
na Beylerbeyliğine bağlı bir paşa ta­ kapılar yer alır. Anadolu Selçuklulari- yan ve sonra da Cüneyd Bey’in eline
rafından yönetilen sancağın başşehri nın bazı tersaneler yaptırdığı biliniyor­ geçen şehir, II. Murad döneminde ke­
olduğunu, Kızılkule’ye hayran kaldığı­ sa da günümüze sadece Alanya Ter­ sin Osmanlı egemenliğine girdi. Fetih­
nı, buranın gerektiğinde 2 bin kişiyi ba­ sanesi kalmış ve bu yapı son yıllarda ten sonra halkı dağılmaya başladı ve
rındıracak kapasitede olduğunu belir- onarılmıştır. eski önemini yitirerek Aydın livasına
tir.ipsalalıAhmed Paşa’yı 1817’de Alâ­ bağlı bir kaza oldu.
iye Mutasarrıfı, 1818’de de Alâiye San­ 1671’de Alaşehir yine Aydın San-
cak Beyi olarak görüyoruz. cağina bağlı 300 akçelik kethüda ye­
XIX. yüzyılda Konya Vilayeti’ne ri ve Yeniçeri serdarı olan bir kazadır.
bağlı Adalia (Teke) sancağının kazası XVIII. yüzyıl ortalarında şehrin nüfusu
olan Alanya’ya, 1837 yılında Hacı Emin ALAŞEHİR (Eski adları: Phila- 7-8 bin kadardı. 1890 tarihinde ise nü­
Paşa atandı ve Konya ile birlikte bu­ deipheia, Philadelphia, Neokasereia, fusu 22 bini bulmuştur. 1914’te nüfus
rasını da yönetti. Yine bu yüzyılın so­ Neokaiseria, Caesereia, Alaşar). 35 bin oldu.
nunda kazanın toplam nüfusu 37 bin Batı Anadolu’da, Lidya (Lydia) böl­ 1919 yılı Mayıs’ında İzmir’e çıkan
civarında idi. Toplam 186 köyü vardı. gesinde yer alan bugünkü Alaşehir’in Yunan kuvvetleri Alaşehir’i işgal etti.
Nahiyeleri ise Manavgat ve Döşeme- yerinde klasik çağda Philadelphia ad­ Üç yıl süren işgal 1922 yılı Eylül’ünde
altı kasabaları idi. lı bir merkez bulunmaktaydı. Daha son buldu. Yunan kuvvetleri geri çeki­
Osmanlı imparatorluğu’nun son sonra bu şehir VII. yüzyıla kadar He­ lirken, şehrin büyük bir bölümünü ya­
döneminde ilçede bayındırlık hareket­ lenistik, Roma, Bizans çağlarını tüm kıp yıktı.
leri de göze çarpar. Kazada 32 cami, olaylarıyla yaşadıktan sonra Arap sal­ Bügün Ege Bölgesi’nde, Manisa
birkaç türbe ve 9 medrese, 5 Rum Or­ dırılarına uğramaya başladı. X. yüzyı­ ilinin ilçe merkezidir.
todoks kilisesi vardı. Ayrıca Müslü- la kadar bu saldırılara rağmen kent, XIX. yüzyıl sonunda burada 10 çe­
manlar için 10 ilkokul, Rum Ortodoks- Araplar tarafından ele geçirilemedi. şit kadar sanayi dalında fabrika ve
lar için biri kız ve biri erkek olmak Burası ilk kez Türklerin eline Sel- imalâthane faaliyet halindeydi. Bura­
üzere İk i ilkokul bulunmaktaydı. Bu çukoğulları’nın Anadolu’ya giriştikle­ da kurşun madeni de işletilmekteydi.
Türk okullarından ikisi 1897 yılında ta­ ri ve yerleşme sırasında Kutalmışoğlu 1867 yılından günümüze dek Manisa
mamlanarak padişahın adına izafeten Süleyman Bey taraf ından ele geçirildi iline bağlıdır. 1904 yılında İnegöl adlı
"Ham idiye” adını almıştır. (1075). 1098’de BizanslIlar tarafından bir bucağı ve 76 köyü vardı.
İlçenin dağlarında kömür madeni geri alınan şehir, daha sonraki yıllar­ Şehirde, bugüne kadar gelebilen
de çıkartılmaktaydı. 1844 yılında kö­ da Anadolu'ya gelen Haçlı ordularının eserlerin çoğunluğu Selçuklu ve Os­
mür çıkarma imtiyazı bir iradeyle Mı­ yenilgiye uğramasıyla Batı Anadolu yi­ manlI dönemine aittir, ilçeye bağlı Kı­
sır Valisi’ne verilmiştir. ne Türklerin eline geçti. 1107’de yeni­ zıl İlyas Mahallesine Rum Mektebi'nin
Alanya ilçesinde ilk ve ortaçağ me­ den Bizans topraklarına katıldıysa da, yapımına (1875) Osmanlı H üküm etin­
deniyetlerinden kalma birçok eser var­ bölge 1109’da Selçukluların savunma ce izin verilm iştir.
dır. Ayrıca Yukarı Kale’de çok iyi du­ merkezi oldu. Şehir bir ara Bizans'tan Kurşunlu Camii Saruhanoğullarin-
rumda, kubbeli biçimde eski bir Bi­
zans kilisesi bulunmaktadır.
İlçede Selçuklu ve Osmanlı döne­
minden kalma birçok yapı günümüze
kadar varlıklarını korumuştur. Bunlar­
dan Alara Hanı, Alara Çayinın sol ya­
kasında olup I. Alâeddin Keykubad ta­
rafından yaptırılmıştırf7237-7232), Şa­
rapsa Hanı (Şerefzâ) ise 1236-1246 yıl­
ları arasında Gıyasüddin Keyhüsrev II.
tarafından; Alara Köşkü (Hamamlı Ka­
sır); Alâeddin Keykubad tarafından;
Oba Köyü Medresesi Mahmud Alâed­
din Ali Bey zamanında (1373) yapı\m\ş-
tır. Diğer yapılar ise şöyle sıralanabi­
lir: Gülefşanköyü Camii (Karamanoğ-
lu Mahmud Bey Camii), 1373 yılında
Bedreddin Mahmud b. Alâeddin b. Yu­
suf tarafından yaptırılmıştır. Sultan
Alâeddin tarafından yaptırılan Kale Ca­
mii (Süleymaniye Camii) ise, 1231 yı­
lında tamamlanmış olup, şehir surla­
rının ikinci bölümünde yer alır. Akşe-
be Sultan Mescidi ve Türbesi 1230 yıl­
larından kalma bir eserdir. ALAŞEHİR: Genel görünüm.
15
dan Seyfeddin Bey tarafından 1496 yı­ sönük devir geçiren şehre, Kutalmış- Batı Karadeniz çevresinde egemen
lında Kula’da yaptırılmıştır. Caminin oğlu Süleyman Bey’in kumandanla- Candaroğulları Beyliği üzerine pek çok
bitişiğinde Seyfeddin Bey’in mezarı rın'darvEmîr Karategin, kesin olarak bi­ sefer yapılmasına karşılık, Amasra’ya
bulunmaktadır. linmemekle birlikte birkaç kez saldır- ilişilmedi.
Şeyh Sinan Camii, 1445-1465 yılları dıysada, kaleyi almayı başaramadı. I. Yıldırım Bayezid, Ankara Meydan
arasında Mahmud Faik b. Şeyh Sinan Haçlı seferi sırasında şehir, i. Aleksi- Muharebesi’nde yenilince, Anadolu’­
tarafından yaptırılmıştır. Selçuk mima­ os Komnenos tarafından askerî üs ola­ nun kaderi üzerinde söz sahibi olan Ti­
risi tarzında inşa edilen cami, o dev­ rak tahkim edildi. XII. yüzyılın sonu ile mur kaldı. Cenevizliler, Timur’la da ya­
rin şaheserlerindendi. XIII. yüzyılın başında, Türklerin eline kınlık kurdular. Burada Osmanlı yöne­
Yıldırım Bayezid Camii, Bayezid’- geçmesine az kaldığı halde Bizans’tan timince tanınan tüm ayrıcalıklar Timur
in Alaşehir'i zaptını takiben yaptırılma­ kopmayan, yalnızca iki rakip haneda­ tarafından da tanındı ve böylece Amas­
sına başlanmıştır (1390’dan sonra). An­ nın mücadelesine sahne olan Amas­ ra, Fetret Devri’nin sonuna kadar da
kara Savaşinın çıkması üzerine örtü ra, altmış yıldan fazla İznik İmparator­ Cenova kolonisi olarak kalabildi. XV.
kubbesi yapılmadan bırakılmıştır. Ca­ luğu topraklan içinde kaldı. Bu devir­ yüzyılın başlarından itibaren, Anado­
minin ve medrese ile hamamının de Türk sınırlarına kıyı boyundan ve lu ’nun geleceğini, OsmanlIların elin­
1131 • 1718 yılına ait bir belgede, ca­ karadan en yakın bir kale olması ba­ de görerek şehri boşaltmaya başladı­
mi mütevellisi tarafından onarıldığı ya­ kımından şehirde hiçbir yeni yapıma lar. II. Murad devrinde Amasra gene
zılıdır. Bu onarımdan sonra pencere­ girişilemedi. 1270 yılından sonra Ce- Cenevizlilerde kalmakla birlikte iki
ler içeri doğru genişletilmiş, minare di­ novalılar, Bizans’a yaptıkları yardım devlet arasında Amasra’yı ilgilendire­
bine ikinci bir kapı yapılmıştır. karşılığı olarak Amasra’yı aldılar. Bun­ cek önemli bir olay geçmedi. 1449 yı­
Minarenin kısa küp bölümü de ilk dan sonra şehirde az da olsa canlılık lında Cenovalılar, Karadeniz kolonile­
yapısındadır. Evliya Çelebi, caminin ilk başgösterdi. Amasra Kalesi’nin içi za­ ri ile ilgili nizamnamede önemli deği­
yapısının aslı ile havuzdan söz etmek­ manla tümüyle Cenovalı tüccarlar ve şiklikler yaparak Amasra’yı Kefe’den
tedir. Cami, II. Abdülhamid devrinde onların aileleriyle doldu. Kale dışında ayırıp Galata’ya.bağladılar.
de onarılmıştır (1895). ise yerli Ortodokslar, yani Bizans uy­ Fatih Sultan Mehmed, saltanatının
Kurşunlu Han, Hatuniye Külliye- ruklu eski halk oturmaktaydı. ilk yıllarında, Cenevizlilerin iki yüzlü
si’ndendir. Hüsnüşah Sultan’ın yaptır­ Şehir, Cenovalılar’ın ele geçirme­ tutumlarını gördüğünden, dostluklar
dığı han pek çok onarım görmekle bir­ sinden az sonra, ilk zamanlarındaki de­ bozuldu. Cenevizlilerin Amasra'yı ıs­
likte aslına göre pek değişmemiştir. H. ğerini kaybetmeye başladı ve Ceneviz­ rarla korumak isteyişlerinin asıl sebe­
1020’deki (1611) depremde harap o l­ liler, OsmanlIlarla yaptıkları uzlaşma­ bi, bu iskeleyi Kuzey Karadeniz ile İç
muş, bunun üzerine onarım görmüş, ya güvenerek kaledeki olağanüstü ön­ Anadolu arasında bir üs olarak kullan­
1053 (1643)tarihinde de büyük bir ona­ lemleri kaldırdı ve geniş yönetim kad­ maları idi. Cenevizli korsan-tacirler,
rım görmüştür. rosunu kıstılar. 1350-55 yılları arasın­ Kefe ve Sudak’ta yakaladıkları Tatar
Kurşunlu Han, kervansaray olarak da Orhan Bey zamanında kurulan dost­ esirleri Amasra’ya getirerek burada
yapılan binanın Semiz Ali Paşa veya luk, I. Murad’ın saltanatı sırasında da­ Türk esir tacirlerine devrederlerdi. Bu
Gedik Ali Paşa vakfından olduğu, ha da kuvvetlendirildi. Yıldırım’ın hü­ durum ilk bakışta OsmanlIların da işi­
1535-1548 yılları arasında inşa edildi­ kümdar olması ile dostluk bozulmadı. ne yarar görünmekteyse de, işi azıtan
ği sanılmaktadır. Kemerli dehlizler ha­ Cenovalı gemiciler, Anadolu kıyıların­
len dükkân olarak kullanılmaktadır. dan ele geçirdikleri köylüleri başka
Vacidiye Medresesi " Demirkapı” , yerlere esir olarak götürmeye başla­
Germiyanoğulları Beyliği emirlerinden yınca Osmanlı Hükümeti işe el koy­
Mübarizeddin b. Savcı tarafından Ala­ mak gereğini duydu.
şehir Hıristiyanlarından alınan cizyey­ Amasra’nın stratejik değerini çok
le yaptırılmıştır (1314). Büyük bir tek iyi bilen Fatih, şehri Ekim 1461’de ku­
kapıdan kubbeli bir dehlize, sonrada şatarak hiçbir güçlükle karşılaşmadan
medrese avlusuna girilmektedir. Eyva­ teslim aldı. Bu dönem, 450 yıldan faz­
nın bir bölümünde medrese müderris­ la sürdü. Osmanlı İmparatorluğu’nun
lerinden Abdülvacid’in sandukası bu­ Duraklama Devri içerisinde, Kuzey Ka­
lunmaktadır. radeniz kıyılarında ve nehir boyların­
da yaşayan ve Rus Ç arlığinın gözeti­
minde bulunan Kazaklar, şayka deni­
len küçük gemilerle Osmanlı kıyı ka­
sabalarını, köylerini vurmaya başladı­
lar. IV. Murad devrinde bu konu büyük
AMASRA (Eskiadı Amastris) bir sorun haline geldi. Receb Paşa ko­
S.35 - Amasra, İskender'in Pers se­ mutasındaki donanma, bunları yok et­
ferinden sonra kendisi, kumandanla­ mek için uzun süre çalıştıysa da tam
rı ve askerleri Pers kızları ile evlendik­ bir başarı elde edemedi.
lerinde, Iranlı Darius(Dâra)’nın karde­ Kalabalık olmayan, asılları EflâniIi
şinin kızı olup, kumandanlardan Kra- halkın, en beliergin geçim kaynakları
teros’un karısı olmuş, sonra Ereğli denizcilik, bağ, bahçe tarımı olmakla
(Herakleia) Tyran’ı Dionysiosil’le ev­ birlikte, ancak halkın geçimini sağla­
lenmiştir. Bu sırada Amasra’yı yeniden yabilecek çaptadır. Kasabayı güney­
, kurmuştur. den saran dağların cüsseli ağaçlarla
Am astris’in yönetiminden sonra örtülü oluşu, halkı ağaç işçiliğine, tek­
Pontus, sonra da Roma yönetimi altı­ ne yapımına heveslendiren başlıca et­
na girdi. Roma imparatorluğu’nun iki­ kendir. Bütün evler oradaki adı
ye ayrılması üzerine 395’te Doğu Ro­ “ çandı” olan ahşap yapılar olup, faz­
ma sınırları içinde kaldı. la keresteye gerek gösteren bu tip ev­
Bizans’ın kuruluşundan yıkılışına lerin yapımı için çevre ormanları sü­
kadar, Anadolu kıyılarının önemli şe­ rekli hasar görmüştür. Evliya Çelebi,
hirlerinden biri oldu. Bunun sebeple­ buradan söz ederken, havan, dibek,
ri, merkez İstanbul’a hem denizden, öreke ve benzeri tahta gereçler üzerin­
hem karadan bağlantısı olan bir kale de bir zanaat kolu oluşturulduğunu
ve iskeleye sahip olmasıydı. yazmaktadır.
Xl-Xlll. yüzyılların sonlarına kadar AMASRA: (XIX. yüzyıl ortaları). H. 886’da (1481) yılda elli bin du­

16
ka altını geliri olan büyük bir vilayet çağlardan kalma Amastris Akropolü, mü üzerine oğlu Şah Geldi Paşa hü­
halinde örgütlendirilen Kastamonu'­ Kral Sarayı, resmî binalar ve tiyatronun kümdar olarak bağımsız Amasya Bey­
nun küçük bir nahiyesi olarak unutu­ güzel taşlardan yapılmış kemeri vardır. liğ in i kurdu. Şah Geldi Paşa, Amasya’­
lan Amasra, XVII. yüzyıl sonlarına doğ­ Amasra’da Bizans zamanında ya­ yı almak isteyen Kadı Burhaneddin ile
ru Bolu Voyvodalığina bağlandı. H. pılış, şehrin iki adasından birini tama­ Kazova’da yaptığı savaşta(1382) ölün­
1258’de (1868) bir nahiye olarak Bar­ men diğerini de kısman saran bir ka­ ce yerine oğlu Fahreddin geçti. Fah-
tın’a katıldı. Bu arada, Amasra kazası­ le vardır. Bu iki ada birbirine " Kemere" reddin Ahmed Bey, Kadı Burhaneddin
nın, Gölpazarı, Zerzene, Tefen, Hisa- adı verilen tek gözlü bir köprü ile bağ­ ve şehri almak isteyen diğer beylikle­
rönü, Yenice vb. gibi daha birçok kaza lanmıştır. Kale, yıkık durumda olma­ re karşı Osmanlı Devleti ’ndenyardımıis-
ile birlikte 1280 yılının sonundan yıp, oldukça iyi bir görünümdedir. Bu­ tedi. Bunun üzerine I. Murad’ın Amas­
1284’e kadar Bolu Mülhak Mutasarrıf­ rayı koloni haline getiren Cenovalılar, ya'ya gönderdiği oğlu Yıldırım Baye­
lığı, Ereğli Sancağı sınırları içerisinde bu eseri kendilerine mal etmek iste­ zid Amasya vilayetinin Osmanlı ülke­
düşünüldüğünü, ancak bu sınırlama­ mişler ve burçlara kendi armalarını ta­ sinden olduğunu her tarafa bildirdi.
nın yalnızca kömür havzası ile ilgili ol­ şıyan kitabeler yerleştirmişlerdir. Ka­ Bayezid’in Edirne’ye gitmesi üzerine
duğunu Dilâver Paşa Nizâmnâmesi­ Amasya’nın yönetimi tekrar Ahmed
le, Osmanlı imparatorluğu zamanında,
nden anlıyoruz. Nizâmnâme, Amasra Bolu Voyvodası Yusuf Bey tarafından Bey’e bırakıldı ve kendisine Amasya
ile birlikte on dört kazanın halkını kö­ 1772 yılında onartıldı. Beylerbeyi unvanı verildi (1389). Bun­
mür ocaklarında çalışmaya zorunlu Sormagir Kalesi de Bizans devrin­ dan yararlanan Kadı Burhaneddin,
tutmaktadır. 1890yılındaAmasraolduk- den kalmadır. Kalenin, bir ada olan Amasya üzerine yürüdü. Anadolu’ya
ça imar gördü. Bartın’la ulaşımını ko­ Boztepe yöresini çeviren kemeri, bir dönen Yıldırım’ın Kadı Burhaneddin
laylaştıran 17 kilometrelik karayolu köprü ile Amasra’ya bağlanır. ile yaptığı “ Kırk D ilim " savaşında Os­
açıldı, kasabaya da yeni okullar, bina­ Amasra’da Roma devrinden kalma manlI Ordusu yenilince, Burhaneddin
lar yapıldı. Aynı yıllarda, Küçük Li- Amasya’nın asıl şehir bölümünü ele
tek köprü, Kemerdere Köprüsü’dür.
man’daki ilkokul (bir ara rüştiye) bina­ Amasra'ya ulaşan Kuş Kayası Kabart- geçirdi (1392).
sının, şimdiki hükümet konağının, te­ Kadı Burhaneddin’in Tokat’a git­
m asinda geçen Roma dağ yolunun
mizlik gereksinmelerini karşılamak mesinden yararlanan Emir Ahmed,
düzlüğe inmeden geçilen son köprü­
üzere, çalışamaz duruma gelen eski südür. Tek gözlü taş köprü, 2 bin yıl­ şehri OsmanlIlara teslim ederek
hamamın yerine Sağırosmanoğlu aile- dan beri sağlam durmaktadır. Amasya’yı bir Osmanlı şehri haline ge­
since yeni hamamın ve iskele başın­ Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmed tirdi (1393)... Bir süre sonra Bayezid,
daki Fevkâni iskele Camii’nin yapım­ tarafından kiliseden camie çevrilen ya­ şehri geri alarak civar kasabaların sur
ları tamamlandı. 1901 yılında Amasra, pıdır. Kilise özellikleri tümüyle kaybol­ ve iç kalelerini onartarak oğlu Meh­
Bartın’ın tek nahiyesi olarak gösteri­ muş, yeni pencereler açılmış, kapı yer­ med Çelebi’yi buranın Sancak Beyli­
lir. XX. yüzyılın ilk yıllarında Amasra b ir leri değiştirilm iştir. Bu yapı, H. 1305 ğine atadı. 1395’te Amasya Beylerbeyi
ara gerilemeye başladı. Zira, buharlı (1887) yılında iyi bir onarım görerek ça­ Fahreddin Ahmed ölünce yerine Mus­
gemilerin varlığı, Amasra ticaretinde tısı, tavanı mahfilleri yenilenmiştir. H. tafa Bey atandı. Amasya’yı almak için
gerilemeye yol açmıştır. 1293-1300 (1876-1882) yılları arasında fırsat bekleyen ve birçok kez savaşma­
M illî Mücadele yıllarında, Amasra, camie asılmış çok güzel levhalar dik­ yı gerektiren Kadı Burhaneddin, Ti-
İnebolu - Ankara ulaşımına denk bir kati çeker. murtaş Paşa yönetimindeki ordu kar­
başka bağlantı ucu oluşturmamakla Amasra’da kiliseden camie çevri­ şısında tutunamadı ve Malatya’ya doğ­
birlikte, Ankara Hükûmeti’ne ilk gün­ len diğer bir yapı da "K ilise M escidi" ru çekildi. Timur’un Anadolu'da yayıl­
den başlayarak katılmış ve yardımcı ol­ ma siyaseti sırasında OsmanlIlar do­
dir. Bizans devrinde duvarları özel bir
muştur. Cumhuriyet’in ilânından son­ teknikl,e yapılmış olan binanın duvar­ ğu sınırlarına giren Amasya’nın valili­
ra, Amasra, önceden olduğu gibi, Bar­ ğine Şehzade Mehmed Çelebi’yi gön­
larında resimler bulunmaktadır. Mih­
tın kazasına bağlı bir nahiye (bucak) rap bölümünde yer alan resimde, Hz. derdiler (1398). Mehmed Çelebi, Anka­
olarak kalmıştır. İsa’nın göğe çıkışı tasvir edilir. Yapı, ra’ya doğru ilerleyen Timur’a karşı koy­
XIX. yüzyıl ortalarına kadar İktisa­ Fatih Camii ile aynı planda olup, da­ mak üzere harekete geçti (1402). Bu
dî yönden vasat olan Amasra’da kö­ ha küçüktür. 1960 yılına kadar harap arada Amasya vali vekilliğine Yakut
mür üretiminden sonra gelişme o l­ bir halde durduktan sonra aynı yıl ona­ Paşa getirildi. Bayezid’in yenilgisi üze­
muştur. Nitekim, buranın ekonomisin­ rım gördü. Üzeri çatı ile örtülüdür. rine Timur, Amasya Valiliğine Taced-
de büyük bir yeri olan kömür, 1843 yı­ din Kara Devle' Şah’ı atadı. Ancak
lında çıkartılmaya başlamış, 1889 yı­ halk, Yakut Paşa’yı tutmakta direnin­
lında ise Teke önünde işletilen bu kö­ ce, Amasya’nın biri şehre ve kaleye, di­
mür madeninin Rıza Paşa adlı birine ğeri de şehrin dışına ve dolaylarına ba­
ihale edilmiştir. kan iki valisi oldu.
İlçeyle çevresinde tarih öncesi bu­ AMASYA (Eski adı: Ameseia). Halkın Timur’a şikâyetleri devam,
luntulara rastlanmaktadır. Amasra, da­ Amasya tarihi M.Ö. 2 bin yılına ka­ edince Ahmed Paşa’nın oğlu Şah Gel­
ha çok ilkçağ ve Ortaçağ eserleri ba­ dar uzanan ve çok sayıda eski uygar­ di ikinci kez atandı. Devlet Şah’ın zu­
kımından zengin sayılır. lığın kalıntılarını taşıyan bir ildir. lümlerini sürdürmesi üzerine Çelebi
Bizans’la birlikte gelişen Hıristi­ Amasya topraklarına yapılan Müslü­ Mehmed Amasya’ya gelerek Osman­
yanlık, başka şehirlerde olduğu gibi, man akınları I. Velld devrinde, 707 yı­ cık’ta yaptığı savaşta Devlet Şah’ı öl­
Amasra’da da bazı kuruluşların açılma­ lında Emir Müslime yönetimindeki dürüp, bağımsız olarak Amasya Emir­
sına yol açmış, ancak bunlardan iki ki­ Arap.orduları ile başlar. Abbasîler dev­ liğ in e getirildi. Şehir, 1413’e kadar
lise dışında ötekileri zamanımıza kişi­ rinde de birkaç kez Abbasîlerle Bizans­ çevrenin merkezi ve faaliyetlerin hare­
liklerini belli edecek biçimde geleme­ lIlar arasında el değiştiren şehir, ket noktası oldu. Çelebi Mehmed, Os­
miştir. Şehrin eski büyük kiliseleri, 1075'te Danişmend Beyliği’nin eline manlI tahtına çıkınca yerine Yörgüç
Türklerden önce, Cenova yönetimi al­ geçti. Haçlı seferlerinden sonra ise Paşa’yı bıraktı. Amasya’daki büyük yer
tında kalmış veya yıkılmaya bırakılmış­ hükümet merkezi oldu. Moğallara kar­ sarsıntısından (1415) yararlanan Kara-
tır. şı Harzemşahlarla birleşen Selçuklu­ tatarlarve Kastamonu Beyinin karışık­
Amasra’da halen yıkık durumda lar, şehri tımar olarak Harzemlerden lık çıkarması üzerine Sultan Çelebi
bulunan Bedesten, M.S. I. yüzyıldan Emir Bereket’e verdiler (1231). 1341 yı­ Mehmed, buraya gelerek onları Rume­
kalma bir gymnasiumdur. Amasra’nın lına kadar süren ilhanlı egemenliği sı­ li’ye sürdü (1418). Şehzade Mehmed
eyalet merkezi olduğu dönemde res­ rasında Anadolu’nun önemli merkez­ (Fatih Sultan Mehmed) Amasya Vali­
mî bina olarak kullanılmıştır. 120 x 45 lerinden biri oldu ve Rum vali naipleri liğine getirildiği sırada (1437) sekiz ya­
m. boyutlarındaki bina, 1968 depre­ tarafından yönetildi. 1300 yılında İlhan­ şında olduğundan ilk eğitim ini bura­
minde yıkılmıştır. Bedesten’in güney­ lIlara, 1331’de de Eretna Devleti'nin eli­ da gördü. Amasya Beylerbeyi Hızır Pa­
batısında, alçak tepenin üzerinde ilk­ ne geçti. 1360 yılında Kutluşah’ın ölü­ şa ve diğer Amasya beyleri, istanbui-
17
SAMSUN

VEZİR KÖPRÜ
J/i"o V
KEDİRLİ 1
îO
l SARAYCIK

KARAABDAL

LADİK KAZA:

GÜMÜŞ MADEN
TERS AKAN CAY
HAMAMÖZÜ
TURNİK
AMASYA « Ç l^ T ZANA

ZARE^--- -—J
MERKEZ KAZASI
AMASYA
bj
VİLAYETİ i ÇORUM EZİNE PAZARI
M EÇİD Ö ZÜ / KURU ÇAY
’ S'/'Os'!, •
V VER AY

ORTA KOY

un alınmasına katıldıkları için (1453) nun? Sultan Süleyman devrinde, 1538 bul Hükümeti tem silcileriyle Anadolu
Eretna oğlu Ali Bey buranın valiliğine yılında, Amasya bağımsız bir sancak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti heyet tem­
atandı. İstanbul’un alınmasından son­ haline getirildiyse de sonra Mehmed silcileri arasında yapılan görüşme bu­
ra Fatih, şehzadesi Bayezid’ i Amasya Çelebi’ye verilerek tekrar Sivas'a bağ­ rada sürdürüldü (20-23 Ekim 1919).
Valisi yaptı. Fatih’in ölümü (1481) üze­ landı. Kanunî, 1555 yılında İranlIlarla XIX. yüzyıl sonlarında Amasya’da
rine padişah olan Bayezid, Amasya Amasya A n tla şm a sı’ nı im zaladı. en önemli sanayi dallarından biri do­
Şehzadesi Ahmed’i yolladı. Valiliği Amasya Valiliği’ne 1557’de kardeşi Se­ kumacılıktı. Amasya’da 2 bin 500
1512 yılına kadar süren Şehzade Ah­ lim ile savaşan ve İran'a kaçan Şehza­ el tezgâhında, Merzifon’da ise 3 bin el
med, Sultan Bayezid Camii’ni, medre­ de Bayezid atandı. Daha sonra sırasıy­ tezgâhında kadın ve genç kızlar evle­
se ve imarethanesini yaptırdı. Iranlı bil­ la Şehzade Murad ve Sinan Paşa bu­ rinde dokumacılık yaparlardı. Yine bu
ginlere çok değer veriyordu. Bundan raya vali olarak atandılar. Ayaklanma­ yüzyıl sonunda Amasya’da 967 okul­
yararlanan hekimi Iranlı Kutb Şirvan? ların ve eşkıya çetesinin gittikçe yayıl­ da 7 bin 990’ı erkek, 850’si kız olmak
ve nişancısı Ahmed Camî, Şah İsma­ ması üzerine Amasya’ya Hüseyin Pa­ üzere 8 bin 840 öğrenci öğrenim gör­
il’ in propagandasını yapıyorlardı. şa gönderildi (1596). Ancak, saraya ya­ mekteydiler.
Amasya ve çevresinde Şii ayaklanma­ pılan yanlış şikâyetler yüzünden Amasya nüfusunun Cumhuriyet’­
larının başlaması üzerine, isyan eden Amasya Kalesi’ne hapsedilen Hüseyin ten önceki devresi ile ilg ili rakam ve
(1510) Şah Kulu’nuyakalamaya memur Paşa, kaçarak ayaklananlar arasına ka­ bilgiler ciddî bir sayıma dayanmamak­
edilen Şehzade Ahmed yenilince çev­ tıldı. Hüseyin Paşa’yı saraya gönder­ ta ve tahminlerden ileri gitmemekte­
reye Şiilerin elebaşısı Şah Kulu ege­ mesi şartıyla kendisine Amasya Bey­ dir. 1876 tarihinde yapılan genel tah­
men oldu. Bu sırada tahta geçmek için liği verileceği söz verilen Karayazıcı, rirde 13 ilçeli AmasyaSancağı’nın nü­
İstanbul’a giden Şehzade Ahmed, isteneni yapınca Amasya Sancak Be­ fusu 102 bin 782 kişi olarak tespit edil­
Amasya’yı oğlu Murad’a bıraktı. Mu- yi oldu (1599). Altı yıl süren karışıklık miştir. Sancak silah altında asker
rad’ın valiliği sırasında Şahkulu’nun devresinde şehrin yönetimi ayaklanan­ grupları bulundurmayıp, iki redif tabu­
emriyle Zünnun Halife ve Celâl Baba ların eline geçti. Başedilemeyen asi runa sahipti. Redif taburlarının kur­
bir baskınla buralara egemen oldular. elebaşılarına vezirlik, beylerbeyilik, pa­ mayları da sancağın merkezinde ika­
Yavuz Sultan Selim padişah olunca şalık rütbeleri verilerek dağıtılmaları met ederlerdi.
Mustafa Paşa’yı Amasya’ya gönderdi yoluna gidilince Tahir Bey, Amasya Amasya Sancağı bir mutasarrıf, ka­
ve şehri geri aldı. Taht iddiasında bu­ Sancak Beyi oldu. Ardından İbrahim zalar 7 kaymakam, nahiyeler ise 51
lunan Ahmed, bu sırada Amasya’ya Bey, şehri basıp, yönetimi ele geçirdi müdür tarafından yönetilirdi.
baskın yaparak saltanatını ilân ettiy­ (1603). Amasya’da devam eden bu ka­ XIX. yüzyılda çeşitli yerlerden göç­
se de, bir hile ile İstanbul’a çağrılarak rışıklıklara ancak Kuyucu Murad Paşa menler getirtilerek Amasya sancak
öldürülünce Amasya Beylerbeyliği’ne son verebildi (1608). Bu tarihten son­ merkezine ve ona bağlı birçok ilçe ve
Şadi Paşa atandı. Eyaletin merkezi Si­ ra hareketsiz geçen şehrin tarihi, M il­ bucaklara yerleştirilmişlerdir. 1835 yı­
vas’a nakledilince Amasya ona bağlı lî Mücadele sırasında yeniden canlan­ lında Kabartay Hanedanı’ndan Amas­
bir sancak (liva) merkezi haline getiri­ dı. Sivas Kongresi’nin kararları Amas­ ya’ya gelen 50 kişilik bir kafile, Argo­
lerek Rüstem Bey’e verildi (1518). Ka­ ya’da alındı (21 Haziran 1919) ve İstan­ na kazasına yerleştirilerek bir süre
18
aşar ve diğer tekâliften muaf tutuldu­ zaman zaman eşkıyanın sığınak yeri beri ile tanınmış olan “ Mehmed Paşa
lar. 1846’da Amasya Sancak Beyliği’- oldu.Yine III. yüzyıl yapısı olan Mer­ Camii", 1486’da Mehmed Paşa tarafın­
ne Sivas Mutasarrıfı Seyyid Ahmed Pa­ divenli Kaya Tüneli ile Ferhat Su Yo­ dan yaptırılmıştır. Cami ile birlikte mi­
şa atanmıştır (26 Mayıs). 1891 yılında lu anılmaya değer arkeolojik yapılar­ safirhane (Tabhane), imaret ve medre­
ise Rumeli, Kırım ve Batum göçmen­ dır. se de yapılmıştır. Kuzey cephede ye­
leri getirtilerek Gümüşhacıköyü kasa­ Amasya, mimarî değeri olan birçok di tane sekizgen sütuna dayanan altı
basında iskân edildiler ve bunların is­ cami, han, hamam ve medrese ve köp­ bölümlü ve her bölümün üzerini kub­
kân edildikleri yere Beylek Çayırı adı rülere sahiptir. Fethiye Camii Bizans­ belerin örttüğü bir son cemaat yeri var­
verildi. Gümüş Madenine bağlı Merzi­ lIlar devrinde İmparator Fokas tarafın­ dır. Minberi Amasya nın olduğu kadar
fon, Merzifonabad, Gümüş, Gümüşha- dan kızı Eirene adına yaptırılmış olup, Türk mimarisinin de en güzel taş min­
cıköyü, Zeytin ve Kabakoz kazaları bir 1116’daDanişmendlilerden Fatih Gi­ berinden biridir.
iradeyle Amasya Sancağı’nabağlandı ray tarafından camie çevrilmiştir. 1883 “ K iiarî Süleyman Ağa Camii",
ve buraları için bir müdür ve muavin­ ve 1939'da onarım görmüştür. Gıya- 1489’da Kilarî Süleyman Ağa tarafın­
leri atandı (1841). 1849 yılında birçok süddin Keyhüsrev zamanında veziri dan yaptırılmıştır. Tek kubbelidir. Son
aşiretler merkezde iskân edildiler. Ferruh Bey tarafından 1237-1247 yılları cemaat yeri ile birlikte dikdörtgen bir
Sancağa 1866 yılında memleket tabip­ arasında yaptırıldığı ileri sürülen Bur- plan oluşturur. Esas ibadet mekânının
liği kuruldu. malı Minare Camii 1590 ve 1602’de tamamen kesme taştan olmasına kar­
Amasya Sancağı ve çevresinde onarım görmüştür. Kıble duvarına d i­ şın son cemaat yerinde tuğla ile taş
Osmanlı döneminde zengin maden ya­ key uzanan üç nefli bir plan göster­ birlikte kullanılmıştır. XV. yüzyıldan
takları bulunmaktaydı ve bunlarrn bir­ mektedir. Düzenli kesme taştan yapıl­ sonra geçirdiği büyük bir depremle ha­
çoğu XIX. yüzyıldan itibaren işlefme- mış olan cami, dıştan kuzey cephesi rap olunca, onarımlarla yenilenmiş ve
ve açılmıştı. Amasya'ya bağlı Doğan- ortasında biraz yana kaymış olan por- bu onarımlarda da tuğla kullanılmıştır.
tepe bucağına bağlı Zara yakınında çı­ tal, bunun doğusunda cepheye bitişik “ Şamlar Camii", Danişmend Melik Ga­
karılan madenlerin külçelerinin zengin sekizgen kümbet ve batı tarafında, zi tarafından yaptırılan külliyenin bir
gümüş ve kurşunu ihtiva ettiği görü­ sonradan buraya eklenmiş burmalı mi­ binası idi. Amasya’da, tek kubbeli bir
lerek Mayıs 1811 yılında işletmeye nareyle dikkati çekmektedir. Gerek cami, mektep ve medreseden meyda­
mıştı. kümbetin, gerek minarenin kapıları na gelen külliyenin camii yıkılınca ye­
Amasya, çevresindeki ve Suluova’­ cami içinde, daha önce mahfilin bu­ rine Kapı Ağası Ayas Ağa külliyeyi
daki höyüklerden toplanan seramik lunduğu bölüme açılmaktadır. Bugün yaptırmıştırfJ495j. Cami, kare planda
parçalarına göre, Kalkolitik, Eski Tunç, Amasya Müzesi olarak kullanılmakta ve tek kubbelidir. Beden duvarları mo­
Hitit, Frig, İskit, Yunan-Helleniseik, olan ve adını kümbet bölümündeki çi­ loz taştan yapılmıştır. Cami avlusunu
Roma-Pontus, Bizans devirlerini yaşa­ nilerden aian “ Gökmedrese Camii” üç taraftan çeviren medrese odaları
mıştır. ise, 1267 yılında Amasya Valisi Sey­ ise bir ucu kısa olan “ U” planlıdır. Bu
Amasya Kalesi: Harşane Dağı üze­ feddin Torumtay tarafından yaptırıl­ külliyenin mektebi doğu uçtadır. Os­
rinde, Pontus Kralı Mitridates tarafın­ mıştır. Amasya’da ayakta kalan en eski manlI medreselerinde görülen bağım­
dan yaptırılmıştır. Evliya Çelebi, tepe­ Osmanlı eseri olan ‘‘Gümüşlü Ca­ sız dershane binası Ayas Ağa Medre-
deki yapının 5 köşeli bir kale olduğu­ m ii", 1326’da Taceddin Mahmud Çe­ s is i’nde yoktur. Bazı mendereselerde
nu, içinde eski stilde bir saray ile ba­ lebi tarafından yaptırılmış olan kare olduğu gibi buradadacamidendersha-
rut depoları ve sarnıçlar bulunduğunu planlı bu cami, 1491, 1612, 1688 ve ne olarak da yararlanıldığı sanılır. “ Pa­
yazmaktadır. M.Ö. 69 yılında tahrip edi­ 1721 yıllarında değişik kişiler tarafın­ zar C am ii" de denilen “ Pir Mehmed
len kalenin onarımı önce Romalılar ta­ dan onartılmıştır. Arka arkaya iki kub­ Çelebi Camii” n'\r\ ise 1495 yılında ya­
rafından, sonra Danişmend Ahmed beli ve kubbelerden biri cami, diğeri pılmış olduğu sanılmaktadır.
Gazi I. Mesud, I. Alâeddin Keykubad tekke ve hücrelerinin de çilehane ola­ Amasya’da bugün Murad Camii
tarafından yaptırılmıştır. Kalede zin­ rak kullanıldığı bilinen “ Çilehane Ca­ adıyla anılan caminin XV.-XVI. yüzyıl­
danlar, Sultan Bayezid’in yaptırdığı ha­ m ii", 1413 yılında Yakub Paşa tarafın­ da yapıldığı sanılmaktadır. Tek kubbe­
pishane vardır. dan yaptırılm ıştır. “ Bayezid Paşa lidir. Kare planlı ve tek kubbe ile örtü­
Nerkis Mahallesi’nin batısında ise Cam ii" ise, XV. yüzyılda Bayezid Pa- lü esas ibadet mekânı önünde kapılı
Enderun Kalesi bulunmaktaydı. Dört şa’nın vezir olduğu sırada mimar Ebu bir son cemaat yeri bulunur. 1502 yı­
kapısı olan kalenin Nerkise bakan ka­ Bekir Mehmed b. Hamatü’l-Müşeymeş lında Abdullah Paşa tarafından yaptı­
pısı (Nerkis Kapısı), Alçak Köprü önün­ tarafından yaptırılmıştır (1415). Daha rılan “ Sofular Camii", 1971’de Vakıf­
deki saray kapısı, İmaret Köprüsü ya­ sonra 1799 yılında Şeyh Hacı Ahmed lar Genel Müdürlüğü’nce onartılmıştır.
kınındaki Meydan Kapısı’dır. Eskiden Efendi tarafından bu cami bitiğişine XV. yüzyılda yapılmış olduğu ileri sü­
kale duvarları, kral sarayları ile kral me­ bir kütüphane yapılmıştır. Bu kütüpha­ rülen “ Temenna M escidi" kare planlı­
zarlarını kapsamaktaydı. Bugün bu sa­ ne 1871 yılında onarım görmüştür. Bu­ dır. “ Hatuniye Camii" ise, Sulan II. Ba­
rayın bulunduğu terastan ve destek güne kadar birçok kez onarım görmüş yezid’in karısı Bülbül Hatun tarafından
duvardan başka bir şey kalmamıştır. I. olan bir cami de Şah Geldi Paşa tara­ 1510 yılında yaptırılmıştır. Bütünü dik­
Mesud, kaleyi onartmış ve burada ca­ fından 11372) yaptırılan “ Saraçhane dörtgen planda yapılmıştır. Kafkasya’­
mi, medrese ve hamam yaptırmıştır. Camii” dir. Sultan II. Bayezid adına nın Karabağ ve Şirvan şehirlerinden
Suluova’ya bakan, kuzey boğazının Şehzade Mehmed Bey tarafından gelen muhacilerler tarafından, Kara-
sonunda boğazın iki tarafında karşılıklı 1486’da yaptırılmaya başlanan “Sultan bağlı Şeyh Hacı Hamza-i Nigârî adına
olarak yaptırılan Erguma Kalesi’nin Er- II. Bayezid K ülliyesi" 5 yılda tamam­ yaptırıldığı için Şirvanlı Camii de deni­
guma Amas tarafından yaptırıldığı sa­ lanmıştır. Cami, medrese, imaret ve len “Azeriler Cam//” nin yapımına
nılmaktadır. Diğer kaleler olarak Balos şadırvandan oluşan Külliye (1485-1490) 1887’de başlanıp 1895’te bitmiştir. Ca­
Kalesi, Kelkis Kalesi, 1075 yılında Da- Osmanlı mimarisinin karakteristik ör­ mi kare planlıdır. Kuzey cephede dört
nişmendler’den Abdullah Gazi tarafın­ neklerindendir. Büyük depremlerde sütunlu ve üç kemerli son cemaat ye­
dan Pontus Kalesi, Semendu (Zemen- bozulan yapı, Abdullah oğlu Yakub ve ri bulunur. Bugün doğu cephede bu­
du) Kalesi, Kızlar Sarayı ile Osmanlı Zekeriya oğlu Zeyneddin adlı mimar­ lunan türbe, camiden sonra yapılmış­
şehzadelerinin yaptırdıkları ve 1734, lar tarafından onarılmıştır. Yapının ku­ tır. Köprülü Mehmed Paşa tarafından
1825 yıllarındaki depremlerde yıkılmış zey cephesinde, yeşil mermer sütun­ 1660 yılında yaptırılmış olan Köprülü
olup, bugün ancak bazı bölümlerinin lar üzerine oturan beş sivri kemerin ta­ Mehmed Paşa Camii, zaman zaman
kalıntıları duran Büyük Saray, şehrin şıdığı beş bölümlü ve beş kubbeli bir gördüğü onarımlarla XVIII. yüzyıla ka­
en eski yapılarındandır. Şehrin arkeo­ son cemaat yeri vardır. Camide yan dar orijinal durumu ile gelebilmiş ise
lojik yapıları olarak Kral Mezarları (Ka­ mekânlar bağımsız hücreler halinde de, 1939 depreminde tamamen yıkıl­
ya Mezarları veya Mağaralar) M.Ö. II. olmayıp, ibadet mekânına dahil edil­ mış ve yerine 1948'de bugünkü cami
yüzyıla ait olup, Bizans devrinde şapel mişlerdir. yapılmıştır. 1249 yılında Yörgüç Rüs-
olarak kullanıldı. Osmanlı döneminde Tamamı mermerden yapılmış min­ tem Paşa tarafından yaptırılan “ Yör-
19
güç Paşa C am ii" 1946’da halkın yar­ tafa Paşa Camii" ise, 1577 yılında yap­ rım görmüştür. "Abide Hatun Cam ii"
dımı ile tekrar yapılmıştır. Çelebi Meh­ tırılm ıştır. "Bozacı C a m ii’, “ Çay ise XVII. yüzyılda Sadrazam Kara Mus­
med Camii 1411 yılında Sultan II. Mu­ C a m ii” ve "S o fu la r C a m ii"nin ne tafa Paşa’nın karısı Abide Hatun tara­
rad tarafından yaptırılmıştır. “ Taced- zaman yapıldığı kesin olarak bilinme­ fından yaptırılmıştır. Amasya’nın med­
din İbrahim C am ii" 1452’de, "Alaca mektedir. "Hacı Haşan Camii” ise reseleri kuruluş tarihleri ve kurucula­
Minare M escidi” 1501’de, "Kara Mus­ 1714 yılında yaptırılmış, 1871’de ona­ rının adları ile aşağıda gösterilmiştir:

Medrese Adı_______________________ Kuruluş Tarihi Kurucunun Adı


Halife Medresesi (Yüksekokuldur) 1225 Mübareziddin Halife Alp (Hilfetgazi)
Doğsakiye Medresesi 1233 Emir Nureddin Doğsak
Torumtay Medresesi- 1267 Seyfeddin Torumtay
Alaca Yahya Medresesi 1337 Emir Şah Geldi Paşa
Yakub Paşa Medresesi 1412 Yakub Paşa
Hüsamiye Medresesi 1453 Şeyh Hüsameddin Hüseyin Halveti
Hızır Paşa Medresesi 1465 Atabeyoğlu Hızır Paşa
Abdullah Paşa Medresesi 1485 Abdullah Paşa
Sultan Beyazid Medresesi (Yüsekokuldur) 1486 II. Beyazid
Kadı Medresesi 1494 Molla Vildan Çelebi
Küçük Ağa Medresesi (Yüksekokuldur) 1494 Ayas Ağa
Mehmed Paşa Medresesi 1494 Hızır Paşaoğlu Mehmed
Büyük Ağa Medresesi 1488 Kapuağası Hüseyin Ağa
Atabey Medresesi 1526 Emir Nasreddin Atabey
Osman Çelebi Medresesi 1526 Şeydi Alizâde Hacı Osman
Yörgüç Paşa Medresesi 1634 Yörgüç Paşa
Burma Minare Medresesi 1705 Hafız Haşan Efendi
Fevziye Medresesi 1738 Kazasker İbrahim Efendi
Fatımiye Medresesi 1740 Fatma Hatun
Osmaniye Medresesi 1736 Hacı Kara Osman Efendi
Sungurlu Medresesi 1749 Sungurzâde Hacı Mehmed Ağa
Bekir Paşa Medresesi 1750 Bekir Beyzâde Hacı Osman Bey
Narlıbahçe Medresesi 1753 Hafız Süleyman
Keşifiye Medresesi 1761 Hacı Mehmed Kâşif Efendi
Fahmiye Medresesi 1791 Hacı Abdurrahman Efendi
Hayriye Medresesi 1795 Türidizâde Hacı Ali Ağa
Tayyar Paşa Medresesi 1803 •Tayyar Mahmud Paşa
Benderli Medresesi 1813 Benderli Hacı Hafız Fevzullah
Çöplüce Medresesi 1818 Aşçızâde Hacı Mehmed Ağa
Hacı Hamza Efendi Medresesi 1894 Hacı Hamza Efendi
Tekke Medresesi 1832 Akşehirli İsmail Efendi
Kapancızâde Medresesi 1842 Hacı Hüseyin Zeki Efendi
Saraçhane Medresesi 1882 Hacı Mahmud Efendi
Mehmed Bey Medresesi 1890 Kurt Beyzâde Mehmed Bey
Mesudiye Medresesi ? Sultan II. Mesud
Sofular Medresesi 1892 Hacı Mustafa Ağa

Amasya’daki eski eserler içinde en medrese de II. Bayezid Medresesi’dir. Efendi, Mansurbaba, Pir Abdurrahman
tanınmış olan “ Amasya Dârüşşifası", Amasya’da XIX. yüzyılda önemli bir Çelebi, Sefa Paşa Hatun, Mevlevihane,
1308'de ilhanlı hükümdarlarından Ol- olay, meşhur şair Ziya Paşa’nın bu Pir Mehmed Çelebi, TaşköprülÖ, Na-
cayto Hüdâbende’nin karısı llduş (Yıl­ şehrin mutasarrıfı oluşudur. Ziya Pa­ suhbaba, Taceddin, Torumtay, Yediler,
dız) Hatun adına, Anber b. Abdullah ta­ şa, Amasya’da bazı imar işleri yaptır­ Tekirdağlıbaba, Ayşe Gazi, Yakub Hal­
rafından yaptırılmıştır. Plan bakımın­ mış, son yıllarda yıktırılan bir saat ku­ veti, Tımarhane Evliyası, A rif Efendi,
dan eyvanlı medrese tipine giren eser, lesi inşa ettirm iştir. Yörgüç Paşa, Cümudar, Abdurrah-
gördüğü iş nedeniyle “ Bimarhane- Amasya’nın mimarisi bakımından manbaba.
Tımarhane” adını almıştır. Akıl hasta­ önem taşıyan türbeleri şunlardır: il merkezine 35 km. uzaklıkta,
larının müzikle tedavi edildiği ilk ku­ Akbilek, Hacı Hamza Efendi, Os­ Amasya - Turhal karayolu üzerindeki
ruluşlardan biri olan yapıyı, Evliya man Bey, Alagözbaba, Hacı Hamza “ Ezine Pazar Hanı” Dere M ahallesi­
Çelebi, “ Miskinler Tekkesi" olarak ad­ Bey, Acem Ali, Ebuishak Çelebi, Ha- nde, Bakırcılar Çarşısı’nın arkasında­
landırır. Zamanında hem hastanede, bib Karamani, Ali Çelebi, İskender Me- ki, 1758’de Amasya Mutasarrıfı Rahta-
hem de tıp medresesi olarak kullanı­ mi Çelebi, Hüseyindede, Fahreddin van Hacı Mehmed Paşa tarafından Mi­
lan yapıda öğrenciler, hekimlik bilgi­ Cevheri, Efrumiye Bamu, Hilfetgazi, mar Mehmed Kalfa’ya yaptırılan " Tas
lerini teorik olarak öğrendikleri gibi öğ­ Kadılar, Emir imam, Hoca Sultan, Ka­ Han", II. Bayezid’in kapı ağası Hüse­
retim üyeliği de yaparlardı. Bu yapıda ya Evliya, Ambarlı Evliya, Dersitamam, yin Ağa tarafından 1483’de yaptırılmış
Anadolu Selçuklularının özgün başlık­ Kadempaşa, Üçler, Recep Çelebi, Ku­ olan "Amasya Bedesteni", Köprülü
larından başka, ilk defa olarak Türk üç­ tup,:. Oruçbey, Selâmet Hatun, Kurt­ Mehmed Paşa tarafından 1669’da yap­
genlerinden oluşan ters dönmüş sü­ boğan, Ehli Hatun, Sultan Mesud, Gül- tırılmış olan “ Gümüşhacıköy Bedes­
tun başlıkları da kullanılmıştır. 1939 çiçekhatun, İbikbaba, Sinan Efendi, teni", Kara Mustafa Paşa vakfından
depreminde çok zarar gören yapı, Kemal Paşa, İksjrli Baba, Şah Geldi, olan “ Merzifon Bedesteni” Amasya
1945’de onartılmıştır. Kapuağası Hü­ Gümüşlüzade, idnecizade, Şirvani, mimarisinin diğer örneklerindendir.
seyin Ağa’nın yaptırttığı “ Kapı Ağası Mehmed Paşa, îltekin, Şehzadeler, Yörgüç Paşazâde Mustafa Bey tarafın­
Medresesi" ise Türk mimarisinde bir Muslihiddin, inekler, Şehzadegâh, dan 1436 yılında yaptırılmış olan
istisna oluşturan, sekizgen plandır. Mustafadede, Bektaşbaba, Şehitler, " Mustafa Bey Hamamı” soyunmalık,
Kapuağası Hüseyin Ağa bir bedesten MalatyalI Sofi, Pervaneler, Şeyh Hüsa- soğukluk ve halvet olmak üzere başlı­
ve çarşı da yaptırmıştır. Bugün kütüp­ meddin, Melikgazi, Pir ilyas, Şeyh Ze- ca üç bölümden oluşmuştur. Ayrıca
hane olarak kullanılmakta olan bir keriya, Memidede, Pir Sinan, Saçlı "Yıldız Hamamı” (Hatuniye Hamamı),
20
"Hızır Paşa Hamamı", “ Kumacık Ha­
mamı”, "Yukarı Hamam”, "Büyük Ha­
mam”, "Kara Mustafapaşa Hamamı”,
"Çifte Hamam”, “ Tuzpazarı Hamamı"
gibi birçok hamam vardır.
Şehir merkezini Hatunya Mahalle-
s i’ne bağlayan ve bugünkü TC Ziraat
Bankası’nın karşısında yer alan “Alçak
Köprü”, Roma devrine ait moloz taşlı
ve Arnavut kaldırımlı köprü üzerine ku­
rulmuştur. Köprünün ayakları Selçuk­
lular devrinde, ahşap bölümü ise XIX.
yüzyılda Amasya Mutasarrıfı Ziya Pa­
şa tarafından yaptırılmıştır. “ Çağlayan
Köprüsü” ise Amasya - Turhal yolunun
5. kilometresinde Eğitim Tugayı’na sa­
pan yerdedir. Amasya’yı Eğitim Tuga­
yı’na, Çorum, Mecitözü, Göynücek, Or-
taköy’e ve köylerine bağlar. Daniş- ANAMUR: Deniz kıyısı (XIX. yüzyıl yarısı).
mendlerden İltekin Gazi tarafından
yaptırıldığı için bu köprüye “iltekin Ga­ lığı bilinmektedir. Bu tarihte Anamur yol üzerinde iki yapı daha vardır. Biri­
zi Köprüsü” veya "Ç alak-Ç alık adı ile bir kaza teşkilâtı kurularak bu­ sinin hamam, diğerinin han olduğu sa­
Köprüsü” de denmektedir. XI.-XII. yüz­ günkü Anamur'a taşındı. Bu dönemde nılmaktadır. Üzerinde tarihini ve yap­
yılda yapıldığı sanılan bu köprü 70 Anamur, Adana vilayetinin Silifke San- tıranının adını belirten bir kitabe bu­
metre uzunluğunda, 4 metre genişli­ cağı’na bağlıydı ve 96 köyü vardı. 1891 lunmamasına karşılık Karamanoğlu
ğinde olup, tuğla ve taş aralarının pe­ yılı kaynaklarına göre şehir nüfusu 16 Alâeddin Bey zamanından kaldığı söy­
riyodik olarak dizilmesi tekniği ile ya­ bin 815 kişiydi. 1915 yılında Silifke lenebilir. Bugün depo olarak kullanı­
pılmış ve OsmanlIlar devrinde harçlı Sancağı, Adana vilayetinden ayrılarak lan bu yapının üzeri beşik tonozla
moloz taşlarla restore edilm iştir. Be­ bağımsız bir sancak haline getirildi. örtülüdürve yer yer onarım görmüştür.
şi birbirine eşit 6 yuvarlak kemer gö­ 1925 yılında mülkî idarenin yeniden ör­ “Alâeddin Camii” ise, 1261-1262 yılla­
züne sahiptir. İhsaniye Mahallesi Şam- gütlenmesi sırasında, ilçe olarak İçel rında Alâeddin Keykubat tarafından
lar bölümü ile Bayezid Paşa mahalle­ vilayetine bağlandı. yaptırıldığı sanılan tek kubbeli bir ya­
lerini birbirine bağlayan “ Kuş Köprü" XIX. yüzyıl sonunda burası modern pıdır. “ Çarşı Cam ii" ve “ Akmescid",
veya “ Tunç Köprü", taştan yapılmış bir kent haline getirildi ve ilçeye ilk kez İslâmî devre ait diğer eserlerdir.
olup dört yayvan gözüne sahiptir. Sel­ telgraf hattı 1887 yılında çekildi.
çuklulardan Sultan Mesud’un kızı Anamur Kalesi (Mamuriye Kalesi),
Hondi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Anamur’da çeşitli devirlerden kalma
Ancak bugün aslına uygun olarak ona- eserlerin başında gelir. İlçe merkezin­
rılmadığından köprü özgünlüğünü yi­ den 6 kilometre uzaklıktadır. XIV. yüz­
tirm iştir yıl başında Karamanoğlu tarafından ANKARA (Eski adları: Ankyra,
onarılan kaleye bu sebeple “ Mamuri­ Ancyra, Ancora, Engürü, Anker, An-
ye” Kalesi denildi. XV. yüzyılda yeni kas, Aghuridha, Enguriya, Ancras,
ekler yapıldı. XVI. yüzyıl ortalarında ve Beldet-i Selasil)
XVIII. yüzyıl sonlarında OsmanlIlar ta­ Şehir, içinden Engürü Suyu’nun
ANAMUR (Eski adları: Anemu- rafından yeniden onarılarak ekler ya­ (Ankara Çayı) geçtiği ovanın bir kena­
rium, Anamur, Rum. Anemureon) pıldı. rında kurulmuştur. İlkçağ tarihçilerin­
Anamur, sırasıyla Fenikeliler, Hitit- Kalenin üzerleri mazgal ve siperler­ den bazıları Ankara bölgesine yerle­
ler, M.Ö. XV. yüzyılda Asurlular’a, Bü­ le işlenmiş, alt kısımları etek şeklin­ şen Galatların Mısırlılarla yaptıkları bir
yük İskender’in ölümü ile (M.Ö. 334) de de genişleyen duvarlar ve burçlar, savaşı ve bu savaşta elde ettikleri bir
Selefkuslar’a geçti. 395 yılında Bizans çeşitli taşlar ve kuvvetli bir horasan çapayı söz konusu ederek Ankara adı­
mülkü oldu. İslam Ordusu, buraya ilk harcıyla yapılmış, yer yer ahşap hatıl­ nın çapa anlamına gelen “A ncir” den
kez VII. yüzyılda Halife Ömer zamanın­ larla bağlanmıştır. Birbirinden yüksek çıktığını yazmışlardır.
da geldi ve tüm yöre fethedildi. Daha duvarlarla ayrılmış üç bölümden olu­ Onlara göre şehir Galatlar tarafın­
sonra IX. yüzyılda Halife Mansur zama­ şur. dan kurulmuştur. Galatların Anadolu'­
nında geldi ve tüm yöre fethedildi. Da­ Dış kalenin kuzeyinde Karaman ya geçişi M.Ö. 278 yıllarına rastlar. Son
ha sonra IX. yüzyılda Halife Mansur Beyi Mahmud tarafından yaptırılan ca­ arkeolojik buluşlar Ankara adının, Eti-
zamanında Abbasiler döneminde İs­ minin temelleri üzerinde, XVI. yüzyıl­ ler’den önce Anadolu'da yaşayan in­
lam grupları buraya yerleşmeye baş­ da OsmanlIlar tarafından yaptırılan sanlar tarafından konulduğunu ve An­
ladılar. Buraya Türkler’in ilk gelişi cami ile önünde çeşmesi bulunmak­ kara sözünün “A nk" kökünden türedi­
XI-XII. yüzyıllara rastlar. Anamur’a ge­ tadır. Bazı kaynaklar, kaleyi, Büyük İs­ ğini ileri sürer. Çeşitli dönemlerde,
len Oğuz ailesi, Oğuzların Üçok bo­ kender’in inşa ettiğini ileri sürerler. Frigler, H ititle r ve birçok kavimlerin
yundandır. Bunlar Gülnar (Anaypazarj) Kilikya Ermeni Kralı II. Levon za­ yerleşim yeri olan Ankara, Roma İmpa­
üzerinden gelerek Anamur’a yerleşti­ manında Anamur Kalesi, Prens Halga- ratorluğu ikiye ayrıldığı sırada Anka­
ler (1235). Boyun başı Yahşi Bey’in min’in yönetimindeydi. Kale, Selçuklu ra Doğu Roma İmparatorluğu’nun elin­
Anadula’da Araplar tarafından öldürül­ Sultanı Alâeddin tarafından Ermeniler- de kaldı. Şehir 931’de Tarsus’tan ge­
mesiyle oymak, Göksu’nun Batı ya­ den alıdı ise de (1219-1236) III. Levon len Arapların istilâsına uğradı. Ancak
kasına yerleşti ve buraya “Gülnarha- 1284'te kaleyi geri aldı. Daha sonra 956’da Tarsus’un Bizans imparatoru
tun” adı verildi. Haçlılar XII. yüzyıl ve XIII. yüzyılda ka­ Nikiforos Fokas II. tarafından alınma­
Şehir Karamanoğlu Mehmed Bey leyi onardılar, sı ile bu tehlike ortadan kalktı.
tarafından fethedilerek Karamanoğlu Anamur ilçesindeki eski eserlerin Malazgirt’te Bizans Ordusu Selçuk
Beyliği’ne bağlandı. Karamanoğlu İb­ çoğunun Karamanoğulları ve Selçuk­ Sultanı Alparslan’a yenilip imparator
rahim Bey tarafından kale onarıldı ve lular devirlerinden kaldığı bilinmekte­ esir alınınca, Anadolu Türk akıncıları­
“ Mamuriye K alesi" adını alarak içine dir. Ancak kitabeleri olmadığından na açıldı. Ankara’nın birkaç yıl sonra
bir cami inşa edildi. 1859 yılında kadar tarihleri kesin olarak saptanamamak­ (1073) Türklerin eline geçtiği kabul edi­
Anamur adı ile, merkezi Nasreddin’de tadır. Mimarî eser olarak göze çarpan lir. Haçlılardan Raimond deTaylouse,
olmak üzere bir beyliğin (zeamet) var­ en önemli eser "Kale Cam/7” dir. Aynı 1101’de Ankara’yı alarak şehirdeki

21
KIZILCAHAMAM ÇANKIRI
(YABANABAD)

INALLİ BALLI

BEYPAZARI I,
İ ^ ÇUBUK KALACIK
KONUR
y /J v „ - , .../
7/^ /

'2 $ r ANKARA SUYU^7,\^>3 ■ YAHSI HAN

PORSUK ÇAYI
_ HAYMANA
(YABANABAD^. KESKİN \ t
ANKARA
SİVRİHİSAR
VİLAYETİ

SAKARYA

küçük Türk garnizonu askerlerini kılıç­ altında kaldı. Bundan sonra başlayan devre geçirdi. Şehrin surları içinde
tan geçirdi. karışık çağda ise Ankara’nın kimin yö­ 600, dışında ise 6 bin kadar kerpiç ev
Ankara, daha sonra önce Daniş­ netiminde olduğu bilinmemektedir. vardı. Tahıl ve meyve yetiştirilen, ko­
mend Hükümdarı Emir Gazi’nin (1127), Bu sırada şehirde Ahilerin bulunduğu yun, özellikle Ankara keçisi (Tiftik ke­
sonra oğlu Mehmed Gazi’nin ve niha­ ileri sürülür. çisi) beslenen bir yörenin alım-satım
yet Selçuk Hükümdarı I. Mesud’un eli­ Osmanlı Devleti’nin gelişmesinde merkezi oldu. XIX. yüzyılın başlarında
ne geçti (1143). Mesud ölünce (1155) Ahiler önemli bir rol oynadı. Hatta Ye­ Ankara’da 10 bin kadar dokumacı ça­
bu bölgeye oğlu Şehinşah egemen ol­ niçeri ordusunun kurulmasında da lışmaktaydı. Ankara keçilerinin yumu­
du ise de, II. Kılıçarslan buraları zap­ Ahiliğin etkisi oldu. Karamanlılarla Os­ şak ve parlak tüylerinden sof ve şâlî
tetti. Kılıçarslan’ın saltanat yıllarında m a n lIla r a ra s ın d a k i uzun r e k a b e t didiş­ denilen kumaşlar dokunarak, bunlar,
Ankara sakin yaşadı. Daha sonra Kılıç- mesinde Ahiler OsmanlIların tarafını önce İstanbul’a, oradan da Mısır ve Av­
arslan yurdunu oğulları arasında pay­ tuttular. Osman Gazi’nin kayınbabası rupa’ya ihraç edilirdi.
laştırdı. Bu bölüşmede Ankara, Muhid- Şeyh Edebali, o sıralarda Ahi uluların- Sancak olarak Ankara, Osmanlı
din Mesud’a düştü. Fakat Rükneddin dandı. Bir süre sonra I. Murad Osman­ Devleti’nin Anadolu toprakları üzerin­
Süleyman sultan olunca Ankara’yı lIla r d a n ayrılan Ankara’yı savaşsız ele deki idare teşkilâtı içinde Anadolu
uzun süren bir kuşatmadan sonra al­ geçirdi (1360). Eyaleti’nin bir sancağı idi. Ankara San-
dı ve Mesud’u çocuklarıyla birlikte öl­ cağı'nın Kanunî zamanındaki aslî şekli
dürttü. Ankara Meydan Savaşı’nda Timur ve unvanı, hiçbir değişikliğe uğramak-
Moğolların Anadolu’yu istilâsı sıra­ tarafından esir alınan Yıldırım, oğulları sızın, XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar
sında, diğer Selçuklu şehirleri gibi An­ Musa ve Mustafa, bir süre Ankara Ka- sürdü. II. Mahmud devrinde, merkezi­
kara da sarsıldı. Bununla birlikte kuv­ lesi’ne kapatıldı (1402). Timur’un çekil­ yetçiliğin kuvvetlendirilmesi amacıy­
vetli bir kalesi olduğu için Kösedağı’- mesinden sonra Anadolu’da sürege­ la, 1836’da Müşirlikler kurularak Ana­
nda Moğollara yenilen Gıyaseddin len karışık çağda, Ankara birçok kere dolu eyaleti üç müşirliğe bölündü ki,
Keyhüsrev, Ankara’ya kaçtı. II. Key- sahip değiştirdi. 1403 yılında Mehmed bunlar Ankara, Aydın ve Hüdavendigâr
hüsrev, 1250’de Ankara Kalesi’ni Çelebi, 1404 yılında İsa Çelebi, 1406 (Bursa) Müşirlikleri idi. Böylece Anka­
onarttı. Bu sıralarda Selçuk hükümdar­ yılında Süleyman Çelebi’nin eline geç­ ra Sancağı, Ankara, Çankırı, Kastamo­
larının nüfuzu kalmamıştı. Mahallî bey­ ti. 1411” de Mehmed Çelebi, kaleyi Ya­ nu, Viranşehir ve Çorum sancakların­
ler Moğallara bağlanmışlardı. Bu de­ kub Bey’den aldı. Karışık çağ bitince dan oluşan bir m üşirlik oldu. Daha
vir uzun sürmedi, Ankara’nın bu dö­ Ankara, sınırlardan uzak sakin b ir şe­ sonra Sultan Abdülaziz devrinde, Fran­
nemde Ahiler tarafından yönetildiği hir olarak kaldı. sız yönetim teşkilâtı örnek alınarak, 13
sanılmaktadır. Şehir, 1308 yılında llha- XVII. yüzylıda bu bölgede başla­ Safer 1280 (30 Temmuz 863) tarih ve
nîlerin eline geçti. Ankara Kalesi’ndeki yan Celâlî ayaklanmaları sırasında 22 bin 132 sayılı Meclis-i Vâlâ iradesiy­
bir kapının üzerinde bulunan 1330 ta­ birkaç kez eşkıya baskınına uğraya­ le eyalet merkezi haline getirildi. An­
rihli ilhanî Kitabesi bu çağa ait bir rak büyük bir bölümü yandı. Celâlîler- kara vilayeti, merkez Ankara olmak
emirdir. Ilhanîler Anadolu’yu geniş yet­ den özellikle Kalenderoğlu Mehmed üzere, Ankara, Bozok ve Kayseri Liva­
kili beylerle yönetiyorlardı. Bunlardan Paşa, bu bölgeye çok zarar verdi. Bir larından oluşmuştu. Liva, son olarak
biri de Eretna Beyi para bastırmıştır. zamanlar Beylerbeyliği merkezi olan II. Abdülhamid (1876-1909) devrine ait
Şehir bir süre de bunların egemenliği Ankara, bu dönemde çok sönük bir bir Ankara Salnâmesi’nde Ankara vi­
22
layetinin, Ankara, Yozgat, Kırşehir ve
Kayseriye adlı dört sancaktan ibaret
olduğu görülür.
Birara M ısır Valisi Mehmed Ali Pa-
şa’nın orduları tarafından 1833’te ele
geçirilen şehrin surlarının bir bölümü
onarıldı. Kısa bir süre sonra da kur­
tuldu. Şehir bu sıralarda, bölgenin
önemli gelir kaynağı “ s o f” ticaretinin
merkeziydi.
Ankara’nın çöküntü sebeplerinden
en önemlisi ticaretin gerilemesi, tif­
tiğin Afrika ve Amerika’ya kaçırılıp
orada da üretilmesi (evvelce yasak
idi!) ve üst üste gelen kuraklık ve kıt­
lıktır. Bir de büyük yangın, eski şeh­
rin büyük bir kısmını mahvetmiştir.
XIX. yüzyılda şehrin İktisadî duru­
mu gerilemiştir. Dokumacılık ve boya­
cılık önemini kaybetm iştir. Ocak
1815’te Ankara’da önemli bir veba has­
talığı başgöstererek 1500’den fazla in­
san ölmüştür. Yine aynı yüzyılda ile
bağlı Beyanâbî kazasında meydana
gelen sıtma hastalğı.çok kısa bir sü­
rede ilin birçok yerlerine dağılmış ve
bu salgın hastalıkta da halkın çoğu öl­
müştür (1887).
1830 tarihinde yapılan nüfus sa­
yımında Ayaş, Murtazâabâd, Arap­
sun, Haymantsteyn, Şorba, Çukurâ-
bâd, Yabanâbâd ve Yörügân kazaları
ile Sufla ve Bâlâ nahiyelerinden olu­
şan bölgenin sancak merkezi olan An­
kara, II. Mahmud devrinde birçok san­
cakları da bünyesine aldı.
XIX. yüzyıl sonunda Ankara merkez
ANKARA: Yerli Müslüman erkeği, Hıristiyan ve Müslüman
-sancağı, Kuzey’de Kastamonu vilaye­
ti, Güney’de Konya vilayeti, Batı’da zanaatkârlar (XIX yüzyıl ikinci yarısı).
Bursa vilayeti ve Doğu’da Kırşehir san­ Sancağın güney-batı kesiminde, Protestan tapınağı ve b ird e Rum Or- <
cağı ile çevrelenmişti. Bu dönemde kaplıca ve şifalı suların çokluğundan todoks manastırı vardı. Bu kiliselerden
merkez-sancakta 283 bin 133 kişi ya­ dolayı “ Haymana” (Galatia Salutaire) Keçiören’de bulunan Aya Yani adlı ki­
şamaktaydı. Sancak İdarî bakımdan 11 adı verilmişti. Şehir civarında şifalı su­ lise, yıkık durumda olduğundan 1888
kazaya ayrılmıştı. Bunlar 1-Ankara, 2- ların bir bölümü bağlantılarla şehre ge­ yılında yapımına hükümetçe izin veril­
Çubuk, 3- Ayaş, 4-Beypazarı, 5- Nallı­ tirilm iştir. Örneğin, 1889 yılında Elma­ miştir.
dağ Suyu, şehre 1.5 saat uzaklıktaki bir
han, 6- Sivrihisar, 7- Mihalıççık, 8- Hay­ Şehirde Türk okullarından başka
mana, 9- Yaban-Abâd, 10- Bâlâ, 11- başka kaynak suyu sayılabilir. 11 Hıristiyan okulu vardı.
Zir. Ayrıca Cheik-Bezenli, Charbe, Ya­ Gayrimüslim halkın Ankara şehrin­ Şehre 30 Nisan 1850 tarihli bir
banlı, Gunguzu ve Uruş olmak üzere de 4 Ermeni Katolik kilisesi, 2 Rum ki­ onayla Ankara Piskoposluk Dairesi’nin
beş de nahiyesi vardı. lisesi, 2 Ermeni Gregoryen kilisesi, bir kurulmasına karar verilmiştir.
Ankara, XIX. yüzyıl sonunda gü­
müşle karışık kurşun madenleri ve ba­
kır yatakları ile ün yapmıştı. Bunlardan
başlıcaları uzun süre devlet tarafından
işletilm iştir. Bu madenler, Akdağ ma­
deni, Denek madeni (Gümüşlü kur­
şun), Moalic madeni (kil), Elmadağ ba­
kır ve gümüşlü kurşun madeni. Ancak
bu madenlerin işletilmesine 1870 yı­
lında son verilmiştir. 1890 yıllarına
doğru Hassa-i Bai Balia yakınlarında
çok iyi kalitede olduğu anlaşılan lin­
yit yatakları bulunmuş, ancak bu ve
varlıkları bilinen daha başka madenler
bu yüzyılda birçok olanaksızlıklar se­
bebiyle işletilmeye açılamamıştır.
1860 yılından sonra Ankara vilaye­
ti, civar bölgelerde elde edilen ürün­
lerin toplanıp dağıtıldığı bir pazar ol­
muştur. Bu tarihten önce, AnkaralI ta­
cirler tarafından satın alınan tiftik ta­
ranır ve yumaklar haline getirilerek dı­
şarı ihraç edilirdi. 1880 yılından son­
ra Ankara’da bazı hammaddelerin ih­
racına da başlanmış ve bu durum yer­
ANKARA: Ankara keçisi. li sanayii tamamen öldürmüştür. 1890
23
yılında uzman kişiler bizzat kendileri lisi hükümetinin fiilî merkezi oldu. arasındaki direkli yola ait baştaban ile
pazar yerine gelerek, tiftik , yün ve af­ 1921 yazında Sakarya’yı aşarak Anka­ birlikte yapılmış büyük bir frize ait par­
yon gibi maddeleri satın alarak imalât­ ra’nın güneybatısına inen Yunan kuv­ çalar bulunmuştur. Sütun başlıklarının
hanelere yollarlardı. vetleri, kanlı savaşlardan sonra bozgu­ ö z e llik le rin d e n Hadrianus (M.S.
1794 yılında Ankara’da bulunan pa­ na uğratıldı. 20 Ekim 1921’de Türkiye 117-138) devrinde yapıldığı anlaşılan
muk ipliği mukataası Şah Sultan uh­ ile Fransa arasında Ankara Antlaşması direkli yol ve öteki Roma eserleri üze­
desinde idi ve pamuk ipliği mukataası imzalandı. 24 Temmuz 1922’de imza­ rinde yapılan kazılarda bazı Frigya ve
rüsumunda değişiklikler yapılarak bu lanan Lozan Antlaşması ile Misak-ı Roma çağına ait yazıt parçaları bulun­
yerlerden tahsili ile Şah Sultan’a gön­ M illî sınırlarına kavuşuldu ve saltanak muştur.
derilmesi için Ankara’ya bağlı kaza na­ kaldırıldı. 13 Ekim 1923’te Ankara'nın Gordion (Yassı Höyük); Ankara’nın
iplerine emirler gönderilmiştir. devlet merkezi olduğu bir kanunla sap­ bir ilçesi olan PolatlI’ya ve oradan Yas­
İlde, 1847 yılında büyük bir kıtlık tandı ve iki hafta sonra da (29 Ekim sı Höyük köyüne giderek Sakarya Neh­
başgöstermiş, ülkenin birçok yerinden 1923) Cumhuriyet ilân edildi. ri kıyışında, Frigyalıların başkenti olan
hükümet emirleriyle yardım gönderil­ Tarihi çok eskilere dayanan Anka­ ve M.Ö. VIII. yüzyılda kurulan Gordion
miştir. 1886 yılında Ankara’nın vergi ra, buna bağlı olarak kültür yönünden şehri görülür. Yapılan kazılar sonunda
sisteminde değişiklikler olmuştur. özellikleri olan bir ildir. Klasik Çağda Frigya - Pers devrinden kalma eserler
XIX. yüzyıl sonunda Ankara bölge­ Galata (Galatia) adı ile tanınan İç Ana­ bulunmuş olup, bu eserler Ankara Ar­
sinde yaşayan Türklerle Kafkaslardan, dolu Bölgesi’nin merkezinde yer alan keoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Arnavutluk ve ski Galya’dan gelen aha­ bugünkü Ankara kentinin içinde yapı­ Julianus Sütunu, Ulus’ta Hükümet
linin dinî inançlarında, gelenek ve gö­ lan çeşitli kazı ve araştırmalar, kentin Meydanı’nda yer alır. Halk arasında
reneklerinde büyük benzerlik vardı. tarih öncesi çağlardan günümüze ka­ "Belkıs Minaresi” olarak da adlandı­
Bölgede yaşayan ve gayrimüslim dar iskân görmüş bir alanda kurulmuş rılır. Roma İmparatoru Julianus’un 362
halkın büyük bir çoğunluğunu oluştu­ olduğunukesinlikleortayaçıkarm akta­ yılında Ankara'dan geçişini anmak İçin
ran Ermeniler, Ankara vilayetine Sivas, dır. dikildiği sanılmaktadır.
Iran ve Kafkasya yakınlarından gelmiş­ OsmanlIlar döneminde Ankara’da­ Türk Tarih Kurumu adına yürütülen
lerdi. ki arkeolojik çalışmalara XIX. yüzyılın 1938-1943 yılları arasındaki kazılarda,
Şehirde yaşayan Yahudilerin sayı­ sonlarında başlanmış, 26 Ağustos Ulus’la Dışkapı arasında, Çankırı Cad­
ları önemsenmeyecek kadar azdı. Kaf­ 1895 yılında Alman Arkeolog Dr. Egur- desi üzerinde, imparator Caracalla ça­
kasyalIlar 1865 yılından sonra Yozgat te, coğrafyacı ve etnograf E. Oberhum- ğında (M.S. II. yüzyıl sonu III. yüzyıl ba­
ve Kayseri sancaklarına yerleşmişler­ mer ve araştırmacı H. Zimmer adlı ki­ şı) yapıldığı bilinen Roma hamamları
dir. şilere 1896 yılında Ankara dahilinde to- bulunmuştur. Hamamda insan elinden
1890 yıllarında Ankara vilayetinin pografik araştırmalar yapmaları ve daha büyük ve yılan tutan bir elin bu­
belli başlı sanayi dalları şöyle idi: An­ kendilerine gerekli kolaylık gösteril­ lunması buranın, simgesi yılan olan
kara pamuklu ve yünlü kumaşlar, ke­ mesi için hükümetçe ilgililere emirler sağlık tanrısı Asklepios adına yapıldı­
çi kılından yapılan koyu kahverengi, verilmiştir. ğı kanısını verir.
kalın ve dayanıklı kuşaklar, boyacılık, XIX. yüzyıl sonunda Ankara’da bir­ Ankara Kalesi, Ankara’nın ortasın­
güherçile ve barut. çok iptidaiye, rüşdiye ve idadiye mek­ da, yalçın bir tepe üzerinde yer alır. Ka­
Osmanlı Düyûn-ı Umumiyesi’ne tepleri açılmıştır. Nitekim, 1890 yılın­ lenin yapım tarihi kesin olarak bilinme­
ait gelirlerin yönetimiyle uğraşmak da yapılan bir istatistikte Ankara'da mektedir. Bazı tarihler, tarih öncesi de­
üzere Ankara’da bir başmüdürlük, Yoz­ Müslüman okullarının sayısı 1.026’ya virlerde kalenin bulunduğu yerde in­
gat ve Kayseri şehirlerinde ise birer ulaşmıştı. sanların yaşadığını yazar. Bazıları da
müdürlük kurulmuştu. Şehirde, Çubuk Suyu vadisinde kalenin H ititle r tarafından yapıldığını
Eldeki 11 Ağustos 1887 tarihli bir Kalkolitik ve Eski Tunç Çağları’na ait söyler. Bir başka söylentiye göre ise,
belgeye göre, Ankara ile diğer yerler­ buluntular, Ankara’nın 60 kilometre kale, Ankara şehrini kuran Frigya Kralı
de bulunan tiftik keçilerinden alınmak­ güneyinde Gâvurkale’de, H itit çağına Midas tarafından yaptırılmıştır. Roma­
ta olan verginin düşürülmesi hakkın­ ait buluntular, Ankara’nın güneyinde­ lılar, Galatya’yı ele geçirdikleri zaman
da 1887 yılında bir irade çıkmıştır. ki Karaoğlan, Hacılar höyüklerinde ve Tektosa’lar Ankara Kalesi’ne sığınmış­
AnkaralI madenciler yurdun çeşitli Gâvurkale’de yapılan kazılar sonucu lardı. Bu olay kalenin M.Ö. II. yüzyıl­
yerlerinde maden ocaklarını işleterek Frig Çağı’na ait buluntular ile Roma, da varolduğunu kanıtlar. Harun-ür-
elde edilen madenleri yurt içine sat­ Bizans Çağı’nâ ait buluntular mevcut­ Reşid’in saldırıları sırasında Mutasım’-
makta veya dış piyasalara ihraç etmek­ tur. ın ordularının kaleye girmesiyle yıkı­
teydiler. Linyit kömürü, demir cevhe­ S elçuklu su lta n ları Ankara'yı lan surları isaurialı III. Leon’un onart­
ri, krom, bakır, kurşun, manganez, ci- önemli bir askerî üs saydıklarından, tığı bilinmektedir. Bu arada üst kale­
va, çinko, antimuan, betonit, kireç ta­ yalnız kale duvarlarının onarımıyla il­ nin duvarları da yükseltilmiştir. 805 ve
şı, mermer, kaolin, diotoit, bor tuzla­ gilenmişlerdir. Bundan ötürü Ankara, 859’da kale duvarları onartılmıştır. I.
rı, pirit, kükürt, sodyum borat, asbest, Selçuk eserleri bakımından Konya, Si­ Aiâeddıri de kaleyi onartmış, II. Key-
perlit, alçı taşı, pomza,barit bunların vas ve Erzurum’dan çok fakirdir. Sel­ kâvus ise bazı yeni eklemeler yaptır­
arasındadır. çuklu eseri olarak Ankara Kale içinde mıştır (1249-1250):
1892 yılında şehir demiryolu ile İs­ bir tek Selçuklu Camii bulunduğu ba­ OsmanlIlar kaleyle ilgilenmişler,
tanbul’a bağlanmış ise de kalkınama- zı kaynaklarda belirtilir. Ankara Çayı ancak şehrin dış duvarlarını genişlet­
mıştır. XX. yüzyıl başlarında şehrin üzerinde bulunan Ankara’nın en eski mişlerdir. Mısır Valisi Mehmed Ati Pa-
nüfusu tahminen 30 bin kişi idi. köprüsüyle (Akköprü), Alâeddin Camii şa’nın oğlu İbrahim Paşa, Anadolu iç­
1917’de çıkan yangında çok sayıda ev ve Arslanhane Camii bu devirlerden lerine kadar gelmiş ve bu arada Anka­
yanmıştır. kalmadır. ra Kalesi’ni de ele geçirerek dış duvar­
Birinci Dünya Savaşı yenilgi ile Augustus Tapınağı, Hacıbayram larını onartmıştır.
son bulunca, Mustafa Kemal’in çevre­ Camii’nin hemen yanında yer alır. Bu Dış kalenin 20 kulesi sağlam ola­
sinde birleşen kuvvetler, Ekim 1919’da tapınağın Heilenistik Çağda ve M.Ö. II. rak kalmış, 15’i Cumhuriyet devrinde
düşünüldüğü gibi, İstanbul’a ve Batı yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır, ilk esaslı bir onarım görmüştür. Dış kale­
illerine yakın olan Ankara’yı yeni dev­ kez 1926-1928 yıllarında bu tapınakta ye iki kapıdan girilir. Evliya Çelebi,
lete merkez seçtiler. Anadolu ve Ru­ Alman arkeologlar tarafından araştır­ “ Seyahatnâmesi"n<ie “ yüksek b ir te­
meli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet- ma yapılmış daha sonra 1939 yılında penin zirvesinde beyaz taştan yapıl­
i Temsiliyesi, başlarında Mustafa Ke­ Türk Tarih Kurumu adına kazılar yapı­ mış, dört katlı, metin ve yüksek bir
mal olduğu halde Ankara’ya geldi (27 larak olumlu sonuçlar alınmıştır. kale" olduğunu vurgular.
Aralık 1919). M illet Meclisi, 23 Nisan Direkli Yol, Ulus Meydanı’ndan Zi­ H itit Anıtı, H itit devrine ait bir ka­
1920’de Ankara’da toplandı. Böylelik­ raat Fakültesi’ne giden cadde açılır­ lıntıdır. Bir kaya kabartması biçiminde
le, Ankara, Türkiye Büyük Millet Mec­ ken, Augustus Yolu’yla Çankırıkapı olup, Ankara’nın 60 kilometre aüney-
24
batısında bulunur. Kayanın üzerinde
sivri Külâhlı bir ilâh oturmakta ve elin­
de ne olduğu anlaşılmayan bir şeyi ile­
ri doğru uzatmaktadır.
Ankara, gerek Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinden kalma eserler, gerek--
se Cumhuriyet döneminde yapılan
modern yapılarla ilginç bir mimarî gö­
rünüme sahiptir.
Arslanhane Camii ve hemen he­
men tamamen yenilenmiş olan Saraç
Sinan ile Alâeddin camileriyle çok az
örnek veren Selçuk dönemi camileri
hakkında genel hükümlere varmak
güçtür. Arshanhane Camii mihrabı tek
örnektir. Ahşap camiler grubu çini mo­
zaik malzeme kullanımıyla dikkati çek­
mektedir.
Alâeddin Camii, içhisar Mahallesi’n-
de, Aktaş Sokağı’nın başında, Zindan-
kapı’dan girince solda yer alır. Minber
kitabesine göre, burada ilk yer alan ca­
mi, 1178 tarihlidir. XIV. ve XV. yüzyıl-,
larda ve daha yakın tarihlerde yapılan
onarımlarla temel kişiliğini yitirmiştir.
Minberin de XIII. yüzyılda onarıldığı ANKARA: Hacı Bayram Camii (XIX. yüzyıl).
anlaşılmaktadır. Planı uzunlamasına
dikdörtgen ve son cemaatlidir. Son ce -. mileri çok kalabalıktır. Osmanlı döne­ Dış görünüşü oldukça sade olan bu
maatte birbirinden farklı mermerden mi cami ve mescitleri yüzyıllarına ve yapı, eğimli bir kayanın üstüne inşa
sekiz adet antik sütun ve sütun başlı­ kişiliklerine göre şöyle sıralanabilir: edilm iştir. Duvarlarının alt kısm ıtaş,
ğı, müezzin ve kadınlar mahfili çıkma­ XIV. ve XV. yüzyıl düz ahşap tavanlı üst kısmı kerpiç,iç konstrüksiyonu ah­
sını taşır. Arazi eğimi sebebiyle, cami, kerpiç cami ve mescitlerden, ana ka­ şaptır. Çatı bugün kiremit örtülüdür.
yüksek taş kaide üstünde yer alır. Ha- rakterini koruyanlar: Ahi Elvan Camii, Dört sahınlı bazilikal plana sahiptir,
rim, ahşap tavanlıdır ve yenilenmiştir. Eyüp Mescidi, Geneği Mescidi, Hacı içerde ahşap olan düz örtü sistemi bu­
Arslanhane veya Ahi Şerafeddin ivaz Mescidi, Kulderviş Mescidi, Mol­ gün üstü boyalı on iki ahşap sütun ta­
Camii, 1290 yılında Ahi ustalarından la Büyük Mescidi, Örtmeli Mescit, rafından taşınır. Mermer sütun başlık­
Şerafeddin tarafından yaptırılmış ve Poyracı Mescit, Sabunî Mescit. Yeni­ ları korint ve dor tipi, Roma devri dev­
Samanpazarı'nda, Arslanhane Mahal­ lenmelerle ana karakterini kısmen yi­ şirme malzemesidir. Tavan konsolla­
lesinde bulunmaktadır. Çok sade bir tirm iş olanlar: Ahi Tura Mescidi, Ahi rı, yan sahınlarda tek, ortada çift kat­
dış görünüşü vardır. Taş duvarlıdır. Yakub Mescidi, Balaban Mescidi, Bo­ tır. Güzel işçiliğiyle dikkati çeker.
XIII. yüzyılda yenilenen camiin planı yacı Ali Mescidi, Direkli Camii, Gecib Eyüp Mescidi, Dörtyol’da Sarıca
uzunlamasına beş sahınlı bazilikal tip­ Mescidi, Hacettepe Camii, Hacı Arap Sokak ile Kümbet Sokağinın kesiştiği
tedir. Tek şerefeli minare camiin ku­ Camii, Hacı Doğan Mescidi, Hacı Se- yerde bulunan ve örnekleme yoluyla,
zeydoğu duvarına b itişiktir ve taş ka­ yid Mescidi, Hemhüm Mescidi, Rüs- XIV. yüzyıl sonunda veya XV. yüzyıl ba­
re tabanlı, silindir tuğla gövdelidir. Ca­ tem Nail (Dindin) Mescidi, Şeyh izzed- şında tarihlenmiştir. Tabanı taş, duvar­
mi içerde, nefis bir işçiliğe sahip, düz din Mescidi. ları kerpiçtir. Üstü kiremit çatıyla ör­
ve ahşap tavanla örtülüdür. Ahi Şera- XV. yüzyıl taş-tuğla cami ve mes- tülüdür. Planı enine asimetrik dikdört­
feddin’in türbesi, camiin kuzeydoğu­ cidleri ise: Karacabey Camii, Abdülka- gen biçimindedir. Minaresi bulunmaz.
sunda bulunur (1330). dir Isfahanî(Tabakhane Mescidi);XVI. Geneği Mescidi, Oğuzlar Mahalle­
Selçuklu dönemi olarak Ankara'da yüzyıl taş-tuğla cami ve mecsitleri: Mi­ sinde, Ulucanlar Caddesi’yle Oluk So-
iki köprü bulunmaktadır. Bunlardan mar Sinan’ın yaptığı Cenabi Ahmed kağinın kesiştiği yerde bulunur. XIV.
Akköprü, 1222 yılında Selçuklu Anka­ Paşa Camii, Hallaç Mahmud Mescidi, yüzyıl sonuna veya XV. yüzyıl başına
ra Valisi Kızılbey tarafından, bugün An- Kurşunlu Cami; XVII. ve XVIII. yüzyıl tarihlenir. Tabanı moloz taş, üstü ker­
kara-lstanbul yolunun başlangıcında­ kerpiç, taş-tuğla cami ve mescitleri: piç malzemedendir. Planı uzunlaması­
ki Akköprü semtinde, Çubuk Çayı üs­ Ağaç Ayak Camii, Celâl Kaddanî Mes­ na dikdörtgendir. Mescidin batı cep­
tüne yaptırılmıştır. Köprü bazalt taşın­ cidi, Çiçeklioğlu Camii, Devdıran Mes­ hesinde bulunan son cemaat yeri son­
dan yapılmıştır. Arada mermer antika cidi, Eskicioğlu Camii, ibadullah Ca­ radan kerpiç duvarlarla kapatılmıştır.
devşirme taşların da kullanıldığı görü­ mii, Hacı Bayram Camii, Hacı ilyas Ca­ Hacı İvaz veya Helvaî Mescidi, Ha­
lür. Süssüz olan köprüde antik taşla­ mii, Hacı Musa Camii, İki Şerefeli Ca­ cı ivaz Paşa tarafından 1423 yılında
rın üstünde Yunanca, Latince yazılar mi, Kağnı Pazarı Camii, Leblebicioğ- yaptırılmıştır. Dikdörtgen planda ve
göze çarpar. lu Camii, Mukaddem Camii (Yeni Ca­ beden duvarları kerpiç olan mescit, ah­
Çeşnigir Köprüsü, Ankara-Kırşehir mi), Ramazan Şemseddin Camii, Sa­ şap tavanlı ve alaturka kiremitlidir. Es­
yolunda, Kılızırmaküstünde bulunur. raçlar Camii, Sarıkadı Mescidi, Telli ki Ankara evlerini andırır. Mihrap, be­
Antik malzemeyle yapılan Selçuklu Mescit, Yeşil-Ahi Mescidi, Zeynelâbi- den duvarlarından hafif çıkıntılı ve al­
eserin, kızıl renkli yontma taştan inşa din Mescidi, Zincirli Cami. çıdandır. Nişi beş kenarlı ve üzeri bin-
edildiği anlaşılmaktadır. Boyu 110 XIX. ve XX. yüzyıl başı kerpiç, taş- dirmeliklidir. Kenarları burmaiı bir çiz­
metre, eni 5.80 metredir. Köprünün tuğla cami ve mescitleri ise: Hamidi- giyle çevrilmiş olan nişin iki köşesini,
esası sivri kemerli tek bir gözdür. ye Camii, Kayabaşı Camii, Koyun Pa­ altıgen kenarlı sütunçe süsler. Mih­
OsmanlIlar zamanında Ankara’da zarı Mescidi, Mehmed Çelebi Mescidi, rap nişinin üzeri içi geçme m otifler ile
yapılmış, çeşitli devirlere ait pek çok Misafir Fakih Mescidi, Şükriye Camii, süslenmiş ve mihrâbın üç kenarını do­
cami, türbe, medrese ve hamam var­ Tabakhane Camii, Taceddin Camii, Ye­ laşan üç bordürle çevrilmiştir. En dış­
dır. Bunlardan XIV. ve XV. yüzyıla ait nice Mahalle Camii. ta yazıtlı bir bordür, ikinci sırada geo­
olanlar belirgin Selçuklu etkisi taşı­ Ahi Elvan Camii, 1291 yılında, Sa- metrik geçmelerle süslü bir bordür,
maktadır. manpazarinda, Ahi Arap M ahallesi­ üçüncü sırada ise bitki ve çiçek mo­
Günümüze kalan Selçuklu devri nde, Koyunpazarı Sokağinda, Elvan tifleri ile süslü bordür vardır. Mihrabın
camilerine oranla Osmanlı dönemi ca­ Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır. üst kenarlarında iki sırapalmet yer alır.
25
Direkli Camii, dikdörtgen planlıdır. /ardır. Altı taş, üstü kerpiç olan beden üzerinde kadınlar mahfiline açılan iki
Bu yaının yanında birtakım ek yapılar Juvarları kırmızı bir çatı ve ahşap ta­ sıra pencerenin birinci sıradakiler dik­
bulunmaktadır. Bir kaya üzerindedir. vanla örtülmüştür. Camiin önünde Ba­ dörtgen ve sivri kemer alınlıklı, ikinci
Mihrap nişi altı kenarlı ve köşeleri sü- rok üslûpta taştan bir de çeşmesi var­ sıradakiler ise küçük ve alçı şebekeli­
tunçelidir. Niş içinde âyet yazılı bir ya­ dır. dir. Yapının minberi ayrı bir özelliğe
zıt kuşağı kenarları dolaşır. Niş üzeri Kızılbey Camii, 1210-1219 tarihle­ sahiptir. Üzerinde aşı boyalı nakışlar
bindirm eliklidir. Mihrabı iç içe iki bor­ ri arasında Kızılbey tarafından yaptırıl­ vardır. Minberin merdiven altı panola­
dür çevreler. mış olup, Ankara’daki ilk Selçuk eser­ rında geometrik geçmeler ve kenar
Eskicioğlu Camii, Ankara’da han­ lerindendir. 1299 yıında I. Yakup Bey’in pervazlarında bol bol sarı, kırmızı ve
gi tarihte yapıldığı bilinmemekle bera­ emriyle, Ebubekiroğlu Dülger Meh- nefti yeşil ve siyah renkli lâle, karan­
ber 1905’te onarım gördüğü belgeler­ 'med tarafından onarıldı. Cami minber­ fil, gelincik motifleri ve bazı bölümler­
de mevcuttur. Dikdörtgen planda, ker­ lerinin parçaları halen Etnografya Mü- de de fırıldak m otifler ve rozetler kul­
piç duvarlı basit biryapıdır. Mihrap nişi zesi’ndedir. lanılmıştır. Cami, 1811 ve 1876 yılların­
bindirm eliklerle yukarı doğru sivrilir. Leblebicioğlu Camii, Ankara Müf­ da onarılmıştır.
Duatepe (Hacettepe) Camii’nin ke­ tüsü Kantarzâde Mustafa Bey ve oğul­ Karacabey Camii veya İmaret Ca­
sin yapım tarihi bilinmemektedir. Ka­ ları tarafından 1713 yılında yapılmış mii, Sümer Mahallesi, Samsun Sokak’-
pı üzerindeki yazıtta onarım gördüğü olup büyük dikdörtgen planlıdır. Mih­ ta bulunan külliyenin camiidir. B itişi­
kaydedilmektedir. Dikdörtgen planda rap, mekânı çok yüksek olmasına rağ­ ğindeki türbe, kitabeye göre, 1440 yı­
kerpiç duvarlı, önünde ahşap tavanlı men tavana kadar devam eder. Ahşap lında Karacabey tarafından, camiin
bir son cemaat yeri olan yapının üst tavanı ince çıtalarla karelere ayrılmış­ vakfiyesi olarak yapılmıştır. Taş ve tuğ­
örtüsü yenilenmiştir. Minaresi bulun­ tır. Nişi, en dışta Kelime-i Tevhid, onun la karışımı biryapıdır. Camiin planı, ka­
mayan yapının giriş kapısı üzerindeki içinde örgülü ve en içte de Ayet-ül Kür- palı avlu ve namaz kılınan eyvan b içi­
mermerde dört satırlık yazıt bulunur. sî yazılı üç bordür çevreler. mi bölüm, yan odalar ve son cemaat
Hacı Arap Camii, enine dikdörtgen Molla Büyük Camii, XV. yüzyıl ese­ yerinden oluşur. Yan odalar zaviye ola­
planda ve iki kısımlı camidir. Düz ah­ ri olup, kim tarafından yapıldığı b ilin ­ rak da kabul edilir. 1892 depreminde
şap tavanlı basit yapının içinde iki memektedir. Dikdörtaen planlıdır. Du­ büyük yangın gören yapı, 1938 yılında
mihrap vardır. Sağ mihrap şekil ve dü­ varları kerpiçtendir, içerde Kıbleye pa­ izzet Karacabey’in çabalarıyla onarıl­
zen bakımından soldakine benzemek­ ralel iki nef halindedir. Camiin mihra­ mıştır. Son cemaat yeri, arası ahşap
le beraber daha basit ve tek bordürlü- bı oldukça ilgi çekici özelliklere sahip­ hatıllı beş sivri tuğla kemerli cepheye
dür. tir. Mihrap nişi beş kenarlı ve her ke­ sahiptir ve beş kubbeyle örtülüdür. Mi­
Hacı Bayram Velî Camii, XIV. yüz­ nar, boyuna dikdörtgen panolarla süs­ nare tabanı yarıya kadar kesme taşlı,
yılın ikinci yarısında yaşayan Hacı lüdür. yarıdan sonra tuğladır. Tuğla bölüm,
Bayram Velî adına mimar Mehmed b. Mukaddem Camii, Çelebi Sultan minarenin pabuçluk bölümünü oluştu­
Ebubekir Hamdanî tarafından 1427 yı­ Mehmed zamanında II. Murad adına rur. Camiin portalindeki Arapça kita­
lında yaptırılmış, XVI. yüzyılda Mimar 1450 yılında yaptırılmış olup dikdört­ beler giriş kapısı üstünde ve ayrıca iki
Sinan tarafından onarılmıştır. 1714 yı­ gen planlıdır. Kerpiç duvarlı ve ahşap yanında yer alır.
lında Hacı Bayram Velî’nin torunların­ tavanı olan yapının Kıble duvarı üze­ Cenabî Ahmed Paşa Camii (Yeni
dan Mehmed Baha Efendi tarafından rindeki mihrap, alçıdan ve niş üzeri Camii), Kanunî döneminde Ankara
onarıldı. Cami dört köşeli ve kiremit bindirm eliklidir. Mihrap üç bordürle Beylerbeyliği yapmış olan Cenabî Ah­
damlıdır. Yapının ibadet mekânı, alt çevrilmiştir. med Paşa tarafından 1565-1566 yılla­
pencere sıralarına kadar mavi-beyaz Tabakhane Camii’nin yapım tarihi rında inşa edilmiştir. Kesme taş duvar­
Kütahya çinileriyle kaplıdır. Camiin bilinmemektedir. Ancak kapı üzerinde ları, kubbeleri kurşun kaplı klasik Os­
önündeki türbede Hacı Bayram Velî bulunan 1900 tarihli yazıttan Şükrü ad­ manlI yapılarındandır. Kuzeydoğusun­
yatar. 1803 yılında yeniden onarılmış­ lı bir hayırsever tarafından onarıldığı da Azimi Türbesi ve Cenabî Ahmed Pa­
tır. anlaşılmaktadır. Boyuna dikdörtgen şa Türbesi yer alır. Bu cami Mimar Si­
Hacı Musa Camii, 1421 yılında Şe- planda ve kalın kerpiç duvarlarla yapı­ nan’a atfedilmektedir.
rafeddinzâde Musa tarafından yaptırıl­ lan camiin bugün birçok yanı tümüy­ Planı kare mekân üstüne tek kub­
mıştır. Boyuna uzanan büyükçe dik­ le değişmiştir. belidir. Son cemaat yeri üç kubbeli
dörtgen planlı olan camiin beden du­ Taceddin Camii, ilk kez Kanunî olup yanları açıktır. Kare tabanlı, silin­
varları zemindüzeyindenitibaren ker­ Sultan Süleyman devrinde Celvetî ta­ dir gövdeli ve tek şerefeli minare kes­
piçten yapılmış ve ahşap tavanlıdır. rikatı için tekke olarak yapılmıştır. Bo­ me taştan örülm üştür ve harimin ku­
Camiin kuzeyindeki son cemaat yeri, yuna dikdörtgen planlıdır. Tamamen zeybatısında yükselir. Mihrap mermer
iki direk ile desteklenir. Kuzeybatıda kesme taş kaplama olarak yapılan be­ ve stalaktit nişlidir.
da bulunan minarenin tabanı kesme den duvarlarındaki pencereler ve ka­ KurşunluCamii, Samanpazarinda
taştandır. Pabuç bölümünden sonra pı kemerlerinin şekli, şimdiki yapıtın Anafartalar Caddesi üstünde, Daracık
tuğla olarak devam eder. Minare göv­ çok geç devre ait olduğunu gösterir. Sokağı’nın köşesinde bulunur. Klasik
desi yenilenmiş ve biraz daha yüksel­ Sultan Abdülmecid devrinde onarıla­ Osmanlı yapısı olan bu camiin kimin
miştir. Cami, 1923 yılında Vakıflar Ge­ rak yenilenen camiin Kıble yönünde tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
nel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Taceddin İbrahim ve oğlunun gömü­ Kuzey bölümündeki son cemaat yeri
iki Şerefeli Camii, 1674 yılında Re­ lü olduğu bird e türbe bulunmaktadır. ile birlikte dikdörtgen bir plan oluştu­
sul Efendi tarafından yaptırılmıştır. Camiin türbe yönüne açılan pencere­ rur. Temel platformu kesme blok taş­
Eğimli bir arazide, boyuna dikdörtgen sinin üzerinde 1863 tarihi kayıtlıdır. lardan, cami duvarları ise moloz taş­
planlıdır. Doğu kenarına bitişik mina­ Zincirli Camii, bugün Anafartalar lardan yapılmış ve tuğla hatıllarla des­
resi iki şerefelidir. Yapının planı ger­ Caddesi’nde bulunur; Şeyhülislâm An- teklenmiştir.
çekte düzgün bir dikdörtgen değildir. karavî Mehmed Emin Efendi tarafın­ Ağaç Ayak Camii, Ulucanlar Ma­
Minare doğu kenarda beden duvarla­ dan 1685’te yaptırılmıştır. Boyuna dik­ hallesinde, Ulucanlar Caddesi üstün­
rından çıkıntı yapar, kare tabanı kes­ dörtgen planlıdır. Duvarları kerpiç o l­ de bulunur. 1705 yılında tarihlenen ya­
me taştandır. İkinci bir kapı ile esas masına karşın Cumhuriyet’ten sonra pının, su basmasına kadar moloz taş
ibadet mekânına girilir. Yapının beden yapılan onarımda dış duvarlar tama­ malzeme, onun üstünde ahşap hatıllı
duvarlarında iki sıra halinde pencere­ men tuğla ile kaplanmıştır. Aralarına ve tuğla kerpiç duvarlıdır. Planı kare­
ler açılmıştır. Mihrabı kıble duvarının konan beton hatıllarla tuğla kaplama ye yakın uzunlamasına dikdörtgendir.
ortasındadır. sağlamlaştırılmıştır. Batı kenarında Camiin ön cephesi ortasında sade bir
Kayabaşı Camii, büyük bir kayalı­ esas ibadet mekânının beden duvar­ giriş kapısı, iki yanında birer dikdört­
ğın üzerinde kurulduğu için bu adı al­ larına bitişik olarak yapılan minareni- gen penceresi vardır. Cami, ahşap
ınıştır. Bugün tümüyle yeni olan cami- nin tabanı kesme taştandır. Kuzey minberi, boyalı nakışlarıyla dikkati
n çok eski olduğuna dair söylentiler cephede son cemaat yeri kemerlerinin çeker.

26
Boyacı Ali Mecsidi, mimari tarzı ve rihi okunur. fı’ndan olduğuna dair sicillerde kayı-
malzemesinden, XIX. yüzyılda yapıldı­ Yeşil-Ahi Mescidi, Ahi Hüsamed- lar vardır.
ğı sanılan bir yapıdır. din tarafından 1349-1392 yıllarında Bakır Hanı da Atpazarindadır.
Devdiran Mescidi, çok küçük ve yaptırılmıştır. Boyuna dikdörtgen plan­ Karaca Paşa’nın oğlu Ahmed Çeleoi
basit bir mescit olup mihrap, mesci­ da, kuzey cephe hariç, diğer üç cep­ tarafından yaptırılmıştır. 1462-63 tarihli
de göre oransızdır. hesi kerpiç duvarlardan yapılmıştır. Ta­ tahrîr defterinde "Akçaoğlu Kervan­
Din Din Mescidi, XVII. yüzyıl mi­ van ortasında pervazlarla çerçevelen­ saray" denilen bir hanın Ahmed Çelebi
mari özelliklerini taşımakta olup, Rüs- miş altıgen bir göbek bulunur. Son ce­ Vakfı olduğuna dair bir kayıt vardır.
tem Nail adında biri tarafından yaptı­ maat yeri doğu ve batı duvarlarının Ankara’nın önemli eserlerinden bi­
rılmıştır. Enine dikdörtgen planlı ve be­ uzantısı ile bu duvarlar arasına kon­ ri olan bir bedesteni vardır.
den duvarları kerpiçtendir. Kuzeyinde muş, kesme taştan iki paye ile üç bö­ Mahmud Paşa Bedesteni, Atpaza-
iki yapıya ait olmayan ahşap kadınlar lüme ayrılır. rinda, kalenin güneybatısında, Kur­
mahfili vardır. Telli Hacı Halil Mescidi, Hacı Ha­ şunlu Han’a bitişik olan ve bugün Ar­
Gecib Mescidi, 1443 yılında yaptı­ li! Efendi adında biri tarafından 1759 keoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır.
rılmıştır. Yaptıranı belli olmayan yapı­ yılında yaptırılmıştır. Kareye yakın dik­ Fatih Sultan Mehmed’in veziri Mah­
nın yanından geçen cadde alçaltılmış dörtgen planlıdır. Mihrap tavana kadar mud Paşa tarafından 1460 yılında yap­
olduğundan mescit bir platform üze­ yükselir. Minaresi ahşaptır. tırıldığı sanılmaktadır. Ön cephede üç
rinde kalmaktadır. Zeynelabidin Mescidi, Zeynelabi-' sıra tuğla hatıllı, moloz,taştan yapılmış
Hacı Doğan Mescidi, dikdörtgen din adında bitişiğindeki türbede gö­ bir eserdir. Üstü kurşun kaplıdır. Çatı
planda basit bir yapıdır. Duvarındaki mülü biri tarafından yaptırılmıştır. Ka­ altında iki sıra kirpi saçak vardır. Çe­
mihrabı oldukça güzeldir. Kim tarafın­ reye yakın dikdörtgen planda taş te­ şitli yangınlar geçiren yapı, 1881 yılın­
dan ve kaç tarihinde yaptırıldığı bilin­ meller üzerinde kerpiç duvarlı olarak da yangından sonra terkedilmiş, ancak
memektedir. yapılan mescidin ahşap tavanı ile ça­ 1933 yılından itibaren onarılmıştır.
Hallaç Mahmud Mescidi, Abdullah tısı yenilenmiştir. Planı klasik bedesten tipindedir.
b. Ali tarafından 1545 yılında yaptırıl­ Çoğu XV. - XVI. yüzyıl Osmanlı tür­ Ortada uzunlamasına dikdörtgen
mış, daha sonra yapılan bazı eklenti­ belerinden ibaret olan Ankara türbeleri planlı, duvarları taştan, kurşun kaplı,
lerle özelliğini kaybetmiştir. 1878’de çatı örtüleri ve plan tipleri açısından içten tuğla örgülü on kubbe ile örtülü
kurşunları sökülmüş, 1950-1955’te de çeşitli gruplara girerler. Taş ve tuğla bir yapıdır. Kubbeler iki sıra halinde
onarım gören kare plandaki küçük malzeme kullanılmıştır. Osmanlı döne­ beş bölüm oluşturur. Ortadaki kubbe
mescidin beden duvarları tümüyle mo­ mi türbeler tiplerindeki bu yapıların ad­ sekiz dilim li ve tekdüzeliği bozar. Du­
loz taştandır. Taşlar arası kırmızı bir ları şöyle sıralanabilir: Yörükdede Tür­ varlar iki sıra taş, bir sıra tuğla örtülü­
harç ile derz yapılmıştır. Kıble duvarın­ besi, Kesikbaş Türbesi, Hacı Bayram dür. Kubbeli kapalı salon, karşılıklı si­
daki mihrap dikdörtgen nişli ve bindir­ Türbesi, Karacabey Türbesi, Cenabî metrik yerleştirilen, üstü beşik tonozlu
meliklidir. Ahmed Paşa Türbesi, Karyağdı Türbe­ 102 dükkândan oluşan arasta ile çev­
Hemhüm Mescidi, boyuna dikdört­ si, Osman Fazıl Paşa Türbesi, Saraç rilmektedir. Bedestene doğuda iki uç­
gen planda, kerpiç duvarlı ve çok ba­ Sinan Türbesi, Azimi Türbesi, Zeyne- ta birer, kuzeyde ortada bir, batıda bir
sit, sanat değeri olmayan bir yapıdır. lâbidin Türbesi, Taceddin Türbesi. kapıyla girilir.
Koyun Pazarı Mescidi, XIX. yüzyıl­ Hacı Bayram Camii’nin mihrap du­ XV. - XVII. yüzyıllardan bugüne ka­
da yapılmış olup, boyuna dikdörtgen rumuna bitişik, cami ile Fazıl PaşaTür- dar Ankara hamamları moloz taş üstü­
planda, ahşap tavanlı ve kerpiç duvarlı besi arasında bulunan Hacı Bayram ne sıva beden duvarları, tuğla kemer,
çok küçük ve basit bir yapıdır. Türbesi 1429 yılında yaptırılmıştır. Ka­ tonoz ve kubbe sistemleriyle tipik Os­
Kurtuluş Mescidi, Kul Derviş adın­ re planlı, sekizgen tamburlu ve üstü manlI örneklerinden ayırdedilmez.
da biri tarafından yaptırılmıştır. Boyu­ kubbeyle örtülüdür, iki tabla halinde Planda da soyunma odaları, ılıklık, hal­
na dikdörtgen planlı, beden duvarları kemer altında yer alan arabesk zeminli vet ve halveti kuşatan odalar, üç - dört
kerpiçten olan yapı, bugün harap du­ neshî yazıda, Arapça şu sözler yazılı­ eyvan, Osmanlı dönemi hamamların­
rumdadır. dır. "Eğer dünya bir kişi için devam et­ da görülen geleneksel düzene uyar.
Misafir Fakitı Mescidi, dikdörtgen seydi, onda ebedî kalacak kişi ancak Bugün kullanılan eski Ankara hamam­
planda ve çok basit bir yapıdır. Allah'ın Resulü (Muhammed) olurdu." ları şunlardır: Karacabey Hamamı ve
Poyracı Mescidi, basit ve dikdört­ Ankara’nın özellikle XVI. yüzyıldan Şengül Hamamı.
gen planda bir yapıdır. 1948’den son­ itibaren önemli bir ticaret merkezi ol­ Bu yapılardan başka, Ankara'da
ra yeniden onarılmıştır. Eskiden tek­ duğunu, yöreden yapılan, sayısı kaba­ birçok kışla, okul, hastane ve mekte­
ke olduğu bilinmektedir. rık hanlar göstermektedir. bin açıldığına veya onarıldığına
Saraç Sinan Mescidi, Selçuklu hü­ Mevcut örneklere göre, Ankara Hazine-i Evrak’taki belgeler tanıklık et­
kümdarlarından II. Gıyaseddin devrin­ hanlarının büyük bir avlu çevresinde mektedir. Akköprü’de inşası tamamla­
de El Hac Siraceddin tarafından 1288 iki katlı olduğu, ön cephede dükkân­ nan kışlanın törenle açılışının yapıldığı
yılında yaptırılmıştır. Bitişiğindeki tür­ ların sıralandığı söylenebilir. Üçüncü (20 Aralık 1804), yanmış bulunan kış­
be ile birlikte enine dikdörtgen bir plan kata, ancak arazinin eğimli olması ha­ lanın yeniden onarıldığı (Ocak 1844),
oluşturur. linde rastlanmaktadır. Ankara’nın belli Ankara’da mevcut hamam, çeşme ile
Sarıkadı (Mimarzâde) Mescidi, ba­ başlı hanları şöylece sıralanabilir: At- su mecralarının onarıldığı (1845), yıkık
zı bölümlerdeki eski izlerden XVIII. tarbaşı Hanı, Ağazade Hanı, Kurşun­ köprülerin onarıldığı (1845), vali kona­
yüzyıl veya XIX.yüzyıl içinde yapıldığı lu Hanı, Yeni Han, Pirinç Hanı, Çengel­ ğının 1848 yılında onarıldığı, yeni bir
tahmin edilir. Boyuna dikdörtgen plan­ li Han, Çukur Han, Sulu Han, Taş Han, vilayet binasının yapımının 1851 yılın­
da ve oldukça büyük ölçüdedir. Bakır Han, Tuz Han, Pembe Han, Ka­ da tamamlandığı, Sultan Murad’ın Kı­
Şeyh Izzeddin Mescidi, boyuna bama Hanı. zılırmak üzerineyaptındığıÇaşnigirKöp-
dikdörtgen planda duvarları kerpiçten, Kurşunlu Han’ın bitişiğinde ve Zaf- rüsü’nün ihaleye veri.erek yaptırıldığı
küÇük bir yapıdır. Üst örtüyü oluştu­ ran Han’ın yanında bir de bedesten (1852), Kasaba-ı Zîr kazasına bir
ran ahşap tavan, Ankara’daki geç Sel­ mevcuttur. Çevredeki hanların bollu­ hükümet konağı inşa edildiği, 1868 yı­
çuklu veya erken Osmanlı camilerinin ğu ve bedestenin varlığı, bu semtin lında Rüşdiye Mektebi açıldığı, Anka­
özelliklerini taşır. önemli bir ticaret merkezi olduğunu ra’nın su yollarının onarımına sarfedil-
Tabakhane Mescidi, Abdillkadir Is­ göstermektedir. mek için pazar yerlerinde satılacak za­
fahanı adında biri tarafından 1570 yı­ Tuz Hanı, Mimar Cafer adlı bir kişi hireden geçici olarak vergi tahsil edil­
lında yaptırılmıştır. Boyuna dikdörtgen tarafından yaptırılmıştır. Hanın XVI. diği (1884), Ankara’nın su yolları için
planlıdır. Kuzey cephede beden duvar­ yüzyıl yapılarından olduğu sanılmak- demir boruların getirtilerek, GÜrryük
ları yontma, diğer cephelerde ise mo­ tadır.Çengel HanıAtpazarı’nda olup, ki­ Vergisi'nden muaf tutuldukları, Anka­
loz taştandır. 1963 onarımında sol yan tabesinde 1522-1523 yılında yaptırıldı­ ra Hükümet Konağinın 1896 yılında
duvarının köşe sıvaları altında 1570 ta­ ğı anlaşılmaktadır. Rüsdem Paşa Vak­ onarıldığını biliyoruz.
ANTAKYA
Cilâlı taş çağlarına kadar uzayan
çok eski bir yerleşme merkezi olan An­
takya, Amanos Dağları ve Amik Ova-
sı’nın başlıca zenginlik kaynağı olması
sebebiyle komşularının tutkularını
kamçılayarak, zaman zaman saldırıla­
ra uğramıştır. 5000 yıl öncesine kadar
tarihî derinliği uzanmaktadır. H ititliler
ile başlayan bu tarih, daha sonra Pers,
MakedonyalIlar ile sürmüş, bunu As­
ya imparatorluğunu kuran Selevkosla-
rın bu bölgedeki egemenliği izlemiştir.
Uzun süre Roma(M.Ö. 64-M.S. 396), Bi­
zans (396-633) ve Arap (638-968) yöne­
timinde kalan şehir, 1085 yılına kadar
Bizans imparatorluğu’na bağlı bir dü-
kalık halinde yönetildi. Bizans İmpa-
ratoru’nun Konya Selçuklularına yeni­
lerek Anadolu ile bağlantılarını kesme­
si üzerine bağımsızlığını ilân etti, an­ ANTAKYA: Mezarlık ve surlar (XIX. yüzyıl ilk yarısı).
acak, kısa bir süre sonra Kutalmışoğlu
;Süleyman’ın yönetimine girdi. Bu sı­ Osmahlı imparatorluğu zamanında leler 5 katlıdır. 24 bin gözetleme yeri
ralarda yöre, Haçlı savaşlarına sahne Arabistan vilayeti adı altında Haleb'e olan kale 12 kilometre uzunluğunda­
olmaya devam etmiştir. bağlı bir kaza olarak yönetilen Antak­ dır.
Halep Selçuklularından Alparslan’­ ya, Birinci Dünya Savaşı sonunda, 27 Eski adı "Cisir Hadidi” olan Demir-
ın ölümü üzerine Suriye’deki emirler Ekim 1918’de ingilizler tarafından iş­ köprü, Antakya - Halep yolunun 20. ki­
bağımsızlıklarını ilân ettiler, bunlar gal edildi ve bir yıl sonra da Fransız- lometresinde Asi Nehri üzerindedir.
arasında Antakya Emiri Yağ-ı Siyan da lara bırakıldı. 1921 yılında yapılan An­ Haçlı seferlerinde büyük değer kaza­
vardı. Yağ-ı Siyan zamanında da Antak­ kara Antlaşması’yla Fransızlar Hatay’a nan köprü, sık sık onarılmış olup bü­
ya haçlıların saldırılarına uğradı, 1097 yarı bağımsızlık tanıdılar ve burayı iç yük bir bölümü OsmanlIlardan kalma­
yılında Kudüs’ü ele geçirmek üzere İz­ işlerinde serbest bıraktılar. Bunun üze­ dır.
nik’ten yola çıkan haçlılar, Artah (Es­ rine Türk hükümetinin girişimleri so­ Aziz Petrus Kilisesi, Reyhanlı yo­
ki Reyhanlı) önüne kadar geldiler. Bu­ nucu, Hatay 23 Temmuz 1939 günü lu üzerinde, şehre 2 kilometre uzaklık­
rayı ele geçirdikten sonra Demirköp- anavatana katıldı. tadır. Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz
rü yönünde ilerleyerek bu köprüyü de XIX. yüzyıl sonunda da kaza olan Petrus tarafından yer altında bir ma­
ele geçirdiler ve Antakya’ya saldırıla­ Antakya, bir kaymakam ve 4 müdür ta­ ğara olarak kurulmuştur. Dünyanın ilk
ra giriştiler. Kent 9 ay kuşatmaya da- rafından yönetilen 4 nahiyeye ayrılmış kilisesi olması bakımından pek büyük
yandıysada, kent içindeki bazı Erme- olup, 310 köyü vardı. Şehrin nüfusu 62 tarihî değer taşır. Mağaranın içinde
nilerin ihaneti ile açılan kapısından bin 850 kişiydi . mozayik kalıntılarına rastlanmaktadır.
haçlılar içeri girince kent teslim ola­ Mihrabın sağındaki, kayalar arasından
rak haçlıların yönetimine girdi. XIX. yüzyıl sonunda kazada 42 sızan suyun şifalı olduğuna inanılır.
Bundan sonra aralıklı olarak Antak­ okulda 1.248 öğrenci öğrenim gör­ Habib Neccar Camii, Ortaçağ ya­
ya'yı almaya gelen Müslüman ordula­ mekteydi. Bu yüzyılda ilçede bir hükü­ pısı bir kilise iken sonradan camie çev­
rının yaptıkları savaş uzun süre sonuç­ met konağı, bir kışla, 24 cami, 28 mes­ rilmiştir. Minaresi XVII. yüzyılda yapıl­
suz kaldı. Sonunda bölge, Türk Mem­ cit, 2 tekke-, 10 medrese, 3 kilise, bir mıştır. İçinde bazı Hıristiyan azizleri­
lûklarının eline geçti, ancak zaman za­ sinagog, 2 hamam ve 117 çeşme bu­ nin mezarları da bulunmaktadır.
man Franklarla Memlûklar arasında el lunmaktaydı. Şehirde yalnız Harbiye, Samandağ
değiştirdi. Şehrin nüfusu 1840 yıllarından ve Antakya’da Habib Neccar, Şer köy­
1260 yılında Moğal Hükümdarı Hü- sonra buraya yerleştirilen göçmenlerle de Şeyh Ahmet-ül Kuseyrî, Kırıkhan’­
lagû’nün oğlu Başmut, Halep üzerine artmaya başlamıştır. Nitekim, 1845 yı­ da Beyazid-i Bestamî, Samandağ’da
yürüyerek Selâhaddin’in oğlu Turan lında Reyhanlı aşireti, 1883 yılında da Hıdır Aleyhisselâm Türbesi ile Haşan
Şah’ı yenip yönetimi ele aldı. 1264 yı­ Çerkeş göçmenleri getirilerek Amik Basri türbeleridir. Haşan Basri Türbe­
lında ise, Moğolların çekilmesiyle yö­ Ovasina yerleştirilmiş, bunlara ev ve si, 1848 yılında onarılmıştır.
renin yönetimi Müslümanlara geçti, tarla verilmiştir. Antakya’da pek çok eski han var­
yalnız kıyılarda Frankların yönetimi Antakya, uzun tarihin sayısız zen­ dır, çoğu sabun yapımevi olarak kul­
sürdü. 1267 yılında Franklarla birleşen ginlikleriyle doludur, il ve ilçe merkez­ lanılmaktadır. Abdullah Şeyhoğlu, Sıt­
Moğollar, Baybars ile yaptıkları savaş­ lerinde 89, bucak ve köylerde 323 ol­ kı Aselcioğlu, Ali Otken, İsmail Kusey­
ta yenilince Antakya ve yöresindeki mak üzere toplam 412 cami vardır. En rî, Osman M istik sabun evleri birer
şatolar tümüyleTürkMemlûklarınıneli- eski olanı Habib Neccar Camii’dir. handır.
ne geçti. Baybars devrinde Antakya'­ Antakya Kalesi, Antakya’da Habib Bunların içinde en önemlileri olan
da Habib Neccar Camii yapıldı. Neccar Dağı ile Asi Nehri arasında, Kurşunlu Hanı, Uzunçarşı ile Yemeni­
Türk Memlûklarından sonra yöne­ M.Ö. 300 yıllarında, Büyük İskender’­ ciler arasındadır. Depo ve dükkân ola­
tim, Çerkeş Memlûklarının eline geç­ in genaıellerinden I. Selefkos tarafın­ rak kullanılmaktadır. 1660 yılında So-
ti ve XIV. yüzyılda Timurlenk yöneti­ dan yaptırılan kale, Selefkoslar, Roma­ kullu Mehmed Paşa tarafından yapılan
minde de bir süre kaldıktan sonra lılar, BizanslIlar, Haçlılar, Selçuklular hanın iki kapısı, avlusunun güneydo­
Türkmenlerin Serkand'a gitmesiyle yö­ ve OsmanlIlar tarafından kullanılmış­ ğu köşesinde, minareli küçük bir mes­
netim yeniden Çerkeş Memlûklerinin tır. Çok deprem ve tahribat görmüştür. cidi bulunmaktadır.
eline, en son 1516 yılında da Osman­ Yıkılan yerleri zaman zaman yeniden Payas’taki Sokullu Mehmed Paşa
lIlara geçti. yapılmıştır. Kalenin 5 kapısı vardır. Ku­ Camii ve külliyesi ile birlikte kervan­
1833-39 yılları arasında Mısırlı zeyde Halep Kapısı, batıda Köprü Ka­ sarayı ve Belen bucağındaki Yavuz
Mehmed Ali Paşa şehri aldı, bu devir­ pısı, kuzeybatıda Köpek Kapısı, güney­ Sultan Selim Kervansarayı yörenin ün­
de MakedonyalIlardan kalan son eser­ de Şam Kapısı, doğuda Demirkapı. lü ilgi çekici eserleridir.
ler de yıkıldı ve surların dış tarafları­ Kale surlarının kalınlığı 2.70 met­ Şehirde, 1870 yılında Nasırîler için
na, yıkılan binalardan alınan taşlarla, re, yüksekliği 10 metreye yakındır. bir cami ve mektep, ayrıca İngiliz mek­
büyük kışlalar inşa edildi._________ 20-30 metrede bir kule bulunuyor. Ku­ tebi inşa edilm iştir (1891).
28
jC ji |

, % S f l AKs^ aL „
f^TAŞAĞIL % f e ç >

ALAİYE
>' /
KALAMAKİ fe1 o y 'A
J & fi ANTALYA VİLAYETİ N-
' ^ 4
KASTELLORİZO

y- ı z z . . P İ ? » j £ t ), ^ ^
MEİS ADASI

ANTALYA (Eski adları: Attale- 1373’de şehri geri aldı. Bunun oğlu Os­ mektedir. ■
ia, Atalia, Atale, Adalin, Adalya, Ata- man Bey zamanında Antalya, Yıldırım XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorlu­
liyye, Etaliyye, Sattalia) Bayezid tarafından Osmanlı egemen­ ğu’nun bırakmak zorunda kaldığı top­
Kendi adını taşıyan körfezin için­ liği altına sokuldu. Yıldırım Bayezid, raklardan gelen göçmenlerin yerleşti­
de en büyük yerleşme merkezidir. An­ buranın yönetimini Firuz Bey’e verdi rildiği Antalya, sözü geçen yüzyılın
talya, antik bölgelerden Kilikya’nın (1391). Ancak Antalya’nın OsmanlIla­ ikinci yarısında Konya vilayetine bağ­
batısını, Pamfilya’nın tamamını, Gü­ ra geçişi konusunda kaynaklar tek bir lanan bir sancağın (Teke) merkezi o l­
ney Psidya’yı, Isauria’nın güneydoğu tarih göstermemektedir ('Oruç Bey ve du. Birinci Dünya Savaşindan önce bu
ve Likya’nın doğusunu içine almakta­ Neşrî’ye göre 1389-1392; Ibni Kemal’e sancak, adı geçen vilayetten ayrılarak
dır. 1120’de BizanslIlar tarafından zap- göre 1391.) bağımsız bir sancak haline girdi. Mü­
tedilen şehir, 1207’de Selçuklu Sultanı Ankara Savaşindan sonra (1402) tareke döneminde şehir, bir aralık İtal­
I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından ku­ Teke ve Karamanoğullarinın Antalya’­ yanların işgali altındaydı, İtalyanlar,
şatıldı ve Kıbrıs K ralinın Kumandanı yı ele geçirme girişim leri boşa çıktı. Antalya halkına, kendilerini Türk dos­
Gautier de Montbeliard’ın kaleye yar­ Antalya, Anadolu eyaletinin Teke San- tu olarak göstermeye çalışıyorlardı. Bu
dıma koşmasına rağmen, burası Türk­ c a ğ in a merkez oldu (Elmalı ile birlik­ amaçla, Yunan işgali bölgesinden An­
lerin eline geçti. Bu dönemde Ertokuş te.) II. Bayezid devri sonlarında şehza­ talya’ya gelen göçmenlere ve yoksul
Bey Antalya subaşılığına getirildi. Sel­ de Korkud, bu sancağın başında halk tabakalarına çeşitli yardımlarda
çuklular döneminde Venedik gemici bulunuyordu. Babası ölünce tahta çı­ bulunuyor, ayrıca yollar ve okullar açı­
ve tacirlerine Antalya’da bazı haklar ta­ kan Selira’e«karşı (Yavuz) burada ayak­ yorlardı. Ç iftçiyi ve taciri kendi tarafı­
nındı. Her ne kadar 1215’te Gautier de landı. Alanya ise Fatih döneminde na çekmek isteyen İtalyanlar, gerekli
Montb6liard Kıbrıs’tan getirdiği kuv­ 1471 yılında Gedik Ahmed Paşa tara­ kredileri vermek üzere Banco di Ro-
vetlerle şehri ele geçirip Türkleri kılıç­ fından alınmıştı. ma’nın Antalya’da şubelerini açmak­
tan geçirdiyse de, Antalya, I. Keyhüs­ XVII. yüzyılın ikinci yarısında An­
tan geri durmadılar. Ancak şehir çok
rev tarafından geri alındı. XIII. yüzyıl talya’yı gezen Evliya Çelebi, üç yanı geçmeden boşaltıldı Ve 9 Temmuz
sonlarında Selçuklu Devleti sona erin­ bahçelerle çevrili şehrin kale içinde 1921 tarihinde Anadolu Hükümeti’ne
ce İsparta ve Antalya arasındaki top­ dar sokaklı, 3 bin evli dört mahallesi, bağlandı. Cumhuriyet’in ilânından
raklar Teke aşiretinin bir kolu olan kale dışında ise, kuzeyde 20 Türk, 4 sonra ise Antalya vilayeti kuruldu,
Hamidoğullarinın egemenliğine girdi. Rum mahallesi bulunduğunu, çarşının Antalya, XIX. yüzyıl sonunda Kon­
Antalya’yı ele geçiren llyasbeyoğlu surlar dışında yer aldığını, limanın 200 ya vilayetinin sancağı durumundaydı.
Dündar Bey, buranın yönetimini, kar­ parça gemi alacak büyüklükte olduğu­ İdarî bakımdan beş kaza ve dokuz na­
deşi Yunus Bey’e bıraktı. Yunus Bey’in nu yazar. hiyeye ayrılırdı. Toplam köy sayısı 549
oğulları, Antalya’da hüküm sürdüler. Osmanlı Devleti’nin Abdülmecid idi. Sancak toplam nüfusu 224 kişiy­
Hamidoğullarinın bu ikinci kolu Teke- devrinde (1847) çıkarmaya başladığı di (1890). Bu nüfusun 15 binini Yörük-
oğulları adıyla da anılır. Kıbrıs Kralı Pi- salnamelerde (bugünkü anlamıyla yıl­ ler oluşturuyordu. Yörük kelimesi,
erre, 1361’de Antalya’yı ele geçirdiyse lık) Antalya, Konya’ya bağlı olması se­ yürüyenler anlamına gelirdi. Bunlar kı­
de, Tekeoğullarindan Mehmed Bey, bebiyle “ Teke Sancağı” adıyla geç­ şı ovalarda, yaz aylarını ise yayla adı

29
verilen yüksek platolarda geçirirlerdi.
Nitekim Hazine-i Evrak’ta mevcut 1840
tarihli bir'belgeden Antalya Kalesi için­
deki reayanın çoğalması sebebiyle ka­
le içindeki yerlere iskânları yetersiz
olduğundan, sur dışında bir mahalle
kurulması ve oraya bir kapı açılması
ve kiliselerinin onarılması hakkındaki
yazıdan, buraya sürekli değişik dinler­
den, değişik yerlerden insanların ge­
lerek yerleştikleri anlaşılmaktadır.
Antalya şehri, körfezin ortasında,
dik bir kayalığın üzerinde kurulmuştu
ve mutasarrıflık buradaydı. Üç surla
çevrili olan kentin çok heybetli bir gö­
rünüşü vardı. Bu surların alt bölümle­
rinde bulunan geniş çukurlar. Düden
Çayinın sularıyla dolar ve şehir, bu su
hendekleriyle korunurdu.
XIX. yüzyıl sonunda Antalya San-
cağinda eğitim ve öğretim faaliyetle­
ri, 2 bin 600 öğrencinin devam ettiği 50
okulla sürdürülürdü.
M.S. 1207 yılında Selçuklu Hüküm­
darı Gıyaseddin I. Keyhüsrev’in bu böl­
geyi ele geçirmesiyle Antalya’da Müs­
lüman Türk kültürü dönemi başlar.
Günümüze kadar kalan camiler,
medreseler ve kütüphaneler bu dö­
nemdeki eğitim ve kültür faaliyetleri­
nin eseridir.
Antalya’da gerek Selçuklular, ge­ içinde yer alan Kırgöz ve Evdir hanla­ Kuyucu Murad Paşa tarafından yaptı­
rekse OsmanlIlar döneminde merkez rı vardır. İkinci bölümde Konya-Bey- rılan Kuyucu Murat Paşa Camii (1570),
ve ilçelerde 60'dan fâzla medresenin şehir-Seydişehir üzerinden sahile inen XVII. yüzyılda yapıldığı sanılan dikdört­
bulunduğu bilinir. Bagün pek çoğu ha­ yol üzerindeki Eynif Ovasinda yer alan gen planlı Şeyh Sinan Camii ve Türbe
rap olup yok olmuş bu yapıların için­ Tol Hanı bulunur. Üçüncü bölümde ise si, Tekeli Memed Ağa’ya maledilen ve
de 1250 yılında Selçuklu Veziri Ka- Antalya’dan başlayarak Adana’ya ka­ XVIII. yüzyılda yapıldığı öne sürülen
ratay tarafından yaptırılan medresey­ dar uzanan sahil yolu üzerinde bulu­ Tekeli Mahmudpaşa Camii, Varsaklı
le, ElmalI’daki OsmanlIlar döneminde nan hanlar yer alır. Antalya il sınırları Camii.
Ömer Paşa tarafından yaptırılan med­ içinde Pazarcık, Kargı. Alara, Şarapsa
rese, sağlam olarak kalmıştır. hanarı vardır. Alara Hanı (H. 629)
Bugün Akdeniz bölgesinin batısın­ Sultan Alâeddin Keykubad; Evdir- Ha­
da, Klasik Çağ'da “ Pamfilya” (Pamp- nı, İzzeddin Keykavus I. (1210-1219);
hylia) adı ile anılan yörede, Köprüsuyu Kırgöz Hanı, Burdur-Antalya yolu üze­ ARABGİR (Eskiden Daskuze,
(Eurymedon) Çayinın batı kıyısında ve rinde Keykubad oğlu Keyhüsrev (H. bugün Arapkir)
Antalya ilinin 48 kilometre doğusuna 644); Şarapsa Hanı, II. Gıyaseddin Key­ İlçede yapılan arkeolojik araştırma­
düşen, bugün Balkız Köyü’nün yerin­ hüsrev (H. 1236-1246) tarafından yap­ lar sonucu, Anakaya’ya kazılmış Grek­
de kurulan önemli bir klasik kenti olan tırılmıştır. çe bir kaya mezarı yazıtı bulunmuş
Aspendos (Espendus: Belkıs Harabe­ Antalya'da, Selçuklu dönemi eser­ olması dolayısıyla ilk çağlarda iskân
leri), klasik çağ kenti idi. Karain mağa­ lerini içinde bulunduran yapı toplulu­ durumunda olduğu kanısı ortaya çık­
rası paleolitik, mezeolitik, neolitik ve ğu şunlardır: Çok kubbeli Ulu Cami maktadır.
,Roma kültür tabakalarını vermekte, (1219-1236, Ulu Cami Medresesi (XIII. Ortaçağ’da, Ermeni prensleri, İran­
Türkiye’de en sürekli yerleşme yeri yüzyıl), Atabey Armağan Medrese­ l I l a r ve BizanslIlar arasında elden ele
olarak kabul edilmektedir. si (1239), Mevlevihane (XVIII. yüzyıl), geçen şehir, sonunda Araplar tarafın­
M.Ö. VIII-VII. yüzyıllarda Yunanis­ Zincir Kıran Mehmed Bey Türbesi dan fethedilerek XI. yüzyıl sonunda
tan’dan Doğu yönüne gelişen göçte, (1377), Nigâr Hanım Türbesi ve Yivli Selçukîler tarafından işgal edildiyse
Yunanlılar Pamfilya’ya gelerek, Pere, Minare Hamamidır. Medrese olarak de XV. yüzyıl başında Timur istilası
Aspendos, Side, Sillyon gibi şehirleri Karatay Medresesi, Selçuklu Veziri sonrası OsmanlIlara katıldı. Kanunî
kurmuşlardır. Buralarda yapılan arke­ Abdullah oğlu Emir Celâleddin Kara­ Sultan Süleyman teşkilâtında Sivas
olojik araştırma ve kazılar sonucu, tay tarafından 1250 yılında yapılmış eyaletine bağlı bir sancak merkezi ol­
agora, ana caddeler, gymnasion, ha­ olup halen Karadayı Sokağindadır. du. 1834 tarihinde Mezraa eyaleti mer­
mam, kapılar, mezarlıklar, çeşme, sta- Mescid ve türbeler olarak Selçuklu dö­ kezi olunca Arabgir buna bağlı bir kaza
dion, surlar, su yolları, tapınak,tiyatro nemi eserleri şunlardır: Ahi Yusuf haline geldi. 1847’de Diyarıbekir’den
ve bazilika kalıntılar ortaya çıkarılmış­ Mescidi ve Türbesi (1249), Şeyh Şüca- ayrılan Mamuretülaziz (Elaziz), bağım­
tır. eddin Türbesi (1238). sız mutasarrıflığına, 1878'de aynı adlı
Selçuklu ve Osmanlı dönemi eser­ Osmanlı dönemi yapıları şunlardır: vilayete, sonunda yeni bölünmeye gö­
leri arasında en önemli yeri, bölgenin Muratpaşa Mahallesi’nde yer alan XVI. re, Malatya vilayetine bağlı bir kaza
en tanınmış eseri olan “ Yivli Minare yüzyıla ait Balibey Cami (Paşa Camii), oldu. Fakat bugünkü Arapkir, eskisi­
K ülliyesi" dır. Cumanum Camii (Hesapçı Sokağı’- nin yerinde değildir. XIX. yüzyılın ilk
Antalya’daki Selçuklu hanlarını üç nda, esası V. yüzyılda yapılmış, bir ki­ yarısında Malatya’da olduğu gibi, şe­
bölüme ayırmak mümkündür. Birinci­ liseden dönüştürülmüş; II. Bayezid’in hir halkı buraya birkaç kilometre uzak­
si Konya-Beyşehir-Eğridir-Isparta üze­ oğlu Şehzade Korkut'un Antalya Vali­ lıkta bulunan bağlar arasına yerleşti­
rinde Antalya’ya inen yol üzerindeki liğ i sırasında verdiği emirle batısına ler. Sonuçta, eski Arabgir tümüyle bı­
hanlar. Burdur ile sınırları içinde bu­ b ir minare eklemek suretiyle meyda­ rakılarak, onun yerine, süratle gelişen
lunan Susuz Han’dan sonra, bu yol na getirilm iştir; 1470-1509), mimarı ve başka bir belde kuruldu.
üzerinde bulunan ve Antalya il sınırları kesin tarihi bilinmeyen İskele Camii, Akdeniz kıyısındaki ülkelerde oldu­
30
ğu gibi hatta Amerika’ya gitmek sure­ ARTVİN (Eski adları: Haspasus,
tiyle, sergüzeşte katılan Arabgirlilerde Acampsis, Çoruh.)
olmuştur. Kuruluş tarihi belli değildir. Bi­
Çemişgezek Kalesi (Eski adı: Hi- zans, Gürcü, Ermeni, Selçuklu, Saltuk,
erapolis;Çımışgadzak), Fırat Nehri’nin Moğol (İihanlı), Karakoyunlu, Timur,
doğu kıyısında, Dzopats eyâletinde, Akkoyunlu, Safevîleriri elinde bulunan
Arabgir’in Maşkert Köyü karşısındayer Artvin, Büyük Selçuklular zamanında
alan kaledir. Bizans İmparatoru loan- İbrahim Yınal ve Kutalmışoğlu Süley­
nes Tzimitshes burada doğduğundan, man Bey’ ler, Bizans üzerine yürürken
kasaba ve kale adını bu kişiden almış­ Selçuklu egemenliğine sokmuşlardır.
tır. Kale, tarih boyunca birçok kez ku­ Fatih Sultan Mehmed, 1461’de
şatılmış, kent ve kale uzun kanlı sa­ Trabzon ve çevresini fethettikten
vaşlara sahne olmuştur. 14,74 yılında (1461) ve Torul Beyliği’ni de ortadan
Memlûklar uzun bir savaştan sonra ka­ kaldırdıktan (1479) sonra Macahel
leyi ele geçirerek halkını esir atmışlar (Acara), Şavşat ve imerhey (Meydancık
ve beraberinde götürmüşlerdir. kesimi) Atabeylerini Osmanlı Devle­
Halen Arapkir’de biri sağlam diğer­ ti, itaati altına aldı. Bu beylikler, vergi
leri harap durumda olan 5 cami bulun­ vermek suretiyle önce Trabzon Sanca-
maktadır. Bu yapılarda Osman Paşa ğı’na, sonra Gönye (Batum yakınların­
Mahallesi nde bulunan Şeyh Haşan da) kalesinde bulunan sancağa, daha
Bey Camii, 1902 yılında onarılmıştır. sonrada 1535yılında kurulan Erzurum
Gümrük Emini Osman Ağa ise, 1817 eyaletine bağlandı.
yılında ilçede b.ircami, mektep ve çeş­ Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Va­
me yaptırmış, Çurnikie denilen yerde liliği sırasında bölge tamamen Osman­
ise Eren Camii yakınında bir medrese lI egemenliğine girdiyse de Yavuz’un
inşa edilm iştir (1761). valilikten ayrılmasıyla Atabeylerden
Kantarcı (Decde Hanı). Yukarı Dec- bazıları tekrar kendi egemenliğini kur­
de ve Aşağı Decde köyleri yakınında, dular. Ancak beyler arasında Osman­
Arabgir - Divriği karayolunun solunda, lI egemenliğine bağlı kalanlar oldu.
küçük bir tepenin eteğinde halkın Kan­ Kanunî Sultan Süleyman'ın İran sefe­
tarmış Hanı veya Decde Hanı diye an­ rinde son Atabey II. Keyhüsrev, İran ta­
dığı han, XIII. yüzyıl sonları ile XV. rafını tutunca Kanunî, Kara Ahmed
yüzyıl başlarına tarihlenmektedir. Ha­ Paşa’yı Yukarı Çoruh illerinin fethiyle
nın kuzeybatı köşesi sel tahribatı so­ görevlendirdi.
nucu yıkılmıştır. Dikdörtgen bir sahayı III. Murad devrinde Erzurum Bey­
kaplayan hanın planını kesin olarak lerbeyi Lala Mustafa Paşa, Ahıska Se­
saptamak mümkün değilse de, kalan fe ri sırasında Ç ıld ır Z a fe ri’ ni
kesim, yapının bütünü hakkında fikir kazanınca, merkezi Ahıska olan Çıldır
vermektedir. eyaleti kuruldu (1578). Bu eyalete Ar­
. Moloz taşla inşa edilen yapının ba­ ARABGİR: Eski Arabgir’de Şeyh danuç, Macahel (Acara), Livana (Art­
tı duvarı, belirli bir yüksekliğe kadar Haşan Bey Camii vin), Nıfs-ı Livana (Artvin-Yusufeli
ayaktadır. arası), Pert-Eğerek (Yusufeli-Ersis ara­
Onar Dede Mezarlığı, ilçeye bağlı han Kalesi’nin Selçuklular tarafından sı), Şavşat (Merkez ve Mirya bucağı),
Onar Köyü’nde, batıdadır. Daha önce yapıldığı ve Osmanlı döneminde de İmerhey (Meydancık kesimi) ve Kiskim
taş duvarken, son yıllarda onarılmış­ sürekli olarak Kullanıldığı bilinir. (Yusufeii'nin yukarı kesimi) sancakları
tır. Mezarlık çevresinde kaya tem elle­ i. Selim tarafından fethedilen Arda­ bağlandı.
ri, antik bir kule kalıntısı vb. buluntular, han, Çıldır eyaletinde sancak beyinin 1828 Osmanlı-Rus Ahıska Savaşı’
buranın yerleşmesinin binlerce yıllık merkezi oldu. Beyin hası 300 bindi. nın başlaması sırasında, Batum, Poti,
kültür birikim inin son halkası olduğu Sancakta 8 timar, 87 zeamet vardı. Çürüksu, Ahıska, Azgur, Ahılkelek,
kanısını vermektedir. Çok eski mezar Alaybeyi, çeribaşısı, kale ağası, ikiyüz Hertvis (Hırtıs), Kars, Kağızman ve Do-
taşları yanı sıra, çeşitli tip te Selçuklu kalfa neferleri burada kalmaktaydı. Be­ ğubeyazıd gibi müstahkem mevkiler,
mezartaşları bulunmuştur. Bazı bulun­ yinin cebelileri ile bin kadar askeri bu­ Türkler'in elinde idi. ancak bu savaş­
tular sonucu mezarlığın 1773 yılında lunmaktaydı. lardan sonra Çıldır eyaletinin merke­
onarıldığı anlaşılmaktadır. 1555 yılında yeniden inşa edilen zi olan Ahıska, Ruslar’a terkedilince,
Onar Dede Mezarlığinda yatan in­ kale, XIX. yüzyıl başında Alevî çete ve Çıldır eyaleti teşkilâtı bozuldu ve mer­
sanların ve Şeyh Haşan Oner’in Bayat Rus saldırılarına karşı korunamayacak kezi Oltu olan Çıldır Sancağı kurula­
Türkmenlerinden bir oymağı oluştur­ durumda olması üzerine esaslı birona- rak Erzurum eyaletine bağlandı.
dukları ve büyük ihtimalle XIII. yüzyı­ rımdan geçirildi (1827). Bir yıl sonrada Eyaletler vilayet adını alınca, Art­
lın ilk yarısında, yani “ Yayılma Krizi” Ruslar’ın Gümrü’de toplanmaları üze­ vin, 1865’ten 1878’e kadar Livana San-
nin sonlarında Horasan’dan gelmiş ol­ rine Ardahan Kalesi’nin korunması cağinın merkezi olarak kaldı. 93 Har­
dukları düşünülebilir. için buraya büyük miktarda asker ve binden (1877-1878) sonra Kars, Arda­
Arabgir (Arapkir), bugün Doğu Ana­ malzeme yığıldı. 1878 Berlin Anlaşma­ han, Batum Sancakları, Rusya’ya bıra­
dolu’nun Yukarı Fırat bölümünde, Ma­ sı ile Rusya’ya geçen Ardahan, I. Dün­ kıldı. Bölgede 43 yıl sürecek Rus ege­
latya iline bağlı ilçe merkezidir. ya Savaşı sırasında bir süre Türk menliği başlamış oldu. Bu sürede Rus
kuvvetleri tarafından ele geçirildi ve Çarı ile çariçesi yaz aylarını geçirmek
daha sonra Bresk-Litovvsk Anlaşma- üzere oturmaya A rtvin’e gelirlerdi. 3
sı’yla tekrar Türkiye sınırları içinde kal­ Mart 1918 tarihinde Brest-Litovsk Ba­
dı. Cumhuriyet’in il yıllarında bir il mer­ rışı ile şehir OsmanlIlara geri verildiy­
kezi durumunda idi. 1926 yılında Kars se de, Mondros Mütarekesine göre
ARDAHAN (Eski adları: Gögare- iline bağlandı. ingilizler'in eline geçti. 1918 yılından
ne, OogarĞne, Gugarkh, Kukark) Ardahan tarihi, çoğunlukla Kars ta­ 7 Mart 1921 tarihine kadar Gürcistan
Ortasından Kura (Gür, Kuruçay)' rihiyle pareleldir. sınırları içerisinde bırakıldı. 43 yıllık bir
nın geçtiği bir ovada yükselen aynı Ardahan, bugün Doğu Anadolu’­ ayrılıktan sonra 16 Mart 1921 Mosko­
adı taşıyan kalenin eteğinde kurulmuş nun Kuzeydoğu kesiminde, Kars iline va ve 13 Ekim 1921 Kars Barış antlaş­
olan kasaba, Osmanlı döneminde Tür­ bağlı ilçe merkezi kasabadır. (Yüzölçü­ malarına göre Türkiye topraklarına
kiye’nin doğu sınırlarını koruyan Arda- mü: 1241 km 2.) katılan Artvin, 7 Temmuz 1921 tarihin-
31
İMERHAV
+ + + ♦ + •*■ "^
MARADİT

MİRYA
BORÇKA

MURĞUL ii>U®
ŞAVŞAT
BERTA

uy'jji
ARDANUŞ I
SİRYA

MERKEZ KAZASI
ARTVİN VİLAYETİ /

de tiva, 1923 yılında il, 1933 yılında Ri­ Tahtakale köyündedir. "H am am lı" bucağının merkezinde yer alır. 1857 ta­
ze'ye bağlı ilçe, 1936 yılında tekrar (Dolisane) Kilisesi, il merkezine bağlı rihinde, Aşağı ve Yukarı Türbeler diye
Çoruh adı ile il olduğ. 1956 yılında ilin Ortaköy bucağının Hamamlı köyünde­ adlandırılan türbelerden sökülen kes­
adı tekrar A rtvin’e çevrildi. dir. me taşlarla inşa edilmiştir. Dikdörtgen
Tarih boyunca Anadolu’ya geçiş "Ferhatlı Kalesi” (Ağıza-Ahıza), Ar­ planlı, ahşap tavanlı, dıştan kiremit ça­
yollarından birininüzerindebulunan Art­ danuç ilçesinin Ferhadlı köyündedir. tıyla örtülüdür. Ana mekâna iç içe dik­
vin, çok zengin bir kültüre sahip olup Ferhad ile Şirin’in aşkına sahne oldu­ dörtgen silmeler içine alınmış basık
bu kaynaklar henüz gereğince, bilim ­ ğundan bu adı almıştır. kemerli kapıdan girilmektedir. Minare
sel yöntemlerle incelenmemiştir. "Artvin Kalesi", Artvin Köprübaşı son cemaat yerinin kuzey-doğu köşe­
Artvin’ in OkumuşlarfBose/f.lköyü mevkiindedir. Müstahkem bir kale sinde yer almaktadır.
önünde “Şad-Berda" (Şad-Berdi) adlı olan bu yapı, X. yüzyıldan kalma bir Zeytinlik-Aşağı Türbe: Zeytinlik bu­
eski bir şehir kalıntısı ve kalesi ile ki­ eserdir. A rtvin’e uzaklığı 5 kilometre­ cağında, Çoruh Nehri kıyısında yer
lise yıkıntısı bulunmaktadır. dir. Çoruh Nehri’ne kuşbakışı bakar. alan, Yukarı Türbe ile aynı tarihlerde
Türkler’in kesin olarak kaldığı XV. 937 yılında Bagradlı Kralı Büyük Oşet yapıldığı ve Selçuklu dönemi eseri ol­
yüzyıla kadar Gürcü ve Ermenilerin tarafından yaptırılmıştır. Kalıntıları duğu tahmin edilen türbenin kitabesi
elinde bulunan A rtvin’de, bu dönem­ üzerine OsmanlIlar, XVI. yüzyılda şim­ bulunmamaktadır.
lerden kalma tarihî yapılar dikkati çe­ diki kaleyi yeniden yapmışlardır. Çe­ Plan ve malzeme açısından Yuka­
ker. şitli zamanlarda onarım görmüştür. rı Türbe ile benzerlik gösteren, kare
"Tbet K ilisesi” Şavşat ilçesinin Ardanuç Kalesi, Ardanuç ilçesinin planlı ve kubbelidir. Türbeye kuzey
Cevizli köyünün kayalık kesiminde bu­ eski merkezlerinden Adakale’nin üs­ cepheden basık kemerli bir kapıdan gi­
lunmaktadır. Kilise yaklaşık olarak 900 tünde geniş bir alan üzerinde kurul­ rilmektedir.
metrekarelik bir alanı işgal etmektedir. muş doğal bir kaledir. Bu kale de Zeytinlik bucağının Oçibet mevki­
Serbest haç planında yapılmıştır. Ki­ Bagradlılar, (Pakraduni) tarafından ya­ inde, yüksek bir tepesi üzerinde ise
lise, Gürcistan Krallığı dahilinde yapıl­ pılmış olup, yapım tarihi kesin olarak Uçurum Kenarı (Yukarı) Türbe bulun­
mış olan bütün kileselerin aynıdır. bilinmemektedir. Livana-Artvin kesi­ maktadır. Plan ve malzeme açısından,
Buna göre kilisenin bugün var olma­ minde, iki yıl sonra, 1551 yazında, Ata- eserin Selçuklu devrine ait olması
yan kubbesinin de Selçukî tarzını an­ beglerden alınarak Osmanlı toprakla­ ihtimali kuvvetlidir. Kare planlı ve kub­
dıran öteki kiliselerin kubbesine rına katılmış ve Ardanuç Sancağı ku­ beli olan türbe, bugün harap durum­
benzediği görülmektedir. Kilise, 60 yıl rulmuştur. dadır.
öncesine kadar cami olarak kullanıl­ Ortaköy-Hamamlı Köyü Kilise Ca­ Zeytinlik-Oruçlu Köyü Camii: 1907
mıştır. mii, vilayete bağlı Ortaköy bucağının yılında Ali Hamza b. İsmail Çoruh ta­
"ilhan K ilise si" Yusufeli ilçesinin Hamamlı köyündedir. Bagradlılar Kö- rafından yaptırılmış olup, dikdörtgen
Dağyolu köyündedir. Turizm Bakanlı- ropolat'ı (Emiri) Sımpat I. (923-958) ta­ planlı, ahşap tavanlı ve dıştan kiremit
ğı’nca restore edilmiştir. "Altıparmak” rafından kilise olarak inşa ettirilm iş ve çatıyla örtülüdür. Yapıya kuzeyden ba­
“(Barhal) Kilisesi", Yusufeli ilçesinin XIX. yüzyılın sonlarında camiye çevril­ sık kemerli kapıdan girilmektedir. Du­
Altıparmak köyündedir ve halen cami miştir. varları moloz taş örgülü olup, köşeler­
olarak kullanılmaktadır. “ Dört Kilise", Zeytinlik Merkez Camii, Zeytinlik de ise kesme taş kullanılmıştır.
Ardanuç ilçesinde, İskender Paşa rak klasik Osmanlı hamam tipinde in­ bir DaşKa şehir gelişti. BizanslIların bu­
Camii, Süleyman Paşa, Hatice Hanım şa edilmiştir. Hamam ahşap soyunma- raya verdikleri ad, Ayios Thöologos’
ve Ali Paşa türbeleri önemli yapılardır. lık bölümünün yıkılması üzerine 1963 dur (burada gömülmüş olan havari io-
Artvin iline bağlı ilçeler ve çevre­ yılında betonarme olarak yeniden in­ annes’in sanı olan Theologos'tan). ital­
deki diğer yapılar şuniardır: Arhavi şa edildi. yanlar bu adı, Altoluogo (yüksek yer)
Merkez Camii, Ulukent Köyü Camii, Ortaköy Cuma Camii, Ortaköy bu­ biçiminde çevirdiler.
Ortacalar, Merkez Camii, Dikyamaç cağının Cami Mahallesi’nde yüksek Anadolu’nun Selçuklu Türkleri ta­
Köyü Camii, Borçka, Muratlı Köyü bir tepe üzerinde, XIX. yüzyılın sonla­ rafından fethinden sonra Ayasulug bir­
Merkez Camii, Hopa Aşağı Sundura rında, yıkılan eski bir kilise kalıntısı kaç kez el değiştirdi ve Konya Selçuk­
Mahallesi Camii, Orta Hopa Mahalle­ üzerine inşa edilmiştir. Enine dikdört­ lu saltanatının düşmesinden sonra Ay-
si Camii, Çamiıköy Camii, Sugören gen planlı, ahşap tavanlı ve dıştan çin­ dınoğlu Hızır Bey’in eline geçti ve Ha­
Köyü Camii, Şavşat Kemalpaşa Camii, ko kaplı çatıyla örtülüdür. Ana mekâ­ vari loannes’in adını taşıyan kilise ca­
Söğütlü Mahallesi Camii, 'Yusufeli na son cemaat yerinden iki kapı ile gi­ mie çevrildi. Ortaçağ’da, şehir Vene­
Dağyolu (işhan) Köyü Kilise Camii, rilmektedir. dik ve Cenovalılarla sürekli ticaret ya­
Öğdem Merkez Camii, Altıparmak Kö­ Gerek Çoruh Irmağinın, gerekse pıyordu. Şehirde, Venedik ve Cenova
yü Kilise Camii. deniz kıyısındaki Arhavi ve Hopa ilçe­ Konsolosları bulunmaktaydı. Şehir
Belgelere dayalı bilgiler olmamak­ lerinde denize karışan irili ufaklı dere 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafın­
la birlikte İslâm dinini kabulünden suları üzerine kurulmuş eskiden kal­ dan ele geçirildi. Ankarâ Savaşindan
sonra Artvin'de ufak çapta cami ve ma kârgir kemer köprülere çokça rast- sonra Timur, 1402’de Ayasulug’ta ka­
mescitler yapıldığı- veya eski H ıristi­ lanmaktadır. Bunlardan Murgul Çayi- rargâh kurdu ve Türk beylerini buraya
yan tapınaklarının cami olarak kulla­ nın Çoruh’a kavuştuğu yere yakın bö­ çağırdı. Kısa bir süre sonra şehir Çe­
nılmaya başlandığı söylenebilir. Ancak lümündeki büyük kemerli köprünün lebi Mehmed tarafından yeniden Os­
İslâmî eserlerin büyük bir çoğunluğu günümüze tek kemeri ile ayağı kalmış­ manlI egemenliğine katıldı. Oğlu II.
1551 fethinden sonraki yıllara aittir. tır. Murad, mahallî sergerdelerin tâzima-
Köprülü köyünde kârgir konak kalın­ Borçka’nın İçkale Deresi’nde ise, tını kabul etmek üzere, Ayasulug’a gel­
tısı ve kemerli-kubbeli türbe, kalan Demirciler köyünün merkez mahalle­ diği sırada, şehir onarıldı. Osmanlı dö­
eserlerdir. Zor-Mustafa Bey’in orada si olan ve eski adıyla Mamanat’dafDe- neminin ilk zamanlarında Alasulug
bir camii yaptırdığı söylenmektedir. mirciter) yer alan tek kemerli sağlam şehri, Anadolu eyaletinin Aydın San-
Balcıoğlu Camii, Dere Mahallesi, bir köprüdür. Bu köprünün yaklaşık cağı’na bağlı bir kaza halinde idi. Bu­
Balcıoğlu Sokak’ta bulunur. Artvin­ 1723 yıllarında aynı mahallede ya­ nunla beraber kalesi, Kaptan Paşa’ya
li Usta Reis oğullarından Haşan Ağa şayan Osman Paşa tarafından yaptırıl­ ait olan, İzmir Sançağina tabi bulunu­
tarafından yıktırılan eski caminin ye­ dığı söylenilmektedir. yordu. Bu devirde İzmir’in gittikçe ge­
rine, 1921 tarihinde yaptırılmıştır. Ka­ Artvin, bugün Karadeniz Bölgesi’- lişmesi ve sahilde Kuşadasinın Aya-
re planlı, ahşap tavanlı, dıştan kiremit nin doğu bölümünde yer alan bir ildir. suiug’a ait mahallî faaliyeti kendine
çatıyla örtülü yapının kitabesi bulun­ çekmesi sonucu şehir gittikçe gerile­
mamaktadır. di ve burası sıtmalık bir çevre içinde
Çarşı (Merkez Camii), Çarşı Mahal­ köy haline geldi. Evliya Çelebi XVII
lesi, Direkdibi Sokak’ta bulunan bu ya­ yüzyılda şehrin harabe halinde oldu­
pının temellerindeki çökme sonucu, ğunu, kale içinde 20 ve dışında ise
AVANOS ancak 100 kadar toprak örtülü ev bu­
1953 yılında yıktırılmıştır. 1862-1863 ta­ Uzun süre Bizans egemenliğinde
rihinde yapılan, 1953 yılında yıktırılan lunduğunu söyler ye kapısı üzerinde
bulunduktan sonra Selçuklu egemen­ Aydınoğullarindan İsa Bey’e ait bir ki­
ve 1954-56 yılları arasında yeniden yap­
liğine giren Avanos, daha sonra Os­ tabeyi taşıyan büyük bir camiden söz
tırılan şimdiki camiin minaresi, eski
manlI topraklarına katıldı. eder. Şehir, zamanla bataklıklar orta­
camiden kalmadır. Yeni cami, kare Bugün iç Anadolu’nun Orta Kızılır­
planlı, tek kubbeli, önünde revak, son sında küçük bir köy haline geldi. Vila­
mak bölümünde Nevşehir iline bağlı yet teşkilâtı sı/asında burası, Aydın vi­
cemaat yeri bulunan ve kesme taştan ilçe merkezi olan kasabada bulunan
inşa edilmiş bir camidir. layeti dahilinde/İzmir Sancağinın Ku­
Sarı Han Kervansarayı mimarî değer şadası kazasına bağlı bir nahiye oldu.
Çayağzı (Salih Bey) Camii, 1792 ta­ taşıyan önemli bir eserdir. 1249 yılın­
rihinde Livana Sancak Beylerinden Nahiye merkezi Ayasulug’un doğu­
da Izzeddin Keykavus II. tarafından sunda, Çirkince adlı büyük bir Rum
Salih Bey tarafından yaptırılmıştır. yaptırılmış olup, Kayseri - Aksaray yo­
Cami, dikdörtgen planlı, ahşap tavan­ köyü bulunmaktaydı.
lundadır. En göz alıcı Selçuklu kervan­ 1914’te Ayasulug adı “ Selçuk"a
lı, dıştan kiremit çatıyla örtülüdür, öon saraylarından biridir. Planı da bütün
cemaat yeri yapıya sonradan eklen­ çevrildi. Yunan işgali sırasında tahrip
elemanlarıyla sultan hanlarının klasik edilen Selçuk, Cumhuriyet’ten sonra
miştir. Kare planlı ana mekâna, son ce­ şemasına uygundur. Avlunun sağında­
maat yerinden basık kemerli bir kapı­ gelişme göstererek bayındır hale ge­
ki hücrelerden ikisinin kapıları, avlu­ tirildi. Bugün İzmir iline bağlı ilçe mer­
dan girilmektedir. Ana mekâna giriş ya bakan cami kapısı ve hol portali,
kapısının üzerinde, taştan, sekiz satır­ kezidir.
süslemelerin toplandığı gösterişli ele­ Selçuk'ta bulunan eserler, Anado­
lık kitabe vardır. manlardır.
Orta Cami, Orta Mahallesi, Cami lu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından
Sokak'ta yer alır. Yanındaki tarihî çeş­ sonra kurulan beyliklerden Aydınoğul-
me kitabesinde 1783 tarihi görülmek­ ları devrine (1300-1403) aittir. _
teyse de, camiin, çeşmeden sonra ya­ İsa Bey Camii, Aydınoğlu İsa Bey
pıldığı anlaşılmaktadır. 1971’de yeni­ tarafından 1375yılında yaptırılmıştır.
den onarılmıştır. Kare planlı, ahşap va- AYASULUG (Eski adları: Ephese, Cami, Artemis Mabedi ile Hagios lo-
tanlıdır. Dıştan üzeri kiremit çatıyla ör­ Ephesus, Ephesos, Hagios, Theolo- annes Thealogos Kilisesi arasında idi.
tülüdür. Son cemaat yeri bulunma­ gos. Bugün: Selçuk) Mimarı Dimiskioğlu Ali’dir. Uç kapılı
maktadır. Camie kuzeyden basık ke­ Küçük Menderes’in alüvyonları, ır­ olan yapının ortasında büyük bir şadır­
merli kapıdan girilmektedir. Camiin mağın döküldüğü az derin denizi dol­ van vardır. Kubbelerin iç bölümü Sel­
kuzeybatı köşesinde yer alan minare durunca Efes şehri burayı bırakarak, çuk çinileri ile kaplıdır. 48.68 x 56.53
rüzgârdan yıkılan ahşap minarenin ye­ güneybatıda şimdiki şehir kalıntıları­ metrelik dikdörtgen bir alandadır. Av­
rine 1960 yılında kesme taştan yeni­ nın bulunduğu yere taşındı. Bununla lu planı dikdörtgene yakındır. Üç tara­
den inşa edilmiştir. beraber ırmağın alüvyonları Efes’in ye­ fından revaklar yer alır. Dikdörtgen
Çarşı Hamamı, Çarşı Mahallesi, ni yerini de deniz kıyısından uzak bı­ olan yapının ortasında sekizer metre
Hamam Sokak’ta bulunur. Muhteme­ rakmış ve sonunda şehir sönükleşmiş- aralıkla tek sıra oluşturan dört granit
len XVIII. yüzyılın başlarında haç plan­ tir. Ortaçağ başlarında, Bizans hâkimi­ direk vardır. Mihrapla giriş üzerine
lı, dört eyvanlı ve dörtköşe hücreli ola- yeti altında eski Efes’in yerine kurulan rastlayan kısmın üzerinde yan yana iki

33
AYAŞ
Hitit, Frif, Grek ve Roma devirleriy­
le Bizans egemenliğinde bulunduktan
sonra, Türkler tarafından yerleşim yeri
oldu. Bu bölgeye gelen Türklerin Oğuz
boyları olduğu, köylere verilen Bayat,
Afşar,Peçenek, Karkın adlarından an­
laşılmaktadır. Ayaş adının Türkler ta­
rafından verildiği sanılmaktadır. Türk­
lerin merkezde Karakaya yöresine yer­
leşerek birtakım bayındırlık çalışmala­
rına giriştikleri, Kırkevleri ve Karaka­
ya Kaplıcasinı yaptırdıklarını, sonra­
dan yerleşme alanlarını Ayaş Çayı’na
doğru genişleterek burada Eski Cami
yaptırdıkları bilinmektedir. Karakaya
yöresinde Kırkevleri ve Kaplıca’yı iç i­
ne alan bir kalenin de varolduğu anla­
şılmaktadır.
OsmanlIlar zamanında Ayaş bölge­
si toprakları gelir kaynaklarından bir
bölümü padişah hâzinesi ve yüksek
dereceli memurlar için alıkonduktan
sonra kalan bölüm savaşlarda yararlık
gösterenlere Timar ve Zeamet adıyla
dağıtılmaktaydı.
1558 yılında sancak merkezi olan
Ayaş, 1864 yılında vilayet olan Anka­
ra’nın bir ilçesi oldu. 1870 yılında
“ idare-i U m um iye-i V ilayet
Nizamnamesi” ile ilçelerin altında na­
hiyelerin bulunması kararına uygun
olarak Ayaş ilçesine Güdül nahiyesi
bağlandı.
Osmanlı döneminde Ayaş'ta eği­
tim öğretim oldukça ilerlem işti. XIX.
yüzyılda Sıbyan mektepleri ve medre­
AYAŞ: Bünyamin Camii selerin çokluğu ile dikkati çekmektey­
di. Ayaş Rüşdiyesi’nin 1869 tarihli
kubbe vardır. Kareden kubbe yuvarla­ küçük bir yapıdır. Üzeri sonradan ya­ Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'nin
ğına, çiniden mukarnaslı köşeler ve pılmış olan basık bir konik çinko kub­ koyduğu kurallara göre, 1871 yılında
moazik gibi işlenmiş pandantiflerle beyle örtülüdür. Mihrabı sadedir. Bu açıldığı sanılmaktadır. 1900 tarihli Ma­
geçilmektedir. Kıble duvarında bulu­ yapının XVI. yüzyıla ait olduğu sanıl­ arif Salnamesi, Ayaş’ta 8 medrese, 2
nan sivri kemerli bir kapı da hareme maktadır. iptidai mektep ve bir rüşdiye mekte­
geçit verir. Avlu ile cami hareminin bir­ isabey Hamamı, Aydınoğlu İsa Bey binin bulunduğunu kaydetmektedir.
leştiği köşelerde önce tuğladan iki mi­ tarafından XIV. yüzyılın ikinci yarısın­ Ayaş, tarihî eserler bakımından ol­
narenin yükseldikleri sanılır. Bunlar­ da yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı ya­ dukça zengin ilçelerden biridir. Ancak
dan bir tanesi 1934’te yıkılmadan kur­ pı, haçvarî 4 eyvanlı, köşe hücreli ha­ eserlerin çoğunun yazıtları bulunma­
tarılmış ve bugün ayakta kalabilmiştir. mamlar grubuna girer. Soyunma yeri dığından devirlerini tespit etmek
Kale Camii’nin XVI. yüzyıla ait yıkılmıştır. mümkün olamamıştır.
olduğu sanılmaktadır. Kale içinde bu­ XIX. yüzyılın ikinci yarısından son­ Bünyamin Camii ve Türbesi’nin
lunan yapının, kare bir planı vardır. Ha- ra, XX. yüzyılın başlarına kadar, yani kim tarafından ve hangi tarihte yaptı­
-’len harap durumdadır. Sultan Abdülaziz ve II. Abdiilhamid de­ rıldığı bilinmemektedir. Dikdörtgen
Ishakbey Camii, Aydınoğulları dev­ virlerinde, Ayasulug’ta çeşitli ülkeler­ planda ve beden duvarları oldukça
rine aittir. Aydın-İzmir yolu kavşağın­ den bilim adamlarına arkeolojik araş­ yüksektir. Yapı, 1862 yılında İsmail Sa­
da bulunan yapı, kare mekânın üzeri­ tırmalar yapabilmeleri için Osmanlı dık Kemal Paşa, 1955 yılında Vakıflar
ni tromplu bir kubbe örter. Önündeki Hükümeti’nce izin verilmiştir. Örneğin, Genel Müdürlüğü’nden yardım alan
son cemaat yeri sonradan eklenmiş­ Alman arkeolog VVode'nin bu yörede Bünyamin Camii Onarma Derneği’nce
tir. Minare avlunun dışındadır. kazı yapma imtiyazının uzatılması (7 onarıldı.
Alparslan Mescidi, kare planlı, kub­ Ağustos), İngiliz arkeolog Mr. Hood’a Camiin türbesi yol düzeyindedir.
beli küçük bir yapıdır. kazı yapma izni verilmesi (15 Mayıs Hacet penceresi üzerinde, türbede
İshakpaşa Mescidi’nin XVI. yüzyıl­ 1883), AvusturyalI arkeologlara bura- Şeyh Bünyamin-i Ayaşî’nin gömülü ol­
da yapıldığı sanılmaktadır. Moloz taş dan-çıkardıkları eski eserleri yurt dışı­ duğu yazılmaktadır. Camiin kuzeydo­
ve tuğladan yapılmıştır. Üzeri kubbeyle na götürmelerine izin verilmiş olması ğusunda bulunan türbeye cami içinde­
örtülüdür. Kenarları 6.5 metre olan ka­ (28 Aralık 1897), Dr. Benderhoff’un yö­ ki küçük bir kapı ile girilir. Türbe, ka­
re planlı küçük bir yapıdır. netiminde kazı yapılmasına izin veril­ re planlıdır.
Selçuklu Türbesi, Aydınoğulları mesi (22 Ocak 1899) ve yine bu yöre­ Büyük (Ulu) Cami, Sinanlı Köyü’n­
devrinden kalma bir yapıdır. Kesin ya­ de çeşitli fertler veya kurumlarca ar­ de Elhac Sinan b. Hacı Osman tarafın­
pım tarihi bilinmemekle beraber, yapı keolojik kazılarla ilgili evvelce verilmiş dan 1547 yılında yaptırıldı. Enine dik­
tuğla ve taştan sekizgen gövdesi ve ön olan izin süresinin bir yıl daha uzatıl­ dörtgen planda kıble duvarına dikey,
giriş mekânıyla dikkati çeker. Giriş kıs­ masına (16 Nisan 1901) ilişkin belge­ ağaç direkler ve kirişlerle ayrılmış beş
mı bir niş şeklindedir. İki yanında pen­ ler, yukarıda belirtilen zaman parçası nefli camiin beden duvarları ağaç ha-
cereler bulunur. İç kısımda mihrap kö­ içinde Ayasulug’ta yoğunlaşan kazı fa­ tıllı ve kerpiçten yapılmıştır.
şelidir. aliyetleri hakkındasomut bir fikir ver­ Şeyh Muhiddin Camii, enine dik-
Şehabeddin Türbesi, kare planlı mektedir. dörtgen planda olup, beden duvarları
34
kerpiçten, mekânı ahşap tavanlı ve ki­ AYDIN (Eski adları: Heliupolis, na dek uğraştırdı. II. Murad devrinde
remitli bir çatı örter. Kim tarafından Uentheia, Seleuceia, Antiocheia, Pol- Aydın çevresi yeniden alındı ve bir
yaptırıldığı bilinmemektedir. Kuzeydo­ yontheia, Arymna, Kaisareia, Caesa-t sancak olarak Osmanlı Devleti’ne ka­
ğudan beden duvarlarından yükselen rea, Trales, Tralleis, Güzelhisar, Aydın- tıldı. 1461’de yapılan idare değişikli­
esas minaresi ve şerefe altı sarkıtları güzehisar) ğiyle Aydın, Kütahya’ya sancak olarak
ahşaptır. Eski minarenin harap olma­ Ege kültürünün bütün özelliklerini bağlandı. Osmanlı İmparatorluğu du­
sı sebebiyle 1968 yılında kuzeydoğu taşıyan bir kenttir. Tarihi akışı içinde, raklama devrinde (1579), Aydın çevre­
köşesine yeni bir minare yaptırılmıştır. Proto-Hitit, H itit, İyonya, Lidya, Pers, sinde eşkıya çeteleri türedi. Aydın ve
K illik Camii, Elhac Veli b. Hızır ta­ Asur, Urartu, Helenistik, Roma, Bi­ diğer kentler sık sık yağmalandı. Halk
rafından 1560 yılında yaptırılmıştır. Bü­ zans, Selçuklu ve sonunda Osmanlı korkusundan kentlerinin çevrelerini
tünüyle enine dikdörtgen planda, ah­ uygarlıklarının birbirleri içinde erime­ surlarla çevirdi. 1607 yılında Halep Va­
şap ve kirem itli bir çatı ile örtülüdür. siyle bugünkü halkın yaşantı biçimi ve. lisi Dişlek Hüseyin Paşa tarafından bu
Moloz taştan olan beden duvarlarında hayat görüşü meydana gelmiştir. yörede huzur sağlandı.
taşlar arası kireçli bir harç tabakasıy­ Daha sonraları bu isyanlar devam
M.Ö. 395 yılından itibaren Doğu etti. 1752 yılında Aydın ve Saruhan
la derz yapılmıştır. Camiin kuzey cep­ Roma İmparatorluğu’nun sınırları için­
hesini giriş kapısının iki yanında, bir sancaklarındaki isyanlar bastırıldı.
de kalan Aydın, Selçuk Türkleri’nin 1811 yılında yapılan İdarî değişiklikle
bölümü boyunca kapatan ahşan kadın­ Anadolu akınlarına başlamasına dek
lar mahfili özgündür. Aydın, eyalet merkezi oldu. İsparta, İz­
Bizans egemenliği altında kaldı. Bu mir, Manisa, Antalya, Muğla sancak­
Eski (Ulu) Camii’n, Ayaş’ta Cumhu­ akınları durdurmak isteyen Bizans İm­
riyet Alaninda, Selçuklular devrine ait ları Aydın’a bağlandı. 1826 yılında
paratoru, ordusunu Türkler'e karşı çı- yeniçireciliğin kaldırılmasından sonra
olduğu ve muhtemelen XIII. yüzyıl so­ kardıysa d a (1071), Malazgirt Savaşin-ı
nunda yapıldığı tahmin edilmektedir. çıkan karışıklıkları, eyalet merkezine
da yenilince, Türkler Anadolu’yu iş­ vali olarak ataılfen Çengeloğlu Tahir
Selçuklular döneminde Ankara’da ya­ gale başladılar. Aydınoğulları da bu
pılan camilerle büyük benzerlik gös­ Paşa bastırdı. 1845 yılında Aydın ilin­
Türk boylarından biri olarak Ege kıyı­ deki aşiretler iskân edildiler. Bunlar­
termektedir. 1840 yılında onarılan ca­ larını ele geçirip buralara yerleşti (XI.
miin mihrabı, uzunlamasına planlı ca­ dan alınan otlakiye, yaylakiye ve
yüzyıl). Bu yayılmayı enellemek iste­ kışlakiyeler vergiye çevrildi. Halktan
miin kısa Kıble duvarı üzerinde ve gi­ yen AvrupalIlar, Türkler’e karşı sefer­
rişin solunda yer alır. alınan ağnâm vergisinin bu aşiretler­
berlik ilân etti. Bunun sonucu 1096- den de alınması için emir verildi.
Tekke Türbesi günümüzde yıkık 1099 yılları arasında Haçlılarla savaşan
durumdadır. 1865 yılında Hacı Rüstem Tanzimat’ın ilânından sonra 1845
I. Kılıçarslan’ın ölümü üzerine Ege böl­ yılında yapılan İdarî değişiklikte ise,
Ağa tarafından onarılmıştır. gesi haçlıların, daha sonra Sultan Me­
Çarşı Çeşmesi, Büyük Camiin ya­ Aydın tekrar sancak haline getirildi.
sud tarafından 1177 yılında Türkler’in Vali Karaosmanoğlu Yakub Paşa’nın
nında yer alır. işlemesi sarımsı bir taş­ eline geçti. Aynı yıl Manuel tarafından görevine son verildi. 1847’de İse Ay­
tan yapılmıştır. tekrar işgal edildiyse de 1186’da yeni­
Hasanefendi Çeşmesi, XIX. yüzyıl­ dın, tekrar eyalet, Yakub Paşa ise vali
den ele değiştirdi ve II. Kılıçarslan’ ın oldu. 1850’de Halil Paşa, vilayet mer­
da Hacı ilyas b. Haşan Efendi tarafın­ eline geçti. 1270 yılından itibaren Men-
dan yaptırılmış olup Dispanser Çeş­ kezini İzmir’e nakletti. Osman Paşa’-
teşoğullarinın egemenliğine girdi. Ya- yı da A ydın Kaymakamı olarak
mesi adıyla da bilinmektedir. kup Bey tarafından Ege’ye gönderilen
Mahkeme Çeşmesi, Sinanlı Köyü’n­ gönderdi. 1864 Vilayet Nizâmnâmesi’
Aydınoğlu Mehmed Bey, buralara da­ ne göre Aydın eyaleti, vilayet olunca,
de yer alır ve 1585 yılında Hacı Davud ha önce gelip yerleşen ve Hıristiyan­
tarafından yaptırılmıştır. Aydın Sancağı, Saruhan Sancağı,
lığı kabullenen fakat Türkçe konuşan Menteşe Sancağı yeni il’e bağlandı ve
Ayaş Kaplıcası, Etiler, Selçuklular yerli Türk boyları ile ilişkiler kurdu. Bir-
ve OsmanlIlar tarafından işletilm iştir. ilin merkezi de İzmir olarak bırakıldı.
gi, 1307’de alındı ve hükümet merke­ Aydın ili 1867 yılından sonra İzmir’e
Buraya çeşitli dönemlerde ikamet ve zi oldu. Daha sonra Karacasu, Bozdo­
dinlenme yeri olarak birçok banyo ve bağlı sancak ve mutasarrıflık olarak
ğan, Atça, Köşk, Sultanhisar, Aydın kalmış ve Yunanlıların işgaline dek
evler yapılmıştır. (Tralleis), Aydın Aydın Beyliği’ne geçti.
Kırkevler Kaplıcası, Selçuklular dö­ sürmüştür.
Bizans’tan kalan Aydın Kalesi onarıla­ 1868 yılında Ayhan Sancağı’ndabir
neminde yaptırılmış olup çok sayıda rak asker yerleştirildi. Mehmed Bey,
odası bulunmasından bu adı aldığı an­ Ticaret Mahkemesi kuruldu. 1879 yı­
bu şehre babasının adını vererek Ay- lının Mart ve Mayıs aylarında Aydın
laşılmaktadır. Kesme taşlarla yaptırı­
dıngüzelhisarı yaptı. Aydınoğlu Meh­ ilindeki göçmenler devlet çiftliklerine
lan ve yer yer tuğlalara da başvurulan med Bey’in ölümü üzerine (1333) Umur
yapıda günümüzde iki aije barınmak- ve diğer Hazine arazilerine yerleştiril­
Bey, Aydın Bey’i oldu. Daha sonra sı­ diler. 1883 yılında Aydın’da İslahat ya­
tad ır.Paşa Hamamı,günümüzde“ Be!e- rasıyla beyliğin başına Hızır (1348-
diye Hamamı” olarak da adlandırıl­ pıldı. 1887 yılında ise resmî belgelerin
1366), Mehmet Bey’in küçük oğlu İsa korunması için bir arşiv kuruldu. 1890
maktadır. XVI yüzyılda Mimar Hayred- Bey geçtiler.
din tarafından onarılmıştır. yılında Aydın’da Çayyüzü mevkiinde
Osmanlı Padişahı Yıldırım Baye­ yerleşen göçmenlerin kurdukları ma­
Ayaş, bugün iç Anadolu’nun Yuka­
zid, Aydınoğulları üzerine yürüyünce, halleye “ Hamidiye” adı verildi.
rı Sakarya bölümünde Ankara iline İsa Bey savaşı kabul etmeyerek 60
bağlı ilçe merkezi kasabadır. 1850 yıllarından sonra uzun süre­
kentini, 300 kalesini ve 70 bin askeri­ den beri sahip olduğu zenginlik ve üs­
ni, topraklarını Bayezid’e bırakınca Ay­ tünlüğü İzmir’e bırakmak zorunda
dın çevresi bir eyalet olarak Osmanlı kalan Aydın ilinin zengin olduğu sıra­
Devleti’ne bağlandı (1390) ve Şehzade larda 60 bini bulan nüfusu 1890 yılla­
Ertuğrul’un V aliliği’ne bırakıldı. Timur rında 36 bin 250’ye düşmüştür.
AYAZMEND Ordusu’nun Osmanlı birliğini dağıtma­ XIX. yüzyıl sonunda Aydın’da 7’si
sıyla (1402) İsa Bey’in oğlu Musa Bey, orta, 26’sı ilk olmak üzere 33 okul ile
Osmanlı döneminde Aydın vilaye­
ti İzmir Sancağı Bergama kazasına Timur’un yardımı ile Aydın Beyliği’nin 920 erkek, 182 kız öğrenci vardı. Müs-
bağlı nahiye merkezi küçük bir kasa­ başına getirildi. Bu arada Aydıngüze- lümanlara ait olan ortaokul M aarifin
ba olup M idilli A dasinın karşısında, hisarı kentleri ile birlikte, Timur Or­ teşvikiyle kurulmuştur. 1904 yılında
Bergama’nın 4 kilometre doğusunda dusu’nun yağmasına uğradı. Musa yeniden yaptırılmıştır. İlkokullar ise,
ve Ayvalık’ın 2 kilometre güneyindey- Bey’in ölümüyle (1402) yerine oğlu II. camilerin hemen yanında kurulurdu.
di. Nahiyeleri vilayetin kuzeybatı ucun­ Umur, Aydın Beyi oldu. Daha sonra yö­ Bunlar şeyhülislama bağlı olup, vakıf­
da, güneyden Dikili ve doğudan Kozak netimi Cüneyt aldı. lardan sağlanan gelirlerle yaşatılırdı.
nahiyeleri ile sınırlı, kuzeyden Hüda- Çelebi Mehmed ile tekrar bütün­ 1887 yılında Aydın ili içindeki Ayas kö­
vendigâr vilayetinin Karasi Sancaği- leşmeye çalışan Osmanlı Devleti’ni yü çocuklarına ait bir okul yapımına
na bağlı Ayvalık kazasıyla sınırlıydı. Aydınoğulları Beyi Cüneyt, 1425 yılı­ izin verilm iştir. Ortodoks Rumların
okulları bu dine bağlı zengin kişiler ta­ fından yürütülür, naibler bu konu üze­ disine yerel makamlarca gerekli kolay­
rafından yapılan bağışlar sayesinde rindeki kararlarını açılamak için hem lık gösterildi. Aynı şekilde bir yıl son­
kurulmuş olup masrafları aynı yoldan bidayet hükümlerinden hem de İslâm ra araştırmalar yapmak için gelen Al­
karşılanırdı. 1900 yılında Aydın’a bağ­ hukukundan (Şeriat) yararlanırlardı. man arkeolog Dr. Budanç’a da kolay­
lı Gülbahçe Köyü Rum Kız Mektebi de Aydın Sancağj'nda İzmir’e bağlı lık sağlandı. Bunu Alman Dr, Kannen-
bir onarım görmüştür. Katolik rahiple­ olarak çalışan bir müdüriyet kurulmuş berg ile Dr. Potz’a yapılan kolaylıklar
rinin erkek çocukları için kurdukları ve Nazilli, Bozdoğan,, Akça-Karahayıt, izledi (1896). AvusturyalI araştırmacı­
okul, bir yangınla yok olmadan önce Değirmencik ve Söke'de bulunan ida­ lar da o tarihlerde incelemelerde bu­
çok sayıda öğrenciyi barındırmaktay­ reler buraya bağlanmıştı. Her kaza lunmak üzere Aydın’a geldi. 1898 yılın­
dı. 1868 yılında Fransız rahibelerinin merkezinde toplam 5 tane Türkçe iç da Karasu kazası yöresinde bulunan
Aydın’da bir kız okulu açmalarına hü­ haberleşmeyi sağlayan telgraf istasyo­ eski Afrodisias şehri harabelerinde
kümetçe izin verilmiştir. Fransız rahi­ nu kurulmuştu. Müze-i Hümâyûn adına kazılar yapıldı.
beleri tarafından kız talebeleri için Aydın ve M -zilli’de Osmanlı Ban- 1899 yılında Alman arkeologlarının
kurulan okula her din ve milletten öğ­ kası’nın birer şuoesi açılmıştı. 1882 yı­ yaptıkları kazı sonucu buldukları taç
renci kabul edilirdi. lında Aydın’da kadınlara mahsus bir parçalarının müzehaneden geçirilme­
Yahudi okullarının bakımı sinagog­ hapiishane yaptırılmıştı. sine hükümetçe izin verildi. Milas ka­
lar tarafından karşılanmaktaydı. Ay- Aydın ili, Milet, Didima, Priene, Af- zasında çıkan eski eserlerin teşhiri
dın’dâ Birunâbâd'da kurulmuş olan rodisias, Tralleis gibi birçok antik kül­ için Çinili Köşk’ün sol yanında bit yer
Musevi Ziraat Okulu, 1904 yılında Ak­ tür merkezlerini içinde bulunduran bir kurulmasına karar verildi (1899).
hisar’da Çakıroğlu Ç iftliği’nde yeniden şehirdi. Bu sebeple Osmanlı dönemin­ Aydın ili, özellikle mimarî sanatlar
kurulmuştur. 1909 yılında ise Aydın’- de özellikle yabancı arkeologlar Aydın yönünden zengin bir potansiyele sa­
da istasyon civarında bir Musevi oku­ ve çevresinde kazılar yapmışlardır. hiptir. Ancak Selçuk ve Beylikler dö­
lu inşa edilm iştir. 1882 yılında Fransa Hükümeti adına neminde yapılan eserlerin bir bölü­
XIX. yüzyıl sonunda Aydın Sanca­ Fransız konsolosunun arkeolojik kazı­ mü yangın ve deprem sonucu ortadan
ğı nüfusu yaklaşık 30 bin kadardı. Ay­ lar yapma teklifi hükümetçe kabul kalkmıştır. Bazıları ise onarılarak bu­
dın Sancağı ile merkez kazası bir vali, edildi (1882). 1892 yılında ise Alman­ güne değin varlıklarını sürdürebilmiş­
kazalar 4 kaymakam, nahiyeler ise 9 ların yaptıkları kazıların kontrolü için tir. Bu eserler, camiler, medreseler,
müdür tarafından yönetilirdi. Bu 14 Müze-i Hümâyûn Müdürü Aydın yöre­ kervansaraylar, hanlar, türbeler ve köp­
memur İzmir vilayetinin başında bulu­ sinde görevlendirildi. Aynı yıl Ber­ rülerdir. Aydın ilindeki camilerin en
nan valiye bağlıydılar. Her merkezde, lin Müzehanesi direktörlerinden Cari önemlileri Veysipaşa Cami, Üveys Pa­
idare başkanlarının yanı sıra bir idare Humann, Aydın Sancağı içersinde es­ şa Camii, Eski-Yeni Cami, Ramazan-
meclisi de görev yapardı. 1888 yılında ki eserler buldu, 1893 yılında ise Os­ paşa Camii, Cihanoğlu Camii, Süley­
Aydın’daki Belediye Başkanı Ahmet manlI Hükümeti adına yapılan kazı man Bey Camii’dir. Bunlardan başka
Efendi, Başmühendis ise Kalust Efen­ masrafları hükümet tarafından öden­ İlyas Ağa Camii, Şemsi Paşa Camii,
di idi. di. 1895 yılında İslâm sanatı uzmanı Al­ Ahmed Gazi Camii, İlyas Bey Camii,
Müslüman halkın din işleri müftü, man Dr. F. Şarre, bazı incelemelerde Haşan Çelebi Camii, Çerkez Musa Ca­
kadılar, mollalar imam ve naibler tara­ bulunmak üzere Aydın’a geldi ve ken­ mii, Ağaçarası Camii (Ahmed Paşa Ca­
36
mii), Akmescid, Semerci, Hacısoftaoğ-
lu, Kozdibi, Mekkelimescid, Bamyacı-
hoca (Mesudiye) Camii, Kemer Camii,
Turuncu Camii gibi camiler önemli ca­
miler arasında sayılabilir.
Ağaçarası Camii (Ahmed Paşa Ca­
mii), 1658 tarihinde yapılmış, onarım-
la yenilenmiştir. Eski özelliklerini ta­
şımaktadır. Dışarıdan kiremit çatılı,
içeriden kubbeli bir yapıdır.
Ahmed Gazi Camii, XIV. yüzyıl or­
talarında, Menteşoğullarından ibrahi-
moğlu Gazi Ahmed Bey tarafından
yaptırılmıştır. Eski Çine’dedir.
Cihanoğlu Camii, Aydın merkez il­
çesinde, Köprülü Mahallesi’ndedir.
1756 yılında Cihanoğullarından Abdü-
laziz Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Cami dışında medrese, türbe ve çeş­
meden oluşmuş bir yapı topluluğudur.
Cami, ilin Türk barok ve rokoko üslû­
bunda yapılmış en önemli yapısıdır.
Cami kuzeydeki son cemaat yeri
il’e birlikte boyuna uzanan dikdörtgen
plandadır. Asıl ibadet mekânı ise ka­
re olarak düzenlenmiştir. A lt bölümü
Selçuklu, üst bölümü ise Türk tarzı mi­
marisine uygun bir şekilde yapılmış­ --- la---------
tır. Kurtuluş Savaşı sırasında çok za­ AYDIN: Zeybeklerin dansı (XIX. yüzyıl ikin ci yarısı).
rar gören bu yapı 1950 yılında onarıl­
mıştır. med Paşa tarafından yaptırıldı. Kare da “ Bey Hamamı" da denir. 1763 yılın­
Çerkez Musa Camii, Magnezya Ka­ planlı ve tek kubbeli olan yapının mi­ da Cemal Bey tarafından yaptırılmış­
lesi içindedir ve Çerkez Musa adlı bi­ naresi kırmızı tuğladan yapılmıştır. Gü­ tır. Değişik bir planı olan hamamın dış
ri tarafından XV. yüzyılda yapıldığı sa­ nümüzde son cemaat yeri bulunma­ duvarları tümüyle moloz taştandır. Ka­
nılmaktadır. Büyük ve enine dikdört­ maktadır. pı kemerinin üzerinde hamamın kita­
gen planda olan yapı, günümüzde ha­ Süleyman Bey Camii, Mehmed Pa- besi bulunur.
rabe halindedir. Camiin içi kare plan­ şa’nın torunu ve Cezayir Beylerbeyi Gümrükönü'nün (Çifte Hamam)
dadır. Zengin bezemelere sahip olan Mustafa Paşa’nın oğlu Süleyman Bey XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
bu yapı, yer yer eski özelliklerini y itir­ tarafından Mimar Sinan’ın kalfaların­ Kim tarafından yaptırıldığı bilinme­
miştir. 1899 depreminde minaresi ha­ dan olduğu söylenen bir mimara yap­ mektedir. Bu yapının planı “ L” şeklin­
sar görmüş, sonradan yapılan minare, tırılm ıştır (1683). Mehmed Paşa’nm dedir. Kadınlar ve erkekler bölümleri
yapıyla çelişki halindedir. Mihrap ni­ başlattığı camiin yapımı Süleyman yan yana yapılmış, kadınlar bölümü er-
şi beş kenarlı ve niş köşeleri burmalı Bey’e tamamlatılmıştır. Klasik Osman­ keklerinkinden biraz daha küçük tutul­
iki şütunce ile süslüdür. lI tarzında olan bu yapı, 1899 depre­ muştur. Kadınlar soyunmalığı kare
İlyas Ağa Camii Söke’deolup, 1802 minde ve düşman işgali sırasında tah­ planlıdır.
yılında İlyas Ağa tarafından yaptırıl­ rip oldu. Camiin minaresi de 1954-1958 Paşa Hamamı, Nasuh Paşa Külli-
mıştır. yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü ta­ yesi’nin son yapısıdır. Selçuk! mima­
İly a s Bey Camii, Aydın ili sınırı rafından restore edildi. Bütünüyle bo­ rî tarzındadır. Batı uçta ve medreseye
içinde, ilkçağ’ın Miletos kenti yıkıntı­ yuna dikdörtgen planda olan yapının bitişiktir. Osmanlı hamamları içinde
ları arasında yapılmış değerli bir Türk ibadet mekânı karedir. Avlusunun çev­ değişik sıcaklık planı göstermektedir.
sanat eseridir. Menteşoğlu İlyas Bey resinde, yontma taşlardan yapılmış Kirpi saçaklarla sonuçlanan sıcaklık
tarafından 1404 yılında yaptırılmıştır. ihata duvarı vardır. duvarları üzerini tek bir kubbe örtmek­
Yapı, tek kubbenin örttüğü ufak bir Üveys Paşa Camii, Aydın merkez tedir. Enine uzanan ve iki bölümden
eserdir. Sağında tuğla bir minare yük­ ilçededir. Üveys Paşa taraf ından 1568 oluşan hamamın zemini yol yüzeyin­
selir. Kare mekândan kubbe yuvarla­ tarihinde yaptırılmıştır. Kare palanda den yükselir. Yıkılan özgün soyunma-
ğına geçiş, içleri mukarnas dolgulu ve tek kubbeli olan bu yapının beden lığın yerine 1954 yılında yeni birsoyun-
tromplarla sağlanmıştır. Camiin pen­ duvarları üç kademe halinde yükselir. malık yapılmış ve betonarme bir üst
cerelerinin iç yüzeylerindeki mermer, Kuzeybatı köşede camiin beçlen duvar­ örtü ile kapatılmıştır.
üzeri oyularak kakma parçalarla süs­ larına bitişik olan minarenin tabanı ka­ Aydın ilindeki başlıca han, Nasuh
lenmiştir. re plandadır. Paşa Külliyesi’nin üçüncü yapı zinci­
Ramazanpaşa Camii, Üveys Paşa’- Yavuzköyü Şemsi Paşa Camii, ri olan Zincirli Han’dır. Nasuh Paşa’-
nın kardeşi Ramazan Paşa tarafından 1621 yılında Ahmed Şemsi Paşa tara­ nın Aydın Muhassılı bulunduğu sıra­
1594’te yaptırılmıştır. Merkezde yer fından yaptırılmıştır. Kare planlı ve tek da 1699-1707 yılları arasında yapılmış­
alır. Klasik Osmanlı tarzında yapılan kubbelidir. Son cemaat yeri ile birlik­ tır. 28 x 23 m. boyutundaki dikdört­
bu cami, 1899 depreminde yıkıldı, te tamamı, boyuna uzanan bir dikdört­ gen bir avlunun çevresindeki iki katlı
1901’de Sökeli Hacı Halil Paşa tarafın­ gendir. ana blokla, avlunun güneydoğu köşe­
dan yeniden yaptırıldı. 1920-1921 yıl­ İlde en önemli Osmanlı eseri olan sinden geçilen ikinci küçük avludan
larında Aydın, Yunanlılar tarafından iş­ çeşme, 1773 yılında Abdullah Paşa’nın oluşmaktadır.
gal edilince diğer binalarla birlikte bu kızı Atike Hanım tarafından yaptırılan Arpaz Kalesi, Doğu Anadolu'dan
cami de hasar gördü ve Vakıflar Genel “ Atikehanım Çeşmesi"dir. Menderes Ovasina gelen Türkler ta­
Müdürlüğü’nce onarıldı. Tek kubbeli Aydın ilindeki başlıca hamamlar, rafından kurulmuştur. Osmanlı döne­
ve kare planlıdır. Kaidesi kare, pabuç Cemal Bey Hamamı, Gümrükönü Ha­ minde önemini koruyan eski bir site
bölümü sekizgendir. mamı, Paşa Hamamidır. Bunlardan haline gelmiştir. Kale içindeki bir Türk
Şemsi Paşa Camii (Ağaçlararası) Paşa Hamamı Nasuh Paşa Küliiyesi Beyi tarafından yaptırılan korunma ve
veya “ Kırmızı Minare” , 1659 yılında içinde yer alır. savunma bakımından çok elverişli bir
Şemseddin Ahmed Paşa’nın oğlu Ah- Cemal Bey Hamamina halk arasın­ şato bulunmaktadır.
37
bu çağlarda ve genellikle bu yörede et­
kin bir biçim almıştır. Sonraları Hıristi­
yanlığın yaygınlaşmasıyla gene ilk ki­
lise ve manastırların kurulduğu başlı­
ca bölgelerden biri Ayıntab ve yöresi
olmuştur.
Hazreti Ömer zamanında, Ganem
b. İlyas komutasındaki İslâm orduları
H icret’in 17’nci yılında Ayıntab yöre­
si ve Hatay’ı BizanslIlardan aldılar. Su­
riye ve Antakya yöresi çarpışmasız ele
geçirildi. j
Emevîler zamanında Ayıntab’a, gü­
neyden gelen Arap kabileleri yerleşti­
rildi. Helen-Latin karması Hıristiyan
kültürünü benimsemiş ve çeşitli mez­
heplere ayrılmış halklar ise, iç işlerin­
de yarı bağımsız yaşantılarını sürdür­
düler. Arap kaynaklarında Ayıntab adı
“ D ülük" olarak geçmektedir.
Abbasî halifelerinin güçleri azalın­
ca, Ayıntab yöresi; Türk, Arap, Hıris­
tiyan halk toplulukları, iç işlerinde ba­
ğımsız, din işlerinde ise Mısır Tolunoğ-
lu Devleti (688-905), Mısır Fatimîleri
(968-1022), Halep ve Musul Atabeyle­
Koçarlı ilçesinin aynı adı taşıyan Ömer Dede Mescidi ile Nasuh Paşa ri ve Türk beyleri yönetiminde, yaşam­
köyünde bulunan “ Cincin” Kalesi, Ci- Külliyesi içerisindeki mescittir. larını sürdürdüler. Haçlı seferleri sıra­
hanoğullarından Cin Bey tarafından Hacı Ömer Mescidi, Hacı Ömer ta­ sında (1189-1192) Kudüs Krallığı, An­
yaptırılmıştır. Surların büyük bir bölü­ rafından yaptırılmış olup, boyuna dik­ takya Hıristiyan Krallığı (1096-1268) ve
mü, kale zindanı, nöbetçi ve gözetle­ dörtgen plandaki mescidin ibadet Kilikya Ermeni Krallığı (1080-1375), Ur-
me kulelerinden bir bölümü ayaktadır. mekânı, kareye yakın dikdörtgendir ve fa Latin Kontluğu (1098-1146), Maraş
Küçükada’daki (Güvercin Ada) kalesi tek bir kubbe ile örtülmüştür. Senyörlüğü kuruldu. Bu Hıristiyan
1834 yılında OsmanlIlara geçmiştir. Aydın ilinde Cihanoğlu Abdülaziz Krallıklar, Ortadoğu'nun merkezinde
OsmanlIlar zamanında adalardan ge­ Külliyesi kapsamında barok üslûpta bulunan Ayıntab yöresini çepeçevre
lecek saldırılara ve korsanlara karşı sa­ şadırvan vardır. sarmış bulunuyordu. Haçlılar merkez­
vunma kalesi olarak kullanıldığı için Aydın’da çoğu yakılarak veya yıkı­ de yer alan Ayıntab yöresini ele geçir­
“ Korsan K alesi" adını da taşır. larak yok olan türbelerden bir bölümü mek için kısa aralıklarla birçok saldı­
Öküz Mehmed Paşa Kervansarayı, şunlardır: İsmail Türbesi, Ahi Bayram rılar düzenlediler. Ayıntab Türkleri, Ge­
Kuşadası Iskelesi’nin karşısında bir Türbesi, Ç iftlik Türbesi, Alihan Baba nellikle başka halklardan yardım gör­
kale görünümünde olup 1618 yılında Türbesi, Atike Hânım Türbesi’dir. meden Haçlı saldırılarını püskürttü.
Sadrazam Mehmed Paşa tarafından Ali Han Baba Türbesi, Aydınoğul- Haçlılar, Ayıntab yöresinde yer yer
yaptırılmıştır. Günümüzde otel olarak larindan kalma en eski Türk yapısı egemenlik kurdukları zamanda, birçok
kullanılmaktadır. olup, XV. yüzyılda yapıldığı sanılır. Tür­ kale ve tahkimli şehir ve kaleler kur­
Kiliseler olarak, 1876 yılında Aydın bede Ali Han Baba gömülüdür. Moloz dular. Ayıntab Türkleri bu şehir ve ka­
İlindeki Rum kilisesinin onarıldığı taştan yapılan beden duvarlarında yer leleri ilk fırsatta teker teker geri aldı.
(1876) Aydın'da, Koca-ı Cedid bucağın­ yer tuğla kullanılmıştır. Selçuklular döneminde, Ayıntab
da bir Rum kilisesi (1887) ile Kol ka­ Türkleri, kentlerde ve köylerde ayrı ayrı
sabasında başka bir Rum kilisesinin örgütlenmişlerdi. Tarım ve hayvancı­
yaptırıldığı (1895) bilinmektedir. lıkla uğraşan Türkmen oymaklarının
Köprüler olarak Aydın ilinde 1860 her birinin yaşadığı tarım alanları bel­
yılında Haşan Çavuş tarafından yaptı­ li idi. Kentteki esnaf örgütleriyle sıkı
rılan Çavuş Köprüsü, Cuma Mahallesi AYINTAB (Eski adları: Beda, Bi- bir işbirliği içinde üretim ve tüketim
batısında, Tabakhane Deresi’nin kıyı­ da, Diba, Diva, Siba, Daba, Heba, Tu- yönetilirdi. Her oymağın başı olan bey,
sından geçen yolun sağında ilhanoğ- lub, Dolicheunus, Doliche, Doluk, Dü- her tarım ailesinin koruyucusu idi.
lu Köprüsü, XIV. yüzyıla ait Karacasu lük, Telük, Telııpa, Hatap, Hamtap, 7e- Kentlerde de yöneticiler, askerler, il­
kasabası içinde kasabanın Çarşıyaka luch, Dolikhe, Ayıntap. Gaziayıntab. miye sınıfı, memurlar, esnaf ve vakıf
- Karşıyaka mahalleri arasındaki derin Bugün: Gaziantep veya halk arasında kuruluşlarıyla meşgul aileler oluşturur­
vadi üzerinde yaptırılan tek gözlü Ka­ kısaca: Antep). lardı. Her aile belli bir örgüte bağlı idi.
racasu Köprüsü anılmaya değer yapı­ ilk insan topluluklarının yaşadığı Ayıntab yöresinde iç işlerinde ba­
lardır. ve ilk uygarlıkların geliştiği Anadolu, ğımsız olan küçük Türkmen beylikle­
Aydın ilindeki başlıca kümbetler, Mezopotamya ve Mısır’ı birbirine bağ­ ri ve şehir siteleri, demokratik bir ha­
Alihan ve Eğrikümbet’tir. layan kara ulaşımı Ayıntab’dan geçti­ va içinde yaşarlardı. Bunlar, dış tehli­
Aydın ilindeki başlıca külliyeler, ği için kent, her dönemde çevredeki kelere karşı koyabilmek için, çevredeki
Cihanoğlu Abdülaziz Külliyesi ile Na­ gelişmiş kentlerle yakın ilişkide bulun­ en güçlü İslâm devletlerine dayanmayı
suh Paşa Külliyesi’dir. Cihanoğlu Ab­ maktaydı. M.Ö. 1200-700 yılları arasın­ uygun görürlerdi. Ayıntab Türkleri dı­
dülaziz Külliyesi, cami, medrese ve şa­ da, bağımsız H itit kentlerinden olan şişlerinde, 1086-1150 yıllarında Halep
dırvandan oluşan bir külliye olup, 1756 Hatti Krallığı, “ Karkamış” da kurul­ ve Şam Atabeyliği’ne, 1150-1210 ve
yılında yaptırılmıştır. muştu. “ Dülük” , yüzlerce yıl ilk çağın 1243-1260 yılları arasında Musul Ata-
Nasuh Paşa Külliyesi ise, Cumhu­ en önemli dinî merkezlerinden biri ol­ beyliği'ne, 1273-1430 yılları arasında
riyet Mahalesi’nde, Cihanoğlu Külliye- muştur. Bunun gibi, Asur, İran, Helen, Memlûk İmparatorluğu’na, 1430-1515
s i’nin güneyinde yer alır. Paşa Roma kültürleri Ayıntab ve yöresini yıllarında Maraş Dülkadiroğlu Anado­
Hamaıjnı, Osman Ağa Medresesi, Zin­ derin bir biçimde etkilemiş ve eserler lu Beylerbeyliği’ne, 1515-1516 yılların­
cirli Han ve mescitten oluşmaktadır. sıralanmıştır. Helen din yapısı, tabiat da yeniden Memlûk Devleti’ne bağlı
Aydın ilindeki m escitler, Hacı kuvvetlerine dayanan dinî özellikler, olarak yaşadılar. Bu dönemde, Ayıntab
38
ve Kilis kentleri Türk-İslâm kültür mer­ için, Ayıntab kenti, birçok kez kuşatıl­ ge yapılmaya elverişli olmadığını an­
kezi olarak ün yaptı. Ayıntab bu devir­ dı. Kent halkı zaman zaman ayaklan­ layan ingilizler, halktan topladıkları si­
de, ticarî canlılık yönünden "Küçük mak zorunda kaldı. 1789’da Daldaban- lahları tekrar gizlice Türklere vererek
Buhara” adıyla anılmıştır. Bu zaman­ oğlu Mehmed Ali Paşa kuşatması, Irak’a çekilmişlerdir. 20.10.1919’da
da Ayıntab’da yüksek öğretim yapan 1803’e kadar süren Kalender Paşa ku­ başlayan İngiliz boşaltması 5.11.1919’
okullar olduğu, Doğulu kaynaklarda şatması, 1804 ve 1819 Halep Valisi Ça- da son buldu. Bölge Fransızlara dev­
belirtilmektedir. panoğlu’nun yağmaları, 1824’te Fevzi redildi. İlk Fransız temsilcileri, Gazian­
1516 yılında Yavuz Sultan Selim Paşa, 1840’ta Macuncu Paşa kuşatma­ tep kentine 29 Ekim 1919’da geldi. 5
komutasındaki Osmanlı Ordusu, Ayın- ları, ünlü devlet - halk çatışmaları ola­ Kasım 1919 günü de Fransız birlikleri
tab yöresine geldiği zaman Türk hal­ rak anılmaktadır. ile Ermeni taburları şehre girdi ve bü­
kı orduyu sevinçle karşıladı. Ayıntab Osmanlı yö n e tic ile ri, Ayıntab yük bir geçit töreni yaptılar. Eskiden
Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin gençlerini zorla İran, Kafkas, Rus, Ye­ beri bölge ile ilgilenen Fransızlar, Tan­
anahtarını 20 Ağustos 1516'günü tö ­ men, Balkan savaşlarına gönderince zimat Fermanindan sonra Ayıntab’da
renle, Anadolu Türklerini temsil eden Türk mahalle ve köyleri halkı, eşkıya­ yaşayan Katolik Ermeni topluluğunun
hükümdara teslim etti. Kilis yakınların­ lık ve azınlık çetelerinin saldırılarına koruyucusu kesildiler. 1879’daSen Jo-
da Mercidabık Meydan Savaşinda Os­ açık bırakıldı. Böylece iç güvenlik iyi­ sef (Saint Joseph) Okulu’nu açıp,
m a n lI Ordusu yanında yer alan Ayın- ce bozulunca Osmanlı yönetimindeki kilise yaptırmışlar, bu kez de Ingilizle-
tab Türkleri, candan savaşarak Os­ Türk olmayan halklar, bu kıtlık yılların­ rin çağrısı üzerine Güney Anadolu’yu
m a n lI birliğine katkıda bulundu ve da Ayıntab yörelerinde âni yağmalar işgal etmişlerdir, işgal süresince Er-
Ayıntab yöresinde, artık, Osmanlı yö­ yönettiler. Bu saldırılar aralıklarla meniler, sömürge ve Kilikya Devleti
netimi başladı. Cumhuriyet dönemine kadar sürmüş­ kurma hayalleri içinde iken, Türk halk
Osmanlı Devleti de diğer Türk-İs­ tür. kitleleri, hızla örgütlenerek savaş ha­
lâm devletleri geleneklerine uyarak XVII. zırlığına girmişti. Nitekim 4 Eylül
yüzyılda, Kilis çevresinde,
Ayıntab yöresi halkının iç işlerine ka­ Canbolatoğlu ailesinden gelen vali ve 1919’da Sivas Kongresi’nin toplandı­
rışmadı. II çevresi şehirlerinde ticaret paşalar, Osmanlı Devleti’ne karşı za­ ğı ve Kongre’nin Mustafa Kemal Paşa
ve sanayi gelişmeye devam etti. Bu de­ man zaman ayaklandılar. Bunlardan komutasında bir temsil heyeti seçtiği
virde zengin vakıf kuruluşları, esnaf Hüseyin Paşa ile Ali Paşa, Osmanlı haberi geldi. Ayıntablılar tek ümidin
birlikleri, sosyal yardım kurumlan, Devleti’nden ayrı bir devlet kurma gi­ bu yeni devlette olduğunu gördüler ve
medreseler düzenli olarak çalıştı. Köy rişiminde bulundu. Ayrı para bastırıp, var güçleriyle bu yönelişi destekledi­
aşiret ve oymak örgütlerinin de bu dü­ hutbede adlarını okuttular. Canbolato- ler. Bundan böyle Ayıntab halkının
zen içerisinde gelişip zenginleştiği ğulları çevresinde Türk olmayan top­ bağlı olduğu siyasî kuruluş, Sivas
Ayıntab, Şer’i Mahkeme sicillerinden luluklar birleşti, Ayıntab Türkleri, Os­ Kongresi’nin seçtiği Kuva-yı Millîye
öğrenilmektedir. Vakıflar yoluyla med­ m a n lI’d a n yana oldu. Çok kanlı savaş­ Heyeti oldu. 12 Ekim 1919’da Anado­
reseler, kitaplıklar, hanlar bedestenler, lar verildikten sonra, Ayıntab Türkle­ lu ve Rumeli Hukuk-u Millîye Cemiyeti­
çarşılar, kasteller, hamamlar, su yol­ rinin de pek çok şehit vermesi paha­ nin Ayıntab şubesi kuruldu. Yalnız
ları, camiler gibi toplum hizmetine ya­ sına bu girişim yok edildi ve Osmanlı Ayıntab kentinde 27 ayrı Kuva-yı Mil­
rarlı kuruluşlar ve binalar meydana ge­ birliği korundu. lîye örgütü arka arkaya faaliyete geç­
tirildi. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ayak­ ti. Bu 27 semt örgütü bir araya gelerek
XVII. lanmasında da Ayıntab halkı, çok acı Heyet-i Merkeziye’yi meydana getirdi.
yüzyıl başlarında, OsmanlIlar,
sürekli savaşların masraflarını karşıla­ çekme pahasına, Osmanlı yönetimini Heyet-i Merkeziye, içte ve dışta Ayın-
mak için her geçen yıl halktan daha desteklemeye devam etti. Mehmed Ali tab halkının tem silcisi idi.
fazla vergi almaya başladılar. Vergiler Paşa, oğlu İbrahim Paşa komutasında­ Ayıntab savunması, fedakârlık ya­
halkın malî gücünün üstüne çıktığı za­ ki orduyu Güney Anadolu’ya gönder­ rışıdır. Örneğin, Ayıntab kentinin 40 ki­
manlar oidu. Fakat Osmanlı Devleti sa­ mişti (1832-1839). Bu ordu 8 yıl durma­ lometre kuzeyinde Besni’nin Elif köyü
vaşlara son vermedi, halktan zorlu ver­ dan Ayıntablı, Kilisli, Hataylı, Çukuro- Höcüklü muhtarlığının topraklarında
gi alma yolunu seçti. Anadolu üzerin­ valı Türk gençlerini askere almak için hayvancılıkla geçinen köy ağası Molla
den yapılan transit ticaretinden de el­ uğraştı. Güney Türkleri, Mehmed Ali Karayılan, aşiretini toplayarak, serve­
de edilen gelirler azaldı. Ekonomik ve Paşa’ya boyun eğdikleri takdirde m il­ tini de silah ve cephaneye yatırarak sa­
sosyal düzeni bozulan Anadolu halkı, lî birlik ve beraberliğin Arap kültürü et­ vaşa katılmış ve 20 Ocak 1920 günü
yer yer ayaklandı. Bu ayaklanmalara kisi altında bozulacağını sezmişler ve Maraş’a takviye giden bir Fransız sü­
‘‘Celâliİsyanları" denmiştir. Yeniçeri­ direnmişlerdir. Mısırlılar bir kez 400 vari takımı ile cephane kafilesine sal­
lerin dükkân ve evleri basmaları, gü­ Ayıntablıyı kılıçtan geçirerek cezalan­ dırıya geçmiş ve onları yenilgiye
venliğin bozulması, Anadolu halkını, dırmışlar ve halka zaman zaman zul­ uğratmıştır.
ayaklanmaları desteklemek zorunda metmişler, ama direnci kıramamışlar­ 21 Ocak 1920 günü başlayan ve 22
bıraktı. Ayıntab yöresinde gerek yeni­ dır. gün süren Maraş savaşları, 11-12 Şu­
çerilerle gerekse çeşitli mezheplere Mısırlılarla Ayıntab Türk kuvvetleri bat 1920’de Fransız birliklerinin çekil­
bağlı halk arasında çetin kavgalar o l­ arasında en önemli savaşlar, Ayıntab mesiyle son bulmuştur. Şubat - Mart
du. Ekonomik durum daha da bozulun­ - Birecik karayolu üzerinde Mezar Ge- 1920 aylarında Kilis'ten Ayıntab’acep­
ca halk, dağlara ve ıssız yerlere çekil­ ç id i’nde ve Orulköyü çevresinde ol­ hane ve kuvvet gönderen Fransızlara
di. Yollar üstündeki köy ve kasabalar muştur. karşı birçok saldırılar düzenlenmiştir.
ıssızlaştı. Ticaret ve sanayi hızla geri­ Osmanlı Devleti’nin son yıllarda Yapılan birçok saldırılarda, Fransız Or-
ledi. Kentlerdeki vakıf kuruluşlar ba­ iyice zayıf düşmesi ve yanlış politika­ dusu’naağır kayıplar verdirilmiştir. 1
kımsız kaldı. Medreselerin sayısı azal­ sı yüzünden XIX. yüzyılın ikinci yarısın­ Nisan 1920 günü Ayıntab kenti içinde
dı ve eğitim-öğretim bozuldu. Türk çift­ da Ayıntab Türkleri ile Ermenilerin iliş­ savaşlar başladı, 6 Şubat 1920 günü­
çisi ve esnafı her geçen yıl daha yok­ kileri bozulmuş ve yüzyıllardan bu ya­ ne kadar aralıklarla sürdü. Fransız kuv­
sul düştü. na sürdürülen, birlikte yaşama ahen­ vetleri, Ayıntab kentini 4 kez kuşattılar,
1610-1838 yılları arasında Ayıntab gi büyük oranda ortadan kalkmıştır. Bu 80 bin top mermisi attılar, 8 bin bina­
kentinde birçok esnaf ve halk ayaklan­ yüzden zaman zaman kıyasıya savaş­ yı harap ettiler, 7 bin kişiyi öldürdüler.
ması oldu. Şer’i Mahkeme sicilleri, Os­ lar olmuştur. Bu durum Kurtuluş-Sa- 17 Nisan 1920, 25 Nisan, 2 Mayıs, 22
m a n lI yönetiminin aldığı yanlış karar­ vaşı sonuna kadar sürmüştür. Mayıs günlerinde Fransızlarla yapılan
ların belgeleriyle doludur. Birinci Dünya Savaşinda Osman­ çarpışmalarda, çok sayıda şehit veril­
Osmanlı Devleti’nin gerek dış siya­ lI Devleti yenik düşünce, 15 Ocak 1919 miş, her defasında Fransız askerleri
set gerekse ekonomi politikası sonun­ tarihinde İngilizler Ayıntab yöresinin püskürtülmüştür. 21 Kasım 1920’de
da düzen alabildiğine bozuldu. Savaş­ önemli noktalarını işgal ettiler. Ayın- Fransız Generali Goro komutasındaki
lar devam ediyordu. Vergi gücü kalma­ tab kenti de bu işgalin altına girdi. 5 bin kişilik tümenle kente saldırı ol­
yan Ayıntab halkından vergi toplamak Çukurova ve Anadolu’nun sömür­ du. 2 1 K a s ım ile 6 Ş u t^
39
ri arasında Fransızlar kenti sürekli Smith’in öncülüğünde, Karkamış’ta bı ve cephesi beyaz, siyah ve kırmızı
bombaladılar. Fransız kuşatması, yapılan araştırmalar oldu. Buradan çı­ mermer plaka mozayiklerle süslüdür.
kentteki Türk halkının aç kalmasına kan eserler üç c ilt kitap halinde bilim Avlusunda da moyazik mermer döşe­
sebep oldu. Cephane de tükenmişti. dünyasına tanıtıldı. Daha sora 1881 - me vardır.
Ankara Hükümeti de kuvvetlerin bir el­ 1892 yıllarında Almanlar, 1907-1911' Ömeriye Camii, şehrin güneybatı-
den toplanması için kentin teslimini de ingilizler tarafından araştırmalar ya­ şındadır. 739 yılında Islâm Halifesi Hz.
uygun bul.uyör. Ayıntab kenti içi Türk pılmıştır. Ömer veya İbn-i Abdülaziz tarafından
kuvvetleri, içerden dışarıya doğru yap­ Ayıntab Kalesi, Gaziantep’in kuze­ yaptırıldığı sanılmaktadır. 1786 yılında
tıkları bir saldırı ile kentten dışarı çı­ yinde, Bizans İmparatoru Justinianus onarılmıştır.
karak Ankara Hükümeti kuvvetlerine tarafından 527-565 yıllarında yaptırıl­ Şirvanî Camii, şehrin güneybatısın­
katıldılar. 6 Şubat 1921’de Fransızlar­ mıştır. Yuvarlak biçimdedir. Çevresi 30 daki Düğmeci Mahallesi’ndedir. Yapıl­
la geçici bir mütareke yapıldı. Kentte metre eninde, 10 metre derinliğinde dığı tarih belli değildir. Seyid Mehmed
savaşlar son buldu. Türk mahalleleri­ bir koruma hendeği ile çevrilidir. 26 ku­ Şirvanî tarafından yaptırılmıştır. 1681
nin yönetimi yine Türklerde kaldı, hu­ le ve burçla güçlendirilmiştir. Kapı üs­ yılında onarılmıştır.
kuk yönünden Ayıntab kenti, Fransız- tündeki mermer levhada, Kanunî Tahtanî Camii, Şekeroğlu Mahalle­
lara teslim edilmiş sayıldı. İki yıl sü­ Sultân Süleyman tarafından onarıldığı s i’ndedir. 1572 yılında onarıldığı, bir
ren Fransız işgali 20 Ekim 1921 tarihli yazılıdır. Cümle kapısından girildikten yazıtında yazılıdır. 1804 yılında tekrar
Ankara itilafnamesi kararlarına göre 25 ve köprü geçildikten sonra ana kale­ onarılmıştır. Süslemeli bir camidir.
Aralık 1921 tarihinde son buldu. 1923 ye gelinir. Kapı kemeri üzerinde Mısır Gaziantep ve Kilis kentleri binler­
yılında il oldu, ilk valisi Hüsnü Çakır’- Sultanı Kayıtbay’ın kaleyi onarışını ce yıldır, coğrafî konumu gereği tica­
dır. gösteren bir yazıt göze çarpar. ret kentleridir. Bu sebeple birçok
Fransızlara karşı kahramanca sa­ Kale içinde Mehmed Gazali’nin çarşı, bedesten, pazar ve dükkân, bu
vaşan Ayıntab’a 6 Şubat 1921 tarihin­ türbesi, 40 kadar ev, bir cami ve bir ha­ kentlerden çok eskiden beri olagel­
de çıkarılan 93 sayılı kanunla “Gazi- mam vardı. miştir. Uzun Çarşı ve Kale civarında
ayıntab” adı verildi. Evliya Çelebi, kaleden söz eder­ bulunan Lala Mustafa Paşa Bedeste­
XIX. yüzyıl sonunda, Ayıntab kaza­ ken, kale muhafızlarının görev başın­ ni, Kuyumcular ve Kadri Paşa bedes­
sı bir kaymakam ve 9 müdür tarafından dan ayrılmayacaklarını, kalenin düş­ tenleri, savaşlarda yıkılmıştır. 1781’de
yönetilmekteydi. 8 nahiyeye ayrılmış man saldırılarını karşılayacak güçte ol­ Darendeli Hüseyin Paşa tarafından
olup, 346 köyü vardı. duğunu anlatır. yaptırılan, beş kapılı 80 dükkânlı Zen-
Ayıntab şehir nüfusu 86 bin 988 ki­ İslâmlığın ve Türklüğün Anadolu’­ cirli Bedesten, bugün hal olarak kul­
şiydi. ya ilk yayılış yerlerinden biri olduğu lanılmaktadır. Arasa denen yerde, Ha­
Kaza merkezinin nüfusu ise 43 bin için en eski eserlerin, bugün kalabilen­ cı Osman Atay tarafından yaptırılan 72
150 kişiydi. leri, Gaziantep ve yöresinde bulunur. dükkânlı, iki bölümlü bedestene, Ke­
Bu yüzyılda, zeytin ağaçları ve bağ­ Kentte, bugüne gelen 32 adet es­ mikli Bedesten denilmektedir. Sayıla­
larla çevrili bir tepenin üzerinde ve ge­ ki cami vardır. Bunların adları şunlar­ bilecek bedesten ve çarşılar şunlardır:
niş meyve bahçeleri arasında kurulan dır: Ömeriye, Boyacı, Kadı, Kemaleddin, Tabakhane Çarşısı, KeçenhaneÇarşısı,
Ayıntab şehri, tüm vilayetin en güzel Şeyh Fethullah, Hacı Nasır, Alidda, Pi­ Büyük Buğday Pazarı, Salababa Ağzı,
yerlerinden biridir. şirici, Ahmed Çelebi, Hüseyin Paşa, Uzun Çarşı, Arasa Çarşısı, imali Paza­
Şark şehirlerinde dışarıdan bakış­ Nuri Mehmed Paşa, Alinacar, Eyüpoğ- rı, Bıçakçılar Çarşısı, Patlacılar Bedes­
ta göze çarpan ihtişama karşılık, bun­ lu, Handaniye, Kanalıcı, Ayşehacı, Be­ teni, Kuyumcular Çarşısı, Oturakçılar,
ların içlerinin çoğu zaman büyük bir kir Bey, Kozluca, Çınarlı, Tekke Bos­ Kelleci Pazarı, İplik Pazarı, Karagöz ve
kargaşa içinde olmasına rağmen Ayın- tancı, Seyid Mehmed Şirvanî, Şahve- Alaybey çarşıları, Sabancı, Kazancı
tab şehri bütünüyle refaha ulaşmış li, Ömer Şeyh, Karagöz, Karatarla, Nuri Çarşısı, Hudarcı Pazarı, Direkçiler, Ha­
varlıklı bir şehirdi. Avrupai bir tarzda Ali, Ağa, Alaybey, Kozanlı, İhsanbey, sırcılar Pazarı, Kavaflar, Haratlar, Av­
inşa edilmiş binaları, Fransız rahiple­ Kabasakal, Kılınçoğlu. rat Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Kundura­
rinin kurdukları manastır. Amerikan XV. cılar Çarşısı, Kalealtı Pazarı.
yüzyıl başlarında Osmanlı yö­
Koleji ve özellikle zevkle inşa edilen netimine girmeden önce Ayıntab’da Şer’iye Mahkemesi sicillerinde
yeşillikler arasındaki evleri ve özenle 129 cami, 20 hamam ve birkaç saray çeşmelerle ilg ili birçok vakıf kuruluş­
yapılan yolları ile Ayıntab’ın insana hu­ vardı. Bugün Gaziantep’te eserlerin en larının adı geçmektedir. Eskiden kal­
zur veren bir görünümü vardı. eskisi Türk Memlûkları devrine ait olan ma çeşmelerin bazıları şunlardır:
XIX.yüzyıldaAyıntab’da tarım ürün­ 1357 tarihli “ Boyacı Cam ii"dir. Os- Pişirici Kasteli, Demirci Kane, Gavri
leri, çeşitli hububatlar, tütün, kuru- manlılar’dan kalan “ Ömeriye, Alinacar Çeşmesi, Kale Kapısı Çeşmesi, Deve­
üzüm, mahmudiye otu, yün ve keçi kı­ ve Eyüpoğlu” camilerinin özgün şekil­ ci Kasteli, Nuribey Çeşmesi, Çatalçeş-
lıydı. leri, Memlûklar devrine aittir. Hemen me, Ayık Çeşme, Gümüş Kastel, Ah­
Endüstri ürünleri ise pamuklu ku­ hepsinin yapımında kesme taş kulla­ med Çelebi Çeşmesi, Şeyh Camii Şa­
maşlar ve keçi derisinden marokenler­ nılan Gaziantep camileri, plan ve süs­ dırvanı, Kozluca Camii Şadırvanı, Tah­
den ibaretti. leme bakımından değişiktir. “ Kozluca talı Çeşmesi, Eyüpoğlu Çeşmesi, Ha­
İlin diğer ithalât maddeleri şunlar­ Camii, Yeni Camii, Kılınçoğlu Camii, mam Gazali Çeşmesi, Arasa Çeşme­
dı: Bakır ve demir eşya, petrol, demir, Bekirbey C am i, Ayşehacı Camii, Pa­ si, Kumandan Çeşmesi, Tekye Camii
bakır, kalay, pencere camı, yerli doku­ zaryeri Mescidi” , plan bakımından tek Çeşmesi, Mencek Kasteli, Bekirbey
macılığın ihtiyacını karşılayacak be­ nefli camiler grubuna girer. Üzeri to ­ Şadırvanı, Kadı Mahir Efendi Kasteli.
yaz ve renkli pamuk ipliği, çuha bezi, nozla örtülü olan bu camilerin bazıla­ Ayıntab’da 100’den fazla hamam
ipekliler ve Avrupa’da dokunan çeşit­ rına son cemaat yeri eklenmiştir. bulunduğu Şer’iye Mahkemesi sicille­
li kumaşlar. Kadı Kemaleddin Camii, 1358 yılın­ rinde kayıtlıdır. Hamamların çoğu, içi
XIX. yüzyıl onunda şehirde 36 ca­ da, Kadı Kemaleddin tarafından yap­ mermer döşemeli göbek taşları, kur­
mi, 57 mescit, 21 medrese, 4 tekke, 5 tırıldığı sanılmaktadır. Camide sert naları, fırınları, dinlenme yerleri, kubbe­
kilise, bir manastır, bir Amerikan ko­ taş, mermer renkli süslemeler dikkat leriyle birer mimarî sanat eseridir.
leji ve bir sinagog vardı. Sivil ve aske­ çekicidir. Tahta olan minberinin sanat Osmanlı döneminden bugüne gelen
rî yapılar ise bir hükümet konağı, bir değeri büyüktür. Minberde 12 kollu yıl­ başlıca hamamlar şunlardır: Şıh Ha­
hastane, bir kale, 13 hamam, 31 hanı, dızlardan oluşmuş geometrik şekiller mamı, Keyvan Hamamı, Sultan Hama­
31 fırın, 1965 dükkân, 3 bin 815 pamuk­ yer almaktadır. Çiniyle kemerindeki mı, Gazali Hamamı, Pazar Hamamı,
lu dokuma fabrikası, 40 boyahane, ta­ yazıt, 1575 tarihini taşımaktadır. Büyük Paşa Hamamı, Dutlu Hamam,
bakhane, maroken yapımcısı ve 6 bin Şeyh Fethullah Camii, 1520 yılın­ Çıkrıkçı Hamamı, Naiboğlu Nakib Ha­
500 evden oluşmaktaydı. dan önce, Şeyh Fethullah adına yap­ mamı, Tabak Hamamı, İki Kapılı Ha­
Ayıntab’da ilk arkeolojik araştırma­ tırılmıştır. Mimarî bakımdan Ayıntab'ın mam, Tüffah Hamamı, Eski Hamam,
lar 1878-1881 yıllarında İngiliz G. en değerli camisidir. Minberi, mihra­ Ayıntab ve Kilis kentlerinde birçok
40
han ve kervansaray vardır. Hanların arpa ve diğer hububatla palamut, zey­ kının çoğu, Türkçe bilmediğinden hü­
hemen hepsi taştan yapılmış, kemer­ tin ve üzüm yetiştirilirdi. Bağ ve zey­ kümetle olan işlerinin çözümlenmesi
li ve çoğu iki katlıdır. Bir avlunun çev­ tin c ilik oldukça gelişmişti. Ayrıca el için bir tercüman, resmi olarak görev­
resinde sıralanmış odalar, sütunlu ko­ işleri sanatı olarak da gümüş kabzalı lendirilm işti (1842).
ridorlardan, ahırlardan, ambarlardan bıçak-çatal takımları yapılmakla ünlüy­ Kentin iç ve dışında toplam 11 ki­
meydana gelmiştir. Ayıntab’daki han­ dü. Kaza merkezi ve köylerinde toplam lise ve çok sayıda şagel (küçük kilise)
lar şunlardır: Tuz Hanı, Belediye Ha­ olarak 27 cami ve mescit, 74 mektep, bulunmaktaydı. Ayvalık'ta yalnız 4 Ka­
nı, Kürkçü Hanı, Emir Ali Hanı, iki 3 tekke, 3 kilise, 33 değirmen bulun­ tolik ailesi kaldığında, M idilli Adası’n-
Kapılı Han, Lala Mustafa Paşa Hanı, maktaydı. dan zaman zaman gelen bir Katolik ra­
Yüzükçü Hanı, Eski Gümrük Hanı, Ka- Ocak 1822 tarihinde kazada isyan hip tarafından bakımı sürdürülen bir
ranazlar Hanı, Hışva (Koza) Hanı, Es­ eden bir bölüm reayanın hükümetçe küçük kilise daha vardı.
ki Maarif Hanı, Mecidiye Hanı, Tütün mal ve mülklerine el konulduğu, eldeki XVIII. yüzyılda, aslında Türkler’in
Hanı, M illet Hanı, Hasırcı Hanı. belgelerden anlaşılmaktadır. çoğunluk bulunduğu bir çevrede, Yu­
İl sınırları içinde 100’den fazla ka­ nanistan’dan gelen göçmenlerin yer­
le kalıntısı vardır. Ayakta kalabilmiş leştiği bir şehir olarak gelişen Ayva-
başlıcaları: Fırat Nehri üzerindeki lık'ın nüfusu 2 bin kişi idi. 1901 yılın­
Rumkale, Rayanda Kalesi, Kiriş (Ho- da ilçe toplam nüfusu 30 bin kişiyi bul­
rus) Kalesi, Tilbaşar Kalesi, Altıntaş maktaydı.
Kalesi, Gaziantep Kalesi, zarif yapılı bir AYVALIK (Eski adı: Kidoniai) XIX. yüzyılda ilçede bir postahane,
kale olarak dikkati çeker. Bazı tarihçiler, Hititler (Etiler), Frig- bir telgrafhane bulunmaktaydı.
Yöredeki eski köprülerin en önem­ ler ve Lidyalıların yerleşim yeri olan Kurtuluş Savaşinın ilk direnme
lisi Nizip-Belkısharabeleri yakınında­ bugünkü Ayvalık’ın tarihinin XIV. yüz­ kurşunu, Ayvalık’ta atılmıştır. 28 Ma­
ki Fırat Köprüsü’dür. Araban’da, Kara­ yıla, bazıları ise XV. yüzyıla kadar geri yıs 1919 günü karaya çıkan Yunan kuv­
su üzerinde bulunan Sultan Murad gittiğini kabul ederler. XV. yüzyılın ilk vetlerine, Ayvalık’ta bulunan 172. Alayı
Köprüsü, Gaziantep’te Manoğlu Köp­ yıllarında Ege kıyılarını ele geçirmeye silahla karşı koymuş, Yarbay Ali Bey
rüsü, Tilbaşar Köprüsü, Habeş Köprü­ başlayan Türkler 1430 -1440 yılları ara­ (Ali Çetinkaya) komutasındaki m illî
sü, eski köprülerin ünlülerindendir. sında Ayvalık’a hâkim yerler ve Cun­ kuvvetten Üsteğmen Fahri Bey şehit
Şehirde, 1812 yılında önemli bir da (Alibey) Adasinı alarak Osmanlı olmuştur. Bu karşı koyma, başarı ile
deprem olmuş, bu deprem sonucu bir­ topraklarına kattılar ve buralara üsler yürütülmüş, Ali Bey’in Ayvalık bölge­
çok camilerle evler yıkılmıştır. 1823 yı­ kuruldu. Kasaba, o zaman limana hâ­ sinde savaş cephesi kurması üzerine
lında yeni bir deprem daha olmuş, bu kim bir tepe üzerindeydi. Bu liman, gü­ sırası ile Soma ve Akhisar’da millî cep­
depremde de birçok yapı zarar gör­ nümüze kadar önemini korumuş ve heler kurulmaya başlanmıştır. 3.5 yıl
müştür. 1851 yılında temizlenmiştir. düşman işgalinde kalan Ayvalık, 15 Ey­
1800 yılında Kapıcıbaşı Nur Ali oğ­ XVIII. yüzyılda Türkler çoğunluktalül 1922 günü özgürlüğe kavuşmuştur.
lu Hüseyin Ağa’nın, Müezzin Mehmed iken, Yunanistan’dan buraya gelen Ayvalık, halen, Balıkesir iline bağ-
Paşa Camii bitişiğinde yaptırdığı med­ göçmenlerin yerleştiği bir şehir olarak lı bir ilçe merkezidir.
reseye müderris atandığı, eski Tarla gelişme göstermiştir. Çevrede bulu­ Eski bir Osmanlı yerleşim merke­
Mahallesi’nde Nuri Mehmed Paşa Ca­ nan Alibey Adası, 9 bin kişilik bir Rum zi olan Ayvalık’ta yaşayan Müslüman
mii bitişiğinde Nur Ali Ağaoğlu Hüse­ nüfusuna sahipti ve buradaki Rum Or­ ve Rum ahali için, birçok cami ve k ili­
yin Ağa’nın bir medrese yaptırdığı todoks kiliseleri ve okullar, Midilli Ada- se yaptırılmış, daha sonraları bir bö­
(1812), kaza merkezine bir Protestan ki­ sı’na bağlıydı. Ayrıca 1820 yılında lüm kiliseler camie dönüştürülmüş­
lisesinin yaptırıldığı (1868), Halep Vi­ tanınmış bir gymnasiuma (akademiye) tür. 1868 yılında kaza merkezinde Aya
layeti Jandarma Alayı Kumandaninın da sahipti. XIX. yüzyıl ikinci yarısında Yani (loannes) adlı bir Rum kilisesi in­
Ayıntab kasabasında yeniden yaptır­ Ayvalık, Hüdavendigâr vilayetine bağiı şa edilmiş (1868), Aya N ik o la (Nikola­
dığı medreseye "Harriidiye" adının ve­ bir kaza merkezi idi. os) Kilisesi’nin onarımı yapılmış (1869)
rildiği, 1903 yılında bir hastane ile kız- XIX yüzyılda Yunan ayaklanmasına Aya Vasil ve Profitis iliya (Elias) ma­
mektebinin yaptırılarak padişahın adı katılan (1820) Ayvalık Rumlarinın bir halleleri arasında Hekim Simon’un
ile "Hamidiye” olarak adlandırıldığına bölümü, Tavaslı Osman Ağa tarafın­ mülk arsası üzerine iki Rum mektebi
dair Hazine-i Evrak’ta belgeler mevcut­ dan 1821 yılında yakalanarak cezalan­ yaptırılarak (1911) eğitime başlamıştır.
tur. dırıldı. Bir bölümü ise evlerini yakıp Hamidiye (Minareli) Camii, Sakar­
Günümüzdeki adıyla Gaziantep bu­ adalara yerleşti. Ancak 10 yıl sonra ya Mahallesi II. Abdiilhamid tarafından
gün, Güneydoğu Anadolu (Batı İç Bö­ bunların evlerine dönmelerine izin ve­ yaptırılmıştı. Kareye yakın planlıdır.
lümü) bölgesinde bir il merkezidir. rildi ve bunlara ait emlâk mazbataları Kırmızı kesme taştan yapılmıştır.
kendilerine iade edildi (1831). Daha Yeni Cami, Hayreddin Mahallesi’n­
sonra da Rum reayaya ekonomide bir de, kiliseden dönüştürülmüş (XIX. yüz­
takım ayrıcalıklar tanınarak belirli bir yıl), bütünü dikdörtgen planlı, üzeri ça­
miktarda vergi alındı (1833). Bura hal- tı ile örtülmüştür. İk i yanda bulunan
giriş bölümleri sekiz sütunludur.
AYVACIK AYVALIK: Çınarlı Camii (Eski Ayios Ali Bey Camii (Çınarlı), Hamdi Bey
Osmanlı döneminde bağımsız ola­ Nikolaos K ilise si). Mahallesi’nde Rum halkı tarafından ki­
rak yönetilen Biga Sancağinda, kaza lise olarak yaptırılmış (XIX. yüzyıl),
merkezi bir kasaba. Menderes Nehri’- Cumhuriyet döneminde camiye dö­
ne dökülen bir çayın kenarında ve bir nüştürülmüştür. Bütün ile dikdörtgen
dağın eteğinde kurulu bu küçük kasa­ planlı olan bu yapı, iç mekânında bir
banın XIX. yüzyıl sonunda nüfusu 2 bin Yunan haçını andırmaktadır.
500 kadardı, 2 cami ve bir de rüşdiye Kilise Camii, ismet Paşa Mahalle­
mektebi bulunmaktaydı. s i’nde yerli Rumlar tarafından kilise
Kasabanın civarı bağ ve bostanlar- olarak yaptırılmış (XIX. yüzyıl), 1928 yı­
la çevriliydi. Kaza merkez Ayvacık San- lında ise camie dönüştürülmüştür.
cağinın güneybatısında ve Midilli Dikdörtgen planlı olan yapı ile son
A dasinın karşısında, iki tarafı deniz­ dönem mimarî anlayışının getirdiği Av-
le çevrili olan kasaba 76 köyden oluş­ rupaî bütün elemanlar bulunmaktadır.
makta; toplam 4 bin 220 ev ve 17 bin Giriş bölümünde İyonik başlıklı, 4 sü­
529 nüfusluydu. Bu nüfusun yalnız 150 tunlu bir revak yer alır. Kilisenin çan
kadarı Rum, kalanı, diğer dinlere men­ kulesi, yapı camie çevrilirken, saat
suptu. Başlıca ürün olarak buğday, kulesi haline dönüştürülmüştür.
~~~ 41
BABAY-I ATÎK (Bizans devrinde:
Bulgarophygon; Yun. Bulgaros; Bulg.
Phygon. Bugün: Babaeski).
VllIOfllI. yüzyıllarda Bizans İmpa­
ratorluğu’nun Thrake bölgesinde bir
istihkâm ve piskoposluk merkeziydi.
812’de Bulgar Çarı Krom tarafından
zaptedilerek tahrip edilen şehir Os­
manlI imparatorluğu sınırlarına katıl­
dıktan sonra, "Babay-ı A tik ” adını al­
dı. Evliya Çelebi buradan şöyle söz et­
mektedir:
' “ Madyan oğlu Yâhko zamanından
beri bayındır bir kale ve büyük bir şe­
hir idi. Sonra Sırp, Bulgar ve Hersek­
lile r birleşip İstanbul’u yıkmaya gider­
ken bu şehri de yıkmışlardır. Sonra Sa-
ru Saltuk Bey, Pravadi yakınında vefat
edince eski vasiyeti üzerine cenazesi
yedi adet tabuta konarak her biri bir
tarafa götürülürken Edirne Kralı da ‘Bu
adam bizdendir’ diye Saltuk’un naaşım
getirip bu Baba-eski’de gömdürmüş­
tür. İşte buna dayanarak kasabaya ‘Ba­
ba Eski’ denilmiştir. O şeref ile gün­
den güne gelişmiştir. Vize Sancağı hu­ BABAESKİ: Babaeski Camii (1911).
dutlarında halkı bütün vergilerden ha­ lerinin yanmalarından dolayı yeniden re boyunda olan köprü 5 gözlüdür. Ke­
riç güzel b ir mıntıka ve yüz e lit akça- inşalarına; Natali köyünde Aya Yorgi mer şekilleri sivridir. Köprünün 4 aya­
lık kazadır. Bin altmış adet bağ ve bah­ (H. Georgios) adlı kilise yapımına ğından her biri içinde hafifletme göz­
çeleri, baştan başa kızıl kirem it örtü­ (1874) izin verilmiştir. leri açılmıştır. Kemerler doğrudan doğ­
lü alçaklı, yüksekli kârgir binaları olup, ruya temele oluşturulmuşlardır. Köp­
yirmi mihrabdır." Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmed rü kornişleri, korkuluk taşları dış yüz­
XX. tarafından 1467 yılında yaptırılmıştır.
yüzyılın başında altı mahalle­ leri ile birleştirilmiştir. Bu taşlar yer yer
den ve çevresi ile 43 köyden oluşan ‘‘Küçük Cami” , "Eski Cami” de denir. tek ve çift taş halinde olup, yükseklik­
Babay-ı Atîk’in 1919 yılında yapılan bir Edirne - İstanbul yolunun karşı yöre­ leri 1.10 m.dir.
sayımına göre, genel nüfusu 1968 ki­ sinde, Aylı Çeşme’nin yanındadır. Ka­
şiydi. re planlı bir ibadet mekânı ve bunun
kuzeybatı köşesinde minare ve muh-
Babay-ı A tik (Babaeski), bugün des son cemaat yerinden oluşur. Du­
Trakya’da Kırklareli iline bağlı ilçe varları kesme taş ve iri moloz taşlarla
merkezi kasabadır. yapılmıştır. Camiin doğu, batı ve gü­
Babaeski’de mimarî değer taşıyan ney cephelerinde, yuvarlak kemerli BAFRA (Eski adları: Bafira, Ga-
camiler ve köprüler bulunmaktadır. Ev­ dörder pencere açıklığı vardır. Minare zelon, Paure).
liya Çelebi, “ Seyahatnâme"sinde ilçe­ tabanı altı sıra pencereleri boyunca Klasik çağda, Pontus adıyla anılan
deki mimarî eserlerle ilgili olarak şöyle yükselir. Kare taban üstündeki kısa bir bölgede yer alan ve Kızılırmak kıyıla­
söz etmektedir: ‘‘Şehrin doğu girişin­ geçiş bölümünden itibaren çok yüzlü rında modern Bafra ilçe merkezinin ye­
de ve su kenarında A li Paşa Camii, Sü­ gövde başlar. Düzgün kesme köfeki ta­ rinde kurulduğu bilinen Bafira, daha
leyman Han vezirlerinden Semiz A li şından yapılmış minare, tek şerefeli, sonraki çağlarda Gazelon ve Paure
Paşa adı ile tanınmış tedbirli b ir vezir sivri kurşun külâhlıdır. Beyaz badana­ adıyla da anıldı. Burada yapılan araş­
yaptırmıştır. Medrese, imaret, han ve lı duvar yüzeylerindeki tek süsleme, tırmalarda bakırçağ, Hitit, Roma ve Bi­
dükkânların hepsi A li Paşa tarafından pencereleri ve mihrabı kuşatan kalem zans çağlarına ait çanak çömlekler bu­
yaptırılmıştır. Bu camiin mimarı da ko­ işleridir. İçerdeki bu kalem işleri ve şe­ lunmuş olmasından dolayı, buranın
ca mimar Sinan’dır. Çarşının içinde refe altındaki yelpaze görünüşlü süs­ çok eski biryerleşim yeri olduğu sap­
Fatih Sultan Mehmed Han Camii’nin leme XVIII-XIX. yüzyıllardaki onarım- tanmıştır.
yüksek b ir minaresi vardır. XVII. yüzyılda, Bafra, Canik Sanca-
lar sırasında Avrupai etkilerle yapılmış
Bunlardan başka yedi mescid, ye­ olabilir. ğı’na bağlı subaşılıktı. Yüz elli akçeli
di çocuk mektebi, yedi han, yüz kadar bayındır ve köyleri olan bir kaza idi.
Cedid Ali Paşa Camii, Semiz Ali
dükkân, bir aşevi, bir hamamı, üç adet Paşa tarafından medrese, imaret, han Başlıca serdarı vardı. Bu yüzyılda Baf­
tekke ve çarşı içinde hayat suyu akan ve dükkânlarla birlikte yapılmıştır. ra yakınında nehrin üzerinde çam di­
bir çeşmesi vardır. Bu çeşmenin tari­ 1879 yılında esaslı bironarımdan geç­ rekleri ile bir büyük köprü, iki cami, iki
hi ‘Hâtif-i gayb didi tarihini / Çeşme-i miştir. hamam ve bir küçük çarşısı bulunmak­
Selsebil âb-ı hayat' sene 932. taydı.
Sultan Murad Köprüsü, IV. Murad
Bu kasabadan geçen Ergene Nehri tarafından Mimar Kasım Ağa’ye 1633 XIX. yüzyılda Canik Sancağina
kolu üzerinde Çoban Deli Kasım Ağa yılında yaptırılmış olup, Babaeski De- bağlı kaza merkezi olan Bafra'nın Sa­
Köprüsü adı ile yedi gözlü büyük b ir resi’nin üzerindedir. İstanbul - Edirne hil Mahallesi’nde Rum cemaatlar için
köprü vardır. Aya Vasil adlı bir Rum kilisesi yapıl­
karayolu bu köprüden geçtiğinden, dö­
Sarı Saltuk Baba ziyaret yeri ve şeme bölümü son yıllarda daha daya­ mış (1871) ve Kanyalaka köyündeki ha­
Şeyh Mahmud Şühûdi Türbesi burada­ nıklı hale getirilm iştir. Mermer yazıtın rap Aya Hralyos adındaki Rum kilise­
dır.” si yeniden inşa edilm iştir (1871).
yanlarında birer büyük rozet ile lale ve
XIX. yüzyılın sonlarında burada ya­ çiçek m otifleri vardır.
şayan Hıristiyan dinine mensup top­ Sinanlı (Mehmed Paşa) Köprüsü,
luluklar için Osmanlı Hükûmeti’nce ki­ Sokullu Mehmed Paşa tarafından Mi­
lise onarımı yapımlarına izin verilmiş­ mar Sinan’a yaptırılmıştır. Mimar Si­
tir. Hazine-i Evrak’ta mevcut belgeler­ nan’ın köprülerinin en ünlüsü ve gü­
den 1883 yılında Meryem Ana ve Aya zelidir. Alpullu - Hayrabolu yolunda ve BALIKESİR (Es*. Paieo-Kastro,
Tanaş (Hagios Atanasios) Rum kilise­ Ergene Nehri üzerindedir. 123.80 met­ Mizya, Mysia, Mysi; Eskihisar).
42
MARMARA DENİZl

'REME (KAPUDAĞ)

* » $ 1 BANDIRMA

/
e d r e m İ d" k ö r f e z i

f ^ ^ A R M U D OVA / \
% ^ < GÖ M fÇ U ' -"- --------- \ KERESUn/ KONAK PINAR -------

» ’ A’V —'GÖLCÜK
b. V -
BALIKESİR
•^SINDIRGI SİMAV NEHRİ TJTv5^ .
VİLAYETİ S— '
SİMAV GÖLÜ

Kesin olmamakla beraber Balıke­ lem Bey’in oğlu Karasi Bey de Bizans’­ ti, Karasi B e yliğ in i almakla birçok kı­
sir’in Prehistorik devirlerinden beri is­ tan birçok yer aldı. Mysia ve dolayla­ yıya ve oldukça kuvvetli bir donanma­
kân gördüğü ileri sürülür. Balıkesir do­ rına sahip oldu ve bir beylik kurdu (tah­ ya sahip oldu. Bu sayede OsmanlIla­
laylarında tarihte ilk kez adı geçen şe­ minen 293). Balıkesir, beyliğin merkezi rın Rumeli’ye geçmeleri kolaylaştı. De­
hir Agiros’tur. Zamanla Balıkesir ilinin oldu. Karasi Bey’den sonra beylik iki­ ğerli Karasi devlet adamları da Osman­
kapladığı bölge, Eski Çağ tarihinde ye bölündü. Merkezi Balıkesir olan bö­ lI Devleti hizmetine alındılar.
Mizya (Mysia, Mysi) olarak anılırdı. lümün başına babasının yerine Demir Osmanlılar zamanında K aıasi (Balıke­
Mysia bölgesi, Hititlerden sonra sıra­ Han geçti, iyi bir devlet adamı olma­ sir), merkezi Kütahya olan Anadolu
sıyla, Friglerin, Lidyal ıların, Perslerin, yan Demir Han’dan halk da memnun Beylerbeyliğine bağlı bir sancak mer­
Büyük İskender’in, Bergama Krallıği- değildi. Bunun üzerine halk Karasi kezi idi. Karasi Sancağı Marmara kıyı­
nın ve Romalıların eline geçti. Bölge devlet adamlarından Hacı İl Bey’le söz­ larına yakın yerlerde, doğudaki bir bö:
VII. yüzyıldan sonra islâmlar tarafın­ leştiler. Orhan Bey’in yanında bulunan lüm toprak dışında, hemen hemen
dan tanınmaya başlandı. İstanbul’u iki Demir Han’ın kardeşi Dursun Bey’i ça­ şimdiki il topraklarını kaplamaktaydı.
kez kuşatan Islâm orduları Mysia’dan dırdılar. Dursun Bey, Orhan Bey’den Bigadiç, Mende, Hore, Sındırgı, Fırt
geçtiler. yardım istedi. Orhan Bey de Dursun (Susurluk), Kozakma'a, Feslegân, Baş-
1204 yılında bir süre Haçlıların eli­ Bey’i yarıma alarak Balıkesir üzerine Gelenbe, Balya-ivrindi, Kemer-Edremit
ne geçen bölgede Türk akınları sürdü. yürüdü. Demir Han, güçlü bir kale olan (Burhaniye), Ayazmend (Altınova),
XII. yüzyılın sonlarında, Balıkesir böl­ Bergama’ya kaçtı. Orhan Bey, karde­ Şamlı, Karacalar Karasi'nin kazaları
gesi (Mysia) Türklerin eline geçti. Do- şi ile anlaşmaya varması için Dursun idi. 1786'da Ayvalık kazası da Balıke­
ğu’dan birçok Türkmen aşireti gelerek Bey’i Bergama’ya gönderdi. Ancak, sir'e bağlandı.
bu bölgeye yerleşti ve burayı Türkleş­ Dursun Bey kaleden atılan bir okla öl­ Karasi Sancağı, 1818 yılında yeni­
tirdi. Bugün, Balıkesir ili ve yöresinde dürüldü. Bunun üzerine Orhan Bey, den oluşan Hüdâvendigâr-Kocaelieya-
görülen Avşar, Kınır, Salurve Bayat gi­ Balıkesir de dahil olmak üzere Karasi letine, 1841’de Kocaeii'nden ayrılan
bi köy ve yer adları Oğuz boylarından B eyliğinin büyük bir bölümünü ülke­ Hüdâvendigâr (Bursa) vilayetine bağ­
kalmadır. XII. yüzyılın sonlarında Mysi- sine kattı (1345) ve oğlu Süleyman Pa- landı. 1845 tarihinde Manisa ile birleş­
a'da Karasi Beyliği kuruldu. Bu beyli­ şa’yı Hacı il Bey’le birlikte buraların ti, ayrı bir vilayet kuruldu. Vilayet mer­
ğin yarım yüzyıl kadar süren egemen­ yönetimine atadı. Bergama halkı, De­ kezi Manisa idi. Ancak bir sûre sonra
liğinden sonra bölge, Osmanlı Türkle­ mir Han’ı Orhan Bey’e anlaşmaya zor­ Karasi Sancağı, yine Hüdâvendigâr vi­
rin in oldu. ladı. Orhan Bey’e sığınan Demir Han, layetine bağlandı. 5 Haziran 1881 (7
1243 tarihindeki Köse Dağ yenilgi­ Bursa’ya gönderildi, iki yıl sonra da ve­ Receb 1298) gün ve 3229 sayılı Meclis-
sinden sonra, Anadolu Selçukluları bir badan öldü. i Mahsusa İradesiyle Biga, Balıkesir'e
daha toparlanamadılar. Bu sıralarda, Bu olaydan sonra Karasi B e y liğ i­ katılarak “ Karasi Vilayeti" oluşturuldu.
Batı Anadolu'da Bizans’ın zararına sa­ nin kuzeybatısındaki bir bölüm toprak­ Yeni vilayetin ilk Valisi Reşad Paşa idi.
vaşmakta olan Selçuklu uç beylerin­ larına bu aileden Süleyman Bey ege­ Karasi vilayeti, II. Meşrutiyet’in ilânın­
den birçoğu bağımsız beylikler kurdu­ men oldu. Karasi Beyliği’nin Osman­ dan sonra bağımsız mutasarrıflık ha­
lar. lIlar tarafından zaptı I. Murad zamanın­ line getirildi. 1894'te EFKÂR adlı 15
Danişmend Gazi’nin soyundan Ka­ da tamamlandı (1361). Osmanlı Devle­ günlük bir risale yayınlandı (15 Ocak).
43
1923 yılında bütün sancaklar vilayet
haline getirilirken Karasi de vilayet ol­
du. 1926 yılında bir kanunla Karasi de­
yimi kaldırılarak " Balıkesir" adı ay­
nı ilin de adı oldu.
Balıkesir, XV. yüzyıla kadar, 11 şeh­
zade sancağından biri idi. Bu bakım­
dan da Anadolu’nun önemli şehirlerin­
den sayılırdı.
Millî Mücadele devri başlarında
Ayvalık Cephesi (20 Mayıs 1919) ve 9
Haziran 1919’da da Soma Cephesi ku­
ruldu ve Balıkesir Redd-i ilhak Cemi­
yeti, vatanı Yunanlılara karşı korumak
için asker toplama kararı aldı (24-25
Haziran 1919). 28 Haziran 1919’da Ba­
lıkesir’de bir kongrş toplandı. Bu
kongre sonunda, İstanbul’daki siyasî
temsilcilerine Millî Mücadele’nin ama­
cını açıklayan bir protesto bildirisi
gönderildi (13 Temmuz 1919). 1920 yı­
lının Mart - Nisan aylarında başlayan
Anzavur ayaklanması genişlemiş, An-
zavur Ahmed, Gönen ve Bandırma’yı
ele geçirdikten sonra Balıkesir’e doğ­
ru ilerlemişti. Susurluk yakınlarında
Çerkez Edhem komutasındaki m ilis­
lerle karşılaşan Anzavur’un kuvvetle­
ri dağıldı. Gâvur İmam komutasında
Gönen ve Balya üzerinden gelen âsi­
ler de Parti Pehlivan komutasındaki
m illî kuvvetlerce yenilgiye uğratıldı.
Çerkez Edhem bütün bölgeyi âsiler­
den temizlemiş, fakat Yunan Ordusu’-
nun ilerlemesi durdurulamamıştı. Şe­
hir, 30 Haziran 1920’de Yunanlılar ta­
rafından işgal edildi. İşgal altında acı
günler geçiren Balıkesir, ancak 6 Ey­
lül 1922’de kurtarıldı.
Atatürk, orduyu denetleme ve ku­
racağı siyasî parti hakkında, halkla gö­
rüşmek üzere, Eskişehir, İzmit, Bursa
ve İzmir’i kapsayan bir ge/i.ye çıkmış
ve bu arada Balıkesir’e de uğramıştır
(14 Ocak 1923 - 7 Şubat 1923).
Balıkesir, bugün, Batı Anadolu’da,
Güney Marmara, İç Batı Anadolu ve BALIKESİR: Bir çeşme (1892).
Ege bölümleri üzerinde uzanan ildir.
(Yüzölçümü: 14 bin 292 km2). anıtsal çeşme, 21 medrese binası, 6 re sahip Balıkesir yöresi, arkeolojik ka­
XIX. yüzyıl sonlarında merkez - ka­ Selçuklu hamamı ve 1 bedesten. lıntıları bölgenin oldukça eski bir yer­
za Balıkesir, Karasi Sancağı’na bağlı Mevcut bu yapılardan hapishane, leşim yeri olduğunu belgelemektedir.
olup yaklaşık sancağın tam ortasında 1861 yılında inşa edildi. Hastane bina­ Şehrin civarında ve bağlı olduğu ilçe
yer alıyordu. İdarî bakımdan 7 nahiye­ sı ise 1862 yılında yapılan tadilatlarla ve bucaklarda hâlâ birçok kale yıkın­
ye ayrılmıştı. Bunlar, Balya, İvrindi, genişletildi. Rüşdiye binası 1865 yılın­ tılarına rastlanılmaktadır.
Gebze, Fırat Bâlâ. Nahiyelere toplam da tamamlanarak eğitime açıldı. Balıkesir, tarih bakımından zengin
423 köy bağlıydı. 1884 yılında Yeniköy Burada yaşayan Hıristiyan dinine olduğu kadar, birçok eski medeniye­
arazisinde Hezargrad göçmenleri ge­ mensup halk için de devletçe mevcut tin de kalıntılarına sahiptir. Selçuklu
tirilerek yerleştirildiler. 1889 yılında kiliselerin onarımına veya nüfusa gö­ ve Osmanlı dönemlerinden kalma ise,
Balıkesir’e getirilen bir başka göçmen re yetersiz kaldığı hallerde ise yeni ki­ ilin çeşitli semtlerinde 25 cami, türbe
kafilesine, hükümetçe cami ve mektep lise ve okul yapımına izin verilmiştir. ve hanlar vardır. Ancak, bunların için­
inşa edildi. 1891 yılında ise Salihli Çeş­ Buna örnek olarak, 1901 yılında Ayfa- de ilk yapıldığı biçimini koruyabilmiş
me adlı araziye yerleşen göçmenlerin kir Mahallesi’nde Rum cemaatine ait olanı pek azdır. Bunlar Osmanlı döne­
kurdukları köye “ M ecidiye” adı veril­ olan kilisenin arsasına kız - erkek için minin ilk zamanlarında görülen üslûp­
di. bir okul yapılmış, Kırkağaç kasabası­ tadır. Camiler arasında en önemlileri
Balıkesir merkez - kaza ve şehrin­ na bağlı Büyük Muş Mahallesi’ndeki “ Aiarkuyu”, “ Aziziye”, Eminaga”,
de toplam 522 okui vardı. Bunların 31’i Ermeni kilisesinin onarımı yapılmış, “ Hacıaii", “ Kavukçupaşa” , “ Kaya-
yüksek, 6’sı ikinci dereceden, 485’i de Geron kazasında Badran Öreni adlı b e y ", “ M e c id iy e ” , “ O k ç u la r” ,
birinci derecedendi. Okullarda toplam mahalle bir Ermeni kilisesi inşa edil­ "Yıldırım" ve“Zağanospaşa" camileri­
6 bin 520 öğrenci olup, bunların 6 bin m iştir dir.
375’i erkek, 145’i de kızdı. Balıkesir’de 1848 ve 1849 yılların­ Balıkesir’de Ahmed Vefik Paşa
1890 yıllarında şehirde yer alan da bir aba fabrikasının bulunduğunu, Meydaninda, çarşı içinde bulunan ve
önemli yapılar ise şunlardı: Hükümet Demirkapı adlı yerde ise alçı madeni­ Fatih’in vezirlerinden Zağanos Mehmed
konağı, belediye binası, askerî depo­ nin iş le tilm e y e açıldığını (1869) Paşa tarafından yaptırılan medrese,
lar, sivil okul binası, devlet lisesi bina­ Hazine-i Evrak’ta mevcut belgelerden imaret, cami ve hamamdan oluşan ya­
sı ve hapishane. Ayrıca 91 cami ve öğrenmekteyiz. pı topluluğu, 1461 yılında yapılmıştır.
mescit, eski saat kulesi,.1 imaret, 2 Zengin bir tarihe ve tarihî değerle­ 1577 yılında meydana gelen deprem­
44
de camiin minberi, yapma direkleri, iki larından oluşur. Son cemaat yeri yok­ BANDIRMA (Eski adları: Pa-
kubbesi, dıştaki beş kubbe ve şerefe­ tur. normos, Panormus, Panorme, Panor-
si hasara uğradı. Yapıtın ilk yapılışın­ Yeşilli Cami, Balıkesir’de çarşı mes, Palorme, Pale Orme, Palorine,
dan sadece kuzeykapı üzerinde ve iç içinde, ilk yaptıranı bilinmeyen, Küiâp- Panderme, Panderma).
bölmede yazıt bulunmaktadır. Cami­ çızâde Mustafa Çelebi tarafından onar­ Bandırma’nın kuruluş tarihi bilin­
lerle diğer sosyal hizmete ait binala­ tılan yapının (1785) önünde bulunan memekle beraber Kapıdağ Yarımada-
rın onarımı için İstanbul’dan Mahmud çeşme Şeyh Ahmed Efendi tarafından sindaki tarihi Kyzikos şehrinin kuru­
Ağa adında bir mimar gönderildi ve Pa­ yaptırılmıştır. Enine dikdörtgen plan­ luşu ile ilgili olduğu bilinmektedir. Ka­
şa Camii’nin gerekli onarımı yapıldı. lı olan cami, altında bodrumu bulun­ saba içinde yapılan hafriyatta rastla­
1897 yılının Ocak ayında meydana ge­ duğundan, caddeden dört basamak nan bir memer lahidin Hıristiyanlıktan
len depremden sonra is-e, fazla hasar merdivenle çıkılan yüksekliktedir. Son çok önceki zamanlara ait bir eser ol­
gören cami, bir süre için kapalı tu tu l­ cemaat yeri önceleri açıkken, sonra­ duğu anlaşılmakta ve M.Ö. 8-10. yüz­
du Merkezden gönderilen 11 Temmuz dan kapatılmıştır. Dikdörtgen planlı yıl Sizik ile aynı zamanda kurulmuş
H. 1318(1900) tarihli yazıdan anlaşıldığı­ ibadet mekânı, son cemaat yerinde ol­ olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Şehrin
na göre, birkaç keşif yapıldı, sonunda duğu gibi ahşap tavanlıdır. eski adı olan " Panormos" kelimesi,
Mutasarrıf Ömer Ali’nin çalışmalarıy­ “ Emniyetli Liman" anlamına gelmek­
la cami, temelden yapılarak yeniden Karaoğlan Camii, aynı adlı mahal­ tedir. Haçlı seferlerinden sonra bu ad
ibadete açıldı (1904). lede, Karaoğlan adındaki savaşçı tara­ türlü şekillere girmiştir. Eski çağlarda
Kareye yakın, dikdörtgen planlı ya­ fından XIV. yüzyılda yaptırılmış, 1908 Bandırma, Misin bölgesinde bulun­
pıt, üç yanından geçen caddelerin dü­ yılında, yeniden onarılarak ilk karakte­ makta iken, sonradan bu bölgenin bö­
zeyinden 2 metre yüksekte büyükçe rini yitirm iştir. lünmesi üzerine kuzey bölümleri kü­
bir platform oluşturan toprak üzerin­ Hacı Kaya Camii (Alankuyu Camii), çük Misia adını almış, daha sonra, Kü­
dedir. Minberi ünlü olup Türk zevkinin Alankuyu Karesi Türbesi arkasında bu­ çük Frigya olarak değişmiştir.
sade güzelliğini yansıtır. Zağanos Pa- lunur. İlk yapısı Hacı Kaya tarafından Anadolu’da ilk Türk devletini kuran
şa’nın türbesi camiin avlusundadır. 1863 yılında yaptırılmış, H. 1313(1895) Kutalmışoğiu Süleyman Bey, 1076yılın-
Yıldırım Bayezid Camii (Eski Ca­ yılındaki depremde yıkılan cami, ona­ da Kyzikos’ia birlikte Aydıncık ve Pa-
mi), Yıldırım Bayezid tarafından yap- rılarak 1907 yılında yenilenmiştir. Ka­ normos’u da fethetm iştir. 1106 yılın­
tırıidı. Balıkesir’deki en eski Osmanlı re planlı yapının beden duvarları çeşitli da buraya saldıran Türkler, Bursa ve
yapısıdır. Zağanos Paşa Camii yapılın­ dönemin izlerini taşır. Temel üzerinde Apollonia’yı yağma ederek Panormos
caya kadar ilin en büyük camii idi. bir sıra kesme taş, üç sıra tuğladan üzerine yürüdüler, fakat ardı arkası ke­
1557 depreminde hasar gördü ve mi­ meydana gelen duvarlar, camiin ilk ya­ silmeyen Haçlı seferleri karşısında, za­
naresi tamamen yıkıldı. Sonraları ona- pılışına aittir. afa uğrayan Türkler geri çekilmişler ve
rıldıysa da XIX. yüzyılın başlarında yi­ Kaya Bey Camii, Hacı Umur Bey k a s a b a B iz a n s lIla r ın eline geçmekle
ne bakımsızlıkta harap oldu. 1819 yı­ Mahallesi’nde bulunup Kasım Bey oğ­ beraber, havalinin bir bölümü Türkle­
lında onarıldı, 1897 depreminde ise sa­ lu Kaya Bey tarafından H. 876’da(1471) rin elinde kalmıştır. XIII. yüzyılın son
dece çatısı çöktü. Bir süre sonra ye­ yaptırılmıştır. 1915 yılında büyük bir yıllarında Selçukluu ümerasından Uç
niden onarıldı (1899). 28.20 x 24.17 m. onarım görmüştür. Avlu duvarının dı­ Beyleri bağımsızlıklarını ilân ettikleri
boyutunda, kuzey-güney yönünde, bo­ şında bir de küçük çeşme bulunan ca­ sırada Karesi Beyi de o havaliyi ba­
yuna uzanan düzenli dikdörtgen planlı miin yanında Üç Pınarlı Oğlu Türbesi ğımsız bir emaret halinde yönetmeye
camiin kuzey cephesinde kalan son ile Ayas Paşa Oğlu mezarı bulunmak­ başladı. Merkezi Balıkesir olan bu
cemaat yeri dışta tutulacak olursa, tadır emaret, Çanakkale şehirlerini, bu ara­
ibadet mekânı iç te n 21.90 x 24.30m. İbrahim Bey (Hacı Arifağa) Camii, da Karabiga ile birlikte bazı şehirleri
boyutundadır. Alaca Sbkağinın başında bulunur. İlk ellerine geçirmişler ve bir donanma
Yıldırım Bayezid Külliyesi’nden yapısı Zağanos Paşa oğlu Mehmed oluşturmuşlardır. Emaret, Sultan Or­
Çelebi tarafından yaptırılan (1465), han zamanında Osmanlı yönetimine
olan medrese, büyükçe bir avlu için­
de yer alır ve Yıldırım Cam ii’nin çev­ ikinci kez Yahşi Bey oğlu İbrahim Bey geçince, Osmanlı ümerasından Kara­
resinde bulunur. H. 1312 (1894) depre­ tarafından yenilenen (1739) ve en son cabey, o zamanlar küçük bir balıkçı kö­
minde yıkıldıktan sonra yeniden yapı­ Hacı Arifağa tarafından onartılan yü halinde bulunan Bandırma ile Ay­
lan bu yapı, on iki hücreden oluşmak­ (1900) kare planlı yapının beden duvar­ dıncık havalisini zaptetti. XVI. yüzyıl
tadır. Cami avlusu ortasında ve kuzey ları kesme taştan yapılmış, üst örtü ah­ sonlarında bir süre İstanbul - Galata
kapısının karşısında ise şadırvan yer şap ve kiremitli birçatı ile kapatılmış­ kadılığına bağlı kalan Bandırma, 1830
almaktadır. Büyük bir bölümü yeniden tır. yılında Erdek kazasının Kapıdağ nahi­
yapılmış olmakla birlikte, havuzun eski Kara isaBey’in türbesiZağanospa- yesine bağlandı.
ve orijinal durumu hâlâ özelliğini ko­ şa Camii’nin yakınlarında bulunmak­ Tanzimat-ı Hayriye’nin ilânına ka­
rumaktadır. Sekiz kenarlı mermer şa­ tadır. Balıkesir’deki diğer türbeler ise dar Voyvodalıkla yönetilen Bandırma,
dın/an havuzun köşeleri yarım silindirik şunlardır: “ Ç Pınar Türbesi” , “ Paşa o tarihten sonra mülkî idare taksima­
sütunlar biçimindedir., Sultan Türbesi", “ Sinan Bey Türbesi", tı değişikliğinde Erdek kazasına bağ­
Misafirhane (imaret) ise camiin ku­ Zağanos Paşa Türbesi”, “ Garipler lı bir nahiye oldu. 1874 tarihinde bü­
zey doğuşundadır. Cami ile birlikte ya­ Türbesi” , “ Sutaksim Kümbeti.” yük bir yangın görerek tümüyle harap
pılmıştır. Özgün durumu ile ayakta kal­ Bölgede OsmanlIlardan kalma bir­ oldu. Bandırma’nın tarihî eserlerinden
mıştır. Beden duvarları moloz taştan çok mescit, medrese ve han vardır. olan Haydar Çavuş Camii de bu yan­
yapılmıştır. 6.45 genişliğindeki orta Mescitler arasında sözü edilmeye de­ gında yandı ancak, halkın yardımı ile
mekân iki bölümden oluşmakta ve iki ğenleri "Hamza" ve “ Oruçbey” mes­ yeniden kârgir olarak yaptırıldı. Os­
yanında 3.70 m. genişlikte, üzerleri to­ citleridir. m a n lI - Rus Muharebesinden sonra
nozla örtülü bağımsız tabhaneler ya­ İldeki hanlar arasında en-önemlile- Rumeli’den gelen göçmenlerin iskânı
ni yan mekânlar yer almaktadır. ri "Hasanpaşa Ham", "iiyaspaşa Ha­ ile büyüyen Bandırma, XIX. yüzyıl so­
Umurbey Camii, ünlü Timurtaş Pa- nı", "Hadımağa Hanı”, “ Mustat'apaşa nunda Hüdâvendigâr vilayeti Karesi
şa’nın oğlu Umurbey tarafından yap­ Hanı" ve “ Hacı Halil Ağa Hanı"dır. “ İt- Sancağı Erdek kazasına bağlı iken,
tırılmıştır. Sülüs yazı ile mermer üze­ yaspaşa Hanı"nın 72 odası, 1 de mes­ 1880 yılında kaza oldu ve bu tarihten
rine oyulmuş, üç satırlık bir kitabesi cidi vardır. itibaren sürekli gelişme gösterdi. Bi­
vardır. Kitabe, 1412 tarihli olup, cami­ “ Yıldırım Hamamı", XVI. yüzyılda, rinci Dünya Savaşı sırasında Çanakka­
in sanat değeri fazla değildir. 1635 ve "Sağlık Hamamı" ise XVII, yüzyılda ya­ le Boğazı'nın kapanması yüzünden as­
1925 yılllarında olmak üzere iki kez pılmış oiup Osmanlı siviı mimarisinin kerî ve İktisadî büyük önem kazandı ve
onarım gören kare planlı yapının be­ ilk zamanlarında görülen özellikleri ta­ nüfus daha da arttı. 1911 yılında bura­
den duvarları kesme taş ve tuğla sıra­ şır. ya Fransız Hükûmeti’nce birde konso-
45
loşluk kuruldu (1911).
Bandırma’nın tarihiyle ilg ili bazı
kaynak eserlerde, tarihî bilgiler pek az­
dır. Bandırma, Evliya Çelebi ‘Seyahat-
r7âme"sinde şöyle anlatılmaktadır:
“Anadolu eyaletinde, Bursa Sancağı’-
na bağlı olup, yüz elli akçelik kazadır.
Bir hâkimi de gümrük eminidir. Yeni­
çeri serdarı, sipahi kethüda yeri, muh-
tesibi, bacdârı, ankibi, ayan ve eşrafı
vardır. Rum denizinde büyük b ir tica­
ret iskelesidiri. On iki mahallesi olup,
on yedi de mihrabı vardır. Binaları al­
çaklı yüksekli, kiremit örtülü, süslü ev­
ler olup, Rum denizinin kıyılarında ku­
rulmuştur. iskele başındaki gümrüğü
yetmiş yük akçe kiraya verilir. Çocuk
mektebi, derviş tekkeleri ve hamamları
vardır. Çarşısında bütün sanatkârlar
varsa da bedesteni yoktur. Hazret-i Sü­
leyman’ın hatunu Belkis, kâh burada,
kâh Edincik şehrinde otururdu” der.
İlçeye bağlı Edincik (Aydıncık), Os­
manlIlar döneminde birçok olaylara
sahne olmuştur. OsmanlIların Rume­
li fetih hazırlıkları Edincik kıyılarında
"Kaşkızak” adı ile anılan yerde başla­
mış, sallar burada yapılmıştır. Eski nü­
fus kayıtlarında Edincik adı “ Aydın­ Haydar Çavuş Camii, Bandırma is­ tolojide, Sular Tanrısidır. Kelimenin
cık” olarak geçmektedir. Evliya Çele­ kelesi yöresinde, Haydar Çavuş adlı Yunanca anlamı “ Genç bâkire” olup
bi, buranın Rumların söylentisine gö­ bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır Tanrıça Athena’nın bir sıfatıdır. Bu se­
re, Süleyman Aleyhisselâm tarafından (XIX. yüzyıl başı). 1873 yılında yanan beple Athena kültürünün çok eski çağ­
yaptırıldığını söyler. Konstantin, Fatih cami, halk tarafından Mimar Kemaled­ larda buraya yerleştiği sanılmaktadır.
ve diğerleri İstanbul’u bayındır etmek din Bey’in planına göre yenilenmiştir. İlkçağda başta Fenikeliler olmak üze­
için tüm yüksek sütunları, değerli mer­ Tek kubbeli ve kare planlı yapı, sade re Miletoslu ve Megaralı gemiciler ta­
merleri buradan getirmişlerdir, çeşit­ bir mimarî anlayışla yapılmıştır. rafından Zonguldak kıyılarında kurulan
li somaki, zenburî, yergâni sütunları ve Edincik Ulu Cami, Edincik’in ku­ ilk siteler (polis), şehirler şu adları ta­
renkli cilâlı taşları olup, bunları taşı­ zeybatısında Narin Abdullah tarafın­ şıyordu: Herakleia, Tieion, Parthenios,
yıp diğer beldeleri bayındır ederlerdi. dan 1382 yılında yaptırılmıştır. Klasik Sesamos, Kromna, Kytoros, Herakle­
Bandırma’nın ekonomisinde lima­ Ulu Cami planlı olmayıp, dikdörtgen ia, bölgenin en büyük merkezi duru
nın büyük katkısı vardı. Bu liman Ege planda sade bir yapıdır. Beden duvar­ mundaydı. M.Ö. VII. yüzyılda Kimme
Bölgesi’ni İstanbul’a bağlayan yol üze­ larında kullanılan blok kesme taşların, akıncıları tarafından yağmalanan şe
rinde Güney Marmara’nın tek limanıy­ antik bir yapıttan getirildiği anlaşıl­ hir, daha sonra Lidya ve Pers egemen
dı. Osmanlı döneminde de önemini maktadır. İbadet mekânı içinde kuzey­ liğine girdi. M.Ö. IV. yüzyılın son çey
korumuştur. 185^ yılında ilk kez Ban­ de iki ahşap sütun üzerine kurulmuş reğinde burası Büyük İskender’in ita
dırma iskelesine\ vapur işletilmeye ahşap mahfil yer alır. ati altına giren şehirler arasında yer al
başlanıldı. Daha sonra buraya yeni bir Edincik Kız Dede Türbesi, Hisar dı. Şehir, Romalılar tarafından askeri
rıhtım ve iskele inşası düşünülerek Mahallesi’nde, Hacı Yakuboğlu Veli- ve ekonomik sebebiyle önem kazan­
1882 yılı sonunda yapımına başlanıl­ bey adına yaptırılmıştır (H.816/1413). dı.
dı ve 1902 yılında tamamlandı. Kesme taştan yapılan beden duvarla­ Bölge, ilk kez 798-799 yıllarında Ab-
Bandırma’da öğretim-eğitim haya­ rı üzerinde açılan kapı ve pencerele­ dülmelik komutasındaki Müslüman
tı, II. Selim’in buraya sürgün olarak rin söveleri tek parça mermerden olup, akınlarına hedef oldu. Yörede görülen
yolladığı Haydar Çavuş’un kendi adıy­ alınlıkları sivri kemerlidir. Türbe için­ ilkTürk komutanı Kutalmış oğlu Süley­
la yaptırdığı camiin bitişiğindeki med­ de mermerden bir lâhit bulunmaktadır. man Bey’in emrindeki Emir Kara Tigin
rese ile başlar. Şehir halkının toplum­ Edincik Semiz İlyas Minaresi, idi. 1084’te Eflani’yi zaptederek, Ulus,
sal, kültürel, ekonomjk alanlarda kal­ Kümbet Mahallesi’nde bulunur ve Ayi­ Bartın, Devrek üzerinden kıyıya indi.
kınması, boş zamanlarını değerlendir­ ne Hatun tarafından yaptırılmıştır (H. 1118-1143 yıllarında yeniden Bizans
mesi ve yeni gelirler sağlaması ama­ 108311672). Minarenin tabanı kesme topraklarına katıldı ve kıyı müstahkem
cıyla, el sanatlarına önem vermişler­ taştandır, geçiş bölümü geniş, mina­ mevkileri birer üs olarak takviye edil­
dir. renin kalın gövdesi tuğladandır. di. Şehirde, XIII. yüzyıldan itibaren Sel­
Osmanlı döneminde, Rum ve Er­ Edincik, bugün Balıkesir iline bağlı çuklu akınları görülür. Son Selçuklu
meni cemaatlerinin yaşadığı ilçede, ilçe merkezidir. Marmara Denizi kıyı­ S ulta n ı II. Gıyaseddin Mesud
camiler dışında birçok kilise ve okul­ sında İstanbul’dan sonra ticarî ve stra­ (1283-1298) zamanında Bartın, Arıt çay­
lar yaptırılmıştır. Edincik kazası, iz- tejik önemi büyük olan bir limandır. ları vadileri de Çandaroğulları Beyliği’-
mavlu köyüne Aya Konstantin adlı nin sınırları içindeydi.
Rum Kilisesi (1863), ilçe merkezi Orta
Mahallesi’ne, Surp Manyas Ermeni Ki­ Yıldırım Bayezid (1389-1402),
lisesi (1865), Eğridere’ye bağlı Devle- 1395'de Bartın’ı Çandaroğullarından
nosel köyüne Aya Yorgi, Edincik alarak kendi topraklarına kattı. Amast-
merkezine Aya N\ko\a (1874), Bandır­ BARTIN (Eski adı: Parthenis, ris’te ise halk çekilmiş, kalede görev­
ma içine (yanan kilise yerine yenisi) Parthenios, Bartinî, Onikidivan, Nehr-i lilerden ve Ermeni tüccarlarından baş­
(1888) ve Edincik’in Kelek köyüne bi­ Bartın İskelesi). ka kimse kalmamıştı. Kiliselerin ka­
rer Rum kilisesi (1894). Pereme köyü­ Özellikle Amasra yerleşim bölge­ panması ile Amastris Piskoposluğu da
ne bir Rum okulu (1911) yapılmıştır. lerinin 3 bin yıllıkbirtarih yaşamları bu­ son buldu. Bu dönemde Bartın, bir
İlçede mevcut Osmanlı dönemine lunmaktadır. Bartın adını, “ Parthe­ yandan kereste alıcılarının,diğer yan­
ait mimarî yapılar şunlardır: nios’’ adlı ırmaktan alır. Parthenios mi­ dan iyi at müşterilerinin uğradığı bir
46
panayır havasındaydı. Taraklıborlu ve Bartın’da altı cami (Arap Camii, Or­ yüksekliği, 2.25 m.’dir.
Bartın çevrelerinde en iyi cins doğan ta Cami, Aşağı Cami, Kemerköprü Ca­ Asma Köprüsü, 1889 yılında Hacı
ve şahin yetiştirilip, av için Cenevizliler mii, Hacı Mehmed Camii ve Yukarı Ca­ Osman Paşa tarafından Bartın Boğaz
eliyle Avrupa’ya ihraç ediliyordu. Bü­ mi) ve dört mescit bulunmaktadır. yolu üzerinde yaptırılmıştır. 1957’de
tün çevre Osmanlı topraklarına katıl­ Arap Camii, Mustafa Ağa adlı biri Karayolları tarafından betoranme ola­
masına rağmen, yalnız Amasra Os­ tarafından yapılmış olup, yapım yılı bi­ rak onarılmıştır. 30 metre boyunda, 8
manlI yönetimi dışındaydı ki, burası da linmemektedir. Minaresi tuğla ile ya­ metre genişliğindedir.
Fatih Sultan Mehmed tarafından pılmış ve üzeri sıvanmıştır. Kemerköprü, 1787 yılında Çalıkoğ-
1460’da fethedildi. Kanunî devrinden Aşağı Cami, 1913 yılında yaptı­ lu İbrahim tarafından Kokaksu’yu Bar­
itibaren Onikidivan (Bartın), Amastri rılmış olup, tavanı ahşap kubbelidir. tın ’a bağlayan Kocanaz Deresi üzeri­
kadılarına gönderiien sayısız ferman Minaresi diğer camilere oranla en ne yapılmıştır. Sivri kemerli üç ayak
günümüzde arşiv belgeleri arasında zarif ve en uzun olanıdır. 72 basamak­ üzerinde taştan harçla oturtulmuş çok
bulunmaktadır. Belgelerin çoğunda la minareye çıkılır. 1968 yılındaki dep­ sağlam bir köprüdür. 1957 yılında Ka­
Bartın’ın adı “ Nehr-i Bartın İskelesi” remde şerefeye kadar olan bölüm yı­ rayolları tarafından onarılmıştır.
olup, çevresiyle birlikte “ Oniki divan kılmışsa da yeniden onarılmıştır. Bartın’da, Aşağı Cami’e yakın bir
Kadılığı” diye anılmaktadır. Bartın 80 - Hacı Mehmed Camii, minaresiz alanda, mermerden sekiz sütun üzeri­
ğazinda ve Amastri limanlarında yüz­ olarak yapılmış olup yapım yılı bilin­ ne oturtulmuş, kubbeli ve alt bölümün­
yıllar boyu Haliç Tersanesi’nin küçük memektedir. 1898 yılında yanmış, Hacı de 25 santimetre derinliğinde yalak
çaptaki gemi siparişleri yapılmıştır. ıVlehmed’in torunu Mustafa Faik tara­ bölümü bulunan bir şadırvan vardır.
Teknelerin, ayan ve mütegallibelere fından yeniden yaptırılmıştır. Daha Bartın, bugün Karadeniz Bölgesi’n-
ihale suretiyle yaptırıldığı, bu yüzden sonra da Bartınlı Ahmedçik adlı bir kişi de Zonguldak iline bağlı ilçe merkezi­
halkın zarar ve haksızlık gördüğü, şi­ tarafından iki şerefeli bir minare eklen­ dir. Aynı adı taşıyan akarsuyun ağzın­
kâyet belgelerinden anlaşılmaktadır. miştir. dan 10 kilometre kadar içerde kurul-
XVIII. yüzyıl başlarında Bartın’ın Kemerköprü Camii, Kemerköprü’-
başlıca özelliği, pazarcılıktı. XIX. yüz­ ye yakın bir yerde yaptırılmıştır. 1878
yıl başlarında Bartın’ın yönetimi, Ereğ­ yılında selden yıkılmış, aynı yıl halkın
li ayanı Hacı ismailoğlu’na bırakılmış­ yardımıyla yeniden inşa edilmeye baş­
tır. Hacı İsmailoğlu aynı zamanda kı­ lanmış ve 1893 yılında minareli kârgir
yının ünlü ve zengin bir armatörü ola­ bir cami halinde ibadete açılmıştır. BAŞKALE (Eski adı: Elbak, Al-
rak çevrede yelken gem iciliğinin iler­ Orta Cami, Mustafa Yahya Ağa ta­ bak).
lemesine büyük katkıda bulunmuştur. rafından yaptırılmıştır. 1846 ve 1897 Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
1826’da Yeniçeri Ocağinın kaldırılma­ yıllarında yangınlarla harap olmuş, hal­ de tarihi kalesiyle bir savunma merke­
sı ve 1827 Navarin yenilgisi, Hacı İs- kın katkısıyla yeniden kârgir olarak in­ zi olan Başkale, 1800’de Nurullah ad­
m ailoğlu’ndan önce halka zulmeden şa edilmiştir. lı bir Beyin emri altında idi. İsmail Pa­
voyvodaları yeniden harekete geçirdi. Halen Bartın’da iki tarihî hamam şa aracılığı ile 1847’de yapılan baskın­
Amasra ayanı ibiş Ağa ve diğerleri yö­ bulunmaktadır. Bunlar, Kent Hamamı da, kale, bu şahsın elinden alındı. Os­
reyi ataşe ve kana boğdular. ve Somaklıoğlu Hamamidır. Bugün manlI imparatorluğu’nun son yıllarına
1839’da yeniden oluşturulan Viran­ yalnız Kent Hamamı çalışır durumda­ kadar Hakkâri Sancağina bağlı olan
şehir Sancağı, Bolu ile Amasra arasın­ dır. Başkale’de, bir kale, kale camii, türbe­
da kalan bölgeyi içine alacak şekilde Kent Hamamı, 1747 yılında Çalı- ler, medreseler yer almaktadır. Köyün
geniş tutuldu. 1869’da Bartın, Bolu koğlu İbrahim Ağa tarafından kentin tepesinde kalesi, içinde de iç kale bu­
Mutasarrıflığıma, AmasraBartın’abağ- merkezî yerinden, Asma’ya giden yol lunurdu. Burası aynı zamanda kale ca­
landı. üzerinde yaptırılmıştır. Giriş mahalli­ mii idi. Şimdi sadece batı duvarının bir
XIX. yüzyıl sonunda kazada devlet ne alçak üç taş basamaklı zeminle inil­ penceresi durmaktadır. Suru pekiştir­
tarafından işletilen üç ormanın toplam mekte, burada kesme taş döşeli geniş mek için güney-batı köşesine yarım
yüzölçümü 425 kilometrekare idi. 1869 bir yerle, ortada mermerden fıskiyeli daire planlı bir burç yükseltilip, cami
yılında kasabanın su sorunu çözüm­ bir havuz bulunmaktadır. Havuzun ça­
düzeyine gelince minare olarak kulla­
lenmiştir. Kasım 1869’da şehre getiri­ tısındaki yerde iç içe iki ahşap kapı­ nılmıştır. Camiin 300 metre kadar gü­
len su, çeşitli yerlere' konulan çeşme­ dan halvete girilir. Halvet bölümü ge­ neyinde, yamaçta, birbirine çok yakın
ler aracılığıyla halka ulaştırılmaktadır. niş olup bir oda, on bir köşeli göbek üç türbe vardır.
İlçenin ekonomisinde büyük bir yeri taşı bulunmaktadır. Tavan bölümü Merkez bucağa bağlı Örenkale’de
olan kömür, 1843 yılında çıkarılmaya kubbelidir. (Pizan), Osmanlı dönemine ait bir Med­
başlandı. Somaklıoğlu Hamamı, 1883 yılında rese bulunmaktaydı. Medresenin sol
XIX. yüzyıl sonunda, kazada 4’ü Somaklıoğlu Hacı Mustafa tarafından kanadı Süleyman Paşa, sağ kanadı ise
medrese, biri ortaokul, 62’si sıbyan yaptırılmıştır. Kemerköprü’nün kente Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır.
mektebi olmak üzere toplam 67 okul giriş bölümünde, yolun sağındadır.
Selçuklu tipi medreselerinden plan iti­
vardı. Bu okullardan Amasra’da olanın 1936 yılında Filyos - Zonguldak de­
bariyle ilham alınarak yapılan bu yapı,
Receboğlu Ömer tarafından 1847 yılın­ miryolu yapılana kadar geçen süre
da, Bartın’da olan iki mektebin ise yine plan ve yapı özelliklerine göre,
içinde bir transit ticaret merkezi olan
XIII. yüzyıl yapılarıyla çok büyük ben­
1868^ve 1907 yıllarında yaptırıldığını Bartın’da bu ihtiyacı karşılamak ama­
zerlik arzeder.
Hazine-Î Evrak belgeleri kanıtlamakta­ cıyla iki büyük han yapılmıştır.
ilçe merkezinde 1880 yılında bir
dır. Dervişoğlu Hanı, 1901-1902 yılların­
kışla yapılmıştır.
XIX. yüzyıl sonunda Kastamonu vi­da Dervişoğlu Ali ve Osman kardeşler
Başkale, bugün, Van iline bağlı il­
layeti Bolu Sancağina bağlı bir kaza tarafından yaptırılmış, bugün depo
çe merkezidir.
olan ve Amasra adlı bir nahiyesi ile 58 olarak kullanılmaktadır. Giriş bölü­
köyü bulunan Bartın’ın toplam nüfusu münde bulunan kapının kemeri yuvar­
52 bin 319 kişiydi. İlçe merkezinin nü­ lak "blup, bu kemerin üzerinde taşlar­
fusu ise 8 bin 677 kişiydi. da 27 Temmuz 1317 (1899) tarihinde
Bartın, özellikle Amasra, zengin ar­ yapıldığı yazılıdır. Birinci katta yedi,
keolojik kaynaklara sahiptir. ikinci katta dokuz oda vardır. BAYBURD (Eski adları: Paper-
Osmanlı imparatorluğu zamanında Taşhan, 1832-1835 yılları arasında tum, Baiberdon, Papert, Bayberd, Ba-
Bartın’da yaşayan Rum milleti için Hacı Ali ve Hacı Hüseyin Ağa kardeş­ berd, Paypert, Payport, Pairpurth, Ba-
1868 yılında Aya Nikolaos adlı bir kili­ ler taraf ından yaptırılmıştır. İki kat üze­ iburt, Bâbirt, Pâpirt, Baybird, Sımpa-
se yapılmış, ayrıca harap durumda rine moloz taşı ve tuğladan yapılmış­ davan).
olan bir kilise de yeniden inşa edilmiş­ tır. Girişteki ön kapının üstü yuvarlak Eski bir yerleşme merkezi olan
tir (1869). kemerli, kapı boşluğunun eni, 2.45 m., Bayburd, Ortaçağ’da, özellikle ilhanlı­
47
lar Devri’nde, kültürel bakımdan geliş­
miş bir şehirdi.
Eski çağlarda Sâmi ve Art kavim-
lerinden olmayan Haldîler’in yaşadık­
ları bölgede kuruldu. " Dede Korkud”
masallarında da Bayburd’tan söz edi­
lir. En parlak devri, M.Ö. 400 yıllarıdır.
Doğu Roma İmparatoru Justinianos ta­
rafından onartılan ve kalesinin yıkın­
tıları bugün de görülen Bayburd, Türk­
lerin Anadolu’da ilk fethettikleri yerler­
den biridir. Tuğrul Bey zamanında, Sel­ 1 .S t*
çuklular, Ermeniler oturduğu yöreyi iş­
gal ettikleri sırada (1055) bir kol, Ço­
ruh nehri ve Parhar dağlarına kadar bü­
tün bölgeyi ele geçirdi. Malazgirt Sa­
vaşindan (1071) sonra, 1200 yılına ka­
dar Erzurum’da hüküm süren Saltuko-
ğullarina, zaman zaman Danişmendo-
ğulla rina bağlı kaldı. Bir ara Trabzon
İmparatoru Aleksis I. Komnenos’un
kumandanı Th. Gabras tarafından zap-
tedildiyse de, daha sonra Danişmend-
oğlu Melik Gazi’nin kardeşi İsmail ta­
rafından geri alındı.
Bayburd’un asıl gelişmesi Erzurum
Meliki, Selçuklu Mugis al-Din Tuğrul BAYBURD: Şehir ve kale (XIX. yüzyıl ilk yarısı).
Şah ile oğlu Ruknaddin Cihanşah
(1200-1230) zamanında oldu. i. Alâed­ Bayburd’un kesin olarak Osmanlı de yeni oluşturulan Erzurum Beyler­
din Keykubad zamanında Anadolu’da devletine katılması, Çaldıran Sava­ beyliği (26 Eylül - 3 Ekim 1535) Meh­
politik birlik k u r u lu r k e n Bayburd, Er­ şindan sonradır (1514), Yavuz, Çaldı­ med Han’a verilince, onun yönetimin­
zurum ile birlikte merkeze bağlandı ran Savaşı sonunda Erzurum’a döner­ deki Bayburd - Kemah Sancağı, “ Pa­
(1230). II. Gıyaseddin Mesud devrinde ken, görevlendirdiği Bıyıklı Mehmed şa Sancağı" oldu. Erzurum Beylerbey­
para bastırılmış ve Ulu Cami inşa edil­ Ağa’dan Bayburd’un anahtarlarını al­ liği kurulduğu sırada harap durumda
miştir. Moğol istilâsı sırasındada Bay­ mıştır (25 Eylül 1515). Buranın yöneti­ olan Erzurum şehri, yeni şenlenmek-
burd’un Anadolu S elçuklulariria bağ­ mi Kızıl Ahmed oğlu Mirza Bey’in yö­ te olduğundan, ilk beylerbeyiler Bay­
lı kaldığı bilinmektedir. Bayburd’un netimine veri İdi. M İrza Bey’in ölümün­ burd’ta oturmaktaydılar. Bu durum,
Selçuklular devrinde başlayan geliş­ den sonra Nasuh Bey Bayburd ve Er­ 1548 yılına kadar sürdü.
mesi, İ l h a n l I l a r devrinde, Tebriz- zincan sancaklarının beyliğini üstlen­ Bayburd, 1551 yılına kadar Erzu­
Trabzon yolunun buradan geçmesi so­ di. Gerek Mirza Bey’den, gerek Nasuh rum eyaletine bağlı bir sancak olarak
nucu daha da arttı. Venedik ve Cene­ Bey’den “ Bayburd Sancağı Beyi" ola­ kaldı. Bu tarihten sonra Erzurum San-
viz kervanları burada güvenli bir konak­ rak söz edilmesi, merkezin Bayburd ol­ cağinın kazası haline getirildi. XVII.
lama yeri buldular. Marko Polo Doğu’- duğunu göstermektedir. Böylece Bay­ yüzyılın ortalarında ise yine adı geçen
ya giderken burada konaklamıştır. İl ­ burd’un bir sınır bölgesi olarak ayrı bir eyaletin bir livası oldu. 1516-1518 ta­
hanlIlar zamanında Emir Mahmud ta­ İdarî özelliğe sahip olduğu anlaşılmak­ rihli kayıtlara göre, Bayburd Sancağı,
rafından yaptırılan Mahmudiye ve Er­ tadır. XVI. yüzyılın ortalarına doğru Do­ Bayburd, K elkit, Sadak, Kovans,
zurum Valisi Ceiâleddin Hoca Yakud ğu Anadolu’nun sınırında bulunduğun­ Tercan-ı Ulyâ (Yukarı Tercan) ve
tarafından yaptırılan Yakutiye Medre­ dan, sancaklık özelliğini korumuştur. Tercan-ı Suflâ (Aşağı Tercan; iç Ter­
sesi, zamanın birer bilim ve kültür yu­ Ondan ötede olan yerler Osmanlı yö­ can) bucaklarından meydana gelmek­
vasıdır. Son İlhanlI hükümdarı Abusa- netimine alınınca sancağın fonksiyo­ teydi. XVII. yüzyılda sancaklıktan çıka­
id ’in adına para basılışı, o zaman Bay- nu giderek ortadan kalkmış, bu durum, rılan Bayburd’un, 1516 yılında şehir
burd'ta gümüş madenlerinin işle tild i­ İdarî bakımdan Bayburd’un kaza hali­ toplam nüfusu 2 bin 477; 1520’de 4 bin
ğini göstermektedir. ne gelmesine sebep olmuştur. 935, 1530’da 3 bin 231 kişiydi.
XIII. yüzyılda gelişen Âhilik, Bay­ Bayburd Sancağı, Erzurum Beyler­ 1817 yılında Sürmene kazası eşkı­
burd çevresinde de yayılmıştır.Abusa- beyliği kuruluncaya kadar zaman za­ yasının hücum ve yağmalarına uğra­
id ’in ölümünden sonra Bayburd, Erzu­ man Diyarbekir’e, zaman zaman da yan Bayburd, Osmanlı - Rus Savaşı’
rum, Erzincan ve Gümüşhane ile bir­ Rum Beylerbeyliğine (Rûm-ı Hadîs) nda (1818) Rus işgaline uğradı. Rus
likte Cezayiroğullarina geçti. Bir sü­ bağlanmıştır, bağlanmıştır. 1517 yılın­ Generali Paskeviç’in yönetimindeki
re sonra Erzincan hâkimi Ertanaoğulla- da düzenlenen ve Osmanlı İdarî düze­ askerler, kale içinde bulunan mahal­
rı’ndan Mutahharten tarafından alındı. nini gösteren bir defterde Bayburd le ve camileri yaktılar. Rus Ordusu’nun
Bu durum, 1352 tarihinde, Gıyased- Sancağinın, Kemah, Kiğı, Çemişgezek ilerlemesi üzerine, halk millî bir savun­
din Mehmed adına bastırılan paralar­ ve Ispir sancakları ile birlikte Diyarbe- ma oluşturup şehrin güneyindeki Hart
dan anlaşılmaktadır. Kadı Burhaned­ kir Beylerbeyliğine, 30 Mayıs 1520 ta­ Ovası bataklıklarından yararlanarak
din zamanında, Akkoyunlu beylerin­ rihli Karaman-Rum tahrir defterlerinde düşmanı çekilmeye zorladılar. Bay-
den Kutlu Bey’in oğlu Ahmed Bey ta­ ise, Rum Beylerbeyliğine bağlı oldu­ burdlu Zihnî’ nin ünlü “ Hart Destanı’’
rafından zaptedilmiştir(7467J. Otlukbe- ğu görülmektedir. 22 Temmuz 1353 ta­ bu olaydan kaynaklanmaktadır.
li zaferinden “ 1473) sonra, Fatih Sul­ rihinde akdedilen divanda Bayburd ve XX. yüzyılın başlarında ve XIX. yüz­
tan Mehmed tarafından Osmanlı ülke­ Kemah sancakları tekrar Diyarbekir yılın sonlarında Bayburd, bir sancak
sine katılan Bayburd’ta, bu dönem­ Beylerbeyliğine bağlanmıştır. Kanunî’- merkeziydi. Ancak bu tarihten sonra
de Akkoyunlu ve Safevîler’in etkinlik­ nun Irakeyn seferi sırasında (1534), Ke­ 19 Rebiülevvel 1305 (5 Aralık 1887) ta­
lerinin sürdüğü görülmektedir. Aynı mah ve Bayburd sancakları birleştiri­ rih ve 4000 sayılı Meclis-i Mahsus ka­
dönemde Bayburd, Şiîlik ve Safevîlik lerek önce İran'a, daha sonra da Os­ rarı ile, önceleri Erzurum Sancağina,
kavgalarına sahne olmuş, bu sebeple manlIlara katılan Dülkadirli hanedanın­ daha sonra Erzurum vilayetinin Erzin­
I. Selim, Trabzon Valisi iken (1508), dan Alâüddevle Bey’in torunu ve Şah- can Sancağina bağlı bir kaza durumu­
Bayburd’a kadar uzanan bir sefere çık­ ruh Bey’in oğlu Mehmed Han’a verildi. na getirildi. Bu tarihte Erzurum’un ku­
mıştır. Bir yıl sonra, bu seferden dönülürken zeybatısında yer alan Bayburd’un top-
48
lam nüfusu 58 bin 313 kişiydi. Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” trompları belli olan kubbesi ile dikka­
I. Dünya Savaşı sırasında ikinci kezsine göre kale, yalçınkaya üzerine ti çeker.
Rus ve Ermeni istilâsına uğradı. 16 beşgen şekilde şeddâdî tarzda yapıl­ Yapının girişinde yer alan kitabe­
Temmuz 1916’da başlayan düşman is­ mıştır. ye göre cami, 1517 yılında Ferahşad
tilâsı, 21 Şubat 1918’de Türk Ordusu’- XVI. yüzyıla ait tapu-tahrir defter­ Bey tarafından yaptırılmıştır. Akkoyun­
nun ve milis kuvvetlerinin ileri hareket­ lerine göre Bayburd’ta 2 cami, 9 mes­ lu sülalesinden Ferahşad Bey, Yavuz
leri ile kurtuldu. Kurtuluş Savaşı baş­ cit, 4 medrese, 5 zaviye, 1 hankâh, 2 Sultan Selim’in Erzincan’a geldiği sı­
larında, Şeyh Eşrefin çıkardığı isyan, muallimhane, 2 hamam vardı. Ancak rada Otlukbeli yöresindesavaşanOs-
Halid Bey kuvvetleri tarafından bastı­ bu eserlerin çoğu, harap durumdadır. manlı kuvvetlerine önemli yardımda
rıldı. XIX. yüzyıl sonlarında Bayburd’ta bulunmuş, bunun üzerine Kanunî’nin
Bayburd, Erzurum iline bağlı iken 11 cami, 83 medrese, 1 rüşdiye, 25 sıb- de bir temlikhâne ile tasdik ettiği bir
1927 yılında Gümüşhane ilinin bir il­ yan mektebi, 8 Ermeni sıbyan mekte­ bölüm arazisi kendisine bağışlanmış­
çesi durumuna getirildi. bi ve 2 Ermeni manastırı, 1 Ortodoks tır.
XVI. yüzyılda Bayburd ve çevresin­ Rum sıbyan mektebi ve bir kilisesi var­ Topluluğun güney batı bölümünde
de ekonomik hayatın temeli tarım ve dı. Ayrıca bir kaymakamlık binası,, 1 cami hizasında, avlu duvarı kalıntıla­
hayvancılığa dayanmaktaydı. XIX. yüz­ askerî depo, cezaevi, 3 hamam, 15 çeş­ rının hemen dışında bulunan hamam,
yıl sonlarında Bayburd’ta tarım alanın­ me, 481 dükkân, 40 han, 177 değirmen, bugün ahır olarak kullanılmaktadır.
da üretilenlerin başında tahıl, keten to­ 3 keten tohumu öğütücüsü, 19 fırın, Camiin kuzeyinde yer alan “ L” bi­
humu, fasulye, bezelye, soğan, laha­ 1 tabakhane, 2 sabun imalâthanesi, bir çim li, tek katlı bir yapı olan medrese
na, şalgam, her türlü meyve gelirdi. Şe­ kumaş boya evi ve 1 Rum imalâtha­ kuzeyde, doğu - batı doğrultusunda
hirde sanayi tesisi olarak bir adet bo­ nesi bulunuyordu. yan yana, ocaklı üç mekânın uzantısı­
yahane vardı. Ayrıca ilçeye bağlı bir­ ilçedeki telgraf ve postahane1882 nı doğuda kuzey - güney doğrultusun­
çok köyde de boyahane ve şahnane gi­ yılında onarılmış, Kadızâde Mahallesi’­ da iki dikdörtgen mekân kesmektedir.
bi küçük sanayi kuruluşları bulunmak­ nde Murahhashane yöresindeki kilise­ Böylece, yapı, kuzeydoğu köşesinde
taydı. nin onarımı yapılmış (1904), kazaya bir bakıma avluyu sınırlamaktadır. Ka­
Buradaki demirciler, demir ve diğer bağlı Peşki Köyü’ne (1858) ve Kalur pılar üç kademeli, çok yüzeyde nişle­
madenleri işletmekte büyük ustaydı­ Mahallesi’ne (1859) birer Rum kilise­ rin içine açılmıştır.
lar. Cevahirciler ve kuyumcular savat­ si yapılmıştır. XVI. yüzyılda Bayburd’taki mescit­
lanmış gümüşten her türlü süs eşya­ Halihazırda ayakta duran yapılarda, lerin başlıcaları şunlardı: Feracullah
sı yapıp satarlardı. Bunlar çoğunluk­ Bayburd ilçesinde önemli tarihî eser Mescidi, Ahi Ahmed-i Zencânî Mesci­
la enfiye kutusu, broş, kol düğmesi, olarak “ Bayburd Bedesteni” ve Gök- di, Bekâr Çelebi Mescidi, Hoca Ali
saat kutusu vb. eşyalardı. çedere, Çayıryolu, Çatalçeşme köyle­ Mescidi, Hasaniye Mescidi, Kadızâde
Bayburd, birtakım istilâlar görme­ rindeki Akkoyunlulardan kalma mimarî Mescidi, Kadı Mahmud Mescidi, Şeyh
sine karşın, Ortaçağ’da özellikle İlhan­ kalıntılar gösterilebilir. Hayran Mescidi, Singâh Mahallesi
lIlar devrinde, kültürel bakımdan geliş­ Bayburd Bedesteni, Ulu Camiin Mescidi.
miş birşehirdi. İlhanlı Hükümdarı Sul­ doğusunda ve çarşı içinde, birbiri ile XVI. yüzyılda Bayburd’daki medre­
tan Olcaytu zamanında Erzurum vali­ bağlantısı bulunmayan iki bölümden selerin en önemlileri Yakutiye, Mah­
si bulunan Hoca Yakut, Erzurum’da ol­ oluşur. Yapının civarı 39 dükkân ile mudiye, Museviye ve İkbaliye medre­
duğu gibi burada da Yakutiye Medre- çevrili olduğundan, dışarıdan yalnız seleridir.
sesi’ni yaptırmıştır. Yine ilhanlı umu­ ana kapının bulunduğu kuzeydoğu kö­ Yakutiye Medresesi, İlhanlı hü­
mî valilerinden Fahreddin Emir Mah­ şesi görülebilmektedir. kümdarlarından Sultan Olcaytu Hüdâ-
mud da, Mahmudiye Medresesini in­ Çatalçeşme Camii, bugün harap bende zamanında (1304-1316), Hoca
şa ettirm iştir. durumda ve kubbesi çökmüştür. Avlu Yakut adına yaptırılmıştır. Bugün hü­
Bayburd Kalesi, Bayburd’un kuzey duvarları kısmen ayaktadır. Minaresi kümet konağına yakın bir yerdedir.
kesiminde oldukça dik kayalar üzerin­ düzenli kesme taş kürsüsü ve tuğla Oldukça eski bir yerleşme merke­
de bulunur. Kalenin ne zaman ve kim­ gövdesine karşılık yapının kendisi, gi­ zi olan Bayburd, eski Türk yaşayış ve
ler taraf ından yapıldığı kesinlikle bilin­ riş kapısı çevresi dışında moloz taşla geleneklerini korumuş, özellikle Türk
memekle birlikte, Ermeni kaynakların­ yapılmıştır. Basık kemerli, düzgün taş halk edebiyatına değerli ürünler veren
da kale hakkında bilgi veren tarihçiler, işçiliği gösteren kapıdan, kare ana me­ ozanlar yetiştirm iştir.
kalenin M.Ö. III. yüzyılda da var oldu­ kâna girilir. İlçede, bugün eski önemini kaybet­
ğunu yazmaktadır. Romalılar devrinde Çayıryolu Camii, yakın zamanda miş olan deri işleri, yünlü dokumalar,
yapılan bu kale Bizans İmparatoru örülmüş moloz taş duvarının çevrele­ halıcılık, kilim, değerli süs takıları ve
Justinianos tarafından onartılmıştır. diği avlunun güneyinde, moloz taşlı, maden işleri yapımı, eskiden Bay­
Selçuklular zamanında kale, Erzu­ basit kapılıdır. Basit kapıdan içeri gi­ burd’un önemli ihraç mallarını oluştu­
rum’u kuzeyden, Trabzon’dan gelecek- rilince, ortası yan kısımlardan 40 cm. ran uğraşlardı.
saldırılara karşı koruyabilmek için ya­ kadar daha alçak, enine uzanan bir me­
pılmıştı. Kalenin iki kapısı vardır. Bah­ kânla karşılaşılır. Akkoyunluların ku­
çelerin bulunduğu doğu yanına açılan rucularından Tur Ali Bey oğlu Fahred­
ve üç kat demirden yapılmış olan “ De- din Kutlug Bey’e maledilen yapı, çe­
mirkapı”, batıya açılan “ Nöbethane şitli değişiklikler ve onarımlar görmüş­
Kapısı” adını taşımaktadır. Nöbetha­ tür. En büyük tahrip, Şah Tahmasb'ın BAYEZİD (Bugünkü adı: Doğu
ne kapısının sol yanındaki beş satır­ 1548-1549’da yöreyi yağmalaması sı­ Bayazıt)
lık kitabede, Erzurum Meliki Mugis-al- rasında olmuştur. Yapı, 1550 tarihin­ Selçuklu dönemine kadar uzun sü­
Din Tuğrul Şah devrinin ihtişamı par­ de onarım görmüştür. . re Arap yönetiminde bulunan Bayezid,
lak cümlelerle dile getirilmiştir. Bir ka­ Burada Kutlug Bey’e ait olduğu tah­ Ermenilerle iyi ilişkilerini sürdürdü. Da­
nıya göre, Fatih tarafından Tire’den min edilen türbe, basit sekizgen görü­ ha sonraları BizanslIların elinde bulu­
Bayburd’a sürülen 3 bin kişi kale nü­ nüşlü, camiin 30 metre doğusunda yer nan Bayezid, Alparslan’ın ilk batı se­
fusunu çoğaltmış, Kanunî Sultan Sü­ alır. Kubbesi yıkık olan yapıda firuze feri sırasında, 1064 yazında Kars böl­
leyman devrinde halk, surların dışına çini süslemeden söz edilmekte ise de, gesi ve Ağrı Dağı, çevresiyle birlikte
taşmıştır. bugün hiçbir iz görülmemektedir. Bizans’tan alınarak Selçuklulara bağ­
Kale içindeki “ Ebülfetih Camii” Gökçedere Camii, aynı adlı köyde lı Ani Şeddadîleri B eyliğine (1064 ■
sur dışındaki çevresinde, mahkeme-i yapılan bir külliye düzeni içinde top­ 1200) verildi. 1207’de Ani Atabegleri
şeriye, boyahane, değirmen gibi kuru­ lanmış olarak görülür. Cami, toplu­ eline, 1382'de Cengizliiere, 1358 yılın­
luşlar olan ‘Zahir Efendi Camii” , Ka- luğun güneydoğusunda yer alır ve tek da da İlh a n lIla r a varis olan Calayırlıla-
dızâde Mehmed Çelebi Camii, Şengül kubbelidir. Dıştan iki renkli düzgün ra geçti. Eski Kale (Daryunkhisar) yı­
Bey Camii en ünlü yapılardandır. kesme taş işçiliği, tuğla minaresi ve kıldığından, Yukarı Aras bölgesi hâki-
49
mi olarak Ani’de oturan Calayırlı Şeh­
zade Bayezid Han, 1374’de Ahlat - Van
bölgesinde Aras boyuna saldıran Ka-
rakoyunlu Bayram Hoca (1366-1380)
ordusuna karşı, şimdiki Yenikale ke­
siminde sağlam bir kale yaptığından,
buraya Bayezid Kalesi denilmeye baş­
landı. 1392’de Karakoyunlular, 1386’da
Timur’un eline, 1406’da tekrar Karako-
yonlulara geçti. 1469’daAkkoyunlula-
ra bağlandı. 1502 Şarur savaşında Ak-
koyunluiarı yenen Safevîler, burayı da
76 yıl yönettiler. Çaldıran’a giden Os­
manlI Ordusu 20 Ağustos 1514’te Sa-
rısu boyunda Danasazı (Şıhlı Gölü) ya­
kınında konaklarken, Bayezid Kalesi
halkı gelerekSelim’e bağlılıklarını bil­
dirdiler. 20 Haziran 1534’te Bingöl’de
konaklayan Başvezir İbrahim Paşa’ya
kale anahtarını getiren Sünnîliğe bağ­
lı yerler arasında Bayezid de vardı. Eleş-
gird ile birlikte Bayezid, 1578’de açılan
Iran seferi başında Van Beylerbeyliği
sancak beyleri tarafından 1578 baharın­
da fethedilerek bir sancak halinde
Van’a bağlandı. Silvan bölgesinden, Zi-
lan kolundan Bısyanlı ve Sıpkanlı aşi­
retleriyle, Kara Behlüi Bey, 1590 yılla­
rında Bayezid’in “ Oca/f//” sancak beyi
oldu.
1744’de Afşârlı Nadir Şah’ ın saldı­
rısı sırasında soyu kesildiği anlaşılan
Bayezid ocaklığı kaldırıldı, yerine İs­
tanbul’dan atanan sancak beyleri gel­
di. Bunların en önemlisi, Yeni Kale ke­
simini yontma taşla çevirerek, içerisin­
de Ishak Paşa Sarayı, camii, hamamı
ve külliye medresesi gibi, Anadolu’­
nun son büyük sanat şahaserlerini
Ahıskalı mimarlara yaptıran Atabegli
Ishak Paşa’dır.
1821-22 yıllarında son İran-Kaçarlı
akınları, Bayezid’in çok mal ve can
kaybına yol açtı. Ruslar ilk olarak
1828’de bu bölgeyi işgal ederek, 1830
baharında çekildiler. 1854’deki ikinci
Rus işgali, 1856 Paris A ntlaşm asiyia
son buldu. Osmanlı - Rus Savaşı (1877
• 1878) başlamadan Erzurum ilinin Ba­
yezid Sancağı: 1- Merkez, 2- Karakili- BAYEZİD: ishak Paşa Camii (1880).
se (Karaköse), 3- Diyadin, 4- Batnos ve
5- Eleşkird kazalarına ayrıldı. 15 Ekim XIX. yüzyılda Bayezid’in toplam nü­Ishak Paşa tarafından yaptırılmıştır
1877 Alacadağ bozgunu üzerine Türk fusu 52 bin 544 kişi idi. Bu yüzyılın so­ (1784). Tarihçesi henüz yeteri kadar
Ordusu Erzurum’u korumak üzere ge­ nunda sancağa bir hükümet konağı ile araştırılmadığından kesin ve doğru bil­
ri çekilince, Bayezid de Ekim 1877’de bir mahkeme kışlası yapılmış (1863), giler yoktur.
Ruslar tarafından işgal edildi ve 13 Kostar Köyü’ndeki harap Ermeni kilise­ Saray, eski Bayezid kasabasının
Temmuz 1878’de imzalanan Berlin si onarılmıştır (1859). ortasında yükselen üç tarafı dik bir te­
A ntlaşm asina göre geri verildi. Rus­ Bayezid’te kale ve İshakpaşa Sara­ pe üzerinde kurulmuştur. Birçok bö­
lar çekilirken, buradan ve Van’dan ge­ yı, önemli yapılardır. lümlerde teraslar oluşturulmak yoluyla
len Ermenileri de birlikte alarak, Gök- Bayezid Kalesi, Ağrı Dağı karşısın­ çeşitli yapıların bir düzeyde yayılma­
çegöl’ün batısında yeni kurulan ve Ye­ da, kayalar üzerine inşa edilm iş olup sı sağlanmıştır. Ayrıca altında yer yer
ni Bayezid (Nova Bayazıt) adını verdik­ IV. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. yüksek bodrumlar da vardı. Saraya do­
leri kasabaya getirdiler. Kalede ölüm mahkûmlarının indirildi­ ğudaki tepeden açılan bir kapıdan gi­
1898 yılında Alman arkeoloğu ği, penceresiz bir zindan da vardır. Bu rilir. Saray, iki katlı ve 366 odalı olarak
Rohrbach, Bayezid’de arkeolojik araş­ zindanda bir süre Fransız ajanı A. inşa edilm iştir. Topkapı Sarayı ile ya­
tırmalar yapmış, bunun için de kendi­ Jaubert hapsedilmiştir. Kalenin tam- kın benzerliği olduğu ileri sürülen bu
sine gerekli izin hükümetçe verilmiş, karşısında Karaburun adlı bir kayanın saray, çok muntazam işlenmiş kesme
her türlü kolaylık gösterilm iştir. tepesinde Paşa Sarayı denilen iki katlı taşlardan yapılmış, üstünün düz dam
14 Nisan 1914’te bir kez daha Rus bir konak yapılmıştır. Bazı tarihçilere şeklinde olduğu sanılmaktadır. Başta
işgaline uğrayan Bayezid halkı, Van ve göre, 1401 yılında Yıldırım Bayezid ta­ kapılar olmak üzere bütün saray zen­
Erzurum'a doğru kaçmış, kalanlar ise rafından kalenin surları onarılmıştır. gin kabartma süslemelerle bezenmiş­
perişan olmuştur. 14 Nisan 1918’de XIX. yüzyıl sonunda Bayezid’te 13 tir.
Rus döküntüsü ve Ermeniler Bayezid’- cami ile 5 Gregoryen Ermeni kilisesi Sarayın önünde kapalı bir son ce­
ten tamamen çekilmişlerdir. vardı. maat yeri bulunan cami, tek kubbeli­
Bugün, Yukarı Murat - Van bölü­ ishakpaşa Sarayı, ili. Selim devrin­ dir ve beden duvarları sarayın iki katı
münde Ağrı iline bağlı ilçe merkezidir. de Çıldır Valisi Haşan Paşa’nın oğlu yüksekliğindedir. Terasın köşelerinde
50
piramid biçimli kuleler yükselir. Cami­
in üst örtüsünü oluşturan yüksek ba­
samaklı kubbe, Türkistan’daki kubbe­
leri andırmaktadır.
Plan şemasına göre camiin kubbe
tarafında, dış duvarların kenarına ya­
pılmış olan sekizgen türbe, Selçuklu
türbe mimarisine uygun olarak iki kat­
lıdır. Alt kat cesedin gömülü bulundu­
ğu yer olup, buraya cenazelik veya
mumyalık denilmektedir. Dıştan tümü
ile kesme taştan yapılan cami ve tür­
benin pencere kenarları ve bazı yüzey­
leri zengin bitki motifleri ve mimari
elemanlarla süslenmiştir.

BERGAMA: Genel görünüm (XIX. yüzyıl ortaları).


BAYINDIR
Osmanlı döneminde Aydın’a bağ­ BERGAMA (Eski adları: Perga- düşerek değerli tarih hâzinelerini 20
lı kaza merkezi idi. Kaza, XIX. yüzyıl­ mon, Pergamum). Ekim 1886 gün ve 3683 Meclis-i Mah­
dan itibaren genişlemeye başlamış ve Bergama'nın kuruluşu, Ege mede­ sus kararıyla, Berlin Müzesi’ne nakli­
burada ilk nüfus sayımı1849 yılında ya­ niyetinin başlangıcına ait efsanelere ne izin vermiştir. Almanlar, bu fırsat­
pılmıştır. Daha sonra buraya birçok karışacak kadar eskidir. Uzun süre tan yararlanmayı çok iyi bilerek 1907
yerden gelen göçmenler yerleştirilmiş, Perslerin, İskender’in, Galatların, Ro­ yılına kadar kazı çalışmalarını sürdür­
bu göçmenlerden bir kısmının kurduk­ ma ve BizanslIların egemenliği altın­ müşler, bu arada yine birçok sayısız ta­
ları köy e “ Hamidiye” adı verilm iştir da bulunan Bergama, 716’da Arap is­ rih hâzinesini yurt dışına taşımayı ba­
(Eylül 1887). Burada 1902 yılında Rüş- tilâsı sırasında, Müslim b. Abdülmelik şarmışlardır. Osmanlı Devleti’nin ya­
diye Mektebi’nin onarımı yapılmış, tarafından tahrip edildi. III. Leon dev­ bancı arkeologlara tanıdığı haklar ve
1912 yılında da kazadaki kilise avlusu­ rinde (717-741), yeni kurulan Bizans as­ kolaylık gösterilmesi hakkındaki irade­
nun harap olan mektebi, ek inşaatlar­ kerî eyaletine katıldı. Şehrin etrafı bir ler Hazine-i Evrak’ta mevcuttur.
la genişletilm iştir. sur ile çevrildi. III. Haçlı seferinde tah­ Yurt dışına götürülen en önemli
rip edilen şehirde Manuel Komnenos eserlerden biri de, Bergama’dan sökü­
1.(1143-1180) zamanında yeniden kal-’ lerek Berlin’de monte edilen şimdi
kınma dönemi başladı. Şehir 1306 yı­ Berlin’in doğu kesiminde kalan Zeus
lında Karesioğullarinın eline geçerek, Tapınağidır. Bergama Krallarından il.
Balıkesir’den sonra ikinci büyük mer­ Evmenes hükümdarlığı (M.Ö.197-159)
kez oldu. Bergama Emiri Yahşi Han’­ tarafından yaptırılmıştı. 5 basamaklı
ın ölümünden sonra(1341), Orhan Bey bir podyum üzerinde, iki kat halinde
devrinde-OsmanlIlar tarafından işgal yükselen bu yapı, M. Abdülhamid’in
edildi. Kısa sürede büyük bir onarım saltanatı yıllarında parçalar halinde
gördü. Bir bahçede bulunan 3 mermer Berlin’e taşınmış ve özel olarak yaptı­
küpten çıkan altılar Bursa’ya götürül­ rılan “ Pergamorı Museum"da (Berga­
dü. Osmanlı Devleti’nin ilk hâzinesi, ma Müzesi) restore edilerek monte
bu oldu. Bu küplerden ikisi Ayasofya edilmiştir. Daha sonra da kabartma
Müzesi’nde, biri Paris Louvre Müzesi­ heykellerin bir parçası Ingiltere’de bu­
nde bulunmaktadır. Ankara Savaşi­ lunmuştur.
ndan (1402) sonra, şehir Timur tarafın­ Bergama, “ C icim ” ve “ S ili" adıy­
dan yağmalandı. İslâmî eserler dışın­ la anılan dokum aları ve aslı
da her yer hazine bulmak amacıyla “ Türkmen" ile "Yörük” olan halıları ile
tahrip edildi. XIV. ve XV. yüzyılda kal­ ünlüdür. Bergama dokumaları, XIV. ve
kınan Bergama, “ Bakırçay” ovasında XVII. yüzyıllar arasında Avrupa’ya ih­
genişledi. Camiler, medreseler, bina­ raç edilen Batı Anadolu halılarının ço­
lar yapılarak kültür merkezi durumuna ğu bur yörenin özelliğini taşır. XIX. yüz­
getirildi. 1829 yılında bir yağmur son­ yıl sonlarında bu yörede, tezgâhsız ev
rası gelen çekirge istilâsı sebebiyle yoktu. Bergama halıları, Selçuk halıla­
bütün ürünler telef oldu ve kaza hal­ rının XVII. yüzyıldaki devamıdır. Eski
kının birçoğu başka yerlere göç etmek Bergama halıları, Selçuk halılarında ol­
zorunda kaldı. 1919 yılında Yurvan iş­ duğu gibi, geometrik ve geometrik bir
g a lin e uğrayan Bergama, Eylül şemada verilmiş bitki m otifidir. Geç
1922’de geri alındı ve buraya Yunanis­ devir Bergama halılarında, ortada bü­
tan’dan gelen Türk göçmenleri yerleş­ yük bir madalyon, alt ve üst kenarlar­
tirildi. da ikişer madalyondan ibaret bir şema
Çok zengin arkeolojik buluntulara görülmektedir.
sahip olan Bergama'da, günümüze ka­ Arkeolojik yapılarda olduğu gibi,
dar gelmiş olan birçok yapı da mevcut­ XV. yüzyıldan itibaren de islâmi döne­
tur. XIX. yüzyılın ikinci yarısından iti­ mi yapılarının bol olduğu bir yöredir
baren Alm^nlara (1879), Fransızlara Bergama.
(1881), tekrar Alman lara(1886), kazı yap­ Osmanlı dönemi yapılarından Ye­
BAYINDIR: Selçuklu Kümbeti ma ruhsatı verilmiş, bu kazılar sonun­ şilli Cami, 1907 yılında onarım gör­
(XIX. yüzyıl sonları). da Osmanlı Hükümeti, büyük bir gafa müş, şehir XIX. yüzyılda bayındar ha­

51
le getirilerek, eski su yollan yeniden Üstünde bir tepe camii, on altı dilim
onarılm ıştır (1898). Burada yaşayan bir helezon kubbe ile örtülüdür.
Rumlar için de yine bu yüzyılda bir Hibetullah Medresesi, Bergama’da
okul yapımına, D ikili’de bulunan oku­ ilk devirde yapılmış medreseler arasın­
lun da onarımına (1899) hükümetçe da sadece II. Murad devrinde yapılan
izin_ verilmiştir. medreselerden biridir. Hatib Paşaoğ-
İlçede mevcut yapılardan önemli­ lu diye bilinen Hibetullah Paşa tarafın­
leri şunlardır: dan yaptırılmıştır.
İncirli Mescidi, Hatib Paşa oğlu Hi- Umurbey Medresesi, Timurtaş Pa- [* /
betullah Çelebi tarafından XV. yüzyıl­ şa’nm oğlu Umur Bey tarafından yap­
da yaptırılmıştır. Bergama’nın anayol­ tırılmıştır. 1 3
dan sapan çarşı içine yakın, Rüşdiye XIV. yüzyıldan itibaren XIX. yüzyı­
Mektebi Caddesi’ndedir. Yapı, bakla- la kadar kendilerine özgü nitelikleri ile
valıkuşağaoturanharicen sekiz köşeli çok maksatlı olarak hanlar yapılmış ve
kasnaklı tek kubbelidir. Yüzler bir taş, kullanılmıştır. 1870 yıllarında büyük
bir tuğla ile kabaca işlenm iştir. Mih­ yangında ortadan kalkmış olan hanlar­
rap, özensiz yapılmış ve çeşitli onarım- dan bugün, çeşitli onarımlarla günü­
lar gördükten sonra bugünkü durumu­ müze gelmiş pek çok han vardır.
na gelmiştir. Dört sıra istalâktitlidir. Çukur Han, Bergama’da halen
1965 yılında mescide zikzaklı tuğla ile ayakta duran en eski handır. Saraçlar
bir minare eklenmiştir. arastası ile Şeftali Sokağı arasında yer
Kurşunlu Camii, 1435 yılında Safi alır. XV. yüzyıla ait olduğu tahmin edil­
oğlu Hacı Hasarı tarafından yaptırıl­ mektedir. iki katlıdır, ortadaki geniş av­
mıştır. Bergama Müzesi’ne ve HüküJ lu etrafına sıralanmış han odaları ve iki
met Dairesi’ne yakın tek kubbeli bir ya­ katlı hayat bölümü altta dört köşeli
pıdır. Sağır kubbe kasnağı sekiz köşe­ ayaklara oturan tonoz, üste iki paye ile
lidir. Camiin kitabeli olan asıl kapısı duvardaki kemerle bağlanır.
yandadır. Kubbe, baklavalı kuşakla du­ Han, 1870 yılında yangınla harap
varlara oturur. Yuvarlak minaresi kes­ olmuş, sel baskınlarından etkilenmiş
me taştandır. Mihrap basit bir çerçe­ ve birçok kez onarım görmüştür.
ve içindedir. Taş Han, Hatib Paşa oğlu Hibetullah
Yıldırım Camii (Ulu Cami), kalenin tarafından vakıf olarak 1432 yılında
bulunduğu tepenin güney eteğinde, yaptırılmıştır. Küplü Hamam’ın karşı­
Bergama Çayinın kenarında ve Tekye sında ve Rüşdiye Mektebi Caddesi’­
Boğazina giden yolun başında yer alır ndedir. 1870 yangınından sonra deği­
(1398-1399), Şehrin en büyük camii şime uğramıştır.
olan bu yapının planı kareye yakındır Tek katlı, geniş kemerli, tonozlu bir
ve dört ayak üzerine dokuz kubbesi eyvan ile başlayan hanın iki tarafında
olarak inşa edilm iştir. Camiin kitabe­ peyke yerleri vardır. Avlu üç taraftan
si, enkaz halindeki binadan 1905 yılın­ revaklıdır. Direkler ve başlıklar, Berga­
da bulunarak çıkarılmıştır. Cami kub­ ma harabelerinden getirilm iştir. Avlu
beleri, kesme taştan dişli dört ayağa çevresinde irili ufaklı on üç hücre var­
ve duvara oturmaktadır. Camiin m ih­ dır. Hepsi tonozludur.
rabı geniş ve zengindir. Yedi sıra ista- Koyun Köprüsü, 1383 yılında Fele-
lâktitli bir yaşmak ve etrafında sular küddinoğlu Evne Bey tarafından yap­
bulunmaktadır. Minber, basit mermer tırılmıştır. Bergama’ya 5 kilometre
yanlıklar üstünde, sekiz köşe, yıldız ka­ uzaklıkta, Bergama - Soma karayolu
bartma korkulukludur. Minberin kapı­ üzerinde yer alır. Koyu renkli kumta-
sı, zengin rûmî süslemelerden sonra şından yapılan köprünün kemerli iki
dilim li bir taçla bitmektedir. gözü vardır. Kemerler muntazam, alın­ BEYPAZARI: Akşemseddin
Minare, yapı ile bir bağ bulunma­ lar biraz daha kaba kesme taştandır. Camii
dan, batı cephesinin ortasına yakın bir Orta kemer onarım görmüştür. Korku­
yerde binaya bitiştirilm iştir. 1956 yılın­ luklar, üstü kemerli kesme taştan ya­ şi hükümetçe yakalanarak cezalandı­
da yeniden inşa edilm iştir. 1905 yılın­ pılmıştır, Kitabenin bazı yerleri istik­ rılmıştır.
da eski minare temeli üzerine yaptırı­ lâl Savaşinda Yunanlılar tarafından Beypazarı ilçesi, XVII. yüzyıl Os­
lan minare, 1949 yılında bir rüzgârla yı­ tahrip edilm iştir. Bergama’da bir de m a n lI mimarî tarzının özelliklerini ta­
kılmıştır. bedesten vardır. şıyan eserlere sahiptir. Selçuklu Dev­
Debbağhâne Hamamı, Yıldırım Ca­ Bergama bugün, Ege Bölgesi’nin l e t i n d e n kalma tek yapı olan Sultan
m ii’nin karşısında. Bergama Çayinın kuzeybatı kesiminde, İzmir iline bağlı Alâeddin Camii, 1887 yılından önce
sağ kıyısında yer aiır. inşa tarzı ve süs­ turistik bir ilçe merkezidir. yanmış, daha sonra yeniden o n a r ılm ış ­
lemesi, XIV -XV. yüzyıllara aittir. Ha­ t ı r (Mart 1887). Halen ilçede, her ikisi
mam, 1842 yılında derenin taşmasıy­ de Sadrazam Nasuh Paşa tarafından
la yıkılmış ve bir daha yapılmamıştır. yaptırılmış bir cami ve bir han vardır.
Geniş bir soğukluktan serin bir mahal­ Kurşunlu Camii’nin XVII. yüzyılın
le girilir. Bu bölüm bir kubbe ve bir to ­ başlarında yaptırıldığı sanılmaktadır.
nozla, onların doğusu da büyük bir Bazılarına göre, giriş kapısı üzerinde­
kubbe ile örtülüdür. Serin bölümün BEYPAZARI (Eski adı: Laga- ki beş satırlık kitabede bulunan 1684
kubbesi çökmüştür. nia). tarihi, onarım tarihidir. 1882’de yanan
Küplü Hamam, İncirli Mescid’in Yerleşim bölgesi olarak tarihi cami, 1886’da Hacı Lâtif adlı bir hayır­
bânisi Hatib Paşa oğlu Hibetullah Çe­ M.Ö.lere kadar inmektedir. 1853-1863 sever tarafından onarılmıştır.
lebi tarafından yaptırılmıştır|6 Haziran yılları arasında Bursa iline bağlı (Hü- Tümüyle dikdörtgen fakat esas
1427). Ece Mahallesi’nde yer alan ha­ davendigâr Sancağı) bir bucak merke­ ibadet mekânı bakımından 22.5 x 22.5
mamın soğukluğu çatılıdır. Bugün ziydi. 1868 yılından sonra Ankara liva­ kare planlı olan camiin tümü kesme
kubbesi yoktur.Soğukluk ortadan bir sına bağlı ilçe merkezi oldu. İlçede taştan yapılmıştır. Camiin yapılmış ol­
kemerle ayrılmış iki eşit olmayan bö­ 1816 yılında malî işlerini karıştıran ve duğu arazinin eğimli olması dolayısıy­
lümden oluşur. Göbek taşı 6 köşelidir. halkın vergi işlerine karışan birkaç ki­ la Kıble cephesi diğer cephelerden da­
52
ha yüksektir. Temelden itibaren kes­ ze kadar, birçok onarım geçirerek Kubadâbâd Sarayı, Beyşehir Gölü
me taş duvarlar klasik devir Türk mi­ ulaşmış, bazıları ise tümüyle yıkılmış­ kıyısında, Sultan Alâeddin Keykûbad
marisinin özelliğini taşır. İç mekânı be­ tır. tarafından 1227 tarihinde yaptırılmış­
yaz badanalı bir sıva tabakası ile kap­ Beyşehir Kalesi, şehrin Içşehir Ma­ tır. Sarayın planlanması ve yapımı için
lı olan camide fazla bir özellik yoktur. hallesi’nde, evlerin bitimindeki kapı vezir Sadeddin Köpek görevlendiril­
Nasuh Paşa Hanı (Beypazarı-Sulu günümüze kalmıştır. Kapı kemerlerinin miştir. 5 bin 200 metrekarelik alana ya­
Han), Beypazarı Çarşısı içinde 1613 ta­ üstündeki üç kitabeden, soldaki esas yılan sarayın çevresi surlarla çevriliydi.
rihinde Nasuh Paşa tarafından yaptı­ yazıtta, "Süleymanşehir ism ini alan bu Saray kalıntılarında yapılan kazılar so­
rılmıştır. Kapısındaki yazıta göre (H. mübarek belde, din ve dünyanın yar­ nunda, Selçuklu çağına ait pek çok
1336) Kaymakam Hurşid Bey tarafın­ dımcı büyük Padişah Gıyaseddin ve eser bulunmuş, çok değerli çiniler el­
dan onarılmıştır. Han; klasik Osmanlı dünya fatihi Keykâvusoğlu Mesud za­ de edilmiştir.
şehir içi hanları biçiminde yapılmış manında büyük emir Eşrefoğlu Sey­ Kızılören Hanı, Beyşehir yolu üze­
olup, kareye yakın dikdörtgen planda feddin Süleyman tarafından 687 sene­ rinde i. Gıyaseddin Keyhüsrev adına,
ve iki katlıdır. Hemen hemen yıkıntı sinde yapılmıştır" denilmektedir. Di­ 1206 yılında, Emir Kutluh tarafından
haline gelmiştir. ğerleri ise I. Ahmed ve IV. Murad’ın yaptırılmış üç nefli geniş, kapalı holün
Tekke Köyü Kara Davud Türbesi, 1615 ve 1633 tarihli onarım kitabeleri­ önünde kenarları taşan ve iki yanda ey­
Beypazarindan Ankara yönünde Tek­ dir. van biçiminde dörder revaklı geniş bir
ke Köyün’dedir. Kare planlıdır. Türbe­ Şehirdeki bedesten, Eşrefoğlu Ca­ avlu ile köşeleri dolduran tonozlu dik­
ye doğru yönden 080 m. enindeki ka­ m ii’nin kuzeybatısında, 35 metre uzak­ dörtgen birer oda ve ileri fırlamış iki
pıdan girilir. Her dört iç köşede özgen- lıkta, içerisi payeli, dışı dükkânlıdır. katlı geniş cephesi ile değişik bir pla­
gi seviyesinde başlayan çıkıntılar, yük­ Bazı kaynaklarda “han” diye geçmek­ na sahiptir.
seldikçe birer sivri kemer oluşturur. tedir. Üslûbundan OsmanlIlar zamanı­ Kuruçeşme Hanı, Beyşehir yolu
Yapının dış yüzü, ince yonu kaplama­ na ai: olduğu anlaşılmaktadır. 1451 üzerinde, Keyhüsrev b. Kılıç Arslan ta­
dır. Taş sıraları eşit değildir. Yapının yılında Çavuşoğlu adlı kişi tarafından rafından yaptırılmıştır.
Kara Davud’a ait olduğu birkaç söylen­ onarılan bedesten, tümüyle kesme Kandemir Mescidi, Kızılören Han’a
tiden ibarettir. taştan yapılmış olup, günümüzde ha­ yaklaşık 400 metre uzaklıktadır. Emir
Beypazarı, bugün iç Anadolu Böl­ rap durumdadır. Kandemir mamuresinin bir parçası
gesinin Yukarı Sakarya kesiminde, Demirli Mescit, şehrin batısında iç- olarak yapıldığı düşünülmektedir. Mih­
Ankara iline bağlı bir ilçe merkezidir. şehir Mahallesinde, Eşrefoğlu Camii’ rabı, uzunlamasına planlı yapının kısa
ne yakındır. XIII. yüzyılın ikinci yarısın­ kıble duvarlarında yer alır.
da yapıldığı tahmin edilmektedir. Ka­ Kız Kulesi, Beyşehir Gölü’ndeki
reye yakın dikdörtgen planlı mescidin adanın üzerindedir. Yer yer bir, iki, üç
girişi, alışılagelmişin tersine, mihrap katlı korunaklı bir şatodur. Bugün dö­
ekseni üzerinde bulunmayıp, yanda külmüş olan mavi Selçuklu çinileriy­
batı yöndedir. le kaplıdır.
BEYŞEHİR (Eski adları: Karaia, Büyük Hamam (Eşrefoğlu Hama­ Şeyh Cemaleddin Türbesi, hangi
Karamanie). mı), Eşrefoğlu Camii’n kuzeybatısında tarihte yapıldığı bilinmemekle beraber,
Şehrin, Anadolu Selçuklu sultan­ bulunur. 1297 yılında yapıldığı sanıl­ yılında müştemilatıyla birlikte onarıl­
larından Alâeddin Keykûbat tarafından maktadır. Büyük bir bölümü toprağa mıştır (Şubat 1894).
kurulduğu sanılmaktadır. Nitekim lbn-i gömülmüş ve oldukça harap durumda­ Taş Medrese, Beyşehir’de Esrefoğ-
Bibi, bu sultanın Kayseri’den Antalya’­ dır. Kadınlar ve erkeklere mahsus ç if­ lu Camii’nin batısında bulunur. İlhanlı
ya giderken, Konya’dan geçtikten son­ te hamam olarak inşa edilmiştir. beylerinden İsmail Ağa tarafından yap­
ra yolda Beyşehir Gölü kıyısında cen­ Soyunma bölümünün büyük kubbesi tırılan medreseden, bugün yalnızca
netten güzel biryerde konakladığını ve duvarlara ve köşelere, üçgen kesitli portali ile kubbeli odası kalmıştır.
burasını çok beğenerek bir şehir ku­ plaster şeklinde zemine kadar inen Beyşehir Köşkü Köyü Mescidi,
rulmasını emrettiğini yazar. ayaklara dayandırılmış, sivri kemerli XIV. yüzyıla ait olduğu sanılır. Beyşe­
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkıl­ tromplara oturtulmuştur. hir - Kıreli şosesi üzerinde, Değirmen
masından sonra, Anadolu Beylikleri Eşrefoğlu Camii, Eşrefoğlu Süley­ mevkiinden 7 kilometre içerdedir. Köy­
devrinde Hamidoğullarinın eline ge­ man Bey tarafından 1297 yılında yap­ lüler tarafından "Nasuh Bey Camii" di­
çen Beyşehir ve çevresi, sık sık Kara- tırılmıştır. Selçuklu sanatını zengin ve ye adlandırılmaktadır. Mescit, dıştan
manoğullarinın saldırılarına uğradı. gösterişli bir biçimde sürdüren yapı, dışa yaklaşık 13.65x15.60 m. boyutun­
Osmanlı Padişahı i. Murad’ın, oğlu Yıl­ uzunlamasına dikdörtgen bir planda, da ve Kıble yönünde uzanan, düzgün
dırım Bayezid’e, Germiyanoğlu Şah altı sıra halinde mukarnaslı başlıklı 48 bir plana sahiptir. Yapı, 1967-1969 yıl­
Çelebi’nin kızı Devlet Hatun’u alması ağaç üzerine mihraba dikey uzanan ki­ ları arasında Vakıflar Genel Müdürlü-
sırasında burası, Yalvaç, Akşehir, İs­ rişlerle yedi nefe sahiptir. Camiden ğü’nce genel bironarımdan geçmiştir.
parta ile birlikte Osmanlılar’a geçti. içeri girilince, portalden 4 metre uzak­
Yıldırım Bayezid’in 1402 yılında yapı­ lıktaki tümüyle sırlı tuğla ve çini mo­
lan Ankara Savaşinda Timur’a yenil­ zaikle kaplanmış, sivri kemerli bir iç
mesinden sonra Karamanoğullarinın portalden orta nefe geçilmektedir. Ta­
eline geçen Beyşehir, Çelebi Sultan van kirişle ri konsolların araları
Mehmed tarafından kesin olarak Os­ renkli kalem işleri ile süslüdür. Tümü
manlI snırları içine alındı. XVII. yüzyıl ile firûze, lacivert ve mor renkli moza­ BİGA (Eski adları: Pegae, Pigas,
ortalarına doğru, güneyde Bozkır’a ka­ ik çinilerle kaplı olan mihrap, Konya Sidene/Menbalar, Boğaz Şehri).
dar uzanan Sancak bölgesinin merkezi ve çevresindeki diğer çinili mihraplar­ Eski "Pegae” nin yerine kurulan Bi­
oldu. Sancağa bağlı Seydişehir halkı dan daha büyüktür. ga, M.Ö. 334 yılında Büyük İskender ta­
1826 yılında uğradıkları çekirge istilâsı Eşrefoğlu Süleyman Bey Kümbe­ rafından Makedonya K rallığina katıl­
sebebiyle kıtlığın başgöstermesi üze­ ti, aynı adlı camiin doğu duvarına bi­ mış, daha sonra Bizanslılar’ın eline
rine şehri terketmek zorunda kaldılar­ tişiktir. Emir Seyfeddin Süleyman geçmiştir. BizanslIlar tarafından bayın­
sa da sonradan yerlerine geri döndüler tarafından yaptırılmıştır(1301). Kesme dır hale getirilen Biga’ya XVI. yüzyıl
(1827). taştan sekizgen gövde üzerine içten başlarında Andronikos Palaiologos,
Bugün Konya ilinin Akdeniz bölge­ kubbe, dıştan konik bir çatı ile örtülü Türkler ile savaşmak üzere bir tür pa­
si sınırları içinde kalan kesiminde il­ olarak yapılmıştır. Üst katta ortada üç ralı asker olan Katalanlar yerleştirildi.
çe merkezi olan Beyşehir’de, Selçuk­ sanduka yer almaktadır. Bunlardan or­ Ancak bunlar bir süre sonra kendileri­
lular devrinde ve daha sonra yapılmış tadaki Eşrefoğlu Emir Seyfeddin Sü­ ni serbest olarak yönetmeye başladı­
Türk mimarisinin birçok örneği bulun­ leyman’a, solundaki oğluna, sağındaki lar. Daha sonra Osman Gazi’nin Kara-
maktadır. Bunlardan bazıları günümü­ ise karısı Sultan Hatun’a aittir. boğaadlı bir kumandanı, yörenin alın­
53
ması işi ile görevlendirildi. Biga, 1364 taniye şehri, BigaSancağı’nın merke­ menliği altına girmiştir. Tarihte ilk si­
yılında Osmanlı Devleti’ne bağlanarak zi idi. 1881 yılında Biga, Karasi yasi egmenlik kuran devlet olarak
bugünkü adını aldı. Ünlü Timurtaş Pa- vilayetine bağlanınca, şehir de Kara­ Etiler burada görülmektedir. Eti Devle­
şa’nın oğlu Gazi Umur Bey, Biga'daca- si Sancafy’na bağlandı. Bu durum Ka- t i ’nin M.Ö. 1200 ylında yıkılması üze­
mi, medrese ve şadırân yaptırdı, impa­ rasi’nin Bursa vilayetine bağlanma­ rine şehir, Frigya yönetimine ve kısa
ratorluğun son yıllarında Biga, yolları­ sına kadar sürdü ve 1888 yılında şehir, bir süre sonra da Lidya’nın eline geç­
nın güvensizliği sebebi İle ticaretten tekrar Biga Mutasarrıflığı’na geçti. Mu­ m iştir. M.Ö. 546 yılında Lidyalılar’ın
yararlanamaz duruma geldi ve bundan tasarrıflıkta bulunan dinî otoriteler, Persler tarafından yenilmesi üzerine
da zarar gördü. Müslümanlar için müftü, kadı, naib ve Pers İmparatorluğuma katıldı. Persler’-
XIX. yüzyıl sonunda Mutasarrıflıkimam, Ortodoks Rumlar, Bulgarlar, in de M.Ö. 344’te Büyük İskender ta­
olan Biga’da 6 bin kişilik bir ordunun Gregoryen Ermeniler için kendi cema­ rafından yenilmesiyle İskender’in yöne­
genel karargâhı bulunmakta idi. atlerinden seçilen dinî liderlerdi. timine girdi. M.O. I. yüzyılda Romalı­
Bu yüzyılın sonunda Biga’ya Mer­ Biga, bugün Marmara bölgesinin lar tarafından yönetilmekte olan bu
yem Ana adlı bir Rum kilisesi (1871) ile Güney Marmara bölümünde, Çanakka­ topraklar M.Ö. 1395 yılında Roma Im-
bir Ermeni mektebi (1893) yaptırılmış, le iline bağlı ilçedir. paratorluğu'nun parçalanması üzerine
mevcut bir Ermeni kilisesi de onarıl­ Bizans’ın yönetiminde kaldı.
mıştır (1891). BizanslIlar doğudan ve batıdan sü­
Osmanlı döneminde Biga’da en rekli saldırılara uğradıklarından şehir­
çok buğday, arpa, yulaf, mısır, üzüm lerde kale yapımına önem verirlerdi.
ekilirdi. Zeytinliklerin kapladığı alan Bu arada şimdiki B ilecik’in doğusun­
1517 hektardı. Kaza merkezi yakınla­ BİGADİÇ da, Hamsu ve Dabağhane derelerinin
rında altın madeni çıkarılırdı. Lapseki Osmanlı imparatorluğu dönemin­ vadileri arasında, bir kaya çıkıntısı üze­
yakınlarındaki Kori ve Derindere’de de Bursa vilayetine bağlı olan Bigadiç, rinde “ Belekoma Kalesi” ni yaptılar. Bi­
çinko ve bakır yatakları vardı. Astyra Karasi Sancağı’nın güney doğusunda zans’ta da da Ortacağ’da çok yaygın
adı verilen altın madeni bir Ingiliz şir­ yer alırdı. Kuzey batıda Balıkesir Mer­ olan feodalite yürürlükteydi. Ülke Tek­
keti tarafından işletilirdi. Pazarköy kez kazası, kuzey doğuda Bursa Mer­ fur denilen beyler arasında bölünmüş­
nahiyesinde bulunan simli kurşun ma­ kez Sancağı, güney ve güney batıda tü.
deninin ihale ile işletilm esine (1889), Sındırgı kazası ile sınırlandırılmıştı. Na- Bithyniabölgesi içinde bulunan Bi­
bunlardan üç adedinin Madam Buka- ipesi yoktu. Yine bu yüzyılda kazada hü­ lecik, Müslümanlar’ın Anadolu’yu al­
m ili’ye dokuz yıl süreyle ihale edilme­ kümet konağı, belediye binası, posta malarına kadar Bizans egemenliğinde
sine (1891) karar verilm iştir. Avlonya ve telgraf idaresi binalarının dışında 8 kaldı. Muaviye devrinde (673-678) Müs­
kazasında ise gümüş madenleri 1818 cami, 2 medrese, 1 tekke, 125 çeş­ lümanlar Bithynia’yı istila ettiler. Bu is­
yılında işetmeye açılmıştır. Bundan me, 4 hamam, 4 han, 1 gazino, 12 tilâdan sonra, başta Bilecik olmak
başka diğer madenler Amerikan Kon­ kahve, 82 dükkân, 4 fırın, 13 tabakha­ üzere Söğüt, Bozüyük, Müslümanlar’ın
solos Yardımcısı M. Frank Alvert tara­ ne bulunmaktaydı. Ev sayısı ise 726 idi. İstanbul önlerinde Bizanslılar'ayenil­
fından işletilmekteydi. Mutasarrıflı^ 1827 yılında büyük bir çekirge istilası­ melerine kadar Emeviler’in elinde kal­
aynı zamanda zengin demir yatakları­ na uğrayan şehir, büyük bir kıtlık çek­ dı, yenilgiden sonra yeniden Bizans’ın
na da sahipti. m iştir. eline geçti.
Düyûn-ı Umumiye idaresi, Biga’ya XIX. yüzyıl sonunda Bigadiç’te 569 Halife Harun Reşid zamanında
bağlı Ayvcacık’ta bir Tuzla’yı işletmek­ öğrencili 24 okul bulunmaktaydı (2 (9797) Bithynia bölgesinin öteki şehir­
teydi. 1 Mart 1890 - 28 Şubat 1891 ta­ medresede 18 öğrenci; 22 öğretim ku- leri gibi Bilecik de Abbasîlerin eline
rihleri arasında Tuzla’dan gelir 436 bin rumunda 551 öğrenci). Bu yüzyılda Bi­ geçti. Bizans Imparatoriçesi Elrene
219 kuruştu. gadiç, İdarî bakımdan 51 köye bölün­ Harun Reşid’in bütün tekliflerini kabul
Mutasarrıflıkta kurulan modern an­ müştü ve toplam nüfusu 12 bin 805 ki­ edince antlaşma yapıldı ve Bilecik, ye­
lamda fabrikalardan ilki, Ayvacık Kay­ şi idi. niden Bizans egemenliğine geçti.
makamı tarafından gerçekleştirilen, İlçede Kanunî vezirlerinden Kasım Bizans’ın doğu sınırlarını tehdit
Küçükkuyu'daki yağ imalâthanesi idi Paşa’nın yaptırdığı cami ünlüdür. Ay­ eden Selçuk Türkleri’ni Anadolu’dan
ve bu imalâthanede buharla çalışan rıca bir de kimin tarafından yaptırıldı­ çıkarmak ve İslâmiyet’i ortadan kaldır­
makineler vardı. İlçede ilk büyük un ğı bilinmeyen, plan ve yapısı bakımın­ mak amacıyla 1071 tarihinde IV. Roma-
fabrikası 1882 yılında kurulmuş, ancak dan son dönem mimarî örneklerinden nos Diogenes doğuya giderken
yollarının yetersizliği sebebiyle uzun olan “ Yeşilli Cami” vardır. Bu camiin Bicelik'e gelmiş ve buradan Eskişe­
süre faaliyetten uzak kalmıştı'. kuzeydeki sütunlu son cemat yeri ve hir’e geçmiştir. Ancak 26 Ağustos
Mutasarrıflıkta, el sanatları daha kuzeydoğu köşedeki minare tabanı, 1071 yılındaAlparslan’ayenilince Ana­
çok Rumlar, Ermenilerve Yahudiler ta­ plandan ayrı düşünüldüğünden düzen­ dolu’nun kapıları Türkler'e açılmış ol­
rafından uygulanmaktaydı. Nalbantlık, li bir haç plan oluşturur. Haçın kolla­ du. Bu tarihten sonra Kutalmışoğlu
göçebe yaşayan çingenelerin mesle­ rında ikişer sütunun taşıdığı yan Süleyman Şah yönetmindeki Türk or­
ği idi. Mutasarrıflığın ticaret hayatı gelirler ve yarım silindirik mihrap nişi duları, düzenli bir biçimde Anadolu'­
Kale-i Sultaniye’de (Çanakkale) yoğun­ ile ahşap tavan, son dönemin tipik mi­ nun fethine giriştiler. 1078 yılında
laşmıştı. marî özelliklerindendir. Kuzey’de altı Süleyman Şah İznik’i de fethederek bu
Mutasarrıflık olarak Biga, İdarî ba­ sütunlu bir son cemaat yeri bulunmak­ şehri başkent yaptı. Genişleyen Ana­
kımdan 5 kazaya, 8 nahiyeye, 438 kö­ tadır. dolu Selçuklu Devleti’nin sınırları için­
ye bölünmüştü. Biga’ya Dimetoka, Bigadiç, bugün Marmara Bölgesi’ de bu tarihlerde Bilecikde bulunuyor­
Çan, Kara Biga nahiyeleri bağlıydı. Bu nin Güney Marmara kesiminde Balıke­ du. 1092 tarihinde Büyük Selçuklu Sul­
yüzyılda Biga’nın nüfusu 44 bin 738 ki­ s ir’e bağlı ilçe merkezidir. tanı Melikşah’ın ölümü üzerine Süley­
şi idi. man Şah’ın oğlu I. Kılıç Arslan, İznik'e
1883 yılında Biga Sancağı’na ait gelerek yönetimi ele aldı.
bazı çiftliklerde gerekli tahkikat yapı­ Selçuk Türkleri İstanbu’u tehdit et­
larak, buralara göçmen yerleştirilm e­ mekteydiler. İmparator Mihail Dukas,
sine karar verilmiş, ancak yerli halkla Selçuklular ile başa çıkamayacağını
çıkan anlaşmazlık dolayısıyla Riisdem BİLECİK (Eski adları: Agriiium, anlayınca Hıristiyan âleminden yardım
Efendi görevlendirilmiştir. Göçmenler Belekoma). istedi. Avrupa’dan toplanan Haçlı kuv­
için Osmanlı Ovası’nda “ Teşvikiye", Daha çok batıdan doğuya, Trakya’­ vetleri Isanbul’a gelerek i. Aleksios
“ Osmaniye" ve "Tevtikiye" adlı üç köy dan Anadolu yakasına karşı çeşitli ül­ Komnenos tarafından Anadolu Sel­
kurulmuş, aynı yıl Kafkasya’dan göç ke ordularının yolu üzerinde bir uğrak çuklu Devleti’nin başkenti üzerine
eden halk buralara yerleştirilm iştir. yeri olduğu için, Bilecik, tarihin birçok gönderildiler. 19 Haziran 1097 tarihin­
1876-1881 tarihleri arasında Kale-i Sul­ devirlerinde ve birçok devletlerin ege­ de Iznik'i kuşatıp aldılar. Nikomedia
54
(İzmit) ve İznik’ten gelen yollar, Sakar­ Edeball’yi getirdi. Şehir ve havalisini rafından büyük ilgi görmüştür.
ya Nehri kenarlarında birleşiyordu. Bu­ ailesinin geçimine ayırdı, oğlu Alâed­ Şehir önceleri tepenin üzerinde bu­
radan biraz sonra nehri terk ederek din Paşa ile annesini buraya yerleştir­ lunan kalenin civarında kurulmuş, kar­
güneyde bir vadi içinde Bilecik’ten ge­ di. Şeyh Edebali B ile c ik ’te imar şı tepede Şeyh Edebali’nin Türbesi’-
çip Eskişehir’e varmaktaydı. Haçlı kuv­ işlerine girişti, birçok ev ve dükkân nin, onun biraz altında Orhan Gazi Ca­
vetleri Bilecik’ten geçmek zorundaydı­ yaptırdı. Osman Gazi de B ilecik’te bir mii ve bir medresesinin bulunması se­
lar. 26 Haziran’da İznik’i terkettiler. Sa­ cami ve bir ev yaptırdı. Fakat bunların bebi ile kuzeybatıya doğru büyümeye
karya Köprüsü kenarında birleşmek ikisi de Yunanlılar tarafından Kurtuluş başlamıştır. Daha sonra şehir her yön­
üzere iki ayrı kol halinde ilerlediler. Bu Savaşı’nda yakılmıştır. de gelişmiş, Aşağı imaretler ve Tabak­
köprü kenarında Lefke (Osmaneli) adı­ Bilecik, Yıldırım Bayezid devrine hane mahalleleri meydana gelmiştir.
nı taşıyan köyde, Haçlı kumandanları kadar Osmanlı yönetiminde kaldı. Bir taraftan Türk mimari tarzında ev­
ile tanışmak üzere bir toplantı yaptı­ 1402 Temmuz’unda Yıldırım’ın Timur’a ler, camiler ve medreseler yapılırken,
lar. 28 Haziran’da B ilecik’ten geçerek yenilmesi üzerine, iki ay kadar Timur’­ daracık sokaklar, her sokak başında
Eskişehir’e vardılar. Bilecik bu tarih­ un egemenliğine geçti, Fetret Devri’- bir mescit, çıkık ve geniş saçaklı ev­
te yine BizanslIların eline geçti ve Os­ nde Çelebi Suitan Mehmed tarafından ler ve kafesli pencereler, şehrin belli
man Bey’in almasına kadarda Bizans yeniden Osmanlı egemenliği altına başlı özellikleri olmuştur.
egemenliğinde kaldı. alındı. Bilecik’te fetihten sonra bir hayli
Oğuzların Kayı boyuna mensup II. Rum kalmıştır. Şehir büyüdükçe Türk­
Bayezid ile Şehzade Cem arasın­
olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kuru­ daki saltanat kavgasının Bilecik’in çok ler ile Rumlar ayrı ayrı oturmak gere­
cusu Osman Bey’in babası Ertuğrul yanında cereyan ettiği ve Yavuz Sul­ ğini hissetmişler ve ayrı ayrı mahalle­
Bey’in Anadolu’ya gelişi hakkında bir­ tan Selim’in Iran seferine giderken ge­ ler oluşturmuşlardır. Osman Gazi, Or­
çok söylenti vardır. Ertuğrul Bey’in üç nel yol üzerinde bulunan Bilecik’te or­ han Gazi ve Aşağı Camilerin etrafın­
oğlu vardı. Gündüz Bey, Sarıbatı dusu ile konakladığı tarih kaynakların­ da evler yapılmaya başlanmış, bu su­
(Sarıbatı-Savcı) ve Osman Bey. ca belirtilir. retle kale ve civarı Islâm mahalleleri
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Os­ Gerek Romalılar, gerekse Bizans­ olarak kalmıştır. Rumların ise bir bö­
man Bey, Köse Mihal’in haber verme­ lIlar zamanında Bilecik, il merkezinin lümü civar köylere gitmiş, diğer bölü­
si üzerine, Belekoma Tekfuru’nun küçük bir yerolduğu tahmin edil­ mü ise bugünkü Bilecik merkezinin'
hazırladığı bir suikastten kurtulunca, mektedir. Fakat çok eskiden beri bü­ bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Za­
bu kaleyi tekfurdan aldı. yük ve genel bir yol olarak kullanılan man geçtikçe ayrı mahallelerde oturan
Bilecik Kalesi, BizanslIlardan 1299 ve İstanbul şoşesi olarak anılan İstan­ iki toplum arasında ekonomik ilişkiler
yılında alındı, ancak ay ve günü kesin bul - Bağdad kervan yolu üzerinde bu­ fazlalaşmış, sosyal ilişkiler gelişmiş
olarak belli değildir. Olaylar yaylaya lunması, adının çok eskiden beri bilin­ ve kaynaşma başlamıştır. Şehir yavaş
çıkma mevsiminde cereyan ettiğine mesini sağlamıştır. Bilecik, Osmanlı yavaş yukarı mahalleye çıkmış ve bun­
göre, fethin yaz başında olması düşü­ Türklerinin eline geçtikten sonra bir­ dan sonra devlet yapıları ve evler bu­
nülebilir. denbire önem kazandı. Osman Gazi’- raya inşa edilmiştir. Şehrin genellikle
Osman Gazi, Bilecik’i fethettikten nin fethettiği ilk önemli kale olması ve sakin, ancak ipekçilik ve dokumacılık
sonra burayı kendine merkez edindi ve Şeyh Edebali’nin türbesinin burada alanında hareketli yaşantısı Kurtuluş
şehrin kadılığına da kayınbabası Şeyh bulunmasının sonucu olarak halk ta­ Savaşı’nda Yunanlıların şehri işgaline
55
kadar sürmüştür. çektiğini görür. İkisi bir anda birbirine ğu ileri sürülmekte ise de, sadece
1921 yılı başlarında Yunanlılar ikiâşık olurlar ve karşılıklı name söyler­ cümle kapısı üzerinde 106 H. (1655) ta­
kez Bilecik’e girdilerse de, ikisinde de ler. rihinden başka bir kayıt bulunama­
Türk kuvvetleri önünde kasabayı bıra­ "Söğüt’ün Erenleri": Btleçik Tek­ maktadır.
kıp, çekilmek zorunda kaldılar. Birinci furu, Yarhisar T ekfuru’ nun kızı Ni­
Orhan Gazi İmareti, eski Bilecik’­
ve İkinci İnönü Savaşları Söğüt’ün az lüfer Hatun’la evlenecektir. Bu düğü­
in doğu ucunda, Orhan Gazi devrinde
güneyinde, İnönü Köyü civarında ce­ nü fırsat bilen tekfurlar, Osman Gazi’-
yapılmıştır. Yapı, yarı yarıya yok ol­
reyan etti. 1921 yazında Bilecik, Yu­ ye bir tuzak hazırlarlar. Yapılacak dü­
muştur. Orta eksen üzerindeki mekân
nanlılar tarafından işgal edildi, yakıl­ ğüne Osman Gazi’yi de davet edecek­
ler ve alınacak tertibatla onu yok ede­ duvarları ayaktadır. Orta eksendeki
dı. Birkaç cami harabesinden başka
ceklerdir. Osman Gazi, bu tuzağı dos­ yan yana iki kubbeli bölümden mey­
hiçbir şey kalmadı. Yüksekte olan ye­
tane ilişkiler içinde bulunduğu Har- dana gelen orta bölüm, büyük bir ke­
ni mahallede Bilecik yeniden kuruldu.
merle birbirine birleşmekte ve kuzey-
Şehir 6 Eylül 1922 günü Türkler tara­ mankaya Tekfuru Köse Mihal’den öğ­
güney yönünde uzanan dikdörtgen
fından geri alındı. renir ve bir plan hazırlar. Bu plan ay­
mekânı meydana getirmektedir. Bu iki
Osmanlı imparatorluğu’nun ilk yıl­ nen uygulanır. Yapılan çarpışma so­
bölümün de üzerini tuğla kubbeler ört­
larında önceleri merkezi Kütahya'da nunda Çakırpınar’daki düğün dağıtılır.
Bilecik Tekfuru öldürülür ve gelin Ni­ mektedir.
bulunan Anadolu eyaletinin Sultanö-
nü (Sarayönü) Sancağı’na bağlı bir ka­ lüfer Hatun, Orhan Bey tarafından ka­ Ertuğrul Gazi Türbesi, yol üzerin­
za idi. 1858 tarihli "Vülât-i zâm ve çırılır. Bu arada bir de türkü söylenir. deki tarihî mezarlığın başında bulu­
Mutasarnfın-ı K irim ile Kaymakamla­ “ Söğüt erenleri, çevirin gidenleri nan, Osmanlı Devleti’nin kurucusu, Er­
rının vezâifini Şâmil Talimatı” na göre, Ne güzel baş bağlıyor Söğüt’ün gü­ tuğrul Gazi’ye aittir, ilk olarak III. Mus­
Osmanlı Devleti ülkesi eyâlet ve elvi- zelleri" diye. tafa tarafından onarılmış (1757), daha
ye (livalar, sancaklar) ve kazalara bö­ Bilecik’te Osmanlı imparatorluğu sonra 1887 ve 1890 yıllarında onarım-
lündü. Bu talimata göre Bilecik, 1885 döneminde birçok yapılar meydana larlayapı sağlamlaştırılmıştır. Altıgen
yılında Hüdâvendigâr (Bursa) vilayeti­ getirilmiş, bunlardan bir bölümü günü­ planlı türbenin beden duvarları, bir sıra
ne bağlı bir liva haline geldi. Livaya müze kadar gelebilmiş, bir bölümü ise, taş, iki sıra tuğladan ve taşlar arası di­
"Ertuğrul" adı verildi. Bu durum, 1924 Yunan işgali sırasında tahrip edilmiş­ key konumda derzli olarak yapılmış
yılına kadar sürdü. tir. olup, saçak silmeleri düz, mekânı ör­
1890 yılllarında İdarî bakımdan 6 Bilecik Kalesi’nin bedenleri yok ol­ ten kubbe ise kurşunla kaplıdır.
nahiyeye ayrılmıştı. Bunlar. Bilecik, muş, doğu yüzünde kayaların boş yer­ Şeyh Edebali Zaviyesi ve Mal Ha­
Küplü, Pazarcık, Yarhisar (llyasbey), lerini dolduran duvar parçaları günü­ tun Türbesi, eski Bilecik’in kuzeyinde,
Lefke (Osmaneli), Göl pazarı olup 176 müze kalmıştır. Orhan Cami’nin üzerindeki tepede bu­
köyü vardı. Toplam nüfusu 96 bin Orhan Gazi Camii, XIV. yüzyılda Or­ lunan ve Osman Gazi’nin vasiyeti üze­
283’tü. han Gazi tarafından yaptırılmıştır. rine Orhan Gazi tarafından yaptırılan
Bilecik’te bir Rum Ortodoks pisko­ 16.50 x 17.50 m. arasında değişen be­ bir yapı topluluğudur (XIV. yüzyıl), ilk
posu vardı. Sancağın idare meclisin­ den duvarlarının oluşturduğu kareye yapılan zaviye, çeşitli etkenlerle orta­
de başpiskoposluğu temsil ederdi. Bir yakın altyapı, 9.50 m. yüksekliğe kadar
dan kalkmış, Osman Bey’in eşi Mal
Ermeni papazı da yine idare m eclisi­ çıkar. Bu kitlenin üzerine sekiz köşeli Hatun Türbesi yanında yeniden yapıl­
nin kendisine verdiği yetkiye dayana­ alçak ve kasnak ve yarım yuvarlak kub­ mıştır. Aynı zamanda Şeyh Edebali’nin
rak kendi cemaatinin davalarına bakar­ be oturur. Kareye yakın dikdörtgen türbesi de bulunan zaviye, mescit,
dı. Yine Bilecik şehrinde “ Naib" baş­ planı ve mekân konstrüksiyonu bakı­ türbe ve dergâhtan oluşan bir yapı
kanlığında bir “ Bidayet Mahkemesi", mından tek üniteli olan cami tipine gir­ kompleksi halindedir. -
“Asliye, Islah ve Ağır Ceza" mahkeme­ mekte ve iç mekân oluşumu bakımın­ Edebali Türbesi ve dergâh aynı ya­
leri olarak görevlerini sürdürürdü. dan değişik bir durum göstermektedir. pı içinde olup, Mal Hatun Türbesi,
Müdde-i umumî (savcı) vekili bir mah­ Kaba taş duvarlar ve çıkıntılı kirpi sa­
bunların doğusunda kare planlı ayrı bir
kemece atanırdı. çaklarla sona eren az eğimli çatıyı, or­
yapıdır.
Şehirde, tarım ve tezgâh işleri ol­ ta bölümde basık bir kasnak ve kub­
dukça gelişmişti. Bu arada ünlü ipek be örter. Kubbe üzeri kurşunla kaplan­ Rüsdem Paşa’nın yaptırdığı “ Vezir­
kadifeleri dokunurdu. XVIII. yüzyılın mış olduğundan, halk Kurşunlu Cami han Kervansarayı" ile Gölpazarı’nda
başlarından itibaren ipek ticaretinin olarak tanımaktadır. Cami, 1895 ve Mihal Gazi’nin torunlarından Mihal
merkezi olan Bilecik’te “İpek Han", bu 1902 yıllarında onarım görmüştür. Bey tarafından yaptırılan “ Taşhan Ker­
ilin ipek ticaretinde büyük yer aldı ve Osman Gazi Camii ise, eski Bile­ vansarayı", önemli kervansaraylardır.
yüz yıl kadar Düzoğulları’na aitti. 1890 c ik ’in kuzeybatı kesiminde, vadi için­ Tarihî köprüler ve diğer eski eser­
yılında ise bir Ermeni ailesine geçti. deki platforma kurulan ve Orhan Ga­ ler şunlardır: Rüsdem Paşa tarafından
1892 yılında da on yedi bin kuruş mas­ z i’nin babası adına yaptırılan bir yapı­ Mimar Sinan’a yaptırılan 'Taşköprü”,
rafla Mahallî Efkâr Komisyonu ve ida­ dır. istiklâl Savaşı'nda harap olan ca­ Bilecik’in Vezirhan köyü yakınında Ka­
re Meclisi azasından bir kişiyle Mec- miin kuzey duvarı ile minaresi ve avlu rasu üzerinde “ Rüsdem Paşa Köprü­
tis-i Efkâr müdürlerinden oluşan bir duvarlarından bir bölümü ayaktadır. sü", Söğüt’te “ Koyunlu Köprüsü’', Sö­
heyet marifetiyle bu han onarılmıştır. Dikdörtgen planlı ve ahşap tavanlı o l­ ğüt ilçesinde " Said Bey Çeşmesi"
Burada dokunan dokuma maddeleri duğu sanılmaktadır. Sade bir yapı ola­ (1919), bundan başka ilçedeki “ Ferhad
ise, 1881 yılında gümrükten muaf tu­ rak yapılan beden duvarlarında moloz Paşa", "Çarşı", " Orta Hamam", “ Er­
tulmuşlardır. taş kullanılmıştır. Cami, 1847 yılında tuğrul", "Kadın”, “ Mezar" çeşmeleri­
Bilecik’in folkloru yaklaşık Osman­ onarım görmüştür. nin de tarihî değeri vardır.
lIlardan günümüze kadar değişmeyen Emirler Camii, ilin doğusunda, aynı
oyunları, figürleri ve motifleriyle de­ adı taşıyan mahallede yer alır. XVIII. Gölpazarı’ndaki “ Horhor Çeşme­
vam etmektedir. Bölgede en çok tanı­ yüzyıl yapısıdır. Yapının az bir bölümü s i”, Bayraktar Dede önündeki ve Zafer
nıp sevilen oyunlar ‘Kralın Kızı"\ıe 'Sö­ günümüze kadar gelebilmiştir. Sokağı başındaki çeşmeler, II. Abdül-
ğ ü t’ün Erenleri" dir. Vezirhan Köprülü Mehmed Paşa hamid tarafından idadî (lise) olarak
“ Kralın Kızı": Yarhisar Tekfuru’nun Camii, Bilecik’in 16 kilometre batısın­ 1903 yılında yaptırılan "Hamidiye ida­
Nilüfer Hatun (Holophira veya Olive- da, Bilecik - İzmit yolu üzerinde küçük disi", şimdi Ertuğrul Gazi ilkokulu’dur.
ra) adında bir kızı vardır. Bu kız Bile­ ilçede, anayolun kıyısında, 1665 yılın­ Giriş kapısında Abdülhamid’in tuğra­
cik Tekfuru ile nişanlıdır. Günün birin­ da Köprülü Mehmed Paşa tarafından sı olup çok değerlidir.
de, Osman Gazi'nin yakışıklılığı ile dil­ yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı camiin Yukarıdaki yapıların dışında, bura­
lere destan olan oğlu Orhan Bey, Yar­ beden duvarları kesme taştan yapılmış da yaşayan Hıristiyan ahali için Akça­
hisar Tefuru’nun sarayı önünden ge­ olup, duvarlar kirpi saçaklarla sonuç­ şehir köyünde “ Hagios Elias” adlı bir
çerken Nilüfer Hatun’un kuyudan su lanır. Camiin Mimar Sinan’a ait oldu­ Rum kilisesi yaptırılmıştır (1868).
BİTLİS (Eski adları: Badlis, Bed-
lis, Betlis, Bidlis, Bateş; Pağeş, Pağiş,
Kudama).
B itlis ’in ilk kez ne zaman kuruldu­
ğu ve adının nereden geldiği, kesjn
olarak bilinmemektedir. Şehrin M.Ö.
700 yılında Mitani Urartular tarafından
kurulduğu, belgeler ve eski kaynalar-
dan anlaşılmaktadır. B itlis’in yöresel
önemi ilk kez Büyük İskender’in dik­
katini çekmiştir. İskender’in Badlis ad­
lı bir kumandana veya kölesine, bura­
da zaptedilmesi olanak dışı olan bir
kale inşa ettirilmesi emrini verdiği söy­
BİRECİK: Akşemseddin Camii (XIX. yüzyıl yarısı). lentiler arasındadır. Şehir M.Ö. 600 yı­
lında Romalılar tarafından istilâya uğ­
radı.
Serasker Hâfız Paşa komutasındaki
BİRECİK Orta Çağ’ın Bizans kaynaklarında
Türk Ordusu, Birecik’ten birkaç saat
Asûrîierin çivi yazılı kitabelerinde uzaklıkta, Fırat Nehri’nin sağ sahilin­ Bitlis Boğazı’nın adı geçmektedir. Ay­
adı geçen “ TU” (Tepe) ■ Bursip veya deki tepelerde yer tuttu. O zaman Türk rıca Bitlis, Ermeni yaşamında önemli
Masrip’in bugünkü Birecik’in bulundu­ Ordusu yüzbaşı rütbesinde bulunan bir rol oynamıştır. "Pağeş”, adına Er­
ğu yerde olması gerekir. Aramî Eti’le- Mareşal Moltke’nin önerileri dikkate meni kaynaklarında sık sık rastlan-
rin “ Birtha” , Asurlular’ın “ Karsulmanı alındı ve 24 Haziran’da meydana gelen maktadır. Şehir, 641 yılında Halife
Asaria”, Med ve Babilter’in “ Elbiria” çarpışmada, İbrahim Paşa kumanda­ Ömer komutasındaki lyaz tarafından
adını verdikleri Birecik, tarihin ilk de­ sında bulunan Mısırlılar’ın zaferi ile so- zaptedildi. Kısa süre sonra Bizans yö­
virlerinden itibaren Fırat havzasında- nuçlandıysa da, 1841 Londra Antlaş­ netimine girdi. Emevîler zamanında
kimedeniyetve yerleşme merkezlerin­ masıyla yeniden Osmanlılar’a verildi. Muaviye, X. yüzyılda Abbasîler taraf ın-
de!? biri olarak göze çarpar. Birecik, Osmanlı Devleti’nde Urfa’- dan ele geçirildi. XI. yüzyılda Selçuk­
Birecik Kalesi, eski çağların en ya bağlı en eski kazalardan biriydi. lular, sonra sırasıyla Moğol, Şerefoğul-
önemli ticaret yolu olan İpek Yolu’nun 1919 yılında İngilizler tarafından işgal ları, Karakoyunlu, Akkoyunlu (1429)
üzerinde ve Fırat Nehri kenarında ku­ edildi. Daha sonra 10 Şubat 1920’de Safevî dönemlerini yaşadı. 1514 yılın­
rulmuş ticaret yollarına hâkim bir ka­ şehre giren Fransızlarla savaş baş­ da Yavuz Sultan Selim tarafından Os­
ledir. M.Ö. 2000 başlarında H itit Fede­ ladı ve 10 Temmuz 1920’de düşman manlI ülkesine katıldı. Bundan sonra
rasyonu elinde bulunan şehir, Eti-Mısır Urfa’ya çekilmek zorunda kaldı. Cum­ B itlis, birkaç kez iranlılar’la OsmanlI­
ve Mezopotamya devletleri ilişkilerin­ huriyetin ilânından (1923) beri Urfa’ya lar arasında el değiştirdi. 1683 yılında
de önemli roller oynadı. Tarihî bilgile­ bağlı bir ilçe olarak yönetilen Birecik’­ kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu sı­
re göre kale, M.Ö. 840 yılında Asurlu- te, eldeki belgelerden 1800 yılında bü­ nırları içinde kaldı. Önceleri Erzurum
lar’ın baskınına uğradı. eyaletinin Muş Sancağı’na bağlı bir ka­
yük birkolerasalgını başgösterdiği an­
Birecik Nehri, ticaret önemi dola­ laşılmıştır. za olarak yönetilen Bitlis, sonradan Si­
yısıyla zaman zaman Eti, Asur, Roma irt, Muş ve Genç sancaklarıyla birlik­
Birecik’in en dikkati çeken tarihî
ve Araplar arasındaki çekişme ve sa­ yapılarından biri, kısmen doğa ve kıs­ te büyük bir il haline getirildi (17 Şu­
vaşma alanlarına sahne olmuştur. men de insan eli ile yöreyle bağlantı­ bat 1882).
Araplar tarafından 638 yılında fethedi­ sı tümüyle kesilmiş, oval biçiminde ve XIX. yüzyılın sonlarına gelinceye
len Birecik, kısa süre sonra Bizanslı- yaklaşık 56 metre yüksekliğinde kireç kadar, gerek mahallî beylerin hükmü
lar’ın eline geçti. 788 yılında Harun Re- taşından bir tepe üzerine yaptırılan ve altında, gerekse Osmanlı Devleti'nin
şid tarafından Bizanslılar’dan geri al- bugün yıkık bir durumda bulunan ka­ valilerinin yönetiminde, Türk, Kürt, Er­
nıdı, Gazneliler’in, Dandanakan Sava- lesidir. Kalenin bulunduğu tepe, Fırat’­ meni ve Yakubî gibi çeşitli unsurlar,
şı’nda (1040) yenilmesinden sonra Bü­ ın hemen yanında ve nehrin dar kaya­ B itlis’te normal bir yaşam sürdürmek­
yük Selçuklu Devleti sınırlarına giren lık vadilerinden çıkarak güneye doğru teydi. XVIII. yüzyılda bir İtalyan rahibi,
Birecik 1096 yılında yeniden Bizanslı- genişlemeye başladığı yerin biraz aşa­ Katolik propagandası yapmak üzere
lar’ın eline geçti. 1099‘da Urfa kontu ğısında bulunmaktadır. Kale, 3 ve hat­ burada 18 yıl yaşamıştı. 1858 yılında
Baudouin tarafından zaptedilerek ya­ ta 4 katlı, oldukça görkemli kemer­ da Amerikalılar, B itlis’te bir Protestan
rım yüzyıl Franklar’ın elinde kaldı. Bir lerden oluşmuş ve bunların büyük bir misyonu kurmuşlardı. Bu misyonlar,
ara Moğol ve Eyyûbî egemenliğinde bölümü, birçok etkin depremlere rağ­ bütün çabalarına rağmen bölgede faz­
kalan şehirde, iç kale, Memlûklar ta­ men bugün bile sarsılmamıştır. Bazı la yandaş toplayamamışlardır. Yine de
rafından inşa edildi. Akkoyunlu ve Ar- bölümleri XIII. yüzyıla tarihlendirilmek- farklı mezheplere ait kiliselerde ayin­
tukoğulları devletleri aralarında payla­ tedir. Üzerinde 6 adet Arapça kitabe ler tam bir özgürlük içinde yapılmak­
şılmayan bu şehir, 1426 yılında tekrar bulunmaktadır. Bunlardan en eskisi taydı. Buna örnek olarak 1876 yılında
Mısırlılar’ın eline geçti. 1517 yılına ka­ Mısır Memlûk sultanlarından Bereket B itlis’in Muş Sancağı’na bağlı olduğu
dar Mısırlılar'ın elinde kadı. Yavuz Sul­ Han’a (1277-1279) ve en yenileri de sul­ dönemde Tavik Nahiyesi köylerinden
tan Selim’in Mısır seferi dönüşünde tan Kayıtbay’a (1482-1483) aittir. olan Kalhon Köyü’ne yeni bir Ermeni
Osmanlı topraklarına katıldı. 1535 yı­ kilisesi, şehir içinde bir Protestan ki­
XVI. yüzyılın ikinci yarısında Bas­
lında İranlIlar, Urfa ve yöresine sal­ ra ve havalisini korumak için Birecik’­ lisesi (1883) yapılmıştır.
dırırlarken Birecik’i de topraklarına te bir tersane kurulmuştur. XVIII. yüz­ Kurulduğu yıllarda kalabalık bir
kattılarsa da, Kanunî Sultan Süleyman yılda Fırat ve Dicle üzerinde çalışan ır­ kent olan Bitlis, Osmanlı imparatorlu­
tarafından geri alındı. ğu’nun son dönemlerinde eski görke­
mak gemileri, hafif bir filo oluşturur­
Suriye ve Mezopotamya, Türk ege­ du. Bir ara Halep' eyaletine de bağlı mini yitirdi ve daha sonra araya giren
menliğinin altına geçtikten ve Türkler olan Birecik’e 1862 yılında bird e telg­ savaş yılları sırasında iyice küçüldü.
"B ira" halkı arasında sayıca üstünlük raf binası yaptırılmıştır. XIX. yüzyılda B itlis ’e gelen gezginler,
kazandıktan sonra, Arapça adın yeri­ kentin nüfusunun 12 - 30 bin arasın­
ilçede bugün ayakta duran ve gö­
ne,Türkçe,"S/'rec/7(’'adı geçti. Şehir, ya­ rülmeye değer tarihî yapılar şunlardır: da olduğunu kaydederler.
kınlarında, Fırat’ın 45 kilometre batı­ Birecik Kalesi, Şah Cenabeddin Tür­ Birinci Dünya Savaşı sırasında şe­
sında, Nizip civarında, 1839’da meyda­ besi, Ulu Cami, Mahmud Paşa Camii hir, Rus işgaline uğradı. 6 Nisan 1916
na gelen Osmanlı - Mısır savaşının son ve Hamamı, Çarşı Camii, Kethüda Ca­ tarihinde düşman işgalinden kurtuldu.
meydan muharebesi ile ün kazandı. mii. Bu işgal sırasında kent, büyük zarar-
57
lara uğradı,halkınçoğuyerini-yurdunu, mektedir. nare kuzeybatıköşeşindedir.
malını-mülkürıü bırakarak düşman is­ Kale, yüzyıllar boyunca sayısız Gökmeydan Ihlâsiye Camii (Molla-
tilâsından kaçtı. Bu göçler sırasında olaylara sebep olmuş, çeşitli dönem­ san-ı Banukî Camii), Selçuklular tara­
kentin büyük bölümü yıkıma uğradı. lerde birçok kez kuşatılmış veya el de­ fından 1216 yılında yaptırılmış olup
Büyük bir yoksulluk içinde geçen sa­ ğiştirmiştir. Kale güçlülüğü ile, sahip­ Emir Şemseddin tarafından 1590 yılı-
vaş yıllarından sonra da halkın çoğu lerine güvenilir bir koruma sağlamış­ da onarım görmüştür. Binasına ait taş­
B itlis’e geri döndü. tır. 1965-1970 yılları arasında restore ların bir bölümü Ahlat ilçesinden ge­
Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa edilmiştir, içinde tarihî dükkânlara ait tirtilm iş ve Birinci Dünya Savaşı’ndan
Kemal, Kafkas cephesindeki 16. Kolor­ duvarlar, bir hamam kalıntısı, 2 havuz sonra B itlis’te valilik yapan Kâzım Di­
du Kumandanlığını yapıyordu. B itlis’­ vardır. rik tarafından onartılmıştır. Cami ile
in kurtuluşu için çarpışan askerleri Bitlis, Selçuklu ve Osmanlı dö­ birlikte inşa edilen medresg, bugün
sevk ve idare eden Mustafa Kemal, Ça­ nemlerinden kalma eski eserleriyle mi­ XVI. yüzyılda gördüğü onarım sonucu
nakkale’nin bir başka örneğini de bu­ marî açıdan zengin bir kent durumun­ bir Osmanlı eseri durumundadır.
rada yaratmıştır. dadır. Bitlis’te nispeten sağlam kalmış Kureyşi Camii, B itlis’in batı yaka­
1929 yılında kaza haline getirilen ve günümüze dek varlığını sürdürebil­ sında, Zeydan Mahallesi’nde, kendi
şehir, Muş V aliliği’ne bağlandı. Daha miş mimarî eserler mevcuttur. adı ile anılan Kureyşî semtinde bulu­
sonra 25 Aralık 1935 tarih ve 2885 sa­ Selçuklu dönemine ait, üç cami ile nur ve bironarım lason halinj almıştır
yılı kanunla tekrar il haline getirildi. medrese ve birkaç türbe ile birkaç (1810). İlk bakışta, aslî halini koruyan
B itlis’in, tarihin ilk çağlarından bu mescidin varlığından söz edilebilir. bölümle, muhdes bölümler birbirinden
yana önemli bir merkez olduğu anla­ B itlis Ulu Camii,çarşı içinde, Bit­ ayırdedilmektedir. Aslî bölüm Kıble
şılmaktadır. Ancak kale kalıntıları dı­ lis çayının batı kıyısında bulunan ve duvarında, B itlis ’teki yapılardaki gibi
şında çevrede, bu kanıyı destekleye­ Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e bağlı mihrap çıkıntısı vardır. Bunun doğu­
cek arkeolojik bulguların varlığından Mervanoğulları Sülâlesinden Embul sunda bir, batısında iki sade pencere
söz etmek bugün için mümkün değil­ Muzaffer Mehmed b. el-Muzaffer b. göze çarpar. En batıdaki pencere türbe­
dir. Reşid tarafından 1153 tarihinde yaptı­ ye aittir. İbadet mekânı kareye yakın
B itlis’in ünlü kalesi dışında Evliya rılmıştır, Cami, birçok onarım görmüş­ yamuk plandadır. Ortadan kuzey batı­
Çelebi’nin sözünü ettiği iki kale daha tür. Pencereleri, son cemaat yeri, he­ ya kaymış bir ayak ile, duvarlar arasın­
vardı. Bunlar "Kefender Kalesi" ile lalar ve minare, sonradan eklenmiştir. da kurulu dört kemer, hacmi, birbirin­
"Hazo Kalesi"dir. Camiin kitabesi kûfi yazı ile yazılmış den farklı dört üniteye böler.
Bitlis Kalesi, Bitlis suyunun kıyı­ ilginç bir karakterdedir. Katebeden el­ B itlis’te bugün Selçuklu dönemi­
sında, sarp bir kayanın üstünde yar de edilen bilgiye göre cami, B itlis ’in ne ait ayakta kalmış iki medrese var­
alır. Kalenin Büyük İskender’in emriyle erken yapılarındandır ve Anadolu’nun dır.
yapıldığı söylenmektedir. Doğudan ba­ da eski camilerinden sayılır. Duvarla­ Hatibiye Medresesi, Bitlis’in güne­
tıya dörtgen biçiminde uzanmaktadır. rı kesme taştan örülmüştür, çok sade yinde, Kurtalan yolu üstünde ve Alem­
Doğu yanında yüksek bir burcu vardı. bir görünümü vardır. Planı eski duru­ dar Köprüsü’nü geçince yolun güney
Önceleri buradan öldürülmesine karar mu ve yeni ekleriyle birlikte “ U” biçi­ kıyısında bulunur. Bir küllliyat görünü­
verilen suçluların atıldığı ileri sürül­ mindedir. Avlu, camiin kuzeyinde, mi­ mündedir (XVI. yüzyıl). Yazıtı yoktur.
58
.Yapı “L” biçimindedir. Kapıdan kare
lanlı merkeze girilir. Yapının içinde ol­
dukça temiz ve düzgün bir işçilik gö­
rüldüğü halde mimarî bir süsleme yok­
tur.
İhlâsiye Medreresi (Gök Medrese),
Gökmeydan İhlâsiye Camii içinde
1216 yılında Selçuklular tarafından
yaptırılmış, Emir Şemseddin tarafından
onarım görmüştür (1589). Kitabe, Emir
Şemseddin’e aittir. Önce cephesi Kıb-
le'ye bakan bu yapı, Bitlis’in en güzel
eseridir. Kareye yakın dikdörtgen plan­
da inşa edilmiştir.
Begiye Mescidi (Hacıbekiye Mes­
cidi) Es\i Çarşı’da, Bitlis Deresi’nin
doğu kıyısında bulunur ve Emir ibra-
himoğliı Emir Mehmed tarafından
1444 yılında yaptırılmıştır. Küçük bir
külliyenin bir bölümünü oluşturur. Tek
üniteli bir mescit olup kızıl-kahverengi
taştan yapılmıştır.
Memi Dede Mescidi, Kurtalan yo­ BİTLİS: Şehir vs kale (XVI. yüzyıl).
lunda, Alemdar Köprüsü’nü geçince
yolun güney kıyısında bulunur ve Me­ Bitlis’te bulunan Osmanlı dönemi­ iki katlı yapının alt katindadır. Cami,
mi Dede adına yaptırılmıştırf7572). İki ne ait mimarî eserlerde yöresel etki­ kapıda 1928 ve mihrabda bulunan ya­
yapıdan oluşur. Bunlardan biri asıl nin yanı sıra, Selçuklu döneminin et­ zıta göre de 1884 yılında yapılmıştır.
mescit, diğeri üst bölümü yok olmuş kinliği de göze çarpar. Bununla birlik­ Batı tarafındaki muhdes giriş bölü­
bulunan “Şehitlik Kümbeti”dir. Mes­ te Osmanlı dönemi de kente damga­ münden geçilerek varılan harim, doğu
cit, kahverengi, düzenil blok taştan ya­ sını vurmuştur. - batı doğrultusunda dikdörtgen bir
pılmıştır. Düz damlı, küp biçimi bir küt­ Alemdar Camii, Bitlis'in güneyin­ plana sahip, ortasında kare planlı bir
le halindedir ve küçük bir yapıdır. de Maksud Paşa tarafından yeniletilen ayak, doğu duvarında bu ayakla aynı
Şeyh Seyyidi İbrahim Mescidi, ilin camidir (1784). Kıble cephesi dere ta­ düzeyde bir plaster bulunmaktadır.
doğusunda Kürüm Sokağı’nda bulunur rafında daha derine inildiğinde yük­ Şeyh Haşan Camii, Kömüs semtin­
ve Şeyh Seyyid İbrahim adına 1621 yı­ sek, sokağa bakan cephesi ile alçak, de Haydar Ağa adlı bir kişi tarafından
lında yaptırılmış olup, dikdörtgen bir sade bir yapı görüntüsündedir. yenilenmiştir (1725). Kızıl kahverengi
blok oluşturur. Ayn el-Barit Camii (Soğukpınar Ca­ taşıyla, düzenli bloklardan yapılmış,
Şehitlik Türbesi,Kurtalan yolunda­ mii), Gazioğlu Abdurrahman tarafın­ doğu - batı doğrultusunda uzanan dik­
ki Alemdar Köprüsü’nden doğuya kıv­ dan Bitlis’in doğu yakasında, İnönü dörtgen bir kütle meydana getirir.
rılınca köşede, Memi Dede Mescidi’y- Mahallesi’nde 1665 yılında yaptırılmış­ Taş Camii, Taş Mahallesi’nde, Hü­
le birlikte yapılmıştır. Üstü açık kümb- tır. Camiin asıl yapısı düz damla örtü­ kümet Konağı’nın batısında bulunur.
bet (XVI. yüzyıl sonu.) lü kübik bir kuruluştur. Batı cephesi iki XVII. - XVIII. yüzyılları arası yapılan ca­
Şeyh Garib Türbe ve Zaviyesi, ilin katlı düzendedir. 1721 yılında Hızır Ağa mi, kızıl kahverengi düzenli blok taş­
güneyinde, Kurtalan yolundaki Alem­ tarafından onartılmıştır. Harimi olduk­ larla yapılmış kübik bir yapıdır.
dar Köprüsü’nden sonra gelen soka­ ça düzenli kare planlıdır. Hüsrev Paşa Hamamı, Kale dibin­
ğın kuzey yanında Şeyh Garib adına Dört Sandık Camii, kimin tarafın­ de, eskiden Hüsrev Paşa Çarşısı diye
yaptırılmıştır. 1632 yılında Hadımağası dan yaptırıldığı kesin olarak bilinme­ anılan yerde, Beylerbeyi Hüsrev Paşa
Mehmed tarafından yenilendiği bilin­ mektedir. 1543 veya 1553 yılında yap­ tarafından 1517 yılında yaptırılmıştır.
mektedir. Türbenin üstünde, yapının tırıldığı tahmin edilmektedir. Dış gö­ Kuzey - güney doğrultusunda uzanan
ikinci katını oluşturacak biçimde"So/- rünüş bakımından sade düz toprak ince uzun dörtköşe bir blok oluştur­
taniye Camii" oturtulmuştur. Karakte­ damlı, kübik biryapıdır. Kızıl kahveren­ maktadır.
ristik kızıl-kahverengi Bitlis taşından gi yontma taş blokları ile yapılmıştır. Anonim Han, ilin güneyinde, Alem­
düzenli bloklarla yapılmıştır. Gökmeydan Camii, Bitlis’te Hükü­ dar Köprüsü'nden doğuya doğru gelen
Şeyh Tahir-i Gürgî Türbesi, Bitlis met Konağı kuzey doğusunda, aynı ad­ yolun kenarında, Hatibiye Medresesi
ilinin güneybatısında,Zeydan Mahal­ lı semtte, kitabe ve minaresinde, Ata­ ile Sultaniye Camii ve Şeyh Garib Tür­
lesi’nde bulunur ve Abdal Han tarafın­ türk’ün ve Kâzım Paşa’nın adı da anı­ besi arasında bulunup, Ağa Çan oğlu
dan Tahir-i Gürgî adına 1665 yılıda yap­ larak 1924 yılında yaptırılmıştır. Güney Can Usta tarafından yapılmıştır. Gü­
tırılmıştır. Türbe, dıştan oniki kenarlı - kuzey doğrultusunda dikdörtgen bir ney cephesi iki katlı ev görünümünde,
prizma, içten de silindir biçimde bir ya­ yapıdır. üst katı gerçekten ev olan dörtkö'şeli,
pıya sahiptir. Kızıl Cami, Bitlis’in merkezinde, düz toprak damlı bir yapıdır.
Üç‘ Bacılar anonim türbesi, II. Şe- Bitlis Çayı’nın doğusunda, Ulu Cami’e Papşin Hanı (Hüsrev Paşa Hanı),
refhan’ın kızları adına yapılmıştır. Dik­ yakın bir yamaç üzerinde Kızıl Mes­ Beylerbeyi- Hüsrev Paşa tarafından
dörtgen bir plan üstüne ve Bitlis’in ti­ cit Mahallesi’nde, ilk olarak 1120 yılın­ -XVI. yüzyıl sonunda yaptırıldığı sanıl­
pik taşından düzenli yontma bloklar­ da, Bitlisli Hüseyin ağa b. Alâeddin ta­ makta olup, yazıtı yoktur. Güney - ku­
la inşa edilmiştir. rafından, ilk onarımı (1507) Kâzım b. zey doğrultusunda uzanan dikdörtgen
Veli Şemseddin Türbesi, XV. yüz­ Hacı Mehmed tarafından, ikinci ona- bir plana sahiptir.
yılın ilk yarısında yaptırılmış, küp bi­ rımı 1696’da yaptırılmıştır. Camiin son Yine Hüsrev Paşa tarafından yap­
çimi iki bölümden oluşur. onarımı, Rus işgalinden hemen son­ tırıldığı sanılan (XVI. yüzyıl) “Başhan",
Ziyaeddin Han Türbesi, Gökmey- ra 1918 yılında yapılmıştır. Yapı, üzeri Bitlis - Tatvan yolunda bulunur ve ha­
dan’da, İlhasiye Medresesi çevresinde toprak, damla örtülü, düzenli kesme nın beden duvarlarının tamamı kesme
toplanmış yapılardan tam karşıya dü­ taş duvarları olup, dikdörtgene benze­ taştan yapılmıştır.
şer ve I. Ziyaeddin Han adına 1394 yı­ yen bir harim ile, onun kuzeyinde ge­ El Aman Hanı, Bitlis - Tatvan yolu­
lından sonra yaptırılmıştır. Oldukça rekli ek yapılardan oluşur. nun yarısında, Muş devlet yolu kavşa­
büyük küp biçimi bir yapısı olduğu an­ Sultaniye Camii, Kurtalan’a giden ğının batısında Rahva Düzü adlı bir
laşılmaktadır. Köşelerin pahlanmasıy- yolun kuzey kenarında, alt katında bozkırda bulunan kervansaraydır
la tepede onikigen plana geçilmiştir. Şeyh Garib Türbe ve Zaviyesi bulunan (1502). Hüsrev Paşa tarafından yaptı-

59
rıldığı sanılmakta olup çevresindeki
dükkân, cami, medrese ve hamam yok
olmuştur.
Hazo Hanı, 1626’da yenilenmjş
olup, doğu-batı yönünde uzun bir dik­
dörtgen plana sahiptir. Kızıl kahveren­
gi düzenli yontulmuş taşlarla yapılmış­
tır.
Aşağı Kale Mescidi (Kalealtı Mes­
cidi), Aşağı Kale Köprüsü’nün kuzeyin­
de, ilin merkezi denebilecek bir yerde
bulunur. XVII -XVIII. yüzyıllar arası ya­
pıldığı sanılmaktadır. Küp biçiminde­
dir. Dışarda asıl ibadet bölümüyle
muhdes giriş holü kesinlikle birbirin­
den ayırdedilebilmektedir.
Bitlis’te bulunan Osmanlı dönemi­
ne ait türbelerin ortak özelliği, mima­
rî yönden daha zengin çalışmaların
ürünü olmalarıdır. Gerek yapısal bi­
çimlendirme, gerekse bezemelerinin
biçimlendirilmesinde Selçuklu döne­
mine kıyasla daha özenli çalışmalar
yapıldığı gerçektir.
Hoca Haşan Türbe ve Zaviyesi, ilin
güneyinde mezarlık alanında bulunur
ve 1882 yılında yapılmıştır. Çeşitli za­
manlarda yapılan eklemlerle özelliği­
ni bir ölçüde yitirmiştir.
Küfrevl Türbesi ve Tekkesi, ilin do­
ğusunda, İnönü Mahallesi’nde bulunur
(1898). Yapı, Küfrevîailesine ait kona­
ğın bahçesinde, evin güney tarafına bi­
tişik olarak kurulmuş bir ziyaretgâh
topluluğu biçimindedir. Taşların derz
araları pek belli değildir ve çok düzgün
bir görüntü verir.
Nuhiye Türbesi, 1700 yılında Nu- BODRUM: Bodrum Kalesi (XIX. yüzyıl ikinci yarısı).
hiye Medresesi’nin doğusunda yapıl­
mıştır. Kuzey - doğu doğrultusunda,
kareye yakın dikdörtgen plan üstüne BODRUM (Eskiadları: Halikar- rum Kalesi toplarla tahkim edildi ve
inşa edilen türbenin güney yüzünde nassos, Halicarnassus, Alikarna, Bed- içine muhafız yerleştirildi.
bir kapı, öteki üç yüzünde de birer pen­ ro, Peterium). 1770 yılında Rus donanması ku­
cere bulunmaktadır. Bodrum’un bilinen tarihi M.Ö. 1200 mandanı Amiral Orlof, Bodrum'a sal-
Saidiye Türbesi, Hersan Mahalle­ yılına kadar uzanmaktadır. Heredot’a dırdıysa da bu saldırısı sonuçsuz kal­
si’nde karakolu olan Nuhiye Medrese­ göre; kentin ilk yerli ha'kı, kökeni Kar- dı. 1824 yılında Türk donanması Yunan
si kalıntılarının batı bölümünde ve lar'dan olan Lelsgler ve Pelasglar’dı. ayaklanmasının bastırılmasında bu­
Mehmed Said Han adına 1723’ten son­ Kent, Kroizen’den gelen göçmen ka­ lunmak üzere Bodrum ve istanköy’de
ra yaptırılmıştır. Bitlis’in tipik taşlarıy­ filesinin başında bulunan Anthes ta­ toplanarak buradan harekete geçti.
la, düzenli yontulmuş bloklardan inşa rafından M.Ö. 1200 yılında kuruldu. II. Abdülhamid devrinde Bodrum
edilen bina, gerçekte küp biçimidir. M.O. 546 yılında Pers egemenliğine Kalesi, bazı siyasî tutuklularla azılı
Seyyid İbrahim Türbesi, Seyyid İb­ girdi. haydutların kapatıldığı bir hapishane
rahim Mescidi'nin batısında,Abdullah XI. yüzyılın sonlarında Türk ege­ işlevini gördü. Birinci Dünya Savaşı’-
b. Seyyid İbrahim adına 1781 yılında menliğine giren kent, adının Tanrıver- nda bir Fransız savaş gemisi, Bod­
yaptırılmıştır. Küp biçimi gövde üstün­ miş olduğu anılan bir Türk beyinin yö­ rum’u topa tuttu, fakat halkın karşı
de, sekizgen tanburve piramid biçimi netimindeydi. Bununla birlikte birkaç koyması sonucu hiçbir şey elde ede­
külahtan oluşan bir dış kuruluşu var­ kez Bizans’a bağlandı. XIII. yüzyılın meden çekilip gitmiştir (1915).
dır. Küp biçimi bölümde prizma biçi­ ikinci yarısında yeniden Türk beyleri­ XIX. yüzyıl sonunda Aydın vilayeti
mindeki tanbura geçiş tertibi biraz de­ nin egemenliğine girdi. Kent, 1414 yı­ Menteşe Sancağı’na bağlı olan Bod­
ğişiktir. lına kadar Menteşe Beyliği’nin elinde rum’un nahiyesi yoktu. İdarî bakımdan
Mimarî bezeme olarak, kapının üs­ önemli bir yer olarak kaldı. Bu tarihte 29 köye bölünmüştü. Askerî açıdan
tündeki makara geçmeli lentodan ve Rodos şövalyeleri, Osmanlı Hükümda­ Milas’a bağlı idi. Kaza toplam nüfusu
külah eteğindeki silmeli kornişten söz rı Çelebi Mehmed’in izniyle Bodrum’u 14 bin kişi idi. Burada yaşayan Rum­
edilebilir. elde ettiler. Şövalyeler Bodrum’u de­ lar için, 1872 yılında Gümüşlü köyüne
Şeyh Uryânî Mahmud Türbesi (Çıp­ niz kıyısına yaptıkları bir kaleyle sa­ Meryem Ana adlı bir Rum kilisesi, il­
lak Dede Türbesi), İnönü Mahallesi’­ vunmaya elverişli bir hale getirdiler. çe merkezine Aya Nikola (1873) ile
nde, Şeyh Mahmud adına 1834 yılın­ Mehteşe Hükümdarı İlyas Bey, şöval­ Aya Yorgi Kilisesi (1901) inşa edilmiş­
dan önce yaptırılmıştır. Güney - kuzey yelerin bu hareketini engellemek iste­ tir.
doğrultusunda dikdörtgen planlı bir diyse de girişimi sonuçsuz kaldı. Fa­ Geçmişin izleri Bodrum’un kül­
kütleye sahiptir. tih’ in kumandanlarından Mesih Paşa, tür birikiminde görülmektedir. İlçede
Rodos’u kuşattığı sırada Bodrum’a da Halikarnassos’tan başka Mindos (bu­
saldırdı, ancak kaleyi ele geçiremedi. günkü Gümüşlük), Termera (bugünkü
Bundan sonra 1522 yılında Kanunî Sul­ Akçaalan), Telmissos (bugünkü Güri-
tan Süleyman Rodos Adası'nı ele ge­ ce), Kadyanda (bugünkü Aşağıgöl),
çirdi, o sırada Bodrum da yeniden fet­ Theangela(bugünkü Etrim) antik kent­
hedildi. Deniz kıyısında bulunan Bod­ leri vardı.

60
Bodrum Kalesi, Rodos şövalyele­
ri tarafından mimar Heinrich Schlegei
Holt’un eliyle, eskiden Zephyria adı ve­
rilen yarımada üstüne yapılmış ve in­
şasında Mausolos anıt mezar taşlarıy­
la rölyefler yapılmış (1415-1437), Kanu­
nî Sultan Süleyman devrinde de bazı
eklemeler yapılmıştır.
Timur, Rodos şövalyelerinin İzmir’­
deki kalesini yıkınca Şövalye Naillac,
OsmanlIlardan izin alarak, bu kaleyi
Menteşe Bey’i ilyas Bey’in karşı koy­
masına rağmen yaptırmıştır.
Kalenin "Arslanlı Kule"sini Ingiliz-
ler, “İspanyol Kulesi"ni Ispanyollar
yaptırmıştır. Kaleye önce Sen Pedro
adı verilmiş, sonra bu ad Latinceye
çevrilerek Peterium halini almıştır. Ka­
le, denizden karaya doğru yükselen üç
bedenle çevrilmiştir. Kaleye bir dış ka­
pıdan girilir.Bunun üstündeki Yunan­
ca yazılı mermer yazıtta kale düzeni­
ne uymayanların ceza göreceği ihtar
edilmektedir.
Kalenin altında, herhangi bir saldırı
anında kullanılmak üzere çok büyük
sarnıçlar ve mahzenler yapılmıştır. Bu
mahzen ve sarnıçlar gerçekte Bodrum
Yarımadası’nın hemen tümünü sarar.
Kalenin üst bölümündeki doğu şeddi
üstünde açılmış bir niş içinde, elinde
yay ve bayrak tutan, mermer bir azize
kabartması bulunmaktadır (1462).
1846 yılında kaledeki bazı heykel­
ler çıkartılarak başka yere nakledilmiş,
1857 yılında da mermer taşlardan bir
kısmı İstanbul’a gönderilmiştir.
Küçük bir kasaba niteliğini çağlar
boyunca koruyan ve daha çok deniz­
ciler için müstahkem bir mevki oluş­
turan Bodrum’da mimarî eser niteliği
taşıyan çok sayıda yapı yoktur. Evliya
Çelebi’ye göre, Bodrum Kalesi’ndeki
kilise, sonradan Kanunî Sultan Süley­
man’ın emriyle camie çevrilmiştir.
Bundan başka Kızılhisarlı Mustafa Pa­
şa da Bodrum’da bir cami inşa ettir­
miştir. Kaptan-ı Derya Cafer Paşa BOLU: Yıldırım Bayezid Camii (XIX. yüzyıl).
(Bodrumlu) medrese ve hamam gibi
birkaç hayrat yaptırmıştır. XVII. yüzyıl eline ne zaman geçtiği kesin olarak bi­ üzerine (1402) Anadolu birliği dağıldı
kaptan-ı deryalarından Memiş Paşa linmemektedir. VIl-IX. yüzyıllarda İs­ ve O sm anlIların karışık devri başladı
ise, burada su kemeri ve çeşme yap­ tanbul’a doğru ilerleyen İslâm orduları (1402-1413). Bu devrede Küçük Şehza­
tırmıştır. Bolu ile pek fazla ilgilenmediler. Ana­ de Mehmed Çelebi, Bolu Dağları’na sı­
Mustafakemalpaşa Camii, Kızılhi- dolu Selçuklularının en parlak devirle­ ğındı. Bolu Sancağı Anadolu’da Moğol
sar Mustafa Paşa tarafından 1723 yı­ rinde Bolu’yu ele geçirdikleri tahmin istilâsına uğramayan bir bölge oldu.
lında yaptırılmıştır. Mustafa Paşa, ter­ edilebilir. Ancak bu konuda da kesin Timur’un Anadolu’dan çekilmesinden
sane yaptırmak için Bodrum’a geldi­ bir bilgi yoktur. Bununla birlikte XI. sonra Şehzade Mehmed Celebi Os­
yüzyıl sonlarında Anadolu fâtihi Kutal- manlI tahtını ele geçirdi.Onun ölümün­
ğinde bu camii yaptırmıştır. İlçede
mışoğlu Süleyman Şah’ın bir ara Bo­ den sonra başa geçen II. Murad ise
“Saldırşah Horasanî Türbesi”, “Kub­
beli Türbe”, “Mustafa Paşa Türbesi” lu’yu ele geçirdiği söylenir..O zaman­ Şehzade Mustafa ayaklanması sebe­
ve "Dedeler" türbesi bulunmaktadır. lar Bolu, Türklerin elinde pek fazla kal­ biyle İsfendiyaroğtilları ile Bolu sınırı
madı. I. Haçlı seferinden sonra yeni­ üzerinde savaşmak zorunda kaldı. Ön­
den Bizans egemenliğine geçti. So­ ce İsfendiyaroğlu Osmanlı sınırını
nunda Osman Gazi’nin komutanların­ geçti ve Bolu ve Taraklı taraflarına gel­
dan Konur Alp, Bolu’yu Osmanlı top­ di. Bolu’yu kuşattı. Bunun üzerine II.
raklarına kattı. Orhan Gazi zamanında Murad isfendiyarilerin karşısına çık­
buraya da uğrayan İbn Batuta adlı ün­ mak üzere Bolu’ya geldi. Yanında İs-
BOLU (Eski adları: Bithynium, lü Arap gezgini, bu bölgede Türklerin fendiyarlılardan Kasım Bey de vardı.
Cla udiopolis, Hadria nopolis). yaşadığını ve Ahiliğin kuvvetli bir teş­ Bu durum pek çok isfendiyarînin Os­
Bolu’nun tarihi çok eski çağlara kilât halinde olduğunu belirtir. m anlIlara geçmesine sebep oldu. Bu­
uzanır. Hitit, Frigya, Lidya krallıklarıyla Konur Alp, Bolu’yu fethettikten nun üzerine Isfendiyar Bey, Bolu ku­
Pers ve Makedonya imparatorlukları­ sonra buranın ilk valisi oldu. Ancak şatmasını bırakarak şehrin önünde sa­
nın egemenliği altında kaldıktan son­ kendisi sürekli padişahla birlikte oldu­ vaşmayı kabul ettiyse de savaşı kay­
ra Romalıların egemenliğine girdi. ğundan buranın yönetimini yakın arka­ betti. II. Murad’ın Bolu’da basılmış bir
İmparator Hadrianus tarafından bayın­ daşı Sungur Şemsi Bey’e bıraktı. Yıl­ sikkesi vardır.
dır hale getirildi. Bolu’nun Türklerin dırım Bayezid’in Timur’a yenilmesi Bolu XV. yüzyılda, Osmanlı Devle-
61
ti’nin Anadolu’nun kuzeybatısındaki beyliği’ne bağlı idi. XVI. yüzyılda tüm Daha birçok asiler Bolu halkına be­
topraklarında Ceneviz Devleti’ne ait Anadolu’da olduğu gibi, Bolu’da da yö­ lâ kesilmişlerse de, bunların çoğu ya­
Amasra Kalesi ile Candaroğulları (İs- netim bozuldu. XVI. yüzyılın ikinci ya­ kalanarak idam edilmişlerdir.
fendiyaroğulları)’na ait Sinop ve hava­ rısında bütün Anadolu’yu saran med- O sm anlIların gerileme devrinde
lisinden dolayı bir serhat şehri görü­ resile ayaklanları Bolu’da da görüldü (1683-1792) Bolu voyvodalık olarak yö­
nümündeydi. Fatih, Amasra’yı Cene­ ve uzun süre devam etti. Kanunî’nin netildi. Bu süre içinde de aşırı vergi­
vizlilerden almak üzere 1461’de yaptı­ son yıllarında medreseli (Suhte) ayak­ ler ve eşkıya baskınları bölgeyi huzur­
ğı seferde donanmayı denizden gön­ lanmaları daha da arttı. II. Selim dev­ suz etti. Voyvodalık li. Mahmud’un em­
derirken, kendisi de karadan Akyazı - rinde, Kefe’den İstanbul'a çok miktar­ riyle kaldırıldı (1811). Yerine Bolu - Vi­
Bolu yolu ile Amasra’nın gerilerine va­ da kürk ve yağ getiren gemiler Sinop’­ ranşehir Sancakları adı altında bir mu­
rır. Amasra fethedildikten sonra bazı ta karaya vurunca Bolu ve Samsun hal­ tasarrıflık kuruldu.
nahiyeleri Bolu Sancağı’na katılır. Si­ kı tarafından yağmalandı. Bolu’da yö­ ili. Selim’in ıslahat hareketlerinden
nop’taki Candarlı Beyliği’ne mensup netimin bozulması Şemsi Ahmed başlıcası olan Nizam-ı Cedid, Bolu
bulunan Kızıl Ahmed Bey, Bolu San- Bey’in valilik devrine rastlar, isfendi- Sancağı’nda da iki bölüm halinde Voy­
cağı’nın yönetimiyle görevlendirildi. yaroğullarından Şemsi Ahmed Paşa, voda Hacı Ahmed oğlu İbrahim Ağa ta­
Candarlı Beyliği’ne son verilip bu top­ Kanunî devrinde Bolu’ya gelmiş ve Bo­ rafından kuruldu (1803). Daha sonra
raklar OsmanlIlara katıldıktan sonra lu Sancağı kendisine zeamet suretiy­ Nizam-ı Cedid askerlerine birde kışla
Candar Beyi İsmail Bey’in oğlu Ha- le verilmiştir. Bolu’ya geldikten sonra yaptırıldı. Ancak burada, ayaklanmalar
san’a da Bolu Sancağı verildi. lll.Murad’a rüşvet veren ve “Bu suretle sürdü. Bunun sonucu Voyvoda İbra­
XVI. yüzyılda Anadolu’da şehzadeatalarımın öcünü aldım ” diyen Şemsi him Bey, yakalanarak cezalandırıldı ve
sancakları iki dereceye ayrıldı. Bolu Ahmed Paşa, birdenbire parlayarak Bolu’da yapılan İslahat hareketleri Ka­
ikinci derece şehzade sancaklarından- Bolu’dan Şam Beylerbeyliği’ne, ora­ bakçı Mustafa ayaklanmasıyla son
dı, li. Bayezid devrinde Bolu Sancağı’- dan Anadolu Beylerbeyliği’ne, sonra buldu. Daha sonra Bolu’da yönetim iyi­
na Şehzade Süleyman (Kanuni Sultan Rumeli Beylerbeyliği’ne yükseldi. Da­ ce bozuldu. Bu durum İstanbul hükü­
Süleyman) atandı (1509). Ancak mer­ ha sonra ise, oradan alınıp padişahın metinin dikkatini çekti. Bolu’nun Ana­
keze yakın bir beldeye Şehzade Selim’- danışmanı oldu. Şemsi Paşa’dan son­ dolu’dan İstanbul’a giden yolların ilk
in oğlunun (Yavuz Sultan Selim) gel­ ra gelen zalim ve şiddetli valiler Bolu’­ merkezi olması da önemli bir konuy­
mesi Amasya Valisi Şehzade Ahmed da kötü bir yönetim uyguladılar. Bun­ du. Bu durumu gözönüne alan II. Mah­
tarafından hoş karşılanmadı ve yaptı­ lardan Bolu Sancak Beyi Abdi Paşa, mud, Voyvodalığı Bolu’dan kaldırdı ve
ğı itiraz üzerine Şehzade Süleyman Kı­ halkın şikâyeti üzerine IV. Murad tara­ Muhassıllığın Mutasarrıflığa çevrildi­
rım'da Kefe Sancağı’na gönderildi. fından Konya’da öldürüldü. ğini bildiren bir ferman Bolu’ya gön­
Şehzade Süleyman’ın valiliği Isfendi- IV. Mehmed devrinde Bolu ve Ge­ derildi. 1815 yılında Bolu Sancağı Kas­
yaroğullarından Haşan Bey’den sonra, rede'de çeteler türedi. Bunlardan pa­ tamonu Sancağı’na bir iradeyle bağ­
Sinan Paşa 'dan önce gelir. ra sorunu yüzünden ayaklanan Gürcü landı. Boiu’ya ilk mutasarrıf olarak Ali
1692 yılına kadar sancak beyliği Abdülnemi, bir aralık İstanbul’a kadar Paşa vezirlik rütbesiyle atandı. Bolu’­
olarak yönetilen Bolu, merkeze bağlı gitmiş, daha sonra Mudurnu ve olay­ ya atanan ikinci mutasarrıf ise, Hüs­
eyaletlerden biri olup Anadolu Beyler- larını da yağmalamıştır. rev Paşa’dır(1825).Bolu’nun bu devir-
62
de 19 ilçesi vardı. Hüsrev Paşa, Bolu’­ yüz nefer iskân edebileck bir kışla müyle kaybetmiştir.
da kaldığı süre içinde pek çok yararlı Bağdat Caddesi’ne yakın Çifteler kö­ İmaret Camii, Saraçlar Camiinin
iş yaptı. Bu arada hükümet konağının yünde inşa edilmiştir.. güneydoğusunda bulunur ve Kızıl Ah­
da yapımına girişti. Eskiçağa Camii, Yıldırım Bayezid med Bey soyundan, İstanbul Üsküdar
Bolu’da tarih boyunca birçok yan­ devrinde yaptırılan iki camiden ayak­ Şemsi Paşa’da cami ve türbesi bulu­
gın, depremler ve salgın hastalıklar ta kalanıdır. Küçük bir cami olup, bü­ nan Şemsi Ahmed Paşa adına yaptırı­
başgöstermiştir. Depremler yalnızca yük bir mimari değeri yoktur. Sonra­ lan kompleksin ayakta kalan bölümü
Bolu’da değil, çevre kasaba ve köyle­ dan onarım görmüştür. cami ve medrese XVI. yüzyılda yapıl­
rinde de büyük hasara sebep olmuş­ Ferhad Paşa Camii, Evliya Çelebi mıştır. Dikdörtgen planlı cami, beden
tur. Şehirde 1853 yılında büyük çapta “ Seyahatname" sinde sözü geçen ca­ duvarları düzenli dörder sıra tuğla ha­
çiçek hastalığı zuhur etmiş, bunun midir. Ön cephesinde dükkânlar oldu­ tıllar arasında, bir sıra taştan meyda­
üzerine İstanbul hükümetince, aşı, ğundan yan sokağa açılan bir kapıyla na gelmektedir. Büyük bir yapı oldu­
ilaçlar ve görevliler Bolu’ya gönderil­ içine girilmektedir. Ahşap çatılı olup ğu halde zamanla büyük bölümü yok
miştir. 1865 yılında da Ocak ve Tem­ üstü kiremit kaplıdır. Yan kapısındaki olmuş, sadece cami ve yanında iki kat­
muz aylarında halk arasında frengi sundurma antik sütun başlıklarına da­ lı medrese kalıntıları kalmıştır.
hastalığı büyük boyutlara ulaşmıştır. yanır. Tuğla işçiliği çok ustacadır. Bir­ Karaköy (Cuma) Camii, il merkezi­
XIX. yüzyıl sonunda sancak olan birine bitişik, klasik iki kemerli bir çeş­ nin batısında, 7 kilometre uzaklıkta
Bolu Sancağı, şu kazalardan oluşuyor­ mesi vardır. bahçeler içindedir ve Musa Paşa oğ­
du. Bolu merkez kazası, Çağa, Kıbrıs­ Gazi Süleyman Paşa Camii, adını lu Mehmed Bey’in annesi tarafından
çık,Mengen,Geredfe, Viranşehir, Tarak­ yaptıranından alan tek kubbeli ve tek yaptırılmıştır ('7562-7563^. Yapıda iki ki­
lı, Borlu, Yenice, Yedi Divan, Ulus minareli bir yapıdır. Yanında bir de ha­ tabe ve iki tarih bulunmaktadır. Cami­
(Amasra), On İki Divan, Hızırbey İli, mamı vardır. Bolu’daki Osmanlı döne­ de son yıllarda sadece cuma namazı
Ereğli, Konuralp, Dodurga nahiyesi, mi mimarî eserlerinin en güzellerinden kılındığı için "Cuma Camii" adıyla anıl­
Mudurnu kazaları. biridir. En sağlam durumda olan eser maya başlamıştır. Bütünü ile dikdört­
Bolu şehriyse 12 mahalleden oluş­ de bu camidir. gen planda moloz taş duvarlardan ya­
maktaydı. Kadı Camii (Şamsi Paşa Camii), bu­ pılmış olan beden duvarları üzerini ki­
Tanzimat’tansonraKastamonu eya­ gün il meydanında Hürriyet Caddesi’- remitli bir çatı örtmektedir. Camiin her
letine bağlanan Bolu, 1864’te çıkarılan nde bulunmaktadır. Demirtaş Paşa oğ­ cephesinde ikişer penceresi bulun­
il sistemine göre oluşturulan Kasta­ lu Mehmed Bey tarafından yaptırılan maktadır. Camiin cümle kapısı ve ka­
monu ilinin bir sancağı oldu. Daha (XVI. yüzyıl) bu camiin bitişiğinde ka­ pı üzerindeki çini kitabe dikkat çek­
sonra 1909 yılında çıkarılan bir ferman­ dılık bulunduğundan bu adı almıştır. mektedir.
la da Mutasarrıflık haline getirildi (25 Dikdörtgen planlıdır. Tamamı kesme Bolu Tabaklar Camii, ilin batı giri­
Haziran 1909). taştan yapılmıştır. Cümle kapısının ah­ şinde Hürriyet Caddesi üzerinde bulu­
XIX. yüzyıl sonunda sancağın i! şap kanatları, Osmanlı kündekâri işçili­ nur ve 1897 yılında yapılmıştır. Dik­
merkezinin toplam nüfusu 52 bin ğinin güzei örneklerindendir. Yapıtın dörtgen planlıdır. Sarı bir sıva ile kap­
369’du. Bu yüzyılın sonunda şehir il ve doğu cephesinde iki sıralı pencere bu­ lanmış olan duvarlar, geç dönem mi­
merkezinde 170 okul bulunmaktaydı lunmaktadır. Duvarlar düz kesme taş­ marî özelliklerini taşır.
ve bunların 15 tanesi medrese, 3 tane­ tan yapılmıştır. Son cemaat yeri yıkıl­ Saraçhane Camii, Belediye Meyda-
si orta dereceli okul, 152 tanesi ilko­ mıştır. Ancak izleri ve sütun tabanları m’nda bulunur. Silahtar Mustafa Ağa
kuldu. ayaktadır. Mihrap yeri beş cepheli ve tarafından 1750 yılında yaptırılmıştır.
Sancağın il merkezi olan Bolu, dışa taşkın bir biçimdedir. Bazı kaynaklara göre, bu yapıt Mimar
Kastamonu vilayetinde bulunan tüme­ Karaçayır Camii, Evliya Çelebi Sinan’a ait olup, harap olduktan son­
ne bağlı bir tugayın ve tugay komuta­ “ Seyahatnâmesi’’ adı geçen diğer bir ra Mustafa Ağa tarafından yenilenmiş­
nı liva ile onun Erkân-ı Harb’inin genel camidir. MimarSinan’ın eseri olduğu tir.
karargâhıydı. Tümen Komutanı Ferik’- ileri sürülmektedir. Kitabesinde yapım Bütünü ile dikdörtgen olan cami­
in karargâhı Kastamonu’da bulunmak­ ■tarihi H. 979 (1571) yılı olarak belirtil- in moloz taştan yapılmış olan beden
taydı. duvarlarında taşlar arasına atılmış tuğ­
Bolu’da sık sık meydana gelen is­ Ulu Cami (Paşa Camii), Yıldırım Ba­ la hatıllarla duvarların dayanıklılığı artı­
yanlar sonucu, şehre giriş ve çıkışlar yezid zamanında ahşap olarak inşa rıldığı gibi, yapıtın cephe görünüşüne
sıkı bir kontrol altına alınmıştır. edilmiştir. Bir yangın geçirmiş ve ye­ de renk katılmıştır. Kiremitli kırma çatı
Hazine-i Evrak’ta mevcut 1847 ve 1848 niden inşa edilmiştir. Çift minareli ve ile kaplı üst örtü içte ahşap tavanlıdır.
tarihli belgelerden Bolu’ya girip çıkan tek kubbelidir. Klasik Osmanlı mima­ Kuzeybatı köşede yer alan kare tabanlı
yabancı uyrukluların isim listesi ve ge­ risi özellikleri taşır. 1944 depreminde minarenin, tabanı kesme taştan, pa­
liş maksatları bir deftere kaydolun- hasar görmüş, ancak sonradan onarıl­ buç ve gövdesi tuğladan yapılmıştır.
muştur. mıştır. Üçgen düzeylerle kareden silindirik
Bolu geçiş yolları üzerinde oldu­ Bolu Ilıca Camii, il merkezinin gü­ gövdeye geçilmekte olup, şerefe altı
ğundan birçok uygarlıkların izlerini ta­ neyinde, kente 5 kilometre uzaklıkta­ kirpi saçakla genişletilmiştir. Cami,
şır. Bunların içinde en etkin olanı ön­ ki llıca’da bulunur ve Isfendiyaroğlu Bolu’da mevcut saat kulesi ile birlik­
ce Selçuklu, sonra Osmanlı uygarlık­ Kızıl Ahmed Bey’in oğlu Musa Paşa ta­ te 1838 yılında onarım görmüştür.
larıdır. Daha eski uygarlıklara ait 1847 rafından yaptırılmıştır (1510-1511). Ca­ Yıldırım Bayezid Camii, il merke­
yılında Akkaya adlı yerde yapılan bir mi, klasik ölçülere sahiptir. Kare plan­ zinde bulunur ve ilk kez Yıldırım Ba­
kazıda çok eski devre ait sikkeler bu­ lı, kubbeli tek hacimli küçük bircami- yezid (I) tarafından yaptırılmış (1382),
lunmuştur. dir. Moloz taştan yapılmış olan beden daha sonra 1891, 1892, 1894, 1897,
Bolu mimarisinin özelliği, dinî ya­ duvarları üzerinde sadece cümle kapı­ 1899 ve 1908 yıllarında onarılmış, 1944
pıların çok olmasıdır. Dinî yapılar için­ sı kesme taştan yapılmış olup, beden yılı depreminden sonra da esaslı bir
de de camiler ve türbeler ağır basar. duvarlarından hafif çıkıntı meydana onarım görmüştür.
Bolu ormanlık bir yöre olduğu için iri getirmektedir. 1949 depreminde hasar Büyük bir alanı kaplayan camiin ta­
ağaç gövdelerinden yapılan ve “ Çantı" görmüş, eski ölçülere uyularak 1960 mamı dikdörtgen planda olup, ibadet
veya “ Çandı” adı verilen evler, mima­ yılında yeniden yapılmış ve eski kita­ mekânı büyük bir kare oluşturmakta ve
risinin bir başka özelliğini oluşturur. be bozulmadan yeni yapıya monte tek kubbe ile örtülmektedir. Kuzey ve
Anadolu’da birçok kent ve kasaba­ edilmiştir. kuzeydoğuda bulunan minareler, son
da olduğu gibi, Bolu’da Türklerin eli­ Yeni Cami, H. 953 (1546) yılında Ka­ cemaat yeri üzerinde şişkin karınlı pa­
ne geçmesinden sonra, İslâmiyetin nunî Sultan Süleyman tarafından yap­ buç bölümünü ve bunun da üzerini iki
yaygınlaştırılması amacıyla cami yapı­ tırılmış olup tek minareli bir camidir. yuvarlak fitilin oluşturduğu frizi izle­
mının hız kazandığı anlaşılmaktadır. 1944 depreminde hasar görmüş, daha yen daha içeriden yüksek ve çok ke­
Buraya 1803-1804 yılında yedi-sekiz sonra da bakımsızlıktan biçimini tü­ nar! ı minare gövdesi yükselir. Şerefe
63
eğimli, çıkıntılarla genişlemektedir. moloz taşından sekiz köşeli olarak ya­ Tekkesi” ile “Sarı Balık Tekkesi”r\'\n
Şerefe korkulukları ajurlu olarak işlen­ pılmış olup, içinde, kim olduğu bilin­ bulunduğunu, çarşı içinde Sokullu
miştir. meyen dört kişj gömülüdür. Mehmed Paşa Hamamı'nın çok ferah
Bolu’da dinî eserlerin yanı sıra ve Diğer türbeler ise şunjardır: Aslı- bir hamam olduğunu anlatır.
bu tür eserlere vakıf sağlamak amacıy­ heddin Türbesi, Bıçaklı Ömer Dede Obruk Hanı, Obruk köyü yakınla­
la yaptırılmış birçok hamam vardır. (Ömer Sebbin) ve Sungurlar Erenler rında, Selçuklu devri yapısıdır ve II. Kı­
Eskiçağa Hamamı, Yıldırım Baye­ Türbesi’dir. lıç Arsian’ın veliahtlığı zamanında ya­
zid dfevrinde yaptırılmış, küçüktür ve Cumhuriyet'in ilânına kadar Muta­ pılmıştır. Aksaray’la Konya arasında
büyük bir mimarî değeri yoktur. Son­ sarrıflık olan Bolu, 1923 yılında Cum- uzanan yolda, hem bir askerî karargâh,
radan restore edilerek kullanılır hale huriyet’in ilânından sonra il oldu. İlk hem de kervansarayların sağlıkla gidip
getirilmiştir. Göynük Hamamı (Süley­ kazaları da Mudurnu, Göynük, Düzce geldiği bir konaklama yeriydi.
man Paşa Hamamı), Gazi Süleyman ve Gerede idi. Daha sonra Akçakoca, Kervansaray’ın yapımında gayrî İs­
Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mudur­ Seben, Mengen, Yığılca ve Kıbrısçık lâmî çağın eski yapılarındaki taşlar ve
nu Hamamı, Yıldırım Bayezid tarafın­ da ilçe haline getirildi. Son mutasar­ yapı parçalarından yararlanılmıştır.
dan mimar Ömer b. İbrahim'e yaptırıl­ rıf Ahmed Fahreddin Bey, Bolu’nun ilk Bor'da kale ve handan başka, Ka­
mıştır. (H .791/1388)). İki halveti, yedi valisidir. ramanoğlu Alâeddin’in yaptırdığı Sul­
kurnası vardır. Halvetlerin taş üstüne tan Alâeddin Camii, Ramazanoğulla-
oyma nakışları ve çok ince hesaplar­ rından Pirî Paşa tarafından yaptırılan
la açılmış ışık delikleri hamama bir şa­ camilerle, Karamanoğlu İbrahim Bey
heser niteliği kazandırmaktadır. vakfından bir çiftehamam ve haznedar
Yine Yıldırım Bayezid tarafından BOR (Eski adları: Baris, Borüs, Tavasi Haşan Ağa’nın yaptırdığı yeni
Ömerb. İbrahim’e yaptırılan ikinci ha­ Tuvanna). hamam gibi değerli mimarî eserler var­
mam ise, büyük kubbeli bir soyunma Bor'un en eski bilinen tarihi Hitit- dır. Sarı Ali Camii ile Sarı Saltuk Tür­
yeri olan Orta Hamam’dır. Bütün bir ler zamanına kadar uzanır. Şimdiki Ke- besi anılmaya değer diğer yapılardır.
taştan yontulmuş, her bir yüzünde merhisar bucağının yerinde “Tyana Bor, bugün İç Anadolu’nun güney­
“bademli’’ işleme yapılmış değişik şa­ Şehri”nin de bulunduğu bilinmektedir, doğusunda, Niğde iline bağlı ilçe mer­
dırvanı dikkati çeker. Kubbe geçişleri Bor adı Hititçe ve Frigçe kökenli “Ba­ kezidir.
değişik ve zengindir. ris” kelimesinden türemiştir. Anlamı
Tabaklar Hamamı, Sokullu Meh­ surlarla çevrilmiş bölge beyinin kona­
med Paşa tarafından iki bölümlü ola­ ğıdır. Hititlerden sonra da Frigler ve
rak yaptırılmış olup içi mermer kaplı­ daha sonra Kapodokya Krallığı kasa­
dır. Sonradan eklenen derme çatma baya hâkim olmuştur. Doğu Roma
ahşap bölümleri yıktırılmış ve hamam İmparatorluğu’nun yönetimine geçen
kullanılmaya 1962 yılında başlanmış­ Bor, bir ara Abbasîler tarafından alın­ BOZDOĞAN
tır. mış, bu devirde adı ‘Tuvanna” olmuş­ Genel görüşünü ile orta zaman
Şehre, bir geçiş yeri olması sebe­ tur. devrinin niteliklerini ve özelliklerini ko­
biyle birçok kale yaptırılmışsa da bun­ Bor ilçesinin tarihini Evliya Çelebi, ruyan Bozdoğan’ın M.S. XIII. yüzyılda
ların hemen tümü bugün yıkık durum­ “Seyahatnâme"sinde şöyle anlatmak­ Türkler tarafından kurulduğu tahmin
dadır, içlerinde yalnız Akçakoca’nın 3 tadır: “Bor ilçesi Kılıç Aslan izzeddin edilmektedir. XIV. yüzyılda Aydınoğul-
kilometre batısında bulunan ve Cene­ b. Mesud tarafından fethedilmiştir. ları Hükûmeti’nin ileri kasabaları ara­
vizlilere karşı yapıldığı için “Ceneviz 599 tarihinde Danişmendlilerin yardı­ sında sayılan Bozdoğan, Türklerin Bi­
Kalesi” olarak adlandırılan kale, Os­ mı ile Rumların elinden alınmıştır. Sel­ zans egemenliğine son vermesinden
manlIlar tarafından restore edilerek bir çukluların duraklama devrinde bu ka­ sonra askerî amaçlarla oluşturuldu ve
savunma kalesi durumuna getirilmiş­ leyi kâfirler ele geçirip, Bor’u harap et­ buraya yerleşen Doğanbeyli veya Boz-
tir. Kuzey tarafından bir kapısı vardır. mişlerdir. Sonra Hacı Bektaş Velî’nın doğanlı aşiretinin adı verildi. Esasen
Bütün sahile hâkim durumdadır. teşviki İle Orhan Gazi burayı fethettiy- vaktiyle, Anadolu’da yerleşmiş olan
Bolu ve çevresindeki akarsular üs­ se de, fetihten sonra Karamanoğlu İb­ Türk boyları arasında Bozdoğanlı adı­
tünde birçok köprünün varlığına tanık­ rahim Bey’in eline geçti. Yıldırım Ba­ nı taşıyan büyük bir boy olduğu ve
lık eden gezginler vardır. Ancak bun­ yezid tarafından Konya eyaletinde Niğ­ bunların yerleştikleri alana alışılagel-
lardan yalnız Konuralp Köprüsü günü­ de Beyi Sancağı’na bağlandı.” diği üzere kendi boy ve beyliklerinin
müze kalabilmiştir. Efeteni Gölü'ne Osmanlı yönetimine kesin olarak adını verdikleri de bilinmektedir. Aşağı
dökülen çayın üstünde bulunan bu Fatih Sultan Mehmed devrinde geçen yukarı 800 yıllık uzun bir ömre sahip
köprü mermerden yapılmıştır. Yapım­ Bor’da Şehzade Mustafa’nın öldüğü bulunan Bozdoğan, Tanzimat’tan son­
da harç kullanılmamıştır. Üç kemerli söylenir. ra yapılan İdarî örgütte kaza oldu. Bi­
olup, kemerlerinin uzunluğu 13’er met­ Osmanlı döneminde Niğde iline rinci Dünya Savaşı’nda ve mütareke
redir. bağlı kasaba olan Bor’da XVI ve XVIII. yıllarında sık sık Ahmed Molla ve De­
Anadolu’nun diğer bölgelerinde ol­ yüzyıllar arasında barut değirmeni mirci Mehmed çetelerinin baskınları­
duğu gibi Bolu’da da türbeler yaşadık­ ve fabrikaları mevcuttu. Bu fabrikalar, na uğradı. Kasabayı bu çetelere ve
ları devirlerde çevrelerini sosyal ve yıllar boyu Osmanlı Devleti’nin en düşmana karşı koruyan Yörük Ali Efe,
ekonomik yönden etkileyen kişilerin önemli barut gereksinimini karşılamış­ çevrenin bir kahramanı olarak tanın­
gömülü olduğu yapılardır. Bolu’daki tır. Akşehir, Koçhisar, Develi, Kayse­ maktadır. Ali Efe, Aydın civarını Millî
türbelerin çoğunun kime ait olduğu bi­ ri, Şarkışla, Cırlavuk, Kemerhisar kü- Mücadele yıllarında düşman kuvvetle­
linmemektedir. herçilehanelerinden getirilen onbinler- rine karşı korumuştur.
Akçakoca Türbesi, Baba köyünde, ce kantar küherçileden, Bor barut fab­ Bozdoğan, tarihî eserler bakımın­
denize hâkim bir tepe üzerindedir. Çi- rikalarında perdahlı, perdahsız, top ve dan zengin sayılabilir. Örtülü ve Ko­
visiz olarak birbirine yontularak kenet­ tüfek barutu yapılırdı ve İstanbul’a naklı köylerindeki sarnıçlar Selçuklu­
lenen ağaç kütüklerinden yapılmıştır. sevkedilirdi. lar devrine aittir. Selçuklular zamanın­
Akşemseddin Türbesi, Fatih’in ho­ Bor’da bulunan kale ve şehir varo­ da yaptırılmış olan “Kemer Köprüsü”
cası Akşemseddin’in gömülü olduğu şundan Evliya Çelebi, "Seyahatname"- de ilçenin mimarî eserlerindendir. Çar­
türbe olup H. 864 (1459) yılında yapıl­ sinde ayrıntılı olarak söz ederken llyas- şı Camii, Pabuççuoğlu Camii, Hıdır
mıştır. jnşaatında kesme taş kullanıl­ lı Camii, çarşı yanında “Eski Cami", Baba Camii, Baltacıoğlu Camii, Os­
mıştır. Üstü kubbeyle örtülmüştür. Ye­ “Sokullu Vezir Camii", “Çayırlı Camii", manlI devrine ait olan camilerdir. Ak-
ri Göynük’tedir. Zaman zaman hasar “Orta Mahalle Camii”, “Sofya Mahalle­ çay Suyu üzerinde, tarihî bir kıymeti
gören bu yapı, 1960 yılında restore si Camii", kale içinde “Gözlü Sultan”, olan Mermer Köprü ile kasaba yakın­
edilmiştir. “Kesbî Mustafa Efendi”, “Esad Efen­ larında çeşitli höyükler vardır. Çarşı
Aşağı Tekke Türbesi, 1884 yılında di Tekkesi", “Şeyhî Himm et Efendi yanındaki küçük bir mezaklıkta Bozdo-
64
ğan Voyvodası Ali Bey ve karısının me­ Ağa’nın oğlu Ahmed Paşa tarafından parmaklıklarla çevrili bir hale dönüş­
zarlarıyla Madran Dağı yöresindeki bir sağland ı Daha sonra sırasıyla Musta­ türülmüştür. Camiin ilk bölümü asıl
tepede Hıdır Baba ve okçu kumanda­ fa Bey,''Süleyman Bey Yozgat’ta vali­ cami harimidir. Plan bakımından ilk
nı mezarları vardır. lik yaptılar. Süleyman Bey zamanında devir Osmanlı camilerinin tipini andı­
Bozdoğan, bugün Aydın iline bağ­ eşkıya ve aşiret yolsuzlukları önlendi. rır. Dikdörtgen olan harim planının ku­
lı ilçe merkezidir. 1787 Osmanlı - Rus Savaşı’nda asker zey kısmı, iki büyük ayakla sınırlan­
göndererek, İstanbul'un et ve zahire mıştır. Geriye kayan büyük kare bölüm
gereksinimini de sağladı. Hacıların gü­ kocaman bir kubbe ile örtülüdür. Kö­
venle yolculuk etmeleri için Misis şelerden yarım kubbe biçimli tromp­
Köprüsü’nü yaptırdı. Ruslar tarafından larla bu kubbeye geçilmiştir.
Serasker Mustafa Paşa’nın pusuya dü­ Camiin bugünkü cümle kapısı, re­
BOZOK (Bugün: Yozgat). şürülmesiyle ordusunun zor duruma vakın kubbeli orta bölmesine açılır. Ay­
Yozgat ve çevresi çok eski çağlar­ düşürülmesi karşısında asker toplaya­ rıca bu yüzün doğu ve batı uçlarında
dan'beri sürekli yerleşme merkezi ol­ rak yardıma koştu, NapolĞon’un Mısır birer yan kapı daha açılmıştır. Harimi,
muştur. Ancak, Yozgat’ın kuruluşu ye­ kuşatması sırasında Nizam-ı Cedid’in bol pencereleri, yüksek kubbesi ile fe­
nidir. Yozgat’ın Antik Tavium’un yerin­ kuruluşunda önemli hizmetleri oldu. rah bir mekândır. Büyük kubbenin içi,
de g e liştiği ile ri sürülmüştür. 1813 yılında yine Süleyman Bey zama­ sonradan yenilenmiş olan Barok üs­
Yozgat sırasıyla, Hitit, Frigya, Lid- nında, Halep’te halkı rahatsız eden şa­ lûpta yaprak, çiçek, vazo motifleriyle
ya, Met, İskender, Kapadokya, Galat kilerin 18 kadarını idam ettirdi. Süley­ süslenmiştir. Ana mekânda, devrinin
yönetimlerinde bulundu. Daha sonra man Bey’in ölümü (1813) üzerine Yoz­ en parlak temsilcileri olarak mihrap ve
Galat egemenliğine son veren Roma­ gat bağımsız bir sancak olarak dahi bı­ minber görülmektedir. Kıble duvarı dı­
lılar yöreyi kendi yönetimine aldılar. rakılmadı. Muhassıllığına Kayseri San­ şında zarif profillerle bir çıkıntı yapan
Roma’nın bölünmesi üzerine de Bi­ cağı Mutasarrıfı Maraşlı Ali Paşa atan­ mihrap nişi, içerde açık kahverengi,
zans egemenliği başladı. 1071 yılında dı. Daha sonra tanzimata kadar Sivas sarımsı beyaz ve yeşil mermer bloklar­
yapılan Malazgird Savaşı’ndan sonra eyaletinin 8 sancağından biri olarak la örtülmüştür.
Danişmend Gazi'ye bırakılan Sivas ili­ Bozok Sancağı, tanzimattan sonra An­ Divanlı Köy Camii, IV. Mehmed za­
ne bağlı olarak kaldı. Danişmendlile- kara eyaletinin 5 sancağından biri ol­ manında Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa
rin bakenti Kayseri’yi almaları üzerine du. Cumhuriyet’ten sonra TBM M ’nin tarafından H.1188 (1774) tarihinde yap­
de Kayseri’ye bağlandı. II. Kılıçarslan’- 25 Haziran 1927 tarihli ve 630 sayılı ka­ tırılmıştır.
ın Danişmend egemenliğine son ver­ rarıyla adı Yozgat’a çevrildi. Bu camilerden başka Höşyar Ka­
mesi üzerine Yozgat çevresi, XII. yüz­ Cumhuriyet’ten önce, Bozok’ta dın Camii, Köseyusuflu Köyü Camii’­
yıldan sonra Selçuk egemenliğine gir­ eğitim-öğretim önce medrese ve ma­ nin de varlıkları bilinmektedir.
di. Daha sonra Kadı Burhaneddin’in halle mektepleri dışında yalnız il mer­ Saat Kulesi, Cumhuriyet Meydanı’-
1393 yılında Akkoyunlu hükümdarı kezinde bir ortaöğretim yapılan okul ndadır. 1897 yılında Bozok Belediye
olan Osman Bey tarafından öldürül­ bulunmaktaydı. 1858 yılında Bozok’a Başkanı Ahmed Tevfikzâde tarafından
mesi üzerine SivaslIlar, ülkelerini Yıl­ bir Rüşdiye Okulu, 1892 yılında iki yaptırılan eser, kesme taştandır. Şakir
dırım Bayezid’e teslim ettiler. Yıldırım Rum mektebi yapılmıştır. Usta’nın eseri olan bu yapının üzerin­
ileTimur arasında1402 yılında yapılan Arkeolojik yönden oldukça önem­ de herhangi bir yazıt yoktur. Kule 7
Ankara Savaşı’ndan sonra, bölge ye­ li bir bölge olan Bozok’un çevresinde katlı ve 4 köşelidir. En üst katın dört
niden Osmanlı Devleti topraklarına Çe­ yapılan arkeolojik araştırmalar sonun­ yönünde birer saat ile üst kısmında
lebi Mehmed tarafından bağlandı. Ya­ da, Boğazköy, Alişar, Alacahöyük, büyük bir çan bulunmaktadır.
vuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı’- Çengeltepe kazıları yapılmış, bu kazı Çapanoğlu Sarayı, Bozok Hükümet
ndan dönüşte, Kayseri ve Bozok san­ sonucunda birçok yerleşim alanları, Konağı’nın bitişiğinde, şimdi pazaryeri
caklarını Dulkadirli beylerinden Şahsu- evler, mezarlar ve birçok yapı bulun­ olarak kullanılan geniş alanın içinde
varoğlu Ali Bey’e verdi. muştur. Bu yapılardan Sarıkaya (Ter­ yer alır. XVII. yüzyılın son yarısında Ça­
XV. yüzyılda Kızılkoca oğullarının, z ili Hamam) Romalılara aittir. Bu ha­ panoğlu Süleyman Bey tarafından yap­
XVI. yüzyılda ise mehdilik iddiasında mamın kapı ve pencereleri şimdi de tırılmıştır. Birçok dairesi, çok değişik
bulunan Celâl’in, Baba Zünnü’nün ya­ bellidir. Taşların üzeri sanat değeri avlu ve bahçeleri bulunmaktaydı. Sa­
rattığı karışıklıklar devletin bu dönem­ son derece yüksek kabartma öküz ray çok değerli eşyalarla da donatıl­
de çok güçlü olması sebebiyle bastı- başları, çeşitli resim ve mozaiklerle mıştı. Saraydan günümüze bazı temel
rılabildi. Ancak, devletin güçsüz dev­ süslenmiştir. kahntıları ile harem dairesi havuzların­
rinde ise Celâli isyanları özellikle yol Bozok, eski eserler yönünden de dan çevresi mermer döşeli iki havuz
güzergâhı olan yerlerde yerleşmeyi son derece zengin bir birikime sahip­ kalmıştır.
güçleştirmiştir. tir. Bu eserler arasında Anadolu mima­ Şehirde, Selçuklular zamanında
1553 yılından itibaren Bozok San- ri tarzını ve zerafetini yansıtan Çapa­ yapıldığı ileri sürülen Karamağara
cağı’nın başında Murad, Ahmed, Me- noğlu Camii’nin özel bir yeri vardır. Köprüsü (Kesikköprü) ileYavuz Sultan
miş, İsa, Çerkez Haşan, Sunullah, İb­ Çapanoğlu Camii (Büyük Camii), Selim’in Mısır seferinde yaptırdığı söy­
rahim, Mamaluoğlu Ömer, Tokmak Ha- Cumhuriyet Meydam’nda bulunmakta­ lenilen Konak Suyu üzerindeki Kara-
sanpaşazâde Ahmed gibi kişiler bu­ dır. 1779 yılında Çapanoğulları’ndan bıyık Köprüsü çevrede bulunan köprü­
lunmuştur. Daha sonra bölge Çapano- Vali Ahmed Paşa oğlu Bozok Valisi lerin en eskilerindendir.
ğullarının egemenliğine girdi. Mustafa Bey tarafından İç Cami ve ona Bozok’daki medreseler Köseyusuf-
il merkezinin bulunduğu şehrin ek olarak da kardeşi Bozok Valisi Sü­ oğlu Köyü Medresesi ile Demirli Med-
XV;ii. yüzyılda Çapanoğulları tarafın­ leyman Bey tarafından 1794 yılında resesi’dir. Köseyusufoğlu Köyü Medre­
dan kurulduğu sanılmaktadır. Teke Dış Cami yaptırıldı. Dış Cami’in boya­ sesinden günümüze yalnızca temel
aşiretine bağlı olan bu topluluk, Güney larıyla kurşunları 1901 yılında yaban­ taşlarıyla, kütüphane binası kalmıştır.
Anadolu’ya gelerek Maraş - Ayıntab cı bir ustaya yaptırılmıştır. Camiin taş­ Demirli Medrese ise Çapanoğlu Ah­
dolaylarına yerleştiler. Bunların bir bö­ ları Kırşehir’in Şamallahhan, Zekere, med Paşa tarafından Yozgat Palas
lüğü^. Çopur veya Çapar Koca diye anı­ Çağdeli, Çarma köyleriyle Bozok’un O teli’nin yerine yapılmıştır.
lan Ömer Ağa’nın önderliğinde sürü­ Büyüknefes köyündeki eski harabeler­ Bozok’taki başlıca türbeler,Çandır
lerine iyi otlaklar arayarak Bozok yö­ den getirtilmiştir. Cami, bir avlu için­ Kümbeti, Çapanoğlu Türbesi, Hayıras-
resine geldiler. Önce Yozgat ile Yer­ de inşa edilmiştir. Doğu ve batı yüz­ lan Kümbeti, Durali Baba, Görpeli Tür­
köy arasında Sarayköyü’nü kurdular. lerinde birer anıtsal kapısı bulunan besi, Nöbeti Baba, Muşallim Kalesi
Daha sonra da Yozgat’ın temelini at­ çevre duvarları ile kuşatılmıştır. Doğu­ Türbesi, Osmanlı Türbesi ve Şeyhle­
tılar. O dönemde burası Bozok Sanca- da camie bitişik türbeden başlayarak, rin Türbesi’dir.
ğı’nın Kızılkoca bucağına bağlı bir köy­ avlunun güneydoğu, güney ve güney Osman Paşa Tekkesi (Emirci Sul­
dü. Bu köyün şehirleşmesi, Ömer batı bölümleri sonradan yer yer demir tan Zaviyesi), Emirci Sultan tarafından
65
Ziyaret Pazarı denilen yerde kurulmuş­
tur. Kayseri ve Kırşehir’den Sivas ve
Amasya’ya giden yollar üzerinde bir
konak yeri olan zaviye XIII. ve XIV. yüz­
yıllarda oldukça parlak bir dönem
yaşamıştır. Cumhuriyet döneminde
(1925) zaviye tarihe karışmıştır.
Muşallim Kalesi:'Selçuklu sultan­
larından II. Gıyaseddin Keyhüsrev za­
manında yapıldığı (1236-1246) sanılan
kalenin aşağısında Muşallim adlı kü- J®
çük bir yerde yapıldığı, bir camiin av­
lu duvarında bulunan kitabeden anla­
şılmaktadır. Günümüzde sadece hara­
besi kalan bu kale, etrafı dağlarla çev­
rilen ovanın doğu ve batısındaki her iki
yakaya da hâkimdir. Ovanın güneydo­
ğu kıyısında kaleden aşağı yukarı 10
kilometre uzakta gümüş maden oca- §§§||
ğı ile Akdağ bulunmaktadır.
Kare şeklinde tek parça olduğu,
demir bir kapısının bulunduğu, dış va­
roşunda bin kadar bağ ve bahçeli, kâ-
gir eski tarz Türk evlerinin bulunduğu
Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâmesi"r\-
de belirtilmektedir.

B U R D U R (Halk dil: Buldur; es­


ki adları: Limnobria, Limobrama, Poly-
dorion, Bzostas, Tirkemiş).
Tarihi Neolitik devre kadar giden
il topraklarının büyük bir bölümü an­
tik “Pisidia” bölgesinin sınırları için­
de yer alır. Bölge, eski çağlarda “Lim­
nobria’’ Orta Çağ’da “Polydorion", do­
ğudan gelen Türkmen aşiretlerinin
yerleşmesinden sonra Selçuk Devle­ BURDUR: Saat Kulesi
ti zamanında, önce "Tirkemiş”, sonra
“Burdur" adını almıştır. Temürtaş tarafından Antalya’da yaka­ beylik yeniden kurulduysa da, 1430 yıl­
Şehir, M.Ö. XVII. yüzyıl başlarında lattırılarak öldürüldü. Böylece Hamid- larında kesinlikle Osmanlı toprakları­
Asur, daha sonra Eski Hitit, M.Ö. VII. oğulları Beyliği de bir süre için dağıl­ na katıldı.
yüzyılda Frig, Lidya, Pers, İskender, dı. Dündar Bey’in oğulları, Temürtaş’- Hamidoğulları ülkesi, OsmanlIlara
Bergama Krallığı, Roma ve Bizans ın Mısır’a kaçmasından (1327) sonra, geçtikten ve Burdur’un Anadolu Bey­
imparatorluğu egemenliğinde kalmış­ beyliğin başına geçtiler. Bu arada is- lerbeyliğinin ilçe merkezi olarak Kü­
tır. hak Bey, babasının kanından davacı tahya’ya bağlanmasından sonra, ken­
ilde Türklerin varlığı 1075 yılında olarak Temürtaş’ın M ısır’da öldürül­ di haline terk edildi ve eski önemini yi­
başlar ve 1120’ye kadar aralıksız de­ mesine neden ofdu.lshak Bey Eğridir’- tirdi. Bu devirde bölgede önemli siyasi
vam eder. 1120 yılında karşı saldırıya de, Mehmed Bey de Gölhisar’da bey olaylarda geçmedi. Sadece Şah Kulu
geçen Bizans, Uluborlu’yu geri alır. idiler. Burdur’da' muhtemelen bir oğ­ Baba Tekeli’nin ayaklanması, bölge ta­
Burdur ilinde Türkler, özellikle lu veya torunu bulunuyordu. Bu yıllar­ rihinde bir hareket sayılır. Şah Kulu,
1211’den sonra büyük yoğunluk kazan­ da Burdur, Antalya ile yaptığı ticaret Şehzade Korkud’un Manisa’ya gitme­
dılar. Bu tarihten itibaren Bizans’la an­ sayesinde gelişen bir şehir görünü­ si üzerine harekete geçerek Antalya
laşma yapılmış, doğudan gelen Türk- mündeydi. Türkmenler halı-kilim doku­ üzerine saldırdı, daha sonra ayaklan­
menler, Bizans sınırlarına saldırmayıp dukları gibi, Dalaman Çayı aracılığıy­ masını genişletip tüm Teke yöresini
il topraklarına yığılmışlardır. Böylece la da kereste ticareti yapıyorlardı. Ay­ ele geçirdi. Burdur önlerinde, Anado­
XIII. yüzyılın ilk yarısında Antalya - nı yıllarda Bizans ile olan ticareti ise lu Beylerbeyi Karagöz Paşa’nın Komu­
İsparta - Denizli arasında yoğun bir Çardak ve Akhan sağlıyordu. tanı Nokta ile yaptığı savaşı kazandı
Türkmen nüfusu birikir. Anadolu’da OsmanlIların yüksel­ ve Burdur’u ve birçok ili yağmalama­
Türmenlerin nüfus üstünlüğünü el­ mesi, beyliklerin ise sabit kalması sından sonra İran’a kaçtı.
de ettikleri Burdur’da mahallî beyler, dengeyi bozmuştu. OsmanlIlar, zaten XVII. yüzyıldan sonra'Burdur’da
Mehmed Bey’in yönetimindeydiler. akraba oldukları Hamidoğulları Beyli­ Çelik Mehmed Paşa ve evlatlarının nü­
Mehmed Bey’in hile ile öldürülmesin­ ği’ne değil de Karamanoğulları ile bir fuz kazandığı görülür. Bir Türkmen yur­
den sonra yöre, önce Ali Bey’in, son­ mücadeleye girişmişlerdi. Bu çatışma­ du olan Burdur’da, eskiden beri “Bey"
ra da ilyas Bey’in oğullarının yöneti­ da Hamidoğulları Beyliği, OsmanlIla­ lerin ayrıbir önemi olmuştur. Çelik Pa­
mine girdi. Bunların en büyüğü Dün­ rın yanında yer aldı. 1357 yılında Bur- şa, 1740 yıllarında Burdur’da oturuyor­
dar Bey idi. Dündar Bey, günümüzde dur’un bir bölümü ve Yalvaç, İsparta, du. Daha sonra oğlu ve sülâlesi de bu­
Hamidoğulları olarak anılan beyliğin Eğridir, Akşehir, I. Murad tarafından 85 rada oturmayı sürdürdü. Bu yıllarda
en önemli kişilerindendi. 1299 yılında bin altına Hamidoğlu Hüseyin Bey’den “Ayanlık" ve “Mütesellimlik” sebebiy­
Ulucami’nin minaresini yaptırdı. Bur­ satın alındı. Beyliğin tam olarak Os­ le bölgede nüfuzlu aileleier arasında
dur ili tümüyle bu beyin yönetimindey­ manlI yönetimine geçmesi ise, Yıldı­ cereyan eden şiddetli çatışmalar görü­
di. 1326 tarihine kadar beyliğin başın­ rım Bayezid’in 1391 seferi sırasında lüyordu. Bunlardan EğridirÂyanı Yılan-
da bulunan Dündar Bey, Anadolu Valisi gerçekleşti. 1403’te Timar sayesinde lıoğulları ile Çelik Paşa oğlu Ahmed

66
Paşa arasındaki çatışma en önemlisi­ leri ise sur dışında küçük köyler ola­ su ise 150 bin civarındaydı.
dir. Burdur, bu tarihlerde Hamid ve Te­ rak gösterilmişti. Bu tarihte Burdur Bu yüzyılda tarım ve hayvancılık,
ke Sancağı mütesellimliği arasında merkezinin geliri 20 bin 238 akça idi. komşu sancaklara kıyasla oldukça ge­
paylaşılmıştı. Çeiikpaşazadelerle Çilo- Bundan başka aşar ve göğeri vergi ola­ lişmişti. Toprağı verimli olduğundan,
ğulları arasındaki çatışmalar, "Fetret rak da 13 bin 337 akçe gelir sağlanmış­ tüm imkânsızlıklara karşın, bol miktar­
Olayı"nın doğmasına sebep olmuştur tı. yine aynı tarihte Burdur merkezin­ da ürün elde edilirdi. Halıcılık, çarşaf
(1839). de ihtisab Ağalığı (Belediye Teşkilâtı) ve alaca olarak adlandırılan bir tür ku­
Osmaniılar döneminde Burdur’da davardı. Bu defterde Burdur merkezi, maş yapımı, bölge sanayiini oluşturur­
devlet tarafından önemli sayılabilecek ilçe, nahiye ve köylerindeki göçebe yö- du.
hiçbir eser yapılmadı. Ancak II. Baye­ rüklerin büyük bir bölümünün Tirke- 1914 yılının 3 Ekim gecesi Burdur’­
zid’in oğlu Şehzade Korkud, Hamid ve miş’ten gelme ve Tirkemiş’e bağlrol- da çok şiddetli bir deprem olmuş, 1500
Teke’de vali iken, kendi hekimi olan dukları belirtilmişti. Defterden öğrenil­ kadar insan ölmüştür. Yenice ve Ce­
Hamzaoğlu Ali’nin Çeşmedamı olarak diğine göre, II. Selim’in padişah olma­ mil Mahallesi’ndeki bütün binalar yı­
adlandırılan çeşme binasını yaptırdı­ sından sonra, Burdurlu biri Uzunçar- kılmış, öteki mahallelerdeki yapıların
ğı, kitabesinden anlaşılmıştır (1501). şı’da bir çeşme yaptırmış ve bunu Sul- çoğu ağır hasar görmüştür.
Osmanlı şehzadelerinden Yıldırım Ba­ tan’a armağan etmiştir. OsmanlIların I. Dünya Savaşı sonunda Burdur
yezid ve II. Selim, Kütahya’da Beyler­ en parlak çağı sayılan Kanunî Sultan italyanlarca isaal edildi ve şehrin or­
beyi olarak bulunmuşlardır. Süleyman, II. Selim ve II. Murad devrin­ tasında Italyan Merkez Kumandanlığı
İstanbul Topkapı Sarayı Evrak Ha- de Anadolu’nun, özellikle Burdur ve kuruldu. Yunan kuvvetleri Aydın-Nazil-
zinesi’nde bulunan Hicrî 929 - Miladî dolaylarının gerek asayiş, gerekse hal­ li yönünde ilerlerken, Burdar’da Kuva-
1522 tarihli Defter-i Mufassal Liva-i Ha- kın yaşam düzeyi bakımından olduk­ yı M illi’ye kuruldu. Burdur 1920 yılın­
mid’de Burdur merkez, ilçe ve köyle­ ça bozuk bir durum gösterdiği yine bu da müstakil mutasarrıflık (Liva) oldu.
rinin kimin zeamet ve tımarında bulun­ defterden anlaşılmaktadır. Konya vilayetinden ayrılarak doğrudan
duğu, hasılat, ev, vergi mükellefi adedi Yıldırım Bayezid tarafından Os­ doğruya hükümet merkezi İstanbul’a
göçebe yörük cemaatlerinin durumu manlIlara katılan Burdur, 450 yıl Kütah­ bağlandı.
ve vergi sistemleri, akar suların kulla­ ya vilayetine bağlı kalm ış, 1839 ile 1918 yılında devletin güçsüzlüğü
nışı, aşar ve ağnam vergileri gösteril­ 1850 yılları arasında ise Konya vilaye­ Anadolu’nun her yanında eşkıyanın tü­
miştir. Buna göre Burdur, Tirkemiş il-, tine bağlanmıştır. 1872 yılında sancak remesine yol açtı. Burdur merkezi ve
cesinin merkezi idi. Ağlasun, Gölhisar, olan Burdur’da debbağhaneler ve yağ­ köylerinde de Kaz Ahmed ve çetesi
İncirli (Bucak) ilçesi, Erle (Yeşilova) na­ haneler vardı. 1305 salnâmesinde be­ dehşet saçmaya başlamış, bunun üze­
hiyesi ve Acıpayam nahiyesi köyleri­ lirtildiğine göre burada 5 bin 213 ev, rine Kuvayı Milliyeciler bunları yaka­
nin bir bölümü Burdur’a bağlıydı. Bur­ 648 dükkân, 6 değirmen, 7 yağhane, 34 layıp, hapsetmişler, daha sonra da öl­
dur merkezinde ve sur içinde yeni Mes­ debbağhane, 4 han, 6 hamam, 24 ca­ dürmüşlerdir.
cit, Çukur ve Cami adında üç Müslüman mi ve 26 bin 600 nüfus vardı. Nazilli bölgesinde Demirci Meh­
mahallesi, sur dışında Rum ve Erme- XIX. yüzyıl sonunda Burdur, İdarî med Efe ve çetesi, Yunan Ordusu’na
nilere ait bir mahalle vardı. Karasenir, bakımdan 2 kaza, 1 nahiye ve 129 kö­ karşı cephe kurmuştur. Burdur, Kuva-
Manastır (Necati) ve Yenice mahalle­ ye ayrılmıştı. Bu devirde toplam nüfu­ yı Milliyecileri halktan topladıkları si­
67
lah, cephane ve yiyecek, giyecek mad­ dan yaptırılmıştır. 8 köşeli bir kubbe­ BURSA (Eski adları: Prusia, Pru-
delerini askerlerle birlikte cepheye si vardır ve renkli çiçeklerle süslen­ sias).
göndermişlerdir. Erzurum ve Sivas miştir. Şehrin kuruluşu hakkında eldeki(
kongrelerinden sonra Burdur, Kuvayı Uiucamii, Pazar Mahallesinde, Pa­ bilgiler yeterli değildir. Bazı bulgular­
Milliyecileri Müdafaa-i Hukuk Cemiye­ zar Düzlüğü’nde, Burdur’a hâkim bir dan, şehrin yaklaşık M.Ö. 1000 yılların­
tin e bağlandı. 19 Mart 1920 tarihinde tepe üzerinde yapılmıştır. Hamidoğlu da kurulduğu anlaşılmaktadır. Yine
Burdur Müftüsü Halil Hulusi Efendi, Dündar Bey tarafından 1299 yılında M.Ö. 1000 yıllarında yaşamış olan Hz.
mebus seçilerek Ankara’ya gönderildi. yaptırılmıştır. 1914 depreminde yıkılan Süleyman’ ın Bursayı gördüğü efsane­
minarenin üzerinde görülen kitabede sine dayanılarak şehrin bu tarihlerde
Cumhuriyet’in kurulmasından son­ M. 1300 tarihli vardır. Cami, zamanla kurulduğu sanılmaktadır.
ra Burdur, il haline getirildi ve ilk vali hasar görmüş, ancak 1749 yılında Çe­ Roma İmparatoru Traianus zama­
Faik Bey oldu. lik Mehmed Paşa, binayı yeniden nında Bursa Valisi olan genç Plinius’a
Tarihi çok eski devirlere dayanan onartmıştır. 1914 depremine kadar göre şehir, Kartaca Komutanı Anibai’-
Burdur ili ve çevresi, kültür açısından üzeri dam olan cami, 1919'da kesme- in Kartaca’dan kurtulup Bitinia Kralı
da zengin bir geçmişe sahiptir. Yapı­ taş ve çatı ahşap karkas biçiminde hü­ Prusias’a sığındığı zaman verdiği plan
lan araştırmalarda Burdur ve yakınla­ kümet tarafından yeniden yapılmıştır, üzerinde Prusias tarafından kurulmuş­
rında Cilalı Taş Devri’nden beri insan­ içinde yarım kubbe vardır. Kuzeydeki tur.
ların oturduğu anlaşılmaktadır. büyük giriş kapısı ceviz ağacından ya­ Bursa’da Bizanslılar’a ait eserler
Burdur, Osmanlı mimarisi bakımın­ pılı olup üzerinde âyetler yaızılıdır. Ca­ bugün yok gibidir. Buna sebep olarak,
dan camiler, medreseler, türbeler, han­ mi içindeki minber, sanat tarihi bakı­ Bursa’nın o devirde Hikaia (İznik) ve Ki-
lar, odalar ve hamamlar olarak ayrı mından önemlidir. zikos (Edincik) gibi ünlü şehirler ara­
başlıklar halinde incelenebilecek zen­ sında bulunması ve Ortaçağ’dan itiba­
Burdur’da mevcut çeşmelerse şun­ ren ve özellikle Türk egemenliğinden
ginliktedir. lardır: Çeşmedamı Mahallesi’nde bu­
Divanbaba Camii, Değirmenler Ma­ sonra Bursa gelişirken eski binalara
lunan aynı addaki ‘‘Çeşmedamı Çeş­ ait malzemenin yeni yapılar için geniş
hallesi’nde yer alır. Minare kitabesine
mesi", Yavuz Sultan Selim ’in kardeşi ölçüde kullanılması gösterilebilir.
göre 1775 yılında Timurzâde Hacı Sü­ Şehzade Korkud’un hekimi Hamzaoğ-
leyman tarafından yaptırıldığına dair İran Sasani ..Hükümdarı Husrev
lu Ali tarafından H. 940 (1533) tarihin­
kayıt vardır. 1914 depreminde yıkılmış, Perviz, Bizans İmparatoru Herakleios
de yaptırılmıştır. Zülâli Çeşmesi, 1566 ile savaştan sonra Bursâ'yı almış, fakat
1919’da yenilenmiş, 1971 depreminde tarihinde II. Selim’in bendelerinden
yeniden zarar görmüşse de onarılmış­ Rumeli’den gelen Türkler’in yardımı ile
Zülâli tarafından yaptırılmıştır. Kınalı- Bizansiılar şehri yeniden kurtarmışlar­
tır. zâde Burhan Bey Çeşmesi, Eskiyeni
Tabakhane Camii, Gazi Caddesi’n- dır.
Camii önünde olup, 1760 tarihlidir. Abbasi halifesi Harun Reşid’in or­
dedir ve (Lalabalaban) adıyla da anılır. Şehirdeki Tabak Hamamı, I. Murad
1429 tarihli bir vakfiyeye göre Abdul­ duları, Söğütçük kasabasına kadar gel­
ve Yıldırım Bayezid’in akıncılarınndan
lah oğlu Hızır Bey tarafından, Eğridir’- miş ve İmparatorla yaptıkları anlaşma­
Lâlâ Balaban adına olup, 1429 tarihli
deki Şeyhülislâm Berdaî zaviyesine yı yenileyip geri dönmüşlerdir.
vakfiyeye göre Ümeradan Abdullahoğ-
^akfodilmiştir. ------ Bursa, 924 yılında Hamdanoğlu sü­
lu Hızır Bey tarafından Eğridir’deki
Taş Camii, Yenice Mahallesi’nde lâlesinden Seyfüddevle tarafından ku­
Şeyhülislâm Berdai zaviyesine vakfe-
olup, Hacı Mola Ali tarafından 1782 ta­ şatılmıştır.
dilmiştir. Hoca Bali Hamamı, 1582 ta­ 1071 yılında Selçuk Sultanı Alpars­
rihinde yaptırılmıştır. Avlusunda, Bur- rihli vakfiyeye göre Hoca Bali Musli-
dur’un ilk mutasarrıfı Mirimiran Mu- lan ile Bizans Imparatoru’nun yaptığı
hiddin tarafından yaptırılmıştır. Yeni­ Malazgirt Savaşinda Bizans yenilmiş,
hammed İzzet Paşa yatmaktadır. 1914 ce Hamamı, Selimoğlu Hacı Ömer ta­
depreminden sonra ahşap olarak ye­ Sultan Melikşah’ın görevlendirdiği Ku-
rafından 1867 tarihinde yaptırılmıştır.
niden yapılan yapı, 1971 depreminde talmışoğlu Süleyman Şah, İznik, Edin­
Eskiyeni Hamamı ise 1803 tarihinde cik ve Bursa’yı fethetmiştir. 1097 yılın­
tekrar hasar görmüştür. Mehmed Kethüda tarafından, bitişiğin­
Şeyh Sinan Camii, Sinan Mahalle­ da İznik’in tekrar Bizans’ın eline geç­
deki camiyle birlikte yaptırılmıştır. mesi üzerine Türkler, Bursa’yı tümüy­
sin de yer alır. H. 1190 (1776) tarihli Osmanlı döneminde Burdur şehir
vakfiyeye göre aynı adla anılan med­ le zaptedip yağmalamışlardır.
merkezinde çok sayıda medrese var­ 1107 yılında Sultan Kılıç Arslan’ın
rese ile birlikte, Çelik Mehmed Paşa ken, günümüze ancak bir tanesi gele­
tarafından yaptırılmıştır. ölümünden sonra şehzadeleri arasın­
bilmiştir. “Pirkuizâde Medresesi" ola­ da çıkan anlaşmazlıklar sırasında şe­
Karasenir Camii, Karasenir Mahal­
rak anılan medrese, bugünkü Burdur hir, Türkler’in elinden çıkmıştır. Sultan
lesi’nde yer alır. 1914 depreminde za­ müze binasının yerindeydi. 1839 yılın­
rar gören yapı, daha sonra ağaç karkas Şehinşah b. Kılıç Arslan’ın saltanatı
da varlığı bilinen Abdullahefendi Med­
olarak yapılmış, 1971 depreminde ye­ döneminde 1113 yılında, ümerâdan
resesinden hiçbir iz kalmamıştır.
niden hasar görmüştür. Minaresi ve ki­ Mengülük, Gündoğmuş, Mehmet ve
tabesi yoktur. Burdur’da ilk kütüphanenin ‘Mu- Oğrat yönetimindeki Türk kuvvetleri,
Saden (Aşağı Dilbaba) Camii, De­ zafferiye Kütüphanesi"olduğu sanılır. Bursa ve Marmara’nın tüm güney kı­
ğirmen Mahallesi’nde yer alır. Camiin Burdur Müftüsü Küçük Şeyh Mustafa yısını tekrar almışlarsa da, imparator
kapısı üstünde 1862 tarihli bir kitabe Efendi tarafından yaptırılan kütüpha­ Aleksis Komnenos, Anadolu’ya geç­
vardır. 1914 depreminden sonra çatı­ nenin yazma eserler bakımından zen­ miş ve Uludağ dolaylarında yapılan sa­
sı karkas olarak yapıldı ve 1971 yılın­ ginliği dikkate değer. vaşlar sonunda Türk kuvvetleri çekil­
da yapı yeniden onarım gördü. ilk Halk Kütüphanesi’nin kurucu­ mek zorunda kalmıştır. Daha sonra
Manastır Camii, Necatibey Mahal- su Sadrazam Derviş Mehmed Paşa’dır. Alaşehir’de yapılan barış anlaşmaşı
lesi'ndedir. Yapımı kesme Burdur ta­ Sonradan Burdur Müftüsü Şeyh Mus­ gereğince, Marmara sahillerinin yöne­
şından 1922 yılında, halkın yardımıy­ tafa Efendi, Sazenzade Hacı İsmail timi Bizans İmparatoru’na verilmiştir.
la yapılmıştır. Ağa ve Emini Bit-î Süleyman vakıfları Bundan sonra Osmanlı Devleti zama­
Hecin (Hecin Dede ■ Hecin Baba) ile kitap mevcudu zenginleştirilmiştir. nına kadar Bursa, İznik, Bilecik, Dim-
Camii, 1875 yılındayapılmış, 1914 dep­ 1875’te Burdur Hapishanesi bün­ boz, İnegöl, Kestel, KİJe, Atranos (Or­
reminde yıkılmış, 1930’da ise ahşap yesinde bir hastane inşa edilmiş, 1898 haneli), Mihalıç (Karacabey), Kirmas-
karkas olarak yeniden yapılmıştır. yılında şehirde Hamidiye Ipdiai Kız tı (M. Kemalpaşa) Bizans tekfurlarının
Selimoğlu Camii, Arap Selimoğlu Mektebi açılmış, 1901’de Rum cema­ olmuştur.
tarafından yaptırılmıştır. Minare önce atine mahsus Panaya Kilisesi ile ya­ Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yıl­
ahşap sonra taştan yapılmıştır. 1971 nında bir mektebin onarımı yapılmış, larında Osmanlı Devleti’nin kurucusu
depreminde de zarar görmüştür. aynı yıl Rum kilisesi yanındaki mekte­ olan Osman Bey’in 1302 yılında İznik
Eskiyeni Cami, Üçdibek Mahalle­ bin onarımından vazgeçilerek yeniden ve Bursa dolaylarında görünüp, bu şe­
si’nde olup Mehmed Kethüda tarafın­ yapımına başlanmıştır. hirleri uzaktan baskı altında tuttuğu-
68
MARMARA DENİZİ U fîx
BÜYÜK YENİKÖY
f o. .'. 'V j - '- \
^ / % H A N G A Z İ KAZASI

' MUDANYA KAZASI GEMLİK KAZASI /


r ■•- ı
Yvx

J g T & i" - '


1 (/ \ APOLYOND GÖLÜ I Vv

\ ) ^ - Ş K IR M A S I!--------İ | ULUDAĞ (
r - ^ - (MUSTAFA KEMAL PAŞA) ( \
<fe \ ''Vr', ' "' ' ''

' ORHANİLİ K A Z A S l'',..

HARMANCIK

BURSA (BRUSA)
VİLAYETİ

nu, Bizans kaynaklan dile getirmekte­ Türkler’in fethinden sonra önem ka­ Hüdâvendigâr, Bursa Kalesi’ndeki ca­
dir. zandı. Bizans devrinde Marmara hav­ mi ile Çekirge’deki cami-zaviye-med-
1315 yılında Osman Bey, Bursa do­ zasının en büyük şehri olan Iznik’in ye­ rese birleşimi olan kompleksi yap­
laylarında 2 kale yaptırarak, birincisi­ rini aldı. Osmanlı Devleti’nin ilk para­ tırdı (Türk sanatında olan yapının o
ne yeğeni Aktimur’u, İkincisine de sı da 1327 yılında bu kentte basıldı. Ye­ çağdaki adı, "Kaplıca imareti” idi) Sul­
ümerâdan Balaban Bey’i muhafız bı­ niden kurulurcasına büyütülen kente, tan Murad’ın oğlu Bayezid için, kale
raktı. Osman Bey’in Bursa’yı kuşatma­ her taraftan halk taşınarak yerleştiril­ içindeki Şehadet Camii karşısında bu­
sı on yıldan fazla sürdü, Osman Bey, di ve kale içindeki saraylarında yaşa­ lunan sarayda, Mevlânâ Neşrî’ye gö­
tahtı oğlu Orhan Bey’e bıraktıktan yan Osmanlı hükümdarları zamanında re, 1381, Bitlisli idris’egöre 1378 yılın­
sonra 1326 yılında Söğüt’te öldü. 1321 yavaş yavaş bugünkü Bursa oluşmaya da yaptığı düğün, Bursa tarihinde
yılında tahta geçen Orhan Bey, aynı başladı. Orhan Bey, kale içindeki ma­ önemli bir olaydır.
yıl, Mudanya, Gemlik ve Attanos’u ala­ nastırı camie çevirtmekten başka, iki 1389 Kosova Savaşindan sonra
rak karargâhını Pınarbaşı alanında kur­ de mescit yaptırdı. devam eden akınlardan kazanılan çe­
du ve kuşatmayı sıklaştırdı. Savaştan Orhan Bey’den sonra gelen hü­ şitli ganimet ve paralar, Yıldırım Baye­
kurtulamayacağını anlayan Bizans tek­ kümdarlar zamanında daha çok büyü­ zid döneminde, Bursa’nın bayındırlık
furu, Köse Mihal’in aracılığı ile teslim yen ve bu hükümdarlar ile devrin üme­ çalışmalarına harcandı. Bayezid, 12
oldu. Tekfur’un adı eski yazmalarda râ ve ulemanın yaptırdığı hayır eser­ payeli ve 20 kubbeli “ Ulu cam i” ile
Bursu, Bersak, Barşak, Busak şekille­ leri ile süslenen Bursa, XVI. yüzyıl so­ medrese, imaret, dârüşşife, ilkokul,
rinde görülmektedir. Bursa, 6 Nisan nunda, Anadolu'nun her bakımdan en han, hamam ve zaviye yaptırdı.
1326 yılında Türkler’in egemenliğine büyük şehirlerinden biri ve kıtanın her
girdi. tarafından gelen bilimadamları ve 1402 yılındaki Ankara Savaşindan
Bursa’yı aldıktan sonra yerli halkı şeyhlerin yerleştiği bir yer oldu. sonra Bursa şehri, akına gelen Timur
adaletle yöneten Orhan Bey, Bursa’nın XIV. kuvvetleri tarafından yağma edilerek
yüzyıl içinde Yasavî ve Suhra-
fethinden önce ölerek Söğüt’e gömü­ vardî tarikatlarının türlü kolları ile Ak- ateşe verildi. İç kale ile Yıldırım Baye­
len babası Osman Bey’in vasiyetini ye­ barî ve Abu İshak Kazrunî tarikatları­ zid’in hâzinesi de ele geçirildi, ilk Os­
rine getirip, bir süre sonra lahti Bur- nın etkisinde kalan Bursa’daXVI.-XV. manlI padişahları dönemine ait resmî
sa’ya getirdi ve Türkler’in “Gümüşlü yüzyılları içinde de Suhravardt tarika­ belgeler ile o devirlerde yazılan eser­
Kümbet" dedikleri (uzaktan kubbesi tının başka şubeleri ile Rufâî tarikatı­ lerin büyük bir bölümü de yok oldu.
güneş vurduğunda gümüş gibi parıl­ nın bir şubesi ve Kazrunî tarikatının Bu olaydan sonra yeniden onarılan
dayan) bir kilise veya şapeli türbeye müridleri olan hankahlar ve zaviyeler Bursa, fetret devrinde Bayezid’in şeh­
çevirerek, içine gömdü. Orhan Gazi’­ kuruldu. Başta padişahlar olmak üze­ zadeleri arasındaki anlaşmazlık sıra­
nin de türbesi aynı kilisenin diğer bir re, ümerâ ve ulemanın çoğu tarikat sında, Isa, Mehmed, Süleyman çelebi­
parçasının bölünmesi suretiyle mey­ bağlısı olduklarından halk da tarikat­ lerin ve sonunda Mehmed Çelebi’nin
dana geldi. lara girdi. Bundan dolayı şehir, muta­ eline geçerek onun devlet merkezi ol­
Bizans İmparatorluğu zamanında savvıfların etkisi altında kalan bir şe­ du. Mehmed Çelebi’nin kardeşi Mus­
kale içinde kalan ve kale dışındaki ma­ hir oldu. tafa Çelebi ile Rumeli dolaylarındaki
halleleri ile pek az yer tutan Bursa, 1360 yılında padişah olan I. Murad savaşları s ı r a s ı n d a Karamanoğ-
69
lu Mehmed Bey, Bursa’ya saldırarak yı meydana gelmiştir. Kadir Gecesi na­ tan Abdülaziz ve Sultan V. Mehmed’-
şehri aldı ve kuleyi kuşattı. Fakat Ha­ mazı cemaatle kıldıran imama, bunun ten başka Bursa’ya törenle seyahat
cı İvaz Paşa’nın koruduğu kaleyi ala­ doğru olmadığı iddiasıyla saldıran bir eden veya türbeleri ziyaret amacıyla
mayan Karamanlı hükümdarı, bir ay grup halk, imam Abdurrahim Efendi’- kimse gelmemiştir. 1860 yılında gelen
kuşatmadan sonra çekilirken şehri yi korumak isteyen bir kişinin ölümü­ Abdülaziz, Tahtakale - Maksem arasın­
yağmaladı, kale dışını yaktırdı. ne sebebiyet vermiş, olay bekçilerin daki Tahir Ağa Konağinda konuk ola­
Çelebi Sultan Mehmed, bağımsız­ yardımı ile güçlükle bastırılabilmiştir. rak kalmıştır. Bu sebeple Bursa’da pa­
lığını tam elde ettikten sonra Bursa 1801 yılında çıkan yangm (Yeşil ra basılmıştır.
şehrinin imarına başladı. Yeşil Cami Türbe’de), Lodos fırtınasının da etki­ Sultan Abdülaziz'in ziyaretinin
ve türbeyi, ünlü medrese ve imaretini siyle bir günde kale içinin tamamını amacı, yeni ihdas ettiği NİŞAN-I OS-
yaptırarak şehrin onarımına katkıda yaktıktan sonra Kırk Merdiven’den Ya­ M A N İ’nin ik nişanını Osmanlı Devle­
bulundu. _ _ __ hudilik, Ahmed Paşa, Fenarî, Mantıcı, ti’nin kurucusu Sultan Osman'ın san­
Çarşı, Ali Paşa Mahallesi’ne ve Setba- dukasına asmak ve bu arada Bursa’yı
Bursa için en büyük felâketlerden gezmekti.
şı’nın tepesindeki Karaağaç Mahalle­
biri, 1429 yılında görülen veba salgı­ 1919 yılına kadar İstanbul’dan ata­
si’ne kadar yakıp kül etmiştir. Arsalar
nıdır. Bu salgında binlerce kişi, bu ara­ nan valiler tarafından yönetilen Bursa,
birbirine karışmış, bu olay, mahkeme­
da Emir Sultan ve Molla Fenari, hayat­ o yılın Mart’ında Yunanlılar’ın İzmir’i
leri uzun süre uğraştırmıştır.
larını kaybettiler. işgali üzerine bütün Batı Anadolu’da
1837 yılında Bursa’da ilk ipek fab­
İstanbul’un 1453 yılında alınmasın­ yer yer kurulan Kuvayı Millîye hareket­
rikası açılmıştır.
dan sora, başkentin bu kente taşınma­ lerinde faal rol oynamıştır.
sıyla Bursa’nın hiçbir siyasî önemi kal­ Yine 1833 tarihli Hazine-i Evrak’ta 8 Temmuz 1920 yılında Bursa’nın
madığı gibi, kültür merkezi olma bakı­ bulunan bir belgeden Bursa’da imam Yunanlılar tarafından alınması TBMM'
mından da değeri azaldı. ve muhtar seçimlerinin yapıldığı, mü­ de büyük üzüntüye sebep olmuş, ma­
II. Bayezid’in tahta geçişi sırasın­ hürlerinin kazdırılmak üzere kendile­ tem nişanesi olarak, şehir kurtulunca­
da kardeşi Cem Sultan Bursa'ya gelip rine verildiğini öğrenmekteyiz. ya kadar Meclis kürsüsü üzerine siyah
18 gün padişahlık yaparak adına para 1855 yılında olan büyük deprem­ bir örtü konmuştur. 26 Ağustos 1922
bastırmışsa da, bir süre sonra kentten den Bursa, oldukça büyük zarar gör­ yılında başlayan Büyük Taarruz sonu­
ayrılmak zorunda kalmıştır. Daha son­ müş, bu arada Ulu Cami, Yıldırım, Şe- cunda 6 Eylül 1922 yılında, İnegöl, Ye­
ra Avrupa’da ölen Cem Sultan, baba­ hadet, Emir Buhari camileri ile birçok nişehir, Orhaneli, Keleş’in, 10-11 Ey-
sı Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı hamam ve Uzunçarşı yıkılmış, Yeşil lü id e Bursa, Mudanya, Karacabey ve
Muradiye Türbesi'ne gömüldü. Aynı Cami’de çatlaklar meydana gelmiştir. Mustafakemalpaşa'nın kurtarılmasıyla
türbede II. Bayezid’in iki oğlu Selim ve 6 Eylül 1856 tarihinde hükümetçe alı­ bu örtü törenle kaldırılmıştır.
Alemşah yatmaktadır. Yavuz Sultan nan bir kararla Bursa’da meydana ge­
Selim padişah olunca kardeşi Korkud len deprem sırasında harap olan ve ya­ XIX. yüzyıl sonunda Bursa merkez
ile arası açılmış, Korkud’un Bursa’daki nan kırk adet tekkede oturan postini- kazası, sancağın kuzeydoğusunda yer
Saray-ı Âmireden silah istemi, Bursa- şin, derviş ve fakirlerin bahçe ve avlu­ alırdı. Kuzeyde Mudanya ve Gemlik ka­
lıiarca geri çevrilmiştir (Aralık 1511). larda çadırlar içinde oturduklarından zaları, doğuda Ertuğrul Sancağı, gü­
Ocak 1512 yılında Ahmed de, Bursa’­ kış gelmeden bu tekkelerin yapılan ke­ neyde Atanos kazası, batıda Kirmastı
ya hükmetmek istemiş, başaramamış­ şif gereğince onarılmasına ve bedeli­ ve Mihalıççık kazalarıyla sınırlanmış­
tır. Yavuz Sultan Selim, N isan 1512 yı­ nin devletçe ödenmesine karar veril­ tı. Sancak, 6 kaza, 7 nahiye, 411 köy­
lında Ankara’dan Bursa’ya gelerek, miştir. Bu geniş kapsamlı depremin den oluşmaktaydı.
kardeş kavgalarına burada son verdi. yaptığı tahribatı ortadan kaldırmak için XIX. yüzyılda ilk kez Bursa’da ka­
Bu sebeple Bursa mahkemesi matem devlet, uzun araştırma ve çalışmalar­ zalarının Islâm ve reayasının sayımı
için üç gün kapatıldı. Yavuz bu kardeş­ da bulunmuş, 1857 yılında yapılan iş­ 1837 yılında yapıldı. Bu sayımda Islâm
leri için türbe yaptırmış, Bursa’da pa­ lemler dolayısıyla son durum gözden ve reayalarının erkek nüfusu tespit
ra bastırmıştır. geçirilmiştir. Yine aynı yıl Bursa’nın edilmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman’ın hasta­ geniş bir şekilde keşfi yapılmış ve ye­ ile bağlı Feldar Köyü’nde bulunan
lığının Yeni Kaplıca Suyu’nun yardımı ni imar durumuna göre şehrin harita­ Latin halkının bir yerde birleştirilme­
ile iyileştirilmesi sonucu, Yeni Kaplı­ sı Nihad Bey adlı bir kişi tarafından çi­ sine 1848 yılında karar verilerek bun­
ca adı altında bir hamam kazanmıştır. zilmiştir. Bu haritaların çizimi genişle­ lar bir bölgede toplanmış ve geçici ola­
tilerek, şehrin güneydoğu bölgeleri ile rak birçok ihtiyaçları, yakacakları dev­
I. Ahmed devrinde Bursa, Kalen- kuzey-batı doğrultusundaki bölgelerin letçe karşılanmıştır. Şehirde yaşayan
deroğlu’nun başında bulunduğu Celâ- haritaları hükümete takdim edilmiştir Hıristiyan dinine mensup olanlardan
lilerin saldırısına uğradı. Celâliler, şeh­ (1858). 1855 yılında meydana gelen Ermeniler’in nüfus sayımı 1853 yılın­
ri yağmaladılarsa da tutunamayarak depremin ardından 5 yıl sonra ilde yeni da özel olarak yapılmış, 1865 yılında
geri çekilmek zorunda kaldılar. Şehri bir deprem daha olmuşsa da, bu kez ise toplu olarak tüm ilin sayımı gerçek­
korumak için Yeşil - Tatarlar -Şehre- bir zarar meydana gelmemiştir. leştirilmiştir. 1883 yılında Batum'dan
küstü arasında bir duvar yapıldı (Şim­ 26 Mart 1863 Çarşamba günü Bur- göçmenler getirtilerek Bursa’da iskân
di sadece Tatarlar Köprüsü bölümün­ sa’nın Demirkapı Çarşısinda meyda­ edildiler. Daha sonra da göçmenlerin
de İzleri kalmıştır.) na gelen büyük bir yangın felâketi so­ buraya gelmesi devam etmiş; Yenişe­
1642 yılında Bursa’da bir kilise ola­ nucunda, iki dükkân ile Uzunçarşı’dan hir’de göçmenlerin kurdukları köye
yı meydana gelmiştir. Yapılan bir kili­ 230 dükkân yanarak zarar görmüştür. “ Yıldırım”, Çakırca Köyü yöresinde
senin kapatılmasına kadı karar verin­ 1869 ve 1886 yıllarında ilde iki önemli kurdukları köye “Orhaniye”, Kapaklı
ce kargaşalık çıkmış, İstanbul’dan fer­ deprem daha meydana gelmiştir. Köyü yöresindeki Cevizlik adlı yerde
man gelince kilise tekrar açılmış ve or­ Başkentin İstanbul’a taşınmasın­ kurdukları köye “Sultaniye"(1890), Rel-
talık yatışmıştır. dan sonra Kütahya’da oturan Anado­ Ipoli adlı mekviinde kurdukları köye
1649 yılında Celâli Abaza Haşan lu Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak ise "Mecidiye" (1892) adları verilmiş­
Paşa Bursa’ya kadar gelmiş ve şehir, beyliği olarak yönetilen Bursa, 1841 yı­ tir.
birçok zarardan sonra kurtarılabilmiş- lında vilayet merkezi oldu ve devlet ri­ Bursa vilayetinin XIX. yüzyılda top­
tir. calinin en seçkin kişileri buraya vali lam nüfusu 1 milyon 626 bin 869 kişiy­
Avcı Sultan İV. Mehmed, Mayıs olarak gönderildi. Bu ünlü valilerden di. Bu sayının 4/5’ini Orta Asya'dan
1659 yılının Ramazan ayında, berabe­ Ahmed Vefik Paşa, ilk kez buraya 1888 göç eden Türkmenler, 1071’de Batı
rinde Hırka-i Şerif’i de getirerek Bur­ yılında bir tiyatro yaptırmıştır. Anadolu’ya yerleşen Selçuklu Türkle­
sa’ya gelmiş, üç ay kalarak ıslahat yap­ XVII. yüzyıldan sonra günümüze ri ve XIV. yüzyılda Bursa’yı "Payitaht"
tıktan sonra İstanbul’a dönmüştür. kadar Osmanlı padişahları arasında, I. yapan OsmanlIlar oluşturmaktaydı.
II. Mustafa devrinde Ulu Cami ola­ Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, Sul­ Bölgedeki Ortodoks Rumlar, Kapı-

70
dağı Yarımadası ve çevresindeki ada­
lara dağılmışlardı. Yöredeki Ermeniler,
İran’dan göç eden göçmenlerdi. Bur­
sa ve Gemlik dolaylarına yerleşmişler­
di. Museviler, Anadolu'ya iberik Yarı-
madası’ndan gelen 3 bin kişilik bir top­
luluktu.
Bursa’da yabancı sayısı 18 bin 251,
Ayvalık kazasında ise 1506 kişiydi.
Bunlar ipekböcekçiliği veya ipek tica­
reti ile uğraşan Fransız, Alman, isviçre­
li, AvusturyalIlar ve Amerikalı Protes­
tan misyonerlerle, Fransız din adam­
larıydı. Bursa’ya yerleşmiş Fransızlar
davardı. ___
Vilayet nüfusunun küçük bir bölü­
münü oluşturan Bulgarlar, 1878 Bulgar
- Rus Savaşı sırasında Anadolu'ya sı­
ğınan Pomaklardı. Sayıları 2 bin civa­
rındaydı ve Bursa, Mihalıççık, Gönen
kazalarına dağılmışlardı.
Bölgede “Nizam Ordusu" bulun­
maktaydı. Yalnız “Piedif Ordusu”nun
karargâhı sancağın merkez şehri olan
Bursa’daydı.
Vilayet teşkilâtı 17 Şubat 1868 yı­ BURSA: Ulucami (XVIII. yüzyıl).
lından beri yeni bir düzene konulduk­ yılında idadi mektebi, 1857 yılında rüş­ tarifeleri, memur maaşları belirlenmiş­
tan sonra modernleşmeye başlamış­ tir.
diye mektebi, 1868 yılında bir başka
tır. Bursa’ya ilk kez demiryolu 1872 yı­ Bursa’da yaşayan Ermenilerin ev­
rüşdiye mektebi, 1869 yılında idadi bi­
lında yapılmış, bunun için İzmit demir- lerinde birçok dokuma tezgâhları bu­
nası, 1874 yılında Kepsut nahiyesinde­
yoluyla birleştirilmek üzere Şale İstas- ki rüşdiye mektebi, 1890 yılında zira­ lunmaktaydı. Ancak, evlerde dokunan,
yonu'nun inşa edilmesine karar veril­ at mektebi, 1896 yılında Yalı Çiftliği ipeklere öşür verilmediği öğrenilmiş bu
mişti. Halk, hükümetin bu olumlu dav­ köyünde bir mektep, 1900 yılında ida­ durum ise 1840 yılında yayınlanan ni­
ranışından dolayı memnuniyeti belir­ di mektep, 1906 yılında Çekirge’de zama aykırı olduğundan, bunlardan da
tir bir teşekkürnâmeyi İstanbul’a gön­ mektep, 1911 yılında Hasanağa köyün­ gerekli Öşür Vergisi’nin alınması için
dermiştir. Bölgede posta ve telgraf deki Reşadiye ilkokulu’nu örnek ola­ irade yayınlanmıştır. 1856 yılında hü­
idaresinin bir idare merkezi, Fransız­ rak sayabiliriz. kümet bir bildiri yayınlayarak mevcut
ca ve Türkçe haberleşme yapabilen bir ipek dokumahanelerinin şahıslara sa­
Bursa’nın kumaş sanayii ipek ve-
telgraf istasyonu, Gemlik, Mihalıççık pamuk dokumacılığına dayanırdı, ilk tışına karar vermiştir.
ve Mudanya’da 3 iç haberleşme büro­ modern dokuma tezgâhı M. Brotte ta­ XIX. yüzyılın sonlarında ipek kozası
su vardı. Şehirdeki merkez telgraf ve rafından 1852 yılında Bursa’da kurul­ ve ipek yetiştirilmesi arttığından, hal­
posta dairesi 1884 yılında yeniden ya­ muştu. Özellikle çamaşır, havlu, bor­ kı bu işkoluna teşvik etmek, aynı za­
pılmıştır. Şehre ilk kez elektrik Tem­ noz, peştemal vb. gibi giysiler bu sa­ manda ipek ürününün ıslahını gerekli
muz 1908’de gelmiştir. nayinin kullanım alanlarıydı. En büyük kılmak üzere bir ipek kozası yarışma­
Bursa’da XIX. yüzyıl sonunda 1889 sı sergisi açılarak, yarışçılar ödüllen­
pazar İstanbul’du. Buradan Fransa, İn­
okul bulunmaktaydı. Bunların 78'u dirilmiştir (1890).
giltere ve Avusturya’ya ipekli ve pa­
medrese, 62’si orta dereceli okul, 1891 yılında ilin Namazgâh adlı
muklu kumaş ihracatı yapılırdı.
1748’i ilkokuldu. Okullarda 38 bin 111’i semtinde büyük bir ipek fabrikası bu­
erkek, 3 bin 636'si kız, 41 bin 748 öğ­ ilin en büyük gelirlerinden biri ise
dutluklar, ipekböceği üretimi ve ipek lunmaktaydı. Bu fabrikanın üretiminin
renci okumaktaydı. artırılması amacıyla, onarılarak, yeni
Medreseler “Şeyhu’l Islâm" daire­ imalâthaneleri idi. 1773’te ipekböceği-
nin varlığı bilinen Bursa, bu tarihlerde bölümlerin ilavesi hükümetçe gerekli
sine bağlı dinî eğitim kurumlarıydı. Ulu görülmüştür. 1891 yılında ipek fabrika­
Cami Medresesi, değerli el yazması ki­ yurt dışına ipek satmaktaydı. 1803 yı­
lında dokunmakta olan ipek kumaşla­ ları devletçe sigorta edilmeye başlan­
taplarla zenginleştirilmiş kütüphane­ mış, nitekim Pertevniyal Valide Sultan
siyle ünlüydü. Orta dereceli okullar, si­ ra hükümetçe belirli bir fiyat konmuş­
Evkafindan olan ipek fabrikasının si­
vil yönetim, askerî yönetim, tarım ve tu. Bursa’dan İstanbul ve İzmir’e gön­
gortasına karar verilmiştir.
“Düyûrı-ı Umumiye” dairelerine bağlı derilen ipeklerden alınacak rüsûm,
İpekçiliğin ve dokumacılığın yanı
olarak eğitim görürlerdi. 1809 yılında bir genelgeyle belirlen­
mişti. ipeğin çeşitli yerlerden talebi sıra, Bursa'da sanayi de oldukça ge­
İldeki mevcut okullardan 150’den
üzerine hükümet bir emir yayınlayarak, lişmişti. Hazine-i Evrak’ta bulunan bir
fazlası buradaki Hıristiyan dinine men­
burada yapılan ipeklerin başka yerle­ belgeden barut yapımının yasaklandı­
sup toplumlara aitti. XIX. yüzyıl ikinci
re değil de tümüyle İstanbul’a gönde­ ğını öğrenmekteyiz. 1847 yılında il ci­
yarısından itibaren okul yapımına hız
varında altın madeni bulunarak işletil­
verilmiştir. Bunlara bir örnek vermek rilmesi em redilm iştir(1828). ilde 1835
meye açılmış, daha sonra bu maden­
gerekirse: 1865 yılında yanan Ermeni yılında yabancı sermayenin de katkı­
lerin Amerikalı bir madenci tarafından
okulunun yeniden inşasına, bir rüşdi­ sıyla bir dokuma fabrikasının kurulma­
numuneleri alınmıştır... İlde krom ma­
ye mektebinin açılmasına (1876), Mu­ sına izin verilmiştir. Ancak, bu fabri­
kanın üretim ve sürekliliği bilinme­ deni de çıkartılmaktaydı. 1855 yılında
danya kazası Tirilya nahiyesine bir
mektedir. 1836 yılında ipekten alınan İngiliz Paul adlı şahıs buraya gelerek
okul yapılmasına(1885), Susığırlık kö­
rüsûm yeniden belirlenmiş, buna gö­ maden kömürü aramalarında bulun­
yündeki Rum okulunun onarılmasına
re İstanbul’a gönderilen ipeklerin her muştur. 1880 yılında krom madeni çı­
(1900), Altıparmak Mahallesi’ndeki
kıyyesi yetmiş beş kuruş hesabıyla İs­ kartma işlemlerine hız verildiğinden
Rum okulunun yerine bir başka okul
şehrin birçok kesimlerinde bu made­
daha yapılmasına (1903) hükümetçe lâm tüccarlarından yüzde 4, reayadan
yüzde 5 rüsûm alınmasına karar veril­ nin üretimi artmıştır (1913).
izin verilmiştir.
Türk okulları olarak, 1801 yılında miştir.. 1840 yılında ise Bursa’da bir Bursa’da XIX. yüzyılda bir Kato­
Aydınlık kasabasına bağlı Abdullahoğ- ipek nizamnamesi yayınlanarak, bu iş­ lik piskoposluk bulunmaktaydı. Kütah­
lu Ilyas’ın yaptırdığı cami (1801), 1847 kolunda çalışanların nizamnameleri, ya, Bilecik, Türkmen ve diğer bölgele-

71
rin kaza haklarına sahip olan piskopo­ ki tarihî eserlerde yansıtmıştır. sıra sarkıt, sonradan yapılan süsler ne­
sun oturduğ yer, Bursa merkezindeydi. Tarih ve kültür değerlerinin aydın­ deniyle pek seçilememektedir. 1950
Bursa, Bilecik ve Kütahya kendi kili­ lığa çıkarılmasında eski eserlerin ro­ yılında harap bir durumdayken Bursa
se ve okullarına sahipti ve Bursa’nın lü ve onları koruyan müzeciliğin öne­ Eski Eserleri Sevenler Derneği tarafın-
fazladan piskoposluk sarayı vardı. Bur­ mi Bursa’da yıllar öncesi benimsen­ dan 1962 yılında onarılmıştır.
sa piskoposluğu, azizenin anısına, 30 miştir. Bugün Bursa bir müze şehri gö­ Âhi Haşan Mescidi, Bursa’nın tes­
Nisan 1850 günü Papa Pie IX. tarafın­ rünümündedir. lim oluşunda burçlara tırmanıp ilk eza­
dan onaylanmış ve buraya Grggoire Bu müzelerden Bursa Arkeoloji nı okuyan Şeyh Edebali'nın kardeşinin
Bahadourian 23 Ağustos 1850 günü bi­ Müzesi, 27 Ağustos 1904 tarih ve 2 sa­ oğlu Âhi Haşan tarafından yaptırılmış­
rinci piskopos seçilerek göreve baş­ yılı Maarif iradesi’yle kurulmuş olup, tır. "Sürmeli Mescid", "Tefsîrhân
lamıştır. Türkiye’de kurulan ilk müzelerdendir. Mescidi” olarak da adlandırılmaktadır.
Bursa ve civarında yaşayan Hıris­ İlde, Romalılardan günümüze ka­ Ahmed Dâi Mescidi, 1471 yılında
tiyan dinine mensup kişilerin serbest­ lan tek eser, Batık Hamam adı fle bili­ Edincikli Hızıroğlu Yahşi Bey tarafın­
çe dinîâyinlerini yapabilmeleri için ye­ nen yıkık bir hamamdır. dan yaptırılmıştır. Revak bölümü, or­
terli sayıda kilise mevcuttu. Ancak, za­ Bursa’nın uzun yıllar başkent olu­ tada dar, yanlarda geniş üç gözden
manla harap olanların, onarımı ve ye­ şu şehre birçok mimarî eser kazandır­ oluşmaktadır. Yanları beşik, ortası yu­
nisinin yapımı gerektiği de oluyordu. mıştır. Bunların en önemlileri, camiler, varlak tonozla ve üç tuğla, bir kesme
Bunlar arasında 1873’te inşa edilen medreseler, türbeler, han ve hamam­ taş düzeniyle örtülmüştür.
Rum kilisesi ile 1794’te inşa edilen Er­ lardır. Ahmedpaşa Medresesi, XV. yüz­
meni kilisesi sayılabilir. Abdal Mehmed Camii, II. Murad yılın sonlarında, Fatih Sultan Mehmed
Bursa ilinde arkeolojik değeri olan devrinde, Abdal Mehmed’in yakın ar­ tarafından korunan şair vezir Veliyüd-
birçok kaleye rastlanır. Bunlar, Prusa- kadaşı Başçı İbrahim tarafından yap­ din b. Ahmed Paşa tarafından yaptırıl­
lılar, Romalılar, BizanslIlar tarafından, tırılmıştır. Camiin revakı sivri üç ke­ mıştır. Medrese, 1967 yılındaki onanın­
yaşadıkları yerleşim bölgelerini koru­ mer ve ayakları üç eşit bölüme ayrıl­ dan sonra Halk Eğitimi Merkezi'ne
mak amacıyla yaptırılan eserlerdir. mıştır. Revakın üstü, kurşun kaplı ve bağlanmıştır.
Balabancık Hisari, Bursa’nın doğu­ üç kubbe ile örtülüdür. Üst bölümü se­
sunda, şehrin kuşatılması için Osman kiz köşeli kasnaklara oturan oval iki Aiâeddinbey Camii, Osman Gazi’­
Gazi tarafından yaptırılmıştır. Batı du­ kubbe örtmektedir. Mihrab, kubbele­ nin oğlu, Orhan Gazi'nin kardeşi Alâ­
varı 23.75 metre, kuzey duvarı 15 met­ eddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Ya­
rin oturduğu kemer ayağına yapıldığın­
re kadardır. Batıda kalenin duvarı için­ pı tek yarım, yuvarlak, kurşun kubbey­
dan oldukça dardır. Minaresi batıdadır.
de gömülü kalmış bir dizi pencere izi le örtülüdür. Kare planlıdır. Üç kemerli
1955 yılında geniş bir restorasyondan
görülür ki, bunların eski Bizans yapı­ bir son cemaat revakı ile tek kubbeli
geçirilen eserin bazı bölümleri yeni­
sına ait olduğu sanılmaktadır. sahandan ve solda bir minareden mey­
lenmiştir.
Bursa Hisarı, Osman Gazi tarafın­ Abdal Mehmed Mescidi, II. Murad dana gelmiştir. Kubbe, köşelere yer­
dan değiştirilerek onarılmıştır. Prusa- tarafından 1450 yılında yaptırılmıştır. leştirilmiş üç büyük panonun oluştur­
lılardan, Roma’dan, Bizans'tan kalan Türbeye, Sağır Bursa Kemeri altında, duğu on altı köşeli bir kasnak üzerine
kalenin üç yanı sarp uçurumlar üzerin­ sivri kemerli, kenarları kapalı ve beşik oturtulmuştur. Minare sekiz köşeli ta­
de olduğundan savunulması kolaydır. tonozlu bir eyvandan geçilerek girilir. ban üzerinde yükselir ve duvara yapı­
Duvarları tek katlıdır. Kale XV. yüzyıl­ şıktır. Şerefesi ilk istalâktitli örnektir.
Sekiz köşeli taban üzerine oturtulan
da, kısa bir süre Timur tarafından ele Petek ve külâh, 1860 yılında yapılan
kurşunla kaplı bir kubbe ile örtülüdür.
onarımla yenilenmiştir. Cami, 1645,
geçirilmiş, daha sonra Karamanoğlu Saçaklar iki sıra kirpidir. İçinde Abdal
1651,1860,1960 yıllarında onarım gör­
Mehmed Bey’in saldırısına karşı Ha­ Mehmed’in sandukası vardır.
müştür.
cı ivaz Paşa tarafından başarı ile sa­ Abdal Murad Türbesi, Bursa’da ay­
vunulmuştur. 1418 yılında kalenin, Ba­ nı adlı tekkenin yanında Abdâl Murad Alipaşa Camii, Yıldırım Bayezid’in
lık Pazarı, Zarbhane, Saltanat Kapısı için yaptırılmıştır. Ahşap çatılı olan Vezirlerinden Ali Paşa tarafından yap­
adları ile anılan doğu girişi, Çeieisi Sut­ türbe 1933 yılında yangında yok ol­ tırılmıştır. Onde beş adet kubbeli re­
tan Mehmed tarafından onarılmıştır. muştur. vak, iki adet geniş hol, kapalı iki oda
Kalenin son onarımı 1855 yılı yangının­ Azer Bey Türbesi, Azer Bey tarafın­ ve iki kubbe yapının tümünü oluştur­
dan sonradır. dan 1449 yılında yaptırılmış olup, kub­ maktadır. Kubbelerden bir kısmı yıkıl­
Bursa Aşağı Hisarı, Orhan Gazi ta­ be, göbekli baklavalı bir kuşağa otur­ mıştır. Yalnız ayakta sarkıttı bir kemer
rafından genişleyen ilin korunması tulmuştur. Duvarlar iki sıra tuğla, bir yastığı kalmıştır. 1855 yılındaki dep­
amacıyla yaptırılmıştır. sıra kesme taş ve aralarında dikey tek remden en çok zarar gören yapıdır.
Bursa Sarayı (Bey Sarayı), Bursa tuğla ile örüiüdür. Türbenin içinde, Alipaşa Hamamı, Demirli Sokak’­
Hisarinın iç Kalesi’nde, Orhan Gazi ta­ 1485 yılında ölen Ubeyd Bey’in meza­ ta bulunur. Yıldırım Bayezid’in vezirle­
rafından değiştirilerek yaptırılmıştır. rı ile bir büyük, birkaç küçük mezar var­ rinden ali Paşa tarafından 1384 yılın­
Daha önce Tekfur Sarayı olan yapı, Or­ dır. dan önceki bir tarihte yaptırılmıştır.
han Gazi tarafından o günün gereksin­ Abdüllatif Mescidi (Zeynîler Ca­ Altıparmak Camii, XV. yüzyılın son­
melerine göre yeniden yaptırılmıştır. mii) Bursa’da aynı adlı mahallede larında Fatih devrinde Hoca Mehmed
Yıldırım Bayezid ile Germiyanoğlu’nun Emir Sultan Camii'nin alt tarafında Ab­ Altıparmak tarafından yaptırılmıştır.
kızının düğünü de burada olmuştur. düllatif Kudsî Efendi adına 1448’den Kare planlı olan iç bölüm, sekiz köşe­
Fatih devrinde kullanılmayan saray, sonra yapılmıştır. Cami, üç sıra pen­ li ve üç pencereli kasnağa oturan kur­
1518 yılında onarım görmüştür. 1671 cereli, güzel bir yapıdır. Duvarlar iki sı­ şun kaplı kubbe ile örtülüdür. Duvar­
yılında IV. Mehmed tarafından değer­ ra tuğla, iki sıra moloz taş ile yapılmış­ lar üç sıra tuğla, bir sıra kesme taşla
li bezemelerle divanhaneler yaptırıl­ tır. Kasnakta kesme taş kullanılmıştır. örülmüştür. Mihrap, geniş çerçeveli ve
mıştır. 1861 yılında sarayın bazı bölüm­ Acem Reis Mescidi (Arab Camii), istalâktit yaşmaklıdır. 1855 yılında mi­
leri ve çevre duvarı henüz durmaktay­ Bursa’da Hoca Bedreddin Mahmud b. naresi yıkılmış, duvarları çatlamış ve
ken bugün saraydan bir eser kalma­ Mehmed-ül Acem tarafından yaptırıl­ revakı çökmüştür. Bugünkü görünüm,
mıştır. mıştır. Fatih devrinde yapıldığı tahmin 1968 yılındaki onarımla sağlanmıştır.
Yeşil ve tarihî Bursa, antik çağlar­ edilmektedir. Duvarları üç sıra tuğla Atpazarı Hamamı, Ahmed Daî Ma­
da, Anadolu'nun ve eski adı Bithynia hatıl, bir kesme taştan yapılmış olup, hallesi’nde, Dayıoğlu Hamamı adı ile
olarak bilinen bölgenin en ünlü kültü­ üstü tek kubbe ile örtülüdür. Orta bü­ de anılır. Hundî Hatun tarafından yap­
rel merkezlerinden biriydi. Bu özelliği­ yüklükte olan bu cami oldukça havalı tırılmış olup iki tarafı da aynı olan çift
ni XIV. yüzyıldan sonra, Osmanlı Dev­ ve orantılı bir yapıdır. Kalkan duvarı­ hamamdır. Soğukluk bölümü sekiz kö­
leti’nin ilk merkez şehri olarak da ko­ nın ortasında güzel bir kitabe ve Bur­ şeli kasnağa oturan bir kubbe ile ör­
ruyan Bursa, Türk sanat ve medeniye­ sa kemeri vardır. Revak tavanı tonoz­ tülüdür. 1684 ve 1759 yıllarında onarım
tinin en güzel örneklerini bünyesinde­ larla örtülüdür. Mihrapta bulunan altı görmüştür.

72
Azabbey Mescidi, 1455 yılında Ab­ oluşur. Hamamın kesme taş ve tuğla da sütunlar sade sütun başlıkları, se­
dullah oğlu Azab Bey tarafından yap­ ile örülmüş olan duvarları 1.3 metre ka- kiz tane mermerden sivri kemerleri ta­
tırılmıştır. Revak bölümü, ortada dar, lınlığındadır. Hamamın çevresindeki şımaktadır. içte otuz iki dilimli helezo-
yanlarda geniş ve yuvarlak kemerli üç dükkânlar, gelir sağlamak amacıyla nî kubbe, dışta yüksek kasnağa oturan
gözden oluşmaktadır. Üzeri yuvarlak yaptırılmıştır. Girişin tam karşısında, kurşun kaplı külâh, uzaklardan dikka­
tonozla örtülüdür. kemerli bir bölümün arkasında havlu­ ti çekmektedir. Sandukada Besmele,
Başçı İbrahim Camii, Bursa'da ları asmak için ocaklı bir hücre açıl­ Âyet-i Kürsî, Devlet Hatun’un kimliği
Başçı Sokağindadır ve esnaftan Baş­ mıştır. ve ayak ucunda da 1414 yılında öldü­
çı İbrahim tarafından Fatih devrinde Çandarlı ibrahimpaşa Camii, Çele­ ğü yazılıdır.
yaptırılmıştır (XVI. yüzyıl). Cami ve bi Sultan Mehmed’in veziri, II. Murad’- Duhter-i Şeref Camii, Fatih devrin­
önündeki üçlü revak hizasını aşan bö­ ın sadrazamı Çandarlı İbrahim Paşa ta­ de, Molla Şerefüddin Kırîmî’nin kızkar-
lümler bir-iki yıl sonra eklenmiştir. Av­ rafından yaptırılmıştır. Başlangıçta deşi tarafından yaptırılmıştır. Revak
lunun cami tarafındaki revak yüzü, üç mescit iken, 1615 yılında camie çev­ bölümü sivri kemerler ve ayaklarla üç
tuğla, bir kesme taşla işlenmiştirt. Ca­ rilmiştir. Kare planlıdır. Sekizgen kas­ göze ayrılmıştır. Kalkan duvarlı, yan­
mi, 1967 yılında onarım görmüştür. nağa oturan, kurşunla kaplı tek kubbe ları kapalı, üzeri tonozludur. Mihrab is­
Mihrap yüzeyseldir. ile örtülüdür. Revak bölümünün iki ya­ talâktitli, minber sadedir. Sekiz köşe­
Başçı İbrahim Hamamı, XV. yüzyı­ nı kapalı ve ahşap çatı ile örtülüdür. li kasnakta üç penceresi vardır. Mina­
lın ortalarında Başçı İbrahim tarafın­ Cami, Hoca Muslihiddin ve Mahkeme re, batıda silindir şeklinde gövdeli ve
dan yaptırılmıştır. Aynı adlı camiden Camii adlarıyla da anılmaktadır. sıvaların döküldüğü yerlerden görüldü­
1 metre uzaklıkta yer alır. Girişi küçük Çekirge Hamamı, 1365-1370 yılla­ ğü kadarı ile zencirek motifleri ile kap-
eyvan biçiminde ve yüksektir. Soğuk­ rında Çekirge’de yaptırılmıştır. Hama­ lıdır.1875 ve 1974 yılında onarım gör­
luğun üzeri sekizgen bir kasnağa otu­ ma birkaç basamakla inilir. Koridordan müştür.
ran kubbe ile örtülüdür. Hamam, bu­ geçilerek geniş kubbeli ve yanları ba­ Düsturhan (Maksem) Camii, 1479
gün fabrika olarak kullanılmaktadır. samaklı soğukluğa ulaşılır. Bir kapı ile yılında, Düsturhan adıyla anılan, Yah­
Bayezidpaşa Camii, Yeşil-Emir Sul­ de ikinci koridora geçilir. Giriş kapısı­ ya Hüseyin oğlu Yahya tarafından yap­
tan yolunda Yahşî Bey oğiu Bayezid nın alınlığında deniz dalgası motifi gö­ tırılmıştır. iç bölüm 7.5 8 x 7 .1 0 metre
Paşa tarafın d an yapı rı I m ışt ı r rülür. olan cami, baklavalı kuşağın taşıdığı
(1415-1416). Mihrap doğrultusu güney­ Çobanbey Türbesi, Osman Gazi’­ kurşun kaplı kubbe ile örtülmüştür. On
den doğuya 25 derecedir. 7.05 metre nin oğlu Çoban Bey_tarafından 1324 yı­ dört penceresi vardır. Mihrabı çerçe­
genişliğinde ve 7.57 metre derinliğin­ lında yaptırılmıştır. Türbe, Balaban Ku- veli, beş sıra istalâktit yaşmaklıdır.İ lk
de olan harim, altlı üstlü altışar pen­ lesi’nden irgandi Köprüsü’ne kadar yapıldığı zaman kurşun kaplı olan ca­
cereyle aydınlanır. Şerefesi çatı düze­ olan alan içinde, kuleye 100 metre mi, Mütevelli Çavuş Saraç Mehmed’­
yinden başlayan minare, sağ köşede­ uzaklıkta yer alır. Duvarlar, tuğla ile ya­ in kurşunları satmasıyla kiremitle ör­
dir. Yapı 1569 yılında Mustafa b. Meh­ pılan düzensiz hatıl ve beslemelerle tülmek zorunda kalmış, ancak 1775 yı­
med Vakfiyle onarılmıştır. destekli moloz taşı ile işlenmiştir. lında yapılan onarımla cami, tekrar es­
Kubbe üçgen bir kuşağa oturtulmuş­ ki haline getirilmiştir. Tuğla ile işlen­
Beşikçiler Camii, Sadrazam ishak tur. miş olan minaresi, doğudadır.
Paşa’nın kethüdası Sofu Hacı Sinan Davudpaşa Hamamı, II. Bayezid’in Ebe Hatun’un türbesi, dört düz
tarafından yaptırılmıştır. Revak bölü­ sadrazamı Davud Paşa taraf ından 1485 ayak üzerine kemerlere oturtulmuş bir
münde taş ve tuğladan örme dört ayak yılında yaptırılmış olup tek olarak ya­ kubbeden oluşmaktadır. Küçük bir
sivri kemerlerle birbirine bağlanmak­ pılan bu yapıtta ilk önce sekizgen mermer mezarda Fatih Sultan Meh-
tadır. Minaresi devrinin bir simgesidir. planlı soğukluğa girilir. Burası iki kas- med’i dünyaya getiren Ebe Hatun yat­
Tuğladan örülmüştür. naklı ve kubbelidir. Kubbe, baklavalı maktadır.
Bayezidpaşa Medresesi, Vezir Ba- bir kuşağa oturtulmuştur. Hamam, Emirsultan Camii, Emir Sultan
yssıû Paj.s tarafından yaptırılmıştır. 1544,1570,1571,1785 ve 1903 yılların­ adına eşi, Yıldırım Bayezid’in kızı Hon-
Köşeler İri taşlar, yanlar kesme taş ve da onarım görmüştür. dl Fatma tarafından Çelebi Sultan
OçiO iri tuğ la sıralarla işlenmiştir. Oda­ Demirtaş Camii, Yıldırım Bayezid’­ Mehmed egemenliği sırasında yaptı­
ların çoğu dairevidir. Medrese, 1934 in emirlerinden Kara Timurtaş Paşa ta­ rılmıştır (1366-1429). Eser, 1795 yılın­
yılında satılmış, yerine evler yapılmış­ rafından mescit olarak yaptırılmış, da tümüyle yıkılmış, 1804’te İli. Selim
tır. 1573 yılında camie çevrilmiştir. Revak­ tarafından aynı plan üzerine yeniden
Bedreddin Mescidi, Çelebi Meh­ ların yanları kapalıdır. Öndeki dört yığ­ yaptırılmıştır. 1855 depreminde yıkılan
med’in kızı Hafsa Sultan tarafından ma ayak, beş kemerle birbirine bağla­ cami, XIX. yüzyıl içinde onarım göre­
143 yılında yaptırılmıştır. Boyacıkullu- nır. Camiin en ilginç yanı, tuğladan rek, yıkımdan kurtarılmıştır. Yapı dik­
ğu Köprüsü yakınında yer alır. Revak örme altı ayağın üzerinde yükselen mi­ dörtgen biçiminde, ahşap kolonlar
bölümü, ortada dar, yanlarda geniş üç naresidir. Ayakların arasındakimermer üzerinde sivri ve yatay revaklarla çev­
gözden oluşmaktadır. Üzeri, yanlarda şadırvan 1887-1888 yılında onarım gör­ rili bir şadırvan avlusu, avlunun Kıble
çapraz, ortada yuvarlak üç tonozla ör­ müştür. yönünde tek kubbeli, dört köşe bir ha­
tülüdür. İçi, kare plana göre yapılmış Demirtaş (Timurtaş) Hamamı, Yıl­ rem, aksi tarafta yanlarında iki oda bu­
ve kurşun kaplı, baklavalı bir kuşağa dırım Bayezid’in emirlerinden, Demir­ lunan sekiz köşeli bir türbe ve iki mi­
oturan kubbe ile örtülüdür. Mihrap taş Paşa’nın oğlu Oruç Bey tarafından nareden oluşur. Camiin kuzey cephe­
yüksektir. Minaresi batıdadır. 1389 yılında yaptırılmıştır. Kuzeydeki sinin köşelerinde kesme taştan birer
Çakırağa Mescidi, Subaşı Çakır yedi sıra istalâktitli giriş kapısından on minaresi vardır.
Ağa tarafından Mecnûn Dede adına pencere ile aydınlatılmış olan geniş
yaptırılmıştır. Tahtakale Çarşısinın ba­ soğukluğa girilir. 1552 yılına ait bir bel­ Emirsultan Hamamı, EmirSultan'-
tısında yer alır. Son cemaat yeri dört ör­ geden hamamın 40-50 yıldır yıkık oldu­ ın eşi Handi Sultan tarafından yaptı­
me ayak üzerine oturmuş, ortada kü­ ğu, bu sebeple taşlarının bir bölümü­ rılmıştır. Emirsultan Oamii'nin güne­
çük üç kemerle birbirine bağlanmıştır. nün Rüsdem Paşa tarafından satın alı­ yinde yer alır. Soğukluğu kubbeli iken,
İçi, sekiz köşeli ve bademli kuşağa nıp, Yeni Kaplıca’nın inşaatında kulla­ yıkıldığından ötürü, düz çatı ile örül­
oturan, kurşunla kaplı kubbe ile örtü­ nıldığı kayıtlıdır. Hamamı satın alan müştür. Hamam, 1622, 1670 ve 1712
lüdür. Molla Çelebi Efendi, 1567 yılında ön­ yıllarında onarım görmüştür.
Çakır Hamamı, II. Murad zamanın­ ce burayı on^rtmıştır. Emirsultan Türbesinde 1429yılında
da Bursa’da Subaşı, Sekbanbaşı, Ça- Devlethatun Türbesi, XV. yüzyıl ba­ vebadan ölen Yıldırım Bayezid’in da­
kırcıbaşı görevlerinde bulunan Çakır şında Çelebi Sultan Mehmed’in anne­ madı EmirSultan’ın mezarı bulunmak­
Ağa tarafından yaptırılmıştır. Timurtaş- si, Germiyanoğlu Yakub Bey’in kızı tadır. Şimdiki türbe Sultan Abdülaziz
paşa Türbesi’nin yakınında yer alır. Devlet Hatun için yaptırılmıştır. Köşe­ tarafından 1868 yılında yaptırılmış
Kubbeli bir göbek taşı ve iki halvetten lerde gönye ayaklar, bunların ortaların­ olup sekizgen planlıdır.
73
Eskİ-Yeni (Ördekti) Hamamı’nın ya­ Kare planlı yapıdır. Bedenlerinde Hatice Sultan için Bursa Subaşısı
pımı Yıldırım Bayezid tarafından baş­ mermer söveli ikişer penceresi vardır. Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır.
latılmış, Ankara Savaşindan sonra, Sekiz köşeli, dört pencereli kasnak, Çekirge Caddesi’nden kükürtlü kaplı­
Çelebi Sultan Mehmed tarafından ta- kurşun kaplı kubbemle örtülüdür. casına inen sokağın köşesindedir. Tür­
mamlatılmıştır. Abdi Mehmed Mahal­ Gülşahhatun Türbesi, Fatih’in eş­ be kare planlıdır. İçinde, doğuda altı,
lesi’nde, Güzel Kız Sokağinda yer alır. lerinden Şehzade Mustafa’nın annesi batıda üç alçı sanduka yer almaktadır.
Kadınlar bölümünün soğukluğu, sekiz Gülşah Hatun’a aittir. Sekiz köşeli yük­ Hatuniyesultan TOrbeşj, Fatih Sul­
köşeli kasnağa oturan kubbe ile örtü­ sek kubbe kasnağı, beton kaplı kub­ tan Mehmed tarafından annesi Hü-
lüdür. Ilıklık tek kubbelidir. Hamamın be ile örtülüdür. Girişte küçük bir ey­ mâ Hatun için 1449 yılında yaptırılmış­
bugün bazı kubbeleri yıkılmıştır. Bele­ vanı vardır. Mermer kapı sövenin üs­ tır. Muradiye Camii’nin doğusunda
diyece depo olarak kullanılmaktadır. tünde dokuz dilimli bir taş işlenmiştir. bahçe içindedir. Ak Türbe ve Hümâha-
Eynebey Hamamı, 1674 yılında Eyne Duvarlar iki sıra tuğla, tek sıra taş ile tun Türbesi de denilmektedir. Altı kö­
Bey tarafından yaptırılmış olup, Eyne­ örülmüştür. İçinde mermerden yapıl­ şe planı vardır. Sağır ve kasnağı olma­
bey Medresesi’nin bitişiğinde yer alır. mış iki lahitten birinde Gülşah Hatun, yan, kurşunla kaplı kubbe ile örtülü­
Eynebey (Subaşı) Medresesi, Sadra­ diğerinde II. Bayezid’in oğlu Şehzade dür.
zam Hüseyin Paşa tarafından 1674 yı­ Ali yatmaktadır. Haydarhane Hamamı, Müftü Ahmed
lında yaptırılmıştır. Ulucami’den Mak- Hacılar Camii, 1471 yılında Bakkal Paşa tarafından aynı adlı mahallede
sem’e çıkan caddenin sağındaki iik so­ Hacı Sinan tarafından yaptırılmıştır. yaptırılmıştır. 1952 yılında onarım gör­
kak içindedir. Dokuz odası, bir dersha­ Bursa’dan hacca gitmek için girişim­ müştür.
nesi, üst katta bir kütüphanesi vardır. de bulunup da gidemeyen hacı aday­ Hoca Alizâde Camii, 1439 yılında,
Revaktaki küfeki taşından yapılmış sü­ ları, hac masrafları için ayırdıkları pa­ Hacı Ömer oğlu Hacı Ali tarafından
tunla on iki tanedir. rayı bu camiin yapımında harcadıkla­ yaptırılmıştır. Revakın yanları ve önü
Fenarîahmetpaşa Camii, Molla rından camie bu ad verilmiştir. Yan­ kapalı ve ahşap çatı ile örtülüdür. Du­
Fenarî’nin torunu, Sadrazam Fenar! ları kapalı, kalkan duvarı oldukça yük­ varları iki sıra tuğla, bir sıra kesme taş,
Ahmed Paşa tarafından XV. yüzyıl so­ sek biryapıdır. Revak bölümü, yanda­ aralarında dikey birer tuğla ile işlen­
nunda yaptırılmıştır. Minaresi sonra­ kiler geniş, ortadaki giriş gözü dar ve miştir. Batıdaki minaresi, sekiz sivri
dan yaptırılmıştır (1803). XVII. yüzyıl yüksek üç göze ayrılmıştır. Kemerle­ kemerli kitabe, üçgen mermer ve tuğ­
sonlarında Fethiye Hanım tarafından re kadar iki sıra tuğla, bir sıra moloz la küp, silindir biçiminde, gövde, üç bi­
onartılan cami bugün yeni durumda­ taş, kemerlerden sonra üç sıra tuğla, lezik, on altı dilimli, beş istalâktitli şe­
dır. bir sıra moloz taşla örülmüştür. Tek refesi ile bir mimarî şaheserdir.
Filboz Mezarı, 1440 yılında ölen Fil- minaresi batıdadır. Barok tipindeki Hoca Tabib Camii (Aynalı Camii),
bozoğlu Hayreddin’in mezarıdır. Pınar­ mermer çeşmesini, 1706 yılında Şib- XIV. yüzyıldaYıldırım Dârüşşifası Mü­
başı mevkiinde yer alır. lezâde Mehmed Efendi yaptırmıştır. derrisi Hoca Tabib Hüsnü tarafından
Geyiklibaba Camii, Orhan Gazi’nin Mihrab inçe uzun ve istalâktit yaşmak­ yaptırılmıştır.
yanında savaşmış olan Germiyanoğul- lıdır. En önemli bölüm, renkli ahşah Cami, tarih boyunca "Hoca Tabib”,
larından Geyikli Baba taraf ından yap­ mahfildir. “Çapraz Camii”, “Aynalı Mescid" ad­
tırılmıştır. Burada birbirine bitişik ca­ Hacısevlnç Mescidi, aynı adlı kişi larını almıştır. Kuzeydeki kapıdan, ke­
mi ve türbe ile bunlardan birazz ayrı tarafından Tahtakale’de yaptırılmıştır. narları yedi metre olan kare planlı, bak-
olan hamam, Orhan Gazi tarafından Kare biçimindedir. Yapı basıktır ve lavalı kuşağın taşıdığı sekiz köşeli kas­
yaptırıldı. Binaların bütününe Geyikli baklavalı kuşak yerden ancak 4 met­ nak ve kubbe ile örtülü ilk bölüme gi­
Baba adı verildi. Cami ve türbe 1873 re yüksektedir. Mihrabı dilimli, minberi rilir. Buradan kenarları 8.2 metre olan
yılında onarım görmüştür. yenidir. kare planlı, mihrabı zengin baklavalı
Tuzpazarinda Çandarlı Hayreddin Hacıseyfeddin Mescidi, İncirli Ma­ kuşağın taşıdığı on altı köşeli kasna­
Paşa tarafından 1380’de yaptırılan hallesinde bulunur ve günümüze 1487 ğa oturan kubbe ile örtülü bölüme ge­
Hayreddinpaşa Cam ii, 1862 yılında yılında Mevlânâ Hayreddin tarafından çilir. Kullanılan malzeme, üç sıra tuğ­
onarım görmüştür. 3u camiin mina­ yaptırılan onarım sonucu ulaşabilmiş­ la, bir sıra moloz taştır, ilk kubbeli bö­
resi, sanat bakımından değerli bir eser tir. İki büyük kemeri olan revak, 1962 lümün revaktan bozularak yapıldığı ka­
olup, çağının mimarî ö ze lliğini taşır. yılında yeniden yapılmıştır. Kare planlı lan izlerden anlaşılmaktadır.
Küp biçimli olan tabanda b ir sıra kes­ olan iç mescit, baklavalı kuşağa otu­ Hocataşgın Mescidi, Moila Hüs-
me taş, üç sıra tuğla dizisinden kuru­ ran kubbe ile örtülüdür. rev’in öğrencisi Taşgın Sûfi tarafından
lu bir süsleme görülür._____ ___ Hamzabey Camii, Çelebi. Sultan yaptırılmıştır. Revak ve minarenin ta­
Girçık Hamamı, Hüdâvendigâr Ca­ Mehmed’in başveziri, Fatih Sultan banı iki sıra tuğla ve molozla örtülüdür.
mii ile aynı yılda ve onun tamamlayı­ Mehmed’in elçisi Hamza Bey tarafın­ Hüdâvendigâr Camii, Çekirge’de,
cısı olarak yaptırılmıştır. Hüdavendi- dan yaptırılmıştır. Önce mescit olarak I. Murad (Hüdâvendigâr) tarafından
gâr Camii’nin doğusunda yer alır. Dış­ düşünülen yapı, 1614 yılında camie yaptırılan ve nevinde tek olan cami
tan kare planlıdır, içi, hamam bölümü, çevrilmiştir, iki yanında tabhane oda­ - medrese karışımı tabhane odalı ya­
beş helâ ve sağ tarafta tonozlu iki oda­ ları olan bir camidir. Son cemaat ye­ pıdır (1363). Padişahın annesi Nilüfer
dan oluşmaktadır. Kubbenin yüksek­ rindeki mermer ayaklar birbirine ke­ Hatun’un dileği üzerine BursaOvasi-
liği 1.70 metredir. Kuşağı kabartmalı merlerle bağlı, ortadaki iki ayak hafif na hâkim bir yerde ve kaplıcalara ya­
ve lale motiflidir. Sekiz köşeli kasna­ dışa çıkıktır. Ortayı büyük, yanları iki kın olan Çekirge’de inşa edilmiştir.
ğa oturur. küçük kubbe örter. Batıdaki kubbenin Hüdâvendigâr imareti, I. Murad ta­
Gülçiçekhatun Türbesi, I. Murad’- altında 1599 yılında ölen Hocazâde rafından, Hüdâvendigâr Camii’nin ba­
ın kadını ve Yıldırım Bayezid ile Yahşî Mustafa Efendi’nin mezarı yer alır. Ya­ tısında yaptırılmıştır. II. Abdülhamid
Bey’in annesi Gülçiçek Hatun’un Bur­ pının tek minaresi sonradan eklenmiş­ tarafından yeniden yaptırılan imaretin
sa’da yaptırdığı yapı kompleksinden tir. Cami, 1959-1962 yıllarında yapılan doğu cephesindeki küfeli söveli ve ba­
sadece günümüze kadar kalanıdır. Bu­ onarımlarla kullanılır duruma getiril­ sık kemerli geniş kapının üzerindeki
nun 1399-1400 yıllarında yapıldığını miştir. . - aitı satırlık mermer kitabede, 1906 ta­
Bursa kadı sicilinden öğreniyoruz. Tür­ Hamzabey Zevceleri Türbesi, Ham­ rihi görülür. Yapı, 1976 yılında onarım
benin köşeleri tümüyle taştan, yan du­ zabey Camii’ne batıdan birleşik olan görmüştür.
varları üç sıra tuğla, bir sıra taştan ya­ ve Hamza Bey’in eşine ait türbedir. Ka­ Hüdâvendigâr Medresesi, I. Murad
pılmış ve içten içe 6.40 metre boyun- pının iki yanında birer penceresi var­ tarafından 1365-66 yılları arasında yap­
d ab irkare planlıdır. 1938 yılında ona­ dır. Kubbe ile örtülüdür, içinde Ham­ tırılmış olup, Hüdâvendigâr Camii’nin
rım görmüştür. za Bey'in eşinin ve iki kızının sandu­ üst katında yer alır. Ortada iki kubbe,
Gülruhsultan Türbesi, 1502 yılında kaları yer almaktadır. birincisinin altında bir şadırvan bulun­
ölen II. Bayezid’in eşi Gülruh Sultan Haticesultan Türbesi, li. Bayezid’­ maktadır. İkincisi mihrab kubbesidir
için yaptırılmıştır. in kızı, Kara Mustafa Paşa’nın hanımı ve kademeli bir salon oluşturur.
74
HüdavendigârTürbesi, Yıldırım Ba­ rini sekiz köşeli kasnak ve kubbe ört­ beli olduğu saptanmıştır. Bugün iki
yezid’in yaptırdığı ve 1389 yılında I. Ko- mektedir. kubbeli ve tek minarelidir. 1855 yılı
sova Savaşı'nda şehit olan !. Murad’a Karamustafa Paşa Hamamı, Fatih'­ depreminde yedi kubbesi çöken yapı
aittir. Hüdâvendigâr Camii’nin karşı - in veziri Kara Mustafa Paşa’nın eşi Ha­ bugün kullanılamayacak durumdadır.
sındadır. Kare planlıdır. Ortada sekiz tice Sultan tarafından 1490 yılında yap­ Camiin son onarım yılı 1955’tir.
sütunun taşıdığı kemerlere oturan se­ tırılmıştır. Çekirge yolu üzerinde, Ye­ Mollafenarî Camiî, XV. yüzyılda
kizgen kasnak üzerine oturtulmuştur. ni Kaplıca’nın karşısında, Bizans dö­ Molla Şemsüddin Mehmed Fenarî ta­
Merkezde pirinç parmaklıklı I. Murad’- neminden kalma, eski bir yapının üze­ rafından yaptırılmıştır. Bursa'nın en
ın sandukasının bir tarafında torunu rine yaptırılmıştır. Hamam bölümü es­ yüksek yerinde, kendi adıyla anılan
Süleyman Çelebi, öteki tarafında Yıl- ki, diğer bölümleri yenidir. Soyunma- semtte yer alır. Moloz taşla yapılmış
dırım’ın oğlu Musa Çelebi, pencere ya­ lık ahşaptır. bir yapıdır. 1606 yılında onarım gör­
nında Süleyman Çelebi’nin oğlu Or­ Karaşeyh Camii, XVI. yüzyılda ya­ müş, 1895 yılında depremden zarar
han, Hüdâvendigâr'ın oğlu Yakub Çe­ pılan ve uzun yıllar genel kütüphane gördüğünden yeniden iki yıl süren bir
lebi, II. Bayezid'in oğlu Şehzade Meh­ olarak kullanılan biryapıdır. Revak bö­ onarım görmüştür. Caminin kapısının
med gömülüdür. 1839 yılında türbenin lümü, ortada sivri ve Bursa kemerli, yanında Molla Fenari’nin kölesi Kul
yöresine türbedar evleri yaptırılmıştır. yanlardakiler yuvarlak kemerli üç göze Ahmed’in ve öteki bazı müridlerin me­
ibni Bezzaz Camii, XV. yüzyılın ayrılmıştır. Üstü tonozla örtülmüştür, zarları yer alır.
başlarında, İbni Bezzaz adıyla anılan içi sade, baklavalı kuşak, sekiz köşeli Molla HayalîTürbesi, ünlü Mevlânâ
Mehmed b. Mehmed Kerderî tarafın­ kasnağı taşımaktadır. Kurşun kaplı Şemsüddin Ahmed b. Musa’nın türbe­
dan yaptırılmıştır. Camiin son cema­ kubbe ile örtülüdür. Minaresi batıda­ sidir. Hayalî lakabıyla anılan bu kişi,
at yerine giriş, dar olan orta gözdeki dır. Tabanı moloz taş ve tuğla, silindir Bursa ve İznik’te müderr islik görevle­
mermer söveli ve basık kemerli kapı­ biçimindeki gövde yalnız tuğla ile örül­ rinde bulunmuştur.
dandır. Duvarlar iki tuğla, bir kesme müştür. Şerefeden sonrası yenidir. Molla Hüsrev Türbesi, Hoca Ali Pa­
taş sırasıyla işlenmiştir. Minaresi ba­ Karıştıran Süleyman Türbesi, İs­ şa tarafından yapılmıştır.
tıdadır. Tabanı da duvarlardaki gibi iş­ tanbul’un ilk subaşılarından Süleyman Molla Yegân Türbesi, 1503 yılında
lenmiştir. Paşa’ya aittir. Muradiye Hamamı ya­ yaptırılmıştır. Müslühiddin Türbesi’-
İbrahimpaşa Hamamı, Sadrazam kınındadır. Türbenin cephesi, iki sıra nde Fatih'in hocası Musllhiddin Mus­
İbrahim Paşa’nın ilk eşi Hatice Sul­ tuğla, bir sıra kesme taşla örülmüştür. tafa Efendi yatmaktadır.
tan’a gelir olması amacıyla 1485 yılın­ Kayan Hamamı, Vezir Koca Meh­ Muradiye Camii, gerek plan, gerek­
da yaptırılmıştır. Hamama batıdaki med Paşa tarafından XV. yüzyılın baş­ se cephe ve dış görüntüsü ile değişik
mermer söveli kapıdan girilir. Şimdi larında yaptırılmışt». Erkekler bölümü, bir karakterdedir. I. Murad tarafından
kubbesi yıkık olan soğukluk, geniştir. kare planlıdır. Ilıklık helezonî kubbe­ yaptırılmıştır. Camiin dış görünüşü,
Ilıklıkta, ortada, şahane denecek kadar lidir. 1561,1581,1767 yıllarında ona­ daha çok bir kervansarayı anımsat­
güzel istalâktitlerle kaplı kubbe, yan­ rım görmüştür. maktadır. Dört köşe yüksek bir kasna­
larda ise gene aynı güzellikte, istalâk- Kefensüzen Mescidi, XV. yüzyılda ğa oturan kubbesi ve mihrap bölümü­
titli iki yarım kubbe yer almaktadır. İki Hoca Mehmed tarafında yaptırılmıştır. nün kilise apsisini andıran çıkıntısı,
halvetten soldaki, sekiz köşeli bir ta­ Moloz taşla yapılmıştır. Sekiz köşe cephe duvarlarındaki tuğla hatıllı taş
bana oturan kubbe ile örtülüdür. Sağ­ yüksek sağır kasnaklı, mihrap duvarın­ sıralar camie bir Bizans eseri görün­
daki halvet, Istalâktitli kubbe ile kap­ da üst pencereleri bulunan basit bir tüsünü vermektedir. Cami planı, tama­
lıdır. yapıdır. men Selçuk medreselerinin tipik örne­
Imaret-i Isabey Mescidi, Bayezid Pa- Kozahanı Mescidi, 1491 yılında Ko­ ğidir. Merkezî kubbede bulunan ve
şa’nın oğlu İsa Bey tarafından yaptı­ za Hanı içinde yaptırılmış olup, sekiz sonradan kapatılan tepe penceresi bu­
rılmış olup, içi sekiz köşeli kasnak ve cephelidir. nu doğrulamaktadır.
kurşun kaplı kubbe ile örtülüdür. Lalaşahinpaşa Medresesi, Lala Şa­ Tek olan ve camiin kuzeydoğu kö­
ıpekhanı Mescldi’nin, kim tarafın­ hin Paşa tarafından 1399 yılında yap­ şesinde bulunan minaresi, yerden şe­
dan yaptırıldığı bilinmemektedir. Se­ tırılmış olup, Tophane’ye çıkan cad­ refe tabanına kadar 26.50 metre yük­
kiz köşeli ve iki katlıdır. denin solunda, Kavaklı Caddesi’- sekliktedir. Petek ve külâh bölümü yı­
Kadı (Perşembe) Hamamı, İstan­ ne dönen sokağın köşesinde yer alır. kılmıştır. Tuğlaların çeşitli tarzda ko­
bul’daki cami ve medresesine vakıf Girişi mermer sövelidir. Medhal kub­ nularak örülmesi ile gövdede zengin
olan Hacı Hasanzâde Kadıasker Mus­ belidir. Kubbe ve tonoz ayırımı, Bizans bir dekor yaratılmıştır. Çift zincir, tek
tafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. sütun başlıklı iki mermer sütuna otur­ zincir, iki sıra kuş gagası, balık sırtı
Cumhuriyet Caddesi’nden Taya Ka- maktadır. Eyvan üzengisinde bir yap­ motifi, altı sıra istalâklitle şerefeye ge­
dın’a inen yolun köşesindedir. Müte­ raklı silme yer almaktadır. 1555,1787, çilir.
velli heyetinin genellikle kadı olmasın­ 1818 ve 1968 yıllarında onarım gör­ Cami, 1520,1563,1619,1635,1861,
dan dolayı "Kadı" Hamamı denilmek­ müştür. 1869,1905,1963,1975 ve 1976 yılların­
tedir. 1480 yılından önce yaptırıldığı ve Mahkeme Hamamı, Çandarlı İbra­ da onarım görmüştür.__
“Hamam-ı Atik" de denildiği bilinmek­ him Paşa tarafından 1421 yılında yap­ Muradiye Camii,'Muradiye yönün­
tedir. Hamamın soğukluğunun bir bö­ tırılmıştır. Tuğla ve kesem taştan ya­ de, II. Murad tarafından yaptırılmıştır.
lümü yıktırılmıştır. Hamamın asıl bö­ pılmıştır. Soğuklukta sekizgen mer­ Camiin son cemaat yerinde, dört yığ­
lümü üç eyvanlı, köşelerden bağlanan mer bir havuz bulunur. Göbek taşı se­ ma ayak ve iki granit sütun birbirine
dört halvetli, merkezi sistemli ve kub­ kiz köşeli ve renkli mermerle yapılmış­ kemerlerle bağlanmıştır. İki yan çap­
belidir. Kubbe kasnakları kirpi saçak­ tır. Hamam, 1490 ve 1593 yıllarında raz tonozla, diğerleri sekizgen kasnak
lıdır. onarım görmüştür. üzerine oturtulmuş kubbelerle örtülü­
Kara Abdürrezzak Mescidi, XV. dür.
Mahmud b. Seyyid Ali Türbesi, Şe- Yapı, iki büyük kubbe ve yanlarda
yüzyılda yaptırılmış olup, halk arasın­ kerhoca Mescidi’nin arkasında bir sı­
da "Kara Mezak" adıyla bilinmektedir. kubbe ile örtülü geniş birer tabhane
ra tuğla, bir sıra moioz taşla yapılmış, oluşmaktadır. Kapı ve plastrlar mer­
Kara Abdürrezzak Türbesi, Ali adın­ basit bir yapıdır. XV. yüzyıl sonlarında merle kaplıdır. Duvarlar üç sıra tuğla,
da biri tarafından 1730 yılında yapılmış yaptırıldığı tahmin edilmektedir. bir sıra moloz taş ve birer dikey tuğla
olup, ahşap olan yapının içinde üç me­ Mevlevihane Türbesi, mevievî ile örülmüştür. Doğu ve batıda bulu­
zar bulunmaktadır. şeyhlerinin yaitığı türbe olup, sanat nan kapılar, XX. yüzyılda yapılan cna-
Karamustafa PaşaTürbesi, 1483 yı­ değeri olmayan kârgir bir türbedir. rımlarla açılmıştır. Camiin iki yanda bi­
lında Cem Sultan’la ilişkisi öğrenildi­ Mollaarab Camii, 1530 yılında Mol­ rer minaresi vardır. Cami, 1594,1623,
ğinden, zehirletilerek öldürülen Kara la Arab tarafından yaptırılmıştır. Şeh­ 1628, 1715, 1781, 1790, 1844, 1849,
Mustafa Paşa’yaaittir. Hamzabey.Ça- rin güneyinde aynı adla anılan semt­ 1855, 1896, 1902 ve 1903 yıllarında
m ii’nin kuzeyinde, kare planlıdır. Üze­ te yer alır. İlk yapıldığında dokuz kub­ önemli onarımlar görmüştür.
75
Muradiye Hamamı, II. Murad tara­ Birincisi Şehzade Alemşah’ın kızı Fat­ tuğla hatıllı kaba moloz taştan yapıl­
fından, Muradiye Medresesi’nin batı­ ma Hatun’a, ortadaki Mükrime Ha- mıştır.
sında yaptırılmıştır. Soğukluk, sekiz­ tun’a, kuzeydeki II. Bayezid’in oğlu Orhangazi Hamamı, XVI. yüzyılda
gen çift kasnağa oturan kiremtili kub­ Şehzade Korkud’a aittir. Orhan Gazi tarafından yaptırılmış olup,
be ile örtülüdür. Sade bir yapıda olan Nalbantoğiu Camii, II. Murad dev­ OsmanlIların ilk çifte hamamıdır. Ha­
hamam, 1523, 1634, 1742 yıllarında rinde, Nalbantbaşı olan bir kişi tarafın­ mamın geliri Tophane’de bulunan, bu­
onarım görmüştür. dan yaptırılmış, 1777 yılında yapıya gün yıkılmış olan medreseye vakfe-
Muradiye İmareti ise, II. Murad ta­ minber eklenerek camie çevrilmiştir. dilmiştir. Hamamın soğukluk ve ılıklık
rafından, Muradiye Camii’nin kuzey-do- Revakın yanları kapalıdır ve üzeri, yan­ bölümleri kubbe ile örtülüdür. 1958 yı­
ğusunda yaptırılmıştır. Dikdörtgen larda çapraz, ortada yuvarlak tonozlar­ lında yapılan onarımlarla hamam, çarşı
planlı salona fırın, ocak ve su kayna­ la örtülmüştür. Tuğla ile işlenmiş mi­ şekline sokulmuş, göbek taşı kaldırıl­
ğı bağlıdır. Yakın tarihe kadar bir bö­ narenin şerefesi beş sıra istalâktitlidir. mış, kubbe, kasnak ve saçaklar aslına
lümü yıkık, öteki bölümü dükkânlarla Ayrıca birbirine geçirilme on iki köşeli uygun olarak işlenmiştir. Hamam,
çevrili imarette, 1975 -1976 yıllarında, geometrik motiflerle süslü bilezik, dik­ 1584, 1678 ve 1962 yıllarında önemli
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarım kati çeker. onarımlar görmüştür.
çalışmalarına başlanmıştır. Nalıncılar Hamamı, I. Murad tara­ Orhangazi Türbesi, Hagios Elios
Islâmiyetten sonra Türk toplumun- fından 1364-1365 yıllarında yaptırılmış­ Kilisesi kalıntısının üzerine yapılan,
da görülen dinî amaçlarla kurulmuş tır. "Hüdâvendigâr", “Postaicıiar”, Bursa Fatihi Orhan Gazi’ye ait türbe­
olan tekkeler, Cumhuriyetin ilanından “Gaile Pazarı”, “ Tahıl Pazarı" ve “Na­ dir. Tophane’de, park girişinin sağın­
sonra kaldırılmıştır. Bursa’da bulunan lıncılar" adlarını almıştır. Bugün yıkık dadır. Kenarları kare bir plan üzerine
belli başlı tekkeler şunlardır: Orhan bir durumdadır. Kadınlar bölümü orta- oturtulmuştur. Orhan Gazi’nin ortada­
Gazi’nin emriyle yaptırılan “Abdalmu- danr kalkmak üzeredir. Erkekler bölü­ ki sandukasının çevresi dökme pirinç
rad Tekkesi" ve “Abdalmusa” tekke­ münün on iki köşeli kasnağa oturmak­ parmaklıklarla çevrilidir. Kuzeyinde
si ile Bursa’ya ilk gelenlerden olan ta olan giriş ve soğukluk kubbesi çök­ Cem Sultan’ın oğlu Abdullah’ın mezarı
Seyyid Nasır adına yaptırılan zaviyedir. müştür. ve adları öğrenilemeyen on dört me­
Birçok sıcak su kaynakları bulunan Nasuhpaşa Hamamı, Sadrazam zar daha vardır.
Bursa, daha Romalılar döneminde bir Mesih Mehmed Paşa tarafından 1477 Osmangazi Türbesi (Gümüşlü Küm­
kaplıca merkezi olmuştur. Şehirdeki yılında yaptırılmıştır. Setbaşı Köprü- bet), Osmanlı imparatorluğu’nun kuru­
temizlik ve sıhhat kuruluşlarını, kap­ sü’ne giden yolda yer alır. Kadınlar bö­ cusu Osman Bey’in (Ölm. 1326)
lıcalar ve hamamlar olarak ikiye ayır­ lümü 1588 yılında yıktırılmıştır. Soğuk­ türbesidir. Topane’de park girişinin so­
mak mümkündür. luk, sekizgen kasnağa oturan büyük lundadır. Sekizgen plana uygun olarak
Muradiye Medresesi, XV. yüzyılın bir kubbe ile örtülüdür. Köşe trompları yapılmıştır. Ortada sedef kakmalı gör­
başlarında II. Murad tarafından yaptı­ püskül ve bademli istalâktitlerle süs­ kemli ahşap sanduka yer alır. Solun­
rılmış olup, Muradiye Camii’nin 40 lenmiştir. Sıcaklık altıgen planlıdır. Bu da oğlu Alâeddin Bey, onun yanında
metre batısında yer alır. Ortadan avlu­ bölümde beş eyvan görülür. Hüdâvendigâr’ın oğlu Savcı Bey, sa­
ya, kuzeydeki eyvandan girilir. Avlunun ğında Aspurça Hatun’un oğlu İbrahim
çevresindeki oniki revak ayağından iki­ Orhan Camii, Orhan Gazi tarafın-' Bey ile adları bilinmeyen on iki mezar
si mermer sütundur. Ötekiler tuğladan dan Bursa'da yaptırılan iki camiden il­ vardır. 1855 yılında yıkılan türbe, Sul­
örülmüştür. Hücreler çapraz tonozla ki olup, eskiden iç Kale’de bulunurdu tan Abdülaziz tarafından, 1863 yılında
örtülüdür. 1603 ve 1950 yıllarında ona­ (1337). Camiden bugün bir iz yoktur; yeniden yaptırılmıştır.
rım gören yapı, bugün Verem Savaş yalnız kilisenin bir bölümü olan ve Parsbey Türbesi, II. Murad devrin­
Dispanseri olarak kullanılmaktadır. 1855’te yeniden yapılan türbe durmak­ de yaşamış, zaviye sahibi Pars Bey’e
Bursa şehrinde Osmanlı İmpara­ tadır. Orhan Gazi, babası Osman Ga­ aittir. Bursalılarca “Pak Sultan" adı ile
torluğu’nun ilk altı padişahının türbe­ zi’nin Hagios Elios veya Hagios anılan Pars Bey, Abdullah oğlu Bed-
leri bulunmaktadır. İlk ikisi dışında, loannes, veya Davul adlı manastırda reddin Bey’dir. Türbe, Şehreküstü Ca­
ötekiler hemen hemen asıl yapı karak­ vaftiz bölümü olduğu sanılan Gümüş­ mii bitişiğinde, kârgir duvarlı, ahşap
terini korumaktadır. Şehir aynı zaman­ lü Küm betle gömülü olması sebebiy­ bir yapıdır.
da, Mevlûd yazarı Süleyman Çelebi ve le, yanına bu cami kilised en Reyhanpaşa Hamamı, II. Mahmud'-
perde oyuncusu Karagöz’ün de ebedî çevrilmiştir. Yirmi yıl sonra da kendi­ un ricali Reyhan Paşa tarafından 1430
istirahatgâhı olmuştur. si bu camiye gömülmüştür. Caminin yılında yaptırılmış olup, Cumhuriyet
Muradiye Türbesi; II. Murad tarafın­ ilk yapısı hakkında kesin bir bilgi yok­ Caddesi üzerinde yer alır.
dan Muradiye Camii yanında yaptırıl­ tur. 1809 yılında onarım gören yapı ay­ Saraylılar Türbesi, Muradiye Cami­
mıştır. II. Murad’ın dışında, Cem Sul­ nı yerdeki m edrese ile birlikte i’nin doğusunda, etrafı açık olan tür­
tan, Mustafa Sultan, Fatih’i dünyaya onarılmıştır. Orhan Davulu denilen kır­ bedir. Cariyeler için yaptırılmıştır. Üç
getiren Ebe Kadın’ın hazireleri burada­ mızı kılıflı büyük davul, camiin bir sıra tuğla, bir sıra kesme taş ve arala­
dır. Türbe, kare planlıdır. Orta bölümü Tak’ında asılıdır. Bu davul, Osmanlı rında dikey tuğlalarla örtülmüş, birbi­
dört ayak ve dört sütun üzerindeki Devleti’nde çalınan ilk davuldur. rine sivri kemerlerle bağlanmış sekiz
kubbeden oluşmaktadır. II. Murad’ın Orhan Camii, Orhan Gazi tarafın­ ayağın taşıdığı, kare planlı türbenin üs­
vasiyesi üzerine, kubbenin kilit taşı de­ dan yaptırılan ikinci camidir(1339). Ka- tünü sekizgen prizma bir külâh ört­
nilen merkezindeki taş, yerine konul­ ramanoğulları’nın istilâsında yıkılan mektedir.
mamıştır. Bu daire biçimindeki açık camiyi, 1417’de Çelebi Sultan Meh­ Sittîhatun (Kanberler) Mescidi,
yerden gökyüzü görülür. Türbe, 1743, med onartmıştır. 1865 yılında yeniden 1459 yılında Oruç Bey’in kızı Sittî Ha­
1781,1790,1844 e 1908 yıllarında ona­ onarılan ve daha sonra depremden za­ tun tarafından yaptırılmış olup Tatar-
rım görmüştür. rar gören yapı II. Abdülhamid’in emriy­ lık Köprüsü’nün batısında yer alır. Ka­
Mükrimehatun Türbesi, 1515 yılın­ le 1904 yılında tekrar onarılmıştır. re planda yapılan iç mescit, baklava-
da Şehinşah’ın eşi, Mükrime Hatun Can.Me, beş bölmeli bir son cema­ li kuşağa oturan kubbe ile örtülüdür.
için yaptırılmıştır. Giriş kesem taştan at yerinden girilir. Son cemaat yeri, üç Yanlarda sütunları olan mihrap, yük­
yapılmış, küçük eyvanlıdır. Kapı mer­ ortagözlü kubbeli, yan gözleri aynalı sek, istalâktitli ve zengin çerçevelidir.
mer söveli ve kemerlidir. İçi kare plan­ çapraz tonozla örtülüdür. Yapı özelli­ Mescidin tek minaresi batıdadır.
lıdır. Üstü sekiz köşeli kasnak kurşun ği bakımından cami, tabhaneli planın Süleyman Çelebi mezarı, Vezir Ah­
kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Basit ilk uygulanıldığı yapılardandır. med Paşa’nın oğlu ve Mevlûd yazarı
mihraplı türbe, XVI. yüzyılda çok renkli Kıble, dikdörtgeni kareye dönüştü­ Süleyman Çelebi’ye aittir (1422). Bur­
kalem işçiliği ile geometrik, arabesk, ren kemerler üzerine oturtulur. salI olan Süleyman Çelebi, Yıldırım
asılmış kandiller, bir dizi âyetlerle baş­ Kubbesi dışarıdan sekizgen kas­ Bayezid devrinde Ulucami imamlığı
tan başa dekore edilmiştir. Güneyde­ naklarla çevrilidir. Minaresi yenidir. yapmış ve 1409 yılında “Meviûd"ü yaz­
ki ve ortadaki sandukalar mermerdir. Beden duvarları kirpi saçaklarla biten mıştır.____________________________
76
Mezarı Çekirge’ye giden caddenin de kurşun kaplı kubbe ile oturtulmuş­ da ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in
solunda, şimdi Orman Dinlenme Ye- tur. Minarenin tabanı taş ve tuğla, göv­ Bursa Kuşatması (1413) sırasında yap­
ri’nin bitişik "Dağınık Selviler” olarak desi sadece tuğla ile silindir biçimin­ tırılmıştır. 1855 depreminde zarar gö­
bilinen yerdedir. de örülmüştür. Cami 1694 ve 1758 yıl­ rünce hemen onarımına başlanarak
Selçukhatun Mescidi, Çelebi Meh­ larında onarım görmüştür. 1858 yılında onarımı tamamlanmıştır.
med’in kızı Selçuk Hatun tarafından Şirinhatun Türbesi, XV. yüzyılın Döşemeleri ise 1869 yılında yapılmış­
1450 yılında yaptırılmıştır. Revak bö­ sonlarında yapılmıştır. II. Bayezid'in tır. 1494,1503,1511,1563,1670,1727,
lümü üç gözden oluşmaktadır. eşi, Şirin Hatun’a aittir. Giriş bölümü 1732,1740,1742 yıllarında da onarıla­
Şehadet Camii, I. Murad tarafından küçük eyvanlıdır. İstalâktitleri dökül­ rak kalın bir sıva tabakasıyla örtülmüş,
1365 yılında yaptırılmıştır, ilk yapıldı­ müştür. Kare plana uygun olarak ya­ geniş çaptaki kalem işçiliği ile cami­
ğında payeli ve Ulucami tipinde olan pılmıştır. Kubbe dört pencereli, sekiz nin sade havası değiştirilmiştir. Ünlü
yapı, 1843 yılında onarım gördü. Ardın­ köşeli bir kasnağa oturtulmuştur. Mer­ hattatların kalemlerinden çıkan yazı­
dan 1855 yılında depremde yıkıldı ve merden yapılmış üç sanduka, güney­ lar bugün duvarları süslemektedir.
1892 yılında Mahmud Celâleddin tara­ de Ayinşah Sultan’ın annesi, Şehzade Cumhuriyet döneminde 1951-1959
fından, bugünkü şekliyle yeniden yap­ Abdullah’ın eşi Ferahşah Sultan, orta­ yılları arasında büyük onarım görmüş­
tırıldıktan sonra 1899 yılında onarım da II. Bayezid’in eşi, Şehzade Abdul­ tür.
gördü. Önceleri üç sahınlı, yan sahın- lah’ın annesi Şirin Hatun ve Şehzade Ulucami Hamamı, Bursa’nın en es-
ları tonozla, orta şahını iki büyük kub­ Abdullah’ın kızı Ayinşah Sultan’a ait­ iki hamamıdır. Giriş holü üzerinde bir
be ile örtülü, son cemaat yeri dört kü­ tir. helâ bulunmaktadır. Karşıdaki bir ka­
çük kubbe ile kaplı iken bugün sade­ Tavukpazar Hamamı, II. Murad ta­ pıdan iç hamam bölümüne girilir. Bu­
ce iki büyük kubbe ile örtülü 31 x 17 rafından XV. yüzyılın başlarında yap­ rası, yıkanma hücreleri ile çevrelen­
metre genişliğindeki orta şahından tırılmıştır. Pirinç Han’ın bitişiğinde yer miştir.
oluşmaktadır. Duvarlar, üç sıra tuğla, alır. Çift hamamdır. Kadınlar bölümü, Umurbey Camii (Namazgâh), Kara
bir sıra kesme taşla örülmüştür. Bu­ erkekler bölümüne göre daha yıkık du­ Timurtaş Paşa’nın oğlu Umurbey tara­
gün kesme taşlı zarif minaresi, büyük rumdadır. Kubbeler, baklavalı kuşak, fından yaptırılmıştır (1449-1450). Mih­
kemer ve bunların altındaki ikişer pen­ üçgen dizileri ve istalâktitlerle oturtul- rap duvarı, yan korkulukları, iki minbe­
ceresi ve üç tarafında birer kapısı ile muştur.'Erkeklerin ılıklığı, sekiz köşeli ri, kapıları, döşemeleri beyaz mermer­
dikkati çekmektedir. kasnağa oturan bir kubbe ile örtülü­ den yapılmıştır. Eskiden beş giriş ka­
Şehzade Mahmud Türbesi, sekiz dür. Kubbe kuşağı, ortası bademli, kö­ pısının bulunduğu kayıtlardan anla­
zid'in oğlu Şehzade Ahmed için yap­ şeleri altı sıra istalâktitli olarak yapıl­ şılmaktadır. Bugün batıdaki minber za­
tırılmıştır. Kurşunla kaplı bir kubbe ile mıştır. Hamam, 1479,1524,1616,1631 manımıza kadar sağlam kalabilmiştir.
örtülüdür. Kuzeyde, dört mermer aya­ ve 1818 yıllarında onarım görmüştür. Sekiz köşeli külâhı, taçlı kapı sövesi
ğa oturtulmuş küçük bir revaktan ge­ Tuzpazarı Camii, 1479 yılında Ka­ ve basamakları ayakta olmakla bera­
çilerek türbeye girilmektedir. Sandu­ ra Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. ber doğudakinin sadece iki yanı kal­
kalar, II. Bayezid’in oğlu Şehzade Ah­ Cephesindeki revak, ayaklar ile eşit mıştır. Son cemaat yeri korint tarzı
med (1513), Şehzade Mehmed, oğlu aralıklı üç göze ayrılmıştır. Yanlar to­ başlıkları olan dört mermer sütuna
Şehzade Şehinşah (1511), eşi Bülbül noz, orta istalâktitli kubb,e ile örtülü­ oturan ahşap çatı ile örtülüdür. Yan­
Hatun, Şehzade Ahmed’in kızı Kamer dür. Camiin giriş kapısı doğudadır. Ka­ ları duvarlarla kaplıdır. Camiin içi ah­
Sultan ve II. Bayezid’in kızı Sofu Sul- re planlı olan iç bölüm, baklavalı ku­ şap çatı ile kapatılmıştır. Mihrabın iki
tan’a aittir. şağa oturan kurşun kaplı kubbe ile ör­ yanında kalın sütunlar ve beş sıra is­
Şehzade Mahmud türbesi, sekiz tülüdür. Ön dört pencere ile aydınla­ talâktitli yaşmak görülür. Duvarlar üç
köşeli, çift kirpi saçaklı üzeri kurşun tılır. Mihrap altı sıra istalâktitlidir. Gü­ sıra tuğla, bir sıra kesme taş ve arala­
kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Duvarlar neydeki minarenin tuğla işçiliği çok rında dikey tuğlalarla örülmüştür. Ba­
üç sıra tuğla, bir sıra kesme taşla örül­ başarılıdır. tıdaki minare sekiz köşeli ve kitabeli
müştür. Ufak bir revaktan geçilerek Atatürk Caddesi üzerinde yer alan bir tabana oturtulmuş tuğla bir gövde
türbeye girilir. II. Bayezid’in oğlu Şeh­ Ulucami’nin yapımına Yıldırım Baye­ ve altı sıra testere dişli şerefeden oluş­
zade Mahmud’a aittir. zid zamanında, Niğbolu Zaferi’nden maktadır. Korkuluğu oymalı mermer­
Şehzade Mustafa Türbesi, Kanunî’- sonra (1399) yılında başlanmış ve min­ dir. 1627-1628,1795 ve 1825,1898 yıl­
nin oğlu Mustafa için yaptırılmıştır. berdeki yazıta göre, I. Mehmed devrin­ larında onarım görmüştür.
Sekiz köşeli gövde kurşunla kaplı kub­ de tamamlanmıştır. Ayaklar üzerine
be ile örtülüdür. Türbeyi 1555 yılında dayandırılan- kubbelerle örtülen cami­ Umurbey Hamamı, II. Murad dev­
Süleymanoğlu Şah Selim ’in yaptırdı­ nin benzerlerine, Ani, Van, Edirne, Fi­ rinde Timurtaş Paşa’nın oğlu Umur
ğı kayıtlıdır. libe ve İstanbul Atik Ali Paşa(Zincirli- Bey tarafından yaptırılmış olup, Umur­
Yeşil Türbe, Bursa’nın doğusunda, kuyu) ’da ve Piyale Paşa camilerinde bey Camii’nin güneyinde yer alır. So­
Yeşil Cami’nin yanında Çelebi Sultan rastlanır. ğukluk, sekiz köşeli bir kasnağın taşı­
Mehmed’e aittir. Çelebi Mehmed Kül- dığı kubbe ile örtülüdür. Buradan, ılık-
liyesi’nin cami, medrese ve imaretin­ Üç sıra dörder eşit ayakla mekân lıka yedi basamaklı bir merdive/ıle çı­
den daha yüksek ve kente hâkim bir yirmi beş kareye bölünmüştür. Bunla­ kılır. Göbek taşının üzeri bir kubbe ile
bölgesindedir. 1421 yılında yaptırılmış rın her biri iki yönde sivri kemerlerle örtülüdür.
olup sekiz köşeli yapıdır. Türbenin birbirine bağlanmış ve ortada kalan yir­ Umurbey Türbesi, 1461 yılında
kasnağa kadar olan yüksekliği 12 met­ mi kare mekân 10.60 metre çapında ölen Umur Bey’e aittir. Umurbey Ca­
redir. Türbe, adını, içerde 3 metre yük­ kubbelerle örtülmüştür. Paye ve sü­ mii’nin güneyinde mihrap duvarına
sekliğe kadar duvarları kaplayan koyu tunlu düz çatı ile örtülen Selçuklu ca­ dört metre uzaklıkta yer alır. Kenarla­
yeşil çinilerden alır. Sonraları kaybo­ milerin kubbeli düzenine çevrilmiş ilk rı 4.6 metre olan kare plana uygun ola­
lan bu çinilerin yerini XIX. yüzyılda fi­ örneğidir. Sekiz ceviz sütun üzerine rak yapılmıştır.
ruze mavisi çiniler aldı. Türbe, 1674, oturan müezzin mahfili 1549 yılında Yeşil İmaret de Çelebi Mehmed ta­
1764,1864,1867 ve 1904 yıllarında ona­ yapılmıştır. Cami duvarlarının dış rafından yaptırılmıştır. Camiin güney­
rım gördü. Son kez 1941-1943 yılların­ yüzleri, ortalama niş biçiminde kitabe­ doğusunda, Emirsultan’a giden yolun
da restore edildi. lere bölünmüş olup bu kemerli nişle­ dönemecindedir. Oldukça harap olup,
Şerafeddinpaşa Camii, II. Murad rin genişliği iç kemerlerle aynıdır. Bi­ çatısı yıkılmıştır. Bugün imaret ve ye­
devrinde Şerafeddin Paşa tarafından ri kuzeydoğu köşesinde, diğer kuzey­ mekhane bölümlerine ait duvarlar ve
yaptırılmıştır. Orijinal revakı yıkılmış, batıda olmak üzere iki minaresi vardır. mutfak ayakta kalmıştır. Bu yapı 1812
ahşap direklere oturan bir çatı ile kap­ Minarelerin tabanı mermer, gövdeleri yılında onarım görmüştür. Medresenin
lıdır. iç bölüm, kenarları sekiz metre tuğladır. Kuzeybatı köşesindeki mina­ yakınında oldukça önemli bir yapı ol­
olan kare planlıdır. Bademli, baklava- re, cami ile birlikte yapılmıştır. Moğol duğu halde bugün mevcut olmayan
lı kuşağa sekiz köşeli kasnak üzerine Şeyh Bedreddin tarafından 1403 yılın­ Yeşil Han vardı.
77
Yeşil Medrese, Sultan Çelebi Meh­ Yapı 1563, 1575, 1617, 1635, 1640, yanlarında birer olmak üzere,.beş ke­
med devrinde 1415 yılında yaptırılmış­ 1649, 1669, 1671, 1825, 1847, 1867 merle birbirine bağlanmıştır. Üstü, or­
tır, Yeşil Cami ile arasında 95 metre yıllarında önem li onarım lar gör­ tada büyük, yanlarda küçük üç kubbe
açıklık vardır. Aynı yüzeyde yapılmış­ müş, 1885 yılı depreminden sonra ile örtülüdür. Kemerler üzerine sekiz
tır. Büyük ve yüksek bir açık eyvan 1886,1893,1894,1898,1899 yıllarında köşeli ve sekiz pencereli yüksek kas­
dershanesi, iki küçük yan eyvanı, biri onarılarak bugünkü halini almış, 1906 nak oturtularak bir kubbe ile örtül­
büyük, on üç hücresi bulunmaktadır. yılında ise halıları yenilenmiştir. müştür. Mihrap istalâktitlidir. 1892 yı­
Yıldırım Dârüşşifası, 1390-1394 yıl­ lında onarım gören yapı, 1969 yılında
Cepheler ve revak yüzleri moloz ları arasında Yıldırım Bayezid tarafın­ da Cami Derneği’nce onarılmıştır.
taş ve tuğla ile yapılmıştır. Dershane­ dan yaptırılan ilk Osmanlı hastanesi­ .. Üftade Türbesi, 1580 yılında ölen
nin kubbesi, sekiz köşeli baklavalı bir dir. Camiin doğusunda yer alır. Akıl Uftade’ye aittir. Üftade Camii’nin do­
kuşak üzerine oturur, köşeler düz ve ve sinir hastalıklarının da hastanede ğusunda yer alır, kare planlıdır. 1869
istalâktitlidir. Köşelerinde güzel püs­ iyileştirilmesine çalışıldığı bilinmekte­ yılında Rıza Paşa tarafından yenilen­
küller vardır. Hücrelerin çatısı ahşap­ dir. 1855 yılı depreminde hasar gör­ miştir.
tır ve kiremitle örtülüdür. Medresenin müş, bir süre baruthane olarak kulla­ Üftade Tekkesi, Kanunî Sultan Sü­
kapısı, sivri kemerli eyvan biçiminde- nılmıştır. Yapı, 1617,1649,1669,1671 leyman devrinde yapılmış olup, tekke,
diri. Derinlemesine çapraz tonozla ör­ yıllarında onarılmasına rağmen bugün mescid ve ev olarak kullanılmaktaydı.
tülüdür. 1893 yılında onarım gören ya­ yıkık durumdadır. Kuzgunluk semtinde, büyük kestane­
pı, bugün müze olarak kullanılmakta­ Yıldırım Hamamı, Yıldırım Bayezid liğin dibinde yer alan ahşap bir evdir.
dır. Cam ii’nin batısında yer alır. Küçük ve Alçak bir minaresi vardır. Zemin katı
Yeşil Türbe, 1421 yılında I. Meh­ tek olan hamamın soğukluğu kare bi­ evin odalarına ayrılmıştır. Üst katında
med tarafından yaptırılmıştır. Dış gö­ çimindedir. 1605 ve 1671 yıllarında semahane, bunun güneyinde mescit
rünüşü ile sekiz yüzlü, çini kaplı, her onarım görmüştür. bulunur. Tekkenin çilehanesi altta kü­
yüzünde mermer pencere ve panolu- Yıldırım Medresesi, 1399 yılında çük bir odadır. Burada dışı teneke
dur. Dıştan tek katlı bir türbe gibi gö­ Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmış- kaplı bir tahta sandık içinde Hz. Üfta-
rünmekte ise de lâhitlerin bulunduğu olup camiin kuzeybatısında yer alır. 3 de’nin kavuğu, nalınları ve yeleği sak­
salonun altında her mezar için ayrı ol­ metre genişliğindeki kapıdan ortası lanmaktadır. Bu evde uzun süre Hz. Üf-
mak üzere tonozlarla bölünmüş mezar­ kubbeli üç revak bölümüne, oradan tade’nin torunları oturmuştur.
lar salonu vardır. Türbe adını, içinde taş ve tuğla ile örülü ayakların taşıdı­ Veled-i Harîr Mescidi, XV. yüzyıl
kubbe kasnağına kadar yükselen ve ğı ve uzunlamasına tonozla örtülü yan sonlarında Akbıyık Efendi adına İpek-
sekiz köşeli plan halinde kesilmiş çi­ revaklarla geçilir. Yapının cephesi kes­ oğlu Hoca Dursun tarafından yaptırıl­
nilerle süslü duvarlarından alır. Alt me taştan, yan duvariarı tuğla ve taş­ mıştır. Bu yapının revak bölümü, orta­
pencerelerin söğeleri dört köşeli, dar, tandır. 1640, 1649, 1669, 1971, 1825, da dar, yanlarda geniş kemerli üç göze
kıvrık dal ve çiçek motiflerifyle süslen­ 1886 ve 1948 yıllarında yapılan geniş ayrılmıştır. Kalkan duvarı yüksektir.
miş çinilerle kaplıdır. Eskiden tümüy­ çaplı yapı bir onarımla günümüzde Veled-i Yaniç Mescidi, Yaniçoğlu
le çiniden yapılan dış sivri kemer, mi­ medrese, dispanser olarak kullanıl­ Mahmud Çelebi tarafından 1440 yılın­
mar Parviile tarafından mermer olarak maktadır._______________ ___ da yaptırılmış olup, Ortapazar Cadde-
yenilenmiştir. Türbenin mimarı Hacı Yıldırım Türbesi, 1406 yılında Yıl­ si’nden, Çırağbey Sokağı'na çıkan yol­
İvaz Paşa, ahşap oymacı Tebrizli Ah­ da yer alır. Sekiz köşeli kasnağa otu­
dırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman
med bin Hacı Ali, kalem işçiliği nak­ tarafından yaptırılmıştır. Bina Emini, ran kubbe ile örtülüdür.
kaşı ilyas oğlu Nakkaş Ali, çinici Meh­ Ali b. Hüseyin’dir. Yeşil Cami, Çelebi Sultan Mehmed
med Mecnûn’dur. Yapı, 1623, 1645, 10.5 metre kenarları olan kare pla­ tarafından başlattırılmış (1413-1421) ve
1684, 1768, 1770, 1775, 1812, 1818, na uygun olarak yapılmıştır. Önde, üç duvar nakışlarıyla çinileri ölümünden
1825,1863,1907,1941,1943 yıllarında küçük kubbenin örttüğü revak bölümü sonra tamamlanmıştır (1424). Mavimt-
onarım görmüştür. görülür. Türbe girişi mermerle kaplıdır. trak yeşil çinilerinden dçlayı bu adı
Duvarlar iki sıra tuğla, bir sıra taşla iş­ alan yapının mimari Hacı İvaz, çini us­
Yılanlı (Hanım Kızlar) Türbe, Mu­ tası Mehmed Mecnûn, nakış ustası
radiye’ye giden yol üzerinde bulunur. lenmiştir. Türbede, ortada Yıldırım Ba­
yezid, sağında oğlu İsa Çelebi, solun­ İvaz Ali bin Ali, tahta işçisi Tebrizli Ah-
Türbe kare planlıdır. İlk yapıldığında med’dir.
kubbe ile örtülü olan türbe bugün ça­ da bir hanımı ve ayak ucunda kim ol­
dukları bilinmeyen iki kadının sandu­ Yapı dikdörtgen bir plan üzerine
tıyla kaplanmış ve duvarları yükseltil­ düzenlenmiş, tabhaneli cami tipinde-
miştir. İçinde dört sanduka vardır. kaları vardır. Zemin tuğla ile kaplan­
mıştır. dir. Mermerden yapılan ön cephe, yep­
Osmanlı dönemi toplumsal haya­ yeni bir mimarî anlayış karşısında bu­
tının bir bölümünü yansıtan, sosyal Yıldırım Bayezid öldüğünde, geçi­
lunulduğunu gösterir. Bu ön cephenin
amaçlı kuruluşlar olarak, bugün özel­ ci olarak Akşehir’de, Şeyh Mehmed
ortasında yazı, hataî ve rûmî şeritlerin
liklerini yitirmiş durumda bulunan Hü­ Hayranî Türbesi’ne gömülmüş, oğlu
Musa daha sonra babasının mezarını çevrelediği, mukârnasların ve filiz kıv­
dâvendigâr imareti ve Muradiye ima­ rımlarının zenginleştirdiği görkemli
reti anılmaya değer. Bursa’ya naklettirmiştir. 1413 yılında
Karamanoğlu Mehmed Bey, Bursa’yı portal yer alır ki, bunun da her yanın­
Yıldırım Camii, Bursa’nın doğusun­ kuşatmış, başaramayınca Yıldırım Ba­ da iki sıra halinde ve her biri belirli sil­
da Yıldırım Bayezid tarafından yapımı­ yezid’in kemiklerini mezardan çıkarta­ melerle dikdörtgen çerçeveler içine
na başlatılmış, Timur saldırısı sırasın­ rak yaktırmıştır. Türbe, 1649, 1669, alınmış dört pencere vardır. Cephenin
da (1402) yarım kaldığı için Musa Çe­ 1825, 1878 ve 1886 yıllarında onarım ortasındaki cümle kapısından girilin­
lebi tarafından tamamlanmıştır. Cami görmüştür. ce sağda ve solda birer dehlize rast­
iki yanındaki tabhaneleri ile bu tip ca­ lanır. Bu dehlizlerden birer dar merdi­
Yiğitköhne Mescidi, 1449 yılından
milere örnektir. Taş işçiliği, devrinin önce Yiğitoğlu Hacı Ali tarafından yap­ venle hünkâr dairesine çıkılır. Burada
en güzel ürünlerini bu camide vermiş­ tırılmış olup Cumhuriyet Caddesi ile padişahın cemaatle namaz kılmasına
tir. Ön cephesinde yer alan ayaklar ve yarayan hünkâr mahfili bulunmakta­
Yeniyol’un kesiştikleri kavşakta yer
bunları bağlayan kemerler kurşunî alır. Minaresi sekiz köşeli, tabanı sllin- dır. Bu mahfilin içi ve kenarları çok gü­
renkli mermerden yığma olarak yapıl­ dirik gövdeli ve dört testere dişi ile ya­ zel çinilerle kaplanmıştır. Caminin içi
mıştır. Revak beş tane kubbe ile örtü­ pılmış şerefelidir. bir dikdörtgen üzerinde arka arkaya
lüdür. Zengin istalâktitli ve sivri tonoz­ yer almış 12.50 metre çapında iki kub­
la örtülüdür. Merkez kubbesi yüksek­ Üftade Camii, Üftade tarafından be ile, yanlarda yer alan üçer odadan
tir. Duvarlar kesme taşlarla kaplıdır. . yaptırılmış ve 1855 depreminde yıkıl­ oluşur.
Camiin iki minaresi de lodos ve dep-> dığı için 1869 yılında Serasker Rıza Pa­ Cami içindeki bütün duvarlar yer­
rem yüzünden yıkılmış, yakın tarihte şa tarafından yeniden yaptırılmıştır. den itibaren insan boyunca altı köşe­
betondan yeni bir minare eklenmiştir. Son cemaat yeri dört ayaklı, önde üç, li, koyu yeşil, açık ve koyu mavi renk­

78
te çinilerle kaplıdır. Mavi zemin üzeri­ terleten” denmektedir. Duvarlardaki kısımları yok olmuştur.
ne beyaz celî yazıları olan çiniden bir çiniler ve yerdeki mozaikler zamanın Emir Hanı, Orhan Bey tarafından
su devam eder. Hünkâr mahfilinin du­ en güzel örneklerindendir. İç hamam yaptırılmıştır. Ulucami’nin doğusunda
varları mavi ve yeşil zemin üzerine, bir­ sekiz köşeli bir yıldız düzeni gösterir. yer alır. 1552 yılına kadar Eski Bezazis-
birine dolanmış kıvrık kabartma dallar­ Köşe eyvanları içeri doğru yapılarak tan olarak bulunan han, daha sonra
la, tavanı da stilindeki desenlerinin köşelerdeki üçgenlerden halvet olarak Emir Han adını almıştır. 1958 yangının-
oluşturduğu büyük bir rozasla süslü­ yararlanılmıştır. 1336 yılında Orhan Bey 'da oturulamayacak duruma gelmiş,
dür. Camiin minaresi yenidir. Yapının tarafından kaplıcaolarakyaptırılan ha­ 1962-63 yıllarında yapılan onarımlarla
1552, 1573, 1617, 1623, 1635, 1670, mam, XVI. yüzyılda Rüstem Paşa tara­ eski görünümünü tekrar sağlamıştır.
1684, 1743, 1770, 1773, 1793, 1818, fından hamam ve kaplıcanın birleşti­ Hanın onarım gördüğü diğer yıllar,
1825, 1844, 1863, 1867, 1895, 1897, rilmesiyle bugünkü biçimini almıştır. 1544, 1634, 1674 ve 1788 yıllarıdır.
1899 yıllarında çeşitli onarımlar geçir­ Fetihten sonra büyüyen ve geniş­ Fidan Hanı, Sadrazam Mehmed
diği şeriye sicillerinden tespit edilmiş­ leyen kentin alışveriş merkezi olan çar- Ağa'nın oğlu İbrahim tarafından XV.
tir. tılar şunlardır: XIV. yüzyılda Orhan yüzyılda yaptırılmıştır. Eskiden Mah-
Yeşil Hamam, Fatih devrinde Bed- Bey tarafından yaptırılan “Aynalı Çar­ mudpaşa Hanı olarak bilinirdi, iki av­
reddin, Köse Türbedar veya Köse Ali şı’ , Demirkapı Çarşısı, Ishak Paşa Vak­ luludur. Hana çarşı tarafından girilir,
Paşa tarafından yapıldığı sanılır. 1480 fı olarak yaptırılan ve 1618 yılında ona­ ortasında bir havuz ve mescit vardır.
yıllarında yaptırılmış olup, Yeşil Tür- rım gören Gelincik Çarşısı, “Haydar­ 1561,1603,1656,1760 yıllarında ona­
be’nin batısında yer alır. Soğukluğun paşa Çarşısı” ile Yıldırım Bedesteni’- rım görmüştür.
kubbesi sekiz köşeli bir kasnağa otur­ nin kuzeyinde bulunan “Sipahi Çarşı­ Geyve Hanı, İvaz Paşa tarafından
tulmuştur. Buradan tek kubbeli ve yan­ sı”. Yeşil Camie gelir sağlamak amacıyla
ları tonozla örtülü, eyvanlı göbek taşı­ Kapalıçarşı, Orhan Gazi zamanın­ XV. yüzyılda yaptırılarak Çelebi Meh-
na geçilir. da kurulan, Sahaflar ve Aktarlar çarşı­ med’e armağan edilmiştir. Eskiden
larına eklenen yeni bölümden oluşur. Lonca Han denilen yapı, Demirkapı
Bursa’da kaplıcalar doğaldırlar. 1957 yılında yangında yanan çarşı, Çarşası’nda yer alır. İki. katlı olup, alt
Buralarda sıcak sular havuzlarda top­ yeniden daha çok katlı olarak yapıldı. katında 26, üst katında 30 oda bulunur.
lanarak veya musluklardan akıtılarak Çarşının kuzeyinde bedesten yer alır. Dört cephesinden de giriş kapısı var­
kullanılır. BizanslIlar devrinde doğal sı­ 1855 yılında deprem nedeniyle yıkılan dır. 1647, 1669, 1742, 1773 yıllarında
cak su dolu havuzlara girilmekteydi. ve üzerleri açık kalan İvazpaşa, Bakır­ onarım görmüştür.
Türkler ise, bu cins havuzlardan baş­ cılar ve Gelincik çarşıları, klasik takli­ ipek Hanı, Sultan Çelebi Mehmed
ka, yıkanmak için ayrıca hamamlar di olarak yeniden yapılmıştır. tarafından Mimar Hacı ivaz Paşa’ya,
yapmışlardır. Kaplıcaların şifalı suyu Yıldırım Bayezid Bedesteni, XIV. Yeşil Külliyesi’ne gelir sağlamak ama­
Uludağ'ın kuzey eteğinden çıkmakta­ yüzyılın sonlarında Yıldırım Bayezid ta­ cıyla yaptırılmıştır. Alt katta 39, üst
dır. Dağ, Bursa ve yöresindeki termal rafından yaptırılmış olup ilk Osmanlı katta 42 oda olan han, 1515, 1632,
ve mineral şifalı kaynaklar için bir su bedestenidir. Ulucami’den Kapalıçar- 1742,1775 yıllarında onarım görmüş­
deposu gibidir. Kaplıca tipi hamamlar, şı’ya inen yolun sağında yer alır. Altı tür.
I. Murad tarafından onarılan (yaklaşık örme ayak yuvarlak kemerlerle birbi­ Kapan Hanı, I. Murad tarafından
1360) Bizans işi Eski Kaplıca, tümüyle rine bağlanmış, üzerine, on dört kub­ yaptırılmış olup, bugün yıkık durum­
Türk üslûp ve tekniğiyle yapılan Yeni be oturtulmuştur. Yangından önce ba­ dadır.
Kaplıca ve Büyük Kükürtlü hamamla­ tı kapısında “Bezzastan" yazılı olan Koza Hanı, II. Bayezid tarafından
rıdır. bedesten, 1958 yangınında büyük za­ İstanbul’daki cami ve medresesine
Çekirge bölgesi kaplıcalarının zen­ rar görmüş ve çöken 10 kubbesi, 1960 akar olarak 1491 yılında yaptırılmış
gin bir tarihi vardır, imparatorluk iki­ yılında yapılan onarımla yeniden yap­ olup, Ulucami ile Orhan Cami arasın­
ye ayrılmadan önce Romalılar tarafın­ tırılmıştır. daki alanda yer alır. Mimarı Abdul-ulâ
dan, ikiye ayrıldıktan sonra BizanslIlar b. Bulad Şah, inşaat emini Şücca b.
tarafından işletilmiştir. Selçuklular ve. II. Murad’ın evi, Muradiye semtin­ Karaca’dır.
OsmanlIlar burayı almışlar ve XIV. yüz­ de yer alır. Alt katı bodrum olarak taş Han, iki katlı bir yapıdır. Alt katta
yıldan sonra Çekirge Türklerin eline temel üzerine oturtulmuş, üst katı 45, üst katta 50 oda vardır. Kuzeydeki
geçmiştir. Bölgede OsmanlIlar döne­ desteklenmek amacıyla içine ağaç di­ taç kapı, büyük taştan kabartma süs­
minde yaptırılan hamamlar, Çekirge rekler konulmuştur. Birinci kata, avu- lerle yapılmıştır. Avlunun merkezinde
Hamamı, Servinaz Banyoları, Gönlüfe- ladan bir merdivenle çıkılır. İkinci kat­ mescit yer alır. Sekiz yüzlü olan bu
rah ve Balçık hamamlarıdır. ta, ortada bir misafir salonu, sağda ye­ mescit, köşelerde sekiz, ortada bir
Eski Kaplıca, Bursa’nın enbüyük mek odası, solda yatak odası ve biti­ ayak üzerine oturtulmuştur. Altta bir
ve en eski hamamıdır. 1389 yılında şiğinde haremler yer alır. Holün tava­ şadırvan bulunur.
I. Murad tarafından, B iza n s lIla ra nı krem, yeşil, kırmızı zigzag motifler­ Pirinç Hanı, II. Bayezid tarafından
ait kalıntıların üzerine çift hamam le süslenmiştir. Yemek odasının tava­ İstanbul’da bulunan cami ve imareti­
olarak yap tırılm ıştır. 1511 y ılın ­ nı yeşil kabartma hatlarla karelere bö­ ne gelir sağlamak amacıyla 1508 yılın­
da II. Bayezid soğukluk bölümü­ lünmüştür. Ortada arabesk motifli dik­ da Mimar Yakubşah b. Sultanşah ve
nü ekletmiştir. Soğukluk iki kubbe ile dörtgen bir göbek vardır. 1953 yılında Ali b. Abdullah’a yaptırılmıştır. Hanın
örtülüdür. Ortada ufak bir havuz bulu­ onarılan ev, bugün müze durumunda­ üst katı hasara uğramıştır. Doğuya açı­
nur. Bunun iki yanında yarım kubbe­ dır. lan kabartma motiflerle süslenmiş
ler görülür, ilk yapıldığında kurşunla Transit yolu üzerinde kurulmuş görkemli bir kapısı vardır. Odaları to­
kaplı olan çatısı 1612 yılında kiremit­ olan Bursa’da, kervanların güvenlik nozludur. Damdaki kurşun kaplamalar
le kaplanmıştır. içinde konaklamalarını sağlamak ama­ XVII. yüzyılda sökülüp, yerine kiremit
Yeni Kaplıca’yı, Kanunî’nin veziri cıyla birçok mimari önemi bulunan örtülmüştür. Yapı, 1519, 1630. 1644,
Rüstem Paşa, 1552 yılında yaptırmış­ hanlar yapılmıştır. Planları Selçuklu 1670,1677 yıllarında onarım görmüş­
tır. Bina Emini, Kerim Bey’dir. Soğuk­ tarzının gelişmiş bir örneğini oluştu­ tür.
luk geniş ve iki kubbeyle örtülüdür. rur. Genellikle iki katlı, ahşap kapılı ve Tuz Hanı, 1457 yılında Umurbey
Buradan ılıklığa geçilir ve ılıklık tek geniş avlulu yapılardır. Camii’ne vakıf olarak yaptırılmış olup,
kubbelidir. Sıcak bölüm ortasındaki Bâli Bey Hanı, Hamza Bey'in oğlu iki katlıdır. Üstte 18, altta 17 odası var­
havuz çok güzeldir. Bu havuzda yüz­ Bâli Bey tarafından yaptırılmıştır. Ha­ dır.
mek mümkündür. Sıcak su arslan ağ­ len Çekirge’ye giden ana cadde üze­ Osmanlı Türklerinin yaptıkları mi­
zından akar. Sıcaklığa girişte sağlı sol­ rinde bulunan yapı, son yıllarda tama­ marî eserler arasında Nilüfer Suyu
lu ufak kubbelerle örtülü odalardan men toprak altından çıkarılıp temizlen­ üzerindeki Nilüferhatun Köprüsü ile
sağdakine, halk arasında, havuza çok miştir. iki katının büyük bir bölümü Selçukhatun Köprüsü Bursa’nın en
sıcak su aktığından dolayı “eşek mevcut olan hanın cadde üzerindeki önemlileridir. Nilüferhatun Köprüsü’-
79
nden günümüze bir eser kalmamış ve kalın ayak üstüne oturtulmuş cümle karşı yamacında Hostopraklı mevkiin­
yerine yeni bir köprü yapılmıştır. Sel­ kapısı ile kapalı bölümün aksı üzerin­ de kurulan yeni bucak merkezine Mu­
çuk Hatun’un yaptırdığı köprü, kitabe­ de ve avlunun ortasındadır. hacirin adı verildiyse de, bucağın adı
si ile birlikte sağlam kalmıştır. Köprü­ Hanın hamamı, güneybatı köşede daha sonraları “Hamidiye" olarak de­
nün ortasındaki kitabe kulesinin için­ yer alır, beş bölmeyi kapsayan bir da­ ğiştirildi ve kasabaya Kuzey Kafkasya
deki tarihe göre 1465 yılında yaptırılan ire biçimindedir. Giriş holünün üstü göçmenlerinden Müslüman Nogay
bu eserin diğer adı "Mihraplı Köp- tonozlu, soyunma yerinin üstü kırma yerleştirilerek kasabanın gelişmesi ko­
rü”dür. kubbelidir. İki kurnalıdır. Tam yuvarlak nusunda gerekli önlemler alındı.
Bursa’da bulunan diğer köprüler bir kubbe ile örtülüdür. Birinci Dünya Savaşı sonunda Ki-
şunlardır: Nilüfer Çayı üzerinde, XVII. Ulu Cami (Salihbey Camii) ilçenin likya bölgesinin Fransa işgaline terke-
yüzyılda Abdal Çelebi tarafından yap­ güneydoğu kesiminde, Cami-i Kebir dilmesi kararlaştırılmışsa da, Ekim
tırılan "Acemler Köprüsü”, Gökdere Mahallesi’ndeki bir düzlükte yer alır. 1921’de imzalanan Ankara İtilâfnamesi
üzerinde, 1433 yılında Hacı Sinan ta­ Gri kalker, kesme taştan özenli kalın ile burası TBM M ’ne iade edildiğinden
rafından yaptırılan “Boyacıkulluğu dış duvarlar dikdörtgen bir alanı çevi­ Ceyhan da Seyhan (Adana) iline bağlı
Köprüsü", Gökdere üzerinde, 1442 yı­ rir. Kare tabanlı masif kule, on ikigen bir kaza haline getirildi.
lında, Irgandı adıyla ün salmış, Pir Ali olarak cami duvarı kadar yükselir ve on Ceyhan ilçesi, arkeolojik değer ta­
tarafından içinde 30 dükkânla birlikte ikigen bir külâhla son bulur. Benzeri şıyan eserler, özellikle höyükler açısın­
yaptırılan “Irgandı Köprüsü” ile XIV. Kayseri'deki Huand Hatun (1238) ve dan zengin bir yöredir.
yüzyılda Orhan Gazi’nin eşi adına yap­ Hacı Kılıç (1275) camilerinde görül­ Yılankale’si, Ceyhan Irmağı'nın
tırılan 53.40 metre boyunda, 5.25 met­ mektedir. Değişik ölçü ve şekilli 6 sol kıyısında, Misis’in yaklaşık olarak
re eninde “Nilüferhatun Köprüsü" (bu pencereden güneye 2, kuzeye 1, doğu­ -15 kilometre kuzeydoğusunda, Orta­
köprünün 4 gözü vardır), Çelebi Sultan ya 2, batıya 1 pencere açılmıştır. çağ kalesidir. Yerli halk tarafından
Mehmed zamanında XV. yüzyılda yap­ 1964-65 onarımında çinko ile kaplan­ “Şahmaran (Şamiran) Kalesi" olarak
tırılan Gökdere üzerindeki “Setbaşı mıştır. da adlandırılır. Dört cepheden korun­
Köprüsü”. Bünyan, bugün İç Anadolu Bölge- muş bir tepe üstünde intizamsız planlı
Yukarıda sıralanan Osmanlı döne­ si’nde Orta Kızılırmak bölümünde, olan kalenin çevresi 700 metredir ve
mi yapıları yanında, eğitim ve öğretim Kayseri iline bağlı ilçe merkezidir. yedi büyük, birçok küçük burçla ber-
maksadıyla Hoca Yakub tarafından kitilmiştir. Kapı, yukarı doğru açılır ve
1492 yılında yaptırılan "Darutkûra”, mazgallarla korunur. Burçlar ikişer kat­
Sitti Hatun tarafından yaptırılan “Sitti- lıdır. Kale, yola ve bütün Ceyhan Ova-
hatun i Kanberler M ektebi" (1692 yı­ sı’na hâkim bir durumdadır.
lında onarıldı) ile Demirtaş Paşa’nın to­ Misis Köprüsü, Ceyhan üzerinde
runu Mahmud Bey tarafından yaptırı­ Konstantin (306-337) tarafından yaptı­
lan “Mahmudbey M ektebi" anılmaya rılmış, Justinianus devrinde ve Os­
değer yapılardır. CEYHAN (Eskiadları: Yarsuvat, m a n l I l a r döneminde de onarılmıştır
Urfiye, Hamidiye).
(1661, 1701 ve 1757).
Ceyhan'ın kuruluşu oldukça eski Köprü, 9 gözlüdür. 146 metre bo­
olmakla beraber, Gurgum bölgesinin
yundadır. Köprü başında IV. Mehmed’­
merkezi olmuştur. 1097’de Haçlı Ordu­
in yaptırdığı hanın bir bölüm duvarla­
larının bölgeye girmesinden sonra
rı ve köprünün Ceyhan’a bakan kapı­
BÜNYAN (Tzamandos, Symna- Haçlı Orduları Kumandanı Godefroi de sı ayaktadır.
da, Ariarathia, Bünyan-ı Hamid, Hami­ Bouillon’un buraya inşa ettirdiği kale Kurtkulağı Köyü Camii, ilçeye 30
diye). ve hisarlardan (Yılanlı Kale, Şamiram
kiiometre uzaklıkta, eski Halep kervan
Bünyan kasabasının olduğu yerler Kalesi) biri de Ceyhan’ı çevreliyordu. yolu üzerinde olup Haydar Ağa
çok eski zamanlardan beri insanların Haçlılardan sonra Ceyhan, Mısır
adında bir hayırsever tarafından, 1601
meskûn bulunduğu mahallerdendir. Kölemenleri’nin saldırısına uğradı, so­ yılında yaptırılmıştır.
Kasabanın yakınında, Kayabaşı deni­ nunda Dulkadiroğlu Beyliği toprakla­
len mağaralarda, ilk insanlar tarafın­ rına katıldı. Dulkadiroğlu Beyliği’nin Bu cami, Türk mimarisi içinde ay­
dan meydana getirilmiş sanat izleri Osmanlı topraklarına katılmasından rı yer tutabilecek değerli yapılardan bi­
göze çarpar. Uzun süre Selçuklu ege­ sonra Ceyhan, Sis (Kozan) Sancağı’na ridir. 1659 yılında onarım görmüştür.
menliğinde bulunan ve daha sonra Os­ bağlandı. Yavuz Sultan Selim devrin­ iki bölümden meydana gelen cami­
manlI yönetimine geçen Bünyan’da, de, 1519 tarihinde yayınlanan Sis Li­ in tamamı büyükçe bir dikdörtgen
birçok Selçuklu ve Osmanlı dönemi vası Kanunu’nda, Ceyhan, Kozan San- oluşturmaktadır. Camiin kesme taştan
yapılara rastlanmaktadır. cağı’na bağlı bir hisar olarak belirtil­ çok kalın yapılmış olan beden duvar­
Tuzhisarı Sultanhanı, Kayseri’den mektedir. ları masif görünüşlerine rağmen oran­
Sivas’a uzanan karayolunun 45 km.sin- Osmanlı kaynaklarında Yersibit - ları birbirlerine uygundur. Camiin ku­
de Tuzhisar diye adlandırılan köyün Yarsivat - Yarsuvat adlarıyla kaydedi­ zeydoğu köşesinde, avlu giriş kapısı
içindedir. Bünyan yakınındaki Karatay len Ceyhan’ın halkı, yerli Hıristiyanlar- üzerinde çok büyük fakat o derece id­
Sultan Hanı’ndan (1235), birer konak­ dan ibaretti. dialı bir sanat anlayışı ile yapılan eski
lık uzaklıkta kurulmuştur. XIII. yüz­ XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar minare, bugünkü yeni minare ile bü­
yılda kurulan Selçuklu hanlarının en kışları Hatay ve Çukurova’da kalmak­ yük farklılıklar gösterir.
büyüklerindendir. Konya - Aksaray yo­ ta olan 7 Türkmen oymağının mahallî Havraniye Kervansaray ve Mesci­
lu üzerindeki Büyük Sultan Han ile ay­ hâkimiyeti altında kalan Ceyhan, bu di, Misis Köprüsü’nün doğu ucunda­
nı yılda yapılmıştır (1229). Dıştan ka­ yüzyılın ikinci yarısında tehlikeli du­ ki Selçuklu Kervansarayı’nın yerine IV.
re bir çerçeveye sığdırılmış olan hanın rum alan halk isyanları ile karşılaştı. Mehmed tarafından yaptırılmıştır (H.
geniş bir avlu çevresinde üç yanlı yaz­ 1865’te Kozan isyanı’nı bastırmak üze­ 1070/1659). Günümüzde kervansarayın
lık bölümü ile dikdörtgen kuruluşta ka­ re Derviş Paşa kumandasında gönde­ kuzey duvarı cümle kapısı ayaktadır.
palı kışlak bölümlerinden oluşur. Yaz­ rilen Fırka-i İslâhiye’nin hareket sahası Yazıtları Adana Müzesi’ndedir. Ayakta
lık bölümün ortasında dört ayaklı, ke­ içinde kalan Ceyhan, 1866’da Halep ve kalan bölümünden Selçuklu Kervansa-
mer ve tonozların taşıdığı bir köşk Adana illerinin ve Kozan, Maraş, Urfa rayı’nın blok kesme taşlardan yapıldığı
mescit vardır. Giriş, batı yöndedir. Ka­ ve Zor sancaklarının birleştirilmesi ile anlaşılmaktadır. Kervansarayın tek
pının yanındaki kuleler, alttan kare yeniden Halep iline bağlandı. 1896'da sağlam bölümü olan kapı, sivri kemerli
planlıdır. Duvar yüzleri yontu taşından- mahallî isyanların yeniden başlaması büyük bir niş içindedir.
dır. Dam ve yer döşemeleri de taştan­ üzerine yapılan ıslahat sırasında Yar­ Selçuklu Kervansarayından avlu-
dır. suvat Köyü, bucak merkezi haline ge­ kapısının bulunduğu duvar kalmış ol­
Hanın mescidi, kare planlıdır. Dört tirildi. Bu tarihte Yarsuvat Hisarı’nın masına karşın, OsmanlIlar tarafından
80
yaptırılan hanın sadece üst örtüyü ta­ üzerinde kurulmuş olan Kidros köyün­ lan’ın emirlerinden Mengüç Bey tara­
şıyan payeler ve kemer kalıntılarından de zengin maden kömür yatakları var­ fından Anadolu Selçukluları’na bağ­
başka, bütün bölümleri yıkılmıştır. dı ve bu madenin işletilmesi, devlet landı. Daha sonra Moğollar Anadolu’­
Mescit, hanın batısındadırve han­ adına Vitallis Paşa tarafından yapıl­ ya saldırdılar. Baycu Noyan, Erzu­
dan ayrı olarak yapılmıştır. Kare plan maktaydı. rum’u kuşatarak, Bingöl’ü ele geçirdi.
üzerine tek kubbeli ve kesme taştan İlçede, Merzifonlu Kara Mustafa Kösedağ Savaşı’nda Selçuklular yeni­
inşa edilmiş olup bugün harap durum­ Paşa tarafından yaptırılan bir cami bu­ lince (1243), Moğollar (İlhanlIlar), bü­
dadır. lunmaktadır. (XVII. yüzyılın ikinci ya­ tün Anadolu’yu ele geçirdiler. Bu du­
Ceyhan Ulu Camii, ilçe merkezin­ rısı) Ayrıca XIX. yüzyıl sonlarında hü­ rum Anadolu’da yeni beyliklerin orta­
de geniş bir meydan ortasında bulu­ kümet konağı, belediye meclis bina­ ya çıkmasına kadar sürdü. İlk önce Di­
nur ve Koban göçmenlerinden Nogay- ları dışında 55 cami, 2 tekke, 73 dük- yarbakır’ı ele geçiren Akkoyunlular,
iar'dan Abdülkadir Ağa tarafından kânlı bir çarşı, 3 hamam, 10 kahve, 10 daha sonra Bingöl ve Erzurum’u da al­
1868 yılında yaptırılmıştır. Aynı zaman­ fırın, 121 değirmen, 20 hızar, 40 çeş­ dılar. Uzun Haşan Trabzon Rum impa-
da “Abdülkadir Ağa Cam ii” diye de me bulunmaktaydı. Bugün bunlardan ratoru’nun kızı Despina ile evlenip,
anılan cami, önceleri üç sıra halinde çoğu yıkılmıştır. Bingöl’ün Genç kazasına Despina için
Kıble duvarına paralel, beşerden, on- Cide, bugün de, Kastamonu iline bir saray yaptırdı. Uzun Hasan'ın Fa­
beş kubbeli tuğla tuğla bir yapı iken, bağlı bir ilçe merkezidir. tih Sultan Mehmed ile arası açılınca,
1946 yılında mevcut camiin ihtiyacı Otlukbeli Savaşı’nda karşılaştılar.
karşılamamsı yüzünden Kıble yönün­ (1473). Uzun Haşan yenilince, bölge
de genişletilerek iki sıra kubbe daha Osmanlılar’ın eline geçti.
eklenip 25 kubbeli hale getirilmiştir. Akkoyunlular devrinde, Muş, Kiğı,
Tuğladan yapılan beden duvarları, Solhan, Pasinler, eyalet merkezi ve
içte dört sıra halinde sütunların taşı­ Genç, küçük memurlar tarafından yö­
ÇAL (Eski adı: Demirciköy) netiliyordu. 1473 yılında Akkoyunlu-
dığı kemerlere dayanan kubbelerle ör­ Osmanlı döneminde İzmir vilayeti­
tülmüştür. lar’ın yönetimine son verilince, İran
nin Denizli Sancağı’na bağlı kaza olan
Kurtkulağı Kervansarayı, Ceyhan Hükümdarı Şah İsmail doğuya saldır­
Çal, Denizli Sancağı’nın kuzeydoğu­
Kurtkulağı Köyü’nün kuzey kesiminde maya başladı ve Bingöl’ü ele geçirdi.
sunda yer alırdı. Kuzeyinde Saruhan
bulunur ve Hüseyin Paşa tarafından Sancağı, doğuda Bursa vilayeti, güney­
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Sava-
1693’ten önce yaptırılmıştır. Adana şı’ndaŞah İsmail’i yenince, Doğu Ana­
batıda Denizli ve Buldan kazaları ile sı­
Şer’i Mahkemesi sicilleri 105 No.’lu dolu’nun birliğini sağlama işini Vezir
nırlanmıştı. Yüzölçümü 1995 kilomet­
defterce, Mİ. AhmeŞ tarafından çıkarı­ rekare idi.
Bıyıklı Mehmed Paşa ile tarihçi idris-i
lan bir fermana göre (1693), eski Ha­ Kazanın Baklan olmak üzere bir na­
Bitlisfye verdi. Yavuz, Anadolu’nun iç­
lep yolu üzerinde Kurtkulağı bölgesin­ lerine kadar yayılan Şiî’liği kökünden
hiyesi, 61 köyü vardı. Kaza merkezi,
de bir kale ile bir kervansaray yaptırıl­ silip atmak istiyordu. 1514 Çaldıran
Demirciköy’de bulunan kaymakam ta­
ması ve kervanların güvenliğinin sağ­ Savaşı bu işe yardımcı oldu. Çapakçur
rafından yönetilirdi. Toplam nüfusu 43
lanması istenmiştir. Beylerinden Süleyman Bey, OsmanlI­
bin 302 kişi idi. XIX. yüzyıl sonunda ka­
Yapıldığından bir süre sonra M i­ ların egemenliğini kabul etti ve Bingöl,
zada biri ortaokul olmak üzere, 3 okul,
marbaşı Ahmed Ağatarafından kaleile kesin olarak Osmanlı yönetimine gir­
220 öğrenci vardı. Demirciköy’de hü­
birlikte onarılan kervansaray, bir kale di.
kümet konağı ve karakol binaları dışın­
sağlamlığında, oldukça sağlam ve ka­ 1874 yılında yeni bir idari teşkilat
da bir cami, 4 mescit, 30 dükkân bu­
lın duvarlara sahiptir. Büyük bir dik­ lunurdu. Çal kazasının en önemli ta­ yapıldı. “ Vilayet Nizamnamesi”ne gö­
dörtgenden oluşan planı doğu cephe­ rım ürünleri üzüm ve afyondu. re 1881 yılında Bitlis vilayeti kuruldu.
de, klasik kervansaray mimarîsinde alı­ Çal, bugün Ege bölgesinin iç Batı Çapakçur ve Genç bölgesi Bitlis vila­
şılagelmemiş özellikler gösterir. Be­ yetine, Kiğı, Dersim bölgeleri Erzin­
Anadolu kesiminde Denizli iline bağ­
şik tonozla örtülü giriş eyvanının iki lı ilçe merkezidir. can’a vfe Karlıova önce Muş, sonra Var­
yanında yer alan odalardan sol taraf­ to’ya bağlandı.
takiler yıkılmış, sağ taraftakiler ise ol­ OsmanlIlar Birinci Dünya Savaşı’-
dukça sağlam kalabilmiştir. Kervansa­ na girdikten sonra Ruslar, 1915 yılın­
rayın avlusunda bir çeşme ile bir de da saldırıya geçerek, Eleşgird, Malaz-
havuz bulunmaktadır. gird ve Pasinler’e kadar ilerledi. Bunun
Durasan Dede Tekke Türbesi, kare üzerine halk, Bingöller’i aşarak Varto
planlı, küçük kârgir bir yapıdır. Kubbe ve Karlıova’ya doğru göç etmeye baş­
ile örtülüdür. Kapısı üzerindeki mer­
ÇAPAKÇUR (Çevik, bugün: ladı. Ermeniler, Türk ordusundan ka­
Bingöl) çarak, Ruslara katıldılar. Ruslar, 16 Şu­
mer kitabeden anlaşıldığına göre, 1870
M.Ö. 2000 yılına kadar uzanan ta­ bat 1916’da Erzurum’a girdi. Bu olay­
yılında onarılmıştır.
rihi ile Bingöl, birçok kavmin yerleş­ lardan sonra Bingöl, 1917 yılının son­
mesine sahne olmuştur. larına kadar Ruslarla yapılan bir dizi
Bingöl ili Anadolu’nun düşman is­ muharebeye sahne oldu. 7 Aralık
tilası görmeyen bölgelerinden biridir. 1917’de çıkan Rus ihtilali üzerine Er­
Buranın tarihi daha çok komşu illerin zurum’da yapılan mütareke ile Ruslar
tarihi ile incelenerek çıkarılmıştır. Er­ Türkiye’nin doğu illerini, bu arada Bin­
zurum, Erzincan, Diyarbakır, Bitlis, Ah­ göl’ü de terkettiler.
CİDE lat, Van, Tunceli şehirleri eski devirler­ Cumhuriyet’in ilanından sonra,
Osmanlı imparatorluğu yönetimin­ de bir beyliğe veya hükümdara başşe­ 1926 yılında Elazığ, 1929 yılında da
de Kastamonu vilayetine bağlı ilçe hir olmuştur. Bingöl daha çok bu bey­ Muş illerine bağlanan Bingöl, 1936 yı­
merkezi olan Cide, Kastamonu vilayeti liklere bağlı otlak olarak tutulmuştur. lında il oldu. 1945 yılında da il merke­
merkez sancağının kuzeyinde yer alır­ M.Ö. 2000 yıllarında Hurrîler, daha zi olan Çapakçur’un adı, “Bingöl" ola­
dı. XIX. yüzyıl sonunda Gökalay olmak sonra rfititler, M.Ö. 745 yıllarında Urar- rak değiştirildi.
üzere bir nahiyesi, 36 köyü bulunmak­ tular, Pers’lerin, Lidyalılar’ın ve Kom- 1890 yılına kadar Çapakçur adı al­
taydı. Kaza toplam nüfusu 40 bin 306 magene Krallığı’nın yönetiminde bu­ tında, Bitlis vilayetinin Genç Sancağı’-
kişi idi. Yine bu yüzyılın sonunda Ci­ lunan Bingöl, uzun süre Ermenilerle iyi na bağlı bir kazaydı. Yeri ise Genç San-
de’de 121 öğrencili bir ortaokul, 960 ilişkiler kurmuş, daha sonra Romalıla­ cağı’nın batısında, kuzeyden ve doğu­
öğrencili 42 ilkokul vardı. Öğrencile­ ra geçmiştir. Hz. Ömer zamanında Su­ dan Genç Merkez Sancağı, güney ve
rin tümü Müslüman’dı. riye ve Irak, Arapların eline geçti. 1200 batıdan ise Diyarbakır vilayetinin ara­
Cide'nin 10 kilometre batısında, yılına kadar Saltuk Oğulları’nın ege­ sı idi.
deniz kıyısında, eski “Kytoros” kenti menliğinde bulunduktan sonra Alpars­ XIX. yüzyıl sonunda buranın nüfu­

81
su 20JDin 800 kişiden oluşmaktaydı.
ilçede arkeolojik yapılar olarak,
Murad vadisi üzerinde Bingöl’e 20 ki­
lometre uzaklıkta, Urartu Kralı’nın Bin­
göl yaylalarını elde tutabilmek amacıy­
la yaptırdığı "Sebiterias Kalesi”, Genç
ilçesinin doğusunda Diyarbük Çayı ile
Monsper Çayı’nın birleştiği yerde,
" Kral Kızı Kalesi”, Kiğı üzerinin batı kı­
yısında, Bağin ve Harput arasında, Bi­
zans İmparatoru tarafından yaptırılan
"Kotarus Kalesi” nin (536) ufak kalın­
tıları mevcuttur.
Bingöl Kalesi, Gönek Irmağı’nın kı­
yısında, Palu’nun doğusunda, Geği’-
nin güneyindedir. 195 ve 995 yılların­
da meydana gelen kale, oldukça zarar
görmüştü. Bazı tarihçilere göre ise
“ Gitariç” Kalesi’nin yerine yapılmıştır.
Eski eserler yönünden pek zengin
olmayan ilde, bu konuda bilimsel bir
araştırma da yapılmamıştır. Genç ilçe­
sinin sürekli yolu üzerinde bulunan iki
tarihi yapının özellikleri ve tarihi kesin­
likle bilinmemektedir. Akkoyunlular
zamanında» kalma olduğu sanılan bu
yapılar, halk tarafından kutsal sayıl­
makta ve ziyaretgâh olarak tanınmak­
tadır.
Kiğı ilçesi ve köylerinde çeşitli ad7
larla anılan cami, türbe ve çeşitli ziya­
ret yerleri bulunmaktadır. Ancak bütün
bu eski eserler ve tarihçeleri hakkın­
da elde mevcut ciddi bir araştırma ve
inceleme yoktur.

ÇARŞAMBA
İlçede Ikiztepe’de yapılan kazılar­
da (1940-1941) buranın çok eski bir yer­
leşim yeri olduğu ortaya çıkmıştır.
Osmanlı döneminde sürekli kaza
merkezi olan Çarşamba, 1862 yılında
Viranşehir vilayetine bağlı iken 1873
yılında Trabzon vilayeti Canik Sanca-
ğı’na bağlandı.
İlçeye bağlı Çaycuma Köyü’ne Aya
Yorgi adıyla (1859), Conkultali Iskele- ÇARŞAMBA: Bir Türk evinde külhan (XIX. yüzyıl yarısı).
si’ne Aya Nikola('7862J, kaza merkezi­
ne ise Metamarfosis adlarıyla (1873) bi­ müdürü tarafından yönetilirdi. Kazanın olumlu çabalarından dolayı kendisine
rer Rum kiliselerinin yapımına Osman­ toplam nüfusu 13 bin 630 kişi idi. Osmanlı Hükümeti’nce dördüncü rüt­
lI devletince izin verildiğini Hazine-i Kaza merkezi Tage, bir endüstri beden NİŞAN-I MECİDİ verilmiştir.
Evrak’ta mevcut vesikalardan öğren­ merkezi idi. “ Ş al" adı verilen bir cins (1883).
mekteyiz. kumaş dokunurdu. Bugün Çatak, Van iline bağlı ilçe
Çarşamba, bugün Karadeniz Böl- Kaza merkezi Tage, Van’ın 77 kilo­ merkezidir.
gesi’nin Orta Karadeniz kesiminde, metre güneydoğusunda kurulmuştu.
Samsun iline bağlı ilçe merkezidir. Yakın bir dağın tepesinde, Bedirhan ve
Nurullah Bey’lerin 1840 yıllarında ya­
şadıkları bir kale vardı. Yine yakınla­
rında bulunan Zel Kalesi, önem taşı-*
makta idi. Tage’nin 6 kilometre uzağın­ ÇATALCA (Eski adları: Metra
da bulunan, Ermeni azizeleri Hripsime veya Metrai, esk.Yun. Pharsalos, ye­
ve Gaiane adına yapılmış olan güzel ni Yun. Pharsala).
ÇATAK bir kilise bulunmaktaydı. Stratejik ve ticari konumu sebebiy­
XIX. yüzyıl sonunda Çatak, Van Çatak’ta XIX. yüzyılda iki bölüm as­ le arkaik çağlardan itibaren jskan edil­
Merkez Sancağı’nın güneyinde yer ker konaklamaktaydı, ancak bunların meye başlandı. Helenler M.Ö. VII. yüz­
alırdı. Kuzeyde Gevaş kazası, doğu ve belli başlı kalacakları yer bulunmama­ yılda "D elta” kıyısı üzerinde önemli
güdeyde Hakkâri Sancağı, batıda sı sebebiyle, halk tarafından müştemi­ ko lo n ile r kurdular. S ilivri veya
Moks kazası ile sınırlanmıştı. Berho latı ile beraber bir kışla yaptırılmıştı. “ Byzantion" da o tarihlerde, kıyıda ve­
(Alacayar), Şiverik, Sultekin, Kaçik, Ez- (1883). Bu konuda Ağtamar Gatoğigo- ya içerilerde başka koloniler de kurup
dinam olmak üzere 5 nahiyesi, 86 kö­ su Haçadur Efendi’nin halkı teşvik et­ kurmadıkları bilinmemektedir. Ancak
yü vardı. Bir kaymakam ve 5 nahiye mek ve askere ziyafet vermek gibi Daoneion, Epibate (Selimpaşa), Athyra

82
karacaköy

ISTRANCA DERESİ

T'ERKOS TERKOS
GÖLÜ

MERKEZ KAZASI

4£b>r (gj)^!x
- ÇATALCA

's t a n b u l
SİLİVRİ BÜYÜKÇEKMECE
'" '" 'ı v KAZASI

BÜYÜKÇEKMECE

ÇATALCA VİLAYETİ

(Büyükçekmece olduğu sanılır), Di- sayıda çiftliğin devlete veya devlet ileri Rumeli’den gelenler oluşturmaktaydı.
mokraneia (Çöplüce), Halki, Filea gi­ gelenlerine ait olması idi. Buraları fe­ Bulgarlar, BizanslIlar ile mücade­
bi yer adları, Trakya’ya ait olduklarını tihten (1453) önceki yıllarda harap ve lelerine Türklerden çok daha önce
göstermektedir. Helenier, M.S. II. ve III. terkedilmiş bulunuyordu. başladıkları ve bu bölgeye VI. yüzyıl­
yüzyılda yerli halkla kaynaşmışlardır. Çatalca, Yıldırım Bayezid’in Anka­ dan X. yüzyıla dek akınlar düzenledik­
Diğer milletler, daha sonra buraya yer­ ra Savaşı’nda yenilmesinden sonra, leri halde, Bizans Deltası’nda bir iz bı­
leşmişlerdir. 1402’de Süleyman Çelebi tarafından rakmamışlardır. Bulgarların Çatalca
Büyük Türk Hun imparatoru Attila, Rumeli’deki Marmara Bölgesi’yle bir­ yakınlarındaki Türk çiftliklerine yerleş­
447 yılında güçlü ordusuyla Çatalca’- likte Manuel ll’e bırakıldı. Musa Çele­ meleri 1768 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan
dan geçip, Büyükçekmece’ye kadar bi, 1410 yılında Manöel ll’yi yeniden İs­ sonraya rastlar. Kurulan ilk yerleşim
gelmiş, Bizans’ı vergiye bağlayarak, tanbul surları içine çekilmeye zorlaya­ bölgeleri Tarfa, Çanakçı, Dayakadın,
geri dönmüştür. Bundan sonra 616 yı­ rak Çatalca’yı ikinci kez Osmanlı top­ Terkos ve Imrahor olup, bu eski Türk
lında Avar Türkleri, 813 yılında ise Ku­ raklarına kattı. çiftlikleri Bulgarların Osmanlı sınırla­
rum Han kumandasındaki BulgarTürk- Fetihten sonra Silivri, Çatalca, rı dışına çıkmalarından sonra, yine ay­
leri Çatalca üzerinden İstanbul’a kadar Çekmece ve Terkos’tan başka Halkis, nı sahiplerine verilmiştir. Önemli ve tu­
geldiler. 1090 yılında, Peçenekler ay­ Melandias, Daonion, Filea ve Andri’a- tucu bir Bulgar köyü olan Küçük Sey-
nı yolu izleyerek, Büyükçekmece’ye ki adlı Rum kasabalarının geliştiği gö­ men Köyü, Bulgar eksarhına bağlı
vardılar. rülür. Buraya yerleşen göçmenler da­ idi. 1856 yılında, Türk çiftliği haline
Türklerin Bizans Deltası’na yerleş­ ha sonraki tarihlerde gelmişlerdir. gelmiştir. Yoksul Bulgar göçmenleri
meleri, 1357 yılında, Gelibolu’nun zap­ “ Yerli" adıyla anılan Türkler baş­ 1912 yılına kadar Türk çiftliklerinde iş­
tıyla başladı. O döneme kadarTürkler, langıçta şu köylerde oturmaktaydılar: çi olarak çalışmışlardır. XIX. yüzyılın
Trakya’ya yalnız saldırı ve yağma ha­ Anaka/Avren, Yapağcı, Diasorani, Ek- ikinci yarısında, Silivri kazası çevresin­
reketlerinde bulunmak için gelirlerdi. sinoz, Kalfaköy, Karaca, Karaağaç, Ka­ de Bulgar mahallelerinin varlığı bilin­
1372 yılında Çatalca yakınlarındaki İn- bakçı, Kalavri, Kızımcalı, Kurfalı, Mu- mektedir. _ . . ________ _
ciyez şehri Sultan Murad tarafından ha, Baklalı, Boyalı, Omarlı, Orhanlı, Or- “ÇataI Dağ”ın eteğinde kurulduğu
zaptedildi. Tarih boyunca büyük önem cun, Papaz, Burgaz, Sarbeyli, Subas- için bu adı alan Çatalca’ya, XVII. yüz­
taşıyan ve Apolyont’un bağlı bulundu­ köy, Sofos, Ciyez, Dursunköy ve Çilin­ yıl ortasında kırk yıl süren saltanatı bo­
ğu bu şehir, Türkler tarafından zaptın­ gir. Diğer köylerde ise, göçmenler var­ yunca büyük sürgün avlarında dolaşan
dan sonra kent merkezi haline getiril­ dı. Öte yandan, yerli Türklere paralel IV. Mehmed’in aşırı bir eğilimi vardı.
di. Bir yıl sonra Çatalca alındı. Ancak, olarak, Silivri, Çatalca ve Büyükçekme- Vezir Ferhad Paşa, XVI. yüzyılın ikin­
Terkos, Çekmece, Silivri kaleleri ve çe­ ce’de de göçmenler bulunuyordu. Ta- ci yarısında Çatalca’da büyük bir ca­
şitli kuleler (Epivatai/Selimpaşa ve tarlar’ın Kırım’dan ayrılmasından, özel­ mi ile bir mektep, bir hamam ve bir
Apameia kuleleri), BizanslIların elinde likle 1829 Osmaniı-Rus Savaşı’ndan çeşme yaptırmıştır. Halen Ferhad Pa­
bulunuyordu. Bu sebeple yöre, uzun sonra, buraya çok sayıda Türk göçmen şa Suyu denilen bir de su getirmiştir.
süre Türkler tarafından iskân olunama- yerleşti. Türk göçmenlerin çoğunluğu­ 1901'de nüfusu yaklaşık 77 bin ki­
dı. Türk nüfusunun düşük olmasının nu, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’n- şi olan Çatalca, 1865 yılına kadar
diğer sebepleri ise, Trakya’daki çok dan sonra Bulgaristan’dan ve Doğu “Havas-ı Hümâyûn’’a bağlı kadılıklar­
83
dan biri olarak yönetildi. 1865 yılında terkedildi. <1873). Ferhadpaşa Çeşmesi, Ferhadpaşa
Vilâyet-i Umumîye Nizamnâmesi’nin 1878 yılına kadar, Çatalca Sanca- Camii’nin önünde ve set üstündedir.
İstanbul ve dolaylarında uygulanmaya ğı’nda önemli bir öğretim kurumu yok­ Cami ile birlikte yapılmış olup, klasik
başlamasıyla Çatalca, Kazay-ı Erbaa tu. Çatalca, Silivri ve Büyükçekmece’- üslûptadır.
arasında Meclis-i Idare-i Livây-ı Zabti- de öğretim, camilerin yanında bulunan Hacı Mahmud Çeşmesi, 1885 yılın­
ye’ye bağlandı. İstanbul Valisi, duru­ küçük odalarda sürdürülmekteydi. II. da yaptırılmıştır. Çeşmenin üzerinde­
munda bulunan Zabtiye Müşiri, bölge­ Abdülhamid devrinde öğretim faaliyet­ ki sülüs yazı üslûbundaki kitabenin
nin en büyük yönetim amiri bulunmak­ leri hız kazandı. 1900 yılında, Çatalca'- baş tarafı kaybolmuştur.
taydı. 1870 yılında bir Rüsûmat (güm­ da bir mekteb-i iptidâi ile rüşdiyeden Çatalca Hamamı, XVI. yüzyılda
rük) dairesi yapılmıştır. başka iki de idadî sınıfı açıldı. Aynı de­ yaptırılmış olup bahçesinde eskiden
1876 yılında, kuzeyde Karadeniz,virde Silivri ve Çekmece’de de iptidaî havuzu da vardı, iki basamak merdi­
güneyde Marmara Denizi, batıda Edir­ ve rüşdiye mektepleri vardı. 1912 yılı­ venle çıkılan bölümde bir peyk ile beş
ne vilayeti ve doğuda İstanbul olmak na kadar, her köyde bir sıbyan mekte­ soyunma yeri vardır. Uzun süre kapa-
üzere Çatalca merkez, Silivri ve Büyük­ bi vardı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında jı kalan hamam, 1941 yılında Vakıflar
çekmece ilçeleri ve merkeze bağlı Ter­ Çatalc^’da bir Rum mektebi ile bir kız idaresi tarafından onarılarak, özel şa­
kos bucağı ve 82 köyü içine alan bir okulu açıldı. 1907 yılında bir Rum oku­ hıslara satılmıştır.
sancak haline getirilmiştir. Sancağın lunun binası tamamlandı. Balkan Sa­ Çatalca’da, iki başpiskoposluk bu­
mali ve mülki yönetimi, İzmit ve Biga vaşı sırasında Bulgar bombardımanla­ lunmaktaydı. Birçok kilisenin yapımı­
sancaklarıyla biriikte İstanbul Şehre- rında hasar gören okul, daha sonra Va­ na veya harap olanlarının onarımları-
mâneti’ne verilmiştir. Bu yönetim bir li Konağı haline getirildi. na Osmanlı Devieti’nce izin verilmiş­
yıl sonra değiştirilerek Çatalca, bağım­ XIX. yüzyılın «onunda Çatalca’nın tir.
sız bir sancak haline getirilmiştir. Terkos nahiyesine bağlı Çiftlik köyün­ Katırcı Köprüsü, XVIII. yüzyıldan
(1877). de (1893), Çatalca'ya bağlı Oğlaklı kö­ önce inşa edilmiştir. Ancak yapının
. 1898 yılında Çatalca Sancağı dahi­ yünde (1896), Kalikfatya köyünde 1709 yılında onarımını emreden bir ve­
linde hayvan hastalığı ortaya çıktığın­ (1911), birer Rum okulu açılmıştır. sika mevcut olduğuna göre daha eski
dan Nezaretçe ve Meclis-i Hassa-i Vu- Çatalca’da Bizans devrine ait kale­ bir tarihe ait olduğu anlaşılmaktadır.
kelâ’dan kaleme alınan mazbatanın ler, su yolları, kiliselerinin hâlâ bazı te­ Bahşayiş istasyonundan sonra Çatal­
sonucu olarak konuyla ilgili bir irade- melleri günümüze kadar gelebilmiştir. ca istasyonuna yaklaşırken demiryo­
i seniyye çıkarılmıştır. Bunlardan Topuklu Çeşme, Osmanlı lu ile Çatalca kasabası arasındadır.
Balkan Savaşı sırasında Bulgarla­ devrinde de varlığını korumuş ve bu Dört gözlü kârgir ve harap biryapıdır.
rın eline geçen Çatalca kazasının bü­ çeşmeden Çatalca’nın çok sayıdaki İlçenin halen bağımsız belediyesi
tün köy ve mahalleleri de hemen he­ tatlısu kaynaklarından biri akmaktay­ olan Büyükçekmece de, tarihî yapılar
men terk edildi. Trakya'nın alınmasın­ dı. Üstü kapalı üç musluklu bir yapıy­ bakımından oldukça zengindir.
dan sonra, Bulgarlar tekrar kendi ev­ dı. Fatih Camii, Fatih Mahallesi’nde,
lerine dönmek istedilerse de, bu hak Çok eski yıllardan beri bir yerleş­ Cami Sokağı'nda, geniş bir avlunun or­
onlara tanınmadı. Eylül 1913 tarihinde, me merkezi olan bu topraklar üzerin­ tasında, dikdörtgen planlıdır. Ne za­
Türkiye ile Bulgaristan arasında imza­ de pek çok tarihî esere de rastlanmak- man ve kimin tarafından yapıldığı bi­
lanan anlaşma gereği, Bulgaristan’a tadır. Bizans imparatorlarından Anas- linmemektedir.
göç ettiler. tasius’un 507-511 yılları arasında yap­ İmaret Camii, Dizdariye Mahalle­
Orman ve Maadin ve Ziraat Vekâ- tırdığı ve Karadeniz kıyısındaki Evcik si’nde, Hükümet Sokağı üzerindeki bir
leti’nin 1910 yılında yayınlanan ve Av­ mevkiinden Silivri’nin batısındaki Ka- açıklığın arkasındadır. Mimari ve yapı­
rupa’daki Türk topraklarını kapsayan rıncaburnu’na kadar uzanan büyük su­ lış tarihi bilinmemektedir. XIX. yüzyıl­
ayrıntılı istatistiğine göre, Çatalca’nın run kalıntılarına bugün ilçenin çeşitli da yapıldığı tahmin edilmektedir.
toplam nüfusu 93 bin 369 kişiydi. yerlerinde rastlanmaktadır Eldeki kay­ Kasapsinan Camii’nin 1900 yılında
1. Dünya Savaşı’ndan önce, Çatal-naklardan 47 mescit ve camie sahip onarıldığı belgelerce sabittir.
ca’da, ulaşım dar yollardan sağlanır­ olduğu bilinen Çorlu ilçesi sınırları Sokullu Mehmed Paşa Mescidi
dı. Kullanılabilen tek ulaşım aracı iki içindeki en güzel ve en ünlü cami, Fer­ (Köprübaşı Mescidi), Dizdariye Mahal-
öküzlü kağnı arabalarıydı. Bu sebep­ hadpaşa Cam ii’dir. Ayrıca Bizans ve lesi’ndedir. XVI. yüzyıl yapısıdır, ilgi
le uzun kış aylarında, köy ve kasaba­ Osmanlı imparatorluğu’nun burada çekici bir minareye sahiptir. 1962-1963
lar ekmek, kömür ve odun sıkıntısı çe­ yaptırdıkları saraylardan günümüze yılları arasında onarım görmüştür.
kerlerdi. ilk yol yapma girişimi 1880 yı­ eser kalmamış bulunmasına rağmen, Kanuni Sultan Süleyman Çeşme­
lında başlatıldı. Çatalca’yı, Büyükçek­ bunlardan Hünkâr Sarayı, Veli Usta Sa­ si, Dizdariye Mahallesi’nde, Mimar Si­
mece, Silivri ve Karaca’yş bağlamak rayı, Çataloğlu Sarayı, Kadir Ağa Sa­ nan Caddesi üzerinde, Sokullu Meh­
amacıyla başlatılan yolda 18-60 yaş rayı, Haşan Paşazâde Sarayı, Kızlara- med Paşa Mescidi’nin yanındadır. Mi­
arasında bulunan yetişkinlerin tümü ğası.Sarayı’nın adları ve ünleri günü­ mar Sinan tarafından 1566 yılında yap­
çalışmak zorundaydı. Silivri’den Çatal- müze dek gelmişlerdir. Ayrıca yine el­ tırılmıştır. Kanuni, Zigetvar Seferi’ne
ca’ya, Çatalca’dan Karaca’ya ve Bü­ de mevcut belgelerden burada vaktiyle çıkarken, köprü ile birlikte bu çeşme­
yükçekmece Köprüsü’ne doğru, batı 7 tekke, 270 dükkân, çok sayıda çeş­ nin yapılmasını emretmiştir. Klasik üs­
ucundaki Mimarsinan’a kadar üç ayrı me ve hamamın bulunduğu bilinmek­ lûpta ve beyaz mermerden olan çeş­
yol tespit edildi. Yeniköy’den sonraki tedir. me, her biri 6 metre uzunluğunda üç
yol, iyi durumdaydı ve Kovukdere uçu­ Ferhadpaşa Camii, ünlü vezirler­ ayrı kanattan oluşmuştur.
rumundan geçmekteydi. 1911 yılında, den Sadrazam Ferhad Paşa tarafından Meydan Çeşmesi (Enver Paşa Çeş­
İttihad ve Terakki hükümeti tarafından XVI. yüzyılda yaptırılmış olup bu yapı­ mesi), XX. yüzyılın başlarında Enver
Çatalca’dan Küçükçekmece’ye uza­ nın mimarı Mimar Sinan’dır. Kasaba­ Paşa tarafından yaptırılmış olup, kes­
nan yol onartıldı. Birinci Dünya Sava- nın kurulduğu bir tepenin eteğinde ya­ me taştan inşa edilmiştir.
şı’na girildiği yıllarda (1914), Trakya- pılmış olup, önünden geçen yola gö­ Sultan II. Abdülhamid Çeşmesi ve
Istanbul-Edirne arasındaki hükümet re birset üstündedir. Binanın önü, re- Havuzu, II. Abdülhamid’in yirmi beşin­
tarafından yeni bir yol inşa edildi. vaklı üstü kubbe ile örtülüdür. Son ce­ ci cülûs anısı olarak halk tarafından
Sancak dahilindeki araba yollarının maat yeri dört sütun üstüne atılmış ke­ yaptırılmıştır. (1918).
çoğu antik çağdan kalmaydı. XIX. yüz­ merler üstünde üç küçük kubbe ile ör­ Süleyman Ağa Çeşmesi, Fatih Ca­
yıl sonunda, anayol olarak Küçükçek- tülmüştür. Kare plan üzerinde inşa olu­ m ii’nin kuzey-batı köşesinde yer alır.
mece ve Büyükçekmece üzerinden Si­ nan cami, dört duvar üzerinde sekiz Klasik üslûpta, kesme küfeki taşından
livri ve Çorlu’ya giden yollar kullanıl­ köşeli kasnakla ve tek büyük kubbe ile inşa edilmiştir. 1856 tarihli kitabesin­
maktaydı. İstanbul’u Avrupa’ya bağla­ örtülmüştür. den, Yakub Alemdar Ağa ile Hatice
yan demiryolunun yapımından sonra, Cami, 1714, 1723 ve 1894 yılların­ Hatun’un oğlu, Kırım harbinde Yerköy
Silivri üzerinden Trakya’ya giden yol da onarım görmüştür. muharebesinde gazi ve Gözleve şeh-
84
rinde yirmi altı yaşında şehit olan Sü­ (1020), Nasreddin Muhammed Melik- sivri kemerlidir. Günümüzde sağlam­
leyman Ağa’nın ruhu için annesi tara­ şah Çemişgezek’e çekilerek, orada bir laştırılmıştır. Babalardan birindeki üç
fından yaptırıldığı öğrenilmektedir. beylik kurdu. Yavuz Sultan Selim dev­ selvi motifinden dolayı “Selvili Köprü"
Zeyneb Dudu Çeşmesi, Amirate rinde, 1515 yılında Bıyıklı Mehmed Pa­ diye de anılır.
Camii’nin avlusundadır. Zeyneb Dudu şa, Diyarbekir’le birlikte bu bölgeyi Os­ Sividin Köprüsü, Sividin köyünde,
adıl bir kadın tarafından yaptırıldığı ki­ manlIlara kattı. 1518 tarihinde Diyarbe- Karar Deresi üzerindedir. Selçuklu tar­
tabesinden öğrenilmektedir (1857). kir eyaletine bağlı bulunan sancaklar­ zında sivri tek kemerlidir. Kenar ayak­
Klasik üslûpta inşa edilen çeşme üze­ dan biri olan Çemişgezek, Liva haline ları, iki kıyıdaki kayalara oturtulmuş­
rinde mevlevi sikkesini anımsatan kü­ getirildi ve şehre ait 1518 tarihli Çe­ tur. Yüksekliği 6.50 metredir.
çük bir mermer kitabe yer almaktadır. mişgezek Livası Kanunnamesi yayın­ Cihanşahbey Türbesi, ilçeye giriş­
1959 yılında onarım görmüştür. lanarak, buranın gelir-gider, ekonomi te 1 kilometre kadar uzaklıkta yolun
Büyükçekmece Kervansarayı (Kur­ ve yönetim sistemi karara bağlandı. solundadır. Tam anlamıylaokunup çö­
şunlu Han), Kanuni Sultan'Süleyman XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren zülemeyen kitabesinde “Behlül Beg
devrinde Büyükçekmece Köprüsü’nün Harput vilayetine bağlı kaza merkezi oğlu Mehmed Beg'in ölen ve Tanrı ba­
başında yapılmıştır. Kervansarayın ki­ olan Çemişgezek, daha sonra Diyarbe- ğışlamasına kavuşan iki oğlu... Beg ve
tabesi bulunmamakla birlikte, Mimar kir vilayeti Mamuretülaziz Sancağı’na Cihan Şah BeglH.980 yılında em retti”
Sinan’ın eseri olduğu "Tuhfetü'l- bağlı kaza merkezi oldu. kelimeleri görülmektedir.
Mimarln" ve "Risale-I Tezkiretü’l Bün- XIX. yüzyıl sonunda Çemişgezek Türbe, iç kenarları ortalama 1.41
yan”dan öğrenilmektedir. Kervansaray Dersim Sancağı’nın kuzeyinde yer alır­ metre, dış kenarları 2.01 metre olan
41 x 18.50 metre büyüklüğünde, tuğla dı. Kuzeyde Hozat merkez kazası, do­ sekizgen prizma gövdeli ve üstü sekiz­
hatıllı kesme taştan inşa edilmiş olup, ğuda Pertek kazası, güneyde Harput- gen piramidli bir kârgir yapıdır.
üzeri kırhna bir çatı ile örtülüdür. Son Mezre Merkez Sancağı, batıda Çarsan- ilçeye bağlı Akçapınar bucağı, Ulu­
yıllara kadar harap durumda bulunan cak kazası ile sınırlanmıştı. Ke ıdisine kale köyünde önemi küçümsenemeye­
kervansaray, 1965-1966 yılları arasın­ bağlı 98 köyü vardı. Kazanın toplam cek ölçüde tarihî eserler vardır. Deği­
da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafın­ nüfusu 11 bin 200 kişi idi. şik açılardan önem taşıyan bu köyde,
dan onarılmıştır. Kaymakamlık ve diğer resmi kuru­ dar sokakların ve özellikle evlerin ya­
Büyükçekmece Köprüsü, Büyük­ luşlar kaza merkezinde idi. Şehrin nı sıra bugün ayakta duran bir cami,
çekmece ile Mimarsinan köyünü bir­ Harput-Mezre’ye uzaklığı 35 kilomet­ bir türbe, bir kilise vardır.
birine bağlayan, deniz ile göl arasın­ re, Horzat’a uzaklığı 25 kilometre idi. Köyde bulunan Ferruh Şad Bey
daki boğazın üzerine MimarSinan ta­ Merkez şehrin toplam nüfusu 4 bin ki­ Türbesi, ayakta kalabilmiş en önemli
rafından 1567 yılında yaptırılmıştır. Ay­ şi idi. eserdir. Kesme taş, moloz taş ve tuğ­
nı yerde, BizanslIlar tarafından yaptı­ Kaza halkı, gezgin ticaretle uğraşır­ lanın kullanıldığı bu yapı, bütünüyle
rılan diğer köprünün göl tarafındaki te­ dı. Sık sık İstanbul ve Halep’e geçen ayaktadır. Yalnız kubbe kaplaması sö­
mel kalıntılarını görmek mümkündür. halk, ticaret sayesinde uygarlık ve re­ külmüş, alttan tuğla kubbe ortaya çık­
Köprü, Sinan’ın yaptığı köprüler ara­ faha kavuşmuş durumdaydı. Evler dü­ mıştır. Dış yüzleri kesme taşlarla kaplı
sında mimari bakımdan en gösterişli zenli ve rahattı. Biri Müslümanlara, bulunan türbe, sekizgen bir plana sa­
olanıdır, inişli-çıkışlı biçimde inşa ötekisi Ermenilere ait olan 2 okul var­ hiptir. XVI. yüzyılın tam ortalarında ta­
olunmuş, kitabe köşküne uzun bir ki­ dı. Ermenilerin birde kilisesi vardı. Bu mamlanmıştır.
tabe konulmuştur. Bu kitabenin köşe­ kiliselerden Toma köyündeki Surp Lu- Meydan Çeşmesi, Ulukale köyün-
sinde Mimar Sinan’ın imzası bulun­ saroviç Kilisesi 1862 yılında, Karaser dç bulunmaktadır. Bütün yüzleri kes-
maktadır. Sinan’ın imzası olan tek eser köyündeki kilise ise, 1872 yılında ya­ me.Jaşlarla kaplanmış bulunan bu il­
budur. pılmıştır. ginç çeşme, yörenin en karakteristik
Haramidere Köprüsü, Büyük ve 11 Zilkade 1299(24 Eylül 1882) ta­ çeşmelerinden biridir. Küçük köşe sü­
Küçükçekmece gölleri arasında Hara­ rih ve 69134 sayılı iradeyle Dersim tunlarına oturan hafif sivri bir kemer­
midere üzerinde yer alır. XVI. yüzyıl vilayetine bağlanan Çemişgezek, bu­ le sonuçlanan beşik tonozlu eyvan
Mimar Sinan eserleri arasında sayıl­ gün Tunceli iline bağlı ilçe merkezidir. şeklindeki bu çeşmede ayrıca dikkati
maktadır. Üç sivri kemeri vardır. Son­ Çemişgezek’te en önemlisi Yelma- çeken, yan duvarların kemerli nişler­
radan yapılan onarımlarda köprü döşe­ niye Medresesi olmakla birlikte, Ci- le hareketlendirilmiş olmasıdır, iki
mesinin eğimi azaltılmıştır. hanşah Beg Türbesi ve Ulukale köyün­ renkli kesme taşlardan yapılmış eyvan
deki eserler, Çemişgezek mimarisi duvarında ise, gene küçük köşe sütun­
için önemli birer yapılardır. larına oturan, sivri kemerli çeşme bö­
Yelmaniye Camii (Medrese Camii), lümü yer almaktadır.
Çemişgezek’te Tepebaşı Mahallesi’n­ Ulukale Camii, Diyarbekir Valisi
de, ilçeye hâkim bir tepede, Timur za­ Yusuf Paşa’nın vakfıdır (XVIII. yüz­
manında Emir Taceddin Yelman b. yıl sonları). Yalın görünüşlü, moloz taş­
ÇEMİŞGEZEK (Çımışgazak, Keykubat b. Halit el-Kürdt tarafından lardan yapılmış binanın Yusuf Paşa
bugün: Çemişgezek). 1274 yılında medrese olarak yaptırıldı. Vakfı olduğu, 1793-1794 yıllarında ya­
Osmanlı yönetiminden önce bura­ Sonradan cami olarak kullanıldığın­ pılan kayıtlardan anlaşılmaktadır.
sı Tağar vadisinde kayalık bir arazi üze­ dan, halk arasında “Medrese Camii" Bugün camie geç devirde eklen­
rinde, Yılandağı eteklerinde kurulmuş­ diye de bilinir. miş bir son cemaat yerinden girilmek­
tu. Savunmaya oldukça elverişli bir Çeşitli zamanlarda yapılan onarım tedir. Mihrap duvarına paralel üç ayak­
noktada bulunmasından dolayı bura­ ve değişmelerin izlerini taşıyan yapı, tan çıkan kemerler doğu ve batı du­
sı bir yerleşim alanı olmuştur. Bizans iki bölümlüdür. Güneydeki ana bölüm, varlarına bağlanmakta, böylelikle ya­
devrinde müstahkem kalelerden biriy­ öğretimin yapıldığı medrese, kuzeyde­ pı, enine dört nefe bölünmektedir.
di. 1085 yılında, Harput merkez olmak ki bölüm ise, öğrenci odaları, aşhane- Sarp kayalıkların eteğinde bulunan
üzere, Eğin, Arapgir, Hanzit bölgesin­ imaret gibi mekânlardır. Ulukale Kilisesi, köyün doğusundadır.
de bulunan Çubukoğlu Beyliği’ne bağ­ Güney bölümü üç sahınlı, boyuna Moloz ve yer yer kesme taşlardan ya­
landı. Sultan Alâeddin Keykubad’ın bir kuruluş görünümündedir. pılmıştır. Tek nefli bu küçük kilisenin
1226 yılında Fırat boylarında, Diyarbe- Çemişgezek Köprüsü (Yusufziya- giriş bölümü yıkıma uğramıştır, diğer
kir Artuklularına ait kalelerin fethine paşa Köprüsü), Çeşmigezek’in 3 km. bölümler ayaktadır.
giriştiği sırada burası da ele geçirildi. yakınında, Tagar Suyu üstünde, Yusuf
Çaldıran Savaşı sonuna kadar Çemiş­ Ziya Paşa tarafından 1807 yılında yap­
gezek Saltuklu hanedanından gelen tırılmıştır. Kesme taş, moloz ve harç
bir ailenin elinde kaldı. Saltuklu Dev­ karışımıdır. 55 metre boyunda, 9.20
leti’nin Anadolu Selçuklularının ege­ metre yüksekliğinde olan köprünün
menliği altına girmesinden sonra kemer açıklığı 16 metredir. Tek gözlü,
85
ÇERKEŞ eşit sayıda seçilen kişilerden oluşur­ mur tarafından Aydınoğulları’na geri
du. Kaza nüfusu, merkez dahil olmak verildi. Aydınoğulları Beyliği'nin orta­
XIX. yüzyıl sonunda Kastamonu vi­
üzere 42 bin 144 kişi idi. dan kaldırılmasından sonra Osmanlı
layetine bağlı olan Çerkeş kazası, Kan-
Kaza merkezinin nüfusu ise XIX. Devleti’ne bağlandı. Bundan kısa bir
gırı Sancağı’nın kuzeybatısında, Kas­
yüzyıl sonunda 4 bin 680 kişi idi. süre sonra Çeşme halkı, korsanların
tamonu vilayetinin güneyinde yer alır­
Çermik’te arkeolojik buluntulara saldırısından korunmak amacıyla 3 ki­
dı. Nahiyenin merkez şehri olan Kara-
rastlanılmakta olup, bunlar arasında lometre uzaktaki verimli ve fouhkem
caviran, nahiye müdürlüğünün bulun­
en önemlisi Çermik Kalesi’dir. Bu ka­ bir mevkie yerleştirilerek buraya
duğu 2 bin 844 nüfuslu, nüfusunun tü­
le adını, kentin yakınında bulunan Çer- “Çeşmeköy" adı verildi. I. Mehmed
mü Müslüman olan, Çerkeş merkez
mug denilen maden sularından almış­ (1413-1421) devrinde Çeşmeköy sakin­
şehrine 40 kilometre uzaklıkta kurul­
tır. Kale son zamanlara kadar ayakta lerinden Börklüce Mustafa adlı biri,
muş bir yerleşim bölgesi idi. Bağdad,
idi. Müslüman halkın başına geçerek pa­
Iran posta ve kervan yolu üzerinde yer
Ulu Cami, ilçenin batısında, Kale dişahın hükümranlığına karşı çıktı ve
alırdı.
Mahallesi’ndedir. Halk arasında “Ca­ kadınlardan başka her şey için müş­
Çerkeş’in XIX. yüzyıl sonunda Ka- terek mülkiyet hareketini başlattı. Kı­
m ii A tik”, “Cami-i Kebir", “Sultan Alâ­
racaviran, Ovacık (Gelik) ve Bayındır
eddin Selçuki Camii" adları da kullanı­ sa sürede Müslümanların yanı sıra Hı­
nahiyeleri ile 388 köyü vardı. Bir kay­ ristiyan halkın da desteğini sağlaya­
makam ve 3 nahiye müdürü tarafından lır. Ârtuklu devrinden kalan yapıdır. Ya­
pının çok sade bir niş şeklindeki mih­ rak, geniş bir ayaklanma hareketine
yönetilirdi. Toplam nüfusu 56 bin 612 dönüştürdü. Bunun üzerine Padişah
kişi idi. rabı, güney duvarının ortasında biraz
kayıktır ve beş kenarlıdır. Kitabesinde Bayezid Paşa kumandasında bir ordu­
Kaza merkezi Çerkeş’te, kayma­ yu Börklüce Mustafa’nın karşısına gön­
kamlık binası ve diğer resmî daireler, Fahreddin Karaarslan adı geçmekte­
dir. Yapı, Moğol istilasından yıkıldık­ derdiyse de ordunun yenilmesi üzeri­
bir bidayet mahkemesi, bir belediye ne bu kez, Alibey’i yeniden isyancıla­
meclisi, bir nüfus memuru bulunurdu. tan sonra Anadolu Selçuklularından
III. Alâeddin (1302) tarafından onartı­ rın üzerine gönderdi. Ali Bey de yeni­
Çerkeş’te 2’si medrese, 1*1 ortaokul, lerek, az sayıda askeri ile Manisa’ya sı­
6’sı ilkokul olmak üzere toplam 190 öğ­ larak, minare ve vakıf yaptırılmıştır.
Tromptu kubbeli, taş mekânlı ve üç ğınmak zorunda kaldı. Bunun üzerine
rencili 9 okul bulunmaktaydı. Yine bu padişah, Trakya bölgesinde büyük bir
yüzyılda kazada hükümet konağı ve kubbeli son cemaat yeri bulunan ya­
pının doğusundaki bugünkü minare ordu toplayarak 12 yaşındaki oğlu Şeh­
belediye binasından başka cephane­ zade Murad’ı (II. Murad), isyanı bastır­
lik, biri 1634 yılında IV. Murad tarafın­ 1957’den kalmadır.
Çermik Köprüsü (Haburman Köp­ makla görevlendirdi. Bunun üzerine is­
dan yaptırılan 9 cami, 2 medrese, 3 yan kanlı bir şekilde bastırıldı. Mustafa
tekke, 7 türbe, 1 çarşı, 198 dükkân, rüsü), ilçenin batı bölümünde, Sinek
Çayı üzerinde Necmeddin Alpi b. Ti- ile yandaşlan, Karaburun’da yakalana­
5 han, 3 hamam, 635 konut vardı. IV. rak Efes’e gönderildi. Burada idam
murtaş’ın kızı Zübeyde Hatun tarafın­
Murad Camii, 1944 yılında depremden edilerek ölüsü deve üzerinde dolaştı­
yıkılmıştır. Ayrıca ilçede Hidayet Oğ­ dan 1179 yılında yaptırılmıştır. Sinek
Çayı’nın doğu-batı yönünde aşan köp­ rıldı.
lu vakfından 2 han ve kârgir Ulusu Zamanla Çeşme Limanı’nın güven­
Köprüsü ile halen kullanılmakta olan rüde yer yer düzgün kesilmiş aktaş,
yer yer moloz taş ve büyük kemerin­ liğinin sağlanmasıyla Çeşmeköy hal­
2 hamam belli başlı eski eserlerden­ kı yeniden Çeşme koyuna yerleşme­
de de tuğla kullanılmıştır. Üç kemer­
dir. ye başladı. 1493 yılında Bağarası mev­
le teşkilatlandırılmış yapının toplam
Çerkeş, bugün Batı Karadeniz bö­ kiinde yabancılar için büyük bir han in­
lümünde Çankırı iline bağlı ilçe mer­ uzunluğu 107 metre, eni 5.5ff metredir.
Köprü en son 1927 yılında onarılmış­ şa, edildi. 1821 yılında bu han, Sakız
kezidir. Adası’nda bulunan Rum esirler için
tır. Çermik bugün Diyarbakır iline bağlı
bir ilçe merkezidir. hapishane olarak ku lla n ılm ıştır.
1494-1496 yılları arasında II. Bayezid
devrinde ünlü Çeşme Kalesi yaptırıl­
dı ve bu kaleye güvenlik amacıyla Çeş-
meköy’den gelen zengin Türkler yer­
ÇERMİK leştirildi.
Çok eski bir geçmişe sahip olan Çeşme halkının çoğu geçimini ta­
Çermik, Musul Atabegleri’nin, daha ÇEŞME (Eski adlan: Cyssus, Di- rımla kazanırken, birçok kişi de deniz­
sonra Artukoğulları’nın egemenliğin­ mos, Kissu, Kysus, Kasistis, Finikus, cilik ve ticaretle uğraşırdı. Bu durum,
de kaldı. Bu arada Artukoğulları tara­ Stylarion, Krini). Çeşme halkının dış dünya ile sıkı iliş­
fından Haburmar köyü yakınında köp­ Antik çağda Çeşme koyunda,,“Di- kilerde bulunabilmelerine sebep oldu
rü yapıldı. Artuklular, Harput ve Erga­ mos Kissus” veya “Kasistis”, bir baş­ ve bu yöre maddi ve manevi açıdan bü­
ni’den gelen kervanları bu köprü üze­ ka söyleşiye göre de “Finikus" adlı de­ yük gelişme gösterdi. Osmanlı donan­
rinden Siverek-Urfa-Halep’e* gönder­ nizci yerleşim bölgeleri bulunurdu. masının birçok askeri Çeşmeli idi. O
meyi başardılar. Çermik, Yavuz Sultan Bölge, İonia’nın büyük kenti Erytrai’- devirde Ege Denizi’nde faaliyet göste­
Selim’in Mısır seferi sırasında (26 Mart nin iskelesi durumundaydı. Roma dev­ ren Cezayir korsanlarına karşı müca­
1516) OsmanlIların eline geçti. rinde imparatorluk donanması M.Ö. dele ile görevlendirilmişlerdi.
XIX. yüzyıl sonunda Diyarbekir vi­ 190 yılında Antikhos lll’ün donanma­ 1 7 M -İ7 7 5 yılla rı arasında,
layetine bağlı Ergani Sancağı'nın bir sını Çeşme önlerinde bozguna uğra­ Osmanlı-Rus Savaşı'nda, 5-6 Temmuz
kazası olan Çermik, Ergani Sancağı’- tarak Asya’nın fethine girişmiştir. Bi­ 1770 tarihinde, Osmalı donanmasının
nın güneybatısında yer alırdı. Kuzeyin­ zans devrinde Çeşme, sürekli bir ika­ yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşı,
de Mamuratülaziz vilayeti, doğuda Er­ met bölgesi olmuştur. 1380 yılında Ay- Çeşme önlerinde meydana geldi. Sa­
gani merkez kazası, güneyde Diyarbe­ dınoğlu Isa Bey, Çeşme’yi BizanslIlar­ vaş, Osmanlı Devleti’nin, Lehistan’ı,
kir Merkez Sancağı, ile sınırlanmıştı. dan alarak, bir deniz üssü haline ge­ Ruslar’a karşı koruması ve Rus Çari­
Kaza merkezi, Çermik kasabası ise Er­ tirdi. Erytrai’nin başkenti Erythra’yı te­ çesi II. Katerina’nın Osmanlı impara­
gani şehrinin 45 kilometre güneyinde melden yıkarak Kissus bucağına nak­ torluğunun parçalanarak Akdeniz’e in­
ve Diyarbekir’in 75 kilometre kuzeyba­ letti ve buraya, sahilde daha önce kor­ me siyaseti sonunda çıktı. Ruslar, Mo­
tısında kurulmuştu. sanlardan kaçarak koya sığınan gemi­ ra Rumlarını ayaklandırmak amacıyla
Kaza, bir kaymakam, bir nahiye ciler için yapılan çok sayıda çeşmeden Baltık Denizi’ndeki savaş gemilerini,
müdürü ve onların denetimi altında gö­ dolayı “Çeşm e" adını verdi Avrupa’yı dolaşarak Ege Denizi’ne
rev yapan bir idare meclisi tarafından Yıldırım Bayezid’in Anadolu beylik­ gönderdi. İngiliz Amirali Elfinstön ile
yönetilirdi. İdare meclisi üyeleri, kadı, lerini birer birer kendi topraklarına kat­ Ingiliz subayları da Rus donanmasına
çeşitli dairelerin başkanları ve her masıyla Çeşme de el değiştirdi. An­ katıldı. 1770’de Cebelitarık’a hareket
mezhebin ileri gelen kişileri arasında cak, Ankara Savaşı (1402), sonunda Ti­ eden Rus filosunun başında General
günümüze kadar varlığını korumuştur.
Osmanlı donanması için bir üs olarak
kullanılan kale halen müzedir.
Kanunî Kervansarayı, ilçe merke­
zinde sahil kenarında Kanunî Sultan
Süleyman tarafından Papuççuoğlu
Ali’ye 1528 yılında yaptırılmıştır. Kare­
ye yakın bir iç avlu etrafında sıralanan
iki katlı revak ve odalarla, ön bölüm­
de dışa açılan tek katlı dükkânlardan
müteşekkil olan hanın içte, doğu bö­
lümünde de ahırlar mevcuttur.
Evliya Çelebi, "Seyahatnâme”s\n-
de bu kervansaraydan ayrıntılı olarak
söz eder. Kervansaraya ait kitabe, bu­
gün, ön çephe üzerinde, güneybatı kö­
şesindeki kapı üzerinde yer almakta­
dır. İç kapı yıkılmış olduğundan bura­
ya taşınmıştır. Bu kitabeden, kervan­
sarayın 1528 yılında Kanunî Sultan Sü­
leyman tarafından, Papuççuoğlu Ali’­
ye yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kitabe­
nin aslı şudur: “Emere bilinşa-i haz-el
ÇEŞME:Liman ve şehir (XVIII. yüzyıl sonları). -bina il- masun Sultan-ül berrive’l-bahri
Sultan Süleyman ibn-i Sultan Selim fî
Aleksi Orlov bulunmaktaydı. Ruslar’- şaltma yapmıştır. târihi senete hamse ve selâsin ve ti-
ın Akdeniz harekâtının amacı, Çanak­ ilçeye bağlı Alaçatı kazası da tarım samiye amile âli ibn-i Papuççu.”
kale Boğazı’nı Osmanlı donanmasına ve deniz taşımacılığına elverişli bir yer­ Osmanlı döneminde Çeşme met-
kapatarak Akdeniz’deki bazı küçük di. Buraya 1878 yılında yedi yüz dö­ ropolitliğinin bünyesinde 75 mahalle
adalara sahip olmaktı. Osmanlı-Rus nümlük, denizle kaplı bir araziye rıh­ kilisesi ve 300 şapel (küçük kilise)
donanmalarının Koyun Adaları Sava- tım yapılarak, denizden ayrılmak ve yu­ mevcuttu. Mevcut kiliselerden Aşağı
şı’nda (6 Temmuz 1770) kesin bir so­ karıdan akmakta olan Unuh Çayı’nı da Panayia Kilisesi 1896 yılında, Aya Yor-
nuç alınamadı. Rodos Sancak Beyi Ca­ bir sed çekerek araziye akıtmak sure­ gi Kilisesi 1903 yılında inşa edilmiş,
fer Bey, Çeşme Limanı’na sığınınca, tiyle tarım yapılır duruma getirmek is­ Alaçatı nahiyesinde Ayios Konstanti-
diğer gemiler de onu takip ederek li­ teyen Hacı Hamza adındaki şahsa nos Rum Kilisesi 1901 yılında onarıl­
mana geldi. Şûrây-ı Devlet Nafıa Dairesi’nce yerin­ mıştır.
Ancak, birkaç saat içinde bütün de yapılan keşif üzerine çalışmanın ya­ Çeşme, bugün Ege bölgesinde, İz­
donanma mahvoldu. pılması için ruhsat verilmiştir. Yine mir iline bağlı ilçe merkezidir.
Çeşme, O sm anlIlar döneminde XIX. yüzyılda reayanın zaptedilmiş
önemli bir Rum yerleşme merkeziydi. mallarının kendilerine bırakılarak işle­
Burada Rumların metropolitliği bulun­ tilmesi için izin verilmiştir (1819).
maktaydı. Metropolitliğin merkezi sa-» XIX. yüzyıl sonunda çağdaş ve mo­
yılan Çeşme’de çok sayıda kiliseler in­ dern bir kent görünümünde olan Çeş­
şa edilmişti. Örneğin Çeşme'deki me'nin görünürde ne Antik Çağ, ne de ÇILDIR
"Aylos Haralambos" Kilisesi, Anado­ Ortaçağ ile bağlantısı yoktu. Limanı, ilk olarak Kanunî Sultan Süleyman
lu’mun engörkemli kiliselerinden biriy­ eskiErythariLimanı’nın yerinde kurul­ devrinde Kara Ahmed Paşa komuta­
di. muştu,_______________________ ___ sındaki ordular tarafından alındı. 1535
Burada yaşayan Rumlar, Yunanis­ XIX. yüzyıl sonunda yüzölçümü Amasya Antlaşması gereğince Os­
tan’da başgösteren ayaklanmalara da 507 kilometrekare olan Çeşme kazası­ manlI topraklarına katıldı ve Erzurum
zaman zaman katılmışlar, ilçe içerisin­ nın toplam nüfusu, 28 bin 57 kişi idi. Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak ola­
de de ayaklanmalar çıkarmışlardır. Ör­ Kazanın merkezi, Sakız Boğazı’nın do­ rak örgütlendirildi. 1578’de Ardahan’­
neğin 1822 yılında Çeşme halkından ğu yakasında Kastro kentinin 9 mil gü­ dan Gürcistan’a giren Lala Mehmed
büyük bir bölümü Yunanistan isyanı­ neydoğusunda, İzmir’in 70 kilometre Paşa, ordusunu geriden vurmak ama­
nı desteklemek üzere ilçeden firar et­ batısında, Urla’nın 35 kilometre batı­ cıyla ilerleyen Tokmak Han komuta­
miştir. Bu durum üzerine Osmanlı hü­ sında kurulmuştu. sındaki İran ordusunu Çıldır’da yaka­
kümeti sert tedbirler alarak, firariler­ İlçeye bağlı Alaçatı bucağının on layarak yenilgiye uğrattı. Bu zafer so­
den bir bölümünü yakalayarak idam et­ üç köyü vardı. nunda Gürcistan’ın kesin olarak Os­
miş, yakalanamayanların ise emlak, 1840 yılında Çeşme kazası, Kuşa­ manlI Imparatorluğu’na katılması
emval vesair varlıkları devletçe zapte- dası kazasından ayrılarak, İzmir’e bağlı mümkün oldu ve doğu sınırı üzerinde­
dilmiştir. bir kaza durumuna getirilmiş, 1865 yı­ ki merkezi Ahıska olmak üzere Çıldır
Çeşme’ye 5 kilometre uzaklıkta bu­ lında ise Çeşme, Alaçatı ve Karaburun eyaleti kuruldı. Üç yurtluk ve ocaklık
lunan kaplıcaları, tarihten günümüze kazaları bir idare altına alınarak kaza olmak üzere on üç sancaktan kuruluy­
kadar önemini korumuştur. Osmanlı merkezi olm uştur(1865). 1883 yılında du. Bunlar 1- Olti, 2- Ardahan-ı Büzürk,
döneminde ılıca suları, şifalı özellik­ meydana gelen büyük bir depremde, 3- Hartus, 4- Ardanuç, 5- Hacrek, 6-
leri sebebiyle tanınırlardı. Yaz ayların­ ilçe halkının çoğunluğu evsiz ve açık­ Postuhu, 7- Mahcil, 8- Acere, 9- Penek,
da İzmir, Osmanlı takımadaları, Yuna­ ta kalmış, bunun üzerine hükümet fa­ 10- Ahılkelek, 11- Livana, 12- Şavşad,
nistan ve Mısır'dan gelen hastalar için aliyete geçerek, açıkta kalan halka yar­ 13- Pettegerek.
kalacak çok sayıda yer mevcuttu. Bu dım etmiş ve barınmaları için gerekli Zeamet ve T imar sahipleri beş yüz
yerler iki-üç ay öncesinden hastalar ta­ önlemleri almıştır (1884). elli altı kılıç olup, cebecileri ile birlik­
rafından ayırtılırdı. İlçede Osmanlı dönemi yapıları te Uci bin kişilik seferi bir kuvvet bulu­
ilçe için önemli bir gelir kaynağı olarak Çeşme Kalesi ve Kanunî Ker­ nurdu. Çıldır valileri, sınır valileri yet­
olan Çeşme Limanı’ndaXIX. yüzyıl so­ vansarayı en önemli eserlerdir. kilerini kullandıkları kadar, Gürcistan’­
nunda 4 bin Türk liralık önemli bir ge­ Çeşme Kalesi, II. Bayezid tarafın­ daki yerli prensliklerden Dadyan, Açık-
lir sağlanmıştı. 1891-1892 tarihleri ara­ dan 1494-1496 yılları arasında yaptırıl­ baş, Görül ve Abaza prenslikleri ara­
sında limanda toplam 182 bin 844 to­ mıştır. Kasabanın ortasında bulunan sında anlaşmazlıkları çözmek, sınır an-
najında 2 bin 43 gemi yükleme ve bo­ kale, 1883 yılında onarım görmüş olup, laşmazlıklarında yargıçlıkta bulunmak,
87
prensliklere yeni prensleri atamak, ve 564 işyeri bulunmaktaydı. Sancağa halkın çoğunluğu Türklerden oluşmuş
bunların Osmanlı Devleti’ne ödemeleri adını veren Çıldır bucağı ise, Ardahan 5 bin nüfuslu bir kasaba idi. Her yıl il­
gereken haraç ve vergileri toplayarak İs­ ilçesine bağlı olarak 10 bin Müslüman çe istasyonu yöresinde on günlük bir
tanbul’a göndermekle görevliydiler. nüfuslu bir bucaktı. süreyle sergi açılmaktaydı (1903). ilçe­
İran savaşları süresince Ferhad Paşa’- 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı so­ ye civar illerden getirilen göçmenler
nın serdarlığında 1578’de üç gün üç nunda önce Ayastefanos, sonra da sayesinde (1911), nüfusu zamanla art­
gece süren savaştan sonra (M eş’ele- Berlin Konferansı kararları ile Rusya’­ mıştır. Balkan Savaşı’nda (7 Kasım
ter) Çıldır’ın Osmanlı topraklarına kal­ ya bırakılan Çıldır, Brest-Litovsk Ant­ 1912), Bulgarların eline geçtiyse de
ması sağlanmıştır. Ferhad Paşa, Gen- laşması gereğince Türkiye’ye geri ve­ tekrar alındı (14 Temmuz 1913). Birin­
ce'yi aldıktan sonra, Tomas, Lori, Ko- rildi (1918). Ancak Osmanlı Imparator- ci Dünya Savaşı sonunda Yunanlıların
ri ve Ahıska kalelerini yaptırarak Çıl- luğu'nun Mondros Mütarekesi’ni ka­ işgaline uğradı (20 Temmuz 1920). Milli
dır’daki savunma düzenini iyice sağ­ bul etmek zorunda kalması (1918), üze­ mücadele sonunda Türk kuvvetlerine
lamlaştırmıştır. İstanbul Antlaşması'y- rine, IX. Osmanlı ordusunun 1914 sı­ teslim edildi (11 Ekim 1922).
la (21 Mart 1590), Çıldır eyaletinin en nırlarına çekilmesiyle Şubat 1919’da 1877 yılında kutulan belediye teş­
geniş sınırları tespit edilmiştir. 26 Ey­ diğer sancaklarla birlikte Çıldır da bo­ kilatı bulunan Çorlu, Osmanlı döne­
lül 1618'de imzalanan Serav Antlaşma­ şaltıldı. Ne var ki, yerli Türk halkı ye­ minde işlek bir konaklama yeri idi. Bu­
sı ise, bu sınırları, özellikle güneyden niden örgütlenerek Batum, Ahıska, raya zamanla yaptırılan eserlerden bir­
daraltmakta, 1535 Antlaşması’nda ka­ Ahılkelek, Ardahan, Artvin, Oltu, Ka­ çoğu günümüze yıkıntı halinde gel­
bul edilen sınırlara yaklaştırmaktaydı. ğızman, Sarıkamış ve Nahçivan bölge­ miştir. Buraya 1873 yılında bir Rum ki­
1621’de Erzurum’da ayaklanan Abaza lerinde oluşturdukları kuvvetlerle lisesinin inşa edilmiş, 1857 yılında ise
Mehmed Paşa, Erzurum’dan başka Çıl­ Kars’ta Güneybatı Kafkas Şuralar bir Rum okulu açılmıştır.
dır eyaletini de erki altına alarak bu­ Cumhuriyeti adı ile bağımsız bir dev­ XIX. yüzyılda adı geçen camiler
radaki yeniçerileri kovmuştur. İran’la let kurmuştur. Bu halk hareketi kısa bir şunlardır: Sultan Süleyman Camii (Sü­
kesin bir barış olan 1639 Kasr-ı Şirin süre sonra 12 Nisan 1919'da İngilizler leymaniye Camii), Fatih Camii, Voynuk
Antlaşması’nda Çıldır’ın durumunda tarafından ortadan kaldırılarak, lider­ Şüca Camii ve Çorlulu Ali Paşa Camii.
bir değişiklik olmamıştır. 1699’dan ler Malta'ya sürüldü. Halk, savunma Bunlardan Fatih Camii, 1892 yılında,
sonra Ruslar’ın Güney Kafkasya ka- örgütlerini bir kat daha kuvvetlendire­ Süleymaniye Camii ise 1883 yılında ve
vimleriyle ilgilenmesi ve bu arada Os­ rek Eylül 1920’de Milli Ordu’yu kur­ 1897 yılında onarım görmüştür.
manlI İmparatorluğu’nun vasatları bu­ du, bölgeyi ele geçirinceye kadar Evliya Çelebi, “Seyahatnâme"s'\n-
lunan Gürcü prensliklerinin Rusya’ya Güreli ve Ermeni saldırılarına karşı de Çorlu kenti ve eserlerinden söz
karşı kaymalarını önlemek amacı ile kendisini savundu. Yeni Türkiye ile ederken, Çorlu Kalesi’nin Madyanoğ-
Çıldır valileri yeni görevler almış ve bu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birli­ lu Yanko tarafından yaptırıldığını, Edir­
eyalet, Osmanlı Devleti’nde gittikçe ği arasındaki sınır çizgisini kesin ola­ ne Fatihi Hüdâvendigâr Gazi tarafın­
artan bir önem kazanmıştır. Ruslar'ın rak tespit eden 16 Mart 1921 Mosko­ dan şehrin fethedilmesinden sonra ka­
bir yandan Karadeniz kıyılarından, bir va Antlaşması ile Çıldır ilçesinin ku­ lenin yıktırıldığını, şehrin camilerini,
yandan da İran Azerbaycanı üzerinden zey ve kuzeydoğu sınırları bağlandı. mahallelerini ve diğer yapılarını ayrın­
ilerlemeleri ve Hıristiyan Gürcülerin, Çıldır’da, XIX. yüzyıldan itibaren tılı olarak belirtir.
Rus egemenliğini kabul etmeleri üze­ çok sayıda cami, mescit, medrese, ki­ Çorlu’daki eserlerin yapım ve ona­
rine Çıldır, bir kıskaç içine alınmış, bu­ lise ve diğer yapılar meydana getiril­ rım işleri ile ilgili elde mevcut tarihi
nun sonunda, 1829 yılında Ruslar, Er­ miştir. Ayrıca Oltu kasabasında ise bir belgelerden birincisi, Selanikli Pana-
zurum'a kadar bütün eyalet toprakla­ kale bulunmaktaydı. Bu kale 1803 yı­ yoti’nin Çorlu ve Tekirdağ ile havalisin­
rını ele geçirmişlerdir. Eylül 1829’da lında hassa mimarı hulefasından Ha­ deki çeşme ve su yollarının inşa ve
imzalanan Edirne Antlaşması ile Çıl­ fız Ahmed Ağa tarafından onarım gör­ onarımında çalıştırıldığına dair Evasıt-ı
dır eyaleti Ahıska, Poti ve Anapa ile müştür. Rebiül-âhir 1078 (1-10 Ekim 1667), ta­
birlikte Rusya’ya bırakıldı. Bu arada Çıldır ve Kars arasında bulunan Ar­ rihli bir belgedir. Bu belgede Selanik
1829 yılında önce Osmanlı egemenli­ dahan Kalesi ise 1786 yılında Hassa mollasıyla Çorlu ve Tekfurdağı kadıla­
ğinde bulunan Çıldır’da bulunan Vali mimarbaşı Musa Ağa’nın teklifi üzeri­ rına bu yolda emir verilmiştir. İkinci
Selim Paşa halka zulüm yaptığından ne mimar Nuh’a yaptırılmıştır (1786). belgede ise Çorlu’da Arabacı başı Şü-
padişahın emriyle Erzurum Valisi Peh­ Çıldır, bugün Kars iline bağlı, Kars- câüddin Bey Camii'nin onarımına ait­
livan İbrahim Paşa tarafından asılmış Ardahan şosesi boyunda ilçe merke­ tir, üçüncüsü ise Çorlu’ya bağlı Türk-
ve Çıldır halkı birkaç yıl çektikleri acı­ zidir. malı köyündeki ishak Çelebi Mescidi’-
larının karşılığı olarak cemi tekâliften nin onarımına dair olup, Evasıt-ı Mu­
ve reayasının cizyeden muaf tutulma­ harrem 1113 (18-28 Haziran 1701) ta­
sına karar verilmiştir (7 Receb 1230/15 rihli bir hüküm suretidir. Dördüncü
Haziran 1815). _ belge ise Çorlu’da kâin Ebülfetih Sul­
Edirne Antlaşması'ndan sonra ÇORLU (Eski adı: Tzuruion). tan Mehmed Camii’nin onarımına da­
merkezi Oltu olmak üzere yeniden ku­ Marmara bölgesinin diğer kentle­ ir olup, Evasıt-i Şaban 1175 (6-76 Mart
rulan Çıldır Sancağı, Erzurum iline rine oranla kültür yönünden büyük bir 1762) tarihleridir.
bağlandı. Birkaç yıl sonra da nüfus sa­ gelişme gösteren Çorlu adı Ortaçağ’- Osmanlı dömeni yapılarından gü­
yımı yapıldı (1834/35). 1867’de kabul da kurulmuş ve Bizanslılarca İstan­ nümüze kalanlar arasında Mustafa Pa­
edilen “ Vilayât-ı Umumiye Nizamna­ bul’u koruyan bir kale olarak kullanıl­ şa Köprüsü, en sağlam olanıdır. Bu
mesi"ne göre Erzurum iline bağlı Çıl­ mış bulunan "Tzurulon”dan gelir. Os­
köprü, Çorlu istasyonu kuzeyinde,
dır Sancağı, Oltu, Ardahan ve Ardanuç manlIlar zamanında önce 1357’de ele Çorlu Suyu üzerinde olup eski Çorlu
ilçeleri ile 7 bucaklı ve 595 köylü, 6 bin geçirildiyse de, BizanslIlar tarafından Lüleburgaz yolunu bağlamaktaydı.
kadarı Hıristiyan olmak üzere 105 bin geri alındı. I. Murad devrinde, Çandarlı XVII. yüzyılda yapılan çeşme, 1769 yı­
nüfuslu bir sancaktı. Aynı yıl sancağın Kara Halil, Lala Şahin Paşa, Hacı ilbey, lında onarım görmüştür. 5 gözlü çeş­
merkezi bulunan Oltu kasabasında Timurtaş Paşa, Evranos Bey gibi ko­ menin, Mansap tarafında beşgen şe­
emlak ve akar ve temettü vergisi ve mutanlar tarafından kesin olarak da kilde selyaranlar vardır. Halen yalnız
iane-i askeriye olmak üzere belirlen­ Lala Şahin Paşa tarafından alınıp bir tanesi kalmış, diğerleri yok olmuş­
mesi gereken vergiler yirmi altı bin ye­ (1361), surları yıktırıldı. Osmanlı impa­
tur. Çorlulu Ali Paşa Camii, klasik Türk
di yüz yedi kuruş sekiz para olarak tes­ ratorluğu devrinde Rumeli yolları üze­
sanat etkisini gösteren bir yapıdır
pit edildi (1867). rinde önemli bir konak yeri rolünü oy­ (1708).
Sancak sınırları içinde 240 cami ve nadığı için, Çorlu, cami (Süleymaniye),
mescit, 1 medrese, 1 rüşdiye, Türkler han ve ham am larla d o n atıld ı. Çorlu, bugün Marmara bölgesinde
için 49, Hıristiyanlar için ise 13 ilko­ 1876-1877 savaşı sırasında bir süre Ergene bölümü Tekirdağ iline bağlı il­
kul ve 15 kilise, ayrıca 5 hamam, 9 han Rus istilasına uğrayan Çorlu, 1888’de çe merkezidir.
88
ÇORUM (Eski adları: Niconia, kişilik ordusuyla ele geçirildi. Daniş- 1841 yılında Sivas’tan alınan Ço­
Tchouroum, Tchoroun, Tavium). mendliler zamanında 1071-1174), Haçlı rum, Ankara’ya bağlandı. Bu arada
Binlerce yıldır üst üste birçok me­ Seferleri’ne sahne olan Çorum ve çev­ şehre birçok aşiret getirilerek yerleş­
deniyetin oluşturduğu ilin her tarafın­ resi, II. Kılıçarslan’ ın oğlu Sultan Me­ tirildi (1849). 1864 yılında Çorum San­
da bu uygarlıklardan günümüze kadar sud Konya tahtına geçince kuvvetle­ cağı kaldırılarak Yozgat’a bağlı bir ka­
gelmiş birçok kalıntıya rastlamak nen Selçukluların eline geçti. za şekline dönüştürüldü. Bu arada İs­
mümkündür. Tümüyle bir arkeolojik Çorum’un Anadolu Selçuklu yöne­ kilip, Çankırı Sancağı’na, Osmancık
alan olan Çorum’un her köyünde, her timine geçişi, Haçlı Savaşları sırasın­ Amasya’ya, Sungurlu da Yozgat San-
ilçesinde bir höyük, tümülüs, nekropol da Çorum Valisi Obruna’nın Kılıçars- cağı’na bağlandı. Yozgat bu yıllarda
veya bir yerleşim yeri kalıntılarına rast­ lan'a sığınmasıyla olmuştur. II. Gıya- Ankara’ya bağlı bir sancak merkezi idi.
lamak mümkündür. M.Ö. iki bin yılla­ seddin Keyhüsrev zamanında Çorum 1884 yılında şehre Vidin’den göçmen­
rından başlamak üzere Asurluların, Hi- serleşkerlik (Sancak beyliği) yönetimi­ ler getirtilerek yerleştirildiği gibi, 1891
titlerin, Kimmerlerin, Medlerin, İsken­ ne bağlı olarak kaldı. Daha sonra şeyh­ yılında da kazaya Çerkeş göçmenleri­
der’in, Roma ve Bizans İmparatorlu­ lerin ayaklanması sonucu bir süre de nin kurdukları köylere “Ertuğrul”,
ğu’nun sınırları içinde kalmış, İslami­ şeyhlerin elinde bulunan şehir Moğol “M ecidiye" ve “Osmaniye" adları ve­
yet’ten sonra da Arap akınlarına uğra­ saldırısına uğradı. 1308’de İlhanlIlara, rilmiştir.
mıştır. İslamiyet’in yayılışı sırasında, ondan da Eretna Beyliği’nin yönetimi­ 1894 yılında Çorum, aslında oralı
Emeviler zamanında Arap orduları Bi­ ne katıldı. olan Beşiktaş Muhafızı Haşan Paşa’-
zanslIlarla birçok savaşlar yapmış, hat­ Çorum, Osmanlı İmparatorluğu yö­ nın çabası ile ve Ankara Valisi Abidin
ta İstanbul’u kuşatmışlardır. Emevi hü­ netimine Yıldırım Bayezid tarafından Paşa’nın yardımı ile Ankara’ya bağlı bir
kümdarı I. Muaviye zamanında gönde­ katıldı (1398) ve merkezi Sivas şehri sancak merkezi oldu, Osmancık, İski­
rilen orduda birçok İslam büyüğü ve olan Rum eyaleti (Rumiye-i Suğra) adı lip ve Sungurlu ilçeleri Çorum'a bağ­
Hz. Muhammed’in yakınları vardı. Bun­ verilen eyaletin büyük sancak merkez­ landı. Bu dönemde ilk Çorum Mutasar­
lardan Kereb-i Gazi, Süheyb-i Rumî, lerinden biri oldu. 1402 Ankara Sava- rıfı (Vali) Rüşdü Paşa’dır. 1914 yılına
Ubeyd-i Gazi, kuşatma dönüşünde Ço- şı’ndan sonra kısmen de olsa Çelebi ait salnameye göre, Ankara’ya bağlı bir
rum’da şehit olmuşlardır. Sultan Mehmed’in elinde kaldı. II. Mu­ sancak merkezi olan Çorum’a, İskilip,
Abbasiler devrinde de Çorum bir­ rad zamanında (1423) Amasya'ya bağ­ Sungurlu, Osmancık ve Mecitözü ka­
çok akıniara sahne olmuştur. Selçuk­ lı sancaklardan biri oldu. 1591 yılında zaları ile Hüseyin Abâd (Alaca) ve Kar­
lu Sultanı Alpaslan’ın 1071’de kazan­ Ankara’ya, 1595 yılında da Amasya’ya gı nahiyelerinin bağlı olduğu görül­
dığı Malazgirt zaferi ile Türklere açılan bağlandı. mektedir.
Anadolu, yavaş yavaş Türklerin eline Kâtib Çelebi, “Cihannüma" adlı 1921 yılına kadar Ankara iline bağlı
geçti. Daha sonra Amasya’yı alan Da­ eserinde Çorum Sancağı'na 12 kaza­ bir sancak merkezi olan Çorum, ba­
nişmend Ahmed Gazi’nin amcasının nın bağlı olduğunu yazmaktadır. 1596 ğımsız bir sancak oldu. 20 Nisan 1924
oğlu Çavlı Bey, şehri kuşattıysa da ba­ yılına ait bir mahkeme sicilinde ise 15 gün ve 491 sayılı Kanun’la da il haline
şaramadı. Bunun üzerine şehir, 1075 kazadan da fazla olduğu anlaşılmakta­ getirildi.
tarihinde Danişmend Gazi’nin 30 bin dır. XIX. yüzyıl sonunda kaza merkezi

89
şehrin toplam nüfusu 12-13 bin kişi idi Osmancık-Koca Mehmed Paşa Camii. üç kişi Darende Kalesi yakınında şe­
ve kazanın 163 köyü vardı. Kaza top­ Çorum’daki hamamlar erkek ve ka­ hit düşmüştür. Bu kişiler Hudeyde
lam nüfusu ise 36 bin 669 kişiydi. dınlar için ayrı ayrı yapılmışlardır. Bun­ mevkiinde gömülüdürler. “Meşahir-i
Kazada bu yüzyılın sonunda 10 ca­ lardan birkaçı şunlardır: Gülnür Hama­ Islâm ” adındaki eserde Hicret’in 100.
mi, 10 medrese ve bir Ermeni kilisesi mı (1436), Ali Paşa Hamamı (Yeniha- yılında Ömer b. Abdülaziz devrinde, 83
bulunmaktaydı. Okullarda okuyan öğ­ mam), Paşa Hamamı (Taceddin Paşa yılında Abdullah b. Abdülmelik’in bu
renci sayısı ise 1580 idi. Hamamı; 1487), Çavuş Hamamı (1595). yörede Rumlar’la savaşırken Tiranda
OsmanlIlar döneminde sanayide Çorum Kalesi’nin Selçuk mimari ve Malatya şehirlerini zaptettiği ve Ma­
oldukça gelişmiş olan şehirde, Tica­ özelliğini taşımasına rağmen ne za­ latya harap bir durumda olduğu için
ret ve Sanayi Odası 1913 tarihinde ku­ man ve kim tarafından yapıldığı kesin­ halkının Tıranda’ya yerleştiği ve daha
rulmuş olup, Türkiye’nin en eski tica­ likle bilinmemektedir. Evliya Çelebi sonra Rum eşkıyasının Tıranda'yı
ret odalarından biridir. Seyahatnâmesi'nde, Danişmendlilere tahrip ettikleri ve halkın Tıranda’dan
Sosyal alanda da şehrin gelişmiş ait olduğu yazılmaktadır. Kale duvar­ tekrar Malatya’ya geri döndüğü yazı­
olduğunu, burada sportif faaliyetlerin larındaki Rumca yazılar, kalenin Roma lıdır. Bugün Elsine-i Nasta Darende
XIX. yüzyılda da var olduğu, örneğin, veya Bizans çağında yapıldığını, daha halkının bir bölümü,Malatya’dan gel­
11 Mayıs 1903 yılında ilde bir at yarı­ sonra Türkler tarafından yenilendiği­ mektedir.
şının yapıldığı tarafımızca tespit edil­ ni göstermektedir. Kalenin asıl girişi Darende H. 150-200 yıllarında Ab-
miştir. kuzeyde olup, 2.70 x 3.10 metre boyut­ basîler’in egemenliği altına girdi. Ab­
Geniş bir arkeolojik kültüre sahip larında üzeri kalın sac ile kaplanıp bü­ basi hükümdarı, Emir Ömer adlı bir ki­
olan Çorum’da Selçuklu ve Osmanlı yük çivilerle perçinleştirilmiştir. Kapı­ şiyi Malatya Valisi, Seyyid Battal Ga­
dönemi yapılardan mevcut olanlar nın iki yanındaki odalardan biri kuman­ zi, amcası Haşan Gazi, babası Hüse­
şunlardır: dan odası, diğeri zindan olarak kulla­ yin Gazl’yi ordu kumandanlığı sıfatı ile
Ulucami, Çorum’un en büyük ca- nılmıştır. bu yöreye gönderdi. Hüseyin Gazi Div­
miidir. Depremden zarar gören bu ya­ İskilip Kalesi, 100 metre yükseklik­ riği Kalesi’nde gömülüdür. Haşan Ga­
pı, Selçuk mimarisi özelliklerini taşır. te üç yanı sarp kayalık üzerinde, dört zi’nin türbesi ise, Darende Kalesi’nin
Selçuk sultanlarından Alâeddin Key- döşesinde burçları olan surlarla çev­ güneydoğusundadır. Seyyid Battal Ga­
kubad’ın azad edilmiş kölelerinden rilidir. Kuzey kapısı girişi elverişli olup, zi’nin torunu Ahmed Danişmend, Nik­
Hayreddin Nazır tarafından yaptırıldı­ güney cephede de bir kapısı vardır. İki sar’da bir hükümet kurmuş ve H. 360
ğı sanılmaktadır. Sonradan getirildiği gizli yoldan biri Büyük Cami, diğeri ise (970) yılında Darende’yi kendi mema-
anlaşılan minberin, kapısında 1306 Tabakhane Mahallesi’ne ulaşmaktadır. likine katmıştır. 600 yılında Selçuklu
Ağustos tarihi bulunmaktadır. 1509 ve Güney cephesinde biri düzgün oyul­ Türkleri, Divriği’yi başkent yaptılar ve
1514 yıllarında büyük depremden za­ muş iki mağara vardır. Malatya ve Darende’yi kendi toprakları
rar görmüştür. Bunun üzerine II. Mu­ Koyunbaba Köprüsü, 1486 yılında içine aldılar. Darende’nin Uluviran adlı
rad devrinde yeniden yaptırıldı. III. Se­ yapımına başlanmış, 1491 yılında ta­ mevkiini ‘‘Ovacık nahiyesi" unvanı ile
lim devrinde 1793’teki depremden ye­ mamlanmıştır. 250 metre uzunluğun­ tesviye ettikleri eski beratlarda yazılı­
niden yıkıldı ve Cebbarzâde Süleyman da, 7.5’ metre genişliğinde olan köp­ dır. Daha sonra Darende, Maraş hâki­
Bey ve oğlu Abdülfettah Bey tarafın­ rünün 15 gözü bulunmaktadır. mi Zülkadirler’in eline geçti. 784 (1382)
dan bugünkü şekline eriştirildi. Çorum Saat Kulesi, çarşı içinde yılında Mısır Kölemenleri burasını ve
Sinan’ın dokuz kubbeli çatı örtüsü bulunur ve 1894 yılında Beşiktaş Mu­ Divriği’yi istilâ ederek Darende’yi vila­
yerine ahşap çatı örtüsü kullanılmış­ hafızı Yedi Sekiz Haşan Paşa’nın giri­ yet yaptılar (1382).
tır. Yapımı 1810 yılında tamamlanan şimleriyle yapılmıştır. 27.50 metre yük­ Darende, Yıldırım Bayezid devrin­
yapının minaresi 1905 yılında yapılmış­ sekliğinde ve her köşesi 2.10 metre de OsmanlIlar, Zülkadiriyeler ve Köle­
tır,____________ ___ — -— —------------- uzunluğunda, 5.30 metre çapında bir menler arasında elden ele geçti (1392)
Emir Ahmed Camii, Emir Ahmed sekizgen üzerine oturmaktadır. Kule­ ve Yavuz Sultan Selim’in sadrazamla­
tarafından mescit olarak 1595 yılında nin gövde çapı 3.90 metre olup, 24 kö­ rından Sinan Paşa ve Şehsuvaroğulla-
yaptırılmış, yıkıldıktan sonra halk ta­ şeli çokgendir. Kuleye 81 basamaklı rı, Mısır seferinde, Darende ve Elbis­
rafından bugünkü şekli verilmiştir. döner merdivenle çıkılır. tan’ı Osmanlı Devleti’ne kattı.
Karakeçili Camii, Üçdutlar Mahal­ Evliya Çelebi, “Seyahatnâme"sin-'
lesi’nde, 1595 yılında yaptırılmış, 1958 de, Darende, Kayseri ve Niğde halkı­
yılında ise bugünkü şeklini almıştır. nın bir bölümünün Orhan Gazi’nin Bur-
Abdıbey Camii, 1647 yılındaAbdul- sa’yı fethine katıldıkları (1329), Darne-
lah Bey tarafından yaptırılmış, yıkıldık­ de halkını bir bölümünün Bursa’ya is­
tan sonra bugünkü betonarme şekli­ ÇÜRÜKSU kan ettirildiği yazılıdır.
ni almıştır. Osmanlı döneminde, Hüdavendi- Osmanlı devrinde Darende’de bir­
İsahalife Camii, 1595 yılında Isa gâr (Bursa) vilayetinin Karahisar San- çok ümare ve vüzera yetişmiştir. Şeyh
Halife adında bir şahıs tarafından ya­ cağı’nda ve vilayetin güneybatısın­ Hamid’in soyundanÂbidln Paşa, Da­
pılmış, 1963 yılında yıkılmış halk ve da, Konya ile Aydın vilayetlerinin sınır­ rende’nin Hacılar Mahallesi’nde Dir kâr­
devlet katkısıyla yeniden yapılmıştır. larına yakın bir gölün kenarında yer gir köprü (1756), Hacışeref mekviinde
Ümithalife Camii, 1595 yılında ya­ alan küçük bir şehirdi. bir cami inşa ettirmiş, atası Şeyh Ha­
pılmış, 1964’te onarılmıştır. Çorum’da mid’in camiine bir minare ekletmiştir.
Pazar Sokağı'ndadır. Darendeli Kör Hüseyin Paşa’nın ke­
Hamid Camii, Hüseyinoğlu Rüs­ merlerinin ittisaline mükemmel bir ke­
tem Bey tarafından 1561 yılında yap­ mer ve peykler yaptırmış, ayrıca çarşı
tırılmıştır. içinde bir bedesten, köşk, Hacışeref
Şehirde bulunandiğer camiler ise civarında medrese vardır. Ancak tümü
şunlardır: Gülalibey Camii (1579), Te­ DAREN DE (Eski adları: Tıryan- harap olmuştur. Aynı aileden ve Da­
pecik Camii (1595), Sancaktar Camii dafil / Otuz Yapraklı Gül, Tiranda, De­ rende’de Sadrazam Mühmed Paşa’nın
(1889) VelipaşaCam ii, Kellegöz Camii rende). yaptırdığı medresede müderris olan
(1908), Kulaksız Camii (1830), Battal "Tarih-i Büiden" adlı tarihte anlatıl­ Şeyh Salih Efendi’ninŞeyhhamid Ca-
Camii (1916), Hıdırlık Camii, Bahçeli- dığına göre Hz. Ömer zamanında, es- m ii’nden yarım saat uzaklıkta, Tohma
evler Camii, Alaca Eski Camii (1763), haptan Ebu Ubeyde, serasker olarak Nehri’nin mecrası yöresinde, örtme
Alaca Yeni Camii, Iskilip-Şeyh Muhid- Maraş’ı fethettiği zaman eshaptan Ha- şeklinde bir mağaranın altında çileha-
din Yavsi Camii, İskilip Büyük Camii lid b. Veiid Elbistan ve civarında olan nesi vardır. Çilehane, Cumhuriyet’ten
(1839), İskilip Yeni Camii, İskilip Hanö- kalelerin fetihlerine gönderilmiş, Hic­ önce ziyaretgâh olarak kullanılmaktay­
nü Camii, İskilip Tabakhane Camii (XV. ret’in 20. yılında Elbistan ve Darende dı. 1252 yılında ölen Şeyh İbrahim Ta­
yüzyıl), Y arg ı-M ih rih atu n C am ii, kale ve şehirleri fethedilmiş, eshaptan ceddin Veli’nin mezarı Zaviye Mahal­

90
lesi’ndedir. Aynı mahallede bir de
mescit yaptırmıştır. Baladan Bey’in da­
madı Abdurrahman Erzlnanî, 1487 yı­
lında ölmüş ve Balaban nahiyesine gö­
mülmüştür. Balabanlar’dan Ebubekir
b. Haşan b. Abdurrahman, mezarının
üzerine mükemmel bir kârgir türbe
yaptırmıştır (1591).
1878 yılında Darende halkı, eski şe­
hirdeki evlerini tahrip ederek, bahçe
damlarına ikamet etmeye başlamışlar­
dır.
XIX. yüzyıl sonunda Sivas vilayeti­
ne bağlı kaza olan Darende, Sivas Mer­
kez Sancağı’mn güneydoğusunda yer
alırdı. 6 nahiyesi, 20 köyü vardı. Top­
lam nüfusu, kaza merkezi dahil olmak
üzere 27 bin 163 kişi idî. Bu yüzyılın
sonunda Darende'de 831 öğrencili 34
okul bulunmakta idi.
İlçenin eski eserleri, hanlar, ha­
mamlar, medreseler ve güzel bir kü­
tüphanedir. Bu kütüphane, birca-
mi ve medrese ile birlikte 1896 yılın­
da onarılmıştır. Yörede daha önce bir­
çok şehir kurulmuş, inşa edilen med­
reseler, camiler ve bedesten harap du­
ruma gelmiş ve bunların bulunduğu DENİZLİ: Pamukkale yakınında kale (XIX. yüzyıl başlan).
bölge "Eskişehir" adı ile anılmaya baş­
lamıştır. si üzerine Germiyanoğulları, Ladik’i 1883 yılında (13 Şubat) Mutasarrıf­
İlçedeki cami ve mescitlerin baş- ele geçirdi. Selçuklu Sultanı kuvvetli lık haline getirilen Denizli'ye 15 Ağus­
lıcaları; Şeyhhamidveli, Hacımüşerref, bir ordu yollayarak Ladik’i tekrar Sel­ tos 1888’de Garbî Karaağaç kazası da
Yeni Ulu, Çarşı ve Mehmed paşa cami­ çuklu Beyliği’ne bağladı. 1365 yılında katıldı. Sancak toplam nüfusu 1894 sa­
leridir, Mescitler ise, Baytar, Cizmir, burası, yeniden Germiyanoğulları ege­ yımına göre 213 bin 987 kişiydi.
Yusufbey, Dane Kale, Taceddin, Mey­ menliğine geçti. Sancakta, altısı ortaokul, onaltısı
dan, Tahtalı, Hayriye, Kihdır, Kalazlar XIV. yüzyıl sonlarında Germiyano-ilkokul düzeyinde, 1765 erkek, 140 kız
adları ile anılırlar. Kale Mescidi’nin bir ğulları arazisinin tümünü Osmanlı ma­ öğrencinin devam ettiği yirmi iki okul
adı da “Köprü Gözü Mescidi”dir. lına katan Yıldırım Bayezid, 1390 yılın­ vardı.
İlçedeki medreselerin başlıcaları; da Denizli’yi de zapdettiyse de, Anka­ İzmir - Aydın demiryolu (yapımı:
Şeyhhamidveli, Mehmedpaşa, Abidin- ra Muhaberesi’nden sonra Batı Ana­ 1889), sancak merkezini 80 kilometre
paşa, Hatuniye Camii Kebiri, Hacıhü- dolu’ya gelen Timur, burada bir süre uzunluğunda, batıdan doğuya uzanan
seyinpaşa, Kale, Yeni Cami, Yusuf Pa­ kaldı (1402) ve bu bölgeyi yeniden Ger- bir doğrultuda katederdi. Sancağın ge­
şa medreseleridir. Ancak bugün bun­ miyanoğulları’na verdi. lişen bir sanayi kolu, merkezde yoğun­
lar harap olmuştur. Varlıklarını ko­ Ladik, Germiyanoğlu Süleyman laşan değirmencilikle, su depoları ile
ruyabilen medreseler ise şunlardır: Şah yönetiminde iken Osmanlı Devleti çalışan 60 çift değirmen taşı vardı,
“Şeyhhamidiveli Camii ve Medresesi”, günden güne kuvvetlenip sınırlarını XIX. yüzyılın sonlarında şehirde,
“Mehmedpaşa Camii ve Medresesi.” genişletiyordu. Süleyman Şah er geç hükümet konağı, kışla ve askeri depo­
Şeyhhamidveli Medresesi’nin ba­ OsmanlIlar tarafından gelecek tehlike­ nun yanı sıra, 20 medrese binası, 6 tek­
nisi, Soğu Oğulları’ndan Müftü Hacı yi sezerek kendini güvenlik altına al­ ke, 4 kârgir cami, 20 ahşap mescit, bir
Mahmud Efendi olup, Şeyhülislâm Ka­ mak için önlemler aradı. Kızı Devlet Ortodoks Rum kilisesi (yapımı: 1858),
ra Halil Efendi’nin öğrencisidir. Hatun’u, I. Murad’ın oğlu Şehzade Ba- bir Gregoryen Ermeni kilisesi, 3 bin
Darende, bugün Doğu Anadolu yezid’e vererek akrabalık kurdu. Kızı­ 300 ev, duvarlarla bir çarşı vardı. Mev­
Bölgesi’nde .Yukarı Fırat bölümünde, na çeyiz olarak verdiği yerler arasında cut idadi mekteplerden biri 1900 yılın­
Malatya iline bağlı ilçe merkezidir. Ladik de vardı. 1428 yılında, tüm Ger- da onarılmış, rüşdiye mekteplerinden
miyan ülkesi ile birlikte Osmanlı Dev­ biri ise 1873 yılında öğretim e açılmış­
leti’ne bağlandı. tır. Ayrıca m evcut hüküm et konağı av­
XVII. yüzyılda Denizli bir liva olma­lusuna 1902 yılında adliye dairesi in­
yıp, Kütahya Sancağı’na bağlı bir ka­ şa edilmiştir.
za durumuna düştü. XVIII. yüzyıl başın­ Kurtuluş Savaşı’nda, Yunan cephe­
DENİZLİ (Eski adları: Leadice- da (1702/703) Denizli bir söylentiye gö­ si Nazilli’ye kadar gelmesine rağmen
ia, Lazkiye, Ladik, Donguziu, Tonguz- re, 12 bin kişinin ölümüne sebep olan Denizli, düşman istilasına uğramadı.
luk, Dengizli). şiddetli bir depremin tahribatına uğra­ Denizli’nin işgal altında olmaması,
Verimli topraklara sahip olan De­ dı. Denizli’ye ait bilgi veren eserle­ Ege’de Kuvayı Milliye teşkilâtı ve cep­
nizli ili tarihi, Anadolu tarihi kadar rin çoğu, Denizli halkının, depremden hesinin kurulmasını sağlamış ve des­
renkli ve eskidir. Milattan önceki ve sonra harap olan şehri terkedip, kale tek olmuştur.
sonraki çağlarda önemli bir yerleş­ dışındaki bağ ve bahçeler arasında ev­ Denizli ili ve civarında Hellenistik
me alanı ve uygarlık yeri olmuştur. Da­ lerini inşa ettiklerinden söz eder. döneme ait pekçok orkeolojik kalıntı
ha sonraları, Denizli toprakları Anado­ XIX. yüzyılın sonunda İzmir vilaye­ bulunmaktadır. Bunların bazıları daha
lu’ya yerleşen Hitit, Frigyalılar ve Lid- tine bağlı bir sancak durumundaydı. sonraki Roma ve Bizans devirlerinde
yalılar zamanında uygarlık merkezi ol­ Sancak, İdarî bakımdan altı kaza ve bir de kullanılmıştır.
duğu gibi bu durumunu Romalılar dev­ nahiyeye ayrılırdı ve toplam 385 köyü Bunlardan en önemlisi “Hierapo-
rinde de korumuştur. vardı. Sancak, sancağın ve merkez - lis”, 17kilometrelikasfalt bir yol ile De­
X III. yüzyıl sonunda Denizli, Sel­ kazanın yönetiminden sorumlu bir mu­ nizli’ye bağlı bulunan antik şehir ka­
çuklu veziri Sahib Ata’nın oğullarına tasarrıf, kazaların yönetiminden so­ lıntısıdır. Çürüksu Ovası’ndan 100
verilerek bir süre bunların elinde kal­ rumlu beş kaymakam ve dört nahiye metre kadar yüksekte bulunan kuzeyi
dı. Sahib Ata’nın vezirlikten azledilme­ müdürü tarafından yönetilirdi. Büyük ÇökeSez Dağı ile kapalı bulunan

91
bir düzlük üzerindedir. Bugün bu böl­ 1252 tarihlerineait mezartaşları mev­ tir. Önceleri iki katlı olarak yapılan bi­
ge Pamukkale olarak adlandırılmakta­ cuttur. nanın ikinci ve üst katı yıkılmıştır.
dır. Hierapolis’in burada kurulmasının Denizli ilinde Selçuklular'dan ve Çardak Han-Abat Kervansarayı, ilin
sebebi dünyaca tanınan şifalı Pamuk­ Osmanlılar’dan kalma dört önemli ca­ Çardak ilçesi yakınlarında olup Sel­
kale Suyu’nun varlığıdır. Makedonya mi vardır. çuklular devrinde yapılmıştır. Sanat iti­
egemenliği sırasında bugünkü şehir Dedeköy Camii, Selçuklular zama­ bariyle Akhan Kervansarayına benzer.
çekirdeğinin atılmış olduğu, daha son­ nında yapılmış bir eserdir. Çal ilçesi­ Bölme kemerlerinde balık, öküz ve in­
raları Bergama Kralı II. Evmenes tarafın­ ne bağlı Dedeköy’de bulunan bu cami, san gibi çeşitli kabartma figürler var­
dan M .0 .190 yılında kurulduğu ve şeh­ bugün harap bir haldedir. dır. Bu kabartmaların Roma şehir ha­
re Mysia Kralı Telefos’un karısı güzel Eski Pazaryeri Camii, Osmanlı dev­ rabelerinden getirilip hana yerleştiril­
Hiera’ya izafeten Hierapolis denildiği rinde yapılmıştır.Çalilçesine bağlı Be- diği anlaşılmıştır. Kervansaray, I. Ala-
anlaşılmaktadır. Kutsal şehir anlamı­ kili bucağı yolu yakınındadır. _____ eddin Keykubad zamanında, 1299 yı­
na geien bu ilk şehir, sonraları deprem İl. Murad devrinde yaptırılan Murad lında Esedüddin Ayaz adında tanınmış
sebebiyle yıkılmıştır. Şehir en güzel Camii, bugün Honaz kasabasında, ha­ bir zengin tarafından yaptırılmıştır.
şekilde Romalılarca yapılmıştır. XIX. rap durumdadır. Denizli ilinde eski dönemlerde ya­
yüzyıl sonunda ve günümüze kadar ya­ Selçuklular zamanında, Çivril ilçe­ pılan sadece bir köprü bulunmaktadır.
pılan kazılarda şehirdeki anıtlar arasın­ sinde yaptırılmış olan Şerbanşah Ca­ Ahmetli Köprüsü diye bilinen bu köp­
da Roma devrine ait hamamlar, sütun­ mii (Savran Camii), bugün ibadete açık rü, Sarayköy ilçesine 15 km. uzaklık­
lu cadde, bazilika, çeşme binası, Apol- durumdadır. tadır. Romalılar zamanında İnşa edil­
lon Tapınağı, Yunanlılardan kalma ti­ D e n iz li’nin sosyol hayatında miştir. Yıkık haldeki köprünün ayakları
yatro, kemerler ve yine Roma devrin­ önemli yer işgal eden imaretlerin en hâlâ görülmektedir.
den kalma bir çevreye yayılan yüzler­ idealini inanç Bey kurmuştur. İnanç İlin kültür hayatını büyük ölçüde
ce lahitten ibaret bir Nekropol bulun­ Bey imareti yalnız misafir, fakir ve aciz­ etkileyen medreselerden günümüze
maktadır. lere yemek dağıtan bir aşevi değil, aynı gelen kalmamıştır. Ancak il merkezi
Denizli ilinde Selçuklular ve Os­ zamanda cami, medrese, hastahane, Pelitlibağ Mahallesi’ndeki Musa Efen­
manlIlar zamanından kalma çok sayı­ darülkura, kütüphane gibi kültür tesis­ di ve Hadimî Ahmed Efendi medrese­
da eser vardır. Konya Selçuklu Sulta­ lerini de içine alan bir külliye idi. leri ile, Musa Mahallesi’ndeki Şirvan­
nı Keykubad’ın oğlu Keyhüsrev zama- Denizli ilinde önemli olabilecek iki lı Şeyh Medresesi en çok sözü edilen­
nındna Denizli’de birtakım imar işleri kervansaray bulunmaktadır. ler arasındadır. Değirmenönü Mahal­
yapıldı. Burada yapılan ilk imar hare­ Akhan Kervansarayı, il merkezine 8 lesi’nde Abdullah Efendi tarafından
keti, kale onarımıdır. Onarımın, 1236 - kilometre uzaklıktadır. Denizli - Afyon 1799 yılında bir medrese yaptırılarak
1246 yılları arasında, Keyhüsrev zama­ - Ankara devlet karayolu üzerindedir. bir müderris atanmıştır.
nında yapıldığı, bugün mevcut kırık bir 1300 yılı ortalarında, Selçuklular zama­ Denizli ilinde bütün eski Türk şe­
kitabeden anlaşılmaktadır. nında Abdullahoğlu Seyfeddin Kara- hirlerinde olduğu gibi, birçok türbe bu­
Denizli’nin büyük mezarlığı, şehrin sungur’un emriyle yapılmıştır. Kervan­ lunmaktadır. Bu türbelerin en önem­
Türkler tarafından fethedildiği dönem­ sarayın doğu yüzü beyaz mermerle lileri şunlardır: Abdi Beg Sultan Tür­
den kalma eski bir mezarlıktı. 1242 - kaplı olduğundan Akhan adı verilmiş­ besi, Ahi Sinan Türbesi, Fatma Yıldız
92
DERSİM VİLÂYETİ
ZARUK
PULUR (OVACIK)
HAYDARAN (RUŞNEK)
y İ®
o
j ^ H A V K İS /
KERMİL

O ELGAZİ

CERPAZİN,
(BALKAN)

NAZİMİYE

BAŞVARTENİK
o v

HOZAT
(DERSİM) MOHİNDİ
TÜRÜSMEK MAZKİRD
U ŞEKERİK
KERMİLİ
i

PERİ KAZASI
ŞIVAK (ETKER)

VASKOVAN
PERTEK jC 'j o
ü'V o VASKERD

Hanım Türbesi, Mahmud Gazi Türbe­ Anadolu’dauygulanmakistenmesi üze­ manlarında başkaldırdılar. Beylerin
si, Mehmed Gazi Türbesi (1210 yılın­ rine, Erzurum vilayetinden ayrılarak ay­ devlete karşı görev yükümlülükleri de,
da Denizli’nin fethi sırasında şehit rı bir il haline getirildi (1845). Daha son­ bağlılıkları kadar zayıftı. Bunlardan
olan Uç Beyi Mehmed Gazi’ye aittir), ra 7 Razaman 1267 (6 Temmuz 1851) vergi toplamak, asker almak hemen
Server Gazi Türbesi (1210 yılında De­ tarih ve 7106 sayılı 7106 sayılı Meclis-i hemen olanaksızdı.
nizli'nin fethi sırasında şehit olan Ser­Vâlâ kararıyla Harput’a bağlandı. Ar­ Tanzimattan sonra Dersim, Erzu­
ver Gazi’ye aittir), Üçler Türbesi, Yata­dından da Dersim kazalarında nüfus rum vilayetinden ayrılarak, bir il hali­
ğan Baba Türbesi, Yediler Türbesi, sayımı ve diğer sayımlar için emir çı­ ne getirilince (1845), şeyhlik, ocaklık
1902 ve 1905 yıllarında Denizli’de karıldı (1867). Merkezi Hasat olan san­ ve ağalık düzenine bağlı olan bölge
Germiyancğulları’ndan kalma Çifte cakta merkez kazasından başka, Çar- halkı, yeni düzene karşı direndi. Bu di­
Hamam’ın varlığı ve onarıldığı, 1908 yı­ sancak, Çemişgezek, Kızılkilise kaza­ renmeler uzun bir çatışmadan sonra
lında ise yeniden yapıldığı bilinmek­ sı vardı. Sancakların vilayet haline ko­ kırıldı. Dersim halkının silahlarını top­
tedir. nulmasıyla bir süre için vilayet haline lamak için 1000 kadar muvazzaf aske­
getirildi (1880). Sonradan tekrar Mamu- ri,' derbend ve yolları kapamak için 400
retülâziz vilayeti içine alındı, nefer-i âm asker görevlendirildi. Beş
1930’da tekrar il haline getirilen ay süren bu askerlerin görevleri hita­
Dersim’in yerine Tunceli adlı vilayet mında maaş ve masrafları olan 3 bin
kuruldu. Sancak halindeyken Pire Kar- kese altın, hükümet emriyle ödendi
DERSİM yesi’ne Protestan cemaatına mahsus (1851). 1862’de Mamuretülâziz (Elâzığ)
Bölgenin dağlık doğası yüzünden bir kilise yaptırılmış (1893), Sultan vilayetinin kurulmasından sonra Der­
hemen bütün devirler boyunca, Urar- Mahmud tarafından da iki camiin ona- sim, bu vilayetin bir sancağı haline ge­
tu, Asur, Pers, Roma, Bizans, Sasanî, rımı tam amlatılmıştır (1899). tirildi. Bu kez de şeyhler, ağalar ve eş­
Arap ve Selçuklu yönetiminde kalmış­ XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile XX. raf, devlet otoritesinin bölgede yerleş­
tır. Hıristiyanlar döneminde ve Müslü­ yüzyılın ilk yarısı arasında Dersim’de- mesine karşı koydu. Bu sebeple Der­
man hâkimiyetinde resmi mezhepler­ ki boyların çeşitli yollardan patlak ve­ sim isyanları yeniden başladı. Uzun
den sapan dinî toplumlar, devlete kar­ ren isyanları meydana gelmiştir. Os­ süren bu isyan geçici de olsa 1885 yı­
şı direnen âsi aşiretler burada barın­ m a n lI imparatorluğu devrinde Dersim lında bastırılabildi. II. Abdülhamid
mışlar; fırsat buldukça çevredeki yol­ bölgesi daima birtakım ayrıcalıklara devrinde buraya müfrezeler, heyetler
ları keserek kasabalara saldırmışlardır. sahipti. XVI. yüzyılda imparatorluğa gönderilerek ve âsileri yola getirmek
Türkler’in bölgeye girmeleri Malaz­ katılınca bölge aşiret reisleri, yurtluk amacıyla içlerinden Hamidiye alayla­
girt Savaşı’ndan (1071) biraz önceye ve ocaklık suretiyle azil ve nasb kabul rı oluşturarak geçici bir sükûn elde
rastlar. Dersim’e yerleşmiş Türk boyla-ı edilmez şekilde aşiret sancak beyleri edilmeye çalışıldı. 1907 yılında geniş
rı arasında Yıva, Ağaçeri, Çavundurur, olarak tanındılar, hatta bazıları “Hükü­ çaplı bir isyan hareketi başladı. II.
Döğer, Çepni ve Eymirler bulunmakta­ met’’ deyimiyle sahip oldukları bölgeyi Meşrutiyet’in ilânı ile bu ayaklanma da
dır. XVİ.yüzyıldaOsmanlı egemenliğine mülkiyet üzere zapt ve tasarruf ettiler. geçici olarak son buldu. Daha sonra
giren Dersim, Diyarbekir Beyliği’ne Bu yüzden devletin güçlü zamanların­ yöredeki aşiretlerin isyanı devam et­
bağlı bir sancaktı. Tanzimat’ın Doğu da otoriteye boyun eğerken, zayıf za­ ti, 1916,1925 ve 1930 isyanları dabas-

93
tırıldı ve 1936 yılından sonra bölgenin
Kalkındırılması işine hız verildi. Müfet­
tiş General Abdullah Alpdoğan, bölge­
nin kalkınması için büyük çaba harca­
dı. Dersim halkı yerli şeyh ve ağaların
nüfus ve etkilerinden bir dereceye ka­
dar kurtarılmış oldu.

DİVRİĞİ (Eski adları: Apbrike,


Nicopolis, Tephrice, Tâphrik-Ğ, Tefrike,
Ebrik, Madınat al-Biyalika, Divkik, Liv-
riki, Divrik).
Hititler devrinde önemii bir yerle­
şim merkezi olduğu bilinen şehrin
Mithridat’ı yenen Pompeus tarafından
kurulmuş Nikopolis’in yerine kaim ol­
duğuna dair ileri sürülen söylentiler
asılsızdır. Nikopolis’in çok daha ku­
zeyde, bugünkü Su-Şehri (Enderes) yö­
resinde bulunduğu tespit edilmiştir.
Bununla beraber, Bizans devrinde
"Tephrice" (Tefrike) denilen bu şehrin,
buna benzer bir ad taşıyan kadim bir
çağ beldesi yerine kaim olmuş bulun­
ması şüphesiz gibidir ve bu beldenin
adı, Grimme tarafından, Hitit aslına ir­
ca edilmektedir.
VII. yüzyıl başında Sasanilerin is­
tilasına uğrayan ve bunların Heraklei-
os tarafından yenilmelerinden sonra,
çok geçmeden Arap ordularının saldı­
rısına ve Malatya, Maraş ve Samsad gi­
bi merkezlere yerleştirilen askeri ko­
lonilerden gelen akınlara hedef oldu.
Malazgirt Savaşı ile Türk egemen­
liğine giren Divriği, 1072 yılında Men-
gücük Gazi’ye verildi ve Kayı, Bayat,
Karaevli, Akevli gibi Oğuz boylarının
yerleşme merkezi oldu. 1142 yılında
Mengücük Gazi’nin oğlu Ishak’ın ölü­
mü ile ikiye ayrılan Mengücük Beyli­
ği, Divriği kolu Süleyman Bey tarafın­
dan kuruldu. Bu beylik bir yandan kül­ DİVRİGİ: Ulucami II. kapısı.
türel gelişme içerisinde iken, öte yan­
dan Anadolu Selçuklu Sultanlığı’na Divriği arasında yenilgiye uğratıp öl­ lına (1516) kadar sürmüştür.
bağlı olarak Hıristiyanlara karşı savaş­ dürmesinden sonra yöreyi egemenli­ I. Selim devrinde Osmanlı mülkü
lara da katılmaktaydı. Bu devirde Ah­ ğine alan Osmanlı Beyi Yıldırım Baye­ ne katılan Divriği, Sivas eyaleiine bağ
med Şah tarafından yaptırılan Ulu Ca­ zid, Divriği Kalesi’ni de Mısırlı Vali İb­ lan an bir sancak merkezi oldu ve da
mi ile Turan Mellk’in yaptırdığı Darüş- rahim Şuhri’nin oğlundan teslim aldı. ha sonra kazaya çevrildi. Düzenin sağ
şifa, Mengücüklerin kültürel gelişme­ Ancak 1401’de Timur’a karşı Memluk landığı yıllarda Divriği, Harput’a Arap
lerinin en güzel örneklerindendir. İmparatorluğu ile anlaşma yaparken kir üzerinden Zara’ya ve Karadeniz kı
Divriği’deki son Mengücük Beyi bu kaleyi yine onlara bırakmak zorun­ yılarına bağlanan yol üzerinde bir mer
Salih’e ait olan kitabede 1252 tarihi da kaldı. Günümüzde Divriği’de mev­ hale rolü oynardı. XVII. ve XVIII. yüz­
vardır. Bu tarihten dokuz yıl önce Ana­ cut bulunan ve 1470 veya 1489 tarihli yılda devlet nüfuzunun zayıflaması,
dolu Selçuklu Sultanlığı Moğol baskısı bir kitabeyi içeren türbede Memluk esasen mevkii itibariyle soyutlanma­
altında eski gücünü yitirmişti ve İlhanlı Sultanı Sayf ai-Din Kayıtbay’ın adını ta­ ya eğilimli bulunan Divriği yöresini,
Hakanı Abaka Han, 1277’de Baybars’a şıyan ve onun devrinde burada bulu­ Ortaçağ'da olduğu gibi fiilen mahallî
karşı yaptığı seferde kent Mengücük- nan bir Mısır Valisi gömülüdür ve bu­ sergerdelerin hükmü altında bıraktı ve
lülerin egemenliğinde değildi. nun yanında da, sonradan inşa veya ih­ şehrin geleceği, buniarın kuvvetlerine
Divriği halkı tarafından büyük say­ ya edilen ve halk tarafından Kantaban ve komşuları ile iyi geçinip geçinme­
gı ile karşılanan Abaka Han, buna rağ­ Camii diye adlandırılan bir cami var­ melerine göre değişik safhalar göster­
men stratejik değeri çok büyük olan dır. Mısır egemenliği sırasında Divri­ di. XVII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar
Divriği Kalesi’nin yaktırılmasın) istedi. ği, Halep eyaletine bağlı ve az önemli sergerdelerin Divriği’deki eylem ve ha­
Şehir 1301 yılında, son Selçuklu Hü­ bir ileri karakol rolünü oynamış, XV. reketlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
kümdarı İli. Keykubat’ın akıncıları ta­ yüzyılın ikinci yarısında Uzun Haşan’- 1697 yılında Cihanbeğli, Keleçorlu, Şa-
rafından yağmalandı. ın savaşlarında ve XVI. yüzyNın başın­ matorlu aşiretleri oymakları Divriği
Anadolu’daki Türk beyliğinin dağıl­ da Şah İsmail’e mensup kuvvetlerin toprağında yurt tutma amacıyla şehir­
mış olduğu bu dönemde Sivas’ın Eret- hareketleri sırasında, mevkiinin sapa- de birçok eylem sürdürmüşler, vatan­
na Oğulları, Divriği’nin de Mısır- lığı yüzünden, saldırılardan masun kal­ daşların topraklarını ve mallarını gas-
Memluk egemenliğine girdiği görülür. mıştır. Divriği’de Mısır egemenliğinin betmişler, 1840 yılında Mahalli Meclis
Kara Yülük Osman’ın 1398 yılında Si­ ne zaman sona erdiği iyi bilinmiyorsa açılmasına ilişkin Sadaret Yasası ile
vas Sultanı Kadı Burhaneddin’i Zara- da, bu egemenlik Mercidabık Zaferi yı­ Padişah tarafından onaylanmış, bun­
94
dan sonra Akçadağlı çetelerin kan da­ re kuzeybatısında, Demirdağ istasyo­ ni alan köşe sütunceleri, cephe yük­
vası bahaneleri ile Divriği köylerini ba­ nu yakınında, küçük bir tepenin üze­ sekliğinin üçte ikisi seviyesinde basit
sarak mal yağmalamış ve kan dökmüş­ rinde bulunur. XIII. yüzyıl sonları ile bir kordon biçimine girdikten sonra
ler, Sivas Beylerbeyi Çapanzade Ah­ XV. yüzyıl başları arasında tarihlenir. cephenin üst çerçeve sınırını tayin et­
med Paşa, Divriği halkından zorla pa- Divriği Kalesi, ilin kuzeyinde, Çal- mektedir. Bu köşe süslemelerinin iç
ra toplanmış, Dalyanlu, Umranlu, Rum- tı Irmağı’na bakan kayalığın üzerinde kenarında yer alan iki şerit kapı cep­
yanlu Cemaatleri, Divriği köylerindeki bulunur ve Mengücükoğuiları’ndan hesinin asıl tezyinat kuşaklarını oluş­
eşkiyalık ve cinayetlerinden ötürü, ya­ Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah tara­ turmaktadır. Dıştaki ince kuşağın üze­
kalanarak Besni mahkemelerinde yar­ fından 1236-37 yılları arasında yaptırıl­ ri, zemini bitkisel dolgulu zikzaklarla,
gılanmışlar (1765), Divriği derebeyleri mıştır. Yaklaşık ölçülerle, dış kalenin geniş olanı ise, yer yer şerit sınırları­
arasındaki mücadeleyle ilgili olarak sur uzunluğu 1 kilometre kadar olup, nı geçen bitkisel ve geometrik phas-
Memiş Paşa’nın oğlu Osman Bey, iç kalenin iyice yıkılmış bulunan sur­ tiklerle süslenmiştir.
Kangal subaşısı Haşan Ağa’yı öldür­ ları ile bu uzunluk 1.5 kilometreye Cephenin ortasında, kenarı ince
müş (1744), Malikâne Mutasarrıfı Os­ ulaşmaktadır. Kalede bulunan en bir kordon biçiminde süslenmiş sivri
man Ağa, reayaya sürekli baskı ve zu­ önemli yapı, Kale Camii'dir. bir kemerle belirlenen kapı nişi, üzeri
lümlerde bulunmuş (1765), Karamah- Ulu Cami ve Darüşşifası (Ahmed- sekizgen yıldızlarla süslü bir pah şe­
mudoğlu Mehmed adlı kişi, halka zu­ şah Camii ve Meiiketuran Dârüşşifa- ridi ile derinleşmektedir. Caminin
lümlerinden dolayı, yakalanarak idamı sı Medresesi): Yapı topluluğundan I. cümle kapısının taşa işlenmiş süsle­
emredilmiştir (1854). Keykubad zamanında Mengücük Be­ mesi başka benzeri bulunmayan bir
XIX. yüzyılın ilk yarısında merke­ yi Süleyman Şah oğlu Ahmedşah ta­ eserdir.
zin nüfuzu yeniden kurulunca, şehrin rafından 1228 yılında yaptırılan camii Bu yapı topluluğundan olan Darüş-
önemi büsbütün kaybolmuş, bu kez ve aynı yıl karısı Erzincan Emiri Fah­ şifa, caminin güney cephesinde biti­
Divriği yöresi, Dersim Dağları’ndan ka­ reddin Behram Şah’ın kızı Melike Tu­ şik olarak İnşa edilmiş, simetrik bir
çan eşkıyanın saldırılarına uğramıştır. ran tarafından inşaa ettirilen Dârüşşi- plana sahiptir. Bir iç avlu etrafında sı­
Bunun üzerine, kaza halkı, şehri terket- fa ile kendilerine ait türbeden oluşur. ralanan aksiyal üç eyvan ile bunların
mek zorunda kalmıştır. Nitekim XIX. Cami ile ona bitişik darüşşifaların bir­ aralarında yer alan odalardan ibaret,
yüzyıl sonlarında kaza merkez nüfusu­ likte meydana getirdiği dikdörtgen kapalı avlulu medreselerin genel plan
nun 5 bin 600 oluşu, bunu doğrula­ planlı yapı bloku, Divriği Kalesi'nin bu­ şemasına uygun bir yapıdır. Darüşşi-
m aktadır_________ lunduğu kayalık tepenin güneybatı ya­ fanın mimari kompozisyonu içinde yer
XIX. yüzyılın sonunda Divriği kaza­ macında, eğimli bir arazide, kısmen alan türbe, ana eyvan ile caminin gü­
sı, Sivas Merkez Sancağı’nın doğusun­ hafriyat, kısmen doldurma suretiyle ney duvarı arasında kalan, dikdörtgen
da yer alırdı. İdarî bölünüşü açısından tesviye edilmiş yapay bir düzlükte in­ köşe odasına tahsis edilmiştir. Türbe­
9 nahiye ve 125 köye sahipti. Merkez şa edilmiştir. Bugün şehir içinde ca­ sinin kuzey duvarında, camiye açılan
kaza ile birlikte toplam nüfusu 48 bin mie eğimli rampa halindeki kavisli iki pencere bulunur. Türbenin içinde
907 kişi idi (1890). bir toprak yoldan, güney-batı yönden değişik büyüklükte ve malzeme ile ya­
Bugün ilçede ayakta duran Mengü- gelinmekte ve caminin sadece batı ka­ pılmış, üç sıra üzerine dizili, on altı
cükoğulları’na ait önemli yapılar şun­ pısı kullanılmaktadır. Minaresi cami­ sanduka görülmektedir. Bu yapı top­
lardır: nin, kuzeybatı köşesinde yapılan silin- lulukları XVI. yüzyılda Kanunî Sultan
Kale Camii (Hisar Camii); Bir Men- dirik bir payandanın üzerinde ve taba­ Süleyman devrinde esaslı bir onarım-
gücüklü yapısı olan ve Süleymanoğlu nı ile pabuç bölümü cami duvarına bi­ dan geçmiş, daha sonra 1747 yılında,
Şehinşah tarafından mimar Maragalı tişik olarak inşa edilmiştir. XIX. yüzyılda ve 1823, 1923, 1938,
Firuzoğlu H a sa n ’a yap tırılan Caminin kıble doğrultusunda uza­ 1940-1945 yıllarında çeşitli onarım ve
(1180-1181) eşer, uzun, dikdörtgen bi­ nan ve her biri dörder desteğe oturtul­ tadilatlardan geçirilmiştir.
çimindedir. Üç nefli olup biraz daha muş, dört sıra kemer dizisi ile beş şa­ İlçedeki türbeler ve kümbetler şun­
geniş olan orta nef, kıbleye dikey uza­ hına ayrılmış olan harimi, muntazam lardır: Ahiyusuf Türbesi, Dilber Küm­
nan bir tonozla, yan nefler dörder pan- bir dikdörtgen sahayı kaplamaktadır. beti, Emirkamereddin Türbesi, Keman­
datif kubbe ile örtülüdür. Portal keme­ Yapının üstü tonozlu veya kubbeli yir­ keş Nureddin Salih Kümbeti (1240-
rinin üstünde uzanan iki satırlık çiçekli mi beş bölümden meydana gelen bir 1241 tarihli), Sittemelik Türbesi (Şehin­
kûfî kitabesi vardır. Bugün ağaç oyma örtü sistemiyle kapatılmıştır. Orta şa­ şah Türbesi; XIII. yüzyıl).
minberi çeşitli nedenlerle yok edilmiş, hın da mihrap nişinin önündeki bölüm
yalnız minberin yan tarafından bazı ile merkezi bölüm birer kubbe ile ör­
geçmelerle kapı sövesinden bir parça tülmüş olup, yan kapılar (b iti kapısı)
ve eksik olarak kitabesi kalmıştır. orta şahının merkezi bölümünden ge­
Aşağı Hamam (Hamam-ı Süfiâ, Acı çen ve diğeri ile kesişen bir eksen üze­
Hamam, Kayaoğiu Hamamı); Ulu Ca­ rine yerleştirilmiştir.
mi ve dolaylarındaki eski yerleşme ye­ Caminin, kuzey cephedeki cümle DİYADİN (Eski adı: Daudyana).
rine göre biraz batıda ve uzaktadır. XII. kapısı, Anadolu Türk sanatının benzer­ Osmanlı döneminde, kaza merke­
yüzyılda yapılmış, 1667’de onarılmış­ siz bir örneğidir. Kenarı profilli bir taş zi olan Diyadin, Murat Suyu’nun ve
tır. sahanlık ile dış çevre zemininden yük­ Trabzon-Erzurum-iran karayolunun
BekirÇavuş Hamamı, UluCami ile seltilen kapı kütlesi, dışarıdan çok içe­ üzerinde yer alırdı. Erzurum’a uzaklı­
beraber Ahmed Şah tarafından XIII. riye doğru çıkıntı yapacak şekilde du­ ğı 231, Bayezid’e uzaklığı 33 kilomet­
yüzyılda yapılmıştır. varlara bağlanmıştır. Sahanlık profili, re idi. 3 nahiyeye ve 88 köye bölün­
Burma Han Kervansarayı, Divriği- kapı çıkıntısının yanlarında geriye dö­ müştü. Toplam nüfusu 11 bin 158 kişi
Erzincan yolunda, Mengücükler döne­ nerek kapının duvarla birleştiği köşe­ idi.
minden kaldığı sanılmaktadır. IV. Mu­ lerden itibaren yükselmekte, tepede İlçe 1914 yılında düşman saldırısı
rad tarafından onartılan kervansarayın tekrar ileri kıvrılarak, ince bir silme ve işgaline uğramış, 14 Nisan 1918'de
XIII. veya XIV. yüzyılda yapıldığı tah­ profili ile cephenin son kademesini işgalden kurtulmuştur.
min edilmektedir. IV. Murad’ın Revan meydana getirmektedir. Sahanlığın bu Yine XIX. yüzyıl sonunda ilçede bir
Seferi’ne giderken burada gecelediği silindirik profili, kapı kütlesinin duvar­ medrese ve 4 ilkokul olmak üzere 5 öğ­
söylenmektedir. la birleştiği köşelerde ve sahanlık se­ retim kurumu vardı. İlçe yakınlarında
Dumluca Hanı (Dibiihan): Kasaba­ viyesinin biraz üstünden itibaren ucu­ Üç Kilise adı verilen ve Patrik Noe’nin
nın güneybatısında yer alır ve Dumlu­ ca birleştirilmiş, kabartma sekizgen gömülü bulunduğu manastırın yer
ca köyündedir. XIII. yüzyıl sonları ile' yıldız motifleriyle süslenmiştir. Kapı aldığı bir köy vardı. Bu köyde bulunan
XV. yüzyıl başları arasında tarihlenen kaidesinin üzerinden itibaren yükse­ manastır kilisesi, III. yüzyılda yapılmış­
han, dikdörtgen planlıdır. len ve iri mukarnaslarla süslü başlık­ tır. Kilise kütüphanesi son Osmanlı-
Pamuk Hanı, Divriği’nin 5 kilomet­ lardan sonra bir sütunce demeti hali­ Rus Savaşı sırasında hasar görmüştür.
Kazağa 2 cami, bir medrese, 3 kilise rıldı. Diyar-Bekr Amilliği’ne Velid b. Uk- yük akını 990 yılında Bizans İmparato­
ve bir manastır vardı. Ayrıca 3 han ye be getirildi. 24 Haziran 656 tarihinde ru II. Masilelos’tan gördü. Ancak impa­
30’a yakın dükkân bulunmaktaydı. İl­ Hz. Ali halife oldu. Ali’nin öldürülme­ rator şehri kuşatmadan geri dönmek
çede sanayi, kıymetli halı dokumacı­ si (24 Ocak 661). üzerine hilafet Eme- zorunda kaldı. 1024 yılında iktidar
lığı ve keçe yapımına dayanırdı. Tahıl, vîlere geçti. Elcezire bölgesinde bulu­ Nasr-üd Devle, Ebû Nasır Ahmed b.
sebze ve meyve üretimi, haycancılık nan Urfa, Amid (Diyarbekir), Meyyafar- Mervan’ın eline geçti ve onun iki hü­
da ileri bir durumdaydı. kin, Mardin, Erzen ve Siirt Emevilere kümet merkezinden biri olan Diyarbe­
Diyadin, bugün Doğu Anadolu Böl- geçti. 685 yılında halife olan Abdülme- kir oldu. Mervan 50 yıl kadar hüküm
gesi’nde, Yukarı Murad-Van bölümün­ lik, Cezire ve Diyarbekir Valiliği’ni kar­ sürdü. Mervan’ın zamanı, bölge için bir
de Ağrı iline bağlı bir ilçe merkezidir. deşi Mehmed’e verdi. Bu dönemde barış ve sükûn, bir refah ve mutluluk
yörede bazı mezhep kavgaları oldu. Bir çağı oldu. Başta Amid olmak üzere bü­
ara da Diyarbekir başkent haline ge­ tün ülke kalkınma ve bayındırlık ham­
tirildi. Emevileri yıkan büyük ihtilal so­ leleri yaşadı. Kentin surları yeniden
nunda hilafet ve iktidar Peygamber so­ tahkim ve imar edildi. Dicle Köprüsü
yundan gelen Abbasîiere geçti. İlk Ab­ de yeniden inşa edildi. Mervanoğulları
basî halifesi Ebii’l-Abbas’tır. Ancak zamanında Diyarbekir bölgesi bilim
DİYARBEKİR (Eski adları: Elcezire bölgesi halkı ilkin bu halife­ adamı, şair ve hekimlerin yerleşim yeri
Amidi, Amida, Hamid, O ’mid, Kara- yi tanımadı. Urfa ümerasından ishak oldu. Amid kenti de, İslam âleminin
Amid, Diarbek, Diyarbekir veya Diya- b. Müslim-ül Ukaylî’nin çevresinde bir­ dördüncü derecede gelen bilim ve
rıbekir, Diyarbakır). leştiler. Yeni halifenin gönderdiği Har­ edebiyat merkezlerinden biri haline
Hititliler zamanında kurulduğu sa­ ran Amili Musa b. Kâb’ı iki ay kentte geldi.
nılan şehir, ilkçağlardan bu yana Hurri- muhasara ettiler. Abbasîler bir tenkil XI. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
Mitanni (M.Ö. 3500-1260), Asur (M.Ö. hareketiyle durumu kendi lehlerine çe­ ren Oğuzların sızması sonucu bölge­
.1260-775), Urartu (M.Ö. 775-736), tek­ virdiler. Bundan sonra Mansur, Cezi­ de Selçuklu egemenliği kurulmuştur.
rar Asur (M.Ö. 736-653), İskit (M.Ö. re ve Diyarbekir Valiliği’ne getirildi. XVI. yüzyılda Osmanlı egemenliği ku­
653-625), Med (M.Ö. 625-550), Pers 803 yılında Diyarbekir’de Abdüsselâm ruluncaya değin bölgeye Sulçuklular
(M .Ö. 530-331), İskender (M.Ö. adlı bir harici isyan ettiyse de, isyan ve ardından da Akkoyunlular hâkim ol­
331-323), Selevkos (M.Ö. 323-140), Part bastırıldı. Şehir, 856 yılında BizanslI­ muşlardır.
(M.Ö. 140-85), Armenia (M.Ö. 85-69), lar tarafından kuşatıldıysa da, muha­ Son yüzyıla gelinceye kadar Diyar­
Roma (M.Ö. 69-M.S. 395), Bizans saraya cesaret edemeden geri dön­ bekir bölgesi, genişlemekte olan iki
(395-639), İslam (639-661), Emevi mek zorunda kaldılar. Bundan sonra imparatorluğun sürekli çekişmelerine
(661-750), Abbasî (750-869), Şeyhoğul- bir dönem Müslümanlarla BizanslIlar sahne oldu. Gerileme dönemine giren
ları (869-899), tekrar Abbasî (899-930), arasındazaman zaman şiddetli çarpış­ her iki imparatorluğun son yüzyılların­
Hamdanî (930-978), Büveh (978-984), malar oldu. Bizans kuvvetleri Mardin da Diyarbekir de sükûnete ermiştir.
Mervanî (984-1085), başkent (990-1085), ve Diyarbekir bölgelerinde soygunlar Yavuz Sultan Selim’le Şah İsmail
Selçuklu (1085-1095), İnaloğulları (Baş­ yaptı ve birçok esir aldılar. Bu yağma arasında meydana gelen Çaldıran Sa-
kent 1095-1142), N isano ğ ulları olaylarında telaşa düşen Bağdad, Di­ vaşı’nda, Diyarbekir Valisi Ustaculuğ
(1142-1185; başkent), Artuklu yarbekir bölgesi kalelerini savunmak Muhammed Han da ordusuyla birlik­
(1185-1232), Eyyûbî (1232-1240), Ana­ için pek çok mücahit yolladı. te katıldı. Bu savaşta Şah kuvvetleri­
dolu Selçukluları (1240-1302), tekrar Halife Mu’tez zamanında (866-869), nin yenilgiye uğraması ve Muhammed
Artuklu (1302-1394), Timur (1394-1401), Ebu-Fazıi b. Isa ile Abdurrahman b. Sa- Han’ın ölmesi üzerine, bunu fırsat bi­
Karakoyunlu (1401-1420), Akkoyunlu id, Diyarbekir’e amil oldu. 868 yılında len Diyarbekir halkı ayaklandı. Muham­
(1420-1507; başkent 1420-1470),Safe- Halife Mu’tez’in Diyarbekir’e tayin et­ med Han’a bağlı olanlar kentten atıl­
vî (1507-1515), Osmanlı (1515-1922), gi­ tiği Isa b. Şeyh bin Selil-i Şeybânî’ye dı. İşi yönetenler bölgede tanınan ve
bi birçok egemenliğin altında kalmış, karşı halk isyan etti ve bölgede Şeyh- sevilen Yavuz’un da sevgi ve saygısı­
onların kültürünü almış Diyarbekir ta­ oğuliarı hâkimiyeti kuruldu. Şeyhoğul- nı kazanan bilim ve devlet adamı Mev-
rihini İslam fethinden itibaren ele ala­ ları döneminde Diyarbekir, bu devle­ lâna İdris-ı Bitlisrye başvurarak Sultan
rak irdelemek istiyoruz: tin merkezi oldu. Halife Muktedir za­ Selim’e bağlanmak ve Ösmanlı birliği­
Hz. Ömer’in halifeliği (634-644), sı­ manında Diyarbekir bölgesinde bir ne katılmak istediklerini bildirerek bu
rasında Bizans İmparatorluğumda He- Hamdaniler egemenliği kuruldu. Ham- konuda yardım ve aracılığını dilediler.
raklius (610-644), bulunuyordu. İslam daniler devletinin kurucusu Nasır-üd Bölgede bulunan diğer kalelerdeki boy
orduları 636 yılında yapılan YarmukSa- Devle Hasan’dı. Bu unvan kendisine beyleri de bu görüşe katılınca idris-î
vaşı’nda Heraklius ordularını yenerek halife tarafından verilmişti. Bu kişi 926 Bitlisî de onlarla birlik oldu. Durum
Suriye’yi istila etti. Bundan sonra sı­ yılından beri bölgeye sık sık akınlar ya­ Sultan Selim’e bildirildi ve yardım is­
ra Kuzey Mezopotamya’nın fethine pan BizanslIlara karşı savaştı. Onları tendi.
gelmişti. Hz. Ömer, bu görevi lyaz b. bozguna uğratıp Şamşat’ı geri olarak Bu ayaklanmayı haber alan Şah İs­
Gunm’a verdi. İyaz, 8 bin kişilik bir kuv­ döndü. 906 ve 942 yıllarında BizanslI­ mail, Osmanlı padişahının ordusuyla
vetle harekete geçti. Ordusunda lar bölgeye tekrar saldırdılarsa da, ke­ İran’dan ayrılmasından sonra Tebriz’e
1000’e yakın sahabe vardı. Ordu, yol sin bir sonuca ulaşamadılar. 950 yılın­ dönüşünde, Diyarbekir’in yeniden fet­
boyunca kaleleri feth ede ede ve ba­ da görülen BizanslIlar bu kez Amid'i hi için, Muhammed Han’ın kardeşi Ka­
zılarını da barışla alarak Amid (Diyar­ kuşattılar ve kente hileyle girdiler. Bu ra Han yönetiminde büyük bir ordu
bekir) Kalesi önüne kadar geldi. Ken­ sırada Halep taraflarında bulunan yolladı. Diyarbekir yörelerinden kovu­
tin kuşatılması uzun sürmedi. Araplar Seyf-üd Devle de bunlara bir baskın ya­ lan Şah taraftarları (Şahîler) de Kara
beş ay kadar kale duvarları dibinde parak, darmadağın etti. 952 yılında Han’a katıldılar. Şah tarafından verilen
beklemeye katlandılar. Sonunda sur Rum akıncılar Diyarbekir ovasını yağ­ emir uyarınca Urfa Hâkimi Turmuş
dibinde yapılan keşiflerden birinde su­ maladılar, Arkanai (Ergani) Kalesi’ni Bey, ordusuyla yardıma geldi. Mardin,
run Dicle vadisine bakan gizli bir su zapta giriştiler. Fakat bu da sonuçsuz Hasankeyf, Harput, Ergani tarafların­
kanalının genişletilebileceği ve oradan kaldı. 978 yılında Irak Hükümdarı bu­ da bulunan Safevîler de ona katıldılar.
içeri sızılabiieceği anlaşıldı. Böylece lunan Büveyhoğuliarı’ndan Adudu-d Diyarbekir kenti kuşatıldı.
Diyarbekir 639 yılında fethedildi. Hal­ Devle Diyarbekir’i kuşatarak zaptetti Sultan Selim kuşatmanın çok uza­
kın silahları toplatıldı ama, kendileri­ ve böylece Diyarbekir ile çevresi kısa ması, halkın sürekli yardım istekleri
ne iyi davranıldı. İslam dinini kabule bir süre için Büveyhoğulları yönetimi­ üstüne, kenti kurtarmak ve sonra İran’ı
zorlanılmadı. Hz. Ömer ölünce yerine ne geçti. 984 yılında şehirde yönetimi tethetmek niyetiyle ilkbaharda hareke­
Hz. Osman geçti. Bu sırada Elcezire ele geçiren Mervaniler, 100 yıl kadar te karar verdiğini bildirdi. Bu haber,
bölgesi Diyar-Muzar, Diyar-Bekr, Diyar- bunlar burada hüküm sürdüler. Bu halkın moralini düzeltti, azmini artırdı.
Rabia adlarıyla üç amilliğe (valiliğe) ay­ egemenlik altında iken vilayet, en bü­ Kara Han şehri bir an önce almak için
96
ard arda saldırıyor, surlar dövülüyor, Han askerleriyle boğaz boğaza dövü­ kir’e gelen ilk Osmanlı padişahıdır. İlk
gedikler açılmaya çalışılıyordu. Halk şüyorlardı. Birkaç gün üstüste sürüp gelişi birinci İran seferinden dönüşü­
da büyük bir azimle bu saldırılara da­ giden bu çetin saldırılar sonuç verme­ ne rastlar. 27 Ağustos 1535 tarihinde
yanıyor, surların zedelenen bölümleri yince, Osmanlı ordusunun da yaklaş­ Tebriz’den hareket eden Padişah, Hoy,
geceleri sabaha kadar çalışılarak ona­ makta olduğu haberi gelince, Kara Erciş ve Ahlat üstünden Diyarbekir’e
rılıyordu. Han, iki ateş arasında kalmamak için geldi (20 Ekim 1535; Çarşamba). Diyar­
Yavuz Sultan Selim orduları ilkba­ kuşatmayı bırakarak Sincar Dağları’na bekir’de 22 gün kaldı. Kendi buyruğuy­
harda harekete geçti. Kemah’dayken doğru çekildi. Az sonra Osmanlı ordu­ la 1526 yılında genişletilen iç kalede
Maraş ve Elbistan bölgesi hâkimi Dul­ su göründü. Halk büyük bir sevinç incelemelerde bulundu. 5 Ekim 1535
kadiroğlu Alaüddevle’nin Diyarbekir içindeydi. Surlar Osmanlı bayraklarıyla gününe rastlayan Cuma namazını Ulu
bölgesinin OsmanlIlara geçişini ken­ süslenerek kentin kapıları, Osmanlı or­ C am i’de kıldı. 11 Ekim 1535 Perşem­
di varlığı için tehlikeli görerek isyan et­ dusuna açıldı. Böylece Diyarbekir, 10 be günü kentten ayrıldı.
tiği haberini aldı. Ordu, Dulkadiroğlu’- Eylül 1515 tarihinde Osmanlı birliğine Kanunî Sultan Süleyman, ikinci
nu bastırmak için o yana yöneldi. Bu katılmış oldu. İran seferine giderken yine Diyarbe­
haber, Diyarbekir halkını üzdü. Aradan Bu başarısı üzerine Diyarbekirli kir’e uğradı. Halep’ten gelirken yolda
1 yıllık zaman geçtiği halde, biryardım olan Bıyıklı Mehmed Paşa, Diyarbekir hastalanmış, istirahat ve tedavi için
gönderilmemişti. Durumu acı bir dil­ eyaleti beylerbeyliğine getirildi. Halk Karacadağ yaylalarında bulunurken,
le Mevlâna Idris’e bildirdiler. Bu sıra­ kendisine "Fatih Paşa” lakabını tak­ 25 Ekim 1549 günü Diyarbekir’e geldi.
da Kürd Bey, ordusunu Şah’tanaldı- tı. Padişah tarafından isim yeri boş bir­ Burada kendisine katılan veziri Ahmed
ğı yeni kuvvetlerle düzene sokmuş, çok ferman, Bitlisli İdris’e gönderile­ Paşa’nın düşman ordusunun firarını
Amid kuşatmasına yardıma geliyordu. rek savaşta yardımları görülen beyle­ bildirmesi üzerine, İran Şahı Tahmasb’-
Kara Han, Osmanlı ordusu gelme­ re ve aşiret reislerine verilerek ödüllen­ ın Doğu Anadolu’ya saldırısına karşı­
den şehri kesinkes ele geçirmek az­ dirilmeleri emderildi. Bir-iki yıl içinde lık vermek için, Elkas-Mirza’yı bir ta­
miyle bütün cephelerden saldırıya bütün Güneydoğu Anadolu bölgesinin kım aşiret kuvvetleriyle akın yaparak
geçti. Mancınıklarla kente binlerce fethi.bitirildi. Ustaclu Kara Han’ın ba­ Isfahan, Kum ve Kaşan taraflarının vu­
gülle yağdırdı. Kentin önemli bir bö­ şı kesilerek, Padişah’a gönderildi. rulmasına memur etti. Daha önce ver­
lümü harap, birçok kimse de şehit ol­ Osmanlı döneminde en geniş ve diği emir üzerine 1543 yılında Vali Ba­
duğu halde, halk sonuna kadar dayan­ en önemli eyaletlerden birinin merkezi li Paşa zamanında kente getirtilen
dı. Kara Han bizzat ordusunun başına olan Diyarbekir, aynı zamanda doğu­ Hamravat suyu tesislerini gezdi. Bol
geçerek 12 koldan kentin üstüne yü­ ya sefer eden orduların da hareket üs­ ve çok nefis olan bu suyun kentin gü­
rüdü. Surlar her taraftan dövülmeye sü ve kışlası durumundaydı. Öteki eya­ neybatısında 10 kilometre uzaklıkta
başlandı. Birçok gedik açıldı. Halk ise letlere oranla en çok savaşçı çıkaran bulunan, Gözeli köyünden buraya ge­
aynı azim ve imanla karşı koydu. Her beylerbeylerin karargâhı olmuştu. Bu tirilmesinde Padişah’ın gönderdiği Mi­
türlü çareye başvuruluyor, düşman sebeple Diyarbekir’de Osmanlı döne­ mar Sinan’ın kalfası Kastamonulu Ka­
kuvvetlerinin içeriye sızmasına olanak minde oldukça önemli olaylar meyda­ sım Çelebi büyük rol oynadı. Padişah,
tanınmıyordu. Bazı bölümlerde merdi­ na gelmiştir. 4 Kasım 1549 tarihinde Diyarbekir’den
ven kurarak sura tırmanabilen Kara Kanunî Sultan Süleyman Diyarbe­ ayrıldı.
------------------------------------- “ §7
IV. Murad 8 Ağustos 1635 tarihin­
de Revan fethinden sonra 11 Eylül’de
Tebriz’e gitti. Eununla Osmanlı ordu­
su, ilki Yavuz Sultan Selim, üç tanesi
Kanunî Sultan Süleyman, beşincisi III.
Murad devrinde olmak üzere altıncı
kez Tebriz’e giriyordu. Dört gün bura­
da kalan Padişah, Eylül sonlarında
Van’a, burnadan da Bitlis üstündren
yoluna devamla 21 Eylül 1635 Pazar
günü Diyarbekir’e geldi. Nikris hasta­
lığına tutulduğundan burada 14 gün
kaldı. Her yerde yaptığı gibi burada da
zorbalıkla ilgili bazı kimseleri idam et­
tirdi. 4 Kasım 1635 tarihinde Diyarbe-
kir’den ayrıldı. Sadrazam ve Serdar-ı
Ekrem Tabanıyassı Mehmed Paşa’ya
sadaret makamına ilaveten Rumeli
Beylerbeyliği de tevcih edilerek ken­
disi Safevî harekâtını takip için Diyar­
bekir kışlağına bırakıldı. Paşa, Bağdad
seferinde hazırlıklarını yapmaya me­
mur edilmişti. IV. Mehmed 1638 yılın­
da Bağdad seferine giderken 3 Eylül
Cuma günü tekrar Diyarbekir’e uğra­
dı ve 10 gün kaldı. Bağdad’ın fethin­
den sonra Padişah 5 Şubat 1639 Cu­
ma günü, Musul üstünden bir kez da­
ha Diyarbekir’e geldi. Bu sırada Diyar-
bekir’de Şeyh Mahmud Aziz Urmevî
adında, namı yaygın bir Nakşibendi
şeyhi vardı. Tebriz yakınlarındaki Ur-
miye kasabasından gelip buraya yer­
leştiği için, Urmiye veya Rumiye Şey­
hi olarak ün salmıştı. Doğu Anadolu’­
ya gelen serdarlar, paşalar vb. erkân
genellikle kendisine uğrardı. Her de­
DİYARBAKIR: Ulucami (VII. yüzyılda Heraclius tarafından inşa ettirilen
diğini seve seve yapacak binlerce mü-
rid ve hayranı vardı. Sultan Murad’ın eski büyük yapı / XIX. yüzyıl sonu).
da teveccühünü kazanmış beraberin­ derilmesi için büyük çaba sarfetti, İs­ aile de başka illere göç etti. Müftü Ha­
de Revan seferine katılmıştı. Dürzî Be­ lam ve reaya vergilerinde birtakım in­ cı Mesud Efendi, Anapa’ya sürüldü. Fi­
yi Manoğlu Fahreddin, Küçük Ahmed dirimler yaptı veya bir bölümünü erte­ rarda bulunan Şeyhzade Mehmed Bey,
Paşa tarafından bastırıldığı zaman, ledi. Bu salgının ardından Aralık Karahocaoğlu Ömer ve Serdar’ın mal­
Bey’in bir akıllı ve kurnaz kızı erkek kı­ 1790’da büyük bir taun salgını baş larına el kondu, idamları için de fer­
yafetine bürünerek, Lübnan’dan kaçıp gösterdi. Salgından dehşete kapılan man geldi. Bu ayaklanma sonucunda
Diyarbekir’e gelmiş ve Şeyh’e sığın­ halk, memleketini terketti. Şehirde kentin nüfusu üçte bire indi, iç kale­
mıştı. Şeyh’in himaye ettiği bu kız, Ekim 1843 yılında bir kolera salgını den valinin attırdığı top ve humbara-
kimyasal yöntemlerle altın yapmayı baş göstermişse de, bu eskisi gibi faz­ lar Şeyhzadeler Konağı’nın önemli bir
bildiğini ileri sürüyordu. la etkili olmadı. bölümünü, Fatih Paşa Camii’nin çok
Şeyhi de buna inandırmıştı. Şeyh, XIX. yüzyıl başlarından itibaren şe­ süslü kapısını ve birçok evleri harap
bu kızı Padişah’a “altın yapmasını bi­ hirde yer yer ayaklanmalar baş göster­ etti. Vali Behram Paşa, Diyarbekir’de
len kız" diye takdim etti. Padişah da meye başlamıştır. Nitekim 1803 yılın­ ancak 5 ay kalabildi. Bir yıl sonra da
altın yapsın diye kıza birçok para ve da meydana gelen bir ayaklanma anın­ Şeyhzade’ Mehmed Bey ve arkadaşla­
malzeme verdi. Ancak Manoğlu’nun da bastırılarak şehir sükûna kavuştu­ rı bağışlandılar. Daha sonra da 1823 yı­
akıllı kızı, aldığı paraları zevk ve eğlen­ ruldu. Ancak 1819 yılında Diyarbekir lında bir Hatt-ı Hümâyûnla şehir dışı­
ce âlemlerinde yemiş, bu arada sah­ eyaletinin Rakka eyaletine katılması na kaçan ayaklanmaya katılanlardan
tekârlığı da ortaya çıkmıştı. IV. Murad ve Behram Paşa’nın sorumluluğuna önde gelenlerin şehre girişine, Iran
bu olay sebebiyle Şeyh’e içerlemişti. verilmesi üzerine, Deli lakabıyla anılan olaylarından sonra serbest bırakılma­
Diyarbekir’e geldiği gün bu kızı ve Behram Paşa, Viranşehir “M illi” aşi- sına karar verildi. 1831 yılında şehirde
onun dünyaya getirdiği iki kız çocuğu­ retlerindendi. Behram Paşa, vali ola­ bir isyan daha çıkmış, ancak Halis Pa-
nu boğdurarak Dicle’ye attırdı. Daha rak geldiğinin üçüncü günü kentin ileri şa’nın şehre gelmesiyle bu isyan kısa
sonra Şeyh’in müridlerinin çokluğuna, gelenlerini huzuruna çağırarak, “Bana sürede sona ermiştir.
nüfuzunun pek yaygın oluşuna, şeyh­ cezalandırılmanız emredilmiştir, sizi
lik postundan hükümdarlık tahtına ge­ öldüreceğim, malınızı yağma ettirip, 1894 yılı Aralık ayında Husrev Pa­
çen örnekler bulunmasına ve Sakarya evlerinizi yıkacağım” gibi sözlerle teh­ şa Mahallesi’nde başlayan kolera sal­
Şeyhi gibi bunun da bir gün isyan ede­ dit edince, Şeyhzade Mehmed Bey, gını kısa sürede etrafa yayılmış, 1895
bileceğine Padişah’ın dikkati çekildi. Müftü Hacı Masud Efendi ve kentin yılı Eylül ayına kadar süren bu afetten
Bu fikirler Padişah’ın da görüşüne uy­ ileri gelenlerinden bazıları halkı kışkır­ büyük çoğunluu İslam olmak üze­
gun düştüğünden Şeyh Mahmud’un tarak ayaklandırdılar. Halk iç kaleyi ku­ re, kent nüfusunun yarısına yakın bir
da idamını emretti. şattı. 13 Temmuz 1819 Pazar günü baş­ miktarı ölmüştür.
XVIII. yüzyıl ikinci yarısından itiba­
layan isyan 26 Ekim 1819 Salı gününe Diyarbekir’de Temmuz 1879’da ku­
ren Diyarbekir bir tür afet bölgesi ol­ kadar sürdü. 101 gün devam eden çar­ rulan jandarma alaylarından birinin ba­
du. Mart 1754’te şehirde büyük bir ko­ pışmalar sonunda civar eyaletlerinden şında Viranşehir’de oturan Milli aşireti
lera salgını çıktı. Bu salgında birçok gönderilen kuvvetlerle isyan bastırıl­ reisi Mahmud oğlu İbrahim Ağa bulun­
insan öldü. Bunun üzerine hükümet, dı. Ön ayak olanlardan birçoğu kaçtı. maktaydı. Sultan Abdülhamid’e kendi­
gerekli tedbirleri alarak hastalığın gi­ Kıtlık sebebiyle yedi-sekiz yüz kadar sini sevdirmiş ve Mirliva rütbesiyle pa­
98
şalık unvanı almıştı, emrinde, aşiret­ ba ve köy şeklinde saptamıştır. Buna Mayıs 1845’te yayınlanan bir genel­
lerden kurulan 20 alay vardı. göre yapılan yeni düzenlemede o za­ ge ile belirli düzene oturtulmuştur.
İbrahim Paşa’nın emrindeki Hami­ mana kadar mevcut iller il olarak kal­ 1864 yılında kükürt madeni çıkartıl­
diye alayları, Diyarbekir civarına kadar mış ve Diyarbekir de idari teşkilâtı ile maya başlanılmış, bunun ihalesi Ha­
saldırıyor, köyleri talan ve yağma edi­ il haline getirilmiştir. lil Efendi adlı bir şahşa verilmiştir. Şe­
yordu. Sarayın kendisini tutması yü­ Türk kültürüne seçkin edebiyatçı­ hirde afyon da üretilmekteydi. Nitekim
zünden devlet kuvvetleri olaylara se­ lar yetiştiren Diyarbekir’de her zaman 5 Ağustos 1879 yılında yayınlanan bir
yirci kalıyor, yapılan şikâyetler sonuç­ bilim ve sanat çalışmaları süregelmiş­ Meclis-i Mahsusa İradesi’yle afyon
suz kalıyordu. Üstelik şikâyet edenler tir. ekenlerden üç yıl süreyle vergi alınma­
paşa tarafından çeşitli hakaretlere uğ­ Diyarbekir’de en eski meslekler­ ması karara alınmıştır.
ratılıyordu. Buna dayanamayan Diyar­ den biri de kuyumculuktu. Özellikle Şehirde ilk Ziraat Bankası inşaası-
bekir halkı, 1905 yılı Temmuz ayında XIV. yüzyılda bu şöhreti dillere destan na 7 Temmuz 1908 tarihinde başlanıl­
ayaklandı. Telgrafhaneyi işgal ederek olan sanatın piri Ahmed Çefebi’ydi mıştır.
(ki bu büyük telgrafhane 188Tve 1891 (1533-1601). 1567 yılında Diyarbekir Va- XIX. yüzyıl sonunda Diyarbekir vi­
yıllarında onarım görerek daha mo­ liliği’ne getirilen Sadrazam Sokullu layetinde toplam olarak 1805 okul var­
dern hale getirilmiştir), Sultan Hamid’- Mehmed Paşa’nın oğlu Vezir Haşan dı. Bunların 1792’sinde 60 bin 430 er­
le doğrudan temasa geçti. İbrahim Pa­ Paşa, kuyumcular için bir kapalı çarşı kek talebe 1842 hocanın denetimi al­
şa ve askerlerinin askerlikten kovul­ ve han inşaatını başlatmış, kuyumcu­ tında çeşitli derecelerde eğitimlerini
masını, Paşa’nın sürdürülmesi ve Ma­ lar çarşısından Ulu Cami’e doğru bir sürdürürlerdi. Geri kalan 13 okulda ise
beyindeki Başkâtip Tahsin ile Ordu kol atarak, sonradan Ketenciler adı ve­ 1081 kız talebe, 34 hocanın başkanlı­
Müşiri Zeki’nin bunları korumalarının rilen çarşıyı da buraya eklemiştir. ğında ilk öğretimlerini yaparlardı. Şeh­
önlenmesini istediler. Bu olay, bir Padişah IV. Murad Bağdat’ı aldı­ re 1896 yılında yatılı idadi mektebi,
Selâm-ı Şahâne ile birde Heyet-i Tah- ğında, “Emâkin-i Mübareke” süsleme­ 1903 yılında Hamidiye Sanayi Mekte­
kıkiye’nin gönderileceği sözünün ve­ lerini Diyarbekir’e ısmarlamış ve bura­ bi yaptırılmış, 1905 yılında ise Rüşdi­
rilmesiyle kapandı. Gönderilen tahkik ya gelip 71 gün kalarak siparişlerini ku­ ye ve İdadi mekteplerinin onarımları
heyeti bir iş göremedi. Yalnız bir süre yumculara tamamiattırmıştır. geniş ölçüde tamamlanmıştır.
sonra İbrahim Paşa Hicaz demiryolu­ Kuyumculuğun yanında, şehre öz­ Diyarbekir vilayetinde XIX. yüzyıl
nu korumaya gönderildi. O da vekâle­ gü diğer bir sanat kolu da testiciliktir. sonlarında üç maden ocağı işletilmek­
ti oğlu Hûmüd’a vererek Şam’a gitti. Diyarbekir’de çok eski ve oldukça teydi ki, bunlardan biri doğrudan doğ­
Buna “Birinci Telgrafhane Oiayı” den­ canlı bir basın yaşamı vardır. Diyarbe- ruya devletin elinde ve diğer ikisi ise
mektedir. 1907 yılına kadar şehirde kir’in ilk gazetesi 3 Ağustos 1869 tari­ şahıslara kiralanmıştı. Devlet tarafın­
sessizlik hüküm sürdüyse de, Hami­ hinde yayınlanan Diyarbekir gazetesi­ dan işletilmekte olan Ergani -Maden
diye alayları yeniden işi azıttılar. Baş­ dir. ilk Türkçe vilayet gazetesinin Tu­ bakır yatağıydı. Bu maden yatağı ve iş­
ta Ziya Gökalp olmak üzere, şehrin ile­ na vilayetinde 1865 yılında yayınlanan letmesiyle ilgili bütün ayrıntılar Erga­
ri gelenleri toplanarak, telgrafhaneyi Tuna gazetesi olduğu ye 1874 yılında ni Sancağı özel nizamnamesinde bu­
bir kez daha işgal ettiler. 11 gün işgal o günkü anılarıyla Türkiye'nin ancak lunmaktadır. İşletimi çiftçilere verilen
altında kalan telgrafhaneden Padi- 24 ilinde gazete çıktığı gözönünde tu­ iki maden yatağı ise, Palu kazası ya­
şah’a İbrahim Paşa’nm tenkili hakkın­ tulursa, Diyarbekir gazeteciliğinin es­ kınlarında bulunan bakır madeni ve Er­
da birçok telgraf çekildi. Sarayın ısrar­ kiliği kendiliğinden ortaya çıkar. gani merkez kazasına bağlı olan kur­
larına rağmen halk dağılmayınca Bâb-ı Diyarbekir’de ilk matbaa 1869 tari­ şun sülfürü yatağıdır.
Âlî bir ferman yayınlayarak, İbrahim hinde Kurt İsmail Paşa’nın valiliğinde Diyarbekir ile Samsun ve İskende­
Paşa'nın Halep'e gönderileceği ve ge­ açılmıştır. Diyarbekir gazetesinin ilk run arasındaki kara ulaşımı yük hay­
rekli soruşturmanın yapılarak gasp sayısı da burada basılmıştır. Bu gaze- vanları, develer, katır ve at arabalarıy­
edilen malların halka iade edileceği­ ten in yazı işleri m üdürlüğünü la sağlanmaktaydı. Vilayetin deniz kı­
ni bildirdi ve bu işgale son verildi. An­ 1872’den sonra bir süre Ziya Gökaip'- yısında bulunan iki limanına ulaşmak
cak İbrahim Paşa’nın tenkili emri hal­ in babası Mehmed Tevfik Efendi yap­ için Diyarbekir ve Samsun arasında
kın üçüncü kez ayaklanması üzerine mıştır. gerçek uzaklık olan 585 kilometreyi
1908 yılında verilebildi. Şehirdeki nüfus hareketleri, özel­ 200 kilometre geçen 144, saatlik bir
Meşrutiyet’in ilanından sonra Di­ likle kırsal alanlardaki insanlar için her mesafe ve Diyarbekir ile İskenderun
yarbekir’de gericilik olayları da başla­ zaman çekici bir yerleşme noktası ol­ arasındaki hakiki uzaklık olan 450 ki­
mıştı. İstanbul'daki 31 Mart Olayı’nın muştur. Geçmişte Roma devrinde ilk lometreyi aşan 108 saatlik bir mesafe
haberi duyulmasıyla bu olaylar daha saptanan nüfus M.S. 359 yılında 20 bin sayılmaktaydı. Birinci yo! için her 6 ok­
da artmışsa da, İstanbul hükümetinin kadardı. Daha sonraları 60 bine kadar kalık batman başına 8 kuruş, ikinci yol
aldığı önlemlerle, ayaklanmalar bastı­ yükselmiştir. M.S. 502 yıllarında 80 bi­ içinse, batman başına 6 kuruş öden­
rıldı, Diyarbekir’de gericilik hareketle­ ne ve daha sonra 100 bine kadar çık­ mekteydi. Şehrin bozuk olan yolları ise
rine sebep olanlar saptanarak, İstan­ mıştır. XVIII. yüzyıldan sonra sık sık çöl kısımları mamur hale getirilerek
bul Divan-ı Harb-i Örfî mahkemelerine beliren veba, kolera gibi salgın hasta­ 1870 yılında ıslah edilmiştir. Şehrin su
sevkedildiler. lıklar sebesiyle büyük nüfus kayıpları ulaşımı, Dicle üzerinden Diyarbekir’­
Birinci Dünya Savaşı Diyarbekir’de meydana gelmiş ve ilin nüfusu 1870 yı­ den Musul'a, Bağdad'a ve hatta Şattü-
pahalılık ve kıtlığa sebep olmuş, şehir, lındaki ilk sayımda 21 bin 372’ye ka­ larab Nehri’ne kadar devam eder. Ke-
Van, Bitlis ve Muş’un işgalinden kur­ dar dümüştür. lek’ler aracılığıyla yapılan bu yolculuk,
tulan halkın akın ettiği bir kent olmuş­ Osmanlı Düyun-u Umumiyesi’ne eğer dönüşte Dicle’yi kıyı boyunca yü­
tur. Bu arada 1914 yılında çıkan büyük gelen gelirlerin iyi idare edilebilmesi rüyerek veya at sırtında çıkmak gerek-
bir yangın ve 1916 yılında çıkan tifüs için, Diyarbekir vilayeti müdiriyet ve meseydi, çok ekonomik olacaktı.
ve kolera salgını sebesiyle halkın bü­ memuriyetlere ayrılmıştı. Bunlar genel Şehirde, ipekli, pamuklu ve yünlü
yük bir bölümü ölmüştür. müdürlüğü Siirt’te bulunan bir nezare­ kumaşlar ve hatta deri ve maroken
Milli Mücadele yıllarında Diyarbe­ tin denetimi altında çalışırlar, Siirt’in üzerine yapılan işlemeler genç kızla­
kir önemli olaylara tanık olmuş, 23 Ni­ merkez olarak seçilme sebebi bu böl­ rın ve kadınların başlıca uğraşlarıydı.
san 1920 tarihinde açılan ilk TBMM’ye gede bulunan önemli tuzlardı. Kumaş üzerine yapılan işlemeler, bü­
Diyarbekir’den 4 kişi milletvekili ola­ Şehirde 1810 yılında maden çıka­ tün Türkiye’de ve hatta İstanbul’da ol­
rak gönderilmiştir. rılmaya başlanmış ve bunun işletme­ duğu gibi Diyarbekir’de de dış ülkele­
Cumhuriyet’in ilanından sonra 20 si alınan bir kararla hükümete devre­ re ihraç edilmek üzere hazırlanır, bu iş­
Nisan 1924 tarihinde 4981 sayılı dilmiştir. Aynı yıl evlerde, dükkânlar­ lemelerin küçük bir bölümü Mısır ve
Teşkilşt-ı Esâsiye Kanunu'nun 89. da kahve dövülmesi, kahve tahmis mu- İzmir’e gönderilir, geri kalan bütün par­
maddesi sancakları kaldırmış ve idari kataası varidatı, azalttığından yasak­ çalar, Almanya, İngiltere ve Fransa’ya
taksimatı vilayet, kaza, nahiye, kasa­ lanmıştır. Şehirdeki vergi sistemleri 17 ihraç edilmekteydi. Genç kızların bü-

99
tün zevklerinin aktarıldığı oya adı ve­ Araplar tarafından alınması sırasında Sultanı Kasım Padişah tarafından yap­
rilen süsler, Paris, Viyana ve Philadelp- şehit düşen diğer sahabeleri yattığın­ tırılmıştır (XV. yüzyıl sonu).
hia'da yapılan milletlerarası sergiler­ dan, ziyaret yeri olmuştur. Yapının he­ Türklerin Anadolu’da varlıklarını
de çok ilgi görmüştür. 1867 tarihinde men tümü kesme taştan inşa edilmiş­ duyurdukları tarihten itibaren, Diyarbe­
Paris’te yapılan bir sergide Türkiye ta­ tir. Kanunî Sultan Süleyman tarafın­ kir Doğu Anadolu'nun devamli bir kül­
rafından yollanan oya örneklerini gö­ dan genişletilen cami, çeşitli devreler­ tür merkezi olmuştur. Bunun en kesin
ren Nottinghamlı büyük bir tacir, bun­ de onarılmıştır. Yapı topluluğuna iki belgesi tarihi bilinen ilk avlusu açık
ların büyük bir bölümünü alarak, bu yerden giriş vardır. Bunlardan biri ba­ eyvanlı medreselerin Diyarbekir'de ya­
desenleri yapılan Ingiliz dantellerine tıda, diğeri güneydedir. Caminin batı pılmış olmasıdır. Bu medreselerin sa­
uygulamaya çalışmıştır. duvarına bitişik olan türbe ile arasın­ yıları gittikçe çoğalmış, değerli bilim
Yurt dışında olduğu gibi şehir mer­ da geçitler vardır. adamları buralarda ders vermişlerdir.
kezinde de el işleri sergileri açılmış­ Nebi Camii (Peygamber Camii): Zinciriye Medresesi (Sincariye
tır. Ayrıca yapılan sergilere renk kat­ Dağ kapısı yakınında bulunur. Akko­ Medresesi), Eyübiler’den Melik Salih
ması bakımından birçok sportif faali­ yunlular devrinde (XV. yüzyıl), yaptırı­ Necmeddin tarafından, Mimar İsa Ebu
yetlerde eklenmekteydi. Nitekim 1903 lan cami, daha sonra Kasap Hacı Hü­ Dirhem’e yaptırılmıştır('779S-7236J. Bu
yılında Diyarbekir’de açılan bir sergi­ seyin tarafından yenilenmiştir/?530). medrese Ulu Cami’nin batısında ve
de at yarışları da yapılması sergiyi da­ Tasla örtülü, tek kubbelidir. Önünde yakınındadır. Birinci Dünya Savaşı’na
ha cazip hale getirmiştir. iki pembe mermer direkli, üç kemerli, kadar medrese; daha sonra yoksulu­
Dini otorite olarak, şehirde, Müs­ kubbeli son cemaat yeri vardır. Mina­ lar için barınak olarak kullanılmış,
lüman halkın din başkanları, merkez resi ve ön cephesi bir sıra kara bir sı­ 1934 yılında onarılarak müze haline ge­
sancakta bir müftü, kazaların merkez­ ra ak taştan yapılmıştır. Son cemaat tirilmiştir. Zengin taş işlemelerinde
lerinde kadılar ve köylerde imamlardı. yeri üç kubbelidir. Caminin arka cep­ “Zengi” mimarisinin etkileri belli olur.
Müslüman olmayan ahali ise, kendi hesinde 1718 yılında yapılmış bir tür­ Açık medreseler içinde iki veya tek ey-
mezheplerine ait kimselerin başkanlığı be vardır. Bu türbelerde Vali Köprülü vanlı şemail, tek katlı ve medrese ola­
altında dini görevlerini sürdürürlerdi. Abdullah Paşa’nın karısı Zeyneb ile kı­ rak yapılmıştır. Avlusu çok küçültül­
Gregoryen Ermeniler bir papaz, Kato­ zı Leyla gömülüdür. müş revaklı ve açık, tek katlı olan med­
lik Ermeniler bir piskopos, Protestan Safa Camii, Şah İsmail'in dedesi rese siyah bazalt kesme taştan yapıl­
Ermeniler bir rahip, Ortodoks Rumlar Şeyh Cüneyd’in tavsiyesi üzerine Uzun mıştır. Ulu Cami külliyesi içindedir.
bir piskopos, Katolik Rumlar misyo­ Haşan tarafından XV. yüzyıl ortaların­ Mesudiye Medresesi, Ulu Ca­
nerler, Katolik Kalde’liler bir başpisko­ da yaptırılan bir Akkoyunlu eseridir. mi’nin kuzey kenarında, avlunun do­
pos, Katolik ve Yakubi Süryaniler bir Cami çinilerinden ve zengin taş süs­ ğu bölümünde, revakların arkasında­
papaz, Latiler, Kapuşen İtalyanlar ve lemelerinden dolayı oldukça ilgi çeki­ dır. Halepli üstad Cafer b. Mahmud’-
Yahudiler bir haham tarafından yöne­ cidir. Siyah-beyaz kesme taşlardan ya­ un çizimi üzerine Mesud tarafından
tilirlerdi. pılmıştır. Dört yalın sütuna dayanan 1124 yılında inşa ettirildi. İki katlı, açık
Tarihin ilkçağlarından beri bir yer­ beş kubbeli bir son cemaat yeri vardır. revaklı avlu tek eyvanlı biryapıdır. Ta­
leşim merkezi halinde bulunan Diyar­ Hoca Ahmed Camii (Ayni Minare mamen kesme bazalttan yapılmış, yal­
bekir, eski eserler açısından da zengin Camii): Hacı Ahmed adlı bir hayırse­ nızca büyük eyvan kemerinde beyaz
bir kenttir. ver tarafından 1498 yılında yaptırılmış, renkli mermer kullanılmıştır.
Selçuklular zamanında Diyarbekir Akkoyunlular dönemine ait bir yapıdır. Diyarbekir kentinde ve il sınırları
en mamur dönemlerinden birini yaşa­ Avlusuna minarenin yanındaki bir ka­ içinde pek çok türbe vardır. Günümü­
mıştır. Bununla birlikte kente yapılan pıdan girilmektedir. Küçük avlusunda ze kadar yıkılmadan ulaşabilenlerden
çeşitli saldırılar sonucu bu eserlerin minare yükselmektedir. birkaçı şunlardır:
büyük bölümü harap olmuştur. Şeyh Mutahhar Camii (Kasım Pa­ Sultan Şuca Türbesi: Mardin Artuk-
UluCam i, kendi adıyla anılan Ulu dişah Camii: Kasım Bey Camii): Akko­ luiarı dönemine ait olduğu bilinmek­
Cami Mahallesi’nde, Sultan Melikşah’- yunlu Sultanı Kasım tarafından 1500 tedir. 1973 yılında Vakıflar Genel Mü-
ın buyruğuyla Vali Amiddüdevle tara­ yılında yaptırılmıştır. Minaresi dört ka­ dürlüğü’nce onartılmıştır.
fından onartılarak 1091-1092 yılları ara­ lın ve yal.n sütun üstüne oturur. Göv­ Şeyh Yusuf Hamedânî Türbesi:
sında yapılmıştır. Daha önce 639 yılın­ de bölümü siyah-beyaz taşlardan ya­ Şeyh Yusuf Camii avlusundadır. Kes­
da Diyarbekir İslam orduları tarafından pılmış ve üzerinde kitabe bulunmak­ me taştan yapılmıştır. Kare gövde üs­
alındığı zaman kentin ortasındaki bü­ tadır. Tek kubbeli olan camii, yalın bir tüne içten pandadifli kubbe, piramid
yük kilisenin üçte biri, sonra tümü ca­ mihrap ve minbere sahiptir. biçimi çatıyla örtülüdür.
mi olarak kullanılmış, bu topraklar Bü­ İldeki mescitlerin birçoğu yıkılmış, Şeyh Abdülcelil Türbesi, Safa Ca­
yük Selçuklu Imparatorluğu’na katılın­ birçoğu ise bugün yıkılmaya yüz tut­ mii avlusundadır. Yapım tarihi ve Şeyh
ca da cami onarılmış ve yeni biçimi­ maktadır. Bugüne kadar kalabilmiş Abdülceiil’in kimliği hakkında bilgi
ni almıştır. Bu durum, güzel ve çiçek­ mescitler şunlardır: yoktur. Türbe, kesme taştan yapılmış,
li bir kitabede belirtilmektedir. Cami­ Mervani Mescidi, 1056 yılında Mer- sekizgen gövdelidir. XV. yüzyılın orta­
nin planı Şam Emeviye Camii’ne bağ­ van oğlu Ahmed tarafından yaptırıl­ larında veya XVI. yüzyılın ilk yarısı için­
lanır. Cami, Melikşah’tan sonra çe­ mıştır. “Cağaloğlu Mescidi” Ali Paşa de yapılmış olduğu tahmin edilmekte­
şitli değişikliklerle bugünkü durumu­ ile Hoca Ahmed mahalleleri arasında­ dir.
nu almıştır. En son 1873 yılında ona­ dır. 1581 yılında Diyarbekir Valisi Ca- Lala Bey Türbesi: Lala Bey Ca­
rılan cami, iki paye sırasıyla mihrap ğalzâde Sinan Paşa veya onun oğlu m ii’nin kuzeydoğu köşesindedir. Ca­
duvarı boyunca uzanan üç nef, ortadan olan ve 1604 yılında valilik yapan Meh­ miyle birlikte yaptırılmıştır. Kesme
geniş ve yüksek bir nefle dikey olarak med Paşa tarafından yaptırıldığı sanıl­ moloz taşlardan inşa edilmiştir. Kare
kesilmiş, payeler sivri kemerlerle bir­ maktadır. bir gövde üstüne kubbe oturmaktadır.
birine bağlanarak üstte küçük kemer­ Salos Mescidi, Mardin kapısına ya­
lerden ikinci bir dizi sıralanmıştır. Ca­ kın Gazi Caddesi üzerindedir. XVI. yüz­ Sarı Saltuk Türbesi, Urfa kapısı do­
minin önündeki etrafı çeşitli yapılar­ yıl Osmanlı yapısıdır. laylarında bulunan Gülşenîler Tekke­
la çevrili dikdörtgen bir avlusu vardır. Kavas-ı Kebir Mescidi, XVI. yüzyıl­ si yanındadır. Türbenin tümü kesme
Avludaki şadırvan 1849 tarihlidir. da yaptırılmıştır. taştan yapılmıştır. Sekizgen bir gövde
Kale Camii (Hazret-i Süleyman Ca­ Dabanoğlu Mescidi, Fatih Paşa ile bölümü, yüksek bir kasnağı, kiremit­
mii, Nasıriye Camii): Nasuh Paşa camileri arasındadır. 1696 le örtülü, piramit biçimi bir külahı an­
Nisanoğlu Ebu Kasım Ali tarafın­ yılında Diyarbekir Valisi bulunan Ta- dırmaktadır.
dan, Mimar Hibetullah Elgürgani’ye banzade Mustafa Paşa tarafından yap­ Karadeniz Türbesi; “Mirseyyaf
1115 yılında yaptırılmıştır. Caminin bi­ tırılmıştır. XVII. yüzyıl sonlarına ait bir Türbesi” de denilir. Hamedanoğulları
tişiğindeki meşhedde, Halid b. Velid’- Osmanlı eseridir. döneminin ünlü komutanlarından Sey-
in oğlu Süleyman ile Diyarbekir’in İbrahim Bey Mescidi, Akkoyunlu füddevle Ebu Haşan Ali'ye ait olduğu
100
dan bir çatıyla örtülüdür. Camiin Ağus­ tih Paşa Camii’nin batısındadır. Türbe,
ileri sürülür. Kesme ve moloz taşlar­
dan yer yer onarılmış olan türbe, şe­ tos 1887 yılında onarıldığı bilinmekte­ plan şamasıyla klasik Osmanlı mima­
kil değiştirmiştir. Kare gövdeli beşik dir. risinin XVI. yüzyılda ulaştığı türbe ya­
tonozla örtülü kubbe, giriş cephesin­ Melik Ahmet Paşa Camii, şehrin pılarıyla sıkı bağlantılıdır. Yapıda be­
de kapısı solunda bulunan pencere­ batısında, aynı adı taşıyan cadde üs­ zemeye çok az yer verildiği halde,
tünde bulunur ve Diyarbekirli Melek renkli taş sıralarının sağladığı değişik
den ışık alır. Türbeye yakın geniş ve
karanlık bir yeraltı sarnıcı vardır. Bu Ahmet Paşa tarafından 1587-1591 yıl­ görünüş, türbeyi zengin göstermekte­
sarnıca halk “Karadeniz" dediği için ları arasında yaptırılmıştır. “Tuhfetü'i dir.
türbeye de aynı adı yakıştırm ışlardı. -Mi'm ârin" adlı eserde, Mimar Sinan’­ İskender Paşa Türbesi, İskender
Anadolu’nun ünlü kalelerinden ın eseri olduğu ileri sürülmektedir. Ca­ Paşa Camii doğusunda, bahçe içinde
“Diyarbekir Kalesi”, Karacadağ’dan miin girişi, diğer camilerden ayrılmak­ bulunur ve İskender Paşa ahfadından
ta, güney mihrap duvarlarındaki büyük Şair Yusuf Raif Efendi ile diğer bazı ki­
Dicle’ye uzanan geniş bazalt platosu­
nun doğu kenarında, Dicle Vadisi’n- bir portal camiin altındaki yola geçiş şiler için yaptırılmıştır. Yan tarafı siyah
den 100 m. yükseklikte bir yere kurul­ vererek kuzey bölümündeki avluya - beyaz taşlarla yapılmıştır.
muştur. Hangi tarihte kurulduğu bilin­ açılmakta, oradan merdivenle camie Arab Şeyh Türbesi, aynı adı taşıyan
memektedir. çıkılmaktadır. Camiin, içi çini süsle­ camiin kuzeyinde, avlunun içinde,
Kale, dış ve iç olmak üzere iki bö­ meleriyle dikkati çeker. XVI. yüzyıl Os­ 1644-1650 yılları arasında, Kara Mus­
lümden meydana gelir. Dış kale surla­ manlI çinileri yerden 1 metre yüksek­ tafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Tür­
rının uzunluğu 5 kilometreden fazladır. likteki duvarlarını kaplar, bunların ya­ be, bugğün camiin şadırvanı olarak
Bu surların kuşattığı alan doğudan ba­ nı sıra ince uzun mihrabı tümüyle çi­ kullanılmaktadır.
tıya 1700, kuzeyden güneye 1300 met­ ni kaplıdır. Sahabeler Türbesi, İçkale’de, Ka­
reyi bulur. Surların yüksekliği 10-12 Defterdar Camii, 1594 yılında Def­ le Camii bitişiğinde, Silahdar Musta­
metredir. Kalınlıkları da 3-5 metre ara­ terdar Ahmed Paşa tarafından yaptırıl­ fa Paşa tarafından 1631-1633 y ı l l a r ı
sında değişir. mıştır. Siyah kesme taştan fevkânî ola­ arasında yaptırılmıştır. Bu türbede k a ­
1828 yılında Osmanlı Devleti, Rus- rak yaptırılan bu cami, 1679 yılında Va­ lenin fethi sırasında şehit düşen se-
lar’la Kars’ta savaş halinde olduğun­ li Ahmed Paşa ve 1832 yılında Hacı Ra- habenin gömülü olduğu sanılmakta­
dan, gelebilecek bir tehlike karşısın­ gıp Bey tarafından onarılmıştır. dır. Türbenin içi çinilerle bezenmiştir.
da şehrin savunulması bakımından ay­ Nasuh Paşa Camii, Vali Nasuh Pa­ Anadolu’da Selçuklu İmparatorlu­
nı yıl kale onarılarak, esaslı bir şekil­ şa zamanında, Fatih Paşa Camii’ne gi­ ğu’nun egemenlik yıllarında düzenli
de tahkim edilmiştir. den yolun üstünde 1606-1611 yılları çalışan bir yol sistemi vardır. O dev­
Yukarıda sayılan yapılar, genellik­ arasında, eşi Serviyani Hanım adına rin kullanılan bütün yollarında belirli
le Osmanlı dönemi öncesi yapılardı. yaptırılmıştır. uzaklıklara, yolun önemine göre, han
Diyarbekir’de Selçuklu döneminden Kavass-ı Sağir Mescidi, XVI. yüzyıl­ ve kervansaraylar yaptırılmıştı. Çeşit­
kalma eserlerin yanı sıra Osmanlı dö­ da Kemaleddin ve Cemaleddin adlı iki li yönlerden gelen yolların b i r l e ş t i ğ i
neminden kalma eserler de vardır. kardeş tarafından yaptırılmıştır. Siyah yer olan Diyarbekir ve çevresinde, bir­
Bunların da önemlilerini şu şekilde sı­ kesme taştan yapılan mescidin basit çok büyük kervansaray ve han vardır.
ralayabiliriz: bir görünümü vardır. Büyük bir sivri ke­ Bugün ayakta olanların çoğu Osman­
Kurşunlu Camii; Diyarbekir fatihi merin içine oturtulmuş, basık kemerli l I l a r döneminde y a p ı la n d ı r .
Vali Bıyıklı Mehmed Paşa tarafın­ bir kapıdan avluya girilmektedir. Deliller Hanı, Mardin Kapısı girişin­
dan kentte yaptırılan ilk Osmanlı ese­ Molla Bahaddin Mescidi, halk ara­ de, sağda, Hüsrev Paşa tarafından
ridir (1516-1520). Yapının son cemaat sında “Kozlu Camii” diye anılır. XVI. 1527 yılında yaptırılmıştır. Siyah - be­
yeri ve önemli bölümlerinde taş, diğer yüzyıldan kalma olduğu bilinen bu ya­ yaz kesme, moloz taş ve tuğladan ya­
kısımlarında düzgün olmayan malze­ pı, İzzet PaşaCaddesi’nin kuzeyinde, pılan bu yapı iki katlıdır.
me kullanılmıştır. Son cemaat yeri 8 aynı adı taşıyan mahallededir. Düzgün Haşan Paşa Hanı, Ulu Camiin do­
sütuna dayanan 7 kubbeyle örtülüdür. dış çizgilere sahip olmayan bu mescit, ğu girişi karşısında, ana caddede, Os-
Bıyıklı Mehmed Paşa’nın mezarı bu ca­ basit görünümlü biryapıdır. Bazı yer­ manı egemenliğinin üçüncü Diyarbe­
minin doğu tarafındaki hazirededir. lerinde kesme, diğer kısımlarda moloz kir Valisi Haşan Paşa tarafından,
Hüsrev Paşa Camii, Mardin kapısı taş kullanılmıştır. 1574-1575 yılları arasında yaptırılmış­
yanında, aynı adı taşıyan mahallede Diyarbekir’de Osmanlı dönemi tır. iki katlıdır. İki renkli taş sıralarının
bulunur. Diyarbekir valilerinden İkin­ medreselerinin büyük çoğunluğu yı­ yatay olarak kullanılması, yapıyı oldu­
cisi olan Hüsrev Paşa tarafından yap­ kıntı halindedir. ğundan da uzun göstermektedir.
tırılmıştır (1521-1528). İlkin bir medre­ Ali Paşa Medresesi, 1534-1537 yıl­ Çifte Han, Haşan Paşa Hanı’nın
se olarak yapıldığından, adına “Hils- ları arasında Hadım Ali Paşa tarafın­ güneyinde, Mardin kapısından gelen
reviye Medreses/'” denilmiştir. 1728 yı­ dan yaptırılmıştır. 20,5x54x1896 met­ caddenin sağındadır. Kim tarafından
lında yapıya minare eklenip cami ola­ re ölçüsündedir. Dikdörtgen avlunun yaptırıldığı ve yapım tarihi bilinme­
rak kullanılmaya başlanılmıştır. doğu ve batısına sıralanan tek katlı, mekle beraber, XVI. yüzyıldan kalma
Aziz Efendi Camii’nin, 1591-1620yıl- önü eyvanlı beşer odayla avlunun gü­ Osmanlı yapısı olduğu kesindir. Yapı­
ları arasında Şeyh Aziz Mahmud Urme- neyini çevreleyen yarım sekizgen plan­ nın siyah kesme taşlarına karşılık, süs­
v îzamanında yaptırıldığı ve bu adı al­ lı bir açık eyvan dersaneden oluşur. lemesi sade başlıkların oturduğu sü­
dığı söylenilmektedir. Mihrabı, bir dörtgen niş içine yerleş­ tunlar, beyaz taştandır.
Arap Şeyh Camii, Diyarbekir’de Ye­ tirilmiştir. Yarım sekizgen planlı mih­ Diyarbekir’de diğer yapıların yanı
ni Kapı yakınındadır. 1644 ve 1650 yıl­ rap, nişi üstte yarım daireli bir biçim­ sıra, hamamların da büyük yer tuttu­
larında Diyarbekir’de birer yıl valilik ya­ de kapanır. ğu görülmektedir. 1869 yılında yayın­
pan Kara Mustafa Paşa tarafından yap­ Diyarbekir’de bulunan Osmanlı dö­ lanan “Diyarbekir Salnamesi”r\öe ha­
tırılmıştır. Bugün şadırvan olarak kul­ nemi türbelerden, mimarî eser niteli­ mamlar hakkında oldukça ayrıntılı bil­
lanılan sekizgen yapıdır. Köşelere ko­ ğini koruyan birkaç tanesi şunlardır: gi verilir. Günümüze yıkık da olsa ka­
nan sekiz ayağın araları, dar sivri ke­ Zincirkıran Türbesi, Nasuh Paşa labilen hamamlar şunlardır: Suakar
merlerle bağlanmıştır, içerden tuğla Camii güneyinde Zincirkıran Ali Paşa Hamamı, Mirza Hamamı, Yeni Kapı
kubbe, dışardan konik bir çatı ile ör­ tarafından 1559 yılında yaptırılmıştır. Hamamı (1882 yılında yaptırılmıştır),
tülmüştür. Tamamen kesme taşlardan özenle ya­ Maristan Hamamı, Kürtler Hamamı
İskender Paşa Camii, Vali İskender pılan türbenin özellikle dış görünüşü (1516-1520 yılları arasında yaptırılmış­
Paşa tarafından 1551 yılında yaptırıl­ siyah-beyaz taşların sağladığı hareket­ tır), Melek Ahmed Paşa Hamamı (1564
mıştır. Birkaç yer dışında siyah - be­ li bir görünüme sahiptir. -1567 yılları arasında yaptırılmıştır),.
yaz taşlardan yapılmıştır. Önünde şa­ Özdemiroğlu Osman Paşa Türbe­ Çardaklı Hamamı, Hüsrev Paşa Hama­
dırvanı, doğusunda türbe bölümü var- si, Vali Özdemiroğlu Osman Paşa ta­ mı, Behram Paşa Hamamı.
dır. Camii, bugün hafif eğimli beton­ rafından 1585 yılında yaptırılmıştır. Fa­ Diyarbekir sokaklarında sık sık gö-
101
Tüleo yapılardan biri de çeşmelerdir. silâh yapım yerleri ile önemli bir üs du­ olmaktı. Ancak Süleyman Paşa’nın
Kentin gördüğü çeşitli devirlere ait bu rumuna gelmiştir. Ayrıca Nymehea ölümü bu isteğin gerçekleşmesini en­
çeşmelerin büyük bir çoğunluğu gü­ adına yaptırılan bir tapınakla da dinî gelledi, Türkler kenti boşaltıp geri çe­
nümüze Kadar Kalabilmiş Osmanlı dö­ bir merkez olmuştur. Sonraları İstan­ kildiler. Bu sırada Rumeli Kuvvetleri
nemi yapılarıdır. 1874 yılında Diyarbe- bul’dan Balkanlar’a doğru uzanan yo­ Başbuğluğu’na Murad Bey getirilmişti.
Kir’de yayınlanan bir salnamede 130 lun üzerinde önemli bir hareket üssü O, Türk ilerleyişini, önce Edirne’nin
Kadar çeşmenin varlığından söz edil­ olma niteliğini korumuştur. Roma ege­ çevresiyle ilişkisinin kesilmesi ve da­
mektedir. Bunlar İKİ grupta toplanmak- menliği sırasında kent, daha çok as­ ha sonra ele geçirilmesi olmak üzere
tadır. Birincisi baKımsız çeşmelerdir. kerî etkinliklere sahne oldu. Diocleti- iki bölümde tasarladı. Bu plan gerçek­
Bu tip çeşmelerin en güzel örnekleri n- anus (284-305) devrinde yeniden kuru­ leşirse, İstanbul’dan gelecek akın, Lü­
den biri içKale’de Kemerli bölümü ge­ lan Hemimantos (Haemimontus) eya­ leburgaz ve Çorlu’nun alınması ile ön­
çince Karşımıza çıKan çeşmedir. Halk letinin merkezi haline getirilen Edirne’­ ceden engellenmiş olacaktı. Dedea-
arasında içKale Çeşmesi veya “Aslanlı de ilk siyasî ve askerî olay, imparator­ ğaç, İpsala, Dimetoka’nın elde edil­
Çeşme" diye anılır. Üzerinde kitabesi luğa sahip olmak için çatışma halin­ mesi ise, Sırp yardımlarının önünü ke­
yoktur. Çeşmenin musluk bölümü ba­ de olan Constantinus ile Licinius ara­ secekti. Murad Bey, bu tasarısının
sık bir kemerle içeri çekilmiş, içerde sındaki savaştır. ikinci maddesini Orhan Gazi’nin ölü­
teKrar dilimli bir Kemere yer verilmiş­ İkinci önemli bir olaysa, 9 Ağustos mü ile, 1360 yılında Osmanlı Bey’i olu­
tir. Çeşmeye musluK yerine bir aslan 378 tarihinde olmuştur. İmparatorluk şundan sonra uyguladı.
heyKeli Konmuştur, su bu aslanın ağ­ memurları Moesia’ya yerleşmiş olan Lüleburgaz’da toplanan komutan­
zından aKmaKtadır. Kesme Kara taştan Gotlar’a baskı yapınca, Gotlar, Alan ve lar, Lâlâ Şahin Paşa’nın Edirne üzeri­
yapılmıştır. IHunlar’ın yardımını sağlayarak, İmpa­ ne yürümesine karar verdiler. Yine ay­
Mardin Kapısı’ndan çıKınca solda rator Valens’in (364-378) ordularını nı heyet, Evrenos Bey’den de Hacı ll-
kalan ikinci önemli çeşme ise “Hatun Edirne yöresinde ağır bir şekilde yenil­ bey’in iki yanını güven altına alması­
Çeşmesi" veya “Hatun Kastalı”dır. Bu giye uğratmışlardır. Hıristiyanlığın nı istedi. Hacı llbey, öncü güçlerle yola
çeşme de kesme taştan yapılmıştır. Trakya’ya ve Edirne’ye yerleşmesi çıktı. Karşısına çıkan Burgaz’ı bir bas­
İkinci türde çeşmeler, bir duvara açıklık kazanmamıştır. Havari Andre- kınla ele geçirdi. Edirne Tekfuru için
veya bir yapının cephesine yerleştiri­ as’ın bu dolayları Hıristiyanlaştırması yardım sağlanacak tek millet, Bulgar-
len çeşmelerdir. Bunun en eski örnek- sadece bir efsane ve tahminden iba­ lar’dı. Onlarla birliKte Sazlıdere yöre­
lerinden biri, Zinciriye Medresesi’nin rettir. sinde TürKler’i durdurmaya çalışanlar
ön cephesindeki çeşmedir. Bir başKa Askerî yönü yanında, çevre milet- da başaramadılar ve Tekfur, Sırbis­
örnek de Örfizâde Tekkesi önündeki lerinin dikkatinden kaçmayan Edime, tan’a kaçtı. Bunun üzerine Edirne hal­
yeni saldırılara dayanmak zorunda kal­ kı, kale içinde oturma hakkı kendile­
mıştır. rine bırakılmak koşuluyla, kenti Lâlâ
Edirne, yeryüzünde en fazla göz di­ Şahin Paşa’ya teslim etti. Bundan son­
kilen, en fazla istilâya uğrayan kentler­ ra Edirne’de Türk dönemi başladı.
den biridir. Örneğin tarih boyunca Bu dönemde Edirne, siyasî olayla­
komşusu olan Bulgarlar’ın saldırıları rın bir numaralı sahnesi durumunda
EDİRNE (Eski adları: Orestas, çeşitli aralıklarla sürüp gitmiştir. Bu oldu. Kentin yönetimi, ilk önce, akın-
Orestia, Orestias, Uscudama, Adriana- saldırıların ilki, 813 yılında Krum Han larda büyük emeği geçen Lâlâ Şahin
polis, Adrianopölis, Hadrianupolis, tarafından yönetilmiştir. Bu saldırıda Paşa’ya verilmişti. Bu dönemde, Edir­
Hadrianopolis, Edrinus, Edrune, Edri- I. Mikhael komutasındaki Bizans ordu­ ne, yavaş yavaş, fakat köklü bir geliş­
nabolu, Endriye). ları, Edirne yöresinde ağır bir yengil- meye yöneldi. Çirmen, Türk sınırları
Osmanlı döneminde bütün tarihî giye uğratılmış, bunun üzerine Krum içine alınıp burada bir sancak kurulun­
ve siyasî olayların yaşandığı ve kültür Han', yürüyüşünü sürdürmüş, ama bu ca, Edirne Kalesi savunma noktası ola­
hareketlerinin oluşup geliştiği bir baş­ ilerleyiş, İstanbul surlarını aşamamış­ rak büyük bir değer kazandı. Sefere gi­
kent olarak Edirne, gerek TürK millî ha­ tır. den ve seferden gelen Türk birlikleri,
yatında, gereKse TürK-Avrupa ilişkile­ 914 yılında Edirne, Bizanslılar’ın burada dinleniyor ve her türlü ikmal
rinde, uzun süre başrolü oynayıp elinde bulunmaktaydı. Bulgarlar, bu olanaklarını buluyordu. Böylece fetih­
önemli bir merkez olarak yaşamını sür­ yıllarda, onların Araplar’laolan geçim­ ler ölçüsünde Edirne, gelişip büyüme­
dürmektedir. sizliklerini Kendi çıkarlarına kullanma­ ye başladı.
Edirne’nin o devirdeki önemi, özel­ yı bildiler. Selânik ile birlikte Edirne’­ Kale, fetih sırasında verilen söz
likle İstanbul yolu üzerinde oluşundan yi sınırları içine aldılar (Eylül 914). Fa­ gereğince Hıristiyan halkın yerleşme
gelir. Bu bakımdan Roma devrinde bir kat Bulgar Çarı Simeon’un (893-927) bu alanı olarak bırakıldığından, Edirne'ye
ordugâh-şehir, bir castrum olarak bi­ başarısı, uzun sürmedi. Çünkü Macar- gelmeye başlayan ve çoğunluğu sipa­
çimlendirilmiştir. lar’la anlaşmayı kazançlı sayan Bizans­ hi ailelerinden oluşan Türkler, kale
Sosyal, siyasî, özellikle ekonomik lIlar, Kuzey Bulgaristan’ı istilâ ettiler. çevresinde yeni mahalleler kurdular.
yönden önem taşıyan bir yerde kuru­ Bulgarlar Edirne’den boşaltıldı. XVI. yüzyıl başlarında Edirne’de
lan Edirne’de eski Trak soylarından bi­ Şehir Osmanlılar’a geçene kadar, 144’ü Müslümanlar’a ait olmak üzere,
rinin açık bir kent veya bir açık pazar uzun süre Bizanslılar’ın elinde kaldı. 170 kadar mahalle bulunmakta idi.
yeri kurduğu, sonradan burasının Ma­ Bu arada birçok olaylara sahne oldu. XVIII. yüzyıl ortalarında da mahalle sa­
kedonyalIlar ve Romalılar’la genişleti­ Şehrin Bizans’ın elinde bulunduğu yısı 160’ı bulmakta idi.
lerek kullanıldığı tarih belgelerinden son yıllarda, Bizans ile OsmanlIlar ara­ Edirne’nin Türkler döneminde ku­
anlaşılmaktadır. Bugün Edirne’nin bu­ sında karşılıklı yardımlar oldu. rulup geliştirilmesinde başlıca metod,
lunduğu yerdeki bu eski kent, Trak Umur Bey ve Orhan Bey’in, Bizans vakıf yolu ile kurulup idare edilmekte
soylarının en büyüklerinden biri olan imparatoru Kantakuzinos’a gönderdik­ olan imaret sistemi idi.
Odrisler tarafından Meriç Nehri’nin leri yardımdan sonra, Türkler verimli Edirne kenti böylece kurucu eller­
Tunca He birleştiği yerde kurulmuştu. Trakya yöresini tanıdılar. Özellikle de oluşup gelişirken, siyasî olaylar da
Sonraları MakedonyalIlar burasını Edirne’nin önemini kavradılar, yeni bir denge içinde gelişti. Edime
Orestler’in bir kolonisi yaptılar ve ken­ 1353 yılında Süleyman Paşa komu­ alındıktan sonra ilk savaş, Macar Kra­
te Orestia dediler. II. yüzyılda Roma tasındaki 20 bin kişilik kuvvetle Dime- lı Yanoş komutasındaki Sırp, Boşnak,
İmparatoru Hadrianus tarafından yeni­ toka’daSırp-Bulgar ordusunu yendik­ Eflak ve Macarlar’dan derlenen Avru­
den kurulan kente, Hadrianopolis de­ leri zaman amaçları, Kantakuzinos ve pa ordusunun Sırp Sındığı’nda yenil­
nildi. Uzun bir süre de bu adla anıldı. oğlu Mathias’ı kurtarmaktan çok, bu­ giye uğratılmasıdır.
Edime, M.S. II. yüzyılda kurulduk­ ralara yerleşme hazırlıklarım tamam­ Yıldırım Bayezid hükümdar olduk­
tan sonra türlü yönlerden üstünlüğe lamaktı. 1359 yılında kente üçüncü ge­ tan sonra giriştiği Rumeli savaşları sı-
de kavuşur. ÇünKü askerî kuruluşları, lişlerinde ise maksatları, kente sahip rasında Edirne’yi merkez edindi. 1402
102
f »
a UALAPASA^S>

oy
“ S
(HARB SINDIĞI) o (.
r o *'
j
î * ^ . YENİCE

£E5^k KAz * s T
MERİÇ NEHRİ

BABAESKİ

EDİRNE VİLÂYETİ

yılında Ankara’da uğranılan bozgun­ bırakılarak Rumeli’ye geçirildi. Bunun yola koyuldu. Bu sefer sırasında, oğ­
dan sonra kent, Osmanlı Devleti’nin si­ anlamı, Osmanlı tahtında II. Murad’a lu Sultan I. Mehmed, hükümdar olarak
yasî yaşamından büyük bir önem ka­ karşı bir rakip çıkarmaktı. Mustafa Çe­ Edirne’de kaldı. Varna Savaşı’nı kazan-
zandı. lebi de ona göre hareket etti. Edirne’­ nan Sultan Murad, Edirne’ye uğrayıp
Süleyman Çelebi, hükümdarlığını, de hükümdarlığını ilan etti ve adına bir tekrar Manisa'ya çekildi.
Ankara bozgununu izleyen günlerde para bastırmaya girişti (1419). Ancak 1445 yılında, Bedesten’de çıkan
Edirne’de ilan etti. Bu sırada Isa Çe­ II. Murad’ın politikası karşıcında faz­ yangın, Tahiakale'ye yayılma tehlike­
lebi de, Anadolu’da Çelebi Mehmed ile la dayanamadı. Anadolu seferinde ye­ si gösterince, karışıklıktan yararlan­
çatışma halindeydi. Ulubad yöresinde nilgiye uğradı, kuzeye doğru kaçmayı mak isteyen bazı yeniçeriler ayaklan­
yenilgiyi kabul etmek zorunda kalınca, denedi ise de, yakalanıp Edirne’ye ge­ ma girişiminde bulundu. Bunun üze­
Bizans Imparatoru’na sığındı. Süley­ tirildi ve Hisar Burcu’nda öldürüldü. rine Murad, yine buraya dönmek zo­
man Çelebi’nin çağrısı üzerine de İsa Böylece 1422’de Edirne’ye gelen l|. runda kaldı. Ayaklanmayı bastırdı ve
Çelebi, kardeşinin yanına geldi. Bu iki Murad, kentin onarımı ile uğraştt. yönetimi eline aldı, bir daha da Edir­
kardeş, birliği ile düzenlenen ordu, İsa Onun zamanında şehir hızlı bir geliş­ ne'den uzun süreli ayrılmadı. Bu ara­
Çelebi’nin emrine Verilince, o da yine me gösterdi. 1429-1439 yılları arasın­ da oğlunu, Dulkadirli Beyi Süleyman
Anadolu’ya yürüdü. Orada Çelebi Meh- da, çeşitli yabancı elçi, kurul ve hü­ Bey’in kızı Sitti Hatun ile evlendirdi.
med’i, kardeşi ile anlaşmış olarak kar­ kümdarların uğrağı oldu. Germiyan 1451 yılında da bu kentte öldü. Edir­
şısında buldu. Fakat Anadolu’da top­ Beyi Yakub Bey, ülkesini, kızkardeşi- ne'de doğan Fatih Sultan Mehmed,
lanan bu kardeşler ordusunun Edirne’­ nin torunu olan II. Murad’a vasiyet et­ böylece kesin olarak tahta oturdu.
ye saldırıları olumlu bir sonuç verme­ mek üzere Edirne’ye geldi. Onu, Vene­ Fatih, babasının Bursa’da toprağa
di. Siyaset değiştiren Musa Çelebi, dik, Ceneviz, Leh, Fransa kurullarının verilmesinden sonra Karaman seferini
karşı taraftan bazı birlikler elde ederek ve Balkan ülkeleri hükümdarlarının zi­ yapıp Edirne’ye geri geldi ve İstanbul
Edirne’yi bastı. Süleyman Çelebi, ken­ yaretleri izledi. II. Murad, bu parlak ya­ kuşatmasının hazırlıklarına başladı.
di adamları yardımı ile kaçtıysada Ba­ şayışı içinde “Ebü’l-Hayrat” ününü al­ 1453 yılında Edirne, gerek askerî, ge­
baeski yakınındaki Düğüncülü Köyü’n­ mış, Edirne de Darüssaltana sıfatına rek siyasî etkinliklerin merkezi oldu.
de yakalanarak öldürüldü. Musa Çele­ lâyık görülmüştür. İstanbul’un alınması, Edirne’nin
bi, Temmuz 1413’te ölünceye kadar II. Murad, kenti bir askerî üs olarakhükümet merkezi olarak üstünlüğüne
Edirne’de saltanat sürmüş ve burada değerlendirdi ve çeşitli seferleri bura­ gölge düşürdü. Ancak Fatih, çoğu se­
ilk Osmanlı parasını bastırmıştır. dan yönetmekle şehrin gelişmesine ferlerini bu kentte planlamakta, komu­
Musa Çelebi’nin ölümü, Çelebi katkıda bulundu, ancak Szegedin Ant­ tanlarına da direktiflerini buradan ver­
Mehmed’in şansını açtı. Saltanatının laşması, padişahın ününe gölge dü­ mekteydi.
bundan sonraki dönemi için o da Edir­ şürmüştü. Buna dayanamadı ve tahtı Padişah, Trabzon Rum Devleti üze­
ne’ye geçmiş ve bu kentte ölmüştü. oğluna bırakarak Manisa’ya çekildi. rine hareket ederken, bütün Rumeli ile
Çelfebi Mehmed’in ölümünden sonra Fakat olaylar buna izin vermedi. Bir birlikte Edirne koruyuculuğunu İshak'
Limni Adası’nda tutsak olan kardeşi Haçlı ordusu Osmanlı sınırını geçmek Paşa’ya bıraktı. Trabzon’un alınmasın­
Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa), üzereydi. Murad tekrar Edirne’ye dön­ dan sonra Hükümdar Davit Komne-
Imparator Manuel tarafından serbest dü ve Varna seferini yönetmek üzere nos, Edirne’ye gönderildi, sonra Se-
103
rez’e taşındı. Burada da rahat durma­
yınca idam edildi.
Fatih’in Akkoyunlu seferinde de
Edirne’nin koruyuculuğunu Şehzade
Cem yaptı. Günlerinin çoğunu Edirne’­
de geçiren Fatih, Ragusa, Venedik,
Ceneviz vb. kurul ve elçilerini burada
kabul etti. _______
Şehzade Cem olayının yatışması­
nı fırsat bilen padişah, Edirne’ye ge­
lerek bazı işleri yoluna koydu. Bu ara­
da bazı yeniçeri kıpırdamaları da ol­
muştu, onları da bastırarak kışı Edir­
ne’de geçirdi. Bu tarihden sonra Edir­
ne’ye 1484 baharında II. Bayezid uğra­
mış ve buraya ölümsüzlük kazandıran
cami, medrese, imaret, hastahane gi­
bi yapıların temellerini attırmıştır. Pa­
dişah hemen sonra, Boğdan seferi için
yola çıkmış, aldığı ganimetleri dönü­
şünde, başlatılan binaların yapımı için
kullanmıştır. Seferin başlangıç günle­
rinde yanan Bedesten ve Tahtakale
çarşılarını kârgir olarak yeniden yap-
tırtmıştır.
Ağustos 1530'da meydana gelen< EDİRNE: Selimiye Camii
ve Küçük Kıyamet diye anılan deprem
üzerine II. Bayezid, yine Edirne’ye gel­ manında gerçekleşti. Kanunî hemen canlılık içinde en parlak devrini yaşı­
di. Fakat 15 gün sonra yeni bir deprem hemen bütün kışlarını Edirne'de geçir­ yordu. Ayrıca bu yıllarda şehir, Leh,
oldu. Bunun üzerine Mimar Hayreddin, meyi adet haline getirmişti. Kentin et­ Venedik, Rus, Avusturya, Kazak, elçi
padişah için on beş gün içinde çatma rafında kışlık av alanı da bu sırada ve kurullarını da karşıladı.
ahşap bir konak yaptı. oluşmuştu. 1683 yılından sonraki günler, Edir­
Sultan Selim, daha şehzadeliğinde II. Selim de Edirne'yi seven hüküm­
ne’nin kötü günleri oldu. Kent yine her
kendini göstermişti. Onun Rumeli’ye darlar arasındadır, saltanatının önemli yıl Osmanlı ordularının toplandığı bir
geçmesi padişahı telaşlandırdı, karşı­ bir bölümünü burada geçirmiştir. Ken­ merkez görevinde idi, ama yenilgi ha­
lamak üzere o da Edirne’ye geldi. Ru­ tin en güzel eseri olan Selimiye Camii berleri sık sık çalkalanıyor, Macaris­
meli Beylerbeyi Haşan Paşa’yı da ön­ de, bu sevginin bir armağanıdır. tan’dan, Balkanlar’dan ve düşen Os­
cü kuvvet olarak gönderdi. Ancak Ha­ Padişahlar arasında Edirne’ye uğ m anlI kalelerinden gelen asker ve göç­
şan Paşa, şehzade ile çatışmaktan çe­ ramayan tek hükümdar, ili. Murad’dır. menlerle dolup taşıyordu.
kindi, kente geri döndü. Bunun sonu­ Onun saltanatının son zamanlarında IV. Mehmed, bu acı günlerde ava
cunda Edirne’de düzenlenen bir top­ Kiird Abdal adlı biri türedi, kentin sü­ olan düşkünülüğünden caymamıştı,
lantıda Şehzade'ye Semendire Sanca- kûnunu bozdu. ama yine de ordunun güçsüzlüğü ve
ğı’nın verilmesi kararlaştırıldı. Şehza­ İli. Mehmed, bir süredir uygulan­ yenilgiler, kentin gelişmesini engelle­
de bu buyruğa karşı çıkarsa, eski hü­ mayan padişah seferlerini yeniden uy­ miyordu.
kümet merkezi olan Edirne'de sessiz­ gulamak üzere 1596 Nisan’ında ordu­ II. Süleyman da, Avusturya savaş­
ce oturmasına izin verilecekti. Şehza­ sunun başında Avusturya üzerine yü­ ları sebebiyle Edirne’de oturmak zo­
de bütün önerileri geri çevirince, ve­ rümek için Edirne’ye geldi. runda kaldı ve orada öldü. Yerine ge­
zirleri II. Bayezid’i İstanbul’a geri dön­ Edirne, I. Ahmed devrinde de ilgi çen II. Ahmed’in kılıç kuşanma töreni
meye zorladılar. Bu zorlamalar sonu­ görmeye devam etti. Bu ilginin baş­ de Edirne’deki Eski Camii’de yapılmış­
cunda Selim, padişah oldu. Babası da ta gelen sebebi, Edirne’nin, yüzyılın ilk tır. II. Ahmed seferde iken, eski saray
Dimetoka’ya giderken Söğütlüdere’de yarısında moda haline gelen avcılığın, baltacılığından çıkma Benli Haşan Pa­
öldü. iyi bir uygulama yeri olması idi. Bu şa, Seiimiye Camii’nde toplanan hal­
I. spora bir de Avrupa seferlerinin eklen­ kı ayaklandırmak istedi. Amacı, Şeh­
Selim, Edirne’yi seven bir padi­
şahtı. Kutlamaları Edirne Sarayı'nda mesi, Edirne’yi büsbütün üstün tutu­ zade Mustafa’yı padişah yapmaktı.
kabul etti. Gerek Iran, gerekse Mısır lan bir yer durumuna getirdi. Tunca Olay haber alınarak önlendi, ancak
seferlerinin hazırlıkları da bu kentte üzerinde kayıkla gezme eğlencesi de kent epeyce kargaşalı günler yaşadı.
yapıldı. Iran seferine çıkarken, oğlu I. Ahmed’den kalmıştır. Bu tutkular so­ Aynı yıl içinde II. Mustafa da Edirne’­
Süleyman’ı, Manisa’dan getirterek nucu, Edirne, XVII. yüzyılda, Osmanlı de tahta çıktı ve Eski Camii’de kılıç ku­
Edirne'de koruyucu olarak bıraktı. Mı­ Devleti’nde çıkan politik, askerî ve şandı. Bu padişah da ordunun başın­
sır seferi hazırlıklarında da 1516 kışı­ sosyal olayların büyük bir bölümünün da üç kez sefere çıktı. Türkler’in Be-
nı Edirne’de geçirdikten sonra, yola sahnesi oldu. ga zaferine karşılıkZenta'da yenilgiye
çıktı. Yine Şehzade Süleyman’ı Edir­ 1612’de I. Ahmed’in, 1620’de Genç uğraması üzerine, 1699’da Karlofça
ne koruyuculuğuna bıraktı. En sonun­ Osman’ın Edirne ziyaretleri genellik­ Barışı imzalandı. Edirne, böylece 16
da kendisi de bir Edirne yolculuğun­ le avlanmak içindi. 1634’te Edirne’ye yıldır yaşadığı fırtınalı devri atlatmış
da öldü. gelen IV. Murad, kentteki bütün kah­ oldu.
Kanunî, padişah olunca, ilk seferi velerin yıktırılmasına buyruk vermiştir. Bundan sonra, bir aralık İstanbul’a
olan Belgrad’a, Edirne’den yola çıktı. ’ 1658 yılından sonra Edirne’ye ge­ gelen II. Mustafa, çok sevdiği Edirne’­
Kendisine, önce Edirne medreseleri len IV. Mehmed, zamanının çoğunu bu nin ve avlaklarının özlemini yeneme­
daha sonra da onları örnek tutan Fili­ kentte geçirdi. Şehir onun ilgisiyle ye­ di. Öğretmenliğini yapmış olan Feyzul-
be ve Sofya Medresesi öğrencileri ka­ ni bir gelişim gösterdi. Çevresi gezin­ lah Efendi, onun bu tutkusunu bildi­
tıldılar. ti yerleri, avlaklar ve köşklerle donatıl­ ğinden, Edirne halkının uysallığı ve bu*
Kanunî devri, kentin en çok geliş­ dı. Padişah, özellikle, Merzifonlu Ka­ rada askerî ayaklanmanın olmaması
me gösterdiği dönemlerinden biri ol­ ra Mustafa Paşa ve Köprülü Fazıl Ah­ gibi yönlerini sık sık övünce, padişah
du. Onun giriştiği Avrupa seferlerinin med Paşa’nın çıktığı seferlerde, Edir­ Edirne’ye yerleşti. Devlet yönetimi
önemli bir bölümü de Edirne’de hazır­ ne’den başlayarak katılıyor, kent, sü­ Feyzullah Efendi’ye kalmıştı. Bu tutum
lanmıştır. Şehrin su yolları da onun za­ rekli seferler ve seferlerin getirdiği İstanbul halkının, özellikle ulemâ sını-
104
finin geçim sıkıntılarına sebep sayıl­ ne’ye doğru hızla ilerlemesi karşısın­ lar da birkaç noktada, Edirne-Kırklareli
dı ve “ Edirne Olayı” diye anılan ihti­ da Edirne yöresinde yeterli savunma hattından sınırı geçiyorlardı. Genelkur-
lâli yarattı. Böylece, iti. Ahmed de Edir­ çalışmaları da yapılmışsa da, Rus iler­ may’ın planı dışında, ikmal işleri bit­
ne’de tahta çıktı. leyişi karşısında tutunmanın olanak­ meden, buradaki savaşla görevli Şark
Edirne ayaklanması, kentin geliş­ sızlığı farkedilmiş, kente duydukları Ordusu erken bir saldırıya geçmiş,
mesini büyük ölçüde etkilemiştir. Es­ büyük sevgi ve bağlılık üstün gelince, Kırklareli - Poloz - Petre taarruzu kısa
ki üstünlüğünü yitirmiş, ancak yeni se­ Serasker Kaymakamı Halil Rıfat Paşa bir savaştan sonra yenilgi ile bitmiş,
ferler için İstanbul ve Anadolu’dan ge­ ve İbrahim Paşa ile Çirmen Kaymaka­ ordu da Vize - Lüleburgaz hattına çe­
len birliklerin konakladığı bir üs duru­ mı Vecihi Paşa, karşı koymanın ancak kilmek zorunda kalmıştı. Bu çekilme,
muna girmişti. şehrin yıkımına yol açacağını anladık­ Edirne kuşatmasının başlangıcı ol­
III. larından, teslim etme kararına vardılar.
Âhmed’den sonra, XIX. yüzyılın muştur. Çekiliş sırasında orduyu dü­
başlarında II. Mahmud’un gezilerine Rus Ordusu, 22 Ağustos günü Edirne’­ zeninde tutmak için çaba sarfeden ka­
kadar, Edirne, uzun yıllar boyunca pa­ ye girdi. Kent az sonra Osmanlı tari­ le kuvvetleri, 25 Ekim 1912 gününden
dişahların uğrak yeri olmaktan çıktı. hinin ağır antlaşmalarından birinin gö­ itibaren kaleye çekilmiş ve savunma­
1806’da İli. Selim yeniliklerini, Edirne rüşme veri oldu. Bu olay, Edirne hal­ ya geçmiştir. Kasım 1912 başlarında
bölgesine getirmek istedi. Yerli halk kını dağıttı. Nüfus bir anda 50 bin ka­ Lüleburgaz - Vize savaşlarından sort-
ve derebeylerinin karşı çıkması üzeri­ dar azaldı ve 100 bine düştü. Hükümet ra, Edirne tamamen kuşatıldı. Bulgar-
ne bu düşüncesinden caymak zorun­ daha fazla boşalımı önlemek için ke­ lar’la Edirne civarında ve Edirne Kale-
da kaldı. sin yasaklar koymak zorunda kaldı. Bu si’nde yapılan uzun ve şiddetli çarpış­
III. Selim ve II. Mahmud devirlerin­ arada şehirde önemli bir salgın hasta­ malar sonunda, şehir, büyük çapta za­
de Edirne’de çiçek aşısı, güllerin aç­ lık başgösterdi. Yapılan araştırmada rar gördü. 25 Mart 1913’te şehir teslim
tığı zaman, genellikle çiçek meraklısı, bu salgın hastalığın, Rus işgalinden oldu. 30 Mart 1913 Londra Antlaşma­
"Aşıcı Hatun, Aşıcı Kadın, Çiçekçi sonra Rus askerlerinin bulundukları sıyla, sınır Midye - Enez hattı kabul
Hanım " adları ile bilinen yaşlı kadın­ kışlalardan çıktığı anlaşıldı ve buna edilmiş, Edirne Türk sınırı dışında kal­
lar tarafından yapılırdı. 50-60 çocuk, ai­ göre gerekli karantina önlemleri alın­ mıştır. Fakat bunlardan hemen bir ay
leleri ile genellikle Mehmedpaşa Ha- dı (1828-1829). sonra, Balkanlılar arasında 2. Bal­
mamı’nda toplanırdı. Bu süre içinde Edirne, kuşatma acısını ikinci kez kan Savaşı başgösterince, Osmanlı
hamamın erkekler bölümü de kadınla­ 93 Savaşı’nda gördü. 20 Ocak 1878 ta­ Ordusu fazla bir dirençle karşılaşma­
ra tahsis edilirdi. Yemekler götürülür, rihinde kent ileri gelenleri, şehri Rus- dan 21 Temmuz 1913’te Edirne'yi geri
soğuk şerbetler hazırlanır, hamamın lar'a teslim etme düşüncesinde birleş­ aldı.
her tarafı güllerle donatılır, türkülerle tiler. Kuşatma 13 Mart 1879’a kadar I. Dünya Savaşı’nda da Edi'rne’nin
çocuklar aşılanırdı. Aşıcı kadınlar aşı­ sürdü. Bu dönemde kentin pekçok bir kısım toprakları ödün olarak Bul-
larını, incir yaprağına sarılı olarak ge­ semti yıkıma uğradı ve salgın hasta­ garlar’a bırakıldı. 22 Temmuz 1920’de
tirirlerdi. Bu kadınlar aynı zamanda lıklar onbinlerce insanı yok etti. Bu de Edirne Yunanlılar’ın eline geçti.
gül, şebboy, sünbül ve lâlenin çeşitli arada Edirne Sarayı, ikinci Rusya işga­ Sevr Antlaşması’nı Osmanlı Hükûme-
türlerini yetiştiren kişilerdendi. linden önce, içindeki cephaneliğin ti’nin kabul etmesiyle, Yunan Hükü­
IV. Murad’ın İstanbul sarayları bah­ berhava edilmesi ile yandı-yıkıldı ve meti, Doğu ve Batı Trakya’yı bir genel
çesindeki gülleri aşılamak için, kalem­ harabe haline geldi. Rus işgalinden valilik haline getirdi ve Edirne’yi bu vi­
leri buradan götürülmek suretiyle bir­ sonra Edirne’ye gönderilen ilk Türk Va­ layetin merkezi yaptığını ilân etti. Da­
kaç aşıcı kadın İstanbul'a getirilmiş­ lisi Rauf Paşa, 11 Şubat 1879’da şeh­ ha sonra Lozan Antlaşması’nda Edir­
ti. re girdi. Rus kuvvetleri birdenbire de­ ne kesin olarak Türkiye sınırlarına gir­
1808’de Rusçuk yaranı ile işbirliği miryolu ile Burgaz Limanı’na çekilmek di. Cumhuriyet döneminde de yapılan
yapan Alemdar Mustafa Paşa, 10 bin durumunda bırakıldılar. Sağlanan ba­ Montreux Antlaşması ile Trakya ve
kişi ile Edirne’ye gelerek burada bulu­ rış havası, Rumeli'den kaçıp gelen 40 Anadolu bütünleştirildi ve 20 Ağustos
nan Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa’- bin kadar Türk göçmeninin yerleştiril­ 1938’de Türk Ordusu yeni karar gere­
yı âdeta esir alarak yeniçeri zorbalık­ mesinden doğan sıkıntı ve yoksulluk ğince törenle Edifne’ye girdi.
larını sindirdi, onlarla birlikte İstan­ yüzünden, halkı beklediği mutluluğa Kuruluşu M.S. II. yüzyıla kadar uza­
bul’a yürüdü. getirmedi. nan ve çok eski bir yerleşme yeri olan
1826’da bazı zorunluklarla Yeniçeri Balkan Savaşı’nda, Edirne^Kalesi Edirne, Osmanlı döneminde büyük bir
Ocağı'nın kaldırılması, Edirne esnafı­ önemli rol oynamış ve Edirne kenti gelişme göstermiş ve oldukça kalaba­
nı büyük bir yasa boğdu. Çünkü yeni­ çok acı günler yaşamıştır. Edirne Ka­ lık nüfuslar barındırmıştır. 1700 -1750
çerilerin çoğu Edirneliler’den oluş­ le Komutanı Şükrü Paşa idi. Kale ko­ yıllarında Osmanlı imparatorluğu’nda
muştu. Ocağın eski merkezi olmak­ mutanlığına verilen görev, en çok toprak kayıplarının başlaması sebebiy­
la görevli kentte 12 kadar Bektaşî tek­ 40-50 günlük bir savunma idi. Oysa ka­ le, Batı’da kaybedilen topraklardaki
kesi, yeniçeri zabiti ve serdarlıkları ile ledeki savunma tesisleri, yiyecek ve Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk,
kalede Ağa Kapısı bulunmaktaydı. Bu diğer yaşam olanakları yeterli düzey­ Macaristan sakinlerinin doğuya doğ­
yüzden, İstanbul’dan sonra en önem­ de değildi. Buna rağmen yokluk ve sı­ ru göçü ve bunların ilk durak ve yer­
li yeniçeri merkezlerinden biri olan kıntı içinde kale, 160 günlük bir savun­ leşme yeri olarak Edirne'yi seçmeleri
Edirne’de, kurumun dağılışı, patırtı çı­ mayı gerçekleştirmiş ve dünyanın hay­ sonucunda kentte önemli ölçüde bi­
karmaya uygun bir ortam hazırladı. An­ ranlığını kazanmıştır. rikim olmuştur. Edirne’nin, devrin en
cak, Çirmen Mutasarrıfı ve Edirne Mu­ 1877-1878 Osmanlı-Rus Sâvaşı’n- büyük Türk garnizonu durumuna ge­
hafızı Esad Muhlis Paşa’nın çalışma­ dan sonra, Ruslar Edirne'yi terkeder- tirilişi, burada yaşayanların sayısını
ları ve bilginlerden Eskicizade’nin ya­ ken, bütün tabyaları söküp atmışlar ve birden 350 bine ulaştırmıştır. Bu nü­
tıştırıcı tutumlarıyja olaysızca geçiş­ tahrip etmişlerdi. Kalanlar, harap ba­ fusla Edirne, o dönemde Paris, Lond­
tirildi. Ağa Kapısı, İstanbul'da olduğu zı tabya ile cephanelikten ibaret idi. ra, İstanbul ile birlikte dünya ölçüsün­
gibi, şer'i mahkeme haline getirildi. Bu Devletin savaş politikası taarruz esa­ de birinci sınıf bir kent durumuna yük­
arada ocağı yeniden canlandırmaya gi­ sına dayandığı için fazlaca bir hazırlı­ selmişti. XIX. yüzyılda, başlangıçta
rişenler oldu ise de, yine Esad Paşa’- ğa da gerek görülmüyordu. Savaştan 300 bin olan kent nüfusu, yüzyılın or­
nın davranışı ile bastırıldı. Bu arada ba­ ancak 6 ay önce verilen ödenekle tah­ talarında 200 bin ve sonlarında 80 bi­
zı ağalar, başka kentlere sürgün edil­ kim ve silahlandırılması işine girişil­ ne düşmüştür. Giderek bu düşüş 100
diler. miştir. bine varmıştır.
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşının Balkan Savaşı, 5 Ekim 1912’de ilân 1835 yılında Edirne kazasında nü­
sonunda, Edirne, Türkler’ce ele geçi­ edildi. Birkaç gün, beklemekle geçti. fus yoklaması yapılmış ve Edirne’de
rilmesinden sonra, ilk kez düşman Bu sırada Osmanlı kuvvetleri, Cesri yaşayan Bulgar, Yahudi, Ermeni ve
baskınına uğradı. Rus ordularının Ay- Mustafa Paşa demiryolu köprüsünü Rumlar’ın durumları tespit edilmiştir.
dos - İ«limye - Yanbolu üzerinden Edir­ atarak Edirne’ye çekiliyorlardı. Bulgar­ Geçmişte Edirne eğitim - öğretim
105
kurumlan bakımından zengin dönem­ pımına, 1903 yılında Karaağaç’takı geldikleri zarflan Arda Nehri kıyıların­
ler yaşamıştır. Evliya Çelebi, XVII. Rum mektebinin harap olması sebe­ daki Ahırköy mevkiinin güzelliğine
yüzyıl başlarında, Edirne’deki 14 biyle yeniden genişletilerek yapılma­ hayran olmuş ve burada mola verip,
“Mekteb-i Etfal”öen söz etmektedir. sına izin verilmiş, 1907 yılır.da Edirne’­ yemyeşil çayırları üzerinde doya doya
Bunlar selâtin camilerinin yanına ku­ de bulunan ibtidai mekteplerinin ihti­ güreş tutmak istemişlerdi.
rulmuş çocuk okullarıdır. XIX. yüzyıl yaçlarının karşılanması için bir otel ve Aralarında bulunan iki yiğit, daha
sonlarında Edirne’de yasamış olan Ba­ bir gazino inşa edilmiş, 1908 yılında Anadolu topraklarından beri güreşle­
di Efendi’nin “Riyaz-ı Belde-i Edirne” Edirne’de Hıristos Mahallesi’nde bir rini ayıramamış ve her seferinde
adlı el yazma eserinden öğrendiğimi­ mektep inşa edilmiş, 1911 yılında Edir­ “sefer" sebebiyle yarıda kesmek zo­
ze göre, bu dönemde kentte 47 med­ ne Kal’a altında kız ve erkekler için bir runda kalmışlardı. Çayırın ve havanın
rese ile 54 mahalle mektebi kurulmuş­ İngiliz okulu yaptırılmış, bir yıl sonra güzelliği karşısında her ikisi de aşka
tur. Medreselerin her türlü giderleri va- da Edirne’nin Jnoz (= E n e z) kasaba­ gelip “Bu güreşi bu çayırda ayırırız
kıflarca karşılanır, mahalle mekteple­ sında yanan Rum okulu yeniden inşa gayri” demişlerdi. O gün Hıdrellez idi.
rinin masraflarını, mahalle halkının edilmiştir (1912). Yiğitler arasında çok şiddetli bir güreş
vakfı destekler, ayrıca öğrenciler de Osmanlı imparatorluğu dönemin­ başlamış. Bu, havanın kararmasından
devam ettikleri okula aylık, yahut haf­ de ilde giysi geleneği çok zengindir. gece yarısına kadar sürmüş. Boğuşm?
talık ücret öderlerdi. 1882 yılında Vali Bu sebeple bu zengin giysi çeşitleri gece yarısında sonuçlanmış, iki peh­
Kadri Paşa, Rumeli Vilayeti Kanunu’- için gerekli kumaşların dokunulması, livan er meydanında cansız yere yığı­
nun 214’üncü maddesi uyarınca Ce- boyanması, dikilmesi, süslenmesi, lıp kalmışlar. Onların er meydanında
maat-i İslâmiye örgütünü kurarak ma­ Edirne’de ayrı ayrı sanat dallarının or­ can verişleri diğer pehlivanları çok
hallelerde açılan okulların yönetimini taya çıkmasını sağlamıştır. Geçmişte duygulandırmıştır. Hemen orada iki
bu örgüte bağlamıştı. XIX. yüzyıl so­ yüzlerce evde dokuma tezgâhları oldu­ pehlivanı toprağa verirler. Sonra da
nunda Edirne’de 5 Ermeni, 12 Rum, 2 ğu söylenir. yollarına devam ederler. Edirne’nin fet­
Yahudi, 11 Bulgar, 1 İtalyan, 1 Santa Eski Edirne erkek giysileri şunlar­ hinden sonra hayatta kalanlar, er mey­
Maria Avusturya okulu, 1 Fransız oku­ dan oluşurdu: İç gömleği (ten fanila­ danında ölen arkadaşlarının mezarla­
lu bulunmaktaydı. sı), iç donu, mintan, salta, cepken, ye­ rı başına birer taş koymak üzere Ahır-
XVIII. yüzyıldan itibaren Edirne’delek, aba, çuha, potur, kürk, içi koyun köy çayırına giderler. Oraya vardıkla­
inşa edilen veya onarılan mekteplerin postu ile kaplı gocuk, cübbe, bele sa­ rında, arkadaşlarını gömdükleri incir
arşiv belgelerine göre edinilen bilgileri rılan yün kuşak, boyun atkısı. Başlık­ ağacının altından, iki yanından buz gi­
şöyle sıralayabiliriz: lar ise: Takke, sarık, kavuk, külah, yün bi sulu pınarların kaynadığı görülür. O
1762 yılında Edirne depreminden başlık, fes. günden sonra çevre halkı arasında bu­
yıkılan ve kısmen harap olan Sultan Kadın giysileriyse: işlemeli göm­ rası "Kırkların Pınarı" adıyla anılmaya
Murad’ın yaptırdığı mektep onarılmış, lek, entari, yelek, kaftan, şal, hırka, başlandı. Aradan geçen yıllar içinde
1848 yılında Edirne’de bir idadi mek­ ipek, kuşak, tülbent, yemeni, ferace, "Kırkların Pınarı”, >halkın dilinde
tebi açılmış, 1850 yılında bir rüşdiye yeldirme, çarşaf, başatkısı, başörtüsü, “Kırkpınar"a dönüştü.
mektebi, 1868-1870 yıllarında idadi eldiven, bindallı. Bir iç şehir olan Edirne, XVI. ve
mektebi açılmış. 1883 yılında Edirne Edirne, Türk kültür tarihinde sanat XVII. yüzyıllarda daha çok Eflak, Boğ-
vilayetine bağlı İbriktepe Köyü, Rum değeri ve sanat inceliği olan pek çok dan ve Macaristan ticaretine yönel­
halkı için bir mektep yapılmasına izin el sanatları alanında özel bir yer tutar.. miştir. Bu ülkelere özellikle İstanbul’­
verilmiş, 1884 yılında Edirne’de açılan Bu el sanatlarından bazıları şunlardır: dan getirilen kumaşlar satılmış. XVII.
Sanat ve Ticaret Tarım Okulu masraf­ Lake kaplar ve kutular (Edirnekârî), Ta­ yüzyılda da bu durum sürmüş, yal­
ları ödenmiş, 1885 yılında Edirne vila­ lik yazı ve oyucular; hattatlar. nızca ticaret hayatında panayırların
yeti içindeki Havsa kazasında bulunan En eski Edirneli hattat, Fatih dev­ önemi daha da artmıştır. Edirne, Ak­
Rum kilisesi avlusu içindetıir Sıbyan ri şöhretlerinden Yahya es-Sofî’dir. Ce- deniz ile Tuna boyu arasında ticaret
mektebi yapılmasına karar verilmiş, lî sülüs hattatıdır. Zamanımıza kadar yapan bir şehir olmuştur. Edirne, Ak­
kale içjndeki Rum halkına mahsus Hı- saptanabilen hattatların sayısı, aslen deniz ticaret alanında, İstanbul ve İz­
ristos Kilisesi avlusu içinde bulunan Edirneli olanlar için 240’tır. mir limanları yoluyla bağlanmıştır.
okulun yeniden genişletilerek yapımı­ Spor olarak şehirdeki tarihî Kırkpı- Edirne’yi İstanbul’a bağlayan ticaret
na izin verilmiş (1886). Kadriye İdadi nar güreşlerinin oldukça eski bir geç­ karayolu çok işlek olup, bu yol üzerin­
Mektebi, diğer kız mektebi ile birleş­ mişi vardır. Şöyle ki: Türk tarihi; de daima 4-6 kervan bulunurdu. İstan­
tirilerek Kadriye Kız Rüşdiyesi olarak Orhan Gazi’nin kardeşi Süleyman Pa- bul’dan Edirne’ye her gün iki kervan
eğitime geçmiş (1888). Ortaköy kaza­ şa’nın ‘‘Rumeli’ye ilk sıçrama" hare­ kalkardı. Şehir, yabancı mal alırdı —
sında Gökçe Peykâr Köyü’ne, Rum ço­ ketine, yanında kırk gazi olduğu hal­ ki, bunlar genellikle yünlü kumaşlar­
cuklarına/bir okul yaptırılmış (1895), de giriştiğini, bir gece yarısı, sallarla dı— karşılığında, yün, manda derisi ve
aynı yıl Kirişhane adlı yerde bulunan Anadolu yakasından Rumeli’ye geçe­ ipek, balmumu ihraç ederlerdi. XVII.
Aya Konstantin Kilisesi avlusunda rek Bizanslılar’ın elindeki Domuzhisa- yüzyıldan itibaren birçok yabancı
Bulgar Eksarhı’nın mülkiyetinde bulu­ rı’na baskın verdiklerini ve bu kaleyi kuruluş temsilcileri ve tacirleri şehre
nan arsa üzerinde Bulgar cemaati ço­ kolayca ele geçirdiklerini yazar. yerleşmiş, bu yüzyıldan sonra şehirde
cuklarına ait kârgir bir okulun yapımı­ Gün doğuncaya kadar kalenin iş­ canlı bir ticaret başlamıştır.
na ruhsat verilmiş, 1895 yılında Edir­ gali tamamlandıktan sonra karşı kıyı­ Edirne"de bulunan sayısız eski
ne İdadi Mektebi’nin bir şubesi olan lardan gelen takviye kuvvetleri Domuz- eserlerden Edirne Kalesi’nin, Roma
eski Rüşdiye Mektebi onarılmış, 1896 hisarı’na yerleşmişler, kırk öncü gazi imparatorlarından Hadrianus tarafın­
yılında da yatılı hale getirilen Edirne de Rumeli içlerinde yeni baskınlar ver­ dan yaptırıldığı sanılmakta (M.Ö. 177-
İdadi Mektebi’ne bir yatakhane, bir ye­ mek üzere Edirne’ye doğru yola çık­ 138) ve Tunca Nehri kıyısında, bugün
mekhanemle bir mutfak eklenmiş, ay­ mıştır. Halk arasındaki söylentilere gö­ Kaleiçi denilen yörede 360 bin metre-
nı yıl Yıldırım Akmescit Mahallesi’nde re, Süleyman Paşa’nın bu ilk sıçrama kareliK bir yeri kaplamaktaydı. Çevre­
yanan Rum Kız Mektebi’nin yerine ye­ hareketi için seçip yanına aldığı kjrk sindeki surlar 3 metre kalınlığında, 6
nisi yapılmış; Ahi Çelebi kazasına bağ­ gazi de, yiğit ve kahraman kişilerdi. Üs­ metre yükseklikte ve 1 kilometre ka
lı Lagoç Köyü’ndeki Bulgar okulunun telik hepsi de yapılı birer pehlivandı. 1ar uzunlukta idi. Dört köşesinde bi­
yeniden yapımına izin verilmiş (1897). Edirne üzerine doğru yürürken, verdik- rer kulesi, ayrıca dört duvarı üzerinde
Yine aynı yıl Ahi Çelebi kazasında leri'her mola sırasında en büyük eğ­ belirli açıklıkta 12 kulesi, 9 adet de ka­
Karışlı- Kebir Köyü’nde yanan Bulgar lenceleri, aralarında güreş tutmak olur­ pısı vardı. 1867 yılında Vali Hurşit Pa­
okulunun arsası üzerine yeniden bir du. Bu güreşlerle, sefer sırasında çek­ şa, kale duvarlarının yıktırılarak taşla­
okul yapımı için ruhsat verilmiş, 1898 tikleri yorgunlukları unutur ve büsbü­ rının ve yerlerinin satılması, elde edi­
yılında Edirne merkezinde Bulgar ce­ tün zindelik kazanırlardı. Bu kırk gazi, len paraların da hastahane vb. yerle­
maati çocukları için yeni bir okul ya­ Edirne çevresindeki Ahırköy merasına rin onarımına ayrılmasını öngördü. Ka-
106
7
le yıktırıldı. Bugün, Saat Kulesi tab; lunan ve ayakları kaplayan yazılar, liya Kasım tarafından yaptırılmıştır.
nıy (Büyük Kule) ile Topkapı, Kafeskt XVIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar, ara­ 12 x 12 metre boyutlarındaki yapının
pı arasındaki bazı kalıntılardan başka lıklarla yazılmıştır. Bunların bir bölü­ şadırvanı basamaklarla nehre iner. Ka­
bir şey kalmamıştır. mü I. Mahmud devrindeki onarımda, pı ve minare soldadır. Camiin altta se­
XVII. yüzyılın ilk yarısında, IV. Mu­diğer bir bölümü ise 1863 yılındaki kiz, üstte al ıt ve kasnaklarda dört pen­
rad devrinde, kentte Türkler’in kurduk­ onarım sırasında eklenmiş olmalıdır. ceresi vardır.
ları cami ve mescitlerin sayısı, ondör- Kesme taş duvarlıdır. Taş ve tuğla ka­ Kasım Paşa’nın mezarı camiin ku­
dü selâtin camii olmak üzere 300 ola­ rışımlı yapılan son cemaat yeri, dört zeybatısında yer alır. Üstü rûmî oymalı
rak saptanmıştır. köşeli 6 sütun üzerine 5 kubbelidir. İki sivri kemerlidir. Kitabesi yoktur. Cami­
Ayşe Kadın Camii, şehrin en doğu minaresinden soldaki tek, sağdaki in minare basamakları ilk Osmanlı tar­
bölümündedir. Çelebi Sultan Meh­ sonradan yapılmış çift şerefeli mina­ zında yani çekirdeksiz ve meşe ağacı
med’in kızı Ayşe Hatun tarafından resi çift yolludur. Cami, 1896 ve 1898 ile kaplıdır.
1468’de yaptırılmıştır. Cami çevresin­ yıllarında onarım görmüştür. Lârîçelebi Camii, Fatih’in özel he­
deki çeşme, abdest muslukları ve se­ Gazi Mihal Camii, Gazi Mihaİ Bey kimi Abdülhamid Lârî Çelebi tarafın­
bil ile birlikte çok çekici bir görüntü­ tarafından, Bulgaristan sınırından ken­ dan 1514 yılında yaptırılmıştır. Kesme
sü vardır. Cami, yandan kapılı ve ah­ te girerken, Gaizi Mihal Bey Köprüsü taştan üç cepheli, revaklı bir camidir.
şap revaklıdır. Kapısı geniş silmeli, dış yanında yaptırılmış (1422) olup tabha- İçinde alçı mihraptakinden başka süs­
mihrabı bir çerçeve ortasında altı sıra neli camilerin güzel bir örneğidir. Av­ leme yoktur. Eşkenar dörtgen başlık­
sarkıtlıdır. Cami, 23 pencere ile aydın­ lusunda bir imaret ile şadırvan vardır. lı on üç mermer sütuna oturur, on bir
latılmıştır. Yapı kesme taştır. 1895 yı­ Gazi Mihal Bey’in mezarı da camiin kubbeli revakı vardır. Depremden za­
lında onarım görmüştür. Kıble yönüne düşer. Minaresi, camiin rar gördükten sonra çatısı ve tavanı ah­
Atik Ali Paş Camii, 1893 yılında sol tarafında, köşe duvarları üzerine şaptan yapılmıştır. Son yıllarda restore
onarılmıştır. oturtulmuştur. edildi. Minaresi son cemaat yerine bi­
Beylerbeyi Camii, Sultan Murad'- Halebî Camii, I. Murad tarafından tişik ve sol taraftadır.
ın Beylerbeyi Yusuf Sinaneddin Paşa kale içinde Kazancılar Kapısı yanında Mezid Bey Camii, Edirne’de 1442
tarafından 1429 yılında yaptırılmıştır. yaptırılmıştır. Edirne'de ilk cuma na­ yılında Mezid Bey adlı bir kahraman ta­
Cami, son yıllarda onarılmıştır. mazının kılındığı camidir. II. Murad dev­ rafından yaptırılmıştır. Önceleri mina­
Cedid Ali Paşa Camii: Babay-ı Atik rinde, yanına birde medrese eklenmiş­ resi yeşil çinilerle kaplı olduğu için bir
(Babaeski) kasabasında bulunan cami, tir. Fatih’in öğretmenlerinden Şera- adı da "Yeşilce Cam//”dir. Tabhaneli
1896 yılında onarım görmüştür. ceddin Halebî’nin ders verdiği medre­ bircamidir. Minaresi camiin sağ tara-
Cesr-i Mustafa Paşa Camii, Cesr-i se olduğundan, Halebî adını almıştır. fındadır. Minarenin ve camiin 1889'da
Mustafa Paşa kasabasında olup, 1885 1751 yılı depeminde harap olmuş, ye­ II. Abdülhamid tarafından onarılması
yılında onarılmıştır. Çelebi Sultan niden onarılmış ise de, XIX. yüzyılda sırasında değişikliğe uğradığı sanıl­
Mehmed Han Camii ise, 1862 yılında çökmüş ve ortadan kalkmıştır. maktadır.
onarım görmüştür. Cesr-i Mustafa Pa­ İkinci Bayezid Camii, Tunca Köp­ Muradiye Camii,'Muradiye Mahal­
şa, bugün Bulgaristan’dadır; adı da rüsü yanında, II. Bayezid tarafından lesi’nde Sarayiçi’ne giden tepe üzerin­
Svilengrad’dır. yaptırılmıştır. Cami çok büyük bir kül­ de olup 1435-1436 yıllarında yaptırıl­
Dar’ül-Hadis Camii, II. Murad za­ liyenin parçasıdır. Cami, klasik tabha- mıştır. Cami tamamen kesme taştan­
manında, kale dışında Manyas kapısı nelidir. Ayrıca darüşşifa, aşhane - ima­ dır. Mihrabı çinilidir. Önemli bir özel­
önüne yaptırılmıştır. Söylentiye göre, reti de vardır. Cami, kemersiz ve sütun- liği de kalem işleridir. Ancak tamamı
Hz. Muhammed, II. Murad’ın rüyasına suzdur. Kubbesi duvarları üstüne otu­ ortaya çıkarılmamıştır, li. Murad tara­
girerek bu camiin yapılmasını istemiş­ rur. İki yanında dokuz kubbeli dörder fından önce Mevlevihane olarak yap­
tir. Medrese şeklinde inşa edilen ya­ odası, birer tabhanesi vardır. Camiin tırılmıştır. Cami, arka arkaya iki büyük,
pı, 1435 yılında bitirildiği ve daha son­ batı yönünde bir hamam ile bir değir­ yanlarda da iki küçük kubbeden oluş­
ra da camie çevrildi. Tek kubbeli ve mi­ men yer alır. Mermerden oluşmuş min­ muştur. Yani bir tabhaneli camidir. Ön­
nareli olarak kurulmuş, 1912 kuşat­ beri ayrı bir değer taşımaktadır. Soma­ deki kubbeli bölüm Türk üçgenleri ile
masında minaresi yıkılmıştır. Cami, ki sütunlara dayalı mahfil, ilk kez bu Bursa örneklerine göre yapılmıştır. Ca­
1859 ve 1865 yıllarında onarım gör­ camide kurulmuştur. Camiin batı yö­ miin süslemeleri oldukça büyük önem
müştür. nündeki Darü’ş-Şifa, 30 metre çapın­ taşımaktadır. Özellikle çini süsleme­
Defterdar Mustafa Paşa Camii, Ka­ da, 6 köşeli bir yapıdır. Kubbeli altı leri çok ünlüdür. Tarihi kayıtlardan mi­
nunî döneminde Defterdar Mustafa odası, sedirli beş sofası vardır. Cami­ naresinin eskiden çinilerle kaplı oldu­
Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptı­ in iki minaresi sağ ve sol tarafta mi­ ğu öğrenilmiştir. Ancak 1751 yılında­
rılmıştır (1576). Duvarları kesme taş ve safirhanelere bitişiktir. 1960’da soldaki ki depremde bu minare yıkılarak yeri­
tuğla karışımıdır. Son cemaat yeri yu­ ve 1970’de sağ ve sol tarafta misairha- ne düz bir minare yapılmıştır. Günü­
varlak, 4 sütun üzerine üç kubbelidir. nelere bitişiktir. 1960’da soldaki ve müzde camiin ancak mihrap ve duvar
1752 yılı yer sarsıntısında kubbesi yı­ 1970’de sağdaki minare kürsüye kadar çinilerinden söz edilebilir. Kırktan faz­
kılmış, 1872 yılında Hacı Ruşen tara­ yıktırılıp yeniden yaptırılmıştır. la türü bulunan Muradiye Camii çini­
fından kubbe yerine çatı yaptırılmıştır. Camiin hünkâr mahfili, birbirine lerinin en büyük özelliği, çoğunun nak­
Eski Cami ve çarşı, çarşı içindedir. sivri kemerlerle bağlanmış, somaki sü­ kaşlar tarafından desen kalıbı hazırlan­
"Ulu Cami" de denilen bu camiin ya­ madan birer birer çizilmiş olmasıdır.
tunlar üzerinde zemin kat pencerele­
pımını Süleyman Çelebi başlattı rinin üst sövesine kadar yükseltilmiş­ Cami, 1859, 1867 ve 1884 yıllarında
(1403), Musa Çelebi devam ettirdi ve tir. Mihrabın sol tarafı da hünkâr mah- onarılmıştır.
Çelebi Sultan Mehmed tarafından ta­ feline ayrılmıştır. Cami, 1859, 1894,
mamlatıldı (1414). 2 bin 116 metreka­ 1895 ve 1898 yıllarında onarım geçir­ Süleçelebi Camii, Hacı Süle adlı
relik dört köşe bir alandır. Camiin ba­ miştir. bir hayırsever tarafından 1560 yılında
tıya, doğuya ve Kıble yönüne açılan üç yaptırılmıştır. İlk yapısı kubbeli olan
kapısı vardır. Ön tarafında bugün de Kadı Bedreddin Camii, kimin tara­ cami, depremden yıkılmasından son­
kullanılan çeşmeler dizilmiştir. Önce­ fından ne zaman yapıldığı bilinmemek­ ra ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Zarif
leri, ibadet edeceklerin sıcak su ile ab­ tedir. Aslında tek kubbeli olarak yap­ görünüşlü bir minaresi vardır.
dest almaları için özel bir tesisatı ol­ tırılan cami, 1752 yılındaki büyük dep­ Selimiye Camii (Sultan Selim Ca­
duğu söylenir. Camide II. Murad’ın da­ remden çok etkilenmiş, bir kubbesi yı­ mii), Edirne’nin en büyük camiidir. Mi­
veti üzerine Edirne’ye gelen Hacı Bay­ kılmıştır. Yapılan onarımda üstü çatı mar Sinan, Şehzade ve Süleymaniye’-
ram V eli’ye ait bir kürsü bulunmakta­ ile örtülmüştür. de öğrendiklerini bu camide uygula­
dır. Kadınlar mahfili, 1612 yılında, Fi- Kasım Paşa Camii, Kirişhane sem­ mıştır. 1568 yılında yapımına başlanan
lipeli Ramazanoğlu adında bir kişi ta- tinde, Tunca Nehri kıyısında, Fatih camiin açılma töreni 26 Kasım 1574
rafınöfan yaptırılmıştır. Duvarlarda bu­ devrinde Rumeli Beylerbeyi olan Ev­ Cuma günü yapılmıştır. Sinan burada

107
taşıyıcı ayakları beden duvarlarına yak­
laştırmak suretiyle bu ibadet yeri için
ideal olan mekân bütünlüğünü sağla­
mıştır.
Aynı boyda ince uzun dört minare­
si vardır. Her bir minarede üç şerefe
bulunmaktadır. Harem bölümünde yer
alan minaredeki üç şerefeye üç ayrı
merdivenle çıkılır. Minare ve şerefe
1584 yılında yıldırım düşmesiyle yıkıl­
mış ve yeniden yapılmıştır.
Mimari değerinin büyüklüğü yanın­
da camiin süslemeleri de büyük önem
taşımaktadır. Cami, 1859 yılında bir
onarım geçirmiş, 1877 yılında minaresi
ile diğer yerleri bazı onarımlar görmüş,
1881,1883,1884 ve 1907 yıllarında ye­
niden onarılmış, 1893 yılında ise dört
minaresine de paratöner konulmuştur.
Süleymaniye Camii (Süleymanpa-
şa Camii), Fatih’in ümerâsından, Ru­
meli ve Anadolu Beylerbeyliği görevin­
de bulunan Süleyman Paşa tarafından EDİRNE: Genel görünüm (XVII. yüzyıl sonu).
Mimar Hayreddin’e 1499’dan önce
yaptırılmıştır. Bayezid Camii üslûbun­
da kesme taştan yaptırılmış yüksek, sıcak su akmakta ve cemaat safları lifelerinden Süleyman Efendi’nin keşfi
tek kubbeli bir camidir. Zarif bir mina­ arasındaki vazolarda çiçekler bulundu­ gereğince 210 bin 458 kuruşa sağlam
resi, dört sütun üzerine üç kubbeli bir rulmaktaydı. Yapı, 1859, 1892 ve 1895 bir şekilde bitirilmesine karar verilmiş­
son cemaat yeri vardır. 1752 yılında yı­ yıllarında onarım görmüştür. tir.
kılan yapı, I. Mahmud devrinde esaslı Yıldırım Camii, Yıldırım Mahalle­ Edirne kentinin iki köşesinde ya­
bir onarım geçirmiş, bugün üç kubbeli si’nde, Gazi Mihal Köprüsü batısında ni kuzeydoğu ve kuzeybatısında birer
son cemaat yeri ile minaresi yıkıktır. Meriç ve Tunca nehirleri arasındadır. kule vardır. Günümüzde kuzeydoğu
Şahmelek Paşa Camii, Şah Melek IV. Haçlı savaşlarında Yıldırım Baye­ köşenin kulesi korunmaktadır. Bu ku­
Paşa tarafından 1429 yılında tek kub­ zid tarafından Bizans dönemine ait bir le Bizans İmparatoru “loannis Çimiş-
beli, kesme taş ve tuğla duvarlı olarak yapının temelleri üzerine oturtularak kis Kulesi” adıyla anılmaktadır. Diğe­
yaptırılmıştır. Kapı, mihrap ekseninin yaptırıldı (1400). Duvarları tuğla ve ri ise kuzeybatı köşesinde “llı-Burgu”
sol tarafındadır. Minaresi Balkan Sa- yontma taştandır. Tek şerefeli minare­ adıyla anılan kule, tümüyle yıkılmıştır.
vaşı’nda yıkılmıştır. Alt kat pencereleri si soldadır. Bahçesinde sağda I. Mu- Bundan başka kent yörelerinde şu 5
boyunca duvarlar çiniyle kaplıdır. Bu rad’ın oğlu Şehzade Ahmed ile diğer mevkide kuleler bulunmaktaydı. Bun­
çiniler, Bursa’da Yeşilcami ve türbe­ bir şehzadeye ait şehzadeler türbesi lar: "Yıldırım", "Kum Mahalle", "At Pa­
sinde görülen çinilerle aynıdır. Yapı, yıkık durumdadır. Yanında evvelce bir zarı”, "Kıyık” ve “Kirişhane”dir.
1897 yılında ve son yıllarda onarım aşhane-imareti olduğu, kalan büyük Saat Kulesi, Selimiye Camii’nden
görmüştür. ocak harabesinden anlaşılıyor. sonra Edirne’nin ikinci simgesidir ki,
Sitti Sultan Camii, Duldakiroğlu Hazine-i Evrak’da mevcut bazı bel­ bugün yıkılmak üzeredir. Bu saat ku­
Süleyman’ın kızı ve Fatih’in eşi Sitti geler Edirne’deki kışlalarla ilgili olarak lesinin büyük bir ihtimal ile İoannis Çi-
Sultan (ölm. 1485) tarafından yaptırıl­ aşağıdaki bilgileri vermektedir. mişkis Kulesi’nden çevrildiği tahmin
mıştır (1482). Duvarları kesme taştan 1825 yılında Asakir-i Mansure için edilmektedir. Zira bu kulenin üst kıs­
yapılmıştır. Planı 13.50 m. kenarlı bir 2-3 bin kişi alabilecek kapasitede bir mında XIX. yüzyıl sonuna kadar tuğla­
karedir. Son cemaat yeri yoktur. Tek kışla yaptırılmıştır. Yine 1825 yılında dan harflerle bir kitabe kuşağında
şerefeli minaresi sağdadır. Minberi Edirne'de yapılacak kışlanın planı ve imparator İoannis’in adı okunmakta­
mermerden yapılmıştır. Mihrabı alçı iş­ içine alacağı kişilerin defteri Çermen dır. XIX. yüzyıl sonlarında bu kule üs­
lemelidir. Sitti Sultan’ın 1485 tarihli Mutasarrıfı Esad Paşa tarafından tak­ tüne önce ahşap bir saat kulesi yapıl­
mezarı camiin kıblesindeki bahçesin­ dim edilmiş ve kışlanın bina eminliği­ mış, sonra bu kule güzel bir Batı mi­
de yıkık bir haldedir. ne Tophane Nazırı Sadık Efendi atan­ marisi üslûbunda kârgire dönüşmüş­
üç Şerefeli Camii, Edirne’de, ken­ mıştır. Kışlanın yapımı için Abbas Bey tür. Son depremde çatladığı için bu ku­
tin ortasında II. Murad devri eseridir. görevlendirilmiştirf7S27j. Bu kışla için le belediyece yıktırılmıştır (1954). Bu­
“Yeni Camii", “Cami-i Kebir” ye üç şe­ Haremeyn Müfettişi Izzed Molla tarih gün Bizans kule ile üstünde kârgir sa­
refeli minaresinden dolayı "Üç Şere­ düşürmüştür. Yine 1827 yılında Edir­ at kulesinin bir parçası durmaktadır.
feli Camii” adlarıyla da anılmaktadır. ne Sarayı içindeki Bostancı Kışlası’nın Edirne’de mevcut Rum kiliseleri,
Dıştan dışa 60 x 74 metre ölçülerinde, yeniçeri askerleri hastalarına tahsis genellikle Rum halkının bulunduğu
kareye yakın bir alanı kaplar. Harem ile edilmek üzere onarılması ile ilgili ola­ belli başlı mahallelere yapılmıştı. Bu
avlu eşit bölümde olmayıp, avlu daha rak Çermen Mutasarrıfı Esad Paşa ta­ mahalleler şehirde kale ve şehir çev­
büyük tutulmuştur. Camiin orta kub­ rafından sadarete bir dilekçe yollan­ releri olan "Yıldırım”, “Kıyık”, “Kiriş-
besi güney ve kuzeyde beden duvar­ mıştır. Edirne’de yeniçeri askerleri için hane”, "Atpazarı”, “Çerkef", “Kumma-
larına, yanlarda ise sivri kemerlerle 6 yapımına başlanan kışlanın en kısa za­ halle", “ Yeni imaret" ve zerzavat bah-
metre kalınlığındaki altı köşeli ağır taş manda bütünüyle tamamlanacağı, gü­ çelerindeydi. XIX. yüzyılda ilde 16 Rum
ayaklara biner. Böylece camide kub­ müş anahtarının da gönderildiği Çer­ Ortodoks, 2 Eımeni, 2 Bulgar, 1 Kato­
be altıgen bir tabana oturtulmuştur. men Mutasarrıfı Esad Muhlis Paşa ta­ lik,, 1 Fransız kilisesi bulunmaktaydı.
Rus işgalindeki bir yortu sırasında rafından sadarete bildirilmiştir. Edirne Metropolitlik Kilisesi “Ko-
Baklavalı minarenin külahı, 1913 yılın­ 1838 yılında Edirne’de inşası imisis
bi­ tis Theotoku" (Meryem Ana)
da da üç şerefeli minarenin külahı yık­ ten kışla için Ziver Efendi tarafından adına vakfedilmiştir. Sultan Ahmed’­
tırılmıştır. Kurtuluştan sonra Edirne’­ tarih düşürülmüştür. 1844 yılında Ni­ in saltanatının ikinci yılında Edirne
ye gelen Hacı Adil Bey, bunları onan­ zamiye askerleri için Edirne’de bir kış- Metropoliti Giritli “Athanasios"un har­
mıştır. Camiin kadınlar bölümünde bir ^ la inşa edilmiştir. 1848 yılında Edirne camalarıyla yapılmıştır. Aynı sultanın
şadın/an vardır. Kuruluşta, Eski Camii’­ Kışlası’nın yarım kalan yerlerinin ta­ döneminde 1728 yılında ise yine Atha-
de olduğu gibi, kışın abdestliklerden mamlanması için Ebniye-i Hassa ha­ nasios tarafından kilisenin resim ve
108
tasvirleri yaptırılmıştır. rünün Mimar Hayreddin’in eseri oldu­ köprü için düzenlenen tarih Padişah’a
1833’de yaptırılan Zoodohos Piyi ğu sanılmaktadır. Boyu 78.00 metre, arz edilmiştir.
KNisesi’nin yapının avlusunda Rum eni 6.00 metredir. Ortada bir, iki yan­ Kanunî Sultan Süleyman (Saray)
cemaati hastahanesi bulunuyordu. da dört küçük ve sivri kemer vardır. Köprüsü, Kanun? Sultan Süleyman ta­
1869’da yapılan Profitilya Kilisesi, Şihabcddin Paşa (Saraçhane) Köp­ rafından 1553-1554 yıllarında yaptırıl­
Kummahalle yöresinde, 1834’de yapı­ rüsü, 1451 yılında Vezir Şihabeddin Pa­ mıştır. Terazi Kasrı 1553-1554 yılların­
lan “Ayia Triada Kilisesi", Kıyık yöre- şa tarafından yaptırılmıştır. Edirne’nin da Kanunî’nin emriyle Mimar Sinan’a
sindeydi. kuzeybatısında Sarayiçi yakınındadır. yaptırılmıştır. Bu tarih, Kanunî Köprü­
12 II. Murad’ın köşk ve kent arasında bağ­
Havariun Kilisesi ise 1834 yılın­ sü için de bir tutanak noktası olmuş­
da yaptırılmıştı. lantıyı sağlayabilmesi için yaptırılmış­ tur. Köprü, düzgün köşe planlıdır. Baş­
Kentteki diğer kilise adları ile ya­ tır. Köprünün ilk ve asıl kitabe metni lık kısmı ehram şekillidir. Orta ayak,
pım tarihleri şöyledir: Aya Paraskevi 4 satır halindedir ve 1451 tarihini taşı­ korniş seviyesine kadar dolu bir kitle
Kilisesi (1703), "Ayios ioannis O Prod- maktadır. 1702 yılında II. Mustafa dev­ halinde çıkmaktadır. Köprü gözleri, or­
roos Kilisesi" (1600), “ Taksiarhon rinde onarımdaki kitabesi yerindedir. ta ayağın sağ ve solunda yer almakta
Kilisesi" (1600), Ayios Megalomartis Köprünün boyu 120 metre, genişliği 5 ve eşit bir görümün yaratmaktadır.
Yeorgios Kilisesi, 1616 yılında yaptı­ metredir. 10 gözlüdür. Taşkınlar yü­ Ayaklarda boşaltma gözleri yoktur.
rılan Protomartia Arkhidiakonos Ste- zünden şehir ile Edirne garnizonu Edirne’de Osmanlı devletinin ilk
fanos Kilisesi (1616), Ayios ioannis bağlantısı kesildiğinden köprünün as­ devirlerinden itibaren iki önemli saray
Theoloğos Kilisesi (XIV. yüzyıl), Ye- keri yapılar tarafı 1886-87 tarihinde Vali yapılmıştır. Bunlar Eski Saray (Saray-
nethlion This Theotoku Kilisesi (1701), Izzed Paşa tarafından taş ayaklar üze­ ı Atik) ve Yeni Saray (Saray-ı Cedid)'dir.
Ayios Nikolaos Kilisesi (1600), 1703 yı- rinde 50-60 metre kadar uzatılmıştır. Saray-ı Atik; Edirne’nin fethinden
hda yaptırılan Sotircs Hristu (Hazreti Köprünün sonunda ve kışla tarafındaki dört yıfsonra I. Murad’ın isteği ile yap­
İsa) Kilisesi (1703), Ayii Theodori Kili­ karakol ile kuyunun da 1886-87 yılla­ tırılmıştır. Selimiye Camii’nin yapıldı­
sesi. rında yapıldığı kitabesinden anlaşıl­ ğı tepe üstünde bulunuyordu. Camii,
Edirne, Osmanlılarca alındığı za­ maktadır. yapılırken yıkılmış, sadece hamam kal­
man, kent yalnızca 2 köprü ile iki ya­ Yalnız Göz Köprüsü, Tunca üzerin­ mıştır.
kasına bağlıydı. Daha sonraları köprü dedir. II. Selim devrinde yaptırılmıştır. Saray-ı Cedid, XV. yüzyılda Avru­
sayısı 8 olmuştur. Bunlardan 7 tanesi Tek kemerden ibarettir. pa’da Osmanlı Türkleri tarafından ya­
Tuna üzerinde, 1 tanesi Meriç üzerin­ Meriç Köprüsü (Yeni Köprü), Meriç pılmış görkemli bir yapıdır. Sarayın ya­
deydi. Nehri üzerindedir. 1842 yılında yaptırıl­ pımına II. Murad’ın emriyle 1450 yılın­
Ekmekçioğlu Ahmed Bey (Ahmed mıştır. Karaağaç yolu üzerindedir. II. da başlanmışın 1451 yılında inşaata bir
Paşa) Köprüsü, Tunca üzerindedir. İs­ Mahmud’un emriyle eski ahşap köp­ süre ara verilmişse de yine aynı yıl bu
tanbul’daki Sultan Ahmed Camii’nin rünün yerine başlatılmış, Sultan Me- kez Fatih Sultan Mehmed’in emriyle
mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa tarafın­ cid devrinde tamamlanmıştır. Yapı­ inşaatına yeniden başlanmış, daha
dan 1708 yılında yaptırılmıştır. 11 ayak­ mında Demirtaş Kasrı’nın taşları kul­ sonra Kanunî, II. Selim, I. Ahmed, IV.
lı ve 10 kemerlidir. lanılmıştır. 12 sivri kemerden oluşan Mehmed, II. Ahmed ve Mustafa, III. Sü­
Fatih Sultan Mehmed Han Köprü­ köprü ayakları içinde boşaltma gözleri, leyman gibi sultanlar saraya çeşitli dö­
sü 1452 yılında yaptırılmıştır. Tunca köprü ortasında tümü mermerle yapıl­ nemlerde süslemeler ve ekler yaptır­
üzerinde Adalet Kasrı yakınındadır. mış bir tarih köşkü vardır. Köşkün kub­ mışlardır.
Kârgir olan köprünün boyu 34.20 met­ beli tepesi üzerinde önceleri bir güneş 350-360 bin metrekarelik bir alana
re, orta göz açıklığı 8.20 metre, yan sembolü bulunmaktaydı. Ziyer Efendi yayılan saray, Topkapı Sarayı’na örnek
gözler 6.10 metredir. tarafından tertip ve ta’lik hat ile yazı­ olmuştur. Bab-ı Hümâyûn’dan girilen
Gazi Mihal Köprüsü, Edirne’nin ba­ lan köprü kitabesi bu tarih köşküne avlu üzerinde mutfaklar ve baltacı ko­
tı kenarında ve Tunca üzerindedir. Ro­ yerleştirilmişti, istiklal Savaşı’nda Yu­ ğuşları bulunur. Avlu ile Kum Meyda­
malılardan kaldığı ileri sürülmüşse de, nanlılar, köprünün kitabesini yok et­ nı arasında Bâbü’s-Saâde vardır. Onun
Gazi Mihal tarafından tamamen Türk mişlerdir. karşısındaki arz odasından eser kal­
mimarisi üslubunda yenilenmiştir. Meriç Nehri Köprüsü ile ilgili ola­ mamıştır. Kum Meydam’nda Kum Kas­
Önceleri Tunca’nın esas yatağı rak Hazine-i Evrak’ta mevcut belgeler­ rı ve hamamı ile Cihannüma Kasrı bu­
üzerindeki bölümden ibaret bulunan den elde edilen bilgiler şöyledir: lunmaktadır. Harem dairesi sol taraf­
köprünün Tunca yatağında meydana 1768 yılında Meriç Nehri üzerinde­ tadır.
gelen bazı değişiklikler karşısında, ki 273 zira (dirsekten orta parmak ucu­ Saray içinde, Hadaik-i hassada ve
sonradan batıya doğru bazı eklerle na kadar olan uzunluk ölçüsü), uzun­ şehir çevresinde birçok kasır bulun­
uzatılması gerekmiştir. Köprü bugün luğundaki köprünün 78 ziralık kısmı maktaydı.
üç bölümdür. Birinci bölüm, Tunca’nın selden yıkıldığından, yeniden yapılma­ Sarayla ilgili şu belgeler mevcut­
ana yatağı üzerindeki bölümdür. Akın­ sı için Edirne bostanbaşısına, kadısı­ tur:
cı Gazi Mihal Bey tarafından yenilen­ na ve mimarına emir verilmiş, 1798 yı- 1698 yılında sarayın müştemilatı­
miştir. ikinci bölüm Yıldırım Köprüsü lıda yapılan inşa için para gönderilmiş, na ait levazımat-ı inşaiyenin tahmin
bölümüdür. Üçüncü bölüm, birinci ve ikinci köprünün tamamlanması için edilen fiyatları gösterilmiş, 1683’te Va­
ikinci bölümleri birleştiren Sed’dir. Ga­ Darphane’den para yardımı yapılmış lide Sultan için köşk yapılmış, çeşme,
zi Mihal Köprüsü’nün boyu 184.18 (1832), aynı yıl köprünün Kasım ayına hamam gibi inşaatların masrafları he­
metre, genişliği 5.90, açıklığı 8.50 met­ kadar tamamlanması ve işlerin hızlan­ saplanmış, 1735, 1758, 1810, 1827,
redir. Sed Köprüsü’nün boyu 457, açık­ dırılabilmesi için bir miktar para gön­ 1849,1857, 1858,1875 yıllarında ona­
lıklar 2.30-5.00 metre, Yıldırım Köprü­ derilmiş, 1833 yılında biten köprünün rım görmüştür.
sü’nün ise boyu 125 metre, genişliği bazı detaylarının da bitirilmesi. Yapı­ Saray-ı Cedid-i Âmire; Tunca Sara­
5.50 metre olmak üzere toplam 766.18 mı gerçekleştirilen Meriç Köprüsü’nde yı, Hünkâr Bahçesi Sarayı, Edirne
metre boyu, 27 gözü bulunmaktadır. kullanılmak üzere Babay-ı Atik kazası­ Saray-ı Hümâyûnu ve Yeni Saray gibi
1544 yılında köprünün her üç bö­ na iki araba hazırlanıp gönderilen adlar da almıştır. XV. yüzyılda Avrupa’­
lümü de Kanunî Sultan Süleyman dev­ 5 ay süreyle kullanıldığına ve arabacı­ da Osmanlı Türkleri tarafından yapıl­
rinde onarıldı. 1640 yılında da Keman­ lara 1600 kuruş verildiğine dair soru­ mış görkemli bir âbidedir. Saray-ı Ce-
keş Mustafa Paşa tarafından onartıl­ ya yanıt olarak adı geçen kaza mesci- did’in yapımına II. Murad Han emriy­
dı. 1899 yılında yeniden yaptırılarak dince mazbata gönderilmesi emredil­ le 1450 yılında başlanıldı. Selanik’te ci­
"Hamidiye” adını aldı. miş (1840). Köprünün 12 gözünden beş var bir harabeden mermerler nakledil­
Sultan Bayezid Velî Köprüsü, Tun- gözü harap olduğundan onarılması ve di. 1451 yılında inşaata bir süre ara ve­
ca’nın bir kolu üzerindedir. 1484 veya onarım giderlerinin karşılanması ile il­ rildi, yine aynı yıl içinde bu kez Fatih
1488 yılında yapılmıştır. Saraçhane ve gili olarak Edirne idare Meclisi’nce ka­ Sultan Mehmed anşaatı başlattı. Da­
Gazimihal köprüleri arasındaki bu köp­ rar verilmiş, 1843 yılında ikinci yeni ha sonraları Kanunî, II. Selim, I. Ah-
109
med, IV. Mehmed, II. Ahmed ve Mus­ ait yapı levazımatının fiyatları tespit kiler ise kârgir idi.
tafa, III. Süleyman gibi sultanlar sara­ edilmiş, Vaiide Sultan için 1683 yılın­ XVIII. yüzyıl sonu ile XIX. yüzyıl
ya çeşitli dönemlerde süslemeler ve da yapılan köşkün, çeşme ve hamam başlarında şehirde 24 medrese vardı.
ekler yaptırdılar. Ancak bu sarayın gibi inşaatların masrafları belirlenmiş, Ancak şehirde Fatih döneminden kal­
imarıyla en çok IV. Mehmed uğraşmış­ 1735 yılında saray bir onarım geçirmiş, ma bir medrese kalıntısı vardır. *
tır. 1758 yılında sarayın onarımıyla görev­ Peykler Medresesi, Üç Şerefeli Ca-
Saray 350-360 bin metrekarelik bir lendirilen Yusuf Efendi’ye 50 bin ku­ m ii’in kuzeyindedir. Dıştan 2 8 x 3 5
alana yayılmıştır. Birinci avlusu yoktur. ruş ödenmiş, 1810 yılında Padişah’ın metre ölçüsünde bulunan bu medre­
Bab-ı Hümâyûn’dan girilen avlu üzerin­ sefere çıkması sebebiyle zamandan senin 17 hücresi ve yan yana 2 ders­
de mutfaklar ve baltacı koğuşları bu­ yararlanılarak sarayın onarımı yapılmış hanesi vardı. Medreseye biri sokak ta­
lunur. Bu binalar İstanbul’da ikinci av­ ve aynı yıl sarayın onarımında keşfine rafından, biri karşı soi köşeden, biri de
ludadır. Bâb-ı Hümâyûn Edirne’de ba­ memur hassa mimarı halifelerinden dershaneler yanında bulunan üç kapı­
sit bir kapıdır. Mustafa ve Ahmed halifelere harcırah dan girilir. Kırmızı-beyaz taşlarla nö­
Avlu ile Kum Meydanı arasında tahakkuk ettirilmiş, 1827 yılında sara­ betleşe örülmüş fakat bugün yıkılmış
“Babü's-Sâade” vardır. Onun karşısın­ yın onarımı yeniden yapılmış, 1849, olan kemer, basit, sade tablalı mermer
daki arz odasından eser kalmamıştır. 1857,1858,1875 yıllarında saray birçok sütunlara dayanmaktadır. Dershane­
Kum Meydanı’nda Kumkasrı ve hama­ kez onarım görmüş, 1851 yılında ise lerden biri, revaklar gibi yıkılmıştır.
mı ile Cihannümâ Kasrı bulunmakta­ Çinili Köşk ile diğer bazı yerleronarıl- Kesme taşla yapılmış olan yapı, 1887
dır. Harem dairesi sol taraftadır. Sara­ mıştır. yılında onarılmıştır.
yın kuzeyini, yani nehrin dirsek oluş­ Edirne’de tarihi ve sanat değeri Peykler Medresesi, dışında XIX.
turduğu tarafın tam sınırını saptamak olan köşkler ve kasırlar ise şunlardır: yüzyılda varlıkları bilinen medreseler­
imkansızdır. Cihannüma Kasrı, Edirne Sarayı den, Üç Şerefeli Camii’in medresesi
Saray-ı Cedid’e Bâb-ı Hümâyûn’­ içindeki kasırdır (1452). Sarayın en bü­ 1876 yılında, II. Selim Camii’ninki ise
dan girdikten sonra şu bölümler var­ yük kasrı olan bu yapı, Fatih tarafın­ 1881 yılında onarım görmüştür.
dır: Bab-ı Hümâyûn’da Dergâh-ı Mu- dan yaptırılmıştır. Sadeliğine rağmen Edirne’de sayıları oldukça fazla bu­
alla Kapıcıbaşı Ağaları Dairesi, Zülüf­ gösterişli ve etkili bir yapıdır. 10 oda­ lunan türbelerin birçoğu ortadan kalk­
lü Baltacılar Dairesi, Saray Hapishane­ sı, 3 divanhanesi ve hasoda ağalarına mıştır. Halen şehirde 42 medresenin
si (Mücrimler zindanı) ve muhafızları, ait koğuşları vardır. Bina, taş ve tuğla varlığı bilinmektedir. Bunların dışında
Mumcular Dairesi, Yemeklik Dairesi, kullanılarak yapılmıştır. Kasrın büyük pek çok da yatır vardır.
Divan kapısında Bevvaban Ocağı, Di­ kütüphanesi zemin katında bulunmak­ Beylerbeyi Türbesi, Beylerbeyi Ca­
van kapısında Gedikân Ocağı, Matbah- taydı. Tayanının uygun yerlerine süs­ mii’nin karşısındadır. Geniş bir mezar­
ı âmirede Aşçılar Ocağı, Helvacılar (şu­ lü ve nakışlı küçük toplar asılmıştı. lığın ortasında harabe halindedir. Ya­
ruplar, hoşaflar ve halviyyat yapanlar), Bunların üzerinde, Edirne’yi ziyaret pının iki yüzü tamamen yıkılmış olup,
Matbah-ı Am ire’de Cinciler Ocağı, eden veya sarayda oturan padişahla­ yalnız alt kenarı kalmıştır. Türbe, se­
Matbah-ı Am ire’de Kilerciler Ocağı, rın adları ve doğum tarihleri yazılıydı. kiz köşelidir.
Babüssaâde’de Akağalar Dairesi, Ba- Özellikle Edirne’de doğan III. Musta­ Beylerbeyi Hamamı, Beylerbeyi
büssaâde’de Ağa Dairesi, Arz Odası, fa adına yapılıp asılmış olan top, ola­ Camii’nin 200 metre kadar yakınınday­
Kum Kasrı (Sünnet odası bu kasırda­ ğanüstü bir sanat eseriydi. dı. li. Murad’ın yüksek subaylarından
dır), Demirkapı Bevvaban Ocağı, Kasr-ı Demirtaş Kasrı, şehirden uzak De­ Yusuf Paşa’nın yaptırdığı söylenir. Çif­
Padişâhî (Hane-i hassa, has oda da de­ mirtaş ovasının Meriç Nehri kıyısında, te Hamam'ın camekânı kubbeydi. Bir
nilmektedir. Bu kasrın merkez kısmı Karağaç Köprüsü’nün yanındadır. Ke­ zaman harap kaldıktan sonra bir tara­
yüksek bir burç gibidir). Kasr-ı Padişâ- sin yapım tarihi bilinmemektedir. XVIi. fı Defterdar Ahmed Paşa tarafından
hî’de Hırka-i Saadet Dairesi, Kasr-ı Pa­ yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. IV. onartılmıştır. Hamamın bir de havuzu
dişâhî Sancağ-ı Şerif Şeyhi Dairesi, Mehmed zamanında yeniden onarıl­ olup 1920 yılına kadar bayındır idi, da­
Kasr-ı Padişâhî Kütüphane, Kasr-ı Pa­ mış ve inşa edilmiştir. ha sonraları harap olmuştur. Hamanın
dişâhî Mescit ve Duagû Odası, Kasr-ı Köşkün ortasında bir taşlık vardır. kubbesinin üçgen küresellerinde altı
Padişâhî’de Nöbetçi Ağalar Dairesi, Divanhaneler taşlığın iki yanında ve sıra iri sarkıt bulunmaktadır. Soğukluk
Enderun-u Hümâyûn Müştem ilâtı, çifttir. Bunlar birer kat yükseklikte ve tepesi camlı kubbelerden ışık alır. Du­
Çeşme Meydanı’ndaki Kilerli Ağalar taşlığın üzerinde bulunan üst kattaki var penceresi görülmemektedir. Yapı,
Dairesi, Çeşme Meydanı’ndaki Seferil odanın iki yanında kanatlar durumun­ üç sıra tuğla, bir sıra taş olarak yapıl­
Koğuşu (Hamam ve teneffüshane bir­ dadır. Bu üçlü kompozisyon Edirne ve mıştır, yalnız methal cephesi kesme
likte), Çeşme Meydanı’ndaki Hazineli Balkanlar’da kendine özgü bir ev tipi taşlıdır.
Koğuşu, Çeşme Meydanı’nda Enderun biçiminde XIX. yüzyıla kadar yaşamış­ Gazi Mihal Hamamı, II. Murad devri
Kiieri, Çeşme Meydanı’nda Silâhdar-ı tır. Köşkün yapı tarzı ahşaptır. Ust kat başlarında yapılmış olan ve Edirne ha­
Padişâhî Dairesi, Çeşme Meydanı’nda dolma duvardır. Alt kat ahşap direkler mamları içinde bilinçli bir plastik araş­
Hazine-i Hümâyûn, Kuşhane Matbahı arasında tamamen camekândır. tırma çabası ile yapıldığı kanısını
Kiier-i Hassa, Mabeyn Camii, Kubbe- Sultan Mehmed Kasrı (Dolmabah- uyandıran bir çifte hamamdır. Hama-
aitı civarında Hazine kethüdası daire­ çe Kasrı), Edirne Sarayı’nın Tunca üze­ nın güneydoğudaki ana bölümünde
leri, Kubbealtı civarında Veznedarlar rindeki Değirmen Köprüsü yönünde genel süsleme şeması, ılıklık, Türk üç­
ve kâtipler daireleri, Kubbealtı civarın­ bulunan köşkün 1661 yılında yapımı geni, üzerinde helezon yivli kubbe, sı­
da Başkapı Guiamı Dairesi, Darüssa- tamamlanmış, ancak1671 yılındadiğer caklık, karmaşık üçgen ve mukarnas
âde Ağası Dairesi, Harem Ağaları Ko­ eklemeleri bitmiştir. IV. Mehmed’in köşe bingileri üzerine dilimi! kubbe,
ğuşları (mescit ve mektepleri birlikte), Edirne ve İstanbul saraylarında yaptır­ yan sofalarda konsollar üzerinde yivli
Şehzadeler Mektebi, Kadın Efendiler dığı sayısız köşkler arasında en gör­ yarım kubbeler, halvetlerde Türk üçge­
Dairesi, Şehzadeler Dairesi, Kalfalar kemli olanıdır. Köşkün yapımında Ha­ ni geçit bölümü üzerinde dilimli kub­
Dairesi, Hazinedar, İç Hazine, IV. Sul­ tice Turhan Sultan’ın büyük emeği beler şeklinde bir sıra takip eder.
tan Mehmed daireleri, II. Sultan Meh­ geçmiştir. Köşkün önünde o zamana Saray Hamamı, Edirne hamamları­
med daireleri, Hünkâr Sofrası (Sultan kadar yapılmamış büyüklükte bir ha­ nın en eskisidir. Yapımsal özellikleri
Süleyman Han Sofrası), Valide Sultan vuz inşa edilmiştir. Köşk, oldukça bü­ ve bezemesiyle II. Murad devri yapıla­
ve cariyeleri dairesi, Hastalar Sofası, yük bir köşk odası, çeşitli boylarda üç rından farklı değildir. Selimiye tarafın­
Harem Dairesi çamaşırlığı, Saray için­ oda, bir divanhane yani sofa, bir helâ, daki güneybatı kapısının Selimiye’nin
de, Hedaik-i hassada ve şehir civarın­ bir küçük oda, farklı boy ve uzunluk­ inşası sırasında onarım dayapıldığı
da bulunan kasıdar, mescitler, ha­ larda geçit ve dehlizler, bir hazne ve ve o zaman yapının başka bölümleri­
mamlar ve köprüler ile birçok meydan­ büyük bir hamamdan oluşmaktadır. nin de yenilendiği anlaşılır.
lar yer almaktaydı. Köşkün duvarları dolma ve bağdadî ya­ Topkapı Hamamı, eski kale içinde
1698 yılında sarayın eklentilerine ni ahşap çatılı, valde taşlığı yanında­ ve Topkapısı denilen yerde, harap ve

110
terk edilmiş durumdadır. 1441 yılında Edremit bağımlı kaldı. üzerine mendile benzeyen bir sarık,
yapılan hamama "Alaca Hamam" da 1081 yılından sonra İzmir yöresine sırtlarına çuhadan yapılmış uzun kol­
denir. Alçı mukarnas bezeme bakımın­ yerleşen Türk Beyi Çaka Bey tarafından lu bir cepken, bellerine meşin birsilah-
dan sistemli bir düzene sahiptir. Bir­ işgal edilen şehir, 1115 yılında bir baş­ lık, aynı çuhadan kısa bir don, ayakla­
kaç sıra mukarnas dizisi üzerinde di­ ka Türk beyi olan Monolykos tarafın­ rına kışın kalçın adı verilen bir deri toz­
limli kubbe, çoğu hacimlerin örtüsü dan alındı. Bizans İmparatoru Manu- luk veya çizme, yazın uzun konçlu yün
olarak kullanılır. Bugün çok harap, kay­ el I, şehri saldırıdan korumak üzere çorap ve ökçeleri basık hafif yemeni
bolmak üzeredir. takviye etti. XIV. yüzyıl başında şehrin veya tulumbacı denilen kundura giyer­
Yeniçeri Hamamı, tarihi belli olma­ Türklere karşı savunulması görevi, Fo­ lerdi.
makla beraber II. Murad çağına giren ça’da bulunan Cenevizlilere verildi, an­ XIX. yüzyılda sanayi bakımından il­
bu tek hamam, çok zengin.bir alçı be­ cak bu savunma başarısızlıkla sonuç­ çe ileri bir düzeydeydi. Çeşitli zeytin­
zeme düzenine sahiptir. Ilıklık eyvanın­ landı ve Edremit, Bergama’da hüküm yağı, sabun ve teneke fabrikaları var­
da diyagonal olmayan köşe bingileri süren Karasioğulları’nın eline geçti. dı. Edremit’te zeytinyağcılık XIX. yüz­
ve onlarla birleşen bir duvar konsolu Sultan Orhan tarafından Karasioğulları yılın başlarından itibaren gelişmiştir.
üzerindeki altıgen dilimli kubbenin be­ Beyliği’ne son verilerek Osmanlı top­ 1837 yılında ilçe ve bağlı köylerinden
zemesi dikkati çeker. raklarına katıldı (1345). 1403 yılında Ti­ elde edilen zeytinyağdan belirli bir
Çifte Hamam, Osmanlı dönemin­ mur kuvvetlerini^ Bursa’dan Manisa miktarda vergi alınmaktaydı. Kredi sis­
de Edirne’de yapılan han ve kervansa­ üzerine hareket etmesiyle, bir istilâ dö­ temi de yine bu yüzyılda işlemektey­
rayların sayısı 10-15 kadardır. Bunlar­ nemi yaşadı. di. Nitekim Yed-i Vahid usulünün fes­
dan günümüze kalabilenler "Taşhan”, Osmanlı egemenliğinin tam olarak hinden dolayı Edremit’te bazı tüccarın
“Rüstempaşa Hanı" ve “Ekmekçioğlu kurulmasından sonra burası kaza ola­ borçlu oldukları parayı verememeleri
Ahmed Paşa Kervansarayı"dır. rak Anadolu eyaletine, sonra da Bur­ sesebiyle “mukassatan ödemeleri ve
Bu yapılardan Ekmekçioğlu Ah­ sa (Hüdâvendigâr) vilayetinin Karasi Darbhaneye ait münafi borçlarının ya­
med Paşa Kervansarayı (Ayşekadın Sancağı’na bağlandı. rısının affının uygun olduğunu” bildi­
Hanı), I. Ahmed’in emri ile Ekmekçioğ­ XIX. yüzyıl sonunda 3 nahiyesi ve ren 1834 tarihli bir ferman bulunmak­
lu Ahmed Paşa tarafından 1609 yılın­ 123 köyü bulunan Edremit’in toplam tadır.
da yaptırılmıştır. Yapının mimarları, nüfusu 50 bin 614 kişiydi. Kaza mer­ 1893 yılında ise zeytinyağı üretimi­
Sedefkâr Mehmed Ağa ve Edirneli Ha­ kezi Edremit kasabası, sancağın tek ni teşvik maksadıyla üreticiler vergi­
cı Şaban’dır. Kesme ve yontma taştan yolu olan ve Akçak Limanı ile Bandır- den muaf tutulmuşlardır.
inşa edilmiştir. Ancak çok bakımsız­ ma’yı birbirine bağlayan yol üzerinde Madencilik alanında da gelişen Ed­
dır. kurulmuştu. Bu yol aynı zamanda Ege remit’te kömür ve simli kurşun ile de­
Edirne’de Sultan Bayezid Dârüşşi- Denizi ile Marmara Denizi’ni de birbi­ mir madeni işletilmekteydi.
fası Osmanlı döneminin bu konudaki rine bağlar durumdaydı. 1862 yılında bakır madeninin kırk
önemli bir eseridir. II. Bayezid tarafın­ İlçede yaşayan Rumlar, sürekli yıl süreyle imtiyazının Maliye Nazırı
dan yaptırılan ve külliyeye bağlı bir olarak komşu devletlerdeki ayaklan­ Paşa’ya verildiğini, 1882 yılında da de­
hastahane olarak Osmanlı imparator­ malara ayak uydurmuşlar ve onları mir madeni işletilmesinin Panani Kos-
luğumda seçkin ve büyük biryeri ojan desteklemişlerdir. Örneğin, Yunanis­ tanidi adlı bir kişiye verildiğini biliyo­
bu yapının ana mekânı, altıgen yani tan’da meydana gelen ayaklanmada, ruz.
çokgen planlıdır. Üzeri de tek kubbey­ buradaki Rumlar da ayaklanmışlar ve İlçede arkeolojik eserler yanında
le örtülüdür. Kuzeydoğu kenarına bi­ Rum halkın bir bölümü Yunanistan’a Osmanlı dönemi yapıları da mevcut­
tişik revaklı bir avlu ile akıl hastalıkla­ kaçmıştır. Bu durum üzerine Osmanlı tur. XIX. yüzyıl sonlarında kazada 22
rı bölümüne bağlanır. Yapı, 1894 yılın­ Hükümeti, gerekli önlemleri alarak, cami, 1 medrese, 6 kilise, 1 imalâtha­
da bir onarım geçirmiştir. 1895 yılın­ ayaklanmaya katılmak üzere şehirden ne, 7 sabun imalâthanesi, 9 kumaş bo­
da da Edirne’ye bu hastaların tedavi­ ayrılan Rumların mal ve eşyalarına el yama atölyesi, 12 tabakhane, 63 değir­
si için bir doktor atanmıştır. konulmuştur (1822). ikinci bir önlem men, 39 fırın, 120 kahvehane, 8 han bu­
Burada akıl hastaları Türk musiki­ olarak da şehir içinde bir ayaklanma lunmaktaydı. Kazaya 1878 yılında bir
sinin çeşitli makamlarıyla tedavi edi­ meydana gelmesi düşüncesiyle bura­ Rum kilisesi, Kretle köyüne de bir ki­
lirdi. ya Bursa’dan bin kişilik bir askerî kuv­ lise (1890) yapımına, Meryem Ana Ki-
veti gönderilmiştir (1823). lisesi’nin yeniden inşasına (1896),
Mayıs 1919 tarihinde Yunanlıların Havran-ı Kebir köyünde bir Rum mek­
saldırısına uğrayan ilçe, millî kuvvet­ tebi yapılmasına('7903J, Avcılar köyün­
lerin ilk toplanma merkezlerinden bi­ deki Rum kilisesinin yeniden yapımı­
ri olmuş ve 1 Temmuz 1920 günü Yu­ na (1907), Rum halkı için b ir’hastane
nan ordusunca işgal edilmiştir. Şehir, inşasına (7556.) Osmanlı Hükûmeti’nce
EDREMİT (Eski adları: Adramy- işgalden 9 Eylül 1922 tarihinde kurta­ izin verilmiştir. Şehre ilk kez demiryolu
ti, Pedasus, Andamyttium, Adramytte­ rılmıştır. inşaatı 1904 yılında başlamıştır.
ion, Thebe, Antendros, Antandrus). Edremit, deprem alanlarından biri Edremit Behram Kale köyü Hüda-
İlçe, adını, Burhaniye (Kemer) ya­ olması dolayısıyla sık sık yer sarsın­ vendigâr Camii, Körfez’de antik Assos
kınında, deniz kıyısında, Karataş yöre­ tılarına uğramıştır. Nitekim, 1867 yılın­ harabeleri yakınındaki Behram Kale
sinde ve bir tepe üzerinde harabeleri da meydana gelen depremde şehir bü­ köyünün kayalıkları üzerine Sultan Mu­
bulunan antik "Adramytteion" şehrin­ yük ölçüde zarar görmüştür. rad tarafından yaptırılmıştır (XIV. yüz­
den alır. Lidya egemenliğinden sonra Edremit’te eski dönemlerden beri yıl). Bütünü ile dikdörtgen planlı yapı­
(M.Ö. 422), şehrin adı "Adramytteion" eğitim ve öğretime önem verildiği, ar­ nın beden duvarlarında kullanılan an­
olarak değişti. Daha son ra AtinalIların şiv kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu­ tik harabelerden getirilen spoli blok
ülkelerinden kovduğu Deloslular tara­ gün yıkılmış olan “Alemizâde", “Kur­ kesme taşların yanı sıra, moloz taş ve
fından işgal edildi. şunlu”, “Ağacamii" gibi camilerin tuğla malzeme kullanılmıştır. Beden
Klasik Çağ’da Edremit, Behramka- medreselerinde iki yüzyıl önce öğre­ duvarlarının üst bölümleri bütünüyle
le’ye giden yolun buradan geçmesi, tim yapılmaktaydı. İlçeye bağlı Zeytinli tuğladan yapılmıştır. Sekizgen kasna­
kentin stratejik önemini artırmaktaydı. köyüne Han Abdurrahman tarafından ğın üzerinde yayvan tuğla kubbe yer
M.Ö. VI. yüzyıldan sonra bağımsızlığı­ bir mektep yapılmış (1764). Kara Hacı alır. Mirap nişi mukarnaslıdır.
nı yitirerek Midillilerle Pereler arasın­ Ahmed adlı bir kişi de Taylıeli köyün­ Eşref-i Rumî Camii, Eşref-i Rumî
da birkaç kez el değiştirdi. M.Ö. 546’da de bir okul yaptırmıştır (1836). adına yaptırılan cami olup büyük bir
Perelerin, M.Ö. 427’de AtinalIların ege­ İlçe halkı geleneklerine çok bağlı­ alanı kapsamaktadır. Son dönem mi­
menliğine geçti. M.Ö. I. yüzyılda Ro­ dır. Eskiden beri kullanılan yerli giysi­ marî özellikleri ile Ermeni ve Rum us­
ma imparatorluğunun Asia eyaletine ler şalvar, üç etek, festen oluşurdu. ta ve mimarları tarafından yapılmıştır.
bağlanarak hukukî sorunlar yönünden Edremitli erkekler, başlarına fes Kesme taştan yapılan beden duvarla­
111
rı, basamaklar halinde yükselmekte, EĞRİDİR (Eski adları: Akritur, Aşağı yukarı, yapıldığı gibi bugüne ka­
dikey ve yatay hatlarla kesilerek bö­ Akrotiri, Eğirdur, Eğirdir). dar dimdik ayakta kalabilen ender ka­
lümlere ayrılmaktadır. İlkçağda yerleşim yeri olan ve Or- lelerden biridir.
Hekimzâde Mevlâna Yusuf Sinan taçağ’da piskoposluk merkezi bulunan Hızırbey Camii, Selçuklular tarafın­
(Kurşunlu) Camii, Habiboğlu Yusuf Eğridir, 1204 sıralarında II. Kılıçars- dan XI. yüzyılda depo olarak yaptırıl­
adında bir kişi tarafından XV. yüzyılda lan zamanında, İsparta ve havalisi ile mışken, Hamidoğullarından Hızır Bey
yaptırılmıştır. Kare planlı, tek kubbe­ beraber, Konya Selçuklularının eline tarafından cami haline getirildi. “Ulu
lidir. Bütünü ile dikdörtgen plan oluş­ geçti. Selçuklu sultanlarının, mevkii­ Cami" adıyla anılmaktadır. 1815 yılın­
turan camiin doğu yanında minare ta­ nin güzelliği dolayısıyla, sayfiye ola­ da bir yangın geçiren yapı, onarılarak
banının çıkıntısı yer almaktadır. Tek rak ikâmet ettikleri Eğridir’e önem ver­ 1819’da yeniden ibadete açıldı. 1885
kubbelidir. Kubbenin kurşunla örütü- diler. Nitekim, Hisar’ın inşası Alâed­ yılında ise esaslı bir onarım gördü.
lü oluşu, ayrıca Kurşunlu Cami adı ile din Keykubad l’e atfedilmekte, bugün Cami, kesme taştan yapılmıştır, doğu
anılmasına sebep olmuştur. mevcut başlıca yapının hiç değilse ilk duvarını surlar oluşturmaktadır.
şekilleri ile bu devirden kalmış bulun­ Ak-Han, Eğ ri d ir- Deri izi i yolunda,
dukları kabul olunmaktadır. Goncalı’d a d ır, bu sebeple bu hana
Selçuklu Devleti’nin yok olmasın­ “Goncalı Hanı” da denir. Vali Seyfed­
dan sonra Eğridir Hamidoğullarinın din Karasungurb. Abdullah tarafından
EĞİN (Ekin. Bugün: Kemaliye). kurduğu devlete başşehir oldu. Hami- yaptırılmış, holü 1253, avJusu ise 1254
İlk ve orta çağlarda bazen yerli doğulları Devleti’nin ikiye ayrılmasın­ yılında tamamlanmıştır. El Sultanî tuğ­
sergerdeler tarafından yönetilen, ba­ dan sonra Dündar Bey'in torunlarına rası ile başlayan ve Selçuklu sultanı­
zen de İran ve Roma devleti arasında kaldı. XIV. yüzyılın ikinci yarısından na işaret eden kitabede Izzeddin Key-
el değiştiren şehir, İslâm hâkimiyeti­ sonra, Karamanoğullarinın saldırısına kavus ll’den ve unvanlarından söz edil­
ne girdikten sonra da, Selçuklu Dev- uğradı ve beyler Germiyanoğullarına, mekteydi.
leti’nden daha önce ve bu devletin za­ sonra OsmanlIlara başvurarak yardım Hol bölümünün çok sade mimari­
yıflamasından sonra, mahallî muhta­ istediler. sine karşılık, avlunun sağda eyvanı ve
riyete sahip oldu ve kısa devirler ya­ 1381 ’de şehir, diğer birtakım kale­ ilk kez görülen iki kat odaları ile sol­
şadı. Timur istilâsından sonra Çelebi lerle birlikte, Osmanlı hükümdarı I. daki medresesi zengin bir görünüm ar-
Sultan Mehmed devrinde Osmanlı Murad’a barış yoluyla terkedildi, böy­ zeder. Mescit, solda hole bitişen kö­
İmparatorluğu topraklarına katılarak, lece Hüseyin Bey’in ölümünden (1390) şede tonozlu mekânın üstünde köşe
uzun bir süre Sivas eyaletinin Arapgir sonra Teke Devleti de sona erdi. Ti­ üçgenlerine oturtulan kubbesi ile dik­
livasına bağlı bir kaza merkezi olarak mur, Anadolu’yu istilâsı sırasında bu­ kati çeker.
yönetildi. XIX. yüzyılın ilk yarısında Har- raya gelerek kendisine boyun eğme­ Çardak Hanı, Alâeddin Keykubad
put’a, 1878’de de Mâmuretülaziz vila­ yen şehri ve halkın sığındığı Nis Ada- zamanında, qnun azadlı köle ve emir­
yetine bağlanan Eğin, Harput’a 60 ki­ .sı’nı kuşatarak zaptetti ve Eğiridir’i Ka­ lerinden Esededdin Ayaz b. Abdullah
lometrelik ve Arapgir’e 28 kilometre­ ramanoğlu II. Mehmed Bey’e verdi. Bu­ el-Sahabî tarafından 1230 yılında yap­
lik bir yolla bağlıydı. Eğin’e bağlı Ekin nun zamanında Eğridir’de bastırılan tırılmıştır. Eğridir - Denizli yolunda
kazası Mâmüretülaziz vilayetinin ku­ sikkeler bilinmektedir. Karamanlılar olan hanın yalnız duvarları kalmış, kare
zeybatısında olup, kuzeyden Erzurum, Eğridir’i 1425’te Hamid-İli’ne katması avlusu ve altı bölümlü beş neften olu­
batıdan Sivas vilayetleriyle, güneyden ile beraber, OsmanlIlara geri vermek şan hol planı ile, sultan hanlarının sa­
Arapgir kazası ve doğudan da Dersim zorunda kaldılar. deleştirilmiş bir benzeridir.
Sancağı ile sınırlıydı. . Dağlar ile kuşatılan ve buraya ge­ Sivri kemerli yarım tonoz biçimindeki
“Cihannûma"ve Evliya Çelebi “Se- len yolların kolay savunulabilmesi ve hol portalinde sivri kemerli kitabe ye­
yahatnâme”s'\nde, Eğin, bol meyve ye­ mevkiin de tahkime elverişli olması sa­ rinin iki tarafına, plastik birer arslan
tiştirilen, bağlık bahçelik bir kasaba yesinde, Eğridir Hamidoğulları gibi kü­ heykeii yerleştirilmiştir.
olarak zikredilir. Evliya Çelebi, Eğin’- çük bir devletin hükümranlığı sırasın­ Eğridir Hanı, Gıyaseddin Keyhüs­
in Sivas eyaletine bağlı bir kaza olmak­ da, oldukça parlak bir hayat sürmüş­ rev II zam anında y a p tırılm ış tır
la beraber, köylerindeki reâyanın tür. 1332’de burayı ziyaret eden ve Ulu (1237-1238). Eğridir’in 3 kilometre ku­
tekâlif-i örfiyesinin Malatya muhassı- Camii karşısındaki medresede kalan zeyinde bulunan bu yapı, bugün kap­
lı tarafından toplandığını, kalesinin Ibn Battuta, şehri çok nüfuslu, güzel lama taşları sökülmüş, çıplak duvarlar
Çelebi Sultan Mehmed tarafından alın­ çarşı ve pazarları olan, iyi sulanmış halinde, portalleri yok olmuş, örtüleri
dığını ve orada yaşayan 300 kadar Hı­ meyve bahçeleri ile çevrili bir belde yıkılmış, ayakta kalan duvar ve izlerin­
ristiyan’ın vergiden muaf tutuldukları­ olarak gösterir ve hükümdardan, Dün- den sultan hanların planlarına uygun
nı kaydetmektedir. daroğlu ishak Bey’den sitayişle söz olduğu anlaşılmaktadır. Kulelerden
XIX. yüzyıl sonlarında Eğin’in nü­ eder. bazılarının alt taraflarından iyi cins
fusu 36 bin kadardı. Osmalı egemenliği altında ise, sı­ blok taş kaplamalar kalmıştır. Mermer
Nüfusun Müslüman halkı toprak nırlarından uzak kalması savunma ih­ portalin işlenmiş taşlarından birçoğu
ve özellikle sürülerinin geliri ile geçin­ tiyacını ortadan kaldırmıştır. Surlar kale kapısının duvarlarında kullanıl­
mekteydi. Azınlıklar ise sanayi ve tica­ onarım görmeyerek yıkılmayı yüz tut­ mıştır.
retle uğraşırlardı. Şehirde ince pamuk­ muş ve şehir, sapa durumu yüzünden, Ertokuş Kervansarayı (Pınarbaşı
lu bezler, ipekli dokumalar, hamam ta­ sönmüştür. Hanı), Mübarizüddin Ertokuş tarafın­
kımları, yazma başörtüleri ve mendil­ XIX. yüzyılın ilk yarısında Eğridir’­ dan 1233 yılında yaptırılmış olup, Eğ­
ler imal edilirdi. de dördü minareli olmak üzere 32 ca­ ridir-Akşehir karayolu üzerindedir. Bi­
XIX. yüzyıldan itibaren oldukça ge­ mi, 17 mescit, 2 medrese, 2 kilise, 1 na, kuzey-güney yönünde uzanan dik­
lişen Eğin halkının çoğunluğu zengin kütüphane, 4 hamam, 150 kadar dük­ dörtgen bir yapı olup “kışlık” kapalı bir
olduğundan çok süslü ve görkemli bi­ kân ve 3 han vardı ve I. Dünya Savaşı’- mekân ile "yazlık" bir avlu olmak üzere
nalar yapılmıştı. Burada bir rüşdiye ndan önce kasabanın nüfusu 5-6 bin iki ana kütleden oluşur.
mektebi ve bir Ermeni kilisesi bulun­ olarak tahmin edilmekteydi. Dündarbey Medresesi, Selçuklu
maktaydı, bugün bu- yapılar kaybol­ Akdeniz ve Ege uygarlıklarının kül­ Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev II zama­
muştur. tür değerlerini taşıyan Eğridir’de arke­ nında han olarak yapımına başlanmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu­ olojik buluntular yanında Selçuklu ve (1237), sonradan tamamlanamadığı
şundan sonra, Mustafa Kemal Paşa’- Osmanlı dönemi yapılarından bir bö­ için yarım kalmış, 1310 yılında Hami-
nın adına izâfeten adı “Kemaliye"ye lümü de günümüze kadar gelebilmiş­ doğullarından Dündar Bey tarafından
çevrilen Eğin, önce Elazığ’a sonra da tir. medrese olarak tamamlanmıştır. Kes­
Malatya’ya bağlı iken 1938 tarihinde Eğridir İç Kalesi, ilçe merkezinde­ me taştan iki kat olarak yapılan yapı­
Erzincan vilayetine bağlı ilçe merkezi dir. Lidya Kralı Kroisos (Krezüz) döne­ nın orta şadırvanı bulunan bahçesinin
durumuna getirildi. minde, M.Ö. IV. yüzyılda yapılmıştır. iki tarafında odalar sıralanmıştır. Giriş
112
lerindeki araziyi kaybetme korkusuy­
la ayaklanan boy beyleri, Kalender Sul-
tgn’ın Çevresinde toplanarak başkal-
dırdılar. isyan, Sadrazam Damad İbra­
him Paşa tarafından bastırıldı. Yöne­
timde bazı düzeltmeler yapıldı. XVII.
yüzyılda ise isyancı Kalenderoğlu, kuv­
vetlerini Elbistan’a topladı ve Sadra­
zam Kuyucu Murad Paşa’nın üzerine
yürüdü.
Elbistan’da da Kozan ve Dersim’-
de olduğu gibi, devlet otoritesi Tanzi­
mat’a kadar tam olarak kurulamamış,
bu durum Elbistan’ın geri kalması­
na sebep olmuştur. Amik Ovası’nda
kışlayan Türkmen boylarının savaşla­
rı ile de kısmen harap olmuştur. Elbis­
tan’da XIX. yüzyıl başlarında başgös-
teren ayaklanmalardan önemli bir bö­
lümü de Asaf ve Seyfi adlı kişilerin
şehre girerek, halkı katletmeleri, yağ­
maları olmuştur. Bu eşkıya hareketleri
Osmanlı Hükûmeti’nce duyulduğun­
EĞRİDİR: Genel görünüm (XIX. yüzyıl) dan, derhal üzerlerine gidilmiş, iki is-
yancıbaşı da yakalanarak öldürülmüş­
kapısı karşısında bulunan divanhane­ tarafından karargâh olarak kullanıldı. tür (1822-1823).
nin kemerindeki 1301 tarihli onarım ki­ Anadolu’nun Türklerce işgali sırasın­ Şehirde 1847 yılında müsellimlik
tabesinde medreseye çevrildiği yazar. da (1073) Philateros’un eline geçti. Sü­ yerine müdürlüğün, sonra da kayma­
Babasultan Türbesi (Kümbeti) Eğ­ leyman Şah’ın komutanı Buldacı tara­ kamlık örgütünün kurulmasıyla asayiş
ridir’de, Türkistan’ın Duduki kasaba­ fından Türk egemenliğine alındı. Bun­ sağlanabilmiştir. XIX. yüzyılın ikinci
sında Eğridir’e göç eden Şeyh Meh­ dan sonra birkaç kez Haçlılarla Türk­ yarısındaki Ermeni ayaklanmalarının
med Duduki’ye ait olup, Hamidoğulları ler arasında el değiştirdi. Meyyafarikin bastırılmasında ve Milli Mücadele’de
zamanında yapılmıştır. Şeyh Duduki seferinden dönen (1105) Kılıçarslan, Maraş ve Antep’in kurtarılmasında, El­
1400 yılllarında öldüğüne göre, küm­ Elbistan’ı alarak veziri Ziyaeddin Mu- bistan halkının büyük rolü olmuştur.
betin de bu yıllarda yapıldığı sanılmak­ hammed’e verdi ve bölgenin ilk valisi XIX. yüzyıl sonunda Halep vilaye­
tadır. Sekizgen planlı, üzeri piramidal yaptı. Kılıçarslan’ın ölümü üzerine tinin Maraş Sancağı’na bağlı kaza olan
çatı ile örtülü ve her kenarı sağır niş­ 1111 ’de Antakya Prensi tarafından zap- Elbistan’ın toplam nüfusu 47 bin
lerle kenarlanmış bir yapıdır. tedilen şehir, kısa bir süre sonra K.As- 715kişi idi. Bu yüzyılda kazada 223 öğ­
Eğridir’in adı hakkındaki halk ara­ lan tarafından geri alındı. Bu tarihte rencili 17 okul bulunmaktaydı.
sında bir söylenti vardır. Buna göre 1114 yılı depreminde oldukça harap ol­ Elbistan ve dolayları Türk asıllı
EğridirGölü’nün bulunduğu yergülis- du. 1124 yılında Danişmentiilerin eli­ devletlerin savaşmaları sırastpda ol­
tanlık çukur bir ova imiş. Bir bahar mev­ ne geçti. Bu dönemde de Antakya dukça tahrip edilmişse de buğün ba­
simi, gök gürlemiş, yer kaynamış, prenslerinin saldırılarına uğradı. 1143 zı eserler hâlâ ayaktadır. Örneğin, Ulu­
yağmurlar yağmış, ovayı seller bastı­ yılında Sultan Mesud tarafından Ana­ cami, son zamanlarda tahrip edilen
ğı için herkes civar dağlara kaçarken, dolu Selçuk sultanlığı topraklarına ka­ Candargazi Türbesi, Kemer Hanı, Sel­
bir nine hiçbir şeye aldırmadan yün tıldı ve valiliğine de Kılıçasian getiril­ çuklu Dârüşşifası, Dülkadir Sarayı, bu­
eğirmeye devam etmekteymiş. Kaçan­ di. Şehir, Selçuklularla Danişmendli- ranın sayılmaya değer eserleridir.
lar onu uyardıkları halde nine hiç ye­ ler arasında kısa aralıklarla el değiş­ Ulucami, Emir Mübarizüddin Cavlî’-
rinden kımıldamadığı için ona “Öyleyse tirdi. Selçuklular devrinde önemli sa­ nin tarafından Sultan Gıyaseddin Key-
ne halin varsa gör, eğir dur” diyerek vunma ve kale olan Elbistan’ın sonra­ hüsrevadınayaptırılmıştır (1239-1240).
dağların yamaçlarına çıkmışlar. Nine dan yeri değiştirilerek eski kentin 5 ki­ Sonraki onarımlarla eski şeklini kıs­
de sellere kapılıp gitmiş, ovayı basan lometre kadar uzağına kuruldu. Çeşitli men kaybetmiştir. Kanunî Sultan Sü­
sel suları orada bir göl oluşturmuş. O saldırılara karşı dayandı (1205). Bir ara leyman devrinde yapılan bir onarımla
günden sonra, gölün de, dağ yamacın­ Moğallar tarafından alman şehirde, kubbeli bir Osmanlı camii niteliği ka­
da kurulan yeni obanın adı da “Eğir Moğollar tam hâkimiyet kuramadılar. zanmıştır.
Dur” olmuştur. Nitekim Tarklı Oymağı beylerinden Diğer bir büyük cami ise, Dülkadir-
Eğridir, bugün, Akdeniz Bölgesi’n- Halil Bey bölgeyi ele geçirerek beyli­ lilerden Şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey
de (Göller Yöresi bölümü) İsparta iline ğini kurdu (13365 ise de bu beyliğe zamanında yaptırılan camidir (1512 -
bağlı ilçe merkezi kasabadır. Dulkadiroğlu Karaca Bey son vererek 1522). Çok dikkat çeken yapı, 1515!ten
kendi beyliğini ilânetti, Mısır’la Dulka- sonra ülkelerinin OsmanlIlara geçtiği
diroğulları arasındaki mücadelede son beş yıl içinde yapılmış olması ge­
kent, sık sık istilâlara uğradı ve tahrip reken, tümü ile Osmanlı üslûbunda bir
edildi. 1353, 1381, 1384 yıllarında yapıdır.Sekizsıramukarnaslı portal ni­
Memlukların, 1399 yılında da ilk olarak şi üzerinde bulunan Selçuklu kitabe­
E L B İS T A N (Abtastha, Ablisthe- OsmanlIların eline geçti. 1400 yılında nin başka yerden alınarak buraya ko­
ene, El Bostan). Timur’un, 1435, 1436, 1471 yıllarında nulduğu sanılmaktadır. Bu kitabeye
M.Ö. Dördüncü bin yıldan beri bir Mısır’ın ve 1507 yılında da Şah İsmail göre, Gıyaseddin Keyhüsrev II zama­
iskân yeri olan Elbistan, Ortaçağ’da ordularının işgaline uğrayan şehir, bu nında onun emri ile bölgedeki emirle­
Arap - Bizans mücadelesinde yıkılan işgaller sırasında oldukça tahrip edil­ rinden Mübarîzüddin Cavlî’nın yaptır­
Arabbissos Kalesi’nin yerine almıştır. di. Dulkadirli hükümdarı Âİâüddevie dığı başka bir yapının kitabesi olduğu
Hıristiyanlık tarihinde, yöresindeki Af­ Bey,hükümet merkezini Maraş’a nak­ anlaşılmaktadır.
şin, Ashab-ı Kehf menkıbesi sebebiy­ ledince, Elbistan önemini kaybetti. Camide, kare biçiminde dört paye
le önemi büyüktür. Halîfe Ömer zama­ Alaüddevle’nin öldürülmesinden son­ üzerine oturan sekiz metre çapında or­
nında Müslümanların eline geçen şe­ ra Kanunî Sultan Süleyman’ın kurdu­ ta kubbe çevresindeki dört yarım kub­
hir, Abbasîler döneminde çeşitli akın- ğu ve merkezi Maraş olan Zülkadiri- be ve köşelerde üç metre çapında bi-
lara uğradı. 780 yılında Halife el-Mehdi ye eyaletinin kazası oldu. Bu arada el­ rek küçük kubbe ile tüm simetrik bir
113
merkezî plan şeması görülmektedir. da medreseyle birlikte yaptırılmıştır. timindeki Türk donanması Enez’i ku­
Elbistan, bugün Doğu Anadolu’da Bakımsızlıktan harap olan yapı, 1938 ve şatınca, halkı barış yoluyla teslim ol­
Kahramanmaraş ili ilçe merkezidir. 1968 yıllarında onarılmıştır. du. Daha sonra buraya gelen Fatih, üç
XVIII. yüzyıl klasik Osmanlı mima­ gün kadar kaldı ve kalenin yönetimi
risinin örneğidir. Kare planlı, tek kub­ Murad Bey’e verildi (1456). 1469 Tem-
beli olan ibadet mekânını meydana ge­ muz’unda Venedikli Nlccola da Canale
tiren beden duvarları dört kademe ha­ yönetimindeki deniz kuvvetlerinin Se-
linde yükselir. Kuzeybatı beden duvar­ lânik kıyılarında başlattıkları akın so­
ELMALI larına bitişik olarak yapılan minaresi­ nunda şehir yağmalanarak birçok
Tarihi Tekeoğulları ile başlayan El­ nin tabanı beş kenarlıdır. Her kenarda esir alındı.
malı, Anadolu Selçukluları tarafından süs niteliğinde taş kemerli nişler var­ XIX. yüzyılda da varlığını koruyan
eski Lykia topraklarına yerleştirilen ve dır. Tek bir kubbenin örttüğü ibadet Enez, önemli bir ticaret merkezi idi.
bölgeye kendi adlarını veren Tekeli mekânında kubbe geçişi büyük köşe Enez’in emin ve elverişli bir liman ol­
Türk boyları tarafından kurulmuştur. trompları ile sağlanmıştır. Caminin duğu ve Meriç üzerinde üç yüz kadar
Gerek Teke beylerinin, gerekse ilk Os­ son cemaat yeri ve ibadet mekânı kub­ küçük çapta geminin Edirne’ye kadar
manlI devrindeki Teke Sancak beyle­ besi kalem işleri ile süslenmiştir. sefer yaptığı birçok eserlerde kayıtlı­
rinin bu bölgeyi yaylak olarak kullan­ Ulu Cami, Manavgaziı Ömer Paşa dır. Enez Limanı, 1844 yılında çıkartı­
maları ve hatta bazı tarifi kitaplarında tarafından yaptırılmış olup, “Çarşı lan bir iradeyle temizletilmiş, 1894 yı­
Teke Sancağı’nın merkezi olarak An­ Camii” de denir. lında da Fatih’in Kale içinde bulunan
talya yerine ElmalI’nın gösterilmesi, ilçe merkezinde bulunan Elmalı camii onartılmıştır.
bu kasabanın kuruluşu ile ilgili bulun­ Bey Hamamı’nın yapıcısı bilinmemek­ XX. yüzyıl savaşları ve istilâlar so­
maktadır. Tahminlere göre, XVI. yüz­ tedir. Evliya Çelebi’ye göre, XVI. yüz­ nunda, özellikle Balkan ve I. Dünya Sa-
yıl sonlarına doğru kurulmuştur. yıl sonu veya XVII. yüzyıl başlarında vaşı’ndan sonra gerileyen Enez, Sevr
Elmalı, askerî yollardan uzak kal­ yapılmıştır. Soyunmalık bölümü yan­ Antlaşması ile Yunanistan’a bırakıldı.
mış olmakla fazla gelişmemişse de, mış, yerine bugün yeni bir soyunma- 23 Kasım 1922’de geri alındı. Cumhu­
kendine göre yöresel bir ekonomik fa­ lık yaptırılmıştır. Üç bölümlü ılıklığın riyet döneminde bucak oldu, 1953’te
aliyetin merkezi olmuştur. Osmanlı dö­ üzeri, ortada kubbe, iki yanda aynalı ilçe merkezi haline getirildi. Halen
neminde Anadolu Beylerbeyliğine tonozla örtülmüştür. Haç şeklinde Edirne iline bağlı ilçe merkezidir.
bağlı Teke Sancağı’nın kadılıklarından bir plan meydana getiren sıcaklık ey­ Karadeniz ile Ege Denizi arasında
biri olarak yönetilmiş, daha sonra da vanlarının köşelerinde, pandantifli en kısa ve emin yolun sonunda bulu­
ilçe haline getirilmiştir. 1082 (1671)yı­ kubbelerle örtülmüş dört adet halvet nan Enez, liman şehri olarak büyük rol
lında Elmalı’yı ziyaret eden Evliya Çe­ hücresi, köşelerindeki kapılarla orta oynamıştır. XIV. yüzyıl sonunda bile ol­
lebi, bir dağ eteğinde, yamaçlara ku­ bölüme açılır. dukça önemli bir şehir ve müstahkem
rulmuş olan ilçeden övgüyle söz et­ Elmalı, bugün Akdeniz Bölgesi’- bir liman olan Enez'in, Ege adaları ile
mektedir. Daha sonraki yüzyıllarda El­ nde, Antalya iline bağlı ilçe merkezi­ Trakya arasındaki ticarette büyük bir
malı, İdarî merkezinin Antalya’ya nak­ dir. müdahale merkezi olduğu bilinmekte­
ledilmiş olması ve mevkiinin ana yol­ dir.
lardan sapa kalmış bulunmasından, az XIX. yüzyıl başlarında Enez’de Rumla-
çok zarar gördüğü tahmin edilmekte­ ra ait 14 odalı bir hastane mevcuttu.
dir. 1841 yılına doğru şehrin nüfusu 10 Hastane, Meriç Irmağı’nın kıyısında,
bin civarında idi. ENEZ (Eski adları: Ainos, Enoz, bir tepede yeralırdı. Hastanenin avlu­
Eskiden beri Elmalı, verimli ovadan Inöz). sunda Ayios Yeoryios adına bir kilise
elde edilen hububat ve bakliyatın, dağ­ Hemen her devirde önemli ve müs­ vardı. 1868 yılında mütevelli heyetinin
larda tahtacı aşiretler tarafından ke­ tahkem bir liman şehri olan Enez adı­ aldığı bir kararla hastanenin avlusun­
silen kerestelerin ve çeşitli hayvan na “ Homeros”un “llyada" destanında da, kentin yukarı bölgelerindeki ma­
ürünlerinin toplandığı bir pazar yeri rastlanılmaktadır. Bazı kaynaklarda da halleler için kabristan olarak kullanıl­
hizmetini gördüğü gibi, burada pamuk­ "Ainos”, Odysseus’un arkadaşı, Gune- masına başlanmıştı. Mezarlıktan ve
lu bezler dokunurdu, dericilik de ileri us’un kardeşi ve Trakya şehri Ainos’ heryıl Ayios Yeoryios Kilisesi’nin pa­
gitmişti. ElmalI’da krom madeni de çı­ un ad vericisi (Eponoymos)'u olarak nayır gününde elde edilen gelir, Enez
karılmaktaydı ve zamanın Dahiliye Na­ gösterilmektedir. Antik yazarların Rum Okulu’nun masraflarını karşıla­
zırı Memduh Paşa (1839-1925) bir tez­ eserlerinde ise, Ainos’un önce Aioli- maktaydı.
kire ile dört krom madeninin kendisi­ alılar, daha sonra Mytilene (Midilli) ve Çok eski bir yerleşim alanı oldu­
ne verimesini istemiştir. Kymeliler tarafından bir koloni olarak ğundan, bütün çağların kültürlerini ta­
XIX. yüzyıl sonunda Konya vilaye­
kurulduğu yazılmaktadır. şıdığı görülür. Arkeolojik eser olarak
tinin, Antalya Sancağı’na bağlı olan El­ M.Ö, VI. yüzyıl sonlarında Darius’- Cenevizlilerden kalma kale kalıntıları­
malı, Cumhuriyet’ten sonra 1940 yılın­ un 513 yıllarındaki İskit seferinden na ve tarihî Kral Kızı Köprüsü’ne sahip­
da çıkan bir yangınla harap olduysa da sonraTrakyave Enez, Pres egemenli­ tir.
yeniden imar edilmiştir. ğine geçti. Daha sonra Enez’in, M.Ö. Skolati Manastırı (Theotokos Manas­
Belediyesi 1904 yılında kurulan El­ 415’te AtinalIların Sicilya seferine ka­ tırı), Enez’in doğusunda ve Badem-
malI’ya 1883 yılında bir telgrafhane in­ tıldıkları görülmektedir. Hellenistik köy’ün kuzeyinde, yüksek bir tepe üze­
şa edilmiştir. Çağdaki Mısır’daki Ptolemayosların rinde yaptırılmıştır.
ilçe, tarihî eserler bakımından ol­ egemenliği altına giren şehir, M.Ö. 190 1785 yıllarında onarım gören ma­
dukça zengindir. Tarihî ve mimarî de­ yıllarında Romalılar tarafından bağım­ nastır, 1885 yıllarında, iç mimarisi açı­
ğer taşıyan camileri ayakta kalmış ol­ sızlığa kavuştu. Antik Çağ’da Küçük sından harap durumda idi. Bu manas­
makla birlikte, medreseleri harap ol­ Rhodope bölgesinin başkenti oldu. tır, OsmanlIlar döneminde alınan bir
muş, tasavvuf tarihinde derin izler bı­ Ortaçağ’da Bizans devrinde Se- imtiyaza göre her türlü vergiden mu­
rakan Ommî Sinan ve Ümtoî Vahap tür­ mendirek (Samothrake) ve İmroz ada­ aftı, ancak daha eski tarihlerde, Sultan
beleri yıkılmıştır. XIX. yüzyıl sonunda larını da içine alan bir prensliğin mer­ Mahmud tarafından çıkartılan bir fer­
kazada 20 cami, 3 Rum^l.Ermeni kili­ kezi olan Enez, uzun süre Bizans yö­ mana göre manastır, Edirne’deki Sul-
sesi, 5 hamam, 3 han bulunurdu. Dük­ netiminde kaldı. 1436 yılında dukalık tanmurad Camii’ne 65 bin 180 akçe
kân sayısı 508 idi. Halihazırda Elma­ haline geldi. BiraraGattelusi ailesinin ödemekteydi. Bu para, manastırda ya­
lI’da Eski Cami, Ulu Cami ve Murad Pa­ hâkimiyetinde kaldıktan sonra, 1455 şayan keşiş sayısına göre tespit edil­
şa Camii, sanat bakımından değer ta­ yılında meydana gelen iç çekişmeler mişti Tanzimat'tan sonra Sultan Ab-
şıyan camilerdir. sonucu Türk egemenliğine girmesine dülmecid, İstanbul Patrikhanesi’ne
Eski Cami (Ömer Paşa Camii), Ke­ temel oluşturdu. Fatih’in emri ile yo­ bağlı metropolitliklere beratlar gönde­
tenci Ömer Paşa tarafından 1602 yılın­ la çıkan Kaptan Has Yunus Bey yöne­ rerek eskiden tanınan ayrıcalıkların ve
114
hakların sürdürülmesini buyurdu (ver­ tanı ile temas halinde olduğu ortaya miyeti büyük önem kazandı, kentin ku­
gi, haraç muafiyeti vb.). çıkınca Rumlar çekilmek zorunda kal­ zeyinde yaylakları ile ünlü Aladağ hü­
Enez Kalesi, Enez kasabasının or­ dılar. Kılıçarslan’ın ülkesini iki oğlu kümdarlarının yazlığı olmuş, Tebriz'­
tasında, henüz sağlam bir halde bulu­ arasında taksimi sırasında Erbaa, Rük- den Erzurum’a uzanan işlek ticaret yo­
nan bazı yerlerinde Ceneviz armaları neddin Süleyman Şah’a düşen toprak­ lu Erciş’ten de geçmiş, Erciş Kalesi
görülen BizanslIlar zamanından kalma lar arasında bulundu. Bundan sonra­ yapılmış, Erciş bu bölgenin en büyük
bir kaledir. ki tarihi genellikle Tokat ve Niksar’ın kenti olmuştur.
Osmanlı döneminde Enez’de, Ayia tarihine bağlı olarak devam etti. Tarih boyunca önemini koruyan Er­
Kiryaki, Ayios Dimitrios (2 Nisan - 13 1285’te Emir Pervane’ye bağlı toprak­ ciş, Selçuklu saldırısı başlayıncaya ka­
Ekim 1845 tarihinde yaptırılmıştır). Ayi­ lardan olan Erbaa, 1398 yıllarından ön­ dar Bizans’a bağlı yerli prenslerin ve
os Pavios (Enez’in 1456’da alınmasın­ ce bir süre için Eretna Oğullarının elin­ Arap Mervanilerin yönetiminde kaldı.
dan sonra tekke haline getirilerek “Yu- de kaldı. 1402’den sonra Canik'ten ha­ Tuğrul Bey’in ordusunun eline 1054 yı­
nusbaba Tekkesi" adını almıştır), Ayi­ reketle Niksar üzerine yürüyen Kuba- lında geçen Erciş, 1070 yılında Alpars­
os İoannis o Prodmoros (Yahya Pey­ doğlu’nun saldırısına uğradı. lan tarafından fethedildi. 1100 tarihle­
gamber), (XIII-XIV. yüzyıl yapısı), Ayi­ XV. yüzyılın ortalarına kadar rinden itibaren Erciş, merkezi Ahlat’-
Os­
os Konstantinos (1876'da onarım gör­ manlIlarla Doğu Anadolu’da kuru­ da olan Sökmen el Kutbî ailesinin eli­
müştür), Ayios Konstantinos (Enez Ka­ lan Türk devletleri arasındaki sınır üze­ ne geçti. Bir ara 1401 yılında Timur ta­
lesi içinde yer alır. 1456’da camie çev­ rinde bulunan Erbaa, 1473 Otlukbeli rafından da işgal edildi.
rilmiştir), Ayios Vasilios, Ayios Yeor­ Savaşı’ndan sonra kesinlikle Osman­ Osmanlı yönetiminin kurulması,
yios (1811 ’de onarım gördü. 1868 yılın­ lI topraklarına katıldı ve Kaza-i Çardak muhtemelen Kanunî devrinde gerçek­
da avlusuna bir mezarlık inşa edildi), adı ile Vilayet-i Rum’a (Rumiye-i Sug- leşmiştir. Gerçi 1514 seferinde, Yavuz
Eisodia Tis Panayias (Panayia Keha- ra) bağlı Tokat Sancağı kadılıklarından Sultan Selim’in Çaldıran yürüyüşü sı­
ritomeni, 1802 yılında inşa edilmiştir), biri olarak örgütlendirildi. Çardak adı­ rasında, Bitlis, Adilcevaz ve Erçiş böl­
Metamorfosis tu Hristo (Hristos) (1833 nın Erbaa’ya çevrilmesi ise XIX. yüz­ gesinin savunması Şah İsmail tarafın­
yılında onarılmıştır), Odiğitria (Şapeli), yılda vilayetlerin yeniden teşkilâtlan­ dan Kürd Beg Şereflü’ye bırakılmışsa
Panayia Taksidyotissa, Pantovasilissa ması sırasında oldu. İlçe merkezi ise da, Osmanlı Ordusu çevredeki kaleler­
Profitis ilias (ilyas Peygamber), Taksi- yakın tarihlere kadar en eski adı olan le birlikte Erciş’i de işgal etti. Ancak
arkhos, Zoodohos Piyi (1409-1455 yıl­ Herek adıyla anılmakta idi. Tanzimat’­ bu seferin dönüşünde İranlIların bu
ları arasında yapılmıştır), adlı Rum Or­ tan sonra yapılan vilayet teşkilâtında bölgeyi kontrol altına aldıkları Kanu-
todoks kiliseleri vardır. Sivas vilayetine bağlı Tokat Sancağı’- nî’nin 1534-1536 seferlerini bu bölge­
nın ilçelerinden biri oldu. İdarî bakım­ ye yöneltmesinden anlaşılmaktadır.
Osmanlı döneminden yapı olarak
dan 7 nahiyeye bölünmüştü. Toplam 1552 yılında, Şah Tahmasp’ın saldırı­
bugün harap da olsa ayakta duran,
nüfusu XIX. yüzyıl sonunda merkez da­ sına direnen İbrahim Bey, ihanet yo­
Enez Sahil Kervansarayı Enez’e 7 ki­
hil olmak üzere 41 bin 900 kişi idi. Ka­ luyla öldürülünce Erciş tekrar İranlIla­
lometre uzaklıktadır. Yapım planı, de­
nize dik konumlu uzun bir dikdörtgen za merkezi Erbaa (Herek), Tokat’ın 44 rın eline geçti, ancak 1554 antlaşma­
kilometre güneydoğusunda kurulmuş sı ile Safevîler bölgeden çekilmeyi ka­
olup, kervansarayın dar cephesi dıştan
dışa 1060 metre, uzun cephesi ise küçük bir yerleşim bölgesiydi. Erbaa bul edince, Erciş de yeniden kurulan
- Tokat arası ulaşım ikinci sınıf bir yol­ Van Beylerbeyliğime bağlı bir sancak
106.75 metredir. XVI. yüzyıl Osmanlı
mimarisinde inşa edilmiş olduğu görü­ la sağlanırdı. merkezi halinde Osmanlı Imparatorlu-
İlçeye XIX. yüzyıl sonunda bir hü­ ğu’na katıldı.
şü hâkimdir.
kümet konağı (1869) ve bir evrak mah­ Erçiş, öteden beri Doğu Anadolu’­
Yunus Kaptan Türbesi ise, bugün­
zeni yaptırılm ıştır(1876). Şehrin bele­ da yaşayan çeşitli aşiretlerin barındı­
kü kasabanın güneyinde deniz yönün­
deki geniş düzlükte rastlanan dağılmış diyesi 1868 yılında kurulmuştur. ğı bir bölge oldu. Bu aşiretler zaman­
durumundaki mezarlıklar arasında bu­ İlçede İslâmî yapı olarak günümü­ la birbirine karıştı ve çoğunlukla hü­
lunur. Etrafı moloz taşlardan alçak bir ze kadar gelebilmiş olan en önemli ya­ viyet değiştirdi. Öreğin, XVI. yüzyılda
duvarla çevrili çok ufak, üzeri kubbe pı, Silahdar Ömer Paşa Camii’dir. Ak- bölgede yaşayan ve Türk asıllı olduğu
ile örtülüdür. Yapı itibariyle Türk ese­ çaköy (Fidi) içinde “Eski Camii’4diye bilinen Şulu (Sulu) aşireti bugün, Hay-
ri olmayan türbe, Bizans devrine ait bilinen bu yapı, Silahdar Ömer Paşa ta­ deran aşiretine karışmış bulunmakta­
ufak bir mezar binası veya minyatür bir rafından yaptırılmıştır. İçerdeki zengin­ dır.
likte kalem işçiliğine karşılık, dış gö­ Moğollar zamanında yıllık 74 bin
kilise, bir şapeldi. Türbe haline getiril­
mesi sırasında yapılan tek değişiklik rünüşü sade ve mimarî değeri azdır. dinar vergi veren Erciş, Türk - Iran sa­
batıda olan kapışının örülmesi ve yan Yapı duvarları bir sıra kesme taş, üç vaşları sırasında ticaret bakımından
duvarında yeni bfr kapının açılması ve sıra tuğla dizisiyle değişik örülmüştür. çok gerilemiş ise de bu kez, serhad
içinde bir sandukanın yer almasıdır. Kısa minaresi kuzeybatı köşededir. kenti olarak askerî bir önem kazanmış
Ağaç minber oldukça sadedir. Mihrap ve kale her zaman kuvvetli tutulmuş­
yakınındaki tavan süslemelerinin en tur. Kanunî Sultan Süleyman, kaleyi
zengin olduğu yerdir. Kadınlar mahfi­ geniş ölçüde onarttığı gibi buraya Ru­
linin üstünde de dikdörtgen bir alana m eli’den göçürdüğü Boşnak ve Arna­
çıtalarla geometrik süsleme yapılmış­ vut asıllı aileleri de yerleştirmişti.
ERBAA (Eski adları: Herek, tır. XVII. yüzyıl sonunda yapıldığı tah­ XIX. yüzyıl sonlarında Van vilaye­
Erek). min edilmektedir. tine bağlı olan Erciş kazası, Van mer­
Ilçağdan beri bir yerleşim bölgesi kez sancağının kuzeyinde yer alırdı.
olarak bilinen Erbaa, Roma imparator­ Kuzey ve kuzeybatıdan Erzurum vila­
luğu devrinde Niksar’a bağlıydı. Daniş­ yeti, doğuda Pergri kazası, güneyde
mend Gazi veya Melik Gazi tarafından Van Gölü, batıda Adilcevaz kazası ile
fethedilerek bölgede Türklerin yerleş­ sınırlanmıştı. Çelebibağ, Gizik, Pirö-
mesi sağlandı. Bir ara 1140 tarihinde E R C İŞ (Eski adlan: Arsissa, Ar- mür, Ağrı, Göze, Gömar olmak üzere
BizanslIlar tarafından işgal edildi, ikin­ ciş). 6 nahiyesi, 122 köyü vardı. 1 kayma­
ci kez 1164 tarihinde Bizans hâkimiye­ Doğu Anadolu’nun en eski yerleş­ kam ve 6 nahiye müdürü tarafından yö­
tine girdiyse de, Selçuklu Sultanı II. Kı- me yerlerinden biri olan Erciş, zaman netilirdi. Kaza toplam nüfusu 14 bin
lıçarslan tarafından geri alındı. Ancak, zaman Arapların, Roma imparatorlu­ 774 kişi idi. Kaza merkezi, Ağantz ka­
bu kez yerli halkın Danişmendli Zün- ğu’nun, küçük yerli hükümdarların yö­ sabası, Van - Erzurum yolu üzerinde,
nun ve Şehinşah’ı istemelerinden do­ netiminde kaldı. Bölgeye Türk boyla­ Van’a 99 kilometre uzaklıkta kurulmuş­
layı başkaldırdılar ve bu fırsattan ya­ rının büyük ölçüde yerleşmesi ve XI. tu. Ağantz kasabası kurulmadan önce
rarlanan BizanslIlar bölgeye tekrar gir­ yüzyıl ortalarından başlayarak, Selçuk­ kaza merkezi, 1840 yılına kadar Erciş
diler. Ancak Zünnun’un Selçuklu sul­ luların XIII. yüzyılda İlh a n lIla rın hâki­ kale kenti idi. Van Gölü’nün taşması

115
sebebiyle halk daha içerilere göç etti bet, kübik biroturm alık üzerinde inşa mektepleri, bir hamamı, birkaç da tüc­
ve Ağantz kasabası kuruldu. Kasaba­ edilmiştir. Düzgün onikigen prizma car hanı, çarşı ve pazarı vardır. Binden
nın toplam nüfusu 2 bin 179 kişi idi. şekilli gövdenin herbiryüzüne, silme­ fazla meyhanesi olup şarabı ile tanın­
Erciş’in kendi yöresinde tanınmış şa­ lerden oluşan dikdörtgen birer çerçe­ mıştır. Erdek'ten Edincik şehri görü­
rabı vardı ve buradan Van’a meyve ih­ ve işlenmiştir. nür. Denizden on sekiz mil uzaktadır.
raç edilirdi. Karadan bu Kapıdağı Boğazı’ndan çı­
I. Dünya Savaşı sırasında Erciş, 10 kıp gidilir."
Mayıs 1915’te Rus kuvvetleri tarafın­
dan ilk kez istilâ edildi. Her ne kadar XIX. yüzyılın birinci yarısında, 1830
aynı yıl geri alındıysa da, on gün son­ yıllarında Erdek halkı, bağcılık ve ko­
ra Ruslar tekrar gelerek, 1917 sonları­ ERDEK (Eski adları: Aptakh, Ar- zacılık ile tarımla uğraşır ve bir kadı ta­
na kadar burada kaldılar. Erciş Rusla­ tace, Artacie, Artak, Artake, Artaki, rafından yönetilirdi. 3 bin nüfuslu bir
rın ardından çekilen Ermeni çeteleri ta­ Cyzicus, Eçuise, Esquiili, Esçuisse). kasabaydı, işlek olan limanına yalnız
rafından tahrip edildi ve 16 Nisan Erdek yöresine yerleşerek buraya kayıklar uğramaktaydı.
1918’de kesin olarak geri alındı. "Artake” veya "Artaki” adım verenle­ 1831 yılında Galata’ya bağlı Kapı-
Erciş, bugün Doğu Anadolu Bölge- rin kimler olduğu konusunda eski ya­ dağı kazasından ayrılarak merkezi Bur­
si’nin Yukarı Murat - Van bölgesinde, zarlardan alınan kısa bilgilerle şehrin sa olan Hüdâvendigâr Sancağı’na ka­
Van iline bağlı ilçe merkezi kasabadır. adından başka dayamjabilen kaynak tıldı, ancak merkezden uzaklığı ve di­
Eski tarihlerden beri önemli bir yer­ bulunmamaktadır. M.Ö. 361 yılından ğer sebeplerle 1843 yılından sonra
leşim merkezi olduğundan ilçe Doğu önce bütün Kapıdağ ile birlikte Kizikos Kaptanpaşalığa bağlı olarak yönetilen
kültürünün bütün özelliklerine sahip­ egemenliği altına giren Erdek, daha Marmara Adası kazasına bağlandı. Ay­
tir. sonra Roma ve Bizans egemenlikleri nı yıl içinde, ikinci bir değişiklik yapıldı
Erciş Kalesi, Van Golü sularının altında kaldı. ve bu kez, evvelce Marmara Adası Kay­
her yıl belirli zamanlarla yükselip alçal­ Müslüman (Arap,) saldırısı sırasında makamlığıma bağlanan kazalardan Er­
ması yüzünden, XIX. yüzyılda iyice ha­ bir Mesleme b. Abdülmelik orduları ta­ dek kazası, merkezi bir konumda bu­
rap olmuş ve 1841 yılında tümüyle terk rafından işgal edilen Erdek, Mysia’nın lunduğundan “Nezâret-i ahalî ve sair
edilmiştir. Halk içerilere çekilerek çev­ Türklerin eline geçmesi üzerine Türk kazalar misillü m Odir tayini ile makar-
redeki köylere dağılmıştır. Birçok kim­ - Bizans mücadelesinin cereyan etti­ rai kaymakamlığa mezkûr Erdek kaza­
senin elinde kalan kale, Kılıçarslan’a ği alanlardan biri oldu. Bizans impara­ sına n a k il" konusu M eclis-i
geçmiş, daha sonra birkaç kez el de­ torumun daveti üzerine 1304 yılında Er- Muhasebe-i Maliye'ce görüşülerek ka­
ğiştirmiş, Karakoyunlu şahlarından dek’e çıkan Katalanlar, karşılarında bul edildi. Bu kanunla, Erdek, sancak
Kara Yusuf Şah burayı geliştirmiş, an­ Karasi Bey’in kuvvetlerini buldular. Ka­ kaymakamlığı veya liva merkezi mev­
cak Timur burayı yıkmak istemişse de rasi Bey, Moğollardan kaçarak ülkesi­ kiine yükseldi, çevresindeki kazalar Er-
başaramayınca Muş şehrini yıkmıştır. ne sığınan Türklerle Dobruca’dan Ece dek’e bağlandı. O yılarda Imralı Ada-
Kanunî Sultan Süleyman zamanında Halil başbuğluğunda Anadolu’ya dö­ sı’nın da Erdek’e bağlı olduğunu gös­
kale, onarım görmüştür. Ayrıca kale­ nen Sarı Saltuk Türklerini Erdek yö­ teren belgeler vardır. Marmara Kayma­
de yine Kanunî tarafından onartılan resine yerleştirdi. Onun bu faaliyeti kamlığıma bağlanan Erdek; 1843’te ka­
Yusuf Şaf Camii mevcut idi. imparator III. Andronikos’u tedirgin et­ za merkezi yapılmış, 1846 yılında ya­
Gütbâh Kümbeti, Erçiş - Adilcevaz ti ve iki hükümdar arasında 1328 yılın­ yınlanan ilk devlet salnamesinde hü-
şoşesine 1 kilometre uzaklıkta, Kara­ da Pege (Biga)'da yapılan görüşme so­ davendigâr livaları arasında yer almış­
tavuk köyünde bir tepenin eteğinde nunda Demir Han Bey’in Bizans şehir­ tır.
yer alır. Eğimli bir arazi üzerindedir. lerine dokunmaması kabul olundu. Er- Bu kaza 1851 yılında Karasi Sanca-
Gövdeninkesme taşlarından bir bölü­ dek’in bağlı bulunduğu Aiolia ve Tro- ğ ı’na bağlandı. Karasi o tarihte Mani-
mü halen yerli yerinde ise de külâhın as yöresi, Orhan Gazi’nin oğlu Karasi sa’yabağlı bir sancaktı. 1861 yılında
kesme taş kaplaması tamamen dökül­ Beyi Süleyman Bey tarafından fethe­ kaza merkezinden binin üzerinde evin
müştür. Yapının XV. yüzyılın sonları­ dildi (1399). Böylece Erdek’te Türk hâ­ bulunduğu bilinmektedir. Erdek Ka­
na doğru inşa edildiği tahmin edilmek­ kimiyeti başladı. 1345 yılından sonra, tedralimin yapımı bu dönmde son bul­
tedir. bütün Karasi Beyliğiyle birlikte Erdek muş ve inşaat için bir milyon dokuz
Kadempaşa Hatun Kümbeti, Erçiş de Osmanlı egemenliğine girdi. İstan-1 yüz bin kuruş masraf yapılmıştı.
- Van karayolu ile Patnos - Van kara­ bul’un fethinden (1453) sonra teşkilât­ 1873 yılında Hüdâvendigâr, Salna-
yolunun kesiştiği noktada, Erciş’in 12 lanan Bilâd-ı Selâse kadılıklarından bi­ mesi’nde Erdek kazasına bağlı müdür­
kilometre doğusunda yer alır. Yakın za­ ri olan Galata mollalığına bağlanarak lükler şunlardı: Bandırma, Edincik, Gö­
manda önemli bir onarım geçirmiştir. bir naip tarafından yönetildi. nen, Manyas, Paşalimanı, Kapıdağı,
Bu onarım sırasında oturmalığın ve Evliya Çelebi, "Seyahatnâme”sin- Marmara, Emirali (Imrali) ceziresi.
gövdenin taşları yenilenmiş, üst kat ve de Erdek’ten şöyle söz eder: "Fatihi, 1877 yılına ait salnamede, Erdek ve
mumyalık giriş kapıları önünde taş Gazi Orhan oğlu Süleyman Paşa'dır. Bandırma kazaları arasında rekabetin
merdivenler inşa edilmiş, kümbetin İlk kez Rumeli’ye bu Kapıdağı’ndan başladığı göze çarpmaktadır, çünkü
içinde yer aldığı bahçenin etrafı duvar­ geçmişlerdir. Anadolu eyaletlerinde, bu tarihte Bandırmada bir kaymakam­
la çevrilmiştir. Kümbetin onikigen Bursa şehrinde Çelebi Sultan Meh­ lık merkezi olmuş ve Edincik, Gönen,
gövdesi kübik biroturm alık üzerinde med Vakfı mütevellisi tarafından ida­ Manyas müdürlükleri buraya bağlan­
yükselir. Düzgün kesme taşlarla inşa re olunur. İstanbul’a, Galata M ollası’- mıştır.
edilen oturmalığın köşeleri, ortada na bağlı kazadır. Serdarı,kethüdayeri, 1887 yılında Emirali Adası Erdek’­
baklava şekilli bir yüzeyle bunun iki ya­ emini ve muhtesibi olup,müftü ve na- ten ayrılarak Bandırma’ya bağlanmış,
nında birer üçgen yüzey elde edilecek kîbi yoktur. Şehir, deniz kıyısında iş­ Gönen, kaymakamlık haline gelmiştir.
şekilde planlanmıştır. Kitabesine gö­ lek iskeledir. Kıblı tarafı bayırlı dağlar, Karasi, 1888 yılında (Nisan) bağım­
re kümbet, 1458-59 yıllında ölen Emir üstü baştanbaşa bağlıktır. Muhtesip sız Vilayet halinden çıkıp tekrar Hüda-
Yar Ali, Şah Mustafa, Şah Sevik ve an­ ağa defteri ile yirmi yedi bin dönüm vendigâr vilayetine bağlanmıştır.
neleri Kadem Paşa Hatun için yaptı­ bağöşrü verir. Havası ve suyu olduk­ Bu salnamede Bandırma’nın Ay­
rılmıştır. Kümbet Emir Rüstem ibn el- ça güzeldir. Buraların Hazret-i Süley- dıncık ve Manyas olmak üzere iki na­
Emir Devlet Yar tarafından yaptırılmış­ Aman ve Belkıs'ın gülistan yeri olduğu hiyesi bulunduğu bildirilmektedir.
tır. söylenir. Şehir, sekiz mahalledir. Eski 1893 tarihli salnamede Erdek’in ge­
Zortul Kümbeti, Erciş’in 5 kilomet­ yapı, dört köşe, kiremitli, bin adet yük­ nel nüfusu 31 bin 993, merkez ve ka­
re kuzeydoğusunda, Çatakdibi (Zortul) sek evlerdir. Dört mihrap camii vardır. saba nüfusu 7 bin 979 olarak gösteril­
köyünde eski Erciş - Patnos yolunun Yalnız çarşı içindeki camide cuma na­ mektedir. 1898 tarihli salnamede, ka­
sonunda düz bir arazi üzerinde yükse- mazı kılınır. Bir mahalle Müslüman zada 7 bin 262 ev, 15 mahalle, 3 ca­
lir. Yakın zamanda onarım gören küm­ olup diğer mahalleleri Rum’dur. Çocuk mi, 1 mescit, 2 büyük kilise, 10 küçük
116
mabet, 4 otel, 2 hamam, 25 değirmen, lar, Seyitgazi Tepesi mermerlerinden muş oldukları ve bazı Oğuz boy ve oy­
3 zeytin fabrikası, 20 çeşme, 2 mîrî dal­ yapılmış, taşlar arasında horasan kul­ maklarının İlgaz Dağları'nı aşarak Ba­
yan, 1 hükümet konağı, 1 rüşdiye mek­ lanılmıştır. tı Karadeniz’in iç kesimlerine yerleş­
tebi, 2 iptidai mektep, 518 şakirdi hâ­ Çifteoluk Çeşmesi, Ayios Andreas miş olmalarıdır. Bu arada Ereğli’ye
vi rüşdî ve iptidai sınıflarına bölünmüş Kilisesi’nin kalıntısıdır ve Patrikli, io- bağlı tek bucak olan Alaplı'nın da Sel­
iki Rum mektebi vardır. akim’in Kizikos metropolitliği sırasın­ çuk Türkleri tarafından kurulduğuna
1907 tarihli Hüdâvendigâr salnane- da yaptırdığı köşkün bulunduğu, bu­ dair iddialar vardır.
sinde Karasi’ye bağlı Erdek kazası na­ gün “Ayındrıya"denen tepenin kuzey­ 1261-1282 yıllarında Bizans impa­
hiyeleri, Edincik, Paşalimanı ve Mar­ batısında, daha alçak bayırda, küçük ratoru olan Paleologos saltanatına göz
mara’dır. bir koruluktaki yüksek ağaçların göl­ dikenleri saf dışı edebilmek için Ce-
Erdek, Cumnurıyet’ten sonra 1926 gelediği bir çeşme ve bazı bina kalın­ nova Cumhuriyeti’nden yardım istedi.
yılında Bandırma’nın nahiyesi olarak tıları vardır. Bu yardımın karşılığı olarak da, Cene­
yönetildi, 1928’de tekrar Balıkesir vi­ Palata Çeşmesi (Eski adı: Pagat- vizlilere, Batı Karadeniz’in bazı liman­
layet adını alan idare bölümüne bağlı hon), Erdek’in 1 kilometre kuzeyinde, larında, bu arada Ereğli’de de ticarî ko­
kaza şeklini aldı, bu değişiklik sırasın­ bol sulu bir çeşmedir. Günümüzde Pa­ loniler kurma ayrıcalığını verdi. Bunun
da Kapıdağı nahiyesi kaldırılarak yarı­ lata Suyu, açık ve düzgün yollarla kı­ üzerine Cenevizliler, 1275 yılında Ereğ­
madadaki bütün köyler kaza merkezi­ yıya kadar indirilmekte ve deniz kena­ li, Amasra ve Sinop kalelerine yerleş­
ne bağlandı ve Paşalimanı nahiyesi da­ rındaki bir çeşmeden aktarılmaktadır. tiler ve bu kentlerin Osmanlı impara­
ha önce kaldırıldığından Marmara na­ Çeşme, bugünkü görünümüyle torluğu topraklarına katılmasına kadar
hiyesi, Erdek’in tek nahiyesi oldu. yontulmuş, pembe renkli taşlardan ya­ yaklaşık bir yüzyıl egemenlik kurdular.
Erdek kasabası, ahşap yapıları se­ pılmıştır. Cephesinde mihrap şeklin­ Ereğli’nin Türk egemenliğine giriş
bebiyle, önemli yangınlar geçirmiştir. de bir kemer mevcuttur. Yalnız yalağın tarihi üzerinde çeşitli görüş ve iddia­
1800 yılı başında meydana gelen yan­ iki yanında ve çeşmenin üstünde mer­ lar vardır. Ancak en sağlıklılarından bi­
gında büyük bölümü kül olmuş, bu mer kullanılmıştır. Kenarları korniş risi, 1327 yılında Orhan Gazi zamanın­
arada Metropolitlik kilisesinin iki kub­ şeklinde yontularak çeşmenin tepesi­ da Süleyman Bey tarafından zaptedil-
besinden biri yanm ıştır. Haziran ne kapatılan ve demir bağlarla birbir­ diğidir. Bazı kaynaklarda ise 1380 yıl­
1854’te çıkan bir başka büyük yangın, lerine kenetlenen mermerlerden biri­ larına doğru şehrin, Cenevizlilerden
Erdek’i baştan aşağı yakmıştır. Bun­ sinin üzerinde bulunan Yunanca kita­ para ile satın alındığı belirtilmektedir.
dan sonra kasaba haritası yeniden ya­ be, Erdek Müzesi’ne kaldırılmıştır. Bundan sonra Osmanlı Türkleri arasın­
pılarak, 23 Eylül 1855’te hükümetin Yukarıda belirtilen yapılardan baş­ da Bender-i Ereğli adıyla anılmıştır.
onayına sunulmuştur. 1917 yılında bir ka, XIX. yüzyıldan itibaren Erdek’te in­ Şehir, Osmanlı yönetimine geçme­
bakkal dükkânında çıkan yangında ka­ şa edilen yapılar şunlardır: Erdek San- den önce Orhan Gazi, 1330 yılında
sabanın büyük bir bölümüyle bugün cağı’nın Mehlik kasabasının Zac Ma­ Türk dervişlerini Ereğli’ye göndererek,
Cumhuriyet Meydanı olan yerdeki Yalı hallesi’nde Meryemana (Eylül 1860), kentte bir Türk kolonisi oluşturmuş ve
Camii tümüyle yanmış, yalnız minaresi Paşalimanı Adası’nda Meryemana, halkı Müslüman yapmaya başlamıştır.
kalmıştır. Minaresi de 1936 yılındaki Çeltükcü köyüne AyaTanaş, Papuci Bu dervişler, geceleri Göztepe’de ateş
fırtınada yıkılmıştır. köyüne Rum Ortodoks kiliseleri, is- yakarak, denizdeki gemilerin limanı
Günümüzde eski Erdek şehrinin kopye köyüne ve Paşalimanı Usta köy­ bulmalarına yardımcı olmuşlardır.
konumu hakkında bilgi verebilecek lerine birer Rum mektebi, Erdek He- Bunların içinde en ünlüleri Seyyid
hiçbir işaret bulunmamaktadır. rekköyü’ne kilise, inşa edilmiştir. Ekin­ Nasrullah Efendi’dir ki, ölümünden
Erdek’te bulunan arkeolojik ve eski lik köyüne, yanan Rum kız mektebi ye­ sonra bu tepeye gömülmüştür.
eserler şunlardır: niden inşa edilmiştir. Orhan Gazi’nin Ereğli’de başlattı­
Muhla Kalesi, Erdek’in 5 kilomet­ ğı İslâmlaştırma ve Türkleştirme hare­
re kuzeyinde, Ocaklâr Köyü ile Erdek keti 200 yıldan fazla sürmüş, 1600’iü
arasındaki verimli ovayı çeviren tepe­ yıllarda Ereğli’de nüfusun çoğunluğu
lerden birinde yer alır. Kale, doğu, ba­ Türkler lehine dönüşmüştür.
tı, güney yamaçları dik ve kuzeyi arka­
daki dağa yaslanan, ovaya hâkim bir Bizans devrinde Ereğli, ünlü Hıris­
tepe üzerinde kurulmuştur. Genel gö­ EREĞLİ -Karadeniz Ereğlisi- tiyan evliyası Ayios Theodorios’un ya­
rünüşü itibariyle doğu-batı yönünde (Eski adları: Herakleia Pontike, Hersk- şadığı yer olarak tanınmıştır.
uzanmış, ortalama 200x50 metre boyu­ leia Pontica, Mezropolis, Bartın Ereğ- Ereğli’de ilkçağ’daki büyük yapı­
tunda dikdörtgene benzer biçimdedir. lisi, Bander-i Ereğli). larından bir bölümü 1452’de Boğaziçi-
Kuzeyde bulunan duvar ve harçlar yı­ Şehrin kuruluşunda çeşitli söylen­ ne taşınarak Boğazkesen (Rumeli), Hi-
kılmıştır. tiler vardır. Söylentiye göre, Herakles’- şarı’nın inşaatında kullanılmıştır. Yine
Kalenin içinde, güneydoğu köşe­ in cehenneme indiği Mariandin’ler ül­ ilkçağ’dan kalma mermerden yapıl
sine yakın bir yerde, 10x5x8 m. boyut­ kesinde Likos Deresi ağzındaki Akhe- mış sunî limanı da bu sıralarda kümle,
larında, dikdörtgen prizması şeklinde rusia Mağarası'nın bulunduğu yerde dolarak kapanmıştır.
bir sarnıç vardır. kurulmuştur. Kuruluşu M.Ö. 560 yılla­ XIX. yüzyıla kadar Ereğli, Bolu San-
rına doğru olup, ilk sakinleri Megara- cağı’na bağlı bir kaza olarak yönetildi.
Seyitgazi Kalesi, Seyitgazi Tepesi’- lılardır. Kısa süre içerisinde güçlü ko­ Kastamonu vilayet haline getirildikten
nin berzah yönündeki yamacına sarık lonilerden biri olmuştur. M.Ö. IV. yüz- sonra ise, bu vilayete bağlı Bolu San-
şeklinde dolaşan sur kalıntısıdır. 1704 yıldaTyranlar yönetimine giren şehir­ cağı’nın bir ilçesi oldu. Bu yüzyılda
yılında Erdek’e gelen Paul Lucas, bu de büyük gelişmeler başlamıştır. Da­ Ereğli, batıda Karadeniz, doğuda Ha­
kaleden şu cümlelerle söz eder: “Şeh­ ha sonra M.Ö. 800-300’de İyon, M.Ö. midiye kazası, güzeyde Bolu ve Düz­
rin yanında, denize doğru uzanmış ka­ 266-70'de Pontus, M.Ö. 70- M.S. 395’te ce kazaları ile sınırlanmıştı. Nahiyesi
yalık bir tepe vardır ki, orada hâlâ Roma ve M.S. 395-1327 yıllarında Bi­ yoktu. İdarî bakımdan 63 köye bölün­
muntazam şekilde sıralanmış, sağlam zans egemenliğinde kalan Ereğli, 1071 müştü. Kaza toplam nüfusu XIX. yüz­
ve sanatkârane yapılmış dokuz veya Malazgirt Zaferi’nden sonra Kutalmış- yıl sonunda48bin428 kişi idi. Merkez
on kadar dört köşe kule görülmekte­ oğlu Süleyman Şah’ın komutanların­ nüfusu ise 6 bin 274 kişiydi.
dir”. dan Emir Karatigin 1084 yılında bütün Ereğli kuzey ve güney olmak üze­
Surun kalınlığı 5-6 metre arasında­ bölge ile birlikte Selçukluların yöne­ re iki mahalleye ayrılmıştı. Güneyde,
dır. Kalenin, birbirinden yaklaşık 80 timine girdi. Ancak Selçuk ordularının Ortodoks Rumlar, kuzeyde Müslüman-
metrelik muntazam açıklıklarla dizil­ çekilmesinden sonra, B izanslIlar tek­ lar yaşardı. Kasabada hükümet kona­
miş, dikdörtgen prizması şeklinde dört rar duruma hâkim oldular. Bu dönem­ ğı ve belediye binası dışında, denizci­
ve en doğuda bulunan iki kapı kulesiy­ de bilinen tek şey XIII. yüzyılda Selçuk lerin bir kışlası, karakollar, 10 cami, 1
le birlikte altı tane burcu vardır. Duvar­ Türklerinin Ereğli ile ticarî ilişkiler kur­ medrese, 1 halk kütüphanesi, 2 ha-
117
mam, 9 han, 471 dükkânlı bir çarşı, 65
çeşme ve 1255 konut vardı. Bütün
kazada bulunan konut sayısı 8 bin 485,
cami sayısı ise 101 idi. XIX. yüzyıl so­
nunda kaza ve merkezinde 1841 öğren­
cinin devam ettiği 94 okul bulunuyor­
du. Şehirdeki mevcut iki kiliseden bi­
ri 1905, diğeri ise 1907 yılında yapıl­
mıştır.
XIX. yüzyılın ilk yarısında kentte
kömür madeninin bulunması sayesin­
de, kısa bir sürede kalkınmaya başla­
mış ve nüfus da artmıştır.
Ereğli’de kömürün bulunuşu şöy­
le olmuştur:
“ 1827 yılında Osmanlı İmparator­
luk Donanması’nın Navarin’de yakıl- <
masından sonra, Padişah II. Mahmud,
donanmanın yeniden inşa edilmesini
ve o devir gemilerinin en büyük ihti­
yacı olan, en fazla sıkıntısı çekilen ve
genellikle İngiltere’den ithal edilen kö­
mürün aranmasını da bir fermanla em­
reder. Bu ferman üzerine, devrin bah­
riye subayları, terhis olan ve memle­ EREĞLİ: Karadeniz Ereğlisi (XVIII. yüzyıl başı).
ketlerine giden erlere, kömür göstere­
rek, memleketlerinde aramalarını ister­ yıllarında, Kırım Savaşı sırasında, kö­ ğı görevine de Mirliva (Tuğamiral) Di-
ler. Bahriye’de askerlik hizmetini biti­ mür havzası bir sözleşme ile İngiliz lâver Paşa getirildi. Dilâver Paşa iki yıl
ren ve Ereğli'nin hemen yakınındaki ve Fransız şirketlerine verildi. Os­ süren bir inceleme döneminden son­
Kestaneci köyüne dönen Uzun Meh­ manlI donanmalarının kömür ihtiyaç­ ra, kömür madenlerinin işletilmesine
med adlı bir şahıs, bir gün değirmene ları buradan karşılanmıştır. Ereğli'de­ ilişkin 100 maddeden ibaret bir yönet­
un götürür. Değirmenler dolu olduğun­ ki kömür üretimi, amele ve hayvan ek­ melik hazırladı. "Ereğli Kömür Maden-i
dan vakit geçirmek için bir dere kena­ sikliği sebebiyle yeterli değildi. Üreti­ Hümâyûn Nizâmnâmesi” veya “Dilâ­
rına .iner, orada dolaşırken civardaki min artırılması, amele ve hayvanların ver Paşa Nizamnamesi" adı ile anılan
taşlar ve molozlar arasında kendisine bütünü ile mahallinden sağlanamama­ bu yönetmelikte sadece maden işle­
komutanlarının gösterdiği “Siyah Nes­ sı, başka civar kazalardan da celb tenlerin değil, aynı zamanda işçilerin
n e”ye benzeyen taşlar gözüne ilişir. olunmalarının güçlüğü ve bunun gide­ de yasal haklarının korunacağı açık­
Bunlardan birkaçını toplayarak de­ rilmesi için bu kazanın kaymakamlığa landı. Maden ocaklarının kişisel mülk
ğirmenin ocağına atar ve bakar ki, taş­ dönüştürülmesi ile çevresinin geniş­ haline getirilemeyeceği, işçilere, işine
lar yanıyor. Ertesi günü aynı yere giz­ letilmesine bağlı olduğundan, mülga ve liyakatine göre ücret verileceği, üc­
lice gider ve civarda daha geniş bir Viranşehir Kaymakamlığından evvelce ret beğenmezlerse çalışmayabilecek­
alanda arama ve birkaç kazı yapar, Bolu’ya ilave edilmiş olan Çarşamba leri, maden işletenlerin işçilere “ücret­
sonra da topladığı parçaları bir çuva­ ve Bartın kazaları ile birlikte Devrek ka­ lerine mahsuben" yiyecek, giyecek,
la doldurarak köyüne döner. zasının Ereğli’ye ilhakı ile orasının bir vb, vermeleri halinde bu malların alım
O devirdeki yol koşulları sebebiy­ kaymakamlık haline getirilmesi uygun fiyatlarına zam yapamayacakları, ma­
le, kışı köyünde, kimseye bir şey söy­ olduğu, bu madenin müdürlüğüne ye­ denlerde yöre halkının çalışabileceği,
lemeden geçirir, ilkbaharda da kömür di bin beş yüz ve kaza müdürlüğüne Ereğli^de operatör doktor, kömür üre­
örneklerini alarak İstanbul’a götürür. de bin beş yüz kuruş maaşları olup, tim bölgelerinde hekim bulundurulma­
II. Mahmud, kömürün bulunmasına bunun toplamı dokuz bin kuruş kay­ sı zorunluğu gibi çok önemli ve o za­
çok sevinir ve Uzun Mehmed’i 50 al­ makamlık maaşına yeteceğine ve Bo­ man için kabulü zor esaslar getirildi.
tın ve yaşadığı sürece 600 kuruş ma­ lu Sancağı’nda bulunan zabtiye nefer­ Bu dönemde özellikle 1882'de bölge­
aş bağlatarak ödüllendirir. lerinin bir bölümü ayrılarak Ereğli Kay­ de büyük sermayeli yerli, yabancı ve­
Ancak Ereğli Ayanı, Hacı İsmail makamlığı emrine verilmesi ve bu yol­ ya ortak şirketler kurulmaya başlandı.
Ağa, kıskançlıktan veya kendisine ha­ da Hazine’den yeniden tahsisafgerek- 1853 yılında kömür işçilerinin mu­
ber vermeden İstanbul’a gitmesinden meyen, yalnız kaymakamlığa tayini lâ­ ayenelerine bakmak üzere kurulan ka­
kaynaklandığı sanılan bir kin ile, Uzun zım gelen mal kâtibi ile sair kâtipler ile rantina binası da yayınlanan yönetme­
Mehmed’i, İstanbul’da kalmakta oldu­ yeniden maaş verilmesi gerektiği için likle ve yabancı sermayenin kurulma­
ğu Leblebici Han’da kahvesine zehir bu kazaların 1865 yılı Mart’ı itibariyle sından sonra daha modern hale geti­
akıttırarak öldürür. Bolu’dan ayrılıp Ereğli’ye ilhakı ile bu rildi. Kömür çıkarılırken, gerekli aktar­
Uzun Mehmed’in Ereğli’de kömür kaymakamlığın teşkili, kaza ve maden- ma işlemleri için Ocak 1872’de “Oluk"
buluş tarihi 8 Kasım 1829 olarak kabul i mezkûr müdürü olan Faik Bey’in ay­ denilen iskele yapıldı. Yabancı serma­
edilir. Ancak kömür madenlerinin iş­ nı miktar maaşla bu kaymakamlığa yelerle yapılan mukavelenâme, Hassa
letilmeye açılması 2 Receb 1259 tarih atanması için Kastamonu ve Bolu’dan Müşiri Rauf Paşa’nın denetiminde ya­
(29 Temmuz 1843), ve 3874 numaralı alınacak kazalardan dolayı İzmit Mu­ pılmış, bu sözleşmeler bir arzla Padi-
Dahiliye iradesiyle olmuştur. Sultan tasarrıflığına yazı yazılması ve tayini şah’asunulmuştur (1880). Kömürnak-
Abdülmecid çıkardığı fermanda, Ereğli gerekli mal kâtibine emsali gibi maaş li için ise, 1890 yılında bir rıhtım inşa
kömürünün Hazine-Hassa yönetimin­ tahsisi ile seçilip gönderilmesi husu­ edilmiştir. 1908 yılında madende birta­
de işletilmesini, maden alanlarının Va­ sunun da Maliye Nezareti’ne havale­ kım düzenlemeler yapılmış, bunun için
kıflar İdaresi mülklerine dahil edilme­ sini emreden Gurre Muharrem 1^82 ta­ oluşturulan bir komisyon ilçeye gele­
sini ve kira bedelinin de dinî hayır iş­ rih (27 Mayıs 1865), ve 23844 sayılı rek gerekli çalışmalarını yaptıktan son­
lerine tahsis edilmesini yayınladığı bir Meclis-i Vâlâ iradesi yayınlandı. Bun­ ra bir mazbata ile Padişah’ın onayına
fermanla buyurur. Bu ferman üzerine dan sonra Ereğli kömür madenlerinin sunulmuştur.
“Kömür Kumpanyası" adı altında bir işletme hakkı Sultan Abdülaziz’in bir- XX. yüzyıl başlarında Zonguldak ve
ortaklık kuran bir grup İngiliz sarrafı, fermanı ile Bahriye Nezareti’ne veril­ Kozlu’da bulunduktan sonra işletme­
saraya başvurarak kömür madenleri­ di. “Maden-i Hümâyûn Nazırlığı’’ ve ye başlanan kömür ocakları Ereğli
nin işletme imtiyazını alır. 1854-1856 aynı zamanda da Ereğli Kaymakamlı­ adıyla tanınmıştır. Ancak kömür ma-

118
deninin Zonguldak Limanı’m canlan­ os, kısa bir süre sonra burasını boşalt­ di. Evliya Çelebi, “Seyahatnâme"s\n-
dırması, bir süre için Ereğli’nin sönme­ mak zorunda kaldı. 1077 yılında Kutal- de şunları yazmaktadır:
sine sebep olmuştur. Cumhuriyet dev­ mışoğlu Süleyman Şah’ın ilerlemesi “Bir gün kervanla Ereğli tarafların­
rinde Ereğli yeniden kurulan Zongul­ sırasında Ereğli Türklerin eline geçti. dan geçiyorduk. Yavuz’un vahşileşmiş
dak vilayetine bağlanmıştır. Daha sonra uzun süren Haçlı Seferle- camuslarından birisi dağda bize hü­
Şehrin önemli yapıları, kiliseden ri’nde, özellikle birinci ve İkincisinde cum etti. Hepimiz üstüne ok yağdırdık.
camie çevrilen “Orta Cami" ile iki ka­ çok zarar gördü. Sırtı oklardan kirpi dikenlerine dön­
le yıkıntısıdır. Ülkenin, II. Kılıçarslan’ını 11 oğlu müştü, buna rağmen bize hücum edi­
arasında paylaştırılması sırasında, yordu."
Ereğli, SencerŞah’a düştü. Gıyased- Osmanlı tarihinde Şehzade Musta­
din Keyhüsrev’in Alaşehir önünde şe­ fa’nın öldürülmesi olayı Ereğli’de ce­
hit olmasından sonra çıkan kargaşa­ reyan etti (1553). IV. Murad, Bağdad se­
lıktan yararlanan Levon II, Ereğli'yi iş­ ferine giderken Ereğli’ye uğradı (1638).
EREĞLİ ■ Konya Ereğlisi - (Es­ gal etti. Bir süre sonra, Izzeddin Key- XVII. yüzyılda çeşitli celâli olaylarına
ki adları: Cybistra, Kybistra, Kibistra, kavuş, burasını yeniden Selçuklu top­ sahne olan Ereğli, XVIII. yüzyılda Ça-
Herakleia, Heraklea). raklarına kattı. Bu dönemden sonra panoğulları’nın nüfuzu altına girdi. Bu
Anadolu’nun en eski yerleşim böl­ Ereğli oldukça gelişti. 1243 Kösedağı ayaklanmalar XIX. yüzyılın başına ka­
gelerinden biri olan Ereğli'nin eski adı yenilgisinin sebep olduğu anarşi sıra­ dar sürdü. 1817 yılında meydana ge­
"Kyb/'sfra"dır. Bu adın Proto-Hitit dev­ sında yeniden Ermenilerin saldırısına len bir ayaklanmada Kaza Naibi Hüse­
rinden kaldığı ve Hitit İmparatorluğu uğrayan şehir, Vezir Şemseddin iste- yin Efendi isyancılar tarafından katle­
devrinde de şehrin, bu federasyona fani tarafından geri alındı (1246). 1258 dildi. Bunun üzerine eşkiya takip edi­
dahil Tuwana (Tyana) Prensliği’ne bağ­ yılında Mengü’nün Anadolu’yu taksi­ lerek yakalanıp cezalandırıldılar.
lı olduğu sanılm aktadır. Tuwana minde Ereğli, Keykavus ll’ye bırakıldı. 1832 yılında Mısır kuvvetleriyle iler­
Prensliği’nin çökmesinden sonra M.Ö. Bir ara yeniden Ermenilerin eline ge­ leyen İbrahim Paşa tarafından işgal
742 yılından itibaren Asur, M.Ö: 546’da çen Ereğli, 1276’da kesin olarak Kara­ edilen Ereğli, Kütahya Anlaşması üze­
Pers, M.Ö. 323’te Seleukhos, daha man Beyliği’ne bağlandı. 1291 yılında rine boşaltılarak, tekrar Karaman vila­
sonra da M.Ö. 64 yılına kadar Iran, Su­ Ereğli Keyhatu tarafından işgal edile­ yetine bağlandı (1833). 1868 yılında
riye, Anadolu, Makedonya ve Trakya, rek taş taş üzerinde bırakılmamacası- Ereğli’de Hassa Piyada Üçüncü Alayı’-
Kybistra, Bergama ve Roma imparator­ na tahrip edildi. Bundan sonra Ereğli, nın dördüncü taburu oturuyordu. Yö­
lukları yönetiminde bulundu. Bizans çeşitli Türk emirlerinin saldırısına uğ­ rede Ereğli Bölüğü ile Ceyhan Nahiye­
devrinde bir piskoposluk olan Ereğli, radı. Osmanlı Devleti’nin ilk kuruldu­ si, Karapınar, Sarıkavak, Bulacaklı ve
kilise tarihinde özellikle “Kuyudaki ğu yıllarda, çöküntü halinde bulunan Keşli aşireti, Evkaf ve Tatar aşireti bö­
Yahya" adı ile tanınan azizin yurdu ola­ Konya Selçukîlerinin egemenliği altın­ lükleri bulunmaktaydı. 1901 yılında
rak önem kazandı. Müslüman Araplar da idi. Ereğli demiryoluna kavuşmuştur.
ilk olarak 644 yılında Ereğli önünde gö­ Ereğli, ilk kez Yıldırım Bayezid ta­ Eski kaynaklardan öğrenildiğine
rüldü. 652, 667 ve 715 seferlerinde, rafından Ösmanlı Devleti’ne bağlandı göre, Ereğli’nin bütün köylerinin öşrü,
Ereğli Arap saldırılarına uğradı. 797 yı­ (1389). Yıldırım Bayezid devrinde bir “Medine-i Münevvere Vakfı" idi. Kara-
lında Bizans tahtına oturan imparato- Osmanlı sancak beyi tarafından yöne­ manoğulları ve Anadolu Selçukluları
riçe İrene, Abbasî halifelerinden tiliyordu. Bu yönetim 1402 yılına, ya­ devrinde de bu böyle idi. 1476 yılında
Harun-ür Reşid ile çetin mücade­ ni Bayezid’in Timur tarafından esir Fatih adına Karaman eyaletinin vakıf­
lelerde bulundu ve sonunda Ereğli ge­ alınmasına kadar sürdü. 1402’den, larını tespit eden kayıtlarda Ereğli’de
lirlerini Müslümanlara vermek üzere 1468’e kadar Ereğli, bu kez Mısır- Medine vakıfları açıkça görülmektedir.
Halife ile bir anlaşma yaptı. Her yıl Memlûk Devleti ile Karaman Beyliği Ayrıca kaza tahri r defteri nden öğ renil-
Araplara300 bin filori veriyordu. Müs- arasında savaş alanı oldu. Fatih Sul­ diğine göre Ereğli’de sâdâttan ve es-
lümanlar, Ereğli gelirlerini Medine’ye tan Mehmed, Karaman ilini Osmanlı hab torunlarından birçok kişi vardı.
vakfettiler. Irene'nin tahttan uzaklaş­ sınırları içine alırken, Ereğli de alındı Bunlar her türlü vergiden muaftılar.
tırılmasından sonra yerine geçen Nl- (1467-1468). Fatih, aldığı kalelerin tü­ Bunları Nakib-ül-Eşraf’lar tescil eder­
kefor(872;, bu anlaşmaya uymadı. Bu­ münü bu arada Ereğli Kalesi’ni de yık­ lerdi. Daha sonra birçok sahte sâdât
nun üzerine Harun-ür Reşid 806 yılın­ tırdı. Ancak 1471 yılına kadar Kara- türemiş, özellikle IV. Murad bu sahte­
da 100 bin kişilik bir ordu ile Dürub de­ manoğulları’nın bölgede çıkardıkları lerin tesbiti ile uğraşmış ve sahtekâr­
nilen derbendlerden ve Gülek Boğa- karışıklıkların önü alınamadı. Nihayet, larla sahte sicil verenleri cezalandır­
zı’ndan geçerek, Ereğli Kalesi’ni ku­ bu tarihte Ishak Paşa’nın kesin hare­ mıştı. Ereğli köylerinde ve toprakların­
şattı. Uzun ve kanlı bir savaştan son­ kâtı sonunda Ereğli Osmanlı egemen­ da yüzde 95’inin öşürleri “Medine-i Şe­
ra kale düştü. İmparator Nikefor yeni­ liğine girdi. Ancak kısa bir süre sonra rife Vakfı’’ idi. Medine Vakfı aşarı, ilk
lince, eski vergiyi kabul etmek zorun­ Uzun Haşan Bey’in çenginin baş gös­ zamanlarda geniş bir câbi (tahsildar)
da kaldığı gibi, ayrıca nüfus başına bir termesi yeniden bir kaynaşmaya se­ tabakasıyla ve mütevelliler tarafından
baş vergisi vermeyi de yüklendi. Bu bep oldu ise de, bu kez Rum Mehmed toplanırdı. Mütevellilerin bunları iltiza­
831 yılına kadar sürdü. Bizans İmpa­ Paşa, şehrin kalesini yıktırmak sure­ ma verdikleri de olurdu. Daha sonra
ratoru olan Teofilos, bu vergiyi ver­ tiyle onu açık bir belde haline koydu Dar-üs-Saade ağaları tarafından idare
mekten vazgeçip Torosları aşarak Me- ve Ereğli’nin askerî önemini ortadan edilmeye başlandı. Bu durum II. Ab­
sisa ve Tarsus yöresine kadar geldi. kaldırdı. Sultan Cem olayında şehza­ dülhamid devrine kadar sürdü. Bu de­
El-Me’mun bu saldırı üzerine 2 Tem­ deyi izleyen II. Bayezid, bir süre Ereğ­ virde ise mirablık bedeli, Maarif San-
muz 831’de Anadolu’ya girdi ve kale­ li’de kaldı. 1488 yılında Ereğli, Gülek dığı’na (Özel İdare), aşar ise Maliye’-
yi yeniden aldı. Boğazı’nı aşan Memlûk birlikleri tara­ ye devredildi. Cumhuriyet döneminde
Bizans devrinde büyük bir dinî fından yağmalandı. 1516yılında Mısır âşar vergisi bir kanunla lağvedildi.
merkez oldu. Türklerin 1025 yılından fethine giden Yavuz Sultan Selim, Ereğli’de, Osmanlı İmparatorluğu’­
itibaren birer keşif faaliyetleri çerçe­ Ereğli topraklarından geçti, ancak nun son dönemlerine kadar birçok ka­
vesinde gelişen Anadolu akınları, Ereğli’ye uğramadı. Padişah, Mısır'ı al­ le mevcuttu. Ancak bunlardan günü­
1069'da Ereğli bölgesine kadar uzan­ dığı zaman güney Mısır topraklarında müze çok azının yıkıntıları kalmıştır.
dı, bu durumda akıncı Türk atlılarını fil, gibi çok iri camuslar görmüştü. Bu kaleler şunlardır: Asartaşı Kalesi,
kovalayan imparator, aynı yıl karargâ­ Yavuz, büyük Darbzen toplarını çektir­ Buğdaylı Kalesi, Divie Kalesi (Üçhar-
hını Ereğli’ye kurdu. Türk kuvvetleri, mek için bunlardan yararlanmayı dü­ man Köyü Kalesi), Ereğli Kalesi, Gâ­
1073’te Aleksios Komnenos komuta­ şündü. Hayvanları, otlakları bol olan vur Kalesi, İki Delikli Kale, Karahisar
sındaki bir Bizans ordusunu Kayseri Ereğli’ye bıraktı ve öldürülmemesi em­ Kalesi, Kayasaray Kalesi (Kale-i Min-
yakınında ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu- rini verdi. Yavuz devrinde 17-18 tonluk dos), Polat Kalesi, Tond Kalesi.
nun üzerine Ereğli’ye çekilen Aleksi- toplar bu camuslar tarafından çekilir­ Ereğli ilçesi, Karamanoğulları ve
119
Osmanlı döneminde inşa edilmiş bir­
çok eski esere sahiptir. Ancak strate­
jik konumu sebebiyle her çağda savaş
alanı içinde kalmaktan kurtulamadığı
için bu eserlerin çoğu tahrip edilmiş “!
ve yıkılıp yok olmuştur. em
Ağa Camii (Karamanoğlu Camii),
Halkanıpar bucak merkezinde ibade­
te açıktır. II. İbrahim Bey’in oğlu Meh­
med Bey tarafından yaptırıldığı sanıl­
maktadır. Adi taştan inşa edilen cami­
in beş boğdam (bölüm) halindeki da­
mı, ağaçla örtülüdür.
Aydınkent Camii (ivriz Camii), Hal-
kapınar bucağına bağlı Aydınkent kö­
yünde ibadete açıktır. Karamanoğulla-
rı devrinden kaldığı sanılmaktadır. Kü­
pü muntazam kesme taştan inşa edil­
miştir. Minaresi son camaat yerinin
sağındadır. Ağaç sütunlarından bazı­
larının altında ve camiin önünde Bi­
zans devri sütun başlıkları varcfır. Ca­
miin yapısında da eski bir kilisenin ka­
lıntılarından yararlanılmıştır.
Kayasaray Camii (Kale-i Mindos
Camii), Halkapınar bucağına bağlı Ka­
yasaray köyünde ibadete açıktır. Ka­
ramanoğlu yapısıdır. Cami, çok harap
durumda olduğundan yıkılarak yenisi
yaptırılmıştır. Bizans yapı kalıntısın­
dan alındığı anlaşılan güzel nakışlı bir EREGLİ: Konya Ereğlisi Ulu Camii (1985).
taş ve onun altında Kanunî devrinin
sülüsü ile ak bir mermere işlenmiş bir gün yok olan kiliseyi camie çevirerek kapısının üstündeki mermerden dört
kitabe bulunur. namazlarını burada kılmışlardır. satır halinde şu Arapça kitabe okunur­
Ulu Camii (Cami-i Ereğli, Cami-i Eski Hamam’ın (ibrahimbey Hama­ du. "Bu mübarek imareti Süleyman kızı
Kebir, Kıble Camii) halen ibadete açık mı), Karamanoğulları devrinde yaptırıl­ Nâsiha yaptı. Allah her İkisini de affet­
olup, Camii Kebir M ahallesi’nde, dığı sanılmaktadır. Cami-i Kebir Ma­ sin. Bunu 793 yılı Ramazan’mm evvey-
belediye binasının karşısında yer alır. hallesi’nde, camiin ve Rüstempaşa yeninde yazdı.” Bu kitabe halen Ereğli
Adi taşla inşa edilen camiin üzeri ka­ Kervansarayının yakınında yer alır. Müzesi’ndedir. Kitabeye göre külliyeyi
ra dam ile örtülüdür. Enlemine uzun 1968 yılında onarım görmüştür. Süleyman’ın kızı Nâsiha Hatun yaptır­
bir plan üzerine yapılmıştır. Camiin mi­ Cağaloğlu Hanı (Bedesten), Ereğ­ mıştır (1390).
naresi son yıllarda Vakıflar Genel Mü­ li’de çarşı içinde, Kasaphalil Cadde­ Osmanlı imparatorluğu’nun son
dürlüğü tarafından onarılmıştır. sinde Şüayp Hanı’nın arkasında yer dönemlerinde Ereğli’de şu medrese­
Ağalar Mescidi, Boyacıali Mahalle­ alır. Üç kapısı vardır. Doğudan uzun­ lerin varlığı bilinmektedir: Akmescid
si’nde 1551 yılında yaptırılmış olup, lamasına yapılan binayı beşikörtüsü Medresesi, Çukur Medrese, Hacıha-
ibadete açıktır. Bugün yok olan Hacı- şeklinde bir tonoz örter. Osmanlı dö­ sanefendi Medresesi, Mahaddiszâde
hasanefendi Medresesi’nin içinde in­ nemi yapısıdır. Medresesi, Nakışlı Medrese. Türbeler
şa edilmiştir. Mescit ve tabhane, düz­ Rüstempaşa Kervansarayı, Ereğli’­ olarak: Bayraktardede Türbesi, Dede-
gün olmayan taşla yapılmış, sağır kub­ de belediye binasının sağında ve Ulu bey Türbesi, Helvacıbaba Türbesi,
beler tuğladandır. Kapı söveleri mor Cami minaresinin yol aşırı kuzeyinde Mustafabey ve Emetuilahhanım Tür­
mermerdendir. ve tam karşısında yer almıştır ve M i­ besi, Şaircemalî Türbesi, Şeyhmuhid-
Aydınkent Mescidi (İvriz Mescidi); mar Sinan tarafından yapılmıştır. Kon­ din Türbesi.
Halkapınar bucağına bağlı Aydınkent ya’nın “Gödene” taşına benzeyen ak Ereğli bugün iç Anadolu Bölgesi’n-
köyünde ibadete açık olup bu yapının bir taşla inşa edilmiştir. Sinan, bina­ de (Konya bölümü), Konya iline bağlı
minaresi kışa ve ahşaptan yapılmıştır. da yerden başlayarak sekizinci taştan ilçe merkezidir.
Bağdadlı Camii, Kazancı Mahalle­ itibaren üç sıra halinde mavimtrak, kır-
si’nde olup, 1581 yılında yapılmıştır. mızımtrak taş kullanmak suretiyle bir
Halen ibadete açıktır. Eski binası bü­ tür süs yapmıştır. Taşlar, dikdörtgen
yük değişikliklere uğramış, kitabeleri halinde kesilmiştir. Kervansaray, Birin­
atılmış, Bizans kilisesine ait olan na­ ci Dünya Savaşı’nda işgal kuvvetleri
kışlı ve haçlı taşı, sol tarafına duvara tarafından kullanılmıştır. ERGANİ (Eski adları: Osmani­
yerleştirilmiştir. İlçede bulunan köprüler şunlardır: ye, Arghana, Argani).
Kutuören Köyü Camii, Merkez bu­ Aydınkent Köprüsü (İvriz Köprüsü; Ka- Ergani’nin kaderi, İslâm devrinde
cağa bağlı Kutuören köyündedir. 1897 ramanoğulları devrinde yapıldığı sanıl­ Diyarbekir’in kaderine bağlı kalmıştır.
yılında yapılmıştır. Dört tarafı açık mi­ maktadır), Bayburtlu Köprüsü, Musa- I. Selim’in Çaldıran Zaferi’nden (1514)
naresinin, son cemaat yerinin ve içi­ köy Köprüsü, Sazgeçit Köprüsü, Ziya- sonra, Ergani, Idris-i Bitlisi’nin delâleti
nin tüm sütunları ve sütun başlıkları efendi Köprüsü. ile Bıyıklı Mehmed Paşa’nın aldığı Di­
Kepez Kalesi’nden alınmadır. Şeyhihabüddin Külliyesi, zaviye, yarbekir bölgesi içinde, Diyarbekir
Numandede Camii, Ayrancı buca­ mescit ve türbeden oluşur. Zaviye is­ eyaletine bağlı bir sancak haline geti­
ğına bağlı Üçharman köyünde olup, tasyon civarında Kazancı Mahallesi’n- rildi. XVIII. yüzyılın başında, şarabın
halen ibadete açıktır. Köyün Melikbey dedir. Kalıntılarından külliyenin kub­ kullanılması ve alınıp satılması, şer’-
Mahallesi’nin yukarı bölümünde, Kanlı belerle örtülü bir yapı olduğu tahmin en yasak olduğu halde Ergani kazasın­
Ceviz’in biraz ilerisindedir. Söylentiye edilmektedir. Camii ahşap örtülü idi. dan her cumartesi günü Diyarbekir’e
göre bu toprakların fatihlerinden ve 1921 yılında onarım görmüştür. Cami­ ikişer-üçer yük şarap satılıyordu. Bu
Hz. Ömer’in torunlarından biri taraf ın- in kuzey köşe bitişiğinde kapalı bir tür­ durum Padişah emriyle yasaklanmış­
dan yaptırılmıştır. İlk Müşlümanlar bu­ be vardır. Ak mermer söveli ve kemerli tır.
120
Diyarbekir Valisi Kurt İsmail Hak­ zasından, diğeri Palu kazasından çıka­ min tarafından yapıldığına dair bir kay­
kı Paşa’nın yaptırdığı Harput Şosesi, rılmaktaydı. Eskiden beri işletilen ma­ da rastlanmamıştır. Kale, Evliya Çele­
bu şosenin Zülfikar Dağı eteğinde ve den daha modern usulde işlemlere ta­ bi’nin “Seyahatnâmesi"nde de ayrın­
Hoşut Ovasinın başından geçmesi se­ bi tutulmaya başlamış, 1840 yılında bir tılı olarak ele alınmıştır.
bebiyle Ergani halkının 1874-1914 ara­ kalhane inşa edilmiştir. Bu madenler Osmanlı dönemi yapıları olarak
sında 40 yıl içinde şose üzerindeki Ba- için Avrupa’dan mühendisler getirile­ XIX. yüzyıl sonunda Ergani’de beledi­
vur köyüne geçmesine ve eski kasa­ rek, bunlara devletçe belirli bir maaş ye konağı dışında 3 cami, 10 mescit,
banın ıssız kalmasına yol açmıştır. ödenmeye başlanılmıştır (1843). Ma­ 3 Ermeni kilisesi, bir Protestan mabe­
XIX. yüzyıl ortalarında Ergani Sanca- den, tam olarak 1850 yılında devlet ta­ di, 3 han, 3 hamam, 30 çeşme bulun­
ğinın merkezi, bakır madenlerinin iş­ rafından işletilmeye açılmış, bunun maktaydı. Bu yapılardan hükümet ko­
letilmesi dolayısıyla önem kazanan için bir mağara daha açılarak, kapasi­ nağı, 1891 yılında İnşa edilmiş, kilise­
Maden kasabasına taşındı. te artırılmıştır. Madende bulunan ham lerden ikisi 1818 yılında onarılmış, di­
XIX. yüzyılın sonunda Ergani San- bakırlar, İstanbul’a gönderilirdi (1880). ğer biri de 1873 yılında inşa edilmiş­
cağı’nın toplam nüfusu 134 bin 517 ki­ Serbest piyasaya ham bakırın satışı tir.
şiydi. 1882 yılında başlatıldı ve aynı yıl ba­ Ergani, bugün Güneydoğu Anado­
XIX. yüzyılda sancak, i 1 mutasar­ kır madeninin yönetimi hakkında ye­ lu’da Diyarbakır iline bağlı ilçe merke­
rıf, 3 kaymakam ve 11 müdür tarafın­ ni kararlar çıkarıldı. zidir.
dan yönetilirdi. Sancağın, kazaların ve Çıkarılan bakırın yurt dışına da sa­
nahiyelerin merkezlerinde mutasarrı­ tışına karar verilerek, Londra’ya ihraç
fın, kaymakam veya müdürün, kadının edilmeye de başlanıldı (1892). 20 bin
ve diğer başkanların ve her tarikatın ton bakır İngiltere’ye gönderilmek üze­
ileri gelenlerinden kurulan bir komi­ re maden ocağından İskenderun’a ka­
tenin denetimi altında çalışan bir de dar nakli için gerekli görüşmeler yapıl­
İdare Meclisi bulunurdu. Sancağa mıştır. Madenin civar İllere taşınma­ ERMEN EK (Es*/ adları: Germa-
1881 yılında Çermik nahiyesi de ilave sında ulaşım zorluklarıyla karşılaşıldı­ nikopolis, Germanik, Ermenak).
edilerek, ayrı bir kaza oluşturulmuştur. ğından 1867 yılında Ergani’de şoşe yol Eski çağlarda Isaurica bölgesinde
Ergani’nin en büyük ünü hemen yapımına başlanılmıştır. 1875 yılında bulunan Germanikopolis şehri idi. Es­
yakınındaki bakır madenleridir. Bakır devlet tarafından madende iki izabe fı­ kiden kalesi Ortaçağ’da Kilikya Erme­
işletmelerinde halk, büyük oranda ça­ rını inşa edilmiştir. ni tekfurları ile Konya Selçuklularının
lışma alanı bulmuş, aynı zamanda bu ilçe çok eski bir yerleşim merkezi haberleştiği bir geçit yeri idi. Moğol is­
sanayi yüzünden, şehir oldukça bayın­ olup, Doğu Anadolu kültürü içerisin­ tilasının başlangıcında bir kısım Türk-
dır hale gelmiştir. de yoğrulmuştur. Ancak bugüne ka­ menler, başta Karaman oymağı olmak
Bakır madeni, M.Ö. 2000 yıl önce dar, bir kalenin yıkıntıları gelebilmiş­ üzere, Ermenek sınırlarına sığınmışlar­
de bilinip işletiliyordu. XII. yüzyıl baş­ tir. dır. 1228’de Alâeddin Keykubad I Erme-
larından itibaren Araplar taraf ından iş­ Ergani Kalesi, Ergani yakınında, nek’i zaptederek, subaylarından Ka-
letilmişti. Ergani Sancağinda bulunan Kolat Dağı’nın yamacında bulunur. Bu­ mar al-Din Lala’yı Ermenek sipahdarı
maden yatakları biri Ergani merkez ka­ gün bir yıkıntı halindedir. Kalenin ki­ olarak atadı. Yaklaşık 30 yıl sonra, Er-

121
menek civarında yerleşen Karamanlı sit biryapıdır.
oymağı, Karaman Bey’in yönetiminde Görmel Köprüsü (Ala Köprü)-, XIV. ERZİNCAN (Eski adları: Arzincan,
kaleyi ele geçirdi. Uzun bir süre Kara­ yüzyılda Karamanoğulları tarafından Arzingan, Erzingen, EkĞIĞats, KelitzĞ-
man beyliğinde bulunduktan sonra XV. yaptırılmış olup, Ermenek’in 15 kilo­ ne, KelzĞne, EguĞgh’iats, Yerzinga).
yüzyılın sonunda O sm anlIların eline metre kadar güneydoğusunda, Göksü Erzincan’ın kuruluşu ve Eski Çağ
geçerek İçel Sancağina bağlanan Er­ üzerindedir. Ermenek ile Kazancı bu­ tarihi henüz aydınlanmamıştır. Erzin­
menek, eski önemini yitirdi. XVI. yüz­ cağı Gölnar, Silifke ve Anamur arasın­ can, Ortaçağ'da Arap coğrafyacıları­
yılın tapu kayıtlarında Ermenek kaza­ da bağlantıyı sağlamaktadır. Boyu nın Doğu Anadolu’nu andıkları dört
sı, Mescidli (Camili), Zaviye, Değir­ 62.50, eni 4.80 metre ve büyük kemer erzen’den biridir. Uzun yüzyıllardır
menlik ve Bağarası mahalleleri ile Gar­ açıklığı 21 metredir. Bizans-lran sınırı üzerinde bulunan şe­
gara, Iskeçe - Cemaller, Laması, Ça­ Bıçakçı Köprüsü, XIV. yüzyılda Ka- hir, bu iki imparatorluk arasındaki mü­
vuşlar, Uğurlu, Paşakışlası ve Balku- ramanoğulları tarafından yaptırılmış­ cadeleler sebebiyle gelişememiştir.
san köylerinden ibaretti. Evliya Çele­ tır. Üç kemerlidir. Boyu 89.40, büyük Şehir, 504, 532, 586 ve 591’de Bizans
b iye göre, bağcılık bahçelik kasaba­ göz açıklığı 15.00 metredir, ordularının İran üzerine saldırıları so­
da taş duvarlı 800 ev, 12 cami, 50 dük­ Karamanoğlu Emir Musa Medrese­ nucu savaş alanı içinde kaldı. Müslü­
kân, 3 han, 2 hamam, 6 okul bulunmak­ si (Toi Medresesi), 1339 yılında Emir man Araplar ilk kez 638’de lyaz b. Ga-
taydı. XIX. yüzyıl sonunda buranın nü­ Karamanoğlu Mahmud oğlu Musa ta­ nem komutasında burada gözüktüler.
fusu 6 bin 430 kişi idi. Ermenek önce rafından yaptırılmıştır. Dış ölçüleri Daha sonra Hz. Osman zamanında
Adana vilayetinin İçel Sancağina bağlı 27.75 metre ve 27.30 metre olan med­ 651-653 yılları arasında Habib b. Mes-
iken Cumhuriyet devrinde Konya vila­ rese açık avluludur. Ortalama 8.00 x leme komutasındaki Arap birlikleri ge­
yetine bağlandı. 9.00 boyutunda dörtgen planlı, merke­ çici bir süre için Erzincan’a hâkim ol­
Ermenek’te OsmanlIların ilk dö­ zi açık avlu çevresinde eyvanlar ve ön­ dular. Ancak şehir 686’da yeniden Bi­
nemlerinde Karamanoğulları tarafın­ leri revaklı hücrelerden oluşan klasik zans hâkimiyetine girdi. 756’da Abba-
dan yaptırılmış eserlere rastlanmakta- bir kuruluş şemasına sahiptir. sîler tarafından işgal edildiyse de, kı­
dır. Karaman Bey Zaviyesi, ilçeye bağlı sa süre sorVra Errjneni Mamikon Bağ-
Meydan Camii (Mimar Emin Rüs­ Balkusan (Balbelen) köyünde bulunur. radlı ve Ardzruni’rtin çıkardıkları isyan
tem Paşa Camii), Karamanoğulların- Keykavusoğlu Büyük Sultan Mesud’- sonucu Abbasî hâkimiyeti buradan çe­
dan kalma bir yapıdır. Düz toprak bir un hükümdarlığı sırasında Nuruh oğ­ kilmek zorunda kaldı. Türklerin Anado­
damı ile piramid biçiminde kubbesi lu Kerimüddin Karaman Bey tarafın­ lu’ya gelişlerine kadar şeklen Bizans­
vardır. Kubbe ve tonozları kesme taş­ dan Mimar Hoca Ömer’e yaptırılmış­ lIların yönetiminde kalan Erzincan,
tan sivri kemerler taşır. Yapının mina­ t ı r ^ / / . yüzyıl başları). Kubbeli bir ya­ 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Sel­
resi binadan ayrı ve oldukça yüksektir. pıdır. Kuzey yüze açılan dikdörtgen bir çuklu Sultanı Alparslan’ın kumandan­
Sipaş Camii’nin Karamanoğulların- kapısı vardır. Üstünde iki kitabe bulu­ larından Emir Mengücek Gazi tarafın­
dan Bedreddin Mahmud Bey’in oğlu nur. dan fethedildi ve 1072’de de .(Alpars­
Ebülfeth Alâeddin Halil Bey tarafından Ermenek bugün Akdeniz Bölgesi­ lan tarafından Mengücek Gazi’ye dir­
yaptırıldığı sanılmaktadır (1306-1349). nde Konya iline bağlı, ilçe merkezi ka­ lik olarak verildi. Erzincan’da kurulan
Dört paye üzerine düz damla örtülü ba­ sabadır. Türk yönetimi ile bölge, Oğuzlardan
122
_r
Bayat, Alkaevli, Karaevli ve Kayı boy­ cağı ile birlikte eyalet olarak değerlen­ nucu, tüm eserler yerle bir olmuştur.
ları tarafından iskân edildi ve Türkleş­ dirildi. 26 Eylül-3 Ekim 1535’te, Erzu­ Ayrıca, 1859’da büyük bir fırtınanın ya­
tirildi. Mengüceklerdevrinde Erzincan rum Beylerbeyliği’ne katılan Kemah pılara büyük zarar verdiği bilinmekte­
özellikle beylik merkezinin Kemah’tan Sancağinın bir kazası oldu. 1566 yılı­ dir.
buraya taşınmasından sonra Fahred­ na kadar bu şekilde devam etti. Bu ta­ Erzincan şehrinin, tarihi yapılan yö­
din Behram Şah zamanında tarihinin rihte Erzurum Sancağina bağlandı. nünden oldukça zengin olduğu bilin­
en parlak devrini yaşadı. Büyük bir ge­ 1516-1518 tarihleri arasında, Erzin­ mektedir. 1939’da meydana gelen dep­
lişme göstererek kültür ve ticaret mer­ can’da 1 sancak beyi, 8 zeamet ve remden sonra günümüze bir tek Ulu
kezi haline geldi. 1228’de Erzincan Sul­ 133 timar vardı. Cami kalabilmiş, bu da birçok defalar
tan Alâeddin Keykubad tarafından Da- Evliya Çelebi’ye göre, XVII. yüzyıl onarıldığından bugüne kadar gelebil­
vud Şah’ın elinden alınarak Selçuklu ortalarında Erzincan ova ortasında kü­ miştir. Diğer adı “GOlâb Cam ii” olan
Devleti’ne katıldı. Alâeddin Keykubad çük ve alçak duvarlı kalesi içinde 200 Ulu Camii avlusundaki eserlerden hiç­
şehre girişte, şehrin duvarlarını kesme kadar ev ile bir cami vardı. Kale dışın­ birisi bugüne erişememiştir. Halilullah
taşlarla yeniden ördürdü. Bir süre son­ da ise 1800 kadar ev, 7 cami, 60’tan Cami de Halilullah Çelebi Mahallesi’n-
ra Moğol hâkimiyetine giren 'şehir, İl­ çok mescit, 500’den fazla dükkânın, dedir. İsa Çelebi tarafından tamamlat­
hanlIlar tarafından gönderilen valiler 1 çarşı ve 1 taş bedestenin bulunduğu­ tırıldığı söylenilmektedir.
tarafından yönetilmeye başlandı. Bu ta­ nu belirtir. . Mescitlerden, Gür-Barak Mescidi,
rihte, bakır ocaklarının işletildiği ve şe­ OsmanlIlar döneminde sınırlardan kendi adını taşıyan mahallededir. Ya­
hirdeki bakır atölyelerinde güzel bakır uzakta bulunmuş olmasına bağlı ola­ panı bilinmemektedir. Gündemüciyan
işlerinin yapıldığı İbni Battuta ve rak Erzincan şehri, XIX. yüzyıla kadar Mescidi, Cami Mahallesi’ndedir.
Marco Polo gibi gezginler tarafından ordular için sadece bir konak yeri ol­ Medreselerden Atâbek Medresesi,
anlatılmakîadır .Ebu Said Bahadır Han du, daha sonraki Rus istilâları karşısın­ Dârü’l-ilm Medresesinin kimin tarafın­
zamanında Anadolu Valisi Timurtaş’- da askerî bakımdan önem kazandı ve dan, hangi tarihte yaptırıldığı bilinme­
ın Kahire’ye kaçması üzerine, Anado­ bu sıralarda Erzurum Kalesi’nin koru­ mektedir. Melik Fahreddin Medresesi,
lu Valiliği’ne getirilen Şeyh Haşan ara­ yup kapattığı bir hareket noktası özel­ Erzincan Hükümdarı Fahreddin Beh-
sındaki rekabetten yararlanarak, liğini aldı. ramşah Gazi tarafından yaptırıldığı sa­
1343’te Erzincan yöresinde, Karanbüt’- XIX. yüzyılın ikinci yarısında sını­ nılmaktadır. Tatarten (Mutahharten)
te, Küçük Şeyh Haşan kuvvetlerini ye- rın Erzurum’a yanaşması üzerine IV. Medresesi, 1379-1403 yılları arasında
nilgeye uğrattıktan sonra Doğu Ana­ Ordu müşirlik merkezi buraya taşındı. Mutahharten tarafından yaptırılmıştır.
dolu’ya hâkirp olunca, Erzincan da Bu sırada şehir büyümüş ve imar gör­ Abdullah Efendi Medresesi ise Cuma
onun kurduğu beyliğe bağlandı. müştür. Örneğin 1864 yılında Erzin­ Mahallesi’nde Müftü Abdullah Efendi
1362’de Eretnasülâlesinden Mutahhar- can'a su getirilmiş, Cice Boğazinda- tarafından 1769 yılında yaptırılmıştır.
ten, Erzincan’ı ele geçirdi. Bunun üze­ ki kârgir su bendi inşa edilmiş (1868), Zaviyeler ise şöyle sıralanabilir:
rine Eretna oğlu Ali Bey, veziri Kadı Erzincan’dan başlayarak Dersim Dağı Mevlevihane zaviyesi, Haydarihane za­
Burhaneddin ile birlikte 1379’da Erzin­ üzerinden geçirilerek Kızılkilise’ye ve viyesi, Taharten Bey zaviyesi, Kalen-
can üzerine yürüdüyse de, Erzincan­ diğer yerlere yollar yapılmış (1871), derhâne ve Pir Ömer zaviyeleri, Uğur­
lIların ve Mutahharten’in Akkoyunlu- 1864 yılında şehre bir telgrafhane (bu lu Mehmed Bey zaviyesi, Veled Bey za­
lardan yardım alması sonucu Mutah- telgrafhane 1883 yılında onarım gör­ viyesi (Akkoyunlu beylerbeylerinden
harten’in elinde kaldı. 1394’te Kadı müştür), büyük bir kışla (1865) ve hü­ Veled Bey tarafından yaptırıldığı sanıl­
Burhaneddin tekrar Erzincan’a yürüdü, kümet konağı (1867, 1873), inşa edil­ maktadır).
ancak bu kez de Akkoyunlu aşireti ona miştir. Şehre 1869’da bir cami yapılmış,
yardım etti. Kadı Burhaneddin’in üçün­ Fırat’ın (Karasu) kıyısındaki köşk­ Sultan Şeydi Cemâleddin Türbesi ise
cü saldırısı 1395 yılında oldu. Kadı leri, çiçek bahçeleri, çilek tarlaları, ır­ 1891 yılında onarılmıştır.
Burhaneddin’in öldürülmesi üzerine makta dolaşan süslü kayıkları, kıyıdaki Burada yaşayan Hıristiyan dinine
bu kez Erzincan Osmanlı Hükümdarı gazinoları, türlü derecelerden askerî mensup vatandaşlar içinse 1858 yılın­
Yıldırım Bayezid’in tehdidi ile karşılaş­ okulları ile Erzincan, mamur ve canlı da bir Ermeni kilisesi, 1859 yılında bir
tı. OsmanlIlara karşı koyamayacağını bir şehir görünümünü kazanmıştır. Rum kilisesi ve 1889’da bir Ermeni
anlayan Mutahharten, Timur’un hima­ XIX. yüzyıl sonunda Erzincan’da okulu inşa edilmiştir.
yesini kabul etti. Buna kızan Yıldırım, 210 cami ve mescit, 35 medrese, 2 rüş­ Erzincan, 1939 zelzelesinden son­
şehri kuşatarak teslim aldı. Ancak Er­ diye, 9 ilkokul, 18 han, 1550/ dükkân, ra tamanen terkedilmiş ve yeni bir şe­
zincanlIların isteğine uyarak Kemah 3 gazino, 35 kahvehane, 8 hamam, 14 hir kurulduğundan, tarihî Erzincan bir
hariç, Eretna Beyliği topraklarını ken­ fırın, 145 çeşme, 15 tabakhane, 12 be- ölü şehir olarak toprağa gömülmeye
dine bağlı kalmak koşuluyla yine ona zirhane, 11 boyahane, 1 silah ambarı, bırakılmıştır.
bıraktı. 1402’de Timur’un ikinci yürü­ 1 askeri tabakhane, 1 aba yapımevi bu­ Erzincan, bugün Doğu Anadolu’da
yüşünde Erzincan’a gelmesi üzerine lunmaktaydı. Yukarıda saydığımız 2 aynı addaki ovada, türlü yönlere uza­
Mutahharten, yeniden Timur'a hizmet rüşdiye mektebinden biri 1865, diğeri nan yolların uğrak yerinde il merkezi-
etti. Ankara Savaşindan sonra Timur 1883, idadî mektebi ise 1908 yılında
imparatorluğu’na katılan Erzincan, bir öğretime açılmıştır.
süre sonra Akkoyunlu Devleti’ne bağ­ XIX. yüzyılın son yıllarında Erzin­
landı. Akkoyunlu Uzun Haşan Bey, can şehrinin nüfusu 23 bin iken, 1883
şehri yeniden onarttı. 1472 Otlukbeli yılında göçmenlerin buraya yerleştiril­
Savaşindan sonra Erzincan, bir süre mesi ve IV. Ordu müşirlik merkezinin ERZURUM (Eski adları: Roma-
yerli sergerdelerin elind e kaldı. buraya taşınması sonucu şehrin nüfu­ norum, Garin veya Karin; Kam, Karin-
1501’de Safevî Devleti’nin kurulması su kısa sürede artmıştır. tis, Karona, Carana, Garnoy, Karaz,
üzerine bu devletin topraklarına katıl­ Kültürel alanda olduğu gibi, İktisa­ Kalak, Garnoy - Kalak, Kali, Kaiikaia,
dı. dî alanda da gelişen Erzincan'da, 1876 Theodosiopplis, Arze, Arzen, Erze, Er-
Erzincan, 1514’te Çaldıran S efe ri­ yılında Akmermer madeni, 1879 yılın­ zen-i Rûm, ’Erzeroum).
ne gidilirken Yavuz Sultan Sel|m tara­ da da Kurşun madeni işletilmeye açıl­ Coğrafî konumu ile önem taşıyan
fından kesin olarak Osmanlı İmpara­ mıştır. Erzurum, eski çağlardan beri bir yer­
torluğu’na katıldı. Sefer dönüşü Ke­ Beyliklerin uğrak yeri olması sebe­ leşme yeri olma niteliğini koruduğun­
mah Kalesi de 1515’te zaptedilerek biyle bayındır hale gelen Erzincan, ta­ dan, gelip geçen tüm kültürler burada
şehrin başka bir devletin müdahalesi­ rih boyunca geçirdiği önemli deprem­ izlerini bırakmışlardır.
ne İmkân bırakmadı. ler yüzünden, özellikle 1011, 1045, Arkeolojik kazılara göre kentin ta­
Şehrin yönetimi de Baş Mirahur Bı­ 1145, 1251, 1268, 1287, 1374, 1422, rihini M.Ö. 4000 yıllarından başlamak­
yıklı Mehmed Paşa’ya verildi. 1514 - 1482,1543,1584,1784,1909ve 1939yıl- tadır. Geçen 6000 yıllık zaman içinde
1520 yılları arasında Bayburt San­ larında meydana gelen depremler so­ Erzurum, Hurriler, Urartular, Sakalar

123
(Iskitler), Medler, Persler, Partlarve ha­ leri Doğu Anadolu kentlerini ele geçir­ İlhanlı Devleti’nin yıkılışından son­
lefleri, Romalılar, BizanslIlar, Sasani- meye başladılar. Bu arada Pasinler ve ra Erzurum, Toğalıların, 1340-1358’de
ler, Araplar, Emevîler, Abbasîler, Sel­ Erzurum ovasında bulunan birçok köy Çobanlıların, 1358-1360’da Celayırlıla-
çuklular, Moğollar, İlhanlIlar ve halef­ ve kasaba istila ve yağma edildi. Gü­ rın, 1360-1387 yıllarında (Eretna) Oğul­
leri, Karakoyunlular, Timurlular, Akko­ neydoğu ve Doğu Anadolu üzerinden larının eline geçti. 1387 yılında ve
yunlular, Safevîler, OsmanlIlar ve Tür­ İç Anadolu’ya kadar uzanan Türk akın- 1400 yılında Timur tarafından istila edi­
kiye Cumhuriyeti devletlerinin ege­ ları sırasında bu bölgelerde yaşayan len kent, bu olaylardan çok zarar gör­
menliğinde kalmıştır. halkın huzuru bozulmuş, Bizanslmpa- dü. Timur, Ankara Zaferi’ne giderken
626 yılında Bizans İmparatorluğu ratorluğu ve ona bağlı krallıklara kar­ ve dönerken yine Erzurum’a uğradı. Bu
elinde bulunan kente İslam akınları şı güveni azalmıştı. Özellikle krallık ve arada Erzurum, Karakoyunlular arasın­
642 yılından itibaren başlar. Kent 645 prensliklerin kendi aralarında savaş­ da el değiştirdi.
yılında Meslemeoğiu Habib yöneti­ maları ve merkezden ayrılmaları Türk 1502’de Erzurum ve çevresi, Safe-
mindeki Arap ordusu tarafından işgal istilâsının kolaylaşmasına, bölgenin vî Devletinin eline geçti. Bu devletin
edildiyse de, 653 yılında yeniden Bi­ ekonomik bakımdan kötü duruma düş­ kurucusu olan Şah İsmail, Akkoyunlu
zans egemenliğine girdi. 662 yılında mesine sebep oldu. Bu yüzdendir ki, Hükümdarı Sultan el Vada’yı 1502’de
bu kez Emevî Hükümdarı I. Muaviye’- 1066-1067 yıllarında, Alparslan zama­ ikinci kez bozguna uğrattıktan sonra
nin gönderdiği yeni İslam ordusu, Er­ nında, Aras ve Fırat bölgeleri Türk Erzurum, Tercan, Bayburd, Kelkit, Er­
zurum’u alarak, burada, Erzincan, Bay­ akıncılarının kaynaştığı bir yer haline zincan ve Kemah taraflarını kesin ola­
burt, İspir ve Pasinler’i içerisine alan geldi. Şehir, köy ve kasabalar sürekli rak egemenliği altına aldı. Ama bu
bir İslam valiliği merkezi yaptı. 947 yı­ olarak el değiştirdi. Türk akıncıların­ egemenlik uzun sürmedi.
lına kadar bu durum sürdü. dan bir bölümü Erzurum ve çevresin­
949 yılına kadar süren İslam ege­ deki köy ve kasabaları ele geçirdiler. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran dö­
menliği sırasında kent, 686’da tekrar 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt nüşünde Erzurum Beyi Sevindik Bey’e
Bizans’ın, 700 yılında Emevîlerin eline Meydan Savaşinda Romen Diogenes gönderdiği fetihnamede; Erzurum, Sü­
geçti. 837’de Bizans İmparatoru Teo- esir düşünce, Bizans ordusunun yok regel ve Çobanköprüsü’nde zahire, ot
filos, kenti ele geçirdiyse de, 840’ta edilişinden sonra yapılan antlaşmada ve hayvan bulundurması yazılıdır. Oy­
Araplar tekrar egemen oldular. İslam Doğu Anadolu, Türkiere verildi. Alpars­ sa Sevindik Bey’in kimliği kesin ola­
egem enliğinin bitim inden sonra, lan da, büyük komutanlarından her bi­ rak bilinmemektedir.
979’da, Erzurum ovası ile Eleşkird, rine Anadolu’nun çeşitli bölgelerini 1520 yılında yapılan bir sayımın
bahşiş olarak Ispir ve Oltu bölgeleri­ ele geçirme görevini verdi. Erzurum ve defter kayıtlarında Trabzon,Bayburd ve
ne hâkim olan Bağradlı David’e veril­ yöresini ele geçirme görevini de Emir Kemah sancaklarının Rum vilayetine
di. Bağradlı Gürcü Kralı III. David za­ Saltuk’a vermişti. Kısa bir süre sonra, bağlandığı, ispir’in de Bayburd Sanca-
manında şehir yeniden Bizans’a geç­ Erzurum ve dolaylarında Saltukoğulları ğı’nın bir kazası bulunduğu görülmek­
ti (1001). 1018'de Gürcü kralları ile Bi­ bir beylik kurdular. teydi. Aynı defterde ispir, Erzurum ve
zans arasındaki savaşlarda Pasinler Sultan Melikşah zamanında, büyük Tekman bölgelerinin Osmanlı sınırla­
üzerinden Göle ve Oltu’ya giden impa­ başbuğlardan Emir Ahmed, Gürcüle­ rı içinde olduğu gösterilmektedir. Ger­
rator, birçok kaleleri aldı, Oltu bu el de­ re karşı yaptığı başarılı savaşlar so­ çekten, 1517’de Yavuz Sultan Selim’­
ğiştirme sırasında harap oldu. VII. yüz­ nunda üstün gelerek birçok şehir ve in Mısır seferinden dönüşünden son­
yıldan itibaren İslamiyet’i kabul etme­ kaleleri ele geçirdi. Bu arada Saltuko- ra, Doğu’ya gönderdiği kuvvetli bir or­
ye başlayan Türkler, özellikle Abbasî ğulları sınırları içerisinde'bulunan fa­ du ile bölgeyi baskı altına aldığı ve bu
Devleti’nde ordu hizmetleri sırasında kat Saltuk egemenliği dışında kalan baskının 1518 yılına kadar sürdüğü, bu
Doğu Anadolu’yu tanımışlardı. XI. yüz­ Erzurum’u da, Bizans’ın son valisi Gri- arada Ispir, Erzurum ve Tekman bölge­
yılda Batı Türkeli’nde bir devlet kurma gor Bakuryan’ın elinden alarak, Saltuk lerinin Osmanlı sınırlarına katıldığı gö­
girişiminde bulunan Oğuz beylerinden ülkelerine kattı (1080). Bu olayda Bi­ rülmektedir.
Çağrı Bey, 3 bin süvari ile İran üzerin­ zans, Doğu Anadolu ve Erzurum’dan Bir vilayet salnamesinde, Şah İs­
den Kafkasya’ya gelmişti. Birkaç yıl dışarı atılmış, şehir, Saltuk Beyliği’nin m ail’in Erzurum’da 15 yıl hâkim oldu­
Kafkasya ve Doğu Anadolu’da akınlar merkezi olmuştur. ğu kayıtlıdır. Safevîler 1502 tarihinde
ve yağmalarda bulunan Çağrı Bey, dö­ 1242’de Gürcü ve Ermeni kuvvet­ Erzurum’u ele geçirdiklerine göre, terk
nüşünde, buralarda kendilerine karşı leriyle işbirliği yapan Moğol komuta­ etmeleri de 1517 yılına rastlar.
koyabilecek bir kuvvetin bulunmadığı nı Baycu Noyan, Erzurum’u kuşattı. Irakeyn seferinde Padişah Kanunî
haberini kardeşi Tuğrul Bey’e götürdü Kullanılan neft fıçılarının mancınıklar­ Sultan Süleyman da Erzurum’dan Do­
(1018). 1036 ve daha sonraki akınlarda la atılması ile kalede yangınlar çıkarıl­ ğu’ya ilerledi. Bu sefer dönüşünden
Türkmen göçmenleri Pasinler’e kadar dı. sonra Erciş ve Doğu’da alınan yerler
ilerlediler ise de, sonra geri çekilmek 1236 yılında İlhanlı Devleti’nin ku­ tekrar İran’ın eline geçti, sınır bölge­
zorunda kaldılar. ruluşundan sonra, 1258’de Bağdad’ı sinde Erzurum adıyla bir beyberbeyli-
1048’de Büyük Selçuklu imparator­ zapteden Hülagü, Anadolu’nun yöne­ ği kurularak başına Dulkadirli Mehmed
luğu’nun komutanlarından İbrahim Yi- timini, Konya Selçuklu hükümdarları Han getirildi.
nal (İnal) ve Kutulmuş (Kutalmış), yö­ arasında taksim etti. Erzurum, Bedred- Erzurum Beylerbeyliği kurulduğu
netimindeki Türk ordusu, Erzen’i bir dln Kılıçarslan’ın payına düştü. sıralarda hangi sancakların bağlandı­
hafta kuşatmadan sonra ele geçirerek İlhanlı Hükümdarı Akaba Han za­ ğı kesin olarak bilinmemekte ise de Er­
tahrip etti. Bundan sonra, Ermeni, Gür­ manında genel içerikli isyanlar arasın­ zincan, Kemâh, Kelkit ve Bayburd’un
cü ve Bizans kuvvetleri ile Türkler ara­ da büyüKzarar gören şehir, Keyhatu, Paşa Sancağı adıyla Mehmed Han’ın
sında Pasinler’de yapılan savaşta zamanında kısmen bayındırlaştı. İsla­ yönetimine verildiği; Erzurum, Trab­
Türkler üstün geldi. Ganimetlerin ya­ miyet’i kabul eden Gazan Mahmud za­ zon, Kars, Uçan (Pülümür), Kiğı, Pasin
nı sıra Gürcü Kralı Lipaiit de esir alın­ manındaki bayındırlık faaliyetlerinden ve İspir olmak üzere yedi sancağı bu­
dı. Erzurum da yararlandı. Şehrin doğu­ lunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan,
1054’te Pasin ovasına kadar gelen sunda, Hasankale ile Horasan ilçele­ Rum Beylerbeyliği’ne bağlı olan Kara-
Tuğrul Bey, Erzurum’a kadar uzandıy- ri arasında Gazan’ın vezirlerinden Sal- hisar-ı Şarkî, 1536 tarihinde Erzurum
sada kentin surlarının çok sağlam ol­ duzlu Emir Çoban tarafından kendi Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır.
duğunu gördüğünden kuşatma girişi­ adını taşıyan Çobanköprüsü, 1297- 1536 yılları başlarında Erzurum
minde bulunmadı. 1057’de Bizans’ın 1298 yılları içinde yaptırıldı. Yine Beylerbeyliğinin sınırları Çoruh ağzın­
Erzincan valisi, Erzurum'u almak iste­ bu hükümdar zamanında Yakutiye dan Ordu’da Bolaman Deresi’ne, bu­
yince, Ani şehri krallardan yardım gö­ Medresesi inşa edildi (1310). Ebusaid radan Reşadiye, Zara, Koçhisar, Ke­
ren Erzurum, bu saldırıya karşı kendi­ Bahadır Han zamanında da bugün ha­ mâh, Pülümür, Kiğı, Malazgird, Tahir
sini koruyabildi. 1058 tarihinde Emir rap durumda olan Ahmediye Medrese­ Geçidi, Pasin Övası, Gürcü Boğazı ve
Yakutî’nin yönetimindeki Türk bey­ si yaptırıldı (1314). İspir’den Doğu Karadeniz dağları ara-
124
1

1552’de, İran savaşları sırasında tur.


sında kalan yerleri içerisine alıyordu.
Erzurum 1577-1590 yılları arasında­
1534’de birleştirilerek bir sancak Gürcistan’a başarılı bir akın yapan Er­
ki İran savaşlarında Osmanlı Ordusu’-
halinde Mehmed Han’a verilen Kemâh zurum Valisi İskender Paşa, daha son­
nun yığınak merkezlerinden biri oldu.
ve Bayburd Sancakları, Erzurum Bey­ ra Pasinler üzerinden, Erzurum’u isti­ Ordu’nun savaş hazırlıkları, savaş mal­
lerbeyliğinin kurulması ile bu beyler­ laya girişen İ r a n lI la r a karşı çarpışmış­
zeme ve barınma ihtiyaçları burada gi­
beyliğin Paşa Sancağı oldu. Esasen, tır. Pasinler yenilgisinden sonra Erzu­
derildi. 1578’de Erzurum’a gelen Ser­
Erzurum da, 1534 yılında ayrı bir san­ rum’a çekilen İskender Paşa ile İran Or­
dar Lâlâ Mustafa Paşa, öteki vilayet ve
cak olarak Hacı Bey adında birine ve­ dusu Komutanı Tahmasp’ın oğlu İs­
sancaklardan gelen askerî birliklerin
rilmiştir. Hacı Bey’in başka bir sanca­ mail Mirza arasında yapılan savaşta
ğa verilmesinden sonra, Erzurum San- İra n Ordusu üstün gelmiş, Trabzon Va­ toplanmasından sonra, Doğu’ya, İran
cağinın kaldırıldığı sanılmaktadır. lisi Mustafa Paşa ve bazı komutanlar üzerine hareket etti. Bu sefer sırasın­
Ferhad Paşa ve ondan sonra gelen esir düşmüş, bir bölümü de şehit ol­ da, Çıldır, Kars, Keçivan ve Van kale­
Hadım Ali Paşa zamanında şehirve ka­ muştur. Yenilgiden sonra Erzurum Ka­ leriyle Arpaçay Irmağina kadar uzanan
le iskân edilerek bayındır işleri için bü­ les in e çekilen İskender Paşa, iranlı- bölgenih Erzurum Beylerbeyliği’ne
yük çabalar harcandı. Osmanlı ege­ lar’a karşı yeniden savaşmış, ancak bağlandığı görülmektedir.
menliğinin Erzurum’da kesin olarak şehri ele geçirememişlerdir. 1635’de Iran seferine çıkan IV. Mu­
kuruluşundan sonra imparatorluğun Bayezid, Eleşkird ve Pasinler üze­ rad, Yavuz ve Kanunî’den sonra, Erzu­
yıkılışına kadar geçen dört yüzyıllık za­ rinden Erzurum'a dönen Kanunî, şeh­ rum’a gelen üçüncü padişahtır. Şeh­
man içerisinde, başlangıçta kuzeydo­ rin çeşitli ihtiyaçlarıyla meşgul olmuş, rin ihtiyaçlarının giderilmesi ve imarı
ğuda Gürcülere Doğu Iran içlerine, Erzurum Kalesi’nin yeniden onarılma­ konusunda tedbirler almıştır. Bugün
XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra sı emrini vermiştir. Bu arada Şah ta­ Sığırcık Mahallesi’nde Murdarsu üze­
da Rusya’ya girişilen savaşlarda bir as­ rafından elçi olarak gönderilen Şah rinde bulunan ve onun adını taşıyan
kerî yığınak merkezi otan şehir, bu gö­ Kuiu Akça’yı kabul etmiş ve barış için köprü, bu devirden kalmadır.
revini sonuna kadar sürdürmüştür. ortam hazırlanmıştır. XIX. yüzyılda Erzurum’u derinden
1543’de, Beylerbeyi Musa Paşa ile 1559’da, varisliği öteki kardeşine etkileyen en önemli olay, Osmanlı-Rus
Gürcüler arasında yapılan savaşlarda kaptırıp isyan eden Şehzade Bayezid, savaşlarıdır. Bu savaşlar 1828’de baş­
Gürcüler zor duruma düşmüş, “ Paşa’- İran’a sığınmak maksadıyla Erzurum’a lamış, aralarla 1918’e kadar sürmüş ve
nın isteklerini kabul edeceklerini” bil­ geldi. Beylerbeyi Ayas Paşa’nın Şeh­ Erzurum’un tarihinde olumlu ve olum­
dirmeleri üzerine Oltu’da geriye çeki­ zadeyi karşılayarak kendisine kolaylık suz, unutulmaz izler bırakmıştır.
len Osmanlı kuvvetlerine saldırmışlar­ göstermesi, daha sonra Paşa’nın öl- Ruslar, daha yüzyılın başında 1807
dır. Bu savaşlarda Musa Paşa şehit müne sebep oldu. 1561’de İran’la ya­ -1811 yıllarında Osmanlı sınırlarını zor­
düşmüş, Osmanlı kuvvetleri de büyük pılan anlaşmada, Şehzade Bayezid’in lamaya başlamışlardı, ilk kez Anado­
çapta zarar görmüştür. Daha sonra ye­ geri verileceği, Erzurum’da öldürülece­ lu’ya girip Kars, Ahılkelek ve Ahıska
rine gelen Tememrü Ali Paşa, Gürcü­ ği planlanmış ise de, öldürme olayı kalelerine saldıran Rus orduları, yerli
lere karşı savaşa devam ederek bazı Kazvin’de olmuş ve Erzurum böyle bir halkla Türk kuvvetleri arasında sağla­
kaleleri ele geçirmiştir. acı olaya sahne olmaktan kurtulmuş­ nan işbirliği sonunda her defasında

125
bozularak geri çekilmişti. Daha sonra
1826 - 1827 yıllarında Kafkas Rus Or­
duları Başkomutanı General Paskeviç,
Revan ve Nahçivan hanlıklarını ele ge­
çirip Tebriz ve Erdebii’i istilâ etti. Şu*
bat 1828 Türkmençayı Antlaşması ile
Hazar Denizi’nden Küçük Ağrı’ya ka­
dar bugünkü Iran sınırı kesilmiş ve
Ruslar, Ağrı Dağina kadarki Revan ve
Nahçivan hanlıkları topraklarını ele ge­
çirmiş, Bayezid Sancağinda bile Tür­
kiye’ye komşu olmuşlardı.
II. Mahmud’un soysuzlaşan Yeni­
çeri Ocağı’nı Haziran 1826’dâ kaldır­
ması üzerine Ingiliz - Fransız - Rus
m üttefik donanması 1814 Viyana
Kongresi kararlarına aykırı olarak, is­
tiklâl için ayaklanan Yunanistan’ı
destekledi ve Ekim 1827’de Navarin’-
de Osmanlı Devleti donanmasını yak­
tı. Böylece Osmanlı Devleti, karada ve
denizde tarihinin en zayıf durrriuna
düşmüştü. Bunu fırsat bilen Çar Niko-
iay i.’in fermanı ile Ruslar, 26 Nisan
1828’de Osmanlı Devleti’ne savaş
açarak, Rumeli ve Anadolu cephelerin­
den saldırdılar. ERZURUM: Genel görünüm (1878).

26 Haziran 1828’de beş koldannı ile birlikte Rumeli ve Anadolu cep­ sinda bulunan Rusların 153. ve 156.
Anadolu sınırlarını aşarak ilerleyen helerinden sınırları aştılar. Rus Kafkas alaylarına saldırı kararı aldılar. Yapılan
Rus Ordusu’nun kuvveti 60 bin idi. ordularının mercii, Çar’ınküçükkarde- gece baskını birçok koldan başarısız­
Türklerin ise, çoğu gönüllü ve milis ol­ şi Grandük Mihail Nıkolayeviç, başku­ lığa uğradıysa da, sonuçta Aziziye’de
duğundan, nizamiyesi talimsiz, piya­ mandanı da Lori Ermenilerinden ve Kı­ 9 Kasım sabahı boğaz boğaza yapılan
desi manevra bilmez, süvarisi de disip­ rım Savaşı sırasında Kars cephesinde muharebede, Venk Deresi’ne geçerek
linsizdi. Subay ve kumandan denecek savaşan Loris Melikov’du. Saldıran canını kurtaranlardan başka yakalanan
sevk ve idarecilerden yoksundu. 120 bin askerli Rus Ordusu karşısın­ Rusların tümü öldürüldü ve askerin ya­
Paskeviç kumandasındaki Rus Or­ da, Müşir Katırcıoğlu Ahmed Muhtar nında 400 şehit ve yaralı veren, Kara
dusu, 7 Temmuz 1828’de Kars’ı aldı. Paşa’nın başkumandan olduğu 80 bin Fatma, Hürmüz, Nene Hatun ve Name
Erzurum’dan çıkıp Soğanlı üzerinden kişilik Türk Ordusu vardı. Türk Donan­ gibi dört kadın ve Erzurum halkı da Azi­
10 bin kişi ile Kars’a yardıma gelen Kö­ ması Karadeniz’e hâkimdi. ziye destanında ün aldı. Ruslar, bun­
se Mehmed Paşa, şehrin düştüğünü Müşir Ahmed Muhtar Paşa, Rus­ dan sonra Erzurum'un alınmasından
görünce, Ahıska’ya dönerek burayı sa­ lar’ı 25 Haziran 1877’de Zivin’de, 28 umut keserek kışlak ordugâha geçti­
vunmaya yöneldi. Ancak 28 Ağustos Hazlran'da Halıyazı’da, 25 Ağustos ler. Bundan sonra Rusların bir aylık sı­
1828'de Ahıska da düştü ve oldukça 1877’de Kars’ın doğusunda Başgedik- kı kuşatması sonucu 17-18 Kasım 1877
tahrip edildi. Kışın gelmesi yüzünden lerde büyük bozguna uğrattı ve kendi­ gecesi 7 koldan yapılan saldırıyla Kars
ertesi yıla kalan Rus saldırıları yine sine bu başarısından dolayı "Gazi" un­ Kalesi düşürüldü ve düşman eline
Paskeviç komutasında oldu ve Ruslar, vanı verildi. Ancak, bu arada devlet, geçti.
birçok kale ve ilçeleri fethettiler. Rumeli’nin savunulması ve İstanbul’un Erzurum'da kuşatılmış olarak kal­
25 Haziran 1829-’da Erzurum, Salih tehlikeden kurtarılması ile daha yakın­ mak istemeyen Başkumandan Ahmed
Paşa tarafından Rus komutanına tes­ dan uğraştığından, Anadolu ordusuna Muhtar Paşa, Bayburd’a doğru çekilip
lim edildi. Daha sonra Ruslar Gümüş­ yardımcı ve mühimmat ile kışlık giyim bir seyyar ordu kurmaya ve savunma­
hane ve Şebinkarahisar’ı da işgal et­ dahi gönderemedi. Soğukta çadırlar­ ya hazıranırken, İstanbul'u yaklaşan
tiler. Rumeli’de de kolayca Edirne’ye da hastalanan askerlerden birtakımı­ Rus tehlikesinden korumak üzere ora­
varan Ruslar, burada dikte ettirdikleri nı terhise başlayan ve kışık yaklaşma­ ya çağrıldı. Başkumandan vekâletini
çok ağır şartlı Edime Antlaşmasinı 14 sından muharebe hareketlerinin du­ Müşir Kurt İsmail Paşa’ya bırakarak
Eylül 1829'da OsmanlIlara imzalattılar. raklayacağını uman Gazi Ahmed Muh­ Trabzon üzerinden İstanbul’a gitti.
Bundan habersiz olarak, 28 Eylüide tar Paşa, Alacadağ arkasından Arpa- Edirne’de Ruslarla yapılan 21 Şubat
Paskeviç saldırıya geçti ve Bayburd’u çayinı aşan bir Rus kuvveti ile Şürei- 1878 mütarekesi ile Erzurum’u boşal­
kurtarmaya gelen Trabzon Paşası ko­ den ilerleyen Rus ana kolunun birlik­ tan Türk kuvvetleri, burayı kışı geçir­
lunu yendi. Edirne Antlaşm asina gö­ te hareketi üzerine, 5 Ekim 1877'de mek üzere Ruslara teslim ederek, Bay­
re, 1830 ilkbaharında Ruslar, isteyen Alacadağ bozgununa uğradı. Kars Ka- burt'a doğru çekildi (Mart 1878). 3
Ermenileri de göç ettirerek geri çekil­ lesi’ne çekilerek Erzurum’u korumak Mart 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) Ant­
di ve Ahılkelek ile Ahıska başta olmak üzere Zivin yolu ile Deveboynu’na doğ­ laşması ile Ruslar Erzurum’dan çeki­
üzere Çıldır eyaletinin beş sancağı taz­ ru ilerledi. 4 Kasım 1877 Deveboynu lerek, savaş tazminatı yerine Çarlığa bı­
minat karşılığında Ruslar’a bırakıldı. muharebelerini de az ve maneviyatı rakılan Batum (Artvin dahil), Ardahan
Kars, Bayezid, Erzurum geri alındı. bozuk kuvvetleriyle kaybeden Başku­ (Oltu ve Şenkaya dahil) ve Kars san­
Sultan A b d ülaziz devrinde, mandan Gazi Ahmed Muhtar Paşa, caklarına yerleştiler.
1867'den başlanarak Erzurum Kalesi Trabzon’dan gelecek yardımların yetiş­ Birinci Dünya Savaşinda da 14-17
devrin ihtiyaçlarına göre Vauban sis­ mesine güveniyordu. Erzurum’a ilerle­ Şubat 1916’da kuşatılan Erzurum, Rus­
teminde 7 kilometrelik bir çevrede tah­ yen G. Heiman, üç gün mühletle şeh­ lar tarafından yeniden ele geçirildiyse
kimatla güçlendirildi. 2 kilometre uzak­ rin teslimini isteyince, eşrafla görüşen de, Rus Çarliğinin çökmesi ve Rusya’­
taki padişahın adını taşıyan üç kesimli Gazi Ahmed Muhtar Paşa kesin ret ce­ da Bolşeviklerin iktidara geçmesi üze­
Aziziye Tabyası da bitirilerek toplarla vabını verdi, il. Abdülhamid’den gelen rine, tüm cephelerdeki Rus askerleri,
donatıldı. Türklerin iç işlerine karış­ telgrafla da Erzurum'un savunulması evlerine dönmeye başladı. Bu yüzden
mak ve kalkınmasına fırsat vermemek isteniyordu. Komutanlar ve şehir hal­ Ruslar, 18 Aralık 1917 Erzincan müta­
için Ruslar, 24 Nisan 1877’de savaş ilâ­ kı, anlaşarak Aziziye (Topdağı)Tabya- rekesi ile Anadolu cephesinden çeki­

126
lerek, Erzincan, Ahlat, Van’a kadar Dârülmuallim iptidaisi Şubesi’nin ya­ şa oğlu Hüseyin Paşa tarafından en
olan istilâ bölgesinin savunmasını, pıldığını belirtir belgeler, Hazine-i Ev- eski onarım yapılmıştır. Yapı planı, ca­
Rus topçu ve birtakım kumandan ve rak’ta saklıdır. mii Kıble duvarına dikey uzanan yedi
subaylarının yönetiminde Taşnak Er- 1886 tarihli bir resmi dergiden, 4 sı­neften oluşur. Mirap önünde basa­
menilerine bıraktılar. 1918'de yapılan nıfla Askerî Rüşdiye, 3 sınıfla Askerî maklı silmeler ve kavallardan hafif sivri
harekâtta 11 Mart’ta Ermeniler Erzu­ idadi, Kız ilk Mektebi, Rüşdiye Okulu kemerler üzerine oturan büyük, pan-
rum’u boşalttılar ve şehir tam olarak ile kızlara ait 3 iptidai Mektebi, 110 dantifli kubbenin yerinde bugün ahşap
yeniden Türklerin eline geçti. Bundan medrese ve sıbyan mektebinin bulun­ bir kubbe vafdır. Buna bitişik bir ayna
sonra Erzurum Türk Ordusu’nun mer­ duğunu öğrenmekteyiz. tonoz, mukarnaslı kare bir tonoz ve iki
kezi oldu. 30 Ekim 1918’de imzalanan Şehirde bulunan Roma dönemi es­ paralel tonozla beş bölümlü orta nef,
Mondros Mütarekesi’nden sonra İs­ ki eserlerinden çok az kalıntı vardır. ötekilerden daha geniş olarak kuvvetle
tanbul’da kurulan “ Vilayet-i Şarkiye Mevcut eski eserlerin hemen hepsi belirtilmiştir. Batı tarafında mihrap du­
Müdafaa-i Hukuku M illiye Cemiyeti" Selçuk, Beylikler ve Osmanlı dönem­ varına dikey uzanan tonozlarla üç rıef,
Erzurum’da bir şube açmıştı. Cemiye­ lerine aittir. doğu tarafında dikey tonozlu iki nef ve
tin ilk toplantısı 17 Haziran 1919’da Ra- Erzurum Kalesi, 415 yılında, Roma doğu kenarında uzanan altı paralel to­
if Efendi’nin başkanlığında yapıldı. Bu imparatoru Theodosius adına Komu­ nozlu üçüncü bir nef olarak yedi nef
toplantıda, gelecekleri tehlikede bulu­tan Anatolius tarafından yaptırılmıştır. halinde kareye yakın dikdörtgen me­
nan Doğu illeri ile müşterek bir kong­ 1950 metre .yüksekliğindeki bir yerde, kânı meydana getirmiştir. Kare biçi­
bir tepenin üzerinde kurulmuştur. 530
re yapılmasına karar verildi. Verilen bu minde piramidi andıran altı sıra mukar­
karardan sonra “ Erzurum Kongresi’’ yılında General Belisarios ve 591 yılın­ nas dolgulu tonoz, camiin orta ekse­
doğdu. da Heraklios tarafından onarılan kale, ninde en gösterişli bölümüdür. Mihrap
Osmanlı döneminde 1796, 1828 ve
Cumhuriyet’ten sonra ilin idari teş­ duvarının eski olduğu anlaşılmaktadır.
kilâtı çeşitli değişikliklere uğramakla1832 yıllarında onarım görmüştür. Mukarnaslı sade mihrap nişinin etra­
birlikte, Erzurum, toprak genişliği ba­ Erzurum, Selçuklu çağı mimarî fını çeviren geniş dikdörtgen bordür
kımından Türkiye’nin dördüncü büyük eserleri bakımından zengin kentlerden Sivas Ulu Camii’nin eski taş mihrabın­
vilayeti olmaya devam etmiştir. biridir. Eserlerin çoğu son yüzyılın sa­ dan farklı olarak birbirini kesen sekiz­
Saltukoğulları zamanında 120 yıl vaşları, istilâ ve işgaller sırasında yı­ genlerden geometrik örgü motifleri ile
kadar başkent olmuş, OsmanlIların eli­ kılmış ve yarı yıkık halde kalmış ol­ yüksek kabartma biçiminde işlenmiş­
ne geçtikten sonra önemli bir sınır bo­makla beraber, ayakta kalabilenlerin tir. Bunlar daha büyük sekizgenlerle
yu kalesi ve zamanının büyük kentle­ sayısı da az değildir. dörder bordür birbirine bağlanmıştır.
rinden biri durumuna gelmiş bulunan Ulu Cami; Ebu’l Fetih Kızılarslan Bu, Karahanlılardan başlayarak Türk
Erzurum, idare bakımdan', önemli bir Mehmed tarafından 1179 yılında yap sanatının çeşitli bölümlerinde birçok
bölge merkezi olmuştur. 1839’dan son­ tırıldı. Tebriz Kapısı semtindeki cam varyantlar halinde ortaya çıkan bir süs­
raki yeni eyalet teşkilâtı Erzurum’da beş yazıttan öğrenildiğine göre, birçok leme motifidir.
1845’de uygulanmış, Erzurum eyaleti, onarımdan geçerek, günümüze bozul İçkale’nin güneybatı köşesinde bu­
Çıldır, Kars, Bayezid ve Dersim livala­ muş olarak gelmiştir. Camiin ilk adı lunan İçkaie Saat Kulesi, Saltuklular-
rından oluşmuştu. 1864 yeni vilayet nın Atabek olması da, yapıtın Saltuk dan kalmıştır. 1184 yılında yapıldığı sa­
teşkilâtında Çıldır, Kars, Bayezid, Van,lulara ait oluduğunu belirtir. Nasuh Pa nılır. Halk “ Tepsi Minare’’de der. 30.75
Muş, Erzincan sancaklarını içine al­ metre yüksekliğindedir. Dipten sura
mıştır. 1867’de yazım işleri biten Ho­ kadar kesme taştan yapılmıştır. 1877
rasan, Tercan ve diğer kasabalara ait yılında Londra’dan armağan edilen ça­
vergi sistemi belirlenmiş, 1882 yılında lar saat kuleye takılmış ve böylece ya­
Tortum, Ova ve Refahiye adlı üç kaza kın zamana kadar saat kulesi olarak
oluşturulmuş, 1887’de şehir göçmen­ kullanılmıştır.
lerin büyük bir yerleşim yeri olmuştur. Şehirde Selçuk dönemine ait küm­
II. Mahmud zamanında askerî ıslaha­ bet adıyla anılan önemli sayıda türbe
ta paralel olarak yapılan düzenlemede vardır. Bunların bazıları, devrinin sanat
Van, Kars ve Çıldır’ın katılmasıyla Er­ düzeyini simgeleyen yapılardır. Bun­
zurum’da, Redifi Mansure müşirliği ku­ ları şöyle sıralayabiliriz: Ahi Baba
rulmuş, Muş da doğruca Erzurum Fe­ Kümbedi, Cimcime Sultan Kümbedi,
rikliğine bağlanmıştır. XIX. yüzyılın Çifte Minare Medrese Kümbedi, Gü­
sonunda Erzurum, yalnız Erzincan ile müşlü Kümbed, Karanlık Kümbed, Ra-
Bayezid sancaklarım içine almış, da­ bia Hatun Kümbedi, Üç Kümbedler.
ha sonraki yıllarda bu da değişmiştir.
Ahil Baba Kümbedi’nin Narmanlı
Erzurum her çağda önemli bir nü­
fus yoğunluğu merkezi olduğundan Mahallesi’nde, XVI. yüzyıldainşaedildi-
zengin bir öğretim eğitim tarihi yaşa­ ği sanılmaktadır. Doğu kısmı yıkılmış­
mıştır. Osmanlı döneminde bir eyalet tır. Sekizgen bir planı vardır. İçinde
dört adet Selçuklu tipi sanduka vardır.
olan Erzurum’da, camiler ve medrese­
ler eğitim kurullarının başında geliyor­ Cim cim e Sultan K üm bedi’nin
du. XIX. yüzyıl sonunda şehirde “ Sıb- Cumhuriyet Caddesi üzerinde XIV.
yan Mektebi” denilen K) özel ilkokul­ yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Yakın
dan başka 25 adet sağlam vakıflı med­ zamanlarda yapılan bir onarımla oriji­
rese ve 5 genel kütüphane vardı. nalliği kaybolmuştur.
1868 yılında Erzurum vilayetinde Çifte Minareli Medrese Kümbedi,
rüşdiye mekteplerinin açıldığını, 1873’ Çifte Minareli Medrese yanında XIII.
te Erzurum’da' ı yeni bir idadi mekte­ yüzyılda yapılmıştır. Gövdeyi çeviren,
binin yapımının tamamlandığını, 1890 derinleştirilmiş kemer silmeler halat
yılında bir başka idadi mektebinin biçiminde burmalıdır. Yüzeyleri boş bı-
tamamlanarak eğitime açıldığını, 1892 karılmış mukarnas kornişler, bir sıra­
yılında, Erzurum İdadi Mektebi’nin ye­ ya indirilerek konik külâhageçilmiştir.
niden inşa edildiğini, 1897 yılında Karanlık Kümbed, Derviş Ağa Ca­
İran lIlar tarafından Ezrumu’da bir mii’nin karşısında Sadreddin Türkbeg
nektep açıldığım, 1900 yılında idadi tarafından 1308yılında inşa edilmişi
r lektebinin yeniden onarıldığını ve tir. içten daire, dıştan sekizgen oıup,
1903 yılında ise lağvedilen Erzurum ERZURUM: Yerli Türk (XIX. yüzyıl sonu). üzeri külâh ile örtülmüştür.

127
Emir Saltuk Kümbedi, XII. yüzyıl­
dan kalma, Saltukoğulları devrine ait
bir eserdir, iki renkli kesme taştan
anıtsal yapısı ve sağlam mimarisi ile
göze çarpar. Bugün kubbeyi andıran
basit bir külâhla örtülüdür. Altta, her
cephesi üçgen bir alınlıkta biten sekiz­
gen, üstte yüksek silindirik tambur
olarak, dıştan iki katlı kümbed, ilk ba­
kışta geç Roman anlatımına benzer
özelliktedir. Bir orta kolona dayanan
çift yuvarlak kemerli sağır pencereler,
alt kenardan birbirine silmelerle bağ­
lanarak, her cephenin ortasında tekrar­
lanır. Sadece, giriş cephesinde bunun
altında, yuvarlak kemerli bir kapı var­
dır. Üst katta üçgen alınlıkları arasın­
daki yuvarlak kemerli nişler içine yılan,
tavşan başı, yarasa, kartal, öküz başı­
nın boynuzları arasında insan kafası
gibi, çeşitli rölyefler işlenmiştir.
Kentin 50 kilometre kadar doğu­
sunda bulunan Selçuklu dönemi yapı­
sı bir köprü, bügün de hizmetini sür­
dürmektedir.
Çobandede (Pasinler) Köprüsü,
Bingöl Çayı ile Hasankale Çayinın bir­
leştiği yerde, Aras Nehri üzerinde, İl­
hanlIlardan Bahadır Han zamanında
Gazan Mahmud’un vezirlerinden Emir
Çoban Saltuk tarafından 1297 yılında
yaptırılmıştır. 7 gözünden biri, 1875’te
kapatılmıştır. Boyu haien 130 metre­
dir. IV. Murad devrinde ve 1727,1872,
1948 yıllarında onarılmıştır.
Selçuklu döneminden kalma üç
önemli medrese vardır.
Sur duvarlarına dayalı olarak yapıl­ Erzurum’da, Osmanlı döneminden nde 1785-1786 yıllarında yaptırılmıştır.
mış olan Çifte Minareli Medrese, yal­ kalma kubbeli ve kubbesiz kırktan faz­ Sağ ve sol duvarı âdi taşlarla, Kıble
nız Anadolu'nun en büyükmedresesi la cami vardı. Ahşap çatı ile örtülü, kır­ duvarı düzgün kesme taşlarla yapıl­
olmakla kalmaz, aynı zamanda mima­ ma taştan yapılan pekçoğunun her­ mıştır. Son cemaat yeri üç kubbelidir.
risi, planı ve süslemeleri bakımından hangi bir sanat değeri yoktur. Derviş Ağa Camii, 1717 yılında Ha­
uyumlu bir bütün halinde tek üslûptan Ali Paşa Camii, Vali Ali Paşa ta­ cı Derviş İbrahim Ağa tarafından yap­
doğmuştur. rafından 1595 yılında yaptırılmış, 1693 tırılmıştır. Haremini tek kubbe, son ce­
Uzun süre medrese, Alâeddin Key- yılında Haşan adlı bir şahıs tarafından maat yerini üç kubbe örtmektedir. Mi­
kubad’ın kızı Hondi Hatun’ave 1253 yı­ onarılmıştır. Avlusunda, taş sütunlu ve naresi tuğladandır. 1845 ve 1904 yılla­
lına mal edilmiştir. Son yıllardaysa, İl­ beşik örtüsü biçiminde kemerli çeş­ rında onarım görmüştür.
hanlIlardan sonra Argun Han’ın ölü­ meler vardır. Gürcükapı Camii, Ali Ağa Mahalle­
müyle 1291’de onun yerine geçen Key- Ayas Paşa Camii, Kanunî Sultan si’nde, Yeniçerilerin başı Zakreci Ali
hatun’un eşi Padişah Hatun tarafından Süleyman devrinde, 1558 yılında Vali Ağa tarafından 1608 yılında yaptırıl­
1290 sıralarında yaptırıldığı ileri sürül­ Ayas Paşa tarafından yaptırılmıştır. Er­ mıştır. 1859 yılında onarım gören ya­
mektedir. zurum’daki en eski Osmanlı eserlerin­ pının Kıble duvarı ile köşeleri düzenli
Yakutiye Medresesi, Sultan Olcay­ dendir. Yapı, 1883 yılında onarım gör­ taşla, öbür bölümleri âdi taşla yapıl­
tu çağında Gazanlı Cemaleddin Hoca müştür. mıştır.
Yakut tarafından 130 yılında yaptırıl­ Bakırcı Camii, III. Ahmed devrinde, Gürcü Mehmed Paşa’ Camii, Sul­
mıştır. Medrese, kapalı (avlusu kubbe Bakırcı Hacı Mustafa Ağa’nın vasiye­ tan Melik Mahallesi’nde, Saltukoğul-
ile örtülü) medrese tipinin en güzel ve ti üzerine, damadı Mustafa Ağa tara­ larından Sultan Melik’in yaptırdığı
en önemli örneklerinden biridir. Özen­ fından 1720 yılında yaptırılmıştır. Mi­ mecsidin yerine Gürcü Mehmed Paşa
le işlenmiş, ölçüleri tam olan portal naresi kırmızı anber taşındandır ve tarafından 1648 yılında yaptırılmıştır.
cephenin ortasındadır. Doğu-batı yö­ sağdadır. Cami, 1902 yılında onarılmış­ İbrahim Paşa Camii, Sultan Mah­
nünde gelişen dört eyvanlı bir yapı tır. mud zamanında 1748 yılında Vali Ha­
olan medrese, bugün askerî depo ola­ Boyahane Camii, Boyahane Mahal­ cı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış­
rak kullanılmaktadır. lesi’nde, aynı adlı hamama bitişik, İl­ tır. Düzenli kesme taşla yapılmıştır.
yas Ağa tarafından 620 yılında yaptı­ Kubbeli, son cemaat yeri vardır. Mina­
Ahmediye Medresesi, ilhanlı ça­ rılmıştır. resi sağ tarafındandır.
ğında Gazi Ahmed b. Ali b. Yusuf ta­ Caferiye Camii, Sultan İbrahim za­ Kadana Camii, Kadana tarafından
rafından yaptırılmıştır (1323). Erzurum manında, Hazine memuru Ebubekir yaptırılan mescidin yerinde, Kadanaoğ-
Çarşısinda Murad Paşa Camii’nin do­ oğlu Hacı Cafer tarafından 1645 yılın­ lu İsmail Efendi tarafından 1751 yılın­
ğusuna düşen medresenin yan kanat­ da yaptırılmıştır. Duvarları kesme taş­ da yaptırılmıştır, içerisindeki tahta sü­
ları yıkılmış, sadece giriş ve esas ey­ tan, köşeleri beyaz kesme taştandır. tunların tahta işlemeli başlıkları çok
vanı ile doğudaki bir odası ayakta kal­ Tuğla kubbeler kurşun örtülüdür. Tek güzeldir.
mıştır. Kapalı avlulu olup avlunun üzeri kubbelidir. Sol tarafında da mezarlar Lala Mustafa Paşa Camii, Mimar
manastır tonozu ile örtülüdür. Avluya olan cami, 1896 ve 1898 yıllarında ona­ Sinan’ın en güzel eserlerinden biridir.
açılan iki eyvanı vardır. Taçkapı harap­ rım görmüştür. II. Selim’in Lalası olan Kıbrıs Fatihi La­
tır. Süslemeleri Yakutiye Medresesi’- Cennetzâde Camii, İsmail Efendi la Mustafa Paşa tarafından Erzurum
ndekine benzer. tarafından Aşağı Yoncalık M ahallesi­ Serdarı bulunduğu yıllarda yaptırılmış­
128
tır (XVI. yüzyıl). Banisinin aaıyıaanııan oaııııı aviusuııuarıvıaıav i lenim m -li y- s•t------—
------«-- -------- .__ _
cami, güzel mimarisiyle özellikle dik­ A ne Hatun için 1649 yılında inşa edil­ sonra, Anadolu Fatihi Selçuklu Kutal-
kati çekmektedir. miştir. mışoğlu I. Süleyman Şah’ın başku­
Kurşunlu Camii (Feyziye Camii), Mahmud Paşa Türbesi, 1794-1795 mandanlığındaki Türk orduları bu top­
Şeyhülislâm Feyzullah Efendi tarafın­ yılları arasında yaptırılmıştır. Türbede rakları fethettiler. I. Haçlı Savaşlarinın
dan 1700 yılında yaptırılmıştır. Düzenli iki mezar bulunur. en büyük vuruşması da Eskişehir Ova-
kesme taşlarla yapılan yapının son ce­ XIX. yüzyıl sonlarında şehirde bu­ s in d a v e Dorylaion’un pek yakınında
maat yerine taşan sağdaki minaresi de lunan bütün yapıların çoğunun ona- oldu. Dorylaion’un Selçuklu Türkleri
kesme taştandır. rımları yoluna gidilmiş, bu arada ihti­ tarafından tahribinden sonra, 1175 yı­
Murad Paşa Camii, II. Selim devrin­ yaç duyulan birkaç yapı da yeniden lında bir savunma merkezi olmak üze­
de Beylerbeyi Kuyucu Murad Paşa ta­ yaptırılmıştır. Bunlara örnek olarak aşa­ re Bizans imparatoru Manuel Komne-
rafından 1572 yılında yaptırılmıştır. ğıdaki yapı onarımlarını verebiliriz. nos tarafından 40 gün içinde yeniden
Mihrabı taştan, mimberi ahşaptandır. 1851 yılında inşa edilen Vali Kona­ kuruldu. 1147 yılından itibaren Türkler
Camiin üç tarafı mezarlıktır. Kıble ta­ ğı 1869 yılında onarım gördükten son­ Eskişehir Ovasina yerleşmek üzere fa­
rafından da Murad Paşa’nın bir hama­ ra 1904 yılında yıktırılmış ve yeniden aliyete geçtiler. BizanslIların yıkılan
mı vardır. yaptırılmıştır. 1862 yılında bir kışla, Dorylaion yerine yeni bir kale yaptır­
Narmanlı Camii, Narmanlı Mahal­ 1870 yılında bir karakol, 1869 yılında ması, Selçuklu Sultanı tarafından şid­
lesi’nde, I. Mahmud zamanında Nar- bir hapishane,1901 yılında yeni birad- detle protesto edildi. Anlaşmazlıklar
manlı Hacı Yusuf Efendi tarafından liye binası,, 1864 yılında hastane ola­ son hadde gelince, Bizans için bir teh­
1738 yılında yaptırılmıştır. Değişik ton­ rak kullanılan Emin Paşa Konağinın like halini alan Kılıçarslan’ı sustur­
larda kül rengi düzgün kesme taştan yetersizliği sebebiyle 1904 yılında Gu- mak üzere İmparator, 1176 yılında ye­
yapılmıştır. Yüksek bir kubbe ile örtü­ reba Hastanesi inşa edilmiştir. ni bir Anadolu seferine çıkmak zorun­
lüdür. 1900 ve 1902 yıllarında onarım da kaldı. Miriokefalon da Sultanın kur­
görmüştür. duğu pusuya düşen İmparator, Bizans
Pervizoğlu Camii, Caferzâde Ma­ için oldukça elverişli bir barış antlaş­
hallesi’nde, Pervizoğlu Hacı Mehmed ması ile Alaşehir üzerinden İstanbul’a
tarafından 1715-16’da yaptırılmıştır. döndü. Bu antlaşmaya göre, impara­
Düzenli kesme taşla yapılan yapının tor Dorylaion yerine yaptırdığı tahki­
son cemaat yeri dört taş öütun üstün­ E S K İŞ E H İR (Eski adları: Dory- matı yıktırmayı ve boşaltmayı kabul et­
de yükselen üç kubbeli, haremi tromp lee, Dorylaeum, Dorilaeum, Dorilaium, miş olduğundan Türkler buraya bir sü­
üzerine oturan bir kubbe örtmektedir. DoryIĞon, Dorilaion, Dorylaion, Dory- re yıkık ve metruk kalması dolayısıyla
Şeyhler Camii, aynı adlı mahalle­ laum). İlkçağ ve Bizans zamanındaki “ Eskişehir” adını verdiler. 1176 sefe­
de, Mehmed Habib Efendi’nin yaptır­ adı: Eski Dorylaion). rinden sonra Eskişehir Ovası, Selçu-
dığı sade mescidin yerine (1719) oğtu Eski dönemlerden beri yerleşme kul egemenliğine girdi ve Sultanönü
Habib Mehmed Efendi tarafından 1767 bölgesi içinde yer alan Eskişehir, kül­ adını alan bu bölge, buradaya yerleş­
yılında yaptırılmıştır. Yapı, iri kesme tür açısından zengin bir ildir. Şehrin ta­ tirilen uç beylerine verildi. Kayı boyu­
taştandır. Sağdaki minaresi de aynı rihi, Anadolu’da ilk siyasî birliği kuran nun Söğüt yöresine yerleştirilmesin­
taşla yapılmıştır. Minarenin küpünün Hitit imparatorluğu’na dayanır. Daha den sonra, bölgede bu boyun beyleri­
üstüne taştan bir güneş saati yerleş­ sonra Frigya Krallığı egemenliğine gir­ nin etkisi kendisini gösterdi. Osman
tirilmiştir. di. Ardından Lidya, M.Ö. VI. yüzyılda Gazi zamanında bugünkü Eskişehir ili­
Erzurum’da Osmanlı medeniyeti­ da Pers imparatorluğu topraklarına ka­ ni kapsayan kara parçası OsmanlIların
nin günümüze bıraktığı oldukça önem­ tıldı. İskender’den sonra Bitinya ve Ga- eline geçti (1289). Böylece Eskişehir,
li sayıda hamam vardır. latyalılar tarafından ele geçirildi. M.S. Osmanlı Devleti’ne katılan ilk şehirler­
Boyahane Hamamı, Hacı Emin Pa­ I. yüzyılda bölge tümüyle bir Roma ül­ den biri oldu. 1301 yılında ise Yenişe­
şa tarafından 1566-1567 yılları içinde kesi haline getirildi. Roma İmparator­ hir’in Osmanlı Devleti için hükümet
yaptırılmış olup, çok harap ve terkedil­ luğu’nun parçalanmasıyla bütün Ana­ merkezi olarak seçilmesi üzerine, ilk
miş durumdayken son yıllarda o n a rıl­ dolu gibi buraları da BizanslIların pa­ İdarî teşkilât yapılırken Eskişehir’e de
mıştır.
Çiftegöbek Hamamı, Yeğenağa
Mahallesi’ndedir. Bakırcı Camii vakfın­
dan olduğu söylenen hamam, plan yö­
nünden Erzurum’un en ilginç hamamı­
dır.
Şehirdeki diğer hamamlar şunlar­
dır: Gümrük Hamamı, Kırkçeşme Ha­
mamı, Lala Paşa Hamamı (Lala Mus­
tafa Paşa tarafından XVI. yüzyılda yap­
tırılmıştır), Murad Paşa Hamamı, Pas­
tırmacı (Fuadiye) Hamamı, Saray Ha­
mamı (1707-1708) yılları içersinde yap­
tırılmıştır), Şeyhler Hamamı, Caferiye
Hamamı (1876 yılında onarım görmüş­
tür).
İlde bugün kalabilen tek Osmanlı
köprüsü, Derviş Ağa Köprüsü'dür.
1703-1704 yılları arasında Derviş Ağa
tarafından yaptırılmış olup, düzgün
kesme taşlarla inşa edilen tek gözlü
bir yapıdır.
İlde, Kurşunlu, Pervizoğlu ve Şeyh­
ler medreseleri Osmanlı dönemi eser­
lerdendir. Şeyhler Medresesi 1760 yı­
lında yaptırılmıştır.
Kentte on iki Osmanlı türbesi var-,
dır.
Ane Hatun Türbesi, Murad Paşa ESKİŞEHİR: Ertuğrul Gazi Türbesi

129
Osman Gazi’nin büyük kardeşi Gün­ giderken iki kez Eskişehir’e uğradı ve ne getirildi. Birinci Dünya Savaşindan
düz Bey (Alp) getirildi. bu yıllarda 7 bin adamı ile çevreyi ha­ önce bir kaza haline gelmişken tekrar
Orhan Gazi zamanında yapılan raca bağlayan, mehdillk iddiasında bu­ bağımsız mutasarrıflık oldu. Millî Mü-
devlet teşkilâtında Eskişehir, bir kaza lunan ve Sakarya Şeyhi adıyla anılan cadele'de Eskişehir önce Batı Cephe­
olarak düzenlendi ve Sultanönü San­ Ahmed adlı kişiyi yakalatarak Konya’­ sin in önemli (İslerinden biri oldu. 20
ca ğ in a bağlandı. I. Murad devrinde da öldürttü. Temmuz 1921 yılında Yunan işgaline
Germiyan kazasının Osmanlı toprak­ XVIII. yüzyıldan itibaren modern vi­ uğradı. 2 Eylül 1922 yılında kurtarıldı.
larına katılması üzerine doğan Anado­ layetler kurulunca Eskişehir, sancak Cumhuriyet’in ilânından sonra, 1925
lu Beylerbeyliği’ne (merkezi: Kûtapla) beyliği olma niteliğini kaybederek bir yılında kendi adını taşıyan vilayetin
bağlandı. 1402 Ankara Savaşı bozgu­ kaza haline getirildi ve Kütahya San­ merkezi oldu.
nundan sonraki dağılma devrinde de cağ in a bağlandı. 1768 yılından itiba­ Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
Osmanlı egemenliğinin devam ettiği ren ise, önce Kırım'dan, sonra da Ru­ de birçok şehirden insanın yerleştiril­
şehirlerden biri olarak kaldı. Çelebi meli’den göç eden Türkler tarafından diği bir vilayet olan Eskişehir’de, bu­
Mehmed’in Anadolu’daki Osmanlı top­ iskân edilmeye başlandı. gün de eski gelenekler hâlâ sürdürül­
raklarını ele geçirmesi ile Yıldırım’ın 1648 yılında Eskişehir’i ziyaret mektedir. örneğin, 1893 savaşından
bu şehzadesine tabi oldu. İsa Çelebi’­ eden Evliya Çelebi, buranın 17 mahal­ sonra buraya yerleştirilen Kırım Kıp­
nin Mehmet Çelebi’ye karşı giriştiği leli, 800 dükkânlı bir belde olduğunu çak Türkleri, bazı geleneklerini bugün
mücadelede bir ara Isa Çelebi’nin eli­ anlatmakta, çarşı ve hanların kaplıca­ de korumaktadır.
ne geçtiyse de, Eskişehirliler hamam­ lar yöresinde bulunduğunu, mahalle­ Eskişehir’de eski çağlara ait kay­
da yıkanırken Isa Çelebi’yi yakalayıp lerinin ise kalenin eteğinde kurulduğu­ da değer binalar yoktur. Yalnız Selçuk­
boğdular ve böylece Mehmed Çelebi’­ nu söylemektedir lu devrine izafe edilecek eser, Alâed­
ye olan bağlılıklarını gösterdiler. Eski­ XIX. yüzyıl ikinci yarısından itiba­ din Camii’dir. XIX. yüzyılın ikinci yarı­
şehir, bu devrede, XV. yüzyıl ortaları­ ren demiryolu kavşak noktası halini al­ sından itibaren geliştiğinden bu dö­
na kadar şehzadelere verilen sancak­ masıyla büyük önem ve değer kazanan nemde şehre birçok yapılar inşa edil­
lardan biri oldu. Fatih’in ölümü üzeri­ şehre, 1891 yılında getirilen göçmen­ miştir. Örneğin, 1863 yılında şehre bir
ne II. Bayezid ile Cem arasında geçen ler yerleştirilerek kurulan köylere "Se­ müdür konağı (1882 yılında onarım
mücadelede Eskişehir, Cem'in yenil­ lim iye”, "Hayriye’'v e "Hamidiye" ad­ görmüştür%1B92 yılında bir cami, 1896
mesi üzerine.ll. Bayezid kuvvetleri ta­ ları verildi, 1892 yılında da Aydos göç­ yılında bir Gureba Hastanesi ve 1906
rafından işgal edildi. 1536 yılı Aralık’- menleri getirilerek Kavaklıdere adlı bir yılında da 20 dükkân yapılmıştır. Şe­
ında Irakeyn seferinden dönen Kanu­ mevkie yerleştirildiler ve bunların kur­ hirde bir 1 Rum mektebi ile 2 kilise in­
nî Sultan Süleyman, bir süre şehirde duğu köye de "Süleymaniye" adı ve­ şa edilmiştir.
kaldı. Kanunî, kış aylarında Kütahya’­ rildi. Gerek göçmenlerin yerleştirilme­ Alâeddin Camii, Odunpazarinda-
daki oğlu II. Bayezid’e misafir olarak siyle nüfusunun artması ve gerekse dır. 1230 yılında Selçuklu Sultanı I. Alâ­
geldikçe Eskişehir'e uğrar ve çevresin­ demiryolu kavşak noktası halini alma­ eddin Keykubad tarafından yaptırıl­
deki ormanlarda sürekli avlar düzen­ sıyla önemi artan şehir, 10 Ocak 1892 mıştır. Taş duvarlı bir binadır. Camiin
lerdi. IV. Murad 1635 yılında Revan se- yılında sancak merkezi, 1 Nisan 1892 üstü kiremitle örtülüdür. Solda bulu­
ferine ve 1637 yılında Bağdad üzerine yılında da ikinci sınıf bir vilayet hali­ nan minaresi kalın gövdeli ve tek şe-
130
refelidir. Yapı, birçok onarımlar gördü­ lar Abdurrahman veAslıhan Bey cami­ kuran Hititlerin (M.0.1900-1200) top­
ğünden ilk şeklini kaybetmiş durum­ leridir. rakları dışında kalmış, sonraları İran’­
dadır.. Abdurrahman Camii (Ulu Cami) da kurulan Pers İmparatorluğu’na geç­
Kurşunlu Cami, şehrin güneyinde Ezine’nin güney kenarındadır. Halk miştir. Makedonya Kralı Büyük İsken­
Kurşunlu Sokak’ta bulunur. Osmanlı arasındaki söylentiye göre camii yap­ der’in Anadolu seferi sırasında M.Ö.
Veziri Gazi Melek Mevlând Mustafa Pa­ tıran Abdurrahman Bey, Karasi imareti 344), Perslerden alınan Fatsa, bir sü­
şa tarafından kesme taştan yapılmış­ yörük beylerindendi. Eldeki kayıtlar­ re İskender İmparatorluğu toprakları
tır. Son cemaat yeri 6 sütun üzerine 5 dan camiin Orhan Gazi zamanında ya­ içerisinde kaldıysa da İskender'in ölü­
ufak kubbe ile örtülmüştür. 1974 yılı­ pıldığı, kurucusunun Danişmendli mü (M.Ö. 323) üzerine kurulan Hele­
na kadar arkeoloji müzesi olarak kul­ Abdurrahman olduğu ve yine Daniş-, nizm Krallıklarından Pontus Krailıği-
lanılan yapı, yurt ve resim galerisi ola­mendli Ayşe Hatun’un da burada bir mn eline geçti. Daha sonra, önce Ro­
rak kullanıma devam etmektedir. imamlık vakfı kurduğu anlaşılmakta­ ma imparatorluğu’na, bu imparatorlu­
Hüsrev Paşa Camii ve Hanı, Eski­ dır. Binanın basit bir moloz cephe ör­ ğun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma
şehir - Bolvadin arasında Han köyün­ tüsü, alçak ve kalın duvarları, üç sıra İmparatorluğu içindeki Bizans’a bağ­
dedir. IV. Mûrad devri sadrazamların­ tuğla bir taştan meydana getirilmiş landı. Fatih’in Trabzon seferi (1461) sı­
dan Hüsrev Paşa taraf ınd an yaptırılmış­pencereleri; yapının Osmanlı devrinin rasında Osmanlı yönetimine geçen
tır (1631). İtinalı birtaş işçiliği ile mey­
ilk eserlerinden olduğunu belli eder. Fatsa, birtakım derebeylerin, kısa sü­
dana getirilen cami, heybetli bir yapı­ Daha sonra değişikliğe uğrayan yapı, reli olarak da Danişmendlilerin, Kadı
dır. Yapının dış duvarlarının örgüsün­ II. Mahmud devrinde, ampir üslûpla ya­ Burhaneddin’in, Canikoğulları, sonra
de türlü Bizans devri taşları ile bir de pılmıştır. da Haznedaroğullarının egemenliğin­
Grekçe kitabe kullanılmıştır. Han ise, Sefer Şah Hamamı, Sefer Şah Ca­ de kaldı.
tamamen yıkılmıştır. Burada ayrıca bir m ii’nin arka tarafında kalır. Kadınlar Kâtib Çeiebi’nin "Cihannüma" adlı
de eski hamam vardır. bölümüne yandaki bir kapıdan girilir. eserinde Fatsa’nın adı, Canik livası ka-,
Kubbeli bir soğukluğu vardır. Kare me­ zaları arasında Satılmış kazası olarak
kândan kubbeye geçiş dışarıdan da geçmektedir. “ Evliya Çelebi Seyahat-
belli olmaktadır. Erkekler bölümüne nâmesi" nde ise, Faça olarak gösteril­
ön taraftan girilmektedir. Eskiden tuğ­ miştir ve buranın Canik Sancağina
la ve taş sıralarla örülü olan bina, bu­ bağlı 300 evli, 1 hanlı, 1 hamamlı, kü­
EZİNE (Eski adları: Neandria, gün kalın bir sıva ile kapatılmıştır. çük çarşılı, bağlık ve bahçelik bir ka­
Ezne-Enay). İlçede, I. Murad devrinde Aslıhan saba olduğu anlatılmaktadır.
Roma İmparatorluğu devrinde, Çal- Bey b. Kemal tarafından yaptırılan ca­ XIX. yüzyılda Samsun Mutasarrıf­
tıkıran Tepesi’nde, “ N eandria" adı ile mi, hamam, mezar ve köprüden oluşan lığıma bağlı kaymakamlık iken, 1920
kurulmuş bir şehirdir. Tarihî “ Sami- bir yapı grubu vardır (1382). yılında Samsun’dan ayrılarak Ordu ili­
n io n " O vasinda kurulmuştur. Daniş- Bu külliyenin camii (Aslıhanbey), nin bir ilçesi oldu.
mendoğuiları, bu yörede bölgeyi boz­ dört duvar üzerine tek kubbeli bir ha- ilçe, deniz kıyısında kurulmuş
guna uğratarak önce kendi adlarına bir rimle çapraz tonozlu, üçlü bir revaktan olması dolayısıyla, önemli birdeniz ti­
köy kurmuşlar, daha sonra Ezine'nin ibarettir. Duvarları kesme taştandır. careti merkeziydi. XIX. yüzyılda Fatsa’­
bulunduğu yerde bir cami yaptırarak Aslıhanbey Hamamı ise camiin ku­ ya dışardan gelen ürünlerin başında
cuma namazlarını burada kılmaya baş­ rulduğu tepenin batısında birden dik­ Ingiltere’den getirilen pamuk, Sovyet-
lamışlardır. Zamanla şehir, cami çev­ leşen vadinin tabanında bulunur. Ha­ ler Birliğimden petrol ve İstanbul’dan
resinde genişlemiştir. mam bir soğukluk, bir ılıklık ve iki hal­ getirilen sömürgelere ait bazı mallar
Orhan Gazi zamanında bölge Os­ vetten ibaret küçük bir binadır. Bütün gelirdi.
manlI topraklarına katıldı. Bu devirden kubbeler beşli köşe üçgenleriyle alçak İlçenin XIX. yüzyıl sonunda toplam
kalmış ve büyük değişikliklere uğra­ duvarla oturur. nüfusu 28 bin 200 kişi idi.
mış bazı yapılarda, Osmanlı mimarisi­ Camiin yaklaşık 500 metre kuzey Kız Kulesi, ilçenin güneydoğusun­
nin izlerini görmek mümkündür. tarafındaki geniş mezarlıkta Âsılhan da, Kont Polemon tarafından yaptırıl­
XIX. yüzyıl sonunda burası Biga Bey’in kabri bulunmaktadır. mıştır, Zamanında bir gözetleme yeri
Mutasarrıflığıma bağlı idi. Biga Muta­ Ezine’nin 3 kilometre kuzeyinde, olarak kullanılmıştır. Bugün için bu
sarrıflığımın güneyinde yer alırdı ve Menderes Suyu üstünde “Sarmusakh” önemini yitirmiştir.
Ege Denizi’ne kadar olan bütün alanı adlı bir köprü bulunmaktadır ki, Aslı-
kaplardı. Kuzeyde Kaie-i Sultaniye han tarafından yaptırılmış, yapıdan bu­
merkezi kazası ve Biga kazası, doğuda gün küçük birer parça kalmıştır.
Bursa vilayeti, güneyde Ayvacık kaza­ Sefer Şah Mescidi, Yıldırım Baye­
sı, batıda Ege Denjzi ile sınırlanmıştı. zid devrinde Mısır’da ve Mısır yolun­
Bayramiç ve Kumkale adlarında iki na­ da öldüğü anlaşılan Sefer Şah’a aittir.
hiyesi, 126 köyü vardı. 1 kaymakam ve Mescidin inşasında Bizans parçaları GARBÎ (ASÎ) KARAAĞAÇ
2 nahiye müdürü tarafından yönetilir­ kullanılmıştır. Küçük mekâniı ve çatı­ (Bugün: Acıpayam).
di. Belediyesi 1886 yılında kurulmuş­ lı bir camidir. Selçuklular devrinde idareten Göl-
tur. Ahi Yunus Türbesi, kasabanın fa­ hisar Sultanlığıma bağlı ve onun bir
XIX. yüzyıl sonunda Ezine kazası­ tihlerinden Ahi Yunus’a aittir. Türbe, parçası halinde olduğundan “ Gölhi-
nın toplam nüfusu 34 bin 368 kişi idi. ana caddede, Sefer Şah Mescidi’nin sar” adı ile anıldığı tapu koçanların­
Günümüzde de önemini sürdüren karşısındadır dan anlaşılmaktadır. Keykavus’un ölü­
Ezine kaplıcası, ilk kez Antigoni tara­ müyle Selçuklu Devleti’nin bozulma­
fından kullanılmış, İskender tarafından ya yüz tutması üzerineuç beylerinden
büyütülmüş, Romalıların eline geçin­ birçoklarının bağımsız çalışmaya baş­
ce şimdiki kaplıca açılmıştır. Kaplıca, ladıkları sırada Hamidoğulları Beyliği’­
1895 yılında onarılmış ve genişletil­ ne, daha sonra da Germiyanoğulları
miş, i. Dünya Savaşinda yıkılmıştır. FATSA (Eski adları: Kuğular, Fa- topraklarına katıldı (783 / 1381).Germi-
Ezine’de daha çok Osmanlı döne­ tısa, Fatista). yanoğlu Süleyman Şah’ın OsmanlIlar­
minden kalma eski eserlere rastlan­ Adı “ Fanize” den (Fanize Bolan’da la akrabalık kurmayı düşünerek kızı
madadır. 1874 yılında Kumkale nahi­ oturan KontPolemonyak bölgesi kral- Devlet Hatun’u Osmanlı Hükümdarı
yesinde bir Rum kilisesi ile Ezine’de larnıdanPolemon'unkızının adıdır) ge­ Murad Hüdavendigâr’ın oğlu Baye-
mevcut kilisenin çan kulesi (1905) ya­ len Fatsa’nın ilk kurulduğu yer, Bola- zid’e vermesi üzerine, çeyiz olarak Ba-
pılmıştır. man Irm ağinın batı kıyısı içlerine ka­ yezid’e verilen bölgede, buralar da var­
Ezine'de Osmanlı döneminden kal­ dar uzanmaktaydı, dı. Bayezid'in Timur’a esir düşmesiy­
ma iki cami dikkati çekmektedir. Bun­ Fatsa, Anadolu’da ilk kez devlet le yeniden Germiyanoğlu Beyliği eli-
131
ne geçti. Bundan sonra Osmanlı yöne­ ba; İki Çeşme, Veliler, Orta Cami, Ha- bir cami yaptırdığından, ona vakıf ola­
timine geçip de vilayet ve sancak teş­ cıismailler, Hamzalar ve Cabar çeşme­ rak verilmiştir.
kilâtı kurulana kadar Asi Karaağaç, lerini Tabak Benli, Hacı Veli ve Veli­ XIX. yüzyılda İstanbul Vilayetine
Gölhisar kazasına-bağlı bir nahiye ola­ lerin Hacı Ömer Ağa; Yaka Camii, Kav­ bağlanan Gebze kazası, doğuda İzmit
rak kaldı. Osmanlı İmparatorluğu yö­ carlar, Aşağı Yaka, Mektep çeşmele­ Mutasarrıflığı, güneyde Marmara De­
netimine geçtikten sonra yapılan İda­ rini de Kadı yaptırmıştın Bugün bu nizi ve İzmit Körfezi, batıda Kartal ka­
rî bölünmeye göre, İsparta’da sancak çeşmeler sağlam olarak durmakta ve zası ile sınırlanmıştı. Gebze ve Darıca
kuruluşu ile buraların Konya iline bağ­ kullanılmaktadır. olmak üzere iki nahiyesi, 42 köyü var­
lanması üzerine Asi Karaağaç da Acıpayam’daki medreselerde yer­ dı. Bir kaymakam, bir nahiye müdürü
İsparta’ya bağlı bir kaza haline getiril* leri ve adlarıyla şöyle sıralanabilir: Acı- tarafından yönetilirdi. Kaza toplam nü­
di (1280 / 1863). Burdur’un güçlü bey­ payam’dakiler: Yukarı Medrese, Aşa­ fusu 19 bin 250 idi (10 bin 650 erkek,
lerinden Baki Bey padişahtan ferman ğı Medrese. Kızılhisar’dakiler: Çarşı 8 bin 600 kadın). Bu yüzyılın sonunda
çıkartarak Burdur’u sancak haline ge­ Medrese, Kabuklular Medresesi. Ya­ kazada bulunan okul sayısı 1 medre­
tirdi ve coğrafî durumu sebebiyle Gar- tağan’da: Büyük Menderes, Apâli Za­ se, 4 ortaokul, 107 ilkokul olmak üze­
bî Karaağaç kazası da bu sancağa bağ­ de Medresesi, Hacı Karaca Medrese­ re 112 idi.
landı. Ancak bundan sonra halka ya­ si. Kayser’dekiler: Keskinler Medrese­ Kazaya bağlı Hereke nahiyesi ise,
pılan baskı ve zulüm üzerine Kayseri­ si, Yaka Medresesi, Veli Medresesi, Roma İmparatorluğu çağında yazlık bir
li Müderris İlyas Efendi’nin İzmirli di­ Eski Müftü Medresesi, Hayreddinler yer, Bizans çağında bir karakol, son­
ye bilinen oğlu Mehmed Efendi’nin ça­ Medresesi, Orta Cami Medresesi. Aka- raları yol üzerinde çok uğranılan bir ko­
baları ve ısrarıyla kazanın Burdur’la il­ lan’dakiler: Çarşı Medresesi, Darıveren nak yeri olmuştur. Orhan Gazi zama­
gisi kesildi, Denizli’ye bağlandı. Medresesi, Dodurga Medresesi, Dede- nında Osmanîı imparatorluğu’na katıl­
XIX. yüzyıl sonunda İzmir vilayeti­ sil Medresesi, Yumurtaş Medresesi, mıştır. Bir ara yeniden BizanslIların eli­
nin Denizli Sancağina bağlı Karaağaç Karahüyük Medresesi, Karahüyükav- ne geçtiyse de, Çelebi Sultan Mehmed
kazasının merkez kazası olan Acıpa­ şarı Medresesi, Güney Medresesi, tarafından yeniden alınmış, bu sırada
yam kaymakamlığının bulunduğu yöre, Yassıhüyük Medresesi, Yüreğil Med­ çok fazla şehit verildiğinden "Heleke",
daha önce Konya vilayetine bağlı idi. resesi, Alâeddin Medresesi, Yazılar yani “H e la k"denilmiştir. XIX. yüzyılın
1891 yılında İdarî bakımdan Denizli Medresesi, Kocayaka Medresesi, Sa­ Hereke için en önemli olayı, Alman İm­
Sancağina bağlı duruma geldi. Nüfu­ tırlar Medresesi, Salda Medresesi. paratoru II. W ilhelm ’in ziyaretidir.
su 1195 kişiydi. XIX. yüzyıl sonlarında kazanın en
Bugün Acıpayam, Denizli iline bağ­ önemli gelir kaynağı Hereke Dokuma
lı ilçe merkezidir ve 1925 kilometreka­ Fabrikasiydı. Bu fabrika 1843 yılında
relik bir alanı kapsar. Suitan Abdülmecid devrinde Serasker
Acıpayam’da bulunan mimarî eser­ Rıza Paşa’nın yardımı ile Ohannes ve
ler merkezden çok, merkeze bağlı köy­ Boğos Dadyan kardeşler tarafından 50
lerde bulunmaktadır. XIX. yüzyılda Acı­ GEBZE (Eski adları: Libyasa, pamuklu ve 25 ipekli tezgâhla işletme­
payam’da 1 kaymakamlık konağı, 3 Dacybyza, Dacibyza, Dakibyza, Gegbu- ye açılmış, yapının tapusu 1845 yılın­
mescit, Ortodoks Rumlarına ait 1 şa­ ze, Gebize), da Sultan Abdülmecid'in üzerine tes­
pel, 2 han, 10 dükkân, 1 hamam, 2 çeş­ Çok eski çağlardan beri yerleşme cil edilmiş, 1891 yılında 100 yeni tez­
me, 2 kahvehane ve 190 ev vardı. merkezi olduğundan bu çağların kül­ gâhla fabrika genişletilmiş, 1894 yılın­
Acıpayam Hükümet Konağı, mer­ tür kalıntılarını taşıyan Gebze, orta da ise fabrikadan elde edilen ürünler,
kezde bulunan tek mimarî eserdir. çağdan kalma eski bir yerleşme yeri­ ülkenin her tarafına gönderilmeye baş­
7327/1903 yılında Sağır Kaymakam dir. İlçedeki kalıntılar, Gebze’nin zen­ lanmış, 1902 yılında ise Kâbe için ge­
diye anılan Aziz Bey tarafından halkın gin bir Bizans yerleşim yeri olduğunu rekli görülen halılar Herek fabrikasın­
yardımıyla yapıldı. kanıtlamaktadır. Haçlı seferleri zama­ da dokunuimuştur.
Yatağan Baba Türbesi, aynı adlı nında geçit ve konaklama yeri olmuş­ Kazada mevcut arkeolojik ve Os­
köyde, büyük mezarlıkta, Selçuk mi­ tur. manlI dönemi yapıları şöyle sıralana­
mari tarzında yapılmıştır. Türbenin OsmanlIlar, Gebzeyi bir ordugâh bilir:
çevresi bütünüyle çamlarla kaplıdır. kenti olarak kullandılar. Osmanlı dö­ Hereke Kalesi, Eskihisar, ilçenin
Yazır Köyü Camii, Yazıroğullarına neminin ilk yıllarında Türkler’in eline Marmara Denizi kıyısında, aynı adlı kö­
ait olup, 1802 yılında yapılmıştır. Bu geçti, Sultan Orhan Gazi, 1331 yılında yün bulunduğu yerdedir. Antik çağlar­
dönem ahşap camilerin en güzel ör­ Bizans İmparatoru Sil. Andronikos’u da Gebze’nin bağlantısını sağlıyordu.
neklerinden biridir. İçinde boşluk bı­ Maltepe önünde yenerek, birçok stra­ Kale, birçok tarihî olaylara sahne ol­
rakılmadan bu döneme özgü boyalı na­ tejik nokta ile birlikte Gebze’yi de al­ muştur. Kale, iç ve dış kale olmak üze­
kışlar, manzara tasvirleri ve natürmort­ dı. Bugünkü Gebze, Sultan Orhan ta­ re iki bölümden oluşmuştur. Dikdört­
larla süslenmiştir. rafından kurulmuştur. Birkaç kez Türk­ gen planlı kale, dördü yarım daire, al­
Merkeze bağlı köylerde birçok Os­ lerle BizanslIlar arasında el değiştir­ tısı dörtgen kulelerle sağlamlaştırıl­
manlI dönemi cami ve çeşmeler bulun­ dikten sonra, 1420 yılında Çelebi Sul­ mıştır. Yapı malzemesi kaba yontma
maktadır. Bunlar: Hayreddin Camii tan Mehmed tarafından Osmanlı Impa- taş ve tuğla olup, duvar kalınlıkları 1.50
(101011601), Abdi Bey tarafından yap­ ratoriuğu’na katıldı. Çelebi Sultan - 1.60 m. arasında değişir.
tırılan Yaka Camii (1026 / 1617), Edir­ Mehmed’in yıktırdığı eski Gebze Ka­ İlçede bugüne gelebilen eserlerin
neli Mustafa Ağa tarafından yaptırılan lesi, içindeki mabed ve binalar bir taş tümü Osmaniı dönemindendir. En
Ağalar Camii (102111612), Hacı Şaba- ocağı halinde kullanılmıştır. Örneğin, önemlisi, Mimar Sinan’ın planladığı ve
lak tarafından yaptırılan Orta Cami Orhan Camii’nde ve diğer yapılarda es­ kalfasının inşa ettiği "Çobanmustafa-
(106511645), Hacı Ali tarafından yap­ ki çağlara ait yazıttı kabartmalı taş, paşa Külliyesi”dir.
tırılan Hacı Aliler Camii (107211661), heykel ve lahit parçaların kullanıldığı Gebze Çarşısinın ortasında, Ço­
Hacı Bayram tarafından yaptırılan Tek- görülür. ban Mustafa Paşa tarafından 1523 yı­
keönü Camii (1700/1688), Hacı Osman Kanunî Sultan Süleyman devrinde lında Mimar Hüseyin Ağa'ya yaptırılan
oğlu Hacı Mehmed tarafından yaptırı­ Matrakçı Nasuh’un yaptığı “Beyan-ı cami, medrese, kervansaray, bimarha-
lan Dere Camii (1215 1 1800) İlyas ve Menazil-i Sefer-i Irakeyn” minyatürle­ ne, kütüphane, hankâh, paşa odaları,
Müftü Halil tarafından yaptırılan Müf­ ri eski Gebze hakkında fikir vermekte­ hamam ve türbeden oluşan bu külliye-
tüler Camii (7245/1829), Hacı Hikmet dir. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u ye Paşa, zengin vakıflar da kurmuştur.
ve Hacı Osman tarafından yaptırılan fethettikten sonra burayı bayındır ha­ Gebze’de 98 dükkân, bir köy, Eskihi-
Kavcarlar Camii (1280 1 1863). le getirerek Kocaeli Sancağina bağlı sar’da 5 fırından başka Filibe’de değir­
İlçeye bağlı Hayreddinler, Karade- yüz elli akçelik kaza yapmıştır. Kanu­ menler, Edirne’de bir han, bu amaca
liler, Hacıaliler, Tekkeönü, Karşıyaka nî Sultan Süleyman devrinde, Çoban vakfedilmiştir.
ve Köyaltı çeşmelerini Hayreddin Ba­ Mustafa Paşa, burada oldukça büyük Cami, topluluğun tam ortasındadır.
132
Kare planlı olup, üzeri dört tormpun ta­ ta v¥ d ü F tâ v â n îrb irç Itn T iT îrfü T ^ ^ m c u ıu d il d i d iıu ı. ı w ı m ı m w —
şıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Duvar Dört köşe bir havuz holün ortasını süs­ nun öldürülmesinden sonra bu bölge,
örgüsü, taş bir taban Üzerine kesme ler. Gelibolu ile birlikte Yakub Ece uhde­
taş ve tuğla dizilerinin birbirini izleme­ Horasanlr Şeyh Hutbeddln Türbe­ sine verildi ve Gelibolu Yarımadası da
siyle oluşmuştur. si, Selçuklu türbelerini andıran kare “Eceabad" adını aldı. Bunun üzerine
Medrese, camiin solundadır, Bir planlı bir yapıdır. Biga’da bulunan Süleyman Paşa, uç
zamanlar burada Zembllli Ali Efendi’­ Malkoçbey Türbesi ise, erken Os­ beylerini Gelibolu’ya geçirdi ve birlikte
nin ders verdiği söylenir. Üç girişi var­ m anlI dönem i yapılarındandır. Bugün getirdiği Türkleri bu kente yerleştire­
dır. Ahşap hatıllı moloz taştan yapıl­ sadece köşe payeleri ve kem erleri ta­ rek Gelibolu’yu bir Türk şehri yaptı.
mış, tuğladan kubbelerle örtülüdür. şıyan sütunlar kalmıştır. Süleyman Paşa, bundan sonra kenti
Dersanesi kare planlıdır. Türk müzeciliğinin önde gelen ki­ tahkim etti. 1357 yılında bir kaza so­
imaret, camiin sağında yer alır. şilerinden Osman Hamdi Bey, Eski- nunda ölünce, türbesi de burada ya­
Türbe avlusundan 2.63 m. yüksekliğin­ hisar’a büyük önem vermiş ve burada­ pıldı. Bizans İmparatoru loannes V. ko­
de, pencereli, moloz taştan yapılmış ki bir köşke yerleşerek zamanının bü­ mutasındaki Haçlı kuvvetlerince zap-
bir duvarla ayrılmıştır. Kervansaray, ca­ yük bir bölümünü burada geçirmiştir. tedilen (14 Haziran 1367) şehir, kısa bir
miin karşısındadır. Kubbeli, dikdört­ Osman Hamdi Bey’in köşkü, onun ölü­ süre sonra Osmanlı Hükümdarı Murad
gen planlıdır. Duvarlar tuğla hatıllı mo­ münden sonra 1910 yılında varisleri ta­ Hüdâvendigâr tarafından kuşatılarak
loz taştandır. Bimarhane, cami avlusu­ rafından satılmış, resim atölyesi ise fethedildi. Bundan sonra Gelibolu, Os­
nun solundadır. Üzerleri kubbelerle ör­ 1945 yılında yanmıştır. Köşkün kayık­ manlI tarihinde bir yandan Rumeli’ye
tülü 10 odadan meydana gelir. Kütüp­ hanesi ve bu resim atölyesinin kalın­ geçişlerde bir üs olmak, diğer yandan
hane ise külliyenin avlu kapısındadır. tıları hâlâ durmaktadır. da Osmanlı denizciliğinin beşiği halin­
Düzenli tuğlaların sıralandığı kesme Kartacalı büyük kumandan Hanni- de gelişmek yönleriyle büyük önem
taş duvarlı iki odadır. bal’in mezarının burada olduğu sanıl­ kazandı. Özellikle Yıldırım Bayezid bu­
Hankâh, külliyenin avlusunda, ker­ maktadır. raya oldukça önem verdi. Boğaz Mu­
vansarayın solundadır. Kubbeli bir zi­ hafızlığı adıyla bir kuruluş meydana
kir yeri ile 10’u çapraz, 2’si beşik to­ getirerek bunun merkezini Gelibolu
nozla örtülü 12 derviş hücresinden olarak seçti ve Saruca Paşa’yı bu gö­
pluşur. Derviş hücreleri kareye yakın reve atayarak Gelibolu’nun bir tepe
dikdörtgen planlı olup her birinin için­ üzerinde bulunan iç kalesini takviye
ce birer ocak ile ikişer gözlü raflar var­ ettirdikten sonra dış kaleyi yıktırdı. Ya­
dır. Paşa odaları, avlunun sağında, pay limanı temizleterek liman ağzına
GELİBOLU (Eski adları: Galli- iki kule inşa ettirdi (Bu liman, gereğin­
cümle kapısının hemen yanındaki kub­ polij Galipoli, Gallipolis).
beli 8 odadır. Kare planlı bu odaların ce, 3 katlı bir zincirle kapatılabiliyor-
6’sında ocak ve raflar vardır. Eski bir yerleşme yeri olan Gelibo­ du).
Türbe, camiin arkasındaki avlunun lu, tarih çağları boyunca, türlü devlet­ Daha sonraki yıllarda Osmanlı İm­
lerin egemenliğinde bulunmuştur. paratorluğu’nun deniz üssü haline ge­
ortasındadır. Çoban Mustafa Paşa bu­
Uzun süre Yunan kolonizatörlerinin len Gelibolu, bir savaş limanı oldu ve
rada gömülüdür. Sekizgen planlıdır.
yerleşme yeri olmuş, daha sonra ön­ burada bir tersane kuruldu. Bu üs ara­
Giriş, bütünüyle mermer kaplıdır.
ce Lydia, ardından da Pers imparator­ cılığı ile Çanakkale Boğazı kontrol al­
Hamam, külliyenin yanındadır.Çif-
luğu’na bağlanmıştır, bundan sonrada tına alındıysa da, düşman filolarının
te hamamdır. Çok düzgün kalker taşın­
dan yapılmıştır. Girişte, kapıların çer­ sırasıyla Mykele Denizi Savaşindan zaman zaman Gelibolu önünden İstan­
sonra M.Ö. 479 yılında Atina’nın, 334 bul’a geçişleri durdurulamadı. 1395 yı­
çevesine özel bir itina gösterilmiş, ka­
yılında ise Iskender’inegmenliğini ka­ lında bir Fransız amirali komutasında­
pı aralıkları mermerden yassı kemer­
lerle örülmüş,üzerine kalkerden sivri bul etmiştir. ki bir müttefik filo, 1396’daTommaso
1305 yılında II. Andronikos’un oğ­ Macenigo komutasındaki Venedik filo­
kemerler yerleştirilmiştir. Soyunma
yeri dikdörtgen planlı olup, üzeri 12 m. lu ve saltanat ortağı Mikhael’in emri su, 1399’da Bouciquar komutasındaki
yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür. ile Katalanlar’a karşı girişilen bastır­ başka bir filo boğazda durdurulama-
Ilyasbey Camii, Gebze’de Akçako­ ma hareketinde kent, çok tahrip edil­ mış, İstanbul önlerine kaar gelmişler­
ca’nın oğlu ilyas Bey tarafından 1323 di. Bu sırada Cenevizliler tarafından dir.
yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen plan­ kuşatıldıysa dazaptedilemedi. Sonun­
da 1311’de Katalanlar, Gelibolu’yu bo­ Çelebi Sultan Mehmed, Osmanlı
lı, düz ahşap tabanlı bir camidir.
Kervansaray, camiin karşısındadır. şaltmak zorunda kaldılar. Bu savaşlar Devleti’ne hâkim olduktan sonra Ge­
sırasında Tükler’in Gelibolu tarihinde libolu’ya yeniden önem verildi. Kale
Kubbeli, dikdörtgen planlıdır. Duvarlar
ilk kez kendilerini gösterdikleri görül­ yeniden tahkim edildi ve Ankara boz­
tuğla hatıllı moloz taştandır. Cephe
duvarında, tuğla hatıllar birer metre mektedir. Kataianlar’ın müttefiki ola­ gunundan beri atama yapılmayan Bo­
ara ile geçirilmiştir. Giriş 2.40x5.10 m. rak Melik ishak ve Halil Ece komuta­ ğaz Muhafızlığı yeniden kuruldu. 1416
ölçüsünde kesme taştan basık kemer­ sında Türkmenler, Gelibolu’da Bi­ yılında Çalı Bey komutasındaki Türk
lidir. Buradan, yan duvarlarında birer zans’a karşı savaştılar, başbuğlarının denizcileri, Gelibolu önündeVenedik
ocağın yer aldığı kare planlı kubbeli bir öldürülmesi üzerine de Anadolu yaka­ donanması ile büyük birdeniz savaşı
mekâna, oradan da hayvanların ahırla­ sına, Karasi topraklarına çekildiler. verdi. Osmanlı filosu, savaşın ilk saf­
rına geçtiler. 1332 yılında Gelibolu, Aydınoğlu Umur hasını kazandıkları halde, Gelibolu ve
Sultan Orhan Camii, Gebze’de Bey, Saruhanoğlu ile birlikte kuşatıl- çardak kalelerinin himaye ateşlerinden
Menzilhane Mahallesi’nde, 1328 yılın­ dıysa da ele geçirilemedi. 1341 yılın­ uzak düştüklerinden yenilgiye uğra­
da, Sultan Orhan'ın emriyle yaptırıl­ da Umur Bey, bir kez daha liman önü­ dı. Ancak yine de Venedikliler, Gelibo­
mıştır. Camiin yapımında Bizans mi­ ne geldi, bu kez de bir sonuç alama­ lu’ya saldırmaya cesaret edemediler. •
marî parçalarından yararlanılmıştır. dı. Bunu izleyen yıllarda Gelibolu ha­ Gelibolu, Düzmece Mustafa hare­
12.30 m. kenarlı bir kare biçimindedir. valisi Karasi Oğullarindan Bergama ketinde, bu şehzadenin tarafını tuttu.
Yapımında moloz taş ve yer yer tuğla Emiri Yahşi Bey’in çıkartmasına uğra­ Ancak II. Murad, kısa süre içinde bu
kullanılmıştır. Cami, 1775 yılında ona­ dı (1342). 1354’te, Doğu Trakya’da bir­ kaleyi eline geçirerek yeniden tahkim
rım görmüştür. çok kalelerin duvarlarını sarsıntıya uğ­ ve takviye etti. Bu hükümdarın Selânik
Çarşı Çeşmesi, Köprülü Mehmed ratan deprem sırasındaÇimbiKalesin­ seferinde Venedikliler’in saldırısına
Paşa’nın veziri İbrahim Paşa tarafın­ de yerleşen Süleyman Paşa ve komu­ uğrayan Gelibolu, kendisini başarı ile
dan, 1664 yılında yaptırılmıştır. tası altında bulunan Ece Bey ile Gazi korudu. Fatih devrinde ise Kaptan-ı
Menzilhane Hamamı, Orhangazi Fazıl yönetimindeki Türk kuvvetleri, Derya, aynı zamanda Gelibolu Muhafızı
Camii’nin yakınında,1326-1360 yılları surları harap olan Gelibolu Kalesi’ni yetkilerini taşıyordu. Kanunî davrinde
arasında yaptırılmıştır. Giriş holü, tah­ ele geçirdiler ve Gazi Fazıl buraya ku- yapılan örgütlenmede de Gelibolu,
133
Inebahtı, Midilli, Kocaeli, Kariıili, Ro- Gelibolu’yu 1854’te Fransa İmpa­ 1356 yılından beri Türkler’ln elinde
dok, M izistra sancaklarından oluşan ratoru Napolöon ziyaret etmiş, bunun bulunan Gelibolu, önemli bir kültür
Kaptan Paşa eyaletinin merkezi ve der­ için İlçedeki Napolâon'un kalacağı ko­ merkezi ve birikimini de içermektedir.
ya sancaklarından biri oldu ve bu ör­ nak hazırlanmış ve bu konağa irade ile Uzun bir tarih dönemi içinde çoğu yok
gütlenme düzeni, I. Abdülhamid zama­ yeni bir oturma takımı alınmıştır. edilmiş yapıtlar olmasına karşın, bu-
nına kadar sürdü. Bundan sonra ise, XIX. yüzyıl sonunda ilçede bir tica­ ğüne gelebilmiş birçok eser de mev­
Boğaz Muhafızlığı merkezi Çanakkale'-, ret mahkemesi kurulmuş (1866), on yıl cuttur.
ye taşındı ve Gelibolu önemini kaybet­ sonra da telgraf binası inşa edilmiştir Türk denizcilik tarihinde önemli bir
ti. Tersanesi ise Yavuz devrinde İstan­ (1876). Gelibolu, 1826 yılında İlçe ol­ yeri olan Gelibolu’nun OsmanlIlar dev­
bul'a taşınmış olduğundan, ancak do­ muştur. 1830 tarihli bir belgede, hane, rindeki imar faaliyetleri, başlı başına
nanmanın Akdeniz’e yıllık açılışların­ emlâk ve arazilerin müceddeden tah­ bir inceleme konusudur. Tarihî belge­
da bir ikmal üssü olarak kullanılmış­ ririyle tekâlifin tanzimi hakkında bir ler ise, 1102 Recebi (Nisan 1691) baş­
tır. irade çıkarılmış (1830), aynı yıllarda larında Gelibolu naibine yazılan bir
Uzun yıllar siyasî mahkûmlar için halktan alınan vergilerin ağır olması belgede, Gelibolu'da tüocarvesairenin
bir sürgün yeri olarak da kullanılan Ge­ sebebiyle halk, padişaha başvurarak evlerde misafir edilmeyerek hanlarda
libolu, 1854’te müttefik olarak, 1918'de vatandaşın vergi altında ezilmekte ol­ konaklandırılmaları istenmektedir. Bu­
ise istilâcı olarak İngiliz ve Fransız as­ duğunu, haksız tebligat yapıldığını bil­ nun gibi yine Gelibolu naibine H. 1109
kerlerinin işgaline uğradı. 1876 Os­ dirmiş, duruma bir çare bulunmasını (1697-98) yılı sonlarına doğru yazılan
manlI - Rus savaşı sırasında Londra El­ istemiştir (1831). başka birbelgede, Gelibolu’ya bağlı ba­
çiliğinden gelen bir öneri üzerine Os­
manlI Devleti’nin Gelibolu'ya çekilerek
savaşa buradan devam etmesi düşü­
nüldü ve yeniden önemsenir oldu.
İmparatorluğun son yıllarında, 20
bin nüfuslu, Edirne vilayetine bağlı bir
sancak merkezi olan Gelibolu’da 1766
yılında büyük bir deprem olmuş, bu­
rada oturulabilecek bir konak dahi kal­
mamıştır. Bu yüzden burada ikamete
memur edilen Yeniçeri Ağası Ömer
Ağa’nın, ailesi ile birlikte ikameti İz-
nik'e çevrilmiştir (1766). 1863 yılında
da büyük bir yangın gören şehirde yan­
gından zarara uğrayan birçok yapıla­
rın onarımı yapılmış,yangın mahalli öl­
çülerek haritası yapılmış ve gerekli,
imar işlerine hemen başlanmıştır. GELİBOLU: Liman (XIX. yüzyıl ortaları).

13
zı köylerde kesilen ve pişirilen kiremit­ Camii), 1385 yılında Süleyman Paşa ta­ Gelibolu’daki XVI. yüzyıl başların­
lere temas edilmektedir.' Üçüncü bir rafından yaptırılmış, 1846,1876,1890, da yapılan Sinan Paşa Türesi, klasik
belgede ise Gelibolu’da Hoca Şemsüd­ 1889 ve 1891 yıllarında onarım gör­ Osmanlı mimarisi üslûbundadır.
din Mahallesi’ndeki iskenderzâde Ca­ müştür. Bugünkü şekliyle dikdörtgen Balaban Paşa Medresesi, II. Murad
m ii’nin depremde minaresi ile sakatı­ bir plan gösterir. Dış duvarlar kârgir- devlet adamlarından Balaban Paşa ta­
nın harab olduğu ve bina emininin İs­ dir. Camiin kuzeybatı köşesinde bulu­ rafından yaptırılmıştır. Mihaliç Hatib
tanbul’dan gönderilmesine imkân ol­ nan minaresi kesm ejaştandır. Medresesi’nin ise 1442 tarihli bir vak­
maması yüzünden Gelibolu kadısı ile İskenderzâde Camii,Gelibolu’nun fiyeden II. Murad devri başlarında ya­
Gelibolu âyanı Kalyoncuzâde Musta­ Hoca Şemsüddin Mahallesi’nde bulu­ pıldığı sanılmaktadır.
fa marifetiyle onarımının yapılması nur. 1114 tarihinde meydana gelen Sinan Paşa Türbesi ise, İstanbul ve
emredilmiştir. H. 1125 (1713 - 14) yılı depremde minaresi harap olmuştur. Bursa’da görülen klasik Osmanlı tür­
ortalarında Gelibolu.naibine yazılan bir Mehmed Efendi Camii ve Mescidi, beleri üslûbundadır.
belgede, Gelibolu’da Gazi Süleyman Yazıcızâde Şeyh Mehmed tarafından Gelibolu’nun çifte havuz şeklinde­
Paşa Vakfı mülhakatından Cami-i yaptırılmış. 1875 ve 1896 yıllarında ki limanı da oldukça önemlidir.
Atik’in onarımından söz edilmekte ol­ onarım görmüştür. Gelibolu, bugün Marmara bölgesi­
duğu gibi beşinci bir belgede Bolayır’- Telli Çeşme, XVI. yüzyılda İbrahim nin Güney Marmara bölümünde, Ça­
da Gazi Süleyman Paşa evkafından Paşa’nın damadı Gelibolulu Kaymak nakkale iline bağlı ilçe merkezidir.
olup, Gelibolu’da bulunan aynı ca­ Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
miin onarımından söz edilmektedir. Kıvrık dallar, rûmîler, stalaktitli frizler
Osmanlı İmparatorluğu’nun son ve üslûplaştırılmış servi motifleri iie iş­
dönemlerinde bayındır hale getirilen lenmiş zengin bir taş işçiliği vardır.
Gelibolu’ya, 1838 yılında, bizzat padi­ Saruca Paşa Hamamı, çifte ha­
şah tarafından gönderilen yüz elli bin mam türündendir. Arası yatay ve dikey
kuruşla su yolları, köprü ve namaz- örülmüş tuğlalarla derzlenmiş kesme GEMLİK (Eski adları: Cius, Ki-
gâhların yaptırılması emredilmiştir. taşlar kullanılmıştır. Yakub Paşa Ha- os, Chio, G/o, Prusa ad Mare. Haçlılar
m am inın ortası kubbeli, enine sıcak­ devrindeki adları: Civitot, Civetot, Ci-
Şehrin Hükümet Konağı 1865 yılın­ lıklı, çifte halvetli bir plan gösterir. vethot, Civeccoc, Cyvito, Chivecot,
da yaptırılmış, 1878 yılında da daha ev­ Gelibolu Mevlevihanesi, Görice Chivetoc, Chivetot, Chivetoth. Osman­
velce yapımına başlanan hastahane- Köyü’nden Mehmed Efendi tarafından lIlar döneminde Gemilik).
nin inşası, tamamlanarak padişahın mimar Mustafa Ağa’ya, 1656 yılında Oldukça eski bir yerleşim alanı
adına izafeten “Hamidiye” adı veril­ yaptırılmıştır. İç bölümde semâ edilen olan Gemlik, 1326 yılında Osman Ga­
miştir. bir kısım bulunmakta, bu bölümün or­ zi devrinde Osmanlı yönetimine girdi.
XIX. yüzyıl içerisinde inşa edilen ta ekseninde, Kıble duvarında, mihrap Kısa sürede eski ve yeni Türk eserle­
veya onarılan yapıları şu şekilde sıra­ yer almaktadır. Mevlevihaneye ek ola­ rinin toplandığı (köprüler, camiler, ta­
layabiliriz: rak bir aşevi, yoksul ve dervişler için rihi mezarlıklar) bir şehir olarak geliş­
İlçede mevcut idadi mektebinin bir han ve bunların çocukları için bir ti. Evliya Çelebi, “Seyahatnâmesi”nde
onarımı 1894 yılında yapılmış, Cenâ- okul yaptırılmıştır. Yapı, 1906 yılında Gemlik Kalesi’nden ayrıntılı olarak söz
nizâde Hacı İbrahim Efendi Vakfindan onarım görmüştür. eder.
olan otel, yeniden inşa edilmiş, ilçe­ Saruca Paşa Medresesi, II. Murad XIX. yüzyılda ilçenin Pazarköy ve
de bulunan Hıristiyan ahali için yeni devri vezirlerinden Saruca Paşa’nın Cedid olmak üzere iki nahiyesi, 43 kö­
bir kilise (1872), Bergos Köyü’ne emekliye ayrılarak Gelibolu’da bulun­ yü vardı. Kaza, toplam nüfusu 60 bin
(1872), Meğri kazası Çoban Köyü’ne Aya duğu sıralarda yaptırılmıştır. Ayrıca 543 kişi idi.
Yorgi (1873), Yeniköyü’ne Aya ilia Saruca Paşa, burada bir de imaret yap­ İlçeye1883yılında Batum’dan göç­
(1873), Cedid Köyü’ne Aya Mina (1874) tırmıştır. Bugün her iki yapı da mevcut menler getirilerek yerleştirilmiş, bun-
adlı Rum Ortodoks kiliselerinin yapı­ değildir. - lar için ev alanması ve yapımına karar
mına, Galata Köyü’ndeki Rum kilise­
sinin onarımına(1899), Aya Nikola Ma­
hallesi’nde harap olan Rum Kız Oku-
lu’nun yerine bir başkasının yapılma­
sına (1903), Aya Mavro Kilisesi’ne çan
kulesinin inşasına (1904) ve yangın­
da zarar gören Gelibolu Metropoiitli-
ği Daire-i Ruhaniye dahilindeki kilise
ve mekteplerin yeniden yapılmasına
(1908), Osmanlı Hükümeti'nce izin ve­
rilmiştir.
Gelibolu Kalesi, fethinden sonra
birçok onarımlardan geçirilmiştir. Bu­
güne kadar gelebilen kalenin gotik üs­
lûbunda kapısı ile bir köşede bulunan
antik öküz başı motiflerinden ve duvar­
lar arasında bulunan Bizans mimari ka­
lıntılarından, Türkler’den önce de var
olduğu tahmin edilmektedir. Kale,
1767 yılında Kaptan-ı Derya Mehmed
Paşa tarafından onarılmıştır.
Süleyman Paşa Camii, Orhan Ga­
zi dönemindeSüleymanPaşatarafından
Bolayır’da yaptırılmıştır. Basit dikdört­
gen planlı bir yapı olan bu camiin çatı
ve minaresinin üst bölümü sonradan
yenilenmiştir. Cami yanında bulunan
Süleyman Paşa’nın türbesi 1846 yılın­
da, cami ise 1876 yılında, cami ve tür­
be birlikte 1885 yılında onarılmıştır.
Büyük Cami (Gazi Süleyman Paşa
verilmiştir (1883). Daha sonra bu göç­ merkezi Gernik), Çapakçur ve Kobçi- yerleşim yeri olan Gevaş’a Araplar, ilk
menler için bir köy kurularak, köye pa­ ya. Nahiyeleri ise Zlketti ve Bitçar’dı. kez 639 tarihinde Abdürrahim’in ku­
dişahın adına izafeten "Hamidiye" adı Sancak bir mutasarrıf, 2 kaymakam ve mandasında girdiler. 641 yılında Van
verilmiş, birde ibadetleri için cami in­ 5 nahiye müdürü tarafından yönetilir­ Gölü ve çevresi, Arap hâkimiyetine
şa edilmiştir (1886). Ayrıca Armudlu di. XIX. yüzyılda sancağın toplam nü­ geçti. Daha sonra da Araplar, İranlılar’ı
yöresinde Soğancık çayırı denilen ye­ fusu 66 bin 197 kişi idi. Sancakta eği­ Nehavent Savaşinda büyük bir yenil­
re de yine başka göçmenler getirile­ tim, 260 öğrenci ve 6 öğretmenli 6 okul giye uğrattılar (641). Bundan sonra İran
rek yerleştirilmiş ve bunların kurduk­ tarafından yürütülürdü. hem siyasî ve hem dinî bakımdan
ları köye ‘‘Mecidiye" adı verilmiştir Yerleşim yeri dar ve sarp olduğun­ Araplar’a tabi olunca, Gevaş’ta oturan
(1890). dan, tarıma dayalı uğraşılar geliş­ Ermeniler de Iranlılar’latüm bağlarını
Osmanlı döneminde Gemlik’te bu­ memiş, bunun yanında hayvancılığa keserek Araplar’ın tarafına geçtiler.
lunan tersane, ilçenin ekonomisi yö­ önem verilmişti. XIX. yüzyılın sonun­ Daha sonra burası sürekli olarak Bi­
nünden önemli bir gelir kaynağıydı. da hayvancılıkla uğraşan birçok kişi zans ve Araplar arasında el değiştirdi.
Kaptan-ı Derya Hüseyin Paşa’nın emir­ her yıl Urfa, Halep, Diyarbekir’den Sonra da uzun bir süre Selçuk yöneti­
leriyle inşası yapılan (1792), tersane­ Genç Sancağina gelerek hayvan alır­ minde kalan şehir, Van Sancağina
nin bir başkanı, bir amirali ve 2 kapta­ dı. Sancağın üç kazasında da işletil­ bağlı bir nahiye idi. Van G ölü’nün gü­
nı ile bir süvari mülazımı bulunmaktay­ meyen gümüş madenleri bulunmak­ neydoğu kıyılarına2 kilometre uzaklık­
dı. 1796 yılında tersane, onarımlar gö­ taydı. Kalb kazasında bir de bakır ma­ ta, göle dökülen küçük bir derenin sağ
rerek eksik bölümleri tamamlanmıştır. deni bulunurdu. kıyısında yer alan kentin yakınında,
Yine bu tarihte Dergâh-ı Âlî gediklile­ XIX. yüzyıl sonunda Genç Sanca- Urartu devrine veSelçuklular’a ait ka­
rinden Mehmed Emin Ağa tarafından ğı’nda mevcut birçok yapıların onarı- lıntılar yer alır. Van-Tatvan karayolu­
yaptırılan tersanenin, mimarbaşısı mı yapılmış, bazıları ise yeniden inşa nun Gevaş ayrımında, Van Gölü kıyı­
Mehmed Arif Ağa marifet iylekeşfi ya­ edilmiştir. Bunlardan Rüşdiye Mekte­ sında Selçuklular ve OsmanlIlar dev­
pılmıştır (1796). 1857 yılında onarılan bi 1908’de onarılmış, 1891 yılında Ha­ rinde kullanılan bir kale bulunmakta­
tersanenin iskelesi yetersiz kaldığın­ midiye Camii yaptırılmış ve bir de dır.
dan yenisi 1884 yılında yapılmıştır. mektep açılarak “Burhaniye" adı ve­ XIX. yüzyıl sonunda kazanın top­
ilçenin diğer bir önemli gelir kay­ rilmiştir. lam nüfusu 13 bin 164 kişi idi. Şehir
nağı ise balıkçılık, zeytinyağı üretimi İlçede bulunan en önemli yapı, ilçe merkezi Vestan (Vosdan), kaymakam
ve sunî ipek fabrikalarıydı. merkezine 3. kilometre uzaklıkta, tepe­ ve öteki İdarî kişi ve kurumların bir ara­
Zeytinlikleriyle olduğu gibi narla­ nin yamacında bulunan iki kümbettir. da toplandığı yerdi. Kent, eski Artsro-
rıyla da burası ünlüydü. Eskiden sara­ Yukarı türbesi ise hemen ayakta uniks sülâlesinden gelen Ermeni kral­
yın ihtiyacı olan narlar da G emlik’ten olup, dış kaplamaları kesme taş, iç bö­ larının başkentleri üzerinde kurulmuş­
karşılanmaktaydı. Padişaha ait burada lümleri moloz örgülüdür. Bu türbede, tu. Vestan’ın merkez nüfusu ise 4 bin
nar ağaçları bulunmaktaydı. Gemlik'­ cenazelik bulunmamaktadır. Düzenli 239 kişi idi.
te 1900 yılında taşocaklarından mer­ kesme taştan yapılan beden duvarla­ Gevaş ilçesinde Urartular’dan ka­
mer üretimi de yapılmaktaydı. rı fazla yüksek olmayıp, dar bir silme lan “Hişet Kalesi", Van Gevaş karayo­
Gemlik’te Osmanlı Devleti’nden • ile biter. lu üzerinde, gölden 200 metre içeride­
kalma birçok yapılar bulunmaktadır. Genç, bugün Bingöl iline bağlı il­ dir. Doğu ve B atiya uzanan ovaya ve
XIX. yüzyılda kasabaya bir cami inşa çe merkezi kasabadır. göle hâkim bir yerdedir. Urartular’dan
edilmiş (1848), Razan Köyü’nde bulu­ kaldığı, temel yuvalarından ve Selçuk,
nan cami ise 1891 yılında onarılmıştır. Osmanlı sur kalıntılarından anlaşıl­
XIX. yüzyıl sonu İle XX. yüzyılın baş­ maktadır. Kalede iç ve dış sur adı veri­
larında, burada yaşayan Hıristiyan di­ len iki sur bedeni vardı. Doğudaki sur
nine mensup vatandaşlar için inşa edi­ yuvaları çok sarp bi r kayal ığa rastlar.
len yapılar şunlardır: GEVAŞ (Eski adlan: Vestan, Kuzeyde kalenin en yüksek yerinde,
Balıkpazarı M ah allesin d e Aya Vosdan). anakaya üzerine düzeltilmiş bir alana
Gennadyos Rum Ortodoks Kilisesinin Milattan önceki zamanlardan beri çıkılır. Kalenin kurulduğu tepenin gü-
yapımı (1873), Armutlu Köyü’nde ya­
nan kilisenin yeniden yapılması (1878)
Rum kız okulu (1886), Rum erkek oku
lu (1900), bir Rum kilisesinin yapımı
(1907). Ermeni cemaatinin de ilçedebir
çok kiliseleri bulunmaktaydı. 1890 yı­
lında Çengiler Köyü’nde mevcut bulu­
nan Ermeni kilisesinin yıkık durumda
olmasından dolayı yenisinin yapılma­
sına, Osmanlı Hükümeti'nce izin veril­
miştir (1892).
Gemlik, halen Marmara Bölgesin­
de, Güney Marmara bölümünde, Bur­
sa iline bağlı ilçe merkezidir.

GENÇ
Osmanlı döneminde sancak olan
Genç’in merkez kazası, sancağın ku­
zeydoğusunda yer alırdı. Kuzeyinde
Erzurum vilayeti, doğuda Muş Sanca­
ğı, güneyde Kalb Sancağı, batıda Ça­
pakçur kazası ile çevriliydi. Sancağın
İdarî bakımdan 3 kazası, 2 nahiye ve
360 köyü vardı. Kazaları: Genç (Şehir
136
neyinde bir su Kaynağı vardır. Kale­ başlanılmış ve 1876 yılında inşaat ta-
nin suyu buradan sağlanırdı. Kalenin GİRESUN (Eski adları: Aretias, vmamlanmış, 1886 yılında daha geniş
kuzeydoğusundaki yamaçta, yüksek­ Arainesos, Area, Arla, Chalceteris, iskele rıhtımı inşa edilmiştir. Daha
likleri 180 cm ’yi bulan Urartular’dan Areos, Cerasus, Cerasonte, Karassun- sonra bayındır hale gelen şehrin 1901
kalma pithoslar (büyük künkler) bulun­ de, Kerasus,Kerassonda, Kerassoun- yılında caddeleri genişletilmiş, yeni
muştur. Ayrıca kalenin bütün alanın­ de.Karazonde, Kirezun, Pharnacia, yapılan bir caddeye de padişahın adı­
da Urartu ve Selçuk OsmanlIlarından Farnas, Pharnas). na izafeten "Hamidiye" Caddesi adı
kalma seramikler de ele geçmiştir. Anadolu uygarlıklarının yaşandığı verilmiştir.
ilçede Selçuklulardan kalma eski eski bir yerleşme merkezi olan Gire­ Evliya Çelebi, “Seyahatnâmesi"n-
eserlere rastlanmaktâdır.. sun, Helen, Roma ve Bizans yönetim­ de.Giresun’dan söz ederken, mevyve-
Halime Hatun (Celime Hatun) lerinde uzun süre kalmıştır. Şehir, 1397 si bol ve limanı iyi demir tutar bir şe­
Kümbeti, Van Gölü’nün doğu kıyısın­ yılında Süleyman Bey tarafından alına­ hir şeklinde tanımlamıştır. Ayrıca bu­
da, Gevaş’ta, Karakoyunlu Türkmen rak Selçuklu İmparatorluğu’na bağlan­ raya gelip, oradan karaya asker döken
beylerinden Abdülmelik Izzeddin zama­ dı. Bu fetih haberi Sivas - Kayseri böl­ Kazaklar tarafından şehrin yıkılıp yağ­
nında Halime Hatun adına yaptırıldı gesi hükümdarı Kadı Burhaneddin’e malandığını ve kalenin şehri muhafa­
(1358). Bursa kemerini andıran nişler­ ulaştırıldığında, Kadı Burhaneddin çok za edecek halde olmadığını kaydeder.
le örgütlendirilmiş 12 kenarlı bir yapı sevinerek davullar çaldırmış ve başa­
olup, üzeri, konturları palmet biçimli rısını kutlamak için Süleyman Bey’e el­ XIX. yüzyıl ortasında kaza olan ve
silmelerle bağlı piramid külâhla örtü­ çiler göndermiştir. Daha sonra Hacı merkez nüfusu 4 bin olan Giresun’un
lüdür. İstiridye biçiminde sonuçlanan Emir Bey yönetimine giren Giresun, II. nüfusu aynı yüzyılın sonuna doğru 8
dar ve uzun nişleri çeviren geniş dik­ Murad (1421-1451) devrinde Osmanlı bin 840 - 1(Lbin 230 arasında tahmin
dörtgen bordürlerden biri, kesişen se­ ülkesine katıldı. edilmektedir. Kaza merkezinde Konya­
kizgenlerle dörtlü düğüm motiflerini Büyük çoğunluğu Çepniler ol­ lI Mahallesi'ne bir Ermeni kilisesi in­
sürdürmektedir. mak üzere Yüreğir, Alayuntlu ve Bayın­ şa edilmiştir (1857), Birinci Dünya Sa­
Burada yaşayan Ermenilerin kala­ dır gibi Oğuz boyları bu bölgeye yer­ vaşindan önce şehrin nüfusu 16 bin­
balık olması dolayısıyla birçok tarihî leştikten sonra tarihin akışı içinde bü- den fazla idi. Burada yaşayan Rum va­
Ermeni kilisesinin varlığı bilinmekte­ rası da Osmanlı ülkesi oldu. Bu dö­ tandaşlar Panlamış köyünde (1892) ve
dir. Bunlardan en önemlisi, bir adacık nemde de son yıllara kadar süren göç Kasap köyünde (1894) birer Rum kili­
üstündeki Ağıtamar Kilisesi’dir. Dış hareketleri olmuştur. Bu aradaGiresun sesi, Katolik cemaati için kabristan
taş duvarlarını süsleyen kabartmalar bölgesine de KafKasya'dan göçler ol­ <(1903) ve Çatalköyü’nde Aya Yorgi
bakımından önemlidir. muştur. Başka yerlerden Rum ve Er­ {1910) Rum Ortodoks kiliselerinin ya­
Gevaş bugün, Doğu Anadolu Böi- meniler de gelmiş ve çok yerde ticarî pımına Osmanlı Hükümetince izin ve­
gesi’nin Yukarı Murat-Van bölümünde, hayatı ele geçirmişlerdir. rilmiştir.
Van iline bağlı ilçe merkezi kasabadır. Giresun, OsmanlIlar döneminde Osmanlı İmparatorluğu toprakları­
günden güne gelişmiş ve Karadeniz’­ na katıldıktan sonra uzun süre Trabzon
in önemli limanlarından biri olmuştur. eyaletine bağlı bir kaza olan Giresun,
1873 yılında Girşsun Limanı inşaatına I. Dünya Savaşina doğru, önce Trab­
137
zon eyaletine bağlı ve sonra bağımsa de ayrıntılı olarak bu kaleden söz eder. yapılmıştır.
bir sancak haline sokulmuş, Türkiye Kalenin 1810 yılında onarımı yapılmış­ Şeyh Kerameddin Camii, Giresun’­
Cumhuriyeti kurulduktan sonra vilayet tır. da Şeyh Kerameddin Mahallesi’nde
haline konulm uştur, Aretias Kalesi, Giresun’un kuzey­ bulunur. 1900 yılında Alemdarzâde iz­
Giresun erkekleri es<iden elbise doğusunda, Giresun Adasindadır. zet Kaptan’ın emvalinin sülüsünden,
olarak “Aba-Zıpka” giyerlerdi. Başla­ Uzaklardan da göze çarpmaktadır. veresesi tarafjndan hayrat olarak ye­
rında siyah başlık, ayaklarında mesça- Grek mitolojisinde yeri vardır. nileştirilmiştir.
pula, bellerinde çerkez kayışı, bunun Giresun’da tarihî eser olarak nite­
üzerinde kama-tabanca, boyunlarında lendirilebilecek 6 kadar cami günü­
gümüş hamayıl bulunurdu. Kadınların müzde mevcuttur. Seyyid Mehmed Pa­
eski giysileri çarşaf ve ferace idi. Yüz­ şa Camii, 1903 yılında onarım görmüş,
ler peçe ile örtülürdü. Ayaklarında ye­ daha sonra yıkılmış, günümüzde hiç­
meni bulunurdu. Düğün ve dernekler­ bir iz kalmamıştır. GÜM ÜŞHACIKÖY (Eski adla­
de ise kadınlar fistan giyerler, belleri­ Hacıhüseyin Camii, 1594 yılında rı: Kimari, Artukabad, Hacı Nazır Köy,
ne gümüş kemer, başlarına altıntepe- Çobanoğlu Hacı Hüseyin tarafından Hacıköy).
lik ve boyunlarına beşibirlik takarlardı. yaptırılmıştır. Sonraları yıkılan ve 1861 Eski yerleşme yerlerinden olan Gü­
Giresun’da ilk rüşdiye (ortaokul) yılında Dizdarzâdelerden Murad Bey müşhacıköy yöresinde kasaba bir sü­
Meşrutiyet yıllarında açılmış ve öğre­ kızı Ayşe Emetullah Hanım hayratı ola­ re Kimari daha sonraları Artukabad ad­
time BekirpaşaCaddesi’nde Yeşil Gi­ rak bugünkü cami yaptırılmıştır. Mer­ ları ile anılmış, yakın bir tarihe kadar
resun Matbaasinın karşısındaki ahşap merden yapılmış bir şadırvanı vardır. Has-Arpalık (Köprülü Mehmed Paşa
binada başlanmıştır. 1913 yılında bu Hacımikdad Camii, 1661 yılında Has Arpalığı) şeklinde söylenmiş,
rüşdiye idadi (lise) haline getirilmiş, Hacı Mikdad Ağa tarafından yaptırıl­ 1491 yılında Hacı Ahmed Çelebi adlı
1916 yılında da kent, Muallim Mekte- mıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabe­ bir kişi burada gümüş madeni nazırı
bi’ne kavuşmuştur. ye göre, 1889 yılında, Hacı İsmail Efen­ olarak uzun süre kaldığından buraya
Giresun’da arkeolojik ve eski eser­ di adında biri camii yenilemiştir.- Hacı Nazır köyü, daha sonraları da kı­
lerden bugüne kadar gelebilen eserler Kale Camii, bugünkü hükümet ko­ saca “Hacıköyü" denilmiştir.
aşağıda sıralanmıştır. nağı yakınındadır. Zarif bir cami olan Osmanlı İmparatorluğu’nun son
Giresun Kalesi’nin M.Ö. IV. veyaIII. bu yapının üzerindeki kitabelerden ilk yıllarında Sivas vilayeti sınırları içinde
yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kale­ kez Dizdaroğlu Emetuliah Hânım tara­ idi ve Amasya Sancağinın batısında
de, Pontus Kralı I. Phamakos’un saray fından 1830 yılında yaptırıldığı, sonra yer alırdı. 1882 yılına kadar nahiye mer­
kalıntısı, denize bakan bölümünde sı­ bu harap olunca 1913 yılında yeniden kezi olan Hacıköy’ün nüfusu gittikçe
ğınak olarak kullanılan bir mağara, inşa ettirildiği anlaşılmaktadır. arttığından kaza merkezi olmuştur
XVIII. yüzyıl sonu ile XIX. yüzyıl yapı­ Çekek Camii, Sarı Alemdarzâde ta­ (1883). ilçe, idarî bakımdan 6 nahiye­
sı camiler ve kilise, Pontuslular tara­ rafından yaptırılmıştır. Daha önce ay­ ye, 80 köye bölünmüştü. Toplam nü­
fından kutsal sayılan şifalı “Kufa nı yerde 1884 yılında Hortumoğlu ta­ fusu 24 bin 957 kişi idi.
'îııyu” vardır. rafından yaptırılan bir mescit vardı. Kaza merkezi Gümüşhacıköy, ya­
Evliya Çelebi, “Seyahatnâmesi"n- Harap oiunca, yerine bugünkü cami kınında bulunan gümüş madenlerin­
den dolayı bu adı almıştı. Kaymakam
burada otururdu. Zamanla maden terk
edilmiştir. Şehir, Amasya - Tosya yo­
lu üzerinde, Merzifon'un 22 kilometre
batısında, Amasya’ya 60 kilometre
uzaklıkta kurulmuştu. Madenin bulun­
duğu kaza merkezinin nüfusu ise 14
bin 800 kişi idi.
XIX. yüzyılda ilçede 12 yüksek fı­
rın vardı. Bu yüzyılın sonunda maden
terk edildiğinden bunlardan bir tane­
si işletmeye devam etmekteydi. Made­
nin tasfiye işlemi sırasında iki devlet
görevlisi bulunur ve gram başına 2 pa­
ra öderdi.
ilçede OsmanlIlar döneminden kal­
ma çeşitli eski eserlere rastlanmakta-
dır. Müslüman öğrenciler için bir rüş­
diye mektebi (1870). bir Rum Ortodoks
kilisesi (1896) ve ilçeye bağlı Gümüş
nahiyesinde Gümüş Nehri üzerinde
padişahın adına izafeten “ Hamidiye"
Köprüsü inşa edilm iştir (1906).
İlçede biri Köprülü Mehmed Paşa
Külliyesi’nden olan iki cami vardır.
Yörgüç Paşa Camii, 1429 yılında
Yörgüç Rüsdem Paşa tarafından yap­
tırılmıştır. İlk-yapılışında ahşap olan GÜMÜŞHANE: Genel görünüm (XIX. yüzyıl İlk yarısı).
cami, 1560 yılında yeniden kârgir ola­
rak inşa edilmiş ve bir mekteple, gelir iların yönetimine giren Gümüşhane, lileri ve en çoğu Gümüşhane’de olmak
sağlamak amacıyla sekiz dükkân ek­ Otlukbeli zaferinden sonra Osmanlı üzere sayıları 25'i bulmakta idi ve yer­
lenmiştir. 1939 depreminde zarar gö­ yönetimine dahil oldu (1473). Bir ara li beyler tarafından işletilirdi. Genellik­
ren yapı, 1946 yılında onarılmış, 1967 tekrar Akkoyunluların egemenliğine le bu ocaklardan elde edilen gümüş­
yılında ise peteksiz olan minaresine girdiyse de, Yavuz Sultan Selim tara­ ten, kurulan darphanede gümüş ve al­
petek eklenmiştir. fından 1514 yılında kesin olarak Os­ tın sikkeler basılırdı. Bugün bile bu
Oldukça büyük bir dikdörtgen manlI İmparatorluğu topraklarına ka­ darphanede basılmış paralardan anti­
oluşturan camiin planı simetrik olarak tıldı. ka olarak saklananlar vardır.
bölümlere ayrılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, Iran se­ Maden ocaklarının işletilmesinden
Köprülü Mehmed Paşa Külllyesi’- feri sırasında (1534) Harşid Vadisi’- sonra Gümüşhane nüfusu günden gü­
ne dahil olan cami, 1660 yılında Köp­ nden aecerken gümüş madenlerinin ne çoğaldı. 1750 yıllarında nüfusun 60
rülü Mehmed Paşa tarafından yaptırıl­ bulunduğu Canca yöresinin imar bine ulaştığı söylenilmektedir. Zaman­
mıştır. 1939 depreminde tümüyle yıkı­ edilmesini emretti. Böylece buraya bir­ la yöre, bir pazar yeri durumunu aldı.
lan camiin yerine bugünkü yenisi ya­ çok ev ve Süleymaniye Camii yaptırıl­ Gümüşhane’nin Trabzon - Iran transit
pılmıştır (1948). Bütünü büyük bir dik­ dı. Burası halen Eski Gümüşhane ola­ yolu üzerinde bulunması bu önemini
dörtgen olan camiin beden duvarları rak anılan yerdir. bir kat daha artırdı. Iran, Hindistan, Su­
moloz taştandır. Evliya Çelebi, "Seyahatnâme”s\n- riye gibi ülkelerden ticaret kervanları
Külliyeye ait arasta, 1669 yılında de, 1647 yılındaki Gümüşhane’yi şöy­ ve tacirler gelerek halı, ipekli şal, ku­
yapılmıştır. Yanyalı Mustafa Paşa’nın le anlatır: "Burada olan gümüş made­ maş, hurma, üzüm, pirinç vs. getirerek
oğlu Ali Rıza Bey tarafından 1900 yı­ ni hiçbir diyarda yok idi. Şehre o za­ altın ve gümüş parayla değiştirdiler.
lında saat kulesi eklenerek bir çarşı man Gümüşhane denilmiş ise de; Madencilik en çok IV. Murad devrinde
haline dönüştürülen yapı, günümüze Defterhane-i Âl-i Osman’da, Canca ya­ gelişti.
kadar gelebilmiştir. Dört kapılı arasta zılmıştır. Bütün ahalisi her türlü vergi­ 1840 yılında Kelkit, Şiran ve Torul
uzun ve dikdörtgen orta yolun iki ya­ den affedilmiş olup, gümüş işletme­ ile birleştirilerek sancak durumuna ge­
nında sıralanmış beşik tonozlu dük­ ye memurdur. Şehir halen OsmanlIla­ tirilen şehir, 1870’te Trabzon vilayeti­
kânlardan oluşmaktadır. rın elinde olup, 70 kadar kimi terk olun­ ne bağlılığı kaldırılarak bağımsız mu­
Külliyenin hamamı ise, 1658 yılın­ muş, kimi işler gümüş madenleri var­ tasarrıflık oldu. 1829 yıllarına kadar
da bitirilmiştir. Kare planlı soyunma- dır. Gümüşhane şehrinin gümüş da­ Osmanlı yönetiminde rahat bir hayat
lık, köşe tromplarla geçişi sağlanan marları 7 koldan, kol kalınlığında da­ süren çevre halkı, Osmanlı - Rus Sa­
büyük bir kubbe ile örtülüdür. marlar olup, hepsi kurşunsuz halis vaşı sırasında ve daha sonraki Osman­
Gümüşhacıköy bugün, Amasya ili­ cevherdir. Bu şehirde, Emin Mahalle­ lI - Rus savaşlarında başka yerlere göç
ne bağlı ilçe merkezidir. si’nde darphane vardır. Fakat bu asır­ etmek zorunda kaldı. Osmanlı İmpara­
da işlemez “Azza nasara derb-i fî torluğu’nun yıkılmasından sonra, ma­
Canca" yazılı birkaç akçası hâlâ yanım- denlerin işletilmesi de durdu, şehir es­
dadır." ki önemini yitirdi. 7 Temmuz 1916 gü­
Kâtip Çelebi de "Cihannüma" ad­ nü Gümüşhane Ruslar tarafından iş­
lı eserinde, gümüş madeninin bol ol­ gal edildi ve 15 Şubat 1918’de düşman
ması dolayısıyla buraya Gümüşhane işgalinden kurtarıldı. 1925 yılında da
GÜMÜŞHANE (Eski adı: Arg- denildiğinden, madenlerin bulunduğu vilayet oldu.
yropolis). bölgenin yakınında mamur ve büyük XIX. yüzyıl sonuna kadar sancak
İlk ve Ortaçağ’ın Gümüşhanesi bir kasabanın bulunduğundan ve bu olan Gümüşhane, 4 kazaya ayrılmıştı.
hakkında kesin bir bilgi yoktur. Yöre­ madenleri kontrol için İstanbul'dan Bunlar; Gümüşhane, Torul, Kerkit ve
nin Protohitit, Hitti, Iran, Roma, Make­ emirler atandığından söz eder. Şirvan'dı.
donya, Roma, Bizans. Emevî, Abbasî, Osmanlı yönetimi sırasında Gü­ Gümüşhane şehir merkezi, XIX.
Bizans, Selçuklular, İlhanlIlar, Akko­ müşhane'deki gümüş madeni ocakları yüzyıl sonunda, iki dağın yamaçlarına
yunlular tarafından sırası ile işgal edil­ açılarak gümüş madeni işletilmeye kurulmuş, Kaniş Nehri’nin suladığı bir
diği görülür. 1467 yılında Akkoyunlu- başlanmıştır. Bu ocakların en önem­ yerleşim bölgesiydi. Eski "Kaniş" ken­

139
tinin yerinde kurulmuştu. Mutasarrıf­ dan tecavüzlere uğradı. Nitekim, 1759 Nitekim, Temmuz 1872 yılında yağan
lık ve Ortodoks Rum Başpiskoposlu­ yılında madencilerin eşkıya tarafın­ şiddetli yağmur sonucunda şehirde
ğu buradaydı. Bu yüzyılın sonunda dan saldırıya uğramaları üzerine gerek­ çok büyük zarar meydana gelmiş, bir­
şehrin toplam nüfusu 130 bin kadar­ li tedbirler alınmış ve ta ki madenle­ çok yapılar yıkılmıştır.
dı. Gümüş madenlerinin işletildiği yıl­ rin kapatılmasına kadar bu önlemler XIX. yüzyıl sonunda kazada 1 kış­
larda kabarık olan nüfus, bu madenle­ sürdürülmüştür. Madenler, Trabzon la, 3 tekke, 80 medrese, 97 okul, 131
rin kapatılması ve 1829 yılındaki büyük Valisi’nin emanetin uhdesinde bulun­ cami, 95 kilise, 392 değirmen, 2 ha­
göçten sonra azalmıştır. makta idi ve bu valiler, çıkarılan ma­ mam, 270 han, 160 fırın bulunmaktay­
XIX. yüzyıl sonunda Gümüşhane denlerin gelir giderlerinden devlete dı.
Sancağinda okulsuz köy yoktu. Şeh­ karşı sorumluydular, 1840,1842,1844 Şehirde ve civar ilçe ve köylerinde
re 1783 yılında bizzat padişahın emriy­ yıllarında üretim sürekli raporları tutu­ bulunan diğer kaleler şunlardır: Can­
le bir okul yaptırılmış, 1863 yılında da larak hükümete bildirilmiştir. ca Kalesi, Edirne Kalesi, Kandil Kale,
bir din okulu eğitime açılmıştır. Şehirde yaşayan Rüm ve Ermeni Keçi Kale, Kodil Kalesi, Kov Kalesi,
ildeki madencilik çalışmaları XVIII. toplumlar birtakım ayrıcalıklara sahip­ Süme Kalesi, Torul Kalesi.
yüzyıl sonuna kadar yoğun bir bi­ tiler. Özellikle bunların dinî liderlerine Şehirde ayakta kalan ve önemli sa­
çimde yürütülmekteydi. 1797 yılında il­ yerel yönetimde yer verilirdi. Ayrıca yılan camilerden en iyisi “Cami-i Ke-
de çıkartılan gümüş madenleri miktar­ bunlar birtakım vergilerden de muaf bir"dir. Kanunî Sultan Süleyman tara­
ları tespit edilerek, Maden Emini tutulmaktaydılar. Örneğin, 6 Şubat fından Bağdat seferine giderken ver­
Yusuf Paşa tarafından, padişaha 1913 yılında Rum Metropolitliği topla­ diği emir üzerine yapılmıştır. Eski Gü­
arzedilmiştir. Çalışma yerlerinin yakın­ nan vergiden muaf tutulmuştur. müşhane’nin bulunduğu Süleymaniye
larında ibadet için cami, kilise gibi ya­ Gümüşhane ve çevresi, tarihin ilk Mahallesi’ndedir. Yapı, 1891 yılında
pılar vardı. 1842 yılında maden istatis­ çağlarından beri İran üzerinden geçe­ onarım görmüştür.
tiği tutularak gelir gider muhasebesi rek Asya’nın ticari mallarını Karade­ Ayrıca Bayburt’ta "Yakutiye", "Za-
çıkartılıp bir iradeyle padişaha arzedil­ niz’e ulaştıran kervan yolu üzerindey­ hitefendi”, “Şingâh", “Ulucami” ile
miştir. XIX. yüzyılın ilk yarısında şehir di. Bu yol “İpek Yolu” adıyla anılırdı. Gökçedere köyünde Akkoyunlulardan
halkının büyük çoğunluğu madenler­ Ulaşım imkânlarının yetersiz olduğu kalma camilar, tarihî değeri olan eser­
de çalışmaktaydı ve bu nüfus civar il­ devirlerde tarihî kervan yolu üzerindeki lerdir.
lerden gelenlerle daha da artmıştır. hanlar, konaklama mahalleri ve men­ Daltaban Çeşmesi, üzerinde padi­
Ancak madenlerin kapatılmasından zilleri nedeniyle bölge içerisinde çe­ şahın tuğrası olan bir Osmanlı eseri­
sonra bu nüfusun azaldığını yukarıda şitli sosyal, ekonomik ve kültürel de­ dir. Bayburt’ta Şehit Osman Gazi, Ahi
belirtmiştik. Nitekim, 1848 yılında ye­ ğerlerin mübadelesinde önemli etken Emin Zencani, Şeyh Hayran, Sultan Ali
ni bir nüfus sayımı yapılarak maden­ olmuştur. Çelebi, Şadrulşeria, Uzun Gazi, zaviye
de çalışanların miktarı tespit edilmiş­ Şehir bugün, Selçuklu ve Osman­
tir. lI eserleriyle süslenmektedir. Çeşitli
Madenlerin işletilmesi gibi, çalı­ dönmlere mensup yapıların çoğu, Rus
şanlar da devlet güvencesi altında idi­ işgali sırasında tahrip edildiği gibi, do­
ler. Eazen madenler eşkıya tarafın­ ğa sebebiyle de tahrip edilenler vardı.

140
HAKKARİ (Eski adı: Çölemerik). Hakkâri’ye gelen Eseüddin, Nasturiler in dileğiyle Başkale Sancağı, oğlu İb­
Şehrin adı, burada yaşayan 12 Pın- ve taraftarlarıyla şehre girerek bir bas­ rahim’e verildi. 1583 Tebriz Seferi sı­
yanış ve 12 Artuşu (Hertuşi) oymağı kınla Dümbüllüleri kırıp bölgeye hâkim rasında Merend’de şehid olan Zeynel
birliği 24 oymaklı Akara (Akari, Haka- oldu. Daha sonra Eseüddin yerine iz- Bey’in oğlu yerine Zekeriya Bey geç­
rî) boyunun 639 yılında ilk Islâm Arap­ zeddin Şir geçti (1470-1502), onun ye­ ti. Ancak Van mirimiranı Cafer Paşa,
lar geldiği sırada Habur ve Yukarı Zap rine de Zahit Bey, vilayetin yönetimini hükümete Zekeriya Bey hakkında yan­
başlarında kalabalık oluşlarından, devraldı (1502/Z ah it Bey, Şah İsmail lış ilgiler verdi ve yerine Zahid Bey’in
Hakkâri’ye (Hakkâriter) diye tanımla­ Safevl'nin himayesini kabul etti ve ha­ getirilmesini sağladı. Fakat aşiretler
malarından kalmadır. 1054’te Selçuk yatının sonuna kadar Iran emrinde kal­ bu duruma başkaldırdılar. İsyanı bas­
yönetiminde bulunan şehre, 1127-1262 dı. Ölümünden önce ülkesini oğlu tırmak için Zahid Bey, bir ordu ile is­
yıllarında Musul Atabegleri hâkim oldu­ Seyyid Muhammed ve Melik Bey ara­ yankârların ve Zekeriya Bey’in üzerine
lar. Atabeg imadeddin Zengi, 1142’de sında paylaştırdı. Melik Bey, Bay Ka­ yürüdü. Zekeriya Bey ise karşı koyma­
Aşib Kalesi yerinde Imadiye şehrini lesi’ni merkez edindi. Oğullarından biri dan geri çekildi ve hükümetten, yeni­
kurup, ordu kışlağı yaptı. 1262’de İl­ kendisine karşı isyan etti, babasını ya­ den beyliğe getirilmesini istedi. Dev­
hanlIlara bağlanan ve Abbasllerden kalayıp işkence etmek istediyse de, rin veziri Cağaloğlu Sinan Paşa bu is­
geldiğini ileri süren Hakkâri beyleri, Melik Bey başka bir oğlu tarafından teği onayladı ve Zekeriya Bey yeniden
Moğol yazısı- ile temlikhaneler alıp, kaçırıldı ve Bitlis’e giderek Şeref Han’a yerine döndü. Bu beylik Zekeriya Bey’­
beyliklerini yaşattılar. 1349’da Karako- sığındı. Ancak, 1548 yılında Melik Bey, le son bulmuş, 1600 tarihinde son bu­
yunlu Bayram Hoca şehre hâkim oldu. Seyyid Muhammed oğlu Yakub Bey ta­ lan beylikten sonra yer yer birçok is­
Üç yıllık Celâyirli işgalinden sonra ye­ rafından Van’a getirilerek idam edildi. yanlar çıkmıştır.
niden Karakoyunluların yönetimine Bu arada Melik Bey’in beş oğlu da is­ Hakkâri Beyliği ortadan kalktıktan
girdi (1366). 1387'de Timur’a, ondan İz- yan halinde Hakkâri Beyliği’nin çeşit­ sonra, halk, çıkan hukuk ve ceza da­
zeddin Şlr Bey’e, 1405’te de tekrar Ka- li köşelerinde bulundular. vaları için, Çölemerik’teki hükümet
rakoyunlulara geçen şehire, Uzun Ha- OsmanlIlar, bu bölgede sorumlu merkezine kadar gitmeyip, yine kendi
san’ın gönderdiği Sofu Halil ile Arab- bir kişi görebilmek amacı ile Zeynel içlerinde oluşturdukları aşiret, kabile
şah beyler, 1468'te Hakkâri beylerini Bey’i kumandaya getirdiler. Hakkâri kurumlarında sorunlarını çözümleme
kırıp Dümbüllü Türkmenleri yerleştire­ bölgesi Zeynel Bey’e ocaklık verildi. yoluna gitti. Bu durum vilayette kuv­
rek bölgeye hâkim oldular. Çölemerik'- Bay bozulduğundan, Çölemerik Kale- vetli bir hükümet yönetimi kurulunca­
teki en güzel sanat eseri olan Meydan si'ni merkez edinen Zeynel Bey, bura­ ya kadar sürdü.
Medresesi, 1472’de biten Akkoyunlu yı imar i|e 18 kilometre güneybatıda­ Hakkâri beyleri, Başkale, Çöleme­
yapısıdır. 1468’de Hakkâri beylerinden ki Dize (Üzümcü) köyündeki simli kur­ rik ve Pervari’de özerk ve bağımsız ola­
Gülaboğlu Eseüddin adlı bir genç, Mı­ şun ve başka yerdeki üstün vasıflı kü­ rak hüküm sürmüşler, adlarına hutbe
sır’a kaçarak Kölemenlerin hizmetine kürt ocaklarını işlettirdi. Bütün üreti­ okutmuşlardır. Kendilerini Abbasî ha­
girdi. 1496’da Akkoyunlular içinde bü­ mi Van’da işlenen Hakkâri’deki bu ma­ lifelerinin torunları olarak görmüşler­
yük karışıklıklar çıktığı sırada, DizfGe- denlerden, 1571’de Trabzon üzerinden dir. Hakkâri beyleri, hukuk ve ceza da­
var) bölgesinden Mısır'a işçi olarak gi­ İstanbul’a 2 bin kantar kükürt gön­ valarını, şeyhülislâm ve kazaskerleri
den Nasturllerin yardımıyla gizlice derdi. Yararlıkları görülen Zeynel Bey’­ örnek olarak, yanlarındaki molla ve
141
seyyidlere fetva verdirerek çözümle­ mülkî teşkilâtında bir aralık vilayet ha­ ka yerlere göçtüğünü, ancak kârgir câ-
mekteydiler. Hükümet, beyleri kaldı­ line konulan ve sonradan Van'a ilhak mi, han ve hamamlar ile harabhâneler
rıp, yerine kaymakamları, mollaların edilen Hakkâri, 1935 yılında yeni bir vi­ içinde Araplar’ın kışladıklarını, fakat
yerine de kadıları gönderince, hükü­ layet şekline dönüştürüldü. kalesinin usta mimar elinden henüz
mete düşman olan beyler, bu düşman­ Hakkâri’ye bağlı Çölemerik’in Ko­ çıkmış gibi olduğunu söyler. Harran,
lıklarını göstermekten çekinmediler. can iş köyünde Mar Şem’un lakaplı Rakka eyâleti (Şimdi Urfa vilayeti) da­
Halk, yeni hukuk kurumlarına değil de, Patrik sülâlesine bağlı Nasturî (Asurî) hilinde çoğunlukla kaza, bazen de na­
tekrar mollalara girip fetva almaya baş­ Hıristiyanlar, beş oymağa ayrılırlardı. hiye şeklinde yönetildiyse de, kaza
ladı. 1915’te isyan eden Nasturîler, Türk or­ merkezi çok kez başka bir yerde bulun­
XVII. yüzyılda Van eyaletine bağlıdularına karşı geldiler. Bu sebeple maktaydı.
olan Hakkâri bölgesinden Hakkâri ve 1915'te Hakkâri’deki Möslümanlar, XIX. yüzyılın sonlarında Harran ka­
Mahmudî "Hükümet", Kotur ile Şatak Rus ve Nasturî mezaliminden kaçarak zasının merkezi Akçakale’nin güney­
(Çatak) ve Möküs sancakları "Ocaklık" dağlara yerleşti. Ancak, Hakkâri’nin batısında Teli al-Arus mevkiinde bulu­
idi. Hepsinin haraçları, Van Kulu’na geri alınmasından sonra Nasturîler, nuyordu. Son yıllarda Akçakale adını
bağlanmıştı. bol silahlarıyla Urmiye bölgesine çe­ aldı. Cumhuriyet döneminde ilçe mer­
Son Ocakla Hakkâri Beyi izzeddin kildiler. kezi Akçakale’ye taşındı. Bugün Gü­
Şir ile Cizreli Bedirhan beyler bir- Nasturîlerin en büyük dinî reisle­ neydoğu Anadolu’da Urfa iline bağlı il­
leşerek 1843’te Tiyarî ve 1846’da Tu- rine Mar Şem’un adı verilirdi. çe merkezidir. Urfa'nın 52 kilometre
hum nahiyelerindeki Nasturîler! kırıp Mar Şem’unlar çuhadan şalvar, lâ- güneyinde, Haydarpaşa - Bağdat de­
yağmaladılar. Osman Paşa, 1847’de ta giyerler, başlarına fes koyarlar, fe­ miryolu üzerinde küçük bir sınır kasa­
gelip her ikisinin "Ocaklık" hakkını sin üzerine de siyah sarık sararlardı. basıdır.
kaldırdı, devlete yardımcı olan Şenbo- Mar Şem’un'ların Koçaniş köyündeki ilçenin en ilginç eseri Islâm Ça-
lu İzzeddin Şir’i, Cizre’de ikamete me­ arazisinden başka, devletten aldığı ğindan kalma ilk camiler tipinde çok
mur kıldı. Daha sonra da 1849 yılında maaşı, aşiretlerden ev başına top­ payeli cami olan Ulu Camii’n dörtkö-
çıkarılan bir irade ile Hakkâri Sancağı ladığı 100 paradan 1 mecidiyeye kadar şe planlı minaresidir. Cami yıkılmış,
ile çevresindeki bazı mahallerden bir olan para gelirinden ayrı olarak, yine sadece bu heybetli minare kalmıştır.
eyalet oluşturuldu. XIX. yüzyıl ortala­ evlerden aldığı bal, pirinç, zahire, tü­ Buradaki evlerin değişik ve buraya öz­
rında Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’­ tün, koyun, keçi de aidat gelirini sağ­ gü bir mimarisi vardır.
nun birçok yerlerinde olduğu gibi, bu­ lamaktaydı. Bunların Çölemerik’e 80
raya da asker göndererek, fiilî hâkimi­ kilometre uzaklıkta, kavak ağaçları ara­
yet kurdu. Ancak, 1853’te Ruslar Türk- sında kârgir küçük bir kiliseleri vardı.
fere savaş açınca, Dağıstan’da Şeyh Hakkâri’de şehrin girişinde iki katlı bir
%
Şamil ile bağlantılı bulunan Şemdinlili medrese vardır. Kitabesine göre H. HOPA
Seyyid Taha, düşmana karşı cihad ilân 1112 (1700-1701) ’de yaptırılmıştır. Bu Osmanlı döneminde, Tanzimat’tan
etti. Ölünce kardeşi Şeyh Salih, halkı, kârgir medresenin bazı kısımları yıkıl­ sonra (1839) kurulan kazalardan biri
Ruslarla karşı savaşa teşvik etti. Fa­ mıştır. olan Hopa, uzun yıllar Rize Sancaği­
kat, Van Valisi Seiim Paşa’ya düşman Yakın devirlere kadar pek az tanı­ na bağlı kaldı. Sancakların kaldırılma­
olan Cizre’deki düşük izzeddin Şir’i, nan bir yöre durumunda olan Hakkâ­ sından sonra (1924) Rize vilayetine
Ruslar elde ederek, isyan çıkarttılar. ri’de, tezgâh dokumacılığı dışında sa­ bağlandı. 1936 yılı başında Artvin il
Yezidî ve Nasturîlerle birleşen İzzed­ nat etkinliği yoktu. merkezi ile yeni bir Çoruh vilayeti ku­
din Şir, 1854’te Musul ve Bitlis’e kadar Şehrin en görkemli yapıları arasın­ rulunca, Hopa ilçesi de, bu yeni ile
işgal ile yağmada bulundu. Başıbozuk­ da Çölemerik Kalesi gelir. bağlandı. Daha sonra Artvin ilinin ilçe
lar kumandanı Diyarbekirli Hacı Timur merkezi durumuna getirildi.
Ağa ile gönüllüler, 1855 ilkbaharında
asileri tenkil ettiler. Bunun üzerine şe­
hirde önemli ölçüde ağırlıklarını sür­ HARRAN (Romalılar tarafından
düren Nasturiye aşireti, Osmanlı Dev­ adı: Carrhae veya Hellenopolis, Arran.
letince elde edilmek istenildi. Bunun Bugün: Akçakale). HOZAT
üzerine aşiretin ileri gelenlerine arma­ M.Ö. 5000 - 4000 yılları arasında Tunceli’nin orta kesiminde ve es­
ğanlar gönderilerek reisleri ile görüş­ Huriler tarafından kurulan şehrin adı kiden Çemişgezek’! içine alan bu böl­
meler yapıldı. Bu görüşmelerden son­ çivi yazıtlarında “Harranu" olarak ge­ ge 655’teki Islâm fethine kadar Ro­
ra aşiret reisleri devlete bağlı kalacak­ çer, Bu adın yol anlamına gelmesi, yö­ malıların elinde kaldı. Bu tarihte Arap­
larını bildirdiler. Bu durum, Hakkâri renin ticaret açısından önemli bir yer lar tarafından alınan bölge, Kalikala
Mutasarrıfı Mehmed Nazım tarafından olduğunu belirtir. Bazı kaynaklara gö­ (Erzurum) şehrine bağlandı. Bu arada
bir yazı ile hükümete arzedildi ve Nas- re İbrahim Peygamber (M.Ö. XVIII. yüz­ 686-700 ve 751-756 yılları arasında kı­
turî reislerine de hükümete ve devle­ yıl) Ur’dan Canaa’ya giderken ailesi ile sa sürelerle Bizans işgalinde kaldı.
te bağlılıklarından dolayı ikinci Rütbe­ birlikte bir süre Harran’da oturmuştur. 837’de yeniden BizanslIların, 840’da
den N İŞ A N -IÂ LÎverildi (1862). 1865’te M.Ö. 612-200 yıllarında Asurlular’ın, yeniden Arapların, 1062’de de Selçuk­
Van Sancağı içinde Hakkâri’nin Albak, M.Ö. 54 yılında Bâbil ve Med devlet­ luların egemenliğine girdi. Bundan
Çölemerik, Gevar, Beytüşşebab, Çal- lerinin, daha sonra da Roma Devleti’­ sonra Erzincan Melikleri Mengücükle-
Tiyari, Şimdinan (Şemdinli) ve Kotur nin egemenliği altında kaldı. Romalı­ ri 1118 yılına kadar Hozat ve çevresi­
adlı kazaları, Büyük Erzurum Vilayeti­ lar şehri Arap akınlarına karşı koruya­ ni yönetiminde tuttular. 1234-1308 yıl­
ne bağlandı. 1876’da vilayet haline ko­ madıklarından terkettiler ve 744-750 ları arasında Selçukluların yönetimin­
nuldu. Van vilayetinin kurulması üze­ yılları arasında Emevî Halifesi III. Mer- de Malatya vilayetine bağlı kaldı.
rine bu vilayete bağlanan Hakkâri, van, Harran’ı başkent yaptı. Bundan 1401-1507 yılları arasında Akkoyunlu­
1880 yılında yeniden vilayet haline ge­ sonra da burası Islâm kültür ve uygar­ lar, 1505-1516’da da Safevîlerin yöne­
tir ile r e k ^ Kasım) vali atandı ve bir yıl lık merkezi olarak gelişti. İlk İslâm üni­ timine giren şehir I. Selim’in 1516'da
sonra da şehre telgraf hattı çekildi versitesi de Harran’da kuruldu ve bir­ Çemişgezek’te Safevî hâkimini öldür­
(1881). 1887 yılında ise sancak haline çok ünlü bilim adamı, bu üniversite­ mesi üzerine Osmanlı topraklarına ka­
getirildi ve Van vilayetine bağlandı. den yetişti. Şehir XIII. yüzyılda Moğol tıldı ve bölge Pir Hüseyin Bey’e
Birinci Dünya Savaşı sırasında, istilâsı sırasında geniş tahribata uğra­ “ocaklı" sancak halinde verildi. Kanu­
1914 sonbaharında Iran Azerbaycan’ı dı. Osmanlı imparatorluğu’na I. Selim nî devrinde, Pir Hüseyin Bey’in oğul­
üzerinden Rus saldırısına uğrayan devrinde katılan (1516) Harran, bu dö­ ları sancağı bölüşerek Çemişgezek,
Hakkâri’nin büyük bölümü, 1915 ilkba­ nemde harap bir durumdaydı. Evliyâ Macinger (Mazgirt), Pertek ve Sağman
harında istilâya uğradı ve 1918 başla- Çelebi, buranın Bedevî Arapları tara­ kollarına bölündü. 1854’te buralarda­
rında geri alındı. Türkiye Cumhuriyeti fından tahrip edilerek, nüfusunun baş­ ki ocaklı beylikleri de kaldırılıncaya ka­
142
dar, Melkişîler ve Alevî Seyyidleri, ka­ leri güçlenmiş, Anadolu’nun her yerin­
palı ve uğraksız olan Hozat ve çevre­
İSPARTA (Eski adları: Baris, Sa- de camiler, medreseler, hanlar ve ha­
barta, Is-Barita, Hamidabad; Sporada, mamlar yapılmaya başlanmıştır. Ana­
sinde halkı yönettiler. 1516 yılından
Eis Barida, Saport, Sparte). dolu’da asayiş ve huzur sağlanmış,
1875 yılına kadar bazen Erzurum’a,
İsparta ve çevresinin geçirdiği ta­ İran’dan, Türkistan’dan, Kırım’dan, Mı­
sonra sürekli Diyarbekir vilayetine
rihî devirler içinde; Etiler, Frigyalılar, sır’dan ve Irak’tan birçok bilgin Ana­
bağlı kalan bölgede ilk kez Harput -
İyonlar, Lidyalılar, MakedonyalIlar, Se- dolu’ya göç ederek Türk kültürünü ve
Hozat yolunu, Vali Kurd İsmail Hakkı
lefküsler, Romalılar, Araplar, Selçuk­ Türk dilini Anadolu’ya yerleştirmeye
Paşa yaptırdı (1868-1870).
lular, Hamidoğulları ve Osmanoğulla- başlamışlardır. Tarihçilerin deyimi ile
1875’te yalnız sancak ve 1879’da vi­
rının bıraktığı kültür birikimi, bugün­ Malazgird Anadolu’nun kapısı, Gelen­
layet olan Mamuretülaziz’e (Elaziz),
kü İsparta ilinde yaşamaktadır. dost Zaferi ise “Tapusu”öur.
“Çarsancak Kazası” içinde Hozat da
İsparta ve çevresi, O rtaçağlar’da Anadolu Selçuklu Devleti’nin XIII.
bağlandı. 1881-1920 arasında Dersim
Islâm devletleriyle B izanslIlar arasın­ yüzyıldan itibaren çöküntü halinde
Sancağı’nın merkezi oldu. İlk Dersim
daki savaşlarda faai bir rol oynadı. 774 oluşu yüzünden Selçuklu Devleti, İl­
Mutasarrıfı Çemişgezekli Fikri Paşa,
yılında Abbasîler dönem inde İslâm or­ hanlI Devleti’ne vergi verir bir beylik
1881-1890 arasında, kendi adı ile anı­
duları İsparta’yı alm ayı başardılarsa durumuna düştü. Bunun üzerine bu
lan mahallede beylik yapılar, evler ve
da b ir süre sonra B izanslIlar bu yöre­ yöreye yerleştirilen Türkmen beylerin­
çarşıyı kurdurdu. 1885 yılında ise mer­
yi geri aldılar. Islâm devletlerinin bu den Hamid Bey, çevredeki boylardan
kez kasabada bir mahalle kurularak bu
savaşları X. yüzyıla dek sürdü. birçoğunu etrafına toplayarak “ Hami-
mahalleye padişahın adı (Hamidiye)
İslâm akınlarının son dönemlerin­ doğulları Beyliği”nin temellerini attı ve
verilmiştir.
de uç bölgelerine yerleştirilen Türkler Hamid Bey’in torunu, İlyas Bey’in oğ­
Hozat, bugün Tunceli iline bağlı bir
ve Selçuklu Devleti’nin sahneye çıkı­ lu Feleküddin Dündar Bey’in çalışma­
ilçedir.
şı Anadolu’nun geleceği için önemli larıyla önce Uiubolu’da sonra da Eğ­
Hozat ilçesinin kendine özgü bir
tarihsel olayların başlangıcı oldu. Ma­ ridir’de olmak üzere Hamidoğulları
folklor kültürü vardır. İlçede Karaca Zi­
lazgirt Zaferi, Bizans gücünü kırarak, B eyliği’nin kuruluşu sağlanm ıştır
yareti olarak anılan adak yeri bulun­
tüm Anadolu kapılarının Türklere açıl­ (1300). Beyliğin kuruluşundan sonra
maktadır. Bu ziyaret Karaca yönünde­
masına yol açmıştı. Bizans tarihçile­ Feleküddin Dündar Bey, Eğirdir’i imar
dir. Söylentiye göre bu ziyarette Sarı-
rinin kayıtlarına göre, Anadolu’nun bü­ ederek oraya Felekâbâd adını verdiği
saltuk Baba’nın bir pabucu bulunmak­
yük bir bölümü 1084 yılında Türklerin gibi, beyliğin sınırlarını da Yalvaç, Asî,
tadır. Özellikle felçli hastalar burayı zi­
eline geçmiş bulunuyordu. Bununla Karaağaç, Keçiborlu, İsparta ve Burdur
yaret eder ve bu pabucu felçli organ­
birlikte, İsparta’nın ne zaman Türkler taraflarına kadar genişletti. Daha son­
larına sürmek suretiyle şifa dilerler.
tarafından alındığı konusu açık değil­ ra Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı ala­
dir. Ancak, 1082 yılında Süleyman Şah rak bu bölgelerin yönetimini kardeşi
tarafından alındığı ileri sürülmektedir. Yunus Bey’e bıraktı, böylece Hamido-
Bazı kaynaklar ise, İsparta kentinin ke­ ğullarinın Teke kolu da kırılmış oldu.
sin olarak 1204 yılında Anadolu Sel­ Ancak, daha sonraları Dündar Bey de
çuklu Sultanı İli. Kılıçarslan zamanın­ diğer Anadolu beylikleri gibi, çok geç­
ILGIN (Eski adları: Tyragium, da alındığını yazmaktadır. meden, görünüşte de olsa, ekonomik
Tugragion, Tyriaium). Bu devirdi, nispeten daha iç taraf­ ve siyasî bakımdan İlhanlIların nüfusu
Uzun bir süre Roma ve Bizans ege­ ta bulunan Atabey’in bir kültür merkezi altına girdi. İlhan lIlara ait vergi kayıt­
m enliğinde kalan ilçe, Selçuklulara olduğu görülmektedir. Selçukluların larından bu durum açık olarak anlaşıl­
(1071), 1467 yılında da O sm anlIlara Atabey’de meydana getirdiği en önem­ maktadır.
geçti. Haçlı seferleri yolu üzerinde bu­ li yapıt Atabey Medresesi olmuştur. 1316 yılında Ebu Said Bahadır Han,
lunduğundan zaman zaman yağma ve Bu kuruluş değerini yakın zamanlara İlhanlı hükümdarı olunca, Anadolu
tahrip edildi. İlçede 1866 yılında büyük kadar korumuştur. beylikleri, merkeze karşı ayaklanma
bir deprem meydana gelerek birçok İsparta ve çevresinin Ortaçağlar’­ belirtileri göstermeye başladılar, duru­
yapıyı tahrip etti. İlçenin hükümet ko­ da yaşadığı en önemli siyasî olay, Mir- mu düzeltmek amacıyla gönderilen ve
nağı ve telgrafhanesi 1887 yılında yap­ yo Kefalon (Miryo Fatlın) Savaşı ve bu­ Anadolu Valiliği’ne atanan Timurtaş,
tırıldı. nun sonuçları olmuştur. Gelendost il­ önce Konya’yı daha sonra da Hamide-
I. Alâeddin Keykubat ve OsmanlI­çesi bu savaşın yapıldı yerdir. Malaz- li'ni alarak kaçan Dündar Bey’i öldürt­
lar zamanında imar edilen llgın’da Çu­ gird Savaşindan 105 yıl sonra yapılan tü (1324). Bu olaydan kısa bir süre son­
kur Cami, şadırvan, 1966 yılında res­ bu savaşı BizanslIlar, Türkleri kesin ra bu Anadolu valisi, merkeze karşı
tore edilerek kapalı çarşı haline geti­ olarak Anadolu’dan atmak üzere aç- ayaklanıp Anadolu’yu terkedince Dün­
rilen kervansaray ve bedesten, 1576 yı­ mışlardı. Türkler, Bizans ve diğer Haçlı dar Bey’in oğlu Hızır Bey, Hamidoğlu
lında Lala Mustafa Paşa tarafından orduları ile birlikte 844 bin kişiyi bu­ Beyliğini tekrar düzene koydu. Hızır
yaptırılan külliye, Türklerin llgın'a ver­ lan Avrupa ordularını, 82 bin kişilik bir Bey'den sonra beyliğin başına Nec-
dikleri önemi gösterir. Lala Mustafa orduyla 17 Eylül 1176 tarihinde yenmiş meddin Ishak geçti.
Paşa tarafından yaptırılan Ilgın Camii ve Anadolu’da var olma savaşını kesin Hamidoğulları Beyliği bir süre son­
ve Haşan Bey Camii 1902 yılında ona­ olarak kazanmışlardır. ra Karamanoğullarinın güçlenmesiyle
rılmıştır. Kazanılan bu zaferden 4 gün son­ bu beyliğin saldırılarına uğramaya baş­
Ilgın’daki eserlerden Lala Mustafa ra, 21 Eylül 1176 tarihinde, Türklerin ladı. Bu dönem Osmanlı Devleti'nin ilk
Paşa Camii, önemli, kubbeli büyük bir Bizans Devleti ile yaptığı Gelendeâbâd yıllarına rastlıyordu. Bir yandan Os­
yapıdır. Etrafından külliyesi vardır. II- (Gelendost) Antlaşması, Bizans Dev­ manlI Devleti’nin diğer yandan Kara-
gın’da ayrıca Selçuklular döneminde leti’nin millî varlığını ve onun millî manoğullarimn siyasî çıkarlarının bu
yapılan ve bugün hâlâ kullanılan meş­ damgasını Anadolu’dan kaldırmıştır. beylik üzerinde çatışması, beyliğin li­
hur kaplıca vardır. 1296’da Alâeddin Gelendost’taki Sultaniye Kasrindaki deri Kemaleddin Hüseyin Bey'in Os­
Keykubad tarafından kurulmuş, Sahib Bizans İmparatoru Manuel Komnenos manlI egemenliğini kabul etmesine
Ata Ali b. Hüseyin tarafından 1267’de ile Türk Selçuklu Sultanı Kılıçarslan yol açtı. Yıldırım Bayezid’in, Germiyan-
büyütülmüştür. Akşehir yolu başında arasında imzalanan Gelendost Antlaş­ oğlu’nun kızı ile evlenmesinden son­
Kaplıca Dağı eteğindedir. Kitabesi ması sonucunda, Türkler Anadolu’nun ra bazı topraklar çeyiz olarak Osman-
ikinci yapıma aittir. 1838’de Hacı Nu- batısında bulunan Bizans kuvvetlerin­ lılar’a geçti, bu düğün sırasında I. Mu­
man Efendi tarafından onartılmıştır. de ticaret yapmak, koloniler kurmak ve rad, Kemaleddin Hüseyin Bey’in elçile­
camiler yaptırmak olanağına kavuşu­ riyle görüşerek Ham idili’nin bazı top­
yorlardı. raklarının Osmanlı Devleti’ne satılma­
Bu tarihî olaydan sonra, Anadolu’­ sını önerdi. Bu öneri önce olumlu kar­
da Anadolu Selçuk Devleti’nin tem el­ şılanmadı, ancak I. Murad’ın Kütahya’-
143
/ HOYRAN
/ (KUNDAKLI)
/ 5j'yp- oj

HOYRAN
GÖLÜ

BARLA EĞRİDİR
KEÇİBORLU
GÖLÜ
l/O*' ° \
CÜAİ'5
AGROS
(ATABEY)

EĞRİDİR
g ö lü

P
v f \
İSPARTA
SURDUR i \

PAVLO
AYVALI ÇAYI
/
(CEBEL)

İSPARTA VİLÂYETİ

ya gelmesini kendisine yönetilmiş bir dan sonra Osmanlı tahtında meydana saltanatının son dönemlerinde yapılan
hareket olarak kabul eden Hüseyin gelen değişiklikten yararlanmak iste­ sayımlar, İsparta’nın sosyal ve ekono­
Bey, İsparta, Karaağaç, Beyşehir, Sey­ yen Karamanoğulları, tekrar Hamidi- mik durumunu(açıklâm aktadir.
dişehir ve Yalvaç ilçelerini 80 bin al­ li’ne saldırdılar. Bu tapu defterleri aracılığı
tın karşılığında Osmanlı Devleti’ne ile şehrin nüfusunun tarımsal, ekono­
satmaya razı oldu. 6 ilçenin Osmanlı- Padişah oluşunu izleyen günlerde, mik gelişmeleri ve askerî durumunu
lar’a geçmesiyle sonuçlanan bu satış Anadolu’nun birliğini tamamlamaya takip etmek olanağı vardır. Özellikle
işlemi, her iki tarafça atanan kadılar önem veren Yıldırım Bayezid, Hamidi- 1522 yılı sayımının sonuçlarına göre,
marifetiyle ve hukuki bir biçimde tes­ li’ne yürüyerek burayı tekrar Osman- İsparta’nın merkez nüfusu ortalama'8
cil edildi ve adı geçen ilçelere Osmanlı lılar’a kazandırdı ve bu beyliği 1390 yı­ bin kişi civarında olup şehir 16 Müs­
yönetimi ve askerî memurlar yerleşti­ lında, oğlu İsa Bey’e verdi. lüman ve 1 Hıristiyan (Gebran) mahal­
rildi (1380). lesinden oluşuyordu. Dokumacılık,
Timur’un Anadolu’yu istilâsı sıra­
Osmanlı topraklarına katılan bu sında Hamidili’ne ait Akşehir, Yalvaç, bağcılık, boyacılık son derece geliş­
yerlerden sonra, Hüşeyin Bey, elinde Beyşehir ve Seydişehir Karamanoğul- miş bulunuyordu. İdarî, askeri görev­
kalan yerlerde de OSmanlı egemenli­ larina verildi ise de, bu topraklar 1415 lerin tımarlarının yanında, kentte pa­
ğini kabul etmek zorunda kaldı. 1389 yılında Çelebi Mehmed zamanında yi­ dişah “Hasları" da vardı.
yılında da bunun belirtisi .olarak Ko- ne Osmanlılar’a bağlandı. Ama bu bağ­ Şehir, şahsiyetli sancak beyleri dö­
sova Savaşina katıldı. Öte yandan, pa­ lanma da Karamanoğlu - Osmanlı tar­ nemlerinde önemli imar faaliyetlerine
dişah, savaşa giderken yeni sancağın tışmasını önleyemedi. Zaman zaman sahne oldu. Firdevs Bey zamanında
yönetimini Kutlu Bey’e bıraktı. Kutlu iki devlet arasında sürekli el değişti­ Mimar Sinan tarafından yaptırılan ca­
Bey’in Isparta’ta yaptırmış olduğu ve ren Hamidili, sonunda II. Murad zama­ mi ve bedesten, bu devrin önemli eser­
kendi adıyla anılan ünlü camii zama­ nında kesin olarak Osmanlılar’a katıl­ leridir.
nımıza dek ayakta kalmıştır. dı, sancak beyliğine de Şarapdar ilyas Yine bu resmî devlet kaynakların­
Osmanlı Devleti’nin Yalvaç ve Bey­ Bey atandı. Ancak sancağın kuzey yö­ dan anlaşıldığına göre Hamidili San-
şehir yörelerine sahip olması Kara- releri, II. Mehmed zamanında Osmanlı cağinın XVI. yüzyılın sonlarından iti­
manoğulları ile sınır komşusu olmaları Devleti’ne katıldı. Hamidili’nin kesin baren asayişi bozulmaya başlamış ve
sonucunu doğurdu. Bu komşuluk iliş­ olarak Osmanlılar’a katılmasından "Suhte İsyan”ları ile uzun süre uğraş­
kileri daha çok düşmanca bir yol izli­ sonra İsparta, sancağın merkezi oldu mak zorundakalınmıştır. Bukonudage-
yordu. Gerçekten I. Murad’ın Balkan ve bu İdarî görev Eğridir ile birlikte yü­ rek sancaktan merkeze, gerekse di­
Yarımadasinda olmasından yararlan­ rütülmüştür. vandan sancağa yazılan yazılar, olay­
mak isteyen Karaman Beyi Alâüddin ları aydınlatmakta ve alınan önlemler
Ali Bey, 1386 yılında Beyşehir yöresi­ İsparta’nın Hamidili Sancağinın hakkında bilgi vermektedir. Toprak yö­
ne saldırdı. Balkanlardan dönüşte merkezi olarak önem kazanması daha netiminin bozulması Osmanlı Devleti’­
Anadolu’ya geçen I. Murad, 1387 yılın­ çok Kanunî devrinden itibaren başladı. nin ekonomik yaşamını felce uğratmış
da Karaman Devleti’ni yenerek Kara- Gerçi II. Bayezid devrinde yapılan sa­ ve bundan Anadolu halkı büyük zarar
manoğullarinın saldırısını bir süre ön­ yımlarda İsparta’ya ait açık bilgilere görmüştür. Bu durum aynı zamanda
lemiş oldu. Ancak, Kosova Savaşin­ rastlanmamaktadır, ancak Kanunî’nin ordu düzenini de bozmuştu, bu bo­
144
zukluk İsparta’da da açık olarak görül­ İsparta ili, eğitim ve öğretim bakı­ Ayasofya’ya benzer kârgir ve çok kub­
mektedir. 1571 tarihli emirden anlaşıl­ mından köklü bir geçmişe sahiptir. beli olarak yeniden yapılmasına karar
dığı gibi, hizmete çağrılan piyadelerin Selçuklular’ın Anadolu’ya yerleşme­ verilmiş, adının da “Hamidiye Camii”
hiçbiri görevi başına gelmemiş, bir kıs­ siyle birlikte kurulan birçok kültür mer­ olması için izin alınmış ve hemen yık­
mı kaybolmuş, bir kısmı firar etmiş ve kezleri arasında İsparta da önemli bir tırılarak yenisinin yaptırılmasına baş­
sancağın yayaları 200 kişiye düşmüş- yer tutmaktadır. Buna Atabek Medre­ lanmıştır. Yerli, doğal olarak çıkan ve
sesi örnek gösterilebilir. 1224 yılında “O ttaşı" denilen taştan sütunlar,
Devlet bu asayiş sorununu çözmek yapımı tamamlanan bu medrese, Sel­ “Köfeki” taşından beden duvarları ile
için çeşitli kararlar almak zorunda kal­ çuklular devrinden başka OsmanlIlar iki yılda cami yapılmıştır. 1904 yılında
dı ve asayişi bozanların küreğe konul­ zamanında da kuramsal bilimler yanın­ bitirilerek Ramazan başında ibadete
masını emretti, fakat bu,tür hareket­ da pozitif bilimlerin de öğreniminin ya-, açılmıştır.
ler devletin bozulmakta olan durumu­ pıldığı bir yüksek okul olarak görevi­ Hacı Abdi Camii (İpek Pazarı Ca­
na paralel bir gelişme gösteriyordu. ne devam etmiştir. mii); çarşı civarında, tek kubbeli ve
Gerçekten bu yüzyılın sonlarında ve Osmanlılar’ın son dönemlerinde, üzeri kurşun kaplı kârgir olup, Hacı Ab­
XVIII. yüzyılın başlarında görülen “Ce­ Cumhuriyet’ten önce Konya vilayeti­ di Ağa tarafından yaptırılarak, 1569
lâli İsyanları" ye bu ayaklanmaları iz­ ne bağlı bir sancak merkezi olan İspar­ yılında ibadete açılmıştır. 1725 ve
leyen “Büyük Kaçgunluk Devri”nde, ta, eğitim hizmetleri yönünden geri ve 1782 yıllarında onarırri görerek bâzı ek­
İsparta büyük zarar görmüş ve İspar­ terkedilmiş durumda idi. lentiler yapılmıştır. Avlusunda bir şa­
ta - Akşehir çemberi bu ayaklanmala­ XIX. yüzyılda, İsparta'da idadî Mek­ dırvan ve ahşaptan iki katlı bir son ce­
rın sonunda, ekonomik yönden gerile­ tebi, ilk kez “Rüşdiye" olarak 1860 yı­ maat yeri ve bir muvakkithane ve kâr­
meye başlamıştır. lında şimdiki orduevinin bulunduğu gir helâları yapılmıştır.
Bu ayaklanmaların önüne önüne yerde, ahşap ve üstü kiremitli olarak Cami kubbesinde, depremden Ve
geçmek amacıyla görevlendirilen Ku­ yapılmıştır. Biri yazlık, biri kışlık2 bü­ yıldırım düşmesinden meydana gelen
yucu Murad Paşa’nın asayişi düzene yük dershane, 1 büyük salon ve 7 oda­ yarık ve çatlaklar yüzünden 1890 yılın­
koyma ve Celâli ayaklanmalarını bas­ dan ibaretti. 1875 yılında da bu okulun da halkın bağışlarıyla onarımdan geç­
tırma hareketi, kısa bir süre sonra yazlık dershane kısmı ayrılarak, “Sa­ miştir.
İsparta’nın tekrar eski düzeyine kavuş­ di'ye Mektebi” adıyla ilkokul yapılmış­ Firdevs Bey (Ferdevs Paşa) Camii
masına yol açtı. tır. veya Mimar Sinan Camii, Tuzpazarı
Bundan başka şehirde 1874 yılın­ yöresindedir. Kanunî Sultan Süleyman
Şehirde daha önce meydana gelen
da eğitime açılan İnas Rüşdiyesi (Kız döneminde, İsparta mütesellimi bulu­
ayaklanmaların yanında sık sık meyda­
Ortaokulu), 1905 yılında açılan öğret­ nan Firdevs Paşa tarafından, 1569 yı­
na gelen deprem ve su baskınları gibi
men okulu, 1902’de yeniden hizmete lında yaptırılmıştır. Tek kubbeli ve kâr-
âfetler de çeşitli zararlara yol açmış­
açılan ayrı bir idadî mektebi bulun­ girdir. Üzeri kurşun kaplıdır. Köfeki ta­
tır. 1706 yılında İsparta’yı ziyaret eden
maktaydı. şından yapılmıştır. Batı yönünde bir
Fransız gezgin Paul Lucas, kenti, yün,
Değişimlere uğramakla birlikte minaresi vardır. Bu camie “Sinan
deri ve afyon ticareti ile zengin bir kent
İsparta’nın köylerinde eski giysi gele­ Camii” de denilmektedir.
olarak nitelerken, deprem ve su bas­ nekleri sürdürülmektedir. Abdi Paşa (Peygamber) Camii’nin
kınlarından çok zarar gördüğünü be­
Giyim-kuşam her sınıf halk için de­ (halk arasında "Kavaklı Camii” de de­
lirtmektedir. 1780 yılında Gölcük kra­
ğişiktir. Ulema ve eşraf kış günlerinde nir), 1783 tarihinde yaptırıldığı, mihrap
ter gölünün taşması ile meydana ge­
kürk ve çuha çakşır giyerlerdi. Ayak­ üzerindeki mermer taştaki 1196, kapı­
len büyük bir sel Tekke ve Yaylazâde larında yerli yemeni veya ayakkabı bu­ daki kitabede yazılı 1197 tarihlerinden
mahallelerini tümüyle tahrip etmiştir.
lunurdu. Yazın yağmurluk ve cübbe gi­ anlaşılmaktadır. Dört duvarı kârgirdir.
İsparta, XVIII. yüzyılın sonlarına doğ­
yerlerdi. Başlarında daima sarık bulu­ Duvarların iç yüzü ve mihrap koyu ma­
ru Halil Hamid Paşa’nın yardımıyla ye­
nurdu. Tanzimat’tan sona pantalon ce­ yi, yeşil çiçekler resimlerini gösterir.
ni ve önemli tesislere kavuştu. 1887-
ket, palto, potin, kaloş, iskarpin giyil­ İstanbul’daki Valide Camii’nin süsle­
1888 Konya Salnâmesi’ne göre; İspar­
meye başlanmış, sarıklar çıkarılarak melerini andırır çinilerle süslüdür. Bu
ta’da 7’si minareli 7’si minaresiz 14 ca­ fes giyilmiştir. Ancak, esnaftan bir de­ sebeple “Çinili Camii" de denilmekte­
mi ve 64 mescit, 8 Rum, 1 Ermeni kili­
likanlı evlenir veya mesleğinae “usta” dir. Çatısı dam, son cemaat yeri ahşap,
sesi vardı. Bunların en büyük ve güzel­ mertebesine çıkarsa, fesin üzerine sa­ kiremitlidir. 1832 yılında camiin çürü­
leri Kutlu Bey Camii ile Firdevs Bey rık sarar ve sakal bırakırdı. yen bir direği değiştirilmiş, 1879’dada
Camii idi. İsparta ilçe merkezinde 1908 yılı onarılarak sıva boyaları yenilenmiştir.
1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilânı verilerine göre 15 cami, 44 mescit, 1 Batı yönündeki köfeki taşından yapı­
üzerine, ülkenin her köşesinde yapıl­ mevlevihane, 5 tekke, 1 yetimhane, 10 lan minaresi çinilerle süslüdür. 1888
dığı gibi, İsparta’da da büyük gösteri­ medrese, 500 cilt değerli eser bulunan yılında depremden harap olan şerefe­
ler yapıldı. bir kitaplık, 10 kilise, 41 okul, 6 ha­ den yukarısı onarılmıştır.
İsparta, Tanzimat’ın ilânından son­ mam, 9 han, 3 şadırvan, 1 bedesten, Ferahiye (Derviş Paşa) Camii, Ana­
ra yapılan eyalet teşkilâtına kadar Ha­ 370 çeşme, 600 dükkân, 1 tabakhane, dolu Valisi eski sadrazamlarından Der­
midili Sancağinın merkezi olmakta 6 kiremithane, 40’tan çok gülyağı çı­ viş Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çarşı
devam etti, fakat eyalet teşkilâtının karan imbikhane, 5 halıhane, 40 kadar içinde bulunan yapı, ahşaptır. Yüksek­
kaldırılıp vilayet teşkilâtına yapıldığı kahvehane, 1 hastahane, 1 eczane bu­ te yapıldığından merdivenlerle çıkılır.
sırada Konya’ya bağlandı. 1867 yılın­ lunmaktaydı. Altında bir şadırvan vardır. 1816 yılın­
da yeniden sancak haline getirildi. İsparta yöresinin Selçukluların eli­ daki çarşı yangınından sonra Vali Der­
1891’de de Hamidâbâd adını aldı. 1894 ne geçmesinden (1204) Hamidoğulla- viş Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1851
tarihli Devlet Salnâmesi’ne göre Hami- rı dönemine kadar geçen süre içinde yılında çarşının ikinci kez yanmasıyla
dâbâd Sancağı Konya vilayetine bağ­ yapılan cami yoktur. Camiler Hamid- cami, yeniden yapılmış ise de günü­
lı bulunuyor ve 46 köyü kapsıyordu. oğuliarı ve OsmanlIlar döneminde ya­ müze kalamamıştır.
Cumhuriyet’in ilânından sonra burası pılmıştır. Hızır Bey Camii, Keçeci Mahalle­
İsparta vilayetinin merkezi oldu. Kutlu Bey Camii (Ulu Cami)’ri\n si’nde bulunur. Hamidoğulları Devle­
XIX. yüzyılın sonlarına doğru (1872 1382 yıllarında İsparta’nın OsmanlIla­ ti’nin kurucusu Feleküddin Dündar
- 1882) yapılan arazi ve nüfus sayımla­ ra geçmesinden sonra yapıldığı sanıl­ Bey’in ölümünden sonra yerine geçen
rına göre 6 bin 660 hanede 33 bin 110 maktadır. İsparta’daki camilerin en es­ oğlu Hızır Bey adına yaptırılmıştır.
nüfus bulunmaktaydı. İsparta’da mev­ kisi ve tarihi değeri olanıdır. Üzeri top­ Dört duvarı taştan, içi ahşap, çatısı
cut 28 mahalleden Temel, Kemer, Ça­ rak damla örtülüdür. Tuğladan iki şe­ toprak damdır. Minaresi köfekiden ya­
vuş, Emre ve Zemyan mahalleleri refeli minaresi vardır. 1899 yılında ona­ pılmıştır. 1881 yılında, üzerindeki dam
Rumlar’ın, Acemler Mahallesi de Er- rım görmüştür. Bu onafımda, II. Abdül- yıkılarak, duvarları biraz daha yüksel­
meniler’in sayılıyordu. hamid’in tahta çıkışı münasebetiyle, tilmiş ve çatısı kiremikle örtülmüştür.
145
1887 yılındaki depremde minaresi ha­
rap olmuştur. 1911 yılında yeniden
onarım görmüştür.
Meydanlık Camii, Yaylazâde Ma­
hallesi’nde, Meydanlık denilen yerde­
dir. Eskiden mevcut “Karabelâ Mesci-
di"nin mahalle halkı tarafından geniş­
letilip onarılmasıyla 1899 yılında, Mu­
tasarrıf Hüsnü Bey zamanında yaptı­
rılmıştır. Duvarları kârgir, çatısı ahşap­
tır. Minaresi uzun bir süre yapılama­
mış, daha sonra ahşap bir minare yap­
tırılmıştır.
İsparta'daki tarihi medreselerin
başlıcaları; Sadiye Medresesi, Şakirzâ-
de Medresesi, Harabizâde Medresesi,
Haşan Efendi Medresesi, Müfti Efen­
di Medresesi, Mehdioğlu veya Müfti
Medresesi’dir.
Sadiye Medresesi, İsparta’daki
medreselerin en eskisidir. Çelebiler
Mahallesi'ndedir. Bu medrese 1280 yı­
lında Süleyman oğlu Seyid Süleyman
tarafından kârair olarak yaptırılmıştır.
Süleyman Efendi’nln mezarı medrese
içindedir.
Şakirzâde Medresesi, Sadrazam
Halil Hamid Paşa’nın annesi Zeyneb
İSPARTA: Şehrin bir bölümü ile Toros dağlarının doğusundan
Hanım tarafından 1793 yılında yaptırıl­
mıştır. Kapısındaki kitabede, medrese­ bir görünüm (XIX. yüzyıl ilk yarısı).
nin 1207 tarihinde yapıldığı ve adının vardır. Bunlardan birincisi Hacı Abdi varındadır. Bu hamamın Erkek Hama-
"Madart Halil Hamid Medresesi" oldu­ veya Halil Hamid Paşa Camii avlusun­ m indan çok önce, beylerden biri tara­
ğu yazılıdır. da, İkincisi çarşı içinde Lahna Pazarı fından yaptırıldığı sanılmaktadır. Ha­
Harabizâde Medresesi’ne, “Çubuk- denilen yerdeki Ferahiye Camii altın­ mam, biri sıcak, biri soğuk su akıtan
çuzade Medresesi” de denilmektedir. da, üçüncüsü, Ulu Cami veya Kutlu ikişer musluklu 8 kurna, iki soğukluk
Abdi Paşa Camii yanındadır. 1783 yı­ Bey Camii önündedir. ve camekân ile bir şadırvandan oluş­
lında cami ile birlikte yapılmıştır, ilk UluCam i önündeki şadırvan, Mu­ muştur. Kubbe, Erkek Hamamı kubbe­
yapısı ahşap ve toprak damlıdır. Ancak tasarrıf Tahsin Paşa zamanında, Hükü­ lin d e n daha alçak ve basıktır.
zamanla harap olduğundan 1812 yılın­ met Konağı yapılırken, malzemesi ha­ Karaağaç Mahallesi Ham am inın
da onarılmış ve çarşıda 11 dükkân ya­ zırlanmış, konak bittikten sonra halkın yapısı Bey Hamamı’na benzer. Ancak
pılarak buraya vakfedilmiştir. yardımıyla yapılmıştır. Şadırvan, mer­ yeri çukurdur. Şimdiki suyunu Emine
Haşan Efendi Medresesi, 1738 yıl­ merden kubbeli olarak 1877 yılında Hatun adlı bir hanım vermiştir. Yapı­
larında Hamid ve Teke sancakları mu­ yaptırılmıştır. lış tarihi bilinmemektedir.
tasarrıfı olan Çelik Mehmed Paşa ta­ Karpuz Çeşmesi, dört yanında Keçeci Hamamı, Keçeci Mahalle­
rafından kurulmuştur. Birinci katta 8 muslukları bulunan büyük bir çeşme­ si’nde Hamidoğullarindan Dündar
hücre, ikinci katta bir dershane vardı. dir. İsparta'ya su getiren Kepeci Hacı Bey’in kardeşi Hızır Bey tarafından
Medreseye adını veren müderris Ha­ Mustafa Ağa tarafından, Halil Hamid 1284 veya daha sonraki bir-iki yıl için­
şan Efendi, Fıkıh ve Tefsir bilimlerin­ Paşa adına yaptırılmıştır. Kitabesinde de yaptırılmıştır.
de üstaddı. Halil Hamid Paşa tarafından 1767 ta­ İsparta’daki başlıca hanlar; Kerim
İsparta’da OsmanlIlar dönemine rihinde yaptırıldığı manzum olarak ya­ Paşa, Antalyalıoğlu, Hatiboğlu, Alay-
ait bir de bedesten vardır. zılmıştır. beyoğlu, Pamukhanı, Vakıfhan, Keres-
il içinde, adı anılacak 3 köprü Yıiankıran Çeşmesi, Selçuklu dö­ tehanı ve Nalbantham’dır.
mevcuttur. Bunlar; Sütçüler - Çandır neminden kalma tek eserdir. Isa oğlu İsparta’da 1848 yılında mevcut bir
Köyü yolu üzerinde Köprübaşı mevki­ Muhammed adında bir hayırsever ta­ kışla onarım görmüş, 1819 yılında ise
inde, Selçuklular döneminde yapılan rafından 1135 yılında Sülübey Mahal­ İsparta’daki vezirlere ait bir sarayın mi­
Sütçüler Köprüsü (Uzunluğu 65 m., ge­ lesi’nde yaptırılmıştır. Üzerinde biri mar kalfası Seyid Abdülkadir atanarak
nişliği 5 m.) Uluborlu’da Eski Ulubor­ Arapça, biri Farsça olmak üzere iki ki­ kendisine harcırah verilmiştir.
lu’nun bulunduğu yerde, 1289 yılında tabesi vardır. Son yıllarda yenileştiril­ İsparta merkezindeki başlıca tür­
yaptırılan Cirimboiu Köprüsü, moloz miştir. beler şunlardır: Pir Efendi Sultan (Pir-i
taşlarla yapılmıştır. Apollonia eski ç ifte Hamam, İsparta’da halk ya­ Mehmed Halife), Sultan, Şeyh Alâed­
kenti ile karşı dağı birleştirir. Eni 2.5 rarına yapılmış; hamamlardan halen din Efendi (Aldan Efendi), Hace-i Sul­
m., uzunluğu 4 m., yüksekliği 20 m.'dir. mevcut 6 hamamdan en büyüğü ve tanî (Abdülkadir Geylânî), Gökveli Sul­
Anamas Köprüsü, Eğridir’in Yeni­ önemlisidir. Hacı Abdi ve Halil Ham­ tan (Şeyh Receb), Sıtma Dedesi, Hızır-
ce bucağının 3 km. kadar doğusunda di Paşa Camii karşısında bulunan “Er­ abdal Sultan, Teberdar Mehmed Dede,
Zindan Deresi denilen yerde Aksu Ça­ kek Hamamı” ve “Yeni Hamam" adla­ Yavruzâde (Kılıcî), Hacı Hüseyin Efen­
yı üzerinde Roma devrinde yapılmış rı verilen Çifte Hamam’dır. Külhan ve di, Tavganalı Şeyh Hacı Mehmed Nu­
olup kemerli bir köprüdür. Yontma taş­ kazanları bir olduğu halde, hamam, biri ri Efendi, Beşkazalı Osman Zühtü
lardan harçsız olarak yapılmıştır. erkeklere, diğeri daima kadınlara mah­ Efendi, Ateşzâde Şeyh Hacı Mehmed
Isparta’d a 8 ’i Rum,1’i Ermeni kilise sus olmak üzere iki bölümdür, ikisinin Efendi, Yedi Şehitler.
si olmak üzere 9 tane kilise vardı. Rum de kapısı ayrıdır. Her ikisinde de ikişer Pir Efendi Sultan Türbesi, Nâmaz-
kiliseleri; Ayanikola (1650), Ayayorgi musluk, 8’er kurna, ikişer soğukluk, bi­ gâh yöresindedir. Pir Efendi Sultan’-
(1794), Cebrail (1805), Yenikilise (1865), rer şadırvan, birer göbektaşı vardır. Bu ın asıl adı “Hamid-i Piri Mehmed Ha-
Ayafilos (1844) ve Ayastati adlarını ta­ hamamı, Sav Köyü’nden Dalboyun oğ­ ///e"dir. Türbenin üzerindeki kitabeden
şırdı. Ermeni kilisesi 1875 yılında ya­ lu Hacı Ahmed Ağa adlı birinin, 1691 bu kişinin 1553 yılında öldüğü anlaşıl­
pılmıştı. yılında yaptırdığı tahmin edilmektedir. maktadır. Halk arasında kendisinin
İsparta’da 3 tane eski şadırvan Bey Hamami; Hükümet Konağı ci­ pek çok kerametleri ve olağanüstü
146
güçleri bulunduğuna inanılarak türbe­ içbatı Anadolu bölümünde, Afyonka- ru döndürülmüş, külliyenin batısını
si ziyaret edilirdi. Türbede bulunan bir rahisar iline bağlı ilçe merkezidir. oluşturan medrese ile tabhane yapıları
“ yeşil direği” kucaklayan delilerin akıl­ camiin uzunlamasına ekseni esas ola­
landığı söylenirdi. Deli türbeye götü­ rak yerleştirilmiştir. Cami avlusu dik­
rülür, önce Pir Efendi “ nefes” eder, dörtgen biçiminde olmayıp, güney du­
sonra orada hazırlanmış ilaçlarla bir varı kırık, asimetrik bir düzen gösterir.
“ sürgün ilacı” içilirdi. Daha sonra da Cami, üç gözlü son cemaat yerinin
boynuna bir zincir takılarak yeşil direk gerisinde tek kubbeli, pembeye çalar
kucaktatılırdı. Günümüzde buraya halk İMÂDÎYE (Amâdîye).
Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ bej rengi yerel taşla inşa edilmiştir.
arasında “ Bimarhane" veya “ Dârüş- Kubbe sekizgen, yüksek kasnakla çev­
şifa ” yurdu denilmektedir. de Van vilayetinin Nakârî Sancağinda
vilayet ve sancağın güneyinde kaza rilmiş, kasnağın köşeleri sivri kubbe­
merkezi bir kasaba idi. Van’ın 15 kilo­ li sekizgen ağırlık kuleleriyle kuvvet­
metre güneyinde ve Musul’un 80 kilo­ lendirilmiştir. Camiin mihrabı dışta çı­
metre kuzeyinde güzel bir yerdi. XIX. kıntı yapmayan, tepesi beş dilimli ya­
yüzyıl sonunda nüfusu 5 bindi ki, bun­ rım kubbe biçiminde beş köşeli bir
ların 1900'ü Yahudi, 600’ü Geidartî ve niştir. Sade bir bordürle çevrilidir. Min­
beri ve kürsüsü taştandır.
ISTANOS (İstanoz). arta kalanların çoğu ise Müslümandı.
Şehirde seksen dükkânı içeren bir çar­ Cephenin sağ tarafında kapısı sön
Osmanlı döneminde, Konya vilaye­
tinde Teke Sancağinın merkez kaza­ şısı bulunmaktaydı. Kalesi çok eski cemaat yerine açılan minarenin göv­
sı olan Antalya kazasında nahiye mer­ olup, Atabey Devleti’nin kurucusu de ve petek bölümü çok köşeli, şere­
kezi, Antalya’nın yaklaşık 60 kilomet­ Umâd-iddin -i Zengi tarafından yaptı­ fe altı ile korkuluğu oymasızdır. Sivri
re kuzeybatısında, bir çayın kenarında rılmıştı. İlçe, 5 kaza ve 366 köyden küiâhı taştan inşa edilmiştir.
küçük bir kasaba olup, 3 bin kişi ya­ oluşmaktaydı. Toplam nüfusu 23 bin Çarşı, kervansarayın batısında, 11
şamaktaydı. Yeri ve havası güzel bir 940 idi. metre enindeki sokağın iki yanına yer­
mevkide bulunduğundan yazın, Antal­ Osmanlı Imapartorluğu’nun son leştirilmiş dükkânlardan oluşan aras­
ya’dan hava değişimi veya dinlenme­ yıllarında Van vilayetine bağlı olan şe­ ta (çarşı), 77.80 metre uzunluğundadır.
hir, 1891 yılında Musul vilayetine bağ­ Kuzeyden itibaren 13 dükkân, sonra
ye gelenlerin yerleştikleri bir yerdi.
İstanoz nahiyesinin merkezden lanmıştır. kervansaraya geçit veren kapı, yine
başka 43 köyü vardı. Batıdan Burdur Bugün Irak’ta, Musui’un kuzeyinde 5 dükkân, dipte yola doğru çıkıntı
bir şehirdir. yapan ve aşhane olduğu sanılan yapı
Sancağiyla sınırlıydı. Toplam nüfusu
yer alır.
bin kişi kadardı. Burada Nisan 1836’da
nüfus sayımı yapılmıştır. Hamamı, tek kubbeli, soyunma bö­
lümü, soğukluk, sıcaklık ve külhanıy­
la, yol seviyesinin yükseltilmesiyle bir
buçuk metre kadar toprağa gömülmüş
İNCESU olması dışında orijinal biçimini korur
ve kullanılır haldedir. Kesme taştan in­
Burası eskiden kervanlar için men­ şa edilmiştir. Batı duvarının ortasında
zil yeri idi. Daha önce kasabanın bu­ bugün merdivenle inilen bir ön hacim­
İHSANİYE lunduğu yerin çok yakınında "Kara- den kubbeli soyunma bölümüne giri­
1942 yılına kadar köy durumunda taş” adlı bir köy vardı. Merzifoniu Ka­ lir. Pandantiflere oturan kubbe dışta
olan ihsaniye, bu tarihte bucak mer­ ra Mustafa Paşa, 1670 yılında bu nok­ çok yüksek sekizgen bir kasnakla çev­
kezi, 1959 yılında da ilçe haline geti­ tada kervanların dinlenebilecekleri ve rilmiş, iç hacim kasnağa açılan dört
rilmiştir. Ancak, yerleşim yeri itibariyle güvenle konaklayabilecekleri büyük kemerli pencereyle aydınlatılmıştır.
buraya Osmanlı döneminden kalma bir kervansaray inşa ettirdi, yanına bir Soğukluk bölümü iki yanı yarım kub­
birçok mimarî eser yapılmıştır. cami ve bir hamam ekletti. Bu tarihte belerle beslenen altıgen kasnaklı kü­
Döğer (Düğer) Kervansarayı, XV. bir köy olarak kurulan İncesu, zaman­ çük bir kubbeyle örtülmüştür.
yüzyıl yapısıdır. Üsküdar-iznik-Yenişe- la çevre halkının buraya yerleşmesiy­ Kervansaray avlusunun üç yanı re­
hir-Akbıyık-Pazarcık-Bozhöyük-inönü, le gelişti. XIX. yüzyılın başında bucak vakla çevrilidir. Arkasını devreye ver­
Koiburcu-Saka-Düğer-Akören-Çay- merkezi, aynı yüzyılın sonlarında, An­ miş olan güney-doğu duvarı, dıştan pa­
Akşehir'den geçen yol üzerinde bulu­ kara vilayetinin Kayseri Sancağina yandalarla ve ayrıca, külliyenin suyu­
nan bu yapıyı kimin yaptırdığı bilinmi­ bağlı kaza merkezi durumuna getiril­ nu sağlayan ve ilçeye adını veren İn­
yor. Kervansaray, dikdörtgen planlıdır, di. cesu Deresi’nin üstünde üç gözlü ola­
iki bölüm ve iki katlı oluşu değişik bir Kazada, Karamustafapaşa Küiliye- rak inşa olunan su kemeri aracılığı ile
görünüme sahiptir. Birinci bölümün si dışında, Selim Bey tarafından inşa desteklenmiştir. Avlunun bu yanında,
beden duvarları ile üst örtüsü kesme ettirilmiş güzel bir cami (XIX. yüzyıl so­ üstü boydan boya beşik tonozla örtü­
taştan, ikinci bölümün tümü moloz nu), vâdide kayalara oyulmuş birçok lü sekiz gözlü revak yerinde durmak­
taştan yapılmıştır. mağara ve birkaç Bizans yapı kalıntı­ tadır.
Herdenebaharbaba Türbesi, ilçeye sı vardı. M edrese, kü lliyen in güney­
bağlı Osman köyünde bulunur. XIII. Kayseri’nin 16 kilometre güneyin­ batısında, kuzeye doğru hafifçe açılan
yüzyıl yarısında yaptırıldığı tahmin edi­ deki Saraycı kasabası yakınında bu dikdörtgen biçiminde duvarla çevrili
len yapı kalıntılarının tümü kesme taş­ yüzyılda "Viranşehir” adı verilen kalın­ alana yerleştirilmiştir.
tandır. Ölü gömülen yer, altta ve dik­ tılar mevcuttu. Bazı yazarlara göre bu­ Talebe hücreleri, arkaları külliye­
dörtgen planlıdır. Beden duvarları her rası, Aziz Gregorios’un memleketi nin batı duvarına dayalı şekilde bir di­
iki yanda birer üçgen payanda ile des­ olan “ Nazianzos" şehriydi. zi halinde düzenlenmiş, önünde iki
teklenmiştir. Karamustafapaşa Külliyesi, ker­ gözlü bir revak bulunan kubbeli ders­
Sayababa Türbesi, ilçeye bağlı vansaray, çarşı, cami, medrese, tab­ hane, yedi hücreli sıranın ucuna konul­
Gazlıviran köyünde bulunur. İki katlı­ hane ve hamamdan oluşur. muştur. Düz toprak çatılı hücrelerin
dır. Mumyaiık bölümü toprak içine gö­ Külliyenin ana yapısı kervansaray­ kapı ve pencereleri avluya açılır. Taş
mülüdür. XIII. yüzyılın ikinci yarısında dır. Cephesi kuzey-doğuda, yola para­ kubbesi pandantiflerle oturan kapalı
yapıldığı sanılan yapı, dikdörtgen plan­ lel olarak düzenlenmiş, bir yanı ker­ dershanenin dört penceresinden ikisi
da, payandalarla desteklenmiştir. Be­ vansarayın güney-batı duvarına daya­ revak tarafında, diğer ikisi karşılıklı
den duvarları kesme taştan, üst örtü­ lı, diğer yanı cami avlusunun bir kena­ yanlardadır. Tek kapısı kuzeyde, ders­
sü basit tonozdur. Tonoz önündeki ey­ rını kuşatan arasta (çarşı) da aynı yö­ hane revakının yanındadır. Bugün İn­
van kemer yer yer yıkılmıştır. nü korumuştur. cesu Hapishanesi olarak kullanılmak­
İhsaniye, bugün Ege Bölgesi’nin Cami, Kıble yönünde güneye doğ­ tadır.
Tabhane, medresenin alt tarafında,
külliyenin batı girişini oluşturan beşik
tonozlu geçidin kuzeyinde bulunur.
Orijinal biçimi çok değişmiş, bazı bö­
lümleri yıkılmıştır. Asimetrik bir plan
düzenine sahiptir. Binaya XIX. yüzyıl­
da bir kat daha çıkılmıştır.

İNEBOLU (Eski adları: Abono-


tikos, Aboneteikhos, Abonuteihos,
Abana, lonopolis).
Çok eski bir yerleşim yeri olan ine­
bolu, Grekler’in Sağlık Tanrısı Askle-
pios’un kehaneti ve sahte peygamber
Pafiagonyalı Aleksandros ile tanınır­
dı. Roma İmparatoru Marcus Aurelcios
devrinde atfı "lonopoiis” olarak değiş­
tirildi ve şehirde Roma devri boyunca
sikkeler basıldı. 65 metrelik bir yarla Umumiye acentesi bulunmaktaydı. Ay­ Abdülhamid devrinde Gotik bir üslûpla
denizden geçenlerden gizlenmiş olan rıca 2 cami, 3 tekke, 1 medrese, 1 onarılan Cuma Camii, Salı Hamamı ve
şehir, Yıldırım Bayezid tarafından Os­ kütüphane, 1 hastahane, 2 Rum kili­ kervansaray, Osmanlılar’ın İnegöl’e
manlI ülkesine katıldı (1397). sesi, 1 Ermeni kilisesi, 9 han, 2 ha­ verdiği değeri ve şehrin ulaşım bakı­
XIX. yüzyıl sonunda İnebolu, Os­mam, 1 pazar, 200 dükkân, 50 mağa­ mından arzettiği önemi gösterir. Os­
manlI döneminde Kastamonu vilaye­ ra, 15 değirmen, 4 fırın, 10 kahvehane, manlI döneminde İnegöl, İç Anadolu’­
tinin, Merkez Sancağina bağlı kazası 25 hızar ve 16Ç)0 ev bulunmaktaydı. yu Bursa’ya, dolayısıyla Marmara Böl­
durumundaydı. Sancağın kuzeydoğu­ Bütün kazada toplam 13 bin 103 hane, g esin e bağlayan bir kervan yolu üze­
sunda yer alırdı. Kuzeyden Karadeniz, 150 cami, 9 tekke, 4 medrese, 5 kilise, rindeydi. Menzil mahallelerinden biri
doğudan Sinop Sancağı, güneydoğu­ 25 han, 892 dükkân bulunurdu. de İnegöl’ün güneydoğusuna rastla­
dan Taşköprü ve Kastamonu kazaları, İlçenin hükümet konağı 1869 yılın­ yan Ortaköy idi. Bu köydeki iki katlı
güneybatıdan Daday kazası, batıdan da, hapishanesi 1875’de yaptırılmış, metruk kervansaray, o devirden kalma­
Cide kazası ile çevriliydi. Küre ve Aba­ kadınlara ve erkeklere mahsus olmak dır.
na adlı iki nahiyesi, 70 köyü vardı. Mül­ üzere iki hastahanenin yapımına ise XIX. yüzyıl sonunda İnegöl, Bursa
kî âmir olarak bir kaymakam ve iki na­ 1882 yılında başlanılmış, mevcut Rum vilayetinin Ertuğrul Sancağina bağlı
hiye müdürü bulunurdu. İlçenin top­ kiliselerinden Erkedus köyündeki kazası durumundaydı. Sancağın gü­
lam nüfusu 67 bin 034 kişiydi. Rum kilisesinin yapımı 1858 yılında ta­ neybatısında yer alırdı. İnegöl, Yenice
Kaza merkezi İnebolu, Kastamonu mamlanmıştı. ve Domaniç adlı üç nahiyesi, 105 kö­
vilayet merkezine 90 kilometrelik yol­ Kurtuluş Savaşı sırasında inebolu, yü vardı. Nüfusu 60 bin 316 kişiydi.
la bağlıydı. Sırrı Paşa tarafından 90 Ecevit Geçidi’ni aşarak Karadeniz’i en Kazada 2'si yüksek düzeyde, 2’si
metre uzunluğunda bir dalgakıran yap­ kısa ve emin yoldan Ankara’ya bağla­ orta düzeyde, 62’si sıbyan mektebi dü­
tırıldı. Kasabanın 5 mahallesi vardı. En yan şose sayesinde eski değerini bir zeyinde 66 okul bulunmaktaydı. Kasa­
önemli mahallesi “Pazar" adını taşır­ süre korudu. bada hükümet konağından başka 7 ca­
dı. Bütün ticaret burada yoğunlaşmış İnebolu, bugün Batı Karadeniz bö­ mi, 2 mescit, 1 büyük bedesten, 1
durumdaydı. Beş yıl İçinde iki kez ya­ lümünde, Kastamonu iline bağlı ilçe eczane, 7 ipek iplik fabrikası, 7 fırın,
nan çarşısı, XIX. yüzyıl sonunda yeni-' merkezidir. 13 tabakhane, 30 kahvehane, 305 dük­
den tas olarak inşa edildi. kân, 20 mağaza, 1374 ev ardı. Çitli Ma­
İnebolu, OsmanlIlar devrinde Bo­ den Suyu,_kaynağı, kendisine bağlı 65
lu, Kastamonu ve Çankırı’nın başlıca köyü olan İnegöl, kaza merkezi sınır­
limanıydı. Paflagonyalılar zamanından ları içindeydi.
beri aralıklarla işletilen Küre'nin bakırlı Çitli Maden Suyu'nun ünü Sultan
piritlerinden İnebolu’da mangallar ve İNEGÖL (Eski adları: Ankedo- Abdülaziz zamanında başlamıştır. İne­
mutfak eşyaları imal edilerek yurdun ma, Angelokome). göl'ün 11 kilometre doğusunda, Çitli
her tarafına ve büyük ölçüde dış ülke­ İnegöl'ün hangi tarihte ve ne gibi köyü yöresinde, ova seviyesinden 30
lere satılmaktaydı. XIX. yüzyıl sonun­ şartlar altında kurulduğuna dair tarihî metre daha yüksekte çıkan, hekimler­
da ilçede kömür madeni de bulunmak­ bir bilgi yoktur. Bizans devrinde tek­ ce önerilen şifalı maden suyu, 1867 yı­
taydı. furluk merkezi durumunda olan İne­ lında Faik Paşa’nın girişimiyle ciddi
Kasabanın ticaret merkezi, daha göl’ün adı “Ankedoma" veya “Ange- bir şekilde işletilmeye açıldı. 1881 yı­
çok azınlıkların oturduğu nehrin sağ lokome”yd'\. 1847 yılında ilçede yapı­ lında İstanbul'da Dellasude Eczanesi­
kıyısındaki mahalleler ortasındaydı. lan kazılarda eski sikkelerin bulunma­ nin sahibi Georges Dellasude, suyun
Sol kıyıdaki mahalleler, Müslümanlar­ sı, çok eskiden bir yerleşim yeri oldu­ satış özel iznini aldıysa da, Bursa Va­
la meskûndu. Türk-Müslüman tüccar­ ğunu kanıtlamıştır. lisi Ahmed Vefik Paşa, Bursa Hasta-
ların ticaret bölgesinde yazıhaneleri Kasaba, Osmanlı Türklerinin eline hanesi’ni ortak ettirmiştir.
vardı. XIX. yüzyıl sonlarında İnebolu’­ 1298 yılı Mayıs ayında geçti. Osman II. Abdühlamid de bu su ile ilgilen­
ya, Avusturya-Macaristan İmparatorlu­ Gazi’nin kumandanlarından Turgul Alp miş, kimyagerlere analizini yaptırmış­
ğu ve Rus gemileri uğramaktaydı. Bu yönetimindeki bir süvari birliği tarafın­ tır.
canlı ticaret sayesinde inebolu kala- dan kuşatılarak ele geçirilmiştir. Da­ İnegöl dağlarının meşe, kestane ve
Jbalık bir kasaba olmuştu. 1895 yıiı sa­ ha sonra ilçeye Fatih Sultan Mehmed’­ köknar ormanları, bir zamanlar Osman­
yımında kasabanın toplam nüfusu 8 in sadrazamlarından Ishak Paşa, Kara­ lI Donanmasindan başka Bursa ve Bi­
bin 849 kişiydi. man Isyaninı bastırmak üzere ordu­ lecik’in kereste ve odun ihtiyacını kar­
Kaza merkezinde birinci derecede suyla İnegöl'den geçerken burada bir şılamaktaydı.
bir mahkeme, bir ticaret odası, bir be­ cami yaptırmıştı. Kaza endüstrisinin en büyük yeri
lediye binası, bir postane, bir Düyûn-ı Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı ve II. orman ürünleri, bunun dışında ise ma­
148
denleriydi. İlk kez ilçede 1867 yılında sıra tuğla ile örtülüdür. Hanönü Camii; Ağzıbüyük köyün­
maden çıkartılmaya başlanılmış, Do­ H. 1293 (1876) yılında onarımınaden bir kişi tarafından ahşap olarak
maniç nahiyesinden çıkarılan Krom başlanarak 1877 yılında onarımı ta­ yaptırılmıştır. Kubbesi yoktur, tavanı
madeninin işletilmesi 1879 yılında bir mamlanan camiin Arapça onarım vak­ oyma işlemelidir, değişik tarzda pen­
Italyan’a verilmiştir. Üretilen 50 bin ton fiyesine göre, "Fakirlere mesken ve cereleri vardır.
krom madeni, Gemlik Limanı’ndan ih­ mekân, uğrayıp gelenler, misafir ve Şeyh Muhittin Yavsi Camii; Ebusu-
raç edilirdi. mukim Müslümanlara.... konak ve ud’un babası Şeyh Yavsi tarafından
Coğrafî konumu gereği, çok eski melce olarak kurulmuştur” yazılıdır. tek kubbeli olarak yaptırılmış, daha
çağlardan beri yerleşim merkezi olan Camiin kütüphanesinde XV. yüzyılda sonra Ebusuud tarafından büyütülerek
bir bölgede yer alan İnegöl ilçesinin 102 kitap olduğu bilinmektedir. bir türbe eklenmiştir. Cami son yıllar­
kültürü de tarihî özellikler gösterir. İshakpaşa Medresesi, camiin şa­ da onarım görmüştür.
İnegöl ilçesinde bulunan eski eser­ dırvan avlusunun kuzey tarafında, üç Tabakhane Camii, Şeyh Habib ta­
ler Osmanlı dönemine aittir. kollu bir yapıdır. Cami ile bağlantısı rafından XV. yüzyılda yaptırılmıştır.
İnegöl’ün Kurşunlu Abideleri; Kur­ yoktur. Arada olması gereken duvarlar Cami duvarları taş, kubbesi ahşaptır.
şunlu kasabasının merkezindeki cami yıkılmış, şadırvan avlusunun iki yanı Kapısı yontma taş ile süslenmiştir. Ya­
ve onun tuğladan yapılmış zarif mina­ açık kalmıştır. Medrese, 10 hücre, 1 pı 1914 yılında onarım görmüştür.
residir. Uzaktan yarattığı siluetiyle in­ dershane ve önlerindeki revaktan mey­ Uludere Camii; yaklaşık 110 yıllık
sanı cezbeden bu bina, asfaltın güne­ dana gelir. Dershane kapısı üzerinde­ bir cami olup, mezarı yanında bulunan
yine ve yolun hemen yakınına rastla­ ki bir kitabeye göre, H. 887 (1482), ta­ Şeyh Şeydi Mahmud tarafından yaptı­
masına rağmen, sanat tarihi yönünden rihine doğru yapılmıştır. Bu medrese rılmıştır.
bugüne dek hiçbir yerde tanıtılmamış- plan itibariyle İznik’teki Süleymanpa- ilçede tarihi çok eski olan yeraltı
tır. şa Medresesi’ni andırır. Duvarları mo- tipi “Deri Ham am ı" ile Fatih Sultan
Bu binanın Murad Hüdavendigâr lozumsu taşla ve tuğla hatılla, cami ve Mehmed devri hamamlarından "Sabah
veya Yıldırım Bayezid devrine, yani türbedeki konstrüksiyona benzer. Hamamı” vardı. XIX. yüzyıl sonlarında
XIV. yüzyılın sonuna rastlayan bir ta­ Türbe, camiin güneybatısındadır. varlığı bilinen iki medresenin yapım­
rih içinde yapıldığı ihtimali mevcuttur. Türbe aslında, II. Murad’ın zevcele­ ları 1892 yılında tamamlanmış, bunlar­
Yıldırım Camii (Cuma Camii); Yıl- rinden olup, sonra İshak Paşa’ya ni- dan birine “Hamidiye", diğerine de
dıım Bayezid devrinde ibadete açılmış kâhlanan Tecünnisa Hatun’a aittir. "Osmaniye” adları verilmiştir.
olup, bütünü ile yıktırıldıktan son­ Türbenin içindeki Ishak Paşa sanduka­ iskilib Kalesi, üç yanı sarp kayalık
ra Sultan Abdülhamid devri mimarisi­ sı hafif oyma kitabe ve yapraklı sular­ üzerinde ve 100 metre yükseklikte,
ne uygun olarak yüksek pencereli, Go­ la süslüdür. Türbe köşegen planlı, tuğ­ dört köşesinde burçları olan surlarla
tik sivrisi kemerli ve ortası fenerli tarz­ la ve taş duvarlar ile yapılmış, kubbe­ çevrili bir kaledir. Yalnız kuzey kapısı
da inşa edilmiştir. Kare planlıdır. si kasnaksız basit bir yapıdır. elverişlidir. Kale içinde sol tarafta bir
Salı Hamamı (Yıldırım Bayezid Ha­ zindan bulunur ve halk tarafından dol­
mamı); Yıldırım Bayezid devrinde yap­ durulmuştur. İki gizli yoldan biri ile Bü­
tırılmıştır. Yıldırım Camii’nin kuzeyin­ yük Cam i’e, diğeri ise Tabakhane Ma­
de yer alır. Kubbeli bir soğukluk ve iki hallesi olmak üzere iki ayrı yere çıkıl­
halvetten oluşan küçük bir tek ha­ dığı söylenir. Kalenin ilk ne zaman ve
mamdır. Bugün de kullanılan yapı, kimin tarafından yaptırıldığı bilinme­
1875 yılında onarılmıştır. İSKİLİB (Eski adı: Bloacium). mekle beraber, esasının Hititler’e ait
Sinanbey Hamamı; geniş boyutlu Osmanlı devrinde İskilib, Kastamo­ olduğu sanılmaktadır.
bir yapıdır. Tahta giriş holünden, üzeri nu vilayetinin Merkez Sancağı’na bağlı
durumdaydı, iskilib kazası, Kastamo­
kubbeli bir geçitle ayrılır. Hücreler, ke­
nu vilayeti ile Merkez Sancağı’nın
narı 2.80 metre olan dört köşe ve üze­
güneydoğu ucunda yer alırdı. Kuzey­
ri kubbe ile örtülü bölümlerdir. Bina­
de Tosya kazası, doğuda Sivas vilayeti,
nın dışı sade ve süslemesizdir.
Karacabey Kervansarayı, orta bü­ güneyde Ankara vilayeti ve batıda Çan­ İSKENDERUN (Eski adları:
yüklükte bir yapıdır. Yapı özelliği ola­ kırı Sancağı ile çevriliydi. Nahiyesi Myriandrus, Alexandria ad issum,
rak, arası boş çift kat tonozla kaplıdır. yoktu. Bir kaymakam ve bir kaymakam Alexandreia Myriandos, Alexandreia
Üst tonoz, yapıyı sıcağa ve soğuğa kar­ yardımcısı tarafından yönetiliyordu. Scabiosa, Alexandria Minör, Alexand-
şı korur. Yapı günümüzde harap bir du­ Kaza nüfusu 43 bin 490 kişiydi. rette, Alexarıdretta, iskandarapuna, İs-
Galatia prenslerinin kraliyet ika­ kandarun, Iskandariya).
rumdadır.
metgâhı olan eski Bloacium kenti üze­ M.O. 333 yılında Büyük İskender
Ortaköy Kervansarayı; köyün batı­
sında, kapısı güneye nazır, kesme taş rinde kurulmuş olan kasabada, bahçe­ veya ondan az sonra Antigones tara­
ler içinde antik sütun ve sütun başlık­ fından "Aleksandreia” adıyla kuruldu.
ve tuğladan yapılmış, oldukça harap
bir yapıdır. Bir kesme kefeki taşı sıra­ ları ile kaidelerine rastlanırdı. Kasaba­ Sonraları şehre İskender’in adıyla ku­
ları arasında iki sıra dikey, iki sıra ya­ da ve kazada 108 cami, 6 tekke, 6 med­ rulan başka şehirlerden ayırmak için
tık nizamlı oldukça güzel yapılmış bir rese vardı, iskilib’te hükümet konağı buna "Küçük İskenderiye” (Alexand-
duvar konstrüksiyonu bulunmakta ve ve belediye binasından başka, 5 kütüp­ ria Minör),, "Aiexandretta” veya “Alex-
sökülmüş yerlerinden de arka bölümü­ hane, 1 pazar, 510 butik, 2 han, 4 ha­ andria ad issum” denildi. İslâm-Bizans
nün dahi aynı malzeme ve yapı şeklin­ mam, 18 çeşme, 3 su kaynağı, 18 ta­ çekişmesinde birkaç kez el değiştiren
de olduğu anlaşılmaktadır. Kervansa­ bakhane, 63 değirmen, 6 fırın, 10 kah­ ve bir ara Haçlılar’a geçen İskenderun,
rayın planı derinliğine oluşmuş, orta vehane, 1770 ev bulunmaktaydı. Kaza­ XVI. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı ege­
bölüm daha geniş ve yanlar biraz da­ da 1380 öğrencinin devam ettiği, 6 menliğine girdi ve özellikle Halep’in li­
ha dar yapılmak suretiyle üç tonoz ve yüksekokul, 1 ortaokul ve 55 ilkokul manı oldu. XIX. yüzyıl sonlarında nü­
üçerden 9 takviye kemeriyle kapatıl­ düzeyinde olmak üzere toplam 62 okul fusu 8 bin kadar tahmin edilmekteydi.
mıştır. vardı. Şehrin ticarî hayatı Osmanlı yöneti­
ishakpaşa Külliyesi; Fatih Sultan Kazada devlet tarafından işletilen minden sonra oldukça gelişti. Daha
Mehm^d’in sadrazamı Ishak Paşa ta­ 9 tane orman vardı. sonra Osmanlı Devleti’nin genişleme
rafından yaptırılan cami, medrese, kü­ ilçede Osmanlı dönemi yapılardan devrinde Halep şehri ve dolayısıyla
tüphane ve türbeden oluşur. bir bölümü hâlâ ayaktadır. Bunlar: Kuzey Suriye’nin iskelesi olunca, bü­
ishakpaşa Camii, 1476 yılında yap­ Büyük Camii; 1839 tarihinde Mimar yümeye başladı. XVII. yüzyılda liman­
tırılmıştır. Tabhane odaları vardır. Plan Çoçiikoğlu Haşan tarafından kârgir da 200 kadar Frenk ve Müslüman kal­
bakımından Bursa Hamzabey Camii’- olarak yaptırılmıştır. Camiin içinde çini yonunun demirli olduğu Evliya Çele­
ne benzer. Kemerler üç tuğla bir taş­ üzerine kûfi yazıyla yapılmış âyetler bi, “Seyahatnâmesi”nde yazılıdır.
la, duvarlar düzgünce moloz taşı ve iki vardır. Mihrap çinilerle süslenmiştir. XIX. yüzyılın 2. yarısına kadar, es-

149
ki doğu ticaretinin önemini kaybetme­
si sebebiyle geriledi. 1822'de şiddetli
bir deprem şehri harap etti. İskende­ ısBş .' iiffi
run, Belen kazasına bağlı küçük bir
köy durumuna düşmüştü. 1880 yılları M N N |İ »Ssllfe
civarında İskenderun nüfusunun 3 bin
olduğu tahminine bakılırsa, köy hali­
nin oldukça uzun sürdüğü kanısı uyan­
maktadır. İskenderun, Kuzey Suriye’­
den başka Irak ve Güneydoğu Anado­
lu ticaretini kendine çekti, XIX. yüzyıl
sonlarına doğru ticarî bakımdan geliş­
meye başladı. 1913 yılında İskende­
run'un. bir şube hattı ile (İskenderun- İSKENDERUN: Liman (XVIII. yüzylı başları).
Toprakkale) ana demiryoluna bağlan­
ması ve küçük deniz araçlarının yana­ de Belen ve İskenderun’dan ayrıntılı Dâr’us-Saltanat'il Âliye, Dâr-us Salta-
şabileceği birtakım iskelelerin inşa öTarak söz eder. "Seyahatnim e”de, nat-us Seniyye, Dâr-Cll Hilâfe, D erili­
edilmesi, liman faaliyetlerinin artaca­ Belen’in nüfusunun 3 bin olduğunu, ye, Der-i Devlet, Der-i Saadet, Dersaa-
ğı ümidini doğurmuştu. İlçede 1851 yı­ top menzilli bir yoldan uzakta bulunan det, Konstantiniyye, Konstantiniyye-i
lında bazı yabancılar tarafından da ya­ "Bakras" Kalesi’nin bulunduğunu, il­ Mahrusi diye geçer.
pılan limanlar ticarette önemli bir rol çede bir c a m i, han ve hamamın da Tarihî kaynaklara göre; İstanbul
oynamışlardı. Gümrük binası ise daha var olduğunu belirtir. şehrinin en eski adı "Buzantion" da­
eski idi ve 1891 yılında onarılarak faal Seyahatnâme’de İskenderun Kale- ha sonraki telâffuzlara göre “Byzanti-
hale getirilmişti. Suriye’nin Osmanlı si’nden söz ederken, kaleyi ilk kez Bü­ on”dur. M.Ö. 658 yılında, bugünkü
İmparatorluğundan kopması ve Kuzey yük İskender’in yaptırdığını, Sultan Topkapı Sarayinın bulunduğu yerde
Suriye ticaretinin Halep-Humus demir- Ahmed devrinde vezir Nasuh Paşa’nın bir şehir kuran Megara Kralı Byzas (Vi-
yoluyla Trablus Şam’a kaydırılması, burada sağlam bir kale yaptırmaya zasj’ın adına izafeten bu adı almıştır.
şehrin ekonomisini genişletti. başladığını, ilçenin nüfus yoğunluğu İstanbul’un bulunduğu yerlerin ilk aha­
ilçeye bağlı Belen bucağı, bir za­ çoğunlukla Frenk ve Rumlar tarafın­ lisi Hind-Avrupa aslından olup, Balkan
manlar ilçe durumundaydı. Buranın ta­ dan oluşturulduğundan, cami, han, ha­ Yarımadasinın doğu kısmında yaşa­
rihi de oldukça eskilere dayanmakta­ mam, çarşı ve pazar gibi şeylerin bu­ yan Traklar idi. Frigyalılar ve Misyalı-
dır. Belen yöresi, XIII. yüzyılın ikinci lunmadığını, ancak meyhanelerin bol lar ise, Anadolu topraklarında yaşıyor­
yarısında Mısır Memlûkleri’nin ve XVI. olduğunu belirtir. lardı.
yüzyıl başlarında OsmanlIların eline Gerek Belen, gerekse İskenderun, M.Ö. 340 yılında MakedonyalI Filip,
geçmiştir. Makbul İbrahim Paşa’nın XIX. yüzyıldan itibaren gelişmeye baş­ M.Ö. 333 yılında da İskender tarafın­
kumandasındaki Osmanlı ordusunun lamış, kazaya bağlı Kayır Av nahiyesin­ dan kuşatılan İstanbul, alınamadı. 324
M ısır’a giderken buradan geçtiği de petrol gazı işletilmeye açılmış yılında Roma İmparatoru I. Constan-
(1523), bilinmektedir. Yakın zamanlar­ (1890), iskeleye bir karantina binası tinus tarafından şehir alındı ve 325 yı­
da geçidin özellikle Halep ve Antakya yaptırılmış (1868), su arklarının onarı- lında yeniden yapılmaya başlandı.
yollarının ayrıldığı doğu kısmına "Top mı yapılmış (1847), göller, bataklıklar 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun
Boğazı" denilmişti. ve sazlıklar kurutulmuş (1868-1879), İs­ başkenti olan şehir Roma’nın ikiye bö­
Ortaçağ kaynaklarında adı geçme­ kenderun yolu güzergâhında bulunan lünmesinden (395) sonra, bu kez Bi­
yen Belen’in Kanuni devrinde kurul­ köprülerin onarımları yapılmıştır. zans’ın başkenti oldu. Haçlı ordusu ta­
muş oiduğu söylenir. Halep ili salna­ ilçeye 1901 yılında erkek ve kızla­ rafından 1204 yılında kuşatılarak alın­
melerinden birinde (190211903) verilen ra mahsus olmak üzere iki adet ilko­ dı ve 1204-1261 yılları arasında Latin
bilgiye göre, 1552 yılında Iskenderun- kul (iptidai mektebi) inşa edilmiş, 1904 İmparatorluğu’nun, 1261 yılında ise Bi­
Halep yolu için yeni bir güzergâh bu­ yılında ise bu okullardan kız öğrenci zans İmparatoru Mlkhael Paleologos’-
lunarak, şimdiki kasabanın bulunduğu mektebine Padişah’ın adı (Hamidiye) un şehri almasıyla yeniden Bizans’ın
yerde Kanunî tarafından, cam,i han ve verilmiştir. başkenti oldu.
hamam yaptırılıp, buraya 250 derbend- ilçede yaşayan Hıristiyan dinine İstanbul. Avarlar, Islavlar, Bulgar­
çi yerleştirilmiş ve buraya "Derbend-i mensup cemaatlerin serbestçe dinî lar, Ruslar, İranlIlar, Latinier, Araplar
Cebel-i Bakrâş ma'a Iskandarûn" adı âyinlerini yapmaları için kilise onarı- ve OsmanlIlar tarafından birçok kez
verilmiştir. Birkaç yıl sonra, yine hü­ mı yapımlarına Osmanlı Hükümetince kuşatılmıştır. Türk ve İslâm tarihi ba­
kümdarın izniyle, etrafta birer saatlik izin verilmiştir. Buna örnek olarak bir kımından ayrı bir önemi vardır, zira bu
mesafede bulunan topraklar, rekabe- Katolik kilisesinin yapımı (1855 ve fetihle Müslümanların, dolayısıyla
si mirîye ait olmak ve öşürden muaf 1889), Kapuçin rahiplerine bir kilise in­ Türklerin en önemli ideallerinden biri
tutulmak koşulu ile, buraya yerleşen­ şa edilmesi (1896), ilçedeki Rum Ka­ gerçekleşmiştir.
lere dağıtılmış ve 65 hanelik bir yere tolik kilisesinin çan kulesinin yapılma­ Arapların seferleri (655): Güçlü bir
“Ayn al -teli ve mezraası" adı verilmiş­ sı, Ermeni milleti içinse 1871 yılında donanmaya sahip olan Araplar, Mısır
tir. Yine aynı sâlnâmeye göre, Adana bir kilise ve okul inşa edilmesi, mev­ ve Suriye sınırından itibaren Rumlara
Sancağı'nı yöneten Abdurrahman Pa- cut kilisenin onarılması (1892), vb. karşı saldırılar düzenlemeye başladı­
şa’nın yardımıyla civardan getirtilen İskenderun, bugün, Hatay iline lar. Saldırılar İstanbul’un Çanakkale
nüfus sayesinde burası kasaba haline bağlı ilçe merkezi, şehir ve limandır. Boğazinın kuşatılmasıyla yeni bir
getirildi ve 1802 yılında Beylan adı ile boyut kazandı. Halife Osman devrin­
kayıtlara geçti. de Suriye Valisi bulunan Muaviye’nin
Kasaba, önemli bir yol üzerinde düzenlediği sefer, birdeniz savaşı ni­
bulunmasından başka, doğal güzelli­ teliğindeydi. Araplar bu savaşta Bi­
ği ile de sivrilmişti. zanslIları bozguna uğratmalarına rağ­
XIX. yüzyıl sonunda Beylan, Halep İSTANBUL men, kesin bir sonuç elde edemediler.
vilayeti, doğudan Kilis kazası, güney­ Roma (330-395), Bizans (395-1453), Yezid iie Ebu-Eyyüb’un seferi
den Harem ve Antakya kazaları, batı­ ve Osmanlı (1453-1922), imparatorluk­ (668-669): İmparator Konstans’a karşı
dan İskenderun kazası ile çevriliydi. larına başkentlik yapan İstanbul’un isyan eden Saborios’a yardım etmek
Bir nahiyesi ve 48 köyü vardı. Toplam adı,Osmanlı Devlet Arşivi (Hazine-i Ev­ üzere Muaviye, 668’de Fadâlet İbni
nüfusu 10 bin 765 kişiydi. İlçede top­ rak) belgelerinde Âsitâne, Âsitane-i Ubeyd-il-Ensâri kumandasında bir kuv­
lam 7 okul bulunmaktaydı. Saadet, Asbltane-i Âliyye, Belde-i Tay- vet gönderdi. Ancak bu kuvvet yerine
Evliya Çelebi “Seyahatnâmesi”n- yibe, D ir-ı Saadet, Dâr'us-Saltana, vardığında Saborlos öldü, Bizans’ta
150
ZEKERİYA

M AH M U D ŞEVKET PAŞA
j ^ y i ___

ŞİLE KAZASI

ÖMERLİ I
Is t a n bu

\ <
'<? MAKRIKÖY
DEĞİRMEN
AYASTAFANOS ÇAYIRI
TAŞKÖPRÜ
o\
r^B Ü Y Ü K A D A MOLLA FENARİ
(KARAYAKUBLU)
v BtJ*G A Z /? « iv
V SEDEF

gerginlik yatışmıştı. Muaviye, İstan­ tümü Bizans İmparatorluğu ile temas kı altında bulundurdu, İstanbul’un Ha­
bul’u kuşatmaya Yezid’i görevlendir­ ettilerse de aralarında özellikle, dördü, liç ile olan bütün ulaşım ve haberleş­
di. Araplar 669 yılı baharında İstan­ İstanbul'u yakından tehdit etmek ve­ mesini de kestirdi.
bul’u kuşattı, ancak kuşatmanın uza­ ya doğrudan kuşatmak suretiyle, ge­ Bayezid’in ikinci kuşatması Çanda-
ması üzerine vebadan ve hummadan rek Bizans tarihi, gerek kendi tarihle­ roğlu Ali Paşa ve Paleologoslardan VII.
büyük kayıplar vererek geri dönmek ri bakımından önemli sonuçlar doğu­ İoannes’in de katılmasıyla oldu. 1395
zorunda kaldılar. Yezid ile birlikte Ibni- ran olaylara sebebiyet vermişlerdir. Bu yılının yaz ayları boyunca devam etti.
Abbâs, ibnl Ömer, Ibn-üz-Zübeyr ve devletler sırasıyla, Hunlar (374-375 yıl­ Padişah, Gelibolu’dan gelen gemilerin
Ebu-Eyyûb Ansarî gibi Islâm dünyası­ ları seferleri), Avarlar (558 ve 616, 626), de kuşatmaya katılmalarını emretti.
nın önemli kişileri de İstanbul’a gel­ Bu\gar\ar (811), Peçenekler’dirfX/. yüz­ Fakat kale yıkan toplar henüz kullanıl­
mişlerdi. Bu sefersırasında Ebu-Eyyûb yıl akınları). madığından, kuşatmanın sonucu alı­
Ansarî öldü ve vasiyeti üzerine surla­ Osmanlı kuşatmaları: OsmanlIlar namadığı gibi, denizden başlatılan ku­
rın hemen dışına gömüldü. Mezarı İs­ XIV. yüzyıl boyunca İstanbul’la sürekli şatma da başarılı olamadı.
tanbul’un fethi sırasında Fatih’in ho­ ilgilendiler. Orhan Bey ve I. Murad de­ 1396 Eylül’ünde Haçlılar’ın yenilgi­
cası Akşemseddin tarafından buluna­ virlerinde surların önüne kadar gelen siyle biten Niğbolu Zaferi’nden sonra
rak. üzerine bir türbe ve bir cami yap­ kuvvetler, 1340 yılında İstanbul kapı­ Bayezid, İstanbul’u almaya kesin ola­
tırıldı (Eyüb Camii). larına dayandı. Buna karşı koymak rak karar verdi. Önce Tlmurtaş Paşa-
674-680 yılları arasında Araplar, İs­ amacıyla Bizans İmparatoru, Aydın zâde Yahşi Bey’i Şile’yi almakla görev­
tanbul’u hedef alan sonuçsuz akınlar Bey tarafından gönderilen 4 bin Türk- lendirdi ve Boğaziçi’nde Güzelcehisar’ı
gerçekleştirdiler. Arap akınları Muavi- meni hizmetine almıştı. Orhan Bey, ka­ (Anadoluhisarı)yapt\rdı\. Bundan son­
ye’den sonra da devam etti. 715 ve 717 yınpederi VI. loannes Kantakuzenos, ra II. Manuel’den şehrin hemen tesli­
yıllarında yapılan Arap akınları da ba­ (1341-1355) ile barış içinde yaşadı. Or­ mini istedi, istek reddedilince, İstan­
şarısızlıkla sonuçlandı. han Bey zaman zaman ordusuna İstan­ bul kuşatması yeniden şiddetlendi
Emevîlerin imparatorluk başkenti­ bul önünde geçit resmi yaptırmış, (1397). Her ne kadar, Venedik, Papa, In­
ne karşı giriştikleri teşebbüsler Mes- 1375 yılında şehir I. Murad tarafından giltere ve Aragon kralları ile Rus Ça-
leme’nin seferiyle son buldu, fakat zaptedilmek tehlikesiyle karşı karşıya rı’ndan yardım görüldüyse de, bunla­
Anadolu akınları devam etti. Harunü’r gelmiştir. rın İstanbul’u kurtarmaya yetmeyece­
Reşid’in (781) seferi Arapların İstan­ İstanbul’un alınması için ilk güç­ ğini anlayan II. Manuel, durumu kur­
bul üzerine son seferleridir. Harun, Üs­ lü kuşatma Yıldınm Bayezid tarafından tarmak için iki çareye başvurdu. Ön­
küdar’a kadar ilerlemiş ve şehri hara­ gerçekleştirildi. Kosova Zaferi’nden ce Türkler tarafından sevilen VII. loan-
ca b C ’amış, sonuçta yine İstanbul alı­ sonra Balkan devletleriyle anlaşma yo­ nes’i saltanata ortak ilan etti. Böyle­
namamıştır. luna giden Yıldırım Bayezid, İstanbul'a ce halkı ve Osmanlı taraftarlarını ka­
IV. yüzyılın ikinci yarısından XII. karşı sert bir politika izlemeye başla­ zandı. Sonra da İstanbul’da bir Türk
yüzyıl başlarına kadar çeşitli devirler­ dı. 1391 yılında İstanbul surlarına ka­ mahallesi ile bir cami ve bir mahkeme
de doğudan batıya doğru geniş çapta dar büljün Bizans köylerini zaptetti. İs­ kurulması isteğini kabul etti. Bayezid,
üç büyük Türk akını oldu. Böylece Av­ tanbul'u kuşatarak, 7 ay süren bu ku­ anlaşmaya razı olarak kuşatmayı kal­
rupa'ya gelen çeşitli Türk bovlarının şatmada surları, karadan ağır bir bas­ dırdı. Kuşatmanın kalkmasından sonra
151
Göynük ve Taraklı Yenicesinden bir
kısım Türkmen İstanbul’da iskân edil­
di. Kiliseden çevrilen bir cami kendi­
lerine verildi. Ancak Ankara Muhare­
besinden (1402) sonra bu halkın İstan­
bul’dan çıkarılarak, Tekirdağ civarına
gönderildikleri ve XVI. yüzyılda orada
kurdukları "Göynüklü Mahallesi”nde
yaşadıkları bilinmektedir.
Bayezid devrinde son İstanbul ku­
şatması 1400 yılında II. Manuel ile Bo-
ucicaut’un, Padişah’ın doğu seferinde
bulunduğu sırada Şile’yi ve İstanbui-lz-
mit arasındaki bazı kaleleri zaptetme­
lerine karşılık başladı. Ancak yaklaşan
Timur istilâsı üzerine, bu girişim de so­
nuçsuz kaldı.
Bayezid’in ölümünden sonra oğlu
Musa Çelebi, babasının önceleri Bi­
zans’a karşı izlediği siyaseti tekrarla­
mak isteyerek, 1411 yılında Bizans’ı
kuşattı. Musa Çelebi de babası gibi, İs­
tanbul’u karadan ve denizden kuşat­
mak isteyerek, bir donanma kurdu. Fa­
kat deniz kuvveti, Yassıada yakınında
yapılan bir çarpışmada yenildi. Öte
yandan, II. Manuel, çevredeki köyleri
yakmış, halkı şehrin içine toplamıştı.
Musa Çelebi ortağını karasurlar kar­
şısındaki bir tepe üzerinde '(Fatih
devrinde Otağtepe) kurdu. Kaledeki-
lerin yaptığı bir çıkış hareketi sırasın­
da Bizans hazinedarlarından Lukas
Notaras'ın kardeşi Türk kuvvetlerinin
eline esir düştü. İmparator, durumun
önemini anlayarak Bursa’da bulunan
Çelebi Mehmed ile anlaşmak istedi. İs­
tanbul’a gönderilen Gebze Kadımı Faz-
lullah ile bir anlaşma yapıldı. Musa
Çelebi, Incügez’de kardeşi Çelebi Sul­
tan Mehmed’i yendi, fakat İstanbul ku­
şatmasına devam edemedi. Karadan
İstanbul’u kuşatan kuvvetlerini geri
çekmek zorunda kaldı, li. Murad dev­
rinde İstanbul, altıncı kez kuşatıldı. Bu
kuşatma öncekilere göre çok daha çe­
tin ve zorlu oldu. 24 Ağustos 1422’de
yapılan kuşatmada, Bizans kuvvetleri­
nin etkin ve başarıyla karşı koymaları
üzerine kuşatma kaldırıldı.
II. Murad bir daha İstanbul'u kuşat­
madı, İmparator II. M anueiin yerine İSTANBUL: Zerzevatçı (XIX. yüzyıl sonları).
geçen İmparator VIII. loannes Paleo-
logos ile bir anlaşma imzaladı (22 Şu­ nın bu kesiminden elde edilebiliyordu. deniz Boğazinda karşılıklı iki kale yap­
bat 1425). Buna göre, İmparator yılda Bu kaleler, Trakya Rum köylüleri için tırarak Akdeniz Boğazinı kapadı. Son­
300 bin akçelik bir vergi ödeyecek, fa­ sığınak idi. ra Karadeniz Boğazı için de Yıldırım
kat Misivri, Terkos gibi yerleri ve Var- Bayezid’in yaptırdığı Güzelcehisar’ın
dar bölgesini muhafaza edecekti. II. Mehmed tahta çıktığında en bü­
(Anadoluhişarı) tam karşısında, Boğaz­
II. Murad, 3 Şubat 1451 günü Edir­ yük düşüncesi İstanbul’u almaktı. Ona
kesen H isarinı (Ftumelihisarı) yaptır­
ne’de ölünce, 18 Şubat 1451’de yeri­ göre Anadolu ve Rumeli ancak bu yol­
dı. Gelibolu’da bir tersane kurarak, do­
ne geçen büyük oğlu II. Mehmed, İs­ la birbirlerine bağlanabilirdi. Padişah
nanmasını hazırladı.
tanbul’u almak için çalışmalara başla­ tahta çıkışından sonra BizanslIlarla ilk
Rumelihisarinın yapımı sırasında
temas, Edirne’ye tebrik için gelen XII.
dı. Bizans’ta bir süre önce saltanat de­ arazi yüzünden birtakım çatışmalar
ğişikliği olmuş, ölen imparatorun ye­ Konstantinos’un elçileriyle yapıldı. çıktı. Damad isfendiyarzâde Kasım
rine oğlu Drageses (Dıraçlı) diye de ün Daha sonra Şehzade Orhan için veri­
Bey’in hayvanları Bigados Kulesi civa­
kazanan XII. Konstantinos Paleologos len verginin artırılması konusunda bir
rında otlarken, tarla sahibinin müda­
geçmişti (6 Kasım 1449). Bu sırada Bi­ Bizans elçisi geldi.
halesi üzerine çıkan bir çatışmada iki
zans İmparatorluğu, Osmanlı İmpara­ Bizans’ın Fethi (6 Nisan 1453-29 taraftan çok kişi öldü ve yaralandı (Ha­
torluğu’nun gittikçe genişlemekte Mayıs 1453): ziran 1452). Bunu haber alan Fatih, Ye­
olan toprakları arasında sıkışıp kalmış­ niçeri O cağinın Ağa'dan sonra gelen
tı. Bütün imparatorluk, Marmara kıyı­ Fatih, İstanbul'u alma kararını Ka­ büyük âmiri Kul Kethüdasina yanına
sındaki Silivri Kalesi. Vize ve Misevri raman Seferi’nden dönüşünde aidi, ilk yeter sayıda asker alarak bu köylüleri
gibi bazı kasabalarla İstanbul’dan iba­ iş olarak ordusunda kuvvetli bir topçu cezalandırmasını emretti ve bu emri
retti. Silivri, Vize gibi kaleleri Bizans sınıfı kurdu. Çeşitli büyüklükte yüzler­ yerine getirildi. Bu olay üzerine İmpa­
elinde tutuyordu. Çünkü şehrin karnı­ ce top döktürttü. Karadeniz ve Akde­ rator muharebeden kaçınmanın müm­
nı doyuracağı tarım ürünleri Trakya’­ niz boğazlarını kapatmak için önce Ak­ kün olmadığına hükmederek, İstanbul
152
surlarının kapılarının örülmesini em­ sının yenilenmesini rica ettiler. Fatih üzerine orduya, maiyetlerindeki mev­
retti. İstanbul'da bulunan Türkier tu­ bu talebi kabul etti. Buna karşılık ken­ cutlarıyla katılan Akşemseddin, Molla
tuklandı, fakat üç gün sonra serbest dilerinden şehre yardım etmemeleri is­ Güranî, Molla Hüsrev, Kara Şemsed-
bırakıldı. Dukas’ın yazdığına göre tendi. Onlar da bunu vaadettiler. din-l Sivas! gibi din adamları vardı.
imparator, Fatih nezdine sefirler gön­ Bu arada İmparator Konstantinos Şehrin alınmasını sağlayan Türk top­
derdi ve kendisine; “Madem ki ne ara­ da bütün kışı savaş hazırlıkları ile ge­ çusu, ağır top ve muhtelif çapta batar­
mızda akdedilen sulhun kutsiyeti ve çirmişti. Surların zayıf noktalarını yalardan oluşuyordu. Kuşatmaya ka­
ne de size olan hürmetim, sizi harb ar­ onartmış, surun iç taraflarını kuvvet­ tılan Türk donanması, Baltaoğlu Sü­
zularından vazgeçiremiyor; bütün lendirerek, hendekler temizletilmiş, leyman Bey komutasında 12 kadırga,
ümitlerim Cenab-ı Hak'tadır. Eğerirade- kapılar ördürülmüş, tali kapılar hazır­ 70 kalite ve 20 küçük gemiden mürek­
i İlâhiye, bu şehrin size verilmesine latılmış, burçlar arasındaki siperler dü­ kepti. İstanbul kuşatmasında kullanı­
mâtuf ise buna kimse mâni olamaz. zeltilmiş, cephane vesair malzeme ile lan harb donanmasından başka ayrı­
Eğer o size sulh his ve arzuları ilham şehrin 6 aylık iaşesine yeter derece­ ca Karadeniz’den mermi yapmak
ederse, bunu bütün kalbimle kabul de erzak biriktirilmişti. Yiyecek mad­ üzere granit taşı vb. yüklü 300 kadar
edeceğim. Bana gelince, ben şehrin deleri ve etlik hayvanlar şehre nakle­ taşıt gemisinden oluşan bir filo da gel­
kapılarını kapalı bulunduracağım ve dilmişti. Adalar tahkim edilmiş, Mora mişti. Edirne’den hareketle İstanbul’a
oradaki halkı bütün kuvvetimle müda­ despotlarına başvurularak, kendilerin­ gelen (5 Nisan 1453) Türk ordusu, sur­
faa edeceğim ” dedi. Fatih, bir savaş den yapdımcı kuvvet ve buğday isten­ ların 2.5 mil uzağında ordugâh kurdu.
ilânı olan bu mesajı kabul edip, Bizans mişti. Cenevizliler, Fatih’le olan anlaş­ 6 Nisan Cuma günü ordu, surlara 4 sa­
İmparatorluğu ile harb halinde olduğu­ malarını yenilemekle birlikte İmpara- at (756 metre) kalıncaya kadar yaklaş­
nu ilân etti. tor’a kendisini desteklemeyi vaadetti­ tı. Türk ordusunun kuşatma düzeni
Fatih, İstanbul kapılarının kapan­ ler ve içinde 500 asker bulunan büyük şöyleydi: 1- Sağ kanatta Anadolu Or­
ması suretiyle savaşın başlamasından bir gemi göndereceklerini bildirdiler. dusu komutanı Beylerbeyi Ishak Pa­
sonra, Rumelihisarı’nın inşaatının bit­ İmparator 26 Mart 1453’te Venedik’e şa ve Mahmud Paşa’nın bölgesi, Yal­
mesine kadar o bölgede kaldı. 28 bir sefir göndererek, Fatih’in savaş ha­ dızlı K apı’dan Topkapı’ya kadardı; a)
Ağustos 1452’de, Rumelihisarı’ndan zırlıklarından Cumhuriyetlere bilgi ver­ Yedikule civarı: Şair Ahmed Paşa
hareketle 10 bin süvari ile İstanbul di. Ayrıca Avrupa hükümetlerine mu­ kuvvetleri (sonradan Karaman birlikleri
önüne geldi. Maiyeti ile beraber bütün rahhaslar gönderen İmparator, onlar­ de katıldı); b) Silivrikapı’da bulunan
surları, müstakbel top mevzilerini, sal­ dan yardım istedi ve Doğu ve Batı kili­ kuvvetler; c) Mevlevihane Kapısı: Ad-
dırı şeklini inceledi. Bu suretle iki gün selerinin birleşmesi konusunu ele al­ nî Mahmud Paşa kuvvetleri (sonradan
kale önünde kaldıktan sonra 1 Eylül dı. bu kuvvetlere Aydın bölgesi kuvvetle­
1452’de Edirne’ye hareket etti. Donan­ Bunun üzerine 11 Kasım 1452’de ri de katıldı); 2- Merkez’de Topkapı-
ma da Gelibolu üssüne döndü. Fatih, Yerollmo Morosini komutasında bir Edirnekapı bölgesinin Edirnekapı dı­
İstanbul surlarını inceledikten sonra kadırga Karadeniz'den Boğaz’a girdi şında kalan bölümündeki asıl taarruz
daha önceki kuşatmaların neden ba­ ve İstanbul’a geldi; 2 Aralık 1452’de Ja- cephesi. Topkapı bölgesi, Karaman!
şarılı olmadığını inceledi ve şu sonu­ cobo Cocco’nun kadırgası Trabzon’­ Mehmed Bey yönetimindeydi. Fatih,
ca vardı: 1- Kaleyi karadan ve denizden dan gelerek İstanbul’a girdi; Girit’ten Sadrazam Halil Paşa ve bütün Kapıku­
kuşatmak lâzımdı; 2- Surları yıkacak yiyecek ve şarap yüklü 8 Venedik ge­ lu birlikleri de bu bölgede bulunmak­
kudrette bir topçu kuvveti gerekliydi. misi İstanbul’a geldi; 12 Aralık 1452’de taydı: 3 -Sol kanat: Rumeli Ordusu Bey­
Denizden kuşatmak için gerekli do­ Kardinal Isodor ve Sakız Başpiskopo­ lerbeyi Karaca Bey bölgesi, Edirneka-
nanma, Baltaoğlu Süleyman Bey yöne­ su Leonardo, yanlarında 50 mancınık pı’sı dahil Haliç’e kadar olan bölgedey­
timinde Gelibolu tersanelerinde vesa- çı ve ayrıca Sakız’dan sağladıkları 150 di; 3) Edirnekapısı ve civarı: Isendiyar-
ir yerlerde hazırlanmıştı. Topçu sınıfını mefer ile yiyecek dolu bir Ceneviz ka­ oğlu Kasım Bey tarafından; b) Eğrika-
ve yeni top dökme işini Fatih, top mü­ dırgası ile İstanbul’a geldi; 26 Ocak pı ve civarı: HersekzAde Ahmed Paşa
hendisi olan Saruca Bey ve Mimar 1453’te biri 1200 tonluk, diğeri 800 ton­ kuvvetleri bulunmaktaydı. 4- Yedek:
Mtıslihiddin’e verdi. Bu sırada Orban luk iki savaş gemisiyle beraberinde Ordu gerisinde ve Rumeli’den gelecek
(Urbani) adlı Macar bir top dökücü 400 zırhlı ve 300 diğer er ve birçok sa­ bir tehlikeyi önleyecek şekilde mevzi-
ımparator’un takdirsizliğinden ve ken­ vaş âletleri olduğu halde Sakız Cene­ lenmişti. 5- Beyoğlu bölgesi: Komuta­
disine verilen çok az ücretten dolayı vizlilerinden Glovanni Glustlnlanl İs­ nı Zağanos Mehmed Paşa idi. Beyoğ­
üzülerek şehri terketmiş ve Fatih’e; tanbul’a geldi. Giustiniani, İmparator lu sırtlarından Kasımpaşa’ya kadar
başvurmuştu. Fatih, kendisine hıTat tarafından kabul edilip, kendisi başku­ olan bölgede, Haliç ve limanın Gala-
giydirdi, yüklü de bir maaş bağladı. mandanlığa getirildi; Giustiniarii’hin ta ’dan Ayvansaray’a kadar olan kısmı
Böylece Macar top ustası, Saruca ve kadırgaları ile beraber Maurizlo Con- da bu kuvvetler tarafından denetleni­
Muslihiddin Bey’lerin maiyetine verildi teano komutasında 2 Sakız gemisi de yordu. Karargâhı Okmeydanı’ndaolan
ve Şahî denilen büyük topun yapımı­ geldi. Zağanos Mehmed Paşa, ayrıca Has-
na başlandı. Ancak bu dökülen top ha­ Çeşitli devletlerden gelen yardım köy ile karşı kıyı arasında köprü kur­
talı olması sebebiyle işe yaramadı. Bu­ kuvvetleriyle Bizans savaş gücü 300 makla da görevlendirilmişti. 6- Genel
nun üzerine, bundan sonra daha bü­ bin kişiyi bulmuştu. Gemi olarak Ce­ karargâh: Padişah’ın altın sırmalarla
yük topyapımınabaşlandı. Bazı kaynak­ neviz, Venedik Flantenella Bizans ve süslü, kırmızı çadırı genel karargâhtı.
lara göre Küçükçekmece’de hazırla­ diğer müttefiklerden gelenlerle birlikte Topkapı’da Tekfur Sarayı'nı ve civarı­
nan topun talim atışında 1848 metre toplam 39 gemi vardı. Bunların içine nı en iyi şekilde görecek bir tepe üze­
gibi bir menzil uzaklığı bulunan top 20 Nisan’da Akdeniz’den gelen 3 Ce­ rinde kuruldu. Burası, Fatih’in babası
düştüğü yerde de büyük bir çukur aç­ neviz ve bir Bizans gemisi dahildi. tarafından da daha önce karargâh ola­
mıştı. İstanbul’un fethine katılan Türk or­ rak kullanılmıştı. Bugünkü Maltepe
Fatih, bütün 1452-1453 kışını ku­ dusu şu sınıflardan oluşuyordu: 12 bin Hastanesi'nin bulunduğu yerdeydi.
şatma hazırlıklarıyla geçirdi. Bilgi al­ Kapıkulu piyadesi; 2 bin 400 Kapıku­ Otağ-ı Hümâyûn’un etrafında Kapıku­
mak amacıyla, İstanbul’dan gelen tüc­ lu süvarisi, 2 bin topçu, cebeci, hum- lu birlikleri, o zamanın âdetine göre hâ­
carları sorguya çekiyor, İstanbul’a ca­ baracı, 20 bin azap, 40 bin Anadolu ve le şeklinde yer almışlardı. Merkezde
suslar gönderiyordu. Diğer taraftan as­ Rumeli vilayetleri askerleri olmak üze­ Yeniçeri piyadesi, Kapıkulu süvarile­
kerî bilgi ve deneyimi olanlarla sürek- re toplam 76 bin 400 asker. Karaman, rinden sağda sipahi ve sağ ulufeciler
'i görüşmelerde bulunarak, kuşatma­ Teke, Aydın, Menteşe, Saruhan bölge­ ve garipler, solda silahdar ve sol uiu-
nın ayrıntılarını saptamaya çalışıyor­ leri askerleri ve Isfendlyaroğlu Kasım fecilerle garipler bulunurlardı. Merkez
du. Kuşatma başlamadan önce Gala­ Bey muhasaraya katılmışlardı. Sırp hattının önünde topçular mevzilenmiş-
ta Cenevizlileri, Edirne’de bulunan Sul­ Kralı Georgi Brankoviç, Fatih’in tale­ ti. Karargâhın etrafına bin hendek ka­
tan nezdine bir heyet göndererek, sa­ bi üzerine bir süvari kuvveti ve bir mik­ zılmış ve şarampollerle tahkim edil­
dakatlerini ve mevcut ittifak anlaşma­ tar lâğımcı göndermişti. Cihad ilânı mişti.
153
Kuşatma sırasında topçu birlikle­
riyle büyük toplar, Vlaherna Sarayı
Edirnekapı.Topkapinın karşısında, en
büyük top ımparator’un yeni onarttığı
Edirnekapı bölgesinde, daha sonra
Topkapı önüne taşınmıştı. Bu topun
her iki tarafında iki adet 150 librelik(7
kilo) gülle atan 2 top konmuştu. Top­
lar için mevziler ve mancınıklar için
atış yerleri hazırlandı. Domuz damları
kuruldu, lağım muharebesi yapılacak
yerler belirlendi.
Bizans İmparatoru 2 Nisan’da, zin­
cirin gerilmesini emretti. Bu zincir ilk
kez 718 yılında imparator III. Leon ta­
rafından Arapların İstanbul’u kuşatma­
ları sırasında kullanılmıştı.
6 Nisan’dan 11 Nisan’a kadar Türk
ordusu kuşatma tertiplerini tamamla­
dı. 11 Nisan’da topçunun mevzilerine
yerleştirilmesi ve batarya mevzilerinin
tahkimi işi bitirildi. 9 Nisan’da Bizans
müttefik donanması, zincir hattı geri­
sinde, 10 büyük gemi Amiral Antoni-
o’nun komutasında olduğu halde mev­
ki aldı. Kuşatma başlamadan önce,
Fatih, Vezir Mahmud Paşa’yı sefaret­
le kaleye gönderdi ve Imparator’dan
kalenin teslimini istedi, ancak teklif
reddedildi. Bunun üzerine 12 Nisan’­
da kalenin muhasara topçusu ile bom­
bardımanına başlandı. Donanmada 12
Nisan 1453’te İstanbul önüne geldi.
Diplokionion’da (Kabataş) demirledi.
Bu donanmanın kalenin çok yakının­
dan geçişi, Bizans’ın moralini bozdu.
Top atışları sağırdı. Büyük toplar gün­
de en çok 7-8, gece 2 kez ateş edebi­
liyordu. Öteki toplar ise aralıksız ateş
ediyordu. Kuşatmanın 10. günü kızan
büyük toplardan biri patladı. Civarda­
ki insanların çoğunu öldürdü. Bunun
üzerine Fatih, topların her atıştan son­
ra yağlanmasını emretti. Gerekli olan
yağ, Galata’daki Cenevizlilerden sağ­
landı. Bombardıman, şehir,halkının
moralini bozmuştu. Buna rağmen her
gece muharipler, kadın, erkek, çocuk,
açılan gediklerin, yıkılan surların ona-
rımına çalışıyorlardı.
İSTANBUL: Börekçi (XIX. yüzyıl sonları).
18 Nisan'da yeni bir saldırı başla­ başta imparator olmak üzere şehir hal- rine, Fatih, Baltaoğlu Süleyman Bey’i
dı. Yapılan bombardıman sonucunda ty Marmara surlarına çıkmışlar ve ce­ görevinden azlederek yerine Hamza
Bayrampaşa Deresi bölgesinde, ön su­ reyan edecek olan savaşı seyre hazır­ Bey’i atadı. Bundan sonra toplanan sa­
run bir bölümü ile iç surun iki burcu lanmışlardı. Fatih de maiyeti ile birlik­ vaş meclisi durumu görüştüyse de
yıkıldı. 18 Nisan taarruzu devam eder­ te Zeytinburnu’na gitmiş ve sonucu başta Zağanos Paşa olduğu halde di­
ken, Fatih, donanmasına da liman ağ­ beklemeye başlamıştı. İki donanma ğer komutanlar kuşatmanın devamını
zını kaplayan zincire hücum ve zorla sabah saat 10.00’a doğru Yeşilköy’ün istediler. Bunun üzerine donanmayı
limana girme emrini verdi. Ancak, bu­ batısı açıklarında karşılaştı. Düşman Haliç’e indirmek için hazırlıklar yeni­
rada düşmanın gemilerinin karşı koy­ gemileri göğe sınıfından yüksek bor- den gözden geçirildi. Bu görev usta
ması sonucu demir yerine çekilmek dalı, büyük gemilerdi, ilk çarpışmada, mühendis ve gemicilere verildi. Do­
zorunda kaldı. Fatih, Haliç’te bulunan Türk Donanması çekilmek zorunda nanmanın nakline 21 Nisan’da hız ve­
düşman donanmasını yok etme yolla­ kaldı. Bu durumu seyreden Fatih, atı­ rildi, 22 Nisan’da bütün hazırlıklar ta­
rına koyuldu ve bunun için donanma­ nı denize sürerek, kendilerini yeniden mamlandı. Aynı günün akşamı, ortalık
nın bir bölümünü karadan Haliç’e in­ saldırıya şevketti ve gemidekiler yeni­ karardıktan sonra beşik şeklinde ha­
dirmeye, bunlarla Haliç surlarını taz­ den saldırıya kalktılar. Yedikule önle­ zırlanan kızaklar denize indirildi. Tec­
yike, yapılmakta olan inşaatını temine rinde yeniden savaş başladı. Türk de­ rübe için iki küçük gemi bu kızaklar
ve Haliç’te müttefik donanmayı iki ta­ nizcileri müttefik gemilerini sıkıştırdık­ üzerine bağlandı. Gemiler halatlarla
raftan baskı suretiyle işe yaramaz ha­ ları bir sırada çıkan lodostan yararla­ karaya çekilerek kızak üzerine oturtul­
le koymaya karar verdi. Hazırlıklara 19 nan gemiler Türk gemilerinin arasın­ du. Makara ve borcurgatlara insan ve
Nisan’da başlandı. Papa tarafından İs­ dan geçerek Marmara kıyısındaki şe­ hayvan koşularak bu iki hafif gemi Ha­
tanbul’a yardım için gönderilen üç Ce­ hir limanlarından birine çekilmeyi ba­ liç’e nakledildi, bu denemenin başa­
neviz gemisinin imha edilmesi Balta- şardılar. Türk Donanması da demir ye­ rılı olduğu görüldü, bundan sonra di­
oğiu Süleyman Bey’e emredildi. Bal- rine döndü. 20 Nisan’da İstanbul’a yar­ ğer gemilerin nakline başlandı. Bir ge­
taoğlu, 18 gemi ile yola çıktı. Bir yar­ dım için gelen düşman filosuna yapı­ cede Kasımpaşa’ya 10-15 gemi indiril­
dımcı filonun geldiği haber alınınca lan saldırının başarılı olamaması üze­ di. Cenevizliler başlarında Cocco oldu-
154 ,
Ou halde, Haliç'te Türk gemilerine sal- kendi alaylarıyla padişahın kuvvetleri­ zat hendeğe kadar şevketti. Saldırıyı
dırdılarsa da, Türk Donanması'nın ba­ nin iki yanında yer alacaklar, surun yı­ himaye edecek olan okçuları ve tüfekli
şarısıyla sonuçlandı (28/29 Nisan). kılmış olduğu noktadan (Topkapı ku­ erat, sapancıları orada tutarak düşma­
Bütün hazırlıklar tamamlandıktan zeyindeki büyük gedik) Fatih’in, doğ­ nı bir atış baskısı altında bulundur­
sonra surlara üçüncü kez saldırı baş­ rudan doğruya komuta ettiği kuvvet­ maları ve öteki birliklere de suru zapt
ladı ve ilk harekette 13 Mayıs'ta bom­ lerin surun üzerine çıktığını, İtalyanla­ emrini verdi. Bu atış baskısının en yük­
bardımanlar başladı. 16 Mayıs'ta Türk rın yenildiğini ve kuvvetlerin şehre gir­ sek dereceye geldiği bir anda 12 bin
Ordusu lağım muharebelerine girişti. mek için yola çıktığını gördükleri an­ Yeniçeri saldırıya başlama emrini al­
Surun yarım mil kadar uzağından açıl­ da, kendi karşılarındaki düşman kuv­ dı.
maya başlayan bir lağım, surun altına vetlerini şiddetle vuracaklar ve bunla­ imparator, bütün Bizans soyluları
kadar ilerletildi. 18 Mayıs'ta Türk Or­ rın asıl hücum noktasındaki kuvvetle­ maiyetinde olduğu halde Topkapı sur­
dusu gece inşa edilmiş olan mütehar­ re yardım etmesini önleyeceklerdi. Fa­ larındaki mücadelelerde yer alıyordu.
rik kuleleri cepheye sokarak'bunlarla tih, bundan sonra komutanlarına der­ Bu saldırıda, Bizans’ın önde gelen bir­
surları yıkmaya ve şehre girmeye ça­ hal birbirlerinin yanlarına gitmelerini, çok soylusu yaralandı veya öldürüldü.
lıştılar. Gerek açılan lağımlarla, gerek­ maiyet subaylarına ve birliklerine emir­ Hücum kollarının birinin başında bu­
se kurulan kulelerle düşman surlarına lerini tebliğ etmelerini, daha sonra din­ lunan Ulubatlı Haşan adlı iri yarı ve
büyük gedikler açılmaya başlanıldı. 25 lenmelerini emretti. Türk Ordusu'nun kuvvetli bir Yeniçeri, kalkanını sol eliy­
M ayıs günü, kuşatmanın en müthiş saldırıya karar vermiş olduğu şehirde le başının üzerinde tutarak ve sağ elin­
günlerinden biri oldu. Topçu ateşi ara­ duyuldu. Halk, şehirden kaçmaya baş­ de kılıcı olduğu halde, surun üzerine
lıksız sürdü. Şehrin surları bir ok yağ­ ladı. 28 Mayıs günü Türk Ordusu için çıkmayı başardı. Otuz kadar arkadaşı
muru altında idi. Bundan sonra Fatih, umumi saldırı hazırlık günü idi. Sabah­ da kendisini izledi ve bunlardan on se­
komutanları toplayarak olumlu bir so­ tan akşama kadar surların önünde 200 kizi aşağı düşürüldü. Yara almasına
nuç alamamanın sebeplerini araştırdı. merdiven, taş, mazgal yerine kullanı­ rağmen Ulubatlı Haşan I kalkanını si­
Sadrazam Halil Paşa, kuşatmanın kal­ lan içi toprak dolu fıçıları ve çuvalları per ederek diğerlerinin de sura çıkma­
dırılmasını istediyse de, Zağanos Pa­ yerlerinden sökmek için uzun çengel­ sına yardım etti. Sur savunucuları az
şa bir genel saldırıya geçilmesini tek­ ler, merdivenle sura tırmananları ko­ olduğundan Ulubatlı Hasan’ın tırman­
lif etti. Bu teklif, Turhan Bey, Akşem­ rumak için büyük kalkanlar, hendekleri ması önlenemedi. Ulubatlı Hasan’abü-
seddin, MOlla Gürani tarafından des­ doldurmak için demetler ve sayısız ok yükblrtaşın isabetiyle aşağı yuvarlan­
teklendi. Ayrıca yardım İçin Venedik hazırlandı. Topçu ateşi aralıksız sürdü. dı. Askerler şarampolü açtılar. İki sur
Donanması’nın da yaklaştığı haberi Ateş Topkapı'dakl Lykos vadisine inen arasındaki alana girdilerve buradaki sa­
gelmişti. Bunun sonucu olarak 29 Ma­ sırt üzerindeki gedik mahallinde yo­ vunucuları geri püskürttüler. İmpara­
yıs 1453 günü genel hücuma karar ve­ ğunlaştırıldı. Gedik büyütüldü. Fatih, tor yanında maiyeti olduğu halde Avar-
rildi. 1 6 - 1 7 - 2 6 - 2 7 Mayıs günleri sü­ maiyeti ile birlikte Dlploklonlon’a git­ lar Kapası'na doğru gerilemek zorun­
rekli kaleleler bombalandı. Ancak, 29 ti. Donanmaya saldırı şeklini emretti. da kaldı. Şehrin düşmeye başladığını
Mayıs genel hücum günü beklenmek­ Daha sonra Sllahtarağa'dan dolaşark anlayan birçok kimse Haliç’teki do­
teydi. Fatih, bir Macar yardımcı ordu­ surların önüne geidi. Haliç'ten Marma­ nanmaya yetişip canlarını kurtarmaya
sunun gelmekte olduğu hakkındaki ra'ya kadar olan bütün cepheleri geze­ çalışıyorlardı. İmparator, Türklerin
haberlerin yanlışlığını ve büyük bir Ve­ rek, gedik yerlerini inceledi, birlikleri şehre girmekte olduklarını ve artık hiç­
nedik Donanması'nın yola çıktığı ve denetledi. 20 Cemazielâhlr 857'de Salı bir umut kalmadığını görünce canını
Sakız'a geldiği hakkındaki şayianın günü (29 Mayıs 1453) T ürk birlikleri da­ kurtarmak için aynı yolu tuttu. Bu sı­
asılsız olduğunu anladıktan sonra 29 ha önce kararlaştırılan savaş düzeni ve rada Odun Kapısı’nın savuncusu olan
Mayıs'ta kararı uygulamak üzere do­ planlara göre saldırıya geçtiler. Taar­ Theophilos Paleologos da kaçarken
nanma komutanlarını, vezir, beylerbeyi ruz İle beraber ordunun bütün mehter­ Imparator’a rastlayıp Türklerin Haliç
ve yüksek rütbeli subayları toplayarak haneleri, harp havası çalmaya başla­ tarafından da şehre girdiklerini haber
kendilerine emirlerini tebliğ etti. Bun­ dılar. Hücum kolları “Allah, Allah” se­ \ ?rdi. İmparator, Zeyrek tarafında Bi­
dan sonra komutanlarına hücum em­ daları İle surlara saldırdılar. Asıl sal­ zans askerleriyle birlikte yukarı doğru
ri verdi. dırı bölgesi, Topkapı’nın 350 metre ku­ çıkmakta olan Türk askerleriyle çarpış­
Hamza Bey’in emrinde bulunan zeyinde ve 71 numaralı burç ile 73 nu­ maya başladı. Bu çarpışmada yarala­
donanma, Marmara Denizi kıyısında­ maralı burç arasında açılan gediğe kar­ nıp yere düşen bir askeri gözüne kes­
ki surlarla ok menziline kadar yaklaşa­ şı yapılıyordu. Tâli kuvvetler Topkapı tirerek ona saldırdı. Ancak, yaralı yiğit
cak, ok, tüfek ve top ateşiyle surlar güney bölgesine Silivrikapı civarına, yerinden fırladı ve imparator'u bir dar­
üzerindeki savunucular sıkıştırılacak, gediğin kuzeyine saldırarak muhafız­ bede öldürdü. En önde bulunan müt­
düşman erlerinin başka cephelere yar­ ları tespit edeceklerdi. Birinci saldırı tefiklerin bir bölümü bu kapıdan şeh­
dım için gitmelerine meydan verilme­ hafif silahlı birlikler tarafından yapıl­ re girdikleri ve kapıyı kilitlediklerinden
yecek, bazı noktalarda gemiler kıyıya dı. Bu saldırıda surun bir bölümü tah­ dışarda kalan BizanslI erler birbirleri­
yanaşarak zırhlı erleri karaya çıkara­ rip edilmişti. İkinci saldırı iyi donatıl­ ni ezdiler veya Türkler tarafından öldü­
caklar ve bunlar merdivenlerle kaleye mış, kargı ve kalkanları olan Anadolu rüldüler. Topkapı’ya doğru kaçanlar bu
çıkmaya çalışacaklardı. piyadesi tarafından yapıldı. Askerler kapıyı da kapalı buldular ve büyük bir
Zağanos Paşa kuvvetleri, Haliç’in hendeği aşarak, dış surlara yaklaştılar sıkışma sonucu öldüler. Bu arada
iki kıyısını bağlayan köprüden geçerek ve merdivenleri dayayarak sura çıkma­ burçlar üzerinde birbirini müteakip
Haliç surlarına saldıracak ve bu konu­ ya çalıştılar. Fatih, geride bu manza­ Türk bayrakları çekiliyordu. Yeniçeri­
da Haliç’teki Türk filosundan yardım rayı seyrediyor, kendisi de zaman za­ ler, şarampol siperi yanındaki ilk bur­
görecek; Karaca Paşa komutasındaki man cepheye yaklaşarak birlikleri teş­ cu zaptettikten sonra buraya Fatih’in
Rumeli ordusu hendeği geçerek dere vik ediyor, onları yeni birliklerle takvi­ bayrağını dikmişlerdi. Buradan aşağı
kenarındaki surun yıkık bölümüne yak­ ye ediyordu. Bu saldırıları topçu ate­ inerek şehre girdiler.
laşarak orada savunucuları etkisiz du­ şi izledi ve açılan gedikten 300 kişilik Topkapı’nın ve daha sonra surların
ruma getirecek ve sura çıkarak şehre bir kuvvet içeri girmeyi başardı, ishak gerisinde ilerleyen Türk birliklerinin di­
girmeye çalışacaktı. ve Mahmud Paşalar da kendi maiyet­ ğer kapıları açmaları üzerine Türkler
lanak Paşa ile Mahmud Paşa, her leriyle birlikte Belgrad Kapısı'na kar­ bu kapıdan bir sel gibi şehre girmeye
biri kendi alaylarını alarak, hendeği şı harekete geçtiler, fakat gedikten başlamışlardı. Kaçabilenler gemilere
aşacaklar.üçüncü tâli kapının(sigma) içeri girmeyi başaramadılar. binerek uzaklaştılar, kaçamayanlar
yanındaki surlara çıkmaya çalışacak­ Fatih, bu saldırılarda savunucula­ esir edildiler. Türk Ordusu’nun şehre
lar ve bu hareketlerini kemankeşler, rın yorulduklarını farkettiğinden son girdiği haberi çok çabuk yayılmıştı. Şe­
topçular ve tüfekçilerle himaye ede­ darbeyi vurmaya karar verdi. Bunun hir halkı geceyi kiliselerde dua ederek
ceklerdi. için yedek kuvvetlerle Yeniçerilere sal­ geçirmişti.
Saruca ve Halil Paşa kuvvetleri dırı emrini verdi. Padişah, birlikleri biz­ Padişah, öğleye doğru bütünüyle
alındığını ve artık direnmenin kalma­
dığını öğrendikten sonra şehre girme­
ye karar verdi. Hükümdar maiyetinde
vezirleri, beylerbeyi, ulema ve ümera­
sı olduğu halde muhteşem bir alayla
hareket etti. Alayın önünde hassa sek­
banlar, etrafında solaklar, sağda alay
elbisesi giymiş sipahiler, solda silâh­
tarlar yürüyordu. Bunlarla beraber ye­
niçeri ve diğer kapıkulu piyade ve sü­
varileri bulunuyordu. Fatih, kapıdan
içeri girince bu zaferi kendisine bah­
şettiğinden dolayı T an riya şükür ve
askerlerini tebrik etti. Şehrin büyüklü­
ğü, güzelliği ve umumî binaların çok­
luğu ve azameti, padişah üzerinde bü­
yük bir tesir yaptı. Alay, bu tarzda şehri
geçerek Ayasofya’ya geldi. Fatih, ma­
bedin kapısının önünde attan inerek
içeri girdi. Maiyetinde bulunan imam­
lardan birine ezan okumasını emretti.
Kendisi de ilk namazını kıldı. Bu su­
retle Ayasofya camie çevrildi. Fatih,
camiin mimarî kıymetine zarar verilme­
mek şartıyle camie çevrilmesini ve ilk
cuma namazının burada kılınmasını
emretmişti.
Fatih ikinci gün tekrar şehre girdi,
maiyeti ile beraber şehri gezdi, şehrin
en güzel bir mevkii olan Bayezid’de
şimdiki İstanbul Üniversitesi binasının
bulunduğu yerde, kendisi için bir sa­
ray yapılmasını emretti. Bizans ricali­
ne ait olan evleri kendi vezirlerine, ko­
mutanlarına ve maiyetine hediye etti.
Fatih, şehre girdiği günden itibaren
şehrin imar ve iskânını düşündü. Da­
ha sonra ordusuna Okm eydaninda
büyük bir ziyafet ve hediyeler verdi, ilk
cuma namazını bir cami haline kon­
muş olan Ayasofya’da kıldı. Subaşılı-
ğa Süleyman Bey atandı ve surların ta­
miriyle, şehrin imarında görevlendiril­
di. Müsellem ve yaya beyleri dolduru­
lan hendeğin temizlenmesi ve eski ha­
line konması görevini aldı. Kadılığa
Kadı Celâlzâde Hıdır Bey Çelebi geti­
rildi.
Fatih, İstanbul’da 20 gün kaldıktan
sonra Edirne’ye döndüyse de İstan­
bul’un nüfusunun artırılması ile ilgi­
lendi. Osmanlı imparatorluğu halkın­
dan kim gelip kendi arzusu ile İstan­
İSTANBUL: Saka (XIX. yüzyıl sonları).
bul'da oturmaya razı olursa, tuttuğu o
mülke sahip olacaktı. Bunun ilan edil­ ■aa yaptırılan kuleye 1350 yılında VI. çalışıldı. Bu amaçla başta padişah ol­
mesi üzerine birçok kişi İstanbul'a yer­ loannes Kantakuzinos tarafından iki mak üzere vezirler de büyük çaba gös­
leşti. Ayrıca M ahmud Paşa, daha son­ kule ilave edilmişti. terdiler. Bu sayede kudretli olanlar,
ra Rum Mehmed Paşa, Karaman ve Surların imparatorların tören kapısı şehrin çeşitli semtlerinde cami, med­
Konya ahalisinin bir bölümünü, 1470 olan Altıkapı (Yaldızlı Kapı)’nın iki ya­ rese, imaret, han, hamam, darüşşifa,
yılında Ishak Paşa, Aksaray halkını İs­ nındaki ana kuleler (pylon)in iç yanı­ bedesten vb. gibi binalar yaptırdılar.
tanbul’a naklettiler. Zağanos Paşa da na Fatih Sultan Mehmet tarafından üç 1457 yılından sonra Edirne’de büyük
Semendirek, Taşoz halkının bir bölü­ kuleli bir duvar çevrilmek suretiyle bir zararlar doğuran yangından sonra Fa­
münü İstanbul’a getirdi. Fatih, bunlar iç kale, bir hisar haline g e rilm iş tir. tih, İstanbul’u Osmanlı Devleti’nin sal­
için bedestenler, çarşılar, pazarlar, ker­ Yedikule Hisarı böylece b’ Türk kale­ tanat merkezi yaptı. Büyük bir impa­
vansaraylar yaptırttı. Fakat yapılanlar sidir. Sadece dış ara^y jakan tarafı ratorluğun başkenti haline gelen şe­
da İstanbul’un iskânına yetmediğin­ Bizans’tır. hir, bundan sonra her bakımdan kal­
den fethedilen Hıristiyan ülkelerinden Şehrin imar hareketlerinin hızlan­ kındı. İstanbul’da Vefa adlı semtte,
alınan esirler getirilerek İstanbul etra­ dırılmasını emreden padişah, bir taraf­ Şeyh Ebül Vefa için bir cami yatıran
fındaki köylere yerleştirildi ve arazi iş­ tan da Hıristiyan halkla ilgilenip, kili­ Fatih, şehrin dışında, eshabdan Ebu
lettirildi. selerden bir kısmını onlara bıraktı ve Eyyub El Ensarî için, ilk kez Fatih’in
Fatih, İstanbul’un su işleri ile de II. Anastasios'tan boşalan patriklik hocası Akşemseddin tarafından keş­
uğraştı. Şehre getirilen sulardan bir makamına birinin seçilmesini emret­ fedildiği söylenilen mezarı yanına İs­
bölümü halka ait çeşmelere, diğer bö­ ti. Surlar onarıldı. Fetihten sonra imar tanbul'un ilk selatin camii olan Eyüp
lümü Fatih Camii'ne ve saraya verildi. hareketlerinin yanı sıra ticaret hayatı­ Cami (1458-1459)’ni yaptırdı. Daha son­
Ayasofya onartıldı ve bir minare eklen­ nın canlandırılmasına, şehrin bilimsel ra buna medrese ve imaret de eklene­
di. II. Theodosius zamanında 413 yılın- ve toplumsal hayatının geliştirilmesine rek semt manevî bakımdan büyük

156
önem kazandı, iki kule eklenerek “Ye- Mütevekkil Alallah Muhammed ile am­ imtiyazlar yenilendi. Fransa ile ilk
dikuie” adıyla anılmaya başlanan yapı, cazadelerini ve bazı diğer kimselerle dostluk anlaşması 1532 yılında ve ilk
devlet hâzinesi olarak kullanıldı. Fatih, bilgin, mimar, mühendis ve zanaat sa­ kapitülasyon anlaşması ile 1535 yılın­
şehrin bir tepesi üzerinde Yeni Cami hibinden, Hıristiyan ve Yahudi sanat­ da İstanbul’da Venedik ile barış anlaş­
denilen Fatih Camii’ni (1463-1470) in­ kârlardan oluşan bin kadar Mısırlıyı İs­ ması imzalandı. 1562 tarihinde de
şa ve etrafına da tabhane, darüşşifa ile tanbul'a getirtti. Hıristiyan sanatkârla­ Avusturya imparatoru ile 8 yıllık bir
Semaniye medreselerini kurdu. Fatih’­ ra İstanbul’da Memlûk Sultanı Kansu saldırmazlık anlaşması yapıldı.
in veziri Mahmud Paşa, kendi adına bir Gavrî Medresesi’ne benzeyen bir med­ Kanunî zamanında İstanbul'da şâ-
cami, medrese, imaret ve hamam in­ rese yaptırmak isteyen Yavuz, Memlûk rap içilmesi yasaklandı. Kanunî’nin oğ­
şa ettirdi. Gedik Ahmed ve Karamanî Devleti’nin tarih ve teşkilâtına dair bü­ lu II. Selim babasının Zigetvar Seferi
Mehmed Paşalarda bunun gibi sosyal tün kitapları da İstanbul’a getirdi. De­ sırasında ölümü üzerine 27 Eylül 1566
kurumlar oluşturdular. İstanbul’un en niz işlerine de önem veren Yavuz, Ha­ tarihinde İstanbul’da Osmanlı tahtına
işlek yerindeki Kapalıçarşı çekirdek liç’te önce Bizans tersanesinin bulun­ çıktı. Bu dönemde İstanbul’daki Gala­
bedestenleri etrafında zamanla mey­ duğu yerde, Fatih’in yaptırdığı eski ter­ ta dahil kahvehane, bozahane ve mey­
dana gelmiştir. Bitpazarı, Atpazarı ve saneyi genişleterek, 300 inşaat tezgâhı haneler kapatıldı (20 Mayıs 1567). 19
bedesten yanında olan çarşı ve pazar­ alacak duruma koydu. 21 Eylüi 1520’de Eylül 1569’da Yahudi Mahallesi’nde çı­
lar da bu sırada kurulmuştur. Bundan Çorlu civarında ölen Yavuz’un ölümü kan yangında büyük kayıplar verildi.
başka Zeytinlik adı verilen yörede Top- gizli tutulmuş, cenazesi İstanbul’a ge­ Sel im devri nde Ay asofya Cam i i, M im ar
kapı Sarayı (Saray-ı Cedid-i Amire) in­ tirilerek büyük tören yapılmış ve nama­ Sinan’a onartıldı. II. Selim devrinde İs­
şa edildi (1462 veya 1467-1478). 1472 zı Fatih Camii’nde kılındıktan sonra, tanbul’da yapılan ilk anlaşma, 24 Ha­
yılında tamamlanan Çinili Köşk de Fa­ o tarihlerde Mirza Sarayı denilen şim­ ziran 1567’de Venedik Cumhuriyeti ile
tih devrinde yaptırıldı. diki Sultan Selim Camii’nin yanınadef- kapitülasyonların yenilenmesidir. Bun­
nedilmiştir. dan sonra 17 Şubat 1568 tarihli Avus­
Fatih zamanında İstanbul, biri sur Kanunî Sultan Süleyman devrinde turya Anlaşması gelir. Lehistan ile
dahilinde olmak üzere 4 kadılığa ayrıl­ (30 Eylül 1520 - 5/6 Eylül 1566) İstan­ olan barış anlaşması, 21 Temmuz
dı. Sur dahilindeki, İstanbul kadılığı, bul hızla kalkınarak büyük bir başkent 1568’de yenilendi.
Eyüp dolaylarındaki ve Büyükçekme- haline geldi. Kanunî’nin yaptırdığı ilk II. Selim’in ölümü üzerine oğlu III.
ce, Küçükçekece ve Çatalca ile Siliv­ eser, Sultanselim Camii’dir (1521). Murad tahta geçti (22 Kasım 1574).
ri’nin dahil olduğu kadılık, haslar ka­ Şehrin birdenbire büyümesi ve nüfu­ 1575 Mayıs’ında cülûsu tebrik ve ba­
dılığı (Havass-ı Konstaniiniye), öteki sunun hızla artması bazı önemli sorun­ rışı yenilemek üzere Iran elçisi Tok­
kadılıklar Galata ve Üsküdar kadılıkları lar doğurdu. Bu sebeple Rumeli ve mak Han İstanbul’a geldi ve padişahın
idi. Eyüp ile birlikte bunlara "bilâd-ı se- Anadolu’dan gelenlerin İstanbul’a yer­ huzuruna çıkarak İran Şahı’nın kıymet­
lâse kadılıklar” denirdi. 1481 yılında leşmesi bir süre için yasaklandı. Ka­ li hediyelerini sundu. 12 Kasım 1577’de
Mısır’a karşı sefere çıkan Fatih, Geb­ nunî ayrıca cami, medrese, dârûşşifa, İstanbul göklerinde bir kuyrukluyıldız
ze yolunda Sultançayırı’nda hastalan­ tabhane, dârülhadis ve imaretten mey­ göründü ve bu, Iran Şahı’nın öleceği­
dığı için İstanbul’da önemli olaylar dana gelen Süleymaniye Külliyesi’nin ne yorumlandı. 12 Ekim 1579 günü So-
meydana geldiyse de ayaklanan Yeni­ de banisiydi. XVI. yüzyılda padişah ar­ kullu Mehmed Paşa bir meczup tara­
çeriler, ishak Paşa’nın çabasıyla bas­ tık Anadolu beyleri mevcut olmadığın­ fından öldürüldü. 1582 Mayıs’ında
tırıldı. Yeniçeriler eski sarayda bulu­ dan, Türk asıllı kızlarla evlenmek g«F Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü
nan Şehzade Korkud Çelebi’yi (Baye- leneğinden kopmaya başladılar. İstan­ yapıldı. 9-10 Şubat 1588 günü Mevlid
zid ’in oğlu) babasına vekâleten tahta bul saraylarına Rus, Alman, Hırvat, Ma­ Kandili münasebetiyle III. Murad mi­
çıkardılar. Bu sıralarda İstanbul’dan car, PolonyalI, Romen, Boşnak ve Bul­ narelerde kandil yakılmasına dair ya­
aldığı mektup üzerine yola çıkan Ba­ gar esirler alınıyordu. Vezir ve beyler­ zılı bir emir verdi. 2 Nisan 1589 günü
yezid, Üsküdar’a geldi (20 Mayıs 1481), beyleri de padişaha hoş görünmek Doğancı Mehmed Paşa’nın öldürülme­
22 Mayıs 1481'de de tahta çıkan II. Ba­ için alınan esirlerin en güzellerini ken­ sine yol açan Kapıkulu ayaklanması
yezid devrinde İstanbul’da belirli bir disine takdim ediyorlardı. İstanbul Ka- oldu. Aynı yıl İstanbul’da büyük bir
sükûn görülmekle birlikte, birbirini iz­ nunî’nın 1521,1522,1526,1529,1532, yangın çıktı. Bitpazarı, Gedikpaşa Ha­
leyen yangın, deprem ve sel gibi âfet­ 1534, 1537, 1538, 1541, 1543, 1548, mamı ve birçok mescid yandı. Olaydan
ler meydana geldi. II. Bayezid, 1501 yı­ 1553 ve 1566 tarihlerinde olmak üze­ sonra İstanbul’da 2 ay süren veba sal­
lından 1507 yılına kadar süren camii­ re on üç kez büyük törenlerle ordusu­ gını görüldü (15 Ekim 1590). 1591 yılı
ni (Bayezid Camii) ve civarında med­ nun başında zafere çıktığına şahit ol­ ortalarında ve sonunda İstanbul’da iki
rese, mektep ve imaretini yaptırdı. du. İstanbul’un XVI. yüzyılda gördüğü Yeniçeri ayaklanması oldu. 1592 yılı
II. Bayezid devrinde en şiddetli ilk büyük şenlik Sadrazam İbrahim Pa- Nisan sonlarında Ayasofya civarında
deprem 14 Eylül 1509 günü başladı. 40 şa’nın Muhsin® Hatun ile 22 Mayıs büyük bir yangın çıktı. Aynı yıl büyük
gün sûren ve Küçük Kıyamet (Kıyamet- 1524 tarihinde evlenmesidir. Bu şen­ bir veba salgını başgösterdi. 23 Ocak
i Suğra) denilen depremde 109 cami, lik on beş gün sürmüş, gelin, masrafı 1593’te Sipahiler ulufelerini alamadık­
mescid, 1070 ev yıkıldi. Şehir içinde Kanunî tarafından ödenmek suretiyle ları için başkaldırıp saraya ve divana
minare kalmadı. Surlar büyük tahrip inşa edilen İbrahim Paşa Sarayı’na gö­ saldırdılar, ancak isyan bastırıldı.
gördü. Saray-ı âmire kapılarından bir türülmüştür. 1539 yılı Receb ayının III. Murad’ın ölümünden sonra III.
bölümü de yıkıldı. Fatih Camii, darüş­ 15’inde İstanbul Kanunî’nin oğulları Mehmed İstanbul'a gelerek Osmanlı
şifa ve imareti,.Semaniye medresele­ Şehzade Mustafa, Mehmed ve Selim’- tahtına çıktı (15 Ocak 1595). Aynı gün
rinden bazıları da zarar gördü. Kara­ in sünnet düğünü şenliklerine şahit ol­ saraydaki 19 şehzade boğdurularak öl­
man semti yerle bir oldu. Bayezid Ca- du. Kanunî döneminde en önemli bi­ dürüldü. 30 yıldan beri bırakılan bir ge­
mii’nin kubbesi hasar gördü. Bayezid lim hareketi, Sahn-ı Süleymaniye Med­ leneği tekrar dirilten II. M e h m d , or­
depremden sonra aldığı geniş çaplı resesinin ve dârülhadisin kurulmasıy­ dusunun başında sefere çıktı. Haço-
çalışma faaliyetleriyle şehri bayındır dı. İstanbul’a kahve ilk önce 1555 yı­ ve Meydan Savaşı’nı kazandıktan son­
hale getirme yolunda büyük çaba har­ lında Halep ve Şam yolu ile gelmiş ve ra büyük bir törenle İstanbul’a döndü.
cadı. Tahtakale’de kahvehaneler açılmıştır. Zamanında İstanbul’un en büyük sa­
Yavuz Sultan Selim devrinde, İs­ Kanunî devrinde İstanbul’da ilk yapı­ nat anıtlarından biri olan Yeni Camİ’-
tanbul’da çıkan büyük bir yangın, lan antlaşma, 1521 yılında Venedik nin temel atma töreni yapıldı (9 Nisan
Çemberlitaş civarında bulunan Tavuk- Cumhuriyefi’ne önceden verilen kapi­ 1598). Venedik, Fransa, Hollanda, Le­
pazarı’ndâki Atik Ali Paşa evkafına ait tülasyonların yenilenmesi hakkını ve­ histan ve İngiltere ile çeşitli tarihler­
dükkânları kül etmiş ve Gedikpaşa Ha- rendir. Bundan sonra Raguza Cumhu­ de yeni anlaşmalar imzalandı.
mamı'na kadar yayılmıştır. Mısır sefe­ riyeti ile olan ticaretin anlaşması ge­ Kanunî devrinden beri Osmanlı sa­
rini başarıyla sonuçlandıran I. Selim lir. 20 Eylül 1528 tarihinde Fransa ve rayına girerek, özellikle Safiye Sultan
Kahire’deyken Abbâsî halifesi El- Katalanlar’a verilen Mısır’daki ticarî sayesinde büyük nüfuz kazanan ve
157
rüşvet karşılığında memuriyet temin
eden Kira adlı Yahudi kadın, iki oğlu
ile birlikte sipahiler tarafından öldürül­
dü (1 Nisan 1600).
III. Mehmed’in ölümünden sonra
yerine oğlu I. Ahmed tahta çıktı (22
Ocak 1603). 14 gün sonra yeni padişah
sünnet edildi ve bu münasebetle bü­
yük eğlenceler düzenlendi. İstanbul
şehri bir padişahın sünnet düğününe
ilk kez şahit oluyordu. I. Ahmed padi­
şah olduğu zaman bir istisna olarak
kardeşi Şehzade Mustafa’yı (I. Musta­
fa) öldürtmedi. İstanbul, böyle bir ola­
ya da ilk kez tanık oluyordu.
24 Ekim 1604’te Sultan Ahmed’in
bir oğlu doğdu (Şehzade II. Osman).
Bunun üzerine İstanbul’da 7 gün 7 ge­
ce donanma yapılması emredildi.
Ocak 1606’da yıllık çuhadarı zama­
nında verilmeyen Yeniçeri ve ertesi
gün ulûfelerini alamayan Sipahiler
alaklandıiar. İsyan bastırıldıysa da
ocaklılar yeniden ayaklandıkları için
padişah Şubat’ın ikinci günü kırmızı el­
biseler giymiş jolduğu halde, Sultan
Bayezid Köşkü’ne çıkarak, vezirleri, bö­
lük ağalarını ve kâtipleri getirtip azar­
ladı ve sorumlular cezalandırıldı. Pe-
çevî, tütünün ilk defa 1609 yılında İn­
giliz Donanması tarafından İstanbul’a
getirildiğini haber verir. 1609 yılı Ha­
ziran ayı ortalarında, Sadrazam Kuyu­
cu Murad Paşa, Saruhan ve Menteşe
taraflarında Celâlilikle meşgul Yusuf
Paşa’yı kandırarak İstanbul’a getirtip
Üsküdar ordugâhında kafasını kestirdi.
4 Kanunusani 1 6 l0 ’da törenle At
Meydaninda bir cami inşasına baş­
landı (Sultanahmed Camii). 1610 yılın­
da Temmuz ayının 22. günü ilk defa
olarak, İstanbul’da hazırlanan Kâbe ör­
tüsü Mekke’ye doğru yola çıkarıldı. 27
Temmuz 1612’de Şehzade Murad’ın
(IV. Murad) doğması ile törenler düzen­
lendi. Aynı yıl Kâbe’nin yenileri ile de­
ğiştirilen örtüsü ile su oluğu ve yine
yenileri ile değiştirilen Hz. Muham- İSTANBUl: Aşureci (XIX. yüzyıl sonlan).
med'in türbesinin duvarındaki bir mü­
cevher ve türbe kapısı İstanbul’a ge­ linin 24 Ocak günü şiddetli soğukjar devrinde 18 Şubat 1623 günü Lehistan
tirilip, Hazine’ye konuldu. 1613 yılı yüzünden Haliç dondu. 6 Şubat’ta Üs­ ile bir anlaşma imzalandı. I. Mustafa’­
Ağustos ayında içki yasağı konularak küdar ile İstanbul’un arası da buz bağ­ nın tahttan indirilmesi üzerine IV. Mu­
meyhaneler kapatıldı. 1614 yılında ilk ladı, halk karşıdan karşıya yaya olarak rad geçti (10 Eylül 1623). İstanbul’da
defa olarak İstanbul’a Hollanda’dan bir geçti. Denizyolu kapandığından İstan­ Sipahiler, ülûfe yüzünden ayaklandı­
elçi geldi. 1616 yılında İstanbul’da otu­ bul’da kıtlık ve pahalılık başladı ve ek­ lar. Sonunda Defterdar Yahni-Kapan
ran Iran elçisi, Yedikule’ye hapsedil­ m eğin'75 dirhemi bir akçeye, etin ok­ Abdüikerim Paşa hapsedildi ve üzün­
di. 9 Haziran 1617 günü yapımı tamam­ kası 15 akçeye fırladı, tüsünden öldü. 1625 yazında Bayram­
lanan Sultanahmed Camii, büyük bir II. Osman, Hotin seferine gitmek paşa vebası diye anılan müthiş bir
törenle açıldı. üzere 8 Mayıs 1621’de Davudpaşa Or- veba salgını İstanbul’u kasıp kavurdu.
!. Ahmed, saltanatının on dördün­ dugâhina çıktı 18 Mayıs 1622’de Genç Ölü sayısı günde bine yükselince Ok-
cü yılında ölünce (22 Kasım 1617) ay­ Osman’a karşı Yeniçeriler ayaklandı­ meydaninda duaya çıkıldı. Ağustos
nı gün i. Mustafa tahta çıktı. Böylece lar ve Genç Osman öldürüldü (20 Ma­ 1626’de Ingiliz elçisi İstanbul’a geldi.
babadan oğula geçen saltanat, kardeş­ yıs 1622). II. Osman devrinde İstanbul’­ 1628 yılı Temmuz başlarında, İstan­
ten kardeşe geçmiş oldu. I. Ahmed da Fransa, Venedik, İran ve Ingiltere bul’da bir Sipahi ayaklanması olduy­
devrinde İstanbul’da, Fransa, Venedik, ile anlaşmalar yapılmıştı. sa da bastırıldı. 25 Haziran 1630’da İs­
Hollanda, İngiltere, Iran, Transilvanya I. tanbul’da şiddetli birfırtınaçıktı, 10Şu-,
Mustafa’nın ikinci saltanatı karı­
(Erdel) Prensliği, Macar beyleri ve şıklık içinde geçti. Genç Osman'ın ka­ bat 1632’de yeniden bir Sipahi ayak­
Avusturya ile anlaşmalar imzalandı. tilini arayan Yeniçeriler ve Sipahilar24 lanması oldu. Bunları tahrik eden ikin­
Aklî dengesi yerinde olmadığı gö­ Aralık 1622 tarihinde isyan ettiler. 21 ci Vezir Receb Paşa idi. Sipahiler ayak­
rülen I. Mustafa tahttan indirilerek ye­ Ocak 1623’te Davud Paşa yakalanarak lanarak padişahı ayak divanına çıkar­
rine i. Ahmed’in 14 yaşındaki oğlu Yedikule’de idam edildi. Şubat 1623’te dılar. Sadrazamla birlikte 17 devlet
Genç Osman getirildi (2 6 Şubat 1618). Sadrazam Mere Hüseyin Paşa’nın sey­ adamının başını istediler. Çaresiz ka­
Aralık 1618’de tam ayarlı yeni akçe ve yid olan bir kadıyı sebepsiz yere fala­ lınca Hafız Paşa kendilerine verildi ve
onarlık Osmanî basılması kararlaştırıl­ kaya yatırması üzerine İstanbul ulema­ onlar tarafından öldürüldü. Recep Pa­
dı. 10 kesme sermaye verilen Bekir sı ve medrese öğrencileri ayaklanarak şa sadrazam oldu. Tokat’ta bulunan
Efendi, darphane nazırı oldu. 1621 yı- Fatih Camii’nde toplandı. I. Mustafa Hüsrev Paşa idam edildi. Bu durum is­
e ___ ____________
158
tanbul zorbalarının yeniden ayaklan­ kusuyla şekere el konuldu. IV. Meh­ Mustafa Paşa komutasındaki Türk Do­
masına sebep oldu (12 Mart). Bunun med, parlak bir törenle Eyübsultan nanması, yanında ele geçirdiği Malta
sonunda defterdar, Yeniçeri ağası ve Türbesi’nde kılıç kuşandı. Ertesi gün gemileri ve esirlerle İstanbul Limanı’-
muhasib öldürüldü. Yeniçeri Ağası Kö­ cülus bahşişi için Cinci Hoca’dan beş na girdi. XVII. yüzyıl Osmanlı Impara-
se Mehmed Paşa bütün bu işlerin Re- yüz kuruş bir kese ve bir buçuk kuruş torluğu’nun fütuhat devrinin durduğu,
ceb Paşa’nın başının altından çıktığ- bir altın hesabıyla iki yüz kese yardım içeride asayişin bozulduğu ve orduda
nı padişaha açıkladığında, padişah istendi. Vermediği için kendisi tutuk­ isyanların başladığı, hükümdarlık oto­
zorbaları dağıttıktan sonra Receb Pa- landı, 6 bin kese tutan malı müsadere ritesinin azaldığı bir devir oldu. XVII.
şa’yı idam ettirdi (18 Mayıs 1632). 1633 edildi. Ele geçen parası, yüksek ayarlı yüzyılda Üsküdar, büyük bir şehir ha­
Eylül’ün 2. cuma günü Cibali semtin­ olduğundan, halk arasında ilgi gördü line geldi. III. Mehmed’in annesi bura­
de büyük bir yangın çıktı ve hızla şeh­ ve “Cinci Akçesi" diye ün kazandı. da büyük bir cami ve kervansaray yap­
re yayıldı. Eylül 1633 (16 Eylül)'te pa­ Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi tırdı. Kızkulesi, dört köşe bir surla çev­
dişahın emri ile kahvehaneler kapatı­ ve idamı dolayısıyla çıkarları elden gi­ rildi, tahkim edildi ve toplarla tabya
larak tütün içme yasağı kondu ve içen­ den kimseler Sipahileri tahrik ettiler. edildi, boğazın güvenliğine ayrıldı.
lerin idam edileceği ilân edildi. 10 Ey­ 18 Ekim 1648’de Sipahi ayaklanması 1688’de Şarap ve Tütün Vergisi alın­
lül 1633’te yatsı namazından sonra fe­ olduysa da, Yeniçeri kuvvetleri olayı maya başlanarak Hazine’ye gelir sağ­
nersiz sokağa çıkma yasağı konuldu. bastırdı. 300 kadar acemi Sipahi öldü landı ve ilk kez bakır para (mangır) bas­
27 Ocak 1635’te şair Nef'î (hivic yaz­ (Sultanahmet Vakası). 29 Ekim 1648’de tırıldı. 1689 yılında büyük bir fırtınada
ma konusunda) tövbesini bozduğu Cinci Hoca idam edildi. 30 Nisan birçok gemi battı.
için padişahın emriyle idam edildi. Ay­ 1649’dadevlet aleyhine faaliyette bu­ 1701 yılında İstanbul Ermenileri
nı yıl İstanbul’a gelenlerin memleket­ lunduğu saptanan Venedik elçisi ya­ arasında Katolik mezhebinin yayılması
lerine gönderilmeleri konusunda İs­ kalanarak prangaya vuruldu. 1648 yı­ için faaliyetlere girişildi. II. Mustafa’­
tanbul Kaymakamı Bayram Paşa’ya lında ulûfelerini alamayan Sipahiler nın Edirne’de oturması İstanbul hal­
emir verildi. Padişahın emri üzerine ağalarım taşladılar. Hazine’de para ol­ kının hoşnutsuzluğuna sebep oldu.
kardeşleri olan şehzadalerden Bayezid madığı için İstanbul ve Galata’dan ver­ Şeyhülislâm Feyzullah Efendi devlet
ve Süleyman 16 Ağustos 1635’te Top- gi toplanıp Sipahi ulüfesi verildi. 23 memurluklarına kendi yakınlarını ge­
kapı Sarayı’nda boğdurularak öldürül­ Ekim 1649’da yeni padişahın sarayın­ tirmesi yüzünden çıkan isyanda ünlü
düler. Aynı dönemde Revan Kalesi’nin da sünnet düğünü yapıldı. 20 Ocak Edirne Vak’ası meydana geldi ve pa­
fethi haberi gelip, İstanbul’da 7 gün 7 1651 günü Avusturya fevkalâde elçisi dişah tahttan indirilerek (23 Ağustos
gece donanma ve şenlik yapıldı. Eylül İstanbul’a geldi ve büyük bir alayla (1708) yerine III. Ahmed getirildi. Şey­
1637’de İstanbul büyük bir salgın has­ şehre girdi. İstanbul’un ilk esnaf ayak­ hülislâm ve oğulları idam edildi. 1
talık gördü. 18 Şubat 1638 günü Şeh­ lanması, 21 Ağustos 1651 tarihinde ol­ Ekim 1703’te saray bostancıları cülûs
zade Kasım da boğdurularak öldürül­ du. Buna sebep paranın ayarının dü­ bahşişleri yüzünden başkaldırdılar.
dü. 6 gün sonra Bağdad seferi için İs­ şürülmesi idi. 2 Eylül 1651 günü padi­ Eski hükümdar II. Mustafa, 29 Ara­
tanbul’dan ayrılan padişah 10 Haziran’- şahın büyükannesi Mehpeyker Kösem lık 1703 günü Topkapı Sarayı’nda öl­
da (1639) geri döndü ve 9 Şubat 1640 Valide Sultan, Topkapı Sarayı’nda öl­ dü. 21 Nisan 1704’te padişahın emri ile
günü öldü. Yerine tek erkek kardeşi dürüldü. 21 Kasım 1652’de Esir Hanı’n- Topkapı Sarayı’nda Valide Sultan Da-
olan Sultan İbrahim geçti. da büyük bir yangın çıktı. 18 Nisan iresi’nin üzerinde yapılması emrolunan
IV. Murad devrinde İstanbul’da Ve­ 1653’te Ordunkapısı dışında çıkan yan­ köşkün inşaatı sona erdi. 1705 yılı
nedik Cumhuriyeti, Lehistan, Fransa, gında sebze hali ve birçok yer yandı. Mart ayında, 4 şehzadenin sünnet dü­
Ingiltere ve Hollanda ile anlaşmalar 11 Kasım 1653’te İstanbul’da güne­ ğünleri yapıldı. 1736’da III. Ahmed öl­
imzalandı. 30 Ağustos 1640'ta Balad şin batışından sonra gökte, kuzeyba­ dü, i. Mahmud, Ayasofya Camii’nde
Kapısı dışındaki mumhaneler tutuştu. tı yönünde bir mızrak uzunluğunda ve yapılan kütüphaneye, sarayda mevcut
Şiddetli rüzgâr yüzünden şehre yayı­ kol kalınlığında görülen bir yıldız ine­ kitaplarla, kendisine hediye edilen ki­
lan yangın, Fethiye Camii’ni yakıp Dra- rek, şehri gündüz gibi aydınlattı. 1656 tapları koydurarak burasını hizmete
man Mahailesi’nden Sultanselim'e, yılı Mart ayı başlarında İstanbul'da ün­ açtı (21 Aralık 1743). Aslı Macar olup,
öğle üzeri Çukurbostan’a kadar ilerle­ lü Çınar Vakası oldu. 8 Mayıs 1656’da Bosnalı İbrahim Efendi diye anılan biri,
miştir. Aralık 1640’da düzgün ayarlı zorbalar cezalandırıldılar. 4 Mart Hıristiyanlığı yayması yüzünden Kıb­
akçe bastırıldı. 26 Nisan 1641’de Avus- 1656’da İstanbul’da Yeniçeri ve Sipa­ rıs’a sürüldü, daha sonra da idam edil­
tuıva, 17 Haziran 1641’de de Iran elçi­ hi ocakları ayaklanıp, saray mensup­ di (8 Mayıs 1746). Şubat 1746’da I.
si İstanbul'a gelerek padişaha arma­ larından ve devlet görevlilerinden 30 Mahmud’un emri ile Beşiktaş Sarayı
ğanlar sundular. 14 Temmuz 1641’de kişinin başını istediler (Vak’a-i Vakva- sahilinde bir kasır inşa edildi. 9 Mayıs
Muhasib Emirgûneoğlu idam edildi. 1 kiye). 1656 yılında padişah tahttan in­ 1748’den itibaren padişah Beşiktaş
Ocak 1642’de Şehzade Mehmed’in (IV. dirilerek yerine kardeşi II. Süleyman Sarayı’nda kalmaya başladı. 19 Ocak
Mehmed) ve 15 Nİsan’da Şehzade Sü­ geçti. 1657 yılında yeni bir ayaklanma 1749’da Nuruösmaniye Camii’nin te­
leyman (II.Sultan Süleyman)'\n doğu­ oldu ve kışkırtmacılar idam edildiler. meli atıldı. 30 Mart 1751’de tersane
mu münasebetiyle şehirde şenlikler Aynı tarihte İstanbul Rum patriğinin, zindanında bulunan suçlu ve esirler
yapıldı. Halep Valisi Hüseyin ..Paşa Eflâk Voyvodası’na gönderdiği bir kaçmaya giriştiklerinden yakalanarak
ayaklanarak 1644 Haziran’ında Üskü­ mektubu ele geçirildiğinden Parmak- idam edildiler. I. Mahmud devrinde İs­
dar’a kadar geldiyse de yakalanarak kapı'da asıldı. 1657 yılı Eylül ayında tanbul’da Venedik, İran, İsveç, Avus­
idam edildi. Kısa süre sonra da Kara Kâtip Çelebi İstanbul'ca öldü. 18 Şu­ turya, Rusya, Sicilya, Toskanyaile an­
Mustafa Paşa idam edildi. 27 Haziran bat 1659’da şiddetli bir deprem oldu. laşmalar imzalandı. 23 Aralık 1754’te
1645'te Darphane yanında çıkan yan­ 24 Temmuz 1660'da büyük bir yangın­ III. Osman, Eyübsultan’da kılıç kuşan­
gında Bayezid Medresesi’nin etrafı, da 80 binden fazla ev hasar gördü. 31 dı. 8 Aralık 1755’te Nuruösmaniye Ca­
Bayezid Hamamı, Langa, Kumkapı, Ye- Mart 1661 günü İstanbul’da 1.5 saat mii ibadete açıldı. Aynı yıl Ocak baş­
nikapı semtleri, Kadırga Limanı’ndaki süren tam bir güneş tutulması oldu. 15 larında şiddetli soğuklar yüzünden Ha­
Hıristiyan evleri. Rum ve Ermeni kili­ Şubat 1665 günü tersane zindanında liç dondu. Defterdar ile Sütlüce arasın­
seleri yandı. 5 Mart 1645’te yapılan par­ bulunan Kazak esirleri, gece zincirle­ dan yürüyerek geçildi. Yeniden yapıl­
lak bir törenle padişahın büyük kızı, rinden kurtulup dışarı çıktılar ve rast­ ması emredilen Yeniçeri ve Acemi
Fazlı Paşa ile nişanlandı. 8 Ağustos ladıkları 20 kişiyi öldürerek Okmeyda- ocağı kışlaları 17 Şubat 1757’de ta­
1648'deSultan İbrahim tahttan indiril­ nı’na doğru kaçtılarsa da yakalanarak mamlandı. III. Osman 30 Ekim 1757’de
di ve yerine 7 yaşındaki oğlu IV. Meh­ idam edildiler. 24 Temmuz 1665’te sa­ öldü. 8 Kasım 1757’de III. Mustafa kı­
med padişah oldu. rayın Harem Dairesi’nde bir yangın lıç kuşandı. Aynı yıl İstanbul’da yaşa­
Sultan İbrahim devrinde İstanbul’­ çıktı. 1670 yılında padişah fermanıyla yan, Rum, Ermeni ve Yahudilerin eski
da büyük bir şeker sıkıntısı çekildi. İstanbul’da meyhaneler yıkıldı. Aynı yıl kıyafetlerini korumaları hakkında bir
1648’desarayın şekersiz kalacağı kor­ Aralık ayında Kaptan-ı Derya Kaplan ferman çıkarıldı. 10 Nisan 1760’ta Lâ-
159
leli Camii temeli atıldı. 21 Ocak günü
III. M ustaf a öld ü (7774), I. Abdülhamid
kılıç kuşandı. Bu hükümdarın 15 yıllık
saltanatı boyunca önemli yangınlar İs­
tanbul'u büyük zarara uğrattı. I. Abdül-
hamid’den sonra yerine III. Selim kılıç
kuşandı (13 Nisan 1789). I. Abdülhamid
devrinde Rusya ve Avusturya ile baş­
layan savaşlar dolayısıyla özellikle İs­
tanbul’da gıda maddelerinin fiyatı art­
tı, şehirde dolandırıcılık ve hırsızlık art­
tı. İstanbul’un nüfusunun gittikçe art­
ması hem gıda maddeleri darlığına,
hem de hırsızlığa ve yangıların artma­
sına sebep olduğu bahanesi ile evler,
dükkânlar ve bekâr odaları taranarak
Anadolu’dan İstanbul’a yakın zaman­
larda gelmiş hamallık, kayıkçılık, çırak­
lık vb. hizmette bulunanlar geldikleri
yerlere gönderildi. III. Selim, Yeniçeri
ocağının işe yaramadığını anlayarak
Nizam-ı Cedid adı altında Batı ordula­
rına benzer yeni bir askerî sınıf kurdu
ve bunun için “irâd-ı cedîd’” hâzinesini
oluşturdu. Aynı zamanda, topçu, top
arabası, kumbaracı ve lağımcı ocaka-
rı ıslap edilip, bunlar için yeni usuller
kondu. Azadlı Baruthanesi inşa edildi.
İstanbul tarihindeki ağaç, çiçek ve bah­
çe sevgisinin en güzel örneği, XVIII.
yüzılda görüldüğü Haliç ve Boğaziçi kı­
yılarını rengârenk lâle tarlaları kapla­
dı. XVIII. yüzyılda İstanbul’da bir lâ­
le merakı başlayınca, dünyanın her ta­
rafından buraya lâle soğanları gönde­
rildi. XIX. yüzyılın son yarısında bütün
yabancı sefirler Beyoğlu’nda oturuyor­
lardı. O zamanki Beyoğlu sokakları
dar, kaldırımları kötü evleri düzensiz
bir şekilde inşa edilmişti. Sefaret bi­
naları içinde Fransa, İsveç ve Vene-
dik’inkiler güzel yapılardı.
1805 yılı Nisan ayında İstanbul’da
görülmemiş bir soğuk oldu ve çok faz­
la kar yağdı. 7 Ekim 1805’te geceyarı-
sına doğru Salmatomruk Mahallesi’­
nde ve Mollaaşki civarında yangın çıktı
ve birçok ev yandı. Rusya ile başlayan
sefer sebebi ile bu devletle ittifak ha­
linde olan İngiliz elçisi bir gemi ile kaç­ İSTANBUL: Seyyar berber (XIX. yüzyıl sonları).
tı (1805). Türk Ordusu’nun Ruslar’a
karşı başarı kazanması üzerine Os­ sim 1808). Alemdar Mustafa Paşa ya­ 182Vde Mora’daisyanır ■- ışlaması
m a n lI Devleti’ni baskı a ltın d a tutmak nındaki adamlarıyla kendini savundu, üzerine İstanbul halkının si hlanma-
amacı ile 16 gemiden'oluşan İngiliz ancak yardım gelmediğinden ikindi sı emredildi. Mora jsyanını kışkırttığı
harb filosu Çanakkale Boğazı'ndan ge­ vakti barut mahzenine girerek ateşe anlaşılan Rum patriği ile kethüdası,
çerek İstanbul önlerine geldi (20 Şu­ verdi ve kendi ailesi ile birlikte öldü. patrikhanenin Petro Kapısinda karşı­
bat 1807). 25 Mayıs 1807’de III. Selim’­ Bu patlamada 300 kadar Yeniçeri ha­ lıklı a s lıd ıla r ^ Nisan 1821). 5 Mayıs
in tahttan indirilmesi ile sonuçlanan vaya uçtu. Aynı gün IV. Mustafa’yı ye­ tarihinde II. Mahmud bir ferman çıka­
Kabakçı Mustafa Vak’ası patlak verdi, niden tahta çıkarmaya çalışan isyan­ rarak dedikodularla gençlerin ta hrik
yerine IV. Mustafa geçti. Yeni padişah cılar başarılı olamadılar. Ertesi gün edilmemesini, Hıristiyan mahalleleri­
ile Yeniçeri ocağı arasında kimsenin Sekban-ı Cedid saraydan çıkıp, onla­ ne saldırılmaması em rinij/erdi.
suçlu tutulmayacağını öngören bir an­ rın üzerine yürüdü, 3-5 bin Yeniçeri öl­ 1825 yılı Nisan ayında İstanbul’­
laşma imzalandı (31 Mayıs 1807). dü. Nisan ayında şehirde büyük bir kıt­ da çiçek hastalığı görüldü ve sarayda
28 Temmuz 1808’de Alemdar Mus­ lık başgösterdi. 17 Haziran 1811 ’de Be­ bir şehzade ile iki sultan bu hastalık­
tafa Paşa kumandasındaki Rumeli or­ şiktaş’ta büyük bir sel baskını oldu. tan öldü. Mart 1826’da Nuşrctiye Ca­
dusu, İstanbul’a gelerek Bâb-ı Alî ile Ocak 1812’de İzmir’e gelen birtüccar mii ibadete açıldı. 15 Haziran 1826’da
sarayı bastı. IV. Mustafa tahttan indi­ gemisi İstanbul’a veba salgını getirdi. Vak’a-i Hayriye olayı başladı. Bunun
rilerek yerine II. Mahmud padişah ol­ 3 bin civarında insan öldü. 1813 yılı üzerine yeniçeri ocağı bir fermanla
du. 29 Temmuz günü III. Selim için bü­ Mart ayı başlarında Cebeciler Kışlasi- resmen kaldırıldı. Aynı şekil' ocağın
yük bir cenaze töreni düzenlendi, ka­ nın temeli atıldı. 1817’de ünlü Ermeni Bektaşî tarikatı da kaldırıld , ekkeler
tiller idam edildi. 13 Eylül’de II. Mah­ sarraflarından Tıngıroğlu Agop, Davu- Nakşî tekkesine çevrildi, /.y a Kapısı,
mud kılıç kuşandı. II. Mahmud Sekban- doğlu Andon Ermeniler arasında Ka­ Şeyhülislâm Kapısı yapıld ^828yılın­
ı Cedid adlı yeni bir ordu kurdu. Bunu tolikliği yayma faaliyetinde bulunduk­ da buharlı sürat gemisi alınarak İstan­
kıskanan ve sadrazam Alemdar Mus­ larından Limni ve Rodos adalarına sü­ bul’a getirildi. Haziran 1828’de odun,
tafa Paşa’yı sevmeyen Yeniçeriler rüldüler. 10 Temmuz 1819’da Yeniçe­ kömür, sabun, zeytinyağı ve erzak kıt-
ayaklanarak Bâb-ı Âli’yi bastılar (14 Ka- riler arasında çatışma çıktı. lığı başgösterdi. 1829 yılı başlarında
160
savaşta ele geçen Rus esirleri, Büyü- malar oldu. Sultan Murad, 93 günlük (14 Mayıs 1882), Ingiltere ile bu devle­
kada manastırlarına yerleştirildiler. Ay­ saltanattan sonra tahttan indirildi ve tin Mısır’da fevkalâde komiserler bu­
nı yıl savaş sebebiyle yiyecek sıkıntı­ (31 Ağustos) yerine II. Abdülhamjd ge­ lundurması hakkında mukavelenâmesi
sı çekildi. 3 Şubat 1829 günü Selimi­ tirildi ve 7 Eylül’de kılıç kuşandı. İstan­ (14 Ekim 1885), Doğu Rumeli eyaletin­
ye Kışlası’nın açılış töreni yapıldı. 3 bul’da ilk Meclis-i Mebusan açıldı (19 de çıkan yeni güçlükleri çözmek üze­
Mart 1829'da II. Mahmud, kavuk giyil­ Mart 1877). Bu meclis, İstanbul mebu­ re, İstanbul’da toplanan konferans
mesini yasakladı. İstanbul hanlarında su, astarcılar kethüdası Ahmed Efen- protokolleri (5 Kasım 1885 - 5 Nisan
oturan bekârlara, ülkelerine dönmek di'nin 93 Savaşı’nın sonuçlarından do­ 1886), Romanya ile ticaret antlaşma­
için bir ay süre tanındı. I Kasım layı padişahı açık ve sert bir dille eleş­ sı (22 Kasım 1887), Sırbistan ile demir­
1831’de TAKVİM-İ VEKAYİ adlı gaze­ tirmesi üzerine II. Abdrülhamid’in emri yolu mukavelenâmesi (4 Haziran 1887),
te basıldı. 3 Şubat 1832’de devlet dai­ ile kapatıldı (13 Şubat 1878). 24 Şubat’- aynı devletle ticaret antlaşması (25
relerine padişahın resminin asılması ta Rus Orduları Başkomutanı Nicola, Haziran 1888), Almanya ile ticaret ant­
emredildi. 18 Ekim 1836’da Unkapanı Edirne’de bulunan karargâhını, Ayas- laşması (26 Ağustos 1890), Yunanistan
ile Azapkapısı arasında bir köprü hiz­ tefonas’a (Yeşilköy) nakletti. Bu se­ ile barış antlaşması (4 Aralık 1897).
mete açıldı. 14 Nisan 1839’da büyük beple burasını askerî işgal altına aldı. Sultan Reşad devrinde İstanbul'da
bir kolera salgınında korunmak için alı­ 3 Mart’ta ise, Ayastefanos barışı im­ Türk ocağı kuruldu (25 Mart 1912). 18
nacak tedbirlerle ilgili risale, halka be­ zalandı. Ruslar’ın Yeşilköy’e kadar gel­ Ocak 1912’de Meclis-i Mebusan dağıl­
dava dağıtıldı. Beyoğlu’nda, Ağa Ca­ meleri İstanbul’da büyük heyecan ya­ dı. Balkan Savaşı dolayısıyla Selânik’-
mii civarında Müslüman evlerini kira­ rattı. 30 Mart 1878’de Çırağan Vakası in düşman eline geçmesi tehlikesine
layan gayr-i müslimler, buralardan çı­ meydana geldi. Ünlü Yıldız Mahkeme­ karşı II. Abdülhamid, İstanbul Beyler­
kartılarak Müslaman mahallelerinde si, 27 Haziran 1881’de başladı. Baye­ beyi Sarayı’na getirildi. Kendisi 1 Ka­
Müslüman olmayanların oturmaları ya­ zid Umumî Kütüphanesi hizmete açıl­ sım 1912 tarihinde ölümüne kadar bu
saklandı (1838). 2 Temmuz 1839’da II. dı. Büyük Türk bestekârı Hacı Arif Bey, sarayda kaldı. Düşman ordularının'Ça-
Mahmud ölünce yerine Abdülmecid, İstanbul’da öldü (28 Haziran 1844). İs­ talca’ya kadar dayanması ve top ses­
5 Kasım 1839’da Hariciye Nazırı Mus­ tanbul’da "Asâr-ı Atika” Müzesi kurul­ lerinin İstanbul’dan duyulmasından
tafa Reşid Paşa’nın Topkapı Sarayı’n­ du (1866). 1 Nisan 1891’de Ahmed Ve- sonra 9 Ocak 1912 tarihinde savaş ha­
da,GülhaneMeydanındaokunanHatt-ı fik Paşa öldü. 1895 yılında İstanbul’­ linde bulunulan Balkan devletleri ile
Hümâyun ile Tanzimat-ı Hayriye ilân da kimsesiz düşkünlerin bakılması mütareke imzalandı. 23 Ocak 1913’te
edildi. 1843 yılı Eylül ayında Bâb-ı Ali için Dârülaceze kuruldu. Ermeniler, in- İttihad ve Terakki Fırkası’nın Nuru-
tamamlanarak döşetilmeye başlandı gilizler’in ve Ruslar’ın kışkırtması so­ osmaniye merkezinden Enver Paşa,
ve açılış töreni yapıldı (26 Mart 1844). nunda ayaklandılar (30 Eylül 1895) ve Bâb-ı Âli'ye gelerek Kâmil Paşa istifa
Eski Gümrükönü (Eminönü) ile Ka- Kadırga Limam’ndan Sultanahmet ettirildi. 14 Aralık 1913’te 22. Prusya
raköy Kapısı arasında, dubalar üzerin­ Meydanı’na, oradan II. Sultanmahmud Tümen Komutanı General Liman Von
de büyük bir köprü inşa edlidi ve tö­ Türbesi’ne kadar ilerlediler. Sanders başkanlığında, 42 kişilik bir
ren yapıldı. Sultan Abdülmecid, Rume­ XX. Alman askerî heyeti İstanbul’a geldi.
yüzyılın başında Plevne kahra­
li gezisine çıkmak üzere İstanbul’dan manı Gazi Osman Paşa (4 Nisan 1900) 1914 yılında İstanbul’da tiyatro ve mu-
30 Nisan 1846’da hareket etti ve kara­ ve eski hükümdar V. Murad (29 Ağus­ suki okulu olarak Dârülbedayi-i Osma-
dan Varna’ya kadar gidip tekrar dön­ tos 1904) öldü. Yıldız’daki Hamidiye nî kuruldu. 1 Şubat 1916’da Veliahd İz-
dü. Aralık 1846’da padişahın emri ile Camii’nde Cuma Selâmlığı’na gelen II. zeddin Efendi intihar etti. Sultan Re-
köle satışı yasaklandı ve Esirpazarı da­ Abdülhamid, kendisine hazırlanan su­ şad’ın ölümünden (3 Temmuz 1918)
ğıtıldı. 29 Temmuz 1849’da onarılan ikasttan kurtuldu (21 Temmuz 1905). sonra VI. Mehmed Vahideddin padi­
Ayasofya Camii ibadete açıldı. Çıra- 21 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşru­ şah oldu (13 Ağustos 1918). 18 Ekim
ğan Sarayı civarında inşaasına başla­ tiyet ilân edildi ve iki dereceli seçim günü biri öğleden önce, biri öğleden
nan Mecidiye Camii tamamlanarak usulü ile kurulan ikinci Osmanlı Mec- sonra olmak üzere 5 uçaklık bir filo ta­
açılış töreni yapıldı (3 Kasım 1849). 8 lis-i Mebusan’ı açıldı. 13 Nisan 1909’da rafından şehir hava saldırısına uğradı.
Haziran 1850’de Abdülmecid, veliahd rastladığı Rumî takvim dolayısıyla 31 Atılan bombalardan 50 kişi öldü. 13
Abdülaziz ve Şehzade Murad efendi­ Mart Vakası diye anılan olay meyda­ Ekim 1918 günü Tevfik Paşa’nın ikin­
lerle birlikte İstanbul'dan Ege ve Ak­ na geldi. 4 Aralık 1909’da tahttan indi­ ci sadareti münasebetiyle Osmanlı ta­
deniz adalarını ziyaret niyeti ile ayrıl­ rilen II. Abdülhamid’in yerine V. Meh­ rihinde son sadaret alayı töreni yapıldı.
dı. 18 Temmuz 1851’de İstanbul’da med Reşad geçti ve 10 Mayıs günü kı­ Osmanlı İmparatorluğumun i. Dün­
Encümen-i Dâniş açıldı. 1855 yılında lıç kuşandı. ya Savaşı’ndan yenik çıkması yüzün­
İstanbul - Edirne - Varna arasında ku­ İİ. Abdülhamid devrinde İstanbul’­ den 13 Kasım 1918 günü itilaf devlet­
rulan telgraf hattı işletmeye açıldı. Bu, da şu antlaşmalar imzalandı: Rusya ile lerinin 55 parça savaş gemisinden olu­
Türkiye’de ve İstanbul’da açılan ilk hat Yeşilköy’de Ayastefanos Antlaşması şan donanması, mütareke şartlarına
idi. 25 Haziran 1861 günü Abdülmecid (3 Mart 1878), İngiltere ile Kıbrıs’ın, bu göre İstanbul’a geldi. Bu donanmada
öldü ve yerine kardeşi Abdülaziz geç­ ülkenin şarta bağlı ve geçici olarak iş­ 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4
ti. İlk önce serbest dersler vermek üze­ galine izin veren antlaşma Haziran Yunan gemisi vardı. 21 Aralık günü pa­
re İstanbul’da Dârülfünûn (1863) ve İs­ 1878), Romanya ile savaş esirlerinin dişahın emri ile Mebusan Meclisi fes­
tanbul Sanayi Mektebi açıldı (1864). d eğiştirilm esi mukavelesi (5 Ekim hedildi. 16 Mayıs’ta Mustafa Kemal,
Sultan Abdülaziz devrinde İstanbul 1878), Rusyaile savaş tazminatına, esir­ millî mücadeleye başlamak için 3 gün
ve civarında belediye faaliyetleri artı­ lere vb. konulara ait antlaşma (8 Şu­ sonra Anadolu topraklarına ayak bas­
rılmış, yollar, binalar, kamunun ihtiya­ bat 1879), Avusturya ile Bosna - Her- mak üzere İstanbul’dan hareket etti. 15
cına cevap verebilecek tesisler kurul­ sek’in Yeni Pazar Sancağı’nın bu dev­ Mart 1919’da itilaf kuvvetleri kuman­
du. Haseki’de mevcut tevkifhanenin let tarafından işgaline dair mukavele- danı, 150 Türk aydınını tutuklattı. Ertesi
yerine Nİsvan Hastanşsi açıldı. 1870 nâme (21 Nisan 1879), Bulgaristan gün İstanbul, askerî işgal altına alın­
yılıdna Haydarpaşa Hastanesi’ne bir Prensliği’nin, Prens Alexandre Batten- dı. Harbiye ve Bahriye nezaretleri ile
cerrah dershanesi eklendi. Bu devirde berg’e verilmesi fermanı (25 Temmuz Tophane, kışlalar ve bir kısım karakol­
ordu ve donanmaya da oldukça önem 1879), Aleko Paşa’nın Doğu Rumeli Va- lar işgal olundu. 19 ekim 1922 günü
verildi. liliği’ne atanma fermanı (16 Mayıs TBMM Hükûmeti’nin temsilcisi Refet
10 Mayıs 1876'da Mahmud Nedim1878), Bulgaristan emareti sınırlarının Paşa, İstanbul’a vardı. 10 gün sonra
P aran ın kötü yönetimi yüzünden tesbiti antlaşması (20 Eylül 1879), Do­ Vahideddin ile görüşerek İstanbul Hü­
medrese öğrencileri Fatih ve Bayezid ğu Rumeli eyaletinin tesbiti antlaşma­ kûmeti’nin anlamının kalmadığını, bu­
meydanlarında toplanıp nutuklar söy­ sı (25 Ekim 1879), Osmanlı - Yunanis­ nun derhal lağvedilmesini ve itilaf dev­
lediler. Sultan Abdülaziz’in ölümün­ tan sınır tahdidi mukavelesi (2 Tem­ letleri ile sürdürülen münasebetlerin
den sonra yerine V. Murad geçti. Bu­ muz 1881); Rusya ile savaş tazminatı­ hemen kesilmesini bildirdi.
nun kısa döneminde birçok ayaklan­ nın ödenmesi şekline dair antlaşma 1 Kasım 1922 tarihinde, TBMM sal-
161
tanatı kaldırdığını ilân etti. Böyle­ kararname ile lağvedildi. ihtişamı ve nüfusu da arttı.
ce merkezi İstanbul olan 600 yıllık Os­ Acemoğlanlar Mektebi’ne, Ende­ Devletin en büyük şehri olma nite­
manlI saltanatı hukuken sona erdi. run’a gönderilmek üzere devşirme­ liğini koruyan şehir, muhteşem cami­
Bundan sonra 4 Kasım 1922 günüTev- ler alınırdı. ler, saraylar, konaklar, evler, hanlar, ha­
fik Paşa başkanlığındaki son Osman­ Mehterhane, bir askerî mızıka mek­ mamlar, imaret ve medreselerle süs­
lI hükümeti istifa etti. TBMM tarafın­ tebiydi. İlk ve en büyük mehterhane­ lenmiştir. Ancak bu yapıların çoğu İs­
dan saltanattan hukuken uzaklaştırıl­ nin At Meydaninda İbrahim Paşa Sa- tanbul’u saran yangınlardan kurtulama­
dığı halde mevkiinde durmakta olan rayinda olduğu o bina, sonraları çadır mışlar ve yok olup gitmişlerdir. Fatih
son Osmanlı padişahı VI. Mehmed Va- darüssadesi ve 1831'den bugüne ka­ Sultan Mehmed devrinde XV. yüzyıla
hideddin, son Cuma selâmlığına çık­ dar da genel hapishane olarak kulla­ ait tarih belirtilmemiş birbelgede Ra-
tı (10 Kasım 1922). 16 Kasım t922 gü­ nıldığı halde, yüzyıllarca bu adı taşı­ mazan’ın 6. gecesi Yeni Cami (Fatih
nü gecesi, Malaya adlı İngiliz zırhlısı­ mıştır. Camii) yakınında Sultanpazarı mev­
na binerek gizlice İstanbul’dan ayrıl­ Humbarahâne, 1734'te Üsküdar’­ kiinde çıkan bir yangından söz edil­
dı. Bu olaydan üç gün sonra son Veli- da, Toptaşinda kuruldu. mektedir. Yangında 123 dükkân, 16
ahd Abdülmecid Efendi, Ankara’daki Osmanlı imparatorluğu’nun en bü­ oda yanmıştır. II. Bayezid devrine ait
TBMM tarafından halife seçildi (19 Ka­ yük hükümet dairesi olan Bâb-ı Âli ay­ yangınlar 1489 ve 1501 yıllarında ol­
sım 1922). İşgal kuvvetleri, Dolmabah- nı zamanda, en büyük memur mekte­ muştur. Yavuz Sultan Selim devrindeki
çe Meydanindaki Türk bayrağını se­ bi idi. _________ yangınların en önemlisi ise, 23 Ağus­
lâmlayarak, gemilerine binip İstan­ Babıseraskerî Mektebi, yeniçerile­ tos 1519 günü çıkan yangındır. Cum-
bul’u terk ettiler (2 Ekim 1923). Böyle­ rin 54. bölüğünde "Talimhaneciler” huriyet’e kadar XVI. yüzyıldan itibaren
ce İstanbul'un işgal devri sona erdi. 6 denilmekte olup bu orta, bir yeniçeri çıkan yangınları şu şekilde sıralayabi­
Ekim 1923’te Türk Ordusu İstanbul’a mektebi sayılırdı. 1876 yılında “Men­ liriz:
girdi. şe-/ Küttab-ı Askerî" adını almıştır. 1539Zindankapı yangını, 1540 Es­
Nüfus Sıbyan mektebleri, sayı bakımın­ ki Saray yangını, 1554 yangını, 18 Şu­
dan oldukça fazlaydı. bat 1560 Galata yangını, 19 Eylül 1569
İstanbul fethedildiği zaman boşal­ Medreseler: Osmanlı devrinde ge­ yangını, Topkapı Sarayı yangını (Ni­
tılmış, terkedilmiş bir şehir görünü­ nellikle bir avlu çevresinde sıralanmış san/Mayıs 1574), 1558 ve 1590 yangın­
mündeydi. Bu tarihte şehrin nüfusu odalardan meydana gelen medrese ları, 1591 ve 1592 yangınları, 1606 yan­
hakkında birçok kaynak, değişik ra­ ‘‘ders çalışılan yer’’ demek olup, son­ gını, 1633 yangını, 1640 yangını, 1645
kamlar vermektedir. Topkapı Arşivi’n- raları camiler ile birlikte bulunan öğ­ yangını, 1652 ve 1653 yangınları, 1660
de yer alan bir belge, 1478 tarihinde İs­ renim müessesesi, İslâm dinî esasla­ Büyük İstanbul ve Galata yangınları,
tanbul Kadısı Muhiddin Efendi tarafın­ rına uygun bilgilerin okutulduğu mek­ 1665 Topkapı Sarayı yangını (25 Tem­
dan yapılan bina tahririne aittir. Bu bel­ tep anlamına gelmiştir. İstanbul’un muz), 1672, 1673, 1677, 1679, 1680,
geye göre o zaman İstanbul ile Gala- fethinden sonra Fatih, şehirdeki bazı 1881 yangınları, 1682,1683,1684 yan­
ta’da yazılan evlerin sayısı şöyledir ve manastırları medrese haline ge­ gınları, 1687, 1688, 1689 yangınları,
bu cetvelde her ev için ortalama 5 ki­ tirmiştir. Meslek ve ihtisas medrese­ 1690 Eyüp yangını, 1691 Mısııçarşısı
şi kabul edilerek nüfus miktarı hesap­ leri şunlardı: Dârülhadis, Dârülhende- yangını, 1693 Cibali yangını ve Ayaza-
lanmıştır. se, Dârülmesnevî, Medresetü’l-kuzât, ğa Kapısj yangını, 1695, 1696, 1698
Medresetü’l-vaızîn, Medresetü’l-eim- yangınları, XVIII. yüzyılda ise 1700,
Bu belgeye göre İstanbul ve Gala­
me velhüteba, Medresetü’l-irşâd, Med- 1701, 1703, 1706, 1707, 1708, 1714,
ta toplam 16 bin 326 ev, nüfus ise 85
resetü’l-mütehassısin. 1715, 1719 (Gedikpaşa), 1720, 1721,
bin 620 civarındaydı. XVI. yüzyılda İs­
Meslek ve ihtisas mektepleri şun­ 1722, 1723, 1724, 1725, 1726, 1727,
tanbul her bakımdan gelişmiş ve nü­
lardı: Darülkurrâ, Nakışhane, Hattat 1728, 1729 (Büyük Balat), 1730, 1731,
fusunda büyük bir artış görülmüştür. Mektebi; Batı tarzında askerî mektep­ 1732,1735, 1738, 1739, 1740 (Bâb-ı Âlî),
1593 yılında Ingiliz gezgini John An-
ler: Mühendishane-i Bahri-i Hümâyûn 1741, 1742, 1744, 1745, 1746, 1747,
derson’agöre XVII. yüzyılın başında (1773 yılında kuruldu); Mühendishane-i 1750 (Küçükpazar), 1753, 1754, 1755
İstanbul’un nüfusu 700 bin kişiyi bul- Berri-i Hümâyûn (III. Selim tarafından (Hocapaşa yangınında Bâb-ı Â lî yan­
maktyadı ve bunun yarısı Müslüman, kuruldu), Mekteb-i Harbiye (1834). gını), 1756 (Cibali), 1758, 1762, 1763,
yarısı Hıristiyan ve Musevîler’di. 1831 Mızıka-i Hümâyûn Mektebi. Sivil mek­ 1765, 1767, 1771, 1778, 1780, 1782,
yılı nüfus sayımı Rumeli ve Anadolu’­ tepler - rüşdiyeler: Mekteb-i Ulûm-ı 1784,1790,1792,1794,1795, 1797; XIX.
da yapılmış ve yalnız erkek nüfusu sa­ Edebiyye (1838). İlk, orta ve lise tah­ yüzyılda 1803, 1804,1807,1811,1818,
yılmıştır. 1848 yılında İstanbul'un şe­ sil veren mektepler: Dârülmaarif, Mek­ 1823, (Firuzağa yangını), 1826 (Hoca­
hir nüfusu 644 bin kişi idi. 1855 yılın­ teb-i Osmanî. Kız rüşdiyeler. (XIX. yüz­ paşa yangını), 1828, 1829, 1830, 1831,
da İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de yapı­ yılda sayıları 10'a ujaşmıştı). İptidaî 1832,1833 (Cibali yangını), 1836,1839
lan nüfus sayımı sonunda istatistik mektepler: Mahrec-i Aklâm; Mahrec-i (Bâb-ı Â lî yangını), 1852, 1855, 1865
defterleri hazırlandı, bu tarihte şehrin Mekâtib-i Askerîye, Mekteb-i Sultâni, (Hocapaşa yangını), . 1870 (Beyoğlu
nüfusu 873 bin 565 kişi, XX. yüzyıl ba­ Dârüşşafaka(7978J. Askerî rüşdiyeler, yangını), 1878 (Bâb-ı Â lî yangını), 1890
şında şehrin nüfusu 1 milyon 445 bin, yüksek tahsil, meslek ve ihtisas mek­ (Pendik), XX. yüzyıl başlarında ise:
1919 yılında ise 1 milyon 173 bin kişi tepleri olarak: Ebe Mektebi (1842). Dâ- 1910 (Çırağan Sarayı), 1911 (Bâb-ı Âlî
idi. rülfünûn-ı Osmanî, Askerî Baytar Mek­ yangını), 1911 (Uzunçarşı yangını),
Eğitim-Öğretim tebi, Mülkiye Baytar Mektebi, Ziraat 1918 (Sultanselim yangını) tarihlerin­
Osmanlı döneminde Saray, hükü­ Mektebi, Dârülmuallimin, Orman ve de meydana gelen yangınlarda binler­
met ve askerlik işlerinde çalışacak me­ Maden Mektebi, Mekteb-i Mülkiye, ce yapı tamamen kül olmuş, yine bin­
murların yetiştirilmesini sağlayan ku­ Telgraf Mektebi, Mekteb-i Sa­ lerce insan hayatını kaybetmiştir.
ruluşlar şunlardı: nayi, Lisan Mektebi, Mekteb-i Tıbbiye-i
Şehzadegân Mektebi, Saray’la bir­ Mülkiye, Eczacı Mektebi; Kaptan ve Fatih Sultan Mehmed’den Cumhu-
likte açılmıştı. Okul, Topkapı Sarayi- Çarkçı Mektebi, Dârülmuallimat, Kız riyet’e kadar İstanbul’un geçirdiği sal­
nın harem dairesinde Dârüssaade Sanayi mektepleri, Dârüîfünûn-ı Sulta­ gınlar:
Ağasinın bulunduğu binanın üst ka- nî. 1467,1539,1573,1576,1578, 1591,
tındaydı. 1592 ve 1596 yıllarında meydana gelen
Enderun Mektebi, Topkapı Sarayı Şehrin yaşamında yangınlar veba salgınları. XVII. yüzyılda: 1615,
içinde idi. Sarayda, orduda ve hükü­ 1617, 1620, 1650 veba salgınları ile
met işlerinde çalışacak memurları, Fetihten sonra taht, İstanbul 'a ta­ 1637 Büyük Taûn, 1655ŞiddetlîTaûn.
müstahdemleri buradan yetiştirilirdi. şınınca bu şehir imparatorluğun poli­ XVIII. yüzyılda: 1571, 5 veba salgını ve
Fatih tarafından açıldığı sanılmakta­ tika ve kültür merkezi haline geldi. Tâun salgını. XIX. yüzyılda: 1803,1811,
dır. Bu mektep 1 Temmiz 1909’da bir İmparatorluğun gelişmesiyle şehrin 1812,1813,1822,1849 veba salgınları.
162
1841, 1844 çiçek ve kolera salgını, niden yaptırılarak ibatede açıldı (M.S. hane; bahçesinde II. Bayezid ile kızı­
1863 veba ve kolera salgını, 1893 ve­ 8 Ekim 415). Bu kilisenin ömrü de ol­ nın türbesi vardır.
ba ve kolera salgını. XX. yüzyılda: 1914 dukça kısa oldu. Nika isyanında ate­ Çağlayan Camii (Sa'dâbâd Ca-
ve 1919’da kolera salgınları. şe verilen şehirle birlikte kilise deyan- mii)’nin Kâğıthane’de ilk yapımı, III.
dı (13/14 Ocak 532). Bu kez Jüstinia- Ahmed devrinde gerçekleşmiştir. III.
Ulaşım nus tarafından yeniden ve daha gör­ Selim ve II. Mahmud devirlerinde ona­
Osmanlı Devleti’nin Anadolu yarı­ kemli olarak yaptırılan kilisenin inşa- rım gören cami, Sultan Abdülaziz dev­
madasından Balkanlar’a, Orta Avrupa’­ asında bin usta ve on bin işçi çalıştı­ rinde yıktırılarak devlet mimarı Sarkis
nın güneydoğusunda, Karadeniz’in ku­ rıldı. Ve 27 Ocak 537’de büyük bir tö­ Balyan’a yeniden yaptırıldı (1862).
zey kıyılarına, Akdeniz’in doğu ve güney renle halka açıldı. Ancak, yapımından Camiin duvarları kârgir, çatısı ah­
kıyılarına yayılması ve XVII. yüzyılda 22 yıl sonra bir yer sarsıntısı sonucun­ şaptır. Bir minaresi vardır. Yapının küt­
büyük bir gelişme göstermesi/Bizans da büyük kubbenin doğu bölümü yıkıl­ lesi üç ana elemandan meydana gel­
İmparatorluğu’nun XVI. yüzyıldaki ge­ dı (22 Mayıs 558). Mimar İsidoros’un miştir. 1— ibadet hacmi, 2— Tapınma
lişmesine benzer btf durum meydana onardığı (562) kubbenin batısı Basilei- hacminin kuzeyinde yer alan mahfil ve
getirdi. İstanbul’da da o zamankine os I. devrinde bir deprem sonucu yı­ konut bölümleri; 3— Batı cephesinde­
benzer bir ulaşım şebekesi kuruldu. kılma tehlikesi geçirdi (9 Şubat 869) ve ki minare.
Yolun doğrultusu yine Karadeniz’in onarıldı. 25 Ekim 986’da yine bir dep­ Dolmabahçe Bezm-i Âlem Valide
kuzey kıyısından Akdeniz’in güney kı­ rem sonucu kubbenin bir bölümü yı­ Sultan Camii, Sultan Abdülmecid’in
yısına yönelmiş ve İstanbul’dan geçen kıldı, bir duvar çatladı ve yapının du­ annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan ta­
bu yol, Batı - Doğu doğrultusunda, kıs­ rumu tehlikeye girdiğinden, kilise ka­ rafından bugünkü Dolmabahçe sem­
men Karadeniz kıyısı boyunca deniz­ patıldı. Onarımı Dırtad adlı bir Erme­ tinde Mimar Nigoğos Balyan’a yaptı­
den, kısmen de Bolu, Amasya, Tokat, ni mimar yaptı ve Ayasofya yeniden rıldı (1852-1854). Deniz kıyısında bir av­
Erzurum doğrultusunda karadan İran halka açıldı (13 Mayıs 994). İstanbul’un lunun ortasında yapılmış olan cami,
ve daha ileriye giderdi. Selânik’ten ka­ fethinden sonraFatihSultan Mehmed, Barok ve Rönesans tarzında, kare
ra ve deniz yolu ile Batı ile irtibat ku­ ilk cuma namazını burada kıldı ve kili­ planlı, ana mekânı dört kemer üzerine
rulurdu. Kuzeybatı-güneydoğu doğrul­ senin camie çevrilmesini emretti. oturtulmuş, Barok büyük bir kubbe ile
tusunda Niş-Meriç yolu ile Anadolu’­ Doğu'ya bakan abside, Kâbe’ye ba­ örtülü bir yapıdır. Camiin önünde bir
nun ortasındaki Doğu - Batı yolu da es­ kan bir mihrap kondu. Batı’daki büyük hünkar kasrı vardır. Kasrın içinden ve
ki faaliyete devam ederdi. kubbenin yanındaki kubbeciklerden her iki yanından gövdeleri şişhaneli,
İstanbulda XVIII. yüzyılın başına biri delinerek buraya ahşap bir mina­ oluklu, yivli, oldukça ince iki minare
kadar ulaştırma aracı olmadığından re oturtuldu. Ayasofya’nın esas yapı­ yükselir. Cami, üç sıra halinde, yuvar­
halk daha çok yaya olarak gidip gelir sına ve içini süsleyen insan figürlü lak kemerli pencerelerle aydınlatılmış;
ve bu sebeple de işyerlerine yakın mozaiklere dokunulmadı. Tuğla mina­ tır. ibadet bölümüne, kasrın İçinden
semtlerde otururdu. Şehiriçi ulaşım, at re denilen güneybatıdaki minare yapıl­ geçilerek girilir. İbadet bölümü bir sa­
ve arabalarla sağlanırdı. Deniz araçla­ dı ve doğudaki ikinci dayanak duvarı ray salonu gibi aydınlık ve ferahtır. Gi­
rı olarak da kayıklarla sağlanırdı. İstan­ eklenerek yapı onarıldı. Kuzeybatıda­ riş kapısının tam karşısında olan mih­
bul trafiğinin ilk kez hafifletilmesi ve ki ince minare II. Bayezid devrinde rap, beyaz ve kırmızı somakiden uyum­
ulaşımın kolaylaşması 1867 yılında (1506), Batidaki kalın minare ise, II. Se­ lu bir biçimde yapılmıştır. Minber de
açılan tünelle başladı. Şehirde motorlu lim devrinde Mimar Sinan’a eklettiril­ kırmızı somakidendir. Minberin korku­
araçlar II. Meşrutiyet’in ilânından son­ di ve çevrede yapıya âdeta yapışacak luk levhalarının dış yüzleri tek parça
ra görülmeye başlanmıştır. Şehre atlı kadar yaklaşan evler yıktırıldı. Mermer ve kabartmalıdır, Camiin kitabesi Ziver
tramvay ilk kez 1860 yılında getirilmiş­ minberle büyük kubbenin altında sol­ Paşa tarafından kaleme alınmış olup
tir. Elektrikli tramvay denemelerine ise da bulunan mermerden yapılmış vaiz yazısı, devrin ünlü hattatlarından Ali
1914 yılında başlandı. Demiryolu ola­ kürsüsü, III. Murad devrinde yaptırıl­ Haydar Efendi’ye aittir. Camiin muvak-
rak ilk kez 1875 yılında İstanbul - Edir­ dı. III. Ahmed devrinde yıkılan sıralar kithanesi sekizyüzlüdür. Üzeri yuvar­
ne hattı törenle hizmete girdi..1906 yı­ onarıldı ve yapının içine, büyüklüğü­ lak bir kubbeyle örtülüdür, iki yandan
lında da Haydarpaşa ile Pendik arasın­ ne uygun sekiz köşeli büyük bir top iki görkemli merdivenle çıkılan hünkar
da ikinci bir demiryolu yapılması hak­ kandil konuidu. kasrı ile camiin asıl ibadet sahnı bir
kında irade çıkarıldı (2 Ekim 1906). Bayezid Camii, II. Bayezid’in em­ ara Deniz Müzesi olarak kullanılmıştı.
İstanbul, Osmanlı imparatorluğu­ riyle, kimi yazılarca Mimar Hayred- Müze, Beşiktaş’a taşınınca cami, tek­
na uzun süre başkentlik etmiş bir kent din, kimilerince de Yakup Şah Sultan rar ibadete açıldı.
olarak sayısız eski esere sahip bir şe­ Şah tarafın d an inşâ e d ilm iş tir Eyüb Sultan Camii, Haliç’in kuzey
hirdir. 1453 yılında Fatih ile birlikte İs­ (1501-1505). Camiin önünde kare planlı ucunda, aynı adı taşıyan semtte, Fa­
tanbul için programlı bir gelişme dev­ revaklı bir avlu yer alır. Bu avlu dışarı­ tih Sultan Mehmed tarafından 1458 yı­
ri başlamıştır. ya üç kapı ile bağlantılıdır. Revak sü­ lında yaptırıldı. Türbe ile cami daha
İstanbul’da 989 kadar mescit ve tunlarının altısı granit, dördü necef, sonra yıkılmıştır. Bugünkü camiin ilk
cami yapılmıştır. Bunlar devirlere gö­ onu da yeşil somakidir. Revakın üze­ örneği olan yapı, III. Selim devrinin ta­
re klasik, barok ve rokoko üslûbunda rini yirmi dört kubbe örter. Avlunun or­ nınmış devlet adamlarından Uzun Hü­
yapılmış olan ve dünya mimarî tarihin­ tasında, şadırvan bulunur. Camiin taç seyin Efendi tarafından yaptırıldı
de büyük bir yer tutan yapılardır. kapısı üzerindeki kitabede Hattat Şeyh (1798-1800). Cami son kez II. Mahmud
Ayasofya: Kimi tarihçilerce Büyük Hamdullah yazısı ile camiin yapılış ta­ devrinde, 1819’da, onartıldı. 1822’de
Konstantinus devrinde yapıldığı (M.S. rihi yer alır. Birer şerefeli iki minare­ deniz tarafına rastlayan minareye yıl­
326) ileri sürülür. Daha önce yaşamış den güneydeki, cami ile birlikte, ku­ dırım düşmüş, minarelerin üst şerefe­
tarihçiler ise imparatorun oğlu Kons­ zeydeki ise XIX. yüzyılda yapıldı. Ka­ lerine kadar olan bölüm yeniden yap­
tantinus tarafından yaptırıldığını ve 15 re planlı ana yapının 18 metre açıklı­ tırılmıştır. Bugünkü cami, dikdörtgen
Ekim 360 yılında ibadete açıldığını ya­ ğındaki orta kubbesinin altında yirmi bir saha üzerine oturtuldu. Dış ve iç ol­
zarlar. ilk yapı üzerinde kesin bilgi yok­ pencereli kasnak bulunur. Kubbe, dört mak üzere iki avlusu vardır. Dış avlu­
tur. V. yüzyılın başlarında dindeki tu­ fil ayağıyla, iki kalın direk üzerine otur­ ya kuzey ve doğu yönündeki iki kapı­
tuculuğuyla ün yapmış İstanbul Pisko­ maktadır. Taçkapı ile mihrabın üzerle­ dan girilir. Kuzey kapıdan sonra rampa
posu loannes Khrysostomos’un impa- rini birer yarım kubbe örter. Doğu ve ile çıkılan asma bir kat hünkâf fffenfi-
ratoriçeye karşı saldırılarından kurtul­ B atid a yan yana dörder küçük kubbe line gider. Dış avlunun solund^ğçık
mak için onu sürgüne gönderen Arca- yer alır. Mermer hünkâr mahfilinin çi­ türbe ve mezarlar, ortada şadırvan yer
dius’a kızan halk ayaklanarak Ayasof- ni süslemeleri XVIII. yüzyıla aittir. Taç alır. Şadırvan Barok başljktı^^fâz mer­
ya’yı yaktı (20 Haziran 404). Kilise, The- kapının sağ ve solunda, yapıya ekle­ mer sütuna dayanan ^hŞâjÇ,şa@k,t,i bir
odosius II. tarafından mimar Rouffi- nen kubbeli bölümler bulunur. Cami­ kubbe ile örtülüdür. lç‘avludâ'm lkİ sü­
nos’a yine bazilika örneğine göre ye­ in yanında medrese, imaret ve kütüp­ tuna oturan 13 ku^^v^rd.İrjjŞîtpölü-
r MoJ/Ja.- 163
mün ortasında üzeri açık, dört tarafta fından camie çevrildi. sırasında çok harap olan manastır ve
muslukları olan duvar ve üzerinde bir Ana kubbelerinden en büyüğü 5 kilise, Andonikos II devrinde Büyük
çeşme yer alır. Bu duvarların içinde metre çapındaki merkez kubbedir. Ma­ Logothetes Theodoros Metokhites ta­
birkaç mezar vardır. Cami, dikdörtgen bedin absid bölümü, yapının camie rafından onartıldı ve yapıya bir dış nar-
planlı, mihrabı çıkıntılıdır. 17.5 metre çevrilmesi sırasında değiştirildi, birde teks ile kuzeyindeki dar geçit ve gü­
çapındaki merkez kubbesi altı sütun mihrap eklendi. Dış narteksi yapan ga­ neyindeki parakklesion eklendi (1313).
ve iki fil ayağına dayanan kemerlere lerileri örten tonozlar basık ve yayvan­ Binanın XII. yüzyıldan kalma olduğu
oturur. Kubbenin çevresinde sekiz ya­ dır, çapları birbirlerinden farklıdır. Bi­ anlaşılan bölümü dört geniş kemere
rım kubbe vardır. Cami, planı bakımın­ nanın en önemli bölümü Maria Duke- oturan bir kubbe ile örtülü kiborion bi­
dan "Sekiz payeli camiler" grubuna gi­ na tarafından yaptırılan Parakklesion’- çiminde bir naos, bunun doğusunda­
rer. Alt katta bulunan kadınlar mahfi­ dur. Bunun orta ve mozaikli kubbele­ ki bema ve yarım daire planlı absisten
linin tavanı düzdür ve galeri katını ta­ rinden başka arka tarafında yan yana ibaret olan esas bina ile batısındaki iç
şır. Son cemaat yerinde iki mihrap yer iki kubbesi daha vardır. Bütün kubbe­ nartekstir. Narteks, kemerlerle dört
alır. İki minareli bir camidir. Dış avlu­ ler birbirlerine benzer, tamburlarındaki bölüme ayrılmıştır. Bunların uçta olan
ya girişi sağlayan kapılar, sütunlar, pencereler ikinci katı aydınlattıkları iki tanesi birer kubbe ile örtülüdür.
başlıklar Barok üslûpta, revak kubbe­ için aşağıdan görülmez. Kubbedeki Anadolu-Rumeli yakaları arasında ise
leri, kadınlar mahfili tavanı, orta kub­ mozaiklerde ortada Hz. Isa’nın tasviri kayıklar ve pazar kayıkları ile ulaşım
be ise kalem işi süslemedir. Mermer­ görülür. Kubbe dilimlerinin içinde ad­ yapıldı. Sonra Şirket-i Hayriye ve Ha­
den yapılan minber ve kürsü de yal­ ları başları hizasına yazılmış on iki ha­ liç işletmesi kuruldu ve Kadıköy-
dızla bezenmiş olup Barok üslûp özel­ varinin resimleri bulunur. Bütün mo­ Adalar vapurları (Seyr-i Sefain) işleme­
likleri taşır. zaikler XIV. yüzyılda yapılmıştır. ye başladı.
Fatih Camii, II. Mehmed (Fatih) ta­ Gül Camii (Hagia Theodosia), XIV. Bugün mevcut mozaiklerin çoğu
rafından Mimar Sinaüddin Yusuf b. yüzyıldan sonra "Hagia Theodosia" son Bizans devrinin başlarına (XIV.
Abdullah’a Fatih semtinde yaptırıldı olarak anılmaya başlandı. Cibaii’de yer yüzyılın ilk yarısına) aittir. Mozaik ve
(1470). Merkezi kubbe iki fil ayağı ile alan yapının ilk adı ve yapım tarihi ke­ freskler o devir Bizans resim sanatının
iki sütun üzerine oturtulmuştur. Yapı, sin olarak bilinmemektedir. Bazı araş­ en ilgi çekici örneklerindendir. Olduk­
1766’da depremden harap olduğu için, tırmacılar IX. yüzyıl sonu ile XII. yüz­ ça iyi bir perspektif anlayışı, derinlik
III. Mustafa tarafından Mehmed Tahir yıl ortasına tarihlenebileceğini ileri fikri, figürlerin hareket ve plastik de­
Ağa’ya onartıldı (1767-1771). Şadırvan sürdüler. XIII.-XIV. yüzyıllarda absis ğerlerinin verilişi ve figürlerdeki dikkat
avlusunda, kıble duvarına paralel olan bölümünde yenileme ve değişmeler çekecek derecedeki uzama, bu üslû­
revak, diğer üç yönden daha yüksek­ yapıldı. Fetihten sonra bir süre boş bun tipik özellikleridir. İstanbul’un
tir. Kubbelerin dış kasnakları sekiz kö­ kaldı, bir söylentiye göre tersane an- alınmasından sonra Hıristiyanların
şelidir ve kemerlere oturur. Kemerler barı oldu. II. Selim (1566-1574) devrin­ elinde kalan kilise, II. Bayezid vezirle­
genellikle kırmızı taş ve beyaz mermer­ de camie çevrildi. II. Mahmud devrin­ rinden Atik Ali Paşa tarafından camie
le işlenmiş, yalnız mihverdekilerde ye­ de büyük ölçüde onarıldı. Alçak kas- çevrildi. 1765’te önemli bironarım gör­
şil taş kullanılmıştır. Alt ve üst pence­ naklı kubbesi ve bütün üst örtü siste­ dü, camie ek olarak Beşir Ağa tarafın­
relerin çevresi geniş silmelerle çevril­ mi Osmanlı dönemi onarımlarının dan okul ve imaret yaptırıldı. Bugün
miştir. Avlunun biri kıblede, ikisi yan­ özelliklerini gösterir. Tonozların sivri Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir müzedir.
da üç kapısı vardır. Şadırvan sekiz kö­ kemerli oluşu, klasik Osmanlı mima­ Küçük Ayasofya Camii, VI. yüzyıl­
şelidir. Mihrabın yaşmağı istalaktitli- risinin eseridir. Camiin bugünkü adı­ da Ayios Petros ve Magios Paulos ba­
dir. Hücre köşeleri yeşil direkli, kum nı burada mezarı bulunan Gülbaba’dan zilikası iken sonradan Ayios Sergios
saatleriyle süslü ve üstü zarif bir taç­ aldığı sanılmaktadır. Büyük bir yapı ve Bakhhos Kilisesi’ne çevrildi. Kapı­
la sonlanır. On iki dilimli olan minare olan cami, yüksekliği ile ilgi çeker. sındaki kitabeye göre, 1497-1505 yılları
cami ile büyük bir ahenkle birleşmiş­ Dört payeli kapalı Yunan haçı tipinde- arasında, II. Bayezid devrinde, basüs-
tir. Eski camiden günümüze süsleme dir. Bu yapı sistemi üst kat planında saade ağası Küçük Hüseyin Ağa’nın
olarak sadece mermer oymalar ve iki açıkça belirir. Çok kalın olan payele­ isteğiyle cami haline getirildi. Minare­
çini pano gelmiştir. Camiin ikinci kez rinin içlerinde hücreler yer alır. Bina yi Mustafa Paşa, şadırvanı Sadrazam
yapılışında payandalı camiler uygula­ yüksek olduğundan, haçın kollarını Ahmed Paşa yaptırdılar. Mabedin mer­
narak küçük kubbeli sivri bir bina mey­ meydana getiren mekân bölümleri ga­ kezi kubbesi, sekiz köşelidir. Ortada
dana getirilmiştir. Şimdiki durumda lerilerle iki kat haline getirilmiştir. İç kubbe, yanlarda yarım kubbeler ve nar-
merkezî kubbe dört fil ayağına otur­ mimari bakımından arkaik bir özellik teksler yer alır. Halen Ayasofya sem­
makta ve bunu dört yarım kubbe çev­ taşıyan yapının dış mimarisi geç de­ tinde bulunan camide on altısı aşağı­
relemektedir. Yarım kubbelerin çevre­ vir niteliklerini gösterir. da, on sekizi yukarıda olmak üzere ye­
sinde ikinci derecede yarım ve tam Hamidiye Camii (Yıldız Camii), II. şil ve kırmızı porfirden sütunlar ve bir
kubbeler, mahfildeki ve dıştaki abdest Abdülhamid devrinde Yıldız Sarayinın kitabe vardır.
musluklarının önündeki galerileri ört­ karşısında Dikran Kalfa’ya yaptırılmış­ Kocamustafa Paşa Camii (Sünbül
mektedir. Mihrabın sol yanında türbe tır (1885). Kârgir ve tek kubbeli bir ya­ Efendi Camii), VI.-VII. yüzyıllara ait bir
yanından geniş bir rampayla girilen pıdır. Belirli bir üslûbu olmayan camiin Andreas manastırından bozmadır. Ko-
hünkâr mahfili ve odalar bulunmakta­ hünkâr mahfili ve selamlık törenlerin­ camustafapaşa semtinde yer alan ya­
dır. Minarenin taş külahları XIX. yüz­ de kabul için kullanılan bir dairesi var­ pı, Basileios I ve Mikhael VIII zaman­
yıl sonunda yapıldı. Avlu kapısının ya­ dır. Tek minareli olan camiin avlusun­ larında onarılarak kilise haline getiril­
nındaki yangın havuzu II. Mahmud da, sağ köşede, dört cepheli ve di. II. Bayezid’in sadrazamı Koca Mus­
devrinde yapıldı (1825). 1890’da yaptırılmış bir saat kulesi var­ tafa Paşa tarafından camie çevrildi
Fethiye Camii (Pammakaristos), dır. Hünkâr mahfilinin sedir ağacından (1489). Kubbesi dört sütun üzerine otu­
Çarşamba’ya giden yolun kıyısında, olan kafesleri II. Abdülhamid’in eseri­ rur. Üç absidi, iki narteksi vardır. Sü­
Bizans devrinde kilise olarak yapıldı, dir. Camideki sülüs yazıların büyük bir tun başlıkları yapraklı ve monogramlı
ilk kilisenin kuruluş yılı kesin olarak bölümü Hattat Abdülfettah Efendi’nin- olarak işlenmiştir. Avlu kapısının
bilinmemektedir. Andronikos Palailo- dir. Karışık mimari tarzın güzel bir ör­ önünde II. Mahmud tuğralı (1834) ve
gos II devrinde, yüksek bir memur olan neği olan cami, Ortaköy, Mecidiyeköy Abdülmecid tuğralı (1847) iki kitabe
Mikhael Dukas Glabas’ın eşi Maria Du- ve Aksaray Valide Sultan camilerinin vardır. Defterdar Ekmekçizâde Ahmed
kena tarafından, kadın manastırı ola­ tipinde olup, dıştan küfeki taşından Paşa, camiin sağ yanına bir mahfil ek­
rak yaptırıldı. Latin saldırıları sırasın­ yapılmıştır. Cephesi Teşvikiye Ca- letti, bu yüzden minare ortada kaldı.
da bağımsız kalan kilise, 1294’te yeni mii’nde olduğu gibi aynalıdır. Camiin yanındaki medrese, imaret,
baştan onarıldı. Bina, 1456 yılına ka­ Kariye Camii, Edirnekapı yakının­ mektep ve muvakkithane, çeşitli tarih­
dar kadîn manastırı olarak kullanıldı, da evvelce Maria Dukaina tarafından lerde inşa edildi. Sağ tarafındaki tek
sonra patrikhane oldu. III. Murad tara­ yaptırıldığı sanılmaktadır. Latin istilası kubbeli türbeye Koca Mustafa Paşa’-

164
nın kızı gömüldü. Avluda bulunan tür­ II. Mahmud tarafından Hassa mimarı lI mimarisinin hatâyîve Rûmî motifleri,
bede Şeyh Yusuf Sünbül Sinanüddin Kirkor Balyan’a yaptırıldı (1826). Top­ mukarnasları, profilleri, nişleri, pence­
Efendi (öl. 1493), türbenin gerisinde de hane semtinde yer alan camiin yapı­ re pervazları vb. gibi elemanları yeni
Serasker Rıza Paşa gömülüdür. Avlu­ mının tamamlanmasından (8 Nisan) az ve değişik bir yorum ve düzenleme
da Hacı Bekir Ağa tarafından yaptırı­ sonra “ Vak’a-i Hayriye"nin patlak ver­ içinde, üstelik bu mimariye yabancı
lan (1737), sütun biçiminde bir de çeş­ mesi ve kanlı bir ayaklanma sonucu olan paimetler, soğan gövdeli kubbe-
me bulunur. ayaklanan yeniçerilerin yenilerek, cikler ve en önemlisi Gotik elemanlar­
Lâleli Camii, II!. Mustafa devrinde ocaklarının ortadan kaldırılması karşı­ la birlikte kullanılmıştır. Pencereler
Aksaray semtinde, Mimar Mehmed Ta- sında, Padişah bu yeni camie zafer an­ sivri kemerlidir. Cepheleri, elemanla­
hir Ağa’ya yaptırıldı (1759-1763). İma­ lamına gelen “Nusretiye" adını ver­ rın düzenlenişi açısından XIX. yüzyılın
ret, türbe, sebil, hamam, han ve dük­ mişti. Camiin iç yazıları Mustafa R a -. diğer camilerinden değişiklik gösterir.
kânları içeren külliyenin ana yapısı kim Efendi’nin eseridir. Camiin cüm­ Camiin minareleri son derece narin tu­
cami, Arapça kapı kitabesinden anla­ le kapısının üzerindeki manzum kita­ tulmuştur. Gövde tamamen yivlidir.
şıldığı gibi 1783’te büyük ölçüde ha­ beyi Keçecizade İzzet Molla kaleme al­ Rüstempaşa Camii, Kanunî Sultan
sara uğradı, çeşitli devirlerde onarım mış ve büyük hattat Yesarizâde Mus* Süleyman’ın vezirlerinden Rüstem Pa­
gördü. Bir bodrum katı üzerinde yük­ tafa Efendi bunu işlemiştir. şa tarafından Tahtakale'de Hasırcılar
selen cami, Barok tarzındanır, planı ka­ Cami, şu ana elemanlardan oluş­ Çarşısı içinde Mimar Sinan’a yaptırıl­
redir, mihrap çıkıntılıdır. Merkezî kub­ maktadır: 1- Kare planlı bir ibadet hac­ dı (1561). Camiin yerinde önce Halil
be, sekiz sütuna dayanan kemerler mi; 2- Kıble cephesinde bu ibadet hac­ Efendi Mescidi vardı. Bu mescidin yeri
üzerindedir ve altı yarım kubbeyle çev­ mine eklenmiş çokgen planlı bir mih­ çukurda kaldığı için, altına dükkânlar
relenir. Hünkâr mahfili sol tarafta yer rap nişi; 3- İbadet hacminin doğu ve inşa edilerek bir subasman oluşturul­
alır. Sekiz sütunlu şadırvanı ve tek şe­ batısında yer alan iç içe bir galeri; 4- du. Camie iki yandan merdivenle çıkı­
refen iki minaresi .vardır. Önündeki tür­ Bu galerinin önünde bulunan son ce­ lır. Son cemaat yeri altı sütunlu ve beş
bede III. Mustafa, III. Selim, Hibetul- maat yeri; 5- Adı geçen elemanların kubbelidir. Önüne sonradan kemerler,
iah, Mihrimah, Mihrişah ve Fatma Sul­ oluşturduğu gruba giriş cephesi tara­ sütunlar ve ahşap çatılı, saçaklı birbö-
tanlar gömülüdür. Külliyenin bronz şe­ fından eklenen, batıda hünkâr mahfili lüm eklendi. Camiin kubbe eteklerine
bekeli sebili iyi durumdadır. Hamamın­ kütlesi ve bunun batı yan galerisi üze­ kadar her yanı çinilerle kaplıdır. Özel­
dan iz kalmamıştır. rindeki uzantısı, doğuda ise cami per­ likle lale motifli çiniler, Osmanlı çini
Mesih Paşa Camii, Veziriazam Ha­ sonelinin konutu; 6- Hünkâr mahfili ve sanatının en başarılı örneklerinden sa­
dım Mesih Mehmed Paşa tarafından personel konutu kütlelerinin içeri çe­ yılır. Camiin şadırvanı sol yandadır.
Karagümrük semtinde yaptırıldı (1585). kilmiş köşelerinde yer alan iki mina­ Sokullu Mehmed Paşa KOlliyesi,
Dikdörtgen planlıdır. Mihrabı dıştan çı­ re. Sokullu Mehmed Paşa tarafından eşi
kıntılıdır. Merkezi kubbenin duvarlara Ortaköy Camii, Sultan Abdülmecid Esma Sultan adına Sultanahmet sem­
geçişi, sekiz kemerle sağlanmış, mih­ tarafından Mimar Nîgoğos Balyan’a tinde Mimar Sinan’a yaptırıldı (1571).
rap binaya yarım kubbelerle bağlan­ yaptırılan (1854-55) cami, bir bodrum Evvelce bir Bizans kilisesinin bulundu­
mıştır. Altı porfir sütuna dayanan beş katı barındıran platform üzerinde iki ğu eğimli bir yerde yapılan külliyenin
kubbeli bir son cemaat yeri vardır. değişik bölümden, cemaatin namaz iç avlusuna merdivenli bir kapıdan gi­
Sonradan camii genişletmek için ikin­ kılması için, üzeri kemerlerle köşe rilir. Bu kapı üzerinde medresenin ders
ci bir son cemaat yeri yapıldı. Çinile­ ayaklarına oturan içten basık bir kub­ odaları ve kütüphanesi yer alır. Avlu­
ri, devrinin en güzel örneklerindendir. be ile örtülü, kare planlı harem ve bu­ nun ortasında kubbeli mermer bir şa­
Yakınında, aynı zamanda yapılmış bir nun kuzeyinde minareleri de barındı­ dırvan vardır. Külliyenin üç cephesi
çeşme vardır. ran iki katlı hünkâr kasrından oluşur. medrese odalarıyla çevrilidir. Camiin
Nuruösmaniye Camii’nin yapımı­ Camiin dış cepheleri, Barok-Rokoko son cemaat yeri altı sütuna dayalı, siv­
na I. Mahmud devrinde Nuruosma- karışımı bir tarzda taştan oyma ve ka­ ri kemerli, yedi kubbeli bir revakla ör­
niye semtinde Simeon Kalfa tarafın­ bartma süslemeleri, içi ise büyük pen­ tülüdür. Köşelerde yarım kubbeler yer
dan başlandı (1748) ve III. Osman cerelerin aydınlattığı somaki mermer alır. Kubbe, mihrabın sağ ve solunda­
devrinde bitirildi (1755). Cami, iki ka­ mihrap, minber ve kürsü ile somaki ki duvarlara bitişik altı sütuna dayalı­
pılı geniş bir dış avlu ile çevrili, med­ taklidi sıva ve altın yaldızla bezenmiş­ dır. Camiin içi kubbe eteklerine kadar
rese, kütüphane, imaret, sebil, türbe tir. ibadet mekânı kubbe ile örtülüdür. çinilerle kaplıdır.
ve çeşme ile civarındaki dükkân ve Camie, iki yandan kıvrılan merdiven­ Sultanahmet Camii, I. Ahmed tara­
handan ibaret bir külliyedir. Barok üs­ lerle ulaşılarak son cemaat yerinden fından Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yap­
lûpta yapılan camiin iç avlusu, klasik girilir. Giriş holü, enlemesine bir dik­ tırıldı (1609-1616). Sultanahmet Meyda-
plan esasından tamamen ayrılır. İç av­ dörtgendir. Hünkâr mahfiline son ce­ nı’nda yer alan camiin iki ayrı kareye
lu biri ortada, dördü yanlarda olmak maat yerinin batı cephesinden girilir. yakın planı vardır. Birinci (öndeki) ka­
üzere dokuz kubbeyle örtülüdür. Cami İbadet böiümü yüzeylerindeki deko­ re (iç avlu) 26 adet granit mermer ve
binasına bitişik, revak biçiminde beş rasyon bolluğuna karşın, hünkâr mah­ porfir sütuna oturtulan otuz kubbey­
kemerli ve beş kubbeli son cemaat ye­ fili ve son cemaat yeri cepheleri son le çevrilidir. Mermer döşemeli olan av­
ri vardır. Bu köşkün sağ ve solunda iki­ derece sade tutulmuştur. Buradaki luda çevresinde altı mermer sütun bu­
şer şerefeli birer minare yer alır. Mina­ süsleme elemanları, üzeri basık ke­ lunan bir şadırvan vardır, ikinci kare
re külahları taştandır. Camiin şahın merli pençelerin çevresindeki sade sil­ (camiin harem bölümü) 64 x 72 metre
kısmı kare planlıdır. Dört beden duva­ me takımlarıyla, başoda pencereleri­ ölçülerinde bir alanı kaplar ve çapı 24
rı üzerine birer büyük kemer ve köşe­ nin üzerindeki üçgen ve yuvarlak alın­ metre, yüksekliği 43 metre olan bir or­
lere konulan bingilerle kemerlerin lıklardır. Yazılı belgelere göre cami, ta kubbeyle örtülüdür. Camiin sol kö­
meydana getirdiği kaide üzerine bir 1862,1866,1894,1909 ve 1968 yılların­ şesinde hünkâr mahfeli yer alır. Moza­
tek kubbe vardır. Sahnın kıble tarafın­ da onarım görmüştür. ik ve yeşim süslemeli mihrabı, sedef­
daki mihrap bölümü bir kilise absisi bi­ Pertevniyal Valide Sultan Camii, li kapısı, türkuaz üzerine altın yaldız­
nadan dışarıya taşan yuvarlak ve bü­ Sultan Abdülaziz devrinde Padişah’ın la yazılı çinileri, süsleme bakımından
yük bir hücre biçimindedir. Sahnın bir­ annesi Pertevnia! Valide Sultan tara­ büyük bir değer taşır. Mahfelin oyma
birine yakın ve üstüste beş sıraya di­ fından Aksaray semtinde, Agop ve Sar- ve kabartma eşlemeleri, mermer kor­
zilmiş 174 penceresi vardır. Kubbede kis Balyan kardeşlere yaptırıldı (1871). kulukları taş işçiliğinin en güzel örnek­
dördü sağır oimak üzere 32 pencere İbadet hacminin planı bir karedir. Hac­ leri arasındadır. Mahfelin yanında I.
yer alır. Mihrabın sağında ve solunda min asıl örtü elemanı pandantiflerle bu Ahmed’in bir çilehanesi bujünürî Hün­
birer mahfil ve solunda mermerden bir kemerlere bağlanan, yüksek kasnaklı kâr mahfeline camiden ye;Kasr-ı Hü-
minber vardır. Pencerelerin alçı çerçe­ bir kubbedir. Camiin dış yüzeylerinde mâyûn'dan da girişi vardıV.îKfâhf‘elin al­
veleri de Barok üslûbundadır. en dikkat çekici olgu, bezeme bollu­ tındaki ahşap tavan dâ süsleme bakı­
Nusretiye Camii (Tophane Camii), ğu ve çeşitliliğidir. Geleneksel Osman­ mından zengindir. Camiin duvarları
XVI. yüzyıl sonuylaXVII. yüzyıl başları­ taki çiniler, motifleri, teknikleri ve nır. Bu yarım kubbelerin altında daha
na ait çini panolarla kaplıdır. Camide­ renkleri bakımından XVI. yüzyıl Os­ küçük ikişer yarım kubbe vardır. Cami­
ki yazılar devrin ünlü hattatlarından manlI çinilerinin en güzel örnekleridir. in içinde üç yanda mahfiller bulunur.
Ahmed Gubarî tarafından yazıldı. Se­ Mihrabı çeviren ve üst bölümde duvar­ Kıble kapısının üzerindeki müezzin
def işleri mimarın kendisi tarafından ları kaplayan çinilerde, büyük birer da­ mahfili altı kalın ve iki ince kırmızı sü­
yapıldı. Camiin, diğerlerinde görülme­ ire içine ve lacivert zemin üzerine be­ tuna dayandırılmıştır. Sağ ve sol mah­
yen özelliklerinden biri altı minareli yaz renkte çok düzgün istif edilmiş ne­ fillerin altında on üçer sütun vardır.
oiuşudur. Cami, Sultan Ahmed’in tür­ sih yazıyla Elham suresi, köşelerde ve Mihrap yaldızlı stalaktitlerle süslüdür.
besi, misafirhane, imaret, medrese, üstte beyaz zemin üzerine çok renkli Minberde girift şekillerden oluşan süs­
darüşşifa, çarşı gibi yapıların merke­ olarak nar çiçeği, rumiler ve öteki çi­ lemeler vardır. Mihrabın solunda, iki
zi durumundaydı. At Meydaninın (Hi­ çeklerden meydana gelen bir dekor pencere arasındaki mermer yüzeye, 47
podrom) bir ucunda yer alan bu bina­ görülür. Bu çini dekorun ortasında değerli ve renkli taşın geçirilmesiyle
lar, sonradan ortadan kaldırıldı. Cami­ mermer mihrap yükselir. Mihrap kadar bir mozaik tablo meydana getirilmiş­
in sol tarafında bulunan Kasr-ı Hümâ­ güzel işlenmiş olan minberin köşele­ tir. Duvarlarla büyük fil ayaklarının ilk
yûn da yandı. Cami, 1734 yılında Ara- ri ve istalaktitli bölümleri kabartma stalaktit sıralarına kadar alt bölümler
boğlu Hacı Melidon Kalfa tarafından olarak süslenmiştir. Hünkâr mahfili ve mavi çinilerle süslüdür. Daha yukarı
onarılmıştır. mermer işçiliği bakımından önemlidir. bölümde aynı desende duvar nakışla­
Süleymaniye Camii, Süleymaniye Camiin süsleme özellikleri içinde ya­ rı yer alır. Camie bir kemerle bağlı olan
semtinde, Kanunî Sultan Süleyman’­ zılar ve cümle kapılarıyla pencere ka­ kasır, XVII. yüzyıl Türk mimarisinin
ın emriyle Mimar Sinan tarafından in­ natlarında görülen oymacılık, fildişi ve seçkin örneklerindendir. Camie gelen
şa edildi (1550-1557). Klâsik Osmanlı sedef kakma örnekleri, devrin üslûbu­ valide sultanların dinlenmesi için ya­
mimarisinin en büyük eserlerinden bi­ nu yansıtan eserlerdir. pılmış olan bu köşk, camiin bir parça­
ridir. Boğaz ve Haliç’e hâkim bir tepe­ Şehzade Camii, Şehzade Meh­ sıdır. Güneyinde bir çarşı ve Valide
de yer alan cami, çevresindeki yapılar­ med’in Saruhan Valiliği sırasında ölü­ Sultan’ın türbesi yer alır. Dış avlusu­
la birlikte büyük bir külliye halindedir. mü (1543) üzerine Şehzade semtinde nun duvarları, sıbyan mektebi, dârül-
Fatih külliyesinden sonra bu ikinci bü­ Mimar Sinan’a yaptırıldı (1543-1548). hadis zamanla ortadan kalkmıştır.
yük külliyenin merkezini meydana ge­ Mimarın ilk önemli eseri olan yapı, İstanbul’da Osmanlı dönemi yapı­
tiren camiin planı, biri avlu, öteki esas imaret, tabhane, medrese, mektep ve larından pek çok türbe bulunmaktadır.
cami olmak üzere iki kareden meyda­ türbeden oluşan külliyenin en önemli Ancak yerimizin darlığı nedeniyle bun­
na gelen bir dikdörtgen biçimindedir, bölümüdür. Dış avlu, iç avlu ve asıl ca­ ların sadece en önemlilerinden söz
iç avlunun, biri ön cephede ve ortada, mi (harim) olmak üzere üç bölümden edilebilmiştir.
ötekiler yan cephelerde olmak üzere ibarettir. İç avluyu on altı kubbeyle ör­ Şehzade Camii haziresinde Şehza­
üç kapısı vardır. Kitabeleri, stalaktit- tülü bir revak çevirir. Revakların dayan­ de Mehmed Türbesi ve onun solunda
leri ve yârım sütunlarıyla tek başına dığı sütunlar mermer ve somakidir, be­ Rüstempaşa Türbesi, sağında da Şeh­
mimari bir eser sayılabilir. Dikdörtgen yaz ve siyah mermerden örülü sivri ke­ zade Mahmud Türbesi yer alır.
planlı iç avlunun zemini mermer döşe­ merlerle birbirine birleşir. Avlunun or­ Rüstempaşa Türbesi, sekiz köşe­
lidir. Bu avluyu 28 mermer ve pempe tasında sekizgen bir şadırvan yer alır. li, tek kubbeli ve öne revaklıdı. Ön cep­
granit sütuna oturan sivri kemerli, 28 , Cami, 38 metre olan kare planlıdır. Üs­ hede II. Murad’ın kızı Hatice Sultan ile,
kubbeli bir revak çevirir. Revak kubbe­ tü 18.42 metre çapında, yerden kilit ta­ Fatma Sultan türbeleri vardır. Bu tür­
lerinde geç devirlerdeki onarımlar sı­ şına kadar 37 metre yükseklikte bir beler sekiz köşelidir, altı sütuna dayalı
rasında yapılmış olan Barok üslûplu merkezî kubbeyle örtülüdür. Camiin kemerler üzerinde oturan bir kubbey­
kalem işleri görülür. Son cemaat ye­ haziresinde Şehzade Mehmed Türbe­ le örtülüdür. Sekiz köşeli ve kubbeli
rindeki 10 pencerenin üzerinde bulu­ si ve onun solunda Rüstempaşa Tür­ olan İbrahim Ağa Türbesi, Mimar Ah­
nan çiniler, XVI. yüzyılın en güzel ör­ besi, sağında da Şehzade Mahmud med Ağa tarafından yapılmıştır. Kapı­
nekleridir. Özellikle panoların köşele­ Türbesi vardır. sının iki yanı geniş mermer kitabeler,
rindeki üçgenlerde görülen kırmızı Yenicami (Valide Camii), III. Meh­ yüksek kabartma çiçek ve yaprak mo­
renk, bu dönemin en güzel mercan kır­ med devrinde, Padişah'ın annesi Sa­ tifleriyle süslüdür. Destarî Mustafa Pa­
mızısıdır. Bu panolarda yer alan ve fiye Sultan tarafından Mimar Sinan’ın şa Türbesi, İbrahim Paşa Türbesi’nin
Kur’andan âlınmış ayetlerden meyda­ öğrencilerinden Davud Ağa’ya, Şehza­ karşısındadır. Duvarları çinilerle süs­
na getirilen yazılar da devrin ünlü hat­ de Camii’nin planına uygun olarak ya­ lüdür.
tatı Karahisarlı Haşan Efendi tarafın­ pımına başlatıldı (1597). Mimarın ölü­ Lâleli Camii önündeki türbede III.
dan yazılmıştır. Avlunun ortasında yer mü üzerine inşaat, Mimar Dalkılıç (Dal­ Mustafa, III. Selim, Hibetullah, Mihri-
alan dikdörtgen plânlı mermer şadır­ gıç) tarafından sürdürüldü ise de, III. mah, Mihrişah ve Fatma Sultanlar gö­
van, oymaları ve bronz şebekeleri ba­ Mehmed’in ölümü ve Safi ye Sultan’m mülüdür. Barok tarzında olan türbenin
kımından ilgi çekicidir. Avlunun dört Eski Saray’a gönderilmesi yüzünden içinde XVI. yüzyıla ait çiniler vardır. Bu
köşesinde dört minare vardır. Minare­ yarım kaldı. Ancak 50 yıl kadar sonra, türbenin yanında Haseki Sultanlar Tür­
lerin gövdesi yivlidir, yivlerin araları oy­ IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan besi ve camiin haziresinde, üzeri bronz
ma süslerle doldurulmuştur. Bütün Sultan, hassa mimarı Mustafa Efendi’- şebekeli Adilşah Kadın’ın açık türbe­
olarak düzgün kesme taştan inşa edil­ yi, Davud Ağa'nın planlarına göre ca­ si vardır.
miş olan cami, üç sahınlıdır ve kare­ mii bitirmekle görevlendirdi. Bina Eyüb Sultan Camii’nin çevre du­
ye yakın bir plan gösterir. Büyük mer­ Eminliği’ne Elhac İbrahim Ağa getiril­ varı içinde Eyyup El-Ensarî Türbesi
kezi kubbenin çapı 25.5 metre, yerden di. 1663’te bitirilen camiin külliyesi (1458), bütünüyle kefeki taşından ya­
yüksekliği 53 metredir. Kasnağında (türbe, sebilhane, okul, dârülkurra, ka­ pılmış olup, sekiz köşeli ve tek kubbe­
yuvarlak kemerli 32 pencere vardır. Ca­ sır) için 3080 kese akçe harcandı. lidir. Köşelerde yarım sütunlar vardır.
mi, bütün bölümleriyle çok kalabalık Bir selatin camii olan yapının ön II. Mahmud devrinde onarılan türbenin
bir cemaatin toplu olarak ibadet ede­ tarafında bir iç avlu vardır. Avluda sta- içi ve dışı XVI. yüzyıldan itibaren son
ceği geniş ve ferah bir mökâna sahip­ laktit başlıklı 24 sütun, revakların 24 devirlere kadar süren çeşitli yapımev-
tir. Sifign, bu camide mimari bütünlü­ kubbesini tutar. Avlunun ortasındaki lerinin çinileriyle süslendi. Türbe, yüz­
ğün v^geniş mekanın yanı sıra akus­ şadırvan, yarım sütunları, stalaktit baş­ yıllar boyu İslâm âleminin ziyaretgâhı
tik du£y(itt!.da düşünmüş ve bunu ba- lıkları, oymalı tunç parmaklıklarıyla ilgi olmuştur. Bugün bile bu gelenek sür­
şarmı§|jmA&ustik düşünülerek, bütün çekici bir eserdir. Avlunun doğu yanın­ mektedir. Türbe çevresinde pek çok
kubbsier,îBj-ffe£ubbe biçiminde yapıl- da iki köşede üçer şerefeli iki minare kabir, türbe, lahit, mezar taşları ve ha­
mıştırfto eniıastr yer alır. Camiin üzerini 24 pencereli zi re vardır,
CarolkftmİtfiıaffSİ kadar, klasik dev­ merkezî bir kubbeyle bunun dayandı­ Fatih Camii’nin çevre duvarı için­
rin en-gflzel-drhe ktertnl taşıyan süsle­ ğı kubbecikler örter. Ana kubbe dört de, mihrabın önünde yapılan Fatih’e
mesi de son derece önemlidir. Mihrap­ 'yarım kubbeyle dört fil ayağına daya­ ait ilk türbeden bugün hiçbir iz kalma-
mıştır. Bugünkü bina, 1765 depremin­ bul’daki bu uygulaması tek minareli, sesi vardır.
den bir yıl sonra yapıldı. Yeni yapıda tek kubbelidir. Süslemede ve bazı mi­
eski temellerden yararlanıldı. I. Abdül­ Firuzağa Camii, II. Bayezid’in ha­
mari ayrıntılarda Avrupa özellikleri zinedarı Firuz Ağa tarafından Atmey-
hamid tarafından kapı sövesi değişti­ göze çarpmakla birlikte, yine de Os­
rildi (1784), üzerine bir ayet ve kıt’a yaz­ danı yanında yaptırıldı (1491). Kapının
manlI mimarisinin bazı görünüşleri ya­ üzerindeki kitabede yapıldığı tarih ile
dırıldı. Barok stilinin hâkim olduğu tür­ pıya egemendir. Cami içindeki hünkâr
benin dışındaki geniş ve oymalı saçak yaptıranın adı yazılıdır. Son zamanlar­
mahfiline bağlanan bir hünkâr daire­ da önemli bir onarım gördüyse de es­
XVIII. yüzyılın sonu veya XIX. yüzyılın si binanın doğusuna doğru çıkıntı yap­
başına aittir. Türbe, Sultan Abdülaziz ki şekli bozulmadı. Bursa’daki Kanber-
maktadır. iç bölümde belirli bir yük­ ler Camii’nin (1459) planına benzeyen
devrinde ikinci kez onarıldı (1865), al­ sekliğe kadar yer alan somaki mermer kare biçiminde bir plana sahiptir. İçte
tınlı nakışlar ve sürme pencereler ya­ levhalar dikkati çekmektedir. Mihrabı duvar kesişmelerinden doğan dört kö­
pıldı. kırmızı somaki, minberi ise renkli mer­ şenin yukarı bölümlerine, dört bingi
mer oymalarla zenginleştirilmiştir. yapılmış, meydana gelen sekiz köşeli
Osmanlı dönemi yapıları bir kasnak üzerine de bir kubbe kurul­
Beylerbeyi Camii, I. Abdülhamid’-
İstanbul’da Osmanlı dönemi yapı­ in annesi Şermi Rabia Suitan’ın anısı muştur. içeriden kubbe doğrudan doğ­
ları olarak bilinen hisar, sur, barutha­ ruya bingilere oturmuş görünür. Giriş
için Mimar Mehmed Tarih Ağa’ya yap­
ne, tophane, kışla, tersane gibi aske­ tarafında dört sütun ve üç kemerli son
tırılmıştır (1778) ve Rabia Sultan’ın to­
rî tesisler; saray ve kasırlar; cami, mes­ cemaat yeri revakı vardır. Kapının sağ
runu II. Mahmud tarafından onartılmış-
cit, namazgâh, zaviye, hankâh, tekke, ve solunda altlı üstlü pencereler bu­
tır (1820-1821). Onarımı sırasında ikinci
kilise, havra gibi dinî binalar; bend, ke­ lunur. Camiin cephesinde, ortada gü­
bir minare ile hünkâr dairesi ve mah­
mer, çeşme, stebil, kuyu, hamam gibi zel bir kapı vardır. Bu kapı soğuk ha­
fili eklenmiştir. Bir kubbeli camiin pla­
su tesisleri; medrese, mektep, dârül- valarda cemaati soğuktan korumak
nı dört köşedir, duvarları kesme taş­
fünûn, askerî mektepler (mekâtib-i as­ için küçük fakat ölçülü bir biçimde ya­
tan yapılmıştır. Kubbe kasnağı dört
kerîye), kütüphane gibi kültür kuruluş­ pılmıştır. Camiin minaresi sol yanda­
duvardaki dört büyük kemer aracılığıy­
ları; bedesten, çarşı, han, kervansaray, dır. Camilerde minare genel olarak sağ
la köşelerdeki dört küçük yarım kub­
arasta gibi ticarî tesisler; konak, köşk, yanda bulunurken, burada sol yanda
beye yaslanan sekizgen bir tabana
ev ve yalı (sahilhâne) gibi konutlar; tür­ olması ilgi çekicidir. Minarenin bede­
oturur. Mihrap, kıble yanındaki altı boş
be, hazîre ve mezarlıkların, sayıları 2 ni dar ve uzun dikey yüzeylere ayrıl­
bırakılmış kemerin altında dışa taşkın
bini aşan bütün bu yapı ve kuruluşla­ mıştır. Bu tarz, daha sonra, klâsik üs­
olarak yapılmıştır. Üzerini büyük bir ya­
rın ayrı ayrı tanımını bir cilde sığdırma­ lûpta da görülür.
rım kubbe örter. Ahşaptan yapılmış
nın mümkün olamayacağını bildiği­ olan minber, vaiz kürsüsü, dolap ka­
mizden, biz burada söz konusu eser­ Hekimoğlu Ali Paşa Camii, I. Mah­
paklarının maun kaplama üzerine fil­
lerden en önemli saydığımız cami, tür­ mud devrinde Sadrazam Hekimoğlu
dişi kakma süslemeleri vardır. XVI.
be ve medreselerin bir bölümüne yer yüzyıldan başlayıp çeşitli devirlere ait Ali Paşa tarafından Cerrahpaşa ile Ko-
verebildik. olan çinileri İstavroz Sarayı’ndan alın­ camustafapaşa arasında Araboğlu Ha­
madır. Büyük kubbenin ortasında ası­ cı Meljdon Kalfa’ya yaptırılmıştır
Camiler (1734). Üslûp bakımından klasik cami­
lı olan billür avizeyi Beylerbey’ii Hasib
Atik Ali Paşa CamüfSedefçilerCa- Paşazâde Hami Bey armağan etti. Ca­ lerinin aynıdır. Kare planda olan sah-
mii), II. Bayezid sadrazamlarından Ha­ nı, altı ayağa dayanan altı kemerli, al­
miin eklentileri arasında bir sıbyan
dım Ali PaşaHarafından Çemberlitaş tıgen bir taban üstüne yapılmış büyük
mektebi (ilkokul) ve birde hamam var­
yakınında yaptırılmıştır (1496). Çok bir kubbeyle örtülüdür. Kıble yanından
dır. II. Mahmud devri onarımı sırasın­
kubbeli sistemden, merkezî yapı sis­ taşan bir bölümde mihrap bulunur. Ke­
da civarına bir okul, bir muvakkithane
temine geçişe ilk adımdır ve Edirne'­ merlerin arka yanındaki bölümler ve
ve kıyıdaki dört yüzlü çeşme eklenmiş­
de Üçşerefeli ile Bayezid Camii arasın­ ti. mahfillerin üstü, yarım kubbelerle ka­
daki geçiş devresi özelliklerini taşır. patılmıştır.
Yapının üzerini ortada büyük ve mer­ Davud Paşa Camii, Sadrazam Ko­
kezî bir kubbe örter. Yanlarda küçük Cümle kapısının içeriden sağ ve so­
ca Davud Paşa tarafından Davutpaşa'-
ikişer, dışa taşan mihrap üzerinde bü­ lundaki sofalar ve mahfillerin üstü iki­
da Haseki ve Hekimoğlu Ali Paşa ca­
yük ve yarım bir kubbe bulunur. Ön şer küçük kubbe ile örtülüdür. Duvar­
mileri arasında külliye olarak yaptırıl­
(kuzey) bölümünde de revak kubbele­ ları süsleyen çiniler, klâsik devrin çi­
dı (1485). Planı, tek büyük bir kubbe­
ri vardır. Orta ve yan kubbeler geniş nileri kadar yüksek bir sanat niteliği ta­
ye eklenen beşli mihrap çıkıntısı ve-
pandantiflere, yarım kubbe ise sarkıt­ şımaz. Camiin revaklı bir son cemaat
yanlardaki ocaklı tabhane odalarından
tı kakmalarla köşelere oturtulmuştur. yeri vardır. Revakın sağında cami du­
meydana gelir. Ocaklı odaların kubbeli
Yirmi dört metre yüksekliğindeki ana varı içinde bir minaresi bulunur. Yapı,
girişleri ve son cemaat yeri vardır.
kubbenin altında 16 yarım daireli pen­ barok etkisi gösteren son klâsik Os­
Kubbesi 8 metre çapındadır. Sekiz kö­
ceresi olan bir kasnak vardır. Minare, m a n lI camilerinden biridir.
şe kasnakla dört duvara oturur. Mih­
giriş kapısının sağındadır. Son cema­ rap çıkıntısı üstü yarım kubbeyle ör­
at yeri altı porfir sütunlu ve beş kub­ tülü, beş köşelidir. Son cemaat reva­ Camiin içinde XVIII. yüzyılın kali­
beli bir revak olarak yapılmıştır. Cami­ te bakımından pek iyi olmayan çinileri
kı çok yüksek, kalın granit direklere
in avlusunda XVII. yüzyıl sadrazamla­ vardır. Cami bir külliye teşkil eder. Ya­
oturur ve 7 metre genişliğindedir. Kes­
rı gömülmüştür. me taşlarla inşa edilen camiin ilgi çe­ nında kurucusunun türbesi, sebilden
başka çok güzel bir avlu kapısı tono­
Ayazma Camii, III. Mustafa tarafın­ kici yanı oldukça ince kalem işçiliği­
dir. Yazılarda kullanılan renkler kırmı­ zu üstünde kütüphanesi bulunmakta­
dan annesi Mihrişah Emine Sultan ve
zı, koyu yeşil ve sarıdır. Camiin kapı­ dır.
kardeşi Şehzade Süleyman adlarına
Üsküdar’da aynı adı taşıyan semtte, li­ sı üzerinde dört satır üstüne sekiz be­ Kılıç Ali Paşa Camii, Kaptan-ı Der­
man ağzına ve Kızkulesi’ne hâkim bir yittik Arapça bir kitabe vardır. ya Kılıç Ali Paşa tarafından Tophane
sırtta yaptırılmıştır (1760). Sıbyan mek­ Camiin doğusunda, tamamen kes­ semtinde Mimar Sinan’a yaptırılmıştır
tebi, hamam, çeşme ve muvakkithane- me taşlardan yapılan türbe sekiz kö­ (1580). Bayezid ve Süleymaniye cami­
den oluşan bu yapılar topluluğu za­ şelidir. Önünde iki sütun üzerine otu­ leri gibi, Sinan’ın Ayasofya şemasın­
manla değişmiş, sıbyan mektebinin ran kubbeli bir revakı vardır. Alt ve üst­ dan esinlenerek yaptığı eserlerdendir,
yerine yenisi yapılmış, muvakkithane- te yer alan on dört pencerenin etrafı­ iç mekân, ortadaki merkezî büyük kub­
nin duvarları kalmış, hamam da yıkıl­ nı silmeler çevirir. Kubbe ufak bir kas­ benin ön ve arkasına eklenmiş iki ya­
maya yüz tutmuştur. nakla duvara oturur. Türbenin içinde, rım kubbeyle derinleştirilir. Merkezî
Yapıya dış avludan üç kapıyla gi­ mermer levhalardan yapılmış mezar kubbe dört pilpaye üzerine oturmak­
rilmektedir. Barok mimarisinin İstan­ yer alır. Camiin yanında bir de medre­ tadır. Ayrıca kubbenin yükü döt büyük
payanda kemeriyle dış duvarlara akta­ tırılmıştır (1589). Merkezî kubbesi, dört ğıyla dışarı ile bağlantıyı sağlayan
rılmıştır. Böylece taşıyıcı duvarlarda sütuna dayanan beş yarım kubbeyle medresenin pencereleri dış cephesi­
çok sayıda pencere açmak mümkün çevrilidir. Mihrabı çıkıntılıdır. 1958’de nin altında dükkânlar bulunmaktadır.
olmuştur. Sinan, bu camide Ayasofya esaslı biçimde onarıldı. Camiin önün­ Yedi kubbeli son cemaat yerini takip
plan şemasını bazı değişikliklerle uy­ de Koca Yusuf Paşa tarafından yaptı­ eden harim duvarlara bitişik altı daya­
guladı. Kılıç Ali Paşa Camii’nin kubbe rılmış olan sebil (1786), sonradan bu­ nağın meydana getirdiği altıgen üze­
düzeni ve mekân etkisi oldukça deği­ radan alınarak karşı tarafa monte edil­ rine oturan bir kubbe ile örtülmüştür.
şiktir. Osmanlı mimarisinin ve Sinan'ın di (1958). Bu arada sağ tarafındaki Mol­ Bu yapının en önemli özelliğinden bi­
özgün örneklerinden biridir. Camiin la Çelebi Hamamı da yıktırıldı. risi bütün kısımlarını süsleyen çiniler­
yanında Kılıç Ali Paşa tarafından 1583 dir. Pencere alınlıkları, minberin külâ-
Murad Paşa Camii, Rumeli Beyler­ hı, kubbeyi destekleyen kemerlerin
yılında yaptırılmış bir de hamam var­ beyi Has Murad Paşa taraf ından Aksa­
dır. Kubbesi düz yüzeyli alikalar üze­ aralarındaki bingilerin yüzeyleri, renk­
ray semtinde, Bursa’daki Orhan Bey leri, motifleri ve yatırları eşsiz güzel­
rine oturur. Soyunmalığın karş'ı duva­ Camii tipinde yaptırılmıştır (1466).
rı üzerinde iç hamama giden iki kapı likle olan çiniler ile kaplanmıştır. Ca­
Dörtgen planlı yapıda tuğla kullanıl­ miin haziresindeki mezarlar arasında
vardır. Buradan soğukluklara girilir. mıştır. Mekân iki bölümlüdür ve bu iki
Soğukluğun karşısındaki iki hücreden hankâh şeyhlerinden çoğunun mezar­
bölüm arasına konan kemere iki kub­
geçilerek altı köşeli sıcaklığa girilir. larından başka, saraya mensup birçok
be oturur. Her iki kubbe de dıştan iki kimsenin taşları ile, Sokullu sülâlesin­
Ortada altıgen bir göbek taşı vardır. kenarlı birer kasnak üstündedir. Yan­
Hamamın büyük kubbesi kurşunla, kü­ den Ahmed Bey (öim. 167111672) ve
lardaki dört tabhane odasının kubbe­ Ömer Bey’in (ölm. 1708/1709) kabirle­
çük kubbesi ise kalın harç tabakasıy­ leri düz bingilidir. Camiin ön cephesin­
la bağlıdır. ri görülmektedir.
de antik sütunlu ve beş kubbeli bir re­
Sultan Selim Camii, Kanunî Sultan
Mahmud Paşa Camii, Fatih’in sad­ vak vardır. Sütunların ikisi pembe ve
Süleyman tarafından babası adına Mi­
razamı Mahmud Paşa tarafından Mah- dördü yeşildir. Bursa kemerli olan ka­
mar Acem Ali’ye yaptırılmıştır (1522).
mudpaşa semtinde bir külliye olarak pı küfeki taşından, söğeleri mermer­
Kare planlı olan camiin kasnağı, pen­
yaptırıldı (1464). Külliyeden bugün yal­ dendir. Yanındaki hamamı 1956’da yık­
cereli ve dört duvara dayanan bir kub­
nız cami, hamam ve türbe kalmıştır. tırılmıştır.
beyle örtülüdür, iki yanında dokuzar
Camiin sahnı uzun dörtgen biçiminde­ kubbeli tabhane bölümleri yer alır. Ca­
Nişancı Mehmed Paşa Camii, Ka-
dir. Ortasından büyük bir kemerle iki miin önünde kare planlı bir avlu ve bu­
ramani Mehmed Paşa tarafından Kum-
kareye ayrılmış ve her biri köşe bingi­ nun ortasında bir şadırvan vardır. Av­
kapı semtinde yaptırılmıştır (1475). Ca­
lerine oturan büyük kubbelerle örtül­ lu, 18 sütunlu 22 kubbeyle çevrilidir.
miin duvarları kârgir, çatısı ve son ce­
müştür. Sahnın yanlarındaki kapılar­ Camiin tek şerefeli çifte minaresi var­
maat yeri ahşaptır. Taştan olan mina­
dan birer koridora geçilir. Bu koridor­ dır. Camiin türbesi, I. Selim’in ölümün­
resi camiin sağındadır. Camide deği­
lar üzerinde tabhane odaları sıralan­ den sonra yaptırıldı (1523). Yavuz Se­
şiklik ve onarımlar yapılmıştır.
mıştır. Dışta iki büyük kubbe, on iki ke­ lim Türbesi de denen tek kubbeli yapı,
narlı kasnak üzerine oturmuştur. Diğer Piyale Paşa Camii, Kapdan-ı Der­ cami mihrabının önünde yer alır. I. Se-
kubbelerin kasnakları sekiz kenarlıdır. ya Piyaie Paşa tarafından Kasımpaşa lim'in sandukasının çevresi sedef iş­
Camiin beş kubbeyle örtülü revak Deresi sonunda, Okmeydanı dibinde' lemelidir. Sırma işlemeli örtüsü son
sütunları yerine XIX. yüzyılda bir ona­ yaptırılmıştır (1573). Sanat değeri bü­ devre aittir. Sanduka üstünde I. Selim’­
rım sırasında barok taş payeler yapıl­ yüktür. Plan tertibi erken devir Osman­ in kaftanı da vardır.
mıştır. Bina, kesme taştan yapılmıştır. lI yapılarına benzer. Etrafını çeviren in­ Yeni Valide Camii; klasik Türk mi­
Yangınlarda harap olan bölümleri çe­ ce sütunlu iki kat halindeki tabakala­ marisinin son büyük eseri olup, Üskü­
şitli devirlerde onarılmış ve bu arada rı, üzerini örten eş büyüklekte altı kub­ dar’da III. Ahmed’in annesi Gülnuş
camide bazı değişiklikler yapılmıştır. besi, giriş cephesinin tam ortasında Sultan için 1708-1710 yılları arasında
Son cemaat yerinde iki mihrap bulu­ duvarın üstünde yükselen minaresi ve yaptırılmıştır.
nur. Taç kapısında geniş bir mermer içindeki güzel çinili bir yazı şeridi, pen­
silme çerçeve vardır. Ahşap hünkâr cere alınlıklarındaki kalem işleri, mi­
mahfiliyle minare sonradan yapıldı. mari tertibin eskiye sadık oluşuna rağ­ Sayfiye sarayları ve kasırlar
Mihrap ve minber XVIII. yüzyılda yeni­ men zengin ve yenilikler içeren bir Özellikle yazın kısa bir süre otur­
lendi. Eski kalem işlerinden bugün eserdir. Mihrabını, XVIII. yüzyılın en mak için başta Boğaziçi olmak üzere
hiçbir iz kalmadı. 1939’dayeniden na­ mükemmel örneklerinden olan çiniler şehrin çevresindeki sayfiye yerlerinde,
kışlar yapıldı. Külliyeye ait medrese yı­ süslemektedir. Camiin etrafını çeviren irili ufaklı saraylar inşa olunmuştu.
kılmış yerine bir okul yapılmış, yalnız tekke, medrese, mektep, hamam ve Bunların başında, Üsküdar ile Haydar­
dershane kısmı kalmıştır. Mahmud Pa­ sebil, tamamen yıkılmıştır. Kıble tara­ paşa arasında Salacak kıyılarında ge­
şa Külliyesi’nin hamamı ise Mahmud- fındaki hazirede, yaptırıcısının türbe­ niş bir alanı kaplayan Kavak Sarayı bu­
paşa yokuşunun kenarında bulunmak­ si bulunmaktadır. lunmaktaydı. Kanunî devrinde varolan
tadır. Üsküdar Sarayı ile Kavak Sarayinın
Ramazan Efendi Camii (Bezirgân­ münasebeti pekaydınlanamadığı gibi,
Mihrimah Sultan Camii, Kanunî başı Camii, Hüsrevçelebi Camii), Mi­
Sultan Süleyman’ ın kızı Mihrimah Sul­ III. Ahmed tarafından inşa edilen bu
mar Sinan tarafından Kocamustafapa- şimdiki Şemsi Paşa semtindeki Şere-
tan tarafından Üsküda'r’da, Mimar Si­ şa semtinde inşa edilmiştir (1585). Pla­ fâbâd Sarayinın da bu manzume ara­
nan’a yaptırıldı (1547). Camiin planı ka­ nı dikdörtgen olan camiin duvarları sındaki durumu açık olarak bilinmek­
redir. Orta kubbe, mihrap tarafından ve kesme taş ve tuğladan, çatısı ahşap, tedir, Ancak eski haritalarda müphem
iki yandan birer yarım kubbeyle yon­ minaresi taştandır. Şadırvanın mermer surette yeri ve tertibi sınırlı gravürle­
ca yaprağını andıran biçimde yapıldı. şebekeleri ilgi çekicidir. Camiin duvar­ rin yardım ıjle de denizden görünüşü
Son cemaat yerini, sekiz sütuna daya­ ları XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait çok öğrenilen Üsküdar Kavak Sarayı, Se­
nan beş kubbe örter. Yapının, sağ ve güzel çinilerle süslüdür. Camiin hazi­ limiye Kışlasinın inşası ile, ortadan
sol yanlarını çevreleyen ahşap tavan­ resinde bulunan zaviyenin ilk şeyhi kalkmış ve bugün burada Harem İske­
lı ve saçaklı ikinci bir revakı vardır. Şa­ Ramazan Efendi olduğundan cami, bu lesi adından başka hiçbir anı kalma­
dırvan buradadır. Birer şerefeli iki mi­ adla anılır. mıştır. Anadolu yakasının Marmara kı­
naresi ve hünkâr mahfili olan bir ca­
Sokullu Camii, Kadırga Limanı de­ yısında, Fenerbahçesi, Beykoz’un, ge­
midir.
. V "r->' nilen yerde, Sadrazam Sokullu Meh­ rilerinde Kokat bahçesi kasırları da
Molla Çelebi Camii (Fındıklı Ca­ med Paşa’nın eşi Esmahan Sultan için yok olmuştur. III. Ahmed devrinde,
mii), Molla Çelebi adıyla bilinen İstan­ yaptırılmıştır (1572). Üzerinde bulundu­ Fındıklida, Emnâbâd, Defterdarburnu’-
bul Kadısı Mehmed Efendi tarafından ğu arazinin eğimli oluşundan dolayı, ndaNeşâtâbâd, Beşiktaş ile Ortaköy
Fındıklı semtinde Mimar Sinan’a yap­ kemerli ve merdivenli geçitler aracılı­ arasında Gûlşenâbâd, Bebek’te Hümâ-

168
yûnâbâd, Anadolu yakasında, Çubuk- Yusuf Paşa tarafından onartılan Aynalı hanesi).
lu’da Feyzâbâd, Kanlıca’da, yukarıda Kavak Sarayı’nın geniş bahçesinin bir Kuyucu Murad Paşa Medresesi,
Mihrâbad, Çengelköy ile Beylerbeyi kısmı tersaneye verilerek, III. Selim Vezneciler’de 1606’da inşa edilmiştir.
arasında Ferahâbâd ve istavroz'da devrinde buraya tesisler kurulmuş, fa­ Medresede bir iskân odasının ucunda,
Şevkâbâd, Üsküdar burnunda Şerefâ- kat 1791’de yapılan Hasbahçe Köşkü sebil, türbe, mescit, dershâne sıbyan
bâd kasırları yapılmış idi. Bunların ba­ bir duvar içine alınarak tersaneden ay­ mektebi ve dükkânlardan meydana
zılarının yerlerine sonraları Avrupai rılmıştır. Bugün duran Aynalı Kavak gelmiştir. Muntazam taş bir inşaat ile,
saraylar inşa edilmjştir. Kasrı büyük Tersane sahil sarayından üçgen biçiminde dar bir alana yerleş­
Abdülmecid ve'A bdülaziz de­ kalan son parçadır. Ancak kısa ikamet­ tirilen medrese son yıllarda onarılmış­
virlerinde ise, Boğaziçi sarayla­ ler için kullanılan "biniş kasırlarından" sa da türbe, çatı ile örtülmüştür.
rının kârgir olarak yeniden inşaları Anadolu yakasında Göksü Kasrı (Mi­ Merzifonlu Kara Mustafa Paşa
büyük bir hız ile devam etmiştir. II. marı: Nigoğos Balyan), Tophane’de Medresesi'nin yapımına 1682 yılında
Mahmud tarafından tamamen Avrupa Tophane Kasrı, Beşiktaş civarında Ih- bulanılm ış, bânisinin idamı yüzünden
üslûbunda 1808’de inşa ettirilen Be­ iamır Kasrı (Mimarı: Nigoğos Balyan) bir süre sürüncemede kaldıktan son­
şiktaş Sarayı’nın yıktırılması suretiy­ vardır. Boğaziçi’nde Abdülaziz devrin­ ra 1690 yılında tamamlanmıştır. Med­
le, yerinde Abdülmecid 1853’te şimdi­ de yeniden yapılan Kalender Kasrı’nın rese e tra fın d a sekiz köşeli bir
ki Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmış ve sadece harabesi durmakta, Alemdağı dershane-mescit, bir sebil, geniş bir
burası geniş haremi, valide, kadın Av Kasrı, Dolmabahçe’de Küçük Çift­ hazire, bir sıbyan mektebi ve dükkân­
efendiler, şehzadeler ve veliahd daire­ lik, Kadıköyü Fikirtepesi’nde Sultan lar bulunmaktadır. Caddenin genişle­
leri, ağalar dairesi, mutfak, park, kayık­ Murad Köşkü ve Yoğurtçu Deresi kı­ tilmesi için dükkânlar son yıllarda yı­
hane (1956’da yıktırıldı), tiyatro (1938'e yısında Ahşap Kasır ile Kâğıthane’de kılmış ve hazire, cadde üzerinde iken,
doğru yıktırıldı), hatta geçit alaylarının Abdülhamid için yaptırılan Poligon sebilin sağ tarafına alınmış, bu arada
seyri için cadde üzerindeki bir köşe­ Kasrı son yıllarda ortadan kalkmış bu­ şimdi görülen pencereli taş duvar da
de, Çamlı Köşk ve ona bitişik bir Alay lunmaktadır. inşa olunmuştur ki, aslında böyle bir
Köşkü yapılmıştır. Saray sultanlarının Hayli geniş bir alana yayılan diğer unsur bu medresede mevcut değildi.
devamlı ikametgâhı olarak düşünül­ bir sayfiye sarayı manzûmesi de Kâğıt­ Burada da mescit sekiz köşeli ve hüc­
müştür. Nitekim ortadaki muhteşem hane Deresi kenarında sık bir korulu­ relerden ayrı olarak avlunun bir kena­
muayede salonu Avrupa saraylarının ğun içinde yapılmış olan Kâğıthane rını işgal eder.
taht salonuna benzer bir şekilde inşa sarayları idi. Burada eski bir köşkün Rüşdem Paşa Medresesi, Cağal-
edilmiştir. Boğaziçi’nin Anadolu yaka­ yerinde III. Ahmed devrinde, Sadrazam oğiu civarında, Rüsdem Paşa tarafın­
sında Abdülaziz için 1865’te yaptırılan İbrahim Paşa tarafından "Sa’dâbâd" dan 1550 yılında Mimar Sinan’a yaptı­
Beylerbeyi Sarayı (Mimarı: Agop Bal­ adıyla, Avrupa’nın içinde çeşitli su rılmıştır. Dış duvarları, sekiz köşeli bir
yan) bir yazlık saraydır. Eski çok muh­ oyunları olan saraylarını takliden bir tertibe göre inşa edilen medresedir.
teşem ahşap bir sarayın yerinde II. saray yaptırılmış olduğu biliniyor. Ta­ Sekiz köşeli avlunun etrafında 22 hüc­
Mahmud tarafından kışlık saray olarak rihe ve özellikle edebiyata geçen bu re ile bir dershane-mescit sıralanmak­
1836’da Avrupa yeni-klâsik üslûbunda sarayın en büyük özelliği önündeki Kâ­ tadır.
yapılan Çırağan Sarayı (Mimarı: Nigo- ğıthane Deresi’nin muntazam bir taş Seyyid Haşan Paşa Medresesi, Ba-
ğos Balyan) özellikle mermer işçiliği kanal içine alınması ve ayrıca geniş yezid’dedir. Bunlardan İkincisi Türk
bakımından dikkati çeker. İçinde, V. koruluk içine sokulan ufak kanallarla barok üslûbunun başladığı safhanın
Murad’ın 27 yıl yaşadığı bu sahil sara­ tabii bir dere görünüşü verilerek, ara­ eseri olarak, tezyinatında bu zevkin
yı, II. Meşrutiyet’te Meclis binası ola­ larda küçük gölcükler meydana geti­ akislerini açıkça gösterir. Fakat bunun
rak kullanıldığı sırada 1910’dayanarak, rilmesi idi. Diğer taraftan derenin su­ en önemli özelliği fevkanî olarak inşa
mahvolmuştur. Boğaziçi’ne hâkim bir ları tam sarayın önünde mermer bir edilmiş olmasıdır. Altında güzel bir se­
arazide, güzel bir koruluğun içinde bu­ sed ile kesilmiş ve suyun mermer ça­ bil ve dükkânlar bulunmaktadır. Özel­
lunan Yıldız Sarayı (Mimarı: Sarkis Bal­ naklardan dökülerek akması sağlan­ likle dershane-mescidi ile avlu, med-
yan) ise, esası III. Selim’in annesi ta­ mıştır. Lâle Devri'ni kapatan ayaklan­ riven ve sıbyan mektebinin bağlantı­
rafından yaptırılan bir köşkün etrafın­ mada harap olan bu saray, tekrar ya­ sı çok ustalıklı ve o derecede de ba­
da XIX. yüzyılda inşa edilen köşkler­ pılmış, muhtelif değişikliklerden son­ şarılıdır.
den meydana gelmiştir. Topkapı Sara­ ra, geçen yüzyılın içlerinde bir Avrupa Çevri Kalfa Mektebi, Türk ampir
yı’nda oturmak istemeyen, Boğaziçi sarayı mimarisi tarzında Abdülaziz üslûbunun güzel bir örneğidir. Sultan-
saraylarını da beğenmeyen II. Abdül­ devrinde bir defa daha inşa olunmuş ahmed Meydanı’na bakan bir köşede
hamid burasını tercih ederek, bu sa­ idi. Son devirde Çağlayan Kasrı (Mima­ II. Mahmud tarafından kendisini kur­
ray manzumesini birçok müştemilat rı: Sarkis Balyan) adı ile tanınan bu sa­ taran Cevrî Kalfa hâzırasına inşa etti­
yapılardan başka Şâle K ö jkQ (Mimarı: ray, ancak mahdut günlerde kullanılı­ rilen mermer cepheli yapıdır. Altında
Sarkis Balyan), Malta Köşkü (Mimarı: yordu. Tabii parkının ve içindeki su te­ çeşme ve sebili ile, çok eski bir gele­
Sarkis Balyan), Çadır Köşkü (Mimarı: sislerinin güzelliğine binasının ihtişa­ neğin devamcısı olmakla beraber, ge­
Sarkis Balyan) gibi köşkler yapmak mına rağmen, bu saray, bütün müşte­ niş pencereleri, Avrupaî görünüşü ile,
suretiyle genişletmiştir. Güzel ve zen­ milatı ile 1940-1941 yıllarında ortadan mektep mimarisinde XIX. yüzyılda
gin bir kütüphane, koleksiyonlar, hat­ kaldırılmıştır. Az ileride bulunan imra- başlayan yeni anlayışın bir örneğidir.
ta bir de Yıldız Sarayı porselen atölye­ hor Kasrı ise, birkaç yıl önce yıktırıl­
si gibi tesisler ile, bu manzume müs­ mış idi.
takbel bir Saray-ı cedid olarak düşü­
Medreseler Kiliseden çevrilen camiler
nülmüş idi. Padişahların bazı yer ve­
ya müesseseleri ziyaretinde kısa müd­ Amcazâde Hüseyin Paşa Medrese­ 1- Ayasofya
det oturmaları için yapılan küçük ka­ si, Saraçhanebaşı’ndadır. Medrese et­ 2- Kocamustafapaşa Camii (Aya And-
sırlardan en eskisi, Hasköy’de Aynalı rafını kütüphane, sebil, hazîre, türbe, rea Enti Krisi)
Kavak Kasrı (Mimarı: Kirkor Balyan), sıbyan mektebi, çeşme, dükkânlar, şa­ 3- Fethiye Camii (Pammakaristos)
Haliç’teki sahil saraylarının sonuncu­ dırvan ve dershane-mescit sarmakta­ 4- Fenariisa Mescidi
su ve tek örneği olarak durmaktadır. dır. Bu yapının da (169811699) sekiz 5- Eski imaret Camii (Pentepopto)
Esası i. Ahmed zamanında Kapudan-ı köşeli bir mescit-dershanesi bulun­ 6- Zeyrek Camii (Pantokratoros)
Derya Halil Paşa tarafından 1613’te ku­ makta, fakat buraya mahsus bir özel­ 7- Atikkocamustafapaşa Camii
rulan Tersanebahçesi Kasrı sonraları lik olarak, bu binanın etrafını çepçev- 8- Vefa Kilise Camii (Ayios Tiodoros)
çok rağbet görmüş, Venediklilerin he­ re revaklar çevirmektedir. Fatih’te Şey­ 9- Gül Camii (Ayia Teodosia)
diye ettikleri aynalar ile süslendiğin­ hülislâm Feyzullah Efendi tarafından 10- Ahmedpaşa Mescidi
den, Aynalı Kavak adı ile tanınmıştır. yaptırılan medrese de (1700) abidevi 11- Kariye Camii (Hora-Hristos Sotiras)
1786’da I. Abdülhamid devrinde Koca vasıfta bir yapıdır(ş/7wd/ Millet Kütüp­ 12- Kalenderhane Camii
169
13- Imrahor Camii (Ayios Vapististo Mescid (Galata, XVI. yüzyıl), Alaca (Ge- büyük Köyü Camii (Erenköy, XIX. yüz­
Studio) libolulualaüddin, Ketenciler, Marpuç- yıl), Başmakçızâde (İbnimeddas, Sa-
14- Küçük Ayasofya Camii (Aya Sergi- çular, XV. yüzyıl), Alçakdam (Pürte- lihpaşa) Mescidi (Unkapanı, XV. yüz­
os ve Bakos) laşhasanefendi) Mescidi (Cihangir, yıl), Bayezid Camii (Beyazıt, H.
15- İsakapısı Mescidi XVI. yüzyıl), Alemdağ Mescidi (Üskü­ 907/912-1501/1506), Bayezid Mescidi
16- Kefeli Mescidi (Manuel veya Aya dar, yapıldığı tarih saptanamamıştır), (Galata, XVI. yüzyıl), Bayezidağa Camii
Nikola) Alibey karyesi Mescidi (Alibeyköyü), (Topkapı, XV. yüzyıl), Bayezid-i cedid
17- Sancakdar Mescidi Alifakıh Camii (Kocamustafapaşa, XV. (Etyemez) Mescidi (Kocamustafapaşa
18- Manastır Mescidi yüzyıl), Alikethüda (Sarıyer) Camii (Sa­ Caddesi, XVI. yüzyıl), Bayezidkethüda
19- Bodrum Camii (Mireleon) rıyer, XVII. yüzyıl), Alipaşa (Ceditalipa- Mescidi (Kadıköy, yapıldığı tarih sap­
20- Arap Camii (Saint Paul veya San şa, Semizalipaşa, Kurukavak) Camii tanamamıştır.), Bayrampaşa Tekkesi
Dominiko). (Eyüp, XVI. yüzyıl), Aiipaşa Camii (İs- Mescidi (Kasımpaşa, H. 915/1509),
tinye, XVI. yüzyıl), Alipertek (Hamam) Behramçavuş Camii (Kadırga, H.
Mescidi (Rumelihisarı, H. 1! 7711763), 1066/1655), Behramçavuş (Feriköy) Ca­
Alireis Mescidi (AnadoluKavağ:, H. mii (Feriköy, H. 1317/1899), Behruza-
Cami ve mescitler ğa (Odabaşı, Has odabaşı)Camii (Şeh­
1001/1592), Altunizâde Camii (Küçük-
Abbasaağa Camii (Beşiktaş, H. çamlıca yolu, H. 1281/1864), Alyanak remini, H. 970/1562), Bekirpaşa(Davud-
1076/1665), Abbasağa Camii (Aksaray, paşa iskelesi)) Mescidi (Davutpaşa
XV. yüzyıl), Abdiçelebi (Çilingirler, Tekkesi (Uzunyusuf) Mescidi (Mevle­ XVII. yüzyıl), Bekirpaşa Camii (Fatih,
Sankiyedim) Mescidi (Kocamustafa- vihane kapısı, XV. yüzyıl), Amcazâde- XVII. yüzyıl), Beşiktaş (Sinanpaşa) Ca­
paşa, H. 950/1543), Abdullahağaf/sfav- hüseyinpaşa Mescidi (Saraçhanebaşı, mii (Beşiktaş, H. 963/1555), Bey (Selâ-
roz) Camii (Beylerbeyi, XVI. yüzyıl), Ab- H. 1112/1700), Anadoluhisarı Camii hi, Sürahi, Silahşörmehmedbey) Camii
duilahefendi (Pişmaniye) Mescidi (Fın­ (Anadoluhisarı, H. 1301/1883), Anado- (Eyüp, XVI. yüzyıl), Beyceğiz Mescidi
dıklı, XVII. yüzyıl), Abdurrahmanağa lukavağı Mescidi (Anadolukavağı,
(Çarşamba, çok eski olduğu bilinmek­
(Paşalimanı) Mescidi (Üsküdar, H. XVII. yüzyıl), Arabacılar (Hocahalilat-
tedir), Beylerbeyi Camii (Beylerbeyi, H.
1180/1166), Abdülbaki (Bakiefendi) tar, Atlamataşı) Mescidi (Unkapanı, H. 1192/1785), Beykoz Camii (Beykoz, ya­
Mescidi (Üsküdar, H. 1054/1644), Ab­ 1025/1614), Arabacılar Kışlası (Nusre- pıldığı tarih bilinmemektedir), Beykoz-
dülhamid (Meşrutiyet, Hamidiye) Ca­ tiye) Camii (Tophane, H. 1241/1825), lualibey (Tepeköy, Paşabahçesl) Camii
mii (Şişil, H. 1313/1895), Abdülkadire- Arakiyeci (Takyeci) Mescidi (Silivrika- (Paşabahçe-Tepeköy), Bezi rgânbaşı
fendi (Saçlıabdülkadirefendi) Mescidi pı, XVII. yüzyıl), Arakiyeci (Kapıağası, (Ramazanefendi, Kocahüsrev, Hüsrev-
(Eyüp, H. 944/1537), Abdülkerimefen- Körbakkal, Takkeci) Mescidi (Üsküdar, çelebi) Camii (Kocamustafapaşa, H.
di (Yeldeğirmeni) Mescidi (Kasımpaşa, XVI. yüzyıl), Arap (Camii-kebir) Camii 994/1585), Bezmiâlem validesultan
H. 1000/1591), Abdüsselâm Camii (Ha- (Galata, H. 97/715), Arapkapısı (Hacı- (Dolmabahçe) Camii (Dolmabahçe, H.
lıcıoğlu, XVI. yüzyıl), Acıçeşme (Kert- hüseylnağa) Mescidi (Kocamustafapa­ 1270/1853), Bıçakçıalaüddin Camii
çelebi) Camii (Kasımpaşa, XVII. yüzyıl), şa, H. 1012/1603), Arpacı (Bursa Tek­ (Haydar, XV. yüzyıl), Bodrum (Hacıhay-
Acımusluk (Sahhafsüleymanefendi) kesi) Mescidi (Bahçekapı, XV. yüzyıl), reddin) Camii (Süleymaniye, XV. yüz­
Mescidi (Cağaloğlu, bugün kâğıt de­ Aşariye (Kılıçalipaşa iskelesi) Camii yıl), Bodrumhanı Camii (Kapalıçarşı,
posu olarak kullanılmaktadır), (Beşiktaş, H. 1255/1839), Aşıkpaşa Ca­ Bodrum hanı, yapıldığı yıl saptanama­
Ağa C.(Beyazıt,XV. yy),Ağa (Beşira- mii (Cibali, H. 972/1564), Aşıkpaşa Tek­ mıştır.), Bodrumîömerlütfiefendi Ca­
ğa) Camii (Cağaloğlu, H. 1158/1745), kesi Mescidi (Fatih, XV. yüzyıl), Atik- mii (Küçük Çamlıca, XIX. yüzyıl), Bos­
Ağa Camii (Ahırkapı, H. 961/1553), Ağa alipaşa (Sedefçiler) Camii (Çemberli- tan (Şahu-geda) Camii (Langa, XVI.
Camij (Beyoğlu, H. 1006/1597), Ağa Ca­ taş XVI. yüzyıl), Ati kal i paşa (Zincirliku- yüzyıl), Bostan (Bostancıbaşıaliağa,
mii (Üsküdar, H. 104511635), Ağa (Hüs- yu, Vasatalipaşa) Camii (Edirnekapı, H. Bostanâli, Bostanîali) Camii (Kadırga,
revağa, Esklhamam) Mescidi (Üskü­ H. 966/1558), Bostancı (Kuloğlu) Camii
906/1500), Atikmustafapaşa (Hazreti-
dar, yapıldığı tarih tespit edilememiş­ (Bostancı, H. 1331/1912), Bastaniçi
cabir, Kocamustafapaşa) Camii (Ay-
tir). (Seferkethüda, Kethüda) Mescidi (Top­
Ağaçaltı (Kireçburnu) Camii (Kireç- vansaray, XVI. yüzyılA„ Atikvalide
hane, yapıldığı tarih saptanamamış­
burnu, H. 1320/1902), Ağalar Camii (Valide-i atik) Camii (Üsküdar, H.
tır.), Bulgurlu Mescidi (Üsküdar), Bul­
(Topkapı Sarayı, Erderun avlusu, XV. 991/1583), Avniömer (Ömeravni, Kaba­
gurlu Mescidi (Üsküdar, XVII. yüzyıl),
yüzyıl), Ağaçayırı (Kasımçavuş) Mes­ taş) Camii (Kabataş, XVII. yüzyıl), Aya­
sofya Camii (Sultanahmet, 325), Ayas- Burgazadası Camii (Burgazadası, H.
cidi (Kocamustafapaşa, XV. yüzyıl), 1373/1953), Burhaniye Camii (Beyler­
Ağaçkakan (Iskenderçelebi) Camii (Ko­ paşa(Kadı. Kutupibrahimefendi)Mes-
cidi (Ayazpaşya, XVII. yüzyıl), Ayaz- beyi, yapıldığı tarih saptanamamıştır.),
camustafapaşa XVII. yüzyıl), Ağa Mes­ Bülbülderesi (Fevziye) Mescidi (Üskü­
cidi (Şile-Ağva köyü, H. 1229/1813), ağa Köyü Camii (İstinye ■Emirgân ara­
dar, H. 1300/1882), Büyükada (Hamidi­
Ahiçelebi (Kanlıfırın) Mescidi (Eminö­ sı, H. 1324/1906), Ayazma Camii (Üs­
ye) Camii (Büyükada, H. 1310/1892),
nü, XV. yüzyıl), Ahırkapı (Kapuağası) küdar, H. 1174/1760), Aydınkethüda
Büyük Bakkalköyü Camii (KartahYaka-
Mescidi (Ahırkapı, XVI. yüzyıl), Ahmed- (Yayla, Kurşunlu) Mescidi (Mevlanaka- cık, H. 1372/1952), Büyükdere (Kara-
çavuş Camii (Şile), Ahmedçelebi (Aş­ pı, XVI. yüzyıl), Azapkapı (Sokuliumeh- kethüda) Camii (Büyükdere, XVIII. yüz­
çıbaşı) Camii (Otakçılar, H. 999/1590), m edpaşa) Camii (Unkapanı, H. yıl), Büyük İskele (Cevriusta, Hacımah-
Ahmedçelebi Mescidi (Üsküdar, H. 985/1577), Babahaydar (Haydarbaba) mud, Kaptanpaşa) Camii (Eyüp, H.
975/1567), Ahmediye (Orta, Etmeyda- Mescidi (Eyüp, XVI. yüzyıl), Bâbıâli 985/1577), CaferağaCamii (Kadıköy, H.
nı) Camii (Etmeydanı, XVI. yüzyıl), Ah­ (Naili, İmamali) Mescidi (Cağaloğlu, 1318/1900 yıllarında yeniden yapılmış­
mediye Camii (Üsküdar, H. 1134/1721), XV. yüzyıl), Bâbüssaade Ağası (Selma- tır.), Caferağa (Yusuffakih) Mescidi
Ahmedpaşa (Topkapı, Gaziahmedpa- nağa, Horhor) Camii (Üsküdar, H. (Topkapı, XV. yüzyıl), Cavidağa Camii
şa, Karaahmedpaşa) Camii (Topkapı, 912/1506), Bağodaları (Fatmahatun, (Ortaköy, H. 132411906),. Cedidvalide
H. 966/1558), Ahmedpaşa (Kilise, Hı- (Yenivalide) Cam ii (Üsküdar, H.
ramiahmedpaşa) Camii (Çarşamba, Hacıfatmahatun) Mescidi (Kabataş, H.
1117/1705), Balâ (Balâsüley- 1120-1122/1708-1710), Cencerecimu-
H. 999/1580), Akarca (llyasçe- hiddin Camii (Ayazağa), Cerrahmah-
lebl Zaviyesi) Mescidi (Fındıklı, m anağa) Cam ii (S ilivrikap ı, H.
868/1463), Balat (Ferruhkethüda) Camii mudefendi (Çayırbaşı) Camii (Büyük­
XVI. yüzyıl), Akarçeşme (kminslnan) dere fidanlığı önü, XVI. yüzyıl), Cerrah­
Mescidi (Gedikpaşa, XV. yüzyıl), Akba­ (Balat, H. 970/1562), Balat İskelesi (Yu- paşa Camii (Cerrahpaşa, 1002/1593),
ba Mescidi (Beykoz, XVII. yüzyıl), Ak- sufsücaüddin) Camii (Balat, XV. yüz­ Cezrikasımpaşa (Kasımpaşa) Camii
bıyık Camii (Ahırkapı, XV. yüzyıl), Akın- yıl), Balçık Tekkesi Mescidi (Eyüp, H. (Eyüp, XVI. yüzyıl), Cibali (Sivrikoz)
tıburnu (Tevfikiye) Camii (Akıntıburnu, 863/1457), Bâlipaşa (Hümasultan) Ca­ Mescidi (Cibali, yapıldığı tarih bilinme­
H. 1248/1832), Akşemseddin Camii mii (Fatih, H. 910/1504), Baltalimanı mektedir.), Cihangir Camii (Cihangir,
(Hırkaişerif Civarı, XV. yüzyıl), Alaca Camii (Baltalimanı XVIII. yüzyıl), Başı- H. 967/1559), Ç adırcı M escidi
170
(Kumkapı-Kadırga, XVIII. yüzyıldan ön­ cidi (Kadıköy, XIX. yüzyıl), Faikpaşa 1268/1851), Hocapaşa (Hocaüveys) Ca­
ce veya bu yüzyılda yapılmıştır.) Camii (Kadıköy, XIX. yüzyıl), Fatih Ca­ mii (Sirkeci, XVI. yüzyıl), Hoşkadem
mii (Fatih, H. 872-875/1467-1470), Fa­ (Sekbanbaşım ehm edağa) Mescidi
Çakırağa Camii (Aksaray, H. tih (Kazlıçeşme, Yedikule) Camii (Kaz-
(Şehzadebaşı), Hubyar Mescidi (Emi­
88411479), Çakırağa Mescidi (Kadıköy, lıçeşme, XV. yüzyıl), Fatih Mescidi (Üs­ nönü, H. 878/1473), Humbaracıyan
tarihi bilinmemektedir.), Çakırcıbaşı küdar, XV. yüzyıl), Fenayî Tekkesi (Yal­ (Mihrişahsultan, Halıcıoğlu) Mescidi
(Doğancılar) Camii (Üsküdar, H. dızlı Tekke) Mescidi (Üsküdar, H. (Halıcıoğlu, H. 1208/1793), Hüdayiazlz-
966/1558), Çamlıca Camii (Büyük Çam­ 1126/1714), Fenerkapısı (Süzgeciyu- mahmudefendi Tekkesi Camii (Üskü­
lıca, H. 131611898), Çatalçeşme (Fena- sufyazıcı) Mescidi (Fenerkapısı, XV. dar, H. 1007/1598), HürremçavuşCamii
rizâde, Mollafenari) Mescidi (Cağaloğ- yüzyıl), Feneryolu (Tuğlacıbaşı) Camii (Hırka-i şerif, Keçeciler, H. 970/1560),
lu, XV. yüzyıl), Çavuş (Seferçavuş) (Feneryolu,,H. 1308/1890), Ferldunpa- Hüsambey (Sunullahefendi, Tezgâhçı-
Mescidi (Balat, XV. yüzyıl), Çengelköy şa Camii (Üsküdar, XX. yüzyıl), Fethi­ lar) Camii (Fatih, XVI. yüzıl sonu-XVII.
(Hacıömer) Mescidi (Çengelköy, yapıl­ ye Camii (Çarşamba, XI. yüzyıl), Firu- yüzyıl başı), ibadullah (Seyyidalireis)
dığı tarih bilinmemektedir.), Çengel­ zağa Camii (Tophane, XVI. yüzyıl), Fi- Camii (Kasımpaşa, H. 997/1558), İbra-
köy (Çınarlı) Mescidi (Çengelköy, H. ruzağa Camii (Divanyolu, H. 896/1491), himağaÇayırı Mescidi (Haydarpaşa, H.
1251/1835), Çinili Camii (Üsküdar, H. Fındıklı (Mollaçelebi) Camii (Fındıklı, 988/1580), İbrahimpaşa (Hadımibra-
1050/1640), Çivizâde (kerimesi) Mesci­ H. 998/1589), Fıstıklı Mescidi (Beyler­ h im paşa) C am ii (S ilivrik ap ı, H.
di Zeyrek, XVI. yüzyıl), Çırçır Mescidi beyi, XIX. yüzyıl), Fuadpaşa (Fazlıpa- 958/1551), İbrahimpaşa Darülhadis
(Fatih, H. 988/1580), Çorlulualipaşa şa Sarayı, Uzunşüca) Mescidi (Yereba- Mescidi (Şehzadebaşı, H. 1132/1720),
(Kışla) Camii (Kasımpaşa, XVII. yüzyıl tan, XV. yüzyıl), Galibpaşa Camii (Eren­ ibrahimpaşa (Muhsinehatun) Camii
sonu, XVIII. yüzyıl başı), Çorlulualipa­ köy, H. 1316/1898), Gedikabdi Mesci­ (Kumkapı, H. 939/1532), İhsaniye Camii
şa Camii (Çarşıkapı, H. 1129/1716), Çu­ di (Kasımpaşa, H. 1031/1621), Gedikpa­ (Üsküdar, H. 1169/1755), imamhanı
buklu Ocağı Mescidi (Çubuklu, yapıl­ şa (Divanıâli) Camii (Gedikpaşa, XVII. Mescidi (Beyazıt, XV. yüzyıl sonu-XVI.
dığı tarih bilinmemektedir.), Çukurbos- yüzyıl), Göksu Mescidi (Anadoluhisarı, yüzyıl başı), incirköyü Camii (Beykoz-
tan (Hatipmuslihittin) Camii (Sultanse- yapıldığı tarih bilinmemektedir.), Göz­ Paşabahçe, XVIII. yüzyıl), İshakpaşa
lim, XVI. yüzyıl), Çukurcuma Camii tepe (Hulusiefendi) Camii (Göztepe, H. Camii (Ayasofya, Bâb-ı Hümâyûn’un
(Tophane, XVI. yüzyıl), Daltaban (Kâtip- 1320/1902), Göztepe Camii (Göztepe, sağında, XV. yüzyıl), İskele (Hacıkema-
sinan) Mescidi (Aksaray-Lâieli, yapıl­ H. 1294/1877), Gül Camii (Küçükmus- leddin) Camii (Rumelihisarı, H. 1159/
dığı tarih bilinmemektedir.), Davud pa­ tafapaşa, Ayakapı, bir Bizans kilisesin­ 1746), İskele Camii (Kasım paşa,'
şa Camii (Davudpaşa, XV. yüzyıl), Da- den XVI. yüzyılda camie çevrilmiştir.), tarihi bilinmemektedir), Islâmbey Ca­
vudpaşa (Karadavudpaşa) Camii (Üs­ Gülfemhatun Camii (Üsküdar, XVI. yüz­ mii (Eyüp, H. 925/1519), İsmailefendi
küdar, XV. yüzyıl sonu-XVI. yüzyıl ba­ yıl), GOlşeni Tekkesi (Halevimehmede- Camii (Sultanselim, Çarşamba H.
şı), Dayahatun Camii (Mahmudpaşa ci­ fendi, Helvacı Tekkesi) Mescidi (Şeh­ 1138/1725), ivazefendi (Kazaskerivaze-
varı, H. 937/1530), Debbağlar (KonyalI remini, H. 1035/1622), Güzelcekasım- fendi, Manavivazefendi) Camii (Eğri
biraderler) M escidi (Üsküdar, H. paşa (Cami-i Kebir, Kasımpaşa) Ca­ kapı - Ayvansaray, H. 994/1585), Kaba­
99511586), Defderdar (Nazhmahmude- mii (Kasımpaşa, H. 947/1540), Hacıah- kulak (Muhtesipiskender) Camii, (Ka­
fendi) C am ii (Eyüp, H. med Camii (Kasımpaşa, XVI. yüzyıl), ragümrük, XV. yüzyıl), Kadıhüsamed-
947-948/1540-1541), Defderdarburnu Hacıalipaşa (Hamldiye, Cuma) Camii din (çamaşırcı) Camii (Şehzadebaşı,
(Ibrahimpaşa, ihmalpaşa) Mescidi (Rami, H. 1310/1892), Hacıbayram- XVI. yüzyıl), Kadıköy (Osmanağa) Ca­
(Anadoluhisarı-Beykoz-Hünkâr İskele­ kaftanî Camii (Aksaray, XV. yüzyıl mii, (Kadıköy, H. 1021/1612), Kadısadi
si, 1962 yılında yeniden yaptırılmıştır.), sonu-XVI. yüzyıl başı), Hacıevhad (Ha­ Mescidi (Dırağman, XVI. y.y), Kadirî-
Demirhan (Kasapdemirhan) Mescidi civat) Camii (Yedikule, H. 983/1575), han Mescidi (Cihangir, XVII. yüzyıl),
(Zeyrek, XV. yüzyıl), Demirtaş (Timur- Hacıhamza Camii (Kocamustafapaşa, Kâğıthane karyesi (Dayahatun) Mesci­
taş) Mescidi (Kantarcılar, XV. yüzyıl), H. 985/1577), Hacıhasanzâdemehme- di, (Kâğıthane, 951/1533), Kalenderha-
Dereski Mescidi (Dereski köyü, XVI. defendi Mescidi (Fatih, XV. yüzyıl), Ha- ne Camii (Şehzadebaşı, XV. yüzyılda
yüzyıl), Dervişreis Mescidi (Istinye, ya­ cıh atu n C am ii (Z eytin bu rn u , H. bir Bizans kilisesinden camie çevril­
pıldığı tarih bilinmemektedir.), Dervi- 1374/1954), Hacıhüsrev Camii (Kasım­ miştir), Kalyoncular Kışlası (Cezayirli-
şali Camii (Karagümrük, XVI. yüzyıl), paşa, XVII. yüzyıl), Hacıkadın (Mihrişah) hasanpaşa) Camii (Kasımpaşa, Kal­
Deveoğlu (Hocahamza) Mescidi (Sü­ Camii (Kocamustafapaşa, H. 934/1527), yoncular Kışlası, H. 1198/1783), Kan­
leymaniye, XVI. yüzyıl), Dikilitaş Camii Hacıkadın (Hızırbey) Camii (Unkapanı, dilli Camii (Kandilli, H. 1165/1751),
(Balmumcu), Dizdariye Camii (Kadırga, XV. yüzyıl), Hacımahmudefendi Camii Kanlıca (iskenderpaşa) Camii (Kanlıca,
H. 910/1500), Dırağman (Tercümanyu- (Ortaköy, XX. yüzyıl), Halıcıhasan (Ka- H. 978/1570), Kantarcılar Mescidi (Kan­
nus) Camii (Dırağman, H. 948/1541), liçecihasan) Mescidi (Çarşıkapı, XV. tarcılar, V. yüzıl), Kapıağası (Davuda-
Dökmeciler Camii (Eyüp, XVI. yüzyıl), yüzyıl sonu, XVI. yüzyıl başı), Hamidi- ğa) Mescidi (Eyüp Nişancası, XVI. yüz­
Duhaniye (Duhanl) Mescidi (Kocamus- ye (Yıldız) Camii (Yıldız Sarayı karşısı, yıl), Kaptanpaşa (Kaymakmustafapa-
tafapaşa, XVI. yüzylı), Dülgerleroğlu H. 1303/1885), Handanağa (Kuşkon­ şa) Camii (Üsküdar, XVI. yüzyıl), Kap-
(Şemsüddinhabibefendi) Camii (Fa­ maz) Mescidi (Hasköy, XV. yüzyıl), Ha- tanhasanpaşa (Divlttar) Camii (Haydar,
tih, XV. yüzyıl), Edirnekapı (Mihri- sanhüseyin (Hocakasım günani, Mey­ H. 1300), Kaptanhasanpaşa Camii.
mahsultan) Camii (Edirnekapı, H. dancık) Camii (Edirnekapı, XV. yüzyıl), (Kadıköy, H. 1321/1903), Karabaş Camii
970-973/1562-1565), Ekmekçibaşı (Di­ Hasanpaşa Mescidi (Kefeliköyü, XVI. (Hırkaişerif, XVII. yüzyıl), Karabaş Tek­
bek) Mescidi (Beşiktaş, XV. yüzyıl), yüzyıl), Haseki Camii (Haseki, H. kesi Mescidi (Tophane, XVI. yüzyıl),
Emanî Mescidi (Eğrikapı, XVI. yüzyıl), 946/1539), Haticehatun Camii (Zeytin­ Karaçaahmed (Hafızahmedpaşa) Ca­
Eminbey (Gazihasanpaşa) Camii (Ka­ burnu, H. 1374/1954), Haticehatun (Ha- mii (Üsküdar, Karacaahmet, ikinci ya­
sımpaşa, XVI. yüzyıl), Eminbey (Dibek­ ticehasnahatun) Mescidi (Üsküdar, ya­ pılış H. 1272/1855), Karaderviş (Çarşı)
li) Camii (Beyazıt, XV. yüzyıl sonu-XVI. pıldığı tarih bilinmemektedir.), Hayda- Camii (Bakırköy, H. 1010/1601), Kara­
yüzyıl başı), Emirbuharî Tekkesi Mes­ rağa (Haydarkethüda) Mescidi (Koca­ gümrük (Mesihpaşa, Fetva Emini) Ca­
cidi (Unkapanı, XVI. yüzyıl), Emirgân mustafapaşa, XVI. yüzyıl), Haydarpaşa mii (Karagümrük, H. 993 - 997/1585 -
Camii (Emirgân, XVII. yüzyıl), Eski İma­ Mescidi (Haydarpaşa, XVIII. yüzyıl), Ha­ 1588), Karakaş Mescidi (Rumçlikava-
ret (Kilise) Camii (Fatih, XV. yüzyıl), Es­ zinedar (Serencebey) Mescidi (Beşik­ ğı, XVII. yüzyıl), Karamustatagaşa Da­
ki Yağkapanı (İbrahimpaşa, Makbulib- taş, H. 1113/1701), Hekimoğlualipaşa rülhadis C am ii ( Ç a r ı m ı , H.
rahlmpaşa) Camii (Galata, XVI. yüzyıl), Camii (Fatih, H. 1147/1734), Hendek 1111/1690), Karaimam (Sshhsşfmuhid-
Etmeydanı Mescidi (Fatih, XVI. yüzyıl), (Hocaali) Mescidi (Tophane, yapıldığı din, Karamanlı) Mesçfâtjtffâmrrıpaşa,
Evlicebaba Camii (Eyüp, XV. yüzyıl), tarih bilinmemektedir.), Heybeliada XVII. yüzyıl), Karak\;(Hüseyinağa, Ki-
Evliya (Hacıevliya) Camii (Mevleviha- Camii (Heybeliada, H. 1354/1935), Hi­ lecihüseyinağa) MesĞ\4\-(SâUam sö-
nekapısı, XVII. yüzyıl), Eyübsultan Ca­ dayet Camii (Eminönü, H. 1229/1813), ğüt, ikinci yapılış H. 1288/1871), Karan-
mii (Eyüp, H. 863/1458), Faikbey Mes­ Hırkaişerif Camii (Karagümrük, H. lık (Hacımimi) Mescidi (Galata, XVI.
171
yüzyıl), Kariye (Kahriye) Camii (Edirne- (Şenlikdede) Mescidi (Maçka, yapıldı­ da yapılmıştır.), Ozbekler Tekkesi (Bu­
kapı, XV. yüzyılda bir Bizans kilisesin­ ğı yıl bilinmemektedir), Mahmudiye hara Tekkesi) Mescidi (Sultanahmet,
den camie çevrilmiştir), Kartal (Hacı- Mescidi (Sütlüce H. 967/1569), Mah­ H. 1104/1692), Paşabahçesi Camii (Pa-
ahmed, Sultan mahmud) Camii (Kartal, mudpaşa Camii (Mahmudpaşa, H. şabahçe, H. 1177/1763), Pazarbaşı
XVIII. yüzyıl sonu, XIX. yüzyıl başı), Ka- 867/1434), Makasçılar (Hocapirî) Mes­ Mescidi (Üsküdar, XVIII. yüzyıl), Pirîpa-
sapilyas Camii (Kocamustafapaşa, XV. cidi (Çarşıkapı, Makasçılar, XVII. yüz­ şa Mescidi (Sütlüce, H. 927/1520), Piş­
yüzyıl), Kasaplar (Merzifonfkaramusta- yıl), Maicı (Şamdancıhasanağa, Çıra­ maniye Mescidi (Kasımpaşa), Piyale-
fapaşa) Mescidi (Yedikule - Kazlıçeş- ğı) Mescidi (Yedikule, H. 1100/1688), paşa (Tersane) Camii (Kasımpaşa, H.
me, XVII. yüzyıl), Kasımçavuş (Eski Ye­ Maltepe Cumhuriyet Camii (Maltepe, 981/1573), Raifağa (Hacımehmedraifa-
ni Camii) Camii (Eyüp, XVI. yüzyıl), Kâ- H. 1141/1728), Mecidiye Camii (Çıra- ğa, ic lâ liy e ) Cam ii (M açka, H.
tipkasım Camii (Yenikapı - Langa, XV. ğan Sarayı arkası, H. 1265/1848), Me- 1293/1876), Rasimpaşa Camii (Kadı­
yüzyıl sonu - XVI. yüzyıl başı), Kazan­ cidiyeköy Camii (Mecidiyeköy, H. köy, H. 1339/1920), Reşidpaşa Camii
cı Mescidi (Sıraselviler - Taksim, XVI. 1306/1888), Mehmedağa Camii (Çar­ (Emirgân, H. 1277/1860), Rummehmed-
yüzyıl), Keçeci (Keçemeh'medağa) şamba, H. 995/1585), Mehmedpaşa paşa Camii (Üsküdar, H. 876/1471),
Mescidi (Hasköy). (Paşaçelebi, Hocagıyasüddin) Camii Rüstempaşa Camii (Tahtakale, H.
Kefeli Camii (Edirnekapı, bir Bi­ (Süleymaniye, XV. yüzyıl), Mehmedpa­ 969/1561), Sad’âbad (Kâğıthane) Camii
zans manastırından camie çevrilmiş­ şa (Sokullumehmedpaşa, Şehidmeh- (Kâğıthane, XVIII. yüzyıl), Sağrıcılar
tir, XVI. yüzyıl), Kemalpaşa Camii (Ak­ medpaşa) Camii (Sultanahmed, H. (Yavuzersinan) Camii (Unkapanı, XV.
saray, XV. yüzyıl), Kemankeşmustafa- 979/1571), Mercanağa (Darüssaadea- yüzyıl), Saka Çeşmesi (Sultan III. Mus­
paşa Camii (Galata, XVII. yüzyıl), Ke- ğası) Camii (Beyazıt, H. 1133/1720 yılın­ tafa, Çakmakçılar) Camii (Çakmakçılar,
penekçisinan Mescidi (Kantarcılar, H. da ikinci kez inşa edilmiştir.), Merdi­ XVIII. yüzyıl), Sakızağa (Sahhafmusli-
953/1546), Kerimehatun Camii (Çen­ venli (Çakırağa) Camii (Kapalıçarşı - hiddin) Camii (Kasımpaşa, XVII. yüz­
gelköy, H. 116811754), Ketânizâdeömer- Yorgancılar, yapıldığı yıl bilinmemek­ yıl), Samanveren (Hocasinan) Mescidi
paşa Mescidi (Cihangir, H. 110211690 tedir.), Merkezefendi Tekkesi Mescidi (Uzunçarşı Cad. XV. yüzyıl), Sankiye­
veya 1122/1710), Kethüdakadın (Can- (Merkezefendi, H. 920/1514), Meryem- dim (Mehmedşakirefendi, Keçecihay-
fedakadın) Camii (Karaqümrük. H. zâde Mescidi (Beykoz, yapıldığı yıl bi­ reddin) Mescidi (Fatih, ikinci kez H.
992 / 1584), Kısıklı Mescidi (Üskü­ linmemektedir.), Mesihpaşa Camii (Ka- 1380/1960 yılında yapılmıştır.), Sarıba-
dar, Kısıklı XVI. yüzyıl), Kızılmescit ragümrük, H. 994/1585), Meşeli (Tek- yezit Camii (Unkapanı, H. 865/1460),
(Kiremitçisüleyman Mescidi) (Eyüp, H. yeciahmedçelebi, Arakiyeciahmedçe- Sarıkadı Karyesi (Sangazi) Mescidi
9898/1581), Kızıl Minare (Kiremitçiba- lebi) Mescit (Kocamustafapaşa, XVI. (Üsküdar, XVI. yüzlı), Seferikoz (Güm­
şı) Mescidi (Horhor Caddesi, XV. yüz­ yüzyıl), Mihrimahsultan Camii (Üskü­ rük) Mescidi (Kasımpaşa, XVII. yüzyıl),
yıl), Kiçihatun Mescidi (Haseki, XV. dar, H. 954/1547),Mihrimah Camii (Mer- Sekbanbaşı (Yakubağa) Mescidi (Kos­
yüzyıl), Kilise Camii (Vefa, X - XI. yüz­ divenköy, XVI. yüzyıl), Mihrişah Camii ka, XV. yüzyıl), Selamiçeşme Camii
yıl), Kirazlı (Süleymansubaşı, Kareısü- (Boyacıköy, XVIII. yüzyıl), Mimar (Mi- (Selamiçeşme), Selâmiye Camii (Üskü­
ieyman) Mescit (Süleymaniye, yapıldı­ marcemaii, Esiraii, Sünniesirali) Camii dar, H. 1088/1677), Selimiye Camii fÜs-
ğı yıl bilinmemektedir), Kiremitçi (Kı­ (Mevlanakapı, H. 930/1532), Mimarağa küdar - Selimiye, H. 1219/1804), Sey-
zıl Minare) Mescidi (Hasköy, H. (Sinekti, Nabiçeiebi) Mescidi (Vefa, yid öm er Cam ii (A ltım erm er, H.
1000/1591), Kitabhane Mescidi (Koska XV. yüzyıl), Mimarhayreddin Mescidi 896/1490), Sinanefendi (Muhşisinan)
- Lâleli, H. 1176/1762), Kocamustafa­ (Çarşıkapı, XV. yüzyıl sonu - XVI. yüz­ Mescidi (Anadoluhisarı, XVI. yüzyıl),
paşa (Sünbülefendi) Camii (Kocamus­ yıl başı), Mirahur (Imrahor) Mescidi Sinanpaşa Mescidi (Okmeydanı, H.
tafapaşa, VI - VIII. yüzyıllara ait manas­ (Üsküdar, H. 1006/1597), Mirzazâde Ca­ 987/1579), Sirkeci (Zincirtikuyu) Mes­
tırdan, H. 895/1489 yılında camie çev- mii (Üsküdar, H. 1141/1728), Mollaaşkı cidi (Kasımpaşa - Kulaksız, XVII. yüz­
rilmitir), Koltukçu Mescidi (Kasım­ Mescidi (Balat, XV. yy.), Mollahüsrev yıl), Sirkecibaşı Mescidi (Taksim, Sıra-
paşa), Kozyatağı Camii (Göztepe, H. Mescidi (Vefa, XV. yy.), Müftüali (Zen- selviler, XVIII. yüzyıl), Sittihatun Mes­
1314/1896), Köçek (Ahmedağa, Hacı- billialiefendi) Mescidi (Küçükmustafa- cidi (Silivrikapı, XVI. yüzyıl), Sofular
köçek) Camii (Mahmudpaşa Yokuşu, paşa, XVI. yüzyıl), Müzevvir (Süleyman- (Sofualiçavuş) Mescidi (Eyüp, H.
XV. yüzyıl), Köprülü Mescidi (Çember- subaşı, Münzevi Karcısüleyman) Mes­ 869/1464), Sofular (Mollahüsrev) Mes­
litaş, H. 1070/1659), Kulebahçe (Kule­ cidi (Eyüp Nişancası, XVI. yüzyıl), Mu- cidi (Aksaray - Sofular, XV. yüzyıl),
li Ocağı) Mescidi (Kuleli, H. 1133/1720), ameleci Mescidi (Mesihpaşa civari,
Kumrulu Mescit (Fatih, XV. yüzyıl), Ku­ XVII. yüzyıl), Muradmolla Tekkesi Mes­ Soğanağa Mescidi (Beyazıt, XV.
ruçeşme (Tezkereciosmanefendi) Ca­ cidi (Çarşamba XVIII. yüzyıldan önce yüzyıl sonu - XVI. yüzyıl başı), Solak-
mii (Kuruçeşme, XVIII. yüzyıl), Kurşun­ inşa edilmiştir), Murtazaefendi Tekke­ sinan Mescidi (Üsküdar, H. 954/1547),
lu Mahzen (Yeraltı) Camii (Galata, bir si (Kaşger Tekkesi) Camii (Eyüp, H. Sormagir-odaiarı (Kaptan ibrahimaaa),
Bizans kilisesinden H. 1148 ■ 1735 ta­ 1158/1745), Muradpaşa Camii (Aksa­ Mescidi (Beşiktaş, H. 1032/1622), Sul-
rihinde camie çevrilmiştir), Küçük ray, H. 870 - 876/1465 - 1471), Nasuh tanmustafa (iskele) Camii (Kadıköy,
Ayasofya Camii (Küçükayasofya, bir Tekkesi C. (Üsküdar, Doğancılar, H. H. 1174/1760), Suadiye Camii (Suadi-
Bizans kilisesinden 1505’te camie 1097/1685), Nazmi Tekkesi (Yavaşçam- ye, H. 1325/1907), Sultan (Abdrülve-
çevrilmiştir), Küçük Efendi (Fevziye, ahmedağa) Mescidi (Şehremini, XVI. dud, Veddu, Haticesultan) Camii (Def-
Hacıarşidefendi) Camii (Kocamusta­ yy.), Neslişah Camii (Edirnekapı, XVI. derdar, XV. yüzyıl), Sultanamed Camii
fapaşa, H. 1241/1825), Küçükmustafa- yy.), Neslişah Mescidi (Istinye, H. 947/ (Sultanahmet, H. 1018-1025/1609-1616),
paşa (Mollahüsrev) Mescidi (Küçük- 1540), Nişancıpaşa (Boyalımehmetpa- Sultanselim Camii (H. 929/1522), Sü­
mustafapaşa Caddesi, XV. yüzyıl), Kü- şa, Mehmedpaşa Nişancı) C. (Fatih, H. leymaniye Camii (Süleymaniye H.
çükpiyale Mescidi (Kasımpaşa, H. 992 - 997/1584 - 1587), Nişancılar (Ni- 965/1557), Süleymanpaşa (Şehidsülev-
972/1564), Küçükselimiye (Selimiye şancımustafapaşa) Camii (Eyüp, H. manpaşa) Camii (Üsküdar, H. 109b.1
Tekkesi, Çiçekçiler) Mescidi (Üsküdar, 950/1543), Nişancımehmedpaşa Camii 1686), Sürurî Mescidi (Beyoğlu, H.
Karacaahmet, H. 1250 - 1251/1834 - (Kumkapı, H. 880/1475), Nuruosmani- 969/1561), Sütlüce (Mahmudçavuş) Ca­
1835), Küçükyalı Camii (Küçükyalı, ye (Osmaniye) Camii (Cağaloğlu, H. mii (Sütlüce, H. 945/1538), Şahkulu
XIX. yüzyıl), Kürkçü Camii (Topkapı, 1161 -1169/1748-175), Okçumusa Ca­ Mescidi (Beyoğlu - Tünel, XVII. yüzyıl),
XVI. yüzyıl), Kürkçü (Hacıisa) Mescidi mii (Karaköy, Bankalar Cad. XV. veya Şahsultan Camii (Davudpaşa, H.
(Balat, XV. yüzyıl), Kürkçübaşı (Hacı- XVII. yüzyıl), Orhaniye Kışlası Camii 935/1528), Şahsultan Camii (Eyüp, H.
hüseyihağa) Mescidi (Yedikule, H. (Yıldız Sarayı arkası, H. 1302/1884), Or­ 93611555), Şehsuvar Camii (Galata -
1022/1613), Kürkçübaşı Mescidi (Kireç- taköy (Büyükmecidiye) Camii (Orta­ Kuledibi, XV. yüzyıl), Şehzadebaşı Ca­
bumu, XVI. yüzyıl), Lâleli Camii (Lâle­ köy, ikinci kez, H. 1134/1721 tarihinde mii (Şehzadebaşı, H. 950-955/1534-
li H. 1173 - 1177/1759 - 1763), Lütf i pa­ yapılmıştır.), Ortaköy Mescidi (Orta­ 1548), Şemsipaşa (Kuşkonmaz) Camii
şa (Defderdârahmedçelebi) Mescidi köy, XX. yüzyıl başı), Osmanreis Camii (Üsküdar, H. 988/1580), Şepsafa Camii
(Çapa, H. 924(151$), Maçka Mescidi (Tarabya, ikinci kez H. 1321/1903) yılın­ (Şeyh Camii (Üsküdar, XVI. yüzyıl),

172
Şeyhmurad (DarCilmesnevi, Mesnevi- Yeni Valide) Camii (Eminönü, H. 1074/ leymaniye Camii'nin eski Ağalar Kapı-
hane) Camii (Sultanselim, H. 1260/ 1663), Yeniköy Osmaniye Camii (Bakır­ sı’nın karşısında), Murad III. Türbesi:
1844), Şeyhsüleyman Mescidi (Fa­ köy, Osmaniye yolu, XIX. yüzyıl sonu, (XVI. yüzyıl: Ayasofya Camii bahçesin­
tih, XV. yüzılda bir kiliseden caime XX. yüzyıl başı), Yenimahalle (Hacıhüs­ de), Mustafa I. ve İbrahim Türbesi:
çevrilmiştir), Şucağbağı Mescidi (Acı rev, Ümmihanhatun) Mescidi (Eğrika- (XVII. yüzyıl: Ayasofya Camii girişi ka­
badem, XVII. yüzyıl), Tahtakadı (Tahta- pı), Yeşilköy (Mecidiye) Mescidi (Yeşil­ pısı sağında), Mustafa Reşid Paşa Tür­
kadı, Kadımehmedefendi) Camii (Ka­ köy, H. 1327/1909), Yıldızdede Mesci­ besi (1577: Kasımpaşa; Piyaiepaşa
sımpaşa, XV. yüzıl), Tahtaminare (Ta- di (Bahçekapı, XV. yüzyıl), Yolgeçen Mahallesi), Rüstem Paşa Türbesi:
nuşvar Tekkesi) Mescidi (Balat, XV. Mescidi (Altımermer, H. 961/1559), Yo- (Şehzade Camii bahçesinde), Selçuk
yüzyıl), Tahiriye (Tahirağa) Mescidi (Fa­ rus Kale Mescidi (Kavak civarı, XV. Sultan Türbesi: (Bayezid Camii arka­
tih, h. 1149/1736), Takyeci Mescidi (Or­ yüzyıl sonu - XVI. yüzylı başı), Yuşadağ sında: 1512), Selim II. Türbesi: (1577:
takçılar), Tantavi Camii (Rami, H. Mescidi (Beykoz - Yuşa Tepesi, H. Ayasofya Camii bahçesinde), Sinan
1307/1889): Taşçılar Camii (Üsküdar. 1169/1755), Zalmahmudpaşa Camii Paşa Türbesi: (1594, Çorlulu Ali Paşa
XVI. yüzyıl), Tatlıkuyu (Esirkemai) Mes­ (Eyüp, H. 959/1551), Zeynebhatun Ca­ Camii yanında), Siyavüş Paşa Türbe­
cidi (Gedikpaşa, XV. yüzyıl), Tatlıkuyu mii (Eyüp, H. 945/1538), Zeynebsultan si: (1602: Eyüp’te), Sokullu Mehmed
(Kâtipmuslihiddin) Mescidi (Gureba (Ruhisultan) Camii (Gülhaneparkı kar­ Paşa Türbesi: (1579: Eyüp Cami-i Ke­
Hastanesi civarı, H. 95611561), Tavaşî şısı, H. 1183/1769), Zekeriya Köyü Ca­ bir Caddesi’nde), Sümbül Efendi Tür­
Mescidi (Kumkapı, XVII. yüzyıl), Tava- mii (Büyükdere, Zekeriyaköyü, XVI. besi: (XVII. yüzyıl), Şehzade Mahmud
şîhasanağa Camii (Üsküdar, H. 955/ yüzyıl), Zihkirci Mescidi (Altımermer, Türbesi: (Şehzade ve Kadınlar Türbe­
1568), Tekneciler Mescidi (Zindanka- X V. yüzyıl), Zihni paşa (Erenköy) Cam i i si: Beşiktaş Yahya Efendi M ezarlığın­
pı, XV. yy.), Tekke Mescidi (Cağaloğlu (Erenköy, H. 1320/1902), Zühdüpaşa da), Turhan Sultan Türbesi: (1682: Emi­
iu, XVI. yüzyıl), Tellitabye (Yukarı) Ca­ (Kızıltoprak) Camii (Kızıltoprak, H. nönü Yeni Camii arkasında), Vefa Tür­
mii (Tellitabye, H. 1291/1874), Terkim 1301/1883). besi: (1490: Vefa semtinde), Yahya
(Iskenderpaşa) Mescidi (Fatih, 911/ Efendi Türbesi: (1577: Beşiktaş Yıldız
1505), Terziler Kârhanesi (Hayyattini - Parkı yanında), Yavuz Selim Türbesi:
Hassa) Camii (Sultanahmet, ilk yapı­ Türbeler (1523: Yavuz Selim Camii mihrap tara­
lış XVI. yüzyıl, ikinci yayılış H. 1337/ Abdülhamid I. Türbesi (1789: Bah- fındaki bahçede), Zeynep Kâmil Türbe­
1918 yılındadır), Teşvikiye Camii (Teş­ çekapı), Abdülmecid Türbesi (1861), si (1876: Karacaahmet yakınında).
vikiye - Nişantaş, H. 1209/1794), Top­ Ahmed I. Türbesi (1620, Sultanahmet
çular Mescidi (Eyüp, Topular, XV. yüz­ Camii bahçesinde), Barbaros Türbesi
yıl), Tumtum Mescidi (Tophane, XVII. (Mimar Sinan, 1546: Beşiktaş Meyda-
yüzyıl), Tophane (Kılıçalipaşa) Camii n ı’nda), Bayezid II. Türbesi (1512: Ba­
(Tophane, H. 988/1588), Tunusbağı yezid Camii’nin mihrap tarafında), Ce-
Mescidi (Üsküdar - Tunusbağı, yapıl­ did Hayatin Türbesi (Eminönü’nde Ye-
dığı yıl bilinmemektedir), Turşucu (Hü- nicami arkasında), Deftarî Mustafa Pa­ İZMİD (Eski adları: Astacos, 01-
seyinçeiebi) Camii (Halıcıoğlu, XVII. şa Türbesi (Şehzade Camii bahçesin­ bia, Nikomedia, iznikomid, iznikmid).
yüzyıl), Tu t i lâtif Mescidi (Keçeciler, de), Emir Buhari Türbesi (1779: Fatih’­ Ilkçağ'da “Bithynia” adı verilen
XVII. yüzyıl), Uskumru Köyü Camii (Sa­ te Emir Buhari Sokağı'nda), Eyüp Sul­ bölge dahilindedir. M.Ö. XIII. yüzyıldan
rıyer - Maden, yapım yılı bilinmemek­ tan Türbesi (1458: Eyüp Sultan Camii itibaren Trakya’dan Anadolu’ya geçen
tedir), Uzuncaova (Tuzbaba, Rumeli) karşısında), Fatih Türbesi: (Fatih Ca­ ve T rakya’da yaşadıkları sırada
Mescidi (Beşiktaş, yapım yılı bilinme­ m ii’nin mihrap tarafındaki bahçede bu­ "Brygier” adı ile anılan Frigyalılar,
mektedir), Üçbaş (Nureddinhamza) lunan türbe zamanla yıkıldığından ve­ Bithynia üzerinden geçmişlerdir. Bith­
Mescidi (Karagümrük - Zincirlikuyu, H. ya yer sarsıntısı, yangın, vs. gibi se­ ynia Krallığı’nın yıkılmasına değin baş­
932/1532), Üçmihraplı (Kazancılar, Ho- beplerle çökmeye yüz tuttuğundan kenti olarak kalan kente kurucusu I.
cahayreddin) Camii (Unkapanı, H. 874- 1784 yılında I. Abdülhamid tarafından Nikomedes’in adı verildi. M.Ö. 74 yı­
888/1469-1478), Ümraniye Köyü Camii yeniden yapılmıştır), Fuatpaşa Türbe­ lında Roma İmparatorluğu egemenli­
(Üsküdar- Kısıklı, H. 1315/1897), Ürya- si: (Sultanahmet’te: 1869), Gazi Osman ğine giren şehir, Roma İmparatoru
nizâde Mescidi (Kuzguncuk, XIX. yüz­ Paşa Türbesi: (Fatih’te Fatih Camii Probus döneminden beri (M.S. 280), II.
yıl), Üskübiye (Mehmedağa, Yereba- bahçesinde), (Gülbahar Hatun Türbe­ Konsül olarak Roma’nın doğu bölü­
tan) Mescidi (Ayasofya - Yerebatan, si: (1782 yılında yeniden yapılmıştır: mündeki kuvvet ve eyaletlere komuta
XV. yüzyıl), Üsküplü (Çakırağa) Mesci­ Fatih Türbesi ile karşı karşıyadır), Gü­ aden Diocletianus, imparator Carus’-
di (Cibali, XV. yüzyıl), Valide (Pertev- listan Sultan Türbesi: (XIX. yüzyıl ilk un M.S. 283 yılında bir seferde, yıldı­
niyalvalidesultan) Camii (Aksaray, H. yarısı: Fatih Camisi mezarlığı içinde), rım çarpması sonucu ölmesi üzerine
1288/1871), Rumelikavağı, Yusufağa) Güzelce Ali Paşa Türbesi: (Beşiktaş’­ iki oğlu Carinus ve Numerianus impa­
Camii (Vaniköy, H. 1076/1665), Veledi- ta Yahya Efendi Türbesi Mescidi biti­ rator oldu. Bunlardan Carinus, Diocle-
karabaş Mescidi (Mevlanâkapı, ikinci şiğinde: XVII. yüzyıl), Havatin Türbesi: tianus’a karşı şavaşırken öldürüldü ve
kez H. 1321/1903 yılında inşa edilmiş­ (Yeni Camii arkasında: XIX. yüzyıl), böylece Nikomedia, başkent oldu ve
tir), Vezihranı (Fazılahmedpaşa) Mes­ Hürrem Sultan Türbesi (1558: Süley­ 20 yıl Roma imparatorluğu doğu böl­
cidi (Çemberlitaş - Vezir Hanı, XVII. maniye Camii arka bahçesinde), Hüs- gesinin metropolü olarak kaldı. Roma
yüzyıl), Vidoz Camii (Davudpaşa, XVII. rev paşa Türbesi (1545: Fatih’te), Ka­ Imparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından
yüzyıl), Vişnezâde Camii (Dolmabahçe nunî Türbesi (1566: Süleymaniye Ca­ sonra Bizans egemenliğine geçti.
Sarıyı üstü, H. 1075/1664), Yahyaefendi m ii mihrap iarafındaki bahçede), Ka­ 1078 yılında Nikomedia’yı zaptede-
Camii (Beşiktaş, XVI. yüzyıl), Yahya- raca Ahmed Türbesi (XIV. yüzyıl: 1866 rek kurduğu devletin merkezi yapan
kethüda Camii (Kasımpaşa, XVI. yy), yılında onarılmıştır; Üsküdar’da Kara- Kutalmış oğlu Süleyman Bey’in yöne­
Yalı Köyü Mesc\d\(BeykozHünkâriske- caahmed Mezarlığı’nda),LâleliTürbesi timine giren şehir, I. Haçlı Seferi sıra­
lesi, yapım yılı bilinmemektedir), Yar- (Aksaray’da: XVIII. yüzyıl), Mahmud If. sında imparator I. Aleksios Komnenos
hisar (Kadıçeşmesi) Mescidi (Fatih, H. Türbesi: (1840: Divanyolu’nda), Mah­ tarafından geri alındı (1097). Bizans’­
866/1461), Yatağan (Hacıilyas) Camii mud Paşa Türbesi; (1473: Mahmud Pa­ ta Lâtin imparatorluğunun kurulma­
(Eğrikapı, XV. yüzyıl), Yavaşçaşahin şa Camii arka bahçesinde), Mehmed sından (1204) sonra, 1204-1207 yılları
Camii (Uzunçarşı, XV. yüzyıl), Yayla V. Türbesi: (1910: Eyüpsultan'da Boya­ arasında Lâtinler tarafından işgal edil­
(Kanburmustafa) Camii (Fatih, XVII. cı Sokak’ta), Mehmed III. Türbesi: di, fakat İznik’teki Bizans yönetimi ta­
yüzyıl), Yazıcı (Müeyyedzâde) Camii (1603: Ayasofya Camii bahçesinde), rafından geri alındı.
(Galata, XVI. yüzyıl), Yazıcı (Kâtipmus­ Merkez Efendi Türbesi: (XV/. yüzyıl: Orhan Gazi devrinde, 1326-1327 yıl­
lihiddin) Camii (Fethiye, XVI. yüzyıl), Mevlânâkapı karşısında, surlar dışın­ ları arasında Akçakoca tarafından ya­
Yedikule (Kule) Camii (Yedikule içi, daki Merkez Efendi mezarlığının arka­ pılan akınlarla Nikomedia varoşları fet­
XV. yüzyıl), Yeni (Turhanhaticesultan, sında), Mimar Sinan Türbesi: (1588: Sü­ hedildi. Akçakoca’nın 1328’de ölümü
173
ŞIHLAR

ojSj>
KAND IR A KAZASI

ERMİŞE o
S Ö Ğ Ü D LU ^1

İZMİT KÖRFEZİ 1. / hendek

ADAPAZARI

YALOVA AKYAZI
' BÜYÜK
DERBEND SAPAN CA

—— YALOVA_KAZAŞ]_
AKHİSAR
M ARM AR A DENİZİ ; 'O

KAZASI

gölü
İZMİT VİLÂYETİ

üzerine akınlara son verildi. Orhan Bey tarafından surların kuşatılması sırasın­ ray ve hamam vardı.
daha çok Bursa ve dolaylarının fethi­ da Bizans’ın Bayezid’e verdiği verginin III. Murad devrinde Karadeniz’in
ne önem verdiği için ancak şehrin alın­ kendisine verilmesi, egemenliği Ru­ Sakarya Nehri ve Sapanca Gölü aracı­
masına 1335’te karar verildi. 5 bin ki­ meli’de geçerli olmak koşuluyla Timur lığıyla izmid Körfezi’ne bağlanması
şilik atlı birliği, Nikomedia ovasında ve Süleyman Çelebi arasında bir anlaş­ projesi başlatıldı (11 Mart 1591). Usta­
savaş düzenine girdi. Bunun üzerine ma yapıldı. Kuşatma kaldırıldı. Süley­ lar, İzmid’in doğusunda “Karabaş"adlı
Bizans imparatoru, Filokrlni (Tavşan­ man Çelebi Trakya’da sultanlığını ilân bir mahalle kurdular. Bir bölümü Ar-
cıl), Brunga (Yarımca) artçı kuvvetleriy­ etti ve İznikmid’i Bizans’a yardımların­ maş (Akmeşe), Aslanbeg (Aslanbey),
le ordugâh kurarak, Nikomedia’ya gel­ dan dolayı geri verdi. Bu ikinci Bizans Barzidag (Bahçecik) gibi köyleri yurt
di. Karşılıklı elçilerin getirip götürdük­ dönemi Mayıs 1403’ten başlamak üze­ edindi.
leri barış ve savaş tekliflerinden son­ re yedi yıl sürdü. Bu arada Musa Çe­ 1621 yılında şiddetli bir soğuk dal­
ra bir anlaşma imzalandı ve yöre, se­ lebi, Rumeli’ye geçerek kardeşi Süley­ gası izmid’i etkiledi. Kıyıların don tut­
kiz yıl daha Bizans’ta kaldı (1331), man Çelebi’yi öldürdü, izmikmid hariç, ması sebebiyle gemiler sefere çıkma­
1339'da başlatılan akınlar sonunda Ni­ Bizans’a terk edilen körfez bölgesini dı, şehirde pahalılık başgösterdi.
komedia Komutanı Kalo loannis’in öl­ ele geçirdi. Musa Çelebi’nin kardeşi IV. Murad devrinde şehir, en par­
dürülmesi üzerine kentin anahtarı Or­ Mehmed Çelebi tarafından öldürülme­ lak günjerini yaşadı. Bu arada sınır ka­
han Bey’e teslim edildi. Başlangıçta si üzerine devlet bütünlüğü sağlandı lelerini İran’dan kurtarabilmek amacıy­
“iznikm id" adını alan kent, daha son­ ve İmparator Manuel ile anlaşan Ah­ la bir sefere çıktı (Mart 1635) ve ilk otağ
ra İzmit şeklinde anılmaya başlandı. med Çelebi, İznikmid Körfezi’ndeki İznikmid’te kuruldu. O tarihte İznikmid
Sancak olarak teşkilâtlandırıldı ve yö­ yerleri yeniden Bizans’a terk etti. Yeniçeri Ağası Muslihiddin İznikmid’-
netimi Şehzade Süleyman Paşa’ya ve­ Yöre, 1419 yılında Gazi Timurta- te sultana lâyık bir saray yaptırmış ol­
rildi. Süleyman Paşa, Satiros liman ve şoğlu Umur Bey tarafından kesin ola­ duğundan, Padişah’ın gözüne girdi ve
iskelesini onarttı. Kendi adına bir ca­ rak Osmanlı topraklarına katıldı. savaşa bütün yeniçerilerin ağası ola­
mi yaptırdı. XIV. yüzyılın ikinci yarısın­ Şehir, 14 Eylül 1509’daki deprem­ rak katılmak onuruna erişti. Padişah,
da şehirde yapılan belli başlı eserler le yerle bir oldu. Yavuz Sultan Selim çok hoşlandığı sarayda iki gün dinlen­
şunlardı: Orhan, Akçakoca camileri, devrinde izmid Tersanesi düzenlendi. dikten sonra tekrar yola çıktı. Ancak
Süleymanpaşa Medresesi hamamı, iz­ Kanun? Sultan Süleyman 5 Ocak dönüşünde, hastalanarak Eylül 1635’te
nikmid Sancağı içinde, Adapazarinda 1536’da İzmid’e geldi. Onun devrinde İznikmid'e döndü. Sarayda oturma iz­
Orhan, Meceke Orhan, Sapanca Or­ İzmid en parlak dönemini yaşadı. İs­ ni verdiği Revan Kalesi Komutanı Emir
han, Geyve'de Süleymanpaşa, Kandı­ tanbul’un erzak ve iaşesinin, kereste Güne ile buluşup dostluklarını ilerlet­
ra Orhan, Akçakoca Orhan kârgir ca­ ve yakacak odununun sağlanması, do­ tiler. Bir süre daha iznikmid’teki sara­
mileri, Akçakese. Akçaova Belen kö­ ğu ile bağlantının gerçekleştirilmesi yında dinlenen Padişah, İstanbul'a
yü camii ve medreseleri inşa edildi. konularında önem kazandı. Anadolu’­ döndü. Bununla birlikte çok sevdiği
dan gelen kervanlar İzmid’e dağıtılır, sarayında kalmak için sık sık şehre ge­
Yıldırım Bayezid devrinde Bizans­ ağır yükler, hayvansız yolcular bura­ ziler yapmak için geldi. Nitekim birçok
lIla r ın İzmit’i yeniden ele geçirme ça­ dan gemilerle İstanbul’a giderdi. Bu divan, 1636 yılından itibaren İznikmid
baları sonuçsuz kaldı. 1402'de Timur sebeple şehirde birçok han, kervansa­ Sarayinda kurulmuştur. Mayıs/Hazi­
--------------t-i.AÎ'l Si i1 ;T; ;iiTîfi ■.-______ ___
174 'iîs:rms:.ı
ran 1639 tarihlerinde şehir Osmanlı ta­ bat ve meyve tespit edildi ve noksanı­ melleri Temmuz 1843 yılında atılmış­
rihinde önem kazanan olaylar yaşadı. nın bedelâttan düşürülmesine dair Ti­ tır.
Valide Sultan Mahpeyker’in katılma­ caret Nezareti tezkeresi üzerine bir Mutasarrıflığın ulaşıma elverişli
sıyla yapılan son divanda Iran Anlaş­ irade-i seniyye çıkarıldı. tek yolu, Sapanca, Geyve ve Taraklı’-
masının esasları belirlendi. IV. Murad 1888 yılında Dahiliye Nezareti’ne dan geçen, Adapazarı bağlantılı, İzmid-
Iznıkmid'in imarına da dolayısıyla bü­ bağlı bağımsız sancak (mutasarrıflık) Ankara karayoluydu. Bu karayolu üze­
yük önem verdi. Bizans’tan beri ilk sul­ haline getirilen izmid, idarî bakımdan rindeki fes fabrikasını, Arslanbey kö­
tan sarayı onun devrinde yapılmış, bu bir Merkez-liva, dört kaza ve on iki na­ yündeki kumaş fabrikasını, Yalova na­
amaçla çevre de gününe göre en mo­ hiyeye ayrıldı. Toplam 606 köyü vardı, hiye merkezini Dağ-hamam kaplıcala­
dern şekilde imar ve ihya edilmiştir. Mutasarrıflık, askerî bakımdan, ge­ rına, sahil ve Bahçecik’e bağlayan yol­
1830 yılına kadar sarayın üstünde bu­ nel karargâhı İstanbul’da bulunan I. lar, ikinci derecede önem taşıyan kı­
lunduğu büyük cadde, Iznikmid’in en Ordu’ya dahildi. Nizam ordusunun gar­ sa bağlantılardı.
büyük caddesi olagelmiştir. Iznikmid, nizonu bulunmamaktaydı. Mutasarrıf­ Eski Haydarpaşa-İzmid demiryolu­
bu dönemde Kocaeli Sancağı olarak lık olarak nizam ordusu için yılda 1500 nun, mutasarrıflığın merkezlerini, Bur­
Kapudan Paşa eyaletine bağlanmıştır. acemi er yetiştirilirdi. sa vilayetini ve Ankara’yı birbirine bağ­
IV. Murad'ın ölümünden sonra ge­ Şehirde, dini yetkililer ile bidayet layan istasyonlarına, XIX. yüzyılın son
çen süre içersinde, XVIII. yüzyıl baş­ ve şeriat mahkemeleri bulunurdu. yıllarında M.Kaula’ya verilen bir imti­
langıcına kadar şehirde önemli olay­ İzmid Mutasarrıflığı toplam nüfu­ yazla Kayseri ve Konya istasyonları ek­
lar meydana gelmedi. XVIII. yüzyılın su, XIX. yüzyıl sonunda 222 bin 760 ki­ lendi. Anadolu demiryolunun izmid is­
başlangıcı şehir İçin bir duraklama dö­ şiydi. Yerli halkı, Orhan Gazi’nin 1326 tasyonuna ulaştırıldığı tarih, 1 Ağus­
nemi olmuştur. Bu dönemde içe dö­ yılında izmid’i fethinden sonra buraya tos 1873; İzmid-Adapazarı hattının açı­
nük yenilik hareketlerine girilmiştir. 25 yerleşen Osmanlı Türkleri meydana lış tarihi 9 Haziran 1890 idi. Üsküdar’­
Mayıs 1719'da Iznikmid, bir deprem fe­ getirmekteydi. Bu kesimin bir bölümü, dan sefere çıkan orduyu Bağdad'a
lâketine uğradı. 1851 yılında Kırım’dan göç eden Tatar ulaştıran yol, bu yüzyılda kötü bir du­
1763 yılında İzmid’te bulunan bo­ Türkleri, diğer bölümü, 1855-1864 yıl­ rumda bulunuyordu. Bu yol, Anibal’ın
yacı esnafı bir araya gelerek bir fabri­ ları arasında Trakya’dan, 1864-1866 yıl­ öldüğü eski Lybissa kentinin yerinde
ka kurdular ve toplu halde çalışma ka­ ları arasında Asya’dan gelen Çerkes- kurulan Gebze’nin Müslüman mezar­
rarlarını bir “Hüccet-i şeriye" ile teyid ler idi. Adapazarı, Kandıra ve Geyve yö­ lığının içinden geçerdi. İzmid-Ankara
ettiler. Aynı yıl bazı yabancıların şeh­ resinde yaşayan göçebe halk, Selçuk­ karayolu, Mutasarrıf Sırrı Paşa’nın ese­
re gelerek ticarete zarar vermek ama­ luların bir devamı olarak aynı gelenek riydi. 1878 yılında başlayan yapım ça­
cıyla boya fabrikası açmaları üzerine ve göreneklerini sürdürürlerdi. Muha­ lışmalarına, Haydarpaşa-izmid demir­
"nizamı ihlâl ettikleri" gerekçesiyle cirler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yolu hattının uzatılması çalışmalarının
bunların yasaklanmaları boyacı esna­ sonunda Rusya ve Romanya’ya bıra­ başlanması sebebiyle ara verilmişti.
fı tarafından Padişah’a arzedildi. kılarak birer otonom yönetim şeklin­ 1884 yılında yeniden başlayan çalış­
22 Mayıs 1766 günü şehirde büyükde yönetilen Bulgaristan ve Batı Ru­ malarla 360 bin 952 kilometre yol ya­
bir deprem meydana geldi. meli göçmenleriydi. Bunların İzmid pıldı.
XIX. yüzyıldan itibaren şehir yeni­Mutasarrıflığındaki sayıları 12 bin 171 Mutasarrıflığın limanları, izmid
den gelişmeye başladı. Ülkede ilk de­ kişiydi. Bulgar göçmenleri geçimleri­ Körfezi’nde aynı adlı sancak merkezi
miryolları döşenmiş, buharlı gemi ilk ni ormancılık ve kerestecilikle sağlar­ İzmid şehri ve Karamürsel idi. Kuzey­
kez yurda sokulmuş, 1844 yılında bir lardı. Rumeli göçmenleri mal taşıma­ doğuda Kandıra kazası sınırları içinde
programa bağlı olarak Marmara Deni- cılığıyla uğraşırlardı. ve Karadeniz kıyısında, Karasu İskele­
zi’nde Gemlik, Bandırma, Tekirdağ, İz- XIX. yüzyıl sonunda İzmid Mutasar­si ve Sakarya Nehri’nin ağzında İncir­
nikmid’e eşya ve insan nakli için rıflığında öğretim faaliyetleri, 23’ü li iskelesi bulunurdu. Mutasarrıflık sı­
“Mesir-i Bahrî” adlı .gemi işletmeye yüksek, 29’u orta, 538’i ilkokul düze­ nırları içinde nehir taşımacılığı da ya­
girmişti. 1855 yılında İstanbul’la İzmid yinde, 9 bin 886’sı erkek, 1140’ı kız 11 pılmaktaydı.
arasında yeni gemi seferi düzenlen­ bin 25 öğrencinin devam ettiği 590 Birinci Dünya Savaşı (1914-1918)
mişti. Iznikmid, Iran ve Elcezire yolla­ okulda sürdürülmekteydi. Bunlardan sırasında canlılığını yitiren İzmid, İn­
rı üstünde giderek artan Batı-Doğu ti­ iki Rüşdiye mektebi (1857-1858), Aya giliz ve Yunan kuvvetleri tarafından 6
caretinin kapısı haline geldiğinden bu Katherine Rum Kız mektebi (1893) ve Temmuz 1920’de işgal edildi. İstanbul
arada kervansaray ve han yapımında Yahudi mektebi (1912) inşa edilerek Hükümeti tarafından Anadolu müca­
bir artış olmuştur. öğretime açılmıştı. delesine karşı kurulan “ Kuvay-ı
Anadolu-Bağdad demiryolunun ilk XIX. yüzyılın başlangıcından itiba­
inzibatiye" için üs olarak kullanılmak
parçası olan Haydarpaşa-izmid arasın­ ren şehirde sık sık çeşitli salgın has­ istendiyse de, bu kuvvetler kısa süre­
daki 91 kilometrelik bölüm, 1873 yılın­ talıklar meydana gelmekteydi. Nitekim de dağıldılar. İzmid, Kurtuluş Savaşı
da işletmeye açıldı. Bu yolla Sultan 1848 yılında meydana gelen büyük bir sona ermeden 27 Nisan 1921’de geri
Abdülaziz, özel vagonu içinde izmid’e kolera salgınında halkın birçoğu öl­ alındı. Burada Atatürk’ün Türk dostu
geldi. Demiryolunun Anadolu'da iler­ müş, bir bölüm kalanlar ise bu salgın Fransız yazarı Claude Farrâre ile bu­
lemesi, İzmid’in hinterlandını İstanbul hastalıktan korunmak için şehri terket- luşması, ona hitaben, dünya kamu­
lehine daraltmış oldu. 1876'da izmid mişlerdi. oyuna karşı söylediği nutuk önemlidir,
demiryolu hattına rastlayan alanda ya­ 1889 yılında şehir civarındaki ba­ İzmid, eski çağlardaki önemine
pılan kamulaştırmalarda, bina bedel­ taklıkların kurutulmasıyla, sıtma soru­ karşın, gerek antik, gerekse Türk ege­
leri saptandı. 1883 yılında Sakarya nuna çözüm getirilmiştir. menliği devresine ait eserler açısından
Nehri’nin taşması üzerine halkın bir Mutasarrıflıkta başlıca tarım ürün­ fakir sayılabilir.
bölümü zarar gördü. Ancak bu zararın leri olarak, buğday, arpa, yulaf, çavdar, Şehrin Osmanlı yönetiminin kuru­
karşılanması amacıyla yöreye memur mısır, çeltik, darı yetiştirilirdi. Ayrıca luşundan beri inşa edilen — çok çeşitli
ve mühendisler gönderildi. meyve ve sebze, şehrin önemli bir ge­ ve görkemli olmamakla birlikte— il­
Sırrı Paşa’nın mutasarrıflığı zama­ lir kaynağını oluşturmaktaydı. ginç eserlerinden söz edilebilir.
nında şehir daha da canlandı. 1892'de İzmid Mutasarrıflığı, maden kömü­ İzmid’in içinde sekiz cami vardır.
göçmenlerin Yarımca'da kurdukları bir rü, özellikle linyit yatakları bakımından Akça İbrahim Camii, 1326’dan son­
köye “Sem i" adı verildi. 1894 yılında zengindi. Şehirde ayrıca gümüşlü kur­ ra Akça İbrahim tarafından yaptırılmış­
meydana gelen depremde şehir büyük şun madeni, alçıtaşı ve kireçtaşı ge­ tır. Karabaş Mahallesi’nde bulunan bu
ölçüde tahrip oldu (özellikle Yalıboyu). niş bir alanı kaplamaktaydı. Sanayi ala­ cami, 1966-67 yıllarında yenilenmiş,
Ertesi yıl bir irade ile Fevziye Camii nında da genişleyen izmid'te 1852 yı­ yalnız minare kaidesinde bazı eski bö­
onarıldı. lında bir beziryağı fabrikası hizmete lümler göze çarpmaktadır.
1897 yılı askerî harekâtından dolayı açılmıştır. Arabzâde Camii’nin orijinal olarak
İzmid Sancağı halkında mevcut hubu­ İzmid'te ilk kâğıt fabrikasının te­ sadece minaresi kalmıştır.
175
Dere Camii (Akçakoca Camii), İs­
tanbul Caddesi üstünde ve kalenin
eteğinde Akçakoca tarafından yaptırıl­
mıştır. Akçakoca bu camiin yapımı ta­
mamlanmadan ölmüştür. Yapı, zaman­
la yapılan onarımlarla özgünlüğünü
kaybetmiştir. f: ■f i ı
Fevziye Camii (Mehmed Bey Ca­
mii), ilk kez İznikmidli Mehmed Bey ta­ f 1
rafından Kanımı Sultan Süleyman dev­ w.
rinde Mimar Sinan’a yaptırıjdı. Ancak
bu ilk binanın harabolması sebebiyle
II. Mahmud devrinde Fevzi Ahmed Pa­
şa tarafından yeniden yaptırıldı. 1894
depreminde zarar gören yapı, 1896 yı­
lında büyük değişikliklerle yeniden in­
şa edildi.
Hüseyinpaşa Camii, Çukurbağ Ma­
hallesinde, Kaptan-ı Derya Hüseyin İZMİT: Kışla (XIX. yüzyıl sonu).
Paşa tarafından 1767 yılında yaptırıl­ mış, aynasında karanfil, lâle ve servi Yapının bezemeleri onarımlar ge­
dı. Onarımla tamamen değişen cami­ motifi vardır. çirmiştir. Müze olarak kullanılan sara­
in minaresi özgün şeklini korumuştur. Orhan Çeşmesi, II. Mahmud’un ha­ yın tanıtma yazısında tavan süsleme­
imaret Camii, imaret M ah allesin ­ zinedar ustası Süedan tarafından 1827 lerinin Fransız ressamı Sasson tarafın­
de bulunur ve Kanunî devrinde Defder- yılındaonartılmıştır. Bunlardan başka dan sıva üzerine yağlı boya olarak ya­
dar Abdüsselâm tarafından Mimar Si­ İzmid’te Yeniçeşme Sokağinda “ Ye­ pıldığı belirtilmektedir. Meşrutiyet
nan’a yaptırıldı (1515). 1872 yılında Ha­ ni Çeşme", Alacamescid Sokağinda devrinde Sultan Reşad, izmid’e geldi­
tice adlı bir kadın, o dönemde tama­ 1713 tarihli çeşmeler vardır. ğinde bu binada bir kabul resmi düzen­
men harabolan bu camii yeniden İzmid’in eski eserleri arasında ha­ lemiştir.
onarttı. Bugünkü kitabesi bu onarıma mamlar da yer tutar. IV. Murad Kasrı, IV. Murad tarafın­
aittir. Tuğla minaresi orijinaldir. dan izmid’in yüksek bir noktasına yap­
iç kalenin ortasında bulunan Or­ Küçük Hamam, şehrin doğusunda,
tırılmıştır. Evliya Çelebi’nin, "... saray­
han Camii, Şehzade Süleyman Paşa Hüseyin Paşa Camii yakınında bulu­
ların en muntazamı Bağdad fatihi Dör­
tarafından 1332 yılında yaptırıldı. Ka­ nur. Camekân ahşaptır, buradan kub­
düncü Murad Han Sarayı'dır ki, bağ ve
re planlı olan yapı, ahşap çatı ile örtü­ be örtülü bir kısma, oradan da bir kub­
bahçeli bir büyük saraydır. Anlatmak­
lüdür. Minaresi kârgir ve bir şerefeli- be ile manastır tonozuyla örtülü dik­ la dil kısırdır. Hâlen padişahlara mah­
dir. Ahşap bir son cemaat yeri ve mü­ dörtgen planlı bir kısma geçilir.
sustur. Bahçe üstadı, 200 kadar bos­
ezzin mahfili vardır. 1849 yılında Rıfat Mehmed Bey Hamamı (Orta Ha­ tancı neferi vardır. ’’
Paşa tarafından, daha sonra ise 1894 mam), çarşı içinde bulunur. Üstü çatı
İzmid Saat Kulesi, İzmid Mutasar­
yılında onarımlar görmüştür. örtülü kârgir bir camekân bölümü,
rıfı Musa Kâzım Bey tarafından II. Ab-
Paç Camii (Urgancı Mehmed Çele­ bundan sonra üç bölmeli soğukluk bö­
dülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldö­
bi Camii), şehrin doğusunda surların lümü vardır. Soğukluğun üstü yan böl­
nümü anısına yapılmıştır. 1901 tarihli
hemen dışında Paç Mahallesinde bu­ melerde tonoz, ortada kubbe örtülü­ kule; dört katlı olup, dördüncü katın
lunur. Urgancı Ahmed Çelebi tarafın­ dür. Buradan altı köşeli ve her bir ke­ dört cephesinde de saat bulunmakta­
dan yaptırılan camiin ilk yapım tarihi narında bir yıkanma hücresi bulunan dır. Zemin katta ise, bir yanda kapı, di­
belli değildir. Bugünkü cami, dikdört­ kubbe örtülü bir halvet bölümüne ge­ ğer üç cephede çeşme yer alır. Kale­
gen planlı basit bir yapıdır. Ancak mi­ çilir. Planına ve yapı tekniğine göre Mi­ nin mimarı Mihran Azaryan’dır. * .
naresi, son cemaat yeri ve kuzey du­ mar Sinan zamanında, Pertev Paşa İzmid’in en önemli mimarî eseri
varı ilk yapıdan kalmadır. Külııyesi’nin inşası sırasında yapılmış
Pertevpaşa Külliyesi’dir. Yeni Cuma
Yukarıda sözü edilen camilerden olması gerekmektedir.
Mahallesi’nde, aynı adlı caddenin iki
başka izmid’te, Tepecik M ahallesin­ Yukarıpazar Hamamı, Orhan Ca-
yanında sıralanmış durumda, Rumeli
deki “Tepecik Camii", Yukarı Pazar yo­ mii’nin yanında yaptırılmıştır. Giriş ho­ Beylerbeyi Pertev Paşa (ölm. 1572),
lundaki “Yumurtacı Mescidi”, Hacıha- lü kenarları 9.45 metre olan bir kare­ vakfı olarak Mimar Sinan tarafından
san Mahallesindeki alçı pencereli dir. Holün dört tarafında geniş sedir­ 1579 yılında yaptırılmış olup, cami,
“Portakal Mescidi", şehrin yüksek kıs­ ler döşenmiştir. Döşeme düzgün derzli
çeşme, hamam, mektep, imaret, ker­
mında kirpi saçaklı ve tuğla minareli, taş levhalarla kaplanmış, ortada 14 kö­ vansaray ve aşhaneden oluşan bir ya­
çervesinde birçok Bizans devri yapı şeli işlemeli bir havuz, holün süsleme­
pı grubudur.
kalıntısı olan 1591 tarihli “Ataca Ca­ sini oluşturmuştur. Soğukluk, iki kub­
mii", Akçakoca Mahallesi’ndeki “Ha- beli bölümün bir kemerle birleşmesin­ Cami, yüksek duvarlı bir avluda yer
cıayvaz Mescidi", Bağçeşme’de, Or­ den oluşmuştur. alır. Avlu, camiin kıble tarafında kalan
han Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman İzmid Hünkâr Kasrı (Av Köşkü, Kü­ bölümünden bir duvarla ayrılmıştır.
Paşa’nın bayraktarı Osman Ağa’nın çük Saray), Sultan Abdülaziz tarafın­ Kıble tarafında hazire bulunmaktadır.
yaptırdığı “Bağçeşme M escidi’’, İz- dan Hassa Mimarı Garabed Balyan’a Batı duvarının kapısı üzerinde 1579 ta­
mid'in fatihlerinden Hamza Fakih ve yaptırılmıştır (1867-1839). Bu bina Ata­ rihli kitabe yer alır. Avlunun ortasında,
Turgut’un yaptırdıkları mescitler, bu­ türk’ün kaldığı bina olması bakımın­ on iki dilli bir şadırvan vardır. Şadırva­
gün için eski karakterlerini yitirmiş ol­ dan önem taşımaktadır. nın üzeri piramid çatı ile örtülüdür.
malarına rağmen, şehrin tarihi bakı­ Esası II. Mahmud (1784-1839) tara­ Kıble avlusunun güneybatı köşesinde
mından önemli eserlerdir. Ayrıca 1472 fından yaptırılan köşk, Sultan Abdüla­ de H. 987 (1579) kitabeli büyük bir çeş­
tarihli bir namazgâh vardır. ziz tarafından av köşkü olarak yeniden me vardır. İki bölümden oluşan çeşme­
izmid’in eski çeşmeleri hemen he­ inşa edildi. Kasrın bahçesinin altında­ lerden biri hayvanlara, diğeri ire yol­
men ortadan kalkmıştır. Kalan birkaç ki eski Osmanlı duvarlarının bir dep­ culara aittir. Yolculara ait bölümü kes­
tanesinin kitabeleri kaybolmuş olup, rem sonucu yıkılan eski saraya ait ka­ me taştan yapılmıştır. Camiin cümle
harap durumdadır, izmid’ln ünlü "Çe­ lıntılar olduğu sanılmaktadır. kapısı üç kubbe ve iki beşik tonozla ör­
ne Suyu" günümüzde birkaç çeşme­ Dış görünümü mermer kaplı iki tülü son cemaat yeri vardır. Camiin
den akmaktadır. katlı bir yapı olan kasır, ince uzun, yu­ planı kareye yakındır. Binayı bir tam
Çakmakçı Çeşmesi, Hacıayvaz varlak kemerli pencereleriyle izmid’in kubbe ve köşelerde tromp vazifesi gö­
Mescidi yanında taş ve tuğla ile yapıl- karakteristik bir yapısıdır. ren dört yarım kubbe örtmektedir.

176
Kubbe çevresini 24 pencere kuşatr. Izimr çevresi, tarihte ilk kez olarak lunan yerleri geri almaya başladılar. İz­
Minare, camiin kuzeybatı kösesinde­ Anadolu’yu birleştiren Hitit İmparator­ mir’i savunacak bir kumandan olma­
dir. Minberi çok süslüdür. luğu’na dahildi. İzmir şehri, M.Ö. XI. dığından, şehir teslim oldu. BizanslI­
Hamam, 1922 yılında harap olmuş­ yüzyılda, yani Hitit imparatorluğu da­ lar şehri aldıktan sonra 10 bin Türk’ü
tur. Mütenazır planlı çifte hamamdır. ğıldığı sıralarda iyonyalılar tarafından katlettiler. Bundan sonra Türk istilâsı­
Aşhane-imaret, hamamın batısındaki kurulmuştur. M.Ö. VII. yüzyılda Frigya nı durdurabilmek için Avrupa’ya baş­
evlerin arkasında, moloz taşla yapılmış Krallığindan Lidya Krallığina, M.Ö. VI. vurarak, Haçlı seferlerinin hazırlanma­
küçük bir binadır. Üzeri ahşap çatı ile yüzyılda da Lidya ve bütün Anadolu ile sında etkili olan Bizans, siyasî ve eko­
örtülüdür. beraber İran (Pers) imparatorluğu’na nomik yönde kısa bir sürede Haçlı or­
Kervansaraya ait moloz taşla yapıl­ geçti. M.Ö. IV. yüzyılda Büyük İsken­ dularının esiri oldu. Haçlılar ele geçir­
mış birkaç duvar parçasından başka iz der’in ölümünden sonra İzmir ve çev­ dikleri toprağın büyük bölümünün yö­
yoktur. Ahşap olan çatısı, üç sıra, al- resi, başkent Bergama olan Bergama netimlerine el koydular. 1204 yılında
tışardan on sekiz direğe dayanmakta­ Yunan Krallığina dahil oldu. M.S. İstanbul’u da ele geçirerek, Bizans
dır. 395’te Roma ikiye ayrılınca, İzmir ve imparatorluğu’nun dağılmasına sebep
Sıbyan mektebi, cami avlusunun •çevresi de bütün Anadolu gibi Bizans oldular. İzmir, 1261 yılında Latinleri ko­
kuzeybatı köşesindedir. (Doğu) İmparatorluğu’na bağlandı. varak, tekrar İstanbul’a sahip olan İz­
Tersane, İmaret Camii banisi Def- Değişik krallıkların yönetiminde nik imparatorlarının elinde bulunuyor­
derdar Abdüsselâm Efendi tarafından bulunması sebebiyle oldukça zengin du. Haçlı seferleri sırasında Akdeniz
kendi malı olan arazi üzerinde 1530 yı­ arkeolojik yapılara sahip olan İzmir’de ticareti iki İtalyan şehrinin, Venedik ve
lında yaptırılmıştır. Yakın zamana ka­ ıtarih ve arteoloji, şehirle iç içedir. Baş- Ceneviz’in eline geçmişti. Bu iki şehir
dar donanma idare binaları olan bina­ Sıca tarihî yerleşim merkezleri: İzmir devleti, Bizans’ın aczinden yararlana­
lar, eski tersane sahası üzerine inşa (Smyrna), Eski İzmir (Bayraklı), Berga­ rak imparatorluğun ticaretinde büyük
edilmiş, burayı çeviren yüksek duvar­ ma, Efes, Çandarlı (Pitane), Foça(Pho- ayrıcalıklar elde ettiler. Cenevizliler al­
lar son onarımlar sırasında yapılmış­ keia), Çeşme, lldırı köyü (Erythrai), Te- dıkları ayrıcalıklarla âdeta İzmir’in yö­
tır. Tersane, Köprülüler tarafından ge­ os (Seferihisar-Sığacık) Değirmende- netimini ele geçirdiler. Ancak İzmir’­
nişletilmiş, Venedikliler ile çarpışan re, Ahmetbeyli (Kolophon-Klaros-Na- de Ceneviz üstünlüğü uzun sürmedi.
donanma burada yapılmıştır. XX. yüz­ tion), Kemalpaşa, Karabel (Nymphai- Batı Anadolu kapılarında XIII. yüzyıl­
yılın başlarında tersanenin faaliyetle­ on)’d ir. da başlayan kaynaşma, İzmir'in yeni ve
ri durmuştur. Malazgird Savaşı (1071), ile Anado­ son sahiplerinin harekete geçmek üze­
izmid, bugün Marmara Bölgesi’n- lu’nun Selçukluların anavatanı haline re olduğunu belirliyordu.
de, Kocaeli iline bağlı ilçe merkezi, şe­ gelmesi, Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu'aaXIII. yüzyılın ikinci ya­
hirdir. Anadolu’dan çekilmesine bir başlan­ rısında şiddetlenen ezici Moğol bas-
gıç oluşturdu. Bu savaşta bütün kuv­ kını, uç beyliklerini cazip bir hale ge­
veti eridi. Bundan sonra Anadolu’da tirdi. Binlerce insan, Moğol baskınının
Türk fethi yayılmaya başladı. Kutal- en az hissedildiği sınır boylarına akın
mışoğlu Süleyman Şah’ın komutasın­ etti. Bu birikim, her an patlamaya ha­
daki Türk beyleri, Anadolu’nun dört bir zırdı. Türkmen beyleri, 1097 yılında
İ Z M İ R (Eski adlan: Smyrna, yanını ele geçirdiler. 1081 yılında kaybedilen toprakları geri almak için
Smyrne, Smirne, Zmirra, Esmira, As- (1076, 1084, 1085), İzmir Bizans kay­ sabırsızlanır olmuşlardı. Sonunda
mira, Smira, Smire, Lesmire, Lesmirr, naklarının verdiği bilgiye göre Çaka 1300 yıllarına doğru Ege’ye Türk hüvi­
Le Smirle, Ksmire, ismira, ismire, Yez- Bey tarafından fethedildi. yeti kazandıracak büyük yürüyüş baş­
mir, Yizmir). Çaka Bey, İzmir’de egemenliğini ladı. Kısa bir sürede bütün Balı Ana­
Anadolu’nun batı kıyılarında, doğal sürdürebilmek ve genişletebilmek için dolu Türk egemenliği altına girdi.
bereketi ve güzellikleriyle ünlü bir yer donanmaya sahip olması gerektiğini Aydınoğlu Mehmed Bey İzmir'e
olan İzmir’de tarih öncesi çağlarda ya­ çabuk kavradı. Kırk gemilik bir filo yap­ girdiği zaman şehirde iki kale vardı. Bi­
zılı bir kaynak olmadığından gelişimi tırarak, sahil şehirlerini ve adaları ele risi Kadifekale, öteki iç liman kıyısın­
jzlenememektedir. M.O. 800 yıllarında geçirmeye başladı. Bir Bizans donan­ da, bugünkü Hisar Camii civarında
İzmir’de Homeros yetişmiş, Truva sa­ masını bozguna uğratarak, Ege Deni­ San Pietro Hisarı idi. Mehmed Bey her
vaşları ile Odiseus’un maceralarını zinde hatırı sayılır güçlü bir donanma iki kaleyi fethedip, yönetimini oğlu
destanlar biçiminde dile getirmiştir. oluşturdu. Klazeomoni (Kilizman), Umur Bey’e verdi. 1320 yılında Umur
M.Ö. 540-580 yıllarında Efes’te Heraklit Phokea (Foça), Khios (Sakız), Lesbos Bey, İzmir hâkimi oldu. Umur Bey, Ça­
yaşamış, öğretisini işlemiştir. Yazının (Midilli), Adramitium (Edremit) ve söy- ka Bey’den sonraTürk tarihinin ikinci
icadından sonra Kolofonlu (Değirmen- ientiye göre Samos (Sisam) ve Rodos büyük denizcisidir. Yaptığı deniz se­
dere) Ksenofon, Anadolu kültürü­ da Çaka Bey’in eline geçti. Anadolu ferleriyle denizin önemini herkese kav­
nün tohumlarını Güney İtalya’da ye­ Selçuk Sultanı I. Kılıç Arslan’a kızını ratmaya çalışmıştır.
şertmiş, Anaksageras daha o çağda vererek Büyük Selçuklu soyu ile akra­ İzmir’de oluşturduğu deniz üssüy­
gökbilimle uğraşmaya başlamıştır. balık kuran Çaka Bey, Çanakkale Bo- le Ege’de üstünlük kuran Umur Bey,
Theoslu (Seferihisar-Sığacık) Anetron ğazı’na sahip olmak için Abidos’u ku­ tam bir clhad ehliydi, öm rü savaş
“Homeros’un lirini ver bana, kan ile sa­ şattı. O ’nun İstanbul’u zaptederek meydanlarında geçdi. 1333 vılında İz­
vaş istemiyorum" diyebilmiştir. İmparatorluğu ele geçirmek niyetinde mir’e giden ünlü seyyah "İbni Batuta,
Bulunduğu yerin sağladığı imkân­ olduğuna dair etrafa söylentiler yayıl­ Umur Bey’i cömert, doğru ve cihadla
larla 5 bin yıldan beri ayakta duran İz­ dı. Çaka’nın faaliyetlerinden telâşa ka­ uğraşan bir bey olarak tanıtır. Bu dö­
mir'in Neolitik çağdan itibaren yerle­ pılan Bizans İmparatoru Aleksios nemde İzmir hızlı bir Haçlı seferinin
şim bölgeleri olduğu, arkeolojik bulun­ Komnenos çok eski bir Roma-Bizans düzenlenmesine sebep oldu. Papa II.
tularla kanıtlanmıştır, il merkezi olarak politikasına başvurarak, Kılıç Arslan Clemens’in çabasıyla toplanan Haçlı
İzmir’in tarihi ise, Bakır Devri ile bera­ ile Çaka Bey’in aıasını bozmaya çalıştı kuvvetleri 28 Ekim 1344 tarihinde İz­
ber M.Ö. III binde başlar. ve bunda da başarı sağladı. Bizans’ımı mir’in iç limanını koruyan San Pietro
Prehistorik, Grek ve İyon Devri, daveti ile yola çıkan Haçlı sürülerin­ (Gâvur İzmir) Kalesini işgal ettiler ve
Hellenistik Devri’nde (M.Ö. 323-133), den habersiz olan I. Kılıç Arslan, impa- yakaladıkları tüm Tü.kleri öldürdüler.
önemli bir yerleşim yeri olduğu yapı­ rator’un yazdığı, “Onun bütün bu fe­ Umur Bey, yılmadan Haçlılar’ın eline
lan kazılarla anlaşılan İzmir, M.ö. na p la n ları hakikat halde sana geçen Aşağı İzmir’i kurtarmak için ça­
133’te Roma egem enliğine, M.S. karşıdır" gibi sözlere kanarak, İzmir'­ lıştı. Kaleyi mancınıkla dövdürüyor, sü­
395’te Roma imparatorluğu’nun ikiye de ilk Türk Beyliği’ni kuran Çaka’yı öl­ rekli baskı yapıyordu. Umur Bey 1348
ayrılması ile Bizans imparatorluğu’na dürttü (1096). 1097 yılında Haçlıların yılında hisarı geri almak için büyük bir
katıldı. İzmir’in Bizans devrinde kültür Anadolu’da ilerlemesinden yararlanan harekâta girişti ve bu harekât sırasın-
hayatı oldukça sönük geçmiştir. BizanslIlar, Ege'de Türklerin elinde bu­ da alnına isabet eden bir okla şehit
177
. . . . .
AbAKlDE ' % S'
s

X
İZMİR VİLÂYETİ
° y DAVUDLAR

düştü. Umur Bey’in ölümünden sonra olarak dışarıyla bağlantısını tamamen şövalyelerinin Timur’un yıktığı Gâvur
Aydınoğullarinın saldırıları başarısız kesmek üzere iç liman girişinin kaya­ İzmir Kalesi’ni yeniden yapmaya çalış­
oldu. Şehrin bu biçimde Müslüman ve larla kapatılmasını istedi. Şövalyeler li­ tıklarını görünce, derhal müdahale etti
Gâvur olarak ikiye ayrılması ticaret manın ağzınm kapatılmakta olduğunu ve inşaatı durdurdu, yapılanları da yık­
hayatını da etkiledi. Aşağı İzmir’i 10 görünce gemilerine binerek kaçtılar. tırdı.
yıl kadar ellerinde tutan Rodos şö­ 1402 yılı Aralık ayı sonunda şehir Ti­ 1420 yılında imparatorluğu ciddî
valyeleri kentin hinterlandından dışa­ mur’un eline geçti. Kale, temellerine bir biçimde tehdit eden Şeyh Bedred-
rıyla bağlantıları olmadığından yarar­ kadar yıkıldı. Timur’un Anadolu’da din olayına İzmir'in de adı karıştı. Şeyh
lanamadılar. Aydınoğulları, Ayasulua’- yaptığı bir yığın kötülükten sonra İz­ Bedreddin’le Börklüce Mustafa’nın İz­
un (Sulçuk) gelişmesini sağladılar. İz­ mir’i ele geçirmesi Anadolu için de, m ir’deki faaliyetleri olumlu bir sonuç
mir ancak Osmanlı egemenliğinde hu­ Türkler için de bir nimetti. Böylece bü­ verdi. Beş-on bin civarında adamı olan
zura kavuştuktan sonra eski ticarî say­ tün İzmir, Türk yönetiminde bir kez da­ Börklüce Mustafa, İzmir Sancak B eyi­
gınlığını elde etti. ha birleşti. Timur, şehrin yönetimini ni yenmeyi başardı. Ancak daha son­
OsmanlIlar XIV. yüzyılda Anadolu tekrar ortaya çıkan Aydınoğullarina ra devlet kuvvetlerinin müdahalesiyle
ve Rumeli’de başarılı bir şekilde top­ verdi. her ikisi de altedileiier. 1421 yılında
rak kazandılar. Anadolu için genel Os­ Aydınoğulları, İzmir’i bu kez de el­ Çelebi Mehmed’in ölümü vc yerine II.
manlI politikası Türk Birliğinin sağlan- lerinde uzun süre tutamadılar. Yıldı- Murad’ın geçmesi, arkadan Düzmece
masıydı. Yıldırım Bayezid devrinde gi­ rım’ın İzmir’e subaşı atadığı İbrahim’­ Mustafa olayı, Cüneyd Bey’in yeniden
rişimler olumlu sonuçlar verdi ve Ana­ in oğlu Cüneyd, Süleyman Çelebi’nin İzmir’de sahneye çıkmasına sebep ç>l-
dolu, Osmanlı yönetimi altında birleş­ yardımıyla İzmir’i zaptetti (1405-1406). du. Cüneyd, 1422 yılında son kez İz­
meye başladı. Yıldırım Bayezid’in 1390 Cüneyd’in hayatı bundan sonra tam mir’de hâkimiyet kurdu. II. Murad, Cü-
Batı Anadolu seferi sırasında Müslü­ bir maceraya dönüştü. Son derece ce­ neyd olayının kesinlikle çözümlenme­
man İzmir, Osmanlı egemenliği altına sur, kurnaz ve mücade'e azmi yüksek sine karar verdi. COneyd, 1425 yılında
girdi. İzmir’de ilk Osmanlı yöneticisi bir insandı. Süleyman Çelubi, bağım­ ele geçirildi va bütün yakınlarıyla bir­
Kara Subaşı İbrahim Ağa’dır. İzmir’de sızlık peşinde koşan Ci neyd’i Rume­ likte idam edildi.
OsmanlIların bu yönetimi 12 yıl sürdü. li'de bir valiliğe atayarak, İzmir’de hu­ 500 yıla yakın bir süre bir daha sü­
1402 Ankara Savaşinda yenilen Os­ zuru sağlamaya çaiıştı. rekli bir düşman işgali görmeyecek
manlIlar, bundan sonra bir süre salta­ Cüneyd, kardeşler arasındaki çe­ olan İzmir kenti, Osmanlı yönetimin­
nat çekişmeleri ile uğraşmak zorunda kilm elerden yararlanarak, 1413 yılın- de yeniden gelişmeye başladı.
kaldılar. Bu olaylar dizisinden yararlan­ da'yenideh İzmir'e hâkim oldu. Bu se­ Osmanlı Devletine 1425 yılında
ma çabasına giren eski Anadolu bey­ fer artık devletin tek hâkimi olan Çe­ bağlanan İzmir ve dolayları "Sığla"
leri, Timur'un da yardımıyla bağımsız­ lebi Mehmed, İzmir’e gelerek Cüneyd'i Sancağı adını alıyor ve Anadolu eya­
lıklarını yeniden elde ettiler. esir etti (1415). Dukas'ın verdiği bilgi­ letinin de bir parçasını oluşturuyordu.
Ankara Savaşindan sonra İzmir’e ye göre, Çelebi Mehmed, Cüneyd’i, Eyalet merkezi önceleri Ankara kentin-
gelen Timur, Rodos şövalyelerinin ayaklarına kapanan annesinin ve karı­ deyken, 1461 yılında yapılan İdarî de­
elinde bulunan Gâvur İzmir’in ele ge­ sının ricalarıyla atfetmiştir. Çelebi ğişikliklerle merkez Kütahya'ya nakle­
çirilmesi için uğraşmaya başladı.İlk Mehmed şehirde bulunurken, Rodos dilmiştir. Bu arada şehir 1472 ve 1473
178
yıllarında iki kez V enediklilerin saldı­ olaylar önlenemiyordu. Üstelik eşkıya çıkması, İzmir için sevindirici olaylar­
rısına uğradı. Fatih Sultan Mehmed, vurgunlarda kazandığı paraları gelip İz­ dır.
savunması zayıflayan İzmir’i takviye m ir’de rahatça yiyordu. Eşkıya re­ Bu yüzyılda Halil Rifad Paşa, Mid-
için aşağıdaki kaleyi yeniden yaptır­ islerinin Lale Devri’nin sohbetlerini hat Paşa, Haşan Fehmi Paşa gibi va­
mak zorunda kaldı. taklit ederek İzmir’de eğlenceler dü­ liler, İzmir’in gelişmesine yardımcı ol­
XVI. yüzyılda İzmir her türlü saldı­zenlenmesini buyurdukları görülmek­ muşlardır.
rıdan uzak bir şehirdi. OsmanlIlar, ka­ tedir. Bu buyruklara uyulmaması için XIX. yüzyılda şehrin genel İdarî bö­
rada ve denizde en üstün dönemleri­ İstanbul’dan emirler yollanıyordu. lünüşü şöyleydi: 1811 yılında yapılan
ni yaşıyordu. Bu yüzyılın ikinci yarısın­ 1768 yılında başlayan Osmanlı-Pusİdarî değişiklikte Sığna Sancağı yeni
da İzmir’e gelen Pirî Reis, liman hak­ Savaşinda, Rus donanmasının bek­ kurulan Aydın eyaletine bağlandı ve
kında şu bilgileri verir: “ iç limanı var­ lenmedik bir biçimde Ege Denizi’ne Aydın kenti merkez oldu. İzmir’in Ay­
dır, etrafı 1 mildir. Limana önce büyük gelerek Çeşme önlerinde Osmanlı do­ dın eyaletinin merkezi olması 22 Ha­
gemiler ile girdik. Amma svnra vardı­ nanmasını yakması, büyük bir şaşkın­ ziran 1850 tarihinde gerçekleşmiştir.
ğımızda dolmuştur. Küçük gemilerle lık yarattı. Ruslardaha öteye gidip İz­ 7 Kasım 1864 tarihli Vilayet Nizamna­
girüp hem de haritasını yapmışızdır.” mir Körfezi’ne giremediler. mesi ile merkezi yine İzmir olmak üze­
XVI. yüzyılın ikinci yarısında İmpa­ XVIII. yüzyılda İzmir’de önemlire 23 Mayıs 1867 tarihinde yeni Aydın
ratorluk yönetiminde başlayan bozul­ olayları şöyle sıralayabiliriz: vilayeti kuruldu. Bu vilayetin 4 sanca­
ma, isyanlar ve yenilgiler İzmir’i etki­ 1712 yılında İzmir’de meydana ge­ ğı vardı (İzmir, Aydın, Saruhan ve Men­
ledi. Suhte ve Celâlî isyanları, İzmir ve len veba salgınında 10 bin kişi ölmüş, teşe). Merkez sancağının adı olan Sığ­
yöresinde korkulu günler yaşattı. XVII. 1717 yılında yeniden veba salgını baş- la da İzmir olarak değiştirildi. Bu yeni
yüzyılda Venediklilerle yapılan deniz göstermiş, Ekim 1723’te İzmir’de 60 kuruluşta İzmir Sancağina bağlı ilçe­
savaşlarının da Ege’ye intikal etmesi, evin yıkılmasına, 500 ölü verilmesine ler Bayındır, Çeşme, Foçateyn, Kuşa­
İzmir ticaretini zamanla olumsuz bi­ sebep olan bir deprem olmuş, 1727 yı­ dası, Menemen, Ödemiş, Tire vo Ur-
çimde etkiliyor, barış olunca, yoğun lında Yeniçeriler ile Voyvoda arasında la’ydı, Bu tarihte İzmir Sancağı içinde
bir ticaret faaliyeti görülüyordu. IV. çatışma çıkmış ve bu çatışmada Voy­ 8 ilçe, 9 bucak ve 702 köy yer almak­
Mehmed devrinde, İzmir’in zarar gör­ voda ölçiörülmüş, 1736 yılında Saray- taydı. 1890 yılında yapılan İdarî deği­
memesi için körfezin en dar yerinde köylü Sjirıbey oğlu büyük bir kuvvet ile şiklikle temelde örgüt aynı kalmakla
Sancakburnu’na bir kale yapıldı. Evli­ İzmir’e yürüyerek şehirden haraç al­ birlikte, bazı ilçe ve bucaklar el değiş­
ya Çelebi bu kalenin, gümrük vergisi mış, Nisan 1739’da şiddetli bir deprem tirdi. Ayrıca 1883 yılında Karşıyaka adlı
vermeden kaçan ‘‘kâ fir" gemilerinin olmuş. 1740 yılında şimdiki Basmaha­ yerde Tatar muhacirleri gelerek yeriaş-
durdurulması için yapıldığını anlat­ ne yöresinde çember ve yazma imal tirild ile rv e bunların kurdukları köyün
makta ve kaleye Sancakburnu Kalesi eden birfirm aya fabrika yapım izni ve­ adına “ Feyziyye” denildi.
adının verilmesinin sebebini, “gemiler rilmiş (Osmanlı imparatorluğu yöneti­ 1890 yılında İzmir Merkez Sancaği-
önünden geçerken beyaz sancak di- minde, İzmir'de açılan ilk dokuma fab­ nın 10 ilçesi, 19 bucağı, 704 köyü var­
küp itaat alâmetini gösterir " sözleriy­ rikasıdır), .740 yılında Kapitülasyonla­ dı. 1893 yılında köy sayısında bir azal­
le açıklamaktadır. Ancak buraya daha rın OsmanlIlar aleyhine tekrar düzen­ ma oldu. 1895 yılında Çeşme’ye bağlı
önceleri de Sancakburnu dendiği Piri lenmesinde birçok yabancı İzmir’e ge­ Yeninahiye adlı bucağın kurulmasıy­
Reis’in anlatımından bilinmektedir. lerek yerleşmiş, 1750 yılında Domini- la İzmir 10 ilçe, 20 bucak ve 675 köyü
İzmir, 1694 yılında yeni bir savaş ken rahipleri İzmir’e gelerek yerleşmiş­ kapsar hale geldi.
tehlikesi atlattı. 1683 yılında meydana ler, 1762 yılında Ermenilerce, " Yeznig” İzmir’de siyasî olaylar ise şu şekil­
gelen II. Viyana bozgunundan bu ya­ adlı bir kitap basılmış (Şehirde bilinen de gelişti:
na OsmanlIlar hem karada hem dede­ ilk kitap), 1763 yılında Frenk mahalle­ İzmir’i Yunan isyanıyla Kavalalı
nizde gerilemekteydiler. Bu tarihte bir lerini tahrip eden büyük biryangın ol­ Mehmed Ali Paşa’nın isyanı da etkile­
kısım Türk kalyonlarının İzmir’e girdi­ muş, ardından da 1764 yılında veba miştir. Yunanistan’ın bağımsızlığını
ğini gören Venedik filosu, takiple kör­ salgını-başgöstermiş, 1770’de Osman­ sağlamak için kurulan Etniki Eteria
fezin ağzına gelerek kenti denizden lI donanması Ruslar tarafından Çeş­ Cemiyetinin İzmir’de bir şubesi vardı.
abluka altına aldı. İzmirlilerin hemen me’de yakılmış (5-7 Temmuz), 1775 yı­ Görünüşte bir kültür cemiyeti olan Et­
gerekli önlemleri aldığı anlaşılmakta­ lında Karaburun Voyvodası desteğin­ niki Eteria, aslında tam bir ihtilâlci te­
dır. İzmir’de çıkacak bir savaşın ken­ de Sağnacaklı yeli adındaki Bergama şekküldü. 1820-1821 yıllarında Rumla­
dileri için de zararlı olacağını anlayan Voyvodası İzmir önlerine gelerek rın daha önce yaşadığı yerlerde büyük
Fransız konsolosu bir filikayla Vene­ şehri tehdit etmiş, 1778’de (3-8 Tem­ ayaklanmalar çıkmasına sebep olmuş­
dik amiraline giderek, onların körfez muz) şiddetli deprem ve yangın sonu­ tur. Bu isyanlardan biri de Sisam’da
önünden çekilmelerini sağladı. cu şehrin tamamı tahrip olmuş, 1795 çıktı. Sisamlı korsanlar İzmir dolayla­
İzmir XVII. yüzyılda çok canlı bir ti­ yılında Basmane’de 500-600 işçi çalış­ rına sarkarak, halkın güvenliğini teh­
caret merkezi oldu. 1671 yılında İzmir’e tıran bir pamuk fabrikası açılmış, 1797 dit etmeye başladılar. İzmir’de bu is­
giden Evliya Çelebi, kenti uzun uzadı­ (13-15 Mart) İzmir’de yangın ve karga­ yanlara karşı gerekli önlemler alınmış,
ya anlatır. şalık başgöstermiş, 15 Mart 1797’de şehirde gönüllü birlikler oluşturulmuş­
XVIII. yüzyılın başında da İzmir, do­AvusturyalIların Paralı Köprü mevkiin­ tur.
ğunun en büyük kentlerinden biri ol­ de kurdukları bir sirkte, çıkan olay so­ Bu arada Yunan isyanı sırasında
du. İhracatı ve ithalatıyla büyük bir ser­ nucu Venediklilere ait Sakız H aninin yararlı hizletleri görülen Kavalalı Meh­
vet kazanmaktadır. Ancak servet sa­ yakılması ile çıkan büyük yangın ve med Ali Paşa’nın isyan etmesi, Os­
hipleri paralarını gizlemeyi yeğledikle­ yağma meydana gelmiş (Türkler ve manlI Devletinin başına büyük bir ga­
rinden İzmir’e, görkemli bir görünüm Zanta'lar arasında)’tir. ile açtı. Asi Mısır Paşasinın oğlu İb ­
kazandıramamıştır. Bu yüzyılda İzmir XİX. yüzyıl İzmir tarihi çok hareket­ rahim Paşa komutasında gönderdiği
isyan ve eşkıyalık olaylarıyla da yüz- lidir. İç ve dış olayların İzmir’deki et­ kuvvetler, Osmanlı ordusunu arka ar­
yüze kalmıştır. 1768 ve 1774 yıllarında kileri yanı sıra, Osmanlı imparatorlu- kaya yenilgiye uğratarak İstanbul yo­
yeniçerilerin kente hâkim olmak için ğu’ndaki ilk tren yolunun İzmir’de hiz­ lunu açtı. Avrupa devletlerinin müda­
çıkardığı olaylar, devletin yöneticileri­ mete girmesi, Gediz macerası değiş­ haleleriyle Kütahya önlerinde.durdu-
ni bir sürü uğraştırmıştır. Birsüre ken­ tirilerek körfezin dolmaktan kurtarıl­ rulan İbrahim Paşa, İzmir’in yönetimi­
tin yönetimini bile ele geçirmeyi ba­ ması, rıhtımın inşa edilmesi, yeni yol­ ne el koymak için bir takırn bazırlıkla-
şaran yeniçeriler daha sonra, alınan lar yapılması, idadî, darülmuallimin ve ra girişti. İzmir’de Mehmed Ağa adın­
sert askerî önlemlerle ortadan kaldı­ sanayi okullarının, karma ticaret mah­ da biri, Mehmed Ali Paşa’nın egemen­
rılmışlardır. Eşkıya ise sık sık kervan­ kemelerinin, kâğıt imalâthanelerinin liğini ilâh etmeye kalkıştı. 1833 Kütah­
lara saldırmakta, malları yağma etmek­ açılması, itfaiye kurulması, basın faa­ ya Barışı ile Kavalalı kuvvetleri Anado­
te ve insanları öldürmekteydiler. Alı­ liyetlerinin genişlemesi ile resmî ga­ lu ’dan ayrılırken,onlara taraftarlık et­
nan bütün sıkı önlemlere karşın, bu zetenin yanı sıra, özel gazetelerin de miş olanlara da genel bir af çıkardı. Bu
179
şekilde İzmir de yeniden huzura kavuş­
tu.
XIX. yüzyılda, İzmir’de meydana
gelen önemli olayları kronolojik olarak
şöyle sıralayabiliriz:
1801 yılında şiddetli bir deprem ol­
du. 1909’da ise veba salgını başgös­
terdi. Üç yıl süren veba salgınında 45
bin civarında insan hayatını kaybetti
(1909-1912). Bu hastalık 1816’da yeni­
den başgösterdi. 1824 yılında, Ihtisap
Nezareti kuruldu. 19-20 Eylül gecesi çı­
kan bir yangında 2 bin ev tahrip oldu
(1825), Temmuz 1826’da yeni bir veba
salgını başgösterdi. 1829’da Kel Meh­
med isyanı Dİdu. 1829 yılında askerî
bakımdan İzmir, Aydın’a bağlandı.
1831 yazında İzmir ve Anadolu’da özel­ İZMİR: Şehrin denizden görünüşü (XVIII. yüzyıl).
likle Yahudi'ler arasında çıkan kolera
salgınından yaklaşık 3 bin kişi öidü. nı yıl Gediz N ehrinin su yatağı değiş­ sonra şehir kurtuldu.
1834 yılı 3 Haziran öğleden sonra çı­ tirilerek körfezin batısına akıtılmaya 1867 yılında Vilayetler Kanunu’na
kan bir yangın iie Frenk mahalleleri ve başlanıldı. 22 Eyiüide Aydın demiryo­ göre, İzmir, Aydın vilayetinin ve genel
çarşısının bir bölümü tahrip oldu. 5 bin lu fermanı imzalandı. 1890 yılında yönetim âmirliKlerinin merkezini oluş­
kişinin ölümüne sebep olan yeni bir (Ekim) Bornova’da ilk resmî futbol ma­ turmaktaydı.
veba salgını oldu (1837). Karantina ida­ çı oynandı. Sportif faaliyetler çeşitli XIX. yüzyılda -’mir’de bulunan res­
resi kuruldu (1840). 30 Temmuz dallarda gelişti. Nitekim 24 Ocak mî kuruluşlar şunlardı: Siyasî İşler Da­
1841’de çıkan ve 17 saat süren biryan- 1892’de Bornova ve İzmir takımları ara­ iresi, Bidayet Mahkemesi, Ticaret
gın sonucu Türk ve Yahudi mahalleleri sında ilk futbol maçı oynandı. İlk res­ Mahkemesi, Konsolosluklar (Ingiltere,
ile çarşısının bir bölümü yandı. 1841 mî atletizm müsabakaları ve Temmuz Avusturya, Macaristan, Belçika, Fran­
yılında İzmir iki yıl süreyle Aydın eya­ 1892’de ilk kayık yarışları yapıldı. 1901 sa, Almanya, Danimarka, Yunanistan,
letine merkez oldu. Haziran 1846'da yılında İzmir Saat K ulesinin yapımına B.A. Devletler:, kpanya, İtalya, Hollan­
şiddetli bir deprem oldu. 1844 yılında başlandı. 1907 yılında Asansör Kule­ da, Iran, Portekiz, Romanya, Rusya, İs­
yapımına başlanan ve 1847 yılında fa­ s in in , Bayraklıoğlu adında bir Yahu­ veç ve Norveç). Dinî Reislikler veya
aliyete geçen bir kâğıt fabrikası açıl­ di tarafından yapımına başlandı. 1908 Din Başkanlıkları. Gümrük ve Rüsûmat
dı. 1849 yılında Padişah Abdülmecid yılında burada yaşayan Rumlara asker­ Dairesi, Avrupa İşleri Dairesi, Postaha-
İzmir’i ziyaret etti. 1850 yılında yeni bir lik yapma zorunluluğu getirildi. 1912 n eler(Ingiliz, Avusturya, Fransız, Rus,
deprem oldu. Aynı yıl İzmir yeniden yılında İzmir M illî Kütüphanesi kurul­ Sisam Adası Postahaneleri), Dinî ku­
eyalet merkezi oldu. Katırcı Yani adın­ du. ruluşlar, hayır (Sağlık) kuruluşları (Os­
da bir eşkıya etrafa dehşet saçtı. 1851 Sonuç olarak XIX. yüzyılın ikinci manlI Hastahanesi: 1838; Askerî Has-
yılında yeni birdeprem oldu. Mısırdö- yarısında ve XX, yüzyılın başlarında, İz­ tahane, Ermeni Hastahanesi, 1878 Mu­
nüşü Abdülmecid yeniden İzmir’e uğ­ mir devrin teknik olanaklarından en iyi sevi Hastahanesi, Saint Antcine Kato­
radı (1853). Aynı yıl Katırcı Yani ve di­ şekilde yararlandı. Şehirde tren, tram­ lik Hastahanesi, Fransız hastahanesi,
ğer Rum eşkıya Vali Ali Paşa tarafın­ vay, körfez vapurları, modern bir rıh­ Ingiliz Hastahanesi, Hollanda Hasta­
dan Buca’da yakalanarak idam edildi­ tım, PTT, havagazı, elektrik ve su şe­ hanesi), Yetimhaneler (Osmenlı Yetim­
ler. Bundan sonra Sinanpğlu isyanı bekeleri vardı. Ancak bunların tümü hanesi, Aziz Yusuf Barınağı, Hizmet­
başladı. 22-24 Eylül 1856’da Izmir- yabancılar tarafından işletilmekteydi. kârlar Yetimhanesi, Musevi Fakirhane­
Aydın demiryolu sözleşmesi imzalandı İzmir’de Zeybeklerin de ayrı bir yeri si, Rum Yetimhanesi).
ve 1857 yıhda Vali Mustafa Paşa tara­ vardır. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sürer­ 1888 yılı sayımına göre İzmir’in
fından ilk olarak demiryollarının temeli ken, dağlarda eşkıyalık yapan zeybek­ toplam nüfusu 479 bin 543 kişiydi (224
atıldı. Aynı yıl Rus postahanesi açıl­ ler de gönüllü yazılıp, İzmir’e geliyor­ bin 501’i erkek, 178 bin 168’i kadın).
dı, yangın çıktı, Alsancak Demiryolu lar, buradan cepheye gönderiliyorlar­ Türkiye’de ilkokulun bir kamu hiz­
Istasyonu’nun temeli atıldı ve 1858 yılı dı. Zeybekler, XIX. yüzyıl İzmir tarihin­ meti, vatandaş için de bir ödev oldu­
23 Mart’ta İzmir’den ilk tren işlemeye de önemli bir yer tutar. Rum şakileri­ ğu ilk kez II. Mahmud tarafından bir
başladı. 12 Mart 1863’te iğneli fıçı hi­ nin başlattığı eşkıyalıkları bunlar sür­ fermanla ifade edilmiştir.
kâyeleri üzerine Rumlar ve Yahudiler dürmüşlerdir. Asıl büyük ölçüde isyan­ 1892 yılında çıkarılan Aydın Salnâ­
arasında büyük bir kavga çıktı. 20 Ni­ lar Atcalı Kel Mehmed ve 1855 yılın­ mesi’ne göre, İzmir’de 15, Bergama'­
san 1863’te Sultan Abdülaziz İzmir’e da Sinanoğlu tarafından yapıldı. Sayı­ da 9, Tire’de 27, Kemalpaşa’da 6 med­
geldi. 1863 yılında bir Ermeni hastane­ ları oldukça artan bu Türk çetecilere rese bulunmaktaydı. 1892 yılından ev­
si kuruldu. 25 Haziran 1864’te sokak­ karşı Midhat Paşa’nın 1880’lerde baş­ vel İzmir’de açılan Rüşdiye okulları
lar havagazı ile aydınlatılmaya başla­ lattığı takip harekâtı, daha sonra şid­ şunlardı: İzmir Rüşdiyesi (1860), Tire
nıldı. 20 Temmuz 1865’te İzmir ile Me­ detle sürdürüldü. Hacı Naşid Paşa V&li Rüşdiyesi (1865), Çeşme Rüşdiyesi
nemen arasındaki demiryolu bağlan­ olunca (20 Temmuz 1883), bazıları öl­ (1876), Ödemiş Rüşdiyesi (1874), Fo­
tısı kuruldu. 1865 yılı yazın İskenderi­ dürülmüş, bazılarına da aman verilme­ ça Rüşdiyesi (1875), Urla Rüşdiyesi
ye’den gelen kolera salgını İzmir’de 3 m işti. Naşid Paşa bu hareketin kökü­ (1877), Menemen Rüşdiyesi (1878),
bin kişinin ölümüne yol açtı. Bornova- nü kazımak için genel bir zeybek kırı­ Bergama Rüşdiyesi (1880), Seferhisar
izm ir tren yolu bağlantısı işletmeye mı planlamış, zeybeklerin en ünlülerin­ Rüşdiyesi (1886), Bayındır Rüşdiyesi
açıldı. 22 Ocak 1866'da İzmir-Kasaba den Yörük Osman Efe, 27 Aralık 1883 (1887). İlkokular ise şöyleydi: Mahmu­
demiryolu tamamlandı, 1867 yılında günü Hükümet Konağim n mendiven- diye İlkokulu (7886j, Namazgâh İlkoku­
havagazı fabrikasını kurma imtiyazı lerini inerken öldürülmüştür. Çakırcalı lu (1881), Teslimiye ilkokulu (1874), Sa­
bir İngiliz şirketine verildi. 1868 yılın­ Ahmed Efe ve başka efeler de çeşitli lihliye ilkokulu (1880), Selâniklizâde ilk­
da İzmir Limanı yt-pımına başlandı. yerlerde aynı gün öldürülmüşlerdir. okulu (1886).
1884 yılında bir Alman firmasına tarım Şehir, Biri ıcl Dünya Savaşı sonra­ İzmir kuruluşundan günümüze ka­
ve ziraat âletleri yapnak üzere fabri­ sında Yunanlılar tarafından işgal edildi dar Osmanlı İmparatorluğu ekonomi­
ka açma hakkı tanındı. 1885 yılında 5 (15 Mayıs 19191 Ancak 26 Ağustos si içinde çok önemli biryeri vardı. 1402
kilometre uzunluğundaki Bornova- 1922 günü Türk taarruzunda, Başko­ yılında Timur tarafından alındıktan
Bayraklı karayolu bağlantısı açıldı. Ay­ mutanlık MeyJan Muharebesinden sonra İzmir’de siyasi istikrar yerleştik-
180
çe İktisadî hayat da gelişti. Oyle ki, kaldı. Nitekim 1851 yılında şehirde bu­ (1840), Templus Matbaası (1834),
1472 yılında İzmir yalnızca ticaretiyle lunan on sekiz adet basma fabrikasın­ G.Griffitus Matbaası (1839), Spectate-
değil, aynı zamanda sanayi ürünleriy­ dan, on altısı kapanmış, ancak iki fab­ ur Oriental Fransız Matbaası. XIX. yüz­
le de üncüydü. Burada her tür mücev­ rika ayakta kalabilmiştir. Yabancı mal­ yılın ikinci yarısından itibaren ildeki
her itinayla işlenir, çok pahalı ve ol­ dan yüzde 3 vergi alındığı halde, yerli matbuat hayatı oldukça gelişmiş, sa­
dukça güzel kumaşlar, keza altın ve maldan yüzde yu mi dört gümrük res­ yıları yüzü geçen yerli ve yabancı bir­
gümüş işlemeli tunç vazolar yapılırdı. mî alınmaktaydı çok matbaa daha kurularak, bu matba­
Çeşitli savaşlar sebebiyle, Iran ipek ti­ 1876 yılında Halkapınar’da bir ip­ alarda binlerce kitap, dergi, gazete, ri­
caretini ellerinde bulunduran Ermeni- lik fabrikası açılmış, 1879 yılında lin­ sale, vb. basılmıştır.
ler, daha XVI. yüzyılın ikinci yarısında yit madeni bir Fransız’a ihale edilmiş, İzmir, Osmanlı Devletinde sürek­
İzmir’de görünmeye başladılar. Daha oluşturulan emlâk komisyonunda İz­ li ilk gazetenin çıktığı şehirdir. 1823 yılı
önce Bursa’da toplanan ve oradan m ir’de emlâki bulunan İngilizlerin de Aralık ayında SMYRNEEN adlı bir ga­
Çeşme yoluyla Sakız’a sevkedilen üye olmalarına imkân tanınmış, 1855 zete yayınlanmıştır. Daha sonra bu ga­
ipekliler İzmir’de toplanmaya başladı. yılında İzmir Kâğıt Fabrikasimn maki­ zete SPECTATEUR ORİENTAL olarak
Giderek tüccarlar, ardından da Sakız neleri yenilenmiş, Hacı Halil ve Mus­ ad değiştirmiş. 1827 yılında kapanma­
Adasindaki konsolosluklar İzmir’e ta­ tafa adlı efendilere, ipek fabrikaları sına rağmen B!aque Bey tarafından
şınmaya başladılar. 1621 yılında İzmir’­ yapmalarından dolayı hükümetçe ni­ COURRIER DE SYMRNE adıyla yeni­
de Fransa, Venedik, Ingiltere ve Hol­ şan verilmiş (1859). daha sonra mo­ den çıkarılmaya başlanmıştır. 1838 yı­
landa konsoloslukları vardı 1624-25 dernleştirilen bu fabrikaya getirilen lında İzmir’de yayınlanan iki gazeteden
yıllarında dıştan gelen bir yağmalan­ araç ve gereçlerden gümrük alınma­ biri Fransızca LA REFORME (Şubat),
ma ve soygun dönemi atlattıktan son­ mış (1891), 1906 yılında ise İzmir ve yö­ diğeri de Rumca AMALTİYA gazete-
ra hızla gelişmeye başladı. İzmir in ka­ resinde birçok fabrika kurulmasına siydi. İzmir’de çeşitli dillerde çıkan ga­
zandığı büyük önem XIX. yüzyılın ikin­ ruhsat verilmiştir. zete ve dergilere Türkçe bir tanesimn
ci yarısına kadar sürdü. İzmir’in ticarî yönden en büyük ge­ eklenmesi, ancak 1869yılınıp sonların­
Osmanlı Devleti’nin en büyük iske­ lir kaynağı rıhtımıydı. Ancak 1862 yı­ da mümkün olabildi. Aydın • le - tin n
lesi olan İzmir XVII. yüzyılda en çok ti­ lında bu rıht.Vri muntazam değildi. So­ resmi yayın organı olan AYDIN gaze­
careti İngiltere ve Hollanda’yla yapar­ nuçta, rıhtım yapılması ile ilgili düşün­ tesi Vali Midhat Paşa’nın desteğiyle
dı. Fransa daha sonra gelirdi. XVIII. ce ve çalışm alar ortaya atılm ış, çıkarıldı. Daha sonra 1873 yılında İz­
yüzyılda İzmir dış ticaretinde bir önce­ 1362’deki ilk girişimden sonra 1867'de mir'de DEVİR adlı bir gazete çıkarıldı.
ki yüzyıldaki Hollanda ve İngiltere üs­ verilen bir imtiyazla rıhtım inşası işi Bunun kapanışından sorıra İNTİBAH
tünlüğü, yerini Fransa’ya terketti. Bun­ kesinlik kazanmış, 27 Kasım 1867 ta­ çıktıysa da 1875 yılı başlarında bu da
da 1740 kapitülasyonlarının etkisi var­ rihli bir mukavele ile üç kişilik bir İn­ kapandı. Bu yıllarda İzmir Türkçe ba­
dır. 1768 yılında Fransızların İzmir’de giliz kumpanyasına ihale edilmiştir. sını, ilk sayısı, 3 SHaziran 1875 tarihin­
oldukça zengin 24 ticarethanesi bu­ Daha sonra Tersane’ye de ağırlık de çıkan KARA SİNAN adlı bir mizah
lunmaktaydı. 1787 yılında İzmir ticare­ verilmiş, 1871 ve 1892 yıllarında İzmir dergisine biie sahipti. Daha sonra 29
tinin % 42’si Fransa’yla yapılmaktay­ Tersanesi iki kez onarılmıştır. Mart 1877 tarihinde çıkmaya başlayan
dı. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­ Limandan yurt dışına ihraç edilen İZMİR gazetesi, resmî AYDIN gazete­
ren yeni ticaret örgütleriyle bunları ürünlere çeşitli tarihlerde belirli vergi­ sinin yanı sıra, Türkçe basının tem sil­
hem beslayen hem kontrol tsden yeni ler konulmuştur. Örneğin, 1831 yılında, cisi olarak yayın hayatına atıldı. İZMİR
kurumlar ortaya çıktı. G e ^ k li bilgi ve İzmir, Çeşme, Foça, Karaburun kaza­ gazetesinin 19 Mayıs 1897 yılından iti­
dayanışmanın sağlanması için bir Ti­ larında yetişip, Avrupa’ya ihraç edilen baren günlük olarak çıkarılmasına izin
caret Odası Örgütü (1885), sonra bir üzümlere dair bir vergi sistemi konul­ verildi. 1880 yıllarında İzmir’de AYDIN
Zahire Borsası (1866) ile daha genel bir muş, İzmir ve tevabi i balmumu rüsu­ gazetesinden başka 2 Fransızca, 5
Ticaret ve Sanayi Borsası kuruldu. İz­ mu mukataasıyla ilgili bir emir yayın­ Rumca, 1 Ermenice ve 1 İspanyolca
m ir’de Osmanlı Bankasinın ve Kredi lanmış (1820), İzmir Efrenç Gümrüğü’- gazete çıkıyordu. Rumca gazetelerden
Lyonnais’in hatta Yunan bankasının nün hasılatı için defter tutulm uştur biri mizah, birisi de FÜNUN risalesiy-
birer şubesi vardı. Osmanlı Bankası (1840). di. 13 Mart 1884 tarihinde ilk sayısı çı­
1863 yılında, Kredi Lyonnais ise 1888 İzmir’de, bezestenler, hanlar, çar­ kan NEVRUZ, İzmir’in ilkTürçe edebi­
yılında kurulmuştu. şı ve pazarlar kentin ticaret merkezini yat ve fikir dergisi oldu. NEVRUZ ga­
İzmir’de 1795 yıllarında 500-600 iş­ oluşturmaktaydı. İzmir’e yakın kentler­ zetesini çıkaran Halid Ziya, Tevfik Nev­
çinin çalıştığı pamuk fabrikası kurul­ de Urla ve Bornova'da, pazar ve çarşı zat ve Bıçakçızade Hakkı, 1886 yılın­
du. Buranın sonradan “B asm ane” di­ yerleri üstleri kapalı olmayıp, açıktı. da da HİZMET gazetesini kurdular.
ye adlandırılan yer olduğu sanılmak­ XIX. yüzyılda İzmir’in belli başlı Bundan sonradır'ki, Türkçe gazeteler
tadır. XIX. yüzyılın ortalarına doğru çarşı ve pazarları şunlardı: birbiri ardınca yeniden çıkmaya baş­
Türkiye’de sanayileşme girişimlerine Bektaşiler Çarşısı, 1750 tarihinden ladı. 1896 yılında Yahudiler tarafından
paralel olarak İzmir'de de yeni bir ta­ itibaren Kadırga Lim aninda faaliyeti­ Türkçe olarak MESERRET adlı gazete
kım faaliyetler görüldü. 1844 yılında ni sürdürmekteydi. Odun Pazarı, İpek­ yayınlandı. Bir bölümü Türkçe, bir bö­
yapımına girişilen ve 1847 yılı sonla­ çiler Pazarı, Kasaplar Pazarı, Bit Paza­ lümü Rumca OSMANLI TERAKKİ Zİ­
rında ilk ürünlerini piyasaya sunan rı, Kestane Pazarı, Balık Pazarı. RAAT gazetesi (2 Ekim 1893), MUSAV­
“Kâğıt Fabrikası”, Osmanlı ülkesinde­ İzmir’de pek çok han ve kervansa­ VER Ş U L E -İ EDEB '(11 Haziran 1896),
ki sınaî tesislerin en güzellerinden bi­ ray vardı. Önemli hanlardan birisi de TERAKKİ (18961 BORSA fi8 9 i), PER-
riydi. XVIII. yüzyıldan kalma Kızlarağası Ha­ VUDUS (1880), COMMERCİAL (Fran­
İhracat ve ithalâtın, İzmir İskele­ n id ir. sızca; 1908), EMPARSİYAL (1884), HİZ­
sin d e defterleri tutulmaktaydı. 1707 1821’den sonra İzmir’de matbaa fa­ MET (1889), ŞULE—I EDEB (1898), ga­
yılında bir yıl içersinde İzmir’e gelen aliyetlerinde büyük gelişme kaydedil­ zete ve dergileri rfiğer önemli yayınlar­
kahvenin miktarı saotanılmıştır. Pa­ miştir. Burada yaşayan çeşitli devıj- dır.
muk ve pamuktan dokunan kumaşlar te ve dinlere mensup kuruluşlar, bir­ XIX. yüzyılda İzmir, kültür ve sanat
hakkında 1816 yılında sistemli bir ver­ çok matbaa kurarak, basın ve yayın Ha­ yönünden oldukça gelişmiş bir mer­
gi usulü konuldu. 1841 yılında Fransız yatında önemli’ rol oynamışlardır. kezdi. İstanbul’a gelen yabancı opera,
Katodiye adlı bir kişiye İzmir’de kur­ İzmir’de XIX. yüzyılda bulunan m te­ tiyatro toplulukları gelişlerinçlş ve dö­
şun madeni açmasına izin verildi baalar şunlardı: nüşlerinde İzmir’e de uğrayarak, tem­
(1841). İzmir ve diğer yerlerinde bulu­ Damyanos Matbaası (1832-1833), siller verirlerdi. Sahne faaliyetleri ön­
nan memlehaların ihalesine bir sistem Amelthia Matbaası (1838-1839), Petros celeri yabancı konsolosluklarda dü­
getirildi (1842). Alınpiı vergilerin zaman Damyanos Matbaası (1838), İosif Mağ- zenleniyordu. İzmir’in ilk tiyatro bina­
zaman fazla yüklü olması sebebiyle nis Matbaası (1840), M.KIados İonya sı 1841 yılında açılan “Euterpe Tiyat-
bazı fabrikalar kapanmak zorunda da Matbaası (1840), Misyoner Matbaası rosu”ydu. Bunu çeştiii tarihlerde açı­

181
lan Commerano Tiyatrosu, Eksariste- -
ron Tiyatrosu (Pathe Sinem ası), Nea f
Skene (Yeni Sahne), Theatron Smirnes |
ve Sporting Kiüb izlemiştir. 1861 tari- :
hinde açılan ve 1884 yılında yanan
Commerano Tiyatrosu’nda daha çok ;
dışardan gelen topluluklar tem siller
veriyorlardı. Commerano Tiyatrosu’-
nun bir önemi, tiyatroda Italyan ope­
ra topluluğuyla birlikte, İstanbul’dan
gelen Vaspuragan adlı bir Ermeni ti­
yatro topluluğunun da, Türkçe temsil­
ler vermeseydi. Şark Tiyatrpsu’ndan ■
çıkma bu Vaspuragan topluluğu, s
1862-64 yılları arasındaTükçe ve Erme­
nice’nin yanı sıra, başka dillerde de
temsiller verdiler. Güllü Agop da bu fa­
aliyetlere katılmıştır. Vaspuragan top­
luluğunda önceleri Güllü Agop’tan
başka Mınakyan da bulunuyordu. Gül­
lü Agop topluluğun başıydı. Dört d il­
den temsil veren bir topluluk, belki ta­
rihte ilk kez görülmüştür. Vaspuragan
denemesinden sonra da İstanbul’dan
çeşitli topluluklar İzmir’e uğrayıp, tem­
siller verdiler. Özellikle Sporting Klüb
eşine ender rastlanan bir tiyatroydu. İZMİR: Liman ve şehir (XIX. yüzyıl ikinci yarısı).
1893 yılında İzmirliler bir oyun yeri
olan ve kahvesi bulunan Sporting yıl başlarına kadar gider. Çaka Bey’in tarafından yaptırıldığı bilinmemekte­
Klüb’te tiyatro kurmak istediler. Bu­ 17 yıl süren hâkimiyetinden bugüne dir.
nun üzerine klübün tiyatro binası 1894 kadar bir iz kalmamıştır. Buna karşılık Ali Ağa Camii, Uzunyoidan Dam-
yılında açıldı.Bu tiyatroda ilkolarak 1317 yılından beri Türklerin elinde bu­ lacık’a giden caddenin sonunda ve
“M a s c o tte ” temsil edildi. Sporting lunan Kadifekale başta olmak üzere Odunkapı Camii’nin kuzeyinde, İzmir
Klüb'te II. Meşrutiyet döneminde Türk­ kentin bütün eski eserleri Osmanlı iz­ Memleket Hastahanesi nin güney ta­
çe tem siller verilmeye başlanıldı. İtti- leri taşımaktadır. 1333 yılında Kadife- rafında mahalle arasındadır. 1672 yılın­
had ve Terakki Partisi de temsillerin kale’de birçok cami ve zaviye bulun­ da Ali Ağa tarafından yaptırılmıştır. Mi­
baş girişimcisiydi. İzmir'in büyük yan­ maktaydı. Daha sonra kentin ticari naresi kıble tarafında ve tuğladandır.
gınlarından sonuncusu 1922 yılı Eylül önemi arttıkça hanlar da çoğaldı. Çar­ Cami, kare planlı oldukça yüksek tam-
ayında, Türk kuvvetlerinin İzmir’e şirişi şı, medrese, çeşme ve sebiller, kenti burludur. Haziresinde mezarlar mev­
sırasında çıktı ve tiyatroların hemen süsleyen ve işlevi olan yapılardı. cuttur. 1672 yılına ait olan bu yapının
tümü tarihe karıştı. 1653 yılında İzmir'de 10 cami bulun­
iç süsleri, pencere şekilleri ve mina­
İzmir’de arkeolojik araştırmalar maktaydı. Bu camilerin sayısı 1699 yı­ resi XIX. yüzyılda yapılmıştır. Harim
XIX. yüzyılın ortalarında başlamış- ni­ lında 17’ye, 1701 yılında ise 19’a çık­ kapısı mermerden inşa edilmiştir.
tekim 1844 yılında kâğıt fabrikasının mıştır. 1851 yılında bu miktar 24’e yük­ Altıparmak Camii, Haşan Hoca
yeri kazılırken bulunan taştan yapılmış selmiştir. 1878 yılında İzmir’de 23 mi­ Mahallesi’ndedir. Altıparmak Hacı il­
heykel, İstanbul’a gönderilmiştir. 1854 nareli cami ile 51 mescit bulunmak­ yas bin Hemdem Çelebi tarafından
yılında çıkarılan 3 adet antika ise hü­ taydı. Günümüzde bunların sayısı 1649 yılında yaptırıldı.
kümetin izniyle Prusya Konsolosu’na —birçoğu harap durumda olmakla Asmalımescid, Mezarlıkbaşindan
verilmiştir. Arkeolojik araştırmalara ise b irlikte— oldukça artmıştır. İkiçeşmejik Camii'ne giden cadde üze­
XIX. yüzyılın sonlarına doğru başlana­ Abdullah Efendi Camii, Basmane rindedir. İzmir Müzesi'nde bulunan ca­
rak, yabancılar tarafından yürütülmüş­ semtindedir. Ne zaman ve kim tarafın­ mie ait eski eser fişlerinde 1892/93 yı­
tür. 1895 yılında arkeolojik araştırma dan yaptırıldığı bilinmeyen cami, lında inşa tarihi gösterilmişse de, 20
yapmak üzere Rusyalı Simirnov’a izin 1890/91 ve 1951 yıllarında onarım gör­ Rebiülevvel 1241 tarihli vakfiyede bu
verilmiştir. 1900 yılında ise Mösyö Url müştür. Tek minareli, üzeri ahşap ça­ mescitten söz edilmekte, dolayısıyla
adlı şahsa İzmir civarında yapacağı es­ tılı ve kiremit örtülü, moloz taştan ya­ 1825 yılında yapıldığı belirtilmektedir.
ki eser araştırmaları sırasında kolay­ pılmıştır. Önceleri yapılıp yanan cami yeniden
lık gösterilmesi için hükümetçe tali­ Ahmed Ağa Camii, ikiçeşmeiik’ten onarılmıştır.
matlar hazırlanmıştır. Eşref Paşa’ya giden cadde üzerinde­ Çorak Kapısı Camii, Basmane’nin
Kadifekale, İzmir’in güneyinde 186 dir. 1842 yılında cemaate açık bulun­ karşısında ve Gaziler Caddesi ile Ana­
metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde­ duğu Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıt­ fartalar Caddesi’nin birleştiği noktada
dir. Büyük İskender'in emri ile M.Ö. İV. larında mevcuttur. Şeyh Ahmed Efendi olup, halen herhangi bir kitabesi yok­
yüzyılda generallerinden Lioimakhos tarafından yaptırılan bu cami, moloz tur. Büyük ihtimalle Bostanî Mahmud
ile Antigone (ölm. M .Ö. 331), tarafın­ taş ile yapılmış, üzeri düz eğimli çatı Efendi tarafından yaptırılmıştır (XIX.
dan İzmir halkının Pers savaşlarında ve kiremit örtülü, içerisi ahşap ve tek yüzyıl başları). Bu yapı, önde küçük bir
gösterdikleri yardıma karşılı!" yaptırıl­ minarelidir. avluyu, batı ile güneyde İse, gayr-i
dı. 1402 yılında Timur, 1688 yılında da Akarcalı Cami, 18&1 yılında Akar- muntazam bir hazireyi içerir. Kurşun­
yer sarsıntısı kaleye büyük zarar ver­ calızâde Hacı Mehmsd •- rendi tarafın­ la örtülü beş kubbe altında son cema­
di. Kşie, Osmanlı imparatorluğu döne- dan yaptırıldı. Camiin küçük bir avlu­ at mahallinin etrafı câmekân ile çev­
mincfa birçok kez onarımlar gördü. Bu­ su vardır ve bu ahudan birkaç basa­ rilm iştir. Ana mekânı örten tek büyük
gün kjalşnin ancak batıda beş kulesi mak merdivenle son aemaat mahalli­ kubbe, sekiz köşeli bir kasnak üzeri­
ile g{jt}ey,dşki duvarları ayakta durmak- ne çıkılır. Bina >•asme taştan yapılmış­ ne oturur. Büyük kubbenin iki yanın­
tadır.jŞ^jgm etre uzunluğundaki kale­ tır. Üzeri eğimli ahşap çatı ve kiremit da üçer kubbeli yan mekânlar mevcut­
nin içerşım a ve ortada, yıkıntı halin­ örtülüdür. Dört köşel. bir kaidesi üze­ tur. Külâhı ve gövdesi kesme taştan
de su sarnıcı kalıntısı rine oturan tek minaresi alçaktır. olan bir minaresi vardır. Minberi mer­
Alaca Mescit, Mahalle-i Cedid’de merdir. Kubbe hendesî motiflerle süs­
eserleri XİV- y ^ - bulunmaktadır. Hangi tarihte ve kimin lüdür.
-j Q2 .tıb ıe v eıİBu
ilid nebimse nepiıhe-.
Eşref Paşa tarafından 1897 yılında mit örtülü küçük bir eserdir. tır.
yaptırılan, İzmir’in güneyinde, Beşte- Irgatpazarı Camii, Cami-i Atik Ma­ Odunkapı Camii, ikiçeşmelik sem­
peler ile Nüzhetgâh Mahallesi’ne ya­ hallesinde bulunan Irgatpazarı sem- tinde ve Uzunyoidan Damlacık’a gi­
kın bir yerde bulunan bu yapı, bir bod­ tindedir. Hacı Mustafa Efe ,di tarafın­ den caddenin sağ tarafında bulunmak­
rum katı üzerinde fevkânî olarak yapıl­ dan yaptırılmıştır. 1774 yılında onarım tadır. XVIII. yüzyılın ortalarında, Odun-
mıştır, Çatısı ahşap eğim li ve kiremit görmüştür. kapılızâde Başağalarından Hacı Meh­
örtülüdür. Son cemaat mahallinin do­ i'.i Çeşmelik Camii, Mezarlıkbaşı med Ağa tarafından inşa ettirilm iştir.
ğusunda olan tek minaresi, kesme taş­ semtinde, Eşrefpaşa’ya giden ikiçeş­ Cami haziresinde gömülü Hatice Ha­
tandır ve minare, sekiz köşeli bir kai­ melik Caddesi üzerinde Şerif Ali So- nım, bu kişinin eşidir. Oldukça dik
de üzerine oturmaktadır. kağindadır. Tarihi bilinmemekle bera­ Damlacık Yokuşu’nun başındadır.
Hacı Bey Camii, Topalaltı semtin­ ber, Kurd Mehmed Paşa tarafından Mermer, yuvarlak kemerli bir kapı ile
de, Mahmudiye Mahallesinin 746. So- yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Esas camiin son cemaat mahalline girilir.
kağindadır. Morali Baladur Hacı Bey cami mekânı fevkânîdir. Altında, halen Burada, minare kaidesinin kısmen al­
adıyla ünlü, Yunus oğlu Mehmed Ağa kahve olarak işletilen iki büyük hacim tına yerleştirilm iş bir çeşme vardır.
tarafından 1889 yılında yaptırıldı. Mi­ ile 1922-25 yılları arasında Şemsü'l Ma­ Piyaleoğlu Camii, Dibekbaşı sem-
nare tabanında ve İyon tarzı bir sütun arif adlı bir okul vardı. Cami, ana me­ tindedir. Piyalezâde el Hac Mehmed
başlığı üzerinde kitabesi bulunmakta­ kân ve son cemaat mahalli olmak üze­ Ağa tarafından 1730 tarihinde yaptırıl­
dır. Küçük bir avlusu vardır. Son cema­ re iki kısımdan oluşur. Son cemaat mıştır. 1882 yılında onarım gören ya­
at mahalline bir merdivenle çıkılır ve mahalline biri kuzey, diğeri batıdan ol­ pının önünde dar ve uzun bir avlu var­
burası camekân ile örtülüdür. Kubbe­ mak üzere iki büyük kapıdan girilir. dır. Kısa bir merdivenle son cernaat
si sekiz köşeli bir tanbur üzerine otu­ Ana mekân üzeri süs kubbeyle örtülü­ mahalline çıkılır. Ana mekânın üzeri
rur. Bu kubbenin üstü kurşun kaplıdır. dür. Süs kubbesinin ortasında sekiz kurşun örtülü tek bir kubbedir. Gövde­
Minarenin tabanı köşeli olup, kesme köşeli bir aydınlık feneri bulunmakta­ si harap, köşeli bir kaideye oturan tek
taştandır. Ana mekânı tromplu bir kub­ dır. Mihrap bir niş halindedir. Minberi minaresi, mahalle evleri arasında kal­
be örter. Mihrap bir niş halindedir. ahşaptır. Kubbe kalem işleriyle süs­ mıştır. Ahşaptan bir minberi vardır.
Minberi ahşaptır. lenmiştir. Salahattinoğlu Camii’nin yapım ta­
Hacı Mehmed Camii, ikiçeşmelik Hatuniye Camii, Anafartalar Cad­ rihi bilenmemekle birlikte, XVI. yüzyıl
Camii’den Damlacık semtine giden desi Tilkilik mevkiindedir. Tayyibe Ha­ başlarında yaptırıldığı, XIX. yüzyılda
sonundadır. Hoca Mahmud Bey tara­ nım tarafından 1640 yılında yaptırıl­ onarıldığı tahmin edilmektedir. Fa-
fından yaptırıldığı tahmin edilmekte­ mıştır. Daha sonra genişletilen bu ya­ ikpaşa Mahallesi’nin güneyinde ve Te-
dir. Yapımı hususunda birçok kaynak­ pının minaresi cami hariminde kalmış­ maşalık mevkiindedir. Halen tavanı ve
ta değişik bilgi ve tarihler verilmekte­ tır. Eklenen kısım büyük kubbeli ve minberi ahşaptır. Duvarları taş ve mo­
dir. Camiin son cemaat mahallî câme- son cemaat yeri bulunan yerin sağına loz harç karışımıdır. Minaresi 1954 yı­
kân ile çevrilidir. Ana mekânı örten yapılmış ve kemerle diğer harime bir­ lında tuğla olarak yaptırılmışıtr.
kubbe, sekiz köşeli bir kasnak üzeri­ leştirilmiştir. Son cemaat yerinde 4 kü­ Bu yapılardan başka Salepçioğlu,
ne oturur ve üstü kiremit örtülüdür. Bir çük kubbesi vardır. Kubbelerin üstü XX. yüzyıl başlarında inşa edilmiş, Ser­
tek minaresi vardır ve tuğladan yapıl­ kurşunlarla örtülüdür. Cami, dıştan bü­ vili Mescit, Soğukkuyu Camii, Şadır­
mıştır. yük destek duvarlarıyla çevrelenmiş­ van Camii, Şeyh Camii, Yapıcıoğlu Ca­
Hacı Mehmed Camii, İkiçeşmeli tir. Kadınlar mahfili mevcuttur. Cami­ mii, Yeni Cami, Yukarı Kal’a Camii
Camii’den Damlacık tem tine giden in kitabesi yoktur. Kıble, mihrap pen­ anılmaya değer yapılardır.
Uzun yol üzerindedir. Kesin yapım ta­ cere ve üstleri alçı süslemelerle ampir Yukarıda adları belirtilen camiler­
rihi belli olmamakla birlikte 1863,1889 tarzında yapılmıştır. den başka, 1883 yılında Kasap Hızır
yıllarında onarım görmüştür. Camiin Hisar (Yakubbey Camii), İzmir’in Mahallesi’nde Bölükbaşı Camii’ne ye­
üzeri ahşap eğimli ve kiremit örtülü­ Hisarönü semtinde bulunur. Yapılış ta­ ni bir minare yaptırıldığı, Karantina ad­
dür. Bir minaresi olup, üzeri sıvalıdır. rihi, yaptıranı belli olmayan bu yapının lı mahalde inşa edilen camie Padi-
Dahilde ana mekân bir süs kubbesi ile XV. yüzyılda Yakub Bey adlı biri tara­ şah’ın adına izafeten "H a m id iy e ” adı­
örtülüdür. fından inşa ettirildiği sanılmaktadır. nın verildiği (1892), Bedesten Hacı Hü­
Hacı Veli Camii, Hatuniye Meyda- 1597 yılında Aydınoğullarından Özde- seyin Camii’nin onarımı, Köprülüzâde
nindan, Çorakkapı ve Basmane’ye gi­ miroğlu Yakub Bey tarafından 1597 yı­ Ahmed Paşa Camii’nin 1848, 1866,
den Anafartalar Caddesi üzerindedir. lında da yaptırıldığı iddia edilmektedir. 1883 yıllarında Mütfizâde Camii’nin
AlanyalI Hacı Veli b. Yusuf b. Veli Ağa Camie iki sütun üzerine oturan geniş m inaresirin 1871 yılında onarıldıkları-
adında bir kimse tarafından 1730 yılın­ kemerli taç bir kapıyla girilmektedir. nı Hazine-i Evrak’ta mevcut belgeler­
da yaptırıldı. Avlusu çok küçüktür. Kesme taştan den öğrenmekteyiz.
Hamidiye Camii, İzmir’de Konak- yapılan minarenin kaide kısmı son ce­ İzmir’deki mevcut medreseleri ise
Güzelyalı sahil caddesi üzerinde ve maat mahalli içinde kalmıştır. Son ce­ şöyle sıralayabiliriz:
Karantina (Halen: Küçükyalı) mevkiin­ maat mahalli, 1813 yılında yapılan bü­ Abdülfettah Medresesi, Basmane
dedir. Sahilde inşa edilm iştir. Osman yük onarım sırasında eklenmiştir. 1876 semti civarında Türkistanlı Hacı Ab-
Paşa tarafından yapımına başlanılmış, ve 1883 yılında onarım görmüştür. dülfettah Efendi tarafından cami ile
II. Abdülhamid tarafından tamamlattı- Kestellizâde Mescidi, Başdurak’- birlikte yaptırılmıştır. XIX. yüzyıl baş­
rılmıştır (7390,1. Kapının üzeri üç kade­ tan Ikiçeşm elik’e giden Kestelli Cad­ larında yaptırıldığı tahmin edilen med­
me halinde kapanmıştır. Birinci kısım desi üzerindedir. Nakibüleşraf Çandar- rese 1843 yılında onarım gördü.
kubbe diğer iki kısım da düz çatı ile ör­ lızâde Seyyid Hacı Mustafa Efendi b. Ahmed Reşid Efendi Medresesi
tülü olup, kurşun döşelidir. Minaresi Abdülkadir bin Abdürrahim Efendi ta­ (Kâtipoğlu), Başdurak’tan İkiçeşmelik
sekiz köşeli bir kaide üzerine oturur ve rafından 1888 yılında yaptırılmıştır. Caddesi’ne doğru çıkan Kestelli. Yoku­
minare gövdesi, oymalı kesme taştan Ma’mûretü’l-Hamidiye Camii, Gü- şu üzerindedir. Müderris Hacı Osman
olup, külâhı kurşun örtülüdür. zelyalı denilen yerdedir. Hangi tarih­ Efendi’nin babası Hacı Ahmed Reşid
Horasanlı Mescidi, İzmir'de 565. te yapıldığı bilinmemektedir. II. Abdül­ b. Mehmed Efendi tarafından 3 Nisan
Sokak’ta, şehrin güney tarafına düşen hamid devrinde yaptırıldığı görüşü hâ­ 1797 tarihli bir belgeden XVIII. yüzyıl
Beştepeler semtinde önce Muhacirler kimdir. başlarında yaptırıldığını öğrenmekte­
için kurulmuş olan Nüzhetgâh Mahal­ Natırzâde Camii. İkiçeşmelik sem­ yiz. Medresenin bugün yalnızca ön
lesinde bulunmaktadır. Süleymanoğ- tinde, Müftü Sokağindadır. 1874 yılın­ cephesi kalmıştır ve bu kısmı iki kat­
lu Horasancı Hacı Ali Efendi tarafın­ da ibadete açılmıştır. Dışta küçük bir lıdır. Alt katında Kestelli Caddesi’ne
dan yaptırılmıştır. İzmir Müzesinde avlusu vardır ve avludan birkaç basa­ açılan 5 dükkân vardı. Üst katında ise
mevcut bu camie ait eski eser fişinde maklı merdiven ile camie çıkılır. Ahşap 6 oda mevcuttur. Üst katın hol kısmın­
inşa tarihi 1894 olarak gösterilm iştir. eğimli çatısı kiremitle örtülüdür. Mih­ da bir kitabe daha vardır.
Tek minareli, üzeri düz çatı'ı ve kire­ rabı bir niş halindedir. Minberi ahşap­ Şehirde varlıkları eskiden bilinen
183
diğer medreseler şunlardır: rında bulunan Büyük Vezir H aninin Karataş Mahallesi’ndeki Aya Pa-
Ahmed Said Efendi Medresesi, karşısındadır. İki katlı, üstü üç kemerle raskevi Rum kilisesi (1895), Katolik ki­
Alemdar Medresesi, Ayşe Hanım Med­ örtülü büyük bir kapıdan içeri g irilin ­ lisesi (1905), Karşıyaka’da Zoodohos
resesi, Bedelzâde Medresesi, Berber- ce, ortada dikdörtgen biçimde bir av­ Piği adlı Rum kilisesi (1903), Matemor-
zâde Medresesi, Bölükbaşı Medrese­ lu vardır. Revakları tutan sütunlar yu­ fosis Rum kilisesi (1903), Ayayani Ma­
si, Dârülkura Medresesi, Faik Paşa varlak taştan yapılmıştır. Hanın üst ka­ hallesi’ndeki Rum kilisesi içindeki
Medresesi, Fatma Hatun Medresesi, tında 20 oda, alt katında da 11 mağa­ Rum mektebi (1903- onarımı), Karataş
Fazıl Ahmed Paşa Medresesi, Hacı Ali za vardır. Dış kısmında da birçok dük­ arazisinde Kirişnane mevkiine bir Er­
Paşa Medresesi, Hacı Hüseyin Ağa kân bulunmaktadır. meni kilisesi (1866), Meşatlık Mahal­
Medresesi, Hacı Yusuf Camii Medre­ Saat Kuiesi, Hükümet Konağı ile lesine Mikail Arhangelso Rum kilise­
sesi, Hatuniye Medresesi, İsmail Efen­ Konak İskelesi Rıhtımı arasındaki si (1870), Koca-i Atik kazası Kilise kö­
di Medresesi, Kaptanpaşa Medresesi, meydanın orta yerinde bu'unur. Dev­ yüne Aya Konstantin Rum kilisesi
Karabağ Medresesi, Kurşunlu Medre­ rin Padişahı li. Abdülhamidin tahta çı­ (1870), Cumaovası kazası Şeydi köyü­
se, Küçük Hacı Mehmed Medresesi, kışının 25. yıldönümünükutlamak ama­ ne Rum kilisesi (1873), Sf>nta Maria ad­
Mahkeme Medresesi, Mahmud Efen­ cıyla Küçük Said Paşa tarafından 1901 lı yanan İtalyan kilisesinin yerine ye­
di Medresesi, Mûsâ Bâlî yakası Med­ yılında yaptırılmıştır. 25 metre yüksek­ nisi (1889), Karataş’a Rum kilisesi
resesi, Müftü Camii Medresesi, Pa- liğinde olan yapının alt bölümünde (1892), Göztepe'ye Aya Pandeleimon
puçcuzâde Medresesi, Saçmacızâde dört çeşme yer alır, ikinci katı mermer Rum kilisesi (' 892), Göztepe'ye Kato­
Seyyid Hacı Ahmed Ağa Medresesi, sütunlarla süslüdür. Üst bölümü dört lik kilisesi (1894), Kapuçin rahipleri
Yalı Medresesi. köşer'ir. Her yanda birer saat bulunur. için bir kilise (1903), Teşvikiye Mahal­
Ayrıca Sultan Selim’in İzmir’de Na- Tepedeki dar kulenin içinde bir çan lesinde B#den Bağları denen yerlere
mazgâh denilen yerde bir medresesi­ vardır. M illî Mücadele tarihinde yapı­ Roş Hahor adıyla bir mabet (1903),
nin bulunduğu ve 1899 ile 1902 yılla­ nın önemli bir yeri vardır. Zira 15 Ma­ Bayraklida Kapuçin rahipleri için bir
rında onarıldığı belgelerle sabittir. yıs 1919 günü İzmir işgal edilirken, kilise ve ikametgâh (1903), Debbağha-
İzmir kenti çok eski devirlerden be­ düşmana ilk kurşun, bu kulenin önün­ ne Mahallesi’ne Evangelistre Rum ki­
ri bir ticaret merkezi ve limanıydı. Av­ den gazeteci Haşan Tahsin ve arka­ lisesi (1904), Bozcayaka civarına bir
rupa ve Akdeniz ülkelerinden gemiler­ daşları tarafından sıkılmıştır. Rum kilisesi (1908) yaptırılmıştır.
le getirilen mallar, bu kentten kervan­ Şehirde sürekli su sıkıntısı çekil­ Yine XIX. yüzyılda İzmir’de görülen
larla Anadolu’ya ve Ortadoğu'nun öte­ miş, şehre su getirilmesi için birçok yapım/onarım faaliyetleri şöyledir:
ki ülkelerine sevkediliyorlardı. Buna girişimlerde bulunulmuştur. 1894 yılın­ Asakir-i Mansure için bir kışla ve
karşılık doğunun birçok malları ve da şehre su getirilm esi için şirket ku­ hastahane yapımına karar verilmiş
özellikle ipekleri de buradan batıya rulmasına karar verilerek bu şirketi (1829) ve 1844 yılında inşaatı tamam­
yollanıyordu. İzmir’de daha çok ipek kurma ayrıcalığı İbrahim Bey’e veril­ lanmış, 1848 yılında yerleşilmeye
üzerine ticaret yapılmaktaydı. Dolayı­ miştir. başlanılmış, aynı yıl onarılmış, bu kış­
sıyla şehirde gerek ticaret amacıyla, izm ir’te tarihî değerleri bulunan lanın 1356,1858 ve 1869 yılında yeni­
gerekse kervanların konaklaması için çeşme, sebil ve şadırvanlar şunlardır: den onarımları yapılmış, 1844 yılında
birçok hanlar yapılmıştır. Bunlardan Fatma Hanım Çeşmesi, Gaffârzâ- İzmir Lim anina gelen vapurlar hakkın­
günümüze kadar ka.abilmiş önemli de Çeşmesi, Hacı Bey Çeşmesi, İki da karantina binası yapımına başlanıl­
hanlar şunlardır: Çeşme (1720 yılında onarılmıştır), Kız- mış, bir tahaffuzhane (Karantina) inşa
Abacıoğlu Hanı, Başdurak Ca- larağası Çeşmesi (1675), Mısıriızâde edilmiş, Bayındırlızâde Hasib Efendi
m ii’nden Arasta’ya giden caddenin Hacı Mustafa Efendi Çeşmesi (1808), tarafından bir hastahane yaptırılmış
sağ yanında ve Balcılariçi denilen yer­ Odun Kapuluzâde el-Hac Mehmed (1829), 1895 yılında Ayayani Mahalle­
dedir. Hanın giriş kapısı ağzı kısmen Ağa b. El-Hac Ahmed Ağa Çeşmessi sin d e İzmir Bahçeleri Sokağinda ve
değiştirilm iş ve yapılan bazı ekleme­ (1753), Sahlebcioğlu Çeşmesi ve Yapı- Tuzla Burnu mevkiinde bir hastahane
lerle bugün bir manifaturacı mağaza­ cıoğlu Çeşmesi; Çankırılı oğlu Sebili daha yaptırılmış, evvelce yaptırılan
sı haline getirilm iştir. Hanın iç kısmı, (1827), Çelebizâde Hacı Mustafa Efen­ Hükümet Konağı 1847 yılıdaonarılmış,
uzunluğuna ve üstü açık bir avlu etra­ di Sebili (1836), Döner Taş Sebili ancak daha sonra, harap olduğundan
fına sıralanmlş iki katlı, kârgir mağa­ (1814), Fatma Hanım Sebili (1836), Gaf­ 1865 yılında yeni bir Hükümet Kona­
zalardan oluşmaktadır. farzâde Sebili (1805), Genç Osman Ağa ğı inşa edilmiş, liman kıyılarına rıhtım
Çakaloğlu Hanı, İzmir, Halimağa Sebili, Hacı Ahmed Ağa Sebili, Hacı inşasına başlanılmış (Kasım 1867), Ke­
Çarşısı civarındadır. İki kapılıdır ve ka­ Ahmed Said Efendi Sebili ^"7721-1722), mer, İkiçeşmelik ve Tuzla Burnu’na üç
pılarında Halimağa Çarşısı tarafından Hacı Hüseyin Ağa Sebilhanesi, Haçı karakol b inasıinşa edilmiştir.
bulunanın üstünde bir oda vardır. Esas Mehmed Ağa Sebilhanesi (1802), Ha­
han tek kat üstüne, karşılıklı inşa edi­ cı Velî Sebili (Mum-Yakmaz: 1730), Ha-
len 18 mağazadan oluşur. Duvarların dice Hâtûn Sebili (1806), Hâfız Hacı İs­
bazı yerlerinde sıva altında kalem iş­ mail Sarım Efendi Sebili (1774), iki
leri görülür. Deniz tarafına açılan ka­ Çeşmelik Camii Sebili, Kâtipoğlu Ah­
pının sol yanında oldukça güzel bir se­ med Reşid Efendi Sebili (1778), Kâtip-
bil, sağ tarafında da bir çeşme vardır. zâde Hacı Osman Efendi Sebili (1797), İZNİK (Eski adları: Antigoiea,
C-ebil 1805 tarihinde Gaffarzâde Hacı Kemeraltı Sebili (1770), Kudsiye Hanım Antigonia, Eis Nemaiar, Nicaea, Ni-
Ahmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Sebili (1784), Mukaddese Hâtûn Sebi­ cea, Nicea, Nikea, Nikaia).
Kızlarağası Hanı, Halimağa Çarşı- li (1727), Suyolcu Hacı Hüseyin Ağa Kentin Hz. İsa’nın doğuşundan
sı’ndan Hisarönü’ne giden yol üstün­ Sebili (1770), Ali Paşa Meydanı Şadır­ çok önceki yıllara dayanan bir tarihi
de bulunur. Hanın arka duvarı Hisar vanı (1894 yılında onarım görmüştür), vardır. Yunanlı yazarlar bu kentin es­
Camii avlusuyla sınır oluşturur. Bir ya­ Hisar Camii Şadırvanları (1876, 1883), kiden Bottelerin sömürgesi olduğunu
nından da Bakır Bedesteni’yle birleş­ Kestâne Pazarı Şadırvanı (1894), Şadır­ ve “A nkor"veya “ Helikor” adıyla anıl­
mektedir. Hanın üstündeki yazıta gö­ van Altı Camii Şadırvanı, Soğuoğlu dığını kaydederler. Kentin tarih sahne­
re 1744yılındal.Mahmud’un kızlarağası Çeşmesi (1857). lerine çıkışı Büyük İskender’in komu­
Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmış­ Şehir nüfusunda Hıristiyanların tanlarından Antigonos zamanına rast­
tır. Han içinde depolar hariç, 258 işyeri fazla bulunması dolayısıyla, bunların lar. Bithynia kralları, şehri başkent
vardır. İki katlı ve dört kapılıdır. Orta­ eğitim, öğretim ve dinî ibadetleri için yapmışlar, Roma devrinde ise kent ge­
sında bîr avlusu, bunun da ortasında birçcl; kilisenin yapımına veya onarı- lişerek Nikaia konsilinin toplantı yeri
ahşap bii- mescit mahalli vardır. Taş­ rnına Osmanlı D evletince izin veril­ olmuştur.
tan inşa edilmiş sağlam bir yapıdır. miştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından Kent, VIII. yüzyılda Araplar tarafın­
Mirkelamoğlu Hanı, Kasap Hızır itibaren onarılan veya inşa edilen k ili­ dan birkaç kez kuşatıldı (717). 912’de
M ahallesinde ve Yol Bedesteni civa­ seler şunlardır: Araplar, Bizans topraklarından geri çe­

184
kilmek zorunda kaldılar. Bu tarihten tıldı. İzmit - İstanbul ve İstanbul - İzmit müş üçgen şekillerle kareden daireye
sonra Bizans imparatorları Leon ve VII. arası posta hizmetleri 1864’te “ Fe- geçilm iştir. Mihrap kısmının evvelce
Konstantin Porphyrogennetos surları vald-l Osmaniye” Şirketi’ne verildi. çini kaplı olduğu işlerden anlaşılmak­
ve kapıları onarttılar. 1065'te meyda­ 1890 yılında Iznik’e iskân olunan Os- tadır.
na gelen depremin zararı kısa sürede manpazarı muhacirlerinin kurdukları Çarşı Mescidi (H acı Özbek Camii),
giderilmiştir. köye “Lütfiye", Sarıağıl, Canak’a iskân aynı adlı mahallede bulunmaktadır.
1071 Malazgird zaferinden sonra edilen muhacirlerin kurdukları köye 1333 yılında yapılan bu yapı, kare bir
Nikephoros Botaniates devrinde şehir, ise “H a m id iy e ” adı verildi (1891). plana sahiptir. Kubbe küreden biraz
Konya Selçuklu sultanına teslim edil­ Anadolu demiryolunun yapımı, İz- fazla olup, üçgen dilimli bir kuşak üze­
di. Selçuklu sultanı Kutalmışoğiu Sü­ nik’in konak yeri olarak önemine son rine oturmaktadır.
leyman Şah, 1078’de iznik’i alarak baş­ verdi. XX. yüzyıl başında İznlk’in nüfu­ Hacı Hamza Mescidi, hamamı, tür­
kent yaptı. 1085’te Ebü’l Kasım’ ın eli­ su 1500 civarındaydı. 1920’de Yunan­ be ve imareti bugün ayakta değildir.
ne geçen şehir, yerine geçen Melik lılar tarafından işgal edildi, istiklâl Sa­ 1930’da yıktırılmıştır. Ancak, türbenin
Şah’ın ölümünden sonra 1092 yılında vaşı sırasında İznik birkaç defa el de­ Osmanoğulları zamanında (1345) küm­
Selçuklu Sultanı Kılıçarslan’a teslim ğiştirdi. Bunun sonunda şehir tama­ bet biçiminde inşa edildiği anlaşılmak­
edildi. 1095’te Gemlik’te karaya çıkan men boşaldı ve hemen hemen tama­ tadır. Kitabesinden öğrenildiğine gö­
Haçlı ordusu, Pierre l’Ermite ve men yandı. Değerli sanat eseri bina­ re eserin mimarı Hacı A li’dir. Sadece
Cauthier-sans-Avoir komutasında iz­ lar da harabe haline geldi veya yok ol­ hamamı ayakta durmaktadır.
nik’i kuşattı. Sayıları 250 bin kişiyi bu­ du. M illî Mücadele sonucunda da İz­ Mahmud Çelebi Camii; Ayasofya
lan bu dağınık ordu, Türkler karşısın­ nik düşmandan kurtarıldı. Camii ile Yenişehir Kapısı arasında bu­
da tutunamayarak yenildi. İki yıl son­ XIX. yüzyıl sonunda İznik, Hüda- lunan ve halen kullanılan bu yapı 1442
ra şehir 750 bin kişilik büyük bir Haç­ vendigâr (Bursa) vilayetinin Ertuğrul yılında inşa edilmiştir.
lı ordusu tarafından yeniden kuşatıl­ Sancağina bağlı Yenişehir kazasının iç kapının üstündeki kitabeden bu
dı, bu kuşatma da sonuçsuz kaldı. An­ bir nahiyesi durumundaydı. Yenişehir camii yaptıranın II. Murad'ın kayınbi­
cak bu kez deniz harekâtı altında ya­ kazasının ve Ertuğrul Sancağinın ku­ raderi Çandarlı Mahmud Çelebi oldu­
pılan kuşatmada, şehir teslim olduy­ zeybatısında, Bursa Sancağinın ku­ ğu anlaşılmaktadır.
sa da, kısa süre sonra Haçlı ordusu yo­ zeydoğu sınırında ve İzmit Mutasarrıf- Orhan İmaret Camii, Yenişehir Ka-
luna devam etmek üzere şehri terket- lığ in ın güneyinde yer alırdı. Nahiye pısinın 400 metre dışında yer alan ve
tiler. Bunun üzerine şehir, B iz a n s lIla ­ merkezi İznik kasabasıydı. Nahiyeye, 1953-1964 yılları arasında meydana çı­
ra geçtiyse de İmparator I. Aleksios İznik Gölü çevresine yayılmış durum­ kartılan camiin 1 -1.5 metre yüksekli­
1105’te kenti yeniden Kılıçarslan'a bı­ da 40 köy bağlıydı. Toplam nüfusu 25 ğinde duvarları vardır. Eksen üzerinde
raktı. Kent bir süre daha Türklerin elin­ bin 570 kişiydi. iki kare mekân ile yanlarda birer tab­
de kaldı. Sonra B iz a n s lIla r tarafından XX. yüzyılın başında Fener Rum hane odasından oluşur. Kitabesi kazı­
geri alındı. 1204 yılında Bizans İmpa­ Patrikhanesi’ne bağlı metropolitlik bu­ da bulunmuş olup, şimdi müzededir.
ratorluğu Lâtinler tarafından ele geçi­ lunmaktaydı. Şeyh Kutbiddin Camii ve Türbesi,
rilince Theodoros Laskaris İznik’te Çok eski bir yerleşme merkezi ol­ Yeşil Cami ile Nilüfer Hatun İmareti
kendisini imparator ilân etti ve kent di­ duğu anlaşılan İznik’te çeşitli kültür­ arasında yer alır. Fatih’in veziri Halil
nî, siyasî ve kültürel bir merkez halini lerin izlerine rastlanmaktadır. Paşa’mn oğlu olan ve II. Bayezid’in ve­
aldı. İznik Rum Devleti 1204 -1261 yıl­ Roma dönemi yapısı olan İznik Ka­ zirliğini yapmış bulunan İbrahim Pa­
ları arasında burada hüküm sürdür­ lesi, İznik Gölü yakınındadır. 310 yılın­ şa’ya aittir. Kitabesinde yapım tarihi
müştür. da Filip'in oğlu Antigonius tarafından olarak 1496 -1499 yılları verilmektedir.
Şehrin kaleleri ilk kez 1303 yılında temelleri attırılmış, 330 yılında kale, Bu topluluk ahşap çatılı ve son cemaat
ele geçirildi. Türkler, Palekanon - Mal­ her türlü düşman saldırısına karşı ko­ yeri üç direkli olan bir cami, üstü kub­
tepe zaferinden sonra şehri aldılarsa yacak hale getirilm iştir. Kale, geç Bi­ beli ve kiremit örtülü kâgir bir türbe ve
da BizanslIlar İznik’i tekrar almayı ba­ zans devrinde önemli onarımlar geçir­ türbe civarına bitişik minareden ibaret­
şardılar. İznik kesin olarak Orhan Ga­ miştir. tir. Minare camiden ayrı olarak inşa
zi devrinde Osmanlı topraklarına katıl­ Önceleri 2 bin 994 metre olan ka­ edilm iştir. Yangında harabolan cami­
dı (1329 veya 1331). 1340 yılında Orhan le çevresi, sonraları 4 bin 427 metre­ den, türbe minare ve camiin kapısı ile
Gazi büyük bir kalabalığın arasında Ye­ ye çıkmıştır. batı duvarı kalmıştır.
nişehir kapısından şehre girdi ve bir İlçede Bizans yapısı olan “Ayios Yeşil Cami, İznik’in Lefke ve İstan­
süre için İznik’i başkent yaptı. Çandarlı Triphonos K ilisesi" nin bir bölümü hâ­ bul kapısı arasında yer alır. 1378 -1391
Kara Halil, kadı olarak atandı. Bayın­ lâ ayaktadır. Bu yapı, tuğla ve taş sı­ yılları arasında yaptırılmıştır. Genişli­
dırlık çalışmalarına girişildi ve kent ye­ raları halinde inşa edilm iştir. O dö­ ği 11 metre, uzunluğu 15.35 metre olan
ni yapılar kazandı. nemden kalan Koimesis K ilisesi’nin alanın örtülmesi için bütün cami yeri
1402 yılında Timur’un ordusu tara­ kalıntıları da önemlidir. dört bölüme ayrılmıştır. Cami, dışı sarı
fından yağmalanan kent, II. Murad dev­ İznik’te ayakta kalmış eski eserle­ renkli ve çok iyi işlenebilir İznik civarı
rinde Çandarlı sülâlesinin çabalarıyla rin hemen tümü erken Osmanlı çağı­ kalkerleriyle, düzgün kesme taşlarla
önemli bir sanat ve kültür merkezi ol­ na aittir. Selçuklular, burada kaldıkla­ yapılmıştır. Mihrap tamamen stilize ol­
du, fakat İstanbul’un fethinden sonra rı kısa süre içinde önemli bir iz bırak­ muş, Orta Asya süslemesini koruyan
(1453) gölgede kaldı. İstanbul’dan do­ mamışlardır. bir başlık ile taşlandırılmıştır. Camiin
ğuya doğru yönelen yol üzerinde Ayasofya Camii (Orhan Camii), içindeki iki büyük dayanak sütun da
önemli bir konak yeri özelliğini koru­ kentin merkezinde, anayolların kesiş­ başlık ve kaplamaları mermer olan ke­
du ve çiniciliğin önemli bir merkezi ro­ tiği yerde bulunur. Orhan Bey zama­ merlerle birleştirilm iştir. Erken Os­
lünü oynadı. nında, onun adına kiliseden camie manlI dönemi yapı sanatının şahe­
1655 yılında büyük bir yangın ge­ çevrilmiştir. Üç nefli bir bazilikadır, ilk serlerinden sayılan Yeşil Cami, gerek
çirdi. 1781’de Sabancı kasabasına ka­ yapılışı V. yüzyıldadır. Bugün Orta Bi­ çinileri, gerekse mermer işçiliği bakı­
dar olan kaldırımların onarımı için za­ zans Çağı karakteri gösterir. Camie mından dikkate değer bir eserdir. Mer­
man kaybedilmemesi konusunda, Ca- çevrilmesi 1331 yılında gerçekleşmiş­ mer şebekeleri 1922’de Yunanlılar ta­
ğalazâde Mir A li’ye talimat verildi. tir. Şerefesine kadar duran bir de mi­ rafından parçalanmıştır.
1793’te kazada pamuk ve pamuk ip li­ naresi vardır. Daha sonra yanan cami, Çeşitli sanat eserleri yönünden
ği rüsumu hakkında bir irade çıkarıldı. Kanunî tarafından Mimar Sinan’a onar­ zengin bir çeşitlemeye sahip olan İz­
Çinileriyle de ünlü olan şehirde H. tıldı. Camiin mihrabı üstünde kırmızı nik’te hamamlar da önşm)Lyer tutar.
1131 (1718) yılında Çini Fabrikası açıl- ve beyaz boyalı alçı süsleme, XVI. yüz­ Orhanbey Hamamı, Hacı Hamza Ha­
dı.Şehirde ticaretin gelişmesine büyük yıl Türk (ssenerınaenuır. Minaresinin mamı, Paşa Hamamı, İsmailbey Hama­
önem verildi. 1793’te pamuk ve pamuk kürsüsü tuğla ve taştan çok dikkatle mı, Büyük HamafTi,. başlıca örnekler
ipliği rüsumu hakkında bir irade çıkar­ yapılmış, üst bölümde tuğladan örül­ arasındadır. Hamamların büyük bölü-
185
mü yıkıntı halindedir. Paşa’nın mezarları buradadır. Bir sıra kasab ası” önünde savaştılar. 1163-
Büyük Hamam (M urad Hamam ı), kesme taş, üç sıra tuğla hatıllı, tuğla 1207 yılları arasında bölge Ahlat Sok-
İstanbul K apısiyla çarşı arasında bu­ silmeli türbe, birbirine bitişik kare bi­ manlarfna tâbi kaldı. 1206-1225'te Or­
lunur ve çiftehamamlar biçiminde in­ çim i iki bölümden oluşmaktadır. todoks Atabeglerine, 1225-1231’de de
şa edilm iştir. XIV. yüzyılın ikinci yarı­ Halil Paşa Türbesi, Yeni Ç arşinın Harezmşah’a geçti. 1239’da Cengizli-
sı ile XV. yüzyılın ilk yarısı arasındaki yakınında, Nilüfer Hatun imareti dolay­ ler yönetiminde Ani’ye bağlanıp, 1356’
devirde yapılmış olduğu sanılmakta­ larında olup, 1455 yılında yaptırılmış­ ya kadar böyle kaldı. Sulduzlu Boyu’n-
dır. 1648 yılında buraya gelen Evliya tır. Ön yüzü kesme taş, arka duvarları dan Todan oymağı, Kağızman’da yer­
Çelebi, bu hamamdan söz etmektedir. moloz ve kerpiçtir. Ahşap çatılı, kare leşti. Kağızman'ın batısındaki altın ve
Hacı Hamza Hamamı, Mahmud planlı ve sokağa bakam yüzü biraz çar­ gümüş madenleri işletilip, buranın Za-
Çelebi Camii karşısında bulunyr. XIV. pık bir binadır. Türbede 12 tane mezar raphane Köyü’nde para kesilmiştir. Sı­
- XV. yüzyıllar arasında yaptırıldığı tah­ vardır. rasıyla 1374’te Karakoyunlu, 1386’daTİ-
min edilen hamamın orta bölümünün İbrahim Paşa Türbesi ve imareti, mur, 1405’te yine Karakoyunlu, 1468’
dört köşesine halvetler yerleştirilm iş Lefke Kapısinın iç tarafından. Çınar­ de Akkoyunlu egemenliğine girdi. Ka­
ve köşeler eğik olarak kesildiğinden, lı, meydan kenarında bulunur. İbrahim ğızmanlı Hüseyin Bey, Akkoyunlu Sul­
orta bölümde bir sekizgen oluşmuştur. Paşa tarafından 1427 yılında yaptırıl­ tan Yakub’un sayılı emirlerindendi.
İznik’te erken Osmanlı dönemine mıştır. Ön yüzü kesme taş, arka duvar­ Şehir 1534’te OsmanlIlara geçti.
ait iki zaviye - imaret vardır. ları moloz ve kerpiçle inşa edilmiştir. 1579’da Kars eyaletine bağlandı. Ka-
Nilüfer Hatun imareti, Yeşil Camiin Çatısı ahşaptır. Planı kareye yakındır. nunPnin Kağızman’da yaptırdığı Süley­
karşısında bulunur ve 1389 yılında Mu­ Her yüzünde ikişer pencere vardır. man Han Camii 1664 Ağrı depremin­
rad Hüdavendigâr tarafından annesi Kırkkızlar Türbesi (H acıcam aza de yıkılmıştır. OsmanlIlar, 1579'da Ke-
Nilüfer Hatun adına yaptırılmıştır. Kes­ Türbesi),Orhan Bey zamanında yaptı­ çivan (Artegera) Kalesi’ni onarıp, Çar­
me taş ve üç sıra tuğla hatıldan yapı­ rılmıştır. Asıl adı Kırgızlardır. Ancak şı Mahallesinde de şimdiki Kağızman
lan duvarlar 45 santim yüksekliğinde halk, Kırkkızlar diye anar. Yenişehir K alesini taştan yaptılar. Burada altın
kesme taş ve bir temel üstüne otur­ K apısinın dışındadır. Kare planlıdır. ve gümüş madenleri de işletilmektey­
muştur. Şimdi müzedir. Köşelerdeki dikey üstüvaneler üstüne di. I. Mahmud adına Kars’ta kesilen
Yakub Çelebi İmaret ve Türbesi’nin konmuş birbirini kesen tonozlarla du­ gümüş akçaların madeni ve Kağız­
bir veli adına yaptırıldığı sanılmakta­ vara oturur. Türbenin kapı sövesi Bi­ man’dan çıkartılmaktaydı.
dır. Maltepe Mahallesi’nde yer alır. zans devrinden kalma, silmeli mermer­ Evliya Çelebi, 1646’da, sancak mer­
XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyıl başın­ lerdendir. kezi Kağızman’ı şöyle anlatır: “ Bağ ve
da yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Bi­ Reyhan Türbesi, Yenişehir Kapısı bahçeleri ile 700 evli Süleyman Han
nanın giriş yüzünün sağ tarafında, dört dışında, XIV. yüzyıl başlarında yaptı­ Camii ile başkaca camileri, hanı, ha­
köşeli ayak üstüne inşa edilmiş bir tür­ rılmıştır. Kubbesi merkezî tambur ka­ mamı, küçük çarşısı, 30 çerisi,150 akçe
be vardır. Yakub Çelebi’nin mezarı idesi üstünde olduğundan yarım kare günlüklü kadısı, alaybeyisi, çeribaşı-
olan bu yapının dört kemeri içerden biçimindedir. Türbe dışı kaba ve dü­ sı, batısındaki Ulu Tuzla’dan maaşını
destek kemerleriyle kuvvetlendirilmiş zensiz moloz taşlardan yapılmıştır. alan dizdar ve 300 kale eri vardı. Eşsiz
ve orta bölümleri duvarla örülerek yal­ Türbenin kubbeli bölümünde beş bü­ değirmentaşları, İran ile Erzurum’a
nızca iki pencere bırakılmıştır. Bir sı­ yük, iki küçük, sonradan eklenen giriş gönderildi. Dağlarından, cerrahların
ra kesme taş, üç sıra tuğla sistemiyle bölümünde ise üç mezar bulunmakta­ merhem yaptığı viretaşı, kuyumcular
inşa edilmiştir. Her iki imaretin de yan­ dır. borası (pastası), berber bileğisi, sün-
larında tabhane odaları vardır. Yakub Sarı Saltuk Türbesi, Lefke Kapısı gertaşı (ponza taşı) ile iki yerde altın
Çelebi imareti son yıllarda camie çev­ dışındadır. Dört kemer üzerine oturan ve gümüş madenleri bulunurdu. Kağız­
rilm iştir. tek kubbeden ibaret bir açık türbedir. man Tuzlası’ndaki tuz gözü denilen
İznik, yol güzergâhında, özelikle İstanbul Kapısı yolu üstünde bir büyük kristal tuzlardan, yeşil ve kızıl
bilginlerin uğrak yeri idi. Molla Yegân, özel saray veya konak hamamı olan mermerlerden eskiden biblolar yapılır­
hacca giderken iznik'e uğramış ve öğ­ Ismailbey Hamamı vardır. Eser, çok dı. Tadı ve kokusu nefis balı, 1877 fe­
rencileriyle bir süre görüşmüştür. harap durumdadır ancak, kubbe süs­ lâketine değin İstanbul Sarayı’na, son­
Orhan Gazi Madresesi, Osmanlı lemesi bakımından eşsizdir. ra da çarlar için Petersburg’a gönde­
Devleti'nde kurulan ilk medresedir. İznik’te XI - XVII. yüzyıllara ait olan rilirdi.”
Hayreddin Paşa Camii’nin yanında kıymetli ve önemli mezar taşları şun­ Şahbudak Dağindaki sekiz köşeli
olan medrese 1428 yılında Molla Hüs- lardır: Çandarlı Hayreddin Paşa'nın Gümüşlü Kümbet’in Karakoyunlu ese­
rev tarafından yaptırılmıştır. Bazı kay­ mezarı, Hayreddin Paşa’nın oğlu Ali ri olduğu sanılmaktadır. Çarlık esare­
naklar bu medresenin manastırdan Paşa’nın mezarı, Hayreddin Paşa’nın tinde bile, her cuma türbedarı tarafın­
çevrilmiş olduğunu bildirmektedir. Ka­ oğlu İbrahim Paşa'nın mezarı, Fatih’­ dan kapısına al bayrak asılan Hacı Ka­
nunî döneminde medrese, yüksek dü­ in veziri Çandarlı Halil Paşa’nın Türbe­ ğızman! Türbesi ünlüdür. Kaza 1820 yı­
zeyde bir bilim merkezi idi. Bugün izi sin d e ki mezar taşları, Mahmud Çele­ lında yağmalanmış, 1828’deki ilk Rus
yoktur. bi Camii haziresindeki taşlar ile Eşref-iişgalinde Türk halkından çoğu göç­
Süleyman Paşa Medresesi, Malte­ Rûmî Camii haziresinde mevcut olan müş, Keçivan Kalesi topla yıkılmıştır.
pe Mahallesi ile eski hükümet konağı biri kadın, diğeri erkek iki mezar taş­ Son Rus işgaline 6 Mayıs 1877’de uğ­
arasında yer alır. Orhan Bey'in oğlu İz­ ları sayılabilir. rayan Kağızman, 1878’de askerî san­
nik Valisi Süleyman Paşa tarafından İznik, bugün Bursa iline bağlı ilçe cak olarak Kars’a bağlandı. Göçen
yaptırılmıştır. Saçak kornişleri tama­ merkezi şehridir. Türk halkı yerine Ermeni, Rum ve Rus
men taştan, basit olarak yapılmıştır. 11 köylüleri yerleştirildi. Kasabada 400
odası bulunur. Planı “ U” biçim inde­ şehit vererek 8 Nisan 1918’de kurtu­
dir ve karşılıklı iki kolda üçer oda var­ lan Kağızman, Mondros Mütarekesi ile
dır. Kemer ayakları direklidir. Türk Ordusu çekilince, 26 Kasım 1918
İznik’te aşağı yukarı sağlam du­ Kars Kongresi’ne katılarak, Millî Islâm
rumda bulunan altı türbe vardır. Bun­ KAĞIZMAN Şûrâsinın Sancak Şubesi’ni kurup ör­
lardan yedinci olan Hacı Hamza Tür­ Şehir, 1064 yılında Selçuklular ta­ gütlenmiştir. Nisan 1919 sonunda In-
besi’nin günümüze yalnızca kitabesi rafından fethedilerek Ani Şeddadîleri­ gilizler, burayı da Ermenilere peşkeş
kalmıştır. ne bağlandı. Melikşah’ın oğulları ara­ çekince, Kağızmanlı Ali Rıza Ataman’-
Çandarlı Hayreddin Paşa Türbesi, sındaki savaşta, Sultan Berkyaruk'u ın Ortakale Köyü’ndeki M illî Şûrâ Şu­
Lefke Kapısı dışında, kuzeyde, surlar­ tutan Artuklu İl Gazi, Gence hâkimi besi ve m ilisleri, Ermenilere karşı du­
dan 200 metre uzaklıkta ve mezarlık­ Sultan Tapar’a bağlı Ani Şeddadîleri rup XV. Kolordu ilerlerken, 5 Ekim
ta bulunur. 1379 yılında yaptırılmıştır. üzerine yürürken, 1099’da, Şeddadlı 1920’de kasabayı kurtarmıştır.
Çandarlı Hayreddin Paşa ile oğlu Ali Menuçehr (1064-1110) ile “ Kağzuvan Kağızman, bugün Doğu Anadolu
186
bölgesinin Erzurum ■Kars bölümünde, alarak, Türkmenler’i, yani buralara da­ hir, M.Ö. XIII. yüzyıl başlarına doğru
Kars iline bağlı ilçe merkezi, küçük ha önce sahip olmuş bulunan Dulka- Akalılar tarafından zaptedilmiş, Klasik
şehirdir. diroğullarinı kovdu. Timur, Suriye’ye Eski Çağ’ın ilk devrinde boğazın As­
karşı seferi sırasında 1400-1401 yılının ya kıyılarının Troas hükümdarlarına ait
ilk aylarında, Malatya’ya ve Kâhta’ya bulunduğu ve Trakların erkenden bu
kadar olan bütün araziyi zaptederek, kıyılara yerleşmiş oldukları söylenir.
Bayezid’in kalelere koyduğu muhafız­ Ege Denizi kıyılarında yaşayan kavim-
ları kovup, Türkmen Kara Osman’ı lerin denizciliğe başlamaları sonucun­
KÂHTA (Eski adları: Al-Kâhta, taht’a çıkarttı. Timur’un çekilmesi üze­ da, boğaza gelen Yunan gemiciler, bu­
Arsameia, Kölilk). rine Memlûk sultanları yeniden bu ala­ ranın halkı ile ticaret ilişkilerine giriş­
Bugün küçük bir kasaba olan Kâh­ na girdiler(1417-1418) ve hükümranlık­ mişler ve çoğunlukla yerli hükümdar­
ta, Ortaçağ’da İslâm diyarının “ sugur” ları i. Selim tarafından ortadan kaldı­ larının izni ile koloniler kurmuşlardır.
kalelerinin en müstahkemlerinden biri rılıncaya kadar burada kaldılar. Uzun M.Ö. VI. yüzyıl ortalarında Lidia Hü­
sayılırdı. Bir tepe üzerinde olan bu ka­ Hasan’ın bu kaleyi 1472-1473’te zap­ kümdarı Kroisos’un yenilgisi üzerine,
le, Malatya yöresinde, Doğu yolunu tettiği çeşitli kaynaklarda belirtilmek­ bütün bu yöre İran egemenliğine geç­
korurdu. Kâhta’nın adı ilk kez Haçlı Se­ tedir. Osmanlı hakimiyeti altında Kâh­ ti. M.Ö. V. yüzyılın başında, boğaz kı­
ferlerinden söz eden Doğulu yazarlar ta, Ortaçağ’da sahip bulunduğu önem­ yılarında Med savaşlarında önemli
tarafından belirtilmektedir. Kâhta’nın li sınır kalesi rolünü kaybetti. Kâhta, olaylar burada cereyan etti. Mykaie
antik ve Bizans devirlerine ait adı bi­ ancak 1838’de Türk kuvvetinin hücu­ Deniz Muharebesinden (M.Ö. 479)
linmemekte ise de şehir yakınında Ba­ mu ile zaptedildi. Bu tarihten sonra sonra, boğaz kıyıları, Atina egemenli­
lon Suyu üzerinde yaklaşık M.Ö. II. 1891 - 1892 Mamuret-ül Aziz vilayeti ğine girdi. Daha Sonra Pelopbnes sa­
yüzyılda, Septimius Severus tarafın­ salnamesinde ilçe merkezinde 93 ev vaşları sırasında, Atina ile İsparta re­
dan yaptırılan köprü ile şehrin kalesi­ bulunduğu ve nüfusun 393 kişi oldu­ kabetine sahnö oldu. İskender’in is ti­
nin yerinde bulunan Bizans kalıntıla­ ğu kaydedilmektedir. lâsından sonra boğaz kıyılan, İsken­
rı, daha İlkçağ’da ve Ortaçağ başların­ Osmanlı İmparatorluğu devrinde der’in halefleri arasında elden ele geç­
da, buranın önemli bir sınır beldesi ol­ Kâhta, Mamuret-ül Aziz vilayetinin Ma­ ti. M.S. 191 yılında Romalılar şehirde
duğunu ortaya koymaktadır. Malazgirt latya Sancağinın bir kazası durumun­ kesin egemenlik kurdular. Roma impa­
Savaşindan (19 Ağustos 1071) sonra, daydı. Üç nahiyeye bölünmüştü ve 360 ratorluğu’nun parçalanmasından son­
bu sınır bölgeleri, Bizans İmparatorlu­ köyü vardı. Bir konsey yardımcılığın­ ra Bizans İmparatorluğu’nun egemen­
ğu tarafından kesin şekilde kaybedi­ da üç müdür ve bir kaymakam tarafın­ liğine geçen şehir, 668 ve 672 yıllları
lerek elden ele geçti. Bir taraftan Ma­ dan yönetilirdi. Toplam nüfusu 46 bin ile 717 yılları arasında Arap akınlarına
latya Danişmentliler’i, Rum Selçuklu­ 264 kişiydi. Kaymakamlık binası ve çe­ uğradı ve Arap denizcileri boğazı bü­
ları ve Harput’taki Artukoğulları, bir ta­ şitli İdarî bölümlerin bulunduğu kaza tün engellere rağmen geçmeyi başar­
raftan da Urfa ve Maraş’a sahip bulu­ merkezi Kâhta, sancak merkezi Malat­ dılar. İsiâm gemilerinin boğaza girme­
nan Haçlılar arasında anlaşmazlık ko­ ya’nın 65 kilometre güneydoğusunda, sini önlemek üzere, buraya sağlam bir
nusu oldu. XI. yüzyılın ikinci yarısın­ Kâhta Çayı üzerinde kuruluydu. zincir gerildiği söylenir. Haçlı seferleri
dan sonra, Ermeniler de bu sıralarda Kâhta’da, Nemrut Dağinda M.Ö. I. devrinde, Venedik, Cenova ve Piza gi­
Malatya, Hısn Mansur, Gerger ve Kâh­ yüzyılda Kommagene Krallığı bölge­ bi deniz ticareti ile yaşayan İtalyan
ta gibi kaleleri ele geçirip, muhtariye­ sinde I. Antiokhos zamanında yapılmış devletleri, Kale-i Sultaniye’den yarar­
te sahip oldular ve komşu Müslüman bir anıt-tapınak ve kalıntıları vardır (I. lanmak için, birbirleri ile rekabete gi­
hükümdarlara karşı mücadeleye giriş­ Antiokhos Tlimolüsü).İlçenin 12 kilo­ riştiler ve 1194 yılında bir Piza filosu,
tiler. 1150’de, bölgedeki Hıristiyanlık metre güneyinde ise Kâhta Kalesi’nin Aydos’a gelerek Bizans topraklarını
nüfuzu son buldu. 1126’da Alâeddin yıkıntıları bulunmaktadı. Kalenin yapı­ yağ malam ıştır. 1204’te Bizans İmpara­
Keykubat ile Amid ve Mardin Artuklu lış tarihi Roma İmparatorluğu’nun son torluğu, Haçlılar arasında bölüşülün­
Hükümdarı Mesud arasında savaş çık­ devirlerine rastlar, iki sur halindedir. ce, Çanakkale Boğazinın iki kıyısı Ba-
tı. Mesud ile müttefikleri, Kâhta civa­ Demirkaplıbir kapıdan hafif meyilli ka­ udouin’in payına düştü, Gelibolu ise
rında, ağır bir bozguna uğrayınca, o za­ le meydanına çıkılmaktadır. Burada bir Venedikliler’e bıraklıdı.
mana kadar Mesud’un hâkimiyeti al­ cam i, yıkık dükkânlar, birçok yapı ka­ Kale-i Sultaniye’nin Türkler tarafın­
tında kalmış bulunan bu kale, Selçuk­ lıntısı, hamam, su depoları bulunmak­ dan esaslı bir şekilde kuşatılması Ay-
luların eline geçti ve İlhanlı Devleti’­ tadır. Kapının üzerindeki kitâbede, ka­ dınoğlu Umur Bey ile başlar (1332).
ne bağlı oldukları sırada bile, onlarda lenin I. Mahmud zamanında onarıldı- Umur Bey,. Saruhanlıoğlu ile birlikte,
kaldı. 1240-1241 yılında, Kâhta Baba Re­ ğı yazılıdır. Gelibolu’yu kuşattığı gibi, 1341’de yi­
sul Allah ayaklanmasında yağmalan­ Kâhta, bugün Güneydoğu Anado­ ne Umur Bey 250 tekneden oluşan bir
dı. Daha sonra da Anadolu’dan kovu­ lu Bölgesi’nin Orta Fırat bölümünde, donanma ile gelerek kasabayı bir kez
lan Harizmliler tarafından zarara uğra­ Adıyaman iline bağlı ilçe merkezi ka­ daha kuşatmış, ertesi yıl Karasioğlu
tıldı. Sonraları burası sürgün yeri hiz­ sabasıdır. Yahşi Bey’in Kale-i Sultaniye Yarıma-
metini gördü. Kâhta’nın adı Mısır dası’na saldırıda bulunduğu ve impa­
Memlûk sultanlarının Moğallar’a kar­ rator Kantakuzenos tarafından sevke-
şı olan savaşlarında sık sık geçer. 1283 dilen fırkaya yenilmesi üzerine, barış
-1204 tarihinde, Mısırlılar’ın Halep Va­ yaptığı görülmektedir.
lisi bulunan Kara Sungur kaleyi zapte- Osmanlılar’ın, daha Orhan zama­
derek, yeniden kuvvetle tahkim etti. nından itibaren, akıncılık veya Bi­
Daha sonraları, Kâhta’nın bazı kaleler KALE-İ SULTANİYE (Eski ad­ zans’a yardım amacı ile, Çanakkale
ile beraber, elden çıkmış bulunması lan: Aleksandreia Troas, Antigoneia Boğazindan Rumeli’ye geçtikleri ve
muhtemeldir. Mısırlılar’ın, Moğollar’a Troas, Colonia, Augusta Troadensium. boğazın Rumeli kıyılarını benimsedik­
karşı açtıkları (1315-1316) ve Malatya’yı Bugün: Çanakkale). leri görülmektedir. OsmanlIlar, fetih­
zaptederek, tahrip ettikleri seferde, Çanakkale Boğazı kıyılarında ku­ ler maksadı ile, karşı yakaya 1356 yı­
Kal’at Al-Rum, Behesna, Kâhta ve Ger­ rulmuş yerleşim yerlerinin geçmişi, lında geçtiler. Karasi Beyliği, Ossnan-
ger kaleleri halkının Müslüman toprak­ çok eski zamanlara dayanmaktadır. lı Devleti’ne katıldığı için, boğazın
ları içerisinde yaptıkları akınlar buna Troya ('/'//onjımenkıbeleri ndeefsane- Anadolu kıyılarına hâkim olanıÖPfnan-
delildir. Daha sona bu arazinin, ilk Os­ nin payı neolursaolsun Ege kıyılarında lılar, Orhan Bey’in oğlu SülaftS^n Pa­
m anlI fetihlerine kadar, Memlûk sul­ tarihin kapısını açan bu olayın az çok şa yönetiminde, Çardak’tgntorghkıyı-
tanlarına bağlı Maraş Dulkadıroğulla- bir gerçeğe dayandığı inkâre edilemez. da bulunan Çempe veya Çimbr.yeı'Ge-
rı elinde bulunmuştur. I. Bayezid Mı­ Yapılan arkeolojik araştırmalar sonu­ libolu’nun 20 km. aşa ğ ış ifi^ ^ Ç ifte n tik
sır’a karşı 1389-1390’da harekete geç­ cunda şehrin tarihi M.Ö. XX. yüzyıla ta- - Hisar) geçerek, k ? # ^ lto İ 0 $ ı$ 5a ele
tiği zaman önce Malatya, topraklarını rihlenebilir. “ Troya” adı ile tanınan şe­ geçirdiler ve buray^mjjIşaijZrMi' kuv-
t son,uy üNül' .ıu n uo -7
. : sşsS nibbeıysH liıe
vet yerleştirdiler. Süleyman Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin deniz üssü ha­ manında, Gelibolu önüne kadar ilerle­
fetihleri genişletmek için, yeni hazır­ line gelen Gelibolu, bir savaş limanı yen Venedik donanması ile Türk A-
lıklarda bulunduğunu gören imparator oldu ve burada savaş gemileri inşa mirali Çalı Bey komutasındaki Osman­
Kantakuzenös, Çempe’nin para vererek eden bir tersane meydana getirildi. lI gemileri arasında şiddetli bir deniz
geri alınmasını teklif ile görüşmelere Kale-i Sultaniye’nin tahkiminde bü­ savaşı cereyan etm iştir (29 Mayıs
giriştiği bir sırada, OsmanlIlar bir dep­ yük bir çaba gösteren ve topçulukta ih­ 1416). Osmanlı kuvvetleri, savaşın ilk
rem sonucunda surlarının yıkılmasın­ tisas sahibi olan Saruca Paşa, oluştur­ safhasını kazanmış oldukları halde,
dan yararlanarak Gelibolu’yu zaptetti. duğu donanma ile, artık'boğazlarda gemilerin Gelibolu - Çardak kalelerini
Boğazın bu en önemli mevkiini zapte- Osmanlı egemenliğini kuvvetle kurdu. koruma ateşinden uzaklaşmaları üze­
den Halil Ece Bey ile Gazi Fâzıl Bey, Boğaz’dan geçen gemiler Gelibolu rine, Venedik donanmasına yenilm iş­
bu sevinçli haberi Biga'da bulunan Sü­ önünde durdurulup, muayene ediliyor lerdi. Bu başarısızlıktan cesaretlenen
leyman Paşa'ya getirdikleri zaman, ve emri dinlemeyenler cezalandırılıyor­ Venedik donanması birkaç gün sonra,
Çempe Kalesi’nin geri verilmesi artık du. Yıldırım’dan sonraki hükümetin za­ tekrar Kale-i Sultaniye’ye girmişse de,
söz konusu olmadı ve Süleyman Pa­ yıflığı devrinde Gelibolu önemini ko­ Gelibolu’ya saldırıya cesaret edeme­
şa, beraberinde birçok Türk göçmeni rudu ve Aragon Kralı tarafından Timur’a miş ve yalnız Süleyman’ın Lapseki’de
olduğu halde, Avrupa toprağına çıktı. gönderilen elçi Clavijo, Kale-i Sultani- yaptırdığı kaleleri topa tutmakla yetin­
Çanakkale Boğazı kıyılarının Türk ye’den geçerken, Gelibolu Kalesi’nin miştir.
egemenliği altına girmesi, Osmanlı ta­ askerle dolu olduğunu ve limanda ha­ Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’­
rihinin kuruluşuna ait olaylar arasında, rekete hazır gemiler bulunduğunu gör­ un fethinden önce, donanmaya büyük
sonucu itibariyle, en önemlilerinden müştür. Ankara yenilgisinden sonra, bir önem verdiği bilinmektedir.
birini oluşturur. Bu suretle bütün Ru­ kısa bir süre için Bizans’a karşı hare­ Fatih devrinde Gelibolu Muhafızı
meli, Türk fethine açılmakla kalmamış, ketsiz kalan ve hatta 1403’te imzala­ aynı zamanda donanma kumandanı
Akdeniz dünyası ile Doğu Roma’nın nan bir anlaşmaya göre, kendi gemi­ görevini de yürütmekteydi. Daha sonra
başşehri arasındaki tek yetişme yolu lerinin, imparator tarafından izin veril­ Fatih, sağlamlaştırmaya büyük bir
da Türkler’in kontrolüne geçmiş bulu­ medikçe, boğazdan geçemeyeceğini önem vererek, boğazın en dar yerine,
nuyordu. Osmanlı hükümdarları boğa­ kabul eden Türkler, az sonra, boğaz­ Kümeli sahilinde Sestos civarında,
za sahip olduktan sonra buradaki ka­ daki deniz taşımacılığını fiilen elleri­ Anadolu kıyısında, Abidos civanda
lelerin önemini anladılar. Yıldırım Ba­ ne aldılar. Nitekim Süleyman Çelebi, karşılıklı 2 kale inşa ettirdi ve kaleler­
yezid, Çanakkale Boğazinın önemini Gelibolu’nun karşısındaki Lapseki’de den Rumeli kıyısındaki Kilitbahir ve
anlayarak, burada 1390 yılında Boğaz hizmetine giren Negro ailesinden bir Anadolu kıyısında bulunan ve iki ka­
M uhâftzljğinı kurdu ve Saruca Paşa’- Cenevizli vasıtasıyla, babasının Gelibo­ lenin en kuvvetlisi olanına Çanak-
yı bu mevkie getirdi. Muhafızlığın mer­ lu ’da yaptırdığı kulenin aynını yaptır­ Kai’ası veya “S ultaniye" adı verildi. Za-
kezi Gelibolu'nun bir tepe üzerinde mıştır. Çelebi Sultan Mehmed, salta­ manınagöre çok özenle inşa edilen iki
olan iç kafesini takviye ettirip, dış ka­ natı ele geçirdikten sonra, donanma­ kale, topları sayesinde, boğazı düş­
leyi yıktırmış ve sun’î limanı temizle- ya önem verdiği gibi, Gelibolu Kalesi- man kuvvetlerine tamamen kapatabi­
terek,;iTman ağzında iki kule inşa et­ ni de sağlamlaştırmış ve Boğaz Muha- liyordu. Nitekim 1464’te, Venedikliler
tirm iştir. fızlığinı kurmuştur. Bu hükümdar za­ tarafından yapılan bir zorlamanın so­
188
nuçsuz kalması, bunu kanıtlar. Fatih’in med Paşa’nın donanma ile boğazdan lamak niyeti ile Çanakkale Boğazı önü­
yaptırdığı kale, 30 büyük ve daha bir­ çıkarak, Sakız’a gittiği görülmektedir. ne gelmiş (24 Temmuz 1770), buna kar­
çok küçük toplarla donatılmış olup, Osmanlı donanmasının faaliyete baş­ şı Osmanlı Hükümeti Baron de Tott ile
boğaza giren her gemi bunun önünde ladığını gören Venedik Amirali Lazza- Canım Hoca Mehmed Paşa’nın oğlu
demir atarak, izin almaya ve geçiş ver­ ro Macenigo, Sakız önünde Cezayir fi­ Mustafa Bey’i istihkâmların sağlam-
gisi vermeye mecbur tutuluyordu. losunu yendikten sonra, boğaza koş­ laştırılmasıyla görevlendirdi ve elde
Kanunî Sultan Süleyman devrinde tu. Diğer taraftan Köprülü Mehmed Pa­ kalan birkaç gemiyi de Nara"Körfezi­
yapılan teşkilâta göre, Çanakkale Bo­ şa, boğaza irili-ufaklı 100’den fazla ge­ ne gönderdi.
ğazı mıntıkasında, merkezi Gelibolu miden oluşan bir donanma gönderdi­ Baron de Tott, Kumkale’den Nara’-
olmak üzere, Eğriboz, inebahtı, Midilli, ği gibi, kendisi de karayolu ile Gelibo­ ya kadar uzanan kıyıyı tabyalar ile ku­
Kocaeli, Kariıeli, Rodos ve Mezistra li- lu’ya ve oradan Çanak-Kal’asina geçti. şattı. Seddülbahir ve Kumkale’deki
livalarından meydana gelen bir “Kap­ Rumeli yakasında Soğanlıdere ile Ana­ topları çoğaltarak, buralarda yeni tab­
tan Paşa eyaleti" meydana getirildi ve dolu yakasında Küçük Kepez kıyıları­ yalar da meydana getirdi. Bu sırada
bu eyalet askerî donanmaya t-ahsis na top koydurdu ve kazdırdığı siperle­ Rus donanması boğazı zorladı, fakat
olundu. Bu teşkilât, I. Abdülhamid dev­ re asker yerleştirdi. Bu sırada Venedik, Seddülbahir’in karşılık vermesi karşı­
rine kadar sürdü. Osmanlı imparator­ Papalık ve Malta gemilerinden oluşan sında başarıya ulaşmadı. Bu olayda Ba­
luğu’nun en kuvvetli devri olan XVI. bir düşman donanması, Büyük-Kepez ron de T ott’un kısa bir süre içerisinde
yüzyıl ortalarından itibaren boğazdan ile Kâfir bucağı koyu arasında bulun­ Moldovancı Ali Paşa ile çeşitli yerlerde
geçen gezgincilerin anlatımı, boğaz maktaydı. 17 Temmuz 1657’de başla­ ve özellike, Çanakkale ve Kumkale ara­
kalelerinin kudretini belirtmek konu­ yan deniz savaşı 3 gün sürdü. İlk gün­ sında boğazı etkili bir şekilde ateş al­
sunda oldukça azdır. kü çarpışmada Osmanlı askeri dağıl­ tında tutacak olan Kepez Burnu’nda-
Çanakkale Boğazı, 1645’te başla­ dığı gibi, yeniçeriler de savaş alanın­ ki Beyaztaş Lim aninda inşa ettiği
yan Girit seferi dolayısıyla, Venedik dan kaçtılar. Köprülü Mehmed Paşa’- tabya önemli bir rol oynamıştı. Bütün
donanmasının saldırısına uğradı. Han­ nın kaçan askeri şiddetle cezalandı­ bu sağlamlaştırmadan cesaretleri kı­
ya’nın OsmanlIlar tarafından zaptını iz­ rıp, sıkı önlemler alması, savaşın da­ rılan Ruslar, 12 Temmuz’da yaptıkları
leyen, Tomasso Morosini kumandasın­ ha fena bir şekle girmesini engelledi. sonuçsuz bir girişimden sonra, boğaz
da, 20 kalyondan oluşan bir Venedik Savaş akşam üzeri son buldu ise de, önünden çekilip, Lim ni’ye gittilerse
donanması, Çanakkale Boğazinı ve bu geceleyin ufak çarpışmalar sürdü. Sa­ de, boğaz seraskerliği görevini üzeri­
boğazın karşısında bulunan Bozcaa­ vaşın en kesin günü 19 Temmuz’da ne alan Cezayirli Haşan Paşa’nın sal­
da’yı abluka etti. Bu harekete karşılık Venediklilerin Büyük-Kepez’e yeni sal­ dırısı üzerine burada da tutunamadı­
vermekte gecikmeyen Osmanlı Devle­ dırıları başarı ile sürerken, Kumbur- lar. Zamanla Baron de T ott’un yaptır­
ti, Bozacaada’ya imdat kuvveti gönder­ nu’ndaki metriste bulunan Topçu Ka­ dığı tahkimat yıkılmış ve nihayet
di. Musa Paşa kumandasında bir do­ ra Mehmed Ağa’nın attığı bir gülle, 1805-1807 yılları arasında Osmanlı hiz­
nanma da Çanakkale’den çıktı ve Sa- düşman Amirali L. Mocenigo’nun ge­ metinde bulunan İstihkâm zabiti M.
roz Körfezi’nde bulunan Morosini filo ­ misine isabet etti ve içindekilerle bir­ Juchereau de Saint Denys, III. Selim’­
suna saldırarak onu uzaklaştırmaya likte geminin havaya uçmasına sebep in talebi üzerine, boğaz kalelerinin kıy­
mecbur etti. Ancak Musa Paşa’nın Eğ­ oldu. Bu olay Venediklilerin yengilisini meti hakkında bir rapor kaleme almış­
riboz civarında Venedikliler ile bir de­ doğurdu ve birkaç gün daha boğaz gi­ tır. Bu raporda, kalelerin boğazı savun­
niz savaşı sırasında şehit düşmesi rişinde kalan ve ufak-tefek hareketler­ maya yeterli olmadığı ve boğazın kuv­
üzerine Çanakkale Boğazı, Venedikli­ de bulunan Venedikliler, Bozcaada’ya vetli bir donanma tarafından geçilebi­
ler tarafından tekrar kuşatıldı (1647). çekilmek zorunda kaldılar. Bu başarı­ leceği ileri sürülmekte ve Nara Burnu’-
Bu kuşatma ertesi yıl da sürdü. Os­ nın arkasından Köprülü Mehmed Pa­ nun tahkimi tavsiye edilmekteydi. Ni­
manlI donanması, Çanakkale’den dışa­ şa, Bozcaada ve Limni’yi geri almak is­ tekim 19 Şubat 1807’de Amiral Sir
rı çıkamıyor ve G irit’e destek gönde- tediyse de, boğazı ablukadan kurtara­ John Duckvvort kumandasındaki Ingi­
rilemiyordu. Ancak ara sıra Türk gemi­ madı. Bu savaşlar sırasında, boğazdaki liz donanmasının, Bâb-ı Â li’ye baskı
lerinin dışarı çıkarak G irit’e kuvvet kalelerin yetersizliği görüldüğünden kurmak üzere kuvvetli bir lodostan ya­
gönderdikleri de oluyordu. Bu hareket­ Köprülü Mehmed Paşa, gerek İV. Meh­ rarlanarak boğazdan zorla geçmesi, bu
lerden birinde Ahmed Paşa, Boğaz med’i ve gerek Valde Sultan’ı yatıştı­ konudaJ.deSt.Denys’inhaklıolduğunu
Muhafızı Derviş Paşa’nın yardımı ile, rarak, vaktiyle Kara Murad Paşa’nın göstermiştir. İngiliz donanması, hükü­
boğaz önünde Venedik Amirali Giaco- düşünüp de uygulayamadığı projeye metin aldığı karşı önlemler karşısında,
mo Riva’yı yenerek, Sakız’a gitmişse göre, Çanakkale Boğazinı kuvvetlen­ İstanbul’dan çekildikten sonra, Çanak­
de, daha sonra Riva tekrar yenerek, dirmeye başladı. Mimar Mustafa Ağa kale önünden geçerken, oldukça ha­
Türk donanmasını Foça’da bozmuştur. ve Frenk Ahmed Paşa yönetiminde fa­ sara uğramıştı. Ertesi yıl Seyyid Ali Pa-
Bu hareketlerin en önemlisi Kaptan-ı aliyete geçilerek, Anadolu kıyısında şa’nın kumandasındaki donanma, bo­
Derya Kara Murad Paşa’nın 1654 yılın­ Seddülbahir masrafını Valide Sultan ğazdan çıkıp Bozcaada’daki Rus gemi­
da yaptığı girişimdir. Bu kişi, Batı sağladığı için “Kale-i S u ltan iye” adı lerine saldırarak, onları geri çekilme­
ocaklarının da yardımını sağlayarak, verilen bir kale ile, Rumeli kıyısında, ye mecbur etti. Bu saldırıdan sonra III.
meydana getirdiği kuvvetli bir donan­ bizzat padişahın verdiği için “Kale-i Selim, boğazın tahkim işini yeniden
ma ile, 13 Mayıs’ta Kilitbahir ve Çanak- H âkâniye" veya “Kum Kalesi” denilen ele aldı ve bu amaçla Galata Muhafızı
Kal’ası önünde Venedik donanması ile iki kale inşa edildi (1659). Batı yazarla­ Çelebi Mustafa Ağa’ya vezirlik paye­
büyük bir savaşa tutuştu. Düşman rının “ Yeni Şatolar" dedikleri bu kale­ si vererek, Akdeniz Boğazı Seraskerli­
Amirali Giuseppe Deifino kumanda­ ler, Fatih'in inşa ettirdiği diğer iki ka­ ğin e ve Çelebi Ömer Paşa’yı da Limni
sındaki düşman kuvvetlerini ağır bir le ile muntazam bir kare oluşturmak­ Muhafız!ığı’na atayarak, bunları, boğa­
yenilgiye uğratarak boğazı bir süre için taydı. Kalelerin tamamlanmasından zın her iki kıyısında yeni kaleler inşa­
ablukadan kurtardı. Bir yıl sonra So- sonra, IV. Menmed, 1659 yılı Eylüiün- sıyla görevlendirdi. Nara Burnu’nda
ğanlıdere yöresinde yapılan savaş so­ de yeni kaleleri ziyaret ettiği zaman, tabyalar yapıldı, körfezde bulunan bir­
nuçsuz kaldı. 1656’da ise, Kaptan-ı kaleleri toplarla donatarak, Seddülba- kaç kale de onarıldı.
Derya Sarı Kenan Paşa kumandasın­ hir’de yeni bir timar meydana getirdi. Müteakip yıllarda boğaz tahkima­
daki Osmanlı donanması, Lorenzo Kumkale'de de yeniden bir timar kur­ tı, yeni tabyalar inşası suretiyle takvi­
Marcello kumandasındaki Venedik do­ du. ye edilmek istenildi ve bu suretle Ana­
nanmasına Karanlıkliman civarında 1768’de başlayan Osmanlı - Rusya dolu yakasında Mecidiye, Hamidiye ve
meydana gelen karşılaşmada yenildi. Savaşı sırasında, Osmanlı donanma­ Mesudiye, karşı tarafta da Namazgâh,
Bu savaşta Bozcaada ile Limni düş­ sının Çeşme Lim aninda, Rus donan­ Hamidiye, Mecidiye, Yıldız, girişte ise
man eline geçti ve Çanakkale Bozağı ması tarafından yakılmasından sonra, Ertuğrul ve Orhaniye gibi adlar taşıyan
daha sıkı bir abluka altına alındı. Bu İngiliz Amirali Elphinstone’un tavsiye­ tabyalar meydana getirildi. Ancak, bu
olayın hemen ardından Köprülü Meh­ si üzerine Rus Kumandanı Orlov, zor­ tahkimat, yeni savaş tekniğinin hızlı
189
ilerlemelerine ayak uyduramadı. 1911/
1912 Trablus Savaşı sırasında Çanak­
kale Boğazinda, İtalyan donanmasının
saldırısına karşı bazı mevzii tahkimat
yapılmış ve özellikle boğazın girişi ma­
yınlandığı gibi, Soğanlıdere A ğzina
7.5 santimlik toplar tabya edilmiş, bo­
ğazın girişindeki Orhaniye ve Ertuğrul
tabyaları takviye edilmiş, aynı zaman­
da Seddülbahirve Karanfil Burnu, Bay­
kuş Tepe gibi, boğaza hâkim mevkile­
re projektörler konmuştu. 18 Nisan’da
Amiral Presbitero kumandasındaki
İtalyan filosunun bazı boğaz istihkâm­
larını bombardıman etmesi bir sonuç
vermediği gibi, 5 Temmuz’dayaptıkları
bir gece baskını da sonuçsuz kalmış­
tır.
1914-1918 yılları arasında Birinci KALE-İ SULTANİYE: Çanakkale Boğazı (XIX. yüzyıl başlan).
Dünya Savaşinda Çanakkale Boğazı
dünyanın en kanlı savaşlarına sahne iarda " P aç a lık ” denilen kırmızı renk şayan Rum ve Ermenilerln de serbest
olmuştur. İtilaf Devletleri Çanakkale’­ yırtmaçlı şalvar, uçları püskül veya ibadet ve eğitimlerini yapmaları için ki­
ye önce nisbeten küçük kuvvetler gön­ ponpon geçirilm iş üçgen biçiminde lise ve okul yapım ve onarımlarına Os­
dermişler, sonra bunların miktarını he­ yün bir kuşakla bele bağlanır, ön taraf­ m a n lI H üküm etince gerekli izin veril­
men hemen 500 bine kadar artırmışlar­ ta değişik Türk motifleri ile süslenmiş, miştir. Örneğin, 1897 yılında ildeki Mu­
dır (400 bin Ingiliz, 79pin Fransız). Ça­ yünlü “ Tutak” denilen bir önlük takı­ sevi Sinagogu onarılmış, 1831 yılında
nakkale savaşlarında İngilizler’in kaybı lır, üzerine pamuktan, beyaz bir göm­ Çanakkale’de birçok kiliselerin onarı-
205 bin (115 bin ölü, yaralı, esir ve ka­ lek, bunun üzerine yünden sıkı bir cep­ mına izin verilmiş, 1903 yılında Latin
yıp, 90 bin m elekete gönderilen has­ ken giyilirdi. Başa altın, inci, elmas, iğ­ kiliseler de onarım görmüştür.
ta), Fransıziar’mki ise 47 bindir. Türk- nelerle süslü “ Hotoz” denilen bir baş­ 1 XIX. yüzyıl sonunda bayındır hale
ler’in bu savaşta şehit, yaralı ve hasta lık, boyuna ise beşibiryerdeye “ Kıskı" getirilen şehirde, 1875 yılında su yol­
olmak üzere kaybı 252 bin 300’e eriş­ denilen, üst üste kiremit şeklinde di­ larının onarımı yapılmış, usulüne uy­
miştir. zilmiş ince süs altınlarından oluşan bir gun ahşap evler yapılarak bunların tek
Osmanlı İmparatorluğumun son tür kolye takılırdı. düze olması sağlanmış, bir askerî kışla
yıllarında Mutasarrıflık olan Çanakka­ Erkekler “P o tu r" denilen kısa, yün yaptırılmış (1834), itgirmez köyüne bir
le’de bir posta ve telgraf merkezi dı­ bir don giyerlerdi. Ayaklarında yün ör­ adet karantina binası inşa edilmiş, Ki-
şında, Avusturya - Macaristan, Rusya güden yapılmış "Dolar” veya " Tozluk” litbahir köyüne bir mekteb-l iptidaiye
ve Fransa tarafından işletilen 3 yaban­ vardı. açılmış (1882), şehrin gümrük dairesiy­
cı telgraf idaresi vardı. Mutasarrıflığın Yörükler, kadınlarda beyaz tutakla le iskeleleri onarılmış (1883), bir hapis­
toplam nüfusu 129 bin 438 idi. Şehir­ tutturulm uş, koyu renk şalvar, üzerle­ hane yaptırılmıştır (1849).
de 1835’te meydana gelen salgın has­ rine yere kadar uzun ve “ Yeldirm e” de­ Çok eski bir yerleşim yeri olan Ça­
talık ve 1856 yılındaki deprem ile 1860 nilen uçlarını bellerine kadarsıkıştırdık- nakkale’de XIX. yüzyılın ikinci yarısın­
yılında çıkan yangın sonucu, birçok in­ ları bir giysi, başlarına örtü takarlar, er­ dan itibaren arkeolojik kazı çalışmaları
san ölmüş, birçok yapı ve kaleler ha­ keklerde, koyu renkli kısa bir potur, başlamış, nitekim 1871 yılında Alman
sara uğramıştır. 1835’teki salgın has­ belde kuşak, üzerlerinde gömlek, baş­ arkeoloğu Heinrich Schliemann’a Hi­
talık dolayısıyla Çanakkale Boğazina larında çevre veya mendil sarılırdı. sarlık Tarlasindaki yerde ünlü Truva
bir hastahane inşa edilmiştir. Şehir, kaleleri, camileri ve diğer mi­ Kalesinde araştırma yapmasına izin
Kale-i Sultaniye’de 1842 yılında mari yapılarla, Osmanlı imparatorlu- verilmiştir. Bu yüzyılın sonlarında Os­
Türk öğrencilerinin devam ettiği 31 ğu’nun bütün mimarî özelliklerini içe­ manlIlarla Almanlar arasındaki dostluk
okul vardı. Ayrıca erkekler için, 1870 ren eserlere sahiptir. dolayısiyle, bunların bilim adamlarına
yılında ise kız çocuklar için birer Rum Eski Assos şehri harabelerinde ku­ daha çok kolaylıklar sağlanmıştır. Ör­
okulu açılmıştı. Gregoryen Ermeniler’- rulan Behramkale Köyü Hüdavendigâr neğin, 1896 yılında Çanakkale’ye ge­
in 2, Protestan Ermeniler’in de bir oku­ Camii, I. Murad Hüdavendigâr tarafın­ len Dr. R.C. Bosanquet, 1901 yılında
lu vardı. 1878 yılında Evrensel Muse­ dan yaptırılmıştır. Dört duvar ile sağır, A.Bruckneradlı bir Aiman’la 1902 yılın­
vî Birliği 1 okul, 1888 yılında da 85 öğ­ sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş da Alman Prof. W. Dörpfeld’e gerekli
rencili 1 bir kız okulu açmıştı. ve tek kubbelidir. kazı ve araştırma yapmalarına izin ve­
ilde Osmanlar yakınlarında altın BolayırGazi Süleyman Paşa Camii, rilm iştir.
madeni çıkarılmaktaydı. Lapseki ya­ Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış­ Şehirde birçok kale bulunmakla
kınlarındaki Kori ve Derindere’de çin­ tır. Boyutları 9.05 x 10.70 metredir. beraber, içlerinde en önemlileri Sultan
ko ve bakır yatakları vardı. Astira adı Şehir ve çevresindeki köylerde di­ Kale ve Kilitbahir Kalesi’dir.
verilen altın madeni, bir Ingiliz şirketi ğer Osmanlı dönemi yapıları şunlardır: Sultan Kale 1452 yılında Fatih Sul­
tarafından işletilmekteydi. Kemalli Köyü Asılhan Bey Camii tan Mehmet tarafından Bizans’a deniz­
Şehirdeki el sanatları daha çok YMurad-ı Hüdavendigâr zam anında ya­ den gelecek yardımı önlemek amacıy­
Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler tara­ pılm ıştır), Köprülü Mehmed Paşa Ca­ la yaptırılmıştır. Bugün kaleye “ Kale-i
fından uygulanıyordu. Nalbantlık, gö­ mii, Umurbey Hüdavendigâr Camii ve S u lta n iy e ” yerine Çanakkale denil­
çebe yaşayan çingenelerin mesleği idi. Tuzla Hüdavendigâr Camii. mektedir. Kale, yüzyıllar boyunca ta­
XIX. yüzyılda Kale-i Sultaniye’de 3 si­ Diğer yapılar şunlardır: Gelibolu dilata uğramıştır. Kalenin dış ve çev­
lah yapımcısı, 4 tekne yapımcısı, 3 Mevlevihanesi, Tuzla Hüdavendigâr re duvarlarında sahilden Batiya bakan
mutfak eşyaları yapımcısı, 5 şekerci, Medresesi, Boiayır Süleyman Paşa kısımları XIX. yüzyılda yıkılmış, bunla­
43 ayakkabı tam ircisi, 5 kalaycı, 9 te­ Türbesi, Ezine - Ahi Yunus Zaviye ve rın yerine toprak tepecikler halinde is­
nekeci, 18 demirci, 7 nalbant, 11 ma- Türbesi, Gelibol - Bayraklı Baba Tür­ tihkâmlar yapılmıştır. Halen bu duvar­
rangoz,l 11 terzi olmak üzere el sanat- besi, Gelibolu Hallacı Mansur Türbe­ ların temel izleri yerinde görülebilmek­
ları ile. uğraşan 126 dükkân vardı. si, Kaptan-ı Derya Sinan Paşa Türbe­ tedir. Kalenin dış surları 5 metre kalın­
Iid e ;y^ş%yan Türkmenler, Türkis­ si, Sarıca Paşa Türbesi, Şerbetçi Ba­ lığında 100x150 metre boyutunda dik­
tan v b Orta Asya Türk giyinişini oldu­ ba Türbesi. dörtgen şeklindedir. Eski Abidos şehri
ğu gibi burada sürdürmüşlerdir. Kadın- İslâmî yapılar dışında, şehirde ya­ taşlarıyla yapılan kalenin 2 metreyi bu­

190
lan mazgalları vardır. men işletilmekteydi. Taş kömürünün kü Kangırı ile Kastamonu illerinden
1551 üretildiği bir maden ocağı ile kireç ve
yılında Kanunî Sultan Süley­ meydana gelen Paflagonya teminin
man devrinde onarılan kalenin girişin­ alçı elde edilen ocaklar çalıştırılmak­ merkezi Kangırı (Gangra) idi.ılran Hü­
deki cami, gereksinimi karşılamamış taydı. Karasu’da bir gümüşlü kurşun kümdarı Hüsrev Perviz tarafından ge­
ve Abdülaziz devrinde yenisi yaptırıl­ madeni vardı. Orman ürünleri endüst­ çici bir süre zaptedilen şehir, kısa bir
mıştır. Deniz kenarındaki bonetler de risi doğramacılık, kömür işletmeciliği, süre sonra yeniden Bizans egemenli­
o zaman yaptırılmıştır. Kale 1760, iplik, üstüpü, keten bezi dokumacılı­ ğine girdi. Şehrin kalesi birkaç kez
1770, 1773 ve 1784 yıllarında esaslı ğı, kazanın başlıca endüstri dallarını Emevîlerin saldırısına uğradıysa da,
onarımlar görmüştür. oluşturmaktaydı. kalenin sağlamlığı sebebiyle bu saldı­
Kilitbahir Kalesi, deniz kilidi anla­ İlçenin en önemli eski eserleri, rılar bertaraf edilmiştir.
mına gelir. Fatih Sultan Mehmed ta­ “Akçakoca Camii", “Orhangazi Cam ii" Malazgird Zaferi ile Anadolu’nun
rafından 1452 yılında yaptırılmış, ve “A kçakoca Türbesi”d\r. hızla Türkleşmeye başladığı sıralarda
1551’de Kanunî Sultan Süleyman tara­ Akçakoca Camii: Orhan Gazi zama­ Alparslan’ın ünlü komutanlarından
fından onarılmış ve ekler yapılmıştır. nında, Akça Koca adlı bir savaş kah­ Melik Ahmed Danişmend Gazi, en gü­
Plan bakımından bir üçgene’ benze- ramanı tarafından yaptırıldı (XVI. yüz­ vendiği silah arkadaşlarından Emir Ka-
mektedir ve boyu 220 metre, eni 125 yıl). Kandıra dışında, Kefken’e giden ratekin’e Kangırinın fethi görevini ver­
metredir. Yapımında Sestos şehri ka­ yol yakınında, denize ve ovalara hâkim di (1082). Haçlı seferleri sırasında esir
lıntılarının taşları kullanılmıştır. Kale, bir tepede, Baba Köyü’nde yer alır. Ah­ edilen Antakya Hükümdarı Bohe-
Osmanlı imparatorluğu döneminde şap ve çivisiz birbirine geçmiş yapıdır. mond’u kurtarmak için Raymond de
1770 ve 1773 yıllarında esaslı şekilde Daha sonra tahta ile kaplanmış ve içi Toulouse komutasındaki Haçlı Ordu­
onarım görmüştür. sıvanarak pencereler açılmıştır. Üzeri su, Ankara ve Kangıriyı da ele geçir­
kiremit örtülüdür. Bir mahfili vardır, mişse de Haçlı Ordusu, Selçuklular ta­
dıştan dışa boyutları 11.5-7 metredir, rafından yenilmiş, Kangırı yeniden Da-
bitişiğinde Akça Koca’nın türbesi yer nişm endoğullarinın eline geçmiştir
alır. (1106).
Orhangazi Camii: Kasabanın güne­ Kangırı fatihi Emir Karatekin, Da-
yinde, eski mahallelerin ortasında çan­ nişmendli devletini Kangırı Emirliği
KANDIRA (Eski adı: Kentri). dı camii olarak inşa edilm iştir (XVI. görevini ölümüne kadar sürdürmüş,
Bizans döneminde ilçenin adı yüzyıl). Bugün kârgir bir yapıdır. daha sonra başlayan saltanat kavga­
“K en tri" idi. Santral anlamındaki bu 12.50x19 metre boyutlarındadır. Orhan ları sırasında, 1132’de Kangırı yeniden
ad, kasabaya, o dönemde Üsküdar ile Gazi zamanında başlanıp oğlu tarafın­ Bizanslılar’ın eline geçmişse de, kısa
Tarsus arasında kurulan, geceye özgü dan bitirildiği sanılmaktadır. Kitâbesi bir süre sonra Anadolu’ya hâkim olan
hava telgraf hattının merkezlerinden 2-0.80 metre boyutundadır. Bu yapı Selçuklu sultanlarından I. Mesud, Kan-
birisinin Kandıra’da olmasından dolayı 1887 yılında onarım görmüştür. g ıriyı Bizanslılar’dan kurtarmış ve
verilm işti. BizanslIlar, Kandıra’yı tica­ Akçakoca Türbesi: Kocaeli fatihi Anadolu’da Selçuklular’ın yaşattığı
rî bir merkez olarak kurmuşlar, limanı­ Akça Koca’nın Baba Köyü’nde yer alır parlak devrede Kangırı Emirliği’ni Alâ­
nı da bugünkü Seyrek Koyu’nda inşa (XVI. yüzyıl sonu - XV. yüzyıl başı). Bir eddin Keykûbad l.’in lalası Atabeg
etmişlerdi. Zamanında Karadeniz kıyı­ yüzyıldan fazla yaşadığı bilinen Akça Cemaleddin Ferruh’a verilmiştir. I. Me­
sında ithalat ve ihracat bakımından Koca’nın mezarının, o çevredeki 20 sud zamanında yapılan Taşmescid
çok önemli olan bu limanla Kandıra çandı camii gibi ahşap olduğu bilin­ (Dârüşşifa) Selçuklu sanatının ölüm­
arasındaki muntazam şosenin ve lima­ mektedir. Son yıllarda onarım görmüş­ süz eserlerindendir ve kitabesi yanın­
nın korunması için inşa edilen kalenin tür. Yapının üstünün yarısı açık, yarı­ da bulunan yılan resmi kabartması, bu­
kalıntılarına, bugün de rastlanmakta- sı kiremitle örtülüdür. Lahit kesme kö­ gün tıp fakültesi rozeti olarak kullanıl­
dır. feki uzun taşlarla dört kademe halin­ maktadır.
Kandıra, Sultan Orhan zamanında, de yapılmıştır. XIV. yüzyılın başlarında Anadolu
Kocaeli fatihi, büyük kumandan Akça­ Kandıra: Bugün Marmara Bölge- Selçuklularinın zayıflaması ile ortaya
koca tarafından alındı (1326). XIX. yüz­ s i’nde, Kocaeli iline bağlı ilçe merke­ çıkan yeni beyliklerden biri olan Can-
yılın ortalarına kadar Kandıra hakkın­ zi kasabasıdır. daroğulları, Sinop - Kastamonu, Ço­
da fazla bilgi yoktur. rum ve Kangırı çevresine hâkim ol­
XIX. yüzyılda Kandıra, İzmit Muta- muşlardı. Daha sonra bu beyliğin Si­
sarrıflığinın kazası durumundaydı. nop ve Kastamonu merkez olmak üze­
1868 yılında kaza ve belediye örgütü­ re ikiye ayrılması ile Kangırı, Kastamo­
nün kurulmasından önce Üsküdar ka­ nu bölümüne bağlı kalmıştır. Yıldırım
zasına bağlı bir nahiye merkeziydi. İda­ Bayezid’in Kastamonu kesimini orta­
rî bakımdan 5 nahiyeye ayrılmıştı. Bun­ KANGİRİ (Eski adları: Germani- dan kaldırması ile bu kesimdeki Can-
lar: Şeyhler,_Kemâs, Karasu, Ağaçlı (İn­ kopolis, Gangra, Hancara veya Canca- daroğlu hâkimiyeti sona erdi ve Kan-
cirli) ve Ak-Âbâd nahiyeleriydi. Toplam ra. Bugün: Çankırı). gırı, Osmanlı egemenliğine girdi. ■
köy’ sayısı 167 idi. Bir kaymakam ve ilin tarihi, Etiler’den öncesine, ya­
kendisine bağlı 5 nahiye müdürü tara­ ni M.Ö. 3.000 yılına kadar uzanır ise de, 1402 yılında Ankara Savaşinda,
fından yönetilirdi. Kaza, toplam nüfu­ bilinen tarihi, M.Ö. 300 yıllarında baş­ Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenilmesi
su 49 bin 859 kişiydi (1895). ilçenin en lar. M.Ö. 323 yılından sonra parçalanan ile başlayan buhran devrinde, Sinop
önemli ulaşım yolu olan İzmit-Kandıra Büyük İskender İmparatorluğu toprak­ Beyi Isfendiyar Bey, Timur’un yardımı
arasındaki şosenin yapımına 1892 yı­ larının iç Batı Karadeniz Bölgesi üze­ ile topraklarına yeniden hâkim oldu,
lında Mutasarrıf Sırrı Paşa zamanında rinde kurulmuş olan Paflagonya Dev­ ancak oğlu Kasım Bey, Osmanlılar'a
başlanmış, Mihalzâde Nüzhet Paşa’- le ti’nin merkezi olmuştur. Romalılar sığınarak Sultan Çelebi Mehmed’e bü­
nın mutasarrıflığı zamanında yeniden devrinde, büyük dinî toplantılar ve yi­ yük hizmetlerde bulundu. Padişah, Ka­
düzenlenmiştir. ne bu devirde Germanikapolis adıyla sım Bey’in bu hizmetine karşılık mer­
Kaza merkezinin toplam nüfusu 8 basılan paralar şehrin ekonomik yön­ kez Kangırı olmak üzere, Tosya ve Ka-
bin kişi idi ve tamamı Müşlümandı. 50 den de önemli bir merkez olduğunu lecik’i tımar olarak vermiştir. II. Murad
öğrencinin devam ettiği bir lisesi, na­ göstermektedir. devrinde kuvvetlenen isfendiyar Bey,
hiyelerinde ve kasabada toplam 500 Ortaçağ'da Kangırı, Bizanslılar'ın Kangırı ve Tosya’yı Osmanlılar’dan
öğrencinin devam ettiği 33 sıbyan Kızılırmak eyaletinin berkitilmiş (Müs­ tekrar geri aldı, oğlu Kasım Bey’i af­
mektebi vardı. Kasabada 29 camii, 220 tahkem ) kalesi ile askerî merkezliğini fetti ve ordusu ile Bolu’ya kadar iler-
çeşme, 1 hamam, 4 han, 12 fırın, 115 yapmıştır. Bizans İmparatorluğu He- lediyse de, II. Murad’a yenildi. II. Mu-
dükkân ve bin 600 ev mevcuttu. Halk rakleios devrinde 17 tem (il)'e ayrılmış­ rad’ı damat edinerek, savaş tazmina­
tarımla uğraşırdı. İki ç iftlik ve 2 değir­ tı. Bu temlerden birisi olan ve bugün­ tı olarak Kastamonu madenlerini ver-
191
mek zorunda kaldı (1423). II. Murad, da­ taşımakla kalmamış, çilingir esnafı, or­ hacmin güneyindeki Selçuklu devrine
ha sonra kayınpederine Isfendiyar ül­ dunun gereksinimi olan silâh ve sün­ ait süslü kapı da Dârü’l-hadis’i Dârü’l-
kesini bağışladı ve bu durum, Fatih gü yapımında da çalışmıştır. şifa’ya bağlayan kapı izlenimini uyan­
devrine kadar sürdü. Evvelce adı "K angırı” şeklinde ya­ dırmaktadır. Bu durumda DârO’l-Hadis’
1459’da Fatih’in İsfendiyar ülkesi zılan, halk arasında “ Ç a n k ır ı” , in bağımsız bir yapı olmayıp, sonradan
üzerine yaptığı sefer ile Kangırı yeni­ ‘Çengiri” şeklinde telâffuz edilen şeh­ var olan yapıya ek olarak yapıldığı or­
den Osmanlılar’ın eline geçti ve Ana­ rin adı, OsmanlIlar devrinde Kangri taya çıkmaktadır. Dârü’l-Şifa’yı yaptı­
dolu eyaletine bağlı bir sancak merke­ şeklini almıştır. Cumhuriyet devrinde ran Atabeg Cemalü'd-din Ferruh, 1242
zi oldu. Kangırı şeklinin “Çankırı” olarak kabu­ yılında ölmüş, aynı yıl Dârü’l-hadis’in
1459’dan Tanzimat devrine kadar lü, o devirdeki Çankırı mebuslarından yapımı tamamlanmıştır. Bu yapı, Fer­
Kangırinın tarihinde önemli bilgiye Ahmed Talât, Mehmed Rifad ve Yusuf ruh Bey için türbe olarak tasarlanmış­
rastlanılmamaktadır. XVII. yüzyılda Ziya beylerin, 9 Nisan 1925 tarihinde tır. Hastahanenin bulunduğu yere son­
önemli yolların kavşağı üzerinde bulu- TBMM’ne verdikleri önerge üzerine radan Hastahane Mahallesi adı veril­
nanKangırı, diğer Anadolu şehirleri gi­ hükümetçe yapılmıştır. miştir.
bi Levent eşkıyasının saldırısına uğ­ Osmanlı imparatorluğu’nun son
ramıştır. 1838’de yeni kışlalar yaptırıl­ yıllarında Kangırinın Tayca mevkiin­ Binanın planı, kuzeydeki cümle ka­
mış, yıkık köprüler onarılmıştır. Tanzi­ de, 1872 yılında Asayiş adlı bir köy ku­ pısından girildiğinde kesme taştan in­
mat devrinde, vilayet sistemine göre rulmuş, 1873’te Tuht köyüne Meıye- şa edimiş dört sivri kemerin üstünde
yeni bir sancak merkezi idi ve biraz da­ mana adlı Rum kilisesi, 1895’de şehir­ tuğla pandantiflerle oturtulm uş tuğla
ha küçülmüş olarak Kastamonu vila­ de bir idadi mektep, 1896 yılında Ha­ kubbeli küçük bir hacim ve bunun sağ
yetine bağlanmıştı (1868). Bu arada midiye Gureba Hastanesi ve 1903 yı­ ve sol taraflarında kesme taş sivri to­
sancağa bağlı Karapınar kazası da lında Hükümet Konağı inşa edilmiştir. nozların örttüğü ve merkezi zeminden
Kangıridan ayrılarak Ankara’ya bağ­ Kangırida günümüze kadar kala­ farkı seviyelerde yükseltilm iş iki ey­
lanmıştır (1854). bilm iş Selçuklu ve Osmanlı dönemi vandan ibarettir. Batı eyvanı alt kattaki
Kurtuluş Savaşı hazırlıkları sırasın­ yapıları şunjardır: kabirleri (Atabeg Cem alü’d-din Ferruh’-
da, Hilafet ordusu öncülerini çerkes Dârü’l-hadîs Medresesi, kayalık un mezarı vardır) simgeleyen ve kare
halkı, kahramanca çarpışarak geri püs­ bir tepe üzerinde, şehrin güneybatısın­ şeklinde firuze renkli çini plakalarla
kürtmüş, Gerede’ye kadar takip etmiş da, Derbend denilen kuru çayın kena­ kaplı alçak bir sandukayı ihtiva eder.
ve ele geçirdikleri Gerede Bayram To- rında olup, Atabeg Lala Cemaleddin Büyük Cami, son cemaat yerinde­
pu’nu o günün anısı olarak saklamış­ Ferruh tarafından 1235 yılında yaptı­ ki kapının süveleri mermer olan ca­
lardır. Bu sıralarda Kuzey Anadolu rılmıştır. Yapının ilgi çekici biryanı, di­ miin, kemerinin anahtar taşı, içleri
Dağlarinı aşarak İlgaz’ın Doruk mev­ ğer bir yapıya bitişik olarak yapılmış oluklu konsol halinde çıkmaktadır. Ka­
kiine kadar gelen Pontus eşkıyası, bir olmasıdır. Güney cephede görülen pının iki yanında taban ve başlıkları
karakolu basarak birçok kişiyi şehit et­ mazgal pencerelerinin dıştan içeriye mermerden iki sütun vardır. Bu sütun
mişlerdir. doğru daralmaları, güney duvarının üzerinde boyunduruk taşı bulunmak­
Kurtuluş Savaşı sırasında Kangırı, muhtemelen Dârü’l-Şifa’nın kuzey du­ tadır ki, bu taşa ‘‘Allah Kan 1302” ki-
yalnız İnebolu’dan Ankara’ya cephane varı olduğunu gösterir. Kubbeli orta tâbe yazılmıştır. Son cemaat yerinin iki
192
Urdu kumanaanıarınııı savaş )m ıc— ^
tarafında istalaktili mihrap nişleri bu­ lis, Karahisar, Karahisar-ı Devlet).
tim yeri oldu. Sakarya Savaşindan
lunmaktadır. Camiin esas inşa kitâbe- Çeşitli tarihlerde yapılan arkeolo­ (1921) sonra Türk ve Yunan kuvvetle­
sine göre 1558 yılında Kanunî Sultan jik kazılar sonucunda, Taş ve Maden ri çoğunlukla Afyon bölgesinde top­
Süleyman devrinde inşa edildiği anla­ Devri çağlarında yerleşim yeri olduğu landı. Bu devrede Kocatepe (Nuribey
şılmaktadır. Rokoko üslûbu ile süslen­ tespit edilmiştir. Selçuklu Türklerinin Mevzii) önce Yunanlıların elindeydi.
miştir. Anadolu fethine başladıkları tarihte Fakat Yunanlılar, Afyon-Toklu sivrisi
imaret Camii, Candaroğullarindan Anadolu, Bizans yönetiminde 21 eya­ hattında savunma hazırlıkları yapar­
Kasım Bey tarafından yaptırılmıştır (H. lete ayrılmıştı. Afyon ili, bu eyaletler­ ken, bıraktılar. Böylece Kocatepe, Türk
800-1397/98). Minaresi H. 1331-1915) yı­ den merkezi Konya olan Anatolia eya­ kuvvetleri tarafından kolaylıkla ele ge­
lında Mimar Mustafa tarafından ona­ letine bağlı idi. Malazgirt Savaşindan çirildi. 26 Ağustos 1922’de başlayan
rılmış ise de, sonradan depremlerle sonra Anadolu’nun fethinde başarı Büyük Taarruz’un 26, 27 Ağustos 1922
papuçtan yukarısı uçmuştur. gösteren komutanlar bazı bölgelerde günleri harekâtın başarı ile yürütülme­
Yeni Cami, H. 1133 (1720121) yı­ beylikler kurmuşlardı. XI. yüzyıl son­ sinde Kocatepe’nin büyük rolü oldu.
lında Hacı Mehmed adlı hayırsever ta­ larında kurulan beylikler zamanında Büyük Taarruz’dan sonra harap olan
rafından yaptırılmıştır. ' Afyon ili Süleyman Şah yönetiminde­ şehir, Cumhuriyet döneminde gelişti.
Kangırı Kalesi, şehrin kuzeyinde 4 ki beyliğe bağlanmıştı. Anadolu Sel­ Afyon bugün içbatı Anadolu'da il
köşeli bir yüzey üzerine taş ve tuğla hi­ çuklu Devleti’nin en büyük Hükümdarı merkezidir. Yüzölçümü: 14 bin 230 ki­
sarlarla çevrilmiş ve üzerinde Kangırı Alâeddin Keykubat, devletin hâzinesi­
lometre kare, il toprakları Denizli, Kü­
Fatihi Karatekin’in yatmakta olduğu ni şehirde sakladığı için buraya "Ka- tahya, Eskişehir, Konya, İsparta ve
kale, tarihte sağlam yapılmış kaleler­ rahisar-ı D e v le t" adını vermişti. Gene
Burdur illeriyle çevrilidir.
den birisi olarak anılmaktadır. Bugün bu devirde Karahisar “S e rleşkerlik" XIX. yüzyıl sonunda Karahisar mer­
hisarları depremlerden tamamen yıkıl­ yani, valilik haline getirildi. Önce Sa­ kez kazası aynı adı taşıyan sancağın
mış, yalnız ufak bazı parçalar kalmış­ hib Ataoğullarinca, daha sonra da ortasında ve Bursa vilayetinin güney­
tır. Germiyanoğulları Beyliği’nce yöneti­
doğusunda yer alırdı. Karahisar mer­
Kangırida OsmanlIlar devrinde len Afyon; Yıldırım Bayezid tarafından
kez kazasının nahiyesi yoktu. 138 köy,
çok sayıda medreseler kurulmuş ve 1382’de Osmanlı topraklarına katıldı. merkez kaza sınırları içinde bulunmak­
Paflagonya devrinde olduğu gibi Os­ Ancak 1402’de Yıldırım’ın Ankara Sa­
taydı. Karahisar’ın bu yüzyılda il mer­
manlI devrinde de bilim ve din merkezi vaşinda Timur’un ordularına yenilme­ kezi toplam nüfusu 77 bin 436 kişi idi.
olmuştur. Büyük Cami, imaret, Ali Bey, si ile Anadolu’nun siyasî birliği bozul­ XIX. yüzyıl sonunda Karahisar San-
Kirmanoğlu, Karataş, Alaca Mescit ca­ du ve eski beylikler yeniden ortaya çık­ cağinda açık gri renkte, sim veya gü­
milerinin etrafına sıralanan bu medre­ tı. Bu arada Afyon havalisinin de ye­ müş tellerle işli, halıcılıkta da kullanı­
selerle diğer taraftan Yapraklı, Şaba- niden Germiyanoğullarinın eline geç­
lan bir tür keçe yapılırdı. Daha eski de­
nözü, Orta, Kurşunlu, Çerkeş ve Esi- tiği görülür. Gene bu dönemde Afyon virlerde Karahisar şehri silah yapımın­
pazar ilçelerinde kurulan medreseler­ havalisi kısa bir süre Timur orduları­ da en az Şam kadar ün salmıştı. San­
den pek çok değerli din ve bilim adam­ nın karargâhı olmuştur. cakta ithalât ve ihracat Bursa ve özel­
ları yetişm iştir. 1906 yılında Kangıri- Germiyanoğlu Yakub Bey’in ölür­
likle İzmir üzerinden yapılırdı.
da bir medrese inşa edilerek padişa­ ken yaptığı vasiyet üzerine 1428’de XIX. yüzyıl sonunda Karahisar San-
hın adına izafeten “H a m id iy e ’’ adı ve­ Doğu Afyon havalisi kesin olarak Os­ cağinda 8 yüksek, 5 orta ve 263 ilk ol­
rilm iştir. manlI Devleti’ne katılarak, Anadolu mak üzere 276 okul vardı. Bu okullar­
Büyük Camiin doğusunda bulunan eyaleti içinde bir sancak merkezi o l­
da 3 bin 690 öğrenci öğrenimini sür­
XVII. yüzyıldan kalma “Çivitoğiu M ed ­ du. Kanunî Sultan Süleyman devrinde dürmekteydiler.
resesi", 1974 yılı içerisinde onarılarak Anadolu eyaleti üç sancağa ayrıldı,
Afyon, Anadolu’nun bu bölgesine
Çankırı Kültür Müzesi adı ile hizmete bunlardan biri de “ Karahisar-ı Sahib”
egemen olan bütün uygarlıkların izini
açılmıştır. adıyla bilinen Afyon Sancağı idi. Afyon
taşır. Şehirde XIX. yüzyıl sonunda hü­
Kangırida bulunan türbelerin ço­ Sancağı, OsmanlIların büyük dayanak
kümet konağı ve belediye sarayı dışın­
ğu Danişmendliler çağına aittir. Bun­ noktalarından biri olmuştur. XVII. yüz­
da minareli 10 cami, 2 mescit, 16 tek­
lar; Karatekin Türbesi, Şeyh Mehdi yılın ikinci yarısında, şehre hâkim te­ ke, 3 medrese, 2 Ermeni kilisesi, 2 halk
Türbesi, Pîrî Sâni Türbesi, Şeyh Cema- pe üzerindeki kalede buğday ambarla­ kütüphanesi, 7 han, 1 askerî depo, 5
leddin Türbesi (1892 yılında onarılm ış­ rı, cephanelikler, sarnıçlar ve şehir hal­
ambar, 2 eczane, bin 81 dükkân ve si­
tır), Şeyh Mustafa Türbesi’dir. kının değerli mallarını sakladıkları de­
Kangırinın ayakkabıcılığa ait çok lâh atölyesi, dokuma tezgâhları vardı.
polar bulunuyordu. Hisar dışında 42
Mevcut hükümet konağı 1867 yılında
eski bir geçmişi vardır. Osmanlı döne­ mahalleye ayrılmıştı. 4 bin 600 Müslü­
yapılmıştır.
minde Kangırida, ayakkabıcı esnafı­ man ve bin Hıristiyan evi, 2 binden faz­
XIX. yüzyılda ilçede mevcut eser­
nın köklü bir örgütü bulunmaktaydı. la dükkân vardı. Şehrin 100 kadar ta­
Bu örgütün başında bir "Yiğitbaşı’’ bu­ lerden başka 1838 yılında bir kışla, bir
bakhanesinde 3 bin işçi çalışırdı. Ka-
lunurdu. Yiğitbaşı, çarşıya gelen malı rahisar’ın köselesi ünlüydü. 1660yılında mevlevihane (1864) yapılmış, mevcut
esnaf arasında âdil bir tutum la bölüş­ yapılardan Sultan Semai Hazretlerinin
Muhasib Çatalbaş Mustafa Paşa’ya
türbesi, hankâhının onarımı 1844 yılı-
türür, işleri yönetir, esnafı ve çıkardı­ has olarak verilmişti. XIX. yüzyılda baş­
ğı malı denetler, gerek görürse ceza­ da, Hz. Divanî Dergâhı ise 1905 yılın­
lıca geçim kaynağı afyon idi.
landırırdı. Bu yüzden hiçbir ayakkabı da, Hüsrev Paşa Hanı Menzili’nin ıs­
II. Mahmud devrinde, Anadolu eya­
çürük çıkmazdı. lâhı ise 1776 yılında yapılmıştır.
leti üç müşirliğe bölündü (1836). Bu ta­
Kangırı esnafının pek eskiden kal­ rihten sonra Afyon, Hüdâvendigâr Afyonkarahisar Kalesi, BizanslIlar
ma bir de bayrağı vardı. Büyük boyda tarafından yaptırılmış olmasına rağ­
(Bursa) vilayetine bağlı beş sancaktan
ve yumuşak bir deriden yapılmıştı. men, bu kalenin S e lçu klu la r ve
birisini oluşturdu. Birinci Dünya Sava­
Osmanlı döneminde oldukça büyük
Üzerinde yazılar bulunmaktaydı. Bay­ şı sonlarına doğru bağımsız bir muta­ bir yeri vardır. Selçuklu D e v le ti­
ramlarda ve törenlerde çıkarılır, asılır­ sarrıflık oldu.
dı. nin yıkılışından sonra, 1482’de Cem
M illî Mücadele sırasında bu yöre­ Sultan olayı sırasında II. Bayezid, Şeh­
de çok önemli savaşlar oldu. 1921 ilk­ zade Abdullah’ı bu kalede oturmaya
baharında Yunanlıların eline geçen,' zorlamıştır. Kale, genellikle bir sığın­
on gün kadar (28 M art-7 Nisan) onla­ ma ve sürgün yeri idi. 1596’da Sadra­
K A R A H İS A R -I SAHİB ve­ rın işgalinde kalan ve sonra boşaltılan zam Cağaloğlu Yusuf Sinan Paşa, III.
ya KARAHİSAR— I G ARBÎ (Bu­ Karahisar, aynı yılın yazında (13 Tem­ Murad tarafından azledilerek, buraya
gün: A fyonkarahisar veya Afyon). muz), ikinci Yunan istilâsına uğradı. sürülmüştür. Serdar Murtaza Paşa da
(Eski adları: Akronium , Acroenos, Ak- Kocatepe, Büyük Taarruz’da (1922), bu kaleye kapatılanlardandır.
roenos; B izanslIlar devrinde: Nikopo- Başkumandanlık Garb Cephesi ve I. Eski Afyon’un ortasında bulunan ve
193
Selçuklu emirlerinden Sahib Atâ Fah- için görevlendirdi. Kara Yakub, bir hi­ müş ve birçok kişiye kazanç sağlan­
reddin’in oğullarından Nureddin Ha­ le ile şehri teslim aldı. mıştı.
şan Bey tarafından yaptırılan Ulu Ca­ Karahisar-ı Şarkî, son Trabzon Karahisar-ı Şarkî (Bugün Şebinka­
mi (1272/73), Tellâlzâde Süleyman Ça­ Rum imparatoru David Komnenos rahisar), halen Giresun iline bağlı ilçe
vuş tarafından yaptırılan Ot Pazarı Ca­ (1458-1461) zamanında, damadı Uzun merkezi küçük şehirdir.
mii (1601), Kasım Paşa tarafından yap­ Hasan’ın idaresi altındaydı. Fatih Sul­
tırılan (1593) Mısrî Camii, Hacı Ham­ tan Mehmed’in ortanca oğlu Mustafa
za Bey’in yaptırdığı Ak Mescit (1397), Çelebi’nin 11 Ağustos 1473’te Uzun
Hacı İsmail b. Mehmed tarafından yap­ Haşan ile yaptığı Otlukbeli Savaşinı
tırılan (1355) Arasta Mescidi, Hacı kazanması üzerine Osmanlı toprakla­
Mehmed b. Yusuf tarafından yaptırılan rına katıldı. 27 Ağustos 1477 tarihin­
Kâbe Mescidi (1397), kim tarafından de bir pazar günü Keyguna’ya giren KARAMAN (Eski adı: Laranda).
yaptırıldığı belirlenemeyen Kuyulu Fatih, ilçenin adını “Karahisar-ı Şarkî" Tarihin ilk çağlarından itibaren
Mescit, Hacı Ali b. idris (1330), Gedik olarak değiştirdi. Anadolu’yu Çukurova ve güneye bağ­
Ahmed Paşa Külliyesi’nden oian ima­ XIX. yüzyıl sonunda Karahisar-ı layan ticarî yollardan en önemlisi Ka­
ret Camii (1472), Gedik Ahmed Paşa Şarkî, Sivas vilayetinin "Karahisar” ad­ raman ovasından geçmekteydi. Gerek
Medresesi (1472) ve Hamamı, Kale lı bir sancağı durumundaydı. Sancak bu ticarî yol, gerekse geniş ovası, in­
Medresesi, Boyalıköy Hankâhı, Kırk- vilayetin kuzeydoğusunda yer alırdı. sanlar için önemli bir yerleşim merkezi
göz Köprüsü (XVI. yüzyıl), Altıgöz Köp­ İdarî bakımdan 5 kazaya ve 38 nahiye­ olmasını sağladı, ilkçağlarda durumu
rüsü (1209), Gazlıgöl Hamamı, Kureyş ye ayrılmıştı. Toplam köy sayısı bin karanlık olan Karaman, H ititle r dev­
Baba Kümbeti (XIII. yüzyıl), Kadın Ana 100 idi. Sivil yönetim, 1 mutasarrıf, rinde Arzava adlı yarı bağımsız bir dev­
Türbesi (III. A laadd ln'in kızının göm ü­ 4 kaymakam, 38 nahiye müdüründen letin sınırları içinde ve ona bağımlı kal­
lü olduğu türbe), Gedikahmedpaşa Kü­ oluşuyordu. dı. M.Ö. VII. yüzyılda Frig’lerin, VI. yüz­
tüphanesi Osmanlı dönemine ait anıU 1889 yılında sancağın toplam nü­ yılda Lidyalılar’ın istilâsına uğrayan
maya değer eserlerdir. fusu 77 bin kişiydi. şehir, VI. yüzyıl sonunda Pers egemen­
Türk Millî Mücadelesi’nin kesin za­ Sancak sınırları içinde öğretim fa­ liğine girdi. Klâsik devirlerde Lykaonia
fere ulaşmasında önemli ve tarihî rol aliyetleri, 9 bin 800 erkek, 69 kız öğren­ bölgesinde Laranda olarak bilinen şe­
oynayan Büyük Taarruz’un Afyon ili sı­ cinin devam ettiği 185 okulda sürdü­ hir, Büyük İskender’in halellerinden
nırları içinde cereyan etmesi sebebiy­ rüldü.___ Perdikkas ve Filippos’un M.Ö. 322 yıl­
le, ilde her yıl 26-30 Ağustos tarihleri Sancak ve kaza merkezi olan larında talan ve tahribatına uğradı. Ro­
arasında kutlama törenleri yapılmak­ Karahisar-ı Şarkî şehrinin nüfusu, 11 ma devrinde, mahallî krallardan Derbe
tadır. bin 700 kişiydi. Şehrin evleri basık ve hâkimi A ntipatros’un yönetimine gir­
kötü inşa edilmişlerdi. Genellikle da­ di. Bizans çağında ise, Hıristiyanlığın
ğın yamacına yaslanmış ve birbirinin önemli şehirleri arasında yer .aldı.
üstüne yığılmış hissini verecek şekil­ Özellikle Karadağ üzerinde bulunan
de kümelenmiş durumdaydı. Barata şehrinde IV. ile IX. yüzyıllardan
Şehrin belli başiı yapıları; camiler pek çok kilise yapılmıştır. Şehir VII. ve
KARAHİSAR-I ŞARKÎ (Eski ve kiliselerdi. XIX. yüzyıl sonunda in­ IX. yüzyıllarda Arap orduları tarafından
adları: Colonia, Nikopoüs, Keyguna. şa edilen Ortodoks Rum kilisesi, gör­ birkaç kez işgal edildiyse de, Selçuk­
Bugün: Şebinkarahisar). kemli bir yapıydı. Şehirde Ortaçağ’dan lular devrine kadar Bizans egemenli­
Roma ve Bizans yönetiminde kalan kalma iki eser mevcuttu. Bunlardan bi­ ği altında kaldı. Anadolu’nun Selçuk­
yöre, 1071 yılında Türklerin Anadolu’­ ri, Komnenoslardan kalma kale olup, lu Türkleri tarafından fethinden son­
ya girmesiyle Türklerle BizanslIlar ara­ XIX. yüzyılda, içinde zırhların muhafa­ ra, Danişmendoğullaıının eline geçen
sında sürekli el değiştirdi. 1174’te Bi­ za edildiği bir müze durumundaydı. şehir, 1165 yılında II. Kılıçarslan tara­
zans’a geçti. 1184’te Mengücük Haka­ Kalede, kayalara oyulmuş bir kuyunun fından Selçuklu Devleti’ne bağlandı.
nı Fahreddin Behramşah, burayı Türk içine inen geniş aralıklı, 40 basamak­ III. Haçlı Seferi sırasında Alman impa­
topraklarına kattı. Bugünkü Bayram- la yeraltı geçitlerine ulaşmak müm­ ratoru I. Friedrich Barbarossa, 1190 yılı
köy’deki Keyguna Kalesi’ni koruma kündü. Mayıs ayında geçici olarak şehre gir­
yönünden yetersiz bularak, Hacıkayası Ortaçağ’dan kalma ikinci eser, di ve kısa bir süre burada kaldı. Sel­
adı ile bilinen 2 kilometrekare yüzöl- ’ Meryem Ana Ortodoks Rum Manastı- çuklular döneminde imar edilerek XII.
çümünde ve çevresi düz yalçın kaya­ riydı. Manastır, çeşitli yerlerden gelen yüzyılda kalesi onarıldı. Ancak daha
lar üzerinde ikinci bir kalenin kurulma­ hacılar tarafından ziyaret edilmektey­ sonraki yıllarda yapılan savaşlar sebe­
sı işi ile oğlu Mazaferüddin Mehmed di. biyle bu eserler tahrip oldu.
Bey’i görevlendirdi. Mehmed, Hacıka- Sancak, maden bakımından zen­ Karaman, 1256-1487 yılları arasın­
yasinın en yüksek yerine yeni bir ka­ gindi, ancak bunların çok azı iş le n e ­ da yaklaşık olarak 230 yıl kadar Kara­
le yaptı. Kalenin en yüksek bölümün­ biliyordu. Belli başlı madenler; sancak man Beyliği hâkimiyetinde kaldı ve
de, dışarıdan bakıldığında tek kat, için­ merkezinin etrafını çevreleyen geniş Anadolu kentinin en uzun süre ayak­
den dört kat olan bir kule, ayrıca bir arazide şap yatakları, linyit, kaya tu ­ ta tutulabilen beyliğin başkenti oldu.
saray “Kırk B a d a l” adı ile anılan, taş­ zu, bakır, gümüşlü kurşundu. Bu so­ Karaman Beyliği devrinde en parlak
tan oyulmuş bir su deposu, yarı duvar, nunculardan birisi, sahibinin isteğiy­ günlerini yaşayan Laranda, 1467 yılın­
yarı oyma su sarnıcı, cephanelikler, er­ le kamulaştırılmış, birinin işletilmesi da Fatih Sultan Mehmed’in Karaman'ı
zak depoları ve kale muhafızlarının ta­ yavaşlatılmış, bir dördüncüsü terkedil­ Osmanlı topraklarına katmasına rağ­
lim yaptıkları yerler vardı. m işti. Kamulaştırılan iki kurşunlu gü­ men beyliğin egemenliği 1487 yılına
Şebinkarahisar, 1228yılındaAlâed- müş madeninden biri, Suşehri kaza­ kadar sürdü. Daha sonra Osmanlı yö­
din Keykubad’ın isteği üzerine Amas­ sında, Gümüşbeli adlı yerde, diğerle­ netiminde eski günlerine dönemedi.
ya Valisi Halife Alp tarafından Men- ri Koyulhisar kazasında, Sis-Orta mev- Osmanlı döneminde Karamanlıla­
güçler'den alınarak Selçuklu toprakla­ kiindeydi. Kam ulaştırılm alarından rın topraklarına dahil bulunan bölge­
rına katıldı. Selçuk Sultanı Gıyaseddin sonra gümüş madeni, 2 Aralık 1889’da ye Karaman vilayeti denildi. Başta
Keyhüsrev’in Kösedağı Savaşinda 99 yıl süreyle bir irade ile üç kişiye ve­ Konya olmak üzere, Karaman (Laran­
(1243) Moğol Kumandanı Baycu No- rildi. Sancak sınırları içinde yılda or­ da), Seydişehir, Bozkır, Beyşehri, Ak­
yan’a yenilm e sin d e n yararlanan, talama bin 540 kilogram tütün üretilir­ şehir, Ilgın, Niğde, Ulukışla, Develi, Ka­
Trabzon Rum imparatoru İ. Manuei di. rahisar, Ürgün, Ereğli, Aksaray, Koç-
Komnenos (1238-1263), kaleyi kendi Sancakta dokunan “M an u sa " adlı hisar vilayet ve kazalarını kapsayan
toprakları içine dahil etti. Bunu haber bir tür yollu pamuklu kumaş, uzun yıl­ bölge, II. Bayezid devrinde, sahil kıs­
alan Baycu Noyan, kumandanlarından lar Osmanlı imparatorluğu’nda çok mı İçel (sancak) ve merkezi Konya ol­
Kara Yakub Gazi'yi kaleyi geri alması aranan bir mal olma hüviyetini sürdür- mak üzere “h a riç ” denilen iki kısım-
194
KARAHİSAR-I ŞARKÎ

MESUDİYE.
HASANDAMİ

KARAHİSAR-I
SİVİSTE ŞARKÎ

[CLÜ33 J
CyjlO /S U ŞEHRİ MENDEVÂL (TEŞTİKÎ
( (AİMDRİN) YUKARI EZBİD
AG v a n is

s u SEHRI KAZASI

dan ibaret bir vilayet haline getirildi Hatuniye Medresesi’nin batısında yer Son cemaat yerini örten üç küçük kub­
(1483). Daha sonra İçel Sancağı bu vi­ alır. besi ve merkezî büyük kubbesi çöktü­
layetten ayrıldı. XVII. yüzyılda Kırşehir Ağa Camii, Dapucak Mahallesi, ğü için, kubbelerin yerine düz toprak
ve Kayseri, Karaman vilayetine katıldı. Dahhak Sokağinda yer alan, yüksek dam yapılmış, daha sonra kiremitle ör­
1861'deki İdarî ıslahattan sonra Kon­ minareli, dört sütunlu, enine iki sahınlı tülmüştür. Çöken kubbesinin pandan­
ya vilayeti adını aldı. plan arz eden bir yapıdır. Üstü düz ve tifleri dilim lidir.
Kazaya, 1890 yılında göçmenler kiremit çatılıdır. Mihrabı mermerden, Çelebi Mescidi, Gazi Dükkân Ma­
getirtilerek yerleştirildiler ve bunların minberi Ak Karaman taşmdandır. Ya­ hallesinde yer alır. XIV. yüzyılda yapıl­
kurdukları köye "H am idiye", 1911 yı­ pım tarihiyle ilgili kitabesibulunama- dığı tahmin edilen yapı, kesme taştan,
lında kazaya bağlı Sarıkaya mevkiine mıştır. Yapının kesme taştan yapılmış merkezî planlı tek kubbeli bir yapıdır.
Sarıkeçiler aşireti yerleştirildi ve bun­ minaresi dikkat çekicidir. Kare form­ Yapının içine, mermerden çerçeve içi­
ların kurdukları köye de "Feyzü-ür lu kürsü üzerindeki papuç, soğan bi­ ne alınmış basık kemerli kapıdan giri­
Reşad” adı verilmiştir. çimindedir. lir. Tuğladan olan kubbesinde, dört kö­
Aktekke Camii, 1370 yılında yaptı­ şede beşer dilim li pandantiflerle kub­
Bugün Karaman çevresinde pek rılmıştır. Tümüyle kesme faştan, pan­ beye geçiş sağlanmıştır.
çok büyük ve ören yeri bulunmaktadır. dantifler üzerine oturan merkezî büyük Dikbasan Camii, Gazi Dükkân Ma-
Daha sonraları ise, ilçeye Selçuk ve tek kubbeli, yüksek minareli yapıdır. haliesi’ndedir. Mihrap duvarına yerleş­
Osmanlı dönemi birçok yapılar inşa Son cemaat yerini iki mermer sütunun tirilen çini levha üzerinde 1436 tarihi
edilmiştir. ve ayn duvarların üzerine dayanan üç yazılıdır. Enine dört sahınlı küfe tipi
Karaman Kalesi, bir höyük üzerin­ kubbe örter. Kapısının mermer söve- planlı bir yapıdır. Kuzeyinde bulunan
de, irili ufaklı ve değişik biçimli dokuz leri üzerine iki renkli mermerden bir medresesi tümüyle yıkılmıştır. Yapının
burcuyla inşa edilen iç kalenin, ilk ya­ kemer yapılmış, bunun üst tarafında kuzey ve güney duvarları kesme taş­
pılış tarihi çok eskiye uzanır. Burçla­ bir mevlevî sikkesi işlenmiştir. Merkezî tan yapılmış, diğer iki duvar, taş üze­
rın, tabana doğru etek biçiminde ge­ kubbenin altında 17 pencere cami içi­ rine kerpiçle çıkılmıştır.
nişleyen ve üst bölümdekilere göre da­ ni aydınlatır. Kubbe göbeği ve eteği, Hacı Beyler Camii, Külhan Mahal­
ha koyu renkli görünün taşlarla örtü­ pencere üstleri bitkisel süs dekorlu­ lesinde, Artekke Camii’nin karşısında-
lü alt kapısı muhtemelen XIV. hatta dur. Mihrabının içi stalaktitlidir. Cami­ dır. Kapısının sağ tarafındaki kitabe­
XIII. yüzyıldan kalmadır. Köşelerini si- in karşısında kesme taştan yapılmış, den 1356 yılında inşa edildiği yazılı
lindirik veya prizmatik biçimde büyük yanyana derviş hücreleri yer alır. Ya­ olan yapı, küfe tipinde, enine üç sahın-
burçların oluşturduğu iç kalenin, düz­ pının güney ve batı tarafı mezarlıktır. 11, payeler üzerine oturan kiremit çatı
gün olmayan dörtgen bir planı vardır. Araboğlu Camii, Tapucak Mahalle­ ile örtülüdür.
Saadeddin Ali Bey Mescidi, 1247 s i’nde yer alır. 1374-1420 yılları arasın­ Karabaş Veli Külliyesi, SiyaserVeli
yılında II. Keykâvus'un hükümdarlığı da inşa edilm iştir. Kare payeler üzeri­ Camii, Siyaser Mahallesi’nde bulunur.
sırasında, Ebu Bekr oğlu Saadeddin ne düz çatı ile örtülü, enine küfe tipi Kesme taştan cami, tekke, imaret ve
Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Tama­ plan arz eden kısa minareli bir yapıdır. türbeden meydana gelen iki bölümlü
men kesme taştan yapılan tek kubbe­ Boyalı Kadı (Pir Ahm ed) Camii, Hi­ bir yapıdır. Soldaki birinci bölüm olan
li mescit, Hastane Caddesi üzerinde, sar Mahallesi, Hisar Sokak’ta yer alır. cami, üç sıra halindeki kemerli paye­

195
ler üzerine oturan düz damlıdır. Giriş lu tipte, sağında ve solunda yer alan mesi), imaret Mahallesi’nde 1433 yılın­
kapısının üzerinde II. Abdülhamid’e ait revakların arkasında dörder odası bu­ da inşa edilmiştir. II. İbrahim Bey ima­
bir tuğra vardır. Camiin kuzey duvarı­ lunan, Kıble tarafında bir eyvanlı med­ re tin in karşısında yer alır. Kesme taş­
na bitişik imaret bölümü, tonozlarla ör­ rese idi. 1894 yılında onarım gören ya­ tan, sivri kemerli derin bir niş halinde
tülü üç eyvanlı, merkezî büyük kubbeli pı, 1927 yılında yıktırılmış olup, zama­ üzeri bitkisel ağ süslemeyle dekore
biryapıdır. Burada kubbeye geçiş dış­ nımıza bazı kalıntıları kalmıştır. edilmiştir.
tan; sekizgen tambur “kasnak" içten, Hatuniye-Nefise Sultan Medrese­ Yukarıda açıklamaya çalıştığımız
Selçuklu üçgenleri ile sağlanmıştır. si, Hastahane Caddesi üzerinde yer yapılar Karaman devrine ait yapılardı,
Mekânın tam ortasında on iki kenarlı alır. Osmanlı Sultanı Murad Hüdaven- buraya Osmanlı döneminde de birçok
şadırvan yer alır. digâr’ın kızı, Karamanoğlu Alâaddin yapı inşa edilmiştir. Bunlar:
Şeyh Ali Sultan Mescidi, Çeltek Bey’in karısı Nefise Sultan tarafından Nuh Paşa Camii, Kocakdede Ma-
Mahallesi’nde yer alır. Kesme taştan, 1382 yılında yaptırılmıştır. Yapı, kapalı hallesi’ndedir. Kesme taştan, son ce­
kare plan üzerine merkezî tek kubbeli avlulu, tek eyvanlı, avlusunun sağın­ maat yerinde üç küçük kubbesi bulu­
bir yapıdır. Kuzeyinde elli odalı bir da, solunda öğrenci hücreleri ve revak­ nan, merkezî büyük kubbeli bir yapı­
medrese yer almaktaydı. Yapıda içten ları bulunur. Binanın sanat değeri ba­ dır.
kubbeye geçiş Selçuklu üçgenleri ile kımından en dikkat çekici bölümü Yeni Minare Camii, Ahi Osman Ma­
sağlanmış, kare mekânla kubbe ara­ anıtsal portaldir. Mor ve beyaz mer­ hallesi’nde olup, Cambazzâde Kadı
sında kasnak sekizgen olarak yapıl­ merden kilitlem e tekniğinde yapılan Abdurrahman Efendi tarafından 1552
mıştır. basık bir kemerden içeri girilir. Avlu­ yılında yaptırılmıştır. Tamamen kesme
Yunus Emre Camii, Kirişçi Mahal­ nun ortasında dikdörtgen biçiminde taştan, merkezî büyük kubbeli bir ya­
lesi’nde yer alır. Kesme taştan, mer­ bir havuz yer alır. pıdır. Merkezî kubbeye geçiş dıştan
kezî kubbeli bir yapıdır. Yapının son Yapının solundaki kubbeli türbe sekizgen tambur, içten Selçuk üçgen­
cemaat yerinde, dört paye üzerinde, odasının içi duvar boyunca çinilerle leri ile sağlanmıştır.
ortada oval, yanlarda yuvarlak kubbe­ kaplı idi. Türbe ve Medrese 1895 yılın­ ilçede, birçok tarihî evler de günü­
ler yer alır. da çnarım görmüştür. müze kadar varlıklarını sürdürmüşler­
Alâaddin Bey Türbesi, orta kalenin İbrahim Bey imareti, imaret Mahal­ dir.
dışında, Emedek yolu üzerindedir. Oni­ lesinde yer alır. Kitabesine göre Ka­ Karaman'da XVIII. ve XIX. yüzyılla­
kigen planlı, içten kubbe, dıştan dilimli ramanoğlu II. İbrahim Bey tarafından ra ait çok sayıda çeşme bulunmaktay­
külâh ile örtülüdür, iç duvarları I met­ mescit, tabhane, şifa yurdu, medrese dı. Bunlardan önemlileri Halil Efendi
re yüksekliğine kadar çinilerle kaplıy­ ve aşevinden oluşan bir külliye halin­ Çeşmesi, Hamam Çeşmesi ve Hoca
dı. de 1433 yılında yaptırılmıştır. Bitişiğin­ Mahmud Çeşmesidir.
Canbazkadı Türbesi, Fenari Mahal­ de türbesi, kuzeyinde çeşmesi yer alır. ilçe merkezi dışında Karadağ üze­
lesi’nde, II. İbrahim Bey’in bir yakını­ Yapı, kesme taştan, merkezî kubbeli, rinde özellikle MadenşehirfMatfenşar,)
na ait türbedir. Tümüyle kesme taştan kapalı avlulu, iki katlı biryapıdır. İbra­ ile Değle'de eski Hıristiyan yerleşme­
inşa edilmiş, kare biçiminde dört du­ him Bey im aretinin muhteşem çinili lerine ait yapılar ve bu arada kiliseler
var üzerinde, sekizgen tambur “kas- mihrabı İstanbul’a getirilerek Çinili vardır. Buraya topluca “B in birkilise"
nak "tan sonra yuvarlar taş kubbesi yer Köşk’te odalardan birinin duvarına denilmektedir. Karaman ilçesine bağlı
alır. monte edilmiştir. şu yerleşme yerlerinde ilgi çekici de­
Demir Gömlek Türbesi, Koçakde- Hatun Hamamı, Hisar Mahallesin­ ğerli camiler vardır: ilisra köyünde, ah­
de Mahallesi'ndedir. Sekizgen planlı de, Pir Ahmed Camii yanındadır. Kes­ şap direkli bir cami. Direk başlıkları
ve kubbeli bir yapı olan türbe, kesme me taştan yapılan yapının toprak üs­ stalaktit biçiminde işlenmiştir. Gafer-
taştan Karamanoğullarinın son emir­ tünde sadece bir mekânına ait üç siv­ yat köyündeki çinili mihrap da, çok de­
lerinden Emnüddin Bey adına yapıl­ ri kemerli tonozu görülür. ğerlidir.
mıştır. Lal Hamamı, Gazi Dükkân Mahalle- Karaman’da H. 772 (1370) tarihli
İbrahim Bey Türbesi, İbrahim Bey s i’ndedir. Kısmen kesme taştan inşa Mader-i Mevlân â(M e v lâ n â 'n ın annesi
imaretinin sağ duvarına bitişik olarak edilm iştir. Ilıklık kısmında taştan bir M üm ine Hatun) için yapılan zaviye,
yapılmıştır. Tamamen kesme taştan, fıskiyesi vardır. Sıcaklık kısmında gö­ kısmen Osmanlı dönemi eseridir. İçin­
dört köşe kaide üzerine sekizgen tam­ bek taşı, iki açık, iki kapalı yıkanma ye­ de deıviş hücreleri ile türbenin bulun­
burla yükselen, üzeri piramid çatı ile ri mevcuttur. duğu yapının bir bölümü bugün cami­
örtülü bir yapıdır. Türbenin içinde or­ Seki Çeşme Hamaminın yapım ta­ dir.
tada İbrahim Bey, sağda Kasım Bey, rihi kesin olarak bilinmemekle birlik­ Karaman, bugün Konya iline bağ­
solda Alâaddin Bey’in alçıdan lahitle- te büyük bir ihtimalle II. İbrahim Bey lı ilçe merkezidir.
ri bulunur. tarafından <fişa edilmiştir. Erkek ve ka­
Kara Halil Türbesi, Abbas Mahal­ dınlar bölümü olarak iki kısımdan iba­
lesinde olup, Karamanoğlu II. İbrahim rettir. Hamam dışarda, doğu tarafında
Bey’in baş kadısı olan Kara Halil adı­ iki payanda ile desteklenmiştir. Top­
na 1409 yılında yapılmıştır. Kesme taş­ rak damlı küçük bir giriş mekânından
tan yapılan kare formlu, alt duvarları sonra merkezî kubbeli soyunma yeri­ KARAMÜRSEL (Eski adları:
köşelerde kesilerek stalaktitlerle süs­ ne geçilir. Prainetos, Helenapolis).
lenmiş, külâhla alt gövdenin arası se­ Süleyman Bey Hamamı, Aktekke Karamürsel, M.Ö. IX. ve VIII. yüz­
kizgen planlı yapılmıştır. Camii doğusunda yer alır. Karamanoğ­ yıllarda, Fenikeliler tarafından “Pra­
Karabaş Veli Türbesi, Karabaş Veli lu Emir Seyfeddin Süleyman Bey dev­ inetos" adı ile kurulmuştur. Roma dev­
Külliyesi arkasındadır. Sekizgen planlı rine ait olduğu ve XIV. yüzyılın ortala­ rinde imparator Konstantin’in annesi
olarak tamamen kesme taştan yapıl­ rında yapıldığı tahmin edilen yapı, düz­ Helena’nın Hersek köyü yakınlarında
mıştır. Karabaş Veli Külliyesi’ne adı­ gün kesme taştan inşa edilmiştir. Kub­ doğmuş olmasından dolayı şehrin adı
nı veren Alâaddin A liye ait 1465 tarihli besi taş kaplamadır. Merkezî kubbenin “H e le n a p o lis " olarak değiştirilm iştir.
baklava biçimindeki mezar taşı ile yi­ altında şadırvanı yer alır. Bugünkü adını, Orhan Bey zamanında,
ne aynı şekle sahip Alâaddin A li’nin Yeni Hamam, Tapucak Mahalle­ onun silah arkadaşı ve yöreyi fetheden
oğlu Şeyh Nureddin’e ait mezar taşları sinde, Hapishane K ilisesi’nin yanın­ Kara Mürsel Bey’den alır (1324).
Karaman Müzesi’ndedir. dadır. Tamamen kesme taştan inşa XIV. yüzyılda Pazarköy mevkiinde
KızlarTürbesi, Karaman Mezarlığı edilmiştir. Soğukluk bölümünün orta­ yer alan kasaba, Kara Mürsel Bey ta­
içinde yer alır. Sekizgen planlı ve üst sında beton bir havuz ve yanlarda so­ rafından sahile indirilm iştir. OsmanlI­
örtüsü kubbelidir. Karamanoğlu ishak yunma yerleri bulunur. Sıcaklık kıs­ ların ikinci büyük gemi tersanesini bu­
Bey’in kızı adına yapılan yapı, tümüy­ mında ortada göbek taşı ile yedi açık, rada kuran Kara Mürsel Bey'in meza­
le kesme taştandır. dört kapalı yıkanma yeri mevcuttur. rı, Cumhuriyet döneminde, Donanma
Emir Musa Medresesi, kapalı avlu­ İbrahim Bey Çeşmesi (İm aret Çeş­ Komutanlığı ve ilçe belediyesi tarafın-
______________ ±____
196
dan türbe haline getirilm iştir. K A BA SI
Burası XIX. yüzyıl sonunda İzmit bağlı olduğu zamanlarda Kars, bir bey­
mutasarrıflığının kazası durumunday­ 1345-1359 yılları arasında Karasio- lik merkezi olarak yönetilmiştir. Bir dö­
dı. İzmit mutasarrıflığının güneybatı­ ğullarindan OsmanlIlara geçen Balı­ nem de Ani merkezine bağlandığı da
sında yer alırdı. Kuzeyden ye uzunla­ kesir ve çevresine, I. Murad 1359’da son araştırmalarda ortaya çıkmışır.
masına Karadeniz, doğudan İzmit Mer­ Karasioğulları yönetimine son verdik­ İskit kollarının yerleşme merkezi
kez Livası ve Geyve kazası, güneyden ten sonra Çanakkale ve yöresi dışın­ olarak M.Ö. 665 yıllarında Kars ve çev­
ve batıdan Bursa vilayeti ile sınırlan­ da kalan bu bölgeye Karasi Sancağı resinde egemenlik kuran iskitler’in bir­
mıştı, Yüzölçümü 2 bin 125 kilometre­ adı verildi. Burası 5 yüzyıldan çok, san­ çok kolları Kars ve çevresinde birta­
kare idi. Yalova nahiyesine bağlı 27, cak olarak yönetildi, ilk Osmanlı teş­ kım yerli beylikler kurmuşlardır; bugün
toplam 60 köyü vardı. Kaymakam ta­ kilâtında Karasi, Anadolu Beylerbey­ bile bu beyliklerden kalma adların kul­
rafından yönetilirdi. liğ in e bağlı sancaklardan olup, san­ lanıldığı bilinmektedir.
Hazine-i Evrak’ta bulunan bir bel­ cak merkezi Balıkesir ve kazaları da M.S, 430 yılında Kars’ı istilâ eden
geden, XVIII. yüzyılın sonlarında ilçede Mendehore, Bigadiç, Sındırgı, Berga­ Sasanilerde bu çevrede merkezi Divin
sık sık ayaklanmalar meydana geldi­ ma, Kozakma, Feslegân (Bergama'da), olan bir " M erzb a n lık ” kurmuşlardır.
ğini, 1791 yılında meydana gelen bir Baş-Gelembe, İvrindi, Balya, Kemer- Önceleri yabancılar “m erzban ” olur­
ayaklanmada sorumluların yakalana­ Edremid (Burhaniye), Edremid, Ayaz- ken, sonraları bu görev yerlilere veril­
rak, şehirden ihraç edildiklerini, bir mend (Altınova), Fırt (Susurluk) iie miştir.
kısmının ise Limni Adası’na sürgüne Şamlı ve Karacalar olup, 1786 tarihin­ Bölgede Bizans egemenliği hüküm
gönderildiklerini öğrenmekteyiz. den sonra, Ayvalık da buraya bağlan­ sürmeye başlayınca, merkeze uzaklık
XIX. yüzyıl sonunda ilçenin toplam dı. 1841’de eyalet teşkilâtı değiştiril­ sebebiyle iyi bir örgütlenme söz konu­
nüfusu 24 bin 26 kişiydi diği sırada Karasi Sancağı, Kocaeli ile su olmamıştır. Bu arada Kars, Bizans
Kazada 16 cami, 7 kilise, 1 ma­ birlikte, merkezi Bursa olmak üzere egemenliğinde bulunan birtakım bey­
nastır, askerî bir depo ve 15 tavla, 1 Hüdavendigâr (Bursa) vilayetine san­ liklere merkez ve bazen de sancak ol­
gümrük acentası, 5 hamam, 29 ekmek cak olarak ilhak edildi. Bugün Balıke­ du. 1064 yılında Kars ve çevresi Sul­
fırını, 29 değirmen, 56 çeşme, 99 han, sir vilayetinde bulunan Balya ve Agun- tan Alparslan tarafından fethedildi ve
100 dükkân, 666 ev, 3 susam yağı fab­ y a (Koyun-eU) eski teşkilâtta Biga San- Selçuklulara bağlı beylikler tarafından
rikası, 20 çiftiik, 21 taşocağı bulun­ cağı’na ve Gönen ile Keysut ve Edin- yönetilmeye başlandı. 1071 yılında Ma­
maktaydı. cik Bursa Sancağina bağlandı. lazgirt Zaferinden sonra yabancı uy­
Mevcut kiliselerden Gonca köyün­ Bergama kazası da 1868’de Kara- ruklar burayı terketti. Sultan Alparslan,
de olan- 1829 yılında, ilçe merkezinde­ si'den alınarak, Manisa’ya verildi. Da­ Erzurum, Erzincan, Tercan ve Pasin­
ki ise 1830 yılında onarılmışlardır. Ay­ ha sonra Balıkesir, 1845 tarihli İdarî ler’le birlikte Kars’ı da kumandanların­
rıca Ereğin Bâlâ köyüne Meryem Ana teşkilâtta, merkezi Manisa olmak üze­ dan Kasjm Bey’e vermiştir. Kasım Bey
adiı Rum kilisesi (1859) inşa edilm iş­ re. Saruhan ve Karasi sancakları bir­ zamanda birtakım beylik mücadele­
tir. Rum okullarından ise Tepeköy’deki leştirilerek, vilayet oldu ise de, sonun­ leri olduysa da 1080 yılında Melikşah
Rum mektebinin inşaası 1896, Tuzla- da Karasi yeniden Hüdavendigâr vila­ tarafından Gürcü, Bizans ve Abaza
cık köyündeki Rum mektebinin inşa­ yetine bağlandı. Bu arada, halkın bir beylikleri ortadan kaldırılınca, bölge­
sı 19C0’de onarılmış, Çınarcık köyüne kısmı, devlete ait vergi borçlarını öde­ de bir sükûn sağlanabildi. Daha son­
birRum mektebi 1911 yılında yaptırıl­ mediklerinden, bunlar için bir hapis­ ra Erzurum’da bulunan Saltuk Emirli­
mıştır. hane inşa edildi (1873). 1880'de Biga’­ ği, Kars-Ardahanı, Pasinler ve Çoruh
1896 yılında ilçede büyük bir fes, nın ilhakı ile, Karasi vilayeti oluştu. boylardı da sınırlan içerisine aldı­
şayak ve çuha fabrikası bulunmaktay­ Bursa’ya bağlı olan Balat (Dursun lar. Kıpçak Türklerinin Selçuklu ege­
dı. Bu fabrika için yurt dışından geti­ Bey), nahiyesi, bu sebeple Karasi vi­ menliğini yıkarak Bağrı K railiğini can­
rilecek malzemeler vergiden muaf tu ­ layetine alındı. 1888’de Balıkesir vila­ landırması (1118-1124), Şeddadîler gi­
tulmaktaydı (1896-1899). yeti lağvolunarak, Karasi yeniden Hü- bi, Saltukoğullarinı da sarstı. 1153'te
İlçenin başlıca ürünleri, tahıl, seb­ davendigâr’a bağlandı. 1890 yılında Kıpçak orduları Kars’ı işgal ve tahrip
ze, balmumu, bal, ipek, yumurta ve kü­ Karasi Sancağindaki Konak Pınarı c i­ ettiler. Melik izzeddin Saltuk aynı yıl
mes hayvanları idi. 1841 yılında yapı­ varına göçmenler getirilerek yerleşti­ Kars’a gelerek, şehri imar ettirdi.
lan düzenlemeyle ilçe halkının vergi­ rildi ve bunların kurdukları köye 1200’de Ani Şeddâdîleri yıkılıp, toprak­
lerinde bir miktar indirim yapılmıştır. "B u rh a n iy e " adı verildi. Karasi Sanca­ ları Gürcistan Atabegler tarafından
Karamürsel halkı, Kurtuluş Sava- ğı 1909’da bağımsız mutasarrıflık o l­ zaptedildi. Şehirdeki Selçuklu devrine
şin d a cephanenin İstanbul’dan İz­ du. 1923’te, bütün mutasarrıflıkların vi­ ait eserler de bu sırada yıkılıp, Müslü­
m it’e taşınmasında büyük yararlıklar layet sayılması ile, adı Karasi vilayeti man halk, Pasinlere kadar gelen Kon­
göstermiş, savaş yıllarında işgal göre­ oldu ve 1928’da, tarihî hanedanlara ya Selçukluları sınırı içerisine göç et­
rek yakılıp, yıkılmıştır. Bu arada 60 ka­ mahsus vilayet adlarının kaldırılması ti. Gormagon Noyan, 1239’da Ani iie
dar Tavşanlı köyü halkı Yunanlılar ta­ üzerine, Balıkesir vilayeti adını aldı. Kars’ı zaptederek, bu bölgeyi Cengiz
rafından kurşuna dizilmişlerdir. Devletine bağladı. İlhanlIlar devrinde
1921 yılında kurtarılan Karamürsel, Kars ilinin merkezi olan Ani "Has
bu tarihten sonra gelişmeye başlamış in c ü ” sayıldığından, bazı vergilerden
olup, bugün Kocaeli’ne bağlı ilçe mer­ muaf tutuldu. Bölge 1358’de Celayir-
kezi küçük şehirdir. lile r’e ve 1380’de Karakoyunlular’a
Karamürsel ilçesinin en önemli es­ KARS geçti. 1386 sonbaharında Timur, Pîrûz-
ki eseri “ Valide Köprüsü”dür. Bu köp­ Kars şehrinin adı, M.Ö. 130-127 yıl­ Baht yönetiminde korunmakta olan
rü, Karamürsel’den güneye doğru larında Kafkasların kuzeyinden, Dağıs­ Kars K alesini zaptederek tahrip etti.
Karaahmetli-Hayriye-Yalakdere köyle­ tan bölgesinden gelerek buralara yer­ 1394, 1400 ve 1403 yıllarında tekrar
rinden geçen dağ yolunda, Yalakdere leşen Bulgar Türklerinin "V e le n tu r” Kars’tan geçip, Çıldır’ın doğusundaki
köyü batısında ve Yalakdere üzerinde­ boyunun "K a rsa k” oymağından kal­ Mingöl (Bingöl) yaylaklarında yazı ge­
dir. Kösem Sultan, Turhan Sultan ve madır. çirdi. Timurlular zamanında Ani, vali­
Emetullah Sultan’dan biri tarafından Kars’ın idari tarihçesi, Urartu ör­ lik merkezi oldu. 1406 yılında buraya
yaptırılmıştır (XVII. yüzyıl). Köprü, klâ­ gütlenmesiyle başlar. Bu dönemden yine Akkoyunlular hâkim oldu. 1467’de
sik Türk mimarisi tarzında kesme taş­ önce de Kars’ta yerleşim olduğu bilin­ buraları Akkoyunlu Uzun Hasan’ın eli­
tan yapılmıştır. Üç gözlü, sivri kemerli­ mektedir. Ancak bu yerleşmenin İda­ ne geçti. Safevî Devleti’nin kuruluşu­
dir. Boyu 64 metre, döşeme eni 4.50 rî yapısı dağınıktır. Urartu egemenli­ na rastlayan Akkoyunlular ile Şiî Erde-
metre, korkuluğu 0.50 metredir. Köp­ ğinde ise bugünkü anlaşmayla İdarî bir billiler arasındaki kanlı mücadeleler sı­
rü, 1936 yılında onarım görmüş, beton örgütlenme söz konusudur, Gerek rasında, Ani, Avnik (Pasinler m erkezi)
eklerle sağlamlaştırılmıştır. doğrudan doğruya merkeze bağlı oldu- ve Erzurum şehirleri iie beraber, Kars
197
da harap oldu. Çaldıran Savaşı sırasın­ den sonra 1576 yılında ölümü üzerine ğirmen inşaatıyla meşgul oluyordu.
da (1514), "Şürag-el ve Çoban Köprü­ Safililer içindeki karışıklıktan da yarar­ Bütün bu faaliyetler iki ay içinde so­
sü ve A rzen d û m ” bölgelerinde Avşar- lanarak Sünnî Şirvan, Dağıstan ve nuçlandırıldı. Bütün içkale ile Kaleiçi
lı Sevindik Han yönetiminde Osman­ Azerbaycan ahalisinin kendisinden Mahallesini çevreleyen sur ve burçla­
lIlarla taraftar olan bir Türkmen beyli­ yardım isteklerini bahane ederek, 12 rın çevresi 3 bin 500 metre, dış mahal­
ği bulunmaktaydı. Tebriz’den dönen i. yıl sürecek ve adı geçen bütün yerler­ leleri çeviren tek katlı duvar ile bütün
Seiim, ordusu ile Kars Kalesi yakının­ le Gürcistan ve Ardelan’ın da İstan­ beden ve burçların çevresi de 27 bin
da konakladığı vakit, burası büyük bir bul’a bağlanmasını sağlayan doğu se­ metreyi buluyordu. Bu arada Pasin
yıkıntı halinde bulunuyordu. Irakeyn ferlerini açtırdı. Lala Mustafa Paşa’yla Sancakbeyi Mirza Ali Bey ile başka
seferlerinin başlangıcından 1534 Ha- bir ordu yolladı. Erzurum, Söğütlü, Ha- sancakbeylerı de kendi çareleriyle gi­
ziran’ında, Pasinler ile birlikte, Kars da sankale, Hopik, Sanamer, Tumadamı, derek Keçivan, Kağızman, Mağazbert
barış yolu ile OsmanlIlara geçti. Soğanlı, Cebel-i Allahü Ekber, Göle ve Ani kalelerini ele geçirdi. Bu bölge­
Kanunî, ikinci doğu seferine çıkar­ S a n c a ğ in d a M eğrek, Vargınış, lerde de askerin öncülüğünde büyük
ken, PAsin-Kars Sancakbeyi Dulkadirli Ardahan-ı Kebir, Begrehatun, Yenika- imar faaliyetleri gerçekleştirildi. Böy­
Ali Bey'e bir ferman göndeferek, “ka­ le yoluyla gelen 30 veya 40 bin kişilik lece şimdiki Kars ili topraklarının Bo­
dim den harap ve n işim en-i bum ü bir Safili ordusu, Zurzuna doğusunda ğam Boğazindan aşağı, Sürmeli çuku­
gurap" olarak yıkık yatan Kars Kalesi’­ ve gölün kuzeyindeki Çıldır düzünde ru hariç olmak üzere tümü, Anadolu
nin onarılıp şenlendirilm esini buyur­ ansızın Osmanlı ordusuyla karşılaştı. B irliğ i’ne katıldı. Kars tamamen muh­
du, Aii Bey, 5 bin ırgat ve yapı ustasıy­ Bu savaşta İran kolu bozuldu. Daha kem bir hale getirildikten sonra Re­
la 1548 yazında Kars’ta büyük bir imar sonra Ardahan Sancakbeyi Âbdurrah- van’a da bir akın düzenlendi ve Serdar
hareketine girişti. Bu arada Süleyman marn Bey de Lala Mustafa Paşa ordu­ Mustafa Paşa ordusuyla 22 Ekim 1579
Çelebi yönetiminde 5 bin atlı da kara­ suna kavuştu. 10 Ağustos Pazar günü Perşembe günü Kars'tan ayrıldı, kış­
kol olup, Safili sınırını beklemekteydi. ordu, Çıldır düzünde zafer alayıyla ge­ lamak üzere Erzurum’a gitti. Doğu se­
Yazın Tahmasb’ın oğlu İsmail Mirza ile çit ve şenlik yaparlarken, Atabeg Key- ferlerine üçüncü serdar olarak gönde­
gelen Kaçariı Gökçe Sultan yönetimin­ hOsrev’in Altınkaie’de anaları Dedis rilen Ferhad Paşa. 60 bin kişilik bir or­
deki büyük bir Safili ordusu, aniden imed Hatun ile oturan oğullan Kvark- duyla Üsküdar’dan yola çıkarak Erzu­
Kars’ı bastı. Halkın büyük bir kısmı kı­ vare ve Manuçehr kardeşler de 5-6 bin rum’a ulaştı. Burada Anadolu askerle­
lıçtan geçirildi, Bu akından cesaretle­ atlı çeriyle gelip, teslim oldular, Böy­ riyle mevcudunu 100 bine çıkaran Fer­
nen Atabeglilerde saldırıya geçtiler ve lece 1263 yılında ilhanlı Abaka Han’­ had Paşa, Kars üstünden geçip, Re-
Yusufeli, Artvin, Tortum bölgelerini ın emir ve müsaadeleriyle kurulan van’ı fethe yürüdü. Bu sırada Safililer
geri aldılar. 1§4‘8 y?ii sonbaharında Er­ K ıpçaklı-Atabegler egemeni iği de Çıl­ şehri boşaltılarak çekilmişlerdi.
zurum’a gelen bir ösrnahls ordusu, Pa- dır düzünde son buldu. Eski Atabeg- XVII. yüzyılın başlarında OsmanlI­
dişah’ın buyruğuyla Temmuz ayında ler yurdu da Çıldır eyaleti sayıldı. lar Celâlî isyanlarıyla uğraşırken Şah
Atabegler yurduna girdi ve topların da III. Murad’ ın yeni bir fermanıyla,i. Abbas da Tebriz'i kuşatmıştı. Bunun
yardımıyla buraları yeniden fethetti. Serdar Laia Mustafa Paşa, 100 bin ki­ üzerine doğuya serdar atenan Cigaloğ-
1549’da İkinci Vezir Ahmed’ Paşa yö­ şilik bir orduyla Trabzon iskelesine lu Sinan Paşa, 15 Haziran 1604 tarihin­
netiminde gelen Karaman, Dulkadir or­ gemiyle ulaşan usta, alet ve malzeme­ de orduyla yola çıktı. Şah Abbas, es­
dusuyla birleşen Erzurum eyaleti as­ yi de yanına alarak Erzurum’dan çıkıp kiden Revan düşünce buradaki ahali­
kerleri, Narman önündeki bir savaşı Kars’a gitti. 26 Temmuz 1579 Pazar gü­ den 400 ev halkının serbestçe Kars’a
kazandıktan sonra Atabeglerden Eylül nü Kars Kalesi harabeleri üstüne ge­ gelen Şah Abbas, teslim çağrısında
ayında, Müslüman olan Şavşat Beyi len serdar ile Anadolu eyaletleri ve bulundu. Çeşitli etkenlerle bu çağrıya
yerinde Ocaklı Bey bırakarak bütün Şam Beylerbeyleri çerisi, o gün eski uyuldu. Şah Abbas, Kars Kalesi’nin
Çoruh boyunu fethettiler. Kamkhıs, temeller üstünden Kars’ın İçkale, Or- bütün kapılarını, büyük beylik yapıla­
Âkça*.?!» (Ardanuç), Tortum ve Livana takale ve Dışkalesi’ni 7 kola ayırıp, âcil rı ve Selatin C am iini yıktırdı. Serdar
Deresi adıyla dört sancak halinde Er­ bir imar faaliyetini başlattı. Ertesi gün Sinan Paşa’nın Erzurum’a yaklaştığı­
zurum'a bağlandı. dua ve tekbirlerle kurban kesilip işe gi­ nı duyan Şah Abbas, Ağustos ayı ba­
Kanunî üçüncü doğu seferine çı­ rişildi, 28 gün sonra surların onarımı şında Kars’tan kalkarak Ağcakale’ye,
karken ordu ile Kars üstünden yürüdü. tamamlandı. Daha sonra Bayrampaşa oradan da Revan’a yürüdü ve savaşa
1553-1554 kışını Halep’te orduyla ge­ Mahallesi ile Kaleiçi arasında basa­ girmedi.
çiren Padişah, 1554’te Diyarbekir üs­ maklı derin 1 hendek, Gölyeri’nden ge­ Bundan sonra çeşitli çatışmalarda
tünden Erzurum’a ulaştı ve 23 Haziran len suyun Dışkale’nin güneyinden ge­ OsmanlIlara yenilen Şah Abbas, za­
1554 Cuma günü Çoban Köprüsü’nün çen 1 ark ve ark ile Kars Çayı üstüne man zaman barış antlaşmaları yaptıy­
kuzeyinde konakladı. Üç gün burda 2 taş köprü, 1 beylerbeyi sarayı, 1 bü­ sa da orduların çekilmesi üzerine sal­
dinlenildi. Daha sonra 5 Temmuz 1554 yük medrese, 1000 yeniçerinin rahat­ dırgan tavırlarını sürdürdü. Sonunda
Perşembe günü Kars önündeki düz­ ça yerleşip kalabileceği 1 koğuş, biri Iran üstüne yürümek için Sadrazam
lükte ordu kuruldu. Buradan Şah Tah- Karadağ tepesinde Ardahan ve Zarşat Kara Mehmed Paşa yönetiminde ge­
masb’a ağır bir mektup yollayan Padi­ (Zeruşat) yolunu, biri Tahmas tepesin­ len 100 bin kişilik yeni bir Osmanlı
şah, bir süre beklediyse de karşısına de Erzurum ve Göie-Kızilgedik yolunu, ordusu 5 Haziran 1616 günü Kars Ka­
çıkan olmadı. biri de Kayabaşinda Kireçhane Boğa- lesi önünde konakladı. IV. Murad
1514 Çaldıran Savaşindan beri iki zi’yla Çamurlu Dere boyunu gözetle­ (1623-1640), kısa sürede Osmanlı
Türk devleti arasında, seferler ve kar­ mek üzere 3 gözcü kulesi, şimdiki un İmparatorluğu’na düzen vererek, Şah
şılıklı yıkımlar olduğu halde, hiçbir ba­ fabrikasının arkasından kayalığın altın­ Abbas’ın aldığı yerlerden Bağdad-lrak
rış anlaşmasına yanaşılmadı. Kars ve dan açılan bir tünel/kanalla Kars Ça- ile Ahıska’yı kurtardı. Revan’ı da geri
Ardahan’ın Safili baskın ve yağmasın­ yindan Gölyeri’ne su taşıyan kemerli alarak Safevîlere kesin bir sınır çizdi.
dan kurtaran Kanuninin 29 Mayıs 1555 vegiizü birsu yolu, 1 su kulesi, 1 gizli IV. Murad, ordusunun başına geçerek
günü Amasya’dan yazdığı barışı lütfen su kapısı, 1 hamam, o zaman yeni bu­ ve Hz. Peygamber'den kalan Sancağı
kabul ettiğini bildiren mektuplar, Os­ lunmuş olan Ebu’! Haşan ül-Hırkanî’- Şerif’i de alarak 200 bin kişilik büyük
m anlI ve Safevî devletleri arasında ilk nin sandukası üstüne 1 kubbeSİ tür­ bir kuvvetle Safîli-fran üzerine yürüdü.
barış anlaşmasını yürürlüğe koydu. beyle biri “ S ultan Murad-! S ilis " adı­ 3 Temmuz 1635 günü Erzurum’a varan
Padişah, verdiği emirle Ardahan Kale­ na, biri de Erzurum’daki Laia Paşa Ca­ Padişah buradan Kars yoluna girdi. Şâ­
sin in yapılarak top ve hisar eriyle şen­ mii gibi Serdar Lala Mustafa Paşa adı­ ir olan genç Sultan Murad, Soğanlı Or-
lendirilm esini buyurdu. 1555 yazında na, hayrat olarak 5 cami, ayrıca asker m anlarindan geçerken burası için şi­
başlayan imar hareketleriyle kale, 1556 karavulhaneieri, tavlalar, 3 demirkale irler söyledi. 17 Temmuz Salı günü
yılı Ağustos ayında tamamlandı, kanu­ kapısı, başlıca beylik kışla, konak ve Kars önünde ordugâh kuruldu. Revan’-
n in in torunu, lil. Murad (1574-1578), ev de kısa bir süre içinde yapıldı. Bu ın yeniden Safililer eline düşmesi üze­
Şah fahm asb’ın 53 yillık egemenliğin­ arada halk da, ev, dükkân, konak ve de­ rine IV. Murad'ın gönderdiği bir fer­
198
manla Kars Kalesi yeniden onarılarak cılığıyla gerçekleştirildi. Afşarlı Nâdir, rarlar vererek köylüleri korkutup dağ­
eksiklikleri tamamlandı. kendisine sığınan Safili II. Tahmasb’ı lara kaçırtıyordu. Yeni Doğu Başbuğu
1638 baharında İstanbul’dan Bağ- himaye ile ortaya atılarak, onun "İti- Ahmed Paşa, İstanbul’dan barış yap­
dad seferine çıkan IV. Murad, 24 Ara­ m adüd-Devle ” si sıfatıyla İran’ı kurtar­ ma emri almıştı. Nâdir’e elçi gönder­
lık günü bu şehri'alıp, Irak’ı yeniden ma ve siyasî birliği kurma işini üzeri­ di. Bunun üzerine Nâdir, 16 Ekim 1734
İstanbul’a bağladıktan sonra, 1639 ba­ ne aldı. “ Tahmasb-Kulu H a n " lakabı­ günü ordusuyla Kars önünden çekilip
harında bir daha İran üzerine sefer nı alarak Türkmenlerden bir ordu kur­ g«tti.
edeceğini Şâh-Safi’ye mektupla bildir­ du. Doğu ve orta İran’a hâkim bulunan 1736 İstanbul Anlaşması ile Kars
di. Bunun üzerine Sadrazam Keman­ AfganlI Eşref Han ordusunu 1729’da ili sınırları yeniden Arpaçayı ile Bo­
keş Kara Mustafa Paşa ile Safili Tahran yakınlarında bozguna uğrattı. ğam Boğazı üzerinden aşıp, Ağrı Dağ-
Saruhan arasında 17 Mayıs 1639 günü Yine bu yılda Hamedan ile Nihavend’- ları’nın kuzeyi Iran ve güneyi de Türki­
imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması’na teki gevşek Osmanlı kuvvetlerini de ye’den sayıldığından Sürmeli Çukuru
göre Tiflis, Revan ve Tebriz ile Kir- bozarak, OsmanlIların yeniden doğu­ ile Doğu Şüregel, Revan eyaletiyle bir­
manşah Safîlilerde, Çıldır/Ahıska, Kars ya sefer açmasına sebep oldu. Doğu likte OsmanlIlardan çıktı. Nâdir Şah,
ve Van ile Bağdad eyaletleri OsmanlI­ Başbuğu Köprülü Abdullah Paşa, 1743 Mayıs’ında âniden Osmanlı top­
larda kalmak üzere yeni bir sınır çizil­ 1733’de ordu ile gelip, Kars’ta kışladı. raklarına saldırarak, barışı bozup Ker­
di ve tam sınır boyundaki belli başlı ka­ Kendini “Şah Vekili” saydıran Nâdir kük’ü zaptedip, Bağdad’ı kuşattı. Bu­
leler, iki tarafın isteği ile yıktırıldı! Böy­ Han, ordusuyla Kars üzerine geldi. Kars nun üzerine “Şehlâ Göz” lakabıyla da
lece 1639 yılından itibaren Kars ili ye­ Tabyalarında meydana gelen çok tanınan AntalyalI Hacı Ahmed Paşa,
niden bir serhad bölgesi oldu. Yeni kaniı bir tüfek ve kılıç savaşı sonun­ bir ordu ile Kars’a gönderildi. Ayrıca,
devlet sınırı Boğam Boğazı üzerinden da Nâdir Han kolu çok kayıp verdi. Sa­ Bağdad ile Diyarbekir cephelerinden
ve Arpaçayı boyundan geçiyordu. vaşın dördüncü günü de ordusuyla de iki serasker yönetimindeki ordular
Arpaçayı doğusunda kalan bölümler Kars önünden kalkarak, köyleri yağma­ Nâdir’e karşı harekete geçirildi.
Safîliler’e geçti. Arpaçayı sağında ka­ layıp soydurduktan sonra geri çekildi. 28 Nisan 1744 günü Kars’a gelen
lan bütün yerler de “Ş ü re g e l” Sanca­ Nâdir’i izlemek için Kars’tan ordu ile Hacı Ahmed Paşa ordusunu kaleden
ğı adıyla 7. sancak olarak Kars eyale­ giden Abdullah Paşa, 1734 günü Re­ dışarı çıkarıp, hazırlığa başladı. Bunun
tine katıldı. 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşma­ van yanında Vağaver köyü yakınında­ üzerine Nâdir Şah, hem Bağdad Vâli-
sından sonra Kars, Safîliler’in düşü­ ki bir boğazda pusuya düşürülerek bo­ s i’ne, hem de Kars Seraskeri’ne mek­
şü sırasında 1734 tarihine dek 95 yıl zuldu, kendisi de şehit oldu. Bu zafer tup yazarak barış girişimlerinde bulun­
barış içerisinde yaşayarak çok büyü­ üzerine Gence ve T iflis’i Osmanlı kuv­ du. Ancak Kars Seraskeri’nin barışa
yüp gelişti. vetlerinden alan Nâdir Han, henüz ala­ yanaşmaması üzerine 150 bin kişilik
Yıkılan Safili egemenliği yerine ku­ madığı Revan önünden kalkıp, bir haf­ bir ordu İle Kars üzerine geldi. 29 Tem­
rulan Afganiı saltanatı, tüm Iran ülke­ ta sonra, ikinci kez Kars Kalesi önü­ muz 1744 günü Kars’ın güneyinde ku­
lerini birleştirip, bir bayrak altında top- ne geldi. Paşalık Çayırı düzünde ordu şatma başladı. Fakat Kars’ta 40 bin ka­
layamadı. Bu iş, Horasan’daki Af- kurdu. Van Beylerbeyi Millû boyundan dar asker ile şehir halkı savunmada bir
şar/Avşar Türkmenlerinin Kırklu oyma­ Temür Paşa ile Kars Beylerbeyi şehri destan yaratarak, 73 gün sonra düşma­
ğından Nâdir Ali Han adlı birTürk ara­ korurken, Nâdir’in ordusu, büyük za­ nın geri çekilmesini sağladı. Kars dö-
199
nûşünden sonra Nâdir Şah yeniden İs­
tanbul'a başvurarak, barış istedi. 4 Ey­
lül 1746’da Kasr-ı Şirin Anlaşması
esaslarına göre yeniden sınır istedi.
Böylece Kars eyaleti de barışa kavuş­
tu.
1801’de Ruslar, Tiflis'e gelip Gür­
cistan’a yerleştiler. Bu arada Osman­
lI Devleti’nce, bir Rus saldırısı dikka­
te alınarak, Kars Kalesi 1803 yılında
esaslı bir şekilde onartıldı. 1805’te Ak­
baba bucağının doğusunu da işgal
edip, Ahıska/Çıldır ve Kars eyaletleri­
nin yanıbaşında Osmanlı.Devleti ile
komşu oldular. Böylece 77 yıl önce
Karslı Mirliva Ali Bey’in "Kaa7me"sin-
de belirttiği tehlike ortaya çıktı. Bu ara­
da III. Selim “Nizam-ı Cedid" adıyla ye­
nilik ve ıslah işlerine girişerek devleti
kalkındırmaya başlamıştı. Bunu çeke­
meyen Ruslar, savaş ilân etmeden Ro­
manya’daki Türk topraklarına saldırdı­
lar. OsmanlIlar da bunun üzerine 22
Aralık 1806’da savaş ilân edip, Rume­
li ve Anadolu’dan iki kolla yurdu koru­
maya başladılar. Eski vezirlerden Yu­
KARS: Genel görünüm (1878).
suf Paşa, Şark Seraskeri olarak Kars'a
gelerek Anadolu’yu korumaya çalıştı. çugiller ailesinin atası Koçu Ağa yö­ 4) Zarşat kazalarına bölünerek bir san­
1807’de T iflis Garnizonu’ndan kalkan netimindeki Karslı atlıların baskını cak halinde Erzurum vilayetine bağlan­
General Nesvetayev (Işıkverm ezoğlu) üzerine çoluk çocuk geri alındı 1822 dı. Çıldır eyaleti de merkezi Oltu olmak
kumandasındaki bir Rus ordusu, ilk Haziran’ın d a _Eleşkirt, Toprakkalesi üzere 1) Oltu, 2) Ardahan, 3) Ardanuç
kez Arpaçayı geçerek, Kars şehri üze­ üzerine varan İran ordusunda çıkan ko­ adıyla üç kazalı bir sancak halinde Er­
rine girdi. Halkın da savaşa katılması lera yüzünden, Abbas-Mirza barış is­ zurum’a bağlı idi. Bu teşkilât yeni ku­
üzerine, Yenimahalle,Temürpaşa ve temek zorunda kaldı. rulduğu sırada, “M îrm îra n " rütbeli ve
Bayrampaşa gibi yan mahallelerde bo­ Osmanlı Devleti’nin 1826’da İstan­ “vezir” pâyeli mutasarrıflar Kars’a ata­
ğaz boğaza yapılan kavgada, Rus or­ bul’da Yeniçeri ocağının kaldırılması, nıyordu. 1853 baharında Abduilâtif Pa­
dusu bozularak geri çekildi. Bu sırada 1827’de Navarin Baskını olayları sebe­ şa, 13 yaşındaki torunu Nâmık Kemal’i
Mısır ile Akdeniz’de Ingilizler ile Os­ biyle karada ve denizde en tutarsız ol­ ' de yanına alarak, Mutasarrıflığına
manlI askeri savaştığından, Napol- duğu bir dönemde, 26 Nisan 1828’de atandığı Kars’a geldi. O zaman, şim­
yon’un tavsiyesiyle ve ‘‘Tilsit Antlaş- Ruslar savaş açtılar. diki Taşköprü’nün güneydoğu ucunda
m a s ı" na göre, Ruslar mütareke iste­ General Paskeviç yönetiminde eğe­ ve Erzurum yolu üzerinde Çayın sol kı­
di. 25 Ağustos 1807’de anlaşma imza­ len bir Rus ordusu, 27 Haziran 1828 yısında bahçe ile çevrili Paşa Kona-
landı. günü Kars’ı kuşattı. Güneydeki Büyük- ğı’nda oturdu.
Osmanlı Hükümeti, Rumeli'de Yu­ Tabya üzerinde çok kanlı savaşlar o l­ 4 Ekim 1853’ten itibaren Osmanlı
nan isyanını bastırmakla uğraşırken, du ve burası düştü. Bu yüzden o gün­ - Rus Savaşı başlamış, Anadolu cep­
İran'da devletin başına geçen Kaçkar den beri buraya “Kanlı Tabya" denil­ hesinde de Kars ve Ardahan ilerinde
Türklerinden Azerbaycan hâkimi Veli­ mektedir. 7 Temmuz 1828 Pazartesi birkaç muharebe verilm işti. Kırım Sa­
ahd Abbas-Mirza, Rusların teşviki iie günü Kars şehri, ilk kez.Rus işgaline vaşı denilen bu savaşların üçüncü yı­
Doğu Anadolu’ya saldırdı. Ancak, İran­ geçti. Askerlerle birlikte içkale’ye çe­ lında, m üttefikleriyle, OsmanlIlar Kı­
lIların Kars’a daha önceden saldıra­ kilen Muhafız Emin Paşa, 15 Temmuz rım’a asker çıkarıp, Rusları barışa ra­
cakları haberinin gelmesi üzerine 1828 günü içkaleyi'de düşmana teslim zı etmeye çalışırken, Ruslar da büyük
Kars Muhafızı Osman Paşa, birtakım etti. Kışı Kars’ta geçiren Rus kuvvet­ kuvvetlerle Kars Kalesi üzerinden Ana­
tedbirler aldı. Şehirden ticaret maksa­ leri, şehirdeki 72 cami ve mescitten dolu’yu istilâya giriştiler. Kars Kalesi,
dıyla, İran topraklarına tüccarın gitme­ ancak 24 kadarını sağlam bıraktılar. 1855 yazı ve güzü boyunca 6 ay Rus
sine ve göçlere izin vermediği gibi, Şehrin düşüşten önceki 50 bini aşan ordusuna karşı koyarak Anadolu’yu is­
İran’dan da Kars’a tüccarların gelme­ nüfusu da göç ve kırgın yüzünden 12 tilâdan kurtardı. Sonunda açlık, soğuk
sini yasakladı. Ayrıca, Van’dan asker bine düştü. Mart 1830’da Kars ve ka­ ve hastalıktan bitkin, yaralı bir “Gazi
celbedilerek Kars'ta iskân edilmeye leleri Rus istilasından kurtuldu. Yıkık Ş ehir" olarak devrilip, şartla düşmana
başlanıldı. Çıldır eyaletinden de asker bir halde-Osmanlı ordusuna kavuşan kapılarını açmak zorunda kaldı. Ancak,
talebinde bulunuldu. Abbas Mirza Kars şehri ile eyaletini canlandırmak 5 aylık bir işgal devresi bitmeden kur­
1821'den itibaren üç ay kendi Murat ve kalkındırmak için "Kars Vücutlun­ tuldu. Sultan Abdülmecid gönderdiği
boyu ve Van Gölü çevresine akın etti. dan Abo Ağa", Kars’a mütesellim bir fermanla Kars’a "G a zi" unvanını
Kars ve Erzurum ovalarını da Revan atandı. Suşehri ile Adana’ya kadar verdi. Ayrıca yayınlanan bir iradeyle de
Valisi Haşan Han yönetimindeki akın­ göçmen olarak çekilen Karslılardan (23343 Num aralı Dahiliyi İradesi) Kars-
cılara vurdurdu. birçokları yerlerine dönmeye başladı. lılar üç yıl vergi ve askerlikten muaf tu­
Haşan Han ordusu 1821 yazın Çıldır eyaleti topraklarından da birçok tuldu. Altın, gümüş ve bronzdan İstan­
da Kağızman ile Şüregel’de on binler­ Ahıska-Ahılkelek yerlileri de Kars ve bul Darphanesi’nde kesilen ve üzerin­
ce sığır ve koyun sürülerini yağma di­ Erzurum bölgelerine yerleştiler. Yak­ de “Kars 1272” yazısı ile “Kars Kale­
ye götürürken, Abo-Ağa ile Çako- laşık 5500 Ermeni Paskeviç’in ordu­ si resm i” bulunan aynı çeşitle üç cins
Beğ’in atlıları bunları baskına uğrata­ suyla göçederek, Revan ve Ahılkelek “ Kars N iş a n ı” (madalyası) yaptırıldı.
rak mallarını kurtardı. 1822 yazında ye­ gibi Türk sınırlarındaki yerlere yerleş­ Karadeniz’de işleyen yeni bir vapura
ni kuvvetlerle Kars üzerine gelen Ha­ tirildiler. "K ars" adı verildi. 29 Eylül 1855 Kars
şan Han, Kars Çayı sağında Koşa Pı­ Tanzimat’tan uygulaması ilerledik­ Muharebesi'nde, Karslılardan 6 kadın
nar yaylasındaki şehrin Dereiçi’nde fu­ ten sonra eyaletler kaldırılarak vilayet­ ile 9 bilginin şehit düştüğünü devrin
huş ve mezalim yaptırdı. Buradan Gö­ ler kuruldu. Bu sırada Kars da 1) vakanüvisi Cevdet Paşa belirtir.
le üzerine baskına giderken Karslı Ko- Kars/Merze; 2) Kağızman, 3) Şüregel, Gazi - Kars, 30 Mart 1856 Paris Ba-
200
rış Antlaşması ile işgalden kurtuldu. ğı’ndan yeni sınırın batısına geçti. İlk 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girdi.
1807,1828 ■1829 ve 1855 yıllarında üç barış antlaşmasını değiştiren 13 Tem­ 6 Kasım’da başlayıp altı gün süren
kez koca ordularla saldırıp, Kars’ı Ana­ muz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’nın Köprüköy Muharebesi’nde Ruslar ye­
dolu’dan kopararak eline geçiremeyen 58. maddesine göre; Batum - Arda­ nildi. Bunun üzerine Rus orduları baş­
Rus Çarlığı, 70 yıl sonraki Doksanüç han/Oltu sancaklarıyla birlikte Kars da buğu sayılan son Rus Çarı II. Nikola,
Savaşı sırasında (187-7-78) bunu başar­ Anadolu’dan koparılıp, 245 milyon al­ 1914 Aralık’ın başlarında Kars’a geldi.
dı. Ancak bu savaş sonunda kendisi tın liralık hayali bir harb tazminatı ye­ Türk orduları başbuğu olan ve çok ih­
de devrilip yıkılarak mahvoldu. Kars rine resmen Çarlığa bırakılma felâke­ tiyarlamış bulunan Sultan Reşad’ın ye­
şehri de yeniden anavatana kavuştu. tine katlandı. 8 Şubat 1879’da İstan­ rine Harbiye Vekili Enver Paşa da Er­
Osmanlı İmparatorluğu Kafkasya bul’da imzalanan "M uâhede-i K a t’iy- zurum’a gelerek üç kolordunun yöne­
eteklerindeki son toprağını, 23 Ekim y e " nin 7. maddesine göre, üç yıl içe­ tim ini ele aldı. 37 yıldır Türk bayrağı­
1876’da Çar Ordusu’nun Kars Sanca­ risinde buralardaki halkın serbestçe na hasret kalan Kars ve Ardahan hal­
ğı, Ardahan, Oltu ve Batum'u almasay- göç edebilme olanağı vardı. Bunu ba­ kı da orduya kılavuz oldu, evlerde kur­
la kaybetti, Kars, ekonomik yönden hane eden Ruslar, düz köylerde, verim­ ban kesilerek milli bayram havası ya­
Osmanlı İmparatorluğu ile bütünleş-, li yerlerde şehirve kasabalardaki Türk şandı. Bunun üzerine 4 Ocak 1915 gü­
mediği gibi, Çarlık Rusyası'nında sade­ halkını kaçırtarak yerlerine,Khakhoi, nü Ardahan’ı baskınla alan Kazak - Si-
ce belirli bir bölümü ile bütünlük sağ­ Dukhobor, Malakan gibi Rus kolonisi bir Alayı, Çıldır’dan Göle’ye kadar Türk
ladı. Bölge, modernleşme temeli ve köylüleri ve Nemis (Alman), Estonya- köylerini basarak “ Türklerin g elişini
dereceleri birbirinden farklı olan ve ge­ lı gibi Protestan köylüleri yerleştirdi­ alkışlad ınız" diye silâhsız halkı, çoluk
leneksel düzenin içinden yeni çıkmak­ ler. Anadolu ile Kafkasya’dan da çok çocuk dinlemeden katlettiler. 1915 yılı
ta olan iki imparatorluğun tipik bir uç sayıda Rum, Ermeni, Yezidî, Asuri gi­ başından itibaren üç ay, Kars ilindeki
bölgesi olarak çeşitli yapısal sorunlar bi gayrimüslim halkı getirerek onları silahsız halkı kırıp sindirmeye uğraş­
içindeydi. da Kars topraklarına yerleştirmişlerdir. tı. Bakû'daki " Islâm Cem iyet-i Hayri-
Kars Sancağı, Çarlık Rusya yöne­ yes/"nin “Felâket ve Harbzedelere
timine geçince,Zakafkasyagenel valili­ 93’te açık olan şehirde ve Kağız­ Yardım Ş u b e s i”, Çar’dan resmen izin
ğine bir oblast (vilayet) olarak katıldı. man’daki Rüşdiye Mektebi ile birçok alarak 1915 Nisan'ı başından yardıma
Zakafkasyakıtasının başkenti T iflis ’tir. medrese kapatıldı. Anadolu'dan ko­ geldi. Ancak bu zamana kadar en az
Kars’ın Osmanlı dönemine göre sınır­ parılan Kars - Ardahan - Batum’dan 40 bin Türk yok edilmişti. Bu cemiyet,
ları büyütüldü. ibaret “ Elviye-i S e iâ s e ” (Üç San- resmen kayıtlı, 22 bin harbzede Kars-
Çar yönetimine geçildikten sonra cak)bölgesine 1855 tarihli Rus arazi ni­ lıya 1917 yılı sonlarına kadar yardıma
Rus devlet ve toplum hayatının teme­ zamnamesi uygulanarak, halkın toprak devam etmiştir.
li olan, halkı toplumsal sınıflara ayır­ m ülkiyeti kaldırıldı. Bütün yerler 1917 Rus İhtilâli ile Çarlık devrilin­
ma ve imtiyazlarını belirleme sistemi "iazonni" (Beylik/devlet malı) sayıldı. ce, bütün siyasî mahkûmlar gibi ser­
Kars vilayetinde de uygulandı. Böyle­ Şehir, Osmanlı görünüşünden çıkarıl­ best kalan Karslı sürgünlerde, 1917yı­
ce biçimsel düzeyde de bir aristokra­ dı. Giderek çoğalarak belediyeyi elle­ lı sonlarında evlerine dönebildiler ve
si, ruhban vb. sınıfı yaratıldı. rine alan Ermeni ve Rumlara satranç­ resmen “Kars Islâm Cem iyeti"r\\ ku-
1876 Osmanlı nüfus sayımına gö­ lı dörder ana cadde ile bugünkü 8 ge­ rarakRus ordusundan kalan silahlarla
re Kars Sancağı’nın ve işgalden son­ niş cadde açtırılarak Baltık üslûbun­ bölüşme ve Kars ilindeki Türklerin
ra buraya katılan Oltu ve Ardahan’ın er­ da, kışlık yapılar yapıldı. Çaldır Sanca- haklarını koruma görevlerini üstlendi­
ken nüfus miktarı toplam 39 bin 257 ğı’ndan Oltu ile Ardahan Kars’a Arda- ler. Ayastefanos Antlaşması'yla Rus­
idi. işgalden 20 yıl sonra yapılan 1897 hanuç Batum’a bağlanark üç sancak lar, resmen Kars iline yerleşmişlerdi.
nüfus sayımına göre, Kars Sancağı’nın bölgesi “O blast" adıyla Kars ve Batum Bundan tam kırk yıl sonra 3 Mart
nüfusu 162 bin 723’ü erkek ve 129 bin “askeri - vilayet"\er\ne ayrıldı. 1918’de Türkiye ile Bolşevik - Rusya
775’i kadın olmak üzere 292 bin 1905’te Çarlık Rusyası, Japonya’­ arasında imzalananBrest-Litovsk Ant-
498’dir. Buartışın20 yıllık normal bir ya yenilince, Azerbaycan’da başlayan laşması’nın 4. maddesi ile Üç-Sancak
artsş nızından değil, yoğun bir koloni- Türkçe yayındaki gelişme, Kars iline (Kars - Ardahan - Batum) bölgelerinin
zasyondan ileri geldiği açıkça görül­ büyük yarar sağladı. Anavatandan anavatana kavuşması kabul edildi.
mektedir. Kuran-ı Kerim ile Mevlid’den başka ki­ 12 Mart 1918'de Erzurum’u Taşnak-
Kars, Osmanlı egemenliğinden tap getirtemeyen Karslılar, devlete ait lardan kurtararak Ermeni kuvvetlerini
çıktığı zaman uzak bir sınır vilayeti du­ olayları gerek Kırım ve Azerbaycan ga­ de yenen Türk Ordusu, Kâzım Karabe-
rumundaydı. Bu yüzden eğitim kurum zetelerini okuyarak gerekse camide kir Paşa kumandasındaki kolordu tara­
ve faaliyeti son derece geri idi. 1876-77 görebildikleri Türkiye Şehbenderi ara­ fından 5 Nisan 1918 yılında Sarıka­
yılı sayımına göre, Kars şehrinde iki cılığıyla öğrenebiliyorlardı. (Kars Şeh­ mış’ı, 25 Nisan’da da Kars’ı ıssız ve
muallimli ve 30 öğrencili bir Rüşdiye benderliğine, Kançılar atanırdı. N ite-' yangın alevleri içerisinde kurtardı. Bol­
Mektebi olup, en yüksek eğitim veren kim, buraya 1880 yılında b ir Kançıla­ şevikliğin çıkışı ve Türk Ordusu’nun
kurum buydu. Bunlara ek olarak, Ka­ rın atandığını Hazine-i Evrak’ta mevcut ilerleyişi üzerine, 93'ten sonra Kars ili­
ğızman’da iki öğretmenli ve 40 öğren­ b ir belgeden öğrenmekteyiz). ne Çarlığın yerleştirdiği göçmenler­
cili, Çıldır’da da bir öğretmenli ve 22 Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da den birtakımı ve bütün yerli göçmen
öğrencili iki rüşdiye daha vardı. Mem­ patlak verince Türkler de seferberlik Ermeniler de 1918’de Arpaçayı doğu­
leket Çar Rusyası'nın yönetimine ge­ ilân etm işti. Bunun üzerine Ruslar, suna çekildiler. Böy’cce Karo anava­
çince bu konuda bazı değişmeler gö­ Türklere öncülük edebilecek uyanık ki­ tana kavuşmuş oldu. Daha sonra Ni­
rüldü. Ancak eğitim alanında yeni ida­ şilerden 150 bin kişiyi âniden yakala­ san 192C’de Gürcüler ve Ermeniler ta-,
re başarılı olamadığı gibi, eşitsiz bir dılar. Astrakan, Orenburg ve Semer- rafından işgal edildi. Bu kolorduyla iş­
eğitim sistemi de göze çarpmaktadır. kand gibi içeri yerlere gönderilen bu birliği yapan Millî Şûrâ kuvvetlerini de
18 Kasım 1877’de düşman eline kişilerden Kağızman Sancağı’ndateş­ yardımı ile 1920 yılında Kars Çayı ile
geçen Kars'ta Grandük’ün emriyle üç kilât kuran tüccar Halil Beğ (1868-1935) Aras Koyu’ndaki Kars ile toprakları ve
gün katliam ve yağma yapılmıştı. Türk ile Kağızman Müftüsü Kötekii Şeyh Göle kurtarıldı. 30 Ekim 1920 Cumar­
erleri eski Ziraat Bankası yanındaki Numan Efendi ve Zarif Beg, Astrakan’a tesi günü Kars, 3 Kasım’da Zaruşat
Mecidiye kışlaları önünde şehit edil­ sürülmüştü. Orada yeniden ticaret ha-* (Arpaçay M erkezi) ve 3 Aralık 1920’de
di. Kars ile Çıldır sancaklarının şehir­ yatına atılarak zengin olan Halil Beg, imzalanan Gümrü Antlaşması'yla İğdır
li ve köylü halkı, 3 Mart 1878 Ayaste- Sarıkamış felâketi sonucu tutsak gi­ bölgesi Taşnak Ermeni kuvvetlerinden
fanos (Yeşilköy) Antlaşması ile, bura­ den subay ve erlerden çoğunu kurta­ kurtarıldı. Yeniden Türkiye'ye katılan
ların Batum ile birlikte “Harb tazminatı rıp anavatana kavuşturmak gibi, büyük Kars, ülkenin o tarihteki 64 vilâyetin­
yerine Ruslara b ırakıldığı"n\ öğrenin­ yararlık göstermiştir. den biri oldu.
ce batıya göç etti. 1882 yılına kadar üç Türkiye, Çarlığın Anadolu sınırla­ Kars, kültürel açıdan oldukça de­
yılda resmen 82 bin Türk, Kars Sanca- rından ileriye saldırmasıyla 1 Kasım ğişik ve zengin özelliklere sahiptir.
201
öosyaı yapı ııe ae yaKinaan ilgili olan mii, Yusuf Paşa Camii ve Ulu Camii’- &. iriyle kale yeniden onarıldı. Bundan-
bu kültürel zenginliği belirleyen çeşitli dir. Bunların dışında, şehir merkezin­ Gonra Kars kenti ve kalesi birkaç kez
etkenler vardır. Öncelikle Kars’ın Ana­ de, büyük ve küçük Abdiağa, Hacıveli daha el değiştirdi. Kale, 1741, 1762,
dolu kapısı olması, çeşitli Türk kavim- ve Aliağa camileri ile Göle ilçesinin 1770,1776,1803,1804 ve 1806 yılların­
lerinin gelip geçerek değişik kültürler Dedeşan köyü camii (XVI. yüzyıl) var­ da onarım görmüştür.
bırakmacini sağlamıştır. Kars, eski dır. Evliya Camii, şehirde 1579 yılında­ Kars Kalesi, şimdiki Kars’ın kuze­
Oğuz kültürünün Anadolu’daki beşiği­ ki büyük onarım sırasında III. Murad yinde bir tepe üzerindedir. Bir Osmanlı
dir. Saka-iskit devrinden günümüze adına yaptırıldı. 1604 ve 1628 yılların­ eseri sayılan kale, iç ve dış kale olmak
değin uzayan bir kültür birikim ine sa­ da tahrip edildiyse de yeniden yaptı­ üzere iki kısımdan oluşmuştur. Bütün
hiptir. Türk kültürünün enönemli kay­ rılmıştır. kale beş kat surla çevrilidir. Asıl kale
naklarından biri olan “D eed Korkut Ulu Cami, XI. yüzyıldan kalma bir kapısı doğuya açılmaktadır. "Y okro ”
D es ta n la rı" Kars coğrafyasında yara­ Bizans kilisesiydi. Sonradan camie denilen orta kapı batıya bakar. Her iki
tılm ış ve buradan yayılmıştır. çevrilen yapı bugün yıkık ve terkedil kapının kanatları demirdendir ve çok
Kars’ta XIX. yüzyıl sonlarında bira, m iştir. sağlamdır.
sabun, tuğla ve maden suları fabrika­ Yusufpaşa Camii, 1663 yılında Sey- Dışkale, iki kat surla çevrilmiştir.
ları ile kireç ocakları vardı. Kara ve de- yid Yusuf Paşa tarafından yaptırılmış­ Demir kaplı olan kapılardan batıya açı­
miryoluyla Gümrü’ye bağlıydı. 1883 yı­ tır. Bugün ibadete açıktır. lanına "Su K apısı" veya "Çeribaşı Ka-
lında Rusça Kars gazetesi yayınlanı­ Kars ili sınırları içinde birçok ıs ı", Kağızman yönüne bakan kapısı­
yordu. Şehirde 3 Ermeni, 2 Rus, 1 Rum önemli kale bulunmaktadır. Bunların na “O rtakapı", doğuya bakana da
kilisesi, ayrıca 2 erkek (1877- 1878) ve en önemlisi Kark Kalesi'dir. Bunun dı­ "Behrampaşa K apısı" denir. Dış kale­
2 kız (1876 -1879) Ermeni okulu vardı. şında, Ardahan’da Ardahan Kalfc.ı, İğ­ nin çevrisi 27 bin metredir, iç ve dış
Kars’taki en önemli arkeoloiik dır’da Sürmeli Kalesi, Digor’da Ağca- kalede toplam 220 burç ve kule, 2 bin
eser, bugün Türk - Islâm Eserleri Mü­ kale, Mağazbert K alesi, Çıldır’da Şey­ 80 mazgal vardır. XVII. yüsyılda kale
zesi haline getirilen Surp Arakelots tan Kalesi, Kağızman’da Geçivan Ka­ içinde 3 bin ev, 47 cami ve mescit, bir­
(Aziz H avariler) kilisesi (X. yüzyıl), ay­ lesi, Başkale, Sarıkamış’ta Micingert çok da dükkân vardı.
rıca Kaleiçi Mahallesi'nde de 1050 yı­ Kalesi, Zivin Kalesi, Köroğlu Kalesi sö­
lına ait Bizans çağından kalma bir or­ zü edilmeye değer kalelerdir. Kars’taki diğer eski eserler arasın­
du kilisesi vardır (Beşik Camii). Ardahan ilçe merkezinde Kür Neh- da; Kaleiçi’nde Celâl Baba, Evliya Ca­
Dünyada tek örnek olacak kadar ri’niri açtığı derin derenin solunda bir mii haziresinde Hasan-ı Hırkâni türbe­
eskiliğe sahip, zamanımızdan 12 bin dik kayalık üzerinde bulunan kalın sur­ leri, Namık Kemal’in Dedesi Abdulla-
yıl önce mağara adamlarının yaptıkları larla çevrili Ardahan Kalesi, Selçuklu tif Paşa ile oturduğu, Taşköprü’ye bi­
resimler Kağızman ilçesinin Çamışlı ve Osmanlı sanat kalıntısıdır. Selim il­ tişik ev, 1719 yılında hayrat olarak ya­
köyünde Yazlıkaya ve Kurbanıağa ma­ çesinin batısında toprak köy yolu ile pılan üç gözlü taş köprü ve Gazi Ah­
ğaralarındaki kayalıklardadır. Nuh ef­ ulaşılan ilçe merkezine 17 kilometre med Muhtar Paşa Karargâh binası, Va-
sanesinde büyük tufanden sonra uzaklıktaki Verişan Kalesi, Osmanlı izoğlu, Camii, çay kenarına oturtulmuş
Nuh’un gemisinin kalmış olduğu yer devrinde sığınak ve karakol görevi yap­ hamamlar, önem taşıyan kalıntılardır.
olan Ağrı Dağı’nın tepesi Kars sınırla­ mıştır. Sarp bir kayalık üzerine kurul­ Bunlardan başka Osmanlı Ordusu ta­
rının içindedir. muştur. Sarıkamış ilçesinin batısında rafından yapılan Paşa Sarayı, Selçuk-
Ani Kale şehir kalıntısı ve yakının­ tren yolu ile şoşe üzerinde bulunan Zi­ lu’daki kervansaray ile Göle’deki XVII.
daki Koşavank bölgesi önemli arkeo­ vin (Süngütaşı) Kalesi, Osmanlı devrin­ yüzyıl yapısı Osmanlı eserleri, diğer
lo jik kalıntılardır. Sarıkamış Zivin de onarılmıştır. Kale burçları sağlam önemli eserler arasında sayılabilir.
(Süng Taş) Kalesi ile Micingert (İnka- durmaktadır. Kale içindeki ve dışında­
ya) Kale ve mağaraları önemli eski yer­ ki mesken yerleri yıkılmıştır. Bu kale­
leşim bölgeleridir. nin 1877 -1878 Osmanlı Rus Savaşı’-
Surp Arakelots Kilisesi Ermeni ndaki savunması Türk tarihinde önem­
Bağradlı hanedanı zamanına aitbir ya­ li yer tutmaktadır.
pıdır. Bağradlı Abbas’ın krallık devrin­ Kars Kalesi, XII. yüzyılda (1152) KASTAMONU (Eski adlan: Tu-
m anna, Castumanna, Castrokomnen,
de (928-953) Ermeni Katedrali olarak 12 Saltukoğullarından Sultan Melik İzzed-
havari adına yapıldı (932-937). 1579 yı­ Kastom oni, G erm anicopolis, Casto-
d in ’in emriyle vezir Firuz Aka tarafın­
lında camie çevrildi. Selçuklu kümbet­ dan yaptırıldı. XII, XIII. ve XIV. yüzyıl­ mon).
lerine benzeyen kubbe yapısı dolayı­ lardaki savaşlar ve 1293 Moğol istilâ­ Şehir, tarih öncesi çağlardan za­
sıyla "K üm bet C am ii" denildi. 1778 yı­ sı sırasında tahrip edilen kale, Cengiz- manımıza kadar birçok kavim ve dev­
lında Ruslar tarafından tekrar kiliseye lilerden sonra Celayirlilere(735S,), son­ letin yerleşme ve istilâ alanı olmuştur.
çevrilerek onarım ve ekler yapıldı. X. ra da Karakoyunlulura geçti (1380). Ti­ Anadolu’ya çeşitli yönlerden göçeden
yüzyıl Ermeni dinî mimarinin belirgin mur, 1386 yılında kaleyi ele geçirerek kavimler burada ardarda devletler ku­
bir örneğini oluşturan yapının on iki tahrip etti. Çaldıran Zaferi’nden son­ rarken, Kastamonu da bu olayların dı­
penceresi vardır. Pencereler arasında ra Yavuz Sultan Selim, Kars’a uğradı­ şında kalmamış, devletlerin kuruluşu­
on iki insan kabartması bulunmakta­ ğında kent yıkık bir durumdaydı. Ka­ na ve çöküşüne sahne olmuştur.
dır. Bunların her biri bir havariyi sim­ le, 1548 yılında Kanunî Sultan Süley­ Coğrafî durum itibariyle dağlık bir
gelemektedir. Dört yapraklı yonca ve­ man’ın emriyle onartıldı. Ancak Safe- bölge olan Kastamonu ve çevresi, ta­
ya haç planl ıdenilen mimariye göre vî saldırı sırasında kentle birlikte kale rih öncesi çağlardan beri istilâlara ma­
yapılmış bu yapı, halen Kaleiçi Mahal- de tahrip edildi. Kalenin OsmanlIlar ta­ ruz kalmış ve birçok kavmin yerleşme
lesi’nde bulunmakta ve müze olarak rafından ikinci onarımı III. Murad tara­ yeri olan şehir sırasıyla H itit, Frig
kullanılmaktadır. fından yaptırıldı. Selçuklulardan kalan (M.Ö. 1 2 0 0 - 700), İran (M .Ö . 547), Yu­
Eski çağlardan beri çeşitli kavim- temel üzerine kalenin yapımına baş­ nan (M.Ö. 531), Pontus, Roma Bizans
lerin boyunduruğu altında kalan Kars’­ landı. Yapı, yedi burca göre, yedi kola yönetimlerinde bulundu.
taki tarihî eserler, çeşitli istilâlar ve ayrıldı. Her kol, adet üzerine bir Bey­ Kastamonu’da ilk Türk egemenli­
depremler sebebiyle büyük ölçüde lerbeyine verildi. Geceleri meşale ışı­ ği Danişmendliler tarafından kuruldu.
tahrip olmuştur. En büyük yıkım Timur ğında bile çalışılarak, büyük bir hızla 1105 yılında şehir Danişmend Ah­
orduları tarafından yapılmıştır. Ani sürdürülen çalışmalar sonucu yapı, 28 med Gazi’nin oğlu_Gümüş Tekin za-
örenlerinin güneyinde 5 kilometre ka- günde tamamlandı (23 Ağustos 1579 manındaalmdı.25 yıl sonra BizanslI­
daruzakta Mağazbert, Timur istilâsın­ Pazar). Iran Şahı I. Abbas tarafından lar Kastamonu’yu bir daha ele geçir­
dan sonra saklanan Hatun’un kümbet ele geçirilerek (1606) tahrip edilen ka­ diler. Bir yıl sonra ise Gümüş Tekin,
ve mezarı ve diğer kalıntıları da önemli le yeniden OsmanlIlar tarafından ona­ BizanslIları yeniden kovmayı başardı.
eski eserler arasında sayılabilir. rıldı (1616). 1639’daSafevîlerin Revan’ı 100 yıla yakın Danişmend yönetimin­
Kars’ın önemli camileri Evliya Ca­ işgal etmeleri üzerine, IV. Murad’ın de bulunan şehir bir ara 15 yıl süreyle
202
KARA DENİZ

HOŞALAY ----j-
Jy-O *V'
İNEBOLU' ABANA ÇATAL ZEYTUN i

CİDEKA2ASI

A İ ' j> £ . AZDAVAY


(YENİ PAZAR)
j Sjî To
DADAY KAZASI DEVREKANİ

DADAY

KASTAMONU
AKKAYA
O
EFLANİ
PAZAR

ARAÇ KAZASI
i EĞDİR JVo
BOYALI

TOSYA

yeniden Bizans yönetimine geçti. dan dolayı kendisine Kalecik, Çankı­ ve Yarhisar’ı tımar olarak verdi, bir sü­
Selçuk kumandanlarıdan Hüsa- rı, Safranbolu, Samsun ve Bafra’nın re sonra da Filibe’ye gönderdi. İsmail
meddin Çoban, Selçuk Hakanı Alâed­ yönetimi verildi. 1439 tarihinde isfen­ Bey, 1479 yılında orada öldü.
din Keykubat tarafından Kastamo­ diyar Bey’in ölümü üzerine yerine İb­ 460 yıl Osmanlı Devleti’ne bağlı ka­
nu bölgesini zabta memur edildi ve çe­ rahim Bey, bir süre sonra da İsmail lan Kastamonu ve çevresi bu dönem­
şitli zorlukları yendi ve (1213)y\- Bey geçti. de istilâya uğramamış aksine birçok
lında bu işi başardı. 1292 yılından iti­ İsmail Bey’in iyi terbiye almış, fa­ imar faaliyetlerine sahne olmuştur.
baren Candaroğuiları egemenliğine ziletli, kültürlü, olgun bir yönetici o l­ Osmanlı İmparatorluğunun bocalama
girdi. 1309 yılında Şemseddin Yaman duğu bilinmektedir. Onun zammında, dönemlerinde ise şehir bazı isyan ha­
Candar’ın yerine geçen oğlu Süley­ Kastamonu yeniden bir bilim merke­ reketlerinin odak noktası olarak görün­
man Paşa, Pervanelerin son hükümda­ zi haline geldi. Yakın ve uzak ülkeler­ müştür. Bu isyan hareketlerinin en
rı Gazi Çelebi’yi yenilgiye uğratarak Si­ den birçok bilim adamı davet edildi, önemlisi Tahmiscioğlu’nunkidir. Araç’
nop ve havalisini de yönetimi altına yeni eserler kaleme alınarak bunlar ın Huruçöreıı köyünden olan Tahmis-
aldı. Süleyman Paşa’nın ölümü üzeri­ Türkçe’ye de tercüme ettirilerek hal­ cioğlu Hacı Mustafa, Tımarlı Süvari
ne birtakım kardeş kavgaları ve iç ka­ kın yararına sunuldu. Özellikle tıp ve Alayı teşkilinde Serasker Hüsrev Pa-
rışıklıklar başgösterdi. Bir aralık Kötü­ matematik bilimleriyle ilg ili eserler şa’nın maiyetinde bulunmuş ve Kas­
rüm Bayezid Sinop’ta, oğlu II. Süley­ dikkati çeker. İsmail Bey, Arapça ve tamonu'dan İstanbul'a gelip Rami Kış*
man Paşa da Kastamonu’da bağımsız Farsça bildiği halde zorunlu olmadık­ lası’na yerleşen I. Alayda yüzbaşı rüt­
birer beylik kurmuşlardır. Kötürüm Ba­ ça bu lisanları konuşmamıştır. besiyle görev almıştır. İşlediği büyük
yezid Sinop’ta 1385 yılında ölünce ye­ Bu sıralarda Fatih, İstanbul’u fet­ suçtan ötürü üstündeki tımar alınarak
rine oğlu isfendiyar Bey geçti. Bu za­ hetmiş ve Anadolu birliğini sağlamak askerlikten çıkarılmış ve hapsolun-
manda Kastamatonu, Süleyman Paşa amacıyla yüzünü Anadolu’ya çevirmiş­ muştur. 9 ay hapiste yattıktan sonra ai­
yönetimi altındaydı. Sonradan II. Sü­ tir. 1460 yıllarında Kastamonu üstüne lesi ve bazı nüfuzlu kişilerin aracılığıy­
leyman Paşa, OsmanlIlar aleyhine Si­ yürüdü. Bu durumdan daha önce ha­ la serbest bırakılmış, Mehmed Emin
vas Beyliği’yle gizi anlaşmalar yaptı­ berdar olan İsmail Bey, Sinop’a çekil­ Rauf Paşa’nın Kastamonu mutasarrıf­
ğından Yıldırım Bayezid Kastamonu’­ di. Fatih Sultan Mehmed hiçbir diren­ lığı zamanında, kardeşi Kör Hacı Meh­
ya gelerek II. Süleyman Paşa’nın bey­ meyle karşılaşmaksam Kastamonu'­ m et’le 1826 yılında Mısır’akaçmış ve
liğine son verdi. Bu sırada Sinop’ta bu­ yu aldı. Birliği sağlamak ve galibiyeti­ bu sırada Anadolu'da isyan planları ha­
lunan isfendiyar Bey, Yıldırım Baye­ ni perçinlemek için İsmail Bey’in arka­ zırlayan Kavalalı Mehmed AN Paşa ve
zid’in Kastamonu’yu alması üzerine sından Sinop’a kadar ilerledi. İsmail oğlu Mısır kuvvetleri kumandanı İbra­
aynı akıbetin kendi başına geleceğin­ Bey, Fatih’e karşı koyacak güçte bir him Paşa tarafından isyanın baş aktö­
den korkarak Ankara Savaşı’nda Baye- ordusu olduğu halde, soydaşlarının rü olarak Kastamonu'ya gönderilmiş­
zid’e karşı Timur’un yanında yer al­ kanının dökülmesini engellemek için tir.
dı. Savaşta Timur’un galip gelmesi karşı koymadı ve teslim oldu. Bu su­ İki kardeşin Kalyoncu Belediyesi­
üzerine isfendiyar Bey’e galip kuman­ retle Kastamonu ve çevresi kesin ola­ nin vergi yolsuzluğunu bahane ederek
dan tarafından hüsnükabul gösterile­ rak Osmanlı egemenliği altına girdi, Kastamonu'ya hücum etmeleri ve hal­
rek iltifa tta bulunuldu ve yardımların­ Fatih, İsmail Bey’e, Yenişehir, İnegöl kı da ayaklandırmaları ile 1832 yılında
203
isyârt bâŞlâdı. lanmıscıoglu Mustafa -
nın Tosya’ya gönderdiği buyrultudan
Kastamonu mütesellimi, hâkim, müf­
tü ve öteki ileri gelenlerin davete g it­
me bahanesiyle Devrekâni’ye geçerek
oradan 4 bin atlı ile Kastamonu’daki
Tahmiscioğlu kuvvetlerine saldırdıkla­
rı b'û'mmeMeüU (1248/1832). Bu girişimi
başarısızlıkla sonuçlandıranlar Çankı­
rı’ya kaçtılar. Bundan hemen sonra il­
de çıkacak bu tür eylemler için bir di­
zi önlemler alındı. Daha sonra sadra­
zam tarafından Kastamonu’ya müte­
sellim olarak gönderildiğini ileri süren
Tahmiscioğlu, isyan hareketini öteki
illere de yaymak istemiştir. Nihayet İs­
tanbul Hükümeti AnkaralI Hacı Mesud
Ağa’yı isyanın bastırılmasıyla görev­
lendirmiştir. Sonuç olarak Erzurum’da­
ki Bedirhan Paşa’nın yanına sığınma­
yı başaran Tahmiscioğlu, oradan tek­
rar Mısır’a kaçmış, bir süre sonra af­
tan yararlanarak Araç'a dönmüş ve
köyünde ölmüştür.
Kastamonu ilinin nüfusuna ilişkin
ilk bilgiler 1871 yılı Kastamonu Salnâ-
mesi’nden elde edilmektedir. Buna gö­
re ilin genel nüfusu 1871 yılında 393
bin 622 olarak belirtilmiştir. Ancak bu
KASTAMONU: Hükümet Konağı (XX. yüzyıl başı).
sayının yalnızca çalışan nüfusu kap­
sadığı, kadın ve çocukları içine alma­
dığı anlaşılmaktadır. 1892 salnamesin­ XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Kas­ esirler için bir tellalbaşının atandığı­
deki kayıtlara göre ise, Kastamonu vi­ tamonu kalkınmaya değil, büsbütün nı, şehrin ticarî hayatsyla ilg ili olarak,
lâyetinin gene! nüfusu 970 bin 692’dir. gerilemeye şahit oldu ve mahallî sanat­ Küre gümüş madeninin bir yangın do­
Bu kayıtlarda eskiye oranla daba ay­ lar sönükleşti. Yolların bozukluğu, hat­ layısıyla harap olduğundan yeniden
rıntılı bilgiler vardır. Yine aynı kaynak­ ta bazen emniyetsizliği ve bölgenin sa- açılarak tekrar işletildiğini (1762), Mu-
tan nüfusun ilçelere dağılımı da belir­ palığı ticarî faaliyetleri sekteye uğrattı. kataası dahilinde Sipahi, Yeniçeri, Ce­
lenmektedir. Uzun savaş yılları İçinde çok bakımsız beci, Topçu, Top Arabacı, Acemi Oğ­
kalan şehir, yıkık olmaya yüz tuttu. lanı vesair askerî taifneni besledikle­
İdarî bölünmeye göre, Kastamonu, ri koyunların yüzellisinden adedi ağ­
Kuzey Anadolu’nun büyük bir bölümü­ Bundan sonra da şehirde sık sık sal­ nam alınmayıp fazlasından alındığını
nü kaplayan bir ildi. Doğudan o zaman­ gın hastalıklar başgösterdi. Bu hasta­
ki Trabzon ve Sivas, günüyden Anka­ lıkların başında da frengi hastalığı ge­ (1235/1819), ilde 1861 yılında bir tica­
ra illeriyle, batıdan İzmit Sancağı, ku­ liyordu. 1879 yılında şehirde geniş ret mahkemesinin oluşturulduğunu,
zeyden Karadeniz’le sınırlanmıştı. çaplı bir frengi hastalığı görülmüş, bu­ 1882 yılında bakır curufu ile civarın­
1869 yılında yayınlanmış Kastamonu nun üzerine hükümet, gerekli tedbir­ da zuhur eden bakır madenlerinin Kı-
Salnâmesi’ne göre, Kastamonu ili, ler alarak, Kastamonu’ya hekim, ebe lıçcıoğlu İbrahim Ağa tarafından işle­
Kastamonu Sancağı’nın yanı sıra, Si­ vb. göndermiş, ayrıca bir de Gurebâ tildiğini, 1883 yılında linyit madeninin
nop, Bolu, Çankırı (Kangırı) sancakla­ Hastanesi yapımına karar vermiş, ya­ imtiyazının madenci Mehmed Tevfik
rını da içine alıyordu. İl merkezi olan pılan bu girişimler sonucu salgın has­ Efendi’ye verildiğini, 1888 yılında kö­
Kastamonu’nun Taşköprü, Daday, Ci­ talık ancak 1881 yılında önlenebilmiş­ mür madeninin Mehmed Mazhar Efen­
de, Araç, inebolu, Tosya, Istefan tir. Şehirde 1899,1900,1901 yıllarında d i’ye ihale edildiğini, 1892 yılında bir
(Ayancık) olmak üzere 7 kazası; Sinop yeniden frengi hastalıkları başgöster- Ziraat Bankası’nın şubesinin açıldığı­
Sancağı’nın merkez, Boyabat ve Iste- miştir. nı, 1913 yılında kömür madeninin im­
fan olmak üzere 3 kazası, Bolu Sanca- Kastamonu, Cumhuriyet öncesi, tiyazının feshedildiğini, Hazine-i Evrak
ğı’nın merkez, Göynük, Düzce, Ereğ­ Kocaeli, Trabzon ve Ankara’nın sınır­ belgelerinden öğrenmekteyiz.
li, Bartın ve Gere’de olmak üzere 6 ka­ ladığı oldukça geniş bir bölgenin uzun Kastamonu, Osmanlı yönetimine
zası; Kangırı (Çankırı) Sancağı’nın mer­ süre kültür merkezi olmuştur. O za­ katılıncaya kadar, beylik merkezi ola­
kez, Çerkeş, Kalecik olmak üzere 3 ka­ manların yüksek öğrenim veren med­ rak çeşitli kültür olaylarına sahne ot­
zası bulunuyordu. Toplam olarak bü­ reseler Kastamonu'da çok sayıda muş bir ildir. Merkezde ve çevrede pek
tün iiin 4 sancağı, 21 kazası ve 30 na­ bulunuyordu. Bu medreselerin ilki çok cami, medrese, kütüphane, han,
hiyesi vardı. olan İsmail Bey Medresesi, Çandarlı hamam, köprü ve arkeolojik kalıntılar­
1899 yılının Mart ayında yapılanİsmail Bey tarafından 1475 yılında yap­ la, seyahatnameler ve belgeler bu du­
İdarî değişiklikle iskilib, Kastamonu tırılmıştır. Bu medreselerde başta rumu açığa kavuşturmaktadır.
Sancağı’ndan ayrılarak Çankırı Sanca- din, matematik ve doğal bilim ler ol­ Antik çağlardan günümüzü kadar
ğı’na; Çankırı Sancağı’na bağlı olan mak üzere 7-8 dalda eğitim yapıldığı gelen pek çok devletin kuruluş ve çö­
Kalecik de Ankara’ya bağlanmıştır. Ya­ bilinmektedir. küşüne sahne olmuş olan Kastamo­
pılan diğer İdarî değişiklikler sonunda Kastamonu Abdurrahman Paşa Li­ nu’nun sınırları içinde sayısız ören var­
1907 yıllında Bolu, 1918 yılında da sesi ise II. Abdülhamid sadrazamların­ dır.
Çankırı ve Sinop, Kastamonu’dan ay­ dan ve Adliye nazırlarından Abdurrah­ XIX. yüzyılın ortalarında Kastamo­
rılmıştır. 20 Nisan 1924 tarih ve 491 sa­ man Paşa tarafından 20 Nisan 1885 ta­ nu’da 36 cami varken, vilayet salnâme-
yılı Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nun 60. rihinde kurulmuştur. Bundan başka sine göre, yüzyılın sonuna doğru şe­
maddesine göre sancaklar kaldırılınca, 1797 yılında Hallaçcı köyünde Hacı İb­ hirde 63 cami ve mescit, 15 hamam,
Kastamonu’ya bağlı birtakım sancak­ rahim tarafından bir mektep, 1858 yı­ 16 medrese, 2 imaret, 1 tekke, 30 tür­
lar il haline gelmiş, 1927 yılında Saf­ lında bir Rüşdiye ve 1895 yılında ida- be ve 112 çeşme bulunuyordu.
ranbolu da Zonguldak iline bağlanmış­ dî mektepleri açılmıştır. Kastamonu Vadisi’nden 112 met­
tır. Şehirde 1760 yılında alınıp satılan re yükseklikteki Kastamonu Kalesi’nin
204
yapımı, daha önce tarihi biinmediği orijinal bir taş süsleme kompozisyo­ Nasrullah Köprüsü; Karaçomak
için Bizans İmparatoru Komnenos’a nu haline getirilm iştir. Deresi üstünde, Nasrullah Camii’nin
ait görülmektedir. Bir Ortaçağ yapısı­ K ö tü rü m Bayezid C am ii, meydanlığının karşı geçitle bağlantı­
dır. Bugün yalnızca içkalenin bir bölü­ 1374-1375’te Araç ilçesinde yaptırıl­ sını sağlayan köprü, Nasrullah Kadı ta­
mü ayaktadır. mıştır. Moloz taştan harçla yapılan ca­ rafından yaptırılmıştır. İlk inşaat dört
Türk sanatının, özellikle İslâm sa­ miin ça'tısı ahşap, üzeri kimretlidir. gözlü olarak yapılmıştır. Daha sonra
natı bölümünde değişmeyen evrensel Candaroğlu İsmail Bey Camii, 1451 kentte yapılan imar faaliyetleri sebe­
konu, dinî verilerle Islâm çağındaki yılında Daday kazasına yakın olan biyle dere suyunun geçişini sağlayan
sosyal düzeni sağlayan cami olm uş­ Küre-i Hadid köyünde, hafifçe eğimli gözlerden ikisi ortadan kaldırılmıştır.
tur. Bu sebeple Kastamonu’da yüzyıl­ bir yamaç üzerinde inşa edilmiştir. A l­ İtinalı bir işçiliği vardır.
lar boyu dinî yaşantıyı simgeleyen bir­ çıdan güzel bir mihrabı vardır. Minbe­ Taşköprü, Taşköprü ilçesine adını
çok cami vardır. ri ve minaresi ahşaptır. veren tarihî köprüdür. İlçenin Kasta­
Atabey Camii, Kastamonu’da Ata­ Kale Camii, şehrin iç kalesinin ku­ monu -Taşköprü girişini sağlar. 1230
bey Mahallesi’nde bulunur (1273). Halk zey ve batı kısımlarının birleştikleri bü­ yılından sonra Çobanoğulları zamanın­
arasında “40 Direkli ” diye de bilinir. Ki­ yük burcun günöj® açık olan kapısı­ da yapılmış olduğu ileri sürülmektedir.
tabesi nesih yazılıdır. Birkaç kez deği­ nın üzerindeki 1434 - 35 M. tarihli ki­ Orijinal haliyle suyun geçişini sağla­
şikliğe uğrayarak günümüze kadar ge­ tabeye göre, Candaroğlu isfendiyar yan kemerli sekiz gözden ikisi çe­
len yapı, mimarî yönden bir özellik Bey tarafından yaptırılmıştır. şitli zamanlarda yapılan tadilatlarla or­
göstermez. Kastamonu’ya bağlı Çerkeş’te IV. tadan kaldırılmıştır. Boyu 68.58 metre­
Candaroğlu Mahmud Bey Camii, Murad Camii 1899 yılında, Hamza Bey dir. Önce 4 gözlü iken ikisi harap o l­
Kastamonu’nun 20 kilometre kuzeyin­ Camii’nin ise su yolu 1876 yılında ona­ muş, bunların yerine yeniden üç ke­
deki Kasaba adlı köyde Emir Mahmud rılmıştır. mer yapılmıştır.
Bey tarafından 1366 yılında yaptırıl­ Kastamonu’da bugün Atabey Ha­ Tarihte yoğun bir kültür etkinlikle­
mıştır. Camiin duvarları kesme taştan­ nı, ismailbey Hanı, Deve Hanı,Örgen rinin merkezi olan Kastamonu’da bir­
dır. Tek şerefeli basit bir minaresi var­ Hanı, Yanık Han ayakta durmaktadır. çok medrese vardır.
dır. Camiin özellikl taşıyan kısmı ka­ Atabey Hanı, merkez ilçeye bağlı İsmail Bey Medresesi, İsmail Bey
pı, pencere ve dolaplardaki ağaç işçi­ Akkaya bucağının Elmayakası köyün­ Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturur.
liğidir. Kârgir yapı özelliği taşır. Kalın dedir. Bina gayrimuntazam taşlardan İsmail Bey Camii’nin yanındadır. Kapı
kireç harçlı duvarlarda, düzenli bir ya­ harçla yapılmıştır. Bugün yalnızca yu­ üstündeki kitabeden 1475 yılında yap­
pı işi olarak, kumlu kireç taşından yon­ varlak kemerli kapısı sağlam durumda­ tırıldığı anlaşılmaktadır. Üstü tonozlu
tularak yapılmış pencere söve tento- dır. iç bölümde karşılıklı üçer sütun bir kapıdan geçilerek kare şeklindeki
ları görüldüğü gibi, cümle kapısının yer almaktadır. Kalan parçalardan ça­ avluya girilir.
rrlermer söveleriyle yine kalkerden ya­ tının tonozla örtülü olduğu anlaşılmak­ Ortasında havuz bulunan avlunun
pılmış destek kemerleri çağının mima­ tadır. çevresinde 10 tane odayla bir dersha­
rî stiline uymaktadır. İsmail Bey Hanı, Kastamonu’da At- ne yer almaktadır. Odaların üstünde­
İbn-NeccarfA// Güzel) Camii, Dül- tarlar Çarşısı’nda bulunur. İyi işçilik ki tonozlar tuğladan yapılmış ve kireç­
geroğlu adı ile tanınan Murad oğlu Ha­ gösteren kesme taşlarla örülmüştür. le sıvanmıştır. Avlunun güneyinde yer
cı Murad tarafından 1353 yılında yap­ Kuzeyinde yuvarlak kemerli ve tonoz­ alan dershane kesme taş, kısmen mo­
tırılmıştır. Yan mekânlı cami tipinde- lu, güneyinde ise kemerli birer kapısı loz ve harçla yapılmıştır. Sekiz köşeli
dir. Kesme taştan, özenle yapılmıştır. vardır. Kare plan gösteren orta avlu bir kasnak üstüne oturan kubbenin üs­
Camiin döşemesi ahşaptır. Tahtadan çerçevesinde 48 pâye üstüne oturtul­ tü kiremit döşelidir.
olan minberiyle alçıdan mihrabı basit muş yuvarlak tuğla kemerlerle bunla­ Münire Medresesi, Nasrullah Ca­
yapılıştadır. Şemse kompozisyonu ile, rın arkasında revaklar vardır. 1448 yı­ miin güneyinde yer alır. Binanın dış
meşe ağacından yapılan zengin İşle­ lında inşa edilen han 1972 yılında Va­ duvarları kesme taştan yapılmıştır ve
meli kapı kanatları AnkaralI Mahmud kıflar Genel Müdürlüğü tarafından res­ aralarına tuğla kuşaklar konmuştur. At
oğlu Nakkaş Abdullah Usta tarafından tore e ttirilm iştir. nalı biçiminde plana sahip olan bina­
yapılmış olup, bugün Kastamonu Mü- Deve Hanı, İsmail Bey Külliyesi nın avluya açılan odalarının önünde
zesi’ne kaldırılmıştır. içinde yer alır. Binanın ön yüzü kesme sütunlu bir galeri yer almaktadır. Sa­
İsmail Bey Külliyesi, Candaroğulla- taş, yan duvarları ise moloz taşından yıları 21’i bulan bu odaların tavanları
rının sonuncusu İsmail Bey tarafından harçla yapılmıştır. Taş duvarlar arasın­ tuğladan yapılmış, tonozlarla örtül­
yaptırılmış olup, cami, türbe, medre­ da tuğla kuşaklar konularak ayrıca ara­ müştür. 1827 yılında medreseye bir
se, imaret, han ve hamamdan oluşur ları dezlenmiştir. İsmail Bey’in H. 8f>5 müderris atandığına dair bilgi mevcut­
(1454 - 1475). (1460) tarihli vakfiyesinden bu yapının tur.
Camiin iki yanında tabhane odaları külliyesiyle birlikte yapıldığı anlaşıl­ Kuzey yönünde yer alan kapı üstü
ve önünde, ortadaki yivlenmiş beş maktadır. kitabesinde Reisülküttab Hacı Musta­
kubbeli son cemaat y.eri bulunur. Ürgen Hanı, Nusrullah Camii yâ­ fa Efendi tarafından 1746 yılında yap­
1454’te tamamlanmıştır. Cami, 1899 yı­ nında inşa edilm iştir (1748). Kesme tırılmış olduğu ve günümüze kadar bir­
lında onarılmıştır. taşların arasına tuğlalar yerleştirilmek çok kere tadilat gördüğü anlaşılmak­
Medrese kitabesi, Osmanlı devri­ suretiyle inşa edilmiştir. Kitabesinden tadır.
ni göstermektedir (1475). Avluyu ve Reisülkiittab Mustafa Efendi tarafın­ Yakub Ağa Medresesi, Alacames-
kubbeli dershanenin önünü çeviren dan yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Avlu­ cid Mahallesi’nde Yakub Ağa Külliye­
ahşap revaklar yıkılmıştır. Kesme taş­ nun etrafında revaklı koridorların arka­ s i’nin bir bölümünü oluşturur. Medre­
tan sağlam duvarlar üzerine yelpaze sında odalar yer almaktadıV. Kapı giri­ senin ön kısmında 4 sütunlu ve 5 kub­
yivli tromplarla, tuğla kubbeli güzel gö­ şinin sağından ve solundan birer mer­ beli bir avlu vardır. Sütun kaideleri ba­
rünümlü türbe 1460’dan önce tamam­ divenle üst kata çıkılmaktadır. sittir. Gövdeler, parçaları olduğu için
lanmıştır. Yanık Han, Belediye Caddesi üs­ demir çemberlerle sağlamlaştırılmış­
Kasaba Köyü Camii, Kasaba kö­ tünde olup 1730 yılında Kastamonu tır. Bu sütunlu girişten sonra 5 oda yer
yünde, Emir Mahmud Bey tarafından eşrafından Yanıkzade Hacı İsmail Ağa alır. Bunların hepsi kubbelidir. Kubbe
1366 yılında yaptırılmıştır. Direkler tarafından yaptırılmıştır. Avlu ortasın­ kenarlarında alçıyla yapılmış süsler
üzerine dayanan, küçük ahşap örtülü da bir çeşme ve yanlarda sütunlu ga­ vardır. Odaların tümünde ocak bulun­
cami, dıştan basit görünmekle bera­ lerilerin arkasında da odalar yer almak­ maktadır. Medresenin camie bakan
ber, içinin çok renkli kalem işleri ile tadır. iki katlı olan hanın üstü ahşap kısmı, kesme taşlarla yapılmıştır. Asıl
tavan süslemeleri şaşırtıcı bir tazelik çatıyla kapanmış, kirem itle örtülm üş­ medrese binasına zamanla odalar ek­
ve güzelliktedir. Taş mihrabının süs­ tür. lendiğinden ilk olan bozulmuştur.
lemeleri, Sinop Ulu Cami mihrabından Kastamonu içinde eski eser nite­ Kastamonu’daki türbeler hem sa­
geliştirilerek, Çandarlı mimarisinde liğinde iki köprüden söz edilebilir: yıca hem de mimari yönden çeşitlidir.
205
Karanlık Evliya Türbesi, Kastamo­ sekiz köşeli bir kasnağa oturan kub­ yüzyıldan itibaren kısa sürelerle 691 ve
nu ibnineccar Mahallesi’nde bir evin besi yer alır. Kitabesinden 1611 yılın-, 726 yıllarında Arap kumandanları tara­
içinde bulunur. Bina kesme taştan se­ da Derviş Ömer tarafından yaptırıldı­ fından zaptedildi. 1071 Malazgird Za-
kiz köşeli yapılmıştır. İki katlıdır. Kub­ ğı anlaşılmaktadır. İçinde yer alan ve feri’nden sonra Selçuklular tarafından
besi enli tuğlalarla süslenmiştir. Bü­ üstü bitkisel motiflerle süslenmiş 16 fethedilen şehir, 1127 yılında Daniş-
tün karakterleriyle bir Selçuklu eseri sandukadan birisi Şeyh Şaban-ı V eli’- mendliler’den Emir Melik Gazi’nin eli­
görünümündedir. Kitabesi bulunma­ ye aittir. Bu yapı, 1844 yılında onarıl­ ne geçti, oğlu Melik Mehmed zamanın­
makla biriikte kentin en eski türbele­ mıştır. da ise beyliğin başkenti oldu.
rinden biri olarak bilinir. Yukarıda belirtilen türbelerden ayrı Anadolu Selçuklularımdan II. Kılıç-
Atabey (Muzafereddirı Gazi) Türbe­ olarak Kastamonu’da Kadiri Dergâhı arslan 1176 yılında şehri Danişmend-
si, Atabey Camii’nin yanında bulunur. bulunmaktaydı. Bu dergâhın 1908 yı­ lile r’den geri aldı, bir süre bu hüküm­
Moloz taşından yapılmış olan binanın lında onarıldığını Hazine-i Evrak’ta darın oğullarından Kutbeddin Melik-
dışardan görümünü silindir biçiminde, mevcut bir belgeden öğrenmekteyiz. şah Kayseri’de egemen oldu. Ancak
iç görünümü ise sekiz köşelidir. Üstü Kastamonu’da İslâmî yapılar ya­ Rükneddin Süleyman Şah şehri, yeni­
kubbelidir ve kurşunla kaplıdır, kita ­ nında, ilde yaşayan Hıristiyanlar için­ den merkeze bağladı. I. Keykavus’un
besi yoktur. de kiliselerin yapımına veya onarımı- kardeşi Alâeddin ile yaptığı saltanat
Müfessir Alaüddin Türbesi, Kasta­ na Osmanlı Hükûmeti’nce izin veril­ mücadelelerine de sahne olan şehir,
monu’da Kale Kapısı yanında, kendi miştir. Örneğin, 1872 yılında Kastamo­ büyük Sultan Alâeddin Keykubat za­
adıyla anılan bir tepe üstünde bulunur. nu’nun bazı yerlerine Rum ve Bulgar manında büyük önem kazandı. Selçuk­
Moloz taşından harçla inşa edilmiştir. kiliseleri, Nikeyolu kazasının Koraca luların Konya'dan sona âdeta ikinci
Çatısı ahşaptır ve üstü kiremit kaplı­ köyüne (1858) ve Erhamgilos köyüne başkenti oldu. Bu devirde Kayseri’de
dır. birer Rum kilisesi (1858) yapılmıştır. birçok eserler meydana getirildi. 1244
Hatun Sultan Türbesi, Kırkçeşme Yukarıda izah etmeye çalıştığımız yılında ilhanlı hücumlarına maruz ka­
Mahallesi Selçukoğlu Sokağı’nda bu­ yapılar dışında, Kastamonu’da yapılan lan şehir, ilhanlılar’ın Selçuklularla an­
lunur. veya onarılan diğer yapılar ise şöyie- laşması sonucu rahatladı. Moğolları
Bina moloz taşından harçla yapıl­ dir: H. 1246 (1830) yılında valilere mah­ Anadolu’dan çıkarmak isteyen Türk
mıştır ve üstü kubbelidir. Doğu tara­ sus olan konak, yanması sebebiyle Memluk Sultanı Baybars, 1277 yılında
fında yer alan kapının üstündeki dilim­ yeniden yapılmış, 1869 yılında il mer­ ordusuyla Kayseri’ye gelerek burada
li nişin içinde kitabesi bulunmaktadır. kezine bir ıslahhane açılmış, 1875 yı­ bir süre kaldı. Bundan sonra Moğol -
Buna göre, 1436 yılında Osmanlı pa­ lında ise vilayet hapishanesinin yapı­ ilhanlı valilerince yönetilen şehir, bu
dişahlarından Mehmed b. Bayezid mı tamamlanmış, 1882 yılında kadın ve valilerden Emir Eretna’nın burada bir
Han’ın kızı Hatun Sultan tarafından erkeklere mahsus olmak üzere iki has­ beylik kurması üzerine 1343 yılında
yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Türbe için­ tane inşa edilmiş, 1875 yılında yaptı­ beylik merkezi oldu. Eretnalılar’dan
deki sandukaların itinalı bir işçilikle rılan hapishanenin yetersizliği sebe­ Mehmed zamanında şehrin kadısı ve
yapılmış olması dikkati çekmektedir. biyle 1890 yılında yeni bir hapishane aynı zamanda vezir olan Kadı Burha­
İsmail Bey Türbesi, İsmail Bey Kül­ daha yaptırılmıştır. neddin (Seyyid Burhaneddin’den fark­
liyesi içinde bulunur. Sarı renkli kes­ Kastamonu ili 900 yılı aşkın yaşa­ lıdır) küçük yaştaki beyi ortadan kal­
me taştan yapılmıştır. Ön yüzünün iti­ mına kesintisiz devam ederek toprak­ dırarak 1381 tarihinde beyliğin başına
nalı taş işçiliği vardır. Kapısının etra­ ları üstüne kurulmuş beyliklerin mer­ geçti. Bu hükümdar zamanında Kayse­
fında silmeli çerçeve ve üstünde de at kezi, mutasarrıflıkların merkezî kenti ri V aliliği’nde yeğeni Şeyh Müeyyid
nalı biçiminde bir niş bulunmaktadır. oluşu ve uzun süre kültür merkezi ol­ bulunuyordu.
Türbenin üstünde tuğladan yapılmış ma durumunu sürdürme olgusuyla 1398 tarihinde Kadı Burhaneddin
tek bir kubbe vardır. Kubbenin kasna­ kendi bünyesinden çok zengin bir folk­ bir savaşta ölünce, şehir, Osmanlı Hü­
ğı sekiz köşelidir ve üstü kurşun kap­ lor malzemesi çıkarmıştır. kümdarı i. Bayezid’e geçti. Fakat Ti­
lıdır. Türbenin kitabesi olmamakla bir­ Bölge halkının giyim-kuşamı tari­ mur istilâsı üzerine bu yöre Karaman-
likte İsmail Bey’in H. 865(1460) tarih­ hî gelişim içinde ayrı özellikler göster­ lılar’ın eline geçti. Dulkadirli Naşir al-
li vakfiyesinde adı geçtiğinden bu ta­ miştir. Yalnız üstlükler değil, başlıklar Din Muhammed bunlarla mücadeleye
rihten önce yapıldığı anlaşılmaktadır. da çok çeşitli ve renkliydi. Ayrıca gün­ girişti ve Memlûk Sultanı al-Malik al-
Adil Bey Türbesi, merkez ilçeye lük, sokak, ev, iş, düğün ve bayram giy­ Müeyyed’in himayesi altına girdi. Gön­
bağlı Terzi köyünde bulunur.lki katlı­ sileri de ayrı ayrı özellikler taşırdı. derdiği ordu ile şehri zaptettiren sul­
dır. Alt kat moloz taşından dört köşe Eskiden genç delikanlılar ve yaşlı er­ tan tarafından Kayseri, kendisine, ze­
olarak yapılmış ve bunun üstüne de kekler başlarına çeşitli renkte fes gi­ amet olarak verildi (1419). Bundan son­
sekiz köşeli ikinci kat oturtulmuştur. yerler, yazma ve tülbentten “çökü" sa­ ra Kayseri Dulkadırlılar ile Karamanlı­
Taşlar arasında tuğla kuşaklar dikka­ rarlardı. Bunun bir ucu yandan aşağı­ lar arasında sık sık el değiştirdi. Dul-
ti çekmektedir. Piramit şeklinde olan ya sarkıtılırdı. kadırlıiar, Karamanlılar’a karşı Osman­
çatı, yakın bir tarihte restore edilm iş­ Sırtta iç gömleği, bunun üzerine lI Devleti’nden yardım istediler. II. Mu­
tir. Türbenin iki katlı oluşu Selçuk mi­ düz yakalı, bazen sim veya iplik işli en­ rad şehri kuşatma ile zaptederek, Dul-
mari geleneğine uyularak yapıldığını tari ile bazı hallerde de bunun da üs­ kadırlılar’a verdi (1436). Bir başka söy­
göstermektedir. Çandaroğlu hüküm­ tüne işli yelek veya cepken olurdu. lentiye göre II. Murad’ın Karamanlı İb­
darlarından Adil Bey’e ait olduğu sa­ Kastamonu’da genç kızların, gelin­ rahim Bey ile barışmasından sonra,
nılmaktadır. lerin ve yaşlı kadınların giydiği elbise­ Dulkadirli Süleyman Bey, Kayseri’yi
Benli Sultan Türbesi, Balat köyü­ ler çok değişik şekil ve renklerde olur- uzun bir süre kuşattı ve zaptetti. Bu­
nün Benli Sultan Mahallesi’nde bulu­ nunla beraber, Kayseri Kalesi’nde bu­
nur. H. 927 (1520) yıllarında Yavuz Sul­ lunan 1431/32 tarihli bir kitâbe Dul-
tan Selim devrinde yaşayan ünlü Mu­ kadırlı Naşir al-Din Bey’e ait ise de
tasavvıf Benli Sultan tarafından, kül- 1465/1466 tarihli bir başka kitâbe, Ka­
liyesiyle birlikte yapılmıştır. Moloz tuğ­ ramanlı Pir Ahmed Bey’e ait bulun­
la taşından harçla yapılarak aralarına KAYSERİ (Eski adları: Mazaka, maktadır. Ertesi yıl Fatih Sultan Meh­
tuğlalar konulmuştur. Üstü kubbeyle caesarea, Kayser, Kaisareia, Kayseri- med Konya’yı zaptederek, Karamanlı­
örtülüdür. Kubbe de ayrıca ağaç çatıy­ ye). lar Devleti’ne son verince, Kayseri’nin
la örtülmüştür. Çok eski bir yerleşim yeri olan Kay­ Dulkadırlılar’ın eline geçmesi muhte­
Şeyh Şaban-ı Veli Türbesi, Musa seri,* sırasıyla Asur Ticaret Kolonisi meldir. II. Bayezid devrinde, Osmanlı
Fakih Mahallesi, Gümüşlüce yolu üs­ Çağı’nda bir ticaret merkeziydi. Daha - Mernlûk Devleti rekabeti sırasında,
tündeki külliyenin bir bölümüdür. Bi­ sonra Hitit, Frig, İskender, Roma ve Bi­ Mısır Ordusu bir aralık Kayseri’yi ku­
na moloz taştan harçla yapılmıştır. Ka­ zans yönetiminde kaldı. şattı ve 1508’de Şah İsmail Safevî kuv­
re bir plan göstermektedir. Üstünde Şehir, Bizanslılar’ın elindeyken VII. vetleri buraya bir akın yaptılar. Dulka-
206
dırlılar’ın bu havalideki faaliyetleri, kı yapmaya başladılar. Ancak her iki tasfiye edildikten sonra, İstanbul’da
Sultan Selim’in sefer dönüşü (1515). elebaşı da hükümet kuvvetleri tarafın­ Tophane’ye gönderilirdi. 1843 yılında,
Ala al-Davla Bey’I, Hadım Sinan Paşa dan yakalanarak idam edildi. 1820 yı­ şehirde, Küherçile Fabrikası kurul­
aracılığı ile, idam ettirmesiyle sona er­ lında Akbıyıkoğlu adlı bir şaki daha muş, 1846 yılında bu fabrikaya bir ye­
di. 1600 tarihinde Celâl? sergerdesi Ka- türedi ancak, bu da Kayseri ve Bozok nisi eklenmiştir. I. Dünya Savaşı sıra­
rayazıcı Halim Şah, hükümet kuvvet­ Mutasarrıfı Hüseyin Paşa tarafından larında Kayseri, bütün Anadolu şehir­
lerini Kayseri Ovası’nda yenerek, İbra­ yakalanarak idam edildi. 1827 yılında leri gibi, bakımsız kaldı. M illî Mücade­
him Paşa’yı kaleye kapanmak zorun­ Kayseri’de bir kıtlık olmuş, bunun so­ le ve bunu izleyen yıllarda şehir, yarı
da bıraktı. 1624'te âsi Abaza Haşan nucu da şehirde büyük bir zahire sıkın­ harap bir hale geldi. Cumhuriyet’ten
kuvvetleri, Sadrazam Çerkeş Mehmed tısı başgöstermiştir. 1829 yılında Kay­ sonra kalkınmaya başladı.
Paşa tarafından, bu civarda Karasu seri ve köylerinin, vergilerinin ağır ol­ Çağlardan beri etkin bir merkez ol­
mevkiinde dağıtıldı. masını bahane eden 2 bine vakın ha­ ma özelliğindeki Kayseri’de Türk - Is­
1649’da Kayseri'yi ziyaret eden Ev­ ne, Niğde ve Nevşehir, Ürgüb, Bere­ lâm döneminden kalma çok sayıda
liya Çelebi, eski Kayseri’nin yüksek bir ketli, Akdağmadeni, Kars, Bozok gibi eser vardır.
dağın eteğinde bulunduğunu, yeni yerlere göç etmişler, bunun üzerine Alaca Mescit, Talaş doğrultusun­
Kayseri’nin burada 8 bin adım kadar hükümet Önlem olarak vergi yükünü da uzanan bulvarın orta refüjünde bu­
uzak bir yerde ve ovada kurulduğunu, azaltarak, göçmenlerin eski yerierine lunur. XIII. yüzyıl Selçuklu yapılarından
kale içinde zahire ambarları ve 600 ev dönmelerini sağlamıştır. 1834 yılında olan bu cami, içten ve dıştan kare
bulunduğunu belirtir. Gezgincilerin yapılan bir tahrirde, toplam 11 bin 900 planlıdır. Giriş kapısı kuzey yönde, sol
bayındır diye nitelendirdiği Kayseri’de, ev, 60 bin nüfus bulunmaktaydı. 1837 köşeye yakındır. Selçuklu tipi bir tür­
deri sanayi çok revaçta idi. Özellikle yılında Kayseri Sancağı kazası ve köy­ be kuruluşundadır. Dam örtüsü sekiz
Kayseri i sarı sahtiyanının ününden, lerindeki Islâm ve reayanın emlâk ve piramit biçimindedir. Taş oyma işçi-
gerek Evliya Çelebi, gerek Kâtib Çele­ arazileri yazılarak yeni kayıtlarına gö­ liğfözenlidir. Kubbe tümüyle yontu ta-
bi söz ederler. Pastırma imâli daha o re vergi sistemine bağlanmışlardır. şındandır.
zaman vardı. XIX. yüzyılın sonlarında Kayseri’­ Hacıkılıç Camii; izzeddin Keyka-
XIX. yüzyılın başlarında Kayseri’­ nin nüfusu 72 bin kadardı. Yine bu yüz­ vus II. zamanında Ebu Kasımoğlu Tus’-
nin nüfusu 25 bin kadar tahmin edil­ yılın ikinci yarısına doğru şehir, Ana­ lu Emir Ali tarafından 1240 yılında yap­
mekteydi. Bu arada 1813 yılında Kay­ dolu içinde birtakım dinî misyonlara tırılmış, Selçuklu Külliyesi tipinde-
seri Mutasarrıfı olan Memiş Paşa za­ merkez idi. Şehrin bağlılarından Ta- dir. Kıble duvarına dikey uzanan beş
manında Kayseri’de eşkıya ayaklan­ las’ta Amerikan ye Cizvit kolejleri ile nefli camide daha geniş ve yüksek
maları başgösterdi. Bunlar özellikle Zencidere’de Rum öğrenim kuruluşları olan orta nef, ayrıca mihrap önü kub­
Kayseri Rum reayasına saldırmaktay­ vardı. besi ile belirtilm iştir. Caminin içi taş
dılar. Bu eşkıya sindirildikten son­ XIX. yüzyıl sonunda şehrin ticarî mihrap portallerin zengin süslemele­
ra 1814 yılında Boyuinceli aşireti Be­ faaliyeti oldukça gelişmiş durumday­ rine uygun olarak işlenm iştir. Mihrap
yi Piroğlu Mehmed Bey ile aynı aşiret­ dı. Şehirde halıcılık, dokumacılık, de­ nişini çevreleyen iki geniş bordür ge­
ten Boz Musaoğlu Ebubekir, rekabet ricilik ve bakırcılık yapılırdı. Şehir ci­ ometrik yıldız ve düğümlü geçmeler­
yüzünden aşirete karşı zulüm ve bas­ varından çıkartılan küherçile, yerinde le mukarnas nişi kavrayan sivri kemer

207
ise rûmîler ve kıvrık dallarla süslüdür. yer değişik biçimler gösteren üçgen­ Gıyaseddin Keyhüsrev II. tarafından
Huand Hatun Camii (Hond, Hunad, li bingilerle taş duvarlara oturtulm uş­ 1241 yılında yaptırılmıştır. Halen harap
Honad); Alaeddin Keykubad l.’in eşi tur. Kadınlar bölümü ise ortadan kes­ durumdadır. Koyu renkli, düzenli taş­
Mahperî Huand Hatun tarafından ya­ me bir taş kemerlerle desteklenen, siv­ tan sağlam bir yapı olup, anıtsal ve
pımına başlatılmış ve oğlu Gıyaseddin ri tonozla soyunma yeri İie, planda er­ zengin süslemeli, güzel portali mer­
Keyhüsrev II zamanında 1238 yılında kek bölümüne doğru bir çıkıntı yapan merdendir.
tamamlanmıştır. Cami, medrese, tür­ üstü elipti kubbeli helâ, yine kubbeli Keykubadiye Köşkleri, Kayseri ya­
be ve hamamdan oluşan külliyenin bir bir ara hacim ile geçilen kubbeli so­ kınında, Alâeddin Keykubad'ın yazlık
parçasıdır. Bu külliye, Anadolu Selçuk- ğukluk ve bunun yanında.yine kubbe­ sarayını oluşturan, küçük bir gölün ku­
luliar’ın ilk külliyesi olması bakımın­ li bir halvet, ortadaki merkezî kubbe­ zey kıyısına sıralanmış üç köşktür.
dan önemlidir. Cami, ilkin 52.30x43.70 nin etrafında haçvarı biçimde düzen­ 1224-1226 yıllarında yapıldığı sanıl­
metrekarelik bir alanı kaplamaktaydı. lenmiş sivri tonozlu üç eyvan ile bun­ maktadır.
Bu dikdörtgen yüzey, kare kesiti ayak­ ların arasında yer alan biri kubbeli, öte­ Ortaçağ’da Kayseri’de çok sayıda
larla küçük eksene göre sekiz, büyük ki piramidal tonozlu iki köşe halvetin­ medrese vardır. Bu sebeple kent, bu
eksene göre de on kemer gözüne bö­ den meydana gelen sıcaklıktan oluşur. dönemde bir üniversite şehri görünü­
lünmüştür. Mihrabın önünde ve solun­ Kadınlar bölümünün kubbeleri de tuğ­ mündedir.
da ortasında iki kare alan vardır. Çok­ la ile inşa edilm iştir. Çifte Medrese, Kayseri’de bulunan
gen biçiminde bir kasnağa oturan bir Karatay Hanı, Kayseri-Malatya yo­ ilk Selçuklu eseridir. I. Gıyaseddin
kubbe ile kapalı olan ortadaki kare yü­ lunda. Atabey Emir Celâleddin Kara­ Kevhüsrev’in yaptırdığı tıp medrese­
zey ise XIX. yüzyılda yapılmıştır. İki tay tarafından yaptırılan holü, Alâed­ siyle kızkardeşi Gevher Nesibe Ha-
büyük taç kapıdan biri kuzeybatı kö- din Keykubad zamanında, avlusu Gı- tun’un yaptırdığı şifaiyeden ibaret­
şesindedir ve türbe avlusuna bakan yaseddin Keyhüsrev zamanında ta­ tir (1205). Bina birbirine bitişik açık
kapı revakına açılmaktadır. Minaresi mamlandı (1240-1241). Klasik Selçuk­ avlu iki yapıdan oluşur. Birinin diğe­
1726 yılında yaptırılmıştır. lu kervansarayları planında, bazıları rinden daha geniş olması dışında her
Kölük Camii, ilk olarak Yağıbasan yivli ve düğümlü olan pekiştirme ku­ iki yapı da tipik medrese şemasına uy­
tarafından yaptırılmış, daha sonra iz- leleri ile bir kale gibidir. Avluya götü­ gundur.
zeddin Keykavus I. zamanında, Yağı­ ren sivri kemerli yüksek giriş eyvanı­ Gerek şifaiye, gerekse medrese bir
basan oğlu Mahmud’un kızı Atsız Elti nın çok heybetli bir görünüşü vardır. açık avlu çevresinde düzenlenen dört
tarafından onartılmıştır('7270J. Kesme Sağında kubbeli mescit, soluda çap­ eyvanlı şemaya uygun olarak inşa edil­
taştan sade ve gösterişsiz bir yapıdır. raz tonozlu türbe yer alır. Mescidin ka­ miştir. Şifaiye, dış ölçüleri 41 x32.5
1335’te depremden yıkılan cami, Kö­ pısı da küçük bir portal biçiminde av­ metre olan dikdörtgen biçiminde bir
lük Şemseddin tarafından onarıldıktan luya açılmaktadır. yapıdır. Dört köşe avlusunun bir kenarı
sonra bu adı almıştır. Selçuklular’dan Sultan Hanı, Kayseri-Sivas yolunda 12.50 metre olup, üç yanı üç kemerli
kalan en görkemli mozaik çinili mih­ Palas köyünde olup, Alâeddin Keyku­ revaklarla çevrilidir. Ana eyvanın önü­
rap bu camide bulunmaktadır. Taş bad tarafından 1232-1236 yılları arasın­ ne rastlayan dördüncü revak tek açık­
süslemelerin hâkim olduğu Kayseri da yaptırıldı. Masif duvarlar ve çeşitli lıkla yapılmıştır. Eyvanlar geniş açık­
mimarisinde tek eser olarak görünen pekiştirme kuleleri ile dış görünüşte lıklı orta kemerlerin gerisinde bulunur.
bu mozaik çin ili mihrap, şaşırtıcı kali­ kale görüntüsü hâkimdir. Ortadaki Ana eyvanın iki yanında odalar konul­
tesi ile, her iki onarım tarihine de uy­ köşk mescit, kalanlar içinde en iyi du­ muş, bunlardan batıdaki küçük bir
mayan bir üslûp göstermiştir. rumda olup, yapının diğer kısımları ha­ oda, doğudaki ise birinden ötekine ge­
rap durumdadır. Avlunun kuzeybatı kö­ çilen iki dikdörtgen oda şeklinde dü­
Ulu Cami, Kılıçarslan oğlu Keyhüs­ şesinde, kubbeleri ile hamam yer al­ zenlenmiştir. Portal yapının uzunlama­
rev zamanında Yağıbasan'ın oğlu Mu- maktadır. Kemer yüzlerinde iki taraf­ sına ekseni üzerine rastgelmez. Avlu­
zafferüddin Mahmud tarafından 1205 tan gelen yılan ejderlerin başları, açık sunun batısındaki revakın ekseni üze­
yılında yaptırıldı. Kitabede belirtilm e­ ağızları ortada birleşmektedir. Pandan­ rinde bulunur.
miş olmakla beraber, bunun bir ona­ tifle r üzerine oturan aydınlık kubbesi­ Tıp medresesi bitişiğindeki Gev­
rım sonucu konulduğu bilinmektedir. nin külâhı yıkılmıştır. Tamburda, sağır her Nesibe Sultari’ ın biraderi Izzedd.in
İlk camiin, Niksar ve Tokat’taki kubbeli sivri kemerlerle, dilim li kare biçim in­ Keykavus’un inşa ettirdiği yapının dı­
medreseleri yaptıran Yağıbasan tara­ de dört pencere sıralanmış, bunların şardan kapısı yandadır.
fından XII. yüzyıl ortalarında yaptırıl­ üstüne, kabartma olarak seyrek istifli İçeri girildiğinde revaklı bölüm kar­
mış olduğu tahmin edilmektedir. Mi­ Kur’an kitabesi yazılmıştır. şıya gelir.
naresi batı kenarı ortasında yüksel­ Kayseri’de Selçuklu döneminden iki binadan meydana gelen iki ka­
mektedir. Kıble duvarına paralel uza­ kalma birkaç köprü vardır. Ancak bun­ pılı manzumede yalnız şifaiyenin por­
nan beşer kemerli, sekiz nef, iki yan­ lardan en önemlisi, Tekgöz Köprüsü'- tali üzerinde bulunan yazıt, günümü­
da dikey kemerlerle, ortada ise kubbe­ dür. ze kadar gelmiştir. Yazıttan şifaiyenin
lerle kesilm iştir. Tekgöz Köprüsü, Selçuklular tara­ Kılıçarslan’ın kızı, Gevher Nesibe Ha-
Kayseri'de Selçuklu döneminden fından Kızılırmak üstüne yaptırılan tu n ’un vasiyeti üzerine inşa edildiği­
kalan hamam olarak yalnızca Huand ilk köprüdür (1202). Kılıçarslan ll.’nin ni öğrenmekteyiz.
Hatun Hamamı kayda değer nitelikte­ oğlu Rükneddin Süleyman tarafından Hacıkılıç Medresesi, Kayseri'de
dir. yaptırılmıştır. Sülüs hatlı bir kitabesi aynı adlı camiin yanındadır. Külliyenin
Huand Hatun Hamamı, Alâeddin vardır. Esası tek sivri kemerdir. Taşkın cami ve medrese bölümlerine her iki­
Keykubad’ın karısı Mahperî Huand Ha­ gözü sonradan eklenmiştir. Boyu si de yapının doğusunda bulunan iki
tun adına yaptırılmıştır. Çifte hamam­ 119.75 metre, tüm eni 7.70 metre, bü­ ayrı portalden girilir. Medresenin por­
dır. XIII. yüzyıl hamamlarından biridir. yük kemerin açıklığı 27 metre, yüksek­ tali kuzeydedir ve girişinde giriş eyvan
Erkekler bölümü, üstü belirli aralıkta liği 18 metredir. Köprü kızılımtrak ve da birincinin karşısında, avlunun gü­
kesme taş kemerlerle kavileştirilen sarımtrak taşlardan yapılmıştır. Haien neybatı köşesinde yer alır.
sivri tonozlu soyunma yeri, b itişiğin­ kullanılabilir durumdadır. Hatuniye Medresesi, Dulkadiro-
de iki yanda tonozlarla desteklenmiş Kayseri yöresinde Selçuklu döne­ ğulları'ndan Melik Nasüridin Meh­
eliptik bir kubbe ile örtülü helâyı iç i­ mi eski eserler bütününün önemli bir- med Bey tarafından yaptırılmıştır
ne alan sivri tonozlu soğukluk ve or­ bölümünü de köşkler oluşturmaktadır. (1431-1432). Yapı iki eyvanlıdır. Devşir­
tada büyükçe bir merkezî kubbe çev­ Haydarbey Köşkü, Kayseri’nin Argın- me sütunlar ve başlıklarla revaklı dik­
resinde aksiyal biçimde düzenlenmiş, cık köyünde bulunur. Muhtemelen dörtgen avlunun iki tarafında tonozlu
sivri tonozlu dört eyvan ile, bunların 1252 yılında yaptırılmıştır. Kesme taş­ beşer medrese hücresi giriş eyvanının
aralarında yer alan kubbeli dört halvet­ tan yapıldığı için bu köşk sağlam ola­ karşısında dik tonozlu ana eyvan, bu­
ten ibaret sıcaklıktan oluşur. rak günümüze gelebilmiştir. nun iki tarafında kubbeli birer dersha­
Tuğla ile inşa olunan kubbeler, yer Hızırilyas Köyü, Erkilet yöresinde ne, giriş eyvanının iki tarafında ise av­
208
luya bakan tonozla örtülü derin bir niş bir lahit odası, üst kısmında da dik­ odası ise, kare plana sahiptir. Mezar
yer almaktadır. dörtgen kuruluşta bir giriş odasıyla se­ odasını oluşturan bodrum dış yapı ba­
Huand Hatun Medresesi'nde dik­ kizgen planda bir sanduka veya mes­ kımından taşla örtülü kârgir bir bünye­
dörtgen avluyu üç yönden revaklar çe­ cit vardır. Türbeyi taşıyan kare şeklin­ ye sahiptir. Duvarların iç yüzleri ve to­
virmektedir. Taçkapı batı yöndedir. Ca­ deki taban, dış zeminden 50 santim ka­ nozlar tuğla örgülüdür. Temel duvar­
mi gibi medrese de kesme taşlarla ör­ dar yüksekliktedir. Sekizgen planda larının üst kısım duvararına mesnet
tülüdür, sivri beşik tonozludur. olan türbe kitlesinin dış köşelerinde oluşturacak dar alanlarının dış yüzle­
Kölük Camii Medresesi, aynı adlı teras biçimli enlice sahanlıklar görül­ ri kesme taş ile işlidir. Kubbe içten ba­
camie bitişik olup, ilk olarak Daniş- mektedir.'kümbetin büyük tabanı, düz­ lık sırtı motifi şeklinde düzenlenen tek
mendliler zamanında 1135-1142 yılla­ gün kesme taşlarla işlenmiş silmeli ve merkezli, kaplama tuğla dairelerle süs­
rı arasında yaptırılmıştır. Binanın ku­ kitabelidir. lüdür. Üst bölümdeki 7 tem silî tabut­
zey cephesinde bulunan iki kapıdan Çifte Kümbet, Eyyübîler'den Melik tan 6’sı bir sırada, bir tanesi ayrı du­
sağdaki, medreseye aittir. Kapıdan dar ül-Ebubekir kızı ve Keykavus l’in eşi rur. Bunun Melik Gazi’ye ait olduğu
bir merdivenle çıkılan küçük bir fevkâ- Melike Adiliye adına yaptırılmıştır söylenir. Türbe ve çevredeki mezarlar
nî avluya geçilir. Avlunun doğusunda (1247). Kübik taban üzerine sekizgen 1213 yılında yüksek bir duvarla çevril­
bir kenarı 4.50 metre olan harap bir gövdeli olup, yıkılan piramit külah al­ miştir.
oda vardır. Medrese, bir yanı camiin tından kubbesi meydana çıkmaktadır. Melik Gazi Kalesi, Sultan Han'a ku-
içine bakan bir koridor üzerine sıralan­ Çift Medrese Kümbeti, Kılıçarslan şucumu 40, Karatay’a 26 kilometre
mış hücrelerle kapının yanındaki ka­ ll’nin kızı Gevher Nesibe Hatun için uzaklıktadır. Samantı Vadisi ve Kayse-
re odadan oluşur. Kare oda, öğretmen yaptırılmıştır.Çifte Medrese’nin içinde ri-Elbistan-Malatya yolunu yüzyıllar bo­
odası olabilir. bulunur (1206). En erken Selçuklu ya­ yunca kontrol altında tutan bir anıttır.
Köşk Medrese, gerçekte medrese pılarından olup, dört eyvandan sağ Yapı tekniği bakımından kalın bir
olmayan ancak avlunun ortasında bir yandakinin arkasında yer alır. Tümü ile yığma bünye gösteren kalenin en es­
türbe bulunan ribat, yani zaviyedir. kesme taştan yapılmış, içten tromplu ki parçaları kesme taş tekniğiyle iş li­
Şehrin 1 kilometre uzaklığında bulun­ kubbe ile örtülü, dıştan sekizgen bi­ dir. Bunların iç yüzleri bol kum harçlı
maktadır. çimde ve piramit külahlıdır.- kalın dolgular halindedir. Kesme taş­
XIII. yüzyılın ortalarında Eretna- Döner Kümbet (Şahcihan Hatun lar bazalt ve andezit olup, iç bölümler­
oğullarından Sultan Süli Paşa’nın kı­ Türbesi), 1276-1279 yıllarında Sultan de mermerleşmiş kalker de kullanıl­
zı adına yapılmıştır. Planı kareye yakın kızı Şahcihan adına yaptırılmıştır. Ka­ mıştır. 9 tane yuvarlak, bir adet kö­
bir dikdörtgen çatkı ile çerçeve içine re bir gövdeyle yerine oturtulan türbe, şeli ve 3 adet beş yüzlü kulesi vardır.
sığdırılmıştır. Kuzey yöndeki bir cümle dört köşede iki dilim li kırma şevlerle Sırçalı Kümbet, XIV. yüzyıl yapısı
kapısıyla binaya girilmektedir. Kapının 12 köşeli bir üst bedene tabanlık et­ olup, E'retnaoğullarına maledilmekte-
arkasında eyvan biçiminde avluya açı­ mektedir. Alt taban içinde kare planlı dir. Dörtköşe bir taban üzerine otur­
lan holü bulunmaktadır. Holden kapı­ bir lahit odası vardır. 12 köşeli ve yüz­ tulmuştur. Yuvarlak planlı bir mesci­
larla yandaki odalara geçilerek yukarı lü düşey üst gövde kısmıyla alt kitle, di vardır. Mescit odasında (Sanduka
kat odalarına çıkılmaktadır. Avlu bölü­ birbirine mukarnaslı bir silmeyle bağ- odası), üç pencere görülmektedir.
münün tabanı karedir. Çevre duvarı lanmışır. İç mekânın sade ve sakin an­ Kümbet dışta taban yapısı bakımından
önüne sıralanmış revaklar vardır. Ya­ latımına karşın, dış yüzü çok süslüdür. Cafer Ali Kümbeti taban yapısına ben­
pı malzemesi olarak bütün duvar yü­ Dış yüzün kabartma geometrik süsle­ zemektedir. Silindir şeklinde inşa edi­
zeylerinde, revak kemer ve ayakların­ ri arasında efsanevî yaratıkların kabart­ len türbenin kubbesi huni biçimdedir.
da tonoz, yüzlerinde yontu taşı kulla­ ma betimlemeleri de vardır. Bu betimle­ Türbe binasının dış bünyesi, çok düz­
nılmıştır. meler özellikle giriş kapısı çevresinde- gün kesme taşlarla işlenmiştir. Giriş
Sahibiye Medresesi, Selçuklu Ve­ dirler. basık kemerlidir. Kümbetin kubbe üst
ziri Hüseyin oğlu Fahreddin Ali Sahib Yapının alt kısmındaki dört köşe örtüsü 1940 yılındaki restorasyon ça­
Ata tarafından 1267 yılında yaptırılmış­ planlı ve sade yapılı taban, köşelerde lışmalarında yarım küre şeklinde kap­
tır. Açık bir dikdörtgen avlu çevresin­ ikişer şev d ilim li 12 köşeli bir kaide lanmıştır.
de düzenlenmiş dört eyvanlı ve büyük­ şekline girmektedir. Düşey gövde, 12 Kayseri’de Osmanlı dönemi yapı­
çe biryapıdır. Beden duvarları büyük köşeli bir çokgen şeklindedir. ları, Selçuklu dönemi kadar olmamak­
kesme taşlarla örülmüş, cephesinin Emir Ali Türbesi, Talas’a giden yo­ la birlikte, bazı önemli izler bırakmış­
köşelerine yuvarlak istinad payeleri lun batı yönündedir. H. 751 yılında tır. Osmanlı dönemi camilerinden
konmuştur. Bu hali ile dışardan sağ­ (1350), yapılmış olduğu kitabesinden en önemlileri Kurşunlu Camii ve Fatih
lam bir kale görünümündedir. anlaşılmaktadır. Türbe yapısının bün­ Camii’dir. Kale Camii adıyla da bilinen
Saraceddin Medresesi, EmirSara- yesi, düzgün yontu taşlı bir kuruluşta­ Fatih Camii 1478 yılında Fatih Sultan
ceddin Bedri tarafından 1238 yılında dır. Bütün kuruluş, kareye yakın dik­ Mehmed’in emriyle yaptırılm ıştır.
yaptırılmıştır. Huand Hatun Medrese- dörtgen çevreli bir plan içinde derlen­ Kentte ayrıca Bezircilioğullarından
s i’ne benzediğinden halk arasında miştir. Mescit kısmına, kuzey taraf du­ İsabey b. Hacı Sinan Eley tarafından
“Küçük H uand H a tu n " Medresesi de varı ortasında, iki taraflı bir merdiven­ 1552 yılında yaptırılan İsabey Mesci­
denilir. Medreseye güney cephesinin le çıkılan bir kapıdan girilmektedir. Ha­ di ile Bayraktar Yanık Ömer Ağa tara­
ortasında büyük ve ağır bir niş içersin­ rap durumda olan türbe 1955 yılında fından 1723 yılında yaptırılan Yanıkoğ-
deki kapıdan girilir. Kapının iç tarafın­ Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından lu Camii de Osmanlı dönemini yansı­
daki çift merdiven çatıya çıkar. Dar av­ restore edilmiştir. tan camilerdir.
lunun çevresini dönen kemerli revakın Huand Hatun Türbesi, Alâeddin Kurşunlu Camii (Ahm ed Paşa Ca­
gerisinde, yanlarda dörder hücre, ku­ Keykubad l’in eşi ve Keyhüsrev ll’nin mii), 1585 yılında yaptırılmıştır. Mahallî
zeyde de ana eyvan bulunur. Eyvanın annesi Mahperî Huand Hatun için yap­ söylentiler bu camiin Mimar Sinan ta­
önünde revak derin ve çapraz tonoz tırılmıştır (1238). Huand Külliyesi için­ rafından yapıldığı yolunda olmakla bir­
olarak yapılmıştır. de, camiin medreye bitişen köşesine likte, inşaatı Sinan’ın bizzat yönetme­
Kayseri’deki türbe ve kümbetlerin sonradan eklenmiştir. Tümü ile kesme diği ancak, mimarbaşısı olarak planla­
büyük çoğunluğu, Selçuklular ve bey­ taştan yapılan, piramit külahlı sekiz­ rını onamış olqluğu kabul edilebilir.
likler döneminde yapılmıştır. Kentte gen kümbet, altı sıra mukarnaslı mer­ Kare planlı namaz yeri bingilere da­
mevcut çok sayıdaki türbenin bir bö­ mer bir taban üzerine yükselmektedir. yanan merkezî bir kubbeyle örtülüdür.
lümü, cami, medrese gibi binaların Melik Gazi Türbesi ve Kalesi, Osmanlı tarzında istalaktitli mermer
içinde, bunların banileri olarak inşa Kayseri-Pınarbaşı yolunun 84. kilomet­ giriş kapısı ve revaklı son cemaat ye­
edilmiştir. resinde kuzeye sapan yol üzerinde Me- ri, yapılış dönemi için karakteristik
Alicafer Kümbedi (Caferali Kümbe­ likgazi veya Türbe denilen köydedir. özellikler taşır. Bu cami yanına Muta­
di), Eretnaoğullarına maledilen XIII. Kare planlıdır. Alttaki lahit odası haç sarrıf Osman Nuri Paşa tarafından Nu­
yüzyıl yapısıdır. Yapının alt kısmında şeklinde bir plana, üstteki sandukalar riye Medresesi inşa edilm iştir (1835).
Kayseri’de Damad İbrahim Paşa’- mı (1819) yapılmış, Zencidere köyün­ reği madene bir dökümhane yaptırıl­
mn 1725 yılıda yaptırdığı Vezir Hanı, deki Ayaperver Manastırı yanında bir mış, aynı yıl, üretimden e'de edilen ge­
Osmanlı döneminin özelliklerini taşı­ Eytamhâne (Y e tim h a n e ) yapılmış lirin fazla olması sebebiyle, Avrupa’­
yan en önemli handır. (1895), Aksapolis Mahallesi'ndeki Rum dan getirtilen mühendislerin maaşla­
Kapısının üstünde kitâbe yeri var­ kilisesinin (1904), Zencidere köyünde­ rına mükâfat olarak zam yapılmıştır.
dır, ancak boş bırakılmıştır. Hanın İb­ ki Rum manastırının bahçesindeki XX. yüzyılın ilk yarısında maden
rahim Paşa öldüğü sırada henüz bit­ okulun (1905-11) yapımı gerçekleşmiş­ üretiminin azalması, halkı tarım ve
memiş olması sebebiyle boş bırakıldı­ tir. hayvancılığa itm iştir.
ğı sanılmaktadır. İlginç bir yapıdır. Dış Keban Barajı yapımı dolayısıyla
ve iç kısım olmak üzere iki bölüme ay­ çevrede 1967 yılında başlanılan kazı­
rılır. Çevresinde üstü taştan yapılmış larda Selçuk, roma ve daha eski döne­
kemerlerle örtülmüş birçok oda bulun­ me ait birçok eski eserler çıkartılmış-
maktadır. İki katlıdır ve iki kat arasın­ KEBAN Ur.
da büyük çaplı merdiven vardır. Hangi tarihte kurulduğu bilinme­ ilçede Selçuklu dönemi yapısı ola­
Kayseri İçkalesi, çe şitli bilim yen Keban'ın X. yüzyıla ait bir yerleşim rak Vakıf Han, yıkık olarak durmakta­
adamlarınca Fatih devri Osmanlı mi­ yeri olduğu, Keban Barajı’nın yapımın­ dır. Elâzığ - Keban ilçesinin Denizli Kö-
marisi özelliklerini taşıyan bir eser ola­ dan sonra ortaya çıkarılmıştır. IV. Mu- yü’ndedir. Kışlık avlusu han tipinde-
rak kabul edilir. rad’ın Bağdad seferi sırasında Deniz­ dir. Üzeri tonozla örtülü, eyvanlı por­
Eski varlığı ve sonradan yapılan li Köyü’ne uğradığı ve bu köye bir ker­ tali vardır. Bu eyvana açılan iki oda gö­
ekleri ile Ortaçağ eseri olan kalenin vansaray yaptırdığı bilinmektedir. Ker­ rülür. Bunlardan birinin mescit oldu­
ayakta kalan bölümü XIV. yüzyıl için­ vansaraydan günümüze taş bir kemer ğu sanılmaktadır. Portalin tonoza ya­
de yapılmıştır. Biri dış şehir sur ve kalmıştır. XVIII. yüzyılda bir eyalet kın bölümlerinde üç kadın figürü bu­
burçlarının meydana getirdiği geniş merkezi olduğu ve 7 paşanın burada lunmaktadır. İç bölümü iki sıra paye­
korunma çevresi, öteki ise başlı başı­ ikamet ettiği yazılıdır. Dördü, Yusuf Zi­ lerle üç nefe ayrılmıştır. Tonozla örtü­
na bir kale görünümünde olmak üze­ ya Paşa, Alâeddin Paşa, İspanakçı lüdür.
re iki bölümden ibarettir. Dış kalenin Mustafa Paşa, Köse Ruhi Paşa’dır.
birçok önemli parçası harap durumda­ XIX. yüzyıl sonunda Mamuretü’l-
dır. Içkale, uzunluğu doğu-batı yönün­ Aziz vilayetinin merkez sancağına bağ­
de olmak üzere, dış şehir surlarının ku­ lı bir kaza durumundaydı. Merkez san­
zey ucuna iki kemeri ile bağlanarak, cağın güney batısında yer alırdı. Ku­
klasik bir düzende oturtulmuştur. zeyden Arapgir kazası ve Dersim San­ KELKİT (Eski adı: Çiftlik).
İç kalenin doğu yöndeki beden du­ cağı, doğudan Harput - Mezre merkez Kelkit ve çevresi H ititle r’den son­
varlarının köşe ve ortalarında, düzen­ kazası, güneyden ve batıdan Malatya ra Asur, Makedonya, Roma ve Bizans
li aralıklarla kurulmuş, dört tane, dik­ Sancağı ile sınırlanmıştı. Arguvan adlı egemenliğine girmiştir. İlçenin güney­
dörtgen planlı burç bulunmaktadır, iç bir nahiyesi, 200 köyü vardı. Bir kay­ doğusunda, 17 kilometre uzaklıkta, Bi­
kalenin, biri güneyde, öteki doğuda ol­ makam, oir nahiye müdürü ve bir ida­ z a n s lIla r tarafından kurulan 60 bin nü­
mak üzere iki kapısı bulunmaktadır. re meclisi tarafından yönetilirdi. Top­ fuslu “S a ta la ” şehrinin kalıntıları, ki­
Kayseri’de Selçuklular zamanında lam nüfusu 56 bin 198 kişi idi. liseleri, su yolları ve kanalları, kabart­
da çarşı ve bir bedestenin mevcut o l­ Kaza merkezi Keban - Maden kasa­ ma eserleri, heykelleri, arkeologlar ta­
duğu çeşitli kaynaklar aracılığıyla bi­ bası, Fırat’ın sol kıyısında, Harput’un rafından İn c e le n m e k te d ir. Satala.şeh-
linmektedir. Bununla beraber bugün 42 kilometre batısında, Malatya’ nın 42 rinin yerinde bugün “S adak" köyü var­
kentte bilinen çarşıların yapılış tarih­ kilometre kuzeydoğusunda, Eğin’in 65 dır.
leri daha çok Osmanlı dönemine kar­ kilometre güneydoğusunda kurulmuş­ Bizans devrinde bu bölgeye ge­
şı gelmektedir. tu. Madenin işletildiği yıllarda3 bin ha­ len Peçenek Türkleri’nden Boy Beyi
Mevcut kapalıçarşıların en eskisi ne olan kasaba nüfusu bu dönemde Keki Bey adına izafeten bugünkü
Gön Hanı yakınındaki “PirinççilerÇar- 300 haneye inmişti. Kasabada3 bin ki­ “K e lk it" kurulmuştur (VII. yüzyıl). Yö­
ş ıs ı”dır. Eski kayıtlara göre Gön Ha- şi yaşardı. Kazanın başlıca yerleşim re daha sonra Selçuklu, llhanlı ve Ak­
nı’yla bu bu çarşının 1552 yılında ya­ bölgesi Birvan (Bugün: Ulupınar Köyü) koyunlu devletlerinin hâkimiyetine gir­
pıldığı anlaşılmaktadır. Çarşının bu ilk ve nahiye merkezi olan Arguvan’dı. Bir- miş, Otlukbeli Savaşı’ndan sonra da
kısmı, daha sonra ek olarak yapılan kı­ van’ın nüfusu bin kişi, nahiye merke­ Osmanlı topraklarına katılmıştır (1473).
sımlarından mimarî olarak da farklıdır. zinin nüfusu 3 bin kişiydi. Koza ve 1840 yılında ilçe “kaza" haline getiri­
Eski kısmın tavanları kemerleri basık, ipekböceği ye tiştiriciliği yapılırdı. len Kelkit, 1916 yılında Ermeni ve Rus
pencereleri yuvarlak yapılmıştır. 1926 yılında yapılan İdarî teşkilât kuvvetleri tarafından istilâ edildi. 17
Diğer kapalıçarşılar ise 1849 yılın­ sonunda Arguvan bucağı Malatya ili­ Şubat 1918 günü kurtuldu.
daki büyük yangından sonra yapılmış­ ne, Muşar bucağı da Baskit ilçesine Kelkit, Trabzon’a bağlı bir ilçe iken,
tır. Mahmud Kadı Vakfiyesi kayıtları­ bağlandı. 1925 yılında Gümüşhane iline bağlan­
na göre, 1570 yılında Kayseri çarşıları ilçeye 1859 yılında bir Rum kilise­ mıştır.
bugünkü gibi Uzunçarşı, Tüccarlar si yapılmış, 1876 yılında da Akarsu
Çarşısı, Bezzazistan, Saraçlar, Mey- bendleri inşa edilmiştir.
dankapısı gibi birtakım bölümlere ay­ ilçede Osmanlı imparatorluğu dö­
rılmış durumdaydı.- neminde bol miktarda simli kurşun çı­
Bu yapılardan başka, Kayseri’de karılmaktaydı. 1797 yılında maden
XIX. yüzyılda onarılan veya yeniden ocağının varlığı bilinen Keban Made-
yapılan yapılar şöyle sıralanabilir: 1801 ni’nde yakılan fırınlara, ilçede orman KEMER (Eski adı Kemer, Edre­
yılında Cami-i Kebir doğusunda Cafer bulunmaması sebebiyle ağaçlar uzak mit).
Ağa oğullarından Cafer Fevzi Efendi yerlerden getirilmekteydi ve dolayısıy­ Osmanlı döneminde Hüdavendi­
oğlu Reisülküttab Mehmed Raşid la bu da m idenin dirhemine belirli gâr (Bursa) vilayetinin Karasi Sanca-
Efendi tarafından bir kütüphane yap­ miktarda zam getirm işti. 1817 yılında ğı’nda, Balıkesir’in 85. kilometre batı­
tırılmıştır. 1846 yılında kışlanın onarı- çıkarılan madenden 88 bin dirhemi İs­ sında ve Avvalık’ın 30 kilometre kuzey­
mı tamamlanmış, 1879 yılında mevcut tanbul’a gönderilerek para yapımı için doğusunda bulunan Kemer, Edremit
hapishane içerisine bir hastahane in­ eritilm iş, 1242 (1827) yılında ise 242 Körfezi sahilinden 2 kilometre, iskele­
şa edilmiş, 1896 yılında ise Hükümet bin dirhem İstanbul’a nakledilmiştir. si olan Akçay’dan 5 kilometre uzaklık­
Konağı’nın onarımı yapılmıştır. Daha sonraları madende birtakım ge­ ta kaza merkezi kasaba idi. 4 bin 132
Şehirde yaşayan Hıristiyan dinine nişletmeler olmuş, 1839 yılıdna buraya kişilik nüfusu, 6 mahale, 5 cami, 1
mensup vatandaşlar için ise, Tavas kö­ mühendis olarak getirtilen Ingiliz mü­ medrese, 1 rüşdiye ve birkaç kıbyan
yünde bulunan Rum kilisesinin onarı- hendis Robertson’un bir layihası ge­ mektebi, 1 kilise, 160 dükkân, 4 halı
210
ve kereste fabrikası vardı. Sahile yakın lunan tra kya ’da Kırklareli ilinin mer­ KİLİS (Eski adları: Ciliza Siva Ur-
tepelerde yapılan kazılarda eski eser­ kezi olan şehir, halen mevcut olan se­ m agıgantl, Giiza, Kaicıs, Kiliz, Kilizi,
lere rastlanılmıştır. kiz cami, hamam ve arastası ile Trak­ Ki-ii-zi, Korüs).
Daha sonra "B u rh aniye” adı veril­ ya’nın eski eserler bakımından olduk­ Şehrin geçmişi muhtemelen çok
miş olan Kemer kaza merkezi, liv a ­ ça zengin bir köşesini oluşturmakta­ eskidir. Bir Asurî belgesinde "K ilizi"
nın batısında ve Edremit Körfezi kıyı- dır. adlı şehirden söz edilir. Şehir bir süre
sındaydı. Doğudan Balıkesir merkez Osmanlı imparatorluğu’nun son Roma, Arap ve Bizans egemenliğinde
kazası, kuzeyden Edremit kazası, ba­ yıllarında sancağa bir hükümet daire­ kaldı. Abbasoğulları zamanında, Bi-
tıda Edremit Körfezi’yle, güneybatıdan si ile adliye dairesi (1890), bir merkez zanslılar’dan korunmak amacıyla, Or­
Ayvalık kazası, güneyden Aydın vila­ hapishanesi (1890), bir idadi mektebi ta Asya’dan, Oğuz Türkleri'nden sa­
yeti ile sınırlıydı. 41 köyüolan kazanın (1905) yaptırılmıştır. Ayrıca burada ya­ vaşçılar getirilmişti. Bu devirden sonra
18 bin 811 nüfusu vardı. şayan Hıristiyan dinine mensup ahali bu bölgeye Oğuz Türkleri’nin yeri ola­
ilçede çavdar, yulaf, burçak, darı, için ise birçok kilise, okul vb. yapımı­ rak bıkılmıştır. XI. yüzyılın son yılların­
nohut, arpa, bakla, börülce, mısır ve na Osmanlı Hükûmeti’nce izin veril­ da HaçIılar’ın istilâsına uğrayarak Ur­
hububat yetiştirilirdi. Ayrıca zeytin, m iştir. Bu yapılar arasında şunlar sa­ fa (Edessa) Kontluğu topraklarına ka­
üzüm, palamut da boldu. Zeytinyağı ve yılabilir: Karatay Köyü’ne Rum Orto­ tıldı. Fakat XII. yüzyılın ortalarında bu­
şarap ihracıyla ilçeye önemli ölçüde doks kilisesi (1869), kaza dahilinde Aya rada yeniden İslâm egemenliği kurul­
gelir elde edilirdi. Ormanları da bol ilya adlı Rum kilisesi (1875), Cungra du. Daha sonraları Timur’un istilâsı sı­
olup, çam ve meşe ağaçları ye tiştiri­ Köyü’ne Rum kilisesi (1882), Pınarhisar
rasında tahrip edildi. K ilis’in asıl öne­
lirdi. Tatlıca Köyü’nde eski bir mâden nahiyesiY7S84J ile Beykâr Hisar nahi­ mi, XVI. yüzyıl başlarında, buraların Ya­
akmaktaydı. yesine ve merkez kazada (1902) birer vuz Sultan Selim devrinde, Osmanlı
ilçede Ocak 1822’de başgösteren Rum ilkokulu (1884), Fenare-i Zîr Kö­ topraklarına katılmasından soraya
ayaklanma olayı sonucu, hükümet yü’ne Bulgar kilisesi (1897) ve bir Ya­ rastlar. Öte yandan, Kilis’in kuruluşun­
kuvvetleri, asileri bastırarak bütün hudi okulu (1899). dan beri, bugün bulunduğu yerde ol­
mallarına el koymuştur. duğu söyienememektedir.
Emin Ali Çelebi C tm ii (Kadı Ca­
mii), Kırklareii’nde, Ahmet Mithat ilko- Evliya Çelebi, şehrin fethi sırasın­
kulu’nun karşı köşesinde olup, eski da 3 bin kadar şehit verildiğini yazar.
kadılardan Emin Ali Çelebi tarafından Bugün de Meşhetlik Mahallesi adlı .bir
yaptırılm ıştır (15 6 8 - 1569). Camiin ya­ şehitlik mahallesi vardır.
pım kitâbesi bulunmadığından, aynı Osmanlı egemenliğine girdikten
kişi tarafından yaptırılan Kadı Çeşme­ sonra Kilis, sancak merkezi olarak Ha-
KIRK Kİ LİSE (Eski adları: Vrisi- leb eyaletine bağlandı, sonra valide
um, Verisse, Verise, Nerisse. Bugün: si üzerindeki tarihle karşılaştırılıp, or­
talama bir yapım tarihi kabul edilmek­ sultanlara has olarak verildi ve bazen
Kırklareli).
Şehre BizanslIlar tarafından “Sa- tedir. Kare planlı olan cami, küçük bir m ütesellim ler tarafından yönetildi.
ranta Ekklesias” adı.verilmiş, Osman- esas ibadet mekânı ile son cemaat ye­ XVII. yüzyıl ortalarından XIX. yüzyıl
lılar’ın fethinden sonra bu ad Türkçe- rinden oluşan sade biryapıdır. Batısın­ başlarına kadar zaman zaman müte-
leştirilerek Kırkkilise şeklini almıştır. da birçok mezar vardır. Camie eklenen gallibe ve derebeylerinin hükmüne gi­
Kırklareli, i. Murad devrinde Edirne’nin son cemaat yeri, moloz taşlarla yapıl­ ren Kilis, 1831’de Kavalalı İbrahim Pa-
fethinden önce, Bizans'tan alınarak mıştır. Camiin minaresi düzgün kesme şa’nın Mısırlı kuvvetleri tarafından iş­
Osmanlı topraklarına katıldı. Kesin alı­ kefeki taşlarla Örülmüştür. Tek şerefe­ gal edildi ve bu işgal sırasında şehrin
nış tarihi tespit edilemediğinden, çe­ li, sivri kurşun külâhlıdır. Camiin kar­ batı tarafında, halktan alınan ağır ver­
şitli kaynaklarda 1367,1366 veya 1365 şısındaki çeşme arKasında, yaptıranın gilerle, büyük bir kışla yaptırıldı ve Mı­
- 1370 tarihleri arasında alındığı kay­ mezarı vardır. H. 987 (1579). Yanında­ sırlılar ekildikten sora bu kışla harap
dedilmektedir. Osmanlı egemenliğine ki H. 982 tarihli kervansaray bozulup, oldu. XIX. yüzyılda sonlarında, yeniden
geçen şehir, kısa bir süre istilâlara uğ­ sinema olarak kullanılmıştı. Haleb vilayetinin merkez sancağına
radı. Osmanlı - Rus savaşından (1876 bağlı bir kazanın merkezi oldu.
Hızır Bey Camii (Büyük Cami), Çar­ XIX. yüzyıl sonunda kaza olan Ki­
- 87) sonra yapılan Ayastefanos Ant­ şı meydanında, Kara Umur ve eski hü­
laşmasında geçici olarak Bulgaristan lis, bir kaymakam ve onun 9 müdürü
kümet caddelerinin kesiştiği köşede, tarafından yönetilmekteydi. 9 nahiye­
sınırları içinde yer aldı. Berlin Antlaş­ Kösemihal oğlu Hizır Bey tarafından
ması (1878) hükümleri gereğince Os­ si ve 570 köyü vardı. Toplam nüfusu
yaptırılmış (1383- 1384)o\an cami, aras.- 83 bin 888 kişiydi. Kazada toplam 72
manlI imparatorluğu’na geri verilen şe­ tave hamamdan meydana gelen bir kül­
hir, Balkan Savaşı sırasında (1912 - okul vardı. Bu okullardan 65'i Müslü-
liye vardır. Önceden duvarlarla çevrili manlar’a, 7’si ise Hıristiyanlar’a aitti.
1913) ikinci kez Bulgarların eline geç­ olan avlunun güneyinde, bugün sade­
ti. Ancak kısa süre sonra Türk ordula­ Kaymakamlık binasının bulunduğu
ce camiin kurucusu Hızır Bey’in oğ­ Kilis kasabası, Haleb’in 66 kilometre
rı tarafından geri alındı (8 Temmuz lu Abdullah Bey’e ait mezar vardı. Ca­
1913). İstiklâl Savaşı sırasında bir sü­ kuzeyinde kuruluydu. Kilis ile Haleb
mi kare planlı, üzeri tek kubbe ile örtü­ arasında Halep - İskenderun yoluna
re de Yunan işgalinde kaldı ve 1922’de lü kübik ibadet mekânı ile bunun ku­
geri alındı. bağlanan 74 kilom etrelik bir karayolu
zeyindeki yenilenmiş bir son cemaat vardı. Bu yol Haleb’in 50 kilometre ku­
Evliya Çelebi, " Seyahatnâm esi” n- yerinden oluşur. 1824 yılında deprem
de Kırkkilise’den ayrıntılı olarak söz zeybatısından geçiyor ve Maşaali'den
sonucu yıkılan son cemaat yeri, aynı kuzeydoğuya saparak Kilis ve Ayın-
ederek, Hüdâvendigâr Gazi tarafından yıl Hacı Yusuf Paşa tarafından onartı­
alındığını, Edirne eyaletine bağlı san­ tab’a gidiyordu. Kilis ile Anteb arasın­
larak, yeniden yaptırılmıştır (1824 - daki uzaklık 69 kilometreydi.
cak olduğunu, buranın mükellef köy­ 1825). Zamanla yıkılan bu son cema­
lerinin bulunduğunu, Liva’ya bağlı bir XIX. yüzyıl sonunda bayındır du­
at yeri, 1887 - 88 yılında mütevelli To- rumda olan K ilis’te 74 cami, 12 mes­
zeamet, onsekiz timar bulunduğunu, sunoğlu Ali Efendi tarafından yeniden
şehir bahçelerinin kenarında geniş ve cit, 4 tekke, 24 medrese, 1 karantina
yaptırılmıştır. binası (1847), 1 hapishane (1879), 3 ki­
düzlükte kat kat kiremit örtülü, mamur
yüksek sarayları ile süslü bir şehir ol­ Karakaş Camii, klasik üslûpta üs­ lise vardı. Bunlardan başka, K ilis’te 5
duğunu, camileri arasında Eski Cami­ tü kiremit örtülü bir cami iken, yirmi hamam, 740 dükkân, 7 han, 11 fırın,
i’nin en ünlü olduğunu, hamamların­ beş yıl önce tamamen yenilenerek mi­ 120 kumaş fabrikası, 15 kahve, 1 ec­
dan köprü başındaki hamamla arasta­ marisi bozuldu. zane ve 4 bin 100 ev vardı. Kazada 2
ya bitişik olan hamamın güzel olduğu­ Kırklareli - Tırnovacık yolunda, sabun fabrikası ve yerli halkın ihtiya­
nu, şehirde yer yer sebil ve hayat su­ Şeytanderesi üzerinde, aynı adlı "Sey- cını karşılamak üzere 20 kadar değir­
larının bulunduklarını belirtir. tandere Köprüsü", kârgir ve tek göz­ men bulunmaktaydı.
Bugün Marmara Bölgesi içinde bu­ lüdür. 1896 tarihinde inşa edilmiştir. Kilis, Birinci Dünya Savaşı sonun­
211
da ingilizler tarafından işgal edildi (9 m ii’nin H. 961 tarihli Türke vakıfnâme- (1334/1335 veya 1336/1337; 1338/1339).
O cak 1919). Aynı yıl Ekim ayı sonun­ sinde Kilis kasabasının “M edine-i Ki­ Fetihten sonra Kirrnastı arazisi Lala
da Fransızlar’a bırakıldı. Türkiye ile lis ” o\arak geçmesinden, o tarihlerde Şahin Paşa’ya verildi. Paşa da, muh­
Fransa arasında yapılan Ankara Ant­ K ilis ’in mâmûr bir yer olduğu anlaşıl­ temel olarak ailesini buraya yerleştir­
laşm asına uyularak (1921), K ilis’in maktadır. Üzeri kubbe ile kapatılmış di.
bahçelerinin büyük kısmı Suriye top­ olan ve yapısı İstanbul camilerini an­ Osmanlı döneminde (XIX. yüzyıl),
raklarına bırakıldı. 1926 Türkiye - Su­ dıran Canbulad Camii’nin bitişiğinde Bursa vilâyetinin merkez sancağına
riye arasında yapılan sınır düzeltilmesi bir mevlevî dergâhı bulunur. Canbula- bağlı kaza durumundaydı. Merkez san­
sonunda bahçelerin bir kısmı ile bir­ doğulları’nın K ilis’te yaptırmış olduk­ cağın güneybatısında yer alırdı. Kuzey­
kaç köy yeniden Türkiye’ye geri veril­ ları eserler arasında Evliya Çelebi’nin den Mihalıç merkez kazası, doğudan
di. 1562/1563 tarihli bir kitâbesini kaydet- Bursa merkez kazası, güneyden Edre­
Kilis kasabası ve çevresinde H. tiğ hama, 100 kadar dükkân içeren be­ mit kazası, batıdan Karasi Sancağı ile
1151 (1738), 1222 (1807) ve 1236 '(1820) desten (bugün damı yıkılmış durumda) çevriliydi. Toplam 139 köyü vardı. Nü­
yıllarında üç önemli deprem olmuş ve ikinci bir hamam, sabunhaneler ve fusu 38 bin 544 kişiden oluşmaktaydı.
26 Zilhicce 1236 (1820) tarihinde mey­ medreseler sayılabilir. Kaza merkezi Kirrnastı Ulubat Gö-
dana gelen depremde birçok bina yı­ XVII. yüzyılda yapılan “H indioğlu lü’nün 20 kilometre güneybatısında,
kılmış, evlerin kuyularından sıcak su­ C a m ii" (1664) düz çatılıdır. 1683 tarih­ Mihalıç’ın 22 kilometre güneydoğu­
lar fışkırmıştır. Halk uzun süre çadır­ li “Çalık C am ii" nin mihrap önü kubbe­ sunda, Edremid’in 45 kilometre kuzey­
larda yaşamak zorunda kalmıştır. lidir, avlusunda medrese odaları var­ batısında, Bursa’nın 66 kilometre gü­
Şehrin geçirdiği ikinci büyük teh­ dır. XIX. yüzyıl eseri olan “Cüneyne neybatısında kurulmuştu. Nüfusu 4
like ise H. 1131 (1718), 1174 (1760), C a m ii”, üç kapılı ve düz çatılı bir ya­ bin 800 kişiydi. Kasaba yakınında 10
1201 (1786) ve 1244 (1828) yıllarındaki pıdır. “ Kadı C a m ii” nin mekân ve son kilometre doğudaki Kesterlek köyün-
veba salgınıdır. Bu salgınlarda binlerf cemaat yeri, çapraz tonozla örtülüdür dekine benzer, Bizans çağından kalma
ce kişi ölmüş. H. 1174 (1760) yılı sal­ ve aynı yüzyılın özelliklerini gösterir. bir kale kalıntısı vardır. Bu iki kale, Bi­
gını iki yıl sürmüş, daha sonra aynı şid­ Kilis Mevlevihanesi (1525), beş zanslIlar tarafından Osmanlı akınları-
deti ile 1201 (1786) yılında tekrar baş- kubbeli bir yapıdır. XVIII. yüzyılda Nak­ na karşı koymak amacı ile inşa edil­
göstermiştir. şibendiliğe bağlı Şeyh Abdullah Efen- mişti. Orhan Gazi, Emir Dursun ile bir­
Şehrin yaşadığı bir başka âfet ise, di’nin adına yapılan tekke, bir sütun sı­ likte Karasi üzerine yürürken burası­
H. 1150 (1737), 1206 (1791) vez 1220 rasıyla iki nefe ayrılır. nı zaptederek almışlardır.
(1805) yıllarına rastlayan kıtlıktır. Da­ K ilis’teki çeşmelerden başlıcaları:
ha sonra H. 1333 (1916) yılında, savaş ipşirpaşa Çeşmesi (1654), Fellâh Çeş­ XIX. yüzyılın sonunda, kasabada 14
sebebi ile yeni bir kıtlık doğmuş ve be­ mesi (1787), Küçük Çarşı Çeşmesi mahalleye dağılmış 800 ev, 6 cami, 14
raberinde şiddetli bir pahalılığı getir­ (1836), Kavaf Çeşmesi (1884), Saliha- mescit, 2 kilise (Bu kiliselerden Akça-
ğa Çeşmesi adlarını alır. p ın a r köyünde olan Ayaparaskevi Ki­
mişti. Yiyecek bulamayan fakir halk,
Kasabanın kuzeydoğusunda, Kara­ lisesi yıkılarak 1903 yılında yeniden ya­
mezbahada kesilen hayvanların kanı­
taş Tepesi’nde, Hz. Muhammed’in vâ- pılm ış, A kçapın ar köyündeki ise aynı
nı içmeye, kırlardan topladıkları otla­
hi kâtiplerinden Şerahbil b. Hasne’nin yıl onarılm ıştır), biri lise ve biri ortao­
rı yemeye başlamıştır. O zamanın halk
şairlerinden bir âşık, bu drurumu des­ mezarı bulunur. Bu kişi, Hz. Ömer za­ kul 47’si sıbyan mektebi düzeyinde 47
tanı ile dile getirmektedir: manında Halid ibni Velid’in kumanda­ okul vardı. Okullara devam eden öğ­
“ 1333 yılında p ah alılık g eld i ciha­ sı altında Suriye’yi fethe gönderilen or­ renci sayısı 645’i erkek, 30’u kız olmak
na / Ot yenildi, kan içildi, e l yezm ez ol­ dunun sol cenah kumandanı idi. üzere 675 kişiydi.
du n an e." Osmanlı devrinde Kilis halkı genel­ Kasabada bir askerî depo, bir as­
Kilis tarihinde önemli rollern oyna­ likle kavuk üzerine sarık sarar ve cüb­ kerlik şubesi, redif ve aktif ordu tabu­
yan Canbolad Ailesi'nden Kasım Bey’- be giyerdi. Fesin kullanılmaya başla­ ru karargâhı vardı.
in oğlu Canbulad, Yavuz Sultan Selim masından sonra esnaf fes üzerine aba­ ilçe, 14 Eylül 1922 günü düşman iş­
tarafından saraya alınmış, daha son­ ni veya çenber, aydınlar beyaz tülbent galinden kurtulmuş ve aynı yıl “M us­
ra kendisine Kilis ve çevresinin yöne­ sardılar. Daha sonra yanlız fes giyilme­ tafakem alpaşa” adını almıştır.
tim i verilm iştir. Canbulad, 1517 yılın­ ye başlanıldı. Elbiseler, önü açık bir İlçenin en önemli eski eseri, Lala
da Magosa’yı fethi sırasında ölmüştür. entari, bir don ve bir gömlekten ibaret Şahin Paşa tarafından burada yaptırı­
K ilis’te 2 hamaeı, 100 dükkânlı bir be­ olup, kış mevsiminde bunların üzeri­ lan külliyedir. Cami, medrese, zaviye,
desten, sabunhaneler ve medreseler ne bir aba giyilirdi. Osmanlı kadını, hamam ve türbeden oluşan bu külliye-
yaptırdığı bilinmektedir. mavi dokuma çarşaf ve edik denilen den günümüze yalnız türbe kalmıştır.
K ilis’te en eski yapı "U lu c a m i”dir. sarı çizme ile sokağa çıkar, evde da­ Lala Şahin Paşa'nın ilçede bir de köp­
Plan ve taş işçiliği bakımından Mem­ ha basit bir entari ile dolaşırdı. Daha rüsü vardır.
lûk mimarî özelliğini gösterir. Çerkez sonra dokuma çarşaf yerine ipekli ku­
Memlûkluları devrinden kalma “Akça- maştan yapılan büzgülü çarşaflar ve Mustafakemalpaşa Köprüsü (Kir-
run C a m ii" dışında, Memlûklular dev­ so olarak pelerinli çarşaflar kadın gi­ m astı Köprüsü), Mustafakemalpaşa il­
rine ait yapılar yıkılmıştır. yimine hâkim oldu. çesi içinden geçen çayın üstünde yap­
K ilis’teki camilerin birçoğu H. 900 tırılmıştır. XIV. yüzyıl yapısıdır. Zaman­
(1494) yılından sonra inşa edilmiştir. la harap olan köprü, ilçe halkının ça­
Yalnız “Alacalı C am ii”nin H. 865(1460) baları ve padişah tarafından gönderi­
yılında inşa edildiğine dair Evkaf Dai- len bin kuruşla onarılarak geçişe açıl­
resi’nde bir kayıt vardır. Ulucami, H. mıştır (1709).
790 (1388) yılında bir onarım görmüş. KİRMASTI (Eski adları: Kirmas- Lalaşahinpaşa Türbesi, Selçuklu
930 (1523) yıllarında da Müderris Ha­ toria, Kirrnastı. Bugün: M ustafakem al­ planına uygun bir gövde üzerine, yer
cı Müstafa Efendi tarafından onarıl­ paşa). yer yamanmış, yabancı motiflerle in­
mıştır. Bu onarım sırasında, camiin Yörenin ilk sakinlerinin, Hititler ol­ şa edilmiştir. Sivri külâhlı beş Osmanlı
amut taşlarından birinin üzerinde es­ duğu tahmin edilmektedir. Daha son­ kümbetinden biridir. Yapı içten içe
ki Arap yazısı ile bir kitâbe ve bu kitâ- ra burada kurulan “K irrnastı” (Kirmas- 4.50 x 4.70 metre boyutlarında bir
benln altında 110 sayısına benzer bir torid) kasabasının bugünkü Lalaşahin dört dılılı kaide üstüne, birbirini kesen
şekil meydana çıkmışsa da, bunu çöz­ Mahallesi sırtlarında kurulduğu sanıl­ tonozlu köşe alîkalarına oturan sekiz
mek mümkün olamamıştır. maktadır. Osmanlı kaynaklarında Kir- dılılı bir külâh ile örtülüdür.
1553 tarihli “C anbulad C a m ii” mastı adı, kasabanın fethi sırasında
ile Kirrnastı (M ustafakem alpaşa) bu­
1569 tarihli “Şeyh Cam ii", ilk önemli buraya hâkim olan kadının adına bağ­ gün, Marmara Bölgesi’nin Güney Mar­
Osmanlı yapıtlarıdır. Halk arasında lanır. Kasaba, Orhan Gazi tarafından mara bölümünde Bursa iline bağlı il­
"Tekke C a m ii” denilen Canbolad Ca­ alınarak Osmanlı Devleti’ne bağlandı çe merkezidir.
212
KIRŞEHİR VİLAYETİ

KIRŞEHİR (Eski adları: Gülşeh- ğiştirmiş, fakat daha çok Konya Sel­ neddin, Kırşehir’i ele geçirmek iste­
ri, Kırşehri). çuklularının egemenliği altında kal­ yerek, adamlarından Mürüvvet Beye
Kırşehir, ilkçağlardan beri Hititler, mıştır. Kırşehir’in adı Konya Selçuklu şehri zaptettirdi. Daha sonra Kadı Bur­
Frigler, MakedonyalIlar, Helenler, İran­ döneminde bir ara “G ülşeh ri" olarak haneddin Akkoyunlüların şefi Kara Yü­
lIlar, Romalılar ve BizanslIlar yöneti­ anılmıştır. II. Kılıçarslan bir geleneğe lük Osman tarafından öldürüldü. Ka­
minde ve çeşitli kültürlerin etkisi altın­ uyarak, ülkesini 11 oğlu arasında pay dının mülkü, Yıldırım Bayezid’e teslim
da kalmıştır. Bunlardan ayrı olarak ettiği zaman, Kırşehir de Ankara’yla edildi. Ancak bu Osmanlı egemenliği
Oğuz Türklerinin Anadolu’ya XI. yüz­ birlikle Muhyiddin Mesud’un payına uzun sürmedi. Bir yıl önce Karaman-
yılda yerleşmek amacıyla gelişleri, ge­ düştü (1190). Bu sırada Tokat’ta ege­ o ğ lu ’nun yağm aladığı K ırşehir,
ne o çağlarda Müslümanlığın bu böl­ menliğini sürdürmekteyken Konya’yı 14Ö2’de Timur tarafından istila edildi ve
gede yayılmaya başlaması da Kırşehir ele geçiren Rükneddin Arslan, Me- AnkaraSavaşı’ndan sonra burası onun
kültürünü oluşturan etkenlerdir. sud’u Ankara Kalesi’nde 2-3 yıl kuşat­ tarafından kendisine yardımda bulu­
Kırşehir, 1071 tarihinden sonra tıktan sonra, Ankara’yı alarak Muyid- nan Karamanlılara ve rild i
akıncı ve öncü Türkmenler tarafından din’i iki oğluyla birlikte astırdı (1204). 1406 yılında Çelebi Mehmed, Kır­
Türklerin yaylağı ve yerleşme alanı du­ Kardeş geçimsizlikleriyle elden ele şehir’in kuzeybatısındaki Cemele Ka­
rumuna getirildiyse de, yönetim bakı­ geçen, yol uğrağı olması sebebiyle lesi’nde, Karamanoğlu II. Mehmed’le
mından Bizans’a bağlı kaldı. 1071 yı­ kanlı savaşlara sahne " ‘ an Kırşehir, buluşarak toprak sınırları konusunu ve
lında Malazgird’te Büyük Selçuklu Hü­ Mengücükoğulları’ndan Muzafferüd- kardeşi Çelebi Süleyman’a karşı izle­
kümdarı Alparslan’la Bizans İmparato­ din’e tim arföşür vergi alanı) olarak ve­ necek tutumu görüştü. Karamanoğlu
ru Diogenes arasında yapılan ve tari­ rildi. Bilgin bir kişi olan Muzafferüddin Mehmed Bey ile Çelebi Mehmed, şim­
hin akışını değiştiren Malazgird Sava- zamanında Kırşehir imar edildi, bura­ diki adıyla Çayağzı diye anılan yerde
şı’ndan sonra Kutalmışoğlu Süleyman sı bir kültür kenti düzeyine çıkarıldı. buluştular.
Anadolu’yu kesin olarak Selçuklu Dev­ 1245 yılından sonra Kırşehir, Moğol or­ Osmanlı Devleti’nin bu zayıf zama­
leti topraklarına kattı. Bundan sonra­ dularının yaylak ve Kışlağı durumunda nında Kırşehir Kalesi’nin aralıklı ola­
ki yıllar Türklerin akın akın Anadolu’­ idi. Daha sonraları çok karışık dönem­ rak Karamanlılar ve Dulkadirliler tara­
ya geldiği yıllardır. ler geçiren Kırşehir, Selçukluların yı­ fından saldırılara uğradığı, yağma edil­
Anadolu’nun diğer ellerine gelip kıntıları üstüne kurulan Eretnalar, Ka­ diği, eski parlaklığını bu sebeplerle ya­
yerleşen Türkler gibi Kırşehir’e gelen­ ramanlılar ve Dulkadiroğulları tarafın­ vaş yavaş yitirdiği anlaşılmaktadır. İs­
ler de oturdukları yurtlara ve yörelere dan ele geçirildi. tanbul’un alınmasından sonra Osman­
kendi boy ve soylarının adlarını ver­ OsmanlIlar daha Orhan Gazi zama­ lIların üzüntü kaynağı olan Karaman­
mişlerdir. Bugün Kırşehir ili sınırları nında (XIV. yüzyıl ortalarında) Ankara’­ oğlu egemenliğine Fatih Sultan Meh­
içinde çeşitli Oğuz boylarının varlığı­ yı fethettikten sonra bu yöreye kadar med son verdi. Dulkadiroğullarını da
na işaret eden adlara rastlanılmakta- hâkimiyet veya nüfuzlarını teşmil et­ Yavuz Sultan Selim, kesin bir yenilgiy­
dır. mişlerdir. Fakat aynı yüzyılın son yıl­ le tarih sahnesinden silm iştir.
Kırşehir, iç Anadolu'nun bazı böl­ larında, OsmanlIların Rumeli’ndeki uğ­ Osmanlı egemenliği kesin olarak
geleri gibi Danişmendliierle,. Konya raşılarından yararlanarak, onların Ana­ kurulduktan sonra Kırşehir tarihinde
Selçukluları arasında birkaç kez el de­ dolu'daki kuvvetli rakibi Kadı Burha­ önemli olaylar olmadı. Yalnız 1572 yı-

213
Iında Hacı Bektaş Veli’ nin torunların­
dan Kalender Çelebi’nin başkaldırma­
sı Osmanlı Sarayı’nı şaşırttı ve tasalan­
dırdı. Dinî bir amaca dayanan bu baş­
kaldırmayı bastırmak için, Kanunî Sul­
tan Süleyman, Sadrazam İbrahim Pa-
şa’yı yöreye yolladı. Bundan başka
ekonomik sebeplere dayanan, g ittik ­
çe çoğalan ve “avarız-ı d ivan iye” diye
adlandırılan dengesiz verginin çiftçi
halkı yıpratması ve benzeri kötü yöne­
tim örnekleri sonucu başgösteren
‘‘C e iâ lî isyan ları” sırasında bu yöre
yağmalanarak yıkıldı.
II. Mahmud döneminde Mısır Vali­
si Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ nın dev­
lete karşı ayaklanması sırasında, oğ­
lu İbrahim Paşa ordusuyla Kırşehir’e
de uğramış, halktan yiyecek istemiş­
tir.
Kırşehir’de 1874 yılında büyük bir-
kıtlık başgöstermiştir. Kırşehir’den
gönderilen ve İstanbul’da 15 Mayıs
1874 yılında BASİRET gazetesinde ya­
yınlanan bir mektupta bu kıtlık olayın­
dan söz edilmekte, köylünün "ölmüş
hayvanat İaşesi, ağaç kabuğu ve ayrık
tabir edilir ot kökü yediği” anlatılmak­
tadır.
Kırşehir, XIX. yüzyıl ortalarında
önemini yitirmiş, yollar üstünde küçük
bir durak yeri olmuştur. Bu sıralar nü­
fusu yaklaşık olarak 3 bin 500 kadar­
dı. Yüzyılın sonlarına doğru 8 bin 462 KIRŞEHİR: Cami (XIX. yüzyıl sonları).
olarak gösterilmektedir.
Kırşehir’in OsmanlIlar döneminde,
ekonomik yönden olduğu kadar dü­ tinyanos zamanındaki 2. Kappadokya OsmanlIlar döneminde bu durum
şünsel alanda da gelişmesi, Anadolu Teması’nın başkenti olmaolayı birya- sürmüştür. XIX. y.üzyılın sonlarında
Selçuklularının kargaşa dönemine ve na bırakılırsa, kentin büyük gelişme Kırşehir’de 4 medrese, 1 idadî, 1 rüş­
İlhanlılar’ın egemenlik döneminde, ya­ göstermesi, anıtlarla süslenmesi, Ana­ diye, 2 iptidaiye, bir kısım mahalle ve
ni IX. yüzyılın başlarına denk gelir. Bu dolu Selçukluları dönemine denk gel­ köylerde sıbyan mektepleri ve 1 Erme­
sıralarda Kırşehir, Ortaçağ Anadolu ta­ mektedir. ni mektebi bulunmakdaydı. İdadî mek­
rihinde çok önemli bir rol oynamış Kırşehir, Osmanlı İmparatorluğu’­ tebi 1889yılındayapılarak eğitime açıl­
olan A hilik’in merkezi olmuş, bu kuru­ nun ilk dönemlerinde, Karaman eyale­ mış, 1903 yılında da mektebin onarı-
luşun kurucusu sayılan Ahi Evren, bu- tine bağlı bir sancak oldu. Daha son­ mı yapılmıştır.
'raya yerleşmiştir. Ote yandan, Babâî- raları Konya, Niğde ve Ankara illerine Kırşehir’de geleneksel Türk tipi bü­
lik kurucusu İlyas Baba da, Kırşehir’e bağlandı. 1867 yılında bucak, 1869 yı­ tün anlamıyla yaşam aktadır. Kırşehir
gelmiştir. Onun torununu tanımış, lında ilçe, 1870 yılında da sancak ol­ ve yöresi insanları sevinç ve kederle­
Türk dilinin öncü övücüsü, mutasav­ du. Ankara vilayetine ait özel salname rinde hep ölçülüdürler. Bahar ve yaz
vıf şair Aşık Paşa da burada yaşamış (1318), 1902 yılında Kırşehir’in Anka­ aylarında ağaçlar altında, sonbaharda
ve ölmüş, Mevlâna Celâleddin Rumî’­ ra iline bağlı 5 sancaktan biri olduğu­ düğünlerde ağır başlı ve içten bir söy­
nin tilmizlerinden Süleyman Türkma- nu belirlemektedir. Bu sancağa, Ava­ leşi havasıyla yaşarlar, yem ekleri sa­
nî ve Mehmed Aksarayî de Kırşehir’e nos, Keskin, Mecidiye (Çiçekdağı), il­ de ve doyurucudur. Halk Türkçesi
gelerek Mevlevî tekkeleri kurmuşlar­ çeleri bağlıdır. Ahmed Vefik Paşa, yi­ Anadolu ağızlarının genel gelişimi
dır. ne bu ilçeleri saydıktan başka bir de içinde Oğuz Türkçesi izleri taşır. Os­
Ahiler’in piri sayılan Ahi Evren, Ha­ Değnek Rişvan’ı (Keskin) ilçe olarak manlI dönem inde şehir erkeklerinde
cı Bektaş’ın yakın arkadaşıydı. Ahi Ev­ belirtmekte, Mucurve Hacıbektaş’tan giyim kadifeden külot pantolon, kadife
ren, Kırşehir’de gömülüdür. Hacı Bek- ise Kırşehir’e bağlı köyler olarak söz cepken, nakışlı yün çorap, sırma yakalı
taş’ın pirllğinde kurulan yeniçeriliğin de etmektedir. Kırşehir, 1921 yılında ba­ işlik, ucu sivri basık ayakkabı, boyun­
Ahi Evren’in etkisinden olduğu sanıl­ ğımsız mutasarrıflık, Cumhuriyet’in da, kollarda, belde poşular (renkli) ve
maktadır. ilanından sonra da il merkezi olmuş­ belde hançer biçimindedir. Kadınlar­
Bektaşîlik de bu yörede hemen he­ tur. da ise sıra sıra altınlı, boncuklu al fes;
men aynı dönemde gelişmişti. Bu ta­ Anadolu Selçuklu Devleti’nin son üstüne kenarı boncuklu beyaz yazma,
rikatın kurucusu olan Hacı Bektaş-ı zamanlarında Kırşehir ili önemli bir sırmalı kadife ceket, bele bağlanmış
Veli dergâhının, Kırşehirin güneydoğu­ kültür ve eğitim merkezi olmuştur. üçetek, geniş ve döküm lü don, beide
sunda ve onun adını taşıyan bir ilçe­ Özellikle Selçuklu Sultanı I. Alâeddin şal kuşak biçimindedir.
de bulunduğu bilinmektedir. Keykubat’ın Kırşehir'de Cacabey Med- Çeşitli akınlara uğrayan, çeşitli el
Kırşehir’in H ititler döneminde alt resesi’ni kurması, kentin kültür ve dü­ değiştirmeler yaşayan Kırşehir, tarihî
basamakta Kanış ve Karum’a, üst ba­ şün yaşamını büyük oranda etkilemiş­ ören yerleri, arkeolojik alanlar ve sit-
samakta da Hattuşaş’a bağlı olduğu tir. Bu medresede dört mezhebin ilke­ ler bakımından değişik bir görünüm­
sanılmaktadır. Roma, Bizans, Selçuk­ leri yanında, hikmet ve astronomi dedir.
lu, İihanoğulları ve Eretnalılar yöneti­ dersleri açılmıştır. Hikmet derslerinin Kırşehir ve civarında pek çok hö­
minde kent uzun süre Kayseri’ye bağlı şamanizme dayandırılması sebebiyle yük vardır, Bunların en önemlisi şeh­
kalmıştır. Selçuklular döneminde san­ birçok Horasan ereni Kırşehir’e yerleş­ rin içindeki Kale adı verilen tepeciktir.
cak ve il merkezi olduğu, kişilere ait miş ve bu medresede öğretmenlik Bu höyüğün üstündeki ortamektep ile
vakıf belgelerinden anlaşılmıştır. Jüs- yapmıştır. Selçuklu Hükümdarı Sultan Alâeddin
214
Cami yakın dönenmelrde yenilenmiş­ metre eninde korkuluk taşları vardır. bir sülüsle Ayet’el Kürsî işlenmiştir.
ti. Sadece kapı eskidir. Bu tepenin es­ 1614 yılında onarım görmüştür. Süleyman Türkmani Türbesi, ken­
ki şehrin kalıntıları olduğu anlaşılmak- Küçük bir kent olmakla birlikte ta­ tin doğusunda, imaret Mahallesi’nde-
.ıdır. rih içinde belirli bir yeri bulunan Kır­ dir. Türbeye bir sayvanlıktan girilir.
Kırşehir’de Romalılar ve BizanslI­ şehir’de iki tane de medrese bulun­ Soldaki yüksekçe şekilde Şeyh Haşan,
lardan kalma eserlere rastlanmaktadır. maktadır. Şeyh Süleyman ve Ebnayı Mehmed
Civardaki Üçayak denilen harabe, Bi­ Muzafferüddin Behramşah Medre­ Çelebi’nin olduğu anlaşılan mezarlar
zans devrinden kalma önemli bir ç if­ sesi, Muzafferüddin Behramşah tara­ vardır.
te kilisedir (X-XI. yüzyıl). fından 1246 yılında yaptırılmıştır. H. Hacıbektaş kasabasında 1834 yı­
Ahi Evren Camii, Ahi Evren Mahalie- 625 (1227), tarihinde Kırşehir’e yerle­ lında Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı inşa
si'ndedir. H.gse^öeOJtarihindeAhi Ev- şen Muzafferüddin Beramşah, hü­ edilmiş, daha sonra 1892 yılında Hacı
ren’in ardıllarından biri tarafından yap­ kümdarlığı süresince kendini bilime Bektaş Camii’nin onarımı, 1894 yılın­
tırılmıştır. Süsleme ve mimari şekiller­ vermiştir. Medrese ile türbesi karşı da ise cami, dergâh ile Kırklar Mey-
den yoksun basit ve üstü çatılı, duvar­ karşıya iken bugün medreseden geri­ dam’nın onarımı ve çeşmenin yapımı
ları kârgir bir binadır. Mihrabın üstün­ ye pek bir şey kalmamıştır. gerçekleşmiştir.
deki kitabe kısmen silinm iştir. Yakın Kırşehir’de bugün bilinen iki küm­ Yukarıda saydığımız yapılar dışın­
tarihte inşa‘ olunmuş bir taş minaresi bet vardır. da Kırşehir’de 1873 yılında bir hapis­
vardır. 1902 yılında onarım görmüştür. Fatma Hatun Kümbeti, Kırşehir’in hane inşa edilmiş, daha önce mevcut
Alâeddin Camii, Kırşehir’in ortasın­ “K ü m b eta ltı” diye bilinen yöresinde olan Hükümet Konağı ise 1875 ve 1885
daki tepenin üstünde bulunur, ilk kez bulunur. Kapısındaki kitabeye göre yıllarında onarılmıştır.
XIII. yüzyılda Selçuklu Hükümdarı Alâ- Abdullah kızı Fatma Hatun için H. 686
eddiı? tarafından yaptırıldı. Sonradan (1287), yılında yapılmıştır.
tümüyle yıkılmış, 1893 yılında Muta­ Melikgazi Kümbeti ise, Muzaffe­
sarrıf Arifi Bey tarafından yerine yenisi rüddin Mehmed Şah için eşlerinden
yaptırıldı. Camiin kapısındaki işleme­ biri tarafından 1228 yılından sonra yap­
li taşların Melik Muzafferüddin Beh- tırılmıştır. Köşeleri düzenlenmiş kare KONYA (Eski adları: Colonia
ramşah’a ait medresenin kapı taşları bir taban üstüne, konik külahlı sekiz­ Aelia Hadriana, Iconium , Ikonion, Ko-
olduğu söylenmektedir. gen bir yapıdır ve çadır karakterine nieh).
Cacabey Camii, Kılıçarslan’ın oğ­ uyar. Türkiye’nin en büyük illerinden
lu Gıyaseddin III. Keyhüsrev zamanın­ Kırşehir’de yaşamış yöneticilere olan Konya’nın tarihi M.Ö. 2600 yılına
da Cibril ibni Caca Bey tarafından 1272 ve eşlerine ait altı tane türbe bulun­ kadar uzanmaktadır. M.Ö. 2600 - 2100
yılında üstü kubbe ile örtülü bir med­ maktadır. yılları arasında Bakır Çağı, 1400 -1200
rese olarak yaptırılmıştır. Mavi çiniler­ Âşık Paşa Türbesi, Eretnalılar za­ yıları arasında H itit Çağı, sırası ile
le bezeli minaresinden ötürü halk ara­ manında 1322 yılında yapılmıştır. Tü­ Frigya, Kimmer, Lydia, Pers (M .Ö . VI.
sında “C ıncıktı C a m i" olarak da anılır. mü ile mermerden yapılmış olup, asi­ yüzyıl), İskender, Bergama (M.Ö. 223
1871 yılında onarılan yapı, uzun süre­ metrik uzun cephesi, Kırgız çadırına - 133), Roma (M.Ö. 133 - M.S. 395) ve
dir cami olarak kullanılmaktadır. benzeyen kubbesi, yana alınmış dar ve Bizans (395 - 1077) yönetiminde kaldı.
Çarşı Camii, Hüseyin Bey adlı biri uzun pprtali ile Selçuklu mimarisinden M.S. VII. yüzıl başlarında Anadolu’­
tarafından 1864 yılında yaptırılmıştır. tüm ayrıtılı görüşlerle, yeni bir üslû­ da meydana gelen Sâsanî istilâsı ön­
Yapı dik açılı ve minaresizdir. Camiin bu haber vermektedir. lendikten sonra uzun süre Müslüman
ön bülümünde sütunlu bir sundurma Cacabey Türbesi, Cacaoğlu Nured- saldırı ve akınları başladı. Muaviye or­
bölüm ü vardır. C am iin iç in d e k i din adına, Cacabey Medresesi’nin gi­ duları Konya’yı ele geçirdi, fakat faz­
"K ırla n g ıç ” tipi tavan, örnekleri için ­ rişinde sol tarafa yapılmıştır (1272). la duramadılar. Aynı olay VIII. yüzyılın
de en büyük olanıdır. 15 sıra halinde Medresenin içinden 7 basamaklı bir başında da tekrarlandı. Emevîlere ha­
tahta kirişler üstüne konmuş ve yukarı merdivenle çıkılır. Türbenin içindeki çi­ lef olan Abbasîler de daha sonraki yüz­
yaklaştıkça çok kenarlılar boyca küçül­ ni bezekler kara, mavi, beyaz renkler­ yılın ilk yıllarında buradan geçtiler. İs­
düğünden, tavanın maktaı tam bir le yapılmıştır, iç bölümünü yukarıdan tilâlar X. yüzyılın başına kadar sürdü.
kubbe maktaı verir hale getirilm iştir. çevreleyen Selçuklu nesih yazısıyla Bu sıralarda Konya sınıra oranla yakın
Lâle Camii’nin XIII. yüzyıldan kal­ iArap harflerinin en çok kullanılan bulunduğu için, sık sık Müslüman mü­
dığı sanılmaktadır. Zamanında iki kub­ türü) yazılmış bir kitabesi vardır. cahitlerin akınlarına uğradı.
beli olduğu bilinmektedir. Kesme taş Ahi Evren Türbesi, kalenin kuzey Şehir XI. yüzyılın ikinci yarısında
kemerler hariç, diğer bölümler tümüy­ yönünde, Ahi Evren Mahallesi’nde bu­ Türk beylerinin yönettiği istilâlara uğ­
le moloz taştandır. lunur. Kapısı üstündeki mermer taşa radı. Bizans İmparatoru Romanos Di-
Kırşehir’de tek bir kervansaray bu­ işlenmiş kitabeden burasının “M urat ogenes’in önleme çabasına rağmen, bu
lunmaktadır. Bu da il merkezinin 23 ki­ Han oğlu Sultan M eh m e d H a n ” döne- akınlar durdurulamadı. Alparslan’ın
lometre güneyinde Kızılırmak üstün­ m inde “ S ü le y m a n Bey o ğ lu Malazgird Zaferi’nden sonra, Türk
deki Kesikköprü’nün yanıbaşında bu­ A laü d d e v ie " tarafından H. 886 (1481), akınları fetih niteliğine dönüştü. 1077
lunan kervansaraydır. Birçok bölümü yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. yılında Selçuk hanedanından Kutal-
yıkılmış olmakla birlikte, kapısı, büyük Türbe, Selçuklu mimari özelliğine uy­ mış’ın oğlu Süleyman Konya şehrini
kemerli salonu ve odaları hâlâ sağlam gun üç kubbe üzerine inşa edilm iştir. zaptetti. Anadolu’da savaşan beyler­
ve ayaktadır. Selçuklu dönemine ait 1902 yılında onarım görmüştür. den bir kısmı Süleyman’a Konya'da ka­
bir eserdir. Karakurt Türbesi (Kalender Baba), tıldılar. Bağdad’daki Abbasî Halifesi de
Kırşehir’de eski eser niteliğinde Kırşehir’in 15 kilometre batısında, Ka­ kendisine, hükümranlık menşûru, san­
yalnız “K esikköprü” vardır. Kırşehir’­ ralar köyü yakınlarındadır. Selçuklu cak ve h il’at göndererek “S u lta n ” un­
in 23 kilometre güneyinde Kızılırmak Hükümdarı Kılıçarslan 1135 yılında bir vanı ile hitap etti. Adı geçen hüküm­
üstünde Keykavus b. Keyhüsrev zama­ zaviye ile beraber yaptırmıştır. Hemen dar tarafından İznik şehrinin fethine
nında 1251 yılında Konya topraklarıy­ yanında da şimdi modernleşmiş fakat kadar (1080), Konya, Anadolu Selçuk­
la Kırşehir'i bağlamak üzere yaptırıl­ esası Selçuklu veya Bizans dönemi­ lu Devleti’nin başkenti oldu. Selçuklu­
mıştır. Bir söylentiye göre, Keyhüsrev ne ait bir ılıca vardır. Yanında yarı yı­ ların başkentlerini ve genel karargâh­
bu köprüyü Muzafferüddin kızıyla ev­ kık durumda, bir de tekke yer almak­ larını İç Anadolu’dan Marmara Bölge-
lendiği zaman, düğün alayının üstün­ tadır. si'ne taşımaları, egemenliklerini ge­
den geçmesi için yaptırtmıştır. Kuzey Muhterem Hutan Türbesi, imaret nişletmek isteğinde olduklarını göste­
ucunda kervansaray ve taşa işlenmiş Mahallesi’nde yıkık ve kerpiçten örül­ rir. Bununla beraber, Bizans İmparator­
iki arslan m otifi bulunmaktadır. Köp­ müş bir kulübe içindeki kabrin üstün­ luğu siyasî oyunlara girişerek, Anado­
rü 13 gözlü, sivri kemerlidir. Döşeme deki iki metreye yakın mermer sandu­ lu yönünü alan Haçlı seferleri, Anado­
eni 4.90 metredir ve iki taraftan 0.50 ka Selçuklu biçimidir. Yanlarına güzel lu Selçuklu saltanatının yeniden İç
215
, o 'Y E N İC E O B A ^
> HATIRLI
lYU N AK Jyjç..o
t / INEVt \
* ! > *> '« ! °
AKŞEHİR GÖLÜ

i DEVECİ PINARI GÖLÜ

2IVARIK
AKŞEHİR *>/>-’ O
ILGIN? 'sAİDELİ
DOĞAN HİSAR

J a '/i KIRELİ
yjJyj
KONYA
'o ; k iz il

v,fîAN merİ m ^

/y ^ ÇUMRA A . ® i 1 EREĞLİ
"SULTANİYE
' At
fS. ÇAyMAN
akveren
—— ®s
SEYİDŞEHİR Jı
-c j.-o jy ı OSMANİYE
BOZKIR KAZASI
SORUT GÖLÜ / - j S j y
İM, ,
J BOZKIR^ o’ KAR A M A N
ALADA(
HADIM

VİLÂYETİ
=3 ® ERMENEK

Anadolu’ya çekilmesi gibi bir sonuç dü. Sultanın gelişini gören KonyalIlar sında, Alaşehir önünde verilen mey­
yarattı. Daha sonraki yüzyıllarda dev­ şehri ona teslim ettiler. Bundan son­ dan muharebesinde öldü (1211). Geçi­
letin doğudan Moğol saldırısı ile teh­ ra, küçük oğlu ile Meiikşah üzerine yü­ ci olarak Alaşehir Müslüman mezarlı­
dide uğraması sonucu, Konya, yeni­ rüyen Kılıçarslan, Aksaray’ı onun elin­ ğına gömülen cenazesi, sonradan
den Selçuklu Devleti’nin başkenti o l­ den alamadan öldü (1192). II. Kılıçars- Konya’ya nakledilerek, Alâeddin Camii
du. Bu tarihte II. Haçlı Seferi Konya lan’ın ölümünde Konya tahtına geçen yanındaki medfene gömüldü.
önünden geçti ve Meram Bağları’nda Gıyaseddin I. Keyhüsrev burada uzun Kayseri’de kendisine katılan oğlu
bir süre dinlendikten sonra, Toros ge­ süre kalamadı. Tokat’ta hüküm süren I. İzzeddin Keykâvus, ilk olarak salta-
çitlerine doğru yoluna devam etti. Rüdneddin Süleyman, Konya üzerine nak iddiasında bulunan kardeşi Alâed­
Haçlıların arkasından, BizanslIlar Ba­ yürüyerek, şehri kuşattı. Büyük karde­ din Keykubad’ın saldırısını önlemek zo­
tı Anadolu’yu kaybettikleri, yerleri geri şine karşı koyamayacağını anlayan Gı- runda kaldı» Ömrünün büyük kısmını
alarak hemen hemen bir yüzyıl ellerin­ yaseddin, ondan biramannâme alıp, seferlerde geçiren ve 1220 yılında ölen
de tuttukları ve 1177’de Hoyran Gölü yanındakilerle ve sonradan kendisine bu hükümdarın cenazesi, diğer Sel­
civarında Miriokefalon (Myriokepha- katılan iki oğlu ile birlikte Bizans’a çe­ çuklu sultanları gibi, Konya’ya getiril­
lon) Geçidi’nde II. Kılıçarslan, bunları kildi (1197). Rükneddin, Konya salta­ meyerek, vasiyeti üzerine Sivas’ta yap­
tam bir bozguna uğrattıktan sonra, Ba­ natını eline aldı. Yedi yıl sonra Gıya- tırdığı türbeye gömüldü ve hapiste bu­
tı Anadolu’daki kayıplarını kısmen gi­ seddin onun ölüm haberini alınca, lunan kardeşi, Alâeddin I. Keykubad
derdi. Geniş topraklarını 11 oğluna da­ kendisini davet edenlerin isteğine uya­ unvanı ile tahta davet edildi. Selçuk­
ğıtan bu hükümdarın büyük oğlu Kutb rak, Konya’ya döndü (1204). Bu sırada lu hükümdarlarının büyüklerinden
al-Din, Melikşah’ın saldırısına uğradı ve Rükneddin Süleyman’ın yanındakiler, olan Alâeddin zamanında Konya için
1188/89’da Konya’yı ele geçiren Melik- onun yerine, küçük yaştaki oğlu III. Kı- parlak bir mimari gelişmesi ile kendi­
şah, kendisini veliaht yapmaya baba­ lıçarslan’ı tahta çıkartmışlardı. Gıya- sini gösteren bir ümrâh devri en yük­
sını zorladı. 1190 yılında şehir ili. Haçlı seddin, Konya’yı bir ay kadar kuşattıy- sek mertebesine varmış bulunuyordu.
ordularının istilâsına uğradı. sa da, şehri -alamadan llgın’a çekildi. Konya surları onun zamanında tamam­
~Bu sırada iç kaleye kapanan Kılıç- Fakat bu sırada Aksaray halkı, kendi­ landı, şehirde cami ve medreseler ya­
arslan ve oğlu, İmparatora barış teklif sini çağırarak, şehirlerinin kapılarını pıldı.
etti. Bu te klifi kabul eden İmpara­ ona açtıkları için, KonyalIlar da aynı I. Alâeddin Keykubad’ın Kayseri or­
tor, Konya’da beş gün kaldıktan son­ hareketi taklit ettiler. Bu sayede Gıya- dugâhında ölümü (1237) üzerine tah­
ra ordusu ile birlikte Konya’dan ayrıl­ seddin Keyhüsrev I. unvanı ile ikinci ta çıkan büyük oğlu II. Gıyaseddin
dı. Ertesi yıl (1191) Melikşah Kayseri’­ kez tahta çıktı (1205) ve kendisinin sal­ Keyhüsrev zamanında Konya’nın üm-
de hüküm süren kardeşi Nureddin’in tanatına muhalefet eden Kadı Tirmizi’- rânı sürdü ise de cülûsundan az son­
üzerine yürüdüğü sırada Kılıçarslan yi idam ettirdi, III. Kılıçarslan’ı Gâve- ra Babâilerin sebep oldukları ayaklan­
büyük oğlunun yanından kaçarak mer­ le Kalesi’nde öldürttü. Bundan sonra malar güçlükle bastırıldı ve çok geç­
kezi Uluborlu olmak üzere Göller Böl- Anadolu’ya geniş bir fütuhat seferine meden, ülke daha büyük bir tehlike ile
gesi’nde hüküm süren küçük oğlu Gı- çıkan, bu arada (1207) Antalya’yı fet­ karşılaştı. Anadolu’ya saldıran Moğol­
yaseddin Keyhüsrev’in yanına sığındı heden I. Keyhüsrev, Bizans İmparato­ lar, Selçukluları Köse Dağı’nda bozgu­
ve onunla birlikte Konya üzerine yürü­ ru Laskaris’e karşı giriştiği savaş sıra­ na uğrattılar (1243). Bundan sonra Sel-
216
çuklu Devleti Moğol hanlarının keyfi geçirmek istediler. Bunların başında süre kuşatıldıysa da, I. Murad kızının
egemenlikleri altına girdi. Bu devirde bulunan Mehmed Bey, şehri kuşata­ şefâati üzerine, rakibini affederek çe­
önlemli yönetimleri ile devletin siya­ rak, KonyalIları kendisi ile beraber ol­ kildi. Osmanlı hükümdarının Kosova’-
sî gelişmesini geciktirmeye çalışan iki maya davet etti. Başında Amin al-Din da ölmesinden yararlanan Alâeddin,
büyük devlet adamı, aynı zamanda M ikail’in bulunduğu kuvvetler bir sü­ yeniden OsmanlIlar aleyhine bir ittifak
Konya’da olağanüstü önemli sanat re Karamanlılara karşı koydularsa da kurduysa da, genç hükümdar Yıldırım
eserleri bıraktılar ki, bunlardan birin­ sonunda teslim oldular. Mehmed Bey, Bayezid Konya’ya gelerek, Karaman
cisi, Karatay Medresesi'nin bânlsi Selçuklu ailesine bağlı olduğu anlaşı­ emirini Taşeli’ne kaçmak zorunda bı­
olan EmîrCelâleddin Karatay b. Abdul­ lan ve tarihte Cimri adı ile tanınan Gı- raktı. Karaman Beyi de bu kez affedi­
lah (ölm. 1251152) ve diğeri de büyük yaseddin Siyavuş’u, Selçuklu sultanı lip, Konya kendisine verildi (1394 /
vezir (sahib) Fahreddin Hüseyin (Sahib olarak, Konya tahtına çıkarttı ve ken­ 1395). Bundan sonra Karaman Emiri ile
Ata; ölm. 7285)'d ir. disini de onun veziri yaptı (1277). Fa­ arası açılan Kadı Burhaneddin'in Kon­
M. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölü­ kat Sahib Ataoğullarının kuvvetleri ona ya üzerine yürüdüğü ve ülkeyi yanın­
münde yerine oğlu II. Izzeddin Keykâ- karşı çıktı. Mehmed Bey Develi - Ka- daki göçebelere yağma ettirdiği görü­
vus saltanatını onaylandırmak için, Mo­ rahisar seferinden Konya’ya dönüşün­ lür. Kadı Burhaneddin ile uzlaşan Alâ-
ğol başkentine çağrıldığı zaman, ken­ de Kadı Siracüddin’in teşviki ile hare­ eddin bunun üzerine yeniden Osmanlı
disi Konya’da kalarak, yolların güven­ ket eden KonyalIlar, şehrin kapılarını ülkesine saldırdı. Hatta Ankara’ya gi­
sizliği bahanesi ile oraya kardeşi Kılı- ona açmadılar. Keyhüsrev lll'ü destek­ den kuvvetleri Anadolu Beyleri Sarı Ti-
ç a rsla n 'ı gö nderdi. K ılıça rsla n , leyen Moğol kuvvetleri Şemseddin Cu- murtaş’ı esir etti. Konya'ya getirdi. Bu­
1248’de Anadolu’ya dönerek, Moğol­ vaynî kumandasında Konya’ya gelin­ nun üzerine Karamanlı ailesini, kesin
ların yardımı ile Sivas’ta istiklâlini ilân ce, onu memnuniyetle karşıladılar. olarak ortadan kaldırmak üzere hare­
edince, Emir Karatay’ın önlemi saye­ Mehmed Bey, çarpışmada öldürüldü kete geçen Yıldırım, büyük orduyla,
sinde durumun iç savaşa dönüşmesi ve Cimri de Develi’de ele geçirildi. düşmanın üzerine yürüdü. (1397 /
önlendi ve 1249’da II. İzzeddin Keykâ- Bundan sonra Konya, sık sık Karaman­ 1398)'de Akçay’da takibini bozguna
vus’un diğer iki kardeşi ile beraber, lıların saldırısına uğradı. XIII. yüzyılın uğratarak Konya’yı zaptetti. Oğullarını
saltanat sürmesi esası kabul edildi. Bu son yıllarında Selçuklu Devleti iyice daBursa’yagötürerek, Karamanlı ül­
tarihten sonra 1254’e kadar, üç karde­ çökmüştü. İlhanlı hükümdarlarının kesinin büyük kısmını Osmanlı toprak­
şin adı yazılı para bastırıldı ve müşte­ baskını son haddine varmıştı. Diğer ta­ larına kattı. Ancak Ankara Savaş’ndan
rek hutbe okundu. Karatay’ın ölümün­ raftan Anadolu’daki Moğol kumandan­ (1402) sonra, Timur, toprakları Bayezid
den sonra ayrılıklar başladı. Bir aralık ları da İlhanlIlara karşı isyan eder ol­ tarafından ellerinden alınan beylere
tek başına saltanat sürmeyi başaran muşlardı. Karaman beyleri, Konya’ya eski yerlerine geri verdiği gibi, Alâed-
II. Keykâvus, Moğol baskısından kur­ hâkim olmak için böyle durumlardan d in’in oğlu Mehmed Bey de ülkesini
tulmak için onların Anadolu Genel Va­ da yararlanmaya çalışmaktaydı. III. Gı- ve Konya'yı yeniden ele geçirdi. Bu su­
lisi Baycu Noyan ile savaşa kara ver­ yaseddin Keyhüsrev’in Erzincan’da İl­ retle Karamanoğulları ile OsmanlIlar
di, ancak, Sultanhanı Savaşinda yenil­ h a n lIla r tarafından öldürülmesi (1283) arasındaki mücadele yarım yüzyıl sür­
di (1256) ve Konya Moğollar tarafından üzerine, ülke sözde II. Gıyaseddin Me- dü. Mehmed Bey’in Bursa’ya saldırıp,
kuşatıldı. Bir aralık Bizans’a kaçan II. sud’un eline geçmiş olmakla beraber, şehri yağmalamasına karşılık, I. Çele­
Keykâvus bu arada fırsat bularak ye­ bir süre sonra Gazan Han’ın onu Ha- bi Mehmed 1414’te Konya üzerine yü­
niden Konya’ya geldi (1257). Baycu medan’da alıkoyması üzerine yerini III. rüyerek, Osmanlı Ordusu’nu dağıttı.
Noyan’ı Yıldız Dağı’nda yendi (1258) ve Alâeddin Keykubad aldı (1297). Fakat Osmanlı hükümdarının ayrılmasından
Selçuklu Devleti’nin Kızılırmak batısın­ Gazan Han’ın öldürülmesinden sonra, sonra yeniden başkaldıran Karaman­
da kalan topraklarına sahip oldu. Fa­ tekrar tahta çıkan II. Gıyaseddin Me- lılara karşı gönderilen Vezir Bayezid
kat Muin-al-Din Parvana’nın destekle­ sud’un ölümü ile Selçuklu Devleti, ya­ Paşa, Mehmet Bey’i yakalayıp, Konya
diği Kılıçarslan, Moğollar ile birlikte rım yüzyıldan fazla sürmüş bir gerile­ üzerine getirerek, şehre sığınan oğlu­
Konya’ya yürüyünce, II. Keykâvus taç me devrinden sonra, 1308'de kesin nu teslim olmaya davet etti. Bu girişim
ve tahtını kesin olarak bıraktı (1261). olarak ortadan kalkmış oldu. sonuçlanmayınca, Konya zorla alındı,
Moğolların elinde bir oyuncak durumu­ Selçuklulardan sonra Karamano- fakat yine Karamanlılara bırakıldı. Ka­
na düşen IV. Kılıçarslan’ın saltanatı ğulları Konya’ya hâkim oldular. Yahşi ramanlılardan İbrahim Bey’in zamanı,
uzun sürmedi. Türkmenler ülkenin bir­ Bey XIV. yüzyılın daha ilk yıllarında devletin en parlak devrini oluşturur.lb-
çok yerlerini alt üst ettiler ve Konya Moğollara başarıyla karşı koymuş, rahim Bey'in II. Murad’ın Rumeli’deki
yöresinde yüzlerce köyü yaktılar. Hat­ Konya’yı ele geçirerek, şehrin harap uğraşından yararlanmak isteyip Bey­
ta KonyalIları kendilerine teslim olma­ surlarını onartmıştı. Fakat 1314’te İl­ şehir’i zaptetmesi (1433) üzerine Os­
ya bile davet ettiler. Bunları Konya’nın hanlIların Anadolu’ya Emir Çoban ku­ manlI hükümdarı, Macarları yendikten
batısında Gâvele önünde yenen Muin mandasında, gönderdikleri ordu karşı­ sonra, Karamanlılar üzerine yürüyerek
al-Din Parvana, sonunda IV. Kılıçars- sında burada tutunamadıklarından, ku­ Konya’yı aldı. Ancak, Karaman Beyi İb­
lan’ı öldürüp, yerine küçük yaştaki oğ­ şatılan şehir, açlık yüzünden Moğol­ rahim Bey OsmanlIlarla bir kere daha
lu Gıyaseddin Keyhüsrev l l l ’ü geçir­ lara teslim oldu. Bununla beraber, anlaşma yaptı (1437). 1442’den sonra
mek suretiyle, ülkenin yönetimini biz­ Emîr Çoban kuvvetlerinin çekilmesin­ Macarlar ile yeniden savaş başlayın­
zat eline almak istedi (1266). Mevlânâ den sonra Karamanoğullarından İbra­ ca, İbrahim Bey de Osmanlı toprakla­
Celâleddin, Gıyaseddin Keyhüsres III. him Bey, Konya’yı yeniden ele geçir­ rına saldırmaya başladı. Bunun ('zeri­
devrine rastlar (1273). Bu sırada Ana­ di. Bu arada Konya başkentlikten çık­ ne II. Murad, Karaman Beyi aleyhinde
dolu, İlhanlIların sürekli baskıları altın­ mış, Larende Karamanlıların başken­ fetvâ alarak harekete geçti ve İbrahim
da bulunmakla beraber, Mısır Memlûk ti olmuştu. Bey’i ağır koşullar kabul ederek, barış
sultanlarının da müdahalesine konu Karamanlı - Osmanlı ilişkileri XIV. yapmak zorunda bıraktı (1444). İbrahim
olmaya başlamıştı. 1277’de Baybars’- yüzyılın ikinci yarısında başlar. Os­ Bey’in ölümünden önce, oğullarından
ın Kayseri’yi işgali üzerine, Parvana, manlI Padişahı I. Murad kendi kızı Ne­ Pîr Ahmed Bey, KonyalIları kendisine
III. Keyhüsrev’i yanına alarak, Konya’­ fise Sultan’ı Karaman Emiri Alâeddin çekerek hükümdarlığını ilân etti. Bü­
dan Tokat’a kaçtı. Konya’nın güneyin­ Ali Bey’e verip onun dostluğunu ka­ yük kardeşi İshak Bey onunla müca­
deki dağlık bölgede (Ermenâk, sonra zanmak istediği halde, I. Murad’ın Ru­ deleye girişti ve Akkoyunlu hükümdarı
Larende) yarı muhtar hüküm süren Ka­ meli’deki uğraşından yararlanmayı dü­ Uzun Hasan’a sığınarak, onun kuvvet­
ramanlılar, Memlûklerin himayesine şünen Karaman Emiri Hamid-ili'ne sal­ lerine Karaman topraklarını yağma
de güvenerek Muin al-Din Paravana’- dırıp, bunun üzerine hükümdar sure­ ettirdi. OsmanlIlara Beyşehir ve Akşe­
nın iç rekabetler yüzünden öldürülme­ tiyle, Anadolu’ya geçerek, Karamanlı­ hir’i teslim eden Pîr Ahmed Bey, Ak­
sinden, sultanın ve Şahab Fahreddin’- lar üzerine yürümüş, Osmanlı ordusu koyunlular ve Venedikliler ile el altın­
in Konya’da bulunmasından yararlana­ ilk kez 1387’de Konya önüne geldi. dan anlaşmalar yapınca, Fatih Sultan
rak, bu karışık devrede Konya’yı ele Alâeddin Ali Bey’in sığındığı şehir bir Mehmed, Karaman ülkesine saldı-
217
rıp Konya’yı zaptetti (1465). Karaman
ülkesinde Osmanlı egemenliği kuru­
lunca, Konya ve Lârende (Karaman)
şehirlerinde yaşayan sanat sahipleri,
aileleriyle beraber, İstanbul’a getirilip
yerleştirildi. Eyaletin başına da Fatih’­
in büyük oğlu Şehzade Mustafa ve
onun ölümünden sonra Şehzade Cem
Sultan (1474) getirildi. Cem, eyâletin
başında kaldığı 7 yıl içinde halkın sev­
gi ve saygısını kazandı. Ülkenin Os­
manlI Devleti’yle bağlarını sağlamlaş­
tırdı. Konya eyaletinin başına, Cem'-
den sonra, Bayezid’ln büyük oğlu Ab­
dullah ve onun ölümü üzerine Şehin-
şah (1483) getirildi. Şehinşah ölünce
oğlu Şehzade Mehmed onun yerini al­
dı (1511). I. Selim zamanında Karaman
V aliliği’ne Hemden Paşa atandı.
Konya, Osmanlı Imparatorluğu’na
katılınca, bir eyalet merkezi haline ge­
tirildi. Yalnız Mevlevîlerin dergâhı,
Mevlânâ’nın kurduğu gelenekleri yaşa­
tarak, önemli bir edebî hayatı besle­
mekte devam etti. Bununla beraber,
Konya, Osmanlı Ordusu’nun bir ko­
naklama merkezi oldu. I. Selim, Mev-
lânâTürbesi’ni onarttı, şehre su getirt­
ti ve Karaman eyaletinde esaslı bir ara­ KONYA: Sultan Hanı (1850).
zi tahriri yaptırdı. Kanunî Sultan Süley­
man da Irakeyn seferi sebebiyle, şeh­ ya’dan gerek padişahların, gerekse Demiryolu yönetimi, nakliyatı artırmak
re uğradı. Onun da son yıllarında bu devlet adamlarının çabaları Mevlânâ üzere, hat boyunca, başta patates ola­
bölge şehzadeler arasında mücadele dergâhının onarım ve düzenlenmesi rak, yeni zeriyâtın gelişmesine çok ça­
alanı oldu. üzerine toplanmış ve Selçuk eserleri ba sarfedildiği gibi, tarımın makineleş­
Kanunî devrine ait Konya Tapu bakımsız kalmıştı. Bununla beraber bu mesine de önem verilmiş idi.
Defteri’nde, Konya’nın merkez kaza­ devirde bunlardan Selimiye Camii, Bu arada belirtmek gerekir ki, Kon­
sındaki evkaf şöyle saptanılmıştır: 10 Mevlânâ dergâhının hemen yanında iki ya bu yüzyılda önemli bir tarım alanı
köy, 163 bağ ve bahçe, 11 hamam, 21 minareli bir eser olup, Mimar Sinan üs­ idi. Beyşehir kazasındaki gölden Kon­
su dolabı ve arsa, 485 dükkân, 1 fırın, lûbunda inşa edilm iştir. Sanat bakı­ ya Ovasina su getirtilerek sulama
35 ev, 6 kervansaray, toplam ola­ mından kayda değer diğer cami, şeh­ alanları genişletilmiş, bataklıklar kuru­
rak Kaza-i Konya başlığı altında rin orta kısmındaki Şerafeddin Camii tulmuş, bu iş için ise Mösyö Ratlye ad­
ise, Konya’da 3 kale, 1 imaret, 14 ca­ olup, binanın adı Selçuk devrinden kal­ lı kişiye imtiyaz verilmiş, aynı yıl
mi, 66 mescit, 11 medrese, 42 zaviye, mış olmakla beraber, bugünkü şekli ile (Ağustos 1883) bataklıkların temiz­
1 darülhadis, 28 darülhüffâz, 2 mual- yapısı 1636’ya aittir. lenme işi Ali Efendi’ye verilmiştir. Şe­
llmhane, 2 kalenderhane ve haydari- Konya’nın en bilinen binası olup, hirde bataklıklar dolayısıyla sık sık sıt­
hâne (Yoksullar Yurdu), 1 hızır ilyaslık, son yüzyıllar boyunca hemen bütün ma ve kolera hastalıkları da çıkmaktay­
1 darüşşifa, 11 hamam, 8 çeşme, 520 dikkati kendine çekmiş bulunanı, şim­ dı. Önlem olarak Osmanlı Devleti Ocak
vakıf ev, 243 dükkân yeri, 6 kervansa­ di Eski Eserler Müzesi (Mevlânâ M ü ­ 1879'dan itibaren burada sürekli he­
ray, 1 fırın, 40 değirmen, 21 zemini ile zesi) adını taşıyan Mevlevî dergâhıdır. kim bulundurmaya başlamıştır. 1904
beraber dolap, 6 çayırlık, 5 koru, 6 yay­ Söylenildiğine göre, vaktiyle burası bir yılında da Çayırbağı Suyu şehre geti­
lak, 163 bağ ve bahçe, 17 mukataa, 22 gül bahçesi iken, I. Alâeddin Keykubad rilerek, önemli ölçüde halkın su sıkın­
pazar yeri, 18 çiftlik, 677 müteferrik ze­ tarafından Mevlânâ’nın babasına veril­ tısı giderilm iştir.
min, 200 köy, 283 çiftlik bulunmaktay­ miş ve kendisi, 1231’de ölünce bura­ Konya, Osmanlı İmparatorluğu yö­
dı. 1636’da IV. Murad Iran seferi sebe­ ya gömülmüştür. Oğlu Mevlânâ Celâ- netiminde bir ilim irfan yuvasıydı. Do­
biyle Konya’ya uğradı. Bu sırada Ka­ leddin Rûmî buraya yerleşm iş, layısıyla Anadolu’nun diğer bölgelerin­
raman eyaleti, Konya Aksaray, Akşehir, 1273’te ölümünden sonra, llhanlı Emir den farklılık gösteren Konya erkek gi­
Beyşehir, Kırşehiri, Kayseriye ve Niğ­ Parvana tarafından dört fil ayağına is­ yimleri, ilmiye giyimi, eşraf ve ağa gi­
de adları ile 7 sancağa ayrılmış bulu­ tinat eden ve üzeri çini ile kaplı ehram yimi, memur giyimi, efe ve delikanlı gi­
nuyordu. şekilli bir türbe yaptırılmış, bu türbe yimi, tekke giyimi, esnaf ve işçi giyi­
XIX. yüzyıla kadar bayındır halde civarına da daha sonraki devirlerde bir­ mi olarak sınıflandırılmaktadır.
kalan Konya, Osmanlı - Mısır mücade­ çok kısımlar eklenmiş, Osmanlı padi­ XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
lesi sebebiyle, İbrahim Paşa ordusu ta­ şahları ve ricali tarafından esaslı inşa­ ren, önemli bir tarım ve yerleşim mer­
rafından işgal edildi. Bundan sonra at ve onarımlar yaptırılmıştır. Derviş kezi olması dolayısıyla Konya nüfu­
Kütahya’ya kadar ilerleyen Mısırlılar, odalarının, mutfağın, bugünkü kütüp­ sunda sürekli artışlar meydana gel­
yapılan anlaşma ile Konya’yı boşaltıp, hanenin açıldığı ve birçok büyük kişi­ miştir. Bu artışa bir başka sebep de,
Torosların gerisine çekildiler. Bundan lerin mezarlarını kapsayan geniş bir Osmanlı İmparatorluğumun yöneti­
sonra şehrin nüfusu hakkında çok de­ avludan geçilerek girilen tilâvet oda­ minde bulunan birçok toprakların kay­
ğişik rakamlar verilmektedir. 1800'e sı şimdi teşhir yeri olarak düzenlen­ bından dolayı, burada yaşayan Müslü­
doğru şehrin nüfusu (5-20 bin olarak miştir. man halkın çeşitli yerlere iskân edil­
tahmin edilirken, 1838’de yayınlanan XIX. yüzyılın sonlarında Konya’nın mesi olmuştur. Bu sebeple, 1861 yılın­
bir coğrafya sözlüğünde “Dictionnai- hayatında sürekli bir gelişme olmuş­ da Konya’ya muhacirler getirtilerek is­
re GĞodraphique Üniversel” nüfus 30 tur. 1896’da Konya’ya varan bir süre kân edilmeye başlanılmış, 1865 yılın­
bin olarak gösterilir. Cuinet, XIX. yüz­ sonra Afyonkarahisar’da İzmir yönün­ da bir memleket tabipliği kurulmuş,
yılın sonlarında (1890’a doğru) Konya den gelen hatta da bağlanacak olan 1891 yılında Kafkasya muhacirleri şe­
nüfusunu 44 bin olarak tahmin eder. demiryolunun şehir kalkınmasında hirde ayrı bir köy kurmuşlar ve bunla­
Osmanlı egemenliği altında Kon­ önemli bir rol oynadığı kuşkusuzdur. rın kurdukları köyün adına, padişahın
218
adına izafeten " H a m id iy e ” adı veril­ likte çinili mihrabı da değişiklik geçir­ Mahmudzade Seyyid Ahmed gömülü­
miştir. di. Yapı, 1897 yılında yeniden bir ira­ dür (1443).
OsmanlIlar döneminde XIX. yüzyıl­ de ile onarıldı. Bu onarım sırasında Demirci Hacı Mescid i (S/rça7/Mes-
da Konya’nın en önemli sanayi kuru­ Alâeddin Türbesi de esaslı şekilde el­ cid), Bordabaşı Mahallesi’nde, Kara
luşlarından biri de Güherçile Fabrika­ den geçirildi. Yapının çeşitli yerlerin­ Kurt Sokağindadır. Eskiden kubbeli
sı idi. 1848 yılında Konya’da ilk kez bir de 7 kitabe mevcuttur. ve çinili idi. 1863 yılında yıkılan yapı­
Güherçile Fabrikası kurulmuştur. Bir Alevî Sultan Mescidi ve Türbesi, nın yerine Ali Haydar’la abisi Mahmud
yıl sonra Konya’da iki adet güherçile hükümet konağının kuzeybatı köşesin- Celâleddin, şimdiki mescidi yaptırmış­
ocağı daha açılmış (1849), şehre ilk kez dedir. Muntazam kesme taşla yapıl­ lardır.
1861 yılında resmî olarak bir Ticaret mıştır. Üstünü yayvanca bir sağır kub­ Dursun Oğlu (Dursun Fakih) Meci­
Mahkemesi kurulmuş, 1870 yılında be örterdi. Konik kubbeli türbesi de diyeler Camii, Alâeddin Tepesi’nin gü­
fabrika binasının harap olması dolayı­ önünde idi. Hükümet konağı yapılır­ neyinde, Şeker Furuş Mahallesi’nde­
sıyla genişletilm iş olarak esaslı bir ken türbe ve mescit kısmen toprak al­ dir. Yapının altı düzensiz taşlarla, kub­
onarımdan geçirilm iştir. 15 Ağustos tında kalmıştır. 24 Rebiülevvel 1874 ta­ besi, kubbe eteği ve kubbe kasnağı
1882’de Güherçile Fabrikası büyük bir rihli bir Arapça vakfiye sureti Vakıflar tuğla ile yapılmıştır. Kıble tarafına, iki
yangın atlatmış, bunun üzerine bir ira­ Müdürlüğü birinci vakıf defteri 84/86 alttan bir üstten, üç, sağ ve solda iki
de iie derha! onarımına başlanılmıştır. numarasında kayıtlıdır. sıra halinde ikişer, son cemaat yerin­
1900 yılında ise Konya el sanatları ile Anber Reis Camii ve Türbesi, istas- de de kapının sağında ve solunda bi­
ilgili olarak halı ve kilim sergisi açıl­ yönCaddesi’ndeZiraat Âbidesinin ku­ rer pencere açılmıştır. Kıble tarafının
mıştır. zeyinde ve tam karşısındadır. Munta­ sağ köşesindeki minaresinin küpine
Büyük bir bilim, sanat, kültür mer­ zam kesme sille taşıyla yapılan ve du­ kadar olan kısım muntazam kesme
kezi olan Konya’da Selçuklu, Karaman varlarının üst kısımları dört köşe yeşil taşia, üstü tuğla ile yapılmıştır. Şe­
ve Osmanlı dönemine ait yüzlerce ya­ çinilerle kaplanan bu tek, taş minare­ refenin altı sadedir. Kapının üstünde­
pı bulunmaktadır. li cami, Arifi Paşa’nın Konya valiliği sı­ ki kitabeye göre, 1306 yılında Mecidi­
Abdülaziz Mescidi, kendi adını ver­ rasında yaptırıldı (1911). ye Zadelerden Tahir Paşa ile kardeşi
diği Abdülaziz Mahailesi’ndeki Abdül- Aziziye Camii, Konya Çarşısinın Ali Bey tarafından onarılmıştır.
mümin Halife Mescidi’nin güneyinde- ortasındadır. Muntazam kesme göde­ Erdemşah (Kale-i Cerp) Mescidi,
dir. Altı taş, üstü ve kubbesi tuğla ile ne taşı iie yapılan mabed son Osmanlı Kale-i Cerp Mahallesi’nde Hacı Arap
yapılmıştır. Mihrabı eskiden çinilerle mimarisinin başarılı bir örneğidir. Sokağim n içindedir. Adi kerpiçle ya­
süslüydü. Önünde 6 sütunun yükselttiği üç de­ pılan kara örtülü son cemaat yerinin
Abdüimümin Halife Mescidi, Alâed- rin ve yuvarlak iki tonoz kubbeli bir son kapısı kuzeye açılır. Kitabesine göre,
dinTepesi’ningüneybatısındadır. Taşla cemaat yeri vardır. Sütunlar ikişer üçer 1220 yılında I. Alâeddin Keykubad’ın
yapılmış, mescidin üstünü ağır bir parçadan oluşmuştur. İlk kez 1676 yı­ ikinci hükümdarlık yıllarında Hacı isa-
kubbe örter. Yapının kapı tarafındaki lında Musahib Mustafa Paşa tarafın­ ilzade Şemseddin Erdemşah tarafın­
duvarı iri kesme mermer ve Gödene ta­ dan yaptırılmışken, 1867’de Sultan Ab- dan yaptırılmıştır. Yapı, tek sağır kub­
şı ile yapılmıştır. Kapısındaki kitabe­ dülaziz’in yardımı ve cami vakfının ge­ belidir.
sine göre, 1275 yılında III. Sultan Key­ liri ile Devlet Başmimarı Sarkis Bal­ Hacı Ferruh (A kcagizlenm ez M es ­
hüsrev zamanında Emir Hocazâde yan’a ikinci kez yaptırıldı. XVIII. yüzyıl­ cidi; Taşcâm) Mescidi, Konya’ nın gü­
Mahmud tarafından yenilenmiştir. dan başlayarak Osmanlı mimarisine neyinde Lârende kapısının dışında Ha­
Akıncı Mescidi, Alâeddin Tepesi’- giren Barok üslûbunun, XIX. yüzyılda cı Ferruh Mahallesi’ndedir. Kitabesi­
nin kuzeydoğusundadır. 1203 yılından Rokoko ile birleştiği devrin eseridir. ne göre, 1215’te Hacı Ferruh tarafın­
önce yapılmış, bu tarihte geçirdiği bir Beşarebey Ferhuniye Mecidi, Alâ­ dan yaptırıldı. Kesme taştan yapılan
depremden sonra onarım görmüştür. eddin Tepesi’nin kuzey tarafında Fer­ bu cami, tek kubbeli Selçuklu devri
Kitabesine göre, 1210 yılında Emir Ali huniye Mahallesi’ndedir. Kitabeye gö­ mescitlerindendir. Planı, tonozlu, son
Oğlu Cemaleddin İshak tarafından re, 616 yılı Cüma elulasının 15’inde I. cemaat yeri ise kubbeli kare kısımdan
yaptırıldı. Mabedin Kıble tarafında kı­ Keykâvus ibn-i Keyhüsrev’in hüküm­ ibarettir. Giriş holü iie m escit arasın­
sa duvarla çevrilmiş bir açık hava na- darlığı zamanındaUhur Beyi Zeynüddin da pencereler vardır. Yıkılan kubbesi­
mazgâhı vardı. Beşare tarafından yaptırıldı (616/1219). nin yerine ahşap tavan yapılmıştır.
Alâeddin Camii, şehrin ortasında­ Mabedin alt kısmı taşla, sağır kubbe­ Cûmie kapısı bir taç kapı şeklinde
ki Alâeddin Tepesi üzerinde bulunan si tuğla ile yapılmıştır. Kubbeye, içe­ olup, kesme taşlardan yapılan yan sü-
ve ilk olarak Selçuklu Sultanı Rükned- riden örülürken tuğla ile zarif şekiller veleri arabesklerle süslüdür. Son ce­
din Mesud'un saltanatının son yılların­ verilm iştir. Kubbenin üstünde tuğla­ maat yeri, üç tarafı kapalı dikdörtgen
da başlanan (1 1 1 6 -1 1 5 6 ), Sultan Kılı- dan kabartma ve çıkartma süsler var­ b ir mekân olup, harimden önce bir
çarslan ile Sultan izzeddin Keykâvus dır. hazırlık yeri görevini görür. Harimi
I. dönemlerinde yapı ve eklerine de­ Beyheklm Mescidi, Alâeddin Tepe­ 6.85 x 6.85 boyutlarındadır.
vam olunarak, Sultan Alâeddin Keyku­ s in in batısında kendi adını verdiği ma­ Mihrap, güney duvarı içine yerleş­
bad I tarafından tamamlattırılan yapı hallededir. Beyhekim, Mevlânâ’yı son tirilm iştir. 4.30 metre genişlikte, 6.00
(1221), Konya Selçuklu dönemi yapı­ ve mühlik hastalıktan kurtarmak için metre yükseklikte, duvar yüzeyinden
larının en eskisi ve en büyüğüdür. Ca­ çalışan doktorların arasında bulunu­ taşmayan, dikdörtgen formdadır. Mih­
mie doğudaki cümle kapısından giri­ yordu. Camiin 1275 yılında yaptırıldı­ rap hücresi içiçe yerleştirilmiş, birincisi
lir. Cami içerisinde Bizans ve daha ön­ ğı tahmin edilmektedir. Cephesi tama­ dikdörtgen planlı, İkincisi yarım poligo-
ceki klasik dönem yapılarından geti­ men kırmızımtrak iri ve kesme taşlarla nal planla, iki nişten meydanagelir.
rilen 41 taş ve mermer sütun vardır. yapılmıştır. Kapı söveleri som mermer­ Hacı Hâşan Camii, Kalecik Mahal­
Mihrap önünde kubbeli bir şahın var­ dir. Üstündeki yekpâre mermer kemeri lesi’nde hükümet konağının batısında-
dır. Kubbe kasnağı ve göbeği, Selçuk­ ortasından çatlamıştır. Kapının sağın­ dır. Son cemaat yerlerinde ufak tadil­
lu mozaik çinileri ile bezelidir. Mihrap, da ve solunda yine mermer çerçeveli ler yapılmış, şimdi kütüphane olarak
Selçuklular döneminde mozaik çiniler­ birer pencere vardır. Lala Mustafa Pa­ kullanılmıştır. Yapı 1325 H. yılında ye­
le kaplı iken, zamanla dökülmüş, 1891 şa tarafından onarıldığı tahmin edil­ niden yaptırılmıştır.
yılı onarımında da çiniye benzer biçim­ mektedir. Hatuniye Mescidi, Alâeddin Tepe­
de boyanmış ve üzerine mermerden Bulgur Dede Mescidi, Çarşı Mahal­ si’nin doğusunda Mihmandar Mahal­
bir mihrap oturtulmuştur. lesi, Tuzcular içindedir. Yapının altı le lin d e Kınaca Sokağindadır. Yapının
Yıkılmaya yüz tutm asisebebi ile muntazam ikiG ödenetaşıileüstütuğ- kuzey ve doğu tarafına sonradan yapı­
1889 yılında Sultan Abdülhamid zama­ la ile yapılmıştır. Mabed yüksekçedir. lan kerpiç duvarlı ve kare örtülü med­
nında Konya Valisi Sururi Paşa’nın atı­ Sağ kısımının altında dükkân ve Kıb­ rese odaları şimdi tamamen yıkılmış
lımı ile geniş ölçüde onarılan ve yeni­ le tarafının altında çeşme ve taksim ve yeri arsa haline gelmiştir. KonyaTİ-
lenen camiin, diğer bölümleri ile bir­ yeri vardır. Mabet yakınında Şeyh caret Mahkemesi, Hacı Mehmed Efen-
219
di tarafından yaptırılmıştır('7S73>. çevriliydi. İdarî bakımdan 3 nahiyeye, kontrollarının yapılabilmesi için 1841
Minarenin alt kısmı küpüne kadar 61 köye ayrılmıştı. Hane sayısı 1799, yılında bir tahaffuzhane inşa edilmiş,
taşla, üstü tuğla ile yapılmıştır. Şere­ toplam nüfusu ise 13 bin 483 kişiydi. 1877 yılında da iskelesi onarılmıştır.
fe altına kadar sekiz yüzlü, şerefeden Kazada Müslümaniara ait 1 medrese XIX. yüzyılın ortalarında bayındır bir
külâha kadar da yuvarlaktır. ve 24 sıbyan mektebi vardı. kent olan Kuşadası, ticarî yönden de
Hoca Ali Mescidi (M e s 'u d î b. Şe- Kaza merkezi Kuruçay kasabası, gelişmişti. Buraya 1850 yılında bir Me­
refşah Hanikâhı), Uluırmak Ali Hoca Erzin’in 77 km. batısında, hemen ya­ yan Balı Fabrikası kurulmuştur.
Mahallesi’nde, Karaman Caddesi’nde- kınında Fırat’a dökülen Kuruçay adlı İlçenin en önemli Osmanlı dönemi
dir. Kitabesine göre, Hanıkâh, II. Key­ bir nehir üzerinde kurulmuştu. Kaza­ yapısı “Öküz M ehm ed Paşa Kervansa­
hüsrev İbn-i Keykubad zamanında nın başlıca sanayi kolları, halı ve aba rayı" ve Kaleiçi Camii’dir.
1239 yılında Mesud b. Şerefşah tara­ tipinde yünlü, kalın kumaş dokumacılı­ Kervansaray, Öküz Mehmed Paşa
fından yaptırılmış, fakih ve sofilere ğıydı. Ayrıca kapı perdesi olarak kul­ tarafından 1618 yııl yılında deniz tica­
tahsis edilm iştir. lanılan fötr kumaş ve diğer döşemelik reti için yaptırılmış, iki katlı, avlulu bir
Sultan Hanı, Alâeddin I. Keykubad kumaşlar da dokunurdu.
yapıdır. Ortalama 28.50 x 21.60 met­
tarafından Konya • Aksaray arasında Kazada, 12 cami, 1 medrese ile 4 re ölçüsündeki avlunun çevresini her
1229 yılında yaptırılmış olan Selçuklu kilise ve 1 manastır vardı. Kuruçay, iki katta da revak ve odalar sarar. Ku­
kervansaraylarının en büyük ve önem- 1939 yılında bucak haline getirildi. zeybatı ve güneydoğu köşelerde avlu­
lilerindendir. Yazlık ve kışlık tiplerin Daha sonra İliç adını alan şehir, bugün da üst kata açıktan çıkan bir merdive­
birleşimidir. Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fı­ ni vardır. Bu kervansarayın varlığı, Os­
Zaradin Hanı, Selçuklu emirlerin­ rat bölümünde, Erzincan iline bağlı il­ manlIlar zamanında Kuşadası’nın ker­
den Sadeddin Köpek tarafından çe merkezidir. van yollarından birinin sonunda, Türki­
1236’da yaptırılmıştır. Yazlık ve kışlık ye’nin iç bölümlerinden gönderilen ti­
tiplerin birleşmesinden meydana ge­ carî malların ihraç limanı olduğunu
lir. gösterir. Kervansaray üzerleri dış ve
Horozlu Han, 1248 yılında Konya- mazgallarla son bulan kalın ve yüksek
Ankara yolunda yaptırılmış, avlusuz duvarların çevirdiği büyük bir dikdört­
kervansaray tipinde bir handır. KUŞADASI (E s k i a d la rı:
gen oluşturur. Moloz taşlardan kuvvet­
Sırçalı Medrese, Bedreddin Muslih Echelle-Neuve, Scala-Nova).
li bir harç ile yapılmış olan dış duvar­
tarafından 1242’de Gazialemşah Ma­ Kuşadası’nın, Yılancı Burnu deni- larda sadece, ikinci kattaki odaların
hallesi’nde yaptırılmıştır. Mimarı, Tus’lu len yerde Efes’e bağlı “N e o p o lis " adısivri kemer alınlıkları ve silm eli pen­
Mehmed b. Osman’dır. Duvarları çini ile iyonlar tarafından kurulduğu sanıl­
cereleri bulunur. Duvarlar üzerindeki
süslemelerle kaplıdır. Bu yüzden “Sır- maktadır. Şehir daha önce, Pilav Da-
zarif görünüşlü mazgallar kervansara­
ç a lı" adını aldı. Medresenin doğu yü­ ğı’nın eteklerinde "Andız K u les i" adı
ya kale görünümünü verir. Biri deniz
zünde süslü bir portal yer alır. Buradan verilen yerde kurulmuştu. Bir süre son­
tarafında diğeri cadde üzerindeki iki
tonozla örtülü bir dehlize girilir. Deh­ ra BizanslIlara ait olan bu kıyılara Ve­ kapısından başka bir de küçük kapısı
lizin sağında bulunan ve Bedreddin nedik ve Cenevizliler ekonomik açıdan bulunan yapıtın iç kısmında, dikdört­
M uslih’e ait türbenin ilgi çekici bir ta­ egemen olmuşlardır. Ulaşım güçlükle­ gen avlunun çevresini iki katlı basık
vanı vardır. Dehlizin önünde dikdört­ ri sebebiyle Kuşadası, Andız Kulesi sivri kemerli revaklar çevirir. Yapı, Ev­
gen bir avlu, karşısında da sivri kemer­ yöresinden alınarak bugünkü yerine liya Çelebi’nin “Seyahatnâm e''s'\r\de
li bir eyvan bulunur. “S calaN ova"( Yeni İskele) adı ile kurul­
ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Yapı,
Karatay Medresesi, EmirCelâlüd- muştur. 1966 yılında bir Fransız turizm şirketi
din adıyla ün kazanmış olan Vezir Ka­ M.Ö. V. yüzyılda Perslerin egemen­
olan “Club M ed iterra n e e" tarafından
ratay b. Abdullah tarafından yaptırıl­ liğinde iken M.Ö. 448’de Atina’nın ko­ kiralanıp restore edilerek turistik hiz­
mıştır (1251). Alâeddin Tepesi’nin ku­ ruyuculuğu altında bağımsızlığını ilân mete açılmıştır.
zey yönündedir. Batı yönünde bir ey­ etmiştir. M.Ö. 334 yılında Makedonya Kaleiçi Camii, Öküz Mehmed Pa­
van, her iki yanında bulunan ve öğre­ Krallığı’na bağlanmış, İskender’in ölü­ şa tarafından XVII. yüzyılda kervansa­
tim e ayrılmış kubbeli büyük bir oda, münden sonra Asya Krallığı’na katıl­ ray ile birlikte yaptırılmıştır. Kuşada-
kuzey, doğu ve güney yönlerinde de mıştır, M.Ö. 64 yılında Ermenilerin eli­ sı’nın görkemli tek camiidir. Kare plan­
öğrenci odalarının çevrelediği ortası ne geçmiş, M.S. 395 yılında Roma lı esas ibadet mekânını büyük bir kub­
havuzlu, üzeri kubbe ile örtülü kare bir İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Bizans be örter, iki kademe halinde yükselen
alandan meydana gelir. Planı sadedir. egemenliğine girmiştir. 1413 yılında I.
beden duvarları düz silmelerle son bu­
Portalinin taş işçiliği, kubbesindeki çi­ Mehmed tarafından OsmanlIlara katıl­ lur. Camiin kuzey cephesindeki bu­
nileri ve kuşak halinde dolanan yazı­ dı. Surlarla çevrili şehre o dönemde üç
günkü bağdadî son cemaat yeri, 1830
ları ünlüdür. kapıdan girilmekteydi. Bu kapılardan yılında yapılan onarımdan sonra eklen­
ince Minareli Medrese (Darülha- birinin üzeri bugün karakol olarak kul­ miştir. Kare mekân üzerindeon iki ke­
dis), Fahreddin Ali tarafından 1258 yı­ lanılmaktadır. Diğer kapıları iseyokol- merli kubbe kasnağı dört köşede ke­
lında Alâeddin Camii’nin batısında muştur. Küçük ada, BizanslIlar tarafın­
narlı payandalarla desteklenmiştir.
yaptırılmıştır. Adını, ince ve uzun mina­ dan kıyıları koruyan ileri bir karakol
Kuşadası’nda halen mevcut eski
resinden alır. Düzeni, Karatay Med- olarak kullanılmıştır. Venedikliler ve
bir vakıf kütüphane dışında XIX. yüz­
resesi’ne benzer. Kapıdan bir dehlize, OsmanlIlar tarafından şehir için önem­
yılda mevcut Çifte Hamam bulunmak­
oradan da yüksek bir kubbenin örttü­ li bir askerî üs görevini yapan “Güver- taydı. Bu yapı 1882 yılında onarım gör­
ğü bölüme girilir. Anıtsal portalinin cinadası ” , 1834 yılında bayındır bir du­
müştür. ilçede yaşayan Hıristiyan di­
süslemesi ve taş işçiliği ünlüdür. ruma getirilm iş ve bir kale yaptırılmış­ nine mensup vatandaşlar için ise, 1893
tır. “Kuşadası" adı bu kaleden gelmek­ yılında kârgir bir kilise inşa edilmiştir.
tedir. Kuşadası, bugün Ege Bölgesi’nde
Osmanlı egemenliği sırasında Ka- Aydın iline bağlı ilçe merkezi kasaba­
nunîSultan Süleyman devrinde Barba­ dır. .—.
ros Hayreddin Paşa, Kuşadası’nda ka­
KURUÇAY (Bugün: İliç). le tipinde bircephanelik, XVII. yüzyılda
Osmanlı döneminde Erzurum vila­ daOküz Mehmed Paşa bircam i ve bir
yetinin Erzincan Sancağı’na bağlı kervansaray yaptırdı. XVII. yüzyıl sonla­
olan,sancağın batı ucunda yer alan rında İzmir Limanı önem kazanıncaya KÜTAHYA (Eski adları: Sera-
Kuruçay kazası, kuzeyden Refahiye, kadar burası işlek birticaret merkeziydi. morum, Kotiyom).
doğudan Erzincan merkez, güneyden İdarî yönden Aydın iline bağlı olan Kütahya’nın tarihi çok eskiye da­
Kemah kazası ve Mamuret-ül-Aziz vi­ Kuşadası’nın iskelesi işlek bir yer o l­ yanmaktadır. Frigler çağından beri Kü­
layeti ile, batıdan da Sivas vilayeti ile duğundan, dışarıdan gelenlerin gerekli tahya, bir çini ve seramik şehri'olmuş-

220
tur. Şehirsırasıyla, Hitit,Frigya, Lidya, sıkıştırmasıyla iyice zayıf düştüğün­ II. Murad’ın oğlu Şehzade Ahmed bu­
Pers, Makedonya, Bitinya, Bergama den Germiyanlı A lişiroğlu’nun ayak­ lunmaktaydı. Şehzade Ahmed’in Kü­
krallıklarının yönetiminde bulunduk­ lanması sonucu Kütahya dolayları tahya Sancak Beyliği, Amasya Sancak
tan sonra, M.O. 62 yılında Sezar’ın da­ Germiyan Beyliği’nin eline geçti. Ger- Beyi olan kardeşi Şehzade Ahmed’in
madı Pompeus tarafından Romalılara miyanoğlu Yakub Bey, 1300 yılında 1441 yılında ölümüne kadar sürdü. Bu
bağlandı. Roma İmparatorluğu’nun iki­ Anadolu Selçuklu sultanlığından ayrı­ tarihte kardeşinin yerine atanması se­
ye ayrılmasıyla (395), Doğu Roma’nın larak bağımsızlığını ilân etti ve böyle­ bebiyle Kütahya’dan ayrıldı. Şehzade
sınırları içine girdi. ce merkez Kütahya olmak üzere Ger- Alâeddin’in Kütahya’dan ayrılmasın­
BizanslIlar döneminde şehir Arap miyanoğulları Beyliği ortaya çıktı. dan sonra burası Anadolu eyaletinin
akınlarına uğradıysa da zaptedileme- Kütahya, Germiyanoğulları zama­ bir sancağı olarak yönetilmeye başlan­
di. Malazgird fatihi ve Kutalmışoğlu Sü­ nında tarihinin en parlak devirlerinden dı. Bu durum, Anadolu Beylerbeyi İs-
leyman’ın kardeşi Melik Mansurtaraf ın- birini yaşadı, İktisadî ve fikrî bakımdan hak Paşa’nın 1451 yılında Karamano-
dan 1074 tarihindefethedilerek Anado­ büyük gelişmelere sahne oldu. Beyli­ ğulları ve Menteşeoğulları gailesini
lu Selçuklu Devleti’ninbiruçşehri oldu. ğin merkezi olması sebebiyle Kütah­ bertaraf ederek eyalet merkezini Kü­
Kütahya fa tih i ve muhafızı Me­ ya’da birçok mimarî eserler inşa edil­ tahya’ya nakletmesine kadar sürdü.
lik Mansur’un Selçuklu hükümdarı Me- di. Kütahya, Germiyanoğulları devrin­ Osmanlı yönetimi teşkâltında Ana­
likşah’a karşı ayaklanarak, Kütahya’da de Anadolu’nun en önemli merkezle­ dolu eyaleti önemli bir yer tutmakta
beyliğini ilân etmesi üzerine, Melik- rinden biri oldu. idi. Kütahya’nın bu eyaletin merkezi ol­
şah, ümeradan Porsuk Bey komutasın­ Son Germiyan Beyi II. Yakub Bey, masından sonra buraya atanan Beyler­
da bir ordu gönderdi, iki Türk kuvveti erkek çocuğunun olmaması sebebiy­ beyi Gedik Ahmed Paşa, Davud Paşa
arasında Timberyus Çayı dolaylarında le, ölümünde ülkesinin OsmanlIlara ve Hersekzâde Ahmed Paşa sadrazam
yapılan savaşta Melik Mansur öldürül­ verilmesini vasiyet etti. Bu maksatla, oldular. II. Bayezid zamanında, şehza­
dü (1090), Porsuk Bey kuvvetleri Ana­ 1428 yılında Edirne’ye giden Yakub deler arasındaki rekabetten yararlan­
dolu Selçuk Devleti adına Kütahya’ya Bey, Sultan Murad tarafından törenle ma yoluna giden Şahkulu, Antalya’da
yerleştiler. Bir süre Kütahya kale ko­ karşılandı. Bir süre Edirne'de kaldık­ isyan ederek Karaman taraflarını
mutanı ve muhafızı olarak kalan Por­ tan sonra Kütahya’ya dönen Yakub almak için harekete geçti. Oldukça bü­
suk Bey’den sonra şehir BizanslIların, Bey, 1429 yılında öldü ve vasiyeti üze­ yük bir taraftar kitlesine sahip olan ve
daha sonra Haçlı ordularının saldırıla­ rine Germiyan ülkesi Osmanlı ege­ Şah İsmail’in halifesi olduğunu vurgu­
rına karşı koydu ve bir aralık 1101 yılı­ menliğine geçti. layan Şahkulu isyanını bastırmakla,
na doğru BizanslIların eline geçti, an­ Germiyanoğulları arazisi OsmanlI­ Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmed
cak kısa bir süre sonra yeniden Selçuk ların eline geçtikten sonra Kütahya bir Paşa görevlendirildi. Ahmed Paşa, âsi­
komutanlarından Ümadüddin Hezarî sancak merkezi oldu. OsmanlIlar tara­ lere gereken önemi vermeyerek az bir
Dinarî tarafından fethedildi. Kütahya’­ fından buraya atanan il sancak beyi kuvvetle bunları Kütahya önlerinde
nın fatihi Ümadüddin Hezarî Dinarî, Kara Timurtaş Paşa’nın torunu ve karşıladı. Yapılan savaşta esir edildi.
kale muhafızı olarak burada epeyce Umur Bey’in oğlu Osman Çelebi’dir. Şahkulu, Kütahya’yı kuşatarak şehrin
kalmış ve birçok eser bırakmıştır. Daha sonra Kütahya şehzade sancak teslimini istedi ve mahsurlara gözda-
Daha sonra Selçuk Devleti Moğolların merkezi oldu. 1433 yılında Kütahya’da rı vermek amacıyla, Karagöz Ahmed
221
Paşa’yı surların önünde idam ettirdi.
Ancak şehir halkı teslim olmakta di­
rendi. Bunun üzerine Şahkulu şehri ele
geçiremeyeceğini anladığından surla­
rın dışındaki mahalleleri yağmalayarak
Bursa’ya doğru hareket etti. Bundan
haberdar olan Sultan Bayezid’in mer­
kezden gönderdiği kuvvetler ile Şeh­
zade Korkud ve Ahmed’in kuvvetleri
Kütahya yakınlarında Altıntaş mevki­
inde âsilerle karşılaştı. Şehzade Ah­
med’in kişisel ihtirası sebebiyle ordu­
daki bazı hoşnutsuzluklar ortaya çık­
masına rağmen Osmanlı Ordusu Şah-
kulu’nun kuvvetlerini 1511 yılında yen­
meyi başardı.
Kütahya Anadolu eyaletinin mer­
kezi olması dolayısıyla Yavuz Sultan
Selim ve Kanunî Sultan Süleyman de­
virlerinde, Anadolu tarafından yapılan
seferlerde hem bir toplantı yeri ve hem
de önemli bir uğrak merkeziydi. Kanu­
nî, Rodos seferine çıkarken, İstanbul'­
dan Kütahya’ya gelmiş ve buradan Ay­
dın yoluyla Marmaris’e gitmiştir. 1542
yılında Kanunî’nln şehzadelerinden
Bayezid’ in Kütahya Sancağı’nı yönet­
meye memur edilmesi üzerine Anado­
lu eyaletinin merkezi yeniden Ankara'­
ya nakledildi. Bayezid, Kütahya’da
1558 yılına kadar sancak beyliği yaptı KÜTAHYA: Genel görünüm (XIX. yüzyıl).
ve bu tarihte isyan sebebiyle Kütahya’­
yı terketmek zorunda kaldı. Yerine di­ kat Kütahya hal kı Can M i rza Paşa’ya kar- lümleriyle halkı bıktırmıştı. Bu durumu
ğer şehzade, Selim atandı. Selim, 1566 şı geierekonun birliklerinden birkısmı- iyi bilen İbrahim Paşa ordusu hemen
yılında babası Kanunî’nin ölümüne ka­ nı katletti. Anadolu Beylerbeyi atanan hemen hiçbir karşı koyma görmeden
dar bu görevde kaldı ve babasının Konukçu Ali Paşa’yadayardım etti. Konya önlerine geldi. 21 Aralık
ölüm haberini Kütahya’da aldı, bura­ XVIII. yüzyıi sonlarında savaşıar ve1832’de yapılan savaşta Sadrazam Re­
dan hareketle Belgrad’a gelerek Os­ merkezi yönetimin otoritesinin zayıf­ şid Mehmed Paşa'nın tutsak olmasıyla
manlI tahtına geçti. Aynı yıl Anadolu laması sebebiyle bazı devlet memur­ Osmanlı Ordusu bozuldu, karşısında
eyaletinin merkezi yeniden Kütahya’­ larının halka zulüm etmesi, karışıklık­ önemli bir kuvvet kalmayan Mısır Or­
ya nakledildi ve eyalet teşkilâtının de­ lar çıkmasına yardım etmiştir. 1788 yı­ dusu, 2 Şubat 1833 Cumartesi günü
vamı süresince, Anadolu eyaletinin lında çıkan Osmanlı - Rus Savaşı sıra­ şehri işgal etti. İbrahim Paşa, ilk iş ola­
merkezi olarak kaldı. XVI. yüzyılın ikin­ sında vali ve sancak beylerinin sefer­ rak Kütahya’dan istanbui’abirulakyol-
ci yarısında Kütahya’da karışıklıklar çı­ de bulunmaları sebebiyle vilayeti yö­ layarak kış mevsimini Bursa’da geçir­
karan “Suhte Taifesi’’ ile doğudan ge­ neten mütesellimler halkı soymakta mek istediğini bildirdi. Eskiden beri
lerek uygunsuz hallerde bulunan "Gur- idiler. Bu mütesellimler çabuk değiş­ Mısır - Osmanlı çekişmesini dikkatle
b et Taifesi"n'\n adları geçmektedir. tirilm elerine rağmen zulümleri de ek.- izleyenler Ruslar, paniğe kapılmış bu­
XVII. yüzyılın başlarında Avustur­silmem iştir. 1788 yılında sahte emir lunan İstanbul Hükûmeti’ne yardımda
ya savaşlarının devam ettiği sıralarda ve senetlerle İstanbul’dan Kütahya’ya bulundular. Çaresizlik ve acz içinde
Anadolu’da CelâlTler yağma ve tahri­ m ütesellim iiğlniiiân eden biri yöneti­ bulunan hükümet bu teklifi kabul et­
bata devam ediyorlardı. Sadaret Kay­ min başına geçmiş, ancak kısa bir sü­ ti. Anlaşma gereğince 20 Şubat 1833
makamı Hafız Ahmed Paşa, Batı Ana­ re sonra sahte evraklarla geldiği anla­ Çarşamba günü 10 gemilik bir Rus fi­
dolu’daki karışıklıkları önlemek için şılarak idam edilmiştir. Buna benzer losu ile gelen bir tümen Rus askeri,
1601 yılında Anadolu eyaletinin mer­ bir olay da 1814 yılında olmuştur. Kü­ Hünkâr iskelesi yöresinde karaya çı­
kezi olan Kütahya'ya gönderildi. Bu sı­ tahya eşrafından mütesellim Hacı karak çadırlı ordugâha yerleşti. Bu du­
rada Celâlî eşkıya reislerinden Deli Ha­ Molla, halka zulmederek para toplamış rumu yakından izleyen Avrupa devlet­
şan, kendisini tedibe memur edilen ve şikâyet üzerine hesabı kontrol edi­ leri, Rusların Osmanlı topraklarına
Diyarbekir Beylerbeyi Hadım Hüsrev lerek kendisinden yüz otuz bin kuruş ayak basmasından kuşkulanarak, bu
Paşa’nın takibinden kurtularak Anka­ tahsil edilmesine karar verilmiştir. Pa­ kuvvetlerin geri çekilmesini sağlamak
ra yoluyla Kütahya'ya geldi. Hafız Ah­ ranın bir kısmını ödeyen Hacı Molia, amacıyla, İstanbul, Mısır ve Kütahya’­
med Paşa’nın Deli Hasan’a karşı ko­ kalan borcunu ödememek için çeşitli da diplomatik çalışmalara girdiler. Bu­
yacak kuvveti olmadığından Kütahya dalaverelere başvurmuş, daha sonra nun sonucu olarak Kütahya’da bir an­
Kalesi’ne kapanmak zorunda kaldı. De­ da yakalanarak idam edilmiştir. laşmaya varıldı ki, buna tarihte “Kütah­
li Haşan karşısında duracak kuvvet ol­ Kütahya, Osmanlı Devleti ile Mısır ya Antlaşm ası" adı verilmiştir. Bu ant­
madığını anlayınca kaleyi muhasara- Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ara­ laşmaya göre, Suriye, Adana, Cidde,
yabaşladı. Fakat şiddetli soğuk ve kar sında meydana gelen savaşlarda Mısır Mehmed Ali ile oğluna bırakıldı,
yağışı sebebiyle kuşatma ancak 3 gün önemli olaylara sahne olmuştur. 1804 ayaklananlar affedildi. Mısır Ordusu'-
sürdü. Celâlî eşkıyası kale dışındaki ev­ yılından beri Mısır Valisi olan Kavaia- nun Anadolu’dan hemen çekilmesi ka­
leri yağma ve tahrip ettiktek sonra kışı iı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı Devleti’­ rarlaştırıldı.
geçirmek üzere Afyonkarahisar’açekil- nin o zamanki zaafından yararlanarak Kütahya, XIX. yüzyılın ortalarında
di. Köprülü Mehmed Paşa,1650yılında saltanatı ele geçirm ek amacıyla bu kez Avusturya’da ve milletlerarası
Anadolu Beylerbeyi olarak 17 gün Kü- 1832’de ayaklanmış, kuvvetli bir ordu siyasette adı geçen bir yer oldu. 1848
tahya’dakaldı. Onun sadrazamlığı sıra- ile oğlu İbrahim’i Anadolu’yu istilâya ihtilali sonucunda başlayan Macar mil­
sındaAnadolu Beylerbeyi olan Can M i r- memur etmiştir. Osmanlı Ordusu’nda lî hareketi liderlerinden Kossuth La-
za Paşa, Köprülü’ye karşı olduğundan askerî disiplin bozulmuş ve yönetimin jos, Batthyayi ve Mösreras maiyetleri
AbazaHasan Paşaisyanınakatıldı. Fa­ başında bulunanlar irtikap, irtişa ve zu­ ile birlikte Eylül 1849'da Osmanlı Dev­
222
leti’ne sığındılar. Avusturya ve Rusya, 21 medrese ve 2 kütüphane vardı. devam edildi. Rodos seferine çıkan
Macar mültecilerinin geri verilmesi ko­ 1908’de II. Meşrutiyet’ten sonra, sıb- Kanunî, Kütahya’da konaklayarak, ca­
nusunda Osmanlı Devleti'ne baskı yan okulları yerlerini ilkokullara bırak­ miin onarımını Mimar Sinan’a emret­
yaptılarsa da m ülteciler iade edilme­ mış ve 3 Mart 1924’te kapatılmıştır. miştir. Camiin uzunluğu 180, eni 90
diler. Osmanlı Devleti’nin bu tutumu Osmanlı Türk çini sanatının, bugü­ ayaktır, iki yan ve kubbe kapısı, 64 pen­
diğer Avrupa devletleri tarafından tak­ ne kadar açıklığa kavuşmuş iki merke­ ceresi vardır. Kubbe kapısına yakın or­
dirle karşılandı. Macar mültecileri Kü­ zi İznik ve Kütahya’dır. Bu iki merke­ ta yerde dört mermer, sütun üzerinde
tahya'ya sevkedilerek muhafazalarına zin çini ve kap-kacak faaliyeti, Anadolu müezzin mahfili ve altında şadırvanı
Süleyman Refik Bey görevlendirildi. tarihi ve sanat tarihi ile de paralellik bulunmaktadır. Avlusuzolan yapının,
Mültecilerin iaşeleri Osmanlı Devleti’- gösterir. Kütahya da, Anadolu’da İznik kuzeydoğu dış köşesinde bir minare­
nce karşılanıyordu. Kütahya’da kışlala­ kadar köklü geçmişe sahip olan bir çi­ si vardır. Osmanlı imparatorluğu döne­
ra ve özel konutlarayerleştirilen mülte­ nicilik merkezidir. Osmanlı Türk çini minde birçok onarımlar geçirdiği tah­
ciler, Eylül 1851 tarihine kadar burada ve keramik sanatına İznik’le çağdaş min edilen bu yapının 1831 ve 1888 yıl­
kaldılar. olarak girmiş, fakat Osmanlı başken­ larında da onarıldığı bilinmektedir.
Kütahya’da önemli bir olay da de­ tinden ve saray çevresinden uzak o l­ Arslan Bey Camii, Bican ailesin­
miryolunun açılışıdır. Sultan Abdülme­ duğu için gereken ilgi ve yardımı ye­ den Arslan Bey tarafından yaptırılmış­
cid zamanında başlayan ve Abdülaziz terince görememiştir. Bu durumda Kü­ tır. Meydan Mahallesi’nde olduğundan
ile II. Abdülhamid devrinde yapımına tahyalı çini ve keramik sanatçıları, en bu adla da anılır. Tek, ufak bir kubbe­
devam edilen Anadolu demiryolların­ büyük desteği halka açılmakla bul­ si olup, üçlü revaklıdır. Duvarları kalın­
dan Eskişehir - Kütahya - Konya hattı muşlar, İznik, saray ve çevresi için ye­ dır. Kubbe engin baklavalı bir kuşağa
A lm anların “ A n a d o lu D e m iry o lu teri yardımlarla çini ve keramik üreti­ oturur. Mihrap, altı sıra sarkıtlıdır, kö­
Ş irk eti" tarafından 1896 yılında ta­ mini gerçekleştirmekteyken Kütahyalı şelerde zarlara basan sütunçeler bu­
mamlanarak işletmeye açıldı. çini ve keramikçiler, Anadolu’daki lunmaktadır, Revakın kubbeleri, köşe­
1849 yılından itibaren şehre birçok merkezlerin ve Anadolu halkının çini leri düz olan sekiz köşe bir kaide üze­
yerden Macarlaria birlikte göçmenler ve keramik gereksinimlerini kendi ka­ rine oturtulmuştur. Orta kubbe sarkıt-
getirtilerek yerleştirildiler. 1851 yılın­ pasiteleri oranında karşılamışlardır. lıdır. Cami, kesme taştan yapılmıştır.
da şehre yerleştirilen göçmenler şeh­ Kütahya’nın Frigler devrinde kera­ Kasnak iki sıra tuğla hatıllıdır, minare
re bir çeşme yaptırmışlardır. 1860 yı­ mik merkezi olduğu, bunun Romalılar, de üç sıra tuğla, bir kesme taşla yapıl­
lında şehirde büyük ölçüde bir deprem BizanslIlar, Selçuklular zamanında da mıştır. 1848-1849 ve 1857-1858 tarihle­
meydana gelmiş, birçok yapı ve insan sürdürüldüğü görülmektedir. “M ille t rinde mescit yanındaki derenin taşma­
bu depremde yok olmuştur. Şehirde iş i” diye adlandırılan keramiklerin, sıyla harap olmuş ve yan taraftaki ka­
ilk ticaret mahkemesi 1868 yılında ku­ beylikler ve ilk Osmanlı devrinde İz­ pı kapatılarak onarılmıştır. XV. yüzyıl ya­
rulmuştur. nik’te yapıldığı bilinmektedir. Kütah­ pısı olan cami, 18481857,1964 ve 1967
Kütahya, Birinci Dünya Savaşı’- ya’da da m illet işi denilen ilk Osman­ yıllarındaonarım görmüştür.
ndan sonra işgalci kuvvetler tarafın­ lI keramiklerinin XIII. yüzyıl sonların­ Balıklı Camii, Balıklı Mahallesi’­
dan kuşatılmış, daha sonra Millî Mü- dan başlayarak XIV. yüzyılda yapıldı­ nde, hamamın ilerisindedir. IL.Gıya-
cadele’de önemli olaylara tanık olmuş­ ğı kanıtlanmıştır. seddin Keyhüsrev zamanında Hezar
tur. Şehir, 30 Ağustos 1922’den son­ Kütahya Kalesi, il yanında, tepe Dinarî tarafından yaptırılmıştır (1237).
ra düşman işgalinden kurtulmuştur. üzerindedir. Bizans yapısıdır. Çevresi iki şerefeli tuğla minaresiyle dikkati
Kütahya, tarih çağlarının tümünde 3 bin 500 metre kadardır. Anadolu ka­ çeker. Kare planlı yapının birde üç bö­
kültür şehri olarak adlandırılmıştır. Ge­ lelerinin tersine Kütahya Kalesi’nde lümlü son cemaat yeri vardır. Kesme
rek sanat, gerekse kültür alanında ta­ burçlar, birbirlerine beşer-onar metre taş kaplamalı olan son cemaat yeri
rihin önemli merkezlerinden biri o l­ kadar yakındır. 70 burcu vardır. Bizans­ cephesi camekânlıdır. Son cemaat ye­
muştur. Kutalmışoğlu Melik Mansur lIların şehre egemen ve kale yapımı­ rinin kuzeydoğusunda, bahçesinin kö­
zamanında Orta Asya’dan, Horasan’­ na elverişli bu sarp tepede iki kat sur­ şesinde, diagonal duran minare vardır.
dan gelen Türkler, medreseler, mek­ la çevirdikleri kale, Germiyanoğulları Kaidesi kesme taş arasında üç sıra
tepler, camiler, kütüphaneler, kervan­ ve OsmanlIlar devrinde düzeltilmiş ve tuğla ile örtülü olan çifte şerefeli mi­
saraylar yapmışlardır. Germiyan Beyi güçlendirilm iştir. Kale içinde, bir Bi­ narenin, pabuç ve gövde kısmı tama­
Süleyman Şah’ın kayınpederi Müba- zans kilisesi ve altı höyüğün gömül­ men tuğladandır. Kare planlı ana me­
rüziddin Umur b. Savcı tarafından mesine ait bir mağara bulunmaktaydı. kânda, sadece batı duvarında iki pen­
1314 yılında yaptırılan Vacidiye Med- Kale, yukarı, aşağı ve içhisar ola­ cere seçilir. Yapı 1381/82’de Germi-
resesi’nde çağın en büyük bilginleri rak üç bölümdür. Kalenin kuzey ve ku­ yanlılar tarafından 1642 / 43, 1799 /
müderrislik yapmışlardır. zeybatı bölümüne rastlayan içhisar 1800’de OsmanlIlar tarafından onarıl­
Bunlar yanında sıbyan mektepleri sonradan yapılmıştır. Asıl kalenin ete- mıştır.
(ilkokulları) vardı. ğindedir. Içhisara içiçe iki kapıdan gi­ Hezar Dinarî Mescidi, Ulu Camiin
Kütahya, Kutalmışoğlu Melik Man­ rilir. Yukarıkaledenen asıl kalenin do­ doğusunda, şim diki Dönenler Camii
sur tarafından 1074 tarihinde ele ge­ ğusunda 40-40 metre arasında iki ka­ adı ile anılan Mevlevihanenin Semaha­
çirildiği günden itibaren, Orta Asya’­ pı bulunmaktaydı. Bu kapılardan asıl ne M e scid i’ne batıdan b itiş ik tir.
dan, İran’dan, Horasan’dan gelen ve kaleye girilirdi, içkale, yukarıkalenin 1237-1243/44 tarihleri arasında yaptı­
getirilen Müslüman Türklerle iskân içinde ve batı yanındadır. Kapısı doğu­ rıldığı tahmin edilmektedir. Kareye ya­
edilmiş, aynı zamanda medreseler, ya açılır. Yukarıkaleye girip, batıya dö­ kın planlı, sekizgen kasnaklı, küçük öl­
mektepler, kütüphaneler, cami, mes­ nülünce, içkale kapısı karşıya gelmek­ çüde bir yapıdır. Kalın duvarlar üzeri­
cit, kervansaray, çeşme ve sebillerle tedir. Içkaiede 1 mescit, 2 anbar, sar­ ne, kubbe ile örtülüdür. Kuzey - güney
imar edilerek kültürel alanda büyük nıçlar ve kale muhafızı, kethüda dai­ yönünde hafif dikdörtgen olan zemin
gelişmeler göstermiştir. resi, topçu, lağımcı ve cebecilerin planı, örtüde iki yandan kalın kemer­
1876’da rüşdiye adı altında ilk kez oturmasına ait yapılar vardır. Kütahya lerle kareye indirilerek, basit tromplar­
bir okul binası yapılmış, sıbyan mek­ Kalesi muhafızları, III. Selim devrinde la kubbe oturtulmuştur.
tebinden mezun olanlar bu okula de­ Nizam-ıCedid kuruluşuna bağlanmış­ Pekmezpazarı (H acı Ahm ed, Anal-
vam etmişlerdir. Sonraları bu bina Da- tır. Kütahya Kalesi hapishane olarak cı, A nalıca) Mescidi, Mevlevihanenin
rülmuailimin (Erkek Ö ğretm en Okulu) da kullanılmıştır. karşısında Balıklı’ya giden yolda, üzeri
olmuştur. 1886’da şehirde 22 medre­ örtülerek yol haline getirilen Kapan
se, 8 iptidaî mektep, 4 Rum, 2 Katolik, Ulu Cami (Cam i-i Kebir), Germiyan Deresi’nin eski Pekmezpazarı Köprü­
2 Ermeni mektebi vardı. 1890’da ilk Beyi damadı Yıldırım Bayezid tarafın­ sü yanındadır. Kitabesine göre, 1369
idadî mektebi yapılarak hizmete gir­ dan yaptırılmaya başlanıldı. Ankara yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah
miştir. 1892’de şehirde 1 idadî, 1 rüş­ Savaşı ile yarım kalan camiin yapımı­ zamanında Yusuf oğlu Hacı Ahmed ta-
diye, 4 iptidaî, 23 sıbyan mektebi ile na Fatih Sultan Mehmed zamanında rafından yaptırıldı. Tek kubbeli, kare
223
planlı küçük bir yapıdır. Karagöz Ahmed Paşa Camii - Med­ 1796/97’de yaptırılan cami, kareye ya­
Kurşunlu Camii, Paşamsuitan Ma­ resesi, Cumhuriyet Caddesi üzerinde, kın dikdörtgen planlı ana mekân ile bu­
hallesi’ndedir “Kasım Paşa" Camii Küçük Çarşı denilen semttedir. Bey­ na batıdan bitişen ahşap eklerden
olarak da tanınır. 1377/78 yılında Ger- lerbeyi ve Anadolu Valisi Karagöz Ah­ meydana gelmektedir. Batıdaki girişi,
miyanoğlu Süleyman Şah zamanında med Paşa tara fın d a n y a p tırıla n iki mermer sütun arasında üç kemerli
Ahilerden Şeyh Muhammed b. Şeyh (1509/1512) yapı, 1893 yılında onarım bir düzenle başlamaktadır. Cami, ana
Alâeddin tarafından yaptırılan yapı, kare görmüştür. Cami, medrese ve sıbyan mekânı, sık ve yüksek, yuvarlak kemer­
planlı, üç bölümlüdür. Son cemaat yeri mektebi ile imaret bir arada planlan­ li pencerelerle çok aydınlıktır. Yapının
bulunur. Minareris doğuda, anamekân- mıştır. Tamamen kesme taştan kapla­ batı girişi üzerinde karanfillerle zen­
lasoncemaat yerinin bitişiği yerdedir. malı, büyük, tek kubbeli, revaklı son ginleştirilm iş güzel bir çini besmele
Son cemaat yerininsıvai lolmasınakar- cemaat yeri bulunan, minare gövde­ levhası, toplama çinilerden bordür ara­
şılık, kare planlı anamekânın görülebi­ si tuğladan bir yapıdır. Kuzeyde bulu­ sında yer almaktadır. Çinilerle zengin­
len doğu ve güney duvarları, kesme taş nan son cemaat yerinin ilerisinde şa­ leştirilen asıl bölüm ise mihrap ve mih­
arasındadüzensiz tuğla karışımı ile ör­ dırvan ve helaların bulunduğu bölüm­ rap duvarıdır.
tülmüştür. de, medresenin yer aldığı bilinm ekte­ Saadet (Sadettin) Camii, XIII. yüz­
Süleyman Bey Mescidi, Servi Ma­ dir. Camiin tuğla minaresinin kesme yılın ilk yarısında yaptırılmış olup, Aşa­
hallesi’ndedir. 1381-1382 yılında Ger- taş kaidesi, batı tarafından geniş bir ğı Çarşı’da Büyük Bedesten’in kuzey
miyanoğlu Süleyman Şah zamanında çıkma yapmaktadır. Yapıda minare ve çıkışı karşısındadır. 1697/99,182-25 ve
Ali Beyoğlu Hacı Süleyman tarafından kemerler dışında tuğlanın, kesme taş 1870/71 yıllarında onarım gören yapı,
yaptırılan yapı, tek kubbeli, kubbesi ile birlikte dekoratif amaçla da kulla­ düzgün kesme taş duvarları ve arazi­
tuğladan, dıştan kasnağıyla birlikte ki­ nılmış olduğu görülmektedir. ye uydurulmaktan ileri gelen düzensiz
remit örtülü küçük bir yapıdır. Basit Şengül Camii (Celâl Efendi M esci­ planıyla, fevkani bir yapıdır.
mihrap nişi, son zamanlarda koyu ye­ di), Börekçiler Mahallesi’nde, üzeri ka­ Yeşil Camii (Recep Ağa M escidi),
şil seramik kaplanmıştır. Basit prizma­ patılmış eski dere kenarında, aynı adı 1905 - 1906 yılında yapılmıştır. Kare
lar biçiminde düzenlenmiş, tromp ile taşıyan hamamın arkasındadır. Kare planlı, tek kubbeli, önünde iki sütuna
prizmatik Türk üçgenleri arasında bir planlı tek kubbeli bir yapıdır. XVI. yüz­ oturtulmuş kubbeli bir girişi bulunur.
kubbeye geçiş bölümü vardır. Kuze­ yıl ilk yarısında yapılan cami, 1843, Dişli kesme köşetaşları bulunan dış
yinde ahşap bir son cemaat yeri eklen­ 1870 yılında onarım görmüştür. Yapı payandaları ve kesme taştan onikigen
mişken, son yıllarda kesme taştan he­ malzemesinin kesme taş kaplama ol­ gövdeli, köşklü minaresiyle dikkati çe­
men hemen aynı düzende bir yenisi ile duğu sokağa bakan Kıble duvarından ker. Tek kubbeli, iki sütuna oturtulmuş
değiştirilm iştir. görülmektedir. Kare mekân köşelerde, giriş bölümünün kemer ve üst duvar­
Tim urtaş Paşa Camii K ülliyesi, başlangıcı kademeli ve kırık tromplarla ları da düzgün kesme taştandır.
Kavaflar Çarşısı içinde, Küçük Bedes- geçilen kubbe ile örtülüdür. Kuzeyde Kütahya’da bulunan diğer İslâmî
ten’e bitişiktir. XVI. yüzyılın ilk yarısın­ ahşap mahfil yer alır. yapılar ise şunlardır: Kaditler Camii
da arşiv kayıtlarına göre, Timurtaş Pa- Lala Hüseyin Paşa Camii, aynı adı (1835), Küpecik Camii (1911-12), Bülbül
şa’nın imaret, medrese ve bir mescit taşıyan mahallededir. Lala Hüseyin Mescidi (XIX. yüzyıl), Deveyatağı Mes­
yaptırdığı bilinmektedir. 1402 yılında Paşa tarafından 1566 -1568 yıllarında cidi, Cedid Mescidi, Sultanbağı Mes­
yapılan camiin 1761/62 yılında onarıl- Mimar Sinan’a yaptırılan yapı, tek kub­ cidi, Karadonlu Mescidi, Ahi Evren
dığı, 1764 yılında ise minaresinin ona- beli, beş bölümlü, son cemaat yerine Mescidi.
rıldığı, ayrıca 1834/35 yılında bir kez sahip, avlusunda iki'şadırvanı, hazire- Vacidiye Medresesi, Kütahya’da
dahaonarıldığı bilinmektedir. Yapının si, tuğla minaresi vardır. Malzeme kes­ Germiyan Emirlerinden Umur b. Sav­
sağında, geç devirden kurnalı, mermer me taştır. Minarenin gövde ve pabu­ cı tarafından 1314 yılında yaptırılmış­
bir çeşme bulunan çarpık avlunun ku­ cunda tuğla kullanılmıştır. Kubbe ve tır. Kubbeli girişin solundaki odada, ra­
zeyinde, sundurma altında bir sıra son cemaat yeri örtüsü tamamen kur­ sat âletlerinin konulacağı yer bellidir.
musluk vardır. Eskiden medresenin şun kaplıdır. Yapı, 1891/92’de onarım Türk üçgenlerine oturan büyük kubbe­
bulunduğu nakledilen, Sakahane adı görmüştür. nin ortasında, rasathane için geniş bir
da verilen musluk ve helaların bulun­ Hatuniye Camii, Mecidiye Mahal­ açıklık ve altında havuz vardır. Germi-
duğu bölüm, kısmen beton, kısmen lesi’nde, Hatuniye Sokağı’ndadır. Ta­ yanlıların ilk yapısı olan medrese, kuv­
ahşap bölümleriyle, girişin sağında ba­ mamen kesme taştan yapılan camie, vetle ileri fırlayan sivri kemerli sade
tıda yer almaktadır. Avlunun güneyin­ kesme taş kaideli ve pabuçlu, tuğla portali ve sayıları azaltılmış mekânlaları
de, camekânlı cephesiyle geç devir ek­ çokgen gövdeli minare eklenmiştir. ile Beylikler çağı için karakteristiktir.
lemesi olan, kapalı ahşap son cema­ Planı asimetrik bir düzene sahiptir. Son yıllarda müze olarak kullanılmakta­
at yeri bulunur. Asıl yapının kuzey du­ 1573/74 yılında yaptırıldığı tahmin edi­ dır.
varı, ortada kapısı, iki yanda ikişer pen­ len yapıya tek kubbeli ana mekâna, sa­ Yakub Bey Külliyesi, Germiyanlı II.
ceresi ve küçük bir mihrap nişiyle bu dece batıdan yeni kubbeli kare bir me­ Yakub Bey tarafından kendi türbesini
bölümün içinde kalmaktadır. kân eklenmiştir, iki yandan kapalı du­ de içine alan, medrese, mescit ve ima­
Hisarbeyoğlu Mustafa (Saray) Ca­ varlarla sınırlandırılan son cemaat yeri retten oluşur (1390-1428). Ortası açık,
mii, Saray Mahallesi’nde, hükümet ko­ asimetrik plan düzenine uymaktadır. büyük bir kubbe ile örtülü şadırvanlı
nağının arka kapısı karşısındadır. Son Gerek son cemaat yerinin dıştan se­ hol, yanlarda ikişer küçük kubbeli me­
yıllarda esaslı bir onarım görerek ye­ kizgen kasnakları ile belli edilen kub­ kân ve arkada kubbeli bir eyvanla, ilgi
nilenmiştir. II. Yakub Bey’in Subaşısı beleri, gerekse diğer mekân kubbele­ .çekici bir planı vardır. Yan kubbeler­
Hisar Beyi oğlu Mustafa Bey tarafın­ ri, önceleri kiremit örtülü iken diğer den birer tanesi de, eyvan biçiminde
dan 1487/88 yılında yaptırılan yapı, Kütahya camilerinde olduğu gibi son ortaya açık olup, soldaki mescittir.
düzgün kesme taş arasında tuğla ha- yıllarda çimento sıvanmış, sonra da Mihrabın arkasında küçük bir kubbe
tıllıdır. Üç bölümlü son cemaat yerine kurşunla kaplanmıştır. halindeki türbe, parmaklıklarla ayrıl­
sahip, kare planlı, tek kubbeli yapının Sultanbağı, Hisarlı Mescidi, XVI. mıştır. Ortadaki büyük kubbeli, şadır-
Kıble yönünde, ana mekânın dörtte bi-, yüzyıl sonlarına doğru yapılmıştır. Sul­ vanlı hole üç taraftan açılan üç kubbeli
ri kadar ve kareye yakın büyük bir çık­ tanbağı Mahallesi’nde, Gediz Cadde- sahanlık biçimindeki girişin iki yanın­
ma vardır. Camiin ana mekânının ilk s i’nd&, Dükkâncı Sokak başındadır. da kubbeli birer oda ile çok değişik ve
bölümü kare planlı olup, hafif sivri Kerpiç sıvalı duvarları harap durumda­ ilgi çekici bir plan gösteren imaret,
tromplarla kubbeye geçişi sağlanmak­ dır. Germiyanoğullarının en büyük eseri­
tadır. Orijinal taş minber çini ile kap­ Ali (Alo) Paşa Camii, Cumhuriyet dir.
lanmıştır. Yapı, 1749/50 yılında Anado­ Caddesi’nde, Gazi Kemal Mahallesi’­ ildeki diğermedreselerşunlar: Ço-
lu Valisi Yahya Paşa, 1780’de de Ye­ ndedir. Kârgir ahşap çatılı, kiremit ör­ rumî Said Efendi Medresesi (1400) is-
ğen Mahmud Paşa tarafından onarıl­ tülüdür. Seyid Süleyman Ağa oğlu, hakfakih Medresesi, Halil Kâmil Paşa
mıştır. _____________________ Anadolu Valisi Ali Paşa tarafından Medresesi, Karagöz Ahmed Paşa Med­
224
resesi, Rüstem Paşa Medresesi, Ali man Paşa’nın yaptırdığı cami ve Çar­ Ayrıca Çardak’ta Süleyman Paşa’-
Paşa Medresesi, Moilabey Medresesi, dak kasabasındaki Yakub Bey Camii nın Gelibolu’dan göçmeden önce, or­
Karazâde Medresesi, Haliliye Medre­ bu devrin eserleridir. dusunun kaldığı ve kendisinin yatıp
sesi, Reşid Efendi Medresesi, Balaban XVII. yüzyılda Lâpseki " yüzellikalktığı yer, “A lem S u ltan " adıyla ko­
Paşa Medresesi, Sultan Mahmud Med­ a k ç e lik " kazaydı. Yeniçeri serdarı, Si­ runmuş, 1945’te onarılarak bir anıt ha­
resesi, Bekir Sıtkı Paşa Medresesi, De­ pahi kethüda yeri, subaşısı, bacdârı, line getirilm iştir.
mirtaş Paşa Medresesi, Taşkapılı Ali muhtesibi vardı. Âyânı azdı. Rum ve Abdullah Bin Hacı Yakub Kadri,
Efendi Medresesi, Seyyid Ömer Med­ Ermeni’den oluşan reayası olup 1300 Çardak kasabasındadır. Abdullah Çe-
resesi, Müderris Bahçesi Açık Hava adet bağlı, bahçeli, çoğu kiremit örtülü lebi’ye ait lâhdin eski çerçevesi harap
Medresesi. Bu medreselerden pek az ve yer yer yüksek evleri, bir camii, han­ olmuş, yalnız kitabe taşları kalmıştır.
değerler yetişmiştir. ları ve bir hamamı vardı. Bu iki süslü taş, harçla örülmüş 2 x 4
ildeki ziyaretgâhlar ise şunlardır: XIX. yüzyıl sonunda Lâpseki, Biga metre büyüklükte bir sofa üstüne ya­
Ahi Evren Türbesi, Ahi İzzeddin, Ahi mutasarrıflığına bağlı bir kaza duru­ pılan örme duvar bir lâhde oturtulmuş­
Arslan, Ahi Erbasan, Paşamsultan, mundaydı. Mutasarrıflığın kuzeybatı­ tur.
Bedreddin Sabiti türbeleri, Acem Sul­ sında yer alırdı. Kuzeyden Marmara Lâpseki, bugün Marmara Bölgesi’-
tan, Ali Baba, Bundede, Cemaleddin Denizi, doğudan Biga, güneyden Kale-i nin Güney Marmara bölümünde, Ça­
Sultan, Damlarca, Erenler, Erguniye, Sultaniye merkez kazaları ve batıdan nakkale iline bağlı ilçe merkezi kasa­
Evliya Efendi, Abdal Ece Fatma Ana, Çanakkale Boğazı ile çevriliydi. Bergaz badır.
Gaybi Sultan, Gazi Musa, Hazırlık Sul­ (Bugün: Um urbey) ve Çardak adlı iki
tan, Hacı İbrahim Sultan, ishakfakih, nahiyesi, 86 köyü vardı. Bir kaymakam
Karadonlu. Dörtdirekli, Şeyh M. Salih ve iki nahiye müdürü tarafından yöne­
Efendi, Ömer Bari, Şeyh Muslihiddin tilirdi. Toplam nüfusu 12 bin 263 kişiy­
Efendi, Eşrek Sultan, Öksüzoğlan, Ra- di.
bia Hatun, Şeyh Buharı, Kesik Başlar, Kaza merkezi Lâpseki kasabası, bo­ MAHMUDİYE (Eski adı: Kara-
Yorgun Çelebi, Üçler - Yediler - Kırk­ ğazın kıyısında, Çanakkale şehrinin 34 kaili, bugün: Özalp).
lar. kilometre kuzeydoğusunda ve Biga’­ Ösmanlılar döneminde Van vilaye­
İlde, eski devirden kalma hanlar, nın 50 kilometre batısında kurulmuş­ tinin Hakkâri Sancağı’na bağlı bir ka­
kervansaraylar zamanla yıkılmış veya tu. Gelibolu ile arasında 3 deniz mili za durumundaydı. Sancağın kuzeyin­
başka maksatlarla kullanılarak tarihî uzaklık vardı. Nüfusu 2 bin kişiydi. Ka­ de yer alan kaza, batıdan ve kuzeyden
Van Merkez Sancağı, doğudan İran,
değerlerini ve özelliklerini kaybetmiş­ zada toplam 160 öğrencili 5 okul bu­
lerdir. lunmaktaydı. Ekim zamanı, erkek öğ­ güneyden Elbak ve Mamuret-ül Hamid
kazaları ile çevriliydi. İdarî bakımdan
Yukarıda izah edilen yapılar dışın­ rencilerin devam ettiği ilkokullarda öğ­
da, 1836 yılında şehirde bir mevleviha- renci mevcudu en düşük düzeyde olur­ beş nahiyeye ayrılırdı ve toplam 91 kö­
yü vardı. Kaza merkezi Saray kasaba­
ne yapılmış, 1886 yılında ise onarılmış­ du. Çünkü, üzümleri toplama mevsi­
tır. minde öğretime ara verilirdi. II. Murad sında Nizam ordusunun iki taburunun
devrinde Lâpseki sularından yararlana­ sürekli ikametgâhları bulunurdu. 1890
rak Osmanlı ordusunun Avrupa yaka­ yılında kazanın toplam nüfusu 31 bin
sına geçirilmesinde Ceneviz Bey’i 680 kişiydi.
Odorno’ya adam başına “b ir duka Kaza merkezi Saray kasabası, Türk-
a ltın ı’’ ödenmiş, ayrıca Foça’da işleti­ İran sınırının 10 kilometre batısında
LÂPSEKİ (Eski adları: Pityusa, len şap madeninden alınan vergi kal­ Van’ın 90 kilometre güneydoğusunda
Pityaessa, Lam psakos, Lampsacus). dırılmış ve kalan 20 bin duka altını kurulmuştu. Kaymakamlık, ordu genel
Lapseki, Foça ve Miletus’tan gelen borç silinm işti (1421). karargâhı ve resmî daireler buradaydı.
İonlular tarafından koloni halinde ku­ Nahiye merkezi Bergaz, Lâpseki’­ Kasabanın nüfusu 3 bin kişiydi.
rulmadan önce " Pityusa ” (Kpynaklar nin 14 kilometre güneybatısında Ça­ Kasabanın yerli halkını Nasturîler
şehri) adını taşıyordu. Gelibolu’nun nakkale’nin 19 kilometre kuzeydoğu­ oluştururdu. Türkler, garnizonda bulu­
tam karşısına düşen ve çok güzel bir sunda yer alırdı. nan askerler, gümrükçüler, sağlık gö­
doğal limana sahip olan bu şehir, o dö­ Nahiye merkezi Çardak, Çanakka­ revlileri ve memurlardı. Kasabada, adı­
nemde çeşitli meyveleri, nefis üzüm­ le Boğazı’nda, kıyıda ve Gelibolu’nun nı veren kaymakamlık sarayından baş­
leri ve ender şarapları ile ün yapmış­ karşısında kurulmuştu. Dimetoka’dan ka bir kışla binası, sağlık kurumunun
tı. Hatta ion ihtilâlinde Persler’in eli­ gelen ticaret yolunun önem kazandı­ yanında yer alan bir karantina binası,
ne geçtiği zaman Artaksas tarafından ğı yıllarda gelişen kasaba, XIX. yüzyıl­ gümrük binaları, küçük ve önemsiz bir
şarap üretimi için Temistokles’e veril­ da bu özelliğini yitirm iş durumdaydı. Nasturî kilisesi vardı. Tütün tekelinin
mişti. Mikale Deniz Savaşı’ndan son­ Bağcılık ileri bir düzeydeydi. Ayrıca iş­ kasabada kurulmuş olan ajansından
ra şehir, Atinanılara geçti (M.Ö. 479). letilm esi Çanakkale’nin Amerikan İran’a önemli miktarda ihracat yapıl­
M.O. 400 yılında Atina’ya karşı isyan Konsolos Yardımcısı M. Frank Cal- maktaydı. Kaza ekonomisi tarım ve
etti ise de kuvvet zoruyla bu isyan bas­ vert’e bırakılan gümüşlü kurşun ve ba­ hayvancılığa dayanmaktaydı.
tırıldı. Lâpseki’nin ilk kralının adı Mad- kır madenlerinden başka kazada, işle­ Özalp ilçesi sınırları içinde, Saray
ron idi. Kralın kızı Lampsasa, bir savaş­ tilmeyen çok sayıda maden vardı. Tü­ bucağına bağlı Yeşilalıç (Eski adı: Pa­
ta üstün başarılar göstererek birçok ki­ tün de ekilirdi. gan) köyünde, Urartu kültürü bakımın­
şinin hayatını kurtardığı için şükran Lâpseki ilçesine, Bizans dönemin­ dan büyük önem taşıyan bir kale ve
ifadesi olarak şehre “Lam psakos" adı den kalma ve uzun bir alanı kaplayan kutsal alan vardır. Bu alan ve kale, gü­
verildi. eski su kalıntıları bulunmaktadır. Te­ nümüzde önemini büyük ölçüde yitir­
Büyük İskender yöreye kadar akın­ mel ve yol kazılarında birçok eski eser miş olan Özalp-Hoşap ve Hoşap-Kotur
lar yaptı ancak şehri yağmalamadı. İs­ çıkarılmış ve bir bölümü İstanbul ve kervan yolları üzerinde ve bu yolun 600
kender’in kumandanlarından Antiok- Çanakkale müzelerine gönderilmiştir. metre kuzeyinde, Nazarabad Dağı’nın
hos’un saldırısına uğrayan Lâpseki, Süleyman Paşa Camii, Orhan Gazi (2546 m etre) güney etekleri üzerinde
onun Romaiılarile anlaşmasından son- devrinde Süleyman Kaşa tarafından yer alır.
rabirRoma kentioldu.Budönemdees- yaptırıldı. Dik bir yamaç üzerindeki Kalenin 100 metre doğusunda yer
ki görkemi iliğini ve önemini'yitirdi ve Bi­ sette kurulmuştur. Bugünkü binasın­ alan kutsal alan, bir kayalığın etekle­
zans’a bağlandıktan sonra Osmanlı da yalnız mihrap duvarı ve minare ka­ rinde kurulmuş olup, yüzü güneye bak­
topraklarına katılana kadar Bizans kül­ idesi eskidir. 1891 yılında onarım gö­ maktadır. Burada kayalara oyulmuş,
türü etkisinde kaldı. ren yapının iki katlı bir son cemaat yeri dikdörtgen şekilli ve etrafı iki basa­
Lâpseki, Osmanlı topraklarına vardır. Bozulmuş olmakla birlikte, mih­ maklı bir çerçeve ile çevrilmiş anıtsal
1356 yılında katıldı ve bir Türk kasaba­ rapta sekiz sıra guzeı ısıaiaktit, ilk ya­ niş bulunur.
sı olarak gelişti. Rumeli fatihi Süley­ pıdaki şekliyle durmaktadır. Mahmudiye (Bugün Özalp), Doğu
225
Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van dı Daha sonra Urfa Kontu ve Frankla­ "süre sonra Kılıçarslan, ülkeyi oğulları
bölümünde yer alan ilçe merkezi, ka­ rın birleşmesi üzerine geri çekildi. Kı­ arasında bölerken oğlu Müizzüddin
sabadır. sa bir süre sonra da Danişmendiler ta­ Kayserşah’a verdiyse de sonradan di­
rafından 1135 yılında alınan şehir, 1175 ğer oğlu Ketbüddin Melikşah’a bırak-
yılına kadar bun|arın elinde kaldı. Şe­ makzorundakaldı.SelâhaddinEyyubî’-
hir, Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç- den destek gören Müizüddin, Malatya
arslan tarafından 28 Haziran’da kuşa­ hâkimioldu.1200yılındakardeşi Tokat
tılarak teslim alındı (2 Eylül 1206). Fa­ hâkimi Rükneddin Süleyman, Malatya'­
MALATYA (Eski adları: Maldi- kat bir yıl sonra Tutuş’a yenilerek Ha- yı Müizüddin’in elinden aldı. Malatya,
ya, M ildiye, M elid, M elidi, M eliddu, bur Nehri’nde ölünce, en küçük oğlu Danişmendlilerden 5 melilj tarafından
M aldija, M alila, M elita, M elitene). Tuğrul Arslan Malatya’da onun yerini yönetilm işti.
Siyasî tarihi yönünden büyük ha­ aldı. Kılıçarslan ’ın diğer oğulları ara­ Malatya’nın Selçuklu sultanlarının
reketlilik gösteren Malatya’nın İdarî ta­ sındaki mücadeleler sırasında Mesud, eline geçmesinden sonra, Alâeddin
rihi de oldukça değişken olmuştur. Ku­ Malatya’dan kaçtı. Bu sırada Bohe- Keykubad I zamanında (1231), Moğol­
ruluşundan bu yana birçok el değişti­ mond, Ceyhan Irmağı’nın yukarısında­ lar, Malatya yakınındaki Fırat Irmağı’-
ren kent, sürekli ön planda yer almış ki Elbistan ve Malatya çevresini ele ge­ na kadar ilerlediler. Alâeddin, Malat­
ve önem kazanmıştır. Eski çağlardan çirdi. 1111 yılında MalatyaSultanı’nın ya’dan 100 bin kişilik bir ordu toplaya­
beri zaman zaman beylik merkezi, il, atabeği Belek, Ceyhan üzerindeki ara­ rak, Hins Ziyad’ı aldı. Gıyaseddin Key­
mutasarrıflık ve ilçe durumlarına ge­ ziyi ondan geri aldı. Kılıçarslan’ın dul hüsrev II zamanında Selçuklulardan
tirilm iş, bu durumlarında da değişik­ eşi, Belek ile evlenmek üzere 1113 yı­ ayrılan Harizmliler, Malatya’ya saldır-'
liklere uğramıştır. lında Malatya’dan ayrıldı. Fakat Büyül- dılar. 1241 yılında Baba İshak-ı Hora-
Malatya ve çevresi çok eskiden be­ Selçuklu Sultam’mn oğlu tarafından sanî’ nin başında bulunduğu Türkmen-
ri bir yerleşim alanıdır. Malatya ovasın­ yakalandı. 15 Mart 1118 yılında Kemah ler şehri yağmalamak istediler (1241).
da eski yerleşmeleri belirleyen b irta ­ ve Erzincan Emiri Mengücek Gazi, Ma­ Gıyaseddin Keyhüsrev ll’nin Kösedağ
kım höyüklere rastlanmıştır. Neolitik latya ve çevresini yağmaladı. Bunun Savaşı’ nda M oğollara ye nilm esi
devir kalıntıları da bulunmuştur. Şeh­ üzerine genç hükümdarın annesi Ur- (1243), Malatya’nın zararına oldu. Şeh­
rin ilk kuruluş yeri bugünkü Malatya’­ fa’daki Jasceline’den yardım istedi. Er­ rin Subaşısı Reşidüddin, Selçuklu hâ­
nın 7 kilometre kuzeydoğusundaki Or­ tesi yıl Tuğrul Arslan, Danişmend Ga­ zinelerini yağmaladı. Şehrin ileri ge­
dusu (Bahçebaşı) kasabası toprakları zi ve BizanslIları yenen Belek’in yar­ lenleri Haleb'e çekildiler. Moğollar
içinde yer alan "Arslantepe Höyüğü”- dımlarıyla Ceyhan üzerindeki toprak­ şehri sardılar. Selçuklu Devleti’nin Hü-
dür. M.Ö. XII. yüzyıl başına kadar H itit ları ve Elbistan’ı aldı. Belek, Manbic lâgu tarafından kardeşler arasında bö­
İmparatorluğu toprakları içinde bulu­ önünde ölünce de Gerger’i ele geçir­ lünmesi üstüne önce II. Izzeddin Key-
nan şehir, bu devletin M.Ö. 1190 yılı­ di. Bit süre sonra Danişmend Gazi, da­ kavus, Malatya’da hüküm sürdü. Sonra
na doğru yıkılmasıyla küçük bir dev­ madı Selçuklu Sultanı Mesud ile bir­ yerine Rükneddin Kılıçarslan IV. geç­
lete başkent oldu. M.Ö. 1114 yılların­ likte Malatya üzerine yürüyerek şehri ti. İzzeddin, asker toplamaları için Ma­
da Asur Kralı I. Tığlatpeleşer tarafın­ kuşattı (1124). Halkın yardımıyla ken­ latya bölgesine adamlar gönderdi
dan vergiye bağlandı. M.Ö. 1115-675 te girdi. Bu hükümdar devrinde Malat­ (1257). Fakat şehirliler adamlarını Mo­
yılları arasında geçen 440 yıl içinde ya barış içinde yaşadı. 1135 yılında ye­ ğolların korkusundan kabul ettiler.
Malatya’da 23 hükümdar adı saptan­ rine oğlu Melik Muhammed geçti. Fa­ 1265-1282 yılında yeni bir bölünme zo­
mıştır. H itit imparatorluğu’nun elinde kat kısa bir süre sonra Bizans İmpara- runda kalan şehir, Gıyaseddin Mesud
uzun süre bulunan şehir, daha sonra toru’nun yaklaştığı haberini alarak, ll’nin payına düştü. Şehir, 1316 yılın­
Mittaniler, Hurriler, Sami, Babiller ve şehri bıraktı. II. ioannis Komnenos, Su­ da ' Melikıünnâsır Muhammed zama­
Asurluların eline geçti. M.Ö. 800 yılla­ riye’ye kadar ilerlediği sırada, Selçuklu nında Memluk ordusu tarafından alı­
rına doğru Urartu Devleti, M.Ö. 722’ye Sultanı Mesud, Kilikya’ya saldırarak narak, tahrip edildi. Bundan sonra Ma­
doğru Asur Hükümdarı II. Sargon’un esir aldığı Adana halkını Malatya'ya latya, Memlukluların bir uç kalesi o l­
eline geçerek halkı başka yerlere sü­ gönderdi. 1139 yılında Melik Muham­ du. Ancak, Dulkadiroğulları Elbistan
rüldü. H itit İmparatorluğu dağıldıktan med de Kilikya seferine çıktı. Ölümün­ dolaylarında kuvvet kazanınca, Mem­
sonra kurulan Hitit devletçiklerinin en den sonra yerine Zünnun geçti. Bunun luk egemenliği etkisini kaybetti. Os­
ünlüsü olan Kargamış Krallığı, bu gün­ üzerine kardeşi Aynüddevle, Malatya’­ m an lIlar Yıldırım Bayezid devrinde etki
kü Malatya topraklarını da içine almak­ yı kuşattı. Şehirdeki Türk muhafızlar, alanlarını doğuya kaydırdıkları sırada
tadır. M.Ö. VI. yüzyılda Persler, İran Bureydiye kapısını açarak Malatya'yı Malatya, Akkoyunlular, Memluklar ve
İmparatorluğu’na kattılar, iki yüzyıl kendisine teslim ettiler. Bundan son­ OsmanlIlar arasında savaşlara yol aç­
sonra Büyük İskender, bütün Anado­ ra Selçuklu Sultanı Mesud, Aynüddev- tı. Sivas ve Kayseri hâkimi Kadı Bur-
lu gibi burasını da ele geçirdi. İsken­ le’nin kendisine bağlanması üzerine haneddin Ahm ed ile Amasya Beyi
der’den sonra Selevkoslar, İran asıllı Malatya’yı iki kez kuşattı. Fakat şehri Şadgeldi Ahmed Bey yardımına ge-,
Ermeni kralları, Kommagene kralları, ele geçirmeyi başaramadı. Aynüddev­ len Yıldırım Bayezid yüzünden Malat­
İran İmparatorluğu’nu dirilten Partlar le ölünce (12 Haziran 1152), yerine oğ­ ya’ya kaçtı. Fakat Divriği yakınlarında­
ve onların halefi olan Sasaniler, Malat­ lu Zülkarneyn geçti. Ancak yaşı çok ki Karayel’de Akkoyunlu Hükümdarı
ya çevresine hâkim oldular. Daha son­ küçük olduğundan yerine annesi hü­ Karayülük Osman Bey tarafından öl­
ra B iz a n s lIla r ın e lin e geçen şehir, bu küm sürdü. Bir süre sonra genç hü­ dürülünce (1398), Yıldırım Bayezid, Ka­
dönemde eyalet merkezi oldu. 575 yı­ kümdarı öldürmek istediği için şehir­ dı Burhaneddin’in topraklarına sahip
lında Sasani Şehinşahı I. Hüsrev şeh­ den çıkarıldı. Bu olayı bahane eden çıktığı gibi Malatya üstünde de hak ile­
ri yıkmıştır. Muaviye, Suriye ve Elce- Mesud, şehri yeniden ele geçirmek is­ ri sürdü. Malatya’yı korumak isteyen
zire Valisi olunca, Malatya Muaviye’- tedi (24 Tem muz 1152), ancak başara­ Dulkadiroğlu Suli Bey, kızı Emine Ha-
nin komutanı tarafından alındı. Mua­ madı. 1162 yılında Zülkarneyn yerine tun’u, Yıldırım Bayezid’in oğlu Şehza­
viye, Anadolu seferi sırasında Malat­ küçük yaştaki oğlu Nâsırüddin Mu­ de Süleyman ile nişanlayarak, Osman­
ya’ya gelerek buradaki muhafız sayı­ hammed geçti. Eğlenceye düşkünlü­ lIla r tarafına geçti. Memluk Sultanı
sını artırdı. Daha sonra bir süre Rum- ğü sebebiyle halkın güvenini sarstığı Berkuk, bu olay üstüne Suli Bey’i öl-
lara, onlardan da Ermenilerine geçti, için Malatya’yı bırakmak zorunda kal­ dürterek, Malatya’yı Sadaka Bey'e ver­
740-741 yılında şehir Bizans Generali dı (1170). di. Suli Bey’in yeğeni, Nasirüddin
Arkivas tarafından yağmalandı. Şehir, Yerini kardeşi Abulkasım aldı. Şe­ Mehmed Bey, Yıldırım Bayezid'e baş­
yeniden Emevilere geçtiyse de sürekli hir, Selçuklu Sultan ili. Kılıçarslan tara- vurarak^ kendisine yardım edilirse, Os­
olarak BizanslIlar ve Emeviler arasın­ fından4ay kuşatılarakalındı (7778J. Kı- m anlIlara bağlanacağını bildirdi. Bu­
da el değiştirdi. lıçarslan şehrin iki surunu onarttı. 1185 nun üzerine Yıldırım Bayezid, Berkuk’-
Şehir, Anadolu Selçuklu Sultanı I. yılındadevletebağlıolmayanTürkmen- un ölümünden ve yerine Ferec’in geç-
Kılıçarslan tarafından ilk kez kuşatıl­ ler, Malatya topraklarınasaldırdılar. Bir mesinden yararlanarak, Dulkadirliler
226
üstüne yürüdü. Memluklu Emiri Çak- olarak Osmanlı sınırlarına katıldı. Bir Mehmed Paşa, karargâhını Elâzığ’da
mak’tan Malatya’yı aldı (1399). Ancak, uç şehri olmaktan çıktı. Şehsuvar kurarak Kavalalı ile çarpışmaya hazır­
OsmanlIların şehirdeki egemenlikleri Bey’in, bir iftira yüzünden, Kanunî dev­ landı. Orduyu Malatya’ya getirdi. As­
bir yıl kadar sürdü. rinde Ferhad Paşa tarafından öldürül­ kerlerin içinde Alman kurmayları da
1401 yılındaTimür, Malatya’yı Os­ mesiyle, Malatya’da Dulkadir soyu son vardı. General H. von Moltke, o sıra­
manlIlardan aldı. Yıldırım Bayezid’e buldu (1522). da yüzbaşı rütbesiyle Malatya’da bu­
haber göndererek OsmanlIlara sığınan XVII. yüzyılda Celâli isyanları baş­ lunuyordu. Hafız Mehmed Paşa, asker­
Sultan Ahmed Celayirile Kara Yusuf’a ladığı zaman Malatya âsilerin soygun­ lerini Orduzu’y a 4 kilometre uzaklıkta­
karşı şehrin geri verilebileceğini bildir­ larına uğradı. Celâliler’den Bölükbaşı ki Eski Malatya’nın içine yerleştirdi,
di. Yıldırım Bayezid bu isteği kabul et­ Kara Ahmed Malatya'ya çok zarar ver­ han, ev ve köşkleri işgal etti. Halk, bağ­
medi. Fakat Ankara’da yenildi (1402). di. Koca Sinan Paşa, Kara Ahmed’i lar bölgesinden (Aspuzu) şehre inme­
Dulkadirliler, Timur'un Anadolu’dan devlet hizmetine aldı. Malatya, İran se­ di. Bağ evlerinde kışı geçirdi Aspuzu’-
gitmesinden sonra, Memluklar döne­ ferleri sırasında orduya erzak sağladı. da yerleşen halk, burada bir şehir ku­
minde Malatya’ya hâkim oldular. An­ XVIII. yüzyılda Malatya’da imar ça­ rarak, bir daha eski yerlerine dönme­
cak, Memluklar bu şehre ayrı bir önem lışmaları başladı. Bazı cami ve mescit­ di. Böylece Malatya, adını değiştirme­
verdiklerinden vali gönderdiler. Bu se­ ler yapıldı veya onarıldı. den üçüncü kez yer değiştirdi.
beple Dulkadirlilerle araları açıldı. Nite­ XIX. yüzyılda Kavalalı Mehmed Ali Malatya, Tanzimat’tan sonra mer­
kim II. Bayezid devrinde Çukurova’da Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’ya yenilen kezi HarputolanMâmuret-ül-Azizilinin
yapılan Osmanlı-Memluk Savaşları sı­ ve esir olan Mehmed Reşid Paşa, ser­ (eyaletinin) 3 sancağından birine mer­
rasında (1485-1491), Dulkadiroğlu Alâ- best bırakılarak sadaretten azledildik­ kez oldu. 5 ilçesi vardı. Cumhuriyet dö­
üddevle Bozkurt, OsmanlIlar ile işbir­ ten sonra, Diyarbekir-Sivas-Harput va­ neminde bütün sancaklara (m utasar­
liği yaparak, Malatya’ya saldırdı. Başa­ liliklerine gönderildi. Paşa bu sırada rıflıklara) il denince, Malatya da bir il
rı sağlayamayarak Memluklarla anlaş­ Malatya’yı onarmak için 1833 yılında haline geldi.
ma yapmak zorunda kaldı (1485). Bu 40 tabur askerle şehre geldi. Arguvan Malatya ve yöresi tarih ve arkeoloji
yüzden Memluklar Malatya’ya en bölgesindeki Dircan, Nermigan, Arap­ bakımından tam olarak incelenmemiş­
seçkin emirlerini vali olarak gönderdi­ k ir’deki Atmali, Şotitak ve Akçadağ’­ tir. Ancak büyük ve eski bir kültüre sa­
ler. Nitekim son Memluk Sultanı daki Kürne, Kürecik, Gözene aşiretle­ hip olduğu bilinmektedir.
Kansu Gavri, Malatya’da valilik yapmış riyle Adıyaman, Besni civarındaki aşi­ Eski Malatya, 1938 yılına kadar şe­
ve Osmanlı lehçesinde şiirler yazmış­ retler arasında güvenliği sağladı. Bu hir merkezliği yapmıştır. Bir dönümü
tır. Yavuz Sultan Selim, Memluk sefe­ başarı, izolu çevresindeki aşiret reis­ kapsayan tarihî mezarlığı ile hemen
rine çıkarken Malatya’yı aldı (1516). lerini endişelendirdi. Fırat’ı geçecek yarım metre derinden çıkarılabilecek
Temmuz sonlarında Malatya önlerine olan Osmanlı askerlerinin kayıklarını eski uygarlık dönemlerinin seramik
gelen Türk ordusu, Hadım Sinan Pa­ batırarak, bunların kendi üstlerine gel­ parçaları ile son derece önem taşıyan
şa ile birleşerek Malatya’ya girdi. Ya­ melerini önlemek istediler. Bu olaya bir yerdir. Çevrede bulunan cami, han,
vuz, Dulkadiroğlu topraklarını Şahsu- kızan Mehmed Reşid Paşa, olayı yara­ hamam, türbe, namazgâh kalıntıları, yı­
varoğlu Ali Bey’e verdi. Mısır’ın alın­ tanları astırdı. Mısırolayı üstüne 1839 kılmış anıtlar vardır. Bunların çoğu İs­
masından sonra (1517), Malatya, kesin yılında II. Mahmud’un emriyle Hafız lam uygarlığı yapıtlarıdır. Çevresindeki
227
sur kalıntıları ise Danişmendliler tara­ Akminare Camii; Eski Malatya sur­ Hanın yapımında, Mustafa Paşa’nın
fından yaptırılmıştır. larının dışında, Derme Deresi kıy ısın­ güvenilir adamlarından Muslu Ağa’nın
Malatya Kalesi, bugünkü Malatya dadır Tek minare ve tek kubbesi var­ gözlemcilik yaptığı ve yörenin iklim
şehrinin 8 kilometre kuzeyinde Eski dır. II. Selim devrinde Zaim Yusuf oğlu özelliği sebebiyle güçlüklerle karşıla­
Malatyaşehrindedir. Kaleyi, I. yüzyılın Hikmet Bey tarafından 1573 yılında şıldığı, buna rağmen üç yılda b itirile ­
ikinci yarısında Roma İmparatoru Ti- yaptırılmıştır. Kare mekânlı, tek kub­ bilecek yapının, bir yıl on ay gibi kısa
tus yaptırmaya başlamış, daha sonra beli, kesme taştan yapılan yapının gü­ bir sürede bitirildiği belgelerle açıklan­
İmparator Constantius surları uzatmış ney ve batı duvarlarında ikişer pence­ mıştır. Han, bir avlu, bir hol ile iki dik­
ve 532’de İmparator Justinianos, kale­ re yer alır. İç kısmı, mihrap ve minbe­ dörtgen mekândan oluşmaktadır. Cep­
yi tamamlamıştır. ri çok sadedir. hesindeki yontma taştan yapılmış ke­
Çevreye göre 2-3 metre yükseklik­ Sütlüminare Camii, şehir surlarının mer kapısının iki yanında altışar kâr­
te, Malatya’ya egemen durumdaydı. güneyinde, Meydanbaşı Mahallesi’n- gir kemer-dükkân bulunmaktadır. Ha­
Kale üçgene yakın yamuk biçim de­ dedir. XVI. yüzyıl sonuna ait bir Os­ nın demirden kapısının iç taraflarında
dir. Doğu yüzü 850, kuzey yüzü 500, ba­ m a n lI yapısıdır. Günümüze sağlam her iki yanda birer oda vardır. Bu giriş
tı yüzü 800, güney yüzü 750 metre olarak yalnızca minaresi gelebilmiştir. kısmının üstünde, duvar içindeki bir
uzunluğundadır. Doğu ve kuzey cep­ Duvarları çok harap olmakla birlikte merdivenle çıkılan mescidi vardır. Ha­
heleri yuvarlak, güney ve batı cephe­ tek kubbeli, kare mekânlı bir camii ol­ nın kapalı (hol) kısmının avluya bakan
leri düzdür. Kuzeyden güneye uzunlu­ duğu anlaşılır. Cami ve minare kesme cephesinde kapının iki yanında üzer­
ğu 800, doğudan batıya genişliği 700 taştan yapılmıştır. leri tonoz ile örtülü altışar oda vardır.
metredir. Doğuda 34, kuzeyde 23, gü­ Karahan Camii, Karahan Mahalle­ En baştaki odada bir ocak, altı dolap,
neyde 24 kuie ve burçla sağlamlaştı­ si’nde, surların dışındadır. Malatya Mi­ diğerlerinde ise sadece bir ocak var­
rılmıştır. Doğuda 5, kuzeyde 1, batıda ralayı Abdullah oğlu Hüsrev Bey tara­ dır. Her odanın demirli pencereleri bu­
1, güneyde 4 olmak üzere 11 kapısı fından 1583 yılında yaptırılmış, 1900 yı­ lunur.
vardır. Bugün sağlam bir tek sur kal­ lında onarım görmüştür. Kare planlı Kırkgöz Köprüsü, Malatya’nın 18
mamakla birlikte, sur yüksekliğinin 20 küçük bir yapıdır. Üç bölümlü bir son kilometre kuzeybatısındadır. Tohma
metre olduğu bilinmektedir. XVII. yüz­ cemaat yeri vardır. Kesme taştan ka­ suyu, Gürün, Darende bölgelerinden
yılda kale içinde 300 kadar ev, cami ve re bir kaidesi ve tuğladan sekizgen bir başlayarak, doğuya doğru akmakta ve
mescitler, yiyecek ambarları, cephane­ geçişi vardır. Eski Malatya’nın iki saat kadar mesa­
likler bulunmaktaydı. Camilerin en ün­ Şehabiye-i Kübra Medresesi, Eski fesinde kuzeye dönerek Korucuk ziya-
lüleri Ulu Cami, mescitlerin başlıcaları Malatya’da Ulu Camiin güney yanın­ retgâh yöresinde Fırat Nehri’ne karış­
Emir Ömer, Karahan, Saray, Kızlar, Hâ- da bulunmaktadır. Cami ile aynı yıllar­ maktadır. Kırkgöz Köprüsü ile Hekim­
nikah, Toptaşı, Çermik, Alacakapı, da yapıldığı tahmin edilmektedir. Çok han arasında Yazıhan düzü denilen
Bostancı, Bektaşağa, Küçük Mahalle usta bir elden çıktığı anlaşılan portal- ovada bugün ancak temel kalıntıları
mescitleriydi. Kalenin 500 muhafızı in Erzurum Çifte Minare M edresesi­ görülen Sultan Murad Hanı ve Eski
vardı. nin portaline olan benzerliği dikkat çe­ Malatya’da 1637’de yaptırılmış Silâh­
Malatya’nın eski sanat eserleri, bu­ kicidir. Yapı, 1896 yılında onarım gör­ dar Mustafa Paşa Hanı vardır.
günkü yerleşme merkezine 12 kilomet­ müştür. Köprünün kitabesi yoktur. IV. Mu-
re uzaklıkta bulunan Eski Malatya’da­ Emir Ömer Mescidi, Alacakapı rad’ın Bağdad üzerine yürüdüğü sıra­
dır. Buradaki eserler H itit, Asur, Sel­ semtinde, Emir Ömer Mahallesi’nde, da yapıldığı bilinmektedir. Yapıldığı sı­
çuklu, Memluk ve Osmanlı devirlerine Emirülazam Ömer Bey adına 1563 yı­ ralarda kırk gözü olan bu köprünün
aittir. Malatya’da görülen en eski eser, lında dörtgen planlı kesme taştan ya­ Tohma Suyu’riun getirdiği alüvyonlar­
şehrin yakınlarındaki Aslantepe’de ka­ pılmıştır. Çok sade olan iç kısmında la 14 gözü kapanmış durumdadır.
zılarda bulunmuş olan H itit ve Asur kesme taştan yapılmış sivri kemerler Yukarıda açıklamaya çalıştığımız
devletlerine ait saray kalıntılarıdır. yer alır. Portal süslemesi bakımından yapılarda XIX. yüzyıldan itibaren Ma­
Eski Malatya’daki başlıca camile­ ilgi çekicidir. latya’da görülen onarım/inşa işlemle­
ri şöyle sıralamak mümkündür: Emir Ömer Türbesi, Eski Malatya ri şunlardır:
Eski Malatya Ulu Camii; Eski Ma­ surları içindedir. 1563 tarihli kitabesi Şehre altı saatlik bir uzaklıkta halk
latya şehri surlarının ortasındadır. vardır. Kare bir plan üzerine oturtul­ tarafından 1865 yılında bir kışla, 1875
1224 yılında Alâüddin Keykûbad zama­ muştur. Son yıllarda onarılan yapı, son yılında hükümet konağı inşa edilmiş,
nında Mansur b. Yakub tarafından yap­ derece küçüktür. 1876 yılında Malatya’da mevcut bir
tırıldı. Kareye yakın biryapıdır. Sonra­ Siddi Zeyneb Kümbedi, Eski Malat­ köprünün onarımı yapılmış, 1890 yılın­
dan onarımlarla değişen yapının ilk ve ya’dadır. Karahan Mahallesi’nde bulu­ da şehirde çıkan büyük bir yangın so­
tuğladan oluşan yapısı, asıl mimarî de­ nan yapı, kesme taştan yapılmış sekiz­ nucu yanan cami ve medreselerin ona-
ğerini gösteren en zengin ve önemli gen gövdeli bir mezar yapısıdır. XIII. rımları yapılmış, 1906 yılında bir kız
bölümüdür. Plan bakımından klasik yüzyıl sonuna ait bir Selçuklu eseri mektebi açılmış, aynı yıl sedlerin ona-
olan yapının giriş kapısı kuzey tarafın- olan yapının üzerini yine sekizgen bir rımı yapılmıştır.
daydı. Kıble önündeki kubbe, eyvan, külâh örter. Gövdeden külâha üç ka­ Şehirde yaşayan Hıristiyan dinine
avlunun batı revakı ile, kıble-eyvan demeli bir silme ile geçilir. mensup vatandaşların da ibadetleri
İkilisinin doğu ve batısında ikişer sıra Hacı Nefise Hatun Türbesi, Mey- için kilise yapımına veya onarımına hü­
ayak ve kemerlerle enine sahalar teş­ danbaşı Mahallesi’ndedir. Kare pian- kümetçe gerekli izin verilmiştir.
kil eden kanatlar, ilk inşaattan kalan lı, kubbeli bir yapıdır, iç kısımda Nefi­
kısımlardır. Halen batıda bulunan por- se Hatun’aait olduğu bilinen bir san­
tal II. İzzeddin Keykavus zamanında Şı- duka vardır.
habüddin İlyas b. Şihab-üd-din Ebube- Kanlı Kümbet, Eski Malatya Me­
kir tarafından Hüsrev adlı bir ustaya zarlığı içindedir. Çok kenarlı bir dört­
1247 yılında yaptırılmıştır. Camiin ba­ gen üzerine oturtulmuştur. Kitabesi MALAZGİRD (Eski adları: Ar-
tı revakında bir minare de tuğladandır. yoktur. ganias, Mantzikiret, Marızkert, Manaz-
Camiin kubbesinin iç yüzünde birbiri­ Ahmed Duran Türbesi, Eski Malat­ gerd, Manavazgert).
ne paralel hatlar kasnağa doğru yayı­ ya surları dışında, Malatya-Sivas yolu Malazgird, Büyük Selçuklu Sulta­
lırlar. Kubbe kasnağında ise sırsız tuğ­ batısındadır. 1794 tarihli kitabesi var­ nı Alparslan'ın Bizans İmparatoru IV.
ladan oluşan ince bir yazı şekli vardır. dır. Romanos Dlogenes ile 26 Ağustos
Melik Sunuüah Camii, “ Vaizocağı Silâhdar Mustafa Paşa Hanı, IV. 1071 Cuma günü yaptığı ve Alparslan’­
veya Vaiz Baba", diye de anılmaktadır. Murad devrinin gözde devlet adamla­ ın zaferiyle sonuçlanan savaşla ünlü­
1394 yılında Sultan Melik-uz Zahir Ber- rından Bosnalı Silâhdar Mustafa Pa­ dür. Bu savaştan sonra Selçuklu Türk­
kuk çağında Abdullah Hüsnü oğlu Çer­ şa tarafından, Eski Malatya’nın Alaca- leri, tam anlamıyla Anadolu'nun her ta­
kez tarafından yaptırılmıştır. kapı Mahallesi’nde yaptırıldı (1637). rafına yayılabilm islerdir___________
228
OsmanlIların eline I. Selim tarafın­ tabirt, H artibirt, Hertebırt, Hayrel- zulümle yönetti. Bu yüzden Anadolu’­
dan yapılan Çıldır Savaşı’ndan sonra Büyût, Sım sat, M ezopotam ya, Her- nun her yanında isyanlar başladı
geçti. Kent, Osmanlı yönetimine geç­ burt, Herput, Herbert, Herpert, Herb- (1289). Bunlardan en önemlisi Malat­
tikten sonra Erzurum eyaletinde ba­ rut, Herprut, Kharpût, Kharput, Harput, ya, Harput ve Diyarbekir yöresinde
ğımsız sancak beyi merkezi oldu (XVII. M erzia-i M uzafferiye, Mezria, Mezre, başgösteren Sülemiş Türk isyanı idi.
yüzyıl). Beyinin hası 100 bin akçedir. El-Âziz, Elazık; bugünkü adı: Elazığ). Moğollardan sonra, Dulkadiroğulları
Livasında 140 zeamet, 282 timar var­ Elâzığ ve Harput çevresinde tarih ve Akkoyunlular Devleti egemenliğin­
dı. Alaybeyisi, çer-başısı, kanun üze­ öncesi devirleri hakkında Keban Baraj de bulunan Harput, XVI. yüzyılın baş­
re cebelleriyle bin beş yüz asker bu­ Gölü alanında yapılan kazı ve araştır­ larına kadar oldukça zor yıllar geçirdi.
lunmaktaydı. malar, birçok konuyu aydınlığa çıkar­ Şehir ancak, Yavuz Sultan Selim dev­
XIX. yüzyıl sonunda Malazgird, Bit­mıştır. Sümerliler ve Asur yazılarında rinde huzura kavuştu. 1514 yılında Ya­
lis vilayetinin Muş Sancağı’na bağlı varlığı bilinen Harput’un H itit çivi ya­ vuz Sultan Selim, Çaldıran Zaferi’ nden
kaza durumundaydı. Muş Sancağı'nın zı belgelerinde adına “H a rp u ta ” şek­ döndükten sonra, Doğu Anadolu’da bı­
kuzeydoğusunda yer alırdı. Kuzeyden linde rastlanılmaktadır. raktığı Bıyıklı Mehmed Paşa ve idris-i
Erzurum, doğudan Van vilayetleri, gü­ Elâzığ-Harput yöresinin tarihte bi­ Bitlisî, bu bölgenin alınması ve yerli
neyden Bulanık, batıdan Varto kazaları linen en eski sakinleri Hurriler'dir, Ar­ beylerin Osmanlı egemenliğini tanı­
ile çevriliydi ve 50 köyü vardı. Toplam keolojik araştırmalar sonunda ele ge­ ması ile uğraştılar. Yavuz, 1515 baha­
nüfusu, 21 bin kişiydi. çen tabletlerden anlaşıldığına göre, rında Karaman Beylerbeyi Hüsrev Pa­
Kaza merkezi olan Malazgird, Hurriler Ön Asya’da geniş bir bölge­ şa komutasında Anadolu sipahilerini
Kal’a, Muş merkezinin 99 kilometre ku­ ye yayılmış, II. bin yılının sonlarında ve İstanbul’daki sipahi oğlanları bölü­
zeydoğusunda, Bitlis merkezinin 93 ki­ kuvvetlenerek ırkdaşları Subar boyla­ ğü ve silahdar bölüğü ağaları olan Si­
lometre kuzeyinde kurulmuş küçük bir rını da egemenlikleri altına alarak, sı­ nan Ağa ve Halil Ağa komutasında bin
kasaba idi. Eski bir kent yıkıntısının or­ nırlarını genişletmişlerdir. yeniçeriyi yola çıkarttı. Bunlar Diyar­
tasında yer alırdı. Eski kenti kuşatan M.Ö. XIV. yüzyılda Etiler. Hurri ül­ bekir tarafına gitmeden önce Harput
surların üzerinde Ermenice, Türkçe, kesinin çoğunu egemenlikleri altına ve Ergani’nin alınması ile ilgilendiler.
Arapça kitabeler vardı. Kasabada hü­ aldılar. M.Ö. XIII. yüzyılda Akdeniz do­ Harput ve çevresi daha önce Çerkeş
kümet konağı dışında bir cami, bir ki­ ğusunda İzmir Körfezi’ne kadar k ıy ı Hüseyin Paşa tarafından alınmış o l­
lise, 213 ev, 19 dükkân bulunmaktay­ boyunca ve sonra Amasya, Samsun, m a k la b e r a b e r k a le henüz İr a n lIla r ın
dı. Sinop ve Karadeniz sahillerinde, Ana­ elinde id i. Yeniçerilerveonlarlaberaber
Kazanın başlıca ürünleri, buğday, dolu’nun orta yaylasında Toros geçi­ hareket e d e n Kemah hâkimi Karaçinzâ-
çavdar, arpa, mercimek, bezelye, ana­ di aracılığıyla Kilikya ve Tarsus’a ve de Ahmed Bey ile birlikte bu k e z kaleyi
son ve zamktı. Kazanın “s e c ca d e ” ti­ Kuzey Suriye’den başlayarak Maraş, kuşattılar v e üç günlük çarpışmadan
pi dokuma halıları başlıca sanayi da­ Malatya, Harput ve Mezopotamya ile s o n r a kaleyi a ld ıla r . Böylece Harput,
lını oluştururdu. doğunun dağlık bölgelerine kadar uza­ O s m a n lIla r ın egemenliğine girmiş oldu
Malazgird Kalesi, kenti çevrelerdi. nan alana büyük bir imparatorluk kur­ (1515)..
Yapılış tarihi bilinmemektedir. Birçok dular. Etiler devrinde Harput bölgesi­
kulesi vardır. Uzun süre Ermeni Gene­ nin adı “İşuva” idi. M.Ö. 884-858 yılla­ Uzun bir süre Padişah’ın fermanıy­
rali David’in elinde bulunan kale, Akko­ rı arasında, Asur Kralı III. Assurnasirpal la mahallî beylerin yönetiminde kaldı,
yunlu Sultanı Uzun Haşan, Bayındır’ı tarafından fethedildi. IX. yüzyılın son­ sonra eyalet merkezi oldu. Alaybeyi
kuşatmak üzere iken Fatih, Uzun Ha- larına doğru Asurluların zayıflamasın­ ve bir kadısı vardı.
san’ı bozguna uğratarak, kaleyi yöne­ dan yararlanan Urartu Kralı Menuas, Kanunî, 1552 yılında İran üzerine
timine aldı. Daha sonra Bayezid Velî Harput ve Malatya yörelerini egemen­ üçüncü bir sefer yapma hazırlıklarına
zamanında Acem istilâsına uğradıysa liği altına aldı (M.Ö. 804). Şehir, daha girişti. Kayseri, Elbistan yolu ile Ma­
da, I. Selim tarafından Çıldır Savaşı’n- sonra sıra sıyla M edler, Persler latya geçidinden Harput’a geçilmesi
da Acemoğulları yenilerek, kale, Os­ (550-531), Selevküsler, Sophone Kral­ ve orada toplanması, bununla beraber
m a n lI yönetimine girdi. XVII. yüzyılda lıkları eline geçti. Bir süre Ermenile- bütün kuvvetleriyle Harput’taki kısm-ı
sağlam durumda bulunan kalenin üç rin elinde de kaldıktan sonra, sırasıy­ küllî ile birleşmeleri için de Anadolu,
tarafı yüksek olup, doğuya bakan bir la Partlar, Sasaniler yönetiminde kal­ Sivas ve Haleb B eylerbeyliği'ne
kapısı vardı. Timur tarafından da hasa­ dı. 272-309 yılları arasında Roma ege­ 1551 ’de emirnâmeler yazıldı. Bu emir-
ra uğramıştır. menliğini kabul etti. Roma İmparator­ nâme gereği her taraftan Harput’a ge­
Murad Nehri Köprüsü XII. yüzyıl luğumun ikiye ayrılmasından sonra Bi­ len kuvvetler, Harput ovasında birleş­
sonu veya XIII. yüzyıl başlarında yap­ zans imparatorluğu topraklarına katı­ tirildi ve ordunun noksanları burada ta­
tırılmıştır, sekiz gözlü bir yapıdır. An­ lan Harput’a ilk İslami akınlar 639 yı­ mamlanarak, Diyarbekir'e doğru hare­
cak zamanla harap olarak yıkılan bu lında Hz. Ömer’ inElcezire’yi fethinden ket edildi.
köprünün yanına IV. Murad’ın emriy­ sonra Hz. Osman zamanında bölge İs­ Kanunî, kışı geçirmek üzere Ha-
le yenisi yaptırıldı. Daha sonra aynı lam egemenliğine girdi. Daha sonra lep’e gitti., Nisan 1553’te Diyarbekir
köprü üzerine 1891 yılında yenisi yap­ Emevîlerin, Abbasîlerin uzun süre de üzerinden İran sınırlarına çıktı. Kanu­
tırılarak son derece modern hale getiril­ Selçukluların yönetiminde bulundu. nî’nin bu seferinde 20 kale Osmanlı
di. Selçukluların zayıflamasından sonra topraklarına katıldı. Padişah, dönüşte
Malazgird, bugün Doğu Anadolu Çubukoğulları egemenliği, bunu daAr- Harput’a geldi.
Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van bölü­ tuk egemenliği izledi. XII. yüzyılın ba­ III. Murad devrinûe(1574-1595), Har­
münde, Muş iline bağlı ilçe merkezi­ şından başlayan bu dönem, 1234 yılı­ put, Diyarbekir viiayetine bağlı bir li­
dir. na kadar yüzyıldan fazla sürdü. Mar­ va merkezi durumundaydı. 1582 yılın­
din’de, Hasankeyf ve Diyarbekir’de hü­ da Mevlânâ Mahmud adlı bir kadısı
küm süren Artukoğulları, Türkmen sü­ vardı. 50 kazası ve nefs-i şehirde bir
lâlesinden olup, Harput’takilerde bun­ mirliva, bir kadı, 4 ümeray-ı askeriye,
ların bir kolu idi. 50 sipahan, 8 zuama (Tim ar sahibi),
Şehir, 1242 yılında Moğol istilâsı­ çiftiikçiyan, bir kethüda, bir dizdar (Ka­
na uğradı. 1248’de İlciy Tay adlı bir No- le muhafızı), 40 müstahfizan (İhtiyat
MÂMURET-ÜL-AZÎZ asker), 42 azuban (Deniz silahlıları) bu­
yan şehre gelerek, burada oldukça bü­
(Eski adları: işuva, Kharpeta, Harputa, yük tahribat yaptı. 1289 yılında Selçuk lunurdu. Ayrıca 3 cami-i azamî. 6 mes­
H a rp u ta v a n a s , S u pan i, S o ph on e, toprakları Hülagû Han tarafından tak­ cidi, 3 medresesi, 6 zaviyesi, 1 hama­
Tsophk, Kharpert, Kharberd, Gaspert, sime uğrayınca Harput ve havalisi ile mı, 60 dükkânı, 4 tabakhane ve sukha-
Khertpert, Kartpert, Antizene, Hinzit, doğusundaki topraklar Gazvinli’ye ve­ nesi (çarşı), 250 bağ ve bahçesi bulun­
Handzit, Ziyata Castellum , Hısn-ı Zi- rildi. Gazvinli, yanındaki İrinçin adlı bir maktaydı.
yad, Hesna de Ziad, Hartabırd, Khar- Moğol beyi ile anlaşarak bölgeyi iki yıl IV. Murad devri (1623-1640), Harput
229
ABRANİK.

/ EKİN '
(KEMALİYE) C - 0 \ y } ,

ARABGİR
KAZASI -

MURAD NEHRİ
V

ELAZİZ
j'A-> o
MERİVAN

M ER K E2

ELAZİZ VİLÂYETİ

ve yöresi için hareketli ve daha istik­ şecekti. Malatya’ya kadar yol üzerin­ lara taksim edilerek ağırlandı. Cuma
rarlı geçti. Devlet yönetimi kuruldu. İs­ de kendisinin yaptırdığı köprüler üzerin­ namazı Ulu Camii’nde kılındıktan son­
lâm hukukunun yardımı ile eski emir den geçti ve Fırat kıyılarına geldi. Fı­ ra, Padişah şehri ve kaleyi gezdi. Ace-
ve derebeylerin baskısı ortadan kalk­ rat üzerinde köprü yoktu, ilkel bir şe­ mistan’dan ganimet olarak beraberin­
tı ancak doğuda Osmanlı-lran müca­ kilde tahtadan yapılan kayıklarla kar­ de getirdiği abanoz ağacından yapıl­
delesi bütün şiddeti ile devam ediyor­ şıya geçildi. Harput’tan ve eyaletin bü­ mış, oymalı ve değerli bir minber ile
du. 1629 yılında meydana gelen şid­ tün nahiye ve köylerinden gelen büyük büyük bir Acem halısını bu camie he­
detli yağışlar sonucu Fırat-Murat ne­ bir halk kitlesi (10 bin kişi olduğu sa­ diye etti. Öğleden sonra Cirit oyunla­
hirlerinin taşmasıyla Uluova ve Kuzo- nılm aktadır), başlarında Harput Kadı­ rı düzenlendi. Padişah bu oVunun sey­
va sular altında kaldı. sı Mevlânâ Ramazan olduğu halde, Har­ rinden çok memnun kaldı ve oyun sı­
IV. Murad’ın Revan seferine çıkmaput âlimleri ve ileri gelenleri ile birlik­ rasında binicilerden biri herhangi bir
hazırlıkları sırasında Harput, devlet er­ te Sultan Murad’ı dört-beş saatlik me­ kaza sonucu ölürse, yakınlarının dava
kânı da bazı görevleri yüklenmişti. Har­ safede karşıladılar. Padişah, atlı ve si­ açamayacakları ve cezalandırmanın
put Kadısı Mevlânâ Ramazan’a 1634’te lahlı kuvvetlerle birlikte Hoğu’ya kadar söz konusu olamayacağı hükmünde
yazılan bir emirnâme ile eli silah tutan­ geldi. Hoğu ağalarının konaklarında bir ferman hazırlattı.
ların Revan seferine katılan orduya il­ bir hafta konuk olarak kaldı ve ordu­ Sultan Murad, İstanbul’a döndük­
hak etmeleri isteniyordu. Harput Ka- sunun noksanlarını tamamlattı. Bu ten sonra Bağdad’ı İranlIlardan geri al­
dılığı’na, ordu kuvvetlerinin önüne çı­ arada Molla köyünden özel olarak ge­ ma hazırlıklarına girişti. Bu sebeple,
kan nehirleri geçmek için yapılacak tirtilen Ahmed Peykerî’nin manevî Ankara-Kayseri-Sivas-Malatya-Harput-
keleklere gerekli olan tulumların teda­ desteğini alarak Temmuz ayı içinde Diyarbekir-Musul ve Bağdad’a kadar
riki, ordu ihtiyacı için harar ve torba sefere çıktı. Revan ve Tebriz’i aldı. Dö­ devam eden şosenin, bu şose üzerin­
ihzarı, kelek tulumları için Harput Ka­ nüşte Ahmed Peykerî’nin köyüne gi­ de han ve kervansarayların, nehirler
dısı tarafından fazla olarak tahsil edi­ derek kendisini ziyaret etti ve adına bir üzerinde köprülerin yapılması çalışma­
len paraların sahiplerine red ve iade­ cami yaptırdı. Ertesi gün Hûseynik ve larını başlattı. Elâzığ’a 35 kilometre
si, ordu ihtiyacı için Kiğı’da nal kesti­ Merzia arasındaki eski depo ile Deve- uzaklıkta Malatya şosesi üzerinde ve
rilmesi, ordu için gerekli olan yapağı­ gölü’nün bulunduğu geniş alana kuru­ Fırat kıyısında bulunan Kömür Hanı,
nın tedarik ve şevki gibi konularda fer­ lan karargâha geldiler. Burada üç-dört Malatya-Harput arasında birinci konak
manlar gönderildi. gün süren istirahatı sırasında, bütün yeri idi.
IV. Murad. 11 Mart 1635 tarihindecivar şehir ve kasabaların ileri gelen­ Sultan Murad, Bağdad’ın fethinden
Üsküdar’dan İran’a hareket etti. Aynı lerini huzuruna çağırttı ve kendilerin­ sonra (1638), Ocak ayı ortalarında ye­
gün ordusuyla birlikte, Haleb’te bulu­ den aynı bayrak altında birleşmeleri­ ni Sadrazam Kaptan-ı Derya Mustafa
nan Sadrazam Mehmed Paşa da Urfa, ni ve reayaya zulüm edilmemesini is­ Paşa’yı Bağdad’ta bırakarak, Musul--
Siverek yoluyla Diyarbekir’e hareket tedi. Aynı günlerde Harput büyükleri Diyarbekir-Harput-Malatya-Sivas-An-
etmiş bulunuyordu. Padişah, bu sefe­ Padişah’ı Harput’a davet ettiler. Sultan karayoiuylalstanbul’adönerken üçün­
rinde Bolu, Ankara, Kayseri, Sivas, Ma­ Murad, maiyetinde bir kısım yakınla­ cü kez Harput’tan geçti. Ahmed Pey­
latya, Harput yolunu izleyecek, Diyar­ rı, hükümet adamları, köy ağaları bu­ kerî’nin mezarını ziyaret etti ve Molla-
bekir’de sadrazam ve ordusuyla birle­ lunduğu halde, Harput’a geldi. Konak­ köyü’ne bir medrese, bir zaviye ve me­
230
zarının üstünde aynı adlı bir türbe ya­ biri Paşa’nın emrine verildi. Paşa bu Bu yıllarda Harput, Diyarbekir’den
pılmasını emretti. Dönüşte buz tutmuş konağa yerleşince, Harput’ta bulunan ayrılarak, Besni, Siverek, Çüngüş, Ebu-
olan Fırat’tan geçerek, 11 Haziran maiyet erkânını da mezriaya aldırarak tahir, Palu, Kemah, Siro kazalarını içi­
1639’da İstanbul'a vardı. bölgeyi buradan idare etmeye başla­ ne alan ayrı ve büyük bir eyalet mer­
Harput'ta bu dönemde İdarî bakım­ dı ve bir kışla, cami, resmî binalar, mü­ kezi oldu. Eskiden vakıf işleri (cami,
dan büyük rolü olan bir Şer’î Meclis himmat depoları yapıldı. Bu imar ve m edrese, m e s c it gibi) Maliye Mektu-
bulunuyordu. Vezir-i âzam ve Serdar-ı gelişmeyi gören kasaba halkı, yavaş bî Odası tarafından yürütülürken, bu
EkremıMehmed Paşa, Diyarbekir mu­ yavaş buraya taşındı, yeni bir yerleşim son vali zamanında Evkaf idaresi ku­
hafızlığında, Hüseyin Bey Harpert has­ bölgesi kuruldu. Böylece Harput, öne­ ruldu ve Maliye’den evkaf işlerini dev­
larının emini olarak, Kars Beylerbeyi İb­ mini kaybediyor, mezriaönem kazanı­ raldı. 1848 yılında Mustafa Sabri Paşa
rahim Paşa Harpert arpalığında görev­ yordu. geçti. Bu sırada Diyarbekir ve Harput
liydi Müsellimlik, Ali Ağa adlı bir şa­ OsmanlIlar Konya yenilgisinin in­ tanzimata dahil edilerek, birçok kaza­
hıs tarafından yürütülmekte ve sancak tikamını almak ve Mısırlıları Süveyş ya müdür atandı. Dersim de sancak
şeklinde yönetilmekteydi. “M uk a ta a ” Kanalı’nın içerisine atmak, Mısırlılar olarak Kürdistan eyaletine bağlandı.
namıyla; “R esm -i B a l”, “ P e n b e ”, ise, ellerinde bulunan topraklardan Eski Maraş Valisi Gürcü Yusuf Paşa
‘‘Ç ift", “B ennaki", “is p e n c e ”, “Bezir- başka; Urfa, Antep, Malatya, Harput ve zamanında kura usulü uygulanarak or-
h a n e " , “ B a g â t”, “ B ac-u U b u r” , Diyarbekir’i elde ederek, doğuda bir duyaaskeralınmayabaşlandı.Öncebu
“Şirahane-i H arpert", “ Boyahane-i hegemonya kurmak düşüncesinde idi­ usul Harput’ta, sonra Diyarbekir’de uy­
G ö lcü k” ve “Resm -i A ğ n a m ” denilen ler. Bu sebeple Nizip Muharebesi ya­ gulandı. Nüfus sayımına da Temmuz
vergiler, maktuan veya ayrı ayrı, veya pıldı. 1838 yılı Ağustos ayı içinde Os­ ayında başlanarak, Kasım ayında biti­
hepsi birden bir mültezime verilmek manlI ordusunun büyük bölümü Ma­ rildi (1849).
suretiyle tahsil edilir, idare işlerine ve latya yöresinde, diğer ihtiyat bölümleri Eski Şam Valisi Osman Nuri Paşa
ordunun gereksinimlerine harcanırdı. de Harput ovasında ve Palu'da bulu­ zamanında, aşar usulü tatbike başlan­
1654 yıllarında Harput, bir sancaknuyordu. Hafız Paşa Harput’ta, Kurt dı (1850), yine bu tarihlerde vilayet ve
beyi tahtı idi. Alaybeyi, Çeribaşısı, İsmail Paşa ise Palu’daki kuvvetlerin kazalarda idare Meclisleri kurulması­
Yüzbaşısı, Müftüsü, Nakibü’l-eşrafı, başındaydı. Bu ordular Hafız Paşa’nın na karar verildi.
Sipahi kethüdası, şehir subaşısı ve kumandasında Ekim ayın içinde Bire- Bu arada Orduy-ı Hümâyûn için
muhtesibi vardı. c ik ’e doğru sevkedildi. Kışın çok şid­ Çatal mezrea denilen yerde bir büyük
I. Mahmud devrinde (1730-1754),detli geçmesinden ve zamanından ön­ hastahane yaptırılmış (1845), aynı yıl,
Harput; Diyarbekir, Malatya, Haleb, Ur- ce başlamasından dolayı ordu, tekrar Osmanlı Devleti’nce Posta İdaresi’nde
fa, Gümüşhane ve Yozgat’ı içine alan Malatya ve Harput’a alındı. Ordunun yapılan değişikliklere ve yeni usullerin
büyük bir eyaletin merkezi bulunan tekrar Malatya (Eski Şeh ir)’ya dönme­ Harput'ta uygulanmasına karar veril­
Kebanmadeni (Güm üş M adeni) neza­ si üzerine bütün evler, hanlar, camiler miştir.
retine bağlı idi ve yine kadılar tarafın­ asker tarafından işgal edilince, Malat Dersim, 1851’de tekrar Harput eya­
dan yönetilirdi. ya halkı, yazın taşındığı ispozi (Abu- letine bağlandı (1851), aynı yıl Harput
XIX. yüzyıldan itibaren Harput’ta zu), yani bugünkü Malatya’daki bağ ev­ V a liliğ i’ne eski İzmir Valisi Ragıb Pa­
karışık dönemler başlamıştır. II. Mah­ lerinde kışladı. Burada kışodaları ve şa atandı. Eğribozlu Ömer Paşa (1852),
mud devrinde Ruslar’ın Osmanlı Dev- evleri inşa ederek, geri dönmediler. zamanında Harput Müftüsü Ömer Na-
le ti’ne savaş açması sonunda doğu il­ Böylece bugünkü Malatya kurulmuş imi Efendi idi.
leri ve Harput, Osmanlı yenilgisiyle so­ oldu. 1854-1856 yılları arasında Mazgert,
nuçlanan savaşta acı günler yaşadı. Ertesi yılın ilkbaharında Hafız Pa­ Gerger, Akçadağ, Sımsat, izolu, Bala­
Bundan başka 1819’da Anadolu’da şa ordusuna hareket emrini verdiği za­ ban gibi kazalar Harput’a bağlandı. Ay­
başgösteren yeniçeri isyanları Har­ man, bu ordunun erkân-ı harbiyesinde, nı dönemde, Gerger, Palu kazaları aşi­
put’ta da kendini göstermeye başladı. Prusya’dan getirilm iş olan ünlü Molt- retleri ile Siverek kazası dahilindeki
Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın is­ ke ile diğer iki Alman subayı da katıl­ M illo ve Karakeçili aşiretleri isyan çı­
yanı ile oğlu İbrahim Paşa kumanda­ mışlardı. Moltke ile Hafız Paşa’nın as­ kardılar. Arif Paşa, maiyetine süvari ve
sındaki Mısır ordusunun Anadolu iç­ kerî görüşlerinin birbirine uymaması piyadeden oluşan 800 asker alarak ha­
lerine yayılması ve doğuya sarkması, ve Hafız Paşa’nın, Moltke’yi dinleme­ rekete geçti. Yanınakendisine bağlı di­
devletin iç ve dış siyasetini sarstı, böl­ mesi yüzünden Nizip Savaşı kaybedil­ ğer aşiret beyleri ve kaza müdürlerinin
gede huzursuzluk ve anarşi yarattı. di, Hafız Paşa esir düştü. toplandığı 2 bine yakın kişiyi de ala­
Bu isyanı bastırmaya, 1833 yılında, 24 Haziran 1839’da yapılan muha­rak isyanı bastırdı (1855-56). Arif Paşa
Mısır’dan esaretten dönen Sadrazam rebede galip gelen İbrahim Paşa, er­ zamanına rastlayan bir diğer olay da,
Reşid Mehmed Paşa görevlendirildi. tesi gün ordusunu Birecik üzerinden Harput’u ve özellikle Eğin’i sarsan, bir­
Paşa, maiyetindeki 40 tabur askerle Urfa’ya sevk edip, Urfa’yı aldıktan son­ çok camiin kubbesinin çatlamasına ve
önce Sivas’a, sonra Malatya, Harput ve ra Malatya’ya döndü. Bu sırada İngiliz minaresinin yıkılmasına sebep olan
Diyarbekir’e kadar giderek, burada ya­ ve Fransızların müdahalesiyle kuvvet­ deprem idi (1856).
kaladığı çete reislerini idam ettirdi. lerini İncesu’da durdurmak zorunda 1857 yılında Harput’a gelen Cemal
Dönüşünde Harput’u ordu merkezi kaldı. M üttefiklerin büyük mühadale- Paşa, Harput ve Siverek sancakların­
yaptı. Bu amaçla da Harput’ta büyük siyle güneyde Mısır kuvvetleri, kuzey­ da görevli bazı memurların devlet ge­
bir kışla inşasına başlanıldı (1838’de de Rusya yenildi ve Malatya, Harput, liri ile ticaret yaptıklarını ve zimmetle­
tam am lanm ıştır). Uzun süre Harput’ta Diyarbekir kurtarıldı. rine para geçirdiklerini haber alınca,
kalan Reşid Mehmed Paşa, Diyarbekir, Mehmed Reşid Paşa’dan sonra Di­ haklarında tahkikat açtırdı; ancak bun­
Siirt, Muş, Bitlis, Van, Genç, Erzurum yarbekir ve Harput valiliklerine Sadul- ların kendi aleyhinde hakaret ve isnat­
yöresinde başlayan isyanın bastırılma­ lah Paşa (1836), Zekeriya Ahmed Pa­ lara başvurmaları üzerine başka bir gö­
sını takip etti ve asayişi sağladı. Re­ şa/Asker (1837), Vecihi Paşa (1840), Ba- reve verilmesini istedi ve bu isteği ka­
şid Mehmed Paşa devrinde (1834), laslı İsmail Paşa (1841) getirildi. Bu ta­ bul edildi. Cemal Paşa zamanında,
sancak merkezi, Uluabad (Uluova) na­ rihten sonra Harput, Diyarbekir’e bağlı Perşembe gecesi, saat 17.30 sıraların­
hiyesine bağlı “M uzafferiye” isimli bir bir sancak olarak yönetilmeye başlan­ da Harput Sarayı’nın valilere mahsus
mezriaya taşındı. Sonraları buraya dı. Mutasarrıflığına Mirimiran rütbesiy­ kışlık dairesinde yangın çıkmış (Vila­
“Ağavat M ezria s ı" da denilm iştir. Bu le Ömer Fevzi Paşa atandı (6 Şevval yet M erkezind eki bugünkü Jandarm a
mezriada Çöteli beylerinin ayrı ayrı 1261/1845). Harput eyaletinin “usul-ı Dairesi), yapılan çalışmalar sonunda
çiftlikleri ve çiftlik konakları vardı. Bey­ idare-i m aliye ve m ü lkiyesi yoluna resmî evrak, defterler, zaptiye koğuş­
ler, Paşa’yı sık sık çiftliklerine davet g irm e d iğ in d e n ” Ömer Fevzi Paşa bu ları, zabitan ve nüfus nazırı odaları ile
ederler, gündüzleri avlanır, geceleri zi­ görevden alınarak, yerine eski müba­ mahpushane kurtarılmıştır (1858).
yafetler verilir, saz âlemleri düzenlenir­ şirlerden Hüsrev Paşa (1846) ve Kütah­ Daha sonra Ali Rıza Paşa
di. Bir süre sonra çiftlik konaklarından yalı Hacı Ali Paşa (1846) atandı. (1858-1859) ve Halepli Yusuf Paşa

231
(1858-1859) başa geçti. Aynı yıl Çemiş­ dan görev yeri Sivas’a değiştirildi. Ye­ da 2193 sayılı bir İrade-i Seniyye ile
gezek, Eğin, Argavan, Çünküş kaza rine Aziz Paşa geçti (1878). Süleyma- Dersim’de Nazimiye kazasına çevrildi
olarak Harput’a bağlandı. niyeli Abdullah Musib Paşa zamanın­ (1896). Aynı yıl içinde Harput’ta üçün­
Daha sonra sırasıyla Leskofçalı İs­ da vilayet, sancak itibariyle ikiye ay­ cü sınıf bir kaymakamlığın kurulması
mail Paşa, Ahmed Paşa Harput’a vali rılmıştı. Arapkir, Eğin, Kebanmadeni, için halkın girişim i ile bir irade-i Seniy­
atandılar. 1866 yılında Harput ve do­ Çarsancak kazalarının içine alan mer­ ye çıktı ise de malî sebeplerden dola­
laylarında şiddetli bir kış oldu. Kış se­ kez sancağı ile Bakırmadeni, Siverek, yı tehir edildi.
bebiyle halk Urfa’ya göç etmek zorun­ Palu kazalarından ibaret olan Argını 1898 yılı yazaylarında El-Azîz ve do­
da kaldı. Urfa Mutasarrıfı Tayyib Paşa, (Ergani) Sancağı, ayrıca 1880/81’de laylarında kolera başgösterdi. Nüfu­
Urfa’da zor durumda kalan halkın se­ Çarsancak kazası merkezden alınarak sun yoğun olduğu Harput’ta halk bah­
faletini yakından gördüğünden bunun ve Çemişgezek nahiyesi kazayaçevrile- çelere taşındı ve evlerinden dışarı çık­
önlenmesi için ayda 20 bin kuruşluk rek, Kozat merkezolmak üzere Dersim madı. Hükümet vilayet sınırında bir ta­
bir tahsisatın ayrılması için'bir İrade-i vilayet haline getirildi. 1882 yılında şe­ haffuzhane yaptırdı, kordonlar tesis et­
Seniyye almayı başardı. Ahmed İzzed hirde Maarif Meclisi oluşturuldu, aynı ti ve bunların intizam ve güvenliğine
Paşa, şehre bir cami, birçok çeşme ve yıl şehre büyük birkışlayapıldı. 1883yı- bir zaptiye yüzbaşısı atadı. Vilayet
yol yaptırmıştır. Bugün Elâzığ’ın en gü­ lında El-Azîz Birinci, Harput ise ikinci merkezinde bulunan bütün hekim ve
zel camilerinden biri olup “H acıizzed Maarif Meclisi oluşturuldu. Aynı yıl eczacılar, seferber edildi. Koleranın at­
Paşa C a m ii" adı ile anılır. Dış kapısı­ şehre büyük bir kışla yapıldı. 1883 yı­ latılmasından sonra bu görevde çalı­
nın üzerindeki kitabe, şair Rahmi-i Har- lında El-Aziz Birinci, Harput ise ikinci şanlara 4. rütbeden MECIDİ nişanı ve­
putî tarafından yazılmıştır. Paşa, bu Belediye Dairesi adı ve seçim yolu ile rildi. 17 Nisan 1903 gün ve 3 sayılı Sa­
camiin m ütevelliğini Bedros Murah- başa geçen bir belediye reisi ve 5 üye­ darete yazılan bir tezkere üzerine 19
has’a vermiştir. den oluşan bir belediye meclisi tara­ Mayıs 1903 tarihinde ilgi uyandıran bir
Hacı Ahmed İzzed Paşa’nın devri­ fından yönetiliyordu. sergi açıldı. 21 Temmuz 1319 (1903)
nin en önemli olayı, Harput adının Bakırmadeni Sancağinın Diyarbe­ gün ve 1028 sayılı irade-i Seniyye ile
"M amuret-ül Aztz"e çevrilmesi idi. Sul­ kir’e ve Malatya’nın El-Azîz’e bağlan­ El-Âzîz’e atanan Şûrây-ı Devlet âzâsın-
tan Abdülaziz’in tahta çıkışının 5. yıl­ ması ile, merkez ile Kebanmadeni, dan Haşan Bey, göreve başladıktan kı­
dönümünde, Harput vilayeti idare Eğin, Arapgir kazalarını içine alan sa bir süre sonra Müftü Beyzâde Meh­
Meclisi âzâları, bir mazbata düzenle­ Mamuret-ül-Azîz; Akçadağ, Kâhta, med Nuri Efendi ile çatıştı. Aleyhinde
yerek, valiliğe verdiler. Bu mazbata, Besni, Hüsnümansurkazalarını içeren yazı yazarak kendisini azlettirdi ve ye­
Vali-i Eyalet Harput Ahmed İzzed müh­ Malatya adı ile sancağa ayrıldı. 13 Ma­ rine Faik Efendi’yi müftü tayin ettirdi.
rü ile ve 10 Ramazan 1283 gün ve 7 sa­ yıs 1888 tarihinde Dersim vilayetinin Bunun üzerine Beyzâde girişimde bu­
yılı tezkere ile tervici ricasıyla doğru­ lağvı ile tekrar El-Azîz’e bağlanması lunarak Haşan Bey aleyhine bir kam­
dan doğruya sadarete gönderilm işti. hakkında bir irade-i Seniyye çıkarıldı panya başlattı. Harput halkı tama­
Bir ay içinde sadaretin 7 Şevval 1283 ve El-Aziz, 3 sancak, 18 kaza, 2 bin 443 men, El-Azîzisekısmen Beyzâde taraf­
tarihli tezkeresi üzerine ertesi gün köyden oluşan bir vilayet oldu. Aynı tarı olduğundan, dört-beş gün dükkân­
irade-i Seniyye ile Harput vilayetinin yıllarda Hüseynik’in nüfusunun art­ lar açılmadı. Halk, telgrafhane önün­
adı “M am uret-ül-A zîz’’e çevrildi. Daha ması dolayısıyla burada Üçüncü Bele­ de toplanarak üst makamlara telgraf
sonra bu ad kısaltılarak, "Et-Azîz" de­ diye Dairesi oluşturdu. çekti, nihayet doğrudan doğruya Ma-
nildi. Doğudaki Ermeni olayları ve ya­ beyn ile görüşme olanağının yaratıl­
Harput ile El-Azîz arasındaki şose bancıların bu duruma müdahaleleri so­ ması üzerine isteklerini Sultan Ha-
ile 5-6 köprü, Hacı İzzed Paşa zamanın­ nunda, bu olayları yerinde incelemek m id’e duyurdu ve kabul ettirdiler.
da yapıldı. Dersimliler tarafından Har­ üzere hükümet tarafından “ Vilâyet-i Haşan Bey, Nafıa Dairesinin em­
put köylerinden sürülüp götürülen sü­ Şarkiye M ü fe ttiş liğ i" adlı bir kurul ri üzerine, vilayete 3-4 kilometre uzak­
rü hayvanları, Dersimlilerden geri alı­ oluşturuldu ve m üfettişliğine 1889 yı­ lıkta ve Bağdad şosesi üzerinde bulu­
narak sahiplerine verildi. Eyaletin çe­ lında Şakir Paşa, muavinliğine 1895’te nan Han Pınarı Çeşm esini yaptırmış,
şitli yerlerinde imar çalışmaları ger­ Ticaret ve Nafıa Nezareti İstatistik Mü­ üzerine II. Abdülhamid tarafından ya­
çekleştirildi ve şehrin planı yapıldı. Ha­ dürü Fethi Bey, dha sonra 1896’da 24 zılan bir kitabe yerleştirilm işti, ancak
cı İzzed Paşa’nın Sivas’a tahvil ettiği Mart 1312 gün ve 20 sayılı irade-i Se­ kendisi hakkında öne sürülen şikâyet­
yılın sonıarınadoğruMamuret-ül-Azîz, niyye ile Şûrây-ı Devlet azasından Mav- lerin tesiriyle valilikten alındı. 1905 yı­
Diyarbekir’e bağlı bir mutasarrıflık ha­ rokordato Efendi atandılar. Bu heyet, lında Harputlu gençler, Yemen çölle­
line dönüştürüldü, ilk mutasarrıflığa geniş bir kadro ile İstanbul’dan hare­ rinde savaşmak üzere askere alındılar.
Rumeli eski Beylerbeyi İsmail Paşa ket etti. Önce Erzurum, sonra Van, Bit­ Biri nesf-i Harput’tan,diğeri El-Azîz dan
atandı (1886/87). Onun yerine geçen lis, Muş, Diyarbekir’i dolaşarak, tahki­ olmak üzere iki redif taburu Dağkapı-
Maraşlı Hamid Paşa (1869/70) zama­ kat yaptı ve Harput’a geldi. sı’ndan yola çıktı. Yemen’e giden bu
nında birçok aksaklıklar meydana gel­ 1890 yılında hükümet konağı vekafileden ancak yüzde 20’si geri döne-
diğinden Mamuret-ül-Azîz tekrar Diyar- içindeki evrak ve defterler yandı. Yan­ bilm işti.
bekir’den ayrılarak bağımsız mutasar­ gından sonra daireler, zaptiye kışlası­ 1916 yılında çıkan Dersim isyanı ve
rıflığa çevrildi. Bundan sonra sırasıy­ na nakledildi. 1893yılındaGergerveŞi- Ruslar’ın Palu’ya kadar geldikleri söy­
la mutasarrıflığa şu isimler atandı: Ve­ ro nahiyeleri birleştirilerek imirun ka­ lentisi, Harput-EI-Âziz halkını göçe
zir Hurşid Mehmed Paşa, Diyarbekirli za merkezi olmak üzere El-Azîz’e bağlı şevketti. Bazı aileler Malatya, Antep gi­
Said Paşa, İşkodralı Salih Paşa, Pütürge adlı bir kaza kuruldu. Aynı yıl bi şehirlere göçe başladılar. Bu sıra­
Abdülkadir-Kemalî Paşa, İşkodralı Ha­ Enis Paşa ile Harput hocaları, Çarsan­ da Çanakkale Zaferi’nden sonra Edir­
şan Bey ve Adanalı Abdiinnafi Efendi. cak beyleri ve bazı köy ağalarının ara­ ne’de Mustafa Kemal Paşa’nın kuman­
Abdünnafi Efendi zamanında Harput’­ larının açılması sonunda 1 Ekim 1893 dasındaki 16. Kolordu’nun, Rus taar­
tan Hozat’a telgraf hattı uzatıldı ve iş­ tarihinde yazılan mazbatada beyan ruz yollarının sağ cenahını savunmak
letilmeye açıldı. edilen suçlardan dolayı Dahiliye Ne­ üzere Diyarbekir’e gelip, 14 Nisan’da
Bu arada Mamuret-ül-Azîz ovasına zareti’ne şikâyette bulunulması üzeri­ Silvan’da karargâh kurması ve Van Gö-'
su getirilerek sulama alanında ç iftç i­ ne bir yıl süren tahkikat sonunda Enis lü’nün güneyinde Çapakçur Boğazina
lere büyük kolaylıklar sağlandı. Paşa’nın El-Azîz’deki görevine son ve­ kadar 80 kilom etrelik cepheyi savun­
Ruslar’ın 24 Nisan 1876 tarihinde rilerek (1894), yerine Suriye eski Vali­ ması haberi, batıdan mükemmel sah­
Osmanlı H üküm eti’ne savaş açması si Şerif Mehmed Rauf Paşa ikinci kez ra ve cebel toplarıyla ve tam teçhizat-
üzerine Harput ve dolayları yeniden olarak atandı. Ancak Şerif Mehmed lı II. Ordu birliklerinin Harput-EI-Azîz’e
acı günler yaşamaya başladı. Rauf Paşa’nın görev yerinin Erzurum gelip çeşitli karargâhlara yerleştirilme­
Canik Mutasarrıfı Hakkı Paşa, V a liliği’ne çevrilmesi üzerine Dedea- leri, halkın moralini güçlendirmişti. II.
1879’da Mamüret-ül-Azîz’e mutasarrıf ğaç Mutasarrıfı Rauf Bey göreve baş­ Ordu Kumandanı 30 Nisan’da Diyarbe­
olarak atandı ise de, göreve başlama­ ladı (1895). Dokuz yıllık görevi sırasın­ kir’de, oradaki menzil teşkilâtını tan­
232
zim ettirdikten sonra, 21 Mayıs’ta El- metik, geometri, fizik, kimya, resim kimhan, Hasançelebi’de üretilen kilim,
Âzîz’e gelmiş ve Beşkardeşlerde ka­ vb. dersler okutulurdu. Protestan Er­ perde ve muşamba adı verilen döşe­
rargâhını kurmuştu. Miralay İsmet Bey meni topluluğunun açtığı okulların ya­ melikler önemli idi. Harput ve Mezre’­
(İnönü), bu ordunun Erkân-ı Harbiye nında ayrıca Amerikan frıisyonu tara­ de bulunan ipekli dokuma merkezle­
Reisiidi.Ahmed İzzed Paşa,22Mayıs fından açılan okullarda vardı. Ameri­ rinde “çiçekli, kezi, çita ri” adlarında 3
ta Kolordu merkezini ve Fırka karargâ­ kan misyonerlerinin Harput’ta bahçe ayrı tip ipek dokunurdu. Harput’taki-
hını teftiş etti, 25 Mayıs'ta Harput’a gi­ içinde güzel bir merkezleri vardı. Har­ ler daha kaliteli idi. Harput ipeklikleri
derek, Harput âlimlerinin ziyaretlerini put - Mezre’de 5, Malatya’da 3 okul aç­ Erzurum ve İstanbul’da pazarlanırdı.
iade etti. mışlardı. Amerikalılar, 1909 yılında Eğin ve Arapgir fabrikalarında “ma-
Bundan sonra, Harput halkı, istik­ şehre birde hastahane açmışlardı. Şe­ nussa" adı verilen 10 arşınlık (7.50 m.)
lâl Savaşı’nı b ilfiil desteklediği gibi, hirdeki Amerikan misyonerlerinin eği­ pamuklu kumaşlar dokunurdu.
yaklaşan Rus saldırılarını da kurduk­ time açtıkları okuldan biri 1900 yılın­ El-Azîz’e hâkim olan Romalılar, Bi­
ları çetelerle bertaraf ederek, şehre da, diğeri 1901 yılında yapılmıştır. Ay­ zanslIlar, Araplar, Artukoğulları, Sel­
sokmadılar. rıca Kapuçin rahipleri tarafından öğre­ çuklular, Dulkadiroğulları, Akkoyunlu­
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilâ­time açılan mektepler bulunmaktaydı. lar, OsmanlIlar devirlerinde iz ve eser­
nından sonra şehirde bazı İdarî deği­ Kapuçin rahipleri, şehirde Gürcübey lerini yansıtan Harput ve yöresi, tari­
şiklikler yapıldı ve El-Azîz, bağımsız il Mahallesi’nde 1904 yılında bir mektep hî ören yerleri, arkeolojik alanlar, es­
haline getirildi. yaptırmışlardır. ki camiler, medreseler, türbeler, han­
Harput'ta ilk hastahane Akkoyun­ Şehirde kadınların yönetiminde de lar gibi eserleri kapsamakta ve zengin
lu Uzun Haşan (1453-1478) zamanında mektepler bulunmaktaydı ki, bunlar birfolklora sahip bulunmaktadır.
inşa edildi. XIX. yüzyıl sonlarında bu­ genellikle 6-10 yaş grubundaki çocuk­ Halk, eski ve özgü geleneklerini
rada hastahane ve eczane yoktu. Meş­ ların devam ettikleri özel mahalle mek­ sürdürmektedir. Buranın türküleri ve
rutiyetken sonra (1909) Amerikalılar, tepleri idi. Evkaf tarafından yönetilen mayaları tüm Anadolu’ya yaygındır.
Saraçhanebaşı’nda büyük bir eczane sibyan mekteplerinin şehirde sayısı Elâzığ’unTürklertarafından fethinden
açtılar. 50’nin üzerindeydi. Harput’ta Ortaçağ’- sonra Elâzığ, özellikle Harput ve yöresi
Harput ve dolayları, stratejik mev­ da üç medrese vardı. Bunlar, Fahred- Türk - İslâm eserleriyle gelişmiştir.
kii dolayısıyla tarih boyunca askerî din Kara Arslan tarafından yaptırılan Elâzığ ve Harput yörelerinde olduk­
merkez ve üs olarak kullanılmıştır. III. Ulu Camii Medresesi, Hızır Şah tara­ ça fazla kale vardır. Harput Kalesi dı­
Sultan Murad devrinde Harput Kalesi’- fından yaptırılan Alaca Camii Medre­ şında, Harput’un 35 km. doğusunda
nde “42 m ü stah fizad e" ve “42 azhan” sesi, Melik Esad tarafından yaptırıldı­ Konaklamaz Köyü yakınlarında “Şim-
vardı. IV. Murad devrinde kaleye biralay- ğı söylenen Esadiye Camii Medre­ ş a t" Kalesi, 28 km. kadar uzaklıkta
beyi atanmış, kale muhafızlarının sa­ sesi idi. XIX. yüzyıl sonunda 19 med­ “Ş ita ” Kalesi, 15 km. güneyinde
yısı artırılmış ve yeniçeri birlikleri için rese bulunmaktaydı. Bu medreseler, “ Tadım " Kalesi gibi kaleler en yakın­
kışlaklar meydana getirilmişti. III. Mus­ klasik Osmanlı mimarisi tarzında, bü­ da olanlarıdır.
tafa devrinde (1767) yeniçeri ayaklan­ yük ve geniş binalardı. Şehirde 1907 Harput Kalesi, Harput bucağında,
ması Harput’a da sıçradı ancak, şeh­ yılında öğretime açılan Numune İpti­ Urartular döneminde inşa edilmiştir.
rin ileri gelenleriyle yeniçeriler arasın­ daisi, 1872 yılında açılan Harput Mül­ Kral Menuas (M .Ö . 810-785) zamanın­
da yapılan görüşmeler sonucu ildeki kiye Rüşdiyesi, 1876 yılında açılan El- da yapıldığı sanılmaktadır. Kale ken­
yeniçeri ayaklanmalarına son verilmiş­ Azîz Askerî Rüşdiyesi ile 1885 yılında tin güneydoğusundadır. Önünde geniş
tir. Reşid Mehmed Paşa 1833 yılında Aslanpınar mevkiinde öğretime açılan bir meydan ve çok eski bir hamam var­
40 tabur askerle Doğu’da ıslahat yap­ Mekteb-i idadi-i Hamidiye-i Mülkiye-i dır. Kaie, üç yandan derin ve çukur de­
mak üzere Harput’a gelmiş, kışlalar ve Şâhâne mektepleri vardı. Meslek mek­ reler ve uçurumlarla birbirinden ayrıl­
mühimmat depoları yaptırmıştı. Daha tepleri olarak 1909 yılında açılan Da- mış üç ulu kayalığın tam ortasındaki-
sonra burası IV. Ordu Merkezi oldu. rû\har\r (ipekçilik Mektebi), Dâr-ül Hi- nin üzerindedir. Kale, bir yamuk biçi­
1888yılındaHarput’tabin kişilik hazırsi- lâfat-ül-Aliye, 1909 yılında açılan Dâr- minde olup ön cephesi yaklaşık 75 -
lahlı, 2 bin redif olmak üzere sürekli ül-Muallimin, 9 Aralık 1915’te açılan kız 80, güney 150 - 200, yanlar ise 400 - 500
bir hazır kuvvet bulunmaktaydı ve bu ve erkek sanat mektepleri, 1921 yılın­ metre arasında uzunluktadır. Yüksek­
kuvvet “F erik ” adı verilen bir genera­ da açılan Nafıa Fen mektebi vardı. liği, çevresi aym düzeylerde olmadığı
lin kumandasındaydı. Ayrıca 160’ı at­ 1883 -1926 yıllarında Elâzığ’da, vilaye­ için, değişiktir. Önde 100, yanlarda ve
lı, 200’ü piyade olmak üzere bir de zab- tin yayın organı olarak haftalık Türk­ arkada 200 - 300 metreyi bulur. Kale­
tiye (jandarm a) alayı bulunmaktaydı. çe MAMÜRETÜLAZİZ gazetesi yayın­ de yakın zamanlara kadar üç yazıt var­
Eğitim ve öğretimin yaygın olduğu lanmıştır. Şehre Almanlar, Fransızlar’- dı. Bu yazıtlardan birindeki kayıtlara
şehirde sosyal refah ve sanayileşme dan sonra ilk kez 1896 yılında gelerek göre, Artukoğulları bu kaleyi onarmış-
açıkça görülmekteydi. Müslüman ve bir okul açmışlardı. Amerikan Koleji’- lardır. İkinci kitâbe, Sinabut’a inen
çoğu Hıristiyan kadınlar çarşaflıydılar. nin çekirdeği Harput’ta bir Amerikan merdivenli yolun üst tarafındaki burç­
Kadınlar erkeklerden ayrı olarak evle­ misyon teşkilâtı kurmak için 1856’da lardan birinin üzerindeydi. Artukoğul-
rin harem bölümünde yaşarlardı. Evin Türkiye’ye gelen George W. Dunsmo- ları devrinde yapılan onarımaait bir ki­
hâkimi en yaşlı erkekti. Haremi ve mut­ re tarafından atılmıştır. Bu mektebe tâbe sonradan dağıtılmış, sekiz parça
fağı, en yaşlı kadın yönetirdi. Kadınlar, Amerikan misyonerlerince gönderilen yazısı burcun bir tarafına ve bir hiza­
bir blûz ve bir şalvar üzerine bir entari tüm eşyalar irade ile vergiden muaf tu­ ya, bir parçası burcun diğer yüzüne, bir
giyerlerdi. Başlarında hotoz adı veri­ tulmaktaydı. diğer parça yazısı ayrı bir yerde ters
len, yerel başörtüsü vardı. Sokağa çı­ Vilayette tek muntazam yol, Harput, olarak duvar içine konulmuştur. Üçün­
karken çarşafa bürünürlerdi. Ayakla­ Mezre - Samsun yolu idi. Diyarbekir’e cü kitâbe kuzey sırtlarına bakan kale
rında sarı papuçlar vardı. Özellikle kadar uzanırdı. Samsun - Mezre arası duvarlarının birinin üzerindedir.
genç kızlar parmaklarına her 20 gün­ 495 kilometre, Mezre - Diyarbekir ara­ Harput ve dolaylarında antik dev­
de bir kına yakarlardı. sı 150 kilometreydi. Yol yapımı 1883 re ait bazı kilise kalıntılarına rastlanıl-
Osmanlı döneminde şehirde 9 bin yılında tamamlanmıştı. Amacı, Sam­ maktadır. Bunlar; Harput Kalesi’nin
190’ı erkek, 1750’si kız toplam 10 bin sun Limanı’nı, Amasya, Tokat, Sivas, doğu burcunun sonunda yer alan
940 öğrencinin devam ettiği 160 okul Kangal, Alacahan, Hasançelebi, He­ “Meryem Ana Kilisesi", Ayvos’ta “M ar
ile vilayette 45 medrese vardı, ilkokul­ kimhan, ticaret merkezlerine bağla­ Barsum" ile Hazar Gölü'nün güneybatı
larda, din, okuma, aritmetik dersleri maktı. Harput - Mezre’yi Karadeniz'e kıyılarına yakın ve Kilise Adası deni­
okutulurdu. Harput - Mezre’de bir si­ bağlayan bu yol (o zam an ulaşım araç­ len adacık üzerindeki kiliseleri Elâzığ’­
vil rüşdiye, Mezre’de bir askerî rüşdi- larıyla) kışın 18 günde, yazın 14 gün­ ın doğusunda ve şehre 1.5 kilometre
ye vardı. de katedilirdi. uzaklıkta bulunan Kesrik Köyü’ndeki
Gregoryen Ermeni okullarında, Er­ Vilayetin canlı bir ticaret hayatı “Dağ K ilisesi" dir.
menice, Türkçe, tarih, coğrafya, arit­ vardı. Dokumacılık alanında Şiro, He­ Meryem Ana Kilisesi, M.Ö. Putha-

233
ne olarak kullanılmaktaydı, Yakubî Hı- fer imadeddin Ebubekir tarafından Meydan Camii (M escid-i Atik-i der
ristiyanları tarafından kiliseye çevril­ yaptırılan “Dere H a m a m ı”du. Meydan), Harput’un Meydan Mahalle­
m iştir (179). 1134 yılında Tatarlar tara­ si’nde, Hıyarcılar Çarşısı ile Kasapha­
Harıibrahimşah Kervansarayı, Elâ­
fından yeniden onarılmıştır. 1356 yılın­ ne arasındadır. 1703 yılında Hacı Ah­
da bir irade-i Seniyye ile kilisenin ona- zığ - Çemişgezek yolunda Fırat Köp­
rüsü’nden önce sağa kıvrılan yolda 16 med Özbek ailesinden Mustafa Efen­
. rımına izin verildiği, 1855 yılında yayın­ d i’nin kızı Emine Hanım tarafından
kilometrede, Han İbrahim Şah Köyü’n-
lanan yine bir İrade-i Seniyye ile k ili­ onartılmıştır. Camiin yapı tarzı ve iç ke­
dedir. Avlu kısmı yıkılmıştır. Kapalı kıs­
seden vergi alınmaması emredilmiştir. merleri, Artukoğulları veya Selçuklu­
Harput ve Elâzığ eski eserleri, Ar­ mı yan yana, dikine dikdörtgen üç beşik
tonozla örtülü bir mekândır. Nefleri lar devrinde Ulu Camiden örnek alı­
tuklu, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı birbirinden, bodur payeler ve kemer­ narak yapılmış hissini vermektedir.
devirlerinden kalmadır. Şehirde Osmanlı dönemi yapıları
ler ayırmaktadır. Yazlık ve kışlık ker­
Artuklu, Akkoyunlu, Selçuklu dö­ olan çeşmeler şunlardır: Acıpınar (bu
vansaray tipinde yapılmıştır, ancak
nemine ait camilerden bugüne kadar isim de 8 ad. çeşm e vardır). Akar Çeş­
kışlık kısmı sağlamdır ve üç sahınlıdır.
gelebilmiş üç yapı vardır.- me, Ak çeşme, Ak Pınar, Arpacı Pına­
Üzeri tonozlarla örtülü olup sivri ke­
Alacalı Camii, Harput bucağında, rı, Bey Pınarı, Cirik Çeşmesi, Çahpur
merlerle desteklenmektedir.
Kayabaşı mevkiinde, Artuklular döne­ Mar Şamsûn Kilisesi (Aziz Şâmun Pınarları, Debbağhane Çeşmesi, Ebu-
minde Hızır Şah tarafından yaptırılmış­ tahir Çeşmesi, Efendigiller Çeşmesi,
Kilisesi), Harput’un Süryani Sinabut
tır (1203 - 1204). Yapıldıktan sonraki Efendigillerin Havuz Başı, Gürcübey
Mahallesi’ndedir. Tarihi çok eski olan
dönemlerde onarım görmüştür. Mihra­ Çeşmesi, Kurşunlu Çeşmesi, Meydan
kiliseye, mahallenin alt kısmında otu­
bının taş işçiliği sadedir. Ulu Camii’n Pınarı, Örtmek Çeşmesi, Şehroz Çeş­
ran çiftçi Süryaniler gider.
alçı mihrabı ile benzerlik göstermek­ meleri.
Sinabut Kilisesi, Sinabut Mahalle­
tedir. Tavandaki ahşap işçiliği XVIII. Şehirdeki Osmanlı dönemi ha­
s i’ndedir. Tarihi Osmanlı döneminden
yüzyıla aittir. Minaresi, sırayla iki renkli mamları ise şunlardır: Arslaniye Ha­
önceye ait olan kilisenin az sayıda ba­
taşla örülmüştür. Bugün müze binası mamı (Yeni Hamam ), Cimşit Hamamı,
sık penceresi bulunurdu.
olarak kullanılmaktadır. Eski Kale Altı Hamamı, Hacıyunus Ha­
Süryani Kilisesi, Harput’un Süryani
Esadiye Camii (Arslaniye Camii), Mahallesi’nde yaptırılmıştır. Bu yapı mamı, Hoca Hamamı, Kale Hamamı,
Esadiye Mahallesi’nde bir cadde üze­ da Osmanlı döneminden önceye aitti. Paşa Hamamı, Şehroz Hamamı.
rinde ve üç yol kavşağında yapılan ca­ Selçuklu döneminden kalanlardan Bu yapılardan Hoca Hamamı,
midir. Banisinin Melik Esad olduğu en önemli mescitlerşunlardır: klasik Osmanlı tipi hamamlarından za­
söylenen cami, mimarî özellikleri ile Ahi Musa Mescidi ve Türbesi’nin, manı miza kadar en iyi şekilde gelebilen­
bir Artuk eseri olduğu fikrini vermek­ Ahi Musa Hervi (Herdi) tarafından lerden biridir.
te ise de, camiin ve bitişiğindeki med­ 1185’te yapıldığı kitabesinden anlaşıl­ Elâzığ - Malatya yolu üzerinde, Kö-
resenin III. Murad (1591) devrinde mev­ maktadır. Yapı, mescit ve zaviye olmak mürhan Köprüsü yakınında, IV. Murad
cut olduğu bilinmektedir. Taş kemer­ üzere iki kısımdan ibarettir. tarafından yaptırılan han, kışlık ve yaz­
li bir kapıdan geniş bir avluya girilir. Alaca Mescit, III. Gıyaseddin Key­ lık bölümlerden oluşmaktaydı. Hanın
Kare planlı yapının tavanı tonozla ör­ hüsrev zamamndaYusuf b.Arapşah ta­ giriş kapısının sağ yanında bir de mes­
tülü olup üstü topraktır. Minaresi yı­ rafından 1279 yılında yaptırılmıştır. cit bulunmaktadır.
kılmıştır. "Arap Baba M es c id i" diye de anılan Şeyhahmedpeykerî Külliyesi, XVII.
Sarahatun Camii, Harput’ta, Sara- mescit, 5.5x5.5 metre boyutlarında ka­ yüzyılda Harput çevresinde bilgin ve
hatun Mahallesi’nde, Buğday Meyda­ re planlıdır. mutasavvıf olarak tanınan Şeyh Ah­
nı önünde, Uzun Hasan’ın annesi Sa­ İldeki Osmanlı dönemi yapıların med Peykerî’nin adını taşır. Elâzığ’ın
ra Hatun tarafından XV. yüzyıl başla­ çoğu XVI. yüzyıl eserleridir. merkez ilçesine bağlı Mollakendibu-
rında yaptırılmıştır. Mescit olarak ya­ AğaCam ii.Harput’taAğaMahalle- cak merkezinde yer alır. Osmanlı dev­
pılan bu yapı, önce 1585 yılında Hacı s i’nde, Sarısu köyü ağaları tarafından rinden kalma bir cami, türbe, medre­
Mustafa Efendi tarafından, 1843’te de 1589yılında, Perkane adlı ahşap cami­ se ve zaviyeden oluşan külliyeden yal­
Müftü Hacı Ahmed Efendi tarafından in yerine yaptırılmıştır. Daha sonrala­ nız cami ve türbe ayaktadır. Türbe, gü­
yeniden yaptırılmıştır. Bu yapı külliye rı bu cami yıktırılarak Hacı Abdülha­ nümüzde de sürekli ziyaret edilen yer­
halindedir. Cami ve çeşmesi zamanı­ mid Efendi tarafından 1889 yılında kâr­ lerdendir.
mıza kadar gelebilmiştir. Kare planlı gir olarak yeniden yaptırılmıştır. Beyaz Bazı kaynaklar, camiin IV. Murad
olup kubbesi dört kalın sütun üzerine kesme taşlardan yapılmış minaresi ca­ devrinde yapıldığını belirtir. IV. Murad,
oturmaktadır. Kenarları ise tonozla ör­ mie uyumlu ve oldukça zariftir. Bağdad seferi dönüşünde Şeyh Ah­
tülüdür. Camiin toprak damı ve kubbe­ Ahmedbey Camii, Harput bucağın­ med Peykerî’nin ölümünü öğrenerek
si 1850 yılında kurşunla kaplanmıştır. da, Ahmetbey Mahallesi’ndedir. Os­ orada medrese ve türbe de inşa e tti­
Bugünkü minaresi ise 1898 yılında ya­ manlIların ilk sancak beylerinden Ah­ rir.
pılmıştır. med Bey tarafından 1515 yılında yap­ Külliyenin ayakta kalabilen yapıla­
Ulu Cami (Cami-i Âzam, Cami-i Ke­ tırılmıştır. rından tek kubbeli Şeyhahmedpeyke­
bir), Harput’ta Cami-i Kebir Mahallesi - rî Camii’nin minaresi ve son cemaat
Kale Camii, Süt Kalesi’nin içinde­
nde, Artukoğulları’ndan Fahreddin Ka- dir. Kale kapısından içeri girilince, dar yeri kesme taş, gövde kısmı moloz taş­
raarslan tarafından 1144 -1167 yılları ve dik bir yol ile hisarın üstüne çıkıl­ tan yapılmıştır.
içinde yaptırılan cami, çevresindeki madan önce sağ yol üzerinde yer alır­ Medresinin,XVil.yüzyılda35 öğren­
bahçe ve mezarlığı ile yaklaşık 1800 - dı. Zemini büyük mermerle, taşlarlakap- cisi olduğu bazı kaynaklarda b elirtil­
2000 metre boyutlarında bir alanı kap­ lanmıştı. Taş kemerli bir kapıdan içeri mektedir.
lamaktadır. Dikdörgten planlı olan ca­ girilirdi. Cami hakkında III. Murad dev­ Külliyenin türbesi, camiin batısın­
miin kalın duvarları moloz taşlarla ör­ rine ait bir kayıt bulunmaktadır. Bu ka­ da yer alır. Kesme taş, moloz tavan ve
tülmüştür. Cami, birçok onarımlar gör­ yıttan anlaşıldığına göre cami, Seli Kö­ tuğladan yapılan türbe, sekizgen bir
müştür. 1899 ve 1905 yıllarında onarıl- yü Cizyesi’nden yıllık 1416 kuruş ge­ gövde üzerinde içten kubbe, dıştan ki­
dığı da bilinmektedir. Hazine-i Evrak’- lirle idare edilmekteydi. IV. Murad dev­ remitli bir çatıyla örtülür.
ta, cami hakkında birçok belge bulun­ rinde camiin bir nazırı vardı. Zaviye, 1639 yılından sonra yolcu­
maktadır. Kurşunlu Camii, Harput'ta eskiden ların barınmaları ve yemek yemele-'
Eski çeşmelerin çoğu Harput buca- kömür meydanı denen meydanın ri için yaptırılmıştır. Bugün yıkılmış du­
ğındadır. Bu çeşmelerden en az 5-10 ki­ rumdadır.
önündeydi. Çarsancak beylerinden
lometre uzaklıklardan getirilen sular Şehirdeki Osmanlı dönemi mescit­
Osman Ağa adında birinin - yaptırdı­
akıtılmıştır. Harput’un içinde ve çevre­ ğı sanılan yapının yapım -tarihi bilinme­ leri şunlardır: Bekirçavuş Mescidi,
sinde 55 kadar eski çeşme sayılmıştır. mektedir. İki kısımdan Oluşan camiin Hacı Mescidi, Hoca Mescidi, Karasofu
Şehirdeki önemli hamam Harput’­ ilk girişi, iki küçük kubbeyi, asıl cami Mescidi, Kökçüzade Mescidi, Mehme-
ta hüküm süren (1232) Melikü-I-Muzaf- ise büyüK bir kubbeyi kapsar. dağa Mescidi, Meydan Mescid-i Cedidi,
234
Müderris Mescidi, O rtakMescidi, Pey­ ki dönemlerde eşkıyalık hareketlerine tanmıştır. Manisa, özellikle şehzade
gamber Mescidi, Tahiriye Mescidi, Zaiv pek rastlanmaz. sancaklığı yaptığı 1410 - 1595 yılları
ribaba Mescidi ve Türbesi. Şehirdeki 1717 yılında Manisa’da çıkan bir arasında kültürel yaşamının doruğuna
türbeler ve ziyaretgâhlarsa şunlardır: yangında 3 bin 700 dükkân ve 150 ava- erişmiştir. Bu devrin seçkin eserlerin­
Ankuzubaba Türbe ve Zaviyesi, Beşik- rızhane kül olmuş, çıkarılan bir karar­ den Hatuniye, Sultaniye, Muradiye
babaTürbesi, CelâlbabaTürbesi, Feti- la bu işyerleri vergiden muaf tutulmuş­ medreseleri, Hafsa Sultan'ın yaptırdığı
hahmed Türbesi, ibrahimbabaTürbesi, tur. Darüş-Şifa, Hatuniye,Sultan, Muradiye
Mansurbaba Türbesi, Nadirbaba Tür­ XIX. yüzyıl sonunda Manisa, İzmircamileri, Muradiye veÇaşnigirkütüpha-
besi, NazırbabaTürbe ve Tekkesi, Se- vilayetinin Saruhan Sancağı’na bağlı neleri şehrin kültüryaşamınahizmet et­
yidahmedkürdî Türbesi, Şeyhhacıos- Manisa kazasının merkez şehri duru­ miş büyük kuruluşlardır. Saruhan ve Os-
man Bedreddin Efendi Türbesi, Şeyh mundaydı. Saruhan Sancağı, Aydın vi­ manlılartarafından yapılan eserlerin he­
Şerafeddin Türbesi, Uryanbaba Türbe­ layetinin kuzeydoğusunda yer alırdı. men tümüCumhuriyet döneminde res­
si. Sancak, İdarî bakımdanl 1 kaza, 12 na­ tore edilerek halen çeşitli kültürel hiz­
hiye ve 966 köye ayrılırdı. Bu yüzyılın metlerde kullanılmaktadır.
ilk yarısında (1858) meydana gelen bü­ Ali Bey Camii, Kara Timurtaş Pa-
yük bir yangın, şehrin birçok evini, şa’nın oğlu Ali Bey tarafından dik bir
çarşı, cami ve daha birçok yapıyı kul­ arazinin üzerine iki kanatlı, geniş ah­
lanılmaz hale getirmiştir. XIX. yüzyılın şap revaklı, çatılı olarak yapılmıştırı'H.
MANİSA (Eski adları: Mağnezi, sonunda şehrin toplam nüfusu 345 bin 978). Revaka yüksek bir merdivenle çı-
Manisa, Tyateris Akhisar, Gordos Gör­ 749 kişiydi (1890). Sancak sınırları için­ kılabilmektedir. 1625 yılında büyük
des, Philadelpheia Alaşehir, Siiandos de 8 bin 171 'i erkek, 1785’i kız, 9 bin drepremde harap olan yapı, o zaman­
S e le n d i). 956 öğrencinin devam ettiği, 289’u sıb- ki mütevellisi Timurtaş Efendi tarafın­
Şehrin ve yöresinin tarihi, M.Ö. 3 yan mektebi, 31’i ortaokul düzeyinde dan onarıldı. Sırasıyla düzenli olmayan
bin yılına dayanmaktadır. M.Ö. 1450 - toplam 320 okul bulunmaktaydı. Bu moloz taşlarıyla, sonradan eklenen mi­
1200 yıllarında Hititler (EMer), M.Ö. bin okullardan bir rüşdiye mektebi 1868' narenin tabanı da toplama taşlardan
yılında Akalar’ın, sonra da Frikyalılar’- de, bir idadi mektebi de 1902’de yapıl­ yapılmıştır. Kaide, 4, küp 8. köşedir.
tn, Lidyalılar’ın, Persler’in (M.Ö. 546 - mıştır. Menemen’den Manisa’ya kadar Çeşnigir Camii, Çarşı Mahallesi’n­
333), Makedonyalılar'ın (M.Ö. 334 - yapılan demiryolu, 1865 yılında ta­ de, Fatih Mehmed’in azatlı kölesi Çeş­
133), Bergama Krallığı’nın (M.Ö. 2 8 3 - mamlandı. Kaza merkezinde haberleş­ nigir Sinan Bey tarafından 1471 yılın­
133), Roma imparatorluöu’nun (M.Ö. menin Türkçe yapıldığı bir telgraf is­ da yaptırılmıştır.
133 - M.S. 395) ve Bizans imparatorlu­ tasyonu vardı. Sancak sınırları içinde Hacı Yahya Camii, Topçu Asım
ğumun (M.S. 395 -1313) yönetimlerin­ 195 kilometre demiryolu, 332 bin 500 Mahallesi İzmir Caddesi üzerindedir.
de bulunan şehir, Saruhanoğulları yö­ kilometre karayolu vardı. H. 879 (14741[yılında ve Hacı Yahya oğ­
netimine girdi ve başkent oldu (1313). Bağcılık geniş bir alanda yapılırdı. lu Hacı Mehmed adına yaptırılmıştır.
Saruhan Bey’in ölümünden sonra ye­ ‘‘Sultaniye’’ adı verilen kuru üzümü ün­ Hatuniye Camii, II. Bayezid’in oğ­
rine oğlu llyas Bey, onun ölümünden lüydü. “Kırkağaç Kavunu”, "İzm ir lu Şehinşah’ın annesi Hüsnüşah Ha­
sonra da yerine ishak Çelebi geçti. Is- Kavunu” adı altında İstanbul ve Selâ- tun tarafından 1488 yılında yaptırılmış­
hak Çelebi’nin ölümünden sonra Hızır nik'e gönderilirdi. Soma kasabası ya­ tır. Hükümet konağının karşısındadır.
Şah, sonra da Orhan Bey, sırayla ba­ kınlarında çıkan maden kömürü, yöre Burmalı minaresi ve kurşunî kubbesiy­
şa geçtiler. 1390 yılında Yıldırım Baye­ halkının ihtiyacının yanı sıra Kınık ve le dikkati çekmektedir. Camiin batısın­
zid, Manisa'yı aldı. Ancak Ankara Sa- Bergama’da bulunan fabrikaların tüke­ daki mezar 1881 yılında Manisa’da
vaşı’nda Timur’a yenilince (1402) Or­ tim gereksinimlerini de karşılamaktay­ ölen Sadrazam mütercim Rüşdü Pa-
han Bey yeniden beyliğinin başına dı. Manisa’da ekilen tütüne “ Sarayal- şa’ya aittir. Hatuniye Camii. Hatunive
geçti. 1410 yılında Çelebi Mehmed, tı tütünü" adı verilirdi ve aranan bir tü­ Külliyesi’neait beş kısımdan biridir. Bu
Manisa’yı alarak Saruhan Beyliği’ne tün çeşidiydi. külliye, şu bölümlerden oluşmaktadır:
kesin olarak son verdi. ,11. Murad zama­ 1— Cami, 2— Sıbyan Okulu, 3— Kur­
nında da Alaşehir ve yöresi Osmanlı- “İzm ir H a lıla rı" adı verilen halı ti­ şunlu Han, 4— Medrese (yıkılm ıştır),
lar’a katıldı. Osmanlı imparatorluğu’- pi, sancağın Gördes, Demirci ve Kula 5— Hamam (halen kullanılm aktadır).
na katılan Manisa, 1437 -1595 tarihle­ yerleşim bölgelerinde dokunmaktay­ İyas Bey Mescidi, Saruhanlılar ça­
ri arasında şehzadeler tarafından yö­ dı. Diğer el sanatları arasında en yay­ ğında İlyas Bey adına 1362’de yaptırıl­
netildi. Fatih, babası II. Murad, III. gın olanları, nakışçılık, alaca adı veri­ mıştır. Kare mekân üzerine tromplu bir
Mehmed, bunlar arasındadır. Şehir, len yollu ipek dokumacılığı, maroken­ kubbe önüne yanları duvarlarla kapa­
1420’deTorlak Kemal’in isyanına sah­ cilik, kunduracılık, şeritlerle yapılan lı, iki kubbeli son cemaat yeri ve yazı­
ne oldu. Bu isyanı bastırmaklagörevlen- süslem ecilikti. tı vardır.
dirilen Şehzade Murad, Bayezid Paşa ile Manisa, Birinci Dünya Savaşı’ndan İvaz Paşa Camii, II. Bayezid zama­
Manisa’yagelerekTorlak Kemal’i yen­ sonra yapılan Mondros Mütarekesi nında Abdiilmennan oğiu İvaz Paşa ta­
miş veonu şehirdeastırmışt ır. Aydıno- Antlaşması gereği 26 Mayıs 1919’da rafından, 1488 yılında yaptırılmıştır. Et­
ğulları’ndanCüneydBeydeTimuryenil- Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu rafı duvarlarla çevrilmiş, avlusu taşlar­
gisinden sonra İzmir Bölgesi’nde yeni­ işgalden sonra gönüllülerden ve efe­ la döşenmiştir. Ağaç minberdeki oy­
den beylik kurmak hevesine kapılarak lerden oluşan müfrezeler zaman za­ ma geometrik şekiller içindeki çiçek
Manisa ve yöresinde zarar yapmış ve man Gördes, Kula, Akhisar, Soma cep­ süslemesi ve çini motifleri eski Türk
1425’deAkhisar'dayapılan bir savaşta helerinde Yunanlılarla çarpıştıkları I. ve işçiliğinin çok ince eserlerindendir.
yenilgiye uğratılarak idam edilmiştir. II. İnönü Sakarya savaşlarından sonra Muradiye Camii, şehre hâkim bir
XVII. yüzyıl başına kadar sessiz bir Dumlupınar Başkumandanlık Meydan noktada, Spylos Dağı eteklerinde in­
yaşamın sürdürüldüğü Manisa'dabu ta­ Savaşı’ndadabüyükyenilgiye uğrayan şa edilm iştir. 1585 yılında yapımına
rih te n sonra eşkıya ve isya n la rla Yunan Ordusu, İzmir'e doğru kaçmaya başlanılan cami, 1585 yılında tamam­
uğraşılmış, bunlardan Kalenderoğlu, devam ediyordu. 9 Eylül 1922’de İzmir’­ lanmıştır. Muradiye Camii, medrese,
Yusuf Paşa, Cennetoğlu yöreyi olduk­ de denize döküldü.
ça zorlamışlardır. XVIII. yüzyıl boyun­ Manisa’da, Saruhanlılar tarafından imaret, dükkânlar ve XIX. yüzyılda bun­
ca da içten ve dıştan eşkıyanın sancak 1313 yılında fethedildiği günden itiba­ lara eklenen kütüphane ile bir külliye
oluşturur. III. Murad, İstanbul’dan gön­
içindeki hareketi sürmüş ve huzuru ren başlayan imar işi, OsmanlIlar dev­
derilen Mimar Mahmud’un işleri, Has­
bozulan halkın kitleler halinde yer de­ rinde devam etmiş ve il, çeşitli kültür
sa Mimarı Sinan’ın bir projesine göre
ğiştirmelerine sebep olmuştur. Bu kurumlarıyla bezenmiştir. Manisa ve
yürütmesini istemiş, Muradiye Camii
yüzyılın ortasından itibaren Manisa çevresinde Saruhanlılar’ca cami, med­
henüz tamamlanmadan Mimar Mah­
şehri, Karamanoğlu sülâlesinin nüfu­ rese, darphane, hamam, mevlevihane,
zu altına girdiğinden, bundan sonra­ kütüphane ve türbeleryaptırıldığı sap­ mud’un ölümü üzerine yerine, Mimar
Mehmed Ağa atanmıştır. Camiin yapı­
235
mı için Anadolu'nun çeşitli yerinde­ med rese ve türbe ile birlikte külliye ola­ Çelebi’nin türbesi vardır. Türbe içinde
ki kadılara yazılan fermanlarla işçi, rak 1376 tarihinde mimar Emet b. Os­ ishak Çelebi, iki oğlu ve karısı yatmak­
amele ve malzeme istenm iş, iç süsle­ man'a yaptırılmıştır. Camie 1672 yılın­ tadır.
meyi yapmak üzere de İstanbul’da da çok büyük bir saat konuldu. Daha Muradiye Medresesi, şimdiye ka­
Mehmed Halife başkanlığında 12 has­ sonra 1815 yıl ındaSıracalızâdeHacı Ah­ dar iyi korunan yapılardan biridir. 1585
sa nakkaşı görevlendirilmiştir. Cami­ med Ağa’nın babası Hacı Mehmed Ağa yılında yapılmıştır. 30.65x3.75 boyut­
in son derecede zengin bir iç süsleme­ tarafından yenisi konulmuştur. larında ve 6 metre yüksekliğinde kub­
si vardır. Özenli bir taş ve mermer iş­ Manisa’da diğer camiler şunlardır: beli yirmi oda ile bunlardan güney yü­
çiliği, kapıda, mihrapta ve özellikle Derviş Ali Camii, İbrahim Çelebi Camii, zündeki altı odayı üçer üçer iki tarafı­
minberde kendisini belli eder. Lala Paşa Camii, Dilşikâr Camii, Gök- na alan 7.40x7.50 metre genişlik ve
Camiin doğu taraflarında yanyana taşlı Camii, Yerhasanlar Camii, Hakkı boy ölçüsünde 12 metreye yakın yük­
imaret, medrese ve tâbhâne binaları BabaCamii,AynîAIİCamii,AttarHoca seklikteki müderris odası, 19 kemer­
ile kütüphaneleri sıralanmaktadır. Aş­ Camii,ÇatalCamii,AlaybeyCamii(7902 li, dikdörtgen şekilli bir revakı üç yüzün­
hane, imaret, medrese ve tâbhâne, or­ yılındaonarılmıştır), HüsrevAğaCamii, de toplayan binanın giriş kapısı yalnız
tadaki bir açık avluyu çeviren hücre­ Şarabet Camii. revak bulunan batı yüzündedir.
lerden meydana gelmiş, revaklı yapı­ ishak Çelebi İmareti, Mevlevihane- Şehirde birçok şehzadenin türbe­
lardır. Medresenin şadırvan avlusunun si, debbağhane doğusundaki bir tepe si bulunmaktadır. 1850 yılında çıkarı­
yalnızca üç tarafında hücreler sırala­ üzerinde, Saruhanoğulları’ndan İshak lan bir irade ile tüm medreselerin ona-
nır. Bu yirmi hücreden başka birde bü­ Bey tarafından H. 770 (1368) tarihinde rımları yapılmıştır, ildeki türbeler şun­
yük kubbeli dershane - mescit vardır. yaptırılmıştır. lardır:
Sultan Camii, 1522 tarihinde Kanu­ Manisa Kalesi, Manisa’ya 3 kilo­ Gürhane Türbesi (Saruhan Bey
nî Sultan Süleyman’ın annesi ve Yavuz metre uzaklıkta Manisa Dağı’nın etek­ Türbesi), İshak Çelebi tarafından yap­
Sultan Selim’in eşi Ayşe (Hafsa) Sul­ lerinde kurulmuştur. İki kısımdan mey­ tırılan bu türbede Saruhan Bey gömü­
tan tarafından yaptırılmıştır. Sultan dana gelmektedir, iç kalenin kimlepta- lüdür. 1 metreden kalın duvarları, tu ­
Camii, Hafsa Sultan Külliyesi’ne ait al­ rafından yaptırıldığı bilinmemektedir. haf pencereleri ile Manisa’nın en es­
tı kısımdan biridir. Bu külliye şu bö­ Dış kale, 1222’de İznik Rum İmparato­ ki eserlerindendir. Türbeyi tok bir kub­
lümlerden oluşmaktadır: 1— Cami, 2— ru ioannas Dukas Batatzez tarafından be örtmektedir.
Sıbyan Mektebi (halen yüksek tahsil yaptırılmıştır. Çevresi 1700 metredir. ishak Bey Türbesi, XIV. yüzyılın
derneği lokali), 3— Sultan Hamamı Kalenin kuzey cephesinde, şehre doğ­ ikinci yarısı içine yapılmıştır. Ulu
(halen kullanılm aktadır), 4— Darüş- ru açılan, kalın demirden yapılma bir Cami ile medresesi arasında bulunur.
Şifa (Sağlık Müzesi), 5— iç Medrese, tek kapısı vardır. Kale on üç burçla Dikdörtgen planlı olup kubbelidir, iki
6— Dış Medrese (yıkılm ıştır). sağlamlaştırılmıştır. Kalenin yapımın­ katlıdır. Alt kat cenazelerin, üst kat la-
Ulu Cami,Manisa’nıneneskicamii da sağlam, adeta taş kesilmiş güçlü hitlerin bulunduğu kısımdır. Zemin
ol up, şehrin güneyinde Sandıkkale Te- bir harç ve taş kullanılmıştır. tuğla döşeli olup burada ishak Çele­
pesi’nin yamacındainşa edilmiştir. Şa- Ulu Cami Medresesi, Mimar Emet bi, iki oğlu ve karısı yatmaktadır.
ruhanoğulları’ndan Muzafferüddin İs­ b. Osman tarafından 1378'de yaptırıl­ Yirmi İki Sultanlar Türbesi, kapı­
hak b. Fahrüddin İlyas Bey tarafından mıştır. Medrese binası içinde Ishak sı kuzeye bakan, çatısı tek ve büyük

236
bir kubbeden meydana gelmiş bir bi­ noktasında bulunmasından dolayı es­ uzanmaktadır. Köprü döşemesi, her iki
nadır. Kapı, süslemesiz, sade bir mih­ ki devirlerden beri büyük bir önem ka­ kıyıdan itibaren büyük kemer üstüne
rap şeklini taşımaktadır. Türbenin du­ zanmıştır. XIV. yüzyılın ilk yarısından doğru hafif eğimle çıkıp inmektedir.
varları sekizyüzlüdür, inşa tarihi bilin­ beri Dulkadiroğullarının hâkim olduğu Korkuluk taşlarının çoğu da harap ol­
memekle birlikte, II. Murad devrinde bölgeye OsmanlIlar döneminde ilk ha­ muştur. 154.60 metre boyunda, büyük
yapılmış, ondan sonra burada valilik reket Yıldırım Bayezid devrinde oldu. göz açıklığı 24.50 metre, genişliği 3.75
eden şehzadelerin aile ve çocukları Elbistan dahil olmak üzere bazı yerler, metredir. Bugün ancak sahil ayakların-
buraya gömülmüştür. Biri büyük ol­ Osmanlı egemenliğini tanıdıysa da bu daköprünün bazı kalıntıları görülmek­
mak üzere 22 sanduka, türbe zemini geçici oldu. Zira Mısır ve Osmanlı dev­ tedir.
örtmektedir. Bunlardan sekizi erkek, letleri arasındaki bu bölgede, her iki Yukarıda izah edilen yapılar dışın­
diğerleri kadın ve çocuklardır. devletin nüfuzları çarpıştı. Bu süre zar­ da, 1886 yılında ilde mevcut Cami-i Ke-
Yedi Kızlar Türbesi, Adakale Ma­ fında Dulkadir Emareti sürekli kaldı. bir’in onarımı yapılmış, 1903 yılında iki
hallesi’nde Yedi Kızlar Çıkmaz Soka- Şehir, Yavuz Sultan Selim ’in Çaldıran okul açılarak bunların birine “H am i­
ğı’ndadır. Türbeye birkaç basamak taş dönüşünde Hadım Sinan Paşa ve Dul­ d iye” diğerine “M ecid iye” adları veril­
merdivenle inildikten sonra girilir. Tür­ kadirli Şehsuvaroğiu Ali Bey tarafın­ miştir. 1858 yılında bir kışla, 1870 yılın­
be tek ve düzgün, beyaz sıvalı bir kub­ dan fethedilerek Osmanlı egemenliği­ da bir hastane, 1873 yılında bir hapis­
be ile örtülüdür. Burada yedi sanduka ne katıldı. Para ve hutbe Osmanlı pa­ hane, 1877 yılında ise kadınlara mah­
bulunur. Duvarlarda birtakım levhalar, dişahı adına olmak üzere yönetimi sus bir hapishane inşa edilmiştir.
kadın adakları vardır. Yapılış tarihi belli Şehsuvaroğiu Ali Bey'e verildi. Kanu­ Şehirde yaşayan Hıristiyan dinine
olmayan türbede yedi bekâr kızın yat­ nî Sultan Süleyman devrinde Ferhad mensup vatandaşlar içinse birçok ki­
tığı söylenmektedir. Paşa’nın iftiraları sonucunda, Ali Bey lise yeniden yapılmış veya mevcut
Bu türbelerden başka, Manisa’da ve tüm ailesi yok edilince bu bölgede olanların onarımlarına izin verilmiştir.
Saruhanlılar döneminden Revak Sultan Maraş eyaleti oluşturuldu (1522). Bunlara örnek olarak,1858 yılında bir
Türbesi, Aynî Ali Türbesi, Hakî Baba XIX. yüzyılın ilk başlarında Maraş’-Protestan kilise yapımı, Surp Karasun
Türbesi, Emre Sultan Türbesi bulun­ ta yer yer ayaklanmalar ve göçler o l­ Mangunk Ermeni kilisesinin yeniden
maktadır. muştur. Nitekim, 1823 yılında Maraş yapımı, Akdere Mahallesi’ndeki Surp
Manisa Sarayı, muhtemelen Kor- Valisi Celaiüddin Paşa’nın zulmünden Garabed kilisesinin onarımı, sancak
kud Çelebi tarafından yaptırılmıştır. III. ve halktan fazla para tahsil edildiğin­ merkezinde bir Protestan kilisesi ile,
Murad tarafından restore ettirildi, çe­ den halk göçe mecbur kalmışsa da Fransız rahipleri için bir okul yapımları
şitli eklerle büyütüldü. Osmanlı Devleti’nin aldığı kesin karar­ gösterilebilir.
III. Mehmed’e kadar şehzade ve ve­la bunun önüne geçilm iştir. Şehir da­
liahtların oturdukları bu saray, bugün ha sonra, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’-
yoktur. Köşkleri, bahçeleri ve yeniçe­ nın Mısır Valiliğindeki Osmanlı - Mı­
ri daireleriyle 56 dönümlük bir arazi sır mücadelesinde, Nizip yenilgisin­
üzerine kurumuştu. XIX. yüzyılda ayak­ den sonra kısmen İbrahim Paşa ordu­
ta kalan bazı bölümleri onarıldıysa da, larının istilâsına uğradı (1839). İbrahim MARMARİS: (Eski adları: Fesi-
1856’da Evkaf Müdürü tarafından ara­ Paşa, bir buçuk yıldan fazla Maraş’ta kos, Pricus, Phyckos, Fiskas).
zi ve saray enkazı satıldı. Kalan son ku­ kaldıysa da 1840 yılında şehir yeniden Uzun süre Rodos hâkimiyetinde
lelerden biri de, II. Abdülhamid devrin­ Osmanlı egemenliğine girdi. Bu olay­ bulunan Marmaris, İskender tarafın­
de saat kulesi haline getirildi. dan sonra Maraş, kaza haline getiril­ dan kuşatıldı (M.Ö. 333) ve kalesi onar­
Manisa’nın folklor hâzinesi pek di, sonra sancak olarak Haleb eyale­ tıldı. Daha sonra Kral Piksadaros’un,
zengindir. ManisalIlar hiçbir zaman tine bağlandı ve daha sonra il oldu. Ne Bergama Kralı Attalos l ’in, Roma yö­
kendi âdet, gelenek ve göreneklerini var ki yeniden Haleb'e ait sancak ya­ netimine geçtikten sonra 1284’e kadar
yitirmemişlerdir. XVI. yüzıldan beri her pıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda da Ha­ Bizans’ın elinde bulundu. Aynı yıl
yıl 22 Mart’ta Sultan Camii minarele­ leb eyaletinin sancağı bulunuyordu. Menteşeoğulları tarafından alındı.
rinden mesir macunu atılması âdet ha­ Maraş ve havalisinde meydana ge­ Osmanlı İmparatorluğu topraklarr-
lini almıştır. Sultan Süleyman’ın anne­ len önemli olaylardan biri de XIX. yüz­ na 1391 yılında katılan Marmaris, XIV.
si, 1522 tarihinde Sultan Camii’ni yap­ yıl sonlarında Zeytun (Süleym anlı)’da yüzyılda Menteşe Sancağı’na bağlan­
tıran Hafsa Sultan bir ara hastalanır. üslenen Ermenilerin saldırıya geçme­ dı. Bu tarihte 45 kişilik bir köydü. Şeh­
Hiç bir hekim derdine deva bulamaz. sidir (1894-1895). Bu isyan hareketi an­ rin önemi, Kanunî’nin Rodos seferi sı­
Bir defa da aslen Denizli’li olup Mani- cak Birinci Dünya Savaşı yıllarında rasında kaleyi onartmasıyla arttı. Da­
sa’daSultan Camii’nin yanınayaptırı- bastırılabilm iştir. Osmanlı İmparator­ ha sonra da Kervansaray ve Taşhan
lan imaret ve zaviyenin faaliyetine luğu dağılırken Maraş ve bölgesi, ön­ yaptırıldı,
memur edilerek İstanbul’dan Manisa’­ ce İngilizlerin sonra da Fransızların iş­ XIX. yüzyıl sonunda kaza merkezi
ya gelen Merkez Efendi’ye başvurulur galine uğradıysada sonuçta Türk ege­ olan Marmaris’te 1844 yılında kömür
(Musa b. M uslihiddin b. Kılıç). Merkez menliğinde kaldı. üretilmeye başlandı.
Efendi’nin verdiği macun, Hafsa Sul- Maraş’ta birçok Osmanlı dönemi Donanma için gerekli olduğu dü­
tan’ın haşatlığını iyileştirir. Bundan yapıları bulunmaktaydı. Bunlardan İk­ şüncesiyle ilçenin limanı, 1834 yılın­
sonra Hafsa Sultan bu macunun hal­ lime Hatun Mescidi, Alâüddevle’nin kı­ da takviye ve tahkim edildi, tabyaları
ka dağıtılması için emir verir. O günün zı İklime Hatun adına 1840 yılında yap­ yaptırıldı. 1872 yılında kazada meyda­
anlayışına göre bu macunun, baharın tırılmıştır. Memlûk mimarisinden ge­ na gelen depremden dolayı halkın bü­
ilk günü, yani Nevruz’da yedirilmesi len etkilerle çarpık planlı ve b itişiğin­ yük bir çoğunluğu zarar görmüş, bu­
gereğine inanılmaktadır. Daha sonra­ deki türbeye içinde bir kapı ile geçi­ nun üzerine Osmanlı Hükümeti ilçeye
ları mesir zamanları birçok satıcının da len tek kubbeli bir yapı olup, iki çap­ nakdî yardım göndermiştir.
buraya gelmeye başlamaları ile mesir raz tonozlu son cemaat yeri batıya Rodos Ağası mülhakatından olan
atım günü, bir panayır haline dönüş­ alınmıştır. Marmaris’te 1841 yılında bazı nakışlı
müştür. Mesir macunu 41 çeşit baha­ İldeki diğer önemli bir yapı ise Cey­ antika taşlar bulunarak İngiltere’ye
rattan oluşur. han Köprüsü’dür. Göksün üzerindeki gönderilmiş. Daha sonra bu dönemde-
bu köprünün Selçuklular zamanında şehirde arkeolojik araştırmalara baş­
inşası veya OsmanlIlar çağında onarıl­ lanılmıştır. Colombia Üniversitesi ho­
ması ihtim ali kuvvetlidir. calarından Shaw tarafından Marmaris
Büyük kemer ile köprü bedeninin - Kindos harabelerinde 3 ay süreyle ka­
MARAŞ (Eski adları; Germ ani- diğer kısımlarında muntazam kesme zı yapılmasına izin verilmiştir.
cea, G erm anicia, G erm anica Caesa- taş kullanılmıştır. Köprünün batı ucu İlçe kalesi 1557’de Kanunî devrin­
rea). yakınında kayalık bir tepe vardır. Bu­ de onarılmıştır. Halen giriş kapısıyla
Şehrin pek çok yollarının düğüm nun yamaçları, Ceyhan Nehri’ne kadar denize bakan kısmı sağlam durumda­
237
dır. Kale içinde bir sarnıç, kapının sağ layan Timur, şehrin önünde fazla dur­ çirdiği sırada da Akkoyunlular Mardin’­
ve solunda iki mazgal vardır. Kentte mayarak Akkoyunlu Kara Yülük Os­ deki durumlarını korudular. 1507 yılın­
1789’da İbrahim Ağa tarafından yaptı­ man Bey’e Mardin'i kuşatma emrini da Malatya’ya kadar uzanan böige, Şah
rılan büyük bir kubbeli cami ile 1545’te verdi. Bu emir Mardin’e Akkoyunlu İsmail tarafından işgal edildi. Buraya,
yaptırılan bugün han olarak kullanılan müdahalesinin başlangıcı oldu. Bu­ iranlı kumandanlardan Ustaçalu Mu­
kervansaray, en önemli eserlerdir. nunla birlikte Kara Osman’ın kuvvet­ hammed yerleştirildi. Çaldıran’da ölen
Marmaris, bugün Ege Bölgesi’nde leri şehre hâkim olmaya yeterli değil­ Ustaçalu’nun yerine atanan kardeşi
Muğla ili ilçe merkezi kasabadır. di. 1404 yılında Ankara Savaşı’ndan Karahan, genel karargâhını Mardin’de
sonra Melik İsa, Timur’u ziyaret edin­ kurdu (1514).
ce suçu bağışlandı. OsmanlIlar ilk olarak Yavuz Sultan
Kısa bir süre sonra Karakoyunlu- Selim devrinde bu taraflara geldikle­
Jar, Akkoyunlu hâkimiyetinin Mardin’e rinde Mardin ve civarı Safevîlerin elin­
yayılmasına engel olmak istediler. Ti­ de bulunuyordu. Şah İsm ail’in Çaldı-
MARDİN (Eski adları: M icdoni- mur’un ölümünden (1405) sonra, Kara ran’da yenilmesinden sonra (23 Ağus­
ne, Marde, Mâridîn, Mardion). Yusuf (1389 - 1420) beraberinde o yö­ tos 1514) Doğu Anadolu’nun Osman­
Güneydoğu Anadolu’da, Suriye rede dağınık olan bir kısım Türkmen- lI imparatorluğu’na bağlanmasında,
ovasının bitim noktasını oluşturan bir ler olduğu halde Şam’dan, Mardin böl­ Bitlisli oian ve yörede büyük nüfuz sa­
plato üzerinde bulunan Mardin, tarihi gesine girdi. Melik İsa tarafından ağır­ hibi bir şeyhin (Şeyh Hüsam eddin) oğ­
yollar üzerine kurulmuştur. Bu yollar landı, kendisi Musul taraflarına gider­ lu olup, Akkoyunlu Yakub Bey (1478 -
eski çağlarda, batı, doğu, kuzey ve gü­ ken hamile olan eşini Medrese-i Mar­ 1490)’\n hizmetinde bulunduktan son­
ney yönlerini birbirine bağladığı gibi, d in’de bıraktı, oğlu Cihanşah (1439 - ra, XVI. yüzyılın başlangıcında Şah İs­
yoğun ticaret ilişkilerine, fetih sefer­ 1467), 1405 yılında bu medresede dün­ m ail’in Safevî devletini kurması üzeri­
lerinde güzergâh olmuştur. Babil’i ku­ yaya geidi. Kara Yusuf’un amacı top­ ne Osmanlı imparatorluğu’na sığınan
ran Eti Kralı Murşil, Mittanniler, Asur- raklarını geri almak üzere Melik İsa ile ve büyük görevlere atanan “Heşt-
lular, Persler ve MakedonyalIlar hep birleşmek, Kara Osman Bey’in üzeri-, B ih iş t" in yazarı, tarihçi ldris-i B itlisi’-
bu yolları kullanmışlardır. Mardin, özel­ ne yürümekti. Ertesi yıl, Karakoyunlu nin rolü büyüktü. Tebriz'in fethi (6 Ey­
likle Şam’dan kuzeye doğru uzanan hükümdarı Kara Yusuf ile Akkoyunlu lül 1514) ile sona eren İran seferinden
Mısırlılar ile Etiler arasında paylaşıl­ Kara Osman, Mardin’in bugün Savur Amasya'ya dönüldüğü zaman Yavuz,
mayan stratejik önemi büyük bir kori­ kazasına bağlı Teffi mevkiinde karşı­ bu sefer şırasında beraberinde bulun­
dor üzerindedir. Eski çağlarda çok zen­ laştı. Çatışma 20 gün sürdü ve bir an­ durduğu İdris-i Biti isi 'yi, Urmiye Gö-
gin, hareketli ve renkli bir hayat sür­ laşma ile sonuçlandı. Kara Yusuf, lü’nden Malatya ve Diyarbekir’e kadar
müştür. Azerbaycan’a hareket edince Kara Os­ uzanan bölgeyi Şah İsm ail’e karşı
Şehrin adının nereden kaynaklan­ man Mardin’e saldırdı. Melik İsa’yı ayaklandırıp, Osmanlı imparatorluğu'-
dığı hakkında çeşitli yorum ve söylen­ Cavsak bölgesinde yenerek şehri ku­ na bağlanmaya teşvik için Doğu Ana­
tiler vardır. Şehrin ilkçağ tarihi hakkın­ şattı ancak alamadı. Melik İsa, Halep dolu’ya yolladı.
da fazla bilgi yoktur. Şırasıyla Subari- bölgesine hâkim olan Emir Çekim ile Idris-i Bitlisî, önce Urmiye yöresi­
ler veya Asuriler (M.Ö. 4500 - 3500), anlaşarak Kara Yülük Osman Bey’in ne giderek daha önce Şah İsmail’e kar­
Akadlar (2820 - 2500), Sümerler (M.Ö. elinde bulunan Amir’i kuşattı, yapılan şı OsmanlIların tarafını tutan EmirSâ-
2500 - 2200), Babil (M.Ö. 2200 - 1925), savaşta Emir Çikem ve Melik İsa ile rim ’in oğulları ile temas kurdu ve ül­
Hikik ve M idiler (M.Ö. 1925 - 1367), Osman Bey’in oğlu İbrahim Bey öldü kesinde İranlIlara taraf olanların kovul­
Asuriler (M.Ö. 1367-800), Urartu, Asur, (1407). Osman Bey, Mardin’i kuşattı fa­ ması konusunda iknaya muvaffak ol­
Sityaniler - Midyaniler, İkinci Babil, kat alamadan geri döndü. Melik İsa’­ du. Daha sonra Beradost emirlerinden
Persler, MakedonyalIlar, Partlar (M.Ö. nın yerine geçen Melik Salih, Kara Yu­ Yusuf İskender ve Sultan Ahmed’in de
23 7 - 131), Urfa Krallığı (M.Ö. 131 - M.S. suf’u Mardin’e davet etti. Mardin’in OsmanlIların safına katılmasını sağla­
249), Romalılar (249) ve Bizans, Arap kendisine teslim i şartı ile bu çağrıya dı ve civardaki aşiretlerin uzlaşması­
(640), Emevî (692 - 749), Abbasi (749 - cevap veren Kara Yusuf, şehre kendi nı sağladı. Ardından imâdiye ve Cizre
830), beylikler, Hamdanîler, Buveyhli- adamlarından birini vali atadı. Melik taraflarına giderek imâdiye hâkimleri
ler, Kürdeyn ve Hamdanoğulları (978 Salih’i kendisine damat yaptıktan son­ Emir Seyfeddin ve oğlu Emir Sultan
- 990), Mervaniler (990 - 1089) yöneti­ ra ona M usul’u hediye etti. Melik Sa­ Hüseyin ile Cizre hâkimi Şah Ali Bey’­
minde bulunan Mardin, daha sonra Ar- lih ’in kısa bir süre sonra Musul’da ölü­ in Yavuz’a bağlanmalarını başardı. Me­
tukluların (1208), İlhanlIların (1261) top­ mü üzerine Mardin Artuklu Devleti ta­ lik Halil Eyyubî, Bitlis hâkimi EmirŞe-
raklarına katıldı. 1366 yılına doğru, Ka­ rihe karışmış oldu (1409). rafeddin, Hizan hâkimi Emir Davud,
rakoyunlu Devleti’nin kurucusu Bay­ Mardin, Karakoyunluların egemen­ Sason hâkimi Ali Bey, Namran hâkimi
ram Hoca (ölm. 1380) tarafından kuşa­ liğinde bulunduğu sırada (14 0 2 -1 43 2 ) Abdal Bey ve ümeradan 25 kişi, Diyar­
tıldı. Artuk Hükümdarı Mslik Mansur’- şehirde kendileri tarafından atanmış bekir dolaylarım Safevîlerden temizle­
un yardımıyla Celâyiroğullarından Süî- bir vali görevliydi. Bu kişi, Tanrıvermiş mek için Osmanlı hizmetine girmeyi
tan Üveys gelerek onu kuşatmadan adını taşıyordu ve bugün Ulu Camiin kabul ettiler. Muş sahrasında toplana­
kurtardı. Timur istilâsı sırasında Mar­ doğu giriş kapısında yazısı bulunan bu rak faaliyete geçtiler. Idris-i B itlisî’nin
din’de Melik Necmeddin Isa bulunu­ valinin döneminde (1421) Nusaybin ya­ tahrikleri ile Diyarbekir halkı, şehirdeki
yordu (1394). Melik Isa, Timur’a yakın­ kınlarında Şeyhkendi mevkiinde, Ka­ Safevîleri öldürdü. Bir kısmını da sur
lık gösterdi. Fakat şehir halkı Timur’­ ra Yusuf Bey’in ölümünden sonra ye­ dışına kovarak Yavuz’a olan bağlılıkla­
un askerlerini öldürdü. Bu oiayda Me­ rine geçen oğlu İskender(1420-1439), rını bildirdiler ve kendilerinden yardım
lik Isa'yı suçlu gören Timur, onu adam­ Kara Yülük Osman Bey’i yenmişti. istediler. Bu olaylar üzerine Şah İsma­
ları iie birlikte Sultaniye’ye sürdürdü. Mardin’de Karakoyunlu egemenli­ il, Çaldıran Savaşı’nda ölen Ustacalı
Birçok kişiyi öldürerek şehri yağma et­ ği 1432 yılına kadar sürdü. Bu tarihte Muhammed Han’ın kardeşi Karahan’ ı
tirdi. Bu olayda Ulu Cami de hasar gör­ Kara Yülük Osman Bey, şehri Karako- Urfa hâkimi Durmuş Bey ile birlikte Di-
dü. Bu sırada Uluğ Bey’ in doğumu Ti­ yunlularırı burada muhafız olarak bı­ yarbekir’i zapta memur etti. Osmanlı
mur’u yumuşattı. Şehir halkı bağışlan­ raktıkları EmirNâsır’dan aidi. EmirNâ- ordusunun kendisi ile savaşa girece­
dı. Timur, Mardin’in yönetimini Melik sır’ın Osmanlı hükümdarı II. Murad ğini anlayan Karahan, Diyarbekir çev­
İsa’nın kardeşi Melik Saiih’e verdi. emrindeki girişimleri, Akkoyunlu is ti­ resindeki kuşatmayı kaldırarak, Mar­
Olayda suçsuzluğu anlaşılan Melik İsa lâsını durdurmaya yetmedi. din yönüne kaçtı. OsmanlIlar kendisi­
affedildi. Timur'un Elcezire’de tekrar Mardin, Akkoyunluların eline geç­ ni Cavsak mevkiine kadar kovaladılar.
görünmesi üzerine (1403), yönetim - tikten sonra Karayonlular şehri tekrar Karahan, Mardin’de bulunan yakınla­
de bulunan Melik İsa, Mardin Kalesi’- ele geçirmeye çalıştılarsa da başara­ rını alarak Sincar yönünü tuttu, Os­
ne kapandı. Kuşatmanın uzun sürece­ madılar. Dulkadiroğullarından Alaüd- manlI ordusu Cavsak’ta üç gün bekle­
ğini ve erzak sıkıntısı çekileceğini an­ devle Bozkurt Bey, Diyarbekir'i ele ge­ dikten sonra ümerâ arasında bir mec-
238
haşan

İİ& » . '
it fa _ .J
GERBURAN
M İDYAT
> BACİRİN
/ MARDİN

RES-ÜL AYN KAZASI i NUSAYBİN ELBAN V,

RES-OL AYN

lis kürarak, Mardin şehrinin zaptı so­ Sipeh-i sâlârı asâkir-i Sultanî Bıyıklı luna gitti. 25 Kasım 1515’te Karaman
runu görüşüldü. Sâdi Paşa’nın sipahi­ Mehmed Paşa ile Sivas ve Amasya Beylerbeyi Hüsrev Paşa’ya bütün Ka­
lerinin çoğunluğu Am id’in fethi ile ye­ Âmiri Şâdi Paşa ve bazı sancak bey­ raman sipahileri ile birlikte Diyarbe­
tinilerek dönülmesini, buna karşılık leri arasında soğukluk ve güvensizlik k ir’e gitmesi emri verildi. 26 Kasım
idris-i B itlisî de şehrin alınabileceği vardı. Bu sebeple Şâdi Paşa ansızın 1515’te Rumeli Kethüdası Mehmed
fikrini savundu. Ona göre Mardin Ka­ Cavsak’tan emrindeki altı sancak be­ Çelebi, 400 kişi ile Diyarbekir’e gönde­
lesi’nin surları altına asker gönderile­ yi ve 50 bin askerle ayrılarak Amasya rildi. Ayrıca erbâb-ı timardan da 500 ki­
rek, şehir halkına sulhen teslim olma­ yolunu tuttu. Buna sebep olarak asker­ şinin, 27 Kasım’da da ulufecilerin ba­
ları te klif edilmeli idi. Neticede onun lerine, Sultan’ın Diyarbekir sınırını şında İshak Ağa’nın aynı yere gönde­
fikrine uyularak eskiden beri Mardin geçmelerine dair emir vermediğini rilmesi kararlaştırıldı. 29 Şubat 1516 ta­
halkı ile iyi ilişkilerde bulunan Hısn-ı gösteriyordu. Bıyıklı Mehmed Paşa’ya rihinde garip yiğitler keyhüdası Diyar­
Keyfa hâkimi Melik Halil Eyyubî, 500 bağlı askerler Mardin eteğine kadar bekir’e gönderildi. Yolda hastalanan
kişilik bir kuvvet ile hisarın eteğine gelerek şehre girdilerse de ertesi gün İshak Ağa’nın yerine garip yiğitler ağa­
gönderildi. İdris-i B itlisî de bir kâğıt yeniden Diyarbekir yoluna döndüler. sı Mehmed Bey atandı (18 Aralık 1515).
üzerine, “ Ey iman edenler, hep birden Çünkü sipahilerden aldıkları ganimet­ İdris-i Bitlisî'den öğrenildiğine göre,
sulh ve salâha girin. Şeytanın adam ­ leri Şadi Paşa ile birlikte götürmek is­ Anadolu sipahileri ve subaşıları Hüs­
ları ardına düşm eyin. Çünkü o apaçık tiyorlardı. Bir kısmı da onu izlemeye rev Paşa ile birlikte gönderilmişti. Her
sizin düşm anm ızdır” yazısını yazarak başlamıştı. Bu sebeple Mehmed Paşa biri 6’şar bin kişi idi, ayrıca bin tüfenk-
şehre yolladı. Ağızdan da şehrin bilgin da Mardin’i boşaltarak o kışı Amid'de endâz yeniçeri, sipahi ve silahdar bö­
ve ileri gelenlerine, barış içinde teslim geçirmek kararını vermek zorunda kal­ lükleri ağaları Sinan ve Bâli ağalarla
olurlarsa mal ve canlarının korunaca­ mıştı. Osmanlı askerlerinin şehri bo­ birlikte 5 bin kişilik bir kuvvetle 1515
ğını bildirdi. Mardin halkı bu teklifi iyi şaltmaları haberi gelince, Karahan, yılı ilkbaharında Diyarbekir’de bulun­
karşıladı ve kendilerine vekâleten Sey­ Sincar'dan geri dönerek şehri zaptet­ mak üzere yola çıkarıldı. Yeniçeriler,
yid Ali Nusaybini’yi İdris-i Bitlisî ile gö­ ti. Şah’a haber göndererek yardım is­ yol üzerinde bulunan ve Çerkeş Hüse­
rüşmeye memur ettiler. Bu kişi, İdris tedi. Bunun üzerine Yavuz, Şâdi Paşa yin Bey’in kuşattığı Harput Kalesi’ni,
ve Melik Halil ile görüşerek, şehir halkı ile ona bağlı Kırşehir Beyi Karaca Pa­ Kemâh hâkimi Karaçinoğlu Ahmed
adına padişaha bağlılıklarını ifade et­ şa, Kayseri Süleyman Bey ve Faik Bey ile birlikte fethettiler.
ti. Sur kapıları açıldı, muhafız olarak Bey'i azletti ve Ulüfecibaşı Behram Karahan’a da yardım için Şah İs­
burada bulunan Safevî kuvvetleri iç ka­ Ağa’ı göndererek onları İstanbul'a ge­ mail, Hemedan ve Kelhurân hâkimi Ye­
leye'tırm andılar. Şehir böylece Os­ tirtti ve hapsetti (23 Kasım 1515). Bu gân Bey'i Çuka S ultani hassa korucu­
manlIlar adına idris-i B itlisî ve Melik olay Ruznâme’ye göre (19 Ocak 1516) larından 600 kişi ile Sipi derbendi ve
Halil tarafından zaptedildi. tarihinde olmuştur. Karahan’ın emrin­ Kerkük yolundan Bağdad’a gönderdi.
Daha sonra Osmanlı askerlerinin deki 2 bin askerle Mardin’e girdiği ha­ Bu kişiler orada Bağdad hâkimi Kan-
geri kalanları da şehre girdiler. Bunun­ beri de Haydar Çelebi’ye göre padişa­ gırılı Sultan ile Mardin’e giderek Ka­
la beraber, kale, Şah’ın kuvvetlerinin ha 31 Ocak 1516’da ulaşmıştır. rahan’a destek olacaklardı. Bu kuvvet­
elinde bulunuyordu (Ekim 1515). Yavuz, ikinci iş olarak Diyarbekir’- ler Anadolu’nun doğusundaki derbent­
İdris-i B itlisî’nin bildirdiğine göre deki Osmanlı kuvvetlerini takviye yo­ leri mahallî beyler tıkayarak Azerbay­
239
can’dan gelebilecek yardımlara engel
oldukları için, bu yolu tercih etmişler­
di. Buna rağmen Sincan sahrasından
geçerken 2 bin kişilik bir Safevî b irli­
ği Bohti ümerâsından Cizre hâkimi Be­
dir Bey, Kerkük hâkimi Seyyid Ahmed
Bey ve Idris-i B itlisî’nin oğlu Ebu Me-
vânib Çelebi’nin baskınına uğrayarak
200 kişi kadar kayıp verdikten sonra
kısmen kaçmayı, kısmen de Mardin’e
varmayı başardılar.
Dede-Kargın bölgesinde yapılan
savaştan sonra Osmanlı ordusu Hüs-
rev Paşa ve diğer beylerle Mardin'e ge­
lerek şehri kuşatmış, halk şehri ken­
dilerine teslim etmiş, ancak Karahan’-
ın kardeşi Süleyman Bey, kaleye çe­
kilerek mücadeleye devam edeceğini
bildirm işti. Bunun üzerine Mardin Ka­
lesi, Hüsrev Paşa tarafından kuşatıla­
rak, toplarla dövülmeye başlandı. Ay­
nı dönemde Mısır fethi hareketi baş­
ladığı için, Bıyıklı Mehmed Paşa ve di­
ğer Osmanlı kumandanları Mardin Ka-
leşi'nin kuşatmasına az bir kuvvet bı­
rakarak padişahın askerlerine katıldı­ MARDİN: Genel görünüm (XVII. yüzyıl ik in c i yarısı).
lar (3 A ğu stos 1516). Bir yıl sonra Bı­
yıklı Mehmed Paşa Halep’ten yardım­ gelmiş ve şehir eski canlılığını kazan­ üzerine işgalden vazgeçmek zorunda
cı kuvvetlerle gelerek kaleyi aldı. Ka­ mıştır. kalmıştır.
le Müdafii.Süleyman Bey’in ve diğer 1583’te Mardin, Anadolu’dan gelen Mardin ili Osmanlı devrinden ön­
ileri gelenlerin başı kesilerek, Mısır’­ Türklerin istilâsına uğramıştır. ce önemli bir kültür merkezi idi. 338
da bulunan padişaha gönderildi (Nisan II. Mahmud devrinde Mardin, yerli yıllarında Nusaybin Üniversitesi ile do­
1517). Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin beyler tarafından yönetilmekteydi. Bu ğu dünyasına bilim ve irfan yönünden
ifadesine göre, fetihten sonra buraya beyler, padişahın Osmanlı yönetimin­ ışık tutmuş, bu özelliğinden dolayı bu
bir kadı ve bir dizdar atandı. Mardin’in de yaptığı ıslahatı kabul etmeyerek, is­ ü n ive rsite ye “ Ü m m ü l U lûm ve
ilk kadısı (1518) tarihli yazıda Mardin’­ yan ettiler (1832). Padişah üzerlerine M edeniyet-ül M aa rif” adı verilmişti.
de 18 bin akçe timara mutasarrıf oldu­ Reşid Paşa’yı gönderdi. Reşid Paşa, Cumhuriyet’ten önce Mardin’de er­
ğu görülen Mevlânâ Mehmed idi. Mar­ isyanı bastırarak, şehre hâkim oldu. kek kıyafeti iki parçadan oluşmaktay­
din Kalesi’nin alınmasından sonra Sa- Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Suriye'yi al­ dı. Kaput bezinden şalvar (Tumar) ve
fevîlerin elinde bulunan Hısn-ı Keyfa dığı sırada Timavi b. Eyyub da, Mar­ renkli çok düğmeli bir yelek. Daha son­
Kalesi, Bitlis hâkimi Şeref Bey, Sason din'i aldı, fakat şehir halkı Kavalalı ra erkekler " m aşlah” giyip, başlarına
hâkimi Mehmed Bey, Hizan hâkimi Da­ Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Pa- "p u şu ” sarmaya başladılar. Cizre ilçe­
vud Bey ve diğer ümerâsı ile birlikte şa’ya bağlılıklarını bildirdiler (1839). sinde ise çok bol parçalı bir pantolon
Melik Halil Eyyûbî’nin çabaları ve idris- Londra Mukavelenâmesi ile Suriye, ve aynı renkten süslü bir cepken giyi­
i B itlisî’nin aracılığı sayesinde sulhen Mehmed Ali Paşa’nın elinden alının­ lirdi.
teslim oldu, içindeki muhafızların ca, Mardin de Osmanlı İmparatorluğu’­ Kadın kıyafetlerinde ise dağlık ke­
Azerbaycan’a gitmelerine izin verildi. na verildi (1841). simlerde “ deng e” denilen bir tür fes
Burası tekrar Eyyubî’ye verildi. Çevre­ 1870 yılında Vilayetler Kanunu ileüzerine birkaç eşarp sarıp ve üzerine
deki Savur Kalesi de teslim oldu. Ay­ Diyarbekir vilayetine bağlı kalan Mar­ namazlık ile saten bağlarlardı. Ova ke­
rıca Çermik ve Ruha (Urfa) kaleleri de din, Cumhuriyet devrinde il oldu. simi kadınları ise başlarına renkli pû-
alındı ve Urfa Kalesi, Pîrî Bey’e veril­ Mardin, Mondros Mütarekesi’nden şû bağlarlardı.
di. sonra Türklerde kaldı. Fakat buraya Çok eski biryerleşim yeri olan Mar­
Mardin’in sancak haline getirilip, çok yakın bölgeleri işgal eden İngiliz- din’de, günümüze birçok yapı gelmiş­
Diyarbekir eyaletine bağlanması Kanu­ ler, Mardin’i de aimak için halkı millî tir.
nî Sultan Süleyman’ın Irakeyn seferi kuvvetlere karşı kışkırttılar. Bu sırada Mardin Kalesi, Hamdanîlerden
sırasında oldu (1533-1535). Bazı kayıt­ millî aşiretlerden İbrahim, Viranşehir’­ Hamdan b. Haşan Hâsırüddevle bin
lara göre, sancağın 30 zeameti ve 465 de bir ayaklanmayı başlattı. Bu isyan, Abdullah bin Hamdan tarafından
tımarı vardı. Ayrıca, Mardin, Osmanlı Mardin’de Millî Mücadele’ye katılan 975-976’da yapılmıştı. Burası yüzyıllar
ordusuna 1060 cebeci veriyordu. kumandanlardan Abdi ve Salih Ağa’- boyu etkileri olan bir savunma tesisi
Mardin’in Osmanlı İmparatorluğu’­ lar tarafından bastırıldı. Londra’da im­ idi ve XIX. yüzyıla kadar asker gücü ile
na katılmasından sonra görülen olay­ zalanan itilâfnâme (1919) gereğince, alınmaz kaleler arasındaydı geçmek­
lar şöyle sıralanabilir: Suriye ve Güney Anadolu’nun Fransız- teydi. XVII. yüzyılda kalede silahlı 1060
1517 yılında harman zamanı kurak­ lara geçmesi üzerine Mardin halkı düş­ asker bulunmaktaydı. Aynı zamanda
lık her tarafı kasıp kavurmuş, susuz­ manlara karşı bir millî teşkilât kurdu. bir yerleşim bölgesi olan kalede Akko­
luktan, tohumsuzluktan halkın büyük Bu sırada yapılan Erzurum Kongresi’- yunlular bir cami inşa etmişlerdi. Ka­
bir kısmı ölmüştür. ne Haşan Bey ve Izzed oğlu Necati adlı le, denizden yüksekliği doğuda 1200
1534 yılında bir grup kuvvet Mar­ delegeler yollandı. metre, batıda 1180 metre olan kayalık
din’de akan tuzlu suyun kenarında ko­ Kısa bir süre sonra Fransızlar bu­ bir tepede kuruludur. Doğudan batıya
naklayıp, şehri kuşatmışlar, ancak ala­ rayı işgal için Norman kumandasında uzunluğu 800 metre, genişliği 30-150
mayacaklarını anlayınca, çevre köyle­ küçük bir ordu gönderdiler. Şehre gi­ metredir. Tepenin üst kısmında falez
rine eziyet ve işkence etmeye başla­ ren Norman, Mardin’in birSuriye şehri şeklinde kayalıklar üzerinde bulunan
mışlardır. ve halkının Arap olduğunu söyleyerek, düzlük, doğal olarak bir kale meydana
1549’da Mardin veba salgınına uğ­ şehrin kendijerine teslimini istedi. Fa­ getirmekteydi. Üzerinde kitabe bulu­
ramış, birçok insan göç etmiş, bu ara­ kat Eyyüp (Önen) kumandasında top­ nan kaie kapısı, falezin orta yerine
da kale boşaltılarak yıkılmıştır. lanan Mardin halkı, bu teklifi kabul et­ rastlar. Basılı, yuvarlak kemerli ve ba­
1579’da Mardin’e birçok Muhacir medi, Norman, şehirde çıkan olaylar sit söveli bir geçişi sağlayan kapının
240
girişinde hafif bir eğimle ve çıkış yo­ Avlu ve ekler hep birlikte dikdörtgen portaii ve simetriğinde bulunan basit
lu ile belirli bir açı meydana getirecek bir alanı kaplar. Moloz taşlardan yapıl­ kemerli kapı, yapının iki girişini ta­
şekilde, kalenin içine geçit veren bir- mış, basit ve basık bir mescittir. mamlar. Kuzyedoğuda tek bir minare
koridor bulunmaktadır. Kaya içine Hamidiye Camii (Şeyhzebun Ca­ yükselir. Mahfilde, palmet şeklinde bi­
oyulmuş olan bu koridor, yer yer du­ mii), 1347 yılında Şeyh Zebuni tarafın­ ten ajurlu saçaklar ağaç işçiliğinde gö­
varlarla desteklenmiştir. Bu kısmın en dan Şehidiye Mahallesi’nde yaptırıl­ rülen seçkin süslemelerdir. Bugünkü
ilginç yanı ise, tonoz şeklinde olan ta­ mıştır. Bütünü ile dikdörtgen bir ala­ minaresi 1845 yılında Musul Valisi
vanıdır. Altı eşit bölüme ayrılarak kes­ nı kaplar. Doğu yönüne rastlayan gi­ Gürcü Mehmed Paşa tarafından yap­
me taştan sivri kemerlerle desteklen­ riş bir iç avluya geçişi sağlar. Girişin tırılmıştır. Camide Sultan Avis ve Me­
miş olan bu tavanda ara kısımları çap­ sağında birkaç basamakla çıkılan çap­ lik Mansur gömülüdür.
raz tonoz şeklinde örülmüş tuğla ile iş­ raz tonozla örtülü bir mekân yer alır. Melik Mahmud Camii (Bab es Sur),
lenmiştir. Kale, 1792 yılında harap du­ Bunun tam karşısında da sonradan ve şehrin doğu bölümünde, Savur (Sur)
rumda olduğundan keşfi yapılarak diğer bir küçük oda yapılmış, ikisinin kapısına giden yolun kuzeyinde yer
onarım görmüştür. arasında kalan kısım beşik tonozla ör­ alır. Melik Mahmud tarafından 1363 yı­
Deyr-i Zaferan Manastırı, Mezopo­ tülü bir giriş eyvanı şekline sokulmuş­ lında inşa ettirilen yapı, yatık dikdört­
tamya’nın tarihî kurumlarından en ta­ tur. gen bir alanı kaplar ve bir yanında ana
nınmışı, Süryani Kadim cemaatinin di­ Hatuniye Camii, 1176 yılında Kut- caddenin bir kısmı bulunur, diğer yan­
nî merkezidir. Mardin’in 5 kilometre beddin İlgazi’nin annesi Sitti Radviy- larda dar sokakların ayırdığı evlerle
doğusunda bulunan manastırın güne­ ye Hatun tarafından yaptırılmıştır (Sit- çevrili portal şeklinde işli ana girişi kü­
yi, dağlarla çevrilmiştir. Canlı bir tari­ tiradviyye Camii, Sittirazviye Camii) di­ çük bir meydancığa açılır. Camiin ana
hi olan manastırın en büyük özelliği, ye de anılmaktadır. mekânı enine gelişme gösteren, orta­
kuruluşundan günümüze kadar toplu Hızır Camii (Akkoyunlu Camii, Ka­ da, kubbeli, iki yanında beşik tonozlar­
olarak özel bir yerde muhafaza edilmiş le Camii), Artuklu Hükümdarı Melik la örtülü mekânları bulunan bir kısım­
olmasıdır. Mansur tarafından 1285-1286 yılların­ dan meydana gelmiştir.
Manastırda çeşitli devirlere ait üç da Mardin Kalesi içinde yaptırılmıştır. Cami, dış tarafta kademeler mey­
ibadethane vardır. Bunlardan biri IV. Yapının sadece 3 metre boyunda, se­ dana getiren bir plana sahiptir. Güney­
yüzyıla aittir. Bu yüzyıldan kalma mo­ kizgen minare kaidesi ve bir duvarı ori­ de, üç adet yarım kubbe ile örtülü du­
zaikler ve mihrap aynen muhafaza edil­ jinaldir. Diğer bölümleri, duvarlar örü­ var payandaları bulunan ana mekân
mektedir. Etrafı yüksek duvarlarla çev­ lerek kale içinde bulunan radar üssü­ duvarı, batıdaki türbenin güney duva­
rili mâbedin her tarafında , çok eski nün yapıları arasına eklenmiştir. Kuzey rı ve avlunun doğu kısmını kaplayan
mahzenler, kemer ve burçlar yer alır. cephesinde kabartma olarak Akkoyun­ mekânların güney kısmı üç kademeli
Bugün “ M erhanenya” adıyla tanınan lu damgası görülür. bir plan ortaya koymaktadır.
manastırın kubbesi ile kilisesini, Suf- Hüsameddin Camii, 1227 veya Mollahari Camii, XIV. yüzyıl sonun­
ha oğulları Süryani Theoderi ve karde­ 1123 yıllarında Melik Hüsameddin Ar- da Artuklu Veziri tarafından yaptırıl­
şi yapmıştır (495-518). tuki tarafından yaptırılmıştır. Kendisi mıştır. Ama mekân karedir. Tam orta­
607 yılında İranlIlar tarafından yı­ ile birlikte Melik Mansur ve Davud Mu­ daki geniş payeye vurulmuş basık ke­
kılm ış ve bugünkü şeklinde yeniden zaffer burada yatmaktadır. Cami, Te­ merler ve kare mekânı enlemesine iki­
inşa edilm iştir. Günümüzde âcizler yu­ ker Mahallesi’nde yer alır. ye böler. Güney kısımda, ortada yer
vası ve öksüz okulu ile tem iz ve bakım­ Kale Camii, kalenin içindedir. Kim alan mihrap önündeki çapraz tonozlu
lı bir manastırdır. tarafından yaptırıldığı bilinmemekle örtü iki yandan beşik tonozlarla açılır.
Arap (Azap) Camii; kim tarafından birlikte XIV. yüzyıl sonu veya XV. yüz­ Mekân enine iki nefe bölünmüş, iki nef
ve kaç tarihinde yapıldığı bilinmemek­ yıl başına ait olduğu sanılmaktadır. ortada çapraz tonozlarla kesilmiş eni­
tedir. Ancak XVI. yüzyılda yapıldığı Günümüzde sadece kısmen yıkık ne açılan örtü sistemi ile örtülmüştür.
tahmin edilmektedir. Dikdörtgen plan­ tromplu kubbe ile örtülü kare mekân Dışta basit kesme taş işçiliği gösteren
lı, beşik tonozlu bir mescittir. ve batısındaki üç bölümlü kısımdan yapı, içten pencereler ve nişlerle ha­
Cami el Asfar (M aristan Camii, bazı duvarlar ayaktadır. Düzgün kesme reketli bir jıörünüme sahiptir.
Necm eddin Camii, Sarı Cami) olarak taşlarla yapılan duvarlarının büyük bö­ Pamuk Camii (Şeyhmehmeddina-
da bilinen yapı, Emineddün Külliyesi’- lümü yıkılmış, ayakta kalan kısımların ri Camii), XV. yüzyılda Şeyh Mehmed
nin biraz doğusunda, aynı mahallede­ da dışları soyulmuş, iç dolguları kal­ Dinari adında biri tarafından yaptırıl­
dir. 1123’te Silvan’da ölüp Mardin’e ge­ mıştır. Doğudaki kubbeli kare mekânın mıştır. Dikdörtgen bir alanı kaplar, kıs­
tirilen Necmeddin İlgazi’nin burada kubbesi de yer yer çökmüştür. Bura­ men kesme taş, kısmen moloz taşlar­
gömülü olduğu söylenir. Bugün birbi­ ya giriş, anlaşıldığına göre, kuzeyde­ dan yapılmıştır..
rini kesen iki beşik tonozlu mekân ve ki bir dikdörtgen mekânla ortak, dar bir Reyhaniye Camii (ilhaniye Camii),
eklerinin izleri ile, doğu yanında kare koridordan sağlanmaktaydı. XV. yüzyıl sonlarında veya XVI. yüzyıl
bir minare kalıntısı durmaktadır. Kıseyri Camii, XVI. yüzyıl ortaların başlarında kim tarafından yaptırıldığı
Güneyden anıtsal bir kalıntı görü­ ait biryapıdır. Kim tarafından yaptırıl­ belli olmayan cami, dikdörtgen birana
nümü olan yapı, dış duvarlarında iki dığı bilinmemektedir. Günümüzde de­ mekân ile, batısında, yazlık mihrabı,
devir taş işçiliğine işaret eder durum­ po olarak kullanılmaktadır. Bahçesi, kuzeyde selsebilli eyvan, ek bir oda­
dadır. Kare bir alanı kapladığı anlaşıl­ ve haziresiyle dikdörtgen bir ala­ sı, minaresi ve çapraz tonozlu giriş kıs­
maktadır. Güneyde, doğu batı yönün­ nı kaplar. Kuzeye doğru kareye yakın mı bulunan altında güneye açık beş
de yer alan birinci tonozlu kısmın mes­ bir mekân vardır. Bahçede set üzerin­ dükkânı ile fevkâni bir camidir. 1756
cit olduğu mihrap nişinden de açıkça de tonozla kaplı ve kemer şeklinde dı­ yılında Ahmed Paşa’nın kızı Adile Ha­
anlaşılmaktadır. Kuzeyde yer alan yük­ şarı açılan, nişli, bu bölge özelliklerin­ nım tarafindan esaslı şekilde onarımı
sek sivri kemerli, ortasından atkı taşı den olan selsebil tabanlı bir çeşme ya­ yaptırılmıştır. Camiin biri kubbeli me­
ile bölünmüş giriş kapısının üzerinde, pılmıştır. kânın güney duvarında, ikisi de onun
moloz taş örgülü tonozla bir yarma ya­ Lâtifiye (A bdellatif) Camii, şehrin iki yanında olmak üzere üç mihrabı
pılmıştır. orta bölümünde, Cumhuriyet Alanı’nın vardır.
Cihangirbey Camii, 1465 yılında güneyinde, Artukoğlu sultanlarından Şeyh Çabuk Camii, yaklaşık 1337
Akkoyunlu Cihangir İbni Ali bin Kara- ikisine hizmet etmiş olan Abdüllatif b. yıl ında Vakti Saadet Ssilerden Şeyh Ça­
yülük Osman tarafından yaptırılmıştır. Abdullah tarafından inşa ettirilm iştir buk tarafindan yaptırılmıştır. Enine ya­
Sultan Kasım Türbesi’nin yanında yer (1371). Kare bir alanı kaplar. Kuzeyi re- yılan bir planı vardır. Batı-doğu doğrul­
alır. vaklı bir avlunun güneyinde yer alan tusunda ortadan çarpık bir şekilde ge­
Hacı Ömer Camii (H alife Camii), orta bölümü kubbe ile örtülü, mihrap lişen plan, ortadaki dört kalın paye ile
XVIII. yüzyıl yapısıdır. Kim tarafından duvarına paralel iki nefli ana mekân­ ikiye ayrılır. Batıda kare planlı bir oda
yaptırıldığı bilinmemektedir. Mescit dan oluşur. Doğuda ana mekânla av­ ile girişi sağlayan kapalı bir geçiş kıs­
tümü ile küçük bir tekke havası taşır. lunun birleştiği yerde bulunan anıtsal mı yer alır. Camiin bahçesine, basık
241
kemerli sade bir kapıdan girilir. Ana de, payandalar arasında, geniş yarım dandır. Şehrin en büyük hamamların­
yapıya giriş kuzeybatıda eyvan şeklin­ daire planlı bir çıkıntı meydana geti­ dan biridir. Yıkıntı halindedir. Giriş kıs­
de kapalı bir kısımdan sağlanır. _ rir. Camie, Artuklu hükümdarlarından mı olması gereken bölüm, kalıntıların­
Süleymanpaşa Camii, Melik İsa’­ Melik Salih’in (1312-1362) bir kısım ma­ dan anlaşıldığı kadarı ile, üç geniş ey­
nın veziri Kudbiddin bin Emir Ali bin lını vakfettiği bilinmektedir. Bunlar, vanın üç yönden birleştirilmesiyle
Alâeddin Sincarî tarafından 1195 yılın­ Mardin’de 38 dükkân, 1 hamam, Bâb- meydana getirilmiş bir soyunmalık kıs­
da Şehidiye Mahallesi’nde yaptırılmış­ ı Cedid civarında 1 bahçe ve Mardin mı ile başlıyordu. Kuzey duvarda iki de
tır. köylerindeki birçok bağdan ibaretti. niş kalıntısının yer aldığı bölümün ba­
Şehidiye Camii, Melik Mansur Kayseriyye (Bezestan), 1487-1502 tısında, daha iyi durumda boydan bo­
Nasreddin tarafından 1214 yılında Şe­ yılları arasında, Akkoyunlu Sultanı Ka­ ya uzanan dikdörtgen bir kısım vardır.
hidiye Mahallesi’nde yaptırılmıştır. sım devrinde yaptırılmıştır. Ancak Os­ Beşik tonozla örtülü olduğu kalıntıla­
1916 yılında minaresi eklenmiştir. manlI bedestenlerine benzer bir plan rından anlaşılan bu geçit kısmından
Şeyh Kasım Halveti Türbe-Mes- düzeni gösterir. Güneyde çarşı içine sonradört köşede dört tromplu kubbe
cidi, kim tarafından ve hangi tarihte açılan bir sıra tonozlu dükkân içinde, odanın bulunduğu kare plan gösteren
yaptırıldığı bilinmemektedir. Mumya- iki bölümlü, iç kısımda çepeçevre dük­ bölüm yer alır. Yapı 1915’te onarım
lığında Şeyh Kasım Halveti’ye ve kız kân olması gereken, tonozlu derin niş­ görmüştür.
kardeşine ait iki sanduka vardır. Çap­ ler yer alır. İlde bugün ana cadde üzerinde
raz tonozla örtülü kare mekân, güney­ Revaklı Çarşı, kim tarafından ve XVI. XVII. yüzyıldan kalma bir han ile,
de mihrabın iki yanında pencereye sa­ hangi tarihte yaptırıldığı bilinmemek­ XVII. yüzyıl veya XVIII. yüzyılda yaptı­
hiptir. Mihrap nişi dışardan basit bir tedir. Ortada bir yol, yolun iki yanın­ rıldığı sanılan dikdörtgen bir avlu çev­
dayanakla desteklenmiştir. XIX. yüzyıl da revaklar ve revakların arkasında bi­ resinde, iki katlı revaklı bir kervansa­
sonlarında bir süre tekke olarak kulla­ rer sıra derin dükkânlardan oluşan bir ray bulunmaktadır.
nılmıştır. düzene sahiptir. Doğuda önünde çap­ Köşk ve saray olarak XV. yüzyılda
Şeyh Mahmud Türkî (Şeyhali) Ca­ raz tonozlu revak başlangıcı olan de­ Akkoyunlular tarafından yaptırılan Ko­
mii, XV. yüzyıl Artuklu dönemi yapıdır. rin eyvan şeklinde tek bir dükkân yer nak saray ile Meydanbaşı’nda Nusay­
Girişi batıda bahçe içinde açılan bir alır. bin’e giden yolun sağında Vali kona­
kapı ile sağlanır ki, asıl girişi kuzeyde­ Emir Hamamı, Mardin’de I. Cadde ğı yanındaki Firdevs Köşkü, anılmaya
dir. İç mekân, iki kalın paye ve kenar­ üzerinde, Artuklu devrinden kalmadır. değer yapılardır.
da yarım payelerle ikiye bölünmüştür. Türk egemenliğinde üzerine ekleme­ Emineddin Külliyesi, Emineddin,
Basit bir mihrabı ve güneye açılan ka­ ler, onarımlar yapılarak günümüze ka­ Maristan veya Mesken Mahallesi de­
demeli iki penceresi vardır. Dışarda dar gelmiştir. Yanyana iki büyük kub­ nilen bölümde I. Mardin Artuklu Sul­
kuzeyde, minare kaidesi olduğu sanı­ beli mekân düzenine dayanan hama­ tanı Necmeddin llgazi (1123) ile kızkar-
lan bir kalıntı vardır. mın soyunmalık kısmında duvar kenar­ deşi Emineiddin tarafından inşa e tti­
Şeyh Muhammed Ezzerrar/Zarrar/ larında üç de eyvan açılır. Fenerli bir rilm iş olup, cami, medrese, çeşme ve
(Zairi) Camii, XVII, yüzyılda yaptırılmış­ kubbe ile örtülü olan bu kısımdan kü­ hamamdan oluşur.
tır. Kareye yakın bir plana sahip olan çük bir kubbe ve yarım kubbe ile ör­ Cami, kısmen kesme taşlardan,
ana mekân ve çok geç devirlere ait ek­ tülü dar bir ara mekâna geçilr. Sıcak­ kısmen de moloz taşlardan yapılmış
leri ile geniş bir alanı kaplar. Ana me­ lığa geçit veren dar bir kapı geçişi or­ dikdörtgen bir alanı kaplar ve yapılar
kân avlunun güneyinde yer alır. Gü­ tada geniş kubbeli mekânın yer aldı­ topluluğunun bugün için en güneyin­
neyde dört pencere açıklığı olan sade ğı sıcaklığa ulaşır. Çok kenarlı şekil­ de yer alır. Kuzeyde, Mardin doğu ve
bir kesme taş işçiliği gösterir. Kuzey de sonuçlanıp, tonozları sonunda ya­ kuzeyinde sivri kemerlerde dışa açık,
cephedeki kapı dikdörtgen bir çerçe­ rım kubbe şeklini alan eyvan kolları çapraz tonozlarla örtülü bir revak-son
ve içine alınmıştır. Yapının minaresi arasında kalan odalar da sekizgen cemaat yeri vardır.
yoktur. Mihrap yuvarlak kemerli bir niş planlıdır ve kubbe tonozları ile örtülü­ Medrese, cami ve namazgâhın yer
şeklindedir, kemeri nesih, dinî bir ki­ dür. aldığı çevre duvarı içinde bahçenin ku­
tabeyle bezenmiştir. Hatuniye Hamamı (Sittiradviyye zeyinde yer alır. Dikdörtgen planlı ya­
Şeyh Sarran Mescidi, XVIII. yüzyıl Hamamı), S itti Radviye Hatun tarafın­ pı, kesme taştan yapılmıştır. Batıya
yapısıdır. Dikdörtgen planlıdır. Güne­ dan Hatuniye Medresesi’nin güneyin­ doğru kayık durumda bulunan, iki ya­
ye açık iki penceresi, kuzey duvarın­ de yer alır. Dikdörtgene yakın bir ala­ nında birer dar açıklığa sahip, üçlü gi­
da dört nişi ve basit bir mihrabı vardır. nı kaplar. Basit görünüşlü ve basık ke­ rişlerin küçük uygulaması durumunda
Ulu Camii (Ç ifte M inareli, Cami-i merli bir kapıdan beşik tonozla örtülü bir kapıdan beşik tonozla örtülü bölü­
Kebîr), şehri batıdan doğuya bölen ana bir bölüme geçilmektedir. Bunun ba­ me girilir.
caddenin güneyinde, çarşılar içinde tısında arkada külhanın yer aldığı çap­ Çeşme, cami ve medreseyi barın­
doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen raz tonozla örtülü bir bölüm bulunmak­ dıran bahçe çevresinin batı sınırında
bir alanda yer alır. Camiin esas mih­ tadır. İlk girilen dikdörtgen bölüm, do­ yer alır ve hamama bitişiktir. Güneye
rabı üzerindeki kitabeye göre, Yuluk ğu yanında da bir kapı ile güney-kuzey ve batıya açılan iki kemeri köşede bir
Aslan tarafından başlatılıp Artuk As­ doğrultusunda uzanan dikdörtgen paye taşır, üzeri çapraz tonozla örtü­
lan tarafından 1204 yılında bitirilm iş­ uzun bir mekâna geçiş verir. Yapının lüdür.
tir. Güneyde yer alan dikdörtgen ana inşa tarihi 1176 olarak tahmin edilmek­ Hamam (M aristan Hamamı), kade­
mekânı, kuzeyindeki dikdörtgen avlu­ tedir. meli tromplarla geçişi sağlanmış olan
su, revaklardan bozulma olduğu anla­ Ulu Cami Hamamı, Ulu Camiin gü- 11 metre çapındaki bir kubbe ile örtü­
şılan Şafiîler kısmı ve diğer ekleri ile neydoğusundadır. Artuklu Sultanı Me­ lü mekânın duvarları, asimetrik düzen­
bütün yapı topluluğu, kuzeyden güne­ lik Salih’in Ulu Camie vakıf olarak yap­ de birtakım nişlerle hareketlendirilmiş,
ye doğru, eğimli arazi üzerinde, arazi tırıldığı ve XIV. yüzyıl ilk yarısına ait ol­ dört tarafta da yüzeyde kemer nişleriy­
eğimi doldurularak düzenlenmiş bir duğu (1313-1364) sanılmaktadır. Dik­ le teşkilatlandırılmıştır. Dışarı ile doğ­
alandadır. Bugünkü durumu ile yapı, dörtgen bir alanı kaplar. Basit bir ka­ rudan bağlantısı bulunan tek büyük
kuzeyde yer alan dikdörtgen revaklı bir pı ile girilir. Burası beşik tonozla örtülü mekân, giriş yeri, soyunmalık odası
avlunun güneyinde yer alan, mihrap dikdörtgen bir giriş yeridir. Solundan vardır.
duvarına enine uzanmış, beşik tonoz­ çift söveli bir kapı ile büyük tromplu Altunboğa Medresesi, Zinciriye
lu üç nefli bir yapıyı vermektedir. Asil kubbeli soyunmalığa geçilir. Ilıklığın Medresesi’nin (Sultan Isa) doğusun­
cami, yatık dikdörtgen şeklinde geniş doğusunda, ortadaki kubbe ile örtülü daki çıkmaz sokağın sonunda kalıntı
ve yüksek bir mekândır. kısma dört kolda beşik tonozlu eyvan­ halindedir. Melik Mansur Ahmed Kü-
Enlemesine planlı camiin geniş ların açıldığı kare sıcaklık vardır. Kö­ çük’ün vezirlerinden Altunboğa tara­
Kıble duvarı ortasında, mihrap önü şe odaları kubbeyle örtülüdür. fından yaptırılm ıştır^/V . yüzyıl). Yapı­
kubbesi altında, giriş aksında mihra­ Yeni Kapı Hamamı, 1286 yılında nın eyvanı güneyden kuzeye doğru
bı yer alır. Kıble duvarının dış yüzün­ Melik Muzaffer Kare Arslan’ın vakfın- gelişmektedir. Yüksekte kalan ve dol-
242
muş gibi görünen başlangıç bölümün­ mozaik döşeli selsebil dikkati çeker. rılmıştır. Sultan Kasım Medresesi’nin
den sonra, solda birkaç basamakla çı­ Çok düzgün bir taş işçiliği gösteren bu yanında yer alır. Dikdörtgen planlı, iki
kılan derin ve beşik tonozla örtülü bir bölümde kubbeye birleşen tonozlar bölümlü bir yapıdır. Kesme taş cephe­
oda bulunur. arasında kubbenin geçişini sağlayan si dışında yer yer düzensiz ve moloz
pandantifler oluşmaktadır. taşlarla işli yapıya, yüksek bir sivri ke­
Hatuniye (Sittiradviyye) Medrese­ Melik Mansur Medresesi (Şeyh mer içine alınmış kapıdan girilir.
si. Gül Mahallesi’ndedir. IV. Mardin Ar­ Aban; Libben), Gül Mahallesi’nin ku­ Sultanhamza Türbesi, Karayülük
tuklu Sultanı Kutbeddin ilgazi’nin an­ zeydoğusunda yer alır. XIII. yüzyıla ve Osman Bey’in oğlu Sultan Hamza’ya
nesi ta rafınd an y a p tırılm ış tır en geç XIV. yüzyıl başına konulabilir, aittir. (1444), Mardin’in Savur Kapısı’-
(1176-1185). Dikdörtgen bir alanı kap­ içinde lahitler yer alan ve zaman za­ ndan Meydan Başı’na giderken biri
layan yapı, iki eyvanlı, revaklı avlulu, man mescit olarak kullanılan yapının sağda, diğeri solda iki eser yer alır.
iki katlı bir medresedir. Bugün olduk­ büyük bölümü moloz taşlarla yenilen­ Soldaki eser, halk arasında “ Hamza-i
ça bozulmuş, avlu durumunu kaybet­ miştir. Güney tarafında içinde solda la- K eb ir” adı verilen Kara Yülük Osman’­
miş, mihraplı güney eyvanının kuze­ hitlerin yer aldığı kapalı bölüm, orta­ ın oğlu Nureddin Hamza’nın Kubbeli
yinde bir duvar çekilip cami olarak kul­ da çapraz tonozla örtülüdür ve iki ya­ Türbesidir. Türbe dört yana taşkın haç-
lanılmaya başlanmış ve özellikle kıb­ na, eşit olmayan beşik tonozlarla açıl­ vari planlıdır.
le cephesinin sol tarafı arkasındaki maktadır. Şeyhhamid Türbesi, Şeyh Hamid
mekânlarla birlikte değiştirilmiştir. Gü­ Muzafferiye Medresesi, 1258-1286 Hamidî'nin ölümü ile yaptırılmıştır.
neye doğru bir revak bölümünün ayak­ yılları arasında Mardin’de egemenlik (1880-1881). Dört türbe mekânı ve bir
ta olmasına karşılık, diğeri örülüp ca­ süren Artukoğlu Melik Muzaffer Kara- mescit kısmının birleşmesinden mey­
mi ve türbeye katılmıştır. arslan tarafından, birtaşı siyah, birtaşı dana gelen bir yapı topluluğudur.
Mihrap nişinin üst kısmındaki ya­ beyaz olarak bir cami ile birlikte yap­ Dunaysır Köprüsü, Mardin’in güne­
rım kubbenin içi Silvan Ulu Camiin ku­ tırılmıştır. içinde Muzaffer Kararslanin yinde, Kızıltepe ve Koçhisar mevkile­
zey cephesindeki dekoratif kemer di­ gömülü olduğu medrese kale eteğin­ ri civarında idi. Köprü kasaba harabe­
zisi ile bağlantı kurulabilecek şekilde de yaptırılmıştı, bugün yapıdan iz yok­ sinin batısından geçen nehrin-üzerin­
balık sırtı sütuncelere oturtulm uş üç tur. de olup 5 gözlüdür, 1204 yılında yap­
dilim li dekoratif kemerlerle başlayıp Sultan İsa Medresesi, Medrese tırıldığı tahmin edilmektedir.
üst üste birbiriyle bağlantılı yuvarlak Mahallesi’nde, kuzeyde, Melik Mec- ■ 1858 yılında Cendire Mahallesi’ne
kemerlerle devam ederek yedi ışınlı bir deddin İsa b. M uzaffer Davud b. elme- Bir Süryani Katolik kilisesi inşa edil­
şekilde merkeze bağlanan plastik süs­ l|k Sultan tarafından inşa ettirilen miştir.
lemeye sahiptir. Bu türbe mekânında (1385), dikdörtgen ve geniş bir alanı
yan yana yer alan iki büyük sanduka­ kaplayan yapı, iki kat üzerinde avlu, ca­
dan sadece kuzeydekinin bir kenarın­ mi türbe ve çeşitli ek mekânlardan
da iri harfli çiçekli nesih bir kitabe par­ oluşmaktadır. Tek bir avlu etrafında di­
çası görülmektedir. Dışta, kıble cep­ zili mekânlar şemasının sınırlarını aş­
hesinde, dört uzun satır ve altta kısa mış, yayılmış bir düzene sahiptir. Do­ MECİDÖZÜ
bir s atın kalmış, nesih, Artuklu Ebu ğu ve batı uçlarındaki dilim li kubbeler­
Muzaffer Artuk Arslan b. Il-Gazi b. Alpi le ve doğu tarafına rastlayan yüksek Osmanlı döneminde Çorum San-
b. Timurtaş b. İlgazi Artuk emriyle anıtsal portali ile dikkati çeker. Mar­ cağı’na bağlı bir kaza olan Mecidözü,
"H atun iye M edresesi’ ’ denilen bu din’e gelen Timur ve ordusu ile müca­ tarihî eserler bakımından zengin bir il­
medrese gayri menkul vakıflarının ya­ dele eden Melik tea bir süre Sultan İsa çedir. Buradaki en önemli yapı Elvan-
zılması emriyle başlamakta, vakıflar­ (Zinciriye) medresesinde hapsedilmiş­
çelebi köyündeki Elvançelebi' Cami-
dan sözedip arada Kur’ar^Âyetleri ver­ tir. Mihrap medresenin doğu kanadın- i ’dir. Eski bir Bizans mezar binası ta­
dikten sonra Ocak 1206 tarihini ver­ damescidde yer alır. Niş derinliği du­ dil edilerek ve büyütülerek,'cami ve
mektedir. İçte, türbe mihrabı sütunce- var kalınlığı içinde kalır. Aynen mes­ türbe ile zaviyeden meydana gelen kü­
lerinde bozuk, yalnız sağdan ikinci sü- cit mihrabı gibi duvarın dış yüzünü dik­ çük külliye kurulmuştur. Bölge halkı­
tuncede üzerinde “ Lailahe...” okunur. dörtgen bir çıkıntı meydana getirir. nın büyük önem verdiği bir ziyaret ye­
1184185’de ölen Kutbeddin ilgazi Çerçevesi iç mekâna doğru taşmaz. ridir.
b. Necmeddin Alp, Bab-ı Sur kapısın­ Medresenin çeşitli yerlerinde; Portal- Bugün ilçe, Çorum iline bağlıdır.
da annesinin yaptırdığı medresede gö­ de, nişin iç yüzünü dolaşan şeritte,
mülüdür. Portalde, geçme m otifli şeridin iki ya­
Hüsamiye Medresesi, Artuklu hü­ nında, Avlu’da, Çeşmede, Çeşme’nin
kümdarı Hüsameddin Timurtaş tara­ üstünde ve Cami kısmında olmak üze­
fından 1123 yılında yaptırılmıştır. Bir re kitabeler bulunmaktadır.
cami ile birlikte yaptırılan bu Medre- Şah Sultan Hatun Medresesi, Ak­ MENEMEN
se’den bugün iz yoktur. Melik Mansur koyunlu sülâlesinden İbrahim Bey’in
Necmeddin fl. bu medresede gömülü hanımı Şah Sultan Hatun tarafından Osmanlı döneminde İzmir vilayeti­
idi. XV. yüzyıl sonu veya XVI. yüzyıl baş­ nin merkez sancağına bağlı kaza du­
M arufiye(H acı M aruf; Beyt-ülArtu- larında yaptırılmıştır. Dikdörtgen bir rumunda olan Menemen, Aydın vilaye­
ki) Medresesi, Şar mahallesinin kuze­ alanı kaplayan bu yapı, bir camie ek tinin kuzeybatısında idi. Kuzeyden
yinde yer alır. Kalıntıların, eyvanlı, av­ olarak yapılmıştır. Tek mekânlı bugün­ Çandarlı Körfezi ve Bergama kazası,
lulu bir medrese olduğunu ortaya koy­ kü camiin doğusunda avluya geçişi doğudan Saruhan Sancağı, güneyden
duğu yapı, uzantılarından da anlaşıla­ olan yapı ortada dikdörtgene yakın bir İzmir Körfezi ve merkez kazası, batıdan
cağı gibi, tek bir avlu etrafında toplan­ avluya sahiptir. İzmir Körfezi ve Foça kazasıyla çevri­
mış mekânla sınırını aşan, avlunun dı­ Şahideye Medresesi, Ana cadde­ liydi. Kazanın nahiyesi yoktu. Toplam
şına da yayılan birtipin uygulanan eski nin güneyinde, PTT’nin karşısında, yo­ 45 köyü vardı. Kaza merkezi, kayma­
örneğidir. XIII. yüzyılda yapılan yapı­ lun ortasında, Melik Es-Said Necmed­ kamlık merkezi durumundaydı ve Rum
nın doğusundaki ve kuzeyindeki me­ din Gazi b. Artukarslan tarafından in­ Ortodoks Kilisesi yönünden, Efes
kânlardan, arada kalan bölümün bir av­ şa e d ilm iş tir,^ ///, yüzyıl başlan). Ge­ M etropolitliği’ne bağlıydı. Kaymakam
lu durumunda olan bölümü, kuzeyde nellikle güney yönünde iki nefli mes­ başkanlığında bir idare meclisi tarafın­
önü örülü, bir kemerle dışa açık küçük cidin yer aldığı revaklı avlu ve 2 eyvanlı dan yönetilirdi. Toplam nüfusu 30 bin
kubbeli bir mekândır. Bu mekâna üç medrese şemasını verir. 196 kişiydi. Kaza merkezinin nüfusu
koldan üç beşik tonozlu eyvan birleş­ Cihangirbey Türbesi ve Zaviyesi, ise 9 bin 387 kişiydi.
mektedir. Kuzeydeki eyvan cephesin­ Uzun Hasan’ın kardeşi, Akkoyunlu Ci­ Kazada 1846 yılında büyük bir yan­
den başlayıp kubbeli bölümün altın­ hangir ibni Ali bin Karayülük Osman gın, 1892 yılında da deprem meydana
dan geçerek avluya kadar çıkan taş- tarafından 1444-1469 yıllarında yaptı­ gelmiş, bu iki âfette de kent büyük za­

243
rar görmüştür. Menemen’de 555’i er­ yalIlar, Selefkuslar, Araplar, S elçuklu­ keolojik alan ve kalıntı vardır.
kek, 120’si kız toplam 675 öğrencinin lar, Karam anoğulları ve O sm anlIların Anamur Kalesi, İçel'in Anamur il­
devam ettiği 12 okul bulunmaktaydı. k ü ltü r b irik im i vardır. çesi içinde, deniz kıyısında, M.S. III.
Kaza merkezinde bir postane bu­ Mersin, 1841 yılında Gökçeli buca­ yüzyılda Romalılar tarafından yaptırıl­
lunurdu ve Türkçe olarak telgrafla ha­ ğına bağlı olarak, Tarsus ilçesinin bir mıştır. Çeşitli dönemlerde restoras­
berleşmeyi sağlardı. Evler ve dükkân­ köyü idi. 1852 yılında bucak oldu ve yonlar gören kale, Karamanoğulları dö­
lar taş veya tahta-taş karışımı olarak Tarsus’a bağlandı, ilk Bucak Müdürü neminde büyük bironarımdan geçiril­
inşa edilm işti. Kaza merkezi çevrenin Mustafa Bey’di. 1864 yılında Tarsus’­ di ve mamur hale getirildi. Bu onarım-
pazarı durumundaydı. Pazara, İzmirli tan ayrıldı; Gökçeli, Kalınlı ve Elvanlı dan ötürü de adına “ M am uriye” denil­
tüccarlar demiryolu aracılığıyla. 1 bucaklarının birleşmesiyle meydana di. Kalenin içinde bulunan cami, Ka-
saat 15 dakikada gelirlerdi. Menemen, getirilen ilçenin merkezi oldu. Mersin’­ ramanoğulları’ndan kalmadır. III. Selim
ayrıca, Bergama’ya 76 kilometrelik in ilk kaymakamı da Halepli Mahmud zamanında Osmanlı ülkesine katılmış­
düzgün bir yolla bağlıydı. Kazada sa­ Gürani Bey olmuştur. tır.
nayi kuruluşu olarak Hacı Antonin.ve Tarsus gibi, Mersin de Adana’ya Kız Kalesi, Mersin’e 60 kilometre
Papa Luiz adlı kişilere ait zeytinyağı bağlandı ve 24 yıl ilçe merkezi olarak uzaklıkta, Mersin-Silifke yolu üzerinde,
üretme ve zeytin tanesi çıkarma fab­ kaldı. 1888 yılında Mersin, sancak mer­ kıyıda ve deniz içindeki küçük bir ada­
rikaları vardı. Ingiliz Betman’a ait 1864 kezi oldu. İlk mutasarrıflığa Neşet Pa­ cıkta inşa edilm iştir. Buranın M.Ö. II.
yılında kurulan aynı amaçlı bir fabrika şa getirildi. Tarsus ise, Adana’dan alı­ binden beri iskân edildiği bilinm ekte­
ve bir Amerikan meyan kökü işleme narak, Mersin Sancağı’na bağlandı. dir. Kale, kıyıdaki kenti korumak için
fabrikası vardı. 1892 yılında Gureba Hastahanesi ge­ yapılmıştır. Kalenin kuzey ve güney
1817 yılında kasabadaki Rum k ili­ nişletilerek inşa edildi-.- 1894 yılında uçlarında kuvvetli iki kulesi vardır.
sesi, daha sonra depremden zarar gö­ Adana Valisi Sırrı Paşa’nın önerisi üze­ Cephesinin uzunluğu 250 metredir.
ren kiliseler onarılmış (1892), Ali Ağa rine, mutasarrıflık ve liva merkezi ha­ Önceleri deniz içindeki kısım bir yol­
Ç iftliği’ndeki bir Rum kilisesi (1896) ile line getirildi. Bu arada Mersin Muta­ la kıyıdaki kaleye bağlanmakta idi. Ün­
kasaba merkezinde Rum cemaati için sarrıflığında Fehim Paşa bulunmak­ lü su kemerleri de dağlardan kıyılara
bir mektep inşa edilm iştir. taydı (göreve başlayışı 1893). kadar su taşımak için inşa edilmiş
Menemen, bugün Ege Böigesi’n- Şehre 1890’da demiryolu getirildi. olup, bunların yıkıntıları Toroslar’ın
de, İzmir iline bağlı ilçe merkezidir. 1902’de 9 bin nüfuslu sancağa Cemal eteklerinde görkemli bir görüntü ver­
Bey, I910’da Nüzhet Paşa mutasarrıf mektedir. VIII. yüzyılda Jüstinianos’-
oldu. 1915’te ise Mersin, müstakil mu­ un zamanıda Arapların tehtidi sebebiy­
tasarrıflıktı. le kentin çevresi kuvvetli duvarlarla
17 Aralık 1918’de Fransızlar tarafın­
desteklenmiştir. Roma devri temelle­
dan işgal edilen kent, 3 Ocak 1922’de ri üstüne Bizans devrinde yapılan
MERSİN işgalden kurtuldu. Korykos ise Ortaçağ sonlarında Erme-
Çok eski bir geçmişe sahip olan Mersin, bugün İçel ili merkez ilçe­ nilerin ve Kıbrıs Lusigna^larının eline
Mersin’de, H ititler, Asurlular, Fenike­ sidir. geçmiştir. 1200 yıllarında Küçük Erme­
liler, Frikyalılar, Yunanlılar, Makedon­ İçel il sınırları içinde çok sayıda ar­ nistan, daha sonra da Kıbrıs kralların­

244
ca alınan kale, XIII. yüzyılda büyük maş yapıldıktan sonra yeniden pamuk lında yapıldığı tahmin edilmektedir.
önem kazandı ve 1448 yılında Kara­ resmi alınmaması kararına varılmıştır. Camiin minber ve mihrabı çok sade­
manoğlu İbrahim Bey tarafından ele dir. Yapı, 1899 yılında onarım görmüş­
geçirildi. Bu dönemde Fatih’in oğlu Merzifon, XIX. yüzyılın ikinci yarı­ tür.
Cem Sultan, buradan gemiye bindi. sından itibaren dar sokaklar boyunca Kara Mustafa Paşa Hamamı, 1678
Daha sonraları tüm yöre ile birlikte Os­ uzanan yüksek duvarlarla çevrili bah­ yılında yaptırılmıştır. Birbirinin içine
manlI yönetimine geçen kale, yeniden çeler ortasındaki evlerden kurulu idi geçmiş hücrelerden oluşan hamamın
onarım görmüş ve takviye edilmiştir. kasabanın kuzey kenarında Amerikan planı muntazam değildir. Soyunmalık
Gilindre (Kelendris - Aydıncık), din adamlarınca kurulmuş, Ermeniler kesme taştandır. Soğukluk uzunca bir
Gülnar ilçesinin 30 kilometre güneyin­ arasnıda Protestanlık propagandası­ dikdörtgen meydana getirir, bunun ar­
de, deniz kıyısında M.Ö. 600 yılların­ nın merkezi görevini yapan Anadolu kasında sekizgen planlı merkezi kub­
da kurulmuş bir Yunan kolonisi kalın­ Koleji, onun yukarısında Ermeni k ili­ beli sıcaklık ve onun dört kenarı üze­
tısıdır. Roma ve Bizans dönemlerinden sesi ve okulu, Fransız Cizvit papazla­ rinde dört eyvanlı nişler ile bu nişle­
kalma kale, tapınak, hamam, su ke­ rının yönettiği Katolik okulu, bulun­ rin köşelerindeki halvet hücreleri ha­
merleri ve saray kalıntıları durmakta­ maktaydı. Amerikan mektebi ders ho­ mamın esas kısmını oluşturur.
dır. Şehre bağlı, Anamur ilçesinde Kal­ caları için 1908 yılında iki ev yapılmış­ Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Vak-
dıran Kalesi, Gülnar ilçesinde Meydan­ tır. Mevcut Rum kilisesi ise 1898 yılın­ fı’ndari olan Bedesten XVIII. yüzyılda
cık Kalesi, Mut ilçesinde Mut Kalesi da yapılmıştı. Kentin Rüşdiye Mekte­ yapılmış olup bugün şahıs elindedir.
vb. yapılardan birçoğu günümüzde yı­ bi ise 1895 yılında yeniden inşa edil­ Çok kubbeli olan esas kısmı dikdört­
kıntı halindedir. miştir. gen planlıdır. Dört cephede de kesme
Bütün ilde, kayda değer 6 kadar ca­ 1910 yılında 35 bin nüfuslu Türk taştan yapılmış ve beden duvarların­
mi vardır. Rüşdiyesi, kazada; Amerikan Kız ve Er­ dan dışarı doğru çıkıntı yapan kapılarla
Ak Camii, Anamur’da Karamanoğ­ kek Kolejleri, Fransız Kız Koleji, Erme­ iç mekâna girilir.
lu Alâaddin Bey zamanında yaptırıl­ ni İdadisi, Ermeni Rüşdiyesi, dört Abide Hatun Camii, Narinceköyü’-
mıştır. medrese, 3 genel kütüphane gibi eği­ nde, Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın
Eski Camii, Mersin’in içinde 1870 tim kurumlan vardı. annesi Abide Hatun tarafından XVII.
yılında Valide Sultan Vakfı olarak yap­ Merzifon, tarihi eser bakımından yüzyıl başında yapılmıştır. Bir tepe
tırılmıştır. oldukça zengindir. Bu eserler Osmanlı üzerinde yer alan yapı, muntazam dik­
Yeni Camii, Mersin’de, Abdülkadir imparatorluğu devrine aittir. dörtgen planlı ve dıştan toprak damla
Serdavi’nin başkanlığındaki bir heyet Bozacı Camii, kim tarafından ve örtülüdür.
tarafından 1900 yılında yaptırılmıştır. kaç tarihinde yapıldığı bilinmemekle Sofular Camii, kim tarafından ve
beraber XVI. veya XVII. yüzyıla ait ol­ hangi tarihte yapıldığı bilinmemekte­
duğu söylenebilir. Beden duvarları dir. XV. veya XVI. yüzyılda yapıldığı ka­
kesme taştandır. Kubbesi sekizgen bul edilir. Tek kubbeli bir yapıdır. Ku­
kasnaklı ve kiremitle örtülüdür. zeydeki son cemaat yeri ile birlikte dik­
Çay Camii, Ahçı Hüseyin Ağa ta­ dörtgen planlıdır. Camiin avlusunda
MERZİFON (Eski adları: Mazi- rafından yaptırılmıştır. XVIII. veya XIX. yaptırılan bir de türbesi bulunur. Se­
bane, Heliupolis), yüzyıl içinde yapılmış olabileceği ka­ kizgen planlı ve üzeri küçük bir kub­
Evvelce Bizanslılarin elinde bulu­ bul edilen bu yapı, yarı ahşaptır. Üze­ be ile örtülüdür.
nan şehir, Malazgird Savaşı’ndan ri kiremitli bir çatıyla örtülüdür. Camiin Taceddin İbrahim Camii, ne zaman
(1071) sonra Emir Danişmend tarafın­ en belirgin özelliği tavan süsleridir. Ta­ ve kim tarafından yaptırıldığı bilinme­
dan fethedildi, li. Kılıç Arslan, Konya vanda büyükçe bir dikdörtgen vardır. mektedir. Yalnız camie ait şadırvan ve
Selçuklu Devleti’ne kattı. Bundan son­ Kuzeyde beden duvarlarının uzantısı çeşmeler 1452’de yapıldığından cami­
ra bir yüzyıl kadar İlhanlılarin yöneti­ olan yan duvarlar ve bu duvarları orta­ in de aynı tarihlerde yapılmış olabile­
mine geçen Merzifon, XIV. yüzyıl ora­ ya bir paye ile birleştiren iki sivri tuğ­ ceği kabul edilebilir. Kare planlı, tek
larına kadar Sivas emiri Eretna, yüzyıl la kemer son cemaat yerini oluşturur. kubbeli küçük bir mescit görünümün­
sonlarına doğru emir Şadgeldi ve Ka­ Kemerlerin üzeri üç sıra tuğla ve bir sı­ dedir. 1875 yılında onarım görmüştür.
dı Burhaneddin arasında el değiştirdi. ra kesme taştan meydana gelmiştir. Çukur Şadırvan Çeşmesi aynı adlı
Yıldırım Bayezid tarafından 1392’de Camiin kuzey batısında, kesme taştan camiin yanında olup 1424-25 yılları ara­
fethedilerek Osmanlı topraklarına ka­ yay kemerli giriş kapısının üzerinde sında yapıltırılmıştır. Onarımla deği­
tıldı. Evliya Çelebi, “ Seyahatnâ- okunamayacak kadar silik kitabesi bu­ şikliğe uğramış, ancak üstündeki kub­
m e” sinde şehirden söz ederken üzeri lunur. Beş kenarlı mihrap nişinin üze­ be olduğu gibi kalmıştır. Muhtemelen
toprak ve kiremit örtülü 4 bin ev ve 600 ri bindirmeliklerle süslenmiştir. Çev­ Sultan Murad tarafından yaptırılmıştır.
dükkân bulunduğunu, pamuk ipliği ya­ resinde ise lale motiflerinden bir bor­
pımı, pamuklu dokumanın ünlü oldu­ dür vardır. 1772 yılında onarım gördü­ Alaca Minare Mescidi, 1501 yılın­
ğunu, keçecilik ve çeşitli renklerde ğü tahmin edilen yapı, 1947 yılında ye­ da yaptırılmış olup tek kubbeli ve kü­
sahtiye imal eden atölyeler bulundu­ niden onarılmıştır. çük biryapıdır. Son cemaat yeri ile bir­
ğunu yazar. XIX. yüzyıl ortalarında 10 Hacı Haşan Camii 1714 yılında likte muntazam birdikdörtgen oluştu­
bin nüfuslu, önemli bir pazar şehri idi. yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı yapı rur. Duvarları moloz taştan ve kirpi sa­
Burada toplanan mallar, kervanlarla önce ahşapken sonra duvarları yeni­ çaklıdır. Taşlar arasına derz yapılmış­
kısmen Sinop’a, özellikle de ihraç den kârgirolarak yapıldı. 1871’de ona­ tır.
amacıyla Samsun’a sevkedilirdi. Aynı rılarak yenilendi. Çelebi Sultan Mehmed Medrese­
yüzyılın sonlarında kasaba nüfusu 20 Kara Mustafa Paşa Camii, Merzi- s in in yapımına, 1414 yılında Mimar
bin idi. fonlu Kara Mustafa Paşa tarafından Ebü Bekir M ehm ed b.
Sivas eyaletinin Amasya sancağı­ 1666-1667’de tümü dikdörtgen planlı Hamzatü’l-Müşeymeş tarafından baş­
na bağlı olan Merzifon’un hükümet ko­ olarak yaptırılmıştır. Tek kubbeli olan lanmış, Çelebi Sultan Mehmed’in emri
nağı 1868 yılında, Telgraf binası ise yapının esas ibadet mekânı iki bölüm­ üzerine Umur b. Ali Bey tarafından ta­
1870 yılında inşa edildi. Pamuk ipliği, den oluşmaktadır. Beden duvarları dış­ mamlanmıştır. (1417). Oldukça sağlam
dokumacılık sanayii gibi dallarda ge­ ta tamamen kesme taştandır. Kubbe yapısı, kalın ayakları, geniş ve yüksek
lişen Merzifon’da, 1797 yılında ve 1846 içi XIX. yüzyıl özelliğinde kalem işleri eyvanlı kapısıyla ve renkli cephe ve av­
yılında maden çıkartılarak işletmele­ ve nakışlarla süslenmiştir. Bunlardan lusuyla görkemli bir gösterişe sahip
re açılmıştır. Pamuk ve kumaşlarla il­ en ilginci kuzeyde, büyük kubbenin olan bu medrese, devrin en seçkin
gili olarak vergi sistemi esaslı bir şekle eteğinde, Karagöz dekorları gibi kesi­ eserlerinden'Öir. 20 hücre, iki kapılı bir
bağlanmıştı. Örneğin 1816 yılında ya­ len boş zemine yerleştirilmiş izlenimi açık dershaneden oluşur. Planı bakı­
yınlanan bir emirle, resmi verilerek veren büyük betimlemedir. Bu süsle­ mından ilginçtir. Yapının anıtsal por­
Merzifon’a getirilen pamuklardan, ku­ melerin Zileli Emin tarafından 1875 yı­ talinin üzerinde son devirlerden yapıl­
245
mış bir saat kulesi yükselir. Ortada ka­
re bir avluyu çeviren dört duvar ve bu
dört duvar ortasında bulunan birer kü­
çük eyvanlar, bu eyvanlar arasında
medrese odaları yer alır. Yapı, bugün
kütüphane olarak kullanılmaktadır.
Çelebi Sultan Mehmed Hamamı
1413’te yapılmıştır. Cemekânı ahşap
çatılı olan bu yapı, 4 eyvanlı ve 4 hal-
vetli merkezi bir plandadır. Ilıklık ve us-
turalık bir orta kubbe ve ikişer kemer­
le örtülüdür. Bütün kubbeler küresel
üçgenlere basar. Hamam tümüyle mo­
loz taşan yapılmıştır.
Çukur Çeşme, Merzifon’un iç ma­
hallerinde ve Çukur Hamam’ın kuzey
tarafında bulunur. Kitabesinden, Çe­
lebi Mehmed tarafnıdan 1410-11’de
yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Taş Han, XVII. yüzyılda yapılmıştır.
Dikdörtgen planlıdır. Güney cephesin­
de yuvarlak kemerli büyük kapısı bu­
lunmaktadır. İki katlı yapının beden MERZİFON: Genel görünüş (XIX. yüzyıl ik in c i yarısı).
duvarları çevresinde sivri kemerli dük­
kânlar yer almaktadır. Giriş kapısı üze­ köşesindedir. Yapı 1913 yılında onarım dan sonra, Âm id’de oluşan Akkoyun­
rindeki uçları kıvrık konsollarla, çıkın­ görmüştür. lu Devleti’ne tabi oldu. Şah İsmail’in
tılı cumbalar ve kesme taşlar arasın- Malabadi Köprüsü, Silvan’da Bat­ 1507’de Diyarbekir bölgesini işgal et­
dayer alan tuğla hatıllar yapıtın karak­ man Suyu üzerinde, Artukoğullarından mesi üzerine de kısa bir süre, Safevî
teristik özelliklerindendir. Timurtaş Paşa tarafından 1147 yılında egemenliğinde kaldı. Çaldıran Savaşı’-
Ortaçağda burası çok bakımlı ve yaptırılmıştır. Yapı, kırık hatlar halin­ ndan sonra, Koçhisar Savaşını izleyen
medeni şehirlerden biri idi. Şehir, baş­ de üç bölümden oluşur. Toplam boyu günlerde, Osmanlı İmparatorluğu’na
150 metre, eni 7 metre (korkuluklarla bağlanan (1517) ocaklık usulü ile yö­
tan başa yeniden yapılırcasına iyice
beraberedir. Biri çok büyük (38.60 m. netilen beylikler arasına katıldı. Bu ta­
onarılmış, saray, cami, medrese, has­
açıklık) olan beş gözü vardır. Yüksek­ rihten sonra şehir, özellikle ipekçilik­
tane, rasathane ve hamamlarla bezen­
liği 19 metredir. Renkli taşlar ile yapı­ le ün buldu. Burada yapılan ipek tül ve
mişti. mendiller bütün Ön Asya pazarlarında
Bugün Silvan’da eski eserler ola­ lan kemerler özenle dizilmiş taşlarla
rak günümüze kalabilen önemli yapı­ çevrilidir. Kemerin k ilit taşı ile döşe­ aranılan bir süs eşyası oldu. Bu çağ­
lar arasında Silvan Kalesi, Ulu Camii mesi arasındaki kesim çok incedir. Ya­ da, Meyyâfarıkin medreseleri ünlü bil­
ve Malabadi Köprüsü sayılabilir. pı 1930 yılında onarım görmüştür. gin ve devlet adamları yetiştirmekle ta­
Silvan Kalesi: Ne zaman ve kimler Yukarıda izah etmeye çalışılan ya­ nınmıştır.
tarafından yapıldığı bilinmemektedir. pılardan başka Kazaya bağlı Farktn kö­ Osmanlı döneminde burası Diyar­
Roma veya Bizans devrine ait olduğu yüne Meryem Ana adlı bir Rum kilise­ bekir vilayetine bağlı kaza merkeziydi.
sanılmaktadır. 532 yılında Bizans si (1879), kaza merkezine ise Geldanî
İmparatoru tarafından onarılan kale iki Cemaatine mahsus bir kilise inşa edil­
surla çevriliydi. XVII. yüzyılda kalede m iştir (1892)
1000 ev, Beysarayı ve Siccanbey Sa­ Silvan bugün Diyarbakır iline bağ­
rayı gibi yapılar vardı. Kalenin iç suru­ lı ilçedir.
nun kalınlığı 4-5 metredir. Uzunluğu,
doğudan batıya 600 metre, kuzeyden MİLAS (Eski adlan: Mylassa, Mi-
güneye 500 metredir. Dış surun dokuz loso, Melaso, Melasso, Melassa, Mi-
kaısı vardır. Bunlardan dördü güney­ laxo, Melaxo)
de, ikisi kuzeyde, ikisi de batıda, biri Karya bölgesinin en eski şehirle-
doğudadır. Kapıların bir kısmı kitabe­ MEYYÂFÂRIKÎN (Eskiadları: rindendir, kuruluş tarihi kesin olarak
lerle süslenmiştir. M iferket, Muhargin, M ufhargin, Mefâ- bilinmemektedir. Mylassa adı, Hela-
Ulu Cami; Artuklulardan Timurtaş’ rıkîn, Fârıkîn, Mafarıkîn, M atur halah; nistik devirden öncesine dayanmakta­
ın oğlu Necmettin Alp tarafından 1152 Bugün: Silvan) dır. Karya bölgesi, İlk Çağ başlarında
yılında yaptırıldı. Silvan’ın merkezinde Şehir, Asurlular zamanında kurul­ Karlar ve Lelegler tarafından istila edil­
bulunan bu yapı, problematik bir ya­ muştur. Daha sonra esarette bulundu­ miş, sonraları ise çeşitli istilalara ma­
pıdır. Camiin bugünkü genel durumu, ğu Partların elinden kurtularak ülkesi­ ruz ka lm ış tır. S ırasıyla, Yunan,.
enine dört nefin ortada üç nef boyun­ ne dönen Tigranes, krallık tacını giye­ Helenistik, Roma ve Bizans hakimiyet­
ca bir mihrap önü kubbesiyle kesilme­ rek burasını Ermeni krallığının başken­ lerinden sonra 1071 ’i takiben bölgede
sinden oluşan bir plan verir. Yapıda tü­ ti haline getirmeye çalıştı ise de çok ilk Türk istilâları da başladı, ilçe 1261
müyle kesme taş, sadece kubbede geçmeden (M.Ö.69) Lucullus komuta­ yılında kesin olarak Türk egemenliği
tuğla kullanılmıştır. sındaki Romalı kuvvetlenin saldırısına altına girdi. Ancak 1271 yılında bir ara
Artuklu-Eyyubî karışımı camide, uğradı ve bozguna uğratıldı. Farikîn ve BizanslIların eline geçtiyse de kısa bir
büyük bir maksure kubbesi dikkati çe­ Batman adlarında iki suyun varolm a­ süre sonra yeniden Türkler tarafından
ker. Çevresinde bir sıralı hacim bulu­ sından ötürü “ Miyafarıkî” adı ile de zaptedildi. 1296’da kısa bir süre için
nur. Bu kubbeyi tutan köşe ayaklar anılmaktadır. yeniden Aleksios Filanthopenos ku­
arasına ikişer ara ayak eklemiştir. Kub­ Halife Ömer zamanından itibaren mandasındaki Bizans kuvvetlerine
besinin oldukça büyük oluşu, enine İslâm ve XIII. yüzyıldan itibaren de Mo­ geçtiyse de bu hâkimiyet de kısa sür­
mekânlı plan şemasının kubbeli ve or­ ğol saldırılarına uğrayan şehir, daha dü. I. Beyazid tarafından 1390 tarihin­
ta mekânlı Osmanlı camileri tipine ge­ sonraları Hamdanîler, Mervanîler, Sel­ de Osmanlı imparatorluğu’na katıldı.
çişi için erkendir. Avluya açılan eksen­ çuklular ve Artuklular’ın eline geçti. Bayezid, Menteşe iline Fîruz Bey’i va­
deki kapıdan başka sağlı sollu ikişer Daha sonraları birçok baskınlara uğra­ li atadı. OsmanlIların ülkeye gelişi üze­
kapı daha bulunuşu Cizre’ye benzer yan şehir, 1344’ten itibaren bir süre rine Mısır’a kaçan Menteşe beyi,
yönüdür. Minare kitlenin kuzeydoğu Celâyırlılara bağlandı. Timur istilâsın­ muhtemelen Balat’ta hüküm sürmek-
246
te olan beydi. İlk Osmanlı egemenliği üstüne yapılmış bir kale ile bunun gü­ zi’nin adı yazılıdır.
12 yıla yakın bir süreden sonra yakla­ ney tarafında genişçe bir düzlük üze­ Kadızâde Köprüsü, 1878 yılında
şık 20 yıl ülkeye kesintiye uğradı. Bu rine yerleşmiş bir iskân alanından yaptırılmış olup, üç gözlüdür. Orta ke­
devre içersinde Menteşeoğulları yeni­ ibarettir. Eski çağda burada müstah­ merinin yukarısında, mermer üzerine
den ülkeye hâkim oldularsa da, bu kı­ kem bir şehir bulunuyordu ki, buna ait kabartma olarak sülüs tarzda işlenmiş
sa hâkimiyet devirlerinde Milas’ta, ve sûr, mâbed ve mezar kalıntıları hâlâ bir kitabesi vardır. Kitabe metni, sağ
Beçin’de bir eser bırakamadılar. Men­ görülür. Bununla beraber, burası öne­ ve solunda, servi, kılıç, ayyıldız, teber
teşen İlyas Bey Bayezid’in şehzadeleri mini Menteşeoğulları zamanında ka­ süslemeleri mevcuttur.
arasındaki didişmeler sırasında bun­ zanmış, bu hânedan tahkime elverişli Milas, bugün Ege bölgesinin güne­
lardan bazen birine, bazen diğerlerine ve korunması kolay olan bu mevkide, yinde, Muğla iline bağlı ilçe merkezi
taraftarlık etti, sonunda Mehmed Çe­ eski çağdan kalma temeller ve Bizans durumundadır.
lebi Anadolu’yu kendi egemenliği al­ devri duvarları üzerine heybetli bir kale
tına alınca 1415’te ona bağlı oldu. yaptırarak, payitahtlarını burada kur­
1421’de meydana gelen ölümü üzeri­ muşlardır. Önceleri Barçin adı ile anı­
ne, yerini alan iki oğlu ülkede pek kı­ lan kaleye, sonradan Peçin veya Beçin
sa bir süre başa geçtilerse de, 1424’te denilmiştir.
durum sona erdi ve Milas, Osmanlı Aydın vilayeti Karahisar-ı Şarkî MİHALİÇ (Eski adı: M iletopolis;
İmparatorluğu’nun Anadolu eyaletin­ sancağına bağlı olan Milas kazasının Bugün: Karacabey)
de, merkezi Muğla’ya taşınan Mente­ hükmet konağı konağı 1876 yılında Bizans İmparatorluğu zamanında,
şe sancağı sınırları içinde kaldı. yapıldı. buraya OsmanlIlara karşı bazı kaleler
Evliya Çelebi “ Seyahatnam esi"ne Kazada 1763 yılında çıkarılan sim­ inşa edilmiş, OsmanlIlar devrinde bu­
göre XVII. yüzyılda, Milas, “ Su d e re " li kurşun madeni, uzun süre işle til­ rada Karacabeyler hüküm sürmüş ve
dağı yakınındaki taşlık bir bayır üzeri­ miştir. bunların en ünlüleri, Fatih Sultan Meh­
ne kurulmuş bir şehir olup, kalesi yı­ Milas’ta birçok Türk okulları yanın­ med’in ordusunda Belgrad muharebe­
kılmış olduğu için, dizdar ve korunma­ da, Yahudi çocukları için de 1893 yı­ lerine katılmışlardır.
sı 12 mahalleye bölünmüş, kârgir ve lında bir mektep inşaa edilmiştir. Karacabey, kendi adını taşıyan
üzeri toprak örtülü bağ ve bahçeli Firuz Bey Camii (Gök Camii), Os­ ovada, Susurluk Çayı ile BizanslIların
1000 evden oluşmakta idi. Evliyâ Çele­ manlIların ilk fetih yılında, Yıldırım Ba­ eski Loupadium-Loupad-şehri yanın­
bi, havasının ağır ve sıtmasının etkin yezid’in Menteşe Valisi Hoca Firuz da ve bir sırtın üzerinde kurulmuştu,
olduğunu, Milas’ın başlıca ürününü tü­ tarafından 1394 yılında yaptırıldı. Men­ şirin bir yerdir. Osmanlı tarihinde çok
tünün oluşturduğunu ve bu ürünün teşen mimarisi etkisindedir. Planı “ T” büyük kahramanlıkları görülen ve dört
kervanlar ile bütün Anadolu’ya sevke- biçiminde sıralanmış kubbelerle, yan beş kadar sayılabilen Karacabeylerden
dildiğini söyleyerek, şehirde 7 mihrâp mekânlı veya zaviyeli camiler grubu­ en önemlilerinden biri olup, Belgrad
(en önem lisi Cami-i kebir dediği ve hal­ na girer. Cami’de, payeler üzerine beş Savaşı’nda ölen kahramanın adına iza­
kın m erm erleri dolayısı ile, Gök Cam ii sivri kemerle bütün kuzey cephesini feten buraya “ Karacabey” adı veril­
adıyla andığı Fîruz Bey C am ii ile Gazi kaplayan son cemaat yeri, orta bölüm­ miştir.
Ahm ed Bey Camii), 2 hamam, 2 han de bir kubbe ve yanında iki kemer bo­ Karacabey’in bugün bulunduğu
bulunduğunu kaydetmekte, yıkıntıla­ yunca birer tonozla örtülm üştür. yerde, eskiden M iletopolis adında bir
rından abartmalı bir şekilde söz et­ Firuzbey Cam ii’nin ana mekâna geçit şehir vardı. Kasabaya yakın bulunan
mektedir. veren giriş holü, bindirmeli biçimde Lubat (Uluâbat) köyünün yerinde ise
Osmanlı egemenliğinin ilk devirle­ yapılmış bir tonoz ile örtülüdür. Bu, Or­ vaktiyle Bizans İmparatorlarından
rinde Milas bölge merkezi rolünü kay­ ta Asya’dan Türk ev mimarisinden Aleksi Komnenos tarafından Osman­
betmiş olmakla beraber, Anadolu’ Anadolu’ya gelmiş bir tavan geleneği­ lIlara karşı tahkim edilmiş Loupadium
nun güneybatı kıyıları önünde yapılan dir. Her bakımdan bir sanat şaheseri şehri bulunmaktaydı. Bugün bu civar­
askerî hareketler, örneğin Rodos se­ olan camiin değerli ahşap kapı kanat­ da eski kalenin yıkıntılarına rastlanıl-
feri sırasında Ayasulug Balat ile Mar­ ları çıkmış, yerlerine demir kanatlar ta­ maktadır. Uluâbat Gölü kenarında,
mara arasında bir konak yeri rolünü kılmıştır. Camiin yanında bugün harap Osmanlı devrine ait ve halen mevcut
oynamış ise de sonraları muhtemel durumda olan 12 odalı, sade medrese bir kervansaray, biri kasabaya 15 kilo­
olarak Büyük Menderes nehri ağzında­ vardır. metre uzaklıkta, diğeri Uluâbat köyün­
ki bataklık alanların genişlemesi yü­ Hacıilyas Camii, Menteşeoğulla- de olmak üzere iki kalesi harab
zünden, kuzey yönünde İzmir ile olan rından Şucaeddin Orhan Bey zamanın­ durumdadır.
bağlantısı hemen hemen kesilmiş ve da Selâhaddin adında biri tarafından Osmanlı imparatorluğu dönemin­
sapa kalmıştı. XVII. yüzyıldan sonra yaptırıldı (1330). Kare planlı kapalı bir de Hüdâvendigâr Sancağina bağlı ka­
Milas çevresindeki yolların eşkiya yü­ salon ile önünde son cemaat yerinden za olan Karacabey, B ektaşilerin
zünden tehlikeli bir durum almış oldu­ ibarettir. Düz ahşap çatılı olmakla be­ toplandığı bir yerdi. 1829 yılında tür­
ğu anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyılda ise, raber, bütün cepheyi kaplayan, kiremit belerden başka bütün müştemilatı ile
hükümetin nüfuzu Milas’ta çok zayıfla­ örtülü üç kubbeli son cemaat yeri ile birlikte Bektaşi tekkeleri yıktırılarak,
mış, fiilî hakimiyet mahallî ağaların eli­ önem kazanır. enkazı ile beraber arazileri ve bütün eş­
ne g e ç m iş ti. B unların m azgallı Ulu Cami, Ahmed Gazi tarafından yalar satışa çıkarılmış, 1846 yılında ise
duvarları ile, küçük bir şatoyu andıran 1378 yılında yaptırılmıştır. Plan, Sel­ buraya göçmen olarak getirilen ailele­
konutları hâlâ ayakta durmaktadır. De- çuklu geleneğine bağlıdır. Payeler üze­ rin bir kısmına bu topraklar verilmiştir.
rebeylerin yok edilişi, ancak yüzyılın rine kıbleye dikey uzanan üç nefli bir 1826 yılında ilçede bir ayaklanma
sonunda mümkün olabildi. XIX. yüzyı­ yapı olup doğudaki çapraz tonozlarla çıkmış, dokuz şaki, kendi saflarına kat­
lın sonlarında şehrin nüfusu 12 bin batıdaki nef ve mihrap önü kubbesi ile tıkları bazı aşiret halkı ile Mihaliç Voy-
olarak gösterilmektedir. I. Dünya Sa- daha geniş ve yüksek, orta nef düz to­ vodasinı ve mübaşirini katlederek
vaşı'ndan sonra bölge İtalyan kuvvet­ nozla örtülmüştür. konağı yakmışlar, ancak bunlardan iki­
leri tarafından işgal edildiyse de, millî Ahmed Gazi Medresesi, Peçin’de si ele geçirilerek idam edilm iş ve is­
mücadelenin iyi bir gelişme yoluna Ahmet Gazi adına 1375 yılında yaptı­ yan bastırılmıştır.
girmesi üzerine bu kuvvetler ülkeyi bo­ rılmıştır. Kesme taş ve moloz taştan XIX. yüzyılın başından itibaren, il­
şaltmışlardır. yapılan medrese, revaksız havuzlu av­ çe, bayındır hale getirilmeye başlanıl­
İskân merkezi ve hareket üssü olan lunun etrafını çeviren düz tonozlu on mış, 1844 yılında Mihaliç Ovasina
Milas’tan sonra Ortaçağ’da Türk dev­ hücre ile büyük eyvanın yerini alan Ah­ akan nehirler düzenlenmiş, 1846 yılın­
rinde büyük önem kazanmış Beçin; Mi­ med Gazi’nin kubbeli türbesinden olu­ da burada Yeşil boya madeni bulun­
las’ın 5 kilom etre kuzeyinde dik şur. Köşe dolgularında, bayrak tutan muş, 1847 yılında Sim madenleri ihale
yamaçlar ile Ova kenarında 180 met­ iki arslan kabartması ile birer taş lev­ edilmiş, 1895 yılında da yol inşaatın­
re yükseklikte birden yükselen tepe ha vardır. Sağdaki bayrakta, Ahmet Ga­ da kullanılacak taş, kasaba civarında-
247
■H
ki Karadağ’dan çıkarılmıştır.
İlçede Osmanlı dönemi yapıları
olarak, Hüdavendigâr Camii (1901) ve
Durmuş Baba Tekkesi (Onarımı: 1812)
bulunmaktaydı, ilçede yaşayan Rum
vatandaşlar içinse, 1815,1830 ve 1873
yıllarında Rum kiliseleri ile 1903 yılın­
da Rum Mektebi yapılmıştır.
M ihaliç (Karacabey), bugün Mar­
mara bölgesinde, Bursa iline bağlı il­
çe merkezidir.

MUDANYA (Eski adları: Mirlea,


Apamea, M ontagna, Montania).
Eski bir yerleşme yeri olan Mudan­
ya, Mirlea adlı eski bir şehrin yerinde
kurulmuştur. Burası tarih boyunca,
Bursa’yi'. deniz yönünden ele geçir­
mek isteyenlere karşı ilk savaş ve sa­
vunma yeri olmuştur. Orhan Gazi za­
manında, Bursa ile birlikte Osmanlı ül­
kesine katıldı. Cumhuriyet dönemine
kadar Bursa vilâyetinin merkez sanca­ MUDANYA: İskele (XIX. yüzyıl sonu).
ğına bağlı kaza olarak kaldı. Mudanya, bul’du, ipekçilik dışında tahıl tarımı ile İzmit mutasarrıflığı ile çevriliydi. Na­
Bursa vilâyetinin, sancağının ve mer­ uğraşılırdı. hiyesi yoktu. Toplam 175 köyü bulu­
kez kazasının kuzeyinde yer alırdı. Ti- Kazada, bulunan eski yapılardan nuyordu. Toplam nüfusu 30 bin 461 ki­
rilya (bugün Zeytinbağı) ve Emirali adlı birçok ev günümüze kadar kalabilmiş­ şiydi.
iki nahiyesi, 18 köyü ve toplam 35 bin tir. (1644 yılında yapılan Halil Ağa’nın Kaza merkezi Mudurnu kasabası­
114 nüfusu vardı. evi, 1724 yılında yapılan Tahirpaşa Ko­ nın nüfusu ise 4 bin 296 kişiydi. Mu­
Kaza, bir kaymakam ve bir idare nağı örnek olarak gösterilebilir). durnu’da öğretim faaliyetleri 8’i med­
m eclisi tarafından yönetilirdi, idare rese, 2’si sivil ortaokul ve 135’i sıbyan
meclisinde bir m etropolit vekili ve 2 mektebi olmak üzere 2 bin 875 öğren­
Ortodoks Rum üye bulunundu. Bidayet cinin devam ettiği 145 mekteple sür­
mahkemesinin bütün üyeleri Müslü- dürülmekteydi. Eski bir piskoposluk
mandı. Belediye meclisi Müslüman bir olan kasabadaXIX. yüzyıl sonunda Hı­
başkan yönetiminde 6 Rum ve 3 Müs­ M U D U R N U (Eskiadları: Como- ristiyan nüfus bulunmaktaydı. Dinî bi­
lüman üyeden oluşurdu. Kasabada bir po iis, Swe Modrenae, Modrene, Mod- nalardan bugün eser kalmamıştır. Ka­
ticaret odası, bir tarım bankası, maa­ reae, M utarni, M atarni, Mudurlu). sabada ve köylerinde hükümet kona­
rif ve diğer komisyonlar, bir gümrük Eski bir piskoposluk olan "M od- ğı ve belediye binası dışında minareli
müdürlüğü, postane, Düyun-ı Umumi­ reae” kentinin yerinde kurulan Mudur­ 16 cami, 8 medrese, anıtsal 2 sivil
ye acentası, tütün tekeli acentası var­ nu, birçok kez Selçukluların akınına mektep, 2 hamam, 6 han, 1 pazar, 448
dı. Kaza merkezi nüfusu ise 5 bin 900 uğradı. Daha sonra da Bizans devrin­ dükkân, 5 fırın, 52 değirmen, 48 bıçkı
kişi idi. Kazada toplam 718 öğrencinin de OsmanlIlar adına Mudurnu’ya ilk fabrikası, 859’u Mudurnu’da olmak
devam ettiği 39 okul vardı. Bu okuldan gelen akıncı, Ertuğrul Bey’in arkadaş­ üzere 6 bin 92 ev vardı. Kasabada 1 as­
31'i Müslümanlara, 8’i ise Ortodoks larından Samsa Çavuş’tur (1292). Yö­ liye mahkemesi, 1 nüfus dairesi, pos­
Rumlara aitti. Rumlara ait okullardan renin Osmanlı topraklarına katılması ta ve telgraf idaresinin, orman idare­
Tirilya nahiyesindeki 1885 yılında, Si- 1307 tarihine rastlar. Osmanlı toprak­ sinin ve tütün tekelinin birer büroları
gi köyündeki 1906 yılında yeniden Tril- larına ilk katılışında Bursa’ya bağlı ola­ mevcuttu.
ye’de ikinci bir okul ise 1911 yılında rak 1324 yılından itibaren 1811 yılına Medresi kazasında yetişen ürünle­
yaptırılmıştır. kadar da Bolu’ya bağlı bir voyvodalık rinin başında tahıl, meyve, orman
Şehirde XIX. yüzyılda 8 cami (buca- olarak yönetildi, 1811 yılından itibaren, ürünleri, bal, balmumu ve hayvansal
m ilerde n İk is i 1897 ve 1906 yıllarında voyvodalık II. Mahmud’un emri ile kal­ ürünler gelirdi. Kasaba 1884’te ve
onarım görm üştür), kilise, tekke, Rum dırılınca " Bolu - Viranşehir" sancakları 1902’de büyük yangın geçirdi. XX. yüz­
manastırı, 2 han, 7 küçük han, 2 ha­ adı altında ikinci mutasarrıflık kurul­ yıl başında kasaba nüfusu 5 bin kişiy­
mam, 16 yağhane, 2 imalâthane, 3 un du ve Ayanlık dönemi başladı. Bu 1865 di.
değirmeni, 2 ipek iplik atölyesi, 13 fı­ yılına kadar sürdü, bu dönemde Mu­ Mudurnu, Cumhuriyet ile birlikte
rın, 1 mezbaha, 143 dükkân, 2 eczane, durnu çevresini Ayanlar yönetti. tekrar düzenlenen İdarî teşkilât bünye­
4 kahvehane, 1 petrol deposu, 91 ma­ 1865’te OsmanlIlarda görülen yeni bir sinde Bolu ilinin ilçesi haline geldi.
ğaza, 920 ev, büyük bir iskele ve Mu­ teşkilâtlanmaya bağlı olarak Bolu San­ Mudurnu ilçesinin en önemli eski
danya - Bursa demiryolu başlangıç is­ cağı Kastamonu’ya bağlandı, Kasta­ eserleri arasında Yıldırım Bayezid Kü-
tasyonu bulunurdu. monu il merkezi, Mudurnu da Bolu mu­ liyesi önemli yer tutar.
Kazadaki Hıristiyan nüfusun dinî tasarrıflığına bağlı bir kaza merkezi du­ Bu külliye Şehzade Bayezid tara­
ayinleri için birçok kilisenin onarımı- rumuna geldi. fından yaptırılan cami, medrese ve
na veya yeniden yapımına Osmanlı XIX. yüzyılın sonunda Budumu Bo­ çifte hamamdan oluşan yapı grubudur
Hükûmeti’nce gerekli izin verilm iş ve lu Mutasarrıflığına bağlı Medresi ka­ (1382). Külliye, kasabanın ortasından
kolaylıklar sağlanmıştır. zasının merkezi durumundaydı. Med­ geçen derenin sağ kıyısında yer alır.
Mudanya ve banliyölerinde saf resi kazası, mutasarrıflığın (sancağın) Solda, Kanun! Sultan Süleyman’ın ça­
ipek ve ipek-pamuk karışımı döşeme­ ve Kastamonu vilayetinin güneybatı­ tılı, güzel bir cami, onun yanında bir
lik kumaş, renk renk ve desen desen sında yer alırdı. Kuzeyden Düzce ka­ Halvetî zaviyesi ve şeyhlerinin türbe­
perdelik kumaş dokuyan ortalama 50 zası, kuzeydoğudan Bolu merkez ka­ si bulunmaktadır.
kadar fabrika vardı. Mudanya zeytinya­ zası, güneydoğudan Ankara vilayeti, Camiin inşa kitabesi bulunmamak­
ğının en çok pazarlandığı vilayet İstan­ güneybatıdan Göynük kazası, batıdan tadır. Ancak, 1900 yılına ait bironarım
248
kitabesi mevcuttur. Son onarım 1956 ö nem li b ir yeri olan Kayıların dukça itibarlı bir düzeye çıkardı. Ger-
yılında başlamış, bezeme ile kalem iş­ 1517-1518 yıllarına ait tapu defterlerin­ miyan Beyliği hariç, diğer komşuları­
leri 1960 yılında sona ermiştir. Cami­ de Menteşe ve yöresine gelip yerleş­ na sürekli güçlü bir hükümdar oldğu-
in planı dikdörtgene yakın özellik gös­ tikleri de gösterilmektedir. Ancak bun­ nu kabul ettirdi. Beyliğin o dönemde
terir. Tek kubbeli yapıdır. Camiin se­ lar Anadolu’daki diğer kayı boyların­ elinde bulundurudğu 50 kent, 200 şa­
kiz köşesi birbirinin aynı değildir. Ke­ dan farklıydılar. Birçok kısımlara ayrıl- to ve 100 binin üzerindeki savaşçı as­
mer başlarının duvarlara ve ayaklara mıştardı. Beçin merkez olmak üzere ker, bu gücü açıkça göstermekteydi.
oturuşu yer yer değişmektedir. Duvar­ Çine, Ayaslug, Köyceğiz ve Fethiye’­ Yapılan araştırmalarda beylik içinde
lar ve kasnaklar moloz taşı ile örülmüş, ye değin uzanmışlardı. Yöredeki Kayı- adına ilk para kestirilen hükümdar Or­
köşelerde kaba yontma kullanılmıştır. ların boy örgütlerini kısmen olsun bı­ han Bey olarak bilinmektedir. Kesilen
Saçaklarda dört sıra tuğla kirpi vardır. rakmamalarında Menteşe’nin kuytu ve bu sikkelerden Orhan Bey’in adı “ Or-
Camiin ilk minaresi son cemaat yeri­ sapa olmasının rolü büyüktür. Günü­ haniye” şeklinde geçmektedir. Bu sik­
nin önünde ve biraz ileride iken-1744 müzde yöre halkının bazı yerlerde ya­ kelerin, Saruhan ve Aydın beyleri ta­
yılında yapının sağına, özelliği olma­ şayan s a k in le r iç in " Y ö rü k ", rafından ticaret amacıyla kestirildiği
yan bir minare inşa edilm iştir. 1957 yı­ "T ürkm en" deyim lerini hâlâ kullanm a­ kabul edilirse, Orhan Bey’in ticarete
lında meydana gelen depremde kıs­ larını yüzyılların söyleyiş alışkanlığına gösterdiği yakın İlgi de ortaya çıkmak­
men yıkılan minarenin küpten sonra­ bağlam ak müm kündür. tadır.
ki bölümü tuğla ile yapılmıştır. Eski Karya bölgesinde XIII. yüzyıldan Orhan Bey’den (yaklaşık 1343) son­
minarenin inşa kitabesi kapısının üs­ sonra adını veren ve O sm anlIlar tara-ı ra yerine oğlu İbrahim Bey, ondan son­
tündedir (1744). tından alındıktan sonra b ile bu adı s ü ri ra da Mehmed Bey Menteşe Beyliği­
Hamam, Sultan Bayezid tarafından düren Menteşe soyunun ilk bilinen ku­ nin başına geçti (1359). Mehmed Bey,
1382 yılında mimanOmer oğlu İbra­ rucusu Menteşe Bey’dir. Menteşe 1386 yılında Osmanlı tahtı hakimi
him’e yaptırılmıştır. İmaretin vakfı olan Bey’in dedesi “ Kuru (Yakut Kara) Murad-ı Hüdavendigâr’ın Kosova’ya
hamamın erkekler kısmı daha büyük­ Bey", babası ise “ iis ita n 8ey” dir. gitmesini fırsat bilerek ayaklanan Ka­
tür. Erkekler taraf inin soğukluğu, onu Babası iisitan Bey’in ölümünden ramanoğlu Alâeddin Bey’e katıldı. Fa­
izleyen kubbeler, ılıklık ve sıcaklığıdır. sonra çevresineki yiğitlerle birlikte ha­ kat bu ayaklanma sonuçsuz kaldı. Ay­
Daha ilerideki çatılı kısım, kadınlar ha­ rekete geçen Menteşe Bey, Karya’yı rıca bu durum, Menteşe ve yöresinin
mamının tüm üjiü oluşturur. egemenliği altına almayı başarmıştır. Osmanlı tehlikesiyle karşı karşıya kal­
Dıştan moloz taşı ile özensiz yapıl­ Menteşe Bey zamanında beylik, Sel­ masına sebep oldu. Karamanoğlu ile
mıştır. Soğukluğun sekiz köşe kasna­ çuklu Sultanlığina bağlı kalmış ve on­ birlik kurup, başarı kazanamayan Meh­
ğı üzerine bir İkincisi eklenerek kub­ lara armağanlar yollamıştır. med Bey, Yıldırım Bayezid’in toprak­
benin eteğindeki diklik yok edilmiştir. Menteşe Bey’in nerede öldüğü ve larına girdiğini haber alınca, deniz yo­
Soğukluk, Horasan harcıyla yapılmış, nereye gömüldüğü kesin olarak bilin­ luyla Mısır’a, oradan da Sinop Bey'i Is-
iri bademlerden oluşan, baklavalı ve memekteydi. Ancak arşivde bulunan fendiyar Bey’in yanına kaçtı. Buradan
üçgenli bir kuşak üstüne oturan bir tapu defterlerinde Menteşe Bey’in Timur’a sığınan Menteşe Beyi, Yıldı­
kubbeyle örtülüdür. Ortada dilim li bir Mekri’de (Fethiye) öldüğü ve oraya gö­ rım ile Timur arasındaki savaşın Os­
fıskiye ve havuz, tepede nefeslik ve müldüğü belirtilmektedir. Ayrıca tür­ manlIlar için kötü sonuçlanmasıyla
kubbe kasnağında tek pencere bulun­ beye bir vakıf bırakıldığı hatta " İvaz Fa- tekrar Muğla’ya döndü ve ikinci hü­
maktadır. k ih ” in bu vakfa “ m u ta s a rrıf" olarak kümdarlığa başladı. Ancak bu hüküm­
Bu yapılardan başka Mudurnu ka­ atandığı bildirilmektedir. darlığı bir yıl sürdü, 1403 yılı ortaların­
zasındaki ırmak üzerine bir köprü in­ XIV. yüzyılda Menteşe Beyleri, de­ da oğlu İlyas Bey, Menteşe Beyliğine
şa ettirilmiş (1846), 1890 yılında yanan nizden gelen saldırılara kapalı bir ova geçti. Menteşe Bey’i Mehmed Bey’in
hükümet konağının yerine yenisi yap­ içinde bulunan Milas’a yerleşmişlerdi. Timur’a sığınması ve Gazi Ahmed
tırılmıştır. Merkezlerini de bu kente yakın bir yer­ Bey’in 1391 yılı Temmuz ayında Be-
de, tepe üzerinde Barçin (Beçin, Pet- çin ’de salgın bir hastalık sonucu öl­
sona) de kurmuşlardı. Menteşe Bey’­ mesi yüzünden Menteşe tahtı boş kal­
in ölümünden sonra beyliğin başına dı. Ancak Yıldırım, Menteşe yöresi va­
oğlu Mesud Bey geçti. Mesud Bey, liliğine Firuz Paşa’yı getirerek bu boş
1300yılında Rodos Kalesine karşı tek­ tahtı doldurmaya çalıştı. Ankara Sava­
MUĞLA (Eski adları: Mebella, rar saldırıda bulunmuş, kale kumanda­ şindan sonra, Mehteşe Beyliği’nin ba­
Mobolla, M obollevs, M oğola, Mağola, nı Delkova uzun süre mücadele ettik­ şına geçen İlyas Bey (7403/Şücaeddin
Movola, Âlinda, Karya). ten sonra, kaleyi teslim etm işti. Böy­ unvanıyla Balat emiri oldu. Kardeşi
Muğla ve çevresi llkçağ’da “ Karya" lece Akdeniz’in ticarî hayatında baş­ Mahmud Bey ile Menteşe Sultanlığı
adıyla anılmaktaydı. Finikeliler zama­ lıca rolü oynayan Rodos, Türk ege­ için mücadele eden ilyas Bey, 1404 yı­
nında bu bölgeye birçok kavimler ge­ menliğine girdi ve Hıristiyanların Ak­ lında kendisini Menteşe hükümdarı
lip yerleşmişlerdir. Daha sonra, İskit, deniz’deki üstünlüğüne büyük bir dar­ ilân etti. Yıldırım in ölümünden sonra
Lidya, Pers, İskender, Bergama, Roma be inmiş oldu. Bu durum karşısında oğulları arasında başlayan mücadele­
ve Bizans yönetiminde bulundu. Ma­ Hıristiyan dünyası Rodos’un Türkler den yararlanan ilyas Bey, İzmiroğlu
lazgird Savaşindan sonra Türkler Sü­ elinde kalmasını önlemek için birlik Cüneyd ve Saruhanoğlu ile birlikte Isa
leyman Şah’ ın kumandasında Erciş kurma yoluna gittiler. 1309 yılında 15 Bey’den yardım önerdiler. İsa Bey, Os­
Dağı önlerinde Aleksi Komnenos’u Ağustos’unda Hıristiyan birlikleri Ro­ manlI tahtına geçerse topraklan gü­
yendiler (1073). Türk Ordusu 1074 yılı dos’u geri almayı başardılar. İlhanlı vence altına alınacak ve kendilerine
yazında Likaonia’ya geçti. Burada 6 Hükümdarı Mehmed Hüdabende 1316 dokunulmayacaktı. Fakat Mehmed Çe­
büyük kola ayrıldı. Bunlardan üçü Paf- yılında ölünce yerine genç oğlu Zba lebi’nin İsa Bey’e karşı kazandığı ba­
iagonia, Frigya ve Mysia’ya, diğer üçü Said geçti. Fakat genç hükümdarın de­ şarı, bu düşünceleri yararsız kıldı. Üs­
de Lydia ve Muğla’ya doğru yola çık­ neyimsizliği, İran’da karışıklık çıkma­ telik de topraklarını yitirme tehlikesi
tı. Türk kuvvetleri Muğla kıyılarına inik­ sına yolaçtı. Bu durumdan yararlanan ile karşı karşıya bıraktı.
leri sırada buradaki kasabalar boştu. Hamidoğlu Dündar Bey bağımsızlığı­ İlyas Bey, Osmanlı Sultanı Meh­
A ydıni Güzelhisar zaferiyle (Traileis) nı ilân ederek komşuları olan Saruhan med Çelebi adına 13 Mart 1415 tarihli
alan Menteşe Bey, bu zaferden sonra ve Menteşeoğullarını kendisine bağlı paralar bastırmıştır. İlyas Bey’in 1403
Muğla’yı ele geçirdi (1284). Bu tarihten ve kendilerinden belirli miktarda asker yılında kendi adına kestirdiği sikkeler­
sonra Muğla ve çevresi bu beyin adı ve vergi aldı. de zamanın güçlü adamı Timur’un adı­
ile adlandırılarak Menteşe diye anılma­ Diğer Menteşe Beyliği saltanatçı­ na rastlanmamaktadır. 1420 yılında
ya başlandı. Menteşe’ye gelen Türkler ları gibi ölüm tarihi henüz belli olma­ ölen İlyas Bey’in Balat’ta cami, med­
arasında “ K ayı" boyuna ait bir grup da yan Mesud Bey’in yerine de oğlu Or­ rese ve imareti vardır, ilyas Bey’in ölü­
vardı. Anadolu’nun Türkleşmesinde han Bey geçti. Orhan Bey, beyliği ol­ münden sonra oğullarından Leys

249
(Üveys) Bey ve Ahmed Bey ile birlikte beyleri tarafından yönetilen Muğla ili, Cami, Hacı Hamdi Bey tarafından
babalarının ölüm haberi üzerine Os­ XVIII. yüzyılın ortalarına doğru da mü­ onartılırken, büyük kubbenin kurşun­
manlI sarayından Menteşe’ye kaçtılar tesellim ler tarafından yönetildi. ları değiştirilmiş ve içindeki nakışla ye­
ve Menteşe elini aralarında paylaştılar. XVII - XIX. yüzyıllarda Muğla sağn- niden Rodos’tan getirtilen boyalarla
Beyler, 1424 yılına değin Menteşe’de cağı 8 kadılığın birleşmesinden mey­ zarif bir şekilde yenilenmiştir.
saltanat sürdükten sonra II. Murad ta­ dana gelmişti. Merkez olan Muğla’da Mustafa Çelebi Camii, şehrin sa­
rafından toprakları egemenlik altına sancak beyi ve mütesellim otururdu. yılı eski camilerinden biriydi. Emir Ba­
alınınca Tokat’a sürüldüler. Leys Bey Her ilçenin ayrıca bir kadısı da vardı. yezid Mahallesi'nde yapılan bu camie
1424 yılında tutuklandıkları Bedevi Sancak beyleri ilçelerin yönetimlerine halk "Hankâh-ı Bayramiyye", yani Hacı
Çarrağı’ndan (Tokat’ta) kardeşi Ahmed karışmazlardı. Muğla Sancağı yaklaşık Bayram Tarikatı Tekkesi adını vermiş­
Bey’i kaçırdı. Ahmed Bey, Karayülük XVIII. yüzyılın yarısına kadar bu bey­ tir. Oldukça karışık olan kitabeden ca­
Osman’a sığındı, bir süre sonra da Mı­ ler tarafından yönetildi. Bu yüzyılın m iin 1572-73 yıllarında yapıldığı anla­
sır’a kaçtılar. Mısır’dan Menteşe’ye ge­ ikinci yarısında (1751) MuğlaSancağı şılmaktadır. Harap olan cami, zaman­
len Ahmed Bey’in şansı burada açıl­ Arpalık olarak verilmeye başlandı. la yıkılmıştır.
dı. Çünkü bu sırada izmiroğlu Cüneyd Sancak da beyin adına, adamı olan Pazaryeri Camii’nin kurucusu halk
Bey isyan etmişti. Beyin isyayının bas­ mütesellim tarafından yönetilmeye arasında Batıkzâde Hacı Ahmed Ağa
tıran Osmanoğulları bu arada Mente- başlandı. Muğla ilinde mütesellimler- olarak bilinir. Camiin üzerindeki kita­
şeoğ ullarf Beyliği’nideto prakl arı na kat- den başka, muhassıllar da yönetimde beden Batıkzâde’nin, binayı 1842 yılın­
tılar. Böyleçe uzun yıllar bölgeye ad­ görev almışlardı. da onarttığı anlaşılmaktadır. 1630 yı­
larını veren Menteşeoğulları soyu son Aydın’da oturan muhassıl paşalar, lında Muğla’yı ziyaret eden Evliya Çe­
buldu, kendileri gibi Türk olan başka Menteşe’deki toprak gelirlerini müte­ lebi de, “ Seyahatnâme” sinde bu cami­
bir soyun egemenliğini kabul ettiler. s e llim le r aracılığı ile to p la ttıla r. den Pazaryeri Camii olarak söz etmek­
Osmanlı yönetimine giren Mente­ 1735-1817 yıllları arasında Muğla’yı 23 tedir. Camiin minaresi 1866 yılında Kö-
şe’de sancak örgütü 1425 yılında ku­ muhassıl yönetm iştir. 1836 yılında seoğlu Hacı Mehmed Ağa tarafından
ruldu. Sancağın merkezi Muğla şehriy­ Anadolu dört kısma bölündü. Sancak­ yaptırılmıştır. 1925 yılına kadar onarım
di. 1443 yılında tahtı bırakıp çekilen larda dört il oluşturuldu. Bu illerin mer­ görmeyen camii, bu tarihte esaslı bir
Osmanlı hükümdarı II. Murad, Saruhan kezlerinden biri de Aydın oldu. Sığla, şekilde onarılmıştır.
ve Aydın ile birlikte Menteşe’yi de ken­ Saruhan ve Muğla (Menteşe) Anadolu Saburhane Camii, Hacı Osman
di geliri için has olarak ayırdı, sancak' eyaletlerinden alınarak Aydın’a bağ­ Ağa tarafından minaresiyle birlikte
beyliğine de Balaban Paşa’yı atadı. II. landı. Bu sancakların dördüne birden 1848 yılında kuruldu. Yanında bir de
Murad, ikinci kez tahta geçişinden bir ilk vali olarak Karaosmanzâde Yakub medrese vardır.
süre sonra ölünce, diğer beylikler gi­ Paşa atandı (17 Aralık 1836). Yakub Pa­ Sekibaşı Camii, Sekibaşı Mahalle­
bi Leys Bey’in oğlu ilyas Bey babası­ şa zamanında Muğla, merkezi durumu­ s i’nde kurulmuştur. Kurucusu ve ku­
nın varisi olarak ortaya çıktı. II. Meh­ nu kaybederek yerini Sığla’ya bıraktı. ruluş tarihi hakkında bilgi edinileme-
med (Fatih) bunun üzerine Ishak Pa- 1867 yılında da yönetimde yapılan de­ m iştir. İlk yapılışında toprak bir dam­
şa’yı yolladı. Paşaya yenilen İlyas Bey ğişikliklerden sonra Muğla Sancağı la kapanan camiin üstü 1872-73 yılın­
de, Rodos’a kaçtı. Bu olaydan sonra tek başına mutasarrıflık merkezi oldu. da Kabasakal Mehmed Ağa tarafından
padişah, Menteşe’ye eski kaptan-ı der­ Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra im­ yaptırılan onarım sırasında kiremitli bir
yalardan Yunus Bey’i sancak beyi ola­ zalanan Sevr Anlaşması’na dayanan çatı ile kaplanmıştır. Bu onarımda mi­
rak atadı. Daha sonra II. Bayezid, oğul­ İtalyanlar, Muğla ve Antalya bölgesi­ naresiz olan camie bir de tahta mina­
larından Alemşah’ı 1490 yılında Men­ ne girdiler. Muğla, Ege’deki Yunan iş­ re eklenmiştir.
teşe Sancak Beyiiği’ne atadı. Alem- galine karşı örgütlendi. Toplanan kuv­ Şahidî Camii, Şehidî Dede Türbe-
şah, 12 yıl bu görevde kaldı. Şehzade vetler Aydın’a yollandı. İtalyanlar Muğ­ si'nin doğusunda kurulmuştur. Önce­
Korkud’un Saruhan Sancak Beyliği’- la’dan ve Antalya’dan Lozan Antlaşma­ leri burada Mevlevî tarikatı ilk Postni-
nden Teke Sancak Beyliği’ne atanma­ sından önce çekildiler. Cumhuriyetin şjni -Seyyid Kemaleddin adına yaptı­
sı üzerine onun yerine Saruhan San­ ilânından sonra Muğla il oldu (1923). rılmış bir mescit vardı. Bu mescit za­
cak Beyi oldu. Muğla, sanat eserleri yönünden man aşımına uğrayıp harap olmuştur.
Menteşe tarihinde, Islâm tüccarla­ fazla zengin sayılmaz. Eserlerin ço­ 1848 yılında Hacı Osman Ağa, birinci
ra karşı saldırılarda bulunan Rodos şö­ ğunluğunu camiler oluşturur. Camiler­ kez ve bir süre sonra Mustafa Efendi
valyeleri üzerine sefer açan Kanunî den başka, OsmanlIlar devrinden kal­ tarafından da ikinci kez olmak üzere
Sultan Süleyman’ın da rolü vardı. Çün­ ma mecsitler, kervansaraylar ve önem­ onartılmıştır. 1869 yılında Saburhane
kü, Kanunî bu sefer sırasında Muğla’­ li olmayan birçok çeşme vardır. Camii’nin kurucusu Hacı Osman Ağa ­
yı güzergâh, Marmaras’i de üs olarak Konakaltı Camii, 1829 yılında Aziz nın oğlu Hacı Mehmed Ağa tarafından
kullanmıştır. Ağa’nın kâhyası Abdi Ağa tarafından iyi bir şekilde onartılmıştır. Cami ka­
Sultan Süleyman 16 Haziran 1522 mescit olarak kuruldu. Daha sonra pısı üzerindeki kitabede bu onarımla
tarihinde yanında 100 bin kişilik bir or­ 1863 yılında Zorbaz Hacı Mehmed Ağa ilg ili kitabe vardır.
da olduğu halde Üsküdar’dan Marma­ bu mescidi yıkıp, yerine ahşap olarak Şahidî Camii, son kez ve son Post-
ris’e doğru yola çıktı. 22 Temmuz 1522 bir cami kurdurdu. nişin Şeyh Cemal Efendi tarafından ol­
Salı günü Gökbeli’yi geçerek Bozü- Kurbanzâde Camii, Nakşibendî ta­ dukça yüklü para harcanarak 1911 yı­
yük’e geldi. 23 Temmuz 1522 Çarşam­ rikatından Kurbanzâde Hacı Süleyman lında onarılmıştır. Cami avlusundaki
ba günü Karabağlar’a gelerek, burada Efendi tarafından kuruldu. Kuruluşta- mezarlıkta ünlü kişilerin mezarları bu­
1 günlük mola verdi. 26 Temmuz Cu­ rihinin 1875 yılında önce olduğu sanıl­ lunmaktadır. Bunlardan, Seyyid Kema­
martesi günü Marmaris’e gelindi. 28 maktadır. leddin Hazretlerinin mezarı başında
Temmuz 1522 Pazartesie günü Mente­ Kurşunlu Camii, Esseyyid Şucâed- dört köşeli bir taş vardır. Bu mezarın
şe Sancak Beyi Sinan Beyi de yanına din tarafından 1493 yılında yaptırıldı. hemen alt tarafındaki mezar ise Sey­
alan Kanunî, Rodos Kalesi’ne geçti. Kurşunlu Camiin büyük bir kubbesi yid İbrahim Dede’ye aittir.
Kaleyi fethettikten sonra Marmaris’e vardır. Kapınınsağ ve sol yanlarında­ Şeyh Cami, Şeyh Bedreddin tara­
gelen Kanunî, 8 Kasım 1523 tarihinde ki iki küçük kubbe, Hacı Ibraim Ağa- fından yaptırılmıştır. Kuruluş tarihi ke­
du Muğla’ya vardı. Burada 1 gün mo­ zade Hamdi Bey tarafından onarılırken sin olarak bilinmemekte ise de, ilk vak­
la veren Kanunî Sultan Süleyman ve kaldırılmıştır. Camie 1900 yılında Şe­ fiyesinin 1565 tarihini taşıması ve vak­
ordusu daha sonra İstanbul’a gitti. Bu rif Efendi tarafından son cemaat yeri fiyede Hz. Şahidi’nin imzasının bulun­
sefer sırasında bu tarihe değin alına­ eklenmiştir. Camiin bugünkü minare­ ması, yapılış tarihini ortaya çıkarmak­
mayan Bodrum Kalesi de Parlak Mus­ si 1900 yılında Hacı İsmail Efendi ta­ tadır.
tafa Paşa tarafından fethedildi. Böyle­ rafından yaptırılmıştır. Camiin yanın­ Cami, şeyhin kendi unvanıyla anı­
ce Muğla ilinin bütün il sınırları çizil­ da, eskiden 30 odalı bir medrese bu­ lan mahallede minaresiz ve toprak
miş oldu. 1523 yılından sonra sancak lunmaktaydı. damlı olarak yapılmıştır. Minare Muğ­
250
lalı Ahmed Ağa’nın karısı Ayşe Hatun Van’ın 77 kilometre kuzeydoğusunda bilesinin, ovayı sulak ve otlak buldu­
tarafından 1806 yılında kurulmuştur. kurulmuştu. Kasabada arkeolojik eser ğu için "M u ş " adını verdiklerini kay­
Ayşe Hatun da camiin yanındaki me­ olarak kale ve “ D er-H ausganvort deder. Bir başka söylentiye göre de
zarlıkta gömülüdür. 1830-31 yılında M an astırı" vardı. Manastır kasabanın Muşkiler’denbirkolburalarakadar ge­
Menteşe Mütesellimi Tavaslı Osman kuzeyindeki bir tepede inşa edilmişti. lerek şehrin temellerini atmış ve Muş
Ağa’nın karısı Ümmû Gülsüm Hatun Her yıl buraya yapılan ziyaretleri ile ün­ adını, Muşet önderliğindeki bir kavim­
tarafından onartılmıştır. İkinci onarım, lüydü. Kasaba nüfusu 3 bin 67 kişiy­ den almıştır. Muş, Farsça’da fare, ne­
1896-97 yılında Şerif ve Ragıb Efendi­ di. Kasaba yakınlarında, iki küçük te­ hirlerden yolcu taşıyan küçük gemi,
ler tarafından yaptırılmıştır. Camiin peyi birleştiren " Ş eytanköprüsü” yer keşif hizmetini gören ve amiralin buy­
içindeki süsleme ve yazıları da bu ona­ alırdı. Eskiden var olan 300 köyden, ruklarını ulaştıran donanmaya mensup
rım sırasında eklenmiştir. XX. yüzyıl başında sadece 40i mevcut­ gemi anlamına gelir.
Ulu cami, 1344 yılındayaptırılmıştır. tu. Şehrin kuruluşuyla ilgili olarak çe­
Eski kitabesiyleünlüdür. Muğlalı Abdi- Bugün Doğu Anadolu bölgesinin ş itli tezle_r mevcuttur. Muşkiler’in dı­
zâde tarafından onartıldı. Bu önarım- Yukarı Murad-Van bölümünde, Van ili­ şında M.Ö. 900 yıllarında Muş ve Van
dan sonra yanan camiin bakımı, Koca ne bağlı ilçe merkezi kasaba olan Mu­ bölgesinde “ O srarto-Lortho” adını ta­
Mustafa Efendi’nin kızı ve Hacı Süley­ radiye ilçesi, arkeolojik açıdan zengin şıyan ve Turanilerden gelme bir kav-
man karısı olan Hacı Nazife Hanım ta­ Urartu eserlerine sahiptir. min varlığı bilinmektedir. Ahlat yazıt­
rafından yapıldı. Ulu Cami, vakfiyesi Körzüt Kalesi (Kordzot Kalesi; Ara- larından öğrenildiğine göre bu kavim,
olan camilerdendir. 3 dükkân, 16 dö­ bızengi Kalesi, Zengibar Kalesi), Mer­ Türk soyundan gelmiştir. Daha sonra
nümlük bir uzun tarla, hamam ve ha­ kez bucağının Uluşar (Eski adı: Hörzüt) bölge Kiruri ve Nomiler’in egemenli­
mamın yanındaki ayrıca 5 dükkân ev- köyü yakınlarında Urartulardan kalma ğine girmiştir. M.Ö. A surlularin başı­
kafındandır. bir kaledir. Muradiye-ovasının güney­ na geçen II. Asurnasırpal Muş yöresi­
Muğla'daki çeşmelerin tümü harap doğu köşesinde kurulmuştur. Yaklaşık ni kendi topraklarına katmıştır. Daha
durumdadır. Üzerlerindeki yazıların da olarak 250 x 100 metrelik bir alanı sonra Med, Lidyalılarin ve Persler'in
çoğu kireçle kapatılmıştır. Bu sebep­ kaplamaktadır, iç kalenin düzlük şek­ eline geçti. M.Ö. 334 yılında Pers
le yapım tarihi ve yaptıran kişilerin ad­ linde uzanan orta kesiminden başla­ Imparatorluğu’nu yıkan Büyük İsken­
ları verilmemiştir. yarak, ovaya bakan kuzey-batı bölü­ der, bütün Anadolu gibi Muş toprak­
Muğla’da yapılan fakat bugün ço­ münde, dikdörtgen ve kareye yakın larını da kendi ülkesine kattı.
ğu toprak olan mescitler vardı. Bunlar­ planlı yapılara ait temeller görülebilir. Roma imparatorluğu’nun ikiye ay­
dan, Hacı Rüsdem Mescidi, Yeğen Çe­ Yüzeyde kolayca izlenebilen bu temel rılmasından (395; sonra Muş, Bizans’­
lebi Mescidi, Hamza Mescidi, Sofu kalıntıları üzerinde ilginç bir taş duvar ın payına düştü. Sasaniler de burayı
Hüseyin Mescidi, Hacı Bayezid Mahal­ tekniğiyle karşılaşılır, taş temellerinin Bizans’a karşı savundular (647;. Islâm
lesi Mescidi önemlidir. üst seviyeleri yüksek olup, düzgünce akınları arasında sürekli el değiştirdi.
Ahmed Gazi Medresesi, 1375 yılın­ dikdörtgen prizma şeklinde yontulmuş 825-851 tarihleri arasında Muş Bağradi-
da Gazi Ahmed Bey tarafından yaptı­ bloklarla inşa edilmiştir. Düzgün olma­ ler’den Bağrad adlı prensin yönetim
rıldı. Beçin Kalesi'nin iç surlarının dı­ yan moloz taşlardan yapılan duvarlar merkezi oldu. Bağrad, Bağdat’agönde-
şındadır. 9 metre uzunluk, 12.50 met­ ise bu temeller üzerinde yükselmiştir. rilince, Muş halkı isyan etti. Bu olaydan
re genilikte bir avlunun çevresine sı­ Muradiye Kalesi (Erm enice: Per­ sonraMuş, Bağrad krallığının sınırları
ralanmış 10 odalı bu medreseye gotik gri), Van’ın kuzeydoğusundadır. Kasa­ içine g i r d i . _______
mimarisi etkisinde kalmış büyük ve baya hâkim kayalıklar üzerinde Urar- X. yüzyılın ikinci yarısı ile XI. yüz­
güzel bir kapıdan girilir. Kapının tam tular tarafından yaptırıldığı sanılmak­ yılın başlarında Ahlat ve Muş bölgesi,
karşısında Ahmed Gazi’nin, üzeri kub­ tadır. (M.Ö. VIII. yüzyıl). Kalenin yanın­ Doğu’ya doğru genişleme siyaseti iz­
be ile örtülü türbesi yer alır. Kapılar­ da Arest ırmağı geçmekte, üstünde leyen Bizans ile Müslümanlar arasın­
dan ve yüksek pencerelerden ışık alan, taş bir köprü bulunmaktadır. XII. yüz­ da çatışma alanı oldu. Doğu Anadolu’
üzeri beşik tonozlarla örtülü medrese yılda kale, Bizans ve İranlIlar arasında nun büyük bir bölümü Bizans’a geçti.
odaları loş ve küçüktür. Her odanın bir bir savaşa sebep oldu. 1054’te Tuğrul 26 Ağustos 1071’de Tuğrul Bey’in
ocağı, iki veya üç dolabı vardır. Med­ Bey kaleyi ve çevresini ele geçirdi. Da­ halefi ve yeğeni Sultan Alparslan, Bi­
resenin dışında, türbenin sağında, ay­ ha sonra sırasıyla İranlIlar, Selçuklu­ zans İmparatoru Romanos Diogenos’-
nasında, karşılıklı iki arslan kabartma­ lar ve OsmanlIlar Muradiye’ye egemen un yönetimindeki orduyu Malazgirt
sı olan kemerli küçük bir çeşme eklen­ oldu. Ovasinda yenerek imparatoru esir al­
miştir. 1510 yılında Şah İsmail, bu çevre­ dı. Bu zafer sonunda Alparslan’ın
de yaptırdığı bir malikâne için kaledeki
taşlardan yararlandı. Harap durumda Alâeddinpaşa Camii, 1747 yılında
olan kalenin güneydoğu tarafında, Alâeddin Paşa tarafından yaptırılmış­
Selçuk-Osmanlı devrine ait bazı kule­ tır. 1961-1965 yılları arasında kubbesi­
ler bulunur. Bu kuleler doğrudan ana ne kurşun kaplanarak onarılmış, ayrı­
MURADİYE (Eski adları: Bargiri, kaya üzerine oturmaktadır. Güney ta­ ca bir son cemaat mahalli eklenmiş­
Bergri, Pergri) rafta Urartu sur temel taşları vardır. tir. Cami, Muş Valisi Alâeddin Paşa’-
İlçenin tarihi M.Ö. IX-VIII. yüzyılla­ Urartu devrine ait olabilecek bazı ka­ nın yaptırdığı, cami, medrese ve aşha­
ra dayanır. XIX. yüzyıl sonunda Mura­ lıntılar da akropol bölümünde yer alır. neden oluşan külliyenin günümüze ka­
diye, Bargiri adı ile Van vilayetinin Muradiye’nin Yenikaya köyünden lan son parçasıdır. Renkli taşlarla süs­
Merkez sancağına bağlı kaza duru­ lü minaresi ilgi çekicidir.
3 kilometre kadar güneydoğuya ilerle-
mundaydı. Merkez sancağın kuzeydo­ Ulu Cami (Şeyh M uham m ed Mağ­
nildiğinde iki kümbet göze çarpar. Bu
ğusunda yer alırdı. Kuzeyden Erzurum rib î Camii), ilde gömülü bulunan ermiş
yapıların Akkoyun ve Karakoyunlular’a
vilayeti, doğudan İran ve Hakkâri san­ Şeyh Muhammed Mağribî tarafından
ait olduğu sanılmaktadır.
cağı, güneyden Van merkez kazası, ba­ yaptırıldığı söylenilmektedir (B itlis
tıdan Ardeş kazası ve Van gölü ile çev­ Salnamesi, sene 1310). Aslının kilise
riliydi. Sekiz nahiyesi, 117 köyü vardı. olduğu sanılmaktadır. Fakat üslûp
Nahiyeleri şunlardı: Ebgay, Luli, Git- özellikleri bakımından bir Osmanlı
han, Çikli, Osmanlı, Gönderme, Akbu- eseri olduğu anlaşılmaktadır. Birkaç
lak, Körzüt (Bugün: Ulaşır). Mülki âmir­ kez restore edilmiştir, ilin en büyük ca-
leri bir kaymakam ve 8 nahiye müdü­ miidir. Minaresi iki kez yapılmışsa da
rüydü. Bir idare meclisi tarafından yö­
MUŞ ikisinde de yıkılmıştır. 420 yıldan da­
netilirdi. Toplam nüfusu 13 bin 382 ki­ Muş’un adı, kaynaklarda farklı şe­ ha eski olduğu söylenir.
şiydi. killerde geçer. Bazıları, Asur baskısın­ Murat Nehri Köprüsü, Muş-Varto
Kaza merkezi Bargiri kasabası dan kuzeye doğru kaçan bir İbranî ka­ yolunda Murad Nehri üzerindedir. 12

251
gözlü ve sivri kemerlidir. 143 metre bo­ de müderris olarak Molla Halil, Halil kuruldu. İlhanlIlar, Karahanlılar ve Ce-
yunda, 4.77 metre genişliğindedir. Or­ Hoca ders vermişlerdir. zâyirlilerden sonra, Muş’u XIII. yüzyı­
ta kısımda yüksekliği 16.18 metredir. 1892’de Muş ve yöresinde bulu­ lın ilk yarısında Timur, daha sonra Ak­
Köprü üzerindej mermere kabartma nan Norşen, Ardinç ve Voğunk köyle­ koyunlu hükümdarı Uzun Haşan ele
olarak işlenmiş 6 satırlık Türkçe bir ki­ rinde 4 adet Sübyan Mektebi açıldı. geçirdi. Şah İsmail Safevî Akkoyunlu-
tabe vardır. Mihveri düz değildir. Bun­ Şehrin Hükümet Konağı 1906 yılın­ lar’ı yıkıp İran’da bir Türk imparatorlu­
dan ötürü “ Çarpuk K öp rü" diye de anı­ da yapılmıştır. Muş bugün Doğu Ana­ ğu kurunca, Muş Tebriz’e bağlandı (Ot-
lır. Halen kullanılan bu köprü muhte­ dolu’da il merkezi şehirdir. lu kbe li Savaşı 1473). Çaldıran Meydan
melen 1817 yılında onarım görmüştür. Tanzimat’ın ilânıyla Muş sancağı Muharebesi’ni kazanan Yavuz Sultan
1825 yılında halkı ayaklandıran Şeyh Erzurum’dan ayrılarak Sivas’a bağlan­ Selim burasını Safevî’lerden alarak Os­
Sait ve arkadaşları bu köprü dolayla­ dı ve m ütesellim liğine Haşan Paşa manlI devletine kattı (1514). Osmanlı
rında yakalanmışlardır. atandı (1839). XIX. yüzyılın ikinci yarı­ İmparatorluğu yönetiminde Muş, ba­
HavarilerManastırı.Merkezbucağa sında Muş sancağının uygun yerlerin­ zen Van eyaletine bağlı bir sancak
bağlı Kepenek köyünde halen yıkıntı du­ de derbend inşa edildi (1869). Sultan merkezi, bazen de Bitlis hanlığına bağ­
rumundadır. Bugün, 1144 yılında Filo­ Abdülaziz devrinde ise sancakta asker lı bir nahiye merkezi durumuna geldi.
zof Yenilmeyen Tavit’in anısınadikilen bulundurulması kararlaştırılarak kışla XVII. yüzyılda eski önemini kaybetme­
abide haç ayakta durmaktadır. inşa edildi (1870). Yine aynı devirde şe­ ye başladı. Bitlis hanlığından ayrılarak
Surp Garabed Manastırı (Murada- hirde hükümet konağı yapıldı (Mart, Muş Beylerbeyliğine bağlandı. 1794 yı­
du r M ışo Sultan, Ktaga Vank, Çengel­ 1876). II. Abdülhamid devrinde Muş’ tâ­ lında İran Şahı Doğu Anadolu’ya sal­
li Kilise), Muş’tan 7 saat uzaklıkta Kar- ki Ermeni katolik kiliseleri onarıldı dırdı ve burasını yağmaladı. 1795 yılın­
ke Dağı eteğinde, Yaygın bucağına (1899). da Iran şahının kışkırtması sonunda
bağlı Yukarıyongaiı köyünde bulun­ yeğeni Kutalmışoğlu Süleyman Şah bölgedeki Bedirhanı ve Müşkân aşiret­
maktadır. Yapı kabartmalar bakımın­ bütün Anadolu’yu fethetti ve 1077 yı­ leri, Osmanlı devletine karşı ayaklan­
dan ilgi çekici idi. lında Türk devletini kurdu. Malazgird dılar. Bu ayaklanmanın bastırılması
Alâeddin Bey Medresesi, Alâeddin zaferinden sonra Türk boy ve oymak­ için Reşid Paşa ile Muş Beylerbeyi
Bey tarafından kurulmuştur. Dersler, ları Muş ve yöresine yerleştiler. XI. Alâeddin Paşa’nın oğlu Emin Paşa gö­
Sultan Abdülaziz tarafından görevlen­ yüzyıl sonlarında bölge Selçuklu ege­ revlendirildi. Emin Paşa, Varto, örmek,
dirilen Ahmed Hamdi Efendi tarafın­ menliği altınaalındı. DahasonraArtuk- Çiban ve Malazgird’te Hasannan aşi­
dan verilmiştir. Muş ilinin bilginleri bu­ oğulları, Ermenşahlar burayı yönetti­ retlerinden topladığı kuvvetlerle Reşid
radan yetişm iştir. ler. 1207 yılında Ahlat hâkimi Eyyûbi Paşa’nın yardımına geldi. Âsiler bir sü­
Maksutpaşa Medresesi, Maksud Melik Evhad Necmüddin Muş’u kuşat­ re dayandılar, sonra dağıldılar. 1821 yı­
paşa tarafından kurulmuş olup ilin en tı. 1228yılındaCelâleddin Harzemşah lında Iran Şahı Abbas Mirza Osmanlı
büyük medresesiydi. şehri ele geçirdi. Fakat aynı yıl Erzu­ paşalarının birbirlerine düşmesinden
Muradpaşa M edresesi, Murad- rum’da hüküm süren Selçuklu emiri yararlanarak Muş ve Bayezid dolayla­
paşa Camii’nin yanında, Murad Paşa Sultan Alâeddin Keykubâd’a Muş Ova- rında tekrar harekete geçti ve Muş’u
tarafından kurulmuştur. Muntazam bir sı’nda yenildi ve şehri bırakmak zorun­ yağmaladı. Emin Paşa’nın Beylerbey­
bina olarak inşa edilm iştir. Medrese­ da kaldı. Selçuklu egemenliği yeniden liği zamanında Muş’ta bulunan Yazıcı-
252
oğullan ve Hormekli aşiretleri halka camiin minaresi, renkli taşlarla örül­ V ilâyetinin, merkezi Mersin olan İçel
zulmetmeye başladılar. Emin Paşa, bu müştür. Giriş kapısında ince ve narin V ilâyetinin kazası olarak yerleşme
iki aşiretle mücadeleye girişti. Musta­ yapılı bir Selçuklu kemeri, kemerin her bölgesini hiç değiştirmemiştir.
fa Zeynel yönetiminde bulunan Hor- iki tarafında birer Selçuk sanatı olan XIX. yüzyıl sonunda 74 köye sahip
mekler, bir ara Kuziçan’da bulunan "arslan-kaplan" bulunur. Bu heykeller olduğu ve nüfusunun 15 bin 368 kişi
Şah Hüseyin’in yanına kaçtılar. Bir sü­ camiin etrafını restore etmek için kal­ (1891) olduğu bilinmektedir. Aynı dö­
re sonra da affedilerek K iği’nin Dara- dırılmıştır. Minaresinin üstünde Os­ nemde kasaba nüfusu 865 kişidir. Bir
bi köyüne yerleştirildiler (1825). Aynı manlI tuğrası vardır. Kitabesinde "B i­ cami, 6 mekteb, 2 han ve bir medrese­
yıl MustafaZeynel Lalan aşireti reisi Ali na kıldı anı o l Hz.Abdülhamid H an" de­ si vardır. Ticareti çok zayıftır.
Ağa ile birlikte Muş’a gelerek Emin Pa- nilmektedir. Cami, Arslaniı Han ile ku­ 1949 yılında Konya-Mersin karayo­
şa’yı ziyaret etti. Emin Paşa, Mustafa rulmuş çarşının avlusunda yer alır. lunun açılması, kasabaya büyük aşa­
Zeynel ve aşiretin Varto’nun Kasman Şehrin merkezi yerinde geniş bir bah­ malar kazandırmıştır.
köyüne yerleşmelerine izin vererek bu çesi vardır (1821). Mut, sanat eserleri bakımından ol­
asi aşireti tesirsiz hale getirdi. 1827 yı- dukça zengindir. Bu eserlerin çoğu
lında Muş mutasarrılığınagetirilen Ah­ Selçuklular ve Karamanoğulları devir­
med Paşa(Seyyid), aşiretlertarafından lerine aittir.
öldürüldü. Lala Ağa Camii, Karamanoğlu Alâ­
1836 yılında Muş, Varto ve Malaz­ eddin Bey’in isteğiyle Lal Ağa tarafın­
gird yöresinde yaşayan Türk aşiretle­ dan yaptırıldı. (1356-1390). Planı
ri arasında yeniden anlaşmazlık baş­ MUT dikdörtgen biçimindedir. İç bölümün­
gösterdi. Bundan yararlanan Ruslar, Mut kasabasının kuruluşu M ilât’ de kubbeye geçiş, pandantiflerle sağ­
Pasinler üzerinden bölgeye saldırdı. tan 300 yıl öncesine kadar gider. Eti­ lanır. Tek kubbeli ana mekan, tonozlar­
Tehlike büyüyünce Türk aşiretleri bir- ler, MakedonyalIlar, Yunan, Roma, Bi­ la yana doğru genişler. Planıyla bu ti­
birleriyle barışarak Rus kuvvetlerine zans, Arap-lslâm, Selçuk, Karaman- pin daha sonraki örneklerine öncü ol­
karşı koydular ve onları yenmeyi ba­ oğulları ile Osmanlı devirlerinde askerî du. Camiin yanında, Karamanoğulları
şardılar. 1837 yılında âyanlığı kaldı­ ve ticarî bir alan olarak durumunu ko­ devrine ait türbe vardır. Camiin güne­
ran II. Mahmud, Muş ve çevresinde rumuştur. Yusuf Akyurt ve Şikârî tari­ yinde bulunan büyük türbe ve Hoca-
Emin Paşa’nın egemenliğine son ver­ hine göre Mut’un H ititle r devrindeki enti türbesi,kare planlı kaide üzerinde
di. adı, “ Yenika” (Yeni Şehir), Yunanlılar sekizgen bir külahla örtülüdür. Küçük
XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın devrindeki adı “ Olba” veya “ Clau- türbe de yine kare kaide üzerinde se­
başında Muş ve yöresi, isyan eden Er­ diopolis” tir. Olba kenti, Teucer’in oğ­ kizgen olarak yükselir ve üzeri sekiz­
meni taşnaklarının hareket alanı oldu. lu Ajax tarafından kurulmuştur. Bura­ gen külahla örtülüdür, iç bölümde üçü
1894’teki Sason ayaklanmasından da bulunan Jüpiter (Zeus) tapınağının taş, biri tek parça ahşap dört lahit var­
sonra Osmanlı hükümetinin isteği kenti çok önemli kıldığı bilinmektedir. dır. Taşhan, Doğancı mahallesindedir.
üzerine Erzurum’da bulunan Fransız, Marc-Antoine zamanında bu tapınağın Dikdörtgen planlı bir binadır. Avlusu
Ingiliz ve Rus Konsolosları Muş’ta top­ rahipleri bütün “ Cilicie-Trach6e” ye beşik tonozlu revaklarla çevrilidir. Ar­
landılar. hükmediyorlardı. Claudiopolis ise kada odalar vardır.
1901 yılından itibaren Rusya’danimparator Claude’un bir kolonisiydi ve Mut Kalesi, namazgâh yakınında­
yardım, İngiltere’den teşvik gören Er­ bazı tarihçilere göre Olba kentinin ye­ dır. Temellerinin Hitit devrine kadar in­
meniler, Taşnak Kom itesi’nin teşkilâ­ rinde kurulmuştu. Her iki kentin de yı­ diği söylenir. Özellikle Selçuklular,
tı ile silahlanıp Muş çevresindeki köy­ kın tıla rı, XIX. yüzyılın sonunda, Karamanoğulları ve OsmanlIlar devrin­
leri basmaya başladılar. Bunların üs­ kasabanın çok yakınında büyük bir de onarım gördü, ekler yapıldı. Dört
tüne gönderilen hükümet kuvvetleri arazi üzerinde yer almaktaydı. burcu içinde İçkale adı verilen kulesi
Ermenileri etkisiz duruma getirdi. 1905 Eski sipahi ve zeamet senetlerine vardır.
yılında şehir ve çeversinde meydana göre teşkilâttan önce “ Met” adı kabul Mut’un içindeki bu eserlerden baş­
gelen çarpışmalar bölge için zararlı ol­ edilmiş, bu ad zamanla Mut’a çevril­ ka çevresinde de bazı eserler ve önem­
du. m iştir. Evliya Çelebi’ye göre Karama­ li kalıntılar bulunur.
1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’noğlu Yakup Bey, Mut kalesini Dağ Camii, Mut’un 2 kilometre gü-
na katılan Osmanlı Devleti, doğuda Rumların elinden almak için kaleye neybatısındadır. Beylikler devrinin so­
R uslarin saldırısına uğradı (1915). yaptığı hücumda askerlerinin şehit nu, Osmanlı devri başına a ittir.
Ruslar, Eleşkird ve Pasin üzerinden düşmesi üzerine burası “ Darüi-Mavt” Çevredeki antik kalıntılardan topla­
Muş'a girdi. Bu sırada şehir halkı bü­ adını almış ve zamanla bu ad Mut ha­ nan devşirme malzeme kullanılmış­
yük sıkıntıya düştü. (18 Şubat 1916). lini almıştır. tır. M ut’a 20 kilometre uzaklıkta
Malazgird ve Bulanık, Ruslar tarafın­ 1228 yılında Selçuk Sultanı I. Hocaenti köyünde de kare planlı, kub­
dan alınınca, halk, Elâzığ ve Diyarba­ Alaüd’-din Keykubat tarafından Erme­ beli, harap bir cami vardır. Ayrıca
kır illerine göç etmek zorunda kaldı. 26 nek kalesi civarına yerleştirilen Kara­ Silifke-Mut yolu üzerindeki Kaya me­
Temmuz 1916’ta Türk birlikleri saldı­ manoğlu beyliğinin ilk tarihî şahsiyeti, zarları, Mut-Karaman yolunda Selçuklu
rıya geçti. Ruslar Murat ötesine çekil­ Nure Sofi’dir. Karaman adını verdiği devrine ait Sertavil Han, V. yüzyıla ait
diler. Bunun üzerine Türk birlikleri Kur- oğluna beyliği devretmesinden sonra bir Bizans eseri olan Alahan veya Ala-
tik üzerinden Kale Mahallesi’ne girdi­ ömrünü Mut’ta geçirmiş ve ölümü üze­ cahan adlı kubbeli bazilika önemli eski
ler. Ancak Rus birlikleri kısa bir süre rine Sinanlı nahiyesinin Değirmenlik eserlerdir.
sonra Türk birliklerini hazırlıksız olduk­ yaylasına gömülmüştür. Keza 1357 yı­ Mut günümüzde, Akdeniz bölge­
ları bir sırada yakaladılar. Ani saldırı lında Karaman Bey’i Musa Bey de bu­ sinde (Adana bölümü, İçel ili) ilçe mer­
karşısında Muş yeniden R uslarin eli­ rada vefat etmiş, naaşı Karaman’a kezi küçük şehirdir.
ne geçti (9 A ğ u s to s 1916). 1 Mayıs nakledilerek orada defnedilmiştir. Ay­
1917’de Türk ordusu Muş’u Rusiarin rıca tarihî kayıtlar, Mut kalesinin Ka­
elinden kesin olarak aldı. Cumhuriyet' ramanlılar tarafından müstahkem bir
in ilânından sonra Rus işgali sırasın­ mevki olarak sürekli kullanıldığını bil­
da harap olan şehir yeniden onarılma­ dirirler.
ya başlandı. Mut’un kasaba oluşu tarih olarak
Muş şehrinin kuruluşundan bu ya­ kesin bilinmemekle beraber 4000 yıl­ NAZİLLİ (Eski adları: Antiokhe-
na geçirdiği istilâlar sanat eserlerini lık mazisi olduğu yapılan araştırmalar­ ia, A ntickheia ad M eandrum Caria)
yok etmiştir. Bugün şehirde sanat ta­ dan anlaşılmaktadır. Sırası ile Kara­ Lidyalılar tarafından kurulduğu
rihi bakımından değerli pek az eser man Vilayeti’nin, Kıbrıs Vilayeti’nin, tahmin edilen Nazilli, dahasonra, M.Ö.
vardır. Konya, Adana vilayetlerinin İçel Muta­ 546 yılında Persler’in, M.Ö. 334 yılın­
Hacışeref Camii, Selçuk eseri olan sarrıflığının, merkezi Silifke olan İçel da Büyük İskender’in, ondan sonra

253
Hellenizm Krallarından Selefküsler’in, tasarrıflık oldu ve Osmanlı İmparator­
Roma İmparatorluğu’nun, ardından da NEVŞEHİR, (Eski adı: Nyssa,
Muşkara) luğu’nun sonuna kadar bu biçimde
Bizans İmparatorluğu’nun egemenlik­ kaldı.
lerinde kaidı. Nazilli, Menteşe Beyliği’ Çok eski bir yerleşim yeridir. Ana­
dolu Türkleri tarafından zaptedilince, Şehirdeki en önemli yapı Damad
nin, sonra da Aydınoğulları Beyliği'ni İbrahim Paşa Külliyesi’dir. Kalenin bu­
kuran Aydınoğlu Mehmed Bey’in yö­ H ititler Nevşehir bölgesine göç etme­
ye başlamışlardır. İle çeşitli doğrultu­ lunduğu tepenin eteğinde, ovaya ege­
netimine geçti. Kaza, 1390 yılında Yıl­ men bir yerde Damad İbrahim Paşa’-
dırım Bayezid tarafından alınarak larda yerleşen Hititler, buraya “Nyssa”
adını koymuşlardır. Burada yaşadık­ nın kendi adına Nevşehir’de inşa ettir­
Osmanlı İmparatorluğu topraklarına diği külliye, cami, medrese, imaret,
katıldı. Timur ile yapılan Ankara Mey­ ları ile ilgili pekçok eser vardır. Bir süre
mekteb-i sübyan ve hamamdan oluş­
dan Savaşı’ndan (1402) sonra Anado­ sonra Friglerin istilasına uğrayan şe­
hir, H ititlerin yönetiminden çıktı. Da­ maktadır. Boyu 88, eni 44 metre olan
lu Beylikleri yeniden kuruldu. Timur, dikdörtgen cami avlusu, arazi eğimli
Kütahya-Denizli üzerinden İzmir’e gi­ ha sonra Lidyalıların yönetimine ge­
çen Nevşehir, Persler’le yapılan sava­ olduğundan bir platform şeklinde dü­
derken, Nazilli bölgesinden geçmiş ve şünülmüş, kervansaray platformun al­
Aydınoğulları Beyliği’ni yeniden kura­ şa sahne oldu. Yenilen Lidyalılar, Kı­
zılırmak anlaşmasıyla, şehri Persler’e tına yerleştirilm iştir.
rak, II. Umur Bey’e vermiştir. Fakat Ay- Cami, haremi büyük bir kubbenin
dınoğlu Beyliği, 1425 yılına kadar verdiler. Ardından İskender’in Persler’i
yenmesiyle, Pers istilası son buldu. örttüğü, kıble duvarında mihrap çıkın­
yaşayabildi ve bu tarihte II. Murad ta­
Roma İmparatorluğu’nun egemenliği­ tısı bulunan bir mekândır. Batıdan yük­
rafından Osmanlı topraklarına katıldı. selen minaresi ince uzundur. Merkez­
ne giren Nyssa şehri, imparatorluğun
Osmanlı yönetiminde bugünkü Nazil­
li şehrinin bulunduğu alanda çevre ikiye ayrılmasından sonra Bizans yö­ de döşemeden 22 metre yükseklikte
netiminde kaldı. bulunan 16.65 metre çapındaki ana
köylerin alışveriş ve “ C u m aye ri" olan kubbe tromplarla beden duvarına in­
Pazarköy kuruldu, sonraları Nazlıköy İslâm İmparatorluğu ve bunun pa­ dirilm iş, tromp altlarında köşelerde
adını aldı. ralelinde Büyük Selçuklu İmparatorlu­ stalaktitli konsollar kurulmuştur. Kub­
ğu, Anadolu’ya egemen olunca, il de beli ve sekizgen sekiz adet kule büyük
Nazilli çevresi ilçe merkezi 1831 yı­ istilâlara uğradı. Roma İmparatorluğu’­ kubbe kasnağının köşelerini pekiştirir.
lına kadar bugünkü N azilli’nin 4 kilo­ nun Hıristiyan dinini kabul etmesi üze­ Minber ile mihrap beyaz mermerden
metre doğusunda Alaşehir yolu üzerin­ rine, Anadolu illerinin çoğu da Hıris­ yapılmıştır. Büyük kubbe, tonoz ve
de bulunan Kestel köyü idi. 1831 yılın­ tiyan oldu. VIII. yüzyılın ortalarında, Bi­ trompların içleri de kalem işi göbek­
da Aydın’a bağlı bir ilçe merkezi oldu. zans’ta ikona denilen azizlerin resim­ ler ve damla rozetlerle bezenmiştir.
1876 yılındaki ilk demiryolu ile Nazilli lerinin kiliseye asılması kavgaları baş­ Camiin beş gözlü son cemaat yeri pan-
büyük bir gelişme gösterdi. layınca, “Nyssa” bunları reddetmiş ve datiflere oturan, sekizgen kasnaklı beş
XIX. yüzyıl sonunda (1888), Nazilli “ İkona” aleyhinde bir tutum izlemiş­ kubbeyle örtülüdür. Cami, 1884 yılın­
ilçesinin toplam nüfusu 10 bindi ve 94 tir. da bir iradeyle onarılmıştır.
köyü vardı. Kaymakam tarafından yö­ Nevşehir ve yöresi volkanik göl­ Kervansaray, cami avlu platformu­
netilen ilçede, Bidayet Yargıçlığı, Ağır ken, yanardağların külleri yöreyi dol­ nun kuzey cephesinde, avlunun altına
Ceza Yargıçlığı, Belediye Başkanlığı durmuş, kayaların yumuşak kum gibi yerleştirilmiş, kısmen inşa edilip, kıs­
gibi resmi kuruluşlar bulunmaktaydı. oluşu, çabuk oyulmasına meydan ver­ men kaya oyularak yapılmıştır. Cephe­
İlçede Osmanlı Bankası’nın bir şube­ diğinden, bu bölüme yerleşen Hıristi- si dört sivri kemer gözlüdür. Geride
si de vardı. yanlar, Göreme’de kaya içine şehirler dikdörtgen biçiminde bir oda, onun
Kurtuluş Savaşı yıllarında işgal kurmuşlardır. Göreme yöresi, pisko­ doğusunda uzun, karanlık bir dehliz
kuvvetleri tarafından yakılan Nazilli, posluk bölgesi ilân edilmiş,burası Hı­ yer alır.
Cumhuriyet döneminde yapılan çalış­ ristiyan papazlar yetiştirme merkezi ol­ Medresenin kitabeli kapısı, cami
malarla bayındır hale getirilm iştir. Bu­ muştur. Bugün hâlâ var olan rahip ve avlusunun batı kapısının tam karşısı­
gün Aydın iline bağlı ilçe merkezidir. rahibeler evi, bunun canlı bir örneği­ na konulmuş, böylece camiyle medre­
Şehrin adının nereden kaynaklan­ dir. Bu çağlarda Bizans çok karışıklık­ se arasında bağlantı kuruimuştur. Ka­
dığına dair yaygın birçok söylenti var­ lar geçirmiş ve 1071 yılına kadar sür­ pıdan ayna-tonozlu geçit yoluyla med­
dı. Bu söylentilerden birine göre; müştür. Malazgird Savaşı’nda, Alpars­ resenin avlusuna girilir. Dikdörtgen av­
Nazilli’nin bulunduğu ve Pazarköy de­ lan’ın orduları Anadolu’yu ele geçirin­ lu çepeçevre revaklı olup her yüzün­
nilen yerde Nazlı adında güzelliği d il­ ce Nevşehir de Türkier’in eline geçti. de üç göz vardır. Avlunun batısında
lere destan olan bir kız vardır. Aydın X VIII. yüzıla kadar burasıikinci bir geçit bulunur. Medresede on-
Sancak Beyi’nin oğlu, vergi toplamak “Muşkara” adıyla anılırken, burada do­ yedi talebe hücresi buunur. İçlerinde
için köye geldiğinde, birbirlerini görür­ ğan Ösmanlı sadrazamlarından Nevşe­ ocaklar ve dolap nişleri bulunan hüc­
ler ve severler. Sancak Bey’i Nazlı’yı hirli Damad İbrahim Paşa’nın burası­ relerin hepsi kubbelidir.
istemeye geldiğinde, babası razı o l­ nı bir şehir durumuna getirmesi ve o İmaret, medreseye b itişik yapıl-
maz. Bunun üzerine Bey’in oğlu kızı devirde Nevşehir (Yenişehir) adının ve­ mışsadabu bölüme medreseden doğ­
kaçırır. Bu olaydan sonra üzüntü du­ rilmesiyle büyüdü. rudan doğruya girmek imkânı düşünül­
yan baba, kederinden ölür. Ölüm ha­ Damad İbrahim Paşa zamanında memiştir. İmaret girişi yan sokakta yi­
berini duyan Nazlı, köye geldiğinde gelişen şehir, bayındır hale getirilerek ne üstü saçaklı bir kapıyla sağlanmış­
babasının ölümüne sebep olduğunu en parlak devrini yaşadı. Yakınındaki tır. imaret bölümünün üç odası avlu­
düşünerek çok üzülür ve kendisini Âşıklı Dağı’ndan su getiri İdi, Türk aile­ nun kuzeyinde yer alır.
Menderes Nehri’ne atarak intihar eder. leri için çeşitli mahalleler kuruldu. Hal­ Mekteb-i Sübyan, imaret avlusu­
Nazlı’nın kaçışına dayanamayan koca­ kın gereksinmesi olan medrese, ima­ nun güneyinde bulunan basık kemer­
sı, onun boğulduğunu duyunca, üzün­ ret, kütüphane, han ve hamam gibi ya­ li kapının gerisindeki merdivan ders­
tüsünden o da kendini Menderes pıtlar yaptırıldı (1722). Sadrazamlığı hane ile bağlantıyı sağlar. İç bölümleri
Nehri’ne atar. Bu acıklı olay, halkı çok devrinde bütün olanaklar sağlandığı dikdörtgen biçimindeki dershane ayna-
etkiler ve ilçenin adı “ Nazlı ili” olur. için şehin nüfusu 17 bine yükseldi. tonozla örtülüdür. Camiin doğusunda
Zamanla Nazlı ili, Nazilli biçiminde Halkı kalkındırmak amacıyla, hâzine­ bir üçgen oluşturan medrese, imaret
söylenir ve bugünkü ad ortaya çıkar. ye ait topraklar dağıtıldı ve şehrin kar­ ve mekteb binalarının beden duvarla­
Şehirde XX. yüzyıl başlarında yapıl­ şısındaki dağlara, dutluklar kurularak, rı da sarı Nevşehir taşından inşa edil­
dığı tahmin edilen Yeni Camii bulun­ Nevşehir, ipekçilik merkezi durumuna miş, her üç binanın üstü kurşunla kap­
maktadır. Kare planda ve tek kubbeli getirildi. Damad İbrahim Paşa 1730’da lanmıştır.
camidir, iki kademe halinde yükselen Patrona Halil İsyanı’nda ölünce, şehir Hamam, medresenin önündeki
beden duvarları üzerinde kubbe kas­ kaderine terkedildi. Bundan sonra meydan düzlüğünden çarşıya inen dik
nağı dört köşede dört payanda ile des­ Nevşehir, Karaman eyaletinin Niğde yolun başında, doğu cephesi kısmen
teklenir. sancağına bağlandı, daha sonra mu­ toprağa gömülü, bağımsız bir yapıdır.
254
Damad İbrahim Paşa Külliyesi’nde 1192-1211 tarihleri arasında!. Gıyased- Erzincan’da öldürülüşüne değin hü­
(1730) iki camiin kapısı, diğer medre- din Keyhüsrev ve ölümünden sonra da küm sürdü. Daha sonra II. Gıyaseddin
sinin dış kapısı üstünde olmak üzere 1211-1219 tarihlerinde oğlu I. izzeddin Mesud’un 1283-1297 yılında Sultan II.
iki kitabe vardır ve her ikisi de H. 1139 Keykâvus başa geçtiler. Zamanında Alâeddin Keykubadin, 1302-1305 ta­
(1726) tarihlidir. Bu kitabelerden, İbra­ Ulukışla’nın yönetim bakımından Niğ­ rihlerinde tekrar II. Gıyaseddin Me­
him Paşa’nın sadrazam olduğu 1718 de’ye bağlandığı bilinmektedir. sud’un hükümdarlığı görülür. Onun
yılından başlanan külliyenin bütünüyle Keykâvus’un ölümü ile boşalan zamanında Moğol-Selçuklu-Karaman
1726 yılında tamamlandığı sonucu çık­ Selçuklu tahtına I. Alâeddin Keykubat mücadelesi sürefc 1327 yılından itiba­
maktadır. İbrahim Paşa Külliyesi’nde, geçti (1219-1237). Bu zamanlarda Niğ­ ren Niğde önce ilhanlılarin yönetimi­
içinde değerli pekçok elyazması ese­ de Valisi Emir Beşaee tarafından 1223 ne, 1357 tarihinden itibaren de
rin bulunduğu bir de kütüphane vardır. yılında Sultanin adını taşıyan, Selçuk­ Karamanoğulları hâkimiyetine geçti.
. Sağlam bir biçimde inşa edilen ya­ lu sanatının en güzel ürünlerinden bi­ 1397 tarihinde olan Akçay Savaşı ile
pılar bugün bakımlı durumdadır. Şadır­ ri olan Alâeddin Camii yapıldı. Niğde Osmanlı topraklarına katıldı, an­
van 1965, medrese, imaret ve mektep 1237-1246 tarihleri arasında li. Gı- cak, 1402 yılında Ankara Muharebesi­
1958-1959, hamam 1967-69, kervansa­ yaseddin Keyhüsrev tahta geçti. Key­ ni kazanan Timur tarafından tekrar
ray 1968-69 yıllarında, cami ise 1884 ve hüsrev 1243 yılında A n a d o lu ’yu Karamanoğlu II. Mehmed’e verildi. Sul­
1985 yıllarında onarımlar görmüştür. kuşatan ve İran Moğolları diye bilinen tan Mehmed Bey kardeşi Alâeddin Ali
Öresunhan Kervansarayı Nevşehir ulusun himayesini kabule zorunlu kal­ Bey’i Niğde Valiliği yönetimine memur
yakınında Alayhan’a 12, Ağzıkarahan’a dığından itibaren, Selçuklu Devleti’nin etti. Niğde’nin Osmanlı toopraklarına
6 kilometre uzaklıktadır. XIII. yüzyılda sonu olan 1308 yılına kadar onların ha- dahil oluşu, Fatih’in 1466 yılında Kon­
yapılmıştır. 560 metrekarelik bir yapı raçgüzârı olarak hüküm sürdü. Moğol­ ya’yı ele geçirmesi ve 1470 yılında İs­
olan hanın avlusu yoktur. Yapı halen lar Anadolu’yu, Selçuk sultanlarının hak Paşa’ nın N iğde’yi zaptı ile
harapdurumdadır. Dikdörtgen planlıdır, yanına verdikleri valilerle yönetmek­ gerçekleşmiştir.
içinde enine 4, uzunluğuna 6 sıra 24 teydiler. Bu valilerden biri Alâeddin Er- Murad Hündavendigâr devrinde
taş paye vardır. Cephesi ve portali yı- tena’dır. Kendisi ve oğuları 1381 yılına (1360-1389) Niğde diğer Karamanlı şe­
kadar Anadolu’da hüküm sürdüler. Du­ hirleri ile b irlik te (1373)Osmanlı hâki­
rum böyle iken II. Gıyaseddin Keyhüs­ miyetine geçti. Daha sonra Kayseri ve
rev devrine tekrar dönülecek olursa- Sivas Bey’i olan Kadı Burhaneddin’e
Bu şahsın geç yaşta sultan olması, karşı savaşan Karamanlılara geri veril­
Moğolların Anadolu’yu ellerine geçir­ di. Y ıldırım Bayezid D evri’ nde
mesi ve Baba İshak İsyanı sonucunda (1388-1403) ise, Karamanoğullarinın,
NİĞDE (Eski adları: Nakida, Ne- devletin otoritesi sarsılmıştı. Osmanlı oğullarına bağlı beylikler üze­
kide, Nikde, Nagidos, Cadyan), 1243 yılında Köse Dağı Muharebe­ rideki saldırgan davranışları karşısın­
Niğde ili, Selçuk, Karaman, Os­ sin d e II. Gıyaseddin muharebe mey­ da Yıldırım Bayezid ordusuyla Konya
manlI devirlerinde ülkenin kültür mer­ danından kaçınca Selçuk Devleti, üzerine yürüdü. Fakat Karaman Bey’i,
kezi olarak tanınmıştır. Bugün de o Moğollara vergi vermeyi kabul etti. Osmanlı ordusunun üzerine geldiğini
dönemlere ait kültür birikim lerinin iz­ Sultan tarafından oğlu II. Alâeddin ve­ haber alarak Karamanin güneyinde
lerine rastlanmaktadır. liaht tayin olunmuş, fakat devlet bü­ bulunan Taşeli’ne çekildi. Osmanlı pa­
Niğde ve çevresi Helenistik Devrin yükle ri büyük oğlu II. izzeddin dişahının adil davranışı karşısında
küçük Kapadokyası olarak bilinmekte Keykâvus’u sultan yapmışlardır. Baş­ başta Konya olmak üzere Aksaray,
ve adlandırılmaktadır. Şehir uzun bir ka devlet büyükleri ise III. oğlu IV. Rük­ Niğde, Kayseri halkı şehirlerini Baye-
süre Hitit, Asur, Frig yönetiminde kal­ neddin Kılıçaslani sultan yapmak zit Han’a teslim ettiler. Karamanoğlu-
dıktan sonra M.Ö. 334 yıllarında Make­ isteğinde idiler. Durum böyle iken Mo­ nun hak istemesi üzerine Çarşamba
donya Kralı Büyük İskender tarafından ğolların içişlerine müdahalede bulun­ Suyu sınır tayin edilerek Osmanlı or­
alındı. Özellikle Aksaray-Helvadere ve dukları, Moğol Kaanı Kuyik’in IV. dusu geri alındı.
günümüzde Viranşehir olarak bilinen Rükneddin Kılıçaslan’a Konya Sultan- I. Mehmed Devri’nde (1413-1421),
Nora’da, askerî harekât yönünden lığinı verdiği, onun da 1248 yılında sul­ Niğde Karamanoğullarına kaldı.
stratejik mevkii olan havaliye yerleş­ tanlığını ilân ettiği görülür. Alâeddin II. Murad (1421-1451) devrinde, Ve­
ti. Bergama Krallığı yönetiminin, Ana­ Keykubadin Erzincan’da ölümü ile iki zir Yürgeç Paşa’ nın Lârende, Sivas,
dolu’da askeri harekât merkezi oldu. kardeş arasında taht kavgası başladı. Kayseri’den sonra Niğde’ye gelerek
M.Ö. XVII. yüzyılda Küçük Kapadokya Sonuçta Kılfçaslan yenildi. II. Keykâ­ Niğde çevresinde birçok yenilik hare­
sınırları içinde bulunan Niğde ilinde vus hâkimiyeti ele geçirip, Moğol bas­ ketlerinde bulunduğu ve başgösteren
Roma hâkimiyeti hüküm sürdü. Daha kınından kurtulmak ve vergi vermemek isyan hareketlerini başarı ile bastırdı­
sonra Bizans yönetimine geçerek bir­ için direnişe geçti. Bunun üzerine Mo­ ğı bilinmektedir.
çok siyasî, askerî olaylara sahne oldu. ğol Kaanı, Keykâvus üzerine Komuta­ Fatih Sultan Mehmed Devri’nde
620 yılında şehir, bir ara Sasaniler ta­ nı Baycu H a n i gönderdi. İki ordu (1451-1481), şehri alan Ishak Paşa, bu­
rafından kuşatıldıysa da Heraklius ta­ arasında Sultanhan Kervansarayı rayı imar ettikten sonra Üçhisarve Or-
rafından 622-628 tarihleri arasında önünde yapılan savaşta Keykâvus sa­ tahisari alıp, Aksaray’a geldi. Padişah
yapılan seferlerle bu tehlike atlatıldı. vaş alanından kaçarak İznik Rum Dev­ fermanı gereğince, erleri Aksaray’dan
Ancak M.S. 640 yılında başlayan Arap le ti’ne sığındı (1256). Moğolların İstanbul’a sürdü.
kuşatmalarının önüne geçilemedi. 669 çekilmesi ile Keykâvus yeniden dön­ I. S e lim ’ i tahta çıkm asından
yılında Araplar tarafından alınan şehir, dü, iki kardeş arasında 1259 yılında (1512-1520) sonra Şehzade Şehinşah’-
710 yılında Arapların elinden çıktıysa Anadolu yönetimi bölündü, Niğde yö­ ın oğlu Mehmed Bey, Niğde Beyi idi.
da, 806 ve 931 yıllarında yeniden Arap­ netimi Keykâvus'a kaldı. Daha sonra Mehmed Bey’le beraber Şehzade
lar tarafından istilâ edildi. 1071 Malaz- Keykâvus’un 1261 yılında Moğol kor­ Alem şahin oğlu Kângırı Bey’i Osman
, gird Savaşı ile 116 tarihinde Konya kusuyla yeniden Bizans imparatorlu­ Bey ve Şehzade Mahmud’un oğulları
ilinin Selçuk Türklerine merkez oluşu ğu’na sığındığı ve Kılıçaslanin tek Musa ve Orhan beyler muhtemel karı­
arasındaki tarihlerde Türk hâkimiyeti hükümdar olduğu bilinmektedir. 1264 şıklıkların önünü almak için idam edil­
altına girdi. Ancak, kesin olarak Melik- yılında ise, Karaman beylerinin yöne­ diler. Sultan Selim ve Şah İsmail
şahin komutanlarından Emir Ahmed timinde olan Türkmenler, Sultan Kılı- arasında yapılan Çaldıran Savaşinda
Gazi Danişmend Taylı ve oğlu Emir çaslan’a karşı isyan ettiler. Karaman- şehit düşen büyükler arasında Niğde
Gazi tarafından tamamen fedhedildi. oğulları'ndan Mahmud Bey de Niğde’­ Beyi iskeder Bey de bulunmaktaydı.
1156-1192 tarihlerinde II. İzzeddin Kı- yi kuşatarak aldı. Kılıçaslanin zehirle­ IV. Murad Devri’nde (1623-1639),
lıçaslan, Ulukışla hariç, Niğde ili top­ nerek öldürülmesinden sonra yerine Osmanlı topraklarında başgösteren
raklarını Konya Sultanlığı’na dahil etti. 1266-1283 tarihferinde oğlu III. Gıya- Celali isyanlarında Niğde birçok olay­
II. Kılıçaslanin Ölümünden sonra, şeddin Keyhüsrev geçti. 1283 yılında lara tanık oldu, isyancı Abaza Mehmed
255
Paşa’nın adamlarından Çopur Bey lı köylerde nüfus 98 bin 253, 1889 de bulunan H itit Hiyeroglifi ile yazıl­
adıyla bilinen adamı N iğde’yi ele ge­ yılında 39 bin 244 olarak bilinm ekte­ mış, müzede kalıbı bulunan rölyefde
çirmekle görevlendirildi. Çopur Bey, dir. Nahita adının geçmesi Niğde’nin
Konya’da Küçük Çayır’da Karaman İlde eğitim Selçuklular zamanında (M .Ö .9-7. yüzyıl) varlığını gösterir.
Beylerbeyi Köse Sefer Paşa’yı öldüre­ başlamış, Karamanoğulları ve Osman­ Tarihteki konumu sebebiyle bugün
rek Niğde’yi ele geçirdi. Serdar, Sefer lIlar zamanında gelişm iştir. 1409 tari­ Niğde ili son derece zengin eski eser
Paşa’nın yenilgi haberi üzerine Sivas’­ hinde Karamanoğulları’ndan Alâeddin birikimine sahiptir.
tan hareketle Konya sahrasına vardı ve Ali Bey’in yaptırdığı “M edreset-ül- Niğde’deki camilerin en önemlileri
burada yirmi gün kalarak bazı Celâli B e y zâ " (Akmedrese) ile eğitim düzenli Alâeddin Camii ve Sungurbey Camii’-
topluluklarını sindirdi ve Niğde üzeri­ bir hale getirilm iştir. Niğde’de ortao­ dir. Bor ve Aksaray ilçelerinde de
ne yürüdü. Çopur Bey'in kaleye kapa­ kul 1870 tarihinde kurulmuştur. 72 öğ­ önemli camiler bulunmaktadır.
narak savunmaya geçmesi üzerine re n c iy le ö ğ re tim e başlayan bu Alâeddin Camii, Sultan İzzeddin
Kayseri sahrasına doğru ilerlemiştir. medresede okunan dersler seçmeliy­ Keykâvus ve Alâeddin Keykubad çağ­
S ultan İbrahim devrinde di. 1901 yılında Rüşdiye Mektebi’nin larında Emir Ahur (A tlar Nazırı) Zey-
(1639-1648), Girit Savaşı sebebiyle onarımı yapılmış, bir idadi mektep açıl­ neddin Beşere tarafından Niğde’de
Kaptan-ı Derya Yusuf Paşa komutasın­ mış, Maarif geliri için 1907 yılında bir evli bulunduğu sırada, Mahmudoğlu
da kuvvetlere Kırşehir-Niğde ve Aksa­ hamam inşa edilmiş, 1907 yılında ya­ Sıddık ve Gazi adlı iki kardeş mimar ve
ray beylerinin de katıldığı görülür. nan bir okulun yerine yenisi, aynı yıl süsleme sanatçısına yaptırılmıştır
II. Süleyman Devri’nde (1688-1691),ise Suvermez köyüne yeni bir mektep (1224). Ortalama olarak 20.90 X 25.90
Niğde, birtakım isyancılar tarafından inşa edilm iştir. ölçüsündedir. İç kemerlerin birbirine
yağmalandı. III. Ahmed devrinde Roma-Bizans devirlerinde Niğde bağlandığı, haçvarî dörder ayaklı iki sı­
(1703-1730), devrin sadrazamı Damad önemli olmasına rağmen, asıl gelişi­ ra ile kıble duvarına dikey üç alana ay­
İbrahim Paşa’nın sadareti sırasında mini ve önemini daha sonraki devirler­ rılmıştır. Orta alan, ötekilerden daha
Nevşehir’in merkezi oluşu sebebiyle de göstermiştir. Önceki kalıntılar da geniştir. Kıble duvarı önünde yan ya­
Niğde ve Develi hisarlarına tahsis edi­ son devrilerde yeniden kullanılarak na sıralanmış üç kubbe vardır. Kubbe­
len Timar sipahiliği Nevşehir'e devre­ toprak üzerinde kalıntı bırakılmamış­ nin kuzey tarafında iki pandantifi,
d ilm iş tir. I. M ahm ud D evri’ nde tır. Sungurbey ve diğer bazı camilerin güney tarafında da mukarnaslı iki
(1730-1755), Niğde ile ilg ili bölümün­ sütunlarının devşirme olarak eski ya­ trompu vardır. Ortadaki kubbeyi de
de; Niğde ili havalisinde büyük zarar pılardan alındığı buna bir kanıttır. dört mukarnaslı tromp taşımaktadır.
ve ziyana sebep olan aşiretlerden Öde- Niğde Alâeddin Tepesi, bugün Sağdaki üçüncü kubbe ise sekiz bö­
mişli aşiretinin kendi yerlerine dönme­ şehrin ortasındadır. 1963 yılından iti­ lümlü, geçme tonoz olarak örülmüş
leriyle ilgili (1740) tarihli ferman önem baren yapılan çalışmalarda, tepenin olup, köşelerde mukarnaslı dört tro­
taşımaktadır. ana kayalıkları üzerinde Bizans devri mpa dayanmaktadır. Camii yapan us­
1868-1869 yıllarında Mutasarrıflık kışla ve mağaraların, daha üstte ise ta, süslemesiz duvarların tekdüzeliğini
olan Niğde 80 mahalle ve köyünde 89 Selçuk devri yapı ve seramiğin varlığı, gidermek için gri ve sarımtrak iki renk
bin 376 nüfus bulunmaktaydı. 1878 yı­ bu tepenin Bizans’tan daha eski olma­ taş kullanmıştır.
lında Niğde il merkezi ile merkeze bağ­ dığını kanıtlamıştır. Andaval Kilisesi’n- Kubbedeki taş dizileri dışardan
256
gözükmektedir. Fakat tonozlar toprak lik göstermemektedirler. Çeşmelerden şındaki pencere kemerlerinin üstünde,
damla örtülmüştür. Minare, camiin bazıları şunlardır: sağ ve sol taraflarında kabartma halin­
yüksekliğine kadar sekizgen üzerine Hatıroğlu Çeşmesi, 1267 yılında de insan başlı kuşlar, dört ayaklı, yi­
silindirik bir gödev üzerinden sarı ve Mesut ibn El Hatır tarafından yaptırıl­ ne kabartma hayvan resimleri vardır.
gri renklerden oluşan bir ahenk yarat­ dığı sanılmaktadır. Türbenin sekiz cepheden ibaret olan
maktadır. Camiin en zengin ve en gü­ Halil Ethem Çeşmesi, Alâeddin esas kısımlarında, ortaları çıkıntılı ve
zel bezemeli kısmı geleneksel Selçuk Camii kapısının karşısında basit bir ya­ stalaktit süsleri havi ikişer satıh daha
sundurma örneğine göre yapılmış olan pıdır. Üzerindeki kitabe önemlidir. Bu bulunduğundan böylece meydana ge­
ana giriştir. Kapının oymacılığı son de­ dört satırlık uzun kitabede çeşmenin len 16 sathın her birinde görülen sa­
rece ilginçtir. 1267 yılında III. Gıyaseddin Keyhüsrev ğır kem erlerin iç le ri tü rlü türlü
Dikdörtgen şeklinde olan camiin zamanında Hatıroğlu Şerefeddin Me­ kabartmalarla süslenmiştir.
kubbeleri, kemerler ve duvarlar mü­ sud tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Bütün kabartmaların sembolik du­
kemmel bir şekilde yontulmuş trakit Eskiciler Çeşmesi; tek başına kal­ rumundan, Hüdavend Hatun Türbesi
taştan örülmüştür. mış bir yapıdır. Sivri tonozlu bir yapı kabartmalarında, Selçuklu devri son­
Sungurbey Camii, İlhanlIlar devrin­ çıkıntısı musluklarını ve yalağını ört­ larına kadar süren Orta Asya Şaman
de Niğde Valisi bulunan Sungur Ağa mektedir. Bu çeşme H. 824 yılı ile ta- geleneklerinin izleri vardır. Türbede
tarafından 1335 tarihinde yaptırılmış­ rihlenmiştir. bulunan iki mezardan biri 1340 tarih­
tır. XVIII. yüzyılın ortalarında büyük bir Sungurbey Camii Çeşmesi, Os­ lidir. Emir Şucaeddin’in kızı Paşa Ha-
yangın geçirmiş olduğundan büyük öl-, manlI devrinde akan bir örneğe karşı­ tun’a, diğeri ise Niğde Sancak Beyi’nin
çüde değişikliğe uğramıştır. Eski ha­ lıktır. 8 köşeli bir düzendedir. kızı Belkıs'a ait ve 1563 tarihlidir.
linde üçerden iki sıra halinde ayaklarla Niğde’de günümüze değin kalabi­ Hüdavend Hatun’un mezar taşında
(sütun) uzunlamasına üç sahna ayrıl­ len iki medrese vardır. Bunlar Karama- ise iki ayet bir dua, kitabe ve tarih var­
makta idi. Yan sahnalar yıldız tonoz­ noğulları devrinden kalmıştır. Diğer dır. Bu tarihte Hüdavend Hatun'un
larla örtülüydü. Camiin doğusundaki medreselerin bazılarının adı bilinme­ 1332 yılında öldüğü yazılıdır. Buradan
ana portalinde bir çift minare vardır. mekte, bazıları ise hiç yoktur. da Hüdavend Hatun’un Türbeyi yaptır­
Camiin doğudaki kapısı sivri çapraz to­ Ak Medrese, Karamanoğlu Hü­ dıktan 20 yıl sonra öldüğü anlaşılmak­
nozla örtülmüş ve iki minarenin üst te­ kümdarı I. Alâeddin Bey’in oğlu II. Alâ­ tadır.
m elleriyle sınırlanm ıştır. Kapının eddin Ali Bey tarafından kardeşi II. Gündoğdu Türbesi, Hüdavend Ha­
cepre kemeri üstünde kitabe bulun­ Mehmed Bey’in hükümdarlığı zama­ tun Türbesi’nin hemen yanında bulu­
maktaydı. Camiin doğu ve kuzey por- nında yaptırıldı (1409). Tamamen be­ nur. 1334 tarihinde ölen Gündoğdu’-
talleri ile mikrabın taş süslemeleri ve yaz mermerden yapılm ış cüm le nun oğlu Hakkı Besvap’a aittir. Altta
değişik nisbetleri mimarî bakımdan il­ kapısından ötürü Ak Medrese diye ta­ kare planlı bir üst temel ve gövde üze­
gi çekicidir. Portal süslemelerinde kıv­ nınmıştır. İki katlı, dört eyvanlı med­ rinde köşelerden itibaren ikişer üçge­
rık dallar arasında arslan, griffon gibi rese tipinin değişik bir örneğidir. Plan ne çevrilerek onikigen olan üst
havyan başları bulunur. Mihrabın sol şeması düzenli ve simetriktir. Binanın pramide geçilmektedir. Bu piramidi
tarafındaki duvara b itişik bir türbe ve cephesine portalin sağında ve solun­ yarım daire bir kubbe taşımaktadır. Kö­
onun yanında minare vardır, bu duvar­ da ikiz mermerli galeriler daha sonra şelerde 45 derecelik köşe tonozlarına
da mahfile çıkan merdivenler vardır. kapatılmış ve portalin iki yanına üst dayanmaktadır. Kuzey ve batı duvarla­
Karaman devri binaları arasında oyma­ kata çıkan taş merdivenler yapılmıştır. rında olmak üzere iki dikdörtgen pen­
ları ve süslemeleri bakımından önemli Merdivenlerin yanında iki salon vardır. ceresi, güney duvarında ise silme bir
bir yer tutar. Bunlardan sonra her iki tarafta kare pervaz ile çevrilmiş gömeçli, çokgen
Dış Camii (Çelebi hiüsemeddin Ca­ planlı üstü bezik tonozla örtülü dörder­ bir mihrabı vardır. Pencere kenarları ve
mii), Osmanlı devrine aittir. Kare planlı den, sekiz oda vardır. Bunlar medrese­ üst kemeri beyaz mermerdendir. Çev-
olan bu yapı Paşa Camiinden daha de öğrenim görenlerin yerleridir. reside dikdörtgen bir silme ile çevre­
büyük ve önemlidir. Üstü tek bir kub­ Güney yönünde, orta zeminden 70 cm. le n m iştir. G iriş kapısı tamamen
be ile örtülüdür. XVI. yüzyılda yapıldı­ daha yüksek bir eyvan vardır. oymalarla bezenmiştir.
ğı tahmin edilmektedir. Ak Medrese bugün müze olarak Sungurbey Türbesi, Camiin güney­
Hanım Camii; Alâeddin Tepesinin kullanılmaktadır. doğu duvarına bitişiktir. Camii ile bir­
doğusunda Niğde Çayinın yakınında- Zinciriye Medresesi, Karamanoğul- likte 1335 yılında Sungur Ağa’nın
biryapıdır. Enine planlıdır. İki sıra sü­ larından Yahşi Bey zamanında 1337 yı­ türbesi olarak yapılmıştır. Bugün ta­
tunlarla yine enine iki sahna bölün­ lında inşa edilmiştir. Yapı, dört eyvanlı mamen boştur. Türbenin dışarıya ve
m ü ştür. S ütun ba ş lık la rı k o rin t medreselerin örneklerinden biridir. camiin namaz yerine açılan iki kapısı
tarzında ve eskidir. Arka kısımda bir Güney eyvanı mozayik çini ile kaplan­ vardır. İçi sekiz köşeli bir odadır. Ya­
mahfil kısmı vardır, üst kısmı birbiri­ mıştı. Elipsaydak kubbeler büyük ey­ rım daire bir kubbeyle örtülmüştür. Se­
ne yanaşık ağaç kütüklerle örtülm üş­ vana b itiş ik odaları örtm ektedir. kizgen yapının dış köşelerinde ince
tür ve toprak damlıdır. Kitabesinde Bugün müze deposu olarak kullanılan sütunlar yer almaktadır.
1452 tarihinde yapıldığı yazılıdır. binanın restorasyon çalışmalarına Şeref Ali Türbesi, 1865 yılında yap­
Paşa Camii (Murad Paşa Camii), 1973 yılından itibaren başlanılmıştır. tırılmış olup Selçuk türbeleri tarzında­
şehrin kuzey kesiminde yer alan bu ya­ Niğde ilindeki türbeler içersinde dır. Çokgen planlı olan türbe oldukça
pı Murad Paşa (ölm. 1661) ile oğlu Ali en büyük önemi taşıyan türbe, Hüda­ sadedir. Niğde mutasarrıfı Hacı Said
Paşa (1698) tarafından yaptırılmıştır. vend Hatur Türbesi’dir. Bundan baş­ Paşa tarafından onartılmış olan türbe­
Mezarları buradadır. ka, Gündoğdu Türbesi, Sungurbey nin üstü prizmadır. Türbenin avlusun­
Rahmaniye Camii, kalede küçük Türbesi gibi türbelerden de söz edil­ da birkaç eski mezar da bulunmak­
bir mesciddir. Eski bir temel üzerine meye değer. tadır.
yapılmıştır. Minaresi daha eskidir. Ab­ Hüdavend Hatun Türbesi, İlhanlı Niğde’deki en önemli kale Niğde
durrahman Şeref Paşa tarafından ya­ Valisi Sungur Ağa zamanında, II. Kılı- Kalesi’dir. ilçelerde de bazı kaleler var­
pıldığı sanılmaktadır (1747). çaslan’ın kızı, Selçuklu Prensesi Hü­ dır. Bunlar; Aksaray Kalesi, Keçi Ka­
Şah Mescidi, Sungurbey Camii c i­ davend Hatun tarafından 1312 yılında lesi, Sivrihisar Kalesi, Lulu Kalesi’dir.
varında kare planlı bir yapıdır (1413). yaptırılmıştır. Kesme taştan, sekizgen
Üstü çatı ile örtülüdür. Namaz mahal­ gövde üzerine onaltıgen piramid kü-, Niğde Kalesi; eski Niğde şehrinin
linin önünde üç bölümlü bir kapı reva­ lahlı biryapıdır. Doğu kenarı, gösterişli bulunduğu alanı çevreleyen kale üç
kı vardır. Bu kısım devşirme sütun bir portal biçiminde düzenlenmiş olup, surla çevrilm iştir. Bugün surların bir
gövdeleri ve Bizans devri sütun baş­ öteki üç kenarda birer pencere açıl­ bölümü yıkılmış, bir bölümü de evle­
lıklarıyla süslenmiştir. mıştır. Fevkâlede süslü olan kapısının rin duvarı olmuştur. Günümüzde tepe­
Niğde’de çeşmelerden birkaçı es­ üzerindeki mermer kitabede, türbenin nin kuzey doğusunda bir hisarı içine
ki olmakla birlikte, hiçbir çekici özel­ yaptırıldığı (1312) yazılıdır. Türbenin dı­ alan kısım ayakta kalabilmiştir. M.Ö.
257
VIII. veya IX. yüzyılda yapıldığı sanıl­ derinliğine beş nefli avlusuz bir yapı­ tarafından fethedildi. Yavuz Sultan Se-
maktadır. Kalede stil itibariyle Arap ve dır. Nefler, çapraz tonozlarla, enine lim ’ in Mısır seferi sırasında Osmanlı
Bizans etkisi görülür. Tepenin kuzeyin­ beş, derinliğine yedi çapraz tonoz ola­ topraklarına katıldı (1551).
de bir hisarı içeren sur parçası henüz rak örtülmüştür. Nusaybin, Osmanlı İmparatorluğu
ayaktadır. Burası, bugünkü hapishane Yağıbasan Medresesi, 1157 yılında devrinde, Diyarbekir vilayetinin Mardin
yapılmadan önce yıllarca hapishane Meiik Nizameddin Yağıbasan tarafın­ sancağına bağlı kazası durumunday­
olarak kullanılmıştır. Kalenin en canlı dan Niksar kalesi surjarından yarar­ dı. Kuzeyden Midyat kazası, doğudan
bölümü, güneye bakan cephesidir. Bu lanarak yaptırılmıştır. Üzerine oturtu­ Cezire kazası, güneyden Musul vilaye­
bölümde Alâeddin Camii bulunur. Alâ­ lan tepenin eğrilerini izleyen kale du­ ti ve Zor mutasarrıflığı, batıdan Mardin
eddin Camii’ne bakan burcun üzerin­ varlarına uyumu sebebiyle bir tarafı merkez kazası ile çevriliydi. İdarî ba­
de insan başlı bir kuş kabartması çarpık, fakat aslında kare olarak düşü­ kımdan 8 nahiye ve toplam 240 köye
vardır._____________ _____ . - nülmüş bir yapıdır. Medresenin giriş ayrılırdı. Nahiyeleri: Nefs-Nusaybin,
Kalenin bugün ayakta kalan kısmı kapısının bulunduğu güney bölümü Bekârali, Bulsur, Aznever, Uyan, Çeş-
XV. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir. bugün haraptır. Medrese, bugün ol­ mevan, Sohyan, Tay’dı. Kaza, 8 nahi­
I. Alâeddin Keykubad devrinde olduk­ dukça çökmüş bulunmakla beraber, ye müdürü tarafından yönetilirdi,
ça büyük onarım geçirip yeniden ya­ beden duvarlarının aslında tuğla hatıllı ayrıca herbirinin birer idare meclisi
pıldığı tahmin edilmektedir. Kale 1740 kesme taşla kaplı olduğu kesindir. Bi­ vardı. Kazanın 1890 yılında toplam nü­
yılında Sadrazam İshak Paşa tarafın­ nanın kesme taşları ile dekoratif ele­ fusu 30 bin kişiydi. Kaza merkezi Nu­
dan onartıldı. Kalenin eski burçların­ manları da alınarak yeni yapılarda saybin kasabasında bir kaymakamlık
dan birinin üzerinde yapılmış ünlü saat kullanılmıştır. Yer yer ayakta kalan üst binası ve diğer resmî daireler bulun­
kulesi son derece güzel bir eserdir. örtü kalıntılarından, kubbeli orta avlu maktaydı ve nüfusu 10 bin kişiydi.
XIX. yüzyıla tarihlenebilir. dışında bütün hacimlerin moloz taşla Kasaba, Roma ve Yunan devirlerin­
Niğde’de söz etmeye değer hanlar, örülmüş hafif sivri beşik tonozlarla ör- de çok önemli bir yerleşim merkezi
genellikle ilçelerdedir. Merkez ilçese- tüldüğü anlaşılmaktadır. olan “ N is ib is ” kentinin yerine kurul­
de Saruhan’dan söz edilebilir. Hacı Çıkrık Medresesi, Bengiler muştur. 1794 yılında burada yıkıntı ha­
Saruhan, Niğde Kalesi’nin dışında­ mahallesinde, Niksar deresinin kuzey linde bir zafer anıtı, hemen hemen
dır. 1357 yılında Muhammed b. Ahmed kıyısına, yamaca, Selçuklu emiri Bed- sağlam durumda bir tapınak, üçünün
Fakih tarafından yaptırıldı. Dikdörtgen reddin Ebu Mansur Şehinşah tarafın­ başlıkları üzerinde beş sütun ve Latin­
planlıdır. Küçük kesme taşlardan ör­ dan 1183 yılında inşa edilm iştir. ce kitabeler bulunurdu.
tülü basık kemerli bir kapısı vardır. Ke­ 1182 yılında yaptırılan Hacı Çıkrık XX. yüzyılın başında kasabanın yol­
merin üstünde kitabe vardır. Çatı ise Türbesi ise, dikdörtgen planlı, tonoz­ ları dar, düzensiz ve döşemesizdi. Sa­
çökmüştür. lu yapıdır, içinde üç mezar bulun­ yıları 2 bin civarında olan evler,
Şehre 1559 yılında Sokullu Meh­ maktadır. kerpiçten yapılmış, üzerleri bir kat sa­
med Paşa tarafından bir bedesten yap­ Kulak Tekke Türbe ve Tekkesi, Da- man, bir kat kerpiçle kapatılmıştı. Tü-,
tırılmıştır. Bu yapı IV. Murad tarafından nişmendliler’e ait bir yapıdır. Sekizgen mü tek katlıydı.
1638 yılında onarıldığından bugün bü­ planlıdır, içinin kubbe ile örtüldüğü, Kasabada hükümet konağı dışında
tünüyle ayaktadır. 6.70 metre eninde, kalan izlerden anlaşılmaktadır. bir cami, beş mescit, iki Ermeni, bir
80 metre uzunluğunda olan bedeste­ Kırkkızlar Kümbeti, mimar Ahmed Rum kilisesi, bir hamam, 100 dükkân,
nin iki yanında dükkânlar sıralanmış­ b. Ebubekirel Marendî taraf ından 1220 bir çarşı, 5 kahve vardı. Kazanın geniş
tır. Üzeri sivri tonozlarla örtülmüştür. yılında yapılmıştır. ovalarında bol sayıda hayvan beslenir,
Taş temel üzerine tuğladan sekiz­ sülak arazide pirinç, pamuk ve tütün
gen bir yapı olup, piramid külâhı yıkıl­ yetiştirilirdi.
mış, altındaki tuğla kubbesi ortaya Nusaybin, bugün Güneydoğu Ana­
çıkmıştır. dolu bölgesinde Mardin iline bağlı il­
Niksar’da 1892 yılında bir han ve çe merkezidir.
NİKSAR (N ik Hisâr; Neocaesa- cami yaptırılmış. Camiye padişahın
rea, Neokaisareia) adına izafeten "H am id iye C a m ii” de­
Selçuklular döneminde ikinci de­ nilm iştir.
recede önemli kültür merkezi olan Nik­ Niksar, bugün Tokat iline bağlı bir
sar’ın Türklerce orijinal adının “ Nik ilçedir.
H is a r" (İyi Hisar)’dan geldiği söylen­
mekle beraber, aslında şehrin klasik
adı olan “ N eocaesarea” (Yeni Kay­ OF
serimden bozulduğu anlaşılmaktadır. İlçenin kuruluş tarihi kesinlikle
1140 yılında Bizans İmparatoru II. lo- NUSAYBİN (Eski adları: Ara- saptanamamıştır. “ O f" kelimesi, Rum­
annis Komnenos kaleyi 6 ay kuşatma­ m is, Mapin-Suba, Nazpina-lzella, An- ca’da yılan anlamına gelen “ o fis ” ke­
sına rağmen, Türklerden geri alamadı. tim osia) limesinin kısaltılmış şeklidir, ilçeye bu
1185 yılına doğru II. Kılıçarslan’ın oğul­ M.Ö. 2270 yılında Sümerlerin 3. Ur adın verilmesinin sebebi, eskiden Of
larından Melik Berkyaruk buraya vali sülâlesinden Kral Şulgi tarafından yollarının âdeta bir yılan gibi dolam­
olarak atandı. 1512 yılında Safevller, imar edilen şehir, Babil kralı Hammu- baçlı ve kıvrımlı olmasıydı.
şehri tahrip etti. Yıldırım Bayezid dö­ rabi zamanında genişletilerek, bağlık, Osmanlı imparatorluğu yönetimin­
neminde Osmanlı İmparatorluğu top­ bahçelik anlamına gelen "A ra m is" adı­ de iken, Trabzon Valisi Canikli Hacı Ali
raklarına katılan N ik s a r’ ın XVII. nı aldı. Şehre Asurlular zamanında Paşa’nın, O f’ta başgösteren bir isya­
yüzyılda kalesi içinde yüz elli kadar ev, "M apin-S uba” , M itaniler zamanında nı bastırmak için on bin askerle g itti­
bir cami, su sarnıçları ve buğday am­ “ N azpina-lzella” adı verildi. ği halde, bir iş göremeden döndüğü
barları bulunmaktaydı. Kale ağası, Tarihin birçok dönemlerinde çeşit­ bilinmektedir. 1865 yılında belediyesi
kırksekiz kale neferi kalede görev­ li istilâlara sahne olan şehir, stratejik kurulan ilçe, 19 Şubat 1881 yılında La-
liydiler. açıdan büyük önem taşıyan “ S um o” , zistan sancağına bağlanmıştır.
XIX. yüzyılda Niksar, Kastamonu“ Serçehan", "Telköçek", “ A li Gerzan”, İlçede Osmanlı imparatorluğu dö­
iline bağlı eyaletti. Daha sonra Tokat’a “ Şervan", "A zn a vu r" ve “ H a te m " (Li- neminde ara sıra isyanlar olmuş, bu is­
bağlı olan Niksar’da Selçuklu ve Os­ mitrius) kaleleri ile çevrili olup, bir da­ yanlarda bir çok insan ölmüştür.
m anlI dönemine ait birçok yapı, günü­ ire içine alınmıştı. Sırasıyla Lidya, Buradan bir çok bilgin yetişmiş, ağaç­
müze kadar gelm iştir. Büyük İskender, Urfa Süryani Abgar, tan saat yapan sanatkârlar bulunmuş­
Ulu Cami, Danişmendliler tarafın­ İran ve Bizans egemenliğine giren şe­ tur. Of, bugün Karadeniz bölgesinde,
dan yaklaşık 1145 tarihinde inşa edil­ hir, çeşitli savaşlara sahne oldu. 640 Trabzon iline bağlı ilçe merkezi ka­
miştir. Kıble duvarına, dikey uzanan yılında Arap komutanı Ganem bin lyaz sabadır.

258
ORDU (Eski adları: Katyora, Kalıbya). Dağlarinda, çevrelerine dehşet saç­ 1871 yılında yapılan İdarî örgütlen­
Ordu şehri ilk kez kuzeybatıda Bo- maktaydılar. Sokulluzade Hasarı Pa- mede, Ordu kasabası merkez olmak
zukkaie yakınında ve deniz kıyısında şa’nın yok etmeğe çalıştığı Kara Yazıcı üzere Vona (Perşembe), Bolaman, Ay-
Katyora adıyla, daha sonra güneydo­ Elbistan’a kaçtı, fakat orada yenilince bastı, Hapsamana (Gölköy) ve Ulubey
ğuda Eskipazar köyünde “ B ayraklı" tekrar Canik Dağlarina sığındı. Celâiî bucaklarıyla bir ilçe örgütü oluşturul­
adıyla kurulmuştur. Pontus, Büyük İs­ Serdarı Haşan Paşa, kaçak Celâlileri muştu.
kender ve Bizans yönetiminde bulu­ izleyerek Tokat’a geldi. Bu arada Ka­ Bayramlı kasabası, Ordu Şehri’nin
nan şehir, (1142-1171) yılları arasında ra Yazıcı Canik Dağlarinda, Aybastı 4 kilometre güneydoğusunda, bugün­
Danışmendliier’in eline geçti. Daha Yaylas'inda ölmüştü. Kardeşi Deli Ha­ kü Eskipazar köyü topraklarında kurul­
sonra Hacı Emir O ğullarinın yöneti- şan, bazı namlı eşkiyalarla ve civardaki muştur. Buranın, XIV. yüzyılın ilk ya­
meni girdi (1344-1461). Hacı Emir Oğul­ Türkmen beyleriyle birleşerek Haşan rısı içinde, Şebinkarahisar Emiri M e­
ları Beyliği, bir devlet örgütünün hâ­ Paşa kuvvetlerine saldırmıştı. Haşan lik Gazi Behram Şah (1304-1337) tara­
kim olduğu topraklarda derebeyi gibi Paşa bu savaşta şehit oldu. Deli Ha- fından bir yerleşme merkezi yapıldığı
hüküm sürdüler. Fatih Sultan Meh­ sanin affı için yapılan girişimler olum­ sanılmaktadır.
med’in Trabzon Rum devietini ortadan lu sonuç verdiğinden, 1603 yılında Deli 1883 yılında çıkan büyük bir yan­
kaldırdığı sıralarda Ordu ili de Osmanlı Haşan bağışlanarak Bosna Beylerbey­ gın, hızla gelişen Ordu kasabasının bü­
Devleti’ne bağlandı. Fatih, Karadeniz liğ i’ne atandı. XVII. yüzyılın ikinci ya­ yük bir kısmını kül haline getirm iştir.
kıyılarına geniş nüfuzları bulunan kuv­ rısında Ünye’nin Voyvodalık, Perşem­ Yangından, sonra şehir planlı olarak
vetlerini kırma yoluna gitti. Ancak bu be’nin ‘ Vona’ Subaşılıkolduğunu, Fat­ yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca 1886
önlem, Fatih’in ölümünden sonra sür­ sa’nın adının "F a ç e ” olarak söylendi­ yılında Gürcü göçmenleri getirilerek
medi, Çeşni Beyieri’nin hakları geri ve­ ğini ve zeamete dahil bulunmadığını buraya yerleştirilm iş ve daha sonra
rildi. Yavuz Sultan Selim devrinde belirten Evliya Çelebi, sahilden içerde göçmenlerle köylerinin sayımı yapıl­
(1512-1520), Trabzon, Canik (Samsun) kurulan Bayramlı kasabasına uğrama­ mıştır.
Ordu’nun bağlı olduğu Şebinkarahisar dığı için buradan söz etmemektedir. Ordu, M.Ö. 3000 yılından bu yana
livaları birleştirilip Erzincan Vilayeti’- 1805 yılında Şebinkarahisar sanca­ birçok idarelerin yönetiminde bulun­
ne bağlandıktan sonra beylerbeyliği­ ğı Erzurum’dan alınarak, Ordu İlin in muştur. Hititler, Kimmerler, Koloniler
ne Bıyıklı Mehmed Paşa getirildi. Bu Hapsamana (Gölköy) ve Bucak kasaba­ devrinde Sinop'ta yerleşen Miietliler,
kişi, Yavuz devrinin en güçlü kuman­ ları ile birlikte Trabzon’a bağlandı. Persler, birinci Pontos Devleti, İsken­
danlarından biri olarak da tanınmıştır. 1831 yılında Osmanlı İmparatorluğu, der İmparatorluğu, İkinci Pontos Dev­
yapılan idari bölünmeye göre 29 eya­ leti, Romalılar, Doğu Roma İmparator­
Kanun? Sultan Süleyman devrinde lete ayrılmıştır..Fatsa’dan itibaren Or­ luğu ve Trabzon Rum Devleti hâkimi­
ise, Ordu toprakları Şebinkarahisar’a du, Uiubey, Gölköy toprakları Trabzon yetinde kalmıştır. Osmanlı İmparator­
bağlı olarak Erzincan Eyaleti içerisin­ eyaletine bağlanmıştır. İlin Mesudiye luğu döneminde, Şebinkarahisar’a
de bırakıldı. III. Mehmed (1595-1603) ve Aybastı ilçeleri Erzurum eyaletine, bağlı olan Ordu, Şebinkarahisar’la bir­
devrinde Celâlilerden Kara Yazıcı ve Fatsa’dan içeri ve batı kısımları Ünye likte Erzurum’a 1647 yılında ise Trab­
kardeşi Deli Haşan Ordu topraklarının ile birlikte Canik (Samsun) livasına zon’a bağlanmıştır.
bir kısmını da içerisine alan Canik bağlanmıştı. 1923 yılında yapılan Anayasa deği­
259
şikliği sonunda il olan sancaklarla bir­ ki en önemli yapı, il. Bayezid tarafın­ XIX. yüzyıl sonunda Ödemiş, İzmir
likte Ordu Sancağı da il olmuştur. dan yaptırılan Koyunbaba köprüsüdür. vilayetinin merkez sancağına bağlı bir
Ordu’da Milli Eğitim Hizmetleri Os­ Uzun bir kitabesi olan bu büyük ve gü­ kaza durumundaydı. İzmir (Aydın) vila­
manlIlar devrinde dinî öğretim yapan zel köprüden başka, biri tabhaneli tip ­ yetinin ortasında yer alırdı. Kuzeyden
sübyan okulları ile başlamıştır. Daha te olan tarihi değerde iki camii ile, te­ ve doğudan Saruhan Sancağı, güney­
sonra Bayramlı eyaleti adıyla anılan pe üstünde ziyaret yeri olan bir türbe den Aydın Merkez Sancağı, batıdan Ti­
bugünkü Eskipazar köyü camii yanın­ vardır. Bugün Çorum iline bağlı ilçe mer­ re ve Bayındır kazaları ile çevriliydi.
da iki medrese açılmıştır. 1889 tarihli kezi d ir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
Trabzon il yıllığında Ordu ilçesine bağ­ ren, kazaya yerleştirilen göçmenlerle
lı köy ve kasabalarda 25 medresenin nüfusunda önemli ölçüde artış olmuş­
bulunduğu belirtilmektedir. tur. 1840 yılında kazaya bağlı Keleş na­
Şehrin ören yerlerindeki kale kalın­ hiyesine Yörükler getirilerek yerleşti­
tıları ve hamamlardan başka çeşitli il­ ÖDEMİŞ (Eski adı .; Demich). rilm iş ve bunların arazi, emlaklarının
çelerinde ve köylerinde birçok tarihi Ödemiş ve çevresi M.Ö. 3000 yılın­ sayımı yapılmıştır.
eserlere rastlanılmaktadır. Camii, ha­ dan itibaren yerleşim bölgesi olarak Ödemiş kazası, İdarî bakımdan Bir­
mam, mezar taşlan, çeşme, köprü ve kullanılmaya başlanmıştı. Sırasıyla Hi­ gi, Keleş (K elas)ve Bellembol adlı üç
kilise gibi eserleri kapsayan bu eser­ tit, Lydia, Pers, Büyük İskender, Suri­ nahiyeye, toplam 112 köye ayrılırdı.
lerin bilimsel bir araştırması yapılma­ ye ve Bergama krallıkları hâkimiyetin­ Mülkî âmirleri bir kaymakam ve 3 na­
mıştır. de bulunduktan sonra Bergama Kraj- hiye müdürüydü. Bir idare meclisi ta­
II sınırları içinde en eski camiler, lığı’nın Roma hâkimiyetine girdi (M.Ö. rafından yönetilirdi. Toplam nüfusu 26
kütük Camii olarak adlandırılan ufak 190). 395’te Bizans'a bağlandı. Bir ara bin 700, kaza merkezi nüfusu ise 7 bin
köy mescitlerindendir. İlin bazı köyle­ Selçuklular’a geçtiyse de Moğol akın- 200 kişi idi.
rinde harap durumda bulunan küçük ları sonucu BizanslIlar tekrar bölgeye Kaza merkezinin kârgir bir çarşısı
camiler, kalınlığı 10 santim, genişliği hâkim oldular. vardı. Sokakları geniş ve aydınlıktı, ge­
70-80 santim, uzunluğu 6-7 metre olan Bölge 1310 - 1426 yılları arasında celeri petrol lambaları ile aydınlanırdı.
kalasların birbirine kenetlenmesiyle Aydınoğulları B eyliği’ne bağlandı. Kazada ikisi ortaokul, onu ilkokul
inşa edilm iştir. 1426 yılında da kesin olarak Osmanlı olmak üzere oniki okul bulunmaktay­
Eski Bayramlı eyaletinin merkezi topraklarına katıldı. dı ki, bunlardan 7’si Müslümanlar’a,
bulunan, bugünkü Eskipazar köyünün ilçeye bağlı Birgi nahiyesi, Osman­ 4’ü Ortodoks Rumlar’a, 1’i de Katolik
camii yanında, vaktiyle bir medrese lI imparatorluğu döneminde önemli bir yabancılara aitti. Kazadaki Rüşdiye ve
bulunduğu söylenmektedir. Camiin yer işgal etmiştir. BizanslIlar devrinde İptidai mektepleri 1901 yılında, Rum
yakınlarındaki bahçelerde yapılan ka­ Birgi’nin kalesi ve şehir, Emir Mente- erkek mektebi ise 1902 yılında onarıl­
zılar sonunda bu medresenin temel şe’nin damadı Gazi Sasa Bey tarafın­ mıştır. Kasabada bulunan Rum kilise­
taşlan bulunmuştur. dan alınarak Türk topraklarına katıldı. si, 1840 yılında antik kent Hypaipa’nm
1889 tarihli Trabzon ili yıllığında,Gazi Sasa Bey’in ölümünden sonra kalıntılarından yaralanılarak 500 bin
Ordu ilçesi içinde kasaba ve köy med­ Aydınoğlu Mehmed Bey’in eline ge­ kuruş masrafla inşa edilmiş, yıkıntıları
resesinin faaliyette bulunduğu belir­ çen şehir (1308), XIV. yüzyıl başların­ arasında bulunan Venüs heykeli, Rum
tilmektedir. Yine aynı kaynaktan alınan da, Aydınoğulları’nın Ege Bölgesi’nde erkek okuluna konulmuştur.
bilgilere göre o günlerde Ordu kasa­ kurdukları beyliğin merkezi durumuna Kazada bir Türkçe haberleşme ya­
basının iç in d e k i “ O sm a n Paşa geldi, birçok önemli eser kazandı. Bir­ pan telgraf istasyonu ve Düyûn-ı umu­
M edresesi” 80 öğrenci ile öğretim g i’nin Aydınoğulları devletini kuran miye ve tütün tekelinin birer ajansları
yapmaktaydı. Bugünkü İbrahim Paşa Mehmed b. Aydınbey tarafından 1307/ bulunmaktaydı. Kazanın başlıca ürün­
Camii yanında bulunan ve tamamen 1308 tarihinde zaptedilmiş olduğu, leri, tahıl, tütün, ipek, pamuk, üzüm ve
yok olan Osman Paşa Medresesi Trab­ kendi tarafından yaptırılan Ulu Cami incirdi.
zon ili’nin 57. Valisi Haznedaroğulla- kitâbesinde yazılıdır. Mehmed Bey, I. Dünya Savaşı sonunda (1918)^Yu­
rından Osman Paşa tarafından yaptı­ Ulu Cami’den başka, Aydınoğulları’- nanlılar tarafından işgal edilen Öde­
rılmıştır. ndan dört kişinin mezarlarının bulun­ miş, Büyük Taarruz (1922) ile Yunanlı­
Anadolu’nun diğer şehir ve kasa­ duğu türbeyi de yaptırmıştır. Bunun lardan geri alındı.
balarında olduğu gibi, OsmanlIlar dev­ üzerinde kendisinin ölüm yılı olarak Ödemiş, bugün Ege Bölgesi’nde,
rinde, Ordu kasabasında da Sıbyan 1333/1334 tarihi bulunmaktadır. Şehir, İzmir iline bağlı ilçe merkezidir.
Okulları (M ahalle O kulları) vardı. Bun­ Aydınoğulları’ndan Umur Bey’ in oğlu Ödemiş, kaza merkezinden ziyade,
lara “ D ârü'l-H uffâz” da denirdi. Bu İsa Bey tarafından, silahlı bir mücade­ Birgi’de bulunan mimarî eserler geniş
okullarda Kur’ân, yazı ve tecvit okutu­ leye girişmeksizin, Osmanlılar’a tes­ yer tutar.
lurdu. İldeki Ermeni okulunun yanması lim edildi (1391). Devrin padişahı Yıl­ Birgi’nin içinden geçen derenin yö­
üzerine yerisi 1893 yılında yaptırılmış­ dırım Bayezid de Isa Bey’in bu davra­ nündeki tepede eski kalelerin izlerine
tır. nışına karşılık, Tire ve çevresini dirlik rastlanır. Aydınoğulları’nın şehri olan
Ordu kasabasında bulunan Hıris­ olarak kendisine verdi. Bayezid’in An­ Birgi’de Aydınoğlu Mehmed Bey’in
tiyan dinine mensup vatandaşlar için­ kara Savaşı’nda Timur’a yenilmesiyle, yaptırdığı "Aydınoğlu Camii/Ulucami",
se birçok kilise n in onarımına veya ya­ şehir yeniden Aydınoğulları’nın ve bir "K araoğlu C a m ii” , ‘‘K urşunlu C am i” ,
pımına hükümetçe izin verilm iştir. aralık Ciineyd Bey’ in eline geçtiyse “ Dervişağa C a m ii” , ‘‘A ydınoğlu Tür­
1870 yılında Çay Mahallesi’ne bir Rum de, yeniden Osmanlı hâkimiyetine gir­ b e s i” Ue önemli sanat değeri olan si­
kilisesi, 1895 yılında Protestan Cema­ di. Bu devirde, Birgi artık bir devlet vil mimarî örneklerinde bazı evler var­
ati için bir kilise, CaNshane nahiyesi merkezi olmaktan çıkmışsa da, med­ dır.
Gülhöyü köyüne Atik Aya Yorgi Kilise- reseleri ile XV. - XVII. yüzyıl arasında Birgi Ulu Cami, 1312 yılında Aydı-
s i’nin yeniden yapımı, 1896 da Elma­ önemli bir kültür merkezi olmakta de­ noğlu Mehmed Bey tarafından yaptı­
lık mahallesine de bir Rum kilisesi in- vam etmiş, birçok ünlü bilim adamı bu rılmıştır. Bağımsız bir plan üzerinde
şaası Osmanlı hükümetinin izniyle şehirden yetişmiştir. Ancak daha son­ düzenlenmiş, güzel ve sade bir yapı­
gerçekleşmiştir. raları, bir taraftan Aydın ve İzmir’in ge­ dır. Yer yer devşirme malzeme kulla­
lişmesi ile gerilemesi, diğer taraftan nılan yapının içi üç sıra dört sütunlu,
da özellikle XVII. yüzyıl başında mey­ bir sıra üç sütunlu olmak üzere dört
dana gelen kargaşalıklar sırasında za­ bölümdür. Bunun dışında nefler, sü­
rar görmüş, daha yakın bir safhada da, tunlar ve kemerler üzerine ahşap eğim­
merkezi bulunduğu alanda Ödemiş li çatı ile örtülüdür. Minberin üzerin­
OSMANCIK onun yerini almış, hatta kasaba 1869 deki kitâbedten minberin içindeki de­
Osmanlı döneminde Çorum sanca­ yılına doğru bir kaza merkezi olmaktan senlerin Muzafferüddin bin Abdülvâ-
ğına bağlı bir kaza olan Osmancık’ta­ bile çıkmıştır. hid bin Süleyman-ül Garbî tarafından

260
işlenm iş olduğu öğreniim eKteoır N 3 Z 5 STTTTrran ly ın o c ; ır o y m q p u n
(1320). bakır madeni bulunurdu. Çok eski çağlardan beri yerleşme
Güdük Minare Camii (Kütük M ina­ Palu’da, Arşamaşad Kalesi, Maz- yeri olmuştur. Cüdeydiye höyüğünde
re li Camii), B irgi’de Kurt Gazi Mahal­ gerd Kalesi, Palu Kalesi gibi arkeolo­
M.Ö. 4500 yılından M.S. 600 tarihine
lesi’nde, eğimli bir arazi üzerine inşa jik yapılardan günümüze çok az yıkın­
kadar yerleşim izlerine rastlanmakta-
edilm iştir X/V.. yüzyılın ik in c i yarısı). tıları gelebilmiştir.
dır. Ayrıca Rey hani ı-Antakya asfaltının
Moloz taş ve tuğla malzemeleri kulla­ Kazadaki mevcut okullardan Rüş­ 20. kilometresinde M.Ö. 1800 yıllarına
nılmıştır. Camie kuzey duvarındaki mi­ diye mektebi 1906 yılında onarılmıştır. ait kerpiç saray kalıntısı bulunan ve
nareye bitişik, son cemaat yerine açı­ Palu, bugün Elazığ iline bağlı ilçe şimdi açık hava müzesi olan Atçana,
lan, basit dikdörtgen bir kapı ile giri­ merkezidir.
bunun karşısında, kalıntıların Antakya
lir. Son cemaat yeri, büyük çapta bir arkeoloji müzesine taşındığı Tavinat
yenileme geçirdiği halde yapının en yı­ höyüğü, Reyhanlı-Kırıkhan yolu bo­
kık kısmıdır. yundaki Ç a ta lh öyü k (K an ula),
Çakırağa Konağı, XVII. yüzyılda ya­ Reyhanlı-Halep asfaltı üzerindeki Kız­
pılmış olup, şimdi müze olarak kulla­ lar Sarayı bu eski yerleşme yerlerini
nılmaktadır. Üç katlı binanın dış tara­ PERTEK
göstermiştir. H itit çağı eserlerinin bu­
fı, aralarında tahta ve sıva bulunan taş­ Şehir hakkında tarihine ait pek faz­ lunduğu bu bölgeye daha sora XVI.
larla kaplı olup, dışından boyalı süs­ la bilgi bulunmamaktadır. Ancak Evli­
yüzyıldan itibaren Türk boyları yerleşti.
leme bulunmakta ve odaların duvarla­ ya Çelebi'nin “ S eyahatnâm esi” nde,
XIX. yüzyılda da Türk göçmenler yer­
rında çiçek süsler ve tavanda resim­ buraya Pertek adının verilmesine ne­
leştirilm iştir.
ler görülmektedir. den olarak, şehrin kalesi üzerinde
Reyhanlı bugün Hatay iline bağlı
Bu yapılardan başka Birgi’de Ca- tunçtan bir kara kuş heykeli olduğun­
ilçedir.
mi-i Kebir, yanında AksaraylI Ali Efen­ dan ve Moğol lisanında da karakuşa
di tarafınan medrese bitişiğinde bir pertek denildiğinden dolayı verildiği
dershane yaptırılmıştır (1800). tahmin edilmektedir. Arap kumanda­
Aydınoğlu Türbesi, 1334 (1915) yı­ nı Halid bin Velid bu kale ile Diyarba­
lında yaptırılmış, mermere benzeyen kır civarını fe th e d in ce , bu kuş
bir tür kalker taşı ile kaplıdır. Kare plan heykelini yıkmış ve halen o kuş tılsı­
üzerine yükselen sekiz köşeli oturma- mının yeri, kalenin en üst yerinde kal­ RİZE
lığın üstündeki türbenin kubbesi kur­ mıştır. “ R ize" adının anlamı bilinmemek­
şunla örtülüdür. Aydınoğullarindan Şehrin ilk kurucuları Hıristiyaniar- tedir. Yunan veya Kafkas dillerinden
kaima bir başka yapı da “ Sultanşah dı. Daha sonra birçok el değiştiren gelme bir kelime olduğu sanılmakta­
Türbesi” dir. Ulucamii’n güneyinde, yo­ kent, Molla İdris Bitlisî’nin yardımı ile dır. Bugün Rize ilinin üzerinde bulun­
lun ortasında yer alan bu türbe, 1310 Pertek Hâkimi tarafından Yavuz Sultan duğu topraklar, Anadolu’da ilk siyasi
tarihlidir. Aydın Bey’in kızı Sultan Şah Selim’e itaat edip, kaleyi Bıyıklı Meh­ b irliğ i gerçekleştiren H ititlerin impa­
adına inşa edilmiştir. Altıgen plana sa­ med Paşa’ya teslim etti. Bey yöneti­ ratorluk sınırları dışında kalmıştır.
hip ve üzeri kubbeyle örtülü türbe, di­ minde olduğundan, İstanbul’dan ge­ Urartular da buraya kadar uzanmışlar­
ğer bazı aydınoğulları devri türbeleri len padişah emirlerinde lakablarına dır. Kimmerler, M.Ö. VII. yüzyılda Kaf­
gibi giriş kısmında bir mekâna açılır. "Cem Cennab" olarak yazılır. Hâssı kasya’dan buraya gelmişler, Iskitliler
Ödemiş, bugün Ege Bölgesinde, Kanûnî Sultan Süleyman’ın kanunu de egemenliklerini bu topraklara kadar
İzmir iline bağlı ilçe merkezidir. üzere 380 bin akçedir. Beyi savaş za­ uzatmışlardır. Şehir, M.O. VI. yüzyılda
manında sekiz yüz askere sahip İran İmparatorluğu’nun (Pers) egemen­
olurdu. liği altına geçti. Daha sonra sırasıyla
Pertek, bugün Tunceli iline bağlı İyonyalılar, Yunanlılar, İskender ve
bir ilçedir. Part’ların egemenliğinde kaldı. M.Ö. I.
İlçeye bağlı Sağman köyünde bu­ yüzyılda Pontos ortodan kalkınca Ro­
lunan Salihbey Camii, Pertek’in en ma, bütün Anadolu gibi buraya da hâ­
PALU önemli eserlerindendir. 1565-1570 yıl­ kim oldu. Partların yerine geçen Sâsâ-
Çok eski bir tarihe sahip olan Pa­ larına tarihlenen bu Camiin yapımına niler ve onlara bağlı olan İran asıllı
lu, her çağda önemli olaylara sahne ol­ Salih Bey zamanında başlanmıştır. krallar, Roma egemenliğini itmek için,
muş, yörede büyük devletler kurul­ Pertek Bey, Kanunî tarafından Pertek bütün güçleri ile çalıştılar. M.S. 395 yı­
muştur. 1000 yıllarında Van gölü kıyı­ Beyliği’ne atanan Rüşdem Bey’in to ­ lında Romalılarin yerine geçen Bizans
larında kurulan Halidi devletine bağlı runudur. Camii, plan olarak, bir hazır­ (Doğu Roma) İmparatorluğu çağında
olan Palu, Arap istilâsı sırasında Ha­ layıcı mekân, tek hücreli bir hacim, durum, aynı oldu. Müslüman Arapla­
life Ömer’in kumandanlarından Ayvaz son cemaat mahalli ve minareden rın VII. yüzyılda başlayan akınları, ül­
bin Amel tarafından alınmış ve uzun ibaret bir ana çekirdeğin doğu, batı ve kede egemenlik kuramadı. Abbâsîler’e
süre Araplarin egemenliğinde kalmış­ kuzey taraflarında yer alan çeşitli ha­ bağlı Türk kuvvetleri de bölgeyi ele ge­
tır. Daha sonra Bizans İmparatorlu­ cimlerden oluşur. Cephelerin tümü çiremediler. Ancak 1071 yılında Malaz­
ğumdan Selçuklular’a geçti. Yavuz eşit sıralı kesme taşla örülmüştür. Ca­ gird Zaferi’nden sonra, Selçuklu Oğuz
Sultan Selim zamanında Karçinoğlu mii saran hacimler, ufak tefek farklar Türkleri, bütün Anadolu gibi burasını
Ahmed Bey bölgeyi Osmanlı toprak­ ve batı kanattaki türbenin dışında, si­ da aldılar.
larına katarak önemli bir merkez hali­ metrik olarak planlanmıştır. Doğu ka­ Rize ç e v r e s i, Anadolu Selçuklula­
ne getirdi. natta dört oda ve iki göz revak, batı rına, yani Türkiye’ye bağlı Erzurum,
Palu, Osmanlı döneminde, Diyar­ kanatta ise türbe ile beş oda ve iki göz Selçuklu krallığına kaldı, i. Haçlı Se-
bekir vilayetinin Ergani sancağına bağ­ revak vardır, batı kanadındaki türbeye feri’nden yararlanan B iz a n s lIla r , bütün
lı bir kazası durumundaydı. Kuzeyden güney yüzündeki bir kapıdan girilir. Se­ Karadeniz kıyıları gibi burasını da
Erzurum vilayeti, doğudan Bitlis vila­ kizgen türbenin her kenarı içten 1.90 Türklerden geri aldılarsada, IV. Haçlı
yeti, güneyden Ergani merkez kazası, metre dıştan ise 2.60 metre uzunlu­ Seferi’nden sonra (1204) bölge, Bi­
batıdan Mamuret-ül Aziz vilayeti ile ğundadır. Mezar, Keyhüsrev oğlu Sa­ zans’tan ayrılarak, Trabzon Rum dev­
çevriliydi. Sekiz nahiyesi ve 365 köyü lih Bey'e aittir. Tarihi 1570 veya letine kaldı. Şehir, daha sonra sırasıyle
vardı. Kazabir kaymakam ve sekiz na­ 1575’tir. Anadolu Selçuklu, ilhanlı, Timur, Ak­
hiye müdürü tarafından yönetilirdi. Ay­ koyunlu vb. Türk devletlerinin baskı­
rıca bir idare meclisi bulunurdu. Top­ sına karşın hayatını sürdürdü. Bölge,
lam nüfusu 45 bin 872 kişiydi. Kaza Trabzon ile birlikte Fatih Sultan Meh­
merkezinin nüfusu ise 7 bin 500 med tarafından 1461 yılında alınarak,
kişiydi. Osmanlı ülkesine katıldı. Osmanlı dö­
RİZE VİLÂYETİ

neminde, Çıldır eyaletine, Tanzimat’ şunlu C a m i" adıyla da anılmaktadır. rı ve Sinop’u aldı. Diğer komutanlar,
tan sonra Trabzon eyaletinin Batum Rize’de mahalli bir ev mimarisinin Tokat, Komana, Turhal, Amasya, Ço­
sancağına bağlı bir ilçe merkezi oldu. örnekleri görülür. Bunlar ahşaptır. En rum ve Niksar’ı alarak, Canik toprak­
1878 yılında Batum'un Ruslar’ın eline önemlisi, Trabzon-Rize yolu üstünde­ larını açmaya çalıştılar. Bu bölümde
geçmesiyle Lâzistan sancak merkezi ki bir ayân konağı olan ve Kastel ola­ etkin rol oynayan Sulu Bey idi. Sulu
oldu. I. Dünya Savaşı’nda 21 Şubat rak adlandırılan büyük konaktır. Bey, Am isos’u kuşattı, fakat alamadı­
1916 • 2 Mart 1918 tarihleri arasında ğı için onun yanında yeni bir kale yap­
Rus işgalinde kaldı. tırdı. Bu suretle Karadeniz kıyısında,
Kentte bulunan kaleler, şunlardır: biri BizanslIların, diğeri Türkler’in ol­
Rize kalesi 1314-1330 yılları arasın­ mak üzere birbirinden bir ok atımı
da yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Bir uzaklıkta iki şehir kuruldu. Türklerin
tepe üzerinde kale duvarları 15-20 met­ SAMSUN (Eski adları: Amin- kurduğu bu kale, bugün ‘ ‘K ale
re yüksekliğindedir. sos, A m isos, Am isus, Enete, Samp- M a h a lle si" adını taşımaktadır. Duvar­
Kale-i Bâlâ, Çamlıhemşin’in 40 ki­ son, Sim isso, Sinusso, Peiraeus, Pire, ları 1870 yılına kadar duran kale, aynı
lometre güneyinde ve Erzurum yolu P om peiopolis) yıl çıkan yangında zarar gördü ve şeh­
üzerinde, Hisarcık köyündedir. Samsun ve çevresinin Milât’tan ön­ rin yeni baştan inşası sırasında da yık­
Kız Kulesi, Pazar yakınında, deniz ce de yerleşme alanı olduğunu bir kı­ tırıldı. Bugün kalıntıları deniz kıyısın­
kıyışında, ada kayalıkları üzerindedir. sım tarihçiler ortaya çıkarmışlarsa da, da durmaktadır. 1158 yılında Daniş-
ilde bulunan İslâmî yapılarsa, şun­ idari yönden o zamanlar durumunun mendli hükümdarı Yağıbasan, Yeşilır-
lardır: XVI. yüzyılda Yavuz Sultan Se­ ne olduğu hakkında bilgi verememek­ mak ve Kızılırmak deltalarını işgal et­
lim devrinden kalma İslâm Paşa Ca­ tedirler. Milâttan sonra da Samsun ve tiyse de imparator Manuel'in Selçuk­
mii (Kurşunlu Camii), ile yine bu devir­ çevresinde Romalılar’ın ve BizanslIla­ lu hükümdarı II. Kılıç Arslan nezdinde
den kalma ve Yavuz’un Trabzon valili­ rın yerleştiği ve şehir kurdukları bilin­ girişimi üzerine buraları iade etmek zo­
ği sırasında yaptırdığı Gülbahar Camii mektedir. runda kaldı.
ile Caferpaşa Camii eski eserlerdir. İslâmiyet’in doğuşundan sonra şe­ Am isos’un Selçuk egemenliğine
İslâm Paşa Camii, Çarşı içersinde­ hir, Arapların saldırısına uğradı. 1071 girmesi, II. Kılıç Arslan’ın saltanatının
dir. XVI. yüzyıl başında Yavuz Sultan Malazgird Zaferi’nden sonra, Anado­ son yıllarında gerçekleşti. II. Kılıç Ars­
Selim tarafından yaptırıldı. Kesme taş­ lu ’nun Türk akıncılarına açılması ile lan, 1185 yılında topraklarını oğulları
tan yapılan yapının, son cemaat yeri Canik bölgesinin fethi, Danişmendli- arasında paylaştırdığında hükümet
kubbelerle örtülüdür. Sağ ve solda tek ler’e verildi ve 1074’ten itibaren Canik’ merkezini Tokat olarak seçen oğlu
şerefeli iki minaresi yükselir. Yapı’yı in fethi girişimine başlandı. Melik Da­ Rükneddin Süleyman Şah, daha baba­
iki sıra pencere aydınlatır. Eteğinde 24 nişmend Gazi, Canik fethinde yarala­ sının sağlığında Samsun’u toprakları­
küçük pencere bulunan büyük kubbe­ narak Niksar’da öldü. Kısa sürede ge­ na katmıştı.
yi köşelerde yarım kubbeler destekle­ lişen devlet, kurucusunun ölümünden Samsun birTürk beldesi olduktan
mektedir. sonra da akınlara devam etti. 1081 yı­ sonra, Hıristiyan Amisos önce Bizans,
Rize Fatihi Cafer Paşa tarafından lında bu akınlar tehlikeli bir hal alma­ XIV. yüzyılın ilk yıllarından itibaren de
da yaptırıldığı söylenilen Cami, “ Kur­ ya başladı. 1084’te Kara Tekin Çankı­ Ceneviz müstahkem beldesi olarak
262
200 yıldan fazla yaşadı. Türkler bu bel­ murtaş Noyanin babası EmirÇobanin yerine Aleksandır Ş işm a n i atadı
deye “ K âfir S am sun” veya “ Kara asılmasından sonra Mısır sultanına sı­ (1398). Aleksandır Şişman, Yıldırım Ba­
Sam sun” diyorlardı. Bu son adı, Ami-, ğınarak yerine vekil olarak Eretna’yı bı­ yezid’in Timur ile yaptığı savaşa katıldı
sos harap olduktan sonra da zamanı­ rakması üzerine Sivas’ta oturan Eret­ ve Mehmed Çelebi’nin Dede Sultan ile
mıza kadar yaşadı.-Küçük Hıristiyan na, Ebu Said’in çocuksuz olarak ölme­ mücadelesinden birinde şehit oldu.
beldesinin uzun süre bağımsız yaşa­ sinden sonra ortaya çıkan siyasî karı­ Bayezid Cenevizlilerin elinde bulunan
yabilmesinin sebebi, tersane ve gemi­ şıklıklardan yararlanarak bağımsız bir “ K âfir Sam sun” a dokunamadı.
cilik faaliyetleri daha çok Akdeniz kı­ beylik kurmuş, Samsun ve çevresi 1402 yılında Yıldırım Bayezid’in
yısında toplanmış olan Selçukluların, Eretna’nın egemenliğini tanımak zo­ Ankara Meydan Savaşinda Timur’a ye­
Karadeniz’deki ticarette Abisosluların runda kalmıştır. Ancak Eretna’dan nilmesi üzerine Karadeniz kıyıları Ti­
tecrübesinden yararlanmayı tercih et- sonra yönetimi ele geçirenler, Türk- mur’un kuvvetleri tarafından tahrip ve
memelerindendi. menler tarafından benimsenmemiş, yağma edildi. Elden ele geçen Sam­
Selçukluların 1243 yılında Moğol- hem Türkmenboy ve hem de oymağı sun, 1404’te Bayezid’in büyük oğlu
lar’a yenilmesinden sonra Anadolu, bağımsız beylikler kurma çabaları iç i­ Emir Süleyman’a ait bulunuyordu.
Moğolların sömürgesi haline geldi. ne girmişlerdir. Bu çabalar sonucu Ca­ Samsun ve Ladik çevresi beyi Kuba-
Maddî çıkarları açısından, Moğallar nik beyleri türedi. Bunların en köklü­ toğlu Emir Ali Çelebi Mahmud Çelebi
devrinde, Cenevizlilerle yaptıkları tica­ sü, Kubatoğulları, en uzun süre yaşa­ zamanında Niksar’ı muhasara etmeye
ret sayesinde zenginleşen Amisoslu- yan Canikli Taceddinve Hacı Emir teşebbüs etti, ancak Mehmed Çelebi’­
ların korunması ve huzur içinde tica­ oğullarıdır. nin müdahalesi üzerine Taşanoğulla-
ret yapmaları zorunluydu. Bunu sağ­ Şehir 1393 veya 1395’te I. Bayezid rına sığındı. Samsun Taşanoğlu Ah­
lamak ve Selçuk sultanlarının her yıl tarafından Kastamonu emîrinden alın­ med Bey’e verildi. Kubatoğlu Emir Ali
belirli bir miktarda parayı kendilerine dı. Ancak Padişah’ın çeşitli cepheler­ Çelebi’nin oğlu Cüneyd Bey, Taşanoğ­
gönderebilmeleri amacıyla Amisos’ta de uğraşması yüzünden Samsun, La­ lu Ahmet Bey’i öldürerek, Samsun ve
da para basılmasına karar verdiler ve dik ve Köprü çevresinde yerleşen ve yöresini eline geçirdi (1414).
bir darphane kurdular. Darphanenin iç Selçuk sultanı II. Mesud’un oğlu Sul­ Canikli Taceddin oğullarından
kalenin yanında, postane binası ve tan Altunbaş Ga2 i Çelebi'nin kurduğu Alparslan oğlu Hüsameddin Haşan
çevresi ile bir tarafı deniz, diğer taraf­ Kubatoğulları beyliğinin eline geçti. Bey, beyliğinin merkezi Çarşamba’nın
ları göl olduğu halde, kale duvarlarıy­ Bu aileden Cüneyd Bey, Samsun’da güneyindeki Ordu köyü olan ve Bafra’­
la korunan ve Tokat bakırlarının depo iken, Yıldırım Bayezid’in orduları, şeh­ yı ele geçiren Çandaroğullarından Kö­
edildiği bilinen yerde olduğu sanıl­ rin önünde göründü. Sivas’ta Eretna türüm Bayezid’in oğlu Hızır Bey ile
maktadır. Samsun’da ilk para, 1296 yı­ beyliğini ele geçiren Kadı Burhaned- sözleşti ve Cüneyd Bey’i Terme ile
lında Selçuk sultanı II. Mesud adına din’e karşı olan Kubatoğulları, bir dost Çarşamba arasında meydana gelen bir
basıldı. sıfatıyla şehrin kapılarını Osmanlı pa­ çatışmada öldürdü. Bunun üzerine
XIV. yüzyılda Amisos dolaylarında dişahına açtılar. Yıldırım’ın yanında Samsun Candaroğullarına, diğer yer­
Ceneviz egemenliği görülmekle bera­ Bulgar kralının oğlu olup, sonradan ler de Haşan Bey'e kaldı (1418).
ber, çevresinin sık sık el değiştirdiği Müslümanlığı seçen Aleksandır Şiş­ Mehmed Çelebi, kardeşleri ile yap­
bilinmektedir. Anadolu Genel Valisi Ti­ man davardı. Bayezid Cüneyd Bey’in tığı mücadeleyi kazanıp, Fetret devri-

263
nt (1402-1413) sona erdikten sonra Os­
manlI tahtında durumunu sağlamlaş­
tırınca 1419 yılında Canik bölgesinin
hakimiyet altına alınması ile ilgilendi.
“ K âfir S a m su n " un kaza sonucu yan­
ması üzerine de Amasya Sancak Bey’i
Şehzade Murad’ın lalası, Rum Beyler­
beyi (Sivas, Çorum, Yozgat, Amasya,
Tokat ve Canik Beylerbeyi) Biçer oğ­
lu Hamza Bey'i bu işle görevlendirdi.
Hamza Bey derhal gelerek "K â fir Sam-
s u n " u sardı. Halkı gemici olan kâfir
Samsunlular, yangından sonra gemi
lerine binip gittikleri için şehir karşı
konulma olmadan alındı ve taş taş üs­ SAMSUN: Su üzerinde kahvehane (XIX. yüzyıl yarısı).
tünde bırakılmayarak yıktırıldı. Bunun
üzerine Müslüman Samsunlular tara­
fından buraya “ Kara S am sun” adı ve­ XIX. yüzyılın ilk yarısında Samsun 1915 yılı Temmuz ve Ağustos ayların­
rildi. (1419). sürekli Canik Hazinedaroğuliarının yö­ da Rus savaş gemileri, şehri dört kez
Kara Samsun’un düştüğü haberi­ netimi altında kaldı. Bu sırada Kara­ topa tuttu. Savaşın son yıllarında ve
ni alan Mehmed Çelebi Müslüman deniz'in buharlı gemilere açılması ve mütareke döneminde Samsun yakın­
Samsun'u da kesin olarak Osmanlı yüksek vasıflı tütün ekiminin Bafra larında Pontus Rum çetelerinin faali­
topraklarına katmak amacıyla Merzi­ çevresinden başlayarak Samsun yöre­ yeti kaydedildi. Mondros Mütarekesi’
fon üzerinden Samsun’a geldi. Meh­ sine yayılması, Samsun için yeni bir nin imzalanmasından sonra, 4 bin ki­
med Çelebi'nin ordusu ve donanması gelişmeye sebep oldu. Şehrin Türk nü­ şilik bir İngiliz-Hintli kuvveti, Sam­
ile geldiğini gören Çandar oğlu Hızır fusu arttığı gibi, Trabzon ve Ege kıyı­ sun’u işgal etti. Bu kuvvetler, daha
Bey, kaleyi kendisine teslim etti larından, İç Anadolu’dan, Türkçe konu­ sonra millî mücadelenin gelişmesi so­
(1427). şan Rumlar ve Ermeniler ile AvrupalI nucu ülkeyi terkettiler.
Kesin olarak Osmanlı topraklarına tacirler Samsun’a yerleşmeye başladı­ 19 Mayıs 1919 sabahı “ B andırm a"
katılan Samsun, Canik bölgesinin mer­ lar. Limana çok sayıda gemi uğrayarak adını taşıyan küçük, eski ve yolsuz bir
kezi oldu. Canik beyleri önce Amasya’ Samsun’dan, başta tütün, hububat ve vapur, Karadeniz’de yağmurlu ve fırtı­
ya, sonra da Sivas (Paşa Sancağı)’ na deri olmak üzere çeşitli hammadde ih­ nalı bir havada üç gün çalkalandıktan
bağlandı. Samsun’un ağırlık merkezi racına başlandı. Samsun aynı zaman­ sonra, Samsun limanına Mustafa Ke­
kıyıdaki Müslüman şehrine geçti. Ka­ da Diyarbekir, Harput ve Sivas vilayet­ mal Paşa’yı çıkartıyordu ki, bu, Birin­
ra Samsun’un Amisos harabeleri, lerinin yolcu iskelesi rolünü oynuyor, ci Dünya Savaşı’ndan parçalanmış bir
Samsun şehri yapıları için bir taş oca­ hatta İstanbul’a giden Bağdat yolcu­ halde çıkan Osmanlı İmparatorluğu
ğı olarak kullanıldı, ikinci derecede bir ları da Samsun’a geliyordu. Daha son­ yerine, yeni Türkiye Cum huriyeti’nin
liman olan şehir, Osmanlı devrinde Si­ ra 1864 yılında şehre Çerkeş muhacir­ kurulmasını sağlayacak olan Milli Mü-
nop şehrinin gölgesinde kaldı. Kâtip ler getirtilerek iskân edildiler. Bunu, cadele’ye başlangıç sayılmaktaydı.
Çelebi “ C ihannüm a” adlı eserinde 1878 yılında Varna’dan gelen Çerkes- ■Bugün, Samsun Parkı’nda, AvusturyalI
Samsun’un dağlarla çevrili alçak bir Tatar muhacirleri izledi. heykeltıraş Krippel tarafından yapılan
yerde kurulduğunu, havasının kötü ol­ 1849 atlı Gazi Heykeli, Yeni Türkiye’nin ka­
yılında, sancak merkezi ola­
duğunu, bazı evlerinin bir göl üzerin­ rak yönetilen Samsun kasabasına bir derini belirlemiş olan büyük olayı açık
de inşa edildiğini, harap kalesinin bu­ hükümet konağı inşa edildi (1876 yı­ bir biçimde canlandırmaktadır.
lunduğunu yazar. Evliya Çelebi (1640) lında onarılm ıştır). 1863 yıllarında XIX. yüzyıl sonunda Trabzon vila­
ise, Samsun limanının açık olmakla Samsun’a tam yetkiyle Bursalı Ali Rı­ yetinin sancağı durumunda olan Sam­
beraber, demir atılabilecek durumda za Bey m üfettiş olarak gönderildi. sun İdarî bakımdan altı kazaya ayrıldı:
bulunduğunu, bağlık-bahçelik olduğu­ Samsun limanının keşfi yapıldı, bir hü­ 1- Samsun, sancak merkezi, 2- Fatsa,
nu, evlerin kiremitle örtüldüğünü, nar­ kümet konağı ve bir kışla yapımı için 3- Ünye, 4- Terme, 5- Çarşamba, 6- Baf­
denk ve armut turşusunun ünlü oldu­ irade-i seniyye çıkarıldı (1863). Daha ra ve üç nahiyesi vardı. 1- Karauç, 2-
ğunu yazar. sonra yolların onarımı (1864)da gerçek­ Alaçam, 3- Kavak.
III. Mehmed (1595-1603) devrindeleştirildi. Ağustos 1869’da çıkan bir Canik Sancağı, Trabzon Valiliği’ne
Kazakların saldırısına uğrayan kale ha­ yangın şehrin tümünü kül haline ge­ bağlı bir mutasarrıf, mutasarrıflığa
sar görmüş, daha sonra onarılarak bu­ tirdiyse de, zengin bir ticaret şehri bağlı 6 kaymakam ve 3 nahiye müdü­
raya muhafızlar atanmıştır. olan Samsun, çabuk kalkındı. Beledi­ rü tarafından yönetilirdi. XIX. yüzyıl so­
XVIII. yüzyılda Samsun ile Karade­ye tarafından Fransa’dan getirilen bir nunda şehrin toplam nüfusu 310 bin
niz limanları ve Kırım arasında yapılan mimarın hazırladığı plana göre şehir­ kişiydi.
deniz ticareti önem taşıyordu. Ancak de birbirine dik olarak kesen sokak ve Sancağın başlıca üretim maddele­
Kırım'ın terkedilmesinden sonra bu ti­ caddeler boyunda bir kısmı kârgir o l­ ri, tütün ve hububattı. Tütün yetiştiri­
caret çok gerilemiş ve bu durum Sam­ mak üzere evler ve umumî binalar ya­ len alan, yaklaşık 9 kilometrekare idi.
sun’u olumsuz yönde etkilem iştir. pıldı, yangının ortadan kaldırdığı cami­ Samsun dışında bütün bölge çok ve­
1779’a doğru isyan eden Canikli Ali ler de yontma taştan yeniden inşa edil­ rimliydi. Özellikle eski Amazonlar ül­
Paşa’yı cezalandırmakla görevlendiri­ di. Samsun’da gelişme, diğer şehirler­ kesi Terme ve Themisyre ovası, Çar­
len Cabbarzâde Mustafa Bey (Çapa­ den ve iç Anadolu’dan gelen göçlerle şamba kazalarının bulunduğu doğu
noğlu), âsileri Kavak’ta yendikten son­ başlamış, burada yaşayan Hıristiyan kısmı, meralarının güzelliği ve bitki
ra, Samsun ve yöresini kurtardı. 1805’ dinine mensup vatandaşlar da, kendi­ zenginliği ile anılırdı. Yörenin yüksek
te Ali Paşazâde Mikdad Paşa’nın oğ­ lerine yeni mahalleler kurmuşlardır. kısımlarında demir, kurşun ve gümüş
lu Hüseyin Bey ile birleşen Tayyar Pa- 1911 yılında Mutasarrıf Mehdigibi çeşitli maden seviyeleri ve antik
şa’nın Samsun’da isyan ederek Ça­ Bey’in Samsun-Sivas demiryolu için çağlara ait kazı alanları vardı.
panoğlu Süleyman Bey’in mütesellimi vurduğu ilk kazma, ancak 1925 yılında, Şehrin 1867 yılında yazımı yapıla­
bulunan Amasya'yı basması üzerine, Ocak ayında ray döşenmesi ile sonuç­ rak, emlâk, akar vb. tesbit edilerek
ona karşı gönderilen Erzurum Valisi landı Hattın ilk 50 kilom etrelik kısmı, bunların vergi sistemleri uygulamaya
Yusuf Ziya Paşa, Süleyman Bey’den 1926’da hizmete açıldı. konulmuştur. 1877 yılında Samsun’a
yardım görerek Tayyar Paşa’yı Trab­ Birinci Dünya Savaşı sıralarında ti­ bağlı Kabaklı ve Fedamut köylerinden
zon’a ve oradan Anapa’ya kaçmak zo­ careti felce uğrayan Samsun, ekono­ çimento madeni çıkartılmaya başlanıl­
runda bıraktı. mik açıdan da büyük sıkıntılar çekti. mıştı. Şehirde Bank-ı Osmani’nin (Os-

264
m anii Bankası) Şubesi, 21 Kasım müştür. kilometre uzaklıkta Kırka bucağına
1891’de açılmıştır. İlde bulunan hanlar şunlardır: Ça­ bağlı Kümbed Köyü’nde Kümbed Ba­
XIX, yüzyılın sonunda Samsun’da kıllı Hanı, Taşhan. ba Türbesi bulunmaktadır.
yapılan ve inşa halinde olan yollar şun­ Türbeler ise: İsababa Türbesi f£se-
lardı: Amasya ve Tokat üzerinden Sam­ baba Türbesi), Şeyhkutbeddin Türbesi.
sun, Sivas; Çarşamba üzerinden Sam-
sun-Terme; inşa halinde Samsun-Baf-
ra.
ilde, Feneryolu'na bakan yamaç S İİR T (Eski adları: Keert, Kaarat,
üzerinde, kale ve mabed kalıntısı ola­ Eserad, Tiğromesert, Tiğrakert, Sî’irt,
rak Kallem-Kaya vardır. M'üslüman SEYYİDGAZİ Is ’irt, Sa’irt, Sert, Seert, Söört, Sört,
Samsun’un surlarından 1869 yangının­ Adını, burada türbesi bulunan Sey­ Sırt, Sairt).
dan sonra hiçbir eser kalmamış, yal­ yid Batta! Gazs’den alır. Bizans, Selçuk Bölgede egemen olmuş medeni­
nız demiryolu yakınında bazı binaların yönetiminde bulunduktan sonra, Os­ yetlerin etkisinde, özünü dinî dünya
altında temellere rastlanır. man Gazi tarafından alınarak Osman­ görüşünün oluşturduğu bir kültüre sa­
Şehir’de bulunan camiler, şun­ lI topraklarına katıldı. Bugün Yukarı hip olan S iirt’te M.Ö. 3000 yıllarına
lardır: Sakarya bölümünde Eskişehir iline doğru “ S u b a rto ” laraait birçok kabile
Büyük Valide Camii, Batumlu Ha­ bağlı İlçe merkezidir. ve krallıklar bulunuyordu. Bunlar, Sü­
cı Ali Efendi tarafından 1884 yılında İlçede bulunan Selçuk ve Osman­ mer İmparatorluğu’nun nüfusu altında
yaptırıldı. Onarımı Sultan Abdülaziz’ lI dönemi yapıları şunlardır: birliği oluşturmuşlardı.
in annesi tarafından yaptırıldığı için Seyyid Battal Gazi Külliyesi, Gıya- Siirt için bilinen tarih çağı M.Ö.
“ Valide C a m ii” olarak da bilinir. Tek şeddin Keyhüsrev zamanında yaptırıl­ 2000 yıllarında başlar. Sırası ile Sâmi
kubbeli olan camiin önünde beşik to­ mıştır (1208). İlçenin yamacında az Kavimler, Babil ve Asur imparatorluk­
nozlu bir son cemaat yeri vardır. Bina eğimli-kayalıkbiralandayeralır. Birke- ları bölgede egemen olmuşlardır. Hur-
düzgün sarımtırak kesme taştan yapıl­ narındaBattal Gazi'nin türbesi merkez ri ve Mittanni Krallıklarının egemenlik­
mıştır. Kubbe kasnağı içtenyuvariak, olarak bir iç avlu çevresinde oluşan bu leri ise 200 yıl kadar sürmüştür. Son­
dıştan sekizgen şeklindedir. Kubbe yapı topluluğu mescit, türbeler, han- radan Urartu eline geçen Siirt, M.Ö.
basıktır, geçiş tromplarla sağlanmış­ kâh, tekke, imaret, misafirodaları, şadır­ VII. yüzyılda Perslerin istilasına, 300 yıl
tır. Camiin kare kaideler üzerindeki si­ van ve eklentilerden oluşur. sonra (M.Ö. İV. yüzyıl) Dara l ll’ün İs­
lindir biçimindeki iki minaresi de taş­ Demirtaş Paşa Türbesi de sekiz­ kender’e yenilişinden sonra (M.Ö.
tandır. gen planlı ve kubbeli bir yapıya ve dik­ 332), İskender tarafından Makedonya
Hacıhatun Camii, Saathane mey­ dörtgen kubbeli bir giriş mekânına sa- ülkesine katıldı. İskender’in ölümün­
danı yakınında, Hatice oğlu İbrahim ta­ , hiptir. Tuğladan inşa edilm iştir. Kub­ den sonra sırasıyla, Selefkoslar, Pers­
rafından hayrat olarak yaptırılmıştır be, kurşunla kaplıdır. lerin bir kolu olan Partlar, M.Ö. I. yüz­
(1694). Kare planlı tek kubbeli bir ya­ Selçuklu devrini yansıtan Sultan yılda Romalılar, M.S. II. yüzyılda yine
pıdır. Sekizgen bir kasnak üzerine otu­ Camii Türbesi, önünde merdese, XIV. yine Partlar ülkeye hâkim oldular. M.S.
ran, basit görünüşlü kubbe, tuğladan - XV. yüzyıl üslûbuna sahip Kesik Baş III. yüzyılda Partların yerini Sasaniler
yaptırılmıştır, iç kısımda kubbe tromp­ Türbesi yanındaki hankâh odalarının aldılar. Daha sonra Siirt Bizans yöne­
lara oturur. Geçirdiği onarımlarla o l­ kapılarıdır. timine girdi. Zaman zaman BizanslIlar­
dukça değişikliğe uğrayan binanın du­ Türbenin mescit kısmı dikdörtgen la İranlIlar arasında el değiştiren şehir,
varları kesme ve tuğla hatıllıdır, üzeri planlı, ağzı güneye açılan 4.07 metre Halife Ömer, Mısır ve Suriye’deki sa­
sıvanmıştır. Minaresi, camiin kuzeyba­ yükseklikte bir eyvandır. İç ve dışı kes­ vaşlarını bitirdikten sonra, Suriye’de­
tı köşesinde, kare bir taban üzerinde me taş kaplamadır. ki Arap ordusunun başkomutanı İyad,
kalın bir silin dir şeklinde yükselir. Şeyh Şücaeddin ve Üryan Baba tür­ Mezopotamya’nın ve kuzeyde kalan
Hançerli Camii, Hançerli mahalle- beleri, şehrin çevre köylerinde bulun­ bereketli toprakların ele geçirilmesini
sindedir. Depremden tamamen yıkıl­ maktadır. istedi. Halid bin Velid, Siirt ve Diyar­
mış, sonra yeniden yapılmıştır. Üzerin­ Şeyh Şücaeddin Türbesi, 1515 yı­ bekir bölgesinin ele geçirilmesi için
de kitabe bulunan minaresi Samsun’ lında inşa edilm iştir. Sekizgen planlı büyük bir kuvvetle görevlendirildi. Ha-
un en eski ve ilgi çekici minaresidir. kubeli bir yapıdır. Doğu bölümünde sankeyf Savaşı sonucunda Tigramo-
Kale Camii, Kuyumcular çarşısın­ dikdörtgen planlı, kubbeli bir giriş me­ sert hâkimi Harselo, Beri Kalesi’nde
da olup, 1314’te ilhanlı valisi Emir Ti­ kânı bulunmaktadır. Türbenin giriş Halid b. Veled’e bağlılığını bildirdi. Ha­
murtaş Paşa adına yaptırılmıştır. Ca­ mekânının bölümleri beyaz renkte ba­ lid, ordusuyla Tigramosert’e girdikten
mi, geçirdiği onarımlar sonucu mes­ danalanmış, çiçek, yaprak motifleri ve sonra bu bölgenin komutanlığını Hi-
c it haline gelmiştir. eski yazı ile süslenmiştir. şamoğlu Hakem’e verdi. Siirt, El-
Kale Kapısı Mescidi, 1323 yılında Şeyh Şücaeddin imareti, “ L” şek­ Cezire eyaletine bağlandı. Daha son­
Mevlevî Mahmud oğlu Evhad tarafın­ linde planlanmış, kubbeli dört mekân­ raları Abbasi Halifeliği zayıfladığında
dan Kale mahallesinde yaptırılmıştır. dan oluşur. özellikle Diyarbekir’de ve Hasankeyf’-
Kitabesi halen kapının üzerinde dur­ Ümmühanhatun Medresesi, Alâe- te kurulan Müslüman devletçikler, Ab-
makta ve İlhanlı yönetiminin varlığını din Keykubad tarafından annesi Üm- basilere sözde bağlı karlarak, Siirt ve
kanıtlamaktadır. mühan Hatun adına yaptırıldı (XIII. yüz­ çevresine egemen oldular. Bu sırada
Kurşunlu Camii, 1340 yılında Mol­ yıl). Seyyid Battal Gazi’nin şehit düş­ Siirt, Mervanilerin elinde bulunuyordu.
la rahreddin tarafından yaptırılmıştır. tüğü yerde, Ümmühan Hatun, Seyyid XII. yüzyılda (1143-1144), Artuklulu
Pazar Camii, XIV. yüzyılda yaptırıl­ Battal Gazi adına bir cami ve türbe İmad al-Din Zengi, Hasankeyf ve çev­
mış bir İlhanlı eseridir. 1819’daonarım yaptırdı. Yavuz Sultan Selim, 1511 - resini ele geçirdi. Celâleddin Harzem-
gören dikdörtgen planlı yapı, ahşap 1517 yılları arasında bazı eı\ier yaptır­ şah’ın yenilmesinden sonra Siirt ve
çatıyla örtülüdür. Mihrap üç yüzlüdür. dı. Açık avlulu medrese şeklindeki ya­ çevresi Moğol istilâsına uğradı. Bu dö­
Şeyhkutbeddin Camii, dikdörtgen pıya sade bir kapıdan girilir. Avlunun nemde, Siirt yağma edildi. Bir süre
planlıdır. Üzeri eğilmi bir ahşap çatıy­ iki yanında sivri kemerli dar revaklar sonra da önceki İlhanlIların daha sonra
la örtülüdür. vardır, yan eyvanlar yüksekçe yapılmış Celayirlilerin eline geçti. Timur’un is­
Yalı (Hocahayreddin) Camii, Buğ­ eyvanlarla birleştirilm iştir. Medrese tilasına uğrayan Siirt ve çevresi, daha
day Pazarı’nda, Sadık b.Abduliah tara­ odaları küçük mazgal pencerelerinden sonra, Karakoyunlularin, Akkoyunlu-
fından 1312 yılında yaptırıldı. Kare ışık alır. la rin , 1500 yılında da Safevîler’in eli­
planlı yapının üzerini sekizgen bir kas­ Ayrıca ilçeye bağlı Gümüşbey Kö­ ne geçti.
nak üzerine oturan tromplu bir kubbe yü yakınlarında Melikgazi Türbesi, XIV. ve XV. yüzyılda Siirt, Eyyubî-
örter. Daha önce kurşunla kaplı olan Beşkışla (Feyziabad) Köyü civarında ler den gelme Malikhan Hanedanina
kubbenin üzeri, bugün kiremitle örtül­ Yılankıran Türbesi ile, Zeyidgazi’ye 49 bağlıydı. Bu hanedanın başına bulu­
265
nan Malik Halil, kayınbiraderi Şah İs­ bu paşaya kadar uzanır. da bir Ermeni mektebi yaptırılmıştır.
mail Safevî tarafından Tebriz’de hap­ Osmanlı Hükümeti, 1864 yılında Siirt, eski eserler bakımından zen­
sedilmişti. 1514 yılında Osmanlı Hü­ Tanzimat’ı Hayriye esaslarına göre Si­ gin değildir, ildeki en önemli cami,
kümdarı Yavuz Sultan Selim’le Şah İs­ irt’e bir kaymakam atadı. Bu atama ile Ulucami'dir. Bundan başka Çarşı Ca­
mail arasında Çaldıran’da meydana birlikte S iirt’te derebeylik kaldırıldı. mii, Cumhuriyet Camii de merkez ilçe­
gelen savaş, Osmanlı ordusunun za­ Ancak çevredeki ilçelerde Cumhuriyet deki önemli yapılardır.
feri ile sonuçlandı. Böylece serbest bı­ dönemine kadar derebeyliğin süregel­ Ulu Camii’in yapım tarihi belli de­
rakılan Malik Halil, Hasankeyf’e dön­ diği saptanmıştır. ğildir. Selçuk sultanlarından Meğizüd-
dü. İdris-i Bitlisî’nin aracılığıyla Os­ 1864 yılında Diyarbekir iline bağla­din Mahmud tarafından 1129 yılında
manlI egemenliğini kabul etti. Diyar­ nan Siirt Sancağı’na bağlı ilçe ve bu­ onartılmıştır 1260 yılında Cizre hâki­
bekir Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Pa- caklar şunlardı: 1- Merkez ilçesi, 2- mi Selçuk Atabeglerinden Elmücahid
şa’ya bağlı olarak S iirt’te bir süre da­ Eruh ilçesi (Bucakları: Zilân, Dergül, İshak tarafından da onarılarak bazı ek­
ha hüküm sürdü. Pervari), 3- Garzan kazası, 4- Sason il­ ler yapılmıştır. Ayrıca hamam, dükkân,
Osmanlı yönetiminde Siirt, Diyar­ çesi, 5- Şirvan ilçesi. tarla gibi bazı akar vakfedilmiştir.
bekir Beylerbeyliği’nin (eyaletinin) 24 Siirt Sancağı 1884 yılında Bitlis ili­ Eskiden minarenin kaidesine yer­
sancağından (vilayetinden) birine mer­ ne bağlandı. 26 Eylül 1919 yılında 48 leştirilen halen de cami içinde bulu­
kez oldu. Tanzimat’tan sonra Bitlis numaralı Heyet-i Umumiye kararı ile nan bir taşa “ Hazâ tarih-i tecd îd binâ-
eyaletine bağlandı ve onun 4 sanca­ bağımsız sancak haline getirildi. Cum- i Cam ii ve lm in â re t" ibaresi yazılıdır.
ğından biri oldu. Cumhuriyet devrine huriyet’in ilk yıllarında da il oldu. Camiin ilk yapısı tek tromplu bir kub­
kadar da Bitlis eyaletine bağlı kaldı. Cumhuriyet'ten önce S iirt’te dinî bedir. Ancak sonradan sağ ve sol kub­
S iirt’in Osmanlı Türklerinin ege­ esaslara dayanan bir eğitim sistemi beler eklenmiştir. Bu kubbelerin, 1230
menliğine girişinden (1514) 1638 tari­ uygulanmaktaydı. Çok sayıda Sübyan yılıda Atabeglerden Elmücahid ishak
hine kadar, yörede derebeylik yapan­ Mektebi (M ahalle m ektebi) ile belli tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.
ların adlarına ve hangi aileye mensup başlı merkezlerde medreseler ile eği­ Camiin ilk alanının merkezi mihrap
olduklarına dair bir kayıt bulunmamak­ tim yapılmaktaydı, ilde bulunan med­ kubbesinden ibaret iken, iç kısmı oluş­
tadır. Ancak IV. Murad Bağdad sefe­ reseler şunlardı: Fahriye Medresesi,r turan eyvan ve yanlarda kemerlerle de­
rinden dönüşünde Diyarbekir’de ko­ Mahmudiye Medresesi, Şeyh Halife* vam eden tonozlu sahınlarla genişle­
nakladığı sırada, Siirt için bir idare me­ Medresesi, Ulu Cami Medresesi, biri miştir. Fakat tuğla temeller ve kalmış
muru atama gereğini duymuştur. Bağ­ belediye yakınında, biri Aydınlar yolu kısımlar çok yıpranmıştır.
dad Savaşı’ndan büyük yararlık göste­ üzerindeki mezarlığın karşısında, diğe­ Bugünkü camide plan değişiklikle­
ren Tarhan oğlu Mahmud Paşa'ya Bat­ ri de Şeyh Mahmud’un mezarlığının bi­ rinden anlaşılacağı gibi, güney tarafın­
man Suyu’ndan itibaren Siirt Zeame- tişiğinde olmak üzere 3 adet iptidai da yanyana üç kubbe sıralanmıştır. Or­
ti’ni vermişti. 1638 yılında Mahmud Pa­ Mektebi (ilkokul) vardı. tadaki kubbe en büyüktür. Doğudaki
şa S iirt’e gelerek derebeylik esasları­ Ayrıca burada yaşayan Hıristiyan (soldaki) biraz daha küçük, batıdaki
na göre zeametin yönetimini yürütme­ çocukların eğitim, öğretimi için 1859 (sağdaki) ise en küçük olarak kemer­
ye başlamıştır. Son zamanlara kadar yılında Keldanî Katolik Kilisesi bitişi­ lerle birbirlerine bağlanmıştır. Basa­
bu bölgede beylik yapanların soyları ğine bir sübyan mektebi, 1882 yılında makların kenarları ile duvarlarında ya-
266
tay olarak devren konulmuş hatıllar ah­
şaptandır. Camiin en dikkati çeken ta­
rafı tuğladan yapılmış firûze çinilerle
süslemeii eğri minaresidir. Yüksek ka­
re bir taban üzerine yukarı doğru ince­
len, kalın, silindir biçimindeki minare,
ana hatları ile Musul Ulu Camii'nin
tuğla minaresini hatırlatmaktadır. Min­
ber, ağaç işçiliğinin eh güzel örnekle­
rindendir. Orta büyüklüktedir. 1214 yı­
lında yapılmış ve çeşitli tarihlerde ona­
rılmıştır.
Çarşı Camii (Asâkir Camii), Meyya-
farikîn (Silvan) Artukoğullarından
Melik-iis Salih Nâsirüddin tarafından
1225 yılında yaptırılmıştır. Cami için­
deki türbede Eş-Şeyh Hasan-i Askerî
adlı bir zat yatmaktadır.
Cumhuriyet Camii, ne zaman ve
kim tarafından yaptırıldığı bilinme­
mektedir. İçindeki hücrede Hz. İsa’nın
havarilerinden Yehova’nın yattığı ve
buranın eskiden beri bir ziyaretgâh ol­
duğu söylenmektedir. Cami, 1929 yı­
lında onarılmıştır.
Merkez ilçede Sûk-ul Ayn Çeşme­
si en eski yapılardan biridir. Cumhu­
riyet Camii’ne bitişiktir. Biri tatlı, biri
SİLİFKE: Genel görünüm (XIX. yüzyıl ilk yarısı).
acı olmak üzere iki çeşit suyu, iki ayrı
havuzda toplanır.
Kavvam Hamamı, Diyarbekir’de lına doğru kurulan bir şehir olup, en çarşı içinde, alçak minareli bir cami,
Selçuklular adına hüküm sürmüş olan eski adı “ Selevkia’’ idi ve Mezopotam­ Ramazanağa, Urum Mahallesi ve Boz­
Alyanak Hükümdarı Nasreddin oğlu ya (Elcezire) sınırında olan aynı adda­ kır mescitleri ile 1 hamam, 2 han ve 50
Kutbüddin Zengi’nin veziri Siirtli Sam- ki Selefkeler’den veya Arapça kaynak­ kadar dükkân, köprü başında mahke­
makaoğlu Kavvam tarafından 1095 yı­ lardaki Salagus’tan ayırt etmek için, me ve civarında da paşa sarayı vardır.
lında yaptırılmıştır. Thracheia, bazen de “ G öksu üzerinde­ Bir dizdarla 60 askerin koruduğu kale
k i S ilifk e " olarak adlandırılmıştır. Ro­
Şirvan Kalesi, Siirt’in kuzeyindedir. ise, eski önemini yitirm işti.
1859 yılıda Siirt ilçesinde bulunanma, Bizans, Arap ve Selçukluların 1831’den itibaren İç-il, Adana vila­
Keldanî Katolik Kilisesi'nin b itişiğin­(1228) egemenliğinde bulunan Silifke, yetine bağlandı.
de bir Rum Sıbyan Mektebi, 1895 yı­ bir ara Moğol baskınına ve birçok sal­ XIX. yüzyıl başında Adana vilaye­
lında da, bir Keldanî Kilisesi yapılmış­dırılara uğradı. 1254’te de civarında bu­ tinin İçel Sancağinın bir kazası olan
tır. lunan Korykos ('Gor/gıos/un önce A f­ S ilifke’nin 28 bin 550 kişi nüfusu var­
Siirt ilindeki türbelerin içinde enşar ulusundan Islâm Bey, dört yıl son­ dı. Kaza merkezinde 1 müftü, 1 muta­
önemlileri Aydınlar bucağında (Tillo) ra da Sârim Bey tarafından yağmalan­ sarrıf ve 1 askerî müdür bulunmaktay­
bulunmaktadır. dı. Uzun süre Karamanlıların elinde bu­ dı. Şehirde ilk ticaret mahkemesi 1874
İbrahim Hakkı Türbesi, İbrahim lunan şehir, 1464’te Karamanoğlu Sa­ yılında kuruldu.
Hakkı tarafından, üstadı İsmail Faki- rim al-Din İbrahim Bey’in ölümü üze­ Şehirde Eski Camii, ilk yapıldığı
rullah adına yaptırılmıştır. Ölümünden rine oğullan arasında meydana gelen devri bilinmeyen biryapıdır. Birçok kez
sonra, vasiyeti üzerine kendisi de ay­ mücadeleler sırasında, iç-il’in merke­ onarım görmüştür. S ilifke’nin çarşısı
nı türbeye gömülmüştür. Türbe, bir bü­ zi olarak önemli bir rol oynadı. içinde dükkânlar ile sarılmış durumda­
yük iki küçük kubbenin örttüğü iki oda Otlukbeli Savaşindan (11 Ağustos dır.
1473) sonra Osmanlı yönetimine gir­
ve bir hol ile bir kuleden ibarettir. Tür­ Göksu kıyısında üstü kubbe ile ör­
benin en önemli özelliği, türbenin içi­ di. 1483’te II. Bayezid devrinde oluş­ tülü bir yatır türbesi vardır. Hamidiye
ne yapılan bir ışık ayna sisteminin in­ turulan Karaman eyaletine bağlı İç-il (Reşadiye de denilir) Camii, ise ufak
celiğidir. Sancağinın merkezi olan Silifke, bu ve basit minareli bir camii olup, en il­
Sultan Mahmud Türbesi, Aydınlar yüzyılda S ö ğ ü t, Eskihisar, K ız ıls ö ğ ü d , gi çekici tarafı, üç yandan çevresini sa­
bucağının batısında yüksekçe bir sırt Sarucalar, Ak-Viran, Ağurlu, Mahmud- ran galerilerdir. Buların sütunlarında,
üzerindedir. Sultan Mahmud tarafın­ ca, Çavuşlar, Kızılca-Bağ, Selâr, çevredeki ören yerlerinden toplanmış
dan kendisinden önce ölen oğlu Şeyh Mezraa-i Burçak-alanı nahiyelerini içe­ değişik başlıklar kullanılmıştır. Evvel­
Abdurrahman için H, 1246 (1830) yılın­ riyordu. Ellerinde babadan kalma bir- ce burada bir Rum ve birde Ermeni ki­
da yaptırılmıştır. Kendisi de aynı tür­ iki tapu senedi olup, Karamanoğulla- lisesi vardı.
bede yatmaktadır. Türbeye bitişik ca­ rı zamanında bazı timarlara sahip ol­ Kız Kalesi (Eski adları: Gorigos,
mi, H. 1309 (1891) yılında inşa edilmiş­ dukları arazi ve nüfusun tahriri ile an­ Gorgos, Korikos, Korykos), Silifke ile
tir. laşılan aileler, Konya valilerine tecdit Mersin arasında, bir kısmı sahilde, bir
ettirmek veya yeni beratlar ve nişan­ kısmı deniz ortasında bulunan müs­
lar almak suretiyle, bu imtiyazlarını tahkem kale, Gorgos Limanı ağzında­
OsmanlIlar zamanında da korudular. ki adacık üzerinde kurulmuştur. Ada­
Silifke, 1571’de Kıbrıs’a bağlı, İç -iiin cığın biçimine uydurulan Kız Kalesi’­
önce 8, sonrada 11 kalesinden biri idi. nin en uzun yeri 70 metre, en geniş ye­
Silifke, bu yüzyılda mâmur bir kasaba ri ise 40 metredir. Bir uçtaki ufak bir
S İL İF K E (Eski adlan: Salukiye, olup, Kıbrıs’a Türk halkı gönderildiği kara parçası istisna edilecek olunur­
Selefke, Seleukeia, Selevkia). zaman buranın timarlı askerlerinden sa, kale adacığı tümüyle kaplamaktay­
Taşlık Kilikya’da Göksu kenarında yararlanılmıştır. 1671/72’de bu bölge­ dı. 1104’te yaptırıldığı tahmin edilen
geniş ve elverişli bir ovada İskender’­ yi ziyareti sırasında, eski eserler hak­ kale, zamanla yenilenerek kuvvetlen­
in kumandanlarından I. Solevkos Mi- kında bilgi veren Evliya Çelebiye gö­ dirildi. Karamanlılar, 1359’da kaleye
kator (312-281) tarafından M.Ö. 300 yı­ re, İç-il Beyi’nin oturduğu Silifke'de, saldırdılarsa da başarı elde edemedi-

267
^ iM u ı ı o t vı a n 8. t ı c ı i e ı\eııııibsının Hititçe "Sinova" adlı Ama- lüm halindedir. Günümüzde tamamen
de Lusignan’ın eline geçti. Karaman- zon Kraliçesi veya Yunanca “ Sinoppe" harap durumdadır. Bugünkü genel du­
oğlu Alâeddin Ali Bey tarafından bir kelimesinden gelmektedir. Şehir sıra­ rumuna göre, kuzeyde 880, güneyde
kez daha kuşatılarak yöredeki Kıbrıs- sıyla M.Ö. VIII.-II. yüzyıllar arasında 400, doğuda 500 ve batıda 273 metre
lılar ile çetin savaşlar yapıldı (1367). Kimmer, Phrygia (Frigya), Lydia (Lid- uzunluğunda, 3 metre kalınlığındadu-
Kale, Karamanoğlu II. İbrahim Bey ta­ ya) Pers, H ellenistik ve İskender dö­ varlarla çevrilidir. Yüksekliği, burç ve
rafından 1448 yılında alındı. O s m a n lI­ nemlerinden sonra M.Ö. 169 yılında bedenlerin yapılışına göre, 30-60 met­
lar önce, 1473’de, sonra da 1474’te Pontus devletinin ikinci başkenti oldu. re arasında değişmektedir. Surların
Korykos'u ele geçirdiler. 1483'te ağa­ M.Ö. I. yüzyıl -395 yılları arasında Ro­ saldırıya hedef olacak yerleri mazgal­
beyi II. Bayezid’e isyan ederek Rodos ma, 395-1214 yılları arasında Bizans, larla güçlendirilm iştir. Kalenin kuzey
şövalyelerine sığınan Cem Sultan, ka­ 1213-1277 yılları arasında Selçuklu ve bölümü bugünkü şehri, deniz saldırı­
le yoluyla Anamur’a, oradan da Ro­ Pervanoğlu (Sinop Beyliği) başkenti ol­ larından korumaktadır. Kuzeydoğuya
dos’a geçti. Bu tarihten sonra kale du (1277-1300) ve Çandaroğulları rastlayan sur ve burçlar tümüyle yıkıl­
önemini kaybetti. (1300-1461) yönetiminde kaldı. 1461 yı­ mıştır. Kalenin kuzey, doğu ve güney
Silifke Kalesi, Göksu Çayı’nın ya­ lında Fatih Sultan Mehmed tarafından bölümlerinde Türklere ait kitabelere
kınında, kayalık bir tepe üzerindedir. alınarak Osmanlı ülkesine katıldı. XVII. daha çok rastlanır. Kitabelerden biri
Ortaçağ’dan kalmadır. XII. yüzyıl son­ yüzyılda Samsun Sancağı’na bağlı il­ Keykâvus b. Keyhüsrev devrine (1218),
larına doğru onarılmıştır. Çevresi 4 bin çe, Tanzimat’tan sonra Kastamonu’ya öteki isfendiyar oğlu Bayezid devrine
827 metredir. 23 kule ve burcu vardır. bağlı sancakbeyliği ve mutasarrıflık ol­ (1434), bir diğeri ise İbrahim oğlu İs­
Güneye açılan kapısı demirdendir ve du. 1827-1828 Osmanlı-Rus savaşları mail Bey devrine (1451), aittir.
üstü gümüş gibi işlenm iştir. Uzunlu­ sebebiyle Sinop Kalesi’ne 500 kadar İçkale, Selçukluların Sinop’u aldık­
ğu 6, eni 4 metredir. Kalenin ortasın­ asker gönderilerek şehir korunmaya tan bir yıl sonra esas bölüme doğu ta­
da Selefkia krallarının sarayı bulun­ alındı. Kale Anadolu’nun kilidi olarak rafından uzun bir sur ilâve ederek yap­
maktaydı. Kale tepesinin doğu yanın­ nitelendirildiğinden ve 1829 yılında tıkları kısımdır. Kentin batı tarafından
da terasa biçiminde geniş bir çıkıntı Rus donanmasının liman açıklarında Kaleyazısı ve Kumluk denilen alanın
vardır. Kayalar içine oyulmuş basa­ görünmesi üzerine, askerlerle takviye arasında bulunan bu kısım yapılırken,
maklı biryollaG öksu ile birleştirilmiş edildi. Ayrıca hassa silahşörlerinden kentin eski mâbed ve saray yıkıntıla­
olan ve oldukça kolay korunan bu Sinop Ayanı Kavizâde Hüseyin Bey ka­ rına da rastlanılmıştır. Doğu yönünden
alanda kitabelerin belirttiği gibi Helle- le muhafızı olarak atandı. Şehrin ko­ geniş bir hendekle ayrılan içkale, iki
nistik devri şehrinin bir bölümünün runması içinse sahilleri bulunmayan bölümden oluşmaktadır. Kuzey bölü­
bulunduğu sanılmaktadır. Evliya Çele­ sancak beylerine bir emir gönderilerek mü 16 bin 875 metrekare, güney bölü­
bi, kale içindeki camiin Sultan Baye­ (M art-Nisan 1829) herhangi bir saldı­ mü ise 650 bin metrekaredir. Kuzey
zid tarafından yaptırıldığını yazar. rıda Sinop’a yardıma koşmaları emre­ bölümünde 1920 yılına kadar askerî
Göksu (K alykad nos) Köprüsü, dilm iştir. 1854 yılında burada Ruslar­ depo ve İçkale Camii (ibrahim bey Ca­
Göksu üzerinde antik bir köprüdür. la Sinop Deniz Savaşı yapılmıştır. Ata­ mii) yer almaktaydı. Ancak, depo ve ca­
1870'de ele geçen kitabesinden ona- türk, Samsun’a ayak basmadan önce mi sonradan yıktırılmıştır.
rıldığı anlaşılmaktadır. Bu kitabeye gö­ Sinop’a ilk kez 18 Mayıs 1919 tarihin­ Kalenin 4 kapısı vardır. Kapılar gü­
re, imparator Vespasianus ile oğulla­ de gelmiştir. Sinop, 1923 yılında il o l­ neyde “ Karakapısı”, doğuda “ iske-
rı Titus ve Domitianus adlarına Kilik- muştur. lekapısı” , kuzeyde kale ile deniz ara­
ya Valisi, I. Octavius Memortarafından Sinop ili, eskiden beri eğitim-öğre- sındaki düzlüğe açılan “ Ova Kapısı".
M. 77/78 yılında yaptırılmıştır. Silifke tim konusunda olumlu çalışmaların Evliya Çelebi’nin “ Seyahatnâm esi” n-
Mutasarrıfı Mehmed Ali Paşa tarafın­ yapıldığı bir il olmuştur. XIX. yüzyıl de; kale kapıları “ Kum Kapı”, Meydan
dan harap köprü onarılarak Mersin yö­ sonları ile XX. yüzyılın başlarında şe­ Kapısı” , “Tersane Kapısı” , “ Yenice
nündeki üç gözünden başka diğerleri hirde bazı okullar açılmıştır. Bunlar Kapı” , “ Dabağhane/Tabakhane/Kapı-
temelinden yıktırılarak yeniden yaptı­ şöyle sıralanabilir: Dört sınıflı Rüşdi- sı” ve iç Hisar’ın “ Lonca K apısı” şe k-
rılmış ve kenarına taştan korkuluklar ye (1864), beş sınıflı İdadî ‘‘Reşadiye linde kaydedilmiştir. Ayrıca “ Oğru/Giz-
konmuştur. Köprü 1972/73 yıllarında adlı) (1911), özel bir kız okulu ve yatılı li/K a p ı” ve Aşağı Kale’de “ Deniz
belediyece yapılan bir onarımla tama­ bir sübyan okulu. K apısı” vardır. Bu kapıların hepsi iki­
men modern bir şekle sokulmuştur. Şehrin en önemli yerlerinden biri şer kanatlı demir kapılardır. 1461 yılın­
Bu yapılardan başka 1892’de kasa­ Sinop Limanı’dır. Çok eskiden yapılan da isfandiyaroğlu Beyliği devrinde Si­
bada bir cami inşa edilerek, yapıya pa­ liman, 1781 yılında temizlenerek, ye­ nop Kalesi, son derece sağlamdı, iç
dişahın adı (Ham idiye) verilmiştir. niden düzenlenmiş, 1783 yılında yeni­ Kale’nin şehre bakan kapısı üzerinde
Silifke bugün, Akdeniz Bölgesi’nin den elden geçirilmiş, 1883 yılında ise bulunan kitabede, Alanya Kalesi’ni ya­
Adana bölümünde, İçel iline bağlı il­ Liman Dairesi inşa edilm iştüir. Kara­ pan Mimar Ebu Ali-ül Halebî tarafın­
çe merkezidir. deniz’in en elverişli,doğal limanı olan dan tersane ile kalenin yapılmış oldu­
bu liman, demir atmaya elverişlidir. ğu yazılıdır. Cezaevi (Bizans) ve şehir
Osmanlı döneminde şehirde bir­ parkının (Selçuklu ve O smanlı) yerin­
çok yapı ustaları yetişmiştir. Kale, han, de bugün iki tersane bulunmaktadır.
hamam, cami, medrese ve çeşme gi­ Kalenin kara kısımlarında savunma
bi mimarî eserler yaratılmıştır. hendekleri vardır. Kale, Roma, Bizans
SİNOP (Eski adları: Gasga, Si- Sinop’taki arkeolojik buluntular ve Osmanlı devirlerinde onarılmış, Sel­
nova, Sinope). arasında en önemlisi Sinop Kalesi’dir. çuklular tarafından burçlarla donatıl­
Osmanlı yönetimine geçtiği yıllar­ Diğer önemli arkeolojik buluntular ara­ mıştır.
dan itibaren kültür konusunda önem­ sında Kocagözhüyük, 15 adet Korint Sinop ili, eski eserler yönünden ol­
li çalışmaların yapıldığı bir il olan Si­ yapısı Aryballos ile şehiriçi kalıntıları dukça önemli bir birikime sahiptir, il­
nop, gerek Selçuklular, gerekse Çan- sayılabilir. Diğer bir arkeolojik yapı ise, de başlıca eserler şöyle sıralanabilir:
daroğulları zamanında en parlak dev­ Ada Mahallesi’nde bulunan kilisedir. Camiler:
rini yaşamıştır. Şehirde yetişen bilim Bizans çağına aittir. Çok büyük bir ya­ Alâüddin Camii (Ulu Cami); kentin
adamlarına gereken kolaylıklar göste­ pı olan kilise ve avlusunun niş işlemeli ortasında yer alan cami, 66 metre
rilmiş, korunmuş ve desteklenmiştir. duvarları hâlâ ayaktadır. Çağının sanat uzunluğunda ve 22 metre enindedir.
Çandaroğulları zamanında beylerin ön­ özelliklerini göstermesi bakamından 1214 yılında Selçuklu Sultanı I. Alâed­
cülük ettiği kültür hareketleri, Sinop önemlidir. din Keykubad tarafından yaptırılan ca­
sınırlarını aşarak zamanının dünyası­ Sinop Kalesi, şehrin eski mahalle- mi, bir sıra ince tuğla, bir sıra da taş­
na yayılmıştır. sinda bulunmaktadır. Pontus Kralı IV. tan yapılmıştır. Biri büyük olmak üze­
İlk Sinop şehrinin H ititle r tarafın­ Mitriad tarafından M.Ö. 72 yılında yap­ re ortasında üç, doğu ve batı tarafla­
dan kurulduğu sanılmaktadır. Sinop tırılmıştır. İç ve dış olmak üzere iki bö­ rında da birer küçük olmak üzere beş
268
kubbesi vardır. Camiin kuzey cephe­ tahta süsler vardır. Camiin doğu ve ba­ rı tarafından 1364 yılıda yaptırıldığı sa­
sinde iç duvarlarının ortasında, 94 ba­ tı yönünde ikişer büyük pencere bulu­ nılmaktadır. Mescidin batı yönündeki
samaklı bir minaresi bulunmaktadır. nur. Bu pencerelerin kasaları kârı ka­ duvarına bitişik bahçe içinde Sarımüd-
Müezzin mahfili, Mutasarrıf Ömer Tu­ dîm oymadır. Müezzin mahfili önünde­ din Alp Sariya ait, taşlarla örülmüş bir
fan Paşa tarafından 1851 yılında ona­ ki iki kırmızı ve bir mavi renkli üç so­ mezar vardır.
rılmış ve ahşap olarak yeniden yaptı­ maki mermer sütun, tabanları yukarı­ Kefevî Camii’nin, kimin tarafından
rılmıştır. Camiin mihrabı beyaz mer­ da olmak üzere tersine konmuştur. Ya­ yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak
merdendir. Çok süslü ve birbiri içinde nının, doğuya açık iki kanatlı tahta bir harap bir durumda iken 1869 yılında
olmak üzere çifttir. Kenarlarında çiçek­ kapısı vardır. Kenarları mermerden ya­ Sancak Mutasarrıfı Bekir Paşa tarafın­
li kabartma üzerinde çepçevre Ayetül- pılmıştır. Kapının üst kısımda, sağ ve dan onartılmıştır.
Kürsî yazılıdır. Mihrabın tam karşısın­ sol kanatları üstünde, ağaç oymalı ve Meydankapı Camii, Şeyh Ömer
daki bir kitabeden, bu mihrap ve min­ girift bir yazı ile yapılmış olan kitabe­ Efendi adlı bir kişi tarafından yaptırıl­
berin, Çandaroğuilarinın ünlü hüküm­ si vardır. Camiin kıble tarafındaki çeş­ mış, 1878 yılıda ise Mutasarrıf Ahmed
darı İsfendiyar Bey tarafından yaptırıl­ meye yakın bölümünde, gırlant ve iki Kâmil Paşa tarafından Kanunî Sultan
dığı, camiin de onarıldığı yazılıdır öküz başıyla süslü, dikdörtgen şeklin­ Süleyman'a izafe edilmek üzere onar-
(1429). Mermerden yapılan minber, de bir rölyef ve bunun doğu yönünde tılmıştır.
Türk taş oymacılığı sanatının en güzel bulunan küçük bir mermer levha üze­ Mehmed Ağa Camii, Kaleyazısı’n-
örneklerindendir. Camiin kuzey yönün­ rinde kabartma bir üzüm salkımı res­ da 1648 yılında inşa edildiği öğrenil­
de; 12 metre yüksekliğinde büyük bir mi görülmektedir. Rölyefin, Romalılar mektedir. 1910 yılında bu yapıya bir
duvarla çevrili avlusu ve bu avlunun or­ devrine ait eski bir yapıtın kalıntıları minare eklenmiştir.
tasında bir şadırvan ile buraya açılan arasından bulunup buraya getirildiği Saray Camii, Tersane Çarşısı’nın
bir kapısı vardır. Yapının som mermer­ sanılmaktadır. arkasındaki sokaktadır. Sultan Celâ-
den yapılan minberi şimdi İstanbul Cezayirli Ali Paşa Camii, Selçuklu leddin Bayezid zamanında 1374 yılın­
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndedir. çağına aittir. Seyid Bilâl Türbesi'ne bi­ da yaptırılmıştır. Kesme taştan yapı­
Cami içinde, doğu tarafında bir çeşme tişiktir. 1876 yılında Ali Paşa ve 1898 lan cami, 10.65 metre uzunluğunda ve
bulunmaktadır. yılında da II. Abdülhamid tarafından 11.70 metre enindedir. Tek kubbesi
Aslan Camii, kasabanın kuzeyinde onartılmıştır. vardır. Kuzey yönünde bir kapısı bu­
Usluoğlu İsmail tarafından 1351 yılın­ Fetih Baba Mescidi, Meydankapı lunmaktadır. Kapının yukarısında, dik­
da yaptırılmıştır. Kesme taştan yapı­ Çarşısinda İsmail b. Uslu Bey tarafın­ dörtgen bir mermer taş üzerine orta
lan yapı, 11 metre uzunluğunda ve 13 dan 1353 yılında yaptırılmıştır. Kesme hurufatlı bir nesihle yazılan kitabesi
metre enindedir. Sakafı ahşaptır ve taştan yapılan mescidin uzunluğu ve bulunmaktadır.
kubbesizdir. 2.5 metre enindeki mih­ eni 8'er, yüksekliği 6 metredir. Küçük Ulu Bey Mescidi (M üftü Mescidi),
rabın içi kırmızı ve yeşil boyalarla bo­ bir süslü mihrabı mermerden yaptırıl­ Müftü Mahallesi’ndedir. Ulu Bey b.
yanmış ve basit oymalıdır. Üst kısım­ mıştır. Bahçesinde gömülü olan kişi Gündüz tarafından 1358 yılında yaptı­
da armudî biçimde süslü mermer bir “ Fetih M uham m ed Baba” adıyla anıl­ rıldığı sanılmaktadır. 6 metre yüksek­
levha ve bu levhanın altında, mihrabın maktadır. liğinde bir yapıdır ve kesme taştan ya­
eni boyunca uzanan üçgen biçimde Kadı Mescidi, Sarımüddin Alp Sa­ pılmıştır. Bugün harap bir durumda
269
vane tarafından yaptırılan bir Selçuk­
lu medresesidir. 1262 yılında inşa edil­
m* h miştir. 1941-1970 yılları arasında Arke­
oloji Müzesi olarak kullanılmıştır. Tek
katlıdır ve yer yer moloz ve kesme taş­
tan yapılmıştır. Bina dikdörtgen açık
bir avlunun kuzey ve güneyinde yer
alan iki eyvan ve doğu ile batısında yer
alan revaklara açılan kapalı odalardan
oluşmuştur. Kuzeyde yer alan giriş ey­
vanını iki yanında ikişer oda bulun­
maktadır. Medresenin doğusundaki
- bahçede Selçuklu Sultanı II. Gıyased-
din Mesud’un oğlu, son Selçuklu Ve-
liahtı ve Sinop Beyi olan Altınbaş Ga­
zi Çelebi’nin türbesi vardır.
Sinop ilindeki başlıca türbeler şun­
lardır:
Devlet Hatun Türbesi, Sinop’ta hü­
küm sürmüş Pervaneoğulları’nın son
hükümdarı Gazi Çelebi’ye aittir. Mui­
niddin Süleyman Pervane’nin yaptırdı-
f ğı medresenin bitişiğindeki küçük
bahçe içindedir. Medrese duvarının
kenarındaki izlerden anlaşıldığına gö­
re, mezarın bulunduğu yerin üstü ön­
celeri kaplıydı. Mezar taşı, Selçuk üs­
lûbunda yapılmış uzun bir mermer
sandukadan oluşmuştur.
Hatunlar Türbesi, Seyyid Bilâl Ca­
mii adıyla bilinen Cezayirli Ali Paşa
Camii’nin kuzeybatısındadır. Kesme
taştan yapılan, tek kubbeli küçük bir
yapıdır. Türbenin içinde biri sağ, biri
sol tarafta olmak üzere iki sanduka
vardır. Sağ taraftaki mermer sanduka­
nın sol ve sağ yüzlerine, g irift ve ka­
lın bir sülüs hattıyla dua cümleleri ya­
zılmıştır. Sandukanın Celâlüddin Kö­
türüm Bayezid’in oğlu İskender Bey’­
in karısına ait oldğuu sanılmaktadır.
isfandiyaroğulları Türbesi, Alâed­
din Camii avlusunun kuzeydoğu köşe­
sinde bulunur. Hangi tarihte ve kimin
tarafından yaptırıldığı kesin olarak bi-
linmemektedı/. 20 metrekare kadar bir
alanı kaplamakta olan türbenin yük­
sekliği 10 metredir. Kesme taştan ya­
pılmış tek kubbeli bir yapıdır, içinde­
ki sandukalar birer sanat eseri niteli­
ğindedir. ince, zarif nakışlarla işlenen
baş ve ayak taşları, Türk taş işleme ve
oymacılığının en güzel örneklerinden­
dir.
Sandukalar, Celâlüddin Kötürüm
Bayezid Bey’e (ölm. 1443) ve bu aile­
den sekiz kişiye aittir.
SİNOP: Ulucami avlusu XIX. yüzyıl yarısı). Seyid Bilâl Türbesi, şehrin en yük­
sek yeri olan Hıdırlık Tepesi’ndedir.
olan mescidin yanında bir çeşme var­ Uzunluğu 2.70 metre ve eni 3 metre­ Hz. Hüseyin soyundan ve Arap ordu­
dır. dir. su kumandanlarından Seyid Bilâl’in
Sinop ilinde eski eser niteliği taşı­ Ulu Bey Çeşmesi, Ulu Bey Mesci- şehit olduğu yerde yapılan türbedir
yan başlıca çeşmeler şunlardır: d i’nin doğusunda Gündüz oğlu Ulu (X. yüzyıl). Türbiye, Cezayirli Ali Paşa
Aslan Çeşmesi, 1289 yılında Os- Bey tarafından 1358 yılında yaptırıl­ Camii’nin içinden girilmektedir. Türbe
manoğlu İbrahim adlı biri tarafından mıştır. yanında 1887 yılında Cezayirli Aii Pa­
yaptırılmıştır. Şehrin kuzeyindedir. Bu çeşmelerden başka Sinop’ta şa tarafından yaptırılan ve 1896 yılın­
Selçuklu dönemine ait bu yapı, ayak­ yapılan savaşlarda şehit olan Osmanlı da II. Abdülhamid tarafından onartılan
ta kalan çeşmelerin en eskisidir. 1744 askerlerinin ruhları için 1854 yılında bir Cezayirli Ali Paşa Camii, 1280 yılında
yılında onarılmıştır. çeşme yapımına başlanılmış ve 1858 oğlu Beklemiş tarafından yaptırılan
İsmail Bey Çeşmesi (D em irli M es­ yılında bitm iştir. Ayrıca “ Fışkıran” ve Selçuklu Komutanı Tayboğa’nın türbe­
cid Çeşmesi), 1448 yılında yaptırılmış­ “ Kale Yazısı” çeşmeleri de değerli si ile Kırım Savaşı Şehitliği bulunmak­
tır. 2.5 metre uzunluğunda ve 2.5 met­ Türk çeşmeleridir. tadır.
re enindedir. Süleyman Pervane Medresesi (Alâ­ Sultan Hatun Türbesi (Aynalı Ka­
Şahabüddin Ağa Çeşmesi, ilçenin eddin M edresesi), Sinop’un Trabzon dın Türbesi), I. Murad’ın kardeşi Süley­
güneyinde Şahinoğlu Şehabüddin Ağa Kommenos’larından geri alınışının man Paşa’nın kızı, Candaroğlu Süley­
tarafından 1430 yılında yaptırılmıştır. anısı olarak Muiniddin Süleyman Per­ man Paşa’nın karısı Sultan Hatun
270
Kanunî Sultan Süleyman devrinde
doğrudan doğruya devletin yönetim i­
ne geçildi. Önce Halep ve sonra san­
cak olarak Adana eyaletine bağlandı.
Kıbrıs Adası fethedilince, oluşturulan
Kıbrıs eyaletine, kara sancaktarı ola­
rak bağlandı (1609-1610). Sis’te zaman
zaman birçok isyanlar çıktı. Bunlardan
en önemlisi, Kozanoğlu Ahmed Bey
başkanlığında isyan eden Kozan Türk­
menlerinin hareketidir. Ancak bu giri­
şimleri evvelkiler gibi başarısızlıkla so­
nuçlanmıştır (1877).
Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu­
na kadar Sis, Adana iline bağlı Kozan
Sancağinın merkezi oldu. XIX. yüzyıl
sonlarında Sis’in merkez nüfusu 3 bin
500 kadardı.
XIX. yüzyıl sonunda Kozanin nü­
fusu 60 bin 81 kişiydi.
Sancak bu yüzyılın sonunda 4 ka­
zaya ayrılmıştı ve 3 nahiyesi vardı.
Bunlar; Sis, Kars, Haçin ve Feke kaza­
larıydı. Sis merkezinin nüfusu ise 3
bim 500 kadardı. Kazada oldukça bü­
yük bir han, bir pamuk imalathanesi
vardı ve civarında 500 bağ bulunurdu.
Birinci Dünya Savaşı sonuçlandık­
tan sonra Sis, 7 Mart 1919 günü Fran-
sızlar tarafından işgal edildi. Fransız-
SlNOP: Şehir ve kale (XIX. yüzyıl). lar, önemli bir bölümünü m ilis olarak
silahlandırdıkları Ermenilerin yardı­
(ölm. 1335) için 1395 yılında yaptırıl­ bir kale şehri olan Sis, Bizans İmpara­ mıyla, Türklere karşı şiddet hareketi
mıştır. Hükümet Konağinın arkasında toru III. Tiberios Apsimaros’un salta­ gösterdilerse de, Saim Bey ve Osman
bulunan bu türbe, büyük kesme taşlar­ natında Araplar tarafından kuşatıldıy- Tufan Bey yönetiminde teşkilâtlanan
dan yapılmıştır. 4 metre yüksekliğin- sa da ele geçirilemedi. Abbasî devrin­ mukavemet kuvvetleri karşısında, Er­
dedir. Biri dış tarafta kapının önünde, de Müslümanların eline geçti. Orta- meni yardımcılarıyla beraber, 2 Hazi­
diğeri türbenin içinde, zemin taşlardan çağin ilk devirlerinde Sis, müstahkem ran 1920’de buradan çekildiler. Bu yıl­
biri üzerinde birer ayna resmi kazılmış­ bir sınır şehri durumundaydı. Sürekli lardan itibaren Sis’e yalnız Kozan adı
tır. Halk arasında “ A yna lı Kadın tarihi XII. yüzyılın sonlarına doğru, Ki- verildi. 1863-1923 arasında mutasarrıf­
Türbesi’’ adının verilmesine bu resim­ likya krallarının (R ubeniler ve Lusig- lık olan Kozan, Cumhuriyet devrinde
lerin sebep olduğu sanılmaktadır. nanlar) başkenti olmasıyla başlar. Bazı bir aralık (1923-1926) vilayet haline ko­
Şehirdeki eski mezarlar, Çandar- kaynaklar burasının Ermeni Toros ve nuldu, son olarak da 1926’dan itibaren
oğullarından kalmıştır. Mezarlardan bi­ Siepannos tarafından alındığını kayde­ Kozan vilayeti lağvedilerek, kazaları
ri, Meydaneteği Kabristaninın güne­ der. II. Levon Krallığinın merkezini, Adana iline bağlandı.
yinde bir duvar dibindedir. İki mermer stratejik veya siyasî sebeplerle, Ana- Kazada birçok arkeolojik ve eski
sütundan oluşmuştur. 1390 yılında öl­ zarba (Anavarza)’öan S is’e nakletmiş- eserler mevcuttur.
müş olan ileri gelen bir kişiye ait ol­ tir. Dilekkaya Kalesi, aslında bir Roma
duğu mezar taşlarındaki yazıttan an­ Şehir, 1266'da Mısırlılar tarafından şehri olan, BizanslIlar devrinde büyü­
laşılmaktadır. Diğer mezar, 1445 yılın­ tahrip edildi. Bu saldırılar 1275,1276, yen Anavarza'da BizanslIlar tarafından
da ölen Hızır b. Ramazan adlı birine 1298 ve 1303 yıllarında tekrarlandı. yaptırılmıştır. Kozanin 32 kilometre
aittir. Kale dışarısındaki “ K ırkla r 1321’de Moğolların Anadolu Vali­ kuzeyinde, Sambos Çayinın Ceyhan’a
M ezarlığı” adı da verilen kumluk tepe si Tim urtaşin saldırısına uğradı. Bu­ karıştığı yerden 8 kilometre uzaklıkta
üzerindedir. Mermerden yapılmış bir na benzer bir saldırı da, Mısır Sultanı bir tepenin üzerindedir. Kalenin en
sandukanın çevresine güze! bir sülüs­ al Malik al-Naşir’in teşvikiyle Halep yüksek kısmındaki küçük kilise, Erme­
le “ Âyet-el K ü rsî" yazılmıştır. Çandar- Valisi tarafından yapıldı ve 1359 ile ni Prensi Toros tarafından 1057’de
oğullarindan H. 852 yılında ölen Ya­ 1369 yıllarında tekrarladı. Bu arda şe­ yaptırılmıştır. Kale, asıl kale ve aşağı­
kub Çelebi s. Yusuf’a aittir. hirde Karaölüm adıyla tanınan büyük daki surlardan meydana gelmiştir.
1854 Anıtı, vilayet binasının arka­bir veba salgını başgösterdi f734S,I. Şe­
1519 yılında kalede 36 hane, 1523-24
sında ve Cumhuriyet Meydanindaki hir, 1374 ve 1375’te Mısırlılar tarafın­
park içersindedir. Kırım Savaşı sırasın­ dan kuşatılarak VI. Levon’un saltana­ yıllarında ise 32 hane vardı.
da Türk donanmasının Ruslar tarafın­ tına son verildi. Daha sonraları bazen Kozan Kalesi, ilçe yanında, Anavar-
dan Sinop yakınında 1854 yılında yıkıl­ Ramazanoğulları, bazen Kölemen ve­ za'dan 36 kilometre uzaklıkta olup,
Asurlular tarafından yaptırılmıştır. Çu­
masıyla şehit düşenler için dikilm iş­ ya zaman zaman da Dulkadiroğulları
kurova’yı çevreleyen dağ kaleleri zin­
tir. Dört köşeli anıt iç içe dikdörtgen ve Karamanlıların eline geçti. cirinin dördüncü halkasıdır. Sonrala­
şekilli bir sütun halinde yükselir. Osmanlı ve Mısır devletleri arasın­ rı birçok değişikliklere uğramıştır. 44
da meydana gelen savaşların bir saf­ kule ve burcu vardır. Kalede 20-30 ayak
hasında Hadım Ali Paşa tarafından iş­ merdivenle inilen mahzenler, gizli yol­
gal edildiyse de sonunda Adana top­ lar bulunur..
raklarıyla beraber Mısırlılara geri veril­ Partsırpert Kalesi ve Şatosu, To-
di (1488). Yavuz Sultan S e lim in Mısır­ roslar’da harabe halinde olan, ünlü Er­
SIS (Eski adları: S ision kastron, lılara karşı zaferiyle 1516’dan itibaren, meni şatolarından biridir. Bu şatonun
S isin: Sis, Sisa, Hısn Sisiya; Sisa, As- Sis ile birlikte, bütün Adana yöresin­ yıkıntıları, Kilikya’nın kuzey ucunda ve
sisum, Assis, Asis, Oussis; bugün: Ko­ de Osmanlı egemenliği kurulduysa da, Sis’ten bir günlük mesafede yer al­
zan). bu yöre, daha bir süre Ramazanoğul- maktadır. 1080 yılından 1095’e kadar
Asurlular ve Romalılar zamanında larının yönetiminde kaldı. Partsırpert Şatosu, Ermeni egemenli­
271
ği altında bulunmuştur. Hazine, bu şa­ Tokat havalisini Zünnûn’a geri verdi. guliyetini fırsat bilen Köpekoğlu Hü­
toda saklanırdı. 1519 yılında kalede İki yıl sonra 1174’te şehir kesin olarak seyin Bey, Sivas’a saldırdı. Mehmed
296, 1523-24'te ise, 280 nüfus bulun­ Konya Selçuklu sultanlarının eline Paşa’yı öldürüp, Zeynel Abidin’i emir
maktaydı. Kale içinde bir kervansaray geçti. II. Kılıçarslan, topraklarını 11 oğ­ yaptı. Bir yıl sonra Sivas Valiliği yeni­
vardı. lu arasında paylaştırdı (1185). Sivas ve den Mezid Bey'e verildi. Olayda suç­
Şamiram Kalesi, Kraliçe Şamiram Aksaray’ı büyük oğlu Kutbeddin Me- lu görülenleri hapsetti. Zeynel Abidin’i
tarafından şato olarak yaptırılmıştır. likşah’a verdi. M elikşahin Tokat emi- Amasya’ya gönderdi. Buradan kaçan
Yerli destanlar, burada bulunan birçok ri olan kardeşi Rükneddin Süleyman, Köpekoğlu Hüseyin Bey, Malatya’ya
şatonun Semiramis tarafından inşa et­ ondan sonra Sivas ve Konya’yı ele ge­ kaçtı.
tirildiğ ini anlatırlar. çirerek, Selçuklu Devleti’nin bütünlü­ Kuruluş devrinde, Sivas, en kötü ve
Arasta, kimin tarafından yapıldığı ğünü yeniden sağladı ve Sivas, devle­ en karışık günlerini yaşadı, 120 bin nü­
bilinmemekle beraber, özellikleri itiba­ tin en mühim şehirlerinden biri oldu, fuslu şehir, Tim ur’un hışmı yüzünden
riyle XVII. yüzyıla ait olduğu sanılmak­ ilk olarak 1231/1232’de Çermagon No- bir virane haline geldi. Sık sık vuku bu­
tadır. Dikdörtgen plandadır. Dışta ka­ yan kumandasında, Sivas’a kadar uza­ lan ayaklanmalar ve onların bastırılma­
lın duvarlarla kaplanmıştır. Orta yolun nan Moğollar, şehrin sûr dışı mahal­ sı için sarfedilen emekler imar için
üzeri yanlardan daha yüksek ve beşik lelerini tahrip ettiler ve birçok ganimet önemli bir zaman ayrılmasına engel ol­
tonozla örtülmüştür. Doğu ve batıda götürdüler. Sivas’ın Moğollar tarafın­ du. Selçuklular zamanında altın çağı­
iki kapısı vardır. dan kesin istilâsı 1243 yılında oldu. nı yaşayan Sivas’ın yıldızı yavaş yavaş
Hoşkadem Camii (Ulu Camii), Emir Baycu Noyan kumandasında Sivas’ın sönmeye yüz tuttu. Osmanlı-Akkoyun-
Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 80 kilometre kadar kuzeydoğusunda, lu karşılaşması sırasında Uzun Hasan’-
yılında yaptırılmıştır. Bütünü dikdört­ Kösedağinda II. Keyhüsrev’in ordusu­ ın adamlarından Yusuf Mirza, 1472 yı­
gen planda, beden duvarları kesme nu dağıttılar (26 Haziran 1243), sonra lında, Sivas ve Tokat’ı yağmaladı ise
taştandır. Ulu camiler sınıfına dahildir. da şehrin üzerine yürüdüler. Şehrin de, ertesi yıl Otlukbeli Zaferi’nden
Pencere ve kapı formları ve kubbesi Kadısı Kırşehirli Necmeddin, Baycu sonra Sivas, doğudan gelecek tehlike­
Türk mimarî anlayışından çok Memlûk Noyan’a başvurarak, şehri tahripten ve lerden kesin olarak kurtuldu. Ancak II.
sanatının özelliklerini gösterir. halkı da kılıçtan geçirmeden kurtardı. Bayezid devrin sonunda, şehzadeler
Kozan Suyu üzerinde dokuz gözlü Ancak, Sivas, Moğol askerleri tarafın­ isyanı sırasında durumun kararsızlı­
bir köprü bulunmaktadır. dan 3 gün yağmalandı. ğından yararlanarak, Anadolu'da geniş
Osmanlı dönemine ait Kozan’da, XIV. alanlara yayılan Şahkulu hareketini
yüzyıl başından itibaren, Ana­
cami, hamam, medrese, zaviye ve ker­ dolu İlhanlIların gösterdikleri valilikler bastırmak üzere görevlendirilen Ha­
vansaray yıkıntıları mevcuttur. tarafından yönetilmeye başlandı. Bun­ dım Ali Paşa, Sivas havalisinde, Gök-
lar Selçuklu Payitahtı Konya’yı değil, çay mevkiinde, çarpışma sırasında öl­
daha merkezî durumda ve payitahtla dü, şakîler de, doğu sınırlarına çekil­
teması daha kolay olan Sivas’ı (1308), diler, Şah İsmail ile birleştiler. Bundan
(bazen Kayseri’yi), kendilerine merkez sonraki yüzyıllar boyu Sivas zaman za­
seçerek bağımsız yaşadılar. Bu sırada man zorbalar ve derebeylerin devlete
SİVAS (Eski adı: Sebasteia). Sivas çok önem kazandı. karşı başkaldırma hareketlerinden za­
Anadolu’nun en eski ve önemli şe­ Anadolu Genel Valisi, Uygur Türk­ rar gördü. XVIII. yüzyılın ikinci yarısın­
hirlerinden biridir. Bugün Sivas vilayeti lerinden Alâeddin Eretna Bey, 1335’te da, Çapanoğullarinın etkisi altında ka­
topraklarının bulunduğu yerler, Anado­ bağımsız oldu. Eretnalılar, 1380’e ka­ larak, İktisadî önemi ile beraber şeh­
lu’da ilk siyasî birliği kuran Hitit İmpa­ dar bazen Sivas’ta, bazen Kayseri’de rin nüfusu da azaldı.
ratorluğu’na dahil olmuştur. Eski Asur saltanat sürdüler. 1380’de kısa bir sü­ Bu arada Sivas’ta Hıristiyanların da
ve Babiller gibi Sâmî kavimler de Kı- re son Selçuklu Padişahi II. Mesud’- faaliyetleri görülmektedir. Zira 1708 yı­
zılırmak'a erişmişledir. Keza Hurriler, un torunu Melik Rükneddin Kılıçars- lında bazı Frenk rahip ve papazları he­
bu çağda bu topraklardan geçmişler­ lan tahta g eçti. Fakat sonunda kim kılığında şehri dolaşarak halkı Hı-
dir. Sakalar da bir süre burada kalmış­ “ S ulta n" unvanını takınan Kadı Burha­ ristiyanlaştırmak için faaliyette bulun­
lar, fakat iranlı Medler tarafından uzak­ neddin, Eretna toprakları üzerinde dular. Ancak bu durum hükümetçe ha­
laştırılmışlardır. M edler’den sonra 1398’e kadar süren önemli bir devlet ber alınarak zararlı faaliyet gösteren­
Persler, M.Ö. VI. yüzyılda onların ye­ kurdu. 1398’de Kadı Burhaneddin öl­ ler derhal şehirden çıkarıldılar. XVIII.
rine İran imparatorluğu’nun başına ge­ dürülünce, Sivas, OsmanlIlara geçti. yüzyıl sonları, Sivas’ta gerileme devri
çerek tüm Anadolu’yu ele geçirmişler­ Timur, 1400’te Sivas’ı yağmaladı. An­ olarak geçer. Zira şehirde sık sık ayak­
dir. M.Ö. IV. yüzyılda İran imparatorlu­ kara Savaşindan (1402), sonra, Sivas lanmalar ve yönetim bozuklukları var­
ğumu yıkan Büyük İskender, Anadolu’­ Çelebi Mehmed’in eline geçti. Divriği, dı. Şehir, âdeta eşkıya uğrağı haline
yu Makedonya birliğine katmıştır. İs­ Memlûkler’de, Koyulhisar ise Akko- gelmişti. 1773 yılında şehre mütesel­
kender'in ölümünden sonra ülke, en yunlular’da kaldı. Bu arada Sivas’a Me­ lim olarak atanan Abdullah Paşa, şehri
büyük kısmı ile Kayseri’deki Kapadok- zid Bey adında biri sahip çıktı. Çelebi eşkıyadan arındırdı.
ya K rallığina geçti. M.Ö. I. yüzyılda Mehmed, üzerine Bayezid Paşa’yı gön­ Böyle olmakla beraber, ne valilerin
Roma, çevreyi ele geçirdi. M.S. 395’te derip nasihat ettirmek istediyse de, zulümleri şehir halkı üzerinden eksil­
Roma ikiye ayrılınca şehir, bütün Ana­ Mezid Bey, dinlemeyerek kendine ka­ di, ne de halkın şikâyetleri. Yönetimin
dolu gibi BizanslIların payına düştü. le edindiği Ulu Cami’e sığındı. Baye­ bozukluğu, devletin bünyesini temel­
İran İmparatorluğu’nu dirilten Partlar zid Paşa’nın saldırısında tutunamayın­ den sarstı. Sürekli savaşlar ve yenil­
ve III. yüzyılda onların yerine geçen Sâ- ca, minareye çıkıp oradan ok yağdır­ meler malî durumu altüst etti. Zaten
sâniler, bu topraklarda Roma ve hale­ maya başladı. Paşa minarenin dibin­ normal vergisini ödemekten âciz kalan
fi Bizans ile çekişmiştir. Malazgird Za­ de ot yaktırıp dumana boğmak sure­ halk, bazı valilerin fazladan istedikle­
ferinden (1071) sonra Sivas Bölgesi, tiyle teslime mecbur etti. Herkes âsi ri paraları hiç veremedi. Kanunsuz ve
Niksar, Tokat, Amasya, Kayseri ve El­ beyin öldürülmesini isterken, Çelebi nizamsız işler şehirde aldı yürüdü. Bu­
bistan havâlisi ile beraber, Emir Daniş­ Mehmed onun suçunu bağışlayarak na sebep olan Sivas valilerinden Deli
mend tarafından fethedildi (1084). Da- yeniden Sivas’a vali yaptı. Bu karışık­ Ömer Paşa, Vezir İsmail Paşa, İvaz, Pa­
nişmend’den sonra şehir sırasıyla Me­ lığı Kadı Burhaneddin’in oğlu Zeynel şa, Ahi Mehmed Paşa, Zaralıoğlu Ah­
lik Gazi, Mehmed Gazi, Zünnûn, Niza- Abidin’in hareketleri izledi. Bu karışık­ med Paşa, Çapanoğlu Ahmed Paşa ve
meddin Yağıbasan, Cemal Gazi, İbra­ lıklar üzerine Çelebi Mehmed tarafın­ Ali Paşa gibi yöneticiler, idam edilmek
him, Şemseddin İsmail ve tekrar Zün­ dan gönderilen Yakub Paşa, şehirde­ suretiyle cezalandırıcılarsa da, bir ya­
nûn tarafından yönetildi. 1172 yılında ki durumu inceleyerek Mezid Bey’i rarı görülmemiştir.
Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan, Zün- suçlu buldu. 1407’de onun yerine Yıl- XIX. yüzyıl başında bütün Osman­
nûn’un üzerine yürüyüp, Sivas'ı zaptet­ dızoğlu Mehmed Paşa Sivas Valisi ol­ lI topraklarında ıslahat devri başlamış­
ti ise de, daha sonra Sultan, Sivas ve du. 1414’te askerin Dumeli’deki meş­ tır. Önce yedi sancak ve yetmiş iki ka­
272
zadan oluşan Sivas, gittikçe daralmış, Eğitimalanındakiçalışmalarhızla geliş­ önemli kurtuluş hareketlerine ön ayak
o nisbette de önemini kaybetmişti. Va­ ti 1864 yılında şehre bir rüşdiye oku­ olmuştur. Zira Erzurum Kongresi’nden
liliğine bile mirimiranlar atanıyordu. lu açıldı. Vali Hali Rifad Paşa iie Mu­ sonra Türkiye çapındaki Sivas Kong­
Eski kıymetini yeniden iade etmek dü­ ammer Bey, Sivas’ta eğitim-öğretim resi (4 Eylül 1919), bu şehirde toplan­
şüncesiyle bu usûlden vazgeçilerek, alanında büyük yararlılık gösterdiler. mış ve M illî Mücadele’nin esaslarını
yine vezir atanmasına başladı. 1813’te Vali Halil Rifad Paşa, Sivas vilayetine oluşturmuştur.
Baba İbrahim Paşa, Sürat topları ile bir bağlı 3 bin 52 köye birer mektep yapıl­ 1830 yılına kadar, sürekli isyanlar
hayli iş yaptı. Bölgenin huzurun kaçı­ ması için Maarif Nezareti’ne teklifte sonucu şehrin nüfusu azalmış, ancak
ran Yusuf ve Hafız Veliyüddin paşala­ bulunmuş ve valinin bu teklifinin ye­ bu tarihten sonra şehre sükûn ve hu­
rı da ortadan kaldırdı. Bu arada 1814 rine getirilmesi Maarif Nezareti ve zurun getirilmesi ile birlikte nüfusta da
yılıda şehirde büyük bir veba salgını Encümen-i Mahsus-ı Vükelâ’da kabul yavaş yavaş artmalar görülmüştür.
başgösterdi. Bu salgında Behisni Mu­ olunarak, Padişah tarafından onaylan­ 1843 yılından itibaren Sivas vilayetin­
tasarrıfı İsvanpaşazâde Abdurrahman mış (10 Ocak 1883), böylece Osmanlı deki aşiretler köylere üçer, beşer ha­
Paşa ile M üftü Hüseyin Efendi öldü­ tarihinde ilk kez geniş kapsamlı bir ne birleştirilerek iskân edilmeye baş­
ler. Durum, Vali İbrahim Paşa tarafın­ eğitim faaliyeti Sivas'ta gerçekleştiril­ lanılmış, 1865 yılında Ayaznin ve Şa-
dan hükümete arzedildi. 1815 yılıda şe­ miştir. pazniç kabilelerinden Samsun ve Tur­
hirde yeniden karışıklıklar başgöster- XIV. yüzyıl ortalarında Eyâlet-i Rumhal yolu ile Sivas’a gelen 295 kişilik bir
meye başladı. Kaza halkı, ayanlardan da denilen Sivas eyaleti, paşa sanca­ grubun yerleşip, toprak dağıtımına ka­
şikâyetçi olduğundan, durumu bir di­ ğı olan Sivas’tan başka, Amasya, Ço­ dar, ihtiyaçları devletçe karşılanmış,
lekçe ile Vali Galib Paşa’ya arzettiier. rum, Bozok, Divriği, Canik ve Arabkir 1876 yılında Sivas’a büyük bir muha­
1817’de şehirde bir isyan daha oldu. livalarını içermek üzere, orta Fırat ha­ cir kabilesi gelmiş, bunların da bir süre
Mahmud adındaki bir zorba, hem mah­ valisinden orta Karadeniz bölümüne ihtiyaçları hükümetçe karşılanmıştır.
kemeye saldırdı, hem de Çarhacı Ali kadar uzanıyordu. Kanunnâme-i Süley- Şehrin ekonomisinde hayvancılık
Paşa’nın sarayını kuşattı. Ancak bu is­ mânî üzere, vezirinin hassı 900 bin ak­ ve tarım önemli bir yer tutar. Ayrıca şe­
yan kısa sürede Vali Ali Paşa tarafın­ çe olup, eyalette 48 zeamet, 928 timar hirde işletilen madenler de hâlâ günü­
dan bastırıldı, isyan eden dokuz kişi­ bulunuyordu ve eyâlet, teçhizatı ile 9 müzde de işletilmektedir.
nin başları kesilerek, durum sadarete bin asker çıkartıyordu. Eyalet teşkilâ­ 1812 yılında Alanyurt denilen yer­
arzedildi. Mahmud adlı zorbada, sür­ tı, bazı küçük değişiklikler ile XIX. yüz-, de bakır madeni işletilmeye başlanıl­
güne gönderildiği Kıbrıs’ta idam edil- yıl ortalarına kadar sürmüş, 1863’te tat­ mış, 1815 yılında ise Kazabad nahiye­
•di. bike başlanılan vilayetler teşkilâtı için­ si Ibse köynüde Siyah Balgami Taş-
1830 yılında şehirde ilk kez nüfusde kurulan Sivas vilayeti, Sivas, Amas­ ocağı’nın işletilmesine hükümetçe
sayımı yapıldı. Bütün bunlardan son­ ya, Tokat ve Şebinkarahibar sancakla­ ruhsat verilmiş, 1817 yılında ise Zade
ra Sivas, oldukça sükûna kavuştu, rına ayrılmış idi. Cumhuriyet devrinin köyünde gümüş madeni çıkarılmıştır.
imar hareketlerinde hissedilir bir can­ başında, sancakların vilayet haline ge­ 1831 yılında eyalet dahilinde bazı ka­
lılık başladı. Köprüler ve camiler inşa tirilmesi üzerine, yalnız merkez sanca­ zaların tütün dönümü, tütün gümrüğü
edildi. Mevcut yollar düzeltilip, ihtiya­ ğı topraklarını içine alan Sivas vilaye­ ve Amidiye resimlerinin Şuruta talikan
ca göre yeni yeni yollar açıldı. Millî ti Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ihalesine ve iltizam bedellerine dair bir
273
emir yayınlanmış, 1838 yılıda Alanyur-
du ve yöresindeki dağlardan bakır ma­
deni, 1879 yılındaysa sim li kurşun çı­
karılmıştır.
XIX. yüzyıl sonlarında tarım, mo­
dern hale getirilm iş, zira 1892 yılında
yayınlanan bir iradeyle yeni usul üze­
re tarım yapılması için gerekli malze­
menin sağlanması konusunda kolay-
lak sağlanması için ilgililere emir ve­
rilm iştir.
Sivas vilayetinde, çe şitli devirler­
den kalma birçok anıt vardır. Özellik­
le Selçuklu çağı Türk anıtları bakımın­
dan Konya’dan sonra ikinci sırayı alır.
Sivas şehrinde, Ortaçağ Türk mimari­
sinin bazı büyük şaheserlerine rastla­
nır. ili ve şehri süsleyen yüzlerce tari­
hî eserler, Sivas, âdeta Türkiye’nin bir
anıtlar şehridir.
Şehirde bugün iki önemli müze
vardır.
Eski Eserler Müzesi (Sivas Müze­
si), Hars M üdürlüğü’nün emri ile, da­
ğınık bulunan eserler, bir orta okulda
toplanarak 1923’te ziyarete açılmış,
daha sonra bu eserler, 1927’de Selçuk­
lu eserlerinden Gök Medrese binası­
na geçirilmiştir. Bu medresenin resto­
re edilmesine lüzum görüldüğünden SİVAS: Genel görünüm (XIX. yüzyıl).
1967'de eserler yine bir Selçuklu ya­
pısı olan Buruciye Medresesi’ne taşın­ tı. Sivas Dârüşşifası (Şifâiye; Keykâ­ nında birer şerefeli ve külahları düş­
mıştır (Bak. B uruciye Medresesi). vus Dârüşşifası), 1217 yılında I. İzzed- müş, tuğladan iki minare vardır. Bir ta­
Sivas Dört Eylül Atatürk Müzesi, din Keykâvus tarafından hastahane nesinin şerefeden yukarısı yıkılmıştır.
Erzurum Kongresi’nden sonra Sivas’a olarak yaptırıldı. Sivas’taki eserlerin en Taçkapı, bütün Selçuklu cami ve med­
gelen (2 Eylül 1919), Atatürk, Sivas Sul­ eskisidir. Bina dikdörtgen şeklinde reselerinde görülen biçimi tekrarlarsa
tanîsi (Lisesi)'nüe m isafir edilmiş, 4 olup, batıya bakan cephe kapısı çok da, çerçevelerindeki değişik süsleme­
Eylül 1919’da da Sultanî salonunda 7 güzel oymalarla süslüdür. Binanın or­ siyle çok orijinal özellikler gösterir. Ka­
gün süren Sivas Kongre günlerinde tası boş, etrafı odalarla çevrilidir. Gü­ pının sağında ve solunda ön duvar
çalıştığı ve yattığı oda, eşyaları ile bir­ ney tarafındaki piramide benzeyen üzerinde değişik yükseklikte pencere­
likte aynen korunarak (4 Eylül A tatürk kubbeli yerde İzzeddin Keykâvus’un ler ve hücreler açılmıştır. Binanın ce-
Müzesi) haline getirilm iştir. Müzenin mezarı vardır. Türbenin giriş kısmında­ lî hatla olan kitabesi, kapının sağ ta­
bulunduğu bina, 1894 yılında idakî ola­ ki sırlı tuğla ve mavi ile siyahın hâkim rafındaki hücrenin üstünden başlar,
rak yapılmış, daha sonra sultanî o l­ olduğu çini mozaikler gerçekten gü­ oradan kapının üstüne, sonra dâ sol
muştur. zeldir. taraftaki hücrenin üstüne geçerek son
Sivas Kalesi, Sivas’ın güneybatı- Şifaiye o devrin en büyük hastâha- bulur.
sındadır. Yapım tarihi ve kimler tara­ nesi ve sağlık okulu idi. Kapı üzerin­ Kapı, mukarnaslı bir hücrenin iç ta-
fından yaptırıldığı kesin olarak b ilin ­ deki kitabede Dârüşşifa adı geçmek­ rafındadır. Ç ifte silmeli yivli kemerin
memektedir. Aşağıkale ve yukarıkale te ise de, 1768 yılında bir fermanla çok çekici bir görünüşü vardır. Alınlık
olmak üzere iki bölüm halindedir. Aşa- medreseye dönüştürülmüştür. Yapı tablası mukarnasların profiline göre
ğıkale’nin çevresi 7 bin 500 metre, sur Osmanlı imparatorluğu döneminde kesilmiş olup, çizgisi küçük bir silmey­
yüksekliği 25 metre idi. Her biri 2 x 3 birçok kez onarım görmüştür. le belirmekte ve mukarnasların dalga­
metre büyüklüğünde kesme taştan ya­ Sağdaki eyvanın arkasında bulu­ lanmasını izlemektedir. Kıvrık dallar­
pılmıştı. Doğu yönü dışındaki üç ya­ nan Keykâvus Türbesi, Mimar Marend- la, küçük çiçeklerle, yapraklarla baş­
nı, derin ve geniş hendeklerle çevril­ li Ahmed’e yaptırılmıştır. Kare üzerine tan başa ince bir işle süslenmiş olan
m işti. Surların doğu sınırı Mismil Ça- Türk üçgenleri ile oturan tuğla kubbe­ bu alınlık, kemerin altında, dalgalanan
yı’na kadar uzanmaktaydı. Kale, burç nin örttüğü mekân üstünde, dıştan on bir dantelaya benzemektedir. Kemerin
ve kulelerle güçlendirilm işti. Kule sa­ kemerli bir kümbet yükselmektedir. üst tarafı çıplak bırakılmıştır.
yısı 20, mazgal sayısı 600 idi. Sur te­ Bunun yıkılan piramid külâhı yerine, Zengin cephenin sağ ve sol köşe­
melinin genişliği 8 metre, üst bölümün ahşaptan bir örneği yapılmıştır. Türbe­ lerinde, çok farklı formüllere göre süs­
genişliği 5 metre idi. Kuzeydeki Can- nin cephesinde büyük kemerli alınlı­ lenmiş yuvarlak berkitme kuleleri var­
cûn kapısının kanatları som demirden­ ğın altında uzanan, koyu mavi üzerine dır.
di. Bu kapının önünde Osmanlı döne­ beyaz kabartma harflerle çini yazıtta Kapının haşmeti karşısında Timur
minde şehzadeler mezarlığı vardı. Sultan’ın 1219’daöldüğü belirtilir. Bu­ bile hayretini gizleyememiştir. Zama­
Sur ve kale, ilk önce Bizans İmpa­ nun altında cephe, ortada bir kapı ve nın en çok tahrip ettiği bir eserdir. Asıl
ratoru Justinienos tarafından onarıl­ iki yanında birer pencere ile dört kö­ bina, ayakta turamayacak hale gelin­
mış (527-565), daha sonra, Danişmend- şe olarak dışarı açılmaktadır. Parlak ce 1882’de yıktırıldı. Yerine Vali Sırrı
lilerden Danişmend Gazi, kalenin kırmızı, seçme tuğlalardan cephe, fi- Paşa tarafından bir hastahane yaptırıl­
burçlarını komutanları arasında bölüş­ rûze, mor ve beyaz sırlı tuğla ve çin i­ dı. Sonradan vazgeçilip, askerî lise ola­
türmüş, böylece kale, kısa sürede ona­ lerle örgülü kûfi kitabeler, geometrik rak kullanıldı. Cumhuriyet devrinde il-
rılmış, daha sonra I. Alâeddin Keyku­ yıldız ve geçmeler biçimimde mozaik kolkul, sonra da ticaret lisesi oldu.
bad (1221), Kadı Burhaneddin (13885 olarak işlenmiştir. 1963’te yıktırıldı. Şimdi ayakta kalan ve
tarafından onarılmıştır. Zamanla tama­ Çifte Minare, Keykâvus I. Şifahane- korunmasına çalışılan cephe kısmı,
men yıkılan kale ve surlardan bugün s i’nin karşısında, Vezir Şemseddin Cü- muhteşem bir yapıdır. Selçuklu gücü
bir iz kalmamıştır. Sivas valilerinin bu­ veynî tarafından 1271 yılında yaptırıl­ bu kapıda bütün hünerini göstermiş­
radan başka yerde oturmaları yasak­ mıştır. Giriş kapısı çok süslüdür. İki ya­ tir.
274
1

Buruciye Medresesi, 1271’de Sel­ Burucîrdî’nin türbesi de medrese­ mendli eseri diye biliniyordu. Fakat
çuk sultanlarından Gıyaseddin Key­ nin içindedir. Türbe, kesme çini mo­ 1955 yılıda yapılan kazılarda ele geçen
hüsrev zamanında Muzaffer Barûcirdî zaik kaplamaları, tuğla örgülü kubbe, iki kitabenin birincisine göre, II. Kılıç-
tarafından yaptırıldı. Anadolu Selçuklu kasnak ve çini kaplama duvarlarıyla arslanin oğullarından Sivas Meliki
medreseleri içinde en simetrik plan başlı başına özellik gösterir. Dikme du­ Kutbeddin Melikşah zamanında, İbra­
şemasına sahiptir. Kareye yakın, bir varların yüzleri altı köşeli plak çiniler­ him oğlu Kızıl Arslan tarafından yap-
dikdörtgen çerçeveye sığdırılmıştır. le kaplıdır. Duvar kaplamalarının üs­ tırılmıştır(7797J. ikinci kitabede, Key­
Bu çerçeveden dışarı taşan ön yüzün tünde açık ve koyu mavi sarmaşık mo­ hüsrev oğlu Keykâvus zamanında Yu­
iki köşe kulesiyle bir cümle kapısı, pla­ tifli bir bordür, onun da üstünde dört suf adından ve 1213 tarihinden söz
nın dış kontürüne hareket kazandır­ duvarı dolaşan yazı şeridi bulunur. Tür­ edilmektedir. Tuğla mihrabın arkasın­
mıştır. Binanın iç bölümünün ortasın­ be içinde üzerleri alçılı harçla sıvalı, da, Karahanlılardan Nasır b. Ali Türbe­
da genişçe bir avlu bırakılmıştır. Giriş­ iki sanduka görülmektedir. sinden itibaren görülen birbirini ke­
te kapı eyvanı, karşısında baş eyvanı, Gökmedrese, IV. Kılıçarslanin oğ­ sen sekizgenlerden geometrik örgü
yanlarda mermer direkler üzerine otur­ lu, II. Gıyaseddin Keyhüsrev çağında motiflerini, iç içe iki sekizgenin her ke­
tulmuş kemerli revaklar vardır. Medre­ Vezir Fahreddin Ali Sahib Ata tarafın­ narından çıkan iki kolla ve büyük ka­
senin giriş eyvanı sağında bir mescit dan Mimar KonyalI Kalûyan’a 1271 yı­ relerle kesilmesi biçiminde devam et­
ile bir hücre, solunda yine türbe ile ge­ lında yaptırılmıştır. Yapıda firûze renkli tiren taş bir mihrabı belli olmaktadır.
niş bir hücre bulunmaktadır. Yan ey­ çiniler kullanıldığı için, Gökmedrese Mihrap duvarına dik olarak uzanan şa­
vanların iki yanında üçer hücre yer al­ adı ile anılır. Sivas’ta bulunan Seçuk- hın, beşer ayaklı altı sivri kemer oluş­
maktadır. Baş eyvanın iki yanında bir lu eserlerinden en iyi korunan ve en turmaktadır. Bu kemer aralarında kıb­
çeşit kontrafor olabilecek durumda, az yıpranmış olanı budur. Dikdörtgen le duvarı dışına birer desteği vardır.
üst kat odaları vardır. Odalara eyvan biçiminde olup, ön cephesinde oyma­ Doğu yöndeki ilkine minare rastlan­
yanındaki, büyük kubbeli, kapak der- cılığın ve çiniciliğin en kıymetli örnek­ mıştır. Avlulu türden bir yapı olduğu
sane bölmesinden merdivenle çıkıl­ leri bulunur. Medrese kapısının iki ya­ için, içeriye aydınlık feneri veya kub­
maktadır. Geniş, kemerli bir duvar ile nında yaprak biçiminde süslerle yapıl­ besi konulmamıştır. Üstü örtü ahşap
kapalı dershaneden ayrılmaktadır. mış 9 tane türlü hayvan başı bulunur. kirişlemeli ve toprak örtülüdür. Son ce­
Büyük bir özenle işlenen dış yüz, Yine kapının ön cephesinde yukarı kıs­ maat yeri kuzey duvarına yaslandığı
yapı kitlesinin batı yanına düşmekte­ mında tuğladan yapılmış ve çinilerle için yatak kuvvetleri karşılamakta ve
dir. Yan yüzlerden yarı olarak kesme süslenmiş yüksek iki minare vardır. desteklere gerek görülmemektedir.
taşla işlenmiştir. Ortasında tak-kapı, Medresenin alt kısmında 12 oda var­ Kalın ayaklar ancak sahınlara görüşü
iki yanında işli iki penceresi vardır. Du­ dır. Eskiden iki katlı olan binanın üst sağlamaktadır. 160 metrekareye yakın
varların köşelerinde, yuvarlak plan sü- katı tamamiyle yıkılmıştır. Medresenin alanda mekân birliği yoktur. Kalın göv­
tuncelerle kuleler bulunmaktadır. dış cephesinin solunda Sahib Ata’nın deli tuğla minare ve cami, bugüne ka­
Cümle kapısı, pencereler, kuleler, ge­ armağanı olan üç musluklu bir çeşme dar ilk şeklini koruyabilerek gelebil­
ometrik, sarmaşık motifleriyle ve ya­ bulunur. miştir.
zı kuşakları ile süslüdür. Öteki bölüm­ Medrese’nin mihrabı, giriş portali- Güdük Minare, Eretnalılar tarafın­
ler kesme taşlı, derzli, duvar biçim in­ ne bitişik 520x520 santimetre kare dan yaptırılmış bir türbedir. 1347 tarih­
dedir. Giriş kapısını sarımtrak taşlar planlı mescidin giriş aksında yer alır. lidir. Kesme taştan kare bir altyapı
süsler. Oymaları ince ve zariftir. Niş derinliği duvar kalınlığı içinde ka­ üzerine, tuğla olarak iri plastiküçgen-
Orta avlunun revak ve eyvanları: lır. Çerçevesi duvar yüzeyinde 28 san­ lerle oturan silindirik gövde halinde
Revakların ayaklarında Antik çağın ya­ tim lik bir çıkıntı yapar, iki katlı olan ve yükselir. Piramid külâhı yıkılmıştır.
pılarından alınmış mermer kolonlar ve zamanla ikinci katı yıkılan yapının d i­ Tuğlalar arasına yerleştirilen firûze çi­
yine çeşitli tipte mermer kolonlar ve ğer kısmı Sivas Valisi Reşid Akif Pa­ niler, iri baklava örneklerine göre sıra­
mermer boşluklar kullanılmıştır. Revak şa zamanında onarıldı. 1926 yılından lanarak renkli bir görünüş yaratmakta­
alınlıkların ortasında içeri yazılı madal­ beri de müze olarak kullanıldı. dır. Üç kenarda aralıklı olarak sıralan­
yonlar vardır. Ulu Cami, eskiden beri bir Daniş- mış çiniler, koyu mavi üzerine beyaz
rumîlerle değişik bir örnek gösterir.
Türbenin içinde Alâeddin Eretna’nın
oğlu Şeyh Haşan gömülüdür.
Kale Camii, III. Murad devrinde Si­
vas Valisi Mahmud Paşa tarafından
I5 örı yılında yaptırılmıştır. Yapımında
kesme taş kullanılmıştır. Camiin önün­
de ahşap çatılı bir son cemaat yeri,
sağda kare bir taban üzerine yükselen
tuğla bir minare yer alır. Şerefelerin al­
tında mukarnaslar vardır. Kareye yakın
bir planı olan camiin ana mekânının
üzeri kurşun kaplı kubbeyle örtülüdür.
Kareden kubbeye geçiş, tromplarla el­
de edilmiştir. Kubbe altta sekizgen,
üstte onaltıgen şeklinde bir kasnağa
oturur.
Abdulvahab Gazi Türbesi, şehrin
kuzeyinde, Kılıvuz Mahallesindeki Ak-
kayaTepesi’ndedir. II. Bayezid’in em­
ri ile Sivas Valisi Ahmed Paşa tarafın­
dan yaptırılmıştır. Mescit yanında pey­
gamber soyundan gelen Abdulvahab
Gazi’ye ait olan bu yapı, sekizgen plan­
lı, kubbeli ve taş sandukalıdır. Türbe­
nin bulunduğu tepenin eteklerine ka­
dar uzanan mezarlıkta Seyid Paşa Ca­
m iin i yaptıran Seyid Paşa’nın (ölm.
SİVAS: Sivas Kongresi’nin yapıldığı Sivas Lisesi’nin
1851) mezarı gibi birçok tarihî mezar
kongreden hemen sonra çekilmiş fotoğrafı. vardır.
275
Ahi Emir Ahmed Türbesi, Tokmak-
kapı Mahallesi’nde, Kurşunlu Sokak’-
tadır. 1319yılındaAhi Emir Ahmed için
yaptırılmıştır. Türbe, 5.50 metre yük-
sekliğindedir. Yontma taştan yapılan
türbe, taş döşeli, sekizgen şekilli ko­
nik bir külâhla örtülüdür.
Ali Ağa Camii, Hükümet Meydanı
yakınındadır. Sivas Valisi Sağır Beh-
ram Paşa’ nın oğlu Mustafa Bey tara­
fından 1580 yılında yaptırılan camiin
duvarları yontma taştan yapılmıştır.
12.5 x 16 metre boyutundadır: Minare­
si tek şerefelidir. Kubbesi kurşunla
kaplıdır. Ağaçtan minberi sonradan ya­
pılmıştır. Cami yanında bulunan çeş­
me 1581 yılında yapılmıştır. Bahçesin­
de Şair İsmail Safa'nın (1866-1901) me­
zarı bulunmaktadır.
Ali Baba Camii, şehrin kuzeyinde
ve Ali Baba Caddesi’nin sonundadır.
1768 yılında yaptırılan yapı, 1900 yılın­
da onarılmıştır. Dikdörtgen planlıdır.
Kapısında 1786 tarihli yapım yazıtı bu­
lunmaktadır. Yontma taştan yapılmış­
tır. Minaresi tek şerefelidir. Sağ önün­
deki türbeyi örten dörtgen şekilli kub­
besi de taştan yapılmıştır. Camideki
kadınlar bölümünün sağında yer alan
camekânlı bölmede Ali Baba’yaait bir SİVEREK: Zazalar (XIX. yüzyıl yarısı).
türbe yer almaktadır. Türbede Ali Ba­ rısı Alime Hatun adına yaptırılmıştır. Eğriköprü, Sivas’ın 3 kilometre gü­
ba, oğlu ve iki torununa ait 4 sanduka Şeyh Çoban Türbesi, Çayırağzı Ma­ neyinde, Kızılırmak üzerindedir. Alâed­
bulunur. hallesi’nde Çoban Sokak’tadır. Eretna din I. Keykubad çağının emirlerinden
Kadı Burhaneddin Türbesi, şehrin eseri olan yapı 1370 yılında yaptırılmış Ertokuş tarafından yaptırıldığı söyle­
güneybatısında, Kale Mahallesi’nde, olup, Şeyh Necmeddin’in müritlerin­ nen köprüden Sivas-Malatya şosesi
Selçuk Sokakladır. Kendi adına bir den Şeyh Hüseyin Raî'ye aittir. Büyük geçer. Köprü, geniş bir açı oluşturan
devlet kuran Eretnaoğlu Veziri Kadı kesme taşlarla yapılmıştır. Yanında iki kesimlidir. Biri 12, diğeri 6 gözlü­
Burhaneddin’e ait türbe yıkılınca, ye­ bulunan mescitten üç basamak yuka­ dür. Kemerler sivridir. Köprünün tüm
rine son yıllarda Sivas Valisi Ş.S.Ke­ rıda bulunmaktadır. Sekizgen kasna­ boyu 173.20, eni 4.60, korkuluğu 0.20
penek tarafından yeniden yaptırıldı. ğa oturan kubbesi yüksek olup, kire­ metredir. Ayaklarının menba tarafında
Kesme taştan yapılmıştır. Türbeye 9 mitle örtülüdür. İçerde iki büyük san­ üçgen selyaranlar vardır.
basamaklı bir merdivenle çıkılır. Mer­ duka yer alır. Bunlar ağaçtan yapılmış­ Kesik Köprü, Sivas’ın güneybatı­
mer sandukası 4 sütuna dayanan bir tır. Türbenin yanında aynı tarihli bir sında, Kızılırmak üzerindedir. Sivas-
kubbe ile örtülü ve etrafı açık olan tür­ çeşme vardır. Kayseri şosesi bu köprüden geçer. XIII.
besi içersindedir. Şemseddin Sivasî Türbesi, çarşı yüzyılda yapılmıştır. XX. yüzyıl ona-
Meydan Camii (Ç ukur Camii), çar­ içinde, Meydan Camii bahçesindedir. rılışında, yakınındaki Şehna Kümbeti
şı içinde Dikilitaş Caddesi’ndedir. Os­ Mevlevi Şemsiye tarikatı kurucusu Zi­ kalıntılarından yararlanılmıştır. Köprü
manlI Veziri Sivaslı Koca Haşan Paşa leli Şeyh Şemseddin Sivasrye ait olan biri 17, diğeri 2 gözlü olan iki kısımdan
tarafından 1562 yılında yaptırılmıştır. yapı, 1600 yılında yapılmıştır. Yontma oluşur. Arada şose vardır. Sultan Aziz
Duvarları taştan yapılan cami, dikdört­ taştandır. Kapısının üzerinde sülüs ya­ zamanına ait 1875 tarihli bir onarım ki­
gen planlıdır. Kubbesiz olup, kirem it­ zılı yapım yazıtı bulunmaktadır. Yapı, tabesi vardır. Kitabe beyaz mermer
li çatısı dört köşeli kalın sütun üzeri­ iki kubbe ile örtülüdür. üzerine talik hat ile kabartma olarak iş­
ne oturtulmuştur. Tek şerefeli minare­ Behrampaşa Hanı, 1573 tarihinde, lenmiştir. 1402 Anadolu seferinde Ti­
si tuğladan yapılmıştır. Bahçesinde Zi­ II. Selim devrinde yapılmıştır. 2 katıl, mur Sivas’tan Kayseri’ye ilerlerken bu
leli Şeyh Şemseddin Sivasî’ye ait tür­ taştan yapılmış işhanıdır. Ortasında köprüden geçmiştir.
be bulunmaktadır. Yapı, 1968 yılında büyük avlusu vardır. Yukarıda açıklanan önemli yapılar
onarılmıştır. Subaşı Hanı (Sinan Hanı), il merke­ dışında XVIII. yüzyıl sonu ile XIX. yüz­
Paşa Camii, Nalbantlarbaşı Cadde­ zinde, eski çarşı içinde kurulmuştur. yılda Sivas'ta onarılan veya inşa edi­
s i’ndedir. Süleyman Bey tarafından Subaşı Oteli veya Hanı diye bilinen, Si­ len yapılan şöyle sıralanabilir:
mescit olarak yaptırılmış (1421), daha nan Paşa Vakfı’na ait yapı, 1110 met­ 1767 yılında Dikilitaş denilen yer­
sonra 1805 yılında i. Abdülhamid’in da­ rekarelik bir alana yayılır. Açık bir av­ de bir tabya, han ve birçok bina yapıl­
madı, Hibetullah Sultan'ın eşi Vali Alâ­ lu etrafına sıralanmış iki katlı odalar­ mış, 1Ç44 yılında bir kışla, 1883 yılın­
eddin Paşa tarafından yeniden yaptı­ la çevrilidir. Kısmen kârgir ve kısmen da merkez hükümet konağı ile hapis­
rılarak, büyük cami haline getirilm iş­ de ahşap olan binanın alt odaları dük­ hanesi genişletilmiş, 1906 yılında hü­
tir. Tek şerefeli minaresi taştan 1950 kân, önleri balkonlu üst odalar ise otel kümet konağı bahçesinde Ziraat Ban­
yılında yapılmıştır. olarak kullanılmaktadır. Yeniçarşı Cad­ kası binası yaptırılmıştır.
Seyid Paşa Camii, Said Paşa Ma­ desi ile Tuzcular Sokağı’na açılan iki İlde yaşayan Hıristiyan dinine
hallesi’nde, Cumhuriyet Caddesi’nde­ kapısı vardır. Ayrıca bir küçük kapı ile mensup vatandaşlar için ise, onarılan
dir. Sivaslı Seyid İbrahim Paşa tarafın­ kuzey taraftaki geçitle bağlantılıdır. veya yeniden yapılan kiliseler şunlar­
dan 1819 yılında yaptırılmıştır. Dikdört­ Duvarlar kalın kesme taştan olup, taş dır:
gen planlıdır. Dört ağaç dirsek üzeri­ söveli, geçmeli demir parmaklıklı pen­ 1858 yılıda Sarışeyh Mahallesi’ne
ne oturan damı düz olup, kiremitle ör­ cereleri vardır. Üst kat odaları ve ön­ Aya Yorgi adlı bir Rum kilisesi, 1865
tülüdür. Taştan yapılan minaresi tek lerindeki ahşap revaklı balkon XIX. yılında Katolik Rum Kilisesi (1880 yı-
şerefelidir. yüzyıl eklemesidir. XIV. yüzyıl yapısı lıda onarılm ıştır) inşa edilmiş, Cizvit
Yeni Camii, XVIII. yüzyılda, Sivas’ın olduğu sanılan bu binaya XIX. yüzyıl­ rahiplerine mahsus bir mektep, kilise
ileri gelenlerinden Selim Ağa’nın ka­ da eklemeler yapılmıştır. ve manastır onarılmıştır.
276
SİVEREK VİLÂYETİ

SİVEREK (Eski adı: Sevavorah). Osmanlıimparatorluğu döneminde, (1402). Çelebi Sultan Mehmed tarafın­
Eski bir yerleşme yeri olan Sive­ buraya harap olan bir Ermeni kilisesi­ dan kesin olarak Osmanlı imparator­
rek’te "Sevavorah” ve “ Sevovorak” ad­ nin yerine yenisinin yapılmasına hükü­ luğu sınırlarına katıldı. XVII. yüzyılda,
lı bir şehir bulunmaktaydı. Sümer, Eti, metçe izin verildi. Daha sonra Hısn-ı bir kaza olarak, Anadolu eyaletinin Hü-
Akat, Kamuk, Asur, Murri, Mitani, Bi­ Mansur kazasına halkın ve hükümetin davendigârSancağı’nabağlıbulunuyor-
zans, Sasani, Arap yönetimlerinde bu­ işbirliğiyle bir kışla inşa edildi (1864). du. Vilayet teşkilâtı kurulurken, Ankara
lunan Siverek, 1069 tarihinde Alpars­ Aynı yıl Siverek’te bulunan kışla ve vilayetine bağlandı ve Osmanlı Devle­
lan tarafından kalesi kuşatılarak tes­ hastahane onarıldığı gibi, yeni bir de t i’nin son yıllarında, Eskişehir bir san­
lim alındı. hükümet konağı yapıldı. cak haline konulunca, Sivrihisar, An­
Bizans devrinde kuvvetli bir kale­ Siverek’te eski eserler olarak Sive­ kara vilayetinin merkez sancağından
si bulunan şehir, Anadolu’nun Selçuk­ rek Kalesi, Berber Kalesi, Ulu Cami, ayrılıp, Eskişehir Sancağina bağlan­
lu Türklerinin eline geçmesini sağla­ Haşan Çelebi Camii, Kulaib Bey Ca­ dı. XIX. yüzyıl sonlarında Sivrihisar ka­
yan 1071 Malazgird Savaşindan son­ mii, Haliliye Camii, Yeraltı Hamamı, sabasının nüfusu 11 bin kadardı.
ra ise kesin olarak Melik Ş ahin emir­ Yenihamam a n ılm a y a değer eserlerdir. Sivrihisar havası ve suyu iyi ve ti­
lerinden Bozan Bey tarafından alına­ careti oldukça canlı, kuyumculuğu ve
rak, 1097 yılında Urfa Kontluğu’na, dokumacılığı ile tanınmış bir kasabay­
1200 yılından hemen sonra Musul Ata­ dı. 17Temmuz 1921’de Yunan kuvvet­
beyi Nureddin Zengi’ye bağlandı. Hü- leri tarafından işgal edilen Sivrihisar,
lâgu zamanında Moğol istilâsına uğ­ 1 Eylül 1922’de geri alındı. Cumhuri-
rayan Siverek, daha sonra 1400 yılın­ yet’in ilk yıllarında harap bir haldey­
SİVRİHİSAR di.
da Timur istilâsını gördü ve 1426 yılın­
da Mısırlıların, 1435 yılında Akkoyun- ilçenin eski bir yerleşme alanı o l­ Şehirde Türk sanat eserleri olarak
luların, 1451 yılında, İranlIların eline duğu, bulunan kalıntılardan anlaşıl­ Ulucami, Hoşkadem Camii, Kurşunlu
geçti. Yavuz Sultan Selim’in Mercida- maktadır. Burada Frig (M.Ö. VI.-VII. Camii vardır.
bık Savaşı dönüşünde OsmanlIların yüzyıl) Roma ve Türkler egemen ol­ Ulucami, ilk olarak 1232 yılıda kü­
eline geçen şehir (1517), tekrar İran muştur. BizanslIlar tarafından tahkim çük çapta, daha sonra 1275yıl ındaSel-
saldırısınauğradıve1535yılında Kanu­ edilen ilçe Selçuk, İlhanlIlar ve Kara­ çuklu emirlerinden Abdullah oğlu Mi-
nî Sultan Süleyman tarafından Osman­ man yönetiminde bulunduktan sonra kail tarafından esaslı bir şekilde ona­
lIlara bağlandı. 1359 yılında I. Murad devrinde zapte- rıldı. Altmış yedi ağaç direk üzerine
Siverek, OsmanlIlar döneminde dilerek Osmanlı topraklarına katıldı. Kıble duvarına paralel uzanan kirişler­
çok imar görmüş, cami, medrese, han, Daha sonra Yıldırım Bayezidie Kadı le, altı nefli bir yapıdır. Direklerden
hamam ve çarşılar yapılarak kalesi Burhaneddin’in isteği ile, İskilip, An­ dörtü orijinal olup, üst bölümleri, zen­
onarılmıştır. kara ve Sivrihisar havalisini yağma et­ gin oyma ve kabartmalarla süslenmiş,
XIX. yüzyılda önceleri Harput eya­ mişlerdir. Yine Bayezid devrinde An­ ayrıca yeşil ve siyah renkli kalem iş­
letine bağlı kaza merkezi olan Siverek, kara Savaşindan (1402), sonra, şehir leri ile boyanmıştır. Minberi ceviz ağa­
1908 yılında mutasarrıflık haline geti­ yeniden Karamanlıların eline geçti. Sü­ cından yapılmış olup, camie girince
rildi. leyman Çelebi tarafından kuşatıldı göze çarpar.
277
Kurşunlu Camii, 1492yılındâŞeyh
Baba Yusuf tarafından yaptırılmıştır.
200 metrekarelik biralanı kaplat. Kub­
belerin üzeri kurşun kaplıdır.
Doğan Arslan Mescidi, ilçeye bağlı
Mülk köyündedir. Anadolu Selçuklu
Sultanı Gıyaseddin II. Keyhüsrev ve iz-
zeddin I. Keykâvus devirlerinin devlet
adamlarından emir-i âlem Doğan Ars­
lan tarafından yaptırılmıştır (XIII. yüz­
yıl). Kuzey-güney yönünde uzanan, dik­
dörtgen bir plan şemasına göre yapı­
lan mescit, iki parçadan oluşur. Kes­
me taştan düzgün sıralar halinde örül­
müş cephe duvarlarının üstünde pah-
lı bir silme, yapının çevresinde fırdo­
layı ve aynı düzeyde dolaşmaktadır.
ilçe, bugün Eskişehir iline bağlıdır.

SÖĞÜT (Eski adları: itea, Theba-


sion veya Sevasion, Bid, Söğüdcük,
Söğüdçük).
Eski bir yerleşim yeri olan Söğüt
havalisi, İslâmiyet’in doğuşundan son­
ra zaman zaman Arap ordularının ve­
ya akıncı kuvvetlerinin geçici istilala­
rına uğradı. Söğüt, Osmanlı tarihçile­ SÖĞÜT: Ertuğrul Gazi Türbesi (1891).
rinin ortak görüşüne göre, Konya Sel­
çuklu Sultanı I. Alâaddin Keykubad, dan, Söğüt, İnönü, Bozüyük ve Mihal- yapıları şunlardır:
kendisine Yassıçeşm e Savaşı gazi nahiyelerinden ayrılırdı. Toplam Çelebi Mehmed Camii, hükümet
(1230)'r\da yardım ederek, başarısını köy sayısı 85’ti. Kaza nüfusu 35 bin konağı karşısında, Çelebi Sultan Meh­
sağlayan Kayıhan aşireti Başbuğu Er­ 654’tü. İlçede XIX. yüzyılda 122 kız, bin med tarafından yaptırıldıktan sonra, II.
tuğrul Gazi’ye Söğüt'ü yurt olarak ver­ 755 erkek öğrencinin devam ettiği top­ Abdülhamid devrinde Mimar Osep
miştir. Bu görüşe göre, Domaniç Dağ­ lam 72 okul bulunurdu. Kalfa tarafından yenilendi, ilk yapı,
ları aşiretin yaylağı, Söğüt ise kışlağı­ Kasabada hükümet konağı dışın­ onarımlar sırasında büyütülmüştür.
dır. Bir başka kaynakta, Söğüt’ün, Sel­ da, Çelebi Sultan Mehmed tarafından 1898 yılında da onarım gören ilk yapı­
çuklu Devleti sınır boylarına yerleşmiş yaptırılan şadırvanı ve medresesi olan dan, günümüze sadece minarenin bir
uç beyi Ertuğrul Gazi tarafından, Bi­ cami ile iki ayrı cami, 2 medrese, el bölümü gelmiştir, üst bölümü değiş­
zanslIlarla dövüşülerek muhtemelen yazması Kur’an-ı Kerim’lerin bulundu­ miş, taban bölümü ise orijinalliğini ko­
Bilecik tekfurundan alındığı yazılıdır. ğu iki kütüphane, 2 kilise, 1 sinagog, rumuştur. Yapının tümü kareye yakın
Bu görüşlere göre Söğüt, bugün tür­ 27 hamam, 262 dükkân, 87 mağaza, 15 dikdörtgen planda olup, üst örtülü, iç­
besini barındırdığı Ertuğrul Gazi’nin uç han, 3 ipek imalâthanesi, 8 fırın, 25 te dört taş sütun üzerine dayanan on
beyliğinin merkezi olduğu gibi, Osman kahvehane, 1 askerî depo, 6 tabakha­ iki kubbe kapatmaktadır. Yapının be­
Gazi’nin tam bağımsızlığa eriştikten ne ve 4 bin 166 ev vardı. Kaza ekono­ den duvarları düz sıvalı, saçak silme­
sonrada payitahtı oldu (1299). Osman­ misi, ipek, afyon, pamuk ve susam üre­ leri ise betondur. Kuzey cephede kır­
lIların ilk devrinde Söğüt serhadlikten timine dayanırdı. mızı kesme taş işçiliği görülmektedir.
çıkarak askerî önemini kaybetti. Dev­ İlçenin telgraf hattı, 1870 yılında İçte, plana göre yüksek kalan mekân,
letin hızla gelişimi de, ilçenin önemi­ yapılmış, 1895 yılında da Tirnovi göç­ dört sütun ve bu sütunlar üzerindeki
ni azalttı ve Sultanönü Sancağı’na bağ­ menleri getirilerek yerleştirilmiş ve yuvarlak kemerlerle yükseltilm iş, ke­
lı bir subaşı veya mütesellim tarafın­ bunların kurdukları köye Kâmuran adı merler üzerine küresel kubbeler otur­
dan yönetilen bir nahiye durumuna ge­ verilmiştir. tulmuştur.
tirildi. Kâtib Çelebi Söğüt’ü, “ şehân Karasu vadisi boyunca kuzeye çı­ Çifte M inareli Camii, İstikâl Cad­
üzerinde b ir kasaba” olarak zikreder. kan yol ile Eskişehir’i Bursa’ya bağla­ desi üzerinde, ilçenin girişyolunda, Sul­
1648 yılında Söğüt’ten geçen Evliya yan yol yapılmadan önce, İstanbul’un tan Abdülhamid tarafından yaptırılmış­
Çelebi burasını Bursa Sancağı toprak­ doğrudan doğruya veya Marmara iske­ tır (H. 1205/1709). Kare planlı olan ya­
larında Lefke (Osmaneli) kazası nahi­ leleri üzerinden İç Anadolu’ya ulaşımı­ pının beden duvarları kırmızı kesme
yelerinden, kadısı bulunan bağlı-bâh- nı sağlayan yollar (Karamürsel-iznik- taştan yapılmıştır. Mekânın üzeri kur­
çeli, 700 kadar kiremit örtülü evi, bir­ Eskişehir-G em lik veya Mudanya-Bur- şunla kaplı tek bir kubbe ile örtülüdür.
çok cami, han, hamam ve çarşı pazarı sa-Bilecik-Eskişehir yolları) Söğüt’ten İki yanında taştan yapılmış iki mina­
içeren bir kasaba olarak tanımlar ve geçerdi ve kasaba, özellikle İstanbul’­ resi vardır. İçeride, dört kenarda bu­
şehrin Timur tarafından yağma edile­ un fethinden (1453) sonra hac yolunun lunan büyük kemerlerle, kubbe ağırlı­
rek, kendi zamanında Ertuğrul Türbe- konak yerlerinden biri durumundaydı. ğı köşelere aktarılmıştır. Cami karşı­
si'nin bile bu kadar bakımlı olduğunu XV. yüzyıldan çok önce de Iran, Roma sında, biri cami ile birlikte Abdülhamid
söyler. ve Haçlı orduları bu yollardan geçmiş­ tarafından, öteki Sultan Mecid tarafın­
1864’teki İdarî taksimata göre, mer­ lerdi. dan yaptırılmış iki katlı iki okul bulun­
kezi Bursa olan Hüdavendigâr vilaye­ Kasaba, Kurtuluş Savaşı’nda Yu­ maktadır.
tinin aynı addaki sancağına bağlandı, nanlılar tarafından yıkılmış, Cumhuri­ Ertuğrul Gazi Mescidi, ilçenin ba­
Bilecik, 1885 yılında “ Ertuğrul Livası" yet döneminde, düzgün bir plana gö­ tı kenarında küçük bir tepenin eteğin­
adı ile kurulduğu zaman Söğüt, bura­ re yeniden imar edilmiştir. de bulunur. İlk olarak Ertuğrul Gazi ta­
ya bağlı bir kaza oldu, bu durum 1924’e Söğüt, bugün Bilecik iline bağlı il­ rafından yaptırılmış, daha sonra Hacı
kadar sürdü. çe merkezi kasabadır. Hüseyin adlı iyilik sever bir kişi tara­
XIX. yüzyılda Söğüt idarî bakım­ Söğüt’te önemli Osmanlı dönemi fından yenilenmiştir.
278
Yeni yapı kare planlı küçük bir ya­ rafından konulduğu sanılmaktadır. La­ kümet konağı, minareli 3 cami, 8 mes­
pıdır. Kuzeyinde dikdörtgen küçük bir tin harflerle yazılı levha, 1960 yılların­ cit, bir medrese, bir Ortodoks Rum ki­
son cemaat yeri bulunmaktadır. Kare da yerleştirilm iştir. lisesi, 2 hamam, 1 pazar, 200 dükkân,
olan ibadet mekânı kurşun kaplı kub­ Savcıbey Kabri, Ertuğrul Gazi Tür- 30 un değirmeni, 20 çeşme, buharla
be ile örtülmüştür. Minare, beden du­ besi’nin dışında ve sol tarafındadır. çalışan biri meyankökü, diğeri pamuk
varları üzerinden silindirik gövdesi ile Mevcut kitabeye göre, Ertuğrul Gazi’­ işleyen 2 fabrika, 3 han ve 10 kahve­
yükselmekte, camiin ölçülerine göre nin oğlu Savcı Bey burada yatmakta­ hane vardı. Kaza merkezinde yazları
orantılı ve sadedir. dır. 1887 yılıda II. Abdülhamid, Savcı kuruyan, ancak yağmur görülen mev­
Ertuğrul Gazi Türbesi, B ilecik’ten Bey’in lahdini tanzim ettirerek, bu ta­ simde 60-80 m. eninde bir dere oluş­
Söğüt’e gelen yolun solunda, şehre şı diktirm iştir. turarak sel yatağı tarafından ikiye ay­
hâkim bir tepecik üzerindedir. Klasik Sultan Abdülmecid Çeşmesi, ilçe rılan dere vardı (Söke d a h ilin d e akan
eserlerde ve arşiv b e lg ele rin d e merkezinde Sultan Abdülmecid tara­ bu çayın taşm asını önlem ek iç in 1896
“ M uhavvıta” denilen bir duvar ile çev­ fından yaptırılmıştır (1849). Sultan Ab- yılında setle r yapılmıştır). 1890 yılında
rilm iştir. Havlu duvarının kapısı Sö­ dülm ecid’in nefis bir tuğrası ve altın­ Söke’yi Scala-Nuovo Lim anina bağla­
ğ ü t’e doğru açılır. Kapının sağında ve da Hakkâk izzeddin’in kazdığı hatt-ı tâ- yan 21.5 kilom etrelik yolun yapımına
solunda mermer kitabeli iki çeşme var­ likle bezeli bir kitabe yer alır. Çeşme bağlandı.
dır. Aynalı püsküllü kurdele şeklinde ile ilgili olarak 13419 Dahiliye irade Nu­ Söke ilçesi, Didimave Miletos gibi
kabartmalarla süslenen çeşmelerin marası 4 Safer 1267 (9 A ralık 1850) ta­ arkeolojik değeri büyük, önemli antik
ikisinin üstünde de devrinin güzel, rihli bir belge Hazine-i Evrak’ta mev­ kentleri bünyesinde barındırmaktadır.
manzum kitabeleri yer alır. Bu çeşme­ cuttur. Kazada Priene şehri yıkıntılarında
lerden biri 1886 yılında diğeri ise 1853 arkeolojik araştırma yapmak üzere
yılında yaptırılmıştır. Kapıdan avluya Berlin Müzesi adına iki sene süreyle
girilince, camlar arasında Ertuğrul Ga­ kazı yapılmasına izin verilmiş, 1898 yı­
zi Türbesi görülür. Türbe, 8.70 metre lında aynı arkeologların kazı yapmaları
kutrunda bir daire içine çizilm iş, altı- izni b ittiğ in d e n b ir yıl daha uza­
köşe bir bina olup, duvar kalınlığı 80 SÖKE (Eski adı: Sokia). tılmış, kazı başkanı C. Humm annin
santimdir. Bir kapısı ve üç penceresi Söke ve dolaylarının M.Ö. 5000 yıl­ ölümü üzerine kazı ruhsatı Wiegand
vardır. Duvarları iki sıra tuğla, bir sıra larından beri yerleşim bölgesi olduğu adlı arkeloga verilmiş (1898), 1900 yı­
taşla işlenmiş, kasnaksız sağır bir kub­ bilinmektedir. Söke’de ilk İdarî ege­ lında bu şahsa verlien ruhsat izni uza­
be ile örtülmüştür. Pencere kemerle­ menlik H ititle r’le baslar. Daha sonra tılmıştır.
ri üç tuğla bir taşla işlenm iştir. 1886 sırasıyla bölge iyon, Frigya, Lidya, iran- Şehirde Bizans döneminden kalma
tarihli bir oranımda türbeye yakın m i­ lılar Büyük İskender ve M.Ö. 64 yılın­ bir kalenin yıkıntıları günümüzde de
safirhane, yemekhane ve mutfak ek­ da Roma imparatorluğu yönetiminde mevcuttur.
lenmiştir. bulunmuş, Roma İmparatorluğu’nun Söke ilçesinde XIX. yüzyıl başına
Kubbesi kurşunla kaplı türbenin ikiye ayrılmasıyla, 395 yılında Bizans ait Barok tarzda inşa edilmiş iki önemli
doğusunda Ertuğrul Gazi’nin eşi Ha­ egemenliğine girmiştir. Bizanslılar’ın cami vardır. Balat Köyü’nde XV. yüz­
lime Hatun, batısında oğlu Savcı Bey buradaki kesin egemenliği 1071 yılına yılda, Menteşeoğulları Beyliği zama­
ile kardeşi Dündar Bey yatmaktadır. kadar sürdü. Malazgird Meydan Sava­ nında yaptırılmış bir külliye bulunmak­
Eşinin mezar taşı II. Abdülhamid tara­ şindan sonra Selçuklu akınları, Ege tadır.
fından 1887 yılında diktirilm iştir. Eski Denizi’ne dek ulaşmıştır. Bu dönem­ Hacıziyabey Camii, 1894 yılında
türbe, 1757 yılında temelinden yıkıla­ de Söke bazen Bizans, bazen Türkler’ Hacı ziya Bey tarafından yaptırılmış­
rak yeniden yapılmıştır. 1895 yılında da in egemenliğine girdi. M oğollarin İl­ tır. Kare planlı küçük bir yapı olan ca­
onarım gören türbe, Osmanlı döne­ hanlIlar kolu, Selçuklular devrinde miin kubbesi kurşunla kaplıdır. Kemer
minde Türk aşiretleri (Karakeçili) tara­ Anadolu’yu ele geçirmiş ve Anadolu profilleri ve k ilit taşları, kabartma bit­
fından yılın belirli bir günü ziyaret edi­ Selçuklu Devleti yerine yeni devletler ki motifleriyle süslenmiştir.
lirdi. Günümüzde ise Eylül ayında bu­ kurulmuştur. 1300 yıllarına doğru Mo­ ilyasağa Camii, 1817 yılında Söke
rada geleneksek toplantılar yapılmak­ ğol baskısı son derece artmıştır. Bu Mütesellimi İlyaszâde İlyas Ağa tara­
taydı. baskı sonucu Selçuk Komutanı Aydın fından yaptırılmıştır. Kesme taşlar ara­
Ferhadpaşa Çeşmesi, Söğüt çarşı­ Bey, Türkmen aşiretini toplayarak Ay- sında tuğla sıralarının da yer aldığı be­
sında, Çelebi Sultan Mehmed Camii’ dınoğulları Beyliği’ni kurdu. XVIII. yüz­ den duvarları kare plan üzerinde kub­
nin sol köşesinde, üstündeki taşın ki­ yıla dek Balat, ilçenin en büyük yerleş­ beye kadar üç kademe halinde yükse­
tabesi, kalın kireç badanasıyla örtül­ me merkezi olarak önemini korudu, bu lir. Bitki m otifleri ile süslenen mihrap
müştür. Yavuz Sultan Selim’in ve Ka­ tarihten sonra yavaş yavaş Söke şeh­ ve minber, camiin diğer bölümlerinde
nunîmin vezirlerinden Ferhad Paşa ta­ ri ön plana geçti. 1424 yılında Söke, yı­ olduğu gibi Barok karakterdedir.
rafından 1521 yılında yaptırılan çeşme, kılan Menteşe Beyliği’ne merkez oldu. KocaCamii,XIX.yüzyılbaşındayap-
1841 yılındaonarılmıştır. O tarihten sonra da Osm anlılarin tırılmıştır.Kare planlı,kubbe biryapıdır.
Saidbey Çeşmesi (Ç in ili Çeşme), Menteşe Sancağı merkezi durumuna İlyas Bey Cam ii: Cuma Cam ii: Ka­
Söğüt Kaymakamı Said Bey zamanın­ getirildi. Söke XVIII. yüzyılın başlarına re planlıdır. Cümle kapısının bulundu­
da yaptırılmıştır (1915). İstalâktit süs­ kadar B alatin gölgesinde kaldı. Aynı ğu kuzey cephede beden duvarların­
leri, çinileri, mimarî tarzı ve yazıları ile yüzyıl başlarında Sığla, sancak merke­ dan ileri doğru çıkıntı yapmasıyla de­
devrinin en güzel örneklerinden biridir. zi oldu. 1844 yılında Balat kazası Balı­ ğişik bir görünüş kazanmıştır. Yapı,
Çinilerini Kütahyalı Mehmed Hilmi’nin kesir Sancağindan alınarak Hüdaven- kesme taştandır. Anadolu Türk mima­
şakirtlerinden Mehmed Emin yapmış­ digâr vilayeti ne bağlandı. 1864 yılın- risinin başta gelen eserlerindendir.
tır (1919). daSöke sancak merkezi İzmir’e taşındı. Tek kubbeli ufak bir eser olmakla be­
Osmangazi Kabri: Bazı kaynaklara Söke İzmir’e bağlı bir kaza oldu. 1868 raber, mermer cephenin düzenlenişi
göre, Osman Gazi, ölümünden sonra, yılında İzmir’den alınarak Aydın’a bağ­ çok değişik ve benzersizdir. Cephe za­
Söğüt ilçesinde babasının yanına gö­ landı. 21 Nisan 1922’den Söke’nin iş­ rif bezemelerle kaplıdır.
mülmüş, daha sonra vasiyeti üzerine gal edilmesi üzerine sancak merkezi, Hamam (M ile to s Türk Hamamı),
naaşı oğlu Orhan Gazi tarafından Bur­ Çine oldu. Miletos harabeleri içinde, antik Mile­
sa’ya getirilmiş ve burada defnedilmiş- XIX. yüzyılda Söke’nin toplam nü­ tos Hamaminın yerinde, 1404 yılında
tir. Bu ilk mezarla ilgili olarak bugün fusu 23 bin 304 kişiydi (1894). Kayma­ inşa edilm iştir. Kareye yakın dikdört­
Söğüt’te bir kitabe ve makam mevcut­ kamlık ve resmî kuruluşlar ve metro- gen planda, devşirme kesme taştan
tur. Kitabenin alt kısmında, iki köşe­ politlik kaza merkezinde bulunmaktay­ antik harabeler üzerine kurulan bu ya­
de birar lale m otifi, ortasında da mine dı ki, kaza merkezinin nüfusu 12 bin pı, eski kalıntılardan yararlanarak ya­
çiçeği vardır. Kitabenin tarihi yoktur. kişiyi bulmaktaydı. pılmıştır.
II. Abdülhamid’den önce veya onun ta­ XIX. yüzyıl sonunda kazada bir hü­ Hanikâh (M iletso Hanikâhı), Mile-
Tös Tiyatrosu’nun yakınında, harabe­ Sungurlu Camii, 1708 yılında inşa değiştirdi. 830 yılından sonra şehir,
ler arasında XV. yüzyıl başında cami edilm iştir. Ayrıca ilçeye bağlı Demir- Müslümanlar için önemli bir kale ve ti­
ile birlikte İlyas Bey tarafından yaptı­ şeyh’de Kayın adıyla anılan türbe bu­ caret kenti olarak gelişti. Selçuklular,
rılmıştır. lunmaktadır. Şeyh Mehmed adlı bir Adana ve Tarsus’u aldıiarsa da şehir
Kervansaray (M iletos Kervansara­ dervişe ait olduğu tahmin edilen tür­ 1097 yılında Haçlılar tarafından ele ge­
yı), Miletos Tiyatrosu önündedir. İlyas be, kare planlı, kubbeli bir yapıdır. Mo­ çirildi. Bu dönemde Tarsus Antakya
Bey tarafından XV. yüzyılda yaptırıl­ loz taş örgü üstüne kesme taş kapa­ Prensliği’ne bağlı idi. Bir süre sonra
mıştır. Duvarları, dıştan payandalarla narak yapılmıştır. Kubbe ve kemer ör­ yeniden Bizans’a geçti.
desteklenmiştir. güleri tuğladır. Şehir, 1137’de İmparator ioannes
Şehirde moloz taştan yapılmış bu­ II. Kommenos tarafından geri alıdı. Fa­
gün harap durumda bir de medrese kat III. Levon’un oğlu Toros III. Bizans
bulunmaktadır, ordusunu yenerek Kilikya’nın bir bö­
İlyas Bey’in kendi adına yaptırdığı lümüne hâkim oldu. Şehir daha sonra
camiin karşısında ilyas Bey Türbesi Memlûklar, Ramazanoğulları ve Dulda-
mevcuttur. XV. yüzyıl başlarına ait olan kiroğulları beyliklerinin yönetimine
ŞARKÖY (Bugün: Şarköy). geçti. XV, yüzyılda, Karamanlılar ve
bina, harap durumdadır. Kare planlı bir Osmanlı imparatorluğu’nun ilk dö­
yapıdır. Duvarlar muntazam dizilmiş nemlerinde Osmanlı Yönetim i’ne ka­ OsmanlIlar, Adana ovasını almak iste­
taş ve tuğla işçiliği gösterir. Kubbe, diler, fakat Tarsus 1516 yılına kadar
tılan Şarköy’ün Bulgurlu gibi bazı köy­
tuğladan yapılmıştır. Memlûkların elinde kaldı. Yavuz Sul­
leri Süleyman Paşa tarafından kurul­
Söke, bugün Aydın iline bağlı ilçe tan Selim aynı yıl Kölemenler’in ege­
du. Yine aynı dönemde Edirne vilaye­
merkezidir. tine bağlı kaza olan M ürefte’ye 1887 menliğine son verince Adana Bölge­
si, OsmanlIlara geçti. Bölgenin yöne­
yılında bir gümrük dairesi yapılmıştır.
tim i, Ramazanoğulları soyuna verildi.
Osmanlı döneminde şehrin nüfu­
1571 yılında Kıbrıs eyaletine, sonra
sunda Rumlar büyük bir çoğunluk Kaptanpaşa eyaletine bağlandı. 1832
oluşturduğundan, bunların ibadetleri
yılında Osmanlı ordusu yenilince, İb­
için 1862 yılında, 1890, 1900, 1901,
SÜRMENE rahim Paşa (M ısır Hidivi), Adana Böl-
1908 yıllarında birçok Rum kilisesi ile
Çok eski bir tarihe sahip olan ilçe, gesi’ni istila etti. Adana eyaleti muha-
1902 yılında Rum kız mektebi inşa edil­
sırasıyla M ilet, Pers, Roma, Bizans, miştir. sıllığı İbrahim Paşa’ya verildi (1833).
Selçuk ve Rum Pontus egemenliklerine Balkan Savaşı’nda kaza 6 Mart 1840 yılında tekrar OsmanlIlara geçti
bağlı kaldı. Fatih Sultan Mehmed ta­ 1913’te Yunanlılar’ın eline, daha son­ ve Adana vilayetine bağlandı. Tarsus-
rafından fethedilerek (1461) Trabzon vi­ Mersin demiryolu açıldı. 1888 yılında
ra da Bulgarlar’ın eline geçti. Aynı yıl
layeti merkez ilçeye bağlandı. İlçenin şehir Mersin’e bağlandı.
13 Temmuz 1913’te kaza, Bulgar işga­
bu tarihten sonraki tarihi Trabzon vi­ XIX. yüzyıl sonunda, Mersin vilaye­
linden kurtuldu.
layeti ile paralel olmuştur. Fetihten tinin bir kazası durumundaydı. Şehrin
Mürefte (Bugün: Şarköy), Tekirdağ
sonra bir kalesi mevcuttu. Hersekzâ- iline bağlı ilçedir. tic a rî hayatı oldukça g e liş m işti.
de Ahmed Paşa tarafından fethedilen Adana-Mersin demiryolunun önemli
bu kalenin subaşısı, yüzelli akçelik ka­ istasyonlarından biri olan Tarsus şeh­
dısı dizdarı ve neferleri bulunmaktay­ ri, aynı zamanda büyük bakır maden­
dı. ilçede günümüzde birçok kilise yı­ lerine sahipti ve bakır buradan pazar-
kıntısı hâlâ mevcuttur. lanırdı (1894).
Sürmene bugün, Trabzon iline bağ­ Birinci Dünya Savaşı sonunda
lı ilçedir. TARSUS (Eski adları: Tarse, Fransız işgaline uğrayan Tarsus, 5
Tarza, Tarzii, Tarsos, Tarzoy, Tarsis, Ocak 1922’de işgalden kurtuldu. Bu­
Tars, Ju lyo p o li, Parsenya). gün İçel iline bağlı ilçe merkezi şehir­
Gözlükule’de yapılan kazılar so­ dir.
nunda Tarsus’un ilk sakinlerinin H itit­ Önemli bir kültür merkezi olan şeh­
ler olduğu ortaya çıkar. Tarsus’a ilk rin güneydoğusunda Gözlükule höyü­
saldırı, Asurlulardan gelm iştir (M.Ö. ğünde yapılan araştırmalar sonucu,
SUNGURLU 1255-1270). M.Ö. 386-333 yıllarında Neolitik, Kalkolitik, Eski Bronz, Son
Eski bir yerleşim alanı olan Sun­ Pers, M.Ö. 333’te Büyük İskender ta­ Bronz, Demir, Helenistik Roma ve
gurlu, sırasıyla Asurjular, H ititliler, rafından zaptedildi. Daha sonra İran ve Türk-islâm çağlarına ait birçok bulun­
Frigler, Kimmer, Med, İskender, Galat­ Romalılar, Kilikya'ya saldırıya başladı­ tular ve yerleşim alanları ortaya çıka­
lar yönetiminde bulunduktan sonra lar. Sık sık el değiştiren Kilikya, Roma­ rılmıştır.
Romalılar’ın, sonra da Bizanslılar’ın lıların elinde kaldı (M.Ö. 66). Eyalet Tarsus’ta bulunan Selçuk ve Os­
eline geçti. 1075 yılında Danişmend merkezi olan Tarsus'un toprakları, Pom- m anlI dönem i eserleri şunlardır:
Gazi tarafından Selçuklu Devleti’ne peius tarafından Roma lehine daral­ Eski Cami, kiliseden camie çevril­
bağlandı. Danişmendler zamanında tıldı. Pompeius, Tarsus’tan ilham ala­ m iştir. İçindeki Ermenice kitabeler­
(1071 - 1174) Haçlı seferlerine sahne rak, Pompeiopolis (Viranşehir)'i yaptır­ den, camiin 1102 yılında, oğulları ta­
olan bölge, Sultan Mesud zamanında dı. M.Ö. 44 yılında Marcus AntoniusTar- rafından Kral Osin adına yaptırıldığı
Selçuklular’ın eline geçti. 1308 yılın­ sus’a geldi ve şehre büyük olanaklar anlaşılmaktadır. 1379 veya 1415 yılın­
dan sonra Eretna Beyliği'ne bağlandı. tanıyarak onu Anadolu’nun başkenti da Tarsus’u alan Ramazan Bey’ in oğ­
Bir süre sonra Kadı Burhaneddin'in eli­ yaptı. Şehri baştan başa imar etti. An- lu Şahabeddin Ahmed Bey, kiliseyi ca­
ne, ondan sonra da Osmanlı toprakla­ tonius, Mısır Kraliçesi Kleopatra ile mie çevirerek içindeki kitabeleri kal­
rına geçti. 1708 yılında ilçe haline ge­ dillere destan olan aşkını, Tarsus’ta dırmıştır. 2 6 x 7 0 x 1 7 metre boyutla­
tirildi. Birinci Dünya Savaşı’ndan he­ yaşadı. Kleopatra ve kendi adına Tar­ rında olup, doğu ve batı yönlerinde bi­
men sonra yurdun çeşitli yerlerinde sus’ta sikkeler yaptırdı. İmparator Ti- rer mekân arzeden ve doğuda bir ap­
görülen isyan ve ayaklanmalar burada berius zamanında Tarsus kısa bir sü­ sisi bulunan camie bir de minare ek­
da başgösterdiyse de, isyancıların ço­ re Kappadokia Krallığı’nın eline geç­ lenmiştir. Binanın dışında bir levha
ğu bastırıldı. ti. Ancak Romalılarca geri alındı. 637 üzerine yazılmış, Türkçe bir kitabe var­
Cumhuriyet’ten sonra Çorum iline yılında şehir, Ebu Ubeyde (Meysare b. dır. Kalın ve yüksek duvarları, iç bölü­
bağlanarak ilçe olan Su ngurlu’da Os­ Marsuk) tarafından alındı. Emeviler, mü geniş, dışa bakan tarafı dar ve de­
manlI dönem i yapıları olarak Ulu Ca­ Tarsus’u Bizans sınırındaki diğer şe­ rin pencereleri, büyük ve kalın sütun­
mi, Altınoğlu Camii, Çarşıbaşı Camii,, hirlerle birlikte tahkim ettiler. Daha ları ile ilgi çekici bir yapıdır.
Mantıkçı Camii ve 1892’de yapılan sa­ sonra şehir, Emeviler ve Abbasîler dev­ Ulu Camii, Ramazanoğullarından
at kulesi bulunmaktadır. rinde Araplar ve BizanslIlar arasında el Pîrî Paşa’nın oğlu İbrahim Bey tarafın-
280
dan 1579 yılında yaptırılmıştır, iç me­ _______ 1

kân iki sıra sütunla uzunluğuna üç sa­


lona ayrılmış olup, sütunları sivri ke­
merlerle birbirine bağlanmıştır. Minbe­
rin mermer korkulukları oyma tekni­
ğinde, Hataî ve Rumî tezyinatla süs­
lenmiştir. Mahfili taşıyan sütunlar, sta-
laktitlidir.
Bayrampaşa Kervansaray in in ya­
pımına (Çakıd Han), IV. Murad’ın sad­
razamı Bayram Paşa tarafından, Ana­
dolu’yu İstanbul'a bağlayan üç yoldan
biri olan sol kol üzerinde ve Adana-
Gülek arasında 1637 yılında başlan­
mıştır. 1650 yıllarında mâmur bir du­
rumda iken, XVII. yüzyılda Bayrampa­
şa Hanı olarak bilinmekteydi. XVIII.
yüzyılda, hanın yakınında bulunan Ça-
kıd suyundan dolayı Çakıd Hanı adını
aldı. 25 Mayıs 1729 tarihli keşifte, ha­
nın içinde ve dışında 25'er ocak oldu­
ğu, hana ait eklentilerden bir cami, bir
fırın, kuyu ve ambarlar bulunduğu
saptanmıştır. 28 Temmuz 1729 tarihin­
de yapımına başlanan onarımın kısa
sürede tamamlanması için bina emiri
Ömer ile uyum içinde çalışma konu­
sunda Adana Kadısina emir gönderil­
miştir.
XVIII. yüzyıl ortalarında bironarım- TARSUS: Tarsus Kalesi (XIX. yüzyıl).
dan daha geçtiği anlaşılan han hakkın­
1200-700), Yunanlılar (M.Ö. 800-3415, göre, Tekirdağ o zaman bir çiftlik ara-
da dolaylı da olsa en son belge 1865
Rom alılar (M. Ö. 168-M.S. 195) ve Bi­ zisiydi. I. Murad, Tekirdağ’ın Hayrabo­
tarihlidir. Buna göre, hanın şenlendi­
zanslIların yönetiminde bulunan Tekir­ lu yöresine ilkin Karasi, daha sonra da
rilmesi için etrafında bazı oymakların
dağ kıyılarına, 717-718 yıllarında Tokat, Sivas, Kayseri, Kütahya ve Er­
yerleştirildiği, zamanla köy haline ge­
menek’ten getirilen Türkleri yerleştir­
len bu bölgeye " B ayram lı" (Bugün: Araplar saldırdılar. 1050-1090 yılında
şehir Peçeneklerin eline geçti. Bu ara­ di. Böylece Tekirdağ, bir Osmanlı
Sağlıklı köyü) adı verildiği bilinmekte­
da birkaç kez, Bulgarların akınına uğ­ şehri olarak gelişti. I. Murad’dan son­
dir.
radı. H a çlıla rın akını sırasında ra hekimbaşılara arpalık olarak verildi.
Ayrıca bu hanı işletmek üzere ki­
1204’ten 1261 yılına kadar şehir La­ Osmanlı devrinde Tekirdağ’da gö­
ralayanlara ait 1819 tarihli bir belge de
tin imparatorlarının eline geçti. Malaz­ rülen önemli olaylar şöyle sıralanabi­
mevcuttur. Bu yapının temel kalıntıları
girt Savaşindan sonra Anadolu’da lir: Düzmece Mustafa Olayı, Yavuz-
günümüzde de görülmektedir.
iyice yerleşen Selçuklular, boğazlara Bayezid Çatışması, Şeyhülislâm Fey-
Bu yapılardan başka Tarsus’ta
dayandılar. Anadolu beylikleri zama­ zullah Efendi Olayı. Daha sonra III. Se­
Mehmed Efendi tarafından bir medre­
lim devrinde Nizam-ı Cedid Olayları
se (1765) yaptırılmış, Mahmud Paşa nında, özellikle Çanakkale Boğazı üze­
meydana geldi. Padişah fermanını
Vakfindan olan hamamın onarımı ya­ rinden R um eli’ye yapılan akınlar
sıklaştı. Trakya’nın OsmanlIlar tarafın­ okuyan Tekirdağ Kadısı, Yeniçeriler ta­
pılmış (1875), 1896 yılında Nur Camii
dan ele geçirilmesi de bu akınların ar­ rafından öldürüldü. Bu ayaklanma Çor­
onarılmış, 1907 yılında ise Mustafa
dından oldu. Karasi, Aydın ve Osman- lu, Silivri, Edirne dolaylarında yayıldı.
Ağa Mescidi yeniden yaptırılmıştır.
oğulları beylikleri, Tekirdağ’a başlıca Kadı Abdurrahman Paşa, Nizam-ı Ce­
yedi akın yaptılar. Bunlardan ilki, Ay- did askeri ile bu ayaklanmayı bastır­
dınoğulları tarafından oldu. Yöre top­ dı. Buna karşın, Padişahin Nizam-ı
rakları bir süre Aydınoğulları ile Bizans Cedid’in geri dönmesini istemesi, ge­
arasında savaş alanı oldu. 1348’de Ça­ ricilik olaylarının gelişmesine yol açtı.
T E K F U R D A Ğ I (Eski adlan: Bi- nakkale Boğazinı aşan akıncılar, altın­ Tekirdağ ili, Osmanlı İmparatorlu­
santhe, Besanthe, Radostave, Rodos- cı kez Tekirdağ'da görünerek, kıyı ğu devrinde sayılı sürgün yerlerinden
te, Rhaedestees, Raidestos, Visanthi, bölgelerini ele geçirdiler ve Vize’ye ka­ biriydi. Saraydaki Ayas Paşa Camii’nin
Resistos, Gülbahçe, Rodoscuk. Bu­ dar yaklaştılar. 1349 yılında Sultan Or- avlusu, Giraylar Kabristanı haline gel­
gün: Tekirdağ). han’ ın kayınpederi lonnes mişti. Malkara’da da böyle bir Paşalar
Tekirdağ ili, coğrafî konumu sebe­ Kantakuzenos, Sırplar tarafından sıkış­ Mezarlığı vardı. Tekirdağ’a sürülenler
biyle stratejik önem taşıyan bir geçit tırılınca, damadından yardım istedi. arasında Yeniçeri Ağası Mehmed Sa-
bölgesidir. Tekirdağ tarihi de, Asya ve Süleyman Paşa, emrindeki on bin id Ağa, Yeniçeri Ağası Salih Paşa, Sad­
Avrupa kavimlerinin boğazlar üzerin­ Türk, Rumeli’ye geçti. 1353 yılında ay­ razam Tevfik Ali Paşa, Tekirdağlı
den geçen ilişkilerine ve İstanbul’un nı hareket tekrarlandı. Süleyman Pa­ Zahire Nazırı Mustafa Paşa, Hamamî
tarihine sıkı sıkıya bağlıdır. Şehrin bu­ şa, imparator adına Sırp ve Bulgarlara Mehmed Paşa vb... devlet adamları sa­
günkü adı, güneybatıdan başlayan dağ karşı büyük bir zafer kazandı. Süley­ yılabilir.
kütlesinden gelir. Eskiden “ Tekfur man Paşa komutasındaki Türkler, 1357 Tekirdağ, Osmanlı imparatorluğu
D ağı” diye anılan bu adın, Bizans tek­ yılında yeniden Rumeli’ye geçtiler. devrinde, devlet merkezi olan Edirne-
furlarından türed iğ i ile ri sürülür. Türkler, Trakya’nın önemli yollarını, istanbul gibi iki önemli şehrin arasın­
Tekirdağ, Avrupa’yı A sya’ya bağla­ önemli askerî bölgelerini iyice bilmek­ da ve sefer yolları üzerinde bulundu­
yan İsta n b u l ve Çanakkale boğazları teydi. Süleyman Paşa, yanındaki Lala ğundan, hemen bütün padişahların
arasında kalm ası ve topraklarının ve­ Şahin Paşa, Hacı İl Bey, Evrenos Bey, geçit ve uğrak yeri olmuştur. Bu ziya­
rim liliğ i sebebiyle sık sık değişik ka- Ece Bey adlı gazilerle ilkin Bolayır ve retlerin başlıcaları şöyle sıralanabilir:
vim ierin saldırılarına uğram ıştır. İpsala’yı, sonra da Tekirdağ’ı aldı. Ka­ I. Murad (Hüdâvendigâr) fetihler
Kuruluşundan sonra sırasıyla Trak- le duvarlarını yıktı. Yaşayan söylenti­ sebebiyle (1357-1363) yıllarında, Bar­
lar (M.Ö. 4000-1200), Frigler (M.Ö. ye ve hiçbir eski eser çıkmayışına baros, Tekirdağ ve Çorlu’ya gelmiştir.
281
TEKİRDAĞ VİLÂYETİ

1613 yılındaI. Ahmed, Edirne’den Mal­ de, Bolayır’ın yardımına koşmak zo­ terk etti. Daha sonra Birinci Dünya Sa­
kara yoluyla G elibolu’ya gitm iştir. İs­ runda kalındığından, 1913 yılında Şar­ vaşı ve Yunan işgali oldu. Cumhuri-
tanbul’a dönüşte de Tekirdağ’ın Ba­ köy ilçesi de düştü. Ancak 13 Temmuz yet’in ilânından sonra Tekirdağ’daki
labanlı köyü, İncecik bucağı, Umurca 1913 günü yapılan savaşta sonra, düş­ Rumlar, Yunanistan’daki Türkler yer­
Ç iftliğ i’nden geçmiştir. man işgalciler, şehri terk etmek zorun­ lerini değiştirdiler. 1876 yılından önce
IV. Mehmed (Avcı) 1671 yılında Gi- da kaldılar. Daha sonra şehir, Birinci köylerin üçte birini dolduran Rumların
rit’i alan Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’ Dünya Savaşı’ndan sonra 20 Temmuz yerini Türkler aldı.
yı karşılamak üzere Tekirdağ’a gel­ 1920 günü Yunan saldırısına uğraya­ Tekirdağ ilinde, eğitim ve öğretime
miştir. rak işgal edildi. Bu işgalden önce de ilgi büyük olmuştur. Evliya Çelebi,
Padişah II. Mahmud, Tekirdağ’a 13 Kasım 1922 tarihinde kurtarıldı. “ S e ya ha tn am e” sinde, günümüzde
devletin ilk buharlı gemisi (Svvift) ile Önceleri Edirne ilinin bir sancağı yerleri kesinlikle bilinmemekle birlik­
ilk kez 28 Ocak 1830 tarihinde gelmiş olan Tekirdağ, Cumhuriyet devrinde il te hafız yetiştiren üç “ D arülkura", üç
ve bir gece kalarak dönmüştür. İkinci olmuştur. “ Darülhadis” ve 42 ilkokulun varlığına
kez 1831 yılında Şeref Resan adlı ge­ Tekirdağ, en fazla göç akınlarına işaret etmiştir. 1844 yılında Tekirdağ’­
mi ile Tekirdağ Limam’na uğrayarak uğrayan bir şehir olmuştur. Yüzyıllar da bir Rüşdiye Mektebi açılmıştır. Yi­
Gelibolu'ya gitm iştir. dolduran sayısız akınlar, Tekirdağ köy ne aynı yıl buraya bir öğretmen
XIX. yüzyıl başından itibaren Bal­ lerini ve halkını değişime uğratmıştır atanmıştır. 1863 yılında Tekirdağ’da
kanlardaki m illiyetçilik hareketlerinin Birçok köy yıkılmış ve yeniden kurul vakıf gelirleriyle yönetilen 8 okul bu­
etkisiyle, Mora İsyanı’mn meydana muştur. OsmanlIların fethinden önce lunmaktaydı. 1876 yılında yeni tipte bir
geldiği sıralarda Tekirdağ’dan çok sa­ ki sürekli Türk akınları, Tekirdağ ilinin rüştiye ile ilkokul, Meşrutiyet devrin­
yıda asker toplanarak, kara ve deniz köy ve köylü sayısını iyice azaltmıştır. de ise “ Gazi Fazıl Bey” adında biri kız,
yoluyla Yunanistan'a gönderilm iştir. 1876 yılından önce, 142 Türk köyüne biri erkek iki darüleytam açılmıştır.
Mora isyam’ndan sonra Rus Savaşı so­ karşılık yalnızca 45 Rum köyü vardı. Asya’yı Avrupa’ya boğazlar yoluy­
nunda ise Osmanlı ordusu yenilince, Tekirdağ’a ilk göçler, Anadolu’dan o l­ la bağlayan göç yol üzerindeki Tekir­
20 Ocak 1878 tarihinde Edirne’yi, 31 muştur. 1876 yılında Osmanlı İmpara­ dağ ili to p ra k la rı, ta rih in ilk
Ocak 1878 tarihinde de Tekirdağ’ı iş­ to rlu ğ u ’nun Ruslara karşı büyük çağlarından beri birçok akınlara ve uy­
gal ettiler. 3 Mart 1878 tarihinde de yenilgiye uğraması üzerine geniş top­ garlıklara sahne olmuştur. Tekirdağ ili­
Ayastefanos Antlaşması’yla çekildiler. raklar bırakıldı. Bulgaristan Prensliği nin kültüründe, Trakya özelliklerinin
Balkan Savaşı’nda Osmanlı ordu­ kuruldu. Bunun üzerine Bulgaristan’ derin izleri vardır.
su 15-21 Ekim 1912 tarihli Lüleburgaz dan kalkan binlerce Türk ailesi, Tekir­ Tekirdağ Etnografya ve Arkeoloji
Savaşı’nda yenilince, Bulgarlar Çatal- dağ’a göçetti. Köylerin yüzde 25’ini, bu Müzesi'nde paleontolojik buluntular,
ca’ya kadar ilerlediler. Şarköy ilçesinin göç eden Bulgarlar kurdular. Bu göç, Yunan, Roma ve Bizans buluntuları ve
bazı bölgelerinden başka, bütün Tekir­ OsmanlIlar devrinde Tekirdağ ilinin ge­ Osmanlı devrine ait taş ve etnografik
dağ ili toprakları işgal edildi. Bulgar or­ çirdiği en büyük göçtür. eserler bulunmaktadır.
dusu, Türk kuvvetleri tarafından 1912 Balkan Savaşı’nda Tekirdağ’ Ayrıca, 1720-1735 yılları arasında
Çataica’da durduruldu. Türk ordusu, da geniş ölçüde geçici bir göç oldu. Tekirdağ’da kalan (1735 yılında ölmüş)
Şarköy dolaylarında harekâta girdiyse Bulgarlardan kaçan halk, Tekirdağ’ı Macar Prensi II. Ferenc Rakoczi’nin
282
oturduğu ev “ Rakoczi M üze si” adıyla 1498-1499 yıllarında tarihî kimliği hak- alır. On altı köşeli çokgen olan bir şe-
müze haline getirilm iştir. kında bir şey bilinmeyen, Antalya mir- refeli minaresi, hilale kadar 34 metre
Tekirdağ ili eski eserler yönünden livası Hüseyin Bey (veya Paşa) yükseklikte, 2.14 metre çapındadır. 83
oldukça zengindir. Özellikle camileri tarafından yaptırılmıştır. Camiin yanın- basamaktır. Minarenin önünde çift
önemlidir. da, yine kurucusuna ait türbe vardır, son cemaat yeri vardır. Dış son cema-
İl merkezinde camiler, Rüstempa- Önceleri beş kubbeli olan son ce- at yeri ahşaptır ve üzeri kurşunla kap-
şa Camii, Eski Cami, Orta Cami, Can- maat yerini, büyük kubbeli kare bir me- lıdır. Yapı, Abdülmecid devrinde
paşa (G üm rük) Camii, Yusufağa kân örter. Tek kubbeli, iki yanında yine onarım görmüştür. Portal nişi diktört-
Camii, Sahteoğlu, Camii ve Hasane- kubbeli tophane odaları olan Hüseyin gen bir çerçeve içine alınmıştır. Sağ
fendi Camii’dir. Bey Camii, son yıllarda Vakıflar İdaresi ve solunda mukarnaslı birer mihrabi-
CanpaşafGûm/'ü/fJ Camii, Gümrük tarafından restore edilm iştir. ye vardır. Kare mekânın üzerini örten
Dairesi yanındadır. İlk şeklini'bir yan- Orta Cami, Cumhuriyet Alaninda- kubbe, tromplarla oturtulmuştur,
gın sonucu kaybeden yapı, zahire na- dır. Camiin yanında gömülü olan Kürk- Yusufağa Camii, Muradlı üzerinde-
zırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından çü Sinan Ağa tarafından 1854-55 dir. Minaresi ahşaptır. Yapı, 1262-1275
1830 yılında yeniden yaptırıldıysa da, yıllarında ise yeniden yaptırılmıştır. (1845-1946) yılları arasında onarım
1912 depreminde yıkılmıştır. Bunu belirten kitabe, iç kapının üze- görmüştür. Tekirdağ’da kitabeli çeşme
Eski Cami, ilin Ertuğrul Mahalle- rindeki büyük mermere güzel bir yazı sayısı 22’dir. Şehrin çeşmeleri arasın-
s i’ndedir. Tekirdağlı Zahire Nazırı Ah- ile yazılmıştır. Başlangıçta tabhaneli da bir grup vardır ki, bunlara şadırvan
med Ağa tarafından 1830-31 yılları ara- olarak inşa edilen yapı, 1854-55’te ye- denir. Şadırvanlar, mermer bir havuzun
sında yaptırılan yapının önünde, girişe niden, yanları çıkıntılı biçimde yapıl- ortasında yükselen mermer bir sütun-
göre sağ yöndeki şadırvan sekizgen mıştır. dan ibaretti. Su, bu sütundan akıyor-
planlıdır. Sekizgen bir de ahşap yapı Minarenin moloz taşla yapılmış ka- du. Sütunun dış satıhları, manzum
ile çevrilidir. Çatısı kiremitle örtülüdür, re planlı tabanı, harimin kuzeybatı kö- kitabeler ve kabartma süslerle bezen-
Camiin harim planı, enine bir dikdört- şesindedir. Girişin sağ yanındaki mişti. Tekirdağ’da böyle dört şadırvan-
gendir. Uzun dikdörtgen planlı son çe- köşeden, ahşap merdivenle kadınlar çeşme vardır,
maat yeri iki katlıdır. Yapının düzgün mahfiline çıkılır. Son cemaat yerinde XIX. yüzyıl sonunda varlığı bilinme-
kesmi taşlarla örülmüş duvarları, dış- üst katının da içine girdiği geniş bir ka- yen Kutub İbrahim Efendi Dergâhı,
tan çimento ile sıvalıdır. Minare, hari- dınlar mahfili vardır. Mihrap nişi, si- 1893 yılında onarım görmüştür,
min kuzeybatı köşesindedir. Kare metrik iki pencere ortasında yarım İldeki başlıca hamamlarsa şunlar-
tabanı dışa çıkıntı oluşturacak biçim- silindirik formdadır. 1960-61’de önemli dır: Eski Hamam, Orta Hamamı, Paşa
de içeri alınmıştır. 1912 yılındaki dep- ölçüde bir onarım daha gördü. Hamamı, Rüstempaşa Hamamı, Yalı
remde yıkılan gövde, Cumhuriyet Rüstempaşa Camii, XVI. Yüzyılda Hamamı.
döneminde onarılmıştır. Pencereler Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve Tekirdağ, Hayrabolu ve Beşiktepe’
camiin bütün cephelerinde, üst üste sadrazamı Rüstem Paşa tarafından nin kale duvarlarına toprak altında yer
iki kat halinde düzenlenmiştir. Portal, yaptırılmıştır. Cami ve külliyesinden yer rastlanmaktadır.
mihrap aksı üzerindedir. Yuvarlak ke- oluşmuştur. Külliyede camiin dışında ISSgyıl^ındaTekirdağ merkezlerin-
merli sade bir bordürle çevrilmiştir, medrese, kütüphane, çifte hamam, be- de Rum sayısının fazla olması sebe-
Mijırap nişi, altı köşeli ve istiridye bi- desten, imaret ve fırın vardır. Günü- biyle bunların dinî ibadetleri için
çiminde kavsarlıdır. İki yanından, çok müzde cami ve kalmıştır. birçok kilise yapılmış, birçoğu ise ona-
ince sekiz sütuncelerle çevrelenmiştir. Camiin yapım yılı 1553’tür. Cami, rım görmüştür. Bu yüzyılda tespit edi-
Imaret Camii, Inecik bucağındadır. Mimar Sinan tarafından yapılmıştır, lebilen kiliseler şunlardı: Surp Takavor
XV. yüzyılda yapılmıştır. Parçalanmış Kare planlı ve tek kubbeli olan cami- Kilisesi, Surp Porgiç Kilisesi, Surp
kitabelerinden anlaşıldığı kadarıyla, in duvarları kesme taştandır. Girişin Haç Kilisesi, Ermeni Protestan Kilise-
XV. yüzyılda ya p ılm ıştır. Parça, sağ tarafında tek şerefeli minaresi yer si, Rum Ortodoks Kilisesi, Ayios Ye-
orgıos Kilisesi, Hıligos-Kato Kilisesi,
Meryemana (Panayia) Kilisesi Ayios
Athanasios (Aya Tanaş) Kilisesi, Latin
Katolik Kilisesi.
OsmanlIlar Tanzimat’a kadar kilise
yapılmasına izin vermemişlerdir. An­
cak, Tanzimat ile beraber Hıristiyanla-
ra da Müslümanlara eşit haklar ve­
rildiğinden, bu dönemde birçok kilise­
ler yapılmıştır. 1869 yılında Malkara il­
çesi Kükürtlü Köyüne Aya Dimitri,
1871 yılında Midye bucağında Aya
Andria, 1874 yılında Köse İlyas köyü­
ne Aya Yorgi ile 1896 yılında bir Rum
kilisesi yapılmıştır.
Tekirdağ ilindeki en önemli köprü,
Inecik Köprüsü’dür. Tekirdağ-Malkara
yolu üzerinde ve Tekirdağ’ın 20 kilo­
metre batısındadır. Ortada büyük, iki
yanda birer küçük olmak üzere 3 göz­
lüdür, Kemer şekilleri sivridir. Köprü­
nün yapım tarihi, XVI. yüzyıl başı
olarak değerlendirilmektedir.
İldeki başlıca mescitler: Kanlı Mes­
cit, Alaca Mescit (Hüseyin Çavuş Mes­
cidi), İskender Çavuş Mescidi, Bevvap
Mehmed Bey Mescidi, Behram Reis
Mescidi, Cici Ağa Mescidi, Hoca Veli
Mescidi, Dizdarzade (Baykuş), (Kuş-
kondurmaz) Mescidi, Yunus Bey Mes­
cidi, Hacı Musa Mescidi, Cennet
Hatun Mescidi, Dudu Hatun Mescidi,
283
Hacı Mehmet Mescidi, Yahya Bey
Mescidi, Elhac ibn Pervane Mescidi.
Tekkeler ise: Ali Baba Tekkesi
(Çarşamba Tekkesi), Hacı Hürmüz
Tekkesi, H ım m î M ehm et Paşa Tekke­
si, Kadiri Tekkesi, Karabaş Abdullah
Tekkesi, Kırklar Tekkesi, Pazar Tekke­
si, Perşembe Tekkesi, Server A li Ba­
ba Tekkesi. İld e ki başlıca türbeler ise:
A li Baba Türbesi, H am am i Mehm ed
Paşa Türbesi, K ırklar veya Saçlı Baba
Türbesi, Osman Baba Türbesi, Zakir
Baba Türbesi.

TERME: (Eski adları: Them iscyre;


Themiscyra).
Bazı kaynaklara göre “ Am azon”
adı verilen cesur savaşçı kadınların
yerleşim yeriydi. Şehir, M.Ö. 521'de
Pers, M.Ö. IV. yüzyılda İskender, M.Ö.
298-63 yıllarında Pontus ve M.S. 63’te
Roma, 395’te de Bizans yönetimine
girdi. Sık sık Selçuklu akınlarına uğra­
yan şehir, 1398’de Yıldırım Bayezid
tarafından alınarak Osmanlı yöne­
tim in e geçti. Ankara Savaşı’ndan
(1402) sonra Anadolu Türkmen beylik­
leri yeniden canlandı. Karadeniz böl­
gesinde ise en etkili beylik, o sıralarda
Kubadoğulları idi. Kubadoğlu Cüneyd
Bey, ansızın Samsun üzerine saldıra­
rak burayı yeniden ele geçirdi. Çar­
şamba ve Terme taraflarında Taced-
dinoğulları’ndan Alparslanoğlu Hüsa-
meddin Hasan’a verildi ve bu şahıs, Ti­
mur’a tabi kalarak 1418 yılına kadar
egemen oldu. Daha sonra Frigler, Lidyalılar, Kimrî- ilim merkezi haline getirdiler. 1390’da
Şehir, 1416 yılında Çelebi Sultan ler, Persler burada oturmuşlardır. Yıldırım Bayezid, Selçuk derebeylikle­
Mehmet emrindeki Haşan Bey tarafın­ Persler’den sonra bölge, Büyük İsken­ rine dahil diğer beylikler gibi, Aydınoğ-
dan alınarak, Osmanlı yönetimine bağ­ der’in istilâsına uğradı. İskender’in lu Beyliği de ortadan kaldırıldı. Bu sı­
landı. 1857 yılına kadar hazinedarların ölümünden sonra kumandanları ara­ rada Aydınoğulları'nı son hükümdarı
yönetiminde bulunan Terme, 7 Eylül sında geniş ülke paylaşıldı. Kumandan İsa Bey’di. Yıldırım, Tire’nin yönetimini
1875 tarihinde Kaymakamlığa çevrildi. Lizimakhos’un yönetimine terk edilen İsa Bey’e bıraktı. Timur, Anadolu'yu is­
Bundan sonra Canik Mutasarrıflığı ida­ Tire, daha sonra Bergama Krallığı'na tilâ ettiği sırada, Tire’de kuşatıldı. Yö­
resinde yönetildi ve bu durum, Cum­ bağlandı. 150 yıllık süren Bergama netim yine İsa Bey’de kaldı. Timur’un
huriyet dönminde de devam etti ve Krallığı’nın en son kralı ölürken, ülke­ çekilişinden sonra Çelebi Mehmet, Ti­
Terme, Samsun’un bir kazası oldu. sini m üttefiki Roma’ya bıraktığı için, re’yi geri aldı. Şehir, bundan sonra ke­
1916 Eylül’ünde şehir, Rum ve Er- Tire de Roma yönetimine geçti. Tire, şin olarak Osmanlı yönetimine geçti.
menilerin işbirliği sonucu Ruslar tara­ bu sırada şatolarla süslenmiş, Anado­ Özellikle II. Murad, Tire’yi tamamen
fından bombardıman edildi. Birinci lu ’nun sayılı şehirlerinden biri haline Osmanlı mülkü haline getirmiştir.
Dünya Savaşı’nda bölge, Rumların çe­ gelmişti. Roma’nın ikiye ayrılışı üze­ Fatih İstanbul’u zaptettiği zaman,
te faaliyetlerine sahne oldu. rine Doğu Roma (Bizans) sınırları için­ Tire’den İstanbul’a 35 bin kişi göç et­
Terme, tarihinin eskiliği kadar, eski de kaldı. Ancak, Doğu’dan genç ve miş ve bunlar Vefa semtine yerleşmiş-
eserlere sahip değildir. Dinî yapı ola­ kuvvetli bir kavim ağır ağır Anadolu' lerdir.
rak şehirde bulunan Pazar Camii’nin nun batısına yürümekteydi. Bu kuvve­ Fatih devrinde Tire, Anadolu’nun
yapım yeri ve tarihi bilinmemektedir. te boyun eğen BizanslIlar, Tire’yi on­ önemli şehirlerinden biri haline geldi.
Ayrıca, X. yüzyılda yaşamış olan Cü­ lara bırakmak zorunda kaldılar. Çok Bu devirde yeniden inşa edilen birçok
neyd Bağdadî’nin türbesi bulunmakta­ geçmeden BizanslIlar, taze kuvvetler­ cami, han, hamam, kervansaray gibi
dır. Osmanlı yönetiminde kazaya bağlı le Batı Anadolu'yu yeniden ele geçir­ eserler şehri süslediler. Bu çağda Ti­
Sarayköyü’ne 1889 yılında bir Ermeni diler. Bunun üzerine Selçuklular, Uç- re’nin süratle büyüdüğü anlaşıl­
kilisesi inşa edilm iştir. beyleri veya “ E m ir-üs-Sevahil" adını maktadır.
verdikleri kumandanlar aracılığıyla Bi­ Tire, Osmanlı döneminden Cum-
zanslIları zorladılar. huriyet’e kadar birçok tarihî olaylara
Sonunda, Aydınoğlu Mehmed ve sahne olmuştur. 1653 yılında şiddet­
Caka Beyler Küçük Menderes havza­ li, 1688 A ğustos’unda sürekli ve 1739
sını temizlemeye memur edildiler. Ti­ Nisan'ı ile 1778 Haziran’ında orta şid­
re’yi kuşattılarsa da, zaptedemediler. detli depremler olmuştur.
TİRE Tekrar yaptıkları bir saldırıda, şehri Deprem, 1846 ile 1850 yılları ara­
Tarih bakımından kültür çağlarını 1308 yılında aldılar. Mehmed Bey, Bir- sında da 40 gün sürmüştür. 1866’da
sinesinde toplayan bir şehirdir. Tire g i’yi başşehir yaparak, oraya yerleş­ Kocaölet’te başgösteren veba salgı­
adının “ Tyrha "dan geldiği söylenir. ti. Oğlu Süleyman Şah da, Tire Valisi nında birçok insan ölmüştür. 1880 ve
Bölge, Etiler’in iskân sahası olmuştur. oldu. Aydınoğulları Tire’yi, büyük bir 1914 yıllarında çıkan yangın, Tire’ye

284
büyük zararlar vermiştir. yılında yaptırılmıştır. Yapı, harem, son 0.90 metre kalınlıktaki duvarların çev­
Tire, I. DünyaSavaşı’rıdan sonra29 cemaat yeri ve minareden oluşur. relediği altıgenin iki düz kenarı arasın­
Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından is­ Hacı Mehmed Ali Ağa Camii, Cum­ daki uzaklık 6.80 metredir. Üstü örten
tilâ edildi. 3 yıllık işgalden sonra şe­ huriyet Mahallesi'ndeki ve Voyvoda kubbe altı, köşeye tromplara oturur.
hir, 4 Eylül 1922'de kurtulmuştur. Bu­ Hacı Mehmed Ali Ağa Camii tarafın­ Tromplar arasında, üstleri süslü ke­
gün İzmir iline bağlı ilçe merkezidir. dan 1799 yılında yaptırılmıştır. Bakımlı merli nişler yer almaktadır.
Şehirdeki İslâmî yapılar şunlardır: olan bu yapının en ilginç yanı, doğu Kara Hayreddin (Güdük Minare)
Alaybey Camii, Cumhuriyet Mahal­ yüzeyinde taşlar üzerinde sürülen ka­ Camii, Ertuğrul Mahallesi’nde bulu­
lesi’nde bulunur ve 1813 yılında Hacı ba sıvayı çizerek yapılan desenlerdir. nur. XV. yüzyılda Kara Hayreddin Pa­
İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Özellikle gemi ve bina resimleri göze şa tarafından yaptırılmıştır. Cami, taş
Aydınoğlu Mehmed Bey Camii, çarpar. ve tuğlanın karışık olarak kullanıldığı
yaklaşık 1308-1334 yılları arasında ya­ Hafsa Hatun Camii, Duatepe Ma­ bir örgü biçimindedir. Duvarlar ve mi­
pılmıştır. İki kubbeli, son cemaat yeri hallesi’nde bulunur. Tire Emiri Aydı- nare, taban iki sıra tuğla, iki sıra taş
ve tek kubbeli ana mekânıyla, tuğla-taş noğlu Isa Bey’in kızı Hafsa Hatun ta­ örgüsünün tekrarı olarak işlenmiştir.
işçiliğinin dengeli birşekilde kullanıl­ rafından XIV. yüzyılda yaptırılmıştır. Kemerler, tüm tuğladandır. Son cema­
dığı yapılardan biridir. Cami, türbe, tekke, imaret ve hamam­ at yerinin içi, minare ve kubbe kasna­
Çanakçı Mescidi, Bahariye Mahal- dan oluşan külliyenin ayakta kalan bö­ ğı, beyaza boyanmıştır. Minare, güdük
lesi'nde bulunur. 1338 yılında Bahadır lümüdür. Yapı harap durumdadır. Ca­ adını alacak kadar kısadır. Yerden şe­
B. Seyfeddin-ül-Baytar tarafından yap­ mi, harem, son cemaat yeri ve mina­ refeye kadarolan yükseklik, ancak 17
tırılmıştır. Mermer üzerine oyma kita­ reden oluşur. Giriş, doğu yüzeyinde- metreyi bulmaktadır. Girişi haremin
besi Tire Müzesi’ndedir. Mescit, kub­ dir. Dörtgen tabana oturan minareye içindedir.
beli, harem ve batı yönündeki mihraplı giriş dışarıdandır. Yıkık olmasına rağ­ Kara Kadı Necmeddin Külliyesi
uzantı “ son cem aat y e ri” olmak üze­ men yapının süslü bir öğesi olduğu (Karagazi, Üç Lala, Üç Lüle, Kocabı-
re iki bölümden oluşur. 0.70 metre ka­ anlaşılan üstü karnaslı harem mihrabı, yık), İpekçiler Mahallesi’nde bulunur.
lınlıktaki duvarların çevrelediği kubbeli tuğladan bir şeritle çerçevelenmiştir. Kara Kadı Necmeddin tarafından XIV.
haremin iç ölçüleri 6.35x6.45 metredir. Son cemaat yerindeki dikdörtgen ke­ yüzyılda yaptırılan cami, medrese ve
Duvarlarda değişik büyüklükte moloz sitli mihrabın üstünün de karnaslarla türbeden oluşur. Önceden bir de ha­
taşlar, kemerlerde ise tuğla kullanıl­ bezeli olduğu tuğla yapısından anla­ mamı bulunmaktaydı. Cami, medrese
mıştır. şılmaktadır. odaları ile havuzlu avluyu ortak kullan­
Dar-ül-hadis Mescidi, Ketenciler Hamza Ağa (Yeniceköy) Camii, Ti­ maktadır. Harem, altıgen biçimlidir.
Mahallesi’nde bulunan bu yapı, 1566 re’de Yeniceköy’de bulunur ve Ham­ Mihrap aksına dik olan yönde iki kö­
yılında yaptırılmıştır. Bu küçük eser, za Ağa tarafından 1793 yılından yaptı­ şe arasındaki uzaklık 12.30 metre, al­
tek hücrelidir. Üstü örten kubbe, kare rılmıştır. Cami ve son cemaat yeri, taş tıgenin her bir yüzünün iç açıklığı ise
duvarlara köşe trompları ile geçer. Ya­ ve tuğla karışımı olarak örülmüştür Mi­ 5.90 metredir.
pının duvarlarında kullanılan malzeme nare ,ile birlikte bütün yapı sıvanmış­ Kubbenin altıgen biçim li harem
değişik büyüklüktedir, irilerin arası tır. Kubbeler dıştan kurşunla örtülü­ duvarlarına geçişi iki kademelidir. Ha­
moloz taşlar doldurulmuştur. Mihrabın dür. Kubbe kasnakları, son cemaat ye­ remin mihrap aksındaki yüzleri dışın­
bulunduğu duvarda bir niş, doğu yü­ ri ve harem duvarları, birer sıra kirpi sa­ dakilere, köşelere 80 santimden baş­
zeyinde de iki pencere bulunur görü­ çakla son bulur. Yapı; harem, üç böl­ layan, 35 santim derinlikte, sivri ke­
lür. meli son cemaat yeri ve minareden merler vardır. Kıble duvarında, mihra­
Doğan Bey Camii, Aydınoğulları oluşan tek hücreli bir camidir. bın iki yanında süslü kıvrımlı kemer­
devrinde Doğan Bey tarafından 1384 Hüsameddin (Hasır Pazarı) Camii, ler içinde, altta büyük bir pencere ile
yılında yaptırılmıştır. Ana mekân ve Eski Hasır Pazarı Çarşısı içinde bulu­ üstte yalnız dekoratif anlamlı birer de­
son cemaat yeri olmak üzere iki kısım­ nur. XIV. yüzyıl sonunda Hüsameddin lik yer almaktadır.
dan oluşur. Sekizgen kaideye oturan Bey tarafından yaptırıldığı sanılmakta­ Sekizgen bir havuzun bezediği av­
kubbenin, kare duvarlara geçişi köşe­ dır. Altında dükkânlar bulunmaktadır. luya, kuzey yönünden mermer söveli,
lerde tromplarla yapılır. Giriş, kıble ek­ Yapıda düzgün taş ve tuğla kullanıl­ üstü basık kemerli ve ayrıca sivri ke­
seninde olmayıp, batı cephesindedir. mıştır. Dışta, sekizgen kasnakta görü­ merli kemer içine alınmış bir kapı ile
Son cemaat yerinin kıble duvarında len iki sıra tuğla, iki sıra taşın örgü bi­ girilir.
üstü sarkıtlı bir mihrap ile bunun, gi­ çimi yapı tekniğinde temeldir. Kubbe, Medrese odalarının üstleri çeliple-
rişin sağına rastlayan bölümünde bir dışarıdan görünmez, sekizgen piramit me (geçme) tonozla örtülmüştür. Do­
niş görülür. Yanının kalın ve kısa mi­ biçimli, üstü kiremit kaplı bir çatı ile ğu ve batıda altışar, giriş yönünde ise
naresinin (güdük minare) gövdesi, ko­ örtülüdür. Camiin iki giriş kapısı var­ dört medrese odası vardır.
nik yerleştirilen tuğla dizilerinden dır. Biri doğuda, camiin haremine açı­ Camiin en ilginç öğelerinden biri
oluşmuştur. lan dışarıdan merdivenli giriş, öteki 18 olan minarenin sekizgen tabanı, üç kö­
Padıloğlu (Araplar Camii), Tire’nin basamakla son cemaat yerine çıkılan şesi haremin son cemaat yeriyle bir­
doğusunda kent dışındaki ipekçiler ve kuzey yüzeyinden olan giriştir. Ha­ leştiği kuzeybatı köşesine yerleş­
Mahallesi’nde bulunur. Fadıloğlu tara­ rem, son cemaat yeri ve minareden miştir.
fından XV. yüzyılda yaptırılmıştır. Ca­ oluşan cami, oldukça küçüktür. Türbe, camiin güneydoğusuna dü­
mi, harem, son cemaat yeri ve mina­ Karahasan Camii, Cumhuriyet Ma­ şen ve kütüphane olarak da bilinen
reden oluşmaktadır. Haremin üstü, h a llesi’nde bulunur. Aydınoğulla- çok değişik biçim li bir eserdir. Planı,
pandantiflerle duvarlara oturan bir rı’ndan Cüneyd Bey’in kardeşi Kara karşılıklı düz kenarları uzatılmış bir
kubbe ile örtülüdür. Dışta sekizgen Hamza Bey tarafından 1384 yılında beşgendir, üstü eliptik bir kubbe ile ör­
kasnağa oturan, üstü kiremitle kaplı yaptırılmıştır. Tek kubbelidir. Üç bö­ tülmüştür. Kubbe, köşelerde, konsot
kubbe, haremin döşemesinden 5.50 lümlü son cemaat yeriyle yalın görü­ tuğla dizmelerinin oluşturduğu sıralar­
metre yükseklikten başlar. nüşlü bir yapı olmasına rağmen, mina­ da oturmaktadır.
Üç eşit bölmeye ayrılan son cema­ resiyle bu görünümünün dışına çıkar Kazirzâde (Caziroğlu) Camii, Ertuğ­
at yeri, pandantiflere oturan, dıştan ve minarenin tuğladan yivli gövdesiy­ rul Mahallesi’nde bulunur. Aydınoğlu
görünmeyen kubbebelerle örtülüdür. le hareketli bir şekil meydana getirir. Beyliği döneminde Kazirzâde tarafın­
Minarenin kare biçimli tabanı, son ce­ Cami, yakınındaki türbede yatan Ço- dan XIV. yüzyılda yapılmıştır. Plana gö­
maat yerinin çatı düzeyine ulaşır. Üç­ ğaloğlu (Cağaloğlu) Ali Paşa’nın vak­ re cami, kubbeli ve harem ve uzun bir
genli küçük bir bilezik izler. fıdır. Yapıda kullanılan malzeme, taş son cemaat yerinden oluşmuştur. Ayrı
Gazazhane Camii, Yeni Mahalle’ ve tuğladır. olarak yapılan minaresi ve bir sıra
de, Bedesten ile Yeni Cami arasında Türbe, camiin kuzeydoğusuna dü­ medrese odası ayakta kalmıştır. Yapı
bulunur ve Ferraşoğlu diye anılan Hacı şer. Üzerinde bulunduğu düzlem cami malzemeleri taş ve tuğladır. Cami ha­
Sinan B. Hacı Kemal tarafından 1457 avlusundan 1000 metre yüksekliktedir. remini oluşturan duvarlar, irili ufaklı
285
moloz taşlarla örülmüştür. Kemerler­ oluşan bir örgü sistemi gösterir. Ca­ pı malzemesi olarak taş ve tuğla kul­
de uzun tuğlalar kullanılmıştır. miden daha iyi durumda olan minare, lanılmıştır.
Kazanoğlu Camii, XV. yüzyılda Ko- küpten itibaren tuğla ile örülmüştür. Ulu Cami, Yeni Mahalle’dedir. XV.
zanoğlu adlı biri tarafından yaptırılmış­ Narin Cami, Bahariye Mahallesi’­ yüzyılda İzmiroğlu Cüneyd Bey tarafın­
tır. Kare bir plana sahip camiin üstü­ ndedir. 1384 yılında Hacı Sinan tara­ dan yaptırılmıştır. Bu eser, bir inanışa
nü örten kubenin kare duvarlara geçi­ fından yaptırılmıştır. Üzerinde bulun­ göre, XIII. yüzyılda Kılıç A rslanin to ­
şini pandantifler sağlar. Yapının beden duğu yükseklikten bütün Tire görülür. runu Keykubad tarafından kiliseden
duvarları tuğla hatıllı taş örgüleriyle Yerleşmesi, Bursa’daki Yıldırım Ca- dönüştürülmüştür. 1677 yılında ona­
yapılmıştır. İri veya küçük parçalardan m ii’ni anımsatmaktadır. rım görmüştür. Camiin, yan ve kıble ol­
oluşturduğu taş sıralar, iki sıra tuğla Üç kubbeli bir örtü şekli gösteren mak üzere iki kapısı bulunmaktadır. İç
ile değişerek devam eder. Kemerler, son cemaat yeri, bu yapıda daha iyi uy­ bölümleri 23.40 x 23.90 metre olan ha­
tamamen tuğladandır. Kurşun kaplı gulanmıştır. Tek kubbeli ana mekânı­ remin içi, dört sıra üzerindeki yirmi
kubbenin alt tarafı kiremitle örtülüdür, nın sırta dayanan kısmında kayalara ayakla mihrap arkasına paralei olarak
oyulmuş ve zikir odası diye tanınan bir beş bölmeye ayrılmıştır. Minare taba­
Kuçur(K aca) Camii, İpekçiler Ma- nı alt köşesi ile son cemaat yeri doğu
hallesi'ndedir. XIV. yüzyıl sonunda hücre vardır.
Neslihan (Hasarı Çelebi) Mescidi, açıklığına yanaştırılmıştır. Harem ça­
Şeyh Ahmed Ağa tarafından yaptırıl­
Bahariye Mahallesi’nde, Dere Kahve tısı düzleminden 150 metre yükseğe
mıştır. Ana yapı malzemesi değişik bü­
kesimindedir. 1510 yılında Haşan Çe­ çıkan kaideyi, üçgenli küp, onu da bir
yüklük ve biçimdeki molozla taşınır. bilezikten sonra uzun gövde izler. Şe­
Sekizgen biçim li olan eser, bakımsız­ lebi tarafından yaptırıldığı sanılmakta­
dır, Plan özelliğine göre, mescit, Tire' refe altının karnaslı sıraları vardır. Kü­
dır. Harem ve minare ayaktadır. lah kurşunla kaplıdır. Cami bakımlıdır.
Leyse (Pir Ahmed) Camii, Yeni Ma­ de sayıları çok olan mescitlerin en bü­
yük ve önemlilerindendir. Mescit, kub­ Yahşibey Camii (Yeşil imaret), Ye­
halle kesiminde bulunur ve XV. yüzyıl ni Mahalle’de bulunur. II. M uradin ku­
başında Leysezâde Pîr Ahmed Çelebi beli ana hacim, bunun doğusunda ya­
pışık ikinci bir mekân ve önlerindeki mandanlarından Abdullah oğlu Halil
tarafından yaptırılmıştır. Yapıda mal­ Yahşi Bey tarafından 1441 yılında yap­
zeme olarak taş ve tuğla kullanılmış­ son cemaat yeniden oluşur. Yapı mal­
zemeleri olan taş ve tuğla, iki sıra tuğ­ tırılmıştır. Tabhaneli camiin minare­
tır. Sekizgen haremin çatısı, kirpi sa­ sindeki çinilerinin rengi sebebiyle ca­
çakla biter. Son cemaat yerinin dış ön la, bir veya iki sıra taş ve bunun tekra­
rı şeklinde kullanılmıştır. mie (Yeşil İm aret) de denir. Tire’deki
yüzeyi ve iç duvarları bozulmuştur. en önemli eserlerden biri olan cami,
Plan bakımından cami, harem, son ce­ Rum Mehmed Paşa Camii (Kesta­
nen Camii), Tire’nin doğusunda, Dua- günümüzde Türk-islâm eserleri iie bazı
maat yeri ve minareden oluşur. arkeolojik buluntular için müze olarak
Lütfü Paşa Camii (Paşa Camii) Eski tepe Mahallesi’nde bulunur. Fatih’in
vezirlerinden Rum Mehmed Paşa tara­ kullanılmaktadır. Plan, tipine uygun­
Hayvan Pazarı denilen mahallededir.
fından XV. yüzyılda yaptırılmıştır. Pla­ dur. Yapı, aynı aks üzerinde, yan oda­
Bu yapı, Yavuz Sultan Selim’in dama­ ların açıldığı ana kubbeli hacmi izle­
dı Lûtfi Paşa tarafından yaptırılan kül­ na göre eser, harem, son cemaat yeri
ve minareden oluşur. Çok köşeli mih­ yen yarım kubbeli mekân ve beş böl­
liyenin bir parçasıdır (XVI. yüzyıl başı).
rap, süslü bir çerçeve ile kuşatılmış, meli son cemaat eyri ve minareden
Önceleri külliye, cami, medrese, bi- oluşur. Tire camileri arasında en süs­
marhane ve hamam iie Bakır Han’dan kavsaranın altı adet karnaslı dizisi ba­
dem m otifleri ile bezenmiştir. Şadır­ lü taç kapılarından biri bu yapıdadır.
oluşan bir topluluk idi. Yapı tek hüc­
van, son cemaat yerinin ekleme bölü­ Girişte, her iki yanında 0.45 metre de­
reli harem, son cemaat yeri ve mina­
müne 1.75 metre uzaklıktadır. Camiin rinlikte, üstleri karnaslı birer mihrabi-
reden oluşur. ye vardır. Üstteki basık kemer, iki renk
Mehmed Bey Camii, Dere Mahal­ güneybatısına düşen altıgen biçimli
türbenin dıştan iki köşesi arasındaki mermerin birbirine geçmesinden oluş­
lesi’nde, Aydınoğlu Mehmed Bey za­
uzaklık 3.45 metredir. Üstün örten kub­ muştur. Taşlardan düzgün olanları son
manında yaptırılmıştır (XIV. yüzyıl).
benin köşelerden altıgene geçişi, kar- cemaat yerinde, değişik büyüklükteki-
Eğimli arazi üzerine oturtulan yapının
naslı sıralar yoluyladır. Kubbesi, dışa­ ler ise duvarlarda kullanılmıştır.
öndeki avlusunu sokaktan bir duvar
rıdan piramit biçimli sivri bir örtü al­ Yalınayak (Haşan Çavuş) Camii, Er­
ayırır. Hareme girişin bulunduğu düz­
tında gizlenmiştir. tuğrul Mahallesi’nde XVI. yüzyıl so­
leme, sokaktan iki basamakla çıkıl­
Süratli (Suretii) Mehmed Paşa Ca­ nunda Haşan Çavuş tarafından Yavuk-
maktadır. Dıştan son cemaat yerinin
mii, Paşa Mahallesi’ndedir. XV. yüzyıl luoğlu (Y oğurtiuoğlu) Camii ise, XV.
doğu duvarına, mahallenin yararlandı­
başında Süratli Mehmed Paşa tarafın­ yüzyılda Yoğurtluoğlu Ahmed Paşa ta­
ğı üstü sivri kemerli bir çeşme yerleş­
dan yaptırılmıştır. Plana göre, kubbe­ rafından, Yeni Cami, XVI. yüzyıl sonun­
tirilm iştir. Cami, harem, iki bölmeli ce­
maat yeri ve minareden oluşur. Duvar­ li ana hacim, üç bölmeli son cemaat da Sarı Selim’in hükümranlığı devrin­
lar kalın derzlerle ayrılan ince uzun taş yeri ve minareden oluşur. Süslü bir ku­ de, Behram Kethüda tarafından yaptı­
şağı, kubbe izler. Yapı malzemeleri taş rılmış yapılardır.
dizileri ile örülmüştür.
ve tuğladandır. Duvarlarda iri taşlar, ka­ Bakırhan, Hüseyin Ağa Köprüsü
Molla Arab Camii ve Külliyesi, II. lın derzlerle yerleştirilm iştir. Mermer­ (1683) Tire’deki diğer önemli yapılar­
Bayezid’in Molla Arab diye tanınan ler ve minare’ gövdesi tuğiadandır. Ça­ dır. Tire’de büyük bir bedesten vardır.
Şeyhülislâmı Zeynüddin Ali tarafından tılar, kiremitle kaplanmıştır.
1492 yılında yaptırılmıştır. Yapıldığı za­ Şeyh Camii, Bahariye Mahallesi’­
man medreselerin, çarşı ve hamamın nde bulunur. XVII. yüzyıl sonunda
geniş bir alana yayıldığı sanılıyor. Ha­ Şeyh Nusreddin Efendi tarafından ya­
len cami ve medrese odalarının birkaçı pılmıştır. Cami, önceleri türbe, hamam
ayaktadır. Diğer binalar tamamen yok ve haziresi ile bir külliyeye aitti. Cami­ TİREBOLU (Eski adı: TripoUs)
olmuştur. Kalıntılardan, camiin tek in avlusunda bir şadırvan ile 100 yıllık Antik çağda, yakınındaki önemli
hücreli bir esas hacimle, medrese av­ iki çınar ağacı süslemektedir. İlk ya­ merkezler olan “ T rapezus" (Trabzon)
lusuna açılan üç bölmeli son cemaat pılışında kubbeli olduğu sanılan ese­ ve “ Caresus” (Giresun) sebebiyle ikin­
yerinden meydana geldiği anlaşılır. rin üstü, ahşap sütunların taşıdığı düz ci derecede önemli bir yerleşim böl-
Kare bir planı vardır. bir tavan örtmektedir, Son yıllarda ona­ gesiydi. Trabzon Rum Pontus devleti
Molla Mehmed Çelebi Camii, Top- rılmıştır. Kare minare tabanı, camiin döneminde, imparatorların yöreyi ika­
tepe kesiminde, Paşa Mahallesi’nde kuzeybatı köşesi ve son cemaat yeri metgâh merkezi yapmalarından dola­
bulunur. XV. yüzyılda Molla Mehmed ile birleşir, yı önem kazandı. İmparatorlar, yılın bü­
Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Planı­ Tahtakaie (Hacı İsm ail Ağa) Camii, yük bir bölümünde, buradaki şato-
na göre cami, büyük bir harem, önde­ Yenimahalle’de bulunur. 1498 yılında kalede kalırlardı. Şato-kalenin yıkıntı­
ki dar son cemaat yeri ve minareden Emir Hacı İsmail Ağa tarafından yap­ ları, XIX. yüzyıl sonunda mevcuttu.
oluşur. Yıkık durumda olan cami, iri ve tırılmıştır. Plana göre cami, harem, son Fatih Sultan Mehmed tarafından
ufak moloz taşların kullanılması ile cemaat yeri ve minareden oluşur. Ya­ Trabzon Rum devletinin yıkılması sı­
286
lında Valde Sultanlar Has’ı iken, 1863
yılında Sivas’a bağlı önce bucak, ar­
dından da ilçe olan Tokat, 28 Muhar­
rem 1297 (11 Ocak 1880) tari h ve 65634
sayılı Dahiliye iradesi ile mutasarrıflık
haline getirildi. Bu tarihlerde Hadi Pa­
şa ve Davud Lûtfî Paşa mutasarrıflık
yaptılar. 1920 yılında bağımsız livalık
oldu.
XIX. yüzyılın ilk yarısında şehrin
ekonomisinde büyük yer tutan bir kal­
hane vardı. 1820 yılında yapılan bu kal­
hane 1834 yılında onarıldı, 1840 yılın­
da, bir yenisi eklenerek ildeki kalhane
sayısı artırıldı. Kalhaneden çıkarılan
bakırların temizlenmesi içinse ayrı bir
tesis kurulmuştur.
Şehrin hükümet konağı, 1892 yılın­
da inşa edilm iştir. Ayrıca 1892 yılında
da bir karantina binasının açıldığı bel­
gelerde mevcuttur.
XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın
başında Tokat’ta birçok eğitim kuru­
mu bulunmaktaydı. Bunlardan 1897 yı­
lında hükümet konağı civarında bulu­
nan iptidai mektebine (ilkokul) padişa­
hın adına izafeten “ H a m id iye ” adı ve­
rilm iş, 1905 yılında ise Kız (İnas) Oku­
TİREBOLU: Hünkâr Konağı (XIX. yüzyıl başı). lu yaptırılmıştır.
Tokat Kalesi, Tokat’ın 6 kilometre
rasında Tirebolu halkı, şehrin 33 kilo- T O K A T (Eski adı: Comana Pon- doğusundadır. Kayalık dik bir tepe
metreuzağındaki “ Petroma” Kalesi’ne tica). üzerinde kurulmuştur. Yapım tarihi ve
sığınmıştı. İlkçağlarda Togayitlerin kurduğu kimler tarafından yapırıldığı bilineme­
XIX. yüzyıl sonunda, kasabanın il­ sanılan Tokat’ ın adı, bu sebeple “ Sur- mektedir. Kale, beş köşelidir. Çevre­
ginç yerlerinden biri 'P ik ile ' adlı de­ Ş e h ir" (Tok-Kat) anlamına gelen keli­ si 1500 metredir. Çok büyük değildir.
niz üzerinde yer alan kışlaydı. Kışlanın meden kaynaklanmaktadır. Şehir sıra­ 28 burçla güçlendirilm iştir. Batıya
sonunda, denizin içinde inşa edilmiş sıyla M.Ö. 65 - M.S. 395 yıllarında Ro­ akan tek bir kapısı vardır. Kale içinde,
bir duvar görülürdü. Duvar kalıntısının ma, 395 -1000 yılları arasında Bizans dizdarhane, kethüda ve mehterler, mu­
antik çağdan kaldığı görüşleri vardır. ve Arap, tekrar Bizans, 1071 -1150 ta­ hafızlar için çeşitli yapılar, cephane­
Bununyakınında, Meryem K ilisesi’nin rihleri arasında ise Danişmendlilerin, likler, erzak ambarları, su sarnıçları bu­
bulunduğu “ K ilise B u rn u ’’ yer alırdı. 1150 -1308 tarihlerinde Selçukluların lunmaktadır. "Ceylân Yolu” adı verilen
Trabzon Rumlarından kalma kilise, Ti­ eline geçti. Konya’da Sultan Alâüddin 362 basamaklı, taş bir merdivenden
rebolu’nun Rum halkı tarafından XIX. zamanında, Selçuklu Devleti son bu­ Tokat Suyu’na inilir. Kalenin içinde
yüzyılda onarıldı. lunca, Rumlar fırsat bilerek kaleyi is­ “ Bedevi Çardak Z in d a n ı” adlı bir zin­
Kilise-burnu kasabası, yaz ayların­ tilâ ettiler. O yıl Horasanlı Hacı Bek- dan bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti’-
da ünlü bir mesire yeriydi. Burada can­ taş Velî ve Türk Türkân (Hoca Ahm ed nin kuruluş devrinde, yapılmıştır. Ka­
lı bir fuar kurulurdu. Kasabanın kuzey­ Yesev/jnin izniyle Rum yöresine gelip, lenin bir bölümü Bizans devrinden kal­
batısında, burundan 2 kilometre uzak­ OsmanlIların ilk ortaya çıktığı günler­ madır. Diğer kısımlar Danişmendliler,
ta, kayalara oyulmuş durumda doğal de, Ertuğrul’a Osmancık’a yardıma ge­ Selçuklular ve OsmanlIlar tarafından
iki fırın yer almaktaydı. lince, Tokat Kalesi yakınlarında Rum­ yapılmıştır. Kalenin bugün harabe ha­
XIX. yüzyıl sonunda kazada 8 cami, lar karşılamaya çıkıp, nehrin kuzey ta­ linde olan kısmını Selçuklular zama­
2 kilise, yıkıntı halinde 5 Rum şapeli, rafında Hacı Bektâş Veli’yi karşıladı­ nında da zindan olarak kullanıldığı sa­
1 Ermeni kilisesi vardı. Ayrıca kasaba­ lar. Daha sonra şehir İlhanlI (1308 - nılmaktadır. Sarp ve yüksek bir kaya­
da 1600 ev, 350 dükkân, 2 han, 15 fı­ 1335), Eretna (1335 -1380) ve Kadı Bur- nın üstünde oturtulduğu için Osman­
rın, bir hamam, sekiz un değirmeni, haneddin (1380 -1392) yönetimine gir­ lI Devleti’nin ileri gelenleri, hışma uğ­
ber cephanelik ve küçük bir kışla bu­ di. 1392 yılında I. Bayezid tarafından rayan vezirleri buraya gönderilirdi. Os­
lunurdu. Şehirdışında ikinci bir kışla Osmanlı topraklarına katıldı. Aynı yıl manlI kaynaklarına göre, Ezmiroğlu ile
ve baruthane inşa edilm işti. Azerbaycan hükümdarlarından Kara­ yapılan savaşa katıldığı için Çelebi
Antik çağda görülen gümüş ma­ koyunlu Kara Yusuf, Tim ur’dan kaça­ Sultan Mehmed tarafından cezalandı­
denlerinin yerinde, Osmanlı devrinde rak, Yıldırım’a sığınıp Tokat Kalesi’ne rılan Ankara Valisi Yakub Bey (1411),
“ H alkava la " adlı bir yerleşim bölgesi kapandı. Timur, kuvvetli bir ordu ile ge­ Musa Çelebi, beylerbeylerinden Mihal-
vardı. Madenlerden iz yoktu her hafta lerek Tokat’ı kuşattıysa da, başarılı oğlu Ahmed Bey (1413), II. Murad ta­
burada bir pazar kurulurdu. olamayarak geri döndü. Timur, Yusuf rafından yeniden Menşeteoğullarının
Kazada bulunan endüstri kolları al­ Celâyir’i Yıldırım’dan istedi, verilme­ son beyinin iki oğlu (1424), Semendi-
tın, gümüş, demir, bakır işlem eciliği, yince Yıldırım ile Timur’un arası bozul­ re’de esir edilen Vulkoğlu'nun gözle­
orman ürünleri işletmesiydi. du. Timur, Yıldırım’ı bozguna uğratın­ rine mil çektiren iki çocuğu (1441) ve
XIX. yüzyıl sonunda 30 yelkenli ca, Yusuf da Tokat’tan Mısır’ın Berkok Turhan Bey (1444) burada hapsedil­
(10’u O sm anlı bayrağı, 2 0 'si Rus bay­ Çerkezlerine, oradan da Hacca gitti. mişlerdir. Osmanlı Sultanı İbrahim’in
rağı altında seferyapan)’den oluşan b ir Timur, ölünce, Yusuf Celâyir, yine ken­ evlenmek istediği Peri Hatun bir süre
filo tilla m evcuttu. di hükümetine giderek Timur’un şeh­ bu kalede kalmıştır.
Tirebolu, G iresun ilin e bağlı b ir il­ zadeleri arasında ikilik çıkarıp, üçünü Tokat Kalesi’nde, eski çağlarda
çe m erkezi ve kasabadır. de katletti ve intikâmını aldı. kutsal amaçlarla tepelerin derinlikle­
OsmanlIlar döneminde emirlikle rine inilen ve Anadolu'nun kuzeyinde
yönetilen Tokat, II. Murad zamanında çokça rastlanan tünellerden biri vardır.
beylerbeylik,sonraları sancak beyliği, Ali Paşa Camii, Cumhuriyet Mey-
1538 yılında voyvodalık oldu. 1617 yı­ danı’nın kuzeybatısında ve Atatürk
287
^ N İ K S A R KAZASI./ N,

/
Âfc'SfOkTAB
BİZERİ REŞADİYE'
Sj’•>. O

TURHAJ ^#TO K A T
P o 'iy

j'>_o MERKEZ KAZASI


PAZAR
.ş-^aJiV.S
ZİLE KAZASI
MUVAKKAT ÇİFTLİK
>t **V

SULUSAB^l
jff

TOKAT VİLÂYETİ

Anıtı Karşısındadır. 1572 yılında Şeh­ kezî kubbeli planı ile dikkati çeken ve miler grubuna girer. Yanlardaki tabha­
zade Bayezid’in damadı Kemer Ali Pa­ özellikle plan yapısı ile önem taşıyan ne odaları, esas ibadet mekânı ve ku­
şa tarafından yaptırılan bu yapı, dört camii, Karahanlılarin Hazer Camii ile zey cephedeki üzerleri kubbeli beş bö­
köşeli kesme taştan yapılmıştır. Son benzerlikler göstermektedir. Düzensiz lümlü son cemaat yerine birer kapı ile
cemaat yeri de 8 mermer sütun üzeri­ taşlardan kare planda inşa edilen ya­ açılır. Mihrap, dikdörtgen bir çerçeve
ne 7 kubbelidir. Kubbe içi XIX. yüz­ pıda, merkez dört kare paye ve bu pa­ içindedir. Minare, kesme taştan ve
yıl süslemeleriyle bezenmiştir. Tokat’­ yelerin arasına yerleştirilm iş dört sü­ çokgen gövdelidir. 1943 yılında yapı,
ın en güzel camii olan bu yapı, 1939 tun tarafından taşınan kemerlere otu­ depremden zarar görmüş, 1955’te ye­
ve 1943 yılı yer sarsıntılarından zarar ran 7.5 metre çaplı pandantifli belirlen­ niden onarılarak hizmete açılmıştır.
görmüş, 1947 yılında onarılmıştır. miştir. 3.5 metre çapında küçük bir Ulu Cami, Cami-i Kebir Mahalle­
Behzat Camii, Behzat Caddesi’n- kubbe kuzeyde, girişin sağında yer al­ s i’ndedir. 1678 yılında eskiden yapıl­
de, Saat Kulesi güneyindedir. Fakih- maktadır. Merkezi kubbenin esas ek­ mış bir camiin yerine yapılmıştır. Kes­
oğlu Hacı Behzad tarafından 1536 yı­ senleri üzerinde dört küçük pencere me taştan yapılan yapı, dört köşeli ve
lında yaptırılmıştır. Kare şekilli olup yer alır. çatısı ağaçtandır. Tek şerefeli bir m i­
kubbelidir. Duvarları ve tek şerefeli mi­ Güdük Minare Camii, Rüştem Çe­ naresi vardır. Kemer sütunları ile iç
naresi kesme taştan yapılmıştır. Cami lebi Mahallesi’nde, Alaca Camii’n ya­ süslemeleri değerlidir.
önüdeki Selçuklu lahitleri Tokat Vali­ nındadır. IX. yüzyılda yapılmıştır. Du­ Çukur Medrese, Melik Nizameddin
si Reşid Akif Paşa tarafından Tokat’a varları sıralar halinde taş ve tuğladan Yağıbasan tarafından yaptırılmıştır
6 kilometre uzaklıkta bulunan Güme- yapılmıştır. Tek şerefli küçük bir m i­ (1164). Sulu Sokak semtindedir. Kare­
nek’ten getirilm iştir. Cami yanında naresi vardır. Minarenin kısa olmasın­ ye yakın bir yapıdır. Buraya kuzey yö­
1901 yılında taştan yapılmış bir Saat dan dolayı “ Güdük M in are’’ adını al­ nündeki kapıdan girilir. Moloz taştan
Kulesi bulunmaktadır. Bu yapı da 1939 mıştır. yapılmıştır. Tromp kemerleri taş ve
yılı depreminde zarar görmüşse de, Hamza Bey Camii, Çekenli Mah.al- tuğla sıralar halinde örülmüştür. Etra­
Vakıflar Genel M üdürlüğü’nce onarıl­ lesi’ndedir. I. Mehmed’in emirlerinden fında odalar ve ortasında süslü açık bir
mıştır. ve Tokat’ın 3’üncü Emiri Biçareoğlu kubbesi vardır. Yazıtı yer sarsıntısı do­
Garipler Camii, Pazarcık Mahalle­ Nureddin Hamza Bey tarafından 1412 layısıyla kaybolmuştur. Bu yapı, 1247
si’ndedir. Danişmend Gazi tarafından yılında yaptırılan yapı, tek kubbeli ve yılında Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin
1104 yılında inşa ettirildiği anlaşılan tuğla minarelidir. Kapıdaki sülüs ya­ Keykâvus tarafından onarılmıştır.
yapı, günümüze gelen en eski eserol- zı ile yazılmış kitabesi bir vakıf niteli­ Gök Medrese, Selçuklu Veziri Mu-
ma niteliğini taşımaktadır. Mihrabın ğindedir. iniddün Süleyman Pervane tarafından
sağ alt köşesinde bir kitabeden, bu­ Hatuniye Camii, Meydan Mahalle­ 1275 yılında yaptırılmıştır. İki katlı olan
günkü mihrabın 1333 yılında meydana s i’ndedir. II. Bayezid tarafından, anne­ monümental bir Selçuk medresesi
getirildiği anlaşılmaktadır. si Gülbahar Hatun adına yaptırılmış­ olan yapı, XIX. yüzyıl başlarında harap
Kalın yüksek duvarları, dışa kapa­ t ı r ^ ^ . Plan olarak, ortada sekizgen durumda iken, Cumhuriyet devrinde
lı mimarîsi, kuzeydoğu köşede yapının kasnaklı büyük kubbeli bir kare mekân onarılarak müze haline getirilm iştir.
içinde yükselen, petek kısmında yeşil ve bunun iki tarafındayine kubbeli ve Beden duvarları moloz taştan yapıl­
sırlı tuğlalar görülen minaresi ve mer­ birbirine eşit iki hücresiyle zaviyeli ca­ mış, dayanak payelerinde kesme taş

288
kullanılmıştır. Çukurda olması sebe­ rilm iştir.
biyle binaya 12 basamaklı bir merdi­ Ali Tusi Türbesi, 1223 yılında Sel­ TOSYA
venle inilirve sivri kemerli kapıdan be­ çuklu Veziri Ebu’l Kasım Tûsi tarafın­ Tarihî zenginliklerle dolu olan Tos­
şik tonozlu giriş eyvanına geçilir. Avlu­ dan, ölümünden önce yaptırılmıştır. ya, Roma, Bizans yönetiminde bulun­
nun iki yanı eşit açıklıkta beş kemer­ Türbe içinde Ebu’l Kasım Tûsi’nin me­ duktan sonra isfendiyeroğulları’nın eli­
li, giriş tarafı ise üç açıklıklı bir revak­ zarı bulunmaktadır. Alt kısmı kare, üst ne geçti. Daha sonra Çelebi Sultan
la çevrilmiştir. Revakın üstünde zemin kısmı sekizgen şekilli, piramit külahı Mehmed tarafından alınarak Osmanlı
katındaki düzeni yenileyen bir galeri yıkık bulunan yapının üst iki pencere­ topraklarına katıldı. Evliya Çelebi "Se-
bulunur. Giriş eyvanının karşıtında iki sinde mavi renkli kabartmalı çiniler­ yahatnâm esi” ne göre (XVII. yüzyıl) ka­
kat yükselen esas eyvan vardır. Eyva­ den yapılmış iki satırlık nesih yazılı zanın subaşısı bulunmaktaydı. Bayın­
nın kuzeyinde sivri beşik-tonozlu bir 1233 tarihli bir kitabe bulunmaktadır. dır nahiyeleri olup, yeniçeri serdarı, si­
salon, güneyinde ise aynı genişlikte, Kemal Ali Türbesi, Cumhuriyet pahi kethüda yeri, nakibül eşrafı, şey­
ancak daha derin bir ikinci-salon ko­ Meydanı'ndaki Ali Paşa Camii’n bah- hülislâmı, âyân ve eşrafı bulunmaktay­
nulmuştur. Bu salonun Kıble duvarın­ dı. Şehrin yüksek bir yerde 3 bin ka­
çesindedir. 1572 yılında yapılan bu ya­
da ise bir mihrap bulunmaktadır. Üs­ dar tahta ve kiremit örtülü sırf tahta ile
pı, kubbeli ve kiremit duvarlıdır. İçin­
tü iki beşik tonoz arasında üçgen kö­ yapılmış eski üsul evlerden meydana
de Kemer Ali Paşa, eşi ve oğluna ait
şe bingilerine oturan kubbeli ikinci sa­ geldiği belirtilmektedir.
olmak üzere üç sanduka bulunmakta­
lon ise içinde küçüklü büyüklü yirmi dır. Osmanlı imparatorluğu yönetimin­
lahit bulunan bir türbedir. Türbenin do- Pir Ahmed Türbesi, meydanda, Ho- de Kengri (Çankırı) Sancağı’na bağlı
ğusundayine üçgenli birkuşak üzeri­ rozoğlu Hanı yanındadır. Pir Ahmed ta­ kaza merkezi olan Tosya’da, 1825 yı­
ne binen kubbeli bir salon daha vardır. rafından 1419 yılında yaptırılmıştır. Pir lında büyük isyan hareketleri baş­
Medresenin içi fazlası ile renklidir. Dö­ Ahmed’in sandukası ile 12 mezar bu­ göstermiş, bunlar hükümet kuvvetle­
külmeyen çinilerin varlığı, aslında av­ lunmaktadır. rince yakalanarak on dört kişinin baş­
lunun dört cephesinin firûze ve patlı­ ları kesilip idam edilmişler, ancak 1827
can moru çinilerle kaplı olduğu kanı­ Sefer Paşa Türbesi, Ulu Cami Ma­
hallesi’nde, Sulu Sokak'ta, Ulu Cami yılında yeni bir isyan hareketi daha
sı uyandırır. Bahçesinde birçok mezar meydana gelmişse de, Kastamonu
taşı vardır. yakınındadır. 1251 yılında yaptırılan
türbede Sefer Paşa ve diğerlerine ait Mütesellimi tarafından bu isyancılar
Hatun Hanı, Pazar Köyü yakınında­ da yakalanarak idam edilmişlerdir. Şe­
dır. 1239 yılına aittir. Valide Sultan sandukalarda yazı yoktur. Sekiz köşeli
ve piramit şekilli türbe kesme taştan hirde 1914 yılında büyük bir yangın
Mahperi Hatun tarafından inşa e ttiri­ çıkmış, birçok ev ve eserin yanma­
len bu han, KonyaSultanhanı gibi, bi­ yapılmıştır. Türbenin altı bir mezar yeri
halindedir. sına sebep olmuş, iki yıl sonra (1916)
ri diğerinden daha dar iki dikdörtgen yine bir gece çıkan yangında şehrin
şeklinde bir plan üzerine yapılmıştır. Semtimur Türbesi, Gazi Osman hemen tümü kül olmuştur.
Cephede bir taç kapısı vardır. Buradan Paşa Mahallesi’ndedir 1313yıî ındayap- Roma ve Bizans kalıntılarının bol
bir kapı aralığına ve oradan da dikdört­ tırılmıştır. Büyük kesme taşlardan ya­ olduğu şehirde birçok isfendiyaroğul-
gen şekilli bir avluya geçilir. Kemerler pılan yapı, dört köşeli olup, çatısını ları ve Osmanlı dönemi yapıları bulun­
muntazam kemer taşlarıyla örtülm üş­ tuğla ile kaplı ve sekiz köşeli bir pira­ maktadır. Ancak bu yapılar şehirde
tür. mit külah örtmektedir. Caddeye bakan 1914 -1916 yangınları ile 1943 yılındaki
Pervane Bey Dârüşşifası, Selçuk­ doğu penceresinin üzeri süslemelidir. depremden dolayı büyük zarar gör­
lu Veziri Müiniddün Süleyman Perva­ Kapısının üzerinde 1313 tarihli yapım müşlerdir.
ne tarafından 1277 yılında yaptırılmış­ yazıtı vardır. Türbe içinde Moğol Emi­ Abdi Çelebi Mescidi (XVI. - XVII.
tır. iki katlı ve medrese biçimindedir. ri Semtimur oğlu Nureddin’in mezarı yüzyıl), Mehmed Paşa Hanı, Abdülgâ-
Mimarîsi gotik üslubu andırır.İç teşki­ bulunmaktadır. Yapı, 1936 yılında ona­ fur Efendi Zaviye, Dergâhı, Abdülme­
lâtı Sivas Hastahanesi’ne benzer. Bi­ rım görmüştür. cid Efendi Camii, Yeni Cami (Abdur-
rinci katta dört büyük salon ve onbeş Saat Kulesi, Behzad Camii yanın­ rahman Paşa Vakfı), (1571 yılında yap­
oda vardır, ikinci kat da birincinin he­ dadır. II. Abdülhamid’in tahta çıkışının tırılm ış, 1756, 1868 ve 1915 yıllarında
men hemen aynıdır. 1811 yılına kadar 25. yıldönümü münasebetiyle Tokat onarım görmüştür), Abdülrezzak Camii
bu yapı hastane olarak varlığını sür­ Mutasarrıfı Bekir Paşa ile Belediye ve Medresesi bulunmaktadır. XIX. yüz­
dürmüştür. Başkanı Mütevellioğlu Enver Bey ve yıl sonlarında Meryem Ana adlı bir
Tokat Hankâhı, Ali Paşa Camii’n halkın katkısıyla yapılmıştır. 33 metre Rum kilisesi inşa edilmiştir.
doğu tarafında ve müftülük binasının yüksekliğinde bir kuleye benzemekte­ 1859 yılına kadar Kengri Sancağı -
bitişiğindedir. II. İzzeddin Keykâvus’un dir. Kapısı güneye bakmaktadır. Dört na bağlı olan Tosya, bu tarihten itiba­
oğlu Sultan II. Gıyaseddin Mesud’un katlı olan kule, kesme taştan yapılmış­ ren Kastamonu’ya bağlanmış, Cumhu-
hükümdar olduğu çağlarda ve büyük tır. Her kat arası süslü birer kuşakla riyet’ten sonra da Sinop iline bağlı il­
Melike Safvetüs d-Dünyaved-din’in za­ çevrilmiştir. Dördüncü kattaki demir çe merkezi olmuştur.
manında Hüseyin oğlu Ebu’-ş-Şems parmaklıklı kısmın dört yüzünde birer
tarafından yaptırılmıştır (1288). Yapı, saat vardır.
bugün oldukça harap durumdadır. Ya­
pının dış duvarları, göründüğü kadarıy­ Yeşilırmak Köprüsü, şehrin 1 kilo­
la moloz taştan, köşeler ise yontu taş­ metre kuzeyinde, Yeşilırmak üzerinde­
larıyla yapılmıştır. Yapıya girişi sağla­ dir. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğullan
yan basık kemerli kapı, müftülük ya­ tarafından 1250 yılında yaptırılmıştır. T R A B ZO N fE s/c/ adları: Tarap,
pısının bahçesinde kemer hizasına ka­ Kesme taştandır. Boyu 1.51, eni 0.50 Tibarite, Tibarende, Trabende, Trebi-
dar toprağa gümülmüş durumdadır. metre, korkuluklarla beraber, 7.40 met­ zonde, Trapesonda, Trapesus, Trebi-
Kapıdan girişteki iç hacmin (avlunun) redir. 5 gözlü, sivri kemerlidir. Kemer­ zond, Trapezonte, Trebizonda, Tırabu-
üstünü, kalan izlere göre moloz taştan lerde, kilit ve çevre taşları dışarı taş­ zan).
yapılmış bir kubbe örtmekteydi. kındır. Çevre taşları yatay ve dikey ola­ “ Trabzon” adının kökeni üzerinde
Acepşir Türbesi, ivazpaşa Mahal­ rak sıralanmışın. Yatay olanlar çifttir. değişik görüşler vardır. Bazı kaynak­
lesi’ndedir. 1317 yılında İlhanlI Sulta­ Mermer üzerine Selçuk karakterinde lar bu adın Grekçe “ Trapez", dörtgen
nı Ebusaid Bahadır zamanında yapıl­ sülüs hatlı bir kitabesi vardır. biçiminde masa, sözünden ileri geldi­
dığı sanılmaktadır. Önemli bir ziyaret Tokat’ta Anadolu’nun Ankara ve ğini söylerler. Birçok kaynaklar Trab­
yeri olan türbenin içindeki mezarın ba­ Bursa’dan sonra en büyük bedesteni zon'un M.Ö. 756 yılında Miletos kolo­
şında bulunan şamdanın başa sürül­ vardır. nisi olarak kurulduğu görüşündedir.
mesi halinde, başağrılarının geçece­ Bu yapılar dışında XIX. yüzyılda To­ Şehri ilk kuranlar burada gördükleri
ği inanılmaktadır. Bu sebeple bu tür­ kat’ta birçok kilisenin onarımı yapıl­ sofra şekilli taşlar yüzünden sofra ta­
beye, “ Başağrısı T ürbe si" adı da ve­ mış veya yeni kiliseler inşa edilmiştir. şı anlamına gelen "Trapesa" adını ver-
289
mişlerdir. M iletierden sonra Pers şattılar. Trabzon, bu kuşatmalardan, ne, Hıristiyan kalanlar şehir dışında
(İran), İskender döneminden sonra güçlü surları, Bizans desteği ve doğal kurulan köy ve mahallelere yerleştiril­
Pont Krallığına bağlandı (M.Ö. 330-30). yapısının sağladığı olanaklar sayesin­ di. Bundan sonra kentte, şehircilik^açı-
Romalılar Pontus devrini yıkıp, M.Ö. de korundu. Ancak sürekli akınlar so­ sından gerçek gelişim Türkler döne­
63 yılında bütün Anadolu’yu istilâ nucu, Türkler bölgenin dışına yerleş­ minde başlar. Burada Türklerce kuru­
edince, içinde Trabzon şehrinin bulun­ tiler. 1098 yılından itibaren kale için­ lan ilk mahalleler: “ G ülbaharhatun",
duğu Doğu Karadeniz Bölgesi de Ro­ deki Trabzon şehrinin askerî Hıristiyan “ E rd o ğ d u ” , “ K a v a k m e y d a n ı” ye
malıların egemenliği altına girdi. Bu sı­ valileri de Bizans’a karşı bağımsızlık “Ayasofya” ile 1534 yılında oluşan “ is-
rada, Kafkasya’daki “ Laztar" da batı­ savaşına giriştiler. Bu sebeple çevre­ kenderpaşa” , “ Ç ö m le k ç i" ve “ Değir-
ya göçerek Sürmene’yi de içine alan deki Müslüman Türk beyleri ile dost­ m endere’’ mahalleleridir.
Trabzon kıyılarına yerleştiler. M.Ö. i. luklar kurdular. 1104 yılında bağımsız­ Trabzon’da 1487 yılında yapılan sa­
yüzyılda inanyon ve Mitridat adlı iki lığını ilân eden Gorigoris’in, Bizans do­ yımda 1122, I. Ahmed zamanındaki
kral Trabzon’u birlikte yönettiler. Ro­ nanmasıyla gelen göçlerde tutsak dü­ yoklamada (1603 - 1617) ise 18 bin ev
ma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve şüp öldürülmesi, bu olayların bir ka­ bulunduğu anlaşılır. Ali Paşa, Trabzon
Batı olarak ikiye ayrılınca, Trabzon, nıtıdır. IV. Haçlı Seferi sırasında Latin- - İran transit yolunun onarımı için çok
Doğu Roma sınırları içinde kaldı ve Bi­ ler, Bizans’ı işgal ettiler. Bu olay karı­ çaba göstermiştir.
zans yönetimine geçti. Böylece Trab­ şıklıklara yol açtı. Bizans İmparatorlu­ Trabzon, Osmanlı topraklarına ka­
zon tarihinde Bizans devri başlamış ol­ ğu toprakları üzerinde birtakım yeni tılınca, geniş b \r “ hin te rta n d ” \ bulun­
du. Bizans devrinde Trabzon, Yeşilır- devletler ortaya çıktı. Trabzon’da da duğu için hemen eyalet merkezi duru­
mak’ın ağzından Batum’a: değin Rum - Pontus Devleti kuruldu (1204 - muna getirildi. Trabzon eyaleti, Canik
bütün Doğu Karadeniz Bölgesi’ni içi­ 1461). Anadolu Selçuklu Sultanı I. İz­ (Samsun)’ten Hopa'ya, Karadeniz’den
ne alan Pontus Polemonikaos eyale- zeddin Keykâvus’un Sinop’u almasın­ Gümüşhane’ye dek uzanan toprakları
tjnin (Thema) merkezi oldu. Bizans dan (3 Kasım 1214), bir gün önce Alek- içine alıyordu.
imparatoru Justinanos (527-565)'in sios Komnenos Selçuklulara esir düş­ Şehir, önemli bir ticaret merkeziy­
İran Seferi sırasında da Trabzon önem­ tü. Kendisiyle bir anlaşma yapılarak, di. Asya’dan doğudan ve Güneydoğu
li bir üs yeri olarak kullanıldı. 1058 yı­ Trabzon Devlet ’nin batıdaki sınırı Kil- Anadolu’dan gelen çeşitli mallar, Trab­
lından itibaren, Müslüman Türk ordu­ yos Çayindan Çarşamba ve Terme zon’a ulaşıyor ve buradan gemilere
ları, Trabzon bölgesine akınlar yaptı­ çaylarına çekilmesi sağlandı. Tekfur­ yükleniyordu.
lar. Trabzon’da kale duvarlarına kadar luk oluşumuna düşen devlet, vergi, Fatih Sultan Mehmed, Trabzon’­
gelerek kale dışında şehir de dahil ol­ vermek zorunda kaldı. Daha sonra sü­ dan ayrılmadan önce şehir yönetimini
mak üzere bütün Doğu Karadeniz Böl­ rekli Selçuklu saldırılarına uğrayan şe­ Gelibolu Sancak Beyi ve Donanma Ko­
gesi’ni kuşattılar. 1071 Malazgird Sa­ hir, Fatih Sultan Mehmed devrinde Os mutanı Kâzım Bey’e verdi. Yanına da
vaşindan sonra Anadolu’nun siyasî manii'İmparatorluğu topraklarına ka­ birkaç gemi ile biraz asker ve silâh bı­
coğrafyasına egemen olmak isteyen tıldı (26 Ekim 1461). Fatih, Trabzon Ka­ raktı. Trabzon 1462 yılında sancak du­
Oğuz-Türkmen gibi Türk boyları, özel­ lesi içindeki şehir halkının önemli bir rumuna getirilince Sancak Beyliği’ne
likle Selçuklular, yaklaşık olarak 400 bölümünü İstanbul’a gönderdi. Bunlar­ Hızır Bey atandı. Daha sonra Trabzon
yıl boyunca Trabzon’u birkaç kez ku- dan İslâmlığı kabullenenler şehir iç i­ Valiliğine Hacı Hayreddin Paşa (1465)
290
getirildi. Hayreddin Paşa'dan sonra rın tümü bastırılarak sükûnet sağlan­ - Macaristan, Ingiltere, Fransa, Rusya,
Zağanos Paşa (467), ondan sonra da mıştır. İtalya, Yunanistan, Belçika, İspanya ve
Sofu Ali Bey valilikte bulundular. XVII. yüzyılın ilk yarısında şehir, Amerika konsoloslukları vardı. Biri yer­
1470 yılında, Fatih Sultan Meh­ birkaç kere Kazakların saldırısına uğ­ li, yedisi yabancı olmak üzere sekiz
med’in oğlu olan Amasya Valisi Şeh­ radı. 1637 yılında, Don Kazakları yap­ kumpanya Trabzon’a vapur işletmek­
zade Bayezid’in yedi yaşındaki oğlu tıkları hızlı bir baskınla Azak Kalesi’n- teydi.
Şehzade Sultan Abdullah’a Trabzon deki Müslümanları şehit edip kaleyi II. Meşrutiyet’ten sonra İdarî kuru­
Valiliği verildi. Amasya’da babasının ele geçirdiler. Bu olay Trabzon’un ta­ luşlarda bazı değişiklikler yapıldı.
yanında bulunan Şehzade Abdullah, il rihinde ve yaşantısında yeni bir döne­ Trabzon’a bağlı olan Samsun, bağım­
muhafız komutanı olan Lalası Hayred­ min başlangıcı oldu. Bundan sonra sız mutasarrıflık oldu.
din Hızır Paşa ve annesi Şirin Hatun Trabzon’a gönderilen bütün valiler sı­ I. Dünya Savaşı’nda 14 Nisan
ile birlikte Trabzon’a geldi. nır kalelerini kurtarmak ve korumakla 1916’da Trabzon, Ruslar tarafından iş­
Yavuz Sultan Selim de 20 yaşında, görevlendirildiler. Bu durumun sonu­ gal edildi. Rus Generali Şvartz, Rusça,
1489 yılında Trabzon Valiliğine atan­ cunda da Trabzon’un yönetimi müse- Rumca ve Türkçe bildiri yayınlayarak,
mıştır. Sultan Selim, Trabzon’a gelir tellimler, yani vali vekilliği yapan yer­ Trabzon’da Rus kanunlarının uygula­
gelmez, Osmanlı Türk Devleti’nin do­ li ağalar, beyler elinde kaldı. Derebey- nacağını, bu kanunlara karşı gelenle­
ğu sınırlarındaki Şiî tehlikesini gör­ ler türedi, ağalar ayaklandı. rin şiddetle cezalandırılacaklarını ilân
müş, bunun üzerine Trabzonlulardan XVIII. yüzyılın ilk yarısında Lazlar- etti. Türkler tarafından camie çevrilen
askerî birlikler kurmuş, şehrin korun­ la Çepniler arasında sürekli geçimsiz­ eski kiliselerde namaz kılınması ya­
masına önem vermiş, 1491 yılında da lik başgöstermiştir, Gerek Çepni. ge­ saklandı. Binalar Rumlara verildi. Bu
surları onartmıştır. Şah İsmail’e karşı rekse Laz ağaları bölgelirinde bağım­ olay üzerine halk Giresun, Ordu, Sam­
sürekli olarak şehri tahkim eden Se­ sız gibi yaşarlardı. Onlardan yana olan­ sun illerine doğru göç etmeye başla-
lim, 1510 yılında Trabzonlulardan kur­ lar da ağalarından başka devlet adamı dıb. 1917 yılında Rusya’da Bolşevik
duğu birliklerle, bir hükümdar gibi ken­ tanımazlardı. Derebeylerinin özel as­ Devrimi olması üzerine Rus ordusu
di başına Gürcistan’a sefer açmış, kerî birlikleri bile vardı. 1738 yılında Trabzon’dan çekildi. I. Dünya Savaşı’n-
Gürcü Kralı Bağrad lll’ün kuvvetlerini Trabzan Valiliğine getirilen Çeteci Ab­ dan sonra, Dogu Karadeniz eşrafının
yenerek başkent Kütayis’i fethetmiş- dullah Paşa, Trabzon’a gelir gelmez ittihadçı kesimi, bölge için önem ta­
tir. Büyük bir zaferle Trabzon’a dönen Laz - Çepni mücadelesine el koydu. Kı­ şıyan yararlı dernekler kurdular. Bun­
Selim’e, seferdeki başarısından ve sa­ sa bir sürede taraflar arasındaki silahlı lardan biri “ Trabzon ve H a va lisi
vaşta gösterdiği cesaret ve kahraman­ çatışmayı bastırdı. Adem -i M erkeziyet C em iyeti” dir. Mer­
lığından dolayı henüz şehzade iken XIX. yüzyılın başında Trabzon’da kezi İstanbul’dadır. Yayın organı ola­
“ Yavuz” lâkabı verilmiştir. Yavuz’dan ağa ayaklanmaları başgösterdi. Bun­ rak Trabzon'da İstikbal gazetesidir.
sonra Trabzon Valiliğine Lala Sinan lar, şehrin yönetimini ellerine geçir­ Ancak, Trabzon için daha büyük yarar­
Paşa atandı. mek istediler ve başarılı oldular. Şehir­ ları görünen dernek “ Trabzon
Kanunî Sultan Süleyman’ın padi­ de 1820 yılında Tuzcuoğlu ayaklanma­ Muhafaza-i Hukuk-ı M illîye Cem iyeti"-
şahlığı zamanında İdarî kuruluşlarda sı başgösterdi. Durumu incelemek dir: 12 Şubat 1919 yılında kurulan bu
bazı değişiklikler yapıldı. Anadolu eya­ üzere Trabzon’a gönderilen Kapıcıba- dernek gerçek bir eşraf örgütüydü. Kâ­
leti (Eyalet-i Rum) ikiye ayrıldı. Birine şı Mehmed Ağa, olayları bastırdı. An­ zım Karabekir Paşa’dan destek gören
Eski Anadolu eyaleti (Kadum Rum cak, daha sonraki tarihlerde de tekrar­ bu cemiyetin gücü, Atatürk’ün Sam­
Eyaleti) ötekine de yeni Anadolu eya­ lanan bu ayaklanmaların çoğu bastı­ sun’a çıkmasından sonra daha da art­
leti (Hâdis Rum Eyalet) denildi. Yeni rıldı. mıştır.
Anadolu eyaleti’nin livalarından en bü­ XIX. yüzyılın sonunda Trabzon’un
Meşrutiyet’ten önce Trabzon'da
yüğü merkez livası olan olan Trabzon’­ dört sancağı vardı: Bunlar 1- Merkez öğretim kuruluşu olarak 8 medrese, öğ­
du. Trabzon, 1535 yılında Erzurum eya­ Trabzon Sancağı, 2- Lazistan Sancağı
renim süresi 4 yıl olan 5 ilkokul, 1 sa­
letine bağlı bir liva oldu. III. Murad, ül­ (Rize), 3- Gümülcine Sancağı, 4- Canik
kenin eyalet ve livalarını yeniden dü­ Sancağı (Samsun). Sancağın toplam nat yurdu, 1 askeri rüşdiye, 1 idadi ve
1 dârülmuallimin vardı.
zenlerden Trabzon ile Batum (Lazistan nüfusu 1 milyon 71 bin 477, merkez
Şehrin sosyal ve sanat yönünden
Sancağı) birleştirilerek Trabzon - Ba­ sancağın nüfusu ise 530 bin 918 idi.
de kuruluşundan günümüze kadar ol­
tum eyaleti kuruldu. Eyaletin merkezi Şehir merkezinde 42 bin 362 kişi vardı.
dukça gelişmiş olduğu dikkati çeker.
Trabzon’du. Bu tarihten sonra XVII 1895 yılındaki Trabzon, devletin dış
yüzyılın başında şehirde, birtakım ce Fransız tiyatroculuğunu iyi kavrayan
ilişkilerinde de önemli bir yere sahip­
lâlî ayaklanmaları olduysa da, bunla Âli Paşa, Trabzon valiliği süresince
tir, Bu sebeple Trabzon’da, Avusturya
(1882 - 1885) kentte tiyatroya önem ver­
miştir. Trabzon Şehir Tiyatrosu bu sü­
re içinde sürekli olarak tem siller verir.
Bu yüzden tiyatro binasının bulundu­
ğu Kanunî Ortaokulu bahçesinde “ Ka­
ragöz B a h çe si" denilmekteydi. Daha
. < sonra Kadir Paşa’nın bu çalışmaları
hızlandırdığı çeşitli kaynaklardan öğ­
renilmiştir.
Şehir 1844 yılında su darlığı çek­
mekteydi. Ancak bu tarihte yeniden su
...M :
yolları ve kemer yaptırılması için ça­
lışmalara başlanarak kentin su sorunu
büyük ölçüde giderilm iştir.
Trabzon ili, sağlık hizmetleri açı­
sından sürekli gelişmekte olan bir il­
dir. Özellikle merkez ilçe, bu konuda
daha gelişm iştir. 1847 yılında Trab­
zon'da çıkan kolera hastalığından do­
layı, yolcular Kazcak'ta, hastalar da Kız
Kulesi’nde karantinaya alınmıştır. Bu­
gün kemik Hastalıkları Hastanesi olan
binada, 1900 yılında Akridis adlı bir
TRABZON: Boztepe'den şehrin görünüşü XIX. yüzyıl yarısı). Rum doktorun 3 doktor ve 4 hemşire

291
ile hasta tedavi ettiği bilinmektedir.
1905 yılında Trabzon’un Yenicuma Ma­
hallesi’nde Panayotaki Afridi Efendi’­
nin tapulu arazisi üzerine kira karşılı­
ğı bir hastane yapılmasına karar veril­
miştir.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında geli­
şen Avrupa endüstrisi, Yakındoğu ile
ticaret ilişkilerinin kurulmlası, mal
alım satımlarının artması, Doğu Kara­
deniz’in büyük kapısı ve Iran transit
yolunun başlangıcı olan Trabzon’a e-
konomik yönden önem kazandırmıştır.
Trabzon’un 1868 yılında eyalet olma­
sı, bu ekonomik ve sosyal gelişmele­
rin sonucudur. Trabzon eyalet olduk­
tan sonra 1883 yılında Ayandon iske­
lesine bir Rüsumat İdaresi kurulmuş­ .
tur. Ancak şehir Ruslar tarafından is­
tilâ edildikten sonra ekonomi de fel­
ce uğramıştır. Bugün Ticaret ve Sanayi
Odası, Türkiye’nin en eski odalarından
biridir. Eldeki kaynaklara göre oda,
1884i. yılında kurulmuştur. Birkaç kez
açılıp kapanan Ticaret Odası, 1919 yı­
lından bu yana aralıksız çalışmalarını
sürdürmektedir. Şehrin eski bir ticaret
merkezi olması sebebiyle bankaların
kuruluşu da eski tarihlere dayanır.
1921 yılında Trabzon’da Bank-ı Osmâ-
nî (Osmanlı Bankası) şubeleri açılmış­
tır. Trabzon ili sınırları içinde sanayi­
in hammaddesini oluşturan çeşitli ma­
denler vardı. 1882 yılında Trabzon’da
Yakacık ve Caganos köylerinde bakır
ile karışık sim li kurşun madeni işlet­
meye açılmıştır.
Tarih boyunca birçok uygarlıkların
üstüste yaşadığı Trabzon, önemli bîr
kültür birimine sahiptir. Trabzon, özel­
likle Komnenosiar devri kalıntıları ba­
kımından zengindir.
Diğer şehirlerin aksine, biz burada
Trabzon’daki yapıları değişik bir biçim­
de, aşağıdaki sıra üzerinden vermeyi
yararlı görmekteyiz. Zira, Bizans -
Komnenos ve Osmanlı dönemi yapı­
larından birçoğu günümüzde sağlam
olarak durmaktadır.
Trabzon’da Bizans döneminde pek
çok eser yapılmıştır. Bunlardan günü­
müzde kalan eserlerden çoğu yıpran­
TRABZON: Şehrin ve kalenin denizden görünüşü (XIX. yüzyıl ik in c i yarısı).
mış, bu yapılardan bir kısmı da Os­
manlI döneminde onarılarak camie değildir. Sadece ikiz pencereli bir du­ ve Yarımbıyıkoğlu Evleri, Sekiz Direk­
çevrilmiştir. var parçası vardır. Trabzon Kalesi'nin li Hamam, Tophane Hamamı, Hacı Arif
Trabzon Kalesi, Anadolu kaleleri güney tarafında bulunan İç Kale (Ku- Hamamı, İskender Paşa Çeşmesi gi­
arasında, kalesinin biçim ine göre ad lehisar) bugün de gösterişini korumak­ bi tarihi eserler yer almaktadır. Kale,
alan tek şehir Trabzon’dur. Kale, Bi­ tadır. Orta Hisar, Yukarı Hisar ve İç Ka­ 1786 yılında onarılmış, 1820 yılında da
zans yapısıdır. Daha sonra OsmanlIlar le’nin devamıdır. İç kaleden bu kısma kale içinde vezirlerin oturmaları için
tarafından yapılan eklerle bugünkü du­ iki kapıyla geçilmekteydi. Bu bölüm ­ bir saray yapılması ile ilgili emir çıkar­
rumuna gelmiştir. Kale, Yukarı Hisar, de Orta Hisar Camii, hükümet konağı, tılmıştır. Kale en son 1966 - 1967 yıl­
Orta Hisar, Aşağı Hisar bölümlerinden Zağnos Köprüsü, Kule Hamamı, Çifte larında onarılmıştır.
meydana gelmiştir. İç kale 1541 yılın­ Hamam ve bugün yıkık halde olan Akçakale, Trabzon’un yaklaşık 18
da Şirvan Şah Zade Mirza Mehmed Amasya Camii, Şirin Hatun Camii, Mu­ kilometre batısındadır. Denize hâkim
Bey’in yardımı ile onarılmıştırfK/'faöe- sa Paşa camileri yer alır. bir teras üzerine kurulmuştur. Küçük
si bugün Ayasofya M üzesi bahçesin- Aşağı Hisar, batıdan Zağnos bur­ bir yapı olmasına rağmen, stratejik
dedir). cunun hemen yanıbaşından başlayıp önemi vardır. Kale duvarları bazı yer­
IV. loannes Trabzon’da birçok ku­ denize kadar inen surlardan meydana lerde kesme, bazı yerlerde ise moloz
le yaptırmıştır. Trabzon Kalesi’nin da­ gelir. Dörtgene yakın uzun bir kaledir. taşlardan meydana gelmiştir. Duvarla­
ha iyi savunulması için 1446 yılında Denize karşı sekiz kule ile güçlendiril­ rının çoğu yıkılmasına karşın yapı,
Yukarı Hisar içinde bulunan kendi miştir. Bu hisarın Moloz Kapısinda yı­ özelliğini korumaktadır. Kalenin, Trab­
adıyla anılan kuleyi yaptırmıştır. “ IV. kılan kale duvarı 1764 yılında bir ira­ zon’da (1297 - 1330) yıllarında prens­
loannes K u le s i” . Bu kule saray bina­ deyle onarılmıştır. Aşağı H isarin çev­ lik yapan Aleksios II. tarafından 1286
sının kuzeyinde bulunurdu. Saray, du­ relemiş olduğu bölgede: Andreaş Ki­ yıllarında yaptırılmış olduğu sanılmak­
var kalıntılarından anlaşıldığına göre, lisesi (M olla Siyah Camii), Hoca Halil tadır. Akçakale, Osmanlı imparatorlu­
kesme taştan yapılmıştır. Planı belli Camii, Pazarkapı Camii, Kundupoğlu ğu devrinde büyük onarım görmüştür.
292
Bazı eklerle son yüzyıla kadar kullanı­ Trabzon, Fatih Sultan Mehmed ta­ onarımında yıkılmıştır. Fakat daha
lan önemli bir askerî üs olmuştur. rafından fethedilince bu kilise camie sonra aslına uygun olarak yaptırılmış­
Kalepark, Trabzon Lim aninın he­ çevrilerek "Fatih Cam ii” adını aldı. Bu­ tır. Camiin kuzeyinde bulunan minare­
men batısında bulunur. Deniz çıkıntı­ lunduğu yer sebebiyle halk arasında si taştan ve tek şerefelidir. Cami mih­
sı yapmış bir burun üzerine 1297 -1330 söylenen diğerbirad da “ O rtahisar Ca- rabı ve mimberi bulunan minaresi taş­
yılları arasında II. Aleksios tarafından m ii” dir. 1468 yılında onarılmıştır. La­ tan ve tek şerefelidir. Cami mihrabı ve
yaptırılmıştır. Fetihten sonra “ Güzel tin Haçlı p la n lıd a n bu mabed üç nef­ mimberi sadedir.
Saray" adını alan Kalepark'taJ. Mah­ li bir Bizans bazilikasıdır. Sonradan Ayios ioannes (Sotka) Kilisesi, Hı-
mud devrinde Trabzon Valisi Üçüncü- merkezi planlı yapıya çevrilip, üzerine zırbey Mahallesi’nde, Kaledibi İlkokulu
oğlu Ahmed Paşa tarafından yaptırıl­ kubbe oturtulmuştur. Kuzey girişi bitişiğindedir. Plan olarak Ayasofya ve
mış üç katlı bir bina bulunmaktaydı. Türkler tarafından yaptırılmıştır. Os­ Ayios Eiuginios kiliselerine benzer.
Kale duvarları 1915 yılında Rus bom­ manlIlar tarafından buraya yerleştiri­ Orijinal olarak 1306 yılında Theodora
bardımanı ile yıkılmıştır. Fakat dış du­ len eski Türkçe yazıt okunabilir durum­ Tzanichites ve Gregorios Kamakhe-
varları 1966 yılında restore edilmiştir. dadır. Kilisede XIV. yüzyıla ait fresk­ nos tarafından kurulmuştur. 1856 yılın­
Günümüzde askerî gazino ve park ola­ ler bulunmaktaydı. Kilise, camie çev­ da Metropolit Konstantinos (1830 -
rak kullanılmaktadır. rilince bu frekskler sıra ile boyatılmış- 1879) tarafından tamamen eski şekli­
Trabzon’daki kilise le r— iki istisna tır. Halen yapı içerisindeki renkli pa­ ne uygun olarak yeniden yaptırılmış­
ile — Komnenoslar dönemine attir. nolar ve mozaikler görülebilmektedir. tır. Yapı üç neflidir. Taştan yapılmış ol­
Ayios Eugenios Kilisesi (Yenicu- Camiin minberi yağlıboya ile boyan­ dukça kalın duvarlara sahiptir. Kubbe­
ma Camii), kendi adıyla anılan Yenicu- mış olmasına karşın, çok değerlidir. si dört fil ayağı üzerine oturtulmuştur.
ma Mahallesi'nde bulunur. Trabzon Türk sanatçıları tarafından motiflendi- .Yanlardan tonozlarla beslenmiştir.
İmparatoru Aleksios Komnenos (1204 rilm iştir. Yapının dış kısmında, doğu­ Kubbe kasnağı onikigendir. Kilise, fe­
- 1222) tarafından Eugenios’a ithafen daki şadırvan üzerinde bulunan kitabe­ tihten sonra bir süre cami olarak kul­
yaptırıldı. 1340 yılında Büyük Dük lo- de, Suitan Bayezid devrinde Tortul Fa­ lanılmıştır. Cumhuriyetten sonra yeni­
annis tarafından tahrip edilerek yakıl­ tihi olarak bilinen Rakkas Sinan Bey’­ den cami olmuş, sonra da askerî de­
dı ise de Aleksios III. kiliseyi yeniden in 1483 tarihinde burada “ Kulaklı Çeş­ po yapılmıştır.Günümüzde Kaledibi İlk­
yaptırdı. 1350 yılında da burada taç me'mi yaptırdığı yazılıdır. Yapı, 18SHB yı­ okulu Müsamere Salonu ve deposu
giydi. Trabzon, Fatih Sultan Mehmed lında bir onarım geçirmiştir. olarak kullanılmaktadır.
tarafından fethedilince (1461), ilk cu­ Ayia Anna Kilisesi (Küçük Ayvasıl Fatih Küçük Camii, Bahçecik Ma­
ma namazı burada kılındığından bu ya­ Kilisesi): Bu kilise, Maraş Caddesi üze­ hallesi’ndedir. XIII - XIV. yüzyılda ya­
pıya “ Yenicuma C a m ii" adı verildi. Fe­ rinde, merkez postane binasının pılmış bir kilise iken 1461 yılında ca­
tihten sonra kuzey girişi ve minare ek­ karşısında yer almaktadır. Şehir için­ mie çevrilmiştir. Taştan yapılmıştır.
lenerek şimdiki durumuna getirildi. deki kiliselerin en eskisidir. VII. yüz­ Yapının apsisi dıştan beş köşeli ve yiv­
Kuzeyde, apsisin dış kısmında duvar­ yılda yapıldığı sanılmaktadır. Giriş, gü­ lidir. Sağlı sollu nişlere sahiptir. Yapı
daki kabartma ilginçtir. Bu kabartma; neydeki küçük bir kapıdandır. Kapı camie çevrildikten sonra güneyde bir
sağlı sollu iki kartal, bir güvercin, üzerindeki kitabe, kilisenin 884 - 885 mihrap açılmıştır. Minare 1981 yılında
üzüm salkımı ve sarmaşık figürlerini yılında Basil I tarafından onartıldığını yapılmıştır.
göstermektedir. Yapının alt katında belirtir. 1923 yılına kadar kilise olarak Ayios Elefterios Kilisesi (Hüsnü
bulunan pencerelerin tümü OsmanlI­ kullanıldıktan sonra terk edilmiştir. Köktuğ Cam ii ),.Çömlekçi Mahallesi’n­
lar tarafından açılmıştır. Taş ve tek şe­ Ayios Andreas Kilisesi (M olla Si­ dedir. üç nefii bir Bizans bazilikası­
refeli olan minare girişin sağındadır. yah - Nakib Camii), Pazarkapı Mahal­ dır. Netlerin üzeri tonozla örtülmüştür.
Geniş bir alanda kurulan, üç nefli, lesi’ndedir. Küçük bir yapıdır. Üç net­ Binayı, fil ayakları ayakta tutmaktadır.
Yunan haçlı planlı bir kilise olan yapı, lid ir ve üzeri beşik tonozla örtülüdür. Son derece kemerli oluşuyla özellik
apsisi dıştan beş köşelidir. Yapının apsis kısmı antik blok taşlar­ kazanmıştır. Mihrabına dikey olan ke­
Ayios Savaş (M aşatlık) Mağara Ki­ dan yapılmıştır. Duvarlarında tuğla ve merler taş, paralel olanlar tuğladandır.
lisesi, Esentepe Mahallesi’nin Bozte­ moloz taş kullanılmıştır. Nefleri ayıran Kilise olarak kullanıldığı zaman güney
pe yamacına V. yüzyıla yakın bir tarih­ sütunlar iki tanedir. X ve XI. yüzyıla ta­ ve batı kapıları kullanılıyordu. Bugün
te yapılmıştır. Buralar Komnenoslar rihilenen eser, fetihten sonra camie yalnız kuzey kapısından giriş vardır.
zamanında (1204 -1461) hapishane ola­ çevrilmiştir. Kuzey girişi, Türkler tara­ Yapı camie çevrilince kilise mihrabı
rak da kullanılmıştır. fından yapılmıştır. Yapı, 1975 yılında değiştirilerek, dikdörtgen bir şekle so­
Doğudaki Mağara Kilisesi, 1411 yı­ esaslı bir onarım geçirerek üzerinde­ kulmuştur. Yapı, 1923 yılına dek terk
lında yapılmıştır. Kilisenin dam kısmı ki tonoz örtüsü betonla kaplanmıştır. edilmişken, 1953 yılında Hüsnü Kök­
desenlerle kaplıdır. Savaş Mağara ki­ Cami, Ramazan aylarında ibadete açıl­ tuğ Paşa tarafından camie çevrilmiş­
liselerinin bir devamı olarak batıda ve maktadır. Mihrabı ve minberi son de­ tir. Yapının, XV. yüzyılda Cenevizliler
kuzeyde de mağara kiliseceği bulun­ rece sadedir. tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.
maktadır. Panayia Krisokefalos Ba­ Kemerkaya Camii, Kemerkaya Ma­ Santa Maria Katolik Kilisesi, Trab­
hire Kilisesi (O rtahisar veya Fatih Ca­ hallesi’nde küçük bir camidir. Önce­ zon'da halen faaliyet gösteren tek ki­
mii), Ortahisar Mahallesi’ndedir. 325 - leri kilise olduğu ve camie çevrilince lisedir. Sultan Abdülmecid’in emriyle
364 yılları arasında Roma İmparatoru kilise apsisinin bir kısmının kaldırıldığı 4 Ekim 1869 yılında yapımına başlan­
Konstantin’in yeğeni Hannibalionos anlaşılmaktadır. mış, 2 Şubat 1874yılındaaçılmıştır. Ba­
tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Ayios Filippos Kilisesi (Kudreddin rok stilinde, üç nefli olarak yapılan bu
Bu yapının 284 - 305 yıllarında Incil’i Camii), Esentepe Mahallesi’ndedir. eserin içindeki süslemeler 1882 yılın­
Trabzon halkına ilk kez tanıtan Andre- Taştan, tek nefli bir kilisedir. Nefler da yapılmıştır.
as’a vakfedildiği söylenir. Altın Başlı içeride yuvarlak, dışarıda ise poligonal Trabzon bölgesindeki manastırlar,
Bakire anlamına gelen bu kilise Trab­ planlı bir apsisle son bulmaktadır. genellikle kutsal bir mağara ve ayaz­
zon'un katedraliydi. Bu adı almasının Kubbesi Kafkas stilindedir, kasnağı manın çevresinde kurulmuştur.
sebeplerinden biri yanının içerisinde onikigendir. Kasnak on iki pencereyi Sumefa (Meryem Ana) Manastırı,
önceleri birikonun baş kısmındaki ha­ taşımaktadır. Üzeri tonozla örtülü bu Trabzon ilinin yaklaşık 40 kilometre ka­
lenin altından olmasıdır. Diğer bir se­ yapının planı ilginçtir. Yapının Trabzon dar güneyinde, Maçka ilçesinin Altın-
bepse çatının bakır yaldızlı yapraklar­ İmparatoru Aleksios lll’ün (1349 -1390) dere köyü sınırları içerisindedir. Ziga-
la örtülmüş olmasındandır. 1341 yılın­ kızı Anna Komnena(7347 - 7342^ tara­ na Dağlarinın yamacında, çam ağaç­
da Komnenos III, burada taç giymiş­ fından Hıristiyan havarilerinden Ayios larıyla kaplı dağlar arasında bir vadi­
tir. Bu katedralde gömülü olan impa­ Filippos adına yaptırıldığı sanılmakta­ de kurulmuştur. Deniz seviyesinden
ratorlar arasında Andronikos I. loan­ dır. 1665 yılına kadar katedral olarak aşağı yukarı 1220 metre yükseklikte­
nes II, Aleksios III, Aleksios IV bulun­ kullanıldı. Bu tarihten sonra camie dir. Bu büyük yapı, O rtaçağin en dik­
maktadır. çevrildi. Kuzey duvarı 1968 -1969 yılı kate değer manastırlarından biridir.
293
Manastır, içinde kutsal su damlayan
tabii bir mağaranın ağzında ve etrafın­
da kurulmuştur. Esas yapının Trabzon
Komnenosları devri XIV. yy. bugün gö­
rülen kışla gibi yüksek manastır yapı­
sı ise XIX. yüzyıla aittir. Gezgin keşiş-
lereliyle büyük servet toplayan manas­
tır, 1923’te boşaltılmıştır. İkona ise
Türk - Yunan Anlaşması (İnönü - Veni-
zelos) ile Yunanistan’a verildi. Kütüp­
hanenin kalanı Ankara’ya taşındı
Türkler tarafından ‘‘Büyük Meryem
Ana", Grekler tarafından da “ Sum ela ”
diye tanınan bu dinî yapı bölgenin en
büyük manastırıdır. Hatta Yunanistan'­
daki "Aynaroz M anastırı” ndan sonra
ortaçağ ?ailesinin çok önemli bir ma­
nastırı sayılmıştır. Manastır, Panayia’-
ya adanmıştır. Manastırda bulunan ve
çok eskilere ait olduğu sanılan Mer­
yem Ana ikonası, burasının Hıristiyan-
lar ve Müslümanlarca kutsal sayılıp, zi-
yaretgâh haline getirilmesine sebep
olmuştur. Manastırın aslı bir mağara­
dır. Bu mağara önceleri bir sunak yeri
olarak kullanılırken, Hıristiyanlık za­
manında bir keşiş inzivagâhı olarak
kullanılmaya başlandığı sanılan bir ko­
vuktur. İmparator Komnenos, 1340 yı­
lında taç giyme törenini burada icra et­
miş, 1365 yılında da manastıra altın bir
boğa bağışlamıştır. Manastırın kilise­
sinde çok çeşitli ikonalar ve başka Hı­
ristiyanlık sanat eserleri yanında Os­
manlI padişahlarından I. Selim’in ver­
diği bir çift şamdan ile II. Mehmed ta­
rafından gönderilen bir ferman bulun­
makta idi. Bu manastır için vakıflarda
kurulmuştur. Bu kuruluşlar, Trabzon,
Osmanlı yönetimine geçtikten sonra
da aynen korunmuştur. Manastırın ar­
şivinde Osmanlı padişahlarının (II. Ba­
yezid, I. Selim , IV M urad gibi) manas­ TRABZON: Bir Türk (XIX. yüzyıl ikinci yarısı).
tıra ilişkin fermanları, İstanbul patrik­
lerinin yolladıkları yazılar vardı. Sume- Çarşı Camii’nin kuzeyindedir. Kareye Atatürk Trabzon’a son gelişinde
la’daki en değerli eserlerin başında yakın dikdörtgen bir planı vardır. Bina­ (10.6.1937) vasiyetnamesini burada
çevresi gümüş çerçeveli Meryem Ana nın her yüzünde bir kapısı bulunmak­ yazmıştır.
tasviri gelmekte idi. Manastıra orman­ tadır. Ayasofya Müzesi (Aya-Sophia Ki­
lık içindeki bir patikadan tırmanılmak- Sabırhan, Kunduracılar Caddesi’- lis e s i - Hagia Sophia), Trabzon’daki
tadır. Manastırın girişi çok sıkı güven­ nin Semerciler Yokuşu semtindedir. anıtsal yapıların en önemlisidir. Fatih
liğe alınmış, dar uzun bir merdivenle Taştan yapılmış ve üç katlıdır. Yapı, Mahallesi’nde bulunmaktadır. Bağım­
son kısma tırmanılması mümkün kılın­ kuzey ve güneyde olmak üzere iki gi­ sız Trabzon - Rum Devleti’nin başında
mıştır. Bu merdivenin yanında su ke­ rişe sahipti. Yapı, günümüzde de kul­ bulunan I. Manuel Komnenos’un buy­
merinin kalıntısı vardır. Manastır Ka­ lanılmaktadır. ruğu ile 1238-1263 yılları arasında ya­
ya Kilisesi ve yapılar olmak üzere iki Bizans dönemine ait iki hamam pılmıştır. Binanın batısındaki kule, do­
ana kümedenjsluşur. Manastırın genel vardır. Bunlar: Fatih Hamamı ve Çifte ğu yüzündeki kitabeye göre, 1427 ta­
planında odalar, arkasını dağa vermiş Hamam’dır. Fatih Hamamı, Hacı Ka­ rihinde yapılmıştır. Bu yapıda Türk sa­
dar bir dikdörtgen mekânın bir kenarı sım Mahallesi’ndedir. Şehir, Fatih ta­ natının etkileri görülmektedir. Yapı,
boyunca dizilidir. Manastırın tek giri­ rafından fethedildiğinde, padişah bu kare bir haç üzerine yapılmıştır. 12 kö­
şi bu dikdörtgenin güney tarafındadır. hamamda yıkanmıştır (1461). Yıkandığı şeli kubbeyi her biri yekpâre mermer­
Sumela Manastırı haricinde, Trab­ kurna halen korunmaktadır. Yapı, en den yapılmış dört büyük sütun taşı­
zon’da Gregorius Peristera (Kuştul- son 1978 yılında onarılmıştır. maktadır. Kubbe yüksek kasnaklıdır ve
Hızır Manastırı), Kaymaklı Manastırı, Çifte Hamam, Ortahisar Mahalle­ bunu dört taraftan destekleyen dört
Kızlar Manastırı, anılmaya değer yapı­ s i’ndedir. beşik tonozla örtülüdür. Merkezi kub­
lardır. Trabzon’da başlıca üç müze vardır. benin oturtulduğu tonozlar arasında
Trabzon şehri içindeki Bizans dö­ Bunlar: Atatürk Köşkü, Ayasofya Mü­ kalan köşeler, doğuda küçük birer be­
nemi önemli su kemerlerinden üç ta­ zesi ve Sağlık Müzesi'dir. şik tonozla batıda ise birer çapraz to ­
nesi şunlardır: imaret Deresi, Kuzgun­ Atatürk Köşkü, Kabayanidis adlı nozla örtülmüşlerdir. Kilisede görülen
cuk Su Kemeri ve Kavaklı Su Kemeri’- bir Rum tarafından 1890 yılında Soğuk- Selçuklu üslubundaki taş dekorasyon,
dir. su’da konak olarak yaptırılmıştır.Yu- bu kilisenin yapımı sırasında burada
Trabzon ilinde ticaret yapıları ola­ nan ve Roma etkisinde bir yapıdır. Hâ­ Selçuklu ustalarının veya onların ha­
rak, Bedesten ve Sabırhan vardır, için­ zinece alınıp Atatürk’e armağan edil­ zırladığı kalıpların uygulanması ile
de dört kalın pâye bulunan, örtüsü yı­ miştir. 1943yılındaMakbule Atadan Ha- açıklanmaktadır. Bizans eseri olmak­
kıldığı için üstünün nasıl kapatıldığı nım’dan belediyece satın alınıp müze la birlikte XIII. yüzyıl Selçuklu sanatı
bilinmeyen bir Osmanlı - Türk eseridir. yaptırılmıştır. Müzede, Atatürk’ün re­ için önemli bir yapı olan kilise, çeşitli
Trabzon Bedesteni, çarşı içinde ve sim ve eşyaları sergilenmektedir. amaçlar için kullanıldıktan sonra, 1957
294
yılında Edinburg Üniversitesi ve Vakıf­ lı kişi tarafından yaptırılmıştır. On beş mıştır. Tek şerefelidir.
lar Müdürlüğü’nce onarılarak 1964 yı- basamaklı taş bir merdivenle asıl me­ Şirin Hatun Camii, " iç Kale C a m i"
jında müze olarak ziyarete açılmıştır. kâna çıkılmaktadır. Küçük ve dikdört­ olarak da bilinir. Sultan II. Bayezld’ in
İçinde değerli freskolar bulunmuştur. gen planlıdır. Üzeri büyük ve basık bir oğlu Sultan Abdullah tarafından 1470 yı-
Trabzon, eski eserler yönünden kubbeyle örtülmüştür. Mihrabı sade, lındaannesi Şirin Hatun’avakfedilmiş-
son derece zengin bir ildir. Fetihten minberi ahşap ve oymalıdır. tir. Dikdörtgen planlı olan eser, dört du­
sonra, burada çok sayıda cami, med­ Hamza Paşa Camii, 1748 yılında var, birçatıdan oluşur. Duvarları kesme
rese, han, hamam, türbe, köprü, çeş­ Haşan Efendi B.Elhac Mustafa adlı ki­ taştandır.
me, şadırvan, konak, köşe gibi eser­ şi tarafından yaptırılmıştır. Gülbahar Tavanlı Camii, Gazipaşa Mahalle­
ler yaptırılmıştır. Hatun Mahallesi’ndedir. Dikdörtgen si’ndedir. 1874 yılındayapılmış, 1890 yı­
Ahi Evren Dede Camii, Boztepe planlıdır. Kuzeyinde şadırvan avlusu lında onarılmıştır. Dikdörtgen planlıdır.
semtindedir. Kare planlı olan yapının vardır, iki katı olan yapının duvarları Duvarları kesme taştandır.
üzeri önceleri çatı ile kaplıydı. 1976 yı­ kalın taştandır. Tekke Camii, Tekke Mahallesi’nde­
lında esaslı bir onarım geçirerek şim­ Haşan Ağa Camii, Sakız Meydanı dir. 1591 yılında Derviş Ali Paşa tara­
diki kubbesi eklenmiştir. Küçük've tek Sokağı’ndadır. 1552 yılında Semer- fından tekke olarak yaptırılmıştır. Dik­
şerefeli minaresi vardır. II. Abdülha- kandlı El Hac Reis-i Kurradan Haşan dörtgen planlıdır. Duvarlar kalın ve taş­
m id’in verdiği 900 altınla yaptırılmış­ Ağa tarafından yaptırılmıştır. Beşgen tandır.
tır. planlı olan yapıya güney yönünden bir Askerî Hastane, Erdoğdu Mahalle­
Askerî Cami, Askerî Hastane Mes­ merdivenle çıkılmaktadır. Yapı, 1973 s i’nde hâkim bir tepede yeralır. Fırka
cidi olarak 1883 tarihinde, Haşan Pa­ yılında onarılmıştır. Komutanı Haşan Paşa tarafından 1885
şa tarafından yaptırıldı. Küçük, kalın Hatun Hatuncuk Camii, Kabak yılında yaptırılmıştır. “ U” planlı yapı­
taş duvarlı ve kare planlı bir yapıdır. Meydanı Caddesi’ndedir. XVI. yüzyıl­ nın doğuda ve kuzeyde iki girişi vardır.
Büyük İmaret Camii (G ülbahar Ha­ da yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Cephanelik, "F a tih K u le s i” , (ya­
tun Cam ii - Hatuniye Camii), Trabzon’­ Önceleri tekke olarak yapılan bu yapı, bancılarca "İran K u le s i” ): Yenicuma
da yapılmış ilk Osmanlı eseridir. Ata- Cumhuriyet’ten sonra camie çevril­ Mahallesi’nin güneyinde bir vadi için­
park semtindedir. 1514 yılında Yavuz miştir. dedir. 1887 yılında yaptırılmıştır. Yu­
Sultan Selim tarafından Gülbahar Ha­ Hızır Bey Camii, Hızır Bey Mahal­ varlak planlı olarak iç içe geçmiş iki
tun adına yaptırıldı. Tabhanelidir. Ya­ le si’ndedir. 1789 -1799 yılında yaptı­ kuleden meydana gelir. Kesme taştan­
pıya kuzeyden girilir. Mihrap ve min­ rılmıştır. Kare planlıdır. Duvarlar kes­ dır. Duvar kalınlığı 1 metreyi geçer.
beri mermerdendir. Mihrap makarnas- me taştan yapılmıştır. Çatı büyük bir 1916 - 1918 yılları arasında Rusların
11, mimber ise sadedir. Cami, 1862 yı­ kubbeyle örtülmüştür. Kubbe içten Trabzon’u işgalleri sırasında da cep­
lında onarıldı. 1883 yılında bir onarırı) m otifli ve süslemelidir. Yapı, 1880 yı­ hanelik olarak kullanılmış, 9 Temmuz
daha geçirdi. 1886 yılındaki onarımda lında onarım görmüştür. 1919 tarihinde içindeki cephanenin
cami ve medresesi ile birlikte su yol­ Hoca Halil Camii, Pazarkapı Ma­ patlamasıyla çatısı havaya uçmuştur.
ları da onarıldı. Yapının minaresi batı hallesi’ndedir. XVI. yüzyıl eseridir. Trabzon’da birçok çeşme mevcut­
duvarına yapışıktır. Taştan ve tek şe­ Deprem sonucu yıkılmış, ancak mina­ tur. Bunlardan en önemlileri: Abdullah
refelidir. Avluda bulunan şadırvanı, ye­ resi özgündür. Kare planlı olan camii, Paşa Çeşmesi, Gülbahar Hatun Mahal­
di sütun tarafından ayakta tutulan kü- kesme taştan yapılmıştır. lesi’ndedir. Zagnos burcunun doğu
lâh biçiminde bir kubbeden meydana İskender Paşa Camii, Kâfir Meyda- duvarına bitişiktir. Mermerden yapıl­
gelmiştir. nı’nın doğusundadır. 1529 yılında İs­ mıştır. Cephesi süslüdür. Diklemesi­
Çarşı Camii, Çarşı Mahallesi’nde­ kender Paşa tarafından yaptırılmıştır. ne dikdörtgen biçimindedir. Üçgen bir
dir. Bedesten binasının tam karşısın- Mezarı, camiin batısındadır. Geniş bir alınlığı vardır. 1849 yılında Haznedar-
dadır. Kaim taş duvarlarla yapılmıştır. alan içerisine yapılan bu cami, zaviye- zâde Abdullah Paşa tarafından yaptı­
1839 yılında Hazinedarzâde Osman lidir. Avlusu kesme blok taşlarla dö­ rılmıştır.
Paşa tarafından yaptırılan bu yapının şenmiştir. Camiin yan duvarı kalın ve Emin Ağa Çeşmesi I, Kemerkaya
pencerelerindeki vitray işçiliği özgün­ kesme taştan yapılmaktadır. Girişte iki Mahallesi’ndedir. 1836 yılında Emin
lüğü ile ilgi çekmektedir. Minber ve yarım kubbeyi ayakta tutmaktadır. Ca­ Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bugün
mihrabı mermer işlemelidir. miin yan duvarları Türk motifleriyle süs­ harap durumdadır.
Erdoğdu Bey Camii, Erdoğdu Ma­ lenmiştir. Pencerelerdeki vitray işçiliği Emin Ağa Çeşmesi II, Çarşı Mahal­
hallesi’ndedir. Erdoğdu Bey tarafından son derece zariftir. Minaresi doğu du­ lesi’ndedir. 1884 yılında yaptırılmıştır.
'\57J yılında yaptırılmıştır. Yapı, önce varına bitişiktir. Yivli iki sütun üzerine oturan sivri ke­
mescit olarak yapılmış, daha sonra ca­ Konak Camii, Uzun Sokak Cadde­ merlerle cephelendirilmiş tipik bir Os­
mie çevrilm iştir. Dört duvar üzerine s i’ndedir. Yapım tarihi ve kim tarafın­ m a n lI yapısıdır.
oturulmuş bir çatıdan oluşur. Çatı ki­ dan yaptırıldığı bilinmemektedir. 1883 Hacı Kasım Çeşmesi, Hacı Kasım
remitle örtülüdür. Duvalar kalın kesme yılında onarım kitabesi bulunmaktadır. Mahallesi’nde, aynı adla anılan camiin
ve moloz taşlardan yapılmıştır. Ön cephesinin duvarları kesme taştan, karşısında bir evin duvarına yapışık
Gözaçan Camii, Boztepe Mahalle­ diğer duvarları ise kesme moloz taş­ olarak, 1499 yılında yaptırılmıştır.
s i’ndedir. XIX. yüzyılda yaptırılan ca­ lardan yapılmıştır. Girişi son cemaat Haşan Paşa Çeşmesi, Askeri Has­
mi, kare planlıdır. yeri oluşturur. Camiin minaresi batı tane bahçesindedir. 1884 yılında Ha­
Hacı Kasım Camii, Hacı Kasım Ma­ yöndedir. Tek şerefeli ve taştandır. şan Paşa tarafından yaptırılmıştır.
hallesi’ndedir. Yavuz’un Trabzon vali­ Musa Paşa Camii, Musa Paşa Ma­ Cephesi düzdür.
liği sırasında Defterdar Hacı Kasım ta­ hallesi’ndedir. 1668 yılında Musa Pa­ Hayreddin Paşa Çeşmesi, Trab­
rafından yaptırıldı. Yapıya giriş batı şa tarafından yaptırılmıştır. Kesme ta- zon’un en eski çeşmesidir. Fatih Sul­
yöndedir. Camiin asıl mekânına kuzey­ tan yapılmış kalın duvarlı yapıdır. Yan tan Mehmed zamanında Hacı Hayred­
den tek bir kapıyla geçilir. Burası dört duvarları tek ve büyük bir kubbeden din Paşa tarafından 1563 yılında yapı­
duvar üzerine oturulmuş büyük bir oluşmuş çatıyı ayakta tutar. mına başlanıp, 1573 yılında tamamlan­
kubbeden oluşur. Kubbe kurşunla, ça­ Pazarkapı Camii, Trabzon Valisi mıştır. İhmal edilen yapı, 1969 yılında
tı ise kiremitle örtülüdür. Kesme taş­ Kasım Bey tarafından 1563 yılında yap­ onarılarak mermerle kaplanmıştır.
tan yapılmıştır. Minare taştan ve tek tırılmıştır. “ Karabay C a m ii" adıyla da II. İskender Paşa Çeşmesi, Pazar-
şerefelidir. anılan bu yapı, 1789 yılında yeniden kapı Mahallesi’nde (1523), III. İskender
Hacı Salih Camii, Alaca Han’ın bi- yaptırılmış, 1852 yılında onarılmıştır. Paşa Çeşmesi de aynı yerdedir (1557).
tişiğindedir. XVIII. yüzyıl yapısıdır. Ka­ Dikdörtgen planlıdır. Yapının içerisin­ Kırzâde Çeşmesi, Gülbahar Hatun
re planlı yapı, dört duvar üzerine otur­ deki kapılar ahşap işçiliği göstermek­ Mahallesi’nde, Yavuz Sultan Selim za­
tulmuş bir kubbeden oluşur. tedir. Minare, camiin kuzey dış avlu­ manından kalma bir yapıdır. 1901 yılın­
Hacı Yahya Camii, Taşhan’ın biti- sunun sağ köşesinde yer alır. 1752 yı­ da bugünkü biçimine sokulmuştur.
şiğindedir. 1781 yılında Hacı Yahya ad­ lında yaptırılmış, 1852 yılındaonarıl- Şeydi Hacı Mehmed Çeşmesi, Ka-
295
vak Meydan Caddesi’nd e d ir_ Hacı Öğrenim Öğrenci Yurdu olarak kulla­ 1860 yılında Kastulandan köyüne -
Hamzaoğlu Hacı Muhammed tarafın­ nılmaktadır. “ Aya H ris to fo ro s " Rum kilisesi, aynı
dan yaptırılm ıştır.'- 'Düzgün' taştan Vakıfhan, Trabzon Valisi İskender ta rih te Rom ono köyüne “ Aya
yapılmış, sivri kemerli bir çeşmedir. Paşa tarafından 1531 yılında yaptırıl­ K o n s ta n tin ” Rum kilisesi, 1860 yılın­
Celî-sülüs kitabesi vardır. mıştır. Çarşı Camiin arkasındadır. Ku­ da Samoraska köyüne “ Aya M arina"
Sultan Abdülhamid Çeşmesi, İs­ zeyden tek bir girişi vardır. Rum kilisesi, 1870 yılında Kan köyü­
kender Paşa Mahalleşi’ndedir. 1891 yı­ Eskiden kent surunun dışarıya ne Rum kilisesi, 1874 yılında Cevizde-
lında yaptırılmıştır. Üzerinde güzel bir bağlantısı, doğu ve batı tarafında bu­ resi ilçesi Kospedios köyüne “ Aya
Abdülhamid tuğrası bulunur. Üçyüzlü lunan açılır kapanır tahta köprülerle G rig o rio s ” Rum kilisesi, 1883 yılında
bir yapıdır. Ayna kısımları dikdörtgen sağlanmaktaydı. Sonraları bunların Kohle köyüne "Aya Y org i" Rum kilise­
biçiminde kesme taşlarla yapılmıştır. yerlerini bugün de kullanılan taş köp­ si, Bucna köyüne 1884 yılında “ A yios
Çeşmenin cephesi dikdörtgendir. rüler almıştır. G rig o rio s” Rum kilisesi, 1893 yılında
Şadırvan, Kabak Meydanı semtin- Hamidiye Köprüsü, 1885 yılında Musacık bucağı Banka köyüne bir
dedir. XVI. yüzyıl yapısıdır. Yapı altı­ yaptırılmıştır. ______ __ Rum kilisesi, aynı yıl Busara bucağı
gen, parke taşla döşenmiş bir tabana Zağnos Körüsü, Fatih’in komutan­ Dobrona köyüne de bir Rum kilisesi,
kurulmuştur. larından Zağnos Paşa tarafnıdan 1467 Pelit köyüne 1901 yılında “ A yios
Trabzon’da bulunan Türk hamam­ yılında yaptırılmıştır. Ortahisar ile Ata- G rig o rio s " Rum kilisesi ve Zorca kö­
larının en önemlileri: Sekiz Direkli Ha­ park semti arasında kurulmuştur. Kes­ yüne 1904 yılında “ M etam orfozis" adlı
mam, Paşa Hamamı, Hacı A rif Hama­ me taştan yapılmış olup yaklaşık 20-25 Rum kilisesi yaptırılmıştır.
mı, Tophane Hamamı, Alaca Hamam, metre yüksekliğinde, 50-60 metre XIX. yüzyıl yapısı olarak Trabzon’­
Askeri Hamam, Pazarkapı Hamamı ve uzunluğunda, tek gözlüdür. da 1851 yılında bir de kışla inşa edil­
Meydan Hamamidır. Trabzon’da Osmanlı döneminde miştir.
Alaca Hamam, Çarşı Mahallesi’n­ önemli medreseler yapılmıştır. Bunlar:
de, Alaca Han’ın arkasındadır. XVIII. Küçük İmaret, Pazarkapı, Müftü Camii,
yüzyıl yapısıdır. Kare - haç planlıdır. Zeytinlik Camii, Çarşı Camii medrese­
Yapının kubbeleri taş kemerler üzeri­ leriyle Fatih, Hatuniye ve İskender Pa­
ne Oturtulmuş ve yanlardan pandantif­ şa medreseleridir. Günümüzde bunla­
lerle beslenmiştir. Duvarlar kalın ve rın hepsi yıkılmıştır.
ULUBORLU
taştan yapılmıştır. Trabzon’da başlıca türbeler: Ayşe Bazı kaynaklara göre Uluborlu’
Askerî Hamam, Askerî Hastane’- - Gülbahar Hatun Türbesi, Açık Türbe nun tarihi M.Ö. III ve IV bin yıl öncesi­
nin kuzeyindedir. II. Abdülhamid dev­ ve Emir Mehmed Türbesi’dir. ne kadar gitmektedir. Yöreye ilk yer­
rinde 1883 yılında yaptırılmıştır. Kalın Açık Türbe, şehir merkezinin batı- leşenler Etiler’dir. Daha sonra Anado­
ve kesme taşlı duvarları vardır. sındadır. ‘‘Hamza Paşa T ürbe si" ola­ lu ’da kurulan Frigya, Lidya, iyonya ve
Hacı A rif Hamamı, Pazarkapı Ca­ rak da anılmaktadır. Eserin içerisinde­ Büyük İskender’in egemenlikleri altı­
mii arkasında, güneyindedir. XVIII. ki iki mezar, türbenin yanındaki camii na girmiştir, imparatorluğun parçalan­
yüzyıl yapısıdır. Üzeri tonoz ve kubbe­ yaptıran ve 1778 tarihinde ölen Hakan masından sonra Selefküsler, Romalı­
lerle örtülmüştür. Dikdörtgen planlı Efendi ile 1777 yılında ölen oğluna ait­ lar ve BizanslIlar tarafından yönetilen
olarak barok stili yapılmıştır. Giriş do­ tir. Yapı, düzgün kesme taştan yapıl­ Uluborlu, Malazgird Savaşı (1071)’nden
ğudandır. mıştır. Kubbe kasnağı altıgendir. sonra Türk yönetimine geçti ve 1074
Meydan Hamamı, Meydan semtin- Ayşe-GülbaharHatunTürbesi, Ha­ yılında Selçuklular’a bağlandı 1299 yı-
dedir. XIX. yüzyıl yapısıdır. Kadın ve er­ tuniye Camii’nin doğusundadır. Ya­ lıda Hamidoğulları tarafından alınan
kekler için ayrı bölümleri vardır. Top­ vuz’un annesi gömülüdür. 1505 tarihin­ yöre, İsparta ve çevresiyle birlikte XIV.
lam 22 kubbesi b u lu nu r. de yaptırılmıştır. Sekizgen planlı olan yüzyılda Osmanlı topraklarına katıldı
Paşa Hamamı, Çarşı Mahailesi’n- bu yapının duvarları, oldukça kalın, (1361). Osmanlı yönetimde önce Ana­
d e d ir.. İskender Paşa tarafından 1531 kesme, beyaz taşlarla örülmüştür. Yan dolu Eyaleti'nin bir kazası olan Ulubor­
yılında yaptırılmıştır. Kadınlar ve er­ duvarlar sekizgen kubbeyi ayakta tu t­ lu, sonra Konya vilayetinin İsparta san­
kekler kısmından oluşur. maktadır. Türbenin içerisi motiflendi- cağına bağlı bir kaza durumuna geti­
Sekiz Direkli Hamam, Pazarkapı rilerek ayet ve surelerle süslenmiştir. ri İdi. Cumhuriyet’ten sonra İsparta’nın
Mahallesi’ndedir. 1071-1075 yılları ara­ - Emir Mehmed Türbesi (Osman Ba­ il oluşuyla aynı statüye alındı.
sında Selçuklular tarafından yaptırıl­ ba Türbesi), Kabak Meydanı semtinde­ Uluborlu’da, Selçuklu sultanların­
dığı sanılmaktadır. Oba çadırlarına dir, 1523 yılında Emir Mehmed adlı ki­ dan I. Alâeddin Keykubad zamanında
benzeyen bu yapı, dikdörtgen planlı­ şi tarafından yapılmıştır. Duvarları si­ bir cami yanında 1231 yılında kütüp­
dır. yah ve beyaz taşların biçim li bir şekil­ hane binası yaptırılmıştır. 1911 yılın­
ilde bulunan önemli hanlar şunlar­ de dizilmesinden meydana gelmiştir. da kütüphane binası yanmıştır.
dır: Vakıfhan, Taşhan, Alacahan, Ana­ Sekizgen kasnağa oturtulan kubbenin Uluborlu, bugün İsparta iline bağ­
dolu Han, Sulu Han ve Gön Han. üzeri kurşunla örtülmüştür. Türbenin lı bir ilçe merkezi kasabadır.
Alaca Han.Bakırcılariçi semtinde- içindeki mezar Osman Baba lakaplı ki­
dir. XVIII. yüzyıla yapısıdır. Dikdörtgen şiye a ittir (1877).
planlı olan bu yapı, üç katlıdır. Günü­ Trabzon’daki eski Türk evlerine ör­
müzde yalnızca batıdaki kapı, giriş ola­ nek olarak Yarımbıyıkoğlu Evi, Kundu-
rak kullanılmaktadır. Ortasında üstü poğlu Evi, Memiş Ağa Konağı, Çakı-
açık bir avlu vardır. Etrafını hücreler roğlu Konağı, Nemlizâde Konağı, Ata­ URFA (Eski adları: Ede s, Edese,
sarar. Hücrelerin üzeri tonozlarla örtül­ türk Köşkü, Kız Enstitüsü binası gös­ Edessa, Yetesya, A n tio ch e Callirhoe,
müştür. terilebilir. Urhöi, O rrhoe Callirrhoe, Urhai, Orr-
Gön Han, Çarşı Mahallesi’ndedir. Zengin birRum tüccarın kor,ağıolan hoe, Roha, Urhai, Orfa)
Giriş kısmında 1776 yazılı bir kitabesi Kız Enstitüsü binası, mimarîbakımdan Urfa, tarih boyunca, Irak, Suriye,
vardır. birTürk evi değildir. Tamamen Avrupa Mısır ve Anadolu’da kurulan devletle­
Sulu Han, Meydan Hamaminın kar- üslubundaküçükbirsaraydır. İçinin de­ rin egemenliği altında kalmıştır. Bu ba­
şısındadır. “ L” planlı, iki katlı ve taş korasyonu, Yunan - Roma - Avrupa sa­ kımdan Urfa’nın tarihi Mezopotamya’
bir yapıdır. XIX. yüzyıl yapısıdır. Alt kat­ natlarının taklididir. Yalnız müzik salo­ ya bağlı sayılmaktadır. Arap tarihçisi
taki hücreler tümüyle taş kemer ve to­ nu Türk üslubundadır. Ebü’l-Farac’a göre,Urfa, tufandan son­
nozlardan yapılmıştır. ra Nuh Peygamber tarafından kurulan
Taşhan, Moloz semtindedir. XVIII. XIX. yüzyıldan itibaren şehirde, 18 şehirden biridir. İslâmiyetten önce
yüzyıl yapısıdır. Dikdörtgen planlıdır. 1855 -1904 yılları arasında çeşitli k ili­ Urfa, Persler yönetimindeyken Arap
Kemerler ve duvarlar taştandır. Yapı üç seler yaptırılmıştır. Bunlar sırasıyla: yarımadasından birçok Arap kabilele­
katlıdır. Günümüzde Vakıflar Yüksek 1855 yılında Latin Katolik Kilisesi, ri, bu arada Mudaroğulları da buraya
296
gelip yerleşmişlerdir. Arap egemenli­ darı Şah İsmail, Akkoyunlu devletini rek büyük kayba sebebiyet vermiş;
ği zamanında Urfa’nın resmî adı “ Ru­ ortadan kaldırdığı zaman, Akkoyunlu 1865 yılında Urfa şehrini çevreleyen
h a ” dır. prenslerinden Sultan Yakub’un oğlu surlar onarılmış, 1896 yılında Urfa san­
Sırasıyla Sümer, Asur, İskender ve Murad, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan cağı I. Sınıf mutasarrıflığa yükseltil­
Roma İmparatorluğu egemenliklerin­ Selim’e sığınmıştı. Yavuz, İran seferi­ miştir.
de bulunduktan sonra şehir, 640 yılın­ ne çıkarken M uradi da yanına aldı ve Yine bir belge, 1849 yılında Urfa
dan itibaren Arap egemenliğine, 750 kendisini Akkoyunlulara ait ülkelerin eyaleti ve : avalisinde yapılan nüfus
yılında da Abbasîler’e geçti. Yeniden İranlIlardan alınması ile görevlendir­ sayımının 4 Aralık 1849 tarihinde biti­
Doğu Roma (Bizans) egemenliği altı­ di. Murad, 1514 yılında Urfa Kalesi'ne rildiğini göstermektedir.
na giren şehir, 1087 yılında Selçuklu akın ederken, şehit oldu. Urfa, eğitim bakımından bölgenin
komutanı Bozan tarafından Türk top­ Urfa ve çevresinin kesin olarak Os­ ilk kültür merkezlerinden biridir. Özel­
raklarına katıldı. I. Haçlı Seferi’nde bu­ manlIlara geçmesi Yavuz Sultan Se­ likle Harran, ilk çağlarda kurulmuş ve
rası Haçlıların eline geçti (1098) ve lim’in 1516 yılındaki Mısır seferine Müslümanlığın yüksek devirlerinde
Haçlılar burada Urfa Haçlı Kontluğu rastlamaktadır. Yavuz, ordusu ile Ur- ünlü olmuş üniversiteleriyle tanınmak­
adını alan bir devlet kurdular. 1146 yı­ fa'dan geçerken, Temmuz sonlarında tadır. Osmanlı İmparatorluğu zamanın­
lına kadar Fransız Kontluğu’nunelinde Urfa’yı Osmanlı imparatorluğu’na kattı da her yerde olduğu gibi, Urfa'da da
kaldı. ve Halep eyaletine bağladı. 1535 yılın -. cami bitişiklerinde açılan birçok süb­
Urfa Kontluğu’nun yıkılmasından da da Kanunî, Irak seferi sırasında Ur- yan okulları vardı. Bu okullar, şimdiki
sonra Urfa topraklarında Begtiginler fa’da konaklamış, burada iki gece kal­ ilkokulların görevini yapıyordu.
adında bir Türk hanedanı 1144-1233 yıl­ mış ve Urfa’yı bağımsız bir sancak yap­ 1902 yılında Urfa’da 4 adet İptidai
ları arasında bir prenslik kurdular. Bu mıştır. 1818 yılında Halep eyaletine Mektep (ilkokul) daha açılmıştır.
prenslik, Zengilere, Artukoğullarına, bağlanan Urfa, I. Dünya Savaşı başın­ Güneydoğu Anadolu’nun en eski
Eyyubîlere ve Anadolu Selçuklularına da bağımsız sancak oldu. 7 Mart 1919 ve ünlü şehri Urfa’nın çok eskilere da­
bağlı olarak, onların koruyuculuğu al­ tarihinde İngiliz işgaline uğrayan şe­ yanan bir kültür birikimi vardır. Ebü’l*
tında 89 yıl yaşadı. XIII. yüzyılın orta­ hir, 1 Kasım 1919 tarihinde Fransızla- Farac, Urfa’nın tufandan sonra kuru­
sında İlhanlIlar, yani sonradan Türkle­ ra bırakıldı. Bu işgal de 9 Şubat 1920 lan 18 şehirden biri ve Nemrut zama­
şen İran Moğolları bu bölgeye kadar tarihine kadar sürdü. Daha sonra Er­ nında onarılan üç şehirden biri oldu­
geldiler. Daha sonra Hülâgû ve arkasın­ meni ayaklanmalarına sahne olan şe­ ğunu yazar. Şehirde Paleolitik, Neoli­
dan Timur tarafından alınan Urfa ve hir, kesin olarak 10 Nisan 1920 tarihin­ tik, Telhalâf, Ei-Ubeyt, Hurrî, Hitit,
Harran, yakılıp yıkıldı (1244). XV. yüz­ de kurtarıldı. 21 Ekim 1921 Ankara Ant­ Urartu, Asur, Pers, Helenistik, Roma,
yılda da Akkoyunlular Memlûkiere laşmasıyla Türkiye’ye geri verilmesi Bizans, Selçuk, Haçlı, Artuk, Eyyubî,
bağlı olmak koşuluyla Urfa’yı yönetti­ kabul edildi. Anadolu Selçukluları, ilhanî, Eretna
ler. Bu devirde Akkoyunlu hükümdarı Hazine-i Evrak’ta bulunan XIX. yüz­ Akkoyunlu, Dulkadır, Memlûk, Safevî,
Uzun Hasanin yaptırdığı Haşan Padi­ yıla ait belgelerden şu bilgiler çıkarıl­ Osmanlı ve Türk kavimleri yaşamış ve
şah Camii ve Süvari Kışlası (Gümrük mıştır: 1861 yılında Urfa’da ticaret bu bölgenin kültürünün gelişmesinde
ışhanı) halen kullanılmaktadır. mahkemesi kurulmuş, 1863 yılında şe­ büyük katkıları olmuştur.
XVI. yüzyıl başlarında İran hüküm­ hir ve çevresini çekirgeler istila ede­ Urfa ilinde eski eser niteliği taşı­
297
yan camiler şöyle sıralanabilir:
Ak Camii, zarif bir yapıya sahiptir.
Mimari değer bakımından önem taşı­
maktadır. Eski bir kilise olduğu ve Ab-
basilerden El-Men'un zamanında ca­
miye çevrildiği bilinmektedir.
Halilrahman Camii, şehrin güney­
batısında, Ayn Ze\\ha(Zeliha Kaynağı)
gölü kenarındadır. 1211 yılında Melik
Eşref Muzaffereddin Musa tarafından
yaptırıldı. Halk tarafından "M akam
C a m ii” adı ile amnmaktadır. Kesme
taştan yapılmıştır. Ufak kubbelerle ör­
tülüdür. Camiin güneydoğusunda dört
köşeli olan tek şerefeli minaresi yer
alır.
Burasının eski çağlardan kalma bir
tapınak olduğu da söylenmektedir. Ka­
nunî Sultan Süleyman tarafından bü­
yük bir onarım geçirmiştir. Batısında
ve göl kenarında medresesi yer al­
mıştır.
Haşan Padişah Camii, Halil Rah-
manbaşı semtindedir. Kale eteğinde-
dir. 1499yılındaAkkoyunlu Hükümdarı
Uzun Haşan tarafından yaptırılmış ve
II. Selim zamanında onarılmıştır. İki ka­
pılıdır. Camiin bitişiğinde; Türk ata­
beylerinden Topdemir’in yaptırdığı bir
de medrese binası vardır. Cami avlu­
sunu ulu çınar ağaçlan süslemektedir. 1191 tarihini taşıyan bir Eyyûbi Yazı- dünya va’d-din Abil Feth Şah Gazi ibn
Minaresi 1846 yılında yapılmıştır. tı’nın bulunduğu bildirilmektedir. Ya­ as-Sultan al-Malik al-âdil Abu Bekr ibn
H üseyin Paşa Camii, Osman11 Va- pının değişik bir planı vardır. Üç kapı­ Ayyub emretmiştir.
lilerinden Arabgirli Hüseyin Paşa ta­ sı bulunmaktadır. Bugünkü avlusunun 1892 y ılında Urfa’da yaşayan, yapı­
rafından yaptırılmıştır('H.7265/....j, mi­ kuzey duvarına bitişik, kalın sekizgen lan su yolu üzerine inşa edilen köprü­
naresinin çevresi, değerli çinilerle süs­ gövdeli minare, çan kulesi iken, 1927 ye, Padişah tarafından "O sm aniye
lüdür. "Karam eydan C a m ii" adıyla da yılından beri saat kulesi olarak kulla­ K öprüsü" adı verilmiş ve Padişah Haz­
anılır. nılmaktadır. Minare 8 köşelidir. Top­ retlerinin adına atfen, köprü tuğra ile
Peygamber Camii (Çarkoğiu Ca­ lam 25 metredir. Cami, payeler üzeri­ süslenmiştir.
mii), Kanberiye mahallesindedir. XI. ve ne kıble duvarına paralel üç sıra çap­ Şehirde; Urfa Ulu Cami Medrese­
XII. yüzyılda yaptırıldığı sanılan bu ya­ raz tonozlarla yatık dikdörtgen biçi­ si ile Ekmekçizâde Ahmed Paşa Med­
pı, Süryani papazlarından Cercis tara­ minde uzanır. Orta eksenden biraz do­ resesi bulunmaktaydı. Ahmed Paşa
fından kilise olarak yaptırılmıştır. Üze­ ğuya doğru kaymış olan mihrap önün­ Medresesi 1893 yılında onarım gör­
rinde Süryanice kitabeler vardır. Bu ya­ deki bölüm, sivri kemerler üzerine müştür.
pı Hacı Mehmed Çarkoğiu tarafından tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Son Urfa Kalesi; Şehre bakan Damlacık
onarılarak camie çevrilmiştir. cemaat yeri, ondört sivri kemerle av­ dağının kuzey eteğinde bulunan bir te­
Rıdvaniye Camii, Halilrahman (Ba­ luya açılmaktadır. Her bölüm çapraz pe üzerindedir. M.Ö. IV. yüzyılda yaşa­
lık lı Göl) Gölü kıyısındadır. 1736 yılın­ tonçzla örtülüdür. mış olan Abgarlar tarafından yapıldı­
da Rakka Valisi Hamamîzâde Ahmed İldeki kervansaraylar, şunlardır: ğı sanılmaktadır. Kale, zamanla birçok
Rıdvan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Gümrük Hanı Kervan sarayı, Kazak­ tarih olaylarına sahne olmuştur. Günü­
Cami içinde 30 hücreli iki büyük der- lar çarşısındadır. XV. yüzyıl yapısıdır. müzde yalnızca iki sütun ile diğer dış
saneli bir medrese vardır. Kütüphane­ Hanelbağur Kervansarayı, Harran duvarları kalmıştır. M.S. 550 yılında ya­
sine Bağdad’tan iki katır yükü elle ya­ şehrinin 20 kilometre güneydoğusun­ şayan Abgar IX. kale içinde bugün sü­
zılmış kitap getirilm iştir. Sütunları, da, Şuayp yolu üzerindedir. Eski Ha­ tunları görülen sarayı yaptırmıştır. Ka­
süslü kemerleri ve ince minaresi ile lep, Bağdad, Urfa kervan yolu güzer­ le, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi
güzel bir camidir. Avlusunun ortası gâhında Selçuk tarzı mimarisinde ya­ sırasında alınmıştır. İç kale ve dış sur
ağaçtır. Avlunun çevresi, eski medre­ pılmıştır. Kare biçiminde inşa edilen olmak üzere iki beden halindedir.
seden kalma odalarla çevrilidir. İşle­ kervansaray handa, yapı taşları kesme İç kalenin kente bakan yönünde iki
meli bir kapısı vardır. Son yıllarda ona­ olarak kullanılmıştır. Hanın giriş kapısı yüksek yontma taştan yapılmış sütun­
rım görmüştür. üzerinde Selçuk ve Arap stili ile yapıl­ lar görülmektedir. 17 x2 5 metre uzun-
Ulu Cami (Kızıl Kilise), şehrin orta­ mış kitabeler vardır. Kervansaray, ha­ luğundadırlar. Çevresi ise 4.60 metre­
sında Yıldız Meydanı’ndadır. Asıl adı nın kuzey kısmında bir kuyu ve etra­ dir. Bu sütunlardan birinin üzerinde
“ Derm esik” o\an bu kiliseye kızıl mer­ fında kemerli tonozlarla bazı kalıntılar dokuz satırdan oluşmuş Süryanice bir
merden yapıldığı için "Kızıl K ilis e " adı vardır. Yapı halen harap bir şekildedir. yazı bulunmaktadır.
verilmiştir. Yapılışı İsa’nın öldürülme­ İlde, Osmanlı dönemi yapısı olarak İç Kale, 25 burçla güçlendirilmiş ve
siyle ilgili bir efsaneye bağlanır. Burası birçok kilise de bulunmaktaydı. 1899 surların tümü yontma taşlarla yapıl­
güneş ve ay tanrısı mabedi olarak in­ yılında Meryem Ana Kilisesi aslına uy­ mıştır. Surların yüksekliği 7-10 metre
şa edilmiştir. Hıristiyanların yayılma­ gun olarak onarım görmüştür. arasındadır. Çevresi 1500 metre kadar
sı ile kiliseye çevrilmiştir. Islâmiyetin Urfa kentinin ortasından geçen Ka­ girintili ve çıkıntılıdır.
doğuşu ile de cami olarak kullanılma­ rakoyunlu Deresi üzerinde 5 köprü
ya başlanıldı. Kitabesi olmadığından, vardır. Kalenin dış suru dörtgen şeklinde­
camiin ne zaman ve kim tarafından Harran Köprüsü, 1218 tarihli kita­ dir. Dış kale olarak da anılmaktadır.
yaptırıldığı bilinmemektedir. Doğu yö­ besine rastlanmaktadır. Kitabeye gö­ Çevresi 3-4 kilometredir. Burçları çok
nüne bitişik, iki renkli taşlardan gös­ re, bu köprünün yapılmasına Mevlânâ sağlamdır ve iri yontma taşlardan ya­
terişli bir portalle camii avlusuna açı­ as-Sultan as-Melik al-Muzaffer al-âlim pılmıştır, Doğuya açılan “ Bey Kapısı” ,
lan ve 1781 tarihli onarım kitabesi, al-âdil al-muayyed al-Mansur şihaba’ı batıya açılan “ Samsad Kapısı", yine
298
batıya açılan “ Harran Kapısı” aşağı ka­ de sınır şehri olarak Selçuklularla Bi­ rükler getirmişler. Halı işleri, Kaçar,
lenin başlıca giriş ve çıkışlarını sağla­ zanslIlar arasında birkaç kez el değiş­ Karakeçili, Kızılkeçili, Tekeli, Kinikli gi­
yan kapılardır. XVII. yüzyılda İki kale tiren yöre, XIII. yüzyıl başlarında Alâ­ bi Türkmen boyları eliyle Uşak’a yer­
arasında 2600 ev bulunmaktaydı. Bu­ eddin Keykubad tarafından ele geçi­ leştirilmiştir. Halıcılığın Uşak’ta ilk ge­
rada köşkler arasında Tayyar Mehmed rildi. Bu devirde yöresel merkez duru­ nişlemesi ve ekonomik bir varlık alma­
Paşa, oğlu Ahmed Paşa, Molla Sara­ munda olduğu anlaşılan Uşak kentin­ sı, XVI. yüzyılda olmuştur. XVI. yüzyıl­
yı, Arap İli Paşa, Cezar Paşa, Celâl Ka­ de büyük bir cami yaptırıldı. Moğol is­ da İzmir'de bulunan fngilizler, yavaş
dı, Saruzade Mustafa Paşa konağı ün­ tilâsından sonra Selçuklu devleti gü­ yavaş İzmir’e gelen Uşak halılarını sa­
lüydü. Kalenin duvarları, Selçuklulara cünü yitirdi. Selçuklu devleti yıkılınca, tın almaya başlamışlardır. Doğu’da
ve Akkoyunlulara ait kitabelerle süs­ Uşak, Germiyanoğulları Beyliği’nin sı­ çok geniş sömürgeler edinmiş olan
lüdür. Gizli tünelin Aynızeliha Gölü’ nırları içinde kaldı (1380). 1391 yılında HollandalIlarda İzmir'den hali almaya
ne inen yolu ve kapısı da bulunmuştur. Yıldırım Bayezid,Germiyan devletine başlamışlardır. Bu devrenin sonunda,
Hazreti Eyüb Mağarası, Urfa’nın 2 son vererek, Uşak çevresini Osmanlı İtalya Prenslikleri, AvusturyalIlar, Al­
kilometre güneyinde, Eyyûbiye Mahal­ birliğine kattı. Ancak, Yıldırım, 1402 yı­ manlar, saray ve kiliseleri içinTıalı al­
lesi’ndedir. Kutsal ziyaret yerleri nden- lında Timur’a yenilince, Yıldırım in or­ mışlardır. Uşak’tan develerle İzmir’e
dir. Hz. Eyüb'üncüzzam hâstalığınaya- tadan kaldırdığı beylikler, Timur tara­ gönderilen halılar, ticaret dünyasında
kalandıktan sonra uzun yıllar içerisin­ fından yeniden d iriltild i. Böylece, tanınmaya başlamıştır.
de büyük bir sabırla yaşadığı ve eşi ta­ Uşak, yeniden-Germiyan Türkmen bey­
Daha sonra İstanbul camilerine ve
rafından tedavi edildiği mağaradır. liğine geçti. II. Murad devrinde, 1429yı-
saraylarına alınmaya başlanan Uşak
Halk, mağaranın duvarlarına taş yapış­ lında Germiyan devleti, son hükümda­
halıları, Süleymaniye, Selimiye ve Fa­
tırıp dileklerde bulunmuştur. Burada, rı II.Yakub’un vasiyeti üzerine Osmanlı
tih camileriyle türbelerini süslemiştir.
mağara, kuyu ve OsmanlIlara ait cami Devleti’ne katıldı. Bu halıların bazı parçalan hâlâ Süley­
yer almıştır. Halk tarafından sabırsız Osmanlı Devleti örgütünde Uşak,
maniye Cam ii’nde ve İstanbul’daki
ve sinirli çocuklar için şifa yeri olarak geniş Anadolu beylerbeyliğinin (Eya­
Türk-lslam Eserleri Müzesi'nde bulun­
ziyaret edilmektedir. le tin in ) 11 sancağından (il) biri olarak
maktadır.
Hz. İbrahim (Makam) Mağarası, Ka­ Kütahya Merkez sancağına bağlı bir il­ Uşak’ta büyük meydan ve salon
le eteğinde, göl kenarında ve Eyüb ma­ çe oldu. 1363 yılında ilçe bucak olarak halılarından başka, ufak çapta halılar
ğarasının daha aşağı kısmındadır. Yan Ösmanlılar’a geçmiştir. Tanzimat’tan (seccadeler) de dokunmuştur. Bunla­
yana iki mağaradan sağdaki, Hz. İbra­ sonra da merkezi Bursa olan Hüdaven-
rın üzerinde zengin şekiller görülmek­
him’in doğduğu ve beyaz bir ceylan ta­ digâr ilinin (eyaletinin) sancağından bi­
tedir. Seccadelerin göbekleri tek renk
rafından beslendiği mağara; soldaki ri olan Kütahya’ya bağlı bir ilçe mer­
üzerindedir. Kenarları dağınık çiçekler­
ise, annesi Zeiiha’ya aittir. Burada tek kezi idi.
le ve yapraklarla süslenmiştir.
şerefeli bir minaresi olan cami, 1970 I. Dünya Savaşindan sonra 29
Hah sanatı yanında Uşak’ta kilim
yılında Suriye’den gelen hacı kafileleri Ağustos 1920 tarihinde şehir, Yunan­
dokumacılığı da oldukça gelişmişti.
için Vakıflar Genel Müdürlüğü ve lılar tarafından işgal edildi. 2 yıl düş­
Nitekim Hazine-i Evrak'ta bulunan
UNESCO işbirliğiyle restore edilmiştir. man işgalinde bulunan şehir oldukça,
belgelerden XVIII. ve XIX. yüzyıllarda
büyük tahriplere uğradı. Ancak 2 Ey­
Uşak’ta kilimciliğin de bir el sanatı ola­
lül 1922 tarihinde düşman işgalinden
rak çok ileri durumda olduğu anlaşıl­
kurtarıldı.
maktadır.
15 Temmuz 1953 tarihine kadar Kü­
tahya iline bağlı bir ilçe olan Uşak, bu Uşak’ta “ Sandık Ö rtü s ü " denilen
tarihten itibaren il oldu. bir tür kilim dokunurdu. Bugün parça­
UŞAK (Uşşak) Şehrin nüfusu hakkında tahminî ilk larına çok zor rastlanan bu kilimler, şal
Uşak yöresinin tarih öncesi devir­ bilgi Evliya Çelebi’nin “ Seyahatname" kadar inceydi. Renkleri solmayan bu
lerde insanlar tarafından kullanılan sinden çıkartılmaktadır. 1650 yılında kilimlerin üzerinde özgün nakışlar bu­
yerleşme alanı olduğu bilinmektedir. Uşak şehrinin nüfusunun 15,20 bin ci­ lunurdu. Yine eski yıllarda Uşak’ta do­
M.Ö. IV. bin yılından itibaren yerleşim varında olduğu sanılmaktadır. 1838 yı­ kunan "D e lik K ilim " adlı bir tür kilim,
bölgesi olduğu, ayrıca elde edilen bu­ lında Uşak’a gelen Charles Texier, günümüzde unutulmuştur.
luntulardan da anlaşılmaktadır. Uşak, şehrin nüfusunun 15 bin olduğunu,
M.Ö. 2000’de Anadolu’da ilk siyasi bir­ Fransız Comte A. de Moustier ise 1868 Uşak kilim lerine ait ilk belge 1772
liği kuran H itit uygarlığına batıda sı­ tarihini taşımaktadır. Bu tarihten sonra
yılında nüfusun 15 bin kişi civarında
nır oldu. M.Ö. 620 tarihinde Kimmer is­ 1845 yılına ait 9 tane belge daha var­
bulunduğunu yazar. 1910 yılında Uşak’
tilâsından önce ve Hititlerden sonra­ dır. Bu iki tarih arasında geçen yetmiş
ın nüfusu 20 bin idi. 1911 yılında Ko-
ki Frig uygarlığının da batısında kalan yıldan fazla bir sürede kilim yapım ve
sova, Manastır ve Selanik illerinden
bölge, aynı tarihlerde Lid egemenliğin- bazı göçmen aileleri gelerek buraya satımı sürmüştür. XVIII. yüzyılda Uşak
deydi. Lidya Kralı Kroisos’un, Pers yerleşmişler, bu tarihten sonra nüfus kilimlerinin başlıca alıcısı, İstanbul idi.
İmparatoru Kyros’a yenilmesinden artışı sağlanmıştır. 1797 yılında İstanbul’dan yazılan bir
sonra, Uşak, Pers egemenliğine geç­ hükümde, serasker kapısı için 1202
Osmanlı döneminde, Uşâk’da eği­
ti. Bu durum, Büyük İskender’in zama­ adet “ sayısına k ilim i" satın alınmıştır.
tim ve öğretim medreselerde yapıl­
nına kadar sürdü. Onun ölümüyle ku­ 1845 tarihli bir belgede de Uşak’ta halı
maktaydı. Dinî esaslara dayalı olarak
mandanlarından Antigonos’un payına gibi kilim lerin yeni baştan ıslahı için
gerçekleştirilen eğitim in yapıldığı
düştü. Antigonos’un Anadolu seferi ile beher kesesi üçer kuruş faizli 100 ke­
medreselerin Uşak’ta eski bir tarihi
Makedonya’ya katıldı. Ege bölgesini se akçe verilmesi ve Avrupa’dan bazı
vardır. XIX. yüzyılda uşakta 26 tane
Ortadoğu’ya bağlayan ünlü “ Kral aygıtların getirilmesinin kararlaştırıldı­
medrese bulunmaktaydı. Bunlardan
Yolu” üzerinde bulunan Uşak, M.Ö. Oğan köyündeki Medrese 1831 yılın­ ğı öğrenilmektedir.
189 yılında, Roma Konsülü Manlius’ da yaptırılmıştır. Uşak’ta kilimleri yalnız Rum ve Er­
un, Anadolu seferi ile Roma egemen­ İldeki rüşdiye mektepleri ise şun­ meni kadınları dokurlardı. “ D elik
liğine girdi. Kısa bir süre de Bergama lardı, BursalI Hoca Mektebi ve Mek­ K ilim " adı verilen bu kilimleri İstanbul
K rallığina bağlanan Uşak, Roma’nın teb-i Rüşdiye, Numune-i Edeb (1896), almaktaydı.
yıkılışı ile, XII. yüzyıla kadar Bizans Gülşen-i İrfan (1894), Hadika-i Hürriyet XIX. yüzyıl sonunda oldukça bayın­
egemenliğine girdi. Anadolu’daki ege­ (1908), Murad-ı Evvel Numune Mek­ dır ve modern bir kent olan Uşak sa­
menliklerini genişletmek isteyen Bi­ tebi (1914), Necm-i Edeb (1912), Reşa­ nayii de gelişmişti. Uşak, 1905 yılında
zanslIlar, Selçuklular’la Uşak’ın güne­ diye Kız Mektebi, Esnaf-ı Itâm Mekte­ elektriğe kavuşmuştur. Uşak’ta ilk ola­
yindeki Düzbel’de yaptıkları savaşta bi (1909), Uşak Şefkat Yurdu (1923). rak 1891 yılındaOsmanlı Bankası açıl­
Kılıçarslan'a yenilince, bölge ilk kez Bir ev ve el sanatı olan halıcılığı mış, bunu 1919 yılında açılan Ziraat
Türkler’in eline geçti. Haçlı seferlerin­ Uşak’a Orta Asya’dan göçüp gelen yö- Bankası izlemiştir.
299
1890 yıllarında Uşak’ın büyük halı
tüccarlarından Tiritoğlu Mehmed Pa­
şa, Hamzaoğlu Hacı Hüseyin Efendi,
Hacı Gedikoğiu, Hacı Mustafa Efendi­
ler bir ortaklık kurarak bir fabrika aç­
mışlardır. Daha sonra 1902 yılında bir
un fabrikası, aynı yıl yapağı fabrikası
devreye girmiştir.
Uşak, tarihi anıt ve âbideleri, zen­
gin arkeolojik alanları ile önemli bir
kültür bölgesidir. İldeki en önemli ar­
keolojik buluntular arasında, Ulubey-
Sülümenli Harabeleri, Sivaslı Selçik-
ler Köyü Harabeleri sayılabilir.
Uşak ilindeki eski eserler arasında
birkaç cami ile birkaç köprü sayılabilir.
Camiler içinde tarihî ve mimarî
özelliklerinden dolayı en önemli yapı UŞAK: Mezarlık yanından kente giriş (XIX. yüzyıl yarısı).
Ulu Cami’dir. Diğer camiler arasında
Burma Camii, Çakaloz Camii, Şeker yaptırıldığı belirtilen bir kitabesi var­ muştur. Özellikle Kabataş, Yontmataş
Camii ve Kurşunlu Cami sayılabilir. dır. Köprünün eni 3, uzunluğu 8, yük­ Çağları, Yüceler köyü ile Cevizdere yö­
Germiyanoğulları devrinde yaptırıl­ sekliği 5 metredir. Çok büyük taşlarla resinin içlere kadar uzanan tabiî ma­
mıştır (XIV. yüzyıl). Son cemaat yeri ve yapılmıştır. ğaralarında yaşanmıştır.
camiden oluşan, bir tek kütle halinde Halıpazarı Köprüsü, Dokuzsele de­ M.Ö. XI. yüzyılda H ititler tarafından
yapılmıştır. Avlunun kıble ve kısmen resi üzerine inşa edilm iştir. Tek göz­ kuşatılan Ünye, M.Ö. 1270 yıllarında
doğu tarafında bir mezarlık görülür. Et­ lüdür. içten içe genişliği 5, uzunluğu Truva savaşları sonunda, Karadeniz kı­
rafını saran taş döşemeli avlu, bugün­ 15, yüksekliği ise 2.5 m.’dir. yılarında kurulan sömürgelerden biri
kü yol seviyesinden hemen hemen 1 Beylerhan Köprüsü, Gediz Çayı olmuştur. Daha sonra Asurlular'ın,
metre kadar çukurdadır. Camiin batı üzerinde, Beylerhan köyü sınırı içinde M.Ö. 722 yıllarında Kapadokyalılar’ın,
duvarına sonradan bitişik olarak yapı­ çok büyük bir köprüdür. Üç büyük, üç sonra Mısır ve tekrar Asurlular’ın ege­
lan minaresi, ayrı bir kütle görünü­ küçük olmak üzere 6 gözü vardır. Mi menliğine girdi. Bir ara Fenikeliler’in
mündedir. marî tarzına göre Germiyanoğulları ve hâkimiyetinde kalan Ünye, Makedon­
Son cemaat yeri, beş kubbe ile ör­ ya OsmanlIların ilk zamanlarında ya ya Kralı Büyük İskender’in eline geç­
tülü, üç kapılı iki namaz yeri ve bir or- pıldığı izlenimi vermektedir. Genişliğ ti, onun M.Ö. 323 yılında Babil’de öl­
takapı geçidini içeren plandadır. Ca- 3.5 metre, uzunluğu 50 metredir. Bü mesi üzerine de Pont Krallığı’na, on­
•mi kapısının karşısına rastlayan bö­ yük gözün su seviyesinden yüksekli lardan Roma İmparatorluğu’na, Roma-
lüm, revakın büyük kemerindeki came- ği 7.5 metredir. Köprü H.1309 tarihin lılar’ın ikiye ayrılması üzerine Doğu
kânla kapatılmıştır. Son cemaat kısmı­ de, Beylerhan Köyü’nden Mıdıkoğlu Roma İmparatorluğu’nun eline geçti.
nın dış cephelerini oluşturan büyük Sabit Ağa adında bir hayırsever tara­ Bu sırada Ünye, özellikle şarapları ile
sivri kemerler, ön cephede dört köşe­ fından onartılmıştır. ün yapmış, Bizans saraylarında aranı­
li direklere dayanan bir çeşit revak lır olmuştur. İstanbul 1453’te Türkler
oluşturmaktadırlar. Son cemaat yeri­ tarafından alınınca, Ünye şarapları, Ro-
nin kubbeleri, ön ve yanında bir çeşit ma’ya gitmediğinden Romalı şairler,
revak oluşturan kemerlere bastırılmış­ “ Gelmez oldu artık Ünye’nin şarapları”
tır. Pandantif ve düz kasnaklar üzeri­ diye yakınmışlardır.
ne oturtulmuştur. Bu kubbelerin dış- ÜNYE (Eski adları: Ünieh, Oe- Danişmend Gazi, Sivas, Çorum,
taJsekiz köşeli tanburları vardır. Ca­ neo). Niksar, Kayseri ve Çankırı dolaylarını
miin son cemaat mahallinden, iç kıs­ Yapılan arkeolojik araştırmalar, Ün­ alarak Canik’te Helgünleit Kalesi’nin
mına ampir üslûbunda kemer söveler- ye tarihinin M.Ö. XV. bin yılına kadar kuşatılmasında şehit düştü. 1020’de
le çevrilmiş bir kapıdan girilir. uzandığını kesin olarak ortaya koy­ Danişmend Gazi’nin küçük oğlu Meh-
Camiin, ana kapıdan başka biri do­
ğuya, diğeri batıya açılan iki kapısı da­
ha vardır. Camiin dışı, yontu taşından
olan pencere ve son cemaat revakları
dışında, moloz taşı ile yapılmıştır. Du­
varların üst kenarları önceleri tuğla ile
kirpi saçak şeklinde kurulmuşken, son
onarımlar sırasında sıvanarak bir çe­
şit kademeli korniş haline konul­
muştur.
Cılandras Köprüsü, Uşak’ın güne­
yinde ve Banaz çayı üzerindedir. Tek

iSııpîİr
gözlüdür. Lidyalılar devrine ait olduğu
ve ünlü Kral Yolu’na geçit verdiği bi­
linmektedir. Köprü kasnak şeklinde
kemerlidir. Eni 1.75, uzunluğu 24, de­
rinliği 17 metredir. Çok kuvvetli taş
kayaların üstüne inşa edilm iştir.
Canlı Köprü, Uşak şehri içinden
kuzey-güney yönünde akan ve güney­
de Banaz Çayı’na dökülen Dokuzsele
tu .1 1

Deresi üzerindedir. Bu köprü, Uşak-De-


nizli yoluna geçit vermektedir. Tek
gözlüdür ve Selçuk Devleti zamanına
aittir. Miladî 1255 yılında, Sipahsalar
Şecauddin adında bir kişi tarafından ÜNYE: Hükümet Konağı (XX. yüzyıl başları).

3ÖÖ
med Gazi, ülkesinden çıkarılarak vezi­
rin haremi aracılığı ile Abbasî Halife­
si Muktebillâh’ın huzuruna götürüldü
ve ilg ili Selçukîler’den Süleyman’ın
hemşiresi ile evlenerek ülkesini kur­
tarmıştır. Bu zat, Ünye’nin yüksekte
kalan köylerini geri aldı. Daha sonra
şehir, OsmanlIlar (Um ur Han) tarafın­
dan fethedilerek Canik Sancağı sınır­
ıPKır!!
ları içinde voyvodalık haline getirildi.
Osmanlı döneminde XIX. yüzyılda
sancak olan Ünye, sonraları kaza ha­
line dönüştürüldü. 1893 yılında boş jöf | f W €W
araziler ıslah edilerek göçmenler yer­
leştirildi. Ünye, halen Ordu iline bağlı
ilçe merkezidir.
E ; ® " . •*.|J ■
, »■X’ -«mmm
t-.-HP.
„,.
XIX. yüzyılda kazaya bir köprü
(1864), bir Rum kız mektebi (1860) in­
şa edilm iştir.
Ünye Kalesi; ilçenin 5 kilometre
batısında, tarihin çok eski devirlerin­
de biryanardağ olduğu, zamanlasöne-
rek bugünkü karakteristik özelliğini al­
dığı söylenen dağda, 300 - 400 metre
yükseklikte bir kale vardır. Pontus Kra­ ÜRGÜB: Genel görünüm
lı Mitridat tarafından yapıldığı sanıl­ (XIX. yüzyıl sonları).
maktadır. Dik duvarları ayakta durmak­
tadır. Kalenin ortalarında aşağıya inen
merdivenler vardır. Bu merdivenler,
Kuzey Anadolu’da çok rastlanan ve es­ önemlileri “ Karanlık K ilis e ” , "E lm alı Iında M illî Eğitim Bakanlığinca yeni­
ki çağlarda kutsal amaçlarla kepeler- K ilis e " ve "Ç arıklı K ilise ” adında olan­ den hizmete açılmıştır.
de derinliklere kazılan tünellere iner. larıdır. Burada, Ortaçağ, Bizans fresk Kaya kiliseleri: Kayaların içi oyula­
ilçedeki diğer bir önemli yapı ise, ve resim sanatının en güzel örnekle­ rak yapılmıştır. Çeşitli büyüklük ve bi­
Süleyman Paşa Sarayidır. Belediye rini görmek mümkündür. çimlerdedir.
Parkinın güneyinde, Süleyman Paşa Bugün Nevşehir iline bağlı ilçe Çarıklı Kilise, adı, güney kanadın­
tarafından yaptırılmıştır. “ U "şeklinde merkezi kasaba olan Ürgüb’te eşsiz ta­ daki İsa’nın göğe çıkışını gösteren res­
mimarî bir tarzda yaptırılan bu saray, rihî yapılar vardır. min altına gelen yerdeki ayak jzlerin-
bugün yıkıntı halindedir. Kılıçarslan Türbesi, XIII. yüzyılda den ileri gelir. Bu ayak izleri, İsa’nın
yapılmıştır, kare planlı ve tek kubbeli Kudüs kilisesindeki ayak izlerinin ör­
bu yapı, kesme taştan yapılmıştır. neğini oluşturmaktadır. Karanlık Kili-
Altı Kapılı Türbe, XIII. yüzyıl Kadı se’nin üzerinde bulunduğu kaya sütu­
Kalesi’nin üç Beyi, karısı ve kızları için nu üzerine, fakat arka yüzüne yapılmış­
yaptırılmıştır. Düzgün kesme taştan, tır. Yanda bulunan girişi, kilisenin ku­
VAKF I KEBİR altıgen planlı bir türbedir. zey kanadına açılmaktadır. Oldukça
Osmanlı yönetiminde Trabzon vi­ Tahsin Ağa Kütüphanesi, XIII. yüz­ düzensiz olan planı batı köşelerinin
layet ve sancağında, Trabzon’un batı­ yılda yaptırılmış, Selçuklu eseridir. oyulmamış olması dışında Karanlık Ki-
sında olan; bir kaza idi. Doğudan Ak­ 1855’te esaslı onarım görmüştür. Kes­ lisesi’ne benzemektedir. Haç biçimin­
çaabad, batıdan Görele kazası, güney­ me taştan düzgün bir yapıdır. Müze de olan planın ana hatlarını, ortada bu­
den Gümüşhane Sancağı, kuzeyden olarak kullanılmaktadır. luna bir kubbe ile yarım daire biçimin­
Karadeniz’le sınırlıydı. Merkezi Trab­ Kadı Kalesi, XIII. yüzyılda yaptırıl­ deki kuzeyi, güney ve batı yönündeki
zon’un 35 kilometre batısında, sahil­ mış Selçuk yapısıdır. Kadınlar Kalesi kemerleri oluşturmaktadır. Kilise taba­
de Fol köyü idi. Kaza 55 köyden oluş­ de denir. Selçuk beylerinin kalesi olup, nında iki mezar bulunmaktadır. Bura­
makta ve 3 bin 200 nüfusu bulunmak­ hisar bölümü yıkılmıştır. Kalenin Dan­ daki resimler ve sahneler, sütunlu di­
taydı. sa Ç ayina kadar uzanan bir yeraltı yo­ ğer iki kilisedekiler kadar tam değildir.
Bugün de Vakfıkebir, Trabzon ilin­ lu vardır. Başlıcaları, İsa’nın göğe çıkışı, İsa’nın
de ilçe merkezi kasabasıdır. Ulu Cami, XIII. yüzyılda Alâeddin doğuşu ve İsa’nın çarmıha gerilişi,
Keykûbad zamanında yapılmıştır. Ca­ vb.’dir.
mi, çok güzel geometrik desenlerle Karanlık Kilise, tabandan birkaç
süslenmiştir. Karamanoğlu İbrahim metre yükseklikteki bir kaya yüzüne
Bey tarafından bir minare eklenmiştir. yapılmıştır. Spiral bir merdivenle ula­
Karakanoğlu Camii, XIV. yüzyılda şılan dikdörtgen bir dehliz, ayrıca dört
Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından sütun üzerine oturtulm uş bir tapınak­
yaptırılmıştır. Halen kullanılmaktadır. tan oluşmaktadır. Aşağı-yukarı 3.6
URGUB Yahya Efendi Medresesi; XIV. yüz­ metre boyunda, 1.8 metre olup, kilise­
Kızılırmak Nehri’nin büyük kavisi­ yıl Osmanlı yapısıdır. ye göre yanlamasına durmakta, girişi
nin güney bölümünde, eğik bir yerey Taşkınpaşa Camii, XIV. yüzyılın or­ sola açılmaktadır. Sağ yanda üç me­
üzerine kurulu olan Ürgüb, kayalar iç i­ talarında inşa edilmiş bir Karamanlı zar vardır. Dış dehlizinde bulunan bir
ne oyulmuş kiliseleriyle dünya çapın­ yapısıdır. 1324 yılında yaptırılmıştır. tek pencereden ışık aldığı için kilise
da ün yapmış tarihî bir şehirdir. Bura­ Ahşap oymacılığı ile ünlü güzel bir gerçekten karanlıktır. Resimleri ışık
da V, XI., XII. ve XIII. yüzyıllarda kaya­ mihrap ve minberi vardır. Camiin iki görmediği için son derece iyi korun­
ların içine oyulmak suretiyle yapılmış türbesi olup, duvarlarında diz çökmüş muş ve bunlar Kapadokya sanatının en
yüzlerece kilise ve manastır bulun­ insan kabartması bulunmaktadır. güzel örneklerini oluşturmakla birlik­
maktadır. Bu kilise ve manastırların sa­ Hüseyin Galib Efendi Kütüphane­ te, tapınağın tüm bölgede ün kazan­
yısının 365 olduğu bilinmekte ise de, si, Şeribriktar Hüseyin Galib Efendi ta­ masını sağlamıştır.
bugün ancak 32 tanesi meydanda bu­ rafından, 1892 yılında yaptırılmıştır. Bir Elmalı Kilise, diğer kiliselerden
lunmaktadır. Bu kiliseler arasında en süre bağımsız kaldıktan onra 1954 yı- sonra yapılmıştır. Göreme’deki kaya-
301
lık grubunun en ucunda bulunan ve
yalnız duran bir kayanın üzerine yapıl­
mıştır. Burada başlıca ilham kaynağı,
azizler, peygamberler ve İsa’nın haya­
tıdır. Dehliz yoktur ve giriş eğri bir tür
oyuk biçimindedir. Yapının tüm sütun­
ları muhafaza edilmiştir. Kare kaideler
üzerinde duran bu sütunların başlık
tabloları da bulunmaktadır.
Tokalı Kilise, Göreme kiliselerinin
en önemlisidir. Ürgüb karayolunun ya­
kınında büyük bir kayanın içine yapıl­
mıştır. İyi korunmuş resimle,'süsleme
sanatı bakımından en önemli kilise sa­
yılmaktadır. Yan duvarlarıyla'dış deh­
liz kemerleri üzerinde Hz. Meryem’e
Cebrail tarafından haber verilişinden
İsa’nın göğe çıkışına kadar yeni Ahit-
ten sahneler tarih sırasında yer almak­
ladır. Kilisenin başkabölümlerindeyüz-
den fazla aziz resmiyle Kapadokya
azizlerinin en büyüğü sayılan St. Ba-
s il’in (Ayios Vasilis) hayatına ait birçok
sahneler bulunmaktadır.

VAN: Van Kalesi (X[X. yüzyıl yarısı).

VAN (Eski adları: Tuşpa, Dosb eyaletine geçti. Buradaki Os­ burasıydı. 23 Haziran 1534 günü İbra­
Thospia, Biani, Wiaina, Artem ita, Se- manlI Beyi Pirî Bey kendi askerleri ve him Paşa Van’ı aldı. Burada Güneydo­
m iram ocerta Vana, Vasburagan). Ermeni askerleriyle birlikte Van Kale­ ğu Anadolu’yu içine alan bir eyalet ku­
Bugünkü Van ilinin üzerinde bu­ s i’ne kapandı. 25 veya 40 gün süren ruldu. Suriye Beylerbeyi Hüsrev Paşa
lunduğu topraklarda devlet düzeni ku­ kuşatmadan sonra kale Timur’a teslim bu makama atandı.
ran ilk kavim, Hurrilerdir (M.Ö. XVI. oldu (5 Eylül 1387). Timur, kaleyi bü­ O sırada Yavuz’un Van’da egemen­
yüzyıl). M.Ö. IX. yüzyılda burada Urar-- yük ölçüde tahrip etti. Timur’un geri lik kurmasının üzerinden 19 yıl geç­
tular yaşamaya başladılar. Urartu dö­ çekilmesinden sonra başlayan kıtlık mişti. Ancak bu kez Türk egemenliği
neminde adı “ Tuşpa” ve “ Turuşpa” 1389 yılına kadar sürdü. Bu arada Van kesin oldu. Makbul İbrahim Paşa’nın
idi. M.Ö. 830-694 yılları arasında Urar­ kenti dahil olmak üzere Vaspuragan Van şehrini ele geçirmesi, Van ve çev­
tu devletinin başkenti olan şehir sıra­ eyaleti Tatar Şeyhi Ahmed’in emri al­ resinin kesin olarak OsmanlIlara geç­
sıyla Med, Pers ve Roma, hâkimiyet­ tındaydı. Şeyh Ahmed’in (1397-1404) mesini sağlayamadı. Kale Şah Tah-
lerinde bulundu. Van ve havalisi ilk kez saltanatı sırasında, aslında bir pisko­ masb tarafından geri alındı. Kanunî.
639 yılında Müslüman Arapların istilâ­ pos olan Medzopetsi, Medzop kasaba­ Sultan Süleyman Karaman Beylerbe­
sına uğradı. Araplar aynı yıl Abdürrah- sında Meryem Ana’ya ithaf edilen bir yi Pîri Paşa ile Erzurum Beylerbeyi Ule­
man Emir’in komutasında güneyden kilise yaptırdı. 1496-1546 yılları arasın­ ma Paşa’yı Van’a gönderdikten sonra
18 bin kişilik bir kuvvetle Van’a girdi­ da hükümdar olan Akkoyunlu Uzun kendisi ordusuyla beraber yola devam
ler. Bölgedeki Ermeniler, Arapiara kar­ Haşan, Van’da bakırdan bir sikke bas­ ederek Tebriz’e gitti.
şı direndiler ve yönetimi bırakmama­ tırdı. 1503’te Şah İsmail Safevî Akko­ Safevî ordusu Osmanlı ordusuyla
ya çalıştılar. yunlu Hükümdarı Sultan Murad’ı yene­ savaşamadiğı için şehir kan dökülme­
Şehir, birçok Arap ve Bizans savaş­ rek Van’ı aldı. den alındı. Kanunî Tebriz’de beş gün
larına sahne oldu. 1021 yılında Bizans XVI. yüzyılın ilk yarısında Ijölge,kaldıktan sonra geri dönerek Van üze­
yönetimine geçti. 1065 yılında ise, şe­ Osmanlı ve Safevî imparatorlukları ara­ rine yürüdü. Tebriz'den hareketinden
hir ve çevresi Alparslan tarafından feth­ sında çekişme konusu oldu. Yavuz iki hafta sonra 15 Ağustos günü Van’a
edildi. Sultan Selim, Çald ıran seferi nde yöre­ geldi. Van Kalesi’ni Safevî kuvvetleri
Van ve çevresi Büyük Selçuklula­ ye geçici olarak hâkim oldu (1514). koruyordu. On gün dayanan kale 25
rın ve onların yerine geçen Türk dev­ 1534 yılında ise Kanunî’nin sadrazamı Ağustos 1548 günü teslim oldu. Böy­
letlerinin egemenliğinde yaşadı. Ana­ Makbul İbrahim Paşa tarafından Ana­ lelikle Van, kesin olarak Osmanlı ege­
dolu Selçuklu İmparatorluğu egemen­ dolu’nun doğusundaki diğer bölgeler­ menliğine girdi ve ilk beylerbeyi ola­
liğini buraya kadar uzatmamıştı. Za­ le birlikte fethedildi. İbrahim Paşa, rak Çerkeş Haşan Paşa atandı. Bun­
man zaman Musul atabeglerinin (Zen- 1533 Ekim ayında İstanbul’dan hare­ dan sonra yapılacak ilk iş kaleyi tah­
gîler), Eyyubîlerin (1230), Artukluların, ket ederek Haleb’e geldi, burada dört kim etmek ve bir daha Şafevîlerin eli­
Ermen-Şahlar’ın nüfuzları buralara ka­ ay kaldı. Arkadan sefere çıkacak olan ne geçmesini önlemekt’i. Bu konuda
dar uzadı. XIII. yüzyılın ikinci yarısın­ padişahın öncüsü durumundaydı. gerekli önlemler alınarak kale her tür
dan başlayarak İlhanlIlar yani Türkleş­ 1534 Haziran ayı başlarında Diyarbe­ saldırıya karşı son derece kuvvetli bir
miş İran Moğolları bütün Anadolu gi­ kir’e doğru harekete geçti. Burada da şekilde tahkim edildi. Kanunî bundan
bi bu bölgedeki mahalli devletlere de bir ay kaldıktan sonra doğuya doğru sonra Anadolu Defterdarı Çerkeş İs­
yüksek egemenliklerini tanıttılar. XIV. yürüyüşüne devam etti. Bu sıralarda kender Paşa komutasında kuvvetli bir
yüzyılın ikinci yarısında Celâyirliler, Van Gölü’nün bütün kuzey kıyısı dev­ birliği burada bırakarak, Van’dan ayrıl­
Karakoyunlular, Akkoyunlular gibi lete katıldı. Batıdan doğuya doğru sı­ dı.
Türk devletleri ve Akkoyunluların ye­ rasıyla Ahlat, Adilcevaz ve Erciş şehir­ Osmanlı devrinde Van, Osmanlı
rine geçen Sâfeviler, yani İran’ın Türk leri Osmanlı topraklarına dahil oldu. eyaletlerinden olup 13 sancaktan ku­
hanedanı sırasıyla bütün Doğu Anado­ Gölün batı ve güney kıyıları zaten Os­ ruluydu. Bunların 8 sancağı yurtluk ve
lu’ya hâkim oldular. manlIlarda idi. Van Gölü’nü bir iç göl ocaklık, 5 sancağı ise has, zeamet ve
1387 yılında Anadolu’ya giren Ti­
haline getirmek için doğu kıyılarını da, tımardı. Zeamet ve tımarları 1215 olup
mur, Van Gölü’nün kuzeyinde bulunan bu arada Van şehrini de almak gere­ cebelileriyle birlikte 3 bin kişilik seferî
Ardzge kentine geldi. Daha sonra kiyordu. Çevrenin en önemli kale şehri bir kuvvet oluştururdu. Ayrıca ulufeli
_____^

gönüllü asker bulunurdu. Sancakları verilmiştir. lemede bulunmuşlar, Alman arkeolog


şunlardı: Van ili m illî eğitimi çok eski bir ta­ Röhrbach’a1898yılındaaraştırmayap-
Van merkez, Erciş,Âdilcevaz, Muş, rihe sahiptir. Osmanlı devrine ait elde ması için izin verilmiştir.
Bitlis, Bargiri, Espabrud, Kârkâr, Vadi-i edilen bilgilere göre Van’da birçok ma­ Şehirde Ahbak Kalesi, Aiinca Kale­
Beni Kutur, Kerani, Agakis, Berda, halle mektepleri olduğu gibi medrese­ si (Erm. Yarinççak), Anzaf Kaleleri, Go-
Evecik. lerin bulunduğu da kayıtlıdır. Bu med­ dom Kalesi, Hişet Urartu Kalesi, Ma-
Bazı kanunnameler ise B itlis San- reselerin başlıcaları şunlardır: Hüsre- gu Kalesi, Nigan Kalesi, Timar Kalesi
cağı’nı, Osmanlı Devleti’ne tabi tam vpaşa Medresesi, İskenderpaşa Med­ ve Toprakkale’nin yıkıntıları günümü­
muhtariyeti olan ayrı hükümet saymış­ resesi, Başkale Medresesi ve Hoşap ze kadar gelebilmiştir. Bu kalelerden
lar ve Doğubayezid’i de “ K a l’â-i Medresesi. önemlisi Van Kalesi’dir. Bu kalenin
Bayezid” Van eyaletine bağlı göster­ Şehre 1864 ve 1868 yılında iki rüş- esası Urartulardan kalmadır. Urartu
mişlerdir. diye mektebi yapılmışıtr. Meşrutiyet krallarından I. Sarturis tarafından (M.Ö.
XIX. yüzyıldan itibaren şehir bir is­ Devri’nde ise Van'da eğitim ve öğre­ 845-828) yaptırılmıştır. Temeli I. Sartu­
kân yeri olmuştur. Zira 1849 yılında tim alanında birçok yenilikler yapılmış­ ris tarafından atılmış olan kalenin ya­
Haydaranlı aşireti, 1888 yılında ise tır. 1908 yılında “ Van id â d is i” adı al­ pımı, oğlu İbsuinis (827-818) ve onun
başka göçmen topluluğu şehre yerleş­ tında yedi sınıflı bir mektep açılmış­ oğlu Menuas (817-785) tarafından ta­
tirilm işlerdir. tır. "Van M uallim M ekteb i" ise 1910 yı­ mamlanmıştır. Kalenin güney yüzünde
Şehrin ilk ticaret meclisi 1861 yı­ lında faaliyete geçmiştir. Yine bu yıl­ hakanın adını taşıyan burcun sert ka­
lında kuruldu. larda “ Bağlarbaşı R ü şd iye si" ile "Şe- yalarına yukarıdan insan sarkıtılmak
Osmanlı devrinde bir sınır şehri h ir R ü şd iye si" adh mektepler açılmış­ suretiyle yazılan çivi yazısı ve Asur dili
olarak gelişen Van, 1882 yılında Erme­ tır. Bunlardan başka ilk mekteplerin il­ ile yazılan yazıt mevcuttur. Kale, iç içe
ni olaylarına sahne oldu. 4-8 Haziran ki olan "B u r’ân-ı Terakki” ve sonradan dört bedenle çevrili olup, bunlardan bi­
1895 tarihleri arasında başgösteren is­ adı "B e yoğ lu” olan mektep açılmıştır. rinci ve ikinci olanı Akkoyunlu ve Os­
yan hareketi, Osmanlı hükümetince 1915 yılında ise, zamanın en modern, manlI devrine, üçüncü ve dördüncüsü
askerî güçle bastırıldı. Üç Ermeni ele­ mektebi olan "A ske rî R ü şdiye” ile ise Urartulara aittir.
başısının yönetimindeki 1500 Ermeni “ Sultanî” mektepleri öğretim e açıl­ Yüzyıllar boyunca Van Kalesi çev­
isyancı kentten uzaklaştırıldı (9 Hazi­ mıştır. resinde savaşlar yapılmış, kale durma­
ran 1895). Şehir, Birinci Dünya Sava- Van ilinde gelişmiş bir sanayi ko­ dan yıkılmış ve onarılmıştır. IV. yüzyıl­
şı’nda Ruslar tarafından işgal edildi lu bulunmaktaydı. 1863 yılıda yapılan da, II. Arşak devrinde İran Kralı Sabuk
(20 Mayıs 1915). Ağustos ayı içinde el­ denemelerden sonra Pamuk üretim i­ Van’a kadar ilerlemiş ve tüm çevreyi
den ele geçtikten sonra 29 Eylül 1915 nin burada da yapılması yararlı görül­ yıkmıştır. Ermeni Kakik Ardzuni kale­
günü kesin olarak Ruslar tarafından müş, ayrıca 1851 yılında şehre birtah- yi baştanbaşa onarmış ve kalenin ikin­
alındı. Rusların yardımıyla şehre hâ­ mis, aba fabrikası Sabunhane ve bal- ci yapımcısı sayılmıştır. Daha sonra
kim olan Ermeniler, Ruslar çekildikten mumuhâne alınmış, 1881 yılıda ise Af­ kale, Timur tarafından taprip edilmiş,
sonra da bir süre Van’a hâkim oldular. yon ve patates yetiştiricileri bir süre İranlIlara onlardan da OsmanlIlara
2 Nisan 1918 günü şehir işgalden kur­ vergiden muaf tutulmuşlardır. (1533) geçmiştir.
tarıldı. Tarih öncesi ve tarihî çağlardan be­ 1889 yılında burada yapılan arke­
Doğu Anadolu’nun Van-Yukarı Mu­ ri, birçok kültür ve medeniyetlerin olojik kalıntılarda ilk ve ortaçağ yapı­
rat bölümünde, Türkiye’nin en büyük meydana gelmesi ve buradan yayılma­ ları eserler bulunmuştur. Kaleye ait al­
gölü olan Van Gölü’nde ulaşım çok es­ sına sahne olan Van bölgesi, bu ba­ tın kakmalı iki kalkan, bugün İngilte­
kiden beri kayıklarla, daha sonra ge­ kımdan çok zengindir. Yöre, XIX. yüz­ re’de British, Museum salonlarını süs­
milerle sağlanmıştır. Nitekim 1879 yı- yıl başlarında beri, AvrupalI gezginle­ lemektedir. 120x1.800 metre boyu­
lıda yayınlanan bir irade ile Van Gö­ rin ve antikite meraklılarının inceleme tunda kaleye güney yamacındaki 1000
lü’nde vapur işletme imtiyazı 40 yıl sü­ alanları olmuştur. basamaklı bir merdivenle çıkılır. Bu
reyle Osmanlı uyruklu Kavafyan Abra- 1839 yılıda Charles Texier, 1845 yı-merdiveni Selçuklu Sultanı Kılıçarslan
ham ve Artin Safafyan adlı kişilere lıda Layard, burada gezmişler ve ince­ yaptırmıştır. I. Sardur’un yaptırdığı Ma­
dır burcu 28 x 51 x 4.5 metre boyutla-
rındadır. Harç kullanılmadan yapılmış
ve büyük bir kalker blok taş halinde­
dir. Kale içerisinde Osmanlı dönemi­
ne ait cami, medrese, kışla, sarnıçlar,,
etrafı açık kümbetler ve güneyde kral
mezarları kayalara oyulmuş haldedir.
Kalenin güneyindeki ölü şehir kalıntı­
ları Birinci Dünya Savaşı’na kadar kul­
lanılan eski Van şehrine aittir.
Burada İlhanlIlara ait Ulu Cami
(1011), Hüsrev Paşa Camii (1567), Ko-
cabey Mescidi, türbeler, medreseler
ve hamamlar bir yıkıntı halindedir.
■J Osmanlı imparatorluğu yönetimin­
de Van Kalesi çeşitli dönemlerde bir­
çok kez onarıma tabi tutulm uştur.
Bunlar sırasıyla 1731,1741,1766,1772,
1781, 1787, 1796, 1804, 1812, 1809 ve
1830 yıllarında gerçekleşmiştir.
Hüsrev Paşa Camii, Kanunî’nin ve­
zirlerinden Van Beylerbeyi Koca Hüs­
rev Paşa tarafından yaptırıldı (1565).
Mimar Sinan’ın eseri olduğu sanılan
cami, XVI. yüzyıl Türk cami mimarisi­
nin en güzel örneklerinden biridir. Ka­
lenin eteğinde bulunan eski Van şeh­
ri yıkıntıları arasında kubbeli iki cami­
VAN: At Meydanı ve Kurşunlu Camii (XIX. yüzyıl ik in c i yarısı). den biri olarak tanınır. Hüsrev Paşa’-

303 .
nın türbesi camiin yanındadır. XVII. XIX. yüzyıl sonunda B itlis vilayeti­
yüzyılda camiin bütün kubbeleri ve VARTO (Eski adları: Orarto, nin Muş sancağına bağlı bir kaza idi.
odaları mavi kurşunla örtülüydü. Orta Urartu, Vartoy, Gümgüm)
Toplam 93 köyü vardı. Bir kaymakam
kubbesi süslü ve sanatlı, alemleri de Tarihî kaynaklara göre Varto adı ve bir idare meclisi tarafından yöneti­
halis altınla kaplıydı. Duvarları çini “ O rarto ”dan gelmektedir. Orarto, Haiti len Varto’nun 1890 sayımına göre top­
kaplı olan camiin içinde kıymetli avi­ adını taşıyan Türk kavminin, Kuzey lam nüfusu 16 bin 944 kişi idi.
zelerde bulunmaktaydı. 1970 yılların­ Çin’deki Hatay’dan gelerek, Doğu Ana­
Kayalıdere; Varto'nun 20-25 kilo­
da harap durumda olan yapı 1973 yılı- dolu'da yerleştikleri bölgeye Asurlular metre güneydoğusunda Urartu kalesi­
da onarılmıştır. Siyah-beyaz sıralı kes­ tarafından verilen addır. Türkler bura­ dir. Yapılan arkeolojik araştırmalar so­
me taştan yapılmıştır. Kare taban üze­ da Van-Toşpa şehrini yeniden kurarak nucunda, kalede birçok buluntuların
rine silindirik olarak yükselen tek şe­ hükümet merkezi yaptılar. O çağda yanında, 6 odalı bir mezar da ortaya çı­
refeli minaresi kuzeybatı köşesinde- Türk hükümdarlarına Orardo kralları karılmıştır.
dir. Yapı, renkli ve işli mihrabı dışın­ denirdi. Şehir, Asur, Ermeni ve Iran
da süssüzdür. Duvarlarındaki taşların egemenliği altına girdi. Halife Ömer
bir kısmı sökülmüştür. Oldukça sağ­ çağında İranlIlarla Araplar arasında ya­
lam görünen kubbe, depremde birçok pılan Kadisiye savaşından sonra Arap
yerinden çatlamıştır. Hüsrev Paşa Vak- egemenliği altına girerek dağlarda çe­
fin a a it Çifte Hamam, 1903’te de bir ira­ ş itli beylikler ve ağalıklar halinde ya­ VİRANŞEHİR (Eski adları: Te­
de ile onarılmıştır. şamlarını sürdürdüler. Müslüman hal­ la, A nto nio po lis, Constantina)
Kayabaşı (Kaya Çelebi) Camii, 1592 kın bir kısmı “ Kırmançi” adı verilen dili Eski bir H itit şehri olarak M.Ö.
yılında Kaya Çelebizâde Koçu Bey ta­ konuşurdu. 2750 yılından itibaren varlığını göster­
rafından yaptırılmıştır. Koçu Bey’in pa­ Abbasîler ve Selçuklular devrinde miştir. Tarihî İpek Yolu’nun üstündeol-
dişah fermanıyla idam ettirilmesinden kendi sınırlarını geçmemek üzere bu ması ve çok verimli ovalara sahip bu­
sonra Cem Dedemoğlu mehmed Ağa devletlerin ordularına karıştılar. İlçe lunması bu şehrin ticaret ve tarım ala­
tarafından tamamlattırılmıştır. Eski merkezi kasabanın asıl adı “ G üm güm " nında Yukarı Mezopotomya’nın önemli
Van’da Ortakapı yakınında, yer alan dür. Bu ad, Selçuklular tarafından ve­ bir şehri olmasını sağlamıştır. Daha
dikdörtgen planlı camiin minaresi ku­ rilm iştir. 1071 Malazgird Savaşindan sonra ünlü Lidya Kralı Krezüs’ün yö­
zeybatıdadır. Üzeri kubbeyle örtülmüş­ sonra, Malazgird ve Varto çevresinde netiminde kalmıştır. M.Ö. XV. yüzyıl­
tür. 1972 yılında onarımı yapılan cami, çok sayıda Türk aşireti yerleştirildi. Av­ da yeniden H itit federasyonuna dahil
ibadete açıktır. cılığa çok meraklı olan bu aşiretler, bu­ edildi. Bu arada Arzana adlı bir beyli­
Kurşunlu Cami, Hüsrevpaşa Cami­ gün de Varto ovasında çok sayıda bu­ ğe de hükümet merkezliği yapan Vi­
i’nin 100 metre kadar doğusundadır. lunan toy kuşlarını avlarlardı. Bu kuş­ ranşehir, M.Ö. 1115 yılında Asurlula-
Minaresinin tepesi yıkılmıştır. Mihrap lardan dolayı kasaba, toyvar anlamına rın, M.Ö. 885 yılında ise H ititlerin sal-
taşı oymalı ise de Hüsrevpaşa Camii gelen “ Vartoy” adını almış ve bu keli­ dırışınauğradı ve H ititlile r’e, birara Bü­
kadar renkli ve işli değildir. Kubbenin me zamanla Varto şekline dönüştürül­ yük İskender’in generallerinden Selev-
tayanla birieştiği yere çepeçevre müştür. Malazgird Zaferi’nden sonra kos’a bağ Iandı.___________________
“ Â ye te l-K ü rsı ’ yazılmıştır. Kitabe ve Türk egemenliğine giren Van ve Bitlis
Selevkosların yönetim ine isyan
tarih yoktur. Kubbesi çatlamış ve üze­ yöresinde, Haiti soyuna mensup dağ­
lı Türkler, bağımsız birer derebeylik ha­ eden halk, Suriye Ermenilerine bağlan­
rini örten düzgün taşlar sökülüp götü­ mış ve M.Ö. 163 yılında Romalılar ta­
rülmüştür. linde yaşıyorlardı. Yavuz Sultan Selim’
in doğu seferi sırasında aşiret reisle­ rafından ele geçirilmiştir. 622 yılına
Ulu Cami,yaptıranın kim olduğu ve kadar Roma-İran arasında el değiştiren
devri kesinlikle bilinmemektedir an­ ri, Mevlânâ İdrisî Bitlisî’nin önderliğin­
de padişaha bağlılığını sundular. Ya­ Viranşehir, Arap ordularınca zaptedil-
cak, Karakoyunlulardan Kara Yusuf’­ di. 660 yılından 873 yılına kadar Ham-
un, Tim ur’un gelmesinden önceki ilk vuz, kendilerini huzuruna kabul ederek
başları olan Kurtbaba aşiretine " Baba danî’lere bağlı olarak Mardin’e bağlan­
saltanat yıllarında yapıldığı sanılmak­ dı. 894 yılında Muttezit tarafından Ab-
tadır (1389-1400). 1970’te başlayıp, Kürdî” adını verdi ve onları, İranlIlar ve
Şiîliğe karşı cephe almaları kaydıyla basîler’e, Melik Şah zamanında Sel­
1973’e kadar süren kazılarda ele geçi­ çuklu Devleti’ne bağlanan şehir, za­
rilen tonoz yıkıntıları ve duvar süsle­ derebeyliklere ayırarak geniş imtiyaz­
lar verdi (1514). 1787 yıllarında, Varto man zaman Bizans, Selçuklu, Arap,
meleri ile, harcın cinsi ve tekniği de bu İran ve Artuklular arasında el değiştir­
tarihlendirmeyi haklı göstermektedir. ilçesinin Üstükran bucağına bağlı 20
köyde ve Karir bölgesinin 9 köyünde di. 1030 yılında yeniden Bizans’ın eli­
Zengin süslemeli tuğla bir yapı ne geçtiyse de 1071 yılında Selçuklu­
olup, 1913 yılından itibaren büsbütün yerleşmiş bulunan halk, Harzemli
olup, Hormekliler adı ile anılırdı. Ka- ların, 1108 yılında Mardin Artuklular’ın
yıkılmıştır. Sadece minarenin gövde­ eline geçmiş, 1202 yılından sonra ise,
sinden bir parça kalmıştır. Pek çok rir’deki Hormekliler, Zeynel Ağa, Var­
to ’daki Hormekliier, Picran kabilesin­ Musul Atabeyi Nureddin Zengi tarafın­
parça Van Müzesi’ndedir, dan fethedilmiştir.
Hüsrevpaşa Türbesi, Eski Van şeh­ den Hasanhan-Ali oğulları Mehmed ve
Halid Ağalar tarafından yönetilirdi. Viranşehir, tarihindeki en büyük yı­
rinde, Hüsrevpaşa Camii’nin yanında­ kıma, Hülâgû tarafından 1258 yılında
dır. III. Murad’ın Van Valisi Hüsrev Pa­ Varto, 1794 yılında bir ara İran istilâ­
sına uğradı. XIX. yüzyılda birçok ayak­ uğradı. 1367 yılında ise yeniden Mar­
şa’ya aittir. 1586 yılıda yaptırılmıştır. din Artuklularına bağlanan şehir, 1400
Mimarı Mardinli Abdullah oğlu Şaban’- lanmalar oldu ise de bu ayaklanmalar
zamanında bastırıldı. Tanzimat’ın iiâ- yılında Timur tarafından istilâ edilerek
dır. Altıgen planlı olan türbe, kesme yağmalandı. Daha sonra Akkoyunlu,
taştan yapılmıştır. Üst kısmında köşe­ n'ndan (1839) sonra Varto, kaza duru­
muna getirildi. Sultan Abülhamid, Karakoyunlu, Arap ve İranlIlar arasın­
ler kesilmiş olduğundan binanın örtü­ da el değiştirdi. 1516 yılında Yavuz Sul­
sü on iki köşeli bir pramit biçiminde­ 1891 yılında Tanzimat yanlıları ile ya­
bancı devletlere karşı kurduğu 36 atlı tan Selim devrinde Osmanlı egemen­
dir ve tuğladan yapılmıştır. liğine kavuştu.
Van’da çok eski bir Ermeni manas­ Hamidiye A layina doğudaki Türk aşi­
retlerini de dahil etti. Bunun için Mir­ Şehir, Kanunî Sultan Süleyman
tırı olan Varak Surp Haç Manastırı ta­ devrinde 1535 yılında Diyarbekir’e bağ­
rihî bakımdan Anadolu’daki ve 114 liva Mahmud Paşa, Van, Malazgird, Hı­
nıs ve Varto’ya asker toplaması için landı ve mutasarrıflık olarak yönetildi,
matbaalardan birinin burada kurulma­ IV. Murad’ın Irakeyn seferini yaptığı sı­
sı açısından önemlidir. gönderildi. Daha sonra ilçede Cumhu-
riyet’e kadar birçok aşiret ayaklanma­ rada buradan geçerken gördüğü rüya­
Bugünkü Van, eski Van’ın 2 km. da, Eyyûb Peygamber’in mezarını bul­
uzağında, onun bağ ve bahçeleri için­ ları olmuştur.
Varto, Tanzimat'ın ilânından son­ masını istemesi üzerine, Padişah ta­
de kurulmuştur rafından Eyüb Peygamber’in mezarı
ra (1839) ilçe olmuş, 1923 yılında be­
bulduruldu.
lediye teşkilâtı, daha sonra da emni­
yet teşkilâtı kurulmuştur. Urfa’nın en eski ilçelerinden biri
olan Viranşehir, zaman zaman Mar-
'304
din’e ve Urfa’ya elçilik yapmıştır. Ta­
rihin birçok dönemlerinde istilalara
uğrayıp yakılıp yıkıldığı için şehire ha­
rap anlamına gelen “ Viran” kelimesi
eklenerek "V iranşe hir” adını almıştır.
Uzun bir süre kaza olan Viranşehir,
bir ara nahiye olduysa da 1908 yılında
kaymakamlık haline getirilmiş, 1924 yı­
lında Urfa’ya bağlı bir ilçe olmuştur.
İlçenin en önemli tarihî yapıları
arasında Çimdini Kalesi, Ceylânpınar
Kalesi ve Eski şehirdeki Mabed sütun­
ları yer alır.

YALOVA (Eski adları: Drepa-


num, HâlĞnopolis)
Yalova’nın tarihi oldukça eskidir.
Bu tarihin M.Ö. 3000 yıllarına kadar da­
yandığı anlaşılmaktadır. Yalova adının,
deniz kenarında bir ova üzerinde ku­
rulmuş olmasından ötürü “ Yalı-ova"
adıyla anılmasından geldiği sanılmak­
tadır. Bir başka söylenti ise, Osman
Gazi’nin emirlerinden Yalvaçoğiu tara­
fından kuşatılmış bulunmasından ötü­
rü bu kumandanın adına izafeten Ya-
lakova diye anıldığı ve Yalova adının
bundan türediğidir.
Yalova’nın M.Ö. 1200 yıllarında ba­
tıdan gelen Friglerin etkisinde kaldı­ VİRANŞEHİR: Genel görünüm (XİX. yüzyıl ik in c i yarısı).
ğı da bilinmektedir. Dor göçlerinden
sonra Megaralıların, Marmara Denizi’- başlanan ve 1747 yılında faaliyete ge­ kü, Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Yalova
nin kuzey kıyılarında Astakos (Baş is­ çen Yalova Kâğıt Fabrikası, şehrin Terminal Oteli ve Atatürk Odası’dır.
kele), varlığı sikkelerden bilinen Olbia ekonomik gelirini de artırdı. XIX. yüz­
(Eski İzmit) ve Kios (Gemlik) gibi kent­ yılda “ Hamam Y erleri" denilen kaplı­
ler kurdukları bilinmektedir. Şehir da­ calar, II. Abdülhamid yıllarında İstan­
ha sonra sırasıyla Bitinya, Pers, Yunan bul’un Rum ve Levanten doktorlarının
egemenliklerinde kaldı. sular ve kürler hakkında yaptıkları ya­
Bizans imparatorluğu zamanında, yınlara konu olmuştur. Buraya sayfiye­ YALVAÇ
İstanbul’un başkent yapılması ve İzmit ye gelen “Tatiısu Frenkleri”, burayı ilçe arazisi, tarih öncesi devirler­
üzerinde geçen yolun Yalova yakının­ “ Cour-les-Banis” olarak adlandırmış­ den itibaren meskûn olarak görülür.
dan açılması sonucu, buranın ve özel­ lardır. Dr. S iotis’in bu başlıkla bir de Tarihî devirlerde sırasıyla Hitit, Frig-
likle kaplıcaların önemi arttı. O zaman­ Fransızca kitabı vardır. ya, Lidya ve Pers egemenliği altına gir­
lar, İstanbul’dan Gebze’ye kadar geli­ Bugün İstanbul iline bağlı ilçe mer­ miş, Büyük İskender’in Persler’i yenil­
nir ve oradan kayıklarla Hersek’e çıkı­ kezidir. giye uğratmasıyla, onun kurduğu im­
lırdı. Hersek ve çevresi, İmparator ve Yalova, Erken ve Orta Bizans devir­ paratorluğa, daha sonra imparatorlu­
ailesinin sayfiye kentiydi. Yalova’nın lerinde yazlık yeri olarak antik Plylai ğun parçalanmasıyla da Selefküsler’in
Bizans döneminde önem ve rağbet kenti surları içinde bulunmaktaydı. ve Romalılar’ın egemenliği altına gir­
görmesinin bir başka sebebi ise, impa­ 1970 yılında yapılan kazılar sonucu bir­ miştir. Bizans yönetimindeki bölgeye
rator Constantinus’un annesi Helena’ çok yapı izlerine, kaplıca hamamların ilk Türk akıncıları, Çağrı Bey kuman­
nin Yalova’nın Drapenon köyünde ve diğer bina yıkıntılarına rastlanıl­ dasında 1018 yılında ayak bastı. Ma*
doğmuş olmasıdır, imparator, annesi­ mıştır. lazgird Savaşı’ndan (1071) sonra Türk-
nin isteği üzerine kaplıcaları yeniden Yalova’da, ilk arkeolojik araştırma­ ler’in Anadolu'ya yerleşmeleriyle Türk-
inşa ettirm iş ve Drapenon köyünün lar, 1933’e doğru Prof. Dr. Arif Müfid menler burada iskân edildi. Bunlardan
adını da Helenopolis olarak değiştir­ İnansel tarafından yapıldı. Kaplıca ya­ Oğuzlar’ın kolu Salurve Emir boyuna
miştir. nındaki antik hamam kalıntısı bulun­ mensup Yalvaç Bey’in yöreyi yurt
BizanslIlardan sonra kısa bir süre du. İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdü­ edinmesinden sonra buraya "Yalvaç”
Selçuk Türklerinin de egemenliği al­ rü Rüstem Duyuran, deniz kıyısında adı verildi.
tına giren Yalova, Haçlı seferleri sıra­ Karakilise denilen yerde kazı yaptı. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kö-
sında büyük tahribat gördü. 1325 yılın­ Şehirdeki İslâmî yapılardan Rüs- sedağ’da M oğollar’a yenilmesiyle
da OsmanlIların eline geçen Yalova, tempaşa Camii, Osmanlı devrinde iba­ Anadolu’da yer yer Türk beylikleri ku­
“ Yalak Ova” adını aldı. Bu arada dete açılmış, 1891 yılında onarım gör­ ruldu. Göller yöresinde Hamidoğulla-
“ Yalakâbâd” adıyla anıldığı da görül­ müştür. rı Beyliği kuruldu ve Yalvaç da bu bey­
müştür. XIV. ve XV. yüzyıllarda Yalo­ Şifalı kaplıcaları ile tanınan Yalo­ liğe bağlandı. Osmanlı imparatorluğu’­
va kaplıcaları iyice gözden düşmüştür. va’ya, Atatürk, ilk kez 1927 yılında gel­ nun Türk birliğini sağlamasından son­
Fakat Suriye ve Mısır’ın fetihleriyle miş, daha sonra birkaç kez yatla bu­ rada Osmanlı topraklarına katılan Yal­
ana yolun yine Diliskelesi üzerinden rayı ziyaret etmiş ve dinlenmiştir. Bu­ vaç, Hamidoğulları beyliği ile birlikte,
geçmesi, çevrenin önemini yeniden nun üzerine ayrı ayrı yerlerde Atatürk Hamid Sancağı adıyla Konya vilayeti­
artırdı. XVI. yüzyılda burası yeniden en Köşkleri yaptırılmış veya mevcut köşk­ ne bağlandı ve 1740 yılında “ İlç e ” du­
çok sözü edilen kaplıcalardan biri ol­ lerin birinde m isafir edilmiştir. Bu rumuna getirildi.
du. Daha sonra 1744 yılında İbrahim köşklerden önemlileri: Millet Çiftliği’n- Önemli bir arkeolojik zenginliğe,
Müteferrika’ nın girişimi ile yapımına de Atatürk Köşkü, Baltacı Çiftliği Köş­ sahip olan Yalvaç’ta yapılan araştırma-
305
larda, oldukça zengin kalıntılar ve ya­
pılar ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan bi­
ri de Hoyran Gölü çevresinde yapılan
araştırma sonucu Limenia yakınında
bulunan kaya mezarları ile evleri, bu­
ranın çok eskiden beri bir yerleşim yeri
olduğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca 1947
yılında yörede toplanan eserlerin de­
polanması ile başlayan faaliyetler so­
nucu, ilçede 1966’da müze binası açıl­
mış, bu binada birçok arkeolojik bu­
luntularla, Selçuk ve Osmanlı dönemi
eserleri sergilenmiştir. Bıfmüzede bu­
lunan çoraplar, havlular, kılıç, kalkan­
lar ve el sanatları ile Türk taş işçiliği
sanatının güzel örneklerini veren ba­
zı mezar taşları, tarihî zenginlikler ara­
sında yer aldığı gibi, Türk el sanatla­
rının inceliğini yansıtması açısından
da ilginçtir.
Yalvaç ilçe merkezinin tarihî zen­
YENİŞEHİR: Genel görünüm (XIX. yüzyıl İk in c i yarısı).
ginlikleri şöyle sıralanabilir:
Devlethan Camii, HamidoğuUarı
Beyliği zamanında yapılmış güzel bir Ulu Cami (Orhan Camii), XIV. yüz­ duğu duvarlar, sivri nişlerle teşkilatlan­
yapıdır “ U lucam i” adıyla da anılır. yılda Orhan Gazi tarafından yaptırıl­ dırılmıştır. Ortada mihraplı iki hücre,
Meydanoğlu “ Kaş C a m ii" ile “Kuş­ mıştır. Bugün sadece minaresi ilk du­ medresenin dershanesi olarak bilin­
çu Mehmedağa Camii” , Osmanlı dö­ rumdadır. mektedir.
nemine ait yapılardır. Hacı Kuyucular Süleymanpaşa Camii, XIV. yüzyıl Imaret-Aşhâne (Matbah); Batı’daki
Evi ise, Genç Osman devrinde yapıl­ yapısıdır. Dikdörtgen planlı ve düz ah­ medrese eyvanı, bir duvarla, kuzeydeki
mış olup, üç katlı bir binadır. Osman­ şap çatılı olan camiin duvarları moloz imaret-aşhane mekânlarına bağlan­
lI mimarisinin güzel bir örneğini oluş­ taşıyla tuğladan örülmüştür. maktadır.
turmaktadır. Balibey Camii’nin kitabesi olma­ Süleymanpaşa Medresesi ve Tür­
Yalvaç, bugün Göller yöresinde, makla beraber, plan olarak XIV,-XVI. besi, Süleyman Paşa tarafından yap­
İsparta iline bağlı ilçe merkezidir. yüzyıl arasında yapılan yan mekânlı tırılmıştır. Medrese moloz taşla örül­
tabhaneli camilerdendir. Ortada kare müştür. 1930’da yıktırıldı. Türbe sekiz
mekân, yanlarda kubbeli iki küçük köşeli ağır kubbelidir. Altta üç penceri
odadan oluşur. Duvarlar kesme taştan­ ve kapı yer alır. Duvarlar düzgün kes-
dır. Önde altı bölümlü son cemaat yeri metaş ve iki sıra tuğla ile örülmüştür.
vardır. Mihrap nişi mukarnaslıdır. Ağaç Kapıda ufak bir tak vardır. Süleyman
YENİŞEHİR mimber, yıldız, altıgen ve üçgen mo­ Paşa, Bolayır’da anî olarak öldüğün­
Tarih ve kuruluş bakımından eski­ tifleriyle süslüdür. den buraya gömülememiştir.
dir. ilçe eski “ N e ap olis” şehrinin ye­ Voyvoda Camii, XVII. yüzyıl yapısı Postunpuşbaba Zaviyesi, XIV. yüz­
rinde kurulmuştur. Romalılar, Bizans­ olup, kare planlı ve kâgir bir camidir. yılda i. Murad tarafından yaptırılmış­
lI la r ve Selçuklular burada yaşamışlar­ Sinanpaşa Külliyesi, Yenişehir’in tır. Ortada yer alan kubbeli ana mekân­
dır. Yenişehir 1301 yılında Osman Bey güney ucundadır. İstanbul-Şam-Bağ- la yanlardaki kubbeli iki tabhane oda­
tarafından alınarak, bir süre başkent dad kervan ve sefer yolunun üzerinde­ sından oluşur. Tuğla ve taş örgülü du­
olmuş, sonraları bir menzil olarak öne­ ki büyük menzil külliyelerinden biridir. varlar, dıştan kemerlerle süslüdür.
mini sürdürmüştür. Daha sonra Bursa 1573-1582’de Koca Sinan Paşa tarafın­ Kubbe yuvarlaklığına geçiş, Türk üç­
ve İznik gibi tarihî ve doğal zenginlik­ dan inşa ettirildi. Bugün topluluktan genleriyle sağlanır.
leri bol olan iki şehir arasında gölge­ sadece, cami, medrese hücreleri, aş- Çiftehamam, Deli Hüseyin Paşa ta­
de kaldı. Yenişehir’in İdarî tarihçesi ke­ hâne ve topluluğun büyük giriş kapısı rafından yaptırıldı (1645). Erkekler kıs­
sin olarak bilinmemekle beraber, mev­ yanında, aşhâne duvarlarında bazı to ­ mı üç bölümdür, sıcaklık kısmı, kapa­
cut kaynaklardan Tanzimat'la beraber noz ve duvar izleri kalmıştır. lı dört halvetli ve dört eyvanlıdır, sekiz
başladığı anlaşılmaktadır. Önceleri hâ­ Yapılar, b ir çevre duvarı içinde köşeli bir yıldızı andırır. Soğukluk ve
kimler, daha sonra kaymakamlar veri­ yer alır. Bugün, bu duvarların bir kıs­ camekân kısmı kubbelerle örtülüdür.
lerek yönetilmiştir. mı ayaktadır. Topluluğun kuzeyinde Kadınlar kısmının sıcaklığı iki bölüm­
ilçenin XIX. yüzyıldan itibaren göç­ yer alan camiin medrese odaları cami­ dür. Dış görünüşü uzun uzun bir dik­
menlerin biryerleşme alanıolduğudik- ye göre kuzey-güney doğrultusunda dörtgen biçimindedir.
kati çeker. Zira Osmanlı İmparatorlu­ uzanmaktadır. Şemaki Evi, Türkistan’dan gelme
ğu’nun topraklarının daralması üzeri­ Cami, tek kubbelidir ve önünde, üç Şemakizâdeler tarafından XVIII. yüzyıl­
ne, daha önce Osmanlı egemenliği al­ bölümlü bir son cemaat yeri vardır. da yaptırılmıştır. Bugün müze haline
tında çeşitli yerlerde bulunan Türk hal­ Her üç bölüm de aynalı tonozla örtül­ getirilen ev iki katlıdır. Her iki kat da
kı, yurtlarına dönmek zorunda kalmış­ müştür. Mermer sütunların başlıkları ortadaki açık mekânlara yönelen iki
tır. 1879 yılında Yenişehir’e Abaza göç­ baklavalıdır. Kemerler, bu sütunlara ve kanat halinde düzenlenmiştir. Zemin
menleri getirilerek yaylalara yerleşti­ duvar payelerine dayanmaktadır. Ca­ katta taşlığın iki yanında ikişer oda
rilmişlerdir. 1885 yılında buraya göç­ mi, dıştan ikişer sıralı kirpi saçaklarla vardır. Üst kattaysa taşlığın üzerinde­
menlerin gelmesi devam etmiş, 1890 üç kademeye ayrılmıştır, içte pence­ ki sofanın sol yanında büyük bir oda,
yılında Hezargrad göçmenleri getirile­ renin ve mihrabın çevresi çivi ve kalem sağ yanında da bir büyük, bir küçük
rek iskân edilmiş ve bunların kurduk­ işleriyle, taş ve tuğladan örülmüş olan oda bulunmaktadır. Alt kat moloz mal­
ları köye “ Aydoğdu "adı verilmiş, 1891 minaresi çinilerle süslüdür. Mihraptaki zemeyle yığma duvar, üst katsa ahşap
yılında ise bir başka göçmen kafilesi­ kalem işleri, XVI. yüzyıldaki örneklerin tavan ve tabanlı, bağdadî duvarlarla in­
nin kurdukları köye “ M ahm udiye” de­ en güzellerindendir. şa edilmiştir. Üst katın üç odasında da
nilmiştir. Medrese hücreleri, Güney-kuzey süslü ocaklar, ahşap dolap ve yüklük­
Bugün Bursa iline bağlı ilçe mer­ doğrultusunda, camie dikey uzanan ler bulunmaktadır, ikinci katta, eyva­
kezi olan Yenişehir’de Osmanlı devri­ bir sıra hücreden ibarettir. Duvarlarda nın sol yanındaki büyük odada, süslü
ne ait birçok eser vardır. birer ocak nişi vardır. Kubbenin otur­ pencerelerin arasında yüzeyleri “ C ” ,
306
“ S ” kıvrımlarıyla dallar ve çiçekli va­ Bu okullardan en önemli eğitim ku­ sının üzerindeki kitabeden 1768 yılın­
zolar süslemektedir. Ahşap tavan da rumu, Çandaroğlu Süleymanpaşa da Hacı Mehmed tarafından yaptırıldı­
bu üslupta süslü bordürlerin kare çer­ Medresesi’dir (XIV. yüzyıl). Medrese ğı anlaşılır. Moloz taştan harçla yapıl­
çeve içine aldığı boyalı nakışlı tavan XVI. yüzyılda “ y irm ili" medrese hali­ mıştır. Üzeri derzlidir. Kare planlı olan
göbeğiyle değerlendirilmektedir. Bu ne geldi. Sultan Abdülmecid tarafın­ cami, sekiz köşeli bir kasnağa oturan
odada, yüklüğün üzerinde büyükçe bir dan 1846’da onartıldı. Köprülü Meh­ kubbeyle örtülüdür. Ahşap minberlidir.
manzara resmi yer almaktadır. med Paşa’nın yaptırdığı ve bugün yok Mihrabı basittir. Gövdesi çok köşeli
Yukarıda açıklanan yapılardan baş­ olan bir başka medrese, arastaya b iti­ olan minare tuğladandır. Kürsü bölü­
ka, Yenişehir’e 1779 yılında Sultan Ha­ şikti, mahalle ve sıbyan mektepleri mü kesme taştan yapılmıştır. Son ce­
tun tarafından bir mektep yaptırılmış, XIX. yüzyılda yeniden düzenlenerek ip­ maat yeri beş bölümdür. Burada orta
1864 yılında bir rüşdiye mektebi açıl­ tidai olmuştur. bölüm kubbeyle, diğerleri aynalı to ­
mış, 1873 yılında ise hükümet konağı Zafranbolu, deniz ve karayolu sa­ nozla örtülmüştür.
inşa edilmiştir. yesinde çevresiyle ilişki kurabilmek­ Eski Cami (Gazi Süleym an Paşa
teydi. XVII. yüzyılda Istanbul-Bolu- Camii), Camiikebir Mahallesi’ndedir.
Gerede-Tosya-Amasya-Tokat-Sivas Çandaroğullarından Gazi Süleyman
kervan yolu, Gerede’den başlayarak Paşa tarafından kiliseden camie çev­
Zafranbolu ve Kâstamonu üzerinden Si­ rildiği söylenir (1322). Kare planlı ya­
nop’a varmaktaydı. Zafranbolu, Gere- pı, moloz taştan yapılmıştır. Ahşap ör­
ZAFRANBOLU (Eski adlan: de-Sinop yolu üzerinde Kastamonu’­ tülü, yalındır. Mihrabı basit bir niş şek­
Taraklı Borlu, Zağferarıbolu, Zafranbo- dan bir önceki konaklama yeriydi. Cin: lindedir. Ahşap minberi ve ahşap mi­
li. Bugün: Safranbolu). ci Hanı da bu amaçla yapılmıştı. naresi vardır. Yapıda, ahşap direkler
Zafranbolu, Paleolitik Çağ’dan iti­ Amasra, Zafranbolu’nun en güvenli li­ üzerine oturan bir de kadınlar mahfili
baren yerleşme merkezi olmuştur. Ef- manı durumundaydı. Ancak yakınlığı vardır. Camiin içinde özelliği olan bir
lânî yöresi, M.Ö. IV.-III. bin yıllarında sebebiyle deniz ulaşımı Bartın yoluy­ bezeme özelliği yoktur. Bu yapı bugün
yoğun yerleşmelere uğradı. M.Ö. 1000 la yapılırdı. İlçenin İstanbul’la bir iliş ­ harap durumdadır.
yılında bu bölgeyi kapsayan Kuzeybatı kisi de karayoluyla sağlanırdı. Hidayetullah Camii, İzzet Mehmed
Karadeniz Bölgesi, Homeros’ta “ Pah- Paşa Mahallesi’ndedir. Giriş kapısının
p la g o n ia " olarak belirlenmişti. Yöre Zafranbolu’nun İktisadî hayatı, ta­ üzerindeki kitabeden 1718-1719 tarih­
daha sonra Pers, Lidya, Helenistik, Ro­ rım ve hayvancılığa dayanmaktaydı. lerinde Hidayet Ağa tarafından yaptı­
ma, Bizans egemenliklerinde kaldı. Zafranbolu’nun en önemli üterimi de­ rıldığı ve 1874 yılında Dizdarzâde Hacı
Zafranbolu-Eflâni bölgesindeki 24 tü- ri ve deri eşyaydı. Dericiliğe en uygun Süleyman Efendi tarafından onartıldı-
mülüs, çeşitli kaya mezarları, kabart­ yer, Tabakhane Deresi vadisiydi. ilçe­ ğı anlaşılır. Yapı, 1950 yılında bir
malar, Zafranbolu güneyinde, Sihapi- nin dericiliği 1852 yıllarında önemli kez daha onarıldı. Kare planlıdırve mo­
ler köyündeki bir Roma tapınağı, Ro­ ekonomik değer taşımaktaydı. 1890 loz taştan yapılmıştır. Esas salon
ma ve Bizans devirlerinin kalıntılarıdır. yıllarında 84 tabakhane vardı. Tabak­ 11.5x9.5 metre boyutlarındadır. Mih­
Türklerin Anadolu’ya gelmesinden hanelerde işlenen deriler, semerciler rap basit görünüşlüdür. İki yaynında
sonra Zafranbolu tarihi, Kastamonu ta­ ve saraçlar tarafından alınırdı. Yeme­ birer yarım sütun vardır. Ceviz ağacın­
rihine bağlı olarak gelişti. XII. yüzyıl ni diken dükkân sahibi dikiciler, aras­ dan yapılmış ve geometrik m otiflerle
başında Danişmendlilerin eline geçti. ta denilen çarşıda toplanırlardı. Yan­ süslü minber, yapının tek bezemeli ye­
Tekrar Bizans tarafından alındı, XIII. larında kalfa ve çırak çalıştırırlardı. ridir,
yüzyıl başlarında Çobanoğulları tara­ Arastada 46 dükkân vardı. Çok küçük İzzed Mehmed Paşa Camii, kendi
fından yurt edinildi. Çobanoğulları ön­ olan bu dükkânların her birinde 3-5 kişi adıyla anılan mahallede, Zafranbolu
ce Selçuklular, sonra İlhanlIlara bağ­ çalışırdı. Çarşısinın içindedir. Giriş kapısı üze­
landılar. XIII. yüzyıl sonlarında Eflânî’- ilçede semercilik ve saraçlık, yay­ rindeki kitabeden İzzet Mehmed Paşa
de kurulan Kayı boyundan Çandaroğul- gın bir üretim koluydu. Çarşıda “ Se­ tarafından 1796 yılında yaptırıldığı an­
ları Beyliği de burda önce Selçuklula­ m e rcile r iç i " ve “ s a ra çla r" adı verilen laşılır. 1895 ve 1902 yıllarında onarım
ra, ^onrallhanlılara bağlı olarak yaşa­ iki sokakta toplanmışlardı, görmüştür. Kesme taştan yapılmıştır.
dıktan sonra XV. yüzyıl başlarında kı­ Çarşı bölgesinde bugün de varlık­ Üzeri kurşunla kaplıdır. Küçük bir kül­
sa bir süre bağımsız oldu, daha sonra larını sürdüren demirciler, OsmanlIlar liye oluşturan yapılardan camie mer­
OsmanlIlara bağlanarak egemenliğini döneminde çok önemli bir üretim ko­ divenle ulaşılır. Kara mekânı örten
sürdürdü. 1461’de Zafranbolu Osmanlı luydular. kubbe pandantiflere oturtulmuştur.
topraklarına katıldı. Osmanlı döneminde her evde do­ Kubbe kasnağında 12 pencere vardır.
Zafranbolu, Çandaroğulları döne­ kumacılık vardı. Üretim fazlası satılır, Mihrap çok köşelidir. Üzerinde III. Se­
minden başlayarak OsmanlIlar zama­ yerine iplik alınırdı. XX. yüzyıl başın­ lim ’in tuğrası vardır. Köşelerdeki ağır­
nında da uzun bir süre “ Taraklı B o rlu ” da evlerin dörtte birinde tezgâh mev­ lık kuleleri kapıyı sınırlandırır.
adıyla anılmıştır. cuttu. Yapının ilginç bir yanı da ana me-
1850’lerde Kasmatonu eyaletinin ■ Çok eski bir yerleşim yeri olması kânın.kuzey yönünde üç kubbeyle ör­
Kastamonu livasının bir kazası olarak sebebiyle, Zafranbolu’da insanların bı­ tülü bir bölümle genişletilmiş olması­
yönetilen Zafranbolu, bir ara Viranşe­ raktıkları birçok değerli eserler vardır. dır. Ortadaki kubbeli, yanlardakilerse
hir Sancağı merkezi olarak livaiığa Bunlar arasında en önemlileri kaya aynalı tonozlu olarak yapılan son ce­
yükselmişse de, 1860’lardan sonra ye­ mezarlarıdır. Hacılar Obası köyünde maat yerinin sağında taş tek şerefeli
niden kazaya çevrilm iştir. 1927’de ise M.Ö. III. yüzyılda yapılmış inkaya me­ minare yer alır.
Kastamonu’dan alınarak Zonguldak’a zarları, kayalara oyulmuş kabartmalar, Kaçak Camii (Lütfiye Camii), Akça­
bağlandı. en önemlilerindendir. Ayrıca birçok su Mahallesi’ndedir. Muslihbeyzâde
1890’da Zafranbolu’nun nüfusu köylerinde de kaya mezarları bulun­ Hacı Hüsnü Bey tarafından 1879 yılın­
toplam 58 bin 100 kişiydL maktadır. da yaptırılmıştır. Moloz taşlardan ya­
Kaymakamlık ve diğer resmî daire­ Zafranbolu, eski eser bakımından pılan ahşap örtülü cami, dikdörtgen
ler Zafranbolu’daydı. Merkez nüfusu çok zengindir. Gerek Çandaroğulları, planlıdır.
ise 7 bin 500 kişiydi. XIX. yüzyıl sonun­ gerekse OsmanlIlar devrinde devlet Kazdağı Camii, Çeşme Mahalle­
da kazada 12’si medrese, biri ortaokul, adamları tarafından şehirde çeşitli ca­ si’ndedir. Zafranbolu çarşısının içinde­
178’i ilkokul düzeyinde, 2 bin 937 öğ­ mi, medrese, hamam, çeşme inşa edil­ dir. Ne zaman ve kim tarafından yap­
rencinin devam ettiği 191 okul vardı. m iştir. Eserlerde genellikle çevrede tırıldığı bilinmemekle beraber, 1779 ta­
Bu okullardan başka Ortodoks Rum­ bol miktarda bulunan ağaç ve kesme rihinde yeniden yapıldığı giriş kapısı
lar için 8 mektep bulunmaktaydı. Bu taş kullanılmıştır. üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır.
mektepten biri 1886 yılında kız okulu Dağdalen Camii, Akçasu Mahalle­ Moloz taştan harçla yapılmıştır. Üzeri
olarak İnşa edilmiştir. s i’ndedir. Yuvarlak kemerli giriş kapı­ sekiz köşeli bir kasnağa oturan kub­
307
beyle örtülüdür. İç bölümünde ahşap uzun sokak ve bunları kesen iki kısa ridorlar ve odalar, güney batısındaysa
mahfiller yer alır. Mihrap basittir. Tuğla yol üzerindedir. Dar ve g irin tili çıkın­ ahır bölümü yer alır. İlk yapıldığında
gövdeli, tek şerefeli minare girişin sa­ tılı olan bu sokaklar, yaya ve hayvan 65 odaydı. Yapılan değişikliklerle oda
ğındadır. Bezemeye sadece giriş kapı­ ulaşımına göre biçim lenm iştir. Bura­ sayısı 150’ye çıkarılmıştır. Odaların
sının üzerinde rastlanır. sı uygun havalarda esnafın toplanma­ üzeri kubbeyle örtülüdür. Ortadaki ha­
Köprülü Camii, izzet Mehmed Pa­ sına olanak veren “ dua m eyd an ı" ni­ vuz genel hatlarını korumaktadır. Ya­
şa Mahallesi’ndedir. Köprülü Mehmed teliğindedir. Bu açıklığın yanında, çar­ pı, bugüne kadar gelebilmiştir.
Paşa tarafından 1662 yılında yaptırıl­ şının orta parselinin yarısını kaplayan ilçedeki köprülerse; ince Köprü,
dı. kahve yer alırdı. Örgüt toplantıları bu­ Taş Köprü ve Tokatlı Köprüsü’dür.
Zafranbolu’daki camilerin en büyü­ rada yapılır, törenler, sınavlar burada İnce Köprü, Tokatlı Köprüsü’nün
ğüdür. Çarşıdan büyük kemerli bir ka­ düzenlenir, gerektiğinde üyeler bura- kuzeyindedir. Yapım tarihi ve yaptıranı
pıyla avluya girilir. Arastaya açılan bir dayargılanırdı. Çarşının iki köşesinde bilinmemektedir. 110 metre uzunlu­
kapışı daha vardır. Cami, kare planlı­ birer giriş yer alırdı. Sokaklar boyun­ ğundaki köprünün 33 metrelik bölümü
dır. Üzerini tromplarla geçilen t i r kub­ ca arazinin eğimine uyarak dizilen 46 dere üzerindedir. Büyükkemerin açık­
be örter. Kubbenin oturduğu sekizgen dükkân vardı. Çarşıyı çevreleyen dış lığı 20 metredir.
kasnak dışarıdan payandalarla destek­ duvarlar ve dükkânlar malzeme ve Taş Köprü, Konariköyü’nün 200
lenir. Kubbe ve beş bölümlü beşik to­ konstrüksiyon bakımından farklılık metre kuzeyinde, Eflâni Çayı üzerinde­
nozlarla örtülü son cemaat yeri, bugün gösterir. Dış duvarlar kalın ve sağır ola­ dir. Çandaroğulları döneminde yapıl­
kiremitle örtülüdür. Sütunlara oturan rak yapılmıştır. Çarşıyı çevreleyen bu dığı tahmin edilmektedir.
kemerlerle avluya açıian giriş bölümü­ moloz duvarlar iki uçta geçit verir. Baş­ Tokatlı Köprüsü, Gümüş Deresi
nün sağ tarafında tek şerefeli ve kes­ langıçta sağır olan bu duvarlarda bu­ üzerindedir. 1179 yılında Çandarlıoğ-
me taştan yapılmış minare yer alır. gün değişik boyutlarda pencereler bu­ lu tarafından su köprüsü olarak yapıl­
Mihrap niş şeklindedir. Minber ağaç­ lunur. Bu pencereler Köprülü Mehmed dığı, 1796yılındaizzet Mehmed Paşata-
tandır ve geometrik m otiflerle süslü­ Paşa tarafından yaptırılan ve çarşıya rafından geçit durumuna getirildiği
dür. Cami, 1865 ve 1895 yıllarında ona­ bitişik olan okulun yıkılışından sonra, söylenir. 40 metre uzunluğunda, 15
rılmış, 1896 yılında ise Köprülü Meh­ 1935-1940 yılları arasında açılmıştır. metre açıklıklı tek kemerden oluşan
med Paşa hayratından bulunan çeşme İlçede birçok değişik karakterde köprü, 6 metre genişliğindedir.
ve şadırvan onarılmıştır. çeşmeler mevcuttur. Bunlardan tarih­ İlçedeki tekke ve türbeler şunlar­
Mescid Camii (Zülm iye Camii); leri bilinenler şunlardır: Köprülü Çeş­ dır:
“ H am idiye C a m ii” de denir. Mescit mesi (1661-1662; 1896 yılında onarım Ali Baba Tekkesi, Çavuş Mahalle­
M ahallesi’ndedir. H attat Mehmed g ö rm ü ş tü r), A kçasu Çeşm esi si’ndedir. 1844 yılında Halvetî tekke­
Mahzı tarafından yazılmış kırık yazıt­ (1682-1683), Taş Minare Çeşmesi si olarak yapıldığı Vakıflar Müdürlüğü
tan, 1884 yılında yaptırıldığı anlaşılır. (1691-1692), Hışır Pınarı (1775-1776), belgelerinde bildirilirse de, kuzey du­
Cami, moloz taştan yapılmış, ahşap ör­ Paşa Pınarı (1794-1795), Hidayetullah varı üzerindeki 1823 tarihli kitabe da­
tüye sahiptir. Dikdörtgen planlıdır. Gi­ Çeşmesi (1802), Hacı Mehmed Ağa ha önce yapıldığını gösterir. Moloz
rişinin sağında tek şerefeli minare, Çeşmesi (1803-1804), Antepzâde Hacı taştan yapılan mescit, dikdörtgen
içeride kadınlar mahfili, mahfilin arka­ Mehmed Çeşmesi (1811), Hacı Abdi planlıdır. Dört duvarı dışında mihrap ve
sında da odalar bulunur. Çavuş Çeşmesi (1813), Tuzcu Pınarı minberin çok az bölümü bellidir.
Namazgâh, kentin doğusunda (1813-1814), Salih Paşa Çeşmesi Haydar Ağa Tekkesi, ismet Paşa
“ M u s a lla " denilen yerde bir tepe üze­ (1819-1820), Çatal Pınarı Çeşmesi Mahallesi’nde, dere kenarındadır. Zaf­
rindedir. Açık hava namaz kılma yeri (1833-1834), Talim Meydanı Çeşmesi ranbolu kaymakamlarından Amasralı
olarak düzenlenen bu yerde, kesme (1836-1837), K öprübaşı Çeşm esi Haydar Ağa tarafından yaptırılmıştır.
taştan yapılmış iki mihrap ve bir min­ (1837-1838), Alabekir Çeşmesi (1847- Yanında bir de imareti vardır.
ber dikkati çeker. Buraya daha sonra 1848), Çuhadar Çeşmesi (1850), Fatma Kalealtı Tekkesi, Eski Tekke Ma-
Ali yaver Ataman’ın mezarı yapılmış­ Hanım Çeşmesi (1862-1863), Hacı Kâ­ hallesi'ndedir. Ayakta kalan Osmanlı
tır. mil Efendi Çeşmesi (1863-1864), Sadul- devri yapılarının en eski tarihlisidir.
Taş Minare Camii, Hacı Halil Ma­ lah Çeşmesi (1870-1871), C ilbir Pınarı 1550 yılında yapıldığı tahmin edilmek­
hallesi’nde, Taş Minare Sokağı’ndadır. (1889-1890), Karakullukçu Çeşmesi tedir. Üzeri kubbeyle örtülü olan ana
Kitabesi yoktur. Çandaroğulları döne­ (1874), Kadı Efendi Çeşmesi (1896), mekân, bir kemerle kuzeye açılır. Mih­
minde yapıldığı sanılmaktadır. Dış gö­ Mescid (Ham idiye) Çeşmesi (1905), rabın sağında yalın bir minber vardır.
rünüş ve plan bakımından Eski Cami’e Ekmekçi Numan Çeşmesi (1906-1907), Ana mekânı örten kubbenin üzeri ki­
benzer. Moloz taştan harçla yapılmış­ Serkâtib Çeşmesi (1910), Şükrü Efen­ remitle kaplıdır.
tır. Çatısı kirem ittir. Tek şerefeli taş­ di Çeşmesi (1924). Ali ve Haşan Baba Türbeleri, Çavuş
tan minaresi vardır. Mihrabı basit bir İlçedeki hamamlarsa şunlardır: Mahallesi’nde, Kemer Ağzı Sokağı’n-
niş biçimindedir. Bugün harap durum­ Eski Hamam, Camiikebir Mahalle­ dadır. Yapıtın batı cephesinde 1872 ta­
dadır. s i’ndedir. Çandaroğlu Gazi Süleyman rihini taşıyan bir kitabe vardır. Dikdört­
İlçedeki çarşılar ise şunlardır: Paşa tarafından, 1322 yılından sonra gen planlı, aynalı tonozla örtülü, kes­
Kavaflar Çarşısı (Arasta), çarşı için­ yaptırıldığı söylenir. Ç ifte hamam ti- me taştan yapılan türbede dış köşeler
deki Köprülü Camii’nin yanındadır. pindedir. kesilmiş, içerideyse buralara nişler
Kentin en güçlü esnaf sınıfının yerleş­ Yeni Hamam çarşı içindedir. Cin­ konmuştur. Türbedeki üç sandukadan
tiği ve lonca örgütlenmesinin biçim ­ ci Hoca Vakfı olarak bilinen hamam, birincisi Halvetî şeyhlerinden Haşan
lendirdiği çarşının en karakteristik ya­ Zonguldak Vakıflar Müdürlüğü’nde Ha­ Baba’nın oğluna aittir.
pısıdır. Dericiliğin batının gelişimi kar­ midiye Hatun Vakfı oiarak geçer. Ka­ Hacı Emin Efendi Türbesi, Mescit
şısında en az etkilenen zanaat dalı olu­ dınlar ve erkekler bölümü vardır. Her Camii’nin yanındadır. Pencereleri ara­
şu, kentin istem koşullarının çabuk de­ iki bölümün planı da aynıdır. Haçvarl sındaki kitabeden 1866 yılında ölen
ğişmemesi ve Kurtuluş Savaşı sırasın­ sıcaklıklı hamamlar grubuna girer. Her Halvetî tarikatı şeyhlerinden Hacı
da ayakkabı gereksinmesini karşıla­ iki bölümün soğukluklarını tromplu bir Emin Efendi için yaptırıldığı anlaşılır.
ması sebebiyle, çarşı, lonca gelenek­ kubbe örter. Dikdörtgen planlı ve moloz taştan ya­
leriyle birlikte 1940 yılına kadar yaşa­ ilçedeki han olarak tek önemli ya­ pılan türbe, ahşap çatıyla örtülüdür.
mını sürdürmüştür. Bugün depo ola­ pı Cinci Ham'dır. Çarşı merkezinde bu­ Girişin karşısındaki dar cephede yalın
rak kullanılmaktadır. lunan bu yapının, Sultan İbrahim’in ho­ mihrap yer alır. Türbede üç tahta san­
Zafranbolu Çarşısı, kent içi ticaret, calarından Cinci Hoca tarafından yap­ duka vardır.
küçük zanaatçılar ve kent halkının tırılm ıştır (Yak. 1640-1648). Kesme ve Hacı Haşan Paşa Türbesi, kentin
günlük gıda gereksinmelerini karşıla­ moloz taştan yapılan han, iki bölüm­ doğusunda, Musalla denilen tepe üze­
yan esnaflar eliyle yürütülürdü. Çarşı­ den oluşur. İç bölümde dört yanı re- rindedir. Kapının üzerindeki kitabeden
nın planı bir paralel kenarı andırır. İki vaklı bir avlu, revakların arkasında ko­ I. Abdülhamid tarafından Zafranbolu’
308
ya gönderilen Koca Receb Paşa’nın çimde yapıldığı görülen surlardan ba­ alarak kıyıya indi. Asıl egemenlik ala-
(ölm. 1845) oğlu, eski Köntendil Kay­ zı bölümler ayaktadır. Epeyce hasara hı Kastamonu ve Sinop’tu, Daha son­
makamı Haiil Paşa için yaptırıldığı an­ uğramış olmakla beraber, bazı burçları ra bölge BizanslIların eline geçti. XIII.
laşılır. Kesme taştan yapılan türbe, se­ da varlığını sürdürmektedir. Tahrir def­ yüzyıl sonlarında, iç kısımların Türkler
kizgen gövdelidir. Üzeri kubbeyle ör­ terlerindeki kanıtlara göre, Zamantı tarafından, kıyının ise Cenovalı gemi-
tülüdür. Dört penceresi vardır. Ortada K a le s i’nde XVI. yü zyılda 34 lerce kontrole alınması üzerine, Zon­
bezemeM sanduka yer alır. “ m ustah fıza n" veya “ hisa r e vi” vardı. guldak topraklarında Bizans yönetimi
Şeyh Mustafa Efendi Türbesi, Zaf- Adını XVI, yüzılda Zamantı B ölgesin­ son buldu.
ranbolu-Kastamonu arasındaki Araç de yaşayan Köşkerli oymağından al­ Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Key-
yolunun sağındadır, iki yazıtı vardır. mıştır. Köşkerli oymağının başında da kûbad (1219-1237), Emir Hüsameddin
Türbeye ait olanından, 1871 yılında Köşker (Kevşger) oğulları bulunuyor­ Çoban’ı, Kastamonu, Traklıborlu, Eg-
ölen Haivetî tarikatı şeyhlerinden Şeyh du. legan yörelerinin ele geçirmekle gö­
Mustafa Efendi için yapıldığı anlaşılır. revlendirildi. Üç merkez de kolaylıkla
Üzeri ahşap çatıyla örtülü olan tekke Selçuklu sınırlarına katıldı. Bu fetih so­
kare planlıdır. İçerde iki sıra halinde nucunda, iç bölgenin kıyıya kadar
yerleştirilm iş 5 sanduka vardır. Türklerin eline geçmesi, İstanbul'a
Kentin en önemli simgelerinden hayvan, hububat, kereste ihraç eden
birisi de “Zafranbolu £V/en"dir. Zafran­ ZONGULDAK Herakleia ile Amastro’yu art ülkeden
bolu, Osmanlı topraklarına katıldıktan Tarih, Zonguldak’ta hem çok eski, yoksun bıraktı. Bu fetihle birlikte böl­
sonra, üç derenin oyduğu vadi yamaç­ hem yenidir. M.Ö. 2000’lere dayanan geye yeniden çok sayıda Oğuz göç­
larına mahalleler, derelerin birleşme bulguların yanı sıra, henüz yüzyılı aş­ menleri doldu. Yöre, bir süre Ceneviz­
yerinde de kentin merkezi kuruldu. mamış yakın tarihî gelişmeleri ilin bir lilerin bir iskelesi oldu. 1308-1335 yıl­
Zafranbolu evleri sokağın doğal özelliği sayılır. Örneğin, Ereğli, Amas­ ları arasında fiilî Moğol işgali sırasın­
çizgisini izleyen yüksek bir duvar üze­ ra merkezlerinin 3 bin yılı aşan uzun da Ceneviz iskelelerinin ticarî etkinli­
rine kurulmuştur. Bu duvar bahçe du­ tarihlerine karşılık, 100 yıllık geçmişi ği değişmedi. Ancak, bu süre içerisin­
varının devamıdır ve sokakları her iki ile Zonguldak, 37 yıllık varlığı ile Ka­ de iskeleler, halkın Ceneviz baskının­
yandan çevreler. İslâm geleneklerine rabük şehirleri fIin farklı tarihler taşı­ dan yılması ve şehri terketmesiyle bo­
göre ev yaşantısı dışarıya gösterilmez. yan bölgeleridir. Ancak Zonguldak şaltıldı. - ______________
Bu gelenek sonucu, evlerin giriş kat­ toprakları, Anadolu kaderine bağlı ola­ Yıldırım Bayezid’in Saruhanlı Bey­
larını taş duvarları penceresiz olarak rak bütün tarih devirlerini yaşamıştır. liğ in i topraklarına katmasıyla Zongul­
üst kat tabanına kadar yükselir. Onla­ İlin toprakları, Anadolu’nun eski tarihî- dak, OsmanlIlara geçti. XVI., XVII. ve
rın üzerinde ise başka bir düzen geli­ coğrafya bölümünde daha çok Paph- XVIII. yüzyıllarda bölgede önemli olay­
şir. Alt kata sokaktan iki kanatlı büyük iagonia bölgesinde yer alır. M.Ö. 20G0-- lara ve imarlara rastlanılmamıştır.
bir kapı ile girilir. Kapılar dövme demir­ 800 yılları arasında bölgeye ilkin do­ XIX. yüzyılın ilk yarısında, Zongul­
den iri başlı çivileri, kabarık süslü hal- ğudan, sonra batıdan akınlar, göçler dak çevresine çok sayıda AvrupalI
kalıkiarı, kocaman demir kilitleri ve ka­ oldu. Kıyı kesimlerinde Amazonlar de­ araştırıcı ve gezgin gelmiştir. Özellik­
pıyı dışardan ev halkı ve komşuların nen kavmin, iç kısımlarda ise Hititler- le de eski şehirlerin tarihî kalıntıları­
açmasını sağlayan mandalı ile sevimli, le çağdaş Gasgaların uzun süre barın­ na ilgi duymuşlardır. Ancak günümü­
aynı zamanda güven vericidir. dıkları kabul edilmiştir. Yine bu uzun ze kadar geçen sürede, başta Ereğli ve
Zafranbolu evlerinden şimdi yıkıntı dönemde, Henetler, Paphlagonlar, Ku- Amasra olmak üzere eski şehirlerin ta­
görünümündeki 1818 tarihli “ Hacı Sa­ konlar, Mariandinalar, Paphlagoniave rihî eserleri çeşitli amaçlarla tüketil­
lih Ağa Evi” olarak bilinen ev, en Bithynia’nın bu bölümüne hâkim ol­ miş ve tahrip edilmiştir.
önemlileridir. muşlardır. Şehir M.Ö. VIII.-III. yüzyıllar­ XIX. yüzyıl başlarında, Zonguldak
Zafranbolu evlerinde tavanlar, çok da lyan Kolonizasyonu altında bulun­ ili topraklan, Bolu Mutasarrıflığı için­
sade veya çok süslü olabilirler. Özel­ du. Daha sonra burada Pers egemen­ de bulunuyordu. Kasabalar birer voy­
liği olan bir tavan türü tekne tavan de­ liği başladı. M.Ö. IV. yüzyılın son çey­ voda ile yönetilmekteydi. Ancak, voy­
nilen türdür. reğinde İskender Anadolu’da gözüktü vodaların halka eziyet etmeleri ve kal­
ve yöre de İskender'in yönetiminde bir yon müteahhitliği yaparak zenginleş­
süre kaldı. M.Ö. 266-70 yıllarında ise meleri, devletin Boiu-Viranşehir-Ereğli
Pontos Krallığı egemenliğine girdi. bölgesinde yeni önlemler almasını ge­
Son Pontos Kralindan sonra çevrede rekli kıldı. Bu dönemde, yeni mutasar­
Roma egemenliği başladı (M.Ö. 70- rıfın çabasıyla, Bartın, Devrek, Dirgine,
ZAMÂNTÎ (Eski adı: Tsaman- M.S. 395). 395 yılında Roma İmparator­ Perşembe taraflarının ünlü ayanları te­
dos; sonradan: Aziziye; bugün: Pınar­ luğu’nun ikiye ayrılması ile il toprak­ ker teker görevlerinden alındı. Ancak
başı). ları Doğu Roma (Bizans) imparatorlu­ 1826yılında Yeniçeri Ocağinın kaldırıl-,
H. 1279 (1862) yılında Zamantı Kay-
ğu içinde kaldı. Yöre VIII. ve IX. yüz­ ması ve ertesi yılki Navarin yenilgisi,
seri’ye bağlı kazalardan biri halinde yıllarda BizanslIlar tarafından değer Osmanlı Devletini sarsınca, her yer gi­
bulunuyordu. Halk arasında “ Kuş kazandı. Zira Abbasîler, Bizans’ı İstan­ bi Zonguldak topraklarında da eski
K a le si" diye de anılan kalesi ise, bu­ bul kapılarına sıkıştırmaya başlamış­ ayanlar yerleştiler.
gün Pazar Ören’in 8 kilometre kuzey­ lardı. XI. yüzyıl sonunda Anadolu’nun XIX. yüzyılın ilk yarısı, Zonguldak’-
doğusunda ve Pınarbaşinın 13 kilo­ geleceğine Türkler hâkim olmaya baş­ ın kaderini değiştiren bir kıpırdanma
metre batısında ve Melik Gazi Türbe- larlarken, Zonguldak çevresindeki eski dönemidir. il.Mahmud’un “ M em âlik-i
s i’nin yanında bulunmaktadır. Avşar- ve ünlü şehirler, küçük birer kale ka­ Şahânede siyah nesnenin taharrisi es­
ların “Z am an tılı" adını verdikleri ve en saba görünümündeydiler. Öte yandan, babının is tik m â iin i” istemesi üzerine,
eski Türk yerleşmesi sayılan bu yöre­ Bizans yönetiminin zayıflaması, bölge­ yurt çapında araştırmalar yapılmaya
de Kuş Kalesinden başka kayda de­ de güvenlikten eser bırakmadı. Devle­ başlandı. Ayrıca terhis edilen tersane
ğer bir kale yoktu. Yüksekliği deniz se­ tin resmî görevlileri Dukks’lar, halkı erlerine kömür örnekleri gösterilerek,
viyesinden 2116 metre olan kale, yük­ haraca kesiyorlardı, limanlara uğrayan köylerinde bununla ilgili araştırma
sek bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. yelkenlileri soyuyorlardı. Bu sebeple yapmaları istendi. Yaygın bir söylen­
Batıdan Köşkerli, kuzeyden Koca iskeleler deniz ticaretindeki önemini tiye göre, Uzun Mehmed, tersane as­
Dağ, doğudan da birbirine bitişik yük­ yitirm işti. Zonguldak topraklarında kerliğinden terhis edilince ülkesi olan
sek tepelerle çevrilmiştir. Kalenin üze­ gözüken ilk Türk komutanı Emir Kara Ereğli’ye bu tembihle dönmüştü. Köse-
rinde bulunduğu tepe iie bu araziler Tigin oldu. Kutulmuş oğlu Süleyman ağzı mevkiinde bulduğu kömür örnek­
arasındaki mesafe pek dardır. Onun Bey'in bu komutanı, Eflâni’yi 1084 yı­ lerini İstanbul’a götürdü. Aynı yıllarda,
için kalenin zaptı, imkânsız denilebi­ lında ele geçirdi. Muhtemelen bugün­ Filyos’a bağlı Elvan köyünün Zongul­
lecek derecede, güçtür, sağlam bir bi­ kü Ulus, Bartın, Devrek topraklarını da dak Mahallesinde bir başka köylü Ka­
309
ra Hüseyin, bulduğu kömür örnekleri­ “ Bahriye Yönetim i” başladı. Havza ge­ arada şehrin rıhtım ve liman inşaatına
ni ilgililere göstermişlerdir. Bu ilk bul­ nişletilerek yeni ocaklar açıldı, im ti­ da başlanıldı. 1915 yılında Osmanlı
gulardan sonra, yapılan araştırmalar­ yazlara son verildi. Özel teşebbüs ve İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’-
da havzadaki kömür rezervleri kabaca yabancı sermaye tarafından üretilen na katılınca, havza tamamen Almanla-
saptanıldı. Kömür havzasının ilk sınır­ kömürün, resmî kurumlardan başka ra bırakıldı. Burada, bir Alman albayın
laması ise, Sultan Abdülm ecid’in yere satılması veya ihraç edilmesi ya­ başkanlığında “ Harb K öm ür Merkezi
(1839-1861) Kapıcıbaşlarından Nazif saklandı. 1882 yılında bu yasak bir öl­ K o m ite s i" kurularak, savaş boyunca
Ağa ile Ebniye-i Hassa’dan Hüseyin çüde kaldırılınca, havzaya yeni serma­ Türk sularında bulunan Müttefik gemi­
Halife tarafından yapıldı. Hazırladıkları ye yatırımları oldu. 1890 tarihli Kasta­ lerin kömür gereksinimi karşılandı.
defter, Darbhane Nazırlığı’nca Saray’a monu il Salnamesi’nde, Zonguldak’ın 1918-1922 yılları arasında mütareke ve
sunuldu. 1848 yılında Ereğli Kömür o zamanki basit yapısı şöyle anlatıl­ Kurtuluş Savaşı günlerinde havza si­
Havzası'nın "Evkaf-ı Celile-i mülükâne- maktadır: yasî çalkantılara sahne oldu. Havzaya
ye ith a lin i ve bedei-i m ulataasının ba­ ilk el atan Fransızlar, 8 Mart 1920 yı­
zı cihât-ı hayriyeye vakf ve ta h s is in i" “Zonguldak nâmı ile b ir mevki ve is­ lında Zonguidak’ı kuşattılar. Bu işgal­
irade eden ferman çıkarıldı. kele vardır ki, derununda b ir çarşı ve den sonra, 1 Nisan 1920tarihinde Sal­
1854 yılında kömür üretimine böl­ Köm ür Maden-i Hüm âyûnu İdaresi tanat Hükümeti, Zonguldak’ı bağımsız
gede başlanıldı, ilkolarakingiltere Dev­ mevcud olub birkaç seneden beri tarf-ı mutasarrıflık haline getirildi. Biryıl ka­
leti tarafından işletilen Kozlu veZongul- hüküm etten em r-i muhafazası Çıhar- dar şehirde kalan Fransızlar 21 Hazi­
dak madenlerine Özlemer Deresi’hde- şenbe (Çaycuma) M ûd iriye ti ile Mez­ ran 1921 tarihinde Zonguldak’tan ta­
ki kömürmadenlerinide6Safer1271 (29 k û r m ahalde ikame edilen dört nefer mamen çekildiler.
Ekim 1854) gün ve 5598 sayılı Harici­ zabitiye ile b ir p o lis m em uruna ihale
ye İrade ile katılm ası sağlandı. olunm uşdur k i burası mukaddema yal­ Cum huriyet’in ilanından sonra
1855-1865 yılları arasında Havza, nız köm ür m adenleri im â lat ve ihraca­ olan illerin ilki Zonguldak’tır. 1 Nisan
Hazine-i Hassa’ya bağlıydı. Bu dönem­ tına m ahsus b ir islem e id i". Daha son­1924 tarihinde kurulan Zonguldak’a
de ingilizler tarafından açılan ilk ocak­ raki gelişmelerle Zonguldak, 1896 yı­ Rum çocukları için bir mektep inşa
lar, Kırım Savaşı sebebiyle Karade­ lında ilçe merkezi oldu. Kömür ocak­ edildiği (1902), 1908yılındaZonguldak
niz'e çıkan Müttefik donanmalarının larının faaliyeti, bütün çevreye canlı­ Liman ve Rıhtımı’na dair, Sait Paşa’-
kömür gereksinim ini karşılamıştı. lık getirdi. 1908 yılında, havza, Ticaret nin başhitabede yazdığı tezkere
1865 yılından 1908 yılına kadar süren ve Nafia Nezareti’ne devredildi. Bu Hazine-i Evrak’ta mevcuttur.

310
MİLLÎ SINIRLAR DIŞINDA
KALAN LAR
İmparatorluk döneminde Ağriboz riratla İstanbul’a arzetti (1823-24). 1824’
AGOSTOS Derya kalemine bağlı önemli sancak­ te Kaptan-ı Derya Husrev Paşa’ nın bir
Osmanlı yönetiminde Selanik Vi- lardan biri oldu. Ada, Yunanistan’da, filo ile Ağriboz boğazına girmesi, âsi­
layeti’ne bağlı kaza merkezi olan Agos- Esedli (Esedâbâd) ile Ağriboz ve Kızıl- lerin buradan kaçmasına sebep oldu.
tos’ta 1831 (7 Ekim) yılında nüfus sa­ hisar kadılıklarına bölünmekte ve mer­ Böylece şehir, âsilerden kesin olarak
yımı yapılmıştır. kez kadılığa Rumeli kazaskerliğine temizlendi. Ne var ki, 3 Şubat 1830
bağlı 300 akçe yevmiyeli rütbe-i sitte Londra Antlaşması’nın 2. maddesinin
kadılıklarından biri olarak en önemli­ 3. fıkrası gereğince Ağriboz adası tüm
lerinden sayılmakta idi. Adanın ilk ka­ mülhakatı ile birlikte, istiklâlini kaza­
nunu Fatih zamanında düzenlendi. nan Yunanistan’a terk edildi. Burada
1569’da ise yeniden gözden.geçirile­ yaşayan Müslüman ahali ise, adayı
AĞRİBOZ veya EĞRİBOZ rek yeni bir kanunname yapıldı. Son terk ederek Yenişehir ve havalisinde
(Yun. Euboia, Evvia, O rtaçağ’da Neg- şe klin e göre, A ğ rib o z adasında iskân edildi. Bu işlemler ve iskânlar
roponte; Diğer adları: Chalcis, Khalkis, Havass-ı Hümâyûn ödenekleri kal­ için İsmail Bey ile Esbak haremeyn ya­
Eğripo, Negropont, Eubee, Halicarne, dırıldı. zıcısı Raşid Efendi görevlendirildi
H ypoccalcie, Euripo) (1829-1830). Kaptan-ı Derya Halil Rıfad
Ağriboz’un en eski yerleşenleri, Türkler devrinde Ağriboz’un en Paşa adaya gelerek barışla ilgili mad­
Abantis’dir. Bunlara İon’ların bir boyu parlak zamanı, XVII. yüzyılda ve özel­ delerin uygulamasını yaptı. Böylece
gözü ile bakılır. Daha sonraları şehir, likle Girit savaşları sırasında oldu. 360 yıllık Türk egemenliği adada son
Yunanlıların sömürgesi altına girm iş­ 1696 yılında Venedik Filosu, Eğriboz buldu.
tir. M.Ö. 445’te Ferikles, M.Ö. 146'da kalesini karadan ve denizden kuşattıy-
Osmanlı yönetimi Ağriboz’dan çe­
Roma imparatorluğu, sonradan Bizans sa da, Kaptan-ı Derya, Mezomorto Hü­
seyin Paşa’nın Kızılhisar önüne gel­
kildiği tarihte adada 80 bini aşkın in­
imparatorluğu egemen oldu. 1205'te sanın yaşadığı, bunların bir kısmının
Lombardlar’ın, 1366’da da Venedikler’ mesi üzerine kuşatma kaldırıldı.
Müslüman-Arnavut olduğu, Türklerin
in eline geçti. Ağriboz adasında Türkler tarafın­ ise daha yoğun olarak Ağriboz kalesin­
Şehre ilk Türk saldırısı Çaka Bey dan geniş ölçüde yerleşme yapılmış­
de ve Kızılhisar’da yaşadıkları b ilin ­
tarafından yapılmıştır. Daha sonra tır. Türkler, Ağriboz kalesi ile Kızılhi-
mektedir. Türk yönetimde Ağriboz çe­
1333’te Umur Bey’in akınları sürdü. sar kalesinde askeri garnizonlar mey­
dana getirmişlerdi. XVIII. yüzyılda Türk şitli eserlerle süslenmişti. Venedikli­
1392’de Osmanlı donanması Yıldırım lerden kalma bir kilise, Fatih adına ca­
Bayezid’in emri ile adaya sıkı bir bas­ paşaları adanın zengin ovalarında ç ift­
likler kurmuşlardır. mie çevrilmiştir. Evliya Çelebi, "Seya-
kın yaptıysa da, Ankara Savaşı dolayı­ hatnâm e” sinde, burada kiliseden çev­
sıyla Ağriboz bir süre daha eski duru­ Ağriboz’da XIX. yüzyılın başların­
dan itibaren yer yer ayaklanmalar ve rilmiş içinde 48 sütunu olan Fatih Ca-
munu korudu. Osmanlı devletinin ge­ m ii’ni, kurşun örtülü ve 1507-1508 ta­
rek Rumeli, gerek Anadolu kıyılarına eşkiyalık hareketleri başgöstermiştir.
Özellikle Arnavut taifesi Ağriboz’da sık rihli Davud Bey, Emirzâde, Karlızâde
akınlar düzenlemeleri, bu arada ada­ Camileri ile Osmanağa, Turhan Bey za­
da Yunanistan’a uzatılan birçok köp­ sık ayaklanarak eşkiyalıklarını sürdür­
müş ve halkı haraca bağlamıştır. Bu­ viyesi, Haşan Baba, Küçük İlyas vb.
rünün bu akınları kolaylaştırması, Ağ­
nun sonucu Ağriboz Muhafızı Nurul- m escitlerini belirtir. Minaresi tümüy­
riboz’un Venediklilerden Türk ege­
lah Paşa, sadarete arzda bulunarak Ar­ le yıkılan ve Davud Bey Camii olduğu
menliğine katılmasını sağlayan başlı­
navut taifesinin adadan çıkarılmasını tahmin edilen yapının, tip bakımından
ca sebep oldu. 1470’te Ağriboz’dan ha­ Yunanistan’ın diğer camilerinden da­
reket eden bir Venedik Filosu’nun istedi (1814-1815). Aynı yıl Nurullah Pa­
şa, ibandud eşkiyası ile Ağriboz cezi­ ha farklı olduğu gözlenmektedir. Ha­
Enez limanını vurup, kadı ile hatibini
resini istilâ eden mürabahacı Arnavut len yıkılmış olan üç.kubbeli bir son ce­
Türk ve Rum halkı ile birlikte bu ada­
tafisenin ortadan kaldırılmasını ya da maat yerini takip eden esas mekân,
ya getirerek köle halinde satışa çıkar­
ması, Faflh Sultan Mehmed’in hareke­ adadan uzaklaştırılmalarını, aksi hal­ sekiz köşeli bir kasnak üzerinde yük­
te geçmesine sebep oldu. Padişah, se­ de sükûnun söz konusu olamayacağı­ selen bir kubbe ile örtülmüştür.
fer hazırlıklarının fark edilmemesi için nı hükümete bildirdi (1815). Bu tür 1830’da Yunanlılar'ın eline geçtik­
hareketin Rodos üzerine düzenlendi-’ ayaklanmalar adada sürerken, 1821 ’de ten sonra daha bir süre Türk halkı ta­
ği haberini yayarken, Gelibolu sancak­ Mora ihtilâli çıkınca, Ağriboz adası da rafından terkedilmeyen bu şehrin dı­
beyi ve Kapdan-ı derya Mahmud Paşa, ihtilâle katıldı ve kısa bir süre sonra şında fetih sırasında şehit düşenlere
300 parçalık bir donanma ile Eğriboz Ağriboz ve Kızılhisar kaleleri hariç, ait bir kabristan ile kale ve çevresin­
üzerine hareket etti. Fatih ise, kara yo­ tüm ada asilerin eline geçti. Mart 1822’ de Baba, Emir Gayıp Baba gibi Türk
luyla adanın karşısındaki İstefe şehrini de Ağriboz Kalesi, Yunanlı asiler tara­ yatırları vardır. Adadaki İslâm mezar­
aldı. Ada, 17 günlük bir kuşatmadan fından işgal edildi. Pomak Haşan Pa­ lığının sınırları, 1864 yılında etrafına
sonra, 12 Temmuz 1470’de düştü. Ada’ şa da Kızılhisar’a çekilmek zorunda bir duvar inşa edilerek belirlenmiştir.
nın fethi batı dünyasında büyük yan­ kaldı. İzmit’ten gelen gönüllü askerler­ Kale ve şehirde, iki medrese, 5
kılar uyandırdı. Fatih’le dostluk kuran le birlikte adada bulunan askerler, bir­ mekteb-i sıbyan, 2 hamam ve 2 han bu­
Nahopi Kralı Ferdinando, bu yenilgi­ leştiler. Sarp dağına sığınan asilerin lunmaktaydı. Kalenin suyu Kaptan-ı
nin üzüntüsü ile Fatih'e karşı Venedik bir kısmı, reisleriyle birlikte öldürüldü Derya Kayserili Halil Paşa tarafından
ile işbirliği yapmaya ve Haçlı seferle­ (1822). Kısa bir sürede asilerden temiz­ getirtilm iştir. Osmanlı askerleri için
rine katılmaya karar verdi. lenen Ada’nın yeterli miktarda zahire savunma yeri olan kale ile 1773 yılın­
Ağriboz’a bağlı bulunan diğer ada­ ve asker ihtiyacı bulunduğuna, bunlar­ da Hendek, Şaranpol ve tabyalarının
lar, 1537’de Barbaros Hayreddin Paşa dan bir kısmının mahallince sağlandı­ onarılmıştır. Bu kale 1798 ve 1817 yıl­
tarafından fethedilerek sancağa katıl­ ğına, Osmanlı devletince de takviye­ larında yeniden onarım görmüştür.
dı. 1570 Temmuz’unda ise Cezayir bey­ sine gerekli görüldüğüne dair Muha­ Şehirde ayrıca Ayios Elias Kilise­
lerbeyi Uluç Ali Paşa, Kızılhisar önün­ fız Ömer Paşa’nın tahriratı sonucu Mı­ si haline getirilen VelibabaTekkesi’n-
de bir Malta filosunu yenilgiye uğrattı. sır Valisi Mehmed Emin Paşa bu tah­ den başka, bir Türk çeşmesi ve Ayios
311
Dimitrios Kilisesi’nin yanında da Çan-
kulesi’ne dönüştürülen bir minaresi
vardır.
Ağriboz, bugün Ege denizinde Yu­ 40»
nan adası ve merkez şehridir.

AHISKA (Eski adları: Akışka ve­


ya A hiska; Güre. A kha lçin; Yeni kale;
Rusça: A kha ltsikh )
Kura ırmağının soldan aldığı Kob-
lian suyu kıyısında, Tiflis-Batum yolu
üzerindedir.
Ahıska, Osmanlı İmparatorluğu
topraklarına 23 günlük bir kuşatmadan
sonra katıldı ve Çıldır eyaletine mer­
kez sayıldı (1635). Buradaki kalelerin
tahkimine de önem verildi ve Ahıska ■\ ' •'V*' 1
Kalesi’nin onarımı için Çıldır Valisi Ve­ AHÎS.KA: Genel görünüm (XIX. yüzyıl ilk yarısı).
zir Süleyman Paşa’ya 10 bin kuruş
gönderildi (1782). 1796 ve 1828 yılların­ 1478 yılında Fatih Sultan Mehmed ta­ ti. 1229 yılında da F ilis tin ’deki H ıristi­
da kalenin onarımları yeniden yapıldı. rafından fethedildi. Evliya Çelebi "Se- yan kuvvetlerinin merkezi ve büyük şö­
1828 yılında Ahıska Kalesi Ruslar ta­ yahatnâm esi"ne göre şehrin duvarla­ valye tarikatlarının kurduğu St. Jean
rafından işgal edildi. Kalenin Ruslar’ rı 30 metre uzunluğunda yalçın bir ka­ tarikatının karargâhı oldu. 1291’de al-
ın istilâsından kurtulmasına dair Trab­ ya üstünde beş köşeli bir hisardı. XVII.Malik al-Aşraf tarafından alınarak, Hı­
zon valisi ve havalesi Seraskeri Sey­ yüzyılda Melek Ahmed Paşa tarafın­ ristiyan hâkimiyetine son verildi.
yid Osman Paşa’ya Bâb-ı Â lî’den hü­ dan bu yapı onarılmıştı. Hisar’da 80 ev, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Sefe-
küm gönderildi (1829). Aynı yıl Osman­ bir Hünkâr camii bulunmaktaydı. Va­ ri’nde (1516-1517) Osmanlı toprakları­
lI Devleti, Edirne Antlaşması ile (1829) roşunda ise 800 adet bahçeli ve kâr­ na katılan Akkâ, Şam eyaletinde Safed
Ahıska’yı Ruslar’a terketti. Bu tarihte gir ev, 80 dükkân, 8 cami ve mescid sancağı sınırları içinde yer aldı. Os­
buranın nüfusu 10 bin kadardı. vardı ki, bu yapılardan en güzeli Hay­ m a n lI kuvvetlerinde ünlü “ A kkâ
Evliya Çelebi “ S eyahatnâm esi” n- dar Kethudâ Camii idi (1616), Taştan K a le si" onarımdan geçirilerek buraya
de, Çıldır (Ahıska) Eyaleti’nden söz yapılan caminin ince minaresi, taş şehir naibi, şehir muhtesibi, gümrük
ederken, burada sadece Alay beyi ve minberi, istalaktitli alçı mihrabı bulun­
emini ve yeniçeri serdarı yerleştirildi.
çeribaşının bulunduğunu, sancak ade­ duğu, mahfilin çok güzel olduğu, sü­ Buraya Kanunî’nin vezirlerinden Koca
dinin onüç olduğunu, IV. Mehmed dev­ tunlara oturduğu ve iç kalemlerinin Lala Mustafa Paşa tarafından dört kö­
rinde Kara Murtaza Paşa tarafından pek zarif olduğu anlatılmaktadır. Yine şeli kule gibi küçük bir kale yaptırıldı.
Kutayis kalesinin alınarak bu sancağa Evliya Çelebi’ye göre kasabada üç XVIII. yüzyıla kadar harap olan şehir,
ilhak edildiğini yazar. Ayrıca Ahıska mektep ve üç tekke bulunup, bunlar­ Celîle’de bir devlet oluşturan Şeyh Za­
Kalesi’nden de söz ederek, yalçın bir dan birisi Halvetî tarikatından Şeyh hir tarafından hükümet merkezi yapıl­
tepe üzerinde bulunduğunu, kale için­ Kâfi’ye mensuptu. Şeyh Haşan Kâfi’ dıktan sonra canlandı. Cezzar Ahmed
de bin yüz kadar bağsız ve bahçesiz, ye ait bir de 1610 tarihli çatılı minare­
Paşa’nın (1775-1804) yönetiminde Ak­
toprak damlı evlerin bulunduğunu, Yu­ li bir cami bulunmaktaydı. Şeyh Efen- kâ yeniden inşa edilerek daha çok ge­
karı Kale’de minaresi yıkılmış halde I. d i’nin türbe, medrese, hankâh iki kat­ lişti. Bu sırada NapolĞon Bonaparte,
Selim Camii’nden ve Aşağı Kale’de de lı, üst katı geniş savyanlı olup, tek ça­
Ingiliz filosu tarafından kuşatılan şehri
Halil Ağa Cam ii’nin bulunduğundan tı altında birleşm işti. Şehrin saat ku­kuşattıysa da (1799) zaptedemedi...
söz eder. lesi kaleye 20 metre uzaklıktaydı. Mal­ Cezzar’ın haleflerinin barışçı yönetimi
koç ve İskender Paşa’ların gömülü bu­ altında şehir mamuriyetini sürdürdü.
lunduğu mezarlıklar, XVI. yüzyılın Tarihte Mısır Valisi Kavalalı Meh­
önemli mezarlarıydı. med Ali Paşa’nın ayaklanarak, Akkâ’
Akhisar, XIX. yüzyılda Bektaşî ta­
ya saldırması olayı “ Akka D estanı”
rikatı dervişlerinin merkezi oldu. 1832
olarak geçer. Mısır’da hükümranlığını
yılında Reşid Paşa’nın emri üzerine
AKÇAHİSAR, Bk. AKHİSAR yıktırılan şehir’de 10 bin kişi yaşamak­
ilan eden Kavalalı Mehmed Ali Paşa,
taydı ve halkın büyük çoğunluğu Müs­ Akkâ Valisi Abdullah Paşa’dan Mısır’­
Mustafa Paşa tarafından 1501-1502 dan Akkâ’ya kaçan fellahların teslimini
yıllarında alınarak Osmanlı toprakları­ lüman’dı. Osmanlı yönetiminde iken
istedi ve red cevabı aldı. Bunun üzeri­
na katılan şehir, bugün Yugoslavya’ Manastır Vilayeti’ne bağlı ilçe merke­
ne 24 bin kişilik bir kuvvetle Akkâ’ya
nin Bosna bölgesinde “ D o ln ji” (Aşa­ zi olan şehirde mevcut kale 1866’dave
yürüdü.
ğı Vaku)’nun eski adı olup, Saraybos- 6 adet karakol 1876’da onarılmıştır.
Akhisar, bugün Güney Arnavutluk’ Mısırkuvvetieri,Gazze,Hayfa veYa-
nafSara/evoj'nun batısında, Pruseksta fa’yı ele geçirerek, Akkâ’yı sardılar.'Sa-
ırmağının Semeskilitza’ya karıştığı yer­ ta, Tiran’ın kuzeyinde bir şehir olup,
zengin bahçeleri ile geniş bir alanı vaş yedi ay kadar sürdü. Sonunda
de, küçük bir şehirdir. Mehmed A li’nin ordusu Akkâya girdi
kaplamaktadır^
AKHİSAR (Akçahisar; Arn. Kru- ve Vali Abdullah Paşa esir düştü (1829).
le, Croje = Çeşme; Bugün: Prusac) O sırada Akkâ’da bulunan Aşık Karâ-
"A k ro p o lite s Vekayinâm esi"nde rî’nin “ Akkâ Destanı", Kavalalı Meh­
(VIII. yüzyıl) Kroas adı ile geçen Akhi­ med Ali isyanının ilk bölümünü anlat­
sar, 1343 yılında Venedikliler’in eline maktadır.
geçti. 1395 yılında Konstantin Kastri- AKKÂ (ibranice: Akko, batı d il­ 1832’de Mısırlı İbrahim Paşa tara­
ota tarafından alındı. Özellikle İsken­ lerinde: Acre) fından tekrar alınan Akkâ, tümüyle tah­
der Bey’in karargâhı olarak tanınan şe­ İslâmiyet’in yayılmasından sonra rip edildi. Bu kez daha kalkındı, ancak,
hir, 1450-1466 ve 1468 yıllarında büyük Arap kuvvetlerinin elinde bulunan şe­ 1840’da İngiliz ve AvusturyalIların yar­
kuşatmalara dayanmasına rağmen, hir, 1187’de Hıristiyanların eline geç­ dımı ile, Türk filosu tarafından topa tu-
312
tularak işgal edildi. O zamandan itiba­ viz've 1241’de kuzey Türkleri hâkimi­ 1940 yılı sonbaharında Rusya’nın Be-
ren Türk hâkimiyeti altında, tekrar ha­ yetine geçerek bir Türk limanı oldu. serabya'yı işgal etmesi üzerine, Akker­
yat buldu. 1832-1840 yılları arasında 1419’da Osmanlı Türkleri burayı işgal man tekrar Rus topraklarına katıldı.
Mısırlılar’ın eline geçen şehir, Osmanlı girişiminde bulundularsa da, şehir an­ Osmanlı yönetiminde iken, tahkim
hâkimiyetine girdikten sonra, önce cak Fatih Sultan Mehmed devrinde edilmiş ve içine asker yerleştirilmiş
sancak, ardından da kaza olarak yöne­ 1454 ve 1474 yıllarında ciddi bir suretle olan Akkerman Kalesinin Varoşu onüç
tildi. 1846 yılında önemli bir yangın çı­ iki kez kuşatıldı. Ancak yine zaptedil- mahalleydi. Burada XVII. yüzyılda Os­
kan şehirde, iki yıl sonra da kolera sal­ medi. Sonunda II. Bayezid tarafından manlI dönemi yapıları olarak Sultan
gını başgösterdi (1848)... 1489'da Sivaslı Kara Şemseddin’in teş­ Bayezid Camii, Tatar hanlarından
OsmanlIlar döneminde tümüyle vikiyle kuşatıldı. Sultan Bayezid, kala­ Mengli Giray Han Camii, Vaiz Camii,
tahrip edilen Akkâ’da 1840-1918 yılla­ balık bir ordu ve ağır toplarıyla kaleyi Sultan Selim Han Camii, Selim Han
rı arasında bayındırlık işlerine önem üç taraftan kuşattıysa da, iyi tahkim Medresesi, Sultan Bayezid Veli Hama­
verilerek, burada bulunan yapıların bü­ edilmesi sebebiyle Türk askerleri ka­ mı gibi Osmanlı dönemi yapıları bu­
yük bir kısmı onarıldı veya yeniden ya­ leye fazla yanaşamadılar. O sırada Kı­ lunmaktaydı.
pıldı. Ayrıca ibadet yerlerinin ve has- rım Han’ı Mengli Giray, Kale önüne ge­ 1770 yılında Ruslar tarafından alı­
tahanelerin de onarımına hız veriidi. lerek Padişah’a yardım etti. Bu arada nan Kale ve kale içinde bulunan Ca­
1858 yılında Safer Köyü'nde bir Sina­ askerlerinden Tatarlara Kalenin kuşa­ mi, Osmanlı yönetimine tekrar geçin­
gog inşa edildi. Kazada bulunan Şifa tılması halinde yağma yapma izni is­ ce esaslı bir biçimde onarıldı (1775).
hamamiyle (1893) harap durumda olan tedi. Bu isteği padişah tarafından ka­ Bu onarım 1778 yılında da yapıldı.
Cezzar Ahmed Paşa Camii, hüküme­ bul edildi. Sonunda Tatar, Eflak ve 1792’de Akkirman Kalesi’nin ona­
tin maddî yardımıyla onarıldı (1897). Boğdan askerlerinden oluşan kuvvet­ rılmak üzere resimleri İngiliz mühen­
Sancağa tabi Tarba (Taberya) kasaba­ lerin yardımıyla Osmanlı askerleri ka­ disi Keller’e yaptırıldı.
sında bir hastane ile (1892), Nasıra ka­ leyi teslim aldılar. Burası Türkler’in 1801 yılında Akkirman Kalesi’nin
sabasında, Saeur je Jozeph De La Par- elinde iken, birkaç kez Lehlerin ve Rus onarım çalışmaları bitti.
tision Fransız rahiplerine mahsus iba­ kazakların saldırısına uğradı. 1595 yı­ Akkirman, bugün Besarabya’da
dethaneyi içeren hastanenin inşasına lında sur dışı mahalleleri: Avusturya Dnestr nehrinin Karadeniz'e döküldü­
hız verildi (1906). Rumlar için Nasratü’i- askerleri tarafından yağmalandı. ğü yerde bulunan körfezin (liman) sağ
Celil Nahiyesine (1860), Cedide Köyü’ Şehir 1770’de Ruslar tarafından ku­ kıyısında denize 15 kilometre uzaklıkta
ne (1896) yeni birer kilise yapıldı. Nâ- şatılarak işgal edildiyse de, Kaynarca şehirdir.
sıra kasabasındaki Rum katolik kilise­ Antlaşması gereğince tekrar Türkler’e
sinin g enişletilerek onarılm asına verildi. 1789’da Rus generali Potem-
(1886), Rama köyündeki Rum kilisesi­ kin tarafından alınan şehir, 1792’de
nin harap olmasından dolayı yeniden Yaş Antlaşması’yla tekrar Türkler’e ve­
yapılmasına (1893) ve Şifa Amr kasa­ rildi. 1806 yılında Rus kuvvetlerince
basındaki Katolik kilisesinin onarm ı- yeniden zaptedildi ve 1812’de Bükreş ALASONYA (Alosana, Alosan)
na (1900) Osmanlı hükümetince izin Antlaşması ile Rusya’ya bırakıldı. Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­
verilmiştir. 1862’de bu iki şehirde iki devlet ara­ de, Manastır Sancağına bağlı kaza
Akkâ, bugün Akdeniz’de, F ilistin ’ sında imzalanan antlaşma ile Rusya’ merkezi idi. 1829 yılında kazaya bağlı
in batı kayısında Karmeldağı eteğinde, ya Karadeniz’de gemi bulundurmak Kıdamı köyü reayasının bazı reayaya
bir İsrail şehridir. hakkını kazandırmıştı. 1917 yılında ve başkalarına olan borçlarının altı yıl
Rus ihtilâli üzerine Besarabya muhta­ taksite bağlandığına dair ferman çıka­
riyet kazandıysada, ertesi yıl Roman­ rılmıştır. 1897 Osmanlı-Yunan savaşın­
ya burayı emr-i vaki ile, Rusya’nın ona­ da önemli hareketlere sahne olan Ala-
yı olmaksızın işgal etti, işgal, 1920 yı­ sonya’da yaşayan Hıristiyan’ların ser­
lında İtilaf Devletleri tarafından da bestçe dinî ayinlerini yapmaları için,
onaylandı. RomanyalIların “ Ak şehir” mevcut kiliselerin onarımına, veya nü­
AKKİRMAN anlamına gelen Cetatea Alba adını ver­ fusa göre yetersiz kalan mahallere ise
Şehirdeki kalenin beyaz olması se­ dikleri Akkerman, 347 bin nüfuslu ve yenilerinin yapımına, Osmanlı hükü­
bebiyle buraya “ Beyaz K a le " de denil­ aynı adı taşıyan bir vilayetin merkezi metince izin verilmiştir. Valanida Kö­
mektedir. Önce Venedik, sonra Cene- idi. Şehrin nüfusu, 50 bine varıyordu. yü’ne Aya Triada (Haziran 1860), Var­
dakosta Köyü’ne Aya iliya (Haziran
1860), kiliselerinin inşa edildiğine da­
ir belgeler vardır.

AMARE (Kutü’l-Amare).
XIX. yüzyıl son yarısında kurulmuş
yeni bir şehirdir. Osmanlı İmparator­
luğu döneminde mutasarrıflık olan
şehrin 10 bin ve livanın da 300 bin ka­
dar nüfusu vardı. Buraya Osmanlı Yö-
netim i’nin son dönemlerinde bir rüş­
diye mektebi yaptırılmış 1907 yılında
da yetersiz kalan okul binası genişle­
tilm iştir. Amare 1918 ylında Osmanlı
Yönetimi’nden çıkmıştır.
Amare bugün Irak Devleti’nin Bas­
ra vilayetine bağlı bir sancak ve mer-
kez —

313
ANABOLU (Eski adları: Mora El-Hac Hüseyin Efendi Mescidi, burayı Yemen’le birlikte anar, bazıları
Anabolusu, N apoli d i Romania, Ana- kalede süvari mukabelesi baş halife­ da ayrı ayrı bir şehir kabul ederlerse
p o li; Bugün: Naplia). si olan El-Hac Hüseyin Efendi tarafın­ de, gerçekte ayrı bir şehir olmayıp,
M.Ö. 3 bin yıllarında yerleşme ye­ dan yaptırıldı (1718’den önce). 1721 yı­ Asîr’inbüyükbir bölümü Yemen, kuzey
ri olan ve 1247 yılına kadar Bizanslılar'- lında bu yapı minber ilâvesiyle camie bölümü ise Hicaz kıtası dahilindedir.
ın elinde bulunan şehirXIV. yüzyıl son­ çevrildi. Arap coğrafyacılarınca Asîr adı bağım­
larında Venedikliler’in egemenliğine El-Hac Mustafa Efendi Mescidi; sız olmayıp, Hicaz ile Yemen’in aynı
girdi. Anabolu’nun 1715’teki fethi sırasında sınırda oldukları belirtilmektedir. Asîr
Kale ve şehir Güzelce Kasım Pa- Şehid Ali Paşa’nın ordusunda reisül- halkı sakin bir kabileden oluşmaktay­
şa’nın 40 günlük bir kuşatmasından küttab olarak sefere katılan El-Hac dı. Ancak savaşta bu kabile cengâver­
sonra Osmanlı imparatorluğu eline Mustafa Efendi tarafından,kale içinde lik ve kuvvetli savaş bilgileriyle ünlüy­
geçti (3 Ekim 1540). Şehrin Osmanlı bulunan kârgir bir kilise satın alınarak düler.
yönetimine geçmesinden sonra Ka­ mescit haline getirildi. ' Sancağa bağlı ve çok eskiden be­
sım Paşa, burada birçok cami ile çeş­ XIX. yüzyıl sonuna kadar varlıkla­ ri Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde
me yaptırdı şehre bağlardan su getir­ rını koruyabilen, ancak bugün yok olan olan Kanefde nahiyesiyle mutasarrıf­
terek bu çeşmelere dağıttı. Ayrıca şeh­ Osmanlı dönemi yapılarını şöyle sıra­ lık merkezi olan Ebha kasabası bulun­
rin iç kalesinde bulunan bir kilise ca­ layabiliriz: Palamuda Kalesi (III. A h­ maktaydı. Asîr, Osmanlı Devleti top­
mie çevrildi. Sultan Süleyman Camii m ed Evkafı'ndandı), Sahrınç - Başı raklarına, Yemen’in zaptıyla görevli
veya Fethiye Camii adını taşıyan bu Mescidi, Sultan Ahmed Camii, Şehid olan Redif Paşa ve Gazi Muhtar Paşa
yapının minaresi 1544’te onartıldı. Bir Ali Paşa Camii, Tripoliçalı İbrahim Pa­ tarafından katıldı ve Yemen vilayetine
süre Venedik yönetimine geçen Ana­ şa Camii (Hacı İbrahim Paşa tarafın­ bağlı bir sancak oldu. Bundan sonra
dolu Şehit Ali Paşa’nın Mora seferi sı­ dan 29 Eylül 1734 tarihinde inşa e tti­ Ebha, Beni Şehr, Gâmed, Kanefde,
rasında ikinci kez Osmanlı yönetim i­ rildi). Büyük Hamam (1716), Yeniçeri Mehâil, Rical-ilma; Vesbiya adlarıyla 7
ne girdi (1715). Fetihten sonra Anadolu Kışlası, ayrıca birçok saray, türbe, za­ kazaya bölünmüştür. Bu yedi kazadan
Kalesi’nin dizdarlığına Ali Mustafa Pa­ viye. birincisi, yani merkez kazası olan Eb­
şa getirildi. ha Cibâl-i Serat’ın üzerinde, iki kom­
1770 yılında Ruslar’ın ve isyan şusu, ikinci ve üçüncüsü sırf Cibâl-i
eden Rumlar’ın saldırısına uğrayan Serat’ın doğusunda ve büyük çöte na­
Anabolu 1790 yılına kadar Mora’da İda­ zır olan mailesinde, diğer dördü ise Te-
rî merkez görevi yaptı. Paşalar burada hame’de Cibâl-i Serat’ın batı eteklerin­
oturdular. Bu tarihten sonra merkez, ARAD de bulunuyordu.
yarımadanın daha mahfuz bir yeri olan Eski Tamışvar-Banat eyaletinde, XIX. yüzyıl sonlarında burada tah­
Tropoliça şehrine taşındı. Şehir 1823 merkezden 56 kilometre uzaklıkta, Mu- rir defterlerine kayıtlı bilgiler bulunma­
yılı başında Yunan ihtilâli öncülerin­ reş Nehri üzerinde bulunan bu belde­ dığı, ancak toplam nüfusunun 200 bin­
de bazı Osmanlı eserlerinin varoldu­ den aşağı olmadığı tahmin edilmek­
den Kolokotronis tarafından zaptedildi
bir yıl sonra burada ilk Yunan Millî ğu bilinmektedir. Burası OsmanlIlar ta­ tedir.
rafından ilk fethedildiği zamanda, ufak Asîr’de, buğday, arpa, beyaz, sarı
Meclisi toplandı. Daha sonra kısa bir
bir palanka veya bir köy idi. “ Peçeyi ve kırmızı devre, mercimek, sisam, pa­
süre için yeni Yunan Devleti’nin baş­
Tarihi” nüe buradan söz edilmekte, Pe- muk, Gâmed kazasında ise Şeda adıy­
kenti oldu (1834 yılına kadar). 1833 yı­
lında piskoposlar burada, İstanbul çuy ve Becskerek kalelerinin fetihi sı­ la nefis yeşil kahve, Beni Şehr kaza­
rasında kendiliğinden düştüğü, 16 pa­ sında ikinci cins Yemen kahvesi, çok
Başpatriği’ne karşı Yunan kilisesinin
bağımsızlığını ilân ettiler. lanka ve kale arasında tek bir ad ola­ iyi zamk, muz, elma, üzüm, nar, ayrı­
rak nakledilmektedir. Becskerek fethi ca badem, demirhindi, çivit, sinâme-
1786 yılında bir Fransız mühendi­ sırasında (12 Eylül 1551), Arad da alı­
sinin planlarını çizimiyle mimar Abdul­ narak Osmanlı topraklarına katıldı. Bu ki ve bazı sebzeler yetişmekteydi.
lah’ın nezaretiyle Anabolu Kalesi’nde kasabayı palanka adıyla niteleyen ve Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­
hendekler kazılmıştı. 1789’da Anabo­ den çıkmadan önce Asîr Sancağı, mu­
en geniş bilgiyi veren Evliya Çelebi’ tasarrıflar aracılığıyla yönetilmektey­
lu Kalesi onarılıp Karatabya’da bir sar­
ye göre, 958’de vezir Ahmed Paşa ta­ di. 1904 yılında mutasarrıf olarak bu­
nıç inşa edildi. 1796’da kale tekrar ona­
rafından fethedildi. AvusturyalIlar bu­ raya Ferik Ahmed Paşa’nın atandığı­
rım gördü. ___ rayı tekrar alınca, bu kez Sokullu Meh­
Anabolu (Nauplia) bugün Yunanis­ med Paşa tarafından alınarak Osmanlı nı Hazine-i Evrak’ta mevcut bir belge­
tan’da bir liman şehridir. den öğrenmekteyiz.
topraklarına katıldı. Zamanla burası ha­
Şehir, Osmanlı İmparatorluğu yöne­ rap ve yok olduğundan, Köprülü Ah­
timine girdikten sonra bayındır hale med Paşa’nın Yanovafethinden son­
getirilm iş, buraya birçok eserler yap­ ra (1658) Arad palankası yeniden yap­
tırılmıştır. 1715 yılında III. Ahmed ta­ tırıldı ve buraya dizdarla 50 nefer ko­
rafından fethedildikten sonra kale için­ nulup, 1 cami, 1 han, tâbhâne, müte-
deki bütün kiliseler ve ibadethaneler vellihâneler, mektep, tekke, imaret, ha­ ATİNA (Eski adı: M edinetü'l-Hü-
padişah fermanıyla cami ve mescide kemâ: Yun. A the nai veya Athina).
mam vb. yapıldı.
çevrilmişdi. Bu tarihte Anabolu’daki Arad’ın 30 kilometre doğusunda Tarih boyunca Yunan tarihiyle pa­
cami ve mescitlerin sayısı dokuzu bul­ olan Solmuş Kalesi’nde, Mureş Nehri ralel giden ve Osmanlı İmparatorluğu
muştur. Şehrin Yunanlılar tarafından kenarında, Kanunî Sultan Süleyman egemenliğine kadar Bizans egemen­
alınması sırasında minareler yok ol­ Camii’nin bulunduğu, Evliya Çelebi ta­ liğinde kalan Atina, Fatih Sultan Meh­
muştur. Günümüze kalan üç caminin rafından belirtilmektedir. med tarafından 1458 yılı Mart ayında
biri kilise, diğeri tiyatro, üçüncüsü ise alınarak Osmanlı topraklarına katıldı.
müze olarak varlığını sürdürmektedir. Şehre giren Fatih, şehrin özellikle Ak-
Bayezidiye Mescidi, Anabolu’da III. ropol’ü üzerinde durdu ve çok etkilen­
Ahmed’in vakıf dinî yapıları arasında di. Kuşatma sırasında, haikın çoğu
en ilginç olanıdır. Kiliseden bozma kaçtığından, Fatih burada halkla te­
olan Fethiye Camii ile karıştırıldığı ve­ maslarda bulunarak sevgi gösterdi ve
ya II. Bayezid devrinde Mora’da Modon ASÎR dertlerini dinledi, onların isteklerini
ve Koron’un alınması hatırlanarak sordu. Orada kalmış önemli kişilerin
Osmanlı döneminde Ceziret-ül
mescidin ona ithaf edildiği sanılmak­ Arab’ın batı yönünde, Yemen’in kuze­ ve halkın isteklerini yerine getirdi.
tadır. Başta Latin kilisesinin Yunanlılar, Yu­
yinde veya Yemen ile Hicaz arasında
Bayraklı Mescidi Abdülkadirve Sü­ bir hat olup, Yemen vilayetinin bir san­ nan manastırları ve Akropol üzerinde
leyman Efendi tarafından yaptırılmış­
cağı durumundaydı. Bazı kaynaklar, uyguladığı baskıyı ortadan kaldırdı,
tır.
314
buradaki Latin papazlarını uzaklaştır­ güzelliğini canlı bir şekilde betinle- m ir’e taşındı. Bunun üzerine Osmanlı
dı. Bu arada ilkçağdan kalma yapılar­ mektedir. padişahınca bir Hatt-ı Hümâyûn yayın­
la kiliseleri cami haline getirdikten V enedikli Morosini tarafından lanarak yapılan masraflardan dolayı
sonra Atina’dan toplattığı esir ve za- 1687’de ele geçirilen Atina, ertesi yıl alacaklı olan şahısların ücretlerinin
naatkârlardan İstanbul’a göç etmek is­ Türkler tarafından geri alındı. XVIII. ödenmesi için Nemçe konsoloslarına
teyenleri de alarak geri döndü. Bundan yüzyıl sonlarına kadar bir kaza olan ve bu paranın verilmesi emredildi (1824).
sonra şehir, Kaptan Paşa eyaleti san­ Voyvoda tarafından yönetilen Atina’­ Yağmadan kısa bir süre sonra Atina
caklarından biri olan Eğriboz Sancağı’- nın genel durumu, bir takrirle İstan­ Kalesi ve çevresi tekrar Osmanlı as­
na bağlı bir kaza merkezi durumuna bul’a bild irilm iştir (27 M art 1798). kerleri tarafından alınınca, öteye beri­
geldi. Evliya Çelebi, Atina'nın, Mekke Bağımsızlık savaşının başlaması ye dağılan Atinalı Müslümanlar’ın es­
ve Medine vakfı olduğunu, kızlarağa- üzerine, Atina Kalesi, hassa mimari ki yerlerine iadeleri için Aydın, Saru­
sı nezaretinde birHâs-ı Hümâyûn bu­ Mehmed Emin tarafından yapılan ke­ han, Muğla sancaklarına ve İzmir Mu­
lunduğunu yazmakta, kadısı, müftüsü, şif üzerine onarıldı (1803). Daha önce hafızı Vezir Haşan Paşa’ya em ir veril­
yeniçeri serdarı, dizdarı ve 150 hisar de buranın onarımına karar verilmiş ve di (24 Temmuz 1826). 1829 Edirne Ant­
eriyle muhtesip, bacdar, haraç ve emin 25 top gönderilm işti (1800). Bütün bu laşması ile Yunanistan’a bırakılan A ti­
ağaçları, şehir kethüdası, mimar ağa­ önlemlere rağmen, bağımsızlık sava­ na, 1834 yılında Yunan krallığının baş­
sı, subaşısı ve bir de Rumlar üzerine şı sürdü ve 1821’de şehir yağmalandı. kenti oldu.
Patrik’i bulunduğunu kaydetmekte ve Burada yaşayan Türk halkı da Nemçe
cami yapılmış olan Pathenon’un sanat konsolosları tarafından gemilerle İz­ Şehir, günümüzde Yunanistan ve

___
r

ATİNA: Pars Tuğlacı, 1827’den sonra yıkılm ış olan ve halen Akropol Tapınağı’nın eteğinde korunan
cami ve mezar taşlarını incelerken (1975).
315
Attike yönetim bölgesinin başkentidir. olduğundan, kısa sürede şekli değiş­ lilerin katlini emretti. Öfkesinin yatış­
Osmanlı yönetimine girdikten son­ tirilm iş olup, halen kalıntısı yoktur. masından sonra, padişah Avlonya’daki
ra Atina’da birçok cami ve İslâmî eser­ Kifisiye kazası Camii, Atina’nın tahribat sebebiyle İstanbul’da bulunan
ler yapılmıştır. şimdi ‘‘K ifis iy e ’’ adıyla anılan banliyö­ Sadrazam Kaymakam Musa Paşa’ya
Mescid-i ismâîdi: Osmanlı Türkler’i sünde yapılan camidir. 1896’da son gönderdiği fermanla Venedik Balyo-
Atina’yı aldıkları zaman Parthenon mâ- olarak hamam gibi kullanıldığına dair su’nun tutuklanmasını ve Cumhuri­
bedinde bir Katolik kilisesi vardı. Türk­ kayıtlar olan camiden, halen bir eser y e tle olan ticarî ilişkisinin kesilmesi­
ler ilk olarak bir minare ekleyerek bu yoktur. ni, İsplit iskelesi’nin kapanmasını em­
kiliseyi camie çevirdiler. 1687 yılında Revaklı Medresesi, A tina’daki en retti. Padişah seferden döndükten
Venedikli kaptan Morosini, Parthe- büyük medrese olup, Fethiye Camii’- sonra, Venediklilere karşı karadan ve
non’u topa tuttuğunda oraya yakın bir nden 20 metre uzaklıkta bulunmakta­ denizden büyük bir sefer hazırlığına gi­
cephanelik isabet almış, Yunan yapı­ dır. Mehmed Fahri Efendi tarafından rişti. Padişahın ölümü ve Sultan İbra­
ları ile birlikte, mescit de havaya uç­ 1721 tarihinde inşa edildi. Halen Re- him’in tahta geçmesi üzerine Venedik
muştu. vaklı Medrese’nin yalnız cümle kapı­ Cumhuriyeti, biraz cüretlendi. Bunun
Atina yeniden Türk egemenliğine sı ayaktadır. 1824 tarihli bir belgeye üzerine Sadrazam Kara Mustafa Paşa,
girdiğinde Parthenon tarif edilemez göre, 18 Kasım 1824’te görev alan bir kuvvetli bir donanma hazırlamaya ka­
halde olduğundan, içine kubbeli ve üç geçici hükümet, ilk karar olarak, “ Ge­ rar verdi. İstanbul ve diğer tersaneler­
bölümlü son cemaat yeri olan küçük ri kalm ış Yunan m ille tin i eğ itm ek ve den büyük miktarda gemi siparişi ve­
bir cami yapildı. 1829’dan sonra bu ca­ yetiştirm ek” gerekçesiyle bütün cami­ rerek büyük bir donanma oluşturdu.
mi yıkılıp hemen ortadan kaldırıldı. leri çeşitli kuruluşların emrine vermiş, Yapılan bütün girişim ler Osmanlılar’-
Resmi eski gravürlerde görülür. Birde bu kararname ile, Fethiye Camii’nin ın bu faaliyetini önleyemedi ve sonuç­
Atina müzesindeki Parthenon make­ okul, Sütunlu Camii’nin kütüphane, ta Venedikliler’e karşı savaşa karar ve­
tinde mevcuttur. Yeni Camii'nin fen lisesi haline geti­ rildi. Avlonya, kesin olarak bir Türk
Fethiye Camii (Pazar, Büyük, Buğ­ rilmesi kararı alınmıştır. şehri haline girmesi, ancak 1690’dan
day Pazarı Camii), A tina’da ayakta ka­ Atina’da ayrıca Voyvodalık Sarayı, sonra mümkün oldu.
lan Türk eserlerinin en derli toplusu­ birkaç çeşme, iki hamam (biri, yakın Avlonya, Osmanlı yönetiminde Ru­
dur. Roma agorasında bulunan cami­ zamana kadar duruyordu). Beş tekke meli eyaletine bağlı bir sancak merke­
nin temeli 1458’de, Fatih Sultan Meh­ vşrdı. Bunlardan Mevlevi tekkesi Rüz­ zi oldu. 1706 yılında Avlonya Sancağı
med’in A tina’yı ziyareti sırasında atıl­ gâr Kulesi denilen antik yapının yanın­ dahilinde kaza ve köylerde bulunan
mış, adını da buradan almıştır. Cami, da olup, bu sekizgen yapıyı semâha- Cizyeye tâbi reayanın bazılarının Arna-
1824 yılından sonra, Müzikseverler ne yapmıştı. vud Beyzadeleri hikâye ederek cizye
Derneği’nin okulu oldu. Atina garnizo­ vermediler, bu durumda cizyenin emin
nuna askerî cezaevliği yaptı, askerî fı­ birine verilmesine karar verildi (Nisan
rın olarak kullanıldı. Minaresi yoktur. 1706).
Çevresindeki mezarlıklar kaybolmuş­ Avlonya, 1867 Vilayet Teşkilâtı Ni­
tur. Bahçesinde Türk m otifli bir çeş­ zâmnâmesinden sonra Yanya ilinin
me, yan duvarlarının yanında başları AVLONYA (Valona. Arnavutça: Berat Sancağı’na bağlı bir ilçe merke­
Kıble’ye doğru, ikisi de kırk iki mezar Vlore). zi haline getirildi ve bu durumunu Bal­
taşı bulunmaktadır. Yapı, birçok kez Roma istilâsından önce İlliria'da kan Savaşı başlarına kadar sürdürdü.
onarım görmesine rağmen, ilk plan kurulmuş şehirlerdendir. İstanbul’da Arnavutluğun bağımsızlık ilânından (28
taslağını korumuştur. Üzeri, ortadaki Latin İmparatorluğu’nun kurulmasın­ Kasım) sonra4 Aralık 1912’de ilk Arna­
kubbeyi destekleyen dört yarım kub­ dan sonra bu devletin yönetimine ge­ vutluk Millî Meclisi Avlonya’da toplan­
belidir. Köşelerde dört küçük kubbe çecek Latinler’in Epiros despotluğu­ dı ve geçici hükümet burada kuruldu.
vardır. Önünde ise 5 kubbeli bir soyun­ nun bir şehri oldu. Sonraları evlenme 1780 yılında Avlonya Sancağı Mu­
ma yeri bulunur. 1935 yılında yıktırıl­ yoluyla Napoli krallarına geçti. Avlon- tasarrıflığı ve Derbentler başbuğluğu-
mak istenilmişse de, Türkiye Hükûme- ya Prensliği 1383’te Türk akıncılarının na atanan Kurt Ahmed Paşa, Osman­
t i ’nin yaptığı girişim ler sonucu bun­ sıkıştırması karşısında Venedik Cum- lI Devleti'nin Rusya ile savaşa girme­
dan vaz geçilm iştir. huriyeti’nin himayesine girdi. si üzerine, çok sayıda piyade ve süva­
Yeni Cami, fetihten sonra yapıl­ 1417 yılında Baladan Bey komuta­ ri askeri toplayarak sefere çıkmak üze­
mış, Yunan ihtilâli sonrası okul olarak sındaki Türk Ordusu tarafından ilk kez re orduyu Hümâyûna katıldı (12 Ekim
kullanılmaya başlanılmıştır. Bugün zaptedilen Avlonya, yeniden Arnavut- 1787).
kaybolmuştur. lar’ın eline geçti. Çandarlı Halil Paşa Şehirde tek kubbeli güzel bir cami
Aşağı Şadırvan Camii (Voyvoda Ca­ tarafından ikinci kez zaptolundu. İs­ vardır. Mimarisi bakımından klasik
mii), Atina’nın halen ayakta kalan ikin­ kender Bey zamanında elden çıktı Türk mimarisi uslûbundadır.
ci camii olup, 1759’da eski camiin ye­ (1443). 1460’ta d a Venedikliler’e satıl­
rine Mustafa Ağa tarafından yaptırıl­ dı. Osmanlı imparatorluğu zamanında
dı. Atina’nın Monastraki adıyla anılan 1478 yılında Gedik Ahmed Paşa ta­ Avlonya’ya hükümet konağı (1876) ve
Türk çarşısında bulunan bu cami, 1923 rafından alınan Avlonya, kesin olarak değirmenler (1877) yaptırılmış, 1866 yı­
yılından beri müze olarak kullanılmak­ 1590 yılından sonra Türk şehri haline lında da Lâtinler için bir kilise yapıl­
tadır. geldi. Avlonya, Osmanlı yönetiminde, masına izin verilmiştir.
Softa Camii (Hüsnü Bey Camii), Rumeli eyaletine bağlı bir sancak mer­ Avlonya, bugün Arnavutluk’un gü­
Yukarı Şadırvan Mahallesi’nde bulun­ kezi oldu, hatta Gedik Ahmed Paşa’- ney bölümünde bir liman bölgesi olup,
maktaydı. Bugün ortadan kalkmıştır. nın, İtalya seferine memur edildiği sı­ aynı adı taşıyan ve 1448 kilometreka­
rada bu sancağın paşalığı da kendisi­ re yüzölçümü bulunan ilin merkezidir.
Sütunlu Cami, Hadriyan semtinde
bulunur ve fetihten sonraki yıllarda ya­ ne ek görev olarak verilmek suretiyle
pıldığı tahmin edilmektedir. Mora ih­ Avlonya’nın kıyıya geçebilecek Türk
tilâlinden sonra ilkokul oldu, sonra be­ kuvvetleri için bir üsse dönüştürülme­
lediye kütüphanesine dönüştürüldü. si de düşünüldü. Burada 7 Ağustos
Cami temelleri üzerinde şimdi okullar 1638'de Türk, Cezayir ve Venedikliler
bulunmaktadır. arasında şiddetli çarpışmalar oldu ve AYDOS (Bugün: Aitos).
Akropol eteğinde bulunan cami sonuçta Venedikliler şehre girdiler ve Osmanlı Türkleri'nin en kalabalık
Akropol’un çıkışında olup, muhteme­ Cezayir korsanlarını büyük zarara uğ­ bulunduğu şehir. ‘ ‘Kâm us-ul-Âlâm ",
len 1820 yılından sonra harap olmuş­ rattılar. Bunun üzerine durum, Bağdad halkının üçte ikisinin Müslüman oldu­
tur. seferinde buiunan İV. Murad’a b ild iril­ ğunu bildirir. Evliya Çelebi 5 cami, 6
Küçük Cami'e AtinalIlar Mikro Ca­ di. Hiddetlenen padişah, önce Osman­ han, hamam olduğunu yazar. Yıldırım
mi demekteydiler. Şehrin merkezinde lI ülkesinde bulunan bütün Venedik­ Bayezid’in yaptırdığı cami, ibadete
316
açık tutulmaktadır. Aydos’da medrese­
ler yakın zamana kadar korunduysa da
1945 yılından sonra kapatılma yoluna
gidildi veya yıktırıldı. Büyük Türk mu­
tasavvıfı Ismali Hakkı bu medresede
yetişmiştir.
İlçenin Kiremitlik ve Ç iftlik nahiye­
lerinde güçlü medreseler vardı. Kire­
m itlik Medresesi’ni Odacıoğlu yaptır­
mış, birçok vakıflar da kurmuştur. Yı­
kık olan medresenin bitişiğindeki ca­
mi, sonradan onarılmıştır. Aydos ilçe
merkezinde, bugün Sofya Baş Müftü-
lüğü’ne bağlı müftülük vardı. Bulgaris­
tan’ın diğer mahallerinde bulunan bü­
tün ilk ve orta mektepleri gibi, 1949 ta­
rihine kadar faaliyet gösteren ilk okul
ve rüştiye mektebi kapatılmıştır. Bu il­
çe ve köylerinde vakıf suretiyle mey­
dana gelen eserler: 49 cami, 6 medre­
se, 3 mektep, 1 tekke, 1 imaret, 9 han,
2 köprü, 1 kale.
Aydos bugün, Bulgaristan’da Bur-
gas şehrinin kuzeybatısında Burgas -
Yambol demiryolu ve önemli karayo­
lu üzerinde 18 bin nüfuslu ve kaplıca­ AYNAROZ: Atos Manastırı (XIX. yüzyıl).
ları olan bir şehirdir.
rahiplerinin ihtilâl hareketlerinden vaz­ hiariou Manastırı avlusunda musluğu­
geçmemesi üzerine bunlar Osmanlı na kadar belirgin Türk üslûbunda bir
askerlerince yakalanarak hapishanele­ çeşme ve kilisenin içinde de yere dö­
re kapatılmışlardır (1822). şenmiş birkaç parça XVI. - XVII. yüz­
XIX. yüzyılın başlarında Selânik yıl Türk çinisi mevcuttur. Dionyisiou
AYNAROZ (Athos, Atos, Ayno- e y a le tin in b ir sancağı Aynaroz, Manastırı’nda geçme ahşap kapılar, ki­
roz, Rum. A y i on Oros, Hagion Oros; 1864 vilayet teşkilâtında il merkezine lisenin naktekesinde ise zengin sedef
Ar. Cebel-i Mukaddes, K utsa l Dağ.) bağlı ilçe haline getirildi ve 1866’da ka­ kakmalı dolap ve kapı kanatlar mevcut­
Münzevî ve çile eklemeye gelen bul edilen özel bir tüzük uyarınca, hü­ tur. Avlunun çeşitli yerlerinde Türk
papazların yeri olarak 968 yılında Ata- kümet işlerinin, ve "Lonca” denilen bîr çeşmeleri tipinde fakat kitabesiz iki
riasios tarafından kurutan Büyük Lav- kurul tarafından yürütülmesine karar çeşme vardır. Aynaroz’un en büyük ve
ra Manastırı çevresinde XI. yüzyılda verilmiştir. 1868 yılında burada Arazi-i merkez manastırı olan Vatopedi’nin
büyümeye başlayan Aynaroz, Bizans, Emiriye ve Mevkufe’nin tevsi-i intika­ kütüphanesinde çerçevelenmiş XVIII.
Osmanlı ve Yunanistan yönetiminde linden dolayı alınan birbuçuk öşrün - XIX. yüzyıa ait çeşitli fermanlar gö­
egemenliğini büyük ölçüde korumuş­ Aynaroz’daki manastırlara bağlı çiftlik­ rülmektedir. Dışarıda manastırın önün­
tur. Hükümet merkezi Karye adı veri­ lerinden alınmasına karar verilmiştir. de yükselen barok üslûbunda açık
len kasabadır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında köşk ise, bu manastırların Makedon­
I. Murad devrinde Türkler tarafın­ Aynaroz’a yılda 4 bin kadar Rus ve 2 ya’nın diğer taraflarındaki evleri anım­
dan zaptedilen (1374) Aynaroz, özelli­ bin kadar da Rum gidip, aylarca ma­ satan mimarileri gibi, Türk sivil mima­
ğinden dolayı Bostancıbaşılar’a bağ­ nastırlarda ikâmet ederlerdi. risi ile yakın benzerlikler mevcuttur.
landı ve onlar tarafından Bostancı ha­ Manastırların yönetimi 1877 yılın­ Halen Selânik’in güneydoğusun­
sekilerinden: biri, Aynaroz Zabiti adı da İslah edilmiş (25 Kasım), 1912 Bal­ da, Kalkidikya (Halkidikya) Yarımada­
ile buraya memur edildi. Böyiece ya­ kan Savaşı’ndaOsmanlı egemenliğin­ sının güneydoğuya doğru uzanan üç
rımadanın devlet adına yönetimi sağ­ den çıkıncaya kadar bu şekilde yöne­ dilinden en doğudaki, uzunluğu 50, ge­
landı. Aynaroz’un aynı zamanda Pat­ tilmişti. Aynaroz’un ayrıcalıkları Küçük nişliği ortalama 10 kilometre, yüzölçü­
riklikten çıkarılanların sürgün yeri ola­ Kaynarca Antlaşması’nın('7774y) birinci mü 314 kilometrekaredir. Birdağın gü­
rak kullanıldığı, 1573 ve 1709’da yazıl­ ve Berlin Antlaşması’nın (1878) 62. ney eteğinde bulunmaktadır.
mış iki hükümden anlaşılmaktadır. Ev­ maddesi ile onaylanmıştır.
liya Çelebi de burayı gezmiş ve eser­ Aynaroz halkının tümünün dinle
lerinde kilise ve manastırların zengin­ uğraşmasından dolayı, burada birçok
liğini övmüştür. kilisenin yapımına Osmanlı Devleti’-
1821 yılında Yunan ihtilâli sırasın­ ncs izin verilmiştir. Nitekim Aynaroz’a
da Aynaroz da bu ihtilâle katılmış, an­ bağlı Merkeb Adası’nda oturan rahip­
cak isyan başarısızlıkla sonuçlanmış, lerin ibadet edecek yerleri bulunmadı­ BABADAĞI
bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, ge­ ğından Aya Nikola adlı bir kiiise inşa Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­
rekli önlemleri alarak Mutasarrıfı Meh­ edildiği bilinmektedir (5 Aralık 1858). de, Dobrıuca’da, Silistre’nin 130 kilo­
med Paşa’nın Aynaroz’daki işlerin dü­ i. Murad devrinde verilen li. Selim metre kuzeydoğusunda müstahkem
zene girdjğini kapıkethüdasına rapor devrinde teyid olunan (1569) bir ayrı­ bir kasaba olan Babadağ, ticaret yö­
etmiştir. İhtilâl sonrası burada bulu­ calık uyarınca yıllık olarak alınan ver­ nünden gelişmiş bir ilçeydi. XIX. yüz­
nan rahiplerden bir bölümü mutasar­ giye “ Aynaroz V e rg isi" denilmiştir. yıl sonunda 10 bin nüfusu vardı. Yine
rıfın yanına giderek aflarını rica etmiş­ Bütün Osmanlı egemenliği boyun­ bu yüzyılda5 cami birde medrese bu­
ler ve ellerindeki top ve mühimmatla­ ca yarı muhtariyetini koruyan Aynaroz lunmaktaydı. Burada çok önemli bir zi­
rı teslim etmişlerdir('J827J. Daha son­ Yarımadasındaki manastırların arasın­ yaret yeri olan Saltuk; Baba Türbesi
ra diğer rahipler de affedilmişlerdir. da doğurdan doğruya Türk eseri bir bi­ vardır. Bir sefersırasındaKanunî bura­
Rahiplerin ihtilâlden vazgeçip, silah­ na bulunmamakla beraber manastırlar, yı ziyaret etti. Son yıllara kadar çok ha­
larını ilgililere teslim ederek, taahhüt­ bir süre için de Türk sanatının etkiler- rap durumda olan kubbeli küçük bir
lerini yerine getirmelerinden sonra M. niden uzak kalamamışlardır. Manastır­ yapı olan türbe, haber alındığına göre
Emin Paşa, bir yazı ile sadarete duru­ ların bazı bölümlerinde Türk sanat ele­ Rumen Hükûmeti’nce restore edilmiş­
mu rapor etm iştir. Ancak bazı bölüm manlarının izleri bulunmaktadır. Dok- tir. Burada ayrıca bir de Gazi Ali Paşa
317'
Camii vardır. Üstü çatılı ve kiremit ör­
tülü olan bu cami de, son yıllarda res­
tore edilmiştir. 1620’ye doğru ölen Ga­
zi Ali Paşa’nın altı köşeli türbesi de ca­
miin solundadır.
ilçeye 1242 yılında(1826) ikibin as­
ker kapasiteli bir kışla ile bir Rum Ce­ f \ ;/ :
maati için kazaya bağlı Acıgöl köyüne
“Taksiarhi” adlı kilise inşa edilmiştir.
Babadağı bugün, Romanya’da Dobru-
ca bölgesinde bir şehirdir.
Burada çok önemli bir ziyaret
yeri olan Saltuk Baba Türbesi var­
dır. Bir sefer sırasında Kanunî bura-

-v

BABADAĞ: Çarşı (XIX. yüzyıl yarısı).


BAF (Rumca: Paphos).
Yunan m itolojisi, “ Tanrıların gön­ Abbasîlerin hilâfet merkezi olan bu ye­ yapıldı. Bağdad’ın doğu bölümünde
lünde tatlı arzular uyandıran, gelip ge­ rin eskiden beri meskûn olduğu bilin­ bulunan halifelerin oturduğu harîm ad­
çen insan ne sillerine ve kararlarla de­ mekte ve bu husus Arap yazarlarınca lı mahalle ile dolaylarını el-Mustazhir,
nizlerin b e sle diğ i bütün canlılara bo ­ da kabul edilmektedir. Halifeliğin sur ile çevirdi. Abbasîlerin son iki yüz­
yun eğdiren Kıbrıslı Tanrıça A fro d it' Emevîlerden Abbasîlere geçmesi üze­ yılı Bağdad’da sessiz geçti. Bu devir­
in Bat kıyılarında deniz köpüklerinden rine ilk Abbasî halifesi Abdullah el- de şehir Kirman Selçukluları Hüküm­
vücut b u ld u ğ u n u ” söyler. Yunan göç­ Seffah, o zaman Irak’ta önemli iki şe­ darı II. Mehmed tarafından sarıldı
menleri tarafından Baf’ta Aşk Tanrıça­ hir olan Küfe ve Basra şehirlerini baş­ (1157). 1258 yılında Hülâgû, kuvvetli bir
sı Zühre’ye ait olan bir büyük mabed kent yapmamış ve Anbâr yakınındaki ordu ile Bağdad’ı sardı ve son halife
bulunmaktaydı. Kıbrıs Adası’nın gü­ Haşimiye’de oturmuştur. Uzun yıllar el-Musta’sım teslim olmak zorunda
neybatısı kıyısında bulunan Baf, Os­ A b b a sîle rin b aşkenti olan şehir, kaidı. Halife ile ailesinden birçoğu öl­
manlI İmparatorluğu döneminde Mu- 833-842 yılları arasında, Mu’tasım za­ dürüldü ve şehir yağma edildikten
hassıllar aracılığıyla yönetilen 1500 manında, yarım yüzyıl süre ile başkent sonra yıkıldı. Daha sonra 1339 yılına
nüfuslu bir kasaba idi. Kıbrıs’ın Os­ olmaktan çıktı. Halifenin, Türk soyun­ kadar llhanlılara bağlı kaldı. 1410 yılı­
manlI egemenliğine girmesinden son­ dan 70 bin mevcutiu hassa askerleri na kadar Celayîrlilerin elinde bulunan
ra buraya Hafız Ahmed Paşa tarafın­ için yaptırdığı Samarra şehri, hilâfet şehir, 1393 ve 1401 yıllarında Timur ta­
dan bir kale yaptırıldı (1592). Daha son­ merkezi olarak hızla gelişti. Saray ile rafından iki kez alındı ve her defasın­
raki buradaki kilise camie çevrilerek hükümet dairelerinin, Bağdad’a üç da çok büyük zarar gördü. Timur’un
ibadete açıldı (Ulu Cami; Cami-i Kebir). gün uzakta va Dicle kıyısında bulunan ölümünden sonra Bağdad’a dönen Ce-
Yunan ihtilâlinden sonra bazı isyancı­ Samarra’ya taşınması Bağdad’ın eko­ lâyirli Sultan Ahmed, şehri ve surları
lar da buradan ayaklanmayı destekle­ nomik genişlemesini sarsmadı ve 55 onarmaya başladı, ancak, Karakoyunlu
diler. Kazada meydana gelen ayaklan­ yıl sonra şehir, yeniden siyasî merkez Emiri Kara Yusuf tarafından öldürüldü
malarda Nemçe Konsolos Vekili, is­ oldu. Bu sırada şehri Tahiroğulların- (1410) ve şehir, Karakoyunluların eline
yancılar tarafından katledildi. Bunun dan gelen valiler yönetti. 1005 yılında geçti. 1467 yılında Akkoyunluların ege­
üzerine harekete geçen Osmanlı padi­ Büveyhoğulları tarafından kuşatılan menliği altına girdi. 1508 yılında Safe-
şahı bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek, şehir, 1055 yılına kadar bunların elin­ vîlerin kurucusu Şeyh İsmail tarafın­
olayların araştırılmasını ve konsolos de kaldı. Halife el-Muktedi (1075-1094) dan alınarak, İran’a bağladı. Fakat oğlu
vekilinin öldürülme sebebinin tahkiki­ ile el-Mustazhir (1091-1118) devirlerin­ I. Tahmasb zamanıda, Muslu kabile­
ni emretti. de Bağdad’da büyük ve süslü binalar sinden Zülfikâr Han’ın nüfuzu altında
Osmanlı imparatorluğu dönemin­
de kaza, birçok İslâmî yapılarla süslen­
miştir. Bunlardan Yeni Cami (1967’de
yıkılmıştır), Musalla Tepesi Camii, Ha­
şan Ağa Tekkesi, Yeni Cami Hamamı,
Haşan Ağa Tekkesi Hamamı, Osman­
lI çeşmesi Hamamı önemli.yapılardır.
Bu yapılar kesme taşlardan yapılmış,
çoğu metruk ve yarı yıkık durumdadır.
Bu yapıların dışında Baf’ta pekçok Os­
manlI hamamı ve çeşmelerinin kalın­
tıları da vardır. Kazaya bağlı Termenos
Köyü’ndeki Rum Ortodoks Kilisesfha-
rap olduğundan 1860 yılında Osmanlı
Hükûmeti’nin izniyle yeniden inşa
edilmiştir.

BAĞDAD (Baghdad, Baghdâd).


Farsça bileşik bir kelime olan
“ Tanrı vergisi” anlamına gelmektedir. BAĞDAD: Genel görünüm (XVII. yüzyıl sonları).
318
kaldı (1520). Bu şahıs Bağdad’da Ka­
nunî Sultan Süleyman adına hutbe
okutup para bastırdı ve ona, mutava­
at ettiğin ibildirmek üzere, elçiler gön­
derdi. Ancak kısa süre sonra Tahmasb
tarafınan geri alındı.
Kanunî Sultan Süleyman, “ irakayn
S e fe ri” adı verilen, ilk Iran seferinde,
Tebriz’i fethettikten sonra, Irak'a yü­
rürken, Mehmed Han, Bağdad’da baş­
gösteren ayaklanmalar dolayısıyla
Bağdad’ın anahtarlarını Sadrazam İb­
rahim Paşa’ya teslim etti. Kanunî, şeh­
re 1534’te girdi. Padişah, kaldığı 4 ay
içinde, şehrin imar edilmesini emrede­
rek, timar ve zeamet usulünü uygula­
maya koydu. Bu eyalete, Süleyman Pa-
şa’yı atadı. OsmanlIlar ile Safevîler ara­
sında muharebelere son veren 29 Ma­
yıs 1555 Amasya Anlaşması ile, Bağ­
dad, hukuken Osmanlı İmparatorluğu’­
na bağlandı. I. Ahmed’e kadar gelen
hükümdarlar devrinde, Bağdad’da, aşi­
ret ayanlanmaları dışında önemli bir
şey olmadı. 1623 Temmuz’unda Şah
Abbas şehri teslim alarak Safevî ege­
menliğine soktu. Bu kuşatmadan son­
ra halka işkenceler yaptırdı, büyük bir
bölümünü öldürttü. Bekir Paşa ile Bağ­ zen altına sokmaya büyük önem veril­ ve bu eyalete atandı. Bağdad’da köle­
dad Kadısı Nuri Efendi de bunlar ara­ di. men valilerinin ilki olan ve isyancı aşi­
sındadır. Şah Abbas, imam-ı Azam ve Çeşitli eyaletlerden getirilen kuv­ retleri yıldıran Süleyman Paşa’nın 12
Abd-al Kadir Gilânî gibi kişilerin türbe­ vetler, Bağdad Valisi Daltaban Musta­ yıl süren valiliği, Irak’ta huzur ve gü­
lerini tahrip ettirip, cami ve medrese­ fa Paşa’nın seraskerliği altında, Bağ- venliği sağladığı gibi, yöredeki köle­
leri ahır haline koydurttu, katliamdan dad’dan hareketle, Kurna ve Basra’yı men yönetiminin de başlangıcı oldu.
kurtulan Sünnîlerin çoğunu göçe zor­ ele geçirmeyi başardılar. Şehir 1733’te Bundan sonra devlet, Bağdad’a kendi
ladı. Burada çocuk yaşta bulunan IV. Nadir Şah’ ın saldırısına uğradı. Topal istediğini değil, nüfuz ve yönetimi ar­
Murad, Bağdad’ı geri almak üzere gi­ Osman Paşa komutasındaki Osmanlı tık ellerine geçiren kölemenlerden bi­
rişimde bulundu. Hafız Ahmed Paşa’- ordusunun 20 Temmuz 1733’de Nadir’i rini atamak zorunda kaldı. Ömer Paşa
nın 1625’ten 3 Temmuz 1626’ya kadar yenmesi, kıtlık yüzünden sefil olan zamanında 1772’de çıkan ve 6 ay Bağ-
süren Bağdad kuşatması sırasında şehri kurtardı. Haziran 1743 yılında Na­ dad’ı etkisi altına alan veba salgını se­
İran ordusunda şehrin civarına gele­ dir Şah, şehre ikinci kez saldırıda bu­ bebiyle birçok insan öldü. Yine bu sal­
rek, ona yardım ettiğinden, OsmanlI­ lundu ise de, bu savaş, anlaşmayla gın sebebiyle, halkın birçoğu da göç
lar hem kuşatma ile uğraşmak, hem de son buldu. etmek zorunda kaldığından, kölemen
İranlIlarla çarpışmak zorunda kaldı. Bağdad’a atanan valilerin zamanı nüfuzu azaldı ve işler liyakatsiz kimse­
Sonuçta, kuşatma kaldırıldı. İkinci ku­ ayaklanmalar içinde geçti. Bunun ya­ lerin eline geçti, bu yüzden aşâr ara­
şatma Hüsrev Paşa tarafından yapıldı. nında, valilikleri, 40 yıldan fazla süren sında ve çevrede isyanlar başgöster­
1630’da yapılan bu kuşatma 40 gün ka­ ve eyaleti âdeta benimseyen Haşan ve di. Bu sırada Baban Mutasarrıfı Meh­
dar sürdü ve sonuçta başarı elde edi­ Ahmed Paşa’ların yetiştirdiği köle­ med Paşa’ya yardım bahanesiyle ha­
lemedi, Bağdad’ın OsmanlIların eline menler, kendilerinden olmayan beyler­ rekete geçen İran Hükümdarı Zend Ke­
geçmesini sağlayan son kuşatma, IV. beylerini zor durumlara düşürdüler. rim Han’ ın Basra’yı kuşattığı e Bâb-ı
Murad tarafından 15 Teşrin 1638’de Enderun’dan yetişen Haşan Paşa, Âli'ye Ömer Paşa’dan şikâyette bulun­
başlayarak, 40 gün sürdü. Muharebe Bağdad’da Osmanlı sarayı teşkilâtını duğu, sorunun tahkiki için başvurulan
sırasında çarpışmalara şahsen katılan taklit ederek, has oda, hazine, kiler Musul ve Şehr-i Zor valilikleri Abdül-
Sadrazam Tayyar Mehmed Paşa, şehit odaları ve bir mektep kurdu, satın al­ celilzâdelerin İranlIları haklı çıkardık­
olmakla birlikte, kuleler birer birer Türk dığı abada, gürcü ve çerkes köleler ile ları görülür. Zend Kerim Han’ın ölü­
askerlerinin eline geçti. IV. Murad, şe­ bazı soylu aile çocuklarının öğretim ve münden sonra, İranlIların Basramûte-
hir ve civarında harap halde bulunan eğitimlerine çalıştı. Bağdad’ın Paşa sellim liğine atanmaları üzerine köle­
yapıları onararak Bağdad Beylerbeyli­ sarayında sürekli 200 kadar çocuk bu­ menlerden Süleyman Ağa, Bab-ı Â li’­
ğ i’ne Küçük Haşan Paşa’yı atadı. Da­ lunur, bunlar, lala, hoca ve ustaların ye başvurup, Basra eyaletine talip ol­
ha sonra, 2 ay kaldıktan sonra şehir­ gözetimi altında okuma-yazma ve si­ du. Bu isteği yerine getirildikten son­
den ayrıldı. Müteakiben Kasr-ı Şîrîn lah kullanma, ata binme ve yüzme öğ­ ra yine talebi üzerine 1779’da kendisi­
Anlaşması ile, Bağdad'ın Osmanlı renirler, öğrenimleri bitince, gediklile­ ne Basra'ya ek olarak Bağdad ve Şehr-i
Devleti’ne ait olduğu tanındı. IV. Mu­ re yamak olarak verilir, sonunda iç Zor eyaletleri devredildi. Bağdad vali­
rad’dan sonra, Bağdad ve civarında, ağaları sırasına girerlerdi. Böylece lilerinin Mardin’de hâkim oldukları dü­
ara sıra yeniçeri itaatsizlikleri ile aşi­ seçkin bir toplum oluşturan bu sınıf, şünülürse, Süleyman Paşa ve halefleri
ret ayanlanmaları oldu. Fakat Bağdad Bağdad’ın yüksek hizmetlerinin başı­ zamanında kölemen valilerinin yönet­
valilerince bu ayaklanmalar bastırıldı. na geçti, içlerinden bazıları, valilikten tikleri alanın genişliği anlaşılır.
Ancak 1667 yılından sonra, Basra’ya, sonra, en nüfuzlu mevki olan kethüda- 23 Şubat 1816'da Davud Paşa’nın
önce Müntefik Şeyhi Mani, daha son­ lığa yükseldiler. eline geçen ve 15 yıl onun valiliği ile
ra Huvazye hanı, hâkim oldu. Şehir, bir Ahmed Paşa’nın azadlı kölemen ve yönetilen Bağdad gelişmeye başladı.
yıl sonra İranlIların eline geçti. Osman­ damadı, Adana V aliliği’nde bulunan ve Avrupa’dan getirtilen ustalar aracılığı
lI Devieti’nin, II. Viyana Kuşatması ile İran seraskerliği sırasında, ordunun ve ile sanayi ilerledi ve hasar gören su ka­
başlayıp, Karlofça Antlaşması’na ka­ Bağdad’da bir süre ikamet eden Os­ nalları temizlenmek suretiyle tarım ge­
dar süren bu savaşa girmesi, aşiret manlI ve İran elçilerinin masrafı için liştirildi. Bu arada kurduğu güçlü ve
ayaklanmalarının uzamasına sebep ol­ yaptırdığı 2 bin keselik borcu ödemek düzenli ordu ile NapolĞon l’in eski ya­
du. Anlaşmadan sonra Irak civarını dü­ koşulu ile, Basra V aliliği’ne talip oldu verlerinden Deveaux’u teslim aldı.
319
1821’de başlayan İran Savaşı’nda bü­
yük yararlık göstermekle beraber, ilk
başlarda yenildi, daha sonra o yıl için­
de 50 bin asker ile Bağdad’a bir konak
uzaklığa kadar gelen İran Şehzadesi
Muhammed Ali Mirza’yı geri çekilme­
ye zorladı.
Kölemen ocağının, Davud Paşa ile
yeniden kuvvetlenerek, Irak’a egemen
olması, imparatorluk içerisindeki zor­
balığı ortadan kaldırmak isteyen II.
Mahmud’un siyasetine uygun düşme­
di. Hükümetçe istenilen vergiyi •verme-
diği gibi, gönderilen elçi Sadık Efen­
d i’nin de (A ğustos 1830) öldürülmesi
üzerine Davud Paşa, âsi ilân edildi. Ar­
dından da 17 Eylül 1831’de şehir Os­
manlI askerlerince teslim alındı ve bu
arada toplanan bütün kölemenler öl­
dürüldü. Davud Paşa hükümet tarafın­
dan affedildiyse de, kölemenlerden
ancak 15 kadarı saklanarak kurtuldu.
Bağdad V aliliği’ne atanan Ali Rıza Pa­
şa, 16 yıl burada kaldı. Ali Rıza Paşa’-
dan Midhat Paşa’ya kadar gelen Os­
manlI valileri hep Bağdad’da devlet
otoritesini kuvvetlendirmeye çalıştılar.
Ali Rıza Paşa zamanında da ufak çap­ BAĞDAD: Arap giysileri (XIX. yüzyıl yarısı).
ta eşkiya ayaklanmaları oldu. 1834 yı­
lında başlatılan ayaklanma bastırıldı
ve Defterdar Arif Efendi aracılığıyla hü­ surları esaslı surette onartmış ve bir­ önemlisi ve çıkardığı tarım ve sanat
kümete durum rapor edildi (1834). Da­ çok bölümünü de yeniden yaptırmış­ eşyası, büyük han, kervansaray ve be­
ha sonra buradaki bilgileri sürekli tır (Ağustos 1785). Kuvvetli topçu ate­ destenleri ile ticaret kervanlarının en
Bab-ı Âli'ye aktarıldı. 1849 yılında eya­ şine dayanamayacak bir durumda bu­ önemli uğrağı olmuştur.
letin nüfus sayımı yapılmasına karar lunan, yalnız düzensiz orduların ve aşi­ Bağdad dolayındaki Kâzimiye ka­
verildi ve 1850 yılında nüfus sayımı uy­ retlerin saldırısına karşı şehri koruya­ sabasının kalesi Kanunî Sultan Süley­
gulamasına başlanıldı. bilen bu surlar, 1847 yılında onarılmış, man tarafından yaptırılmıştır. Daha
1869 yılında Bağdad Valiliği’ne ata­ aynı yıl bazı yerlerine gözetleme kule- sonra bu kasabada, Dicle Nehri’nin
nan Midhat Paşa, Bağdad’da devlet leri yaptırılmıştır. Midhat Paşa, Bağ­ üzerinde " H a m id iye " Köprüsü inşa
otoritesini kuvvetlendirmeye çalıştı. dad Valisi bulunduğu sırada, şehrin edilmiş (1883), Fırat Nehri’nin Bağ-
Özellikle Degare Olayı diye anılan gelişmesine engel oduğu düşüncesiy­ dad’ın bulunduğu bölümüne sed yapı­
önem li ayaklanmayı bastırdığı gibi, le bazı surları yıktırmıştır. mı (Kasım 1845), Bağdad civarında
Necir’in de Osmanlı Devleti’ne bağlan­ Bu arada, şehirdeki bayındırlık ha­ Saklaviye adlı geçite bir köprü yapımı
masını sağladı. Şimr aşiretine bağlı ka­ reketleri yanında eğitim ve öğretime (1872), Hanikin kasabasında bulunan
bileler Bağdad havalisine getirilerek, de önem vererek, burada bir rüşdiye köprünün İran tüccarlarından Hacı
iskân edildiler (1871). Midhat Paşa’dan mektebi (1869), yaptırmıştır. Bağdad’­ Mahmud tarafından inşası (1887), ile
sonra buraya gelen valilerde şehri is- da mevcut Hükümet Konağı önce 1847 Horasan kazasındaki Yakubî köprüle­
lâh yoluna gittiler. 1885 yılında islâh yılında, sonra 1869,1875 ve 1896 yılın­ rinin onarımı (1891) gerçekleştirilm iş­
hareketiyle ilgili konular bir lâyiha ile da onarım görmüştür. Buraya 1870 yı­ tir.
Bâb-ı Âli'ye arzedildi. lında yapılan hapishanenin ihtiyacı Osmanlı yönetiminde sürekli ona­
Midhat Paşa’nın valiliği zamanında karşılamaması üzerine 1877 yılında ba­ rılarak bayındır hale getirilen şehirde
Bağdad’ın surlarının bir bölümü yıktı­ zı yerler eklenmiştir. Aynı yıl Telgraf XIX. yüzyılda onarım gören veya yeni­
rılmış, şehir güzelleşmeye ve modern Postahanesi de esaslı bir onarımdan den yapılan yapılar şunlardır: 1837 yı­
bir görünüş almaya başlamıştır. Mid­ geçirilm iştir. lında Ali Rıza Paşa tarafından bir pa­
hat Paşa aynı zamanda o tarihe kadar 1881 yılında Bağdad’da veba salgı­ şa konağı ile iki kışla (1837), Nizami­
İngiliz bandıralı gemilerle Dicle’de ya­ nı, 1891 yılında da kolera salgını, bir­ ye askerleri için yeni bir kışla (1846) in­
pılan ulaştırma işleri için bir Osmanlı çok kimsenin ölümüne sebep olmuş, şa edildi. Bunları 1870 yılında, 1859 yı­
devlet işletmesi kurmuş ve “ Umman-ı bu tarihlerde halkın birçoğu bu tehli­ lında ve Süvari-i Asakir’i Zaptiyesi için
Osmanî” adı verilen bir idarenin vapur­ keden kurtulmak için şehri terketmek 1874 yılında yaptırılan kışla binaları iz­
ları Basra ve Süveyş yolu ile İstanbul’a zorunda kalmıştır. ledi. Kanunî Sultan Süleyman İmam-ı
kadar uzun süre işlemiştir. Dolaylarını saran hurma ağaçları, Âzâm’ın mezarını buldurup, adına tür­
Evliya Çelebi, “ Seyahatnâne” sin- süslü camileri, türbeleri ve minarele­ be, cami ve medrese yaptırmıştır. Bu
de şehrin surlarınnı uzunluğunun 28 ri ile çok güzel bir görünüşü olan Bağ- yapılar XIX. yüzyılda da birçok onarım-
bin adım, sur dışındaki hendekten dad’ın evleri genel olarak iki katlıdır. lar görmüştür (1875, 1878, 1838). Yine
sonra 30 bin adım olduğunu bildirmek­ Sokağa bakan tarafları penceresizdir. burada bulunan imam Ali ve imam Ab­
tedir. Sokaklar dar ve eğri büğrüdür. Bağ- bas türbeleri 1849 yılında onarıldı.
Bağdad surları OsmanlIlar tarafın­ dad’ın en canlı yerleri, çarşıları ve pa­ Şehre gelen Osmanlı valileri su getirt­
dan sürekli olarak onarılmış ve ekle- zarlarıdır. Şehrin doğusuna gidildikçe mek, köprüler, su bentleri yaptırmak,
meleryapılmıştır. IV. Murad, Bağdad’ı evler seyrekleşir. Limon, nar ve hurma birçok yeni binalar ve çarşılar kurmak
İranlIlardan ikinci kez alınca (1638), yı­ bahçeleri her tarafı kaplar. Eskiden be­ gibi bayındırlık işlerine hız vermişler­
kık olan surların ve kalelerin onarım- ri Osmanlı-iran-Hint ticaretini birleşti­ dir. Kölemenler ortadan kaldırıldıktan
ları yapılmış, sonraları Derviş Mehmed ren ve geliştiren önemli merkezlerin­ sonra (1830), devlet buraya en güven­
Paşa, sura 3 kule, Bezirgân Ahmed Pa­ den biri olan Bağdad, yeni ticaretteki diği adamları vali olarak göndermiştir,
şa da 2 kule daha eklemişlerdir. XIX. yerini korumuştur. Bağdad, Osmanlı ilde çıkartılan kömür madeni bir ira­
yüzyılda da kölemen valilerinden Bü­ İmparatorluğu ile Batı Âlemi ve İran- deyle Basra Tersanesi’ne bağlanmış­
yük Süleyman Paşa (1779-1802), yıkık Hint arasındaki gezi duraklarının en tır (1872).
320
Şehirde mevcut Muhammed el- Böylece vilayetin başkanları; vilayetin 1857 ve 1884 yıllarında da devam e tti­
Fadl Camii (1883), Haseki Mehmed Pa­ başına bulunan vali, sancakların ba­ ği Hazine-i Evrak’ta bulunan vesikalar­
şa Camii (1892) ile Haşan Paşa Camii şında bulunan 2 mutasarrıf, kazaların da kayıtlıdır.
(1892) onarılmış, Geldanî Cemaati­ başında bulunan 15 kaymakam ve na­
ne mahsus bir kilise inşa edilm iştir hiyelerin başında bulunan 48 müdür­
(1889). den oluşurdu. Bütün bu kişiler görev­
Osmanlı İmparatorluğu zamanında lerini yaparlarken, kuruluşu ve çalış­
önemli bir bölümü Türkler olmak üze­ ma tarzları aynı olan, bir meclis tara­
re Bağdad nüfusunun 100 binden faz­ fından denetlenirlerdi. Valinin başkan­ BAHÇESARAY
la olduğu sanılmaktadır. Bağdad’ın lığı altında toplanan Büyük Meclis XV. yüzyıl sikkelerinde şehrin adı
Osmanlı Devleti’ne bağlanmasınadn (M eclis-el Kebir) üyeleri iki ayrı grup­ “ K ırkyer”, XVII. yüzyıl kaynaklarında
önce de Irak’taTürk dilinin geliştiği ve tan sınıflandırılmışlardı. Bunlardan ilki da “ Bahçesaray” olarak geçer. Şehir
bu bölgede Türkçe şiirler yazan şair­ "d a im î" memurlardan oluşurdu, daimî 1454 yılında Hacı Giray’ın hanlığı sı­
lerin yetiştiği bilinmektedir. Fuzulî, memurlar: “ Kadı” yeya “ N aip” eskiden rasında Kırım’ın başkenti oldu. Mengii
Ruhi, “ Gülşen-i Şurara” tezkiresini ya­ “ el Ş e rif” ya da “ Hasem el-Şârâ” ola­ Giray ise, 1503’te burada sonradan
zan Ahdî Zihnî, "G ülşen-i H u le fa " ya­ rak adlandırılan, validen hemen son­ şehre adını verecek olan Bahçesaray’ı
zarı Nazmizâde Murtaza, Vakanüvis ra gelen yetkili, Meclis kararlarına baş­ inşa ettirdi. Zamanla saray, şehrin
Vasıf, tezkireci Şefkat, Osmanlı yöne­ kandan sonra mühür basarlardı. merkezi durumuna geldi.
timinde burada yetişen Türk şair ve bil­ “ D e fte rd ar" maliye ve muhasebe işle­ 17 Haziran 1736’da şehir Münich
ginlerinin ünlüleridir. riyle ilgilenirdi. “ M ü ftü " dinî yetkiliy­ kumandasındaki Ruslar tarafından
Bağdad, Lozan Antlaşması'na ka­ di. zaptedilerek yağmalandı ve kısmen de
dar hukukî bakımdan Osmanlı Devle­ İkinci grubu oluşturan memurlar yakıldı. Şehrin sarayı ve i. Selim Giray’-
ti’ne bağlı kaldı, fakat daha önce İngil­ halk tarafından, gayrimüslim cemaat­ ın yaptırdığı büyük cami ile kütüpha­
tere Devleti tarafından Irak’ta bir kral­ leri temsil edecek kişilerin sayısı, Sün­ ne ve cizvit misyonerlerinin bina ve kü­
lık kurulup başına I. Faysal’ın geçiril­ nî Müslüman ahali tarafından seçilen tüphanelerini kapsayan bölümü tahrip
mesi üzerine yeni Irak Devleti’nin baş­ tem silcilerin sayısına eşit olacak şe­ edildi. O tarihte şehirde 2 bin ev bu­
kenti oldu. kilde seçilirdi. lunmaktaydı. Bunların bir bölümü, şe­
Günümüzde, Aşağı Mezopotamya Kamu hizmetleri Bağdad şehrin­ hirde kiliseleri de bulunan, Hıristiyan
nin kuzey kenarında, Basra Körfezi’n- den yönetilirdi. Maliye, Vakıflar, Maa­ Ruslara aitti. Tahrip edilen yerler II. Se­
den 530 kilometre uzaklıkta, denizden rif, Tarım, Ticaret ve Sosyal Hizmetler, lâmet Giray (1740-1743), devrinde kıs­
40 metre yükseklikte ve Dicle Nehri kı­ Vergi, Gümrük, Posta-Telgraf, Nehir men onarıldı veya yeniden inşa edil­
yısında bulunan Bağdad, bugün Irak’ ■ Ulaşımı müdürlükleri, mahkemeler, di. 1740-1741’de sarayın karşısında bir
ın başşehridir. Düyûn-ı Umumiye idaresi, Tütün Re- cami inşa edildi ve kütüphanesine
Bağdad, Osmanlı Devleti’nin eski jis i’nin merkezleri, Bağdad’daydı. I. Mahmud tarafından İstanbul’dan ki­
idare bölünmesinde aynı adla anı­ Bağdad vilayetindeki Posta-Telgraf taplar gönderildi. Aynı sarayda Han ta­
lan eyaletin merkezi idi. Eyalet 18 san­ idaresi’nin Genei Müdürlüğü eyaletin rafından 1743’te yeni bir divanhane
cağa ayrılmış olup, bunlardan 7’sinde merkezinde kurulmuştu. Posta ulaşı­ yaptırıldı. 1769’da Bahçesaray’ı ziyaret
timar ve zeamet usulü geçerliydi. Bu mı başlıca dört yoldan yapılmaktaydı: eden N.E. Kleeman, saray ve camiden
yedi sancağa “ arz-ı m e m le ke t" öteki 1- Her sekiz günde bir Bağdad-Şam başka, para basımevini ve kentin en
onbirine “ arz-ı hâliye-i Irak” denilirdi, arasında düzenli olarak yapılan, çöl yo­ güzel yapısı olarak Fransız E lçiliği’ni
kuzeydeki İmâdiye adlı geniş toprak­ lundan ve hacin develeri ile gerçekle- saymaktadır. Evler, birbirine bitişik
lar ise, buranın sahibi tarafından arzu­ şirilen posta ulaşımı; 2- Hille, Kerbe- olarak yapılmadığı için, kentin yayıldı­
ya göre kullanılırdı. Salnâme usulü ile lâve Bağdad arasındaki haberleşme­ ğı alan, nüfusuna oranla çok genişti.
yönetilmekte olan Bağdad livasının yıl­ yi sağlayan mahallî posta teşkilatı; 3- Bahçesaray’da kente içme suyu sağ­
lık geliri 14 yük akçe idi. Şehirde en bü­ Iran posta yolu; 4- En önemlileri olan layan ve bugün bile kullanılabilen sağ­
yük amir olan beylerbeyinden başka, “ Tatar" adı verilen, 17-18 günde bir lam künklerle yapılmış bir su dağıtım
bir kadı, yeniçeri, cebeci, hisar ağala­ Şehr-i Zor, Musul, Mardin, Diyarbekir, şebekesi bulunmaktaydı.
rı, topçubaşı, hazine ve timar defter­ Sivas, Çankırı ve İzmit’ten geçerek ora­ Bahçesaray’ın diğer ünlü yapıları
darları ve gümrük emini gibi birçok bü­ da bulunan 42 yerleşme merkezinin de şunlardı: XIII. yüzyılın ortalarında Kı­
yük memur vardı. Her yıl merkezden posta ihtiyacını karşılayan Bağdad- rım Giray’ın eşi Dilâre Bikeç tarafından
gönderilen kapıkulu, iç kalede oturur, Istanbul posta yolu. yaptırılan Yeşil Cami, aynı Han'ın eşi
şehrin ayrıca “ vazifekâr yerli k u lu ” bu­ Şehre Haziran 1869 yılında tegraf için yaptırdığı “ Gözyaşı Çeşm esi"d\r.
lunurdu. O bölge ümerâsının azl ve hakkının kurulması için demir direkler Şehir, 1783’te Rusya’ya katıldıktan
nasbları, Bağdad valilerinin buyruğu alınmış, 1882 yılında da Dicle sahilin­ sonra, Potemkin, Katerina ll’nin gezi­
ile yapılırdı. Kölemen yönetimi kaldı­ de yeni bir telgraf hattı inşa edilmiş­ si sebebiyle Han sarayını onartmıştı.
rılıp Irak merkeze bağlandıktan sonra tir. Bu tarihlerde şehirde 31 kârgir cami,
Basra, Şehr-i Zor ve Musul, bazan Bağ­ Bağdad vilayetinde, öteki vilayet­ 1 Rum ve 1 Ermeni kilisesi, 2 Yahudi
dad eyaletinin sancaklarını oluştur­ lere kıyasla sağlık hizmetleri büyük havrası, 2 hamam, 16 han, 1561 ev ile
makla birlikte, bazan da ayrı vilayetler önem taşırdı. Şiîlerce kutsal yerler ola­ 3166 erkek ve 2610 kadın nüfusa sa­
haline getirilmiştir. Nihayet bunlar ke­ rak bilinen Necef ve Kerbelâ şehirle­ hipti. Ruslar, sarayı, bir doğu mimari­
sin olarak ayrılmış, Bağdad vilayetinin rine (M eşhet Hüseyin ve M eşhet AH) si örneği olarak onarmış ve korumuş­
öteki sancakları da oldukça büyük de­ yapılan ziyaretler salgın hastalıkların lardır.
ğişiklikler görerek yakın zamanlarda yayılmasında başlıca etkendi. Hz. A li’­ Altınordu hanları tarafından yaptı­
Divâaniye ve Kerbelâ’dan ibaret kal­ ye inananların bu ziyaretleri yapmak rılmış olan binalar ayakta kalmadığın­
mıştır. zorunda olması, büyük insan kütlele­ dan, Bahçesaray Sarayı, bu türün tek
Bağdad, 1847’de kurulan 5. Ordu’­ rinin bu iki şehirde toplanmasına yol örneğidir ve “ Tatar Elham rası" diye
nun, son zamanlarda ise 13. Kolordu’- açardı. Gelen her kervanda hacıların övülür. Rus edebiyatında Puşkin’in
beraberinde getirip kutsal topraklara “ Bahçesaray Ç eşm esi" adlı şiiri ile
nun merkezi idi. Bağdad’da Kanunî
Sultan Süleyman’dan başlayarak, çe­ gömecekleri ölülerde bulunurdu. Ce­ geçmiştir.
şitli padişahlar zamanında altın, gü­ setler insanlarla aynı yerde durur, yı­ Bahçesaray, halen Kırım’dafSSCSj
müş ve bakır sikkeler basılmıştır. kama, kutsama gibi işlemler ortalık Simferopol ile Sivastopol arasında yer
Bağdad vilayetinin yönetimi çoğu yerlerde yapılırdı. Bu durum hastalık­ alır.
zaman askerî ve sivil kuvvetleri kendi­ ların kolayca yayılmasına yol açardı.
sinde toplayan bir genel valiye verilir­ Nitekim bunlara örnek vermek gerekir­
di. Bu sistem XIX. yüzyılda terkedildi se; şehirde 1846 Kasım ayında çıkan
ve kuvvetlerin dağıtılmasına gidildi. büyük bir kolera salgınının, 1851,1853,
321
BALÇİK (Bugün: Karvuna).
Eskiçağ sitesi Dionysopolis'in ka­
lıntıları üzerine kurulan şehir, Osmanlı
imparatorluğu topraklarına 1389 yılın­
da, Dobruca despotluğu topraklarıyla
birlikte katıldı. Göçe zorlanan halkının
yerine gelip yerleşen Müslümanlar,
hem kentin adını, hem de yerel adları
değiştirdiler. 1573 tarihli Kuzeydoğu
Bulgaristan ve Dobruca’daki koyun ba­
kıcılarının kaydının yapıldığı b ir sicil
vardır. Bu belge Varna kazasının en bü­
yük kıyı boyu kentlerinden yalnız Bal-
çik’in koyun bakıcılarının Müslüman,
diğer daha önemli kent ve köylerdeki
koyun bakıcılarının ise Bulgar ve ço­
ğunlukla Hıristiyan olduklarını belirtir.
Osmanlı yönetiminde Özü eyaletinde,
Hacıoğlu Voyvodalığı yönetiminde ka­
za olan kent hakkında XIV. yüzyıldan
kalma birkaç tarihî belge vardır.
İstanbul Patrikhanesi’nin 1325 ta­
rihli şahadetnamesinde, “ Varna ve
Karvuna M e trop oliti M alahiy’d e n " söz
ediliyor. İstanbul Patrikhanesi’nin ta­
rihi belirlenmiş bir kararnamesinde de
Karvuna’nın adı geçiyor. Bu kararna­
meye göre, Nesebır ve Anhialo Metto- BALÇIK: Karagöl Camii (XIX. yüzyıl).
politi ek olarak Varna Metropolithane-
si bölgesini ve bu bölgenin kapsamına gal edince (1878), Banaluka da teslim Defterdariye (Arnabudiye) Camii;
giren Petrin (Petriç), Provat (Provadi- oldu. Sonunda Yugoslavya yönetim i­ Ferhad Paşa Camii’nin biraz ilerisin­
ya), Kalata (Galata), Kiçevo (saptanma­ ne geçti. Ferhad_Paşa’nın özel kâtibi de, kuzeybatıya giden şosenin ağzın-
mıştır), Emona ve Karvuna kalelerini olan tarih yazarı Âlî ve şehirde kadılık dadır. Kubbeli, zarif bir yapı olan ca­
devralmıştır. Bu sinod kararnamesinin eden Nergisi, Banalukalıdır. mii, dört duvar üstüne kurevî alikalar-
tahminen Varna, Osmanlılarca ele ge­ Osmanlı İmparatorluğu’nun son la oturan 8 pencereli kasnaklı, 9 met­
çirildikten az sonra ve kentin metropo- döneminde Banaluka’da birçok bina­ relik tek kubbeden ibarettir. Son ce­
litsiz kalması yüzünden alındığı söy­ lar yapılmış, mevcut binalar ise ona­ maat yeri üç kemerlidir. Oldukça yük­
lenebilir. Evliya Çelebi, 1652 yılında rılmıştır. Yapılan veya onarılan yapılar sek minaresinin kapısı camii içinden
Balçik’i 500 evli, elverişsiz olmasına şöyle sıralanabilir: açılmıştır. Bu camie özellik veren, sağ
karşın canlı bir limana sahip, zengin bir 1858 yılında bir koğuş ve hastaha- tarafına eklenmiş biraz düzensiz altı
kent olarak betimler. ne, 1869’da bir köprü yaptırıldı. Gradis- köşe türbesiyle, avlu kapısı üstünde­
Bugün Dobruca’nın güneyinde, ki köyüne Aya Stefanos (1858), Lipe ki ikinci ufak minaredir. Türbede iki
Karadeniz kıyısında yaklaşık 6 bin nü­ köyüne Meryem Ana (1858), Pemeder sanduka bulunmaktadır. Kapının üs­
fuslu olan şehirde Osmanlı dönemi ya­ kasabası Diya nahiyesine (1869), Sta- tündeki kitabede camiin yapım yılı
pıları olarak Karagöl Camii, Cebel Ca­ bar köyüne (1871) ve Graduşka kazası 1594 olarak gösterilmektedir.
mii, Balçık Sarayı ile Camii anılmaya Lamence köyüne Meryem Ana (1871)
değer eserlerdir. Buraya 1868 yılında ve Derbend kazasına birer Rum kilise­
bir rüşdiye mektebi yaptırılmıştır. si (1876) inşa edildi.
Ferhadiye Camii, Sokullu Ferhad
Paşa’nın, AvusturyalI Graf Engelbert
Auersberg’i esir ederek aldığı 30.bin BAR
duka ile yaptırıldı. Osmanlı İmparatorluğu zamanın­
7.5 metrelik bir merkezî kubbenin da, Venedik ve Nemçe sınırlarına ya­
BANALUKA (Banyaluka). iki yanı üç sath-ı milli tonozla, mihrap kın olan Bar, Rumeli vilayetine bağlıy­
Bosna’nın 1463’te Türkler tarafın­ yönü yarım kubbe, medhal üstü bir ke­ dı. Bar’da mevcut önemli bir kale bu­
dan alınmasından sonra Yatse Hanlı- merle örtülüdür. Tonoz ve yarım kub­ lunmaktaydı ve bu kale, Rumeli Vali­
ğı’nın bir parçası sayılarak önem ka­ belerin oturduğu dört büyük kemere si Mehmed Paşa tarafından 1767 yılın­
zanmaya başlayan Banaluka’nın asıl müstenid yüksekçe dört köşe bir göv­ da onarılmıştır.
gelişmesi Türklerden sonra (1528) o l­ de on iki dılı’lı kasnağı oturur. Kubbe Bugün şehir, Yugoslavya'da (Kara­
du. kasnak vasıtasıyla müselles-i kürevî- dağ) kasabadır.
Evliya Çelebi ve Kâtib Çelebi, Fer­ lere istinad eder. Kıble kapısının sağ
had Paşa’nın bu şehirde dükkân, med­ ve solundan kısmen duvara gömülü iki
rese, hamam, mektep ve kale gibi bi­ döner merdivenle mahfillere çıkılır.
nalar da yaptırdığını yazar. Evliya Çe- Yapının minaresi camie göre çok
lebi’ye göre “ B anya" ( = hamam) ve yüksek, şerefesi üç sıra istalaktitli, bi­
“ lu k a ’’ ( = çayır/Sırp-Hırvat) kelimesin­
BASRA
lezikli güzel bir eserdir. Son cemaat
den meydana geliyordu. 1639’a kadar yeri üç kubbelidir. Camiin iç süsleme­ Hicret’in 635 yılında Araplar tara­
şehir, sancak merkezi olarak kaldı. Da­ lerinde ilk zamandan kalma bazı kalın­ fından kurulan şehir, sonraları terke-
ha sonra AvusturyalIların eline geçti tılar görülmektedir. Kapı üstünde dilen bir ordugâhta, Halife Ömer’in
(1688). Prens Von Vildburghausen’in 65 x 85 santim ebadında bir kitabe var­ emri ile Utbe Basra Gazvan tarafından
kuşatmasına rağmen (1737) aynı yıl dır. Bu kitabeye göre yapı, 1579’da tesis edilmiştir (637). Daha sonra Eme-
Hekimoğlu Ali Paşa’nın kuşatmasıyla yaptırılmıştır. vîler ve Abbasîler devrinde ün yapan
yeniden Osmanlı topraklarına katıldı. Camiin avlusuna 1705 yılında bir şehir, giderek gelişme göstermiştir.
Bu tarihten sonra sakin bir hayat ge­ türbe yaptırılmıştır. 8 köşeli, kubbeli Basra’da ekonomik gelişmeye ko­
çiren şehir, altı Bosna sancağından bi­ küçük bir bina olan bu yapı, 1876 yı­ şut olarak kültürel gelişme de olmuş­
ri oldu (1851). Avusturya, Bosna’yı iş­ lında onarım görmüştür. tur. 871’de âsî Zenginler, 923’te Kar-

322
matlar, şehri yıkmış ve yağmalamışlar- sindirme sonucu kaçmak zorunda kal­ Bağdad ve Halep beylerbeyliklerinden
dır. Basra, hemen hemen bütün tarih dı. Raşid’den sonra Man’i ve Benû sağlanmaktaydı.
boyunca, parçası bulunduğu irak’ın Aman Şeyhi Yahya, görevi devraldılar. XVI. yüzyılın başlarından beri sü­
kaderine ortak olmuştur. Abbasîier Ancak bunlar da yönetime karşı ayak­ rekli mücadele halinde bulunan Os­
devrinden başlayarak, Irak, Türk tari­ landıklarından, Ayas Paşa komutasın­ manlIlar ve Portekizliler arasında an­
hi ile daha sıkı bir ilişki içine girer. Sel­ daki Osmanlı kuvvetleri, 26 Aralık 1546 laşm aya doğru b ir adım a tıld ı.
çuk hükümdarları Basra’yı bazen, ik- günü Basra’ya girdiler. Bundan sonra Osmanlı-Portekiz Savaşları’nda Piri
tâ yoluyla, bir emire bırakırlardı. An­ Basra, Bağdad'a eklenerek Ayas Pa- Reis komutasındaki donanma, Porte­
cak, hanedan çekişmeleri yüzünden şa’nın yönetimine verildi. kizlilere önceleri büyük zarar vermiş­
Basra’ya gereken önem verilmemiş, Osmanlılar’a bağlı bir beyberbey- se de, Pirî Reis’in Basra Körfezinde­
bu yüzden şehir sık sık yağma ve tah­ lik haline getirilen Basra’nın yönetimi ki bağımsız hareketi, ganimetleri ken­
riplere uğramıştır. 1255’te Harzemşah- geçici olarak Bilâl Mehmed Paşa’ya disine mal etmesi ve emirlere itaatsiz­
lar, 1258’de Moğolların istilâsına uğ­ verildi. Basra Körfezi boyunca uzanan liği sebebiyle 1551 yılında fermanla
ramıştır. Timur, Irak’ı işgal ettikten ticaret yolunun değerini bildiklerin­ başı kesilmiştir.
sonra, Basra’yı da Bağdad’a bağlaya­ den, Hürmüz’e üslenmiş olan Portekiz­ Iran ile yapılan Amasya Anlaşma­
rak yönetimini torunu Mirza Ebû lilere yaklaşmayı amaçlamaktaydılar. sı (1555) ile, Basra, hukuken Osmanlı
Bekr’e bırakmıştır. Bundan sonra bu­ 1550 yılında Basra Beylerbeyi Ali Pa- topraklarına katılmış ve anlaşmanın
ranın yönetimi, Karakoyunlu Hüküm­ şa’nın Katif Bölgesi’ni Araplardan tes­ koşulları doğu sınırındaki valiler ile
darı Kara Yusuf’a, 1468’de de Uzun Ha- lim almasından sonra OsmanlIlarla, Basra ve Küfe mütevellilerine b ildiril­
san’a geçti. 1508’de Şah İsmail, Akko- Portekizliler komşu oldular. miştir. Bununla o bölgedeki aşiretle­
yunlulardan aldı. Abbasîlerin ve özel­ 1553’e ait belgelerden anlaşılaca­ rin, çeşitli bahanelerle Safavîlere baş­
likle Selçukluların dağılmasından son­ ğı üzere, Basra Beylerbeyliği, Cezayir vurmaları önlenmek istenmişti. Os­
ra, Irak’a hâkim olarak çeşitli Türk ve Bölgesi’ni de içine alacak şekilde teş­ manlI egemenliğine karşı koyanlar ve
Moğol egemenlikleri devrini kapsayan kilatlandırılmıştır. Basra’ya bağlı san­ mezhep bağları ile Safavîlere bağlı
bu süre içinde, bütün yörenin sürekli cak beylikleri (Liva) şunlardı: Garraf, olan aşiretler, sık sık İran’dan yardım
ve düzgün bir yönetime kavuşturula- Hemmar, Medine, Muma, Rahmaniye, istemişlerdir. 1564 yılında Osmanlı
maması yüzünden, Basra ve çevresi, Zekiye, Fethiye, SadrSevib, Turre-i Ce­ Devleti tarafından Portekiz Kralı’na
bir savaş yeri olmuştur. zayir, Zernuk, Ebu Arbe, Ma’dan, Kin gönderilen nâme-i şerifle iki devlet
OsmanlIlar, 1543 yılında, Irak-ı Kinad, Vâkî, Cârûz, Taşköprü, Akçaka­ arasında dostluk oluşturulmuştur.
Arab ve Irak-ı Acem’i ele geçirmek üze­ le, Arca, Maharri, Şerîr ve Remle. Cezayir Arapları diye adlandırılan
re Irakeyn Seferi’ni başlattılar. 1534 yılı Beylerbeyinin oturduğu sancak bedevî Araplar, O sm anlIlar için Basra
Nisan ayında Kanunî Sultan Süley­ olan Basra, XVI. yüzyılın ikinci yarısın­ yöresinde büyük bir sorun olmuşlar­
man, Tebriz yakınlarında sadrazamla da bayındır bir şehir olarak görülmek­ dır. Çoğu Şiî olan halk, OsmanlIlara
buluşarak Irak’a karşı olan seferine tedir, Esas Basra bir sur ile çevrildiği düşmanlık gütmekteydiler. Bu grupları
başladılar. Dağlık ve güç geçilen ara­ ve surun bir kaleye açılmakta olduğu kontrol altına alabilmek için, Diyarbe­
ziler, aşıldıktan sonra Osmanlı ordu­ bilinmektedir. Kale yöresindeki küçük kir, Bağdad ve Şehrizor beylerbeylik­
ları kolaylıkla Bağdad’ı teslim aldılar. hendek, nehir yoluyla doldurulmakta­ lerinden yardım gelmekteydi. Cezayir
Böylece Kuzey ve Merkezî Irak bölge­ dır. Fetihten sonra yeniçerilerin 1500 Arapları içinde en önemli grup Ülyano-
sine sahip olan O sm anlIlara Basra yo­ adedi Basra Kalesi’ne, 700 adedi de ğulları olm uştur.
lu açıldı. Basra’da paralarda Osmanlı şehre yerleştirilm iştir. Temel kuvvet­ Osmanlı İmparatorluğu, Ülyanoğul-
sultanlarının adının görülmesi ve hut­ lerin yanı sıraazablarve gönüllülerde ları üzerinde 1549 ve 1553 yıllarında yü­
belerde adının okunması, 1538 yılında ayrıca teşkilâtlandırılmaktaydı. rüyerek sin dirm işlerd ir, fakat 1564 yı­
oldu. Bu tarihte şehir ve çevresindeki Basra’da bir de tersane kuran Os­ lında Araplar Basra’yı kuşatmışlar, Os­
bölgeler, “ vilâ ye t” Unvanıyla Basra’y ı ' manlIlar, Maraş Dağları ve Suriye Or- m anlIlar bu kuşatmada zor durumda
yöneten Raşid’e bırakıldı. Önceleri Os­ manları’ndan getirttikleri ağaçlardan kalmışlardır.
manlI Devleti’ne itaatli olan Raşid, da­ kadırga, kalyon ve diğer küçük tip ge­ XVI. yüzyılın sonuna kadar Basra’­
ha sonra itaati bozunca, 1546 yılında miler inşa etmişlerdir. Gemi yapımın­ ya Kubad Paşa(1553), Derviş Ali Paşa
Bağdad Valisi Ayas Paşa’nın yaptırdığı da kullanılan malzeme Diyarbekir, (1563), Özdemiroğlu Osman Paşa
(1568), Mihaliçli Ahmed Paşa (1587),
Sinan Paşa (1591), Hadım Osman Pa­
şa (1593) atanmışlardır.
Ayrı bir eyalet oluşturmakla bera­
ber, sefer sırasında Bağdad beylerbey­
lerinin kumandasında bulundurulan
Basra beylerbeyleri, ocaklık suretiyle
korudukları memuriyetlerinde, çeşitli
mezheplerdeki Arap kabileleri ile mü­
cadele yüzünden uzun süre kalama-
mışlardır.
Bağdad’ın OsmanlIlar tarafından
ele geçirilmesinden sonra, bu eyale­
tin valileri Basra’da bağımsız olarak
hüküm sürenler ile mücadeleye giriş­
mişlerdir. Bunların içinde en önemli­
si Hüseyin Paşa ile olan çarpışmalar­
dır. Hüseyin Paşa Munfarik Şeyhi ve
diğer aşiretlerin yardımını sağlamış,
sonunda Osmanlı hükümetince bir an­
laşma yapılarak devlete peşin 500 ve
yılda 200 kese akçe verilmesi, “ Rikâb-ı
Hümâyûna arz-ı ubûdiyet etm esi”, tüc­
carlardan aldığı malları geri vermesi,
Basra’yı oğlu Etrâsyâb’a bırakması ve
Lahsa'ya tekrar Mehmed Paşa’nın ge­
tirilmesi kararlaştırılmıştı. Ancak, Hü­
BASRA: Şehir, Osmanlı egemenliği altında iken. seyin Paşa, anlaşmaya rağmen keyfî
323
hareketlerini sürdürünce, yerine ket­ yüzyılda 350’ye kadar düştüğü ve bö­ Ağustos 1875 tarih ve 2344 sayılı
hüdası Yahya Ağa’nın atanması karar­ lüm ağalarının daha çok Kurna Kale­ Meclis-i Mahsusa iradesiyle Valiliğe,
laştırıldı. Bu kararın da yerine getiril­ s i’nde oturmaya başladıkları görül­ 30 Mayıs 1880 yılında yeniden Muta­
mesi için büyük bir kuvvetin başına mektedir. Bağdad kölemenlerinin dev­ sarrıflığa çevrilmiştir. Basra, 1884’te
geçen Kara Mustafa Paşa, Basra’ya rinde Bağdad eyaletinin devamlı bir kesin olarak valilik oldu ve valiye
doğru yola çıktı., Hüseyin Paşa, mal­ bağlantısı haline gelen Basra eyaletin­ (1884), verilmekte olan maaşın ikinci
larını ve ailesini İran’a gönderip, Kur­ de, önceleri olduğu gibi XIX. yüzyılda sınıf valilik maaşına çıkarılması karar­
na Kalesi’nde savunmaya çekildi. An­ da zaman zaman çevre kabilelerinin, laştırıldı (1899).
cak, yenildi ve Basra’nın yönetimi Yah­ özellikle Ka’b ve Muntafik aşiretlerinin II. Meşrutiyet Devri’nde şehre da­
ya Paşa’ya verildi (1668). Basra’nın di­ saldırısına uğramıştır. ha da önem verilerek buraya değerli
ğer eyaletler gibi yönetimi bu tarihten Kuruluşu icabıyla gerek yeri ve ge­ yüksek memurlar gönderilmiş ve yeni­
sonra başladı. Kara Mustafa Paşa ta­ rekse havasının kötülüğünden Şat ke­ den aşiretlerle hükümet arasındaki
rafından Basra Kalesi’nin korunması narına nakledilen (22 Nisan 1849) Bas­ ilişkileri düzenleyecek esaslı önlem­
için 1500 yeniçeri bırakıldı. 3 bin ka­ ra’da, 1851 ve 1858 yıllarında kolera ler alınmak suretiyle yönetimde ısla­
dar yerli halk yazıldı, onarım gereken salgını başgöstermiş, bu salgında hal­ hata ve vilayetin iktisaden kalkındırıl­
kaleler belirlendi. kın çoğu ölmüştür. Sıcak havanın hâ­ masına girişilm iştir.
XVIII. yüzyılın başına kadar Basrakim olduğu Bağdad’da halk paniğe ka­ Anadolu-Bağdad D em iıyolu’nun
ve çevresinde karışıklıklar sürdü ve pılmış (13 Şubat 1851), bu panik, Bas­ imtiyazı İngiliz şirketine verilmiş, an­
Karlofça Antlaşması’ndan sonra, dev­ ra’ya da sıçramış, ancak, yöneticilerin cak Birinci Dünya Savaşı’nın başlama­
letin Irak probleminin kesin olarak çö­ aldığı önlem ve duyurularla yatıştırıl- sı (1914), ile bütün bu girişim ler yarı­
zümlenmesi kararlaştırıldı. 1700’de mıştır. da kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sı­
Daltaban Mustafa Paşa kumandasın­ Basra, XIX. yüzyılın ikine: yarısın­ rasında İngilizler tarafından işgal edi­
da büyük kuvvetler toplandı. Bu ordu, da, birtaraftan Süveyş K a n a lı nın açıl­ lerek Türk egemenliğinden çıkan (21
Basra üzerine yürürken, kabile şeyh­ ması, Hind Denizi ve körfez ticaretinin Kasım 1914) Basra, Türklere karşı bir
leri birer birer gelip, pişmanlıklarını be­ yeni şartlar içinde gelişmesi ve diğer hareket üssü olarak kullanılmaya baş­
lirttiler. taraftan Midhat Paşa’nın valiliği sıra­ lanıldı.
Basra tarihinde yeni bir çığır açıp sında (1869-1872), güvenliğin ve huzu­ Osmanlı İmparatorluğu zamanında
“ Hemedan F a tih i” ve “ Eyyubî” adla­ run sağlanması sayesinde, yeniden Basra’da Basra Kaptan Paşalığı kurul­
rıyla ün bulan Haşan Paşa’nın bu ile gelişmiştir. Teşvik amacıyla halkın ba­ muş ve bu kuruluş XIX. yüzyıl başları­
atanmasına kadar geçen sürede en zı üretim dallarında öşür vergilerinden na kadar sürmüştü. Basra Kaptan Pa­
önemli olay sayılan Muntefik Şeyhi muaf tutulması için emir çıkarılmış, 2 şaları, ilk zamanlarda İstanbul’dan ata­
Manioğlu Magamis’in isyanı Bağdad' Eylül 1870’de yayınlanan bu emirler­ nır ve kumandalarındaki 50-60 tekne-
dan gönderilen kuvvetler ile bastırıl­ den birinde, çivid ve şeker üreticilerin­ lik filo ile, Dicle ve Fırat nehirleri üze­
mıştır. Haşan Paşa ile oğlu Ahmed Pa­ den öşür vergisi alınmaması kararı be­ rinde güvenliği korumak ve Basra Kör-
şa, Bağdad'a ek olarak, Basra Valiliği lirtilm iştir. 1870’den itibaren kısa bir fezi’ni savunmakla görevli bulunurlar­
de yaptılar ve kendileri Bağdad’da otu­ süre içinde Basra’da kışla, hastahane, dı.
rup, Basra’yı, kölelerinden bir mütesel­ tersane, vb. gibi büyük yapılar ile bir­ Osmanlı Devleti’nin son zamanla­
lim aracılığı ile yönettiler. Uzun süre likte yeni bir mahalle kurulmuştur. Ay­ rında bile denizcilik bakımından Bas­
Irak havalisinde hüküm süren ve bü­ rıca mevcut birçok yapılar da ya büyük ra şehri önemini korumuş, burada son
tün kabileleri emri altına almayı başa­ onarımlar görmüş ya da yeniden inşa zamanlara kadar bir komodorluk, ba­
ran bu iki valinin zamanları ile Ahmed edilmiştir. Örneğin, 1875 yılında mev­ ğımsız bir tersane ve zayıf bir filo bu­
Paşa’nın ölümünden (1747) sonra Bağ­ cut camilerin onarımı tamamlanmış lundurulmuştu. 1847 yılında Körfez’in
dad’da başgösteren kölemen yöneti­ (1875), karantina binası (18775, Kata­ kontrolü için bir mühendis atanmış,
minin yok olmasına (1831) kadar, Bas­ na Mahallesi'nde bulunan Abdullah ayrıca Körfez’in güvenliği için Körfez’-
ra’nın geleceği Bağdad’a bağlı kaldı. Ağa Vakfı’ndan bir adet Şişehane deki gemilerin onarılmış, sayılarının
XVIII. yüzyılda Basra, 5 kapısı bu­(1893), Bostan, Kamame, Günki, Kıb­ artırılması için de tersane genişletil­
lunan bir surun içinde ve 70 mahalle­ le Bağdadî ve Haffâf camileri (1893), m iştir (1849).
den oluşan, 40-50 bin nüfuslu bir şe­ Arap Camii (1893), Şeyh Camii (1897), Basra, bugün Irak’ın ikinci büyük
hirdi. Bu kapılardan ikisi şehrin kuzey Kâzım Çarşısı’ndaki Han (1898), ona­ şehri, il merkezidir. Şattürarab’ın batı
tarafındaydı. rılmış, 1907 yılında ise bir mektep yap­ kıyısında, Basra Körfezi’nden 120 ki­
Bu yüzyılda dikkate değer en tırılmıştır. lometre uzaklıkta, Bağdad’a, Dicle
önemli iki camii; Hüseyin Paşa tara­ Midhat Paşa tarafından nehir üze­ Nehri ve demiryoluyla bağlıdır.
fından yaptırılan cami ile Aziz Ağa ta­ rinde işleyen İngiliz gemileri ile yarış­
rafından kârgir olarak yaptırılandır. mak için “ idare-i N ehriye" ve diğer ta­
Basra’nın ayrı bir eyalet halinde yö­ raftan da o sırada yeni açılan Süveyş
netildiği devirlerde sefer halinde bey­ Kanalı yolu ile Basra’dan İstanbul’a
lerbeylerinin, Bağdad beylerbeyinin doğru va p u rla r iş le tm e k üzere
kumandası altına girmesi usuldendi. “ Ummân-ı O sm ani” adlı bir seyr-i se- B E L G R A D (S ırp ç a : Beog-
Basra eyaletinin, Bağdad’a bağlı ola­ fain idarehanesi kurulmuştur. rad/Beyaz Şehir; Osmanlı kaynakların­
rak mütesellimle yönetildiği devirler­ Midhat Paşa zamanında tamamen da: Beligrad, Beliegrad şeklinde rast­
de, Basra'nın Bağdad V aliliği’ne bağ­ ayrı bir vilayet haline getirilen Basra’­ landığı gibi,im paratorluk içindeki baş­
lı ayrı bir defterdağı bulunur, gümrük­ nın yüzölçümü 150 bin kilometrekare ka Belgrad adlarından ay ırd etm ek için
çü denilen büyük bir maliye memuru kadar tutan 4 sancak, 15 ilçe ve 8 bu­ "Tuna Belgradı', "Belgrad-ı Ungürüs”,
ile yerlilerdenAcal adını taşıyan nüfuz­ cağa bölünmüştü ve bütün aşağı Irak’- "Belgrad-ı B ü n yid ", “ Sengin-Bünyad"
lu bir kimse, Basra eyaletinin ileri ge­ la Basra Körfezi'nin Mecid kıyılarına sıfatları verilm iştir. "A lba G raeca” ,
lenlerini oluşturur ve Divana da dahil düşen bölümlerini sınırları içine al­ "A lba B ulgarica"; Alm an kaynakların­
bulunan Acal’ın fikri alınmadan müte­ makta idi. Aşiretlerde nüfus sayımı ya­ da: “ W itzenburg” , “ VJeisenburg"; Ma-
sellim hiçbir konuda iş yapamazdı. pılmadığı için vilayetin yalnız meskûn carlarda: “ Nândor Fejervâr" şeklinde
Bunlardan başka İstanbul’dan atanan yerlerinin nüfusu 150 bin kişi kabul geçer. R om alılar devrindeki adı: Sin-
birkadı adalet teşkilâtının başında bu­ ediliyordu. Merkezden başka olan di­ gidunum).
lunmakta, soy esasına dayanan bir Ha­ ğer üç sancaktan Müntefik Mutasar­ Roma imparatorluğu zamanında
nefî müftüsü de dinî teşkilâtın ve üle- rıflığının merkezi Nasırıyye, Mecdid Moesis eyaletine bağlı bulunan şehir,
mânın başkanlığını yapmakta idi. Hufuf kasabaları bulunmakta, Amma- II. yüzyılda kent, III. yüzyılda koloni ha­
ilk zamanlarda Basra eyaletinde re Sancağı Mutasarrıfı da bu adı taşı­ line getirildi. Sık sık göç eden kavim-
yerleştirilmiş olan ve sayısı 1500’ü bu­ yan kasabada oturmakta idi. Basra bir lerin istilâsına uğradı. VI. yüzyılda
lan yeniçeri kuvveti sayısının, XVIII. ara yeniden mutasarrıf olduysa da 12 Avarların eline geçti. IX. yüzyılın son­
324
larında Bulgarlar’ın elinde bulunan düşman donanması karşısında yenik ğından, Padişah, Zemuri yakınında bir
Belgrad’ı, daha sonra BizanslIlar aldı. düşen Türk kuvvetleri, şiddetli bir sal­ yüksek yere otağını kurarak 1 Ağustos
Sırbistan’da bir m illî hareket başgös- dırı sonucu (22 Temmuz) topların aç­ 1521'de kesin kuşatma emrini verdi.
terdiği sırada, Macarlara karşı, impa­ tığı gediklerden içeriye girdilerse de, Belgrad’ın güney bölümünü Sava Neh­
ratorluğun bir sınır kalesi haline geti­ zamansız bir yağmalamada, pusu ku­ ri tarafından Pîrî Paşa ve Tuna taraf­
rildi. XIII. yüzyıl sonlarında Sırplar, Ma- ran düşman, Türklerin üzerine saldır­ larında da Ahmed Paşa kuşattı. Kale­
carlar ve Bulgarlar arasında elden ele dı ve geriden takviye alamayan Os­ nin kuzeyindeki adaya Ahmed Paşa
geçti. 1354’ten sonra Macarların ege­ manlI kuvvetleri, kanlı bir çarpışmadan kuvvetleri çıktı. Günlerce süren şiddet­
menliğine yeniden girdi. sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Fa­ li çarpışmalardan sonra 8 Ağustos Per­
Kosova Savaşı ile Osmanlı ege­ tih, etrafındakilerin tavsiyesine rağ­ şembe günü Osmanlı kuvvetleri yürü­
menliği altına giren Sırp devleti, mer­ men, askerin başına geçerek, düşma­ yüşe geçerek, açılan gediklerden içe­
kezini Kruşeva’dan Belgrad’a taşımış, nı durdurdu ve muharebenin en şid­ ri girdiler. Kaleyi koruyanlar iç kaleye
sonra Belgrad’ı Macarlar’a bırakmıştır. detli safhasına yetişen 6 bin süvarinin çekildiler. Aynı gün Belgrad’ın güne­
OsmanlIlar tarafından Belgrad, ilk yardımı ile geri attı. Belgrad, Kanunî yinde bulunan Havale Kalesi de, Os­
olarak II. Murad devrinde kuşatıldı Sultan Süleyman’ın Macar Kralı II. La- manlIlar tarafından fethedildi, iç kale­
(1441). Evrenosoğlu Ali Bey yönetimin­ jo s ’a gönderdiği elçi Behrâm Çavuş’a nin kuşatılmasından sonra düşmanın
deki Osmanlı kuvvetleri, kente gelerek yapılan muameleden dolayı, Macaris­ direnmesi b itti ve 29 Ağustos gecesi
Papaz Zovan tarafından korunan şeh­ tan’a açtığı sefer sonunda fethedildi. Belgrad Kalesi’nin anahtarları Osman­
ri altı ay kuşattı ve bir aralık Osmanlı Padişah, Semendire Beyi Hüsrev Bey’i lI Padişahina teslim edildi. Fethin er­
ordusu, surlarda açılan gediklerden Belgrad’ın kuşatmasına, Rumeli Bey­ tesi günü Belgrad'a giren Kanunî, ca­
içeriye ilerledilerse de sonradan püs­ lerbeyi Ahmed Paşa’yı da Sabacz’ın mie çevirdiği aşağı kısımdaki kilisede
kürtüldü. Sonradan gerek Hunyadi Ya- zaptına gönderdi, kendisi de o tarafa Cuma namazı kıldı. Padişah, Belgrad
noş’un Belgrad’ın imdadına yetişme­ yürümekle beraber, Sadrazam Pirî halkından Macaristan'a gitmek iste­
si, gerekse Osmanlı askerlerinde baş- Mehmed Paşa’yı Belgrad’ın baskısına yenlere izin verdi. Cizye kabul edenleri
gösteren salgın hastalık sebebiyle ilk memur etti ve Karadeniz ve Tuna yo­ yerlerinde bıraktı, bir bölümünü de İs­
girişim başarısız oldu. lu ile Damişmend Reis kumandasında, tanbul’a gönderdi. Kanunî, 18 Eylül
İkinci kuşatma Fatih Sultan Meh­ 50 gemiden ve diğer bazı araçlardan Çarşamba gününe kadar kaldığı Belg-
med tarafından gerçekleştirildi. 150 oluşan bir donanma da sevkedildi. Bir rad’ın onarımı için Hazine-i Âmire’den
bin kiş ilik b ir ordu ve 200gem i ile (İstan­ ara Belgrad kuşatılmaktan vazgeçiidiy- 20 bin altın tahsis etti, cami, mescit
b u l’da ele g e çirile n bazı bakır eşyayı se de Vezir-i Sânî Mustafa Paşa ve ve imaret gibi binaların inşasını emre­
eriterek yapılan toplarla) 13 Haziran Yahya Paşazâde Baii Bey’in tavsiyesi dip, kaleye yeterli sayıda asker ve mü­
1459’da Belgrad önüne gelindi. Ancak ile Belgrad fethinin lüzumu anlaşıldı­ himmat yerleştirdikten sonra İstan­
bul’a döndü.
Osmanlı yönetiminin en parlak
devri olan XVI. ve XVII. yüzyıllarda,
Belgrad mükemmel bir askerî üs, ge­
niş mamur ve ticaret alanı ve genişle­
miş bir belde oldu. Kanunî, Zigetvar
fethi sırasında ölünce, cenazesi Belg­
rad’a getirilerek, şehrin önünde Hünkâr
Tepesi denilen yerde namazı kılındı ve
devlet erkânı ile ordu, II. Selim ’e geç­
ti.
III. Mehmed, Macaristan seferine
giderken, Belgrad’a gelerek (9 A ğus­
tos 1596) Eğri fethini kararlaştırdı. Dö­
nüşünde yine bu şehirden geçti. Sad­
razamlardan İbrahim ve Yavuz Malkoç
Ali Paşa’ların Belgrad’da öldükleri, La­
la Mehmed Paşa ile Kuyucu Murad Pa­
şa’ya JM£hHü Hümâyûn’un orada veril­
diği, Köprülü Mehmed Paşa’nın Janoe
seferi sırasında, Belgrad’dan geçtiği,
oğlu Fazıl Ahmed Paşa’nın Uyvaryete­
rinde buşehrin büyük bir faaliyet merke­
zi olduğu bilinmektedir. Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa’nin Viyana seferi
sırasında, IV. Mehmed, Haseki Sultan
iie şehzadelerle 3 Mayıs 1683’te Belg­
rad’a gitm iş ve Hünkâr Tepesi’nde,
vaktiyle Abaza Mehmed Paşa’nın Bos­
na Beylerbeyi iken bir süre Belgrad’­
da bulunduğu sırada yaptırdığı kasra
izafeten Abaza Köşkü denilen yerde,
13 Mayıs günü otağ kurarak, Kara
Mustafa Paşa’ya Sancak-ı Şerif ver­
mişti. Sadrazamın sefere gidişinden
sonra, şehre yerleşen Padişah, ordu­
sunun ilk başarı haberini aldıkça, do­
nanma ve top şenlikleri yaptırmış, fa­
kat Viyana önünde ordunun bozguna
uğraması üzerine 163 gün oturduğu,
BELGRAD: 1— Şehrin çarşı tarafıdnan görünüşü
Belgrad’dan ayrılmıştır. Nitekim Viya­
2— Eski Türk mahallesi, na bozgunundan sonra şehrin ihtişa­
3— Knyaz M ilan’ın konutu, mı da sönmüş ve Avusturya ordusu ta­
5- Eski Türk kalesi. rafından kuşatılarak, 8 A ğustos
325
1688’de teslim alınmış, kaledeki Müs­ ri tarafından geri alındı (8 Ekim). An­ Belgrad’dan çekilmeye mecbur kalan
lüman halk kılıçtan geçirilmiştir, İki yıl cak Ziştovi Antlaşması ile şehir, yeni­ Türkler, geride bayındır bir kent ve bir­
sonra Köprülüzâde Fazıl Mustafa Pa­ den OsmanlIlara geçti (1791) ve kısa çok eserler bıraktılar. Evliya Çelebi,
şa tarafından Belgrad şehri geri alındı. sürede düşmanın yaptığı tahribatların XVII. yüzyılda bu kentte 217 cami ve
30 Temmuz 1693’te Belgrad üzerine onarımına başlanıldı (1793). 1796 yılın­ mescit, 270 medrese, 10 kadar hamam
yürüyen Avusturya kumandanı, Belg­ da kale yeniden onarıldı. ve 26 çeşmenin bulunduğunu yazmak­
rad Komutanı Cafer Paşa’nın etkin sa­ Sırp isyanı devrinde, bir sınır kalesi tadır. Bu cami ve mescitlerden bugün
vunması karşısında geri çekilmek zo­ haline getirildikten sonra Belgrad’a ya­ ayakta kalmış ve halen ibadete açık
runda kaldı. mak denilen yeniçeriler muhafız ola­ bulunan yalnız “ Bayraklı C a m ii" dir.
Belgrad, bundan sonra II. Musta­ rak konuldu. I. Abdülhamid’in son za­ Kanunî Sultan Süleyman tarafından
fa’nın Avusturya’ya karşı giriştiği 3 se­ manlarında, Ruslar ile birlikte Osmanlı 1522’de yaptırılan bu cami, kentin
ferde üs olarak kullanıldı ve bu sebep­ Devleti’ne karşı giriştiği savaşta Avus­ Sırpların eline geçişinden sonra k ili­
le çoğu kez tahrip edildi. Varadin ye­ turyalIlar, Belgrad’ı almak üzere giri­ se haline getirildi. 15 yıl kadar kilise
nilgisinden sonra Osmanlı ordusunun şimde bulundularsa da Sadzarâm Ko­ olarak kullanıldıktan sonrak tekrar ca­
Belgrad’dan çekilmesi üzerine bu kez, ca Yusuf Paşa’nın o tarafa yürümesi mie çevrildi. Türklerin bu kentteki en
Prens cugöne komutasındaki Avustur­ ile emellerini yerine getiremediler. Bu önemli izlerinden biri de Kale Meyda­
ya ordusu, Belgrad üzerine yürüdü. Bu harekâtta çok kısa bir süre düşman eli­ nı Parkı içinde bulunan Morali Ali Pa-
haberi alan Osmanlı ordusu da gerekli ne geçen kale, Osmanlılarca geri alın­ şa’nın türbesidir. Türbe, Birinci Dün­
hazırlıklarını yaparak, Haziran 1717’de dı ve 1801 yılında kale onarıldı. Sırp is­ ya Savaşı sırasında kısmen yıkılmışsa
Edirne’den Belgrad’a doğru yola çık­ yanı sırasında, 1802’de de Rumeli’de da, savaştan sonra Yugoslavlar tarafın­
tı. yer yer isyanlar oldu ve yamaklar bu dan onarılmıştır. Bu kentte kafası vu­
Osmanlı ordusunun saldırı tarihi­ harekete uyarak, Mustafa Paşa’yı öl­ rulan Kara Mustafa Paşa’nın başsız ce­
ni öğrenen Prens Eugene, daha önce dürdüler. Bu arada Cezayir garb ocak­ sedinin de bu türbede gömülü olduğu
davranarak 16 Ağustos 1717’de Os­ ları gibi türeyen kimseler, timar ve ze- söylenmektedir. Türbe, bugün bile
manlI ordusunu yenilgiye uğrattı. Os­ amat usulüne tabi köyleri çiftlik ittihaz Belgrad kentinin en önemli adak yer­
manlI ordusu, Niş’e geri çekildi. Avus­ ile, hasılattan hisse almaya başladılar. lerinden biridir.
turya kuvvetleri de, üç günde boşaltı­ Bu keyfî hareketlerden dolayı halka Osmanlı İmparatorluğu zamanında
lıp teslim edilmek koşulu ile Belgrad’a bezginlik geldi. Bundan yararlanan oldukça bayındır bir hale getirilen ve
girdi (18 A ğ u sto s 1717). Bu savaştan Sırp isyancı Kara Yorgi, 1806’da Belg- bu arada İslâm mimarî yapılarla süs'-
sonra yapılan Pasarofça Antlaşması rad’ı kuşattı ve kaleye girerek, birçok lenen şehri gezen Evliya Çelebi, "Se-
ile Belgrad AvusturyalIlara verildi askeri .şehit etti. Rusya ile yapılan Bük­ yahatnâm e "sinde bu yapılardan ayrın­
(1718). 20 yıl AvusturyalIlarda kalan reş Antlaşması’nın 8. maddesi gere­ tılı olarak söz eder. Evliya Çelebi’ye
Belgrad’ın geri alınmasına I. Mahmud ğince, Osmanlı Devleti Sırp muhtari­ göre şehirde bulunan camiler şunlar­
devrindede çalışıldı. Nitekim Osmanlı yetini tanıdı. Rusya’nın Napoleon ile dı:
orduları, Hisarcık'ta Avusturya kuvvet- ihtilafa düşmesinden yararlanan Os­ Aşağı ve Yukarı Kalede’deki Sultan
rîni bozguna uğrattı (22 Temmuz m an lI Devleti, Sırbistan’a gönderdiği or­ Süleyman camileri, Ahmed Ağa Camii,
1739). Bu arada Fransız elçisi aracılı­ duya yenilen Kara Yorgi, Macaristan’a Zeyneddin Ağa Camii, Yukarıda Bay­
ğıyla yapılan barış görüşmelerinde va­ kaçtı ve Belgrad tekrar OsmanlIlara ram Bey Camii, inehan Bey Camii, Tur-
rılan 27 yıl süreli anlaşmaya göre, geçti. Kalenin kuşatıldığı, Behram Pa­ gud Bey Camii, Habil Efendi Camii,
Belgrad Kalesi OsmanlIlara bırakıldı. şa aracılığıyla sadarete bildirildi (1813). Çık Solin Camii, Hacı İbrahim Camii,
1 Eylül 1739’da barış antlaşması imza­ Kale, 1815 ve 1816 yıllarında onarıldı. İbrahim Çelebi Camii, Hacı Sadık Ca­
landı ve OsmanlIlar Belgrad’a 7 Eylül'- Bu arada civar yerlerde de bulunan mii, Kadri Beşe Camii, Mustafa Çavuş
de girdiler. Tuna ve Sava nehirleri iki Fethü’l İslâm Kalesi (1820) vb. onarıl­ Camii,İdris Bey Camii, Bit Pazarı Ca­
devlet arasında sınır olarak kabul edil­ dı. Geniş çaplı bu onarımlar 1822 yı­ mii, Ferhad Paşa Camii, Hacı Nezir Ca­
di. Yine Fransız elçisinin girişim i ile lına kadar sürdü. mii, Haşan Ağa Camii, Hacı Salih Ca­
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ya­ Sırbistan muhtariyeti, Miloş Obre- mii, Namazgâh Camii, Emir Haşan Ağa
pılan savaş sona erdirildi ve 18 Eylül’- noviç ile sürmekte ve yalnız serhad ka­ Camii, Hacı Pîrî Camii, Kuşku Bey Ca­
de imzalanan ikinci Belgrad Antlaşma­ leleri doğrudan doğruya Türk egemen­ mii, Türbe Camii, Hacı Halil Camii,
sı gereğince, Azak Kalesi yıkılarak top­ liği altında bulunmakta idi. Önce Rus­ Debbaghâne Camii, A bdülcebbâr
raklar tarafsız hale getirildi. XVIII. yüz­ ya ile yapılan 1826 Akkerman Antlaş- Efendi Camii, Fakir Hacı Ali Camii, Av-
yılda imzaladığı bu iki antlaşma ile Os­ ması’nın 5. ve sonra 1829 Edirne Ant- câ Camii, Kapıcı Camii, Cin Ali Ağa
manlI Devleti, zararlarının büyük bir laşması’nın 8. maddesi gereğince, Camii, imaret Camii.
bölümünü gidermiş oldu, ikinci kez Sırp ayrıcalıkları genişletildi. 1830 fer­ XIX. yüzyılın başlarından itibaren
OsmanlIların eline geçen Belgrad, bir manı ile, kalelerden başka yerlerde şehrin Osmanlı yönetiminde çıkana
sınır kalesi haline geldi. Kalenin tah­ Müslümanların ikameti yasaklandı. kadar onarımiar ve yeni yapılar sürdü­
kimine ağırlık verildi. AvusturyalIlar ta­ Sırplar, Belgrad ve yöresinde yayılma rülmüştü!. Örneğin, Belgrad Kalesi
rafından yıkılan eski Belgrad Kalesi’­ hareketine başlayarak İslâm evlerkıi 1843’te onarılmış ve kale içerisine bir
nin tabyalarının yeniden yaptırılması satın alma ve Müslümanları buralar­ askerî hastahane, 1782 yılında bir ca­
için mimar, mühendis ve ressam atan­ dan uzaklaştırma siyasetine başladı­ mi yaptırılmış, mevcut hastahanenin
dı, ayrıca düşman tarafından toprakla lar. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti onarımı yenilenmiş (1850), Semende
örtülen tabyaların yerleri açtırıldı bir ferman yayınlayarak (1836), Müslü­ Kalesi yakınına Zahire Değirmeni yap­
(Temmuz 1740). Kalenin yeniden yapı­ man halkın satış yapmamasını, yerle­ tırılm ıştır (1859).
mı için Kapucubaşı Mustafa Efendi, rinde kalmalarını bildirdi. 1837 yılında, Belgrad, bugün Yugoslavya’nın ve
bina emini ve defterdar olarak atandı. Belgrad’da kışla ve matbahın onarımı- Federal Sırbistan Cum huriyeti’nin
I. Mahmud tarafından şehirde yaptırı­ na başlanarak 1838 yılında tamamlan­ merkezidir.
lan kütüphaneye, İstanbul’dan birçok dı, Bu arada gelişen iç ve dış savaşlar
kitap armağan edildi ve muhafazası sebebiyle, Osmanlı Devleti, zor durum­
için Belgrad Muhafızı Vezir Hacı Pir lara düştüğünden, ayrıca Sırpların da
Mustafa Paşa’ya ferman gönderildi (19 bağımsızlığını sağlamaları bakımın­
E ylül 1743). Kalenin onarımı 1748 ve dan, 8 Şevval 1283 tarihli Meclis-i vü­
1761 yıllarında sürdürüldü. Ayrıca ka­ kelâ mazbatası, 9 Şevval tarihli Tezki- BELGRADCIK (Bugün: Belog-
lenin sürekli tahkim ve takviyesi için re-islâmiye, 10 Şevval tarihli irade-i Se­ radcik).
padişah tarafından sadrazama gerek­ niyye ile 17 Nisan 1867 günü Belgrad Osmanlı yönetiminde Tuna vilayeti
li emir ve yetki verildi ise de (1788), boşaltıldı ve 1878 Berlin Antlaşması Vidin Sancağı’na bağlı bir kaza olan bu
Belgrad 1789’da General von Laudon ile Sırbistan’ın bağımsızlığı sağlandı. kentin yukarı bölümünde yapılmış
kumandasındaki Avusturya kuvvetle­ 346 yıllık bir egemenlikten sonra olan Türk kalesi ünlüdür. Evliya Çele-

326
bi’nin "Seyahatnâmesi"nöen öğrendi­
ğimize göre kale, erişilmez bir hisar bi­
çimindeydi. XVIII. yüzyılda OsmanlIlar
burayı da berkitmişlerdir. II. Mahmud
devrinde yapılan (H.1253=1837/38) ka­
le, çok iyi yontulmuş, işlenmiş taşlar­
dan yapılmıştır. Özellikle iç kale dik­
kat çekicidir. Dış kale, kalenin başka
bölümlerinden ayrı yapılmış, biraz da­
ha batıya doğru, ayrı bir yapı biçim in­
dedir. Surlar yüksek ve kalındır (4.5
metre). Duvar boyunca düzenli aralar­
la mazgallar açılmıştır. Duvariçten ay­
rıca bir tabya ile takviye edilmiştir. Ka­
lenin batısında büyük bir giriş kapısı
vardır. Belgradcık’ta İbrahim E fendi­
nin ihya ettiği Yunus Çavuş Camii var­
dı. Kasabaya Sultan Abdülaziz devrin­
de göçmenler için bir okul (1865), ka­
zaya bağlı köylerde Bulgar kiliseleri
(1871) ve yine kasabanın Kabuli köyün­
de bir kilise (1872) yapılmıştır.

BERAT: Kale ve Apsus kıyılarında Türk mezarlığı (XIX. yüzyıl başları).


BENEFŞE (Frans. M alvoisie;
bir camidir. Bunlardan Fethiye Camii, Balkan Savaşinda, İmparatorluksan
bugün: Monembasia). Bizans sanatının tanınmış eserlerin­ ayrıldı. Burası Osmanlı yönetiminde
Mora’nın alt ucundaki üç yarım­ den Ayasofya K ilisesi’nden başka bir iken kaza dahilinde bir sancak merkezi
adadan en doğudakinin doğu kıyısın­ şey değildir. Bu kilisenin güney duva­
da bulunan şehir ve kalesi, 1248’de Bi­ idi.1887yılındaHıristiyanhalkayaklan-
rının ortasında bir mihrap yapılmakla maya başlamış, ancak bu ayaklanma­
zanslIlardan, Latinlerin eline geçti, yetinilm iştir. Derviş Mehmed Ağa Ca­
1460’dan 1464’e kadar Papa’nın, lar, alınan önlemlerle zamanında bas­
mii ise, yakın zamana kadar kahve ola­ tırılmıştır.
1464’*en 1540’a kadar ise Venediklile­
rak kullanılmıştır. Şehir, XV. yüzyıldan kalma cami ve
rin elinde kaldı. Kanunî Sultan Süley­ Benefşe (Monembasia), bugün Yu­ eski Türk kalesiyle ünlüdür.
man (1520-1566) devrinde fethedilen
nanistan’a bağlıdır. Günümüzde sağlam olarak kalan
kale, 1687’de Morosini yönetimindeki
Kurt Ahmed Paşa Köprüsü, Derbend-
Venedikliler tarafından yeniden alın­
ler Başbuğu Kurd Ahmed Paşa tarafın­
dıysa da, 1715 yılında tekrar Osmanlı
dan 1785 yılında yaptırılmıştır. 7 göz­
yönetimine geçerek, 100 yıl kadar Türk
lü olup, köprü ayakları ortasında bü­
idaresinde kaldı. Evliya Çelebi, Türk­
yük boşaltma gözleri, bunların sağ ve
ler zamanında “ B en efşe” adı ile tanı­
solunda, küçük boşaltma gözleri var­
nan şehirde kale içinde iki cami oldu­
BERAT (Arn. Beratî). dır. Bina kapısı üzerinde “ Kurd Ahmed
ğunu bildirir. Bunlardan biri, Sultan
Süleymanhayratıolan Fethiye Cam ii- XIII. yüzyılda Sicilya'nın, sonra Na­Paşa" adını taşıyan bir kitabe vardır ve
dir ve kiliseden çevrilmiştir. Diğeri ise, poli’nin, XIV. ve XV. yüzyılda da Mu sa­ üzerinde 1784/85 tarihi yazılıdır. Ayrıca
kapının iç yüzünde Derviş Mehmed ki ailesinin yönetimine giren şehir, da­ Berat’ta Kurd Ahmed Paşa Camii Tek­
ha sonra Osmanlı yöretimine girdi ve kesi ve Türbesi de bulunmaktadır.
Paşa’nın adını taşıyan kiremit örtülü
Berat’da Osmanlı döneminde yapı­
lan Meryem Ana Kilisesi, 1891 yılında
yapılmıştır. Berat Sancağina bağlı Ba-
yaka köyünde bulunan bu kilisenin ya­
pımında, Osmanlı hükümeti gerekli
maddî kolaylığı da göstermiştir.
Berat bugün, Orta Arnavutluk’ta
aynı adla anılan bir bölgenin yönetim
merkezi olan, 11 bin 900 nüfuslu bir
şehirdir.

BERKOFÇA (Bugün: Berkovit-


sa).
Osmanlı İmparatorluğu zamanın­
da, Bulgaristan’ın kuzeybatı bölümün­
de, Vodin’in 110 kilometre güneydoğu­
sunda ve Tuna’ya mensup olan Oğust
Nehri kenarında bulunan kaza merke­
zi kasaba. XIX. yüzyıl sonunda kaza nü­
fusu 6 bin idi. Bölgede meydana ge­
len iç isyanlara karışması sebebiyle
hükümetçe reayanın silahları toplatıl-
BELGRADCIK: Osmanlı Kalesi (XIX. yüzyıl ik in c i yarısı). mıştır (6 Şubat 1838).
327
BEYRUT (Bayrut, Berut).
Amarna çağından (M.O. 1400 sıra­
ları) beri adını koruyan şehir, Mısır kül­
türünün etkisi altında kalmıştır.
M.S. ili. yüzyıldan beri Roma Hu­
kuku Okulu ile tanınan Beyrut, 529’da
bir yer sarsıntısı geçirerek harap o l­
muş ve 635’te de Arapların eline geç­
tikten sonra, ancak İslâm hâkimiyeti
zamanında tekrar kalkınabilm iştir.
Emevîler yönetimindeyken, İran’dan
göçmenler getirilerek Beyrut’a yerleş­
tirilm iştir. Bu devirde değeri artan
Şam’ın iskelesi görevini de gördüğün­
den canlı ve ileri bir şehir halini almış,
ancak Haçlı seferlerinde bazen Hıris­
tiyanların, bazen de Müslümanların eli­
ne geçmiştir.
Bu savaşlarda şehir, fakir ve harap
düşmüştür.
Beyrut, Yavuz Sultan Selim tarafın­
dan 1517 yılında zaptedilerek, Osmanlı
egemenliğine girdi. Dürzi emirlerinden
Fahreddin (1584-1635), bir aralık Os­
m a n lI Devleti’ne başkaldırarak, Bey­
BEYRUT: Osmanlı kışlası (XIX. yüzylı sonu).
ru t’ u hüküm et m erkezi yapmak
istediyse de, Osmanlı ordusu Beyrut’u yaptırılmış (1885), Cami-i Kebir’de Hz. Osman Paşa tarafından bastırılmıştır.
son olarak 1763 yılında ele geçirdi. Ka- Yahya’nın ellerinin gömülü olduğu yer Şehre 1870 yılında dışarıdan getirilen
valalı Mehmed Ali Paşa, Beyrut'u de onarılmış (1887), şehrin ticaretinde aşiretler yerleştirilerek iskân ettirilmiş­
1830-31’de elde etti. Oğlu İbrahim Pa- büyük payı olan Beyrut Limanı tir.
şa’nın Suriye harekâtı sırasında (1840) 1884-1894 yılları arasında inşa edil­ Osmanlı döneminde, Bihke’de bir­
m üttefiklerin donanmaları tarafından miştir. çok yapının onarımı gerçekleştirilmiş,
bombardıman edilen şehirde, kısa sü­ XIX. yüzyılın ikinci yarısından son­ birçoğu da yeniden yapılmıştır. Nite­
rede büyük bir kolera salgını başgös­ ra, önceleri Sayda vilayetine bağlı ka­ kim, Bihke’ye Avusturya iskelesinde
terdi (Haziran 1841). Salgın hastalık za merkezi iken, 1867 yılında sancak bir köprü (Haziran 1869), Una Nehri
önlendikten sonra, şehirde birtakım haline, 1897 yıllarına doğru ise vilayet üzerine ayrı bir köprü (1873), bir hükü­
yapıların onarımı yapılıp, bayındır ha­ haline dönüştürülmüştür. Osmanlı İm­ met konağı (1870), Latin Kilisesi (1869),
le gelmesine özen gösterildi. Buraya paratorluğu’nun son yıllarında ittifak Haşan Köyü’ne kilise (1873) inşa edil­
1846 yılında bir Tahmishane açıldı, çı Suriye-Arap nasyonalist hareketle­ miştir.
Kelp şehri üzerindeki harap köprü ona­ rinin merkezi olmuş, Birinci Dünya Bihke, bugün Yugoslavya’da, Bos-
rıldı (1847). Emlâklerin ıslahına dair dü­ Savaşı sonunda (1918) itila f Devletle­ na-Hersek Federatif Cumhuriyeti'nde
zenlemeler getirildi (1848). Kültürel rin in kuvvetleri Beyrut’a gelerek, Bey­ Bosna’nın kuzeybatısında yönetim bö­
faaliyetlere de önem verilerek, Ticaret rut M ille tle r Cemiyeti tarafından lümüdür.
Meclisi azasından Maron Nakkaş adlı Fransa’nın mandası altına konan ara­
bir kişi, burada bir tiyatro açmak iste- zinin yüksek komiserlik makamı ve
dii (1850) ve bu isteği Osmanlı devle­ sonradan cumhuriyet haline dönüştü­
tince olumlu karşılanarak gerekli izin rülen Lübnan’ın, 1920’den sonra mer­
verildi (1851). kezi olmuştur. BİNGAZİ: (B a tı k a y n a k la rın d a :
Beyrut’un yeniden kalkınması, XIX. yüzyıl sonlarında Beyrut’a su Bengazi)
1860’ta başlar. Çeşitli sebeplerle Su­ getirilm iş (1869), bir billûriye fabrika­ Ortaçağ’da kalkınan ve Cenova ile
riye ve Lübnan içlerinden Beyrut’a göç sı açılarak (1880), havagazı ile aydın­ ticaretini geliştiren Bingazi, o zaman­
eden Hıristiyan halk, şehrin nüfusunu latılmaya başlanılmış (1885), adliye lar “ Bernik” adını taşıyordu. XVI. yüz­
artırmıştır. Şehrin nüfusu 1800’e doğ­ teşkilatı yeniden düzene konulmuş yılda Osm anlı D e v le ti’ne geçen
ru 10 bin tahmin edilirken, bu sayı XIX. (1888), karakol sayısı artırılarak bazı Bingazi, uzun süre Trablus vilayetine
yüzyılın sonlarına doğru 100 bine var­ yerlere de karakol yaptırılmış (1888), bağlı kaldı. 1863'te de bir mutasarrıf­
mış ve bunun üçte ikisine yakın bir bö­ şehrin caddelerinin genişletilmesine lık oldu. Daha sonra on beş ilçeli ba­
lümünü Hıristiyanlar oluşturmuştur. hız verilmiş (1892), bir hastane açılmış ğımsız sancak olarak gelişti. Buraya
Burada yaşayan Hıristiyan halkın çok­ (1903), 1895 yılında Şam ile şehrin bağ­ 1885 yılında Kafkasya’dan gelen göç­
luğu sebebiyle, Rum Katolik milletinin lantısını sağlayacak olan demiryolu in­ menlerin bir bölümü yerleştirilerek şe­
kiliselerinin onarımına (1847), Marunî şaatı yapılmış, 1883 yılında bir kâğıt hir nüfusunda artış sağlandı.
taifesinin ibadetleri ve eğitimleri için fabrikası kurulmuş, şehre 1908 yılın­ Bingazi, Mısır’ın Osmanlı Devle­
bir kilise ile mektep açılmasına (1856), da elektrik şebekesi döşenmiştir. tin d e n ayrılması üzerine (1882), impa­
Rum mahallesinde bir Rum kilisesi ratorluğa kara sınırları ile bağı kesildi
(1861), Lazarist papazlarının ayini için ve devletin deniz kuvvetleri zayıfladı­
kilise yapılmasına (1862), Amerikalıla­ ğı için denizden korunamayarak 1911
rın kiliselerinin onarımına (1867), Os­ yılı Ekim ayında İtalyanların saldırısı­
manlI Devleti’nce gerekli izin verildi­ na uğradı. İmparatorluğun bu bölgede
ği gibi, çeşitlim illettekiHıristiyanların bulunan az sayıda kuvvetleri, yerli gö­
eğitimleri için b ird e rüşdiye mektebi BİHKE (Bugün: Bihac) nüllülerle birleşerek uzun süre İtalyan­
inşa edilm iş (1868), Beyrut’taki kışla­ Osmanlı imparatorluğu zamanında ları içeri sokmamıştır. Atatürk ile
nın onarımı yapılmış (1869), şehir içe­ Bosna vilayetine bağlı bir sancak olan birkaç Türk subayı bu bölgeye giderek,
ris in d e d ü ze n le m e le r yapılarak Bihke’nin kalesi, 1763 yılında Bosna buradaki kuvvetlere komuta etmişler,
hapishane, şehir dışına çıkarılmış Valisi Mehmed Paşa tarafından onar­ italyanlar’ı hareket edemez hale sok­
(1870), gümrük binası yeniden yaptırıl­ tılarak tahkim edilm iştir. muşlardır. Bu sırada Balkan Savaşinın
mış (1874), 3 adet karakol inşa e ttiril­ 1861 yılında Bihke’de isyan hare­ patlaması ve imparatorluğun başken­
miş (1883), yeni bir hükümet konağı ketleri başlamış, ancak kısa sürede tinin tehlikeye düşmesi üzerine, Ital-
328
yanlar ile Ouchy Antlaşması (1912)
yapılarak, şehir Italyanlara bırakıldı.
Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­
de bulunan Bingazi, Türkler tarafından
bayındır hale getirilmiş, şehrin limanı
yeni tesislere kavuşturulmuş (1887) ve
305 metre uzunluğundaki dalgakıran
arkasında uzanan 44 hektarlık bölüm
taranmıştır. O dönemde Bingazi’de ya-,
pılan onarımlar ve inşaatları şöyle sı­
ralayabiliriz: Mevcut hastanelerin
yarısı İsmail Bey’den satın alınarak
onarılmış (1860), bir rüşdiye mektebi
(1867), bir askerî kışla (1868), bir güm­
rük binası (1869), Mekteb-i Rüşdiye-i ®
Askeriye (1891), Latin Kilisesi (1885) in­
şa edilmiş, Eski Cami (1893) ve Buk-
lar Camii (1897) onarılmış, bir havra
(1901), bir İtalyan postahanesi (1901)
ve yeni bir Gureba Hastanesinin (7906J
yapımı gerçekleştirilmiştir.
XIX. yüzyıl ortalarında şehirde çı­ BUDAPEŞTE: Genel görünüm (XVII. yüzyıl ik in c i yarısı).
kan salgın hastalığın önlenmesi için
Osmanlı Hükûmeti’nce tabipler gön­ BUDAPEŞTE (Buda-Peşte) Antlaşm asiyla şehir Macarlara bı­
derilm iştir (1857). Eski Buda denilen yerde, M.Ö. ta­ rakıldı.
Bingazi bugün, Libya’nın Berka rihlerde Keltler bir şehir kurmuşlardır.
(Barka) Bölümü’nde il merkezidir. Sırasıyla Romalılar, Hunlar, Doğu Got- Bugün Macaristan’ın başkenti olan
ları ve Lombartlar, Avarlar, Slav kabi­ Budapeşte’de Buda yakasında Türk
leleri, Macarlar, Moğollar ve Türklerin Caddesi, Mescit Sokak’ta Gül Baba
eline geçmiştir. Kanunî Sultan Süley­ Türbesi, hâlâ ziyaret edilen bir yerdir.
man, Mohaç’ta Macar ordusunu yen­ Gül Baba, Kanunî devrinin bütün mi­
dikten sonra (1526) Buda'ya girdi (9 marî özelliklerini taşır. Kesme kalker
Eylül), bir gün sonra şehir teslim alın­ taşlardan yapılan bina sekiz köşeli, Tu­
dı. ba'ya ve Peşte'ye hâkim bir mevkide
BONA inşa edilmiş, içi de, bahçesi de turist­
Kanunî, mal, can güvenliğini sağ­ ler ve ziyaretçilere açıktır. Türbenin
Fenikeliler tarafından kurulup, Kar- layarak, şehrin yağmalanmasını ön­
tacalıların eline geçen ve daha sonra ledi. Şehir halkının çıkardığı yangınlar tam ortasında, Gül Baba’ya ait olduğu
Numidya krallarının ülkesine dahil söndürüldü. Kanunî’nin emriyle Buda söylenen sanduka yer alır. Duvarlarda
olan Bona, Romalıların Afrika eyaleti­ ve Peşte’yi birbirinden ayıran Tuna çeşitli yazı ile Gül Baba’nın temsilî res­
ne katıldı. Roma İmparatorluğu devrin­ Nehri üzerinde bir köprü yapımına baş­ mi asılıdır. Ayrıca Gül Baba’nın kişili­
de gelişerek, müreffeh, düzenli bir landı. Fatih Sultan Mehmed’in Buda­ ği hakkında tanıtıcı bilgiler içeren
hayata kavuştu. Hıristiyanlığın yayıl­ peşte’yi kuşattığı sırada iki büyük top, Türkçe, İngilizce ve Macarca yazılmış
masından sonra, ülkenin dinî merkez­ şehri süsleyen Diana, Apollon ve Her- panolar vardır. Bu panolarda aynen şu
lerinden biri oldu. Şehir, VIII. yüzyıl kül heykelleri ile iki de şamdan alın­ bilgiler verilmektedir:
başlarında Müslümanların eline geç­ dı. Heykeller, Atmeydaninda İbrahim
ti. Halkın korsanlık etmesi, Hıristiyan- Paşa’nın sarayı önüne dikilmiş, tunç "B u türbede B ektaşî tarikatına
ları kızdırdı ve 1034'te Pisa ile şamdanlar ise Ayasofya Camii’ne ko­ m e n s u p 1G ül Baba adında b ir derviş
Cenevizlilerden oluşan bir donanma, nulmuştur. yatmaktadır. K en disi B u d in ’e 1541 yı­
şehri yağma ve tahrip etti. Bir yüzyıl lında Kanunî Sultan Süleyman'ın şehri
sonra yeni bir Hıristiyan aknına uğra­ Kanunî, Kral Janos Szapolyai’yi kuşattığı sırada ge lm iştir. Türk tarih­
yarak bir süre Hıristiyan egemenliğin­ kral olarak Budapeşte’ye bırakarak ge­ ç is i Evliya Ç e leb i’ye göre M erzifon'da
de kaldı. Daha sonra ülkede yaşayan ri döndü. Şarlken’in kardeşi Ferdi- dünyaya g e lm iştir. Türk devrinde ca­
emirlerin elinde birkaç kez yönetim de­ nand, S za p o lya i’yi tanım ayarak m i haline g e tirilm iş olan M athias Ki-
ğişikliğine uğradı. Türklerin şehre gel­ 1527’de Buda’yı zaptetti. Bunun üze­ lis e s i’nde ölmüştür. Ölümü, şehrin ele
g e çirilm e si vesilesiyle yapılan kutla­
mesine kadar burası Hafsî hâkimiyetin­ rine Kanunî, 1529’dayeniden şehri ku­
de idi. şattı. Dördüncü gün kapılardan birinin ma gününe rastlar. Bu nedenle Gül Ba­
Türklerin Cezayir’e yerleşmesi, Bo- düşmesi sonucu, şehri yeniden teslim ba, m odern edebiyatın ilham kaynağı
na halkını Hafsî egemenliğinden kur­ aldı. Szapolyai’yi tekrartahtaçıkarıldı. olmuştur. Türkler zamanında Gül Baba
tardı. Şehir halkı, 1533’te Sultan Mulay Macar krallık tacı daSzapolyai’ye gön­ Tepesi diye adlandırılan şehrin dışın­
Hasan’a karşı ayaklandı ve Barbaros derildi. 1540’ta Szapolyai’nin ölümün­ daki (Kalvlaria) tepesine göm ülm üş
Hayreddin’den imdat istedi. Barbaros, den hemen sonra Ferdinand, Peşte'yi ve cenazede Kanuni Sultan Süleyman
Bona’ya gelerek, orada hazırlıklarını ta­ aldı, ancak Buda Kalesi'nin, Szapolyai’ h a zır b u lu n m u ş tu r. Türbe, 1543-
mamlayıp Tunus’un istilasına giriştiy- nin dul eşi izabella tarafından iyi korun­ 1548’de Budin Paşası Yahya Paşaza­
se de Bona, İspanyollar tarafından ele ması sonucu geri çekilmeye mecbur de M ehm ed'in em riyle yapılmıştır.
geçirildi. 1540’ta İspanyolların gitme­ kaldı. 151 yılı ilkbaharında Avusturya 1858 yılında Wagner adlı b ir inşaat mü­
sinden sonra, Türkler şehre hâkim o l­ kuvvetleri, Roggendorf’un yönetimin­ hendisinin m alı olan türbe, 1885 yılın­
dular ve burada bir garnizon kurarak, de Buda’yı yeniden kuşattı. Bunu ha­ da Lajos G rili adlı b ir m im ar tarafından
1830’a kadar mevkilerini korudular. Şe­ ber alan Sultan Süleyman, üçüncü restore ed ilm iştir.
hir, bu tarihe kadar, önemli ticaret mer­ veziri Mehmed Paşa kumandasında bir
kezlerinden biri oldu. Korsanlar, orduyu gönderip, Buda’yı geri aldırttı. Gül Baba Türbesi etrafında evvel­
ticarete engel olmasına rağmen, Bo­ Bu tarihten sonra AvusturyalIlar, 1542, ce bir Bektaşî tekkesi bulunuyordu.
na sık sık Fransız, İngiliz ve diğer m il­ 1598,1602,1603 ve 1684 yıllarında tek­ Türbe, kiliseye çevrilmiş, tekke bina­
letlere ait tacirlerin uğrak yeri olmuş­ rar saldırdılarsa da bir sonuç alamadı­ sı ortadan kaldırılmıştır. Ancak, 100 yılı
tur.. lar. Şehir, 1686 yılına kadar Osmanlı az aşkın bir süre önce türbe, kilise ol­
Bona, bugün Cezayir kıyısında egemenliği altında kaldı. Son Türk yö­ maktan çıkarılarak yeniden türbe biçi­
Konstantin iline bağlı bir şehirdir. neticisi Abdi Paşa idi. 1699 Karlofça mine sokulmuştur.
329
BUDIN (Maçarca:Buda, Sırp-Hır- bombardımana gerek kalmadan saldı­ tık himaye altında korunmasına imkân
vatça: Budim ; AImn. O fen; Osm. Bu­ rıya geçerek öğle vakti kale fethedil­ girmediği Budin’i eyalet haline getir­
dun, Budim). di. Fetihten bir hafta sonra, Szapolyai di. Arslan Bey, ilk beylerbeyi olarak
Osmanlı Imparatorluğu'nun Maca­ Macar tahtına geçirildi ve kalenin ko­ Macar asıllı vezir Süleyman Paşa’yı,
ristan’da kurduğu Budin eyaletinin runması için ilbasan Sancak Beyi Hüs­ kadılığına da Hayreddin Efendi’yi ata­
merkezi, ilk kez Kanunî Sultan Süley­ rev Bey maiyetinde bir kuvvet tahsis yıp, kaleye 2 bin yeniçeri, 1000 sipa­
man’ın Macar Kralı Lajos ll’yi yendiği edildi. Padişah, önce Hâzineye alınan hi, 1000 martloz ve 300 solak ile birkaç
Mohaç Muharebesinden (27 A ğustos Macar tacını, Kral’ın ricası üzerine, da­ yüz gemici ve birçok gemi tahsis e tti
1526) sonra, Türklerin eline geçti. Türk ha sonra kendisine yolladı. Bir süre Osmalıların Macaristan’a yerleşmesi­
ordusu ileri hareketine devam eder­ sonra, Macaristan’ın henüz hükmü al­ ne engel olamayan ve yaptığı siya­
ken, başta Kraliçe Marie olmak üzere, tına girmeyen yerlerini gele geçirme­ sî g iriş im le rd e de başarısızlığa
birçok ileri gelenlerin kaçmaya başla­ ye çalışan Szapolyai, o sırada 3 bin uğrayan Ferdinand, Avrupa hükümdar­
dığı sırada Földvar’da buluna,n Padi- yeniçeri ile Budin muhafazasına gö­ larının Türkler ile mücadelesinde taraf­
şah’a, Budin’den gönderilen bir heyet revlendirilen Kasım Paşa’yı, Macar tarlığı ile bilinen Papa Paul lll’ ün
tarafından şehrin anahtarları teslim kuvvetleri ile birlikte, Zigetvar üzerine yardımını sağlayarak, Almanya'da bü­
edildi. Padişah, 9 Eylül Salı sabahı, Bu­ gönderdi. İstanbul’daki bu girişim ler yük birordu hazırladı. Sayısı 80-100 bin
din önüne gelerek, ertesi gün şehre ile, Macaristan’ı kendine bırakmak için kadar tahmin edilen ve Joachim von
girdi, sarayda ve krallara ait av yerin­ çalışan ve bu kez Budin’in zayıf tu tu l­ Brandenburg kumandasında bulunan
de bir süre vakit geçirdikten sonra, Tu­ duğunu anlayınca, fırsattan yararlan­ bu Haçlı ordusunda, Fransızlar hariç,
na üzerine kurdurduğu köprüden 19 Ey- mak isteyen Ferdinand da General Avrupa’nın hemen her milletinden in­
lü l’de Peşte yakasındaki ordugâhına Von Reggendorf kumandasında bir or­ san vardı. Girişimi, Fransız elçisinden
indi. Osmanlı kuvvetleri, Budin ve Peş- duyu sevk ederek kaieyikuşattırdı (21 haber alan Osmanlı Hükümeti, bu ara­
te ’de bulunurken, her iki beldede çı­ Şubat 1531). Budin’in imdadına yetiş­ da ölen Süleyman Paşa’nın yerine Bu­
kan yangınlar, Sadrazam İbrahim mek üzere birkaç sancak beyi, Mohaç d in ’e Bâli Paşa’yı atadı ve Rumeli
Paşa’nın söndürmek konusunda gös­ Ovasinda kuvvet toplarken, Kasım Pa­ Beylerbeyi Ahmed Paşa’ya, Sofya’da
terdiği çabaya rağmen, büyük tahriba­ şa, emrindeki asker ile kaleye girme­ hazırlanmasını bildirdi. Bu arada da
ta sebebiyet verdi. Osmanlı ordusu, yi başardı. Türkler ve Macarlarla Rumeli’nin Ulema Paşa, Arslan Bey ve
Budin’de pek çok ganimet ele geçir­ birlikte Venedikli Aloissio Gritti de ko­ Dukakinzâde Mehmed Bey gibi san­
di. Bunların arasında Fatih’in 1456'da runmaya katıldı. Serhad beyleri Bu- cak beylerini Budin’e yardıma gönder­
Belgrad önünden çekilirken bıraktığı d in ’e yaklaştığı sırada, içlerinde mişti. Bu suretle eyalet merkezinde
iki büyük top ile Macar Krallarından bulunan Yahya Paşazâde Mehmed Sekbanbaşı Yusuf Ağa emrindeki 3 bin
Korvin Matyas’ın kitaplığı ve tunçtan Bey, sadrazam ordusunun yolda oldu­ yeniçeri ile birlikte, 8 bin kadar asker
yapılmış Diana, Apollon, Herakles hey­ ğu şayiasını çıkardı. Buna inanan ve toplandı, istilacılar, ikide birde karşıla­
kelleri ve iki büyük tunç şamdan var­ müşkül duruma düşeceğini anlayan rına Sultan Süleyman’ın çıkıvereceği
dı. İstanbul’a getirilen bu heykeller, Von Reggendorf geri çekildi. Kuşat­ korkusu içinde avğır ağır ilerleyip Peş­
Atm eydanina dikildi, şamdanlar da ma, Türk kaynaklarına göre bir hafta te önüne gelince, müdafiler derhal çı­
Ayasofya mihrabının iki tarafına konul­ sürdü. Sancak beyleri, bu kuşatmaya karak muharebeye tutuştular. Ancak,
du. Budin’in Hıristiyan ve Müslüman karşılık, Ferdinand’a bağlı topraklara düşman kuvvetlerinin sayıca üstünlü­
halkından bir kısmı, Osmanlı toprak­ başarılı bir akında bulundular, Szapol- ğü sebebiyle kaleye çekilmek zorun­
larına nakledildi, Hıristiyanların bazı­ yai’nin Lehistan Kralinın kızı isabel- da kaldılar. Etkin bir düşman bombar­
ları İstanbul’da Yedikule civarına, le ile evlendikten kısa süre sonra dımanı sonucu kale surlarında büyük
Yahudilerin bazıları ise Selânik’e yer­ ölmesi üzerine, Osmanlı Hükümeti delikler açıldı. Sonuçta, son derece
leştirildiler. Kanuni, Peşte’de Macar- tekrar harekete geçeceği anlaşılan yıpranan ve morali bozulan düşman,
larla, Erdel (Transiivanya) Zâdegânin- Ferdinand’a karşı Macaristan’ın korun­ geri çekilmeye karar verdi ve çekilir­
dan Szapolyai Janos’u, Macaristan'a masına karar verdi. Kendisini bu mem­ ken, Türklerin giriştiği saldırılar ile ku­
kral nasbedeceğini vaat ettikten ve ka­ leketin meşru kralı sayan Ferdinand, mandanlarından birkaçını kaybederek,
leye muhafız olarak bir miktar yeniçeri İstanbul’da siyasî girişimlerde bulun­ büsbütün perişan oldu. İstilacıların
bıraktıktan sonra, Budin’den ayrıldı (23 makla beraber, Macaristan’da birkaç önemli bir kısmı geldiği yere dönebil-
Eylül). Lajos H’nin vârissiz olarak Mo­ kale ile Peşte’yi zaptettirdi. Ancak, Le- diyse de, yolda OsmanlIlara bağlı ka­
haç Muharebesi’nde yenilmesi, Ma­ onhard Feis’in Budin’e saldırısı sonuç­ lelerden yapılan baskınlar ile zayiata
caristan’da buhrana yol açtığından, suz kaldı. 1541 baharında Von uğradılar. Peşte korunmasından son­
Macarların bir kısmı başlarında bir yer­ Reggendorf ile Perenyi Peter’in ku­ ra, 1543 baharında sefere çıkan Padi­
li hânedamn bulunmasını, yani krallı­ manda ettikleri kuvvetler, Budin’i ku­ şah, Macaristan’ın en önemli kale­
ğa Szapolyai'nin geçmesini, bir kısmı şattığı zaman, Szapolyai taraftarları, lerinden olan Estergon (Usturgon)
da Lajos’un kızkardeşi Anna’nın koca­ başta Piskopos Martinuzzi olduğu hal­ ile Szâhesfehervar’ı fethederek, Budin
sı ve İmparator Kari V’in erkek kardeşi de, Habsburgları Macaristan için ger­ eyaletine bağladı. Bu sırada ele geçen
Arşidük Ferdinand’ ı uygun görüyordu. çek tehlike sayarak, şehri korumaya yerler arasında Pecs (İpek) de vardı. Er­
Ferdinand, eski geleneklere dayana­ başladılar. Bu sırada Vezir-i Sâlis Meh­ tesi yıl Visegrad, Nögrad (Noygrad),
rak Macar tahtının kendine ait olduğu­ med Paşa emrinde bir Osmanlı ordu­ Hatvan, Simontornya alındı ve 1552’de
nu ileri sürmekteydi. Nitekim, bir su, Budin’in imdadına gönderildi. Budin Beylerbeyi Hadım Ali Paşa,
taraftan Szapolyai kral seçildiği halde, Sefere çıkan padişah, daha Macar pa­ Szeged (Segedin) önünde bu. ka­
diğer taraftan Ferdinand onu gasp ve yitahtının önüne gelmeden, Türk kuv­ leye saldırıya kalkışanbirdüşmankuv-
kendisini kral ilan edip, Macaristan’a vetleri kuşatma ordusunu feci bir vetini bozguna uğrattı. Aynı yıl için­
bir ordu göndererek, 20 Ağustos 1527’ yenilgiye uğrattılar (22 A ğustos 1541). de Szolnok (Solnok) SzecnĞny (Seçen)
de Budin’i ele geçirdi. Macaristan'a, Kanunî, beraberinde iki şehzadesi ve ve Fülek (F ile k) zaptedildi. 1516
fethettiği bir ülke nazarı ile bakan ve Vezir-i Sânî Rüstem Paşa ile, eski Bu­ yılında da Budin Beylerbeylerinden
bu şehrin Habsburglara bağlanması­ din’e otağını kurduğu zaman, Budin ve Tuygun Paşa ile sancak beylerinin Ma­
nı devletin güvenliği için tehlikeli bu­ Peşte kurtulmuş.bulunuyordu. Padi­ caristan’daki hareketleri, eyaletin sı­
lan Kanunî, ordusu ile 3 Eylül 1529’da şah Szigimond Janos ile Macar Zade- nırla rın ı g e n iş le tti ve sonunda
Budin önüne gelerek, derhal şehrin va­ gânı’nı huzuruna kabul ettiği sırada, Kanunî’nin son seferinde Zigetvar’ın
roşunu işgal etti. Macar ve Alman mu­ Budin Kalesi işgal edilip, burçlara fethi, Budin’e yeni bir sancak kazan­
h a fızla r kaleye çeki i d i I erse de, “ a ’lâm -i Zafer â ya t” çekildi ve bu ül­ dırdı (1566). XVI. yüzyılda bir gazâ di­
korunma konusunda anlaşmış değil­ kelerin Osmanlı Devleti’ne ilhak edil­ yarı haline gelen Budin, 1592 seferinin
lerdi. Osmanlı ordusu, kuşatma hazır­ diği ve erdel Hanlığı tevcih edilen kü­ başgöstermesiyle, yeniden savaş ala­
lıklarını tamamladığı sırada, kapı­ çük kral ile annesine de şehirden uzak­ nı halini aldı. Osmanlı Devleti ile Nem­
lardan biri teslim oldu (7 Eylül) ve laşmaları gereği bildirildi. Kanunî, ar­ çe (Alman im paratorluğu) arasında
330
çıkan bir savaşın daha başlangıcında, da yer alması sebebiyle bu sefer bir tür mıştır.
Füiek, Szeceny,’, Nögrad düşman eli­ Haçlı seferi niteliğini taşır. Hamamın ayrıca yapılan kare pla­
ne geçti. OsmanlIlar tarafından Raab Bu saldırıda, Türk kuvvetleri sayı­ nı iç alanda sekizgene dönüşmekte ve
(Yanık Kale, Györ)'in fethi akabinde ca çok üstün olan düşman kuvvetleri her açıda (köşede), derinliğine bir göz
Esztergon’un düşüşü ile, Budin Kale­ karşısında üstün cesaretle çarpışma­ (niş) bulunmaktadır. 8 metre çapında
si serhad haline geldi. Eylül 1598’de larına rağmen, 2 Eylül 1686’da Budin olan kubbe, bu sekizgen alanın üstün­
Arşidük Mathias kumandasında bir or­ Kalesi’ni teslim etmek zorunda kaldı­ de yükselmektedir. Birkaç basamaklı
du Budin civarına gelerek şehrin gü­ lar. Budin’den sonra, Simontornyave havuz, iç duvarlara paralel olarak ya­
neyinde G e lle rt (G ürz ily a s ) Siklos kaleleri düştü. Sadrazam Süley­ pılmıştır. Duvarların nişlerinin üstün­
tepesindeki hisarı ele geçirdi. Budin’i man Paşa’nın 12 Ağustos 1687 Mohaç de sivri kemerler, duvarların bezeksiz
şiddetli topa tuttu ve varoşu zaptetti. yenilgisinden sonra Eszek Kalesi ve düz yüzeyine süs getirmektedir.
Ancak, Tiryaki Haşan Paşa’nın etkin tüm Sirmiye (Serem) toprakları istilâ­ Yeşil Direkli Ilıca ise, Sokullu Mus­
savunması ve yardıma gelen diğer ya uğradı. Bağlantısı kesilen İstolni- tafa’nın paşalığı sırasında (1566-1578)
Türk kuvvetleri üzerine, Mathias, 40 Belgrad ile Zigetvar, açlıktan teslim ol­ Tuna kıyılarında yaptırılmıştır. Ilıcayı
gün kadar süren kuşatmayı kaldırarak, du. Elden çıkan Belgrad ile Semendi- Gellert Dağinın kaynakları beslemek­
çekilmek zorunda kaldı. Bu arada di­ re, daha sonra geri alındı ve Karlofça tedir. Kare planlı yapının başlıca cep­
ğer birçok kaleler de Türkler tarafın­ Anlaşması ile (26 Kânun II. 1699), Bu­ hesi, kuzey-güney doğrultusundadır.
dan geri alındı. Bir ay sonra Nemçe din eyâleti Macaristan’a geçti. 10 metre çapındaki ılıcanın kubbesi­
ordusu tarafından Budin tekrar kuşa­ Budin, OsmanlIların elinde bulun­ ni masif duvarları değil, granitten, se­
tıldı. Bu arada, Peşte Nemçeliler tara­ duğu sırada, Tuna’ya bakan tepelerde kizgen kesitli ve 60 santim çapında
fından işgal edildi. Erdei’den gelen bir kale ile nehir kıyısında surla çev­ sütunlar tutmaktadır. Ilıcaya "Y e şil
Yemişçi Haşan Paşa, Peşte’yi kuşat­ rilmiş ve yukarıdaki kaleye bağlı bir D ire kli" adının verilmesine sebep, sü­
tı. Düşman da Budin’i topa tuttu. Kıt­ aşağı şehirden ve güney tarafında bu­ tunlardan birinin yeşil olmasından ileri
lık çeken Budin, sadrazamın ordusunu lunan bir varoştan oluşuyordu. Şehrin gelmektedir.
beklemekten yoksundu. Sonunda bey­ güneyinden batısına, ova kapısına Daha sonraları bu ılıcaya 1790’da
lerbeyi Kadızâde Ali Paşa ile Habil doğru uzanan surları çift, ondan son­ 4 köşesinden birer düzensiz köşeli ha­
Efendi’nin ricaları üzerine Haşan Pa­ raki kısmın surları tekti. Kalelerin iç­ vuz yapılmış, zamanın gezginlerine gö­
şa, Budin’de Lala Mehmed Paşa’ yı bı­ leri asker, silah, top ve cephane ile re Türk çağında köşeli havuz olmadığı
rakıp, Belgrad’a çekildi (18 Eylül). Bu dolu idi. Kalenin biri kuzeyde Beç Ka­ bilinmektedir.
savunmada Türkler, içinde demir par­ pısı, biri Kasım Paşa Kulesi dolayın­ Budin’in karşısında Tuna’nın sol
çaları ile barut doldurulup, düşman da Ova Kapısı, biri de Firengi Kule tarafında bir düzlükte kurulmuş olan
safları arasına yuvarlanan bir varil Kapısı olmak üzere üç kapısı ve kale­ Peşte şehri, Tuna tarafı hariç olmak
kullandılar. Oldukça zayiat verdiren bu yi aşağı şehre bağlayan dört kapısı üzere, surlar ve geniş hendeklerle çev­
türkaratorpil, Budin beylerbeylerinden vardı. rilm işti. Peşte’de 5 cami, 6 mescit, 2
Dev Süleyman Paşa tarafından bulun­ O s m a n lI la r , Budin ş e h r in e m i l l î tekke, birçok sıbyan mektebi vardı.
muştu. 27 Eylül’de yapılan bir huruç damgalarını ve medeniyetlerinin izle­ Peşte, tombazlar üzerine kurulan ve
hareketinden sonra Arşidük Mathias, rini silinmez b ir a n ı h a lin d e vurmuşlar­ zincirlerle birbirine bağlanmış, bahar­
geri çekilmeye mecbur oldu. 1604’te dır. Yukarı B u d in ’de, kilise d e n da kurulup kışın kaldırılan bir köprü ile
Sadaret mevkiine geçen Mehmed Pa­ çevrilmiş üç cami ile sonradan Os­ Budin’e bağlanmıştı.
şa, sefere çıkarak Peşte, Ciğerdelen ve m a n l I l a r t a r a f ı n d a n yapılmış 18 cami­ Budin'de, O s m a n lI la r z a m a n ı n d a
Tepedelen’i aldı. 1605’te LalaMehmed den başka 7 m e d r e s e , s e b i l le r , sar­ oluşturulan çeşitli büyük yapı ve anıt­
Paşa, Rakos sahrasında Bocskay’ataç nıçlar, kuleler, h a n la r , h a m a m la r , ku­ lar arasında şunlar anılmaya değer:
giydirip, Macar Kralı ilân etti. Bundan yular, çeşmeler, b e d e s t e n le r ve mü­ Gül Baba Türbesi ve Tekkesi, Ulema
sonra yapılan barış görüşmelerinde, kemmel çarşılar yer almakta idi. Paşa Kulesi, Ova Kapısı, Toprak Tab­
Kuyucu Murad Paşa serdarlığında Budin'in ikinci kısmı, Türk kaynak­ ya, Kasım Paşa Tabyası, Karakaş Meh­
1606’da Zitvatorok, 13 Eylül 1627’de larının varoş veya büyük varoş dedik­ med Paşa Tabyası, Kasımpaşa Kulesi,
Szöny Anlaşması yapıldı. leri Tuna kıyısındaki aşağı şehir idi. Kafesli Kapı, Tophane Kapısı, Saray
1664’ten itibaren Budin’e saldırılar Kalenin Tuna’ya bakan yamacından Kapısı, Hisar Kapısı, Paşa Sarayı, Ba-
tekrar başladı, ancak Budin yine Os­ sahile uzanan ve güneyden kuzeye 11 Paşa Medresesi, Saray Meydanı, So­
manlIlarda kaldı. Sadrazam Kara Mus­ doğru gittikçe genişleyerek, yukarı luk Kapısı, Fethiye Camii, Sultan
tafa Paşa’ nın Macar Zâdegânindan şehrin kuzeyini kaplayan bu semt, ya­ Süleyman Camii, Orta Cami, Sokullu
clup, İmparator Leopold l’e isyan eden lınkat duvarlar ile muhat ve birbirin­ Mustafa Paşa Camii ve Medresesi, Ali
Thököly Imre’ye yardım etmesi ve zap- den ayrılmış 4 bölmeden mürekkep Paşa Kulesi, Horoz Kapısı, Yenikapı,
tolunan Fülek Kalesi civarında taç giy­ olup, kıyıda “ Tuna için d e cezire g ib i Minare Kapısı, Osman Bey Camii, Toy-
dirilip Orta Macar Kralı ilan edilmesi, b ü yü k’’ tabyalar vardı. Bunlardan en gun Paşa Camii, Hindibaba Tekkesi,
Osmanlı Devleti ile Alman İmparator­ önemlisi, köprü başında bulunan ve Arslan Paşa Baruthanesi, Miftah Ba­
luğumun arasını açtı. Viyana bozgu­ Kız A dasina kadar hâkim olan Ali Pa­ ba Tekkesi, Gürz İlyas Gazi Tekkesi,
nundan sonra Budin yeniden kuşa­ şa Kulesi idi. Paşa Camii, Muhtar Baba Türbesi ve
tılmaya başlanıldı. Bu sefer daha sıkı Budin’in üçüncü kısmı, güneyde Tekkesi.
şekilde kuşatılan Budin, muhafızlar ta­ Tuna kenarında, kale ile Gürz-llyas Da­ Bu yapılardan günümüze kadar ka­
rafından ve aynı zamanda diğer kale­ ğı arasındaki Debağhâne varoşu idi. İs­ lan Hamza Bey Minaresi (Hamza Bey
lerden yardıma gelen kuvvetlerle kele kapısı ile büyük varoşa bağlı Palangası), Hamza Bey Sarayı’nın or­
korundu. Düşman kuvveti, her defasın­ bulunan bu semtin 9 mahallesi, 11 ca­ tasında bulunmaktadır. XVI. yüzyılda
da ya geri çekilmek veya kuşatmayı er­ mii ve diğer semtlerde olduğu gibi, bir­ Macar asıllı Hamza Bey tarafından
telemek zorunda kaldı. kaç sıbyan mektebi ve 100 adet debağ yaptırılan cami, 1883 büyük su baskı­
Budin’in düşmesi ile sonuçlana­ dükkânı vardı. nında zarar görmüş, sonra da yıkıldı­
cak olan son kuşatma, 17 Haziran Budin'in eski zamanlardan beri ya­ ğı sanılmaktadır. Yalnız 15 metrelik
1686'da başladı. Bu kuşatmada, Alman rarlanılan kaplıcalarına, Türklerin pek minaresi günümüze kalmıştır. Hamza
İmparatorluğu’nun 90 bin kişilik ordu­ önem verdikleri ve üzerlerine binalar Bey Palangasinın bugün adı Erd’dir.
suna karşın, muhafızların, Abdi Paşa’ yaptırıp, halka parasız açtıkları bilin­ Budin, Macaristan’ın Osmanlı ege­
nin söylenilen hatası sonucunda 16 mektedir. Evliya Çelebi Budin’de 8 ılı­ menliği altına giren kısmında kurulan
bin gibi, yetersiz bir sayıya düştüğü ca bulunduğunu söyledikten sonra, mülkî idare birliklerinden biri idi. Mer­
tahmin edilmektedir, istilâcılar arasın­ her birini ayrı ayrı anlatır. Bu ılıcalar­ kezi Budin şehri olmak üzere Ağustos
da Avrupa’nın her milletine bağlı bir­ dan Debağhane Ilıcası, Evliya Çelebi'- 1541 sonlarında kurulan bu eyalet, Ma­
çok zadegandan başka, Papa’nın ye göre, fakirlerin hamamı idi. Bu ılıca caristan, Osmanlı yönetiminden çıkın­
gönderdiği Papaz Marco d ’Aviano’nun ve hamamı Sokullu’nun emri ile yapıl­ caya kadar çe ş itli d eğişikliklere
331
uğramış ve bir Kısım arazi, sonradan
kurulan başka eyaletlere bağlanmak­
la beraber, sürekli önemini, üstünlü­
ğünü ve özel ayrıcalıklarını korumuş­
tur.
Budin’in, uzaklığına rağmen, tam
bir Osmanlı Türk büyük şehri karakteri
almasının sebebi, Karadeniz + Tuna
yoluyla İstanbul ile sıkı bağlantısı ol­
masından dolayı idi.
Budin’de esasları Osmanlı devri­
ne inen 4 ılıca vardır. Camilerden Toy-
gun Paşa Camii'nden bir duvar ka­
lıntısı, bir kilisenin duvarı içinde bulu­
narak, son yıllarda meydana çıkarıldı.
Budin’e bağlı Peşte'de bir mal def­
teri ile bir naib ve bir dizdar oturur, mu­
hafız kıtaların ve martolozların ağaları
bulunurdu.
Önceleri kubbe vezirleri arasında
seçilen ve daha sonraları hariç görev­
lerden olmâk üzere gönderilen Budin
beylerbeylerinin eyaletin ilk kurulu­
şundan Budin’in elden çıktığı tarihe
kadar 84 beylerbeyi tarafından yöne­
tilm iştir. Budin’in ilk Beylerbeyi Uzun BURGAS: Şehrin denizden görünüşü (XIX. yüzyıl başları).
Süleyman Paşa (Ramazanoğlu; Eylül
1541-Şubat 1542), son Beylerbeyi ise
Abdurrahman Abdi Paşa (Arnavut; Ka­ rumak amacıyla inşa olunmuştur. 1460 yüzünden halkın birçoğu şehri terke-
sım 1684-Eylül 1686)'ö\r. yılından beri Eflâk prenslerinin sık sık derek başka yerlere göç e ttile r.
Bükreş’te kaldıkları bellidir. 1659’dan 1678’de halk, şehre yeniden döndü.
sonra Bükreş, Eflâk prenslerinin sü­ XVIII. yüzyıl başından itibaren Bük­
rekli başkenti oldu. 1462’de Prens Ra- reş, 12 kadar savaş ve istilâ ve bu ara­
du Cel Frumos, Türklerin isteği üzeri­ da salgın hastalık ve açlık tehlikeleri­
ne Giurgiu’ya daha yakın olmak üze­ ne uğradı, 6 büyük yangın, 6 deprem
re başkentini Bükreş’e nakletmiş, yüzünden birçok yerleri harap oldu.
BURGAZ (Bugün: Burgas).
1473’de Buğdan (Moldova) Prensi Ste- 1804 yılında patlak veren Sırp is­
Osmanlı İmparatorluğu döneminin fan Cel Mare tarafından zaptedilmiş- yanları Osmanlı Devleti’nce bastırıldı.
son zamanlarında gelişen Burgaz’da, Ruslar, isyan başladığı zaman Sırbis­
tir. 1558 -1601 yıllarında sıkıntılı gün­
Osmanlı yapılarından özellikle cami­ tan’ın Eflâk - Buğdan gibi ayrıcalıklı bir
ler geçiren şehir, Macarlar tarafından
ler azdır. 93 Harbi’nden (1877-1878) beylik olmasını istemişlerdi. Eflâk ve
yağmalandı. Sinan Paşa tarafından
sonra yöredeki Türk köyleri boşalmış, zaptedilerek olağanüstü etkin bir bi­ Buğdan beylerinin Rusya ile işbirliği
halkın büyük çoğunluğu göçe zorlan­ çimde berkitildi. 1611 ’de yeniden Ma­ yaptığını anlayan Osmanlı Devleti bun­
mıştır. 1913’te rıhtım boyunda duran ları azlederek yerlerine başkalarını ata­
carların eline düşerek yıkıldı. 1630 yı­
cami yıkılmıştır. Tatar Camii, son za­ dı ve Boğazları Rus donanmasına ka­
lından itibaren refaha kavuşan şehir,
mana kadar ibadete açık bulunurdu. on yıl sonra 100 bin nüfusa ulaştı. Bu pattı. Bu olay, Rusya’nın Osmanlı Dev-
1935’te Burgaz Müftülüğü kapandı.
devirde birçok kilise ve manastır ya­ le ti’ne savaş açmasına sebep oldu ve
Aytoslu Mehmet Zekâi, Eski Cumalı Rus ordusu ansızın Dinyester Nehri’-
pıldı. Ancak 1660 yılında çıkan bir ve­
Hafız Ahmet, Yusuf Râzi,Burgaz’da ni geçerek Osmanlı topraklarına girdi
ba salgını üzerine nüfusu oldukça
müftülük yaptılar. İlk ve rüşdiye okul­
azaldı. 1676’da ikinci bir veba salgını (1806). Bu arada İngiltere de, azledilen
ları vardı. Burgaz Rüşdiye Müdürü, ay­
lığını Türkiye’den alırdı.
Bugün Bulgaristan’ın Karadeniz kı­
yısında Burgaz Bölgesi’nin merkezi
olan 166 bin nüfuslu (1979) bir liman
şehridir. Aynı zamanda Bulgaristan’ın
Karadeniz kıyı bölgesinde bir idare bö­
lümü (oblast) olan Burgaz’ın yüzölçü­
mü 13 bin 621 kilometrekaredir. On
kazası vardır. Bunlar Ahyolu (Pomore),
Aytos, Burgaz (Burgas), Islimiye (S/i­
ven), Karabunat (Sredets), Karhobat,
Kızılağaç (Ehovo), Kotlen, Küçüktırno-
va (M alkotırnavo) ve Yanbolu (Yan-
bol)’ dur.

BÜKREŞ (Rumence: Bucureşti;


Fr. Bucarest; İng. Bucharest; Alm. Bu-
karest).
Tarihi eski ve çok karışık olan Bük­
reş, eski zamanlara ait meskûn Thya-
nus’un bulunduğu yerde Eflâk prens­
lerinin başkenti Tirgoveşte şehrini ko­ BUKRES: Türk evi (XIX. yüzyıl yarısı).
332
Eflâk - Buiğdan beylerinin yerlerine ia­
delerini ve Boğazların Rus donanma­
sına açılmasını Osmanlı Devleti’nden
istemiştir. Öneri kabul edilmezse İn­
giltere donanmasının Çanakkale’ye
geleceği de bildirildi. Osmanlı Devle­
ti, İngiltere ve Rusya’nın tehditlerine
boyun eğmeyerek Rusya’ya savaş aç­
tı. Tuna boylarına ordu gönderdi. Ya­
pılan şiddetli çarpışmalar sonunda,
Hotin, Bender, Kilis, Akkerman kale-
rini alan Ruslar, Bükreş’i de almak ve
isyan halinde bulunan Sırplarla birleş­
mek istiyorlardı. Fakat Osmanlı ordu­
su Bükreş civarında Rus ordusunu
yendi, İsmail Kalesi önünde de bir za­
fer kazandı. Ertesi yıl da bu savaşlar
sürdü ve sonuçta 28 Mayıs 1812’de
Bükreş Antlaşması imzalandı, ikinci
Bükreş Antlaşması ile Bulgaristan’
la Sırbistan arasında Kasım 1885’te
çıkan Bulgar - Sırp Savaşindan“ 70
G ûnlükS avaş” sonra yapıldı. Bu ant­
laşma gereğince, Sırbistan Krallı­
ğı ile Bulgaristan Prensliği arasında
barış tekrar sağlandı. Bükreş, 1861’de
prensliklerin birleşmesiyle Romanya'­
nın başkenti oldu ve kesin olarak Os­
manlI Devleti’nin yönetimi altından
çıktı.
. Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
de ilfov kazasına bağlı Eflâk Beyliği­
nin merkezi olan Bükreş’te 6 kârgir ha­ BÜKREŞ: Manuk Bey, Kabakçı Mustafa’nın başdanışmanı ıdı.
nı bulunmaktaydı. Çarşıda ise 300’den Hanı ile 20 odalı Kolça Hanı bulun­ yir, Oran, Bıcaye, Tlemsen gibi şehir­
fazla dükkân vardı. Ayrıca 2 çifte ha­ maktaydı. Şehre 1870 yılında bir leri yönetimlerine aldılar (1505 -1512).
mam, birde özel hamam bulunmaktay­ darphane açılarak sikke bastırıldığı Cezayir’in Endülüs Hıristiyanları
dı. Hastalar için 40 hasta alacak geniş­ Hazine-i Evrak’ta bulunan bir belgeden tarafından zaptı ile, buraya Endülüs’­
likte bir hastane (Tabhane-i im aret) anlaşılmaktadır. ten Yahudiler, Endülüs Arapları getir­
mevcuttu. 30’dan fazla, her birinin vak­ Evliya Çelebi, “ Seyahatnâme"s\r\- tilerek yerleştirildi. Yerli halk da İspan­
fı mevcut olan manastır mevcuttu. de Dimboviçse Nehri’nin iki yakasın­ yol kuvvetlerine karşı koyamayarak bo­
Bükreş’in içinde akan Dumboviçe da kurulu olan bu şehrin kalesinin o l­ yun eğdiklerinden Katolik kralını tanı­
Nehri’nde 21 un değirmeni, 2 çuka de­ madığını, 14 manastırı bulunduğunu maya, kendisine her yıl vergi vermeye,
ğirmeni mevcuttu. Beysarayina şato makamına Feri adı Hıristiyan esirlerini serbest bırakma­
OsmanlIlar tarafından Bükreş’te verildiğini, 12 bin ahşap evi bulundu­ ya, korsanlık etmemeye ve limanları­
yaptırılan camiler, daha Osmanlı ege­ ğunu ve kârgir evlerinin az olduğunu nı İspanyolların düşmanlarına kapa­
menliği zamanında Eflâk prensleri ta­ yazmaktadır. Ayrıca burada misafir- maya söz verdiler (1510). Korsanlığın
rafından kilise haline getirildi. Eskiden hane-i müslimin olduğunu, Dimboviç­ kaldırılmasından zarar gören Cezayir
yaptırılan camilerden bugün ancak bir se (D im bovitsa)’r\\n karşı tarafından halkı, çok geçmeden bu durumdan
mescit kalmıştır. Osmanlı İmparator­ köprü başında 50odalıbirkervansaray bıktı ve İspanyol boyunduruğundan
luğu’nun 488 yıl süren egemenliğinin ile içinde bir cami ve mezarlar bulun­ kurtulmaya çalıştı. Katolik Ferdinand’-
en önemli anısı, Osmanlı mezarlarının duğunu bildirmektedir. ın ölümü ile bütün Berberistan’da
bulunduğu ‘ ‘Türk Ş e h itliğ i” d\r. Şehit­ Bükreş, bugün Rumen Halk Cum­ meydana gelen karışıklıktan yararla­
liğe çift kanatlı bir demir kapıdan gi­ h u riyetinin başkentidir. nan Cezayirliler, Türk denizcisi Oruç
rilmektedir. Kapının karşısındaki küçük Reis’ten yardım istemek üzere bir he­
kubbenin üzerinde sarı pirinçten yapıl­ yet gönderdiler. Oruç, Cezayir’e gide­
mış bir Ay-Yıldız yer almaktadır. Ke­ rek törenle karşılandı. Salim al-Tumi’yi
merli kapının üzerinde kırmızı zemin öldürerek yok ettikten sonra kendisi­
üzerine beyaz harflerle “ Yurt içinde ni askerlerine sultan ilân ettirdi. Bu­
ölen Türk Ş e h itle ri" yazılmıştır. Kub­ nun üzerine Cezayir şehri halkı, Türk­
be geçildikten sonra yine kemerli bir C E Z A Y İR (Avrupa dille rin de Al- leri dışarı atmak üzere, İspanyollarve
kapıdan şehit mezarlarının bulunduğu ger; ital. A lg eri; Alm. A lg ie r; ing. Al- Sa’alibeler ile anlaştılar, bir isyan so­
şehitlik kısmına geçilmektedir. Türk giers). nucu fesatçılar yakalanarak başları ke­
şehitliği birkaç yıl önce Türk Hüküme­ Romalıların yerleşmesinden önce sildi. Kuşku altında olanlar ve hoşnut­
ti tarafından restore edilm iştir. Demir burada Finike veya Kartacalıların tica­ suzluk yaratanlar da ya tutuklandı ya
parmaklıklı kapıdan bahçeye, oradan ret mevkii olarak kullandıkları icosi- da öldürüldü.Böylece Oruç Cezayir’in
üstü Ay-Yıldızlı, kubbeli bir medhale um'un bulunduğu bilinir. Şehir Vespa- hâkimi oidu. 1516'da İspanyol Don Di-
girilir, sağda solda üçerden 6 oda bu­ sien zamanında Latin müstemlekesi ego de Vera ve 1519’da Don Ugo De
lunmaktadır. İçerideki orta yolun sağ oldu. 371/372’de Berberi Prensi Fir- Moncada tarafından Cezayir’e yapılan
başından itibaren, Latin harfleriyle ad­ mus tarafından zapedildi ve bir süre seferlerin ikisi de yenilgiyle sonuçlan­
ları yazılı olan 400 şehidin kabri bulun­ sonra Romalılara bırakıldı, sonraları dı. Ancak Penon Kalesi, Hıristiyanla­
maktadır. Aralarında iki de Hıristiyan bir piskoposluk merkezi oldu. VII. yüz­ rın elinde kaldığı sürece Türk hâkimi­
vardır. yılda Arap istilâsı sırasında harap edil­ yeti kesin olarak buraya yerleşmiş sa­
XIX. yüzyıl sonunda Bükreş’te 50 di. yılamazdı. Oruç’un ölümü, kardeşi ve
odalı Şerban Bağ Hanı, 30 odalı Zan- XIV. yüzyılda Hafsl Merini, Zeyya-halifesi olan Hayreddin’in (Barba­
fer Hanı, 20 odalı Filipsik Hanı, 15 oda­ nîlerin sürekli savaşları sonucunda bu ros) yönetiminin ilk zamanlarında kar­
lı Tur-i Sina Hanı ve 15 odalı Vakaroş durumdan yararlanan ispanyollarceza- şılaştığı güçlükler İspanyol Kalesi’nin

333
düşmesini uzun süre geciktirdi. Rakip­
lerine galip gelen Hayreddin, 1529'da
5 yıl önce Kabillerin kendisini kovduk­
ları Cezayir’e girince, bu işi sona erdir­
mek kararını verdi ve Mayıs 1529’da
Penon’a saldırdı. 25 Mayıs 1529’da ka­
le teslim alındı. Penon temelinden yı­
kılarak, yıkıntısının bir kısmı adacıkları
birbirine bağlamak için kullanıldı ve
böylece bugün dahi Hayreddin adı ile
anılan bir mendirek meydana geldi.
Barbaros Hayreddin Paşa, Osman­
lI Devleti’nin hizmetine girdikten son­
ra, Cezayir’in korunması için İstanbul’­
dan iki bin kadar yeniçeri gönderildi.
Bu şekilde Cezayir ocağının temeli
atıldı.
Barbaros Hayreddin Paşa, Osman­
lI egemenliğini tanıyıp, Kanunî Sultan
Süleyman’ın hizmetine girerek kap-
tan-ı deryalığa atandığı sırada, impa­
ratorluğun geniş arazisi üzerinde, o ta­
rihlerde kurulmaya başlayan eyaletler­
den biri olarak da adalar ve lüzum gö­
rülen bazı kıyı sancakları birleştirilmek
suretiyle, bu eyalet oluşturuldu ve A f­
rika’daki Cezayir ülkesi beylerbeyliği
ile birlikte Barbaros Hayreddin Paşa’- CEZAYİR: Liman, birçok korsan gemisinin barınağı idi (XVII. yüzyıl sonları).
nın yönetimine verildi (6 Nisan 1534).
Bu sebeple bu yeni eyalete eski gele­ rülü Mehmet Paşa, Cezayirlilerin bu ha­ yıların birçoğuna beylerbeyilik de ve­
neğe uyularak “ Kaptan Paşa E yaleti” reketi karşısında CezayirAğası'na bir rilerek, kendilerine yazılan emirlerde,
adı verildiği gibi, eyaletin sınırları için­ mektup yollayıp; “ A rtık devlet tarafın­ Cezayir Beylerbeyisi ve dayısı diye hi­
de bulunan her iki Cezayir'i de kaste­ dan size vali gönderilem ez, aranızdan tap edilm işti. Bir yıl sonra, Trablus-
derek “ Cezayir Eyaleti” de denildi. An­ k im i seçerseniz ona ita a t edin. Padi­ garb’da Karamanlı sülâlesi kuruldu ye
cak, Afrika Cezayıri’nin fiilî beylerbey­ şah H azretlerine itaat ve bağlılıktan bu sülâlenin kurucusu Ahmed Bey İs­
liği yalnız Barbaros Hayreddin Paşa’- yüz çeviren b ir alay âsî taifesiniz, ku l­ tanbul’a başvurarak, beylerbeyilik fer­
nın kaptan-ı deryalığına münhasır kal­ luğunuza ih tiya cı yoktur. Onun Ceza­ manını aldı. 1737’de ise, Hüseynî sü­
mış ve ondan sonra vezir payesini ha­ y ir g ib i binlerce m em leketi var, olm uş lâlesinden Ali Bey Tunus’ta tek hâkim
iz bulunmayan bazı kaptan-ı deryala­ olm am ış yanında beraberdir. Bundan olarak kaldı ve beylerbeyilik uhdesine
ra, Piyâle Paşa için yapıldığı gibi, sa­ sonra Osmanlı sahillerine yanaştığını­ verildi.
dece bir şeref payesi olarak verilmiş, za rızası y o k tu r” diyerek şehri bu şe­ Paşa Dayılar zamanında Cezayir
hatta, bu gelenek XIX. yüzyılın başla­ kilde cezalandırdı. eyaleti kesin şeklini aldı. Merkezde,
rında Cezayir’in Dayılar1yönetiminde Fazıl Ahmed Paşa sadrazam oldu­ beylerbeyinin yanında, bir danışma
yarı bağımsız bir durum aldığı devirler­ ğu zaman, Derya Kaptanı Kara Mus­ meclisi olan divan vardı. Beş yüksek
de bile canlandırılmıştır. Barbaros'un tafa Paşa’nın araya girip kefil olmasıy­ memurdan oluşan divanın en önemli
ölümünden sonra (1546) Cezayir Bey­ la Cezayirlilerin hataları affedildi ve azası, maliye işlerine bakan Hazineci
lerbeyliğine oğlu Haşan Paşa atandı. Boşnak İsmail Ağa; beylerbeyi olarak idi. Ondan sonra gelen üye de, deniz­
Haşan Paşa ve ondan sonraki beyler- Cezayir'e atandı. Fakat Cezayir’in ken­ c ilik işleriyle uğraşan Yalı Vekilharcı
beyiler zamanında Cezayir-i Garb oca­ di ağaları tarafından yönetilmesine ka­ idi. Divanın kâtipliklerini dört divan ho­
ğı Osmanlı Devleti’ne kuvvetli bir şe­ rar veren yeniçeriler, paşayı padişahın cası yapmaktaydı.
kilde bağlıydı. Daha 1541'de Cezayir bir tem silcisiolarak kabuledip başka Eyalet, merkez sancağından baş­
Türkleri, şehri zaptetmeye gelen işlere karışmasına izin vermediler. ka, üç sancağa bölünmüştü. Doğu,
Charles-Ouint ordusunu bozguna uğ­ Böylece Cezayir’de Ağalar devri baş­ Güney ve Garb beylikleri adıyla tanı­
ratmışlar ve onu büyük kayıplarla çe­ lamış oldu (1659). On iki yıl süren Ağa­ nan bu sancakların başında birer bey
kilmek zorunda bırakmışlardı. lık devri karışıklıklar içinde geçti. Zi­ bulunmaktaydı. Bunlar beylerbeyine
1568’de Cezayir Beylerbeyliğine ra, seçilen ağalar yerlerini bırakmama­ vergi verirler, fakat beyliklerinin yöne­
gelen Uluç Ali Paşa, doğuya önem ve­ ya çalıştılar ve hepsi de çıkan isyan­ tim ini bağımsız sayarlardı.
rerek 1569’da Tunus’u zaptetti. Dört yıl lar sonucunda öldürüldüler. Bu durum, Türklerin Cezayir-i Garb eyaletinde
sonra, Don Juan d’Autriche kumanda­ 1671’de denizci reislerin ayaklanarak dikkat ettileri bir husus da, yerli kadın­
sındaki bir İspanyol donanması bu iktidarı ele geçirmesiyle sona erdi. Re­ lardan doğan çocuklarını yüksek ma­
şehri aldıysa da, 1574’te Kılıç Ali Pa­ isler, hükümet şeklini değiştirdilerve kamlara geçirmemekti. Bunlara Kulo-
şa, Tunus’u tekrar ele geçirdi. Kılıç Ali ölünceye kadar Ocağı yönetmek üze­ ğulları denilirdi ve ocağın topçu kuv­
Paşa, Kaptan-ı Deryalıkla birlikte Ce­ re bir dayı seçtiler. Garb ocaklarının vetini oluştururlardı.
zayir beylerbeyliğini ölünceye kadar Osmanl: Devleti’ne bağları, XVIII. yüz­ 1718 yılında Avusturya ve Vene­
korudu. Kılıç Ali Paşa’nın ölümü üze­ yıl başlarında daha fazla gevşedi. dik’le yapılan antlaşmaların maddeleri
rine (1587), Osmanlı Devleti Garb ocak­ 1711 ’de Cezayir-i Garb dayısı bulunan arasında, Venedik gemilerinin ve tüc­
larının yönetimini birbirinden ayırma­ Ali Çavuş, beylerbeyilikle gelen Os­ carlarının Akdeniz’de, Grab ocakları
yı ve her birine ayrı bir beylerbeyi ata­ m a n lI paşasını karaya çıkarmadı ve çe­ korsanlarının saldırılarına uğramama­
mayı uygun gördü. kilip gitmek zorunda bıraktı. Ali Çavuş, ları ve güvenlik içerisinde seyahat ede­
1659 yılında Cezayir Beylerbeyliği­ III. Ahmed’e kıymetli armağanlar gön­ bilmeleri için bir madde konmuştu.
ne Ali Paşa atandı. Bu sırada toplanan dererek beylerbeyilikle dayılığın ayrı Venedikliler, Garb ocaklarının bu mad­
Yeniçeri Divanı, paşaların her işe ka­ ayrı kimselerde olmasının mahzurları­ deyi kabul etmeyeceklerini tahmin et­
rışmalarını ve yönetimsiz oluşlarını nı açıkladı ve her ikisinin birleştirilme­ tikleri için, kendileriyle ocaklar arasın­
eleştirerek, Beylerbeyini Cezayir’e sini rica etti. Ali Çavuş’un bu isteği ka­ da bir sınır saptanması te klif ve bu sı­
sokmak istemediler ve bir kalyona ko­ bul edilerek, kendisine Cezayir Beyler­ nırlar dışında meydana gelecek saldı­
yup İzmir’e gönderdiler. Sadrazam Köp­ beyliği verildi ve bu tarihten sonra da­ rıdan Osmanlı Devleti’ni sorumlu tu t­

334
mayacaklarını taahhüt etmişlerdi. So­ du. Napoleon devrinde Fransa yeni­ nanmasının çekilip gitmesinden son-
nuçta Tunus ve Trablusgarp, Avusturya den Cezayir-i Garb işine el attı. Ken­ ra, Ömer Paşa’nHV^tömtrüzerihe bu
ile ayrı ayrı antlaşma yaptılarsa da Ce­ disinden sonra bu yolda yüründü. anlaşmadan vazgeçildi (1815). Bunun
zayir antlaşmayı kabul etmedi. Ceza­ XVIII. yüzyılın sonunda Cezayir’de üzerine İngiltere ve Felemenklerin sal­
yirlilerin bu itaatsizliği ve Avrupa dev­ ticaret Yahudilerin eline geçti. Başla­ dırısına uğrayan Cezayirliler 1815 yılın­
letlerinin şikâyetleri üzerine buraya rında ise Jozef Bakri ve Neftali Bus- da İngiltere ve Felemenk ile barış yap­
doğrudan doğruya İstanbul’dan bir naş adlarında iki Yahudi tüccar vardı. mak zorunda kaldılar. Beylerbeyi ile
beylerbeyi atandı. Ancak, Cezayir Da­ Bu sırada Avrupa devletleri ile savaş yabancı devletler arasında anlaşmalar
yısı, beylerbeyi olarak atanan Mehmed halinde bulunan Fransa, erzak gerek­ sürerken, korsanlık da devam etmek­
Paşa’yı Cezayir’e sokmadı ve kendisi­ sinimini bu iki firma aracılığıyla sağ­ teydi. Nitekim, 1815 yılında Cezayir’­
ne haber göndererek, karaya çıkma­ lıyordu. Fakat paralan olmadığından in Buna şehrinde limana gelen Ingil­
masını istediler. aldıklarını karşılıklarında senet veriyor­ tere ve Felemenk mercan gemilerine
Cezayir gemicileri, Venediklilerle lardı. halk saldırarak yağmaladılar.
yapılan antlaşma ile saptanılan deniz XIX. yüzyıl başında Osmanlı İmpa­ Cezayir’in elden çıkması Dayı Hü­
sınırına aldırış etmeden, Venedik ge­ ratorluğu’nun çıbanbaşı haline gelen seyin Paşa zamanına rastlar.
milerini yağma ettikleri gibi, Fransız­ Cezayir’e 1810 yılında bir ferman gön­ Hüseyin Paşa, borçların ödenme­
ların ticaretine.de engel oluyorlardı, derilerek Cezayir-i Garb ocağı halkının si için birkaç kez Fransa Hükûmeti’-
Fransa’nın İstanbul Sefiri Divan-ı Hacca, Rumeli ve Anadolu’ya giden­ ne mektup yazdı ancak, yanıt alama-
Hümâyûn’a başvurarak, Cezayirlilerin lerden, ölenlerden, mallarına müdaha­ -dı. 1827’de Fransa’nın Cezayir Konso­
Fransızları ticaretten men ettiklerini, le edilmemesi ve eşyalarından gümrük losu Deval, Hüseyin Paşa’nın bayramı­
kendilerine sattıkları hububatı başka­ alınmaması bild irildi. nı kutlamak için geldiği zaman, Fran­
larına da sattıklarını ve Cezayir nefe- Osmanlı ve yabancı tüccar gemi­ sa Hükûmeti’nin niçin yanıt vermedi­
ratına harcadıkları parayı vermedikle­ lerine müdahale eden Cezayir korsan­ ği kendisinden soruldu. Konsolostan
rini ileri sürdü. Bunların önlenmesi is­ larının nizam altına alınması için bu­ aldığı sert cevap karşısında kendisine
tendi. Bunun üzerine Cezayir’e bir raya bir firkateyn gönderildi (1814). Bu hâkim olamayan Hüseyin Paşa, elin­
Divan-ı Hümâyûn hükmü gönderildi tarihte Cezayir Dayısı Ali Dayı hazne­ deki yelpazeyi konsolosun yüzüne vur­
(Mayıs 1735). Yabancı devletlerle ya­ darı ocaklısı tarafından öldürüldüğün­ du.
pılan antlaşmalara ve Osmanlı Devle­ den bu kez Ömür Dayı bu göreve geti­ Daha önce, İktisadî durumun dü­
t i’nin ikazlarına rağmen korsanlığın rildi. Aynı zamanda Cezayir’e giden fir­ zelmesi için Cezayir’i zaptetmeyi dü­
önüne bir türlü geçilemiyordu. kateyne de Cezayir korsanları karşı şünen Fransa, elçisine yapılan bu mu­
Merkezden uzak olan bu ocak ay­ koymayarak hürmet göstermek zorun­ ameleyi fırsat bilerek, Hüseyin Paşa’­
nı zamanda ve bağımsız hareketlerini da kaldılar. Ne var ki, aynı yıl Ömer Pa­ ya bir ültimatom verdi ve ültimatomun
artırıyordu. Çeşitli zamanlarda, ticareti şa da Cezayir halkı tarafından katledil­ koşullan kabul edilmeyince, savaş
tehlikeye koyan aşırı hareketleri, or- diğinden Numan Hoca atandı. açarak Cezayir’i denizden abluka altı­
sanlıkları yüzünden, Fransızların, ıngi- Bu arada İngiltere Hükümeti, Ce­ na aldı. 56 bin kişilik bir kuvvetle şeh­
lizlerin ve Felemenklerin bombardı­ zayir ocağının Avrupa küçük devletle­ ri kuşatarak 5 Temmuz 1830’da şehri
manlarına hedef oldular. Hatta bir ara­ riyle vergi almadan barış yapmasını ve teslim aldılar. Bunun üzerine Cezayir
lık Louis XIV. devrinde Franşızlar bu Hıristiyan esirlerin, az bir para karşılı­ Kalesi'nde bulunan Türkler, gemiler­
ülkeyi işgale bile giriştiler. Özellikle ğında, serbest bırakılmasını teklif et­ le İzmir'e getirilerek, Urla’ya yerleşti­
dayıların fazla cüretkâr hareketleri, ti. Cezayir Beylerbeyi Ömer Paşa ölü­ rildiler. Şehirde kalan halkın acınacak
müstemleke politikasının revaçta bu­ münden evvel bu şartlara boyun eğ­ bir halde bulunması sebebiyle Fransa
lunduğu devirden pek tehlikeli oluyor­ mek zorunda kaldı. Fakat Ingiliz do­ ile Osmanlı Hükümeti arasında uzlaş­
ma yoluna gidildi ve bu sebeple Amed-
ci Reşid Bey, ortaelçilikle Paris’e gön­
derildi (1834).
*4 1830’dan sonra Cezayir büyük de­
ğişikliklere uğradı, Eski Türk Mağribî
şehri yerine yavaş yavaş büyük bir Av­
rupa şehri kuruldu. Şehir, Franşızlar ta­
rafından işgal edildikten sonra, halkın
10 bin kişilik kesimi, Cezayir’den ay­
rıldı.
1830’da Cezayir’de mevcut 176 di­
nî binadan 1862'de ancak 48 adedi kal­
m ış tır^ cami, 19 küçük cami, 20 mes­
c it ve zaviye).
Hâlâ var olan İslâm binaları arasın­
da özellikle Al-Saydiya Camii’nden ge­
tirilen sütunlar ile inşa edilen bir re­
vakın süslediği “ Büyük C am i” önem­
lidir. Diğer bir cami ise, İstanbul’daki
Bizans mabedlerini anımsatan salip
biçiminde bir plana göre, 1660’da in­
şa edilen Balıkhâne Camii ve 1696’da
Day al-Hacı Ahmed tarafından, daha
eski bir binanın yerine kurulan Sidi
abd-al Rahman al-Salibî Camii önem­
li yapılardır.
Cezayir, bugün Afrika’nın kuzey kı­
yısında Cezayir ülkesinin (Algerie) ve
ilinin merkezidir.

335
CİDDE
Halife Osman zamanında, Meke’-
nin limanı haline konulmak suretiyle
önem kazanan şehir, Mekke’nin yiye­
cek maddeleri, Mısır'dan Cidde aracı­
lığı ile sağlandığından, bir bakıma Mı­
sır’a bağlı bulunuyordu.
XI. yüzyılda şehrin etrafı surla çev­
rili olduğundan erkek nüfusu 5 bin ka­
dar tahmin edilmekte ve o zamanki
Mekke şerifinin bir kölesi tarafından
yönetilmekteydi.
Cidde, Türk egemenliği devrinde
iken 1541’de Portekizlilerin yaptığı bir
saldırı, bu tahkimatın gereksiz olduğu­
nu meydana çıkarmıştır. OsmanlIlar
zamanında Cidde bir sancak, daha
sonra Habeş eyaletine merkez oldu ve
yakın zamanlarda ise, merkezi Mekke
olan Hicaz vilayetinin bir sancağı du­
rumuna getirildi. Sinan Paşa’nın Ye­
men Seferi’nden (1558/1559) sonra
Cidde gümrüğü gelirinin yarısı Cidde
sancak beyine, yarısı da Mekke şeri­
fine ayrıldı. IV. Mehmed zamanında ve­
zir Kara Mustafa Paşa buraya uzak yer­
lerden su getirtip, han, hamam ve ca­ CİDDE: Genel görünüm (XIX. yüzyıl).
mi yaptırdı. 1793 yılında Habeş eyale­
ti Mekke’ye bağlanmak suretiyle Cid­
de Mutasarrıflığına Hacı Halil Paşa CUMA-İ ATİK (Eski Cuma. Bu­ CUMA-İ BÂLÂ (Bulgarca eski
atandı (13 Ocak 1793). 1803’de Vahha- gün: Tirgovişte). adı: Gorna Cumaya. Bugün: Blagoev-
bîler şerifi Galib-i müstahkem Cidde’­ Eski bir Roma kolonisi olan şehir, grad).
de boş yere kuşatma yapmıştır. Mısır Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandık­ Osmanlı Devleti'nin Rumeli top­
Valisi Mehmed Ali, Türk egemenliği­ tan sonra, XV-XVII. yüzyıllarda Eflâk raklarında, Selânik vilayetinin Serez
ni yeniden kuruncaya kadar, şerif bun­ prenslerinin merkezi oldu. Civar köy­ Sancağı içinde, o zamanki Bulgaristan
lara boyun eğmeye mecbur olmuştur. lerde ve şehir merkezinde oldukça faz­ sınırına yakın Strumca Karasu Vadisi’-
1840 yılında Mısır egemenliği yerine la miktarda cami, mescit bulunmak­ nde bulunan Cuma, Balkan Savaşi-
tekrar Osmanlı egemenliği'kuruldu ve taydı. İlkokul ve rüşdiyesi mevcuttu. ndan önce Osmanlı Devleti’ne bağlı
şehir bayındır bir hale gelmek için en Ayrıca burada eski bir kalenin yıkıntı­ merkez kasaba iken, 1913’te Bulgaris­
parlak devirlerini yaşamaya başladı. ları ile XVI-XVII. yüzyıldan kalma kili­ tan sınırına girerek “ Gorna D jum aya"
Osmanlı yönetiminden hemen sonra seler de vardır. Yakınında Dealului Ma­ adını aldı. II. Dünya Savaşindan son­
burada sırasıyla kale ve kışlalar ona­ nastırı (XV-XVI. yüzyıl) mevcuttur. ra da “ B la g o e v g ra d " adı verildi. Bura­
rıldı (1843), Vali Osman Paşa zamanın­ Cuma-i Atik (Tirgovişte) bugün Ro­ ya Osmanlı yönetiminde bir Rum mek­
da onarımına başlanan Yenbeü’l - Bahr manya’da şehir, Erdel A lpleri’nin ete­ tebi yapıldı (1896) ve Cuma’ya bağlı
Kalesi ve Cidde hükümet konağı ile is­ ğinde, Montehia’da (Ploeşti) bölgesin­ Blaç köyündeki Aya Nikola adlı Rum
kelesinin keşif bedeli olan 1858 kişi­ dedir. Ortodoks kilisesinin onarımı yapıldı
ye onanma devam edilmesi ve paranın (1897).
Cidde hâzinesinden yetişmediği tak­
dirde merkezden takviye edilmesine
karar verildi (Haziran 1847), Asakir-i Şâ-
hâne için bir hastane inşa edildi (1861).
Cidde’ye akan suyun bozulmuş olan
mecralarının onarımı yapıldı (1868).
Akarsu azlığı sebebiyle gerekli kaynak
araştırmaları yapıldı (1869). Rüşdiye
mektebi açıldı (1875), ayrıca yeni bir
hapishane inşa edildi (1876). Civarda
bulunan Ebu Sa’d ve Vâsıta adalarına
hacılar için karantina inşa ettirildi
(1887) ve bir evkaf idaresi kuruldu
(1888).
1888 yılında bir tersane ve kömür­
lük inşa edildi ve tersaneye rıhtım yap­
tırıldı (1894).
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Cidde’­
ye hâkim olan Hicaz Emiri Hüseyin, 17
Aralık 1925’te şehri İbnsuûd’a bırak­
mak zorunda kalmıştır.
Cidde, bugün Arabistan’ın Hicaz
bölgesinde, Kızıldeniz kenarında bir li­
mandır.

CUMA-İ BÂLÂ: Türk çiftliğ i (XIX. yüzyıl ilk yarısı).

336
Bugün Bulgaristan’ın güneybatı XIX. yüzyılda Çetine’de Osmanlı vutluk seferlerinin ilk evresinde, Evre-
kesiminde yer alan ve Struma kıyısın­ sefareti bulundurulmaktaydı. Nitekim nosoğlu Ali Bey komutasındaki bir Os­
da idare bölümü merkezi ve 57 bin 500 3 Ramazan 1300 (14 Temmuz 1884) ta­ manlI ordusu İskender Bey kuvvetleri
nüfuslu (1979) şehirdir. Turistik mer­ rih ve 18251 sayılı Hariciye iradesi’yle ile Debre’de çarpıştı. Türk ordusunun
kez 6 bin 502 kilometrekare yer kapla­ Çetine’de mevcut Osmanlı sefaret bi­ çekilmek zorunda kalması, o günden
maktadır. Bölgeye Petriç, Götse, Del- nasının onarıldığını öğrenmekteyiz. beri Arnavutluk bağımsızlığının baş­
veç, Sandanski, Bansko, Razlog, Ba- langıcı olarak kabul edilmektedir (29
litsa, Yakoruda, Smitli, Melnik kasaba­ Haziran 1444). İskender Bey’in yeğe­
ları bağlıdır. ni olup amcasına darılarak tekrar Os­
Makine yapımı özellikle büyük bir manlI hizm etine giren Hamza Bey’ in
gelişme gösteren Blagoevgrad’da kül­ teşviki ile II. Murad tarafından yapılan
türel - tarihsel ve doğasal yerleri çok­ sefer sonunda, o zamana kadar alına­
tur.
ÇIRPAN mayan ve Mois Dibra'nın dirliği olan
Şarkî Rumeli’nin Eskizağra Sanca- Debre, Türk egemenliğine girdi. Fakat
ğı’nda, Eskizağra'nın 36 kilometre gü­ o sırada şansını bir kez daha denemek
neybatısında ve Filibe’nin 44 kilometre isteyen Janos Hunyadi’yi karşılamak
doğusunda, demiryol hattının 8 kilo­ için Arnavutluk hareketini durdurmak
metre kuzeyinde bir kasaba olup 5 bin zorunda kalan II. Murad, bu bölgenin
ÇARŞAMBA kadar ahalisi vardı. Serdar-ı Ekrem Ab- yönetimini Mustafa Paşa’ya bıraktı. Bu
Osmanlı.yönetiminde Selanik vila­ düikerim Paşa’nın doğum yeriydi. durumdan yararlanmasını bilen İsken­
yeti Manastır Sancağina bağlı bir ka­ der Bey, Mustafa Paşa’yı yenerek onu
za merkezi idi. Bugün Yunanistan’da tutsak aldı (1448). Debre’yi de bu su­
kaza olan Çarşamba'da, Osmanlı dö­ retle tekrar ele geçirdi. Fatih devrinde
nemi yapılarından hiçbiri günümüze süren Arnavutluk seferlerinde, 1455’te
kalmamıştır. Ancak kazaya bağlı Velo- Evrenosoğlu İsa Bey’in yaptığı büyük
no köyüne "Aya D im itri" (1859), Aya akın sırasında, İskender Bey’in serger­
Paraskevi köyüne "Aya Tanaş"ve ka­ DEBRE-İ BÂLÂ (Yukarı Debre; delerinden Debre dirliğini elinde tutan
za merkezine 1873 yılında birer Rum ve daha sonra Müslüman olan Mois
Arn. Dibra).
kilisesi yapılmıştır. Debar şehrinin Osmanlı dönemin­ Goieb Dibra’ nın Osmanlı hizmetinde
deki adı. Debre’njn Türk tarihi ile ilgi­ bulunuşu, Debre’de Türk egemenliği­
si XIV. yüzyıl sonunda Osmanlı ileri ni kesin olarak saptadı. Osmanlı Dev­
yürüyüşünün Arnavutluk topraklarına le ti’nin Debre’de yaptığı ilk örgüte ait
girmesi ile başladı. XIV. yüzyılda Deb­ en eski kayıt 1466 yılını göstermekte­
ÇETİNE (Sırp. Hırvat. Çetinje). re, Topia ve Balşa hanedanlarının Ar­ dir. Bu kayıda göre, Debre bölgesi, Yu­
Bazı Sırp kabilelerinin başı olan navutluk senyörleri üzerindeki ege­ karı ve Aşağı Debre olmak üzere iki ile
İvan Crnojeciv’in şehre gelerek yer­ menliklerini ardı ardına kaybetmeleri bölünmüştür. 97 timara ayrılan Debre’­
leşip bir manastır kurmasından sonra sonunda, Kastriotalara tabi oldu. Bun­ de 18 timar Hıristiyan sipahilere 4 ti­
(1480’e doğru) önem kazanmaya baş­ lardan Yuvan Kastriota kendi senyör- mar yeni Müslümanlara verilmiş, ayrı­
layan, özellikle de 1685 -1712 ve 1785 lüğünün sınırlarını OsmanlIlara göster­ ca baştina denilen çiftliklerde de Hı­
yıllarında Türklerle yapılan svaşlarda diği bağlılıkla epeyce genişletti ve bu ristiyan 33 voynuk ve 107 er örgütlen­
ağır hasara uğrayan bu şehir, Kara­ arada Yukarı Debre ile Aşağı Debre’yi mişti. Bu kayıtlar bütün Arnavutluk’ta
dağ’ın ruhanî ve lâik hükümdarların (Debre-i Zfr) egemenliği altına aldı. olduğu gibi, Debre’de de Osmanlı yö­
oturduğu yer olarak kaldı. 1916’da Onun ölümü (1443) üzerine, toprakla­ netiminin nasıl yerleşip kökleştiğini
rının Osmanlı Devleti tarafından ken­ göstermektedir.
AvusturyalIların eline geçti, 1918’de de
Sırp - Hırvat - Sloven K rallığina (bu­ di ülkeleri arasına katılması sonunda Debre Osmanlı imparatorlüğu’nda
günkü Yugoslavya) katıldı. Debre’de Osmanlı egemenliğine geç­ Rumeli Beylerbeyliği’nin Elbasan San­
Çetine, bugün Yugoslavya Federal ti. Yuvan Kastriota'nınoğlu İskender cağina bağlandı. 1832 ıslahatında ise,
Halk Cumhuriyeti’nin Karadağ Cum­ Bey’in (1403-1468) Morova Savaşinda Manastır iline bağlı bir sancak olarak
huriyetinde bir şehir ve yönetim mer­ Osmanlı ordusundan kaçarak Arnavut­ örgütlendi. Bu sancak, Türk egemen­
kezidir. luğa gelmesi üzerine başlayan Arna­ liğinden ayrılmasına yakın yıllarda batı
ve kuzeybatı işkodra ili, kuzeyde Ko-
sova ilinin Prizren Sancağı, doğuda
Manastır Merkez Sancağı, güneyde ise
Elbasan Sancağı ile çevriliydi. Aşağı
yukarı 200 bin nüfuslu bir sancak olan
Debre halkını Malisor Arnavutları oluş­
turmaktaydı. Çoğu Müslüman olan bu
halkın ancak 30 bin kadarı Hıristiyan
Ortodokstu. Sancağın Mat, Debre-i Zîr
ve Rakalr olmak üzere 3 ilçesi ve 170
köyü bulunuyordu.
XİX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
ren Selânik vilayeti Manastır Sancaği­
na bağlı iken Prizren vilayetine bağlı
kaza merkezi olan Debre, Arnavutluk
m illiyet akımının yayıldığı merkezi ol­
du. 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşi­
nda Rusların tüm çabalarına karşı Os­
manlI imparatorluğu'na sadık kalan Ar-
navutlar, savaş sonrası yurtlarının bir­
çok parçalarının Sırplara, Karadağlıla­
ra ve yeni kurulmakta olan Bulgaris­
tan’a verilmekte olduğunu görünce, 10
Haziran 1878 Prizren ittihadı Kongre­
si ile ilk kez seslerini duyurdular. Bu
ÇETİNE: Saray ve manastır (XIX. yüzyıl yarısı). kongrede Debre’yi İlyas Paşa temsil
337
etti. Berlin Kongresinde varılan so­ kuzeydoğuya Costivar—Usküb yönle­ de sancakta 103 cami, 2 mescit, 6 ha­
nuçlara karşı koyan, bu yüzden Os­ rinde hareket için Radika Köprüsü’nü mamı, 22 han, 340 değirmen, 3 un fab­
manlI Hükümeti ile bozuşan ve büsbü­ geçmek gerekirdi. Bu bakımdan, köp­ rikası, 20 ç iftlik bulumaktaydı. Bu dö­
tün bağımsız bir politika gütmeye baş­ rü oldukça önemli bir yer tutmaktadır. nemlerde sancağın geçimi ipek bö­
layan Prizren ittihatçıları, Osmanlı or­ Köprü üç gözlüdür. Radika Deresi cekliği ile sağlanmaktaydı. Şarap,
dularının kendilerine karşı harekete üzerinde bir büyük göz ile bunun iki üzüm, tütün, iplik, koyun, keçi, sığır
başlayacağını haber alınca, 1881 Şu- yanlarında daha küçük birer gözden yetiştirilirdi. Buraya 1888’de resmî ev­
bat’nda Debre’de 130 delegenin katıl­ ibarettir. Büyük göz ile küçük gözler rakın muhafazası için bir mahzen ile
dığı gizli bir toplantı yaptılar. Prizren- arasında ayrıca boşaltma gözleri var­ bir telgrafhâne (1891) yaptırılmış, mah­
li Abdül Bey’in Osmanlı ordusuna kar­ dır. Anadolu ve Balkanlar’daki diğer keme dairesi onartılmıştır (1894). Şe­
şı durulması teklifini Debre Kadısı Yu­ Türk köprüleri benzeridir. hirde yaşayan Rum ve Bulgar toplum-
nus Zühdü Efendi ve diğer Arnavut pa­ Kaçanikli Mehmed Paşa, köprüden ları içinse yaptırılan veya onarımına
şaları reddettiler. Yunus Zühdü Efen­ başka Debre’de birçok evkafı bulun­ izin verilen yapılar şunlardır: 1892’de,
di durumu padişaha bildirmekle Der­ maktadır. 1896’da ve 1906’da birer Rum kilisesi,
viş Paşa komutasındaki ufak bir Os­ Kasabada bulunan diğer Türk eser­ Bulgar halkı için Derbend Köyü’nde bir
manlI kuvvetinin Arnavutluk’a gönde­ leri ise şunlardır: Bayram Bey Camii, Bulgar kilisesi (1899), Yahudiler için
rilmesini sağladı ve bu komutanın us­ Fatih, Hacı İbrahim Ağa, İsmail Beşe, ise iki havra (1903).
taca davranışı sonunda Arnavutluk’un Şeyh İbrahim, Kara Mustafa Paşa, Ab­ Şehirdeki Osmanlı dönemi yapıla­
Türkiye’den ayrılması bir süre geri kal­ dullah, Şeyh Murad camileri, Haşan rından ayakta kalabilenlerden en
dı. 1912’de başlayan Arnavutluk ayak­ Baba Tekkesi, Mahmud Paşa Tekkesi. önemlisi Süleyman Paşa Camii’dir.
lanmasını izleyen Balkan Savaşı so­ Dedeağaç’a 27 kilometre uzakta, Me­
nunda Debre’deki Türk egemenliği so­ riç Nehri’nin sağında Ferecik’tedir. Or­
na erdi. 1913 Londra Konferansı ile Sır­ han Gazi tarafından Süleyman Paşa
bistan'a bağlandı. I. Dünya Savaşinın adına kiliseden camie çevrilmiştir. Mi­
patlaması üzerine şehir, yine kanlı, naresi sol taraftadır. Kapısının üzerin­
olaylara sahne oldu. Savaş sonrasın­ DEBRE-İ ZÎR (Arn. Dibra Poch- deki kitabeden minarenin sonradan
da yeniden Sırbistan’a verildi. II. Dün­ te; Aşağı Debre). eklendiği anlaşılmaktadır (1525 -1526).
ya Savaşinda Mihver Devletlerine (Al­ Osmanlı imparatorluğu yönetimin­ Camiin kubbeleri kurşun kaplamadır.
manya ve İtalya) karşı girişilen diren­ de Manastır ilinin Debre Sancağina
me sırasında Debre, Arnavutluk sınır­ bağlı bir ilçe. Şar Dağinın batı etek­
larına dahil edildi. Savaştan sonra Ti- lerine ve Drin Irmağinın batı yatağına
to Yugoslavyası birçok Arnavut şeh­ verilen bu ad, bölgenin Osmanlı ege­
ri ile birlikte Debre’yi zaptetti. 30 Ka­ menliğine katıldığı yıllardan beri kul-
sım ve 25 Aralık 1968 tarihlerinde Ge- lanılagelmiştir, Osmanlı egemenliği­ DİMETOKA (Eski adları: Didy-
ga Arnavutlarının Sırplara karşı çıkar­ nin son yıllarında 20 bin nüfuslu bir il­ m otichos, Dim otika, Demotika, Li Di-
dıkları isyan da bastırılarak Debre Yu­ çe olan Debre-i Zîr’in 39 köyü vardı. mos, Le Dim ot, Dimot, A ndim ot, Du-
goslavya’da, Makedonya Federal XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra not, Ludenoz, Ludenois, Ludunus, Di-
Cumhuriyeti’ne bağlı bir Arnavut şehri Prizren vilayetine bağlı kaza merkezi mire, Demiş).
olarak kaldı. idi. Kazaya bağlı Heril köyüne 1874 yı­ Uzun bir süre Bizans yönetiminde
XIX. yüzyıl sonlarında Debre’de 9 lında Hristos,adıyla bir Rum kilisesi­ bulunan, 1230 yılında Bulgar Kuman­
cami, 5 tekke, 1 medrese, 1 Rüşdiye, nin yapımına Osmanlı Devleti’nce izin danı Asen tarafından kuşatılarak tes­
11 ilkokul, 3 Hıristiyan okulu, 1 kışla, verilmiştir. lim alınan şehir, 1255’te yeniden Bi­
1 saat kulesi, 9 han, 2 hamam ve 420 zans yönetimine katıldı ve loannes
dükkân bulunmaktaydı. Bu yüzyılda Kantakuzenos, bu şehirde imparator
Debre’de yapım işleri oldukça yoğun­ ilân edildi.
luk kazandı, ilçeye bir hapishane I. Murad tarafından Osmanlı İmpa­
(1869), Debre’deki bazı yerlerine sed- ratorluğu topraklarına katıldı. Osmanlı
\er(1869), ilçe ileri gelenlerinden İlyas DEDEAĞAÇ (Yun. Aieksandro- imparatorluğu’nun son iller örgütüne
Ağa tarafından bir Rüşdiye mektebi p o lis ). göre Edirne ili merkez sancağına bağlı
(1870), 1 cami (1875), 1 Sıbyan mekte­ ŞehirTürkçe adını, XV. yüzyılda bu­ bir ilçenin merkezi oldu. I. Murad bu­
bi (1876) ile 6 adet Rüşdiye mektebi in­ rada bulunmuş Bektaşî tekkesinde, bir rayı aldıktan sonra Türkler'ce alınan
şasıyla hükümetçe öğretmen atandı ağacın gölgesinde oturmayı âdet edi­ Edirne şehrinin onarılmasına (1367) ka­
(1893). Hükümet konağı ise onarıldı nen Bektaşî babasından aldığı söyle­ dar Dimetoka’yı merkez edindi. Bu ba­
(1891). İlçede yaşayan Bulgarlar için nir. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar kımdan Dimetoka’ya "D â ru ’s-Salta-
Balabanice köyüne (1876), Ferçeşte-i bir balıkçı köyü iken demiryoluna ka­ n a t" adı verildi. I. Murad burada kaldığı
Bâlâ. ıköyü (1891) ile Derenok, Jobes- vuştuktan sonra önem kazandı. Dola­ süre içerisinde harap olan kaleleri
lica ve Usulcana köylerine birer Bul­ yısıyla buranın limanı da Şark demir­ onarttırdı, çok sayıda resmî daireler ve
gar kilisesi yapıldı (1900). yolları tarafından temizlendi (1905). binalar, okullşr, yüksek imam medre­
İiçeae yaşayan Rumlar için de; Vu- Edirne vilayetine önce kaza, son­ seleri inşa ettirdi.
sali köyüne Aya Yorgi (1859), Koçiş- ra da sancak merkezi olan Dedeağâç’- Osmanlılar’ın Rumeli’de kesin ola­
ta köyüne (1860), Viliçiçe köyüne Pa- ın merkez ilçesiyle birlikte üç ilde (De- rak yerleşmelerinden sonra Dimetoka,
naya (1860), ■Kalasnik köyüne Aya deağaç, İnöz, Sofulu), on iki bucağı ve değerini bir süre daha sürdürdü. Bu
Apostoli (1860), Kırcova nahiyesi ivan- yüz altmış sekiz köyü vardı. Önceleri arada 1373’te i. Murad ile İmparator io-
çeşte köyüne Aya N ikola(7870,1, Diye- 9 bin olan nüfus, sancak olmasından annes, Anadolu’da uğraştıkları sırada,
peşte köyüne Arhangelos (1871), Elef- sonra artarak 66 bin 90’a ulaşmıştır. her ikisinin de oğulları (Savcı Bey ve
çi köyüne Aya Dimitri (1872) ile Ekle- Şehirde 8 yabancı devlet konsoloslu­ Andronikos) Rumeli’de ayaklanmışlar­
na köyüne Meryem Ana (1873) adlarıy­ ğu ve 7 vapur acenteliği vardı. dı. Bunun üzerine Rumeli’ye dönen I.
la bir Rum kilisesi yapılmıştır. 1912 yılında Bulgarlar tarafından Murad, ayaklanan prensleri İstanbul
Kaçanikli Mehmed Paşa (Radika) zaptedilen Dedeağaç, 10 Ağustos yakınında yenilgiye uğratınca, bunlar
Köprüsü XVII. yüzyıl başında Manas­ 1913’te Bükreş Antlaşm asiya Bulga­ Dimetoka Kalesi’ne kapandılar, orada
tır Sancağinda Kıraçova kasabasın­ ristan’a verildi. I. Dünya Savaşindan yakalanarak cezalandırıldılar.
dan Debre’ye gelen yolun Radika De­ sonra Neuilly Antlaşması ile (27 Kasım Rumeli Beylerbeyliği’nin Paşa
resini kestiği yerde Kaçanikli M eh­ 1919) Yunanistan’a geçti ve Yunan Sancağina bağlı 150 akçalık bir ka­
med Paşa tarafından yaptırılan köprü­ Kralı Aleksandr l.’e izafeten şehre dılık olarak örgütlenen ve Edirne Bos-
dür. Debre’den sonra güneye Ohri- Aleksandropolis adı verildi. tancıbaşılarının emrinde ve çorbacı
Resne-Manastır, doğuya Pirlepe ve Osmanlı imparatorluğu yönetimin­ Voyvoda tarafından yönetilen Dimeto-

338
ka Kalesi’nde sadece bir dizdar bulun­ kalma bir eserse de, Osmanlı eserleri karşılanarak onarılan cami, son olarak
maktaydı. Bir süre Rumeli’yi eline ge­ arasına girmiştir. Zira burası Osmanlı 1903 yılında da bir onarım görmüştür.
çiren Musa Çelebi de, Dimetoka’yı hü­ yönetiminde büyük onarımlar geçir­ Bugün ayakta yıkık da olsa veya te-
kümet merkezi yapmıştır. miş, kale içindeki saraylar da kullanı­ melleri kalabilmiş olan diğer Osman­
1444’te II. Murad’ın, yönetimi oğ­ lır hale sokulmuştur. Kalenin bir kıs­ lI dönemi yapılarından Nasuh Bey
lu Mehmed’e (Fatih) bırakmasını fırsat mı çift duvarlıdır, bir alçak duvar, 2-3 Mescidi, Pazar Bey Mescidi, Oruç Pa­
bilen Hıristiyanlık dünyası, yeni bir metre uzunluğunda, öbürü ise 5-6 met­ şa Mescidi (Yapımı: 1400 - 1401), Ab­
Haçlı seferi hazırlıklarına girişince, Ru­ re yüksekliğindedir. 1800 metre uzun­ dal Cidi Mescidi, Ferhad Bey Mesci­
meli halkı büyük bir paniğe kapılmış, luğunda olan kale, Bizans imparator­ di ile Abdal Cüneyd Zaviyesi (Yapımı:
boşaltılan Edirne şehrinin ileri gelen­ luğumdan toplanan binlerce işçi tara­ 1485) iie Fısıltı Hamamı anılmaya de­
leri, bu arada şehzade Mehmed, Sad­ fından inşa edilmiştir. Kalenin kulele­ ğer.
razam Halil ve Hadım SinaıvPaşa bu­ rinden bazıları çok iyi durumdaysa da Dimetoka’da yaşayan Hıristiyanlar
raya sığınmışlar, mallarını ve aileleri­ büyük çoğunluğu yıkık ve harap du­ için de birçok kiliseler inşa edilmiş ve­
ni Dimetoka Kalesi’ne saklamışlardır. rumdadır. Kale içerisinde Ayios Yeor- ya eskileri onarılmıştır. Halen Dimeto­
XV. yüzyıldan başlayarak XIX. yüz­ gios Palaikastiris adlı bir Rum kilise­ ka’da Osmanlı döneminden kalma 16
yılın başına kadar Dimetoka önemli si de bulunmaktaydı. Bu kilisede 1341 Rum kilisesi, 1 Katolik Bulgar kilisesi
devlet adamları için bir sürgün yeri ve­ yılında İoannis Kantakuzinos’un eşi İri- ile bir de Ermeni Surp Kevork kilisesi
ya emekliye ayrılanların çekildikleri na’nın taç giyme töreni yapılmıştır. Ka­ vardır. Bu yapıların yapım tarihleri şöy­
sessiz bir köşe idi. 1821 yılında Dime- le içerisinde bulunan bu kilise, II. Mah- le:
toka’ya bağlı İpsala kazasındaki Has­ mud’un bir Hatt-ı Hümâyûnu ile ona­ Pakrevan Köyü’ne Bulgar Katolik
sa Korusu’na iskân olunan Ağnat Ka- rılmıştır (Haziran 1828). (1866), Prizren Köyü’ne Aya Tanaş
zaklarinın hane, bağ, bahçe ve tarla­ Geliri II. Bayezid tarafından gider­ (1859), Kaza merkezine (1863), Cam­
larından da öşürve diğervergiler alın­ lere ayrılan Dimetoka'da XVII. yüzyıl­ bazlar Köyü’ne Konstantin Valanti
maya başlanıldı (Mart 1821). II. Mah­ da kale içinde, 100 Hıristiyan evi ile bir (1869), Küçükdoğancı Köyü’ne Mer­
mud devrinde modern anlamda örgüt­ kilise bulunmakta olup, Türkler kale­ yem Ana (1870), Sarı Hatır Köyü’ne
lenen Edirne ilinin merkez sancağına nin dışında, varoşta oturmaktaydılar. Aya Yorgi (1872), ilçe merkezine Aya
bağlı bir ilçe haline getirilen Dimeto­ 12 mahalle ve 600 evdaen oluşan Türk Marina (1883), Kadıköy’e Aya Yorgi.
ka, Edirne ile Dimetoka halkı arasın­ semtine Mehmed Çelebi Camii, Na- (1901), ineceğiz Köyü’ne (1897) birer
daki anlaşmazlıktan dolayı Edirne’den suh Bey,Kurt Bey, Bazarlı Bey, Abdül- Rum kilisesi inşa edilmiş. Kale içinde­
ayrılmasına karar verildi (18 Nisan vasi Çelebi, Oruç Paşa, Kapıcıbaşı, Ta­ ki Rum kilisesi 1834’te, diğer bazı ki­
1841). Türkiye’den ayrılması da bir ke­ tarlar, Haraççı, Zincirli, Çırçır, Abdal liselerde 18 3 8 ’de onarılmış, Sofulu ka­
re 1876-1877 Osmanlı - Rus Savaşı’nın Cundî, Gazi Ferhad Bey mescitleri ile zası Paşmak Köyü’ne bir Rum sıbyan
bozgunla sonuçlanması üzerine düşü­ Mehmed Çelebi,OruçPaşa,NasuhBey mektebi (1883), Saltın Köyü’ne bir Rum
nüldü. Berlin Kongresi’nde, Türkiye’­ imaretleri, Kurşunlu ve Nasuh Bey kız mektebi (1886) ile Kuleli Burgaz Kö­
de bırakıldı. Bu arada Dimetoka’ya hanları Feridun Bey ile Oruç Paşa’nın yü’ne bir Rum mektebi (1896) inşa edil-
bağlı köyler, Rus Generali Stalip’in as­ Fısıltı Hamamı, önemli eserler arasın­
kerleri tarafından yıkıma uğradı. Bun­ da sayılırdı.
lar ancak 1789’da yerlerine dönebildi­ Doğan Bey Camii, 1420 yılında İvaz
ler. Bundan sonra Balkan savaşların­ Paşa tarafından yaptırılmıştır. Üç kub­
daki büyük bozguna kadar yıkık bir du­ beli bir son cemaat yerinden sonra
rumda kaldı. Bu savaşta Bulgar saldı­ esas bina kare bir şekil arzetmekte ve D İV A N İY E (Eskiden: Rumahi-
rısını» başlaması üzerine elden çıktı bunun merkezinde dört payeye daya­ ye).
ve 30 Mayıs 1913’te imzalanan Lond­ nan bir merkezi kubbe bulumaktadır. Osmanlı imparatorluğu’na Kanu­
ra Anlaşması üzerine Bulgaristan’a bı­ Ana çizgileri bakımından Atina’daki nî’nin Bağdad seferi sırasında katıldı.
rakıldı. Ancak Türkler’in Balkanlar’da Fethiye Camii’ni anımsatan bu bina­ Bölgeye OsmanlIlar hâkim olmadan
ileri harekâtından sonra imzalanan 26 nın kubbealtı mekânının etrafını çevi­ önce “ R um ahiye" deniliyordu. Ancak
Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması ren diğer mekânlardan köşelerdekiler bölge topraklarından elde edilen ge­
ile Karaağaç ve Dimetoka, Osmanlı çapraz tonozlar ile örtülüdür. lirlerin Bağdad eyaletinin divan mas­
Devleti’ne bırakılmasına rağmen, I. Çelebi Sultan Mehmed Camii, pa­ raflarını karşılamasından dolayı bölge­
DünyaSavaşı’ndaBulgarlar’ın kazanıl­ dişah emriyle 1420’de ivaz Paşa’ya ye “ Divaniye” ad\ verildi. Bölgede Os­
ması için yapılan fedâkârlıkta 19 Ağus­ yaptırılmış olup, 1821-22 yıllarında manlIlar zamanında Huzail, Müntefik
tos 1914 tarihli antlaşma ile Meriç’in onarım görmüştür. 30x30 metre dış bo­ Şamman kabileleri yaşamaktaydı. Böl­
sol kıyısındaki bu köprübaşılar, büs­ yutunda olup, köşeleri pahalı, 2x2 met­ genin gelirleri mukataa ve iltizam usu­
bütün elden çıktı. Nisan 1920’de yapı­ re maktamda kârgir ayaklar arasında lüne göre toplanırdı. Divaniye’de Os­
lan San Remo Konferansı kararları ge­ yapılmış ahşap kemerlere müstenid 11 manlI yönetimine karşı ilk ayaklanma
reğince bütün Trakya Yunanlılar’a bı­ metrelik bir.merkezî kubbeli şahın ile 1568 yılına oldu. Bundan sonra Os­
rakıldı. tonoz örtülüdür. 8 metrelik kubbeler­ manlI vergi memurları ile Arap kabile­
Osmanlı yönetiminde bulunduğu den oluşan üçlü son cemaat revakı tü­ ler arasında çekişmeler uzun süre de­
süre içerisinde Dimetoka, Bizans dev­ müyle çökmüş ve Kıble cephesinde vam etti (1668, 1701,1798, 1814, 1916).
rinde olduğu gibi Osmanlı devrinde de onarım yapılmışsa da kemer ve kub­ Şehir, Osmanlı imparatorluğu’na
son derece önemli bir sayfiye yeri ve belerden birçok izler ve kemer yastık bağlandıktan sonra Bağdad ilinin Hil-
padişahların çok süre yazlık mevkiini taşlan kalmıştır. le Mutasarrıflığıma bağlı bir kaza mer­
oluşturmuştur. Bu sebeple, sultanlar, Bayezid Camii, I. Murad tarafından kezi oldu. Son teşkilât düzenlemesi
ilk baştan burada saraylar kurmasına 1361 ile 1389 yılları arasında inşa edil­ 1864’te Midhad Paşa tarafından ger­
özen göstermişlerdir. Bu amaçla, Bi- miştir. Ancak camiin küçük ve harap çekleştirildi. ilk Osmanlı Mebusan
zanslılar’dan kalan saraylar yenilen­ durumda olması yüzünden büyük ola- Meclisi'nde Divaniye iki mebusla tem­
miştir. Özellikle Büyük Kale’deki Bi­ sılıkla Yıldırım Bayezid tarafından 1389 sil edildi, imparatorluğun son yılların­
zans sarayını yenileyerek kullanmışlar­ veya 1390 yıllarında inşaatı yeniden ya­ da bölgenin tarıma elverişli bir hale ge­
dır. Bir söylentiye göre, kentin fethin­ pılmıştır. Bu tarihte, duvar kısmına, ya- tirilmesi için su kanalları açıldı ve bir
den önce, kentin kuşatıldığı dönemde, zıtlı taşlar yerleştirilmiştir. Son cemaat de baraj yaptırıldı. Bölge 1916’da ingi-
Osmanlı Ordusu cuma namazını Dime- yeri üç bölmeli ve yanları açıktır. Her lizler’in kışkırtmasıyla ayaklandı ve
toka’nın Kızıldere ilerisinde (Ayia üç bölme de kubbelidir. Harem, dış öl­ 1917’de de Bağdad’ın ingilizler tarafın­
Kiryaki” ayazması üst tarafında kılmış çüleri ortalama 30x30 metre olan bir dan ele geçirilmesi üzerine İngiliz ege­
olduğundan, bu sebeple bu mevkiye kare yapıdır. menliğine girdi. Bölgedeki son hükü­
“ Nam azgah” adı verilmiştir. 1821-22’de Çirmen Mutasarrıfı Sa­ met temsilcisi ingilizler zamanında da
Dimetoka Kalesi Bizans çağından lih Paşa tarafından bütün masrafları görevini sürdürdü. 1919’da İngiliz kuv­
339
vetleri kumandanının emriyle kurulan
Liva M eclisi’nden sonra Divaniye’de-
ki Osmanlı yönetimi son buldu.
Bugün Divaniye, Irak’ta, Fırat’ın ko­
lu Hille kıyısında idare merkezi şehir­
dir.

DRAÇ (Durres; ital. Durazzo; Es-


k iç a ğ ’da: Dyrrachium).
Uzun süre Osmanı imparatorluğu
yönetiminde bir iskele durumunda
olan Draç, 7 Temmuz 1880’de sancak
haline dönüştürüldü. Bundan sonra
buraya önem verilerek mevcut bütün
kışla binaları onarıldığı gibi (1883), bu­
raya bir adet kilise (1857) ve Kovaya ka­
zasına da bir kız mektebi (1905) yapıl­
mıştır.
Draç'ta Fatih Sultan Mehmed, Ha­
şan Çaka, Kaça Hanım, Mustafa Bey,,
Sultan Bayezid, Yakub Ağa camileri ile
1 medrese, 5 sıbyan mektebi, han, ha­
mam, hükümet konağı, tekke ve saat
kulesi vardı. Draç’ın köylerinde de pek
çok cami ve çeşitli bayrak bulunuyor­
du.
DRAMA: Osmanlı yönetiminde şehir (XIX. yüzyıl sonu).
Draç, bugün Orta Arnavutluk’ta bir
liman şehridir.
dır bezi olarak bütün Osmanlı impara- ve iskelesi olan Kavala’nın 53 kilomet­
torluğu’nda beğenildiğini anlatır. XVIII. re kuzeybatısında olarak Tenyanos
yüzyılın son yarısında ve XIX. yüzyıl Golü’ne dökülen Ankiste (Dramaniçe)
başlarında Serez beylerinin buyruğu Nehri kollarından bir çayın üzerindey­
altına giren Drama Yunan ayaklanma­ di.
ORAMA (Eski adlan: Dragmes, sında derin etkiler altında kaldı. Dra- Kaza, batı ve kuzeybatıda Siroz
Drabskos, Dragines, Drahescus, Dra- malı Mahmud Paşa Yunan ayaklanma­ Sancağı ile kuzeydoğuda Edirne vila­
m ine Dragoies, Diamme, Davie, Aive.) sında Drama’dan toplanan gönüllüler­ yetinin Gümülcine Sancağı, güneydo­
Trakya ile Makedonya arasında Yu­ le Serasker Selim Paşa komutasında ğuda Sarışaban, güneyde Kavala kaza­
nanistan’da bir şehir ve bölge. Kuru­ Kolokotroni Savaşina katıldı ve Tırha- larıyla sınırlıydı. Merkez ilçesinden
luşu Makedonya Krallığı zamanına ka­ la’yı ayaklanan Yunanlılar'a karşı sa­ başka Kavala, Sarışaban, Pravişia İlçe­
dar uzanır. vundu. leri, Tirsoçam ve Çeç bucaklarına ay­
Osmanlı yönetimine 1373-1374 yıl­ Osmanlı İmparatorluğu’nun iç yö­ rılmıştı, 131 köyü bulunmaktaydı. Bu
larında giren Drama, Balkan Savaşı so­ netimini yeniden düzenlediği XIX. yüz­ yüzyılda tarım ürünleri olarak buğday,
nuna kadar Osmanlı imparatorluğu’na yılın ikinci yarısında Drama, Rumeli’­ arpa, çavdar vb. hububat ile çok mik­
bağlı kaldı. Osmanlılar’ın Rumeli’de­ de Trakya ile Makedonya hatları sını­ tarda tütün, az miktarda pamuk yetiş­
ki ilk genişleme yıllarında karargâhı­ rında bir kasaba olup Selânik vilayeti­ tirilird i. Bağları çok olduğundan bol
nı Güm ülcine’de kuran Hayredin Pa­ ne bağlı bir sancak merkezi oldu. Se- miktarda şarap çıkardı. Arı kovanların­
şa öncü kuvvetlerini Mesta (Karasu) lânik’in 120 kilometre kuzeydoğusun­ dan bolca bal ve balmumu elde edilir­
bölgesine doğru sürdü. Bunlardan Se- da Siroz’un 48 kilometre doğusunda di. Halk, tütün tarımı, çorap ve şayak
rez’i kuşatan Deli Balaban’a yardım et­
mek üzere hareket eden Lala Şahin Pa­
şa, ilk adımda Kavala'yı ele geçirdi, bu­
radaki gümüş madenlerini denetimi al­
tına aldıktan sonra Drama önüne gel­
di. Drama Kalesi kendiliğinden teslim
oldu. Lala Şahin Paşa, Zihne, Serez ve
Kara Ferye’yi Osmanlı yönetimine ka­
tarak Osmanlı sınırlarını Vardar Vadi­
s in e kadar uzattı (1375). Böylece Os­
manlI yönetimine giren Drama bir ka­
dılık olarak Rumeli Beylerbeyliği’ne
bağlandı. Bölgede Türk ve Müslüman
nüfusu artırmak üzere,, Yıldırım Baye­
zid, Karaman bölgesinde konargöçer
Türkler’den büyük bir topluluğu bura­
ya yerleştirdi. 1603 yılında Tekfur Da­
ğı yörükleri adıyla anılan konargöçer-
lerden bir kısmının Drama çevresin­
de hâlâ yaşadıkları görülmektedir. Ev­
liya Çelebi Drama’yı şirin bir kasaba
olarak anmaktadır. XVII. yüzyılda Dra­
ma Ovasinda pamuk tarımı yapıldığı­
nı ve kasabada işlenen pamuğun ça­ DRAMA: Hükümet Caddesi (XIX. yüzyıl sonlan).

340
1

dokuma tezgâhlarıyla bolluk bir hayat yeterince gelişemedi. Eğrinin Osman­


sürmekteydi. Tarımın gelişmesi için DUPNİÇE (Dupniça; Dubniça;
1949’a kadar D upnitsa; 1952’ye kadar lI tarihindeki önemi, 1552’de ikinci Ve­
de Osmanlı Devleti’nce gerekli tohum­
luk malzeme verilm iştir (1897). Ayrıca Marek. Bugün: Stanke Dimitrov). zir Ahmed Paşa kumandası altındaki
maden işletilmesi de gelişmişti ve Osmanlı yönetiminde Tuna vilaye­ ordunun şehri kuşatması ile başlar.
1847 yılında bazı madenler çıkarılıyr- tinin Sofya Sancağina bağlı bir kaza Daha önce (7552,)Tamışvarve Szolnok
du. XIX. yüzyılın sonlarında Sırbistan’­ olan şehirde o döneme ait yapılardan kalelerini zapteden Serdar ve Rumeli
ın bağlımsızlık kazanması üzerine es­ bugün XVI. yüzyıldan kalma bir cami, Beylerbeyi Sokullu Mehmed Paşa kuv­
ki Sırbistan göçmenleri daha sonra da 1782’den kalma bir saat kulesi bulun­ vetleri, bu önemli kaleyi kuşattıkları sı­
Kafkas göçmenleri ve 1876-1877 Os­ makta, Dubniçe Köprüsü’nün varlığı rada, Macaristan’daki Türk kuvvetleri­
manlI - Rus Savaşı nedeniyle-Bulgaris- bilinmektedir. Ayrıca XIX. yüzyıl ikin­ nin başında oldukları halde, Budin
tan göçmenlerinin yerleşme alanı du­ ci yarısında Çavuştepe Köyü’nde bir Beylerbeyi Ali Paşa, Bosna ve İstolni-
rumuna gelen Drama’da Balkan Sava- Bulgar kilisesi inşa edilmiştir. Dupni- Belgrad sancak beyleri Ulema Paşa ve
şı’ndan hemen sonra Serez Sancağı çe’de adları eski belgelerden tespit Arslan Bey de diğer bazı kaleleri zap­
ile birlikte 78 bin 52 Rum, Bulgar ve olunan 32 cami vardı. Köylerde 25’den tettikten sonra, Eğri Kalesi önüne gel­
Ulah’a karşılık, bir kısmı Pomak ve Kıp­ fazla cami bilinir. Dupniçe içinde med­ miş ve kuşatma hazırlıklarına başla­
tî olmak üzere 429 bin 745 Müslüman rese, mektep, 2 hamam, 2 han, 3 tek­ mışlardı. Kale, Macar Komutan Dodo
ke vardı. Istvan’ın kumandası altında 2 bin ka­
yaşamaktaydı. Bu nüfusun 75 bini Dra­
dar bir muhafız kuvvetiyle korunmak­
ma merkez sancağında oturuyordu. taydı. Osmanlı kuşatması 40 günden
“ K â m u s -ü l lâ m " adlı eserde ise XIX. fazla sürdü, kuşattığı kaleyi zaptetmek
yüzyılda kazanın toplam nüfusu 53 bin için yeterince çaba gösterdi. Ancak bu
167 idi. saldırılar bir sonuç vermedi. Bunun so­
Balkan Savaşinda Ali Yaver Paşa nucu Ahmed Paşa kuşatmayı kaldıra­
komutasındaki ordu, Ferecik’te Bul- EĞRİ (Eğre; Macar. Eger: Mm. rak geri döndü. Bundan sonra kale mu­
garlar’ın eline düşmüştü. Bulgarlar’ın Erlau). hafızı, Avusturya sınır kaleleri Sziget
yaptıkları zulümler bölgede yaşayan Çok eski bir tarihe sahip olan Eğri’ ve Kanije gibi bizzat kral tarafından
Türkler’i tiksindirm işti. II. Balkan Sa­ de Macar Devleti’nin kurucusu ilk Kral XV. yüzyılda yapılan büyük piskopos­
vaşı sonunda yerli halkın yardımı ile Szent Istvan bir piskoposluk kurarak luk binasının duvarlarından ve eski ki­
Yunanlılar'ın eline geçti. Londra Ant- büyük arazi tahsis etm iştir (XI. yüzyıl). lise yıkıntı kalıntılarından yararlanmak
laşması’yla Yunanistan’a bırakıldı. I. Daha sonraları buraya özellikle Fran­ suretiyle yeniden berkitilerek gelişti­
DünyaSavaşı’nda yeniden Bulgarlar’ın sa’dan gelen Vollonlar'ın büyük bir rildi ve muhafızlar arasına büyük sa­
eline geçen Drama, bu savaşın sonun­ kısmı yerleştirildi. Moğollar’ın Doğu yıda A v u s tu ry a lIla r da alındı. 1592 yı­
da kesin olarak Yunanistan’a bırakıl­ Avrupa'yı istilâsı zamanında, Eğri, Ba- lında başlayan Avusturya savaşlarının
dı. II. Dünya Savaşinda bir süre yine tu Han’ın kumandanı Şıban tarafından dördüncü yılında bizzat Padişah III.
Bulgarlar’ın eline geçen Drama savaş tahrip edildiyse de, 1261’de şehir ye­ Mehmed’in de katıldığı ordu, Sava’yı
sonunda tekrar Yunanistan’da kaldı. niden onartıldı. XV. yüzyılda şehir halkı geçerek, kalenin alımına karar verdi.
Lausanne Konferansindan sonra Tür­ Hus taraftarlarının saldırısına uğraya­ Aynı yıl 22 Eylül’de ordu Eğri yakınla­
kiye'deki Rumlar’a karşılık, Yunanis­ rak, yeniden tahrip edildi ve halkının rına geldiğinde köyler ve çiftlikle r bo­
tan’daki bütün Türkler’le birlikte Dra­ çoğu öldürüldü (1442). Mohaç Meydan şalmış, halkı kaleye çekilmiştir. Bu sı­
ma halkı da Türkiye’ye getirildi. Bugün Savaşindan sonra bazen Zapolyai Ja- rada 1500 AvusturyalI, 1000 Macar mu­
Drama’da birkaç aileden başka Türk nos ve bazen de Ferdinand’a tâbi olan hafızı bulunmaktaydı. Padişah, kale
kalmamıştır. şehir bu iki rakip kralın burayayükle- muhafızlarına teslim teklifinde bulun­
Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ dikleri ağır vergiler altında ezildiği için, duktan sonra kuşatmaya başladı. Ve­
de buraya çeşitli mimarî eserler yapıl­
mıştır. Yıldırım Bayezid devrinde yapıl­
mış 3 cami, birer küçük kütüphane, 1
idadiye, 1 rüşdiye, birkaç sıbyan mek­
tebi ve dokuma tezgâhları bulunmak­
taydı. Drama’da Osmanı eserleri ara­
sında özellikle Kurşunlu Cami (Ferhad
Paşa) ve Nasuh Paşa Hanı anılabilir.
Ferhad Camii, 1906’da onarım gör­
müştür. XXI. yüzyılın sonu ile XX. yüz­
yılın başlarında Drama’ya Osmanlı
Devleti’nce çeltik arazisi nehirleri üze­
rine iki adet köprü (1847), bir hapisha­
ne (1875) ve mevcut Mekteb-i idadi-i
Mülkî içine bir bina (1907) yapılmış,
Mahmud Paşa Medresesi onarılmıştır
'1858).
Burada yaşayan Hıristiyan dinine
mensup toplum için de Kayapınar Kö-
yü’nde Aya Marko (1860), Sarıdere na­
hiyesine Aya Yorgi (1870), Sarışaban
nahiyesine Aya Dimitri (1873), Peluna
Köyü’ne Aya Tanaş (1874), Edirnecik
Köyü’ne Aya Nikola (1895) adlı birer
Rum kilisesi ile Rum sıbyan mektebi
(1896), Çatalca Köyü’ne bir Rum k ili­
sesi (1903) inşa edilmiş.

341
zir İbrahim Paşa Avusturyalılar’ın ko­ 1664’te Miklos Zrinyi tarafından kıs­
ruduğu kısma, Ilıcalar tarafından top­ men yıkılan köprü, 1686 yılında ise yı­
larını yerleştirmiş, tahkimat yaparak kılmıştır.
burada mevzi almıştı. Cağalazâde Si­ Evliya Çelebi, “ Seyahatnâm e’'s'\r\-
nan Paşa, şehrin büyük kale ve kilise­ de, kalenin içinde 1800 ev ile kiliseden
sine karşı, Hadım Cafer Paşa bağlar sözetmektedir ki, bu kilise, İV. Meh­
arasında ve Rumeli Beylerbeyi Vezir med tarafından camie çevrilmiştir. Ca­
Haşan Paşa ile Vezir Cerrah Mehmed miin Kıble kapısı üzerinde olan tarihin
Paşa da, uygun yerlerde kuşatmayı ta­ yazısı, Nasuh Paşa, Nişancıbaşı Ömer
mamladılar. Bunlara birkaç gün son­ Bey’indi.
ra, Anadolu alaylarının başında gelen Eğri bugün, Macaristan'da Heves
Beylerbeyi Mehmed Paşa (Lala) katıl­ ili, il merkezi şehirdir.
dı. Sonunda kaleyi savunamayacakla-
rını anladıklarından kale teslim edildi
ve 12 Ekim 1596’da kaleye girildi. Ca­
mie çevrilen büyük kilisede de padi­
şah, devlet erkânı ile cuma namazını'
kıldı. Bu kalenin fethinden dolayı ili.
Mehmed’e “ Eğri F â tih i” unvanı veril­
di. EĞRİBUCAK
Evliya Çelebi’nin fetihten sonra, Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
vezir-i âzamin 7 sancak beyi ve 12 bin de Liva merkezi, Manastır vilayetine
reayaya yeniden inşa ve tahkim ettir­ bağlı kaza. 1834 yılında Eğribucak ka­
diğini bildirdiği Eğri Kalesi, XVII. yüz­ zasına bağlı köy ve mahallelere tayin
yıl boyunca uzun süre, bu eyalet hal­ olunan muhtar ve imamlara resmi mü­
kının bu türlü mükellefiyete şevki sa­ hürleri, Darphaneden kazıtılarak gön­
yesinde kuvvetli bir halde kaldı. Eğri, derilmiş ve bunların isimleri ve yaptık­
ilk zamanlarda, Kanije gibi Budin’e tâ­ ları işler, bir deftere geçirilm işti.
bi bir sancak halinde yönetildi. Son­
radan Szolnok, Hatvan, Szegedin, Fi-
lek (Fülek) ve Seçen livalarının ilhakı EĞRİ: Bir Türk mescidi
ile 6 livalık bir eyalet haline getirildi. yanında türbe.
Evliya Çelebi’ nin Eğri’yi ziyareti 1664
yılların arastlar. Şehrin kalesini Nem­ Eğri Kalesi, kendisini korudu ve ancak
se Hisarı, Macar Hisarı, Aşağı Varoş Türk kuvvetleri Macaristan’ı tümüyle
EĞRİDERE (Bugün: Ardino).
Bulgaristan’da Kırcali çevresinde,
ve Baruthâne kalelerinden oluşan her boşalttıktan sonra ve Tuna güneyinde­
Doğu Rodop Dağlarinda, Kırcaali şeh­
birinin ayrı dizdarları bulunan dört kı­ ki ülkeleri koruma mecburiyetine dö­
rinin 31 kilometre güneybatısında ka­
sım olmak üzere betimler. Bunlardan nüştükten sonra 1687’de, General Ca-
saba. 1929 ve 1933 yıllarında burada
Macar Hisarı, Üç Nemse Hisarı büyük- raffa’ya teslim edildi. Eğri, Avusturya-
Bulgar Çiftçi Partisi’nin organı olan
Iğünde ve 11 köşelidir. Surlarında Ali lılar’ın eline geçince, Leopold I. bura­ Türkçe BİRLİK adlı bir gazete yayınlan­
Paşa, Zurnâzen Mustafa Paşa ve Hün­ yı krala ait şehirler arasına soktu, şe­
mıştır.
kâr tabyaları, kapısı üzerinde de şeh­ hirde 1829’da onarılan 35 metre yük­
rin arması olan bir arslan tasviri bulun­ sekliğinde ve tabanı 14 köşeli bir mi­
makta idi. Paşa Sarayı, esir zindanı, sa­ nare vardır.
at kulesi ve Paşa Camii (yapım: 1023),
(1614) Macar Hisarı’ndadır. Frenk Hi- Eğri’de, Osmanlı dönemi yapılar
sarı'nda yeniçeri odalar ilk, fetihten şunlardır:
sonra ilk cuma namazının kılındığı ve Kethüda Cami minaresi, XVII. yüz­ ELBASAN veya İLBASAN (Ar­
sancak-ı şeriften bir parça ^püskülün yılın başında yapılmıştır. Tehlike gös­ navutça: Elbasani).
minberine bırakıldığı için, Âlem-i Şe­ terdiği için yıktırılan camiin minaresi Tarihi, Makedonya sülalesine ka­
rif Camii olarak adlandırılan cami var­ 40 metre yükseklikte olup, tek şerefeli, dar uzanan şehir, Eskiçağ’daDraç ile
dı. Şehrin surları 5 köşeli, etrafı maz­ 97 basamaklı merdiveni vardır. Mina­ Selânik arasında uzanan ve Roma dev­
gal delikli ve derin hendekli olup, 5 ka­ renin kesiti 14 köşelidir. 1897’de yıldı­ rinde mükemmel hale getirilen iğna-
pılı idi. Baruthâne Kalesi, Evliya Çele- rım sonucu külâhı zarar görmüş, yeri­ tius askerî yolu üzerinde önemli bir
bi’ye göre, H. 1068’de (1657) Sadrazam ne yeni bir külâh konmuştur. pazar yeriydi. Osmanlı Türkleri, bu böl­
Köprülü Mehmed Paşa tarafından yap­ geye ilk kez Draç Prensi Thopia’nın
tırıldığı gibi, şehir de onun zamanın­ Valide Sultan Hamamı yıkıntıları çağrısı üzerine geldiler ve Çandarlı
da müstahkem sûr içine alındı. Bu sı­ kale surları içinde, XVII. yüzyılın baş­ Hayreddin Paşa, 1385 veya 1386 yılın­
rada, şehrin 17 mahallesi vardı. Ayrı­ larında yapılmış olabilir. da Elbasan yöresinde Savra Ovasinda
ca 3 bin 60 ev, çarşıda 600 dükkân, 5 Szambek’te Türk çeşmesi, XVI. Kuzey Arnavutluk prenslerinden Bal-
han belirtilm ektedir. yüzyılın ortalarında yapılmıştır. Alışıl­ sa’yı bir yenilgiye uğrattı ve kendisiy­
II. Viyana Bozgunu ile (1683) açılanmamış boyutlarda, bol sulu, iki katlı le birlikte Sırp Prensi Ivaniç’i, savaş
Avusturya savaşları sırasında Eğri Ka­ şadırvan, sebil kırmızı kumtaşındandır. sırasında öldürdü.
lesi, Macaristan’da en son kaybedilen Bugün de sağlam yapıdır. Aşağı katta Elbasan’ın gerçek tarihi, Fatih’in
kalelerden biri oldu. Beylerbeyi Os­ abdes alınır. Çeşme, 1 metre yüksek­ 1465’te 150 bin kişilik bir ordu ile Ar-
man Paşa, daha sonra onun kayma­ liğinde bir koruma duvarı ile çevrilmiş­ navutluk’a girişi ile başlar. Fatih, İs­
kamları Yusuf Ağa ve Rüsdem Ağa bü­ tir, Duvarın bir köşesindeki yazıt çıka­ kender Bey’in sığındığı Akçahisar
yük bir kahramanlıkla Eğri’yi koruduk­ rılmıştır. Kalesi’nde ur un süre dayanabileceğini
ları gibi, civar kalelere de yardıma koş­ anlayınca, Arnavutluk’u ve özellikle
tular. 1685’te Tökhöly İmre Avusturya Erzek ile Darda arasındaki köprü, Kruja’yı kontrol altında tutmak üzere
Kumandanı General Schutz’un Eper- kazık temel üstüne kurulmuştur. Söy­ Elbasan Kalesi’ni yaptırttı ve yeteri ka­
jes Kalesi’ni kuşattığı zaman, Eğri lentiye göre Kanunî tarafından yaptı­ dar muhafız asker, cephane ve zahire
Beylerbeyi’nden yardım istemiş ve Yu­ rılmıştır (1526). Köprü, iki yanı korku- koyduktan sonra geriye döndü. Bu ka­
suf Ağa bunu kabul etm işti. Osman luklu, Siavonya meşesinden yapılmış­ lenin yapılışı hakkında çeşitli kaynak­
Paşa’nın şehadetinden (Ağustos 1685) tır. Zamanın gezgincileri, köprüyü ve larda değişik tarihler belirlenmekteyse
ve Budin’in kaybından (1686) sonra da Türk yapım cılarını övm ektedirler. de, tarihçi Hammer’e göre, 1465 yılı
342
olarak belirtilmektedir. 1467 yılında bölümünde Viyana Vilayeti’nde liva sası idi. Dropoli ve Lonc nahiyelerine
Balaban Mathia Paşa’nın Kruja’yı ku­ merkezi kasaba idi. Yanya’nın 100 ki­ bağlı toplam 62 köy bulunmaktaydı.
şatması üzerine, İtalya’dan dönen İs­ lometre kuzeybatısında, Berat’ın 80 ki­ Merkez kaza, kuzeyden Tepedelen, do­
kender Bey, Balaban Paşa’yı yenip lometre güneyinde ve iskelesi olan ğudan Permedi ve Pogon, güneyden
öldürdükten sonra, Elbasan’ı kuşattı. Ayasandos’un 50 kilometre güneydo­ Pogon ve Delvine, batıdan da Delvine
Bunun üzerine Fatih, ikinci kez Arna- ğusunda, SopotDağinındoğu etekle­ ve Kuruluş kazalarıyla sınırlı ve çevri­
vutluk’a girdi. Arnavutluk’un tümüyle rinde ve Voyvone Nehri’nebağlı Drin liydi. Bu iki nahiyesinin halkının çoğu
fethi üzerine yapılan teşkilâta göre, Çayinın yarım saat kadar batısında Hıristiyan idi. Bura halkı çoğunlukla İs­
Draç ve ispat ile birlikte üç kadılık ha­ sarp bir yerde bulunan kaza idi. 1415 tanbul ve diğer şehirlere giderek ka­
line getirildi. İlk Sancak Beyi Mehmed ev, 336 dükkân, 9 han, birkaç cami, 2 saplık yaparlardı.
Bey oldu. Sonra onun yerine Evrenos- tekke, bir medrese ve bir rüşdiye mek­
zâde Mehmed Bey atan d ı.' tebi bulunmaktaydı. BuranınTepedelen- XIX. yüzyıl sonlarında mutasarrıf­
lı!' olan Ergiri’ye 1886 yılında mutasar­
Elbasan’da eskiden en azından 47 li Ali Paşa tarafından yapılmış sağlam
rıf olarak Ahmed Tevfik Bey’in atandığı
cami ve mescit, 1 medrese, 2 mektep, bir kalesi ve 8 bin 100 halkı vardı. Hal­
bilinmektedir.
hamamlar, imaret ve tekkeler vardı. Ay­ kın büyük çoğunluğu Müslüman, di­
rıca türbeler, saat kulesi, köprü, çeş­ ğerleri ise Hıristiyandı. Bunların çoğu
meler ve kale de yapılmıştır. Arnavut’tu.
XVII. yüzılda Elbasan sancağı, 201 Osmanlı imparatorluğu zamanın­
bin 963 akça gelirli bir has olup, 18 ze­ da, Yanya vilayetini oluşturan dört
amet ve 128 tımara bölünmüştü. 4 bin sancaktan biri, Toskalığın bir parçası
600 tımarlı sipahi çıkarmakta, alaybe- idi. E S T E R G O N (Lat. S trigonium ;
yi, çeribaşı, sipah kethüda yeri, yeni­ Mac. Esztergom)
Sancak merkezi, doğudan Adriya-
çeri serdarı, kale dizdarı gibi askerî
tikDenizi, yani Venedik Körfeziile, gü­ Çok eski zamanlardan beri Yukarı
komutanları, müftî, nakib, şehir naibi,
neyden Preveze, güneydoğudan Yan­ Tuna havzasının önemli bir kilit nok­
muhtesib ağası, bacdar ve haraç ağa­ ya, doğudan Manastır vilayetine bağ­
sı gibi sivil memurları bulunan bir san­ tası olan Estergon, X.- XII. yüzyıllarda
lı Görice, kuzeyden Berat sancaklarıy­ Macar devletinin merkezi oldu. Arap
cak olarak görülmektedir.
la sınırlıydı. Arazisi dağlık ve kuru sülâlesi zamanında burasıbüyük bir
Evliya Çelebi, ilgi gösterdiği bölge­ olup, yalnızca güneydoğu bölümünde önem kazandı. 1241 yılındaki Tatar is­
nin halkı, örf ve âdetleri üzerine birçok olan Delvine kazasının düz ve münbit tilâsına kadar Macar Krallığı’nın baş­
bilgi verir. Şehir, OsmanlIların elinde ovaları bulunmaktaydı. kenti ve Katolik K ilisesi’nin merkezi
kaldığı sürece, Rumeli ordusuyla bü­ oldu.
tün savaşlara katıldı. Tanzimat’tan Ergiri halkı savaşçıydı. Bura halkın­
sonra yapılan vilayet teşkilâtıyla bir il­ dan olan Müslümanların çoğu asker­ Estergon’un Türklerle ilgili tarihi
çe haline getirilerek, Debre Sancağı’ lik ve zabtiye görevleriyle geçimlerini Kanunî Sultan Süleyman’ın Budin se­
na bağlandı. 1875’ten sonra tekrar san­ sağlarlardı. Hıristiyan halk ise ticaret feri (1529) ve onu izleyen I. Viyana ku­
cak oldu. ve sanatla ilgilenirlerdi. şatmasıyla başlar. Eylül 1529’da Budin
fethedildikten ve Szapolyai Macar kral­
Balkan Savaşı sonunda Osmanlı lığına getirildikten sonra batıya, Viya­
Liva’da 441 kasaba ve köy ile ç ift­
İmparatorluğumdan ayrılan Elbasan, lik, 223 cami ve mescit, 3 medrese, na üzerine doğru harekete karar veri­
bugün Arnavutluk Cumhuriyetimde bir 215çeşitliokullar, 2 rüşdiye mektebi, lince Semendire Sancak BeyiYahya
il merkezidir. 40 tekke, 527 kilise ve manastır, 7 deb-
Paşazâde Mehmed Bey öncü birlikle­
XVII. yüzyılda Elbasan şehri, 1150bağhane ve 55 köprü bulunmaktaydı. ri ile birlikte ilerlemeye başlamış, Türk
haneden ibaret kale etrafında yayılmış kuvvetleri karşısında dayanamayaca­
Ergiri kazası sancağın merkez ka­ ğını anlayan Estergon Muhafızı Pal
dağınık bir şehir manzarası arzetmek-
teydi.
Evleri kiremitlerle örtülü, üç ve
dörder katlı bulunuyordu. Fatih, Gazi
Sinan Paşa, Balizâde ve Sinan Bey ca­
mileriyle çarşı, han ve hamamları şehri
süslemekteydi. Kitabesine göre H.870
(1466) tarihinde inşa edildiği bilinen
şehrin kalesi, 1832 yılında harap ve
irs
onarımı imkânsız olduğu için çıkarılan
bir iradeyle yıkılmıştır. Şehre 1903 yı­
lında bir Mekteb-i idadî yaptırılmıştır.
Vezir Köprü, Elbasan’ın doğusun­
da, Skumbi Vadisi boyunca, Orta Ar­
navutluk Dağları arasında, Romalılar
zamanı “ Via Eğnatia” adı ile tanınan
bir ana caddede uzanmaktaydı. Bugün
de Makedonya ve Selanik yönlerinde
hareket için çok önemli bir değer ta­
şıyan bu yol üzerindeki bu köprü, XV.
yüzyıl eserlerinden iken, AvusturyalI­
lar tarafından tahrip edilmiştir.

ERGİRİ
XIX. yüzyıldaArnavutiuk’un güney ERGİRİ: Şehir ve kale (XIX. yüzyıl lik yarısı).

343
Varday ile Macar Krallık Tacı Muhafı­
zı Pal Perenyi, burasını silah atılmak-
sızın Osmanlı kuvvetlerine teslim et­
ti. Ancak bu işgal kısa sürdü ve kate,
1531’de General Von Reggendorf ta­
rafından geri alındı.
Estergpn, kesin olarak Türk ege­
menliğine kanunî’nin 1543 seferi ile.
girdi. Kale alındıktan sonra içeriye gi­
ren (10 Ağustos) Padişah, ilk cuma na­
mazını, MimarSinan tarafından gotik
özellikleri bozulmadan camiye çevri­
len Büyük Katedral’de kıldı.-Kale ye­
niden tahkim edilerek Sancakbeyliği
haline konuldu. Budin Beylerbeyliği­
ne bağlandı. Kanunî, Budin eyalet ka­
nunnamesi ile birlikte, Estergon san­
cağı kanunnamesi de hazırlattı ve bu­
radan Avusturya’ya yapılacak ihracat
veya oradan getirtilecek mallar için bir
ayrı gümrük kanunnamesi düzenlettir­
di. Estergon’daki bu ilk Türk işgalin­
de kale, bütün özellikleri ile korundu.
Kale, 1595 yazında en tanınan soylu­
lardan oluşan bir ordu tarafından ku­
şatıldı. Çetin çarpışmalardan sonra
Anadolu Beylerbeyi Mehmed Paşa,
Osmanlı ordusundan yardım gelmeye­ FİLİBE: Genel görünüm (XIX. yüzyıl ik in c i yarısı).
ceğini anladığından Peçevi İbrahim
Efendi ile Ahmet Çelebi, Nadasdy ve mektep, hamamlar vardı. (1867), Müslüman erkek çocukları için
Pallfy ile yaptıkları görüşmeden son­ Adına destanlar yazılan “ Estergon bir rüşdiye mektebi (1873), kız çocuk­
ra kaleyi teslim etmek zorunda kaldı­ K alesi” , Budapeşte’nin 52 km. kuze­ ları için de-bir mektep (1883) açılmış­
lar, Yapılan anlaşma gereği Türkler, yinde, Tuna kıyısındadır. Karşı kıyıda, tır. Ayrıca Filibe ile Pazarcık arasında
bütün eşya, madın ve çocukları ile bir­ zamanında Ciğerdelen adlı ile anılan Posta tatarlarının mazbatasının gön­
likte yaralılarını da imparatorun gemi- şehir vardı. derildiği (1851)'de bilinmektedir. Bü­
Jeriyletaşımak veVisegrad’akadar gö­ Estergon (Esztergom), bugün Ma­ tün bu yapıların dışında Filibe’ye bağlı
türmek şartıyla anlaştılar. caristan’da Kamarom iline bağlı şe­ köylerde de 1858-1860 yılları arasında
Estergon’un yeniden Türk ege­ hirdir. birçok Rum ve Latin kiliseleri inşa edil­
menliğine girmesi, Lala Mehmed Pa- diği görülmektedir.
şa’nın Sadrazamlığına rastlar. 6 gün­
lük bir kuşatmadan sonra 6 Eylül Evliya Çelebi, “ Seyahatname” sin­
1605’te kale, yeniden Osmanlılar’a de Filibe şehrinden söz ederek Hüda-
geçti. Kaleyi teslim alma görevi yine vendigârGazi’nin bizzat Edirne’yi fethet
Peçevî İbrahim Efendi’ye nasib oldu. F İL İB E (Eski adları: Cranides, tikten sonra Lala Şahin Paşa'yı kala­
1606 yılında imzalanan Jitva antlaşma­ Datos, Philippes, P hilippopolis, Tri- balık bir askerle Filibe üzerine büyük
sı ile Estergon, Osmanlı imparatorlu­ mus. Bugün: Piovdiv) bir kumandan tayin ettiğini ve şehrin
ğu toprakları arasında, Budin beyler­ Traklar tarafından Pulpudeva adıy­ yedi yerden kuşatılıp, Meriç nehrine
beyliğine bağlı bir sancak olarak teş­ la kurulan Filibe, Makedonya Kralı Fi- köprüler yapılarak kalenin fetholundu-
kilâtlandırıldı. lip II’ nin eline geçtikten sonra, Filipo- ğunu, ayrıca şehrin imar durumunu,
Kale 1626, 1663 ve 1683 yıllarında polis adını aldı (M.Ö. 341).M.Ö. 183’de mahallelerini ve Osmanlı dönemi ya­
sürekli Avusturya ve Alman saldırıla­ Roma İmparatorluğu topraklarına ka­ pılarını ayrıntılı şekilde yazar.
rına uğradı. Her defasında kalede mey­ tıldıktan sonra sık sık akın ve yağma­ Filibe’de elli üç mihrab ibadet ye­
dana gelen büyük tahribatları Türk as­ lara uğrayan şehir, bir süre Bulgarlar’ın ri vardı. Çarşı içinde kalabalık cemaa­
kerleri onarmak zorunda kaldılar. ve Bizanslılar’ın egemenliğinde kaldı. te sahip “ Ulu Cam i", Edirne fatihi I.
Son olarak Kale, 30 Ekim 1684 yı­ 1390’da Osmanlı Türkleri tarafından Murad tarafından yaptırılmıştır. Kâgir
lında AvusturyalIlar tarafından kuşatıl­ fethedilerek sancak ve kaza, 1878’de yapı, büyük kubbelerle bezenmiş ve
dı. Kaledeki askerin moralinin bozuk de Berlin Antlaşması ile kurulan Do­ camiin içi iyice süslenmiştir. Kapıları
olması dolayısıyle kale komutanı Be­ ğu Rumeli (Rumeli-i Şarkî) vilayetinin üzerine tarih yazılmıştır. Diğer yapılar
kir Paşa, kaleyi Avusturyalılar’a ver­ merkezi oldu. Bu süre içerisinde F ili­ ise şunlardır: Evliya Çelebi’ye göre 53
mek zorunda kaldı. Hiçbir savaş yapıl­ be’de Sveti Georgi adlı Bulgar kilise­ cami, 70 okul, 9 medrese, 7 dârül-
madan kalenin düşmana teslim edil­ si onarıldı (1838). Şehir ve yöresinde kurra, 11 tekke, 8 hamam, 9 han ve ker­
mesi padişahı fena halde sinirlendir­ veba hastalığı çıktığından Osmanlı hü­ vansaray bulunmaktaydı. Ulu Cami’
di ve bunda suçlu görülen komutan­ kümetince gerekli önlemler alındı den (Cuma Camii, M uradiye Camii,
ların tümü, Kara Mehmed Paşa’ya gön­ (1839). Bir Küherçile Fabrikası inşa H üdâvendigâr Camii) başka, İmaret
derilen bir emir üzerine öldürüldü. edildi (1846). Filibe Sancağı'nda, 1846 Camii, Vezir Şihabüddin Camii, Yeşi-
140 yılı bulan Türk egemenliği de yılında, çarşıda büyük bir yangın çık­ loğlu Camii, Anber Kadı Camii, Koru
bu şekilde kapanmış olmakla beraber, mış (1846), yanan binaların nizamına Ağası Camii, Köprübaşı Camii, Taba-
Estergon’un anısı Türk belleklerinden uygun olarak yeniden yapılması için kici Camii, Emir Şeyh Camii, Seyyid
hâlâ silinmemekte ve bu kalenin özle­ Osmanlı Hükûmeti'nce gerekli nefer Mahmud Camii, Hacı Haşan Camii,
mini terennüm eden türkü, Türk ağız­ ve mimar kalfaları gönderilmiştir. Mah­ Musalla Camii, Yürüyüş Baba Camii,
larında söylenm ekte devam e t­ keme Konağı onarılmış (1848), bir Mev­ Kürkçüler Başı Camii, Hacı Camii, Sü­
mektedir. levihane (1849), Vali Konağı (1850), bir pürge Baba Camii, Koç Hüseyin Ma­
Estergon’da Türk eseri önemli bir Lâtin Kilisesi (1858), Bulgar Manastı­ hallesi Camii, Hacı Turgut Camii, Göl
kaleden başka, Sultan Süleyman (ki­ rı (1862), İstinamaka Köyü Cebrehor Mahallesi Camii (Kayağanlı Mescid),
liseden çevrilen), mahkeme, Uziçeli Mahallesi’nde Bulgar Kilisesi (1866), Hoşkadem Camii, Mevlevihane Camii,
Hacı İbrahim camileri, 2 medrese, 4 ayrıca Bulgar çocukları için bir okur Çukur Cami, Mekke Mescidi, Hocae-
344
fendi Mescidi, Hacı Ali Molla Mesci­ Emniyet (29.10.1896-15.1.1908), Bölgenin yönetim merkezinin nüfusu
di, Tabakhane Camii, Tepe Camii, Hacı Malûmat (21.9.1898-1.8.1908), Müsa- 334 bindir (1979).
Bekir Paşa Camii, Kurşunluhan Camii, demei Efkâr (12.12.1899-25.2.1901), Na­
Kapakaltı Mescidi, Kapan Mescidi, Çe­ das (1.5.1898-8.6.1898), Rağbet (Ocak
lebi Kadı Camii, Haşan Efendi Camii, 1896-16.2.1904), Resimli Emniyet (1.11.
Şihabüddin Paşa ve Karagöz Paşa 1896-27.2.1898) (Bu gazeteler, İslâm çı­
Medreseleri, Şihabüddin Paşa Han ve karlarını ve O sm anlı hukukunu koru­
Hamamı, Lala Şahin Paşa Köprüsü m uş olan gazetelerdir); Kamer (1.3. FLORİNA (Yun: Phlorina)
(Lala Şahin Paşa’nın oğlu Şihabüddin 1899-31.7.1908), Macera-ı Efkâr (11.12. Osmanlı yönetiminde, Manastır vi­
Paşa K ü lliye si çevresinde) en önemli 1898-1.5.1907) (II. A b d ü lh a m id ’in layet ve sancağına bağlı bir kasabay­
Türk-İslâm eserleridir. Bunlardan Ga­ aleyhtarı ve Jön Türkler aleyhtarı Türk­ dı. 1913 Balkan Savaşı sonunda bütün
zi Şihabüddin Paşa Camii’nin giderleri çe gazetelerdir), Ahali (23.3.1905- Rumeli vilayetleri ile birlikte Osmanlı
Osmanlı hükümetince karşılanmış 1.8.1908), Balkan (15.3.1919-14.12.1920), yönetiminden çıkarak, Yunanistan'a
(1864), 1863 yılında da onarım gör- Bedreka-i Selâmet (15.1.1896-30.9.1896) geçti.
müştür. _ ________:______ __ Doğru Yol (1.1.1898-22.2.1898), Eyyam Osmanlı yönetimi zamanında hal­
Bu yapılardan İmaret Camii’nin II. (1.8.1912-30.9.1912), Gayret (1898), Ha­ kın büyük bir kısmı Türk olan ve yakın
Murad’ın vezirlerinden Şihabüddin Pa­ miyet (30.12.1897-31.1.1898), Muvaze­ bir zamana kadar bir Türk kasabası gö­
şa tarafından 1430’a doğru yaptırıldı­ ne (20.8.1896-27.5.1905) (Jön Türklerin rünümünde bulunan Florina’da günü­
ğı sanılmaktadır. Yapı, imaret adı ve­ yayın organı), Resimsiz Emniyet, Ru­ müzde herhangi b ir Türk eseri
rilen eserlerin çoğunda olduğu gibi, meli, Rumeli Telgrafları, Sada (Bu ga­ kalmamıştır. Ancak dış mahallelerin­
aynı eksen üzerinde sıralanan kubbe­ zeteler II. A bdülham id aleyhtarı), İrfan, den birinde cami olmayan ve yarısı­
li iki mekândan ibaret olup, bunlar­ Şam Sada-i Millet, Tunca, Türk Sada- na kadar yakılmış sadece bir mina­
dan kubbe ile örtülmüş avlu geleneği­ sı ve Türk Sözü (B ulgaristan T ürkleri’ re yıkıntısı mevcuttur. 1885 yılında bu­
ni sürdüren ilk mekânın iki yanında mi­ nin çıkarlarını koruyan Türkçe gazete­ rada padişah adı ile "H am id iye" olarak
safir edilenlere mahsus tabhane oda­ lerdir), Balkan (Bulgaristan Ç iftç i Par- adlandırılan bir kışla yaptırılmıştır.
ları bulunmaktadır. Uzun yıllar çok ha­ tis i’nin çıkarlarını koruyan gazete), Gü­ Osmanlı İmparatorluğu zamanında
rap ve bakımsız kalan camiin onarımı- neş, Hurşid, Şark muhbiri, Şems (Bu Florina’ya birçok kilise, okul yapılması
na 1966’da başlanmıştır. gazeteler, H ıristiya n propagandası veya onarılmasına izin verilmiştir.
Filibe’de 40 Türk gazetesi yayın­ yapm ış olan Türkçe gazetelerdir), Ko­ Rum öğrencileri için ise Pudur Kö­
lanmıştır. İlk çıkan Türk gazetesi Rum­ ca Balkan, Açık Söz, Medeniyet (Tür­ yü’ne (1898), Nekvan Köyü’ne (1898),
ca Ediseıs tu Ainu gazetesidir^. 1.1874- kiye C u m hu riyeti A leyhtarı gazeteler­ Nusyan-ı Bâlâ Köyü’ne (1893), birer
30.12.1888). Türkçe olarak yayınlanan dir), Balkan Postası, Rodop (Türkiye Rum okulu inşa edilmiştir.
ilk gazete ise H ilâl’dir (1.3.1884). Fili­ C um huriyeti çıkarlarını koruyan gaze­ Florina, bugün Makedonya’da il
be’de çıkan Türkçe gazete ve dergiler telerdir). (nom os) idare merkezi şehirdir.
zamanın siyasetine göre, Osmanlı Dergi olarak ise irfan (1.10.1931-
Devleti ve Islâm çıkarlarını korumak, 15.2.1932) ve ihtişam (1.3.1932-30.6.
II. Abdülhamid lehinde veya aleyhin­ 1933) yayınlanmıştır.
de propaganda yapmak; Türkiye cum­ Filibe (Plovdiv) bugün, Güney Bul­
huriyeti lehinde veya aleyhinde yayın garistan’da Meriç (Bulg. Maritsa) Irma­
yapmak için yayınlanmışlardır. Çıkan ğı üzerinde bir şehirdir. Nüfusu 720 bin GABROVA (Bugün: Gabrovo)
gazetelerin adları şunlardır: 327. ilin 14 kasabası, 184 köyü vardır. Osmanlı yönetiminde Tuna vilaye­
tinin Tırnovi Sancağı’na bağlı bir
sancak.
Bugün Kuzey Bulgaristan’da, Bal­
kan Dağlarinın kuzey eteklerinde,
Yanta Irmağı üzerinde il. Osmanlı
imparatorluğu zamanında sancağa
bağlı Yabancarke köyüne bir Bulgar ki­
lisesi Y7S72;, Garvancılar Köyü'ne de
bir Rum kilisesi inşa edilmiştir. Halen
şehrin adıyla anılan Gabrovo Köprüsü
de bir Osmanlı dönemi yapısıdır
(1895).

GAZZE (Gaza, Ghazza)


Filistinlilerin beş büyük şehirlerin­
den biri olan Gazze, M.Ö, 332 yılında
Büyük İskender tarafından iki aylık sü­
ren bir kuşatmadan sonra ele geçiril­
di. Daha sonra 632’de Araplartarafın-
dan zaptedildi ise de, 1152’de Temp-
liers tarikatı şövalyelerinin kalesi ha­
lini aldı.
Şehir, Yavuz Sultan Selim tarafın­
dan zaptedilerek Osmanlı toprakları­
na katıldı. Bundan sonra Şam eyâletin­
de sancak beyi merkezi oldu. Mirliva­
sının padişah tarafından geliri 508 bin
328 akçeydi. 7 zeameti, 107 timarı var­
dı. Osmanlı imparatorluğu döneminde
Evliya Çelebi ‘‘Seyahatnâm esi’’nde de
FİLİBE: Cuma Camii (XIX. yüzyıl). belirtildiği gibi bir kalesi, kalenin içe-
risinde bir camii, kalekapısı önünde Gürcistan Kralı Demetriyus, harap 1868’den sonra bağımsız Gence vilâ­
bir mescidi bulunmaktaydı. XVII. yüz­ şehri yağmalayarak kapılarından biri­ yetinin merkezi haline geldi. 1918’de
yılda şehir altı mahalleden oluşmak­ ni kendi ülkesine naklettirmişti. bağımsızlığını ilân eden Azerbaycan’ın
taydı. Şehir içinde Hüseyin Paşa Sa­ 1235’te Moğol istilâsına uğrayan başkenti oldu. Ruslar, bölgeyi 1920’de
rayı ile çarşı içinde Hüseyin Paşa ca­ şehir, dört yıl sonra kurtularak Türk yeniden ele geçirdiler.
mileri bulunmaktaydı. Yine şehrin or­ şehri olarak yeniden kuruldu ve İlhanlı
tasında Abdülaziz ve ona yakın Mur- Devleti’nin bir vilâyeti olan Arran’ın
gan tekkeleri mevcuttu. Paşa Hamamı merkezi oldu. Timur tarafından zapte-
ve isker Hamamı, şehrin en güzel ya­ dilerek tahrip edilen bu şehre sonra­
pılarıydı. ları Kaçarların bir kısmı yerleştirildi.
Şehirde XIX. yüzyıl sonlarında za­ III. Murad devrinde başlayan doğu GEYLAN
man zaman yerli Araplar tarafından ba­ seferlerinin ilk yıllarında Erzurum-Ar- Osmanlı imparatorluğu zamanında
ğımsızlık ayaklanmalarfolmuşsa da, dahan-Tiflis yolu ile gelip Şirvan’ı fet­ Arnavutluk’ta, Kosova vilâyetinin Per­
bunlar zamanında alınan önlemlerle heden Osmanlılar’a karşı, Kür ırmağı şembe sancağında ve Priştine’nin 23
bastırılmıştır. 1850 yılında yine bir sağındaki Arran’ı, Safevîler şiddetle km güneydoğusunda Morova Nehrine
Arap ayaklanması bastırılarak isyancı­ savundular. Bir aralık Osmanlı kuvvet­ bağlı çayın üzerinde kaza merkezi ka­
lar itaat altına alınmıştır. leri Şirvan’ı tahliye ederek Derbend’e saba. Merkez nüfusu 4500’dü. 2 cami,
Gazze’ye Osmanlı imparatorluğu’ geri çekildiler. 1583 yılında Osmanlı bir kilise, bir rüşdiye ve 2 iptidaiye
nun son zamanlarında İngiliz rahiple­ kuvvetleri ile Gence hakimi arasında, mektebi vardı. Kasaba içinde bulunan
ri cemiyetine mahsus bir hastanenin Bakû ile Derbend arasında bulunan Çarşı Camii, 1904’te onarım görmüş­
yapımına izin verilmiştir. Şaburan bölgesinde meydana gelen tür.
I. Dünya Savaşinda Osmanlı Dev­ çarpışmada Osmanlı kuvvetleri geri Geylan kaza sınırları, PriştineSan-
le ti’ne bağlı idi. 26-27 Mart ve çekilmeye mecbur oldularsa da, gece­ cağinın güneydoğu bölümünde olup,
19 Nişan 1917 tarihlerinde şehre sal­ leri de meşaleler yakarak, savaşı sür­ kuzeybatıdan Priştine kazası ile, gü­
dıran İngilizler, iki kez Osmanlı ordu­ dürdükleri için, ta rih te "M eşale neyden Üsküp Sancağı kuzeydoğu­
su tarafından yenilgiye uğratılmış, 7 Savaşı" ile ünlü olan ikinci savaşta, dan da Sırbiye sınırı ile çevriliydi. Ka­
Kasım’da General Allenby komutasın­ Gence hakimi, 7 bin ölü ve 3 bin esir za 90 köyden ve toplam 30.000 kişiden
daki üçüncü saldırıda şehri almış­ bırakarak çekildi. Osmanlı kuvvetleri oluşmaktaydı. Halkın çoğunluğunu Ar-
lardır. yeniden Şirvan ve Bakû’yu zaptetti. navutlar, Türkler ve çok az da islavlar
Gazze, halen Güney F ilistin’de şe­ 1558’de Serdar Ferhad Paşa, Şirvan oluşturuyordu. Yıldırım Bayezid’in Ko­
hir olup, zaman zaman İsrail ile Mısır Valisi Cafer Paşa’nın kuvvetleriyle bir­ sova zaferinden sonra, Osmanlı impa­
arasında el değiştirmektedir. likte, Karabağ ve Gence’yi aldı ve Gen­ ratorluğu topraklarına katıldı. 1723 yı­
ce etrafında 6000 zira uzunluğunda bir lında Ruslar tarafından işgal edildiy­
duvar bina inşa ettirdi. Ferhad Paşa, se de, daha sonra yeniden OsmanlI­
Gence’yi müstahkem bir kale haline lara iade edildi ve PriştineSancağina
getirip, içine gereksinime göre muha­ bağlı kaza merkezi oldu.
fızlar, zahire ve hazine bıraktı. Osmanlı
GENCE egemenliği devrinde Gence ili, Gence,
Ne zaman ve kimler tarafından ku­ Barzaa, Haçin, Ahıs-Âbâd, Dızak, He-
rulduğu bilinmeyen Gence’nin, birçok kerri ve Verende olmak üzere, 7 liva­
kaynaklara göre VII. yüzyılda İranlIlar ya bölünmüştü.
tarafından tahrip edildiği, VII. yüzyılın Vilâyet Anadolu eyaletinin muta­
ortalarında Araplar tarafından zaptedil- sarrıfı olan ve sonraları sadrazamlığa G İR N E (Yun. Kyreneia; Lat. Ge-
diği ve aynı yüzyılın sonlarında Hazar kadar yükselen Hadım Haşan Paşa’ya rines).
Türkleri ile Arap çatışmasına sahne ol­ verilip, aynı zamanda her yıl burada Beşparmak Dağlarinın yaklaşık 750
duğu belirtilmektedir. Bölge, Araplar’ üretilen ipekten 150 yük Hazineyever- m. yüksekliğindeki iki uçlu sivri tepe­
ın istilâsından önce Türkler tarafından mek koşulu ile, defterdar bile nasbe- si üzerinde, stratejik önemi olan Bo­
yaylak ve kışlak olarak kullanıl­ dilm işti. ğaz geçidinin üst başındaki St. Hilari-
maktaydı. Mart 1606’da Şah Abbas I, altı ay­ on adlı kalesiyle ünlü olan Girne, İs--
Araplar zamanında da buraya bir­ lık bir kuşatmadan sonra Gence’yi zap­ lâmiyetin doğuşundan sonra Arap is­
çok Hazar Türk’ü gelerek yerleşti. Böl­ tederek tahrip etti ve daha yukarıda tilasına uğramış, Kıbrıs’a yapılan sal­
ge Arapların egemenliği zamanında yeni bir şehir kurdu. dırılarda karaya çıkan Arap Kumandanı
Arran’ın merkezi olan Barzaa, 943-944 XVIII. yüzyılın ilk yıllarında İran’daÖmer şehit olmuş, burada altı arkadaşı
yıllarında Rus eşkiyasının baskın, yağ­ çıkan karışıklıklardan yararlanarak ile birlikte bir mağaraya gömülmüştür.
ma ve tahribine uğradıktan sonra, bu Rusya’nın bütün Hazar kıyılarını is ti­ Daha sonra XI. yüzyılda BizanslIlar,
ülkeye merkez oldu. 1075-1076 yılların­ lâ ettiği sıralarda istiklâllerini ilân ardından da Selçuk Türkleri’nin ege­
da Türk asıllı Saçoğulları sülâlesinin eden Şirvan ve Dağıstan’ın yardımına menliğine giren şehir, XIII. yüzyıl ba­
yerine geçen ve Selçukluların mütte­ koşan OsmanlIlar, 1723’te Karabağ ile şında Kıbrıs, Lusignalar’ın egemenli­
fiki olan Şeddadoğulları da Gence’yi Gence’yi zaptederek, yeniden tahkim ğine geçine, şövalyeler kaleyi olduk­
kendilerine başkent yaptılar. ettiler. ça kuvetlendirdi. Osmanlı İmparator­
Alparslan, Malazgird Savaşın’dan Nadir Şah, 1734 yılında iki ay şeh­ luğu’na XVI. yüzyıl ikinci yarısında ka­
az önce Gürcistan’ı fethederek dönüş­ ri kuşattıysa da, alamadı; ancak Os- tılan şehrin kalesi, Türkler’ce destek­
te Gence’ye yerleşti. Alparslan'ın oğ­ manlılar’ın Revan önünde yenilmesin­ lendi. 1844’te onarımdan geçirildi.
lu M elikşah , Ş eddadoğullarını den sonra şehri alabildi (1735). 1747’de Girne ve kazasında Osmanlı döne­
saltanattan uzaklaştırdıktan sonra, bu­ Nadir Şah’ın öldürülmesi üzerine, di­ minde Cafer Paşa Camii, eski Türk
rasını' oğlu Mehmed’e timar olarak ğer Azerbaycan hanlıkları ile birlikte, eserlerinden biridir. At nalı biçiminde
verdi. Gence de bağımsızlığını ilân etti ve Girne Lim aninın arka tarafında yapı­
1076’da Melikşah tarafından Şav 1804 yılı başlarına kadar fiilen bağım­ lan bu iki katlı camiin güzel minaresi,
Tiğin yönetimine gönderilen Oğuz sız hanlar tarafından yönetildi. Şehir, Girne Lim aninı süsler. Girne Kalesi
Türkleri, Arran ülkesinin her yerinde 1804 yılında 3 günlük bir kuşatmadan nin girişindeki koridorun ucunda Ce­
yerleşerek Gence’yi bir Türkmen şehri sonra Ruslar’ın eline geçti. 1826’da şe­ zayirli Sadık Paşa’nın mezarı vardır.
haline getirdiler. XII. yüzyıl ortalarına hir, Ruslar’dan kurtarıldıysa da, 1828 Bundan başka kasabada Yazıcızâde
doğru Gence, büyük bir deprem sonu­ yılında yapılan Türkmençay Antlaşma- Mescidi anılabilir.
cu harap hale geldi ama, Azerbaycan siylatamamen Rus topraklarına katıl­ ilçeye Osmanlı İmparatorluğu yö­
ve Arran emiri Kara Sungın tarafından dı. netiminde Yukarı Dikomi köyüne
tekrar inşa ve imar edildi. Bu arada Bir süre T iflis ’e bağlı kalan şehir, Rum kilisesi yaptırılmıştır.
346
1

Girne halen Kuzey Kıbrıs Türk Cum- GÖRİCE (Bugün: Koritza). larda Manastır Sancağina bağlanan
huriyeti’nin yönetiminde bir liman şeh­ Osmanlı imparatorluğu yönetimin­ yöre, 1870 yılında mutasarrıflık haline
ridir. de Manastır’da ve 55 kilometre güney­ getirildi.
batısında olarak Morova Dağinın ba­ Görice’de eskiden emir ahur (İm-
tı eteğinde, aynı adlı ovanın kenarın­ rahor) ilyas Bey’in camii, medresesi,
da, denizden 860 metre yükseltide, san­ mektebi, imareti ve türbesi vardı. Ca­
cak merkezi bir kasabaydı. Merkez nü­ miin tarihi 1496 olarak gösterilir.
fusu, 18 bin kadardı. Buraya Osmanlı İmparatorluğu’­
GOLOS (Bugün: Volos). 2 cami, 1 medrese, 1 tekke, 4 ki­nun son dönemlerinde, Hıristiyan d i­
Osmanlı imparatorluğu zamanında lise, 1 idadi ve 2 ibtidaî (1893) mekte­ nine mensup halkın dinî ayinlerini ve
Yanya civarında 10 bine yakın nüfus­ bi, Arnavud dilinde öğrenim gören bi­ eğitim lerini yapabilmeleri için birçok
lu kaza merkeziydi, iskelesi ve limanı ri erkeklere diğeri kızlara mahsus 2 kilise ve okul açılmasına, OsmanlIlar
sayesinde oldukça gelişen Golos Ye­ mektep, Rumlar’a ait 1 idadî ve bir ib­ serbestçe izin vermiştir.
nişehir’in 5 kilometre güneydoğusun- tidaî ile bir kız mektebi, Ulahlara mah­
daydı. Limanı sağlamdı. Burası Yuna­ sus bir mektep olmak üzere toplam 9
nistan'a bağlandıktan sonra Glondon mektep, 1 imaret, büyük ve işlek çar­
adı ile biri Yenişehir’e, diğeri Tırhal’a şısı, her cumartesi kurulan pazarı, 757
ve Klabaka’ya kadar iki demiryolu dö­ dükkân ve mağazası, 23 han, 2 hamam,
şenmiştir. 1 un fabrikası, 1 saat kulesi, 2 eczanesi, GÜMÜLCİNE (Eski adı: Pho-
Eski Yunan yazarlarının anlattıkla­ 34 fırını bulunan işlek bir yerdi. Evleri ros; H elenistik Çağ'da: Porsulae, Yun.
rına göre, burada vaktiyle Apollon adı­ kârgir ve sokakları muntazamdı. Komotini, Komotene, Gumurdjina, Gu-
na yapılmış bir höyük kiliseden söz m urdschina; Türk yön etim inde : Gö-
edilir. Argonotlar’ın ünlü gemisinin de Kasaba, Ebü-i Feth Sultan Meh­ melcine).
burada inşa edildiği kaydedilmektedir. med Han’ın ricalinden ve Sultan Baye­ Trak kabilelerinden Ordysler’in es­
1812 sonlarında Golos, Esma Sul- zid Han’ın lalası ve emir ahuru olan ve ki bir şehir olan Gümülcine, M.Ö. V.
tan’ın haslarından biriydi. İstanbul’da da kiliseden çevrilmiş bü­ yüzyılda Persler’in, M.Ö. IV. yüzyılda
XIX. yüzyıldan sonra Golos’ta yer yük bir camii bulunan, Koca Emir il­ da Makedonya Kralı II. F ilip ’in eline
yer isyanlar başgösterdi. Yunan ihtilâ­ yas Bey tarafından Bayezid Han dev­ geçti. Galat saldırısında yıkıldı (M.Ö.
li, buradan desteklendi. Nitekim Eter- rinde kurularak osmanlı topraklarına 280) ve M.Ö. 168 yılında Makedonya
ya takımından bazı kişilerin uygunsuz katıldı. Bu kuruluşta padişah da bura­ Krallığı’nın Roma’ya katılması üzerine,
hareketlerinden dolayı 1853 yılında bu­ da bulunumuş, eski bir manastırı ala­ bu imparatorluğa bağlandı. Roma ve
radaki Osmanlı askerlerine barut tak­ rak, büyük bir cami, medrese, imaret Bizans devrinde çevredeki köylerin yö­
viyesi yapılmıştır. Bir yıl sonra Golos ve tekke yapmıştır. netim merkezi anlamına gelen Ko-
Kalesi, Yunan şakileri tarafından ku­ Kasaba, Adriyatik Denizi ile Adalar markhia adı ile anıldı.
şatılmışsa da, geri püskürtülmüştür Denizi arasındaticaret merkeziydi. Son Güm ülcine’nin fethi, Osmanlılar’-
(1854). Burada Fransız Konsolosu bu­ yıllarda bu yüzden oldukça zengin du­ ın Rumeli fütuhatının ilk atılımlarında
lunuyordu. 1855’tede İngiltere tarafın­ ruma gelmiştir. gerçekleşti. Sultan Murad, Lala Şahin
dan bir konsolos atanmıştır. Kaza sınırları, doğudan Manastır Paşa’yı Rumeli Beylerbeyliğine geti­
Golos’ta eskiden bir Türk köprüsü Sancağı ile kuzeyden Istarovo, batıdan rip, Evrenos Gazi’yi üç Beyliği’ne ata­
ile köprü başında büyük, kubbeli bir Kolonya, güneyden Kesriye kazalarıyla yarak, İpsala’nın fethini buyurdu. Se-
cami vardı. Hüseyin Ağa, Haydar Bey, sınırlı olup, bağlı olduğu Opar ve Bi- rez’in uç merkezi olması üzerine Gü­
Sultan Süleyman camileri vardı. hilişte nahiyeleriyle beraber 160 köy­ mülcine, Paşa Sancağina bağlı bir ka­
Golos’a Osmanlı imparatorluğu’­ den oluşmaktaydı. Nüfus toplamı 55 dılık oldu (1385).
nun son döneminde bir hükümet ko­ bin 725 kişiydi. Yarısından çoğu Müs- Osmanlı egemenliğinin uzun süre­
nağı yapılmış (1866) ve onarılmış laman’dı. si içinde Gümülcine, Edrirne vilâyeti­
(1876), kazaya bağlı Çeltükçü Köyü’n- Görice, Osmanlı döneminde, ba­ nin teşkiline kadar Paşa Sancağinın
deki Aya Tanaş Rum Ortodoks Kilise­ zen bir sancak, bazen de kaza olarak sol kolunda bulunan on bir kadılıktan
si inşa edilm iştir (1860). yönetilmekteydi. Kaza olduğu zaman­ biri olarak yönetildi. Bu tarihlerde Nev-
rekop ve Zihne İle birlikte üç zeamete
ayrılan Gümülcine, 588 köy, 82 mezar,
7 ç iftlik ve 1 Tanrıdağı Yürük Cemaati
bulunmakta idi. Yıllık geliri ise 3 m il­
yon 595 bin 264 toplam akçe ediyor­
du.
XV. yüzyıl sonlarında Paşa Sanca­
ğ in a bağlı bir kaza olan Güm ülcine’
de, idareci olarak, kadı, subaşı, naki-
bül eşraf kaymakamı, sipahi kethüda
yeri, yeniçeri serdarı, muhtesib, haraç
emini, çingene beyi vardı.
Bölgenin Türkleştiğini gösteren
önemli kayıtlardan biri de, Edirne Mu­
radiye İmareti vakıf kaynaklarında anı­
lan köy adlarıdır. Bunlar Böri kasaba­
sı, Yeniköy, Çalılu, Kokçalu, Çırpulu,
Kütüklü, Dursun, Yöneldük, Beğil, Şa­
hin Adası, Elmaiu, Veysan, Saruyar,
Uğurlu viranı, Darı Deresi, Ardıçlı, Ilı­
ca Deresi, Uzuntepe, Çıracık, Gülcük,
Akpınar köyleri ile Yürük obalarının
bulunduğu Furuncuk, Tosyalu ve Kö­
seler yurtluklarıdır.
Gümülcine fethi izleyen yıllarda uç
durumundan çıktığından, olayların akı-
,-şı dışında kaidı. 1471 yılında Alâiye Ka­
GİRNE: Genel görünüm (XIX. yüzyıl).
lesi’nin Gedik Ahmed Paşa tarafından
347
alınması üzerine, Alâiye Beyi Kılıç Ars­ medrese ve imaretler bulunmaktaydı. tülü, cadde üzerinde 100 adet dükkân
lan Bey’e dirlik olarak verildi. XVII. yüz­ Yeni Cami, Ahmet Efendi tarafın­ ile süslü bir bedesten ve hamam yap­
yılın sonlarına doğru bazen arpalık ola­ dan yapılmış kubbeli, güzel ve itinalı tırarak buraları güzelleştirmiştir.
rak ilmiye ricaline ikta olarak verilmek­ bir eserdir. Ayrıca 11 medrese ve mek­ Hacıoğlu Pazarı (Tolbuhin), bugün
te idi. 1699’da savaşların getirdiği iç tep, 8 tekke, saat kulesi, han ve ha­ Dobruca bölgesinin ortasında yer alan
huzursuzlukta bu çevrede Karaca ve mamlar vardı. bir şehirdir.
Valonaadlı iki yol kesici türemişse de, Osmanlı yönetiminde, Sultan Ab­
Edirne Bostancıbaşısı Ali Ağa bunla­ dülaziz devride Selânik vilayeti Drama
rı yakalayarak asayişi sağlamıştır. Sancağina balğı bir kaza; II. Abdülha­
1729’da Türkiye'ye iltica eden ve da­ mid devrinde ise Edirne vilayeti Geli­
ha sonra Müslüman olarak Ahmed adı­ bolu Sancağina bağlı kazada çoğun­
nı alan Comte de Bonneval-, bir süre lukla Rumlar ve Bulgarlar yaşamaktay­ HALEP (Eski adları: Dârü’l-Bu-
Gümülcine'de ikamet ettirilerek, mas­ dı. Buraya Osmanlı hükümetince bir gat, Halba, Ha/ab, Halab al-Şahba)
rafları Gümülcine mukataa gelirlerin­ hastane ve yetimhane (1878 -1879) Mısır, H itit, İskender, Selefkî kral­
den karşılanmıştı. Gümülcine’nin Türk yaptırıldı. Yenice M ahallesinde bulu­ lıklarının yönetiminde kalan Halep,
tarihinde önem kazanması, Avrupa’da­ nan Sporan Dede Mescidi onarıldı uzun bir süre Roma imparatorluğu yö­
ki Türk sınırlarının bu kasabaya doğ­ (1893). Ropçar kazasına yeni bir hükü­ netiminde bulundu. Bizans yönetimin­
ru gerilemesi ve istilâ ordularının bu met konağı inşa edildi (1895). Şeyh Kö­ de oldukça canlı bir İktisadî faaliyet
Türk bölgesini tehdit etmesi ile baş­ yü’ne bir ilkokul yaptırılarak “ Reşadi­ görülmektedir. Keyhüsrev l’in yöneti­
lamıştır. Bu tarihlerde Gümülcine sa­ y e ” adı verildi (1811). mindeki İran ordusundan oldukça ağır
nayi bakımından gelişm iş biryerdi. Kazada yaşayan Rumlar için Posu- bir darbe aldı. 636 yılında Halid b.Ve-
Burada demir madeni işletilmekteydi tana Köyü’ne Aya Apostolis (7859,1, Bi- lid kumandasındaki Arap orduları ta­
(1761) ve burada çalışan halkda 1762 ta­ karidere Köyü'ne Aya Konstantin rafından kuşatıldı. Abu Ubayda, halkın
rihli bir kararla, tekâliften muaf tu tu l­ (1869), Karaağaç (Portalagos) Köyü’ne cizye vermek koşulu ile, hayatlarını gü­
muşlardı. Aya Konstantin (1872), Kızlar Köyü’ne vence altına alan, kalelerin muhafaza­
Edirne'nin birinci kez Rus istilâsın­ Aya Yorgi (1873), Kırka Köyü’ne Aya sını, evlerini ve kiliselerinin kendileri­
dan kurtulmasını izleyen günlerde, Yorgi (187(), Küçük Köyü’ne Aya Tanaş ne bırakılmasını taahhüt eden bir ahid-
1830’da şehir 5 sancaklı bir vilâyet (1874), Denizler K öyü’ne Aya Yani Hri- name imzaladı. Yine bu ahidname ge­
merkezi haline konulunca, Gümülcine sostom os (1882), Yassı Alabey Köyü’­ reğince, şehrin ilk camii de ana cadde
de yine kaza olarak Edirne vilâyetinin ne Meryem Ana (1882), Ulûfeciler Kö­ üzerinde kuruldu. Abbasîlerin elinde
Filibe Sancağina bağlandı. 1876 -1877 yü’ne (1885) ve Karaağaç Köyü’ne Aya de uzun süre kalan Halep, oldukça sö­
Osmanlı - Rus Savaşinda Süleyman Nikola(7887) Rum kiliselerinin yapımı­ nük bir dönem geçirdi. Hamdanî Sayf
Paşa komutasındaki ordu, Gümülci- na, Rahova Köyü’ndeki Aya Tanaş al-Davla yönetimine geçtikten sonra,
ne’ye çekilerek tutunabilm işti. Savaş­ (1887), Kuşluklu Köyü’ndeki Rum k ili­ büyük gelişmeler gösteren şehir, 962’
tan sonra Ruslar Gümülcine dahil, bir­ sesinin (1882) onarımlarıyla Gümülci- de büyük bir Bizans istilasında, yeni­
çok Türk toprağını Bulgaristan’a bı­ ne’deki Metropolithane yanında bulu­ den harap duruma getirildi.
rakma teklifinde bulundularsa da, Ber­ nan Rum mektebinin yeniden yapılma­ Türkler’in Halep önlerinde görün­
lin ve Ayastefanos kongrelerinde ge­ sına (1889) Osmanlı D evletince izin meye başlaması XI. yüzyıl sonlarına
ri alınan Gümülcine 1879’da yeniden verilmiştir. doğrudur. Ancak Halep’te bu çağlar­
teşkilâtlandırılarak Edirne vilayetine da kesin bir Türk egemenliği kurula­
bağlı birinci sınıf bir sancak haline madı. Bir ara Haçlıların da saldırısına
kondu. Bundan sonra Osmanlı Hükü­ uğrayan Halep, kararsız bir yaşantı
meti, Güm ülcine’yi kalkındırmak için sürmek zorunda kaldı. 1260’ta Hülagu
türlü girişimlerde bulundu. Balkan Sa­ tarafından alınan şehir, Osmanlı Türk­
vaşı sırasında 22 - 23 Ekim 1912’de Kır- le rin in Kölemenlerden zaptı ile tarihi­
cali - Edirne Savaşı sonunda, Osman­ HACIOĞLU PAZARI (Bugün: nin en parlak devrine girmiştir. 1348 yı­
lI Ordusu’nun yenilmesi üzerine, Do­ Tohbuhin). lında büyük talan ve ardından Timur’
ğu Trakya ile Makedonya arasındaki Evliya Çelebi “ Seyahatnâm esi"ne un istilâsından sonra XV. yüzyıldan
bağlantıyı korumakla görevli Ali Yaver göre Hacıoğlu Pazarı kasabası, Yıldı- başlayarak Halep, büyük kervanların
Paşa’nın Ferecik yöresinde Bulgarlar’a rımzâde Musa Çelebi emirlerinden Ha- buluşma yeri haline geldi ve büyük bir
teslim olması üzerine, Güm ülcine’de cıoğlu adında bir kimse tarafından ku­ ekonomik önem kazandı. Şehirde bü­
551 yıl süren Türk egemenliği son bul­ rulduğu için Hacıoğlu kasabası den­ yük hanlar, kalabalık mahalleler kurul­
du. miştir. Dobruca vilayeti toprağında ve maya ve Altun Boğa, Ak Boğa, Meng­
Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ Silistre eyaletinde paşa hasıdır. Yedi- li Boğa camileri gibi minareli camiler
de halkının çoğunluğunun tarımla uğ­ hazine kesesi ile paşa ağalarından bir yükselmeye başladı.
raştığı Gümülcine ve havalisi, İstan­ ağa, elli adamıyla yönetirdi. Şeriat ta­ Haleb, M ercidabık Savaşindan
bul’un bir zahire ambarıydı. İstanbul’­ rafından 300 paye ile şerif kazaydı. sonra kesin olarak Osmanlılar’ın eline
da zahire sıkıntısı başgösterdiğinde, Toplam 7 nahiyesi, 78 köyü vardı. Yıl­ geçti. Kölemenler’deki Niyaba’ye teka­
gerekli ihtiyaçlar buradan karşılanırdı. da kadısına ve voyvodasına 60’şar ke­ bül etmek üzere bir vilayet merkezi ol­
Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri se gelireldeedilirdi. Sipahi kethüdaye- du. Valileri Mirimirân rütbesine haiz­
yerlerin önce büyük olan kiliselerini ri, yeniçeri serdarı ve muhtesibi bulun­ di. XVII. yüzyılın başlangıcından itiba­
camie çevirirlerdi. Bu mıntıkada kala­ maktaydı. Açık bir bayırda 2 bin haneli ren, 1600’de mahallî bir yeniçeri teş­
balık bir Müslüman topluluğu oluşun­ bir şehir olup, evlerinin çoğu kiremit­ kilâtı kurulması yüzünden, birbiri ar­
ca da camiler ve m escitler inşa eder­ liydi. Yer yer bağ ve bahçeleri vardı. dınca birçok karışıklıklara sahne oldu.
lerdi. Mescitler mahalle ünitelerinin Mahalleleri: Muslu Efendi, Şeyh Efen­ Ayak takımı arasından devşirilen bu
merkezi olup, yaptıranın veya bulundu­ di, Gazi Baba, Hacı Mehmed, Hacı Hı­ adamlar, şerifler ile nüfuz mücadele­
ğu mahallenin adını taşımaktadır. 1530 zır, Eski ve Çavuş Pazarı mahallelerin­ sine girdiler, bu iki ayrıcalık toplum
tarihli bir tapu defterine göre Gümül­ den meydana gelirdi. Camilerden: arasında doğarak, Yeniçeri Ocağinın
cine’de bir cami ile onaltı mescit bu­ " Çarşı C a m ii” , " Çavuş C a m ii” , “ Eski 1825’te kaldırılmasına kadar süren bu
lunuyordu. Daha sonra camilerin sa­ C a m ii" ve “ Şeyh Efendi C a m ii” tanın­ rekabet bitmez tükenmez isyanlara, si­
yısının 45’e yükseldiği görülür. Bunlar­ mışlarıdır. Mescidi ve medresesi yok­ lahlı çarpışmalara ve katliamlara se­
dan en önemlileri Eski Cami, Gazi Ev- tu. 11 adet çocuk mektebi, 3 adet ha­ bep oldu. Bu çarpışmalardan biri de
renos Bey ile Yeni Cami’ydi. Ayrıca şe­ mamı, 3 hanı, 200 kadar da dükkânı 1810 yılında meydana gelmiş, asayişin
hirde Süpüren Kasap Zaviyesi, Börek­ vardı. Köprülüzâde Ahmed Paşa, ket­ sağlanması için Vali Mehmed Celâied-
çiler Zaviyesi, Konukçu Şemseddin hüdası, Ebu’l-Hayır İbrahim Ağa, çarşı din Paşa’ya geniş yetki verilmiş, bu­
Zaviyesi, Ahi Evren Zaviyesi ile birçok içinde iki başı kapalı kârgir, kiremit ör­ nun üzerine yakalanan işyancılardan
.348
için bir m abet yapım ına O sm anlIlar’-
la izin verilm iştir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında, B a ti­


nın etkisi ile, Halep’in sosyal, İdarî ve
İktisadî hayatında derin değişiklikler
oldu. Darphane kurularak, Halep ve
mülhakatı pamuk ve pamukipliği rüsu­
mu belirlendi. Yabancı sermayenin
şehre girmesine izin verildi, 1861 yılın­
da bir ticaret mahkemesi oluşturuldu
ve şehirde bulunan şirketlerde belirli
vergiye tâbi tutuldular.
Petrol bulunmasıyla Halep’in ha­
yatında büyük değişiklikler meydana
gledi. Şehrin dışında planı Batı örnek­
lerine göre çizilen eski yeni mahalle­
lere (Aziziye, Camiliya, al-Talal) halk
arasında özellikle en çok Batılılaşmış
unsurlar toplandı. Halep, demiryolu ile
Hama ve Şam’a (1906), İstanbul ve
Bağdat’a (1912) bağlandıktan sonra,
demiryolu istasyonlarına yakın olan bu
yeni mahalleler, bir kat daha gelişti.
1914 -1918 yılı savaşı sonunda da, Su­
riye’ye katıldı.
O s m a n lIla r zam an ın d a yapılan
hanlar, cam iler ve diğer yapılar, şeh­
rin özellik taşıyan en bakım lı anıtları­
dır. Dukaginzâde Mehmed Paşa ve İb­
HALEP: Şehir, Osmanlı egemenliği altında iken (XVIII. yüzyıl).
rahim Hanzâde Mehmed Paşa vakıfları
20 kişinin başı kesilerek, mallarına el na da yeniden yapıldı. Şehrin telgraf bunların en tanınm ış olanları arasın­
binası 1869’da gerekleştirildi. Bu bina, dadır.
konulup, hâzineye devredilmiştir.1815
yılında buna benzer bir ayaklanma da- 1876’dabironarım geçirdi. 1866 yılın­ Birincisi büyük 1 camiyle 3 han,
haolmuş; HalepcivarındaÖmerOğul- da vilayet haline getirilen şehirde eği­ mesken ve dükkân iie imalâthaneler­
ları, Battal ve Omer gibi eşkıya ve Ye­ tim ve öğretime de önem verilmeye den oluşan bu yapılar grubu ve 4 çar­
niçeri firarilerin türemesi üzerine bu başlandı ve 1868 yılında bir rüştiye şıdan, İkincisi 1 gümrük hanıyla için­
kez bunların ortadan kaldırılması için mektebi, 1869’da bir ıslahhane, 1873’ de 334 dükkân bulunan 2 çarşıdan
Vali Ahmed Paşa’ya emir verilmiştir. te, ikinci bir rüştiye mektebi, 1885’te oluşmaktadır. Dukaginzâde Vakfı 3
En sonunda 1819’da meydana gelen askerî rüştiye mektebi, 1890 yılında ise hektarlık, İbrahim Hanzâde Vakfı ise
ayaklanma hepsinden daha ağır oldu. idadî mektepleri açıldı. Bu arada şe- 8 bin metrekarelik bir alanı kaplamak­
Vali Hurşid Paşa’nın şehre, mevcut su­ hirdeyaşayan Hıristiyanların daserbest tadır.
lara ek olarak, yeniden içme suyu ge­ çe dinî ayinlerini yapabilmeleri için hü­ Halep, OsmanlIlar zamanında ya­
tirttiğini öne sürerek, aldığı vergiyi ağır kümete başvuruları kabul edilerek ki­ pılmış olan bu yapılar sayesinde dün­
lise yapma ve onarma istekleri kabul yanın en güzel çarşılarına sahip ol­
bulmak konusunda birçok aşiret bir­
leşti. Bunlar bütün haikı da peşlerine edildi. 1865’te bir Latin kilisesi, Anke- muştur. Ayrıca İstanbul’da yapılan ca­
takarak, ayaklandırırlarsa da, Halep’i but Mahallesi’nde Katolik kilisesi, milerin yapı tarzı Halep’te de uygulan­
kuşatan üç paşaya, dört aydan fazla Fransızlar için bir kız mektebi, bir Ka­ dığından, şehrin camileri, bu yönleriy­
karşı koyamadılar. Bundan sonra 1822 tolik kilisesi (1878), Patre sue Poulos- le de güzel eserlerdir. Hüsrev Paşa ve
ve 1828 yıllarında da ufak çapta ayak­ Geldanî Katolik kilisesi (1873), Maru- Behram Paşa camileri ile Ahmediye,
lanmalar olduysa da, bu da öncekiler nî kilisesi (1873) ve Fransız rahipleri Şabaniye ve Osman Paşa medresele­
gibi bastırıldı. Şehirde 1837’de Rum
papazları arasında da birtakım uyuş­
mazlıklar olmuşsa da, Vali’nin araya
girmesiyle, Rum toplumu arasında
meydana gelen fitne hareketlerine de
son verilmiştir.
Şehirde 1822 ve 1823 yılları arasın­
da büyük depremler meydana gelmiş,
birçok yapı hasar görmüş, halkın bir­
çoğu şehri terk etmek zorunda kaldığın­
dan, bu yıllar arasında nüfus büyük
oranda düşmüştür.
Şehir, 1831’den 1839’a kadar Mısır
yönetiminde kaldı. Mısır yönetiminde
halka ağır vergiler ve malî sorumluluk­
lar getirildi. Bunun üzerine şehirde iç
ayaklanmalar çıktı. Daha sonra Os­
manlI yönetimine yeniden geçen şehir­
de 1850 yılında yeniden bir ayaklanma
oldu ise de kanlı bir şekilde bastırıl­
dı.
Bu olaylardan sonra durgun bir
devreye giren Halep’te Osmanlı yapı­
larının onanırıma başlandı. Birçok bi­ HALEP: Hüsreviye Camii (X/X. yüzyıl ik in c i yansı).

349
ri, bunlar arasındadır.
Haiep’de OsmanlIlar döneminden
kalma en güzel cami Hüsrev Paşa Ca­
mii veya “ Hüsreviye C a m ii" dir. Bu ca­
mi, Mimar Sinan’ın ilk eserleri arasın­
dadır. 1900 yılında onarım görmüştür,
Hüsreviye Camii; kubbeli ana mekâ­
nın iki yanında yine kubbeli tabhane
odaları olan zaviyeli camilerin son ör­
neklerindendir. Kanunî’nin ilk yılların­
da " açlık g re v i” yaparak intihar eden
ve İstanbul’da türbesi olan Hüsrev Pa­
şa tarafından yaptırılmıştır. Bunun dı­
şında diğer pek çok camiin yanı sıra
Zengiler döneminden kalma Halep Ulu
Camii de sözü edilmeye değer bir S «^
eserdir.
Ulu Cami, Zengîler devrinde Süley­ ' M î r
man b. Abdülm elik tarafından karde­
şi Velid’in Şam’da bulunan Emeviye
C am iine rakip olması amacıyla yaptı-
rılmışır. Yapılan ilk cami, yangın ve
depremlerden dolayı yıkılmış, daha ■%
sonra Nureddin Zengî tarafından ilk
planına uygun olarak yeniden yaptırıl­
mıştır. Dört köşeli ve zengin taş işle­
meli minaresinin en altı 1090 yılında
Melikşah devrinde, Atabek Aksungur’- HANYA: Bir cami (XIX. yüzyıl sonları).
un Valiliği zamanında, üst katı da Tu-
tuş’un devrinde eklenmiştir(7094). Ca­ tıldı ve 268 yıl sürekli Türkler’in elin­ pılarından olan Gazi Hüseyin Paşa Ca­
mi, Memluklar döneminde birkaç ona­ de kaldı. Bu arada 1820’lerden itibaren mii ise 1869, 1875 ve 1876 yıllarında
rım daha geçirerek bugünkü biçimini şehirde yer yer ayaklanmalar başgös­ onarım görmüştür.
almıştır. terdi ve Yunan ayaklanması desteklen­ 1879’da Türk yönetiminden çıkan
Şehirde şu İslâmî eserlerin ise di. Bu durumdan yararlanan birtakım Hanya, bugün G irit’in kuzeydoğu böl­
onarımları gerçekleştirilm iştir: Şeyh yeniçeri askerlerinin de başıbozuk ha­ gesinde, Hanya Körfezi kenarında bir
Ebubekir-ül Vefaî dergâhına birkaç reketleri başgösterdi. Nitekim 1822 yı­ şehirdir.
oda daha eklenilm iş (1826), Halep’te lında şehre gönderilen yeniçeri asker­
medfun bulunan peygamberlerden Ka- leri şehre gitmeyerek civar köylerde
lib b. Lukya’nın türbe ve mescidi iie su bulunan halkı yağmalamayabaşiadılar.
yollarının onarımları yapılmış (1848), Bunun üzerine isyancı askerleri bas­
Cami-i Kebir-i Emeviye’nin onarımı ger- tırmak üzere Hanya Muhafızı Lütfullah
çekleştirilmiş/?S76J.Hz. İbrahim’in Ha­ Paşa hükümetten yardım istemiştir. HARİSOVA, HİRSOVA (Su
lep içkale'de bulunan türbesi (1892), 1850’de G irit’in merkezi olan Han­ gün:Hirsova, Bulgarcaadı:Kalarabka).
Atın Boğa Mescidi (1896) ile Şabani- ya, Hıristiyan ve Müslümanlar’dan olu­ Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
ye Medresesi (1900) onarılmıştır. şan 17 kişilik bir meclis tarafından yö­ de Silistre Sancağina bağlı ve 68 ka­
netilmekteydi ve her kaza merkezinin le muhafızlı, 71 Müslüman ve 84 Hıris­
kadı yardımcısı, piskopos vekili, üç tiyan evi olan bir kentti. Bu kentin o
Müslüman ve üç Hıristiyan’dan kuru­ zamanki Hıristiyan halkının büyük ço­
lu kaza meclisleri vardı. Şehir merke­ ğunluğu Bulgar’dı. 1519 yılı tarihini ta­
zine ve köylerine 1857 yılında Rüşti­ şıyan koyun bakıcıları sicilinde, Müs-
HAMA (Eski adları: Hamat, isep- ye okulu ve sıbyan mektepleri açılmış, iümanlar’dan başka, Hırsovalı Hıristi-'
hania). 1871 yılında da yeni eğitim kuruluşla­ yanlar’ın adı da anılmaktadır. Hirsova’-
Suriye çölünde oldukça geniş bir rı eklenmiştir. Burada yaşayan Hıris­ nın en erken tarifini, XVII. yüzyılın or­
alana yayılan şehir, XIX. yüzyıl sonu ile tiyan nüfusunun çokluğu sebebiyle talarında yaşayan Osmanlı gezgini Ev­
XX. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı 1859’da Hıristiyan mekteplerine Os­ liya Çelebi’ye borçluyuz. Ona göre, De­
imparatorluğuma bağlı bir sancaktı ve manlI uyruklu öğretmenler alınmış, vire denen Kral, kalenin ilk kurucusu­
Şam vilayetine bağlıydı. Sancağa bağlı mevcut eğitim kurumlarının yetersiz­ dur. Gezgin buraya birçok kralın gelip
Harur nahiyesi, 1889’da Trablusşam liği sebebiyle de 1873 yılında yeni geçtiğini, en sonunda Fatih Sultan
Sancağina bağlanmıştır. mektep yapımı sürmüştür. Ayrıca yi­ Mehmed’ in şahsen buraya sefer yap­
Buraya 1882yılındabirkışla, 1859yı- ne Hıristiyan ahalinin dinî ayinleri için tığı zaman, yedi ay dövüştüğünü, ka­
lında Rum kilisesi, sancağa bağlı Sek- 1878 yılında bir Katolik kilisesinin in­ leyi aldığını yazar. Yine Evliya Çelebi,
labin Köyü'ne (1859) ve Kefrehim Kö­ şasına Osmanlı H ü kü m e ti’nce izin o zaman burada kale dizdarı ve 80 ka­
yü’ne (1864) birer Rum kilisesi inşa verilmiştir. le muhafızının bulunduğunu, ayrıca
edilm iştir. Şehrin en önemli savunma yerleri kalenin tarifini yapar. Evliya Çelebi’­
Hama, bugün Suriye’de bir şehir­ olan kalesiydi ve bu kale, Osmanlı yö­ nin, kalenin geçmişine ait verdiği bil­
dir. netiminde birçok kez onarım görmüş­ giler dikkate değer. Gezginin zamanın­
tür. En son 1776 yılında onarılmıştır. da surun eski bir kale olduğu, herhan­
Hanya’da ticaretin de gelişmiş ol­ gi bir kralca kurulduğu ve bundan son­
ması dolayısıyla 1861’de, şehirde bir ra, Osmanlılar'ca zaptolunmasından
ticaret merkezi kurulmuş, 1892 yılın­ sonra birçok hükümdarın eline geçti­
da da gümrük binası inşa edilmiştir. ği açıkça biliniyordu. Hirsova Kalesiy­
HANYA (Eski adları: Cydonia; Son zamanlara kadar şehirde Os­ le ilgili daha geç dönemlerden kay­
Yun. Khania, İt. La Canae). manlI döneminden kalan birçok cami naklanan bilgilere göre 1769 yılında,
Yusuf Paşa komutasındaki Türk ve mescit bulunmaktaydı. 1876’da bü­ harap olduğundan onarıldığı, aynı yıl
Ordusu tarafından 1645’te alınarak Os­ tün cami ve mescitlerin onarımları ya­ harap olan yerlerle ve hendeklerin te­
manlI imparatorluğu topraklarına ka- pılmış, en önemli Osmanlı dönemi ya­ mizlenmesiyle ilgili olarak bina emini
350
Abdülkadir Ağa’nın görevlendirildiği, narında, Rusçuk - Varna yol ayrımı üze­ edilmiştir.
1778 yılında kalenin yeniden onarılma­ rinde, Türkiye sınırına 48 kilometre Havran, bugün, Batı Asya'da bir
sı için Tırnova, Hezargrad ve Yenipa­ uzaklıkta yer alan Harmanlida, Uzun­ bölge olup, Cebel Druz’ün güneyinde
zar kazalarından kırkar kişilik taşçı, du­ ca Dere üzerideki kârgir köprü (yapı­ ve batısında yer alır.
varcı ve dülger gönderildiği ve aynı yıl, mı: XIV.yüzyıl) en önemli Osmanlı dö­
bina emini Hacı Abdi Ağa gözetimin­ nemi yapısıdır. 160 adım boyundadır.
de onarımın tamamlandığı bilinmekte­ Bu yörede 1512’de Mustafa Paşa tara­
dir. fından inşa ettirilen çok büyük bir de
Adına Sultan Fatih’in sözü gere­ han vardır.
ğince, “ Hırsova" denilmiştir. Halk ara­ HEZARGRAD (Bugün: Raz-
sında da Hırsova denilir ise de kadı­ grad)
lar, sicillerinde “ H arisova" yazmışlar­ Razgrad’ın bilinen tarihi, Bulgar-
dır. Silistre Sancağı’na bağlı 150 akçe lar’ın bölgeye yerleşmesiyle başlar.
payeli kazadır. Subaşısı muhtesibi, ka­ 1388 yılında Vezir Çandarlı Ali Pa-
le dizdarı ve 80 adet neferi vardır. Ka­ HASBİYA şa’nın giriştiği Bulgaristan harekâtı sı­
le evleri olmayıp, neferlerinin hepsi dı- Osmanlı yönetiminde Şam vilayet rasında fethedildiyse de, Murad-ı Hü­
şarda oturur. ve sancağında, Demışk’ın 60 kilomet­ davendigâr, kayınbiraderi olan Bulgar
1772 yılında istila gören Hırsova re kadar güneybatısında kaza merke­ kralı Şişman’a Osmanlı tabiiyetinde
halkına Osmanlı Hüküm etince to ­ zi kasaba. Cebel-i Şeyh Dağinın ete­ kalmak şartıyla Hezargrad'ı bıraktı.
humluk yardım ve buğday vermiştir. ğinde ve Ürdün Nehri kollarından Has- Şehrin kesin olarak fethi, 1393 yılı ilk­
Hırsova, kalesinin aşağı Kıble ta­ bani Çayinın kenarında kuruludur. Da­ baharında, Yıldırım Bayezid’in oğlu Sü­
rafında 9 mahalle ve 1600 evden oluş­ ha önce Dürzîler’den ve Şehâbîler’den leyman Çelebi tarafından gerçekleşti­
muştur. Evleri kiremit, saz ve tahta oluşan nüfusu 5 bini aşkındı. Dürzîler’- rildi. Bundan sonra Razgrad, Silistre
şendire örtülü, altlı-üstlü bayındır ev­ le Hıristiyanlar arasında meydana ge­ Sancağina bağlı bir kaza olarak yöne­
lerdir. 17 camii olup, bunlardan çarşı len olaydan sonra halkın birçoğu, Bey­ tildi. Razgrad kadılığı, Rumeli kadılık­
içindeki cami ve cemaatinin çokluğu rut'a ve Merciyun’a göç etmiş, dolayı­ larından altıncı derecede (menâsıb-ı
ile tanınmıştır. Bir hamamı, üç de hanı , sıyla XIX. yüzyıl sonunda Hasbiya ka­ sitte) bir kadılık sayılmakta idi. Kısa
vardır. Reayası, Eflâk, Boğdan ve Bul­ zası merkez nüfusu, 3 bine düşmüştür. süre içinde Beçenler’in de Bulgarlar’a
gar’dır. Kaza sınırları, Şam Sancağinın gü­ karşı Müslüman olmaları ile Razgrad
neybatısında olup, kuzeyden Raşya ve çevresindeki köyler Türkleştiği için
XIX. yüzyıldaburada200 Müslüman burası acemi oğlanlarından bir bölü­
evi ve 1000 nüfus bulunmaktaydı. kazası, batıdan Beyrut vilayeti, güney­
doğudan ise Havran Sancağiyla sınır­ münün Türk'e verilmek üzere gönde­
Kale, 1828-18290smanlı-RusSava- dı. 17 köyden oluşmakta olup, toplam rildiği merkezinden oldu. Bunun
şı’nı izleyen yıllarda yıkılmıştır. nüfusu 10 bin kadardı. Halkın çoğu içindir ki, Yeniçerilik kaldırılıncaya ka­
Hırsova’da 1815 tarihinde yapılan Müslüman ve Dürzîlerdi. dar Razgrad'da kuvvetli bir yeniçeri tö­
Sultan Mahmud Camii, Seyyid Ömer Osmanlı yönetiminde, XIX. yüzyıl resi yerleşmiştir. Nitekim “ M urî’ü ’t-
Ağa b. Haşan Camii ve Mehmed Ağa sonunda Hasbiya’da 11 cami, 5 med­ Tevârîh” yazarı Şemadânîzâde Süley­
Camii son günlere kadar ayakta kalan rese, 18 kilise, 141 dükkân, 37 değir­ man Efendi, 1722 yılında Razgrad ka­
eserlerdir. Sultan Mahmud Camii’nin men mevcuttu. dısı olduğu zaman, kasaba halkının 55.
son cemaat yeri, hemen bütün Dobru- ve 60. ortalar olmak üzere ikiye bölün­
ca camilerinde olduğu gibi, ahşap d i­ düğünü, İbrahim Paşa Cam ii’nin de
rekler üstünde iken, bunların yerine aralarında sınır olduğunu söyler. He-
sonradan kâgir bir cidar yapılmış, yer­ zargrad’da Osmanlı Devletinde vlâd-
den bir hayli yüksek ve cami harîmin- ı fâtihân olarak 348 sipahi ve sekban
dekilerden daha büyük pencerelerle HASKÖY (Bugün: Haskova). olarak da 219 kılıç asker vermekte idi.
aydınlatılmıştır. Camiin kitabesi, Kıb­ Fatih Sultan Mehmed’in veziri Ko­ Kasaba 1773 yılına kadar iç-il olarak
le kapısı üstünde, sülüs celisiyle ya­ ca Mahmud Paşa’nın kurduğu bir ka­ güven içinde gelişti. Ancak 1768-1774
zılmıştır. Altında 1230 (1815) tarihi ile sabadır. Haskova’da bulunan bir sina­ Osmanlı-Rus Savaşinın ikinci safha­
hattatı Mehmed Fehim’in adı okuna- gog ile okulun küçük ve harap olması sında, Romantzov komutasındaki Rus
bilmektedir. sebebiyle, 1863’te yenilenmiştir. kuvvetleri, Razgrad’ı savunan Çatalcalı
Seyyid Ömer Ağa b. Haşan Camii, Bugün Bulgaristan’da Meriç Irma­ Ali Paşa’nın çekilmesi üzerine kasaba­
Hırsova’nın 12 kilometre doğusunda ğı Havzasinda 82 bin 636 nüfuslu ya girdiler. Geçici bir işgal olan bu
yer al maktadır. Mehmed Ağa Camii ise (1797) idare bölümü merkezi şehirdir. olay, Razgrad’ın tahribine sebep oldu
Hırsova’nın 15-20 kilometre kuzeydo­ ise de, Türk halkı dağılmadı. 1800 yıl­
Evliya Çelebi “ Seyahatnam e "sine
ğusunda yer alır. Vakıf kayıtlarına gö­ göre Hasköy’de 3 okul, 1 medrese, 3 larında ise Rumeli’de türeyen âyânlar-
re Mehmed bin.......?........adında bir tekke (b iri Otman Baba Tekkesi), ayrı­ dan Tirsinikli İsmail Ağa’nın yetiştir­
kişinin mescidini ve ona minber koya­ ca Saruca Paşa Kervansarayı vardı. mesi ve sağ kolu olan Bayraktar Mus­
rak camie çevirttiği zikredilmektedir. tafa Ağa, Razgrad’ı Hacı Ömer Ağa’
Bugün, Tuna’nın Kuzey Dobruca nin ölümü üzerine ele geçirdi. Mısır se­
kesiminde bulunur. feriyle meşgul bulunan hükümet, bu
oldubittiye karşı bir önlem alamadı.
Ancak Manav İbrahim Ağa, Razgrad’ı
HAVRAN işgal ederek Bayraktar’ı şehirden çı­
XX. yüzyılın başına kadar Osman­ kardı ise de, Bayraktar, Manav İbra­
lI İmparatorluğu sınırları içinde Suri­ him ’i 1803’te öldürmekle Razgrad’a
HARMANLI ye vilayetine bağlı sancak merkeziydi. yerleşti. Hükümet de Ocak 1804 yılın­
Osmanlı İmparatorluğu zamanında XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren da Hassa Silahşörü rütbesiyle Alem-
bir kasaba olan Harmanliya bağlı Ob- sancağa bağlı Şeyh Said Köyü’ne bir dar’ın âyânlarını Razgrad halkının da
ruçişte Köyü XVI. yüzyılda kurulmuş­ telgrafhane (1877) yapılmış, Kuneytra isteği üzerine onayladı. 1807-1812 Os-
tur. 1907 yılına kadar “ O b ru klu ” adını kasabasında Lala Mustafa Paşa Camii manlı-Rus Savaşinda Baba Paşa’nın
taşıyan bu köy, 1907’den sonra “ Ob- onarılmış (1895), sancakta bulunan 3 Hacıoğlupazarcığı’nda yenilerek esir
ru ç iş te ” adıyla anılmaya başlanmıştır. köprü yeniden onarımdan geçirilmiş düşmesi üzerine, 25 Haziran 1810 gü­
Bugün Bulgaristan'da Edirne - Sof­ (1891), Aclun kazasına (1873), Hısn Kö­ nü Razgrad, bir kere daha Rus işgali­
ya yolu üzerinde Svilengrad (Mustafa- yü’ne (1873), Kuneytra kazası Cebesa ne girdi. Doksanüç Bozgunu'nda ise
paşa Köprüsü) ve Haskova (Hasköy) Köyü’ne (1868) birer Rum, Haran Kö­ Doğu Ordusu kumandanı Mehmet Ali
arasında yer alan ve Meriç Vadisi ke­ yü’ne ise bir Latin kilisesi (1901) inşa Paşa’nın, Hezargrad civarındaÇayıro-

351
va’dayenilgiye uğraması üzeri ne tekrar rihinde adı çok geçen bir kaledir. Os- özellikle Rusya’ya karşı bir savunma
işgal edildi.Gerek Ayastefanos, gerek manı Türklerinin, bu kalenin önünde kalesi görevini gördü. Kale, 1759 yılın­
Berlin Antlaşmaları sonundaoluşturu- ilk görünüşleri, voyvoda Stefan cel Ma- da yeniden onarılarak tahkim edildi.
lan Bulgaristan Prensliği’ne bırakılmak­ re zamanına rastlar. Fatih Sultan Meh­ Bu onarımlar 1762 ve 1765 yıllarında
la, Osmanlı-Türk egemeni iğinden çık- med’in orduları Moldova kuvvetlerini yeniden yapıldı. XVIII. yüzyıl içinde
tıysada, bütün zorbalara ve güçlere kar­ yendikten sonra, Hotin Kalesi önün­ Hotin, Ruslartarafından birkaç kezişgal
şın, bugün de Bulgaristan Türklerinin de göründüler. II. Bayezid zamanında edildi. II. Mustafa devrinde 1769-1774
çoğunluğu oluşturdukları Bulgar şehir­ Türk orduları, Moldova’nın anahtarı sa­ Savaşı sırasındada Ruslar kaleyi ele ge­
lerinden biri olarak özelliklerini koru­ yılan Kmili ve Akkirman kalelerini zap­ çirecekleri sırada Selânik Mutasarrıfı
maktadır. tettikten sonra (1484), Aşağı Tuna Haşan, 2 bin kişilik bir kuvvetle yetişe­
Hezergrad’ın adı en son Razgrad akıncıları Bâli Bey ve Malkoçoğtu ku­ rek kaleyi kurtardı. Bu başarısı ile Ha­
olayı Türk halkoyunda bir kere dahaha- mandasında ve 1498 yılında, ancak bu şan, Hotin müdafii adını aldı. Kale, 1776
tırlanmıştır. RodnaZaşita( Vatan Koru­ sefer m üttefik kuvvetler olarak, Hotin yılında yeniden onarıma başlanarak
yucuları) adındaki teşkilâta mensup yakınlarına kadar geldiler. Kanunî Sul­ 1777yılında tamamlandı. O s m a n lI la r ı n
Bulgarların buradaki Türk mezarlığını tan Süleyman zamanında, Türk ordu­ Rusya ve Avusturya’ya karşı verdiği
tapripetmeleri üzerine MillîTürkTale- ları Petru Rareş’in üzerine yürüdükle­ 1788 yılında başlayan savaşta Hotin,
be Birliği Başkanı Tevfik İleri’nin baş­ ri zaman, voyvoda Transilvanya’ya ka­ önce Avusturyalılar’ın, sonra da Rus-
kanlığındaki İstanbul Üniversitesi öğ­ çınca, ülke, Türk padişahının emrine lar’ın saldırısına uğradı. Sonunda 19
rencileri resmîmakamların izin verme­ uydu. Bu sebeple ülke yeni bir Türk Eylül 1788 günü, bu iki devletin birleş­
mesine karşın 30 Nisan 1933 günü bir eyaleti durumuna geldi. Bu sırada Ho­ miş kuvvetlerine teslim oldu. Bir ara
miting düzenleyerek, önce Bulgaristan tin, Lehliler tarafından işgal edilmiş yeniden Osmanlılar’ın eline geçen ve
Konsolosluğu önünde gösteri yaptılar. bulunuyordu. Bu sebepten Türk ordu­ bu arada 1793’te kalenin içindeki bir­
Sonrada Feriköy’deki Bulgar mezarlığı- ları Hotin önüne kadar gelemediler. Er­ çok Türk yapısı onarılan Hotin, 1806
naçelenkkoyarakbirjestte bulundular. tesi yıl kaleye yeniden sahip olan Ra- yılından 1918 yılına kadar Ruslar’ın
Hezargrad’da Osmanlı dönemi ya­ reş, Hotin’i hem onarttı, hem de geniş­ elinde kaldıktan sonra Romanya’ya bı­
pılarından 17 cami, 12 han bulunmak­ letti. rakıldı. ikinci Dünya Savaşindan sonra
taydı. Bunların en önemlileri İbrahim Osmanlı Türkleri II. Osman’ın pa­ 1947 yılında yapılan anlaşma ile yeni­
Paşa Cam\\'ü\r(1616). Timur Baba Tek­ dişahlığı zamanında da Hotin önlerin­ den Ruslartarafından işgal edildi.
kesi, Demir Baba’ya aitti. Ayrıca âsi de göründüler. Bu seferin en önemli
Pazvantoğlu’nun camii ve mezarı bulun­ etkeni, Lehliler’in Hotin’e saldırmala­
maktadır. Halen şehirde mevcut AkCa- rıydı. Çocuk yaşta olan II. Osman’ın
m ii’nde Türklere ait m üftülük bulun­ sefere çıkmaması istendiyse de, genç
maktadır. Osmanlı döneminde şehre padişah ordusunun başında kuzeye
bağlı Haydarlı (1873) ve Senovo (1873) yöneldi. Kırım Hanı, Erdel Bey’i ve H U D E Y D E (£ s W adı: Ar. Huday-
köylerinde Bulgar kilisilerinin yapımına Memleketeyn beyleri de kendisine yol­ da).
hükümetçe izin verilmiştir. da katıldılar. 21 Mayıs 1621 günü İstan­ Osmanlı yönetiminde Yemen iline
bul’dan hareket eden II. Osman, büyük bağlı bir liva idi ve bu yüzyıl ortaların­
Hezargrad’da, biri dergi olmak üze­ dan itibaren, Hudeyde, kahve, hurma
re, 5 Türkçe gazete yayınlanmıştır. atası Kanuninin zırhını giymişti. Ordu­
da fille r de yer almaktaydı. Aynı yıl ve deri ticaret merkezi olarak Mokka’-
Bunlar: Deliorman (21.10.1922-12.11. nın yerini almış, yeni tesisler sayesin­
1926), Şahid-ül-Hakaik (1.2.1933;dergi) Ağustos sonlarında Hotin K alesinin
önlerine varan Osmanlı Ordusu’na, Kı­ de liman açık deniz gemilerin girme­
Tuna Boyu (14.12.1926), Tuna Boyu ve
rım Hanı Canik Bey de orada katıldı. Or­ sine elverişli bir hale getirilm iştir. Bu­
Karaden iz (8.4.1932-19.5.1934)'d i r.
Hezargrad (Razgrad) bugün, Bulga­ dunun ve özellikle yeniçerilerin düzen­ raya 1871 yılında gümrük memurları
siz hareketleri, beklenen sonucu ver­ için bir bina, 1874 yılında tuz maden­
ristan’da idare bölümü merkezi şehir­
memekteydi. İlk üç saldırıdan, sonra lerinin işletilmesi için işletme binala­
dir. Rusçuk’un 60 km. güney-doğusun-
Karakaş Mehmed Paşa, büyük kahra­ rı yaptırılmış, ayrıca mevcut Hudeyde
da, Varna-Rusçuk yolu üzerinde ve hükümet binası da vilayetten gönde­
Beyaz-Lom Irmağı kıyısındadır. Yüzöl­ manlık gösterdiyse de, ihanete uğ­
çümü 2.633 km2, nüfusu 204.153’dir. rayarak şehit edilince, askerleri çekil­ rilen tahsisatla yeniden onarılmıştır.
mek zorunda kaldı. Daha sonra iki yü­ Hudeyde, bugün Yemen’de bir li­
Şehir merkezi nüfusu ise 46.608’dir
rüyüş de bir sonuç vermedi. Ancak kış man şehridir.
(1978).
şartları sebebiyle barış yapılmasına
karar verildi ve 9 Ekim günü yapılan
anlaşmagereğince Hotin, Moldova’ya
gerf verildi. Bu suretle Hotin yeni­
den Buğdan’ın hükmü altına girdi.
H O T İN 1658’de Tnasilvanya (Erdel) Pren­ H U M U S (Eski adları: Chamelle,
Hotin şehrinin tarihi, Boğdan’da si II. György Rakoczy, İstanbul’dan izin Camele, Emese).
kurulan bağımsız bir devletle başlar almadan Lehistan’ı istilâya girişti. Çok eski yüzyıllardan beri adı ta­
(1359). 1408 tarihinden sonra Boğdan Bâb-ı Âlî, Serdar Ahmed Paşa’yı bir or­ rihlere geçen bir şehirdir. En rahat de­
ve Lehistan arasında s ık sık anlaşmaz­ du ile Lehistan’a yardıma gönderdi. virlerini Türk egemenliği zamanında
lıklara yolaçtı. Kalesinin müstahkem 1673 yılında Jan Sobieski kumanda­ yaşamıştır. Büyük Selçuklu Hükümda­
oluşu sebebiyle 1621 ve 1673’te Polon- sındaki Leh orduları yeniden H otin’e rı Melikşah zamanında Sultan Tutuş’a
yalılar’ın elinde kaldı. Osmanlı - Lehis­ girdiler. Fakat Türk Padişahı IV. Meh­ verilen Humus, ondan da oğluna geç­
tan Savaşinda Jan Sobieski III. şehri med başında bulunduğu ordusu ile ti. OsmanlIlar devrinde ise şehir, Şam
zaptetti. Hotin, daha sonra Ruslar’ın geldi. Şam Valisi Hüseyin Paşa’mn yö­ vilayetine bağlı bir sancaktı.
eline geçti (1739). Bir ara OsmanlIlar nettiği bir kuşatma sonucu Hotin, ye­ Şehrin duvarlarından ve kapılarından
tarafından fethedildi (1774).BQWxeş niden zaptedildi. Ruslar’ın Prut’ta bü­ zamanımıza fazla bir şey kalmamıştır.
Antlaşması’yla O s m a n lI la r Hotin’i bı­ yük yenilgileri ile sonuçlanan savaş­ Şehirdeki yapılar arasında en önemli­
rakmak zorunda k a ld ı l a r (1812). Hotin, tan sonra meydana gelen kargaşalık­ si, Ulu Camidir. Pazarın ortasında olan
daha sonra Romanya (1918 - 1945) ve lar sırasında Hotin Kalesi ve eyaleti camiin batıdaki cümle kapısında ke­
İkinci Dünya Savaşindan sonra da Boğdan’dan mal alınarak, doğrudan Os­ merli bir geçit ile avluya çıkılır.
Ruslar tarafından zaptedildi. m a n lI la r ı n yönetimi altına veri İdi. Yeni­ Şehrin sayımı 1866 yılında yapıla­
Hotin bugün, SSCB’de, Dniester çeri hasekilerinden Mustafa Ağa Ho- rak, aynı yıl yeniden vergilendirmeye
kıyısında, Çernovtsinın kuzeyinde şe­ tin ’in ilk muhafızı oldu. Mustafa Ağa, tabi tutulm uştur.
hirdir (Ukrayna). Hotin Kalesi’ni onarmaya girişti. Böy­ Osmanlı döneminin son yıllarında
H o tin " Kalesi, Osmanlı Devleti ta­ lece Hotin, 1714-1812 yılları arasında Asi Nehri üzerinde mevcut köprünün
352
onarımı yapılmış, şehirde yaşayan Hı- ne kale, Ibrail Muhafızı Ebubekir Pa­ İHTİMAN
ristiyanlar için 1859’da bir Katolik ki­ şa tarafından onarılarak yeni bir savun­ Osmanlı imparatorluğu zamanın­
lisesi ile 1890 yılında Rum kilisesi, ma hattı oluşturuldu (1823 - 1824). Bu da, Batı Rumeli'nin Tatarpazarcığı
Zabdel köyüne Süryani Katolik kilise­ arada bir Rus saldırısı korkusuyla ti­ Sancağina bağlı kaza merkezi idi. Ta-
si (1902) ile şehir merkezine bir havra careti bahane ederek şehir dışına ka­ tarpazarcığinın 50 kilometre ve Filibe’­
(1904) inşa edilm iştir. Humus, bugün çan halka emirler gönderilerek, şehir nin (Plovdiv) 85 kilometre kuzeydoğu­
Orta Suriye’de bir şehirdir. dışında ticaretlerinin yasaklandığı, an­ sunda bulunan kasabanın nüfusu 5
cak İbrail’de ticaret yapabilecekleri, bin kadardı. Yakınlarında Trajan tara­
aksi hareket edenlerin cezalandırıla­ fından yaptırılan ve 1836'da yakılan
cakları bildirildi (1823). 1828’de daha "Kapılı Derbend” adlı kale vardı. "Sey
önceki anlaşmalara rağmen, Ruslar Büyük H anı" kapısının yanında Gürcü
sözünde durmayıp Boğdan’ ı zaptetti­ Mehmed Paşa kethüdasının yaptırdı­
İBRAİL (Bugün: Brâila). ler ve ibrail’i de kuşattılar. Bunun üze­ ğı çeşmeninyazıtındal 659tarihi vardır.
Osmanlı imparatorluğu dönemin­ rine İbrail muhafızı Vezir Süleyman Pa­ Burada Gazi Mihaloğullarinın yap­
de sancak merkezi olan şehir, Roman­ şa’ya emir verilerek savunmasına de­ tırdıkları güzel birtabhâneli cami var­
ya’nın başlıca şehirlerindendi. Eflâk’­ vam etmesi bildirildi. Süleyman Paşa, dı. Duvarları zengin tuğla süslemeye
ın doğu önünde, Tuna’nın kıyısında ve önlem olarak şehirdeki tüm İslâm ser­ sahip olan bu cami, çok harap bir hal­
Bükreş’ten Glasa giden demiryolu hat­ gerdeleri Vidin tarafına gönderdi. An­ de yakın zaman öncesine kadar duru­
tı üzerindeydi. XIX. yüzyıl sonunda top­ cak aynı yıl Ruslar tarafından alınan yordu.
lam nüfusu 28 bin 277 kişi idi. XVII. şehir, bir yıl sonra yeniden Osmanlı
yüzyılda burası önemli bir ticaret mer­ yönetimine geçti. Daha sonra Roman­
keziydi. 1711 yılında Ruslar tarafından ya’ya bırakıldı.
alınan şehir, uzun bir süre gözden dü­ Halen şehir içinde meydanda, ca­
şerek, yıkık duruma geldi. Şehrin ka­ miden bozulmuş bir kilise bulunmak­
lesi 1777 ve 1791 yıllarında onarılarak tadır ki, bunun hangi camiden çevril­
tahkim edildi. 1801’de yeniden kalenin diği bilinmemektedir. Oldukça büyük İNEBAHTI (Yun. Epakhtos, Na-
onarımı yapıldı. Ancak bu onarımlara olan bu yapı,yaklaşık12 x 15m.boyu- upaktos; bugün: Lepanto).
rağmen Osmanlı - Rus Savaşinda ka­ tundadır. Liman ve kale olarak Ortaçağ’da
le OsmanlIlara, 1812’de yeniden bir Şehirde bugün mevcut olan tek ya­ önem kazanan İnebahtı, 1266’da An-
antlaşmayla teslim edildi ve kale, Ka- pı, Mahmud Yazıcı Camii’dir. Ahşap hı­ gio’ların, 1380’den sonra Angelokast-
pıcıbaşılarından Hacı Osman Ağa ta­ mış duvarlı, yeşil serpme sıvalı, beş ron despotluğunun yönetimine girdi.
rafından Ruslardan teslim alındı. Bun­ göz revaklı olup, revakı ve direkleri ah- 1477’de Türkler tarafından kuşatılan
dan sonra savaşta tahrip olan kalenin şahtır. Camiin iç girişinde 3 metre, şehri, V enedikliler korumaktaydı.
hendekleri ve bazı yerlerinin onarımı- yanlarda 2.5 metre genişliğinde üst 1499’da şehir ve kalesi Osmanlı Türk­
na, 1817yılında başlanarak, 1818’de ta­ mahfiller vardır. Bu mahfiller üç taraf­ leri tarafından teslim alındı (28 A ğus­
mamlandı. Ayrıca vüzera ikâmetine tan camii kuşatır. Mihrabı basit bir yu­ tos). XVI. yüzyıl başlarında sancak bey­
mahsus birde paşa sarayı inşa edildi varlaktır. Minare yakınındaki kapı son­ liği haline getirildi ve Cezayir eyaleti­
(1818). 1819 yılında kale,haritası çizi­ radan açılmıştır. Kapı üstünde güzel ne bağlandı: İki yüzyıl Osmanlı yöne­
lerek yeniden onarıldı. Osmanlı - Rus bir talikle yazılmış 10 beyitlik kitabe­ timinde kalan inebahtı, önemli bir as­
savaşlarının yeniden başlaması üzeri­ si vardır. kerî üs olarak büyük rol oynadı. Korint-
hos kanalından geçen gemilerden
gümrük vergisi alınmaya başlandı.
1571 ’de Osmanlı-Haçlı Deniz Savaşi­
nda Osmanlı donanmasının başında
Müezzinzâde Ali Paşa bulunmaktaydı.
Ayrıca Uluç Ali Paşa, Cafer Paşa, Bar-
baroszâde Haşan Paşa, Barbaroszâde
Mehmed Paşa ve Salihpaşazâde Meh­
med Bey gibi ünlü Türk denizcileri de
bulunmaktaydı. OsmanlIlara karşı
meydana getirilen Haçlı donanması­
nın başında Kari V’in evlilik dışı oğlu,
Hollanda Genel Valisi Don Juan (Avus­
tu ry a lI Johann) getirildi. Venedik do­
nanmasının başında Vaniero, Ceneviz-
lilerinkinin de Giovanni-Andrea Doria.
Papalık donanmasında da dük Marco
Antonio Collanna vardı. Ayrıca Avru -
pa’nın en ünlü prens, soylu, amiral
ve generalleri, Haçlı donanmasında
görev almıştı. Müezzinzâde Ali Paşa ile
Pertev Paşa’nın yanlış tutumları ünlü
Türk denizcilerinin karşı koymalarıyla
sonuçlandı. Yapılan tartışmalar sonun­
da Kaptan-ı Derya’mn görüşü uygulan­
dı. İlk çarpışmalarda yüz kırk iki gemi
yok olduğu gibi, 20 bin Türk levendi de
şehit oldu. Bu savaşta yalnız Uluç Ali
Paşa’nın kumandasındaki Türk sağ ce­
nahı başarı gösterdi. Bundan sonra
OsmanlIlardan alınan İnebahtı (1678),
Karlofça Barışindan sonra surları yı­
kılmak şartıyla OsmanlIlara bırakıldı
(1699). XIX. yüzyılda Ege adalarında
başlayan isyan hareketleri sonucunda
İBRAİL: Köprü (XIX. yüzyıl ik in c i yarısı). İnebahtı ve yöresinde yaşayan Müslü-
353
manlar, Anadolu’ya göç ettiler. Bu ara­
da İnebahtı'daki Hıristiyan halk, baş
kaldırdı (1821). Navarin olayından son­
ra (1827), inebahtı, yardım alamadığı
için ancak kendi imkânlarıyla savun­
masını yapmaya çalıştı. Ancak 1828’-
den sonra Yunanistan’a bırakıldı.
inebahtı bugün, Yunanistan’da,
Korinthos Körfezi’ni Yunan Denizi’ne
bağlayan boğazın kuzey kıyısında bir
kasabadır.
Osmanlı yönetiminde, şehir bayın­
dır hale getirilm iş, mevcut kalenin sü­
rekli onarımı yapılmış, ayrıca burada
yaşayan Müslümanlar içinse, birçok
cami, m escit ve dinî kuruluşlar inşa
edilmiştir. Kale ile birlikte Sultan Mus­ İPEK: Genel görünüm (XVII. yüzyıl yarısı).
tafa ve Sultan Bayezid camileri 1761
yılında meydana gelen bir deprem so­ vişte kazalarına ayrılıyordu. si, Kasım Paşa Camii’nden 6 metre kü­
nucu büyük zarar görmüşler, bunun Burası Osmanlı yönetimine girdik­ çüktür. Bir kilise haline gelmiş, fakat
ten sonra yeni camiler, medreseler, kadınlar manastırının özel mabedi ola­
üzerine bir irade ile bu yapılar onarı­
hamamlar ve binalarla kasaba büyütül- rak kullanıldığından, bütün bina tam
larak, 1862 yılında onarımları tamam­
meye başlandı. Kasabada bulunan olarak korunmuştur. Yapının kubbesi
lanmıştır. Şehirdeki kalenin surları,
Karlofça Antlaşmasından sonra yıkı­ Fethiye Camii, Elhac Hüseyin Camii, sekiz köşe bir kaideye oturur.
larak OsmanlIlara teslim edilmiş, bun­ Yakovalı Haşan Paşa Camii, Memi Pa­ idris Baba Türbesi, 1591 yılında ya­
dan sonra kalenin onarımı 1762’de ya­ şa Medresesi, Mevlevi Tekkesi, Memi pılmıştır. Şehrin kenarındadır. Sekiz­
pılmış, 1804’te depremden zarar gören Şah Camii ve Hamamı, Kasım Paşa gen planlı, kaba taşlardan yapılmış,
Çeşmesi, Karanlık Çarşı, 11 Sıbyan kubbeli küçük bir binadır. Türbe, Avus­
yapı, aynı yıl yeniden onarılmıştır.
Mektebi, 47 çeşme, 400 dükkân, 3 bü­ turyalIlar tarafından baruthane, mah­
1970 yılında bir tane limanda, bir
yük hamamdan bugüne kalabilen Ga­ zen ve sonra şapel (küçük kilise), ola­
tane de kiliseye çevrilmiş olarak yuka­
zi Kasan Paşa Camii, Sultan Süleyman rak kullanılmıştır. Şimdi tekrar türbe
rıda,kalede 2 cami görülüyordu.
Camii, Küçük Cami, idris Baba Türbe­ olarak döşenmiştir.
si ve 1 hamam ile sarnıçtır. Gazi Ka­ Şehir içinde yapılan bir kazıda, ana
sım Paşa Camii, bugün Belvarosi Ki­ cadde kenarında büyük bir Türk çifte
lisesi olmuştur. Cami, kilise haline ge­ hamamının kalıntıları bulunmuştur.
tirilirken minareyi yıkıp, içinde gerek­ Buraya Osmanlı imparatorluğu dö­
İPEK (Bugün: Pecs = Peç). li değişiklik yapıldıysa da, kubbenin neminde 1862 ve 1876 yıllarında olmak
Macaristan’ın güneyinde, Yugos­ üstündeki hilâl kaldırılmadı. Yalnız, hi­ üzere iki rüştiye mektebi, inşa edil­
lavya sınırı yakınında bulunan İpek, lâlin ortasına bir haç konuldu, ipek’te- miş, 1891’de hükümet konağı onarıl­
Osmanlı imparatorluğu’na Kanunî Sul­ ki medreselerde yetişen bilginlerin en mış, İzelkakât köyünde Katolik cema­
tan Süleyman tarafından katıldı (20 Ha­ önemlisi, adını taşıyan eserleriyle ün ati için bir kilise inşasına izin verilmiş­
ziran 1543). Bir sancak olarak, Budin yapan İbrahim Peçevî’dir. tir.
beylerbeyliğine bağlandı. Bundan son­ Ferhad Paşa Camii (Kalıntı), Fer­ İpek (PĞcs), bugün, Macaristan’da, •
ra aşağı Drava ve Tuna ırmaklarına ka­ had Paşa tarafından 1588-1592 yılların­ Baranya İdarî bölgenin merkezi şehri­
dar uzanan bereketli ovası dolayısıy­ da yaptırıldı. Şehir merkezinin olduk­ dir.
la, Osmanlı serhad kalelerinin zahire ça uzağında, kubbeli ve yüksek mina­
gereksinimini karşılayan bir tarım mer­ relidir. Duvar örgüsü kaba yontmadır,
kezi olan ipek’te, Kanunî, Zigetvar se­ kemerler ve söveler oldukça munta­
ferinde bir süre kaldı. Burası 1601 yı­ zam kesme kufeki taşıdır.
lında TiryakiHasan Paşa’nınarpalığı ol­ Gazi Kasım Paşa Camii, 1548-1551
du. Kanije Fatihi Damad İbrahim Pa- yıllarında yapıldı. Restore edilmiş ke­ İSAKÇA, İSAKÇI (Eski adları:
şa’nın harekâtında üs görevini yaptı ve merler, mukarnaslar ve mihrap dışın­ Obrustitsa, O biuşitsa; bugün: Obiuçit-
Kanije’nin fethinden sonra teşkil edi­ da, duvarlarda hâlâ Kuran’dan bazı sa).
len yeni eyaletine yine sancak olarak metinler, parça parça olarak görülmek­ Aşağı Tuna’nın stratejik bakımın­
bağlandı. Ertesi yıl kuşatma altında tedir. Kubbenin çapı 16, yüksekliği 22 dan en önemli geçitlerinden biri ola­
bulunan Kanije Kalesi’ni kurtarmak metredir. Gömme süs işi zengin pen­ rak aldığı kilit konumundan dolayı, Ob-
için gelen Serdar-ı Ekrem Yemişçi Ha­ cere kanatlarından üç tanesi bilinmek­ rustitsa’nın müstahkem bir şehjr oldu­
şan Paşa da, karargâhını burada kur­ tedir ki, bunlar halen Jaszbereny Mü- ğu kuşkusuzdur. Buraya Osmanlı dö­
du. Kanije savunmasında yararlığı gö­ zesi’nde bulunmaktadır. Cami, kilise neminde İsakçı adı verildi ve kalesiy­
rülen Kara Ömer Bey ise, zaferden yapıldığında dış duvarlarına yeni kılıf le ünlü ve müstahkem bir mevki oldu.
sonra ipek Sancak Beyliği’ne getiril­ geçirilm işti. Son yıllarda bu kılıf kal­ Obluçitsa Kalesi’ni, 1419-1420 yılların­
di. 1664'te Kont Zrinyi, Zigetvar üzerin­ dırılarak, bina esas mimarisi ile mey­ da başgösteren olaylarla ilgili olarak
den Osek Köprüsü ile beraber Pöcs’e dana çıkarıldı. Halen yine kilisedir. ilk kez Osmanlı bilgi topları anıyor. O
doğru uzanan bir taarruza giriştiyse Sultan Süleyman Camii, iç kalede­ zaman I. Mehmed, Ulahlarca ele geçi­
de, Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa ile dir. Kiliseden bozmadır; duvarlarının rilen bazı Aşağı Tuna kalelerini geri al­
Mehmed Paşa ve Kaplan Paşa’nın yak­ çok süslü bulunduğunu, renk renk mayı başarmıştır. Kalenin XV. yüzyılın
laşması üzerine, çekilmek zorunda kal­ pencerelerini Evliya Çelebi eserinde ikinci on yıllığın sonunda veya üçün­
dı. 1687’de Budin’in, ardından Sege- anlatmaktadır. Bugünkü katedralde cü on yıllığın başında onarılması ve­
den’in düşmesi üzerine İpek, Avustur­ dört çan kulesi vardır. ya canlandırılması, söz konusu kale­
yalIlar tarafından kuşatıldı. Kale mu­ Yakovalı Haşan Paşa Camii, mina­ nin hiç olmazsa XIV. yüzyılda varlık
hafızı Arslan Paşa can kaygusuna resi ile durur. Tekrar cami olarak dö­ sürdürdüğünü kanıtlıyor. Bu kale, sü­
düştü ve susuzluk yüzünden bura­ şenmiştir. İpek’ten geçen Müslüman­ rekli yararlanılan BuraGeçidi’ni koru­
yı teslim etmek zorunda kaldı. ların ibadetlerine açıktır. muştur. Türk askerleri de kuzeye, ya­
OsmanlIlar yönetiminde Kosova vi­ Yakovalı Haşan Paşa Mevlevi Tek­ ni Moldavya, Lehistan ve Rusya’ya kar­
layetine bağlı bir sancak merkezi olan kesi, Haşan Paşa tarafından yaptırıl­ şı giriştikleri seferler sırasında bu ge­
İpek, Yakova, Berana, Cosine ve Tirgo- dığı bilinmektedir. Bu yapının kubbe­ çitten geçmiştir. İsakçı Kalesi’nin ya-

354
pimini, Evliya Çelebi de o zamana, yani
II. Osman’ın Lehistan seferi zamanına
götürüyor. Şehir, kalenindışındakalı-
yor, reaya, Eflâk, Boğdan, Yunan, Er­
meni ve Bulgarlar’dan ibaretti.
Buradaki birkaç camiden yalnız
Mahmud Yazıcı Camii kalmıştır. Ahşap
çatılı, kiremit örtülü, minareli basit bir
yapıdır. H. 1280 (= 1863/64).

İSKENDERİYE (Eski adı: Alek-


sandria).
Şehir, 1516 yılında fethedilerek Os­
manlI imparatorluğu topraklarına ka­
tıldı. Fetihten sonra şehre önemli mik­
tarda topçu kuvveti gönderildi. Türk­
lerin fethinden sonra, İskenderiye’nin
ödediği vergiler, doğrudan doğruya
Mısır hâzinesine girmeyerek, İstan­
bul’a gönderilmekteydi. XVI. yüzyılda
İskenderiye, kışın arma soyup, onan­
ma giren Türk gemilerine liman hizme­
tini görmekteydi. Bu korsan gemileri
Septe Boğazina kadar uzanıyordu. İs­
kenderiye hapishaneleri bunların ya­ İSKENDERİYE ve İŞKODRA: Genel görünüm.
kaladıkları esirlerle doluydu. Şehrin yı­
kıntıları İstanbul’un camilerini ve baş­
ka binalarıriTsüslemekte kullanılmış­ İŞKODRA veya İSKENDE­ len savaşlar sonunda bölgede İslâmi­
yet geniş ölçüde yayıldı ve birkaç boy
tır. Şehir, 1798 yılında Fransızlar tara­ RİYE (Eski adlan: Scutari, S ucatiri hariç, işkodra ve çevresi halkı, İslâmi­
fından işgal edildi. Daha sonra ingiliz- d ’Aibanie, Scodra, Chrysopolis). yet’i kabul etti. XVIII. yüzyılda zorba­
lerin eline geçerek, 1803’e kadar on­ Osmanlı imparatorluğu’na ilk kez ların eline geçti. 1706’da isyan eden
larda kaldı. 1392’de yapılan akınlar sonucu, Karacadağ halkından bir kısmı dağlık
1807’de yeniden Fransızlar şehri Prens’in, Yıldırım Bayezid’e bağlılığı­ yerlerden aldırılarak, ovalık yerlere yer­
aldılarsada, aynı yıl, Memlûk beyleri­ nı bildirmekle bağlanan İşkodra, kısa leştirildiler. Buşet köyünden Mehmed
ne yardım için gönderdikleri sefer he­ süre sonra Macarların eline geçtiyse Bey bölgeye hâkim oldu ve Bâb-ı Âlî
yetinin başarısızlığından sonra, yeni­ de, Niğbolu Zaferi’nden sonra (1396) kendisine sadrazamlık vererek işkod­
den geri verdiler. 1811’de şehir kalkın­ OsmanlIlar şehre yeniden sahip oldu­ ra Valiiiği’ne atadı. Böylece Kuzey Ar-
dırılarak, surları yeniden inşa edildi. lar. 1401’de Prens tarafından şehir Ve­ navutluk’a hâkim olan Buşuatlar,
1882’de Arabî Paşa İsyanı sırasında nediklilere satıldı. 1409’da Macar Kralı Avusturya ve'Venedik ile siyasî ilişki­
hüküm süren kargaşalık sonucunda, Zsiqmond (Sigism und) tarafından iş­ ler kurmaya başladılar.
şehrin kalesi Temmuz ayında, İngiliz gal edildi. 1444’te Firuz Bey tarafından Mehmed Paşa’nın yerine geçen
donanması tarafından topa tutuldu; er­ ele geçirilerek, Venedik Cumhuriyeti’- Mahmud Paşa, Ruslarla siyasî ilişki
tesi gün de şehrin bir kısmını halk tah­ ne teslim edildi. 1455’te Evrenosoğ- kurmaya başladı ve Katerina H’nin teş­
rip etti. lu İsa Bey tarafından işkodra, kesin vikiyle bölgede isyan etti. Ancak Ga­
Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ olarak Osmanlı topraklarına katıldı ise zi Haşan Paşa’ nın müdahalesiyle
de, şehrin postahanesi 1844'te inşa de, şehir birkaç kez yine el değiştirdi. 1779’da ayaklanma bastırıldı, Mahmud
edilmiştir. 1467’de Rumeli Beylerbeyi Mahmud Paşa anlaşmaya göre tekrar İşkodra
İskenderiye, bugün Mısır’ın en bü­ Paşa büyük bir ordu ile gelerek, bura­ Valiliği’ne bırakıldı. 1786’da Venedik
yük liman şehirlerinden biridir. sını işgal etti. 1468’de Kuzey Arnavut­ topraklarına saldırıya kalkışması, Mah­
luk’la birlikte Osmanlı egemenliği tam mud Paşa'nın idamını gerektiren bir
olarak yöreye yerleşti ve böylece Ru­ sebep oldu. Bunun gereğini yapmak
meli Beylerbeyliğine bağlı bir sancak için harekete geçen Elbasanlı Kurt Ah­
haline getirildi. Arnavutluk’la sürege­ med Paşa, işkodra’yı kuşattıysada, ye­
nilgiye uğrayınca, çekilmek zorunda
kaldı. Mahmud Paşa’nın 1788’de Ka­
radağ’da öldürülmesiyle İşkodra, yeni­
den Osmanlı İmparatorluğu’na bağlan­
dı. 1810 yılında Sırplar, Ruslarla anla­
şarak yeniden isyan ettiler. Bunun üze­
rine Bosna tarafından asker toplana­
rak isyancıların üzerine gidildi ve isyan
bastırıldı. 1832’de Reşid Mehmed Pa-
şa’ nın Mustafa Paşa’yı teslim alışıyla
yerli valilere son verildi.
1871 yılında işkodra’da bulunan
askerî kuvvetler azaltıldı. 3 Rebiülev-
vel 1285 (24 Haziran 1867/68), tarih ve
1474 sayılı Meclis-i Mahsusa Iradesi’y-
le Üsküp vilâyetiyle birleştirilerek,
Merkez, Prizren ve Debre sancakların­
İSKENDERİYE: Genel görünüm (XVII. yüzyıl sonu). dan ibaret bir vilâyet merkezi oldu. Kle-
355
menti, Hotti, Skrielli, Kastrati ve Pu- köyüne Latin kilisesi (1858), Rasi kö­ Bulgar komitelerinin çıkardıkları kar­
lati kabilelerinin yaşadığı merkez ilçe­ yüne Aya Yani Prodmoros (1859), Bar gaşalığı ise Edirne Valisi Hurşid Paşa
de 4 bin 140 hane Müslüman, bin 730 kazasına Aya Nikola (1859), Paruça süratle bastırdı. Dersaadet Konferan­
hane Latin ve 370 hane de Ortodoks M ahallesine (1859), sancak merkezi­ sımdan olarak İngiliz-Rus teklifine gö­
vardı. İşkodra şehri ise 2 bin 500 ha­ ne Aya Aleksandr adlı Rum kilisesi re oluşturulması düşünülen Bulgaris­
ne Müslüman, 900 hane Latin ve 100 (1859), Kastıran kazası Bayza köyüne tan muhtar eyaleti sınırları içine alın­
hane de Ortodoks idi. 1 Mart 1876 yı­ (1859), ispiç köyüne Latin kiliseleri dı. Bu konferansı izleyen 93 Bozgunu’-
lında halk Bâb-ıÂlî’ye birm ektupgön- (1860), Boşet köyüne Katolik kilisesi nda Veysel Paşa ordusunun Şıpka’da
dererek, Işkodra’nın vilâyet olmasın­ (1863), Ülgün kazası Akçabel köyüne teslim oluşundan sonra General Sko-
dan dolayı teşekkürlerini arzettiler. Latin kilisesi (1873), Akud köyüne Ka­ belev kuvvetleri tarafından işgal edil­
1876’da İşkodra Derviş Paşa’nın to lik kilisesi (1892), Rum cemaati kız di. 1878’de Ayastefanos Antlaşması
karargâhı oldu. Burada Mirditlerin çı­ ve erkek çocukları için mektep (1893), ile Osmanlı hükümetince yeniden ku­
kardıkları isyanlar bastırıldı; sonra da Zadırma köyüne Katolik kilisesi (1895), rulan Büyük Bulgaristan emaretine
Karadağ Savaşinda önemli merkezler­ Veli Boya köyüne papaz ikametgâhı terk edildi ise de, Berlin Konferansı
den biri oldu. 1877’de İşkodra vilâyeti (1896), Leon kazası Eşfiz köyüne Latin sonunda Doğu Rumeli eyaletine bağ­
küçültüldü, ufak bir vilâyet haline ge­ kilisesi (1902), il merkezine Latin sa­ landı. Eylül 1885’te ise bu eyaletin Bul­
tirildi. Aynı yıl Osmanlı M eclisi’ne m il­ nayi mektebi (1902), ve Latin Eytamha- garistan emareti ile birleşmesi üzeri­
letvekili gönderen 29 seçim bölgesin­ nesi ile sanayi mektebi (1909) yapıldı. ne, kesinlikle elden çıktı. Türk ege­
den biri oldu. 1881’de ilçe yapıldı. 1908 İşkodra’daki (1896), ile Payan menliği süresince şirin bir Türk kasa­
teşkilâtında ise, merkez ve Draç san­ (1898) ve Dayiç köylerindeki Latin ki­ bası olarak gelişen İslimiye, her yıl Ha­
caklarından meydana gelen bir vilâyet liselerinin (1899), Leş kazasındaki Ka­ ziran ayında yapılan panayırı ile tanın­
haline getirildi. Balkan Savaşinda İş­ tolik kilisesinin (1899), Şeldıpa köyün­ mıştı. tslim iye’de IV. Murad’ın defter­
kodra, Haşan Rıza Paşa komutasında deki Latin K ilisesi’nin (1902) onarım- darı Vezir Mehmed Paşa’nın yaptırdı­
kendisini kahramanca savundu ise de, larına izin verildi. ğı (1642) bir de han bulunmaktadır.
Esat) Paşa Toptanfnin Haşan Rıza Pa- Osmanlı dönemi yapılarından olan Osmanlı yönetiminde İslim iye’de
şa’yı şehit etmesi üzerine 13 Nisan ve halen İşkodra’da viran olarak mev­ çuhacılık oldukça gelişm iştir. Bulga­
1913’te teslim oldu. Böylece Türk ege­ cut Kurşunlu Camii, buradaki Buşat- ristan’da ilk fabrika, 1841’de kurulan
menliği sona eren İşkodra, Birinci lılar ailesi adına yapılmıştır. Camiin çuha fabrikasıdır. Bu fabrikaya İstan­
Dünya Savaşinda, 27 Haziran 1915’te kubbeleri kurşunla kaplı olduğu için, bul’dan bir fabrikatör yollandığı (1841),
Avusturya-Macaristan birlikleri, İkinci halk arasında “ Kurşunlu Cam i” demek fabrikaya eski Muhassıl Kâni Bey’in
Dünya Savaşinda ise italyanlar tara­ olan “ Dscham ia P lu m it’’ adı ile anıl­ atandığı, fabrikanın üretimiyle ilgili
fından işgal edildi. Bugün Arnavutluk maktadır. L fiyat belirlenmesi yapıldığı, üç yıl son­
C um huriyetini oluşturan 10 İdarî böl­ Cami, yapı şekli bakımından İstan­ ra açılan ikinci bir çuha fabrikasıyla
geden birinin merkezi olan işkodra’da bul sultan camilerinin kopyesi n ite li­ (1844), ilg ili yönetim ve yapılan çuha­
son nüfus sayımında Müslüman nüfus ğini taşımaktadır. Esas cami, kare bi­ lara ait yayınlanan bilgiler hakkında ay­
50 bini aşmaktaydı. Ancak, Osmanlı çim li olup, üstünde oransız derecede rıntılı bilgilere sahip bulunuyoruz. Ay­
egemenliğinin burada son bulması yüksek penceresiz sekiz köşeli kasna­ rıca bu fabrikada işçiler arasında çıkan
üzerine halkın çoğu Türkiye'yegöçet­ ğa oturan kubbesi vardır. Mihrap, son dedikodudan dolayı, fabrika müdürü
miş, burada çok az bir nüfus kalmış­ devir Osmanlı camilerinde görüldüğü Ali Rıza Efendi’nin azledildiği, Beykoz
tır. gibi, dışarı taşkın bir bölümün içinde­ fabrikalarında dokunan çuhalarla bir­
Osmanlı devrinin son yıllarında İş- dir. likte yeni bir fiyat ayarlaması yapıldı­
kodra’nın 1500 dükkân, 1 kapalıçarşı, ğı (1847) ve fabrikanın ıslahı ve yöne­
1 bedesten, 40 kadar cami, 2 medre­ timi hakkında karar çıkarıldığı, 1847 yı-
se, 1 ortaokul ve 1 kütüphane vardı. lıda İslim iye’deki çuha fabrikalarının
Osmanlı imparatorluğu’nun yöne­ yeniden onarılarak, bu fabrikalar için
tim i süresince Işkodra’da mevcut bir­ Ispanya koyunu yetiştirilm esinin teş­
çok yapıların onarımları gerçekleştiril­ İSLİMİYE (Eski adları: Slymnia, viki ve bu koyunlardan vergi alınması
miş, birçok okul, kilise ve diğer yapı Slim no, S livno; bugün: Sliven). hakkında bir iradenin çıkarıldığı (1853)
yeniden yaptırılmıştır. Bunlara örnek Son Osmanlı devri Edirne vilâyeti­ da, edindiğimiz bilgiler arasındadır.
vermek gerekirse, aşağıda tarihleriy­ ne bağlı sancaklardan biri olan İslimi- XVIII. yüzyıl sonlarında, islim iye’­
le sıralanan onarım yapıları sayabiliriz: ye, 1365/66 yılında Kara Timurtaş Bey de yaşayan Selâtin-i Cengiziye (Cen­
1769yılındaPodgoriçe, Espozi ve tarafından Osmanlı yönetimine alına­ g iz Sultanları) adlı topluluğun, Serdar
Zabik kaleleri onarıldı. Drin Nehri üze­ rak, Filibe Sancağina bağlı bir kadılık olan Ali adlı kimse tarafından haksız
rindeki köprünün (1866) ve diğer köp­ haline kondu. Burası Tanrıdağı yörük- yere suçlandıkları, tutuklandıkları ve
rülerin (1901), onarımları yapıldı. leri ile Yanbolu ve Bozapa Tatarları ta­ şeriata aykırı olarak idam edildikleri,
1834'te bir kışla, 1855’te ve 57’de bir rafından iskân edildi. Tarihin en par­ çiftliğinde ikamet eden Arslan Giray
rüştiye mektebi, 1861’de Bugoviçe ka­ lak devirlerini IV. Mehmed ve oğlu II. Sultan’ın bir adamının tutuklanıp dö­
zasında bir kışla, 1865’te 4 sıbyan mek­ Mustafa devirlerinde yaşadı. IV. Meh­ vüldüğü, bir arabaya yüklenip çiftliğe
tebi, 1867’de askerler için hastahane, med, burada bir av köşkü inşa e ttirdi­ gönderildiği, adamın yediği dayağa da­
Podgoriçe kasabasında bir kışla ve ğinden, sık sık buraya avlanmaya ge­ yanamayarak ötdüğü, bu adamın ter­
hastahane, 1870’te İşkodra’da yeni bir lirdi. Tarihî kayıtlara göre, Sliven, es­ biyesi gerektiği,eski Kırım Hanı Selim
hastahane; 1883’te gümrük binası, Tuz kiden beri Osmanlı padişahlarının av Giray tarafından Osmanlı hükümetine
kasabasında bir cami (1892), İşkodra, sürdükleri alanlardan biri olarak bilin­ rapor edildi. Bunun üzerine Serdar A li’­
Les ve Tuz kasabasında 10 mektep, bir mektedir. Gerek Fatih, gerek oğlu II. nin görevinden uzaklaştırılması için
mescit (1892), 1905 yılında ise Müslü­ Bayezid’in Rumeli seferlerinden dö­ Edirne Bostancıbaşısı ve islimiye Naib
man çocuklar için bir okul yaptırıldı. nüşlerinde bu yörede sürek avları ter­ ve Âyânina em ir verilm iştir (12-21
Işkodra’da yaşayan Hıristiyanlar tip ettikleri vekâyinamelerde b e lirtil­ Temmuz 1783). Osmanlı döneminde
için de, kilise, okul ve diğer yapıların mektedir. Daha sonraları Rumeli’de Islimiye’de bir rüştiye okulu inşa edil­
onarım veya yenilenmesine Osmanlı hükümetin zaafından yararlanarak or­ miş (1866), burada mevcut cami ile
hükümetince izin verilm iştir. Bunları taya çıkan âyânlardan Tirsinikli Süley­ fabrikanın kapılarına kazınmak üzere
XIX. yüzyıl ikinci yarısından itibaren ta­ man Ağa ve onu takiben Alemdar Mus­ düşürülmüş birkaçtarih, padişaha arz-
rihleriyle aşağıdaki şekilde sıralayabi­ tafa, Sliven’e hâkim olm uşlardı. edilmiş (1845), Islim iye’ye bağlı Kızı­
liriz: 1829’da Rusların işgaline uğrayan Sli­ lağaç kazasının Tafra köyüne Sveti Bo-
AvusturyalIlar için bir Katolik k ili­ ven Vilâyat-ı Umûmîye Nizamnamesi gorodiçe adlı Bulgar ve Karinâbâd ka­
sesi (1855), Zoyçe köyüne bir Katolik gereğince, Filibe’den ayrılarak bir san­ zasının Kayabaş köyüne de başka bir
kilisesi (1858), Zadrime kazası Zaviye cak halinde teşkilâtlandırıldı. 1876’da kilise inşa edilmiştir.
356
İslim iye’de Osmanlı Devleti yöne­ tiler. Ancak Küçük Kaynarca (1774) ref kaza olan İştib ’e bağlı yüzbeş köy
tim i aleyhtarı “ Jön T ü rkle r" iki gaze­ Antlaşması’nın 16. maddesi, Besarab- vardı. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri ser­
te yayınlamışlardır. Biri TEMAŞA— i ya’nın, İsmail ile birlikte^ Bâb-ı Â lî’ye darı, muhtesibi, bac memuru, şehir
ESRAR ki, öğretmen Süleyman Fehmi iadesini öngörüyordu. O zaman il. Se­ kethüdası, haraç ağası bulunmaktay­
Bey tarafından taş basması olarak çı­ lim, bu mevkii berkitti ve Tuna’nın ku­ dı. Şehrin kalesi batısında kayalı yük­
karılmış (1.10.1904-30.6.1905), diğeri zeyinde, İsm ail’in en kuvvetli Türk ka­ sek dağ üzerinde beşgen şekilde bir
ise yine Süleyman Fehmi Bey tarafın­ lesi haline getirdi. kavi kale iç il olduğundan zamanla yı­
dan TEMAŞA— I EFKÂR adı ile yayın­ 1789’da başlayan yeni Osmanlı- kılıp, bundan eser kalmamıştır. Kale
lanmıştır. (1.5.1906-7.6.1906). Rus Savaşı’nda İsmail, yine meşhur ol­ altında Fethiye Camii, Murad Han Ca­
Islimiye (Sliven), bugün Bulgaris­ du. AvusturyalIlar savaştan çekildiler- mii, Hüssampaşa Camii, Ahmed Paşa
tan’da Sredna Gora.ile Balkan Dağı se de, Ruslar, savaşa devam ettiler. İs­ Camii, Kadın Ana Camii vardı. Ayrıca
arasında, Sliven Geçidi’nin eteğinde, mail’in zaptı ile, büyük bir zafer kazan­ çok sayıda mescit de bulunuyordu.
idare bölümü merkezi olaa şehirdir. dılar. Bu savaşta, Osmanlı kuvvetleri Başlıcaları: Arasta, Tabakhane, Haniçi,
oldukça büyük kayıplar verdiler. Bu Orta, Seca, Karakadı, Sinan Bey mes­
olay, Avrupa’da büyük yankyarattığı gi­ citleriydi. Yakın tarihlerde restore edi­
bi, İstanbul’da da halkın ayaklanmala­ len değişik mimarili bir de bedesten
rına sebep oldu ve II. Selim, Sadrazam vardır.
Abdi Paşa’nın idamını emretti. Yaş Ba­ Osmanlı döneminin son yıllarında
İSMAİL rış Antlaşması ile (1792) İsmail, Bâb-ı kazadaki nehir üzerine bir köprü yapıl­
Besarabya’nın güneyinde, Bucak Âlî’ye terk edildi.Ancak Rus sınırı,Dni- mış, burada yaşayan Hıristiyan ve Bul­
adı verilen bölgeye bağlı şehir ve vila­ ester Nehri olarak saptanıldı. III. Se­ garlar için de 1859’da bir Rum kilise­
yet olup, aynı bölgede, Tuna üzerinde lim, derhal kalenin yeniden inşasına si, 1890’da Kortuca köyüne, 1897’de
eski bir Türk kalesinin de adıdır. girişti. 1890’daki Osmanlı-Rus Sava- de Zancişte köyünde birer Bulgar ki­
İsmail adına ilk kez 1595 tarihli bel­ şı’nda, Rusların burayı, Prut ile Dries- lisesi yapılmıştır. Şehirdeki en önem­
gelerde rastlanılmaktadır. O tarihte ter’in Boğdan’daki parçası arasında li Osmanlı dönemi yapısı, Murad Ca-
Boğdan Prensi Aron cel Cumplit, Ef­ kalan bölümü ile birlikte işgal ettiler. m ii’dir. Dört köşe bir kubbesi vardı.
lâk Prensi Mihai Viteanzul ile anlaşa­ Buraları, Bükreş Antlaşması i\e (1812), XIX. yüzyıl sonunda İştib’de6 bin
rak, Osmanlı baskılarına karşı ayaklan­ Ruslara bırakıldı. 1812’den itibaren nüfus vardı. Ayrıca 13 cami, 3 medre­
dı ve Boğdanlı Macar ve Kazak birlik­ Ruslar, İsmail şehrini gittikçe daha se, 2 kilise, 1 havra, 3 medrese, 1 rüş­
leri ile Bucak’ın Türk şehirlerine sal­ çok göçmen ile iskân ettiler. Birçok tiye, 4 iptidaî, 6 sıbyan mektebi, 2 Hı­
dırdı. İçinde 4 bin kişilik birTürk kuv­ RomanyalI, Yunanlı, Bulgar, Ermeni, ristiyan mektebi, 900 dükkân, 50 han,
veti bulunan İsmail Kalesi, 22 Mart Yahudi ve kıptî buraya akın etti. 1 kışla ile Mehmed Kâhya’nın yaptır­
1595’te zaptedildi. Bu kale az sonra bir 1815’te şehirde dört kilise, 71 devlet dığı köprü ve kale yıkıntıları vardı. Köp­
Türk dizdarının emrine girdi. Evliya Çe­ binası ve 159 mağaza bulunuyordu. rü, 1902’de onarılmıştır.
lebi, “ Seyahatnâme"s\nöe şehrin 1484 Kırım Savaşı’ndan (1856) sonra, Pa­ iştib, bugün Yugoslavya’da bir şe­
tarihinde Sultan Bayezid Han’ın İsmail ris Antlaşması ile Besarabya’nın güne­ hirdir.
Kapudan’ı bu şehri fethettiği için, adı­ yi, İsmail ile birlikte, Boğdan’a iade
na İsmail şehri denildiğini belirtmek­ edildi. Şehir ve havalisi yeniden Ro-
tedir. Bununla birlikte, İsmail toprak­ meniere geçti ve 1877 Savaşı sonları­
larının Boğdan'dan ayrılıp, iki kuvvet­ na kadar Ruslar tarafından işgal edil­
li müstahkem mevki olan Kili ve Akker­ di. 1878 Berlin Antlaşması iie, bütün
man ile birlikte, 1484’te il. Bayezid’in Besârabyayeniden Rus hâkimiyetine İVRACA (Evreşe; bugün: Vrat-
girdi. Birinci Dünya Savaşı’ndan son­ sa, Vraca).
Stefan cel Mare’ye karşı açtığı sefer
ra (1918), halkın serbest oyu iie İsma­ Osmanlı yönetimi sırasında Vidin
sonucunda Osmanlı topraklarına katıl­ Sancağı’na bağlı bir kaza merkezi olan
dığı bilinmektedir. Kanunî Sultan Sü­ il, bütün Besarabya ile birlikte, 1940’a
kadar, Romanya topraklarına dahil ol­ İvraca’da, Evliya Çelebi zamanında 9
leyman’ın seferinden (1538) sonra, cami, 4 okul, 2 medrese vardı. Tabak,
Boğdan’ın güneyindeki bu yer kısa sü­ du ise de, Ruslar 1947 Paris Antlaşma­
Kurşun, Taşlıyol, Kara Camii,Kemer ve
rede gelişti. 1595’te önemli bir garni­ sı ile yeniden kendi hakimiyetlerine al­
Çarşı camileri başlıcalarıdır.
zon merkezi oldu. dılar. Şehirde hâlâ kalenin yıkıntıları
bulunmaktadır. Çoğu yıkılmıştır. Kazaya 1858’de
Şehir ve kale, Kazak akınları sonu­
bir Bulgar kilisesi yapılmıştır. Evliya
cunda tahrip edildi. 1602’de Kazaklar,
Çelebi’nin ifadesine göre, yöre kadın­
Tuna’nın güneyine doğru çıkarak İs­
ları çok becerikli, marifetliydi ve erkek­
mail ve civarındaki Oblucita şehrini ya­
lerin işlerini de onlar görürdü. İpekçi­
kıp yıktılar; aynı eylemlerini de 1624 yı­ lik, gülcülük Türklerin elindeydi.
lında tekrarladılar. Diğer taraftan Po­ İvraca (Vratsa), bugün Bulgaristan’­
lonyalI Zamoyski’nin Boğdan’da Türk- İŞTİB (Eski adı: A stibo s; bugün:
da bir şehir; idare bölümü merkezidir.
lere karşı elde ettiği zaferler sonucun­ Stip).
da, PolonyalIlar da (Mayıs 1602) İsmail OsmanlIlar tarafından fethi I. Mu­
Kalesi'ni istediler, ve XVIII. yüzyılın ilk rad devrinde gerçekleşmiştir. 1382 ta­
yıllarında Bucak'ın Türk unsuru, Doğu­ rihinde Rumeli Beylerbeyi Timurtaş
dan gelen göçmenler ile kuvvetlendi­ Paşa tarafından fethedildi. Osmanlı
rildi ve kendine özgü bağımsızlık ru­ yönetiminde Kosova vilâyeti merkez
hunu korudu. sancağına (Üsküp) bağlı kaza merke­ İVRANİYE (Bugün: Vrana).
1711 yılındaki Osmanlı-Rus savaş­ ziydi. Usküp’ün yaklaşık 70 kilometre Benkovac civarında, Adriyatik De-
larında İsmail, önemli birtalimhâne ol­ güneydoğusundadır. Rumeli Bölgesi’- nizi’ne yakın bir yerde, küçük bir yer­
du. Prut Muharebesi’nden önce İsma­ nin bilim ve kültür merkezlerinden bi­ leşim yeriydi. XVII. yüzyılda Osmanlı
il'de dahil olmak üzere, Buğdanlılar ile ri olan Üsküp’e bu kadar yakın oldu­ yönetimine geçtikten sonra Tuna vilâ­
birlikte Bucak’ın tekrar geri alınması­ ğu için, ilk devirlerde yapılan bir med­ yeti Niş Sancağı’na bağlı kaza merke­
na karar veriimişsti. Birkaç yıl sonra, reseden sonra ilerki devirlerde bilim zi oldu.
1699’da olduğu gibi civardaki Türkler merkezi olma yönünde bir gelişme Kazanın, kulelerle belirtilm iş kale­
yeniden ayaklandılar ve Kırım hanla­ kaydedememiştir. si, bugün haraptır. Bu mevkide önemli
rının hâkimiyetine girmek istediler. XVII. yüzyılda Rumeli eyâletinde olan kalenin 150 metre batısındaki
Ancak Adil Giray, karargâhını İsmail’­ Köstendil Sancağı’na bağlıydı ve bu handır. Memeli kemer pencerelerine
de kuran Özülü Abdullah Paşa’ya bo­ topraklar Köstendil Beyi’nin hasıydı. bakıldığında, yapının Türk üslûbu ol­
yun eğdi. 1770 yılında Ruslar, Prens Şeyhülislamı, nakibüleşrafı bulunmak­ duğu ânlaşılmaktadır.
Repnin zamanında, İsmail’i de işgal et­ taydı. Yüz e lli akçe payesi ile şe­ XIX. yüzyılda küçük de olsa pek
357
çok dinî yapı bulunmaktaydı. Bunlar,
1869’da onarım görmüştür.
Kasabada yaşayan Hıristiyan aha­
li için birçok köyde kilise yaptırılmış­
tır.

İZVORNİK (Bugün: Zvornık).


. Şehir,Osmanlı İmparatorluğu ege­
menliğine Fatih Sultan Mehmed tara­
fından fethedilerek geçti (XV. yüzyıl).
Türklerin yönetiminde kale içine “ Fa­
tih Camii” inşa edildi. Ayrıca kethüda,
imam, müezzin, kapıcı evleri, ambar,
cephane, şahi topları, dizdar ve yirmi-
sekiz er bulunmaktaydı.
Drina Nehri kenarındaki şehrin o l­
dukça yalçın kaya üstünde bulunan
kalesi, yukarı iç hisar ve aşağı kale ol­
mak üzereiklye ayrılır. Yukarıdaki bir­
kaç daracık evle Ebu'i-Fetih Camii ve
ambarlarımevcuttu. Aşağı kalenin beş
kubbesi olup, Drina Nehri’nin tam ke­
narındaydı. Kale kapısından güneye
bakana “ H ü n k â r" kapısı denilir.
Varoşlarıyla beraber şehirde 18 ca­ KAHİRE: Esir Pazarı (XIX. yüzyıl).
mi ve mescit bulunmaktaydı (XIX. yüz­
yıl). Güney tarafından Hünkâr kapısı­ lardan hemen hemen hiçbiri kalma­ de, Davudiye Mahallesi’ndedir. III. Mu
nın iç tarafındaki Sultan Mehmed Han mışsa da, Sinan Camii, şehrin en rad’ın eşi ve III. Mehmed’in annesi, Sa
Camii; kurşunlu "tavan kub b e "\\ idi. önemli yapısıydı. Cami, 12 metrelik tek fiye Sultan adına yaptırılmıştır (XVI
1477 yılında inşa edilen yapı, 1574’te kubbeli olup, yalnız alt pencereler ve yüzyıl sonu). Yapı, dört metre kada
onarım görmüştür. Kanun! Sultan Sü­ sekiz köşe yüksek kasnağa açılmış yüksek olup, merdivenlerle çıkılır, dik­
leyman şehirde “ F e th iye " adıyla bir dört pencereyle aydınlanmaktadır. dörtgendir. Altı mermer sütun üzerine
cami yaptırmıştır. Bey Camii ve izvor- Kubbe kasnağı kürevî alîkalarla oturur. yükselmiş bir kubbesi ve kubbenin
nik Camii adlarındaolanlardan başka, Yapının kapı ucunda üç satır üstüne çevresinde rengârenk cam ve alçıdan
iki varoşta ikişer cami ve toplam se­ bulunan kitabeden 1594’te yaptırıldı­ yapılmış yirmi dört pencere bulunmak­
kiz mescit ve sekiz tekke, üç medre­ ğı anlaşılmaktadır. tadır. Büyük kubbenin çevresinde de
se, yedi mektep ve bir hamam bulun­ Kaçanik, bugün Yugoslavya’ya ayrıca daha küçük kubbeler olup, ana
maktaydı (XIX. yüzyıl). bağlı kazadır. kubbede değirmi küçük pencerecik-
XIX. yüzyılda 1766 yılında onarılan ler yer almaktadır. Mihrabı mermer­
kale, iki kez daha onarım görmüştür dendir ve kıymetli çinilerle bezenmiş­
(1761, 1762). Şehre 1870 yılından itiba­ tir.
ren göçmenler getirilerek yerleştiril­ Mehmed Ali Paşa Camii, Mimar
miş ve bu tarihten itibaren Müsiüman Boşnak Yusuf tarafından Kavalalı
nüfusu ağırlık kazanmıştır. Şehre 1863 M ehm ed A li Paşa iç in yapıldı
yılında bir hastahane, 1876’da bir mer­ KAHİRE (1830-1848). 52 metre yüksekliğinde ve
kez hapishanesi ile evrak mahzeni in­ Nil Nehri’nin doğu yakasında ku­ 21 metre çapında pandantifli büyük bir
şa edilm iştir. Burada yaşayan H ıristi­ rulan şehrin adının (Mısr el-Kahire) nü­ kubbesi vardır. Dört büyük kemere da­
yan dinine mensup halk içinse, Grad- vesini 969,yılında oluşturmaya başla­ yanır. Bu kemerlere de dört yarım kub­
caniçe kasabasına bir sıbyan mekte­ yan kişi, Fatimi hükümdarlarından, be bitişir. Daha küçük bir yarım kub­
biyle bir kilise inşa edilm iş (1855), da­ Cevher’dir. Şehir büyük bir kültür ve be de mihrabın bulunduğu dikdörtgen
ha sonra 1869 ile 1870 yılları arasında siyaset merkezi olarak Kölemenler hücreyi kapatır. Cami, alttaki büyük,
birçok köye kilise inşa edilm iştir. devrinde başladı (XIV. yüzyıl). üstteki daha küçük olmak üzere, üst
1517’de Osmanlı egemenliğine gi­ üste binmiş iki kareden meydana ge­
ren Kahire, canlı ve önemli bir şehir ol­ lir. Karelerin köşelerinde sekiz ince
ma niteliğini korudu. Mehmed Ali Pa­ ağırlık kulesiyle minareler ve sivri kub­
şa zamanında yeni bir canlılık kazan­ be camie bir yükseklik verir. İstanbul’­
maya başladı. Eski Kahire’nin (Mısr el- un St itin cam ilerinin taklidi olarak
Kaîma) kuzeyinde ve eski Kıptî kilise­ yapıln.ıştır.
KAÇAN İK lerinin yer aldığı semtte 1906 tarihin­ Rumipaşa Camii; 1529 yılında Ha­
Üsküp’ün 38 kilometre uzağında de modern çehreli bir sayfiye mahal­ şan Rumî Paşa tarafından yaptırıldı.
bulunan kasaba, Osmanlı imparatorlu­ lesi kurulmuştur. Geçen yüzyılın dik­ Planı, Bursa’daki Yeşil Cami, Orhan-
ğu topraklarına 1382 tarihinde Rume­ kate değer sanat eserlerinden biri de bey, İstanbul’daki Mahmud Paşa ve
li Beylerbeyi Timurtaş Paşa tarafından Abidin Sarayı’dır. Murad Paşa camilerine benzer. Dik­
fethedilerek katıldı. Kaçanik, Kosova Kahire’de Osmanlı döneminde dörtgen planlı olan namaz yeri mihra­
vilayeti merkez sancağı Üsküp kaza MUNTEŞİR-UL-VATAN adlı siyasî bir bın ekseninde bulunan iki kubbeyle ör­
merkezine bağlı idi. Kalesi Yemen Fa­ gazete çıkmaktaydı. Ancak yayınların tülüdür. Daha küçük kubbeler, geçme
tihi Sadrazam Sinan Paşa tarafından 1 hükümet aleyhine olması sebebiyle veya beşik tonozlar, iki orta kubbenin
yaptırılmıştır. 1888 yılında kapatılmıştır. yanlarında yer alır. Yapı, dik olarak bir­
Evliya Çelebi, “ Seyahatnâm esi"n- Şehirde Osmanlı dönemine ait birini kesen iki dikdörtgenden meyda­
de burada bir Bektaşî tekkesi, bir sıb- önemli yapılar şunlardır: na gelir. Ortada büyük kubbe yükse­
yan mektebi, büyük bir han, küçük bir Safiye Sultan Camii; Mehmed Ali lir. Camiin ön yüzünde küçük kubbe­
hamam bulunduğunu kaydeder, Bun- Caddesi’nde, kale yolunun sol yönün­ lerle örtülü bir revak vardır.

358
mandasındaki Türk kuvvetleri ilk kez
muş, 1854 yılında Yunanlı şakiler ka­
KalavunMedresesiTürbe ve Camii,
1285 yılında Memluklar tarafından kül­ çarak buraya sığınmışlar, bunun üze­olarak 1633’te göründülerse de Kâtip
liye olarak yaptırılmıştır. Mescit solda, Çelebi’nin " F e zle k e " ve Evliya Çele­
rine isyancıların buradan kovulması ile
türbe ve minare sağdadır. Sol tarafta­ Ferik Abdi Paşa görevlendirilmiştir.bin in “S eyahatnam e” adlı eserlerin­
ki kapıdan şadırvanlı bir avluya girilir. Kaza, Yunan isyanından sonra Yu­de General Koniecpolski tarafından
Bu avlunun kuzey ve güney kenarında nanistan’a terk edilmiştir. başarıyla korunduğu belirtilmektedir.
iki eyvan vardır. Lehistan’da György Rakoczy ll’ye karşı
Kahire’de Osmanlı dönemi eseri yapılan savaşlarda Melek Ahmed Pa­
olarak bir de Sinan Paşa Camii vardır. şa, Evliya Çelebi ile birlikte, 1657’de
Mehmed Ali Paşa Baraj ve Köprü­ Kamaniçe'nin surlarına sokulup, ya­
sü (Kanat irü ’I-Hayriye); N il’in iki kola kından araştırdı ise de, kaleye saldı-
ayrıldığı yerdedir. İki parçadan oluşur. KALKAN DELEN (Bugün: 7e- ramadı. Polonya ile bir taraftan Bâb-ı
Dimyat tarafındaki 522 metre-boyun­ tovoj. Âlî ve Kırım Türkleri, diğer taraftan Kı­
da 71 gözlüdür. Reşit tarafındaki 452 Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­ rım Türkleri ile ittifak yapan ve Türk­
metre boyunda, 61 gözlüdür. İkisi de de Prizzen vilâyeti Debre Sancağina lerin korunmasına başvuran Hetman
bağlı olan Kalkandelen, Türklerin ege­ Doroşenko kazaları arasındaki siyasî
ikişer kapaklıdır. Kapaklar makineler­
menliği isırasında bir kasabadan öte­ ihtilaflar sonucunda, IV. Mehmed, 4
le açılıp kapanır. Bu iki kısım dairevî
ye gidememiştir. Buranın nüfusunu Haziran 1674 yılında Lehistan'a karşı
bir rıhtımla birleşir. Buraya “F em m ’ül-
büyük çoğunlukla Arnavutlar, Yugos- başarılı bir sefere girişti. Bu sefer,Os­
Bahr" denir. Bendin üzeri geniş bir yol­
dur. Etrafı bahçe olup Kahire’nin en lavlarve sayıları çok azalmış olan Türk­ manlI padişahlarının, Tuna'nın kuzeyi­
güzel yerlerinden biridir. ler oluşturmaktaydı. ne geçtikleri son sefer oldu. Sadrazam
Kazaya, Vardar Nehri üzerinden ge­ Ahmed Köprülü’nün anlaşmazlığı çö­
çen ve Türk yapısı olduğu belli olan bir zümlemek amacı ile, kral hasta oldu­
köprüden girilir. Buradaki Osmanlı dö­ ğu için, Lehistan Başvekili’ne gönder­
nemi yapılardan Abdurrahman Paşa diği bir mektup sonuç vermedi. IV.
tarafından yaptırılan "Alaca Cam ii" alı­ Mehmed, Boğdan Voyvodasindanka-
şılagelen camilerden farklıdır. Dışı ve lenin maketini yollamasını ve durumu­
. KALABAKA içi rengârenk süslü, boyalıdır ve bu nu bildirmesini istedi. Daha sonra Biz­
süslerin arasında çiçek ve manzara re­ zat padişahın kumandasında büyük bir
Osmanlı yönetiminde Tesalya’nın simleri vardır. Abdurrahman Paşa ile ordu, 27 Nisan’da, Lehistan’a doğru
Tırhala Sancağinda, Tırhala’nın 20 ki­ kızları bu camiin haziresine gömülü­ harekete geçti. Kırım Hanı Selim Gi­
lometre kuzeybatısında yer alırdı. Ka­ dür. ray, tüm kuvvetleri ile, Doroşenko 12
za merkezi büyük bir köy olup, nüfu­ Kentten çıkar çıkmaz yolun üzerin­ bin Kazak, Boğdan VoyvodasıDuca 12
su 1020 idi. Köyün üstündeki yüksek de bir Bektaşî tekkesi vardır. "Sersem bin kişi ve EflakVoyvödasıGhica8 bin
ve sarp kayaların üzerinde birtakım Ali Baba Tekkesi"adını taşıyan bu tek­ asker ile birlikte bu orduyu takviye et­
merdivenlerle güç çıkılabilir birçok kede, Bektaşîlerin iki ünlü babası ola­ tiler. Dniester’itümüyle geçmeden ön­
manastırlar bulunmaktaydı. Yunan rak bilinen Sersem Ali Baba ile Hara­ ce, padişah bu nehri büyük bir köprü
ayaklanmalarına, burası da sahne ol- bati Baba yaşamış ve ölmüşlerdir. Es­ üzerinden geçti ve Zwaniec (İzvança)
kiden Bektaşîliğin Balkanlar’daki en Kalesi’ni zaptetti. Kamaniçe kuşatma­
önemli bir merkezi olarak tanınan Kal­ sı, kuşatma ve lağım işleri ile, 18 Ağus-
kandelen, bugün modern binalardan tos’ta başladı. Deniz yolu ve Boğdan
kurulu bir kenttir. Şehirde dikkati çe­ tariki ile 2 bin kental barut getirildi. Or­
ken Türk sivil mimarî örnekleri ise: Isa tada Sadrazam Ahmed Köprülü, yeni­
Bey Hamamı ile Bey ve Paşa konakla­ çeriler ve Rumeli askerleri ile birlikte,
rıdır. Bunlar korunması bakımından durum almış idi. Sağ kanatta Anado­
Yugoslav Devleti’nin himayesine alın­ lu birlikleri ile ikinci Vezir Mustafa Pa­
mış, hamam da onarılarak, müze hali­ şa ve sol kanatta da Karaman ve Sivas
ne getirilm iştir. birlikleri ile Kara Mustafa Paşa bulu­
XIX. yüzyılda Kalkandelen’de, Sü­
nuyordu. Kuşatma çetin olmasına rağ­
vari mansure askerleri için piştov imal men kısa sürdü ve 30 Ağustos 1672’de
edilmekteydi (1829). Yine bu yüzyılda, Almanlardan oluşan muhafaza kuvvet­
kazada yaşayan Hıristiyanlar için: Ko- leri teslim oldu. Bu sırada kale infilak
nova köyüne Aya Yorgi (1873), Süsice etti ve birçok Türk askerleri ile -m ü -
köyüne Aya U\ko\a(1874), kaza merke­ dafiler yıkıntı altında kaldılar. Kalenin
zine de Aya Nikola (1874) adlı Rum ki­ fethinden sonra kaleye kumandan ola­
liseleri inşa edilmiştir. rak Özülü Halil Paşa getirildi. 18 Ey­
Kalkandelen (Tetovo), bugün Arna­ lül 1672’de Buczacz’da yapılan bir ba­
vutluk sınırları yakınında, Yugoslavya’­ rış ile, Kamaniçe, bütün Podolya ile
ya bağlı bir şehirdir birlikte Osmanlı İmparatorluğuna ka­
tıldı. Ukrayna Bâb-ı Âlî’ye bağlı Kazak­
lara bırakıldı. Halk şehirde kaldı. 1673
yılındaSobieski.bu kayıpları gidermek
amacıyla Yaş’a kadar uzanan birçok
seferlere girişti. Hotin’de Ahmed Köp-
rülü’ye karşı elde ettiği başarı sürme­
di. Yeni Zurawna Barışı (1676) duruma
KAMANİÇE kesin bir sebep oldu. Kamaniçe, Po­
XIV. yüzyılda Kamaniçe, Lehistan’ı
dolya ile birlikte 25 yıl Osmanlı yöne­
Karadeniz’e bağlayan büyük ticaret yo­ timine bağlı oldu. Karlofça Antlaşma­
lu üzerinde önemli bir sınır şehri idi. sı (1699) ile yeniden Sobieski’ye bıra­
Daha sonraları, Osmanlı hâkimiyeti al­ kıldı. 1793’te Lehistan’ın ikinci kez bö­
tına alınan Boğdan'a karşı, sınır ka­ lünmesinde, Kamaniçe, tüm Podolya
lelerinden biri oldu. Podolya eyaleti­ ile birlikte Ruslara katıldı.
ne bağlı yukarı Dniesterüzerinde Le­ Kamaniçe’de kilise yapılmış bir ca­
histan kale,ve şehri olan Kamaniçe sur­ mi vardır. Klasik üslûptaki aynalı mer­
KAHİRE: Said Paşa Camii (XIX. yüzyıl). ları önünde, Özü Valisi Abaza Paşa ku­ mer minberi bugün de durmaktadır.

359
KANDİYE (Bugün: Heraklion,
iraklio).
IX. yüzyılda Araplar tarafından ku­
rulan şehir, IV. Mehmed döneminde,
Fazıl Ahmed Paşa tarafından alınarak
Osmanlı yönetimine katıldı (27 Eylül j
1669). Şehir alındıktan sonra mevcut
kiliselerden bir kısmı camie çevrildi.
Merkezi Kandiye olan imtiyazlı bir eya­
let kuruldu. Eyalet, Kandiye, Hanya ve
Resmo sancaklarına ayrıldı. Çoğunluk­
la vezirlik rütbesinde sahip sadrazam­
lar tarafından yönetildi. M oraihtilali sı­
rasında her üçmuhafızlıkKandiye Va­
lisi Süleyman Paşa’ya verildi. Ancak
Kandiye adanın merkezi olmaktan çı- j
karak, yerini Hanya’ya bıraktı (1850).
Girit, Mısır’ın yönetiminde bulunduğu
sırada diğer sancaklarda olduğu gibi
Kandiye’de de bir meclis kuruldu. Bu
meclis, valinin başkanlığı altındaydı,
dinî ve mirasa ilişkin konular dışında
her türlü davalara bakardı.
Mora ihtilâli sırasında adanın bazı
yerlerinde de ayaklanmalar oldu. Bâb-ı
Âlî, duruma, Kavalalı Mehmed Ali Pa-
şa’nın el koymasını kararlaştırdı. Lond­
ra Antlaşmasından sonra duruma hâ­
kim olan Mehmed Ali Paşa adadan ay­ KANİJE: Genel görünüm (XVII. yüzyıl ikinci yarısı).
rılarak yerini Mehmed Paşa’ya bırak­
tı. 1866’da G irit için yeni bir nizamna­
me düzenlendi. Kandiye bu tarihte beş Avusturya Seferine son veren Zit-
sancak arasında yer aldı. 1896 Nisan’- KANİJE
vatorok Barışı (1606), ile Kanije, Os­
ında Müslüman halk ile Hıristiyanlar Osmanlı Devleti’nin Avrupa kıta­ manlIlara bırakıldı. XVII. yüzyılın ikin­
arasında daha önceden var olan anlaş­ sındaki serhat eyaleti ve kalesi. Mev­ ci yarısında Köprülüler devrinde Kani­
mazlık büyüdü. Bunun üzerine öteki kii, Macaristan'da, Balaton Gölü ile je tekrar AvusturyalIların saldırısına
devletler işe el koydu. G irit’e bir Hıris­ Drava Nehri arasında ve Drava’nın, uğradı. Beylerbeyi olan Pantor Haşan
tiyan vali atadılar. Daha sonra da Ha­ Mur koluna karışan Berk (Kanije) su­ Paşa, 36 gün düşmana karşı koydu.
lep mukavelenamesine benzer bir ni­ yunun solundadır. Kanije önceleri, Bu­ Serdar ve Vezir Fazıl Ahmed Paşa’nın
zamname kaleme alındı. 16 Şubat din beylerbeyliğine tabi iken, kısa sü­ o tarafa yaklaşması üzerine Avustur­
T897’de Vassos, adayı Yunan Kralı adı­ re sonra bağımsız oldu. Sancakları; y a lI la r kuşatmayı bıraktılar (1644). Fa­
na zaptetti. OsmanlIlar bu olay karşı­ Kanije, Zigetvar, Kopan (Koppany), il- kat aynı yüzyıl sonlarında, 1683’te II.
sında altı büyük devlete başvurdu. Bu­ yoh, Şilkos, Nedaj ve Balaton’dur. Viyana bozgunundan sonra mukaddes
nun üzerine Yunanlılar adadan 5 Ara­ Devletin topraklarına dahil olması, ittifaka karşı yapılan savaşlarda, Avus­
lık 1897’de çekildilerse de, 30 Mayıs 1592’de Avusturya’ya karşı açılan ve turyalIlar kısa süredeburalarasokuldu
1910 Londra ve 10 Ağustos 1913 Bük­ uzun süren savaşlar sonunda oldu. III. ve eyalet 1686’dan sonra düşman böl­
reş antlaşmaları sonunda Girit ile Kan­ Mehmed devri nde serdar ve vezi ri azam gesinde kaldı. Kanije Kalesi ise dört
diye,OsmanlIların yönetiminden çıktı. olan Damad İbrahim Paşa, o yılki se­ yıl, her türlü yoksulluğa ve üm itsizli­
ferin Estergon’a yönelik bulunmasına ğe rağmen, dayandıktan sonra çaresiz
Kandiye, bugün Yunanistan’da li­ rağmen, ülkesi olan Kanije üzerine yü­ olarak 1690 Nisan’ında düşmana tes­
man şehridir. rüdü. Kalenin koruyucuları 40 günlük lim oldu. Son Beylerbeyi Fındık Mus­
Osmanlı yönetiminde Kandiye Ka­ bir dayanıştan sonra teslim oldular tafa Paşa’ydı. XVII. yüzyılda Kanije Ka­
lesi,şehrin savunması için önemli stra­ (1600). Kanije’ye, yirmi bölük sekban, lesi içinde, paşalara mahsus ahşap bir
tejik bir yapıya sahipti. Kale 1728, üç bin muhafız, cephane ve mühim­ konak vardı. Divanhanesi, yetmiş-
1767,1776 yıllarında onarıldı. 1847 yı­ mat bırakıldı. Beylerbeyi olarak da mu­ seksen adet paşa adamlarına mahsus
lında ise kaleye su getirildi. hasarada dirayet ve üstün başarısı ile evler, birçok köşkler bulunmaktaydı.
kendini gösteren Tiryaki Haşan Paşa III. Mehmed’in b ird e camii vardı. Bu­
Kalede, Osmanlı dönemine ait bir­ atandı. Fetihten sonra Budin ve Bos­ na bitişikSöhrab Mehmed Paşa’nın bir
çok dinî yapılar bulunmaktaydı. Bu ya­ na eyaletlerinden birer sancak alına­ hamamı yer alırdı. Üç yerde, kârgir, si­
pılar önceleri şehrin fethi sırasında ki­ rak, Kanije eyaleti Yakova, Pojega, Şik- yah barut hâzineleri bulunmaktaydı.
liseden çevrilen yapılardı. Ancak da­ los, Peçuy, Zigetvar, Koban, Kapuşvar Şehirde üç cami bulunm aktaydı
ha sonraları yeni birçok cami ve mes­ sancaklarından mürekkep bir eyalet ki, bunlardan biri saraya b itiş ik
cit yapılmıştır. XIX. yüzyıl içinde geniş haline getirildi.
onarım çalışmaları yanında, Fazıl Ah­ Hünkâr Camii, biri İbrahim Paşa Ca­
İmparator Ferdinand bu kadar mii, diğeri de Beç kapısıiçerisindeisa
med Paşa Camii onarılmış, Yenicami önemli bir mevkiin kaybına çok üzül­ Ağa Camii idi. Beç kapısı üzerinde
Mahallesi’nde bulunan Nakşi tarikatı dü. Ertesi yıl 1601’de Kanije’yi kuşat­ ağaçtan yapılmış bir saat kulesi de
zaviyesiyle bir mektebin de onarımı ya­ tı. Tiryaki Haşan Paşa, hiç yardım al­ önemli bir yapıydı. Eğitim kurumu ola-
pılmıştır. Şehrin hükümet konağı 1864 mamasına rağmen burada türlü hile­ raksa, bir medrese, dört çocuk mekte­
yılında yapılmıştır. Şehirde yaşayan ler ve kıymetli adamı Karapençe’nin bi, iki tekke bulunurdu.
Hıristiyan dinine mensup m illet için faaliyetleri ile Avusturya ordularına üç
ise 1859 yılında sancağa bağlı Pedya- ay başarı ile karşı koydu ve onları kaç­
na kazası Kalodori köyüne "Aya Yorgi" maya mecbur etti. Bu zafer, İstanbul’a
(1859), kaza merkezine "Aya M in a ’’, bildirildiğinde, büyük şenlikler yapıl­
Manuşak köyüne ise Aya Yorgi (1862) dı. Padişah, kendisine vezaret payesiy­
Rum kiliseleri yapılmıştır. le beraber üç at armağan etti.

360
KARAFERİYE (Eski adları: Ve- şan Baba, Sinan Bey Sultan, Kemal de inşa ettirilm iştir.
ria, Beraea, Irenopolis; bugün: Verria). Ata, Dur Bâli Baba, Abdüssamed Sul­ Kasabada küçük el sanatları geliş­
İlk kez 1331’de Karasi Beyliği’nin tan, Seyyid Sultan gibi mahallî veli ve miştir. Kariova kasabası yanında Su­
70 parçadan oluşan donanması tara­ şeyhlerin mezarları önemli ziyaretgâh- çu rum (Türkçe: Suuçurum ) adlı bir
fından kuşatılan şehrin fethi, Gazi Ev- lar arasında bulunmaktaydı. çağlayan vardır. 1842’de Kariova kaza­
renos Bey tarafından gerçekleştiril­ Şehirde yaşayan Hıristiyanlar için sında bir güherçile fabrikasının inşa
m iştir (1373). Kasabayı fetheden kuv­ de birçok okul ve kilise yine XIX. yüz­ edildiği bilinmektedir.
vetlere Karafere (veya: Kara Konya), Ka­ yılda yapılmıştır. Bugün Güney B ulg a ristan ’da,
ramürsel, Kara Ece, Karaca ve Kara 1865, 1873 ve 1902 yıllarında Rum Plovdiv ilinde, Balkan Dağlarinın Ka-
Koca adındaki gaziler komuta ettikle­ okulları ile 1859 yılında Bodrum Çift- lofer bölümünde bir kasabadır. Sofya-
rinden ve fetihten sonra bu kalenin liğ i’ne “Aya Apostolos", 1869 yılında Burgaz demiryolu üzerinde büyük bir
muhafazası Kara Fere Gazi’ye ısmar­ Gelendir köyüne “Aya Paraskevi’’, duraktır.
landığından kasabaya “Karaferiye" adı Menlik köyüne “Aya N ik o la ”, İST"! yı-
verilmiştir. lıda KiremitKöyünö'Paras/ceı//'", 1872
Fetihten sonra Osmanli akıncıları­ yılındaSeli köyüne “Aya iiia", 1873 yı­
nın Tesalya bölgesinde ileri bir kara­ lında kaza-merkezine “Aya Tanaş",
kol haline getirilen Karaferiye’ye Yıl­ 1874 yılıda Silli köyüne “M eryem Ana"
dırım Bayezid, ayrı bir önem vermiştir. ve Vesice köyüne “Aya Yorgi" ile Ma- KIZANLIK (Bugün: Kazanlık).
1393’te burada kendi adına bir cami ve rasko köyüne “Patros” ve “Pavlos”, Osmanlı yönetimine geçtiği XV.
Alplar için de ribat inşa ettirm iştir. Meç köyüne “M eryem A n a ”, 1898 yı- yüzyılda bir kasabaydı. Burada bulu­
1402 Ankara bozgunundan kısa bir sü­ lıda kaza merkezine “Aya Antuan", nan Tırak (Trak) mezarlığı üzerine Lüd-
re sonra boşaltılan Karaferiye, Musa 1903 yılıda ise “Aya A p ostoi" Rum ki­ milla Jifkova’nın bir eseri vardır. XVII.
Çelebi tarafından yeniden fethedilerek liseleri inşa edilmiştir. yüzyılda büyük bir sanat merkezi ha­
kalesi yıktırıldı. Selanik’in bir sancak Karaferiye (Verria), bugün Yunanis­ line geldi. Kaytancıiık, abacılık, deri­
olarak teşkilâtlandırıldığı vakit, Kara­ tan'ın Makedonya’da, Selânik’in 60 ki­ cilik, çöm lekçilik vb. sanatlar çok ge­
feriye de 300 akçelik bir kadılık haline lometre kadar güneybatısında bir şe­ lişti. Zamanla atölyeler, küçük imalat­
getirildi. Daha sonra imkânları geniş­ hirdir. haneler kuruldu. 1846 yılına kadar Fi­
letilen bu kadılık, Rumeli kazaskerli­ libe’ye bağlı iken çıkarılan bir Irade-i
ğine tabi kazaların ilk kademesini Seniyye ile Edirne’ye bağlandı. Bura­
oluşturan Rütbe-i Sittekadılıklarından da barut yapımı için Hafız Haşan adlı
biri haline getirildi. Vilayetlerin teşki­ bir şahsa ruhsat verildi ('Mart 1847). İç
linde Karaferiye Selânik vilayetine olayların başlaması üzerine kazada si­
bağlı bir kaymakamlık haline konuldu. KARLOFÇA (Sırpça: Srem ski lah taşımak yasaklandı (18 M art 1849).
71 parça köy ve ç iftlik ile Ağustos ad­ Kariovçi). 1878 Osmanlı-Rus Savaşindan sonra
lı bir bucaktan oluşan kaza, 1912’de Ortaçağ’da Macar egemenliği al­ şehirde yaşayan Türk halkının çoğu İs­
Balkan Savaşı ile Yunanistan’a bırakıl­ tındaydı. 1521 seferi sırasında Yahya tanbul’a göç etmeye başladı. 1952 yı­
dı. Bu tarihte buranın nüfusu 10 bin ci­ Paşazâde Küçük Bâli Bey tarafından lına kadar Türklerin üçte ikisi buradan
varındaydı. fethedildi. OsmanlIlar zamanında, Si- göç etti.
Osmanlı imparatorluğu egemenli­ rem Sancağina bağlı bir palanka ola­ Evliya Çelebl’ye göre halkı Yürük
ği devrinde Karaferiye’de, arpa, pirinç, rak, Budin yeniçerilerinden 50 kadar Türklerinden oluşmaktaydı. Hıristi-
nohut gibi tarım ürünleri yetiştirilmek­ bekçisi, dizdarı ve kethüdası vardı. Ka­ yanlar azdı. 8 cami, 7 okul, 2 medre­
teydi. Ancak pamuklu dokumacılığı ve za işleri, Varadin K adılığina bağlıydı. se, 3 tekke, 2 hamam ve 300 dükkân
iplikçiliğiyle ün kazanmıştı. 1805 yılı- 1683 tarihinden sonra Macaristan boz­ mevcuttu. Bunlardan Sarıca Camii, İs­
da Karaferiye’de yapılan havlular İs­ gunu üzerine, 12 Ağustos 1867’de, Os­ kender Bey bin Ali Camii ünlüdür. Kı-
tanbul’a götürülerek orada pazarlan- m a n lI ordusunun Mohaç’ta y e n ilm e s i zanlık’taJ3ulgar Katoliklerine mahsus
mıştır. Bunun yanında ipek kozacılığı üzerine, AvusturyalIlar tarafından işgal bir kilise (1862) ve bir rüşdiye mekte­
ve ipekli kumaşları ile şarapçılık gibi edildi ve Karlofça Antlaşm asinın 4. bi (1862) inşa edilmiştir. Burada Tun*
içki sanayii de gelişmişti. m a d d e s i g e r e ğ in c e AvusturyalIlara bı­ ca Köprüsü’nün varlığı bilinmektedir.
Karaferiye’nin Osmanlı tarihinde rakıldı (1716). Avusturya seferisırasın- Kızanlık’ta 20’den fazla cami-
en parlak devri, Yavuz Sultan Selim da, Karlofça civarında iki taraf öncü­ mescit vardı. En önemlisi İskender
devrinde olmuştur. Bir taraftan bu dev­ leri arasında meydana gelen çarpışma­ Bey Camii’dir.
rin en büyük yazarlarından ve edebi­ yı Türk Ahmed Paşa kumandasındaki Kızaniık’ta bir tepede, dört ayak
yat tarihçilerinden Ahi Çelebi’nin Ka- Osmanlı ordusu kazandıysa da, Vara­ üzerine oturan bir kubbeden ibaret bir
raferiyeKadılığı’ndabulunuşu, bir yan­ din yenilgisi üzerine, Karlofça’nın du­ de türbe vardır.
dan da Yavuz’un Çeşnigirbaşılarından rumunda bir değişiklik olmadı. 1848 Kızanlık’ta yayınlanan ilk Türkçe
Sinan Bey’in buraya yerleşmesi Kara­ Macar İhtilalinde Karlofça, önemli gazete, muallim Yahya Hayati tarafın­
feriye’nin hem kültür, hem de imar ba­ olaylara sahne oldu. dan çıkarılan BAŞLANGIÇ (1.1.1927)
kımından gelişmesine yardım etm iş­ Bugün Yugoslavya’da kasabadır. gazetesidir. Bu dergi, tanasur etmiş
ti. Ahi Çelebi’nin kabri burada kalmış­ olan Müslüman Iran Natanail Nazifov
tır. tarafından çıkarılmış (1.1.1936) ve A l­
Sinan Bey, Karaferiye’de cami, ha­ man Protestan Mittelmeier’in yardımı
mam, medrese, tekke inşa ettirerek, ile 9 yıl yayınlandıktan sonra kapan­
güzel bir manzume meydana getirmiş­ mıştır (3.72.1944). Kızanlık’ta en kısa
tir. 19 kadar cami ve mescit arasında süreyle yayınlanan Türkçe gazete
Hüdavendigâr, Yıldırım, Musa Çelebi, KARLOVA (Bugün: Kariova; BİRLİK gazetesi olm uştur (1.5.1931).
Kazancı, Emir Çelebi ve Sinan Bey ca­ 1853-1962 yılları arasında Levskigrad). 15 gün yayınlandıktan sonra kapana­
mileri en tanınmışlarıydı. Ayrıca 3 Osmanlı egemenliğinin ilk yılların­ rak K ırc a li’ye n a k le d ilm iş tir
medrese ile 10 mekteb-i sıbyan, 5 tek­ dan itibaren (1399) küçük bir yerleşme (15.5.1931).
ke ve 5 de hamam bulunmaktaydı. Çar­ alanı olarak anılır. Osmanlı dönemi ya­ Kızanlık, bugün Bulgaristan’ın Sta­
şısı 600 dükkân, 1 bedesten, 15 han ve pılarından kalma bir köprü, bir de ca­ ra Zagaro (Eski Zağra Sancağı) idare
300 değirmen, imalâthane ile Önemli mi bulunmaktadır. “K âm usu’l-Â lâm " bölgesinde şehirdir.
ticaret ve iş merkezlerinden sayılmak­ burada 7 camiin varlığından söz eder. Şipka Geçidi: Balkan Dağlarinın
taydı. 1 rüştiye, 6 Türk, 5 Hıristiyan Karlıoğlu Ali Bey’in yaptırdığı cami, güney yamacında yüksekliği 1200 met­
okulu ile bir kışla, bir de hastahane bu­ tek kubbeli olup, Sultan Murad Han’­ re olan bir geçittir. Şıpka köyünden ge­
lunan şirin kasabalardan biriydi. ın oğlu Sultan Cem’in Lalası olan Kar- çen bir şose, Kızanlık ve Gabrovo şe­
Kasaba içinde ve çevresinde Ha­ lıoğlu Ali tarafından 890 (1485) tarihin­ h irle ri arasında bağlantı sağlar.
361
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda
Şipka Geçidi’nde kanlı çarpışmalar
meydana gelmiştir. Süleyman Paşa
Şipka Geçidi’ni Rus kuvvetlerine kar­
şı kahramanca savunmuş, fakat üstün
kuvvetlere karşı yenik düşmüştür.

KARNÂBÂD, KARİNÂBÂD
(Eski Adı: Polyanovgrad; bugün: Kar-
nobad).
H. 768 (1366) tarihinde Vezir Timur­
taş tarafından Rumlardan alınarak Os­
m a n lIimparatorluğu’na bağlandı. Ti­
murtaş burayı aldıktan sonra adına
"K arinâb âd ” (yakında im ar oluna) de­
m iştir. Sonra halk ağzında, yanlış ola­
rak Karınbad denmiştir. Burası Özü
eyaletinde Silistre Paşası’nın hassı
olup hâkimi subaşıydı.Yüzelli akçe pa­
yesiyle şerif kazaydı. Sipahi kethüda
yeri, yeniçeri serdarı, nakîbi, serdarı ve
muhtesibi vardı. Dağlar içindeki kale­
si yıkık olduğundan, dizdarı yoktu. Şe­ KAVALA:Şehrin bir bölümü (XIX. yüzyıl).
hir, ağaçlık bir dağ eteğinde, geniş ve bir medrese ve bunların giderlerini kar­ Günümüzde Kavala’da Türk devri­
düz bir ovada, bin adet kiremit örtü-' şılamak için vakıflar kurmuştur. Meh­ ne ait üç eser göze çarpar. Bunlardan
lü tek ve iki katlı evlerden kuruluydu med Ali Paşa'nın evi şimdi burada bir biri, limana hâkim bir tepede minare­
ve her evin bağ, bahçe ve tatlı suları müze olarak korunmakta ve önünde­ si de duran kubbeli küçük bir cami, di­
vardı. Camilerden, çarşı içinde bol ce­ ki meydana da kendisine ait üzerinde ğeri ise aşağıda şehir içinde halen ki­
maati olan “Rakkas Sinan Bey C a m ii” bir heykeli dikilm iş bulunmaktadır. lise olarak kullanılan cam iidir ki, bu­
kirem itli, bir minareli, eski tarzda ya­ Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Kava- nun İbrahim Paşa Camii olması muh­
pılmıştır. Ayrıca mescitleri, tekkeleri, la’yı şöyle anlatır: temeldir. Rıhtımın karşısındaki yamaç­
sıbyan mektepleri ve birkaç hanı var­ "Kavala Kaptan P aşa’nın egemen- ta uzanan külliye ise, Mehmed Ali Pa-
dı. Şiran Bey tarafından yaptırılan fe­ liğindeydi. Paşanın hası 240 bin akçey­ şa’nın yaptırdığı eser olup, geç Os­
rah bir hamamı b u lu n m a k ta y d ı. Evliya di. 12 zeam eti, 235 tim arı vardı. Ayrı­ manlI Türk mimarisinin özelliklerini ta­
Çelebi “S e yahatnâm e” adlı eserinde ca atabeyi ve çeribaşısı bulunurdu. şır.
üç yüzden fazla dükkânlarında, her çe­ Ş ehri idare edenler, Şeyhülislâm , na- Ayastefanos Antlaşması ile Bulga­
şit esnaf bulunduğunu yazar. kibüleşraf, âyân, eşraf ve kadıydı. Ye­ ristan’a verilen (1878) Kavala, Birinci
Karnâbâd, bugün Burgas’ın 30 ki­ di ilçesi vardı, ilç e le r yılda 9 bin kuruş Balkan Savaşı’nda Bulgarların eline
lometre batı-kuzeybatısında bir kasa­ paşaya2 bin kuruş kadıya verirlerdi. Si­ geçmiş (1912), İkinci Balkan Savaşı’n-
badır. pahiler, yeniçeri serdarı, topçu ve ce- da Yunan filosunca fethedilmiş (1913),
becibaşı, oda kapı kulları da bulunur­ Bükreş Antlaşması ile (1913), Yunanis­
du. Şehir keth üd ası em ini, haraç em i­ tan’a verilmiştir.
ni, bacdârı, lim an kapudanı ve m üte­ Bugün, Taşos Adası karşısında bir
velli ağası da şehrin ile ri gelenlerin- şehirdir. Yunanistan'ın Makedonya
KAVAKLI (Bugün: Topolov- dendi. bölgesinde, vilayet merkezidir.
grad). Kalesi, Akdeniz'in kıyısında yalçın
Osmanlı yönetiminde iken Rusçuk b ir kayanmüzerindeydi. İç kalenin çev­
Sancağı'na bağlı bir kaza olan Kavak­ resi 3 bin adım dı, iç kalede dizdar otu­
lı, Güney B ulgaristan’da, Edirne- rurdu. Ö nd eki kaya üzerinde b ir kat
Yanbol arasında, Sakardağ’ın kuzey bölm e h isar vardı. Buna orta hisar de­
eteğindedir. nirdi. Hisarın kuzeye ve güneye bakan
iki kapısı vardı. Orta hisarda 200 ev yer
KEFE (Bugün: Feodosiya).
Kırım’ın güney kıyısında gerek ti­
alm aktaydı. A laca Camii, Bey Camii,
caret, gerek diğer gemiler için liman
Suhte C am ii ö nem li d in î yapılardı."
olan Kefe, X ill. yüzyılın ikinci yarısın­
Kale, Kanunî Sultan Süleyman dev­
da CenevizCumhuriyeti’ninburayı bir
rinde onarım görmüştür.
Türk beyinden satın almasından son­
KAVALA (Yenişehir; eski adı: Osmanlı Devleti’nin Selânik ili Dra­ ra gelişmeye başladı. XIV. yüzyılda da
Neapolis). ma Sancağı’na bağlı (1849 yılında bağ­ Karadeniz kıyısında Cenevizliler tara­
Türkler Kavala'yı I. Murad devrin­ lanmıştır), bir kaza merkezi olan Kava- fından kurulan ve merkezi Kefe olan
de, BizanslIlardan aldılar (1373/74). Da­ la’nın XIX. yüzyılda nüfusu 15 bin 97 “Gazaria” kolonisi, büyük bir önem ka­
ha sonra Cenevizlilerin istilâsına uğ­ kişiydi. Kazaya bağlı 25 köy bulunmak­ zandı.
rayan Kavala, Yıdırım Bayezid tarafın­ taydı. Bu yüzyılın ikinci yarısında Ka­ Şehirde Türklerin yerleşim yerleri
dan geri alındı.Kanunî Sultan Süley­ vala, ünlü Trakya ve Makedonya tütün­ XIV. yüzyılın sonlarına doğru surların
man, Rodos seferine çıkmadan önce, lerinin yetişme alanına ihraç iskelesi dışındaydı. İstanbul’un veTrabzon’un
burayı tahkim etmiş ve su kemerleri­ olarak önem kazandı. (1461) fethinden sonra, Haziran 1475
ni onarmış, veziri İbrahim Paşa da bu­ XIX. yüzyılda 5 cami, 3 tekke, 4 yılında Gedik Ahmed Paşa komutasın­
rada cami ve birçok hayrat inşa etmiş­ medrese, 8 Müslüman ve 4 gayr-i müs- daki Osmanlı kuvvetlerince üç günlük
tir. Mısır’ın ilk hidivi Mehmed A li’nin lim mektebi, 3 kilise (bu üç yapıdan bi­ bir kuşatmadan sonra Cenevizlilerden
yaşadığı şehir olarak tanınır. Kendisi ri 1894, diğeri 1899 yılında yapılmıştır), teslim alındı. Gedik Ahmed Paşa, bu­
burada Mühendishane-i Hayriye adlı vardı. Şehrin kalesi 1846 ve 1785 yıl­ radan aldığı 40 bin esiri İstanbul’a gön­
ilk ve orta dereceli bir okul ve ayrıca larında onarılmıştır. derdi. Daha sonra da Kefe, üç kadılı-
362
ğa bölünüp, bir paşanın yönetimine yeri olmuş ve sade halk değil, sultan­ re, 32 sancak kapsayan Şehrizûr eya­
verildi. lar da Kerbelâ’yı ziyaret etmişlerdir. letinde Şehrizûr adlı şehir harap olduk­
II. Bayezid (1481-1512), ilk Rus el­ Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, tan sonra Kerkük bu eyalet merkezi ol­
çiliğinin kurulmasında, bu paşalık gö­ Bağdad'a geldiği zaman Ali ile Hüse­ du. 1732 yılında Nadir Şah şehri kuşat-
revi padişahın oğullarından Şehzade yin’in türbelerini ziyaret etmiş, İlhan­ tıysa da başaramadı, ertesi yıl Kerkük
Mehmed tarafından yürütülmekte idi. lIlardan Gazzan da Kerbelâ’ya gelerek civarında meydana gelen büyük çar­
Kısa bir süre için, Kefe’nin sağladığı türbeye büyük armağanlar vermiştir. pışmada Türkler bozguna uğradılar ve
gelirler Giraylara bırakıldı. Kefe'de Hüseyin’in türbesi İran’da Safevî serasker Topal Osman Paşa bu çar­
Mengli Giray zamanına (1493-1501) ve Türk sülâlesini kuran Şah İsmail tara­ pışmada öldü, 1734’te Kerkük yeni­
Şahir Giray’ın 5. ve 6. saltanat yılların­ fından da ziyaret edilmiştir. Kanunî, d e n İr a n lI la r ın eline geçti. 1746 antlaş­
da da Giraylar para bastırmışlardır. XVI. yüzyıl ortalarında Kerbelâ’ya gel­ ması ile OsmanlıDevleti’negerl verile­
Osmanlı egemenliğinde Kefe, bir­ miştir. Kanunî bu gelişinde kana­ rek Birinci Dünya Savaşı sonlarına ka­
çok kiliselerin varlığına rağmen, yavaş lı onarmış, sert rüzgârların kumla dol­ dar Osmanlı egemenliğinde kaldı.
yavaş bir Türk şehri görünümünü al­ durduğu sahaları da temizletmiş, böy­
dı. XVII. yüzyılda Kefe’de 70 cami, 2 lece çevreyi yeniden bahçe haline ge­ Şehir, 1878 yılında vilayet merke­
havra, 15 Yunan kilisesi, 29 kilise bu­ tirm iştir. Sonradan III. Murad da o sı­ zi yapıldı.
lunmaktaydı. En önemli Islâmi yapılar­ ralarda Bağdad Valisi bulunan Ali Pa­ Hazine-i Evrak’ta mevcut bir belge­
dan Ulucami, şehrin tam ortasında şa vasıtasıyla Hüseyin’in mezarı üze­ den, Haziran 1858 günü Kerkük’te
yükselmekteydi. Kubbesinin çapı 20 rindeki türbeyi yeni baştan yaptırmış­ meydana gelen aşırı sıcaktan halkın
metre olup, üç tarafından 11 adet ufak tır. Bu türbe, 1899 yılında bir iradeyle bunaldığı, mabedlere kapanarak A l­
kubbe ve 35’er metre yüksekliğinde iki yeniden onarılmıştır. lah’tan aman diledikleri ve Kerkük
minare bulunmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ Posta Müdürü’nün bir raporla durumu
Türk egemenliğinin sonuna kadar de sancak olan Kerbelâ, 1876 yılında hükümete bildirdiği öğrenilmektedir.
Karadeniz’in kuzey kıyılarının en itibaren mutasarrıflar tarafından yöne­ Kerkük, Osmanlı İmparatorluğu’­
önemli bir limanı olarak kalan Kefe, tilmeye başlanıldı. nun son yıllarında Musul vilayetine
1771’de ilk kez Ruslar tarafından işgal Şehir, Osmanlı yönetiminde birçok bağlı Kerkük Sancağimn merkeziydi.
edildi. Ancak, 1783’te son olarak Rus yapılarla bayındır hale getirilmiştir. Bu­ 1918 yılı Mayıs’ta İngilizler şehre gel­
İm p a ra to rlu ğ u ’ na katılarak raya 1871 yılında bir hükümet konağı diler ve 24 Mayıs’ta saldırıya geçtiler
"F e o d o s iy a ” adını aldı. yaptırılmış, 1868 yılında ise telgraf hat­ ve püskürtüldüler. Ancak, mütarekeye
Bu tarihlerde Kefe’de 29 cami, 35 tı çekilm iştir. Yine OsmanlIlar döne­ rastlayan günlerde Türk ordusunun
kilise, 813 ev vardı. Rus egemenliğinin minde mevcut yapıların birçoğu da kuzeye çekilmesi üzerine burası ingi­
son yıllarından sonra Osmanlı Türkle­ onarılmıştır. Örneğin, sancağa bağlı lizler tarafından işgal edildi. 1926'da
ri, zorla, Kırım Türkleri de kendi istek­ Hendiye Köprüsü’nün onarimı 1877 yı­ Türkiye ile İngiltere arasında yapılan
leri ile, göçe başladılar. 1794 yılına lında yapılmış, sancağa bağlı bucak ve Ankara Antlaşması ile, kesin olarak
doğru, ünlü ve kalabalık bir şehir iken, köylerde mevcut nehirler ise 1882 yı­ Irak’a katıldı.
1804’ten sonra bir taş yığını haline gel­ lında tem izletilm iştir. 1898 yılında Ab- Şehirde Osmanlı yönetiminden ön­
miş idi. 1897’de yapılan nüfus sayımı­ basiye Medresesi’nin onarımı yapıl­ ce de Türkler bulunmaktaydı. Ayrıca,
na göre, şehirde ancak 3 bin 200 Türk mıştır. Eğitim kurumu olarak 1902 yı­ şehirde Nasturî ve Geldanîler de mev­
kalmıştı. lında bir rüşdiye mektebi, 1912 yılın­ cuttu. Nitekim 1903 yılında şehirde bir
Şehirdeki İslâmî eserler yanında da da bir başka mektep inşa edilmiş- Geldanî kilisesi, 1906 yılında da Nas­
Kefe’nin kalesi de stratejik yönden dir. turî kilisesi mevcuttu.
önemli bir yer işgal etmekteydi ki, Os­ Kerbelâ, bugün Irak’ta, Bağdad’ın
m a n lI egemenliğinde bu kale, sıkı sı­ 100 kilometre kadar güneybatısında
kıya tahkim edilmekteydi. Kale, 1736 şehirdir.
yılında Vali Kasım Paşa aracılığıyla
onarılmıştır. Şehirde,bugün dünyaca
ünlü deniz ressamı ivan Ayvazovski
adına bir resim galerisi vardır. KESENDİRE (Yun: Kessandre-
Kefe (F e o d o s ia ), günüm üzde ia; Kassandra; eski adı: Potidaia).
SSBC’ye bağlı Kırım’ın bir sahil şeh­ KERKÜK
M.Ö. 356’da Makedonya Kralı Phll-
ridir. XII. yüzyılda Erbil’i başkent lippos II tarafından yıktırılan şehir, İs­
edinen Begtigin Hanedaninın yöneti­ kender’den sonra Makedonya’da hü­
minde bulunan Kerkük 1232’de Abba­ küm süren Kassandros tarafından ye­
sî halifelerine geçtikten kısa bir süre niden " K assandreia” adıyla kuruldu.
sonra Moğol saldırısına uğradı. Daha Şehir, Osmanlı İmparatorluğu top­
sonra Timur, Irak’ı fethettikten sonra raklarına katıldıktan sonra Selânik vi­
KERBELÂ Kerkük’ü de aldı. Bunu, Akkoyunlular layeti ve sancağına bağlı bir kaza o l­
İslâmiyet’in kurucusu Hz. Muham- devri ve XVI. yüzyılın ilk yıllarında Irak’- du. XIX. yüzyılın başından itibaren bir
med’ in torunlarından Hz. Hüseyin’in ın Şah İsmail i tarafından istilâsı izle­ maden kazası olan ve önemli maden
türbesi bu şehirde bulunduğundan il, di. Sonunda Elcezîre ve Osmanlı Hü­ yatakları bulunan şehirdeki simli kur­
İslâm tarihinde büyük önem taşır. kümdarı I. Selim ve Kanunî Sultan Sü­ şun manganez madenleri, bir irade ile
Halife A li’nin oğlu olan Hüseyin, leyman’ın ellerine geçince Kerkükdo- imtiyaz altına alındı.
hilâfet davası ile Mekke'den Irak’a gi­ ğudan gelecek düşmana karşı yeniden Bu yüzyılın sonunda kazanın top­
derken, Küfe naibinin ordusu ile Ker- önemli koruma mevzii haline getirildi. lam nüfusu 44 bin 872 kişi idi. Kazaya
belâ ovasında yaptığı savaşta hayatı­ Dicle kıyılarının ıssızlaşması, Bağdad bağlı 147 köy bulunmaktaydı. Yine bu
nı kaybetm iştir ve El-Hair’de gömül­ ile Musul arasındaki eski ticarî ve as­ yüzyıl sonunda kaza merkezinde 40 Is­
müştür. Kabri, o günden beri Şîiler için kerî yolun yeniden.önem kazanması­ lâm, 76 Rum mektebi bulunmaktaydı.
ziyaret yeridir. Halife e!-Mütevekkii na yardım etti. 1623'te Bağdad’ın düş­ Ayrıca, şehrin nüfusunun büyük ço­
hem türbeyi, hem de çevresindeki ya­ mesinden sonra, Kerkük de İranlIların ğunluğunu Hıristiyanlar oluşturdukla­
pıları yıktırmış (5801581), bununla da eline geçti. Ancak kısa bir süre sonra rından, bunlar için birçok kilisenin ya­
yetinmeyip, tarla haline getirdiği top­ 1630 yılında Hüsrev Paşa tarafından pımına Osmanlı hükümetince izin ve­
rağı ektirm iş ve bu gibi yerlerin ziya­ geri alıdı. !V. Murad Bağdad’ı geri al­ rilm iştir.
ret edilmesini ağır cezalar koyarak ya­ mak için çıktığı seferde buradan geç­ Kesendire, bugün Selânik vilayeti­
saklamıştır. Ancak daha sonraki çağ­ ti. Şehrizûr eyaleti paşalarının himmeti nin güneyinde ve Pallene kıstağında
larda burada bir türbenin var olduğu ile Osmanlı nüfusu yavaş yavaş bura­ şehirdir.
bilinmektedir. Bu türbe daima ziyaret da da kuruldu. Biri Kerkük olmak üze­
363
KESRİYE (Bugün: Kastorla). m iştir. 1878 Berlin Antlaşması’na gö­ KIRÇOVA (Bugün: Kirçovo).
Bizans İmparatoru Aleksios I. re, Kırcali, Doğu Rumeli (R um eli-iŞ ar­ Osmanlı imparatorluğu yönetimin­
Komnenos tarafından zaptediien şe­ kî) sınırları içinde kaldı, daha sonra Os­ de Manastır vilayeti sancağında Ma-
hir, XIV. yüzyıl sonlarında Gazi Evre- manlI İmparatorluğu'na bağlanarak nastır’ın 70 kilometre kadar kuzeyba­
nos Bey tarafından alınarak “Kesriye” Edirne vilayeti kazası haline getirildi tısında olup, güneyden Manastır, ba­
adı verildi. 1913 yılına kadar Osmanlı (5 Aralık 1886). İlçe merkezine bağlı 94 tıdan Ohri ve Debre sancaklarıyla, ku­
yönetiminde kaldı. Bu süre içerisinde köy olup, hepsi Müslüman’dı. Rodop- zeyden ve kuzeydoğudan Kosova vila­
Selânik vilayetine bağiı sancak olan ların merkezi sayılır. Gazilerden Kırca yeti ile güneydoğudan da Pirlepe ka­
Kesriye, daha sonra manastır vilayeti Ali Baha’nın türbesi burada bulunmak­ zalarıyla sınırlıydı.
Gorice Sancağı’na bağlı kaza durumu­ tadır. 93 Harbi’nde (1877-1878), asker­ XIX. yüzyılda kazaya bağlı 113 köy
na geldi. lerinin yiğitlikleri tarihe geçmiştir. bulunmaktaydı ve kazanın toplam nü­
Osmanlı yönetimi süresince azın­ Kırcaali halkı Balkan Savaşı’nda fusu 34 bin 222’ydi.
lık Hıristiyanların da tam bic serbesti büyük katliâmlara uğradı. Balkan Sa- Yine XIX. yüzyıl sonunda kaza mer­
içinde yaşadıkları, bu kasabada inşa vaşı’ndan (1912-1913) sonr4 Bulgaris­ kezinde 24 cami, 5 tekke, 1 medrese,
edilen ve ayakta duran irili ufaklı tam tan’a verildi. 1913-1925 yılları arasın­ 1 rüşdiye mektebi ve mekteb-i idadi,
72kilise,şapel ve ibadetgâh bulunma­ da Doğu ve Batı Trakya ve Güney Ma­ 4 Bulgar mektebi, 64 kilise ve 258 de­
sından anlaşılmaktadır. Özellikle XIX. kedonya’dan gelen göçmenlerin yer­ ğirmen mevcuttu. Halkı pamuktan bez,
yüzyıl ikinci yarısından itibaren, Kes- leşme yeri oldu. 1944 yılına kadar kü­ fanila, çorap, şayak yapardı.
riye’de geniş çapta, kilise yapımı ve çük bir şehir ve ticaret merkezi olarak Yeniçeriliğin kaldırılmasından et­
onarımı görülmektedir. kaldı. Burada kalan Türkler 1925 yılla­ kilenen şehirlerden biri de Kirçova ol­
Ayrıca Horpeşte nahiyesine Rum rında Kırcaali içinde büyük bir mektep muştur. Zira, 1827 yılında yeniçerile­
sıbyan mektebi (1868), bir mektep. inşa ettiler. Öğretmen okulu olarak rin kaldırılması üzerinde Bektaşî tek­
(18 8 5 ) inşa edilm iştir. Müslüman öğ­ açılması tasarlanan okulun eğitim ve kesi tahrip edilerek dervişlerin bir kıs­
renciler için ise, 1868 yılında rüştiye öğretime açılmasına Bulgarlar izin ver­ mı başka yerlere göçe zorlanmışlardı.
mektebi açılmıştır. mediler. Osmanlı İmparatorluğu’nun Şehirdeki Rum nüfusun fazla o l­
XVIL yüzyılda şehirde Valide Sul­ son dönemlerinde hükümetçe burada ması sebebiyle, Osmanlı yönetimince,
tan Camii, Sultan Süleyman Camii Yahudilerin kiraladıkları bir odanın mâ- bunların dinî ibadetleri için ihtiyaçla­
(1895 yılında onarım görmüştür) bulun­ bed haline getirilm esine (1903) ve bu ra binaen kilise yapımına veya onarım-
maktaydı. XIX. yüzyılda burada sekiz cemaat için bir Havra açılmasına iarına izin verilm iştir. Bu yapılar şöy­
cami ve mescit bulunmaktaydı. (1930) izin verilm iştir. le sıralanabilir:
Kasabada en yüksek yerde olan Kırcaali’de 10 Türkçe ve 1 Türkçe- Temmuz 1871’de kazaya bağlı Ber-
Gazi Evrenos Camii ile bir kilisenin ye­ Bulgarca gazete yayınlanmıştır. Kırca- cani köyüne “Aya N ik o la ”, 1872 yılıda,
rine inşa edildiği iddia edildiği için a li’de ilk yayınlanan Türkçe gazete, Poleste köyüne “Aya A p o s to lo s ”,
Prodromos Camii denen mabedlerin Bulgar Dahiliye Nezareti memurların­ Ramne köyüne “Aya Parskevi", Vebr,
harabelerine günümüzde rastlanılmak- dan Ragıb Mitişcv Sipahi tarafından çı­ Dobyam ve Dölenci Belüsent köyleri­
tadır. karılan ARDA (1.11.1 9 2 0-1 .1 2 .1 9 2 0 / ne “M eryem A n a ” (1874), Temnovil kö­
Şehirde bulunan evler, genel mi­ 4 sdyı,l’dır. En çok çıkan gazete İLERİ, yüne “Aya K o nstan tin ” Rum kilisele­
marîleri itibariyle aavlumbazlı ocakları, en uzun süreli ve 1 yıl aralıksız yayın­ ri yapılmıştır.
renkli alçı pencereleri, nakışları ve' lanan gazete ise TUNA (6.5.1928) o l­
özellikle mimarî kompozisyonları ba­ muştur. Meslek siyaset ve fik ir olarak
kımından Osmanlı-Türk sanatının kap­ yayınlanmış gazeteler şunlardır: ARDA
samı içine girmektedir. (B ulgar Ç iftç i Partisi) ve BİRLİK (Bul­
XVIII. yüzyıl ortalarından sonrag a r Ç if tç i P a rtis i); BAŞLANGIÇ-
Türk sanatında kuvvetli surette hâkim NAÇALO (Türkçe-Buigarca). Bulgaris­ KIZILAĞAÇ (Bugün: Eihovo).
olan Barok üslûbu, bu evlerde de özel­ tan Türklerinin m illî ve kültürel çıkar­ Osmanlı imparatorluğu zamanın­
likle kemer biçimleri iie nakışlarda larına çalışan yayınlar ise: RUMELİ, da, Elhovo’nun XII.-XIV. yüzyıllardan
kendini göstermiştir. İLERİ, YENİ BAŞLANGIÇ, TURAN, beri varlığı bilinmektedir. 1488’de "Ye­
Şehirdeki en önemli yapı, hâlâ RODOP SESİ, RODOP, ÖZDİLEK, YE­ n ice K ızılağ aç” adıyla bucak olarak
ayakta olan ve Defterdar Kesriyeli Ah­ Nİ YOL’dur. 1606’da da ilçe merkezi olarak anıl­
med Paşa (ölm. 1749) tarafından yap- maktadır.
tırıldığ sanılan medresedir, iskeleye Bugün Bulgaristan’da, Yambolu
inen yokuşun sol tarafında bulunan bu (Bulg. Yam bol) çevresinde, Tunca Ir-
yapı, bir avlu civarında sıralanan mun­ mağı’nın sol kıyısında, Yambolu şeh­
tazam kubbeli hücrelerden ve bunla­ K IR A T O V A (Bugün:Kratovo). rinin 37 kilometre güneyinde bir kasa­
rın önündeki revaklardan oluşmuştur. Yugoslavya’nın doğu hudutları ya­ badır.
Dış cepheler oldukça sade olmakla be­ kınındaki bu kasaba, Evliya Çelebi’ye
raber, gerek duvarlar, gerek sekiz kö­ göre Gazi Evrenos Bey tarafından fet­
şeli kasnakların en üst kenarlan tes­ hedilip, kalesi yıktırılmıştır. 800 evi,
tere dişli birkaç kademeli tuğla dizileri 350 dükkânı, 20 cami ve mescidi var­
kapsamaktadır. Dört köşe mermer sö­ dı. Çarşı içi camii hoştu. İki hamamın­
veli pencerelerin üzerinde ise tipik siv- dan büyük olanı İstanbul’daki Çukur KOÇANE (Bugün: Goçine).
ri.mahfil kemerleri bulunmaktadır. Re­ Hamam’la kıyaslanacak kadar önem­ Osmanlı İmparatorluğu zamanında
vak sütunları vebaşlıkların,daha eski li olup, her halvetinde fıskiye ve şah- Kosova vilayetinin Üsküp Sancağı'nda
binalardan alınarak kullanılan malze­ nişinler vardı. Civarındaki gümüş ma- ve Üsküp'ün 80 kilometre doğusunda
meler olduğu tahmin edilmektedir. Bergalçine Nehri kollarından bir çayın
denlerindendolayı burada XVII. yüzyı­ üzerinde ve geniş bir ovanın kenarın­
K esriye bugün Y unanistan- la kadar bir darbhane işlemekteydi.
Yugoslavya sınırları yakınında, Make­ Sokullu Ferhad Paşa’nın bu kasabada da, dağ eteğinde, kaza merkezi bir ka­
donya kasabasıdır. saba idi. Merkez nüfus toplamı 3 bin
bir hanı vardı; Kamusu’l-A’iâm 7 bin 500’dü. Burada 3 cami, 1 kilise, 1 rüş­
nüfusu, 5 cami, 1 medrese, 3 mektep,
diye (1895) ve 1 ibtidaiye mektebi ile
1 hamam ve 1 saat kulesi olduğunu bil­
2 Müslüman ve 1 Hıristiyan sıbyan
dirmektedir. mektepleri, 1 medrese, saat kulesi ve
civarında çelikli bir kaplıcası bulun­
K IR C A A L İ (Bugün: Kırcali). maktaydı.
XIV.-XV. yüzyılda kurulmuş ve çev­ Koçane sınırları, ilin batıdan ve ku­
renin İktisadî bir merkezi olarak geliş­ zeybatıdan İştib ve Kartova kazalarıy-

364
la, kuzeydoğu tarafından Bulgaristan yaralı bir Sırp tarafından öldürüldüğü zaptedilmesi gözönünde 'tutulursa,
sınırıyla, doğudan ve güneyden de Se­ yazılıdır. Padişah, ağıryaralı olmasına Kosova ovasının kuzey bölümünün bu
lânik vilayetleri ile sınırdı. Payancave rağmen, Sırp despotu Lazar ile maiye­ tarihten itibaren sürekli Türkler eline
Malş nahiyeleriyle beraber 92 köyden tindekiler esir edilerek huzura getiril­ geçtiği ve böylece Fatih Sultan Meh­
oluşmakta olup, toplam nüfusu 37 bin mesine kadar kumandayı elden bırak­ med devrinde, coğrafî anlamda Koso­
436 idi. Burada bol miktarda pirinç üre­ madı. Ancak hayattan ümidini kestiği va sahrasının tümünün Türk egemen­
tilmekteydi. için, oğlu Bayezid’i yanına çağırdı. Bi­ liğine girdiği anlaşılmaktadır.
Kaza, XIX. yüzyıl sonunda ise, Üs- raz sonra ölünce, Bayezid, Osmanlı pa­ 1474 yıllarında düzenlenen tahrir
küp vilayeti Kosova Sancağına bağlı dişahı oldu. Sırp despotu Lazar ile da­ defterlerinde, Rumeli beylerbeyliğine
bir liva idi. madının ve diğer Sırp soylularının der­ bağlı Vuçitrin ve Üsküp vilayetleri da­
hal başları kesildi. Miloş O biliç’in Mu­ hilinde kalan Vuçitrin, II. Bayezid’in ilk
rad’ı yaraladıktan sonra kaçmaya giriş­ yıllarına ait 1487 tarihli tahrir defterin­
tiği ve öldürüldüğü yerde üç taş d ikil­ de sancak merkezi oldu. XVII. yüzyılın
di. Sultan Murad’ın ahşası (iç organ­ başlarında, Kosova, İdarî taksimat ba­
ları, bağırsakları) buraya gömüldü. kımından, iki eyaletin sınırları içinde
KOSOVA Nâşı ise Bursa’ya taşındı. Ahşanın kaldı. 1660 tarihlerinde Kosova ovasın­
Balkan Yarımadasinda ünlü bir gömüldüğü yere, sonradan Meşhed-i dan geçen Evliya Çelebi, Vuçitrin ka­
ovaya verilen bu ad XIX. yüzyılın son­ Hüdavendigâr adı ile ünlü olan, türbe sabasının 2 bin hanelik sancak merke­
larına doğru Osmanlı imparatorluğu’­ yaptırıldı. Bu türbe yöresine Müslü- zi olduğunu, halkının Türkçe ve Arna­
nun bir iline de verilmiştir. Kosova ova­ manlar yerleştirilerek, türbenin bakı­ vutça konuştuğunu, Girit seferi dola­
sının Balkan Yarımadasinda merkezî mı sağlandı. Bu türbe, 1872 ve 1895 yıl­ yısıyla, şehrin canlılığını kaybettiğini
bir durumda bulunması, Ortaçağ’da ve larında esaslı bir şekilde onarım gör­ kaydeder. Kosova sahrası, Osmanlı
yeni zamanlarda ticaret yollarının bir­ dü. egemenliğine g e ç iş in d e n yaklaşık 2.5
leştiği önemli bir nokta olmasını sağ­ I. Kosova Muharebesi’nden sonrayüzyıl sonra, kısa bir süre için Avus­
lamıştır. 1388 yılında Kosova’ya ilk Osmanlı Devleti, Balkanlara esaslı su­ turya’nın istilâsına uğradı. 1683 yılın­
önemli hareketi Yaralu Doğan Bey rette yerleşti ve Sırp Krallığı bağımsız­ da II. Viyana başarısızlığı üzerine, Ma­
yaptı. Doğan Bey kumandasında bir­ lığını kaybederek, XIX. yüzlıla kadar caristan’ı işgal eden Avusturya ordu­
kaç bin kişilik kuvvet, Kosova tekfuru­ Osmanlı tabiyetinde kaidı. Yıldırım Ba­ su, 1688-1689 yıllarında Balkanlar’a gi­
nun yönetimi altındaki toprakları baş­ yezid Rumeli’de işleri düzene soktuk­ rerek Kosova ovasını baştan başa zap­
tan başa yağmaladı, birçok esir alarak tan sonra Üsküp iie Güney Kosova ha­ tetti. Kosova sahrası ise, bu sırada bir
döndü. Bir yıl sonra 1398 yılında I. Mu­ valisini uç beyi Paşa Y iğit’e vererek, celâlinin tahakkümü altında bulunu­
rad, yanında oğulları Bayezid ile Yâkub Anadolu’ya döndü. Bu bakımdan Gü­ yordu. Avusturya seferiyle görevlendi­
Bey’ler olduğu halde, Anadolu beylik­ ney Kosova havalisinin, ilk olarak Üs­ rilen, az sonra da Halep eyaleti ile se­
lerinden ve Rumeli’de m üttefiki bulu­ küp Sancağina bağlı ve Paşa Yiğit yö­ raskerliğine nasbedilen, ancak başa­
nan Hıristiyan prensliklerinden topla­ netiminde bulunduğu söylenebilir. Bu rısızlıkları üzerine, etrafındaki zorbalar­
dıkları büyük bir kuvvet ile Sırbistan devirde Anadolu’dan gelen Tatar göç­ la Kosova’ya yerleştirilen Yeğen Os­
üzerine yürüdü. Ordunun, 60 bin kişi menleri buralarda iskân edilmeye baş­ man Paşa, önce AvusturyalIlara, ardın­
olduğu sanılır. Öncü kuvvetlerinin ba­ landı. 1413 yılında Paşa Yiğit, Mehmed dan da Receb Paşa’ya yenildi. Bu olay­
şında Evrenos Bey ile Paşa-Yiğit bu­ Çelebi’nin hesabına Sırplarla anlaşa­ dan kısa süre sonra Piecolomini ku­
lunmaktaydı. Osmanlı ordusu Filibe, rak Mehmed Çelebi aleyhine birleşti. mandasındaki Avusturya ordusu Ko­
Ihtiman, Köstendil, Eğri-Palanka ve Bunun üzerine, Çelebi Mehmed, Ru­ sova’ya gelerek, Sırpların yardımı ile
Üsküb’ün kuzeydoğusundan geçen meli’ye geçerek, buradaki ümerâyı em­ Kosova ve havalisini aldı. Ancak Mo­
yolu takiben Kosova ovasının doğu ya­ rine topladı, yanındaki kuvvetlerle Ko­ ra canibi seraskeri Koca Halil Paşa ile
maçları boyunca, Priştine’ye yürüdü­ sova sahrasına giderek, orada Sırp- Selim Giray Han, Kosova ovasında âsi­
ler. İki taraf Pristine’nin.kuzeybatısın­ iar ile b irle ştiğ i sonradan anlaşı­ lerle AvusturyalIları yenilgiye uğrattı­
da, Priştine-Vuçitrinasfaltı üzerinde,Si- lan kardeşi M usa’yı yakalayarak lar ve 1690 yılında düşman kuvvetleri
nitsa Ç ayina dökülen Lab suyu yöre­ öldürdü (1413). 1439'da il. Murad Se- kaçmak zorunda kaldı. 1783 yıllarında
sinde, Lab’ın kuzeyinde Sırplar, güne­ mendire’nin Brankoviç'i zaptı üzerine, İşkodra M utasarrıflığina gönderilen
yinde Türkler olmak üzere yerlerini al­ tüm Sırbistan doğrudan Osmanlı ege­ Kara Mahmud, Arnavutluk'ta zamanla
dılar. menliği altına girdi, Kosova da Osman- bağımsız harekete başladı, bu arada
Daha fazla bir kuvvete sahip bulun­ lı Devleti sınırları içine alındı. Kosova’nın bir bölüm yerlerini de yö­
dukları söylenilen müttefikler karşısın­ Kosova’nın Türk tarihinde il. Koso­ netimi altına aldı. I. Abdülhamid, 1786
da I. Murad ordusunun merkezinde va Muharebesi’ne sahne olması itiba­ tarihinde, üzerine kuvvet gönderdi. An­
oğullarından Bayezid sağ cenahta, Ya­ riyle ayrıca önemi vardır. Varna Sava- cak Osmanlı kuvvetleri, Kosova’da Ka­
kub da sol cenahta yer aldı. Vezir Ali şindan sonra Hünyadi Yanoş büyük ra Mahmud kuvvetlerine yenildi. III. Se­
Paşa ile Timurtaş Paşa ise, padişahın bir kuvvetin başında, 1448 yılında ye­ lim bu âsî ile anlaşarak meseleyi ka­
yanında idiler. M üttefiklerin ordusu­ niden Sırbistan’a girdi ve Kosova sah­ pattı. Daha sonraları Kosova birçok
nun merkezinde Sırp despotu Lazar, rasında I. Kosova Savaşinın yapıldığı âsinin eline geçti.
sağ cenahta Lazar’ın hemşirezâdesi yere geldi. Sırplar henüz Varna yenil­ II. Mahmud ve Abdülaziz devirleri
Vuk Bronkoviç, sol cenahta da Bosna gisini unutmamış olduklarından, Hün­ arasında yapılan idari yenilikler sıra­
Kralı Tvrtko yer almaktaydı. 27 Ağus­ yadi ile işbirliğinden çekindiler. II. Mu­ sında, önceleri Rumeli, daha sora Ma­
tos 1389'da çarpışma başladı. Sekiz rad kumandasındaki Osmanlı ordusu, nastır ve sonra Sofya vilayetlerine bağ­
saatlik bir çarpışmadan sonuç alına­ m üttefiklerin Kosova’ya vardıkları sı­ lanan Kosova Sancağı, 93 bozgunu
mamışken, Lazar’ın damadı Sırp asil­ rada, güney yolu ile, aynı yere yetişti­ üzerine Ayastefanos’ta imzalanan ba­
zadelerinden Miloş Obitiç, bir m ülte­ ler. Burada m üttefiklerin saldırısı ile rış antlaşması gereğince, Sofya vila­
ci veya elçi gibi, Sultan Murad’a yak­ başlayan çarpışma üç gün sürdü. So­ yetinin, kurulmakta olan Bulgaristan
laşarak bir şey söylemek üzere, yanı­ nuçta, Hünyadi Yanoş firara mecbur Prensliği’ne terk edilerek^lden çıktı.
na gelip padişahı hançerledi. (Bu olay­ oldu. Bu yenilgide düşman ordusu 17 Ancak Berlin Antlaşması gereğince,
dan sonra O sm anlı padişahlarının hu­ bin esir, yaralı ve ölü bıraktı. Sırplar, Makedonya’nın kuzey bölümünü oluş­
zuruna çıkan elçilerin kollarına girmek II. Kosova Muharebesinde tarafsız kal­ turan, eski Dardanca bölgesine denk
âdet olmuştur). Hıristiyan kökenli millî dıkları için, bu zafere rağmen, onların düşen ve Osmanlı İmparatorluğu’na
halk türkülerinde, on iki gencin dövü­ elindeki topraklara dokunulmadı. Bu bırakılan topraklar üzerinde yeniden
şerek padişahın çadırına gelip, onu ka­ sebeple Kosova ovasının hemen he­ bir vilayet oluşması zorunlu oldu, mer­
rargâhta öldürdükleri de söylenir. Türk men kuzey sınırını oluşturan Vuçitra kezi Priştine olmak üzere kurulan bu
kaynaklarında I. Murad’ın savaş so­ yöresi Sırpların elinde kaldı. Bu kasa­ vilayete Kosova vilayeti adı verildi.
nunda, mücadele alanım dolaşırken, banın ancak 1455 yılında ikinci kez Priştine, Üsküp ve Yeni Pazar sancak­
365
larından oluşan bu vilayet, daha son­ pılan barış antlaşması sonucunda, bu K Ö S T E N C E (Bugün: Kostant-
raları 6 sancak, 28 kaza, 16 bucak ve türbenin tüm m ü ş te m ilâ tla birlikte sa).
320 köyden oluşmaktaydı. Osmanlı korunması ve masraflarının Osmanlı Şehir, eski Yunanlıların Karadeniz
imparatorluğu’nun son yıllarında Ko­ hükümetince karşılanması, başmüftü kıyısında kurdukları bir sömürgeden
sova vilayetinin genişliği 28 bin kilo­ tarafından tayin olacak adamlarca ba­ doğmuştur. Şehir, Sırp ve Bulgar kral­
metrekare, nüfusu 800 bin ile 1 milyon kımı yapılması kararlaştırıldı. Türbe av­ lıklarından başka çeşitli hükümdarla­
arasında değişmekteydi. 1903 yazı Ko­ lusuna, 1898-99’da Tüccar Ali Hace ta­ rın eline geçti. Daha sonra Murad Hü-
sova vilayetinde karışıklıklar içinde rafından bir çeşme yaptırılmıştır. davendigâr tarafından gönderilen Gazi
geçti. II. Abdülhamid bu durumda Sırp Burada bir başka yapıt ise Kosova'- Balaban Paşa komutasındaki Osmanlı
ve Bulgarları birbirine düşüren bir po­ da, Priştine’den Mitroviça’ya ayrılan kuvvetleri tarafından fethedildi. Fetih­
litika ile bütün Makedonya'da olduğu yolun sağında bir tepenin üstünde bu­ ten sonra sancak haline dönüştürülen
kadar, Kosova vilayetinde de Osman­ lunan fetih şehitlerinden Gazi Mestan şehir, 1862 yılında kaymakamlık hali­
lI egemenliğini yaşatmaya çalışıyordu. Türbesi’dir. Türbenin etrafında koyu ne getirilerek, kaza merkezi oldu. Bu­
Bu amaçla, 1907’de Bulgarlara karşı, renkli bazalt taşlarından kaba şekilde raya 1868 yılında bir ticaret mahkeme­
karşılıklı yardımlaşma ve savunma ant­ yontulmuş Müslüman mezar taşları si kuruldu.
laşmalarıyla Sırp Krallığı’nı Osmanlı bulunmaktadır. Türbenin dışı sıvalı ve Şehrin kalesi Evliya Çelebi’nin
Devleti yanında yer almaya teşvik et­ badanalı olup, sekiz köşeli bir plana “S e yah atn âm esi” nde de ayrıntılı ola­
ti. Bir süre sonra Meşrutiyet yönetimi­ göre yapılmıştır. Pencerelerin etrafları rak anlatılmaktadır. Yine Evliya Çele­
nin yeniden kurulmasına dair yayınla­ kaba taş söveleri ile çevrelenmiştir. Yi­ bi, kalenin Yıldırım Bayezid tarafından
dığı irade-i seniyye’de de belirttiği gi- ne sekiz köşeli kasnağın üzerine kur­ yıkıldığını söyler ki, 1819 yılında Kös­
bi, Selanik, Manastır ve Kosova vila­ şun kaplı kubbe oturmaktadır. tence’ye yeni bir kalenin yapıldığını
yetleri, halkı ile birlikte Asakir-i Şahâ- Hazine-i Evrak’ta mevcut bir vesikadan
ne’nin sefkeşane hareketleri üzerine da öğrenmekteyiz. Şehrin iskelesi de
Osmanlı imparatorluğumda Meşruti­ onarılarak, işler hale getirilm iş, 1859
yet şeklindeki yönetimi tekrar kurmuş yılından itibaren bu iskeleye vapurla­
oldu. Meşrutiyet döneminde bir seçim K Ö P R Ü L Ü (Bugün: Veıeze). rın uğratılmasına başlanılmıştır. Şeh­
bölgesi, vilayetin ilk valisi de Mahmud Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­ rin demiryolu ise 1860 yılında hizme­
Şevki Paşa oldu. de Selânik vilayet sancağında ve Se- te sokulmuştur. Hükümet konağı ise
Bu arada Kosova’da sürekli isyan lânik’in 145 kilometre kuzeybatısında 1863 yılında yaptırılmıştır.
hareketleri tekrar başgöstermeye baş­ Vardar Nehri üzerinde kaza merkezi Bugün Köstence’de iskele Paşa
ladı. 1912 yılında V. Mehmed, bizzat kasaba. Camii’den başka birkaç cami daha var­
Kosova’ya kadar gelerek I. Murad Tür- Kaza, doğudan ve kuzeyden Selâ­ dır.
besi’nde cuma namazını kıldı ve Ko­ nik vilayetinin kuzeybatısında bulunan Sultan Mahmud Camii, 1730 yılın­
sova halkının sorunlarıyla ilgilenerek, kazalarla, kuzeybatı tarafından Koso­ da yaptırılmıştır. Bu yapı yıktırılarak
onların isyancılarla işbirliği yapmama­ va ile batıdan ve güneybatıdan Manas­ Romanya Kraliçesi Mariya (Takma adı:
sı için gerekli nasihatlarda bulundu, tır vilayetleriyle sınırlıydı. Bugamil ve K a rm e n S ilv a ), hevesine binaen
ancak dinletemedi. Hasta İstanbul’dan Nikodim adlarıyla iki nahiyesi ve 91 kö­ 1911-1912’de garip mimari üslûplu ye­
gönderilen ve olayları bastırmakla gö­ yü bulunmaktaydı. Toplam nüfusu 50 ni bir camii yaptırılmıştır (Bu b ilg iler
revli bulunan Said Paşa da isyancılar­ bin 515 idi. cam ii imamı: İzzet Ayvaz M ustafa Bey'-
la işbirliği yaptı. Sonuçta Balkan Sa- Vardar Irmağı, kazanın doğu kıs­ den alınm ıştır).
vaşı’nın da çıkması üzerine, Sırplar, mından geçerek, kuzeyden güneye Hünkâr Camii, Köstence’nin mer­
1912’de tüm Kosova sahrasını işgal et­ doğru akmaktaydı. Köprülü Osmanlı kezindedir. Sultan Abdülaziz tarafın­
tiler. Osmanlı ordusu güneye çekildi. İmparatorluğu topraklarına katıldıktan dan 1867 yılında yaptırıldı. ‘‘Aziziye
30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması’yla sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından C a m ii" de denir. 10.75 metre genişli­
Kosova vilayeti Sırbistan’a bırakıldı ve Vardar Nehri üzerine bir köprü yaptı­ ğinde, 13 metre derinliğinde, çatılı ba­
Müslüman halk da sürekli göç etme­ rılmış, bu köprü daha sonra 1842 yılın­ sit bir yapıdır. 85 santimlik duvarlar ve
ye başladı. da onarım görmüştür. minare tamamen kesme taştan yapıl­
Kosova bugün Y ugoslavya’da Kazada en çok buğday, çavdar, yu­ mıştır.
muhtar arazi, Sırbistan Cum huriyeti’- laf, arpa, darı, mısır, fasulye, patates, Islâmi yapılar dışında, Köstence’­
nin bir parçasıdır. Nüfusunun çoğunu pirinç, keten, kenevir, tütün, pamuk, de yaşayan Rum vatandaşları için
Arnavutlar oluşturur, merkezi Priştine, susam, afyon, üzüm ve meyve ile seb­ 1863,1864 ve 1870 yıllarında birer Rum
Arazi, Metohija ovasıyla Kosova vadi­ ze yetiştirilm ekteydi. 32 bin dönümü kiliseleri yapılmıştır.
leri üzerinde uzanır. Yugoslavya’nın en bağlarla kaplıydı ve yılda bir milyon lit­ Köstence, bugün Romanya’nın
geri kalmış bölgelerinden biridir. re şarap çıkarılmaktaydı. Dobruca bölgesinde bir şehirdir.
Osmanlı İmparatorluğu bu vilaye­ XIX. yüzyıl sonlarında kazada yeni
ti bırakırken, vilayet sınırları içinde 35 yapılanların yanı sıra birçok yapının
medrese, 388 ilkokul ve 23 ortaokul bı­ onarımları yapılmıştır. Hükümet kona­
raktı. Bu mekteplerden vilayet merke­ ğı 1868 yılında tamamlanmıştır.
zinde bulunan gündüzlü idadi mektep, XIX. yüzyılda kazada 9 cami, 2 mes­
Eylül 1894’te yatılıya çevrilm iştir. Os­ cit, 7 tekke, 3 kilise, 1 manastır, 1 rüş­ KÖSTENDİL, KÜSTENDİL
m a n lI İmparatorluğu’nun son döne­
diye, 3 ibtidai ve 3 sıbyan okulu, Bul­ (Eski adları: C hiustendii, Küstendi!,
minde Kosova’ya kadınlara mahsus bir garlara ait 1 rüşdiye ve 2 ibtidai okul, Uipianum , Justiniana Secunda).
hapishane (15 Eylül 1882), Senice ka­ Rumlara ait 2 ibtidai okul, ayrıca 32
sabasına Yeni Kilise adlı bir kilise (3 Önceleri Doğu Makedonya’nın ku­
han, 1 hamam ve 20 değirmen ile fab­ zeyinde kurulan Bağımsız Sırp Prens-
O cak 1892), Komanova kazasına bağ­ rikalar bulunmaktaydı.
lı Tekvic-i Cedid köyüne bir Bulgar ki- liğ i’nin merkezi olan şehir, bir süre
Kazada yaşayan Hıristiyan vatan­ Türklere vergi vererek bağımsızlığını
lisesif.JSSöA Senice kazası Haltemik, daşların eğitim ve ibadetleri için XIX. sürdürdü. Köstendil Beyi Konstantin,
Gunacik, Bâlâ Vezir, Sekotye, Hakâne, yüzyıl ikinci yarısından itibaren, okul Yıldırım’ın 1394’te yaptığı sefere katıl­
Praveşne köylerine birer Rum mekte­ ve kilise yapımına Osmanlı hüküme­ dı ve bu savaşta öldü. Daha sonra bü­
bi (1897), Yeni Varoş Mahallesi’ne Hı­ tince izin verilerek, bunların şerbetçe tün Bulgaristan ile birlikte OsmanlIlara
ristiyan çocukları için bir mektep eğitim ve dinî faaliyette bulunmaları bağlandı.11. Bayezid, Rumeli seferi sı­
(1899) inşa edilm iştir. sağlanmıştır.
Kosova’da bulunan birçok Osman­ rasında (1483) buraya uğradı. Sancak
lI dönemi yapılarından I. Murad Türbe­ olarak gelişen Köstendil, eski önemi­
si, en korunaklı eserlerden biridir. ni sürdürdü. Bu arada birçok paşa da
1-14 Mart 1914'te Sırp hükümeti ile ya­ bu sancağa atandı. Köprülü Mehmed

366
İslamiyet devrinde kutsal şehir ka­
rakterini koruyan şehre Halife Abdül-
melik, Ömer Mescidi’ni yaptırmış (691)
ve yine o veya halefi Al-Valid, eski ta­
pınağın alanında Al-Aksa Camii’ni yap­
tırmıştır.
Yavuz Suttan Selim, 1517’de Mem-
lûkluların saltanatına son verince şe­
hir, Suriye ile birlikte Osmanlı ege­
menliğine geçti. Kanunî Sultan Süley­
man devrinde (1520-1566) Kudüs’e ye­
ni camiler yaptırıldı, mevcutları onarıl­
dı. Kanunî’den sonra gelen padişahlar
da Kudüs’e önem verdiler.
XVIII. yüzyıldan itibaren şehirde
bulunan çeşitli milletlere mensup top­
lumlar arasında şehirde mevcut kutsal
yerlerden dolayı birçok anlaşmazlık

mm
çıktı., 1710 yılında Kudüs’te Kamame
Kilisesİ’nin Isa Peygamber’in kabri sa­
nılan yerde yanan ateşin ayin ve iba­
det etmek, Yavuz Sultan Süleyman ta­
rafından verilen bir hak olmasına rağ­
men, bu tarihte bu tür ayine müdaha­
le edildi. Bunun üzerine bir fermanla
. Kudüs yöneticilerine uyarıda buluna­
rak böyle bir ayine müdahale edilme­
mesi emredilmişti. Yine şehirde bulu­
nan çeşitli dinlere mensup dinî lider­

m
ym
yım
ı^m
mım
ııninm
KÖSTENCE: Sultan Mahmud Camii (X/X. yüzyıl ortası).
lerin dini yapılar için yardım toplamala­
rına 1720 yılında bir iradeyle engel
olunmaması hakkında, emir verildi.
Bazı ziyaretçilerden fazla cizye alınma­
sı üzerine 1725’te bir irade yayınlana­
Paşa, sadrazamlığa getirilmeden ön­ lesi vardı. Önemli bireserolan Ahmed rak ilg ilile r uyarıldı. 1757 yılından iti­
ce burada görev aldı. XIX. yüzyılda Bey Camii, üç bölümlü son cemaat ye­ baren Kudüs’teki Ermeni ve Rumlar
sancak merkezi olan Köstendil’e 1786 ri olan kubbeli, büyükçe bir camidir. arasında sürtüşmelere son verilmesi
yılında Ahmed Paşa, 1816’da Vezaret İçinde duvarda Evliya Çelebi’nin imza­ için Kudüs’teki Ermeni ve Rumlar ara­
rüsbesiyle Hafız Ali Paşa, 1824 yılın­ sı bulunmaktadır. sında sürtüşmelere son verilmesi için
da Ali Şefik Paşa atanmışlardır. Bu sancağa bağlı Voksova köyün­ padişah tarafından Ermeni patriğinin
XIX. yüzyılın sonlarında demir ma­ de Taksiarhis adıyla bir Rum kilisesi­ isteği üzerine ferman çıkarıldı. Bazı ki­
deninin açılarak fabrikada üretimine nin yapımına Osmanlı hükümetince şiler, Kudüs’ün kutsal yerlerini ziyaret
Osmanlı hükümetince izin verilmiş, izin verilm iştir (1859). Evvelce mevcut bahaneleriyle ticareti suiistimal edi­
bunun karşılığında belirli bir miktar olup harap olan Sultan Mehmed Camii yordu. Nitekim, 1797 yılında ziyaret
öşür alınmıştır (22 Ağustos 1841). de 1666 yılında onarım görmüştür. amacıyla şehre gelip mal alanların,
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşin- Köstendil, bugün Bulgaristan’da Remle, Gazze, Mecdel ve Yafa güm­
dan sonra kurulan Bulgaristan Krallı- Osogova Dağinın Hisarlık kolunun rüklerinden geçerken vergi ödemele­
ğı’na bağlanan Köstendil, Birinci Dün­ kuzey-doğu eteklerinde uzanan bir ri için de emirler çıkarıldı.
ya Savaşinda Bulgaristan’ın, Sırbis­ ovanın güney bölümünde, Banska Ir­ Bütün Hıristiyanlar için en önem­
tan’a savaş ilan etmesi üzerine tüm mağı üzerinde, Yugoslav sınırı yakının­ li kutsal yerlerden biri de Hz. Isa’nın
Makedonya ile birlikte Sırplar tarafın­ dadır. Nüfusu 52 bin 118 (1979)’dir. kabriydi. Frenk, Rum, Ermeni papaz­
dan ele geçirildi (1915). Şehrin güneybatı bölgesi, gelişmiş bir larının ayin konularında birbirlerine
I. Murad devrinde, bir Osmanlı ken­sanayi bölgesi olsa da, ‘B ulgaristan’­ müdahale etmemeleri için kendilerine
ti haline gelen Köstendiide 17 cami, ın Meyve B ahçesi’ ‘ adına hak kazan­ gerekli emirler verilerek dikkatleri çe­
13 mescit, 16 okul, 3 medrese, 5 tek­ mıştır. kilmiştir.
ke, 3 han vardı. II. Murad Hanı, Koca 1839 yılında Kudüs'te Ermeni ve
Ishak Paşa Köprüsü (Kadın Köprüsü Rum milletlerinin tasarruflarında bu­
veya Gelin Köprüsü), Sultan Camii, lunan Kamame, Beltülhamen mağara­
Turhanoğlu Camii, Cuma Camii, Bey ları ile kuzey tarafındaki kapı, Büyük
Camii (1490), İmaret Camii ünlüdür. Maryakob, Virilfeyzin, Kapsüİmesttı ve
1607’de yapılan Şehir Saat Kulesi de KUDUS Namlis kiliselerinin yönetimleri hak­
tarihî eserlerdendir. Trakya Hamamı, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslü- kında Hz. Ömer Selâhaddin Eyyubî,
Çifte Hamam ve Eski Hamam yakın ta­ manlarca kutsal sayılan bir Yakındo­ Yavuz Sultan Selim tarafından verilen
rihlere kadar işletiliyordu (XV.-XVI. yüz­ ğu şehri olan Kudüs, M.Ö. X. yüzyılda fermanların geçerli olduğu yayınlan-
yıl). Davud tarafından kuşatılarak zaptedil- mıştır.Latinlerin, Beytullah’ın kilisesi­
Ayrıca Ayas Bey Köprüsü 30 kadar di ve başkent yapıldı. Süleyman, bu- ne giriş çıkışlarının yasaklanması üze­
camii, mescit ve ılıcalarının varlığı bi­ radaYahre’nin tapınağını yaptırdı. Bu rine ufak çapta sürtüşmeler meydana
linmektedir. tapmak, şehrin kuzeydoğu kısmında gelmiş (1854), 1855’te bu kez Abdur­
Fatih Camii denilen kubbeli, dış büyük bir alanı kaplıyordu. M.Ö. 63’te rahman ve Ömer adlı kişilerin başlat­
duvarları tuğla süslemeli büyük bir ca­ Romalıların eline geçen Kudüs, 614’te, tıkları isyan hareketi büyük boyutlara
miin Kanunî devrine ait olduğu sanıl­ İranlIlar, 637’de Araplar, 1099’da Haç­ ulaşmış, bunun üzerine alınan önlem­
maktadır. Son yıllara kadar gelen ca­ lılar tarafından alınarak Kudüs Krallı­ lerle isyan kısa sürede bastırılarak il­
mi , tuğladan petek biçiminde gövde­ ğı kuruldu. 1187’de Selâhaddin Eyyu- gililer yakalanıp cezalandırılmışlardır.
si ve süslenmiş minaresi ile çok ilgi bî, şehri geri aldı. Memlükler dönemin­ Ancak, aynı yıl bazı olaylara karışan ve
çekici bir eserdir. Ayrıca pek çok tek­ de birçok kervansaray, medrese, çeş­ bu sebeple tutuklu bulunan halkın bir
ke, zaviye, han, mektep ile bir saat ku­ meler yaptırıldı. kısmı affedilerek salıverilmiştir.
367
1851 yılında yayınlanan bir irade ile
Kudüs’teki İslâm mülklerinin Hıristi-
yanlara satışı yasaklanmıştır.
Kutsal olan şehre Osmanlı Devle­
ti olduğu gibi diğer devletler de önem
vermekteydiler. Zira XIX. yüzyılda Na-
"M I
'
poleorî Bonaparte, Filistin’e saldırarak
Akkâ’yı kuşatmış, bir kısım Fransız
kuvvetlerini de Kudüs üzerine yolla­
mıştır. Daha sonra Kudüs, Kavalalı
Mehmed Ali Paşa tarafından 1831 yı­
lında alındı. Mısır, sorunun çözümlen­
mesine kadar Mehmed Ali Paşa’nın
yönetiminde kaldı (1840). Londra Ant­
laşm asıyla Osmanlı yönetimine bıra­
kıldı. 1917’de şehir Allenby kumanda­
sındaki Fransız-İngiliz kuvvetleri tara­
fından alınarak Britanya mandası olan
F ilistin ’in başkenti oldu (1922). Daha
sonra İsrailliler, kendi kesimlerinde
kurdukları (1864) şehri, siyasî başkent­
leri haline getirdiler.
Kudüs’te bugün birçok kutsal anıt
ve İslâmî yapılar mevcuttur. Bu yapı­
ların birçoğu, Osmanlı döneminde
önemli onarımlardan geçirilm iş veya
birçok yeni cami, mescit, türbe inşa
edilm iştir.
Şehrin doğusunda Tun köyünde
Hz. Isa’nın ayağının bulunduğu kubbe
ile avlusu, 1835 yılında onarılmış, 4 Ce-
maziyelevvel 1272 tarih (12 Ocak 1856)
ve 6466 sayılı iradeyle Hazret-i Mer­
yem’in doğum yerinin Kudüs’te araş­
tırılmasın emredilmiştir.
Milattan önceki yıllardan beri kut­
sal olan şehir, özellikle XIX. yüzyılın ilk
yarısından itibaren araştırma alanı ol­
KUDÜS: Yafa Kapısı önünde bir Türk
muştur. Osmanlı yönetiminde, şehir­
de yapılan araştırma/izinler şöyledir: lunan Divancîye Medresesi’nin onarı- mıştır.
1847 yılında Kudüs’te sfenks denilen mı yapılmış (1874), Hz. Davud’a ait mü­ Şehirde 1903 yılında bir resmî ga­
ve Yunan tarihlerinde yazıl; bir çeşit barek terekesinin sanduka örtüsü ye­ zetenin yayınlanmasına hükümetçe
mermer bulunmuş, bu yapı İstanbul’a nilenmiş (1846), Musa Peygamber’in izin verilmiştir.
gönderilmiş, 1869 yılında İngiliz Teğ­ Kabri onarılmış (1755), Hz. İbrahim’in Ermeni ve Rum patriği bulunan Ku­
men VVarnier adlı bir kişiye izin veril­ Türbesi onarılmış (1891), Kudüs’te düs’te, Maryakob Manastırı vardır.
miş, 1872 yılında ise bazı eserlerin medfun bulunan Şâmil Aleyhisselâm' 1849 yılında Maryakob K ilisesi’ne
araştırılması için oluşturulan bir der­ ın kilise ve camii 1882 ve 1903 yılların­ mektep ve basmahane yapılmıştır.
nek, Kudüs’e gönderilmiş ve mahallî da onarılmıştır. Kudüs’ün kutsal bir şehir olduğu
yetkililerce ilgililere yardım ve kolay­ Şehre 1868,1889 yılında birer rüş­ gibi, ticaret merkezi olması dolayısıy­
lık gösterilmesi emredilmiş, 1873 yı­ tiye mektepleri ile 1891 yılında bir Mu­ la, birçok devletin elçilikleri de bulun­
lında Amerikalı arkeologlar, Osmanlı sevi kız okulu yapılmıştır. maktaydı. Bu bakımdan Kudüs’te bir­
Hükümeti’ne başvurarak, kendilerine İldeki en önemli kutsal yer sayılan çok devletin vatandaşı olup da bura­
izin verilmesini talep etmişler ve bu is­ Mescid-i Aksâ, 1744 yılında onarılmış, da ikamet edenler için kiliseler yapıl­
tekleri kabul edilmiş, aynı yıl yapılan 1842 yılında depremden dolayı bazı mıştır. Bunların yapımlarını şöyle sı­
kazılarda bazı mezartaşları bulunarak yerleri çatladığından yeniden onarıla­ ralayabiliriz:
onarılmış, 1896 yılında Ingiliz Mr. Fre- rak ziyarete açılmış, 1871 yılında 1803 yılında Fransız rahipleri yöne­
derik’e, 1907 yılında ise Viyana Üniver­ Mescid-i Aksâ’nın yakınına Megaribe timinde bulunan Kamame Kilisesi’nin
sitesi öğretim üyesi Prof. Selin’e, ay­ Camii de onarılarak ibadete açılmış, onarımına izin verilmiş, 1845’te İngi­
nı yıl İngiliz Âsar-ı A tika Cemiyeti’ne 1875, 1891 ve 1898 yıllarında yeniden liz konsolos binası içinde bir Protes­
kazı izinleri verilmiştir. onarılmıştır. tan kilisesi yapılmış, 1852’de Fransa
Osmanlı Hükümeti nin bu tür iyi- Ayrıca, ildeki bazı mübarek ma­ sefareti tarafından onarım için izin is­
niyet ve bilim e kapılarını açmasına kamlar 1849’da, Hz. Musa’nın türbesi tenen Diri’l Amua Manastırı, El-Kıyame
rağmen, kazı izni verilen çeşitli kişi, 1855’te onarılmış, 1877 yılında Ulu Ne- Kilisesi ve bunlara ait suyollarının ona­
kuruluş ve cemiyetler, yaptıkları araş­ bîler Hazretleri’nin kabirlerinin örtüleri nımı için gerekli izin verilmiş, Yahudi-
tırma ve kazı sonucu elde ettikleri bu­ yenilenmiş, peygamberlerin makamla­ ler için bir havra inşa edimiş (1855),
luntuları ülkelerine kaçırarak, verilen rı (türbeleri) onarılmıştır (1877-1892). Beyn-el-cace köyüne Rum kilisesi
imtiyazları kendi menfaatlerinde kul­ Sosyal ve idari amaçlarla kullanı­ (1856), sancak merkezine Mar İlias adlı
lanmışlardır. lan binaların onarım/yapımları şöyle­ Rum kilisesi, Lom kazasına "Aya
Kudüs’ün en önemli ziyaret yerle­ dir: 1855 yılında Yahudi Moiz Monte Fi- Yorgi" Kilisesi, Fransız rahipler için
rinden biri olan Mescid-i Aksa'nın bi­ yor'un Kudüs civarında hastane inşa manastır (1869) inşa edilmiş, Kamame
tişiğinde, Osmanlı Devleti’nin ilk Şey­ etmesine izin verilmiş, 1868 yılında bir Kilisesi dahilindeki Fransız rahipler
hülislamı Molla Fenâri, Kudüs Os­ kışla binası ile hükümet konağı için manastırın onarımı yapılmış, Gu-
m a n lIla ra geçmeden önce bir medre­ 1873’te başka bir askerî kışla inşa edil­ rabahane içinde bir kilise (1885), Nahra
se inşa ettirm iştir. Bu medrese, “ Tay- miş, 1877'de hapishane içerisinde bu­ Mahallesi’nde yıkılan kilisenin yerine
luniye M e d re s e s i" diye bilinmektedir. lunan mescidin onarımı, 1898’de hü­ “Aya K atrite" Rum Kilisesi, İngiliz-
Osmanlı döneminde Kudüs’te bu­ kümet konağının onarımı yaptırıl­ Protestan piskopos ve rahipleri için bir
368
kilise (1894), 1894 yılında Akabet-üs- pılmıştır. Kuveyt, bugün Arap yarımadasın­
sıbağ Mahallesi’ne bir kilise (1896), Kazadaki Rum ve Bulgarların nü­ da prensliktir.
Kubeyde Köyü’ne “A m u as” adlı ma­ fuslarının fazla olması dolayısıyla di­
nastırın bahçesine bir adet Latin k ili­ nî ayinleri için irçok kilise yapımı-
sesi, Protestan rahiplerinin ikameti na/onarımına Osmanlı Hükümeti’nce
için ev ve mabet içine iki mektep, Ay- izin verilmiştir.
rıkarm köyüne bir kilise (1880) inşa
edilmiştir. LARNAKA (Larnaca: Tükçe adı:
Tuzla)
Asurlular, Mısırlılar, Persler, Büyük
İskender, Romalılar ve BizanslIların
KUVEYT (Küyeyt) eline geçen şehir, Bizans yönetimin­
Uzun süre İranlIların elinde bulu­ de iken, birçok kez Müslümanlar tara­
KULA fından ele geçirildi. Ingiliz Kralı Arslan
nan bölge, 533’te Halil kumandasında­
İlçede yapılan arkeolojik buluntu­ ki Arap orduları tarafından teslim Yürekli Richard’ın ( 1 9 1 sonra daTem
lar sonunda, eski tarihlerde Truva Sa- alındı. XVI. yüzyılda Portekizliler, kıyı­ pelier’lerinve Lusignan’ların ^7792) yö­
vaşları’nıdestanlaştıran Homeros’un ya çıkarak bugün harabe halinde olan n e tim in e g e çti, L u signanlar
“ilyada” sında buradan savaşlara katı­ kaleyi yaptılar. XVII. yüzyjldan itibaren zamanındaMemlûklertarafından alına­
lan kahramanlardan söz edilir. Şehir, gelişen şehir Basra’nın İranlIlar tara­ rak (1426) vergiye bağlandıktan sonra,
sırasıyla Lidyalılar, Persler, BizanslIlar, fından alınmasından sonra (1776), Hin­ 1489’da yeniden Venediklilere verildi.
Germiyanoğulları yönetiminde bulun­ distan’dan Akdeniz’e giden ticaret Şehir, OsmanlIlar tarafından 3 Tem­
du. Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ yolunun Kuveyt’e kayması, şehrin öne­ muz 1570’te alındı. Bundan sonra tica­
de XVII. yüzyıl ortalarında Kula, Kütah­ mini artırdı. 1793’te İngilizler tarafın­ ret gemilerinin uğradığı, yabancı
ya sancağı sınırları içindeyken, 1864’te dan büyük b ir lim an durum una konsoloslukların bulunduğu önemli
Manisa’nın ilçelerinden biri haline gel­ getirildi. Vahhabî isyanları sırasında bir şehir oldu. 1878’de İngiliz egemen­
miştir. Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâ- Ingilizlerin elindeydi. 1829’da Osmanlı liğine girdi. Kıbrıs Cumhuriyeti kuru­
m e ” sine göre, toprak damlı 1200 ha­ egemenliğine girip, vergiye bağlana­ luncaya kadar (1960) Ingiltere’de kaldı.
neden meydana gelen ve 200 dükkân rak Bağdat eyaletine katıldı. Kuveyt Şehirde Osmanlı döneminden kal­
ile 11 ilkokula sahip bulunan Kula, kır­ Şeyhi ile Türkler arasındaki anlaşma­ ma birçok yapı bulunmaktadır.
mızı kilim leriyle ün salmıştı. ya göre, şeyhin gemileri Osmanlı bay­ Hala Sultan Tekkesi, Larnaka’nın
XIX. yüzyıl sonunda toplam nüfu­ rağı taşıyarak Bağdat Lim am ’ nı yakınındaki Tuz Gölü’nün batı kıyısın­
su 27 bin 227 olan Kula’nın en önemli koruyacak, buna karşılık Türkler, da Hz. Muhammed’in halası Ümmül-
geçim kaynaklarından biri de halı­ Şeyh’e bir miktar para ödeyeceklerdi Haram b. Miihan Ensarî’nin şehit olup
cılıktı. (1845). Şehrin Osmanlı İmparatorluğu’ düştüğü yerde (649) yaptırıldı. Daha
Şehir, Türk evlerinin yer aldığı ar- na bağlanması 1853’te oldu. 1870'te sonra da mezarın yanına, Kıbrıs Vali-
navutkaldırımlı, dar sokaktı, sokakla­ Kuveyt Şeyhi Abdullah, Bağdad Vali­ liğ i’nde bulunan Seyyid Emin Efendi
ra açılan çift kanatlı kapıları ve yüksek si Midhat Paşa’nın Lahsa seferine ka­ tarafından bir cami yaptırıldı.
duvarlarla sokaktan ayrılmış evleri tıldı. Nitekim Kuveyt ileri gelenlerinin Seyyid Ahmet Camii, Kıbrıs mu-
olan, geleneklerini bugün de yaşatan ve halkının Osmanlı saltanatına eği­ hassıllarından Seyyid Ahmed Ağa ta­
bir yerdir. Birçok çeşme ve kiliseden limleri de, hükümete>bildirilen bir ra­ rafından y a p tırılm ış , 1959’da
çevirme camileri vardır. Büyük evler, pordan anlaşılmaktadır (28 M art 1870). onarılmıştır.
genellikle bey evleridir. Evlerde her iş Şeyh Abdullah’ın yerine geçen Şeyh Limasol Kalesi, 1625 yılında yap­
için kullanılan taş avlular bulunmak­ Mübarek b. Sabbah, Türklere karşı çık­ tırılmıştır. Larnaka Müzesi olarak kul­
tadır. Ev planları, Türk mimarisinin ti­ tı. Ayrıca Türk dostu olarak bilinen Er- lanılmaktadır.
pik örneklerindendir. Riyaz Emiri İbni Raşid ile de savaşa Şehirbe, yukarıdaki yapılardan baş­
Kula, bugün Manisa iline bağlı bir başladı (1895). Ingilizlerin de Kuveyt’e ka, Ebubekir Paşa tarafından 1745 yı­
ilçedir. yardımda bulunduğu savaşlar, Abdül­ lında yaptırılan su kemerleri, Türabi
Kurşunlu Cami, Saruhanoğulları’n- aziz zamanına kadar sürdü. Osmanlı Tekkesi ve Seyid Ahmed Camii de bu­
dan Seyfeddin Bey tarafından 1496 yı­ Devleti, Abdülaziz’i kesin olarak lunmaktadır.
lında yaptırıldı. Mimari tarzı, süslemesi desteklediği için Şeyh, İngiltere’den Larnaka, bugün Kıbrıs’ın güneydo­
bakımından ilgi çekicidir. Camiin biti­ yardım istedi, buna önce yanaşmayan ğu kıyısında bir liman şehridir.
şiğinde Seyfeddin Bey’in mezarı bu­ Ingiltere, Bağdad Demiryolu konusun­
lunmaktadır. da Basra hattının Kuveyt’e kadar uza­
Emirler Hamamı, kentin 20 kilo­ tılm a sı h a lin d e A lm anya ile
metre doğusunda, Gediz Nehri’nin ya­ ÖsmanlılarınBasra Körfezi’ne ineceği
kınında bulunan Şehitlioğlu Köyü’nün, düşüncesiyle siyasî memuru Mecade’i
10 dakika güneyinde, llıcalı Hamam Kuveyt’e yolladılar. Yapılan anlaşma LAZKİYE (Arapça: Al Lazikiyya)
Deresi’nin kenarındadır. gereği Kuveyt Şeyhi, silah yardımına Uzun süre Bizans yönetiminde bu­
karşılık Ingiltere’ye önemli haklar verdi lunan şehir, Eyyûbîlerin, Sultan Bay-
(1899). Mübarek Şah’ın yeniden başla­ bars’ın yönetiminde kaldı. Osmanlı
yan saldırısına karşı harekete geçen Padişahı I. Selim’in Mısır seferi sıra­
Abdülaziz, Şah’ı, El-Şerif yakınında sında kalenin anahtarı, Padişah’a tes­
yenerek ordusunu yok etti (1901). Bu lim edildi. Bundan sonra Trablusşam
KUMANOVA başarı üzerine Kuveyt’e ileremek iste­ eyaleti içinde sancak merkezi oldu.
Osmanlı yönetiminde Kosova vila­ diyse de, ülkesinin güneyinde çıkan XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
yeti ÜsküpSancağı’nabağlı kaza mer­ ayaklanma yüzünden geri döndü. Bu - Beyrut vilayetine bağlanan şehir, I.
kezi idi. Üsküb’ün 30 kilometre kadar rada Kuveyt Limam’na kadar gelen Os­ Dünya Savaşı’ndan sonran 1918 yılın­
kuzeydoğusunda Golme Çayı kenarın­ manlI donanması da Ingilizlerin işe da İngilizler tarafından işgal edildi. Da­
da idi. XIX. yüzyıl sonunda ilçe merkez karışmasıyla başarı sağlayamadı. İngil­ ha sonra Fransızlara b ırakıldı.
nüfusu 4 bin 500 kişi idi. ilçede 2 ca­ tere ile Osmanlı Devleti arasında sü­ 1926’dan sonra ise Suriye’ye verildi.
mi, bir rüştiye ve bir ibtidai ile bir ren anlaşmazlık, 1913 barışı ile son Lazkiye, halen Suriye’nin il idare
de Hıristiyan mektebi, Sırp çocukları buldu. Bu anlaşmada, Kuveyt’in Os­ merkezidir.
için mektep (Yapılışı 1895), bir medre­ m a n lI İmparatorluğu’na bağlı, bağım­ Osmanlılmparatorluğuyönetimin-
se, 2 tekke, nehrin üzerinde bir köprü sız bir kaza olacağı kabul edildi. Bir yıl de Lazkiye, XIX. yüzyıldan itibaren ge­
ile birkaç değirmen bulunmaktaydı. sonra 1914’te Kuveyt, Britanya hima­ lişmiş bayındır bir şehirdi. 1866 yılında
Kaza hükümet binası, 1883 yılında ya­ yesi altında bağımsız bir prenslik oldu. sayımı bitirilerek yeniden vergilendi­
369
rilmeye tabi tutulmuş, şehirdeki imar
işlerine hız verilerek önemli bir gelir
kaynağı olan limanı, 1868 ve 1906 yı­
lında temizlenmiştir. Şehrin hükümet
konağı, 1901’de yapılmıştır. Burada ya­
şayan Hıristiyan halk için 1856 yılın­
da iki Latin kilisesi inşa edilmiştir.

LEFKE
OsmanlIların Kıbrıs seferi sırasın­
da (Tem m uz 1570) Venedik yönetimi­
ne karşı Lefke halkı ayaklandı.
Venedikliler, bu ayaklanmayı bastırdı.
Osmanlı yönetimi sırasında kasaba
imar edildi. Anadolu’dan gelen halk,
buraya yerleştirildi. XIX. yüzyılda Gir­
ne ilçesine bağlı bir sancak oldu. Kıb­
rıs Adası İngiltere’ye devredilince de
(4 Haziran 1878) bucak olarak kaldı.
Kıbrıs bağımsız bir cumhuriyet olun­
ca (16 A ğustos 1960) başkent Lefko- .„ .,N. ^
şa’ya bağlı bir kasaba oldu.
Lefke bugün, Kıbrıs Adasinın ku­ - ir %■--
zeybatısında, Omorfo Körfezi karşısın­ LEFKOŞE: Genel görünüm (XVII. yüzyıl ikinci yarısı).
da, halkın çoğunluğu Türk olan bir rica burada yaşayan Hıristiyan halkı- LİMASOL
kasabadır. nin Muhassıl Ali Ruhi Efendi’ye
oldukça yüklü borçları bulurifnaktaydı. Kırış Adasinın güney bölgeşjnde
Zorla elde edilen bu borç senetleri bir önemli bir liman olan Limasol, M.Ö. IX.
Hatt-ı Hümâyûnla iptal edilmiş ve yüzyılda Fenikeliler, sonraları Asurlu-
borçlular, borçlarından affedilmişler- lar, Mısırlılar, Persler, Büyük İskender,
Ptolemaios’lar, Romalılar ve Bizanslı-
di (1830).
iar’ın egemenliğinde kaldı. 1191 yılın­
LEFKOŞA (Eski adları: Nicos- 1878 yılına kadar Osmanlı yöneti­ da İn g iliz Kralı A rslan Yürekli
le, Nicosia, Nycroxia, Leukosla, Tre- minde bulunan Lefkoşa’ya ingilizler, Richard’ın eline geçti (1191). Son ola­
mithone). Osmanlı İmparatorluğu’nu Rusya’ya rak Lusignan’ların yönetimine giren Li­
karşı koruma bahanesiyle ayak bastı­ masol, Kıbrıs’ın fethiyle birlikte 2
Uzun süre Roma imparatorluğu’­ lar. Kıbrıs’ı 1914’te ilhak ettiler ve bu­ Temmuz 1570’te Osmanlı imparatorlu­
nun önemli kentlerinden olan şehir, nu, 1923 Lozan A n tla ş m a s iy la ğu egemenliğine girdi. Uzun bir süre,
1192-1489 yıllarında Lusignan’ların yö­ Türkiye’ye kabul ettirdiler. Daha son­ Türk hâkimiyetinde kaldıktan sonra,
netiminde kaldı. Bu arada, ulaşım ba­ ra Türk yönetimine geçen şehir, halen 1878’de İngiliz hâkimiyetine geçti.
kımından önemli olmasından dolayı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ■ 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulunca,
zamanla gelişti, Cenovalılar (1373), başkentidir. cumhuriyete bağlı bir şehir oldu.
Memlûklüler (1426) tarafından da yağ­ Osmanlı yönetiminde, şehirde bir­
malandı. 1489’da Venediklilerin hük­ Şehirde Osmanlı dönemine ait bir­
çok yapıya rastlanmaktadır. çok Osmanlı dönemi yapılarına rast-
mü altına girdi. OsmanlIlar, Lefkoşa’yı lanmaktadır.Bunlardan Mesten Ağa
Lala Mustafa Paşa komutasındaki Bayraktar Camii’nin yapımı 1570
tarafından 1899’da yaptırılan “Cam i-i
Türk ordusu ile fethetti (9 Eylül 1570): yılına rastlar. Bu camiin ilki 1962 yılın­ K ebir”, Köprülü İbrahim Âğa tarafın­
da olmak üzere iki kez Rumlar tarafın­ dan 1906’da (1841’de yaptırılan cam i­
Burası Kıbrıs Beylerbeyiliğinin dan bombalandı. Türkler, XVII. yüz­ in yerine) yaptırılan cami sayılabilir.
merkezi yapıldı ve ilk Beylerbeyi oia- yılda şimdi Türk Müzesi olarak kullanı-
rak Avlonya Sancak Beyi Muzaffer Pa­ Şehrin en önemli stratejik nokta­
nılan Mevlevî Tekkesi’ni inşa etmiş, larından biri ise kalesiydi. Önce Bi-
şa atandı. Lefkoşa’daki Büyük Han, XVII, XVIII. yüzyıl arasında dinî ve hu­ zanslılarca, daha sonra onun üzerine
fetih yılında Muzaffer Paşa tarafından kukî bilgilerin öğretildiği 5 medrese Lusignan’larca yaptırılan bu kale, Kıb­
XIV. yüzyıl Osmanlı kervansarayları ör­ açmış, XIX. yüzyıl başlarında II. Mah­ rıs Valisi Venedikli Francesko Braga-
nek alınarak inşa ettirildi. Şehrin otel mud tarafından Selimiye Camii karşı­
ihtiyacının karşılanması, ticari faaliyet­ dino tarafından 1525 yılında tahrip
sındaki kütüphaneyi yaptırmış, 1845’te
lerinin yürütülmesi amacıyla meyda­ edildi. 1844 yılında Osmanlı yönetici­
kiliselerden biri Arap Ahmed Paşa Ca­ lerince onartıldı. Bugün müze olarak
na g etirile n , daha çok AlanyalI mii haline sokulmuş, şehrin su ihtiya­ kullanılmaktadır.
tü cca rla rı barındırdığı iç in cını karşılamak üzere tesisler meyda­
“A la n y a lIla r ” Hanı da denilen Büyük Şehrin ticaret hayatında önemli bir
na getirilm iş, Kanlıdere’nin etrafına yeri olan limanı ise, yine Osmanlı dö­
Han, ortasında şadırvanlı bir mescidin gerekli bend yapılarak su taşkınları ön­
yer aldığı geniş bir avlu etrafında sı­ neminde, 1859 yılında yapıldı.
lenmiş (1876), 1844 yılında ise Lefko- Bu yapılardan başka Haşan Ağa ta­
ralanmış, alt katları ahır veya depo, üst şa Kalesi’nin onarımı gerçekleştiril­
katları ticarethane veya otel odası rafından yaptırılan (1900) mescit, 1847
miştir.
gibi kullanılan çift kain bölmelerden yılında Hüseyin Paşa tarafından yap­
ibarettir. Şehir, XIX. yüzyılda da bir ti­ Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayeti, Kıb­ tırılan polis binası da Osmanlı döne­
caret merkeziydi. Burada kahve çek­ rıs Adası Sancağina bağlı kaza olan mi yapılarındandır.
mek ve satmak, tahmis mukataasına Lefkoşa’nın Feneromeni Mahallesi’ne Limasol’da yaşayan Rumlar içinse,
ait iken, dışarıdan ve kahvehanelerde ve Afesli Mahallesi’ne Meryemana 1875 yılında katolik kilisesinin yapımı­
kahve döverek satılıp mukataa variatı adlı birer Rum kilisesi yaptırılmıştır na, Osmanlı Hükûmeti’nce izin veril­
azaldığından yasaklanmıştı (1816). Ay- (1870). miştir.

370
LOFÇA (Bugün: Loveç) Yalnız doğu tarafında bir kalesi vardı. t „* ?
Osmanlı yönetim inde önceleri Diğer tarafları yalın kat duvardı. Etra­
Niğbolu livasına bağlı bir kaza idi. Da­ fında hendeği yoktu, Doğuyâ açılır bir
ha sonra Vidin Sancağı’na bağlı kaza kapısı olup, dizdarı ve neferleri yoktu.
merkezi oldu. XIX. yüzyıl sonlarında 12 Varoşu, kıble ve batı-tarafında olup,
binden fazla olan nüfusu 5 bin 975’e “O sm a” Nehri, şehrin obalarından ge­
düştü. Halkının da bir bölümü Türki­ çerdi. Bu nehrin kaynağı iki konak
ye’ye göç etti. Buraya Osmanlı döne­ uzakta Karlova kazası arkasında Tro-
minde 1861 yılında Kırım’dan göçmen­ va Kotran Dağları’dır. Niğbolu yakının­
ler getirtilerek yerleştirildi ve 140 ev da Tuna’ya karşı, otuz mihrabı olup,
yaptırılarak, halktan her biri için 500 yedisi camidir. Hünkâr, Kerpiçli, Bu-
kuruş yardım toplandı. Ayrıca Kara Ha­ bero, Orta, Ada camileri tanınmıştı.
şan köyünde bulunan 130 ev halkı da Yirmi iki mahallesi olup, 3 bin adet bü­
Tekirdağ taraflarında iskân edildi yük ve sağlam Eflâk tahtaları ile örtü­
(1879). lü bahçeli evleri vardı. Kârgir binalar
Loveç’te, Evliya Çelebi’nin “ Seya- ve taş yapısı sarayları çoktu. Dağları
h atn âm e ” sinde belirttiği üzere, 30 ca­ ormanlık olmakla, tahtası pek çoktu.
mi ve mescit yaptırılmış oiup, bunlar­ Osma nehrin kenarında ekletin pence­
dan Hünkâr Camii, Kerpiçli Cami, Bi­ relerinden ev sahipleri balık avlarlar­
ber Camii, Orta Cami, Ada Camii ün­ dı. Bu şehir,Osmanehrinin iki taraf ın-
lü olanlardır. 6 sıbyan okulu, 7 han, 2 dadır. Üç yerde ağaç köprü olup, şeh­
hamam, 8 medrese, mektep, tekke ve rin bir bölümü doğuda, bir bölümü ba­
kentin doğudan batıya uzanan sarp bir tıda idi. Kaldırım olmadığından yağ­
kaya üzerindeki kalesi oval biçimdey­ mur yağınca, sokakları çamur olurdu.
di. 1878’den sonra kent, harap olmuş Üç adet medresesi olup, bunlar Hün­
ve tarihî eserler yıkılmıştır. Osmanlı kâr C a m ii’ nde, K e rp iç li Ca-
Nehri üzerinde bir de Büyük Köprü’- m ii’ndeydi. Bilginleri çok
nün varlığı bilinmektedir. azdı. 6 sıbyan mektebi, 5 tekkesi, 6
Kazaya bağlı Galome Jelezna kö­ çeşmesi vardı.
yüne (1857), Altıntaş köyüne (1857) bi­ Lofça (Loveç), bugün Bulgaristan’­
rer Bulgar kilisesi ve okulunun yapı­ da Sofya'nın 130 kilometre kuzeydo­
mıyla Vidrare köyündeki Bulgar Kilise- ğusunda ve Tunan’ın kolu OsmaNehri
si’nin (1858) ve Aya Triada adlı Rum Ki- kıyısında bir şehirdir. Haritası bakı­
lisesi’nin (1859) onarımına Osmanlı mından bölge, Bulgaristan’ın küçük
H ükûmeti’nce izin verilm iştir. bir örneği biçimindedir. Nüfusu: 216
Evliya Çelebi’nin “Seyahatnam e" bin 709. Bölgede yedi kent ve 101 köy
sine göre Lofça Kalesi I32~0’de vardır.
Hüdâvendigâr Han zamanında fethe­
dilm iştir. Fatihi Mihai Bey’dir. Sonra
tekrar düşman eline düşmüş 1404 yı­ LOM: Çeşme başı
lında tekrar Bayezid Han eliyle fethe­ (XIX. yüzyıl ikinci yarısı).
dilm işti. Süleyman Han yazması üze- L O M (Eski adı: Lom Palanka)
rinen Niğbolu sancağı toprağında voy­ Ortaçağdan kalma kalenin yerine merkezlerinden biriydi. 1374'te Cene­
vodalık ve yüz elli akçelik payesiyle şe­ oturtulan ve Osmanlı belgelerinde, vizlilerin, 1489’da da Venedik Cumhu-
hir Özü eyaletine kaza olmuştu. Doğu­ gezginlerin yol yazılarında ve coğraf­ riyeti’nin yönetimine girdi.
dan batıya, kalesi badem şeklinde idi. ya atlaslarında rastlanan Lom, Osman­ Magosa’nın Osmanlı Devleti'nce
lI yönetiminde VidinSancağı’nabağiı fethi, Kıbrıs’ın Türkler tarafından fe t­
kaza idi. Buraya 1860 ve 1878 yılların­ hinin son bölümünü oluşturur. Lima-
da iki Bulgar kilisesi, kazaya bağlı Çor- sol, Larnaka, Lefkoşa'nın fethinden,
lova köyüne de başka bir Bulgar k ili­ Girne ve Baf’ın kendiliklerinden te sli­
sesinin yapım ına (1857), Osmanlı Hü­ minden sonra olmuştur. Şehir, 18 Ey­
kûm eti’nce izin verilm iştir. Evliya Çe­ lül 1570’te Osmanlı kuvvetleri tarafın­
lebi, Lom’da 6 cami, (Çarşı Camii, Yu­ dan denizden ve karadan olmak üze­
karı Cami, Kale Camii, O sm an Ağa Ca­ re kuşatıldı. Önce şehrin teslimi isten-
mii, Tenze Cam ii, Yahya Ağa Camii), diyse de, olumlu cevap alınamadı. Lala
2 okul, 1 medresenin bulunduğundan Mustafa Paşa, 17 Nisan 1571’de, ordu­
“S eyahatnâm e"s\nd e söz eder. ya büyük bir geçitresmi yaptırarak si­
Bugün Bulgaristan’da (Vratsa İda­ per, tabya, hendek yapımı işine giriş­
re Bölümü), Tuna’nın sağ kıyısında ti. Tabyaların karşısına uygun yerlere
Lom Irmağı’nın Tuna’ya kavuştuğu 74 top yerleştirdi. Toplar, şehrin döv­
yerde, şehir olan Lom’da 1929 yılında mesine rağmen şehre girilebilecek de­
yayınlanmış olan İKBAL gazetesi, Bul­ lik açılamıyordu. Sonunda lağım faa­
garistan Türklerinin hukukî çıkarlarını liyetlerine girişildi. 21 Temmuz 1571
korumak amacıyla çıkarılmış ise de, günü duvarlardan birinde büyük bir de­
bir nüsha çıktıktan sonra kapanmıştır. lik açıldı. Türk askerleri, önlerinde bu­
lunan bir tabyayı zapta muvaffak oldu­
lar. 1 Ağustos 1571 sabahı Venedikli­
lerin teslim olduklarını bildiren beyaz
bayrakların surlar üstünde dalgalandı­
ğı görüldü. Yapılan teslim şartlarından
MAGOSA (M ağusa, Fam agusta) sonra, 7 Ağustos’ta şehre girildi. Bun­
Adını “kum la s a k lı” veya “kum la dan sonra Türkler yönetiminde Kıbrıs
b o ğ u lm u ş ” anlamına gelen “A m m ok- Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak mer­
kostos "tan (Sonradan: Fam agusto) al­ kezi oldu. Şehir, 1735’te meydana ge­
LOFÇA: Bir Türk duvarcısı dığı ileri sürülen şehir, 274 yılında ku­ len büyük bir yer sarsıntısıyla yıkıldı.
(XIX. yüzyıl ik in c i yarısı). ruldu. Ortaçağ’da önemli işlek ticaret Bazı Osmanlı devlet adamları ve edip-
371
ierin, Magosa zindanlarına hapsedil­
mesi, şehre ayrı bir özellik kazandır­
mıştır. Nitekim, Namık Kemal de,
1873’te burada tutuklu kalm ıştır.
1878'de ingilizlere bırakılan şehir,
1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir şeh­
ri oldu.
1881’de 3 bin 367 nüfusa sahipti.
Magosa’daki mimarî yapılar arasın­
da camiler, kiliseler ve kale yer alır.
Başlıcaları: Ayios Yeorgios Kilise-
si’nden çevrilen Buğday Camii (Sinan
Paşa C am ii)’ nin bahçesinde 28. Meh­
med Çelebi’nin (ölm. 1731) mezarı bu­
lunmaktadır. Lala Mustafa Paşa Camii,
Ayios Nikolaos Kilisesi olarak yapıl­
mış (1312), 1571 yılında Lala Mustafa
Paşa tarafından camie çevrilmiştir. İş­
lemeli üç kapısı bulunan camideki mi­
nare, bir Türk eseridir. Magosa’nın
alınmasından sonra bu cami, 1954’te
Lala Mustafa Paşa Camii adını aldı.
XVI. Yüzyılda kilise olarak yapılan
Stavros K ilisesi’nden camie çevrilen
Debbağ Camii de harap durumdadır.
1571 Temmuz ayında Türklerin
şehri almak üzere yaptığı saldırıda şe­
hit düşen Canbulat Bey için yaptırılan
“C anb u lat Türbesi”, bugün Kıbrıs’ta
Magosa Türkleri tarafından bir ziyaret
yeri haline getirilm iş olup, Hala Sul- MAGOSA: Lala Mustafa Paşa Camii (XIX. yüzyıl ilk yarısı).
tan'dan sonra Türklerin en büyük ziya-
retgâhıdır. rap içeren büyük bir şehir olarak tasgir at kulesi inşasına başlanarak, 1839 yı­
IKutuposman Tekkesi, Halvetiye etmektedir. lında tamamlanmıştır. Şehrin posta ve
tarikatı mensuplarından Kutup Osman XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ma­ telgraf merkezi 1889 yılında meydana
Efendi için, Kıbrıs Muhassılı Seyyid nastır, Makedonya’nın orta kısmını getirilm iştir. Drahor Nehri’ndeki köp­
Ahmed Ağa tarafından 1738’de yaptı­ oluşturan bir vilayete ve üçüncü ordu­ rü ise önce 1847 yılında daha sonra
rıldı. II. Abdülhamid devrinde onarım ya merkez oldu. 1839 yılında yayınla­ Abdülhamid devrinde 1852 yılında
gördü. nan bir irade ile çiftlikle rin bir kısmı onarılmıştır. 1890 yılında Manastır’da
Sultan Abdülmecid devrinde Ma­ halka dağıtılmıştır. 1845 yılında büyük bir bira fabrikası, 1906 da Dakik fabrP
gosa Kalesi onarıldı (1844). Sultan Ab­ bir dolu yağışı, şehirde hayatı felce uğ­ kası inşa edilmiştir. Manastır’da sanat
dülaziz devrinde kale, ikinci bir onarım rattı. 1847 yılında ise meydana gelen tarihi değeri büyük pek çok Türk ese­
daha gördü (1866). Aynı devirde Mago­ büyük bir fırtına, kışla, hastane ve bir­ ri vardır. Camiler başta gelir.
sa kazasının Mesarina nahiyesine su çok yapıyı . b üyük hasara uğrattığın­ XIX. yüzyılda şehirde bulunan İslâ­
getirildi (1870) Kasabadaki çeşme ve dan,M küm etçe büyük miktarda para mî yapılar içerisinde en önemlileri Is-
köprü V. Murad devrinde onarıldı (M a­ yardımı gönderilerek bunların onarıl­ hakiye Camii (Onarım ı: 1897) ve Ferik
yıs 1876). II. Abdülhamid devrinde ise ması sağlandı. 1867 yılında yapılan de­ Camii idi.
kasabada gömülü bulunan Osman ğ iş ik lik le , kasaba yeniden Şehirde birçokTürk okulu, bulun­
Efendi’nin türbesi ve mescidi onarıl­ vergilendirmeye tabi tutuldu. 1870 yı­ maktaydı. Bu okulların Türk târihinde
dı (1887). lında çevre illerden göçmenler getir­ önemli bir yer işgal edeni Manastır As­
tilerek buraya yerleştirildi. 1898 yılında kerî Idadisl’dir. 1892 yılında kısmen ya­
ise burada meydana gelen büyük dep­ tılı mektep haline getirilen Askerî
remde, birçok yapı zarar görmüştür. idadi, bir kışla niteliğindeydi. Musta­
XIX. yüzyılın sonlarında 31 bin ka­ fa Kemal (Atatürk), Manastır Askserî
dar tahmin edilen nüfusu bulunmak­ İdadisi’ni bitirdikten (1898) sonra, İs­
MANASTIR (Sırpça: Bitolya, Bitolj), taydı. Şehri Selanik'e (daha sonra tanbul’da Harbiye Mektebi’ne yazıl­
Şehrin adı, şehrin çevresindeki bu­ Üsküp ve S ırbistan ’a) bağlayan demir­ mıştır.
lunan manastır kalıntılarından gelir. yollarının inşası , Manastır’ın yol ba­ XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
RomalılardevrindeAdriyâtTRDenizi sa­ kımından önemini daha da artırdı. ren bir sancak vilayeti olan Manastır,
hillerini Ege Denizi kıyılarına (Selanik) XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren ayrıca Serfice, Debre, Elbasan ve Gö-
bağlamak üzere, Balkan Yarımadası’ çok bayındır bir kent olan ve sanayi­ rice sancaklarına ayrılmaktaydı. II.
nın dağlık merkezlerinden gelen ka­ de de gelişen Manastır, aynı zamanda Meşrutiyet (1908) olaylarını hazırlayan
dîm ve mâruf yolun bir konak yeri idi. önemli bir askerî yerleşim alamydı. Bu hareketlerinordu merkeziydi. Balkan
Rumeli’nin OsmanlIlar tarafından isti­ sebeple birçok kışla yapılmıştır. 1837 Savaşı’nda Sırpların eline düşen (1912)
lâsı sırasında I. Murad devrinde, Tj- yılında inşasına başlanan bir kışla şehir, Sırbistan’a, vilayetin güney ke­
murtaş Paşa tarafından 1387’de 1839 yılında tamamlanmış, 1844 yılın­ simi Yunanistan’a, batı yarısı Arnavut-
fethedildi. Osmanlı döneminde gelişe­ da yanması üzerine yeniden inşasına luk’a verildi. Birinci Dünya Savaşı’nda,
rek, bir ara Rumeli eyaletinin merkezi baştanmış, aynı yıl bir de askeri has­ önce Bulgarlara (1915) geçen Manas­
oldu. Bu gelişme, Manastır’ın Selânik’ tane yaptırılmış, kışta inşası 1845 yı­ tır, Selanik’e çıkarılan Fransız ve Ingi­
ten gelen ana yol için, Arnavutluk ta­ lında tamamlanarak iskâna hazır hale liz kuvvetleri taraından 19 Kasım
rafından giriş kapısı hizmetini görmesi getirilm iş, ayrıca 1846 yılında ayrı bir 1916’da Bulgarlardan geri alındı.
ve dağlık ülkeye doğru yapılan sefer­ mahalde kurulan piyade süvari ve top­ Manastır, bugün Yugoslavya'da
lere sağlam bir üs rolünü oynamasına çu kışlaları onarılmış, 1884 yılında yeni (M akedonya) şehirdir.
bağlıdır. Evliya Çelebi, XVII, . yüzyılın bir kışla inşa edilm iştir. Osmanlı yönetiminde şehirde bü­
ortalarındaManastırı20 mahalleye ay­ "V ilayetin vali konağı 1814 yılında yük bir Rum kitlesi bulunmaktaydı.
rılmış, 3 bin ev, 900 dükkân, 70 mih­ yapılmış, 1837 yılında ise büyük bir sa­ Bunların eğitim-öğretimleri ve dinî
372
ayinleri için birçok okul, kilise yapıl­ Elvançelebi Zaviyesi manzumesinin ya g ö n d e rild i. 1856 yılında
mıştır. Nitkekim, 1859-1911 yıllarında bir parçası olduğu santimaktadır. Ya­ Peygamber’in türbesi ve diğer İslâmî,
yalnız köylerde inşa edilen kiliselerin pıda iki kitabe bulunmaktadır ki, bina­ yapılar geniş çapiıbir onarımdan geçi­
saptanabilen sayısı 30 kadardır. nın cephesindeki kitabe 1282, türbe rildi. Bu arada 1873 yılında Hazreti Os­
kapısı üstündeki kitabe ise 1307 tarih­ man’ın kabri de onarıldı. Aynı yıl
lidir. şehirde yıkılmaya yüz tutan üç mescit
Zaviye geniş bir bahçenin içinde­ yeniden inşa edildi. Buraya Şeyhülis­
dir. Zaviye, manzumesi birbirine b iti­ lâm Arif Hikmet tarafından yaptırılan
şik ve kaynaşmış üç unsurdan meyda­ kütüphane de 1895 yılında, onarıldı. I.
MECİDİYE: (Rum ence: M edjidia) na gelmiştir.Sağ tarafta haçvarî plan­ Abdülhamid tarafından bir medrese
Osmanlı yönetiminde Köstence lı bir türbe vardır. Cephede tek sütun­ yapıldı ve 1896 yılında onarıldı.
sancağına bağlı bir kaza olan Mecidi­ lu, çift kemerli bir holü bulunan bu tür­ Medine’deki Ravza-i Mutahharra
ye, Sultan Abdülmecid devrinde Kırım benin sağında ise geç bir devre ait mi­ için İstanbul’dan altın başlıklaryaptî-
göçmenleri için kurulmuştur. Osmanlı nare yer alır. Girişi takip eden, üç ey- rıfarak idris Ağa aracılığıyla buraya
dönemi yapıları olarak şehirde büyük, vanlı, ortası kubbe ile örtülü kapalı av­ gönderildi.
üstü çatı ile örtülü Mecidiye Camii var­ lulu ve şadırvanlı zaviye ise, türbenin Islâmi yapılar dışında, şehrin ba­
dır (H. 127711860-61). Kare planlı için­ solundadır. İnşaat intizamsız olmakla yındır hale getirilmesi için de gerekli
de çepeçevre mahfil olan bir yapıdır. beraber kemer biçimlerinde, moloz ta­ çalışmalar yapılmış, bu arada Medine
Bugün Romanya’da bir şehirdir. şı inşaatı çevreleyen tuğlatekniğinde Kalesi ve Kışlası 1843,1847 ve 1848 yıl­
XV. - XVI. yüzyıl Türk yapı sanatının larında onarılmıştır. Şehir I. Dünya Sa-
özellikleri görülür. vaşindan sonra Osmanlı egemenliğin­
XIX. yüzyıl ikinci yarısında Ermeni- den çıkmıştır.
le riç in birkilise, birokul, kazaya bağ­
lı Hacı Köyü kasabasında da yine bir
MECİZÖTÜ (Eski adları: Eukha- okul inşa edilm iştir (1904).
ita, Theodoropolis, Hacıköy, Avkatha- Mecitözü, bugün Çorum iline bağlı
cıköy). ilçe merkezi kasabadır.
Mecitözü’nün kurulduğu yerde Bi­ M E K K E (M akka-i M ukarram a)
zans tarihinin ünlü şehirlerinden “Euk- Peygamber’in doğuşu ve İslâm âle­
haita"n\n bulunduğu iddia edilmekte­ minin merkezi olması sebebiyle büyük
dir. Bugünkü Elvançelebi Köyü, eski ve kutsal bir kenttir.
Eukhaita'nın tam üzerinde değilse de, Emevîler, Abbasîler, Eyyûbîler,
çok yakınındna kurulmuştur. Elvançe- MEDİNE Memlûkler yönetiminde buiunan şe­
lebizaviyesi etrafındave duvarlarında, İslâm âleminin en önemli şehirle­ hir, Osmanlı imparatorluğuna katıldık­
çok antik ve Bizans devrine ait taş rinden biri, ilk halifeler zamanında tan sonra ş e rifle r a ra cılığ ıyla
ve kitabe vardır. Bizans devrinin baş­ Arap devletinin merkezidir. yönetilmeye başlanıldı.
larından itibaren Eukhaita, önemli bir Şehir, Kanunî Sultan Süleyman za­ Mısır’ın Yavuz Sultan Selim ta rafın ­
Hıristiyan ziyaret yeri olmuştur. Bunun manında (1520-1566), Osmanlı İmpara­ dan zaptı (1517) sonucunda, İslâm âle­
sebebi, azizlerden Amaseia (Amas- torluğuna bağlandı. Burada Osmanlı minin siyasî manzarası da değişikliğe
ya)' lı asker Theodoros, IV. yüzyıl baş­ egemenliğinin kurulmasından sonra uğradı. Bundan onra şehir, önceleri
larında öldükten kısa bir süre sonra kalenin surları onarıldı, ayrıca surun Ş e rif M uham m ed Abu Num ayy
Eusebia adlı bir kadının, onun kalıntı­ etrafına bir hendek kazıldı. Yine Kanu­ (1566-1601) zamanında sakin b ir de vir
larını buraya getirmiş olmasıdır. Euk­ nî zamanında kapalı bir su yolu ile gü­ yaşadı. Osmanlı himayesinde şerifle­
haita, 515’de doğudan gelen akınlar sı­ neyden şehre su getirildi. 1804’te rin to p ra k la rı kuzeyde Hayber’e, gü­
rasında tehlike içinde kaldı. XI. yüzyıl­ Vahhâbiler şehri zaptedip, hâzineleri­ neyde Hali’ye ve doğuda Necd’e kadar
da Türk hâkimiyetine geçerek Daniş- ni yağma vePeygamber’inmezarını zi­ genişleyebildi. Bununla beraber, mem­
mendli, Selçuklu, Eretne oğulları yö­ yaret etmeyi yasak ettiler. Fakat leket Mısır’a bağlı olmakta devam edi­
netiminde kaldı. 1318’de imparator II. Osmanlı Hükümeti duruma el koyarak yordu. Bu bağlılık yalnız siyasî
Andronikos’un emriyle dinî teşkilâttan Mısır valisi Mehmed A li’nin oğlu To­ olmayıp, aynı zamanda maddî ve dinî
silinerek yerine Trakya’da Apros (Eğ- sun, şehri geri almay ıbaşardı ve 1815 içeriğe de haizdi. 1601'den sonra şe­
nedik) alındı. Daha sonra 1398 yılında barışı ile Abdullah b. Saud Hicaz’ın hirde karışıklıklar başgösterdi. Sünnî
Osmanlı topraklarına katıldı. M ecit­ mukaddes şehirleri üzerinde Osman­ Türkler ile Şiî İra n lIla r a ra s ın d a k i iliş­
özü kazası, 1850’de Sivas Sancağin- lI egemenliğini tanıdı. Bununla bera­ kilerin gerginliği, IV. Murad’ın Iranlı-
dan ayrılarakZile’ye bağlanmak isten­ ber Mehmed Ali bu anlaşmaya önem lar’ın mübarek şehirden çıkarılması ve
di ise de, daha sonra bundan vazge­ vermedi ve ibn Saud’a karşı savaşa de­ bir daha hacca gelmelerine izin v e ril­
çildi. 1854 yılında ise Amasya Sanca­ vam ederek, oğullarından İbrahim’i memesi konusundaki emrinin sonucu
ğ in a bağlandı, 1863’ten itibaren de gönderdi. İbrahim 1818’de Daria’yı olarak Mekke’ye kadar yayıldı.
Nogay göçmenleri getirtilerek buraya zaptedip, tümüyle tahrip etti ve bun­ XVIII. yüzyıl sonundan itibaren
yerleştirildiler. dan sonra Medine’ye girdi. Mukaddes Vahhabîlerin ayaklanması görülür. 1803-
XIX. yüzyıl sonunda kaza, İdarî ba­ şehirler yeniden Türkler’e ait oldu ve yılında Vahhabîler Mekke’yi işgal ede­
kımdan 7 nahiye ve 135 köye bölün­ Mekke şerifi İbn Saud ülkesinden ge­ rek birçok dini yapıyı tahrip ettiler.
müştü. Toplam nüfusu 22 bin 188 ki­ len hacıların şehre girmesini bile me­ Buna karşın Bâb-ı Alî, bu olaylara pek
şiydi. Kaza merkezi Mecitözü kasaba­ netti. 1877 yılında da bazı ayaklan­ yanaşm adıysa dia V ahhabîlerin
sının nüfusu ise 3 bin 512 kişiydi. Ve­ malar oldu ve bu arada Savaid kabile­ 1807’de Suriye ve Mısır hacı kervanla­
rimli topraklara sahip olan kazada buğ­ sinden bazı şakiler şehre saldırarak rını kovunca, Padişah tarafından Mısır
day, arpa, yulaf, darı, mısır ekimi ya­ bahçelerini talan ettiler. Ancak bu da Valisi Mehmed A li’ye, Mısır işini ta­
pılır, meyve yetiştirilir, bostanlarda Osmanlı devletinin aldığı etkin tedbir­ mamlar tamamlamaz, Hicza’ı işgal et­
sebze, bağlarda üzüm haşatı yapılırdı. lerle bertaraf edilmiştir. me görevi verildi. Mehmed Ali, 1813’te
Kazada en önemli dinî yapı;Aşık- Şehirde,Peygamber’intürbesi bu­ Mekke’ye saldırarak zaptetti. Mekke-
paşaoğlu Elvançelebi Zaviyesi’dir. İl­ lunması sebebiyle Osrrfenlı devleti bu nin yeniden fethi ve şehrin anahtarla­
çenin kuzeyinde, Tekke Köyü’nde yap­ şehre büyük kıymet vermekteydi. rının padişaha arz edilmesi üzerine,
tırılan zaviye, bugün "E lvançelebi 1843 yılında Harem-i Şerife konulmak r savaşta görev alanlar padişah, tarafın­
C a m ii" adıyla anılmakta, yanında da üzere İstanbul’dan bir adet saat g ö n -" dan mükâfatlandırıldılar. Bu olaydan
Elvan Çelebi’ye ait bir türbe yer almak­ derildi.1850yılında Peygamber’in kabri onra Yahya b. Sarur, şerif oldu
tadır. Daha geride, mahalle arasında onarıldı. Şehirdeki İslâmî yapılara ko­ (1813-1827). 1827’de şerif aileleri ara­
harap durumda bulunan hamamın da nulmak için imal ettirilen çiniler bura­ sında çıkan anlaşmazlık üzerine Meh-
373
med Ali Paşa, yeniden durum a rak günümüze kadar geldi. Türkler tarafından ele geçirildi (23 Mart
müdahale etmek zorunda kaldı, Mezistre’yi parlak döneminde gö­ 1500). Şehir aynı yıl 10 Ağustos
XIX. yüzyıldan itibaren şehirde sık ren Evliya Çelebi, burada dördü mes- 1500’de Osmanlı devletincefethedildi.
sık karışıklıklar başgöstermeye başla­ cid olmak üzere yedi cami bulundu­ II. Bayezid Modon’a girdiği sırada, şeh­
dı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’nce ğunu, bu camilerden Fatih tarafından rin bir kısmının muhafızlar tarafından
gönderilen Osman Nuri Paşa, Osman vakfedilen Fethiye Camii ile Çarşı ve yıkılmışolduğunugördü.Padişah, sur­
Paşa (1882), Cemal Paşa, Saffet Paşa, Zal camilerinin en önemlileri olduğu­ lara ilk tırmanan yeniçeriyisancakbe-
Ahmed Ragıp Paşa, Ahmed Ratib Pa­ nu belirtir. Ayrıca burada bir medrese, yi pâyesine yükseltti ve şehrin baş
şa gibi valiler, şehirde sükunu sağla­ iki okul ve birde hamam bulunmaktay­ kilisesi olan St.Jean mâbedini camie
makla görevlendirildiler. dı. Şehirdeki en önemli yapı Çarşı Ca­ çevirtti. 14 Ağustos’ta burada namaz
Birinci Dünya Savaşı’nın başlama­ m ii id i. D espotların sarayı olan kıldı. Kısa bir süre sonra şehrin surla­
sı üzerine Osmanlı egemenliği Mek­ kompleksin avlusunun bir köşesinde rı onarılarak yeni nüfus yerleştirilm e­
ke’de son buldu (1916). yapılmış tuğla minareli küçük bir ya­ ye başlanıldı. Mora’nın her köyünden
Mekke, Osmanlı döneminde kutsal pıdır. Duvarları çok yıkılmış olmakla buraya 5 aiie getirtildi ve şehrin geliri
sayılarak bayındır hale getirilm iştir. beraber, aslında sakaflı bir cami oldu­ Mekke’ye vakfedildi. Padişah kısa bir
Şehirdeki Mekke-i Şerif, 1796 yılında ğu anlaşılmaktadır. Osmanlı yönetimi süre burada kaldıktan sonra, hayatını
onarıldı. 1814 yılında mermerleri de­ zamanında despotların sarayının avlu­ bağıladığı son Venedik Valisi Marco
ğiştirildi, 1819 yılında yazıları padişah su çarşı olarak kullanılmaktaydı. Gabriefi’yi birlikte alıp, şehirden ayrıl­
tarafından yazılan Saray-ı Hümâyûnda dı. Şehir 1531’de St.Jean şövalyeleri
işlenen Kâbe-i Şerif örtüsü Mekke’ye tarafından kuşatılarak kaledeki asker­
gönderildi. Hazreti Ebubekir’in türbe­ ler geriye püskürtüldü ancak, yardıma
si 1820 yılında tamamlandı. 1892 yılın­ yetişen Türk donanmasının gelmesi
da da Kâbe’nin kıble tarafındaki duvarı üzerinebareberinde aldıkları 1600 Türk
onarıldı. 1844 yılında Mescid-i Haram’- MODON esirini de götürerek kaçmak zorunda
ın onarımı yapıldı. 1845 yılında da asıl­ Yunanistan’ın elinde uzun sûre bu­ kaldılar. 1684’te Osmanlı devleti ile Ve­
mak ve döşenmek üzere Viyana’dan lunan Modon, 1125’te Venedikliler, nedik, Avusturya, Polonya ve Rusya
kandil ve mermer gönderildi. İmam-ı 1146’da Normanlar tarafından büyük arasında başlayan savaş sırasında,
Azam merkad ve camii 1873 yılında zarara uğratıldı. 1247’de şehir, Vene­ Modon, bütün Mora ile birlikte, Vene­
esaslı bir şekilre onarımdan geçirildi. dik hâkimiyetine girerek, 2.5 yüzyıl ka­ dik tarafından yeniden ele geçirildi
1880 yılında Beytü’l-Muazzam’ın (Kâ- dar bunlarda kaldı. XIV. yüzyılın ikinci (1686). Türkler şehri Karlofça Antlaş­
be) onarımına başlanıldı ve bu onarım, yarısında Mora’yı terkeden Hıristiyan ması ile boşalttılar. 19 yıl Venedik hâ­
1882 yılında tamamlandı. 1892 yılında ve Yahudilerin de gelmesiyle Modon’- kimiyetinde kalan şehir Veziriâzam
da Kâbe’nin Kıble tarafındaki duvarı un nüfusu oldukça arttı. 1499’da Am i­ Damad Ali Paşa tarafından geri alın­
onarıldı. ral Antonlo Grlmani şehri Türkler’e dı. 1718 Pasarofça Antlaşması ile Mo­
Şehirdeki yoksullar için bir hasta^ karşı korumakla görevlendirildi. Aynı don, kesin olarak Türk egemenliğine
hane yaptırıldı (1855). Şehirdeki Ayn-i yıl Temmuz ayında Türk donanması girdi. Bu tarihten itibaren özellikle
Zübeyde çeşmesi onarıldı (1880). Ayn Modon civarına gelerek, Venedik do­ 1725’te Modon ile Kuzey Afrika ülke­
ve Zübeyde soyunun Mekke’ye getiril­ nanması ile savaşa başladı. Ağustos leri, Tunus ve Cezayir arasında ticarî
mesi için çalışmalar yapıldı (1887). Da­ 1499’da şehir yakınlarında meydana ilişkiler gelişmeye başladı. 1769 yılın­
ha sonra çeşme ve su yollarının gelen bir karşılaşmada Korfu Valisi da Modon Kalesi Rus donanması tara-
onarımı yapıldı (1906). Venedikli Andrea Lorendano Türkler fından ku şa tıld ıysa da, ağır bir
Şehirde,' 1887 yılında hükümet ko­ tarafından idam edildi. Bunun üzerine yenilgiyle geri çekilmek zorunda kal-
nağı, 1882 yılında bir medrese inşa amiral Melhoir Trevisano Modon’u dılar.f1821 ve 1827 arasında Mora ih­
edildi. Şehid Mehmed Paşa medrese­ Türkler’e karşı korumak Gzere Venedik tilâ li sırasında Rumlar şehri ele
si ise 18 8 8 yılında onarıldı. 1884 yılın­ Cumhuriyeti’nce görevlendirildi. Bu sı­ geçirmek istedilerse de bunda başa­
da şehre bir Mekteb-iRüşdiyeyapıldı. rada Venedik Osmaniı devleti ile ba­ rılı olamadılar. Şehir 1828’de Fransız-
Şehrin kale ve kışlaları 1843 yılında rış yollarını araştırdıysada il. Bayezid lar tarafından zaptedildi. Birkaç ay
onarım gördü. tarafından ileri sürülen veM odon’un sonra da Franşızlar burayı boşaltarak
teslimini içeren koşullar ağır görüldü­ Yunanistan’a terk ettiler.
ğünden, barış mümkün olmadı. Bu ara­ Şehirde OsmanlIlar döneminde
da Modon’a yakın Merona hisarı Suldan Ahmed, Sultan Bayezid (kilisi-

MEZİSTRE (M eistra)
İsparta yakınında yükselen tepelik
bir yerde bulunan bölge, XIII. yüzyıla
kadar boş durduktan sonra 1249 yılın­
da Latin prenslerinden II. Villehardo-
un’un tepeye bir şato yaptırması ile
yeniden önem kazandı. Bu şato ve ka­
le, 1259yılında Bizanslılar’ın eline geç­
ti ve XIII. yüzyılın sonlarından itibaren
de bu tepenin etekleri İsparta’dan ge­
len halk tarafından imar edildi. Bu şe­
hir Mistra despotluğunun merkezi
olarak hızla gelişti ve kale son despot
Metrios tarafından 1460 yılında Fatih
Sultan Mehmed’e teslim edildi. Os­
manlI yönetimi sırasında Mora eyale­
tinin merkezi olarak gelişen Mezistre,
1687yılındani715yılına kadar Venedik-
lile r’in elinde kaldı. 1770 yılında da
Şehrin Türk halkı, isyan eden Moralı-
iar tarafından öldürüldü. Bundan sonra
şehir bir daha kaikınamadığından ya­
vaş yavaş boşaltıldı ve ölü şehir ola­ MODON: Genel görünüm (XVII. yüzyıl ikinci yarısı).

374
den çevirme), III. Murad camileri, 1 düşman kumandanları, bu arada 7 pis­ İbrahim Ağa Sariç Camii, Mostar’
medrese, 2 hamam, 1 imaret, 1 tekke, kopos bataklığa gömüldü. 2 saat içer­ m güneyinde Luka Mahallesi’ndedir.
Gazi Silâhdar Türbesi vardı. sinde alınan M öhaç’ ı, a ske rlik 1637 yılında İbrahim Bey Sariç tarafın­
tarihe büsbütün müstesna bir mev­ dan yaptırılmıştır. Yanında Luka adını
kie çıkarmıştır. Bu zaferde Kanunî, 31 taşıyan Sariç’in büyük haremi vardır.
yaşındaydı. Mohaç’ın fethinden son­ Haziresinde iki taşlı büyük bir lahit bu­
ra Türk ordusu Macaristan’ ın fethine lunmaktadır.
başladı. Budapeşte’nin fethi de 11 Ey­ Ruznameci (günlükçü) İbrahim
MOHAÇ (M ac, M ohaç) lül 1526’da tamamlanarak Osmanlı Efendi Camii, IV. Murad’ın Vakanüvi-
Macaristan'ın önemli bir kenti olan İmparatorluğu’nun kesin egemenliği si İbrahim Efendi tarafından yaptırıl­
Mohaç, Osmanlı tarihinin en parlak za­ bütün Macaristan üzerinde kuruldu. m ıştır. K resina ve Braça Feyiç
feriyle Osmanlı yönetimine katılmış­ Bu arada diğer şehirler ve kaleler de caddelerinin kesiştiği yerdedir. 1620
tır. Macaristan’ın fethi amaçlanarak 23 çok kısa sürelerle Osmanlı Ordusuta- yılından önce in ş a ettirilm iştir.
Nisan 1526’da İstanbul’dan ayrılan Ka­ rafından fethedildi.
nunî, 19 Mayıs’ta F ilibi’ye, 20 Mayıs- Mohaç alındıktan sonra kalenin va­ Köse Yahya Hoca Camii, Cumhu­
ta’da Sofya’ya geldi: Vezir İbrahim riyet Meydanindadır. 1620 yılından ön­
roşuna 1 cami, 1 mescit, okul, han, ha­
Paşa öncü olarak ileriye gönderilerek ce inşa ettirilen yapının minaresi
mam gibi birçok yapı yapıldı.
PetervaradinKalesi’ninfethiyle görev­ taştandır. 1937 yılında onarım görmüş­
Mohaç (M ohacs) bugün Macaris­
lendirildi. 27 Temmuz 1526’da Peter- tür.
tan’da Baranya departmanında, Tuna’
varadin, 8 Ağustos’ta İlok (Uylok/Uilak) Servi Haşan Camii, NeretvaSuyu’
nin batı kolu üzerinde bulunan bir şe­
kalesi fethedildi. Essek şehri de aynı nun sağ tarafında, İbrahim Ağa Sariç
hirdir.
gün kendiliğinden teslim oldu. 21 Camii’in karşısındadır. 1621 yılında
Ağustos’ta Drava’ya gelen ordu bura­ yaptırılmıştır.
dan kuzeye doğru yöneldiler ve Büyük Tabaçitsa (Tabakhane) Camii, Ne-
Macar O vasina inildi. Mohaç kasaba­ retva Suyu’nun sağında, tabakhane ve
sı, Tuna’dan Drava’mn ayrıldığı üçgen­ Keyvan Bey Hamamı yakınındadır.
in kuzeydoğusunda, Tuna’nın batı MOSTAR Hacı Memi Camii, küçük minareli
kıyısındadır. Burası Büyük Macar Ova- ve kâgir bir yapı olup XVII. yüzyılda
XV. yüzyılın ilk yarısında kurulmuş­
yaptırılmıştır.
sinın başlangıcını oluşturur. 29 Ağus­ tur. Türkler tarafından fethinden (1483)
tos’ta 100 bin asker ve 300 toptan sonra gelişmeye başlar. Şehir, tahta Hacı Ahmed Bey Lakaşiç Camii,
oluşan TürkOrdusu, Mohaç ovasına bir köprü çevresinde yer aldığı için bu­ Rişitsa Mahallesi’ndedir. 1649 yılında
geldi. MacarOrdusu’nun ise 150 bin kişi raya sadece Most (Köprü), Mostici Hacı Ahmed Bey Lakasiç b. Hacı Hü­
ve 100 toptan ibaret olduğu tahmin (M o s ta h ) veya çoğul olarak seyin tarafından yaptırılmıştır.
edilmektedir. Macarordusu'ndaAvıtı­ “K öprücüler" anlamında Mostari de­ Derviş Paşa Bayezidağazâde Ca­
pa devletlerinden desteklenmiş birlik­ niliyordu. Hersek, Türk Sancakbeyliği- mii, Podhum Mahallesi’ndendir. Der­
ler de mevcuttu. Bu sayıda, özellikle ne 1522’den itibaren merkez olan viş Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Lehistan ve Papalık’tan gelen birlikler Mostar’a Mimar Sinan, Kanunî’ nin em­ Sinan PaşaCami-i "A tik ”, 1476 yı­
önemliydi. Bâlî Bey komutasındaki bir riyle bir köprü yaptı. lında yaptırılmıştır. Mostarın ilk camii
grup Osmanlı askerleri ile ön saflarda­ olduğu sanılmaktadır. Neretva Nehri’­
Osmanlı döneminde Bosna eyale­
ki Macar öncü atlıları arasında yer yer nin sol kıyısında bugünkü Pri May
tine bağlı olan Mostar, 1878’de
vuruşmalar başladı, ikindi vakti Türk­ Meydanindadır. Kâgir minarelidir.
Avusturya-Macaristan kuvvetleri tara­
ler, mevkilerini almadan beklediler. fından işgal edildi. 1918’de de Sırp 1507 yılında onarılmıştır. Vakfın gelir­
Türkler’in kımıldamadığını gören Ma- Hırvat-Sloven (Yugoslavya) krallığına leriyle cami yakınında tarihi bilinme­
carlar saldırıya geçtiler. Kanuni’nin katıldı.. yen bir de hamam yaptırılmıştır.
emriyle Rumeli tümenleri hafif bir di­ Hamam 1896, cami ise 30 Aralık
1664 yılında Mostar’ı ziyaret eden
renmeden sonra ikiye ayrılarak düşma­ Evliya Çelebi, burada 45 camiin var 1949’da yıktırılmıştır.
nın araya girmesine müsaade etti. Bu olduğunu belirtirse de bu sayı, daha Hacı Bali Cami, 1612 tarihinden
arada 35 Macar şövalyesi, Kânuni’ye sonraları da artmıştır. önce yaptırılmış, 1950 yılında yıktırıl­
sokulmaya çalışmaktaydı. Bu soylular Şehirde bulunan Osmanlı dönemi mıştır.
Türk hakanını öldürmeye yemin etmiş­ yapıları şunlardır: Fatma Kadın Camii, Memi Havace
lerdi. Yalnız, bunlardan şövalye Marc- Karagöz Mehmed Bey Camii’nin, Camii, Kâhya Mehmed Camii, Nezir
zali ile 2 arkadaşı bizzat, Kanunî iie 1557 yılında Zaim Mehmed Bey Ebu Ağa Camii, Kotla Camii, Hafız Havaze
karşı karşıya geldilerse de, üçü de Ka­ Saadet tarafından yaptırıldığı kapının Camii, Ali Havace Camii, Tere Yâhya
nunî tarafından öldürüldü. Macarlar üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Camii ya yıktırılmış, ya da harap olduk­
Türk tümenlerinin arasına girdikten kı­ Kubbeli olup, bir sıra stalaktitierle süs­ larından yıkılarak kaybolmuşlardır.
sa bir süre sonra Türk topçusu ile kar­ lü yüksek ve ince bir minaresi vardır. Şehirdeki m escitler şunlardı: Ya­
ş ıla ş tıla r. 300 to p u n b ir anda Koski Mehmed Paşa Camii, Mos- vuz Sultan Selim Mescidi, Kürkçü Ah­
ateşlenmesi ve ateşi kesmemesi ağır tar’ın en eski bölümündeki Malo Tepe med Mescidi, Bayezid Hoca Mescidi,
Macar zırhlı süvari tümenlerini perişan adını taşıyan ünlü Mostar Pazarinın Hacı Hüseyin Kotlo Mescidi, Zirai
etti. Bundan sonra küçük müfrezeler­ güneyinde bulunur. 1604-1606 yılları Mescidi, Yahya Esfel Mescidi, Çevro
le kendi başlarına dövüşmeye başla­ arasında Sokullu Mehmed Paşa’nın Mescidi, Ali Paşa Rizvanbegoviç Mes­
dılar. Bir taraftan Bâli Bey. diğer ruznamecisi (günlükçüsü) olan ve cidi, Kamber Ağa Mescidi, Hacı Veli
taraftan Hüsrev Bey, Kanuni’nin emri 1605’te tımar defterdarı olan Koski Mescidi.
gereği iki taraftan kıskacı kapatmak­ Mehmed Paşa tarafından yaptırılmış­ Şehirdeki medreseler şunlardı: Ka­
taydılar. Türk sipahi tümenleri, orta ka­ tır. Camiinin bitişiğinde bird e medre­ ragöz Bey Medresesi, Ruznameci İb­
natta yeniçerilerin mukavemeti ile se inşa ettirm iştir. rahim Efendi Medresesi, Koski Meh­
oyalanan Macarördusuna saldırdılar. Nasuh Ağa Vuçyakoviç Camii, Ma­ med Paşa Medresesi.
Savaştan iki saat sonra Macar ordusu reşal Tito ve Braça Bayat caddelerinin Şehirdeki türbeler ise şunlardı ki,
diye bir varlık kalmadı. Nitekim kısa bir kesiştiği köşede bulunur. XVI. yüzyıl bunlardan üçü bugüne kadar korun­
sürede düşman askerlerinden arta ka­ yapısıdır. Kubbeli yapıdır. muş, diğerleri yıktırılmıştır. Şeyh Mah­
lan 25 bin Macar askeri Türk sipahi ve Keyvan Kâhyav (Kethüda) camii, mud Türbesi, Şeyh Yuyo Türbesi, Şeyh
akıncıları yani atlı tümenlerinin açık bı­ Veliko Tepe’de bulunur. Keyvan Kâh­ Derviş Ishak Türbesi, Mehmed Ağa
raktığı Karasubataklığıtarafına kaçış­ yav (Kethüda) tarafından 1552 yılında Kreho Türbesi, Şeyh Mustafa Yusuf-
maya başladılar. Bizzat II. Lajos inşa ettirilm iştir. 1569-70’de ölen Key­ oviç Türbesi,Şey Opiyaç Türbesi, Nu­
kendini kurtaramayarak atıyla beraber van Bey, camiinin yanma gömülmüş­ riye Hanım Türbesi.
bataklığa sürüklenip boğuldu. Tüm tür. Şehirde Osmanlı dönemi olarak
375
birçok köprü, kule, çeşme ve şadırvan, Savaşı ile M usul’un sahibi belli oldu. gileriyle kalkınan şehir, 1766’da şid­
hamam, saat kulesi, muvakkithane gi­ Özellikle 1516 KoçhisarSavaşindan detli bir depremle hasar görmüş, 1711
bi yapılar ya kaybolmuşlar, ya da ha­ sonra bölge Osmanlı yönetimine gir­ ve 1847 yıllarında çıkan büyük bir ve­
rabe halindedirler. di. Osmanlı devlet teşkilatının bütün ba salgını sonucu haik başka yerlere
Bu yapılar dışında Osmanlı İmpa­ düzen ve yasaları ile birlikte bu bölge­ göç etmek zorunda kalmıştır.
ratorluğu’nun son dönemlerinde, Sırp ye yerleşmesi, 1535 yılında Bağdat se­ OsmanlIlar döneminde şehre bir­
Katolik Kilesisi (1862) ile, 1876 yılında feri sonunda oldu. Musul eyaleti ön­ çok yapı inşa edilmiş, mevcut yapı­
bir hastane yaptırılmıştır, ce 6, daha sonra da 3 sancak halinde ların bir kısmı ise onarılmıştır.
Mostar, bugün Yugoslavya’da Ne- teşkilâtlandırılarak İran serhaddi üze­ Şehre 1885 yılıda bir Öğretmen
retvaSuyu üzerinde bir şehir, Hersek’ rinde önemli bir üs haline konuldu. Da­ o ku lu , 1905 yılında ise Mekteb-i İda­
in (C ego V ina) idare m erkezidir. ha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun di inşa edilmiştir.
önemli iş merkezlerinden biri haline 1839yılınakadarşehirde vali sara­
getirildi. yı yoktu. Bu tarihten sonra bir vali ko­
Şehir, 1624 yılında Iran kuvvetleri nağı ile bir kışla yapımınabaşlanmış
tarafından zaptedildi. bir yıl sonra daha sonra Hükümet Konağı (1896),
MUSTAFAPAŞA (Bugün: Svilen- Hafız Ahmet Paşa’ca tekrar alındı. Dicle Nehri üzerindeki büyük köprü
grad). 1726 yılından itibaren zaman zaman, (1861) ve Musul zahire ambarları
Şehir, XV yüzyılda Burdeniş adlı Abdülcelilzâdeler unvanıyla tanınan (7S76)onarılmıştır.
eski bir yerleşme yerinin yakınında ku­ yerli ailelerin nüfuzu altına girdi, impa­ Şehir XIX. yüzyılın ikinci yarısından
rulmuştur. Meriç Irmağı üzerindeki ratorluk merkezinde gönderilen valileri itibaren yabancı arkeologların araştır­
Cisr-i Mustafa Paşa Köprüsü (uzunlu­ dahi kontrolü altında tutan bu aile, ço­ ma alanı olmuştur. Nitekim 1873 yı­
ğu: 295 m.), Mustafa Paşa tarafından ğu kez valilik görevini üzerine alarak lında eski' eser aramak üzere Ingiliz
yaptırılmıştır (1528). Bu bakımdan Svi- bölgeyi yönetmek gücünü gösterdiler Mösyö Esmeta’ya izin verilmiş, 1877
lengrad, Cisr-i Mustafa Paşa adıyla 1733,, 1743 ve 1777 yıllarında karşıla­ yılında yapılan kazılarda Asur ve Ba­
anılmıştır. Bu ad 1913 yılına kadar kul­ şılan İran saldırıları bertaraf edildi. XIX. bil kavimlerine ait eski eserler ortaya
lanılmıştır. Osmanlı döneminde bir ka­ yüzyıl başında Musul eyâleti içinde çıkmıştır. 1878 yılında bir başka İngi­
za olan Svilengrad’a ve ona bağlı özellikle Sincar bölgesinde yaşayan liz’e arama ruhsatı verilmiş, bu araş­
Süleymançe Köyü’ne birer Bulgar ki­ Yezidîler ile çıkan anlaşmazlıklar ten­ tırmalar için Rauf Bey, Mr. Resam ad­
lisesi inşa edilm iş ve Lefke nahiyesi­ kil hareketlerine meydan verdi. 1809 lı İngiliz arkeoloğunun yanma görev­
ne bağlı Dimitri Köyü’nde mevcut Rum yılında böyle bir tenkil hareketinde lendirilm iştir.
Mektebi de onarılm ıştır (1902). Musul Beylerbeyi şehit düştü. 1818 yı­ İsiâmi yapılar olarak 1849 yılında
Svilengrad’da Meriç üstünde, Sul­ lında reayaya zulüm edilmemesi hak­ Musul’a bir cami inşa edilmiş, 1859 yı­
tan Selim ve Kanunî Sultan Süley­ kında bir irade çıkartıldı. 1830 yılında lında Cami-i Ahmefr’in onarımı yapıl­
man’ın veziri Çoban Mustafa Paşa halktan ocaklık alınması üzerine çıkan mış, 1894 yılında imam Yahya Türbe­
tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan ayaklanmada Musul Valisi Abdurrah­ si ile 1907 yılında Hacı Felhiyye Hatun
köprü hakkında çeşitli görüşler vardır man Paşa katledildi. Bundan sonra Mescidi onarılmıştır.
(1529). Köprünün kitabesinde, mermer 1835’ten itibaren Mehmed Paşa, Mu­ Musul, bugün Kuzey Irak’ta bir şe-
üzerine çok güzel bir istile fakat girift sul ve çevresindeki mütegallibeleri bi­ •hirdir.
ve güç okunur bir hatla işlenen arap- rer birer ortadan kaldırarak Revanduz, Osmanlı dönemi son yıllarında Mu­
ça bir metin vardır. Köprü için BursalI imâdiye, Akra ve Sincar bölgelerinde sul’da yapılan kiliseler şunlardır: Sür­
Mehmed Efendi (1465-1532), bir kasi­ devlet nüfuzunu güçlü bir şekilde yer­ yani KatolikKilisesi (1859), Eliot Köyü­
de yazmıştır. Üçyüzmetre uzunluğun­ leştirdi. Ayrıca Musul’da giriştiği me­ ne bir Geldanî Katolik Kilisesi (1861)
da olan köprü, ortada dört büyük göz denî tesislerle şehre modern bir görü­ yapılmış, Geldâni Katolik Patrikhane­
ile bunlardan ibaret iki uca doğru al­ nüş kazandırdı. 1851’de mutasarrıflık si salonu tuğra ile süslenmiş (1887),
çalan sekizer göze sahiptir. Böylece haline konan Musul Bâğdad vilayeti­ 1892 yılında Akra Kazasına Geldâni Ki­
göz sayısı yirmiyi bulmaktadır, ne bağlandı. 1862 yılında bir ticaret lisesi, 1892 yılında Süryani Kadim Ki­
Svilengrad (M ustafapaşa), bugün mahkemesi oluşturuldu. Şimr aşireti­ lisesi (1892) ile bir Rum kilisesi (1903)
Bulgaristan’da Haskovo (Hasköy )^çev­ ne bağlı kabileler şehre getirilerek is­ inşa edilm iştir.
resinde, M eriçlrm ağı üzerinde bir şe­ kân edildiler. 1878’de Musul vilayeti
hirdir. Sofya-İstanbul Uluslararası yeniden kuruldu ve 1883 yılında da Mu­
demiryolunda son Bulgar istasyonu­ sul vilayet merkezi haline getirildi.
dur. Birinci Dünya Savaşinda İngiliz
kuvvetlerinin Musul’a girmesiyle Türk
egemenliği fiilen burada son buldu (8 NABLUS (esk: Balka)
Ekim 1918). Ancak Türkiye Cumhuri­ Şehrin kuruluşu oldukça eskidir.
yeti Hükümeti’nin Musul üzerindeki Hazret-i Süleyman’ın ölümünden son­
MUSUL (Arapça el-M avsıl) hukukundan 5 Haziran 1926 Antlaşma­ ra şehri, yerine geçen oğlu yönetmiş­
Pers İmparatorluğu devrinde eski sı ile feragat ettiği ana kadar Musul, tir.
Asur devletinin başşahri Ninova’nın bir Türk vilayeti olarak mütalâa edil­ Şehir, Yavuz Sultan Selim ’in Mısır
yerine kurulan şehir, Handânîler, Ukay- miştir. seferi sırasında fethedildi (1516). Os­
lîler, Selçuklular, Artuklular ve Zengî’- 1888 yılında Musul’da petrol üre­ manlI egem enliğinin kuruluşu sırasın­
lerin elinde bulundu. 1085’ten itibaren timine başlanıldı, II. Abdülhamid’in çı­ da Nablus ve Şafad sancakları Kudüs
Zengîlerin komutanlarından olup, Mı­ kardığı bir fermanla Musul petrol ya­ ve Gazze ile birleştirilerek, merkezi Ku­
sır’da yeni bir Türk imparatorluğu ku­ taklarının araştırılması ve işletilmesi düs olan eyalete, daha son­
ran Seiâhaddin-Eyyûbi’ye bağlandı. imtiyazı, Hazine-i Hassâ nezaretine ve­ ra Sancak Şam eyaletine bağlandı.
1262'de Musul, Moğol ordularının is­ rildi. 1904 yılında bu kuruluş, Alman XIX. yüzyılın ortalarına kadar bu san­
tilasına uğrayıp, yağma edildi. 1336’da Anadolu Demiryolları Şirketi ile yaptığı cağa “Balka S an cağ ı” denilmekteydi.
İlh a n lI devletin dağılmasına kadar Mu­ bir anlaşma ile imtiyaz haklarını bu şir­ Beyrut vilayeti kurulduktan sonra, bu
sul, Ilhan’ın dirlikleri arasında Moğol- kete devretti. Ancak İngiltere’nin mu­ sancağın Şaria Nehri doğusundaki kıs­
Türk boylarının kışlaklarından biri ola­ halefeti sebebiyle üç devletin taahhü­ mı, Balka Çölü ile birlikte, Suriye vila­
rak önemini korudu. Timur şehri ala­ dünde kurulan Osmanlı Petrol Şirketi yetine bırakıldı ve geri kalan kısmı ise,
rak bir yıl burada kaldı (1401). Timur’­ ortaya çıktı ve 1907yılındanitibarenfa- bu sefer Nablus sancağı adı ile, Bey-
un ölümünden sonra Musul, Akkoyun­ aliyete geçmesi kararlaştırıldı. Ne var rutvilayetine ilhak edildi. XIX. yüzyıl
lu hanedanları arasında el değiştirdi. ki 1908 II. Meşrutiyet ile bu çalışma­ sonlarında NablusSancağinın120 bin
Şah İsmail’i destekleyen Musul, Safe­ lar da aksamıştır. kadar nüfusu bulunmaktaydı.
vî devletine bağlandı. 1514’de Çaldıran Kanunî devrinde ve IV. Murad’ın il­ Halkının isyancılığından dolayı,
376
şehre Hıristiyan ziyaretçiler az uğra­ manlI y ö n e tim in e geçen şehir, line getirildi. 1636’da Venediklilerin
maktaydı. Asayiş ve düzen ancak ya­ Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda imza­ saldırısına uğrayan kalede, baruthane­
kın zamanlarda kurulabilmiştir. 1846 lanan Berlin Aniaşması’nın 24. madde­ nin ateş almasıyla muhafız Sefer Pa­
yılında isyan eden ahalisinden bir kıs­ si ile Yunanistan’a bırakıldı. Uzun gö­ şa ve 120 nefer şehit düştü. Kale, Ve-
mı gizlendikleri kulelerde yakalanmış rüşme ve pazarlık sonunda, 6 Temmuz nediklerin eline geçti. 1715 yılındaye-
ve bunların sığınak yerleri de imha 1881’de tamamen boşaltılarak resmen niden alınarak OsmanlIlara bağlandı.
edilm iştir. Yunanistan’a teslim edildi. 1770’de Navarin bir kez daha düşman
Şehir Osmanlı İmparatorluğu’na Dört yüz yıldan fazla Türk yöneti­ kuşatmasına uğradı. Kale, 6 gün süren
katıldıktan sonra buradaki mevcut ki­ minde kalan bu şehirde birçok Osman­ bir kuşatmadan sonra Prens Â!exsios
liselerden bi kısmı camie çevrilmişti. lI binası yapılmıştır. Faik Paşa’nın bir Orlof tarafından teslim alındıysa da ay­
Koca Mustafa Paşa hayratı olan han külliye oluşturah hayratından başka nı yılın Haziran’mda boşaltmak zorun­
ve müştemilâtı XVIII. yüzyılda yapıl­ camiler, mescitler, tekke ve profan bi­ da kaldılar, 1821’de Yunan isyanı baş­
mıştır. nalarla, esası ilkçağa'kadar inen 142 layınca, Navarin, eşkiyanın ilk saldır­
Osmanlı yönetiminde 1892 yılında metre boyunda bir köprü Faik Paşa ta­ dıkları Osmanlı kalelerinden biri oldu.
şehirdeki Zekeriya ve Yahya aleyhis- rafından yeniden yaptırılmıştır. XVII. 4 ay direndiyse de mühimmat, zahire
selâm ziyaretgâhı ile mescidi onarıl­ yüzyılda Narda’yı gören Evliya Çelebi, yardımı vb. gelmediği için teslim ol­
mış (1892), 1911 yılında inşa edilen burada bir kaleden ve ikisi kalenin için­ mak zorunda kaldı. Yunanlılar tarafın­
m ektep lerden b irin e “ M e d e s e -i de olan 5 camiin varlığından söz eder. dan alman Navarin’deki Türklerin bü­
R eşadiye" diğerine “M edrese-i Garbi­ Ayrıca Yusüf Bey Sarayı yakınında yük çoğunluğu katledildi. Halkın bü­
ye Reşadiye” ye çeşmesine "Semilur- “B aba" ye "D/zdar"mescitleriolduğu- yük bir kısmı, Frenk gemileriyle Ana­
r e ş a d ”, bahçeye de “ H a d ik a -i nu bildirir. Eskiden çarşının girişinde dolu’ya kaçarak Kuşadası’na sığındı.
R eşadiye" adları verilmiş, 1886 yılın­ kiremit örülü, kâgir minareli fevkâni, Mora isyanını bastırmak şartıyla bu
da bir Rum kilisesi inşa edilmiştir. II. Bayezit Camii vardı. Kılıç Bey Ca­ eyaletin valiliğine getirilen Mehmet Ali
Birinci Dünya Savaşı’na kadar sü­ mii, kasabanın güneyinde, “M onoplia" Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı bu işle gö­
rekli Osmanlı yönetiminde bulunan bölgesindedir. Kasabaya girişteki tek­ revlendirdi. 26 Şubat 1825’te Modon’a
şehir, savaştan sona ingilizler tarafın­ kenin yanında bir cami daha bulun­ çıkan İbrahim Paşa, sıkı bir kuşatma­
dan işgal edildi (22 Eylül 1918) ve bu­ maktaydı. Klasik üslûpta kare bir ala­ dan sonra kaleyi yeniden aldı (18 M a­
radan Türk egemenliği kalktı. Bugün nı örten tek kubbeden oluşan “Feyzul- yıs 1825). Ancak. Navarin Deniz Sava­
Orta F ilistin’de, Ürdün devleti sınırları iah Cam ii" nin kalın bir minaresi bulun­ şı sonunda kale, tü rkle r tarafından bo­
içinde bir şehirdir. maktaydı. şaltılmak zorunda bırakıldı. 28 Ağus­
Bugün şehirde yıkık durumda bu­ tos 1828’de Navarin’de Türk egemen­
lunan Faik Paşa Camii, kare planlıdır. liği son buldu.
Bir son cemaat yeri ve üzerini örten bir Şehirde Osmanlı döneminde Fer­
kubbesi vardır. Yapıda üst üste bindi­ had Paşa Camii (H.1014 = 1605/06), III.
rilen bir çift kasnak sistemi, Türk mi­ Murad Camii, II. Bayezit Camii, 3 mek­
NAHÇİVAN, marisinde tek kubbeli camiler tipinde, tep, tekke, 2 hamam vardır.
Bölge, İranlIlar, Araplar, Selçuklu eşine az rastlanan bir örnektir. Faik Pa­
Türkleri ve Moğollar yönetiminde kal­ şa Camii’nin duvar işçiliğinde XVI. yüz­
dı. yılın zevki görülür. Kenarlar taş ve tuğ­
Kanunî Sultan Süleyman, üçüncü ladan örülmüş olup, duvarlar düzgün
İran seferine 1553 y ı l m d a çıktı.Bu se­ yontulmuş taş ve tuğla dizilerinden NECEF (M eşhed i A li de denir).
fer sırasında Veliahd Şehzade Musta­ oluşur. Cami avlusnuda Faik Paşa’nın
fa, Halep’e giderek kışı orada geçirdi. mezartaşı bulunmaktadır (H.905/1499), Küfe civarında, Halife A li’nin me­
zarının bulunduğu yerde kurulan şehir,
1554 Nisan’ında Halep’ten hareket
Şah İsmail’in elinden alınarak Osmanlı
eden ordu Diyarbakır’da konakladı.Bu-
imparatorluğu topraklarına katıldı. Ka­
rada bir harp divanı toplandı ve İran se­
nunî 1534’ta kutsal yerleri ziyaret et­
ferinin temel ilkeleri kararlaştırıldı.
ti. 1793 yılında yeni açılan birkanal tı­
Şah Tahmasb ordusunu Osmanlı Ordu­
kandığından II. Abdülhamld’in emriy­
suna karşı çıkararak bir meydan sava­
şm a g irişm e kte n d ik k a tle NAVARİN (Eski adı: Pllos) le açtırıldı. 1851 yılında Acemler bura­
kaçınmaktaydı. Bu sebepte önemliçar- Bir hilâl biçiminde koyun güneyin­ da bir medrese yapmak istedilerse de
pışmalar olmadı. Osmanlı kuvvetleri de ve batıdan korunan kayalık bir bu­ Osmanlı hükümeti buna izin vermedi.
1554 yılında Nahçivan’ı ele geçirdiler. run içinde, Pylos, Halgios, Nikolaos Osmanlı egemenliğinin son devirlerin­
Bu tarihten itibaren uzun bir süre Os­ kaleleri ve Körfez önündeki Çamlıca de Kerbelâ sancağına bir kaza olan
Adası ile çevrili olduğundan, Navarin Necef Birinci Dünya Savaşı sırasında
m a n lI İmparatorluğu yönetiminde ka­
la n şehir, 1828’de Rus topraklarına Limanı, en eski çağlardan beri, gemi­ İngilizler tarafından işgal edildi. Daha
geçti. Osmanlı İmparatorluğu döne­ ciler için öremli barınaklardan biri ol­ sonra Irak devleti sınırları içine alındı.
minde 10 binden fazla ev, birçok ca­ muştur. Burası sırasıyla, Atina, Roma,
mi, han ve hamam bulunmaktaydı. Mora Latinleri (1281), Venedik (1417),
Nahçivan bugün, Azerbaycan Sov­ yönetiminlerinde bulunduktan sonra
yet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Fatih Sultan Mehmed’in 1460 Mora se­
muhtar bir cumhuriyettir. ferinde, bütün Arkadiye kaleleri gibi Na­
varin de Osmanlı kuvvetlerine teslim NEVREKOP (Bugün: Götse Delçev)
oldu. Fakat 1479 antlaşması gereğin­ Osmanlı yönetiminde Selânik vila­
ce Venediklilere geri verildi. 1500 Mo­ yetinin birkazasıydı. Bugün Bulgaris­
don Seferi’nde Hadım Ali Paşa’ya tes­ tan’da Blogoevrad idare bölgesinde,
lim edilen Navarin, Venedik filosunun Mesta Irmağı’nın yukarı havzasında
baskınına (1501) uğradıysa da Kemal bulunan 12 bin 500 nüfuslu bir şehir­
NARDA (Bugün: Arda) Reis tarafından geri alındı. Böylece dir. Osmanlı döneminde, şehirde Sad­
Muhtemelen antik Ambrakias’ın Mora sancağına bağlanan Navarin Ka­ razam Hoca Mustafa Paşa Camii ve
yerine kurulan Arda, özellikle XIII. yüz­ lesi 200 koruyucu ve bir dizdar eliyle mektebi vardı. Kazaya bağlı Gariblan
yıldan itibaren Epiros Despotluğu’nun korunmaktaydı. 1573’te Dizdar Musta­ köyüne depremde yıkılan Aya Yorgi
başkenti olarak önem kazanmaya baş­ fa Ağa’nın Divân-ı Hümâyûn’a yaptığı adlı Ortodoks Kilisesi ahşap olarak ye­
ladı. 1449 yılında Osmanlı yönetimine sürekli başvurular üzerine Navarin Ka­ niden inşa edilm iştir ^790^. Yüz evde
geçti. 1688 yılında bir ara Venedikliler lesi yeniden inşa edilerek Osmanlı do­ 450 kişi barındıran köyün nüfusunu
tarafından alındıysa da yeniden Os­ nanmasının önemli üslerinden biri ha­ çoğunluğunu Bulgarlar oluşturuyordu.

377
NİĞBOLU (Eski adlan: Nicopo-
li, N icopolis; buün: Nikopol).
629’da Bizans imparatoru Herâkle-
ios tarafından kurulan şehir, stratejik
durumu sebebiyle birçok kez istilâ
edildi. 1081’de Uzların (Peçenekler)
saldırısına uğradı. XI. yüzyılda Kıpçak
ve Kuman Türklerinin egemenliğine
girdi, dinî bakımdan İstanbul Patrikli-
ğ i’ne bağlı kaldı. SonraTırnova Bulgar
Çarlığı’nın eline geçti. 1396’da vuku
bulan Türk ordusu ve Haçlı kuvvetleri
arasında meydana gelen muharebe ile
tanınan Niğbolu, Bulgaristan’da Osma
çayının Tüna’ya karıştığı yerde bir iç
liman ve müstahkem mevki olarak ün
kazandı. 629’da inşa edilen Niğbolu
Kalesi, I. Murad’ın Bulgaristan fütuha­
tına giriştiği zaman, Bulgar Çarı İvan
Şişman’a bağlı kalelerden biriydi. Os­
manlI kuvvetleri 1376’da Niğbolu
önünde şişm an’ı yendikleri halde, Niğ-
boiu’yu zapta teşebbüs etmemişlerdi.
Sadece Bulgar Krallığı’nı haraca bağ­
layarak, bu yöreden çekilmişlerdi. Fa­
kat 1387’deki Ploşnik olayı ile Şişman,
bağlı olduğu Osmanlı beyine karşı du­
ruma düşünce ve Çandarlı Ali Paşa’
nın bütün ısrarlarına rağmen Silistre NİĞBOLU: Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş’in, şehri 1468’de kuşatması,
Kalesi'nin teslim ini geciktirince, Ali yetişen imdat kuvvetleri karşısında ku­ içinde bir [iman şehridir.
Paşa, kuvvetli bir müfreze ile Niğbo- şatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Niğ­ Türklerin, şehirden ve çevreden
lu'ya çekilen Şişman üzerine yürüdü bolu ve çevresi bundan sonra Hâvass-ı göç etm esi yüzünden şehirdeki Türk
ve kaleyi Tuna’nın karşı sahilindeki Hümâyun’a alındı ve, yüz yıl tam bir nüfus 800’e inmiştir. Eflâk’tan gelen
Küçük Niğbolu (Turnu/N icopai/N ico- sükûn içinde gelişti. Sancakbeyinin tuzlar, O sm anlIlar zamanında yıllık ge­
polis M inör)’ın koruyucularının gözleri maiyetinde dizdar, kethüda yeri, sipahi liri 456 bin akçe olan Niğbolu iskele­
önünde fethetti. Ali Paşa, Bulgar Kra­ ağası, derbend ağası ve Tuna kapuda- sinden Edirne ve İstanbul’a gönderi­
lı Şişman’ı tutsak aldığı gibi, Niğboiu’- nı olmak üzere 33 kişilik bir yönetici lirdi. XIX. yüzyılın ikinci yarısında ne­
yu da ciddi bir şekilde tahkim ederek, kadro ile zenberekçi, okçu, topçu ve hir yoluyla 506 milyon kilo tahıl ihraç
buraya Türk koruyucular yerleştirdi. voynuklardan oluşan kuvvetler emri al­ ediliyordu.
Fakat Eflâk Beyi Mircea’nın Niğbolu tında bulunuyordu. Niğbolu sancağı­ Osmanlı döneminin son yıllarında
ve Silistre üzerindeki ihtirasları sürdü. nın gelirleri; 60 zeâmet, 344 tımar ve Niğbolu’da 33 cami, 20 okul, 10 tekke,
1391’de Yıldırım Bayezid, Niğbolu’nun 80 cebelû ile birlikte HaVâss-ı Hümâ­ 16 sebil ve çeşme, 10 hamam, bin dük­
güvenliğini sağlamak için karşı yaka­ yûn da katıldığı takdirde, 400 bin ak­ kân bulunmaktaydı. Bunlardan Yahya
daki Turnu Kalesi’ni de fethederek çeyi aşıyordu. Bu sancağa İvrece, iz- Paşa Vakfiyesi, kale içindeki 7 cami­
Niğbolu bölgesini örgütlendirdi, bura­ iadi, Lofça, Tırnovo, Çernova, Hezerg- den Yıldırım Han Camii, Şah Melek Ca­
yı Rumeli Beylerbeyliği’ne bağlı bir rad, Şumen, Yanbolu ve Eski ve Yeni mii, Kadı İvaz Camii, Kâtib Bâlî Camii
sancak haline geirdi. Şehirde ayrı bir Zağra kazaları bağlanmışlardı. Niğbolu ve Osman Ağa Camii ünlüdür. Hacı
teşkilât kurdu. Bu teşkilâta bağlanan 1798’de Pazvandoğlu’nun adamların­ Kasım Mescidi, Şücah Mescidi, iske­
halk (Voynuklar ve Martoloslar) avarız­ dan Emin Ağa’ nın eline düştü ise de, le, Kapan ve Saraçhane Mescitleri 19
dan muaf tutuldu. Kaleyi daha da kuv­ aynı yıl içinde karadan veTuna’dan gi­ mescidin en ünlüleridir. Bütün bu
vetlendiren, Yıldırım Bayezid, Eflâk- rişilen harekât sonunda, tekrar hükü­ eserlerden ancak iki cami ayakta kal­
Boğdan ve Erdel içlerine uzanan met kuvvetlerinin kontrolüne alındı. mıştır.
akınlar için bir uç olarak düzenledi. Ancak bu eşkiyalık hareketi şehrin iki Niğbolu’nun en önemli eserlerin­
Böylece Niğbolu Kalesi sekban, akın­ yüz yıldan beri süregelen yaşamına den olan kalesi, Osmanlı egemenliği­
cı, derbend bekçileri ve voynukları ile son vermiş, liman ve kale için ağır tah­ nin ilk birkaç yüzyılında birçok deği­
güçlü ve müstahkem bir mevkii oldu. ribata uğramıştı. 1810’da ise, Rus kuv­ şikliklere uğramasına rağmen, Orta­
Bilindiği kadarıyla, N iğbolu’nun ilk vetlerince işgal edildi. Bunu 1829'da çağ görünümünü korumuştur.
sancakbeyi Doğan Bey’dir. 1396 Niğ­ yine Rus kuvvetlerinin başında ilerle­ Çok kez onarılan ve yeniden dü­
bolu Savaşı’ndan sonra da Niğbolu, yen Gavorov’un işgali iie Temmuz zenlenen Ortaçağ Kalesi, 15 Ekim
askerî değerinden ötürü çeşitli saldı­ 1877’de Krüner kuvvetlerinin kaleye 1810 günü, Rus askerleri tarafından
rılara uğradı. 1444’de Kral Ladislas I, girmeleri izledi. Ayastefanos ve onu ele geçirilmiş, bu askerler, kentten çe­
Niğbolu’yu kuşattı. Fatih Sultan Meh­ takip eden Berlin Kongresi kararları kilirken, 1811’de Başkomutan M.İ.Ku-
med devrinde Kazıklı Voyvoda Vlad, gereğince de Osmanlı Devleti, Niğbo­ tuzov’un emriyle havaya uçurulmuş­
Niğbolu'ya saldırdı, bu saldırıda san­ lu Kalesi’ni yeniden kurulan Bulgaris­ tur. Kalenin ne derece tahribe uğradı­
cakbeyi Çakırbaşı Hamza Bey şehit ol­ tan Prensliği’ne terk etmek zorunda ğı bilinmemektedir. Ancak savaştan
du. XVI. yüzyılın sonunda Avusturya kaldı. İdarî bakımdan ise XVI. yüzyılın sonra Türkler burada yeni bir kale
savaşlarının başlaması üzerine Eflâk sonunda III. Mehmed zamanında Ru­ kurdular. Eski tahkimat donatılarının
Voyvodası Mihal başkaldırınca, Niğbo­ meli Beylerbeyliği’nden alınarak Silist­ bir bölümünden yararlanıldığı ihtima­
lu yeniden savaş alanı içine girdi. Ha­ re eyâletine bağlanan Niğbolu Sanca­ li de kuvvetlidir. 1811’de havaya uçu­
fız Ahmed Paşa, Tuna yalıları serdar- ğı, Sultan Abdülaziz devrinde oluştu­ rulan ve daha sonra OsmanlIlar tara­
lığına getirildi ve ilk iş olarak Niğbolu rulan Tuna vilayetinin Rusçuk Sanca­ fından yenilenen kale, 1850 ve 1876 yıl­
Kalesi’nin zamanının gereklerine gö­ ğına bağlı bir kaza haline getirilm iş­ larında onarıldı. Ayrıca kalenin çevre­
re kuvvetlendirdi. Nitekim, Mihal Voy­ ken, bu kâz, Bulgaristan Prensliği’nin sinde iki adet köprü de inşa edildi.
voda, 1598’de kaleyi 20 gün kadar ku­ Plevne vilayetine bağlı bir kaza oldu. Kentte ikinci bir Ortaçağ kalesi de
şattı, ancak sdnuç alamadı. Zağra’dan Bugün ise, yine Plevne İdarî bölgesi Hölıvnik Kalesi’dir. Bu kale ile ilgili bil­

378
giler 1944 yılında yapılan kazılar sıra­ 1459 yılında Semendire Kalesinin natım. düşman eline geçti. Böylece
sında bulunan Ortaçağ Bulgar yazıtın­ Mahmud Paşay-ı Veli tarafından fe t­ AvusturyalIlara Sofya yolu açılmış olu­
dan elde edilmiştir. 25 x 29 santim bü­ hinden sonra, yeniden oluşturulan Se­ yordu. Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa’nın
yüklükteki bir kireç taşının üzerinde mendire Sancak B eyliğine bağlanan sadrazamlığa geldikten sonra, aldığı
kazılan yazının bugünkü Bulgar d iliy­ Niş, II. Bayezid devrinde İdarî bakım­ önlemler sonunda, savaş gücünü ye­
le içeriği şöyledir: dan tekrar düzene konuldu. Bu tarih­ niden kazanan Osmanlı ordusu, Viya­
“ Yenileşti bu te 7 mahalleden oluşan şehrin kalesi na Bozgunu'ndan beri süregelen yenil­
k ent Holıvnik onarıldı. Bir iç durumuna şehirde gi zincirini kırdı. Bir yıl sonra Belgrad
Çar, Yıldırım ekonomik ve sosyal gelişme de son seferinde Musa Paşa palangaları Fa­
Bayezid ve noktaya çıktı. Burada askerî imalatha­ zıl Mustafa Paşa tarafından düşürül­
Subaşı zam anında... neler, bez ve üstüpü tezgâhları, silah dü ve 11 Eylül 1690 günü Niş muhafı­
400 yıldan fazla Osmanlı egemenliği depoları kuruldu. Osmanlı ordusunun zı Piccolomini, aman dileyerek kaleyi
altında bulunan kale, 1594 yılında Ef­ önemli üslerinden biri haline getirildi. vezir-i âzama teslim etti. 1718 yılında
lâk Voyvodası Mihail Vityaz’ın elinde Rumeli seferlerinde çevreden gelen imzalanan Pasarofça Atlaşması ile
bir süre kaldı. kuvvetlerin Orduy-ı Hümâyün’a katıl­ Belgrad AvusturyalIlara terk edilince,
Daha sonraları “Turnu” denilen ka­ dıkları konaklardan biri olmakla da, git­ Niş yeniden bir serhad kalesi hüviye­
le, 1828’de Rus askerleri tarafından tikçe gelişti ve büyüdü. XVII. yüzyılın tini aldı. 1736 yılında AvusturyalIlar
zaptedildi. Ertesi yıl da Ruslar tarafın­ ikinci yarısında Niş, bütün nitelikleriy­ N iş’i işgal ettilerse de kısa süre son­
dan 3 Ekim günü, mayınlanarak hava­ le birTürk şehri oldu. NişavaSuyu üze­ ra Ahmed Paşa, Ekim 1737'de Niş’i
ya uçuruldu, 1829 yılında imzalanan rinde taştan yapılan Mehmed Paşa kurtarmayı başardı. Bu başarısından
Edirne Barış Antlaşması uyarınca, Ho- Köprüsü ve iki yakasındaki hamamı, dolayı kendisine padişahça samur
lıvnik ve daha sonraları buraya yakın köprü başındaki Hünkâr Kasrı, bir diz­ kürk ve kılıç verildi. Niş halkı sürekli
bir yerde meydana gelen Turnu, Mıgu- darın beklediği kalesi, Hüdâvendigâr olarak Osmanlı Devleti’ne sadık kal­
rele Eflâk topraları sınırları içine kail­ camii, Muslî Efendi ve Hüseyin Ket- dı. Kara Yorgii bütün çabalarına rağ­
di. hudâ Yeğen Mehmet Paşa camileri, men, ayaklanmayı Niş Sancağına yay­
Evliya Çelebi “Seyahatnâm e” sin­ mescitleri, tekkeleri, sıbyan okulları, mayı başaramadı. Sırbistan’a muhta­
de Hezargrad’dan ve Verca kasabasın­ dükkânları ve Yeniçeri Serdârı ve sipa­ riyet verilince Niş sınır kalesi olma hü­
dan uzun uzadıya söz eder. hi yeri gibi yöneticiler tarafından yö­ viyetini yeniden kazandı. Bu tarihten
Niğbolu (Nikopol), bugün Kuzey netilen bir kaza olan Niş, mâmur ve ba­ sonra Niş Muhafızlığına 1815 yılında
Bilgaristan’d a ff’/evne idare Bölgesi), kımlı bir Osmanlı şehri idi. Yukarıda Emin Paşa, 1816 yılında ayrılmasından
Tuna’nın sağ kıyısında, bir liman şeh­ belirtilen yapılardan Yeğen Mehmed sonra da Ali Paşa atandı. 1820’den
ridir. Paşa Camii; (1859) yılında; Hünkâr Ca­ ayaklananlar yeniden başladı. 1834 yı­
mii, Süleyman Han Vakfı ise 1877’de lında, eski Rumeli Beylerbeyliği kaldı­
üçer kez onarılmışlardır. rılıp, onun yerine eyâletler teşkili kabul
Niş Kalesi Osmanlı döneminde sü­ edilince, Niş de, kendi adını taşıyan
rekli bir serhad kalesi olmuştur. Viya­ eyaletin merkezi oldu. 1945 ve 1856 yıl­
NİŞ (Eski adları: Naisos, Naisus, N i­ na Kuşatmasindan sonra Osmanlı as­ larındaki Bulgar ayaklanmalarında, da­
za), kerlerinin yenilmesi üzerine, 1689 yı­ ha çok Niş civarı ve köyleri zarara uğ­
Yugoslavya’da, Sırbistan Halk lında Belgrad düştü. Niş Kalesi Graf radı. Ayaklanmaların bastırılmasından
Cumhuriyeti’ne bağlı bir İdarî bölgenin von Baden komutasındaki Avusturya sonra, Osmanlı Hükümeti bu eyalet
merkezi. Osmanlı İmparatorluğumdan ordusunun saldırısına uğradı. Sadra­ içinde geniş ıslahata girişti. Niş eya­
önce Rumeli Beylerbeyliğine, daha zam Tekirdağlı Bekri Mustafa Paşa, leti, Osmanlı Devletinde ilk kez Avru­
sonraSemendire eyâletine bağlı san­ kethüdası Mehmed Çelebi’yi N iş’in pa usullerine göre düzenlenen bir vi­
cak ve en son olarak da bir vilayet mer­ imdadına gönderdiyse de, şehir ve ka­ layet haline getirildi ve Midhat Paşa bu
kezi oan, NişavaSuyu üzerinde kurul­ le Avusturyalılar’ın eline, geçti. Türk yeni vilayetin valiliğine atandı, ilk uy­
muş şehir. halkı katledildi, şehir yağma edildi. Ka­ gulama burada başarı ile yürütüldü.
Orta Çağda Niş, Tuna’yı aşan Slav le ve mahzenlerdeki pek çok askeri do­ Daha sonra yeniden kurulan Tuna vi-
ve Türk kavimlerinin sürekli istilaları
ile ağır tahribata uğradı. OsmanlIlar, ilk
kez 1376 yılında Niş Boğazı (Küsura)'nı
aşarak Niş Ovasina indiler ve şehri ele
geçirdiler. Bu geçici işgal, 1386 yılın­
da, kesin fetih izledi. Timurtaş Paşa
oğlu Yahşi Bey tarafından fethedilen
şehir, b iru c olarak Rumeli Beylerbey­
liğ in e bağlandı. Niş, Yıldırım Bayezid
zamanında Anadolu’dan getirilen gö­
çebelerin yerleştirilmesiyle bir uç ol­
maktan çıkarıldı ve sancak beyliği ha­
line getirildi.Bu önlemler üzerine, ye­
niden gelişmeye başladı.Emir Süley­
man’ ın öldürülmesi ve Mûsâ Çelebi’­
nin Edirne tahtına padişah ölmâsı üze­
rine Balkan Yarımadası devletleri ile
anlaşmalar yapan Çelebi Mehmed, zo­
runlu olarak m üttefiki Sırp despotu
Stefan’a bazı yerleri terk etti. Ancak
stratejik değeri olan N iş’i elinden bı­
rakmadı. 1443 Ekim’inde, Vladislas III
(Ladislas) ile Hünyadi Yanoş (Jean
Hunyad) komutasındaki bir Haçlı-Or-
dusu N iş’i aldı. O sırada Karaman se­
ferinde bulunan II. Murad, bu beklen­
medik saldırı üzerine süratle Rumeli’­
ye döndü, izladi derbendinde, Haçlıları
durdurduğu gibi Krovitza Savaşinda,
379
layeti ile birleştirilen Niş, 1878 Berlin man Tekye Camii, Kuloğlu, Haydar Pa­ binalarından olup kubbeler kurşunlu,
Kongresi’nde Avusturya delegesinin şa Zulmiye, Hacı Hamza camileriyle, minberi, müezzin mahfili oldukça mu­
teklifi üzerine kongrece Osmanlı Dev­ Çınarlı Mescit ve Iskener Bey, Yunus sannaydı. Son cemaat yeri yedi kub­
letinden alınarak istiklali de onayla­ Voyvoda, Gürcü Bey, Çarşı, Kara Ho­ beliydi. Çarşı içinde Mustafa Paşa Ca­
nan Sırbistan K rallığina bağlandı. ca mescitleridir. Yukarı Kale’deki Pa­ mii bulunmaktaydı. Şehirde ayrıca 40
Bu kararla, Niş’teki 492 yıllık Türk hâ­ şa Sarayı göl sahilinde olup, 300 faz­ da mescit bulunmaktaydı. Dört med­
kimiyeti son buldu. Osmanlı Devleti la hücreli, hamamlı, kirem it örtülü resesinden Kasım Paşa, Mustafa Pa­
N iş’i bırakırken bölgede 80 bin kadar azim hanedandır. şa en ünlüleriydi. Dört tekke ve dört
Türk nüfus da yabancı yönetime geç­ Hacı Kasım Camii’nin karşısında de mektebi bulunan Osek’in Mustafa
miş bulunüyordu. Bu sırada, şehirde Siyavuş Paşa ve Sultan Süleyman’ın ve Kasım Paşa’lara ait olan sarayları
19 cami, 4 hamam, 1 hastahane ve ıs­ Tekye Medresesi bulunmaktaydı. Za­ şehrin önemli yapılarıydı. Şehirdeki
lahhane, 15 fabrika, 15 ilkokul, 1 rüşti­ viyelerinde medrese talim i yapılırdı. ünlü Osijek Köprüsü, Kanunî’nin sad­
ye (ortaokul), hükümet, adliye, istas­ Bunlardan başka darülhadis, Ohrizâde razamı Makbul İbrahim Paşa yaptır­
yon, postahane gibi resmî binalar ile ve Gazi Hüseyin Paşa umumî hamam­ mıştır.
1 kilise ve 1 havra bulunuyordu. Türk larından başka 77 adet saray hamamı
halkı, Sırbistan ve ondan sonraki ya­ bulunmaktaydı. Ohrizâde Camii ve
bancıların yönetiminde yaşamak iste­ Tekye Camii’ndekilerle beraber 3 ima­
mediklerinden, o tarihten günümüze reti ve Ohrizâdenin 40 ocak kervansa­
kadar, Türkiye’ye göçe devam ettiler. rayından başta 2 metin misafirhane
OSMAN PAZARI (Bugün: Ger-
Bugün şehirde biri harabe halinde daha bulunmaktaydı. Fatih Sultan
lova).
olan sadece 2 cami kalmış ve Müslü­ Mehmed ve Sultan Bayezid bu şehir­ Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­
man nüfus 2 bin 500’e düşmüştür. Bu­ de kalmıştır. Şehirde, bir darphane ku­ de Türkler’in önemli yerleşim yerlerin­
gün Niş, Sırbistan Halk C um huriyeti­ rulmuştur. IV. Murad devrine kadar pa­
den biri idi. Kasabada bir hükümet ko­
nin Morova idarî bölgesinin merkezi­ ra basılmaktaydı.
nağı, ayrıca 9 cami (Fındıkçı, Hacı
dir. XIX. yüzyılda kaza merkezinde
M ehm ed, M eh m e d Paşa, Osmanoğlu,
Niş, Osmanlı İmparatorluğu döne­ 1600 nüfus barınmaktaydı, 6 cami ve Papuççuoğlu, Seyyid H acı Ahmed,
minde sancak ve vilayet olarak bulun­ saat kulesi vardı. Seyyid M eh m e d Ağa, Şaban Efendi,
duğu sırada birçok yapılar inşa edildi, Ohri Kalesi, şehre yakınlığı ve sınır
Tüfenkçi İbrahim Paşa cam ileri), 1 ip­
mevcut yapılar ise onarılarak işlevliği kalesi olması sebebiyle sık sık saldı­ tid a i (ilkokul) .Rüşdiye mektebi bu­
kazandırılmıştır. Bunlardan Niş Kale­ rılara uğramış, birkaç kez istilâ edil­ lunmaktaydı. Ayrıca 1859 yılında yapı­
si’nin Rumeli Valisi ve Niş Muhafızı Ali miştir. Böyle durumlarda, Ohri Sanca- lan “Aya D im itr i" adlı b ird e Rum k ili­
Paşa tarafından onarılmış (1739, 1759, ğı’ndan sürekli asker toplanır ve san­ sesi vardı.
1768, 1771), Kale’nin bir tarafına Nişo- cak mutasarrıfları devri muhafızlarının
Osmanpazarinda yetişen bilim
va Nehri bendleri inşa edilm iş (1859), maiyetine gönderilirdi. 1777 yılında adamı Niyazi İsmail Efendi’nin günü­
kalenin İstanbul kapısı önündeki ne­ Ohri Kalesi istilaya uğramış, bunun müze kalmış birçok eseri bulunmak­
hir köprüsü onarılmış (1877), Niş’te bir üzerine Ohri Sancağı Mutasarrıfı Ah­ tadır.
telgrafhane yapılmış (1858), askerler med Paşa’ya Yanya ve havalisinden Osmanpazır (Gerlova), bugün Bul­
için bir hastahane (1864) ve bir kışla 250 miri piyade teçhizi ile toplam 750 garistan’da bir kaza merkezidir.
(1862) yaptırılmış, bir Mekteb-i Rüşdi­ miri piyade ile kalede hazır bulundu­
ye binası (1856) ile ikinci bir Rüşdiye rulma emri vermiştir.
Mektebi ve hastahane (1859) yaptırıl­ Ohri’nin Drin Irmağı üzerinde iki
mıştır. Yapılan araştırmalarda N iş’te­ köprünün onarılması ve halkın da bu
ki köprülerin (1845), Morova Nehri üze­ onarıma katkıda bulunmasından dola­
rindeki bir köprünün (1856), Morova yı Yukarı ve Aşağı Yılda köyleri vergi­
N ehrinin üzerindeki mevcut diğer den muaf tutulm uşlardı (1841). XIX. PETRİÇ
köprülerin (1870), yine aynı nehir üze­ yüzyıl ikinci yarısından itibaren, kent­ Osmanlı yönetimindeyken Selâ-
rinde iki adet köprü (1863) yapılmış ol­ te birçok okul ve kilise yapılmıştır. nik’in Siroz Sancağina bağlı bir kaza
duğu sonucuna varıyoruz. 1858’de sancağa bağlı Debre-i Bâlâ ka­ idi. Elde mevcut belgelere göre şehir­
Evliya Çelebi, “ S e y a h a tn a m e - sabasına rüşdiye okulu açılmış, 1869’ de Divânî Kâtib Fazlullah Ağa, Sultan
s i" nde Niş Kalesi’nden ayrıntılı olarak da sancak merkezine bir telgrafhane Selim camileri ile Abdullah Bey, Hacı
söz eder ve buradaki diğer yapıları an­ hizmete sokulmuştur. Rum m illeti Abdüsselâm Ağa medreseleri vardı.
latır. içinse 1867, 1879, 1884, 1895 ve 1902 Aya Yorgi adlı bir Rum kilisesi ve şeh­
yıllarında birçok kilise yapılmıştır. re bağlı köylerde kiliseler yapılmıştı.
Ohri, bugün Yugoslavya’da (M ake­ Petriç, bugün Bulgaristan’da Bla-
donya) şehirdir. goevgrad idare bölümüne bağlı şehir­
dir.
OHRİ (Bugün: Ohrid).
Osmanlı yönetiminde, Manastır vi­
layetine bağlı bir sancak olan Ohri’de
XVII. yüzyılda 40 kuleli önemli bir kale
ve 1000 adım çevresinde bir iç kale bu­ OSEK (Esek; M acarca: Ezsek).
lunmaktaydı. İçinde bir Bizans kilise­ Osmanlı yönetiminde Avusturya PİRLEPE (Bugün: Prilep).
si olan Ayasofya vardır. Basilika tip in ­ ve Macaristan Devleti ile Esklavonya Osmanlı yönetiminde Manastır
de üstü çatı ile örtülü çok büyük bir ülkesinin merkezinde bir şehirdi. Dra- Sancağina bağlı bir kaza idi. XIX. yüz­
yapıdır. Cami olduğunda Narteks’teki va Nehri’nin kıyısında yer alırdı. XIX.. yıldan itibaren kaza ile ilgili elde edi­
2 kubbeden biri üstüne 1 minare ya­ yüzyıl sonunda şehrin nüfusu 17 bin len bilgiler, burada yapılan Hıristiyan
pılmıştı. Şimdi bu minare yoktur. Bu 250 idi. dinine mensup m illet için yapılan ki­
semtte ayrıca iki minareli Hünkâr Ca­ Evliya Çelebi’ye göre şehirde XVII. lise yapım ve onarımlarıyla, 1826 yılın­
mii ile b ird e mescit bulunmaktaydı. yüzyılda Sultan Süleyman Camii bu­ da kaza halkının Evlâd-ı Fâtihân vergi­
Aşağı şehirde ise 400 fevkâni ve tah- lunmaktaydı. Camiin varoşu bir ağaç lerinden muaf tutulduklarına dairdir.
tanî büyük ev, 150 dükkân, 17 cami ve muhafaza duvarıyla çevriliydi. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
mescit bulunurdu. Camilerden Hacı Yine XVIII. yüzyıl sonunda şehirde ren şehir merkezinde bir Bulgar kilise­
Kasım Camii’nin kare, tahta kubbeli ve 46 cami ve mescit bulunmaktaydı. Or­ si (1835) ile Rum kiliseleri (1890, 1892,
minaresinin tarz-ı kadim olduğunu Ev­ ta hisarda Kasım Paşa Camii’nin ki­ 1897) inşa edilmiş, çevre köylerde çe­
liya Çelebi, "Seyahatnam e" nde bildir­ tabesi H 966 (1558) tarihini göster­ şitli kiliselerin yapımı gerçekleştiril­
mektedir. Diğerleri ise: Sultan Süley­ mektedir. Bu cami serhadın en güzel miştir.
380
Kazanın telgraf merkezi 16 Ağus­
tos 1869’da hizmete açılmıştır.
Pirlepe, bugün Madekonya’da bir
şehirdir. Pelagonya Ovası’nın kuzey
kenarında, Manastır-Üsküp demiryolu
üzerindedir

PLEVNE, PLEVNA (Bugün:


Pleven).
Plevne Türk tarihinde olduğu
kadar, dünya savaş tarihinde Gazi
Osman Paşa’nın 1877 yılında Rus ve
Romen m üttefik kuvvetlerine karşı
yaptığı savunma ile girmiş ve tanın­
mıştır. Şehir oldukça düzlük bir ovada,
deniz seviyesinden 105 metre yüksek­
likte, Tuschanitsa (Turıçniçe) ve Gri-
vits (Griviçe) derelerinin birleştiği
yerde kurulmuştur. 5 kilometre doğu­
sunda Vid ırmağı geçer. Şehrin kuru­
luş tarihi iyi bilinmemektedir. Gerçek
tarihi Bulgar krallığı ile başlamaktadır.
1365 yılında Bulgar çarı ivan Alek-
sandr’ın ölümünden sonra başlayan PLEVNE: Camii (XIX. yüzyıl).
Sosmanos ile Stratsimir arasındaki
krallık çekişmesinde S tratsim ir’in Plevne Savaşları (8 T em m u z var ki, geç kalınmış olduğundan, ilk
m üttefiki olan Eflâk voyvodası Vladis- 1877-10 A ralık 1877): " Doksan üç saldırışta Plevne’yi tutmak için hızla
lavtarafından işgal edilmişti. 1388yılın­ b ozg un u" diye de tanınan ve Plevne’ bu mevziye yöneldi.
da I. Murad’ın Kuzey Bulgaristan de Gazi Osman Paşa komutasındaki Birinci Plevne Savaşı: Uzun bir yü­
harekâtında Sadrâzam Ali Paşa tarafın­ Osmanlı kolordusu ile Rus ve Romen rüyüşle Rahova üzerinden Plevne’ye
dan Niğbolu kalesi ile birlikte fethedil­ m üttefik orduları arasında yapılan sa­ gelen Osman Paşa’nın öncüleri, Bin­
di. Niğbolu, Bulgar kralı Şişman’a, vaşlara verilen ad. 1877-1878 Osmanlı- başı Mustafa Ağa komutasında, 5
Plevne ve çevresinde bulunan 33 köy Rus savaşı başlarken, Rus savaş pla­ Temmuz’da şehre girdiler. Ertesi gün­
de I. Murad tarafından arpalık olarak nına göre, sağ kanadı oluşturan Krlde- den başlayarak, Osman Paşa, Plevne
Gazi Mihal Bey’e verildi. Plevne, bun­ ner ko m u ta sın d a ki b irlik le r, çevresinde 15 bin savaşçı ve 58 par­
dan onra Mihaloğullarinm ocaklığı ol­ Niğbolu’dan Plevna’ye kadar Vid suyu ça top toplamak gücünü gösterdi. Bü­
du. Mehmed Bey iie 'Gazi Ali Bey’in hattını işgal ederek Vidin’de bulunan tün birliklerini de Vid Suyu’nun sağ
türbeleri burada bulunmaktadır. XVII. Osman Paşa’ya karşı bir cephe oluş­ kıyısını kuvvetlendirmede kullandı. 8
yüzyılda Plevne’yi Niğbolu sancağına turacaklardı. Buna göre Tuğgeneral Temmuz’da Ruslar 12 bin asker ve 70
bağlı bir kaza olarak görmekteyiz. Ka­ Kridener, emrindeki 9. Kolordu ile parça topla Plevne’nin kuzey ve doğu
dısı ve müftüden başka, yeniçeri ağa­ Zimniçe-Ziştovi Köprüsü’nü batıdan kesimlerinden saldırıya geçtiler. An­
sı yeri, çeribaşı, haraç ağası, muhtesip gelebilecek bir saldırıya karşı koruma­ cak iki Rus hücum kolu arasında bağ­
ve şehir kethüdası gibi kuruluşla tam yı tasarladı. Kridener, Plevne mevzii­ lantı bulunmadığı gibi, mevziin keşfi
bir Osmanlı kasabası kişiliğine bürün­ ni üzerinde du ru lm a ya gerek de yapılamamıştı. Rus piyadeleri açık­
müştü. XVII. yüzyıl ortalarında şehir­ bulunmayan ikinci derecede bir mev­ tan uzun kollar halinde saldırıya geç­
de 2 bin ev, 7 sıbyan mektebi, 2 zi olarak kabul ediyordu. Bunun için de mesine rağmen Osmanlı askerlerinin
medrese, 2 imaret, 1 dârülhadis, 6 tek­ ilk anda Niğbolu’yu işgal etmeyi tasar­ şiddetli ateşi altında etkisiz kaldılar.
ke, 6 han, 1 bedesten ve 20 cami, 1 ha­ ladı. 3Temmuz'da bizat Mareşal Gur- Sonuçta Ruslar3 bin kayıp vererek çe­
mam ve tü rb e le r vardı. 1495’te ko’nun sevk ve idare ettiği Niğbolu kilmek zorunda kaldılar. Bu çarpışma­
Mihaloğlu Gazi Ali Bey’in yaptırdığı va­ saldırısı başarıya ulaşırken, Osma ır­ da Türk kaybı 1000 kişiden ibaretti.
kıflar arasında Plevne'de bir cami, ima­ mağının sol kıyısında mevzilenen üç Bundan sonra Osman Paşa, Plevne’
ret .medrese, sıbyan okulu ve zaviye tabur Osmanlı piyadesi Rus süvarileri­ nin kuzey ve güney kesimlerini de kuv­
vardır. Ayrıca kârgir ayaklı, ahşap dö­ nin arasından sıvışarak Plevne’ye çe­ vetlendirerek, iki kanadını Vid Irmağı'
şemeli, Plevne Köprüsü’nün de varlı­ kilmeyi başardı. Ruslar Niğbolu’yu ele nin sağ kıyısına dayatarak Plevne’yi
ğı bilinmektedir. 7 Sıbyan Okulu’nda geçirdikten sonra bu mevzi üzerine yö­ kuvvetli ve gösterişli bir ordugâh du­
Süleyman Bey Okulu ve Gazi Ali Bey neldiler. Kridener kumandasındaki Ge­ rumuna getirdi. Yedek kuvvetler ile le­
Okulu en önemlileridir. Ali Bey Kütüp­ neral Schildner tümenini Plevne vazım ve cephaneyi de buraya taşıttı.
hanesi de ünlüdür.Şehirde harap du­ üzerine şevketti. Schildner de Plevne ikinci Plevne Savaşı: 8 Temmuz ye­
rumda 18 cami vardır. XIX. yüzyıl gibi açık bir şehirde, zayıf bir muhafız nilgisinden sonra Grandük Nikola, Kri-
sonlarında ev sayısı 3101, şehrin nüfu­ kıtası bulacağı inancında idi. Halbuki dener’i Şakovski tümeni ve Skobelev
su da 17 bin idi. 2 kilise bulunmaktay­ Osman Paşa, Ruslar’ın Zimniçe'den süvarileri ile kuvvetlendirerek ona bü­
dı. 1877 yılında Omanlı egemenliği Tuna’yı aştıkları haberini aldığı gün­ tün gücüyle saldırı emrini verdi. Krine-
sona ererken, mevcut yapılarıyla tam den beri, Rus kuvvetlerini Doğu ordu­ der’in emrinde 35 bin savaşçı ve 170
bir Türk kasabasıydı. Savaştan önce su (Kıla-i Elba'a) ile birlikte nasıl bir parça top bulunmaktaydı. Buna karşı­
171 bin olan nüfus 1878 yılında 4 bi­ çember içine alabileceğini tasarlar­ lık Osman Paşa’nın 20 bin askşri ve 58
ne düşmüştü. 1877 yılında çoğunluk­ ken, Bulgaristan ve Balkan Yarımada- topu bulunuyordu. II. Plevne Savaşı 17
ta olan Türkler, sürekli göçler sonunda sı’na açılan yolların kavşağı olan Temmuz’da başladı. Ruslar yine iki
bugün azınlık durumuna gelmiştir. Bu Plevne’nin askeri önemini de belirle­ koldan saldırıya geçtiler, ama bu kol­
arada 1872 yılında Plevne’ye bağlı Ka- miş oluyordu. Bu sırada Serdar-ı ek- lar arasında bağlantı yine kurulmamış
nare mevkiinde define araştırması için rem Abdülkerîm Nâdir Paşa’dan aldığı bulunuyordu. Yalnız saldırı kuzey­
Mehmed Hurşid Efendi’ye iki yıl sürey­ emir üzerine N iğbolu’ya yardıma yetiş­ doğu ve güney-doğu doğrultusunda
le izin verilm iştir. (16 Şubat 1872). mek amacıyla hemen yola çıkmıştı. Ne yapıldığından, cephe daha sınırlı sa-
381
yılabilirdi. Ancak zamanlamayı iyi ya­ leri açıkta bulunduğundan büyük olduğu vartadan kurtarmaya çalışıyor­
pamadığı için, yenik düşen sol kol, kayıplara uğruyorlardı. Ruslar’ın top­ du. Birinci grup ikinci düşman hattını
geri çekilirken o sırada saldırmakta çu ateşlerinin etkin olmaması yüzün­ da yarıp 1.000 metre kadar ilerlemişti
olan sağ kolu da çiğnedi. Bu savaşta den 31 Ağustos gününe kesin saldırı ki, yeni bir kuşatma hattı ile karşılaşıl­
Rus topçusunun sayıca üstün olmaı, planlandı, aynı günün sabahı başlayan dı. Burada kanlı bir savaş başladı. Çev­
Osmanlı toplarının uzun menzilli oluş­ saldırıda Krişin tepesine doğru saldı­ redeki Rus ve Romen birlikleri de
ları ve piyadenin de toprak tabyalar rıya geçildi ve tepedeki iki redoute’u yardıma koştular. Topçu ateşi altında
arasında gizlenmiş bulunmaları yüzün­ ele geçirmeyi başardılar. Bu sırada Os­ sürdürülen savaş oldukça kanlı oldu.
den bir işe yaramamıştı. Rus piyade­ manlI savunması merkezde bütün sal­ Bu sırada Osman Paşa’nın atı bir şa­
lerinin kalabalık yığınlar halinde boy dırıları kırdı, R uslar’ ı çekilm eye rapnelle devrildi ve kendisini sol baca­
hedefi oluşturmaları, Osmanlı topçu­ zorladı. Böylece serbest kalan Osman­ ğından yaralandı. Onun düştüğünü
sunun etkili olmasına yaradı. 19 Tem­ lI yedek kuvvetleri, Skobelev üzerine gören askerlerin maneviyatı birden
muz sabahı Ruslar geri çekildi. Osman yürüdüler. Bu durum karşısında Rus çöktü. Osmanlı saflarında dağılma be­
Paşa’nın bu savaşta tüm yedeklerini generali saldırıyı durdurmak zorunda lirtileri görüldü. Romenler ikinci gruba
kullanmış olması ve kolordusundaki kaldı. Ruslar 1 Eylül sabahı çekilme­ dahil birlikleri şose üzerinden teslim
süvari birliklerinin bulunmayışı, bu fır­ ye başladılar. Bu yenilgi Rus ve Ro­ almaya başladılar. Bunun üzerine Os­
satın, kaçırılmasına sebep oldu. Bu menler için oldukça ağır oldu. Onların man Paşa ister istemez karargâhına
karşılaşmada Ruslar 7 bin 300, Türk­ 22 bin kişiyi bulan kayıplarına karşılık, beyaz bayrak çektirdi. Osman Paşa,
ler ise yaralılar dahil 2 bin 200 kayıp Türk yaralı ve şehitleri 2 bin civarında metbû hükümdarına baş kaldırmış ola­
verdi. 18 Temmuz zaferinden sonra idi. Skobelev ise piyadesinin yüzde rak kabul ettfği Romanya prensi Ka-
Osman Paşa, gerek Loveç yoluyle Şip- 40’ını kaybetmişti. rol’a teslim olmayı reddederek kılıcını
ka’da bulunan Süleyman Paşa ile ge­ Üçüncü Plevne Savaşı: Bu yenilgi­ Tedleben’e verdi. Böylece 32 bin sa­
rek, Tırnova yoluyla Mehmed Ali Paşa den sonra, Ruslar, m üttefikleri Ro- vaşçıyla 80 top Rus ve Romenler’in eli­
ile birleşmek için harekete geçemesine menlerle birlikte 7 Eylül günü tekrar ne geçti.
izin verilmesine rağmen İstanbul’dan saldırıya başladılar. 11 Eylül gününe Türk tarihinin en görkemli savun­
Plevne’yi korumaya devam etmesi yo­ kadar süren topçu ateşi altında Türk ma savaşlarından biri olan Plevne Sa-
lunda kesin em ir geldi. Vidin ve Sof­ mevzilerine yaklaşan, rakip, sonucu 11 vaşları’na katılan subay ve erlere
ya’daki yedekler Vid ırmağının sol Eylül günü almaya kalkıştı. Birbiri ar­ verilmek üzere II. Abdülhamid tarafın­
kıyısı üzerinden karargâha getirildi. dına yaptığı üç saldırıyla Kayalı Dere dan "Plevne M ad alyası” çıkartıldı. Ön
Ağustos ortalarında elinde mevcut Os­ mevzilerine girdilerse de, verdikleri 20 yüzünde defne çelengi içinde padişa­
manlI ordusu 40 bin kişiyi bulmuştu. bin kişiyi bulan ağır kayıp üzerine geri hın tuğrası, bunun altında 1294 tarihi,
Plevne korunulan yeri ise kuzeyde Bu- çekilmek zorunda kaldılar. Bu başarı­ arka yüzünde ise Osmanlı Devleti’nin
kova, doğuda Griviçe, Güneydoğuda lar üzerine II. Abdülhamid, 21 Eylül gü­ arması (iki tarafta O sm anlı bayrakları
Radişev, güneybatıda da Krişin olmak nü Osman Paşa’yı gazi ünvanı ile taltif ve savaş silahlan, bunun yukarısında
üzere başlıca dört gruptan oluşmak­ etti. b ir yıldız, alt tarafında b ir h ilâl) vardır.
taydı. Bu sırada Plevne önündeki Rus- Dördüncü Devre: (13 Eylül-10 A ra­ En altında “ Plevne m uh arebesi" sözü
Rumen m üttefik ordusu 100 bin asker lık 1877). Rus Genel Kurmayı Osman yazılıdır. Madalya 9-20 gram ağırlığın­
ve 450 parça topa yükseldi. Bu ordu­ Paşa yı savaş meydanında yenilgiye da ve 27 m ilim etre çapındadır.
ya Romanya prensi Karol şeklen ku­ uğralamayacağı sonucuna varınca, da­ Plevne (Pieven) bugün Bulgaris­
m anda e d iyo r, ordunun ha etkin bir önlem almaya karar verdi. tan'da Bulgar yaylasında idare bölümü
kurmaybaşkanlığını Rus generali Pa- Plevne kuşatması komutanlığına çağ- merkezidir. Balkan Dağı’nın kuzeyin­
vel Dimitriyeviç Zotov yapıyordu. Müt­ ,rıian Sivastopol savunucusu Todle- de.
tefiklerden Romenler Vid ile iskar ben, Plevne mevziini abluka altına Plevne’de 1926’da MÜCADELE
arasındaki sol kanada yerleşmeye ce­ alarak, açlık sonunda teslim olmaya (14.6.'i926-30.9.1926) ile Mahmud Nec­
saret edemediler. Böylece düşman zorlamayı planladı. Bu amaçla Rus ve mettin Deliorman ile birlikte Mehmed
kuvvetler Vid Irmağı’nın sağ sahilinde Romenler’in ne kadar yedek kuvvetleri Behçet Perim tarafından TUNA BOYU
sağlam bir şekilde tutundular. Osman varsa Plevne’de topiandı. Gurko ku­ gazetesi çıkarılmıştır. (24.3.1937; 3
Paşa, 19 A ğustos’ta Plişat üzerinden mandasındaki bir ordu Vid irmağı’nın nüsha).
ilk dışarı çıkma hareketine giriştiyse de sol sahiline gönderildi. Bu ordunun
fazla kayıp verdiğinden geri döndü. görevi Osman Paşa’nın Ekim başına
Buna karşılık, Skoidelev ile imeretins- kadar aldığı 30 tabur takviye kırâatı, er­
kiy, 21-22 Ağustos günleri Livaç böl­ zak ve mühimmat damarı olan Sofya-
gesini alarak Osman Paşa’nın dişarı Vidin yolunu kesmekti. Gerçekten de
ile ilişkisini kestiler. Rus karargâhı ke­ Gurko, Ekim ortalarında Dubinik ve Te- P R A V A D İ (Bugün: Provadia).
sin sonuç alma zamanının geldiğine liç ’te elde ettiği başarılarla istenen so­ Burası Gazi Mihalzâde Mehmed
inandığından, Çar ile Grandük Nikola nuca ulaştı. Bey tarafından alınarak Osmanlı top­
karargâhlarını batı ordusuna taşıdılar. 40 bin savaşçı ve 10 bin siville ku­ raklarına katıldı. Osmanlı egemenliği
Kesin saldırı tarihi ise Çar’ın doğum şatmaya karşı koyan Osman Paşa’nın altında, oldukça önemli bir ticari roy
günü oian 31 Ağustos olarak saptanıl­ erzağı 22 Kasım'da tümüyle tükendi, oynayan Pravadi bu dönemde Yanya
dı. 26 Ağustos gününden itibaren Ro­ Osman Paşa, kalan silah ve yiyecek­ vilayetine bağlı bir kaza merkezi idi.
menler sağda, 4. ve 9. kolordular leri tüm askerlerine dağıttıktan sonra, Kalesi, şehrin doğu tarafından yalçın
merkezde, Skobelev ve imeretinsky Vid ırmağı üzerine öküz arabalarından kısmı duvar gibi bir kaya üzerinde ya­
kuvvetleri solda saldırı kollarını hare­ birkaç köprü atırdı. 9 Aralık’ta, yedek­ pılmıştır. Duvarı cilâlı ve yontulmuş
kete geçirdiler. leri ve ikinci grubu köprü başlarına sal­ taşlardandır.
Yeşil T epeler Savaşı: 26-29 Ağus­ dırdı. O gece ezan saati ile 2’de yarma Şehir iki yalçın kayanın arasında
tos günlerinde, Rus topçusu keşif bir harekete geçti. Ancak bu topluluk ku­ geniş bir dere içine, güneyden kuze­
bombardımana başladı. Osmanlı top­ yunu aşarak Rusiar’ın birinci kuşatma ye doğru kurulmuştur. Evliya Çelebi’­
çusu ile, buna idare ederek cevap ve­ hattını yardı ve belirlediği yerde birlik­ nin ' ‘S e y a h a tn â m e ” s \r\e göre,
riyo rd u . Osman Paşa, to p la rın ı ler toplandı. Bunun üzerine ikinci grup Pravadl’de yedi yerden taş köprü ile
istihkâmlara yerleştirmediği, adeta harekete geçti. Ancak bu toplluk ku­ geçilirdi. Şehrin yarısı ile çarşı paza­
gezginci tabyalar şekline getirildi. ruluşu sebebiyle ağır hareket ediyor­ rının gelişmiş kısmı kale kayalarının
Böylece, daha etkili bir ateş sistemi du. Köprülerin orta yerine geldikle­ eteğinde kurulmuştur. Diğer yarısı ka­
kurmuştu. Piyadelerini de kendi icadı rinde sol kanatta karşı kuvvetin topçu yalar altında olup yüksek saraydır.
olan gömülü toprak siperler arasında ateşi ile karşılaşınca dalgalandı. Os­ Bağlı bahçeli evleri bulunmaktaydı.
gizledi. Türk askeri Rus topçu ateşin­ man PaŞa, vurucu birliklerine saldırı Saraylarının tanınmışları; Nalbant, Ali
den emin olduğu halde, Rus piyade­ emri verirken, ikinci grubu da düşmüş Ağa Sarayı, Şâtır Ahmed Ağa Sarays
382
Nâib Haşan Efendi, İsmail Efendi, ket­ bir de filo tilla Preveze’yi ve Yunan De­
hüda yeri Yusuf Ağa, Çengellizâde Ha­ nizi kıyılarını korumakta idi. XVII. yüz­ PRİŞTİNE (Bugün: Prichtina).
lil Ağa, Elhaç Ali ve Kavafzâde yılda Kapıdan-ı Deryâ kalemine bağlı Aslında bir Roma kasabası olan
saraylarıdır. deryâ beyliklerinden biri haline getiri­ Priştine, M.Ö. 168 yılında Makedonya
Pravadi’de Osmanlı döneminde in­ len Preveze Venedik Cumhuriyetinin seferi sonunda Via Agnatia’nın açılma­
şa edilmiş 23 cami ve mescid, 3-4 mek­ Mukaddes ittifa k ’a katılması üzerine sı üzerine, bir konaklama yeri olarak
tep, tekkeler (biri bektâşî),4 hamam başlayan savaş sonunda, 24 Eylül 1685 “ Vicianum " adıyla kuruldu. IX. yüzyıl­
bilinir. da Türk asıllı Bulgarlar’ın istilâsına uğ­
günü 7 günlük bir kuşatmadan sonra
Şehrin binaları ve eserleri kâgir ve Amiral Morosini’ye teslim olundu. 1699 radı. Bu tarihte adı Priştine’ye çevril­
sağlam olup kızıl kiremit ile örtülüydü. Karlofça Antlaşması gereğince yıkıla­ di. 1371 yılında Sırp Krallığinın mer­
Halkı zengin ve huzurluydu. Şehrin ku­ rak Osmanlı Devleti’ne iade edildi ve kezi oldu. Çirmen zaferinden sonra bu­
zeyinde olan Bektaşî tekkeleri Sultan ertesi yıl II. Mustafa tarafından yeni­ rası Batiya doğru ilerleyen Osmanlı
Ahmed devrinde vezir Nazif Paşa tara­ den yaptırıldı. 1715 yılında Damad Ali akıncıların hedefi haline geldi. Nitekim
fından yıktırılmış olup, halen kalıntıları Paşa’nın Mora Yarımadasinı alması­ Kosova Meydan Muharebesi’nin önde
durmaktadır. nı önlemek amacıyla Venedikliler ta­ gelen sebeplerinden biri de Priştine’­
Şehir içinde altıyüz dükkân bulun­ rafından 5 bin kişilik bir kuvvetle ye yönelen Türk saldırısını durdurmak
maktaydı. Buranın Latin halkı ayrı bir karadan, 3 çektiri, 6 firkate, 10 galita oldu. Priştine, Kosova savaşından son­
yerlere toplanmışlardı. Bir Yahudi Ma­ ve 5 şayka ile denizden kuşatıldıysa da ra Osmanlı Devleti’ne tabi durumuna
hallesi ve iki Latin Katolik kilisesi var­ başarılı bir koruma sonunda Venedik­ gelen Sırp Krallığina bırakıldı. Yıldırım
dı. Bayezid 1390 yılında Priştine’yi kayın­
liler geri püskürtüldüler. Ancak, 1717
Pravadi dağlarında herkes tarafın­ yılında Topal Osman Paşa’nın Narda biraderi Stephan Lazarevitz’in yöneti­
dan ziyaret e d ile n “ Y e d ile r suyu kenarında yenilgiye uğraması mine terketti. 1412 yılında Musa Çe­
Z iyaretg âh ı” vardır. üzerine, Preveze muhafızı Ali Paşa, ka­ lebi tarafından fethedilen şehir, taviz
Pravadi’ye Osmanlı döneminin son leyi teslim etmek zorunda kaldı. 1718 olarak yeniden Sırplar’a bırakıldı. II.
Murad tarafından kesin olarak Osman­
yıllarında Bulgar çocuklarına mahsus Pasarofça A ntlaşm asina göre Vene­
lI yönetimine bağlanarak Rumeli Bey­
bir okul (1869), bir telgrafhane (1877), dikliler’e bırakıldı. 1800 yılında Os­
kazaya bağlı Yanya köyüne bir Rum ki­ manlI imparatorluğunun Yanya Valisi lerbeyliğini oluşturan sancaklardan
biri oldu. 1689 yılında Avusturya ordu­
lisesi (1877), Kazamerkezine bir Rüş­ Tepedelenli Ali Paşa Preveze’yi alarak
diye Mektebi (1884) ve Lehiçka köyüne kaleyi canlandırıp kuvvetlendirdi. Te­ larını Balkan Yardımadasina yayılma­
bir Rum kilisesi (1891) yapılmıştır. pedelenli Ali Paşa’nın yönetimine baş­ ları üzerine Kont Piccolomini’nin Peç
Provadi (Provadia) bugün, Bulgaris­ kaldırması üzerine, Preveze’de isyan ve Prizren’i işgal etmesi üzerine baş-
tan’da Stalin idare bölümünde aynı adı bölgesi içine girdi. 1821 yılında Ali Pa- gösteren ayaklanmada Priştine de asi­
taşıyan nehrin kıyısında bir tarım mer­ şa’nın oğlu Veli Paşa, Preveze'de Hur- lerin eline geçti, ancak Selim Giray
Han tarafından geri alındı. 1717 yılın­
kezi şehirdir. şld Paşa kuvvetlerine teslim oldu.
da Belgrad’ın düşmesi ile Priştine’de
1854 yılı ayaklanmalarında Preveze ol­
dukça büyük zararlar gördü. Sultan Ab­ yeniden Hıristiyan ayaklanmaları baş­
ladı. Bu ayaklanmalar Avlonyalı Mus­
dülaziz devrinde Osmanlı donanma­
sının yeniden düzenlenmesinde Pre­ tafa Paşa tarafından bastırıldı. 737 yı­
veze bir filo tilla üssü durumuna geti­ lında meydana gelen bir başka ayak­
PREVEZE (Prevezea, Prebeza).- rildi. Balkan Savaşina kadar bu lanmanın daha geniş çaplı olması se­
Şehrin ilk yerleşme yeri Pelasge’» özelliğini korudu. Bu arada 1891 yılın­ bebiyle Müslüman halk, burayı terke-
(er tarafından inşa edilen Mapoi kale­ da Abdülrefî Efendi, 1894 yılında Ah­ derek Üsküp’e çekilmek zorunda kal­
si idi. M.Ö. 318’de Epir Kral lığ ı’nca ye­ med Ferid Paşa ve 1895 yılında da dı. II. Mahmud zamanında Rumeli Bey­
niden inşa edildi. 1181 yılında Vene­ Hıfzı Paşa Preveze mutasarrıflıkların­ lerbeyliğinin parçalanmasından son­
dikliler tarafından alınarak uzun süre da bulunmuşlardır. ra kurulan yeni beş eyaletten biri olan
bunların hâkimiyetinde bulunan şehir, Kosova eyaletinin merkezi, önce Priş­
Osmanlı İmparatorluğu dönemin­
1° Murad’ ın son yıllarında 1449 yılın­ de önceleri Yanya Sancak Beyi hassı, tine oldu ise de, daha sonra vilayetle­
da Osmanlı egemenliğine girdi ve ilk sonra da Yanya iline bağlı bir sancak rin oluşması sırasında Üsküp’e taşın­
kez O sm anlı ta h rir ka yıtla rın d a olan Preveze'nin kalesi 1181 yılında dı ve Priştine de bu vilayetin sancağı
“Prebsa” ili olarak anıldı. Bu tarihte Venedikliler tarafından inşa edilmiş, oldu.
Engiri kasrı (Argyro Kastron) Sancak­ 1557 yılında Kanunî Sultan Süleyman Merkez kazası dışında, Gilan, Pre-
beyi Tudor Muzok oğlu Yakub Bey’dir. tarafından yeniden onarılmıştır. 1.100 voşa, Vulçetrin, Mitroviça kazaları ve
1454 yılında ise Preveze’nin yönetimi adım tutan bir duvarla çevrilen kalede 860 köyden oluşan Priştine, XIX. yüz­
Nikola Veled-i Duşik adında yerli bir Sultan Süleyman kendi adına da bir yıldan itibaren gelişmeye başladı. Bu
senyöre bırakıldı. II. Bayezid devrinde cami yaptırmıştı. 1699 Karlofça Antlaş­ gelişmede en önemli etken demiryo­
baş gösteren Venedik Savaşinda Pre- m asina göre, yıkılarak teslim alınan lu yapımı oldu. 1878 yılında bağımsız
vezek'de sancakbeyi olarak Mustafa kale 1700 yılında onarılmış, 1717’de bir Arnavutluk kurmak amacıyla Arna­
Bey bulunmaktaydı. Donanmay-ı Hü­ Venedikliler’in eline geçmiş, 1800 yı­ vut m illiyetçilerinin oluşturdukları
mâyûn için Preveze kızaklarında 20 ge­ lında Tepedelenli Ali Paşa tarafından “Prizren İttihadı”n\n Maliye Şubesi Re­
mi inşası ile görevlendirilen Mustafa Fransız kuvvetlerinden alınarak onarıl­ isi Süleyman Ağa Vokşi, 1881 yılında
Bey, Venedik amirali Bartholomeo mıştır. Bugün kaledeki Tepedelenli Ali Muhtar Arnavutluk Hükümeti adına
Pessaro’nun 1500 yılında yaptığı bas­ Paşa ve Ahmed Ağa Camileri bu son Üsküp ve Mitroviçe ile birlikte Prişti­
kına ve kızaklardaki gemileri yakması­ onarımdan kalan eserlerdir. Kalenin ne’yi işgal ettiyse de, bu ayaklanma
na karşın, görevini başarı ile sonuçlan­ doğuya açılan kapısı üç ağaç köprü ile Derviş Paşa tarafından bastırıldı. Da­
dırmıştı. 1533 yılında Preveze, Andrea hendeği aşarak Preveze’yi asıl karaya ha sonra şehirde Arnavutluk bağımsız­
Doria tarafından işgal edildiyse de, bağlar. lık hareketleri başladı. Olayları zaman­
Barbaros Hayreddin Paşa’nın yaklaş­ Preveze, bugün Yunanistan Cum­ la daha da yayıldı. Bu isyan hareket­
ması üzerine Doria kaleyi boşaltmak huriyetine bağlı Epir eyaletinde bir lerini bastırmakla Cavid ve Şevket Tur­
zorunda kaldı. Preveze’yi Akdeniz ta­ idare merkezidir. gut Paşalar görevlendirildi. Bu arada
rihinde unutulmayan ününe kavuştu­ V. Mehmed Reşad da sempati kazan­
ran, 28 Eylül 1538 günündeki büyük mak amacıyla Rumeli gezisine çıkarak
deniz savaşıdır. Bu tarihlerde Preveze 5 Haziran 1915 günü Priştine'ye gele­
kalesi Yanya sancakbeyine has olarak rek Kosova meşhedinde Arnavutlar’ia
tayin olunmakla, kalede dizdâr ile 150 birlikte cuma namazını kıldı, ancak yi­
kadar muhafız asker ve 40 top bulun­ ne de bu topluluğun Osmanlı yöneti­
maktaydı. Ayrıca üç fırkateden oluşan mine ısındırılması mümkün olmadı.
383
Balkan Savaşı’nda şehir Sırp Ordusu dan yükselen, İkinci Bulgar Çarlığı za­ tarafından Resmo ile birlikte 20 köy de
tarafından işgal edildi (2 Ekim 1912) ve manında varlığını sürdüren kale, 1395 yağmalandı. 1567 yılında Cezayir sal­
500 yıllık Türk egemenliği böylece son yılında Niğbolu (Nikopol) ile birlikte dırısına uğrayan şehir, Deli Hüseyin
buldu. Osmanlı egemenliği şehirden Osmanlı egemenliği altına girdi. Ertesi Paşa serdarlığında bir buçuk ay süren
çekilirken, nüfus 10 bin 638 idi. yıl (1395) büyük bir askerle Osmanlı- bir kuşatmadan sonra alınarak (Kasım
Osmanlı imparatorluğu yönetim i­ lar’a karşı sefere çıkan Macar Kralı Si- 1646) Osmanlı yönetimine katıldı. Gi­
nin sonlarında 3. sınıf bir sancak olan qizmund, Vidin’den, Tuna boyunca Or- rit eyaletinin kuruluşunda, Fâzıl Ah­
Priştine’de Osmanlı yapısı olarak 13 vahovo’ya doğru yöneldi. Kral tarafın­ med Paşa tarafından bu eyaletin üç
cami, 5 mescit bulunmaktaydı. Bu ya­ dan alınan şehirdeki bütün Türkler öl­ sancağından biri olarak yeniden kurul­
pılardan Sultan Murad, Fatih ve Yaşar dürülmüş. Kale de tümüyle yerle bir ol­ du. XVII. yüzyılda görevden alınan ve­
Paşa camileri en önemlisiydi. Muradi­ muştur. XVI. yüzyılın sonlarında Mihail zirlerin sürgün edildikleri kalelerden
ye Camii 1902 yılında onarım görmüş­ Vityaz tarafından da yıkılınca, kesinlik­ biri oldu (Kabakulak İbrahim Paşa 1732
tür. Ayrıca 3 medrese, 1 rüşdiye (1904 le kalş terkedilmiştir. 1445 yılında Bur- yılında; Tiryaki M eh m ed Paşa 1749 yı­
yılında idadiye çevrilm iştir), 2 ilkokul gund Askerî Komutanı Valeran da Yav- lında, D ivitdâr M eh m ed Paşa 1752 yı­
ve birkaç sıbyan mektebi, askeri has­ rain Golyotları ve bir kardinalin komu­ lında ve S ilâhdar M eh m ed Paşa 1783
tahane, 3 hamam vardı ki, bu hamam­ tasındaki Papa donanmasıyla Osman- yılında R e s m o ’ya sürgün edilm işler­
lardan en önemlisi Mîrî Çifte Hamam’- lılar’ın elinde bulunan kimi Tuna kale­ dir).
dı. Bu yapıya 1877 ve 1891 yrlllarında lerine karşı sefere geçti ve bir süre Ra- Yunan ayaklanmasında burada da
onarılmıştır. hova’daki kalede kaldılar. Oryahovo ufak kıpırdanmalar başlayınca, Bâb-ı Âlî
Ayrıca Lipaniçe Köyü’ne “Aya 1461/2 yılları kış mevsimindne Eflak Mehmed Ali Paşa’ya, Girit V aliliği’ni
N i k o la " (1870) Graciyaniç Köyü’ne Voyvodası, Vlad Tsepeş tarafından ele de verdi. 1821 yılında Mehmed Ali Pa­
“M eryem A n a " (1874) ve kaza merke­ geçirildi. Voyvoda burayı kendi ku­ şa tarafından adada gerekli düzen sağ­
zine birer Rum kilisesi (1900) inşa edil­ mandanını yerleştirdi. Macaristan'la landıktan sonra Girit yönetiminde ıs­
miştir. 1892 yılında Geylân kazasına, Türkiye arasında imzalanan 20 Ağustos lahatta da bulunuldu. Buna göre Res­
1898 yılında ise Kadı Köyü’ne birer 1503 tarihli barış antlaşmasında “Çar mo Sancağı’nda Müslüman ve Hıris­
Rum okulu yapılmıştır. Şişman (ivan Şişman) topraklarındaki" tiyan üyelerden oluşan 12 kişilik bir
Priştine, bugün Yugoslavya’da bir kaleler arasında Oryahova da b elirtil­ idare meclisi kuruldu. 1841 yılında
şehirdir. miştir. Resmo’daufak çaplı bir ayaklanma ol­
Muhtemelen 1666 yılında buralar­ duysa da bastırıldı. Ancak 1866 yılı is­
dan geçen Osmanlı gezgini Evliya Çe­ yanında Resmo, ayaklanmaların mer­
lebi, Oryahovo Kalesi için değerli bil­ kezi oldu. Ali Paşa’nın ıslahatında Gi­
giler vermektedir. Evliya Çelebi’ye gö­ rit eyaletini oluşturan 5 sancaktan bi­
re, Tuna kıyısında bulunan Oryahovo ri de Resmo idi. 1878,1889 ve 1896 yıl­
RAGUSA (Bugün: Dubrovnik). Kalesi, çok canlı bir yerdir. Kale bölge­ ları ayaklanmaları sonunda Yunan Hü-
IX. yüzyıldan sonra sonra Bizans­ sinde yalnız 5 ev, bir cami ve bir de yı­ kûmeti’nin kontrolüne giren G irit Ada­
lIlar zamanında gelişen ve 1358’e kılmış hamamı olduğu belirtilir. Göze sı Meclisi, 1909 yılında Yunanistan’a
kadar Venedik egemenliğinde kalan çarparak başka önemi olmayan Raho- katılma kararı alınca, Resmo’daki Türk
Ragusa, bu tarihten sonra Macaris­ va’da Eflak beylerinden gâvur Koca yönetimi son buldu. Bu durum 1913 yı­
tan egemenliğine girdi. Buraya I.
Mihal (M ihail Vityaz) bir ayaklanma ör­ lında yapılan Londra ve Bükreş antlaş­
Bayezid devrinde (1389 -1402) Osman­
gütlenmiş, Irmak donduktan sonra o, maları ile Osmanlı Hükûmeti’nce res­
lI Devleti sınırları içinde ticaret ser­
100 bin askeriyle Tuna Irmağı’nın Os­ men kabul edildi. Osmanlı yönetimi
bestliği verildi. Fatih Sultan Mehmed m an lI kıyısına geçerek 170 kale ve ken­ şehirden çekilirken şehrin 8 bin nüfu­
tarafından ise (1459), 15 bin duka altı­ ti yağlamamış, bu kaleyi de zaptetmiş, su bulunmaktaydı.
nı vergiye bağlandı. işgal ederek yıkmıştır. Osmanlı yönetiminin son bulma­
I. Bayezid devrinde verilen ticaret Rahova’nın 1812’de Bulgarlar tara­ sından önce, Resmo’da 1876 yılında
serbestliği XVIII. yüzyılda da sürdürül­ fından zaptedilerek yağmalanması bir kışla inşa edilmiş, mecvut Hükü­
dü ve bu hususta Ragusa tüccarları­ üzerine, Vidin Muhafızı İdris Paşa sa­ met Konağı’nın onarımı yapılmış, 1865
nın Osmanlı İmparatorluğu sınırları darete bir tahrirat göndererek şehri bo­ inşa edilm işti.
içinde karadan ve denizden yaptıkları şalttığını bildirm iştir. Şehirde eskiden mevcut 10’dan
ticarete kimsenin kanun dışı müdaha­ Şehirdeki Osmanlı dönemi İslâmî fazla cami ve beş dergâhtan Deli Hü­
lede bulunmaması ve usulsüz gümrük dinî yapılarından Bâde Mahalesi Ca­ seyin Paşa Camii en güzel yapıydı.
vergisi alınmamasına dair ferman ya­ mii, Eski Cami, Hoca Baba Camii, Hacı Resmo, bugün Girid Adası’nın ku­
yınlandı (2 Ağustos 1775). 1667 depre­ Mustafa Camii, Palanka Mahallesi Ca­ zeybatısında Hanya’nın 45 kilometre
minde büyük hasar gören şehir, Os­ mii, Yanık Camii sayılabilir. güney doğusunda kasabadır.
manlI - Rus savaşları dolayısıyla bir sü­ Rahova’da Türkçe olarak bir gaze:
re Franşızlar tarafından işgal edildi te ile bir dergi yayınlanmşıtır. AHALİ
(1806 - 1813). Fransızlar’ın buradan çı­
(4.10.1922) gazetesi 2 yıl, 1 ay, 27 gün
karılması üzerine, yeniden Osmanlı hi­ yayınlandıktan sonra kapanmıştır
mâyesi altına alınması istenildi (1815).
(1.12.1924). Mehmed Behçet tarafın­
Ancak Viyana Antlaşması’yla (1815) dan ALTIN KALEM adıyla çıkarılan REVAN (Bugün: Erivan veya Ye-
Avusturya’ya bırakıldı. dergi (10.1.1924) ise, 5 ay, 5 gün yayın­ revan).
1919’da Yugoslavya’ya geçen şe­ landıktan sonra (15.6.1924; 8 sayı) ka­ M.Ö. VII. — VIII. yüzyılda Hal­
hir, bugün Yugoslavya’nın en güzel şe­ panmıştır. di (Urartu) Devleti’ne bağlanan yeri As-
hirlerinden biridir. yanikler’den Ertiuni Beyliği’ne, 600 -
188 arasında İskit Hanlığı’na, eyalet
merkezi sayılan bölge, eski Karako-
yunlular’ın kışlası olmuş, İlh a n lIla r
RESMO (Bugün: Retim o, Reth- çağından beri Ani şehrindeki valiliğe
RAHOVA (Diğeradı: Oryahovo. ymnon). bağlı kalmıştı. 1467 yılında Karakoyun-
Bugün: Rahovo.) İlk çağlardaMykenai medeniyetinin lular’dan Akkoyunlular’a geçen şe­
Osmanlı yönetiminde Vidin çevre­ bir şehriydi. Roma, Bizans, Araplar, hir, I. Şah İsmail’in Akkoyunlu Elven-
sinde bulunan bir sancak merkezi. tekrar Bizans ve Venedikliler’in (1204) de Mirza’yı Şerür Ovası’nda yenmesi-
Sancağın kalesi, Oryahovo kenti­ ellerinde bulunan şehir, ilk kez 1533 yı­ ye Safîli Türk-iran İmparatorluğu’na
nin yaklaşık 500 - 600 metre batısında lında Türkler tarafından kuşatıldı. 1538 bağlandı. Bu sırada Nahçivan da bo­
Tuna’ya bakan yalçın bir tepe yama­ yılındaServihisar’da(W//opofa/77oJ ka­ zulduğundan valilik merkezi, gittikçe
cında, Ortaçağ Kalesi’nin kalıntıların­ raya çıkan Barbaros Hayreddin Paşa gelişen Revan Kalesi oldu.
384
Evliya Çelebi’ye göre, şehir XV. teren iç karışıklıklar yüzünden Revan, yeler, korsanlık yapmaya başlayarak
yüzyılın başlarında Timur’un tüccarla­ bağımsızlığını ilân eden diğer Azerbay­ zamanla Osmanlı donanmalarının kar­
rından Hvaca-Han Lehicani tarafından, can hanlıkları ile birlikte, aynı adı ta­ şısına çıkmaya başladılar ve gemileri
bir köy olarak kurulmuş ve sonraları şıyan bağımsız bir Türk beyliğinin mer­ yağmaladılar. Bu adanın alınması için
Safevîlerden Şah İsmail l.’in emri ile, kezi oldu. XIX. yüzyılın başlarına kadar yapılan kuşatmalardan 1481 yılında
veziri Revan Kulu Han tarafından, XVI. bazen bağımsız, bazen yarı bağımsız Veziı Mesih Paşa’nın yaptığı harekât­
yüzyılın başlarına şehir haline getiri­ yaşayan hanlık, 1804 yılında Ruslar'- ta Rodos Kalesi düştüyse de, Mesih
lerek bir sur ile kuşatılmıştır. ın saldırısına uğradıysa da, Eçmiadzin Paşa'nın, askerlerine şehri yağma et­
Safevîler yönetiminde oldukça ba­ manastırını yağmaladıktan sonra ge­ tirmemesi sebebiyle askerler arasın­
yındır hale gelen şehir, Osmanlı yöne­ ri çekildiler. 1808’de Ruslar’ın ikinci bir da başgösteren hoşnutsuzluktan ya­
timine girmeden önce de,-birçok kez akını da başarısız geçti. rarlanan Rodoslular yeni bir saldırıy­
Osmanlı akıncıları tarafından kalesi 1828 Mart’ında Revan hanlığı, Nah­la Osmanlılar’ı yenerek Rodos’u yeni­
kuşatılarak tahrip edilmiş ve kesin ola­ çivan ile birlikte, Rus Çarinın özel bir den ellerine geçirdiler. Rodos, Fatih’­
rak III. Murad devrinde Sinan, Özdemi- fermanı ile Ermeni eyaleti ilân edildiy­ in oğlu II. Bayezid’in kardeşi olan Cem
roğlu Osman ve Ferhad Paşa'ların ça­ se de, 1829 Eylül'ünde geçici askerî Sultan’ın bu aday sığınmasıyla yeni­
bası ile, 1583 yılında katılmıştır. Fer­ bir yönetimin merkezi haline getirildi. den önem kazandı (1482). II. Bayezid,
had Paşa zamanında şehir oldukça ba­ 1849’da Revan, Nahçivan, Gümrü, Yeni kardeşini serbest bırakılması karşılı­
yındır hale getirildi. Tokmak Hanı Köş- - Bayezid ve Ordubad kazalarından ğında Malta şövalyelerine her yıl bü­
kü’nün etrafını bir hisarla çevirerek, meydana gelen ve aynı adı altında ye­ yük bir para ödemeyi kabul etti. Şöval­
buraya 8 kule ile 725 mazgal ile için­ ni bir vilayete merkez oldu. yeler bundan sonra Osmanlılar’a düş­
de bir cami yaptırdıktan sonra 43 ku­ Büyük bir Türk yerleşim yeri olan manca davranmaya başladılar. Daha
le ile 1275 mazgaldan ibaret ve 53 top Revan'da 1905'te Ermeni kom iteci­ sonra Yavuz devrinde adaya bir sefer
ile donatılan dış kaleyi inşa etti. Bu ka­ lerinin, bütün Güney Kafkasya’da o l­ yapılmak istenildiyse de, padişah bu
le 45 günde 60 bin yeniçeri ve 10 bin duğu gibi, burada da yaptıkları tedhiş fikrinden vazgeçti.
işçi tarafından inşa edilmiştir. Ferhad sonucunda, Türk nüfusu oldukça azal­ Mısır ve Suriye’nin fethinden son­
Paşa’dan sonra Revan, Cigalazâde Yu­ dı. Rus ihtilâli sırasında Osmanlı kuv­ ra, bu yöne giden gemilerin rahatça
suf Paşa’ nın yönetim ine verildi. vetleri Revan’ı bir kez daha işgal ettiy­ sefer yapabilmeleri için Rodos Adasi-
1585'te meydana gelen Osmanlı - İran se de, 1918 yılının sonuna doğru nın fethi gerekti. Kanunî, önce Rodos-
Savaşı sırasında Safevî kuvvetleri Re­ Mondros Mütarekesi üzerine burayı lu Sen Jan şövalyelerine tesiim olma­
van paşalarını yenilgiye uğrattılarsa da tahliye ettiler. 1920’de Türk orduları larını bildirir bir haber gönderdiyse de,
1590 yılında yapılan barış antlaşmasıy­ Kars ve Gümrü’yü zaptettikten sonra, karşılık alamayınca kuvvetli bir ortuy-
la Revan bölgesi Osmanlılar’a terke- yapılan anlaşmayla, Revan T ü rkle ri­ la Rodos’a yürüdü. Rodos 1 Ocak
dildi. 1591 tarihli Revan eyaleti tahrir nin, mübadele yoluyla, Türkiye'ye gel­ 1523’te tamamen teslim oldu. Rodos
defterindeki ayrıntılardan anlaşıldığı­ melerine izin verildi. 1921’de imzala­ şövalyeleri de serbest bırakılarak Mal-
na göre, bu devirde 27 nahiyeye ayrı­ nan Osmanlı - Türk Antlaşması ile bu­ ta’ya gittiler. Bu arada Hıristiyan elbi­
lan Revan eyaletinin merkezi olan Re­ günkü sınır saptanılarak, sabık Revan seleri ile yakalanan Cem Sultan’ın or­
van, şehre bağlı 90’ı aşkın Türk köy ve vilayetinin Sürmeli kazası Türkiye’ye, ta yaşlı oğlu Murad, çocuğu ile birlik­
kasabalarından başka, 6 mahalleyi içe­ Nahçivan, Ordubad, Şarur ve Darala- te öldürüldü, kız kardeşleri de İstan­
riyordu. gez, Azerbaycan’a bırakıldı ve Revan bul’a gönderildi. Türk egemenliğine
Gerek Osmanlı İmparatorluğu'nun şehri Ermenistan SSC’nin merkezi ha­ geçen adada ilk cuma namazı, müftü
Avrupa’da savaşlarla uğraştığı sırada line geldi. şeyhülislâm Ali Cemâli (Zenbilli A li
ve gerekse Anadolu’nun Celâli hare­ Revan, bugün " Yerevan” adıyla Efendi) tarafından kıldırıldı. Rodos’un
ketlerinde, Şah Abbas 7 ay Revanı ku- SSCB Ermenistan Cumhuriyeti’nin son büyük üstadı Villiers De l’lsle
şattıysa da Osmanlı kuvvetlerinin yak­ başkentidir. Adam, padişahın elini öpüp, ona üç al­
laşması üzerine kuşatmayı kaldırarak Bugün şehirde eski sahiplerinin tın vazo hediye etti ve adadan ayrıldı.
çekilmek zorunda kaldı. Sonraları ye­ egemenlik çağlarını hatırlatan tarihî Osmanlı donanması başkumanda­
niden Safevîler’ineline geçen Revan, eserlerindenGök Mescid ve Zengi Su­ nı olan Kaptan Paşa’ya tâbi ve Ege
1616 yılında Osmanlı kuvvetleri tarafın­ yu üzerindeki tarihî köprü durmakta­ adalarına hükmeden birsancakbeyi ta­
dan 3 ay kuşatıldı. 11. Osman devrinde dır. Ayrıca Yerevan - Eçmiadzin yolu­ rafından yönetilmeye başlanan Rodos,
I. Şah Abbas ile yapılan barış antlaş-- nun 8 kilometre uzaklıktaki Argavand donanmaya sık sık uğrak yeri olan li­
maları gereğince Safevîler’e bırakıldı. Köyü'nde EmîrSa’d adına yapılan bir manları ile önem kazandı. Limanlarda
Şehir IV. Murad tarafından 200 bin ki­ anıt mezar (1413) bulunmaktadır. bulundurulan bekçi gemilerinin sürek­
şilik muazzam bir ordu ile kuşatılarak li keresteye gereksinme duymasından,
geri alınıp Osmanlı yönetimine bağ­ adanın zengin ormanları fakirleşmiş­
landı ve şehrin yönetimi Murtaza Pa­ tir.
şa’ya bırakıldı. Ancak çok kısa bir sü­ Cezayir-i Bahri Sefid eyaleti içinde
re sonra şehir, yeniden İran’ın eline bir sancak olan Rodos, 1876’da, vila­
geçti ve 1639'da yapılan anlaşma ile RODOS (Yunanca: Rodhos, İtal­ yet merkezi, bazen de aynı vilayete
Safevîler’e bırakıldı. yanca: Rodi). bağlı mutasarrıflık (sancak) oldu.
Safevîler’in yok olmasından sonra Adada Yunan öncesi bir halkın yer­ Osmanlı İmparatorluğu’nun son
Osmanlı - İran ilişkilerinin bozulması leştiği, Ege medeniyeti kalıntılarından yıllarında kötü yönetim yüzünden çök­
üzerine, Tiflis, Tebriz, Hamedan ve Kir- anlaşılmaktadır. Daha sonra Yunan meye başlayan Rodos, siyasî menfî ve
manşah ile birlikte Revan da uzun bir egemenliğinde uzun süre bulunan Ro­ hükümlere merkez olmakla da ün ka­
aradan sonra yeniden alınarak Osman­ dos, iskenderegemenliğinde kaldıktan zandı. 1890 yılında adada 56 köy bu­
lI yönetimine bağlandı ve Ramazan sonra zamanla gelişerek bir kültür ve lunmaktaydı. Adanın toplam nüfusu 29
1137’de (1724) Revan Kalesi’nin muha­ sanat merkezi oldu. M.S. 53’te Roma bin 148 kişiydi. Rodos şehrinin nüfu­
fazasına, Nahçivan ve Arda taraflarının hâkimiyetine girdi. 645’te Arap hâkimi­ su da, 7 bin800 kişiydi. Rodos, Trab-
da düzene konulması koşuluyla Erzu­ yetine geçerek 717 yılına kadar bun­ lusgarb Savaşı sırasında İtalyanlar ta­
rum Valisi Mustafa Paşa getirildi. Ay­ ların elinde kaldı. Bu tarihte Bizans’­ rafından 17 Mayıs 1912’de işgal edil­
nı yıl Revan Darphanesi’nde “S ultanî­ ın eline geçti. 1300 yılında Menteşeo- di. Aynı yıl Ekim ayında imzalanan
y e " adı ile gümüş ve cedid altın kesil­ ğullarindan Mesud Bey adaya saldı­ Uşi Antlaşm asinda Osmanlı Dev­
di. Şehir Nadir Şah zamanında yapılan rarak, büyük bir kısmını elde etti. 1306 le tin e geri verilmesi öngörülmesine
bir anlaşma ile, IV. Murad devrindeki yılında Malta şövalyelerinin eline geç­ rağmen, Balkan savaşları yüzünden bu
sınırlar esasına göre, İran’a yeniden ti. Mesud Bey yeniden Rodos’u elde işlem yapılamadı. Ardından da Birin­
devredildi (1764). Nadir Şah’ın öldürül­ etmek istediyse de başaramadı. Bun­ ci Dünya Savaşı ile önce italyanlar’a,
me olayından sonra, İran’da başgös- dan sonra adaya iyice yerleşen şöval­ İkinci Dünya Savaşindan sonra da Yu-
385
nanistan’a verildi.
Osmanlı döneminde Rodos’ta ba­
yındırlığa ait ilk yazılı emir Kanunî’nin
şu fermanıdır "Bir m edrese ile bir im a­
retin tesis ve idam esi e fe li hasena-
dan olm akla... O lsurette ferm an ede­
rim... Ve aynı zam anda beş cam iin di­
nim iz ahkâm ının icra ve ifasına tahsis
e d ilm e sin i em reyierim . ”
J İ «*
Rodos’ta Osmanlı Türk eserleri,
sayı ve kalite bakımından çök verimli
görülmez, fakat adanın evler, mektep­
ler, hastahane, mahkeme binası, med­
rese ve imaretlerden başka, 9 cami, 3
hamam, çok sayıda türbe ve çeşme
bulunmaktadır. Bu yapılar kaba yontul­
muş taşların bol kireç ve taş karışım
ile tıkanmıştır. Önemli yapılarda iyi
yontulmuş taşlar kullanılmıştır.
Rodos’ta dokumacılık renkli ku­
maşlarla, Anadolu etkisi belirlidir. Çi­
nicilik ve seramikçilik ise, Anadolu et­
kisi ile Lindos seram ikçiliği doğmuş­
tur. Duvar çinilerine örnek olarak Re-
ceb Paşa Camii’nin çinileri kalmıştır.
Kapı, tavan, sandık dekorasyonlarında­ RODOS: Kale, deniz ve kayalıklar (XIX. yüzyıl).
ki geometrik m otifler, tip ik Osmanlı
m otifleridir. ikiye bölünmüştür. Tavan düz çıtalar­ de veya sık ve gür sabır ağaçlarının al­
Rodos Kalesi, şövalyeler tarafın­ la karelere bölünmüştür, tavanın göbe­ tına serilen mezarlardan oluşan mezar­
dan üç katlı, sağlam bir kale ile tahkim ğinde sekizli bir gül bulunur. Minber, lıklar, Ortaçağ’a ait bir şehrin çevresin­
edilm iştir. Kara torpilleri ve top ateşi tahtadanır. de ağırbaşlı ve sade bir güzellik kuşa­
ile çok büyük hasar gören kale sur­ Hamza Beye Camii: Kale içinde yer ğı oluşturmaktadırlar.
larını, Türkler mükemmel bir teknikle alır, Kare planlı, tek kubbeli, sade bir Murat Reis Camii’niçevreleyenme-
onarmışlardır. Bugün bile kale surları yapıdır. zarlık, bugün terkedilmiş olmasına
sağlamdır. Surlarda yapılan onarımları İbrahim Paşa Camii: Çarşıya yakın rağmen, içinde bulunan mezarlıkta
gösteren üç yazıt vardır. Bunlardan bir meydanlıkta bulunur. Gazi Selim Murat Reis’in türbesi bulunmaktadır.
ikinci yazıt, Dizdar Haşan Ağa tarafın­ oğlu Sultan Süleyman tarafından 1540 Halk tarafından Evliya olduğu sayılan
dan yapılan onarımdır(7675;. Üçüncü yılında inşa edilmiştir. Kapısındaki ki­ Murat Reis Türbesi, sekiz kenarlı bir
yazıt Naillac veya Arap Kulesi dibin- tabede Rodos’taki Türk camilerinin en salon olup üzeri kubbe ile örtülüdür.
dedir. Kale, XIX. yüzyıldan itibaren de eskisidir, yazıtlıdır. Planı, iki revak ile Türbenin kuzey tarafındaki dış duva­
çeşitli onarımlar görmüştür. Onarım bir salondan oluşmaktadır. Tek kubbe­ rında bulunan kitabede 1601 tarihi ya­
gördüğü tarihler; 1939, 1951 - 1952, lidir. zılıdır. Aynı cami, yanında Kırım han­
1962’dir. Recep Paşa Camii: Türk Mahalle- larından Şahin Giray’ın türbesi bulun­
Adadaki dinî yapılar şunlardır: si’nin ortasında, büyük çınar ağacının maktadır. Taştan yapılmış bu mezarı
Şadırvan Camii: Çarşıda ve Eski gölgelediği bir meydana inşâ e ttiril­ çok sadedir. Aynı türbe içinde 1072'de
Hamam yakınında, bir binanın üst ka­ m iştir (1588). Camiin şadırvanı yerli (1661) ölen, Fethi Giray’ın mezarı var­
tını işgal etmektedir. 1887 yılında Fa- taştan yapılmış sekiz kolon tarafında dır. Türbenin planı sekizlik bir poligon­
ralyalızâde Elhac Hafız Hüseyin Efendi tutulan bir kubbe ile örtülmüştür. Ca­ dur. Kubbe, bir dış kasnak üzerinden
ile Osmancıkzâde Hacı Mehmed Ağa mie girerken sağ tarafta bulunan mi­ yükselmektedir. Daha sonra Rodos’ta
tarafından yaptırıldı. Sekizgen planlı narenin silindirik gövdesi de yeni ya­ gömülü olan ünlülerin mezarları şun­
ve kubbelidir. pıdır. lardır: Şah Şafî, Canbek - Giray, San-
Ali Hilmi Paşa Camii, kale dışında, Sultan Mustafa Camii: Yeni Ha- car Havvaş Bey, Sait Bey, Hafız Ah­
Mercantepe yolunda, Mısırlı Ali Hilmi mam’ın yanında 1765 yılında yaptırıl­ med Paşa’nın annesi Fatma Hanım
Paşa tarafından yaptırılmıştır (1909). mıştır. Meydanda birkaç ayak taş mer­ mezarlarıdır.
Salonu geniş kare planı üzerine yapıl­ divenle avluya çıkılır. Avlu dört köşe Adada bulunan hamamlar ise şun­
mıştır. Sekiz köşeli ve dışarı çevrilmiş küçük kolonlar ve demir parmaklıklarla lardır:
yalancı kubbe ile örtülüdür. çevrilmiştir. Eski Hamam, Rodos’un zaptından
Murat Reis Camii: Kale dışında tür­ Süleymaniye Camii: Eski Çarşı’nın hemen sonra yapılmıştır. Erkek ve ka­
be, tekke ve çeşmeden meydana ge­ başında, oldukça yüksek bir yerdedir. dın hamamı olmak üzere iki kısımdan
len bir külliyedir. Cami, Ebubekir Pa­ Rodos’un ele geçirilişinden sonra Ka­ oluşur. Erkek kısmı soyunma yeri 10
şa tarafından deniz kıyısındaki bir çeş­ nunî Sultan Süleyman tarafından yap­ metre kenarlı bir karedir. Kemer, çatı
me ile birlikte inşa edilm iştir (1622). tırıldı. Büyük bir orta kubbe, yanlarda ile örtülmüştür. Buradan dikdörtgen
Muratıb Haşan Bey yardımıyla 1794 yı­ daha küçük ve alçak birer kubbeyle bir dış halvete geçilir. Burası iki trans-
lında onarılmıştır. Küçük bir kare olan yan mekânlı ilk Osmanlı camilerin geç versal kemer ve yan duvarlar üzerine
cami, bir kubbe ile örtülüdür. Mihrap devirlerde yapılmış bir örneğidir. köşe kemerleriyle oturtulan üç kubbe
basit, petekli bir hücredir, iki küçük ko­ Önünde yedi kubbeli bir salon, son ce­ ile örtülmüştür. Dış halvetten iç hal­
lon, çiçekli saçağı olan bir başlığı tu t­ maat yeriyle düz çatılı ikinci bir son ce­ vetlere girilir. Buranın planı haç şek­
maktadır. maat yeri ve sekiz sütuna oturan kub­ lindedir. Kubbelerle örtülmüştür. Ka­
Ağa Camii: Eski Çarşı Caddesi’n- besi bir şadırvan bulunur. 1882 yılın­ dın kısmı, 9 metre kenarlı kemer çatı­
de, Hacı Mehmed Ağa tarafından 1820’ da onarılan camiin minaresi de bu ta­ lı bir karedir. Dalma havuzu olan, ke­
de inşa edilm iştir. Camie Eski Çarşı rihte yapılmıştır. mer çatı ile örtülmüş bir pasajdan dış
Cadde’sinden ve yandan bir taş mer­ Rodos’ta Türk mezarlıkları da bu­ halvetlere, oradan iç halvetlere geçi­
diven ile çıkılır. Merdivenin kemer baş­ lunmaktadır. Üzerlerinde kitabe ve ara­ lir. Bunlar dikdörtgen şeklindedir ve bi­
lıklı küçük kolonlardan oluşan şadır­ besk kabartmalar bulunan mermer ve­ rer kubbe ile örtülmüştür.
van yaptırılmıştır. Planı dikdörtgen ya sade kaba taştan olan mezar taşla­ Yeni Hamam, Rodos’taki hamam­
olup yine dikdörtgen bir ara ile duvar rıyla büyük çınar ağaçlarının gölgesin­ ların en güzelidir. Kubbe çapı 13 met­
386
reye yakındır. Halk arasında Mustafa Sadrazam kumandasındaki Osmanlı (Ölm: 1791) doğum yeri de burasıdır.
Hamamı diye anılmasının sebebi, III. Ordusu, Ruslar’ı yenerek geri aldı. Rusçuk’ta Osmanlı imparatorluğu
Mustafa tarafından yaptırılmıştır. Er­ 1829 ve 1853 yıllarında Ruslar burayı döneminde Rusçuk Kalesi'nin önemi
kek kısmına kısa bir merdivenle giri­ yeniden almak istedilerse de, başara­ oldukça büyüktür. Evliya Çelebi, kale
lir. Soyunma yeri 1 3 metre kenarlı bir madılar. Bu arada diğer yerleşim yer­ hakkında ayrıntılı bilgi vererek şunla­
karedir. Ortada bir şadırvan, kenarlar­ leriyle birlikte Rusçuk’ta birçok ayak­ rı vurguluyor:
da tahta basamaklarla çıkılan, kısmen lanmacılar türedi. Bunlar yakalanarak "O, Tuna boyundaki kayalık, alça­
kafeslerle örülü sedirler vardır. Yapı Rusçuk’ta fevkalâde mahkeme kurul­ cık b ir burun üzerine oturtulm uş, ka­
1862 yılında onarım görmüştür. du ve bu mahkemenin başkanlığına re şeklinde küçük b ir taş kaledir. Tu-
Bu yapılardan başka 1852 yılında Müşir İsmail Hakkı Paşa atandı (1876). na'ca kuşatılm ış kalenin yalnız doğu
toplu olarak bazı eski eserlerin onarı- 1877-1878 savaşlarında 21 Şubat tarafında, kentten yana dem ir bir ka­
mı yapılmış, 1864 yılında ise meyda­ 1878 günü Rusçuk Kalesi, Ruslar’a bı­ p ısı vardır. Bu kapının önünde, kaya­
na gelen bir depremden dolayı şehrin rakıldı. Kale, savaşın sonunda, Ruslar ların içinde yazılmış b ir hisar hendeği
hapishane, mescit ve diğer yapıları da İstanbul önlerine geldikleri zamana ka­ vardır. Bu hendekte, kalkar b ir köprü
onarılmıştır. dar dayanmış, asla teslim olmamıştı. var, ve kale askerleri bu köprüyü her
Adada 1891 yılında cizvit papazları Ancak Edirne Antlaşması hükümleri akşam kaldırıp kapıya takıyorlar. O za­
tarafından bir mektep ile mabed, 1908 gereğince Osmanlı Hükümeti şehrin man kale b ir tür adaya dönüşüyor. Ka­
yılında ise bir Rum mektebi inşa edil­ boşaltılıp Ruslar'a teslim ini, Rusçuk lenin tüm çevresi 900 adım dır. İç av­
miştir. Kalesi kumandanına emretti. Bu kale­ luda subaşı, imam , müezzin ve kâhya­
Rodos, bugün on iki adanın güney­ nin Osmanlı döneminde, 1760, 1773, nın evleri, cephane, ambar ve b ird e ca­
doğu ucunda Yunan Adası, takımada­ 1787,1820,1822 ve 1828 yıllarında ona­ m i bulunuyor. Bir de nöbet kulesi var.
larının en büyüğüdür. rıldığını Hazine-i Evrak’ta bulunan bir­ Kaleye toplar sağlanm ıştır. ”
çok bölgeden öğereniyoruz. Bu arada 1445 yılında yanan ve Vlad Tse-
Rusçuk'ta çıkan bir kolera salgını ne­ peş’in saldırısı sırasında hasara uğra­
deniyle (1795) halkının çevreye dağıl­ yan kale, II. Mehmed’in emriyle ona­
mış olması da edindiğimiz bilgiler ara­ rılmıştır. Bu haberi, vaktiyle muhteme­
sındadır. len Rusçuk Kalesi’nin dış yapısına yer­
RUSÇUK, RUSÇUK (Bugün: Rusçuk’ta hapishaneler (1872), bir leştirilen bir Osmanlı - Türk mermer
Ruse). tahaffuzhane (1872), köylere birçok yazıtından öğreniyoruz: “Rusçuk Ka­
1393 yılında Yıldırım Bayezid tara­ Bulgar kilisesi ile kız çocukları için bir le s i yıkım a uğradıktan sonra, kudretli
fından fethedilen Rusçuk, daha yıllar­ ıslahhane (1868) yapılmıştır. h üküm dar M eh m ed han, onun onarıl­
ca önce, Osmanlı nüfusuna girmişti. 1877-1878 Savaşindan sonra Rus­ ması ve yeniden canlandırılmasını em ­
Rumeli, sonra Özü (Silistre) eyaleti ku­ çuk, kurulan Özerkfotonom ) Bulgaris­ retm iş tir."
rulunca bu eyaletin sancak merkezle­ tan eyaleti (Prensliği)’ne bırakıldı. Bu 1810 yılında, ele geçirilmesinden
rden biri oldu. Bir Türk nehir tersanesi prenslik 1908 yılında bağımsızlığını sonra çizilen kent planında, Türk tah­
bulunmaktaydı. ilan edip Türkiye’den tümüyle ayrıldı. kimatından başka, Rusçuk, Lom Çayi-
Bayezid, Karamanoğulları’nı bu yö­ Bu suretle Rusçuk'da, Türk egemen­ nın ağzına yakın bir yerde bulunan şa­
rede iskân etmiştir. Dolayısıyla, bura­ liği Bulgaristan’ın özerkliğine kadar to da belirtilm iştir. Başkomutan M. I.
ya Türkler’in kurduğu bir şehir denile­ 485 ve bağımsızlığına kadar 515 yıl sür­ Kutuzov’un emri üzerine Rus askerle­
bilir. dü. Bugün de şehirde önemli bir Türk riyle Bulgar ahalisi (635 aile) Tuna’nın
Bugünkü Bulgaristan’dan sonra toplumu yaşamaktadır. Türk mimarî sol kıyısına aktarılmıştır, şato ve tah­
geniş sınırlar içinde Tuna eyaleti ku­ eserlerinin bir kısmı hâlâ ayaktadır. kimatı dinamitlenmiştir. Böylece, Rus-
rulunca, eyalet merkezi, Rusçuk’a alın­ Ünlü romancı Ahmed Midhat Efendi, çuk’un Ortaçağ kalesi, büsbütün yok
dı. Eyaletin ilk Valisi Midhat Paşa idi. 1841 yılında Rusçuk’ta doğmuştur. olmuştur.
1659’da Bulgar Piskoposu Filip Sta- Sadrazam Çelebi Şerif Haşan Paşa’nın Rusçfuk’un ikinci büyük kalesi ise,
noslanov, Rusçuk'ta 6 bin ahşap Türk
evi, 30’dan fazla cami bulunduğunu
belirtmektedir. 93 Harbi’nden önceki
yıllarda şehirde 29 cami, 7 tekke, 21
han, 3 çarşı hamamı, medreseler, çe­
şitli derecelerde okullar, 1540 dükkân,
4 bin 310 ev vardı. Bu şehirde Rüstem
Paşa Camii yıkılmıştır. 1930’larda Pa­
şa Camii adıyla ünlü olan Mirza Said
Paşa Camii, Hacı Mehmed Camii, Ton-
bu( Camii, Boyalı Camii, Kurmulu Ca­
mi, Arasta Camii, Kara Ali Camii, Ka­
dı Camii, Hatipolu Mescidi, Haşan
Efendi Mescidi, ayakta olan eserlerdir.
Rusçuk yakasında Üryanı Mehmed De-
de’nin türbesi vardır. Halkça ziyaret
edilir. Şehirde yapılan bir sayımda
mevcut Islâmların tesbiti yapılmıştır
(25 Nisan 1838). Bu tarihlerde şehir nü­
fusunun yarıdan fazlası Türk’tü, ayrı­
ca şehirde Bulgarlar, Yahudiler Erme-
niler, Çingeneler, Sırplar, Romenlerve
AvrupalIlar da yaşamaktaydı. Şehirde
1000 Türk askeri de bulunmaktaydı.
Şehir, Türkler’in çoğunlukla yaşadığı
bir bölgede bulunmaktaydı. Rusçuk’a
1800 yılında saldıran Ruslar, Muhafız
Ahmed Paşa ve birçok askeri esir al­
dılar. Daha sonra 27 Eylül 1810 günün­
den 4 Temuz 1811 gününe kadar 9 ay,
7 gün Rus işgalinde kalan Rusçuk’u
387
Rusçuk’un hemen karşısında, Tuna’- ları tarafından XX. yüzyılın ortalarında ğunu, ayrıca 177 cami ve mescidden
nın sol kıysındaki Gürgevo l<enti ya­ (tahm inen 1846 senesinde) yeniden 77’sinde cuma namazı kılındığını, ca­
nında, şimdi yapay olarak toprakla dol­ düzenlenmiştir. Şehir merkezinde bu­ milerden yukarı kalede Sultan Paşa,
durulmuş kesiminde, Ortaçağ kalesi­ lunan cami, düz bir meydanda bağım­ Varoş’ta Ferda Paşa, İsa Paşa camile-
dir. Enkazından anlaşıldığı üzere, bu sız bir hacim olarak alanda serbest du­ lerini ve Hacı Osman mescidini yaz­
kale, dörtgen bir planda kurulmuştur. rur. Çevreye özel bir çekicilik vermek­ maktadır. Ayrıca "Seyahatnâme''üe 47
1445 yılında Vlad Drakul, kaleyi kuşa­ tedir. Kesin yapım tarihi bilinmemek­ tekkeden, 10 çeşme, 100 sebilhâne ve
tarak Türkler’den almıştır. Ancak da­ le beraber cami, Bulgaristan’daki ilk birçok hamamdan da söz edilmekte­
ha sona yeniden Osmanlı Türkleri’nin devir Osmanlı yapılarındandır. Yapılış dir.
eline geçmiştir. Bundan sonra Gürge­ ve biçim verme tarzı bakımından bu­ Saraybosna’daki kalıntılar, XVI.
vo, Eflak’ın güvenliğini kesintisiz teh­ günkü cami, Bulgar rönesans inşaat­ yüzyıldan kalma camiler, Müslüman
like karşısında bırakan bir tahkimat ha­ çılarının ustalığı ve Bulgar rönesans mahalleleri ve mezarlıkları, kente bir
line gelmiştir. Bu yüzden, XV. - XVI. mimarlığının gelenekleriyle sıkı bir doğu şehri havasını vermektedir. Şehir
yüzyıllarının birçok Eflâk hükümdarı, bağlantıdadır. Plan şeması basittir. Ca­ aynı zamanda bir elsanatları (halıcılık,
sultanların ağır vesayetinden kurtulma mi, ana mekânı ile üzerinde kadınlar bakır işçiliği, güm üş) merkezidir.
denemeleri sırasında baştan Gürge- için bir mahfil bulunan sıra kemerli Şehrin XVIII. yüzyıl sonuna kadar
vo’ya saldırmışlardır. 1594 yılında açık girişten ibarettir. Cami, 1937 - ayakta kalan kalesi, küçük bir yapıyı
Transilvanya Hükümdarı Sigizmund 1938 yıllarına kadar ibadet yeri olarak ve kale içinde “ Eb ü ’i-Feth M ehm ed
Batori ve Macar, Moldav ve İtalyanlar­ kullanıldı. İkinci Dünya Savaşinda ka­ Han Cam ii" bulunmaktaydı. Kale, XVII.
la birlikte kaleyi ele geçirmişlerdir. palı kaldı. Savaştan sonra 12 yıl süren yüzyılda Melek Ahmed Paşa’nın bey­
1829 yılında imzalanan Edirne Barış bir restorasyonunun ardından Anıtlar lerbeyliği zamanında, 1777 yılında ise
Antlaşması uyarınca, ertesi yıl kale yı­ ve Eski Eserler Müdürlüğü'nce müze Mimar Haşan Ağa tarafından onarıl­
kılmış, Gürgevo ise Eflâk topraklarına haline getirildi. mıştır.
katılmıştır. Evliya Çelebi, “Seyahatnâ- Evliya Çelebi, “S eyahatnâm esi" n- Şehre 1856 yılında bir kışla, kadın­
me” sinde kaleden ayrıntılı olarak söz de yıkık “Sam akov" Kalesi’nden söz lar için bir hastane (1865) yaptırılmış,
eder. eder. Şehirde 1700 ev bulunduğunu, mevcut telgrafhane binası ise 1869 yı­
Osmanlı döneminde şehirde mev­ mahallelerinden 11 ’i Müslüman, geri­ lında onarılmıştı. Şehirde Türkçe ola­
cut pek çok camiden RüstemPaşa Ca­ de kalanı Hıristiyan ve Kıbtî olduğunu rak VATAN gazetesi yayınlanmaktay­
mii, Mimar Sinan’ın eserii idi. Bu ca­ vurgular. dı ki, bu gazete o zamanki yönetimi
miin kervansaray, medrese ve tekke- Bugün Bulgaristan’da (Sofya İda­ eleştirmesinden sonra 1 Nisan 1892’
zaviye, han ve hamamlar vardı. re Bölümü) Samakov Yaylasinda, İs- den itibaren İstanbul'a girmesi yasak­
kir Nehri’nin kıyısında, Sofya’nın 60 ki­ lanmıştır.
lometre güneydoğusunda şehirdir. Eğitim kurumlan olarak 1865 yılın­
da ve 1872 yılında idadî ve diğer bir­
çok Müslüman okulları, 1868’de Hıris­
tiyan okulu, 1869 yılındaysa PrusyalI­
SAMAKO (Bugün: Samakov). lar için bir okul inşa edilmiştir.
Osmanlı yönetiminde, {jemir ma­ Saraybosna, Osmanlı yönetiminde
denleri ile ünlü Sofya Sancağina SARAYBOSNA (Bosna - Sa­ iken pek çok cami, han, hamam, med­
bağlı bir kaza idi ve buradaki demir ma­ ray. Bugün: Sarajevo). rese, köprü ve bedestenlerle süslü ma­
denlerinden çıkarılan demir işlenme­ 4-5 bin yıllık bir geçmişi olan şe­ mur bir şehirdi.
sinde belirli bir vergi alındı (1841). Ha­ hir, Romalılar ve Bizans egemenliğin­ Şehirdeki Osmanlı dönemi yapıları
liç Tersanesinin demiryolları buradan de uzun bir süre bulunduktan sonra, şunlardır:
sağlanır, ayrıca, başka yerlere de sa­ Fatih Sultan Mehmed tarafından fe t­ Eski Cami (H ünkâr C a m i’i Eb u ’l-
tılırdı (1850). hedilerek Osmanlı yönetimine geçti Feth Camii): İshak Beyoğlu Gazi İsa
Samakov’da XIX. yüzyılın sonların­ (1463). Macaristan’a giden yolların kav­ Bey tarafından 1458 yılında yaptırıldı.
da 12 cami, 3 okul 2 medrese, 2 ha­ şağında bulunması sebebiyle ticarî ba­ 1463’te şehri ziyarete gelen Fatih Sul­
mam, 240 dükkân bulunmaktaydı. Bu­ kımdan büyük gelişme gösterdi. İlk as­ tan Mehmed’in takdirine mazhar oldu­
gün Hünkâr Camii, Malkoç Bey camii, kerî vali olarak buraya yerleşen İsa ğundan, adı “Hünkâr C am ii” olarak de­
Şeyhefendi Camii, Yunus Voyvoda Ca­ Bey, Bosna N ehrinin kenarında, şeh­ ğiştirildi. 1560’da çete baskını ile yan­
mii, önemini korumaktadır. Ayrıca Iskr re adını da veren büyük bir saray yap­ dı. Bunun üzerine 1565’te yeniden ya­
Nehri üzerinde Sultan Murad Köprü- tırdı ve saraya, “Bosna S arayı" adını pıldı. Bugün kubbeli camiin, minberi,
sü’nün varlığı bilinmektedir. H. 1196 verdi. Vali Hüsrev Paşa (1521) zama­ mihrabı bulunmaktadır.
(1781) tarihli belge, Osmanlı dönemin­ nında kentin imarına önem verildi ve 1579 yılında Hekimoğlu Ali Paşa’-
de XIX. yüzyılın ikinci yarısındaSama- burası büyük bir şehir haline getirildi. nın Divan Efendisi Akovalı Osman
kov’a bağlı Dobnice kazası içinde ge­ Osmanlı yönetiminde şehir, Bosna Şehdî Efendi, bir kütüphane eklemiş,
çen Hamza Boylu Nehri üzerindeki Sancak Beyi mukarrırı oldu. 1583’te de 1848’de de bazı ekler yapılmıştır. Ca­
köprü onarılmış (1850), Samakov’da Bosna Beylerbeyliği’ne resmî merkez mi haziresinde Şeyh İbrahim Bistrigî,
Aya Nikola adlı bir Rum kilisesi (1876), görevi görmeye başladı. Bununla be­ Yeniçeri Ağası BosnalI Abdullah Ağa
Yanköstence Köyü’nde Sveti Bogo- raber v a lile r önce Travnik’te ve ve Vali Muharrem Paşa’nın mezarları
rodiçe Bulgar kilisesi, daha birçok 1588'den sonra Luka’da kalıyor ve şeh­ bulunmaktadır.
köylerde Bulgar kilisesi yapımı ve ona­ ri yılda bir kez resmî olarak ziya­ Yanya Paşa Camii, XVI. yüzyılda
rım gerçekleşmiştir. ret ederdi. 1581’den 1878’e kadar va­ yapılmış, ilk binasından eser kalma­
Samakov’un önemli Osmanlı döne­ lile r bu şehirde oturdular. Şehir mış, haziresinde pek çok eski mezar­
mi eserlerinden olan ve bugüne kadar 1878’de AvusturyalIlar tarafından işgal lar mevcuttur.
varlığını sürdüren Küpeli Çeşme, 1752 edildi. 1908’de Avusturya - Macaristan Yahya Paşa Camii, II. Bayezid’in
yılında yaptırıldı. Küpeli Camii’nin ya­ tarafından ilhak edildi. Veliaht Prens damadı Yahya Paşa tarafından 1844 yı­
kınında kurulmuş olan çeşme, çevre­ Ferdinand'ın b irsırp tarafından ilhak lında yaptırıldı. Kiremitle örtülü yapı­
deki alanın örgütlenmesinde önemli edildi. Veliaht Prens Ferdinand’ın bir nın minaresi kârgirdir. iç tavan ahşap,
kompozisyon unsuru olmuştur. Duvar­ sırp tarafından burada öldürülmesi, Bi­ işçiliği güzeldir.
ları Kunttur, aralarında dar boşluklar rinci Dünya Savaşinın çıkmasına se­ Azi Isa Bey oğlu Mehmed Camii,
bulunan iyi işlenmiş zahirî taşlarından bep oldu (1914). Bugün Yugoslavya’­ Sancak Beyi Mehmed Bey tarafından
yapılmıştır. da, Bosna - Hersek Cumhuriyeti’nin yaptırılmış, Avusturya işgali sırasında
“Bayraklı C a m ii” ise, vaktiyle var başkentidir. (1697) harap olmuş, ahşap çatılı olarak
olan 12 camiden günümüze kadar ko­ Evliya Çelebi “S eyahatnâm esi” n- yeniden yapılarak 1905’te de onarıl­
runmuş tek camidir. Bulgar inşaatçı­ de, şehirde 400 mahallenin bulundu­ mıştır. Minaresi kârgirdir. Kitabesinde
388
göre 1520 yılında yaptırılan camiin ikisi ortada, ikisi başka olmak üzere Murad devrinde Selânik’e Türk akınları
mihrap ve minberi istalaktitlidir. dört kapısı bulunmaktadır. yeniden başladı. BizanslIlar, Türkler’e
Mustafa Bey Camii: 1518’de, İsken­ Bursa Bedesteni: Sadrazam Rüs­ karşı kendilerine yardım etmesi karşı­
der Paşa’nın oğlu Mustafa Bey tarafın­ tem Paşa tarafından 1551 yılında yap­ lığında şehri Venedikliler’e bıraktı.
dan yaptırıldı. Kubbeli bir yapıdır. tırılmıştır. Altı kubbeyle örtülü olan bu Akınların sıklaşması üzerine, Venedik­
Çekrekçi Camii: 1526 yılında, Çek- yapı, asıl bedesten örneğine uygun lile r kaçtı. Birçoğu da şehirde tutsak
rekçi Hacı Mustafa Muslihiddin adlı bi­ merkezî bir yapıdır. Moloz taştan ya­ edildi. Bazıları fidyeleri ödenerek ser­
ri tarafından yaptırıldı. Sekiz köşe kas- pılmış, kemerlerde tuğla kullanılmış­ best bırakıldı. II. Murad tarafından fid ­
naklı ve kubbeli olan yapı kesmetaş, tır. Orta kütle sağlam ise de, dükkân­ yesi ödenerek azad edilenler arasında
duvarları alçaktır.Minaresi renkli taş­ lar harap durumdadır. Kuzey Sırbistan’ın önderliğinden Ge-
larla süslüdür. Şehirde birçok hankâhlar da bulun­ orge Brancovitch’te bulunmaktaydı
Gazi Hüsrev Bey Camii: Şehrin en maktaydı. Bunlardan en ünlüsü Gazi (1430). Selânik kesin olarak Osmanlı
önemli yapısıdır. Kapı üstündeki kita­ Hüsrev Bey Hankâhı’ydı ki, on dört Devleti’ne katıldıktan sonra Türkler ge­
beye göre, Hüsrev Bey’in ikinci kez hücre, bir semahâneyle iki yan revak­ nellikle şehrin yüksek semtlerini ve
Bosna Sancak Beyliği zamanında 1530 tan oluşmaktaydı. Hücre pencereleri, Akropolis bölümünü seçti. Müslüman
yılında inşa edilm iştir. Geniş bir avlu avluya, semahaneninkiler dışa açılır­ mahalleleri bu yörede yayıldı. Rum-
ortasında olup Kıble kapısı karşısında dı. Ortada zarif bir havuz vardı. Bu ya­ lar’a aşağı bölümler ve Vlatedes Ma­
sekiz direğe dayanan bir şadırvanı var­ pı, 1876 yılında onarım görmüştür. nastırının çevresi kaldı. Thessaloniki
dır. Haremin sol köşesinde dükkânlar Şehirde Hünkâr Camii yakınında­ diye bilinen belde, Bizans renklerini
bulunmakta, ortada cami ve türbeler ki hamamdan başka Gazi Isa Bey’in kaybederek Türkleşti.
yer almaktadır. Beş kemerli revakın yaptırdığı hamam da, anılmaya değer Bizans yönetimindeki Selânik yö­
yanları kapalıdır. Haremin orta kısmı yapıdır. Hüsrev Bey Çifte Hamamı ise, netimi OsmanlIlar döneminde de de­
yüksek dört köşe bir beden üstüne bir tarafı üç, diğeri dört halvetli, soğuk­ ğiştirilmedi. Yalnız BizanslI valinin ye­
oturan sekiz yüzlü ve pencereleri kas­ luklu 12 metre kutrunda bir hamamdı. rine Osmanlı paşası vardı. Bir sancak
nağa dayanan 15 metre çapında tek Şehirdeki en önemli köprüler: Mil- haline getirilerek Rumeli eyaletine
kubbeyle örtülüdür. Yapının iç kalem jacka üstündeki Keçi Köprüsü (1550), bağlanan şehre, Türkler "Selânik" adnı
işleriyle süslenmiştir. Revak altında, Hünkâr Köprüsü (üç gözlü), Hacı Hü­ verdiler. Bu dönemde, Ispanyol asıllı
pencere kenarlarında ve kapının tah­ seyin Köprüsü (dört gözlü /1 6 1 9 yılın­ Musevî halk, şehirde üstünlüğü ele ge­
ta ve taş kısımları' süslüdür. da yaptırılm ıştır) ve Hacı Abdullah Bri- çirdi.
Ak Camii: Haydar Efendi tarafın­ gan’ın yaptırdığı (1798) Lâtin Köprüsü’- Şehir, Osmanlı devletinin ilerici
dan 1545 yılında inşa edilmiş, 697 dür. öğelerinin yaşadığı, yerleştiği bir şe­
Avusturya akınında harap olduysa da Gazi Hüsrev Bey Türbesi, aynı ad­ hirdi. Yenilik hareketleri, düşünceler
sonradan onarılmıştır. lı camiin avlusunda, sol tarafında se­ burada gelişmiş ve İstanbul’a yayıl­
Bozacı Camii, 1555 yılında Bozacı kiz köşelidir. Kesme taştan yapılmış­ mıştı. XVII. yüzyılda her alanda ileri
Hacı Haşan adında biri tarafından in­ tır. Kapı üstündeki kitabe yazıdan 1542 devrini yaşayan Selânik’te bilim ada­
şa edilmiştir. Kubbeli ve mermer direk­ yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. maları başarılı çalışmalar yaptı. Ope­
li bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Gazi Murad Bey Türbesi: Gazi Hüs­ ratör Seyyid Latif Çelebi’ nin ünü Av­
Kadı Haşan Efendi Camii: Kadı Ha­ rev Bey’in Kethüdası ve gaza arkada­ rupa’ya kadar ulaşmıştır.
şan Efendi tarafından 1560 yılında yap­ şı, sonra da vakfının mütevellisi mu­ XIX. yüzyılın sonunda Selânik kenti
tırılmış, çatılı, kalınca kârgir minareli rad Bey Türbesi onun yanında, fakat Ittihad ve Terakki Cemiyeti’nin önemli
bir yapıdır. 1697 Avusturya işgalinde daha ufaktır. 1640 yılında yaptırılmış­ merkezlerinden biri olmuştur. Ittihad
yanmıştır. tır. ve Terakki Cemiyeti’nin Selânlk’teki
Gazi Ali Paşa Camii: Kanunî Sultan Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi, en kuvvetli merkezi olan Osmanlı Hür­
Süleyman’ın vezirlerinden Gazi Ali Pa­ 1537 yılında yaptırılmıştır. Halen bu riyet Cemiyeti, 1906 yılında Talât Bey,
şa tarafından 1560 yılında yaptırılmış­ kütüphanede Arapça, Türkçe ve Fars­ Bursalı Mehmed Tahir, Fransızca öğ­
tır. Kârgir minareli, tek kubbeli bir ya­ ça olmak üzere 6 bin 456’sı yazma 9 retmeni Naki Bey, Yüzbaşı Kâzmı Na-
pıdır. Minaresi muntazam kesme taş­ bin eser bulunmaktadır. mi, ünlü konuşmacı Ömer Naci, İsmail
tan yapılmıştır. Minberi mermerden Canbolat, Midhat Şükrü, Hakkı Baha
oyma ve oldukça güzeldir. Bey, Rahmi Bey tarafından kuruldu.
Ferhad Paşa Camii: 1561 yılında 1908’de Meşrutiyet ilân edildikten
Bosna Beylerbeyi Ferhad Paşa tarafın­ sonra Selânik’e gelen Enver Bey yöne­
dan yaptırılmıştır. 8 pencereli bir kas­ timi ele aldı. Bu arada Mustafa Kemal,
nağa oturan “L ” kubbeli, son cemaa­ SELANİK (Yun. Thessaloniki, kendilerine uymayan düşünceleri yü­
ti üç kemerli bir yapıdır. Thessalonica, Saloniki. Fr. Salonique, zünden, Ittihad ve Terakki Cemiyeti’­
Baş Çarşı Camii: Çarşı içinde bu­ Thessaloniçue). nin adamları tarafından sürekli izlen­
lunan ve Hoca Durak adında biri tara­ Makedonya Kralı Philip tarafından di ve İstanbul’a, özellikle Enver Bey’e
fından yaptırılmış kubbeli biryapıdır. yaklaşık olarak M.Ö. 400’üncü yüzyıl­ bildirildi. Meşrutiyet’ten sonra ilk bü­
Hocazâde Hacı Ahmed Camii: da kuruldu. Daha sona Kral Kassand- yük kongre Selânik’te yapıldı.
1546 yılında yaptırılmış, kiremit örtü­ ros bu kente eşiTessalonike’nln adı­
lü ahşap sayvanlı yapıdır. Zarif kârgir nı verdi (M.Ö. 316). Roma devrinde ve Osmanlı döneminin son yıllarında
minaresi yıkıldığından, yerine ahşap, Justinianus I. zamanında çok zengin­ ilim ve irfan yuvası olan Selânik’te İl­
ufak bir minare yapılmıştır. leşerek gelişti. Islavlar tarafından sık mî ve edebî MÜTALÂA adlı haftalık
Mağribî Camii: Şeyh Mağribî tara­ sık kuşatılan şehir, 1204-1224 arası, bir dergi (1869), ÇOCUKLARA REHBER
fından 1486 yılında yapılmıştır. Kârgir Latin krallığının, sonra da Epir despot­ (1896), siyasî ve ekonomik konulardan
duvarlı ve ahşap çatılıdır. luğunun (1124 - 1246) başkenti oldu. söz eden ESPAGNOLE AVENİR ("7897,),
Hüsrev Bey Medresesi: Kapı keme­ 1246 yılında Bizanslılar’ın eline geçti. (JOURNAL DE SALONİOUE (1898),
ri üstünde mevcut kitabeye göre 1536 1387 yılında Hayreddin Paşa ve Evre­ FAROS TESALONİKİ (1899), okul ço­
yılında yaptırılmıştır. On iki hücreli ve nos Bey komutasındaki Türk orduları cukları için resimli haftalık ECOLE ET
dershaneli mutad şekilde bir medre­ tarafınan ilk kez alındı. Bir süre sonra LA FAMILLE (1899) adlı dergi ve ÇO­
sedir. Kesme taştan yapılan binanın BizanslIlar şehri geri aldılar. Yıldırım CUK BAHÇESİ (1904) adlı ilm î ve ede­
ortasında zarif bir şadırvan bulunmak­ Bayezid devrinde Türkler tarafından bî tergi yayınlanmıştır.
tadır. yeniden alınan şehir, Ankara Savaşı’- Şehirde ticaret oldukçca gelişmiş­
Gazi Hüsrev Bey Bedesteni: Gazi n a (1402) kadar Osmanlılar’da kaldı. I. ti. Burada Yahudiler dokuma sanayii­
Hüsrev Bey tarafından yaptırılmıştır. Bayezid’in oğulları arasında taht kav­ ni kurarak geliştirdiler. XVI. yüzyılda
48 bölme dışında 27 dükkânı bulun­ gası sırasına Emiri Süleyman Çelebi Yahudiler’in sahip olduğu dokuma tez­
maktadır. Kesme taştan yapılmıştır. tarafından Bizanslılar’a bırakıldı. II. gâhları, 40 bin yeniçeri için, mavi ve
yeşil renkli yünlü kumaş dokurlardı.
Ayrıca yaptıkları ipek peştemalların
ünü de çok fazlaydı. Selânik’te doku­
nan keçeler, desen ve kalite yönünden
üstündü. Yahudiler ticarete egemen­
di, Rum azınlık onları izlemekteydi.
XVIII. yüzyıl başında, Selânik, gelişen i
bir iş merkeziydi. 18 ticarî şirketin 11 ’i
Fransa, 2’si Ingiliz, 1’i Venedik, 1’i
Avusturya ve 2’si Almanya’nın dene-
timindek Livanolu Yahudilçr’le karma
olarak kurulmuştu.
1794 yılında Selânik’ten Mısır’a tü­
tün ihraç edilmekteydi ve ihraç edilen
j
tütün denklerinde on denkten bir denk
öşür alınmaktaydı. Selânik Ticaret fKfe
Mahkemesi 1861 yılında teşkil olun­
muştur. Şehirde pamuk tarımının iler­
lemesi için halkı teşvik etmek üzere
Siroz Sancağinda ekilen Amerika pa­
muğunun burada da yetiştirilm esine
karar verilmiş, 1866 yılında bir debbağ-
hane kurulmuş, şehin rüsumat daire­
si 1883 yılında teşkil edilm işti. Şalom
Saybas’ın burada inşa etm iş olduğu
İplik fabrikası için, Avrupa’dan getir­
teceği makine ve âletlerden gümrük
resmi alınmaması için ayrıcalık tanındı
(1881). 1888 yılında antimon ve simli
kurşun ve bakır madenleri işletilmeye
başlanıldı, 1889 yılında ise bir mensu­
cat (dokum a) fabrikası kurularak im ti­
yazı Mehmed Şerif Efendi’ye verildi.
1891 yılında bir bira fabrikası kurulan
Selânik’e Ziraat Bankasinın ilk şube­
si 1908 yılında açılmıştır.
1866 yılı şehrin imarında bir dö­
nüm noktası olmuştur. Sahili, Selânik’­
ten ayrılan yüksek sur duvarları yıktı­
rılmış ve geniş bir kıyı şeridi ortaya çı­
karılmıştır. Duvarlaryıkılınc kordon bo­
yu düzenleme, gezme ve yerleşme yeri
durumuna geldi. Rıhtımlar II. Abdülha­
mid devrinde yaptırıldı. Yalıkapı Kulesi
ve daha sonraki yıllardaTophane Kulesi
yıktırıldı. Yöredeki sıtma tehlikesi dre­
naj kanalları açılarak giderildi. Doyran
ve Harcan gölleri temizletilerek sivri­
sineklerden arındırılırdı (1882), 1889 yı­
lında da Tahbanas Gölü’ye Karasu ba­ SELÂNİK: Hamidiye Camii (XIX. yüzyıl sonları).
taklıkları kurtuldu Hamdi bye adlı şah­
sa imtiyaz verilerek Yenice Gölü’nün beplerle birçok sıtma, kolera vb. sal­ bir Eytamhane, 1895 yılında Yana Rum
kurutulması sağlandı. İlk belediye ku­ gın hastalıklar yoluyla birçok kayıplar Ortodoks Hastahanesi’nin yerine bir
ruluşunun 1869 yılında çalışmaya baş­ vermiştir. Bunlar sırasıyla 1553,1555, başka hastahane, 1897 yılında Hami­
lamasıyla sağlık işlerini denetleme 1572, 1581, 1588, 1609, 1648, 1679, diye Mahallesi’nde Merkez Hastanesi,
daha da kolaylaştı. Temizlik işleri ida­ 1689, 1712, 1714, 1730, 1748, 1763, 1900 yılında Yahudi cemaati için bir
resi de kurularak şehrin sokakları ilk 1832,1893,1911,1933 kolera ve veba hastahane, 1907 yılında Rus Hastaha-
kez çöpçüler tarafından temizlenme­ salgınlarıydı. nesi inşa edilm iştir.
ye başlandı. Selânik elektrikle aydın­ "Mardar Rüzgârı" denilen ve kuzey­ Şehre 1876 yılında Hükümet Kona­
latılan İlk Türk şehridir. Selânik’in elek­ batıdan esen sert havalarda yangın, ğı bitişiğinde bir telgrafhane inşa edil­
trikle aydınlatılmasına 1899 yılında şehirde büyük zarar verirdi. 1840 yılın­ miş, 1890 yılında Köpriyar Köyü’ne
başlanıldı. 1908 yılında elektrik şebe­ da şehirde v u k u b u la n ^ £y/ü/) büyük telgraf hattı çekilmiş, 1900 yılında da
ke inşaatı daha geniş alanlara yayıldı. yangında birçok halk evsiz kalmış, bir­ İngiltere Devleti tarafından bir posta-
Şehre 1889 yılında demiryolu mevkiin­ çok tarihî eser de kül olmuştur. Bu hane açılmıştır.
de bir tramvay hattı inşa edildi ve yangında Yahudi evlerinin çoğu yan­ Şehrin baruthanesi, uzun yıllar or­
1893’te ilk tramvay çalıştı. 1903 yılın­ dığından, bunlar 1840 yılı cizyelerin­ dunun barut ihtiyacını karşılamıştır.
da işletilmeye verilen tramvay hattı im­ den affedilmişler, 1848 (20 Aralık) Ohri kazasından çıkarılan kükürt, Se­
tiyazı süresi uzatıldı ve aynı yıl tram­ 1854,1856,1857,1890 yıllarındaki yan­ lânik baruthanesine gönderilmeye
vaylar elektrikle çalışır biçime sokul­ gınlardan sonra şehir harebeye dön­ başlanmış (1793), mevcut baruthane
du. 1811 demiryolu hattı döşendi. Bu müştür. 1910’daki yangında pek çok daha önce 1791 yılında onanlara ge­
hat, Üsküp ile Selânik’i birleştirm ek­ anıt ve mahalle yok olmuş, 1917’de ii- nişletilm iştir.
teydi. 1888 yılında Belgrad’a kadar yük ise Selânik’in Türk mahalleleri yan­ XIX. yüzyılın ikinci yarısından iti­
ve yolcu seferi başlamış oldu. mıştır. baren şehirde yapılan okulların yapı­
Bu arada şunu da kaydetmekte ya­ Şehre 1841 yılında bir karantina bi­ lış tarihleri de şöyledir:
rar var ki, Selânik’in yerleşim yapısı, nası, 1872 yılında bir tahaffuzhane, 1870’de bir irade ile şehirdeki sıb-
ahşap mimarisi, su sıkıntısı gibi se­ 1895 yılında Rum cemaatine mahsus yan mekteplerinin sayısı çoğaltılmış,
390
1871 ’de Kayalar kasabasına bir mek­ mii, Balabanoğlu Hacı Ahmed Mesci­ yü’nde Aya Dimitri (1861), Pazargâh
tep inşa edilmiş,1884’te Fransa hima­ di (1845), Ahmed Paşa Camii, Astarcı Köyü’nde Aya Yorgi (1861), Aya Niko-
yesinde bulunan Katolik rahiplerinden Mescidi (1727), Ali Paşa Mescidi la Mahallesi’nde Aya Nikola (1861),
Yozni’nin Selânik’te kurma girişim in­ (1727), Hoca Ali Camii (1727), Burmalı Mari Ç iftliğ i’nde "Aya M arina-(1868),
de bulunduğu okul için gerekli izin ve­ Camii (1784), Burhan Hoca Mescidi Vardar-i Sagir Nahiyesi Künfe Ç iftli­
rilmiş, 1888’de bir ziraat mektebi eği­ (1843), Gaile Kaptanı Mescidi (1727 - ğ i’nde “Aya Paraskevi” (1868), Langa
time açılmış, 1889’da Feyz-i Resan 1760), Gülmezoğlu Mescidi (1845), Ka­ Köyü’nde Aya Nikola (1868),Teşo Kö­
adındak bir özel mektebin kurulmasın­ ra Hacıoğlu Mescidi (1726), Hamza yü’nde Aya Dimitri (1871), Lenkaza na­
da hizmeti görülenler ödüllendirilmiş, Bey (Paşa) Camii (1690), Fenarîzâde hiyesi Köytene Ç iftliğ i’nde (1871), Ba-
aynı yıl Selânik'te inşa olunan "Zira­ Hasarı Çelebi Mescidi (1679), Pinti Ha­ kova Köyü’nde Aya Hiloryan (1875),
at Am eliyat M ek te b i” ile Numune Çift- şan Mescidi (1761), Hacı Haşan Mes­ merkezde bir Bulgar kilisesi (1875) ve
liğ i’ne harcanan paralar Menafi san­ cidi (1843), Mesud Haşan Camii (1784), Rum kilisesi (1876), Doğanca Köyü’n­
dıklarından ödenmiş, 1890’da bir ida­ Hızır Ağa Mescidi (1772), Gazi Hüse­ de Rum kilisesi (1878), İskaçina Köyü’-
dî inşaediim iş, şehirdeki ziraat mek­ yin Paşa Camii (1720), Hüsrev Kethü­ ne Bulgar kilisesi (1883), Davudbali
tebi için getirtilen araç ve gerçler güm­ da Camii (1740), İbrahim Çelebi Camii Ç iftliği’nde Rum kilisesi (1887), Bulgar
rükten muaf tutulmuş, daha önceden (1857), Maktul İbrahim Paşa .Camii Katolik kilisesi (1890), Torsil ve Köyü’­
kurulmuş ıslahhanesi "Selânik H am i­ (1718), Ishak Paşa Camii (1842), Hacı ne Rum kilisesi (1892), Langaza'da
diye M ekteb-i Sanayii" diye adlandırıl­ İskender Mescidi, Hacı İsmail Mesci­ Havra (1893), Lothaz nahiyesinde
mış, 1892’de yapımına başlanan ida­ di, Kasımiye (Sultan Bayezid) Camii “ F en d ik” kilisesi (1895), Cedid Maha-
dî mektebinin inşaatı tamamlanmış, (1684), Koca Kasım Paşa Camii (1727), lesi’nde Katolik kilisesi (1896), merkez­
aynı yıi Rum cemaatine mahsus olan Kadı Kemal Camii (17 2 0 -1 72 2 ), Ceze- de “Aya Paraskevi”, Zence kazası Ahır­
Mekteb-i Kebir’in inşaatına ruhsat ve­ rî Kasım Paşa Camii (1443), Pir Meh­ san Köyü’ne “Ayatanaş” kiliseleri sa­
rilmiş, 1902’de idadî ve rüşdiye mek­ med Çelebi (Yılan M erm eri M escid i - yılabilir.
tepleri onarılmış, 1914'te Romanya Ti­ 1762), Sultan Murad Camii-i Atik Balkan Savaşı’na kadar Osmanlı
caret Okulu eğitime açılmıştır. (1685), Sultan Murad Mescidi (1727 - yönetiminde kalan şehir, savaşta ye­
Şehre 1830’da büyük bir kışla ya­ 1777), Hacı Musa Baba Camii (1638 - nik düşen Osmanlı İmparatorluğu ta­
pımına başlanılmış, 1834’te de inşaa- 1842), Kazaz Hacı Musa Mescidi (1849 rafından, Bükreş Antlaşması’yla Yuna­
sı tamamlanmıştır. - 842), Mustafa Paşa Camii (1602 - nistan’a bırakıldı (1913). Bugün Yuna­
Selânik Kalesi 4 kilometre uzunlu­ 1858), Abacı Hacı Mustafa Mescidi nistan’da bir liman şehridir.
ğunda ve bşş kapısı vardı. Kapılar, Li­ (1722), Vezir-i Azam Numan Paşa Ca­
man Kapısı, Vardar Kapısı, Kule Kapı­ mii ve hayratı (1802), Seyfeddin Efen­
sı, Kalamara Kapısı, Kule Kapısı adı­ di Mescidi (1761), Yemen Fatihi Mes­
nı taşırdı. Bu yapı, XVII. yüzyılda bir cidi (1732 - 1844), Sultan Süleyman
Türk karakterini aldı. Bu kale 1771 yı­ Mescidi, Şehabeddin Efendi Mescidi
lında harap olan ve yıkılan yerleri ona­ (1794), Zincan Mescidi (1722), Karaca- SEMENDİRE (Bugün: Smede-
rılmış, 1847 yılında burcuyla diğer ba­ ahmet Tekkesi (1723), Şeyh Zeki Ah­ revo).
zı yerleri yeniden onarılmış, 1869 yjlın- met Efendi Zaviyesi (1760), Ekmekci- Sırpların merkezi olan Semendire’-
da sahile rıhtım inşa edilmesi sebebiy­ zâde Ahmed Paşa Mevlevihanesi nin kalesi, XV. yüzyılda Tuna Nehri ke­
le kale duvarları yıktırılmıştır. 1870 yı- (1639), Hoca Ali Zaviyesi (1723), Çavuş- narındaydı. Osmanlı yönetimine geç­
lıda şehre muntazam hapishane bina­ zâde karısı Ayşe Hatun Tekkesi, Beya­ tikten sonra buradan söz eden Evliya
ları inşa edilmiştir. zid Baba Zaviyesi (1669), Hamza Çavuş Çelebi, “S e y a h a tn â m e ” sinde 400
Şehirde bulunan veya şehre yakın Fatihiye Zaviyesi (1721), Haşan Bey adım olan kalenin çok yüksek ve dört
nehirler üzerinde birçok köprü yapım­ Zaviyesi (1840), Hızır Baba Zaviyesi, köşe 30 burcunun bulunduğunu, neh­
ları da olmuştur. Vardar üzerinde bir Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi, İlyas re doğtu çıkan bir burunda kâin kale­
köprü onarılmış, 1846 yılında eyalet Efendi Tekkesi (1889), Mahmud Ağa sinin üç tarafı su, bir tarafı hendek, iç
içerisinde birçok köprü onarımları ya­ Zaviyesi (1819), Mehmed Çelebi Zavi­ kalenin en burunda olduğunu kayde­
pılmıştır. yesi (1706), Meydan Dede Zaviyesi der. iç kale Osmanlı yapısı olup 1479
1430 yılından 1913 yılına kadar yö­ (1638), Hacı Musa Baba Zaviyesi (1638 yılında yapılmıştır. Kale içinde “ Tarz-ı
rede Türkler 483 yıl kalmışlar, bu sü­ -1705), Müflis Çelebi Zaviyesi (1706), k a d im " Ebü’l Feth, Şir Merd b. Abdul­
re içerisinde birçok eserler inşa edil­ Pişmaniye Zaviyesi(1781), mirza Safî’- lah, Hacı Veli camileri vardır. Sultani­
miştir. 1913 yılına kadar şehirde 47 ca­ nin oğlunun mezarı (1767), ishan Pa­ ye ve Şir Merd adında iki medresesi,
mi ve mescit, 19 tekke ve zaviye, 3 ima­ şa imareti (1842)(, Mustafa Paşa İma- mescitleri de bulunmaktaydı. Bir de
ret, 2 şehir suyu, 15 çeşitli vakıflar sap- retii (1602 -1820), Yakub Paşa imareti Kızlar Ağası Hamamı bulunmaktaydı.
tanılm ıştır. Arşivci Kâmil Kepecioğlu’- (1668, 1740, 1807),Sortuç Suyu(1856), Kalede 1000, varoşta 3 bin ev mevcut­
nun araştırmasına göre Rumeli, vakıf­ Maktul İbrahim Paşa Suyu (1758), Ya­ tu ve şehirde toplam 24 cami vardı.
ça kurulan ve yürütülen şartlar dahi­ kub Paşa Şadırvanı (1669), Kapıcızâde Belgrad yönüne doğru bir saatlik me­
linde yalnız Selânik’te ve civar köyle­ Ahmed Vakfı (1680), Beyaz Ahmed safede Bâlî Bey meşhedi ve tekkesi
rinde 100’ü geçen Türk eseri vardı. Efendi Vakfı (1670), Ahi Baba Hacı Ah­ ünlüydü.
Şehirdeki Türk yapıları şöyle sıra­ med Efendi Vakfı (1725), Ayşe Hatun XIX. yüzyılda 12 bin nüfusu bulu­
lanabilir: Vakfı (1673), Hacı Derviş Efendi Vakfı nan Semendi re bugün (Smederevo)
Rüşdiye Mektebi (1882), Kız Rüşdi­ (1668) vb. Yugoslavya’da (Sırbistan) şehirdir.
ye Mektebi (1882), Hacı Ahmed Ağa b. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
Mehmed Ağa Mektebi (1706), Eminzâ- ren onarılan yapılar şunlardır:
de Hacı Mehmed Ağa Dârülhadisi, Ha­ İshak Paşa Camii (1882), Ayasofya
cı Ali Dershanesi (1842), Davud Efen­ Camii (1883), Gazi Hüseyin Bey Camii
di Dârülhadis Medresesi (1729), Topal (1887), Ahmet Subaşı Cami (1899), Ya­
Mehmed Baba Medresesi (1662), Ha­ kub Paşa Camii (1904), Kalay-ı Bâlâ SEREZ veya SİROZ (Bugün:
cı Baba Medresesi (1638), Hacı Ali oğ­ Mescidi (1906), Hacı Musa Camii S er ra i).
lu Hacı Musa Bey Medresesi (1839), (1906), Koca Sinan Paşa Camii (1906), Makedonya’nın en eski şehirlerin­
Şehvar Paşa Kuranhanesi (1842), şifa- Kara Ali ve Hacı Mümin camileri den biri olan Serez, Ortaçağ’da, Bizans
iye Medresesi (1712), Hacı Ali oğlu Ha­ (1907). imparatorlarının, İslav kavimleri akın-
cı Numan Bey Medresesi (1810), Kay- Şehirdeki Rum yapıları ise şunlar­ larına karşı, giriştikleri, sürekli ve kanlı
seriyeli Hacı Abdurrahman ve Hacı dır: savaşlar sonunda, parlak ve ünlü bir
Mehmed Camii (1842), Ahmed Suba­ Davidbalı Köyü’nde Aya Tanaş döneme girmiştir. Bizans vekâyinâme-
şı Mescidi (1836), Hacı Ahmed b. Meh­ (1859), H ortokob’da Rum kilisesi lerine göre Serez, 19 Eylül 1383’te;
med Mescidi (1721), Alaca imaret Ca­ (1860), Kokoş kazasında Kuvanç Kö­ Türk vekayinâmelerinde ise 1374/1375-
391
1385/1386 arasında Osmanlı egemen­
liğine girmiştir. Yine Türk vekâyinâme-
lerine göre ilk kez Murat Hüdavendi­
gâr devrinde (77711350), ikinci kez Ev-
renos Bey He (H. 786/1384), fethedil­
miştir. Serez Kalesi Lala Şahin Paşa’-
nin desteklediği Deii Balaban Bey eliy­
le fethedildi ve zeamet olarak Evrenos
Bey’e verildi. Civarlara da Saruhan'dan
getirilen yörükler yerleştirildi. Şehrin
fethinden kısa bir süre sonra, İmpara­
tor ioannis V. Paleoiogos’un Selânik
V a liliği’ne atayarak, kendisine büyük
yetkiler verdiği oğlu Manuel, Osman­
lIların Sırp asıllı prensler elinden aldığı
Serez’in eski bir Bizans mülkü olma­
sı düşüncesi ile, şehirdeki Rumları Os­
m a n lI muhafızlarına karşı isyana teş­
vik ettiyse de, zamanında yapılan ön­
le m le rle bu girişim ortadan kaldırıldı.
Şeyh Bedreddin Slmavi’ nin hareketi­
nin son safhasına sahne olan şehirde
yakalanan Bedreddin Simavî, Çelebi
Sultan Mehmed’in huzuruna getirile­ SİLİSTRE: Genel görünüm (XIX. yüzyıl İkinci yarısı).
rek burada yargılanarak idam edilmiş-
tir (1420). Şehir yöresinde bulunan gü­ rak bağlandı. 1875’te 545 köyü bulu­ sayılan Silistre, daha Roma imparator­
müş madenleri erkenden OsmanlIların nan sancakta toplam nüfus 225 bini luğu devrinde önemli bir kale şehri ola­
önemli bir darphanesi olmuştur. bulmaktaydı. XIX. yüzyıl sonlarında şe­ rak “ D u ro s to ru m ” adını alm ıştı.
XVII. yüzyılda (1 6 6 7 1668)’öe, İstan­ hirde 3 bin 35 ev, 1292 dükkân, 174 ma­ 1388-1389’da OsmanlIlar tarafından
bul’dan G irit’e giderken, Serez’e uğra­ ğara, 61 han, 2 hamam, 20 cami, 18 alınan Silistre, Rumeli eyaletinde Rus­
yan Evliya Çelebi şehrin bir tasvirini mescit, 8 medrese, 14 tekke, 3 imaret, çuk Sancağina bağlı bir kaza merkezi,
verir. Evliya Çelebi’ye göre, şehrin do­ 14 mektep, 42 kilise bulunmaktaydı bir zaman da sancak oldu. 1390-1391
ğu tarafından yalçın kaya üzerinde iki (1871 tarihli salnâme). ve 1407-1413 yılları arasında kısa bir
kapılı, içinde ev ve kilise yıkıntıları bu­ 1856 yılında şehre Yunan Konso­ süre için Eflak voyvodası Mirço’nun
lunan metrûk bir kalesi vardı. Kale ete­ losluğu kurulmuştur. hükümdarlığı altında bulundu. 1773’te
ğinde 10 mahallede kiremit örtülü mâ­ Balkan Savaşinın ilk safhasında Mareşal P. Rumyantsev kumandasın­
mur 2 bin evde Yahudi, Rum, Bulgar, Bulgar kuvvetlerince, savaşın ikinci daki Rus ordusu S ilistre’ye saldırdıy-
Sırp ve gayr-i müslimin oturduğu, ka­ safhasında da Yunanlılar tarafından iş­ sa da geri çekilmek zorunda kaldı.
le dışında, etrafı sursuz, bağ ve bah­ gal edildi. Londra Antlaşması (Mayıs 1810 ve 1828’deki savaşlar sırasında
çeler içinde 30 mahalleye ayrılmış, yi­ 1913) ile Yunanistan’a bırakıldı. Ruslar, S ilistre’ye girdiler. Bu arada 9
ne üstü kiremit örtülü ve kâgir 4 bin Serez’de bilinen en önemli İslâmî Mayıs 1811 tarihinde Çermen Sanca­
evden oluşan Müslüman şehrinin bu­ yapılar: Çandarlı Halil Hayreddin Pa­ ğ in a ilhaken Silistre eyaletine Ali Pa­
lunduğunu, Serez’de 12’si cuma nama­ şa Camii ile, Bahaüddin Paşa Zaviye­ şa atandı. 1828 yılında ise Silistre Va­
zı kılınan cami olmak üzere, 91 cami s id ir. Çandarlı Halil Hayreddin Paşa liliği İbrail Muhafızı Ahmed Paşa’ya ve­
ve mescit, birçok medrese, tekke, çeş­ Camii, 1385 yılında yaptırılmış, 1720 yı­ rildi. 1843 yılında ise Hafız Ahmed Pa­
me ve sebille, 5 hamam, 1 han, bedes­ lında yandığından II. Mahmud tarafın­ şa buraya vali atandı.
tende 2 bin dükkândan söz etmekte­ dan 1836 yılında onartılmıştır. Buraya 1856 yılında da Rus kuvvet­
dir. Bahaüddin Paşa Zaviyesi ise Yıldı­ leri saldırdıysa da, düşmana karşı as­
XVIII.-XIX. yüzyılda Serez’de eşkı­ rım Bayezid devrinde, Hızıroğlu Baha­ kerle birlikte Silistre’yi savunan halka
yalık hareketleri başlamıştır. Buraya üddin Paşa tarafından yaptırılmıştır mükâfat olarak Osmanlı hükümetince
yerleşen derebeyler arasında, eşkıya­ (XIV.-XV. yüzyıl). Yıldırım Bayezid, Ya- üç yıl süreyle vergilerden affına ve as­
nın tenkilinde rol oynayan ve Alemdar nikos veya Gümüş köyünü Bahaüddin kerlikten de muaf tutulduklarına, hal­
Mustafa Paşa ile İstanbul'a gelen Se­ Paşa’ya vermiştir. O da bu köyün ge­ kın hareketlerinin memnunluk verdiği
rez isyanı Serez tarihinde önemli bir lirini, Serez'deki zaviyeye vakfetmiştir. ilgili makamlara bildirilm iştir. 1859 yı­
yer alır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­ lında Eyalet Valiliği’ne Halil Kâmilî Pa­
Serez’den geçip Marmaracık köyü ren Hıristiyanların dinî ibadetleri için şa atanmıştır. 1878’de Berlin Antlaş-
yakınından denize akan Karasu Neh­ birçok kilisenin yapımına veya onarı- m a s iy la B ulgaristan’a vermedi.
ri’nin denize döküldüğü alanda bir göl mına Osmanlı hükümetince izin veril­ 1913’te İkinci Balkan Savaşı sırasında
bulunmaktaydı ve burada küçük gemi­ miştir. 1856 yılıda Bahtiyar köyünde, Romanya’ya geçen Silistre, Birinci
ler ve çıkrık kayıklarla balık avlanmak­ 1863 yılıda Potkova, Obeye, Lipoz, Dünya Savaşinda Almanların yardı­
taydı". 1796 yılında bir karar çıkarılarak 1868 yılında Negulyan, Rahoviçe, Met- mıyla bir ara Bulgarlar tarafından işgal
balık avlanmalar bir nizama bağlan­ ropolid, Varoş Mahallesi, 1869 yılında edildiyse de, onların yenilmesi üzeri­
mıştır. Yeniköy, 1870’de Feristan, 1871'de ne yine Romanya’ya geçti. 1940 yazın­
XVIII. Urunubâlâ köyü, 1880’de Merkez'de, da Cralova A ntlaşm asiyla Bulgaris­
yüzyılın ikinci yarısından iti­
baren şehirde Hıristiyan nüfusunda ar­ 1896’da Timurhisar kazasında, 1893’te tan’a geri verildi. Silistre yöresi, Bul­
tış görülür. Özellikle buraya gelen Hı- Sobraniye köyünde, Tekrita Nahiyesi garistan’da Türklerin yoğun olarak bu­
ristiyanlar, yüksek fiyatlarla evler sa­ Çerişte köyünde (1903), kiliseler yapıl- lundukları bir kesimdir.
tın almaktaydılar. Bunun üzerine 25 O sm anlIların büyük bir vilayeti
Ocak 1765’te, bu tür alışverişlerde, şe­ olan Silistre'de 40 cami, 8 medrese, 40
hirdeki Müslüman nüfusun azaldığı, okul, 10 çeşme bulunmaktaydı. Son
bir yazı ile ilgili makamlara bildirilmiş- Rus Savaşinda çoğu yıkılmıştır. Vezir
tir. Sinan Paşa’nın yaptırdığı Kurşunlu Ca­
Önceleri Rumeli eyaletinin Selânik SİLİSTRE (Eski adları: Dorysto- mi, Eski Kapı Camii, Akkapı Camii,
Sancağina bağlı bir kaza merkezi olan lon, Durostorum , S ilistrie; bugün: Si­ Mahkeme Camii, Pazaryeri Camii, Ha­
Siroz, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Se­ li s tra). raççı Camii, Yıldırım Bayezid’in yaptır­
lânik vilayetine bir sancak merkezi ola­ Aşağı Tuna vadisinin kilit noktası dığı Kale Camii, Bayraklı Camii (yıkıl­

392
mıştır), en önemli camilerdir. Mecidi­ SOFYA (Latince: Serdica, Ulpia kez Komitesi yerleşti. İkinci Dünya Sa­
ye Tabyası bugün de durmaktadır. Serdica, Yunanca: Triaditsa; Islavca: vaşı sırasında Sofya Bulgar Komünist
S ilistre’ye bağlı Sarnıç köyünde Sredests, Bugün: Bulgarca adıyla: So- Partisi’nin, İşçi Gençlik Birliği (RMS)
aynı adla anılan camiin vakıf kayıtla­ Vatan Cephesi M illî Komitesi ve Halk
fiya).
rında yaptıranı belirtilmemiş olup, Si- Kurtuluş Ordusu’nun genelkurmayı ve
listre’nin 25 kilometre güneydoğusun­ Sofya, Avrupa'nın en eski şehirle­ diğer örgütlerin merkezi idi. 9 Eylül
da olan bu köyün duvarcı işi oldukça rinden biridir. Sofya yaylasında ve bu­
1944'te Vatan Cephesinin ilk halk de­
basit camiin bir resmi İstanbul Üniver­ günkü şehirde ilk yerleşmeler Neoiit’-
mokratik hükümeti kuruldu.
sitesi Merkez Kütüphanesi’ndeki Yıl­ in ilk yarısında (M.Ö. IV. binyıl) olmuş­ Osmanlı Dönemi Yapıları: 1368'de
dız Albüm leri’nde bulunmaktadır. 81- tur. Şehir 1382’de (veya 1385; bazı kay­ OsmanlIların eline geçtikten sonra
naklarda 1386), Türkler tarafından feth­
listre’de bulunan Silistre Kalesi, birkaç Sofya'da birçok mimarî eser meydana
kez onarım görmüştür. Kalenin 1789 edildi ve Rumeli Beylerbeyliğinin getirildi. 1506’da Abdülhayaoğlu Yah­
yılında onarıldığı, 1793 yılında Mimar merkezi oldu. Bundan sonra eski özel­ ya Paşa bir bedesten yaptırdı. Bedes­
Halifesi Seyid Ömer Efendi tarafından liğini kaybederek Türk şehirlerine ben­ tenin içinde ve dışında yüzlerce dük­
onarılmj., valilerin oturması için bir Pa­ zemeye başladı. Türklerin buraya gel­ kân vardı. 1540’tan sonra Sofya’da ca­
şa Sarayı inşa edilm iştir (1817-1822). mesiyle nüfus da değişti. Sofya’nın mi, medrese ve imaret gibi eserler ço­
Kalenin ve sarayın İnşaatında 1600 kişi alınması çok ilginçtir. ğunluk kazanmaya başladı. Sofya’da
çalışmıştır. Yine Osmanlı döneminde Sofya Sancak Beyi ince Bala- ilk külliyeyi II. Mehmed’in sadrazamı
man’a, Sultan, Murad’ın yazdığı buy­ Mahmud Paşa, Rumeli Beylerbeyliği
S ilistre’de büyük köprü kurulduğu
rultudan anlaşıldığına göre, Doğancı sırasında yaptırdı. Bu külliyede cami,
(1875), bu köprünün yapılması için Baş-
mimar EbubeklrAğa’nın görevlendiril­ Sevindik, Sofya Valisi’ni avlanma ba­ medrese odaları, kütüphane, kervan­
diği Küherçile fabrikası yapıldığı (1788) hanesiyle ormana davet eder, bir hiley­ saray ve sebil vardı. Bugün bunlardan
le yakalayıp teslim alır. Şehir, savaş­ yalnız cami kaldı (1877 yılında onarım
1867 yılında yeniden bir kışla ile hasta­ sız teslim olur, Sofya, Rumeli'deki 10
ne yapıldığı (1868) kışlanın 1870 yılın­ görmüştür). 9 kubbeli olan ve Uluca­
bender şehirlerinden biriydi. (Diğerleri: mi diye anılan bu yapı, bugün Bulgar
da tamamlandığı, buraya yapılan rüş­ Edirne, Filibe, Üskûp, Serez, Yenişe­
diye mektebine muallim atandığı ve ki­ Arkeoloji Müzesi haline getirilm iştir.
hir, Selânik, Bosnasaray, Belgrad ve Şehirde Sofu Mehmed Paşa'nın yap­
tap gönderildiği (1873), Silistre Hapis­ Budin’dir). Sürekli gelişen Sofya 1540'
hanesindeki suçlular için bir hasta­ tırdığı külliyenin içinde cami, medre­
ta 25 sancağın bağlandığı büyük bir se, kütüphane, imaret, bimaristan
ne (1873) ve bir Havra (1876) yapıldığı eyalet haline geldi. Bu gelişmeye den­
bilinmektedir. Bulgaristan Devlet Ar- (hastane) hamam ve kervansaray yer
geli olarak şehirde imar hareketleri alıyordu. Cami ve minaresi siyaha
şivi’nde mevcut üç belgeden ise Ka- ilerledi, camiler, medreseler, imaretler
raorman köyünde Bulgar kiliseleri ya­ yakın renkte granit taşından yapıldığı
gibi birçok hayır kurumuyapıldı. Sof­ için buna "Kara C a m i” denildiği gibi
pıldığı belirtilmektedir. ya bir ticaret merkezi olması dolayısıy­ "İm aret Cam ii", "Cuma C am ii" de de­
Silistre Destanı: 1827-1829 Osmalı- la birçok yerli yabancı tüccar bura­ nirdi. Nisan 1902’de kiliseye çevrilece­
Rus Savaşı’nın bütün imparatorlukta ya gelirdi. Buna göre de ticaret han­ ği hakkında Bulgaristan Komiserliği’
ve özellikle Rumeli’de yaptığı tahbira- ları yapıldı. Sofu Mehmed Paşa’nın nin yazısı üzerine önlenmesi hususun­
tı, yarattığı acı ve sıkıntıları anlatan, kervansarayı, 100 tavla at alırmış, Si- da devletler nezdinde girişimde bulu­
Ruşen! adlı bir saz şairi tarafından söy­ yavuş Paşa Hanı’na 5 bin at çekilirmiş. nulmuştu, fakat bu girişim önleneme­
lenen destan,, Silistre’nin düşman tara­ Şehirde 11 adet kurşun örtülü han var­ m iştir. Cami dış duvarları değiştirile­
fından çevrilerek sıkıştırıidfğında, ku­ mış. Şehirde Müslümaniar üstün bir rek kilise yapılmıştır. Mimar Sinan'ın
şatmadan sonra kırkbeş gün dayandı­ çoğunluk oluştururlardı. XVI. yüzyılda Sofya’daki en güzel eseri olan bu ca­
ğına, savunmanın güçlülüğüne, so­ 48 mahalleden 37’si Müslüman, 11’l mi, 1878 Rus Savaşindan sonra cep­
nunda kalenin lağımlarla tahrip edile­ Hıristiyan'dı. XVII. yüzyılda Sofya'yı hanelik olarak kullanıldı. Sonradan mi­
rek, 1829’da düşürüldüğüne, esir olan­ gezen Evliya Çelebi, şehirde 53 cami nareleri yıkılarak, kiliseye çevrildi. 16
ların hemen eziyet ve işkencelerle öl­ ve mescit, 40 okul, 2 medrese, 11 han, odalı olan medresesi bir süre hapisha­
dürüldüğüne ait dörtlükler içermekte­ 1086 dükkân,bedesten vesaire bulun­ ne olarak kullanıldı, sonra yıkılarak ye­
dir. duğunu söyler. rine İçişleri Bakanlığı binası yapıldı.
Evliya Çelebi "S eyah atn âm e’’s'\n- 1786 yılında valilik buradan kaldı­ Bunlardan Banyabaşı Camii veya Mol­
de, Silistre eyaletinden ayrıntılı şekil­ rılarak bir muhafızlık durumuna geti­ la Efendi Kadı Seyfullah Camii, 1566
de söz edilmektedir. rildi. 1797'de Pazvandoğlu Osman’ın tarihinde inşa olunmuştur. Dört adet
Silistre eyaletinde Sancak beyi eline geçti. 1853-1856 Kırım Savaşin­ köşe kubbesinin ortasında yükselen
merkezi olan Kılburun Kalesi, buranın dan sonra İdarî önemini kaybetmeye büyük kubbesi ve tek minaresiyle bu-
en müstahkem mevkilerinden biridir. ün Sofya'nın ortasında durmaktadır,
Kanun üzere, Özü Paşası, bazen bura­
da, bazen de karşı Özü’de otururdu.
başladı ve sadece Tuna vilayetinde
sancak merkezi olarak kaldı. 1868’de 8 nünde üç kubbeli bir tetimmesi var­
Sofya’ya bağlı Ihtiman kazasının mü­ dır ki, bu, Kadı Seyfuilah'ın zevcesi na­
Sonradan IV. Murad’ın emri ile Piyâle dürlük, Cima nahiyesinin de kayma­ mına inşa olunmuştur. Son cemaat ye­
Paşa donanma ile gelerek Kılburun kamlık yapılması için padişah iradesi ri olarak kullanılır. Sofya’daki 53 cami­
Kalesi'nin batı tarafına bitişik dört kö­ çıktı (1868). 1870’de Vasil Levski bu­ den ibadete açık veya ayakta kalan tek
şe sağlam bir kale daha ekleterek yüz rada devrim komitesi kurdu. cami budur.
adet asker koydurtmuş ve taş yapı gü­ Nisan 1876 ayaklanmasında Türk Gül Camii, II. Bayezid tarafından
zel bir kale haline sokulmuştur. Yine askerî kampı haline gelen şehir, 4 camie çevrilen bir Roma eseridir.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde Ocak 1878’de Rus ordusu tarafından 1878’den sonra kilise yapılmıştır. Si-
"A li Pasa tarafından alınm ış olup, üç işgal edildi. Bu sıralarda şehirde 3 bin yavuş Paşa tarafından XVII. yüzyılda
tuğlu vezir eyaletinin m erkezi olarak" ev ve 15 bin nüfus vardı. M. Drinov’un cami yapılan Sofya Camii yine kilise­
belirtilmektedir. Şehrin önemli bir ka­ girişimi sonucu şehir, Bulgar Prensli­ ye çevrilmiştir. Defterdar Camii, Paşa
lesi de Aşağı Tuna’daki Bulgar Orta­ ğ in in başkenti olarak seçildi (3 Nisan Sarayı önündeki Çelebi Camii, Şefta­
çağ kalelerinden Drıstır Kalesi’dir, Bu 1879). Özellikle İstanbul Viyana Demir- lili Camii kurşunludur. Vitoş eteklerin­
kale, XV.-XIX. yüzyıllarda Osmanlı yolu’na bağlandıktan (1888) sonra nü­ de Knajevo'da Bâlî Baba Türbesi bu­
imparatorluğu’nun büyük bir askerî, si­ fusta büyük bir artış oldu. Daha son­ lunmaktadır. Sofya yakınında bugün
yasî, İdarî ve dinî merkezi olarak belir­ ra civardaki köyler İdarî olarak Sofya’ de durmakta olan bu türbenin yapım
ginlik kazanmıştır. ya bağlanınca, şehrin nüfusu ve yüzeyi tarihi 1551’dir.
Silistre bugün, Bulgaristan’ın ku­ daha da gelişti. 1892’de burada Bulgar Şehir, Osmanlı yönetiminden çık­
zeydoğu kesiminde, Tuna Irmağı’nın Sosyal-Demokrat P artisinin yerli teş­ madan önce de bayındır bir durumda
güney kıyısında, Romanya (Dobruca) kilâtı kuruldu. 1901'de buraya Bulgar idi. Hazine-i Evrak’ta mevcut belgeler­
sınırı yakınında il merkezi şehirdir. İşçi Sosyal-Demokrat P artisinin Mer­ den Sofya’da birçok yeni binaların ya-
393
pıidıği, bir kısmının ise onarıldığı an­ SREPNİÇA (Bugün: Srebreni- Lesseps’le anlaşarak (Kasım 1854), ka­
laşılmaktadır. Bunlardan onarım gö­ ca). nal çalışmalarına başladı. Ardından da
renler: Grovlan köyü civarında Asfer Fatih Sultan Mehmed tarafından bu girişim gerçekleştirmek için “Com-
Nehri üzerindeki Büyük Köprü (1842), zaptedilerek Osmanlı yönetimine ka­ p ag nie Üniverselle du C anal M ariti­
Sofya’daki Riyale Kışlası (1846), daha tılmıştır. Kalesi II. Bayezid tarafından m e de S u ez" (Evrensel Süveyş Deniz
önce yanan Büyük Saat Kulesi (1846), onarılan kazanın XVII. yüzyılda kale va­ Kanal Şirketi) kuruldu. Kanalın açılı­
selden yıkılan köprüler ve Telgrafha­ roşunda 800 kâgir ve 70 dükkân, Sul­ şından itibaren, 99 yıl boyunca kârın
ne (1876), sayılabilir. Yeni yapılan eser­ tan Bayezid Camii ve başka beş cami yüzde 75’i şirkette kalacak, yüzde 15’i
lerden Iskıra Nehri’ne yapılan sed ile mescit, üç mektep, bir tekke ve bir Mısır’ın olacak, yüzde 10’u da kurucu­
(1848), bilinmektedir. lara dağıtılacaktır. Kanalın açılış çalış­
hamam ile bir han bulunmaktaydı. Bu­
Yeni yapılar olarak rüşdiye mekte- . gün Yugoslavya'da (Bosna) şehirdir. malarına tam olarak 1859’da başlandı.
bi (1858), Dubnica kazasına bağlı Nu- Bu çalışmalar bir ara Ingiltere tarafın­
vesel ve Gürgene köylerine iki kilise dan durdurulmak istendi. Kanal çalış­
(1863), hükümet konağı (1876), Tatar ve
masında 20 bin işçi görevlendirildi.
Bunun üzerine Osmanlı Hükümet) 29
Çerkeş Muhacirleri için mektep ve ca­
Aralık 1859’da Meclis-i Vükelâ ile gö­
mi (1876), Sarıyar köyünde bir Rum ki­
rüşerek, kanal hakkında kesin karar
lisesi (1894), yine Bulgaristan Devlet SÜLEYMANİYE alınması yoluna gidildi. Said Paşa’nın
Arşivi’nde mevcut bir belgeden İhti-
Osmanlı döneminde önce Bağdad ölümü ve yerine geçen İsmail Paşa’-
man kasabası B ilintsi köyüne bir Bul­
eyaletine, daha sonra Musul vilayeti­ nırı zamanında Osmanlı Devleti’nin ta­
gar kilisesi (1874) ve Sofya'ya bağlı
ne bağlı sancak merkeziydi. Tanca va­ vassutuyla bir ara kanal çalışmaları
Debre-i Salafça köyünde de bir Bulgar
disi kenarında, yörede oturan ve Ba­ durduruldu. Daha sonra işçilere ücret
kilisesi inşa edildiği öğrenilmektedir. ban denilen aşiret reislerinden biri ta­ ödenmeye ve kazı işlerinde makineler
Evliya Çelebi “Seyahatnâm esi"n- rafından 1784’te kurulan ve 1780-1802
kullanılmaya başlanınca, Osmanlı
de Sofya’dan geniş olarak söz etmiş, yılları arasında Bağdad Valiliği’nde bu­
Devleti de yeni bir fermanla kanalın
Sofya’nın tarihî, gelişmesi, mahallele­ açılışına izin verdi (1866). Üç yıl sonra
lunan Büyük Süleyman Paşa’nın adı­
ri, camileri, medreseleri, hamamları,
na izafeden bu adı alan Süleymaniye, kanal, imparatoriçe Eugenie tarafın­
ılıcaları, han ve kervansarayları, mesire
Birinci Dünya Savaşı sonunda (13 Ka­ dan açıldı (17 Kasım 1869). Bu tarihten
yerleri, ziyaretgâhları ve Şarköyü Ka­ sonra Süveyş Kanalinın önemli stra­
sım 1918), ingilizler tarafından işgal
lesi ayrıntılı olarak anlatılmıştır. tejik rolleri oldu. Birinci Dünya Sava­
edildi. Ancak yörede bulunan halk,İn­
Sofya’da 39 Türkçe gazete ve 7 giltere ve Arap yönetimine karşı isyan ş in d a ingilizler, burayı almak isteme­
Türkçe dergi çıkmıştır. Sofya’da çıkan etti ve bu durum, Kuzey Irak’a son yıl­ lerine rağmen 1915 ve 1916’da Türk -
ilk Türçe gazete Arnavut ırkına bağlı larda bir çeşit muhtariyet verilinceye Alman kuvvetleri buna karşı koydular.
Türk toplumundan Manizâde Yusuf Ali kadar sürdü. 1946 yılına kadar İngiltere’nin yöneti­
Türabî Derviş tarafından yayınlanan Osmanlı döneminde Çemcal mev­ minde bulunan kanal, 1958’de kesin
TARLA gazetesidir(7.4.1880-24.8.1880). kiinde bir kışla inşa edilm iştir (1867). olarak Mısır Hüküm etine geçti.
Sofya’da en son yayınlanan gazete ise, Süleymaniye, bugün Irak’ta şehir, Süveyş, bugün Mısır’da önemli bir
T ü rkiye ’den B u lg a ris ta n ’a kaçan il idare merkezidir. liman şehridir.
(1948), gazeteci Ziya Yamaç tarafından
yayınlanan TİTOCU (7.11.1951) adlı ga­
zete olup, 1 ay 23 gün sonra kapanmış-
tır (31.12.1951). En uzun süreli Türkçe
gazete ÇİFTÇİ BİLGlSİ’dir. (14.1.1919-
19.5.1934). En kısa süreyle yayınlanan SÜVEYŞ SÜ2EBOLU (Bugün: Sozopo-
ve II. Abdülhamid’in siyasetini destek­ Eski Mısır yerleşim yeri olan Sü- lis).
leyen Necib Nadir Bey tarafından çı­ yevş’teHıristiyanlığınilk zamanlarında Osmanlı yönetimi sırasında bir ka­
karılan SERBEST BULGARİSTAN ad­ balıkçılık ve kaçakçılıkla geçinen yer­ saba olan Süzebolu’yu gezen Evliya
lı gazetedir (14.11.1887-1.12.1997; 3 li bir toplum yaşamaktaydı. Müslüman Çelebi, "S eyahatnâm esi" nde buranın
nüsha). devrinde oldukça zenginleşen şehir, Karapınar’ın doğusunda, Karadeniz kı­
Sofya’da yayınlanan 46 Türk gaze­ Osmanlı imparatorluğu yönetiminde yısında oldukça mamur bir iskele ol­
tesi ve dergiler şunlardır: (1517) Yavuz Sultan Selim tarafından duğu, deniz kıyısında büyük dükkân­
Türkçe: TARLA-BULGARİSTAN bir deniz üssü olarak daha da gelişti. ların bulunduğu yazılıdır. Süzeboiu’-
RESMİ GAZETE TERCÜMESİ, DİK­ Bu devirde Kahire yolundan 1.5 mil nun kalesi dörtgen şeklinde ve Rum
KAT, ÇAYLAK, SERBEST BULGARİS­ uzaklıktaki bir “S u e s ” suyu bugünde yapısıydı. 814 yılında Musa Çelebi ta­
TAN, BAŞLANGIÇ, İTTİFAK SADA-İ kalıntılarına rastlanan bir su kemeri ile rafından fethedildi. Gümrük emini diz­
MİLLET, FERYAD, EYAM, SOFYA şehre getirildi. XIX. yüzyılın başlarına darı, yeniçeri, kethüda yeri bulunmak­
MUHBİRİ, TUNCA (1913), BALKAN, doğru çökmeye yüz tutmuş ve önemi­ taydı. Burada 600 kadar kiremitli ev,
TÜRK SADASI, ÇİFTÇİ BİLGİSİ, ZİYA, ni kaybetmişken, 1837’de Ingiltere ile cami, han ve hamam, çarşı ve pazarı
AHALİ, 1921’de TUNCA, DOSTLUK, Hindistan arasında posta yolu kurul­ ile kiliseleri bulunmaktaydı. Kasaba­
BULGARİSTAN, REHBER, TEBLİGAT, duktan ve özellikle kanalın tamamlan­ nın karşısında deniz içinde üç adet
DELİORMAN, ÇİFTÇİ KURTULUŞU, masından sonra şehir, yeniden parla­ adacık ve üzerinde birer kilise vardı.
MEDENİYET, YENİ GÜN, DOĞRU mıştır. Bunlardan " Aya A nastasya” denilen
YOL. YILDIRIM, SES, IŞIK ve TİTOCU; XV. yüzyılda Venedikliler, XVII. ve ada üzerinde bir de manastır bulun­
RESİMLİ TÜRK SADASI (Dergi), RE­ XVIII. yüzyılda da Fransızlar Süveyş maktaydı. Bu adanın karşısına (Çinge­
SİMLİ BALKAN (Dergi), MECMUA-IİR- berzahında bir kanal açmanın gerek­ ne) iskelesi denirdi. Buranın kuzeyin­
ŞAD (Dergi), ÇİÇEK (Dergi), ÇOCUK liliği üzerinde durdularsa da bu düşün­ de Boğaz iskelesi vardı. Daha kuzeyin­
SEVİNCE (Dergi), YENİ IŞIK ve YARIM ce ve girişimler sonuçsuz kaldı. Mısır’ın de Ahyolu Kalesi olup, adı "R ap ho ii"
(Dergi); Fransızca olarak: LE CORRİER NapolĞon tarafından işgali sırasında den bozmadır. Kalesi deniz kıyısında,
DES BALCANS; Türkçe-Bulgarca ola­ (1798-1801) Süveyş Kanalinın yeniden beşgen şeklinde bir yapıydı.
rak: VATAN, ŞARK, EFKÂR-I UMUMİ­ açılması ile ilg ili ciddi çalışma Fran- Şehir bugün, Bulgaristan’ın Kara­
YE, KOCA BALKAN, HALK SESİ, IŞIK; sızlar tarafından yapıldı. deniz kıyısında ilçedir.
Arnavutça olarak: DRİTTA, Bulgarca Süveyş Kanalinın ciddi bir şekil­
olarak: TERBİYE gazetesi çıkmıştır. de ele alınması ve açılması girişimi
Sofya, bugün Bulgaristan’ın en bü­ 1854’te Mısır Hıdivi olan Sâid Paşa’nın
yük şehri ve başkentidir. Ülkenin siya­ girişim i ile oldu. Sâid Paşa, Fransız
set, ekonomi ve kültür merkezidir. diplomat ve mühendis Ferdinand de
394
dece eğitim yüksek bir düzeye ulaş­
makla kalmamış, eski pazar mahalle­
lerinin yerine yeni caddeler açılmış,
şehrin görünümü oldukça değiştiril­
miştir. Bununla beraber eski yüzyıllar­
da olduğu gibi, şehrin gelişmesi, bu
devrede de büyük yangınlarla sekteye
uğramıştır. Bu arada 1757 yılıda Şam’
da meydana gelen büyük bir deprem
ile 1891 yılında başgösteren kolera
salgınında halkın büyük çoğunluğu te­
lef olmuştur.
Şam, Osmanlı yönetimine girdik­
ten sonra büyük gelişmeler göstermiş,
bugünkü şehrin Islâm mimarîsi bakı­
mından en güzel eserlerinden bir kıs­
mı Osmanlı dönemine ait olmuştur.
1554/1555’te şehrin batısındaki kapı­
ları önünde Barada kıyısında, Kars al-
Ablak’ın yerinde ve onun enkazından
yararlanılarak, Türk üslûbu ile ve Mi­
mar Sinan’ın planına göre, iç açıcı bir
cami inşa edilmiştir. Ayrıca Şam’ın en
ünlü camilerinden, mevcudiyetlerini
Türk paşalarına borçlu olduklarını be­
lirtmekte yarar var. Zira, bu yapılardan;
Bilâl-i Habeş Hazretlerinin türbesi
(1825), Seyyid izzeddin Hazretlerinin
mezarı (1893), Sultan Süleyman Camii
ile medresesi (1887) Hazret-i Risalet-
penahı Camii (1980) Derviş Paşa Ca­
mii (1892), Cami-i Şerif (1895 ve 1895),
Pamuk Dede Türbesi ve sebili (1904)
onarımları örnek olarak gösterilebilir.
Sultan Selim Camii, I. Selim tara­
fından 1516 yılında yaptırılmıştır. Pan­
dantiflere dayalı bir kubbeyle örtülü­
dür. Önünde üç kemerle ve küçük kub­
beyle kapatılmış bir son cemaat yeri
ve bunun çevresinde üç yandan sütun­
lara dayanan, önden yedi, yanlardan
üçer kemerli, eğimli bir çatı ile örtülü
ŞAM: Dervişler Tekkesi (XIX. yüzyıl). revak vardır. Camiin kuzeybatı ve ku­
zeydoğu köşelerinde iki ince minare
ŞAM (Arapça: Dimaşk, Dimaşk Suriye ile büyük ölçüde ticarette bu­ yer alır. Öndeki avlunun sağında ve so­
al Şam). lundular. Derviş Paşa tarafından lunda semer kemerli onikişer küçük
Kuruluşundan beri önemli bir yer­ 1572’de inşa ettirilen Han al-Barir ile kubbeyle örtülü revaklara açılan altı­
leşme yeri otan Şam, 635'te Araplar ta­ 1732’de Süleyman ve 1752’de Esad Pa- şar hücre bulunur. Bu hücrenin pen­
rafından fethedildi. 639 yılında Eme- şa’lar tarafından yaptırılan hanlar, şeh­ cere alınlıkları çinilerle kaplıdır. Sütun
vîlerin yönetimine girdi. XIII. yüzyılda rin bu devirdeki ticaret hayatında ge­ başlıkları üçgenlere bölünmüştür. Ba­
(1260), Moğolların istilâsına uğradı. lişme göstermiştir. tıda ayrıca küçük bir mescit bulunur.
Daha sonra Memlûk Devleti’nin Suri­ Şam, 1832-1840 arasında geçici Şam Kalesi’nin onarımı en son
ye vilayetlerinin en önemli yerlerin­ olarak Osmanlı Devleti’ne isyan eden 1842 yılında yapılmıştır. XIX. yüzyıldan
den biri oldu. Memlûk ordusunun Mer- Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın yöneti­ itibarense şehirdeki imar hareketleri
cidabık Savaşinda yenilgisinden son­ mine girdi. İdarî ve özellikle askerî şöyle sıralanabilir:
ra (28 Eylül 1516) şehir, Osmanlı İmpa­ maksatlar için birtakım yeni binalar Kadınlar (1848) ve erkekler için
ratorluğu yönetimine girdi. Osmanlı yapıldı. Bu arada Tangiziya, askerî (1869) bir hastane inşa edilmiş
padişahı, kendisine iltihak eden Mem- mektebe çevrildi. (1870), süvari kışlasının onarımı ya­
lûklerln Dimaşk Valisi Cambirdi al- 1850 yılında Tanzimat-ı Hayriye'ninpılmış, tramvay yapımı için Yusuf
Gazali’yi eski görevinde bıraktı. Ya­ amacına hizmet etmek üzere bazı bü­ Matran Efendiye imtiyaz verilm iştir
vuz’un ölümünden sonra Vali Kanuni­ yük eyaletlerde birerEyalet Meclisi ka­ (1888-1890).
yi tanımadı ve şehrin Ulu Camiinde is­ rarlaştırıldığından Şam’da da böyle bir XIX. yüzyıldan itibaren ildeki
tiklâlini ilân ettikten sonra iç kaleyi ele meclis teşkiline ve bu meclisin kim­ eğitim-öğretim faaliyetlerine büyük
geçirdi. Trablus, Humus ve Hama da lerden oluşacağının ve görevinin ne çapta katkısı bulunan imar hareketle­
kendisine katıldı. Bunun üzerine Ka­ surette belirleneceğine dair Şam Va­ ri şöyledir:
nunî tarafından üzerine gönderilen Os­ lisi Mehmed Said Paşa’ya hüküm gön­ Mekteb-i idadiye öğrencileri için
m a n lI kuvvetlerince yenilerek öldürül­ derildi. 1860’ta Şam’da Dürzîler ile Ma- koğuş ve dersane ile cami inşa edil­
dü. Böylece şehir kesin olarak Osman­ runîler arasında çıkan anlaşmazlık miş (1859), Hasbiya kasabasına bir rüş­
lI yönetimine girdi. kanlı şekilde bastırıldı. 1863 yılında ye­ diye mektebi açılmış (1883), Mekteb-i
ilk Osmanlı yönetiminde şehir ve ni bir ayaklanma daha olduysa da ka­ Tıbbiye-i Mülkiye eğitim-öğrçtime açı­
bölgesi nisbî bir refah içinde yaşadı­ rışıklık çıkaran Urban aşireti tenkil olu­ larak (1903) aynı yıl müdür olarak Mem-
lar. Ticaret ve özellikle hac bu refahın narak ilgililer yakalanıp cezalandırıldı. duh Bey atanmış, idadi mektebi bina­
başlıca etkenleri oldu. Osmanlı impa­ larının onarımları yaptırılmıştır (1907).
ratorluğu’nun en parlak devrinden ön­ 1878’de Midhat Paşa’nın Şam Va­ Burada yaşayan Hıristiyan dinine
ce Fransızlara bahşedilen (1535) kapi­ liliğ in d e şehir oldukça müreffeh bir mensup vatandaşlar için ise, Osman­
tülasyonlardan yararlanan Batılılar da hayata kavuştu. Onun zamanında sa­ lI Hükümetince gerektiği şekilde dinî
395
ibadet yerlerinin yapılmasına veya Bulgaristan’da inşa edilen en büyük Devleti’nin Tuna boyunda en önemli
onarılmasına izin verilmiştir. XIX. yüz­ Osmanlı eseridir. Eserin mimarı belli müstahkem mevkilerinden biri olma­
yılda bu konudaki faaliyetler şöyle sı­ değildir. Plant, mimarî tarzi, teşkilâtı, sı sebebiyle asker ve devlet memuru,
ralanabilir: müştemilâtı bakımından Nevşehir’de­ sınıflı, kasabanın en münevver toplu­
1855 yılında eski Katolik kilisesi­ ki Damad İbrahim Paşa C amii’ne tıpa luğunu oluşturmaktaydı. Şumnu Türk­
nin onarımı, 1858’de Meydan Mahalle­ tıp benzediğinden her ikisinin aynı mi­ lerin de düğün^alkın malî durumunun
s i’ne, Dariye köyüne (1859), Maşora kö­ marın eseri olması kuvvetle muhte­ en az rol oynadığı, buna karşın, kısa
yüne (1859), vilayet merkezine (1862) meldir. Şadırvanı çok zariftir. Vakfiyesi bir süre için de olsa, halkı etkileyen ve
birer Rum kilisesi ve Buka-i Garbî ka­ 21 Rebiülevvel 1157’de tanzim edil­ birleştiren bir olaydır.
zası Aytenik köyüne bir Marunl kilisesi miştir. Bundan başka Saat Kulesi, kış­ Şumnu’da (Şum en) Türkçe gazete
yapılmıştır. lalar da Türk döneminden kalma yapı­ ve 2 Türkçe dergi yayınlanmıştır. Şum­
Şam, bugün Suriye’nin en büyük lardır. Şehrin batı bölümündeki park­ nu’da ilk çıkan Türk yayını muallim Ha­
şehri ve başkentidir. ta da eski köşkler muhafaza edilm iş­ fız Abdullah Fehmi Meçik tarafından
tir. Bu yapılardan başka Saat Camii yayınlanmış olan YOLDAŞ dergisidir.
(Şaban Bey Cam ii) 1580 yılında inşa (15.12.1921-1.9.1922). Şumnu’da en
edilm iştir. Yanındaki çalar saat ve ku­ son çıkan gazete ise Müderris Ahmed
lesi 1603 yılında yapılmıştır. Kemal Hasanoy tarafından yayınlan­
Eski Camii, Kılek Camii (ibadete mış olan HAVADİS adlı gaazetedir.
ŞUMNU,ŞUMLA,ŞUMLAR açıktır), Piliç Camii, Tatar Camii, Ihla­ (1.2.1936-28.2.1941; 5 yıl). Şumnu’da
(1950-1965 yılları arasında kullanılan mur Camii, Ravna Çeşmesi, Şumnu yayınlanan diğer gazete ve dergiler
adı: Kolarovgrad: Bugün: Şumen). Bedesteni, Surp Asdvadzadzin Erme­ şunlardır:
Unlü Arap coğrafyacısı idrisî, bu ni Kilisesi (1834), Kamçısuyu Köprüsü GENÇ MEKTEPLİ, BULGARİSTAN
eski şehirden “M isiy o n e s " adıyla söz (1837) kayda değer Osmanlı dönemi TÜRK MUALLİMLER MECMUASI, SA­
eder. Çandarlı Ali Paşa komutasında­ yapılarıdır. VAŞ VE YENİ SÖZ, S A D A -I İSLAM,
ki 20 bin kişilik Osmanlı ordusu Bul­ 1667’de yapılan Solak Sinan Camii, İNTİBAH, YARIN
garistan’ı fethe başlayınca, Tikenlik ve 1848’de inşa edilen Debbağhane Ca­
Çalıkavak Boğazı'ndan Kocabalkan’ı mii yıkılmıştır. 1729 tarihinde yapılan
aşarak Şumnu’yu yardı. Burasını alma­ Kılek Camii bakımsızdır. 1769’da inşa
ya çalışırken, çok zorluk çektiğinden edilen ve güzel bir ta’likle yazılmış ki­
şehre "Ş um lu ” adını koymuş, bazı es­ tabesi bulunan Reis Paşa Camii depo TAAZ
ki kayıtlarda Şumlu diye yazılıdır. Şe­ yapılmıştır. Muradiye, Müşebbekli, Osmanlı yönetiminde Yemen San­
hir, uzun yıllar Osmanlı İmparatorlu­ Ağa, Karaman, Dümdar, Çarşı, Şerif cak merkezi şehir, Özdemiroğlu Os­
ğu’nun, Tuna boyundaki askerî mer­ Ağa, Karaağaç camileri, önemli cami­ man Paşa tarafından Osmanlı toprak­
kezlerinden, kazalarından biri oldu. lerden olup, bunların çoğu yıkılmıştır. larına katıldı. Daha sonra Yemen Va­
Birçok Osmanlı - Rus savaşında önem­ 1920 yılında Şumnu’da mevcut ca­ lisi Ferik İsmail Paşa’nın çabalarıyla
li rol oynadı, savaş sahnesi oldu. Ku­ mi ve mescitler şunlardır: bayındır hale geldi.
zeyden gelen Rus saldırılarına kar­ Şerif Halil Paşa Camii (Tombul Ca­ Taaz, kuzeyden Hadide, kuzeydo­
şı doğal bir kale olduğundan, askerî mii), Eski Cami, Çarşı Camii, Dündar ğudan Sana sancakları, güneyden
önemi artmış, II. Ordu merkezi olmuş­ Camii, Müşabakalı Cami, Reis Mahal­ Aden Körfezi ile batıdan Bab-il Men­
tur. Askerî kudretiyle mütenasip ola­ lesi Camii, Üçpınar Mahallesi Camii, dik Boğazı ile sınırdı. Taaz, Eb, Aden,
rak nüfusu da artmıştır. Burası diğer Şerif Ağa Camii, Tütünlük Camii, Ta­ Ka'tebe, Hacriye ve Muha adlarıyla 6
kentlerin Osmanlı imparatorluğu’ndan tar Mahallesi Camii, Ihlamur Camii, Kı- kazaya bölünmüş olup, 10 nahiye ve
koparılırken de yüzbinlerce Türk göç­ lek Camii, Aygır Camii, Moğoş Mesci­ 447 köyü vardı. Bölgedeki nehirlerin
menine bir barınak olmuştur. 1829’da di, Karaşaban Mescidi, Çömlekçi Ma­ çoğu yazın kururdu. Dolayısıyla bura­
Tuna’yı geçen Rus kuvvetleri, Şumen’i hallesi Mescidi, Çukur Tekke Mesci­ da çöl alanı oldukça genişti. Ürün ola­
kuşatmışlarsa da ele geçirememişler- di, Gelberi Sultan Mescidi, Haşan Pa­ rak kahve, pamuk, çivid, buğday, arpa,
dir. 1869 yılında Rusçuk’ta Tuna Mat- şa Tekke ve Mescidi. susam, mısır, bakla, hardal, haşhaş,
baasinda basılan bir resmî salnâme- 1920 yılında Şumnu’daki çeşme ve hurma yetiştirilirdi.
ye göre o tarihte Şumen’de 4 bin 152 şadırvanlar şunlardır: Taaz kaza merkezi, Cebel-i Sera
ev, 40 cami, 1523 dükkân, 253 mağa­ Şerif Paşa Çeşme ve Şadırvanı, Nehri'nin iki kolu arasında bir vadide,
za, 38 han, 5 hamam, 35 fırın, 46 tabak­ Çarşıiçi Çeşme ve Şadırvanı, Mutaflar Sana'nın yaklaşık 250 kilometre gü­
hane, 34 meyhane, 14 tabya ve topha­ Çeşme ve Şadırvanı, Ravna Çeşmesi, neydoğusunda ve iskelesi olan Muha'
ne, 3 cephanelik, 1 telgrafhane, 1 has­ Kılek Çeşmesi, Çingene Çeşmesi, Kü­ nin 7 kilometre kuzeydoğusundaydı.
tane 3 kışla 13 ambar 1 hükümet çük Çeşme, Karaağaç Çeşmesi, Acı Merkez nüfusu 1200 kadardı. Birbağ-
konağı, 1 mahkeme, 1 memleket saa­ Çeşme, Mangalak Çeşmesi, Çukur çesi ve birkaç kışlası vardı. Daha eski
ti, 32 mektep, 6 medrese ve imaret, 10 Çeşme, Piliç Çeşmesi, Apil Çeşmesi, dönemlerde, daha büyük ve daha ge­
tekke ve türbe, 5 kilise, 1 havra ve pek Uçpınar Çeşmesi, Karaşaban Çeşme­ lişmiş olduğu, civardaki kalıntılardan
çok çeşme varmış. Bu yapılardan kış­ si, Dolupınar Çeşmesi, Kurşunlu Çeş­ anlaşılmaktadır.
lanın 1856 yılında onarıldığı, hükümet me, Kasap Çeşmesi, Gelberi Sultan Sancağın arazisinde vapur kömü­
konağının 1864 yılında yapıldığı, 1873 Çeşme ve Şadırvanı, Reiscami Çeşme­ rü ve çeşitli cinste demir, gaz maden­
yılında bir rüşdiye mektebi daha açıl­ si. leri mevcuttu.
dığı ve Aya Yorgi adlı bir Rum kilisesi Şumnu, bugün kuzeydoğu Bulga­
inşa edildiğini Hazine-i Evrak’ta bulu­ ristan’da, Sofya-Varna Demiryolu üze­
nan belgelerden öğrenmekteyiz. rinde bir şehirdir.
1878 yılında Rusların eline geçen Bulgaristan yönetimindeki Şumnu,
Şumnu, 1898 Berlin Antlaşması ile ku­ Türk halkının çoğunluğunu malî ba­
rulan Bulgaristan Prensliği sınırları kımdan, orta halli esnaf, çiftçi ve tüc­ TÂİF
içinde kaldı. Osmanlı egemenliği yıl­ car oluşturmaktadır. Daha Türkiye yö­ Midhat Paşa’nın boğdurulduğu yer
larında şehir, canlı bir el sanatiarı (ba­ netimindeyken gelişmiş olan tabaklık, olarak Türk tarihine geçen Tâif, uzun
kırcılık, dem ircilik, ipekçilik, dokum a­ sonradan da Türklerin elinde kalmış­ bir süre Arabistan sınırlarında kaldık­
cılık) merkezi olarak gelişmiştir. tır. Hatta 1920 yılında Türkler tarafın­ tan sonra 1517 yılında Yavuz Sultan
Şumnu’da Osmanlı döneminden dan birkaç deri fabrikası bile kuruldu. Selim tarafından fethedilerek, Osman­
kalma birçok yapı vardır. Bu yapılar Bağımsız Bulgar Devleti’nin kurulu­ lI yönetimine geçti. 1916 yılında Türk
arasında Şerif Paşa Camii (1745) özel şunda Şumnu’da yaşayan bir kısım hükümetine isyan eden Mekke Şerifi
bir yer tutar. Halk arasında daha çok halk, aileleri ile birlikte Türkiye’ye göç Hüseyin b. Ali, 1918’de İngiltere’nin
Tombul Cami adıyla anılan bu cami, ettiler. Şumnu’nun uzun yıllar Osmanlı yardımıyla “H icaz M e lik /iğ i” ni kurdu.

396
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Sa- layeti içinde bir sancak merkeziydi ve mıştır. Bugün, Bulgaristan’da Meriç Ir­
vaşı’ndan yenik olarak ayrılması nede­ sancağın bir kazası (Prepol) vardı. XIX. mağı kıyısında, Yukarı Trakya vadisi­
niyle bu olayları bastıramadı ve böy­ yüzyıl ikinci yarısından itibaren kaza nin başında Rodoplarla Srednagora’
lece şehir, Osmanlı yönetiminden çık­ merkezi oian Taşlıca’da 1859 yılında nın dağ çemberi içinde kalan şehirdir.
tı. “A yno rice" adlı Rum manastırı, 1860
XIX. yüzyılda T â ifîe kale ve kışla­ yıhnda bir Rum kilisesi, aynı yıl
lar onarılmış (1843), bir muvakkithane “O bu sto riçe” Rum kilisesi (bu k ilise­
(1851) ile hükümet konağı (1869) inşa nin yapmtnda O sm anlı H ü kû m e ti’nce
edilm iştir. 50 bin kuruş yardım yapılmıştır). Bren- TEBRİZ
Tâif, bugün Suudî Arabistan’ın ba­ cay Mahailesi’ne bir Rum kilisesi (bu
Kesin olarak ne zaman kurulduğu
tısındaki Hicaz eyaletinde bir yayla kilisenin yapımında O sm anlı H ü kü m eti
bilinmeyen Tebriz, Tuğrul Bey tarafın­
şehridir. 5 bin kuruş yardım yapm ıştır) (1871).
dan 1055’te alınarak Selçuklular dev­
1892 yılıda kazaya yarım saat uzaklık­ rinde büyük bir önem kazandı. Daha
ta bir başka Rum kilisesi, 1895 yılın­ sonra Irak Selçukîlerin egemenliğine
da Hıristiyan ahalinin çocukları için bir girdi. 1120'de Gürcülerin akınına uğ­
mektep (1895) ile, Perikva adlı mahal­
TAMIŞVAR (Rumence: Timişo- leye “Aya N ik o la ” adlı Rum manastı­
radı. 1139’da Kara Sungur’un eline
ara; M acarca: Temeşvar). geçtiyse de, kısa bir süre sonra Azer­
rı ve papaz odaları inşa edilmiştir. baycan’a Atabeglerin kurucusu İldeniz
Eski bir Macar şehri ve aynı adı ta­ Taşlıca, İkinci Dünya Savaşı’ndan
şıyan kontluğun merkezi olan Tamış- vasıtasıyla geçti ve 1186-1191 yılları
sonra Federasyonun Karadağ Cumhu­ arasında Azerbaycan’ın merkezi oldu.
var’ın yazılı belgelerde adı ilk kez 1242
riyeti sınırları içinde yer aldı (Yugos­ 1225’te Sultan Celâleddin Harizmşah
yılında geçer. XIV. yüzyılda şehir oldu.
lavya).
Macaristan Kralı Karoly I, şehri tahkim Atabegier’in hanedanlığına son verdi.
ettirdi ve XV. yüzyılda, Macaristan 1230’da Moğolların eline geçen şehir,
Krallığı’nın, Osmanlı akınlarına karşı 1263’te İlh a n lIla rın başkenti oldu.
eh önemli savunma merkezlerinden bi­ 1336’da Celayirlilerinin hâkimiyetine,
ri haline geldi. Şehir, 1552’de Sokollu TATAR PAZARCIK (1949’a 1392’de de Timur’un eline geçerek, Ti­
Mehmed Paşa tarafından zaptedilerek, kadar Bulgarca adı: Dobriç). mur İmparatorluğu’nun batı eyaletle­
Osmanlı yönetimine bağlandı. Paşalık­ Şehir, 1485’te eski bir yerleşme ye­ rinin idarî merkezi oldu. 1446’da Kara-
la yönetilen Tamışvar’a iki tuğlu mir- rinde Türkler tarafından kuruldu. Baş­ koyunlulara, 1468’de de Uzun Haşan
miranlar, bazen üç tuğlu vezirler de langıçta yalnız Türklerin yaşadığı bir tarafından alınarak Akkoyunlulara bağ­
atanırdı. Paşasının hası 806 bin 790 yer olarak gelişti. XVI. yüzyıl sonunda landı. Bir süre de Safevîlerin başken­
akçeydi. Tamışvar Kalesi, Paşa merke­ şehre Bulgarlar da yerleşmeye başla­ ti olan şehir, 1514’te Yavuz Sultan Se­
zi olup, 59 zeamet, 290 tımar ve cebe­ dı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında şe­ lim tarafından Çaldıran Savaşı’ndan
lileriyle, 7 bin 800 askeri bulunmaktay­ hirde el sanatları, XIX. yüzyıl ortaların­ sonra alınarak Osmanlı yönetimine
dı. Kalede alay beyisi, çeri başısı, yüz­ da ise ticaret de gelişti. Burada, Os­ bağlandı. Bu tarihten sonra şehir Os­
başısı vardı. Kalesi önemli bir strate­ manlI yönetimi zamanında 20 cami, 7 manlI İmparatorluğu ile Safevîler ara­
jik konuma sahipti. Beş kapısı bulun­ okul, 200 dükkân, 3 hamam, 7 tekke, sında birçok kez el değiştirdi. 1724 yı­
maktaydı. 1 imaret, 7 tüccar hanı yapılmıştır. lında Safevîler eline bir kere daha geç­
Altı sancaklı olan Tamışvar eyale­ Bunların arasında Makbul İbrahim Pa­ tiyse de, aynı yıl Hemedan ve diğer il­
tinde Hazine defterdarı, defter kethü­ şa Kervansarayı ve Hacı Caferoğlu Ca­ lerden toplanan kuvvetlerle geri alın­
dası, tim ar defterdarı, padişah malla­ mii en önemli olanlarıdır. dı ve bundan sonra bir saldırıya karşı
rı defterdarı, çavuşlar kethüdası ve XIX. yüzyılda burada mevcut demir koyabilme amacıyla şehirde bir kale
emini, yirmi iki tuğa sahip kale ağala­ madeni fabrikasının üretimine Osman­ yapılması için, Tebriz'e bir bina emi­
rı vardı. IV. Mehmed devrinde sancak lI Hükûmeti’nce izin verilerek (1841), ni, para ve çok sayıda işçi gönderile­
merkezi bulunan Tamışvar, 1716 yılı­ üretilen demirden belirli miktarda öşür rek, Tebriz Seraskeri Vezir Abdullah
na kadar OsmanlIların yönetiminde alınmış, Kozlu Dere ve Meriç nehirle­ Paşa kalenin bir an önce yapımı için
kaldıktan sonra, bu tarihte Prens Eu- ri üzerinde bir köprü yapılmış (1858), emir verdi. Ancak kısa süre sonra ye­
gen kumandasındaki Avusturya ordu­ kazaya bağlı köylerde Bulgar ve Rum niden Safevîlere geçti e 1731’de Os­
ları tarafından geri alındı. Pasarofça kiliseleri inşa edilmiştir. manlIlar tekrar şehri geri aldı. 1732’de
Antlaşması’ndan (1718) sonra, Habs- Yine bu tarihlerde Sofya’ya kadar İra n lIla ra bırakıldı. 1827’de İran’ın za­
burg İmparatorluğu’na bağlandı. olan caddenin ve köprülerin onarımı yıf durumundan yararlanan Ruslar,
XVIİ. yüzyılda şehirde 4 cami, 4 yapılmıştır. şehri işgal ettilerse de, 1828 yılında ya­
tekke, 7 mektep, 3 han, 4 hamam, ka­ Evliya Çelebi “Seyahatnâm esi"n- pılan bir anlaşma ile İran’a bırakıldı ve
le varoşunda 10 mahalle ve horoz ka­ de Tatar Pazarcık kasabasından uzun bundan sonra burası, Iran veliahtları­
pısı karşısında Şeydi Ahmed Paşa Ca­ uzadıya söz edilir. Seyahatnâme’ye gö­ nın resmî oturma yeri oldu, 1909’da
mii bulunmaktaydı. Hamamlardan, re, Tatar Pazarcığı, eskiden küçük bir Ruslar şehri işgal ettiler. Birinci Dün­
Sultan İbrahim Hamamı’nın da adı bi­ köy idi. Fakat Süleyman Han zamanın­ ya Savaşı’nda boşaltılan şehri Türk
linmekteydi. da Alman ülkelerine çok sefer yapıldı­ kuvvetleri aldıysa da Ruslar yeniden
Sultan Süleyman Camii, yapıldı­ ğından ve buranın genişletilerek daha şehre hâkim oldular. 1917'de Rus ih­
ğında dönemin yazarlarınca muazzam kullanışlı olması için Makbul İbrahim tilalinin çıkmasından yararlanan Kâ­
bir yapı olarak bildirilmekteyse de, bu­ Paşa sadrazam iken bu belde güzelleş­ zım Karabekir kumandasındaki Türk
gün izi kalmamıştır. tirilerek kasaba oldu. Rumeli eyaleti kuvvetleri 1918’de Tebriz’i aldı. Bir yıl
Sultan İbrahim Hamamı, şimdiki toprağında Filibe Nazırı idaresi’nde sonra İran’a geri verildi.
Tamışvar’ın küçük bir meydanında, es­ üçyüz payesiyle şerif kazaydı. Burada Bugün İran'ın kuzeybatısında bu­
ki belediye dairesinin .yerindeydi. Ki­ Gürcü Mehmed Paşa hazinedarların­ lunan Tebriz şehrinin yerli nüfusunu
tabe kapısının sağ ayağında yerden 60 dan Nazır Ağa Camii'nin bütün imaret­ Azerî Türkleri oluşturur. Buraya 1465
santim yukarıda bırakılmıştır. Hamam leri kurşunla örtülüydü. Şehrin meyda­ yılında Karakoyunlu Hükümdarı Muza-
1757-1775 arasında yıktırılmıştır. nında ve pazar yerindeydi. fereddin Cihanşah tarafından Muzaf-
Tamışvar bugün, Romanya’da şe­ Tatar Pazarcığı’ndaki en bilinen ve feriye Mescidi yaptırılmıştır. Bu yapı,
hirdir. iç süslemeleriyle görkemli olan yapı­ tuğladan yapılmış olup, Van Ulu Ca-
lardan Paşa Camii ve Hacı Osman Ca­ m ii’nden daha zengin ve çini süsleme-
mii dikkate değer Osmanlı dönemi ya­ lidir.
pılarıdır.
Ağustos 1877’de Rus ordularının
TAŞLICA (Bugün: Plevliye). buraya gelmesi üzerine Osmanlı as­
Osmanlı hâkimiyetinde Kosova vi- kerleri buradan çekilmek zorunda kal-
397
TEPEDELEN (Arn. Tepelene; rev Paşa Türbesini andıran sekiz kö­ kurduğu kütüphane çok zengindi. Bu
Tepelena). şe planlı ve kubbeli bir türbe, hayratın kütüphanede, yazarın elyazısı iie Keş­
Osmanlı yönetiminde kaza merke­ yapıcısı Mustafa Faşaoğlu Osman şaf tefsiri bulunduğu kayıtlardan an­
zi olan Tepedeien’de XIX. yüzyıl baş­ Şah’a aittir. 1778 yılında Tırhala’ya laşılıyor.
larında Yanya yöresinde hüküm sür­ bağlı Kırkağaç kasabasında Hacı Ke- Osmanlı döneminde Tırnova’da ko­
müş ve îi. Mahmud tarafından idam et­ rimzâde Camii bulunmaktaydı ve bu lera salgınının başgösterdiği ve gerek­
tirilm iş olan Tepedelenli Ali Paşa’nın cami bitişiğinde bir medrese yaptırıl­ il önlemlerin alınması hakkında irade
yaptırdığı bir cami bulunmaktaydı ki, mıştır, çıkarılmış (1868), kazaya bağlı Leskof-
bu yapı 1897 yılında inşa edilm iştir. Osmanlı döneminin ikinci yarısın­ ça nahiyesi 1876 yılında kurulmuş ve
Şehirde Osmanlı dönemi yapıların­ dan itibaren şehirde kale ve resmî da­ buraya bir müdür atanmıştır.
dan 3 cami, 1 medrese, 2,mektep, 3 irelerin onarım ve yapımlarına ağırlık 20 Nisan 1841 tarihli bir iradeyle
tekke ve zaviye, türbe ve kale vardı. verilmiştir. 1862 yılında sancaktaki Dö- Tırnova’da vergiler indirilm iştir. Os-
Kazaya 1863 yılında Lovobo ve Tir- meke Kalesi onarılmış, aynı yıl asker­ manlı İm paratorlu^u’nun son döne­
buk köyleri arasında "M eryem A n a" ler için bir kışla, 1866 yılında ise Ermi- minde Tırnova’da birçok yapı yeniden
adlı bir Rum kilisesi inşa edilmiştir. ye kasabası ile merkez kazaya birer hü­ yapılmış, harap olanlar ise esaslı şe­
Tepedelen (Tepelene), bugün Gü­ kümet konağı inşa edilm iştir. kilde onarılmıştır.
ney Arnavutluk’ta Viyosa (Vijose) Ça­ 1855 yılında bir rüşdiye okuiu açı­ Osmanlı Devieti’nin resmî gazetesi
yı üzerinde idare bölümü merkezi ka­ lan Tırhala’da yaşayan Hıristiyanlar olanTAKVİM-İ VEKAYİ’rıin 19 Rebiü-
sabadır. __ için 1859,1860, 1861,1862,1863,1868, ievvel 1249 tarihli ve 68 numaralı nüs­
1869,1870,1871,1872,1874 yıllarında hasında, 1833 yılında, kasabada görev­
birçok köy ve kasaba ile il merkezine li bulunan Kadı Ahmed Şükrü E fendi­
kiliseler inşa edilm iştir. nin cadıların türediğini bildiren resmî
Tırhaia (Trikala) bugün, Yunanis­ bir yazısı yayınlanmıştır. Bu haberin,
TIRHALA (Eski adı: Trı'kkala; tan’ın Batı Tesalya kesiminde İdarî bö­ Yeniçeri O cağinın kaidırılması (V a k ’-
bugün: Trikala). lüm (nom os) merkezi şehirdir. ayi Hayriye) ile başlayan yeniçeri düş­
' İlkçağda Asklepios’un vatanı olan manlığını daha da artırmak için kasıt­
Tırhaîa’da ünlü bir de Asklepios Tapı­ lı olarak çıkarıldığı sanılmaktadır.
nağı bulunmaktaydı. Şehir, i. Bayezid 1860 yılında ilçe merkezi oian Tır-
tarafından 1395yılındaalınarak Osman­ nova, kaymakam tarafından yönetil­
lI yönetimine girerek Rumeli eyaleti mekteydi. Fehim Paşa bu yıida bura­
içinde bir sancak merkezi oldu. XIX. TİRAN veya TİRANA (Bu­ ya kaymakam atanmıştır (10 Şubat
yüzyıiın ortalarına kadar sakin bir şe­ gün: Tirane),
1860).
hir olmasına rağmen Yunan ihtilalin­ Osmanlı egemenliği sırasında iş­
Tırnova, 30 Aralık 1800’de Rus is­
den sonra burada da yer yer ayaklan­ kodra vilayetinin Draç Sancağinda bir tilâsına uğramış, düşman Rusçuk or­
malar baş göstermeye başladı (1847). kaza merkezi olan Tiran, XVII. yüzyıla dusunu basıp ordu komutanı Halil Pa-
Yanya, Tı rh al a ve Preveze ve havalisi­ kadar küçük bir köy olarak kaldı. Işkod- şa’yı şehit ve askerleri esir etti. İki gün
ne saldıran Yunanlıların zararlarını ön­ ra Valisi Süleyman Paşa zamanında sonra da iki koldan hareketle Tırnova
lemek için mutasarrıf tarafından der­ gelişmeye başladı. Süleyman Paşa şe­ kazasına giren Rus orduları, kasaba­
hal bir ordu gönderilmesi istenildi. hirde iki cami yaptırdı. İskelesi olan ya dört saat mesafeye kadar sokul­
Komşu sancaklardan gönderilen tak­ Draç’a iyi bir kara ve demiryoluyla bağ­ muşlar bunun üzerine Tırnova’ya bir
viye kuvvetleriyle aynı yıl şehirdeki iç lı olan Tiran bugün, Arnavutluk Halk
iradeyle asker ve cephane gönderilme­
isyanlar bastırıldı. 1862 yılından son­ C um huriyetinin başkentidir. si emredilmiştir. 1886’da şehirde ko­
ra subaşılık usulünün kaldırıldığı şe­ Tirana’daki en önemli eser, şehir
lera salgını başgöstermiştir.
hir, 1867 yılıda eyaletten vilayet şekli­ merkezindeki Ethem Bey Camii’dir. Tırnova, bugün Bulgaristan’da,
ne dönüştürüldü. 1881 yılında Osmanlı Tekkubbeii büyük bireseroian bu ca­
miin içi, Arnavutluk ve Makedonya’nın Balkanlar önündeki yayiada, 62 bin 565
yönetiminde kopan şehir, 1898’de tüm nüfuslu (1979) şehirdir, ilk Bağımsız
Tesalya ile birlikte Türk kuvvetleri ta­ bazı kesimlerindeki zevke uygun ola­ Bulgar Ç e m iyeîV 'TırncvaA nayasası”
rafından bir süre işgal edildi. rak renkli ağır kalem işi nakışlarla ta­
burada kabul edilm iştir (1879).
Osmanlı yönetiminde şehrin en mamen süslenmiştir. BuradaOsman-
önemli gelirlerinden birisi zeytinyağı lı devrine ait 3 gözlü, Tabakhane Köp­
üretimi idi. Burada üretilen zeytinya­ rüsü, bugün hemen hemen toprağa
ğı yerli halka fazla geldiğinden Gulas’- gömülmüştür.
ta tüccarlara satılmaktaydı, il. Mah­
mud tarafından bir irade çıkarılarak sa­ TİFLİS (Bugün: Tblisi).
tılan her zeytinden belirli miktarda ver­ M.S. VI. yüzyılda kurulan şehir, Bi­
gi alınması emredildi. 1841 yılında san­ z a n s lI la r , İranlIlar ve Araplar arasında
cağın vergisi indirildi. 1870 yılında ka­ TIRNOVA veya TIRNOVİ sürekli çarpışma alanı oldu. VII. yüz­
za merkezine bir ticaret mahkemesi (Eski adları: Tlrnovo, Tirnava, Ternovo, yıl ortalarında Araplar tarafından feth­
kuruldu. Ternova; bugün: Tırnovo). edildi. VIII. yüzyılda Hazar, X. yüzyıl­
XVII. yüzyılda Tırhala’da 8 cami ve i. Murad devrinde alınan ve Os­ da Gürcüler, sonra da Moğollar arasın­
8 mescit bulunduğunu Evliya Çelebi manlI döneminde Kırkkilise Sancaği­ da el değiştirdi. Timur’dan sonra Ka-
"S eyah atn âm esi” nde belirtir. Bunlar na bağlı bir kaza merkezi olan Tırno- rakoyunluların, onlardan da Akkoyun-
arasında Osman Şah, Mustafa Paşa, va’da 26 cami, 7 medrese, 3 vakıflı ha­ luların ve Safevîlerin işgali altında kal­
Gazi Turhan Bey, Lala Paşa, Akça, Ala­ mam bulunmaktaydı. Bacdar Camii, dıktan sonra, 1578’de Osmanlı-İran sa­
ca, Emin Bey camilerinin adları b ild i­ Konak Camii, Saraçhane Camii, Bur- vaşlarında Osmanlı kuvvetleri tarafın­
rilir. Bunlardan Turhan Bey Camii, çar­ malı Camii, B.yalı Camii, Kadı Camii, dan işgal edilerek, 1603 yılına kadar
şı içinde bulunurdu. 1927’de Yunan Zincirli Camii, Tekke Camii, 1912 yılı­ OsmanlIların elinde kaldıktan sonra
Maarif Vekâleti’nin emri üzerine Tesal­ na kadar ibadete açık oian camilerdir. İranlIlara geçtiyse de, 1723 yılında ye­
ya Yenişehri ile Tırhala’da araştırma­ Cami-i Kebir, Gazi Firuz Ağa Camii, Ye­ niden fetholundu ve aynı yıl kalenin
lar yapan F. Babinger bu eseri Orlan- ni Camii, İmaret Medresesi, Kayaaltı onarımı için Tokat’tan 35 marangoz
dos ile birlikte yayınladı. Camiin rölö- Medresesi, Orta Medrese, Memluk buraya gönderildi. Şehre, kaleye dökü­
vesini de Orlandos çıkardı. Son yıllar­ Medresesi, Gazi Firuz Ağa Medrese­ lecek toplar için bakjr sevkedildi
da onarılmıştır. Osmanlı Şah Camii, si, Feyzi Ağa Medresesi, Gazi Firuz (1725). 1795’te yeniden İranlIlara, on­
1927 yılında yıkık bir durumdaydı. Mi­ Bey Köprüsü önemli eserlerdir. lardan da Ruslara geçti. Bugün
mar Sinan tarafından yaptırılan bu ese­ Tersane-i Amire Amini Çavuşbaşı SSCB’de, Gürcistan C um huriyetinin
rin, Kıble Tarafında İstanbul’daki Hüs­ ve Arpa Emini Ali Ağa’nın Tırnova’da başkentidir.

398
TISVEŞ (Bugün: Tekveş). raflara saldırısını önlemek ve T olçi’yi da da bir kışla inşa edildi. Bu inşaatın
Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ geri almak üzere Sadrazam ve Serdar- bitiminden hemen sonra da Karantine-
de Selânik Vilayet Sancağı’nda bir ka­ ı Ekrem Şerif Haşan Paşa’nın hareket hanesi tamamlandı (1849). 1852 yılın­
za. Vilayetin kuzeybatısındadır. Merke­ etmesi ve ayrıca Rumeli’de bulunan da kışla yetersiz gelmesi sebebiyle ye­
zi olan Kovadar köyü, Selânik’in 120 ki­ bütün Cengiz sultanlarının savaşa ka­ niden yaptırılmaya başlanıldı. 1854 yı­
lometre kuzeybatısındaydı. Kuzeyden tılmaları için Kuban Hanı Bahtiyar Gi­ lında Münşiya (Süvari Kışlası) ile has­
Köprülü, doğudan Usturumca, Toyran ray Han’a hüküm gönderilmiştir. tanesi tamamlanarak hizmete açıl­
ve Avrethisarı, güneyden Vodina kaza­ Şehirde Osmanlı döneminden kal­ dı ve asker yerleştirildi. Bu arada şe­
ları ile batıdan Manastır vilayeti ve san­ ma Aziziye Camii, büyük, üstü kiremit hirde yaşayan Franşızlar için de bir
cağının Pirlepe kazası ile sınırlıydı. Bu­ örtülü, kare planlı bir yapıdır. İçinde hastanesi binası (1857) 1866 yılında bir
rası bağcılıkla tanınmış olup, çok mik­ çepeçevre ahşap bir mahfil dolaşır. hükümet dairesi inşa edildi.
tarda şarap üretilmekteydi. Ormanla­ Günümüzde çok az da olsa kalın­ 1874 yılında Trablusgarb’ta ıslahat
rından çıkan kereste başka şehirlere tıları bulunan kalesi içinde su bulun­ hareketlerine girişildi. Bu sebeple bir
dağıtılırdı. Sığır, koyun, keçi ve biraz madığından Varoş kenarından su akı­ emir yayınlanarak; Trabzon vilayetinin
da hergele, evcil hayvanların başlıca- tılmak suretiyle su ihtiyacı giderilmiş­ mülkî, malî ve diğer İdarî işlerinde bazı
larını oluşturmaktaydı. Sanayi ürünle­ tir. 1872 yılında Tolçi Mutasarrıflığına uygunsuzlukların meydana geldiğini
rinin başında ise; kilim, halı ve aba gel­ atanan Fahri Bey, buradaki olumlu fa­ ve bu sebeple de eskiden orada uygu­
mekteydi. aliyetlerinden dolayı Rusya Devleti ta­ lanmakta olan zararlı âdet ve usulle­
Kaza, 90 köyden oluşmakta olup, rafından SENT AN Nişanı ile ödüllen­ rin olduğu yapılan araştırmalar sonu­
toplam nüfusu: 39 bin 640 idi. Kazada dirilm iştir (1874). cu ortaya çıktığından, bundan böyle
24 cami, 1 medrese, 2 kütüphane, 24 Birinci Dünya Savaşı’nda, Bulgar Trablusgarb’ta önce eğitim alanında
İslâm ve 5 Bulgar okulu, 64 kilise, 510 ve Türk kuvvetleri tarafından işgal edi­ ıslahat yapılmak ve gerekli yerlerde
dükkân, 15 han, 14 taş ve 3 ahşap köp­ len (1916) şehir, bugün Romanya’nın rüşdiye okulları açmak, adlî makamla­
rü mevcuttu. Kaza merkezinden 1.5 sa­ Kuzey Dobruca kesiminde il merkezi rın doğrulukla görerek halkın hukuku­
at uzaklıkta her yıl Hızır günleri üç gün şehirdir. __ nu korumak, tarım ve ticaretin geliş­
süreyle Karasu panayırı kurulmaktay­ tirilm esini sağlamak, zulümü ve zor­
dı. Burada hayvan alışverişi yapılırdı. lukları tamamen ortadan kaldırmak ve
Selânik’ten Üsküp’e ve Avrupa’ya gi­ bunlara meydan vermemek, Tanzimat-ı
den demiryolu hattı, kazanın doğusun­ TRABLUSGARB (Bugün: Tri­ Hayriye’nin gerektirdiği güzel ve iyi
dan geçmekteydi. Vardar Irmağı, kaza­ poli). usulleri hakkıyla uygulamak, diğer ıs­
nın doğusundan geçtiği gibi, bu ırma­ Eski bir Fenike ve Kartaca koloni­ lahı gerektiren hususların da dikkatle
ğın önemli kollarından olan Zirne Ka­ si olan şehir, daha sonra sırasıyla Ro­ ve titizlikle tatbik edilerek yerine ge­
rasu da kuzeyden doğuya doğru kıvrı­ malıların, Vandalların, B iz a n s lIla r ın yö­ tirilmesi için emir yayınlandı ve bu em­
larak bu nehre dökülmektedir. netiminde bulunduktan sonra Araplar rin vilayette bulunan bütün yetkili yö­
tarafından 643’te işgal edildi. İbadîle- neticilerce iyice anlaşılması ve kaza,
rin birçok dinî ve siyasî ayaklanmala­ nahiye ve kabilelerce de kaydedilerek
rına sahne oldu. Hafsilerin yönetimin­ rehber tutulması, halkın ve memleke­
deyken oldukça kalkınarak zenginleş­ tin zararına ve huzursuzluğuna sebep
ti. 1510-1530 yılları arasında İspanyol­ olacak her türlü eziyet, zulüm ve işken­
TİMURHİSAR ce gibi durumlardan mutlaka kaçınıl­
ların, 1530-1531 arasında Malta şöval­
Osmanlı yönetminde Selânik vila­ yelerinin eline geçti. 1533’ten itibaren ması, bu emre aykırı hareket edenler
yetinin Siroz Sancağı’nda ve Siroz’un Barbaros Hayreddin Paşa, sık sık şe- olursa derhal bunların İstanbul’a (Sa­
20 kilometre kuzeybatısında kaza mer­ hirde’ğörünmeye başladı. Kari V tara­ raya) bildirilm esi için Trablusgarb vi­
kezi olan Timurhisar’ın nüfusu, İslâm fından 1530’da Malta şövalyelerine bı­ layeti Valisi Vezir Samim Paşa’ya hü­
ve Bulgar ile Rumlardan oluşmaktay­ rakılan şehir, Sinan Paşa tarafından küm gönderildi.
dı ve 8 bin civarındaydı. Turgut Reis ve Murad Ağa’nın yardım­ XIX. yüzyılın ikinci yarısından itiba­
Kaza merkezi; Siroz Sancağı’nın.8 larıyla fethedilerek, Osmanlı yönetimi­ ren şehrin ekonomi alanında da geliş­
kazasından biri olup, güneyden Siroz, ne katıldı (1551). Bundan sonra önce tirilm esine çaba sarfedilmiş, bu se­
doğudan Nevrekop, kuzeyden Menlik Murad Ağa, ardından Turgut Reis bu­ beple 1859 yılında şehirde kerestelik
ve Petriç kazaları ile, batıdan ise Se­ raya beylerbeyi atandılar. Trablusgarb ağaç yetiştirilm ek üzere İzmir’den ka­
lânik Sancağı’nın Avrethisarı kazasıyla ocağı da diğer garb ocakları gibi kor­ vak dalları gönderilmiş, şehirde ipek
sınırlıydı. 80 köyü bulunan Timurhi- sanlıkla uğraşıp, gemilerini davet sı­ yetiştirilmeye başlanılmış (7859J,-zey­
sar’ın toplam nüfusu XIX. yüzyıl so­ rasında Osmanlı Devleti hizmetine ve­ tinyağı çıkarmak üzere bir fabrika açıl­
nunda 30 bin 414 idi. ren salyaneli eyaletlerdendi. Burada mış (1865), 1868 yılında büyük bir çar­
Kaza merkezinde 25 cami, 10 mes­ hâkim tabakayı ve çoğunluğu Anado­ şı yaptırılarak “A ziziye” adı verilmiş,
cit, 34 kilise, 1 rüşdiye, 33 iptidai ve lu ve Rumeli’den gelen Türkler, yeni­ Rüsumat Nezareti Dairesi önünde bu­
sübyan, İslâm mektebi, birkaç Hıristi­ çeriler ve bunların oğulları oluşturur­ lunan iskele onarılmış (1877), liman in­
yan mektebi, 2 hamam, 35 han, 235 de­ du. Trablusgarb ilk zamanlar merkez­ şaatı tamamlanmış (1880), 1889 yılın­
ğirmen ve 4 köprü bulunmaktaydı. den gönderilen beylerbeyi tarafından da da tüccar eşyasının nakli için kale
yönetildiyse de, 1603 yılından sonra kapısını gece saat bire kadar açık bı­
“ d ayılar" hâkimiyeti başladı. 1711 yı­ rakılması kararlaştırılmış, bir tramvay
lında Karamanlı sülâlesi dayılığa son hattı inşa edilm iş (1898), şehre Ziraat
vererek, yönetimi ele geçirdiler ve bu­ Bankası'nın bir şubesi açılm ıştır
TOLÇİ veya TULÇA (Bugün: rayı bir yüzyıldan fazla ellerinde tuttu­ (19Ö8).
Tulçea). lar (1711-1735). 1835’te İstanbul’dan Osmanlı yönetiminin Trablusgarb’­
Osmanlı yönetiminde Tuna vilaye­ g ö n d e r ile n bir d e n iz kuvveti Karaman­ ta bu tür gelişim faaliyetleri sürerken,
tine bağlı sancak merkeziydi. Buraya lılara son vererek ülkeyi doğrudan Os­ XIX. yüzyılın ikinci yarısında birliğini
1835 yılında Ingiliz mühendislerinden m a n lI y ö n e t im i n e bağladı. O s m a n lı tamamlayan ve sömürge peşinde ko­
Kerif ve Valtez adlarındaki kimseler ta- kuvvetleri ülkenin iç kısımlarını da ele şan İtalya, Fransa’nın Tunus’u kapma­
tarafından masrafları Osmanlı Hükû­ geçirdi ve bu durum 76 yıl sürdü. sı ve kendisinin Habeşistan seferinin
meti’nce ödenmek üzere birtüfenkha- Bu yönetim sırasında, şehir mamur başaramaması, onun nazarlarını Os­
ne yaptırılmıştır. hale getirilmeye çalışıldı. Şehrin hari­ manlI eyaleti Trablusgarb üzerine çe­
Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Tol- tasının tanzimi için 1867 yılında görev­ virmesine yeterli geldi.
çi Kalesi’ni zapteden (1790), Ruslar, liler buraya gönderilerek, çalışmaları­ 1900 yılında Roma’da Protripoli
kasabayı yakmışlardır (1791). Bu ara­ na başladılar. 1845 yılında şehrin ka­ adıyla İtalyanların yaptıkları toplantı­
da, şehri işgal eden Rusların beri ta­ lesinin bazı yerleri onarıldı. 1848 yılın­ da bunların asıl amaçlarının Trablus-
399
garb’ın istilâsının bir hazırlığı mahiye­ yer yer ayaklanmalar başgöstermiş, bu XVI. yüzyılda yaptırılan camiin yerine
tinde olduğu ve gerekli tedbirlerin alın­ arada bazı kötü yöneticilerin pasif ha­ Bosna Valisi Kâmil Ahmed Paşa tara­
ması İtalya’da görevli Türk makamla­ reketleri veya kişisel çıkarları halkı is­ fından 1757’de tecdid edilmiş, 1815’te
rınca, Osmanlı Hükûmeti’ne bildirildi. yana zorlamış veya şikâyete sebebiyet yandığından Bosna valilerinden Süley­
Bundan sonra harekete geçen Osman­ vermişlerdir. Örneğin 1794 yılında man Paşa tarafından yeniden yaptırıl­
lI yönetimi, 1901 yılında şehirde asker Trablusşam ve tevabii Rum reayası mıştır. Üzerinde 1822 tarihini taşıyan
toplanması hakkında bir nizamname üzerinde edası gereken Cizye-i Şeriye- bir onarım kitabesj bulunmaktadır. Ca­
yayınladı (1901). lerini verdikleri halde cizyedarın gü­ mi fevkanidir, mihrap ana şose üzerin­
İtalyanlar, nihayet emellerini orta­ venlik kuvvetleriyle birleşerek cizye de medhal arkada daha yüksek bir yer­
ya koyarak, 5 Ekim 1911 ’de karaya kuv­ tahsiline başladıkları ve vermeyenle­ dedir. İki taraflı bir merdivenle 3.5 met­
vet çıkararak şehri işgal ettilerse de, ri hapsettiklerinden dolayı bunun ya­ re genişliğinde yapının hariminden
Türklerin desteklediği yerlerin direni­ saklanması için İstanbul Rum Patriği çok daha geniş bir son cemaat dehli­
şiyle karşılaşarak iç kısımları ele ge­ tarafından Bâb-ı Â lî’ye arzda bulunul­ zine girilir. Yine iki taraflı merdivenler­
çirmeyi, ancak yılar sonra başarabildi­ muştur. le üst mahfile çıkılır. Kiremitle örtülü
ler. Sonuçta İtalya ile Uşi (Ouchy) Ant­ XIX. yüzyılda da bazı ayaklanmalar
çatısı geniş saçaklıdır. Minaresi kes­
laşması yapılarak, Trablus ve Bingazi başgöstermiş, H. 1238’de (1822), Ber­ me taştandır. Camiin sağ tarafı 12,
Italyanlara bırakıldı (1912). beri aşiretinden Mustafa adlı kişi bü­ mihrap cephesi 8 sütuna oturur. Ca­
1941-1943 yılları arasında Alman- yük bir isyan başlatmışsa da, H. miin en önemli özelliği bütün cephe­
italyan ordularının geri üssü olan şe­ 1240’da(7824j, yapılan baskınlarla is­ nin Rumiler servi vb. gibi ağaç m otif­
hir, 1943 yılında Mareşal Montgo- yan bastırılmış ve isyancılar dağa kaç­ leri, madalyon ve surlarla rengârenk
mery’nin VIII. ordusu tarafından işgal mışlar, fakat Beylerbeyi Esad Paşa ta­ süslenmiş bulunmasıdır.
edildi. Bir süre Birleşmiş M illetler'in rafından yakalanarak idam edilmişler­ Bu yapılardan başka şehirde 20
kontrolü altında İngiliz V a liliğ i’ne bı­ dir (H. 1241/1825). Bu olaydan sonra metre yükseklikte saat kulesi bulun­
rakılan ülke, 1951’de bir krallık, 1969 şehirde durgunluk olmuş, 1836’da ka­ maktadır. Kulenin kapısı üstündeki ki­
yılında da Cumhuriyet oldu. lenin onarımı yapılmış, 1868 yılında tabesine göre o da cami sahibi Süley­
Osmanlı imparatorluğu’nun son Rüsumat (Vergi) konağı inşa edilm iş­ man Paşa tarafından yaptırılmıştır, alt
döneminde Trablusgarb’ta özellikle tir. kısmı kesme taş, üstü sıvalıdır.
1874 yılı ıslahat hareketleri paralelin­ Eğitim -öğretim kurumu olarak Şehirde bulunan türbelerse şunlar­
de eğitime ağırlık verilmiş, bir sanayi 1863 yılıda bir rüşdiye mektebi, 1906 dır:
mektebi (1901), aynı yıl İtalyan yetim ­ yılında da " Burhanü’t-Terakkıyyü’l- Perişan Mustafa Paşa’nın türbesi
hanesi, rüşdiye mektebi (1905) ve bir H a m id i” adlı bir okul inşa edilmiştir. (1800), keskin köşeli baklavalarla süs­
iptidai mektebi (1906) yaptırılmıştır. Şehirde yaşayan Ortodosklar içinse lü, başlıklı, altı sütun üstüne, altı kö­
Eskiden kalma eserlerden Turgut Re- 1855,1856,1859,1862 ve 1887 yılların­ şe planlı açık bir kubbedir.
is’in Küçük Camii ile türbesi, bugün da Rum kiliseleri yapılmıştır. Muhsinzâde Abdullah ve Hafız Ce-
de mevcuttur. XIX. yüzyıl sonunda Trablusşam’-lâleddin Paşa’ların türbesi, baklava
da 17 cami, 38 medrese ve kütüpha­ başlıklı, sekiz mermer sütuna dayalı,
ne, 15 tekke, 1 idadî olmak üzere 22 dairevî kemerlerle bağlanmıştır. Üs­
mektep, 12 kilise ve manastır, hükü­ tünde tel kafes bir kubbe bulunmak­
met konağı, bir çarşı ipek fabrikaları, taydı. Sağdaki kabir Celâl, soldaki Ab­
sabun imalâthaneleri bulunmaktaydı. dullah Paşa’lara aittir. Muhsinzâde Ab­
TRABLUSŞAM (Ar. Tarabu- Trablusşam (Tarabulus), bugün dullah Paşa'yaait olan kitabesi 1738,
lus). Lübnan'da bir şehir merkezidir. Celâl Paşa’ya ait olanı ise (Bosna Va­
M.Ö. IV. yüzyılda Fenike şehirleri lisi), 1813 tarihlidir. Bu iki birleşik tür­
arasında önemli rol oynayan şehir, be arasında birtakım yaprak süsleriy­
Sur, Sayda ve Arvad’dan gelen göç­ le müzeyyen kâgir bir çeşme vardır.
menler tarafından kuruldu. İslâmiyet’­ Bu türbelerden başka Bosna Vali­
ten sonra uzun bir süre Arap yönet- si olan Defterdarî Silahdar Abdullah
minde bulunduktan sonra I. Haçlı Se­ t r a v n !k Paşa'nın (1785), Celâleddin Paşa tara­
feri sırasında Raimond de Saint Gilles Osmanlı İmparatorluğu dönemin­ fından idam edilen Şeyh llhamî’nin
tarafından kuşatıldı (1102-1103). 1109’ de 1558-1588 ve 1638-1851 yılları ara­ (1814)ve civarında birçok kadı ve müf­
da da Cenevizlilerin yaptıkları malze­ sında Bosna vilayetinin fiilî merkezi, tü gömülü olan Travnikli Şeyh Meh­
meyle şehri aldı. Bundan sonra burası imparatorluğun son dönemlerinde ise med ve karısının (XVIII. yüzyıl), ve Liv-
Trablus Kontluğu’nun merkezi duru­ sancak merkezi idi. Evliya Çelebi, şeh­ no Kaptanı ve Mütesellimi Firdevs
muna geldi, daha sonra Nesturî Kili- rin ufak bir kalesi, varoşunda 2 bin kâ- Kaptan’ın (1841), türbeleri bulunmak­
sesi’nin merkezi olan Trablusşam, ön­ girevi, 17 cami ve mescidi, mekteple­ tadır.
ce Selâhaddin Eyyûbî, sonra da Mem­ ri, han ve hamamı olduğunu bildirmek­ Şehirde Elçi İbrahim Paşa’nın
luk Sultanı Beliküzzahir Baybars tara­ tedir. Nitekim XI. yüzyıl yapısı olan ka­ 1705’te yaptırdığı birde kütüphane bu­
fından kuşatıldı. 1289’da Memluk Sul­ lenin kalıntıları günümüze kadar gele­ lunmaktadır.
tanı Kalavun tarafından alınarak yakıl­ bilm iştir. Bugün Bosna-Hersek Cum-
dı. XIV. yüzyılda şehir, Cenevizlilere be­ huriyeti’nin orta kesiminde, Yugoslav­
lirli miktarda hububat ve vergi vermek­ ya’da şehir olan Travnik’te Osmanlı
teydiler. Şehir Yavuz Sultan Selim ta­ dönemi yapıları şunlardır:
rafından Mercidabık Savaşı’ndan son­ Yeni Camii (Haşan Ağa Camii), TRİPOLİÇE (Eski adı: Tripolis;
ra (1516), alınarak Osmanlı toprakları­ 1549’da Haşan Ağa tarafından yaptı­ bugün: Tripolitza).
na katıldı ve bir süre eyalet merkezi ol­ rılmıştır. Kubbeli, tokça fakat mevzun Yunanistan’ın Mora Yarımadası’n-
du. Eyalet olarak şehir, Merkez, Hama, minareli, ufak taşlarla yapılmış bir bi­ da, Aradya eyaletinin merkezi, eski bir
Humus, Selimiye, Cebele sancakları­ nadır, şehrin üst kısımlarında bulun­ kasaba'olan Tripoliçe’nin, XIX. yüzyı­
nı ihtiva etmekteydi. maktadır. lın ikinci yarısında 11 bin 500 kişilik
Tımar ve zeamet sahipleri altıyüz Hacı Ali Camii, yukarı çarşıda bu­ ahalisi vardı. Antik Mantinya, Palanti-
on kılıç olup, sefer zamanlarında ce­ lunur. Mehmed Kukaviça Paşa tarafın­ um ve Tec’ye kentleri göçmenleri ta­
belileri ile beraber, üç bin kişilik bir as­ dan 1758 yılında yaptırılmıştır. Kesme rafından kurulmuştur. Osmanlı yöne­
kerî kuvvet oluştururlardı. Şehirde Ev­ taştan yapılan camiin kısmen sıvalı, tim i sırasında kasaba, daha büyük ve
liya Çelebi’nin “S e yahatnâm e” sine kârgir duvarlı, kesme taş minaresi var­ bayındır olup, bütün Mora’nın beyler­
göre 1400 asker, 12 zeamet, 87 tımar dır. beylik merkeziydi.
vardı. Süleyman Paşa Camii (Ataca Ca­ Yunan ihtilâli sırasında harap olan
XVIII. yüzyıldan itibaren, şehirde mii), daha önceleri Gazi Ağa adında kasaba, sonradan Yunan Devleti tara-
400
fından onarılmış ise de, eski bayındır mandanlarından İbrahim Şerif adında­
durumuna kavuşamamıştır.
TUTRAKAN (Bugün: Tutrucia).
ki subay, Murad Bey’i öldürdükten so­ Osmanlı yönetiminde önceleri bir
ra askeri alarak Tunus’a döndü ve bu kasaba oian Prizren, Kosova’nın ik ti­
suretle seksen yıldan fazla Vatan bey­ sat, ticaret ve sanat merkezi idi. Aynı
liğinde bulunmuş olan Murad Bey ai­ zamanda Balkanlar’daki en önemli
lesinin yerine İbrahim Şerif Vatan Türk yerleşim yerlerinden biri idi.
TUNUS beyi oldu. Osmanlı Hükûmeti’nin gön­ Osmanlı yönetiminin son dönem­
Kuzey Afrika’da, doğu tarafıyla ku­ derdiği beylerbeyi yine mevcut ise de, lerinde, özellikle Niş ve Bosnasaray’-
zeyinde Akdeniz ve güneydoğusunda hüküm ve nüfuzları yoktu. dan gelen Türkler buraya yerleşmişler­
Trablusgarb ve batısında Cezayir bu­ İbrahim Şerif, 1704’te Trablusgarb dir. XIX. yüzyıldan sonra şehirde yer
lunan Tunus bölgesinde XIII. yüzyılın üzerine yürüyüp şehri kuşattı ise de, yer ayaklanmalar başladı. 1801 yılında
ilk yarısından (1228), XVI. yüzyılın son­ kuvvetleri arasında hastalık çıktığın­ İskenderiyeli Mahmud Paşa’nın çıkar­
larına kadar (1573), Benî Hafs ailesi hü­ dan geri dönmeye mecbur oldu, fakat dığı kargaşalıktan şehir oldukça büyük
küm sürdü. 1534’te Kaptan-ı Derya bu kez Cezayir kuvvetleriyle karşılaş­ zarar gördü. 1810 yılında Prizren halkı
Barbaros Hayreddin Paşa tarafından tı. Kendisinden memnun olmayanlar Ruslarla anlaşıp isyan eden Sırplarla
zaptedildiyse de, bir yıl sonra Benî çoğalmıştı. Onun bu durumundan ya­ birlik oldular. Bunun üzerine işkod­
Hafs ailesine yardım eden Alman rarlanmak isteyen ve aslen Türk olan ra Sancağı’na bir emir yazılarak, isya­
imparatoru Şarl V.’in çabasıyla geri alı­ kumandanlarından Hüseyin b. Ali, İb­ nın bastırılması emredildi.
narak tekrar Benî Hafs Sultanı Mevlay rahim Şerif’e karşı cephe alarak onun Şehir hlakı arasında cehaletten do­
Hasan’a verildi. Tunus’un iç karışıklık­ verdiği emirleri dinlemediğinden İbra­ layı eskiden beri süren ırz ve namus
larından dolayı Tunusluların bazıları him Şerif, Cezayir’le yaptığı muharebe­ bahanesiyle sık sık kan davası şeklîn­
Osmanlı hükümetine başvurarak, Os­ yi kaybederek Cezayirlilere esir düş­ de öldürme olayları meydana gelmek­
manlI egemenliğini istediklerinden Kı­ tü ve Tunus kuvvetleriyle geri dönen teydi. Bunları önlemek için halk ara­
lıç Ali Paşa 1563’te Tunus şehrini zapt- Hüseyin b. Ali, ittifakla Vatan beyi ol­ sında uygulanan (kan barıştırmak) usu­
ettiyse de İspanyolların elinde bulu­ du (1705) ve bu suretle Tunus’u baba­ lü uygulanmaktaydı. Bu usulün tümüy­
nan Halkulvad’ı alam adı. 1571’de Os­ dan oğula ve kardeşe intikal etmek le yasaklanmasına karar verilerek,
m anlIlarla, Venedik Cumhuriyeti ve üzere yeni bir Vatan beyliği ve arkasın­ bundan sonra meydana gelecek bu gi­
m üttefikleri arasında meydana gelen dan yine aynı aileden olmak üzere Tu­ bi öldürme olaylarının faillerinin der­
Lepanto (inebahtı) muharebesinde Os­ nus Beylerbeyliği ocağı kuruldu. hal sorguları yapılarak, suçlarına gö­
manlI donanmasının yenilgisinden Cezayir Dayısı Mustafa Ağa, Tunus re cezalarının adlî makamlara verilece­
sonra 1573’te Avusturya prenslerinden kuvvetlerini bozup, İbrahim Şerif’i esir ğine, uygulamanın buna göre yapılma­
Don Juan, Tunus’u OsmanlIlardan geri aldıktan sonra Elkef mevkiini işgal ile sına da Prizren vilayeti Valisi’ne bir hü­
aldıysa da Tunus’un Akdeniz’deki ha­ orada uzun süre kaldığından, yeni Va­ küm gönderilmiştir.
sırcılarına karşı önemini kavrayan Os­ tan beyi Hüseyin b. Ali bundan yarar­ 1869 yılında.sancak haline getiri­
m anlI Devleti, bu işgalden bir yıl son­ lanarak Tunus’u tahkim edecek kadar len şehir, önce Üsküp, daha sonra Ko­
ra Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa ile ser­ vakit buldu. Halbuki Mustafa Ağa, İb­ sova vilayetine bağlandı.
dar atadığı Koca Sinan Paşa’yı yolla­ rahim Ş eriften sonra Tunus’u elinde XIX. yüzyıl sonlarında şehrin nüfu­
yarak önce Halkulvad’ı ve arkasından biliyor ve Hüseyin Bey’e emirler veri­ su 38 bin kişiydi. Burada 24 cami, bir­
Tunus şehir ve kalesini zaptetti ve son yordu. Hüseyin Bey, Cezayir Dayısı’- çok medrese bulunmaktaydı. Sadra­
Tunus Hükümdarı Mevlây Muhammed nın Tunus üzerine gelmemesi için ona zam Sinan Paşa tarafından yaptırılan
b. Hasan’ı esir ederek, Tunus’u ilhak önce bağlı imiş gibi güleryüz göster­ camiin kubbesi 12-14 metre kadar
etti (1574). di ve hazırlığını tamamlayıp savunma olup, son cemaat yeri yıkılmıştır. Şeh­
Tunus’un Osmanlı ülkeleri arasına düzenini de aldıktan sonra Mustafa rin Osmanlı yönetiminden çıkmasın­
katılmasından sonra beylerbeyliğine Dayı’ya kafa tutarak, Tunus’ta işi olma­ dan sonra bu yapı, uzun süre depo ola­
Haşan Paşa atanıp, muhafazası için de dığını ve geri dönmesini bildirm işti. rak kullanılmış, daha sonra yeniden
başlarında bir ağa olmak üzere dört Buna karşı Mustafa Dayı derhal Tunus ibadete açılmıştır. Şehirdeki diğer Is-
bin yeniçeri bırakıldı. Tunus’a ikinci üzerine gelerek şehri kuşattıysa da lâmi yapı ise Bayraklı Camii idi. Tek
beylerbeyi olarak Receb Paşa ve on­ çok miktarda kayıplar verdi ve askeri­ kubbeli bir cami olan bu yapının mi­
dan sonra ikinci kez Haydar Paşa ve nin de yağmacılığı sebebiyle Tunus’u naresi oldukça uzundu.
sırasıyla, Cafer, Mustafa, Haşan, Meh­ almayı başaramayarak Cezayir’e dön­ Şehrin hükümet konağı 1866, ha­
med, Cafer ve Hüseyin paşalar, 1591 dükten sonra dayılıktan azl ve sonra pishanesi ise 1861 yılında yapılmıştır.
tarihine kadar on yedi yıl Tunus’ta bey­ da katledildi. Burada yaşayan Hıristiyan dinine men­
lerbeylik yaptılar. Bu süre içerisinde Hüseyin Bey, bu tehlikeyi savuş­ sup toplumlar için kiliseler inşa edil­
muhafız yeniçeriler epeyce yüze çık­ turduktan sonra tümüyle yönetimi eli­ miş ve eskileri onarılmıştır.
tılar. Hüseyin Paşa zamanında şıma­ ne aldı. Tunus’ta yine ismen Osmanlı Dlnacık köyüne de bir Rum mek­
rıklıkları artan yeniçeriler ayaklanarak, hükümetinin göndermiş olduğu zat tebi yapılmıştır.
ağalarını ve büyük zabitlerini öldürüp beylerbeyi bulunuyordu. Hüseyin Şehirde yaşayan Müslüman ahali­
İbrahim adında bir bölük başıyı kendi­ Bey’e karşı Cezayirlilere esir düşen İb­ nin çocuklarının eğitimi için, Vülçitrin
lerine dayı atadılar, bu suretle ocaklı rahim Şerif, Cezayir Dayısı Haşan Ho- kasabasına bir rüşdiye mektebi (1876),
idareyi fiilen ele alarak beylerbeyiler ca’ya külliyetli para ve oldukça değerli Gornosil köyüne bir mektep, Lodarof-
ismen hükümet sürdüler. şeyler vaat ederek tekrar beyliği almak ça ve Kardasarya köylerine iki adet ip­
Tunus’a ataması padişah tarafın­ üzere deniz yoluylaTunus üzerine gel­ tidai mektebi (1896), yaptırılmıştır.
dan yapılan, fakat babadan oğula ve­ diği gibi, Hüseyin Bey’in Tunus yeni­ Prizren, bugün Arnavutluk’ta şehir­
ya kardeşe intikal eden “Em lr’ül- çerilerine dayı ilan ettiği Sarı Mehmed dir- _
evtan” denilen bir Vatan beyliği de var­ Hoca da Hüseyin Bey’e karşı cephe al­
dı. Tunus’ta XVI. yüzyılın sonlarında mıştı. Hüseyin Bey, bu iki düşmana
yerli hanedandan olan Ramazan Bey karşı tedbirli hareket etti, önce Sarı CUc'' / o1
°s
adında bir Vatan Beyi bulunuyordu. Mehmed Hoca’yı katlettiği gibi, kara­ TUZLA
1699’da bunu, kardeşi Murad Bey öl­ ya çıkan İbrahim Şerif’i de yenerek, ya­
kalayıp öldürdü ve bu suretle Tunus Kuzeydoğu Bosna^dadır. Osmanlı
dürerek Vatan beyi oldu ve dayıları da
Vatan beyliğini sağladı (1705). yönetiminde Zvornik (İzvornik) Sanca-
nüfuzu altına aldı. Murad Bey, 1700’de
ğı’nın merkezi olan Tuzla’nın kalesi
Cezayir’e karşı açtığı seferde yenildi Spreca Nehri ayaklarında Jala üzerin­
ve bunun acısını çıkarmak üzere de uzanmaktaydı. Kasaba Tuzla-i Bâ­
1702’de yaptığı ikinci seferden asker­ lâ ve Tuzla-i Zîr olmak üzere İki kısım­
leri memnun olmamışlardı. Bunu fır­ dan ibaretti. Burası, Osmanlı yöneti­
sat bilen Murad Bey’in maiyyet ku­
401
mine giMRten sonra birçok dinî yapı­ Fetihten sonra Serhat Beylerbey­ ÜSKÜP (Eski adları: Seupi, Skopia,
lar oluşturuldu. Aşağı kısmın en önem­ liğ i’ne getirilen Uyvar’ın kalesi iyice M akedonca: Skopje, Sırpça-Hırvatça:
li yapıtı Tur Ali Bey veya Poljska Ca- onarılarak tahkim edildi ve iki kilisesi Skoplje)
m ii’dir. Tahminen 1570’te yapılmıştır. de camie çevrildi. Uyvar’ın ilk muha­ Şimdiki şehrin 3 kilometre güney­
Bânisi Mohaç muharebelerinde yarar­ fızı Hüseyin Paşa oldu (Eğri Beylerbe­ batısında olan iki kasabanın M.Ö. IV-
lık göstermiş ve Tuzla Sancakbeyliği yimin kardeşidir). V. yüzyıllarda, llliryalılar yönetiminde,
yaptıktan sonra 1581’de ölmüştür. Şehirdeki Osmanlı dönemi yapıla­ Skupi adıyla var olduğu bilinmektedir.
Jalsca Camii’nin kim tarafından rından IV. Mehmed, Valide Sultan, Def­ Büyük İskender’den sonra Romalıla­
ve ne zaman yapıldığı bilinmemekte­ terdar Ahmed Paşa camileri (kiliseden rın eline geçti ve Roma tarzında bir şe­
dir. Kubbe taştan bir yapıdır. İkinci çevrilme) ile Türk yapısı Fazıl Ahmed hir kuruldu VII. yüzyılda bir süre yü-
Dünya Savaşı’nda kubbe harap olmuş­ Paşa Camii sayılabilir. ney İslâvların eline geçtiyse de sonra­
tur. Camiin haziresinde XVII. yüzyılda II. Viyana Kuşatması’ndan (1683) dan Bizans yönetimine, XIV. yüzyıl ba­
ölen Ahmed Kaptan’ın mezarı vardır. sonraki savaşlarda 1685 yılındaki kırk şında Sırp krallığına katıldı. I. Kosova
Aşağı Mahalle'deki Cinci Camii ahşap günlük bir çarpışmadan sonra Avus­ Savaşı’ndan sonra Yıldırım Bayezid
çatılı ve çatı üstünde çıkan ahşap mi­ tu ry a lIla rın eline geçen şehir, Karlof- devrinde Gazi Evrenos Bey tarafından
nareli bir camidir. ça Antlaşması ile (1699), kesin olarak 1389 yılında fethedilerek Osmanlı yö­
Yukarıki kasabanın en eski camii, Osmanlı yönetiminden ayrıldı. netimine katıldı ve buranın muhafızı
XVI. yüzyılda yapılan Ak Camii’dir. Ah­ Bugün Kuzey Macaristan’da ve Tu­ Paşa Yiğit’e verildi ve padişahın em­
şap çatılı, kesme taş minarelidir. na Nehri’nin Komaran mevkiinde, Nit- riyle Anadolu’dan birçok ahali getiri­
Tuzla, bugün Kuzeydoğu Bosna’da ra (Nyitra) suyu yakınında önemli bir lerek burada iskân edildi. Fatih Sultan
bir şehirdir şehir ve kaledir. Mehmed devrinde Rumeli Beylerbey­
liğ i’ne bağlı bir vilayet haline getirildi.
1689'da Arnavutlar ile işbirliği yapan
AvusturyalIların eline geçen şehrin ka­
lesi Avusturya Generali Piccolomini
USTURUMCA (Bugün: Strumi- Ü L G Ü N (Dolçino). tarafından yakıldı.
ca). Osmanlı yönetiminde işkodra San- 1389 yılına kadar Rumeli eyaletine
Osmanlı yönetiminde Usturumca cağı'na bağlı kaza olan Ülgün, gemi­ sancak beyi olan Üsküp’te Evliya Çe­
kasabasında, çevresi 3 bin adımlık üç cilikle ünlü idi. Ülgün gemicileri lebi, 5 bin asker ve 5 bin cebellisi bu­
kapılı bir kale, aşağı şehirde 2 bin ev, “O skok” adıyla oluşturulan İslav kor­ lunduğunu hisarının 300 hisar eriyle
birkaç cami ve mescit, medrese ve ha­ sanları filoloranı karşı metbuları olan muhafaza edildiğini bildirmekte ve yö­
mam ile 6 tekke bulunduğunu Evliya Osmanlı Devleti adına sürekli deniz­ netim düzeniyle ilgili önemli bilgiler
Çelebi, “S eyahatnâm e" sinde belirtir. den karşı koymuşlar, Yunan ayaklan­ vermektedir. XVII. yüzyılda 10 bin 60
“Kam us’ül-A lam "a göre ise XIX. yüz­ masında bile Hıristiyan gem icilerin­ ev, 2150 dükkân, 110 çeşmesi bulunup
yıl sonlarında 600 nüfuslu kasabada, den olan eşkiyayı Yunanlılara karşı sa­ bunların ve şehrin suyu Kaçanik Bo-
II. Murad devrinden kalma Muradiye vaşarak (1818), birçok Yunan gemileri ğazı’ndan İsa Bey Kemeri’yle gelmek­
Camii vardı. Osmanlı arşiv belgelerin­ yakmışlardır. Ülgün’ün limanı küçük teydi. Bu dönemde şehrin 120 cami ve
den birinde de 1890 yılında buraya bir olmasına rağmen, oldukça teçhizatıy­ mescidi, 70 sıbyan mektebi, 7 misafir­
telgraf hattı çekildiği kayıtlıdır. dı. Ülgün bahriyesinden yetişenler, hanesi, 20 tekkesi olduğunu kaydeden
Usturumca bugün, Yugoslavya’nın Osmanlı Devleti’ne birçok hizmette Evliya Çelebi, medrese ve han sayısı­
güneydoğusunda bir şehirdir. bulunmuşlar, bazıları kaptan paşalık nı bildirmeyip, yalnız birincisi için
mertebesine kadar terfi etmişlerdir. meşhurlarından altısını, İkincisi için
H. 979’da (1571) Yavuz Sultan Se­ dört tanesinin adlarını bildirmektedir.
lim de\«rinde daha sonra da Sadrazam 1790 yılında Mora Seraskeri Koca
Ahmed Paşa tarafından fethedilerek Halil Paşa tarafından yeniden alınarak
UYVAR (M acarca: Ersek-Ujvar; Osmanlı topraklarına katılan Ülgün, H. Osmanlı yönetimine bağlandı. 1844 yı­
bugün: Uj'war). 1296 (1878)’de Avrupa tarafından Ka­ lında burası bir ara çingenelerin yer­
ilk kez Sadrazam Lala Mehmed Pa­ radağ’a terki kararlaştırıldıysa da hal­ leşim alanı oldu. 1863 yılında Üsküp
şa tarafından Borçkay’a yapılan yar­
kı bir süre direnmiş, sonunda Avrupa’­ eyaleti Niş eyaleti ile birleştirildi, 1869
dım sonucu Uyvar, Eylül 1605’te tes­ dan gönderilen donanmanın baskısıy­ yılında da Üsküp vilayetinin İşkodra’-
lim oldu ve bundan sonra Borçkay, la şehir Osmanlı yönetiminden çıkmış­ ya katılmasıyla bir vilayet dairesi ku­
Orta-Macar Kralı seçilerek burada Sad­ tır. ruldu. 1881 yılında isyan eden Arnavut-
razam Lala Mehmed Paşa tarafından Bugün Arnavutluk’ta bir şehirdir. lar’ın eline geçtiyse de, Derviş Paşa
taç giydirildi. Bir süre sonra yeniden
AvusturyalIların nüfuzuna girince,
Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’nın
sadaretinde Avusturya seferi açıldı
(1663). Osmanlı Ordusu Uyvar önüne
gelerek burayı kuşattı (17 Ağustos
1663). Bu kuşatmaya bir ay dayanabi­
len savunucular, sekiz maddelik bir an­
laşma sonucu kaleyi OsmanlIlara bı­
rakmak zorunda kaldılar (Eylül 1663).
Uyvar ve bölgenin Osmanlı yönetimi­
ne geçişini İmparator bir yıl sonra Vaş-
var Antlaşması ile kabul etti. Bundan
sonra burası eyalet haline getirildi. Ev­
liya Çelebi “S eyahatnâm e”sir\de, Uy-
var’da, mal defterdarı, defter emini,def­
ter kethüdası, çavuşlar kethüdası, alay
beyisi, çeribaşısı, yirmi oda aile yeni­
çeri ağası, cebecibaşısı, topçubaşısı,
ve vezir rütbesinde bir kumandanı ol­
duğunu, Oğuz eyalet merkezi ve paşa
sancağının bulunduğunu kaydeder. ÜSKÜB: Genel görünüm (XVII. yüzyıl).

402
yönetimindeki Osmanlı ' Lc)', .* .* ; . ! te sti .-'-.s v-a#nJr*.*;.r Sekiz
rafından geri alındı. 1884 yılında kaza nişleterek ona "Cami-i Kebir" aaını ver­ gözlü idi. Sarımtrak yontma taştan ya­
merkezinde b ir Hıristiyan mahallesi di. Duvarları kesme taştandır. Mfharesi pılmıştır.
kurularak elli beş ev yaptırıldı ve bu 12 köşelidir. Yapı, ortada merkezî bir Fatih Köprüsü, Vardar üstünde bü­
mahalleye “ Teşvikiye” adı verildi. kubbe, yanlarda sivri birer manastır to­ yüklü küçüklü on gözden oluşan tama­
1912’de S ırplar, 1915’te Bulgar, nozuyla, mihrap çıkıntısında basık bir men kesme taştan yapıtmış bir yapı­
1918’de müttefik orduların eline geçen manastır tonozuyla örtülüdür. Camiin dır. Sultan Reşad zamanında yaya kal­
şehir, 30 Eyiü! 1918’de Sırplar’a geri medresesi Osmanlı döneminde en dırımları taşırılarak onarılan köprünün
verildi. Bugün Yugoslavya Federatif son olarak 1888 yılında onarılmıştır. en büyük gözü 13.5 m.'dir.
Cumhuriyeti’nin başkentidir. Ancak medrese kullanılamayacak du­ Saat Kulesi, Evliya Çelebi “Seya-
Rumeli taraflarında en önce Os­ rumda olmasından dolayı aynı adla hatn âm esi”nde de zikrolunan bu yapı,
m anlI ve Müslüman şehri rengini alan 1906 yılında yeniden yaptırılmıştr. önce kale kesme taş bir kaideden o l­
Üsküp, osmanlı kültür hayatında da Isa Bey Camii, Üsküp’ün en mamur dukça iri bademlerle, yine taştan, se­
çok hareketlidir. Buradaki ilk1<ültür te­ camileriden biri olup, mihver üzerinde kiz köşe gövdeye geçilmekte, bir s il­
sisleri II. Murad devrinde başlamıştır. ç ift kubbeli ve alçak yan cenahlı Bur­ meden sonra tuğla devam etmektedir.
Osmanlı ülkesinde Rumeli bölgesinin sa tipinin bir örneğidir. Duvarlar 3 tuğ­ Daha sonra kaidesi kârgir, üs­
en kuvvetli bilim merkezlerinden biri la, 1 sıra taşla işlenmiştir. Kemerler ve tü ahşap olarak Üsküb Nazırı Ali Hıfzı
olan şehirde II. Murad, Mustafa ve aynalar kesme taştandır. 1475 yılında Paşa zamanında 1814 yılında yeniden
Yanya paşalarla Paşa Y iğ it’in oğlu ve yapımı tamamlanan yapının minaresi yaptırıldı.
evlâtlığı Ishak Bey’in, onun oğlu İsa cami duvarının üzerine konmuş olup, Yukanda açıklanan yapılardan baş­
Bey’in camileri, imaretleri ve medre­ küp kısmında dört köşeden on iki kö­ ka, Üsküb’te, hâlâ birçok tekke ve tür­
seleri şehrin Islâm-Türk havasını renk- şeye geçiş her dılıda bir badem ve iki be bulunmakladır.
lendirm iştir. yaprakla sağlanmıştır. Şerefe dört sı­
Rumeli’de birinci derecede bir bi­ ra istalaktitli, korkuluklar oyma kafes­
lim merkezi olan Üsküp’te XIX. yüzyı­ lidir. Oldukça geniş olan camiin me­
lın İkinci yarısından itibaren Müslü­ zarında Yahya Kemal Beyatlı’nın anne­
man öğrenciler için 1896’da bir idadi si yatmaktadır.
mektebi, 1897 ve 1902 yıllarında yeni Isa Bey’in Saray Bosna’da Hünkâr VARNA
birer idadi mektebi ile Rum öğrenci­ Camii, Üsküb’de medresesi, çifte ha­ Çok eski bir şehir olan Varna
ler için Y iğit Paşa Mahaliesi’nde bir mamı, bir mescidi, su tesisatı, hanı, 1201'den İtibaren bir Bulgaristan şehri
Rum mektebi (1862, 1896) inşa edil­ Saray Bosna’da Bendbaşı’nda zaviye­ olmuştur. 1366’da Amados kumanda­
miştir. si, iki han ve hamamı Miljacka üstün­ sındaki Haçlılar tarafından kuşatıldı.
1847 yılında Üsküp Nehri üzerinde de köprüsü, Kal,kandeien‘de hamamı OsmanlIların Varna’ya ilk saldırısı,
büyük bir köprü, 1883 yılında hükûmeî bulunmaktadır. 1388’de Çandarlı A li Paşa kumanda­
konağı, 1879 yılında Küçük Milan Köp­ MustafaıPaşaCamii, kalenin doğu­ sındaki kuvvetlerle yapıldı. V idin’ln
rüsü inşa edilm iştir. sundaki yamaç üstündedir. Mustafa düşmesinden sonra Varna’dan Ti-
Sanayide de oldukça gelişen san­ Paşa tarafından 1492 yılında yaptırılan mek’e kadar bütün Bulgaristan Os­
cakta 1845 yılında bir küherçile fabri­ yapı tek büyük kubbelidir, iki tuğla ve manlIların eline geçti.
kası inşa edilmiş, 1891 yılında da krom bir sıra taşla yapılmış dört duvar üs­ II. Murad, 1443’te Karaman’a yap­
madeni işletilm esine başlanılmıştır. tüne herdılında bir penceresi olan on tığı seferden sonra Macaristan ve Le­
Şehirde birçok İslâmî yapı bulun­ iki köşe bir kasnağa dayalı,tekkubbe- histan ile Szeged Antlaşması'nı imza­
masına rağmen, Osmanlı yönetimi, lidir. Minare tamamen kesme taştan ladı (12 Temmuz 1444). Bu antlaşma 10
maiyetindeki diğer dinlere mensup va­ olup şerefesi beş sıra istalaktitle otu­ yıl geçerliydi. Antlaşmanın önemli
tandaşlara da oldukça âdilâne davran­ rur. maddelerinden biri de Sırbistan’ın Os­
mış, onların dinî ibadetleri ve eğitim ­ Camiin sol tarafında tamamen kes­ m anlIlara bağlı bir devlet durumuna
leri için kilise veya okul yapımına hoş­ me köfeki taşından yapılmış altı köşe­ gelmesiydi. Fakat bu durum uzun sür­
görü ile izin vermiş, hatta, kilise vb. ya­ li, sağır kasnak üstüne kubbeli, temiz medi ve BizanslIlar, yapılan barışın bo­
pılarında, maddî yardımlardan dahi çe­ ve basit bir türbe bulunmaktadır. Ka­ zulması için çalışmaya başladılar.
kinmemiştir. pı üstündeki iki satırlık Arapça kitabe­ Szeged Antlaşması’ndan sonra II. Mu­
XIX. de Mgstafa Paşa’nın 1519’da öldüğü­
yüzyıl ikinci yarısından İtiba­ rad, tahtını oğlu II. Mehmed’e bıraktı­
ren şehirde Hıristiyan dinî yapılarında nü yazmaktadır. ğını ilân etti. Yeni hükümdar 12 yaşın­
artış görülmektedir: 1871,1892,1859, Yahya Paşa Camii, şehrin doğu daydı. Osmanlı tahtına tecrübesiz bi­
1860,1893,1897,1899 yıllarında Rum ucuna yakındır. 1503-1505 yılları ara­ rin'?: çıktığını öğrenen Haçlılar, hazır­
kiliseleri, 1873, 1895, 1909 yıllarında sında yaptırıldığı tahmin edilen yapı, lığa giriştiler. Bu arada Szeged Ant­
Bulgar kiliseleri ile 1899 yılında havra yüksek minareli, dik çatılı ve kurşun laşm asındaki yeminini bozan Lehis­
yapılmıştır. örtülüdür. Cephesi yanlara birer kemer tan Kralı Vladislav III. Vam enczlk sa­
Üsküp’te ayakta kalabilen Osmanlı kadar taşan son cemaat mahalli altı vaşa hazırlandı. Macarlar, Lehler, Hırt
dönemi yapıları şunlardır: mermer sütun üstüne beş kemerlidir, vatlar, Slovenler de bu hazırlıklara ka­
II. Murad Camii, 1436 yılında II. Mu­üstü tonozla örtülüdür. Duvarlar çok tıldılar. Fransa ve Almanya bu haçlı
rad tarafından yaptırılmış, 1537’de yan­ ufak, muntazamca taşla yapılıp büyük­ birliğine yardım etti. Venedik donan­
dığından Kanunî devrinde tecdiden leri yalnız köşelerde kullanılmıştır. Bu ması, birliğin emrine girdi. Papalık do­
1538 yılında inşasına başlanarak yapı, 1896 yılında onarım görmüştür. nanması da Haçlılara yardım için ha­
1542’de ibadete açılmıştır. Yakın kare M uslihiddin Camii, hangi tarihte zırlandı. Osmanlı ülkesinin üstüne yü­
planlı, bugün alışılagelmişten dik bir yapıldığı bilinmemekle beraber, 1904 rüyen 100 bin kişilik Haçlı ordusu Tu-
çatıyla örtülü olmasına rağmen mina­ yılında onalım gördüğü Hazine-i Ev- na’yı geçen Vidin önlerine geldi.
resi yine de pek yüksek düşmektedir. rak’ta mevcut bir belgeden öğrenil­ Burada orduya Eflak Voyvodası da ka­
Şerefe istalaktitlidlr. Yapıda üç kitabe mektedir. tıldı. Büyük bir Haçlı donanması da bu
vardır. Birincisi 1711 yılında III. Ahmed 1932 yılında şehirde Davud Paşa, sırada Çanakkale önlerinde bulunuyor­
tarafından, İkincisi ise Sultan Reşad ishak Bey, İsa Bey, Hatuncuk Kuru ve du. Haçlı ordusunun, Şumnu ve Var­
tarafından onarıldığını bildirmektedir. Kara Kapıcı hamamları bulunmaktay­ na yönünde ilerlemeye başlaması
Ishak Bey Camii, Paşa Yiğit Bey’- dı. üzerine Edirne'de toplanan Saltanat
In oğlu Ishak Bey tarafından II. Murad Vardar Köprüsü, XV. yüzyılda II. Şurası, II. Murad'ın tahta çıkmasını is­
devrinde 1438 yılında yaptırıldı. Cami­ Murad devrinde yapımına başlanmış, tedi. Sadrazam Halid Paşa durumu
in güneyindeki medhal üstünde bulu­ Fatih zamanında tamamlanmıştır. genç padişaha bildirdi. II. Mehmed ba­
nan Arapça kitabeye göre 1519’da İs­ 1689’da AvusturyalIlar tarafından ya­ basını çağırdı ve hemen ordunun ba­
hak Bey’in oğlu Isabeyzâde Haşan rısı yıkılmışsa da II. Murad ve Sultan şına geçen II. Murad, 40 bin kişilik

403
irs.?w^tı#
yürüdü, il. Murad ın teKrar Türk ordu­
il
sunun başına geçmesi, haçlıları endi­
şelendirdi. İki ordu Varna dolaylarında
10 Kasım 1444’te karşılaştı. Hunyadi
Yanoş Türk kuvvetlerinin sağ kanadı­
na saldırıya geçti. Bu kanat, sarsılma­
sına rağmen dağılmadı. Kanadın
kumandanı Karaca Paşa öldü. Yanoş,
Osmanlı ordusunun sol kanadına yük­
lendi. Bu kanat da dağılmadan geri çe­
kildi. Osmanlı ordusunun bozuldu­
ğunu sanan Haçlılar Osmanlı ordusu­
nun merkezine saldırdılar. Hunyadi Ya­
noş, ordusunun denetimini kaybetti.
Türk kuvvetleri, düşmanı iki koldan ku­
şattılar. Çember içine giren rakip kuv­
vetler çok sayıda kayıp verdi ve boz-
ıguna uğradı. Vladislav III Warnenczik
öldürüldü. Hunyadi Yanoş bozgunu
önlemek için çok çalıştıysa da başa­
ramadı. Sonunda küçük bir askeri bir­
lik le kaçtı. Kalan küçük Haçlı ordusu
da yok edildi.
Osmanlı devrinde Varna, Rumeli
eyaletinin Silistre Sancağı’na bağlı bir
kaza merkeziydi. XVII. yüzyılda şehir
kazakların saldırısına uğradı. Evliya
Çelebi’ye göre Varna’nın 7 mahallesin­
VARNA: Genel görünüm (XIX. yüzysi yazısı).
de Müslümanlar yaşıyordu. Şehirde
4000 ev, 5 büyük cami, 36 mescit var­ Suyolu ve Köprüleri Vakfı’nın varlığı bi­ üzere Osmanlı Devleti’nin defalarca
dı. Rusya ile yapılan savaşlarda şehir linmektedir. gönderdiği orduları ve Gürcü Osman
OsmanlIlar ve Ruslar arasında el de­ Varna Kalesi, Batlamyus Abgustos Paşa’nın (1795) saldırısı başarılı olama­
ğiştirdi. (1773). Daha sonra şehir Rus­ tarafından yaptırıldı, sonra Cenevizli­ dı. Ağa sıfatını bırakıp paşalığı benim­
lar tarafından tekrar kuşatıldı. Mesuri lerin eline geçince genişletildi. Kale seyen Pazvantoğlu Osman Paşa, g it­
ve etrafı istihkâmlarla takviye edilmiş Osmanlı İmparatorluğu döneminde yı­ tikçe güçlendi ve hâkimiyetini Vidin sı­
ise de Rusların, Varna Kalesi üzerine kılmaya yüz tuttuğundan, yeniden in­ nırları dışına taşırarak Rusçuk, Tırno-
gelerek şiddetli kuşatma ve baskıların­ şa olundu (1777). B ir yıl sonra vo ve S ilistre’ye kadar uzanan bölge­
dan şehir halkı perişan bir durumda tamamlanan (1778) kaleye toplar gön­ ye hâkim oldu. Bu âsiyle başa çıkama­
göç etmeye mecbur kaldılar. Bu ara­ derildi (1788). Kalenin yapımından son­ yan Osmanlı Hükümeti, sonradan
da şehirde asker ve zahire bulunma­ ra sürekli onarıldı ve bunun için Ri- onun hâkimiyetini tanıdı ve ona dev­
dığından gerekli asker ve yardım kâb-ı Hümâyûn Defterdarı maiyetinde letin tem silcisi süsünü verdi. Bütün
istenildi (18 Haziran 1810). Ancak yar­ bir bina emini ile bir mimar halifesi bunlara rağmen Osman Paşa, Tuna kı­
dım gelmemesi üzerine şehir yeniden gönderildi (1789), ardından gerekli yılarında bağımsız bir devlet kurma yo­
Rusların işgaline uğradı. 1828-1829 ödenek sağlandı (1789), 1798 yılında lundaki emellerinden vazgeçmedi ve
Osmanlı-Rus Savaşı’nda Varna yeni­ yeniden onarıldı ve kalenin takviye ve Osmanlı Devleti’ne karşı başkaldırdı,
den Ruslar’ın eline geçti. Edirne Ant­ tahkimi için gerekli mühimmat ve d i­ fakat sonunda yenildi. 1815 yılından
laşmasıyla Türklere geri verildi. Kırım ğer malzemenin gönderilmesi hakkın­ itibaren ise şehirde Sırp isyanı baş­
Savaşı’nda m üttefik Fransız-ingiliz da Serasker Vezir Hüsrev Paşa’ya
kuvvetleri Varna’da üs kurdular. Türk gösterdi. Bunun üzerine Tırhala San­
hüküm gönderildi (1810). 1819’da ka­ cağı Mutasarrıfı Vezir Vellyüddin Pa­
ordusu da şehirde toplandı. Kırım’da le, yeniden inşa edildi (1819), ayrıca ka­ şa üçbin asker çıkararak Kominik ka­
üç ordu Varna’dan hareket etti. Berlin ledeki 104 topun kundakları onarıldı.
Konferansı’nda şehir Bulgaristan’a bı­ sabasından da ikiyüz nefer alarak is­
Kale 1823 yılında harap olmaya yüz yancıların bu hareketini bastırdı. 1830’
rakıldı. Dobruca’nın 1913’te Romanya’ tuttuğundan bir keşif yapılarak yeni­
ya bırakılması Varna’nın ticaretine za­ da, Sırbistan’a muhtariyet verilirken,
den onarımına karar verildi. 1857’de bir V idin’den de bazı nahiyeler verildi.
rar verdi. I.Dünya Savaşı’nda şehir, daha bakım-tutumdan geçti.
Rus donanması tarafından iki ay bom­ 1908 yılında, Rumeli’nin büyük bir kıs­
bardıman edildi (1915-1916). mıyla birlikte Vidin de elden çıktı.
Osmanlı yönetiminde Varna, bir ti­ OsmanlIların 500 yıldan fazla süren
caret merkeziydi. Şehirde 29 Mart egemenliği sırasında V idin’e birçok
1868’de Rumeli Kampanyası adı ile bü­ Türk aileleri gelip yerleşti ve kent, bir
yük bir anonim ticaret şirketinin oluş­ V İD İN (Eski adları: Bdin, Bidin, Va- Türk kendi durumuna girdi. Vidin hal­
turulduğunu bir belgeden öğrenmek­ radino, Varadin, Veçina, Veçine), kının sevgisini kazanan Pazvantoğlu
teyiz. 1389’da ve 1393’de Osmanlı İmpa­ Osman Paşa da yaptırdığı camiler,.kü­
Yapılan araştırmalarda Varna’da 41 ratorluğu yönetimine geçen Vidin, tüphaneler, devrin en modern kışlasıy­
cami ve mescit bulunmaktadır. Emir 1396’da Haçlılar tarafından kuşatılarak la ve açtırdığı yollarla, Vidin’i bayındır
Efendi Camii, Müsteceb Efendi Camii, halkı kılıçtan geçirildi. Niğbolu Sava- bir duruma getirdi. Bugün ibadete ka­
Şebşah Kadın Camii, Tatar Camii en şı’ndan sonra II. Bayezid tarafından palı bulunan “Pazvantoğlu Cam ii", Vi-
büyükleridir. tekrar alınarak sancak haline getirildi. d in’in en güzel ve büyük camii olarak
Pîrî Mehmet Paşa’nın Vakıf Hama­ II. Viyana Kuşatması’ndan sonraki sa­ dikkati çekmektedir.
mı ve Sebili vardır. Şeyh Müsteceb ve vaşlarda AvusturyalIların eline geçtiy­ Vidin merkez kazada bir zamanlar
Pîrî Paşa okulları ünlüdür. 1829 Rus se de (1689), ertesi yıl geri alındı. Vi­ 50’den fazla cami, medrese, pek çok
Savaşı’nda Osmanlı eserlerinin çoğu din âyânı olan Pazvantoğlu Osman mektep, 5 tekke, 3 han, 4 hamam bu­
yıkılmıştır. 1444 Varna Savaşı’nda şe­ Ağa, XVIII. yüzyıl başlarında Osmanlı lunduğu bilinmektedir.
hit düşen Karaca Bey’in türbesi de bu­ Devleti’ne isyan ederek Vidin yamak­ Evliya Çelebi’ye göre Vidin’deki 24
radadır. Bir de Naib Ahmed Efendi larının başına geçti. İsyanı bastırmak mahallenin, 19’u Müslüman idi. 24 ca-
404
mii, 11 okul, 7 medrese, 7 tekke vardı.. Rusya'da ve Rus askeri bulunan yer­ dan yeniletilmiştir. Şehirde saat kulesi
Yeşil Cami, Uzun Cami, Çarşı Camii, lerde yeni bir kolera vakasının ortaya ve Nişan Türbesi, Rudo'da Sokullu
Kapan Camii, bunların en ünlüleri olup çıktığı bilinmektedir. Osmanlı döne­ Mehmed Paşa’ya ait bir kervansaray
ütleri kurşunla kaplıydı. Çavuş Camii, minde Vidin’deki Türk askerleri için bir ile cami (1886 yılında yıkılm ış yalnız
Debbağhane Camii, Orta cami su ke­ kışla (1830), bir küherçile fabrikası m inaresi kalm ıştır) bulunmaktadır.
narında ferahlı yerde kurulmuştu. (1842) bir Bulgar manastırı (1862) inşa Vişgrad (Visegrad) bugün, Macaris­
Şeyh Efendi Camii, Nalband Camii, edilmiş, Vidin Sancağı’na bağlı Me- tan’da Peşte idare bölgesinde kasaba­
Yukarı Mahalle’de Ak Cami, kiremitle dovniça köyündeki Bulgar kiiisesi ona­ dır.
örtülü Allah evleriydi. 10 adet kârgir rılmış (1863), şehre büyük bir köprü in­
şerefeli ve kandil asacak yerli minare şa edilmiş (1869), mevcut kiliseleri
vardı. 7 medrese bulunmaktaydı. Şehri onarılmış (1869), mükemmel bir has­
çevreleyen ve ancak bir bölümü ayak­ tane inşa edilmiş, (1869) V idin’e bağlı
ta kalan eski surlar,bugün hâlâ "İstan­ Berkofça’da bir Bulgar kilisesi (1870),
bul Kıpası" adını taşımaktadır. Bunun ayrıca Bulgar ve Rum kiliseleri (1873) VODİNA (Bugün: Edessa)
dışında V idin’de "Kale M ey d a n ı”, ve Florentin Köyü’ne bir Bulgar kilise­ Büyük İskender’in ve diğer Make­
"Topkapı", " Telgraf K apısı" gibi bir­ si (1875) inşa edilm iştir. donya krallarının başkenti olan bölge,
çok sokaklar ve semtler de bugün es­ Florentin Kalesi, V idin’e bağlı bir XV. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
ki adlarıyla anılmaktadır. Pazvantoğlu’- kâza olan Florentin’de Turcilor deni­ tarafından alınarak Selânik vilayeti
nun ailesiyle birlikte oturduğu kışla da len yerde küçük bir tepe eteğindedir. merkez sancağına bağlandı. EvliyaÇe-
"Pazvantoğlu K ışlası" adını taşımak­ Günümüzde yıkılmış bir duvarın bir bö­ lebi, “S eyahatnâm esi"nd e buradan
tadır. lümünün temelleri görülmektedir. Du­ söz ederken, birçok cami ve mahalle
XVIII. yüzyılın sonlarına kadar ba­var yontulmamış taş ve kırılmış taş ve mescidi bulunduğunu kaydederek
yındır durumda olan Vidin 1771 yılın­ beyaz horasanlarla karışan harçla örül­ bunlar arasında Sultan Camii, Kadı
da yapılan savaşlarda harap duruma müştür. Hüsrev Efendi Camii (H.1010 tarihli ki­
gelerek eşkıya yatağı olmuştur. Florentin Kalesi, Vidin ile birlikte tabesi vardır), Nureddin Efendi Camii,
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sı­ 1396 yılında I. Bayezid tarafından Haç­ Yeni Cami, Haşan Efendi Camii, Tek­
rasında Vidin şehri halkının birçoğu öl­ lıların Nikopol yöresinde bozguna uğ- ke Mahallesi Camii, Öteyaka Camii,
müş, bu arada Kale Komutanı Tzzed ratılmasından sonra ele geçirildi. XV. İne Mahallesi Camii, Zafer Ağa Cami­
Paşa, sonuna kadar kaleyi savunduk­ yüzyıla ait bir Osmanlı belgesinde, i’nin adlarını yermektedir.
tan sonra Vidin’i teslim etmek zorun­ 1438 yılında Erdel’e karşı yaptığı bir Osmanlı İmparatorluğu’nun son
da kalm ıştır. seferinde li. Mustafa’nın, Tuna’yı Flo­ döneminde Selânik vilayeti merkez
Âşık Fakİrî adlı saz şairi, bu olay rentin, yakınından geçtiği bilinmekte­ sancağı kaza merkezi olan Vodina’da
üzerine, "Vldln D e s ta n ı”n\ kaleme al­ dir. Kalenin Türkler tarafından da kul­ bugün şehrin ortasında minaresi ile
mış, bu dastanda büyük facia önünde lanılmış olduğu, XV. ve XVI. yüzyıllar­ sağlam birdurumdaduran oldukça bü­
dökülen gözyaşları, duyulan aerin daki Osmanlı sicillerinde de gerçek- yük bir cami vardır. “ Yeni C a m i” adı
üzüntü dile getirilm iştir. Şairin, XIX. lenmektedir. verilen bu yapı, halen müze olarak kul­
yüzyılda yaşadığı ve Abdülhamid’in ilk Florentin Kalesi, verilen eski bilgi­ lanılmaktadır. Üç kubbeli ve yuvarlak
saltanat yıllarında şairlik yaptığı bilin­ lere dayanarak, gerek ikinci Bulgar kemerli bir son cemaat yeri vardır. Kü­
mektedir. çarlığı zamanında, gerekse Osmanlı bik bir kitle oluşturan ana mekânını
Vidin Kalesi (Babini Vidlni Kuli ve­ egemenliği zamanında (B u d in ’den pencereli, sekiz köşeli kasnağa sahip
ya Baba Vida), Vidin Kenti’nin Tuna kı­ sonra) Vidin yöresinde, önem bakımın­ bir kubbe örtmektedir. Tamamen taş­
yısında bulunur. Günümüze dek he­ dan ikinci geldiği sonucu çıkarılabilir. tan inşa edilen bu yapının minaresi,
men hemen tümüyle koruna gelmiş ül­ Vidin, bugün Bulgaristan’da Tuna taş külâhı ve bilezikler halindeki şerefe
kenin tek kalesidir. Kalenin dış görü­ kıyısında şehir, idare bölümü merke­ çıkması bakımından geç devir Türk mi­
nümü kareye benzer. Kalenin iki duvarı zidir. „__ --- s narelerinin özelliklerini göstermekte­
vardır, 9 kuleli iç duvarı yüksektir, 2 ku­ dir.
leyle bağlı olan dış duvarı daha alçak­ Vodina (Edessa), bugün Yunanis­
tır. tan’ın Makedonya kesiminde Pella İda­
Osmanlı egemenliği sırasında iç rî bölümünün merkezî kenttir. Make­
kale, ateşli topla savunma amacıyla VİŞGRAD (Bugün: Visegrad) donyalIlar Urfa'yı ele geçirince, sula­
gerçekleştirilen, onarım ve yeniden Osmanlı İmparatorluğu yönetimin­ rının çokluğu yüzünden bu şehre de
düzenlemelerle önemli değişikliğe uğ­ de kaza merkezi olan Vişgrad, Sokul­ Edessa adını vermişlerdir.
ramıştır. 3. ve 4’ncüsünün dışında ku­ lu Mehmed Paşa tarafından bayındır
leler, duvarlarının düzeyine dek yıkıl­ hale getirilm iştir. Evliya Çelebi, "Se-
mış, mazgalları da yıkılmış veya yeni­ y ahatnâm e" sinde buradan bahseder­
den örtülmüştür. İç kale sahasında du­ ken, ufak bir kalesi içinde cami, varo­
varlar dolayında iki sıra dizilmiş taştan şunda 700 ev, dilkuşada bir cami, bir
yapılar da Osmanlı döneminden kal­ hanı, 300 dükkânı, çok iyi durumda bir YAFA
madır. Güneybatı duvarı hariç, iki ku­ hamamı bulunduğunu yazar. Nitekim Çok eski bir tarihe sahip olan Ya­
lesiyle (1 ve 9) birlikte Baba Vida Ka­ bu yapıların çoğu Sokullu Mehmed Pa­ fa, uzun bir süre Mısırlılardan sonra,
lesi’nin dış duvarı da Osmanlı döne­ şa’ya aittir. Filistinlilerin, Asurluların, Yunanlıların
mine aittir. Güneybatı tarafında bulu­ Sokullu Mehmed Paşa’nın yaptır­ ve Ibranîlerin eline geçti. Roma hâki-
nan ve “A vusturya K u les i" denilen II. dığı ve bugün de kullanılır durumda miyetindeyken Araplar tarafından alın­
kulenin, temelde altı köşeli başladığı, bulunan en önemli yapı Vişgrad Köp- dı (639). 1099-1187 arasında Hıristiyan­
sonradan ise üst kısmında sekiz köşeli rüsü’dür. 11 gözlüdür, orta gözün iki ların eline geçti. 1187'de Selâhaddin
bir biçim aldığı saptanmıştır. Kule Os­ ayak arasındaki aydınlığı 14.79, alçak Eyyübî (1204); 1275’te de Baybars ta­
m anlI zamanında kurulmuştur. Kale su seviyesinden döşeme üstüne yük­ rafından alındı.
hendeğinin başlangıcının orta çağla­ sekliği 15.39 metredir. Köprüde iki ki­ XVI. yüzyılda Osmanlı imparatorlu­
ra uzandığı yapılan kazılardan anlaşıl­ tabe bulunmaktadır. Menba tarafında­ ğu topraklarına katılan Yafa’nın kale­
mıştır. ki kitabe, 1577 tarihlidir. si stratejik bakımdan önemliydi. Gaz­
Son zamanlara kadar Kale, Türk Sokullu Mehmed Paşa’nın hayrat­ ze Sancağı topraklarına bağlı olan Ya-
tahkimatı içinde bir hisar olarak kal­ larından başka Vişgrad’da Gazanfer fa’nın kalesi subaşılar tarafından yö­
mış ve birçok kez onarılmıştır. Bey Camii de yer almaktadır. Kazaya netilirdi. Dizdarı ve askerleri bulun­
(1767, 1768 1769, 1777, 1816, 1842, bağlı Dobrun’da da Sultan Süleyman maktaydı. Limanı ise önemli bir gelir
1851) yıllarında Vidin’de kolera hasta­ Camii bulunmaktadır. Bu yapı, XVIII. kaynağıydı. Bütün ticarî emtialar bu li­
lığının başgösterdiğini, 1853 yılında yüzyılda Melek Ahmed Paşa tarafın­ mandan sevk edilmekteydi. Kale için­
405
de beş yüz ev, cami, han, hamam, çar­ Yanbolu bugün Bulgaristan’ın gü­ da misyonerler tarafından Islâm dini
şı ve pazar bulunmaktaydı. Kale, 1802 neydoğu kesiminde Tunca Vadisi ke­ aleyhinde yazılıp halka dağıtılan kitap
yılında Mimar Mehmed Ağa marifetiy­ narında şehirdir. ve risaleler toplattırılmıştır. 1879 yılın­
le onarıldı. XIX. yüzyılda Osmanlı dö­ da şehirde büyük bir deprem olmuş ve
nemi yapıları olarak buraya bir ziraat bu depremde birçok kişi hayatını kay­
mektebi (1870), 1875’te bir Mekeb-i bettiği gibi çoğu da evsiz kalmıştı. Bu­
Röşdiye, 1906 yılında da “Dârûlfeyzi-i nun üzerine deprem den zarar
H am îd î" adıyla iptidai mektep, 1887 yı- görenlere bizzat padişah tarafından
lıda ise Latin cemiyetine mahsus bir bağışta bulunularak yeniden iskân
mektep inşa edilmiş, ayrıca kaza mer­ YANYA (Bugün: ioannia), edilmişlerdir. XIX. yüzyıl sonunda şeh­
kezine bir Rum manastırı ve kilisesi, Osmanlı yönetimine barış yoluyla rin nüfusu 35 bini bulmaktaydı ve bu
1896 yılında ise bir sinagog inşa edil­ Yıldırım Bayezid zamanında geçen şe­ yüzyılda 3 cami, 6 medrese, tekke kü­
miştir. Kazada Osmanlı dönemi ilk ti­ hir, çok kısa bir süre sonra yeniden tüphane, idadî, iptidaî, sıbyan mektep­
caret mahkemesi 1901 yılında kurul­ Türklerin elinden çıkmışsa da 1431 yı­ leri, Rus idadîsi ve kız mektebi, ulah
muştur. lında II. Murad tarafından alınarak Os­ rüşdiyesi ile göldeki yarımadada Te­
1917 yılında General Allenbey ku­ manlI yönetimine yeniden bağlandı ve pedelenli Ali Paşa’nın yaptırdığı kale
mandasındaki Ingiliz birlikleri tarafın­ aynı adı taşıyan vilayet ve sancağın bulunmaktaydı. Mevcut dini yapılar­
dan ele geçirilen şehir, daha sonra İs­ merkezi oldu. Şehrin nüfusunu Türk, dan Sultan Süleyman Camii 1895 yılın­
rail devletine bağlandı. Rus, Ulah ve Arnavutlar oluşturmak­ da onarılmıştır. Burada bulunan 20
taydı. Tepedelenli Ali Paşa’nın yöne­ kadar camiden en önemlisi Arslan Pa­
tim inde b ir ara bağımsız olarak şa Camii’dir.
yönetilen şehirde, Yunan ayaklanma­ XIX. yüzyıldan itibaren şehirde ya­
sından sonra başka ayaklanmalar da pılan eğitim kurumlan şunlardı: 1855
başgöstermiş, şehre asiler için gemi­ ve 1865 yıllarında birer rüşdiye mek­
YAN BOLU (Bugün: Yanbol) lerle kurşun, saçma ve mühimmat so­ tebi, 1889 yılında ise idai mektebi
Eski bir tarihe sahip olan Yanbo- kularak isy a n c ıla rın cephane yaptırılmış, ayrıca 1873, 1876 1894,
lu’nun kuzeyindeki MakedonyalI Filip’- gereksinimi tamamlanmıştı. Osmanlı 1893,1894,1895,1896 ve 1901 yılların­
in kabilesi bulunmaktaydı. Daha son­ yöneticileri de bu durumu haber aldı­ da da Rum mektepleri inşa edilmiştir.
ra Romalılar, onlardan da Bulgarlar'a lar ve Yanya Valisi Ali Paşa tarafından XIX. yüzyıldan itibaren bayındır ha­
geçmiştir. 1368’den 1878’e kadar sü­ Hıristiyan gemilerinden bu tür mühim­ le getirilen Yanya’da askerlerin ikame­
rekli Osmanlı İmparatorluğu yöneti­ matın çıkarılması yasaklandı. Şehrin ti için bir kışla binası inşa edilmiş,
minde bulunan Yanbol’da Evliya Çe­ sayımı 1866 yılında yapılarak birtakım 1846 yılında Vaniko Köprüsü onarıl­
lebi, "S eyah atn âm e"s\n de 17 Müslü­ yeni vergiler konulmuş, bu tarihe ka­ mış, 1865 yılında bir hastane, 1867 yı­
man mahallesi, bir Yahudi mahallesi dar eyalet olan Yanya, 1867 yılında vi­ lında hükümet konağı, 1868 yılında
ve bir Yunan mahallesinden oluşan bir layet şekline sokularak yeniden yeni kışla binaları Yanya’daki Ayasran-
Müslüman şehri olarak tanımlar. Şe­ teşkilatlandırılmıştır. XIX. yüzyılın ikin­ randi iskelesindeki alanın onarımı ya­
hirde 17 cami, 3 medrese, 3 hamam, ci yarısında da burada yer yer Rum ve pılmış, 1871 yılında bir nehir üzerine
4 han ve bir bedesten vardır. Yambol’- •Arnavut ayaklanmaları başgöstermiş köprü inşa edilmiş, şehre telgraf hat­
da Osmanlı dönemi eserlerinden: Es­ isyancılar dinî misyonerler tarafından tı 1878 yılında çekilmiş, 1879 yılında
ki Cami, Hacı Yusuf Camii, Tunca kı­ da kışkırtılmıştır. Nitekim 1887 yılın­ da telgraf binası inşa edilm iştir.
yısındaki Sofular Camii (N oktacıo ğlu
Şeyh M eh m e d tarafından yaptırılm ış­
tır), Yıldırım Camii (1434), Sultan Mu­
rad Hüdâvendigâr Köprüsü (Tunca
üzerinde kârg ir ayaklı yedi gözlü) b ili­
nen yapılardır. Ancak bunlardan Eski
Cami ve bedesten günümüze kadar
kalmıştır.
Eski Camii, XV. yüzyılın başların­
da yapılmıştır. Değişik biçim ve fonk­
siyona sahip on adet kemerli bölüm­
den oluşmuştur. 21.11,21.35 metre bo­
yutlarında büyük bir dikdörtgen oluş­
turur. İç görünümü, Edirne’deki Üç Şe­
refeli Cami gibi yan alanları olan mer­
kezi bir kubbe izlenimini verir. Mihrap
duvarının avlunun arka duvarının ve iki
köşeli kemerin herbirinin yan tarafla­
rı üzerinde uzanan 10,65 m.’lik merkezî
bir kubbeye sahipir. Kemerler dikdört­
gen birpayanda üzerinde dururlar. Ca­
mi dışarıdan bakıldığında birbirine
benzeyen kurşunla kaplı bir dizi kub­
benin örttüğü bir beton blok olarak gö­
rülür. Kubbe taban çemberi on İki açı­
lıdır ve dört yuvarlak pencere ile bö­
lünür. Bunun üzerinde kurşun kaplı
kubbe yükselir ve bir hilâlle biter. Ca­
mide mevcut bir kitabeye göre 1831/32
yılında Aşçızâde Mehmed Bey tarafın­
dan boyanmıştır. Ayrıca XIX. yüzyılda,
bir takım tadîlâtlara da uğramıştır.
Şehirde ayrıca, son yıllarda resto­
re edilen A tik Ali Paşa’nın evkafından YANYA: 1— Kışla, 2— Redif deposu, 3— Süvari koğuşu, 4— Matbah,
olan bir bedesten vardır. İnce uzun bir 5— Kaplan Paşa Camii, 6— Kaplan Paşa Medresesi.
yapıdır._______
406
Hıristiyanlar için ise 1858’den baş­ duran, büyük tabhane odalı bir cami­ rihde şehirde 315 dükkân vardı. Mimari
layarak m uhtelif yıllarda kiliseler ya­ in kalıntıları görülmektedir. eserlerden en önemlileri camiler, Kös-
pılmış, mevcutların onarımlarına izin Yenice-i Vardar (Giannitsa) bugün, tem Nehri üzerinde kurulmuş olan de­
verilmiştir. Yuanistan’da Selânik’in batısında bir ğirmenlerdir. Cami ve hamamlar şöyle
Yanya (ioannina) bugün Yunanis­ kasabadır. sıralanabilir: Hamza Bey Camii, Ömer
tan’da Epir’de il idare merkezi olan bir Bey Camii, Elhac Bayram Camii, Bay­
şehirdir. XVII. yüzyıldan kalma müze rak Camii, Aziz Efendi Camii, Akçeli
haline getirilmiş Bir câmî hâiâ mevcut­ Camii, Türbe Camii, Brumalı Camii,
tur. Şeyh Camii, Ömer ağa Camii, Muhar­
rem Paşa Camii, Eski Cami, Saat Ca­
mii, Mevlevihane Camii, Hacı Bekir
YENİ PAZAR (İslavca: Novipazar) Camii, Darü’l Kurra Camii, Çömlekçi­
Fatih Sultan Mehmed tarafından ler Camii, Murad Ağa Camii, Ahmed
alınarak Osmanlı topraklarına katılan Efendi Camii, Çelebi Camii, Fatma Ha­
Yenipazar, Evliya Çelebi’ye göre mev­ tun Camii gibi camilerle; kurşun kü-
YAYÇSE (Bugün: Jajce) kiin müsaadesinden ve Raska Neh­ bablı Pirî Paşa Hamamı, Eski Hamam,
Önceleri Küçük Bosna Krallığı’ ri kenarında olmasından yararlanarak Çifte Hamam, Ağa Hamamı. Bu ha­
nin merkezi bulunan Yayçse Vrbas gelişmiştir. mamlar dışında en çok adı geçen iki
ve Riva nehirlerinin kavşağında bu­ Ösmanlı yönetiminde Kosova vila­ büyük hamam vardır. Bunlar, şehrin
lunur. 1462 yılında Fatih Sultan Meh­ yetinin Iştib sancağına bağlı olan Ye­ kuzey tarafında bulunan Hacı Bey Ca­
med tarafından zaptedilerek Osman­ nipazar, 1878 Berlin Antlaşması’yla mii Mahallesindeki "Ham am -ı Sagir"
lI yönetimine katıldı. Eski bir hisa­ O sm anlı y ö n e tim in e te rk e d ild i, ile "H am am -ı Kebir” dir. 1243’te yapı­
rın ve surların kalıntıları günümüze ka­ Avusturya-Macaristan’ın askerî dene­ lan şehrin planını da içeren belgede
dar gelmiştir. -Nitekim Evliya Çelebi timi kabul edildi. yirmi beş tane eserden söz edilmekte­
de bu kaleden söz ederek kaleyi bü-, XVII. yüzyılda yirmi üç cami vedir: Hacı Efendi Camii, Şeyhoğlu Ca­
yük bir yumurtaya benzetmekte ve mescit bulunmaktaydı. Bu yapılardan
kara tarafın çift duvar olmasına muka­ mii, Murad Ağa Camii, darül’IJCurra
Altın, Isa Bey, Taş Köprü, Hacı Muh­ Camii, Saat Camii, Burmalı Camii,
bil, nehir yanında duvara bile ihtiyaç terem camileri önemli yapılardı. Beş
duyulmadığını aşağı hisarda iki katlı Akçeli Camii, Aziz Efendi Camii, Hacı
medrese, her camide bulunan mektep­ Bayram Camii, Ömer Bey Camii, Ha­
1000 ev, 80 dükkân, varoşunun birin­ ten başka 11 sıbyan mektebi ve 2 tek­
de 300, diğerinde 500 reâyâ evi bulun­ şan Bey Camii, Çarşı Camii, Yeni Ca­
kesi bulunmaktaydı. Frenk, Saray, Re- mi, Tabakhane Camii, Kanada Camii,
duğunu bildirmekte, büyük kiliseden poça, Şeyh İbrahim Efendi hanları en
bozma bir Sultan Süleyman Camii ve Bazadiri Camii, Kırklar Camii, Menzil­
ünlü mebânisinden olup Çorbacı Ha­ ci Camii, Hatice Hatun Camii, Yeni
Sadrazam Melek Ahmed Paşa’nın ca­ nı bedesten olarak kullanılmaktaydı.
mii, medrese, hamam, mektep, tekke Mahalle Camii, Nalbandzâde Camii,
Saraylarından Hacı İbrahim, Zülfikâr- Arnavut Mahallesi Camii, Aksaray Ca­
ve hanı olduğunu vurgulamaktadır. zâde Mahmud Efendi sarayları meşhür
Melek Ahmed Paşa’nın Bosna Valiliği mii, Kozlu Camii, Baraksu Camii. Bu
hanedanlardır. Biri Isa Bey’e ait olmak camilerden Bayraklı Cami Kadı Mus-
sırasında şehir yandığından elbirliğiy- üzere iki de imareti bulunmaktaydı.
le şehir onarılmıştır. Şehirde Fatih’in lihiddin, Kozlu Camii de Çömlekçiler
Yenipazar (Novipazar) bugün; Yu- Camii adlarını almaktadır. Camilerin
İmamı Ali Efendi, Şeyh Mustafa, XVII. gosavya’nın orta kesiminde şehirdir.
yüzyıl ortalarında ölen hattat Hurrem yanı sıra, hamamlar kütüphane, ker­
Çelebi ve Dizdar Hüsab Kaptan’ın tür­ vansaray ve zaviyeler de yapılmıştır.
beleri bulunmaktadır. Şehirde bulunan tek kütüphane, vali­
Günümüzde harap durumda bulu­ lerden Damat Mehmed Efendi Ibn-i El­
nan iki yapıdan birisi Sadrazam Muh- hac Hüseyin tarafından yapılmıştır.
sinzâde Mehmed Paşa’nın eşi ve III. Ayrıca bu kütüphaneye bağlı olmak
Ahmed’in kızı Esma Sultan’ın 1753’de üzere bir de vakıf kurulmuştur.
yaptırdığı camidir. Kesme taştan be­
YENİŞEHR-İ FENAR (Bugün: La- Yenişehir’de dört zaviye bulun­
rlssa) maktadır. Bunlardan ikisi Haşan Baba
denli sekiz pencereyi muhtevi kasnak­
Şehir, Teutamius tarafından kurul­ ve Turhan Bey Oğlu Ömer Bey Zaviye­
tı, kubbeli, son cemaat yeri ahşap muştur. Ancak, bu sülâleden Larissus,
çatılıdır. sidir. Diğer ikisi, Ramazan-ı A tik Ma­
şehri oğlu için yeniden imar ettiğin­ h a lle sin d e olduğu sanılan Firarî
Dizdar Camii, Yayçse Beyi Süley­
den, bundan sonra "Larissa” olarak Efendi Zaviyesi ile Ekmekçizade Ah­
man Bey tarafından 1813 yılında yap­ adlandırılmıştır. Daha sonra şehir ye­
tırılmış ufak kubbeli bir camidir. med PaşaZaviyesi’dir. Ayrıca Atik Be­
rinin önemi nedeniyle birçok saldırı­ desten ile sur dışında bulunan
Yayçse (Jajcse) bugün, Yugoslav­ lara uğramış ve tahrip edilmiştir. 1430
ya’da (Bosna) kasabadır. Moilahane de önemli eserlerdir. Ha­
yılında Osmanlı topraklarına katılınca, şan Bey Camii yanında bir de cepha­
Rumeli eyaletine bağlı bir kaza mer­ ne binası vardır. Yine şehrin içinden
kezi haline getirilerek yeniden imar ve yanından geçen eserler bir çok do­
edilmiş ve "Y enişehir" adını almıştır. ğal âfetlere uğramış ve bu yüzden de
Şehirde ilk teşkilât Fatih Sultan Meh­ birçok kereler onarımdan geçmiştir.
med devrinde yapılmıştır. Şehrin Os­ Şehrin planını da içeren bir belgeye
manlI yönetimine girmeden önce bir göre, şehri Rum eşkiyanın baskınların­
YENİCE-İ VARDAR (Bugün: Gian- kalesi, kale taşlarından da fetihten
nitsa),
dan korumak üzere Yenişehir Kalesi
sonra han, hamam, cami ve medrese inşa edilmiş, daha sonra kale, birçok
Osmanlı yönetiminde Selânik vila­ gibi binalar yapıldığı bilinmektedir.
yetine bağlı kaza merkezi idi. Evliya kereler onarım görmüştür. Ayrıca yine
1243 tarihli bir belgede şehrin planı ve­ kalenin onarımı sırasında önünde bu­
Çelebi, “Seyahatnâm e"s\n<ie kazada rilmiş, buradaki tarihi eserler yer ve ad­
17 cami ve birçok ziyaretgâhın, ayrıca lunan hendek de onarılmıştır.
larıyla belirtilm iştir. Adı geçen belge Yenişher-i Fener bugün, Yunanis­
İskender Bey Camii’nin, çarşı içinde o zamanın zor şartları karşısında şeh­
kubbeli bir mâbedin bulunduğunu, tan’ın, Tesalya bölgesinde, Larissa
rin çevresine toprak bir tabya çevirmek ovasının ortasında, Pinios Irmağı kıyı­
Badralı Camii’nl, Isa Bey Camii'ni, Re- için mühendis Ali Bey adında bir kişi
ceb Çelebi ve Ahmed Bey camilerini sında bir şehirdir.
tarafından yapılmıştır.
anar. Günümüzde Selânik yönüne gi­ 1506 tarihinde Yenişehir’de Türk­
den asfalt yolun sol tarafında ve şim­ ler çoğunluğu oluşturmaktadırlar. Ma­
diki kasabanın uzağında, bir duvarı ta­ halle adları da Türklerin gelmiş
mamen yıkıldığı için harap bir halde oldukları yerleri belirtmektedir. Bu ta-
407
Merkezi Devrim Komitesi "Apostollar" minare 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’
YUND nda yıkılmıştır. Şu anda basit bir ah­
olarak tanınan devrim organizatörlerini
Osmanlı yönetiminde Cezayir-I Tuna’nın güneyine gönderdi. Orada şap konstrüksiyon minare ödevini gör­
Bahrisefid vilayeti, M idilli Livası’na önceden hazırlanan plan gereğince çe­ mektedir. Dış görünüm olarak eski taş
bağlı kaza idi. Kazada bulunan Rum­ şitli bölgelerde eyleme giriştiler. Sta­ yapı, tuğlalarla kaplıdır ve 1878’de ça­
lar, Yunan ihtilâli ile birlikte isyan et­ ra Zagora’ya gönderilen Stefan Stam- tısı onarılmıştır. Camiin içi dikdörtgen
meye başladılar. 1822’de isyan eden bolov, Hristo Botev’in çok yakın bir olup sonradan yapılma sade bir ahşap
Rumların mal ve eşyalarına hükümet dostu ve çalışma arkadaşı idi. Roman­ tavanla kaplıdır.
emriyle el konuldu. Daha sonra şehir, ya, Sırbistan ve Rusya’daki Bulgarlar Baş Vezir Hadım Ali Paşa Hama­
Yunanistan’a bağlandı. arasında silahlı müfrezelerin oluştur­ mı ise Sarıca Paşa Camii’nin karşısın­
ması için gerekli çalışmalar yapıldı. da hâlâ durmaktadır. Hamam, Rumeli
Ayaklanmanın Eylül 1875'te gerçek­ Beylerbeyi ve daha sonra da II ‘ Baye­
leştirilmesi planlandı. Stara Zagora’da zid (1481-1512) devrinde devlet adamı
girişilen bu hareket yavaş yavaş etki­ ve Osmanlı edebiyatının koruyucusu
li olmaya başladı ve kısa süre sonra da olan Baş Vezir Hadım Ali Paşa’nın yay­
bütün diğer şehirlere yayıldı. Nitekim gın mimari çalışmalarının bir ürünü­
ZAGRA-I ATİK, EZKİZAGRA şehir, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sı­ dür. Hamamın XV. yüzyıl sonları veya
(Bugün: Stara Zagora). rasında Osmanlı yönetiminden çıktı. XVI. yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin
Trak Beroe köyü yerinde M.Ö. VI. Stara Zagora’nın savaşlardan ve yı­ edilmektedir. Bu yapı, Mart 1974’te yı­
yüzyılda kurulan ve M.S. II. yüzyılda Ro­ kımdan kurtulan tek Osmanlı-Türk mi­ kılmıştır.
ma İmparatoru Trayan tarafından ka­ marî yapısı Hamza Bey (Eski Ca- Nova Zagora (Yeni Zagra), bugün
saba haline getirilen Stara Zagora şeh­ m ll)’dir. Bu yapı, şehrin Türk İslâmiye- Bulgaristan’da Sliven idare bölümün­
rine "Augusta Traya n a " adı verilmiş­ tinin dinî ve kültürel merkezi olduğu de kasabadır.
tir. ikinci Bulgar Devleti’nde " Zagora" zamanların tek anısıdır. Yapı modern
denilen bölgenin merkezi oldu, şehrin tam merkezindedir. 1971 ’e ka­
1364’te ise OsmanlIlar tarafından zapt­ dar anacaddeye açılan yan sokaklar­
edildi. dan birinde idi. Şu anda çevresi yeni
Osmanlı döneminde Stara Zagora, şehir planlamasına göre değişmiş ve
Trakya Ovası’mn en kuzey ucundaki yeniden inşa edilm iştir. Cami ve çev­ ZAGREB
Sredna Gora dağlarının eteklerine kar­ resindeki avlular 19.53-27.24 metrelik Orta Çağ’dan kalma bir şehir olan
şı hafif eğimli topraklar üzerinde uza­ tek bir bütün blok oluşturur. Hamza Zagreb, Osmanlı yönetiminde Türkler­
nırdı. Kuruluşu Antik çağa kadar gider. Bey Camii, kubbeli ve minareli olup, in hoşgörüyle yönettikleri bir şehir ol­
XIV. yüzyılın ortalarında, Edirne ve Fi­ kurşun kaplıdır. muştur. Hırvanistan Slovenya’nın baş­
libe’nin ele geçirilmesinden hemen Eskizağra.o çevrede büyftk bir kül­ kenti oldu (1867). Evliya Çelebi,
sonra Lala Şahin Paşa tarafından Os­ tür merkeziydi. Birçok bilim adamı, şa­ buradan bahsederken yalnız bir cami
manlI İmparatorluğu sınırlarına dahil ir yetişti. 1882 yılında şehirde bir rüş­ ve pazarı olduğunu bildirmekle yetin­
edildi. Önce Filibe’ye bağlı bulunan diye mektebi açılmıştır. m iştir. Zagreb bugün Yugoslavya’nın
Stara Zagora, 1846 yılında Edirne'ye Stara Zagora (Eski Zagra) bugün ikinci büyük şehri, Hırvanistan Cum-
bağlandı. XIX. yüzyılın sonlarına doğ­ Bulgaristan’da Filibe havzasının kuze­ huriyeti’nin başkentidir.
ru burada 17 cami, 42 okul, 855 dük­ yinde, SrednaGora’nın eteğinde, ida­
kân, 5 hamam ve bedesten bulunmak­ re bölümü merkezi olarak ünlü Güller
taydı. En önemli Osmanlı eserlerinden Vadisi'nde bulunan şehirdir.
olan Yıldırım Bayezid’in oğlu Süley­
man zamanında yapılan Büyük Camii,
Hamza Bey Camii, Yeni Camii, Nokta­
cı Camii, Nail Bey Camii, Ali Paşa Ca­
mii, Tekke Camii, m inareli,kârgir ya­ ZİŞTOVİ, ZİŞTOYfSugün, Sviştov),
pılı ve kubbelidir. Ali Paşa’nın bir de
medresesi vardır. Hazine-i Evrak bel­
ZAGRA YENİCESİ ■ YENİ Şehrin kalesi 1388 yılında I. Murad
gelerine göre Yuvan Mahallesi’nde Aya ZAGRA (Bugün: Nova Zagora). tarafından gönderilen büyükVezir Ali
Triada adlı Rum kilisesi, Ayayiçiova 1365 yılında Lala Şahin Paşa tara­ Paşa tarafından diğer Bulgar kale ve
kazasında Aya Yorgi adlı Rum kilise­ fından alınmıştır. Şehrin bânisi Türk­ kuleleriye birlikte teslim alınmak isten­
si ve Stara Zagora’ya bağlı Çırpan ka­ lerdir. Şehrin kuruluşu Bulgaristan’ın di, Bunun için Osmanlı komutanı bir
zasının Askviran köyünde bir Bulgar Osmanlı egemenliği altına girişinin ilk tem silci göndererek, Ziştovi’nin Bul­
kilisesi (1871) inşa edilm iştir. Ayrıca yıllarına kadar uzanır. Şehir, Zagora ve gar Voyvodası’ndan kaleyi gönüllü ola­
Eski Zağra yolu üzerinde Çırpan'da Sö- Yanbol’ün hemen ortasında Sredna rak teslim etmelerini istedi. Bu öneriyi
ğütlüdere Köprüsü’nün varlığı bilin­ Gora dağlarının ilk kıvrımlarının birkaç reddeden voyvoda, askerî harekâtlara
mektedir. XVI. yüzyılın başlarında mil güneyindedir. Evliya Çelebi bura­ geçmeye hazırlandı. Bulgar garnizonu,
kentte aralarında hiç Hıristiyan bulun­ yı 7 mahalleden oluşan, 7 camii, 3 ha­ saldıran Türklere karşı birkaç gün inat­
mayan, tümü Müslüman 500 aile yaşa­ nı, bir hamamı ve 150 dükkânı olan bir la direndiyse de sonunda erzak ve cep­
maktaydı. Evliya Çelebi şehri 3 bin evi, yer olarak tanımlar, ayrıntılar Nova Za- hane bitince kale komutanı, kalenin
47 camii, 5 imareti ve büyük bir bedes­ gora'nın o zamanlar oldukça küçük bir dış kapısını açarak Ali Paşa’ya boyun
teni olan güzel bir şehir olarak tanım­ şehir olduğunu göstermektedir. Ev­ eğmek zorunda kaldı. Bundan sonra
lar. liya Çelebi bu yapıların en önemlileri­ kaleye dizdardan başka muhafızlar
1875 ilkbaharında Hersek ve Bos­nin adlarını da vermektedir: Ana yerleştirildi. Eflak Voyvodası Mihail
na’da patlak veren silahlı ayaklanma­ Cadde’deki Sarıca Paşa Camii, çarşı­ Vityaz, 1595 ve 1598 yıllarında iki kez
dan sonra Türkiye’nin durumu daha da nın yakınındaki Ömer Gürcü binası ve Ziştovi’yi ateşe verdiyse de, ikinci sal­
bozuldu. Ayaklanma, yerel özgürlük Ali Paşa Hamamı. Bunlardan Ömer dırısında kaleyi almayı başardı. Zişto-
savaşçıları tarafından yönetiliyor ama Gürcü binası diğer yapılarla birlikte vi Kalesi’ni tek ve sağlam olarak ta­
aynı zamanda da burjuva hükümetle­ yok olmuştur. Osmanlı döneminden nımlayan 1651-1652 yıllarında buraya
rinden ve Sırp ve Karadağ halkından kalan tarihî eserler yalnızca hamam ve gelen Evliya Çelebi’ye borçluyuz. Ev­
destek alıyordu. Sarıca Paşa Camii’dir. liya Çelebi, “S eyahatnâm e"s\r\de Ziş-
Hersek ve Bosna’daki ayaklanma­ Sarıca Paşa Camii, şehrin kuzey tovi Kalesi’nden uzun uzadıya bahse­
dan cesaret alan Bulgar ihtilâlcileri de kısmı olan Kiril ve Methodi Caddesi ve der. Kentin önemli bir kalesi de "Novg-
kendi ülkelerindeki bir ayaklanma için Tsanov Caddesi’nin köşesindedir. Ori­ rad K alesi" dir. 1388 yılında Osmanlı
yoğun hazırlıklara giriştiler. Bulgar jinal görünümünü tümüyle yitirmiş, askerlerinin Kuzeydoğu Bulgaristan’a
408
yaptığı sefer sırasında buralar da zapt- kanatta ise, Vezir Mustafa Paşa ve Ru­ metre kadardır. Kale burçlarının döşe­
edilmiştir. 1461-62 yıllarında Novgraçl, meli Beylerbeyi Zai Mahmud Paşa em­ mesi, ortadaki zemin ile bir seviyede­
Pirgos ve Osmanlı Egemeliği altında rinde birlikler bulunmaktaydı. Yeniçeri dir. .*
bulunan birçok diğer Tuna yerleşim Ağası Ali Portuk ve Kocaeli Beyi mer­ Zigetvar, uzun bir süre Türklerin zi­
merkezleri ve kentleriyle birlikte Eflâk kezde birlikte yer almışlardı? yaret yeri olmuştur. Zira, Zigetvar’ın
Voyvodası Vlad Tsepeş tarafından ele Kalenin koruyucusu Kont, karşı­ zaptından iki gün önce ölen Kanunî­
geçirildi. 1388 yılından sonra kalenin sında muazzam orduyu görünce şeh­ nin türbesi buradadır. Kanunî öldükten
terk edilerek yıkılmış olduğu anlaşıl­ ri savunamayacağını anlayarak yangın sonra Seiânikî’nin anlattıklarına göre,
maktadır. 1479/80 tarihli Osmanlı sici­ çıkarttı. Kaleye yapılan ilk saldırılar ba­ sultan naaşının yumuşak kısımları ile
linde Despot Pirgos adıyla, yerleşim şarısız oldu. Bu savunma sırasında Mı­ kalbi, altın bir kalbe konulduktan son­
yeri, 27 haneli bir köy olarak geçmek­ sır’dan Kanunî’nin son savaşına ka­ ra, çadırı içine kazılan bir çukurda ebe­
tedir. tılmak üzere gelen eski Mısır Valisi So­ dî istirahatgâhına bırakıldı. Vücudu ise
Osmanlı egemenliği altındaZiştovi fu Ali Paşa, yapılan saldırıda şehit düş­ İstanbul’a getirilerek Hassa Başmima-
ve kalesi önceki önemini yitirmiştir. El­ tü (26 Ağustos 1566). 5 Eylül günü rj Sinan’ın yaptığı muhteşem türbeye
verişli Tuna geçidi yanında yer alan yapılan saldırıda burçların altında açı­ defnedildi (1566).
Ziştovi, sadece Tuna’nın değil, ama ay­ lan lağımlar büyük bir patlama ve ay­ Padişahın kalbinin göm ülü olduğu
nı zamanda Kuzey B ulgaristan’ın dınlatmayla ordunun kaleye girmesi yer, oğlu II. Selim’in buyruğu üzerine,
önemli kentlerinden biriydi. Zira, Ef­ için gedik açtı. Ordunun kuşatması sü­ aynı yılda Budin Valisi Sokullu Meh­
lâk’tan buraya götürülen ve “Sviştov rerken 5/6 Eylül^gecesi Kanuni Sultan med Paşa, beyaz kireç taşından türbe­
Yolu” denilen geleneksel bir ticaret Süleyman vefat etti. Sadrazam Sokol- si yaptırdı. Hemen yanda da bir cami,
yolunun varlığı ve 1479/80 yılları tari­ lu Mehmed Paşa, ordu arasındaki boz­ tekke ve kışla yaptırıldı. Türbe zamanla
hini taşıyan Nikopol Sancağı askerî- gunu önlemek amacıyla padişahın ziyaret yeri oldu. Küçük bir kale için­
feodal mülkleri siciline göre kentin ölümünü sakladı ve hattâ, Sadrazam, de olan türbeye Macarlar “ Turbök”
ahalisinin 200 Bulgar ve yalnız 5 Müs­ padişahın ölümünden sonra bile, onun (Türbeyk) adını taktılar.
lüman hanesinden ibaret olduğu b ili­ elinden çıkmış gibi birtakım günlük Padişahın türbesi, kalenin ortasın­
niyor. emirler yayınlayarak durumu bilmeyen da yer alır, 1689’da Türkler Zigetvar’
Kale içinde bir, kale dışında bir ta­ vezirlere de gönderdi. Bir söylenti de dan çekilirken, türbeyi de kendi kade­
ne cami olan küçük bir kasabayken Sokuliu, yine kuşatmanın inkıtaya uğ­ rine bıraktılar. Türbeyi Slovanyalı Pa-
sonradan gelişen bu şehirde Balkan ramaması ve kalenin kuşatılmasının ter Fratzer, Hıristiyan usullerine göre
Savaşindan önce 14 cami bulunmak­ biran önce gerçekleşmesi için, padi­ takdis ederek "M eryem A n a ” ya ithaf
taydı. Ihsaniye Camii, Velişan Camii, şahın ölümünü saklamış, ayrıca padi­ etm iştir. 1693’te türbe tamamen yıkıl­
Kışla camii, İskele Camii, Haşan Efen­ şahın hekimini de başkalarına bildirir mıştır. Zigetvar’ın komutanı Conte di
di Mescidi, çoğu yıkılmış olan eserle­ düşüncesiyle boğdurtmuştu. Sadra­ Vecchi, beyaz mertlerden yapılan tür­
rin en önemlileridir. zam Sokullu Mehmed Paşa, üzüntüler be kubbesi taşlarının ve kubbeyi kap­
Bulgaristan’ın güneydoğusunda içinde bir taraftan Zigetvar’ın bir an ön­ layan kurşunların maiyetindeki Callo
Yeni Zagra’dan 15 kilometre uzaklık­ ce ele geçirilmesine; diğer taraftan da Tesch adlı iaşe subayı tarafından sa­
taki "Kıdem li Baba Sultan Tekkasi”n\n padişahın ölümünün duyulup ordu tıldığını askerî şûrada itiraf etmiştir.
bulunduğu çevre, sürekli bir sınır bo­ içinde bir karışıklığın çıkmasını önle­ Altın yaldızlı âlem de Viyana’ya satıl­
yu olarak, çok hareketli tarihî bir alan­ meye çalışmaktaydı. Bu zor şartlar mak üzere gönderilm iştir.
dı. Tepenin zirvesindeki düzlükte bu­ içinde, bir taraftan Vezir Mustafa Pa­ Türbenin bulunduğu yere inşa edi­
lunan türbe, tekkenin iyi durumda ka­ şa ile kardeşi ve Rumeli Beylerbeyi len Barok üslûbu kilisenin cephesin­
lan tek yeridir. Asitanenin duvarları gü­ Şemsi Paşa’yı bir kısım kuvvetle Av­ de beyaz taş üzerine Macarca, Türkçe
neyde 5 metre yüksekliğe kadar kal­ rupa içlerine doğru akına gönderdiği bir yazıt yerleştirilmek suretiyle büyük
mıştır. Tepenin zirvesinden daha aşa­ sırada da, saldırıları yenileyerek büyük sultanın, anısı ölümsüzleştirilmek is­
ğıya duvar kalıntıları, daha önceleri bir topçu ateşinden sonra Zigetvar’ı tenm iştir.
tüm yapının bir duvarla çevrili oldu­ ele geçirmeyi başardı (7 Eylül 1566).
ğu kanısını vermektedir. Zerrini, kaleyi son anına kadar koruma­ Kalede, Kanuni Camii kiliseye çev­
Türbe, diğer birçok Osmanlı çalış­ ya çalıştıktan sonra, kalesinin cepha­ rilm işti. Son yıllarda duvarları raspa
malarında olduğu gibi kusursuz kesil­ n e liğ in i tu tu ş tu ra ra k k e n d is iy le edilerek orijinal mimarisi ortaya çıka­
miş ve parlatılmış beyaz mermer blok­ beraber kuşatma ordusunun birkaç rıldı. Hatta duvarlarda eski Türk izleri
lar birbiri üzerine konarak yapılmıştır. bin askerini de havaya uçurdu. ve Avrupalı askerlerin burayı ele geçir­
1689’a kadar Osmanlı yönetiminde diklerinde yazdıkları karalamalar mey­
Ziştovi (Sviştov) bugün, Bulgaris­ bulunan Zigetvar, AvusturyalIlar tara­ dana çıktı. Dikdörtgen, üstü kiremit
tan’da, Pleven (Plevne) çevresinde, Tu­ fından kuşatılarak teslim alındı. Türk­ örtülü küçük bir camidir.
na Nehri’nin sağkıyısındabir şehirdir. ler buradan çekildikten sonra, Türk­ Ali Paşa Camii, Zigetvar’ın alınma­
lerin yaptırdıkları binalara Fransızlar sından sonra Ali Paşa tarafından yap­
ve Cizvit rahipleri yerleştiler. tırıldı (H .997/1577-78). 1689’da Ziget-
Zigetvar (Szigetvar), bugün Güney var’ın savaşsız terkinde sağlam olarak
Macaristan’da Somogy İdarî bölümü imparatorların eline geçti. Yapı, 13,20
içinde Drava Çayı’na karışan Fekete metre çapında tek kubbeli ve 3 bölüm­
ZİGETVAR (Bugün: Szigetvar) Vizsuyu kenarında şehirdir. lüdür. Tamamen tuğladan yapılmıştır.
OrtaÇağ Macristan’ının en kuvvet­ Şehrin en önemli yapısı kalesidir: Son cemaat yeri vardır. Kubbe sekiz-
li kalelerinden biri olan kalesi her yön­ Günümüzde düz bir arazide, yamyas­ köşe kaideye oturur, köşe alikaları, iki
den Tuna’ya katılan Almaş Nehri’yle sı, surlarla aynı yükseklikte, tek katlı taraf duvarından yürüyen kasıkça, üç
çevriliydi. Kale, şehir ve eski mahalle dört burçtan ibarettir. Kalenin tek ka­ köşe iki ve bunların ortasını bağlayan
olmak üzere üç bölüme ayrılmış o l­ pısı şehirde Ali Paşa Cam ii’nden ge­ bir üçüncü dilimden mürekkeptir. Ca­
makla beraber birçok köprüyle birbi­ len yolun karşısına düşer. Sur daha miin revakından yalnızJki yan kalmış,
rine bağlı bulunmaktaydı. Osmanlı çok Osmanlı yapısı özelliklerini gös­ minare ise tamamen yıkılmıştır. 1689’
ordusunun geldiğini haber alan Ziget- term ektedir. Top mazgalları Osmanlı da AvusturyalIların kuşatması sırasın­
var komutanı General Kont Nikolas dönemi yapısıdır, kapısı tamamen ba­ da zarar görmemiş, önce barut depo­
Zerrini, askerlerine moral vermek için roktur ve tümü 1686’dan sonra Avus­ su yapılmış, 1712’de barok bir kilise,
kalenin ortasına büyük bir haç koy­ tu r y a lIla r tarafından y a p ılm ıştır. haline getirilmiş, 1719’da yıldırım düş­
durtmuştu. Ordu, şehri kuşattıktan Burcun bedeni çoğunlukla, mazgalla­ mesiyle camiin sağında bulunan m i­
sonra sağ kanatta Üçüncü Vezir Fer­ rı tamamiyle OsmanlIdır. Kalenin ge­ nare yık ılm ış , k ilis e n in 1789’da
had Paşa ve Anadolu Beylerbeyi ko­ nel yönüyle güneye bakan giriş yeniden yapımında bugünkü çan ku­
mutasındaki birlikler yer almıştı. Sol cephesi 200, diğer üç cephesi üçer yüz lesi yapılmıştır. Mihrap 1910 yılında

409
<

kaldırıldı. Kalas temellerin çürümesi yıl sonra yapılmıştır. Cami 8 altlık, 2 rasıyla askerî hastahane, tahıl deposu,
üzerine duvarları ve kubbesi çatlamış­ adet de memeli yuvarlak pencere ile at maneji olarak kullanıldı. 1963’te tam
tır. 1964’te özel temeller sağlanmıştır. aydınlanır. Evliya Çelebi’nin 110 kade­ olarak onarıldı. Bugün müzedir.
Ali Paşa’nın türbesi de orada idi. me yani şerefeye kadar 25-30 metre ol­ Zigetvar varoşunda adı bilinmeyen
Sultan Süleyman Camii, Zigetvar’ duğunu bildirdiği minare yıkılmış, 6 mescit, Orta Hisar’da adı bildirilm e­
ın fethinden sonra altı hafta gibi kısa güdük bir hal almıştır, üstü bir takke yen Sultan Süleyman Camii’nden baş­
bir sürede yapılan (1566) cami Ziget­ ile -örtülüdür. Cami ve mihrap tuğla­ ka 4 mescit, 2 medrese, 3 mektep, 2
var Kalesi içinde içten içe 9.62 x dandır. Camiin kıble duvarı iç yüzün­ tekke, 1 han, 1 hamam ve Ali Paşa
13.61 metre boyutunda, oldukça bü­ de, sağ pencere üstünde bozuk bir Ç eşmesi’nden hiçbiri günümüzde
yük, çatılı biryapıdır. Camiin revakı 20 yazı ile Euzü Besmele vardır. Yapı sı­ mevcut değildir.

410
Mi liye* Mi liyef Mil iyet Milliyet
Mi ■iyet Mi liyef iifü it|*t M 11 yet
Mi liye* i l i 4.**'? m u iy e t M ili y e
Mi liy e f Mi mm i y e t M ili y e
Mi Itif«:İ Mi lltffef mm ■ye* N ill tfef
Mi li je* t liy e f mm iy e t M ili y e t
Mi liy e f Mi liy e f mü iy e t mm y e t
Mi liy e f M! l l ı p f il iye* u m ye*
m liye* Mil İ y e t -• ııa y e t
Mi i işi et : liy e f Mil iye* flill «Jftf
Mi liy e f 3 liy e f Üil iye* M ili y e t
Mi liy e f Mi liy e f Mil iye* M ili y e t
Mi liy e f M i liy e f Mil MIH ye*
N i liy e f Mi liy e f Mil «y e t M ili y e t
m liy e f Pli li» Mil iye* M ili y e t
Mi liy e f liy e f Mil i«e * « i l ! ye*
m liy e f m İp*!*# Mil iye* M il» y e t
Mi liy e f mi liy e f Mil iye* M ilî » e t
Mi m liy e f Mil ■y e* » ı ı ı ı ye*
liy e f mi liy e f mm iy e f M ili ye*
Mi : 1 mt l*y -!? mm et M ili y e t
Mi liy e f mi Mil iy e f M ili y e t
Mi lig e liy e f »111 iye* M IH ıj«sr
M liy e f Mi l i ı j e f mu iy e t M ili y e t
li liy e f Mi liş je t Mil iy e f M ili -
OSMANLI ŞEHİRLERİ J

M illiy c t’in o k u r l a r ı n a a r m a ğ a n ı o l a n b u k i t a p t a A s y a , A v r u p a , A f r i k a k ı t a l a r ı n d a ve
T ü r k i y e ’ d e k i O s m a n l ı şe h irle r i k ü l t ü r ü , e k o n o m i s i , s iy a s e ti, y o l l a n , u l a ş ı m ı , h a n la r ı,
h a m a m l a r ı , c a m i l e r i , o k u l l a r ı y l a in c e le n i y o r . O s m a n l ı ş e h irleri ç e r ç e v e s in d e O s m a n l ı
ta r i h i i n s a n ı, s a n a t ı, t ö r e le r i v e t ü m y a ş a m ı y l a ele a l m ı y o r
R e s i m l e r v e ö z g ü n h a r i t a l a r l a s ü s le n e n eser iki b ö l ü m d e n o l u ş u y o r . İlk b ö l ü m d e , milli
s ın ır l a r iç in d e k i O s m a n l ı ş e h irle r in i, ik in c i b ö l ü m d e ise b u g ü n m illi s ın ır l a r d ı ş ı n d a
k a l a n O s m a n l ı şe h irle r in i b u l a c a k s ı n ı z .
B i r t a rih h â z in e s i niteliği t a ş ıy a n b u t e m e l e se r le k it a p lığ ı n ı z ı z e n g i n le ş t ir e c e k s in i z .

You might also like