Professional Documents
Culture Documents
ÖZET
Yönetimin bir ailenin üyelerine ait olduğu devletlerde, devletin
dirlik ve düzenini bozacak unsurlardan birisi iktidarı ele geçirmeye
çalışan veya ele geçirme ihtimali bulunan hanedan üyelerinin varlığıdır.
Hanedan yönetimlerinin görüldüğü Çin, Türk, Rus, İran, Bizans, Arap
tarihlerinde hükümdarlar birçok kez kendi iktidarlarına tehdit
oluşturabileceğini düşündükleri veya doğrudan tehdit olan hanedan
üyelerini katletme tercihinde bulunmuşlardır. Osmanlı hükümdarları
da bu devletlerde olduğu gibi birçok kez aynı tedbire başvurmuş ve
hanedan içi katl hâdiseleri gerçekleşmiştir. Hanedan içi katl hâdiseleri;
iktidarı muhafaza veya ele geçirme arzusu, nizam-ı âlemin korunması
isteği, dış mihrakların hanedan üyeleri üzerindeki etkisi, saray
entrikaları, ordunun etkisi gibi sebepler sonucunda yaşanmıştır.
Osmanlı saltanat veraset usulünün belli bir kaideye bağlanmaması bu
sebepleri ortaya çıkaran temel etkendir. Katledilmek istenen hanedan
üyeleri için hükümdarlar, birçok defa dönemin âlimlerinden fetva alma
gereği duymuşlardır. Hanedan üyelerinin infazı, birkaç istisna dışında,
Türk-Moğol devlet geleneği olan boğarak öldürme şeklinde
gerçekleşmiştir. Öldürülen hanedan üyelerinin cenazelerine
gerekçelerine bağlı olarak genellikle ihtimam gösterilmiştir. Hanedan
üyelerinin öldürülmesi birçok kez başta padişah olmak üzere çeşitli
kesimler tarafından üzüntüyle karşılanmış, hatta bazen bu üzüntü
tepkiye dönüşmüştür. İsyan suçu işleyen hanedan üyelerinin katli şer’i
hukuka istinaden gerçekleşirken, herhangi bir suçu bulunmayan
hanedan üyelerinin katli örfi hukuka göre gerçekleşmiştir. Zamanla
veraset usulünde meydana gelen değişiklikler ve birçok kesim nezdinde
hanedan içi katlin tepkiye neden olması bu uygulamanın son bulmasını
sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Hanedan içi katl, siyaseten katl, kardeş katli
*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi, El-mek:
mu.nu.tunc@hotmail.com
1134 Muhammet Nuri TUNÇ
ABSTRACT
The governments in which administration belongs to a family’s
members, one of the spoiling components of the government’s peace
and regime is the existence of dynasty members who try to get or have
the possibility of getting the government’s power. Monarchs of the
Dynasty administration, which was seen in the history of China, Turk,
Russian, Persian, Byzantium and Arabian governments, preferred to
assassinate the dynasty members who were seen as direct threats or
possible threats to their government’s power many times. As in many
governments, the Ottoman monarchs applied the same precaution
many times and events of killing into the dynasty were happened as a
result of the desire of preservation of the government’s power or taking
it, the wish of protection of regulation, the effects of the exterior focuses
on the dynasty’s members, palace intrigues, army’s influence… The
main affect which revealed these reasons is that the system of Ottoman
Sultanate inheritance isn’t tied to a certain base. To killing dynasty
members, Sultans many times consulted to scholars (ulama). The
killing of dynasty members, apart from few exceptions, was done by
manual strangling with a silk cord a conjoint tradition of Turk-Mongol.
The funerals of the murdered members of the dynasty, depending on
the reasons for the murder, were usually bestowed in great dilingence.
Killing of dynasty members, many times met by sadness by Sultan and
by various classes, even this sadness has become rage. Murdering of
rebellious dynasty members lean on the Sheri’a (Islamic law), on the
other hand slaying of innocent dynasty members depend on customary
law. In the course of time, the changes which happened in the
inheritance system and the reaction of some classes to the killing into
the dynasty supplied this application to come an end.
Key Words: Killing into the dynasty, politically death, fratricide
GİRİŞ
İbn-i Haldun, devlet olmanın gereklerinden birini, otoritenin tek elde toplanmasına bağlar.
O’na göre; devlete giden yolun başlangıcında topluluk içerisinde bireyler veya bireylerin bağlı
olduğu sülaleler yekvücut olurlar, başkalarını yenip onlar üzerinde hâkimiyet kurmak isterler.
Hâkimiyetin sağlanması sonrası diğer sülalelerin hepsinden daha kuvvetli olan bir sülale,
diğerlerine galip gelerek onları kendi çatısı altında birleştirir. Böylece diğer insanlara ve devletlere
galip ve üstün gelecek bir niteliğe ulaşırlar1. Türklerin eski toplumsal yapısında da benzeri bir
durum söz konusudur. Türk toplumunun temeli aile olup ailelerin birleşmesi ile boylar, boyların
birleşmesiyle budunlar meydana gelir. Bu süreç boylar arasında bir boyun ön plana çıkmasına
vesile olur ve böylece o boyun beyi hakan olur. Diğer boyların yetkileri de hakana geçer. Hakan,
ülke çapında asker toplama, orduyu sevk ve idare etme, kumandan tayin etme haklarına sahip olur.
Ayrıca Türk hanlarının hükümdar vasıflarının ilahî kökenli bir niteliğe sahip olduğu inancı 2 da
1İbn-iHaldun, Mukaddime, c.1, Yeni Şafak Yay., İstanbul, 2004, s.235-238.
2 Bu inanca göre han, kut(semadan inen nur sütunu) taşır. Hanlar ekseriya Gök’ten inen bir ışıktan gebe kalmış bir
prensesin çocuklarıdır. Bkz. Aydın Taneri, Türk Devlet Geleneği, Töre Devlet Yayınevi, Ankara, 1981, s.44. Hanın
Tanrıdan indiği telakkisi, miladdan önceki asırlarda Orta Asya Türk göçebe imparatorluklarının ilk teşkilat örneğini
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1135
Hunlardan Uygurlara kadar çeşitli Türk devletlerinde yaygındır. Bütün bir Türk toplumunun
içerisinde Tanrı tarafından seçilmiş bir boy ve o boyun içerisinde yine Tanrı tarafından seçilmiş bir
hükümdar vardır. Elbette ki bu durum hükümdarın güç ve yetkisinin paylaşılamazlığı ve/veya
devredilemezliği sonucunu doğurur. Bu durum iktidarın muhafazasını ve devamlılığını
gerektireceği için iktidara tehdit oluşturabilecek çeşitli unsurların ortadan kaldırılması gibi bir
zorunluluk söz konusudur.
Saltanat veraset usulü ise egemenliğin devamı konusunda farklı bir boyuttur. Hükümdardan
sonra devletin başına kimin geçeceği konusu devletlere, toplumlara ve zamana göre farklılıklar
göstermiştir. Göktürklerde, Anadolu Selçukîlerinde, Osmanlılarda ve diğer Türk devletlerinde
farklılıklar olduğu görülmektedir. Osmanlı öncesi Türk devletlerinde merkeziyetçi bir yapı
benimsenmiş olmasına rağmen zaman zaman bu amacın dışına çıkıldığı da görülmüştür3.
Osmanlılar ise kendilerinden önceki Türk devletlerine göre daha merkeziyetçi bir yapı
sergilemişlerdir. Merkeziyetçilikle ilgili bu farklılığa rağmen Osmanlılar dâhil Türk devletlerinde
saltanat verasetini düzenleyen bir kanun veya kaide olmadığı görülmektedir. Zaman zaman veliahd
tayininde, büyük veya küçük oğulların tercihi gibi bazı temayüller4 ortaya çıkmıştır. Fakat şu
gerçektir ki tahta geçiş ilahî takdir iledir. Bu telakki karşısında diğer belirleyici amiller hükümsüz
kalmıştır. Hanedandan biri hükümdarlığa hangi sebeple gelirse gelsin artık onun meşruiyeti nazarî
ve hukukî bakımdan bir mesele olmaktan çıkmaktadır5.
Saltanat veraset sistemi ile ilgili bu telakki, Osmanlılarda da devam ede gelmiştir. Fatih
Sultan Mehmed’in kanunnamesinde; “evlâdımdan her kimesneye saltanat müyesser olursa…”
ifadesinden saltanat veraseti usulünün Osmanlı’da da açık bir şekilde belirlenmediği
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bazı teamüller, hanedan içinde kimin saltanatı ele geçirme şansına
daha çok sahip olduğunu göstermekteydi. Payitahta en yakın vilayette bulunan şehzadenin,
hükümdar hayatını kaybettiğinde, tahta geçme şansı diğer kardeşlerine göre yüksek olacaktı6. Zira
vermiş Hsiung-nu’lara kadar dayandırılabilmektedir. Orhun Kitabelerinde Bilge Kağan ağzından nakledilen şu ifade
dikkat çekicidir: “Tengri yarlıkadukın üçün (ö)züm kutım bar üçün kagan olurtum.” O, burada, hanlığını Tanrının
inayetine ve şahsındaki kut’a dayandırmaktadır. Benzer şekilde devleti kuran her bir boy şeceresini müşterek bir ataya
bağlamak çabası içerisine girmiş ve böylece hâkimiyetlerini meşrulaştırmışlardır. Bkz. Halil İnalcık, “Osmanlılarda
Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hâkimiyet Telakkisiyle İlgisi”, Ankara Ünv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c.14,
No:1, 1959, s.74.
3 Göktürk Devleti, Mukan Kağan zamanında doğu ve batı yönetim bölgeleri olmak üzere ikili teşkilata göre
yönetilmişlerdi. Ülkenin doğu kısmı kağanın yani Mukan’ın, batı kısmı ise yabgunun yani Mukan Kağan’ın kardeşi
İstemi’nin yönetimindeydi. Turgun Almas, Uygurlar, Selenga Yay., İstanbul, 2013, s.106. Anadolu Selçukîlerinde
benzer durum söz konusudur. Örneğin; II. Kılıçarslan oğulları arasında baş gösteren saltanat ihtirasları üzerine ülkeyi 11
oğlu arasında taksim etmişti. Buna göre Kılıçarslan başkent Konya’da hükümdarlığını devam ettirecek, oğulları da tâbî
sıfatıyla ülkenin çeşitli şehirlerini idare edeceklerdi. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay.,
İstanbul, 1998, s.216-217.
4 Türk devletlerinde hükümdarlığın intikalinde hanedan içerisinde yaşça en büyük olanın tahta geçmesi kaidesinin olduğu
gibi hükümdarın büyük oğlunun tahta geçmesi kaidesi de vardır. Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda devletin başına büyük
oğul Tuğrul getirilmişti. Türkiye Selçukîlerinde Gıyaseddin Keyhüsrev’den sonra büyük oğul İzzeddin Keykavus
hükümdar olmuştu. Alaaddin Keykûbad vefat ettiğinde yine büyük oğul II. Keyhüsrev hükümdar olmuştu. Ama bu kaide
süreklilik arz etmemiştir. Örneğin; İzzeddin Keykavus vefat ettiğinde ortanca oğul Alaaddin Keykûbad hükümdar
olmuştur. Bkz. Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Basımevi., Ankara, 1998, Osman Turan, a.g.e.,
s.197-403.
5 İnalcık, a.g.m., s.73.
6 Hükümdar hayatını kaybettiğinde, onun ölümü, herhangi bir kargaşaya mahal vermemesi ve Bizans’ın mevcut
durumdan istifade ile karışıklığa sebebiyet vermemesi için kimi zaman gizli tutulmuştur. Mesela Sultan Çelebi
Mehmed’in vefatı 40 gün kadar gizli tutulmuştur. Sultan Mehmed’in vefatı haberini Bizans İmparatoruna götürmek
isteyen bazı ulaklar engellenmiştir. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.1, TTK Basımevi., Ankara, 1998,
s.374. Yine bu süreçte hükümdar çevresinde yer alan çeşitli muhalif gruplar kendilerine yakın gördükleri şehzadeye daha
evvel haber göndererek onun hükümdar olmasını sağlamaya çaba gösterebilirdi. Fatih’in vefatı sonrası hayatta olan iki
oğlundan Bayezid Amasya’da, Cem de Konya’da idi. Cem’in hükümdar olmasını isteyen Vezir-i azam Mehmed Paşa
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1136 Muhammet Nuri TUNÇ
o, payitahta diğerlerinden daha evvel gelebilir, yeniçerilerin bîatını alır ve hazineye istediği gibi
tasarruf edebilirdi. Bu yüzden şehzadelerin hangi vilayete gönderileceği meselesi, şiddetli
rekabetler7 ve iç harplere sebebiyet vermekte idi. 16. yüzyıl sonlarına doğru ise şehzadelerin
sancaklara vali olarak gönderilmesi usulünden vazgeçilmiştir. Bu yüzyıldan sonra şehzadelerin
hepsi sarayda yaşadıklarından saray entrikaları ve yeniçerilerle yapılan pazarlıklar kimin hükümdar
olacağını tayin etmeye başlamıştır8.
Hanedan içerisinden kimin veliahd olduğu ile ilgili bir kaidenin bulunmayışı, hükümdarın
yakınındakilerin(ümeranın) birbirlerine muhalif tavır sergilemeleri, saray içi entrikalar,
yeniçerilerin tutum ve tavırları, mevcut hükümdarın nizam-ı âlem’i sağlamak zorunda olması
Osmanlı’daki hanedan içi katl hâdiselerinin sebepleri arasında sayılabilir.
1. Hanedan içi katl uygulamasının tarihsel boyutu
Osmanlılar ile ilgili dikkat çeken hanedan içi katl hâdisesi Osmanlılara özgü bir uygulama
olmayıp devlet idaresinin saltanat idaresi ile gerçekleştiği birçok toplumda sıklıkla görülmüş bir
vakıadır. Çin, Bizans, İran, Rus, Türk, Arap ve başka birçok milletin tarihinde hanedan içi katl
örneğine rastlamak mümkündür. Konunun daha iyi anlaşılması açısından hanedan içi katl
hâdisesine çeşitli milletlerin tarihinden örnekler vermek yerinde olacaktır.
Çin toplumunda hanedanların devlet yönetimlerinde etkili olduğu görülmektedir. M.S. 618
yılından 920 yılına kadar Tang hanedanlığı Çin’e egemen olmuştur. Bu hanedana mensup bir
şehzade olan Li Shinim iktidarı ele geçirmek için kardeşlerini öldürmekle kalmamış kardeşlerinin
çocuklarını da öldürmüş ve babasını tahttan indirerek hükümdar olmuştur9.
Tarihte bir hükümdar tarafından en çok sayıda kardeşin katledildiği olaylardan biri
Tunus’ta varlığını sürdürmüş Beni Hafs Hükümdarı Mevlây Hasan’ınınkidir. Beni Hafs Hükümdarı
Mütevekkil Alâllah Ebû Abdullah Muhammed’in 1525’te vefatı üzerine yerine oğlu Mevlây Hasan
geçmişti. Mevlây Hasan kırk dört kardeşinden kırk ikisini öldürmüş ve yalnız Abdülmü’min ve
Reşid isimlerindeki iki kardeşi kaçıp Arap kabileleri arasında saklanmışlardı10.
Rus tarihinde de hanedan içi katl hâdiselerine sıklıkla rastlanmaktadır. Bu hâdiselerden biri
şöyle cereyan etmiştir: Svyatoslav (962-972) büyük seferine başlamadan önce üç oğluna birer
büyük şehir bırakmıştı. Svyatoslav’ın ölümü sonrası üç oğul arasında hemen mücadele başladı.
Svyatoslav’ın üç oğlu Yaropolk, Oleg ve Vladimir arasında başlayan bu mücadelede Yaropolk
kardeşi Oleg’i öldürdü. Diğer kardeş de Norman diyarına kaçtı ve 980 yılında güçlenerek geri
döndü ve kurnazlıkla yönetimi ele geçirdi11. Bir oğlun babasına karşı faaliyetleri sebebiyle
öldürülmesi hâdisesi de Rus tarihinde mevcuttur. Hem de Osmanlı tarihinin yakinen tanıdığı Çar
Petro döneminde yaşanmış bir hâdise. 1698’de eşini boşayan Petro oğlunu, teyzelerinin yanına
göndermiş ve oğlu burada dinî geleneklerle yetiştirilmişti. Bu yetişme sürecinde oğul Aleksey,
babasına karşı düşmanca hisler beslemeye başladı. Karakteri bakımından sıkılgan ve korkak bir
kimse olan Aleksey, kendisine verilen vazifeleri yapmak istemiyordu. Petro, önceleri oğlunun bu
Bayezid’e bir ulak gönderdiği gibi daha Bayezid gelmeden evvel Cem’in payitahta yetişmesi için gizli bir ulağı da Cem’e
göndermişti. Ancak bu ulak Sinan Paşa tarafından yakalanarak öldürülmüştür. Böylece Bayezid daha evvel payitahta
gelmiş ve hükümdar olmuştur. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.2, TTK Basımevi, Ankara, 1994, s.162.
7 II. Bayezid döneminde Trabzon sancakbeyliğinde bulunan Şehzade Selim ile Amasya sancakbeyliğinde bulunan
Şehzade Ahmed’in payitahta yakınlık uzaklık konusunu sorun ettikleri, yine Kanuni Sultan Süleyman döneminde
Şehzade Mustafa ile Şehzade Selim’in aynı konuyu sorun ettikleri görülmüştür. Bkz. Uzunçarşılı, a.g.e., c.2, s.234-241.
8 Halil İnalcık, “Osmanlı Padişahı”, s.73 (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/380/4039.pdf)
9 İbrahim Doğukan Dokur, “Çin’in Kalbinde İsyan: An Lu-Şan İsyanının Sebepleri”, Ege Ünv. Türk Dünyası
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1137
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1138 Muhammet Nuri TUNÇ
kardeşi Tuğrulca’yı ve hanedanda bütün erkekleri katlettirmişti. Ama daha kendi ölmeden oğlu
ölünce planları boşa çıkmıştı19.
Osmanlı öncesi Türk tarihinde de hanedan içi katlin birçok örneğine rastlamak
mümkündür. Türk tarihindeki ilk iktidar mücadelesi olarak isimlendirebileceğimiz olay bir oğlun
babasını öldürmesi olayıdır. Bu olayda, Hun hükümdarı Mete(Batur Tanrıkut), babası Tu-man
tarafından önceleri veliaht tayin edilmişken Tu-man’ın diğer eşinin kendi oğlunu veliaht yaptırması
üzerine Mete, Yavçilere(Yüeçi) rehin olarak verilmişti. Yavçi ülkesindeki esaretten kurtulan Mete,
babası Tu-man’ı öldürmüştür20. Uygur Devleti hükümdarı Tun Baga Tarkan’ın 789 yılında ölümü
üzerine yerine oğlu To-lo-ssu, Ay Tengride Kut Bulmış Külüg Bilge unvanıyla tahta geçmişti. 790
yılında kardeşi veya eşi tarafından zehirlenerek öldürülmüştür21. Türkiye Selçuklularında da
hanedan içi katl uygulaması yaygın görülen bir hâdisedir. Taht için yapılan savaşlar Selçuklu
Devleti tarihi boyunca sürmüştür. Taht için kavga etmeyen Selçuklu hükümdarı sayısı azdır. Bu
durum elbette devletin kayba uğramasına sebep olmuştur. Türkiye Selçuklu hükümdarları tahta
geçince, muhtemel rakipleri olan hanedanın diğer üyelerini yönetimden uzaklaştırmak ve bertaraf
etmek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Bunu yaparlarken de hanedan üyelerini hapsetmiş,
onların gözüne mil çektirmiş veya onları öldürmüşlerdir22. Türkiye Selçuklularında önemli hanedan
içi katl örneklerinden bazıları şunlardır: I. Mesud, ağabeyi Şahinşah’ın önce gözüne mil çektirmiş
sonra da onu öldürmüştür. II. Kılıçarslan, kendisine rakip olarak gördüğü ortanca kardeşi Devlet’i
boğdurmuştur. I. Gıyaseddin Keyhüsrev hükümdarlığına bir tehdit olarak gördüğü yeğeni III.
İzzeddin Kılıç’ı önce hapsetmiş, sonra da öldürmüştür23. II. Gıyaseddin Keyhüsrev ise hükümdar
olduktan sonra evvela kardeşlerine dokunmamıştı; ama kendi oğlu olunca kardeşlerini
boğdurmuştu24.
Örneklerini arttırabileceğimiz hanedan içi katlin tarihsel ve evrensel boyutu bu vakıanın
sadece Osmanlı Devleti’nde görülmediğinin kanıtıdır. Ancak hanedan içi katl hâdisesi mevzubahis
olduğunda akla ilk olarak Osmanlı Devleti’nin geldiği görülmektedir. Başka devletlerde de cereyan
eden bu hâdisenin Osmanlı’ya mâl edilmesinin en önemli sebebi Fatih’in kardeş katli ile ilgili
kanunnâmesi olsa gerektir.
2. Osmanlı Devleti’nde hanedan içi katl hâdiseleri
Osmanlı Devleti’nde hanedan üyesi olup ilk katledilen kişinin Osman Bey’in amcası
Dündar olduğu görülmektedir. Ertuğrul Gazi’nin son zamanlarında ona vekâlet eden küçük oğlu
Osman Bey, Ertuğrul Gazi’nin ölümü ile birlikte bey olmuştur. Ancak bazı başka aşiretlerin
Ertuğrul Gazi’nin kardeşi Dündar’ın reis olmasını istediklerinden ve Dündar’ın da buna gönüllü
olmasından dolayı, Osman Bey’in aleyhinde çeşitli faaliyetlere giriştiği görülüyor. İşte bu sebeple
Dündar 1298 yılında katledilmiştir25. Kimi rivayetlere göre Dündar’ı bizzat Osman Bey
katletmiştir26. Osman Bey’in amcası Dündar’ı katletmesindeki temel sebebin, kendisi aleyhinde
şöyle izah eder: “Osman Bey Karacahisar halkı için bir vergi tahsis etmek istedi. Bunun için bir meşveret topladı. Bu
toplantıda bulunan Dündar, bu verginin Germiyan Beyi ve Rum hâkimleri gibi, hasedçi komşularını kendi aleyhine sevk
edeceğini söyledi. Bu ihtara çok sinirlenen Osman Bey amcası Dündar’ı oku ile öldürdü.” Hammer, Büyük Osmanlı
Tarihi, c.1, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1989, s.79. Hammer’in izah ettiği bu olayı Neşri şöyle yazmıştır: “Bilecik tekvuru
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1139
Osman’a azim ziyafet idüb fâhir hil’at giyürüb gazilere dahi in’amlar idüb elin öpdürdü. Osman Gazi Bilecik
tekvurundan beğlenüb kendünin elin öpdürdüğüne rencide olub diledi ki heman-dem kavrayub tekvuru tuta. Ammusı
Tundarla müşavere itdi. Tundar eytti; ‘öte tarafta Germiyanoğlu aduv ve etrafın kafirleri heb bize düşman. Bunı dahi
düşman idicek, bize turacak yir kalmaz.’ didi Tundar’ın bu sözi Osman’a güç geldi. Kendünin hurûcına men anlayub
okla Tundar’ı öldirdi.” Bkz. Mehmet Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, c.1,, (Yay. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen) TTK
Basımevi, Ankara, 1987, s.95.
27 Ahmet Mumcu, Osmanlı Devleti’nde Siyaseten Katl, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007, s.104.
28 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.160.
29 Mumcu, a.g.e., s.170.
30 Ahmedî’nin “Oldular yâğı ana kardeşleri, kamunun bitti elinde işleri” kaydından Sultan Murad’ın katlettiği kişi
sayısının birden fazla olduğu anlaşılıyor ki bunların İbrahim ve Halil olması gerektir. Uzunçarşılı, a.g.e., c.1, s.160.
31 Müneccimbaşı Tarihinde bu hareketin Anadolu üzerine değil, Rumeli üzerine gerçekleştirildiği kayıtlıdır. Yine aynı
kayda göre Sultan Murad Germiyan’ı oğlu Bayezid’e, Karesi’yi oğlu Yakup Çelebi’ye ve Bursa’yı da oğlu Savcı’ya
vekâleten bırakmıştı. Bkz. Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, c.1., (çev.İsmail Erünsal), Tercüman Gaz.
Yay., s.116. Krş. Mehmed Zeki Pakalın, Maktûl Şehzâdeler, Şems Matbaası, İstanbul, 1336, s.5 .
32 1371 Çirmen Savaşı ile birlikte Bizans, Osmanlı Devleti’ne tâbi bir devlet olmuş ve vergi vermenin yanı sıra ordusuyla
Osmanlı seferlerine destek vermeyi taahhüd etmişti. Bkz. Akman, a.g.e., s.39
33 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.142
34 Bu olay Müneccimbaşı Tarihi’nde şöyle izah edilmektedir: “Sultan Murad ve yanındakiler düşmanı takip eden gazileri
bekliyorlar, savaş meydanını dolaşıp, şühedâ-yı İslâm’ı küffâr lâşelerinden ayırmaya çalışıyorlardı. Meğer yedi kraldan
biri –ki ismi Miloş Kopiloşdu- yaralanmış, henüz helâk olmamıştı, ölüler arasında yatıyordu. Mel’un hemen yerinden
kalktı, Müslümanlığı kabul ettiğini söyledi ve sultanın üzengisini öpmek istedi. Çavuşlar mani olduklarında,
‘Hüdavendigâr hazretlerine gizli sözüm var, üzengisine yüz sürüp, onu söylemek isterim.’ diye bağırınca, Hüdavendigâr
hazretleri yaklaşmalarına izin verdiler. Mel’un, Sultana yaklaşınca, yeninin içine gizlediği zehirli hançeri çıkarıp Murad
Han’ın göbeğinden yaraladı.” Bkz. Müneccimbaşı Ahmed Dede, a.g.e., c.1, s.127. Bu hâdise Aşıkpaşaoğlu’nda da
benzer şekilde izah edilmiştir. Bkz. Aşıkpaşazade, AşıkpaşaoğluTarihi, (Haz. Nihal Atsız), Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yay., Ankara, 1985, s.57. Hoca Sadeddin Efendi eserinde bu olayla ilgili şu dizelere yer vermiştir;
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1140 Muhammet Nuri TUNÇ
Murad durumunun ağırlaşması üzerine düşman peşinde olan büyük oğlu Bayezid’i çağırttı ve
ümeranın ittifakı ile Bayezid’i hükümdar ilan etti. Bir süre sonra Sultan Murad vefat edince hâlâ
düşman peşinde bulunan diğer şehzade Yakub Bey’e “Baban çağırıyor!” diye haber gönderildi ve
Yakub Çelebi çadıra geldi. Yakub Çelebi gelir gelmez saltanat iddiasında bulunmasın diye 35
boğduruldu36. Askerin bu olaydan çok etkilendiği de görülmektedir37. Bu durum hanedan içi katl
uygulamasının asker tarafından benimsenmediğini göstermektedir. Osmanlılar aslında Savcı
olayını da yaşamışlardı; ama bu olay Savcı olayından farklıdır. Savcı olayında bağy söz konusu
iken burada masumiyet söz konusudur. Bu durum karşısında Bayezid hareketini meşru kılmak için
ulemadan muvafakat almıştı38.
Osmanlı’da hanedan üyelerinin öldürülmesi vak’alarının en mühimlerinde birisi dördüncü
Osmanlı padişahı olan Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda(1402) Timur’a yenilmesi ve esir
edilmesi sonrası oğulları arasında gerçekleşen taht mücadelesinde gerçekleşmiştir. Yıldırım
Bayezid, bu savaş esnasında Timur’a esir düşünce oğullarından Süleyman ve Mehmed savaştan
kaçarak çeşitli şehirleri kendilerine merkez edinmişlerdi. Bu oğullarının dışında Kasım yaşı küçük
olduğu için Bursa’da bırakılmış savaşa götürülmemişti. Musa ve Mustafa ise babası Yıldırım
Bayezid gibi Timur’a esir düşmüş; ancak sonradan serbest kalmışlardı. Aralarında mücadele olan
kardeşler İsa, Musa, Süleyman ve Mehmed idi. Bunlardan Süleyman Rumeli’ye geçerek Edirne’de
hükümdarlığını ilan etti. Musa ise Timur’dan babasının tabutunu alarak Bursa’ya geldi ve Bursa’da
bulunan kardeşi İsa’nın buradan kaçmasını sağlayarak hükümdarlığını ilan etti. Mehmed Çelebi ise
Amasya bölgesinde nüfuzunu sağlamıştı39. Bu durum Osmanlı’nın dağılmasına sebep olabilecek
bir mahiyete bürünmüştü. Kardeşlerin kendi bölgelerindeki nüfuzları ile yetinmeyerek Osmanlı
Devleti’nin tek bir hükümdarı olabileceği inancıyla başladıkları mücadelede önce Mehmed biraderi
İsa’yı öldürdü. Daha sonra Musa biraderi Süleyman’ı öldürdü. En son da Mehmed Musa’yı
öldürerek Osmanlı Devleti’nin on bir yıl süren bu taht kavgası dönemine son verdi40. Osmanlı’da
hanedan üyelerinin katledilmesindeki artışta payı olan41 bu olay Anadolu’da ve Balkanlar’da
nüfuzunu ve hâkimiyetini tesis etmeye çalışan Osmanlı Devleti’nin ciddi bir tehlikeye girdiğini
anlayışına uygun olarak şehzade Yakub Çelebi’nin öldürülmesini “…Yakub Çelebi adlı bir kardeşi vardı. Doğru
düşünenlere gizli olmayacağı gibi bunun yaşamasında büyük kötülükler vardı. Sultan onun vücudunu kaldırttı. Çünkü
zaruretler yapılmayacak şeyleri yaptırır. Böylelikle atalardan kalan ülke bir rakibin düşmanlığı ve aykırılığı olmaksızın
yiğit, cömert ve yüce sultanın elinde kaldı.” sözleriyle savunur. Bkz. Mehmet Akman, a.g.e., s.45. Aynı şekilde Hoca
Sadeddin de katli uygun bulmaktadır. O eserinde; “Şehzade Yakub Çelebi –ki firâr eden düşman ardınca ilgar etmiş ve bu
vak’adan(pederin irtihalinden) henüz haberdar olmamış idi- ümera-yı devlet ve erkân-ı hazret ‘el-fitnetü eşeddü mine’l-
katl’ mefhûmunu mülahaza edüp…” ifadesini kullanmaktadır. Bkz. Hoca Sadettin Efendi, c.1, s.134.
36 Mehmed Neşri, a.g.e., s.305. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.256-257. Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı
İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yay., (Editör: Erhan Afyoncu, çev.Nilüfer Epçeli), İstanbul, 2011, c.1., s.203.
37 Aşıkpaşazade, a.g.e., s.66.
38 Pakalın, a.g.e., s.9.
39 Mehmed Çelebi bu esnada Eyne Bey Subaşının da tavsiyesiyle Bursa taraflarında bulunan biraderi İsa’ya haber
göndererek Anadolu’nun aralarında taksimini teklif ettiyse de İsa Çelebi; “Ben ulu kardeşim.” diyerek bunu kabul
etmedi. Mehmed Çelibi’nin teklifi de İsa Çelebi’nin verdiği cevap da konumuz açısından dikkate değerdir. Bkz.
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.330.
40 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.328-345. Aşıkpaşazade, a.g.e., s.80-86. Müneccimbaşı, a.g.e., s.148-170.
41 Akman, a.g.e., s.141.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1141
göstermiştir. Bu olay ile Osmanlı Devleti, eski Türk geleneği olan ülüş42 uygulamasının eşiğinden
dönmüştür43.
Yıldırım Bayezid ile birlikte Musa ve Mustafa isminde iki oğlu44 da Timur’a esir düşmüştü.
Timur’un Semerkand’a giderken ölmesi üzerine esirler serbest bırakılınca esirler arasında bulunan
Mustafa serbest kalmış ve önce Niğde’ye, oradan Eflak prensinin yanına ve sonra Bizans
imparatorunun yanına gitmiştir. Bizans imparatorları kendileri açısından Osmanlı’yı bertaraf etmek
için bazı sinsi planlar doğrultusunda hareket ediyorlardı. Bunlardan birisi de Osmanlı hükümdarına
karşı taht müddeisi bularak bu kişiyi Osmanlı’ya karşı kullanmaktı. Bizans imparatorunun eline iyi
bir fırsat geçmişti. Tabi söz konusu durum sadece Bizans imparatorunun çıkarı doğrultusunda bir
faaliyet değil aynı zamanda taht müddeisi bir şehzade için de Bizans, bir destek unsuruydu. Yani
isyan edenin de isyanı destekleyenin de çıkarına bir durum söz konusudur. İşte Osmanlı tarihinde
meydana gelen ve birçok tarihçi tarafından Düzmece45 Mustafa diye isimlendirilen Bayezid’in oğlu
Mustafa, Çelebi Mehmed’e karşı isyan başlatmıştır. Bu haber üzerine hemen Selanik’e doğru
harekete geçen Çelebi Mehmed, Aydınoğlu Cüneyd Bey ve Mustafa’yı mağlup etmişse de bu zatlar
Selanik Kalesi’ne sığınmışlardır. Selanik valisinin, imparatorun izni olmadan bu zatları teslim
edemeyeceğini söylemesi üzerine Çelebi Mehmed, Bizans İmparatoru ile bir antlaşma yapmıştır.
Buna göre; Mustafa, Bizans tarafından esir edilecek, bunun karşılığında Osmanlı, Bizans’a her yıl
üç yüz bin akçe verecekti. Bir süre sonra Çelebi Mehmed hayatını kaybetmiş ve yerine oğlu II.
Murad geçmişti. II. Murad’ı tebrike gelen Bizans elçileri II. Murad’dan iki kardeşini rehin
vermesini46 aksi takdirde Mustafa’yı serbest bırakacakları tehdidinde bulundu. II. Murad bu teklifi
42 Ülüş, terim olarak, eski Türk etnolojisine göre toplanan bir kurultayda Oğuz boylarından her birinin kesilen hayvanın
etinden alacağı belli hisseyi ifade etmek için kullanılmıştır. Kurultaylarda her boyun oturacağı yer (orun) ve ziyafet için
kesilecek hayvanın etinden alacağı hisse, herhangi bir anlaşmazlığa meydan verilmemesi için Kün Han’ın emriyle Irkıl
Hoca tarafından ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Ülüş kavramı aynı zamanda siyasi-idarî manada eski Türk devletlerinde
ülkenin hanedan üyeleri arasında taksim edilmesi olarak değerlendirilmiş ve kullanılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz.
Osman Gazi Özgüdenli, “Ülüş”, TDVİA, Ankara, 2012, s.297.
43 Timur’un oğlu Şahruh, Mehmed Çelebi’nin Musa Çelebi’yi bertaraf etmesinden sonra Mehmed Çelebi’ye kardeş
mücadelesinden vazgeçmesini, Allah’ın takdirine riayet etmesini, İlhanî geleneğe uymasını istemiştir. Şahruh’un bu
teklifinden, Osmanlı’nın ülüş sistemi uyarınca kardeşler arasında devletin bölünmüş olmasını istediğini anlayabiliriz.
Mehmed Çelebi’nin Şahruh’a cevabı ise Osmanlı Devleti’nin merkeziyetçi bir devlet yapısına bürünmeye başladığını
açıkça göstermektedir. Mehmed Çelebi mektubunda şu ifadeleri kullanmıştır: “Söylediklerinize uymak isteriz amma,
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri bu iş tecrübelerle töre olarak yerleşmiştir. Saltanat ortaklık kabul etmez. …İki
derviş bir kilime sığar, lakin iki padişah bir iklime sığmaz…” bkz. Akman, a.g.e., s.141-142.
44 Yıldırım Bayezid esir düştükten sonra kendisiyle beraber ordu merkezinde bulunan Musa ve Mustafa’nın
buldurulmasını Timur’dan rica etmiş ve bunlar aranmış; ancak Musa bulunmasına rağmen Mustafa bulunamamış ve
bundan dolayı kaybolduğuna hükmedilmişti. Hâlbuki Timur etrafa gönderdiği fetihnâmelerde Bayezid’in iki oğlunu esir
aldığını ifade ediyordu. Bkz. Uzunçarşılı, a.g.e., c.1, s.366-368.
45 Aşıkpaşazade bununla ilgili şöyle bir ifade kullanmıştır: “Selanik’te bir sahtekâr vardı ki, ben Bayazıd Han’ın oğlu
Mustafa’yım derdi.” Bkz. Aşıkpaşazade, a.g.e., s.93. Müneccimbaşı ise şöyle bahseder: “Selânik havalisinde bir şahıs
‘Ben Timur vak’asında kaybolan şehzade Mustafa Çelebi bin Bayezid’im.’ diyerek ortaya çıktı. Karnının üzerindeki
iyileşmiş bir yaranın izini de gösterip ‘Bu yara, Timur cenginde olmuştur.’ dedi.” bkz. Müneccimbaşı Tarihi, a.g.e., c.1,
s.198. Mustafa isimli bu âsiye her ne kadar “düzmece” dense de Rumeli emirlerinin ve askerlerinin çoğunlukla ona
katılmaları onun hanedan soyundan olan Mustafa Çelebi olduğunu göstermektedir. Fakat devlet katında bulunanlar
iktidarı muhafaza etmek ve halkın iktidara bağlılığını temin etmek amacıyla Şehzade Mustafa’ya “düzmece” demişlerdir.
Bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, c.1-2, (sad. Neşet Çağatay), TTK Basımevi, Ankara, 1992, s.35.Osmanlı’da
düzmece diye nitelendirilen başka şehzadeler de ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri II. Selim döneminde Selim’in oğlu
Şehzade Süleyman olduğunu iddia eden bir şahıstır ve yakalanarak öldürülmüştür. Bkz. Mustafa Naîmâ Efendi, Târih-i
Nâ’îmâ, (Haz. Mehmet İpşirli), c.1, TTK Basımevi, Ankara, 2014, s.155. Bir diğer hâdise de Kanuni döneminde
yaşanmıştır. Şehzade Mustafa’nın katledilmesinden sonra Mustafa’ya benzerliği bulunan bir şahıs etrafındakilerin de
kandırmalarıyla isyan çıkartmış; ancak bu kişi de yakalanarak idam edilmiştir. Bkz. İbrahim Peçevî, Peçevî Tarihi, (çev.
Murat Uraz), Neşriyat Yurdu Yay., İstanbul, 1968, c.1-2, s.182.
46 Bizans kaynaklarından(Dukas ve Chalkokondyles) anlaşıldığına göre, I. Mehmed ölmeden, çocuklarını bir iç harpten
ve mukadder bir ölümden kurtarmak gayesiyle birtakım tedbirler almıştı: Mustafa Anadolu’da, büyük oğlu Murad
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1142 Muhammet Nuri TUNÇ
kabul etmeyince47 Bizans, Mustafa’ya askeri destek de vererek onu serbest bıraktı. Mustafa’nın
kuvvetlerine bir kısım Türk beyleri48 de katılmıştı. Yapılan ilk mücadele sonunda Vezir Bayezid
Paşa, Mustafa’nın kuvvetleri tarafından mağlup olmuş ve paşa katledilmiştir. Bu olaydan sonra
Mustafa hükümdarlığını ilan etmiştir. II. Murad’ın iktidarı tehlike altına girmişti. Dış mihrakların
da desteğini alan Mustafa, Anadolu tarafına geçtikten sonra Cüneyd Bey ile işbirliği yaparak
mücadelesine devam etti. Ancak bazı komutanların üstün çabalarıyla Mustafa yakalandı ve sıradan
bir âsi gibi idam edildi49.
II. Murad döneminin bir diğer hanedan içi katl hâdisesi, Sultan Murad’ın küçük yaştaki
kardeşi Şehzade Mustafa’nın isyan vak’ası sonrası yaşanmıştır. Sultan Murad hükümdar olduktan
sonra kardeş katli uygulamasını gerçekleştirmeyerek kardeşleri Yusuf ve Mahmud’u Bursa’daki
saraya yerleştirdi, diğer kardeşi Mustafa’yı da Hamideli sancakbeyliğinde bıraktı. Ancak,
öldürülmekten korkan şehzade Mustafa, Karamanoğulları yanına sığınmıştı50.
Düzmece Mustafa olayındaki tutum ve hareketlerinden dolayı Bizans’a karşı öfke duyan
Sultan Murad, Bizans’ın cezalandırılması gerektiğine inanıyordu ve öç almak maksadıyla
İstanbul’u muhasara etti51. Bu muhasaradan kurtulmak isteyen imparator, şehzadenin lalası
Şarabdar İlyas’a mektuplar yazdı ve ona çokça altın gönderdi ve bu para ile asker toplamasını
bildirdi. Hem lalasının hem de dış mihrakların tesiri altında kalan Şehzade Mustafa, âsi durumuna
düşmüştü. Şehzade Mustafa, Bizans’tan ve sonrasında Germiyanoğlu ve Turgutlu Türkmenlerinden
aldığı yardımla Bursa üzerine yürüdü; ancak Bursa halkı Sultan Murad’a biat ettiklerini belirterek
Şehzade Mustafa’yı kabul etmediler. Şehzade Mustafa bunun üzerine İznik kalesini kuşattı.
İstanbul’un muhasarası ile meşgul olan Sultan Murad durumu öğrenince kuşatmayı kaldırdı ve
İznik’e doğru hareket etti. Şehzade Mustafa’yı oyalamak maksadıyla İznik valisi Ali Bey’e kaleyi
teslim etmesini; ama Şehzade’yi orada oyalamasını bildirdi. Sultan Murad aynı zamanda çeşitli
vaadlerle Şarabdar İlyas’ı52 da yanına çekti. Sultan Murad’ın tedbirlerinden bihaber bulunan
Şehzade, Sultan Murad’ın İznik’e gelmesinden kısa bir süre sonra yakalanarak idam edildi 53. Bir
şehzade isyanı daha böylelikle son bulmuş oluyordu; lakin görüldüğü üzere İstanbul muhasarası bu
sayede kalkıyor ve bu olaydan nemalanan Bizans oluyordu.
Osmanlı’da, kundaktaki bir şehzadenin katledilmesi hâdisesinin ilk örneği Fatih Sultan
Mehmed döneminde yaşanmıştır. Babası ve dedesi devirleri, Osmanlı’daki iktidar mücadelesinin
en yoğun yaşandığı, iç ve dış mihrakların bu mücadeleye en çok müdahil oldukları dönemlerdi.
Rumeli’de bey olacaklar, 8 yaşındaki oğlu Yusuf’la 7 yaşındaki oğlu Mahmud Bizans’la yapılan anlaşma gereğince
Bizans İmparatorunun yanına verilecekti. Bkz. İnalcık, a.g.m., s.92
47 Elçilerin bu teklifine vezir Bayezid Paşa, padişah namına; “Müslüman evlâdının Müslüman olmayanlar nezdinde
terbiyesi, Peygamber’in şerîatine gayr-ı muvâfık ve mugayîr bulunduğu ve efendisinin imparatora lütfen bu vesâyetten
vazgeçerek kendisiyle iyi münasebetlerde bulunmasını ricâ eylediği” cevabını vermiştir. Bkz. Hammer, a.g.e., c.1, s.440.
48 Mustafa Çelebi’nin isyanı, Osmanlı tarihinde, askerî ve idarî sınıfı ellerinde tutmak isteyen iki önemli grubun
mücadelesine sahne olması açısından hayatidir. Eski bir maziye dayanan ve kendileri tamamen Türk olan azaplar,
Rumeli’nin Türk ekâbiri ve Türk akıncıları Mustafa Çelebi’nin yanında yer alırken; yeniçeriler ve Enderunlu ekâbir
Sultan Murad’ı desteklediler. Yani Murad’la Mustafa’nın mücadelesi bir bakıma Türkler ile kapıkullarının
mücadelesiydi. Bkz. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Tarihi-1, Cem Yayınevi, İstanbul, 1995, s.304.
49
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.367-387.
50 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.391.
51 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.1-2, s.35.
52Şarabdar İlyas Şehzade Mustafa’yı gafil avlamıştır. Bu olayı Aşıkpaşazade şöyle anlatır: “Bunlar burada savaşta iken
Şarabdar İlyas, Mustafa’yı tuttu. Kucağına aldı. At üzerinde Mustafa: ‘Hey lala! Beni niçin tutarsın.’ der. Hain İlyas:
‘Kardeşine götürürüm.’ der. Mustafa: ‘Beni kardeşime götürme ki bana kardeşim kıyar.’ der. Şarabdar İlyas sustu.
Oğlanı aldı gitti. Padişaha karşı götürdü. Kardeşi dahi cellâda buyurdu. O dahi buyruğu yerine getirdi.” Bu olay sonrası
Şarabdar İlyas’ın kendisine yöneltilen, “Senin, bu Mustafa, efendinin oğlu değimliydi ki tuttun, onu öldürmeye verdin.”
sorusuna “Görünüşte ben günahkâr oldum. Ancak bu ikisi bu ülkede olsalar zararları büyük olurdu.” şeklinde verdiği
yanıt nizam-ı âlem anlayışı bakımından önemlidir. Bkz. Aşıkpaşazade, a.g.e., s.99.
53 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.392-393. Müneccimbaşı, a.g.e., c.1, s.204-206. Aşıkpaşazade, a.g.e., s.97-99.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1143
Ayrıca Düzmece Mustafa isyanında baş gösteren Türk ümerası ile devşirme ümerası arasındaki ilk
rekabet emareleri Fatih döneminin çeşitli hâdiselere gebe olduğunun habercisi idi. Fatih’in iki defa
cülus etmesinin de olay örgüsü içerisinde ayrı, önemli bir yeri vardı. Osmanlı merkeziyetçiliğini
disiplinli bir şekilde ortaya koymaya çalışan Sultan Mehmed’in ilk icraatlarından biri henüz
kundakta bulunan kardeşi Ahmed’i54 boğdurarak55 saltanat hakkını garanti altına almak oldu56.
Sultan Mehmed’in böyle bir karar almasında dönemin şartlarının etkili olduğu muhakkaktır.
Fatih döneminde gerçekleşen bir diğer hanedan içi katl hâdisesi, İstanbul’un fethi esnasında
Bizans Sarayı’nda bulunan Şehzade Orhan’ın57 öldürülmesi olayıdır. Sultan Mehmed, hükümdar
olduktan sonra Bizans ve Sırplarla olan antlaşmaları yenilemiştir. Bu antlaşmalardan biri de Bizans
sarayında bulunan Şehzade Orhan’ın esaretine karşılık Bizans’a her yıl üç yüz bin akçe ödenmesi
ile ilgili antlaşmadır58. Bu antlaşmaya rağmen Bizans, sürekli bu şehzadenin elinde bulunması
durumundan istifade etmeye çalışmıştır. Şehzade için verilen tahsisatın arttırılmasını aksi takdirde
şehzadeyi Rumeli’ye salıverecekleri tehdidinde bulunuyorlardı. İstanbul’un fethi esnasında bu
şehzade kimi kaynaklara göre İstanbul’un düşeceğini anlayınca rahip kılığında İstanbul’dan
kaçmak isterken bir asker tarafından yakalanmış ve başı kesilerek Sultan Mehmed’e sunulmuştur59.
Kimi kaynaklara göre ise yakalanacağını anlayınca kendini surlardan atarak öldürmüştür60. Halil
İnalcık ise Şehzade Orhan’ın Fatih tarafından ortadan kaldırıldığını iddia etmektedir61. Bu olayın
bir hanedan içi katl hâdisesi olması ihtimali düşüktür. Çünkü büyük ihtimal Şehzade Orhan, iktidarı
muhafaza amaçlı padişah tarafından katlettirilmemiş, ya intihar etmiş ya da ödül almak isteyen bir
asker tarafından katledilmiştir. Eğer şehzade, esir olarak yakalanır, Sultan’a götürülür ve Sultan’ın
emriyle katlettirilmiş olsaydı bu kategoride değerlendirilebilirdi. Ya da Fatih’in, Şehzade Orhan’ın
öldürülmesi ile ilgili bir emri var ise bu kategoride değerlendirmek mümkündür.
Osmanlı’nın ihtişamlı döneminin, ihtişamına gölge düşürebilecek mahiyette bir olay olan
II. Bayezid ile Cem Sultan arasındaki taht mücadelesi, Fatih Sultan Mehmed’in vefatı sonrası II.
Bayezid’in hükümdar olmasıyla birlikte Cem Sultan’ın tahtta hak iddia ederek isyanı ile başladı.
Önce Karamanoğulları’na, oradan Mısır’a, sonra da Rodos’a sığınan Cem Sultan bir daha da
Anadolu’ya dönemedi. Rodos’tan Fransa’ya götürüldükten sonra Papa’nın siyasi amaçları için
kullanmayı düşündüğü Cem, İtalya’ya getirilerek bir süre Papa’nın yanında kaldı. Papa öldükten
bir süre sonra da burada, yeni papa tarafından zehirletilerek öldürüldüğü sanılmaktadır. II. Bayezid,
Cem Sultan’ı her ne kadar da yüksek bir meblağ ödeyerek getirtmek istemişse de başarılı
olamamıştır62. Bu olay bir hanedan içi katl hâdisesi değildir; ama Cem Sultan’ın oğlu Oğuz Han’ın
katli hâdisesi bu kategoride değerlendirilebilir. Sultan II. Bayezid, Cem Sultan olayı vuku’
54 Şehzade Ahmed, II. Murad’ın İsfendiyaroğlu’nun kızıyla evliliğinden dünyaya gelmişti. Şehzade Ahmed’in annesi,
Candaroğlu II. İbrahim Bey’in kızı, İsfendiyar Bey’in torunu Hatice Halime Hatun’dur. Bkz. Mehmet Akman, a.g.e., s.62
55 Sultan Mehmed, kardeşini boğması için Evrenosoğlu Ali’yi memur etmişti. Evrenosoğlu Ali, şehzadeyi harem
dairesindeki hamamda boğdu. Ali’nin bu vazifeyi icra etmesi kendisinin de canının alınmasına neden oldu. Ali,
Şehzadenin boğulmasından bir gün sonra idam edilmiştir. Hammer bu durumu Sultan Mehmed’in üzerindeki bu
sorumluluğu başkasına yüklemeye çalışmasına bağlıyor. Bkz. Hammer, a.g.e., c.1, s.524.
56 Aşıkpaşazade, a.g.e., s.136. Müneccimbaşı, a.g.e., c.1, s.246. Akman, a.g.e., s.62-66. Mumcu, a.g.e., s.173. Haldun
Eroğlu, Osmanlı’da Şehzadelik Kurumu, Akçağ Yay., Ankara, 2004, s.203. Pakalın, a.g.e., s.56.
57 Şehzade Orhan’ın kimin oğlu olduğu ile ilgili kesin bir bilgi henüz elde edilememiştir. Uzunçarşılı, Şehzade Orhan’ın
Çelebi Mehmed’in oğlu değil, Emir Süleyman’ın oğlu olduğunu iddia ediyor. Halkondil ise Orhan’ın Emir Süleyman’ın
torunu olduğunu iddia ediyor. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., c.1, s.455. Neşri ise; “Kalede Osmanoğlu geçinir bir
düzme var idi.” diyerek onun hanedan üyesi olmadığı yazmıştır. Bkz. Mehmed Neşri, a.g.e., c.2, s.707.
58 Halil İnalcık, “Mehmed II”, TDVİA, c.28, Ankara, 2003, s.397. Uzunçarşılı, a.g.e., c.1, s.454.
59 Bu bilgiyi Dukas nakletmektedir. Bkz. Mehmet Akman, a.g.e., s.69. Aynı şekilde Müneccimbaşı, fetih günü hanedan
üyesi olduğunu iddia eden bir kişinin yakalanarak öldürüldüğünü yazmıştır. Bkz. Müneccimbaşı, a.g.e., c.1, s.262.
60 Bkz. Hammer, a.g.e., c.1, s.559. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1, s.489.
61 İnalcık, a.g.m., s.405.
62 Mahmut H. Şakiroğlu, “Cem Sultan”, TDVİA, c.7, Ankara, 1993, s.284. Zinkeisen, a.g.e., c.2, s.354.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1144 Muhammet Nuri TUNÇ
buluncaya kadar yeğeni Oğuz Han’ı denetimi altında tutmuştu; fakat bu olaylar cereyan edince
önce Cem Sultan’ı destekleyen Gedik Ahmed Paşa’yı katletmiş, sonra da yeğeni Oğuzhan’ı
İskender Paşa’ya63 katlettirmiştir. Cem Sultan’ın diğer oğlu Murad da önce Mısır’a sonra da
babasının izinden Rodos’a iltica etti ve orada Hıristiyan oldu. Rodos’un fethi esnasında Murad ve
oğulları katledilmiştir64.
Babası II. Bayezid’i tahttan indirerek hükümdar olan Yavuz Sultan Selim’in babasını
Dimetoka’ya gönderdikten sonra zehirleterek öldürdüğü yollu iddialar mevcuttur. Bayezid saltanatı
oğluna terk ettikten sonra yıllık iki milyon akçe tâyiniyle, hizmetinde Rumeli Beylerbeyi Hasan
Paşa, Defterdar Kasım Çelebi ve Tabib Ahî Çelebi olmak üzere, Dimetoka’ya gönderildi. Bayezid
daha Dimetoka’ya varmadan Çorlu civarında ansızın vefat etti. II. Bayezid’in vefatı çeşitli
kaynaklarda farklı nedenlerle izah edilmektedir. Hastalanarak öldüğü65, ıstıraptan öldüğü yolunda
iddialar bulunmakla birlikte konumuzu ilgilendiren iddia Bayezid’in, oğlu Selim tarafından
zehirletildiği iddiasıdır66. Bu iddiaya göre, Bayezid’in Dimetoka’ya giderken ağır davranması ve
tekrar saltanatı ele geçireceği ihtimalinin varlığı sebebiyle, Selim, Bayezid’in hekimbaşısı
vasıtasıyla babasını zehirletmiştir. Bazı kaynaklarda yer alan bu iddia hanedan içi katl
hâdiselerinden birinin daha zuhur etmiş olabileceğini gösterir.
Osmanlı’da tahtı ele geçirme arzusunun en şedid örneklerinden birisi II. Bayezid’in
oğulları arasında yaşanmıştır. II. Bayezid’in Abdullah, Şehinşah, Alemşah, Mahmud ve Mehmed
adlı oğulları babalarının sağlığında ölmüşlerdi. II. Bayezid’in yaşının ilerlediği dönemlerde yaş
sırasıyla; Ahmed, Korkud ve Selim adlı oğulları hayattaydı67. Şehzadelerden Ahmed Amasya
sancakbeyliğine, Korkud Manisa sancakbeyliğine ve Selim de Trabzon sancakbeyliğine
gönderilmişlerdi. Osmanlı’da saltanat teamülleri uyarınca Selim’in hükümdar olma olasılığı diğer
iki kardeşine göre çok düşüktü. Çünkü diğer iki kardeşi kendisine göre payitahta daha yakınlardı ve
babaları öldüğünde onlardan biri Selim’e göre payitahta daha erken varacaktı. Selim’in ilk
çekişmesi kardeşi Ahmed ile oldu. Selim’in oğlu Süleyman’ın sancağa atanması esnasında
Ahmed’in lehinde kararlar alınması68 ve bu kararların alınmasında Ahmed ve onu destekleyen
63 II. Bayezid İskender Paşa’ya şöyle emretmektedir: “Kulum İskender, biti sana vâsıl olduğu gibi bilesin ki Gediği
depeledim. Gerektir ki sen de Cem’in oğlunu mecâl vermeyib boğdurasın ki gayet mühimdir amma bir ehad vâkıf olmaya
şöyle bilesin alâmet-i şerîf üzere itimad kılasın tahrîren fî evâhir-i şehr-i şevvâl sene seb’a ve semanîn ve semânemie.”
Bkz. Akman, a.g.e., s.71.
64Uzunçarşılı, a.g.e., c.2, s.175. Şehzade Murad ve oğullarının katli siyaseten katl değil de Şer’i hukuka göre
irtidâd(dinden dönme) suçu ile açıklanabilir. İrtidâd suçunun cezası ölümdür. Böyle kişilere, varsa şüpheleri izah edilir ve
yeniden Müslüman olması teklif edilir, hatta bunun için bir süre tanınır. Eğer kişi Müslümanlığa dönmezse erkekler için
aslî ceza uygulanır yani idam edilir, kadınlar için ise bedelî ceza uygulanır yani Müslüman oluncaya kadar hapis cezası
uygulanır. Bkz. Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, c.1, FEY Vakfı Yay., İstanbul, 1990 ,
s.113.
65 Bu ihtimal göz ardı edilmemelidir. Çünkü Bayezid’in tahttan çekilme isteği göstermesinin en önemli sebepleri arasında
Şehabeddin Tekindağ, “Bayezid’in Ölümü Meselesi”, Tarih Dergisi, Sayı:24, İstanbul, 1970, s.1-14. Benzer iddiayı
belirten eserler için bkz. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, s.440. Peçevî, a.g.e., s.229. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.2,
s.245. Hammer, a.g.e., c.2, s.388. Akman, a.g.e., s.75. Eroğlu, a.g.e., s.204. Mumcu, a.g.e., s.176.
67 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.2, s.234. Akman, a.g.e., s.73.
68 Müneccimbaşı bu durumu şöyle yazmıştır: “Selim, oğlu Sultan Süleyman rüşdüne erdiğinde babasından oğlu için bir
sancak istedi. Bayezid Han da bu arzusunu kabul edip, Şebinkarahisar diye maruf olan Şarkî Karahisar’ı Sultan
Süleyman’a verdiler. Ancak burası Sultan Ahmed’in eyaletine bitişik olduğundan Sultan Ahmed buna razı olmadı ve
veziri Yularkasdı Sinan Bey’i babasına gönderip, Sultan Süleyman’a başka bir yerin sancak verilmesini ricada bulundu.
Bayezid Han, oğlunun bu ricasını kabul edip Sultan Süleyman’a Bolu Sancağını verdi. Fakat Sultan Ahmed, Bolu’nun
hem saltanat merkezine yakın hem de yol üstünde olduğunu ileri sürerek buna da razı olmadı ve başka bir yerin verilmesi
ricasında bulundu. Bayezid Han, Sultan Ahmed’i çok sevdiklerinden veliahd tayin etmişlerdi. Hatırını kırmayıp Sultan
Süleyman’a Kefe Sancağını verdiler.” Bkz. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, .421-422.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1145
saray ümerasının oynadığı rol69 Selim’in Ahmed’e karşı tepkisinin önemli sebeplerindendir.
Şehzade Ahmed’in padişah yapılacağına kanaat getiren Selim önce Kefe’ye sonra da Rumeli’ye
geçti. Şehzade Ahmed itidalli duruşuyla saraydakilerin hürmetini kazanmıştı; ama Selim doğuda
İran ve Gürcüler ile yaptığı mücadelelerde70 gösterdiği başarılar ve sert kişiliği ile yeniçerilerin
hürmetini kazanmıştı. Şehzade Selim’in Rumeli’ye geçmesi ile birlikte, Şehzade Ahmed ve
taraftarları Selim’in üzerine asker sevk edilmesini istediler. Ancak Selim, âsi olmadığını
bildiriyordu. Ayrıca babasıyla yaptığı sözleşmede şehzadelerinden hiçbirinin veliahd
yapılmayacağı maddesine yer verdirmişti. Ancak şehzade Şehinşah’ın vefatı Sultan Bayezid’i çok
etkilediği için Sultan, tahttan çekilmeye71 karar verdi. Ahmed taraftarları, Selim ile yapılan
sözleşmeye uymayarak Ahmed’i İstanbul’a çağırttılar. Bu durumu öğrenen Selim ordusuyla
Çorlu’ya geldi; ama babasına mağlup olarak geri çekildi. Ahmed’in hükümdarlığı kesin gibi iken
yeniçerilerin Ahmed’i istemediklerini açıklamaları72 üzerine Ahmed Anadolu’ya çekildi. Selim
aleyhtarları bunun üzerine Korkud’u desteklediler; ama yeniçeriler Selim’i istemekte direttiler. Bu
durum karşısında başka bir çare bulamayan Sultan Bayezid, oğlu Selim’i İstanbul’a davet etti ve
Şehzade Selim 1512 yılında yeni hükümdar oldu73. Bu süreç aynı zamanda Sultan Selim
hükümdarlığının ilk yıllarında meydana gelecek gelişmelerin habercisi niteliğindeydi.
Sultan Selim, hükümdarlığının ilk zamanlarında kardeşlerini katletme gibi bir niyet
gütmedi74. Ancak ağabeyi Ahmed, Selim’in hükümdar olmasının hemen sonrasında Konya’ya
giderek Sultan Selim’e karşı hazırlıklara başladı. Şehzade Ahmed’in oğlu Alaaddin ise Bursa’ya
gelerek şehri işgal etti. Sultan Selim bu işgali öğrenince Anadolu tarafına geçmişse de Alaaddin
kaçarak Mısır’a75 kadar gitti. Şehzade Ahmed ise Konya’dan Malatya’ya, oradan da Amasya’ya
gitti.
69 Şehzade Ahmed aynı şekilde kardeşi Korkud’un da Manisa’dan Antalya’ya naklolunmasında rol oynamıştır. Bu
durumdan müteessir olan Korkud bir ara Mısır’a gittiyse de af dileyerek tekrar Antalya’ya dönmüştür. Bkz. Uzunçarşılı,
a.g.e., c.2, s.235-236. Bu durumu Müneccimbaşı şöyle izah ediyor: “Sultan Korkud babasına gücenip eyaleti olan Teke
İli’ni bırakıp Mısır’a gitti. Buna babasının Sultan Ahmed tarafına meyletmesi ve saltanatı ona bırakmak istemesi sebep
oldu. Bu yüzden Sultan Korkud’da babasına karşı bir kırgınlık peyda oldu. Buna bir de eyaleti olan Aydın ve Manisa’dan
Teke İli’ne nakledilmesi eklenince, kırgınlığı daha da arttı.” Bkz. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, s.419-420. Korkud’un
Mısır’a gitmesi ve sonra geri dönmesi hâdisesi padişahın öldüğü haberinin yayılmasına sebep olmuş ve Anadolu’da
özellikle de Korkud’un eyaleti Teke’de Kızılbaş hareketi artmıştı. Bkz. Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.1-2, s.56.
70 Şehzade Selim’in Kızılbaşlarla ve Gürcülerle yaptığı mücadele babası Sultan Bayezid’in hoşuna gitmiyordu. Sultan
Bayezid oğluna azarlayıcı mektuplar yazarak şunları belirtmişti: “Ol diyarda zamanlı ve zamansız savaş ve uğraşa
atılırmışsın. İhtiyat yolunu tutup yönetiminde bulunan ilin korunmasıyla yetinesin. Düşmanlarımızın arttırılmasına
rızamız yoktur.” Bu sözler elbette ki Şehzade Selim’i üzüyordu. Bkz. Hoca Sadettin, a.g.e., c.2, s.13.
71 Sultan II. Bayezid şöyle demişti: “Rızâ ve murâdım maksûd ise benim pâdişâhlık itmege mecâlim kalmadı. İhtiyarımla
saltanatı oğlum Ahmed’e virdim. Min ba’d pâdişâhınuz oldur tedârükin eylen.” Bkz. Celâl-zâde Mustafa, Selim-nâme,
(Haz. Ahmet Uğur - Mustafa Çuhadar), ME. Basımevi, İstanbul, 1997, s.141.
72 Yeniçeriler Şehzade Ahmed’i Şahkulu İsyanı’nda devlet namus ve haysiyetine uygun davranmadığını, bu durumun da
Osmanlı Devleti’ni rezil ettiğini belirtmişlerdir. Bkz. Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.1-2, s.58.
73 Ayrıntılı bilgi için bkz. Faruk Söylemez, “Yavuz Sultan Selim’in Taht Mücadelesi”, Erciyes Ünv., Sosyal Bilimler
Suriye’ye oradan da Kahire’ye gitmiş ve Memlük Devleti’ne sığınmışlardır. Bunlardan Süleyman Kahire’ye vardığında
Sultan Kansu Gavri buna ikramda bulunmuş ve kendi elbiselerinden giydirmiştir. Süleyman, babasının Sultan Selim’den
kaçtığını, onun da Mısır’a gelmek istediğini; ama sonra Şah İsmail tarafına gittiğini söylemiştir. Şehzade Ahmed’in
Mısır’a iltica eden üç oğlundan Alaaddin ve Süleyman taun hastalığından hayatlarını kaybettiler. Kasım ismindeki oğlu
ise önce Suriye’ye sonra tekrar Mısır’a kaçarak izini kaybettirdi. Mercidabık Zaferi’nden sonra da bulunamayan Kasım
bir süre sonra(1518) yakalanarak zindana atılmış ve sonra da boğdurulmuştur Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Memlûk
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1146 Muhammet Nuri TUNÇ
Meydana gelen bu hâdiseler, Sultan Selim’i, oğlu Süleyman haricinde hanedan üyesi
bırakmama kararını almaya sevk etti76 ve Sultan Selim, Bursa’ya gelerek öncelikle elinde bulunan
biraderleri Şehinşah, Âlemşah ve Mahmud’un oğullarını77 boğdurdu. Daha sonra kardeşi
Korkud’un saltanatla ile ilgili niyetini anlamak için devlet adamları ağzından ona nabız yoklayıcı
mektuplar78 yazdırdı. Şehzade Korkud, kendisini saraya davet eden bu mektuplara olumlu cevaplar
verdi. Şehzade Korkud’un saltanat ile ilgili niyetini belli etmesi Sultan Selim için katl sebebi
sayılarak üzerine yüründü. Sultan Selim Manisa’ya hareket ettikten uzun bir süre sonra79 bu haberi
alan Korkud, güçlükle Manisa’dan kaçmayı başarmış, Antalya sahillerine varıp oradan kaçmayı
düşünmüştür. Kaçış süreci binbir güçlükle geçen Şehzade Korkud, kendisine yardımcı olan bir
köylünün80 deşifre olmasıyla yakalanarak Bursa’ya getirilmek üzere yola çıkarılmıştır; ama
Bursa’ya varmadan Emed’de boğdurularak katledilmiş ve Bursa’da defnedilmiştir. Piyale de onun
türbedarlığına getirilmiştir81.
Sultan Selim, Şehzade Korkud’un katledilmesinden sonra devlet adamlarının ağzından
mektuplar yazarak nabız yoklama, saltanat hırsını ortaya çıkartma hilesini Şehzade Ahmed’e de
uyguladı. Mektuplarda, şayet payitahta gelirse her türlü yardımın yapılacağı vaadinde
bulunuluyordu. Bu arada Şehzade Ahmed’e desteği bilinen Koca Mustafa Paşa da idam edilmişti.
Şehzade Ahmed, mektuplara aldandı82 ve Bursa’ya doğru ordusuyla birlikte hareket etti. Şehzade
Ahmed Bursa’ya geldiğinde aldatıldığını anladıysa da artık kaçacak fırsatı yoktu. Yapılan
Sultanları Yanına İltica Etmiş Olan Osmanlı Hanedanına Mensub Şehzadeler”, Belleten, c.XVII, Sayı:68(Ekim
1953)’den ayrı basım, TTK Basımevi, Ankara, 1953, s.531-532. Şehzade’nin Murad ismindeki oğlu ise Acem diyarına
sığındı ve orada hayatını kaybetti. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, s.456.
76 Âli Tarihi’ndeki bir bilgiye göre; II. Bayezid, Selim’den, kendisine karşı koymadıkça kardeşlerini öldürmeyeceğine
dair söz vermişti. Bkz. Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.1-2, s.79. Mumcu, a.g.e., s.175.
77 Solak-zâde bu konu ile ilgili şu bilgileri yazmıştır: “Padişah hazretleri dâimâ teyakkuz halinde idi. Dâimâ gerçek
haberler almakla meşgûl idi. Halkın dedikodusundan haberdar olunca, saltanat güzergâhını, fitne çöplüğünden
temizlemek tedârikinde oldu. Yani beş nefer birader-zâdeleri, Sultan Ahmed’in Anadolu’ya hücûmundan korkup,
Pâdişâhın himâyesine sığınmak üzere yanına gelmişlerdi. Bunlardan birisi Sultan Şehinşâh’ın oğlu Mehmed Han’dı. Bu
sırada Niğde Bey’i idi. Biri de Sultan Âlemşâh’ın oğlu Osman Şâh idi. O sırada Osmn Şâh da Çankırı Bey’i idi. Diğer
üçü de Sultan Mahmud’un oğulları idi. Bunlar Sultan Musa, Sultan Orhan ve Sultan Emir idi.” Bkz. Solak-zâde Mehmed
Hemdemî Çelebî, Solak-zâde Tarihi, c.2, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1989, s.5.
78 Bu mektuplarda şöyle yazıyordu: “Sultan Selim’e sığınan kardeş çocuklarının katledilmesi, Koca Sinan Paşa da
Şehzade Ahmed ile gizlice mektuplaştığı için öldürülmesi sebepleriyle askerler Sultan Selim’e sırt çevirip Sultan
Korkud’u tahta geçirmek istiyorlar.” Bkz. Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.1-2, s.80. “Sultan Selim Han’ın siyâset kılıcından
emîn olmağa mecâl yokdur. Alelacele saltanat tahtına gelip, teşrif edesiniz. Tâ ki cümlenin ittifâkı ile hilâfet ve saltanat
tahtı size lâyıktır.” Bkz. Solak-zâde, a.g.e., c.2, s.6.
79 Şehzade Korkud’un, Selim’in geldiği haberini geç almasındaki sebep, Sultan Selim’in Manisa üzerine gittiğini
herkesten saklayarak ava gittiğini belirtmesidir. Bkz. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, s.453.
80 Şehzade Korkud, Piyale adından bir yardımcısı ile kaçmıştı. Maksatları Teke diyarına gitmekti. Oraya doğru yola
çıktılar ve orada bir mağarada konakladılar. Çaresiz kaldıklarında yoldaşı olan Piyale mağaradan çıkarak, yiyecek almak
için şehzâdenin atına bindi. Yolda bir köylüye rastladı. Ona kendileri hakkında birçok bilgi verdikten sonra ondan yardım
istedi. Yardım karşılığında ona şehzadenin atını ve birkaç altın vermişti. Köylü şehre indiğinde üzerine binmiş olduğu
atın soylu bir kişiye ait olduğunu gören Türkmenler, bu atın Şehzade Korkud’a ait olduğunu anladılar ve köylü aracılığı
ile şehzadenin yerini öğrendiler. Bkz. Solak-zâde, a.g.e., c.2, s.7. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, s.453. Hammer, a.g.e., c.2,
s.404.
81 Solak-zâde, a.g.e., c.2, s.7. Müneccimbaşı, a.g.e., c.2, s.453. Şehzade Korkud katledildikten sonra onun bir oğlu da
Sahîh degil ise, Çerkese bendelikden ve Kızılbaş olub dînde efgendelikden ve dilenci olub sâzendelikden, kendü
karındaşım elinden şehîd olub, dünyâ yüzünde çekdügim şermendelikden, husûsâ bir hef’a cehâlet ilebunca fitne ve
fesâdlara sebeb ve bâ’is olduğum günâhlardan halâs olmak yeg gelür ki, Ahmed vebâlinden bir pâre kurtılub, Hakk
rahmetine lâyık ve sezâvâr olam.” Celâlzade Mustafa, a.g.e., s.169.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1147
muharebede mağlup olunca kaçmaya çalıştı; ama atından düşerek yakalandı ve Sinan Ağa
tarafından boğularak katledildi83.
Hanedan içi katl hâdiselerinin acı bir şekilde yaşandığı bir başka dönem de Osmanlı’nın en
ihtişamlı dönemlerinden olan Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Sultan Selim hayatını
kaybettiğinde sadece bir oğlu84 hayattaydı ve taht için ikinci bir adayın olmayışı Sultan
Süleyman’ın sorunsuz bir şekilde tahta geçmesini sağladı. Osmanlı padişahları içinde ülkenin
genişliği, hazinenin zenginliği ve görkemlilik yönünden doruğa ulaşanlarından ilki O olmuştur.
Yine düzenin bozulmasına(ihtilal-i âleme) neden olan durumlar da onun zamanında ortaya
çıkmıştır85. Onun döneminin iki önemli katl hâdisesi Şehzade Mustafa ve oğulları ile Şehzade
Bayezid ve oğullarının öldürülmesi hâdiseleridir. Bu hâdiselerden önce Mustafa’nın katledilmesi,
sonra da Bayezid’in İran’a sığındıktan sonra katledilmesi hâdiseleri gerçekleşecektir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın sekiz oğlu dünyaya gelmişti. Bunlardan ilki, onun veliahtlık
döneminde doğan Mustafa idi. Annesi, Süleyman’ın ilk gözdesi Mahidevran Hatun’du. Sultan
Süleyman’ın şehzadelik yıllarında Mahmud ve Murad adı verilen iki oğlu daha oldu. Padişahlık
döneminde ise yeni gözdesi Hürrem Sultan’dan(Roksalan) beş oğlu oldu. Bunlar sırasıyla Mehmed,
Selim, Abdullah, Bayezid ve Cihangir idi. Bunlardan Murad iki, Mahmud dokuz yaşlarında
hayatlarını kaybetti. Abdullah da yine küçük yaşta hayatını kaybetti. Mehmed 86 ise Manisa
sancakbeyi iken hayatını kaybetmişti87. Sultan Süleyman’ın geriye kalan oğulları Mustafa88,
Selim89, Bayezid90 ve Cihangir91’dir. Bu oğullardan Mustafa Manisa Sancakbeyi iken Kanuni’nin
eşi Hürrem Sultan ve damadı Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa’yı bertaraf ederek Hürrem’in oğulları
olan Selim veya Bayezid’i hükümdar yapmak arzusundaydılar. Bunun için bazı tedbirlere
başvurdular. İlk olarak Şehzade Mustafa yanlısı bir siyaset güden veziriazam Makbul İbrahim
83 Müneccimbaşı Tarihi, a.g.e., c.2, s.453. Solak-zâde, a.g.e., c.2, s.12. Hammer, a.g.e., c.2, s.407. Uzunçarşılı, Osmanlı
Tarihi , a.g.e., c.2, s.251.
84
Kanuni’nin bir erkek kardeşi olduğu söylenir. Bu çocuk, Sultan Selim’in şehzadeliği sırasında bir cariyesinden
olmuştur. Ancak Selim, cariyeyi daha önce birisine nikâhladığı için doğum gizli tutulmuş ve çocuk saraya alınmıştır.
Tahta çıktıktan sonra durumu öğrenen Sultan Süleyman, onu Yemen Beylerbeyi yapmış ve Üveys Paşa adındaki bu
kardeşi 1545 yılında Yemen’de çıkan bir isyanda öldürülmüştür. Kanuni’ye, “Onu niçin fitne ihtimaline binaen
öldürtmediniz.” diye sorulunca “Gönlümdeki Allah korkusu o işe daima engel olmuştur.” derdi. Bu ifade eğer doğru ise
Kanuni’nin kardeş katline sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Bkz. Mumcu, a.g.e, s176 .
85 Şerafettin Turan, Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1997, s.18.
86 Şehzade Mehmed, Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın gözdesi idi. Şehzade Mehmed, Şehzade Mustafa’dan küçük
olmasına rağmen Mustafa’nın yerine Manisa Sancağı’na, Mustafa ise Amasya’ya tayin olunmuştur. Sultan Süleyman’ın
veliahd olarak Mehmed’i göstermek istediği anlaşılıyor. Ancak Şehzade Mehmed’in ölümü Sultan Süleyman’ın bu
planını bozmuştur. Sultan Süleyman vefat haberini duyunca çok üzülmüştür. Kanuni, Şehzade Mehmed’in ölümüne
“Şeh-zâdeler güzîdesi Sultân Muhammedüm.” mısrasıyla tarih düşmüştür. Bu mısrada Mehmed’e olan sevgisi açıktır.
Bkz. Ahmet Atilla Şentürk, Şehzâde Mustafa Mersiyesi, Büyüyen Ay Yay., İstanbul, 2014, s.34.
87 Turan, a.g.e., s.22.
88 Venedik Elçilerinin raporlarında Mustafa ile ilgili özetle, şu ifadeler yazılmıştır: Hükümdarın en büyük oğlu olan
Mustafa, Amasya sancakbeyliği yapmaktaydı. Çerkez asıllı Mahpeyker Hatun’dan dünyaya gelmiştir ve Hürrem Sultan,
oğlu Bayezid’i hükümdar yapmak istediğinden, Mustafa’yı sevmezdi. Ancak halk ve yeniçeriler, Mustafa’yı severdi ve
onun tahta geçmesini arzu ederdi. Çünkü Mustafa dürüsüt, cömert ve cesur olmasının yanı sıra hükümdarın ilk oğluydu.
Bkz. Erhan Afyoncu, Venedik Elçilerinin Raporlarına Göre Kanunî ve Şehzade Mustafa, Yeditepe Yay., İstanbul, 2014,
s.41-42.
89 Venedik Elçilerinin raporlarında Selim ile ilgili özetle, şu ifadeler yazılmıştır: Hürrem Sultan’dan olma Selim, Manisa
Sancakbeyliği yapmaktadır. Adaletli ve iyi biri gibi görünse de zaman zaman çok zalim olabiliyor. Cimri ve eğlenceye
düşkün olduğu ve şarap içerek sık sık kendini kaybettiği söyleniyor. Bkz. Afyoncu, a.g.e, s.40.
90 Venedik Elçilerinin raporlarında Bayezid ile ilgili özetle, şu ifadeler yazılmıştır: Onun yaşadığı yer Karaman.
İstanbul’dan beş günlük mesafede. Silah ve savaş adamı değil. Selim ile aynı annenin çocukları olsa da birbirlerini pek
sevmiyorlar ve Bayezid’in, Şehzade Mustafa’yı kardeş olarak ona tercih ettiği söyleniyor. Bkz. Afyoncu, a.g.e., s.40-41.
91 Venedik Elçilerinin raporlarında Cihangir ile ilgili özetle, şu ifadeler yazılmıştır: Hürrem Sultan’ın bir diğer oğludur.
Biraz kambur; ama çok zekidir. Kendisi sarayda, babasının yanında yaşamaktadır. Sultan ava, gezintilere çıktığında onu
da yanında götürmektedir. Bkz. Afyoncu, a.g.e., s.41.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1148 Muhammet Nuri TUNÇ
92 Solak-zâde, Şehzade Mustafa’nın çevresindekiler tarafından kışkırtıldığından bahisle şöyle der: “Şehzade Mustafa, o
zamanlarda kırk yaşlarını geçmiş, şanı yüce, ünvân sâhibi, ulûm ve maârifte, şehzâdelerin hased eylediğinden başka,
ekser asker halkı sevgilerinde yekdil, yekcihet ve yek-zebân bulunmakla, bazı bilgisiz sefih ve nice ahmak ve iz’ansızlar,
gönlü saf şahzâdeyi, yalnızlığında, hayrını istemek yüzünden hezâr türlü fesâda sevk edip, meşrebine muvafık sözler ile
yoldan çıkarırlar, tatlı dil döküp şöyle derlerdi: ‘Ulu babanız işten kalmıştır. Bundan böyle yerinden kımıldamaya
dermânı ve o mertebe güç ve kuvveti yoktur. … Rüstem Paşa ise senin kötülüğünü istemektedir. Şimdi bu fırsatta hemen
asker içine düşüp, başını kesersen, murâdının hususuna tanıktır. Umûmen askerin ise seni istedikleri su götürmez.’
diyerek derdli şehzâdenin aklını başından aldılar ve bu tarik ile bâtıl sevdâya düşürerek isyâna azmettirdiler.” Bkz.
Solak-zâde, a.g.e., s.229-230. Venedik elçilerinin raporları ise bu konu ile ilgili şu bilgileri vermektedir: Rüstem Paşa
buraya(Aksaray) varır varmaz, yanındaki yeniçeriler, gelecekteki hükümdarları Sultan Mustafa’yı selamlamak
istediklerini söylerler. Rüstem Paşa bunu duyar duymaz, bir şeyler olabileceğinden korktuğundan kimsenin yanından
ayrılmamasını, Konya’ya doğru onunla birlikte ilerlemesini emreder. Ancak bu emre rağmen yeniçeriler istediklerini
yapıp ve hepsi birlikte Amasya’ya doğru yürümeye başladılar. …Yeniçeriler Amasya’ya vardıklarında Mustafa’nın
ellerini öptüler. Mustafa kendilerini çok iyi karşıladı, hepsine çok iyi davrandı, bol miktarda erzak ve her birine bir altın
düka verdi…” Bkz. Erhan Afyoncu, a.g.e., s.78. Peçevî Tarihi’nde ise konu şöyle anlatılır: “Bazı rezil ve sefih kimseler
onu kandırmaya çalışarak: ‘Pederiniz kocaldı, seferden ve hareketten kaldı, bu mecburiyet karşısında vezir-i âzamı
serdar ederek sefere gönderdi. Arzuları ile sizi yerine getirmek istediğinde hilaf yoktur. Ancak buna Rüstem Paşa mani
olmaktadır. Varıp onun başını kesseniz ve askerin önüne düşseniz bütün askerler zâtensizi sever ve isterler. Koca padişah
dahi Dimetoka saraylarında geri kalan ömrünü itaat ve ibâdete sarf etsin…’ diye şehzadeyi kandırırlardı.” Bkz. Peçevî,
a.g.e., s.160. Bu ifadelerden Mustafa’nın kışkırtıldığı sonucu çıkmakla birlikte Rüstem Paşa’nın da olaylarda parmağı
olduğu sonucuna varılabilir.
93 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.2, s.402-403.
94 Kanuni, bu söylentilere inanmayarak, haberi getiren Şemsi Ağa’ya şunları demiştir: “Haşâ ki Mustafa Han bu tür
küstahlığı eylemeye cür’et etsin, bu makûle bir hareket ondan sudur bulsun. Nihâyet bazı fesatçılar ve gaddarlar böyle
uygunsuz ve ilişiksiz sözleri ortaya atıp durma olub satarlar. Halk ise birbirine beş katarlar. Zinhar bir dahî bunun
emsâli kıy u kâli dile getirib günaha girmeyin ve bu cins efsâneye vücûd getirmeyin” Bkz. Solak-zâde, a.g.e., s.230. Bkz.
Peçevî, a.g.e., s.160. Turan, a.g.e., s.35.
95 Padişahı üzen ve endişeye düşüren haber, askerlerin Mustafa’dan yana olmalarından çok, kendisinin artık sefere
çıkamayacak derecede “kocalmış” olduğu için tahttan ayrılarak Dimetoka’da ibadete çekilmesi yolunda yükselen dilekler
olmalıdır. Aynı zamanda Dimetoka’ya gönderilmek, II. Bayezid’in durumuna düşmek demekti. Bu ise Kanuni’nin kabul
edebileceği bir durum değildi. Bkz. Turan, a.g.e., s.36.
96 Hürrem Sultan’a göre, yeniçerileri dağıttığı paralarla, rüşvetle elde eden Mustafa, el altından İran Şahı Tahmasb ile de
anlaşmıştı. Ona göre, Şehzade Mustafa sağladığı bu iç ve dış destekle tahtı zorla ele geçirmeye çalışıyordu. Hürrem
Sultan bu iddialarını çeşitli mektuplara dayandırıyordu. Bkz. Şerafettin Turan, a.g.e., s.35. Şehzade Mustafa’nın
katledilmesi ile ilgili bir mersiye yazan Taşlıcalı Yahya ise Mustafa’ya atfedilen mektupları fesat ehlinin yazdığını
söylüyordu:
Bir iki egri fesâd ehli nitekim şemşîr
Bir iki nâme-i tezvîri kıldı katline tîr
Bkz. Şentürk, a.g.e., s.182. Müneccimbaşı da Kanuni’nin Hürrem ve Mihrimah Sultan tarafından kışkırtıldığını ileri
sürmektedir. Bkz. Müneccimbaşı, a.g.e., s.565.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1149
üzerine bizzat sefere çıkmaya karar verdi ve yanında oğlu Cihangir olmak üzere Üsküdar’dan
sefere çıktı. Yol üzerinde Şehzade Selim babasının elini öperek orduya katıldı. Ordu-yı Hümâyûn
Konya Ereğli civarında Akhöyük/Aktepe konağında konakladığında Şehzade Mustafa da orduya
katılmak üzere geldi. Aslında Mustafa’nın yanındakiler her ne olursa olsun ordugâha gitmemesini
istiyorlardı. Annesi Mahidevran Hatun da oğlunun ordugâha gitmesini istemiyordu. Buna rağmen
Mustafa, “Her ne olursa olsun, babasının buyruğuna uymak istediğini söyleyerek, kaderin
kendisini çekmekte olduğu yere doğru gitmeye karar vermişti.97” Ancak babasının çadırına
vardığında, kendisini karşılaması gereken saray memurları veya padişah yerine kendisini
öldürmeye memur edilmiş yedi dilsiz görünce dehşet içinde kaldı98. Dilsizler, Şehzadeyi boğmak
için epey çabaladılarsa da başaramadılar; ama Mahmut Ağa, şehzadeyi boğmayı başardı99. Daha
sonra da şehzadenin iki adamının başı kesildi100. Şehzade Mustafa’nın boğulması, onu destekleyen
ve hükümdar olarak görmek isteyen yeniçeriler ve çeşitli kesimler tarafından tepkiyle 101 karşılansa
da Sultan Süleyman, Rüstem Paşa’yı azlederek yerine yeniçerilerin sevdiği ve Mustafa’ya olan
yanlılığı ile bilinen Vezir Ahmed Paşa’yı veziriazamlığa getirerek bu hoşnutsuzluğu gidermeye
çalıştı102. Ancak bu olay II. Selim’in hükümdarlığının ilk günlerinde yeniçerilerin hoş olmayan
97 Turan, a.g.e., s.37. 1553 yılına ait Venedik elçilerinin raporuna göre; Şehzade Mustafa çadırını, Sultan Süleyman’ın
ordugâhının iki mil yakınına kurmuştu. Çadır kurulur kurulmaz, ordugâhtan üzerinde bir kâğıt olan ok, çadırın
bulunduğu yere atıldı. Kâğıtta “babasının yanına gitmemesi çünkü babasının onu öldürmek istediği” yazılıydı. Bkz.
Afyoncu, a.g.e., s.81.
98 Hammer, a.g.e., c.3, s.397. 1553 yılına ait Venedik elçilerinin raporuna göre ise; Şehzade Mustafa, Sultan’ın çadırının
dördüncü odasında Sultan Süleyman ile karşılaşır ve önünde saygıyla eğilir. Babası ise kendine; “Köpek herif, sen hâlâ
ne cüret ile beni selamlıyorsun!” diye bağırır. Bkz. Afyoncu, a.g.e., s.82.
99 Turan, a.g.e., s.39.
100 Peçevî, a.g.e, s.162. Solak-zâde, a.g.e., s.232. Hammer, a.g.e., c.3, s.397. Afyoncu, a.g.e., s.84.
101 Katl haberi orduya aksedince, yeniçeriler bu olayın sorumlusu olarak gördükleri Rüstem Paşa’nın cezalandırılmasını
istediler. Bkz. Hammer, a.g.e., c.3, s.397. Peçevî ve Solak-zâde, olay sonrası durumu şöyle izah eder; “Bir saat önce olan
izzet ve şefkat, bir anda ölüm, hüzün ve kederine tebdil edilmiş oldu. Yalnız kendi kullarının değil, bütün İslam
askerlerinin başına kıyamet koptu.” Bkz. Peçevî, a.g.e., s.162. Solak-zâde, a.g.e., s.234. Asıl tepki ise devrin şairleri
tarafından dile getirilmiştir. Bazı şairler “mekr-i Rüstem: 960/1553”, “katl oldu Sultan Mustafa: 960/1553” şeklinde
sözleriyle olaya tarih düştüler. Bkz. Solak-zâde, a.g.e, s.235. Kanuni’nin ordusunda bir asker olan Taşlıcalı Yahya ise,
yazdığı mersiyede bu olaya büyük bir tepki göstermiştir. Taşlıcalı Yahya üzüntüsünü ve öfkesini mersiyesinde şöyle dile
getirmiştir:
I. Bend’den; Meded meded bu cihânun yıkıldı bir yanı
Ecel celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1150 Muhammet Nuri TUNÇ
davranışlarını göz önüne alırsak, kolayca unutulan bir olay olmamıştır. Şehzade Mustafa’nın katli
sonrası, henüz 7,5 yaşında bulunan oğlu Mehmed de annesinden alınarak boğdurulmuştu103.
Kanuni Sultan Süleyman devrinin bir diğer hanedan içi katl hâdisesi Şehzade Bayezid’in ve
oğullarının katledilmesi hâdisesidir. Bu hâdisenin ortaya çıkması Şehzadelerin aralarındaki
çekişmeden olmuştur. Daha doğrusu Şehzade Bayezid’in hırsından veya kendisine haksızlık
yapıldığı düşüncesinden ortaya çıkmıştır denilebilir. Hürrem Sultan, 1558 yılında vefatına kadar,
hayatta kalan iki oğlunun birbirleriyle iyi geçinmelerini sağlayabilmişti. Ancak Hürrem Sultan’ın
vefat etmesi sonrası iki kardeş saltanat hırsı ile birbirine düştü104. Sultan Süleyman, 1558 yılında,
Şehzade Selim Manisa, Şehzade Bayezid de Kütahya sancakbeyleri iken Bayezid’i Amasya’ya,
Selim’i de Konya’ya tayin etmişti. Selim herhangi bir tepki göstermeksizin bu durumu kabul etti;
ancak Bayezid, payitahta yakın bir yerden uzak bir yere, hem de ağabeyi Mustafa’nın tayin
olunduktan sonra katledilmesine sebep olan bir yere gitmeye rıza göstermedi. Sultan Süleyman’ın
vezir Pertev Paşa aracılığıyla gönderdiği mektuplara da itibar etmediği gibi Pertev Paşa’ya ağır
sözler söyledi105. Şehzade Bayezid, bir süre sonra istemeyerek de olsa Amasya’ya gitti; ama oradan
ağabeyi Selim’e meydan okuyucu mektuplar, küçük düşürücü şeyler(peçe, çarşaf gibi) gönderdi.
Bayezid’in bu davranışları Kanuni’ye iletiliyor ve Bayezid’in Kanuni’nin nazarında itibarı
azalıyordu106.
Şehzade Bayezid ile Selim arasında zuhur eden husumetin yanı sıra sarayda iki şehzadenin
yandaşları arasında devlete zarar verecek boyutta rekabet vardı. Şehzade Selim’in maiyetinde
bulunan Lala Mustafa107, Rüstem Paşa aleyhdarı olduğu için bu çekişmede yer almış ve Selim’in
saltanatını temin etmek için Bayezid’e, onu, kışkırtan mektuplar yazmış ve Bayezid’in cevaben
yazdığı mektupları Sultan Süleyman’a ileterek Bayezid’i âsi göstermeye çabalamıştır. İşte bu
olaydan sonra şehzadelerin sancakları değiştirilmişti108.
Lala Mustafa’nın faaliyetleri sonucu, Şehzade Bayezid, Sultan Süleyman’ın gözünde âsi
durumuna düşmüştü. Sultan Süleyman, Bayezid üzerine sefere karar verdi. Şehzade Bayezid bu
hareketlenmeyi haber alınca, etrafına Türkmenlerden asker toplayarak Konya üzerine yürüdü ve
ağabeyi Selim ile muharebe etti; ancak muharebeyi kaybetti ve Amasya’ya kaçmak zorunda
kaldı109. Şehzade Bayezid, Selim ile mücadelesinde, Lala Mustafa’nın Selim’in yanında olduğunu,
kendisini bu yola sevk ettiğini anlamıştı; ama çok geçti, artık âsi durumuna düşmüştü. Babasına,
kendisinden af dilediğini belirten mektuplar yazdı110; ama mektupların çoğu Lala Mustafa
103 Busbeq’e göre, 1554 Mayıs’ında İbrahim Paşa adında bir Hadımağası tarafından boğulan Mehmed’in boğulmasında
Hürrem’in etkisi vardır. Bkz. Akman, a.g.e., s.96-97.
104 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.2, s.405.
105 Solak-zâde, a.g.e., s.262. Müneccimbaşı, a.g.e., s.580. Peçevî, a.g.e., s.206. Şehzade Bayezid’in bu davranışı üzerine
Sultan Süleyman, eğer geçimsizlikte ısrar ederler ise saltanatı, kız kardeşinin oğlu olan Mora Sancakbeyi Osman-Şah
Bey’e vereceğini söylemişti. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.2, s.406.
106 Peçevî, a.g.e., s.206.
107 Bir ara Bayezid’in hizmetinde de bulunmuş olan Lala Mustafa, Rüstem Paşa ikinci kez sadrazam olunca Safed
Sancağı’na tayin edilmişti. Ancak bir süre sonra Selim’e lala olarak atandı. Bayezid ise onun Selim’e yardımcı olmaması
için onu kendi yanına çağırmıştı. Lala Mustafa ise Bayezid’e bağlılığını bildirmiş; ama padişahın emrine itaatten
ayrılamayacağı için Selim’in yanına gideceğini bildirmişti. Ancak rakibi Rüstem Paşa’nın Bayezid’i desteklediğini
bildiğinden Selim ile anlaşarak Bayezid’i âsi duruma düşürmeye çalıştı. Selim’den bunu sağladığı takdirde vezirlik sözü
alan Lala Mustafa, hem Bayezid’i kışkırtarak onun yazdığı âsilik içeren mektupları padişaha iletiyor hem de padişahın
Bayezid’e gönderdiği mektupları ele geçirerek Bayezid’in mektubu getiren çavuşu öldürdüğü haberini saraya iletiyordu.
Bkz. Turan, a.g.e., s.55. Solak-zâde, a.g.e., s.266-269.
108 Turan, a.g.e., s.55. Uzunçarşılı, a.g.e., c.2, s.406.
109 Solak-zâde, a.g.e., s.269-272. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.2, s.407. Peçevî, a.g.e., s.209-210.
110 ŞehzadeBayezid, mektubunda babasına şöyle hitap etmişti;
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1151
tarafından padişaha ulaşmadan engellendi. Padişaha ulaşan mektuplarda ise Sultan Süleyman af
konusunda pek istekli davranmadı111. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Bayezid
yanına dört oğlunu almış, eşini ve bir çocuğunu da Amasya’da bırakarak Anadolu’nun doğusuna
doğru hareket etti. Erzurum’da Ayas Paşa’nın yardımını alarak112 İran topraklarına kadar ilerledi.
İran topraklarına girdiğinde Şehzade’yi, Şah Tahmasb, Esterâbad taraflarında düşmanları ile
mücadele içinde olduğu için karşılamamış, Şah Kulu Sultan karşılamıştı. Şah Kulu Sultan,
Şehzade’yi büyük bir hürmetle ağırlamıştı. Şah Tahmasb, bir Osmanlı şehzadesinin kendisine
sığındığı haberini duyunca, mücadelesini bırakarak Kazvin’e geldi. Şah Tahmasb, bu durumu bir
fırsat113 olarak görmüş ve Kazvin’de Şehzade ile buluştuğunda, onunla kucaklaşarak, ona büyük bir
hürmet göstermişti114. Şehzade ile konuşarak, şehzadenin askerlerini de çeşitli yerlere dağıtmış ve
Osmanlı ile yapılacak pazarlıklar konusunda Şehzade’yi savunmasız bırakmıştı115. Şehzade’nin,
Tahmasb’a sığındığını öğrenen Sultan Süleyman, Şehzade’nin teslimi konusunda, Tahmasb’a
mektup gönderdi. Tahmasp ise Şehzade’nin affını isteyen bir mektup gönderdi. Ancak, Sultan
Süleyman, Şah’ın isteklerini kat’i bir şekilde reddetti. Şah Tahmasb da Osmanlı ile aralarının
bozulmasından ise çeşitli ödünler116 kazanarak Şehzade’yi teslim etmeyi kabul etti117. Şah’ın
Şehzade’yi teslim etmeyi kabul etmesi üzerine padişah tarafından görevlendirilen Van Beylerbeyi
Hüsrev Paşa ve Kapıcıbaşı Sinan Ağa ile Şehzade Selim tarafından görevlendirilen Çavuşbaşı Ali
Ağa İran’a giderek Şehzade Bayezid ve dört oğlunu teslim aldılar ve hepsini boğarak cesetlerini
Sivas’a gönderdiler ve orada defnettiler118.
Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde, görüldüğü üzere, şehzadelerin
sancakbeyliği geleneği vahim neticeler doğurmuş, birçok defa nizâm-ı âlem bozulmuştu. Bu
sebepten ötürü önce II. Selim sonra da III. Murad, Osmanlı padişahının merkezi ve mutlak otoritesi
için bu geleneği değiştirmiş ve şehzadelerden yalnız büyük oğlu sancağa bey olarak
göndermişlerdir. III. Mehmed ise bu geleneği tamamen ortadan kaldırmıştır119. Bu durum, Fatih’in
Kanunnâmesi’nin uygulanması adına önemli bir adım teşkil etmiştir. Bu uygulamaların en dikkat
çekenleri Sultan III. Murad ve III. Mehmed’in hükümdar olduktan sonra kardeşlerini boğdurtmaları
hâdiseleridir.
ve yakutlar saçtılar. Şehzadeye çok kıymetli hediyeler sundular. Bkz. Peçevî, a.g.e., s.212. Solak-zâde, a.g.e., s.277
115 Solak-zâde, a.g.e., s.278-279. Peçevî, a.g.e., s.213.
116 Sultan Süleyman, Şah’a Bayezid’i teslim ettiği için 300.000 bin altın, Şehzade Selim de 100.000 altın hediye etmişti.
etmeyeceğimize dair yeminler ettik. Bunun için Şehzade’yi Sultan’a değil de Şehzade Selim’e teslim edelim.” Bkz.
Peçevî, a.g.e., s.217. Şah, böylece müstakbel Osmanlı padişahı ile de şimdiden iyi ilişkiler temin etmiş oluyordu.
118 Şehzade Bayezid’in, Osmanlı elçileri tarafından tanınması için, saç ve sakalı tıraş ettirilmişti. Teslim sırasında
Şehzade Bayezid’in üzerinde, kıymetsiz ve eskimiş kıyafetler vardı. Bkz. Peçevî, a.g.e., s.218.
119 İnalcık, Osmanlılarda Saltanat Verâseti…, a.g.m., s.91. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, a.g.e., s.46.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1152 Muhammet Nuri TUNÇ
II. Selim’in vefatından sonra tahta büyük oğlu Murad geçti ve Sultan III. Murad, beş
kardeşini nizâm-ı âlem için boğdurttu120. Sultan III. Murad’ın boğdurduğu kardeşleri; Mustafa,
Osman, Süleyman, Selim ve Muhammed Ayasofya yanındaki türbeye defnolundular121. Benzer bir
diğer hâdise de Sultan III. Mehmed’in hükümdar olduktan sonra 19 kardeşini boğdurması
hâdisesidir122. Boğdurulan şehzadelerin isimleri şöyledir: Mustafa, Osman, Abdullah,
Abdurrahman, Hasan, Ahmed, Yakub, Alemşah, Yusuf, Hüseyin, Korkud, Ali, İshak, Ömer,
Alâeddin, Davûd, Cihangir, Selim, Bayezid123. Bunlardan Mustafa, Osman, Bayezid ve Abdullah
yetişkin olup diğer kardeşler çocuk yaştaydı124. Bazı kaynaklarda Sultan III. Mehmed’in bu on
dokuz kardeşinin dışında iki kardeşinden hamile olan yedi cariyeyi de denize attırarak
öldürttüğü125, III. Murad’ın da benzer bir uygulama yaptığı yazılıysa da Osmanlı’nın yerli
tarihçilerinin kaynaklarında bu iddiayı teyit edecek bilgi bulunmamaktadır126.
Sultan III. Mehmed döneminde meydana gelen bir diğer hanedan içi katl hâdisesi de,
Sultan’ın, oğlu Mahmud’u öldürmesi hâdisesidir. III. Mehmed’in oğullarından olan Mahmud, gayet
azimli ve hareketli bir şehzadeydi. Babası Sultan Mehmed, Anadolu’nun doğusunda meydana
gelen Kızılbaş ve celâlî ayaklanmalarına çok üzülür ve yemekten içmekten kesilirdi. Şehzade
Mahmud, babasını memnun etmek amacıyla, birçok defa babasına kendisini bu âsiler üzerine
serdar eylemesini, bu sayede onların haklarından geleceğini söylemişti. Şehzade Mahmud, aynı
zamanda şeyhlerden bazıları ile irtibata geçer, onlardan nusha, tılsım gibi şeyler edinirdi. Hatta bir
keresinde şeyhin biri, Şehzade’ye yakında hükümdar olacağını bildirmişti127. Kızlarağası da
Şehzade’nin bu işlerini padişaha arz edince, padişah, Şehzade’nin daha önceki hal ve hareketlerinin
üzerine bu faaliyetlerini de duyunca, önce onu hapse attırmış sonra da boğdurmuştur. Şehzade ile
birlikte öldürülenler arasında Şehzade’nin validesi, şeyh ve bu işlere aracı olanlar da vardı128.
120 Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, c.1, (Haz. Mehmet İpşirli), TTK Basımevi, Ankara, 1999, s.102. Peçevî,
a.g.e., s.263. Uzunçarşılı, a.g.e., c.3, s.42. Akman, a.g.e., s.113. Hammer, III. Murad’ın kardeşlerini, saltanatına rakib
olabilecekleri ihtimaline binaen öldürdüğünü yazar. Bkz. Hammer, a.g.e., c.4, s.60. Bir şiirde de bu olay şöyle
anlatılmıştır:
Bir kilime sığar hezâr gedâ
İki sultana teng olur dünyâ
elçisi Henry Lello’nun raporunda şöyle belirtilmişti: Şehzade Mahmud, babasının devlet işlerini yönetmekte yetersiz
olduğunu, devletin tamamen büyük annesi valide sultan tarafından sevk ve idare edildiğini görmekte, bundan annesine
dert yanmaktaydı. Annesi, oğlunun ve Sultan’ın akıbetinin ne olacağını bir şeyhe sorma gereğini duydu. Gelen cevabî
mektup, yanlışlıkla şehzadenin annesine değil de ihtiyar valide sultana verildi. Valide sultan da padişahı kışkırtarak bu
işin üzerine eğilmesini temin etti. Padişah, Şehzade Mahmud’u çağırtarak sorguya çekti, ancak Şehzade’nin olup
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1153
Osmanlı tarihinde en büyük hanedan içi katl hâdisesinin yaşandığı III. Mehmed dönemi
aynı zamanda Osmanlı şehzadeleri açısından önemli bir değişikliğin de yaşandığı dönem olmuştur.
Bu dönemden itibaren artık şehzadeler sancağa gönderilmemiş, sarayda kafes hayatı denilen bir
hayat yaşamışlardır. Sultan Mehmed vefat ettiğinde sarayda iki oğlu vardı. Bunlardan biri Ahmed
diğeri de Mustafa idi. Ahmed padişah olduğunda henüz evlenip çocuğu olmadığından kardeşi
Mustafa’ya dokunmamıştı; ama çocukları olduktan sonra Mustafa’yı öldürtmek istemişse de, devlet
erkânı, Mustafa’nın aklının zaten yetersiz olduğunu, padişaha zarar verebilecek bir konumda
olmadığını söyleyerek O’nu ikna etmişlerdi. I. Ahmed vefat ettiğinde, saltanat için yetişkin evladı
olmadığından, O’nun yerine kardeşi Mustafa hükümdar oldu129. Sultan Mustafa hükümdar
olduğunda herhangi bir hanedan içi katl hâdisesi yaşanmadı. Sultan Mustafa’nın kısa süren bu ilk
hükümdarlığı sonrası II. Osman padişah oldu. Sultan II. Osman döneminde hanedan içi katlin bir
örneği mevcuttur. Aslında II. Osman’ın altı kardeşi vardı130 ve II. Osman bu kardeşlerinin hayatına
dokunmamıştı. Ancak kendisi Hotin Seferi’ne çıkmadan önce fitne çıkma ihtimaline binaen,
saltanatı ele geçirebilecek yaşta olan kardeşi Mehmed’i, Rumeli Kazaskeri Kemaleddin Efendi’den
aldığı fetva ile katlettirmiştir131. Sultan Osman’ın, diğer kardeşlerine dokunmayarak yalnız saltanatı
ele geçirme ihtimali olan kardeşini öldürmesi eski geleneğin ortadan kalkmaya başladığını gösteren
önemli bir gelişme olmuştur.
Osmanlı’nın buhran döneminde, şedid yönetimi ile devlet otoritesini yeniden sağlayan
Sultan IV. Murad döneminde de hanedan içi katlin örnekleri mevcuttur. Sultan Murad’ın hayatta
Bayezid, Süleyman, Kasım ve İbrahim isimlerinde dört kardeşi vardı. Bunlardan Bayezid
diğerlerinden büyüktü. Sultan Murad, hükümdar olduktan sonra kardeşlerinin hayatına
dokunmamıştı; ama yeniçeriler çıkardıkları isyanlarda Sultan’a “Şehzadeleri çıkar görelim.”
diyerek bir nevi ona gözdağı veriyorlardı132. Sultan Murad da, şehzadelerin kendisine karşı koz
olarak kullanılmasını engellemek, belki de II. Osman’ın başına gelenlerin kendi başına gelmesinin
de yolunu kapamak amacıyla kardeşlerini ortadan kaldırmak için uygun bir ortamın oluşmasını
beklemekteydi. İşte bu fırsat Revan’ın fethi ile eline geçmişti. Revan’ın fethine dair haberler
payitahta ulaştığında halk ve ekser kesim fetih şenlikleri ile meşgul olacaktı, dolayısıyla kardeşlerin
öldürülmesi çok da büyük bir tepki ortaya çıkarmayacaktı. Fetihnâme-i Hümâyûn’u İstanbul’a
getiren Kapıcılar Kethüdası Salih Ağa ve Müsahip Beşir Ağa, aynı zamanda şehzadeler Bayezid ve
Süleyman’ın da katl fermanını Kaymakam Bayram Paşa ve Bostancıbaşı Duçe Mehmed Ağa’ya
bitenden haberi yoktu. Bunun üzerine annesi sorguya çekildi; oğlunun istikbalini öğrenmek üzere kendisinin şeyhe
başvurduğunu, şehzadenin keyfiyetten haberi olmadığını söylediyse de kimseyi ikna edemedi. O gece şehzadenin annesi
ve bu işe dâhil olduğu sanılan 30 kişi çuvallara konularak denize atıldı. Bkz. Akman, a.g.e., s.121.
129 Uzunçarşılı, a.g.e, c.3/1, s.127.
130 II. Osman’ın kardeşleri; Mehmed, Murad, Bayezid, Süleyman, Kasım ve İbrahim’di. Bunlardan Murad ve İbrahim
hükümdar olmuş diğerleri ise katledilmişlerdir. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e, c.3/1, s.127.
131Selânikî , a.g.e., c.2, s.460. Solak-zâde, a.g.e., s.466. Bu katl hâdisesi için II. Osman, önce Şeyhülislam Esad
Efendi’den fetva almak istemişse de Esad Efendi fetva vermemiştir. Bkz. Uzunçarşılı, a.g.e, c.3/1, s.130. II. Osman’ın
kardeşinin katli için fetva istemesi, hanedan içi katl hâdisesinin artık kabul edilmediği anlamına gelebilir. Esad
Efendi’nin Sultan’ın fetva isteğini reddetmesi de bunun somut örneğidir. Ayrıca Sultan III. Murad ve III. Mehmed
dönemlerinde kardeşlerin hepsi öldürülürken, bu olayda yalnız saltanata geçme ihtimali olan kardeş öldürülmüştür.
Şehzade Mehmed’in öldürülmesine niyet edildiğinde II. Osman’a şöyle demişti: “Osman, Allah’dan dilerim ki ömür ve
devletin berbâd olub beni ömrümden nice mahrûm eyledin ise sen dahi behre-mend olmayasun.” Bkz. Naîmâ, a.g.e., c.2,
s.460.Gerçekten de Şehzade Mehmed’in bu bedduası tutmuş ve II. Osman kısa bir süre sonra acı bir şekilde can
vermiştir.
132 Naîmâ, a.g.e., c.3, s.708. Yeniçerilerin bu istekleri karşısında, şehzadeler yeniçerilere; “Bizden ne istersiniz, biz köşe-i
hamûlde kendi hâlimize meşgul iken hâlimize komayıp nâmımızı anmak bizi lisâna getirmek niçindir, yoksa bizi
müttehem edip sebeb-i izâ’at mi olmak istersiz. Allah’dan korkmayıp padişah hazretlerinden şerm ü hayâ etmeyip böyle
tuğyan edersiz. Lillâhi te’âlâ bizi hâlimize kon ki bize sizin himâyet ve hirâsetiniz gerekmez.” diye seslendiler. Bkz.
Naîmâ, a.g.e., c.3, s.708-709. Şehzadelerin bu tavırları, kendilerinin bu tür işlere alet edilerek katledilmelerine gerekçe
oluşmasını engellemek istemelerinden olsa gerektir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1154 Muhammet Nuri TUNÇ
ilettiler. İşte bu emir ile iki şehzade katledildi133. İki şehzadenin katlinden sonra Sultan’ın Kasım ve
İbrahim olmak üzere iki kardeşi hayatta kalmıştı. Bunlardan Kasım da ağabeyleri ile aynı kaderi
paylaştı. İki yıl sonra Bağdat üzerine düzenlenen sefer esnasında yine halkın fetih haberleri ile
ilgilendiği bir zamanda Kasım boğdurularak katledilmiştir134.
Sultan IV. Murad’ın kardeşlerini bu şeklide öldürmesinden sonra uzun bir süre hanedan içi
katl hâdisesi zuhur etmedi, tâ ki III. Osman’ın saltanatına kadar. I. Mahmud’un vefatı üzerine
hükümdar olan III. Osman, uzun süre yaşamış olduğu saray hayatından mütevellid asabî ve sosyal
ilişkilerden uzak bir kişilikte yetişmişti. Sık sık yüksek devlet memurlarını değiştirmesi onun
dikkat çeken özelliklerindendi. Padişahın bu kadar sık değişiklik yapmasının bir sebebi de III.
Ahmed’in çocuklarını öldürmek için olduğu söylenmektedir135. Sultan Osman, amcaoğlu olan
Mehmed’i Hekimoğlu Ali Paşa’ya öldürtmek istemişse de Hekimoğlu bu isteği kabul etmemiştir136.
Hekimoğlu’na isteğini yaptıramayan Sultan Osman onu görevden aldıktan sonra bu isteğini ikinci
kez sadrazam yaptığı Bâhir Mustafa Paşa’ya yaptırmış ve Şehzade Mehmed boğularak
katledilmiştir137.
Katl hâdiselerinden biri de padişahlıktan hal’ edilmiş Sultan III. Selim’in halefi IV.
Mustafa’nın emriyle öldürüldüğü ile ilgili hâdisedir. III. Selim’in kurmuş olduğu Nizam-ı Cedid
ordusu, yeniçerilerin ve bazı devlet adamlarının hoşuna gitmemişti. Özellikle yeniçeriler fırsat
buldukça Nizam-ı Cedid aleyhinde faaliyet göstermiş, şehzade Mustafa ve adamları da bu
faaliyetlere desteğini esirgememişti138. Sultan III. Selim, Nizam-ı Cedid’i kaldırdığını ilan etmiş
olsa da, 1807 yılında küçük bir isyan hareketi olarak başlayan Kabakçı Mustafa İsyanı kısa sürede
büyük bir isyana dönüşmüştü139. Bu isyan sonucunda Sultan Selim tahttan indirilmiş ve yerine IV.
Mustafa getirilmişti. III. Selim’in hal’ hâdisesini duyan ve Selim’e bağlılığı ile bilinen Alemdar
Mustafa Paşa saraya gelerek Selim’i görmek istediğini bildirdi; ama onun asıl niyeti III. Selim’i
ziyaret değil, onu tekrar padişah yapmaktı. Ancak IV. Mustafa ve yandaşları saltanatı III. Selim’e
vermek niyetinde değillerdi140. İşte bu durum sarayda büyük bir iç çekişmenin varlığını
gösteriyordu. Alemdar’ın gelmesi ve niyetini belli etmesi gruplar arası çekişmeyi de açıkça ortaya
koydu. IV. Mustafa ve yandaşları, Alemdar’ın niyetinin gerçekleşememesinin bir tek yolunun
olduğu, bu yolun da Sultan Selim’in öldürülmesi olduğuna karar vermişlerdi. Bu kararı tatbik
etmek amacıyla Sultan Selim’in odasına girdiler ve Selim’i katlettiler141. IV. Mustafa’nın, Sultan
“Hainliği katilliğe yeğ tutarım.” diye cevap vermişti. Bkz. Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.3-4, s.324.
137 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.3-4, s.324. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.5, s.339-340.
138 Selim, Mustafa’nın hükümdar olmak için çevirdiği entrikaları bildiği halde bilmezlikten gelerek göz yummuştu.
Bunda kendisinin erkek evladının olmamasının da tesiri vardı. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı,
a.g.e., s.143.
139 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.3-4, s.214-221.
140
Alemdar Mustafa Paşa tarafından IV. Mustafa’ya gönderilen Şeyhülislam Arif Efendi, Sultan III. Selim’in cülusunun
istendiğini belirtir. Bunun üzerine sinirlenen Sultan, “Sizler Sultan Selim’i istiyorsunuz pek güzel Sultan Selim’i veririm
ancak telef ve helâk edüb cenazesini veririm.” cevabını verir. Ayrıca cülus isteğini duyan IV. Mustafa’nın, “Ben tahttan
inmem. Sebebi nedir? Düşmana bir kale mi teslim ettim veya devlete bir zararım mı dokundu. Şunu bil ki ölsem de
inmem, lazım geleni yapar ve kendimi rezil etmem.” şeklinde cevap vermesi, Sultan Mustafa’nın taht uğruna Selim’i
öldürme niyetini benimsediği anlaşılıyor. Bkz. Aysel Danacı-Yıldız, “III. Selim’in Katilleri”, Osmanlı Araştırmaları-31,
İstanbul, 2008, s.61-62.
(http://english.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/osmanli_arastirmalari_dergisi/osmanl%C4%B1_sy31/2008_31_
YILDIZA.pdf).
141 Aysel Danacı-Yıldız, a.g.e, s. 65-67. Hammer, a.g.e, c.9, s.183-184. Enver Ziya Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, c.1,
s.82-83.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1155
Selim’in katlinde parmağı olduğu dönemin birçok kaynağında sabittir. Bu sebeple bu olay hanedan
içi katl hâdiselerinden biri sayılabilir.
Sultan IV. Mustafa’nın ve yandaşlarının Sultan Selim’i katletmeleri, Sultan Mustafa’nın
saltanatta kalmasını sağlamak için yeterli değildi. Çünkü bir de kardeşi Mahmud vardı. Sultan
Mustafa’yı hükümdar olarak görmek istemeyenlerin onun hükümdarlığı için mücadele edecekleri
açıktı. Bu sebeple Sultan Mustafa ve yandaşları, Sultan Selim’i öldürdükten sonra Mahmud’u da
öldürmek istemişler; ama başaramamışlardı. Şehzade Mahmud’un lalası ve bazı hizmetkârları, onu
müdafaa etmeyi başarmış ve Şehzade Mahmud’u saraydaki karışıklıktan yararlanarak hükümdar
ilan etmişlerdi142.
Sultan II. Mahmud döneminde sadrazamlık görevini üstlenen Alemdar Mustafa Paşa,
Sultan Selim’in katli olayında parmağı olan birçok kişiyi cezalandırdı ve otoritesini kurdu. Ancak
onun, reform politikaları, özellikle askeri alandaki reformları yeniçerilerin tepkisini çekiyordu143.
Alemdar’ı ortadan kaldırmak için fırsat kollayan yeniçeriler Bab-ı Ali’ye saldırdılar ve Alemdar’ın
bir cephanelikte ölmesine sebep oldular144. Alemdar Mustafa Paşa gibi bir otoriteyi ortadan
kaldıran yeniçeriler, birçok ileri gelen devlet adamlarının konaklarını yağmaladılar. Onların yeni
amacı II. Mahmud’u tahttan indirerek tekrar IV. Mustafa’yı hükümdar ilan etmekti. Bu amaçlarını
alenen dillendirmeye başlamaları sonrası II. Mahmud’un yanında yer alan devlet erkânı,
yeniçerilerin amaçlarının boşa çıkarılması için Şeyhülislam Salihzâde Esad Efendi’den fetva aldılar
ve II. Mahmud’un da onayını alarak IV. Mustafa’yı öldürdüler145. II. Mahmud’un onayı
alındığından dolayı IV. Mustafa’nın öldürülme hâdisesi de hanedan içi katle dâhil edilebilir.
3. Hanedan içi katl meselesinin sebepleri
Hanedan içi katl hâdiselerinin temel sebebi, Osmanlı’da saltanat veraset sisteminin belli bir
kaideye bağlanmamış olmasıdır. İzahatı aşağıda yapılacak olan bu temel sebebin ortaya çıkardığı
sorunlar iki önemli gerekçeyle çözümlenmeye çalışılmıştır. Bunlardan biri; hükümdarların
iktidarlarını muhafaza etmek istemeleridir. Bu isteklerine tehdit olabilecek unsurların, hanedan
üyelerinin katledilmesi gerekse dahi, ivedilikle ortadan kaldırılması veya tehdit unsuru olmaktan
çıkarılması gerekmektedir. İkincisi ise, hükümdarların halka karşı sorumluluklarının bir sonucu
olarak nizam-ı âlem’i sağlama gerekliliğidir. Hükümdarlar hem iktidarlarını muhafaza etmek hem
de nizam-ı âlem’i sağlamak için hanedan içi katl seçeneğini birçok defa kullanmışlardır.
Osmanlı hükümdarlarının iktidarlarını tehdit edebilecek, nizam-ı âlem’i bozabilecek
unsurların ortaya çıkmasında iç ve dış mihrakların mühim bir etkisi görülmektedir.
Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren sınır komşusu olan Bizans İmparatorluğu, Osmanlı
karşısında aldığı yenilgilerden sonra varlığını idame ettirmek için Osmanlı şehzadelerini Osmanlı
padişahlarına karşı bir koz olarak kullanmıştır. Bizans, bunu, ya şehzadeleri kışkırtarak ya da elinde
rehin tutarak uygulamıştır. II. Murad dönemindeki Düzmece Mustafa Olayı, Şehzade Mustafa
Olayı ve Şehzade Orhan Olayı Bizans’ın Osmanlı hanedan üyelerini Osmanlı’ya karşı bir koz
olarak kullandığı olaylardan bazılarıdır. Bizans ile benzer bir politika benimseyen devletlere
Memlükler ve Safeviler de örnek gösterilebilir. II. Bayezid döneminde Cem Sultan’ın, Yavuz
142 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e, c.3-4, s.228. Şehzade Mahmud’un hükümdarlığını duyan IV. Mustafa, “Ben tahttan
inmedim, Mahmud’u kim çıkarttı?” diye söylenmişti. Bkz. Kemal Beydilli, “Mustafa IV”, TDVİA, c.31, Ankara, 2006,
s.284.
143 Yeniçeriler, Alemdar Mustafa Paşa aleyhinde propagandalar yürüttükleri gibi, Bab-ı Ali duvarlarına, “Rumeli’den
geldi bir çıtak, bayram ertesi ya kılıç oynayacak ya bıçak” benzeri afişler asarak Paşa’yı tehdit ediyorlardı. Bkz. Fatih
Ünal, “Aleksander Grigoreviç Krasnokutsk’un Günlüğünden 1808 Yeniçeri Ayaklanması ve Alemdar Mustafa Paşa
Vakası”, SosyalAraştırmalar Dergisi, c.1, Sayı:4, 2008, s.579.
144 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c.3-4, s.230-231. Karal, a.g.e., c.1, s.95.
145 Mumcu, a.g.e., s.179. Karal, a.g.e., s.96.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1156 Muhammet Nuri TUNÇ
Sultan Selim döneminde kardeşi Ahmed’in oğullarının Memlüklere iltica etmeleri; Kanuni
döneminde Şehzade Bayezid’in Şah Tahmasb’a iltica etmesi; Yıldırım Bayezid döneminde
Şehzade Mustafa’nın Timur tarafından esir alınması gibi hâdiseler Osmanlı’ya rakip olan
devletlerin benimsedikleri önemli dış politikalardan olmuştur.
Hanedan üyelerinin katledilmesindeki önemli sebeplerden birisi de bazı şehzadelerin
saltanat veraset sisteminden kaynaklanan taht mücadelesi içerisine girmesidir. Osmanlı saltanat
veraset usulünün belli bir kaideye bağlanmamış olması taht mücadelelerinin en önemli sebebidir.
Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk ve İslam devletlerinden daha merkeziyetçi bir yapıda
olmasına rağmen I. Ahmed dönemine kadar tahta kimin geçeceğini bir kaideye bağlamamıştı. I.
Murad, hükümdarlık hakkının oğullarına ait olduğu kaidesini getirerek nispeten taht kavgasının
daha geniş yelpazede cereyan etmesini engellemişti. Ama hükümdarın hangi oğlunun başa geçeceği
belli bir kaideye bağlanmamıştı. Buna rağmen hükümdarlar bazı temayüller sergileyerek kimin
hükümdar olacağını belirlemeye çalışmışlardı. Hükümdar olması istenen şehzadenin payitahta
yakın bir sancağın yöneticisi yapılması bu temayüllerden biridir. Bir diğer temayül de yaşı büyük
olan şehzadenin hükümdar olarak tercih edilmesidir. Bu temayülde doğrudan hükümdarın etkisi
olduğu gibi farklı kesimlerin de etkisinin olduğu görülmüştür146. Bu temayüllere rağmen Fatih’in
kanunnâmesinde yer alan “her kimesneye saltanat müyesser ola” ifadesi kimin hükümdar
olacağının belli bir kaideye bağlanmadığının en somut göstergesidir. Bu durum birçok kez taht
mücadelesine sebep olmuş ve devlet parçalanmanın eşiğine dahi gelmiştir. Yapılan mücadeleler
neticesinde hanedan içi katl hâdiseleri yaşanmıştır. Fetret devrinde yaşanan mücadeleler veraset
sisteminden kaynaklanan hanedan içi katl’in önemli örneklerinden olduğu gibi Fatih’in kardeş katli
yasasının önemli gerekçelerinden biri olduğu söylenebilir. Yine Sultan I. Selim’in kardeşleri
Korkud ve Ahmed’i katletmesi daha babaları II. Bayezid döneminde aralarında taht mücadelesinin
başlamasından kaynaklanmaktadır. II. Murad dönemindeki Düzmece Mustafa ve Şehzade Mustafa
isyanları da saltanat veraset sisteminden kaynaklanan hanedan içi katl hâdiselerine örnek
gösterilebilir. Hanedan içi katl hâdiselerinin temel gerekçesi olan saltanat veraset usulünün belli bir
kaideye bağlanması I. Ahmed döneminde olmuştur. Onun döneminden itibaren hanedanın ekber
evladının hükümdar olması temayül haline gelmiş ve kanunlaşmıştır. I. Ahmed vefat ettiğinde oğlu
değil kardeşi Mustafa hükümdar olmuştur147. I. Ahmed dönemindeki bu değişim, hanedan içi katlin
seyrini değiştirmiş; ama sona ermesini sağlayamamıştır.
İktidarın ve devletin muhafazası yani devlet-i ebed müddet anlayışının tecellisi ve nizam-ı
âlemin korunması fikirleri de hanedan içi katl hâdiselerinin mühim nedenleri arasında gösterilebilir.
Fatih Sultan Mehmed’in kanunnâmesinde 148 yer alan “Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat
146 I. Murad, Kosova Savaşı’nda bir Sırplı tarafından ağır yaralandığında iyileşemeyeceğini anlayınca, ümeraya kendi
yerine büyük oğlu Bayezid’in geçmesini istemişti. Sultan Çelebi Mehmed de kendisine nüzül isabet ettiğinde
iyileşemeyeceğini anlayınca ümeraya kendi yerine büyük oğlu Murad’ın geçmesini istemişti. Orhan Gazi vefat ettiğinde
yerine büyük oğul olan Murad’ın getirilmesinde Ahilerin etkisi olmuştu. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e., c.1,
s.160-370. Ümeranın padişah seçiminde etkisi için bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, a.g.e., s.43-44.
147 Ahmed Refik, a.g.m., s.946.
148
Kanunnâme-i Âl-i Osman olarak bilinen bu kanunnâme, Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren câri olup, o zamana kadar
bir araya toplanmamış kanunların derlenmesiyle teşekkül etmiş ve küçük bazı teferruatlarla yüzyıllarca bu devletin
teşkilât ve müesseselerinde yürürlükte kalmış bir eser olarak büyük önem taşımaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz.
Abdülkadir Özcan, “Fatih’in Teşkilât Kanunnâmesi ve Nizâm-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi” İÜ. Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi, sayı:33, Mart 1982. Fatih’in kanunnamesi ile ilgili Osmanlı’nın son zamanlarında, özellikle Edebiyat-ı
Umûmiye Mecmuası’nda Ahmed Refik, Celal Nuri, Mehmed Ata ve Abdurrahman Şeref arasında tartışılmıştır. Viyana
İmparatorluk Kütübhanesi’nde Fatih kanunnamesinin nüshası bulunarak Tarih-i Osmanî Encümeni tarafından
neşredilmiştir. Bkz. Mehmed Ata, “Kanunnâme-i Mehmedî”, Edebiyyât-ı Umûmiyye Mecmuası, c.4, 1335/1918, numara
84, s.977-978. Ahmed Refik, a.g.m., s.944-947. Celal Nuri, “Kanunnâme-i Mehmedî”, Edebiyyât-ı Umûmiyye Mecmuası,
c.4, 1336/1918, numara:81, s.925-927. Abdurrahman Şeref, “Kanunnâme-i Mehmedî”, Edebiyyât-ı Umûmiyye Mecmuası,
c.4, 1335/1918, numara, 82, s.943-944.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1157
müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl itmek münasibtir. Ekser ulemâ dahi tecviz
etmişlerdir. Anınla âmil olalar.” maddesi bu anlayışın en önemli göstergesidir. Mehmed Ata,
Fatih’in kanunnamesindeki bu yasanın sebebini Fatih’in cihângîrlikten ziyade cihândârlık
emelinde olmasına bağlar. O’na göre; Fatih, “İskenderler, Cengizler, Timurlar gibi birçok
memleketleri istilâdan ziyade, feth ettiği mahallerde devlet-i müstakarra tesis etmek arzusunda
idi.” İskender’in, Cengiz’in, Timur’un devletleri onların vefatlarından sonra ahfadı arasında taksim
edilmişti. Fatih, devletinin kendinden önceki büyük padişahların devletleri gibi kısa sürede
parçalanmasını istemiyordu. İşte bu sebeple böyle bir yasa çıkarmıştı149. Ahmed Refik ise, Osmanlı
sultanlarının nizam-ı âlem için yaptıkları katl hâdiselerine ulemanın cevaz vermesini saltanat ile
hilafet algısının Osmanlılarda farklı olmasından kaynaklandığını belirtir. O’na göre; saltanat
Osmanlıların mülkiyetidir ve oğullar ve kardeşler arasında paylaşılabilir; ama hilafet mülkiyet
olmadığı için paylaşılamaz. Bu sebeple Osmanlılar; “İslâmiyet’i kabul ettikleri zaman, İslâm
hukukuna riayet etmeyi memleketlerinin muhafazası ve inkısama uğramaması nokta-i nazarından
daha muvafık buldular. Memleketi evladları ve kardeşleri arasında taksim etmemeye karar
verdiler.” ve nizam-ı âlem ve saltanatlarının bekası için ailelerinden fedakârlık ettiler150. Yıldırım
Bayezid’in kardeşi Yakub’u, I. Murad’ın kardeşleri İbrahim ve Halil’i, Fatih’in kardeşi Ahmed’i,
III. Murad ve III. Mehmed’in kardeşlerini katletmelerinin gerekçelerinden biri de atam dedem
kanunu da denilen nizam-ı âlem olduğu söylenebilir.
Saray çevresinde meydana gelen entrikalar da bazı hanedan üyelerinin katledilmesinde
önemli bir sebep olmuştur. Kendi mevkiini başa geçecek şehzadeye bağlayan bazı devlet adamları
ve saray sakinleri bu kirli oyunların mimarları olmuşlardır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde
Şehzade Mustafa ve Şehzade Bayezid’in katledilmeleri hâdiseleri, sarayda yaşanan entrikaların
önemli sonuçlarından olduğu söylenebilir. II. Osman’ın katledilmemesi halinde çıkarlarını gözeten
valide sultan ve Kara Davut Paşa II. Osman’ı katlettirmişlerdi151. III. Selim’in ve IV. Mustafa’nın
katledilmeleri de benzer sebeplere dayandırılabilir.
Hanedan içi katl hâdiselerinin önemli nedenlerinden birisi de kapıkulu askerlerinin
şehzadeleri padişaha karşı koz olarak kullanmasıdır. II. Selim dönemine kadar şehzadeler
sancaklara yönetici olarak gönderilirken II. Selim döneminde yeni bir usul ortaya çıktı;
şehzadelerden yalnız yaşça büyük olanı sancağa gönderilecek diğerleri de sarayda tutulacaktı.
Böylece şehzadeler arası taht mücadelesi önlenmiş olacaktı. Yani saltanat veraset usulü bir kaideye
bağlanmış ve veliaht tayin edilmiş olunacaktı. Hükümdar öldüğünde sancakta bulunan şehzade
hükümdar olacak ve kanun mucibince kardeşlerini katledecek ve iktidarı koruma altında olacaktı.
Ancak bir süre sonra sancaklara şehzade gönderilmesi usulü tamamen kaldırılarak şehzadelerin
hepsi sarayda tutuldu. Böylece hükümdar kendisine karşı çıkabilecek rakiplerini eli altında
tutacaktı. Ama bu usul başka bir sorunu ortaya çıkarmıştı. Devlet merkezindeki kapıkulu askerleri
herhangi bir sebeple ayaklanabilir ve saraydaki diğer bir şehzadeyi hükümdar yapmak
isteyebilirlerdi152. Böyle bir durumun ortaya çıkmasını engellemek isteyen bazı Osmanlı padişahları
sarayda bulunan kardeşlerini öldürme fırsatını aramışlar ve fırsat bulduklarında da katl hâdiseleri
gerçekleşmiştir. Nitekim II. Osman’ın, askerlerin kendi yerine geçirebilecekleri endişesi ile kardeşi
Mehmed’i katletmişti. Daha önemli bir örnek IV. Murad döneminde yaşanmıştır. Kapıkulu
askerleri çıkarttıkları isyanlarda IV. Murad’a şehzadeleri görmek istediklerini söylemeleri, bazen
bir şehzadenin ismini padişaha karşı bağırmaları IV. Murad’ı kardeşlerini katletmeye sevk etmişti.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1158 Muhammet Nuri TUNÇ
karıncaların telef edilmesi için Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi’den(1490-1574) aşağıdaki beyitle fetva ister:
“Dırahta ger ziyân etse karınca / Ziyânı var mıdır anı kırınca?”
Padişahın bu fetva talebi üzerine, Ebussuûd Efendi de şöyle bir beyitle cevap verir:
“Yarın Hakk’ın dîvânına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca! Bkz.Sabri Erturhan, “Hayvan Öldürme İle İlgili
Fıkhî Hükümler”, BilimnameXVII, 2009/2, s.116.
158Ekrem Buğra Ekinci, “Osmanlı Hukukunda Kardeş Katli Meselesi”, s.1114. (http://afakkulubu.org/wp-
content/uploads/2014/03/EB.Ekinci.2006-Osmanl%C4%B1-Hukukunda-Karde%C5%9F-Katli-Meselesi.pdf)
159 Mumcu, a.g.e., s.181.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1159
Mehmed için160, IV. Murad kardeşleri Bayezid ve Süleyman için161, II. Mahmud ve ümerası IV.
Mustafa için162 dönemin âlimlerinden fetva istemişlerdir. Fetva isteğine olumsuz yanıt veren
şeyhülislamlar da olmuştur. III. Murad ve II. Osman’ın kardeşlerinin katli için fetva istemişler; ama
dönemin şeyhülislamları fetva vermemişlerdir163. Onlar da fetvayı başka âlimlerden almışlardır.
Hanedan üyelerinin infazında ise eski Türk ve Moğol geleneğinin hâkim olduğu
görülmektedir. Geçmişte birçok kavim veya kabilede iktidarda bulunan kişilerin kanının
dökülmesinin yasak olduğu görülmektedir. Özellikle hükümdar ailesinden olan kişilerin
katledilmeleri gerektiğinde, kanlarının kutsallığı sebebiyle, kan dökülmeden ekseriyetle boğularak
katledildikleri görülmektedir. İslam öncesi Türk devletlerinde görülen bu usul İslamiyet’in Türkler
tarafından benimsenmesinden sonra da devam etmiştir. Selçuklularda, Sultan Melikşah kendisine
isyan eden amcasını bir rivayete göre kiriş ile boğdurmuştu. Aynı şekilde Aplarslan’ın oğlu Tutuş
Suriye Türkmenleri’nin başındaki Türkmen kabile reisini, Sultan Berkyaruk da amcası Töküş’ü
isyan teşebbüsünden dolayı boğdurmak suretiyle katletmişti. Anadolu Selçuklularında Sultan II.
Gıyaseddin Keyhüsrev, I. Keykubâd’ın zevcesini keman kirişiyle boğdurmuştu. Yine Anadolu
Selçuklu ricalinden bazı kişiler Sultan Rükneddin’i benzer bir şekilde boğdurmuşlardı164. Osmanlı
padişahları da bahsedilen hâdiselerdeki uygulamalara benzer bir şekilde katletmek istedikleri
hanedan üyesini boğdurarak katletmişlerdir. Osman Gazi’nin Dündar Bey’i okla öldürdüğü, II.
Bayezid’in, oğlu Selim tarafından zehirletildiği gibi iddiaların yanı sıra III. Selim’in kan dökülerek
öldürülmesi gibi hâdiselerin de bulunduğunu unutmamak gerekir. Henüz bebeklik dönemlerinde
olan hanedan üyelerinin katledilmelerinde ise göbek bağlarının kesilmeleri suretiyle katledildikleri
görülmüştür165.
Hanedan üyelerinin katledildiği bazı olaylarda dilsizlerin tercih edildiği görülmüştür.
Kanuni Sultan Süleyman, Şehzade Mustafa’yı katlettirirken yedi dilsizi görevlendirmişti166. Yine
Sultan III. Mehmed on dokuz kardeşini katlettirirken dilsizleri görevlendirmişti167. Şehzadelerin
katledilmesine memur edilen kişilere değerli hediyeler verilmesi de Kanuni’den önce var olan bir
gelenek olup Şehzade Bayezid’in katlini gerçekleştiren memurlara değerli hediyeler verilmiştir168.
Bazen de katli gerçekleştiren görevli, Fatih SultanMehmed’in kardeşini öldürmesi için
görevlendirdiği Evrenosoğlu Ali gibi, bunu canıyla ödemiştir.
Katledilen hanedan üyelerinin cenazelerine hürmet edilmiştir. Sultan I. Murad’ın kardeşi
Mustafa isyan ettiği için boğdurulmuştu. Cenazesi, Bursa’ya babasının yanına defnedilmiş ve kabri
başında dualar okunmuştur169. Sultan III. Murad’ın kardeşleri boğdurulduktan sonra cenazelerinin
başında sabaha kadar Kur’an-ı Kerîm tilâvet olunmuştur. Hatta Sultan Murad, pazartesi ve
perşembe günleri merhum şehzadelerin kabirlerini ziyarete gidip fukaraya ve ulemaya sadakalar
vermiştir170. Sultan III. Mehmed’in kardeşlerinin boğdurulmaları esnasında, seher vaktinde; erkân-
ı devlet, vüzerâ-i izâm, ulemâ-i kirâm ve meşâhiy-i enâm birlikte hazır bulunarak, kavuksuz bir
160 Bu katl hâdisesi için II. Osman, önce Şeyhülislam Esad Efendi’den fetva almak istemişse de Esad Efendi fetva
vermemiştir. II. Osman da Taşköprülüzâde Kemaleddin Efendi’den fetva almıştır. Bkz. Uzunçarşılı, a.g.e, c.3/1, s.130.
Peçevî, a.g.e., s.459.
161 Naîmâ, a.g.e., c.3, s.825.
162 Mumcu, a.g.e., s.179.
163 III. Murad’ın fetva isteği için bkz. Zinkeisen, a.g.e., c.3, s.276
164 M. Fuad Köprülü, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1983,
s.73-77.
165 Mumcu, a.g.e., s.182.
166 Hammer, a.g.e., c.3, s.397.
167 Selânikî, a.g.e., c.2, s.436.
168 Peçevî, a.g.e., s.218.
169 Aşıkpaşazade, a.g.e., s.99.
170 Selânikî, a.g.e., c.1, s.102.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1160 Muhammet Nuri TUNÇ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1161
karındaşım sağ olsun benden ne istersiz.” diye haberi getirenlere itimat etmemişti181. Benzer bir
durum IV. Mehmed’in hal’inden sonra yaşanmıştır. IV. Mehmed hal’ edildikten sonra sarayın
şimşirlik denilen bölümünde tutulan Şehzade Süleyman’a Darüssaâde Ağası Ali Ağa, durumu
anlatarak padişahlığını bildirdi. II. Süleyman ise öldürüleceği korkusuyla çıkmak istemedi. Ali
Ağa’nın yeminler etmesi üzerine; “İzalemiz emrolundu ise söyle, iki rekât namaz kılayım, andan
sonra emri yerine getir, çocukluğumdan beri kırk yıldır hapis çekerim, her gün ölmekten ise bir
gün evvel ölmek yeğdir, bir can için ne bu çektiğimiz korku” diyerek söylenmişti182. II.
Süleyman’ın bu sözleri şehzadelerin katl hâdiselerinde ne derece etkilendiklerini göstermesi
açısından önemlidir.
Katl hâdiselerinde başrol oynayan padişahların da bu olaylardan olumsuz etkilendiği
görülmektedir. Kardeşi Musa Çelebi ile taht mücadelesi yapan Mehmed Çelebi, mücadeleyi
kazandıktan sonra kardeşini boğdurmuştu; ama bu durum onu çok üzmüştü. Hatta kardeşinin
ölümü sonrası gözyaşlarına hâkim olamamıştı183. Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Şehzade
Bayezid’in âsi durumuna düşmesi üzerine; “Ben kıyar mıydım sana ey Bâyezid Hân’um oğul, bî
günâhım dime bâri tevbe kıl cânum oğul” derken büyük ihtimal keder içindeydi. Sultan III. Murad,
kardeşleri boğdurulduktan sonra cenazelerinin başında sabaha kadar Kur’an-ı Kerîm tilâvet
ettirmişti. Hatta Sultan Murad, pazartesi ve perşembe günleri merhum şehzadelerin kabirlerini
ziyarete gidip fukaraya ve ulemaya sadakalar vermişti. Yavuz devri tarihçilerinden Celâl-zâde
Mustafa;
Cihâna virme gönül bî-vefâdır,
Mülûkün menzili taht-ı fenâdır.
181 Naîmâ, a.g.e., c.3, s.941. Sultan İbrahim, öldürüleceğinden o kadar korkmuştu ki IV. Murad’ın ölüm döşeğinin yanına
getirildiğinde hâlâ tir tir titriyordu. Taht odasında biatları kabul ederken de yarı baygın haldeydi. Bkz. Zinkeisen, a.g.e,,
c.4, s.369.
182 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, a.g.e, c.3/1, s.495-496.
183 Müneccimbaşı, a.g.e., c.1, s.170.
184 Celâl-zâde Mustafa, a.g.e., s.178-179.
185 Şentürk, a.g.e., s.158.
186 Naîmâ, a.g.e., c.2, s.460.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1162 Muhammet Nuri TUNÇ
Kura’an-ı Kerîm’de hudûd kelimesi on dört yerde geçer; bunların on üçünde Allah’a, birinde ise Allah’ın resulüne
indirdiği vahye izafe edilir. Bu ayetlerde; “Allah’ın koyduğu hükümler, yasaklar, ölçüler, sınırlar belirtildiği gibi Allah’ın
koyduğu hükümlerin yerine getirilmesi ve iyi muhafaza edilmesi, Allah’ın belirlediği ölçü ve sınırların çiğnenmemesi
gerektiği” belirtilir. Ali Bardakoğlu, “Had”, TDVİA, c.14, Ankara, 1996, s.547.
189 Ta’zir cezası; had ve kısas cezaları dışında yöneticinin veya hâkimin takdirine bırakılan cezadır. Bu cezanın sınırlarını
ayetler ve hadisler belirlemektedir. Ta’zir cezaları, had ve cinayetlerde olduğu gibi emri bi’l-ma’rûf nehyi ani’l-münker
vazifesini yerine getirmenin önemli araçlarından olup din, akıl, can, ırz ve malın korunması şeklindeki beş temel amaca
uygun biçimde şer’an mâsiyet olduğu bildirilmiş; ancak toplumların kendi şartlarına göre düzenlemek üzere cezaları tayin
edilmemiş fiillere yöneliktir. Bkz. Tuncay Başoğlu, “Ta’zîr”, TDVİA, c.40, Ankara, 2011, s.198.
190Akgündüz, a.g.e., s.113.
191 Mehmet Akman, “Örf”, TDVİA, c.34, Ankara, 2007, s.93.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1163
müesseseler bütünüdür. Örfî hukuk denildiğinde örf ve âdet hukuku anlaşılmamalıdır. Osmanlı
padişahları İslam hukukunun inceden inceye düzenlediği alanlarda kanun koymamaya diğer
alanlarda da genel olarak şer’i hukuka ters düşmemeye gayret göstermişlerdir192. Osmanlı
padişahları örfî hukuk üzere çeşitli konularda hukuksal tasarruflarda bulunmuşlardır. Kardeş katli
meselesinin bir boyutu da bu doğrultuda değerlendirilebilir. Devlete isyan etmemiş olan masum
şehzadelerin katledilmesinin dayanak noktası ne olacaktır sorusu padişahlar tarafından ulemaya
yöneltilmiş, bazı ulema kesimi cevaz vermemiş, bazı ulema kesimi de çeşitli ilkeler öne sürerek
cevaz vermişlerdir. Katle cevaz veren ulema; “fitnenin, adam öldürmekten daha kötü olması193,
özel zararın genel zarara tercih edilmesi(zarar-ı âmmı def’ için zarar-ı hâs’ın ihtiyar olunması),
zaruret halinin kardeş katlini mübah kılması” gibi nizâm-ı âlem’i bozabilecek temel ilkeleri
benimsemişlerdi194. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’de bu ilkeler şöyle belirlenmiştir:
Madde 26: Zarar-ı âmmı def’ için zarar-ı hâs ihtiyâr olunur.
Madde 27: Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaff ile izale olunur.
Madde 28: İki fesâd teâruz etdikte ehaffi irtikâb ile a’zâmının çaresine bakılır.
Madde 29: Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur.
Madde 30: Def’i mefâsid celb-i menâfiden evlâdır.
Madde 58: Raiyye, yani teb’a üzerine tasarruf maslahata menûttur195.
Bu doğrultuda katledilen ilk hanedan üyesinin Yıldırım Bayezid’in kardeşi Yakub’un,
herhangi bir isyan suçu veya emaresi olmamasına rağmen, öldürülmesi gösterilebilir. Fatih’in, III.
Mehmed’in, III. Murad’ın, II. Osman’ın, IV. Murad’ın kardeşlerini katletmeleri bu kategoride
değerlendirilebilir.
SONUÇ
Devletleri kurmak ne kadar zor ise onları ayakta tutmak da bir o kadar zor ve çetrefillidir.
Aynı durum devletin başına geçen yönetici için de geçerlidir. Hükümdar olan kişinin bulunduğu
mevkii muhafaza etmesi birtakım tedbirleri gerektirecektir. Bu gaye hemen hemen her yolu mübah
kılmaktadır. Tarihte birçok devlet idaresinde hükümdarların mevkilerini korumak için çeşitli
tedbirler aldıkları görülmektedir. Bu tedbirlerden biri de mevkiini ele geçirmeye çalışan veya ele
geçirme ihtimali bulunanların ortadan kaldırılmasıdır. Bu kişiler, herhangi bir zümrenin, sınıfın
üyesi olabildiği gibi çoğunlukla kendi hükümdar ailesinden yani hanedandan da olabilirler.
Hanedan içi katl hâdiselerinin meydana gelmesindeki temel sebeplerden biri mevkiin ele
geçirilmesi etrafındadır. Çünkü mevkiin ele geçirilmesi çoğunlukla bir mücadeleyi gerektirir. Bu
mücadelede de kan dökülmesi, toplumun düzeninin bozulması, devletin buhran yaşaması veya
parçalanması sonuçlarını doğuracaktır. Bu sonuçların ortaya çıkmasının bir şekilde engellenmesi,
hükümdarın toplumuna karşı temel görevlerinden olan nizam-ı âlem’i sağlamak içindir.
Hanedan içi katl hâdiseleri bu gerekçeler çerçevesinde gerçekleşmiş hâdiselerdir. İlk
devletlerin ortaya çıkmasından beri var olan bu hâdiseler Çin, Rus, Bizans, Arap, Türk gibi köklü
milletlerin kurmuş olduğu devletlerde birçok defa meydana gelmiştir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1164 Muhammet Nuri TUNÇ
Osmanlı Devleti’nde de hanedan içi katl başlığı altında değerlendirilebilecek birçok katl
hâdisesi yaşanmıştır. Bu hâdiseler, ya bir isyan(bağy) suçu sonucu, ya bir isyana meyil sonucu ya
da fitne çıkma ihtimaline binaen gerçekleşmiştir. Osmanlı padişahları devletin kuruluşundan
itibaren hanedan üyelerinin katledilmesi taraftarı bir politika izlememişlerdir. Yönetimi ele geçirme
çabası içerisine giren kişilerin caydırılması için çeşitli yollar denenmiştir. Hapsetme, göze mil
çekme, rehin bırakma, anlaşma yoluna gitme gibi yollar denendikten sonra katl yönteminin yasa
haline getirildiği görülmektedir.
Fatih Sultan Mehmed’in Teşkilât Kanunnâmesi’nde bahsettiği, hükümdarların kardeşlerini
nizam-ı âlem için öldürebileceği maddesi muhtemelen, Fatih’in kendisinden önceki sancılı
süreçlerle ilgilidir. Çünkü Fetret Devri, Düzmece Mustafa, Şehzade Mustafa, Şehzade Orhan
olayları Osmanlı Devleti’ni birçok defa buhrana uğratmıştı. Fatih Sultan Mehmed de bu durumun
çözüm yolunu ulemadan aldığı fetva ile şehzadelerin katledilmesi şeklinde bulmuştur.
Katl hâdiselerinin öncesindeki süreç incelendiğinde hemen hemen her defasında nizam-ı
âlem’i bozacak unsurların mevcudiyeti görülmektedir. İstanbul’un fethine kadar temel etkenin dış
mihraklar olduğu görülmektedir. Dış mihraklardan da en etkili olanı varlığını Osmanlı’daki fitneye
bağlayan Bizans olmuştur. Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda mağlup olduğu Timur’un
politikası da yine fitnenin mevcut olduğu, bölünmüş bir Osmanlı arzusudur. İran ve Mısır’a sığınan
hanedan üyelerinin de onlar tarafından Osmanlı’ya karşı kullanıldığı örneklerle sabittir. İstanbul’un
fethinden sonraki süreçte de dış mihrakların etkisi olmakla birlikte temel etken sabit bir veraset
sisteminin olmamasına ek olarak şehzadelerin sancağa gönderilmesi ile ilgili olarak hükümdarın
ölümü halinde rekabete açık bir ortamın oluşmasıdır. Padişahlar kendilerinden sonra hükümdar
olmasını istedikleri şehzadelerini payitahta yakın sancaklarda görevlendirdilerse de şehzadelerin bu
konudaki hırsları veya sarayda bulunan mevkii peşindeki grupların şehzadelerden birini
destekleyerek hükümdar yapma arzuları hem şehzadeler arası rekabete hem de saray içi rekabete
sebep olmaktaydı. Bu durum da bazen kardeşlerin birbirini katletmesine sebep olurken bazen de
şehzadelerin babalarına rakip olmalarına sebep olmaktaydı. Hanedan içi katlin iç etkenlerinden
birisi de askeri zümrenin hükümdarı tehdit etmek için hanedanın diğer üyelerini kullanmalarıdır.
Bazen askeri zümre ile hanedan üyeleri fiili olarak işbirliği yapıp hükümdarı indirmek istediği gibi
bazen de hanedan üyelerinin istememelerine rağmen askeri zümrenin hükümdarı indirip başka bir
hanedan üyesini başa geçirme çabası olmuştur. Bunun en güzel örneği IV. Murad döneminde
yaşanan yeniçeri ayaklanmalarındaki yeniçerilerin hanedan üyeleri ilgili istekleri ve üyelerin onlara
verdiği cevaptır.
Osmanlı Devleti, hanedan üyelerinin infazını gerçekleştirirken Türk-Moğol geleneğinin bir
devamı olan kan dökmemeyi benimsemişlerdir. İnfaz edilmek istenen hanedan üyesi çoğunlukla bir
yay kirişiyle veya ipek bir urganla boğulmak suretiyle katledilmişlerdir. Bunun dışında istisnai
durumlar da yaşanmıştır.
Hanedan üyelerinin katledilmesi olayları toplum, asker ve yönetim nezdinde benimsenmiş
olaylar değildir. Belirtilen kesimler nezdinde derin üzüntülere sebep olduğu gibi bazı katl hâdiseleri
halk ve asker nezdinde büyük tepkiyle karşılanmıştır. Katl hâdisesinin karar merciinde bulunan
padişahlar dahi birçok defa gerçekleşen hâdise sebebiyle derin üzüntüler yaşamıştır.
Gerçekleşen bu hâdiselerden iktidarı ele geçirmek amacıyla bir mücadele sonucunda
olanlar çoğunlukla devletin başına güçlü kişilerin geçmesini sağladığını belirtmekte yarar vardır.
Sonuç olarak denebilir ki hanedan üyelerinin katli çoğu zaman hükümdarların veya
hanedan üyelerinin hırslarından değil de bir zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Nizam-ı
âlem’in bozulmasının engellenmek istenmesi ve iktidarın muhafaza edilmek istenmesi bu
zorunluluğun iki önemli gerekçesini oluşturmaktadır.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1165
KAYNAKÇA
Abdurrahman Şeref, “Kanunnâme-i Mehmedî”, Edebiyyât-ı Umûmiyye Mecmuası, c.4, 1335/1918,
numara: 82
AFYONCU, Erhan, Venedik Elçilerinin Raporlarına Göre Kanunî ve Şehzade Mustafa, Yeditepe
Yay., İstanbul, 2014
Ahmed Refik, “Kanunnâme-i Mehmedî”, Edebiyât-ı Umûmîye Mecmûası, 1335/1918, numara:82
AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Tarihi-1, Cem Yayınevi, İstanbul, 1995
AKGÜNDÜZ, Ahmed, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, c.1, FEY Vakfı Yay.,
İstanbul, 1990
AKMAN, Mehmet, Osmanlı Hukukunda Kardeş Katli Meselesi, Eren Yay., İstanbul, 1997
ALMAS, Turgun, Uygurlar, Selenga Yay., İstanbul, 2013
Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, (Haz. Nihal Atsız), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara,
1985
BAL, Mehmet Suat, Türk Saltanat Veraseti Usûlü ve Türkiye Selçuklu Devleti’nde Uygulanışı”,
Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:159, Aralık 2005
BARDAKOĞLU, Ali, “Had”, TDVİA, c.14, Ankara, 1996
BAŞOĞLU, Tuncay, “Ta’zîr”, TDVİA, c.40, Ankara, 2011
BEDİRHAN, Yaşar, Ortaçağ Tarihi, Eğitim Kitabevi, Konya, 2007
BEYDİLLİ, Kemal, “Mustafa IV”, TDVİA, c.31, Ankara, 2006
Celâl-zâde Mustafa, Selim-nâme, (Haz. Ahmet Uğur - Mustafa Çuhadar), ME. Basımevi, İstanbul,
1997
Celal Nuri, “Kanunnâme-i Mehmedî”, Edebiyyât-ı Umûmiyye Mecmuası, c.4, 1336/1918,
numara:81, s.925-927.
“Verâset-i Saltanat”, Edebiyyat-ı Umûmîyye Mecmûası, c.4, 1336/1918, numara:86
ÇERÇİ, Faris, Gelibolulu Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbâr’ında II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet
Dönemleri, c.2, Erciyes Ünv. Yay., Kayseri, 2000
DANACI-YILDIZ, Aysel, “III. Selim’in Katilleri”, Osmanlı Araştırmaları-31, İstanbul, 2008
(http://english.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/osmanli_arastirmalari_dergisi/osm
anl%C4%B1_sy31/2008_31_YILDIZA.pdf).
DOKUR, İbrahim Doğukan, “Çin’in Kalbinde İsyan: An Lu-Şan İsyanının Sebepleri”, Ege Ünv.
Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, (https://www.academia.edu/3710838/An-
Lu_San_Isyanin_sebepleri)
EKİNCİ, Ekrem Buğra, “Osmanlı Hukukunda Kardeş Katli Meselesi”, (http://afakkulubu.org/wp-
content/uploads/2014/03/EB.Ekinci.2006-Osmanl%C4%B1-Hukukunda-Karde%C5%9F-
Katli-Meselesi.pdf)
EROĞLU, Haldun, Osmanlı’daŞehzadelikKurumu, Akçağ Yay., Ankara, 2004
ERTURHAN, Sabri, “Hayvan Öldürme İle İlgili Fıkhî Hükümler”, BilimnameXVII, 2009/2
FİRDEVSİ, Şehname-I, Maarif Basımevi, İstanbul, 1956
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014
1166 Muhammet Nuri TUNÇ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Osmanlı’da Hanedan İçi Katl 1167
ŞENTÜRK, Ahmet Atilla, Şehzâde Mustafa Mersiyesi, Büyüyen Ay Yay., İstanbul, 2014
ŞİMŞİRLİGİL, Ahmet, Ekrem Buğra EKİNCİ, Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle, KTB Yay.,
İstanbul, 2008
TANERİ, Aydın, Türk Devlet Geleneği, Töre Devlet Yayınevi, Ankara, 1981
TAŞAĞIL, Ahmet, “Türk Tarihinin Başlangıcı”, Orta Asya Tarihi, Ed. Ahmet Kalındere, AÜ.
AÖF. Yayını no:1285, Eskişehir, 2013
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1998
TURAN, Şerafettin, Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1997
ULUÇAY, Çağatay, “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu?”, Tarih Dergisi, c.7, Sayı: 10,
Ankara, 1954
(http://www.journals.istanbul.edu.tr/iutarih/article/view/1023002133/1023001781).
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Memlûk Sultanları Yanına İltica Etmiş Olan Osmanlı Hanedanına
Mensub Şehzadeler”, Belleten, c.XVII, Sayı:68(Ekim 1953)’den ayrı basım, TTK
Basımevi, Ankara, 1953
Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, TTK Basımevi, Ankara, 1984
Osmanlı Tarihi, c.1, TTK Basımevi, Ankara, 1998
Osmanlı Tarihi, c.2, TTK Basımevi, Ankara, 1994
Osmanlı Tarihi, c.3/1, TTK Basımevi, Ankara, 1995
Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, TTK Basımevi, Ankara, 1988
ÜNAL, Fatih, “Aleksander Grigoreviç Krasnokutsk’un Günlüğünden 1808 Yeniçeri Ayaklanması
ve Alemdar Mustafa Paşa Vakası”, Sosyal Araştırmalar Dergisi, c.1, Sayı:4, 2008
YAZICI, Nesimi, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, AÜİF. Yayınları, Ankara, 1992
ZINKEISEN, Johann Wilhelm, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yay., (Editör: Erhan
Afyoncu, çev. Nilüfer Epçeli), İstanbul, 2011, c.1-4
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring2014