Professional Documents
Culture Documents
«Hest Behişt
EM
umar 10U1
Mil.& 9
' '
TEZKiRE
c<Hest Behist».
.. .·.B•·•> · .
Tereü~aan
Gazetesi' ni n
bir kültür hizmeti dir.
TERCüMAN GAZETESI'nin
bir kültür hizmeti olarak
yayınladığı
"lOOlTEMEL ESER"
Serisinin
152. kitabı
TEZKIRE
"Heşt Beheşt"
. KERVAN KİT,f\PÇILIK
BASlN SANA Y1 VE TİCARET A.Ş.
Ofset Tesisleri'nde
dizilmi ş ve basılmış.tır,
(EYLüL 1980) \
)
Tercüman ·1001 TEMEL ESER.
-----152-----
Sehi Bey
····TEZKiRE
«Hest Behlft» .
İSTANBUL
1980
/ ·il
1001 Temel Eser';·
iftiharla sunuyoruz
Tarihimize mana, millt benli~imize güç katan
kUtUphaneler dolusu birbirinden seçme esetlere sa-
hip .bulunuyoruz. Edebiyat, tarih, sosyolojl, felsefe,
folklor gibi riıillt ruhu geHştiren, ona yön veren ko-
nularda "Gerçek eserler" elimizin altındadır. Ne var
- ki, elimizin altındaki bu eserlerden ç~unh.ikla istifa-
de edemeyiz. Çünkü devirler de~işmelere yol açmış,
dil de~iş~iŞ, yazı de~işmiştir. · ·
Gözden ve gönülden uzak kalmiş unututmaya yüz
tutmuŞ -Ama deAerinden · hiçbir şey kaybetrnemiş,
ço§unlu§~ daha da önem kazanmış- binlerce cilt eser,
bir süre· daha el atılmazsa, tarihin derinliklerinde
kaybolup gideceklerdir. Çünkü onları derleyip-topar- -
layacak ve günümüzün Türkçesi ile baskıya· hazırla
yacak de~etdeki kalemler, gün geçtikçe azalmaktadır:,·. •
Bin yıllık tarihimizin- içinden sUzUlUp gelen ve
bizi biz yapan, kUltUrUmUzde "Köşetaşı" vazifesi.
gören bu eserleri, tozlu raflardan kurtarıp, nesillere
ulaştırmayı pl&nladık.
Sevinçle karşılayıp, ümitle alkışladıgımız "1000
Temel Eser" serisi, Milli Etigim Bakanlıgınca dur-
durulunca, bugüne kadar yayınlanan 66 esere ~üzler
ce ek yapmayı düşündük ve "Tercüman 1001 :remel
Eser" dizisini yayınlamaya kararverdik. "1000 Te-
mel Eser" serisini hazırlayan çok degerli bilginler
heyetini, yeni üyelerle genişlettik Ayrıca 200 ilim
adamımızdan yardım vaadi aldık. Tercüman'ın yayın
hayatındaki geniş imkanlarını 1001 Temel Eser için
daha da güçlendirdjk. Artık karşınıza gururla, cesa-
retle çıkmamız, eserlerimizi gözlere ve gönüllere
sergilememi,z zamanı gelmiş bulunuyor..Millt deger
ve manaca her kitap ve her yazar bu serimizde yerini
bulacak, hiç bir art düşünce ile degerli degersiz,
degersiz de degerli gibi ortaya konmayacaktır. Çün-
kü e$as gaye bin yıllık tarihimizin temelini, mayasını
gözler önüne sermek, onları layık 'oldukları yere
oturtmaktır.
Bu bakımdan 1001 Temel Eser'den maddi hiç bir
kar beklemiyoruz. Karımız sadece gurur, iftihar, hiz-
met zevki olacaktır.
KEMALIUCAK
....____
~-~. -
- ~~~~~~~L---------·0~·
~
:Taroöman
-
Gazetesi Sahibi .
ÖN SÖZ
-7-
şiirleriniele geçirip onlan kendine ınal etme iddiası ise
tümüyle gülünçtür. .
Yazar, şehzade Mahmud'un ölümüüzerine Necati ile
birlikte lstanbul'a döner. Kaynaklar, onun burada Di-
van katibi olduğunu yazarlar. Necati, 1509. tarihinde
Istanbul'da öldüğü. zaman, yazarıınızın, Şeyh Vefa
Tekkesi civarında bir mezar inşa ettirdiğini ve kitabesi·
ne onun ölüm tarihini ihtiva eden şu tarih beytini yaz~
dırdığını biliyonız:
-10-
Sürüldllin kapudan ben pirligümde
Ne var bir himmet itse yine sUltan
Koca kul kapusmda olsa derhan
ESERLERI:
l-"DİVAN":
Devrinde ve daha sonra, şair olarak bir ilgi uyan-
, . dırmamış olmakla birlikte Sehl, bir "Dhran" sahibidir.
Şair olarak fazla dikkat çekmediği içindir ki bu "Dt-,
van" m yazmalan yok denecek kadar az olup bilinen
bir nüshası halen Paris'te Bibliotheque Nationale (Mss.
Turcs, Supplement, nr. 360)'de bulunmaktadır.
2-"HEŞT -BEHIŞT"'(Sekiz Cennet):
Şiirde bu başarısız görünümüne ve adından söz
ettirecek örneklere sahip olmayışma karşılık Sehl, adı
nı bir başka eseriyle günümüze kadar devam ettirebil-
miştir. Anadolu sahasında yazılmış ilk "tezkire" sayı-
-ll-
lan bu eseri yazar, "Heşt-Behişt'' adıyla kaleme almış
tır. Her sosyal kuruluşun husus} bir tarihe ihtiyacı;
onun ortaya çıkışından sonra doğmuştur. Anadolu 'da
gelişmeye başlayan edebiyat da bir süre sonra kendi
edebiyat tarihini doğuracaktı. Nitekim, kuruluşu taki-
ben, XV. yüzyd ortalannda edebiyat tarihinin ilk ör-
nekleri yazdmağa b:ışlanır. Bu dönemde derlenen ''Na-
zire Mecmualan'' nı bu törün ilk ilkel örnekleri olarak·
sayabiliriz. Çünkü bu mecnıualarda da şürleri alınan
bazı şairlerin nadiren de olsa mevki ve mesleklerine
dair kayıtlara rastlamr. Beylikler ve Osmanlılar döne~
minde, Türk şürinin gittikçe gelişmesi sonucunda, sa-
yısı çoğalan ·şür mahsullerini ve bunlarıı:ı şairlerini bir-
araya getirme ihtiyacı daha önce hissedilmiş de olsa,
''Tezkire" adı altmda Sehi'den önce bir başka eser her-
halde yazdmamıştır. Tezkirecilik tarilıi üzerinde belki
de ilk bilgileri veren Gelibolu'lu A.tı, "Künhü'l-ahbar"
adlı eserinde hictı bin senesine gelinceye kadar Anado~
lu'da yazılan "tezkire'~ leri sayarken, bu türü.Sehi Bey!
le başlatır. Eserini Sehi'den yaklaşık elli yd sonra ya-
. zan Ali, bu ıneseleyle ilgilendiğine göre, Sehi'den ön-
ce. böyle bir eserin yazdmış olup olmadığınİ herhalde
incelemiştir. Nitekim kendisini bu iş için ehil görme-
yen Sehi Bey, uzun bir süre bu işi bir başkasının yap-
masını beklemiştir, İşte Seht zengin mahsuller vermiş
ve mümessiller yetiştirmiş bulQnan Anadolu Türk ede-
biyatı için, kendisini artık iyiden iyiye. hissettiren bu
ihtiyaca cevap vermeğe çalışır. Fakat bu safhada "tez-
. kire" yazmak artık zamansız bir taklid değil/olgun bir
ih tiyacin cevabıdır. Çünkü kuruluşunu tamamlamış,
artık zirveyi yaşamaya hazırlanan bir edebiyatın tem-
silcilerinin hayatlarından bahseden bir "tezkire" nin
bulunmayışı eksiklik olurdu. Nitekim Sehl'den hemen
sonra bu türü n, peşpeşe en güzel örnekleri .verilmeye
başlanır.
-12-
Eser, ı 538 yılında Edirne 'de yazılmış ve yine bura·
da Kanutı~ Sultan Süleyman'a takdim edilmiştir. Sehi,
"tezkiresi "nin önsözünde kendisini bu eseri yazmaya
zorlayan sebepleri ve kinllerden etkilendiğini anlatır.
ffrnekleri, Abdurrahman Cami'nin "B alıaristan" adlı
eseri, ''Devletşah Tezkiresi'' v,e All ŞkNevaİ'nin ''Me-
calisü'İı-nefais': idir. Esere, "Heşt-Behişt" adı veril-
miştir. Bu isim, eserin sekiz tabaka üzerine tertib edil-.
miş olmasından ileri gelir. Bununla ·birlikte eser, bu
türün diğer örneklerinde olduğu gibi, yazarın adıyla
şöhret kazanmış ve "Seh~ Tezkiresi" namıyla basıl
mıştır.
"Tezkire ", kendisinden sonra yazılan diğer örnekle-
re göre kısa bir önsözle başlar. Bu dönemdeki benzer-
lerinin klasik çizgilerini izleyerek özellikle İran tezki·
reterinin önsözlerini taklid ·ederek medhiye ve kıt'alarla
süslediği bu bölümde yazar, Allah 'a şülçreder, Peygam~
bere ve ashabına sal at ü selam getirir, şiirin ve şairin
arnilieri sıralar, kimlerden etkilendiğini ·belirtir, eseri-
nin maruz kalacağı tenkit ve hücumlan kaydederek bir
mesnevi ile Kanuni Sultan Süleyman'ın himayesine sı
ğınır. Önsözün bundan sonraki kısmında ise Sehl, ese-
rinin çerçevesini çizer ve son dört tabakada topladığı·.
şairleri tasnif eder. Bu bölüme sıkıştırılan bir rübal,
eserinin bir padişah tarafından değer bulması iç~n
"Asaf~ı devran" diye vasıflandırdığı zeziriazama rica-
sını ihtiva eder. Son bölümde ise eserin sekiz tabaka
üzerine düzenlendiği, Semaniyye medreseleri örneğinde
oiduğu gibi her tabaka ya bir ek (Tetimme) ·İlave edildi-
ği belirtilir; hata ve noksanlarui hoş görüyle karşı!an
ması dilenerek, Sultan Süleyman'a dua yollu bir rübai
daha yazılır.
Yazar, sekiz tabaka ya ayırdığı eserinde, her tabaka-
da ele alacağı şairterin sınıf ve sınırını, o tabaka başına
koyduğu küçük bölümle izah etmiştir. Ayrıca tabaka-
-13-
nın sonuna ilave ettiği ve. adına 'Tetimme" dediği ek
bölüınlerle de yazdığı tabakadaki şairterin hususiyetle-
rini bir kez daha kısaca anlatır.
Bu sekiz tabakada şairterin dağılışı şöyledir:
I. TABAKA: Bu tabaka devrin padişalu Kanuni Sul-
tan Süleyman'dan bahseder. "Elif gibi yegane'' olduğli
için bu tabakada "Cümlenin hakanı olan" padiŞah tek
yazılmıştır. ,
II. TABAKA: Bu tabakada Kanuni devrine kadar şi
irle uğraşmış padişah ve şehzadelerden bahsedilir. Bu
tabaka II. Murad 'la başlar ve tarih sırası ile ondan sonra
gelen şiir yazmış padişah ve şehzadeleri ihtiva eder, Bu
isimler şunlardır: II. Murad,'Fatih Sultan Mehmed, Sul-
tan Bayezid, Sultan Cem, Sultan Selim ve Sultan Kor-
kud.
· III. TABAKA: Vezirlerden ve beylerden şiir söyle-
miş olanlar bu tabakaya kaydedilmiştir. Bufılar arasın
da vefat etmiş veya halen hayatta olan vezirler, kazas-
kerler, defterdarlar., niş~ncıla_r ve sancak ~beyleri var-
dır. Bu bölümün şairlerini şu isimler nfeydana getirir:
Ahmed Paşa, Mahmud Paşa, Vefayt, Karaınanlı Meh-
medPaşa, Kasınl Paşa, Piı1 Paşa, Zeynel Paşa, LuttlPa-
şa, Ali Çelebi, Hacı Hasanoğlu, Abdurrahman Çelebi
.el-Mü'eyyed, Cafer Çelebi, Şah Çelebi, Abdülvasi Çe-
lebi, Muhyiddin Çelebi, Kadri Çelebi, Hoca Çelebi,
Mehmed. Çelebi, Abdülvehhab Çe-~bi, Ebulfazl Çelebi,
Nişancı Mustafa Çelebi, Rüstem Bey, Şanılıoğlu Mus-
tafa Bey, Çakerl Sinan Bey, Ahmed Bey, Ali Bey, İdris
Bey, Ahmed Bey. . ·
IV. TABAKA: Hızır Bey, izart Çelebi, Lutfi, Kutbl,
Müftl Ahmed Çelebi, Müftj Sa 'cil Çelebi, Hasan Çelebi,
Mehmed Çelebi, Hafız Acem, İshak Çelebi, Abdülaziz
Çelebi, Sa'di Çelebi, Fahri Çelebi, Sururl Emiı1, Hamdi
Çelebi, Lamii Çelebi.
V. TABAKA: ·~Heşt-Behişt'in umumi şairler tezki-
. resi mahiyetinde olan kısmı bu· tabakadan itibaren baş-
-14-
lar. Bu bölüme Seıfı Beyin yaşadıkları döneme yetişe
ınediği ve haklannda ihtiyarlardan bilgi topladığı şair
ler girmiştir. Bu bölüm de şu şairleri ihtiva eder: Şeyhr
Ahınedl, Şeyhoğlu, Ahmed-i Da'l, Şirazi, Hüınanil,
Ata{ı, Şemsi, Hassan, Safi, Zaifi, Ezheri,Nücunfı, Ba-
ba Nediınl, Melih'İ, Şeyh Ruşeni, Halitl, Nizaml, Hoca
Kara Fakih, uıvt Şehdl, Aşki, Sirozlu Sa 'di, Haffİ,
· Hayati, Fenay1, All, Nahifl, Haındl, Safayl, Sabayl, Le'-
rırf, Kıvarra. ·
VI. TABAKA: Yazarın yaşadıklan zamana yetiştiği
ve gençliğinde kendilerine hizmet ettiği kendinden ön-
ceki kuşağa mensup şairler. Bu bölümü de şu şairler
meydana getirir: Necati, Vasti, Kemal, Z~lfıtl, Nihani,
Kıltip Şev!&, Revant Amrt,Tali'İ, Sa'yt, Afit~b\, Sakl,
Nihard, Gazafı, Me •atı, Sadı1, Subht, Riyazt Kebiri,
Sevdayl, Visafı, Gubart, Gulann, Kerlıni, Kadirt, Ni-
yazt Cefayi, Du'ay1, Saba Hasan, Behişti, Türab~, Se-
hayl, ·La 'tl, Haydar, Sirozlu Kandt Cenahl, Ahdt Ş3hi
dt, Sagad, Likayl, Ferid1, Habibt NasuM, Katibl, Ha-
didi, · Resmt Sıdkl, Fehınl, Sühayt, Hevesf, Nihanl,
Mehmed Çelebi, Muhyl, Talibl, Hak1, Hıfzi, Makami.
VII. TABAKA: "''Heşt-Behişt" ınüellifiyle· çağdaş
olan şairler bu (abakada ele alınmışlardır. Bu bölümün
sonunda, "Kadın Şairler Hakkında'' adlı bir ara başlık
la iki de. kadın şairden. bahis vardır .'Bu tabakanın şair
leri de şunlardır: Zatl; AI{}, Şeın't, Mesilıt, Refikl, Sü-
" . 1\ ~ " ~ ,.. f\
cudı, Eınanı, Keşn, Ferruhı, Sun ı, Suzı, Ata, Naını,
Penaht Ceınalİ, Yakint . Celilt, Vahdİ, Ka tip Hasan,
Kfıtip Davud, Garibi, Basitı, Setayi, Sihrl, Serin, Civa-
nt Cihaırl, Nigahi, Şebabİ, Meyı1, Nizart Bezıni, Zenci-
.rt Süvar1, Sıfatt, Çakşırci Şey ht Zeynep Hatun, Mihr~
Hatun.
VIII. TABAKA: Sehl'ye göre daha genç olan ve ken-
dillerinde bir kabiliyet görülen yeni yetişen şairler bu ta-
bakadadırlar. Bunların isimleri de şöyle sıralanıt. Rem-
-15- )rJ
_·--'"'-- --------"""'
ii., Bahar!, Nikabl, Kainl', Fikri, Hayali', Figaırl, Hayreti.
Arifi, RuM, Niyazi, Rahmi, Baki, Abdt, Farisl, Yetim,
SelilÔ, Merdümi, Mahvl, Ulum'i, Meşreb{, Nigahl, Ferdi',
Zemini, Emr'İ, Sebzl, Hilmi, Nuş'l, Mu'idl, Nazml, Gara-
ınl, Sübuti, Kudsi, Vechl, Hitabİ, Kandl, Ha:tiz, Hilari,
Helald, Aşıô, Yahya, Derunt Rahikl, Sihrl, Cemill, Kut-
bi, Latift, Sun '1, Serv1, Derviş. . .
Kitabın son böli1mü olan "Hatime" de Sehl, bir mes-
nevi ile tekrar padişahı.över. Anadolu'da şair sayısının
çok oluşundan bahsettikten sonra, eserine bunların en
tamnanlarını aldığını belirtir. Kitabımn tamamlanma-
,sından dolayı hamd eder ve onu, padişahın adıyla bir~ .
likte ''haşre dek ebedi kılması için "Allah'adua ederek·
"Heşt-Behişt" i bitirir.
Her ne kadar XVI. Yüzyılın bol şiir ve şair sayısı,
Seh~ Bey 'i böyle bir eser yazmaya zorladıysa da, yazara
böyle bii eser yazma düşüncesi kendinden- önce.bu va-
. didc eserler vermiş olan İran Tezkirecilerind(m ve _All
Şir Nevaİ'den gelir. Bu bftlattdan "Heşt Behişt'' i,
tertip tarzı ve yazılış esprisi bakunından yukarıda söz
konusu edilen eserlerin bir taklidi saymak yerinde olur.
• Sehl Bey, üslÔp, şekil ve muhteva özeiİikleri itibariyle
Herat tezkirelerini yakından takib etmiştir. Eseri, ön-
sözde, gördüğünü sôyled~ği "Baharistan:•, "Devletşah
Tezkiresi" ve 11Mecalisü'n'-nefais" ten en çoksonun-
cusona benzer. Sehi'nin tasnifi de Nevat'ninki gibi
kendine göre bir tasniftir. Fakat Seht Neval'nin padi-
şah Hüseyn-i Baykara'ya ayırdığı sekizinci tabakayı
ba.şa almış ve burada Kanuni'yi yazmıştır. Neval, ye-
dinci "ravza" da yer alan sultan ve şehzadeler onda.
ikinci· tabakada, onun beşinci ravzad~ zikrettiği mir-
zaları Seht, üçüncü tabakada anlatır. Alimleri Sehl de .
dördüncü tabakada anlatmıştır. Nevat'ni11 altıncı taba-
kada yazdığı Horasan dışındaki şairlerine karşılık Sehl,
hayatianna yetişemediği eski şairleri beşinci tabakada
. -16-
yazmıştır. "Mec~lisü'n-nefais" te birinci, ikinci, üçün-
cü. raviada hayatlan anlatılan daha önce ölmüş, yazarla
çağdaş ve henÜZ genç şairler "Heşt-Behişt" te altı,
yedi ve sekizinci tabakalarda anlatılmıştır. Sehİ, sadece
kendinden önceki kuşağı da eserine kata~ak tezkiresi-
nin başlangıcını biraz .daha yukarılara götürür. Onun
şairleri tasnifı de, Nevai gibi, bir esasa bağlı değildir.
Tabakalar kendi içinde de bu dÜZertsizliği devam etti-
rirler. Harf sırasma göre. sıralama Sehf'den daha sorira
Lattrl ile başlayacak ve artık Türk tezkireciliği için vaz-
geçilmez bir tertib tarzı haline gelecektir.
"Seht Tezkiresi" nin eski şairler hakkında verdiği
bilgiler sathldir ve. bu döneme ait şairterin ancak en ta-
nınmışları esere girmiştir. Tezkire'nin başlangıç tarihi
Şir Nevıli'den gelir .. Bu bakımdan " 1-Ieşt Behişt"i.
bazı meş}J.ur şairler, mesela Süleyman Çelebi, kitapta
yer almaz. Son üç tabakada yer alan ve Sehi'njn bizzat
hayatta iken tanıdığı şairler hakkında verdiği bilgiler
daha doyurucudur.
Sehi Bey, eserini. nasıl bir çalışma ile ve nelerden
faydalanarak meydana getirdiğini belirtmez. Sadece
öficeki kuşağa ait şairler için yaşlılardan bilgi topladi-
ğını haber verir. -Anadolu'da şair sayısı çok olduğun
dan, ancak en tanınmışlarını Tezkire 'ye aldığını da
''ha time' 'de belirtiyor. Seçilen şair lerde, hemşehrilik
yakınlık ve arkadaşlık gibi daha sonraki ·tezkirelerde
çok görülen ve tenkid edilen durumlara raslanmaz. Soı1
tabakada bazı değersiz şairlere tesaduf edilirse de bun-
lar genç şairlerdir ve Sehl, kendilerinde bir kabiliyet
gördüğü için eserine almıştır. Ne yapacakları asıl ilerde
belli olaca~tır. "Heşt-Behişt" te,· mutasavvıf şairlere
özel bir yer ayrılmamış ve onlara farklı bir ehemıniyet
verilmemiştir. Halk şairlerinden ise hiç söz edilmez.
Tezkire'nin kapladığı saha Anadolu ve Rumeli'dir. Bu-
-17-
i '.
BIBLlYOGRAFYA
-:21-
Faik 1l.~şad _ : Tezkire-c-i Sehi, İst. 1325
Gökyay, O. Şaik : Ziyafet Sofraları, Tercüman
1011 Temel Eser, nr. 122.
Gölpınarh, Abdülbaki : Şuara Tezkireleri", Aylık
Ans. Seri: 2, İst. 1949
Hatiboğlu, Hüseyin : Sehi Bey Divanı, Bitirme
T.l.ü. Ktb. No: 11919
· Işık Seınra : Sehi Tezkiresi ve indeksi,
D.T.C.F. Bt. 89/1967
Istanbul Kitaplıkları Tarih---:,Coğrafya Yazmaları Kata-·
· togu, İst. 1947, s.6l ı
Karacan, Turgut : Seht Tezkiresi, Bitlrme
T.A.ü. Ed. Fak. E.T. 67/6
Karahan, Abdülkadir. : ''Tezkire", İ.A, XU/I, 226-
230
Katip Çelebi : Keşfü'z-zünun, İst. 1971~
72,1
Keskin, Mehıned : Seht Bey Tezkiresi, Bitirme
T.l.ü. Ktb. No: 5214
Kut, Günay : Heşt-Behişt, Inceleme, Ten-
kidli Metin,· Dizin, Harvard
1978
Levent, A. Sırrı : Türk Edebiyatı Tarihi, Ank.
1973,1. .
Mehrued Süreyya : Sicili -i Osmani, İst. 1315, lV
Mehmed Tahir :Osmanlı Müellifleri, III. C.lst.
1333-42. .
Öztürk, Şerif : Istanbul Kütüphanelerinde ,
bulunan Şuara Tezkireleri,
Bitirnie T. Türkiyat Ens. T:
197 .
Peremeci, O. Nuri :Edirne Tarihi, İst. 1940
Ri yazİ : Tezkire, Süleymaniye Ktb.
Esad Ef. 3871
Robinsort, J. Stewart :'The Tezkere genre in Islam"
-22-
J oumal of Near Eastern
Studies, XXIII, 1964.
Sehl Bey . : Tezkire-i Sehi, İst. 1325.
Sehi ltey: Türkiselle : Sehi Bey'sTezkere,Türkische
Dichterbiographien aus dem
. 16. Jahrh., O. Reseber terc.,
İst. 1942 ..
-23-
'"
• i '
HEŞT - BEHIŞT
METIN
r
!
Bismillahirrahmanirrahim
· Fatiha-i.feth-i kitab-ıazim
Rabıta-i rahmet-İ tuğra-şebih
Levha-i ser-name-i la raybe fih
Mecma'-i ser-rişte-i tevhid-i raz
Silsile-i rah-ı hidayet-nüviız
DER-MEDH-İ PADİŞAH
-34-
r
PADIŞAHA MEDHIYYE
aynasıdır." ·
"Dostu Hazret-i lsa olduğu için nefesi, Hz. lsa'nın·
ki gibi dirllticldir." .
-3S-
"Konuşsa sözünden ölüler dirilir, yüzünden ise saa-
det ışığı parlar."
"Alemdeki bütün fazilet ilim iledir. Aşk olsun ona
ki her konuda üstad ve hüner sahibi kişidir."
''Ona ilirnde hiç kimse eş olamaz. O fazilet denizinin
de biricik ineisidir.''
"Onun aydıntatıcı görüşü, en parlak güneş, kalbi nfi:r
besleyen bir mumdur." ·
"Hatem-i Tftı'nin cömertliği sırasında verdiğişeyler
onunverdiği bahşişlerin yanında hiç kalır."
"Onun ilisanı her fakiri zengin eder, her bir fakitin
elinden tutan da sadece odur."
· "Onu her kim bir kere övse, bütün dünya haracim .
ona bağışlar."
"Halka öylesine adil ve insaflı davranmıştır ki bütün
dünya onun adalet ve insafı ile doldu."
''Yolunun üzerinde halktan bir fakir dervişi bile gör-
se, ona yüksek sesle selam verir."
"Cihana o kadar çok lutuf gösterdi ki lutfu ve ilisam
aııla:tılamaz.''
"A vlanmak için eline şahbaz alsa, uçan anka kuşunu
aviayabilir.'' ·
''Bir meclise otursa adeta Cein gibi görünür, savaşa
çıksa Rüstem gibi görünür.
"Onun narası erkek asianı rahatsız eder, gürlemesin-
.den yer yüzüne titreme anz olur."
''Tuğu başarı ve üstünlük hünıasının yuvasıdır. Din
sancağı da ona gölge yapar."
"S aricağı çözüp gazaya çikmak istese ona "İnna fe-
tahna" ayeti rehber olur."
''Gaza yapmak için sancağını kaldırsa, bütün dünya-
yı baştan başa bayraklar kaplar."
"O padişah, kılıcını hangi tarafa sallasa, onun üzeri-
ne "nasrun minallah" ayeti yazılır."
no, ata binip eline kargı alSa, feleğin zırhını parça
-36-
parça eder. •'
"Atı rüzgar gibi süratli ve iri yarıdır. Onul} için yürü-
mek istedikçe yeri sarsar.''
"Atı süratlendiği zamart adeta gök gürültüsü ve şim
şek halini alır. Bundan dolayı dokuz eflake bir anda
ulaşır."
"İnsan -ve cin onun emrine arnade olduğu için ona
Sultan Süleyman ünvanım verdiler.'' .
"O öyle bir sultan ki hanlarm hanıdır, cihan cisminin
de canımn canıdır." ·
"Onun eşiğinde dünya beyleri hepsi de birbirine
eşittir. Hepsi de ayağına yüz sürüp gece gündüz ona hiz-
met ederler." ·
''Yer yüzündeki bütün padişahlar onun kapısında kul
oldular."
. ''Yeryüzündeki sultanlar bilirler ki onun en alçak ku-
lu beylerbeyidir.''
"Allah ona öyle bi~ yücelik ve değer verdi ki en al-
çakkulu Mısır'a sultan oldu."
"Onun hükmü baştan başa doğuyu ve batıyı kapladı.
Darbesi de cihan padişahlarım kul haline getirdi."
''Padişah kullarına ·çok merhamet etmiştir. Sehi 'ye
de şefkat gösterse şaşılır mı?"
"Padişahm hizmetinde iken onun devletinde çok sa-
adet bulayım derQim." ·
"Bilemiyorum ki dirliğimde çalışırken ne günah iş
ledim ki ihtiyarlığım sırasında onun kapısından sürül-
düm."
''Ne olur, sultan yine bir himınette bulunsa aa, yaş
lıkul tekrar kapısında görev alsa."
"Ben bu sarayın eski kuluyum. Padişahın tekrar lut-
funu görsem ne olur?•'
''Nitekim bu zalim felek dönmekte, bu seyyar yıl-
dızlaJ." da gezmeye devam etmektedirler."
"Allahım; devletiyle birlikte padişahımızı cihan tah-
tında sürekli oturt."
"Cihan durdukça onu yer yüzünün sultanı yap ve
ellianın
vücuduna o can olsun."
BIRINCI TABAKA
-39-
da ve duiıya bahçesinde salınan hoş yüriiyüşlü,.Hileya
naklı ay yüZlü1er medhindedir. Dünya ülkeleri şahları
mn şahı, her zaman başarı ve üstünlUk kazanan PadiŞah
hazretlerinin şerefli tabiatlarından sadır olan ve latif zi.
binlerinden ortaya çıkan güzel beyitler ve hoş gazeller
ki her biri bir münasib nazik vakitte aniden söylenmiş
sözlerin birer mevkii ve birer ulaşacağı yeri vardır. O
yere ve mevkiye göre söylenen yüce şiirler ve yararlı
sözler saltanat denizi· sadefinin parlak incisi, eelalet
göğünün en nurlu güiıeşi, cömertlik 'meclisinin cevher
·saçanı, şecaat-meydammn Rüstem'i:
.-40
r
olacak olan aşıkane şiir, matla ', riodane söz ve malda'-
ları, hali ~rişan aşıklar' çılgın ve durumu kanşık olan-
lar, aşk ateşine can verip gönlünü tütsü edenler, aşk
oyunlannda önde gelen gamlı kimseler okurlar. Bun-
hinn her biri, böylece .o şiirlerden ve sözlerden bir ga-
zeli veya bir beyti tekrar ederek kendi haline münasibi
ile gönlün~· teselli ve aşk ateşinin parıltısım bir mikdar
teskin eder, böylece de yüreğindeki harareti biraz yu-
muşatır. Allah'ın yer yüzünde gölgesi olan padişah haz-
retlerinin fazileti, illarifeti ve soyu so.pu yücedlr. Onlara
{\- şü~ft.!~yakıştırnıak edeps~liğe ve küstahlığa sebebtir.
ö~iin. §Cik fasih ve beliğ 'ôianlarından, her gün söylenen
çeşiW sözleri ölçüise bit harf fazla veya eksik bulun•
ıQ,~~}~ütün kelimeleıi i:)lçulür ... Onların ululuk ve haş
ı:IJ~tini, fazilet veJ~sfıh~tını, güzel söz söyleyen süratli
k&ı~ın~ beyaz kağit'üierinde dohişsa ve yine _lisanı yok-
-~ifu'var eden.ikidiUikalem inciler saçsa onun vasıflanm
şÇ~ıdamaya güç.- yetiremez. Şıırası kesindir ki onlann-
f;~iletine. göre Aristo~ şerefU 'liuzurlarında eb~ed oku-
yan az akıllı ve cahi.l bir çocuk, gerçek bir cihangir ve
dünyayı dolaşan biri· olan İskender-i Zillkarneyn, an-
cakbayağı bir ı:Öm~ kulu<1ur.Yüz yıllarca uğraşıp dirli-
nerek dünya halkının ih_tiyacı için dünya mülküne düzen,
süs ve güzellik vererekken~i icadından çe~itli sanatlar
ortaya çıkaran yer yüzü patlişahı Cemşid.:...i Key de, bu
buluşlarına ve eserlerine rağmen ancak saadet yuvası
olan saraydaki sanatkar kullarından biri mesabesinde-
dir. O hazretin kerim alılakı, yaygın lütufları sınırsız-
dır. Onların büyüklüğü, söz söylemedeki kabiliyeti, fe-
sahatı ve belagatı aniatılmak istense bu haşre dek ta-
mamlanamaz. Sözü uzatmak yorgunluğu ·gerektirdiği
ve can sıktığı için onlann şiirlerinden bu esere nesne
yazılmadı. Bu kısa kitaba teberrüken ve uğur sayarak,
sadece onların kutlu isimleri ile başlandı.
-41-
BIRINCI TABAKA EKI
Evvel yazılsa
nola bu meclisde padişah
Zatı şerifi
cümleden öndür ne lştibah
Şehzadelerle kendü vUc-ad-ı şerifini
Ta haşre dek bu cümle~i sen sakla ya llah
IKINCI TABAKA
-42-
fa 'nın sünneti ile süslenmişlerdir. Gaza meydanlarında
her biri Rüstem, cömertliğin taşkın denizinde umman
sadefinin beslediği ·yegane incilerdir. Onlar, ateş saçan
kılıçları ve fitneden haber veren mızraklarının bağı ile
yer yüzünü düşman kanı ile derya gibi etmişlerdir. Ilim
ve fazilet elde edip işlerin güzelini seçmişler ve zihin
kuvveti ile nazına kadir olmuştardır. Onlardan sadır
olan parlak matta 'lar, güzel gazeller ve hoş beyitlerin
bu tezkireye alınması gerekli görüldüğü için buraya ya-
zıldılar. ·
Bu tabakanın yüce atası ve bu zümrenin ileri geleni:
Kıt'a
Saki getür setür yine dünki şarabıını
Söylet dile getür yine çeng ü rübabımı
Ben var iken gerek bana bu zevk bu safa
Bir gün gele ki görmeye kimse türabıını
-43-
"Ey saki yine dünkü şarabıını getir, sazımı çal. Bana
· bu zevk ve sara yaşadığım siirece gerekli. Bir gün gele-
cek kimse toprağıını bile görmeyecek."
-44-
şahtı. Yalnız gezmeyi severdi. Rivayet ederler ki bir
gün tek başına kılık değiştirip gezerken bir derviş bunu
tammış. Yaruna varıp "Allah üç yüz yirmi dört bin ·
peygamber yarattı. O peygamberlerin her biri aşkına
bana bir akçe ver" demiş. Sultan Mehmed görmüş ki
istediği çok akçe eder. Dertişe şöyle denıiş:"Hoş sen.
o peygamberlerin birer birer adını söyle ben de her biri
için birer akçe vereyiın ''. Derviş ise o kadar peygambe-
rin adını nereden bilecekti. Beş on peygamberin adım
ancak söyleyebilmiş. E~zta·csöyl~ıneğe gôcü yetmenıiş.
O da on akçeden faztavetmekten kurtulmuş.
Şürleri çoktur. Söıleri merdane ve gazelleri aşıka
nedir. Tabiatı yüksekte UÇa(, yüce vadide dolaşır. Ga-
zel üslubunda seçkindir. Nazım eşsiz, şiirleri ata sözü
ve deyiınlerle kanşıktır.
Bu beyitler onun meşhur olan gazellerindendir.
-45-
fl
(~
/
-46-
Sultan Cem de ona karşılık olarak bu beyti gönder-
di.
SULTANCEM
-47-
tır. Bilfiil İstanbul'da İskele Kapasmda gürzü asıtmiş
1
durur. l'1arifet sahibi ve faziletli idi. Şairlere -fazla rağ
bet ederdi. Bu gruptan yanmda çok kimse bulunurdu.
Her birini haddinden fazla gözetir, şefkat ve merhamet
gösterirdi. Şiire ve inşaya kadir, kendisi eşsiz bir şair,
şürleri hayalle, gazelleri ata sözü ve deyimlerle örülü,
müretteb divan sahibi bir kimsedir. Bu gazel onun şiir
lerindendir.
-48-
tap yazmıştır. Gayet güzel etmiştir. İçinde husus~ ına
nalar çoktur. Nazrnı akıcı, üslubu güzel kitaptır.
SULTAN SELİM
-49-
okunma hakkına sahib olacak kabiliyyette değildi.:
Gerçi cahil insanlar onlara Türkçe şiirler isnad ederler;
Ama onlar asla Türkçe şiir söylemernişlerdir. Bütün .$i·
irieri Farsçadır. Divanlarında hiç Türkçe sözleri yoktur.
Bütün şiirleri aym düzeydedir. Bu gazeli kahramanlık
ve yiğitliğine uygun demiştir. ·
· "Askerimle Istanbul tahtından hareket edip Iran tır
rafına sefere çıktım. Kızılbaşı melamet kanına garket·
tim." · "
''Mısır valisi can ü gönülden benim azın U himmeti·
min· kölesi oldu. Padişahlık sancağını dokuz feleğin
üzerine yükselttim."
''Nusret çengini (musiki aleti) zafer meclisinde çal·
maya başlar başlamaz bu müjde IrakmülkündenHicaz'
a kadar yayıldı. (Irak ve Hicaz musikt makamlarıqır.)
''Kılı.cımdan, Maveraü'n-nehir kana garkoldü. Düş·
manın gözünü lsfahan sürmesinden mahrum ettim.''
''Düşmana şöyle bir .bakınca, gam sıtmasından ter
içinde-kaldı ve ~r kılından Amu nehri aktı." ·
"Mülk tahtası (Bisat: Oyun tahtası) üzerinde devlet
satrancını oynamaya başladığını zaman, Hind Şahı,
akıl (ferzane) askerimin karşısında mağlub bir fil hali-
ne geldi." .
"Ey Selimt, mihr ü vefa potasında altın gibi eridikten
sonra, cihan mülkünün para~ı üzerine benim ismim ya-
zıldı."
A . . ı
-SO-
L
''Ölnllşüm,hicran vadisinde kalan organlarınun üze-
rinde ise baştan ayağa
kargalar vardır."
"Şarab içmeden halkın gözünü kan eden o güzel, yü-
zünü şaraptan lale renkli ederse o zaman halimiz ne
olur?"
"Yaralı Mecnun, her ne kadar bela çölünün subaşısı
olduysa da ay yüzlüterin sevdasına benim gibi tutulma- ·
mıştır."
Şiirleri çabuk anlaşılır. Söze ve manaya dikkati o
derecededir ki söylemek ve yazmak mümkün değildir.
MaMıların yaratıcısı olan Kemal tsfeham'nin "Ber-;-Ser"
redifli kasidesine nazire'yaznııştır. Naziresi gerçekten _
güzeldir. Bu· kasideye nazire söyleyenterin hiç biri bu
başarıyı gösterememiştir. Bu beyt o kasidedendir.
"Senin hizmetçilerio arasında gök, güneş tarafından
başına titrek iğne konmuş bir cariye bile değildir'"
SULTAN KORKUD
-sı-
rın ve ehil kimselerin huzurlarında kabulgördü. Musiki
ilminde. de milbir ve her çeşit sazı çalmağa kadir idi.
Hatta "Gıda-yı Ruh" adlı bir saz tasnif etmiştir ki
kendi icadıdır. Anlayanı yanında rağbet görmüş ve
hoş-ilvaz düşmüştür. Bu kadar maarif ve fazilet için-
de iken şiir söylerneğe yönelmişti.. Bu beyider onun
şiirlerindendir.
-52-
Yirde yatdukça bu yad olan cihan sultanları
Hak te 'ala eylesün Sahib-kırarn s&-cfiraz
Saklasın zat-ı şerifini hatardan haşre dek
Devletiyle eylesün şelizadeler örnrio dıraz
üÇüNCü TABAKA
Üçüncü cennet tabakasında görünen büyük vezirler
ve saygıdeğer emirler ki fazilet elbisesi ve güzel huy sü-
sü ile donannıışlardır. Bunların her biri latif tabiatları
sebebiyle şiire meyilli ve kabiliyetli, derin fikirli, taşkın
tabiath, pak zihinli, cevher saçan, gönülleri büyük, akıl~
lı_ ve faziletli kişilerdir. Bunlar, namlı sultanlar ve yüce
hakanların hizmetinde terbiye bulup, kimi vezir, kimi
kadıasker, kimi defterdar, kimi nişancı ve kimisi davul
ve bayr* sahibi memleket beyi oldular. Her biri veza-
ret, sadaret, beylik nitbesinde değer ve yüceliklere eriş
ti. Bazısı geçmjşteki sultanlarm lutf ve ilısan hazineleri
.sızmtısından zengin oldular. Bazısına da Padişah-ı .sa-
hib-kıran hazretlerinin himmet yağmurlarmdan feyz
yetişmekle zengin olmuşlar. dünya ve ahirete ait istek-
lerini elde etmişlerdir. Bu grubun bazısı gizli hazine gi-
bi yer altında saklı ve bazısı hayat meclisinde mutluluk
kadehinden istifade etmektedir. Fan1 oliıp fena ale-
minden, Hak civarına. nakledenlerin Allah 'ın rahmeti ile
halleri rahat olsun. ·Bilfiil hayat tekkesin(le padişah,
yüce Süleyman hazretlerinin iktidarında, onun Rusre-
vane iyiliklerinden yarartarup başı dinç olanların, yüce
eşiklerinde hizmetleri devamlı ve sağlam olsun. Bu
cümlenin ulusu ve bu tabakailm ··önde geleni merhum
Ahmed Paşa 'dır.
-53-
AHMEDPAŞA
-54- -
kin vezirlikten uzaklaştırarak Bursa'da Moradiye tevli-
yetine gönderdi. Bu beyti tevliyette iken söyledi. Parli-
şahın kulağına gidince de merhameten ve şefkaten af·
fedildi ve bu beyt sayesinde tevliyetten kurtuldu.
-55-
gönül alan boylu olduğunu bilmedim."
"Boyun kıyamet, yan bakışın afet;· saçm fitne,. yü-
zündeki tüylerin bela getirici. Ne yazık ki ben senin
güzelliğin}H bunca belalı olduğunu bilmedim. ''
Beyt:
Zülfün.şebinde virdüm dil hüsnüne gören dir .
Magribde bir kalender ayine tutmış aye
''Zülfünün ..gecesinde (karanlığında) güzelliğine öyle
gönül verdim ki gören batıda kalenderin biri aya ayna
tutmuş sanır."
.MAH~UD PAŞA
-56-
ı
zılmı.ştır. Sonunda Sultan Mehmed 'in gazabına ·uğradı
ve yokluk diyarı tarafına sefer ederek dünyadan ahire-
te göçtü. Mezarı Istanbul'da kendi camii içindeki türbe-
sindedir. Toprağı sıtmaya kef:irettir, derler. Sıtmalı
kimseler çok alırlar. Bu beyider onun şiirleririden dir.
-57-
bir ağaca sarıp pazarda gezdirdiler. ''
MEVLANA VEFAYf
--58-
ce; hepsinin kibir ve nifak dimağlarına hulul, düş
manlık ve hased kötü düşünceleriıte yer etti. Nişancıyı
padişah'm huzurunda küçük düşüm1ek istediler. Nişan
cı, padişah hazretlerinin mutlu günlerinde bir tabak ye~
meğe beş bin akça harcadı diye. padişaha bildirip, pa·
·dişah ahkamından nişancıya günlük on beş yirmi bin
akça hasd olduğunu söylemişler. Bu söz padişahın ha-
tırında kalmış. Bir gün nişancıya çok akça verip, "ken·
din için beş bin akça harcayıp pişirdiğin bir tabak ye-
mekten bize de çokça pişir" diye emretmiş. Nişancı,
padişahın huzurunda emredilen yemeği pişirlP sulta-
nın tertibi gereğince tabaklara kotanp önüne ilet-
miş. Padişah hazretleri yemekten hoşlanınışlar ve pek
çok ihsanlarda -bulunmuşlar. Geri kalan yemeği de ta-
haklara kotartıp paşalara gôndertmiş. Sonra da paşala
·ra: "Size tabaklar ile gelen yemeğin ne olduğunu bildi-
niz mi? Nişancınm kendisi için beş bin akça han~ayıp
pişirir dediğiniz yemektir. Şimdi her bir tabak için Ni-
şancı'ya her biriniz beşer bin akça verin" diye emr et-
miş. <;>nlar da padişahın emrine uyarak her bir tabak ·
başına beşer bin akça vennişler. Ayrıca görmüşler ki
padişahm buna iltifat ve ilgisi kendi düşündükleri gibi
değil. Nişancıyı kendi hususi nimetlerine ve nihayetsiz
lutuflarına gark etmişler. Artık da o meseleden padişa
ha kapı açınağa ve o taraftan söz sôyleıneğe mecalleri
olmamış. Mevlana Vefıiy~. Sultan Mehmed huzurunda
son derece rağbet ve kemal derecede izzet bulmuş, hoş
tabiatlı, fasih ve beliğ, padişah ile sohbet etmiş- kimsey"
di. Bu beyt onun şiirlerindendir:
KARAMANLIMEHMEDPAŞA
-.-60-
-
tekkesindedir. Bu beyitler onun şiirlerindendir:
KASIM PAŞA
-61 =
kaç beyit onun şiirlerindendir:
-62-
' ..~
başarı, Osmanlılarda hiç bir vezire müyesser olmamış
tır.Böyle bir vezir de Osmanlı neslinden hiÇ bir padişa·
ha nasib olmamıştıi. İyi anlayışı vepak zihninden dola-
yı buna "ikinci Büzürcınihr" derler. Hoş tabiatlı, nazik,
faziletli kişidir. Bu beyider onun şiirlerindendir~
- 63 .....
i
I
t
ZEYNELPAŞA
-64-
LüTFi PAŞA
Merhum Siııtan Selim Hazretlerinin terbiyesi ile ye-
tişmiş kullarındandır. Şerefli huzurlarında çok makbul
tutulmuştur. Şeriata uyan, adil, fazilet sahibi, iyi huy-
lu, melek ahlaklı, Yusuf yüzlü, kahramanlık, cömertlik,
lütuf, ikram ve müıüvvet ile tamrian, haya ve edeb sahi-
bi, uzun boyunu devlet hil'atı okşayan, dikkat ve anla-
yışı devlet elbisesine süs olan kimsedir. Doğruluk süsü
ile bezenmiş,~ dindarlık zlneti ile donatılmış, ilim ve
ınarifet mensuplarını seven, hüneri koruyan vezirdir.
Osmanlı Devleti ortaya çıktığından beri, bu. kadar din-
dar müslüman ve vakar sahibi vezire rastlanmadı. İstan
bul 'da önceden meydana gelen ve adet haline gelmiş
bir takım bid'atlar var idi ki herkes onlardan huzursuz-
du. Vezirlik mak3mına geçince bütün bid'atlari kaldır
dı. Ülke halkı, huzura kavuşup, hayır dualar ettiler.
Her bakımdan ahlakı iyi, özellikleri makbul, şam yüce,
saadet ehli, tabiatı kusursuz ve zihni doğru vezirdir.
Tabiatının uyanıklığı ve sanatkar düşüncesinden dolayı
gösterişli şiirleri ve .güzel sözleri vardır. Gazellerindeıı
birisi de budur. -
ALl ÇELEBI
j
Çeşitli donanmış
faziletlerle ve hasletlerle ·bir kişi- <ı·
dir. Aslen Burs3Iıdır. Lakin Acem'de tahsil etmiş hik- }
met sahibi bir kimsedir. Anadolu ve Rumeli 'nin ikisine
birden kazasker oldu. Bu görevinden sonra· da Sultan
Mehmed 'e musahib ·oldu. Sohbet esnasında Acem fazd-
larının kelimelerini nakleder, bazan Firdevsi'nin '"Şeh
name" sinden, bazan da mfiteber divanlardan parça
parça beyitler okuyup padişahla sohbet ederdi. Bu .
yolla Sultan Mehmed 'in kalbinde yer etti ve vezirlerin
başaramadığı nice büyükişleri başardı. Padişahın huzu-
ronda hiç bir kazaskere nasib olmayan şerefli bir yer el-
de etti. Sultan Mehmed vefat edip, Sultan Bayezid tah- ,
ta çıkınca, Cem Sultan, Roma'da Papa'mn yanına kaç-
tı. Cem, orada bulunduğu sürece de sarayda kapı halkı
arasında hiç bir zaınap karışıklık eksik olmadı. Sonun- ·
da Allah'ın enıri yetişip Cem Sultan vefat edince halk
bir miktar rabata kavuştu. Ona binaen Ali Çelebi dedi:
"Zaınamn bilgilileri, ayn-İ nizam-ı 3lemi (aym 31e-
min dirlik düzenlik bulması) sözüyle, matem vaktini,
yani Cem Sultan 'ın vefatını söylüyordu "Ayn-ı ni-
zam -ı atemi'' lafzl he sab. edilip, Cem 'in ölüm tarilıi
için söylenınemi ştir. Cem sultanın ölümü; ayn-ı ni- J
zam-ı aJ,eındir" demektir. Gerçekten latif, güzel söz-
-66-
dür. Bu zikr edilen Farsca. bevitte Sultan Cem'in ' ve-
fatına uygun beyittir:
"Güller gibi ol, lal& gibi yanıp yakılma. Çünkü Cem
in kafatasım felek kadeh yaptı.;,
Şu Şür de onuiıdur: ·
"Ciğerim kana boyandı ve gözümden yaş saygıyla
ayrıldı. Eğer bizim gönlünıüze şarap helal olmazsa ya-
zıklar olsun." ·
- A
MEVLANA HACI.HASAN-OGLU
_J;."'-
Cami de bu beyti işidince, karşılık olarak hemen şu
beyti söylemiş:
-68-
larıöldürmeye adam gönderdi. SUltan Bayezid, bu du-
rumdan haberdar olunca Fenari-oğlu Ahmed Paşa'yı
Hind'e, ~;1üeyyed--oğlu Abdurrahman Çelebi'yi de
İran'a kaçırdı. Abdurrahman Çelebi, İran'da çalışıp
ilim tahsil etti. Oradan bütün fenleri öğrenmiş olarak
döndü. Onun fazilet ve olgunluğuna kimse, '1ıayır"
diyemez. Sultan Bayezid tahta geçtikten sonra onu
kendisine kazasker yaptı. Şiiri çok, fazilet sahibi kim-
se Idi. Bu Farsça matla' onun şürlerindendir. Merhum
Sultan Selim Hazrederine yazıp vermiştir: ·
LC\
nişancılığa getirdi. Daha sonra da kazasker tayin etti.
Bu görevde iken yeniçeriler Amasya 'da isyan çıkarıp
paşalarm evlerini bastılar ve çok kanşıklığa sebep ol-
dular. Padişah, "y:eniçerilerin bu davramşın~a Cafer
Çelebi de beraberdir" diye düşündü ve kendisini öl·
dürttü. Mezarı Balat tarafında, ~endi yaptırdığı cami
içindedir. Şiirleri çok, kendisi iyi şair, divam herkesin
· dilinde dolaşan kişiydi. Mesnevi tarzındaki "Hev~s'
name" adlı eşsiz kitabında pek çok manayi bir araya
getirmiştir. Nazmı hoş, kendisi zarif kimseydi. Şiirle
rinden bubeyitler onundur:
-70-
kendisine eş olamaz. Zilıni açık, ahlakı güzel, tabiatl}l.U1
Jetafeti eşsiz, nazım tatlı, ·sözleri açık, ~el ve idr ak
sahibi nazik kişiydi. Bu beyit onun inci dağıtan sözle-
rindendir:
"71
~ . . ~
-73-
"Bak:tığım resim bari sevgilimin resmi olsa, canımı
ve gönlümü uğrunda verdiğim kişi de sen sevgitim olsa
keşke."
-74-
Hançerin üzre düşüp virınedügi can anı-·
Canı andan sakınur sanına sakınur anı
Deşt-i gam peyki geçininiş nice yıllar Mecnun
Ey diriga yahnız buldı deli meydanı
Ey Mesiha dehenünden uruann yine şifa
Derdi virenden umar hasta gönül derınanı
"Hançerin üzerine düşüp de can vermeyişini canı
ondan sakınınasma bağlama. Canı değil onu saklnmak-
tadır."
"Mecnun senelerce gam çölünün peyki geçinnıiş. Ya-
zıklar
olsun, deli meydanı boş bulmuş.''
"Ey sevgili; ben, yine senin ağzından şifa umarım.
Çünkü hasta gönül, şifayı da derdi verenden ister."
_:75-
~elenlerinin en seçkini ve gaddar dünyanın en olgun bir
kişisiydi. Hoş tabiatlı, nazik mizaçlı, ilim ve salaha revaç
vermiş,idrak sahibi, zihni pakkimseydi. Bu beyit onun
şiirlerindendir.
MEHMED ÇELEBİ
-76-
~- .
MEVLANA ABDÜLVEHHAB ÇELEBi
Molla Abdülkerim 'in oğludur. Hayali malılasını kul-
lamr: ilim ebiindendir. Çok muteber yerlere 'kadı ol-
muştur. Kendisini merhum Sultan Selim, beğenerek
defterdar yaptı. Yeniçerilerin Amasya 'da çıkardığı is-
yandan sonra defterdarlıktan uzaklaştınldı. Daha sonra
da İzmir'e kadıoldu ve ogörevde iken vefat etti. Meza- _
rı Edirne-'de, babasının mekteb-hanesindedir. -Kadıla
rın içinde onun kadar doğru kimse yoktur. Hak yönü-
ne mayil, her fenle ilgili, fen sahibi, faziletli kişiydi.
Leyla ve Mecnun hikayesini gayet hoş bir şekilde naz-
ma çekmiştir. Tabiatımn letafeti ziyade, zihninin doğ
ruluğu nihayette, şen, ileri gelen, güzel gazelleri, eşsiz
beyideri çok kimsedir. Bu beyitler onun şiirlerinden
dir.
-77-
. "
MEVLANA EBU'L-F AZL ÇELEBI
-78-
r
r
-79-
söz incilerinin resm olmasına akıl erdiremez, hayrette
kalırdı. Rusrev-i Dehlevl ve Hoca Hatız-ı Şlrazl de
asla gazellerinin hayallerine ulaşamaz. Şiirleri muhay-
yel, beyitleri mükemmel, tabiatının Jetafetine söz yok,
zihninin doğruluğu çok fazladır. Şiirlerinden zikr olu-
nan bu birkaç beyit onundur: ·
-80-
mak sana mı kaldı."
"Güıelliğindeki taze sünbül gibi duran tüylerini gi-
derme. Çünkü al kağıtları tıraş etmekonlara zarar ve-
,rir."
Şiir redifli bu gazel de Önun buluşudur. Daha önce
bu redifte kimse şiir söylememiştir. Gerçekten güzel
söylenmiştir. Daha sonra pek çok nazire yazılmış ol-.
masıha rağmen, hiç biri bu güıelliğe ulaşamanuştır:
RüSTEM BEY
-81-
ser-namesi olduğuna dair yanağının üzerine berat yaz-
mış." ·
· ŞAMLI-OOLUMUSTAFA BEY
-'-82-
''Ey saf şarapla dolu kadeh, seni yine dopdolu gör-
dük. Sen sohbetin süsü, neşesisin, daima çoğal, eksil-
me."
AHMEDBEY
-83-
Mesnevileri gazellerinden daha iyidir. Bu bir kaç beyit
onun şürlerindendir:
ALi BEY
İDRİS BEY
-84-
manlılarla birlikte ortaya çikımştır. "Malı~" mahlasını
kullandı. Bir çok marifete sahip, sözü dinlenir, Sultan
Selim Hazretlerinin saricağını çeken kişidir. Mevlana
Abdurrahman Hatifl'nin nazm ettiği "Husrev ü $ri n"
ile "Leyla ve Mecnun 'u son derece başarılı ve güzel bir
şekilde Türkçeye çevirmiştir. Gazelleri parlak, beyideri
müstesna, nazma ve inşaya kadir, şiir üslubunda ma-
birdir. Bu ınurabba' matla 'ı onundur.
AHMEDBEY
-85-
kendisine ağır sancaklar verildi ve ulu beyliklere mu ta-
samf tayin edildi. Olgun, faziletli, her fenıle alaka gös-
teren kişiydi."Du;peyit
. ·. '•,······
oriun şürlerindendir.
.
-86-
ö-
DÖRDÜNCü TABAKA
-87-
kendisine ağır sancaklar verildi ve ulu beyliklere muta-
sarrıf tayin edildi. Olgun, faziletli, her fenne alaka gös-
teren kişiydi.'Bubeyit onun şürlerindeıidir.
-86-
()
DöRDüNCÜ TABAKA
-87-
Arapçabeyitlerle yazılmış imza koyardı.
"İstanbul kadısı Celal -oğlu Hızır, adil bir sözle im-
zası m doğruladı ve şahidierin şehadeti ve kabulleriyle
bu hücceti imzaladı."
\1ezarı istanbul'da Şeyh Vefa mescidi civarında,
ınerlmm Necati'nin mezarımn bulunduğu tekkededir.
Türkçe gazelleri ve güzel, parlak beyitleri çoktur. Bu
gazel o mm şiirlerindendir.
-88-
akrabalarındandır. Olgunluk ve fazileti, alimler ve halk
arasında malumdur. Zeki ve anlayışlı oluşuyla tanınan,
hoş tabiatlı kimseydi. Senıaniyye medreselerinden yetiş
ti. Sahn 'da ınüderris iken vefat etti. Mezarı İstanbul 'da
Ebu Eyyup Ensari civarındadır. Bu beyit onun şiirlerin
dendir.
QO
1\ 1\
MEVLANA LüTFI
.·.~.on-
kadılar müıiafıklıksuretiyle padişalu gammazladılar ve
küfür söyledi diye şahadet ettiler. Istanbul'da At Mey-
danında boynunu vurmak suretiyle öldürdüler. Mezan
Hazret-i Ebu Eyyüp Ensari civarındadır. Delice bir
adam olduğu şürlerinden bellidir. Bu beyitler ori un
şiirlerindendir. ·
_Q] ~
Bu cihan içre karar üzre hernan gam bulunur .
''Ne yaralanmış hasta gönlüme merhem, ne de zama-
nın getirdiği kederJerin defi için derman bulunur.''
""Ne de bu sevdaya uğramış gönlün perişal!lığını,
Şefkat gösterip merll3met ederek soracak birisi bulu-
nur."
"Dostlukta kararlı hiç kimse bulunmaz. Dünyada
kararlılığını sürdüren tek şey gamdır."
Bu.beyit d~ onuı1meşhur.olan şiirlerindendir.
ÇELEBİ
.0')-
tazan'l ve Seyyid Şerif Cürcaru'den üstüiı tutulurdu.
Şöyle ki; "Onlar merhum Kemal Paşa-zade zamanın•
·da yaşasalardı gelip ondan ınarifet ve kemal tahsil et-
meleri caizdi", derler. Sadeddin Taftazan'f ve Seyyid
Şerif Cürcanl'ye üstün Jutulan bir kimsenin medhine,
tarifine; güzellik ve vasıflarını söylerneğe gerek yoktur.
Onun için bu sözler gereksizdir. Yazdığı eserler son-
suzdur. Şiir ve gazelleri de pek. çoktur. On bin beyit
kadar olan "Yusuf u Züleyha" hikayesini gayet güZel,
devrinde beğenilecek şekilde ve sanatkarane olarak
nazm etmiştir. 'Tevarih--i Al-i Osman" ı Türkçe ola-
rak gayet güzel ve eşsiz bir şekilde yazmıştır. Mevlana
Şeyh Abdurrahman'ın "Heşt-Ravza" denilen "Baha-
ristan" adlı kitabına Farsça olarak "Nigaristan" isimli
bir nazire yazmıştır. Gerçekten gayet eşsiz söyl~ıniş
ve 4oş, nazik latifeleri bir araya toplayarak yazmıştır .
. Uygun yerlere yerleştirdiği Arapça ve Farsça beyitlerle
eserini ·çin Nigaristanı ve ebedJlik cennetinin gül fidan-
ları ile süslemiştir. Amma nadir bulunur. Bit bir ·kaç ,
beyit Molla Hazretlerinin şiirlerindendir.
-93-
retlisi, her fennin güç yettireni düşüncesinin ve istika-
metinin selameti insan gücünü aşacak kadar yüce bir
kimse idi. Sadr Çelebi'nin kelimelerinde olanietafet ve
güzellik bir başka kimseye müyesser olmamıştır. Fen
sahibi, çeşitli marifetlerle müke{llmel ve muhtererfl, de-
ğeri yüce, ulu kiinsedir .. Her bakımdan. mertebesi yük-·
, sektir. Onlara şairlik isnad etmek edepsizliktir. Lakin
tabiatlarından sadır olan şiirleri ve eserleri uğur sayarak
bu tezkireye yazılması gerekli görüldü: Rum vilayeti
şairlerinden Gubarl isimli bir şair bu gazeli söylemiş:
-9.4-
. sin. Bu dünyada hiç kimse o ya 'ya benzeyen kaşına toz
· konduramaz."
"Hangi büyôleyici şair bu kötü şiire nazire söylerse
ona beş flori vereceğim."
- ()~-
Bin cefa görsem ey sanem senden
Mümteni'dür ki usanam senden
''Senden binlerce cefa görsem de usanınarn mümkün
değildir."
Nice talırir
id eyin vasfını derd ü eieınin
Bağrı yufka kagıdun gözleri yaşlı kalemön
"Derdin, üzüntünün özelliklerini nasıl yazayım kj ka-
ğıdın b ağrı yufka (üzüntüye tahammülsüz), kaleınİn de
gözü yaşlı (dertten bahs edince hemeü ağlamağa başlı-
yor.) ·
-96-
MEVL~A MEHMED ÇELEBI
P''ıri Pa.şa 'nın oğludur. Edirne kadısı iken vefat etti.
Razl malılasim kullanmıştır. Tabiatımn letafeti ve zih-
ninin istikameti ziyade idi. Lütuf ve hüner sahibi, çeşit
çeşit marifetierle süslü, zamanın övüncü, cömertfiği
meşhur, yiğit kişiydi. Bu beyitler onun şiirlerindendir;
-98-
Edirne Darü'l-hadisi'ne müderris tayin etti. Uzunca bir
süre orada çalıştıktan sonra Halep kadılığına gönderildi.
Gösterişli şiirleri ve gÜZel sözleri vardır. Manisa kadısı
iken verdiği hüccetlere şöyle manzum imza yazardı:
"Bu hüccetin binası vesikalarla tesis edibitiştir, bütün
muhtevası bana göre doğrudur ve içinde hiç bir kan-
şıklık yoktur. Bunu Manisa kadısı Alıdülaziz yazdı."
-99-
Okıdar mekteb-i hüsnünde daim su gibi ezber
''Ey gönül götüren sevgili, göz yaşıının çocukları
(göz yaşlarım), güzelliğinin mektebinde, senin güzellik
kitabını.sugibi ezbere okurlar.''
" 1\ (\
MEVLANA SURURl
-100-
MEVLANA EMIRI.
- 101 -'
ve Bayezid-i Vetl) ihsanda bulundu ve her birini Iutfu-
na manzur kıldı."
''B u .Bayezidlerden biri mana aleminde .meşhur, di-
ğeri de ma na suretinde gün gibi aşikardır.''
''Birisi Allah'ın feyz ışıklarının indiği yer, diğeri gay-
retli gaziler topluluğunun rehberidir." ·
"Birinin faziletleri Hakk'ın faziletlerigibi sınırsız, di-
ğerinin hasletleri Hakk'ın lutfu gibi sonsuzdur."
"Biri şer' esaslarına doğruluk ile hükümler verdi. Di-
ğeri zühd diyarını aşk ile mamur kıldı."
''Her birinin huylan sınırlı olmadığından birisinin
özelliklerini anlatabilmek için epey güç sarf etmek la-
zım.''
''Senin cömertlik adetterin fazılları terbiye 'eder'
himmetinin Ievhalan da huzurundakilere feyz bağış
lar."
·"Beyaz gösterişli atın, dergahın ise siyahtır. Onun
için beyazlık ve hurinin gözünün siyahlığı onlan kıs
kanmakta haklıdır."
"Yolunda iki dilli oka ha tır olan, mürekkep gibi si-
yah yüzlü ve kalem gibi kırılmış olur.''
-102-
MEVJ..ANA HAMDl ÇELEBl
Şeyh Akşemseddin 'in 'oğludur. Ilim sevdasında
oluı) gece gündüz itme çalışırken babasının yoluna yö-
neldi ve zühd ü salalı ile süslendi. Fazilet ve maarifle
pür hüner, gönlü saf, mütevazi yaradılışlı, kendi halin-
de, şiire alakadar, hoş tabiatlı, şiirinde epeyce Jetafet
ve nazmında çok tatlılık bulunan biriydi. 11 Yusuf u Zü-
leyha" ile "Leyla ve Mecn.un" hikayelerini nazm etmiş
tir. Nazmı aynı düzeyde, şiirinin esası sağlam, güzel ve
hoş söylenmiştir. Zevk sahibi olanlar "Yusuf u Züley-
ha" hikayesini nazm edenler arasında bundan güzel
iıazm edeni yoktur derler. Şiiri latif, kendisi nazik, za-
rif. yoksulluk ile öğünen derviş kişiydi. Bu beyitler
onun şiirlerindendir: ·
- 103·-
dur. Zalıir ilimlerine çalışırken Emir Bulıari Hazretleri-
ne yakın olup Nakşibendi tarikatına girerek ilm-i le-
dün mülküne malik olmak ümidiyle tasavvufa. yöneldi.
Sofuların yoluna talip, ehlüllalı mezhebine gidenlerden
olup, zühdü ve takvayı kendine/ şiar edinmişti. ·Böylece
ibadete yöneldi, zühd ve salaha gönül bağlayıp, tekaüd
ih(iyar etti. Dünya beyleri onun hizmetine koşup yüz
sürerek duasını alınağa can verirlerdi. Daha sonra gelen-
lerde, salalıda, onun gibi zalıid ve ab id az bulunur, fazi-
let salıibi kişiydi .
. Falır-ı Cürcaırl'nin "Veys-i Ramin" a<;llı kitabını
tercüme ederek Türkçe'ye çevirmişti. Ferhat-name ve
Vamık u Azra isimli kitapları nazm etti. Şebistan -ı
Hayal salıibi Mevlana Fettahi Nişaburi'nin inşa ettiği
Hüsn ü Dil adlı kitabı da Türkçe'ye çevirmiştir. Ger-
çekten o kitabında anlatılamayacak kadar çok fazilet
ve maarifi bir araya getirip kullanmıştır. Son dönentde,
Acem diyarında ortaya çıkan Moll~ Abdurrahman Ca-
m~ ne ise, Anadolu 'da da Lamii öyledir. Meydana getir-
diği eserlerine nihayet yok, gazel ve şiirleri pek çoktur.
Bu şiir onundur.
-104-
"Onun her ışığı, (sözü) on sekiz bin alemi aydınlatır.
Benim güneşim arş-ı kürsi 'den daha yücedir."
"En kutsi efendinin kölesiyiın, hubb-i al de mezhe-
bimdir. Bunlarııı dışmda kalantarla benim ne sualim, ne
de cevabıın var."
''Ey Lamii', bu devlet dünyada ve ahirette bana yeter.
Çünk_ü, Nakşibendi dergahma benim intisabtm var."
-105-
BEŞINCİ TABAKA
Beşinci cennet t~bakasmda, fesahat bahçesinde Bin
Destan, Beş Hazine 'nin kiJidini açan ~e belagat bahçe-
sinde sözü tartarak gazel söyleyen azizlerden bahsedi-.
lecektir ki bu aciz, onların şerefli sohbetleriyle müşer
ref olup kendileriyle konuşamadı. Onların iyi huylan
ve güzel ahlakları yaşlılaröan işidilip naklen tasvir edi-
lip yazıldı. ·
1\ •
MEVL~A ŞEYHI
-106-
Şeyh Nizami Hazretlerinin Penc-Genc'ini Şeyht'yc
verdi. O da alıp içinden Husrev ü Şirin 'i seçti ve bu eş
siz güzelin sırtından köhne acem elbisesini giderdi.
Türk'e ait elbise ve ·hilat biçip giydirdi. Gerçekten bir
şive ile verdiği süs, bir nakışla sağladığı tazelik ve leta-
feti daha fazla ~apmak tasavvur ediltnemiştir .
-107-
Bu elbisenin bu şekilde süsünü ve ölçüsünü beğenilir
kılmıştır. Sonradan gelen zamane fazıilan ve devran ka-
milleri haruse tercümesine çok çalışmışlar, lakin mana
ve lafızlar konusunda, basit hikaye etmede ve yerine
göre emsal kullanmada, söze, Mevlana Şeyh1'nin, insan
gücünü aşan ve başka kimsenin müyesser olmadığı yü-
celikte akıcılık ve hikayeye bir renkle güzellik ve suret
vermedeki başarısını gösterememişlerdir. Kısacası sözü,
mucize sınırına kadar götürmüş, büyük kadılann ve ehil
kimselerin arasında kitabı beğenilmiş, şiiri dilden dile
dolaşmış kimsedir. Rivayet ederler ki Mevlana Şeyhi,
Nizam1 'nin Hamsesinden Husrev ü Şirin kitabının ter-
cümesine başlayıp bin beyit kadarını yazdıktan sonra
numune için Sultan Murad Han llazretlerine ileterek
arz ettiğinde, yazdıklan son derece güzel bulunmuş ve
karşılık olarak pek çok ihsana nail olmt.~:ştur. Buradan
dönüp malum olan vatanı, Getmiyan 'a giderken yolda
haramilerin baskınına uğradı ve elindekiler alındıktan
sonra kendisi de ölümden zor kurtuldu. Memleketine
vardıktan sonra kendi başından geçen hikayeye uygun
Har-name adında bir hikaye nazm ederek padişaha
gönderdi. Kendisi de Husrev ü Şirin nazmına çalışınaya
devam etti. <yazılan bu bir kaç beyit Har-name'dendir.
- 108 _:_
Ne biraz çekmegile yan cı var
Har geda iken arpaya muhtac
Gözedürem k 'urula başuma tae
Batıl isteyü hakdan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum
Isteriken belaiden rud
Vann itdüın haramiler ruzl
Eğer anlara olmaya buyruk
Ah gitdi kulak ile kuyruk
''Çin ve Hıta ülkesine kadar bu ~es ulaşdı ki Anado-
lu 'da·adalet kapısım açtı."
"Oünya zevk içindeyken Şeyhi, işte sıkıntı ve bela
içinde yatıyor.
"Onun siyah bahtı, zenci yüzü gibi hiç ağarmaz. Ters
giden işleri de pabuç gibi başa çıkmaz.
''Rahat umdukça zahmet gördü, talih, ikbal istedik-
çe mihnet buldu."
"'0 gam yükü altında, kaygılar balçığında şaşırmış,
hayrete düşmüş topal eşek benim."
''N e ağır yükümü bir nefes dintenecek kadar kaldıra
cak, ne de taşımanıa birazcık yardım edecek biri var-
.dır.".
"Arpaya muhtaç yoksul bir eşek iken başıma taç
konmasını bekledim."
"Batıl isteyerek haktan aynldım, boynuz uıiıdum
kulaktan ayrıldım.''
"Helaiinden nzk isterken bütün servetinil haramilere
kaptırdım."
"Eğer o haramilere buyruk (ferman) çıkmazsa, ah,
gitti bizim kulak ile kuyruğumuz. (Varımız, yoğu-
muz.)" ·
Mevlana Şeyhi'nin talii elverişsiz, bahtı kara olup
Husrev ü Şirin 'i bitirerneden vefat etti. Kabri Kütahya.!.
dadır.
-109-
;ı
1
1
MEVLANA AHMEDİ
-110-
Dürlü destanlar beyan eylediler
Kıl tefehhüs kamusm öndin sona
Hiç birini gör ki benzer mi buna
Buna insaf ile kılarsan nazar
Göresin kim nicedür silk-i gü her .
''Çok şükür ki bu inci gibi sıralanmış defter, böyle
güzel tertib edildi.'' .
· "Allah'a şükürler olsun ki bu inci ipliğine diziimiş
cevheri (okuyanlara) hediye ettim."
"Içi nakış dohC olan bu kutuyu öyle güzel meydana
getirdim ki bunun gibisini Çin 'de dahi kimse yaza-
maz."
"Sözleri güzel, içindekiler latif, nazmı ölçülü ve işa
ret ettiği şey ler şereflidir."
''(İskender-name) Gülleri açılmış bir gül bahçesin~
benzer ki o balıçenin Jale ve sünbülleri de tazedir."
"0, ağzına kadar hikmet dolu bir kutudur. Ayrıca
mana ve fazilet de o kutunun içinde doludur."
"Sözüıride eksiklik bulunmasın diye her konuyu bir
nesneye benzeterek anlattım.''
''Bundan önce de nice sözler söyleyip destanlar yaz-
dılar.''
''Ama, tamaımnı baştan sona inceden ineeye araştır
san, orada buna benzer sözler bulamazsın."
"Bu esere dikkatle ve· hakkını teslim ederek bakar·
~an, bunun nasıl bir cevher dizisi olduğunu görürsün."
" ŞEYHOGLU
MEVLANA
-lll-
-
//
/
1
. - (
mil, tasavvufa meyilli kimsedir. Çokşiiri ve mevize üslı,l
bunda epeyce kasidesi vardır. Bu beyitler onun mevize
_tarzında yazdığı raiyye kasidesindendir.
-112-
her an devam ediyor."
"ller zaman delicesine ~şık, her an kendinde değil,
her gece ölü, her sabah murdar."
''Şayet dünyada dirlik düzenlik böyle ise, ölmek ya-
şamaya bin defa tercih edilir:•
-113-
1
1
MEVLANA ŞIRAZİ
-114-
nazik ve ölçülü, şiiri parlak inciye eş, sözleri açık, edası
güzel, hoşa gideıt ve eşsiz, nazmı gösterişli_, gazelleri gü~
zel kimseydi. Bunun şiirinde olan akıcılık ve şiirindeki
Jetafet ·değme şairin şiirinde yoktur. Gazellerine gayet
çok nazire söylenmiştir. Fakat söylenenlerin hiç biri
· bunun kadar güzel olmamıştır. Bu beyitler o gazelin-
. dendir.
MEVLANA HüMAMİ
-HS-
Can cemalüni sen ün cümle nazardan göniler
Görmesilil diyu cemalüni basardan göniler
Dilemez gölgeni kim yaruna düşe yüriye
Bu gönül gör ki seni daha nelerden göniler _
''Camm · senin güzelliğini cümle gözlerden bakışlar- ·
dan kıskamr. Güzelliğini. görecek diye gözümden bile
kfskanır. ''
''Gönlüm senin gölgenin yanın sıra yürümesini bile
istemez. Gör ki bu gönül seni daha nelerden kıskanır."
MEVLANA ATAYt
-116-
Bu makta beyit de şürlerindendir.
MEVLANA ŞEMSİ
ME:VLANA HASSAN
-117-
ınanının vadesi nihayet bulup ahirete nakl etti. Bu mat-
la onundur.
MEVLANA SAFI
-- -- --~---~
tler ne bed.fı'l itdüm ise akibet
Aldı benden tah'-ı bed intikam
Gah ateş-veş yirüm bisyar çub
Gah habs oldı bana cay-ı makam
''Bahtımın işi bu gün perişandır. Eğer senin rahme-
tinden düzelirse ne :ila. (Halime acısan ne olur.)"
"Ay yüzlü sevgilinin aşJr..ından kaçanlar kesinlikle
-men edilsin~ Balttıının kuşundan tuzak nasıl uzak ola-
bilir ....
"Bela, selvi gibi güzel boyumu belimden büktü. Dev- ,
Jetimin ayını da gam bul u tu kapladı."
'Her ~e kötü iş yaptıınsa kötü talih sonunda benden
hepsinin intikamını aldı."
"Yerim kah ateş gibi çöplükler, bazan da hapis, be-
nim için makam oldu." ·
Hassas ve nazik mizaçh olduğundan zindan havasına
dayanamadı. Çıktıktan bir kaç gün sonra sağlığı bozul-
du ve Allah emrine vardı. Mezarı Edirne'dedir. Bu bir
:iki beyit onun şürlerindendir.
...,- 119-
MEVLANA ZAtFt
MEVLANA EZHERİ
Fırsat
elde var iken vakti ganinıetbilelüın
Ömrümüz hasılını nıihr ü muhabbet biletüm
-120-
Her azizün ayağı tozına yüzler sürelüm
Ger kabul ide anı bir ulu devlet hilPliim
''Fırsat elimizde varken zamanı ganimet bilelim. -
Dostluğu ve sevgiyi de öınrümüzün malısulu kabul ede-
lim."
"Her gördüğümüz aziz, değerli kimsenin ayağının to-
zuna yüz sürelim. Şayet bizi kabul ederse bunu büyük
bir talihlilik bilelim."
MEVLANA NüCÜM1
BABA NEOIMi
-121-
F eleğin yazdı çak bıırucunda
Ki dönem ben dahi bir ucında
· Çünki bir oldı esfel ü a 'la
Ehl -i dil kaldılar urucında
Ne zekatın idem tama' malın
Ne namazında ne orucunda
"Nasıl olsa gök yüzü burçlarında parçalanmak yazı
lı. Onun için bir ucunda da varsın ben döneyim.''
"Çünkü en alçakla en yücede bulunan bir oldu. Böy~
lece gönül sahipleri ortalıktan çekildiler."
"Ne malın zekatma tama edeyim, ne namazına, ne
de orucuna."
MEVLANA MELI'.U.
- 122~_:.
ebedilik suyu içip ömrüm uzannuş gibi oldu."
Kendisi Merhum Sultan Mehmed Gazi 'nin mu sahibi
idi. Son derece ayyaş ve ileri derecede rind olduğundan
dolayı padişah hizmetinden uzak ve saadet eşiklerin
den ayrı düşüp felaketle ölüp gitti. Rivayet ederler ki
Merhum Sultan Mehmed'in Melilu'ye çok iltifatı var-
mış. Onunla başbaşa konuşmaktan hoşlanırmış. Fakat
Meliht bir an ayık bulunmazmış. En sonunda bir gün
padişah, kendisine incinmiş ve şarap içmesini yasalda- .
yarak adamlarına "Sarhoş" bulıirsamz bana getirin" di-
ye ısmarlamış. Bir gün sarhoş bulmuşlar ve o halde pa-
dişahın huzuruna götürmüşler. Padişah ''Niçin içtin?"
diye sonnuş. MeliM de ''lçmedim. ''diye cevap vermiş.
"Sen adamalallı sarhoşsun, niçin yemin ediyorsun" di-
ye sorulunca, ''dünyanın sığınağı olan Padişahın korku-
sundan Şarabı şırınga ettirdim "diye cevap vermiş. Sul-
tan Mehıned de bu söz üzerine günahını bağışlamış, fa- .
kat artık yanına getirtmemiş. Bu kıt'a Mevlana MeliM!...
nin, Şarabın özelliklerini anlatan şürlerindendir.
"
· MEVLANA "
ŞEYH RUŞEN t
Aydın ilindendir. Rfişeni malılasını seçişinin sebebi
de oralı oluşudur. Halvetiter zümresinden olup, bu
zümrenin baş halkası olan Şeyh Molla Ali 'nin kardeşi
dir. Laübalilik aleminde Molla Melihi ile gece gündüz
beraber olup birlikte çalışnıışlardıt. Bu ikisinin birbir~
-123- .
lerine vasıflandırılamayacak kadar çok latife ve menki-
beleri vardir. El içinde de durumları malumdur. Rlişen1
acem diyarma giderek Şeyh Seyyid Yahya'ya hizmet
etti, uzun müddet riyazete çekildi ve şeyhin terbiyeleri
ile tabiatının aynasını parlatıp, kalbinin aynasını saflaş
tırdı. Sonunda Allah'ın yardımı ve hidayeti sayesinde
tekke sahibi•şeyh oldu.
"İlahi yardımın bir zerresi, bin padişahlıktan daha
iyidir."
Birkaç bin müride ve, muhibbe sahip oldu. Kullann-
dan beş yüZ kadar seccade sahibi halifesi vardır. Bunlar-
dan birisi Mısır'daki İbrahim Gülşeni'dir. Şeyh Rfışeru,
Arapça ilimleri sırasıyla tamamen görmüş, şiiri halk
arasmda meşhur ,tasavvufa mail, ilahi sözleri çok kim-
sedir. Kendi nefsini ve hatırını kırmak için kötüleme
şeklinde kendine bir kaside söylemiştir. O kasidede
latife söylemek kabilinden, pek çok manayı bir araya
getirmiştir. Anadolu 'da o kasideye kimse nazire söyle-
yememiştir:. Mevize üslu bunda bir ter ci' -i bend" i de
vardır. Onda da pek çok hakikatı, anlaşılması güç husu-
su ve marifeti toplayıp şöylemiştir. O Terci'-i Bend'i
budur.
-124-
Rttşeni:'dir."
Tebriz'de hak civarında vatan tutup_, Allah'ın rahme-
tine ulaştı.
MEVLANA HALİLİ
MEVL~NA NİZAMİ
Aslen Karaınan 'lı olup Konya şehrinde doğmuştur.
Babası Molla Veli adıyla anılan bir vaiidi. Fazilet ve
marifet sahibi bir genç olup, akıcı şiirleri ve nefis gazel-
leri vardı. Talısil için Acem diyarına giderek bütün ilim-
leri. tahsil etti. Her fende mahir, her ilirnde kadir, Türk- _
çe, Arapça, Farsça şiir söyleyen kimseydi. Arzu ettiği
şekilde öğrenim gördükten sonra yine asıl vatam olan
Konya şehrine geldi. Ömrünün geri kalan kısmını orada
tamamlayarak ahirete göçtü. Bu beyt onun şiirlerin•
den dir.
"Fanilik seli ömür diyarım harab etmeden, yemeden,
içmeden nasibini, ömürden de nisabını al." ·
-125-
''Bana kapı açmayı öğretene Allah rahmet etsin. f-la-
yat hareminin kapısını açmayı meyhaneden iste."
Bu beyit de onun meşhur olan şiirlerindendir.
Şöyle hayran itdi servi kaddün ey leyl-i luram
Kim başında yapdı Mecnungibi kuşlar aşiyan
"Ey Leyla gibi salmarak yürüyen, serviyi boyun öy-
tesine hayran bıraktı ki Mecnun gibi onun da· başında
kuşlar yuva yaptı."
-126-
avare gönül, onun zülfünün tuzağmda imiş."
i\IEVLANA UL vt
İsmi Şah Ali'dir. Zahiri ilim tahsiline çalışarak pek
çok ınarifeti elde etmiş, kemal ve fen sahibi, şiiri gayet
güzel, mana yolunu iyi anlamış JrJşidir. Sultan Murad
ve Sultan Mchmed zamanlarında, devamlı dünyaıun sı
ğınağı olan dergahm hizmetine gelir, .kaside arz eder ve
böylece padişahın umumi ve hususi ihsanlarma layık
. olurdu. Bu şekilde padişahın sadakalarmdan ve iyilikse-
verliğinden payını alırdı. Sonunda yaşiandı ve saadet
eşiğine gelecek gücli kalmadı. O zaman da kastdesini yi·
ne devamlı Bursa'dan gönderir olmuştu. Şürlerinde ta-
savvuf 1\okusu vardı.r. Durumu şu beyiderinden de an-
laşdır:
-127-
MEVL.tNA ŞEHDİ
- 128 --,
MEVLANA AŞKİ
SİROZLU SADİ
HAFFİ
-130-
Ayıram agyarı hak yan kılursa yardan
Fırsat el vire yetem item düşürem yardan
"Hak yardımcı olursa dostu . düşmandan ayımım.
Fırsat el verirse ulaşıp düşmanı itip yardan ayırayım."
HAYATİ'
Mevlana Ulvi'nin öğrencilerindendir. Ulv1, gençliği
sona erip, hayat·gülıeri dağıbp, ömür dalı, zaman hadi-
selerinin· sert rüzgfınndan incinıneye başlayıp, güçsüz
bir ihtiyar ve kuvvetsiz düŞünce, açık kasidelerini Haya-
Cı ile dünyanın sığınağı olan dergaha gönderirdi .. Devlet
erkanı da 'makamı yüce padişaha arz eder, böylece Ulv1,
caize yoluyla sultanın nimet ve ilisamndan nasibini alıp
sevinirdi. Hayati devlet erkanına gidip gelirken Mah-
mud Paşa ile münasebet kurdu. O da Hayati'de bir ka-
biliyet görerek kendi hizmetine aldı. Hoş tabiatlı, genç,
_ şiirleri latif, rindane, gazelleri temiz ve dertlidir. Bu be-
yitler onun şiirlerindendir.
' - 131,...
budur:
-132-
"Aşkİ yüz alır, Sa'd{ otuz, bu Fenayi'nin i8e bahçe~
lerde geçen yedi günü vardır. (Yani onlara verilen para
bana niçin verilmez.)"
. A 1\
MEVLANAALi
MEVLANA NAH1FI
-133-
la' onun şiirlerindendir.
Taytasanına tolaşma
zahidün ey rind olan ·
Kıl
hazer gejdüin-sıfatdur zehri kuyrugundadur
"Zahidin başına ve boynuna sardığı şala dotaşma ey
rind. Çünkü o akrebe benzer, zehiri kuyruğundadır."
-134-
......
kınında bulunurdu. Gemiciler· onu çok sever, onu her
zaman ziyaret eder ve ondan nasihat alırlardı.lyi tabi-
atlı, gösterişli kasideleri ve güzel gazelleri çok olan ki-
şidir. Kemal Reis 'in deniz savaşlarını nazm etmiş ve ne-
ticede mesnevi tarzında on bin beyitlik bir kitap mey-
dana getirmiştir. Kendisi yüz on yaşında iken ahirete
göçtü; Mezarı, Galata yakasında tershane yakınındaki
kendi evindedir. Bu bir kaç beyit onun şiirlerindendir.
SABAYİ
~·135.:..
-~~----~--~-------------------------
LEALİ
Güzel yazı ve şür ilmiyle epey ilgisi vardı. Türkçe ve
Farsça şiir söylemiştir. Acem vilayetlerine çok seyahat
etti ve Anadolu 'ya kalender şeklinde geldi. Merhum
Sultan Mehmed 'in özel sohbetine nail olup onunla soh-
bet etti. O devirde Acemiere çok rağbet olduğundan, o
da kendini Acem olarak tanıtarak epeyce saygı ve de-
değer buldu. Istanbul Yedikule civarındaki Kılıç Baba
tekkesi adıyla meşhur olan kiliseyi, tekke haline getire-
rek buna verdiler. Böylece Sultan'ın nimet ve ihsanı ile
iltifat ve rağbet bularak ·zengin oldu. Sonradan sahte
Acem olduğu anlaşılınca, Sultan Tekkeyi elinden aldı.
Elindekiler alınarak fakir düştü. İstanbul'da Allah em-
rine vardı. Mezarı Şeyh İlahi tekkesindedir. Bu matta'
onundur. , -
-137-
.
j•
.. ~
BEŞINCITABAKA EKI
Beşinci cennet tabakasında toplaiılp andan aziı;ler,
fanilik, guriır ve bela evi olan dünyadan, yü~ SJ.eme
(alıiret) uçup, kutsal cennet tavusuna arkadaş olmuş ve
orada ebediyyen vatan tutup Allah'~ rahmeti sayesin-
de cennetbahçesine yerleşip qturmuşlardır. Onlam te-
miz ruhları sayesinde Hak, padişah-ı salno-kıran haz-
retlerine yardımcı olsun ve latif ömürlerine sayısız mut-
lu ay ve yılları müyesser etsin.
ALTINCITABAKA
- 138 =-·
bulunup sohbetlerini dinlemiştir. Onlann her biri, tath-
lık bahçesinin şirin dilli tutisi ve güzellik baharının en-
gin ifadeli billbülüdür. Fesahat terazisinde sözleri, gev-
her gibi değerli, belagat meydanında nükteleri, bu ko-
nudaki yarışın en iyi binicileridir. Bundan dolayı inci
saçan sözleri, taşkın tabiatlarının el değmemiş gelinini
süsler ve cevher saçan şürleri, hoş sözlerinin zihindeki
sevgililerini. beyan eder. Ruh bağıŞla_yan, can besleyen
sözlerinin güzelliği, dünyamn çevresini doldurduğu için
yer yüzündeki insanlarm zarifleri ve faziletlileri onların
varlığiyla mutlu olurlardı. Rind mahfiDeri ve irfan ınec~
.· listeri içinde onların şiirleri okundukça, arzu dolu 3şlk
larm naralarından göğün katı, inierne nidalarıyla ve na-
zik tabiatlı cihan rindleri hay huyundan zemin. ve za-
man~ çınlama sesleriyle dopdolu olmuştu.
Bu topluluğun en ulusu ve bu zümrenin başı, saadet
burcunun parlak yıldızı, efendilik göğünün aydınlık
güneşi, aşk ehlinin hayatımn sermayesi.
NECATİ
-139-'
ğı şlamasım dileriz.''
"Umanz·ki şah, Sultan Mahmud'un Firdevsi'ye etti-
. ğiniNecatl'ye etmez."
Sultan Mahmud 'un can kuşu, ten kafesinden sema-
nın en yüksek yerine uçup cennet bahçesine ve ralıman
civanna göç üp Hakk'ın yanına yerleşin ce, Mevfana Neca-
ti, geri kalan ömrünü Merhum Sultan Bayezid Hazretle~
rinin. ruemin sığınağı olan dergahlarında geçirdi. Vefatı
istanbul'da meydana geldi. Mezarı Şeyh Vefa tekkesi
yakımndadır. Merkadini ben fakir yaptırdım ve ölümü-
ne bu tatibi düşürdüm.
- 140-
v~ en yüce makamdaki melekler de arkadaşı idi. Yani
güzelin ·de güzeli. Şeyh Bitlis'li İdris'in yazdığı Teva-
rih-i Al-i Osman 'ın altıncı cildinde -ki Sultan Mah-
mud cildidir.- Necati, Husrev-i Rum'dur diye yazılıp,
tamtılnuştır. Bir kimseyi tarihte Molla İdris gibi fazilet
sahibi ve hüner ehli biri, "Husrev-i Rum" diye anarsa
onu artık övmeye ve hakkında iyi şeyler söylemeye ge-
rek yoktur. Bu matta Sultan Bayezid merhuma söyledi-
.ği kasidesindendir.
-141-
Ok çekilür dımağa denlü tolar
1!
Hayli ulaşdurmaga dırnak çalar 1
Degdi ~riş itdi sada-yıhazin
Pek çekene uz atana aferin
· Olmayıdı arada mani' ni şan
Bir adım olayıdı iki cihan .
Kirişini .bir kezin öttürse yay
Atıla panbuk gibi nice alay
''Yay gerildikçe ok uzayıp cana eceli sunar gibi ol-
du."
"Ok gerilir, tırnağa kadar gelir, çok uzağa fırlatmak
için de tırnak çekilir."
"Kiriş (Oku fırlatmaya yarayan ip) oka değince ha-
zin bir ses.çıkardı. Kuvvetli çekip uz atana aferin."
"Arada nişaqı. saklayan bir engel olmasaydı, iki ci-
han bir adımlık mesafede olurdu.;,
''Yay kirişini bii kere yenerse, (koparırsa) pek çok
alay pamukgibi atılır."
MEVLANA VASFİ
-142-
Sinesinde sakladı canı gibi zindan beni
\Ben dimezdüm halka sen gw yüzlinün razın veli
Oda yansun defter ö divan· ider destan beni
''Sevgisi olmayan 'bir ay yüzlü için dönek felek beni
şaşkına· çevirdi. Halime bak ki bu dünya kim için beni .
bu günlere getirdi.'"
"Aşkından dolayı delirmişliğimi görüp beni zindan.a
attılar; Zindan beni canı gibi sinesinde sakladı.''
, ''Sen gül yüzlünün sırrını ben halka söylemezdim
ama, şu ateşte yanasıca defter ve divan benim halimi
destan etti.'' ·
-
Bu matla.'da onun pek meşhur.olan şiirlerindendir.
-143-
MEVLANA KEMAL i
-144-
r
i
MEVLANA ZüLALİ
MEVLANA NillANİ
-145-
ğu için bazı kimseler kendisine şaka ve latife kabili -
den riacak diye "çok takılırlardı. O da bu sebepten a,a-
ğıdaki beyti söyleiJ)İş. 1
-146.:...
AtaSÖzü ve deyimlerle örülü güzel gazelleri ve muhay-
yel matla'ları çoktur. Şu matta'lar onun şiirlerinden
dir.
-l47-
{
(,
J
1
1
REVAN1
Doğum yerlEdirne'dir. Padişaha hizmet e4enlerden·
dir. Şöhretli ve güzel gazelleri, süslü, makbul matla1arı
vardır. Şiir ve kasidelerinin çokluğu ile tanınmış, divan
sahibi, akranlarmın kendisiyle övündüğü, iıazmı güzel,
gazelleri eşsiz kimsedir. Bazı şairterin şiirlerinin mana-
larmı değiştirerek kendi şiirleri arasmda gösterdiği ge-
rekçesiyle, hırsızlıkla suçlandı. Merhum Sultan Bayezid
Han, Mekke fakirlerine ve- Medine hadernesine Anado-.
lu 'dan tayin edilen surreteri Hicaz 'a, Revanı 'ile gönde.r-
di. Fakat Revani, oraya varmca adil davranınayıp bazı
kimselerin surreterini noksan ve tayin olunan altiniata
ziyan wrdiğin(,len Medine-i Münevver ve Kabe-i Mu-
tahhara mensuplarmdan bazı şikayetçiler gelip hallerini
padişaha ari. ettiler. Merhum Sultan Bayezid, bu duru-
, ma incindi ve ulUfesini keserek onu timara gönderdi.
Revani'de, padişahnt ineindiğini duyunca kaçarak Sul-
tan Selim merh.uma sığındı. Onun yanında epeyçe iti-
bar buldu. Sultan Selim saadetle gelip tahta oturdu-
. ğunda, O'na Ayasofya tevliyetini verdi. Daha sonra t.a·
yin edildiği Bursa'da Kaphca mütevellisi iken vefat et-
tt Mezarı lstanbul'd~, Kırkçeşme mahallesinde kendisi
tarafından yaptırılan mesciddedir. Bazı şairlerin renkli
sözlerini, gösterişli bayallerini ve Kabe bademesinin
. surreterinden bir miktar parayı alıp hırsızlık ettiği için
o sırada ben fakir' bu beyti latife yollu soyledim..
-148-
Tabiatı kusursuz, nazmı gönle rahatlık veren kişidir.
Beş tane mesnevisi vardır. Bunlar Hamse-i Rum1 diye
şöhret kazanmışlardır. Eşsiz eserlerdir. Bu kitaplardan
biri İşret-name'dir ve bu rübal o kitaptan alınmıştır.
Aceb mi ehl-i irfanun yeri olursa meyhane
Ezelden mey ta 'alluk bağlamışdur galiba cane
Şaraba ruh -ı sanidür diyenler hikmet ehlldür .
, Mariz-i aşk olan s~fi dirilmekdür tabihane ,
''Arif kimselerin. yeri ıneyhane olursa buna şaşma
mak gerekir, çünkü canla m eyin ilişkisi ta ezeldendir.
Şaraba ikinci ruh diyenler hikmet sahipleridir, ey Suft,
şarab aşk hastasını,tabib gibi dinltir."
Bu matta·· da onun meşhur olan şiirlerindendir.
MEVLANA AMRİ
-149-
11.
1
,
,,
,,1
'~
TALl'İ
, ,
-150-
r
MEVLANA SA'Yİ
· Saraya bağlarup hizmet edenlerdendir. lç oğlanlar
hocası .oinıuŞtur .. Meşhur Molla Harndi'nin kız kardeşi
nin oğludur. Fen sahibi kimsedir. Türkçe, Arapça,
Farsça şiirleri vardır. Gençliğinde marangozlarm kendi-
siyle övündüğü Dülger-zade Hoca Şems oğlu Mehmed
Çelebi ile ilişkisi olup· üsküb 'e gitmişti. O sırada Mer-
hum Sultan Baye~d, Molla sa•y.i'nin hoşuna giden bir
gazelini görmüş ve ~'Bu gazeli söyleyeni bulun" diye
emir vermiş. Aranıp tarandıkça üsküp 'te bulunduğu
padişaha arz edilmiş, ·o da saraydaki divid-darlık hiz-
metini Sa 'y1'ye ihsan etmiŞ. Bayezid devlet kapısından
... kul göndererek "gelsin hizmetimde olsun" diye emr et-'
miş. Padişahm ertırini götürenl~r, fermam kendisine ile-
tince Sa'yi, ''bana mansıb gerekmez" diyerek, Dülger-
zade'nin · sohbetini ·terk etmemiş ve padişahın verdiği
mansıbı da kabul etmemiş. Padişahın hoşuna giden ga~
zel budur.
-151....:
nında yazıldığı için mektubuna sevgi ve muhabbet nüs-
hası dediler."
"O ay yüzlü güzel, gümüş elbiseli bir servidir ki, gü- .
neş altm-gül olursa ancak onun elbisesine-yaraşır."
"Herhangi' bir mecliste gönül, zülfünün hikayesini an-
latsa, Leyla ve Mecnun olup onun-hengamesine can ve-
resim gelir." -
·"O cihanın şen şakrak sevgilisi eySa'yl', gönül kuşu
nu avlamak için saçını tuzak, benlerini de onun içine
yem yapmış."
Merhum Sultan Selim tahta geçtikten sonra kendisi-
ne rağbet gösterdi ve saraydaki gılınanlara hoca yaptı.
Sa 'y~ de onlarm her b!rine ilim. öğretip doğru yolun
ne olduğunu gösterdi. Bu görevde ikenvefat etti. Meza-
rı istanbul 'dadır. Fazilet sahibi, şiirleri muhayyel, mari-
fet ehli, nazik mizaçlı kişiydi. Bu beyit onundur.
-152-
MEVL~.NA AFITABİ
Tosya'lıdır. Merhum Şehzade Sultan Ahmed'in hiz-
metinde çalışırdı. Fakir onu görmedim. Fakat şiirleri
malumdur. Güzel şiirleri ve· parlak sözleri var. Bu beyit-
ler onun meşhur matla'lanndandır.
- 153-.
dan ateş düşüp ten cübbesini odlara ve beden bırkasını
ocaklara yakmış. Afitabi'nin aklı başına gelip bu hali
görünce şu beyti söylemiş ........... .
MEVLANA SAıd
MEVLANA NtHANt
-155-
!<uçmaz güzel kpcaldı djmişsin Niham'yi
Inen güzelsin ay iki gözüm inen güzel ·
"O nazik bedenli güzeli hamama girerken gördüm,
şurası şöyle btırası böyle demek lüzuınsuz, bütün teni
güzel."
"Goncamn açılınası gibi, yeşil elbisederi çıkıp, so-
yundu. SÜSenden yapılına futası, gül rengi· gömleği gü-
zel." · ·
"Ay gibi vücuduna futası hicab bulutu· idi. Yıkanır
ken o da açılıp düştü ve yıkanan daha. güzel göründü."
"Kimisi kolu, kimisi baldırı güzel dedi. Benim bildi-
ğim o bir peridir ve her yeri güzeldir." ·
''Nihanl için, yaşiandı güzel kucaklayamaz demişsin.
Çok güzelSin iki gözüm,çok güzel."
MEVLANA GAZALİ
-156-
r
Gönlü şen, hezel söyleyen, yaradılışı latifeye yatkın
kimse idi. Verirler ve beyler sohbetine koşar, ulular ve
devletliler hizmetine devam ederlerdi. Nazm ettiği lati-
felerin ibareterindeki kelimelere dikkat etmeyip çoğu
nu aklına geldiği şekilde ve ağza alınmayacak cinsten
seçtiği için aklı başında olan kişiler o çeşit sözden çe-
kinirler ve bu cins şürden uzak dururlardı. G~rçi kendi
vadisindeki güzel şüri ve eşsiz nazmı vardır. Lakin söy:..
lediği latifeler son derece çirkindir ve kalbin ondan ra-
hatsız olup nefret etmemesi mümkün değildir. Bu te-- -
miz kitaba o cins latifeleri yazmak edepsizlik olarak de-
ğerlendirileceğinden o çeşit şeylerden hiç bir nesne ya-·
zılmadı. Onun-nüktelerini de buraya alınamağa di~at
ettim. Bu bir iki beyit onundur. ·
MEVLANA ME'ALİ
-157-
,
.}
j
J
Yalabırsm kati ay oğlancık
Yoksa güneŞmisin ay oğlanCık
''Eyoğlan.panlpanlparlıyorsun,yoksagüne~misin."
MEVLANA SADRt
-158-
Safha-i baga şu cedvel çekdireyhan yazdı hatt
Laleler cezm ü çemen i 'rab ü fülfüller nükat
''Bab çelere su cedvel çekti, reyhan yazı yazdı. Bu
yazının çezm'i laleler, irabı çemen, noktaları da karabi-
berdir."
-159-
MEVLANA RİY Azİ
MEVLANA KEBlRf
-160-
Dahilara nazarum yok gözedürem ha seni
"Huyu ve kendisi güzel olan seni seveliden. beri,
başka ·kimseye bakmıyorum, . sürekli seni gözetiyo-
xum." ·
MEVLANA SEVDA Yi
MEVLİNA VISALİ
-161-
kıcıdır. Hicab perdesi altmda unutulup gitmiştir. Ken-
disi sünnetsizlikle itharn edilmiştir_. Onun için Katip
Şevki' latife yollu bu kıt'ayı söylemiş.
-162-
MEVL~A-GUBARİ
Bu da Aydın ilinden, Urla isimli kasabadandır. Oa·
nişınenddir. Kadı olmuş., her fenden nasibini alınış.
doğrulukla_ çok itibar bulmuş kişidir. Hoş tabiath, zih-
nf selim, şiirleri mülayirtıdif. Kadı iken vefat etti. Bu
. . onUl1 .şiirlerindendir.
beyit ·. . .
MEVLANA GULAMf
-163-
MEVLANA KERIMİ
MEVLANA KADIRİ
-164-
Leyli gibi çemende konup gül otagma
Mecnun gibi yanar yüregi lale dag ile ·
Hengame-gir olursa sürahi aceb.degül
Kim nice pehlivanı basar bir ayag ile
Dil tıflı gözleriyle düşüp balır-ı eşkime
Öğrendi suda yüzme ge iki kabag ile
"Leyla gibi çemende gül çadırına konup, yuregı
· Mecnun'un ki gibi., lalenin içindeki yaradan (siyah to~
humlar) dolayı yanar."
"Sürahinin (içki içki dolu) kavgacı olmasma şaşd~
· maz. Çünkü çok pehlivanı bir ayak ile yere serer.
(Ayag; hem ayak hem de kadeh manasma.)
"Gönül küçüğü, gözleriyle göz yaşı denizime düşün
ce,·iki kabak ile suda yüzmeyi öğrendi. (Yüzme bilme-
yenler kabağın kaldırınasından yararlanarak yüzme öğ
renirler.) -
MEVLANA NlYAZİ
-165-
"İnsana keyif veren şeyleri yeme, çarşıdan macun
almaktan da vazgeç. Zaten gönül kadehimesrarla dolu-
dr."
MEVLANA DU'Ayf
-166-
Gurre-i meh şekl-i ebrusına garralanmasın
''Yanağın ı güle göster ki gül bahçesinde gururlamp
güzellik .taslamasın. Serviye boyunu göster ki güzelliğiy~
le övünmesin."
"Mukavves kaşlarını külalıının altından göster ki par-
-lak ya, kaşlarının şekline karşı kendini beğenmesin."
BABAHASAN
BERIŞTI
- 167-'J-ı
kaçtı. Orada Molla Cami Haz~tleıiyle sohbetlerde bu-
lun!lu. O diyarda epeyce süre ·kaldıktan sonra Sultan
·'lfüseyin Baykara çok çeşitli hediyelerle birlikte bir el-
çi göndererek Sultan Bayezid Hazretleıinden şefaat di-
ledi. Onlar da dileklerini kabul ederek Behişti'nin güna-
·funı bağışladılar. ·Böylece ömrünün geri kalan kısmını
saadet eşiği olan sarayda geçirdi. Acem 'den geldiği za:-
man kendi günahına karşdık padişahı öven bir· kaside
söylemiştir.
- 168-'-
r
şiydi. Bu beyitler onundur.
SEHAYi
Bu da Sultan Cem şairlerindendir. Fasili ve beli' kim-
seydi. Sultan Cem ile gurbete birlikte gitmiş ve orada
kalmıştı. Bu beyitler onun meşhur olan şiirlerindendir.
LA'Lf
Bu da Sultan Cem şairlerindendir. Hoş tabiath, nazik
kimse olup, gurbet diyarına Sultan Cem'le birlikte git-
miştir. Bu bir ikibeyit onun şiirlerindendir.
,.-169~
Zahidün fikrinde cennet aşıkun didar~ı yar
Her kişinün la-cerem başında bir sevdası var
Hasta cana şol kıya bakışlar ile bakma kim
Şive-i naz ile öldürdün bizi hey gamze-kar
''Zahid 'in düşüncesinde öldükten sonra cennete •
gitmek, aşığınkinde ise Hakk 'ın · yüzüİtü görmek
yatar. Şüphesiz her kişinin başında bir sevdası
var."
"Ne olur hasta cana şu yan bakışlarıula bakma. Ey
süzgün bakışlı zaten bizi bu işve ve nazla ö ldürdün."
HAYDAR
-170-
ff
StROZLU KANDt
CENABİ'
Molla lzaı1'nin/kardeşidir. Çok maarife sahip, Sipahi
Cengi yoluna giden, tirnar sahibi kimseydi. Malkoçoğlu
Balt Bey ile kış akınında bile bulundu, Balt Bey'in
önünde ço~ yararlıklar gösterdi ve o akında şehid ol.du.
Hoş tabiatlı, şiiri akıcı. gazelleri nefis kimseydi. Bu bir
kaç beyit onun şiirlerindendir.
- 171-
' /
AHDİ
MEVLiNA ŞEHlot
- 172--,--
. ,.. . "Sufıye söyleyin kalbini kötülüklerden arındırsın.
· Aşddarına bu nasd·tan eylemektir, söyleyin biraz insaf-
lı olsun."
-173-
LIKAYI"
1
/
Istanbul bedesteninde sahhaftı. Çok maarife malik,
kemal sahibi, zarif, öksürükten rahatsız, zayıf mizadı
kişiydi. Çoğu zaman Katip Şevki ile 'Sohbet ederdi.
Sohbet esnasında Mevlina Şevki ona latife kabilinden
bir kıt'a söyledi. Söz konusu kıt'a budur.
FE RI Dİ
Haraççı Hüsam diye tanınır. üsküp şehrindendir.
Edirne Yeni lmaret Darü1-hadisine mütevelli olmuş
tur. Şürinde iyi manalar vardır. Hoş tabiatlı, sözleri ay-
nı düzeyde, nazmı iyi ve sağlam kimsedir. Allah emrine
·vardı. MezarıEdirne'dedir. Bu makta' beyit onun şiirle-
rindendir. ·
. "
Mümkin degül··Feridı ki makbul-i şah ola
Irmez makam -ı devlete kul mukbel olmasa
"Feridl'nin şaha hoş görünmesi mümkün değil, kul
-174-
devlet makamına talihli olmasa ulaşamaz."
ll !!>
MEVLANA HABIBI
c MEVLANA NASUHİ
- 175-
.
'
-ı 76 :_
•,{-
KATİBİ
MEVLANA HADlDİ
-177-
. . . . ~
için demircilik yapardı. Hoş tabiatlı, çok yazan, şiir.i"' ı
çok kimseydi. Tevarih-i Al-i Osman'ı Yavuz Sult~
Selim tahta oturunca nazm etti. Nazmı latif ve selis,
sözleri parlak ve beyaz inci gibi nefisti. Bu mak ta' beyit
onundur.
RES Mİ
- _178-
sıod
Saadet yuvası olan saraya hizmet edenlerdendir. Si·
pahi oğlanları bölüğünde hizmet eden kullardandır.
Hoş kişi idi. T.a:biatı yumuŞak, yavaş huylu, şiiri nazik
ve temiz, anlayışlı kişiydi;- Bu matla' onundur. .
FEHMİ
-179-
j
/
MEVL~A SOOArt
lstanbul'ludur. Isııli Mehmed'tir. Ilimleri usulüyle
görmiş ilim ehli kısmındandır. Ehliyeti ile anılır. aJiın
ler ·ve faziletli kimseler arasında· fazileti ile t.amnır kim-
sedir. Lakin son dere~ ayyaş ve rind olduğundan feta-
ketle vefat etti .. Hoş tabiatlı, zeki ve şiiri çok kişidir.
Bu beyit onun şürlerindendir.
. MEVL.tNA HEVESİ
- 180-.
r
MEVLANA NIHANİ
Doğum yeri Anadolu vilayetidir. Hadım Ali Paşa'nın
musahiplerinden, ma'rifet sahibi ·kişiydi. Hoş tabiath,
şiiri nazik ve parlak, sözleri eşsizdir. Bu redd-i acz
ale 's-sadr kısmından olan sanatlı gazel onundur.
MEHMED ÇELEBI
- 181-
açık, kendisi korkusuz, gönlü şen, şiiri çok, aniden
şiirsöylemekte eşsiz kimsedir. Söylediği şiirlerin ço-
ğu mevize tarzındadır. Bu bir ·kaç beyit onun şiirlerin
dendir. · ·
-182-
"Sen Mantık'ut-Tayr -oku, başka şeye heves etme.
Miftah'ı, Misbah'ı ve Muh!ar'ı okuyup da ne olacak."
MEVLANA MUHYİ
TALI~İ
Hoş tabiatlı, derviş yaradılışlı, şiir Üslubunda tapi
bir üstad ve çok yaşlı kişiydi. Bu beyitler onundur ..
--183-
ri Jıdet edinir fakat sevgiyi ve sözünde ,durmayı hiç
umursamaz."
"Ey üyce sevgili, tutalım ki bugün sen cihanınsulta
nısın, cihana padişah olan niçin dilenciyi gözetmez, on-
ları korumaz."
MEVLANA HAKİ
MFVL~A HİFzt
Ismi Mehmed 'dir. İlim ehli arasında San Memi adıyla
meşhurdur: Kendisi Hafızdı. Hıfzt malılasım alışının se~
bebi de budur. Vardar Yenice'sinde müderris olmuştur.
Hoş tabiatlı, şiirlerilatif, kendisi son derece zarif, gö-
nül ehli kimseydi. İstanbul 'da mülazımken geceleyin
yattığı odada öldürÜp üzerinde ne varsa aldılar. Mezarı
istanbul 'da Galata yakınındadır. Bu beyt onundur.
-184-
Asümaniler gibi göge boyandurdum yine
''Nergis gözün ve yanağın uğruna en değerli şeyimi
yandırdım yine. Böylece sincmdeki aşkın ateşini tek~
rar alevlendirdim."
· ''Beri aşk ateşiyle-oynarım, alnının dumanının okiarı
melekler gibi gökyüzünü yine dumana boğdu.''
MEVL~A MAKAMİ
Siroz 'Iudur. Mosiki ilminde eşsiz, müziğe dair kitap
· te 'lif etme konusunda taht sahibi. bir beydi. Makamt
mahlasını alışının sebebi de budur. Makamlar konusun-
daki bilgisiyle eşsiz, kendi zamarnndaki makamlardan
anlayanların hepsini bu bilgisiyle u 1:aridırmış kişidir.
Güzel ve ilgi uyandıran bestelerini anlayanı yanmda ·son
derece makbul,, yeni besteler yapıp onları söylemekte
eşi benzeri bulunmayan kimseydi. Marifet sahibi oldu-
ğundan devlet .erkanı rağbetle getirtip mt,ı tluluk yuvası
olan sarayda görevlendirdiler ve hazineden maaş bağla
yıp hatiplik görevinden vazgeçirdiler. Padişalı Yavuz
Sultan Selim Hazretleri, Bağdat tarafilla sefere çıktık
larında, Bağdat'da vefat etti. Mezafı oradadır. Hoş ta-
biatlı kimsedir. Rindane ve parlak şiirleri, süslü güzel
gazelleri aynı düzeydedir. Bu beyitler onun şürlerin-
dendir. ·
-185-
. \
YEDiNCi TABAKA
186.
pehlivanı, lafız arsasının bahadırı ve nükteli söz söyle-
me hazinesinin sahibi olmuşlardİr. Söz düğümlerini dik-
katle çözer, şiirdeki zorlukları tatlı dille kolayca halle-
derler. Bunlar, bu Fakir ile aynı asırda yaşamışlar ve
şüre yeni başlanuşlardır. Bu grubun en faziletiisi ve en
olgunu, şairterin yegane önderi, fasihterin en seçkini,
ilahi .hazinenin kilidçisi, sonsuzluk hazinesinin açıcısı,
aşk deryası sadefinin biricik ineisi ve marifet göğünün
cihanı süsleyen parlak güneşi:
MOLLA ZATİ
- 1S7 --
"Madem ki gidiyorsun bari bir kadeh iç ondan· son-
ra git dedim. O zaman, kadehi götürdü ve sana selam
olsun dedi."
Bu beyitler de onun meşhur olan şiirlerindendir.
MEVLİNAAHİ
Benli Hasan adıyla meşhurdur. Doğum yeri Tuna ke-.
narındaki Niğbolu 'dur. Zamarnnın geçerli ilimlerini
gör:riİiştur. Karaferye'de müderris iken vefat etti. Me-
zarı oradadır. Gösterişli gazelleri, mest edici, güzel mat-
la1an vardır. Bu matla' onundur.
-· J88 -
Dil adlı gayet güzel ve eşsiz bir başka kitap daJıa _yaz-
mıştır. Bu kıt'a o kitabındandır. ·
MEVLANA ŞEM'İ
-189-
Kuçam didüm nigarı pirehensüz
Çürütdüm varımı kaldum kefensiz
"O güzeli gömleksiz kucaklayayım dedim ve bu yol-
da bütün vanmı, kefensiz kalıncaya kadar harcadıın."
Bu bir iki beyit de onun şiirlerindendir.
MES1HI
190.
MEVLANA REFIKİ
- 191
SüCUDİ
Rumelidendir. Yüce dergaha hizmet edenlerdendir.
Silahtarlar zümresinin katipliğini yapardı. llme çalış
mış, hoş tabiatlı, temiz yaradılışlı, şür konusunda ka-
mil ve üstad kimseydi. Revani'nin Sultan Seliıri merhu-
ma söylediği "Beı:f" redifli kaside padişah tarafından
fazla beğenilmemişti. Bunun üzerine Sücudi, Revan?'ye
latife yollu bu beyti söyledi._
EMANf
--: 192 -
fat etmişti. Ke11disi de uzun bir süre Hazine-i Amire'
de katiplik yaptı. Marifet sahibi, hoş tabiatlı kişidir. Bu
bir iki beyit onun şiirlerindendir.
KEŞFİ
FERRUJrl
MEVLANASUN'i
MEVLANA SUZİ
-194-
vasız,serbest, şüri latif, çok zarif ve cömert kişidir. Bu
beyitler onun şiirlerindendir.
MEVLANAATA
- 195-
MEVLANA NAMİ
-- 196-
MEVLANA CEMALl
yitler onundur.
N 'eyleyiın şol gönli kim aşkımla hayran olmaya
N'eyleyiın şol canı kim sen cana kurba:n·oiınaya
Varmayıın şol bezme kim anda mey -'-İ mül içmeyem
Girmeyen şol bezıne kim uşşak ınestan olmaya
"Aşkınla hayran olmayan gönlü, sana kurban olma-
yan cam neyleyeyim."
"İçinde şarap İçınediğim bezrne hiç varrnayayırn.
İçinde baygın aşıkların olmadığı topluluğa da hiç gir-
meyeyirn. '' ·
A .
MEVLANA YAKİNİ
- 197-
Gamzen cefası aşıka ayn-ı vefa gelür
Birnare iltifatı tabibün deva gelür
Gamzen hayali ile gönül kendüden geçer
Andukça hak-i payunı gözüm dola gelür
''Kirpiğinin cefası aşıka gözünün vefası gibi gelir, tıp
kı, doktorun, hastaya iltifatının deva olduğu gibi."
"Kirpiğinin hayali ile gönül kendinden geçer, ayağı
nın tozunu andıkça gözüm dolar."
MEVLlNA CELILİ
VAHDİ
.
Edirne'lidir. Ismi Cafer'dir. Mutluluk yuvası olan sa-
raya hizmet edenlerdendir. Edirne'de Hassa Harac Emi-
ni olarak vefat etti. Hoş tabiatlı, şiiri akıcı, beyitleri
çok kimsedir. Ana Bacı adıyla meşhur bir hikaye yaz~
mıştır. Bu eseri hoşça ve latif bir şekilde söylemiştir.
Halk arasmda ve rindler içinde çok meşhurdur. Bu be-
-' 198-
yi tl er onun şürlerindendir. _
KAT~ HASAN
- 1.99-
"Ey namı güzel kişi, malım yok diye kaygılanma, bu
dönek dünya senin belini bükmesin."
Bu matla' da onundur.
KATiB DAVUD
-200-
mamlandı, bu dünyadaki hayatın bittibeyimdiye çalı
verir. Sonunda ölüm davulu geldi gider, geldi gider diye
çalar.''
GARtıfı
Defterdar Mehmed Çelebi'nin oğludur. Doğum yeri
Edirne'dir .T abiatın ın letafeti so n kertede, zihninin na-
zikliği nihayettedir. Parlak şüri, süslü sözleri vardır.
Kendisi çok iyi bir okçudur. Yay çek~neğe heves eden
çoktur, fakat askerler arasında onun çektiği yayı Çe-
ken kimse yoktur. Kısacası bu fenni kemaline erdirmiş
tir. Kendisi eşsiz bir güzelliğe sahipti. Genç yaşında ve-
fat etti.· Ölümü Gazzali seferi sırasında vaki olmuştur.
Bu beyitler onun gazellerindendir.
. MEVLANA BASiRİ
SEZAYi
-202-
Kaldı egninde h~men bir parel~nmiş pirehen . ·
"Çaresiz ~şıka sen böyle acımasız olursan, benim ha-
lim ne olacak sonunda kim bilir, vay benim talihsiz ba,.
şım."
"Bütün varım gül, yoluna öyle saçtı, dökti ki, mal
olarak sırtında sadece parçalanmış bir gömleği kaldı."
MEVLANA SIHRI
-203-
SERI Rİ
ı
Ya ben biçare VÜ üftadede sabr u karar olsa
"Vefa yapısının temeli dilberde keşke sağlam olsay-
dı. Yahut da bu ben çaresiz ve düşkünde sabır, sebat
! olsaydı.".
1
MEVL~A CIHANİ
Ilim e hli kısmındandır. Anadolu vilayetindendir1
ı Ilimleri sırasıyla görmüştür. Alılakı ve tabiatı hoş genç-
!'
i
·~.
l -204-
tir. Yani adlı bir hıristiyan genç için bu matla 'ı söyle-
. miştir.
NİGAHI
Hoş tabiatlı kimsedir. Güzel sözleri vardır. Bunların
hepsi aynı düzeyde ve birbirine uygundur. Bu matta'
onun şiirlerindendir.
ŞEBABİ
-205-
1
1
1 j
MEYLİ
NIZARİ
-206-
\
1
BEZMİ
ZENCtıd ·
-207-
Canı cana koyuben gönleği yabane gerek
"Dedim ki ey ay yüzlü sevgili, ikimiz bir döşeğe
rip, gömleği çıkarıp birbirimize sarılmamız gerek."
SüVARİ
SlFATİ
-208-
1tesiz ftşıkların kalbini aydınlatır.''
ÇAKŞIRCI ŞEYırl
Bursa'lıdır. Devrinin geçerli ilimlerinden ve çeşitli
konulardan hiç nasibin almamış biridir. Lakin sohbeti
her zaman alimlerleydi. Tabiat kuvvetiyle şiir söylerdi.
Geçimini sağlamak için çakşırcılık yaptığından Çak-
şırcı Şeyh i adıyla anılır .. Anadolu 'da müfredleriyle
meşhur olmuştur. Ansızın ve düşünmeksizin şiir söyle-
mekte eşsiz, diğer beyitleri de gönül levhasında tasvir
edip gönül vermekte mahir, her türlü latifeye kadir kim-
sedir. Latifelerde söylediği beyitler hezele mayil ve bir
hikayeye mebnidir. Latifelerinden biri budur; Borsalı,
Harnal oğlu adıyla bilinen bir tüccar vardı. Son derece
zengin ve kemal sahibi bir kim~ydi. Topuklu adıyla bi-
linen bir ınahbuba aşık olmuş yoluna pek çok ınal har-
cadıktan ve epeyce gayretten sonra onu yanına almış.
ÇaKşırcı Şeyhi bu durum üzerine şu beyti söyledi:.
-209-
KADlN ŞAIRLER HAKKINDA
ZEYNEPHATUN
MIHRI HATUN
-210-
Selim ve Sultan Ahmed'e pek çok kaside vegazel sun-
muştur. Şiirleri halk arasında meşhur, gazelleri gönül
ehli yanında mezkürdür. Bu beyitler onun şiirlerinden
dir. -
-211-
lisinde mutluluk kadehi ile ruh-perver, belagat döşe- '"
ğinde sermesf ve şiir yazanlar oldukça dünyanın göl-
1
gesi olan padişah hazretlerinin saadet bahçeleri baştan
başa yeşillik ve mutluluk, saltanatı altında olan yerler
de taze ve sevinç içinde olur inşallah. ·
SEKİZİNCi TABAKA
-212-
MEVLANA REMZİ
MEVL~A BAHARİ
Rumelidendir. Zahir ilimiere çalışmıştır. Edirne şeh
rinde müderrislik yapmış, ebiiyetiyle maruf, kemal ve
-213-
marifetiyle tamnan kimsedir. Tabiatı düZgün~ iyi tarih-
çi~r. Revan1'nin ölümüne de güzel bir tarih düşürmüş
tür. Yaratıcı şairdir~ Bu özelli~ şiirlerinde görülür. Par-
lak şiirler söylemiştir. Revarn için söylediği tarih şu
dur:
MEVLANA NlKABf
-214-
gazelleri eşsiz, ~uhayyel, ata sözü ve deyimlerle örülü,
edası temiz, nazmı yakıcıdır. Bu bir iki matla' onun şi
irlerindendir.
MEVLANA KAMİ
MEVL~NA FIKRi
Ismi Derviş, doğum yeri Istanbul 'dur. Molla oğlu~
dur. Babası Maşı adıyla meşhurdu. Semaniyyede mü-
derrislik yapmıştır. Kendisi de kadıdır. Çok kabiliyetli,
nazik, gönül ehli, ilimleri sırasıyla görmüş faziletli genç-
tir. Mesnevi üzerinde çalışmış ve bu tarzda on beş bin
~215-
beyitlik manzuın eseri vardır. Hurşid ü Malı adlı bir
başka .kitabı vardır. İçinde pek çok yeni manaları kısa
ve faydah sözleri bir araya getirip beyan ve hikayesinin
müşküUerini hallederek ayan etmiştir. Farsçadan tercü-
me ettiği epeyce mesnevisi vardır. Bunlan gerçekten
·gayet güzel çevirmiştir. Hoş tabiatlı, gazelleri rindane,
şüri nazikanedir. Bu matla' onundur.
HAYALİ
-216-
"Bu cadı dünyaya kim fazla meyil göstermediyse,
'özü sözü doğru yiğitler içinde şaşılacak bir yiğitlik gös-
termiş tir."
"Hayaı1 gönülden idrak suretini kaldırıp deli gibi ol-
du, işi kalendediğe döktü." · ·
FiGANİ
-217-
meıniş olan benim. Aşk dağmda Perhad olan çocuk
gönlümdür. ll 1
HAYRErl
MEVLiNA ARIFİ
ismi Hüseyin'dir. Çok marifete sahip kimsOOir. Saa-
det yuvası olan sarayın bağlılanndandır. Devletin ileri
gelenleri yanında katiplik yaparken bu işten ayrılarak
yalnızlık köşesine çekildi. Bu beyitler onun şiirlerin~
dendir.
-2l8-
•'Benim, bir Iate yanakh güzelin derdiyle sinernde ya-
ram··var. Her zaman da gönül tekkesinde yanan bir mu-
DDm bulunur." .
"Arifi, Allah'a şükürler olsun ki dünya kavgasından
kurtulmışum. Feragat niilkünün padişahıyım, ne hük-
müın ne ya8ağım var."
MEVL~A RUHi
Müfti Al~ Çelebi_'nin oğludur.lsmi Fazıl, doğum yeri
lstanbul'dur. Allah kendisini, fazilet ve kereminden gü-
zellik iklimine sultan ve cemal ülkesine hakan yarat- .
ınıştı . Güzelliğinin parlaklığı gökteki güneşi utandırır,
hilal kaşı yeni doğDDŞ aya parmak ısırtırdı. Ömür ba-
ban, güzellik bahçesini kemale yetiştirmeden, nazla sal-.
lanıp yürüyen boyuna sert ecel rüzgarı yol buldu. Böy-
lece rüzgar, güzel bahçenin gülen goncasını sarsıp, he-
nüz yeni yetişen güzellik bahçesi güllerini ve dünya
bahçesini süsleyen çiçekleri perişan etti. Vefatı Istan-
bul'da vaki olmuştur. Dersini tamamlayıp daniŞmend
olduğu zaman da henüz çok gençti. Tabiatının selame-
ti. ve zihninin istikameti söyleme yazılamayaca,k yüce-
likteydi. Ahlakının güzelliğine, Uitfuna, tatlı söz ve in-
sanlığına ölçü yoktu. Dünyayı aydınlatan güneş gibi gü-
zel bir mahbuba bağlanmıştı. Onun sohbet. arkadaşı,
eski bii' dostu ve vefalı yariydi. Kabe yolculuğuna ni-
yetlenip, Hicaz yoluna koyulduğu zaman bu beyideri
söylemişti.
- 2191"---
---------------- - - - -
:·
MEVL~NA NIYAzi
Acem Molla Hafiz'ın oğludur. Zahiri iliınlerl~ uğraş
mıştır. _Ehliyet ve. kabiliyeti ile büyük kadıların huzur-
larında makbul tutulmuştur. üzerinde çalıştığı konula-
rı öylesine iyi incelemiş ve· güzel halletmiştir ki yıllarca
ilim tahsil edip son noktaya ulaştı denilen kimseler,
Arapçada ve mübahasede onunla konuşmaktan acizdir-,
ler. Her çeşit ilimle ilgilenip payınuldı. Tabiatının lut-
fu ve dikkati en ileri kertede, kabiliyetli· ve faziletli
gençti. Şiirleri Ali ŞirNevai'ôslubunda ve Çağatay leh-
çesiyledir. Bu matla' onundur.
-220;
r
1
Işbu nakşi kim yazan Erjeng-i Çin
Anbere kafun idüpdür zemin
Anberi kafura zaman eylemi ş
-Penbe-ara otnı nihan eylemiş
Anber anun belki zamanı imes
Bahr üze cem'.oldı nice har ühas
Balıra bu batlar gelüben mevcler
Her satn bahr olup mevc atar
Ateşi bahr üstide suzend itüp
Bahra.dagı bir kemi-sözi bitüp
Cümle buhurı buluban pes buhur
Hat dime kim düşdi bi bahr üzre mur
Her satın balıra irer cüş ider
Cümlesi bir serv ayagıga gider .
Cümlesi çü serv ayagıga bara
Ruyını payıga süi-e yalbara ·
Bulınaga ol serve bular çün nisar
Yok çü liyakat iteler i 'tizar
"Bu nakşı Çin'li Erjeng, anbere kafun zemin edip
yapmıştır."
·"Bu nakşı yapan, _anberle kafur arasında münasebet ·
bulup, pamukta ateşin arasına onu saklamış."
''Anberle o kıyaslanamaz, adeta deniz üzerine bir yı
ğın çer çöp yığdnuş gibi olur."
"Deniz üzerine bu yazılar gelince, dalgaların her satı
rı birer derya-olur'vedalgalar kenara vurur."
"Ateşi deniz üzerinde yakıp, denize de gemi sözü
yazmaiı."
"Denizden sonra bütün deryaları bulup üzerindeki
dalgalan yazıya değil karıncaya benzetti..''
"Her satın denize coşarak ulaşır, hepsi de bir servi- .
nin ayağına gider." ·
"Hepsi birden servinin ayağına varınca yüzünü ayağı
na sürüp yalvarır yakarırlar."
"Bunlar o serve hediye vermek için özü,Ierini belir•
tecek durumda. bile değildirler. •' ·
-221-
L
RAHMİ
Bursa'lıdır. Nakkaş Bati oğlu adıyla şölıret ·ve itibar
bulıwştur. Zahiri ilimlerle uğraşmıştır. Tabiatı selim,
zihni ııUstakim, şiire mayil, yeni yetişen, ·kabiliyetli bir
gençtir. Hoş tabiatb, gazel tarzmda eşsiz, kimsedir.
Kendisi son derece 'güzeldi. Bu bir iki nıatla' onun şiir-
lerindendir. ·
BAıd
-2-22-
''Yanağın gül yaprağı, yanağının üzerindeki tüyler
reyhan, ağzın dolu hokka, rludağın ise mercan gibidir."
ABDi
-223-
kuluyum.)"
"Ey güıeller güıeli, güzellik bağının sen neşeli gonca-
sı isen, ben de bela bahçesinin ağlayıp inleyen- bülbülü-
yüm."
FARISİ
İsmi Mustafa'dır. Doğum yeri İstanbul'dur. Saadet
yuvası olan sarayın bağlılarındandır. Farsçaya mayil,
hoş tabiatlı, kabiliyetli, güzel gençti. İyi şiirleri ve gü-
zel sözleri vardır. Bu şiirler onundur.
YE TİM
-224-
Cünun vadilerin gel kuşe kuşe cümle benden sor
Diyar~ı akl-ı dur.....:endişi var kendin bilenden sor
"Delilik vadilerini köşe köşe benden sor. Uzağı gö-
ren akıl diyannı var kendini bilenden sor.''
SEL1Kl·
MERDÜMI
-225-
(Beytin sadece bir mısra 'ı var.)
MAHVİ
. ULUMl
MEŞREBl
-226-
Dila bülbül gibi gül yüzine k~rşu figan itme
Mebada bad-ı ahumdan ola ol gonca pejmürde
"Ey gönül, bülbül gibi gül yüzüne karşı ağlayıp, inle-
me. Olmaya ki o gonca ahırnın rüzgarından perişan
olur." •
Nİ~ AHİ
FERDI
-227-
/
'"
·ZEMINi
EMRİ
SEBZİ
1stanbul1udur. Zamanın geçerli ilimleriyle uğraşır
ken ·şüre heves etti. Zihninde Jetafeti çok, kabiliyetli
gençtir. Bu ma tla' onun şiirlerindendir.
Ateş-:-i aşkı
beyan itmegeaçsam dehenüm
Yanar odlara o dem kim ki işidse suhanum
"Aşk ateşini açıklamak için ağzımı açsam, o anda
kim sözümü işitse ateşiere yanar.''
-228-
HILM İ
Nuşt
Konyalıdır. Son derece hoş tabiatlı, aşıkane, nazik,
güzel, rindane şiir~eri ve sözleri oian kimsedir. Kendisi
·eşsiz dereced~ güzel, tatlı dilli genç tL Bu matla' onun~
dur. .
MU'iDİ
-229 ;_
Bir dilber-i çar-ebru gördüm dahi çagında
Vardum göze göz elden baş kodum ayagında
Ey güni kara kullar sorarsanuz ol mahı
Begdür geregi gibi hükminde yasagında
''Tam gençlik çağında bıyığı yeni. terleyen l;>ir güzeli
gördüm ve göz göze gelince başımı ayağına koydum."
''Ey talihsiz kullar, o ay yüzlü sevgiliyi sorarsanız,
hükmünde ve yasağında gereği gibi beylik eden biri-
dir."
NAZMI"
-230-
GARAMİ
'- 231 ~·
' KUDSİ
İstanbul emini olan Bayezid Çelebi~nin oğludur. Za-
hir ilimlerle uğraşırken vazgeçti. Şiire kabiliyeti olan
bir gençtir. Bu matta' onun şürlerindendir.
VE CHİ
HITABİ
Akdeniz 'deki Midilli adasındandır. Tabiatı güzel söz
sQylemese kabiliyetlidir. Şürlerini ansızın söyler. Güzel
söz söylerneğe alışıktır .. Bu morabba' ~atta' onundur.
-232-
"Ey put gibi güzel sevgili, beni aşkın herkesin diltne
düşürdü.Sen ellerle gez dolaş, ben bağnma taş basa-
. yım."
KAN Dİ
MEVLANA HAFIZ
-233-
HİLALİ
İstanbul'ludur. Çok nazik şairdir. Şiire meyilli ve
ç'ok kabiliyedi bir gençtir. Bu beyitler onundur.
HELAKİ
Karaman'lıdır. Zahir ilimlerle meşgulken vazgeçip şi
ire heves etti. Hoşa giden şiirleri çok, güzel beyiderinin
eşi yoktur. Bu beyitler onundur.
AŞJ(İ
İstanbul karşısındaki
Üsküdar kasabasındandır. Ba-
basıyeniçeridir. Kendisi de devlet eşiği bağlılarından
olup yeniçeri bölüğünde iken dirliğinden vazgeçerek
-234-
şiire yöneldi. Hoş tabiatlı, nazına kadir gençtir. Bu be-_
yitler onundur. ·
YAHYA
·- 235-
Gönül alçaklığınitsün denüz ol serv-azade
DüŞerse yolı uğrasun bu cay-ımihnet-abac:la
"O uzun boylu, servi misali, başı dik sevgiliye söy-
leyin ki gönlünü alçak tutup, yolu düşerse bu gam keder-
le dolu yere uğrasın."
DERVNi
RABtKi
-236-
yarattı."
''Gönlüm seni kimsenin görmesine razı değil,- seni_
gören iki gözümden biri bile olsa aradan çıksın."
SIHRİ
CEMI Lt
-237-
Bolmasun ol encümen kim anda sahba bolmadı
Bolmasun sahba dahi ger bir dil-ara bolmadı
Neylerörn ol meclisi anda ki ben divanaga
Bir melek-sima peri-veş bade-peyına bolmadı
"İçinde şarap bulunmayan meclis olmaz olsun, eğer
orada gönül süsleyen bir güzel yoksa şarap da bulunma-
sın."
"Bir peri gibi, melek yüzlü güzelin ben divaneye bade
sunmadığı meclisi ne yapayıfu."
KURBİ
LATiFİ
-238-
Biz kim gubar-ı pay-ı seg-i kuy-ı dilberüz
Uhlanın ayagı tozı hak-i kemterüz
Nakş-ı dü-kevni ayİne-i cam da seyr ider
Fakr u fena seririne malik Sikenderüz
Cem'den yeg idi seb'a-i seyyale vaktimüz ·
Saki bu devlet ile şeh-i heft-kişverüz
''Biz ki sevgilinin kapısını -bekleyen itin ayağının to-
zu toprağıyız. Uluların ayağının tozu, itibarsız bir top-
rağız.... . .
''İki cihanı (dünya ve ahiret) süsünü can aynasından
seyr eden fakirlik ve fanilik mülküne sahip İskenderiz."
"Bizim eğlence meclislerimiz Cem 'in meclislerinden
daha güzeldi, Saki bu talih ile yedi cihamn padişahı
yız."
SUN'İ
SERVİ
-239-
A
i ı
Şol arak kim ol gül;e.nruimun yanagından çıkar 1
Selsebilün aynıdur titd~vsbagından çıkar 1
Hem-nefes olinak cU1eritişpey·benüm feryaduma
Bu hevayı mutriba 'rify~iı~ilpagından çıkar
"Şu ter o gül vüciıtljıoun·yanağından çıkar, bu ter
Firdevs bağından çıkan ;tetınetteki selsebil ırınağının
suyunun aynıdır." ·" · ·
''Ney benim feryadıma eşlik etmek isterıniş. Ey çal-
gıci, bu yamk havayı neyin içinden çıkar da görelim
bakalım.··
DERVIŞ
-240-
müş istekli ~şıklardır. Işe yeni başlamış, sakalı yeni çı
kan, nükteci bu mahbublar, sohbetleri sayesinde sürek-
li dost ve birlikte olup gece gündüz gönül yakan gözelle-
rin vasıflarmı anlattıkça, cihan sultanlarının sultanının,
her zaman başarı ve üstünlük kazanan şahlar şahının
ömrü, devleti, heybeti ve ona Allah 'ın. yardımı artsın.
Din ve devleti sevenler mutlu, mülk ve memleket düş
manları kahf olsun.·
HATlMETü'L-KİTAB
-241-
Elükdürür lebi kand-i nebatı
Sözü mu 'ciz gibi bi -şe kk ü bi -reyb
Meger ta 'lim eyler hat if-i gayb
Sözinün her biri pür dürr-i gevher
Görinür her biri bir necın-i ezher
Anun gibi bir ulu padişahı
Nice medh eylesün kişi kemahi
Tokuzuncu atadan mülke varis
Nizam-ı 1Ueme ol oldı ba'is
Onuncısisun ecdad-ı izamun
Cihanı anunçün tutdı naınun
Atandan nola kulun olsa vafır
Bilürsin tis'adan efzundur aşir
Cihanun cümle derdüne em oldun
Anunçün işbu bezme hatem oldun
Cihan turdukça sultan-ı cihan ol
Saadet tahtı üzre kanıran ol
Ilahi devletin payende eyle
Cihanun şahın ana bende eyle
"Ey derd ehli ftşık, gel gafıl olma, gayret gösterip ça-
lış ki amacına ulaşabilesin."
''Gam denizindeki dalgıçlrğın, bela meclisindeki
oyunculuğun artık sona ersin, bunlarla uğraşfığın artık
yeterli." ·
''Nice şiir, gazel, müzik ve halk tarzı şarkı ve latife-
ler ... "'
"Eğer gamdan kurtolmayı istersen candan ve gönül-
den kiri, pası gider." _
"Bu düşünceleri bırak, padişahın medbine başla,
gayret et sözünü de sultana ulaştır." ·
"O ellianın sultanı, hüner sahibidir. Ayrıca hünerin
kıymetini de bilir."
"O gerçek ve bozuk olanı birbirinden ayırır. Herkese
de ona göre itibar eder.''
-242.-
"Sözü ölümsüzlük suyunu unutturur. Dudağı bütün
bitkilerin şekerini elde etmiştir."
"Sözü, gaibden gizli bir melek tarafından kendisine
ögretildiği için mucize gibi yanlışsız ve şüphesizdir."
''Sözünün her biri bir inci ve mücevher değerindedir.
Adeta her biri parlak bir yıldız gibi görünür.''
. <'Oriungibi bir ulu padişahı insan, olduğu gibi nasıl
anlatıp medh etsin."
"Dokuzuncu atadan mülke varistir. (Kendinden önce
dokuz dedesi tahta çıkmıştır.) Dünyayı nizama da o
sokmuş~ur."
"Sen, büyük Osmanlı Padişahlarınm onuncususun.
Onun için cihanı baştan başa şöhretin kapladı."
. 'Senin idaren altındaki insanların sayısı atalarınınkin
den fazla olsa buna şaşılmamalı. Bilirsin on sayısı do-
kuzdan daha fazladır."
"Dünyanın bütün dertlerine çare oldun. Bundan do-
layıdır ki bu kitabın sonu senin medhinle bitti. 11
''Dünya durdukça onun tamamına sultan ol; saadet
tahtı üzerinde mutlu bir ömür sür. 11
"Allahım, devletinin temelini sağlamlaştır. Cihanın
şahlannı ona kul eyle. 11
-243-
kürler olsun ki bu gönlü kırık ve hatırı burqk biçarenin
hayat bahçesi Allah 'ın gölgesi olan padişahın eşiği hiz~
meti ırmağında yeşermiş ve mutlu ömür :ağacının çi-
çekleri o ulu dergahın bağlılığı rüzgarı ile aÇılıp mutlu
olmuştur. Çeşitli gül yüzlü ve Jale yanaklı halkın ve ile-
ri gelenlerin işlerini görmekten nilüfer gibi taze olan
saçın, sakalın ağarmağa başlaması, bu kulun yaşlılık
günleri ve bu eserin bitiş tarihi dokuz yüz kırk beş se-
nesidir. ·Bu senede bu azizierin toplanıp tertib edilmesi
ve bu el değmemiş eserin yazılıp rağbeti müyesser ol-
du. Bu fakir dervişin ve bu gönlü kırık hakirin son ar-
zusu, nihayet derec~de·ihtimamı bu defterin ve bu par-
·t:._çalann tamanılanıp. bit;, araya. getirilmesidir. Allah 'a
hamd olsun ki b.udağırt~kağıtlar. padiş~-ı sahip-kıran
hazretlerinin saltanat günlerinde ve saadet zamanların
da eşsiz bir kolaylıJ(ile<gtizel husule geldi.
-244-
AÇI K L A M A L A,R
,. VE.
K·B'ı, 1 M E L·E R
:.·'
ABOULLAHOGLU: Babası belli olmayan çocuklara bu isim
verilir. Bu tabir, hem devşirme çocuklarını hem de cami avlusu-
na bırakılmış, kimin çocuğu olduğu belli olmayan çocukları, bu
kapsar.
AB-I HAYAT: içeni ölümsüz kılan su. iskender'je Hızır'ın
karanlıklar ülkesinde aramaya çıktıkları, iskender'in bulamayıp
geri döndüğü ve H ızır'ın bulup içerek ölümsüzliiğe kavuştuğu su~
ACEM: Bu kelime, Iran yahut lranlı anlamında kullanılmış
olsa da kapsamı epey geniş tutulmuştur. Bu bakımdan Acem
olarak tanımlanan şahısların hepsiilin gerçekte iranlı olduklarını
düşünmernek gerekir. · ·
ACEMi OGLAN: Yeniçeri ocağında hitmet ettirilmek üzere
tutsaklardan, ya da devşirme yoluyla Hıristiyanlardan toplanan
çocuklara verilen ad. Osmanlı ordusunun kapıkulu ocaklarından
yeniçeri, cebeci, topçu, top-arabacı ocaklarıyla cemaat denilen
küçük ve çeşitli teşekküllere gerekli asker ve hizmet erlerini ye-
tiştirmek üzere kur'ı!lan ocak erlerine verilen ad.
AHSEN-i TAKViM: En iyi, en güzel kıvamda. Mecai:en in-
san.
ARISTO: Meşhur Yunan filozofu. Eflatun'un talebesi idi.
Yirmi yaşına kadar; Atina 'da ondan ders aldı. Daha sonra Büyük
iskender'in hocası oldu. Ömrünün son yıllarını. uzlette geçirmiŞ
ve M.ö. 322'de ölmüştür. Edebiyatta akıl, mantık ve hikmet
stımbolü olarak kullanılır. islam Meşaiyye felsefesinin esasını teş
kil eder.
ASAF: Süleyman Peygamber'in veziri, Asaf bin Berhiya.
Kur'an'da ve Ahd-i Atik'de adı geçer. Belkıs'ı göz açıp kapayın
caya kadar Hz. Süleyman'a getiren odur. Hz. Süleyman vezirine
böyle bir kerameti gösterme yetkisini. vermişti.
Edebiyatta, sadrazamlar tedbir ve dirayetlerinden ötürü Asaf'
a benzetilir. Şairler sundukları kasidelerde onları Asaf-ı Devr.ı·1
olarak överler. Bu arada padişah da Hz.Süleyman'a benzetilir.
ATTAR: Güzel kokular, iğne, iplik vs. satan, aktar.
AYET: Kur'an surelerini meydana getiren, manaca birbirine
bitişik ibare ve cümleler.
-246-
BAB-I.ZEViLE: Mısır'ın başşehri olan Kahire'de bir semt.
BAH iR: Aruz ahenginin ana makamlarından her biri. Bu ba-
hirlerin hepsi on dokuz tanedir. Bahr-_ı tav il, batir-ı recez gibi
muhtelif adlarla anılırlar.
BEDEHŞAN: Amuderya Nehrinin yukarı mecrasının sol'sa-
hilindeki dağlık memlekettir. Çok zengin la'l (Yakut} madenleri-.
ne sahip olan bu mıntıkadan çıkarılan yakutlar orta çağlarda ·
. bütün Müslüman ülkelerde meşhtirdu. Bu gün bu madenierinbu-
lunduğu mıntıka Buhara'ya tabidir. Eski şiirde la'l-i Bedahşan
bu münasebetle anıldığı gibi la'l-i Bedahşan'habiri de rriecazen
şarabı veya· sevgilinin dudaklarını ifade eder.
BEDI': Güzel söz 50yleme ve yazma anlamına olan Belagat
biliminin bi'r dalı olup "mecazlar bilgisidir". Anlatımıfı süslen-
mesini ve mecazların türlü soylarından söz eder; güzel,eşsiz gü-
zel. ·
BEDIHIYYE: Kalem ve kağıt kullanmadan, önceden yazıp
düzeltmeden, irticai yoluyla Söylenmiş manzume demektir.
BELAGAT: Söz SÖyleyenin, ya da yazı yazanın giizel sözleri
bir araya' dizrnekteki gücü. Di ii doğru kullanmak yoluyla konu-
ya uygun bir anlatımı bu güzellikle uyuşturma gücü. Edebiyatta,
aniatımda akıcılık ve düzgünlük.
BELi': Fasih ve düzgün söz söyleyen.
BERAT: Eskiden rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren
ferman.
BEYAN: Bem· ve açık olma, belli ve açık kılma; edebiyatta
ilimlerden biri. Aynı düşüf1ceyi anlatmak için kullanılan yolları
ve bunlardaki açıklığı inceleyen ilim dalı. Anlatırnın bu anlamda
anlaşılan açıklığı, benzetme, mecaz, istiare ve kinaye it.e değişti-·
ğinden beyanın konusu bu anlatım yollarıdır.
BEYIT: Aynı vezinde iki mısradan teşekkül eden sözdür. Di-
van şiirindeki nazım birimi beyittir. Beyit kafıyeli olursa musar-
ra' adını alır. Katiyeli olmayan beyite ferd yeya müfred denir.
BEYLERBEY i :Osmanlı ir_nparatorluğunun id~re teşkilatında ·
büyük eyaletlerin ba~ındaki asker ve. sivil en büyük buyruk sahi-
bine verilen ünvan.
- -247-
• c
BiDAT: Yeni çıkma, uydurma; yeni iş, yeni adet; Dinde bu-
lunmadığı halde sonradan konmuş olan; Dinin aslında olmayan
fazlalık ya da eksiklik. Yararli ve zararlı olmak üzere iki ç~şidi.
vardır.
BOST ANCJ: Osmaniı DevletTeşkilatında hükümdar sarayı ve
köşklerinin bahçe ve bostanları ile saraya ait kayıkhanedeve ka-
yıklarda hizmet edenlere verilen ad. Bunların bu hizmetlerinden
başka sarayın korunması, padişahlara saray ve cami yapılması
dolayısıyle gereken malzemeyi taşımak. izmit dolayiarından ke-
reste ve odun getiren gemilerde çalışmak gibi görevleri de vardı.
CAiZE: Şairleri n ve yazarların yazdıklan şiiriere ya da es~rle- .
re karşılık aldıkları para ve armağan; bir göreve atananların ken·
dilerini bu. yere getirenlere verdikleri para.
CAM-I CEM: Cem 'in kadehi. Cem F arsçada yüce padişah ,
manasınadır. Şarap Cem'in zamanında yapılmış ve kadehi de o
icad etmiştir.
CANBAZ: Canıyla oynayan, ip üstünde ve başka yerlerde ca-
nını tehlikeye koyarak h ünerler ve oyunlar gösteren oyuncu.
CEMŞiD: iran mitolojisine göre, yedi yüz veya bin,yıl yaşa
mış olan bir hükümdardır. Gerçekte bir Hind mabudu olup
i ran mitolojisine hükümdar olarak geçmiştir. Pişdadiyan sülalesi-
nin dördüncü hüküindarıdır. Tanrılık iddiasına kalkışmış, halk
kendisinden bezmiş ve netice de Hind'e kaçmıştır. Edebiyatta,
kasJehi meşhurdur. Tasavvuftil Cam-ı Cem gönüldüı<
CEZM: Arap gramerindeki sükun işareti.
CiN AS: Söylenişleri bir, manası ayrı olup bir ibarede bulu-
nan kelimelerin meydana getirdiği sanattır.
ÇAKŞIR: Çuhadan yapılan, paçaları mestli dar bir çeşit şal
var. Bu işi yapana da çakşırcı denir.
ÇEVGAN: Cirit oyununda atlıların birbirine attığı değnek,
ucu eğri değnek, baston.
DANiŞMEND: Fatih Sultan Mehmed'in Fatih Camiinin doğu
ve batı taraflarına yaptırdığı ve Sahn Medreseleri denilen yüksek
ögretim okullarının öğrencilerine verilen ad.
-248-
DARÜ'L-HADiS: Hadis ve bununla ilgili şeyleri öğreten
yüksek okul.
DARÜ'Ş-ŞiFA: Şifa yurdu,sağlık yurdu, timarhane.
DAVUDi SES: Davut Peygamberin pek d uygulu ve dokunak-
lı sesine benzeyen ses. Onun sesinin etkisiyle uçan kuşların düş·
tüğü, akan suların durduğu, vahşi hayvanların inierinden çıkıp
bu sesi hayranlıkla dinledikleri, halkın günlerce yemeden içme-
den kesildiği ve onu çöllerde izledikleri, hatta bir defasında
onun sesinin etkisiyle binlerce kişinin öldüğü söylentileri vardır.
DEFTERDAR: Osmanlı imparatorluğunda maliye ve hazine
işlerini yürüten görevli.
DELLAK: Genel hamamlarda müşteriyi keseleyipsabunlaya-
rak yıkayan kimse, hamam hizmetçisi, oğucu. Eskiden kiın alıcı,
hacamatcı.
DELLAL: Gazetenin olmadığı çağlarda Çoğu resmi daireleri n
işlerini, halka, sokakları dohişıp bağırarak duyuran kimse. Hal-
kın kalabalık olduğu yerlerde hükumet emirlerini, ya da satıia
cak malları yüksek sesle bağırarak halka duyuran ve ulaştıran
kimse.
DERViŞ: Farsçada "kapı arayan" manasındaki "der-yuş"
sözünden gelmedir. Buna göre asıl manası "dilenci, fakir" de-
mek olur. Sufıl.erce dünyadan yüz çeviren, ömrünü ibadet ve ri-
yazet ile geçiten.ı. ..Allah 'a yöneimi ş kimseye denir. Daha geniş
manada tarikat yl:tl~ından birine girmiş olan kimse de derviş
diye anılır. ·
OEVAT: Divit, Hokka ve kalem ,muhafazasını bir arada gör-
mek üzere kutfanılan yazı takımı. Mürekkep konulan hokka ka-
lem koymaya:,riiahsus olan kısmın baş tarafının yanına yapışık
tır. Büyüklüğu~· kalem konan bölümün kalınlığının iki katı olur.
Hokkaların birfsiyah, diğeri la'l denilen kırmızı mürekkep kon-
mak üzere ikiye bölünmüş olahlari da vardır.
DiBACE: Bir kitabın Önsözü, ön söz, mukaddi me •.
DIV,A.f\t: Klasik Türk edebiyatında bir şairin bütün manzume-
lerini bi; ar~ya· toplayıp sıraya koyduğu kitab. Divanı olan şaire
Divan Sahibi adı verilir. Bu tabir, divan olacak kadar' çok şiir
- ?.1.0- .
yazmış şairi de içine alır. Belli ölçüler Çerçevesinde meydana
getirilmişdivanada müretteb divan denir. '
EBCED (HAN-OKUYAN): A-B-C okuyan, mecazen oku·.
maya yeni başlayan acemi.
EBU'L-FETH: Fetih babası. Çok fetih yaptığından dolay~
Fatih Sultan Mehmed'e tarihçiler bu lakabı vermişlerdir.
EBU'L-HAYR: Hayrın babası. Çok fazla hayır yaptığı için
ll. Murad için kullanılan bir tabirdir.
FASiH: Güzel, düzgün ve açık konuŞan, iyi söz söyleme ka-
biliyetinde olan.
FETVA: Bir olay üzerinde hüküm bildiren veya hüküm ko-
yan, kısaca güçlükleri çözen kuwetli cevap. Fetva verme yet- , .
.kisi olan bir şeriat bilgininin, tatbik edflrnesi gereken bir hüküm
niteliğinde olmaksızın bir soru üzerine verdiği karşılık.
FEN: Hüner; marifet, sanat; ilim. .
FERAIZ iLMi: Mirasa ait hükümleri, y;uıl geride kalan şey
lerin hak sahiplerine taksim keyfıyyetini bildiren ilmin adı ..
FERiDUN: iran'ın mitolojik tarihinde;Pişdadiyan sülalesi-
Jlin altıncı .hükUmdarıdır-; Cemşid'in torutn.idur. Gave adlı bir
demirelnin yardımıyla Dahtıak'i yok etmiş ve İran ülkesine ha-
kim olmuştur. Feridun ihtiyarlayınca, ,ülkesini'üç oğlu arasında
taksim etmiş~ Feridun, aslında Teriton adındabir Hi nd mabudu
olup, Iran mitolojik tarihine hükümdar olarak g~çmiŞ;tir. Adaleti
ile meşhurdur. Bemetme yoluyla kudretli hükümdar manasma
gelir.
FERMAN: Emir, b~yruk, padişah tarafındanverilen yazılı
emir, buyruk.
FESAHAT: Sözü teşkil eden kelimelerin her birinde o keli-
melerden müteşekkil sözde lafız, mana ve ahenk itibariyle ku-
sur bulunmamaktır. Fasih bir söz, yerinde ve adamına göre söy-
lenirse belagat gerçekleşir. .
GAZ EL: Divan edebiyatı nazım şekillerioden biri. Birinci ve
ikinci beyit kendi arasında, diğer beyltierden qirindsi müstakil
ikincisi ilk bey it ile kafiyelidir. Beş ila on beş ~yit arasında ya-
z ılabilir. Konusu aşk ve şaraptır.
-250-
GUYENDE: Şarkıcı, si)yleyici.
HACCÜ 'L-HAREMEYN: Mekke'yi ve Medine'yi ziyaret ede-
rek hacı olmuş olan. .
HAL VET: Yalnızlık; biriyle başbaşa olma. Şeyhin emri ve
uygun görmesiyle dervişin dar ve karanhk bir yere çekilip kapa~
narak kendini ibadete vermesi; hamamlarda tek başına yıkanıla
cak yer.
HAMSE: Mesnevi şekliyle yazılmış beş kitaptan ibaret bir ta-
k1m demektir ki böyle eser meydana getirmiş olanlara hamsed
denir. '
HASSA H ARAÇ EMiNi: Saraya ait satın alma işleriyle meş
gul olan memur için kullanılır bir tabirdir. Saray ile mensupları
nın alacaklarını da bu tahsil eder ve getirip kendilerine verir.
HATEM-i T A1: islamlıktan önce cömertliğiyle ün salmış
olan bir şair ve soyludur. Konukseverlikte ve cömertlikte kendi
ihtiyaçlarını düşünmeyecek kadar ileri giderdi. Yedinci yüzyıl
başlangıcına kadar yaşamıştır. Edebiyatta, cömertlik ve iyBikse-
verlik örneği olarak geçer.
H IT A: Doğu Asya 'da yeri ve sınırı kesin olarak bilinmeyen
bir bölgenin adı. Aslında X. asırda bu bölgeyi işgal eden bir Mo-
ğol kabilesinin adıdır. Nafe adı verilen misk keçilerinin buralar~
da bulunduğu söylenir. Şark edebiyatında saça ve hatt'a benze-
tilen misk (siyahlığından ötürü) hemen daima Hıta, Hoten ve
Çin kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır. Ayrıca bu· bölge, güzel-
leri ile de anıldığı gibi, bazan hata, Hıta kelimelerinin manaları
ile de oyun yapılır.
HIZIR: Enbiyadandır. Hz. Musa ile konuşması ve iskender ile
karanlıklar ülkesine gidip Ab-ı Hayat'ı araması meşhurdur. So-
nunda o, bu .suyu bulmuş ve ölümsüzlüğe kavuşmuş, iskender
ise bulamamıştır.
H iL AT: Hükümda rm, gönlünü hoş etmek, -mükafatlandırmak
istediği bir kimseye, ya da kendisine yeni ve yüksek bir görev
verilmiş olan birine verdiği değerli giy~cek.
H iL YE: Süs, zinet, cevher, güzel sıfatlar, güzel yüz.
HUBB-i AL: Hz. Peygamber'e, onun soyuna ve ümmetine
duyulan sevgi.
-:-'251 -
HUCCET: Bürhan, delil, makbul senet, tanık, senet; hakim ta-
rafından düzenlenen belge; geçerli senet, geçerli belge; bir mah-
kemece verilen ilam; Mahkemeqe kadı tarafından verilen hükmü
gösteren ilam. •
HUSREV: Sasani sUlalesinden meşhur Nuşirevan'ın torunu ve
Hürmüz'ün oğludur. Husrev ü Şirin veya Ferhad ü Şirin hikaye-
si.nin kahramanı olan Husrev budur. Şirin'le buluşması, sazende,
hanende ve sakilerle birlikte tertib ettikleri zevk ve eğlence mec-
lisleri hikayede önemli yer tutar.Eu yüzden edebiyatta Husrev
bezm ile birlikte anılmaktadır. Ayrıca adaletli hükümdar, padi-
şahlık şevket ve azameti gibi manaları da vardır.
HÜKM- i ŞERiF: Padişahlar tarafından emirleri gereği~ce
yazılan kağıtlar hakkında kullanılan bir tabirdir. Buna sadece
hüküm dendiği gibiHükm-i Hümayun adı da verilir.
HÜMA: Aslında bir masal kuşudur. Eskilere göre hiç kalkma- ·
yan karlar bölgesinde yaşar. Gölgesi bir insanın üstüne düşerse o
adamın taç giyeceği ne alarnet sayılır. Hüma 'yı bile bile öldüren
kimsenin kırk gün içinde öleceğine inanılır. Ayakları yoktur, ha-
fif bir kuştur. Daima havalarda uçar ve hiç konmadan hep hava-
larda yaşar.
iç OGLANLA.RI: Osmanlı imparatorluğunda sara_y hizmeti-
ne alınıp devletin çeşitli makamiarına aday olarak yetiştirilen
gençlere verilen ad. Bunlar, devşirmeler arasından seçilirdi. Doğ
rudan padişah ve kapı ağası tarafından seçilirler sonra yetkili
kimselerc'e yeniden gözden geçirilerek seçimleri yapılır ve mak-
sada uygun olanlara, kendileri için ayrılmış olan yerlerde ciddi
bir eğitim ve öğretim verilirdi, Bir evin iç hizmetini gören uşak
lar, hizmetliler..
iLM-i LEDÜN: Allah'ın sırtarına ait manevi bilgi, gayb ilmi.
i RAB: Arapçada, kelime sonlarındaki hareketerin değişmesi
olayı.
iREM BAGI: Ad kavminin Yemen'de Sana ile Hadramutara-
sında kurdukları baş kenttir. Bu şehir, bakımlı ve güzel b ah çel e-
. riyle ünlü olduğundan daha sonra edebiyatta, güzel, marnur yer
anlamında kullanılmıştır.
-252-
. iSKENDER: Makedonya hükümd~rı FUib'inQğlu. Aristo'nun
talebesi idi. Babasının ölümünden sonra tahta geçti ve Yunanis~
t~n'daki ayaklanmaları bastırdıktan sonra, Iran üzerine sefere
çıktı. Dara'yı yenerek; iran'ı baş~n başa zabt'etti. Her yere ya-
nında bir bilginler kafitesi ile birlikte gidiyordu. Mısır'a kadar
u~anıp orada lskenderiyye şehrini kurdu. Daha pek çok yeri
ele geçirdikten sonra M.ö. 323 senesin~e şiddetli' bir sıtmaya
· yakalarıarak öldü. Fetihleri 'ile meşhur.dur. Zül-karney 1akabı
ile anılan ve hikayesi Kur'an 'da anlatılan iskender başkadır. Bu
zatın kim olduğu hakkında çeşitli rivayetler ve ihtilaf vardır.
Zü'J-kamey kelimesi, Kur'an'ın açıklamasından anlaşılacağı
gibi, şarka ve garba· sahip, büyük cihangir demek olur. Bumana
ile de, çok eski _zamanlardan beri, bir çok büyük hükümdara la-
kap olarak verilmiştir. Hızır-'la Ab-ı Hayat'ı aradığı, fakat ka·
ranlıJdar diyarına gidemediği için bulup iÇemediği de rivayetfer.
arasındadır~ Edebiyatta haşmet, mülk ve saltanat gibi ala.kalarla •
ve bu münasebetlet gözetilerek anılır.
KADI: Hakim, yargıç, Halk arasında çıkan anlaşmazlıkıları
kesip atmak, hükme bağlamak için devletçe görevlendirilmiş ay~
hklı kimse: .
KALENDE~: Kalender ya da Kalenden adında biri tarafın
dan kurulduğu söylenen bir tarikata bağlı olan dervişler. Bunlar
gezici olup belli bir oturacak yerleri ve belli tarikat kuralları ol·
mayan, dinin emirlerine ve toplumun geleneklerine riayet etme-
yen serseri dervişlerdir.
KASIDE: Divan edebiyatı nazım şekillerinden birinin adı.
Kafıyelenişi gazel gibidir. Beyit sayısı dokuz ila yüz arasında de-
ğişir. Kasidenin asıl konusu övmedir.
KAZASKER: Osmanlı Imparatorluğunda kadıların başı. Dev-
letin kuruluşunda bir tek kazasker.vardı. Fatih zamanında,.1481
yıliDda Anadolu ve Rumeli kazaskerleri olmak üzen~ iki oldu. Ka·
zaskerler divan üyeleri idiler ve şeriat işlerine bakariard ı.
KAFUR: Bir türlü hoş ko-kulu bitkinin adıdır. Çiçeği papat-
yanınkine benzer, kafur otu da denir. Bu adla anılan bir güzel
koku; Hint Denizinde ve Çin dağlarında, yetişen bir ağaçtan çı·
-253-
kar, rengi önce kırmızı olduğundan suyu uçurularak beyazlatılır.
KIT'A: Divan edebiyatı nazım şekillerinden biri. Kıt'a, iki,
dört, ya da daha fazla dokuz, on beyte kadar yazılan, matla' ve
riıahlas beyti olmayan nazım şeklidir.
KOPUZ: Bir türlü Türk sazı. Uda benzer fakat yayla çalınır,
üç telli bir sai. Armut blçimin<le olup tel sayfSI iki ae olabilir.
Bütün Türk sazlanarasında bitinen ve çalınan bir sazqır.
KÖÇEK: Mevlevilerde ve Bektaşilerde tarikata yeni girmiş
olan kimse. · · ·
KÜLHA:1iamamlarda suyu ısıtmak için ateş yakılan yer, ha-
mam ocağı.
KÜRSi: Yüksek makam, yüce mevki, mülk ve saltanat mana-
·larına kunanılır. Rivayetlere göre, yedi kat gök ile yüce arş ara-
sında büyük bir makamdır. Eski fılo~ofların dilinde ona sekizinci
gök denir. · ·· ·.··· ·. ·
LALE-i NUMAN: Lale çe,şitterlriden biri, dağ şakayığı.
MAANl: Lügat ve sentak$ meselderiyi e, sözün maksada uy-
gunluğundan söz eden ilim. ' . .
MAHLAS: Bir şairin asıl adından başka şiirde kullandığı isim.
Şairin adının geçtiği beyte ise mahlas beyti veyabeyt-l tahallüs
.adı verilir. · · , ·.
MAKT A ': Div(,ln edebiyatınc;la yayg:f;~ ~;H"ak kullanılan bir na- ·
zım şekli olan gazel ve kasidEmin son b~e verilen ad.
MANi (-i ÇIN): Meşhur bir Iran'li ressamın adıdır: Peygam-
berlik iddiasında bulundu ve sanatını mucize gibi göstererek hal-
kı kendisine uymağa çağırdı. Sasaniyan hükümdarlarırldan Erde-
şir-i Babegan, hileedere.~,.~~~ve-etrafındakilere alaka ve hürmet
göstermek suretiyle ortaya çıkmalarını sağladı. Sonra da alimle-
rini toplayarak sapıklıklarını ortaya koydu. Tövbe davetini ka-
bul etmeyince, derisi yüzüldü ve içi saman doldurulmak suretiyle
asıldı. Erjenk isimli bir resim albümü olduğu-söylenir.
MATLA ': Divan edebiyatının nazım şekillerinden kaside ve
gazel'in ilk beyitlerine verilen ad. .
MERSIYYE: Birinin ölümü üzerine duyulan acıyla anlatmak
için yazılan manzumeye denir. Halk edebiyatındaki ağıt karşı
. lığıdır.
-254-
ME V' iZE T ARZl: Öğüt ve nasihat eder mahiyette yazılan şi
ir, didaktik manzume ..
MEVLEViYYET: ilmiyye yolunda mevleviyyet bir ıstılah
olarak kadılık d~mektir. Mevleviyyet başlıca üç derecededir;
MahreçABilad-ı Hamse, Harerneyn. .
Mi R 1: Beylik, devlet hillinesine ait, devlet hazinesi.
· MIR-ZADE: Emir-zad~'nin kısaltılmış şekiL Iranltiarda bir
asaJet ünvanıdır: Bey oğlu anlamına gelir. Kelimenin sonuna ge-
lirse ne5epçe büyüklüğe delalet eder. Başına gelirse "efendi ,bey"
anlamlarını taşır.
MOLLA: Müderr.islikten sonra kadılık payesini kazanan ule-
ma hakkmda kullanılır, bir sıfat. Özellil<le birinci sınıf kadılar
için kullanılırdı. Süleymaniye müderrislerinden kadılık mesleği
ne geçenlerden üç yüz akçadan yukarı kadılığa tayin olunanlara
bu ünvan verilirdi. Toplumca yeri yüksek olan kişi.
MU'AMMA: Haıiindenisill'i çıkan, manzum.'nadiren de men-
sur bilme ce. Sonucundan sactece insan ismi ç*ar. Lpgazdan far-
kı budur. ;;;; ?. •
MUARRIF: Cuma günleri camilerde, Allah'a peygamber'e, as-
habına, padişaha en sonra da bütün Müslümanlara dua eden din
görevlisi.
· · MUHTESiB OGLANl: Esnafın narklarına bakmak; kile, arşin
ve başka ölÇülerle terazi ve kantarları muayene edip düzgün ve
doğru ölçüler kullanmayan ve satışlarda hile yapanları cezalan-
dırmak vazifesiyle yükümlü olan görevli.
MUiD: Medreselerde müzakerecilik edenler ve müderris yar-
dımcısı mertebesinde bulunanlar hakkinda kullanılan bir terim-
dir. Muidler müiakerecidirler.
MURABBA'.: Divan edebiyatı nazım şekillerinden biri. Aynı
vezinde dörder mısralık bendierin alt alta sıralanmasından mey-
dana gel mi ş bir nazım şeklidir. · ·
MUSAHiP: Padişahlarln daha çok kendilerini eğleı:ıdirmek
için hizmetlerinde bulundurdukları adamlar. Bunlar vetiderden
beylerbeylerinden ve saraydaki ağalardan o.lurdu. Musahipler,
bilgili, sözünden, sohbetinden zevk alınan ve yararlanılan, zarif,
-255-
"r'
'
'
~·
-256-
REDDÜt.-ACUZ ALE'S-SADR: Edebi sanatlardaııdır.
Acüz nesirde fıkranın, nazımda mısra:-:ın sonu, sadr ise nesirde
fıkranın, nazın:ıda mısranın başıdır. Böylece reddü'l-acuz ale's-
sadr, sözün başındaki kelimeyi, sonunda da kullanmcıktır. Altı
çeşidi vardır. ' .
·RED IF: Katiyeden sonra tekrarlanan kelime veya ekler. '
RUM: Coğrafi rtıanada Anadolu'nun bazı bölgeleri bu isim·
le anılmıştır. Bir zamanlar umumi olarak, Anadolu yerine de
kullanıldığı görülüyor. Bu ~imle anılan yerlerde oturanlara da
Rumi denmiştir. Anadolu halkının beyaz olması bakımından
Rum ve Rum1, şiirde beyazlık, güzellik, parlaklık ve gündüz ye-
rine kullanılır..
RUMt: Tezhip ve süsleme sanatında "Hata~" denilen bir tür
süslemenin adı. olan ve çiçek motifleriyle yapılar hataı gibi
·rum~ de Osmanlı Türklerinde kullanılan süslemenin adıdır.
yalnız motifleri çiçeklerden hataiye karşılık rum't, kuş kanat· '
larının üsluplaştırılmasıyla yapılan bezerne şekillerine verilen
bir addır. · .
RÜBAJ: Divan edebiyatının nazım şekillerinden biri. Dört
mısradan ibarettir ve kendine özgü vezinlerle yazılır.
SAHiP-KlRAN: Padişahlar hakkında zamanın Hakimi
anlamında kullanılan bir tabirdir. Osmanlılardan Fatih ve Ka·
nuni hakkında kullanıldığı gibi yerinde olmayarak. sonraki
padişahlar hakkında da kullanılmıştır. Fakat bu kitapta sa-
dece Kanuni için kullanılmıştır. Kelime manası ise şöyledir;
iamanında sadeyn denilen zühre ile müşterinin kıranında (bir-
leşme) dünyaya gelen; Kıran'ın bir sikke adı olması itibariyle za-
manında ·para !:?asılan.
SAHN: istanbul'da Fatih Camiinin iki tarafında kargir ve
kurşunlu ~kiz medrese hakkında kullanılır bir tabirdir. Bu
medreselerin dördü Karadeniz, dördü de Akdeniz tarafında idi,
ve her birinin adı vardı. Bunlar yüksek öğretim ve!en medrese-
lerdi.
SARAY -1 AMiRE: Padişah sarayı yerinde kullanılır bir ta-
birdir. Bayezid'de şimdiki üniversite binasının yerinde yapılmış
-257-
olan Yeni Saray'a bu ad verilmiş, daha sonra da diğer padişah
sarayları hakkında kullanılır olmuştur. ·
SEHL:....i MOMTENI': Hem kolay hem güç manasına bir ~ab ir~
dir. Gayet kolay gÖf'i.indüğü halde takfidine kalk!§ılınca güçlüğü
anlaşılan eserler iÇin kullanılır.
SEMANiYYE: Bkz. Sahn.
SiLAHOARLAR: Yeniçeri teşkilatında kapıkulu sÖvarilerinill-
ilk defa te şekkül eden bölüğü olup ''Sarı Bayrak" adım taşır. Se-
ftre giderken askerin geçeceği yoUann açılıp temizlenmesi (işi
bunlarındı. Bunlar yolları açarlar köprüleri onarırlar ve geçilmesi
güç bataklıktatı temizlerler, bunun için yerli halkı kullanırlardı. ·
Padişah, ken~isi sefere gidecekse ordunun geç~ceği yolun iki ya-.
nına bir !(aç mil~e bir "sancak.tepesi" denilen topraktan tepeler
yapariard ı. Eğer yalnız sadrazam başkumandan tayin edilil' sefe- ·
re gidiyoı:sa bu tepeleri yolun sol yanına yapariard ı.
· SlPAHi: Osmanlı Qe\lletinin askerlik teşkilatında "Tımar"
adıyla öşrünü ve vergisini aldıkları. tf?praklara karşılık ·savaş za-
manlarında kendi hayvanları ve kanuna göre beraberinde götür-
meye mecbur olduktart cebecilerle birlikt~ .sefere katdan bir sı
nıfsüvari bölüğüneverilen ad.
SUBAŞI: Bugün zabıtanın~ daha çok belediye zabıtasının
gördüğü işi gören ve. ilçe saydan kasabaların idaresi başında bu-
lunan görevlinin ünvanı; şehrin türlü inzibatına bakan görevli ye-
niçeri ..
·. TAHMiS: Divan edebiyatı nazım şekillerinden biri. Herhangi
bir şairin bir gazelini alıp her beytlne üçer mısra eklemek sure-
tiyle elde edilen ve her parçası beşer mısradaıı oluşan manzu-
me, beşleme. ·
TANBUR: Mızrapla çalınır telli saz. Gövdesi arkut biçimin-
de iki, veya üç .telli halk sazlarına Orta Asya'da verilen ad. Türk
· 1 · klasik musikisinde kulfanılan, gövdesi yarım yuvarlak biçiminde
uzun saplı tanbur.
TARi KAT: Kişiyi Allah'a ulaştıracak olan yollardan biri.
TERCi'-i BENO: Oiv~n edebiyatı nazım şekillerindendir.
Gazel şeklinde ve aynı vezinde yazılmış çeşitli manzumelerln
-258-
tekrarlanan bir beyit ife birbirine bağlanmış şeklidir. Vasıta denı
lcn bu tekrar edilen beyit, değişirse manzume "terkib-i bend",
aynen tekrarlanırsa "terci'-i bend" olur.
TERTiB SAHIBI :Beş vakit ~amazını aksatmayıp, zamanında
kdanlar. Namazlarını hep vaktinde kılıp hiç kazaya bırakmayan
lar.
TEVATÜR: Bir haberin ağızdan ağıza dolaşarak yayılması.
TETIMME :. Yüksek öğretime Öğrenci hazırlamak üzere Fatih'
in yaPtırdığı ek medreseler. . .. .
TEVHiD: Allah'ı bir bilmek, Allah'ı birleme, onuntek ve bir
olduğuna inanın~.
TEVLIYET: Bir vakfın işlerini yönetip yüıiltme.·
TEYARiH-I AL:._j QSMAN: Osmanoğulları tarihi. Onüçünc
cü asır kapanırken tarih sahnesine çıkan ve altı yüz seneyi aşari
dınrü ile dünyanın sayılı büyük imparatorluklarından birini teş
kil eden devletin ve saltanatın tarihini yazan eserler. Kurucusu
Osmari Gazi'ye nisbette Al-i OSman adıyla anılmıştır.
TiMAR: Düşmandan alındığı sırada beylik toprakları sayılan
yerlerde sipalıilerle .zaimlere kılıç hakkı olarak verilen hazine
hissesi yerinde kullanılan bir deyim. ·
TUYUG: Divan edebiyatı nazım şekillerinden. Dört mısra
dan meydana gelir .MenŞei Türklere aittir.
TÜRK: Geçmiş yüzyıllarda Türk adı bir sıfat olarak "bilgisiz,
cahlı', görgüsüz, kaba-saba,.nadan, yol yordam bilmez" anlamla-
rına kullanılagelmiştir.
ULUFE: Askere ve başka görevlilere verilen aylık.
VAKl F: Bir mülkü ammenin hizmetine ve yararına ebedi ola-
rak.tahsis eden kimse, vakıf yapan.
VARiDAT: Tanrının ilhamıyla kalbe gelen ve söylenen söz-
ler, sohbetlerde.ki konuşmalar; Bir şairin kendi ilhamının ürün-
leri ;bir yazarın ele almak ist~diği konular. '
YELAYET: Velilik ve ermişlik mertebesi.
YASEMEN: Yasemin denilen bildiğimiz çiçek; kırmızı, be-
yaz, sarı ve menekşe rengi olur.
YENiÇERiLER: 'osmanlıları11 ilk zamanlarından 1826 tari-
1·
h inde ocağın kaldırılmasına kadar süren muvazzaf ve muntazam
askere verilen ad. Padişahın buyruğu altında ve kendisine bağlı
olduğu için bunlara kapıkulu da denirdi.
· YüSRt: Denizden çıkanlan kabuklu bir maddenin adıdır.
Tesbih yapılışında kullanıhrdı. Doksandokuzluk yüsri tesbihler.
çok makbuldür.
ZAGARCIBAŞI: Yeniçeri ocağının altmış dördüncü ortasının
kumandanına verilen ad. Osmanlı padişahları eski Türk hüküm-
darları gibi muharebe eğitimi için aviand ıkiarından ocağın teşek
külü sırasında zabitlere bu türlü adlar verilmiştir. Kethüdadan
sonra ocağın en yüksek rütbeli. ağasıdır.
ZAHiD: Allah'ın emir ve nehiylerini yerine getirdikten
başka, şüpheli şeylerden kaçınan ve dünyadan yüz çevirerek kal-
bin.iher türlü dünya arzusundan arındıran kimse.
ZAHiRi iLiM: Çalışıp çabalamayla elde edilebilen ilim. Taş-
. köpri-zade bu ilmin mensuplarını şöyle tarif eder ve sıralar.
"AIIamü'l-guytib ve keşşafı serair tarafından kendülerine meş
ruat ve mesmuatın usulü asıl ve feri ile ma'kulat ve menkulat fü.
r~ u haşiyelerf ile tavzih izah ve telvlh edilmiştir. "ilm-i zahir
sahipleri; Fenn-i Sarf, Nahviyyun, Erbab-ı Mantık, Maani ve
Beyan, Kelamiyyun; Usul ve ftiru sahipleri, Tefsirciler, Hadisçi-
ler, Eimme-i Din ve Zümre-i Müctehidin" dir.
ZAY IÇE: Yıldızların belli zamanlardaki yerlerini ve durum-
larını gösteren cedvel.
ZEAMET: Fethedilip de Osmanlı ülkesine katılan beylik
topraklarından savaşçılara, devlet ve saray görevlilerine kılıç
hakkı ve dirlik olarak verilen hazine hissesi. Bu hisse, yılda yir-
mi binden yüz bin akçeye kadar geliri olanlara verilirdi:
ZÜHD: Dini em iriere sımsıkı sarılarak dünyadan yüz çevir-
mek, gönülde dünyaya ve dünya zevklerine karşı istek beslemek.
ZÜHRE: Üçüncü kat gökte bulunduğuna inanılan bir yıldız.
Doğu minyatürlerinde, iki eliyle bir kopuz tutmuş bir kadın
şeklinde tasvir edilmiştir. Edebiyatta, çeng, saz ve musiki ile ba-
zan da aşk ve güzellikle beraber anılır.
ZÜ'L-KAFIYETEYN: Asli olandan bir fazla kafiyesi olan
nazım.
...,260-
,..
"SEHI TEZKlRESl'NİN"
KlŞİ ADLARI INDEKS!
Abdt: I6-233
Abdurrahman Camt· I3-30-73-93-I00-104-168
Abduırahman Hati{t: 85 ·
Abdülaziz Çelebi: I 4-98-99
Abdülkadir Güliib'i: 133
Abdülkerfm: 77-149
Abdülvahhıib Çelebi: 14-77
Abdülvehhiib Çelebi El-müeyyed: 14-68-69
4 bdülvdsi Çelebi: 14-71
Adnt: (Bkz. Mahmud Paşa)
Afitab1: 15-153-154
Ahdt: 15-1 72
Aht: 15-188
Ahmed Bey: JJ.83
Altmed Bey: 14-85
Alt medt: 15-110-113
Ahmed-i Dat: 15-114
Ahmed Paşa: I 4-53-54-I 22-1 78
Ali: 15-133
AliBey:14-84
Ali Dede: 189-197
Aıt Mustafa: 9-12
Ali Pürtük: 1 73
Ali Ş ir Neudl.-13-16-17-31-220
A,mri: 15-149
Arif(: 16-218-2ÜJ
Aris to: 41-74-185
Aşçı-ziide: (B k. Hasan Çelebi)
Aş H: 15-129-I 32-133-1 77
Aşkr: 16-234
Atıl: 15-195
Atdy~: 15-116-1I 7
Davut Peygamber: 49
Defterdar Mehmed Çelebi: 201
Deli Birader: (Bkz. Gaza(i)
DerGnt: 16-236
Deru~: 16-240
Duayı: 15-166
Dülger-zade: 151
ı,
•. .:.
E
fl
Ebu Ali Sina: 74
Ebu Bekir: 62 '
Garamt 16-231
Gartllı: 15-201
Gazalt: 15-156
Gazzaz Ali : (Bkz. Sagar'i)
Gubarı: 15-94-163
. Gulaml: 15-163
H
Hablb?: 15-171'
Hacı Hasanoğlu: i 4-6 7-68
Hacı lvaz Paşa: 116
Hafız: 16-233
Hafız Acem: 14-97
Hattı: 15-130
Hadım Ali Paşa: 181-190
Hadım Sinan Paşa: 199
Hadtd?: 15-179
Hakôn1:91
Hakt: 15-184
Halill.·,15-126
Hamaloğlu: 209
Hamdt: 15-134-179
Ham dr Çelebi: 14-103
Hasan Çelebi: 14-94
Hassan: 15-117
Hatem-i Tai: 33-36
r
Hayali: ı6-216
Hayati: 15-131
Haydar: 15-170
Hayreddin: (Bkz. Sabôy'i)
Hayred-1: 16-217
r Helôkf: 16-234--
Hersekoğlu Ahmed Paşa: 84
Hevest: 15-180
HızırBey: 14-87-BB
Hıfzf: ~5-184
HilMI: 16-234
Hilmi': 16-229
Hi ta bt· 16-232
Hoca Çelebi: 14-75
Hoca Kara Fakih: 15-126
Hoca Hafız: 56-79
·Hüsrev-i Dehlevt: 49-79
Hümam~: 15-115
Hüseyin: (Bkz. YakM)
Hüseyin Ahliitt: 100
Hüseyin Bay kara: 17-31-16 7-168
1
lbn-i Sina: 186
Hz.lbrahim: 73
lbrahim Gülşeni': 124
lbrahim Paşa: 21 7
ldris Bey: 14-85
idris-i Bitl1st: 46-78-141
llyas: (Bkz. Niyd'ii)
Hz.lsa: 33-35-81-90
lsa : (Bkz. Necatıj ·
lsa Fakih: (Bkz. KadU.I)
lskender:4149-114
K
Kadiri: 15-164
KadrfÇl.: 14-74
Kam1: 16-215
Kandt: 15-1 71
Kansu Gavri: 49
Kanun1 Sultan Süfeyman: 10-13-14-33-34-394042-53-79-86-
138 ~186-241-242
Karaca Paşa: (Bkz. Ahmed Bey)
Karaman? Mehmed Paşa: 14-60-61
Karıştıran Süleyman: (Bkz. Behiştf)
.1fabil.i: (Bkz. Rüstem Bey)
Kasım Bey: 81
Kasım Paşa: 14-59-61-V2-1 00
Ka.tip Davud: 15-200
Kati b Hasan: 15-199
Katlb'l: 15-1 77
Ka tfbl-i Nişabı1rl: 136-195
Katib Şevki: 15-146-160-162-174
Kôttb Şey-zade: 1 72
Kebt'r1: 15-160
Kemal: 15-144
Kemal Hocendf': 14 7
Kemallsfehôn1: 51
Kemal Paşa-zade.· (Bkz. Müffi Ahmed Çelebi)
Kemal Reis: 135
Ker'im"i: 15-163
KeŞff: 15-193
Kestelli Mustafa: (Bkz. Derviş)
Keyvan: 153
Kıvam?: 15-13 7
Koca Davud Paşa: 136
Korkut: 14-51-156-158-204
Kutth: 1-6-238
Kutbl: 14-91
Kudli: 16-232
La 71:15-169
Lamif: 14-104-105
Latift: 11·16-1 7-19-238
Lealt: 15-136-137
Leyla: 85-126-165-223
Likayt 15-1 74
Lütff: 14-89-90
Lüt(ı: 14-65-66
Nahlft: 15-133.
Niiml: 15-196
Nasuh'i: 15-175-176
Nebi Halife: 223
Necati: 9-1 0-15-88-139-140-194-230~238
Nigahf (lstanbullu): 16-22 7
Nigah1: 15-205
NihCilf: 15-145
Nihiin~: 15-181
Nihiinl (Cafer): 15-155-156
Nikabf': 16-214
NikScırlı Seyyid Kasım :(Şellıd'l)
Nişancı Mustafa Çelebi: 79
Nişan1: (Bkz. Keramanı Mehmed Paşa)
Niyazt 16-220
Niyazr.(llyas): 15-165
Nizam1: 15-125
Niziir~ 15-206
Nuşirevan: 40
Nücum1: 15-121
o
Osman Çelebi: 104
iJmer Bey: 85 .
p
Peniihl: 15-196
Pir; Paşa: 14-62-97
Piyale: 156
R
Ra1fıkf: 16·236
Rahmi: 16·222
. A
·Ramazan: (Bkz. FiganıJ '
Re{tk'i: 15;191
Remzi: 15-213
Resmi': 15-178
Reuani: IIH47-148·192-214
llıduan: (Bkz. Ahmed Bey)
Riyazf: 15-160
Ruhi: 16-219
Rumi: fBkz. Katib Dauud)
Ruşenı: 15-123·124-125
.,
s
-
Sabdy~ 15-135-193
S~df: 15-129-132·133
Sarf: 15-118. (
, Sadt Çelebi: 14·99
Sadt-i Sirazt: 134
Sad~: 15·158
Salt: (:B k. Kasım Paşa)
Sahban: 91·186 ·
Safayt.: 15-134
Sak1t 15·154
Sarı M emi: )Bkz. Hıtz1)
Sayi': 15-150~151-152
Sebzt: 16-228
Sehay1: 15·169
Seh?: 9·10-12·15·16-18·32-35-3 7-84-140-187 ,
Selim (Yavuz Sultan): 1449-51-64·65·69·70-71-72·74-75-77-78·
79-84-85·101·148-150-152·172-177-178-
181-185-191-210-223
Seltk'i: 16-225
Selman: 73-79 ·
SerM: 15-204
Seruf': 16-239
Seudayl: 15-161
Seyyid Yahya: 124
Serô~J: 15-202
Sıdkı: 15-179
Sıfatf': ı 5-208.
Sıhrt(lstanbullu): 16-237
Sıh'r~ 15·203
Subhf:.l 5·159
Sun 't (Gelibolulu): 16-239
Suni: 15·194
Suzf: 15-194
SübOtf: 16-231
Sücadt: 15·192
SühdyJ: 15-180
, 'il!.'
' t$1tf
Hz. Süleyman: 114-196
Süleyman Çelebi: 17
Sün1fi: 14-100
Süvari: 15-208
Şah Çelebi:14-70
Şahldl: 15-1 72
Şah lşmail: 49
Şamlıoğlu Mustafa Bey: 14-82
Şebdbf: 15-205
Şehdl: 15-125
Şeh?iide Ahmed: 153-21 O
Şehzade Bayezid: 140~141
Şehzade Mahmud: 9-10-139-140-141
Şehzade Orhan: 194
Şem'r: 15-189
Şems: 133-1 73
Şemsi: 14-117
Şerafeddin: 46
Şeyh?: 15-89-106-108-110-111-113-188
Şeyho{!lu: 15-111-113
Şeyh Kutbeddin: 91-158
Şeyh Vefa: 135
Ş'irazl:· 15-144
ŞM: (Bkz. Ali Bey)
T
Tabib.Şah Mehmed: 217
Taftazanl: 92-93-110
Talfb!'i: 15"184
Talif: 15-150
Türab'l: 15-168
To manbay: 49
u
Uğurluoğlu Mehmed Mirza: 201
Ulumi: 16-226
Ulvl: 15-127-131
ü
ümmüveledoğlu: 98 .
V
Vahd'i:- 15-198
Vas{l: 15-142-143
Vassaf: 149
Vechf: 16-232
Vefayl: 14-58-60
Veliyyüddin: 54-118-122
Visalt: 15-161
y
Yahya: 16-95-235
Yaki'm: 15-197
Yakut: 146
Yani: 205
Yauesi': 75
Yazıcı Dursun: 131-132
Yetiml: 16-224
Yıldırım Bayezid: 113
Yunus Paşa: 190
z
Zahir-i Faryabl: 56-79-83
Zaitf: 1 5-120
Zat~: 15-18 7
Zencirl: 15-207
Zeyneb Hatun: 15-210
Zeynel: 14-64
KlTAB ADLAR! iNDEKSi
Baharistan: 13-16c30-31-93 .
D
Dafiril-gumum ve Rafiu 2-humum: 156
Derdname-i Ali: 133
Devletşah Tezkiresi: 13-16-31
F
Ferhat-name: ı 04
Firak-name: 125'
1.
\
Hal/akant 79
Hamse-i Nizfıml: 83-106-108-110-168-19 7
'-larwime: 108
Heşt-Behişt: 8-9-12-1 J ·1-1-15·16-1 7-18-99
Hevesna me( Cafer Çl.): 70
Hevesname (Kutbı Çl.): 92
Hurşid ü Ferahşad:48-113
Hurşid ü 1'vffıh: 209
1 1usrev ü Şirin: 85-89-107-108-1 09·113-158 ·1 88 ·
Kelııe ve Dimne: 79
Korkudiyye:51
Künhü'l-ahbfır: 12
M
Mantiku't-tayr: 182-183
Mecalisü 'n-nefais: 13-16-1 7-31
Miftah: 182-183
Misbfıh: 182-.183
Muhtar: 182-183
Münazara-i Gül ü Husrev: 141
N
Nigaristan: 93
s
st-name: 115
ş
Va m ık u Azra: ı 04
Veyse vü Rdmin: 104
y