You are on page 1of 92

MUAZ KAZAZI

T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI


YÜKSEK 1990 SONRASI BOSNA VE KOSOVA'DAKİ
OLAYLARDA ABD, AB VE TÜRKİYE'NİN POLİTİKALARI
LİSANS
TEZİ MUAZ KAZAZI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI


KASIM 2019

KASIM 2019
1990 SONRASI BOSNA VE KOSOVA’DAKİ OLAYLARDA ABD, AB VE
TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI

Muaz KAZAZI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KASIM-2019
iv

1990 SONRASI BOSNA VE KOSOVA’DAKİ OLAYLARDA ABD, AB VE


TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI
(Yüksek Lisans Tezi)

Muaz KAZAZI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BLİMLER ENSTİTÜSÜ
Kasım 2019

ÖZET

Yapılan çalışmada 1990 sonrası Bosna ve Kosova’daki olaylarda ABD, AB ve Türkiye’nin


rolleri ve politikaları göze alınmıştır. Tezin amacı Yugoslavya dağılımından sonra Bosna-
Hersek ve Kosova’nın bağımsızlıkları, Sırbistan ile müzakereleri. Bağımsız olmalarında
Uluslararası faktörlerin etkisi ele alınmaktadır. Bosna-Hersek’in bağımsızlık
mücadelesinde yaşanan kanlı olaylar Kosova’yı da kaplamıştır. Bosna-Hersek’in Dayton
sonrası kazanılan bağımsızlık ile Kosova’daki şartlı bağımsızlık, Kosova ve Sırbistan
arasından yapılan müzakerelerin bir uzlaşma varılmaması sonucu Kosova’yı benzeri bir
“Dayton” bekleyebilir düşüncesini ortaya atmıştır. Çalışmada Bosna-Hersek’teki Kantonel
yapının, Kosova’daki Sırp çoğunluklu belediyelerin birliği anlaşması karşılaştırılmıştır.

Bilim Kodu : 114105


Anahtar Kelimeler : ABD, Avrupa Birliği, Yugoslavya, Bağımsızlık, Birleşmiş Milletler,
Sayfa Adedi : 75
Danışman : Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN
v

USA, BE AND TURKEY POLICIES ON POST-1990 EVENTS IN BOSNIA AND


KOSOVO

(M.Sc. Thesis)

Muaz KAZAZI

GAZİ UNIVERSITY
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE
November 2019

ABSTRACT

After studies in Bosnia in 1990 an Kosovo in the event in the US, the EU and Turkey’s
role and policies are taken into consideration. The aim of the thesis is the indepedence of
Bosnia and Herzegovina and Kosovo after Yugoslavia, and the netotiations with Serbia.
The effect of international factors on their indepedence. Bosnia-Hercegovina bloody events
in the struggle for indepedence have covered Kosovo as well. Bosnia and Herzegovina’s
post-Dayton indepedence and conditional indepedence in Kosovo have led to the idea that
a similar “Dayton” coul await Kosovo as a result of the negotation of negotations between
Kosovo and Serbia. The study compared the agreement of the cantonal structure in Bosnia
and Herzegovina and the union of Serb-majority municipalities in Kosovo.

Science Code : 114105


Key Words : USA, European Union, Yugoslavia, Indepedency, United Nations.
Page Number : 75
Supervisor : Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN
vi

TEŞEKKÜR

Tez çalışmam boyunca bilgi, deneyim ve yönlendirmeleri ile yol gösteren, anlayışlı,
sevecen ve dostça yaklaşımıyla çalışmalarım konusunda beni her zaman cesaretlendiren,
çok değerli danışmanım Sn. Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN’a teşekkürü borç bilirim.

Bu zor süreçte fiziki halde yanımda olmamasına rağmen kendisini eksik hissettirmeyip
pozitif enerjisi ile her zaman benimle her şeyi göğüsleyip yanlız brakmıyan, değerlim,
hayat arkadaşım, sevgili nişanlım Valentina LENJANİ’ya, hiç süphesiz hayatımın en
önemli dönemlerinden birinde en büyük payı olan ve desteğini esirgemeyen amcam
Nazmi’ye, Ankara’da ilk görüp buluştuğum ve her bir sorun için destek ve katkılarını
kendi evladı gibi davranan Celal AYDIN’a ve bu süreçte her gününü ayrı yaşıyan Annem
ve Babama destekleri ve yaptıkları katkıları için hepsine minnettarım, teşekkür ederim.

Türkiye Cumhuriyeti devletine verdiği imkândan dolayı teşekkürü borç bilirim.


vii

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET .................................................................................................................................... iv

ABSTRACT........................................................................................................................... v

TEŞEKKÜR .......................................................................................................................... vi

İÇİNDEKİLER .................................................................................................................... vii

RESİMLERİN LİSTESİ ........................................................................................................ x

TABLOLARIN LİSTESİ...................................................................................................... xi

SİMGELER VE KISALTMALAR...................................................................................... xii

GİRİŞ ................................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM

YUGOSLAVYA’NIN PARÇALANMASI VE BOSNA-HERSEK’İN BAĞIMSIZLIK


MÜCADELESİ

1.1. Yugoslavya’nın Dağılması .......................................................................................... 5

1.2. Tarihsel Olarak Bosna-Hersek’in Dini ve Kültürel Yapısı ......................................... 6

1.2.1. Yugoslavya Dönemi Bosna-Hersek ................................................................. 7

1.2.2. Bosna-Hersek`in Dini ve Kimliği .................................................................... 9

1.3. Bosna-Hersek’in Bağımsızlık Mücadelesi ................................................................ 10

1.3.1. İzzetbegoviç’in Bosna Hayali ........................................................................ 14

1.3.2. Bosna-Hersek Dramı ...................................................................................... 14

1.3.3. Srebrenitzsa Katliamı ..................................................................................... 15

1.3.4. Lizbon Konferansı .......................................................................................... 16

1.3.5. Londra Konferansı (1992) .............................................................................. 17

1.3.6. Vance-Owen Barış Planı (1993) .................................................................... 17

1.3.7. Owen-Soltenberg Barış Planı (Üç Bölgeli Barış Planı-1993) ........................ 18

1.3.8. Güvenli Bölgeler planı (1994) ....................................................................... 18

1.3.9. Boşnak-Hırvat Federasyonu Antlaşması Washington Antlaşması-1994) ...... 19


viii

Sayfa

1.3.10. Temas Grubu Planı (1994) ........................................................................... 19

1.4. Daytona Doğru Bosna-Hersek .................................................................................. 20

1.4.1. Dayton Antlaşması ......................................................................................... 21

1.4.2. Bosna Hersek’in Kantonel Yapısı .................................................................. 23

1.4.3. Dayton Sonrası ............................................................................................... 25

1.5. Bosna’nın Soykırım Davası ...................................................................................... 26

İKİNCİ BÖLÜM

YUGOSLAVYA’NIN DAĞILMASINDA KOSOVA’NIN


BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
2.1. Kosova’nın Coğrafi, Etnik, Dini ve Kültürel Yapısı ................................................. 29

2.2. Tarihsel Süreç Boyunca Kosova Sorunu ................................................................... 29

2.3. Rambouillet Antlaşması, Kosova’nın Bağımsızlık Mücadelesi ................................ 30

2.4. UÇK Etkinliği ve NATO .......................................................................................... 32

2.5. 24 Mart 1999 NATO Hava Harekâtı ......................................................................... 33

2.5.1. NATO’nun Müdahale Yetkisi ........................................................................ 35

2.5.2. İnsani Müdahale Kavramı .............................................................................. 36

2.6. UÇK’nın Meydana Çıkması ve NATO’nun Hava Harekâtı sonrası Dönüştürülmesi


(Kosova Kurtuluş Ordusu) ............................................................................................... 37

2.7. Bağımsızlık Öncesi İstenilen Standartlar .................................................................. 38

2.8. Kosova`nın Bağımsızlık İlanı.................................................................................... 39

2.9. Bağımsızlık Bildirgesi ............................................................................................... 39

2.10. Bağımsızlığa, Sırbistan’ın Tepkisi .......................................................................... 42

2.11. BM’nin Kosova Misyonu (UNMİK)....................................................................... 43


ix

Sayfa

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BOSNA-HERSEK VE KOSOVA’NIN BAĞIMSIZLIK
MÜCADELESİNDE ULUSLARARSI FAKTÖRLERİN TUTUMU, AB
VE NATO KATILIM SÜREÇLERİ
3.1. Bosna-Hersek ............................................................................................................ 45

3.1.1. Birleşmiş Milletlerin Tutum ........................................................................... 45

3.2. Amerika Birleşik Devletlerin Tutumu....................................................................... 47

3.3. Türkiye’nin Tutumu .................................................................................................. 47

3.3.1. Türkiye’nin Askeri Müdahalesi ............................................................................. 49

3.4. Bosna-Hersek’in AB’ye Katılım Süreci .................................................................... 49

3.4.1. Dayton’dan AB Kriterlerine Bosna-Hersek ........................................................... 50

3.5. Bosna-Hersek’in AB’ye Üyelik Süreci ..................................................................... 52

3.5.1. Sejdi-Finci Kararı ........................................................................................... 53

3.6. Bosna-Hersek’in NATO Üyelik Süreci..................................................................... 54

3.7. Kosova....................................................................................................................... 54

3.7.1. ABD’nin Tutumu ........................................................................................... 54

3.8. Avrupa Devletleri’nin Tutumu .................................................................................. 55

3.9. Türkiye’nin Tutumu .................................................................................................. 56

3.10. Kosova AB İlişkileri................................................................................................ 57

3.11. Belgrad ile Diyalog Sürecinde Priştine’nin Diplomasi Savaşı ............................... 59

3.11.1. Kosova Sorunu: Kuzey Mitrovitsa ............................................................... 62

3.11.2. Sırp Belediyeler Birliği ................................................................................ 64

SONUÇ .............................................................................................................................. 67
KAYNAKLAR .................................................................................................................... 69

ÖZGEÇMİŞ ......................................................................................................................... 75
x

RESİMLERİN LİSTESİ

Resim Sayfa

Resim 2.1. Davayı takip eden Bosna Hersekliler kararı sevinçle karşıladı. ........................ 16

Resim 2.2. Dayton Barış Antlaşması esnasında çekilen fotoğraf ........................................ 24

Resim 2.3. 12 Temmuz 1995'te Bosnalı Sırpların komutanı General Ratko Mladiç ile
Hollandalı komutan Ton Karremans Potocari kasabasında yanlarındaki
askerlerle birlikte kadeh kaldırıyor. .................................................................. 27

Resim 3.1. Kuzey Mitrovitsa’da Sırplar tarafından yapılan ve sonradan yıkılan duvar. ..... 63

Resim 3.2. Mitrovitsa Köprüsü üzerinde "Barış Parkı" ....................................................... 64

Resim 3.3. Sırp Belediyeler Birliği Tehlikesi ...................................................................... 65


xi

ÇİZELGELERİN LİSTESİ

Çizelge Sayfa

Çizelge 3.1. Bosna-Hersek Devleti’nin AB ile İlişkilerinde Önemli Tarihler ..................... 51


xii

SİMGELER VE KISALTMALAR

Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.

Kısaltmalar Açıklamalar

ABD Amerika Birleşik Devletleri

AB Avrupa Birliği

AGİK Avrupa Güvenlik İşbirliği Konferansı

AGİT Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı

AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

AT Avrupa Topluluğu

BiH Bosne i Hercegovine

CEFTA Central Europpean Free Trade Agreement

DPA Dayton Peace Accords

ECHO European Community Humanitarian

FBİH Boşnak ve Hırvatların oluşturduğu Bosna-Hersek Federasyonu

IFOR Implementatiton Force

IPAP Bireysel Eylem Ortaklık Planı

JNA Yugoslav Halk Ordusu

KFOR Kosovo Force

LDK Kosova Demokratik Birliği

LPK Kosova Halk Hareketi

MAP Üyelik Eylem Planı

NATO North Atlantic Treaty Organisation

OHR Yüksek Temsilcilik Ofisi

RS Sırp Cumhuriyeti

SDS Sırp Demokratik Partisi

SFOR Stabilization Force


xiii

Kısaltmalar Açıklamalar

SFRY Socialist Federal Republic of Yugoslavia

PFP Barış İçin Ortaklık Planı

TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi

TSK Türk Silahlı Kuvvetleri

UÇK Kosova Kurtuluş Ordusu

UNMIK United Nations Mission in Kosovo

UNSC United Nations Security Council

UAD Uluslararası Adalet Divanı

UNPROFOR United Nations Protection Force


1

GİRİŞ

Balkanlar dediğimizde aklımıza ilk gelen şey bölge olarak dağlar ve ormanlar ile kaplı
yemyeşil bir coğrafyayı hayal edebiliriz. Balkanlar her zaman savaşlar ve çeşitli
imparatorlukların himayesi altında kalmışlar. Tezimizde bahsedeceğimiz 19 yüzyılın sonu
ve 20 yüzyılın başlangıcında bağımsızlıklarını en acı şekilde ödeyen Bosna-Hersek ve
Kosova’yı ele alacağız.

Balkanlar çok uluslu, çok dilli, çok kültürlü, dinsel bağlamda ise İslam ile Hristiyanlığın
zaman zaman iç içe geçtiği zaman zamansa keskin bir şekilde ayrıldığı bir bölgedir.
Buradaki ayrım sadece dinler arasında değil, aynı zamanda Hıristiyanlık özelinde
keskinleşen mezhep ayrılıklarını da kapsamaktadır.1

Günümüz konjonktüründe, hemen her alanda uzun yıllardır devam edegelen hareketliliğin
de bir neticesi olarak Balkan toplumları siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlar yaşamakta.
Balkan toplumlarının hem kendi aralarında hem kardeş ülkelerle aralarındaki irtibatlarının
zayıf olması bu sorunları pekiştirmekte ve gerek yapısal sorunlar gerekse itibarsızlık
nedeniyle sorunların bölge halkının geleceği için belirleyici olduğu görülmektedir.2

Bir Balkan ülkesi olan Yugoslavya 1990’lara kadar çok uluslu bir federal cumhuriyetidir.
1945 yılında Jozip Broz Tito liderliğinde kurulan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti;
Bosna-Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Makedonya, Sırbistan ve Slovenya olmak üzere altı
federe devletten ve bağlı özerk statüdeki Kosova ve Voyvodina Cumhuriyetleri’nden
oluşmaktaydı.

Söz konusu cumhuriyetler çeşitli etnik grupları bünyelerinde barındırıyorlardı. Soğuk


Savaş döneminin sona ermesi Balkanlar’da ve Yugoslavya’da kurulu dengeyi sarsmıştı.

1
Tatar, V. “Eski Balkanlar Yeni Sınırlar: Eski Yugoslavya’nın Dağılma Sürecinde Türkiye-Bosna-Hersek
İlişkileri”. Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 7, Sayı: 2, s.2.
2
Ümmühan, Ö. (2008). “ Balkanlarda Gelecek Tasavvuru Kültür, Siyaset, Örgütlenme ve İşbirliği Alanları”
İHH Araştırma Yayınlar Birimi. Mavı Ofset, s.7.
2

1980’lerden itibaren yaşanan ekonomik sıkıntılara etnik milliyetçilik akımının eklenmesi


sonucu Yugoslavya dağılma süreci içine girmiştir.3

Yugoslavya’nın dağılma sürecinde en şiddetli ve kanlı bağımsızlığını kazanan hiç şüphesiz


Bosna-Hersek ve Kosova’dır. Her şeyden önce Bosna-Hersek, korkunç bir etnik
çatışmanın sonucu ortaya çıkmış devlettir. Öyle ki, başta Srebrenica olmak üzere ülkenin
bazı bölgelerinde soykırıma kadar varan katliamlar yaşanmış, bunun sonucunda ise, ülke
içindeki unsurlar arasında çok daha derin güven sorunu ortaya çıkmıştır. Ülkedeki temel
etnik unsurları oluşturan Hırvat, Boşnak ve Sırplar’ın savaştan sonra bir arada yaşaması
için Amerika Birleşik Devletletleri (ABD) öncülüğünde ve AB’nin önemli katkılarıyla
Bosna-Hersek Devleti’nin anayasası niteliğinde olan ve onun kurumsal yapısını oluşturan
Dayton Anlaşması imzalanmıştır.4

Kosova’nın ayrılma sürecinde Bosna-Hersek’e kıyasen Yugoslavya’nın bir federe ülkesi


olmayıp ta bir özerk bölgesi olması olayları farklı kıldı. Yugoslavya Kosova’yı bir devlet
mekanizması olarak görmeyip kendisinin bir parçası olarak hesaplıyordu. Kosova 2008’de
bağımsızlığını ilan etse de Sırp hükümeti Kosova’yı hala Sırbistan’ın bir parçası olarak
görmekte.

Sırplarla Kosovalı Arnavutların birbirlerinden ayrılmalarına sebep olan sürecin


başlangıcında iki önemli gelişme bulunmaktadır. Birincisi, Sosyalist Yugoslavya’nın
sembolü olan ve farklı kimlik özellikleri ile birlikte yaşaması neredeyse imkânsız olan
toplulukları bir arada tutan Tito’nun ölmesidir. İkincisi, Sırp milliyetçisi, Slobodan
Miloşeviç’in Yugoslavya’nın başına gelmesidir.5

Sırbistan yönetiminin Kosova’da yaşayan etnik Arnavutlara karşı uygulamakta olduğu


şiddet politikası, Batı dünyasını harekete geçirmiştir. Çünkü Sırp liderliğinin 1992-1995
yılları arasında Bosna-Hersek’te uyguladıkları acımasız politikalar, ‘etnik temizlik’ ve
‘sistematik tecavüz’ nitelemeleriyle BM kayıtlarına geçmiş durumdadır. Batı dünyası,
geleceğe yönelik farklı stratejik hesapları/politik yaklaşımları bir yana, Kosova sorunu

3
Tangör, B. (2009), “Avrupa Güvenlik Yönetişimi Bosna, Kosova ve Makedonya Krizleri” Seçkin
Yayıncılık/Ankara. S.95
4
Tezcan,C. (2015), “Avrupa Birliği’nin Doğu Avrupa ve Batı Balkanlar Genişlemes- AB36 Mümkün Mü?”
Sentez Yayınevi/İstanbul, s. 619
5
Çevikbaş, A. (2011) “Müttefik Güç Harekâtı İnsani Müdahalelerin Bir İstisnası mıdır? NATO'nun
Kosova'ya Yönelik Harekâtının Uluslararası Hukuk ve Askeri Bakış Açılarından Değerlendirilmesi”
Savunma Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 18-57, s. 23.
3

‘yayılma’ etkisi gösterme riski çok fazla olan ve trajik insani hususlar taşıyan yönüyle
sorunu, ‘acil’ olarak ele almak ihtiyacı duymuştur.6

Balkanlarda Yugoslavya’nın dağılmasıyla patlak veren krizleri, kalıcı çözümleri sonradan


inşa etmesi için AB’ye bırakmak üzere ABD’nin dondurduğu-çözdüğü değil bir gerçektir.
ABD 90’lardaki müdahalesiyle geleneksel olarak Balkanlar üzerinde etkinliği bulunan
Rusya’nın nüfuzunu kırmıştır. ABD aynı nedenle AB’nin güneye doğru genişleme
politikasına destek vermekte, bölge ülkelerini NATO çatısı altında toplayıp, kendine yakın
siyasi aktörlerin bölge yönetiminde söz sahibi olmasını sağlamaya çalışmaktadır.7Bu
alanda da Rusya’ya Balkanlar’dan gözdağı vermeyi başarmıştır.

Avrupa Birliği, Yugoslavya‘nın dağılmasıyla birlikte Balkanlarda ortaya çıkan krizlerde


kendini çözümün anahtarı olarak görmekteydi. Aslında Avrupa Birliği‘nin kendini
kanıtlama, gösterme isteğiydi. Dünya‘nın etkili bir yapılanması olan bu birlik o
dönemlerde Maastricht süreciyle birlikte yeni bir oluşum içindeydi. Bu da Güvenlik ve Dış
Politikada tek sesli olabilmektir.8

Doğu Bloğunun ve Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti (SFYC)'nin dağıldığı


yıllarda, AB, ortaya çıkan yeni bağımsız ülkelerle yakın ilişkiler kurmaya başlamıştır.9 Bu
nedenle Avrupa’nın en sorunlu bölgesi olan Balkanlar, tarih boyunca yeryüzünün en sıcak
savaşlarına sahne olmuştur. Bölgede gerçekleşen savaşlar bitse de bir türlü barış ortamı
oluşturulamamış, dindirilen her etnik çatışma bir diğerinin habercisi olmuştur.

Büyük güçlerin Balkanlar üzerindeki çıkar politikalarını birkaç noktada özetleyebiliriz;


Birincisi; Balkanlar, gerek geçmişte gerekse günümüzde, Avrupa’nın güvenliği ile
doğrudan ilgili bir coğrafya özelliğine sahip olmuştur. Geçmişte gelen akınları ve istilaları
ileriden karşılama açısından; günümüzde ise daha çok içerdiği istikrarsızlık ve krizler
nedeniyle Avrupa’nın güvenliğini yakından etkilemiştir. İkincisi; Ayrıca yeraltı kaynakları
yönünden de zengin olan Balkanlar, Avrupa’nın güvenliği ve bütünleşmesi bakımından

6
Emiroğlu,H. (2010). “ Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu (1989-2000)” Asil Yayın Dağıtım/Ankara, s.
140
7
Dervişoğlu, S. (2014). “Balkanlar ve Türkiye” BİLGESAM - Bilge Adamlar Kurulu Raporu, No: 64, s.51
8
Selmanaj, E. (2014), 'Soğuk Savaş Sonrası Balkan Sorununda Başat Aktörlerin Politikaları:
AB,ABD,Türkiye ve Rusya', Yüksek Lisans Tezi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı - Gazi Üniversitesi,
s.48
9
Mujezinoviç, M. (2007), ' Avrupa Birliği'nin Batı Balkan Politikası Çerçevesinde Bosna Hersek ile
İlişkileri', Uluslararası Hukuk ve Politika Cilt 3: Sayı 12, ss 65-82. s. 2
4

önem arz eden stratejik bir işleve sahiptir. Üçüncüsü; Balkanların Avrupa yarımadasının
merkezinde yer alması Büyük İmparatorlukların Balkanları bir çıkış noktası, bir basamak
olarak kullanmasına neden olmuştur.10

Yugoslavya’daki kriz gerek AB’nin gerek ABD’nin bir siyaset yürütme alanı olmuştur.
Bosna-Hersek’te yaşanan olaylarda AB’nin yetersiz kalmasının en büyük etkenlerinden
biri AB’nin bir askeri orduya sahip olmamasıdır. Kosova’nın bağımsızlık mücadelesinde
gerek AB gerek ABD olayları yakından takip edip iki taraf da ikinci bir Bosna-Hersek
yaşanmaması için tutumlu davrandılar. Bunun sonucunda ABD’nin olaylara intikali
kendilerini Balkanların kahramanı ilan etmeye yetmişti.

Avrupa’daki karmaşık bağımlılık, yerel karışıklıkların zayıf devlet yapılarının


birleşmesiyle sistem çapında tehditlere dönüşmesini kolaylaştırmıştır. Yugoslavya’daki
kriz uzadıkça Avrupa’nın istikrarını sarsabilecek duruma geldiği kanaati yaygınlaşınca
başta ABD ve AB olmak üzere uluslararası toplum, Avrupa’nın güvenliğinin kendi
çıkarlarını ilgilendirmesi sebebiyle krize müdahil olmak zorunda kalmıştır.
Yugoslavya’daki krizin bölgeye yayılması tehlikesi karşısında ABD, AB ve Türkiye
müşterek hareket etmişlerdir.11

10
Uysal, G. (2011), “ 1999’dan Günümüze Kadar Geçen Süreçte Kosova”Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler , S.12
11
Tangör, a.g.e., s.95
5

BİRİNCİ BÖLÜM

YUGOSLAVYA’NIN PARÇALANMASI VE BOSNA-HERSEK’İN


BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ

1.1. Yugoslavya’nın Dağılması

Bu kısımda Yugoslavya’nın parçalanması ve bu süreçte Bosna-Hersek ve Kosova’nın


bağımsızlık mücadeleleri anlatılmaktadır. Şüphesiz ki Bosna-Hersek ve Kosova
Yugoslavya’yı oluşturan 6 federe ve bir özerk bölgenin en kanlı ayrımını yaşamışlardır.

Yugoslavya’da çatışma, Soğuk Savaşın bittiği noktada, Sovyetler Birliği’nin, Doğu


Avrupa’daki sosyalist rejimlerin çöküşünün ardından dağıldığı bir anda patlak verdi.
Uluslararası Mahkemenin ilk başkanı ve aynı zamanda ünlü bir uluslararası hukukçu olan
Antonio Cassese, Soğuk Savaş döneminin uluslararası ilişkiler alanında yarattığı bilinen
sorunlara rağmen, iki güç blokunun, uluslararası düzeni bir nebze olsun sağladığını, her iki
süper gücün de, kendi bloklarında polis işlevini üstlendiklerini ve düzenin garantörü
olduklarını belirtiyor.

Uluslararası ilişkilerin bu yapısındaki çöküşün, bir dizi olumsuz sonucu beraberinde


getirdiğini, uluslararası toplumda parçalanmaya, milliyetçilik ve fundamentalizmle
birleşerek, çoğu iç nitelikte, kanlı ve zalim çatışmalara yol açtığını anlatırken,
Yugoslavya’yı örnek veriyor.12

Soğuk Savaş sonrası dönemde Yugoslavya’nın bölünmesi ile başlayan, Bosna’da yaşanan
etnik kıyım ile tırmanan ve Kosova bunalımı ile yeni nitelikler kazanan Balkanlar Meselesi
gittikçe bölgesel nitelikli bir çatışma olmaktan çıkarak uluslararası sistemin ve bu sistemin
merkezindeki güçlerin kader ibresi olma sürecine girmiş bulunmaktadır.

12
Alpkaya, G. (2002), “Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi” Turhan Kitabevi/Ankara, s.11
6

Dünya’nın gözü Balkanlara Bosna-Hersek ve Kosova’nın kanlı olaylara istişare ederek


çevirmesi oldu. Bu çerçevede Balkanlar, hem II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış
uluslararası örgütlerin hem de yeni dönemin güç merkezlerinin sınanma alanı olmaktadır.13

Yugoslavya; Bosna-Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Makedonya, Sırbistan ve Slovenya


olmak üzere altı federe devletten ve Sırbistan’a bağlı özerk statüdeki Kosova ve
Voyvodina Cumhuriyetleri’nden oluşmaktaydı. Fakat bu kadar etnik olarak karmaşık bir
devletin içerisinde yaşayan toplumlar “1980’lerden itibaren yaşanan ekonomik sıkıntılara
etnik milliyetçilik akımının eklenmesi sonucu Yugoslavya dağılma süreci içine
girmiştir”.14

Bosna ve Kosova bunalımlarını, birbirleriyle ilgili üç ayrı düzenlemenin oluşturduğu


çelişkilerin kesişim alanında değerlendirmek gerekmektedir. Bunlardan birincisi küresel
aktörlerin müdahil olduğu uluslararası ilişkiler sistemi düzeyindeki çelişkiler, üçüncüsü ise
Bosna ve Kosova'nın birinci dereceden komşuları ile olan ilişkilerinde ortaya çıkan ve
bölgedeki jeökültürel bölünmüşlükten kaynaklanan daha küçük ölçekli ama daha doğrudan
çelişkiler düzlemidir.15

28 Haziran 1989 tarihinde, yüz binlerce Sırp, Kosova Muharebesi’nin altı yüzüncü
yıldönümünü kutlamak için, Kosova’nın başkenti Priştine dışındaki Gazimestan muharebe
alanında toplandı. Sırbistan toprakları içinde, milli duygular haftalardır galeyana
getirilmiştir; söz konusu muharebede ölen Prens Lazar’ın kemikleri ülke çapında
dolaştırılmış, götürüldüğü her yerde insanlarda hacca gitme etkisi yaratan bir nesne haline
gelmişti.16

1.2. Tarihsel Olarak Bosna-Hersek’in Dini ve Kültürel Yapısı

Bosna, Osmanlı İmparatorluğu’nun idari yapısında ilkin Rumeli Eyaleti’ne bağlı bir sancak
olarak düzenlendi. Kendi defterhanesi, yani mali özerkliği vardı. 1580’de Bosna müstakil
bir beylerbeylik oldu. 16. Yüzyıl sonlarında 389 tımar ve zeameti olan, Beylerbeyi’nin 3

13
Davutoğlu, A (2016), “Stratejik Derinlik” Küre Yayınları/İstanbul, s.292
14
Tangör, a.g.e., s.95
15
Davutoğlu, a.g.e., s.292
16
Malcolm, N. (1999), “BOSNA” Om Yayınevi/İstanbul, s.333
7

bin hassa askeri beslediği ve savaşlarda padişaha 10 bin asker verebilen, önemli bir
eyaletti. Osmanlı’da, Bosnalı Müslümanlara “Boşnak” dendi.

17. yüzyılda Osmanlı’nın bütün bölgelerinde olduğu gibi tımar sistemi Balkanlar’da ve
Bosna’da da çöküşe geçti. 18. Yüzyılda, Avrupa’daki bütün Osmanlı toprakları gibi
Bosna’da da, kırlarla kentleri yapısal olarak farklılaştıran bir eşitsiz gelişme hüküm sürdü.
Kırlarda, Doğu Avrupa normallerine yakın bir feodalleşme yaşandı. 19. yüzyıl sonuna
gelinirken, toprağın büyük kısmı, 6-7 bin Müslüman beyin elinde idi. 19. yüzyılın ilk
yarısında Bosna’da politik gelişmeleri belirleyen çelişkiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun
modernleşmeye dönük reform hareketlerinden kaynaklandı. Bosna beyleri, reform
hareketinin kültürel-toplumsal veçhesi karşısında, haklarındaki “Türk’ten daha Türk”
deyişini doğrulayan bir İslamcı-gelenekçi tepki geliştirdiler. Bosanska Krayina’dan
İstanbul’a giden seyyah Redziç, dönüşünde “İstanbul’da artık ‘sahici Türk’ kalmadığını,
herkesin Frenk kıyafetleriyle gezdiğini” hikâye etmişti.

Bosna isyanıyla aynı yıl başlayan Bulgaristan milli ayaklanması ve 1877’de Rusya’yla
girdiği savaş, Balkanlar’da Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertti. Bu çöküşü belgeleyen 1878
Berlin Antlaşması, Bosna-Hersek’te de Osmanlı egemenliğine fiilen son verdi: Bosna-
Hersek hukuken Osmanlı egemenliğinde kalmaya devam edecek, ancak Avusturya
Macaristan’ın denetiminde bulunacaktı.17

1.2.1. Yugoslavya Dönemi Bosna-Hersek

Bosna-Hersek, Eski Yugoslavya’yı oluşturan federal cumhuriyetler arasında etnik dokusu


en karışık olan bölgedir. 1991 nüfus sayımına göre, toplam 4.760.000 milyonluk nüfusun
%44’ünü Müslümanlar, %31’ini Sırplar, %17’sini Hırvatlar, %6’sını ise kendilerini
“Yugoslav” olarak tanımlayanlar oluşturmaktadır.18

Bosna-Hersek, Balkan Yarımadası’nın batı kısmında, 42.25* ve 45.15* kuzey enlemleriyle


15.45* ve 19.41* doğu boylamları arasına konumlanmıştır. Kuzey ve batısında Hırvatistan
Cumhuriyeti, güney ve doğusunda ise Sırbistan ve Karadağ yer alır. Bosna-Hersek uzun bir

17
Bora, T. (2018), “ Yeni Dünya Düzeni’nin Av Sahası BOSNA-HERSEK”, İletişim Yayınları – İstanbul,
s.27,28,29,30,31,32,33,34
18
Dr. Tekin, C.H. (2012), “ Bosna-Hersek DEvleti 1991-2011” Çizgi Kitabevi/Konya, s.6
8

geçmişe sahip olan bir Avrupa ülkesidir ve ortaçağlardan günümüze dek kesintisiz
jeopolitik bir entite olagelmiştir.19

Balkan dağlarının ‘transit’ geçişlere elverişli ve dolayısıyla istila akınlarına karşı


korunaksız coğrafyasında; Bosna- bilhassa orta kesimi-, derin vadileriyle nispeten kapalı
bir alt- bölgedir. Bosna’nın ortaçağda Balkanlar’daki egemenlik rekabetinin dışında değil
kenarında/marjında kalmasında ve özgün dini-kültürel gelişmesinde, bu göreli
korunaklığının payı aranabilir. Kavim göçleri ve emperyal rekabet mücadeleciyle
karışırken ‘arada kalan’, ama aynı zamanda dalgaların yatışabildiği bir havuz niteliği
taşıyan Bosna, Balkanlar’ın etnik ve kültürel çeşitliliği içinde de müstesna nitelik taşıyan
bir ülkedir.20

Bosna-Hersek, “etnik çoğunluk” ve “azınlığın konumu” bakımından diğer


cumhuriyetlerden farklı bir özelliğe sahiptir. Yüzölçümü ve nüfus (4,7 milyon) itibariyle
Yugoslavya’nın üçüncü büyük cumhuriyeti olan Bosna-Hersek, nüfusunun çeşitliliği ve
karmaşıklığı yüzünden sık sık “ küçük Yugoslavya” olarak adlandırılmıştır.

Bosna-Hersek’in Yugoslavya’yı oluşturan devletlerden biri olması, Yugoslavya antifaşist


Milli Kurtuluş Konseyi’nin Kasım 1943’teki toplantısında uzun tartışmalardan sonra kabul
edildi. Avusturya-Macaristan dönemindeki coğrafya esas alınarak sınırları çizilen Bosna-
Hersek, Yugoslavya’nın yaklaşık beşte biri büyüklüğüne denk gelen 51.129
kilometrekarelik topraklarıyla, Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyeti’nin altıncı
cumhuriyeti olmuştur. 21

Tito’nun 1980’deki ölümü, Yugoslavya’nın tek iktidar partisi konumunda bulunan Federal
Yugoslavya Komünistler Birliğinin çözülüşüne; paralel olarak da Bosna-Hersek’te bölgeci
kıpırdanışlar boy göstermeye başladı.

1986’de Boşnak Müslümanların ayrı bir millet olarak kabul edilmesini hazmedemeyen
Sırplar, Tito’nun ölümü ile beraber Müslümanları karalamaya başladılar. Siyasi açıdan
olayların başlangıcı, Yugoslavya’nın dağılmasından sonra bu topraklar üzerinde çeşitli
bağımsız Cumhuriyet ve özerk bölgelerin ortaya çıkması ile olmuştur.

19
İzzetbegoviç, A. (2015) , “ Tarihe Tanıklığım” Klasik Yayınları-İstanbul, s.1,2
20
Bora, a.g.e., s.21
21
Bora, a.g.e., s.51
9

1.2.2. Bosna-Hersek`in Dini ve Kimliği

Bosna-Hersek Devleti’nin karar alma mekanizmasını belirleyen Bosna Hersek’in anayasası


niteliğinde olan Dayton Anlaşmasıdır. Bu anayasa niteliğindeki anlaşma, ülkedeki etnik-
kimlikler çerçevesinde şekillendiğinden dolayı bu etnik yapı analiz edilmeye çalışılmıştır.
Bu karar aşma mekanizmasında, en dikkati çeken olumsuzluk; bir taraftan etnik denge
sağlanmaya çalışılırken diğer taraftan bu anlaşma demokratik yapının inşa edilmesini
sekteye uğratmıştır. Özellikle Bosna-Hersek’in AB’ye üyeliğinde tek olmasa da en önemli
engel oluşturan sorunlar aslında bu anlaşma kaynaklıdır.22

Bosna Müslümanlığı, milli kimliğin dini kimlik üzerine inşa edilmesinin modern ve
mütekâmil örneklerinden biridir. Müslümanlık, Sosyalist Yugoslavya’da dini olmanın
yanında ve ondan ziyade milli bir kimlik olmuştur. Dini kimlik küçük harfle “Müslüman”,
etnik kimlik büyük harfle “Müslüman” diye belirtiliyordu.

Bosna Müslümanlığı, genellikle dinsel pratik itibarıyla ‘gevşek’, mutaassıp olmayan bir
karakterdeydi. 80’lerde kimi yerlerde cemaatin camilere ilgisi çok azaldığı için, Cuma
namazı saflarına kadınların da davet edildiğine dair anlatımlar vardır. Müslümanların gayri
Müslümlerle evlenme oranı yaklaşık %10’du – başka hiçbir Müslüman toplumda
görülmeyen bir oran. 1985’te ciddi bir kuruluşça yapılan ankete göre Bosna
Müslümanlarının sadece %17’si kendisini “mümin” sayıyordu – Yugoslavya’nın başka
cumhuriyetleriyle örneğin Kosova’yla karşılaştırıldığında düşük bir orandı bu. Dışardan
bakıldığında, bu verilere dayanarak, sosyalist Yugoslavya’da İslam’ın bir folklorik motif
haline geldiği söylenebilmiştir.

Ne var ki, bir kurallar sistemi ve bir dünya görüşü olarak etkinliğinin aşınması, İslam’ın
kamusal hayattaki varlığının silinmesi anlamına gelmedi. Çünkü Bosna Müslümanlığı,
sosyalist yönetimin uygulamalarından bağımsız olarak, yüzlerce yıllık tarihsel süreçte
sadece Müslüman cemaatinin değil bütün Bosna toplumunun töresine ve ahlak kültürüne
damgasını vurmuştu. Müslümanlık, Bosna yerel kimliğinin aslı ve özgün bileşenlerinden
biri olarak işlev görüyordu. 1980’lere girilirken dünya çapındaki “İslami diriliş”le rezonans
halinde siyasallaşmaya yönelen kadrolar da çıkarabildi. Balkanlar’da İslam’ı inceleyen

22
Tezcan, a.g.e., s.621
10

tanınmış eserinde Alexander Popoviç, Yugoslavya’da İslam’ın 1960’lardan itibaren yavaş


ama istikrarlı bir yenilenme yaşadığını saptar.23

1.3. Bosna-Hersek’in Bağımsızlık Mücadelesi

“Sosyalist Yugoslavya’da Bosna-Hersek ve Müslümanlar” başlığı altında değinilen Kuzey


Güney (zenginler-yoksullar) uçurumu, 1980’lere girerken alabildiğine derinleşmekteydi.
1980’de yapılan bir araştırma, asgari geçinme endeksinin, Yugoslavya ortalaması 100
kabul edildiğinde, Slovenya’da 122, Hırvatistan’da 130, buna karşılık Sırbistan’da 87,
Karadağ’da 76, Bosna-Hersek’te 66, Makedonya’da 64 olduğunu ortaya koymuştur.
1980’li yıllarda reel sosyalist ülkelerin içine girdiği yapısal iktisadi bunalımı paylaşan
Yugoslavya, ilaveten, “piyasa sosyalizmi” yönelimi doğrultusunda oldukça ‘sıkı’ bir
ilişkiye girdiği IMF’in baskısı altında idi.

Federasyonun ‘fakirleri’ olan Bosna-Hersek, Karadağ ve Makedonya ise, Slovenya-


Hırvatistan eksenindeki refah şovenizminin cumhuriyetler arasındaki iktisadi dayanışmayı
tasfiyeye yönelen refah şovenizmi ile Sırbistan’ın gittikçe otoriterleşen merkeziyetçi
baskısı arasında ezilmekteydi.24

Tüm Yugoslavya gibi 1980’lerin ikinci yarısında derin ekonomik bunalıma giren Bosna-
Hersek, 1987 yılında patlak veren, tarıma dayalı büyük gıda sanayi kompleksi olan
Agrokomerc’te meydana gelen yolsuzluk skandalı, Sırbistan Komünistler Birliği’nin ve
yükselen Sırp milliyetçiliğinin Bosna-Hersek’e yönelik baskı uygulaması için fırsat
yaratmıştır. Agrokomerc skandalı ile çözülen yönetime karşı tepkisini yansıtmaya ve
örgütlenmeye başlayan Müslüman halkta, Sırp karşıtı tepkilerle birlikte bağımsız bir
Bosna-Hersek cumhuriyeti talebi gündeme gelmeye başlamıştır.25

İzzetbegoviç, iç savaş öncesi peşrev niteliğindeki müzakerelerle geçen 1990/91


döneminde, sadece Bosna-Hersek’te değil Yugoslavya ölçeğinde de, etnik olarak
“arındırılmış”, mono bloklaştırılmış milli devletlere ayrışma yönelimine karşı, bütünlükçü
ve çoğulcu bir seçeneği var etmek için en büyük çabayı gösteren politikacı oldu.
Makedonya’nın komünist kökenli Cumhurbaşkanı Kiro Gigorov’la birlikte, bütün

23
Bora, a.g.e., s.58,59,60
24
Bora, a.g.e., s. 61,62
25
Kenar, a.g.e. s.166
11

cumhuriyetlerin bağımsız olacakları, ancak Yugoslavya bağının asgari düzeyde korunacağı


esnek bir konfederasyon çözümünü diğer cumhuriyet yönetimlerine benimsetmek için
büyük çaba gösterdiler.26

Yugoslavya her halükarda çöküşün nedeni olabilecek iki hastalıkla maluldü: Gelişmiş
kapitalist dünyanın daima gerisinde kalmasına yol açacak biçimde işleyen yetersiz
sosyalist ekonomi ve en baştan itibaren sistemin içine inşa edilmiş olan Sırp hegemonyası.
Sırplar, diğer halklar; yani Hırvatlar, Slovenler, Karadağlılar, Makedonlar ve Müslümanlar,
kendilerini bastırılmış olarak duyumsarken, bütün önemli pozisyonları ele geçiren başat
ulustular.

Sırp egemenliği, kendini özellikle en hassas alanlarda gösteriyordu. Örneğin Bosna-Hersek


Ulusal Savunma Bakanlığı’nda savaştan önce %36,2’si Sırp, %10,5’i Yugoslav, %7,9’u
Müslüman, %53’ü Karadağlı vb. Olmak üzere 28 aktif subay vardı. İçişlerinin Federal
Sekreterliği’ndeki Bosna-Hersek’ten olan dokuz üst-düzey sivil görevlinin, dokuzu da
Sırp’tı. Eğer ülke demokratik bir yeniden inşa sürecine girecek idiyse, demokratik
partilerin kurulması gerekiyordu.27

Bosna-Hersek’te Kasım 1990’da yapılan serbest seçimde kullanılan oyların %38’ini alan
Aliya İzzetbegoviç’in “Müslüman Demokratik Eylem Partisi,” 240 sandalyeden 86’sını
elde etti. Radovan Karadziç’in “Sırp Demokrat Partisi” %30 oyla 72 sandalye, Mate
Boban’ın “Hırvat Demokratik Birliği” ise %16 oyla 44 sandalye kazandı. Hükümet için,
Müslüman Demokratik Eylem Partisi, Sırp Demokratik Partisi ve Hırvat Demokratik
Birliği koalisyon yaptılar. İki Müslüman, iki Sırp, iki Hırvat ile Macar, Arnavut ve
Karadağlı azınlıkları temsilen de bir iki kişi olmak üzere yedi kişiden meydana gelen
Başkanlık Kurulunun Başkanlığına (Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığına) Aliya
İzzetbegoviç seçildi.28

1992-1995 yılları arasında meydana gelen Bosna-Hersek iç Savaşı’nın ideolojik temeli bir
memorandumun yayınlanması ile atılmıştır. Sırbistan Sanatlar ve Bilimler Akademisi’nin
1986 yılında hazırladığı memorandum YSFC eleştirmiş ve YSFC’nin yeniden
yapılandırılması gerektiğini belirtmiştir. Sırbistan’ın diğer cumhuriyetler tarafından

26
Bora, a.g.e., s.80,81
27
İzzetbegoviç, a.g.e., s.72,73
28
İlhan, M.S.(2007), “Bosna-Hersek Vahşeti ve Dünya Kamuoyu” Bizbize Yayınları/Ankara, s.34,35
12

haksızlığa uğratıldığını ve mağdur olduğunu savunmuş, bununla birlikte Miloseviç


Kosova’nın özerklik statüsünü kaldırmıştır. Böylece Yugoslavya’nın parçalanma süreci hız
kazanmıştır29

Yugoslavya’daki durum, sosyalist sistemin genel krizinin etkisi altında, özellikle de Berlin
Duvarı’nın yıkılmasından sonar birden bire değişti. Rejimin zayıflaması ve ona eşlik eden
genel siyasi çözülme hız kazandı. Önceleri yıllar alan şeyler şimdi birkaç hafta içinde
gerçekleşiyordu.30

Bosna-Hersek, Sırp-Hırvat çekişmesinin ortasında kalan bir bölge halindeydi. Daha


önceden Bosna-Hersek’te çoğulcu bir Bosnalı kimliği mevcutken, Saraybosna’da Ortodoks
kilisesi, Katolik katedrali, Müslüman camisi ve Yahudi sinagogu bir arada bulunmaktaydı.
Ancak 1990 yılından sonra artan milliyetçilikle birlikte Bosna-Hersek’teki Sırp ve Hırvat
yayın organlarında “Bosnalı” teriminin yerini “Bosnalı Sırp” ve “Bosnalı Hırvat” terimleri
almaya başlamış ve daha sonra bunlar sadece “Sırp” ve “Hırvat” tanımlarına dönüşmüştür.
Bağımsızlıkların ilan edilmeye başlamasının ardından Sırbistan net tavrını göstermeye
başlamıştır. Slovenya ve Hırvatistan’ın tanınması, Bosna-Hersek adına bir felaket
olmuştur. Bosna-Hersek için üç ihtimal ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri federasyon içinde
kalarak Sırbistan’ın boyunduruğu altında yaşamak, ikincisi etnik açıdan kantonlara
ayrılmak, üçüncüsü ise Sırpların desteklediği parçalanmadır. Müslümanlar üçüncü ihtimali
kesinlikle istememişlerdir. Çünkü parçalanma demek onlar için Sırplar ve Hırvatlar
arasında pay edilmek demektir. Bosnalı Sırplardan oluşan heyetin lideri Radovan Karadziç
ise Bosna-Hersek’in herhangi bir bağımsızlık çabasının savaşa neden olacağını ilan
etmiştir.31

Bosna-Hersek Hükümeti, bağımsızlığını icap ettirdiği pratik adımları atmakta 1991’in


Aralık ayı ortasına dek tereddüt etti. Zira bağımsızlık ilanının gerginliği sıcak çatışmaya
dönüştürüleceği kestiriliyordu. 16 Aralık’ta, Avrupa Topluluğu’nun (AT), Yugoslavya’nın
çözülmesiyle oluşan cumhuriyetlerin tanınması için gerekli şartları bildirmesi, ayak
sürüyerek vakit kazanma şansını ortadan kaldırdı. Bosna-Hersek, uluslararası camiaya ya
Sırbistan, Karadağ ve Hırvatistan’daki özerk Sırp bölgelerinin oluşturduğu “Büyük

29
Taşyaran, M. (2017), “Bosna-Hersek İç Savaşı ve Uluslararası Örgütlerin Politikaları” Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans
Programı ,İstanbul, s.77
30
İzzetbegoviç, a.g.e., s.75
31
Taşyaran, a.g.e., s.78
13

Sırbistan’a dahil olarak, ya da bağımsız bir devlet olarak “kaydolacaktı” - başka seçenek
yoktu.

Bosna-Hersek hükümeti, yine gerginliği düşürme maksadıyla, cumhuriyetin statüsünün


uluslararası hukuk açısından bir sure askıda tutulması için AT nezdinde ricacı oldu. AT
bunu Kabul etmeyerek behemehâl bağımsızlık referandumu yapılmasını istedi. 29 Şubat/1
Mart’ta yapılan referandumu Sırp toplumu boykot etti. Sandığa giden %63’lük nüfusun
%99,4’ü bağımsızlıktan yana oy kullandı. Bosna-Hersek hükümeti oylamanın arkasından
da, ortamı yumuşatmak için resmi bağımsızlık ilanını erteleme eğilimindeydi. Ancak,
Batılı hükümetlerle ve öncellikle ABD Dışişleri Bakanı Baker’la yaptığı görüşmelerde
kendisine verilen güvencelere itimat eden İzzetbegoviç, 3 Mart 1992’de Bosna-Hersek’in
bağımsızlığını ilan etti.32

17 Mart 1992’de Bosna-Hersek’te yaşayan üç toplumun liderleri, Aliya İzzetbegoviç,


Radovan Karaciç ve Mate Boban arasında, ülkenin üç etnik bölgeden oluşacağını öngören
ve yeni anayasal yapıyı belirleyen bir bildiri imzalanmıştır. Ancak 27 Mart 1992 tarihinde
Pale’deki Bosna-Hersek Sırp Ulusal Parlamentosu kendi anayasasını kabul ederek bu
bildirinin uygulanmasını engellemişlerdir. Bosna-Hersek 6 Nisan 1992’de Avrupa Birliği,
7 Nisan’da ABD tarafından tanınmış ve 20 Mayıs 1992 tarihinde ise BM üyesi olmuştur.33
Bosna-Hersek cumhurbaşkanlığı konseyinin Sırp üyeleri Biljana Plavsic ile Nikola
Koljevic konseyden istifa ederek bu kararı desteklediler. Ertesi gün, Bosna-Herek
Cumhurbaşkanlığı Konseyi, savaş tehlikesi nedeniyle Bosna-Hersek parlamentosunun
yetkilerini üstlendiği açıkladı.
12 Nisan’da BM Genel Sekreteri (yeni seçilen Boutros Ghali) Cyrus Vance’i bu kez
Bosna-Hersek için görevlendirdi. 27 Nisan 1992’de ise Sırbistan ve Karadağ’dan oluşan
Yugoslavya Federal Cumhuriyeti resmen kuruldu ve Yugoslavya Sosyalist Federal
Cumhuriyeti tarihe karıştı.34

Boşnakların ilan ettikleri bağımsızlık kararının AT tarafından Kabul edilmesiyle beraber


Sırpların Boşnaklara karşı başlattığı saldırılar tahmin edilmeyecek derecede tehlikeli
olayların yaşanmasına neden olmuştur. Saldırı karşısında Avrupa ülkelerince Boşnaklara

32
Bora, a.g.e., s.92
33
Bağbaşlıoğlu, A. (2011), “NATO’nun Genişlemesi ve Balkanlar” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Ankara, s. 105
34
Alpkaya, a.g.e., s.21
14

verilen yardım sözü havada kalmış, BM tarafından Yugoslavya’nın tümüme uygulanan


silah ambargosu da Sırpların elini daha da güçlendirmiştir. Federal sistemin askeri ve
bürokratik gücünün büyük bölümünü elinde tutan Sırplar, kontroller, altındaki askeri
mühimmatla Boşnaklara soykırım uygulama girişimlerini başlatmış, Srebrenitzsa’da 8000’i
aşkın Boşnak soykırımla karşı karşıya kalmıştır.35

1.3.1. İzzetbegoviç’in Bosna Hayali

İzzetbegoviç’in Müslümanların ulusal arenada kabul görmesi konusundaki çabası, Bosna


Hersek’in bir ulus devlet olarak inşa edilmesi anlamına gelmiyordu. Aksine, İzzetbegoviç
Bosna Hersek’in demokrasi gücüyle uluslar tarafından kabul göreceği ve korunacağı bir
sivil devlet olması için çaba göstermekteydi: “Biz sivil bir cumhuriyete doğru gidiyoruz.
Bu, her bakımdan tarihi ve medeni anlamda Balkanlarda ulusal devletlerin oluşmasından
ziyade daha ilerici bir durumdur.” Sivil bir cumhuriyetin hayata geçmesinin yolu,
vatandaş ve halkları için demokrasinin olmasıdır. İzzetbegoviç, demokrasi ve sivil
cumhuriyet taahhüdünün “ilericiliğine ve insancıl içeriğine” inanmaktaydı.

1991 yılında Yugoslavya hakkında görüşülürken SDA, Bosna Hersek’in vatandaşların


devleti olmasını öngören bir bildirge önerisinde bulunmuştu, fakat Karaciç’in SDS (Sırp
Demokratik Partisi)’si bunu kabul etmemekteydi. Sonrasında, İzzetbegoviç Bosna
Hersek’in vatandaş ve halkların devleti olmasını önermişti. Karaciç’in SDS’si, Bosna
Hersek’in bu tanımını ilgili Bildirge metninde “Bosna Hersek’in her koşulda
Yugoslavya’nın bir parçası olduğu” koşuluyla kabul etmekteydi, ama İzzetbegoviç bunu
kabul edemiyordu, çünkü o zamanlar önerilen bu Bildirgenin içeriği görüşülürken
Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrıldıktan sonra Hırvatistan’ın da aynısını yapacağı netlik
kazanmıştı.36

1.3.2. Bosna-Hersek Dramı

JNA (Yugoslav Ordusu)’nun Bosna’nın giriş ya da önemli ulaşım ve iletişim noktalarında


saldırıları, bağımsızlık ilanının hemen ardından, Mart 1992 sonunda başlamıştır. Ele

35
Dağcı, G.T. (2016), “ Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsılzık Süreci ve Aliya İzzetbegoviç”
Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, bu çalışma Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nce Kabul edilen
Yüksek Lisans tezinin bir özeti niteliğindedir, s.114
36
Muslimoviç, F.(2017), “Düşünür ve Devlet Adamı Aliya İzzetbegoviç” Hece Yayınları/Ankara,
s.129,130,131
15

geçirilen bölgelerde, “etnik temizlik” olarak anılan pratikler ve bunların önemli bir
bölümünü oluşturan Müslüman kadınlara yönelik sistematik tecavüz ve köleleştirme
eylemleri de bu dönemde başladı. Uluslararası Mahkeme bunlara ilişkin açıklanan ilk
iddianamesini, güneydoğu Bosna’da bulunan Foça’da yaşananlar üzerine hazırlayacaktı.
Bu dönemde uluslararası topluluk, iki ay içinde on binlerce kişinin öldürüldüğü ve bir
milyon kişinin yerinden edildiği Bosna-Hersek’te yaşananların sorumlusu olarak gördüğü
Belgrad yönetimine ve onun desteklediği Bosna Sırp yönetimine karşı daha açık bir tutum
geliştirmeye başladı. AT Balkanlar Konseyinin 11 Mayıs’ta bu yönde bir bildiri kabul
etmesinden bir gün sonra, AGİK (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) Kıdemli
Memurlar Komitesi Yugoslavya’nın üyeliğini askıya aldı.37 İzzetbegoviç, Bosna Hersek’e
yapılan saldırıların başlangıcından beri Bosna Hersek’te uluslararası askeri güçlerin
müdahalesinin “kaçınılmaz” olduğundan emindi, ancak “uluslararası kurumların ataleti
nedeniyle bunun yakın bir zamanda gerçekleşmeyeceğini biliyordu.”38

1.3.3. Srebrenitzsa Katliamı

Uluslararası ortamda bir çözüm bulunmamasının sonucunda 1995 yılının Haziran ayında
Sırplar yeniden saldırıya geçerek BM ve NATO tarafından “güvenli bölge” olarak ilan
edilen Srebrenitsa,39 11 Temmuz 1995’de Ratko Mladiç yönetimindeki Sırp güçlerin eline
geçti. Kentte, bir günde katledilen Müslümanların sayısı 8 bine ulaştı. Sırp komutan
Mladiç, Srebrenica’nın ardından Zepa kentini de ele geçirdi ve Gorazde’ye yöneldi.
NATO’nun müdahale tehdidi üzerine Gorazde düşmedi.40

“1992 güzünde saldırıya karşı savunmamızın durumu, Bosna-Hersek’in her yerinde,


özellikle de Podrinje bölgesinde çok ciddiydi. O tarihte Bosna-Hersek’te düzenli olarak
konuşlanmış JNA birliklerinin yanı sıra, Hırvatistan’dan geri çekilmiş olan müfrezeler de
vardı. Bosna-Hersek o günlerde dünyanın en büyük kışlasıydı. Bijeljina saldırı ile başlamış
olan Bosna’ya yönelik saldırganlık, Zvornik, Visegrad ve Foça’nın, diğer bir deyişle
Podrinje’nin boydan boya işgali ile devam etti. Foça’da beş gün tutunabilmiş ve
Srebrenica ile Zepa’yı 1995’e kadar elimizde tutabilmiş olmamız küçük bir mucizedir. İlk

37
Alpkaya, a.g.e., s.21
38
Muslimoviç, a.g.e., s.251
39
Taşyaran, M. (2017), “Bosna-Hersek İç Savaş ve Uluslararası Örgütlerin Politikaları”Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans
Programı, İstanbul, s.86,87
40
Ülker, İ.K. (2016), “Yugoslavya Neden Paraçalandı” Umuttepe Yayınları/İstanbul, s.157
16

direniş, halkımızın cesareti ve SDA’nın Vatanperver Cephe aracılığıyla örgütlenmiş


olduğu bazı savunma hazırlıkları sayesinde mümkün olabilmişti. Daha sonar savunma
Bosna-Hersek Ordusu tarafından üstlenmiştir.”41

Bosna savaşında Srebrenitsa ve Zepa'da soykırım yaptıkları için 2009'da Eski Yugoslavya
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nce hapis cezasına çarptırılan ve karara itiraz eden beş Sırp
subayın cezaları onandı. Subaylardan ikisi müebbet hapis cezası aldı. 1992-1995 savaşında
Bosna-Hersek’in Srebrenitsa ve Zepa şehirlerinde Boşnaklara yönelik soykırım
gerçekleştiren Vuyadin Popoviç, Lyubişa Beara, Drago Nikoliç, Radoviy Miletiç ve Vinko
Pandureviç’i mahkûm etti. Popoviç ile Beara müebbet hapis cezası aldı.42

Resim 2.1. Davayı takip eden Bosna Hersekliler kararı sevinçle karşıladı.

1.3.4. Lizbon Konferansı

Bosna-Hersek’te etnik gruplar arasındaki ilişkiler iyice gerginleştiği dönemde AT’nun


girişimiyle son bir uzlaşma teşebbüsünde bulunulmuştur. Şubat-Mart 1992’de Bosna-
Hersek’teki Müslüman, Sırp ve Hırvat Partilerinin temsilcileri, kantonal bir konfederasyon
modelini görüşmek üzere Lizbon’da toplanmışlardır. Görüşmelerin sonucuna göre Bosna-
Hersek’in, biri Müslüman, biri Sırp ve biri Hırvat toplumlarına dayalı, üç cumhuriyetin
esnek konfederatif birliğinden oluşan bir devletler topluluğuna dönüştürülmesi
düşünülüyordu. 43

41
İzzetbegoviç, a.g.e., s.253,254
42
Aljazeera Turk, “Sırp Subayların Cezaları Onandı” 01.30.2015 (http://www.aljazeera.com.tr/haber/sirp-
subaylarin-cezalari-onandi, 01.05.2019 tarihinde erişilmiştir)
43
Kenar, a.g.e., s.171
17

1.3.5. Londra Konferansı (1992)

Lizbon konferansında olumlu bir sonuç elde edilmemesinin ardından taraflar arasında
yoğun çatışmalar olması nedeniyle Yugoslavya Federasyon Cumhuriyeti kapsamında
Cenevre Barış Görüşmelerini sürdürmek için Londra Konferansı toplanmıştır. 26-27
Ağustos 1992’de toplanan Londra Konferansının, daha sonra oluşturacak barış planlarıyla
karşılaştırıldığı zaman, barışı sağlama yönünde aldığı kararlar bakımından olumlu bir
girişim olduğu söylenebilir.
Bu konferansta Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğü tanınmış; zora başvurularak elde edilen
toprak kazançlarının ödüllendirilmeyeceği belirttirilmiş, Sırbistan ve Karadağ’dan oluşan
Federal Yugoslavya Cumhuriyeti saldırgan olarak tanımlanmıştır.44

1.3.6. Vance-Owen Barış Planı (1993)

26-28 Ağustos 1992 tarihinde Bosna sorununa çözüm bulmak amacı ile Londra’da AT ve
BM liderliğinde iki gün süren ve dört yüz delegenin katıldığı bir konferans
tertiplenmiştir.45

SDS Lideri Karadzic, Sırp güçlerinin Bosna-Hersek’teki stratejik hedeflerine ulaştığı,


ancak Müslümanların askeri olanaklarının gelişmekte olduğu Temmuz 1992’de barış
müzakerelerine geçilmesini isteyen bir tavır sergilemiştir; Sırbistan’ın kontrolü altına
aldığı bölgelerin en geniş olduğu dönem, Aralık 1992’dir. Bu dönemde Sırbistan “Büyük
Sırbistan” idealine ulaşmış ve bu dönemde BM askerlerinin, Hırvatistan’da olduğu gibi,
Bosna-Hersek’te de taraflar arasında tampon bölge oluşturmasını önermiştir.46

2 Ocak 1993’te açıklanan plana göre Bosna-Hersek, merkezi hükûmet temeline bağlı
olmayan, yürütme gücünün daha çok “eyaletler” de toplanacağı bir devlet olacak; on
eyalete bölünecek (3’ü Hırvatların, 3’ü Sırpların, 3’ü Müslüman Boşnakların ve 1’i
Saraybosna tarafsız); eyaletlerin uluslararası örgütlerle ve devletlerle antlaşma yapma
hakkı olmayacak; Bosna-Hersek topraklarının tümünde serbest dolaşım hakkı tanınacak;

44
Kenar, a.g.e., s.176
45
Pulat, a.g.e., s.28
46
Kenar, a.g.e., s.176
18

Bosna-Hersek Anayasası’nda “Üç Ana Etnik Toplum” ibaresi olacak; Bosna-Hersek, BM


ve AT denetiminde silahsızlandırılacaktır.47

1.3.7. Owen-Soltenberg Barış Planı (Üç Bölgeli Barış Planı-1993)

Cryus Vance’ın BM temsilciliğinden çekilmesinin ardından yerine Norveç eski Dışişleri


Bakanı Thorvald Stoltenberg’in atanmasından sonra, Owen Stloltenberg Planı önerilmiştir.
2 Mayıs 1993 tarihinde, uluslararası arabuluculardan Lord Owen ve Thornvald
Stoltenberg, Bosna-Hersek Sorunu ile ilgili tıkanan barış görüşmeleri sürecine çözüm
bulmak üzere Cenevre’de bir araya gelmişlerdir.

15-16 Haziran 1993 tarihlerinde taraflar arasında yapılan görüşmelerde, Owen tarafından
önerilen ve Tudjman ile Miloşevic’in onay verdiği “Owen-Stoltenberg Planı”na göre,
Bosna-Hersek’in etnik hatlar boyunca çoğunluk esasına göre, üç bölgeye ayrılması ve bu
devletlerin birliği şeklinde bir yapı oluşturulması kararlaştırılmıştır.48 Plan, Bosna-Hersek
topraklarının yüzde 52’sini Sırplara, yüzde 30’unu Müslümanlara ve yüzde 18’ini
Hırvatlara vermek üzere üç devlete bölünmesini önerir. BM’nin denetimine verilecek
Saraybosna’nın yanı sıra, Mostar da AT’nin denetimine verilecektir.49

1.3.8. Güvenli Bölgeler planı (1994)

ABD ve Avrupalı diplomatlar, Bosna-Hersek’teki askeri çatışmayı Vance-Owen Planı ve


Owen-Stloltenberg Planı ile çözme teşebbüslerinin boşa çıkmasının ardından; 22 Mayıs
1993 tarihinde, ABD, Rusya Federasyonu, Fransa, İngiltere ve İspanya temsilcileri
tarafından açıklanan “Ortak Hareket Planı” gereğince, 4 Haziran 1994’te “Güvenli
Bölgeler Planı” önerilmiştir. Bu Plana göre altı büyük Bosna-Hersek şehri, “Güvenli
Bölgeler” olarak ilan edilmekteydi. Bu Planla amaçlanan, Müslümanların kuşatıldığı altı
kent olan Saraybosna, Gorazde, Tuzla, Srebrenica, Zepa ve Bihac’ın BM koruması altına
konulmasıydı.50

Bu kararın, destekçilerine göre “yeni” ve “ilerici” sayılan yönü, Yugoslavya’daki BM


güçlerine sadece kendini koruma amaçlı değil güvenli bölgeleri de koruma amaçlı olarak
47
Pulat, a.g.e., s.28,29
48
Kenar, a.g.e., s.176,177
49
Pulat, a.g.e., s.31,32
50
Kenar, a.g.e., s.183
19

silah kullanabilme yetkisi verilmiş olmasıdır. BM’nin oluşturduğu sözde “Güvenli


Bölgeler” Bosna Savaşı’nı yavaşlatmaya yönelik olacağına daha çok hızlandırmıştır. Bosna
Savaşı’ndaki en büyük katliamlar, oluşturulan bu güvenli bölgelerde yaşanmıştır. Bosna
Savaşı’nın en büyük toplu katliamı Srebrenica’da meydana gelmiş ve sekiz binin üzerinde
insan öldürülmüştür.51

1.3.9. Boşnak-Hırvat Federasyonu Antlaşması Washington Antlaşması-1994)

18 Mart 1994’te ABD’nin girişimleri sonucunda, Washington Antlaşması adıyla da anılan,


Boşnak-Hırvat Federasyonu Antlaşmasının imzalanmasıyla, Bosnalı Müslümanlarla
Bosnalı Hırvatlar arasında ateşkes sağlanması sonucunda, Bosna-Hersek Savaşında önemli
bir dönüm noktasına ulaşılmıştır. Boşnak-Hırvat Federasyonu Antlaşmasına göre, federal
hükümet, savunma, dış politika ve ekonomi gibi alanlardan sorumlu olacaktır. Federasyon,
iki etnik topluluk arasında siyasi gücün eşit olarak paylaşılması ilkesine dayandırılacaktır.
Bu nedenle de Federal Hükümet içindeki cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık görevlerinin
Boşnaklarla Hırvatlar arasında yıllık dönüşümlerle sürdürülmesine karar verilmiştir.52

Oluşturulan bu yeni FBİH’nin hiçbir kurumunda Aliya İzzetbegoviç’in görev almaması


çok dikkat çekicidir. Ağırlıklı görüş İzzetbegoviç’in kendisini yıpratmamak adına yeni
kurulan Federasyon’da görev almadığıdır. ABD’nin baskısıyla kurulan FBİH sayesinde
ortaya çıkan Boşnak-Hırvat ateşkesi, savaşın ancak bir kısmını sona erdirilebilmiştir.53

1.3.10. Temas Grubu Planı (1994)

Temas Grubu’nun planı 13 Mayıs 1994 tarihinde Cenevre’deki toplantıda açıklık


kazanmıştır. Toplantı sonunda yayınlanan bildiride Temas Grubu’nun Planı ana hatlarıyla
açıklanmıştır. Plana göre Bosna-Hersek, uluslararası alanda tanınmış sınırları içinde
Boşnak-Hırvat tarafı ile Bosnalı Sırplardan oluşan bir “birlik” olacaktır. 54

Sırpların Boşnak-Hırvat Federasyonu Antlaşmasına taraf olmayı reddetmelerinden sonra,


İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve ABD tarafından oluşturulan “Temas Grubu”
tarafından, barış görüşmeleri sürecini yeniden canlandırmak amacı ile yeni bir plan
51
Pulat, a.g.e., s.31
52
Kenar, a.g.e., s.185
53
Pulat, a.g.e., s.33,34
54
Pulat, a.g.e., s.34
20

hazırlamıştır. 26 Nisan 1994’te “Temas Grubu” tarafından hazırlanan bu plana göre,


Bosna-Hersek’in %51’inin Boşnak-Hırvat Federasyonu ve %49’unun Bosnalı Sırplara
verilmesi kararlaştırılmıştır.55

Temas Grubu ile taraflar arasındaki teknik düzeydeki görüşmelere devam edilmiştir. Bu
görüşmelerde Bosna-Hersek tarafı, 1991 nüfus sayımına göre Boşnak-Hırvat çoğunluğa
sahip yerleşim birimlerinden asla ödün vermeyeceklerini bildirmiştir

Pale’deki Sırp parlamentosu, Temas Grubu’nun 30 Temmuz 1994 tarihinde Cenevre’de


barış planı üzerindeki yanıtları görüşmek için toplanmasından önce yayınladığı
deklarasyonda yer alan hususları teyit eden “izahat” adı altında yeni bir bildiri
yayınlamıştır. Ek olarak ise, açıklamada barış planının nihai kabulü, RS’de yapılacak olan
referandum şartına bağlanmıştır. Sonucun belli olmasına rağmen, Pale’deki Sırp yönetimi
27-28 Ağustos tarihlerinde yapılan referandum sonucunda Bosnalı Sırplar barış planını
yüzde 97’lik çoğunlukla reddetmişlerdir.56

1.4. Daytona Doğru Bosna-Hersek

Bosna-Hersek’in Devlet olarak oluşumu, 1995’te, Srebrenica katliamının oluşturduğu etki


ile yeni bir ivme kazanmış o yılın Kasım ayında Dayton’da bir anlaşmaya varılana kadar
sürmüştür. Savaşta çok sayıda şiddet özellikle sivillere yönelik zulüm ve katliam yaşanmış,
toplama kamplarında yaşanan zulme ek olarak 11 Temmuz 1995 tarihinde gerçekleşen
Srebrenica katliamı önlenebilir soykırım olarak kabul edilmiştir.57

Güvenlik Konseyi, 4 Haziran’da, 836 (1993) sayılı kararla, UNPROFOR’a, güvenli


bölgeleri korumak üzere ve saldırıya uğradığı takdirde güç kullanma yetkisi verdi. Bununla
birlikte, güvenli bölgelerin bombalanma oranında herhangi bir azalma olmadı.
Bağlantısızlar Hareketinin 29 Haziran’da Güvenlik Konseyi’ne sunduğu ve Bosna-
Hersek’in 713 (1991) sayılı kararla eski Yugoslavya’ya konan silah ambargosunun
kapsamında çıkarılmasını öngören tasarı ise, hiç karşı oy bulunmadığı halde, altı olumlu
oya karşılık, dokuz çekimser oyla reddedildi.

55
Kenar, a.g.e., s.186
56
Pulat, a.g.e., s.35
57
Tezcan, a.g.e., s.622,623
21

1993 sonunda bu kez Bihac’da, “Batı Bosna Özerk Bölgesi Başkanı” Fikret Abdic’e bağlı
kuvvetlerle Bosna hükümeti arasında çatışmalar yoğunlaştı. Şubat 1994’te Bosna
hükümetiyle Bosnalı Hırvatlar arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının ardından 10 Mayıs
1994’te imzalanan Washington Anlaşması ile Bosna-Hersek Federasyonu kurulurken,
Hırvatistan Abdic’e bağlı kuvvetlere destek vermeyi sürdürüyordu.58

1.4.1. Dayton Antlaşması

Bosna-Hersek savaşının başlamasından sonra, taraflar arasında barış sağlanması için


uluslararası toplum tarafından başlatılan başarısız barış görüşmelerinin ardından,
diplomatik çabaların askeri yaptırım ile desteklenmesinin de etkisiyle, Yugoslavya’daki
güç dengesi şaşırtıcı bir şekilde değişmiştir.59
Dayton Barış Antlaşması (Dayton Peace Accords-DPA) taslağı ilk olarak 21 Kasım 1995
tarihinde, ABD’nin Ohio eyaletinin Dayton kentinde bulunan WrightPatterson Hava
Kuvvetleri Üssü’nde parafe edilmiştir. Asıl antlaşma metni ise bundan yaklaşık olarak bir
ay sonra, 14 Aralık 1995’de Paris’te, Bosna-Hersek Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç,
Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve Hırvatistan Devlet Başkanı Franjo
Tudjman tarafından imzalanmıştır. Dayto’nun oluşumunda genelde ABD’nin özelde ise
Richard Holbrooke’un uyguladığı mekik diplomasisinin rolü büyüktür. Hatta dünya
kamuoyunda Holbrooke, Dayton Antlaşması’nın mimarı olarak kabul edilmektedir.60

Ateşkesi uzun sure sır olarak saklamayı, açıklama işini Başkan Clinton’ın yapmasına izin
vermeyi başardık. 5 Ekim günü sabah saat 11.00’de, eski Yugoslavya’nın “acılı tarihinde
önemli bir ana” gelindiğini ilan etti. Eğer Saraybosna’da gaz ve elektrik açılırsa, genel
ateşkesin beş gün sonar yürürlüğe gireceğini söyledi. Bunun ardından sıra üç Balkan
cumhurbaşkanı arasındaki görüşmelere gelecek, bu görüşmeler de ABD’de yer alacaktı.61
Richard Holbrooke göre Dayton’daki yapılacak görüşmelerde 3 ana başlık üzerinde
gidileceği anlaşılmaktadır:

58
Alpkaya, a.g.e., s.29,30
59
Kenar, a.g.e., s.189
60
Pulat, T. (2015), “Bosna-Hersek’te Devlet İnşa Süreci: 1996-2013 Dayton Antlaşması Sonrasında Bosna-
Hersek” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
Programı,Ankara,s.36
61
Holbrooke, R. (1999), “Bir Savaşı Bitirmek” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.240
22

• Birincisi, her Cumhurbaşkanı’nın ABD’ye anlaşma imzalama konusunda tam


yetkiyle gelmesi, ülkesindeki parlamentoya danışma ihtiyacı duymamasıydı:
• İkincisi, anlaşmaya varıncaya kadar orada kalmaları, görüşmeleri terk etme
tehdidinde bulunmamaları gerekiyordu;
• Üçüncüsü de, basınla ve dışardan kişilerle konuşmamaları şarttı.

Üç cumhurbaşkanı bu koşulları kabul etti, ama başlangıçta İzzetbegoviç ile Sacirbey bu


sonuncu şarta itiraz etmiş, Kongre’de ve basında önemli dostları olduğunu, onlarla temas
halinde kalmak istediklerini söylemişlerdi. Miloşeviç metni okuyunca, gülerek, kendisini
esir almak niyetinde olduğumuzu söylemişti.62

Dayton Antlaşması ve ona ek olarak kabul edilen anayasanın, Bosna-Hersek’te sorunların


çözümünde anlamlı bir rol oynadığını söylemek pek mümkün değildir. Bu konuda aynı
ölçüde önemli bir başka boyut ise uluslararası aktör ve kuruluşların bugüne kadar
izledikleri politikalardır. Yukarıda sözü edilen bu unsurların izlediği politikaların Bosna-
Hersek’in sorunlarını çözmede başarılı olduklarını gösteren bir veri bulunmamaktadır.

Dayton Anlaşması, uluslararası ve bölgesel aktörler tarafından kurgulanmıştır. Nitekim


1995 Dayton Anlaşması’nda resmileşen iki entiteden oluşan bu devlet, yani Bosna Sırp
Cumhuriyeti ile Müslüman ve Hırvatların oluşturduğu Boşnak-Hırvat Federasyonu aslında
savaş yıllarında izlenen stratejinin bir sonucudur.63 Dayton Anlaşması, Bosna-Hersek’in
anayasası niteliğinde olan bir anlaşmadır. Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin oluşumu bu
anlaşmaya dayanmaktadır. Fakat anlaşmanın yapısı ve içeriği o kadar karmaşık bir yapıya
sahiptir ki, dünyada bu kadar karmaşık yapıya sahip tek örnek devlet olarak belki de
Bosna-Hersek gösterilebilir. Çünkü bu anlaşma ile süren kanlı bir savaşın durdurulması ve
birbirleri ile savaşan tarafların birbirleri ile savaşan tarafların aynı devlet içinde tekrar bir
arada yaşaması amaçlandığı için tarafların birbirine karşı üstünlüğü gibi bir durumdan
ziyade daha çok tarafları dengelemek üzere inşa edilmiş bir anlaşmadır. Aynı zamanda
“denge sağlamak adına” belli bir tarafa haksızlıklar yapılmasına neden olan anlaşmalardır.

62
Holbrooke, a.g.e., s.241
Türkeş, M; Rüma, S.İ. & Sait Akşit, S. (2012), “Kriz Sarmalında Bosna-Hersek: “Devlet Krizi”, Boğaziçi
63

Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika Forumu Araştırma Raporu, s. 11


23

Bundan dolayı karar mekanizması sürekli tıkanmakta karar alması bir mucize haline
gelmektedir.64

1.4.2. Bosna Hersek’in Kantonel Yapısı

Bosna-Hersek Federasyonu, ilk defa Boşnaklar ve Hırvatlar arasında 31 Mart 1994


tarihinde imzalanan Washington Antlaşması ile kurulmuş, bugün mevcut olan sınırları ise
1995 yılında Dayton Barış Antlaşması ile çizilmiştir. Bosna-Hersek Federasyonu, 10 ayrı
kantona ayrılmıştır. Bu kantonlar nüfus yapılarına göre ‘’Boşnak yoğun (B)’, ‘Hırvat
yoğun (H)’ ve ‘etnik olarak karışık (K)’ kantonlar şeklinde oluşturulmuştur. Buna göre
Federasyon bünyesinde 5 Boşnak yoğun, 3 Hırvat yoğun ve 2 karışık kanton
bulunmaktadır. Bu kantonlar;

• Una-Sana Kantonu/Unsko-Sanski Kanton,(B)


• Posavina Kantonu/(H)
• Tuzla Kantonu/(B)
• Zenica-Doboj Kantonu/(B)
• Bosna-Podrinje Kantonu/(B)
• Merkez Bosna Kantonu/(K)
• Hersek-Neretva Kantonu/(K)
• Batı Hersek Kantonu/(H)
• Saraybosna Kantonu/(B)
• Livno Kantonu/(H)’dur.

Devlet yönetiminde entite hükümetlerinin yanında Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin kendi


hükümeti ve Başkanlık Konseyi ile bu konseyin üstünde Yüksek Temsilcilik Ofisi
mevcuttur. Yüksek Temsilcilik, Bosna-Hersek’e özgü bir uluslararası örgüttür. DBA
uyarınca yine bu anlaşmanın sivil ayağını yürütmekle görevlendirmiştir. Bu görev
çerçevesinde, Yüksek Temsilci resmen ‘ortamdaki nihai otorite’ olarak tanımlanmıştır.

64
Ercüman, a.g.e., s.624
24

Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin kararları ne Barış Uygulama Konseyi ne de BM tarafından


denetlenmektedir.65

Resim 2.2. Dayton Barış Antlaşması esnasında çekilen fotoğraf

Bosna Hersek Cumhuriyeti, Hırvatistan Cumhuriyeti ve Birleşik Yugoslavya Cumhuriyeti


tarafından imzalanan anlaşmayla savaşın bitimi öngörülmüş, her üç taraf da birbirinin
bağımsız eşitliğini tanımış ve bu anlaşmanın 10. Maddesine göre de Bosna Hersek
Cumhuriyeti ve Birleşik Yugoslavya Cumhuriyeti birbirini uluslararası kabul edilen
sınırları içinde bağımsız devlet olarak tanımışlardır. 11 ekle beraber Genel Çerçeve
Antlaşması’yla çeşitli meseleler çözüme kavuşturulmuş, daha doğrusu Bosna Hersek
içindeki değişimlere ve savaşın bitirilmesi alanlarına yönelik konular halledilmiştir.

A ve B kısımlarından oluşan Ek 1’de, barış anlaşmasının askeri tarafıyla alakalı Antlaşma


(kısım A) ve bölge istikrarı hakkında Antlaşma vardır (kısım B).

Antlaşmaların üç temel unsuru vardır:

1. Askeri güçlerin şu anki çatışma hatlarına göre ayrılması ve sonra Dayton


Antlaşmasına göre entiteler arasında yeni hatların tesis edilmesi;

Doğan, M. (2016), “Bosna-Hersek’in Avrupa Birliğii Üyeliğinin Balkanların Güvenliğine Etkisi”


65

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,İstanbul, s.71
25

2. IFOR ve “ev sahibi” ülke arasındaki ilişki;


3. Bosna Hersek’e uygulanan silah ambargosunun kaldırılması ve bölgesel
silahlandırma ile savunma yeteneklerimizin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere
uzun vadeli emniyet ihtiyacımızın karşılanması. 66

Dayton Anlaşmasının üzerinden yirmi dört yılı aşkın bir sure geçmiş olmasına rağmen
Bosna-Hersek devleti hala kendi sınır egemenliğini tümüyle sağlayabilir bir iç bütünlük
kazanamamıştır. Bu durumunun temel sebebi büyük ölçüde Dayton Anlaşmasının taraflar
arasında yol açtığı statü eşitsizliğidir. Etnik temizlik suçlusu Sırplar, 1992 Nisanından
Dayton Anlaşmasına kadar geçen süreç içinde önce Bosnalı Sırplar olarak
meşrulaştırılmışlar, daha sonar da Bosna Sırp Cumhuriyeti tanımlaması ile devlet kurucu
unsurlar olarak takdim edilmişlerdir. Böylece Sırplar kendilerine ait bölgede tam bir
otonom statü temin ederken, Müslümanların diplomatik ve askeri pozisyonu Hırvat faktörü
ile denetim altına alınmıştır.67

1.4.3. Dayton Sonrası

Dayton Anlaşmasının ortaya çıkardığı siyasi bölünme ile stratejik güvenlik hatları
arasındaki uyumsuzluk, Bosna'da sürmekte olan statünün diğer önemli bir zaaf noktasını
oluşturmaktadır. Bu durum özellikle Boşnaklar için bir önem taşımaktadır. Hırvatlar ve
Sırplar kendilerinin güvenliklerini Hırvatistan ve Sırbistan ile bir bütünlük içinde
değerlendirdikleri için stratejik güvenlik hatları açısından ciddi bir derinliğe sahiptirler.
Buna mukabil Orta Bosna'da temerküz eden Müslümanlar deniz bağlantısı itibarıyla
Hırvatlar, kara derinliği ve Drina suyolu üzerindeki stratejik kuşak itibariyle Sırplar
tarafından kuşatılmış durumdadırlar68

10 Ekim 1995’te ateşkes yapıldı ve uygulanmaya başladı. 21 Ekim 1995’te Ohio,


Dayton’da “barış” görüşmeleri başladı. Görüşmelere Hırvatistan adına Franjo Tudjman,
Bosna-Hersek adına Aliya İzzetbegoviç, Bosnalı Sırplar adına Slobodan Miloşeviç, Rusya,
Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Avrupa Birliği ve ABD temsilcileri katıldı. Çoğu
evlerine yakın bir alanda çatışan düzenli ve düzensiz güçlerin, sivil halkı terörize etmek
için askeri yöntemlere başvurduğu ve yoğun bir askeri çatışmadan çok esas olarak

66
İzzetbegoviç, A.(2017), “Köle Olmayacağız” Fide Yayınları/İstanbul, s.279,280
67
Davutoğlu, a.g.e., s.303
68
Davutoğlu, a.g.e., s.305
26

yıpratma, terör, gangsterlik ve görüşmelerden oluşan Bosna savaşını sona erdiren Dayton
Anlaşması 14 Aralık 1995’te Paris’te imzalandı.

Uluslararası Mahkeme Başkanı Cassese ve Uluslararası Mahkeme Savcısı Goldstone,


anlaşma imzalanmadan yaptıkları ortak açıklamada, adalet ve barışın el ele gittiğini,
adaletin, ulusal uzlaşma sürecinin vazgeçilmez bir bileşeni ve barışçı, normal ilişkilerin
kurulması için zorunlu olduğunu belirttiler. Anlaşmanın Uluslararası Mahkemenin
çalışması bakımından taraflara getirdiği yükümlükleri vurgulayan Başkan ve Savcı,
tarafların ve NATO’nun anlaşma hükümlerini tam olarak yerine getireceklerine
inandıklarını açıkladılar.69

Dayton Anlaşmasının öngördüğü seyahat özgürlüğü, mültecilerin geri dönmesi, seçim


kayıtlarının herkesin savaş öncesindeki ikametine göre yapılması, savaş suçlularının
cezalandırılması gibi esasların öngörülen kapsamda uygulanmaması, anlaşmanın ülke
siyasi yapısının yeniden kurulmasına dayalı bir istikrar ortamından daha çok uluslararası
garantilerle yürüklükte kalmasını sağlamaktır. Savaş öncesinde hemen hemen tamamıyla
Müslüman olan ve BM temsilcilerinin önünde tarihin gördüğü en acımasız etnik kıyımın
yapıldığı Srebrenica ve civarındaki bölgede hala tek bir Boşnak’ın bulunmaması Dayton
anlaşmasının sağladığı statünün meşrutiyetini tartışmaya açmaktır. 70

1.5. Bosna’nın Soykırım Davası

Bosna-Hersek Hükümeti’nce Uluslararası Adalet Divanı’na 1993’te sunulan ve


Sırbistan`ın Bosna’da soykırım suçu işlediği iddiasını içeren soykırım davasını 26 Şubat
2007’de karara bağlamıştır. Divan, aldığı kararda, Srebrenitsa’da yaşananların “soykırım”
olduğuna ancak sorumlusunun Sırbistan olmadığına hükmetmişti. Dünya mahkemesi,
yalnızca 7000 masum insanın öldürüldüğünü kabul ettiği Srebrenitza’daki katliamları
“soykırım” olarak nitelemiş ve fakat “kışkırtma, planlama veya aktif olarak suça iştirak”
anlamında Sırbistan’ın bu suça ortak olmadığına hükmetmiştir.71 Ancak Rusya 2015 ‘te
BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan ve kasabada yaşananları “soykırım” olarak nitelendiren
bir karar tasarısını veto etmiştir.

69
Alpkaya, a.g.e., s.31,32
70
Davutoğlu, a.g.e., s. 304
71
Tekin, C.(2011), “Bosna-Hersek Kaynaklarına Göre Yugoslavya’nın Dağılmasından Sonra Bosna Hersek
Federasyonu’nun Kurulması”Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı
Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bilim Dalı, Konya, s.32
27

Bosna Savaşı’nın en kanlı olayı olan Srebrenica'da 8 bin Boşnak'ın katledilmesine göz
yuman Hollandalı askerler ödüllendirildi. Sivil halkı korumakla görevlendirilen ancak 8
bin sivilin öldürüldüğü olaylara karşı herhangi bir eylemde bulunmayan Hollandalı
askerlere “hizmetlerinden” dolayı devlet nişanı verildi72

Hollanda mahkemesine göre 2014 yıllında kasabada 300 Boşnak’ın öldürülmesinden


Hollandalı BM askerlerinin doğrudan sorumlu olduğunu hükmetti. Lahey kentinde görülen
davada kararı okuyan Yargıç Larissa Alwin, Hollandalı BM Barış gücü askerlerinin
kontrolleri altındaki kamptan götürülen erkeklerin öldürüleceğini bilmesi gerektiğini,
çünkü o dönemde de Sırpların savaş suçları işlediğine dair kanıtlar bulunduğunu
vurgulanmıştı. Bunu göze alarak Sırpların ne amaçla o erkeklerin oradan çıkardığını
anlamakta zorluk çekmemek gerekmektedir. Alwin’e göre: “Hollandalı BM Barış gücü
askerleri bu erkeklerin karargâhtan götürülmesinde işbirliği yaparak yasalara aykırı
davranmışlardır”.

Resim 2.3. 12 Temmuz 1995'te Bosnalı Sırpların komutanı General Ratko Mladiç ile
Hollandalı komutan Ton Karremans Potocari kasabasında yanlarındaki
askerlerle birlikte kadeh kaldırıyor.

Mahkeme Hollanda’nın 300 erkeğin yakınlarına tazminat ödemesi gerektiğine karar


vermişti. Ancak mahkemeye göre, Hollandalı askerlerin Srebrenitsa’nın düşmesinden ve
karargâha değil etraftaki orman arazisine sığınan diğer kurbanların ölümlerinden sorumlu
tutulamazlardı.73

72
Hürriyet Gazetesi, Son Güncelleme: 05.12.2006 - 16:37(http://www.hurriyet.com.tr/dunya/katliama-goz-yuman-
hollandali-askerlere-odul-5555839) (01.05.2019 tarihinde erişilmiştir.)
73
“Hollanda’nın Srebrenistsa’da yaşananlarda rolü neydi?” BBC NEWS Türkçe, 14.03.2017,
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39266588 (04 24, 2019 tarihinde erişilmiştir)
28

Bosna Savaşı’nın ve burada işlenen soykırım suçunun arkasındaki en önemli aktörün


Sırbistan olduğunu, tüm dünya bilmektedir.
29

İKİNCİ BÖLÜM

YUGOSLAVYA’NIN DAĞILMASINDA KOSOVA’NIN


BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ

2.1. Kosova’nın Coğrafi, Etnik, Dini ve Kültürel Yapısı

Balkan coğrafyasının en eski halklarının yaşadığı Coğrafi konum olarak Kosova, Avrupa
kıtasının güneyinde, Balkan yarımadasının kuzeyinde yer alan bir ülkedir. 10.887 km2 lik
alana, yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan Kosova’nın kuzeybatısında Karadağ, kuzey
doğusunda Sırbistan, güneyinde Makedonya ve güneybatısında Arnavutluk yer
alır.74Balkanlar, tarih boyunca, coğrafi konumu nedeniyle insan topluluklarının göçlerine
maruz kalmış, ayrı ve aynı dinlere mensup milletlere geçici ve devamlı yerleşme imkânı
sağlamıştır. Bu durum, bölgede çeşitli kavim, dil ve dinlere sahip devletlerin oluşmasına
sebebiyet vermiştir.75

Kosova, küçük bir ülke olmasına rağmen içinde birçok etnik unsur bulundurmaktadır.
Nüfusunun yüzde 92’si Arnavut olan Kosova, bu oran sebebiyle Balkanlarda “ikinci
Arnavut ülkesi” olarak anılmaktadır. Kosova’da yaşayan diğer etnik unsurlar; % 5,3
Sırplar, % 1,6 Boşnak, %1,5 Türk ve diğer etnik unsurlardır. Kosova’nın dini nüfus
dağılımı ise % 96 Müslüman, %2,2 Katolik ve % 1,5 Ortodoks’tur. Kosova, ekonomik
olarak Avrupa’nın en yoksul bölgelerinden biridir. Kosova’da resmi dil Arnavutça ve
Sırpçadır. Türkçe, Boşnakça ve Romca sadece bu etnik grupların nüfus oranlarının yoğun
olduğu belediyelerde resmi dil olarak kullanılmaktadır. 76

2.2. Tarihsel Süreç Boyunca Kosova Sorunu

Nüfusunun çoğunluğunu Arnavutların oluşturduğu Kosova, 1944’ten sonra Tito


döneminde eski Yugoslavya’nın iki özerk bölgesinden olmuştur. Kosova Arnavutları,
1960’ların sonundan beri kendilerine Federe Cumhuriyet statüsü verilmesi talep etmelerine

74
Uysal, a.g.e., s.16
75
Çevikbaş, A. (2011), “Müttefik Güç Harekatı İnsani Müdahalelerin Bir İstisnası mıdır? NATO’nun
Kosova’ya Yönelik Harekatının Uluslararası Hukuk ve Askeri Bakış Açılarından Değerlendirilmesi”,
Savunma Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 18-57. S,19.
76
Emin, N.(2016), “Kosova Siyasetini Anlama Kılavuzu” Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları
Vakfı(SETA), Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık/İstanbul, s.1,15
30

rağmen, 1974’te yapılan bir anayasal düzenlenmeyle Kosova ve Voyvodina’ya


genişletilmiş özerklik verilmiştir. Ancak yeni düzenleme Arnavutların taleplerini
karşılamadığı için, Kosova meselesi 90’lı yıllara kadar gündemdeki sıcaklığını korumaya
devam etmiştir. 1990’ların başında Yugoslavya çözülme sürecine girdiğinde Kosova
Arnavutları, federasyon içinde yükselen Sırp milliyetçiliği sebebiyle tedirgin olmaya
başlamıştır. Öte yandan, diğer Yugoslav ülkelerin federasyondan ayrılması da Arnavutlara
yönelen Sırp baskının artmasına neden olmuştur. 77

Kosova sorunu, uluslararası toplumun gündeminde, Soğuk Savaş sonrası Yugoslavya’nın


dağılması sürecinde Sırbistan’ın merkezkaç unsurları güçlü bir şekilde merkeze bağlamak
politikasını askeri kuvvet kullanımı aracı ile gerçekleştirme politikasının bir sonucu olarak
girmiştir. Soğuk Savaş’ın bitişiyle Sırbistan’ın Eski Yugoslavya topraklarındaki Sırpları
tek siyasal çatı altında toplamak ve tarihsel olarak Sırpların yayılım alanı olarak gördüğü
toprakları denetlemek olarak şekillenen bu politikasının ürettiği trajik insan hakları ihlalleri
de Kosova sorununa uluslararası toplumun müdahalesini doğurmuştur. Bu yönüyle Kosova
sorunu, 20. Yüzyılın son çeyreğinde uluslararası toplumun gündemine girmesine karşın,
Kosova bölgesi; Balkanlar bölgesinde tarih sahnesine güçlü bir şekilde çıkmak çabasının
bir uzantısı olan ‘merkezileşme/mülkleşme’ politikalarının şekillendiği bir alandır.78

2.3. Rambouillet Antlaşması, Kosova’nın Bağımsızlık Mücadelesi

Kosova için bu uluslararası konferansa katılım için gösterilen tüm açıklama ve direnişlere
rağmen, Sırp-Yugoslav ve Kosova heyeti, Temas Grubu tarafından belirlenen tarihte
Fransa'ya geldi! Rambouillet'te görüşme heyetinin kurulması, Kosova'nın siyasi ve askeri
sahnesinde var olan bölünmelere ve kutuplaşmalara dokunulduğunda kolay değildi.
Rambouillet konferansında Kosova'yı temsil etmesi gereken bu heyet, dört arka planı
kapsayan geniş bir temsilci heyeti tarafından kuruldu: Hashim Thaçi, Jakup Krasniçi,
Rame Buja, Azem Syla ve Xhavit Haliti; İbrahim Rugova, Fehmi Agani, Edita Tahiri,
Bujar Bukoshi ve İdriz Ajeti'nin Kosova Demokratik Birliği; Rexhep Qosja, Hydajet

77
Emin, a.g.e., s.16,17
78
Emiroğlu, a.g.e., s.7
31

Hyseni, Bajram Kosumi ve Mehmet Hajrizi'den Birleşik Demokratik Hareket; bağımsız


olanların yanı sıra, Blerim Shala ve Veton Suroi heyette bulunmaktaydılar.79

Sırp-Yugoslav ekibi, bir zamanlar heyetin başkanlığını yapan Sırbistan Başbakan


Yardımcısı Ratko Markoviç'e aitti; iki başbakan yardımcısı tarafından: Federal Hükümet,
Nikola Sainoviç ve Sırbistan'ın Vladan Kutlesiç; Sırp Meclisi Başkan Yardımcısı, Sırbistan
ve Yugoslavya içinde yaşamak isteyen Kosovalı temsilcilerin Ulusal Departmanı
tarafından Vladimir Stambuk . "

Sırp-Yugoslavya delegasyonunun kompozisyonuna "çok etnik grup" niteliğinde bir


karakter vermeyi amaçlayan Kosova ulusal topluluklarının "temsilcileri" çerçevesinde
"Slobodan Miloseviç ve eşi Mirjana Markoviç temsilciler seçildi. Sırbistan Sosyalist
Partisi'nin Kosova ve Metohija lideri Vladimir Stambuk olan Kosova'nın yaraları; Türk
toplumunun iki temsilcisi Zejnelabedin Kurejsh ve Guljbehar Rauf Saboviç; Ibro Vajt
Gorani topluluğuna atandı; Müslümanlar için Refik Senadoviç; Roman topluluğu için Luan
Rama; Mısırlı ve Aşkali toplulukları için Qerim Abazi atandı ve Kosovalı Arnavutları
temsil etmek için Faik Jashari ve Sokol Qysja atandı!80

Kosova Delegasyonu, geçici bir çözüm müzakerelerini kabul ederek uzlaşırken, uzlaşma
sınırlarını açıkça tanımlamıştı. Bu bağlamda, Heyetin kendi müzakere platformunu
oluşturduğu temel ilke şuydu: “kendi kaderini belirleme ilkesinden ödün vermeyecek” ve
“uzlaşma ancak kendi kaderini tayin hakkının zamanında uygulanması için kabul
edilebilir”. Bu, Heyetin, bağımsızlığın tek seçenek olarak kaldığına karar veren uluslararası
bağımsızlık bürosu aracılığıyla Kosova'nın bağımsızlığına yönelik kademeli zamanlamayı
kabul etmeye hazır olduğu anlamına geliyordu.81

Çalışmaları 6 - 23 Şubat 1999 tarihleri arasında Rambouillet şehrinde gerçekleştiren ve


aynı yılın 15 - 19 Mart tarihleri arasında Paris'te devam eden konferans, Rambouillet
Konferansı olarak bilinir. Durum ne olursa olsun, Rambouillet Konferansı, her şeyiyle,
iyisi ve kötüsüyle olmakla birlikte, elinden gelenin en iyisini, siyasi, diplomatik ve askeri
durumu yansıtmak için tarihte silinmez bir kayıt bıraktı.

79
Dr.Sc.Buja, R. (2007). `` Ceshtja e Kosoves dhe Shkaterrimi I Jugosllavise`` Universiteti AAB/Prishtine,
s.303
80
Mahmuti, B. (2015), “Mashtrimi i Madh” Shtëpia Botuese Çabej/Tetove, s.95,96
81
Tahiri, E. (2001). “The Rambouillet Conference Negatioting Process & Documents” Shtepia Botuese
Dukagjini/Peje, s.56
32

Kosova'daki savaşı sona erdirmek için nihai bir siyasi mekanizma olan Rambouillet
Konferansı, başarısızlıkla birlikte NATO’nun Kosova’daki Sırp kuvvetlerine ve Sırp
ordusu ile siyaset ve Sırbistan’ın hedefleri ve ordularına askeri müdahalesi getirdi. Özünde,
Rambouillet 24 Mart 1999'da Sırp askeri kuvvetlerine yapılan ilk NATO füzelerinin
müdahalesiyle sona erdi.82

2.4. UÇK Etkinliği ve NATO

1999’da zirve noktaya ulaşan Kosova sorunu, Kosova’da nüfusun çoğunluğunu teşkil eden
Arnavutların oluşturduğu UÇK tarafından yürütülen hareketlere, dönemin Sırp liderliğinin
sert karşılığı neticesi bir insan hakları sorununa dönüşmüştür. UÇK’nın Sırp polisi, devlet
kurumları ve bazı olaylarda Sırp sivilleri hedef alan saldırılarına, Sırp otoriterlerinin cevabı
orantısız olmuş ve 1998 yılı boyunca, Arnavut nüfus köylerinden sürülmüş ve çeşitli
katliamlara maruz kalmıştır.83

Sırp Ordusu ve UÇK arasındaki çatışma cephe mücadelesi veya gerilla mücadelesi
boyutunda olmamıştır. Arnavutlar ile Sırp güçleri arasında asimetrik bir savaş yaşanmıştır.
Sırplar saldırılarını siviller üzerinde de yoğunlaştırmışlar. Bunun üzerine Batı artık
Kosova’da bir insan hakları ihlali sorunundan daha çok tüm bölgeyi etkileyebilecek bir iç
savaş yaşandığını kabul ederek, sorunla ilgilenmeye başlamıştır.84

UÇK başlarda bir terör örgütü olarak adlandırılsa da sonraları Kosova’nın bağımsızlını
kazanmasında en kuvvetli unsurlardan biri olarak etkinliğini sürdürmüştür. Arnavutların
ayaklanması, NATO’nun Kosova’daki UÇK yanlısı müdahalesinin etkisi olarak
görülebilir.

UÇK Kosova’nın %40’nı denetlemektedir. Bu durum Sırp güvenlik güçleri ve milislerinin


sert tepkisine neden olmuş, gerillaları desteklediği öne sürülen siviller hedef alınmıştır.
Eylül’de BM Güvenlik Konseyi, derhal bir ateşkes anlaşmasına varılıp müzakerelere
başlanmasını isterken, ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Richard Holbrooke, Sırbistan ile
UÇK’nın bir anlaşmaya varmasını sağlamıştır.

82
Buja, a.g.e., s.303
83
Yrd. Doç. Dr. Bayılıoğlu, U. (2016), “İnsani Müdahale Çıkmazından Çıkış Arayışı: Koruma Sorumluluğu
Libya ve Suriye Örnek(sizlik)leriyle” Turhan Kitabevi/Ankara, s28
84
Emin, a.g.e., s.18
33

UÇK ayrıca, yine kendilerini dinleme zahmetine katlanan herkese, uyguladığı taktikleri ve
bunların gerçeklerini anlatıyordu. ABD istihbaratı, UÇK’nın “Sırp katliamlarını
kışkırtarak, NATO’yu kendi bağımsızlık savaşının içine çekmeyi amaçladığı” uyarısında
bulunmuştu. UÇK silahlanıyor ve daha sonra bu dönemi yorumlayan Richard
Holbrooke’un deyişiyle, “Sırpların sert tepki göstereceği ümidiyle Batı’yı bir krizin içine
çekmek amacıyla adımlar atılıyordu”.85

2.5. 24 Mart 1999 NATO Hava Harekâtı

NATO’nun 24 Mart tarihinde başlattığı hava saldırıları, Yugoslavya’nın iç siyasal


sisteminde daha radikal söylemlerin ortaya çıkmasına ve radikal milliyetçi politikaların
uygulanmasına dönük isteklerin öne çıkmasına neden olmuştur.86 En önemli istisnalardan
biri, 15 Ocak 1999’da Reçak’ta 45 kişinin kurban gittiği katliamdır.87 NATO silahlı
kuvvetleri Kosova’da yerinden edilen binlerce mültecinin çektiği acıların yaralarını sarmak
için insani çabaların ön safında yer almışlardır.88

NATO birlikleri Kosova’ya girdiğinde, düşmanın katliamlarına kanıtlar toplamak için


büyük bir çaba sarf edildi; hiçbir şeyin kaybolmamasını, gözde kaçırılmamasını sağlayacak
bir “hız ve verimlilik” örneğiydi bu çaba. Ayrıca, “geçmiş hatalardan alınan dersleri temel
alıyordu.” “Savaş suçlularından hesap sormanın giderek uluslararası bir kabul gördüğünün
yansımasıydı da denebilir. Dahası uzmanlar, “katliamların çapını kanıtlamanın, NATO için
Sırp güçlerini ve altyapısını 78 gün boyunca bombalamanın gerekçelerini aydınlatmak
bakımından siyasal bir önem taşıdığını eklemekteydiler.89 Kosova müdahalesi,
“NATO’nun silah sıktığı ilk savaştır”. NATO’nun Kosova’ya
müdahalesi sonrasında BM Antlaşmasının 4/2 maddesi ve Bölüm VII bağlamında “insani
müdahale hakkı” konusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır.90

NATO’nun Kosova’daki anlaşmazlığı çözme taahhüdü ulusların tarihinde tarihi bir andır.
Kosova'da Atlantik İttifakı'nın askeri müdahalesi de uluslararası ilişkiler konularında tarihi
bir dönüm noktasını temsil eder.

85
Chomsky,N. (2002), “Batı’nın Yeni Standartları” Everest Yayınları/İstanbul, s.103
86
Emiroğlu, a.g.e., s.300,301
87
Chomsky, a.g.e., s.97
88
Tangör, a.g.e., s.128
89
Chomsky, a.g.e., s.92,93
90
Tangör, a.g.e., s.129
34

NATO’nun 24 Mart 1999’da gerçekleştirdiği hava saldırıları, uluslararası kabul görmüş bir
devlet olan eski Yugoslavya’ya (Sırbistan) karşı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin
yetkisi olmadan ve aynı zamanda ilk ortak İttifak’ın ilk askeri müdahale üye ülkelerinin
toprakları dışındaydı. Özerklik döneminden (1989) askeri müdahaleye en az 10 yıl kala,
Kosova kıtalararası medyada ve uluslararası kurumların gündeminde özel bir yere sahip
olan analiz ve uluslararası çalışmalara konu oldu. Alman araştırmacı Rafael Biermann,
özellikle Radio Free Europe’un Kosova ihtilafı ile ilgili yayınlarının yüksek düzeyde bir
analizde olduğunu vurgulamaktadır. Bu radyonun en önde gelen analizcilerinden Patrick
Moore'dan bahsediyor. Ayrıca, Avrupa’daki ve ABD’deki diğer yazarlar ve diğer çalışma
kurumları, 1998’den önce, Arnavutluk’taki Kosova devlet idare binasının fenomenini
inceleyen Haward Clarc’in Kosova’nın krizi ve çatışmasıyla ciddiye alındı.91

Kosova’ya askeri müdahale Rusya ve Çin’in karşı çıkması nedeniyle BM Güvenlik


Konseyi’nde buna yönelik bir eylemde bulunmanın engellenmesi söz konusu olacağından.
NATO, BM’ye herhangi bir yetkilendirme için başvurmaksızın tek taraflı aldığı kararla
Kosova’ya müdahalede bulunmuştur. Kosova’ya müdahaleyi araç olarak seçen NATO,
bunu Avrupa’nın sorununa Avrupa’nın kendi cevabı olduğunu ve Avrupa dışındaki
herhangi bir yerde mutlaka benzer bir müdahalenin habercisi olmayacağını ileri sürmüştür.
McWhinney’e göre de, Rusya veya Çin’in veto etme olasılığı göz önüne tutularak, BM
Güvenlik Konseyi önüne Kosova’ya ortak askeri eylem teklifi getirilmemiştir.92

Bu operasyonun NATO’nun genişleme planları çerçevesinde Polonya, Macarsitan ve Çek


Cmhuriyeti’ni resmen bünyesine katacağı ve NATO’nun stratejik misyonunun yeniden
tanımlanacağı zirve öncesinde gerçekleştirilmesi bir tesadüf değildir.93 Bu yüzden de
NATO tarafından yapılan Kosova müdahalesi sadece Kosova’daki etnik kıyımın
durdurulması değil, Sırp askeri gücünün tümüyle denetim altına alınabilecek düzeye
indirilmesi hedeflenmiştir.94

91
Bytyçi, E. (2012), “Diplomacia Imponuese e NATO-s ne Kosove” Instituti I Studimeve te Europes
Juglindore/Tiran, s.59
92
Çapar, G. (2006), “NATO’nun Kosova’ya Müdahalesinin Birleşmiş Milletler Kurucu Andlaşması
Açısından Analizi” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı/Bursa,s.104
93
Davutoğlu, a.g.e., s.231
94
Davutoğlu, a.g.e., s.232
35

2.5.1. NATO’nun Müdahale Yetkisi

NATO’nun Kosova’ya yaptığı askeri müdahale, BM Kurucu Antlaşması’nın 53.


Maddesini ihlal etmiştir. BM Kurucu Antlaşması açısından bölgesel örgütlerin böyle bir
müdahaleyi yapabilmesi, Güvenlik Konseyi’nin bölgesel örgütü yetkilendirmesine
bağlıdır.

BM Kurucu Antlaşması’nın VIII. Bölümü altında ele alınan yetkilere dayanarak, NATO
kendi kurucu antlaşması açısından müdahale etme yetkisine sahiptir. Ancak böyle bir
askeri müdahale için, BM Güvenlik Konseyi’nin bu yönde açıkça yetkilendirmede
bulunması gerekir.95

NATO Antlaşması’nın 5. Maddesine bakacak olursak, “Taraflar, Kuzey Amerika’da veya


Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine
yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM
Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak,
Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri
ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde
bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda
anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldın ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler
derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve
güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son
verilecektir”96

NATO, Kosova’daki Arnavutların maruz kaldıkları saldırılar karşısında KFOR (Kosovo


Force) aracılığıyla yapmış olduğu müdahaleyi sadece insan gerekçeleriyle değil, Şubat
1999’daki Kuzey Atlantik Konseyi’nin Kosova krizinin bölge barışı ve güvenliğini de
tehdit ettiğini belirterek de meşrulaştırmıştır.97

95
Çapar, a.g.e., s.113
96
Kuzey Atlantik Antlaşması, Washington DC, 4 Nisan 1949. 5.madde:
https://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_17120.htm?selectedLocale=tr (04 15, 2019 tarihinde
erişilmiştir).
97
Tangör, a.g.e., s.130
36

2.5.2. İnsani Müdahale Kavramı

İnsani müdahale en genel anlamı ile ülkesinde, özellikle kendi vatandaşlarına karşı ağır
insan hakları ihlallerinde bulunan bir devlete karşı, bu ihlalleri sonlandırmak üzere, bir
başka devletin veya devletler grubunun askeri müdahalede bulunmasını ifade eder. İnsani
müdahale başka bir devlete karşı askeri kuvvet kullanmayı içerdiği için hem devlet
egemenliği hem de özellikle devlet egemenliğini koruma zırhlarından birisi olan 2/4.
Madde ile yakından ilgilidir. 98

Arend ve Beck’e göre, insani müdahalenin amacı yeni bir devlet oluşturmak değil, zaten
var olan devletin içindeki temel insan haklarını korumaktır. Bu nedenle askeri bir
operasyonu insani müdahale olarak niteleyebilmek için, bu operasyon dört kritere
dayanmalıdır:

a-) Müdahaleye hedef olan devletin sınırları içerisinde özellikle geniş kitlelerin
katledilmesi gibi, temel insan haklarına ciddi bir tehdit olmalıdır;

b-) Yapılan müdahalenin amacı temel insan haklarını korumakla sınırlı olmalıdır;

c-) Yapılan zorlayıcı müdahale, hedef devletin meşru hükümetinin daveti ya da


rızasıyla yapılmamalıdır;

d-) BM Güvenlik Konseyi’nin yetkilendirmesi olmaksızın yapılmalıdır.99

Kosova müdahalesi, insani bir felaketi durdurmak ile devlet egemenliği koruyan bir zırh
olan 2/4. Maddede yer alan yasak arasındaki çıkmazı yeniden gündeme getirmiştir. Bu
anlamda, klasik çıkmaza yeni bir örnek eklemiştir. Yukarıda belirtildiği gibi BM
Antlaşması sisteminde kuvvet kullanma yasağının iki istinası vardır. NATO müdahalesi,
bir Güvenlik Konseyi kararında dayanmamaktadır ve dolayısıyla, VII. bölüm çerçevesinde
bir kolektif güvenlik sistemi harekâtı değildir. Meşru müdafaa hakkına da
dayanmamaktadır. Zira her ne kadar NATO, 51. Madde anlamında müşterek bir meşru
müdafaa örgütü ise de NATO üyelerinden herhangi biri Yugoslavya tarafından silahlı bir

98
Bayıllıoğlu, a.g.e., s.20
99
Çapar, a.g.e., s.80
37

saldırıya uğramış değildir. Dolayısıyla Kosova müdahalesi, kuvvet kullanma yasağının


istisnalarına girmemektedir.100

2.6. UÇK’nın Meydana Çıkması ve NATO’nun Hava Harekâtı sonrası


Dönüştürülmesi (Kosova Kurtuluş Ordusu)

1992-93’te gizli toplantılarla bir araya gelen farklı grupların oluşturduğu Kosova Halk
Hareketi, Popular Movement for Kosovo, (LPK); Aralık 1993’te eylem ayağı olan Kosova
Kurtuluş Ordusu, (UÇK)’nu kurdu.101 UÇK’nın yaptığı eylemleri kendi kontrolü altında
olmadığını Cumhurbaşkanı Rugova kabul etmemiştir.

Kosova krizinin 10 Haziran 1999’da sona ermesi üç çok önemli etken olarak gösterebiliriz;
o gün BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı Kararı onaylayacağı ve sonrasında
Kumanovo Anlaşması’nın NATO ve Yugoslav Ordusu generalleri arasında imzalanması.

Birincisi - Miloseviç'in bombalamanın durdurulabileceği beş nokta şartları gösterilmesi ile


ilgili, Washington'un NATO zirvesinde NATO birliğinin bombardımanın durdurulması ile
ilgili olduğudur.

İkincisi - Kuzey Atlantik İttifakının bu zirvede elde ettiği tutumu, yoğunlaştırılmış


bombardımanın yanı sıra karaya inmelerinin olasılığının da dışlanmadığı yönündedir.

Üçüncüsü - NATO’nun hava operasyonlarında kara merkezli bir ortak olarak Kosova
Kurtuluş Ordusu’nun hızlı bir şekilde etkileştirilmesiyle ilgili, bombalama kampanyası
sırasında gösterdiği başarılarla birlikte girmeye başlaması gerekiyor. Son aşamadakilerin
tüm askeri kombinasyonlarında, Yugoslav kuvvetlerinin büyük çoğunluğuna "Apacet"'in
kullanılacağı hava ve kara harekâtlarının bir kombinasyonu aracılığıyla final verilmesi,
gerekirse en iyi ABD kara kuvvetleri silahları ile silahlandırılacak özel bir dünyevi güç
olarak göz önünde bulundurulmalıdır.102

100
Bayılıoğlu, a.g.e., s.29
101
Acar, Z. S. (2015), “NATO’nun Kosova’ya Müdahalesi ve “İnsani Müdahale” Kavramında “ Kosruma
Sorumluluğu”na Geçiş” Yayınlanmamış Yüksek Lisasns Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı,s.84
102
Buxhovi, J. (2009), “Kthesa Historike Lufta e Perendimit per Kosoven” Shtepia Botuese Faik
Konica/Prishtine, s.477
38

NATO’nun birkaç hafta sürdürdüğü müzakereleri takiben, eylül ayı içerisinde UÇK’nın
kendisini ‘sivil acil kuvvete’ dönüştürmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır. Anlaşma,
UÇK’nın silahlarının teslimi, sivil korumaların silah taşımalarına müsaade edilmesi,
Kosova Koruma Birliği olarak bilinen 9000 kişilik gerilla ordusunun beşbin kişiye
dönüştürülmesinin ele alınması konusundaki tartışmalar neticesinde yaşanan gecikmelere
karşın, BM tarafından 20 Eylül tarihinde onaylanmıştır.103

2.7. Bağımsızlık Öncesi İstenilen Standartlar

2002 yılının başında UNMIK, BM'nin PSSP Michael Steiner aracılığıyla “statüden önce
standartlar” stratejisi olarak bilinen stratejiyi kamuoyuna açıkladı. Bu strateji, Kosova'nın
nihai statüsü müzakerelerine başlamadan önce sekiz belirli alanda önemli ilerlemelerin
gerçekleştirilmesine odaklandı:

1. Demokratik kurumların işleyişi


2. Hukuk Devleti (polis / adalet)
3. Hareket Özgürlüğü
4. Geri dönmek ve Entegrasyon
5. Ekonomi (Mevzuat, Bütçe Dengesi, Özelleştirme)
6. Mülkiyet hakkı (düzenli görev ve mülk iadesi)
7. Belgrad ile Müzakere
8. Kosova Koruma Görev Gücü (Görevlerine Saygı, Azınlıkların Katılımı)

10 Aralık 2003 tarihinde, uluslararası insan hakları gününde, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri'nin Yeni Özel Temsilcisi Harri Holkeri, Kosova Standartları başlıklı belgeyi
resmileştirdi.

Yukarıda belirtilen standartların yerine getirilmesi, "Birleşmiş Milletler Misyonu ve Kendi


Özeş Kurumlarının Kosova'daki ortak misyonu" olarak sunulmuş, 2005 yılının ortası ise
değerlendirme dönemi olarak tanımlanmıştır.

103
Emiroğlu, a.g.e., s.430
39

12 Aralık 2003 tarihli 4880. Oturumunda BM Güvenlik Konseyi, sayısının "Kosova'nın


nihai statü müzakerelerinin ön şartı" olarak anılan Kosova Standartlarını destekledi”104

2.8. Kosova`nın Bağımsızlık İlanı

Kosova Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu ve Kosova Başbakanı Hashim Thaçi, 17 Şubat 2008
tarihli ortak bir mektupta, Kosova Meclisi Başkanı Jakup Krasniqi'den olağanüstü bir
toplantı yapmasını istedi. 17 Şubat öğleden sonra yapılan oturumda, Kosova Meclisi olan
120 milletvekilinin 109 milletvekili huzurunda, Başbakan Taçi "Kosova'nın Bağımsızlık
Bildirgesi" ni okudu.

"Kosova'nın Bağımsızlık Bildirgesi" nin girişinde, özellikle "Kosova, Yugoslavya'nın


tutarsız dağılmasından kaynaklanan ve başka hiçbir statü için emsal teşkil etmeyen özel bir
dava" olduğu vurgulandı. Kosova’nın politik durumunu açıklığa kavuşturma kararı,
Kosova halkını geleceği için netleştirme işlevindeydi. Bağımsızlık bildirgesinden herhangi
bir bölümünden bahsetmemek üzere, bildirgenin en önemli 12 noktası anlatılmaktadır.105

Ahtisaari’nin planında yer alan “ Kosova’nın başka bir ülke ile birleşip bölünmeyeceği”
ilkelerini esas alarak hareket eden Kosova, 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan
etmiştir.106

2.9. Bağımsızlık Bildirgesi

1. Halkımızın demokratik olarak seçilmiş liderleri olan bu Deklarasyonla Kosova'yı


bağımsız ve egemen bir devlet olarak ilan ediyoruz. Bu duyuru halkımızın iradesini
yansıtmaktadır ve Birleşmiş Milletler Özel Elçisi Martti Ahtisaari'nin önerileri ve
Kosova'nın Statüsünün Değiştirilmesine İlişkin Kapsamlı Teklifi ile tam bir uyum
içerisindedir.

2. Kosova’yı, ayrımcılık yasağı ve yasalara aykırı olarak koruma ilkeleriyle yönlendirilen


demokratik, laik ve çok ırklı (multietnik) bir cumhuriyet olarak ilan ediyoruz. Kosova'daki

104
Mahmuti, a.g.e., s.310,311
105
Mahmuti, a.g.e., s.477
106
Emin, a.g.e., s.19
40

tüm toplulukların haklarını koruyacak ve destekleyeceğiz, siyasi ve karar alma süreçlerine


etkin katılımları için gerekli koşulları yaratacağız.

3. Kosova'nın Ahtisaari Planında yer alan yükümlülüklerini tam olarak kabul ediyoruz ve
önümüzdeki yıllarda Kosova'ya öncülük etmeyi önerdiği çerçeveyi memnuniyetle
karşılıyoruz. Özellikle XII. Ekinde yer alan mevzuatın öncelikli olarak kabul edilmesi de
dahil olmak üzere, özellikle toplulukların ve üyelerin haklarını koruyan ve destekleyen bu
yükümlülüklere tam olarak uyacağız.

4. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde tanımlandığı şekilde, insan haklarına ve tüm


vatandaşlarımızın temel özgürlüklerine saygı gösterme taahhüdümüzü somutlaştıran bir
anayasayı en kısa sürede onaylayacağız. Kurucu Ahtisaari Planının ilgili tüm ilkelerini
içerecek ve demokratik ve özenli bir süreçle kabul edilecektir.

5. Kosova'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı (1244 (1999)) kapsamında


kurulan uluslararası varlıklar aracılığıyla demokratik kalkınmamız için uluslararası
topluluğun sürekli desteğini memnuniyetle karşılıyoruz. Ahtisaari Planının uygulanmasını
ve Avrupa Birliği liderliğindeki bir füze yasası görevini denetlemek için uluslararası bir
sivil varlığı davet ediyoruz ve memnuniyetle karşılıyoruz. NATO’yu uluslararası askeri
varlığın lider rolünü oynamaya davet ediyor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı
1244 (1999) ve Ahtisaari Planı’ndaki sorumlulukları bu amaç için uygulamaya
çağırıyoruz. Kosova kurumlarının bu sorumlulukları üstlenebilecekleri zaman. Kosova'da
gelecekte barışı, refahı ve istikrarı sağlamak için Kosova'daki bu varlıklarla işbirliği
yapacağız.

6. Kültür, coğrafya ve tarih nedeniyle geleceğimizin Avrupa ailesinde olduğuna


inanıyoruz. Bu nedenle, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sağlamak için gerekli tüm adımları
atmaya ve Avrupa-Atlantik entegrasyonu için gerekli olan talepleri uygulama isteğimizi
beyan ediyoruz.

7. Çatışma sonrası yeniden yapılanma ve demokrasi kurumlarının kurulmasında bize


yardımcı olan çalışmalar için Birleşmiş Milletler Örgütü'ne teşekkürlerimizi sunarız.
Önümüzdeki dönemde çalışmalarına devam ettiği için Birleşmiş Milletler Örgütü ile yapıcı
bir şekilde çalışmaya kararlıyız.
41

8. Bağımsızlık, uluslararası toplumuna üyelik sorumluluğunu üstlenir. Görevi tam olarak


kabul ediyoruz ve Birleşmiş Milletler Tüzüğü, Helsinki Nihai Yasası, Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı'nın diğer yasaları, uluslararası yasal zorunluluklar ve ülkeler arasındaki
iyi ilişkilerin ilkelerine bağlı kalacağız. Kosova, Ahtisaari Planının Ek VIII’inde öngörülen
uluslararası sınırlara sahiptir ve tüm komşularımızın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne
tam anlamıyla saygı duyacaktır. Kosova, güç tehdidi veya kullanımına Birleşmiş
Milletlerin amaçlarına aykırı bir biçimde de bağlı kalacaktır.

9. Bu Deklarasyon aracılığıyla, Kosova’nın Birleşmiş Milletler Misyonu (UNMIK)


tarafından adımıza belirtilenlere uygun olarak, Kosova’nın uluslararası yükümlülüklerini
ve eski Sosyalist Federal Cumhuriyet’in anlaşma yükümlülüklerini ve diğer
yükümlülüklerini kabul ediyoruz. Diplomatik ve konsolosluk ilişkilerine ilişkin Viyana
sözleşmeleri de dahil olmak üzere kurucu bir parça oluşturmak zorunda olduğumuz
Yugoslavya. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ile tam işbirliği yapacağız.
Kosova'nın uluslararası barış ve istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayacağı
uluslararası organizasyonlara üye olmayı hedefliyoruz.

10. Kosova, Güneydoğu Avrupa bölgemizdeki barış ve istikrar konusundaki kararlılığını


açıkladı. Bağımsızlığımız, Yugoslavya'daki şiddetli isyan sürecini sonlandırıyor. Bu süreç
şefkatli olsa da, Güneydoğu Avrupa'nın geçmişteki ihtilafların ötesine geçmesine ve yeni
bölgesel işbirliği bağlantılarına dikkat çekecek bir uzlaşmaya katkıda bulunmak için
yorulmadan çalışacağız. Bu nedenle, ortak Avrupa geleceğimizde ilerlemek için
komşularımızla birlikte çalışacağız.

11. Özellikle yakın gelecekte daha fazla geliştirmeyi planladığımız tarihsel, ticari ve sosyal
ilişkilere sahip olduğumuz Sırbistan Cumhuriyeti de dahil olmak üzere tüm komşularımızla
iyi ilişkiler kurma isteğimizi ifade ediyoruz. Halklarımız arasında uzlaşmayı teşvik ederek,
Sırbistan Cumhuriyeti ile işbirliğine katkıda bulunma çabalarımıza devam edeceğiz.

12. Burada, Ahtisaari Planı kapsamındaki yükümlülükleri de dahil olmak üzere,


Kosova'nın bu Deklarasyonda yer alan hükümlere uymaya yasal olarak mecbur kalacağını
açıkça, kesin ve geri dönülmez bir şekilde onaylıyoruz. Tüm bu konularda, 1244 sayılı
Kararı da içeren uluslararası hukukun ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarının ilkelerine uygun hareket edeceğiz. Açıkça tüm devletlerin bu Deklarasyonu
42

destekleme hakkına sahip olduğunu ilan ediyoruz ve onları desteklemek için temyizde
bulunuyoruz.107

2.10. Bağımsızlığa, Sırbistan’ın Tepkisi

Kosova bağımsızlığını ilan etmesiyle ilk tepkiyi Sırbistan vermiştir. Sırbistan, devlet
kurumları ve parlamento partileri tarafından düzenlenen protesto sırasında ifade edilen
şiddete ek olarak, diplomatik plana da dahil oldu.

Güvenlik Konseyi’nin Kosova’nın bağımsızlık ilan etme niyetini, 17 Şubat’ta BM’nin


Daimi Temsilcisi Vitaly Churkin’in, Kosova'nın bağımsızlık ilanının dikkate alınması
gereken acil bir toplantı yapılması gerekiyor.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç'in hazır bulunduğu 18 Şubat 2008 oturumunda BM


Güvenlik Konseyi, Sırp ve Rus temsilcilerinin taleplerini gündeme getirdi.

Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Jeremić aynı şekilde-14 Şubat 2008 tarihli oturumda
belirttiği: Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç - Kosova'nın bağımsızlığını Birleşmiş
Milletler "UNSCR 1244'ün yasadışı eylemi ve açık bir ihlali olarak nitelendirdi. Sırp
temsilcilerinin ifadelerine göre, "bu kararlı ve uluslararası hukuk Sırbistan'ın egemenliğini
ve bütünlüğünü güvence altına almalıdır."

Boris Tadiç, BM'nin kurucu devletlerinden biri olan federasyonun şiddetli dağılmasının,
Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmeden önce diğer altı bağımsız devlet tarafından
yaratıldığı gerçeğini susturmaya çalışıyordu. Bu gerçeği gizleyerek, Sırp cumhurbaşkanı
Kosova örneğini "şüphesiz dünya düzenini baltalayan bir emsal" olarak sunmaya çalıştı.108

107
Mahmuti, a.g.e., s. 347,348,349,350,351
108
Mahmuti, a.g.e., s.359,400.401
43

2.11. BM’nin Kosova Misyonu (UNMİK)

Birleşmiş Milletler Kosova’da faaliyet alanı ve yapısal karmaşıklığı bakımlarından benzeri


görülmemiş bir görev yükümlenmiştir. Kosova’da BM liderliğinde diğer çok-taraflı
örgütlerle birlikte yürütülecek bir görev tasarlanmıştır.109

BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 1244, 10 Haziran, 13 Haziran tarihli BM Güvenlik


Konseyi Kararı uyarınca BM temsilcisi Viera de Mello’yu atarak Kosova'da barış
anlaşmalarının uygulanmasından sorumlu geçici bir yönetim kurulmasını devralmış olan
UNMIK ofisini açmak. Böylece, Kosova'nın kendi iç yönetimi için koşulların
yaratılmasının sorumluluğunu üstlenecek olan uluslararası yönetim kurulumunun en
önemli aşamalarından biri başladı. Bununla birlikte, 1244 sayılı Karar, ekleriyle birlikte,
geçici yönetimin tüm temel noktalarının yanı sıra genel siyasi krizi çözme prensiplerinin
de, elçinin atanmasının Kosova’da patronluk altındaki askeri sivil misyonun genel
inisiyatifi için önemli bir önkoşul olduğunu ortaya koymuştur. BM’nin, askeri varlığının
belirtildiği gibi "diğer ilgili uluslararası üye devletler tarafından kurulmuş", BM Genel
Sekreteri kontrolüne tabi değildi. Ancak KFOR’un denetimi olmasa bile, UNMIK şefinin
çalışmaları, medeni varlığın şu görevi üstlendiği için büyük öneme gerek duyulmaktaydı:

(a) Ek 2’yi ve Rambouillet Anlaşmasını tam olarak hesaba katarak Kosova’da özerk
bir özerklik yaratarak nihai bir çözüm bekliyor;
(b) Temel sivil idari işlevlerini herhangi bir yerde ve ne kadar süre için kullanmak;
(c) Seçimlerin yapılması da dahil olmak üzere siyasi bir uzlaşma öngörülerinde,
demokratik ve özerk özyönetim için geçici kurumların gelişimini düzenlemek ve
denetlemek;
(d) Bu kurumların kurulmasından sonra, Kosova'nın geçici yerel kurumlarının ve barış
hizmetindeki diğer faaliyetlerin güçlendirilmesini denetleyerek ve destekleyerek
idari sorumlulukların devredilmesi;
(e) Rambouillet Sözleşmesini göz önünde bulundurarak, Kosova'nın gelecekteki
durumunu tanımlamaya hizmet edecek siyasi bir süreç oluşturmak;
(f) Son bir aşamada, yetkililerden siyasi çözümler çerçevesinde kurulan kurumlara
geçişin gözetimi;
(g) Ana altyapının ve ekonomik yapılanmanın yeniden inşasına destek;

109
Tangör, a.g.e., s.127
44

(h) Uluslararası insani yardım kuruluşları ile işbirliği içinde, insani yardım ve yardım
desteğinin desteklenmesi;
(i) Kosova'da uluslararası bir polis gücünü yerleştirerek polis ve uluslararası güçlerin
oluşturulması dahil olmak üzere düzen ve medeni hukuku sürdürmek;
(j) İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi;
(k) Tüm mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin Kosova'daki evlerine korumalı ve
engelsiz olarak geri dönmelerini sağlamak.110

UNMIK içindeki Kosova’daki Sivil İdare, merkezi, bölgesel ve mahalli olmak üzere üç
düzeyde faaliyet göstermektedir. UNMIK Kosovalı liderlerle ve insanlarla yakın temas
kurup çalışarak sağlık, eğitim, bankacılık, maliye, posta, telekomünikayson, hukuk gibi
alanları kapsayan tüm zorunlu idari işlevleri ve hizmetleri yerinde getirmektedir.111

110
Buxhovi, a.g.e., s.510,511
111
Tangör, a.g.e., s.127
45

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BOSNA-HERSEK VE KOSOVA’NIN BAĞIMSIZLIK


MÜCADELESİNDE ULUSLARARSI FAKTÖRLERİN TUTUMU, AB
VE NATO KATILIM SÜREÇLERİ

3.1. Bosna-Hersek

3.1.1. Birleşmiş Milletlerin Tutum

Birleşmiş Milletler’in savaş ve soykırım gibi insani krizleri engellemede başarısız olduğu
olayların en önemlisi, Bosna-Hersek’te yaşananlar olmuştur. Savaş sırasında yapılan
ambargo uygulaması, Boşnaklara gönderilen yardımların yerlerine ulaştırılmaması, sözde
güvenli bölgelerin güvensizliği ve barış bahanesiyle birçok karar alınıp uygulanmaması
gibi olumsuzluklar uluslararası güçler tarafından savaşın daha da çok çıkmaza girmesine
sebep olmuş, Sırplara fazla cesaret vermiştir. BM tarafından getirilen ambargo uluslararası
hukuku ihlal eden etik dışı bir uygulama olmuştur. Çünkü Bosna Hersek’e bu ambargonun
uygulanmasıyla BM Antlaşması’nın 51. maddesindeki meşru müdafaa hakkı
engellenmiştir.112

Uluslararası toplumun en güçlü aktörlerinin, özellikle de BM’nin daimi üyelerinin çatışan


çıkarları, Bosna-Hersek’teki savaş durumunun çözüme ulaştırılmasında son derece negatif
bir etkiye sahipti. Güvenlik Konseyi uygulanmayan kararları getiriyordu ve
İzzetbegoviç’in değerlendirmesine göre, uluslararası toplumun bu organının “Dünya
mahkemesi gibi... farklı çıkarlara sahip güçlerin etkisiyle felç olduğu” anlamına geliyordu,
bu da Bosna Hersek’teki savaş durumu ile ilgili Bosna Hersek savunma güçlerinin
ihtiyaçları için silahların ithal edilmesine ilişkin “ambargonun empoze edilmesiyle negatif
bir hamlenin atıldığı” sonucuna yol açıyordu. “Bu şekilde uluslararası toplumun hatasıyla
yani savaş durumuna olumsuz bir şekilde müdahale ederek Bosna Hersek ‘en kritik
anlarında meşru müdafaa hakkından yoksun bırakılmıştır’, çünkü bunu resimlendirerek
ifade etmem gerekirse, Bosna Hersek’e geldiler, saldırıya uğramışların ellerini bağladılar

Taşyaran, M. (2017), “Bosna-Hersek İç Savaşı ve Uluslararası Örgütlerin Politikaları” Yayınlanmamış


112

Yüksek Lisasn Tezi, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans
Programı / İstanbul, s.90
46

ve uzaklaştılar. Tüm bu zaman boyunca yalvardık: ‘Gelin, sadece ellerimizi çözün ve sonra
işinize bakın.’ Onlar bunu yapmadılar. Yani, Bosna Hersek’te olanlar ve halkının başına
gelenler için onlar da eş sorumluluğa sahiptirler.”113

BM Teşkilatı, Bosna-Hersek’te işlenen olaylar karşısında zaman içinde şu kararları


almıştır:

1. 752 Sayılı Ambargo kararı: Bu kararda; Sırbistan ve Karadağ’a, Bosna-Hersek’in


içişlerine karışılmaması çağrısında bulunulurken bütün güçlerin ülkeyi terk etmesi
gerektiği belirtiliyor; Sırbistan ve Karadağ’a yiyecek, tıbbi malzeme ve insani
ihtiyaçlar dışında, petrol dahil her türlü malın ithal ve ihracı yasaklanıyor; bu iki
ülkenin yurt dışındaki bütün mali varlıklarının dondurulması, hava bağlantılarının
kesilmesi ve her türlü uçak yedek parça satışının durdurulması öngörülüyordu.
2. BM Güvenlik Konseyi, Ağustos 1992’de aldığı 770 sayılı kararla, üye ülkeleri
Saraybosna’ya yardım gönderilmesi için gerekli tüm tedbirleri almaya yetkili
kılmıştır.
3. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, tarihinde ilk defa, İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra Nazi savaş suçlularının yargılandığı Nüremberg Mahkemelerine benzer,
milletlerarası bir komisyon kurulmasına karar verdi. (Eylül 1992’de) Söz konusu
kararda, Bosna-Hersek ve Hırvatistan’da işlenen savaş suçlarının incelenmesi
öngörülüyordu.
4. 19 Eylül 1992’de Sırbistan ve Karadağ Cumhuriyet’lerinin oluşturduğu Yeni
Yugoslavya BM’den atıldı.
5. BM Genel Kurulu, Sırbistan ile Karadağ’ın Bosna-Hersek’e karşı saldırgan
tutumuna son vermemesi halinde, Güvenlik Konseyine 15 Ocak 1993 tarihine
kadar askeri müdahaleye gidilmesine tavsiye eden bir arar aldı.
6. 15 Kadım 1992’de, Hırvatistan ve Sırbistan’ın denizden abluka altına alınmasına
karar verildi.
7. BM Genel Kurulu, 1 Nisan 1993’te, 26 Nisan’da yürürlüğe girmek üzere, Eski
Yugoslavya’ya uygulanan müeyyidelerin sertleştirilmesi kararını aldı.

BM bir yandan Sırplara yönelik bu tür kararları alırken diğer yandan da Sırplara
doğrudan veya dolaylı olarak her türlü yardımı yapmaktaydı.114

113
Muslimoviç, a.g.e., s. 256
47

3.2. Amerika Birleşik Devletlerin Tutumu

Askeri (veya başka türlü bir etkin) müdahale umanların peşine düştüğü ABD yönetimi,
1992 yazına dek Yugoslavya’daki gelişmeleri uzaktan izledi. Hırvatistan, Slovenya ve
Bosna-Hersek devletlerinin hükümranlığını ancak 1992 Temmuz’u sonunda tanıdı.
ABD’nin ilgisizliği, öncelikle, bu bölümün başında değinildiği gibi Yugoslavya bunalımını
Avrupa’nın “iç işi” olarak değerlendirmesinden kaynaklanmıştı. Ayrıca, muhalefet
tarafından dışişlerine ve uluslararası sorunlara gömülerek ülkeyi ihmal etmekle suçlanan
Başkan Bush yönetimi, Yugoslavya bunalımında fazla inisiyatif alarak muhalefetin
kampanyasına malzeme vermek istemiyordu. Hatta Bush, 1992 Haziran’ında
Saraybosna’nın kuşatmadan kurtarılması için uluslararası müdahale fikri ortaya atıldığında
“ ABD dünya polisi değildir” gibi ‘inanılmaz’ bir laf bile etmekten geri kalmadı.115

ABD’nin Sırplara yönelik göstermelik tavrı şu şekilde özetlenebilir:

-ABD, Sırpların tutumunu tamamen medeniyet dışı bir hareket şeklinde tanımlayarak
Bosna-Hersek’teki olaylara ilk tepkisini göstermiş oldu.

Başkan Bush, Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmeden sonra
bir açıklama yaparak, Sırp, Hırvat, Müslüman dahil bütün tarafları silahları bırakma ve
geleceklerini barış içinde görüşmeleri çağrısında bulundu. 12 Mayıs 1992’de Belgrad
Büyükelçisi’ni geri çekti. 116

3.3. Türkiye’nin Tutumu

Türkiye Cumhuriyeti, Yugoslavya ile uzun yıllardan beri süren iyi ilişkilerini, Tito’nun
ölümünden sonra da aynı düzeyde sürdürdü. Bu dönem boyunca, iki ülke liderlerinin
karşılıklı resmi ziyaretlerinin dışında, Türkiye-Yugoslavya ilişkilerinde dikkat çekici
olumlu/olumsuz herhangi bir gelişme olmadı. Devletin kurucu lideri Josip Broz TİTO’dan
sonra iktidara gelen Slobadan Miloşeviç’in çok geçmeden Sırp milliyetçiliğine yönelmesi,
Sırbistan’ın, Yugoslavya’nın Sırbistan Federe Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan özerk

114
İlhan, a.g.e., s.61,62,63
115
Bora, a.g.e., s. 250,251
116
İlhan, a.g.e., s.79,80
48

bölgeler olan Kosova ve Sancak’ta burada yaşayan Müslümanlara artan baskıları


Ankara’yı tedirgin etti.117

1991 ortalarından itibaren Yugoslavya'nın "Slovenya" ile başlayan bölünme süreci


Türkiye'yi doğrudan ilgilendirmemişti. Ancak, Bosna-Hersek'in durumu Türkiye için ayrı
bir öneme sahipti. Çünkü Bosna, Balkanlar’da Müslüman nüfusun en yoğun bulunduğu
bölgeydi ve Türkiye ile olan tarihi bağları bilinmektedir118 Türkiye’yi doğrudan
ilgilendiren Bosna ve Kosova’nın bu çatışmaların odağında yer alması, önemli ölçüde bu
jeopolitik boşluk alanı ile jeokültürel yüzleşme alanının kesişim hattında
bulunmalarındandır.119

Bosna'da yaşanan katliamlar ve Uluslararası Örgütlerin, savaşın durdurulması ve barışa


yönelik alınan kararların uygulanmasındaki isteksiz davranışları, Türkiye’de gerek iktidar,
gerek muhalefet gerekse de sivil toplum örgütlerini Bosna Hersek'e her açıdan yardım
konusunda hemfikir duruma getirmiştir. Türkiye her fırsatta Bosna Hersek'e ilaç, giyecek
ve yiyecek yardımı yapmıştır. Ülkenin birçok yerinde yardım kampanyaları
düzenlenmiştir.120

Dayton Antlaşması sonrası NATO, Bosna-Hersek’i koruma görevini BM’den devralmıştır.


NATO birlikleri, (Başta ABD ve İtalyan birlikleri olmak üzere), daha Paris Antlaşması
imzalanmadan ülkeye gelmeye başlamışlardı. BM barış gücü UNPROFOR döneminden
kalıp, yeni dönemde de Bosna’da çalışacak birlikler de (Başta İngiliz, Fransız ve Türk
birlikleri) yeni komuta kademesi içinde şekillenmişlerdir.

Öncelikle, Ankara 28’inci Mekanize Piyade Tugayı’nda hazırlıklarını tamamlayan Türk


Birliği’nin malzeme ve cephanesi, 16 Haziran- 27 Haziran 1994 tarihleri arasında,
Behçibey Tren İstasyonu’ndan, İzmit Derince Limanı’na gönderilmiştir ve malzemenin
daha sonra, İtalya’da konuşlanan Türk F-16’ların da görev yapacağı güvenlik şemsiyesi
altında, kara ve demiryolu ile intikalle görev yerinde buluşması sağlanmıştı. Bosna-Hersek
Türk Barış Gücü Görev Kuvveti, Split’ten Zenisa (Zenica)’ya intikalini dört ayrı kafile

117
Özpıçak, S. (2008), “Bosna Hersek Savaşı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Barışı Destekleme
Harekatındaki Rolü” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı, Manisa, s.106
118
Emgili, F. (2012), “Bosna-Hersek Trajedisinde (1992-1995) Türk Birliği” Güney-Doğu Avrupa
Araştırmaları Dergisi, yıl:2012, sayı:21, s.12
119
Davutoğlu, a.g.e., s.291
120
Emgili, a.g.e., s.14
49

halinde 7-21 Temmuz 1994 tarihleri arasında tamamlamış ve 4 Ağustos 1994 tarihinden
itibaren bölge sorumluluğunu teslim almıştır.121

3.3.1. Türkiye’nin Askeri Müdahalesi

Türkiye, Bosna-Hersek savaşını büyük bir endişeyle yakından takip ediyordu. TBMM
(Türkiye Büyük Millet Meclisi) 8 Aralık 1992’de Anayasanın 92. Maddesine dayanarak,
gerektiğinde BM’nin oluşturduğu barışı koruma gücüne (UNPROFOR) katkıda bulunmak
ve gerektiğinde BM’nin kararları çerçevesinde bir askeri müdahale için yurtdışına asker
gönderme izni verdi. 122
Türkiye 04 Ağustos 1993 ile 20 Aralık 1995 tarihleri arasında
1400 kişiden oluşan alay seviyesinde bir Görev Kuvveti ile UNPROFOR'a iştirak etmiştir.

Kasım 1995’de imzalanan Dayton Barış Anlaşmasından sonra UNPROFOR, yürüttüğü


görevi NATO uygulama-istikrar kuvveti IFOR-SFOR’a devretmiştir. Bu uluslararası güç
yaklaşık 12.000 personelden oluşmaktadır. Türk Barış Gücü arttırılarak tugay seviyesine
çıkarılmıştır.123

UNPROFOR ve IFOR Harekâtı paralelinde Adriyatik'te STANAVFORMED tarafından


icra edilen SHARP GUARD Harekâtına Türk Deniz Kuvvetlerinden Görevde 1, Hazırlık
Durumunda 1 olmak üzere 2 firkateyn, akaryakıt gemileri, Mayın Karşı Tedbirleri gemileri
görevlendirilmiştir. Bu kapsamda 13 Temmuz 1992 ile Harekâtın sona erdiği 2 Ekim 1996
tarihleri arasında toplam 18 firkateyn/muhrip, 2 denizaltı, 4 akaryakıt gemisi ve yaklaşık
5.000 personel görev yapmıştır.124

3.4. Bosna-Hersek’in AB’ye Katılım Süreci

Dayton Anlaşması, Bosna-Hersek’in anayasası niteliğinde olan bir anlaşmadır. Bosna


Hersek Cumhuriyeti’nin oluşumu bu anlaşmaya dayanmaktadır. Anlaşmanın mimari
Richard Holbrooke, anlaşmanın ileride bir takım değişikliklere maruz kalabileceğini
belirttiyse de, bu çetin bir sorun olarak görülmektedir.

121
Emgili, a.g.e., s.74,75
122
Çakmak, H. (2004), “Uluslararası Krizler ve Türk Silah Kuvvetleri” Platin Yayınları/Ankara, s.188
123
Çakmak, a.g.e., s.197
124
Özpıçak, a.g.e., s.128
50

AB kriterleri ile büyük ölçüde uyuşmayan ve o gün için daha çok savaşı durdurmak
amacıyla yapılan Dayton Anlaşması’nın bazı yönlerinin insan haklarına aykırı olduğu da
bu şekilde görülmüş oldu. Dayton Barış Anlaşmasıyla Boşnak, Sırplar ve Hırvatlar tek bir
çatı altında, ülkenin kurucu halkları olarak görev aldılar. Çok kültürlülük, çok dinlilik ve
üstelik iç içe geçmiş nüfus yapısı ile Bosna-Hersek AB’nin çekirdeği, barışın ve huzurun
teminatı, bölgenin de aynı zamanda istikrarı olarak kabul edilse de, ülkenin üç kurucu etnik
topluluktan oluşması ve kendine özgü siyasi yapılanmasını ortaya çıkarmıştır. Böylece
Bosna-Hersek dünyanın en karışık idari mekanizmasına sahip devletlerden biri oldu.125

Bosna-Hersek’in AB üyeliğine gidiş sürecini tehdit eden en önemli sorunlardan biri


ülkenin statüsüdür. Bu sorun da Dayton Antlaşması’nın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Bilinen bir gerçek, sadece egemen ve kendi kendini yönetebilen devletler AB’ye üye
olabilir. Fakat Dayton Antlaşması, merkeziyetçilikten uzak ve zayıf bir devlet meydana
getirmiştir.126

3.4.1. Dayton’dan AB Kriterlerine Bosna-Hersek

Bosna-Hersek, Dayton Barış Anlaşması’nın hükümleri çerçevesinde yapılandırılmıştır.


Aradan geçen zaman içinde ise bir anlamda, “Dayton kriterlerini” yerini yavaş yavaş “ AB
Kriterleri” almaya başlamıştır.

Bosna-Hersek için Avrupa Kriterleri tarafından hazırlanan İlerleme Raporları dışında, AB


Konseyi tarafından Bosna-Hersek için hazırlanan 30 Ocak 2006 tarihli “Avrupa Ortaklığı”
belgesinde de, yerine getirilmesi istenen reformlar ayrıntılı bir şekilde gözler önüne
serilmiştir. Kasım 2007’de gözden geçirilen Bosna-Hersek’in Avrupa Ortaklığı belgesi
Kasım 2009’a kadar mevcut haliyle yürürlükte kalacaktır. Neticede, Bosna-Hersek 16
Haziran 2008’de AB ülkeleri ile İstikrar ve İşbirliği Anlaşması’nı imzalamış ise de, bu ülke
yöneticilerinin elinde, yerine getirilmesi gereken oldukça kabarık bir reformlar listesi
bulunmaktadır. Ayrıca Bosna-Hersek Devleti içinde de bu konuya yönelik problemler
bulunmaktadır. Nitekim 2006-2008 döneminde Bosna Sırp Cumhuriyeti Başbakanı
Milorad Dodik prensipte AB üyeliğine karşı olmamakla birlikte ülkeye yapılmaya çalışılan
reformlara engel olmuştur. Ayrıca Dodik AB’den Bosna-Hersek’i “bağımsız devletlerden

125
Tezcan, a.g.e., s. 624,625
126
Pulat, a.g.e., s.77
51

oluşan bir birlik” olarak algılanmasını beklemektedir. Diğer taraftan AB’ye üyelik
sürecinde Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin tekillerinin azaltılmasına çalışılırsa, buna karşı
çıkacaklarını açıkça söylemiştir. Gelinen nokta itibariyle, Bosna-Hersek’in tam bir yol
ayrımında olduğu söylenebilir. Bu ülke önümüzdeki dönemde ya kendi içinde bütünleşmiş
modern bir Avrupa devletine dönüşecek, ya da mevcut bölünmüşlüğünü sürdürecektir.127

Çizelge 3.1. Bosna-Hersek Devleti’nin AB ile İlişkilerinde Önemli Tarihler128

21 Haziran 2003 Avrupa Konseyi’nin Bosna-Hersek Devleti’ni “Potansiyel aday” kabul etmesi
Selanik Zirvesi

16 Nisan 2008 Bosna-Hersek’teki Kurucu Halkların polis reformunu uygulamaya koyulması konusunda
uzlaşmaya varması

16 Haziran 2008 İstikrar ve Ortaklık Anlaşması ve Geçici Anlaşma SAA imzalandı

1 Temmuz 2008 Ülke SAA’nın Ticari Hükümlerini kapsayan IA’dan yararlanıyor

31 Temmuz 2008 AB ve Bosna Hersek IPA 2007 Ulusal Program için Mali Yardım anlaşması yaptı. (The
instrument for pre-accession assistance (IPA) 2007 National Programme)

2009 AİHM’in Sejid AİHM’nin bu kararı Bosna-Hersek Devletini mahkûm etti. SAA’nın yürürlüğe girebilmesi
Finci Kararı için Bosna Hersek Devleti’nin bu kararı uygulaması gerekiyor. 2009 yılında beri karar
uygulanmamış değil, Bosna-Hersek Devleti’nin AB üyeliğinde en büyük engel

8 Aralık 2010 Bosna Hersek Schengen ülkelerine vizesiz seyahat hakkı elde etti.

27 Haziran 2012 Katılım Öncesine İlişkin Yüksek Düzey Diyaloğu ve ( the High Level Dialogue on the
Accession Process) ve HLDAP kapsamında Bosna Hersekli devlet yetkililerine yol haritası
sunuldu.

31 Ağustos 2012 SAA’nın yürürlüğe girebilmesi için Bosna-Hersek Devleti Parlamentosu’nun Anayasasının
Sejid Finci Kararı doğrultusunda tadil edilmesi amacıyla verilecek teklif için son tarihti.

Eylül 2012 Yol Haritasının ara dönem gözden geçirilmesi

7 Ekim 2012 Bosna-Hersek Yerel Seçimleri

10 Ekim 2012 Bosna-Hersek Devleti 2012 Yılı İlerleme Raporu’nun Avrupa Komisyonu tarafından kabul
edilmesi

31 Ekim 2012 Kamu Alımları ve Çevre Fasıllarında Avrupa Komisyonu tarafından yönetilen sektörel
sorunların Bosna-Hersek Devleti tarafından cevaplanması için son tarih

30 Kasım 2012 Anayasanın Sejdic Finci Kararı ile uyumlaştırmak üzere tadil edilmesi için son tarih,
SAA’nın yürürlüğe girmesi şartıyla, AB’ye gerçekçi bir üyelik başvurusunda bulunması

13 Ekim 2013 AB’nin Bosna-Hersek’in Sejid Finci Davasını uygulaması için verdiği tarih olan 10 Ekim
2013’e kadar bir düzenleme yapılmadığından dolayı Bosna-Hersek’in IPA kapsamında
alacağı yardım %54’üne denk gelen 47 milyon Euro’luk kısmını askıya alınması için
gerekli işlemleri başlattı

16 Ekim 2013 İlerleme Raporunun İlanı; Yolsuzluklar ve Sejid Finci Kararında İlerleme olmamasına
vurgu yapıldı.

8 Ekim 2014 Bosna Hersek genel seçimleri sonuçlarında başarı elde eden adaylar. Boşnak Aday, Bakir
İzzetbegoviç SDA; Hırvat Aday, Dragon Çoviç HDZ; Sırp Aday, Zelya Cvijanoviç, SNSD

127
Tekin, a.g.e., s. 71,72
128
Tezcan, a.g.e., s.649,650
52

3.5. Bosna-Hersek’in AB’ye Üyelik Süreci

Bosna-Hersek’in Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, devlet örgütlenme yapısının özel bir
durum teşkil etmesi nedeni ile diğer Batı Balkan ülkelerine kıyasla önemli farklılıklar arz
etmektedir. Bosna-Hersek çok kültürlü yapısı ve geçmişte yaşadığı travmalarla taşıdığı
benzerliklerden dolayı AB’nin çekirdeği durumundaki devlettir. Bu nedenle Bosna-Hersek
için barış ve istikrarın teminatı olan AB vazgeçilmez bir aktör haline gelmiştir.129

Bosna-Hersek halen Avrupa Birliği’ne “potansiyel aday” konumundadır. İstikrar ve


Ortaklık Anlaşması Haziran 2008’de imzalanmasına rağmen Bosna-Hersek’ten beklenen
reformların gerçekleştirilememesi yüzünden hala Avrupa Parlamentosu’nda onaylanıp
yürürlüğe girmiş değildir. AB ayrıca, bu reformlar yürürlüğe konmadan Bosna-Hersek’in
tam üyelik için yapacağı başvurunun dikkate alınmayacağını açıklamıştır.130

Dayton Barış Anlaşması, devletin kurucu unsuru olarak Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatları
tanımlamıştır. Belirtilen toplulukların dışındaki etnik halklara cumhurbaşkanı seçilme
hakkı tanımamıştır. Bu nedenle, Bosna-Hersek’te yaşayan azınlık mensuplarından Roman
aktivist Dervo Sejdic ile devletteki Yahudi azınlığın temsilcisi Jacob Finci, anayasanın ve
seçim yasasının azınlıkları cumhurbaşkanı seçilmekten alıkoyduğu gerekçesiyle 2006
yılında AİHM’ye başvurmuş,131

AİHM, 2010 yılında Sejdic ve Finci’nin başvurusunu haklı bulduğunu açıklamıştır.


Mahkemenin bağlayıcı nitelikteki kararında, Bosna-Hersek Anayasası, ülkedeki 3 kurucu
halk olan Boşnak, Sırp veya Hırvatlardan herhangi birinden olmayanlara karşı “ayrımcı”
olarak tanımlanmıştır. Ayrıca kararda, anayasanın AİHS’nin temel ilkeleriyle uyumlu hale
getirilmesi yönündeki zorunluluğu belirtilmiştir.132

AB, Bosna-Hersek’in üyelik başvurusunda bulunabilmesi için öncelikli iki ön şart öne
sürmektedir. Bunlar, AİHM’nin Sejdiç-Finci davası kararlarının uygulanması ve AB
sürecinin yürütülmesi için etkin bir koordinasyon mekanizmasının kurulmasıdır. Bu
konularda adımların gecikmesi yüzünden Bosna-Hersek’in adaylık süreci durma noktasına

129
Tezcan, a.g.e., s.619
130
Ekinci, M.U. (2016), “ Bosna-Hersek Siyasetini Anlama Kılavuzu” Siyaset, Ekonomi ve Toplum
Araştırmalar Vakfı (SETA), Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık/İstanbul, s.41
131
Doğan, a.g.e., s.72,73
132
Pulat, a.g.e., s.82
53

gelmiştir. Özellikle Sejdiç-Finci kararının uygulanmaya konması yolunda baskılarını


artıran AB, Bosna-Hersek’e sağladığı katılım öncesi mali yardımların bir kısmını 2013
yılında dondurma kararı almıştır. Bosna-Hersek’in adaylığının kabul edilmesi durumunda
üyelik için birçok alanda yapısal reform gerçekleştirmesi gerekmektedir. AB, Bosna-
Hersek’te bir nevi uluslararası vesayet unsuru olarak faaliyet gösteren BM Yüksek
Temsilcilik Ofisi (OHR) kapatılmadan bu ülkenin birliğe alınmayacağını açıklamıştır.
Bunun gerçekleşmesi için ise kamuya ait sivil ve askeri mülklerin devlet ve entiteler
arasında paylaşılma sürecinin tamamlanması gerekmektedir. AB ayrıca ülkede idari ve
bürokratik yapının yeniden düzenlenmesi, yargı reformu, yolsuzluk ve organize suçlarla
mücadele gibi konularda daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini vurgulamakta, uyum
sürecinin yavaş ilerlemesinden siyasi aktörleri sorumlu tutmaktadır.133

Avrupa Parlamentosu’nun Başkanı Herman Van Rompuy, 2010 yılının Ekim ayında Batı
Balkanlar’a gerçekleştirdiği gezi sırasında Bosna-Hersek’in AB süreci hakkında
açıklamalarda bulundu. Avrupa’nın Batı Balkanlar vizyonunun, Bosna-Hersek olmadan
başarılı olamayacağını ve bu sebeple AB’nin Bosna-Hersek’i tek bir ülke olarak, tek sesle
konuşmayı başarıncaya kadar desteklemeye devam edeceğini söylemişti.134 AB, Kasım
2010’da Bosna-Hersek vatandaşlarına vize uygulamasını kaldırmıştır.135

3.5.1. Sejdi-Finci Kararı

Bosna-Hersek’in AB ile entegrasyon sürecinde SAA/IA kapsamındaki yükümlüklerini


yerine getirebilmesi açısından Sejdic-Finci Kararı kilit öneme sahiptir. SAA/IA, Bosna-
Hersek açısından yükümlülüklerin yerine getirilmesi için sicil kaydı niteliği taşıyan
belgedir. Özellikle ülkenin gerçek anlamda üyelik başvurusunda bulunabilmesi için
buradaki sıralanan sorumlulukların yerine getirilmesi gerekirken Sejdic-Finci Kararı
bunların en başında gelmektedir. Bundan dolayı ön koşul niteliği taşımaktadır.136

133
Ekinci, a.g.e., s.42
134
Pulat, a.g.e., s.82
135
Ekinci, a.g.e., s.42
136
Tezcan, a.g.e., s.635
54

3.6. Bosna-Hersek’in NATO Üyelik Süreci

Bosna-Hersek’in NATO’ya üyelik müzakereleri devam etmektedir. 2006 yılında Barış İçin
Ortaklık (PfP) anlaşmasının imzalanmasının ardından Bosna-Hersek ile NATO arasındaki
diyalog artmış, 2008’de yoğunlaştırılmış diyalog süreci başlatılmış ve birinci Bireysel
Ortaklık Eylem Planı (IPAP) imzalanmıştır. Bosna-Hersek’in 2009 yılındaki üyelik
başvurusunun ardından NATO, 22 Nisan 2010’da Bosna-Hersek’in Üyelik Eylem Planı’nı
(MAP) birtakım uygulamaların gerçekleştirilmesi şartıyla kabul etmiştir. Bunların başında
gelen, askeri taşınmazların entitelerin elinden çıkarılarak devlet mülkü haline getirilmesi
şartı RS’nin bir sure karşı çıkmasına rağmen Mayıs 2012’de Bosna-Hersek Üçlü Başkanlık
Konseyi’nce kabul edilmiştir. Halen bu şartın tam anlamıyla yerine getirilmesi
beklenmektedir. Entiteler devlete devredilecek mülkler üzerinde anlaşılmış olmalarına
rağmen özellikle RS’nin devlete ait bazı mülklerin de bunun karşılığında entite ve
belediyelere geçmesini istemesi yüzünden bu süreç yavaş ilerlemektedir. Üyelik Eylem
Planı’nın imzalanmasından bugüne NATO ve Bosna-Hersek arasında Şubat 2011’de ikinci
IPAP imzalanmış ve ilişkiler bu çerçevede devam ediyor olmakla beraber MAP’ta
belirtilen şartlar yerine getirilinceye kadar üyelik sürecinde somut bir ilerleme
beklenmemektedir.137

3.7. Kosova

3.7.1. ABD’nin Tutumu

1989 yılında Yugoslav krizinin yeniden gündeme gelmesinden itibaren Kosova’daki


durumun sakinleşmesi ve Arnavut taleplerinin yönlendirilmesinde Amerikan varlığı önemli
bir rol oynamıştır. Amerikan Kongresi ve senato üyelerinin demeçleri, Amerikan
medyasının yorumları ve Amerikan diplomatların Priştina’yı sık sık ziyaretleri, Kosova
halkında güçlü bir Amerikan havası yarattı. 1996 yılında Priştina’da ABD’nin bir
temsilciliği açıldı. Fakat Arnavutlar bu temsilciliği Amerika’nın büyükelçiliği olarak kabul
ettiler ki, bu da Arnavutları ABD yanlısı bir çizgiye daha çok itti. Silahlı çatışma yıllarında
Kosova’daki Amerikan varlığı çok boyutluydu ve olayların istikametini belirledi.
Üsküp’teki Amerikan büyükelçisi Cristopher Hill, Priştina ile Belgrad arasında
arabuluculuk yaptı. Daha sonra 1998’de Rugova ile Miloşeviç arasında bir görüşme

137
Ekinci, a.g.e., s.42,43
55

gerçekleştirmeyi başaran Richard Hollbrook, 1998 yılının Ekim ayında savaşan taraflar
arasında ateşkes sağlamada önemli rol oynadı. AGİT’in sivil arabulucularının gelmesinde
Amerika’nın çabaları vardı. Bu arabulucuların rolü Sırp silahlı hedeflerinin vurulma
nedenlerinin değerlendirilmesinde önemliydi. Ocak 1999’da Racak katliamı olayında
AGİT’in Kosova’daki Gözlemci Misyonu dünyanın dikkatini bölgeye çekti. Bu durum
Miloşeviç’e karşı uluslararası topluluğun çizgisini değiştiren bir noktaydı. ABD,
NATO’nun silahlı müdahale kararı almasında başrol oynamıştır.138

NATO harekâtında, işbirliği içinde Yugoslavya’ya karşı başarılı bir operasyon


gerçekleştiren müttefik devletlerin hepsi Kosova’ya aynı gözlükle bakmamaktadırlar. Bu
ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları Bosna Savaşı sırasında ortaya çıktığı gibi Kosova
konusundaki yaklaşımlarda da belirginleşmiştir. ABD ile Avrupa ülkeleri arasında görüş
ayrılıkları bulunmakla birlikte Avrupa ülkeleri de kendi aralarında fikren bölünmüş
durumdadırlar. 139

3.8. Avrupa Devletleri’nin Tutumu

Avrupa ülkelerinin Kosova’ya bakış açılarında ise tarih faktörü daha fazla rol
oynamaktadır. Ayrıca bu ülkelerin bölge ile olan ekonomik ve ticari ilişkileri de önem
taşımaktadır. Fransa ve İtalya Avrupa’da aktif bir konuma gelmek istemektedirler.
Fransa’da kamuoyu Sırp katliamlarına aşırı tepki göstermekle birlikte Fransız ordusu
içinde Sırbistan’ın eski müttefikleri olduğu yönünde eğilimler olduğu da gözlenmekte idi.
Bu eğilime rağmen Balkanlarda ABD ’siz bir şeyler yapabilme fikri egemendi. Bu yüzden
de tarihi duygularına rağmen Kosova için gereken NATO harekâtına Fransa en başta
katılmıştır.140

Kosova’da çatışmalar başladığında Batılı ülkeler bunun yayılmasını önlemek üzere


harekete geçmişlerdir. Kosova’da kanlı olaylar baş gösterince BM Güvenlik Konseyi’nin
31 Mart 1998 tarihli 1160 sayılı Kararı ile Kosova dahil Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti’ne silah ambargosu uygulanmasını talep etmiştir. Ayrıca YCF ve Kosovalı
Arnavutlara çağrıda bulunularak soruna siyasi bir çözüm bulmaları istenmiştir. AB ise

138
Yılmaz, M. (2005), “Kosova Bağımsızlık Yolunda” İlke Yayıncılık/İstanbul, s106,107
139
Yürür, P. (1999), “Geçmişten Günümüze Kosova Sorunu”Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı/Ankara, s.112
140
Yürür, a.g.e., s.114
56

Yugoslavya uçaklarının AB havaalanlarına inişini yasaklamış ve hava ambargosu


uygulamaya başlamıştır.141

26 Nisan 1999 tarihinde Lüksemburg’da toplanan AB dışişleri bakanları, petrol ve rafine


ürünler taşıyan gemiler üzerine ambargo konulmasını içeren bir planı onaylamışlardır.
Ambargo planının 30 Nisanı aşmamak üzere yürürlüğe girmesi tasarlanmıştır. Birkaç AB
ve NATO üyesi ülke hükümetleri ambargoda bir anlaşmaya varılmasından sonra, hava
kampanyasıyla tahrip edilen Sırbistan’ın petrol rafineleri ve yakıt stok depolarının,
Yugoslavya’ya yapılan sürekli (petrol) ihracat(ıy)la baltalandığına dair endişelerini ifade
etmişlerdir.142

3.9. Türkiye’nin Tutumu

Türkiye Yugoslavya’nın parçalanma süreci boyunca, genellikle bu ülkenin toprak


bütünlüğünden yana tavır almıştır. Değişik Yugoslavya cumhuriyetleri içinde yaşayan
Türk azınlıklar da aynı eğilim içerisinde idiler. Ancak Bosna’da daha sonra Kosova’da
yaşanan olaylar, Balkanlardaki Osmanlı mirasının sahibi olan Türkiye’yi bölgede daha
etkin bir rol oynamaya zorlamıştır.143

Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Kosova’da sıcak olayların başladığı günlerde Yeni
Yugoslavya’nın başkenti Belgrad’ı ziyaret ederek Sırp yetkililerle görüştüğü halde
Kosova’yı ziyaret etmekten ve Kosova sorunuyla ilgili aktif bir siyaset ortaya koymaktan
çekinmiştir. Belgrad’ın en büyük gazetesi Politika, Cem’in ziyaretiyle ilgili haberinde,
“Türkiye, barışın Yugoslavya’nın sınır bütünlüğü içinde sağlanmasını destekledi” ifadesine
yer vererek, Kosovalıların bağımsızlık talebine Türkiye’nin taraftar olmadığı imajını
vermeye çalışmıştır. Böylece Türkiye’nin Kosova konusundaki pasif tutumu Türk halkı
tarafından eleştirilmiştir.144

Kosova Krizi baş gösterdiğinde Türkiye ve Türk kamuoyu ve medyası her zaman yeni bir
Bosna trajedisinin meyanda gelip yaşanması kaygısını güçlü bir şekilde dile getirmiştir.

141
Tangör, a.g.e., s.133
142
Emiroğlu, a.g.e., s.285
143
Yürür, a.g.e., s.126
144
Yılmaz, a.g.e., s. 101,102
57

Türkiye Kosova sorununda Batılılarla birlikte hareket etmiştir. Bu çerçevede


Yugoslavya’ya karşı alınan ekonomik yaptırım tedbirlerine uymuş, Arnavutluk ve
Makedonya sahalarındaki hava manevralarına katılmıştır. Türk Silah Kuvvetleri’nin devlet
yapısı içindeki rolü, yurt içindeki ve yurt dışındaki görev ve yetkileri Anayasamızda
düzenlenmiştir. 1982 Anayasasının 92. Maddesi uyarında TSK’nin yurt dışına
gönderilmesi kararı TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi)’nin yetkisindedir. TBMM’nin
8 Ekim 1998 tarihinde Kosova Krizine ilişkin 596 sayılı kararı şöyledir: “Kosova Krizi ile
ilgili olarak NATO tarafından alınabilecek önlemler çerçevesinde ittifak üyesi ülkelerce
oluşturulabilecek çok-uluslu müşterek güce katılmak üzere lüzum, hudut ve şümulü ve
zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına
gönderilmesine, Anayasanın 92. Maddesi uyarınca izin verilmesi, Genel Kurulun
08.10.1998 tarihli 4. Birleşiminde kararlaştırılmıştır.145

3.10. Kosova AB İlişkileri

Kosova ve Avrupa Birliği ilişkiler 1999’da Kosova’daki savaştan sonra güçlenmeye


başlamıştır.146Bosna Savaşı sırasında tüm Batı dünyasıyla birlikte kötü bir sınav veren AB,
trajedinin üzerinden üç sene geçtiğinden bu kez Kosova krizi ile karşı karşıya kaldı. AB bu
savaşta da ABD’nin açıkça arkasında kalmıştır. ABD’nin inisiyatifiyle gerçekleşen NATO
saldırıları akabinde ise Kosova Avrupa’ya bırakılmıştır. Yapılan anlaşmalar neticesinde
oluşturan UNMİK bölgenin devlet yönetimi olmuş, KFOR da askeri anlamda
görevlendirilmiştir. Fakat savaşın üzerinden altı yıl geçtiğinde bu kurumların Kosova’da
başarılı oldukları da söylenemez.147

Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ve özellikle Bosna savaşı sırasında AB henüz tam


anlamıyla bütüncül bir ortak güvenlik ve dış politika geliştiremediği için etkisiz bir aktör
olarak kalmıştır. Bu bakımdan NATO müdahalesi ve akabinde Kosova’nın yeninden inşa
süreci içerisinde yer almak Avrupa açısından bir anlamda “vicdan aklama aracıdır’’.

Harekât sonrası ortaya çıkan yeni düzlem ve öncesinde yaşananlar AB’nin Balkanlara
yönelik kapsamlı bir çerçeve oluşturmasına zemin hazırlamış, genelde Balkan coğrafyasını
özelde ise Kosova’daki istikrarsızlığın Birliği doğrudan etkileyecek bir olgu olduğu

145
Tangör, a.g.e., s.198,199
146
Emin, a.g.e., s.38
147
Yılmaz, a.g.e., s.107
58

anlaşılmıştır. Dolayısıyla bölgenin Soğuk Savaş sonrası koşullarda yeniden inşa edilmesi
sürecinde özellikle Kosova özelinde AB gerek mali gerekse kurumsal varlığıyla etkin bir
rol üstlenmiştir.148

Avrupa Birliği’nin Kosova’daki mevcudiyeti üç farklı görünüm almıştır. Bunlardan ilki,


ihtiyacı olan insanlara acil yardım sağlayan AB’nin insani yardım şubesi İnsani Yardım
Ofisi (European Community Humanitarian Office –ECHO)’dir. İkincisi, AB
Komisyonu’nun siyasi yönlendirmesi doğrultusunda Kosova’da sürdürülebilir imar ve
gelişme programlarını finanse eden ve yöneten Avrupa İmar Ajansı (the European Agency
for Reconstruction)’dır. Sonuncusu ise UNMIK’in AB sütunudur. UNMIK’ın bir unsuru
olarak Avrupa Birliği Kosova’da iktisadi hayatın canlandırılması, savaş nedeniyle zarar
gören yapıların inşası ile açık Pazar ekonomisi için gerekli koşulların oluşturulmasından
sorulmuştur. 149

AB Kosova’nın kurumsallaşma ve devletleşme sürecini yakından takip ederken, 2008’deki


bağımsızlık sürecine destek vermiştir. Ancak AB üyesi 5 ülkenin Kosova’nın
bağımsızlığını tanımaması da bu desteğin sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Doğal olarak
bu durum Kosova’nın AB üyelik hedefini olumsuz etkilemiştir. İlk etapta AB, Kosova’nın
yeniden yapılanma ve ekonomik kalkınma süreçlerine destek olmakla yetinmiştir. Kosova
bağımsızlığını ilan edene kadar Avrupa Parlamentosu ve Kosova Parlamentosu arasında üç
gayri resmi toplantı (2002, 2004 ve 2005) yapılmıştır. Ortaklık Antlaşması’nın bir parçası
olarak 2004’te Avrupa Konseyi ilk kez Kosova’nın Avrupa ile ortaklığını kabul etmiştir.

Bunun yan sıra 2009’da ayrıca Ortaklık Antlaşması için diyalog süreci de başlamıştır.
2011’de iki taraf arasında, toplam yardım paketi 63,9 milyon Avro değerindeki Katılım
Öncesi Yardım Aracı için 2010 Yıllık Programı imzalanmıştır. Avrupa Birliği ayrıca
Kosova ve Sırbistan’ın ilişkilerinin normalleşmesini sağlamak maksadıyla 2012-2013
yılları arasında yürütülen diyalog sürecinde arabuluculuk yaparak çok kritik bir rol
oynamıştır.150

148
Tezcan, a.g.e., s.665
149
Tangör, a.g.e., s.134,135
150
Emin, a.g.e., s.38
59

3.11. Belgrad ile Diyalog Sürecinde Priştine’nin Diplomasi Savaşı

1999’daki NATO müdahalesinin ardından Kosova’nın Sırbistan’dan kopuşu ile birlikte, bu


iki ülke yakın döneme kadar ilişki kurmamıştır. 1999’daki Kosova savaşı esnasında
Sırplar, uluslararası müdahale ile durdurulmaları sonucu güvenlik güçlerini Kosova’dan
çekmek zorunda kalmış ve Kosova ile yönetim düzeyinde bir ilişkileri kalmamıştır. Ancak
bu sürecin ardından Kosova’nın statüsü hala sorun olmaya devam etmiş ve Sırbistan
Kosova’yı hiçbir şekilde tanımayacağını beyan etmiştir. Zira Sırbistan’a göre, Kosova
Sırbistan’ın güney eyaletidir (Kosovo Metohija) ve Sırbistan yönetimi içerisinde kalması
gerekmektedir. Ancak 2008’de Kosova’nın tek taraflı bağımsızlığını ilan etmesi ile birlikte
bu ilişkiler daha farklı bir hal almıştır. Önce Kosova’nın bağımsızlığına şiddetle tepki
gösteren Sırbistan bu meseleyi Uluslararası Adalet Divanı’na taşımıştır. Uluslararası
Adalet Divanı’nın Kosova’nın bağımsızlığının uluslararası hukuka uygun olduğuna karar
vermesi Sırp tarafına geri adım attırmıştır. Bundan sonra Sırbistan özellikle AB’nin
baskılarıyla Priştine ile diyalog için ilk adımlarını atmaya başlamıştır.151

2008’den sonra Kosova ile Sırbistan ilk temasları AB’nin arabuluculuğunda 2011 yılında
gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelerde Kosova’nın statüsü ele alınırken, asıl hedeflenen,
Kosova ile Sırbistan arasında işbirliği yapılacak konuların hayata geçirilmesi olmuştur. Bu
şekilde tarafların uzlaşması için en azından uygun bir zemin hazırlanması, dolayısıyla
ilişkilerin normalleştirilmesi amaçlanmıştır. İki ülkenin birer temsilci gönderdiği bu
müzakere süreci başladığında sadece bölgesel işbirliği, dolaşım serbestliği ve bazı hukuki
sorunlar ele alınmıştır. Daha sonar Diğer detaylı konuların da ele alındığı ve 7 tur süren bu
görüşmeler, Belgrad-Priştine ilişkilerinin başlangıcı açısından önemli bir rol oynamıştır.
Ancak bu müzakerelerin beklenen etkiyi yapmaması sebebiyle yeni bir diyalog sürecine
ihtiyaç duyulmuştur.

Eylül 2012’de AB temsilcisi Catherine Ashton’un Kosova Başbakanı Hashim Thaçi ve


Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikoliç ile New York’ta görüşmesi yeni bir sürecin
başlangıcı olmuştur. Bunun ardından, Ekim ayında Thaçi ve Dönemin Sırbistan Başbakanı
Daçiç uzun sürecek bir müzakere maratonuna girmiştir. Yaklaşık 8 ay süren bu
görüşmelerin sonunda Sırbistan ile Kosova, 19 Nisan 2013’te bir mutabakat imzalamıştır.
Görüşmeler AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ın ısrarlı arabuluculuğunda

151
Emina, a.g.e., s.27
60

yürütülürken, müzakerelerin ancak onuncu turunda mutabakata varılmıştır. 15 maddelik


anlaşmadaki çoğu madde Kosova’daki Sırp nüfusun haklarını garanti altına alan prensipleri
içermektedir. Bu prensiplere göre, Mitrovitsa’nın kuzeyi ve Sırpların çoğunlukta olduğu
diğer belediyelere kendi kendini yönetecek şekilde geniş haklar tanınmıştır. Antlaşma
esasınca çoğunluktaki Sırp Belediyeler Birliği (Association/Community of Serb Majority
Municipalities in Kosovo) Kosova’daki Sırpların yerel yönetim, yargı, güvenlik ve diğer
ekonomik yapılanmalarını idare edecek en üst mercii olmasını öngörmüştür. Anlaşmanın
kilit noktalarından bir diğeri de Kosovalı Sırpların Priştine’ye bağlı hareket etmek zorunda
kalacak olmasıdır. Buna göre, Kosova’daki tüm Sırp kurumlarının Kosova Anayasası ile
uyumlu olup, Kosova’ya entegre bir şekilde işlemesi öngörülmüştür. Ayrıca metne göre,
iki ülke de birbirinin AB sürecini bloke etmeyecek şekilde (14. Madde) tutumlar
sergileyeceğini taahhüt ederken, antlaşmanın uygulanması için AB’nin yardımıyla iki ülke
tarafından bir komisyon kurulması planlanmıştır. (15. Madde).

Müzakerelerin antlaşma ile sona ermesinin ardından Avrupa Konseyi, Sırbistan’a AB


adaylık statüsü vererek üyelik müzakerelerini başlatma kararı almış ve bir nevi Sırbistan’ı
ödüllendirmiştir. Kosova ise ‘ortaklık antlaşması’ için müzakerelere başlangıç ile
ödüllendirilmiştir. Şu aşamada, Kosova ile Sırbistan arasında imzalanan antlaşma beklenen
düzeyde olmasa da, ilişkilerin normalleşmesine katkı sağlamıştır Ancak uygulama süresi
konusunda sürecin ucunun açık olması diyaloğu negative etkilemiştir.152

Son olarak da Kosova hükümetinin Sırbistan ve Bosna-Hersek için uyguladığı %100


vergisi büyük yankı getirmiştir. Ticaret ve Sanayi Bakanı Endrit Shala, CEFTA
anlaşmasının Kosova ile Sırbistan arasında çalışmadığını söyleyen ve Başbakan Ramuş
Haradinay tarafından desteklenen Sırbistan için yüzde 100 vergi teklifi yaptı.

Haradinaj: “Kosova uzun süredir hem analizde hem de taşımacılıkta CEFTA’nın Kosova
ile Sırbistan arasında uygulanamadığı görülmüştür. Bu durumda, bu teklifi
destekliyorum”.153

152
Emin, a.g.e., s.27,28,29
153
“Taksa per produktet e Serbise ngrihet ne 100 per qind”, KOHAnet, 21 Kasım 2018.
https://www.koha.net/arberi/130128/taksa-per-produktet-e-serbise-ngrihet-ne-100-per-qind/ (04 24, 2019
tarihinde erişilmiştir).
61

Priştine ile Belgrad’ın diyalog süreci halen devam eden bir süreçtir. Ancak Sırbistan’ın
Kosova’nın bağımsızlığını hiçbir zaman tanımayacağını vurgulaması, bu diyalog sürecinin
nihai hedefine ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Zira Kosova, müzakere sürecinin Sırbistan ile
ilişkilerin normalleşmesini ve ardından da kendi bağımsızlığının tanınmasını sağlayacağını
beklemektedir.154 Kosova ve Sırbistan arasında %100 verginin etkisi Priştine ile Belgrad
arasında devam etmekte olan diyaloğa da olumsuz olarak etki etmekte. Son olarak Kosova
hükümeti tarafından diyalogun devamı için Kosova meclisinden onaylanan Diyalog
Platformu Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç tarafından “Diyalogun sonu olarak”
ifade etti. Platform hakkında Kosova Başbakan yardımcısı Fatmir Limaj ise Platformun
Kosova Anayasasına uygun olduğunu ve bir tehlike arz etmediğini belirtti.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuciç Belgrad'da, Kosova Meclisi tarafından


onaylanan Belgrad ile Diyalog Platformunun "temel olarak Priştine'nin Belgrad'la diyalogu
durdurma kararını temsil ettiğini" söyledi. Nispeten kısa bir süre içinde, Brüksel
anlaşmasının yükümlülüklerini yerine getirememe, Sırp mallarına vergi getirme ve
Sırbistan ile Priştine arasındaki diyalogu durdurma tedbirleri alacak, Aleksandar Vuciç
Sırbistan Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına göre. Vuciç, "AB Yüksek Temsilcisi
Federica Mogherini ve ekibi, Priştine platform onayının uzlaşmaya yer olmadığını ve
diyaloga aykırı olduğu konusunda uzun süre önce uyardıkları" konusunda da açıklama
yaptı.155

"Platformda bilinmeyen hiçbir şey yok, bu Kosova Anayasasının bir türevi. Kosova,
tanınması için Brüksel'de görüşmelere gidecek. Bizler Kosova olarak anlaşmanın bir
parçası olarak ilgilendiren bazı konuları masaya çıkarmayı istiyoruz. Sonunda, bu işlem
tanınma ile bitmelidir. İki ülkemiz için umutları açacak bir anlaşma. Bu diyalogda
Sırbistan'ın Kosova'nın gerçekliğini bağımsız bir devlet olarak tanıması gerekiyor. Bütün
bu gürültünün neden Belgrad'da olduğunu bilmiyorum. Kosova’nın bir Anayasası
olduğunu biliyorlar, Kosova’nın bağımsızlık ilan ettiğini biliyorlar. Bu platform tamamen
Anayasa ile uyumludur. Bizde olduğu gibi Sırbistan’ın halen resmi bir tavrı

154
Emin, a.g.e., s.29
Bekim Shehu, “Vuçiç: Platforma e Prishtines per dialog me Beogradin – “fund i dialogut”. Deutsche
155

Welle, 08.03.2019: https://www.dw.com/sq/vu%C3%A7i%C3%A7-platforma-e-prishtin%C3%ABs-


p%C3%ABr-dialog-me-beogradin-fund-i-dialogut/a-47830001 (04 24, 2019 tarihinde erişilmiştir).
62

bulunmamaktadır. Limaj, Kosova kendi topraklarına karşı savunmasız, tanınmadan hiçbir


diyaloga hiçbir anlam ifade etmiyor. "156

Kosova ile Sırbistan ilişkilerinin normalleşmesi bölge istikrarı adına oldukça önemlidir.
AB üyelik hedefinin iki ülkenin de ortak hedefi olması normalleşmenin yaşanması adına
umut vericidir. Normalleşme iki ülkede siyasi istikrarın sağlanmasına katkı sağlamasından
ziyade küçülen pazarların da genişlemesine ve iki ülkedeki ekonominin nefes almasına
neden olacaktır. Priştine-Belgrad ilişkilerinin normalleşmesinin aynı zamanda iki ülkedeki
lider profilinin değişmesine neden olma ihtimali vardır. Zira bu sorunlar ili ülkede de
milliyetçiliği beslemekte ve milliyetçi liderlerin revaçta olmasına neden olmaktadır.157

3.11.1. Kosova Sorunu: Kuzey Mitrovitsa

Tarihe dönük de her zaman bölge olarak kuzey Mitrovitsa ile sorunlar yaşanmıştır.
Mitrovitsa Kosova’nın diğer bölgelerinden ayıran en önemli etkenlerden biri de yeraltı
kaynakları. Bölgenin en büyük ve zengin “Trepça” kömür madenlerine sahip olması bu
bölgeyi sadece Kosova ve Sırbistan arasındaki bir sorun olarak bırakmıyor. Yugoslav ’ya
döneminde devletin önemli bir kaynağı olan Trepça madeni o zamanın halk tarafından da
bilinen ünlü sözü ile “Trepça radi, Begrad se gradi” (Trepça çalışır, Belgrad inşa edilir).
Sırbistan hükümeti ne kadar da buradaki yaşayan toplumu için politikalar yapsa da altında
en güçlü kaynak Trepça madeni yatmaktadır.

Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesine şiddetle karşı çıkan Sırbistan Kosova’nın


uluslararası ve bölgesel kurumlara katılımını engellemeye çalışmıştır. Diğer yandan,
Kosova’nın kuzeyinde nüfusunun büyük çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu dört belediye
bağımsızlık ilanı sonrası Sırbistan’ın bir parçası olarak kalacaklarını duyurmuş ve Kosova
kurumlarının otoritesini reddederek Sırbistan tarafından desteklenen kendi paralel
kurumların faaliyetini devam ettirmişlerdir. Kendi toprakları üzerinde tam egemenlik
kurmak isteyen Kosova hükümeti ile bu bölge arasında 2004 olaylarında da açığa çıktığı
gibi tansiyon her zaman yüksek olmuştur. 2011 yılında Kosovalı yetkililerin Sırbistan’dan

156
“Limaj: Nuk ka asgje te panjohur ne Platformen per Dialog” Telegrafi.com, 21.03.2019:
https://telegrafi.com/limaj-nuk-ka-asgje-te-panjohur-ne-platformen-per-dialog/ (04 24, 2019
tarihinde erişilmiştir).

157
Emin, a.g.e., s.30
63

yapılan ithalatı engellemek üzere Kuzey Kosova’daki Sırp belediyelerin alanına geçmesi
üzerine etnik gerilim ve çatışmalar yaşanmıştır.158

Bölgede yaşayan Sırpların kendi paralel kolluk kuvvetlerini oluşturmaları ise Priştine
Hükümetini rahatsız eden en önemli meselelerden biri olmuştur. Ancak Nisan 2013’te
Belgrad, Priştine uzlaşınca, bu konuda Mitrovitsa’daki yöneticilere baskı yapmaya
başlamış ve Mitrovitsa’daki Sırpların anlaşmaya sadık kalmaları istemiştir. Bunun yanı
sıra, bölgede yaşayan Sırpların öncelikle Kosova’nın bağımsızlığını ve ardından da yerel
seçimleri boykot edeceklerini açıklaması Mitrovitsa ile Belgrad arasını açmıştır. Sırbistan-
Kosova müzakerelerinde Kosova Hükümetinin oy pusulalarında resmi logo kullanmamayı
kabul etmesinin ardından, Sırbistan Hükümeti de Mitrovitsa Sırplarına boykotu
kaldırmaları yönünde baskı yapmıştır.159

Son olarak da 2017 yılında Mitrovitsa’yı ayırmak için Sırplar tarafında 1.20 cm
yüksekliğinde duvar örüldü. Kuzey Mitrovitsa Belediye Başkanı Goran Rakiç’e göre
“Rakiç, Priştine ile Belgrad arasındaki diyalogda ulaşılan Brüksel anlaşmasında tarafların,
yaya bölgesinin öngörülmüş olduğu "Kral Petar" sokağındaki Ibar Nehri üzerindeki ana
köprüyü canlandırmayı kabul ettiğini söyledi.160

Resim 3.1. Kuzey Mitrovitsa’da Sırplar tarafından yapılan ve sonradan yıkılan duvar.

158
Tezcan, a.g.e., s.682
159
Emin, a.g.e., s.31
160
“Rakiq: Askush te mos provoj ta rrenoj me force murin ne Mitrovice”, Telegrafi.com, 16.01.2017:
https://telegrafi.com/rakiq-askush-te-mos-provoj-ta-rrenoj-force-murin-ne-mitrovice/ (04 26, 2019 tarihinde
erişilmiştir).
64

Kosova’da büyük tepkiye neden olan duvar yıkıldıktan sonar yerine vatandaşlar için sıfır
seviyede bir geçit oldu, ancak aynı zamanda acil durum araçları için "Rahibe Teresa"
meydanında (Priştine'de) olduğu gibi yeşil alanlar oldu.161 Engel nihayet Haziran 2014'te
kaldırıldı, ancak hemen yerine büyük beton vazolara dikilmiş ağaçlardan yapılan Barış
Parkı adı verildi. Sözde Barış Parkı, Ağustos 2016’da, Priştine ile Belgrad arasındaki
ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan AB müzakerelerinin bir parçası olarak köprü
yenilendiğinde kaldırıldı.162

Resim 3.2. Mitrovitsa Köprüsü üzerinde "Barış Parkı"

3.11.2. Sırp Belediyeler Birliği

Priştine ve Belgrad arasında uzlaşmaya varılan en önemli unsurlardan biri de Sırp


Belediyeler Birliği’dir. Bu anlaşma Kosova’da 9 belediyede çoğunluk olan Sırp
toplumunun birleşmesi Bosna-Hersek’te Dayton Antlaşması ile getirilen kantonel yapının
bir benzeri olarak görülmektedir. 25 Ağustos 2015 Sırp Belediyeler Birliği kurulması
kararı alınmıştır.

161
“Rrenohet muri, ngritet Asosacioni” Telegrafi.com, 06.02.2017: https://telegrafi.com/rrenohet-muri-
ngritet-asociacioni/ (04 20, 2019 tarihinde erişilmiştir).
162
Die Morina, “Ura e Mitrovices simbol i ndarjeve te Kosoves” Balkan Transitional Justice, 02.03.2017:
https://balkaninsight.com/2017/03/02/ura-e-mitrovic%C3%ABs-simbol-i-ndarjeve-t%C3%AB-
kosov%C3%ABs-03-01-2017/?lang=sq (04 24, 2019 tarihinde erişilmiştir).
65

Sırbistan, Kosova’da paralel bir kamu kurumları sistemi yönetmeye devam ediyor.
Sırbistan Parlamentosu araştırma komisyonuna göre (2000-2012 dönemi) ve bazı yeni
bağımsız hesaplamalar, Sırbistan devletinin Kosova’daki paralel kurumlar için yıllık 200-
350 milyon Euro tutarında bir bütçesi olması söz konusu ve bu fonların şeffaf olmayan
niteliği, bu fonların kötüye kullanılması konusunda spekülasyonun yolunu açmıştır. Bu
nedenle, paralel kurumların Kosova’daki Sırp toplumu üzerinde önemli bir ekonomik ve
sosyal etkisi vardır. Sistem içinde faaliyet gösteren paralel kurumlar genelde tartışılan
Sırplar, Kosovalı Sırplar için önemli kamu hizmetleri sağlıyor ve Kosova Sırp topluluğun
en büyük işverenleri. Sırp belediyeler birliğinin Sırbistan’ın paralel kurumlarından
Kosova’nın yasal çerçevesine uygun bir şekilde faaliyet gösterecek olan Belediyeler Birliği
kurumlarına nispeten kolay bir geçiş sağlayacağı beklentisi var.163

Resim 3.3. Sırp Belediyeler Birliği Tehlikesi

Federica Mogherini tarafından bugüne kadar aracılığı yapılmış Diyalog süreci, Kosova’nın
maalesef bu süreçten bir başarı elde ettiği söylenemez. Kosova ve Sırbistan hükümeti
arasında bir uzlaşma sağlanamaması gerek Balkanlarda gerek Avrupa’da bir huzursuzluk
uyandırdı. Bunu son olarak geçtiğimiz günlerde Almanya Başbakanı Angela Merkel
tarafından Berlin kasabasında Kosova, Sırbistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Kuzey
Makedonya hükümeti liderleri bir araya geldiler. Almanya ve Fransa’nın iki ülke arasında

Zeqiri, A; Troch, P. & Kabashi, T. (2016), “Asosacioni/Bashkesia e Komunave me Shumice Serbe”


163

European Centre For Minority İssues Kosovo/Prishtine, s.24


66

bir nihai sürece ulaşması konusunda ciddi olduğunu bidaha gördük. Kosova ve Sırbistan
arasında diyalog sürecinde yeni bir sayfa açıp ve son olarak da bir anlaşmaya varılması
isteniyor.

Alman Başbakanlığı resmi web sitesine göre: “Bu tür bir anlaşmanın kapsayıcı ve politik
olarak uygulanabilir olması ve bölgedeki istikrara katkıda bulunması gerektiği konusunda
anlaştılar. Sırbistan ve Kosova, kapsamlı ve kesin bir anlaşmaya varmak için mevcut
anlaşmaları uygulama çabalarını sürdürme ve AB ile ilişkilerini normalleşmesine ilişkin
diyaloga yapıcı bir şekilde katılmaya karar verdiler. Katılımcılar, güven artırıcı önlemlerin
eşlik etmesi gereken kapsamlı ve şeffaf bir müzakere sürecinin önemini vurguladılar”. 164

Yugoslavya’nın dağılmasıyla Kosova’nın da bağımsızlık istemesi doğaldır. Kosova’nın


diğer Yugoslavya’dan bağımsızlık kazanan ülkelerden farkı ise, Kosova Yugoslavya’nın
bir yapıcı toplum unsuru olarak değil de özerk bölge olması bunu bağımsızlık sürecinde ne
zorluklar çektiğini gördük.

164
Telegrafi, “Berlini zyrtar: Kosova dhe Serbia rane dakord per zbatımın e marreveshjeve te arrıtura dhe
vazhdimin e dialogut”, 30.04.2019- https://telegrafi.com/berlini-zyrtar-kosova-dhe-serbia-rane-dakord-
per-zbatimin-e-marreveshjeve-te-arritura-dhe-vazhdimin-e-dialogut// (01.05.2019 tarihinde erişilmiştir).
67

SONUÇ

Yugoslavya’nın dağılmasıyla ortaya çıkan karmaşık devletler istikrarını ve


bağımsızlıklarını sürdürebilmek için hala Sırbistan hükümeti ile savaş diplomasisi
yapmaktalar. Bosna-Hersek ve Kosova’nın bağımsızlık mücadelesi bağımsızlık sonrası da
devam etmektedir. Bosna-Hersek’te Savaşta ve sonrasında yaşanan olaylar bu bölgede
yaşayan toplumların halen oturtturulmuş bir düzenine engeldir. Aliya İzzetbegoviç ve
beraberindeki heyet Sırbistan’ın katliamlarını durdurabilmek için Dayton antlaşmasını
imzalamak zorunda kalmıştır. Dayton antlaşmasının Bosna-Hersek için bir barış antlaşması
olmadığını, bu antlaşmanın daha fazla o zamanın şartlarıyla bir ateşkes olarak nitelemekte
fayda var.

Bosna-Hersek’in karışık hükümet yapısı bu hükümetin bağımsız çalışıp karar vermesini


imkânsız hale gelmiştir. Bununla anlamaktayız ki Dayton ile getirilen “Barış Antlaşması”
Bosna’nın hükümet yapısını felç emiştir. AB’nin savaşı durduramamasına rağmen
ABD’nin olaylara müdahale etmesi yeterli olmamıştır.

Kosova Cumhuriyeti ise Yugoslavya’dan ayrılan son özerk bölge olmasına rağmen Sırp
hükümetinin hala vazgeçilmez hedefleri arasında durmaktadır. Kosova bağımsızlığını
2008’de ilan etmesine rağmen şuan hala Sırbistan ile süren müzakereler Kosova ve
Sırbistan arasında herhangi bir uzlaşmaya varılamamıştır. Müzakerelerin başarısızlığı
Kosova’yı bir Dayton benzeri antlaşmaya götürebilir.

Sırbistan’ın siyasi savaşı Kosova’yı tam bir bağımsız devlet tanıması için Kosova
toprakları içerisinde Sırp Belediyeler Birliği ile özel bir statü kazanmaktır. Müzakerelerin
iki devlet arasında bir uzlaşmaya varamaması burada AB’nin gücünü yeterli olmadığını ve
bu müzakerelere son olarak da Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Taçi’nin müzakerelerde
ABD yok ise hiçbir anlaşmaya varılamayacağını belirtti.

Bosna-Hersek’i göz önüne almak gerekirse oradaki yaşanan krizlere AB’nin yeterli
olmadığını ve ABD’nin de olaylara intikal etmesi ile bir çözüme ulaşılabileceğini açıkça
görmekteyiz. Kosova ve Sırbistan ile devam edecek müzakereler bir uzlaşmaya
varılmayacak ise korkarım ki Kosova’yı bir “Dayton” beklemektedir.
68
69

KAYNAKLAR

Acar, Zeynep Selim. «NATO'nun Kosova'ya Müdahalesi ve "İnsani Müdahale"


Kavramında "Koruma Sorumluluğu"na Geçiş.» Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bilim
Dalı,Antalya., 2015.

Aljazeera. ALJAZEERA TURK. 30 01 2015. http://www.aljazeera.com.tr/haber/sirp-


subaylarin-cezalari-onandi (05 01, 2019 tarihinde erişilmiştir).

Alpkaya, Gökçen. Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi. Ankara: Turhan
Kitabevi, 2002.

Antlaşması, Kuzey Atlantik. North Atlantıc Treaty Organızatıon. 09 12 2008.


https://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_17120.htm?selectedLocale=tr (04
15, 2019 tarihinde erişilmiştir).

Bağbaşıoğlu, Arif. «NATO'nun Genişlemesi ve Balkanlar.» Yayınlanmamış Doktora Tezi,


Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı,
Ankara., 2011.

Bayıllıoğlu, Uğur. İnsani Müdahale Çıkmazından Çıkış Arayışı: Koruma Sorumluluğu


Libya ve Suriye Örnek(sizlik)leriyle. Ankara: Turhan Kitabevi, 2016.

Bora, Tanıl. Yeni Dünya Düzeni'nin Av Sahası BOSNA-HERSEK. İstanbul: İletişim


Yayınları, 2018.

Buxhovi, Jusuf. Kthesa Historike Lufta e Perendimit per Kosoven. Prishtine: Shtepia
Botuese Faik Konica, 2009.

Buja, Ramë. Çeshtja e Kosoves dhe Shkaterrimi i Jugoslavise. Prishtine: Universiteti AAB,
2007.

Bytyçi, Enver. Diplomacia Imponuese e NATO-s ne Kosove. Tiran: Instituti i Studimeve te


Europes Juglindore, 2012.

Çapar, Gökhan. «NATO'nun Kosova'ya Müdahalesinin Birleşmiş Milletler Kurucu


Andlaşması Açısından Analizi.» Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı,
İstanbul., 2006.

Çevikbaş, Ahmet. «Müttefik Güç Harekatı İnsani Müdahalelerin Bir İstisnası mıdır?
NATO'nun Kosova'ya Yönelik Harekatının Uluslararası Hukuk ve Askeri Bakış
Açılarından Değerlendirilmesi.» Savunma Bilimler Dergisi, 2011: Cilt 10, Sayı 2.

Chomsky, Noam. Batı'nın Yeni Standartları. İstanbul: Everest Yayınları, 2002.

Çakmak, Haydar. Uluslararası Krizler ve Türk Silah Kuvvetleri. Ankara: Platin Yayınları,
2004.

Coşkun, Münire. Bosna'da Savaş Yüreğimde Kan Gülleri. İstanbul: 3F Yayınları, 2007.
70

Dağcı, Gül Tuba. «Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci ve Aliya
İzzetbegoviç.» Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 2016:
https://dergipark.org.tr/download/issue-full-file/27310.

Davutoğlu, Ahmet. Strateji Derinlik-Türkiye'nin Uluslararası Konumu. İstanbul: Küre


Yayınları, 2016.

Dervişoğlu, Salim. «Balkanlar ve Türkiye.» BİLGESAM - Bilge Adamlar Kurulu Raporu,


2014: No:64.

Doğan, Mahmut. «Bosna-Hersek'in Avrupa Birliği Üyeliğinin Balkanların Güveliğine


Etkisi.» Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul., 2016.

Emiroğlu, Hüseyin. Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu (1989-2000). Ankara: Asil Yayın
Dağıtım, 2010.

Haliloviç, Cemile. Bosna-Hersek Devleti 1991-2011. Konya: Çizgi Kitabevi, 2012.

Ekinci, Mehmet Uğur. Bosna-Hersek Siyasetini Anlama Kılavuzu. İstanbul: Turkuvaz


Haberleşme ve Yayıncılık, 2016.

Emgili, Fahriye. «Bosna-Hersek Trajedisinde (1992-1995) Türk Birliği.» Güney-Doğu


Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2012: Sayı,21.

Emin, Nedim. Kosova Siyasetini Anlama Kılavuzu. İstanbul: Turkuvaz Haberleşme ve


Yayıncılık, 2016.

Emiroğlu, Hüseyin. Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu. Ankara: Orient Yayınları, 2006.

Güven, Muzaffer. «Akademik Perspektif.» ABD'nin Balkanlar Politikası. 27 Mayıs 2012.


http://akademikperspektif.com/2012/05/27/abdnin-balkanlar-politikasi-2/ (Mayıs
27, 2012 tarihinde erişilmiştir).

Holbrooke, Richard. Bir Savaşı Bitirmek. Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1999.

Hollanda'nın Srebrenitsa'da yaşananlarda rolü neydi? BBC NEWS Türkçe. 14 03 2017.


https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39266588 (04 24, 2019 tarihinde
erişilmiştir).

Hürriyet. Hürriyet Gazetesi. 05 12 2006. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/katliama-goz-


yuman-hollandali-askerlere-odul-5555839 (05 01, 2019 tarihinde erişilmiştir).

İlhan, Mehmet Suat. Bosna Hersek Vahşeti ve Dünya Kamuoyu. Ankara: Biz Bize Yayın
Eğitim, 2007.

Kenar, Nesrin. Bir Dönemin Perde Arkası Yugoslavya, Yugoslavya Sorununun Ulusal ve
Uluslararası Boyutu. Ankara: Palme Yayınları, 2005.

Lajmi.net. Lajmi.net gjıthmone ne kontakt. 04 07 2016. https://lajmi.net/bahtiri-kerkon-


sqarim-nga-zhbogar-per-parkun-e-paqes/ (05 01, 2019 tarihinde erişilmiştir).
71

Limaj: Nuk ka asgje te panjohur ne Platformen per Dialog. Telegrafi.com. 21 03 2019.


https://telegrafi.com/limaj-nuk-ka-asgje-te-panjohur-ne-platformen-per-dialog/ (04
24, 2019 tarihinde erişilmiştir).

Mahmuti, Bardhyl. Mashtrimi i Madh. Tetovë: Shtëpia Botuese Çabej, 2015.

Malcolm, Noel. Bosna. İstanbul: Om Yayınevi, 1999.

Morina, Die. Balkan Transitional Justice. 02 03 2017.


https://balkaninsight.com/2017/03/02/ura-e-mitrovic%C3%ABs-simbol-i-ndarjeve-
t%C3%AB-kosov%C3%ABs-03-01-2017/?lang=sq (04 24, 2019 tarihinde
erişilmiştir).

Mujezinoviç, Mirzet. «Avrupa Birliği'nin Batı Balkan Politikası Çerçevesinde Bosna


Hersek ile İlişkileri.» Uluslararası Hukuk ve politika, 2007: Cilt 3: Sayı 12.

Muslimoviç, Fikret. Düşünür ve Devlet Adamı Aliya İzzetbegoviç. Ankara: Hece Yayınları,
2017.

Özkermir Güner, Neslihan, ve Serdar ÇAGIRGA. İnsani Müdahalenin Hukuka Uygunluğu


Sornu. İzmir Barosu Dergisi, 2015.

Özpıçak, Sertaç. «Bosna Hersek Savaşı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Barışı Destekleme
Harekatındaki Rolü.» Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Celal Bayar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Manisa., 2008.

Pekyardımcı, Elif Burcu. İnsancıl Müdahale Kavramı ve Kosova Sorunu. Ankara: Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006.

Pulat, Tunç. «Bosna-Hersek'te Devlet İnşa Süreci: 1996-2013 Dayton Antlaşması


Sonrasında Bosna-Hersek.» Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atılım Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara., 2015.

Rakiq: Askush te mos e provoj ta rrenoj me force murin ne Mitrovice. Telegrafi.com. 16 01


2017. https://telegrafi.com/rakiq-askush-te-mos-provoj-ta-rrenoj-force-murin-ne-
mitrovice/ (04 26, 2019 tarihinde erişilmiştir).

Rrenohet muri, ngritet Asosacion. Telegrafi.com. 06 02 2017.


https://telegrafi.com/rrenohet-muri-ngritet-asociacioni/ (04 20, 2019 tarihinde
erişilmiştir).

Shehu, Bekim. Deutsche Welle. 08 03 2019.


https://www.dw.com/sq/vu%C3%A7i%C3%A7-platforma-e-prishtin%C3%ABs-
p%C3%ABr-dialog-me-beogradin-fund-i-dialogut/a-47830001 (04 24, 2019
tarihinde erişilmiştir).

Tahiri, Edita. The Rambouillet Conference Negatioting Process&Documents. Peje: Shtepia


Botuese Dukagjini, 2001.

Taksa per produktet e Serbise ngrihet ne 100 per qind. KOHAnet. 21 11 2018.
https://www.koha.net/arberi/130128/taksa-per-produktet-e-serbise-ngrihet-ne-100-
per-qind/ (04 24, 2019 tarihinde erişilmiştir).
72

Tangör, Burak. Avrupa Güvenlik Yönetişimi Bosna, Kosova ve Makedonya Krizleri.


Ankara: Seçkin Yayınları, 2009.

Taşyaran, Merve. «Bosna-Hersek İç Savaşı ve Uluslararası Örgütlerin Politikaları.»


Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Programı, İstanbul., 2017.

Tatar, Volkan. «Eski Balkanlar Yeni Sınırlar: Eski Yugoslavya'nın Dağılma Sürecinde
Türkiye-Bosna-Hersek İlişkileri.» Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 2017: Yıl,7, Sayı,2.

Tekin, Cemile. «Bosna-Hersek Kaynaklarına Göre Yugoslavya'nın Dağılmasından Sonra


Bosna Hersek Federasyonu'nun Kurulması.» Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bilim
Dalı, Konya., 2011.

Tezcan, Ercümant, İlhan ARAS, ve Altuğ GÜNAR. Avrupa Birliği'nin Doğu Avrupa ve
Batı Balkanlar Genişlemesi AB36 Mümkün Mü? İstanbul: Sentez Yayıncılık, 2015.

Türkan, Hüseyin. Yirminci Yüzyılda BM Güvenlik Konseyi Daimi Temsilcisi 5 Devletin


İşlediği Soykırım ve Katliamlar. Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi. UHİM,
2014.

Türkeş, Mustafa, RÜMA, Sadan İnan, ve AKŞİT, Sait. Kriz Sarmalarında Bosna-
Hersek:"Devlet Krizi". İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika
Forumu Araştırma Raporu, 2012.

Ülker, İrfan Kaya. Yugoslavya Neden Parçalandı. İstanbul: Umuttepe Yayınları, 2016.

Ümmühan, Özkan. «Balkanlarda Gelecek Tasavvuru Kültür, Siyaset, Örgütlenme ve


İşbirliği Alanları.» İHH Araştırma Yayınları Birimi Mavi Ofset, 2008: 1.Baskı.

Uygun, Oktay. «Bosna-Hersek: İç Savaştan Konsensüs Demokrasisine.» Mülkiyeliler


Birliği tarafından, 21 Aralık 1996'da Ankara'da düzenlenen "Bosna'da Demokrasi
ve İnsan Haklan Sorunlan" konulu toplantıda sunulan tebliğin gözden geçirilmiş
metni, İstanbul, 1998.

Uysal, Gökşen. «1999'dan Günümüze Kadar Geçen Süreçte Kosova.» Yayınlanmamış


Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü uluslararası
İlişkiler Anabilim Dalı, Ankara., 2011.

Vatansever, Muzaffer. «Zamanın Unuturamadığı Dram: Srebrenitsa.» Usak Analiz


Uluslararası Araştırmalar Analiz No.10 (Usak Analiz Uluslararası Araştırmalar
Analiz No.10), 2011.

Yapıcı, Merve İrem. «Bosna Hersek'te Gerçekleştirilen Askeri Müdahalenin Uluslararası


Hukuktaki Yeri.» Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No:8 (Uluslararası Hukuk
ve Politika, Cilt 2, No:8), 2007: 1-24.

Yılmaz, Murat. Kosova Bağımsızlık Yolunda. İstanbul: İlke Yayıncılık, 2005.


73

Yürür, Pınar. «Geçmişten Günümüze Kosova Sorunu.» Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı,
Ankara., 1999.
74
75

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler

Soyadı, adı : KAZAZI, Muaz

Uyruğu : Kosovalı

Doğum tarihi ve yeri : 04.03.1995, Gilan, Kosova

Telefon : +383 (49) 288 04 03

e-mail : muaz.kazaz@gmail.com

Eğitim

Derece Eğitim Birimi Mezuniyet Tarihi

Yüksek lisans Gazi Üniversitesi/Uluslararası İlişkiler 2019

Lisans Universiteti AAB/ Shkenca Politike dhe Diplomaci 2016

Lise Gimnazi Zenel Hajdini/Shkenca Natyror 2013

Yabancı Dil

Türkçe, Arnavutça, İngilizçe

Yayınlar

Kazazi, M. (2019). “NATO’nun Balkanlar Üzerindeki Rolü” Akademik Bakış Uluslararası


Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, KIRGIZİSTAN, 2019, Sayı:74, 68-89.

Hobiler

Masa Tenisi, Kitap Okumak, Balık Tutmak, Spor Yapmak, Seyahat Etmek
GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR...
MUAZ KAZAZI
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI


YÜKSEK 1990 SONRASI BOSNA VE KOSOVA'DAKİ
OLAYLARDA ABD, AB VE TÜRKİYE'NİN POLİTİKALARI
LİSANS
TEZİ MUAZ KAZAZI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI


KASIM 2019

KASIM 2019

You might also like