Professional Documents
Culture Documents
Aziz l{ONUI{l\1AN ( *)
Yalçın
Küçük'ün son kitabı olan «Seçme Teknik Çalışma
lar» (1) bir derleme. Kitapta dokuz makale var. Bunların beş
tanesi yazara ait · (ikisi eski çalışmal . Diğerleri ortak çalışma
lann ürünü (her biıi ayrı bir yazarla - bunların da ikisi eski ça-
lışma). Bir kitap eleştirisinin boyutlarını aşacağı için, çalışma
lar tek tek ele alınamaz. Genel bir eleştiri ise oldukça güç ola-
caktır. Her bir makale farklı bir içerikte olduğu için, farklı bağ
lamlarda ele alınan tezler söz konusudur. Belki bir- iki maka-
le ele alınıp incelenebilir. Ama o zaman bir kitap· eleştirisi ol-
maktan çıkar. Kısaca şunu söyleyebiliriz; bu şekilde ele alınan
derleme bir kitapta ileri sürülen tezler genel olarak eleştirile
mezler. Fakat şu yapılabilir; tezler nasıl sunuluyor, belli bir iç-
; 'i
sel tutarlılık taşıyorlar mı? Taşıyor ise, yapılacak bir şey yok- . '
i ;:
ı '
larlar ... » (Önsöz, s._ XID. Hemen alt paragrafta yazar, kitapta ' .~
yer alan ingilizce makalelerin öyküsünü anlatmaktadır. Özetle ı
t
ı
)
:ı
j
şöyle; daha önce bunlar özgün bir derlernede yer almış, «Çeviri-
si kendisine ait değilmiş, o kadar kötü imiş ki hiçbir şey anla- .
yamamış.» Bu iki paragraftan yazarın bu hataları düzelterek
. 1
·'
Üstelik de yabancılar. O halde yazılar 'ingilizce anlam'ı bakı ,', f
147
sı güç bir olay daha karşımızda. Yazarlar t - testini daha yarar-
lı görüyorlar, fakat bu test için. izlenen yolu takip etmeyip -üs-
telik bunu biliyorlar- gerekçesiz olarak sezgisel test yapıyor
lar. Ya sezgiler yanlışsa ... Ne gerek var buna, bilinen yol takip
edilse hata yapma olasılığı hiç olmayacak. Bir diğer önemli nok-
ta da şu; t- testi fonksiyon için yapılmaz, fonksiyondaki bağım
sız değişkenierin her birinin anfamlılığı için yapılır. Nitekim,
· yazarlar t - testinin işlevini anlatırlarken bunu belirtiyorlar. Fa-
kat, yukarıdaki ifadede bunu fonksiyonun anlamlılığına ilişkin
olarak sunuyorlar. Belki dil sürçmesictir diyorsunuz. Ama aka-
binde yazarlar şunu söylüyorlar: «Çalışmayı yapanlara anlam-
lı görülen fonksiyonlar iŞaretlenmiştir.» (s. 43). Oysa t- testi ya
da sezgisel testle fonksiyonun anlamlı olup olmadığı, buluna-
maz. F - testi yapılmalıdır, temel ekonometrik kural budur. Ça-
lışmada bu yapılmıyor. Yapılan, tek tek değişkenierin anlamlı
lığıdır. Bu nedenlerden dolayı, yazarlarca seçilen fonksiyonla-
rın güvenirliği şüphe uyandırınaktadır. O zaman sonuçlar da
şüpheli olacaktır.
148
matematik kullanmanın sınırı aşılmıyorsa, sezgiyle söylenecek-
ler matematikle söyleneceklerle çakışacaktır. O zaman sınana
cak bir iktisadi hipotez elimizde olacaktır. <Yazar, sözü edilen
çalışmasında sezgisel teste gerekçesiz olarak bu nedenle baş
vurdu galiba). Ama doğal olarak açıklanacak olgu da o kadar
karmaşık olmayacaktır. Daha doğrusu bu tür hipotezler kavga-
ya açık olmayacak. Eğer bu isteniyorsa, o zaman ekonometriyi
"),
150
·. kisi eleştirilen ikinci yazarın makalesinde de anlatılıyor. İlk ya-
zarda bu anlatılmamış olsa bile, ikinci yazar bunu anlatıyorsa
ve bu Yazarımız için okumanın bir lçanıtı ise nasıl oluyor da
aynı zamanda ikinci yazar da okumamış oluyor.
151
min orjinalliğine ilişkin herhangi bir açıklan1a yapmıyor. Yani,
herhangi bir keşiften söz etmiyor. Yazarımız ise yanlış kullan-
dığı yönteme ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: « ... Ben ise bu
ayrıntıyı <kukla değişkenin öyküsü) şunun için veriyorum : İh
•',.
tiyaç keşfin anasıdır.» (s. XI, abçl.
Son bir örnek daha vererek çalışmamızı bitireceğiz. Bu da
Yazarın kurgulama mantığına ilişkin olacak (6). Çalışmadaki
' \
. son makale bunun en güzel sergilendiği bir yer. Burada özetle
şunlar söyleniyor: İkinci Dünya Savaşının hemen ardından,
sosyalist ülkeler (özellikle SSCB) hızlı bir biçimde sanayileşi
yorlar. Nedeni ise hızlı sermaye birikimi. Sermaye birikifi?.i ile
gelişmeyi özdeş -sayan gelişmemiş ülkelere, bu olgu çok cazip
geliyor. Fakat, bu caziplik kapitalist sistem için bir tehlike olu-
yor. İşte burada serİnaye birikiminin önemsizliği gösterilebilir-
se ve onun, yerine başka bir şey ikame edip kalkınma açıklana
bilirse, tehlike ortadan kalkabilir. Böyle bir ortamda Solow ad-
lı bir iktisatçı ortaya çıkıyor. İster bilinçli, ister bilinçsiz ol-
sun (7), yapmış olduğu araştırma ile kapitalist sistemin ideolo-
jik ve aynı ölçüde akademik SOrununa çare buluyor. Çare $Ui
iktisadi gelişmede, sermaye birikimi değil, teknik gelişme önem-
lidir. Onun için araştırma ve teknik harcamalarına önem veril-
melidir._
1
Yukarıda özetiediğimiz teorik gelişmeler olurken, 1956 da
bir başka yerde (Türkiye'de) ODTÜ kuruluyor. Bunların aynı
tarihlere gelmesi bir rasıantı olmuyor. Daha sonra Fen Lisesi
-ve TÜBİTAK kuruluyor. Tabii bunlar sadece dış gelişmelere
bağlanmıyor, .içsel bir takım gelişmeler de bunu hazırlıyor (ss.
245-282) . Biz bu özette, içsel gelişmelere önem vermedik, çünkü
konumuz bu kuruluşların gelişimi değil, İlgimiz bu kuruluşları -
dıştaki gelişmelerle kurulan bağlantısıdır. Aslında makaleden
çıkan sonuç, bu gelişmelerin belirleyici olduğudur. Her ne ka-
dar şu cümle ile Yazar ve arkadaşı tarafından uyarılıyorsak da:
«Bu çalışma, Türkiye'deki oluşumları yalnızca dış faktörlerde-
ki gelişmelerle açıklamak izlenimini verınem eli.. (s. 255). Fa-
,l'>
152
ı
' i'
153
senaryosunda, kaçınılmaz olarak hain duruma
Yazarımızın
düşen Solow gerçekten öyle mi? Onun bunlardan haberi yok.
Solow genel olarak büyüme literatüründe yazan bir iktisatçı kal-
kınma sorunları ile ilgilenmiyor. Daha doğru bir ifade ile so-
runsali farklı. ·onun temel sorusu; teknolojik gelişmeyi üretim
fonksiyonuna nasıl sokabilirim, verimlilikteki artışta rolünü na-
sıl_ ölçebilirim? Burada kullandığı teknikler onu farklı sonuç-
lara götürebilir. Nitekim, ikinci makalesinde birincinin sonuçla-
nndan değil, teknolojik gelişmenin tanımından rahatsız oluyor.
Onun bu rahatsızlığına neden, Salter'in 1960 daki makalesinde-
ki teknoloji tanımı olmuştur (12). Solow'un son makalesindeki
sonuçlan yine değişebilir. Bu iki şekilde olabilir; Solow'un ana-
lizi neoklasik üretim fonksiyonuna dayanmaktadır, böyle bir
fonksiyon belirlenemez ise, neoklasik gelişmenin teknol?jik geliş-·
me yaklaşımı da yanlış olacaktır. O zaman bunun büyümeye ·
etkisini inceleyen çalışmalar da yanlış olacak. İkincisi, böyle bir
fonksiyon olsa bile dinamik bir olay olan teknolojik değişmeyi
böyle bir statik fonksiyonla nasıl inceleyebiliriz? (13).
Yazarlarımız, makaleye yazdıkları ekte hala Solow'un ilk
makalesiyle uğraşıyorlar. Ve yanlarına iki de önemli destek alı
yorlar (Hicks ve Kaldor). Ama orada eleştirilenleri Solow, ikin-
ci makalesinde düzeltiyor. Hicks, Yazarın da katıldığı alıntısın
da (14), teknolojik gelişme sermaye birikiminden bağımsız ola-
rak alındığı için Solow'un bir yanılsamaya düştüğünü söylüyor.
. Teknik değişimin tanımı bu sonucu kaçınılmaz kılıyor (15). Da-
ha önce de özetiediğimiz gibi teknik gelişme literatür:ü korkunç
gelişirken, bu gelişme Solow'u aşıyor ve hatta onu ve tüm sta-
tik yaklaşımları yanlışlıyor. Tüm gelişmeler böyle olurken ya-
zarlarımız dinamik bir teknik gelişme analizi için Marx'a baş
vuruyorlar. Yazarların bu çabasını çok olumlu bir girişim ola-
rak d~ğerlendiriyorsunuz, fakat yanılıyorsunuz. Dinamik tek-
nolojik gelişmeyi ölçerken, yine o statik üretim fonksiyonunun
çerçevesine bağlı kaldıklarını görüyorsunuz. Yazarlar özetle
şöyle diyor; teknik gelişme sermayenin değerinde kayıplara yol
açıyor, fakat bu ~aman içindeki sermaye serilerinde görülmü-
yor. Bu da sermaye birikimine yapılan yıllık eklerneyi marjinal
kılıyor. Dolayısıyla, sermaye serisindeki küçük değişmeler ve-
154
rimdeki değişmeyi açıklayamıyor (s. 290). Yani ortada bir «veri»
sorunu var. Bu değişiklikler göz önüne alınırsa sermaye biriki-
minin önemi ortaya çıkacak. Aynı üretim fonksiyonu içinde-
yiz, iktisat teorisi ise bunu çoktan aşmış. Bir diğer önemli nok-
ta da şu; yazarlar, 1950 sonrasında kapitalist sistemin verimsiz
. araştırma ve geliştirme projelerini efektif talebi belirli bir dü-
zeyde tutmak için desteklediğini söylüyorlar. Bu politikayı Key-
nes'in kuyu açıp kuyu doldurma önerisine benzetiyor. Keynes
de böyle bir iktisat politikası· ciddi bir şekilde önerilmemekte-
dir. Sadece çarpıcı bir örnek olsun diye verilmiştir. Ona göre
kapitalist sisternin böyle bir rasyonalitesi olamaz (16).
Seçme Teknik Çalışmalar'ın yazılma tekniğini ilişkin seç-
melerimiz burada sona eriyor. Bitirrneden önce bir öneri yap-
mak istiyoruz. Yazarın şöyle bir tesbiti var: «Son kez tekrarlı-
. yorum: Türkiye'de bilim yapılacaktır. Ve ben bilim ile bilim ol-
mayanı biribirinden ayırmaya çalışıyorum; bilim yapacaklara
yolu açmaya çabalıyorum.» (s. XIV>. Birinci tesbite kesin katı
lıyoruz. Diğer tesbitler ne kadar doğru, biz burada bunu sergile-
rneye çalıştık. Ama kesin yorumu okuyucuya bırakıyoruz. Ve he-
men önerimizi yapıyoruz; bu kitap mutlaka okunrnalıdır.
EK:
155
·/
ğiştirdiği ölçüde fonksiyonun eğim teriminde değişmelere neden
~. .
T = a+bY +cıdı+cıdı+ft.
Orijinal makaledeki bu yaklaşım, Si~ger'dekine ben-
ziyor. Yalnız, kukla değişkenierin sayısı iki ile sınırlandırılmış.
Bu ise yazarların amacına uymuyor. Çünkü, iradi değişmeler
ikiden fazla. Fakat bu tali bir nokta. Asıl önemli ayrılık şurada
dır; zaman değişkeni (t) _kukla değişkenlerle birlikte aynı fonk-
siyenda yer alamaz. Çünkü zaman içindeki tüm iradi değişik
likler fonksiyondaki kaymayı açıklıyor. Üstelik zaman· değişke
ni yazariara ·göre vergi idaresinin etkinliğini ölçmektedir. Hal-
buki matrahın tanımının değişmesi bu etkinliği içeriyor (20).
Matrah büyür ise vergi idaresinin etkinliği artar, kukla değiş
keni de bu etkiyi gösterir. Bir diğer nokta da şu; zaman değiş
k~ni literatürde, daha çok düzeltilmiş verilerdeki etkiyi arındır
ınada kullanılıyor (21>. Durum böyle iken zaman değişkeninin
(18) T=a+bY
(19) Makalelerdeki harflendirmc farklı olduğu ıçın tek bi ı·· ııolasyona
- dönüştürdük.
.(20) . Küçüker, a.g.e., s. 140'daki dip not.
(21) . Küçüker, a.g.e., s. 212.
156
--·-·-···-··----- -----·----...... bıi
[-t.:;j)•
. t rfi
~;ır
T = bY +cıdı +cıdı
şeklindedir. Burada kukla değişken sayısı dönem sayısına
eşitliğin zorunlu bir koşulu olarak getirilmektedir. Çok ilginç bir
durum ortaya çıkıyor; birinci kukla değişkenin kat sayısı (c,)
fonksiyonun sabit terimine eşit oluyor. Ve dı tüm iki dönem için
de ı olarak alınıyor. Halbuki değişiklikten önce dı o, değişiklik
ten sonra ı değerini almalı~ır. Çok daha önemli bir eksiklik de
şudur; fonksiyonun sabit terimi kukla değişkenler fonksiyona
sokulduktan sonra kayboluyor. Görüleceği üzere ·orijinal maka-
ledeki yöntemle ekteki yöntem ilişkisizdir. Üstelik yazarlanmız
keşfedilen yöntem olarak ekteki bu yöntemi gösteriyorlar. Hal-
buki ortada keşfedilen iki yöntem var. Ve bunlar da biribirini
etkisizleştiren keşiflerdir. Ve ayrıca gösterdik ki bu iki yöntem
Singer'in yönteminden farklıdır.
~.
157