You are on page 1of 13

Balkanlarda Türkçenin değiştirilmeden uzun yıllar devam ettirilebil-

miştir.
Genel Görünümü Milliyetçilik kuramları açısından ba-
kıldığında, bir coğrafya üzerinde ilk olmak
ya da tarihsel geçmişlik bakımından önde
bulunmak, o coğrafya üzerindeki hak ta-
leplerine meşru bir zemin hazırlamaktadır.
Çünkü “doğduğu evde oturmak”, topluluk
üyelerinin temel hakkı olarak görülmekte ve
dışarıdakilerin de bu hakkı kabul etmeleri
beklenmektedir (Smith 2002: 54-55). Ancak
Bilgehan Atsız Gökdağ* Balkanlarda çok fazla hak talebi vardır ve
bu sebeple de halklar birbiriyle anlaşmazlık
içindedir. Balkan coğrafyasında kimliği oluş-
turmada kullanılan “düşman” ya da “öteki”
genellikle yan komşu olmaktadır. Yan komşu,
hem sınırların diğer tarafındaki devlet/millet
hem de -Balkanlardaki halkların iç içe geç-
mişliğinin bir sonucu olarak- o milletin bu
devlet içerisindeki azınlık olarak kalan unsur-
Avrupa’nın güneydoğusunda bulunan
ları yani yan evdeki insan anlamında kullanı-
Balkan Yarımadası; Yunanistan, Bulgaristan,
labilir. (Yaşın 2011:353-354)
Arnavutluk, Romanya, Türkiye’nin Avrupa
1
yakası ile Yugoslavya’nın dağılmasının ardın- Çok uluslu bir tablo sergileyen ya­
dan bağımsız devletler olarak ortaya çıkan rım­adanın en eski sakinleri, Yunanlılar ve
Makedonya, Hırvatistan, Slovenya, Bosna- İllirya kökenli Arnavutlardır. Bu ikisi dışında
Hersek, Sırbistan ve Karadağ’ı içine alan bir bölgeye Kimmer, Galat, Trak, Kelt, İskit,
bölgedir. Çok yakın bir zamanda Sırbistan’ın Avar, Hun, Vizigot, Ostrogot, Peçenek, Ku-
özerk bir bölgesi olan Kosova da bağımsız- man, Bulgar ve Slav gibi toplumlar da gelmiş-
lığını ilân etmiş; böylece bölgenin siyasî ve tir. Ancak bu milletlerin hepsi bölgede kalıcı
coğrafî haritası yeniden değişmiştir. olmamıştır. Sadece bir kısmı, geldiği toprak-
ları kendisine vatan edinmiş; bir kısmı ayrıl-
Balkan kelimesi “sık ormanlarla kaplı mış; bir kısmı ise yerel halklarla kaynaşarak
dağlık bölge; sarp ve ormanlık dağ”1 anla- asıl kimliğini yitirmiştir.
mına gelir (Balkan adıyla ilgili olarak bkz.:
Todorova 2003: 53-85; İnalcık 1999; Darkot Balkan tarihinde bir dönüm noktası
1997: 280-283). Bu adla anılan coğrafya da teşkil eden Osmanlı Devleti’nin bölgeye ge-
gerçekten dağlık bir görünüm arz eder. Yarı- lişi ise 14. yy.’ın ortalarına rastlamaktadır. Ru-
madanın, bazı bölgeler arasında irtibatı zor- meli’ye geçişle başlayan devletin hâkimiyeti,
laştıracak kadar dağlık olması kültür, dil, din 5 yy. kadar uzun sürmüştür. Osmanlı, bu coğ-
ve gelenekler üzerinde çok önemli etkilere rafyada hızla yayılmış; siyasal, dinsel ve kül-
sahip olmuştur. Çünkü dağların geçit ver- türel açılardan kendisini kabul ettirerek kısa
YENİ TÜRKİYE 53/2013

memesi, beraberinde dışa kapalılığı getirmiş; zaman içinde büyümüştür. Ancak bu başarı-
iletişime ve etkileşime imkân tanımamış; do- (*) Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi. Karadeniz Araştırmaları Merkezi
layısıyla da kültürlerin farklı biçimlerde ge- Başkanı.
lişmesine yol açmıştır. Yine aynı sebeple bazı (1) Ancak kelime, zaman içinde çok anlamlı hâle gelmiş ve özellikle
19. yy.’ın sonlarında coğrafî anlamının yanı sıra siyasal yan anlamlar
bölgelerde çok eski gelenekler, neredeyse hiç kazanmıştır.
nın sadece devletin gücünden kaynaklandığı mından farklı özellikler taşıyan topluluklar”ı
söylenemez. Çünkü Türk kültürünün bu ka- (Gümüş; Sevi 1996: 209) ifade etmek için
dar kolay benimsenmesi ve varlığını uzun yıl- kullanılmaktadır. Dilsel olan azınlıkların ana
lar devam ettirebilmesi, bölgeye Osmanlılar- kimlik öğeleri ve başat toplumdan ayrıldıkla-
dan önce gelen Türklerle de ilgilidir. Nitekim rı yön dilleridir. Dini yenilenme döneminde
Hunlardan itibaren farklı zaman dilimlerinde daha çok dini azınlıklar ön plandayken, bu
bölgeye yerleşen bazı Kıpçak ve Oğuz Türk dönemi müteakiben Protestanlık mezhebi-
boyları buralarda çeşitli kültür katmanları nin ortaya çıkması nedeniyle Hıristiyanlığın
(bkz. Artun 2003) oluşturmuşlardır. Gagavuz birleştirici olma özelliğini kaybetmesi ve mil-
Türklerinin bu husustaki rolü üzerinde ayrı- liyetçilik akımlarının yaygınlaşması sonucu
ca duranlar da vardır. Meselâ Kemal Karpat, dilsel azınlıklar ortaya çıkmıştır. Günümüzde
Osmanlıdan çok önceleri buraya yerleşen Ga- görülmektedir ki dilsel ayrılık kültürel olarak
gavuzların, bölgeye Anadolu’dan geldiklerini ayrılmanın ana öğesidir. Çünkü genelde bir
ve bunların İzzettin Keykavus’un soyundan dil azınlığı aynı zamanda etnik veya ulusal
olduklarını; dolayısıyla da etnik ve kültürel azınlığı oluşturmaktadır. Bu nedenle bir ço-
yapı üzerinde bu Türk unsurunun önemli et- ğunluk dilinin diyalekti azınlık dili olarak ka-
kiler bıraktığını söylemektedir (Karpat 2004: bul edilmez (Kurubaş, 2004: 22). Dilsel azın-
373-411). Devletin bu topraklarda yürüttüğü lık kavramı Kişisel (Medeni) ve Siyasi Haklar
politikalar da, sözü edilen başarı açısından Sözleşmesi’nin 27. Maddesinde: “Etnik, din-
çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Bunun sel ya da dilsel azınlıkların bulunduğu dev-
için Stefan Duşan ile Fatih Sultan Mehmet’in letlerde, bu azınlıklara mensup kişiler, ken-
kanunnameleri arasındaki farka bakmak bile di gruplarının diğer üyeleriyle birlikte toplu
bir fikir vermektedir. Meselâ Duşan kanunla- olarak, kendi dinlerini açıklamak ve uygula-
2 rı, köylüye Knez yararına haftada iki gün ça- mak ya da kendi dillerini kullanmak hakkın-
lışma emrederken, Fatih zamanında bu süre dan mahrum edilemezler” (Özkan - Duvan,
yılda üç güne indirilmiştir (bkz. İnalcık 1996: 2004: 191) şeklinde geçerek uluslararası hu-
66). kukta kabul görmüştür. Bu azınlıklara örnek
Asırlarca süren egemenliğin ardından, olarak İtalya’da yasayan Franko-Provençaller
imparatorluğun çöküş yıllarında Balkan ya- ve Walserler verilebilir (Kurubaş, 2004: 22).
rımadası, Osmanlı’nın en bunalımlı bölge- Başka bir açıdan Balkanlar, sahip olduğu
lerden birisi hâline gelmiştir. Çünkü büyük coğrafi bütünlüğe rağmen, tarihi gelişmeler
devletlerin çıkar hesapları, dikkatleri bölge- sonucu, oldukça karmaşık bir etnik çoğulcu-
nin üzerine çekmiş; bağımsızlık hareketleri luğu dil ve din farklılıklarını içerir. Balkanlar-
etkisini arttırarak kopuşların devam etmesine da Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahu-
sebep olmuş; ortaya çıkan bağımsız devletler dilerin kültürel miraslarını yan yana görmek
daha fazla toprak için birbirleriyle ve dışarı- mümkündür. Bu özellikleri nedeniyle tarih
daki düşmanlarıyla çekişmeye başlamışlardır. boyunca bunalımlardan ve istikrarsızlıktan
Bunun sonucunda da bölgenin siyasî ve kurtulamamıştır. Etnik çoğulculuk ile din ve
coğrafî yapısı büyük ölçüde değişmiş; yaşanan dil farklılıkları, Balkanlara yönelik hedeflerin
savaşlar, sınırların yeniden çizilmesine ve gerçekleştirilmesinde, bölge içi ve bölge dışı
zaten var olan azınlık meselesinin büyüyerek devletlerce kullanılmış, istismar edilmiştir.
Bu hususun günümüzde de geçerli olduğu
YENİ TÜRKİYE 53/2013

devam etmesine yol açmıştır.


söylenebilir (Taş 2007; 58).
Değişik dönemlerde farklı tanımla-
rı yapılmış olmakla birlikte azınlık kavramı, Balkan Yarımadası’nda yakın zamana
genel olarak “bir ülkede çoğunluğu oluştu- kadar başka bir ülkenin toprağında kalmış en
ran nüfustan dil, din ve etnik köken bakı- büyük azınlığı, Kosova’da bulunan Arnavut-
lar oluşturmaktaydı. Aslında nüfusun büyük Bosnalı Hırvatların yanında yer alarak onları
çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen Koso- desteklemesi, Balkan coğrafyasında 20. yy.’ın
va Arnavutlarının azınlık konumunda bulun- en kanlı sahnelerinin yaşanmasına neden ol-
ması, kavramın tanımına da ters düşmektey- muştur.
di. Ancak 17 Şubat 2008’de Kosova’nın tek
taraflı olarak bağımsızlığını ilân etmesi, duru- Balkanlarda etnik kimliğin en önemli
mu değiştirmiş gözükmektedir. belirleyicisi, öncelikle ırk ya da dil değil, din-
dir. Bunu değişik ülkelerin uygulamaları açı-
Yugoslavya’nın parçalanması, azınlıklar sından göstermek mümkündür. Türkiye’nin,
meselesine farklı boyutlar kazandırmıştır. Bi- eski Osmanlı tebaası olan Müslümanları
lindiği gibi Yugoslavya, 1990 yılının sonların- (Boşnak, Arnavut ve Pomakları) Türk olarak
da siyasî bakımdan Balkanlardaki en karışık kabul etmesi ve onların özgürce Türkiye’ye
ülkedir. Ekonomideki kötü gidiş, bölgesel gelip yerleşmelerine imkân tanıması, burada
adaletsizlikler, federal yapı içerisinde Sırbis- dinsel kimliğin bir kriter olarak kabul edildi-
tan’ın öne çıkmasının yarattığı rahatsızlık, ğini göstermektedir. Çünkü Hıristiyanlığın
bu rahatsızlığı dengelemek adına Kosovo Ortodoks mezhebine mensup olan Gagavuz
ve Voyvodina’ya özerklik verilmesi, fakat bu Türklerine aynı hak tanınmamıştır. Oysa Ga-
durumun da Sırpların milliyetçi duygularını gavuzlar, Hıristiyan olmalarına rağmen Türk
öne çıkarması ve Tito’nun ölümü gibi sebep- soyundan gelmekte ve Türkçe konuşmakta-
ler, Yugoslavya’nın parçalanmasını hazırlayan dırlar. Boşnaklar, Arnavutlar ve Pomaklar ise
etkenler olmuştur (Öztürk 1999: 236). Nite- Müslümandır, ancak dilleri Türkçe değildir.
kim altı cumhuriyetten oluşan ülkede çözü- Osmanlı Devleti’nin mirası bu topraklarda
lüşler birbirini izlemiştir. Önce Hırvatistan, kalan Müslüman halklarda mevcuttur. Bal-
arkasından Slovenya, sonra Makedonya ve kanlarda yaşayan bir buçuk milyonluk Türk 3
1992’de de Bosna-Hersek, bağımsızlığını ilân nüfusu kadar on milyona yakın Müslüman
etmiş ve Yugoslavya’dan geriye yalnızca Sır- Türkiye’nin nüfuzunu oluşturmaktadır. Çün-
bistan ve Karadağ kalmıştır. Bu iki devlet de kü bu halklar kendilerini aynı dili konuştuk-
bir araya gelerek 1992 yılında Yugoslavya Fe- ları Bulgar ve Slav ırkından çok kültür ve ya-
deral Halk Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Ancak şam tarzlarıyla bir bütün olarak hissettikleri
bu cumhuriyet, 14 Mart 2002’de iki ülke ara- Türklere daha yakın hissetmektedirler (Bi-
sında imzalanan bir anlaşma ile son bulmuş; çer, 2007: 2). Yine aynı bağlamda, 19. yy.’da
birliği oluşturan unsurlar bu defa “Sırbistan
Ortodoksluktan Katolikliğe geçmiş bulunan
ve Karadağ” adıyla bir ülke oluşturmuşlardır.
Bulgaristan ve Yunanistan’daki küçük grup-
Birliğin tamamen yok olması ise 2006 yılına
lara, Ortodokslar tarafından adeta milliyetle-
rastlamaktadır. Halkın bağımsızlık istekleri
rine ihanet edilmiş gibi bakılmaktadır. Çünkü
neticesinde 3 Haziran 2006’da Karadağ, res-
din ve milliyet, buralarda da bir bütün olarak
men Sırbistan’dan ayrılmış ve böylece Yugos-
benimsenmiştir. Bosnalı Müslümanlar da bu
lavya tamamen dağılmıştır.
konuda bir örnek teşkil etmektedirler. Çün-
Ortaya çıkan bu yeni tablo ile birlikte, kü dilleri Sırpça-Hırvatça olduğu hâlde nüfus
azınlıkların durumu daha da karmaşık bir cüzdanlarında milliyetleri Müslüman olarak
hâle gelmiştir. Eskiden ortak bir ülkenin va- gösterilmekte (Karpat 1997) ve kendileri için
tandaşı olanlar, sahip oldukları her şeyi (dille- “Müslüman milliyet” terimi kullanılmaktadır.
YENİ TÜRKİYE 53/2013

rini, milliyetlerini, devletlerini) kaybetmiş ve Ayrıca başta Sırbistan ve Yunanistan’ın Orto-


birbirlerinden hak talep eder hâle gelmişler- doks mezhebine dayalı homojen bir toplum
dir. Bu durum da bölgedeki sükûneti boza- oluşturma çabaları da din temelinin önemini
cak sonuçları beraberinde getirmiştir. Meselâ göstermektedir. Bunun için tarih, kimi zaman
Sırbistan’ın Bosnalı Sırplar, Hırvatistan’ın da Sırbistan örneğinde olduğu gibi “etnik temiz-
lik” çabalarına; kimi zaman da Yunanistan Balkanlar’da 19. yüzyılda yazılan
örneğinde olduğu gibi asimilasyon politikala- gramer kitapları milliyetçi düşüncelerin oluş­
rına sahne olmuştur (Taştan 2006: 416). Ma- turulmasına hizmet etmiştir. Ulusun tarihsel
kedonya’da da benzer bir durum söz konusu sürekliliği iddiasını desteklemek için dilsel
olmuş; etnik farklılıklar, din farklılıklarıyla sürekliliğe ihtiyaç duyulduğu için çoğu zaman
karıştırılmıştır. Bunun etkisiyle Rum Orto- gerçekler tahrif edilir. Grigorios Zalikog-
doks kilisesine bağlı olanlar Yunanlı, Müs- lou’nun 1809 da basılan eserinde klasik ve
lüman olanlar ise Türk sayılmıştır (Öztürk çağdaş Yunanca arasında büyük farklılıklar
1999: 233). bulunmasına rağmen bunlar aynı dil sayılmış-
tır. Zalikoglou eserinde ırk dilini (“kanından
Bu coğrafyada dinden sonra etnik gelenler”) kullanmasına rağmen, Yunanca
kimliğin en önemli belirleyicisi dil olmuştur. konuşmayan herkesi dışlar ve Yunanca konu-
Özellikle, “Modern Sırp İdeolojisi”ni oluş- şan herkesi “saf kanlı” olarak kabul eder. Son
turan XIX. yüzyıl dil bilim reformisti Vuk olarak, dil ulusal kimliğin diğer bütün po-
Stefanoviç Karaddziç, “Merkezî Güney Slav tansiyel işaretlerini gölgede bırakır; böylece,
Diyalekti”yle konuşan herkesi “Sırp” olarak bir Müslüman Yunanca konuşursa Yunanlı
tanımlamıştır. Bu görüş, Sırp-Hırvat-Sloven sayılacak, ama Türkçe konuşan bir Ortodoks
Krallığı’nın oluşmasındaki politik konsep- Hıristiyan, Platon’un soyundan geldiğini ka-
tin temelini oluşturmuştur. Keza tarihte dö- nıtlasa bile, Yunanlı sayılmayacaktı (Wachtel
nem dönem bölgedeki etnik çeşitlilik, din 2009: 91).
ve dil farklılıkları bazı devletler tarafından
istismar edilmiş ve bu ülkeler kendi çıkarları Meselâ Rumcanın, Ortodoksları bir-
için bu özellikleri kullanarak bölge halklarını leştirmek için bir araç olarak kullanılması,
4 kışkırtmışlardır. Bazı Balkan ülkeleri açı­ bunun göstergelerinden birisidir. Ortodoks-
sından bu sorun AB’ye üye olmaları ile nispe- lar, aynı dili konuşan ve aynı kültürü payla-
ten çözülmüşse de, Yugoslavya’nın dağılma- şan toplulukları birleştirmeyi amaçlamışlar ve
sıyla bağımsızlıklarını ilân eden ülkeler için bunu kilisenin yardımı ile gerçekleştirmeye
hâlâ riskler mevcuttur (Üçyıldız, 2006: 13). çalışmışlardır. Kilisenin hükümleri bütün Bal-
kanlarda aynı olduğu için ilk olarak, Rumca-
Balkan ulus inşacıların modeli Fran- nın çeşitli milletlerin ana dili olması gerektiği
sa’dan ziyade Almanya olmuştur. Alman mo- vurgulanmıştır. Böylece Bulgar, Ulah ve Sırp
delinde, bir ulusun esas tanımlayanı dildi. Bir piskoposluklarına Rumca konuşanlar atan-
ulus, onu oluşturan vatandaşlar ortak bir dil mış; Rumca, dinî okullarda eğitim dili olarak
konuştukları ölçüde bir ulustu. Balkan aydın- kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmaların
ları ve dilbilimciler verili bir dilin ezelden beri sonucunda da prestij kazanmış, kimi çevre-
var olduğunu ve bu nedenle ulus için gerekli lerde iletişim dili olarak yaygınlaşmaya baş-
tutkalı oluşturduğunu iddia etme eğilimin- lamış; şehir üst tabakalarından bazı kimseler
de olmalarına rağmen, gerçek öyle değildi. ve Rum olmayan bazı papazlar Helenleştiril-
Uluslar için varsayılan dillerden her biri, miştir. Ancak Rumca konuşanların haricinde
çoğu durumda değişime uğrayarak tanım- kırsal bölgeler, bu asimilasyon faaliyetlerin-
lanması güç komşu ağızlara dönüşen sayısız den çok etkilenmemişlerdir. Yine de Rumca,
lehçeden oluşmaktaydı. Osmanlı istilasından bu çalışmalar neticesinde diğer dillere göre
sonra anadil sınırlı amaçlarla kullanıldığı için,
YENİ TÜRKİYE 53/2013

bir başarı elde etmiştir. Fakat bu başarı, ki-


bu dilleri modern yönetsel, ticari ve kültürel lise dili olarak benimsendiği sürece mümkün
amaçlara uygun taşıyıcılara dönüştürmek cid- olmuştur.
di çabaları gerektirdi. Bu çabanın bütün Bal-
kanlar’da ulus kavramını yaratmada ilk adım Hobsbawm, kolektif aidiyet duyguları-
olduğu anlaşıldı (Wachtel 2009: 90). nı harekete geçiren bağları ön-milli olarak ad-
landırmaktadır. Onları yerellik-ustu popüler ikincisine göre ”Sırplar her yerde ve hepsi”
ve seçkin grupların sonradan genelleştirilebi- anlayışı, “milli alanı” birinci durumda doğu
lecek politik bağlar olarak ikiye ayırmaktadır. güneye -Makedonlar, ikinci durumda ise
Politik millet ön-milliyetçiliğin en belirleyici batıya-Hırvat ve Boşnakları katarak genişlet-
kriteridir. Milli diller fiilen icat edilmiş şey- mektedirler (Zahoviç 2005: 24). 1966-1968
lerdir, bunu yaparken hangi lehçe seçileceği arası Arnavutların protesto eylemleri, ilk ve
önemlidir çünkü Norveç örneğinde olduğu ortaöğretimde Arnavutça eğitim verilmeye
gibi bütün seçilmiş lehçeler halk tarafından başlatılması ve Priştine’de Arnavutça eğitim
milli dil olarak kabul edilemeyebilir. İtalyan- yapılan bir üniversitenin kurulmasıyla ya-
ca milli dil olarak seçildiğinde nüfusun sa- tıştırılmıştı. 1968-1972 arası Hırvatistan’da
dece yüzde 2,5’i gündelik hayatında bu dili ortaya çıkan reform talepleri ise “Hırvatistan
kullanıyordu. Baştan elit kesimin dili, kamu Baharı” adı altında tanınmaktadır. 1967’de
eğitimi ve diğer idari mekanizmalar yoluyla Hırvatistanlı entelektüellerin yayımladıkları
modern devletin fiili dili olmaya başlıyor. Dil bir bildiriye göre resmi dil olarak Sırpça ver-
ön-milli kriteri olarak her yerde aynı önemi siyonu seçilerek Hırvat dilinin tarihi ve ebedi
göstermemektedir. Bunun bir pratik tarafı değeri bölgesel şive durumuna indirgendiği
vardır. Mesela Arnavutlarda dillin dışında her iddia ediliyordu (Zahoviç 2005: 63).
şey ayırt edicidir. Hatırlatacak olursak Arna- XIX. yüzyılın ilk yarısında Vuk Karad-
vutlar üc rakip dine (İslamiyet, Ortodoksluk, zic, Sırp, Hırvat ve Boşnakların Ştokavica’yı
Katolik) ayrılmıştır, böylece dil birleştirici rol ortak şive olarak kullanmalarını göz önünde
üstlenmiştir. Hindistan’da İngilizcenin ikinci bulundurarak “Ortodoks, Katolik ve Müslü-
resmi dil seçilmesinin nedenleri Hindistan’da man” Sırplardan bahsetmektedir. Bu bağlam-
çok farklı dilleri konuşan etnik grupların var- da İstra ve Zagorye’de bulunan ve Kaykavian 5
lığıdır. Bu şekilde gruplar arasında gerginlik şivesini kullanan Hırvatlar, Büyük Sırbistan
azalmaktadır. Bunun tersine iki dominant sınırların içerisinde neden dahil edilmediği
halk olan Habsburg İmparatorluğu’nda anlaşılmaktadır. Dil prensibi yetmediği du-
1780’de II. Joseph’ın Latinceyi Almanca ile rumlarda ise tarih geleneği ön plana çıkarıl-
değiştirmesi üzerine Macarların tepkisiyle maktadır. Örneğin Garaşanin, milli taleplerin
karşılaşılmıştır ve bu süreç 1867’de İmpa- gerçekleşme sürecinin meşrutiyetini ortaçağ
ratorluğunun adının Avusturya-Macaristan Duşan Çarlığına çağrı yaparak bulmuştu.
olarak değiştirilmesiyle sonuçlanmıştır. Yu- Böylece kimi zaman din, kimi zaman dil ve
goslavya’nın dağılmasıyla birbirine benzeyen tarih meşrutiyetin temeli olarak seçilmişti.
dillerin arasında farkları büyütme çabaları Din prensibine göre Makedonlar ve diğer
yeni devletlerin uğraşı bu çerçevede değer- Ortodoks unsurlar; dil prensibine göre Hır-
lendirebilir. Mesela, bugünkü Bosna’da ku- vatlar ve Boşnaklar Sırp olarak sayılmıştı.
rulan Sırp Cumhuriyeti’nin nüfusu Boşnak- Kosova’ya toprak talep etmesi durumunda
larla ijekavica lehçesini paylaştığı halde resmi ise tarih geleneğe başvurularak bu toprakla-
olarak kaldırıldı ve Sırpların ekavica lehçesi ra olan hakkı Sırpların doğal hakkı olduğunu
kullanıma girdi (Zahoviç 2005: 22). ileri sürülmüştü. Kosova mitine Sırp milliyet-
çi propagandasında, bu kadar geniş yer veril-
Dil ve din Balkanlarda etnik bilincin
mesinin sebebi bu noktada yatmaktadır. En
devamının sağlanmasında önemli etkenler-
sonunda bu prensiplerden hiçbiri uymuyorsa
YENİ TÜRKİYE 53/2013

dir. Osmanlı döneminde halk, dine göre sı-


Dubrovnik örneğinde olduğu gibi taktik se-
nıflandırılıyordu, bu nedenle de Sırp mille-
beplere başvurulmuştu (Zahoviç 2005: 92).
ti, Ortodoks din ve dil kriterine göre kendi
kimliğini ifade ediyordu. Birinci kritere göre Öbur taraftan ise bu İmparatorlukla-
“Ortodoksluk olduğu her yerde Sırplar”, rın uyguladıkları hoşgörü politikaları burada
yaşayan halkların kendi kültürel özellikle- Eski Yugoslavya ile Bulgaristan’da ya­
rini korumalarına yardımcı olmuştur. Her şayan, toplam olarak 9 milyona yaklaşan
ne kadar XVIII. yüzyıldan beri Habsburg- Slavların konuştuğu Makedonca ve Bulgarca.
lar modernleşen batı ülkelerin prensiplerine
Slovenler ve sayıları çok düşük olan
göre bazı uygulamalar yürürlüğe koysalar
Çeklerle Slovakların konuştuğu diller.
da, ademi-merkeziyetçi bir politikadan uzak
kalamamışlardır ve lokal yöneticilere büyük
yetki tanınarak bu bölgelerin yerel dillerin, 2. Latin Kökenli Diller:
geleneklerinin korunmasını teşvik etmişlerdir. Romence: Konuşurlarının 19 milyonu
Böylece birbirine çok yakın olan diller Sırpça, Romanya’da, yarım milyonu Sırbistan’ın Voy-
Hırvatça, Bulgarca ve Makedonca gibi kendi vodina bölgesi ile Bulgaristan’da Timok nehri
özgünlüklerini koruyabilmişlerdir. Bunun civarında bulunmaktadır.
aksine, hatırlanacak olursa Batılı ülkeler için
de aynı etnik çeşitlilik söz konusuydu, ancak Ulahça: Ulahların önemli bir kısmı, Yu-
merkezi bir yönetime sahip olup farklı dille- nanistan’da yaşamaktadır. Diğerleri ise Dinar
ri eritilmesi tek bir Fransızca, İngilizce ya da dağları ile İtalya sınırı civarındadır.
İspanyolca dilinin oluşmasına katkıda bulun- Rumca: Konuşurlarının tamamı 9,5
muşlardır. (Zahoviç,2005:2) milyon kadar olan Rumca, en fazla Yunanis-
tan’da; daha sonra Makedonya, Arnavutluk
Konumu itibariyle milletleri cezbeden
ve Bulgaristan’daki azınlıklar tarafından ko-
Balkan Coğrafyası aynı zamanda bu toprak-
nuşulmaktadır.
larda yaşayan kavimlerin dağınık yerleşmesi
6 ile kültürel kaynaşmalarını, ortak kültür ve Arnavutça: Daha çok Arnavutluk ve
şuurunu engellemiştir. Bu önemli olgu, Ar- Kosova’da, sayıları 5 milyon civarında olan
navutça, Bulgarca, Türkçe, Yunanca, Sırpça- bir grup tarafından konuşulmaktadır.
Hırvatça ve Slovencenin resmi dil olmasının
Türkçe: Konuşanlarının sayısı, 9 mil-
yanı sıra, Almanca, Macarca, İtalyancanın ise
yon dolayındadır. Bu sayının 6 milyonu, Tür-
azınlıklar tarafından konuşulmasına yol aç-
kiye’nin Avrupa kesimindeki topraklarda; 1,5
mıştır (Akman 2006: 10).
milyon kadarı Bulgaristan’da; geri kalanı ise
Bir milletler mozaiği oluşturan Balkan Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesi ile; Make-
yarımadasında doğal olarak pek çok dil konu- donya’nın Üsküp, Priştine ve Romanya’nın
şulmaktadır. Temas sonucu ortaya çıkan, or- Dobruca şehirlerinde yaşamaktadır.
tak yapısal özellikler taşıyan ve en az üç dilin Macarca: Toplam 3 milyon kişi tara-
bulunduğu coğrafî bölgelere dilbilim bölgesi fından konuşulmaktadır. Bunların 2 mil-
denmektedir.2 (ayrıntılı bilgi için bkz. Fried- yon kadarı Romanya’nın Erdel-Transilvanya
man 2006). Balkan yarımadası da dünyanın bölgesine, kalanı ise Voyvodina ve Hırvatis-
en çok bilinen dilbilim bölgelerindendir. Bu tan’a yerleşmiştir.
bölgede konuşulan dilleri şu şekilde sınıflan-
dırmak mümkündür: Çingene Azınlığın Dili: Sayıları tam
olarak bilinmemekle birlikte 1-3 milyon ka-
YENİ TÜRKİYE 53/2013

dar oldukları tahmin edilen Çingenelerin,


1. Slav Dilleri Topluluğu: kendilerine has bir dilleri vardır ancak bu dil
Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ ve yazılı olarak mevcut değildir. (Karpat 1992:
Hırvatistan’da yaklaşık 20 milyon kişi tara- 27).
fından konuşulan Sırpça ve Hırvatça ağızları. (2) İng. linguistik area, Alm. sprachbund
Bu nüfus gruplarının bazıları, bugün başını çektiği Türk karşıtlığı çerçevesinde
yaşadıkları topraklarda azınlık durumunda 1983’te bunun için çalışmaya başlamıştır.
bulunmakta ve ülkelerinden dil hakkı talep Ancak adlarını değiştirmek istemeyen bin-
etmektedirler. Ancak dil politikaları ülkeden den fazla insan öldürülmüş ve pek çok kişi
ülkeye değişiklik göstermektedir. Meselâ de tutuklanmıştır. Bulgar yönetimi, bununla
eski Yugoslavya zamanında, ülkede konuşu- yetinmeyerek camileri kapatmış; Türkçe ko-
lan birçok dile yasal eşitlik tanınmaktayken; nuşulmasını yasaklamış, mevlid ve sünnet
kurulan yeni devletler, oluşturdukları ana- törenlerini engellemiş, Müslümanların İslamî
yasalarda sadece çoğunluğun diline özel yer kurallara göre gömülmesine karşı çıkmıştır.
vermişlerdir. Aslında Yugoslavya’nın yıkılışıy- Bütün bu yaşananlar, ülkedeki Türkleri ha-
la kurulan bu yeni devletlerin çoğu dillerine rekete geçirmiş ve 1988’de Şumnu civarında
Sırpça, Hırvatça, Boşnakça, Karadağ dili gibi büyük bir protesto hareketinin yaşanmasına
isimler vermiş olsalar da temelde bu diller, sebep olmuştur. Bunun sonucunda da hü-
tek bir dile (Sırpçaya) dayanmaktadır. Çünkü kümet, çok sayıda Türkü sürme kararı almış
Sırpçanın bir şivesi iken standartlaştırılıp yazı ve 300 binden fazla Türk, Türkiye’ye göç
dili hâline getirilmişlerdir. Dolayısıyla Sırpça etmiştir. Aslında buradaki Müslüman nüfus,
bilen birisi Hırvatça, Karadağca ve Boşnak- ilk kez 1877-1878 Rus işgali sırasında göçe
çayı da rahatlıkla anlayıp konuşabilmektedir. zorlanmış ve o tarihten sonra da belli aralık-
Bölünüp çoğalmanın sebebi, her milletin larla bu hareket devam etmiştir. Ancak bir
kendine ait olanı istemesiyle ilgilidir. süre sonra durum karmaşık bir hâl almaya
Milliyetçilik ve dil açısından Balkan başlayınca Türk makamları, sınırı kapatmak
ülkelerine tek tek yaklaşacak olursak şunları zorunda kalmış ve hatta 130 bin kadar göç-
söyleyebiliriz: men, ekonomik imkânsızlıklardan dolayı geri 7
dönmüştür (ayrıntılı bilgi için bkz. Karpat
1992 ve 2004: 316; Yerasimos 2002: 38-39).
Bulgaristan
Türk lider Ahmet Doğan’ın Haklar
Bulgaristan’da bulunan azınlık grupla- ve Özgürlükler Hareketi’ni kurmasıyla bir-
rının başlıcaları Türkler, Çingeneler, Ulahlar, likte Bulgaristan’daki Türklerin durumunda
Ermeniler, Karakaçanlar, Yunanlılar ve Yahu­ birçok açıdan iyileşme görülmüştür. Meselâ
dilerdir. Ülkede bulunan Makedonlar ise
1990 yılında 15 günde bir çıkan ilk Türk ga-
azınlık olarak kabul edilmemektedir.
zetesi yayımlanmış; aynı yıl Türkler, adlarını
Nüfusun %10’unu oluşturan Türk kullanabilme özgürlüğüne kavuşmuş; bir yıl
azınlık, yoğun olarak Sofya, Şumnu, Kır­ sonra, yani 1991’de ise ana dilde eğitim ya-
caali, Filibe, Dobruca bölgelerinde yaşa­ pabilme hakkını elde etmişlerdir. Ancak uy-
maktadır. Türklerin azınlık hakları, imza­ gulamalardaki bazı sınırlamalar sebebiyle her
lanan antlaşmalarda garanti altına alınmasına geçen sene Türkçe dersi alan öğrencilerin
rağmen, bu haklara genellikle uyulmamıştır. sayısında azalmalar görülmüştür. 1993 yılın-
Hatta buradaki Türkler, asimilasyon poli­ da 92.166 öğrencinin Türkçe eğitim alması
tikalarının bir neticesi olarak büyük işkenceler için aileler dilekçe vermiştir. 1994’te yakla-
bile görmüşlerdir. Türk okulları, 1975’te şık 80.000 öğrenci 1. sınıftan 8. sınıfa kadar
Bulgar okulları içinde eritilmiş ve 1970’li zorunlu seçmeli olan bazı dersleri Türkçe
YENİ TÜRKİYE 53/2013

yılların başında Türkçe ile eğitim yapılması okumuştur. 1995’te bu sayı 55.041, 1998 de
yasaklanmıştır. Bulgar hükümeti, Türklerin ise 40.000’e düşmüştür. Türkçe eğitim alan
Osmanlı döneminde zorla İslâmlaştırılmış öğrencilerin sayısı 1999-2000 döneminde
Bulgarlar oldukları gerekçesiyle adlarını Bul- 37.437, 2000-2001’de 34.860, 2002-2003’te
garlaştırmaya çalışmış ve Todor Jivkov’un 31.349, 2004-2005 döneminde ise 27.751 ol-
muştur (Haksöz 2007: 68). Ulusal Kanal’da Yunanistan
Türkçe haber bülteni, DGB Milletvekili
Ekaterina Mihaylova ve HOH Milletvekili Yunanistan, 1829 yılında bağımsızlığı-
Güner Tahir’in Avrupa Konseyi Ulusal Azın- nı kazanan ilk Balkan ülkesidir. Ülkenin tek
lıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi’ne resmî dili, Yunancadır. Burada bulunan baş-
dayanarak, azınlıkların anadilinde haber ya- lıca azınlık grupları Türkler, Pomaklar, Arna-
pılması icin parlamentoya sundukları Radyo vutlar, Makedonlar ve Ulahlardır. Daha önce
ve Televizyon Kanunu’nda değişikliğin kabul hep beraber ortak bir devletin vatandaşı iken
edilmesiyle 23 Ekim 2000 tarihinde yayın- Yunanistan’ın bağımsızlığını ilân etmesiyle
lanmaya başlamıştır. Türkçe dilinde yapılan birlikte kurucu unsur dışındaki diğer toplu-
haber bülteni daha ilk günlerde diğer par- luklar azınlık, dilleri ise birer azınlık dili ko-
lamento grupları ve kamuoyundan tepki al- numunu almıştır.
maya başlamıştır (Capital Gazetesi, 30 Ekim
Balkan Savaşlarının ardından Yunanis-
2000, s. 5). 14 Aralık 2009 tarihinde, ATAKA
tan ile Türkiye arasında imzalanan 1913 ta-
Partisi, hafta içi her gün Bulgar Ulusal Kana-
rihli Atina Antlaşması, ardından Yunan Sevr’i
lı’nda verilen beş dakikalık Türkçe dilindeki
olarak anılan antlaşma ve son olarak Lozan
haber bülteninin kaldırılıp kaldırılmamasıyla
Antlaşması ile ülkedeki Türk azınlığa önemli
ilgili referandum teklifi getirmiş, Başbakan
Borisov da bu girişimi desteklemiştir. ATAKA haklar tanınmış olmasın rağmen, Yunan hü-
lideri Siderov’a gore, Bulgaristan’ın resmi dili kümeti bunlara çok fazla bağlılık gösterme-
Bulgarca olduğundan, Ulusal Kanal’da ya- miştir. Daha çok Batı Trakya bölgesinde ya-
bancı dilde, özellikle Türkçe yayın yapılması şayan Türk nüfusun sayısı, 150 bin dolayın-
söz konusu olamaz (Süleymanova 2010: 38). dadır. Yunanistan, bu nüfusu etnik değil, dinî
8 Bu olumsuzluğa rağmen Bulgaristan Türkle- bir topluluk olarak kabul etmekte ve onları
rinin önündeki dilsel ve kültürel engellerin “Yunan Müslümanları” diye adlandırmakta-
göreceli olarak geçmiş yıllara göre azalmış dır.
olması, sevindiricidir. Türkiye ile Yunanistan arasında Mil-
Ülkesindeki azınlıkları “ana dili Bul­ letler Cemiyeti gözetiminde yapılan “zorun-
garca olmayan Bulgar vatandaşları” şeklinde lu mübadele” ile iki ülke, kendi ulusal dev-
tanımlayan Bulgaristan’da, Pomaklar da letlerini oluşturma yolunda önemli aşama
Bulgar olarak kabul edilmektedirler. Ancak kaydetmişlerdir (Nüfus mübadelesi fikri,
Türklere uygulanan politikalar, zamanında I. Dünya Savaşı’nın ardından ilk olarak Pa-
bu topluluğa karşı da yürütülmüştür. ris’te Venizelos tarafından dile getirilmiştir.
Pomakların adları da zorla değiştirilmek Neuilly Anlaşması’na konan bir madde ile
istenmiş ve direnenlerden çoğu öldürülmüş Makedonya’da yaşayan Bulgar kökenliler
ya da sürülmüştür. Durumları 1990 yılında ile Bulgaristan’da yaşayan Yunanlılar yer de-
düzelme gösteren Pomak oylarının çoğu, ğiştirmek zorunda kalmışlardır.). Türkiye
mecliste temsil hakkı kazanan Haklar ve ile Yunanistan arasında yapılan mübadele,
Özgürlükler Hareketi’ne yönelmiştir. Po- Yunan-Bulgar mübadelesine kıyasla çok daha
maklar, bir kısmı Balkan Savaşları sırasın- geniş kapsamlı olmuştur. Aslında Türkiye,
da Türkiye’ye de göçmüş bulunan Müslü- iki ülke için de tam bir değişimden yana
man bir Türk toplumudur. Pomakçanın söz olmuştur. Ancak Yunanistan, Elenizm’in İs-
YENİ TÜRKİYE 53/2013

varlığı Türkçe, Bulgarca ve az miktarda da tanbul’dan vazgeçmediğinin simgesi olarak


Yunanca kelimelerden oluştuğu için özellikle Patrikhanenin İstanbul’da kalmasını istemiş;
Bulgaristan ve Yunanistan, Balkanlardaki Patrikhaneye bir cemaat gerekeceği için de
bu Türk toplumunu kendilerine mal etmeye İmroz, Bozcaada ve İstanbul’da yaklaşık 120
çalışmaktadırlar. bin kadar Rum nüfusun kalmasını talep et-
miştir. Buna karşılık Türkiye de aynı miktar- hakları anayasa ile belirlenmiştir. Böylece
da Türk nüfusun Batı Trakya’da bırakılmasını bu halklar, kendi kuruluşlarını oluşturarak
istemiştir (Kutlu 2007: 527). milliyetlerini temsil etme, onların haklarını
koruma ve geliştirme yolunda faaliyetlerde
Daha çok Türklerle birlikte hareket bulunmakta; ayrıca ülkenin siyasî, sosyal ve
eden Pomaklara karşı da son dönemlerde kültürel alanlarında kendilerini gösterebil-
farklı politikalar izlenmektedir. Pomak kül- mektedirler.
türü, dili ve edebiyatı canlandırılarak Pomak
kimliğinin oluşmasına çalışılmakta; böylece Azınlıkların ana dili eğitimiyle ilgili ola-
bu topluluğun, kendileri gibi Müslüman olan rak anayasanın 32. maddesinin 3. bendinde
Türklerden uzaklaştırılması hedeflenmekte- şöyle denilmektedir: “Millî azınlıkların ken-
dir. di dillerini öğrenme ve bu dilde eğitim yapma
hakları sağlanmaktadır; bu hakları gerçekleştir-
Romanya me yönleri kanunlarla belirtilmektedir.” Ayrıca
bu konuda imzalanmış birtakım uluslararası
Romanya, 1877-1878 Osmanlı-Rus antlaşmalar da önem taşımaktadır. Buna göre
Savaşı’nın ardından bağımsızlığını kazanıp Romanya’daki azınlıkların ana dili eğitimi üç
Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan bir Bal- şekilde yapılabilmektedir: ana dilinde eğitim,
kan ülkesidir. Buradaki nüfusun çoğunluğu- kısmen ana dilinde eğitim ve Romen okulla-
nu Romenler oluşturmaktadır. Bunlar, tarih rında ana dili dersi eğitimi.
boyunca kendilerini Roman ya da Rumen
olarak tanımlamalarına rağmen başka ulus- Ülkedeki Türk nüfus daha çok
lar tarafından Ulah veya Vlak şeklinde de Köstence, Mecidiye, Tulça, Kıllraş, Oltena,
adlandırılmışlardır. Bu kurucu unsur dışında İbrail, Galats ve Bükreş şehirlerinde yaşa- 9
Macarlar, Çingeneler, Almanlar, Ruslar, Uk- maktadır. Türk azınlığın büyük kısmı, Rumeli
raynalılar, Türkler, Kırım Tatarları, Slovenler, Türkü ve Tatarlardan meydana gelmektedir.
İtalyanlar, Ruthenler, Gagavuzlar, Ermeniler, Geri kalan kısım ise bir Hıristiyan Türk top-
Yahudiler ve Makedonlar gibi çok çeşitli et- luluğu olan Gagavuzlardan oluşmaktadır.
nik topluluklar da bu ülkede yaşamaktadır. Türkçe öğretmenler yetiştirmek ama-
Romenler, bunları hiçbir zaman inkâr etme- cıyla 1991 yılında Köstence ve Bükreş Üni-
miştir. Değişik dönemlerde bu halklara karşı versitelerinde birer Türkçe bölümü açılmış-
birtakım asimilasyon politikaları yürütülmüş tır. Ancak 2002-2003 eğitim öğretim yılında
olsa da asla diğer Balkan ülkelerindeki gibi Köstence Üniversitesi, Romence-Türkçe
büyük çaplı faaliyetlerde bulunulmamıştır. bölümüne öğrenci almamıştır. 1995 yılında,
Dolayısıyla bu ülke hiçbir dönemde çok bü- ülkedeki Türk azınlığa Türkçe ve din dersleri
yük etnik çatışmalara sahne olmamıştır. verecek eğitim elemanları yetiştirmek üzere
Ülkenin resmî dili, Romencedir. Bu dil Mecidiye’de Kemal Atatürk Pedagoji ve İla-
Latin kökenli olup Moldovaca ile aynı dildir. hiyat Lisesi öğretim hayatına başlamıştır. Bu
Fransızca, İtalyanca ve İspanyolcaya benze- okulda Türkçe dersleri dışında din dersleri
mektedir. Konuşurlarının büyük çoğunluğu, de ana dille yapılmakta; diğer dersler ise Ro-
Romanya başta olmak üzere Moldova, mence verilmektedir. 2000 yılında Köstence
Bulgaristan, Kanada, ABD, Rusya, İspanya, Ovidius Üniversitesi’ne bağlı olarak Kemal
YENİ TÜRKİYE 53/2013

Ukrayna, Sırbistan, Macaristan gibi ülkelerde Atatürk Pedagoji Koleji kurulmuş; fakat öğ-
bulunmaktadır. renci yetersizliği sebebiyle bu okul kapatıl-
mıştır. Türkçe eğitimi, bu sayılanlar dışında
Romanya’daki milliyetler 1993 yılında bazı özel okullarda da verilmektedir. Ancak
“milli azınlık” olarak tanınmış ve bunların eğitim sistemi çerçevesinde bütün dersleri
Türkçe olarak veren bir okul Romanya’da karşı uzun süre mücadele vermek zorunda
yoktur. kalmış; ülkesindeki azınlık nüfus sebebiyle
de birtakım sıkıntılarla karşı karşıya gelmiştir.
Bu arada Tatar öğrencileri zor durum-
da bırakacak bazı gelişmeler de yaşanmıştır. Meselâ bu bağımsızlığa Yunanistan
Meselâ Rusya’dan getirtilen ve Kazan Tatar- büyük tepki göstermiş, hatta Makedonların
casına dayanan kitaplarla eğitim yapılması, Slavlaştırılmış Yunanlar olduklarını öne sür-
öğrencileri kısmen de olsa Tatarcadan soğu- müştür. Bulgaristan ise bağımsız Makedon-
tacak sonuçlar doğurmuştur. ya’yı tanıyan ikinci ülke olmasına rağmen
Makedonları ayrı bir millet olarak kabul et-
Eski Yugoslavya Ülkeleri memiş; onların aslında Bulgar olduklarını id-
dia etmiştir (Özönder 2001: 205).
Eski Yugoslavya, altı cumhuriyetten ve
Sırbistan’a bağlı Kosova ile Voyvodina özerk Ülkede konuşulan dil, Makedoncadır.
bölgelerinden oluşmaktaydı. Federasyonun Aslında standart dil olarak başlangıçta Kuzey
dağılmasıyla birlikte bu cumhuriyetler bağım- Makedonya ağzı seçilmiştir; ancak bu ağzın
sız devletler olarak ortaya çıktılar. 17 Şubat Sırpçaya olan yakınlığı sebebiyle Bitola-Veles
2008 tarihinde Kosova da bağımsızlığını ilân varyantlarında karar kılınmıştır. Bulgar edebî
etti ve böylece Yugoslavya’nın bakiyesi olan diline daha yakın olmasına rağmen Yugoslav-
devletlerin sayısı yediye çıkmış oldu. ya’ya göre bu ağızlar, Bulgarcadan ayrı birer
dildi. Çünkü Bulgarca, doğu Bulgar dillerini
Bu ülkeler de Balkan yarımadasında- temel almaktaydı. Ancak bu iddia, Bulgarla-
ki diğer milletler gibi dil, din ve etnik kim- rın şiddetli itirazlarına yol açmış ve Bulgaris-
likler açısından çok karışık bir görünüm arz tan’a göre bir batı Bulgar ağzı olan Makedon-
10
ederler. Meselâ Sırplar Ortodokstur ve Kiril canın kullanımı, iki ülke arasındaki ilişkilerin
alfabesini esas alırlar. Buna karşın Hırvatlar düzelmesine uzun süre engel olmuştur.
genellikle Katoliktir ve Latin alfabesini kul-
lanırlar. Hırvatçanın, Sırpçadan ayrı bir dil Makedonya toprakları üç parçadan
olduğu iddia edilse de her iki topluluğun ko- oluşmaktadır: Vardar Makedonyası (Kuzey
nuştuğu dil, temelde Sırpçadır. Sloven dili, Makedonya olarak da bilinen bu topraklar,
Slavik olmasına rağmen Sırp-Hırvatçadan bağımsız Makedonya’nın vatanıdır); Ege
farklıdır. Makedonya’da yaşayan Pomaklar, Makedonyası (Yunanistan’a dahildir); Pirin
Torbeş olarak bilinir ve bunların çoğunluğu Makedonyası (Bulgaristan’a dahildir). Bul-
Sırp-Hırvatça konuşur. Ayrıca Hıristiyan di- garistan ve Yunanistan, bağımsız Makedon-
nine mensup Karadağlıların dili de Sırpçadan ya’nın günün birinde tarihsel sınırlarına ula-
farksızdır (bkz.: Ranko 2004). Eski Yugos- şacağı endişesi içindedir ve hatta Yunanistan
lavya uluslarından Makedon ve Slovenlerin bu korkunun etkisiyle uzunca bir süre Make-
dilleri farklılıklar gösterir. donya’yı tanınmak istememiştir. Ancak işin
ilginç tarafı, Makedon milliyetçiliğinin bütün
Makedonya Makedonları bir çatı altında toplamak için
Pirin ve Ege Makedonyalarında hak iddia
20. yy.’ın sonlarına kadar Yugoslavya’ya etmesi gibi Bulgar ve Yunan milliyetçiliği de
bağlı özerk bir cumhuriyet olan Makedonya, Büyük Bulgaristan ve Büyük Yunanistan ide-
YENİ TÜRKİYE 53/2013

10 Eylül 1991 yılında bağımsızlığı ilân etmiş alleri doğrultusunda Makedonya’ya açılmak
ve ilk olarak Türkiye tarafından tanınmış bir istemektedir. Buna ilâve olarak Sırpların da
ülkedir. Etnik bakımdan bölgenin en karışık bölgeye “Güney Sırbistan” olarak bakması,
ülkesi olan Makedonya, ayrı bir ulus ve kim- sorunları daha da karmaşık hâle getirmekte-
lik olduğunu kabul etmeyen komşu ülkelere dir (Öztürk 1999: 239).
Ülkedeki Türkler daha çok Üsküp, çiste ve Gostivar Belediyelerinde, Belediye
Manastır, Gostivar, Kalkandelen, Ohri ve Meclis kararıyla Türkçenin resmi dil olarak
Resne şehirlerinde yaşamaktadır. Buralarda- kullanılması da kabul edilmiştir. Günümüz-
ki Türklerin eğitim sorunları da diğer Balkan de Türkçenin resmi dil olarak kullanıldığı altı
ülkelerinin çoğunda olduğu gibi Balkan Sa- belediye vardır. Bunlar; Merkez Jupa, Plas-
vaşları ile başlamıştır. Çünkü savaş sonrası nitsa, Mavrova-Rostuse, Vranestitsa, Vrap-
Türkiye ile bağlar kopmuş, eğitim ve kültür çiste ve Gostivar’dır. Yerel belediyelerde %20
alanında yardım alamayan Türkler, Türk- ’nin üzerinde nüfusu olan azınlıkların, resmi
çe bilmeden öğrenim görmüşlerdir. Ayrıca dairelerde, kendi anadillerinin kullanılabil-
Türkçe ile eğitim görülebilmesi için belli sa- mesine imkan verilmesi önemli bir gelişme-
yıda öğrenci bulunması şartı da yerine getiri- dir. Fakat Türk toplumunun ülke genelinde
lememiştir. Çünkü Türk nüfusun Makedon- dağınık halde yaşaması Türklerin bu hakkı
ya’da dağınık olarak bulunması, bu durumu kullanmasını sınırlamaktadır (Kır 2008: 73).
zorlaştırmıştır. Bununla birlikte Temmuz
1992’de kurulan Türk Demokratik Partisi, Avarlar’ın torunları olarak bilinen
dil, eğitim ve kamu hakları konusunda Türk Pomaklar, Makedonya’da Torbeş diye ad-
azınlığı memnun eden birtakım çalışmalarda landırılmakta ve Pirin ile Vardar Ovası’nda
bulunmuştur. Meselâ 2005 yılında Gostivar yaşamaktadırlar. Makedonya, bunların Müs-
Belediyesi’nde Makedonca ve Arnavutçanın lüman Makedonlar olduğunu iddia etmekte-
yanı sıra Türkçenin de resmî dil olması sağ- dir. Kelimenin kökeni, bazılarına göre “dört-
lanmıştır. 2001 yılında yapılan Ohri Çerçeve beşler” şeklinde açıklanmaktadır. Kumanlar,
Anlaşması Makedonya ve Arnavut yetkililer Balkanlar’a ilk gelişlerinden Osmanlı sonra-
arasında yapılmıştır. Bu görüşmelere Türk, sına kadar (hatta günümüze kadar) saflarını
Arnavut, Sırp, Ulah, Torbeş ve diğer azınlıklar dört-beş kez değiştirmeye zorlanmışlar ve 11
dahil edilmemiştir. Her ne kadar anlaşmanın bundan dolayı da “dört-beşler” olarak anıl-
içeriği halkların ortak katılımı, beraberce ya- mışlardır. Torbeş kelimesinin de buradan çık-
sama ve yerel idarelere daha fazla yetki veril- tığı düşünülmektedir. Fakat Osmanlı arşivle-
mesi seklinde açıklansa da, daha çok Arnavut rinde bu adlandırma yer almamakta; bunlar
çıkarları gözetilerek anlaşmaya varılmıştır. aslen Türkbaş olarak nitelendirilmektedirler
Örnek vermek gerekirse 1996 yılında çıkarı- (ayrıntılı bilgi için bkz. Çavuşoğlu 1993; Me-
lan Yerel Yönetimler Yasası’na göre belediye- mişoğlu 1999).
lerde %20’lik nüfusa sahip milliyetlerin, dil-
lerini resmi dil olarak kullanılabilme imkanı
Kosova
verilmiştir. Fakat Ohri Anlasması sonrasında
yapılan değişikliklerle belediyelerin sınırları Fiilen Birleşmiş Milletler’in himaye-
tekrar belirlenip 123’den 87’ye düşürülünce sinde, resmen Sırbistan idaresinde bulunan
Türkler %20 sınırının üzerinde oldukları yer- Kosova, 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsız-
lerde bu sınırın altına inmiştir. Aşağı Banitsa lığını ilân ederek Sırbistan’dan ayrılmıştır.
Belediyesi’nde Türklerin nüfusu %29.23 iken Kosova’yı ilk tanıyan devlet ABD, daha sonra
bu belediyenin Gostivar Belediyesi’ne eklen- Arnavutluk olmuştur. Türkiye, İngiltere, Al-
mesi ile Türkçenin resmi kullanımı ortadan manya ve Afganistan da ülkeyi ilk tanıyan-
kalkmıştır. Yine Vrapçiste Belediyesi’nde lar arasındandır. Kosova’yı hâlâ Sırbistan’ın
Türklerin nüfusu %36.48 iken bu belediyeye özerk bir bölgesi olarak gören Sırbistan ve
YENİ TÜRKİYE 53/2013

Negotin Belediyesi’nin eklenmesi ile Türk- Rusya ise bu bağımsızlığı tanımayacaklarını


lerin belediyedeki nüfusu %12.34’e düş- duyurmuşlardır.
müştür. Fakat TDP’nin, Arnavutların DUI
(Demokratik Bütünleşme Birliği) partisi ile 2 milyonluk nüfusun % 88’ini Arnavut-
yerel çapta başlattığı işbirliği sayesinde Vrap- lar, % 8’ini Sırplar, geri kalanını ise Türkler,
Boşnaklar ve Goralılar oluşturmaktadır. Fa- sovalı Türklerin burada inandığımız mücade-
kat çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen Ar- lesini verdiğimiz bir davamız var. Kosova’da
navutlar, bağımsızlığa kadar ülkede azınlık Türkçeyi yaşatmak içi gerekirse savaşacağız.
muamelesi görmüşlerdir. Bizi Sırplardan ayıran çizgi dilimiz ve dinimi-
zin farklı olmasıdır. Ancak Arnavutlardan ayı-
Ülkede resmî olarak konuşulan diller
ran çizgide sadece dil farklılığı var, din aynı.
Arnavutça ve Sırpçadır. Yerel dil olarak kabul
Bizim dilimiz ortadan kalkarsa ilerde bizim
edilen Türkçe, sadece Prizren Belediyesi’nde
Arnavut’tan hiçbir farkımız olmayacak (Tok-
resmî dil statüsüne sahiptir. Burada yaşayan
mak, 2010: 30). Kosova’da savaşın ardından
etnik grupların dille ilgili hakları 2007 yılın-
da hazırlanan Kosova Statüsü Genel Anlaşma bölgedeki Türklerin en önemli mücadelesi,
Önergesi ile belirlenmiştir. Buna göre Koso- 1974 Kosova Anayasası’ndan kaynaklanan
va’da Sırpça ve Arnavutça resmî dil olarak ta- Türkçenin resmi dil olarak kabul edilmesidir.
nınacak; ülkede yaşayan herkes hiçbir ayrılık Bu mücadele sonuçsuz kalmamış ve 22 Eylül
gözetilmeksizin yasalar önünde eşit haklara 2006 tarihinde mecliste 59 kabul, 7 red, 3 çe-
sahip olacak; ulusal ve etnik azınlıkların kül- kimser oyla Prizren’de Arnavutça ve Sırpça
tür, dil, din ve kimliklerinin korunması garan- ile birlikte Türkçe de resmi dil olarak kabul
ti altına alınacak; topluluklar, temsil etme ve edilmiştir. Ancak şu da bir gerçektir ki tek
edilme haklarına sahip olacak; kendi eğitim bir Sırp’ın bulunmadığı yerlerde Sırpça res-
kurumlarını oluşturabilecek; dillerini, yazıla- mi dil olarak kabul edilmesine rağmen birçok
rını ve alfabelerini özgürce kullanabilecekler- Türk’ün yaşadığı bölgelerde Türkçe resmi dil
dir. olarak kullanılamamaktadır.

Türkler bugün Prizren Mamuşa, Priş- Etnik köken, din ve dil farklılıkları
12 tine, Gilan, Dohırçan, Mitroviça ve Vıçıtırn gözetilmeksizin halkın refah seviyesinin yük-
gibi yerleşim merkezlerinde toplam 11 ilköğ- seltilmesi ve eşit imkânlara sahip olmalarının
retim okulunda ve 6 lise ile Priştine Üniversi- sağlanması Eski Yugoslavya cumhuriyetlerin-
tesi’nde eğitim görmektedirler. Ayrıca Türk- de yaşayan halklar başta olmak üzere bütün
lere yönelik yayın organları da bulunmakta- Balkan halkları için özel bir önem taşımakta-
dır. Meselâ haftalık Tan Gazetesi ile Türk dır. Bu halklara her bakımdan eşit muamele
Demokratik Birliği’ne ait Sesimiz Gazetesi; görecekleri ve eşit koşullarda yaşayacakları
Çevren, Çığ, Kuş, Bay, İnci dergileri; günde bir ortam sunulduğunda, aralarındaki farklı-
yarım saat haber yayını yapan Priştine Tele- lıklar giderek problem olmaktan çıkacaktır.
vizyonu ve yerel radyolar bulunmaktadır. Ko-
sova ve Sancak Türkleri, Balkanlardaki diğer
Türk toplulukları gibi dil ve kültürlerine bağlı
Kaynaklar
Akman, Halil (2006), Türkiye, Yunanistan ve
kalmaya çalışmakta; Türkiye’ye bağlılıklarını
Arnavutluk’un Balkan Ülkeleri ve Etnik Yapısı Üzerine
sürdürmektedirler. Kosova’da yaşayan Türk- Stratejik Hedefleri, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
lerin çoğu eski Yugoslavya dönemindeki hak- Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Li-
larından daha geride olduklarını düşünmek- sans Tezi.
tedirler. Dinsel bakımdan aynı inancı payla- Artun, Erman (2003), “Osmanlının İlk Dö-
şan Arnavut çoğunluğun arasında dillerini nemlerinde Türk ve Balkan Kültürlerinde Etkileşim”,
kaybetmenin daha kolay olacağını ileri süren Folklor/Edebiyat, 33/1, s. 99-105.
Türk toplumu temsilcileri Türkçenin resmi Biçer, Ali (2003), Cumhuriyet Dönemi Türki-
YENİ TÜRKİYE 53/2013

ye’nin Balkan Türkleri Politikası, Gebze Yüksek Tekno-


dil statüsünde olmasını talep etmektedirler.
loji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Din birlikteliğinin asimilasyonu hızlandıra- Yüksek Lisans Tezi.
cağını belirten KDTP Prizren Şube Başkanı Brown, L. Carl (2000), İmparatorluk Mirası.
Orhan Lopar “Kosova’da Türkçeyi yaşatmak Balkanlar’da ve Ortadoğu’da Osmanlı Damgası (çe-
için gerekirse savaşırız” demektedir. Biz Ko- viren: Gül Çağalı Güven), İletişim Yayınları, İstanbul.
Bugarski, Ranko (2004), “Language policies in Özönder, Cihat (2001), “Balkan Gelişmeleri:
the successor states of former Yugoslavia”, Journal of Makedonya Sorunu”, Kök Araştırmalar, III/1.
Language and Politics, III/2. Öztürk, Osman Metin (1999), “Balkanlar:
Çavuşoğlu, Halim (1993), Balkanlarda Pomak Genel Durum ve Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”,
Türkleri, Köksav Yayınları, Ankara. Kök Araştırmalar, I/2.
Darkot, Besim (1997), “Balkan”, İslâm Ansik- Smith, Anthony D. (2002), Ulusların Etnik Kö-
lopedisi 2, MEB Yayınları, Eskişehir. keni (çev. Sonay Bayramoğlu-Hülya Kendir), Dost Ki-
Friedman, V. A. (2006), “Balkans as a Linguis- tabevi Yayınları, Ankara.
tic Area” (ed. Keith Brown), Encyclopedia of Language Süleymanova, Aylin (2010), Bulgaristan Hak Ve
and Linguistics, 2nd Edition, Oxford. Özgürlükler Hareketi’nin Üye Profilindeki Değişimi ve
Gökdağ, Bilgehan Atsız; Aslıhan Dinçer Azınlıklar Üzerindeki Etkisi, Dokuz Eylül Üniversitesi
(2007), “Balkanlarda Dil ve Kimlik”, Balkanlar El Kita- Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Li-
bı III, Karam & Vadi Yayınları, Çorum/Ankara. sans Tezi.
Gümüş, Okan; Aziz Sevi (1996), Ansiklopedik Taş, Muharrem (2007), Bulgaristan ve Yunanis-
Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, Polat Yayınları, Ankara, s. tan’da Türk Azınlıkların Siyasi Hakları, Sakarya Üniver-
209. sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek
Haksöz, Cengiz (2007), Linguistic Rights Of Lisans Tezi
The Turkish Minority In Bulgaria, ODTÜ, Sosyal Bi- Taştan, Yahya Kemal (2006), “Balkanlarda
limler Enstitüsü Müdürlüğü, Yayımlanmamış Yüksek Ulusçu Hareketler”, Balkanlar El Kitabı I, Karam &
Lisans Tezi.
Vadi Yayınları, Çorum/Ankara.
İnalcık, Halil (1999), “Balkan”, Encylopedia of
Todorova, Maria (2003), Balkanları Tahay-
Islam, CD-Rom Edition.
yül Etmek (çeviren: Dilek Şendil), İletişim Yayınları,
Karpat, Kemal H. (1992), “Balkan”, Türkiye İstanbul.
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi 5, İstanbul.
Tokmak, Elif (2010), Yugoslavya’nın Dağılma
------------------- (2004), Balkanlar’da Osmanlı Sürecinde Kosova Sorunu ve Kosova Basını, Marmara
Mirası ve Ulusçuluk (çeviren: Recep Boztemur), İmge Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış
Kitabevi, Ankara. 13
Yüksek Lisans Tezi.
Kır, Alpaslan (2008), Türkiye’nin Makedon-
Türbedar, Erhan (2007), “Kosova Sorunu”,
ya Politikasının Balkan Politikası İçerisindeki Yeri,
Balkanlar El Kitabı I, Karam & Vadi Yayınları, Çorum/
Genelkurmay Başkanlığı Harp Akademileri Komu-
Ankara.
tanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürlüğü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Üçyıldız, Ceyda (2006), Eski Yugoslavya Cum-
Kurubaş, Erol (2004), Asimilasyondan Tanıma- huriyetlerinin Yeniden Yapılanmasında AB’nin Rolü, An-
ya Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa Yak- kara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlan-
laşımı, Asil Yayın Dağıtım, Ankara mamış Yüksek Lisans Tezi
Kutlu, Sacit (2007), Milliyetçilik ve Emperya- Wachtel, Andrew Baruch (2009), Dünya Tari-
lizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti, İstanbul hinde Balkanlar, Doğan Kitap Yay. İstanbul.
Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Yaşın, Gözde Kılıç (2011), “Makedonya Örne-
Memişoğlu, Hüseyin (1999), Balkanlarda Po- ğinde Yeni Devlet Modeli”, Kamu Ruhu: Postmodern
mak Kültürü (Hazırlayan: Turan Yazgan), Türk Dünyası Kimliksizliğe Karşı Duruşlar, Editörler: İkbal Vurucu-
Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul. Mustafa Yiğit, Palet Yayınları, Konya, s. 350-367.
Özkan-Duvan, Ayse (2004), “Avrupa Birliği ve Yerasimos, Stefanos (2002), Milliyetler ve Sı-
Azınlık Hakları”, Avrasya Dosyası, Avrupa Birliği Türki- nırlar. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu (çeviren: Şirin
ye İlişkileri, Cilt 10, Sayı 2, Yaz , s. 190-230. Tekeli), İletişim Yayınları, İstanbul.
YENİ TÜRKİYE 53/2013

You might also like