Professional Documents
Culture Documents
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
SOSYOLOJİ BİLİM DALI
Cevahir KAKALİÇOĞLU
İstanbul-2019
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
SOSYOLOJİ BİLİM DALI
Cevahir KAKALİÇOĞLU
Tez Danışmanı
Dr. Öğr. Üyesi Melih Çoban
İstanbul-2019
ÖZET
Bu araştırma, geleneksel dönemden modern döneme geçerken toplumsal rollerde meydana
gelen değişim bağlamında erkeği ele almıştır. Erkeği babalık rolü kapsamında incelerken, bu rol
dahilinde yaşanan babalık deneyimlerini anlamayı ve açıklamayı amaç edinmiştir. Toplumsal
cinsiyet alanında yaşanan değişimlerin aile içi rollere de yansıdığı gerçeği üzerinden, bir ebeveyn
olarak babaların babalık tecrübeleri ve babalık algıları incelenmiştir.
Çalışma derinlemesine mülakat yöntemi aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla yarı
yapılandırılmış soru formu oluşturulmuştur. İstanbul ili sınırlarından seçilen 18 babayla yüzyüze
derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Babalar 2-20 yaş arası çocuğa/çocuklara sahip olan,
yüksek öğretim seviyesinde alt orta sınıf sosyo ekonomik sınıftan olan erkekler arasından
seçilmiştir.
Yapılan görüşmelerde babalar tüm babalık deneyimlerini detaylı biçimde paylaşmışlardır.
Aynı zamanda babalık algılarını ve sergiledikleri babalık rolüne dair düşüncelerini de
belirtmişlerdir.
Mülakatlar neticesinde elde edilen bulgular tematik analize tabii tutularak yorumlanmıştır.
Böylece değişen toplumsal roller bağlamında bugünün babalarının neler yaşadığı, geçmişten
bügüne babalık rolünde neler değiştiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Erkekliğin babalık rolü içinde
nasıl bir yorum kazandığı da ortaya çıkarılarak araştırmanın erkeklik çalışmalarına katkı sunması
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Babalık, Erkeklik, Aile, Yeni Babalık, Ataerki
i
ABSRTACT
This study deals with men in the context of the change in social roles as they move from
traditional to modern. While examining the man in the role of paternity, it aims to understand and
explain the experiences of paternity in this role. Fathers' experiences and paternity perceptions as
a parent were examined through the fact that changes in gender were also reflected in the family
roles.
The study was conducted through an in-depth interview method. For this purpose, a semi-
structured questionnaire was created. In-depth interviews were conducted face-to-face with 18
fathers selected from the borders of Istanbul. Fathers were selected from men of lower middle class
socioeconomic class at higher education level with children / children aged 2-20 years.
During the interviews, fathers shared their paternity experiences in detail. They also
expressed their perceptions of paternity and their thoughts on the role of paternity.
The findings of the interviews were interpreted by subjecting thematic analysis. Thus, in
the context of changing social roles, it is tried to understand what the fathers of today have
experienced and what has changed in the role of fatherhood from past to present. The aim of the
study is to contribute to the masculinity studies by revealing the interpretation of masculinity in
the role of paternity.
ii
TEŞEKKÜR
Bu çalışmanın gerçekleşmesine katkı sağlayan, aşağıda adı geçen kişilere içtenlikle
teşekkür ederim.
Her zaman yanımda olan ve hayallerime ulaşmam için çaba gösteren aileme, tez süresince
girdiğim tüm stres dolu anları üzerimden atmam için elinden geleni yapan ve zor zamanlarda nefes
almama yardımcı olarak beni motive eden arkadaşlarıma, özellikle de yüksek lisans sürecinin her
aşamasını beraber geçirdiğim yol arkadaşım Cennet ERDOĞAN’a ve hayatımın son altı ayında
her zaman yanımda olan, en ihtiyaç duyduğum anda yardımıma koşan Zafer UZUN’a teşekkür
ediyorum.
Tezimin her aşamasında bilgi ve deneyimiyle bana rehber olarak her zaman yanımda olan,
tez dışı konularda da hiçbir zaman yardımlarını esirgemeyerek bana kendisini ailesinden biri gibi
hissettiren sevgili hocam Prof. İnci USER’e, yüksek lisans sürecinde derslerini ilgiyle takip ettiğim
ve kendisinden çok şey öğrendiğim, fakültede odasının kapısı öğrencilerine her daim açık olan,
içten bir biçimde benden desteğini esirgemeyen değerli tez danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Melih
ÇOBAN’a teşekkür ederim.
Onlar olmadan bu süreç çok daha zorlu ve başarısız geçerdi. Varlıklarına duyduğum şükranı
bir kez daha belirtmek isterim.
Cevahir KAKALİÇOĞLU
İstanbul
24.06.2019
iii
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
ÖZET ..............................................................................................................................................i
ABSTRACT ................................................................................................................................. ii
GİRİŞ ........................................................................................................................................ 1
iv
2. MATERYAL VE METOT.....................................................................................................29
3. BULGULAR ...........................................................................................................................33
4. TARTIŞMA ............................................................................................................................57
5. SONUÇ VE ÖNERİLER........................................................................................................73
KAYNAKLAR ............................................................................................................................80
EKLER ........................................................................................................................................87
v
GİRİŞ
Aile kurumu gerek toplumsal açıdan gerekse çocukların kişiliklerini geliştirmeleri
bakımından oldukça önemli bir yapı taşı vazifesi görmektedir. Çağdaş psikoloji kuramlarının öne
sürdükleri üzere kişiliğin gelişmesi kalıtsal faktörler kadar dış ortamla kurulan ilişkilere de
bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında aile, hem çocuğa kalıtsal özelliklerini aktaran hem de çocukla en
yakın ilişki halinde olarak onu sosyalleştiren biyo-sosyolojik ajan olarak tanımlanabilir.
Dolayısıyla aile, çocuğun kişilik gelişiminde ve hayata hazırlanmasında birincil konumda yer
almaktadır.
En yalın haliyle anne, baba ve çocuklar üzerinden tanımlamalara gidilen ailede tüm fertler
birbiriyle ilişki içerisindedir ve bu ilişki ağlarının her biri ayrı öneme sahiptir. Ne var ki aileye dair
yürütülen çalışmalar özellikle anne-çocuk ilişkisi üzerine yoğunlaşmış, baba-çocuk ilişkisi uzunca
bir süre ele alınmamıştır (Coltrane, 1998:1070).
Baba ve çocuk arasında kurulmaya başlanan, eskiye nazaran daha yakın ilişkiye rağmen bu alanda
hala yeterli çalışmanın olmadığı farkedilmektedir. Erkeklerin üstlendikleri ebeveyn rollerinin ve
yaşadıkları babalık deneyimlerinin daha yeterli ölçüde ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu
çalışma literatürde eksikliği hissedilen baba-çocuk ilişkisini merkeze almış, babalık deneyimleri
üzerinden baba-çocuk ilişkisini anlamayı hedeflemiştir.
Annelik ve babalık toplumsal normlar tarafından şekillendirilen ebeveynlik biçimleridir.
Tarihsel süreç boyunca farklı birçok biçimde karşımıza çıkan annelik ve babalık türleri vardır. Her
dönemin kendi doğası itibariyle yaşanan bu değişimlere toplumsal cinsiyet algısının yol açtığını
söylemek de mümkündür. Çünkü anne ve baba olmak, temelde kadın ve erkek olma hali üzerinden
şekillenmektedir. Babadan beklenen bir takım görev ve sorumluluklar erkek olmasından
kaynaklanan görev ve sorumluluklardır. Bu nedenle toplumun kadın ve erkekte görmeyi beklediği
davranış biçimleri üzerinden şekillenen ebeveynlik halleri ve algıları söz konusudur.
Geçmişten bugüne devam eden süreçte toplumsal cinsiyet rollerinde çeşitli değişiklikler
yaşanmıştır. Kadına ve erkeğe atfedilen bu rollerdeki değişim, özellikle kadının toplumsal hayata
daha yoğun katılması ve erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip biçimde iş hayatında aktif yer
alması ebeveynlik rollerini de etkilemiştir. Yaygınlaşan kapitalist düzen gelişmekte olan ülkelerin
1
sosyal yapılarında değişimler meydana getirerek, kadın istihdamında da artış yaşanmasını
sağlamıştır. Bu durum aile olgusunu, alışageldiğimiz geleneksel yapıdan uzaklaştırmış, sosyal bir
kurum olan ailenin iktisat, antropoloji ve sosyoloji gibi çeşitli disiplinlerce ele alınmasını gerekli
kılmıştır. Ailede meydana gelen ve kadının ev dışında uzun süreler bulunmasını gerektiren bu gibi
değişimler sonucunda, kimi ailelerde evinde çocuğunun bakımıyla meşgul kadın figürünün yerini
çocuk bakımını –diğer seçenekler yanında- eşiyle paylaşan kadın figürü almıştır., Bu gelişme
erkekleri baba olarak çocuklarının bakımında daha aktif rol üstlenmeye itmiştir. (Ekşi, 1990:160).
Özellikle son yıllarda daha yoğun biçimde gözlemlenmeye başlayan baba-çocuk
ilişkisindeki gelişmelerin birçok faktöre bağlı olduğu belirtilmiştir. Bunlar babanın yaşı, eğitim
durumu, psikolojik durumu, annenin ev içerisindeki konumu ve tutumları, babanın kendi babasıyla
olan ilişkisi, babanın üstlendiği ebeveyn rolüne dair düşüncesi, çocuğunun yaşı ve cinsiyeti olarak
sıralanabilir (Kuzucu, 2011:83). Bu çalışmada baba-çocuk ilişkisini etkileyen faktörler, özellikle
babanın yüklendiği toplumsal cinsiyet rolü üzerinden kavranmaya ve aktarılmaya çalışılmıştır.
Toplumsal cinsiyet normlarının erkeklerin babalık rollerini şekillnediren önemli bir unsur olduğu
kabulü üzerinden, babaların babalık algılarına ve babalık deneyimlerine ayrıntılı olarak
değinilmiştir.
Bu nedenle babalık deneyimleri toplumsal cinsiyet ve erkeklik çalışmaları bağlamında ele
alınmalıdır. Çünkü günümüzde karşımıza çıkan yeni babalık modelleri değişen toplumsal cinsiyet
kalıplarının da bir tezahürüdür. Cinsiyet kavramı, biyolojik ve fiziksel özelliklere vurgu yapmakla
birlikte toplumsal ve sosyo-kültürel anlamlara sahiptir ve kadın ve erkek denildiğinde aklımıza
gelenlerin önemli bir kısmı bu toplumsal anlamların oluşturduğu değerlere ilişkindir (Dökmen,
2012:11).
Modernleşme ve küreselleşme sonucu toplumsal yapıda meydana gelen değişimler kadın
ve erkek kimliklerine dair kodları etkilemiştir. Toplumsal cinsiyet rolleri açısından kadın kadar
erkek de değişim geçirmiştir. Ancak uzunca bir süre toplumsal cinsiyet temelli çalışmaların esas
konusu kadın olmuştur. Ancak artık yeni toplumu anlamada ve toplumsal cinsiyet rollerini daha
sağlıklı biçimde yorumlamada erkek faktörünün de önemli olduğu farkedilmiş, çalışmalar bu yöne
doğru evrilmiştir. Bu bağlamda erkeklik çalışmalarının üstlendiği rol, erkeklik olgusunun
toplumsal hayat içinde inşa ediliş biçimlerinin bugünün kuşağı tarafından nasıl içselleştirildiği,
kadınların bu içselleştirmede ne tür bir rol oynadığı, erkeklerin değişen toplumsal roller karşısında
2
ne gibi bir tutum sergiledikleri gibi konulara açıklık getirmeye çalışmaktır (Zeybekoğlu, 2013:2-
3).
Erkeklik inşasının türlü aşamaları vardır. Erkekliğin yaşandığı alanlardan biri olan
babalığı anlamak için erkekliğe dair geçilen bu aşamalara da aşina olmak gerekmektedir. Ancak
bu aşamalardan da önce erkekliğin farklı açıklamalarına bakmak önemlidir. R. Connell, kitabında
(1998) her yerde bulunan tek bir erkeklik biçimi olmadığını söylemektedir. Connell bu nedenle
“erkeklik”(masculinity) değil “erkeklikler” (masculinities) den bahsedilmesinin gerektiğinin
altını çizmektedir. Çünkü her farklı kültür ve her farklı tarihsel dönem, farklı toplumsal cinsiyet
inşalarına yol açmaktadır. Herhangi bir toplumun geçmişinde hakim olan egemen erkeklik algısı
bugün gelinen toplumsal yapı itibariyle farklı bir ifade kazanabilmektedir. Aynı biçimde bugünün
erkeklik algısı da yarın varlığını sürdürmeyebilir. Bu bağlamda erkeklikle paralel biçimde babalık
algısı ve babalığın yaşanma biçimleri de tarihsel süreç içerisinde değişiklik göstermiştir ve
gösterecektir.
Bu niteliksel çalışma geleneksel dönemden bugüne gelindiğinde babalık rolünde nelerin
değişip değişmediğini anlamayı amaçlamaktadır. Daha geleneksel tutumların yaygın olduğu
dönemden bugünlere gelindiğinde babalık rolünde herhangi bir değişim yaşanmışsa bunların neler
olduğu kavranmaya çalışılmıştır. Değişen toplumsal cinsiyet normları etrafında modern dönemde
yaşanan babalık biçimleri ele alıp incelenmiştir. Bunu yaparken derinlemesine mülakat yöntemi
kullanılmıştır. Çalışmanın verileri İstanbul’da yaşayan ve 2-20 yaş arası çocukları olan 18 babayla
yüz yüze yapılan mülakatlar neticesinde elde edilmiştir. Örneklem seçilirken üniversite mezunu,
orta sınıf ve üst-orta sınıf sosyo-ekonomik gruptan babaların dahil edilmesine karar verilmiş
Babaların farklı meslek gruplarından ve birbirlerinden bağımsız kişiler olmalarına dikkat
edilmiştir.
Nitel araştırmada amaç genellenebilir bulgulara ulaşmak olmadığından genellemeler
yapmamaya dikkat edilmiş, daha derin ve nitelikli bulgular elde etmeye önem verilmiştir. Nitel
araştırmadaki temel gaye araştırılan konuyla alakalı olarak betimleyici ve gerçekçi bir durum
ortaya koyabilmek olduğundan toplanan verilerin detaylı ve derinlemesine olmasına, araştırmanın
alanına giren bireylerin görüş ve deneyimlerini olabildiğince doğrudan sunması dikkat edilmiştir.
Çalışma neticesinde elde edilen bulgular, geleneksel usullerin yaygın olduğu dönemden
bugüne gelindiğinde babalık rolünde pek çok değişimin yaşandığı yönündedir. Babalar anlatıları
içinde kendi babalarıyla olan ilişkilerine ve genel gözlemlerine de değinerek bu çıkarımın
3
yapılmasını sağlayan ifadeler de bulunmuşlardır. Bu çalışma modern dönemde yaşanan yeni
babalık halleri olduğuna dair bulgular sunan bir niteliğe sahiptir.
4
1.GENEL BİLGİLER
1.1.Ailenin Tanımı
İnsanın duygusal ve fiziksel gelişimini tamamlamasında, kişiliğini geliştirmesinde en
geniş olanakları sağlayan aile, geçmişten itibaren toplumun temelini oluşturan en küçük birim
olarak kabul edilmiştir. Ailenin temel bireyleri bir kadın bir erkek ve çocuk(lar) olarak kabul
edilse de ailenin evrensel bir tanımını yapmak oldukça zordur. Zaten anne, baba ve çocuklardan
oluşan bu tanım da ailenin bir türü olan “çekirdek aile”yi temsil etmektedir (Aktaş, 2015:428).
Aileye dair tanımlar dönemsel, toplumsal ve kültürel olarak değişken anlamlar
taşıyabilmektedir. Aile, toplumsal bir yapı olarak dinamik özellikler taşımakta, bu da onu
standart bir tanım üzerinden anlamayı zorlaştırmaktadır (Öztan, 2004:375). Bu nedenle evrensel
ve mutlak bir tanım yapmak oldukça zordur. Ama bununla birlikte aile kavramını anlamak
adına, yapılan bir kaç tanımlamaya bakmak faydalı olacaktır.
Sosyolojinin önemli isimlerinden biri olan Giddens’a göre aile, akrabalık bağları ile
birbirine doğrudan bağlı olan, yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunun olduğu
insanlar topluluğudur (Giddens, 2008:246-247). Kandiyoti’ye göreyse fizyolojik ihtiyaçların
giderildiği ve neslin devamının sağlanmasına katkı sunan toplumsal yapıdır (1984:16-17).
Ailenin, bu tanımların da dışında kalan çeşitli birçok özelliği ve misyonu vardır. Toplumsal
düzen içerisinde ciddi sorumluluklar üstlenmiş olan ailenin temel işlevlerinden biri de kendini
yeniden üretmesidir. Bu yeniden üretim, üreme, çoğalma yoluyla olmaktadır. Böylelikle
bireylerden meydana gelen toplum varlığını devam ettirebilmektedir. Ancak günümüze
geldiğimizde bu temel işlevin tehlike altında olduğu söylenebilir. Dünya genelinde hem
evlenme oranlarında hem de üreme oranlarında bir düşüş yaşanmaktadır. Pek çok sebepten
ötürü çiftler çocuk sahibi olmayı istemeyebilmektedir. Bununla birlikte boşanmalarda da artış
yaşanmakta, yalnız başına yaşayan insan miktarı giderek yükselmektedir (Özdemir, 2007:192-
193).
Diğer canlılardan farklı olarak insan, dünyaya geldikten sonra, gelişimi ve varlığının
devamı için, uzunca bir süre ailenin varlığına ve desteğine ihtiyaç duyar. Korunma, barınma,
güven duyma, beslenme gibi fiziksel, biyolojik ve psikolojik pek çok temel ihtiyacın giderildiği
birim olan aile bu bakımdan hayli önemlidir. Kişi, ailesinin varlığından duyduğu güven duygusu
ile kendi kişisel gelişimini sağlıklı biçimde tamamlama şansı bulur. Aynı mekanı paylaştığı aile
5
üyeleriyle birlikte aidiyet hissi geliştirmeyi öğrenir. Birey olmaya dair ilk adımlarını aile içinde
atar ve ilk olarak ailesi içinde sosyalleşir. Aile dediğimiz yapı barındırdığı tüm bu unsurlar
aracılığıyla insan yaşamında temel bir öneme sahiptir. Aynı zamanda aile, toplumsal bir yapı
olma özelliğiyle kültürel değerlerin aktarımını sağlar. Kuşaklararası bir geçiş sayesinde inanç,
gelenek, ahlak gibi alanlarda devamlılık sağlanmış olur. Tüm bunlar göz önünde
bulundurulduğunda ailenin başlıca görevlerinin eğitimsel, kültürel, toplumsal, ekonomik,
biyolojik ve psikolojik olduğu söylenebilir (Ünal, 2013:590).
Modern dönem diyebileceğimiz Cumhuriyet sonrası süreç aile yapısına dair kodlarda
yenilikler ortaya koymuştur. Cumhuriyetle birlikte toplumsal yapıda meydana gelen gerek politik
gerekse ekonomik yenilikler de ailenin geleneksel çehresini değiştirmiştir. Bu süreçte geçmişten
beri süregelen geniş aile tipinden çekirdek aileye doğru kademeli bir geçiş başlamıştır.
Cumhuriyet sonrası ailede meydana gelen bu kademeli değişimler temelde iki ana zaman dilimine
işaret etmektedir: 1950’ye kadar olan dönem ve sonrası. 1950’ye kadar olan dönem genel olarak
laikliğin yerleşmesi için uğraşılan bir dönemdi. Devrim yasalarının halkla uzlaşı halinde
uygulanmaya çalışıldığı bir adaptasyon süreciydi. Bu dönemde halkın çoğu hala kırsalda yaşamını
sürdürmekte ve toplumda yoğunluklu olarak geleneksel geniş aile tipine rastlanmaktaydı. Bu
dönemde çağdaş toplumlardaki aile yapısı model alınmış, bu bağlamda kadına verilen önem
arttırılmış, eğitim desteklenmiş, ailede mevcut bulunan geleneksel öğeler yavaş yavaş
terkedilmeye başlanmıştır. Çağdaş bir toplumun ancak çağdaş ailelerden meydana gelebileceği
düşüncesiyle hareket edilmiş ve böylece 1950’lere gelinmiştir (Tezcan, 2006:1).
Baba soyuna ve erkek egemenliğine dayanan, birden fazla kuşağın aynı evi paylaşabildiği,
sosyal, ekonomik ve kültürel iş birliğinin hakim olduğu geleneksel geniş aile düzeni
endüstrileşmeyle birlikte yerini “çekirdek aile”ye bırakmıştır (Eyce, 2000:230). Çekirdek aile,
karı, koca ve evli olmayan çocuklardan meydana gelmiş birime denmektedir. Çekirdek aile,
üyelerinin sayısı bakımından sınırlı ve büyük aile nüfusuna oranla çok küçük bir sosyal yapı
özelliği taşımaktadır (Gökçe, 1976:63).
İçine girdiğimiz modernleşme süreciyle birlikte ailede meydana gelen bu gibi değişimler
toplumsal yapıda da başkalaşmalara yol açmaktadır. Ailenin, sosyal yapıyı meydana getiren
önemli bir unsur olması onda yaşanan değişimleri de aynı ölçüde önemli hale getirmektedir. Bu
değişimler kapsamında gözlenen temel nokta anne ve babaya dair gözükmektedir. Aileyi
oluşturan iki önemli faktör olan anne ve babaya dair rollerde farklılaşmalar meydana gelmiştir.
6
Aileye dair dünya üzerinde yürütülen çalışmalarda benzer sonuçları ortaya koymaktadır.
Örneğin 2005’te Nepal’de yapılan araştırmanın sonucuna göre (T. Yabiku, 2005:339-351), aile
sosyal yapıdan etkilenen bir kurum olarak tespit edilmiştir. Hane içinde otorite sağlama
metotlarının ve otorite unsurunun değişimi gözlemlenmiştir. Ayrıca evlenme yaşının
yükselmesi, boşanmaların ve tek ebeveynli ailelerin artması, çekirdek ailenin yaygınlaşması
göze çarpan noktalar olmuştur. Aynı şekilde Amerikan aile yapısını araştıran bir başka
çalışmaya göre (La Rossa, 1988:451-452; C.Glick, 1989:128), benzer sonuçlara ulaşılmış ve
aile içi rollerin değişiminin ardından “yeni babalık” kavramı geliştirilmiştir.
7
görev ve sorumluluklarda kadın ve erkeğe ait alanlar toplumsal cinsiyet rolleri etrafında
belirlenmiştir. Genel bir çerçeveden bakıldığında ailede kadının üstlendiği roller anlamsal,
babanın üstlendikleri ise araçsal kabul edilebilir. Anne ev işleri ve çocuğun bakımı kadar ailenin
duygusal yaşamını da düzenler. Bu bakımdan aileyi manen ayakta tutan önemli bir unsur haline
gelmiş olur. Baba, ev dışındaki fiziki belli sorumlulukları üstlenerek ailenin maddi ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışır (Zeybekoğlu vd., 2011:25-34).
Birçok canlının aksine insanlar dünyaya gelişleriyle birlikte yaşamlarını idame
ettirebilmek için dışarıdan bir desteğe ihtiyaç duyarlar. Kendi, başlarına hayatta kalabilmeleri,
yaşamlarını devam ettirebilecek kodları öğrenebilmeleri en başta aile vasıtasıyla
gerçekleşmektedir. Böylece aile kurumuna bir bağlılık ve bağımlılık meydana gelmektedir. Bu
bağımlılık, ailenin varlığını güçlü bir gerekçe üzerinde devam ettirmesini sağlamakta, bu
devamlılık da aile içi roller bağlamında mümkün olmaktadır (Aluş, 2016:88).
Aile içi roller dönemden döneme, kültürden kültüre farklı şekillere bürünebilmektedir.
Türk aile yapısında ortaya çıkan değişim ve dönüşümler, 1950’li yıllarda baş gösteren yoğun
göç ve kentleşmeyle yakından ilişkilidir. Yılların Bu dönemle birlikte alışılageldik aile
yapısında pek çok kırılma meydana gelmiştir. Bahsi geçen dönemde ortaya çıkan göç ve
akabindeki gecekondulaşma olgusu kente göç etmiş ailelerin uyum problemi yaşamalarına yol
açmıştır. Hızlı bir biçimde yeni bir düzen içerisine giren bireyler pek çok alanda olduğu gibi
aile içi üstlendikleri roller kapsamında da değişim geçirmişlerdir. Kadın erkek rollerindeki
farklılaşmalar, ebeveyn rollerine de yansımıştır. Aile üyeleri arasındaki ilişkilerin biçimi ve
kapsamı geçmişten gelen geleneksel kalıpların reddedilip, yeni düzenin gereklilikleri ve
hedefleri doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır (Aktaş, 2015:430).
Günümüz dünyası açısından bakılacak olursa modern çekirdek aile olarak karşımıza
çıkan yaşam formunun işlev ve görevleri toplumsal bakımdan önem kazanmaktadır. Geçmişteki
hakim aile yapısı olan geleneksel geniş aile düzeninden çekirdek aile formuna geçerken rol ve
statülerde çeşitli başkalaşımlar yaşanmıştır. Çekirdek ailede baba statüsel olarak gerek evde
gerek işteki gücünü eskisi kadar sürdürememektedir. Anneye baktığımızdaysa ev içi ve ev dışı
vazifeler yüklenerek daha kompleks bir sorumluluklar sarmalının içine girmiştir. Yani bu yeni
düzende anne eskiye oranla daha fonksiyonel bir konuma geçiş yapmıştır. Aileye daha bağımlı
olan çocuklarda ise durum, bu bağımlılığım kısmi de olsa azalması şeklinde gerçekleşmiştir.
Çocukların eğitimlerinde ve yetiştirilmelerinde etkili olan ebeveynlerinin yerini bakıcılar, kreş-
8
ana okulları ve okullar almaya başlamıştır. Geleneksel dönemde üretici bir güç olarak da
görülen çocuklar, artık bu dönemde bu özelliklerini kaybetmişlerdir (Aluş, 2016:92).
9
1.2. Erkeklik
“Erkeklik” kavramı toplumsal yapıların belirlediği ve eril olana biçilen rollerin
öğrenmeyle kazanılmasının karşılığıdır (Demez, 2005:144). Aynı zamanda erkeklik, erkeklerin
kültürel ve teknolojik gelişim içerisinde kurdukları hiyerarşik düzenin ve buna bağlı kültürel,
ideolojik, dinsel ve siyasal olguların devamını sağlamak için oluşturdukları bir biçimlenmedir.
“Erkek” olmak, “kadınlık” içerisinde tanımlanan her türlü gerçekliğin, duygunun, davranışın
tamamen dışında düşünülüp, kadınsı olarak tanımlanan hiçbir harekete ve özelliğe hoşgörü
göstermemek ve izin verilmemek olarak algılanır (Demren, 2001:36). İşte tam da bu bağlamda
kadın ve erkeğin toplumsal konumunu ortaya koyan unsur kadının veya erkeğin biyolojik
özellikleri değil, toplumsal değerler bağlamında üstlendikleri toplumsal rolleridir.
Kadın ve erkek olmaya dair haller sadece biyolojik açıdan anlamlı değildir. Cinsler için
kodlanmış belli roller bağlamında meydana gelen toplumsal cinsiyet gerçekliği söz konusudur.
Bu alan toplumsal ilişkiler açısından da oldukça önemli bir noktaya işaret ettiği için biyolojik
cinsiyet kadar ciddiye alınmaktadır. Toplumsal cinsiyet açısından bireyler biyolojik
kimliklerinin ötesinde birer sosyo-kültürel kimliğe de sahip olmuş olurlar. Toplumsal cinsiyet
çalışmalarıyla edinilen bu kimlikler üzerinden cinsler arasında dengenin sağlanması hedef
alınmaktadır. Toplumsal cinsiyet alanı yakın zamana kadar kadın sorunlarına ve kadın
kimliğinin taşıdığı anlamlara yoğunlaşmışken bugün artık bu durum değişmiştir. Kadına dair
alanın tek başına ele alınmasının toplumsal açıdan yeterli ve sağlıklı olmadığı farkedilmiş,
konunun erkek kimliğiyle de beraber incelenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır (Avşar,
2017:231). Modernleşme, toplumsal yapı ve kurumların değişmesine yol açarak
küreselleşmeyle birlikte hızlı bir dönüşüm sürecine girilmiştir. Geleneksel dönemde önemli
olan ve kati surette esas alınan gelenek, görenek, din gibi faktörlerin yerini rasyonel aklın
almasıyla birlikte eski görüş ve düşünceler zaman içerisinde terkedilmeye başlanmıştır.
Sanayileşmenin ilerlemesi, teknolojik yenilikler, enformasyonun hızla yayılması gibi
faktörlerle toplumsal alandaki özgürlük alanı da genişlemiş, insanların yaşam biçimleri de bu
ölçüde farklılaşmaya başlamıştır. Bu farklılaşma kadın ve erkek bireylerin o güne kadar
süregelen rollerinde de değişimler yaşamalarına yol açmıştır. Özellikle geniş aileden çekirdek
aileye geçiş, kadının çalışma hayatında yer almaya başlaması, evin geçimini sağlayan tek
kişinin erkek olmaktan çıkması, erkeğin sahası kabul edilen pek çok kamusal alanda kadının
boy göstermesi geleneksel ataerkil yapının çözülmesini sağlamıştır. Böyle olunca cinsiyet
10
rolleri yeniden yorumlanmaya başlanmış, kadın kadar erkeğe dair roller de yeniden tartışmaya
açılmıştır (Zeybekoğlu, 2010:9).
11
daha suni olarak algılanabilmektedir. Önemli olan ise bu rollerin kişiler tarafından nasıl
yorumlandığıdır. Çünkü babaların kendi babalık rolünü ortaya çıkarabilmesi şahsi bir durumdur
ve kişisel de bir çabanın ürünüdür (Özkan, 2016:192).
Babalık rolünün oluşumuna katkı sunan en etkili faktör içinde yaşanılan toplumsal
yapıdır. Her toplumun kendi değerleri çerçevesinde tarih boyu belli değişimlere uğratarak
taşımayı sürdürdüğü belli rol algıları vardır. Bu algılar aile yapısını, aile içi rolleri, anne ve
baba olma biçimlerini şekillendirir, yönlendirir. Bu bağlamda babadan ve babalıktan beklenen
belli görevler ve davranış biçimleri bulunmaktadır. Zeybekoğlu “…annenin, babanın ve
çocuğun rolleri, belirli bir toplumun egemen değerlerine ve gereksinimlerine göre
belirlenmektedir.” diyerek toplumsallığın önemine gereken vurguyu net bir biçimde yapmıştır.
Bu roller ve içinde yaşadığımız geleneksel düzen çağa uyumlu şekilde gelişim gösterse de
ataerkil toplum yapısı tam anlamıyla yok olmamakta, ama modern dönemin etkisi ile tekrardan
inşa edilmektedir. Bu inşa süreci babalık ve erkeklik alanına dair yapılan çalışmalara da yeni
bir boyut kazandırmaktadır. Roller yeniden ele alınmakta, topluma eklemlenen yeni değerler,
gereklilikler bağlamında yeniden tanımlanmaktadır. Bu da artık günümüzde “yeni babalık”
kavramını konuşamızı sağlamaktadır (Zeybekoğlu, 2013:301).
Çocukta kişilik, zeka ve cinsiyet gelişimi gibi pek çok önemli konu baba-çocuk
ilişkisine dayanmaktadır ve bu ilişkinin “nasıl”lığından son derece etkilenmektedir. Sağlıklı bir
baba-çocuk ilişkisi bu alanlardaki gelişime olumlu katkı yapacaktır. Bunun dışında okul başarısı
bile yine baba-çocuk ilişkisinden etkilenebilmekte, doğru ilişki biçimleri daha başarılı çocukları
beraberinde getirmektedir. Tüm bu bilgiler babanın aile içindeki yeri ve öneminin altını çizmek
adına mühimdir. Bu sebeple annelik kadar babalık alanına yönelik yapılan çalışmalar
günümüzde hız kazanmıştır. Kadının toplumsal konumunun değişmiş olması ve toplumsal
cinsiyet rol ayrımlarının kalkması ebeveyn rollerini de etkileyerek babalık kavramını da bu
bağlamda dönüştürmüştür (Zeybekoğlu, 2013:318).
12
ataerkillik, aile içi ilişki ve rolleri de oldukça etkilemekte, ebeveynlerin çocuklarla kurdukları
ilişki biçimlerine de yansımaktadır (Pira ve Elgün, 2004:530).
Geleneksel ataerkil yapıda Cumhuriyet dönemi ve sonrası bu yapıda hatırı sayılır ölçüde
bir kırılma meydana gelmeye başlamış, sanayileşme, modernizm, kentleşme gibi olguların
varlık göstermeye başlamasıyla ise iyice belirgin hale gelmiştir. Toplumsal cinsiyet rollerini
etkileyen bu değişimler, toplumun yapı taşı kabul eden aile kurumu içinde de çeşitli
başkalaşımlara yol açmıştır. Bu başkalaşımın temeli aile reisi kavramını tartışmaya açmıştır. Bu
alanın tartışmasız sahibi olan erkek, girilen yeni dönemle birlikte statüsünde farklılık
yaşamıştır. Kadının da iş alanına dahil olması, para kazanarak aile bütçesine katkı sağlayan bir
birey olma aşamasına geçmesi aile reisliğini erkekle paylaşmasını getirmiştir. Kırsal kesimde
hala devam eden kadın ve erkeğe dair rol dağılımları, erkek çocuğun aile için sosyal statü ve
saygınlık kaynağı olmasından ileri gelmektedir. Bu noktada erkek çocuk ailesine maddi manevi
açıdan bakma sorumluluğunu üstlenir ve aileden bağımsız düşünülemeyen bir parça haline
gelir. Baba-oğul ikilemine ve ilişkisine dair konular da en çok bu alanda kendi gösterir
(Ozankaya, 1999:551).
Erkek çocuklar için babayla kurulan ilişki oldukça önemlidir. Babaya yakın olmak ve
ona benzemek için çaba gösterirler. Erkek çocuğun gelişiminde babayla yakın iletişim halinde
olunması sağlıklı bir birey olarak yetişmede gerekli faktörlerden biridir. Özellikle babayla
özdeşleşme kişilik geliştirmede hayati yere sahip bir durumdur. Anne ve baba sergiledikleri
farklı tutumlarla çocuğu başka alanlara hazırlarlar. Baba, anneden farklı olarak çocuğun
dünyasında gücü, dış dünyayı, rekabeti, iktidarı çağrıştırır. Babayla kimi zaman rekabet içinde
olan çocuk, bu çatışmayla kendini hayata hazırladığını düşünür. Önemli olan bu tür çatışmaları
sevgi ve şefkatle dengeleyerek çocuğun geliştireceği role olumlu katkıyı sunabilmektir.
Özellikle ergenlik dönemindeki erkek çocuk için bu tavırlar bir kişilik geliştirme mücadelesidir.
Bu nedenle bu çabaya saygı duymak, erkek çocuğun mücadelesine alan tanımak ve bu süreçte
ondan sevgisini esirgememek bir babanın yapması gereken temel doğru yaklaşımdır (Navaro,
1998:153-154).
Erkekler alanı özellikle eril tahakkümün öğrenildiği ve yeniden üretildiği
mekanizmalardan oluşur. Babalar bu tahakkümün öğrenildiği birincil öneme sahip
karakterlerdir. Erkek çocuk toplumla tanışmadan önce aile içerisindeki ilişki biçimlerinden bu
tahakkümün varlığıyla tanışır ya da tanışmaz. Ebeveynler arasındaki ilişki kadar ev içerisinde
13
farklı cinsiyete sahip çocuklarla kurulan iletişimlerde dahi bu tahakkümün izleri görülebilir. Bu
nedenle aile içi ilişkileri yönetmede babaya önemli bir sorumluluk düşmektedir. Çünkü bir
erkek çocuğunun cinsiyet eşitliğini öğrenebilmesi ve içselleştirebilmesi büyük ölçüde
babasından göreceği davranış biçimleriyle doğru orantılı gelişecektir. Baba çocuğunun bu
alanda ilk “rol modeli”dir. Görüldüğü üzere babaların erkek ebeveyn olarak geliştirdikleri
davranışlar özellikle erkek çocuklar için oldukça önemlidir. Çocukla kurulan davranışsal
ilişkinin yanı sıra erkekliğe dair kimi kodların çocuğa babadan geçen kalıtımsal faktörlere bağlı
olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu noktada babadan oğula geçen biyolojik/genetik
temelli bir erkeklik olduğunu kabul etmek problemlidir. Çünkü erkekliğin babadan
öğrenildiğine dair iddiaların geçerliliği somut verilerle istenilen ölçüde sağlanamamıştır
(Marsiglio ve Pleck, 2005’ten akt. Sancar, 2009:125).
14
duyguları yaşatmaktadır. Babanın kızıyla geliştirdiği bağ, erkeklik kalıplarına sıkışan bir baba
için içindeki sevecen ve şefkatli yanları ortaya çıkarabileceği bir alan sunmaktadır. Bu nedenle
baba-kız ilişkisi, kız çocuğunun gelişimi kadar babanın da öz benliğini keşfetmede, gündelik
hayat ve geçmişten gelebilecek öğretilerin dışına çıkabilmede oldukça önemli bir alandır
(Navaro, 1999:98).
15
etkilemektedir. Bir diğer toplumsal olay olan 2. Dünya Savaşı’nda ise erkeklerin çoğunluğunun
asker olarak vazifelendirilmesi pek çok çocuğunun o dönemde babasız kalmasına yol açmış ve
bu durum baba figürünün olmadığı bir ortamda yetişen çocukları anlamak adına yeni bir çalışma
alanı doğurmuştur. Baba ev içinde aynı zamanda bir cinsiyet modeli de olduğu için, yokluğunun
oluşturabileceği cinsel rol eksikliğinin sonuçları tartışmaya açılmıştır (Zeybekoğlu, 2013:300).
Toplumsal değişmeler yine etkisini göstererek 1970’li yıllarla birlikte “yeni babalık”
kavramını tartışmaya açmıştır. Yeni toplumsal düzenle birlikte ulus devlet düzenine geçilmiş,
bu yeni düzende devlet, babaya, daha genel manada aileye ait bir takım görevleri kendi üstüne
almıştır. Özellikle eğitim kurumları aracılığıyla yürütülen bireyi inşa faaliyetleri babalık
rolünün yeniden dönüşmesine olanak tanımıştır. Bu dönemde kadının rolü de değişime uğramış,
çalışma hayatının içinde aktif biçimde rol almaya başlayan kadın aile içinde ebeveynlik rollerini
de etkilemiştir. Kadının ev içindeki varlığının azalmasıyla birlikte erkek daha fazla ev içi
sorumluluk almak durumunda kalmıştır. Bu sorumluluklar çocukla ilgilenmesi gereken ekstra
görev alanları da meydana getirmiştir. Böylece çocuğuyla daha fazla ve etkin zaman geçiren
baba modeli karşımıza çıkmıştır. Bu yeni dönemde kadınla pek çok alanda eşit sorumluluk ve
görev paylaşımı içinde olan yeni babalar, geleneksel aileden modern çekirdek aileye geçişin de
bir simgesi olmuşlardır. Modern dönem ve çekirdek aile yapısı kadına iş hayatında aktif rol
vererek ekonomik özgürlüğe kavuşturmuş, bu sayede babaların sadece para kazanıp evini
geçindirmek zorunda gözüktüğü ve tek otorite olduğu, kadınla arasındaki keskin rol ayrımı son
bulmuştur. Böylece anne ve baba rolleri birbirine yaklaşmış, babalık kavramı tüm bu
değişimlerden etkilenmiştir (Zeybekoğlu, 2013:305).
16
daha iyi anlayabilmek için farklı ülkelerdeki aile yapıları ve babalar üzerine yapılmış kimi
çalışmalara değinmek daha aydınlatıcı olacaktır.
Malezya’da gerçekleştirilen bir çalışma kapsamında çocuk bakımına annenin ve
babanın katkısı incelenmiştir. Aynı zamanda aile içindeki anne-baba rolleri de açıklanmaya
çalışılmıştır. Araştırmaya göre annenin çocuk bakımıyla daha yakından ilgilendiği, çocukla
ilgili konularda daha fazla sorumluluk üstlendiği ve çocuklarıyla daha uzun süre bir arada
zaman geçirdiği tespit edilmiştir. Babanın ise çocuklarıyla anneye göre daha az zaman geçirdiği
gözlemlenmiştir. Geçirdiği zamanın çoğunda çocuğuyla oyunlar oynamakta olduğu, bakımı
gibi alanlarda yer almamakta olduğu belirlenmiştir. Tüm bu tespitler ailenin içinde yer aldığı
toplumsal yapı, gelenek ve dini inanışlarla ilgili bulunmuştur (Hossain vd., 2005:390).
Bir başka çalışma Japonya ve ABD ülkelerini aile içindeki baba rolü ve çocuk bakımına
baba katılımı yönünden ele alarak karşılaştırmıştır. İki farklı kültür üzerinden gözlemlenen
babalık rolüne odaklanılan bu çalışmanın sonuçlarına göre, her iki ülkede de babaların
çocuklarıyla oldukça yakın ilişki içerisinde oldukları tespit edilmiştir. Ancak buna rağmen
ABD’deki babaların çocuklarıyla geçirdikleri özel ve etkin zamanın Japonya’daki babaların
çocuklarıyla geçirdiklerinden daha çok olduğu ortaya konmuştur. Buradaki temel farklılık
Japon kültürünün etkisiyle Japon babaların daha disipline bir hayat sürmeleri olduğu
belirtilmiştir. ABD’li babalara kıyasla daha otoriter olan Japon babalar örneğine bakıldığında
toplumsal yapı ve kültürel öğelerin babalığın yaşanışı üzerinde etkili olduğu da saptanmıştır.
Bunun dışındaki başka bir tespit ise, Amerika’da babaların erkek çocukları ile kız çocuklarından
daha fazla zaman geçirdikleri, Japonya’daki babaların ise bunun tam tersini gerçekleştirdikleri
gerçeğidir. Bu sonuç karşısında yapılabilecek yorum ise yine kültürel gerekçelerle Japon
babaların daha koruyucu bir tutuma sahip olmaları, Amerika’nın ise daha bireysel bir toplum
olmasıdır (Isshii Kuntz, 1994:36).
Arap babaların babalık algılarını meydana çıkarmak üzere yapılan bir diğer çalışmada,
babaların hamilelik döneminde üstlendikleri rollere değinilmiştir. Bu niteliksel çalışma
kapsamında Suudi Arabistan ve Ürdün’deki babaların, eşlerinin hamilelikleri boyunca ve
çocuklarının iki yaşına kadarki dönemlerinde kendi babalık rollerini tanımladıkları ortaya
konmuştur. Bu kültürde babaların eşlerine maddi manevi her türlü desteği sunarak, babalık
rollerini eş olma bilinciyle de özdeş tuttukları farkedilmiştir. Babalar, çocuk bakımında baba
katılımının önemini kavramış, babalık rolüne dair sağlam ve işlevsel bir tavır takınan
17
ebeveynler olarak ortaya konmuşlardır. Ancak çalışmaya dahil olan kimi katılımcılar, Arap
kültürüne göre hamilelik ve doğum evrelerinin anneyle ilgili olduğunu belirtmiş, kimileri ise
hamilelik sürecinin biyolojik bir olgu olması sebebiyle sorumluluğun annede olması gerektiği
yönünde fikir ortaya koymuşlardır. Burdan şu anlaşılabilir: Arap kültüründe baba desteği
annenin yetersiz kaldığı durumlarda devreye sokulan bir mekanizmadır ve aslında her zaman
tamamen bir özbilinç ya da farkındalık sonucu ortaya çıkmaz. Baba rolüne dair pek çok
sorumluluk, daha çok gereklilik anlarında bir destek unusurudur. Bu durumun Arap
toplumundaki ataerkil bakış açısını yansıttığı da söylenebilir (Bawadi vd., 2015:77).
Çalışmaların sonuçlarından görülen şudur ki, babalık rolü ve algısı içinde yaşanılan
toplumsal yapı ve kültürden bağımsız bir unsur değildir. Bu nedenle de farklı toplumlarda
yapılan çalışmalar farklı babalık rollerini karşımıza çıkarmakta, her toplumun kendine has
özellikleriyle harmanlanmış, öznel değerler içeren babalık formlarını bizlere sunmaktadır.
18
adım gerisinde kalmışlardır. Ama diğer taraftan çocuklarına daima sevgi ve şefkat gösterdikleri de
gözlemlenmiştir. Tüm bu durumlar geleneksel babalık rolüne dair unsurlardır. Ataerkil aile
yapısının hakim olduğu döneme uyumlu babalık rolü belirteçlerindendir (Demez, 2005:137). Batı
modernizminin baskınlaşması ve kadınların da çalışma hayatına katılması, annelik ve babalık
rollerinin farklılaşmasına, akabinde de babalık rolü algısının değişmesini sağlamıştır. Bu yüzden
sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, hem annenin çalışma hayatında daha fazla yer aldığını hem
geleneksel ataerkil yapının dönüşmeye başladığını aynı zamanda da yaşanmakta olan batılılaşma,
modernleşme, sanayileşme gibi sosyolojik farklılaşmaların babalık rolü algısını etkilediğini
göstermektedir (Tutkun ve Şahin, 2016:2303).
Türk kültürü genel yapısı itibariyle baba otoritesine dayanan ataerkil bir yapıya sahiptir.
Bu yapının izleri yasalara da yansımıştır. Bir dönem ataerkil izlerin daha fazla görüldüğü ve
ataerkil düşüncenin pekiştirildiği maddeler yıllar içerisinde değişikliğe uğramış, bugünkü eşitlikçi
modern halini almıştır. Buna örnek olarak "Aile reisi kocadır" hükmünün değiştirilip 1 Ocak 2002
tarihinde “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler" ifadesinin getirilmesi gösterilebilir. Önceki
Medeni Kanun uyarınca evin ve çocukların geçimi erkeğin sorumluluğundayken, Yeni Medeni
Kanun’da, "Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar"
biçiminde değiştirilmiştir (T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2010).
Ataerkil özellikli Türk erkeği baba rolünü de uzun yıllar otoriter ve mesafeli bir biçimde
gerçekleştirmiştir. Ancak yasalara da yansıdığından bahsettiğimiz toplumsal değişimler
neticesinde bu baba figürü yerini ailesiyle yakın ilişki sürdüren, eşiyle ortak sorumluluk
paylaşımına açık, ilgili babaya bırakmaktadır (Demez, 2005:161).
Türkiye Batılı ülkelere kıyasla pek çok konuda daha geç gelişen bir ülke olması sebebiyle
aile ve ebeveynlik rolleri bağlamında ağır ilerlemeler göstermiştir. Özellikle erken çocukluk
eğitimi ve anne-baba rolleri bağlamında eksiklikler oldukça fazladır. Son dönemde yaşanan hızlı
toplumsal gelişmelere ayak uydurmaya çalışan ebeveynler, geçmişten gelen kültürel öğretiler ve
geleneksel rollerden arınıp yeniliklere adapte olmada zorluk yaşayabilmektedirler. Özellikle
çocukların ergenlik dönemine değin yeterli şekilde yönlendiremeyebilmektedirler. Bu konuda da
en çok babalar zorlanmaktadırlar (UNICEF, 2012). Bu noktada da çocuk yetiştirme alanında
yapılan eğitimler ailelere yardımcı olmaktadır. Bu eğitimlerle ebeveynler yeni yaklaşım biçimleri
geliştirmeyi öğrenmekte, böylece çocuklarına karşı daha doğru davranış biçimleri
sergileyebilmektedirler. Şiddete dayalı eski ceza ve disiplin modellerinin bu dönemde yok denecek
19
kadar az ölçüde kalmış ve çocuklarla iletişim kurabilmek adına yeni, sağlıklı iletişim modelleri
geliştirilmiştir. Bu sebeplerle aile eğitimleri son derece önemlidir. Kaliteli anne-baba eğitimlerinin
ve bu eğitimlerin çoğaltılmasına hissedilen ihtiyaç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve
UNICEF (2014) tarafından “Ailede anne kadar babaların ve kardeşlerin de sisteme dâhil edilmesi”
söylemi ile ifade edilmiş, babaların da eğitim de etkin olmasının gerekliliği özellikle belirtilmiştir.
20
genel anlayış biçiminden etkilenmektedir. Netice itibariyle erkek toplumun bir bireyi olarak ondan
etkilenmekte ve üstlendiği tüm toplumsal rollerde genel kabuller doğrultusunda davranış
geliştirmektedir. Geleneksel anlayışta çocuğun bakımına dair genel kabul annenin çocukla daha
fazla ilgilenmesi şeklinde olduğu için baba kendisini bu görevden azade kabul etmiş, anneye göre
çocuğuyla fiziki olarak çok daha az ilgilenmiştir. Ancak kadının dışarıda çalışmasıyla aile içi görev
ve rol dağılımları yeniden biçimlenmiştir (Zeybekoğlu, 2013:301).
Kısacası babanın, ailenin geçiminden sorumlu tek birey olduğu geleneksel dönemde
ailesine karşı daha otoriter olduğu, onları disipline etmeye çalıştığı, bu davranış biçimlerini de
yaşadığı dönemin gerek maddi gerek manevi dinamikleri üzerinden edindiği söylenebilir.
Çocuklarıyla paylaştığı vakitte oyun arkadaşlığının ötesine geçmeyen, onlara anneye göre az
zaman ayıran ve bakımları konusunda kendini sorumlu hissetmeyen babalar geleneksel dönemin
belirgin ebeveyn özelliklerini taşırlar.
21
göstermiştir. Baba, işinden arta kalan kısıtlı vaktinde çocuklarıyla bir araya gelmekte, bunu da
otoriter ve mesafeli bir biçimde gerçekleştirmekteydi. Bu otoritenin ana kaynağı evin geçimini
sağlayan birey olarak babanın, ailesini kendisine bağımlı görmesiydi. Baba, tartışmasız evin reisi,
anneler ise evlerine ve çocuklarına bakmakla yükümlü eşler olarak sorumluluk üstlenmekteydiler
(Çabuklu, 2007:101-103).
Değişen tarihsel süreçler ve beraberinde değişen toplumsal yapı neticesinde ailenin de
çehresi dönüşüme uğramaktadır. Nasıl baba olunacağına dair kodlar da bu dönüşümün içinde saklı
durmaktadır. Dünya genelindeki ani ve köklü tüm yeniliklerden, toplumsal pek çok kavram gibi
babalık kavramı da etkilenmektedir (Güngörmüş-Özkardeş, 2010:19).
Özellikle 1920’lerle birlikte yeni bir baba modeli ortaya çıkmaya başlamıştır. Gerçek
varlığını 1970’lerden sonra hissettirecek olan bu yeni ebeveyn modeli işten sonra evine gelip
çocuklarıyla oyun oynayan, onlara yakın ilgi ve alaka gösteren, boş zaman ve tatillerde onlarla
vakit geçiren, hayata dair çocuklarına yeni şeyler öğreten konumdadır. Bu durum klasik erkeksi
söylemin tam aksi bir çehreye sahipti. Bu dönemde erkeklik alanı evcilleştirilmekte, evcillik ise
erkeksi görülmekte ve gösterilmekteydi. Ne var ki bu durum imaj kaygısı güden toplumsal bir aile
politikası olmanın ötesine geçemeyecek boyuttaydı. Çocuklarıyla vakit geçiren, onlarla oyunlar
oynayan baba belli bir çizginin ötesine geçemiyor, ebeveynlik rolünde derinleşemiyordu.
Bebeklerin altını temizlemek gibi öz bakımlarına dair tüm sorumlulukları anne üstleniyordu.
1950’lerle birlikte samimi ve çocuklarıyla yakın ilişkide olan baba imajı iyice sağlamlaştırıldı.
Ancak 1970’lerden sonra bugün artık çokça konuşmaya başladığımız yeni babalık kavramının
özüne dair adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu yeni dönemde eşiyle ortak sorumluluk paylaşan, evi
ve çocuklarıyla çok daha yakından ilgilenip zaman geçiren babalar ortaya çıkmıştır. Özellikle
ikinci dalga feminizm mücadelesi babanın çocuğun fiziksel bakımına daha çok dahil olması
açısından etkili olmuş, davranışlarıyla imaj kaygısı gütmeyen, gerçekten sorumluluk sahibi,
bilinçli babaların inşasına büyük katkı sağlamıştır. Feminizm hareketleriyle birlikte yine
1970’lerde gelişmeye başlayan post-fordist ekonomi, kadınların ev dışında iş hayatına katılma
yoğunluğunu arttırmış, böylece ekonomik düzene katkı sağlayan kadın, evin geçimini sağlayan tek
unsurun erkek olduğu düzene yeni bir soluk getirmiştir. Çalışan annelerin olduğu bir ailede erkek
de eşiyle ortak görev paylaşımına yönelmiş, çocuklarının bakımına daha çok katılır hale gelmiştir
(Çabuklu, 2007:105-106).
22
1.5. Değişen Babalık Rolü
Neredeyse dünya üzerindeki tüm toplumlarda 1980’li yıllara dek, ebeveynlik sadece anne
üzerinden algılanan bir kavramdı. Çocukların bakımıyla ilgilenmek, evin işlerini yapmak ve
düzenini sağlamak gibi aileye dair birçok sorumluluk annenin tekeline yüklenmiş durumdaydı.
Babalar kendilerini bu gibi alanların dışında tutup, dışarıda çalışan, para kazanıp ailesinin maddi
geçimini sağlayan kişi olarak kendilerini konumlandırmaktaydılar. Ne var ki değişen sosyal
ihtiyaçlar, farklılaşan toplumsal yapı, yeni beklentilerin oluşmasına ve aile içi rollerin yeniden
tanımlanmasına yol açmıştır. Günümüz boşanmalarındaki yükseliş, kadınların iş hayatına yoğun
biçimde dahil olmaları, babanın yokluğunun ya da varlığının aile ve çocuk üzerindeki çeşitli
etkilerine dair yürütülen bilimsel çalışmalar, babanın toplumsal rolünün hızla değiştirip yeniden
yapılanmasını sağlamıştır (Taşkın, 2011:44).
23
üzerinde otorite sahibi bir figür olarak biçimlenecektir. Toplumsal öğretiler çerçevesinde edindiği
toplumsal kodları çocuklarına aktaracak, neslini yetiştirme vazifesini de bu bağlamda
gerçekleştirmiş olacaktır. Çünkü ailenin reisi olmak, hem ailenin maddi açıdan geçimini sağlamayı
hem de eşi ve çocuklarına sözünü geçirebilen otoriter bir figür olmayı gerektirmektedir (Bozok,
2018:32).
Türkiye’de erkek olmanın toplumsal açıdan kabul gördüğü en makbul ve geçerli koşul baba
olmaktır. Baba olan erkek üstlendiği bu vasıf sayesinde aile içinde iktidarı elinde tutar ve gücün
sembolü olur. Aile içinde sözü dinlenen, kültür, ahlak, din gibi konularda öğretileri, söylemleri
dikkate alınan, hatta taklit edilen kişinin baba olması iktidarının göstergesidir (Bozok, 2011:27).
Ataerkil ailelerde baba ailesinin maddi geçimini üstlenir. Aile içindeki diğer sorumluluklar
noktasında çoğunlukla kenara çekilir ve o görevleri eşinden bekler. Ancak kendi içinden geldiği
takdirde, görevi olmadığı ancak eşine yardımcı olmasının doğru olacağı hissiyle ev içinde bir
takım faaliyetlere destek olur. Baba ataerkil ilişki kodlarını hem eşine hem çocuklarına karşı
uygular. Aile içindeki tüm ilişki biçimlerinde bunun izlerine kolaylıkla rastanır. Bu ilişki biçimi
maddi ve duygusal pek çok alanda vardır. Ataerkillik kodları toplumsal normlar tarafından
belirlenmiş olup, tarihsel ve kültürel arka planlarıyla erkeğe çok da kaçış tanımayan niteliktedir.
Bu nedenle ataerkil babalığı anlamak ve doğru değerlendirmek, günümüzde onu belirleyen mevcut
toplumsal ve ekonomik ilişkileri de analiz etmeyi gerektirir (Bozok, 2018:33).
24
cinsiyet rolleri bağlamında annelik ve babalık yeniden ele alınmıştır. Son olarak ise ataerkil erkek
yeni toplumsal normlara uyum sağlayarak dönüşmüştür (2015:98).
Aile yapısı tarihsel süreç içerisinde biçim değiştirmiştir. Bu durum babalık konusunun bir
çalışma alanı olarak ortaya çıkmasını ve üzerinde durulmasını gerektirmiştir. Yaşanan değişimleri
Türkiye üzerinden düşünecek olursak kimi araştırmacıların konuyu Batılılaşma ve modernleşme
çerçevesinde açıkladığı görülmektedir. Ne var ki ailenin geçirmekte olduğu bu değişim ve
dönüşümü yalnızca modernleşme teorileri üzerinden anlamaya ve açıklamaya çalışmak, aynı
süreçlerin ürünü olarak görmek yeterli olmayabilir (Kağıtçıbaşı, 1985151). Farklı pek çok
dinamiğin etkili bu kompleks sürecin neticesinde ortaya çıkan yeni baba formu ve bu babaların
geliştirdiği yeni davranış biçimleri ortaya çıkmıştır.
Bugün artık yeni babalar eşleriyle birlikte doğuma giren, bebeklik zamanlarında
çocuklarının her türlü bakımıyla ilgilenen, onlarla oyun oynayan, eşleriyle ortak sorumluluk
paylaşan, çocukları arasında cinsiyet ayrımı yapmaksızın onlara yaklaşan tavırlarıyla karşımıza
çıkmaktadırlar (Zeybekoğlu, 2013:141). Erkekler geleneksel öğretilerin etkisinden uzaklaşmakta,
gerek baba olarak gerek eş olarak eşitlikçi, uzlaşmacı ve paylaşımcı bir zeminde rollerini
sergilemektedirler. Otoriter ve baskıcı olmalarını kendilerine öğreten ataerkil zihniyetin
kalıplaşmış normlarından kendilerini arındırarak, daha özgür ve özgün bir eğilim
sergilemektedirler.
Yeni babalar ortaya çocuklarıyla daha yakından ilgilenen bir model sunmuştur. Babalar
çocuklarının bakımında ve her türlü gelişimlerinde eşleriyle birlikte eş sorumluluk
üstlenmektedirler. çocuklarının gelişimlerine yönelik gerekli ortam ve imkanı oluşturmaya
çalışmaktadırlar. Babalar çocuklarıyla birebir ve samimi bir ilişki çerçevesinde ilişki
geliştirmekte, çocuğuna söz hakkı tanımakta, onun istek ve düşüncelerini önemsemekte ve
çocuğunun yanında bir duruş sergilemektedirler. Benimsenen demokratik tutum neticesinde
çocuklarına karşı anne kadar sorumluluk taşıdıklarını bilmektedirler. Kısacası çocukla düzenli
iletişim halinde olmak, ortak çalışmalarda bulunup kaliteli zaman geçirmek, çocuğu dinleyip
fikirlerini önemsemek, çocuğun ihtiyacına yönelik gerek psikolojik ve duygusal gerekse fiziksel
açıdan yanında olmak, çocuğun bakımında yer almak ve çocuk için lazım olan kaynakları
karşılamak adına sorumluluk üstlenmek ilgili babalığın içerdiklerindendir (AÇEV Rapor, 2017).
25
1.5.3. Babalığın Dönüşümü Cinsiyetçilikle Mücadele
Cinsiyet kavramı sadece biyolojik ve fiziksel özellikler üzerinde gerçek anlamına
ulaşmamaktadır. Cinsiyet aynı zamanda toplumsal ve sosyo-kültürel manalarla yüklüdür. O
nedenle, kadın ve erkek denildiğinde aklımıza gelenlerin büyük bir bölümü bu toplumsal
anlamların meydana getirdiği değerlere alakalıdır (Dökmen, 2012:11). Cinsiyete dair algımızı
oluşturan asıl kısım biyolojik değil toplumsal cinsiyet kısmıdır.
Aile, toplumsal cinsiyet rollerinin oluştuğu yer olması açısından kilit öneme sahiptir. Bu
roller temel bazda aile içinde kazanıldığı gibi içselleştirilmesi ve aktarılması da yine aile
sayesinde olur. Erkeğin erkeksi, kadının kadınsı rolleri ilk öğrendiği yer ailedir. Kadın ve erkek
rolleri zihinde belli bir kategoride yer alır. Bu sınıfsallaştırma da yine ailede öğrenilen bir
yaklaşımdır. Çocuklar özellikle ebeveynleri üzerinden, onları taklit ederek bu rolleri edinirler.
Aile içinde baba, katı ve otoriter davranışlar sergilediğinde çocuklar da otomatikmen erkeğe dair
bu rolleri öğrenip kabul edeceklerdir. Evdeki kadın temsili olan anne ise babaya kıyasla daha naif,
kırılgan, duygusal ve yumuşak tavırlar sergilediğinde bu da kadına dair çocukların gözünde belli
bir toplumsal rol algısı oluşturacaktır. Böylece kadın ve erkeğe dair roller anne ve baba üzerinden
belli bir forma kavuşmuş olmaktadır. Sözkonusu davranış kalıplarının nesilden nesle sosyalleşme
süreciyle aktarıldığı için bu rollerin ileriki kuşaklara ulaşmaması düşünülemez. Kız çocukları,
annenin davranışlarını, erkek çocukları da babalarının davranışlarını izleyerek ilerideki toplumsal
konumlarını inşa edeceklerdir (Kümbetoğlu, 2010:40).
Her toplum cinsiyet kodlarını oluştururken kendi kültüründen yola çıkmaktadır. Türkiye
güç ve iktidar kavramlarını erkek cinsiyeti üzerinden aktarmaktadır. Erkekler erk sahibi olabilmek
için bu özellikleri kendilerinde barındırmaları gerektiklerine inanırlar. Çocuk oyunları, sünnet
olmak, heteroseksüellik, aktif cinsel hayat, askerlik, iş sahibi, evli, baba olmak ve mümkünse
erkek çocuk sahibi olmak gibi durumlar erkek kimliğinin toplumsal açıdan kazanılmasını
sağlayan unsurlardır. Türkiye’de bu nitelikleri kendinde barındıran erkekler, hegemonik erkekliği
kazanmış demektir (Barutçu, 2013:15).
Görüldüğü üzere erkeklik ve daha genel manada cinsiyet doğuştan getirilen değil sonradan
yaşam içinde kazanılan özellikler bütünü olarak gerçek toplumsal anlamına ulaşmaktadır.
Egemen erkeklik standartlarına doğuştan sahip olunmayıp toplumsal ve bedensel bir inşa
sürecinden geçerek o cinsiyeti kazanmak gerekmektedir. Bu konuda yeterli bilince ulaşmış,
26
cinsiyetten doğacak herhangi bir ayrıcalıklı konum olmadığına inanan babaların rol model olacağı
çocuklar kendi cinsel kimliklerini daha özgür ve sağlıklı bir ortamda edinme şansı bulabilirler.
27
bir bilinç üzerinden şekillenebilmektedir. Feminizm genel manasıyla eşitsizliklere karşı bir
duruştur. Cinsiyet ayrımında ayrıcalıklı tarafta olan erkekler, toplum içinde eşitsizliklere kadınlar
kadar maruz kalmamaktadırlar. Toplumsal cinsiyet alanında ayrımcılığa uğrayan çoğu kez
kadındır. Bu bağlamda feminizmi destekleyen erkekler, “anti-seksist” ya da “profeminist” olarak
adlandırılırlar. Profeminist erkekler babalık rollerinde daima eşleriyle birlikte hareket ederler.
Anneyle ortak sorumluluk paylaşan, çocuk ve eşi üzerinde kendini üstün görmeyen, otorite
uygulamaya çalışmayan bu yeni erkek tipi babalığın geçirdiği dönüşümde ulaşılmış olan önemli
bir aşamadır (Kimmel, 1995:8).
28
2. MATERYAL VE METOT
2.1. Araştırmanın Amacı
Aile, toplumun en küçük ve en temel birimi olarak sosyal bilimler açısından son derece
büyük önem arzetmektedir. Bireyin davranışlarının biçimlendiği, büyüme ve gelişmesinin
sağlandığı, genel manada hayata başladığı ilk toplumsal ortamdır. Bu bakımdan aileyi meydana
getiren her bir üyenin bedensel, ruhsal ve çevresel açıdan sağlıklı olması toplumun olumlu yönde
gelişmesine katkı sunmaktadır.
Bu çalışma aile fertlerinden babayı merkeze almıştır. Babanın, ailede son derece önemli
bir rol üstlendiği gerçeğinden yola çıkılarak, babalık deneyimleri üzerinden günümüz babalık
algısı ve babalık halleri deşifre edilmeye çalışılmıştır. Bu sayede aile kurumuna dair pek çok
sorunun da açıklığa kavuşacağı ve bu sayede çözüme yönelik yol alınabileceği umulmuştur.
Babalık üzerine çalışmak, aynı zamanda erkeklik üzerine de çalışmak anlamına geldiği
için, mevcut çalışma bu zamana kadar literatürde kısır kaldığı farkedilen erkeklik alanına dair
katkı sunmayı da amaçlamıştır. Toplumsal cinsiyet bağlamında irdelenen erkeklik halleri ve
erkekliğin yaşanma biçimlerinden biri olan babalık, bu alana katkı sunması bakımından
derinlemesine analiz edilmiştir.
29
ve belirli bir grupla derinlemesine çalışarak daha derin ve daha nitelikli bulgular elde etmektir.
Bu nedenle de araştırmanın bulgularını sunarken genelleme yapmamaya dikkat edilmiştir.
Nitel verilerin oluşturulmasında yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Veri
oluşturma aracı sekiz ana sorudan oluşan bir görüşme kılavuzudur (Bkz. Ek:2). Görüşmeler
araştırma katılımcılarının onamı alınarak ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır.
Görüşme tutanakları ve ses kayıtları çözümlenerek elde edilen veriler tematik analize tabi
tutulmuştur. Nitel araştırmadaki temel gaye araştırılan konuyla alakalı olarak betimleyici ve
gerçekçi bir durum ortaya koyabilmek olduğundan toplanan verilerin detaylı ve derinlemesine
olmasına, araştırmanın alanına giren bireylerin görüş ve deneyimlerini olabildiğince doğrudan
sunması dikkat edilmiştir.
30
● Babaların 1’i açıköğretim lisans,
● Babaların 13’ü lisans,
● Babaların 1’i yüksek lisans,
● Babaların 3’ü doktora mezunudur.
Araştırmaya dahil edilen 18 babaya ait toplamda 27 çocuk vardır. Çocukların yaş bilgileri
şu şekildedir:
● Çocukların 10’u 0-5 yaş aralığında,
● Çocukların 7’si 6-11 yaş aralığında,
● Çocukların 6’sı 12-17 yaş aralığında,
● Çocukların 4’ü 18-20 yaş aralığındadır.
31
kavramsallaştırılması, daha sonra da ortaya çıkan kavramlar doğrultusunda organize edilmesi ve
bu bağlamda eldeki veriyi açıklayan temaların tespiti gerekmektedir.
Bu araştırmada da içerik analizi yapılırken uygulanan temel işlem birbiriyle alakalı verileri
belirli kavramlar ve temalar etrafında bir araya toplamak, oluşan bağlantılı kodları anlaşılır bir
biçimde organize ederek yorumlamaktır.
Görüşmeyi kabul eden babalara ulaşmada, her biri için uygun mülakat vakitleri
ayarlamada, yer-zaman organizasyonlarında oldukça emek harcanmıştır.
32
3. BULGULAR
Hepsi kendi içlerinde önemli birer başlık olan bu konular babalık öyküsü üst başlığı altında
ele alınmıştır. Babanın tüm babalık hikayesi içinde bu başlıklara dair bilgiler vermesine özen
gösterilmiştir. Babaların her biri hendi öyküleri bağlamında yaşadıkları hisleri ve deneyimlerini
detaylı biçimde paylaşmışlardır.
Babalığa dair hislerin oluşmaya başlamasıyla ilgili babaların verdiği cevaplar genelde
birbirlerine benzer şekilde olmuştur.
Birinci katılımcı ilk babalık hissini şu şekilde tanımlamıştır:
33
duygusu geç gelişen bir duygu. Ancak 7-8 aylıktan sonra tepki
verdiğinde, gıdıkladığınızda ve o güldüğünde falan bir şeyler
hissetmeye başlıyorsunuz. Ama asıl 3 yaşından sonra net bir şekilde
baba olduğunuzu biliyor. Evden çıkarken ‘gitme’ diyor, eve gelince
de seviniyor. O süreçten sonra yoğun bir babalık duygusu
hissetmeye başlıyor insan.”
Baba burda babalık hissinin çocuğu gördükten sonra oluşmaya başladığına vurgu
yapmıştır. Görüşülen babaların çoğundan bu anlatıdakine benzer ifadeler alınmıştır. Babalar
hamilelik sürecinde çocuğun anne karnında taşınıyor olmasından ötürü, biyolojik bağın, kadındaki
ebeveynlik duygusunu anında geliştirdiğini ama baba olarak kendilerinin bu duyguyu hissetmek
için zamana ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdir. Babaların çoğu, babalık hissini oluşturan ve
geliştiren şeyin çocukla karşılaşmak, onunla zaman geçirmek ve karşılıklı paylaşımda bulunmak
olduğunun altını çizmiştir.
Hamilelik sürecinde babalığa dair herhangi bir hissin oluşup oluşmadığı konusundaki
soruya beşinci katılımcının verdiği cevap şu şekildedir:
“Yani bilmiyorum. Ben böyle ekstra bir şey yaşamadım. Çağla Şey
yapıyordu; elimi göbeğine koyduruyordu. Vuruyor, hareket ediyor
falan ben hissetmiyordum bile. Kızıyordu bana. O şimdi kendi içinde
daha iyi hissediyor heralde. Ben hissetmeyince kızıyordu bana. Ben
de açıkçası o dönemlerde çok ciddiyetinde değildim bu durumun, ne
zaman kucağıma verdiler, hee dedim tamam.”
Burda da yine babalık duygusunun doğumdan sonra çocukla tanışmayla ve kendisiyle olan
fiziksel temasla oluştuğu belirtilmiştir.
Altıncı katılımcının babalık hissinin ilk ne zaman oluştuğu sorusuna verdiği cevap ise;
“baba dediği anda” şeklindedir.
Kısacası babalar, baba olduklarını hissedebilmek için çocuktan somut tepkiler alma
ihtiyacı duymaktadırlar. Bu yönüyle babalık, doğal yollardan direkt hissedilen değil çocuk
tarafından kendilerine hissettirilen bir duygu olarak da tanımlanabilir.
34
Yedinci katılımcı da yaptığı babalık tarifinde benzer bir süreçten bahsetmiştir.
Görüşmeler sonucunda çocuk sahibi olma kararının eşler arasında ortak alındığı ve sürpriz
hamileliklerin oldukça nadir yaşandığı tespit edilmiştir. Çoğunlukla planlı bir sürecin neticesinde
yaşanan hamilelik, yalnızca sekizinci katılımcının hikayesinde plansız bir biçimde gerçekleşmiştir.
Bu hamilelik haberi karşısında babaya, kendisinin ve eşinin ne hissettiği sorulduğunda; “o (eşi)
çok sevindi, ben adapte olmaya çalıştım.” cevabı alınmıştır. Bu baba, anlatısının başında
kendisini, çocuk sahibi olmayı eşinden daha fazla isteyen taraf olarak belirtmiştir. Bu nedenle
kendisine; “siz daha çok isteyen taraftınız, bu bakımdan daha çok sevinmeniz gerekmiyor muydu?”
sorusu yöneltilerek, verdiği cevaptaki duyguyu daha geniş bir perspektiften ifade etmesi
beklenmiştir. Cevap olarak şunları söylemiştir:
Kısacası bu ve bunun gibi pek çok mülakatta karşılaşılan benzeri ifadeler sonucunda
babaların, babalığı, anneliğe kıyasla daha geç ve dolaylı olarak edinilen bir ebeveynlik biçimi
35
olarak tanımladıkları tespit edilmiştir. Annelik hissi hamilelikle birlikte doğal yollarla hissedilen
bir olguyken, babalık çocukla karşılaşma anı ve sonrasında oluşmaya başlayan, çocukla
gerçekleştirilen temas ve deneyimlerle gerçek niteliğine kavuşan bir olgu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Babalık süreci çerçevesinde babalığın keyifli ve zor yanlarına da değinilmiştir. Bu konu
üzerine de babaların ortalama olarak benzer cevaplar verdikleri görülmüştür. Babalar genel olarak
çocuklarına bilgi aktarma, öğrenme süreçlerine katkı sağlama alanlarından keyif aldıklarını
belirtmişlerdir. Bununla birlikte babalığın en güzel tarafını ise çocukla aralarındaki sevgi bağından
ileri gelen duygusal tatmin olarak ifade edilmiştir.
Bu bağlamda birinci katılımcı, babalığın en keyif aldığı yanlarından bahsederken şu
ifadeleri kullanmıştır:
Yine duygusal tatminle alakalı olarak yedinci katılımcının söylemleri ise şu şekildedir:
36
o bir hafta boyunca. Neyi bekliyorsun dediğin şey buydu benim.
birbirimizi tanıdığımız an yani.”
“Babalık her anlamda güzel bir şeymiş ama bir erkeğin ergenlik
dönemi inanılmaz zor. O dönemde hiçbir şekilde iletişim
kuramıyorsunuz.”
37
On dördüncü katılımcı ise ergenlik dönemi üzerinden zorlandığı farklı bir soruna
değinmiştir. Bu sorun, ergenlikle beraber birey kimliğini daha net biçimde kazanan çocukla, o
güne kadar evde belli bir otoritesi olan baba arasında yaşanan çatışmalardır. Konuya dair babanın
ifadesi şu şekildedir:
38
sorunları oluyor, bunlarda en önemli olan şey çoçukların şeyleri,
ondan sonra kendiniz geliyorsunuz.”
39
hayata bakışım şöyle olmuştur; evde beraber yaşıyorsun, beraber
kullanıyorsun her şeyi, o zaman beraber kirletiyorsak hep beraber
temizlemek zorundayız. Benim bakış açım böyleydi. Çocuk doğunca
da tabii ki yük paylaşılması gerekiyordu. Bizde zaten iki çocuktu.
Anneyle anlaştık; erkek bende , kız sende bakımı. Kızı o büyüttü
erkeği ben büyüttüm. Ama şöyle tabii; gece bu paylaşım oluyordu,
gündüz ortaklaşa yapıyorduk. Mesela işte altını ben değistiriyorsam
mamayı anne hazırlıyordu. Mama hazırlandıktan sonra birinin
mamasını o veriyordu, birisini ben veriyordum, bu şekilde.”
40
kontrolleri var. Belki biliyorsun işte, sağa sola çarpmasın diye bir
takım kontroller var. Elektrik prizine dokunmasın diye bir takım
şeyler var. İşte oyun ile ilgili bir takım algıları var. Her gün bir
takım oyunlar öğretilmesi gerekiyor. Kitap okuması gerekiyor.
Yürümeye alıştırması gerekiyordu işte o evreleri geçtik. Konuşma
ile ilgili bir takım yeni kelimeler öğrenmesi gerekiyor falan. Orda
destek olmaya çalışıyorum.”
Burda babanın vurguladığı nokta kadının çocuk bakımı karşısında eşine sergilediği tutum
hakkında önemli ipuçları vermektedir. Kadınlar geleneksel tutumların dışına çıkmakta
zorlanmaktadırlar. Kültürel öğretiler ve kendilerine yüklenen toplumsal cinsiyet normlarından
arınık biçimde davranış sergilemekte, kendilerini bu yönde değiştirmekte güçlük çekmektedirler.
Kadınların yaşadığı bu durum, eşleri karşısında sergiledikleri tavır ve tutumları da etkilemektedir.
Erkekle eşit rol paylaşımını savunan kadın, bu isteği aile içinde pratiğe döküldüğünde
41
bocalayabilmektedir.
Anne bu tavrını çocuğuyla olan ilişkisinde de sergilemektedir. Üçüncü katılımcı, eşinin
anneliğinden memnun olup olmadığı sorulduğunda, genel manada memnun olduğunu
belirtmesinin ardından eşiyle ilgili şunlardan belirtmiştir:
Bu anlatıda görüldüğü üzere anne korumacı ve sahiplenici tavrıyla çocuk etrafında bir
çember oluşturarak gelişimsel bir çok konuda çocuktan bir adım önde yer alarak, çocuk yerine
hareket edebilmektedir. Çocuğun hareket alanını daraltan bu atılımlar, babaların ifadesiyle
çocuğun bireysel gelişiminin gecikmesine yol açabilmektedir. Babalar, anneleri tarafından sürekli
olarak gözetilip korunan çocukların bireyselleşmekte zorlanabildiklerini ve kendi sorumluluklarını
üstlenmekte geç kalabildiklerini söylemişlerdir.
On birinci katılımcının ifadeleri de annenin çocuğuyla kendilerine ait, babanın dahi dahil
olmasını zaman zaman istemediği bir alanı olduğuna işaret etmektedir. Burda baba öz bakım
konusunda kendisini yetersiz görmektedir. Çocuğuyla belli alanları paylaşmakta, ama bu alanların
sınırlı olmasındaki bir kısım sorumluluğun da anneye ait olduğunu, çünkü annenin tutumlarının
buna yol açtığını ifade etmektedir.
42
vermez. Onun kendi düzenleri vardır o düzenlerine karıştırmaz.”
43
On altıncı katılımcının ifadelerine bakıldığında babalığın son derece sorumluluk bilinci
çerçevesinde gerçekleştirildiği, çocuklara gerekli maddi ve manevi hassasiyetin gösterildiği
farkedilmektedir. Babalar dışardaki hayatlarını ve dışardaki tempodan dolayı oluşan
yorgunluklarını çocuklarıyla olan ilişkşlerine mümkün olduğunca yansıtmaktadırlar. Dışarda
harcadıkları mesainin dışında evde çocuklarıyla da geçirmeleri gereken zamanın bilincinde bir
şekilde onların yanında yer almaya özen göstermektedirler. Dokuzuncu katılımcının ifadeleri şu
şekildedir:
Devamında aynı baba, her gün mutlaka çocuğuyla zaman geçirip geçirmediği sorusuna
44
“evet, istisnasız.” cevabını verdikten sonra anlatısına şu şekilde devam etmiştir:
Onuncu katılımcı kız çocuğuyla geçirdiği zamanı aralarında “iyi vakit günü” olarak
isimlendirdiklerinden bahsetmiştir. Çocuğuyla birlikte kaliteli vakit geçirmeye özen gösteren
baba, paylaştıkları zamanın bir kısmını sadece çocuğunun istekleri doğrultusunda dizayn etmeye
çalışmaktadır. Buna dair şunları belirtmiştir:
45
alanına dair mevzulara çocuklarını dahil ettiklerini şu ifadelerle açıklamaya çalışmıştır:
Yine bir başka katılımcı çocuklarını özgür bir biçimde yetiştirdiklerine örnek olması
açısından çok küçük yaşlarından itibaren kişisel tercihleri konusunda üzerlerinde baskı
kurmadıklarını belirtmiştir. Bunu belirten on yedinci katılımcının yorumları şu şekildedir:
“Giyim konusunda bir kere ona çok fazla baskı yapmıyoruz. Bugün
bunu değil bunu giyeceksin demiyorum yani. Hayır sen bu rengi
değil bu rengi giyeceksin demiyoruz. O zaten seçimini kendisi
yapıyor. Sadece hava koşulları ile ilgili bir sıkıntı olduğu zaman
diyoruz ki bugün soğuk, takmazsan şöyle olur böyle olur
anlatıyoruz. Hala giymek istemiyorsa tamam giyme diyoruz ama
yanımıza montu alıyoruz yine. Veya bu ayakkabıyı giymek istiyor,
diğer ayakkabıyı yanımıza alıyoruz, o zaten dışarı çıktığı zaman
soğuksa soğuk olduğunu anlıyor, montu o zaman giydiriyoruz. Kız
özgür, kendi kıyafetini kendi seçebiliyor. Mesela biz küçük yaştan
itibaren yemek konusunda ona destek olduk, döktü. Eşim o konuda
çok başarılıdır. Mesela bizim kendi arkadaşlarımız izin vermezler
hala. Bizimkinin küçük yaştan beri kendi masası vardır. Kendi
yemeğini kendi yerdi, dökerdi bir sorun etmedik.”
On altıncı katılımcı da çocukların bugünün aile yapısına göre birey olarak kabul
edilmelerini ve çocuklara birey olarak yaklaşılması konusunu, yaşanan kültürel değişime bağlı
olarak açıklamaktadır:
46
“Kültürle alakalı. Eskiden çocuk evde söz sahibi değildi. Çocuğun
hiçbir söz hakkı yoktu. Büyükler konuşur, çocuk büyüklerin sözünü
dinler. Böyle yetiştirildik biz ama şimdi biz öyle bakmıyoruz. Çocuk
bir fert, bir birey. Onun da evde yaşı küçük de olsa söz hakkı var.
Konuşmalı, kendini ifade edebilmeli. Çünkü bu, gelecekteki
yaşantısına yansıyacak.”
47
çocukların anne ve baba olmak üzere her iki ebeveynle de sorunsuz iletişim kurabildiği
görülmektedir. Çocuk paylaşmak istediği durumun niteliğine göre yer yer anne ve baba arasında
tercihte bulunabilmekte, paylaşımlarını kendi tercihi doğrultusunda anneye ya da babaya
aktarabilmektedir. On beşinci katılımcının bu konudaki paylaşımı şu şekildedir:
“Kızım benle daha rahat çünkü anne bir otorite kurmak zorunda
hissetti galiba. Kızım üzerinde otorite kurmaya çalıştı. Ben de daha
çok arkadaş gibi… Yani benim ona söylediğim; her şeyden haberim
olsun, ucunda ölüm olmadığı sürece her şeyde anlaşırız dedim.”
48
babalarının babalık biçimleri hakkında bilgiler vererek o dönemki ebeveyn-çocuk ilişkisiyle
bugünün ebeveyn-çocuk ilişkisini değerlendirmişlerdir. Kendi babalarının ev içinde üstlendiği
rollere değinmişler, kendilerine karşı olan tavırlarından bahsetmişlerdir. Aynı zamanda kendi
üstlendikleri babalık rollerini tanımlamışlar ve bu bağlamda geleneksel babalık rolünü
karşılaştırmalı bir perspektiften ele almışlardır.
Anlatılar doğrultusunda geleneksel babaların çocuklarının öz bakımlarıyla neredeyse hiç
ilgilenmedikleri, çocuklarıyla duygusal bağ geliştirme konusunda eksik oldukları, ev içerisinde
toplumsal cinsiyet normlarına uygun hareket ettikleri ve çocuklarının ağırlıklı sorumluluğunu
anneye yükledikleri anlaşılmaktadır. Aynı evi paylaşan üyeler olarak babalar ve çocukların aslında
çok da bir arada zaman geçirmedikleri ve babanın duygusal açıdan ulaşılması güç bir özne olması
da babaların anlatılarında yer almaktadır. Tam da bu konuya ışık tutacak bir örnek olarak, birinci
katılımcı kendi babasıyla ilgili; “yani babam benim hayatımda fiziki olarak vardır ama duygusal
olarak çok yoktur.” ifadesini kullanmış ve şu şekilde devam etmiştir:
Kendi babasıyla paylaştığı anlar bunlardan ibaret olan baba, kendi çocuğuyla kaliteli
49
zaman geçirdiğini gösteren pek çok paylaşımdan söz etmiştir. Baba, çocuğunun kişisel becerilerini
geliştirmesine katkı sağlayacak aktiviteleri onla yapmaktan büyük keyif almaktadır. Sosyal
hayatın da büyük kısmını beraber faydalı etkinlikler yaparak paylaşmaktadır. Kendisi hayatın tüm
anlarında çocuğuna yardımcı ve destekçi bir baba sorumluluğu üstlenmiştir. Yani kendisinin de
belirttiği üzere üstlendiği babalık rolünde kendi babasını örnek almamıştır.
Yine babasıyla yeterince vakit geçiremediğinden bahseden dördüncü katılımcı, babasının
şuan kendi yaptığı babalıktan çok farklı bir rol sergilemiş olduğunu belirterek babası hakkında
şunları söylemiştir:
Bir başka babaya, babasının kendi öz bakımına katılıp katılmadığı bilgisi sorulmuştur.
Çocuklarıyla zaman buldukça oyun oynayan ve sevgisini gösteren bir baba olmasına karşın
kafasında toplumsal cinsiyet kalıpları olduğunu belierttiği kendi babasıyla ilgili beşinci katılımcı
şunları anlatmıştır:
50
yardım ettirmek istemezdi bize.”
“Geçmişle bugün arasında büyük fark var. Yani bir kere hani nesil
farkı zaten var. Babalarımız nasıldı... Gayet mesafeli. Bir de onların
annesi babası, yani dedem babaannem, büyükler... Onların yanında
böyle sevmek etmek çocuğu yani tamamen onlara göre bir ayıp
sayıldığı için zaten böyle bir yaklaşımda bulunamıyordu. Benim
babam yine de hani sevgisini gösteren bir baba. İşte öper eder,
hoplatan zıplatan, böyle coşkusunu gösteren bir baba ama yine de
çok mesafeliydi tabii. Yani hiçbir şey yapmamasına rağmen
korkardık babamızdan. Kaşlarını çatıp bakması yeterliydi korkman
için.”
Örneklere bakıldığında geçmişte babaların çocuklarıyla dar zamanda kısıtlı aktivitelerle bir
araya geldikleri görülmektedir. Geçen zamanla birlikte ortaya çıkan yeni düşünce biçimleri, çağın
gereği haline gelen bir takım ihtiyaçlar, her alanda olduğu gibi ilişkiler alanında da varlık
51
göstermektedir. Bunlar, ebeveyn ilişkilerine yeni anlamlar yüklemekte, yeni biçimler ortaya
çıkarmaktadır. Bu yeni ilişki biçimleri etrafında yetişen nesil, bir önceki nesilden belli yönleriyle
ayrılmakta ve bir yönüyle kuşak farkı dediğimiz olgunun ortaya çıkmasına da yol açmaktadır.
Yedinci katılımcının ifadeleri doğrultusunda kuşak farkı şu şekilde ele alınmıştır:
Örneklerin hemen hemen hepsinde öncesi kuşağın babalarına dair hikayeler birbirine
benzemektedir. Görüşülen babaların neredeyse hepsi birbirine eş anlatılar paylaşmışlardır. Bu
anlatılardan, sorumluluk alanını ev dışında kurgulayan, evde eşiyle sorumluluk paylaşmayı uygun
ya da gerekli bulmayan, çocuklarına sevgi besleyen ancak bunu göstermekte zorluk çeken baba
temsilleri karşımıza çıkmaktadır. Ancak görüşme yapılan babalar kendi babalarının bu durumlarını
yaşadıkları çağ çerçevesinde doğal karşılamakta ve onlara karşı herhangi bir olumsuz duygu
beslememektedirler. Hemen hepsi kendi babalarını anladıklarını belirtmiş, babalarının o dönemde
makbul sayılan davranış biçimlerini gerçekleştirdiklerini, aksini yapma şanslarının zaten
52
olmadığını söylemişlerdir. Dokuzuncu katılımcı bu durum için şu ifadeleri kullanmıştır:
“Dönemine göre o da bence iyi bir babaydı. Ama mesela şimdiki ile
yani benimki ile(babalık rolü ile) kıyasladığında keşke şöyle olsaydı
böyle olsaydı diyeceğimiz noktalar var. Mesela babamın bizi çok
sevdiğini biliyorum ama bunu göstermezdi bize pek, ama o dönemin
babaları gösterir miydi? Çevremde de böyle bizim şimdiki babalar
gibi baba yoktu yani. Etraftaki herkes diğer babalar gibiydi, yani
olumsuz anlamda bir şey değil bu. Ama o anlamda ben daha
farklıyım, ben sevgimi daha net gösterdiğimi düşünüyorum. İşte yani
o derece, alt değiştirme, mamasını yedirme falan öyle şeyler yoktu
babamda ama bu kötü baba oldu anlamına gelmez. Ben
amcalarımın dayılarımın falan da yaptığını zannetmem.”
Çocuklarına, gerek kendileri gerekse aileyi ilgilendiren tüm konularda söz hakkı tanıyan,
düşüncelerini paylaşmalarını isteyen babaların, kendi babalarıyla ilgili bu konudaki tecrübelerinin
de farklı olduğu sonucuna varılmıştır. On üçüncü katılımcı bu konuyla ilgili şunları dile
getirmiştir:
“Bize bir yerde konuşma, söz hakkı verme yoktu. Bir olayın içerisine
katılma, büyüklerin yapacağı bir etkinliğin içerisinde bulunmak
şansı gibi bir şeyimiz yoktu. Bize; siz küçüksünüz, burnunuzu
sokmayın, karışmayın denirdi. Biz hep kenera atılıyorduk. Birey
olarak değerlendirilmiyorduk. Ama dediğim gibi ben kızıma böyle
davranmak istemiyorum. Kızım küçüklüğünden beri, aklı erdiğinden
beri bir birey gibi ailenin herşeyine katılıyor.”
53
“Ben kendi çocukluğumda babama baktığım zaman babamın bana
çok içten sarıldığını, sevdiğini hatırlamıyorum. Hatta bir dönem
kendi çocuklarını kucağa almanın hoş birşey olmadığı fikrine bile
kapılmışlar. Saygısızlık olduğunu bile görmüşler. İşte çeşitli adlar
takılmış kimisine; kılıbık denmiş. Onlar daha çok biz uyuduktan
sonra sevmeyi tercih etmişler. O zamanın şartlarına göre çocuklar
şımarmasın gibi düşünmüşler. Ama ben bunun doğru olduğunu
düşünmüyorum. Hayat kısa. Sevgiyi belli etmekte fayda var.”
Katılımcı babasının, kendi oğluyla bugünkü ilişkilerine şahit olurken öykündüğünü ifade
etmiştir. Oğlunun çocuklarıyla olan ilişkisini taktir etmekte, aralarındaki yakınlığı doğru bulmakta,
vaktiyle kendi çocuklarıyla zamanını bu şekilde geçiremediği için üzülmektedir. Bunları, aynı
katılımcının “peki şu an kendi babanız sizin çocuklarınızla olan ilişkinize şahit oluyor mu?”
sorusuna “evet elbette, üstelik çok imreniyor ve bunu dile getiriyor, biz böyle yapamadık diyor.”
şeklinde verdiği cevaptan öğrenmekteyiz.
18. Katılımcı : “İyi baba, birincisi kendi çocuğuyla ilgili kişisel bakımları yapabilecek kişi
olmalı. Yani bu sadece anneye bırakılacak bir şey değil. İkincisi zaman ayırma; yani sadece bakım
değil duygusal anlamda doğru iletişim kurabilmek, oyunlar oynayabilmek. Zamanı paylaşmayı da
bilmeli o anlamda. İşe gittim yorgunum, o mazeret olmamalı.”
54
17. Katılımcı : “İyi baba olmak için öncelikle eşinle iyi bir huzurun olması lazım. O yoksa
zaten, eşinle iyi bir diyaloğun yoksa iyi baba da olamazsın, mutlaka eksiktir. Ayrıca aile kurarken
bence baba olmadan önce babalık eğitimlerinin alınması gerek. Herkes baba olmamalı yani. Yani
ben evlendim, baba olabilirim diye bişey yok. Anne olunabilir belki ama baba olmak öyle olmuyor.
Anne, fizyolojik olarak 9 aydır taşıyor. O yakınlaşma daha çabuk oluyor ama babanın belli bir
eğitim alması gerekiyor. Bir de o ilişkide anneyle babanın mutlaka sevgi ve aşkı olmalı. Sonra
çocuk olması gerekiyor ki sevgi aşk olmadan zoraki bir evlilik sonucunda veya spontane gelişen
bir durum sonucunda olmuşsa çocuk, onun oturması zaman alıyor.”
16. Katılımcı: “Yeri geldiği zaman kendinden fedakarlık etmeyi bilecek, yeri geldiği
zaman çocuğu için aç kalmayı bilecek ama çocuğuna da sınırsız haklar sunup onlara da kendini
dünyanın en özel kişileriymiş gibi hissettirmeyecek insandır.”
13. Katılımcı: “İnsanın elinde imkanı olur olmaz. Bu ayrı bir mevzu ama bir sözü ile hani
bir sırtını sıvazlaması ile çocuğun en azından yanında olduğunu göstersin baba.”
12. Katılımcı: “Bana göre iyi baba çocuğu ile arasında herhangi gizli bir şey olmayan
babadır. Gizlilik olduğu sürece, insanlar birbirinden bir şey sakladığı sürece muhakkak birisine
zararı dokunur.”
10. Katılımcı:“Sorumluluklarını, sevgisini çocuğuna sunan bir baba olur. Tabii iyi baba
yaşadığı koşullara göre de değişir. Coğrafi koşullar, aldığı eğitim, kültürel koşullar vs hepsi bunda
etken.”
1. Katılımcı: “Bir baba küçüklükten itibaren etkili vakit geçirmeli çocukla beraber. Yani
babanın görevi sadece elinden tutup parka götürmek değil. Hani verimli, efektiv bir zaman
ayırmak gerekiyor.”
8. Katılımcı: “Bence iyi baba güven duyulan olmalı ve işte kendisini her koşulda
çocuğunun arkasında olduğunu ve sevdiğini hissettiren birisi olmalı. Bence bu yeterli bir çocuğun
55
hissetmesi için.”
6: Katılımcı : “Ya iyi bir baba ailesiyle ilgilenen bir babadır. Artık bir evlat edinmişsin,
kız ya da erkek bu çok önemli değil. Onun geleceği için şimdiye kadar belki yaptığı bazı şeyleri
yapmamak... Bunu finansal anlamda da söylüyorum davranış anlamında da söylüyorum. Hani seni
örnek alacağı için çocuk, ona göre kısıtlıyorsun kendini ya da ona göre bilinçli hareket etmeye
çalışıyorsun. En azından iyi bir baba böyledir; yani ailesine düşkün olan ve de ona göre hareket
eden.”
3. Katılımcı: “Çocuğu ile kaliteli zaman geçiren baba iyi babadır bence.”
4. Katılımcı: “Bence en önemli şey çocuğuyla aktif diyalog içinde olması. Yani çocuğu
ona gerçekten her şeyini rahatlıkla anlatabilmeli, çocuğuna fırsat vermeli, çocuğunun çok
istediğini gördüğü bir şey konusunda onu cesaretlendirip desteklemeli ama çok da kötü bir şey
varsa da bunları paylaşmalı. Yani hiçbir zaman babanın ulaşılamaz, az konuşan, onunla bir şey
paylaşılmaması gereken ya da çok önemli şeyleri sadece paylaşılması gereken bir kişi olduğunu
çocuk asla düşünmemeli. Bu diyaloğu kurduktan sonra evde zaman geçirme de tabii önemli. Zaten
ikisi bir arada oluyor ister istemez. Bunlar olduktan sonra otomatikman iyi babalık oluyor.”
2. Katılımcı: “Saygı göstermek lazım ve onun kendi başına bir birey olduğunu, kendi
başına hayat yaşayacağını ve kendi karar vermesi gerektiğini bilmek... Ya sen onu izleyen olman
gerektiğini şey yaparsan, en iyi baba herhalde öyledir diye düşünüyorum.”
56
4. TARTIŞMA
Belli bir zamanda ve mekanda hakim olan mevcut kültür zaman içerisinde değişir.
Toplumsal ihtiyaçlar toplumsal koşullara bağlıdır ve toplumsal koşullar değiştikçe toplumsal
ihtiyaçlar da değişir. Değişen bu ihtiyaçları karşılayabilmek adına kültür zaman içerisinde değişir,
farklı normalara bürünür ve böylelikle koşullara göre yeni bir biçim almış olur. Kültür toplumdan
topluma ve zamandan zamana değişiklik gösterebildiği için, aynı ihtiyaçların karşılığı farklı
toplumlarda başka biçimlerde olabilmektedir. Bu durum, mevcut kültürel sistemin kendine özgü
olmasıyla ve kendine has kodlarının bulunmasıyla alakalıdır. Bu sebeple neredeyse yaşanan tüm
değişimlerde, kurumda kuruma farklılıklar olduğu farkedilir. Bir kültürün varlığını sürdürebilmesi
de değişen tüm bu koşullara uyum sağlayabilmesine bağlıdır. Değişen koşullara uyum sağlamakta
yeterli beceriyi gösteremeyen herhangi bir kültürün varlığını sürdürmesi söz konusu değildir
(Güvenç, 2010:102).
Kültürel yapıda yaşanan değişimlerden en hızlı etkilenen birimlerden biri olarak aile,
sosyal bilimler alanının önemli çalışma alanlarının başında gelmektedir. Kültürel yapıdaki
değişimle birlikte aile de değişmeye başlamış, toplumsal işlevi, ebeveyn rolleri, çocuğun ailedeki
yeri gibi konular yeni formlara bürünmüşlerdir. Bununla birlikte doğurganlık oranları, evlenme
oranları, çocuk sahibi olma isteği gibi konular da geçmişten günümüze tüm dünyada çok fazla
değişime uğramıştır (Özdemir, 2007:192-193).
Ebeveynlik, insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Sosyal bilimciler, babalık
kavramının tarihinin çok eskilere dayandığını savunmaktadır. Başlangıcından bugüne babalık,
hakim olan sosyal, kültürel ve ekonomik yapıdan etkilemiş ve sürekli olarak değiştirmiştir
(LaRossa, 1998:1560).
Babalık kavramı, babalık kültüründeki ve babalık uygulamalarındaki değişimi ifade
etmektedir. Babalık kültürü denilen şey, toplumun beklentilerini, değer yargılarını ve babalığa dair
davranışları kapsamaktayken, babalık uygulamaları denilen şey ise yaşanılan dönemin
uygulamaları şeklinde anlaşılmaktadır. Kısacası babalık kültürü babalık ideallerini, babalık
uygulamaları da mevcut dönemde yaşayan babaların davranışlarını içermektedir. LaRossa’ya
(1988) göre söz konusu bu iki değişim birbiriyle uyum içinde olmalıdır. Ne var ki gerçek hayatta
57
bu uyumu yakalamak zordur. Çünkü babalık kültürü son derece hızlı değişmekte ve babalık
uygulamaları yaşanan bu hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanmaktadır.
Toplumun önemli bir kurumu olan ailede yaşanan değişimler, güncellenen çalışmalar
eşliğinde aile içinde değişen dinamikleri yeniden ele almayı gerektirmektedir. Ebeveyn rolleri
kapsamında babanın konumu ve aile içindeki yeri aileye dair önemli bir alandır. Bu çalışmada
geleneksel usullerin yaygın olduğu dönemden günümüze gelindiğindiğinde babalık algısında ve
rolünde herhangi bir değişim yaşanıp yaşanmadığına bakılmıştır. Değişen bir durum söz konusu
ise bunun hangi alanlarda olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Değişen mevcut algı ve rollerin
değişimini daha doğru ve net bir biçimde anlayabilmek için de seçilen bir grup babayla birebir
mülakatlar gerçekleştirilmiş, babaların babalık deneyimleri detaylı biçimde sorgulanarak, değişimi
bu deneyimlerin içinden bir bakışla anlamak amaçlanmıştır.
Babalara yöneltilen sorularla ilk olarak babaların babalığa dair bakışları sorgunlanmıştır.
Baba oldukları ilk an hissettikleri duygu ve kendilerini tam manasıyla baba olarak hissettikleri
anın ne zaman olduğu sorularına verdikleri cevaplar üzerinden, babalık konusunda ne
düşündükleri, babalığa dair mevcut algıları da açığa çıkarılmıştır..
Babalar, baba olma süreçlerini, ebeveyn olmaya karar verme sürecinden itibaren detaylıca
anlatmışlardır. Anneyle birlikte geçirilen hamilelik süreci ve doğum anı dahil olmak üzere
babalardan kapsamlı bir baba olma serüveni dinlenmiştir. Anlatılar bağlamında çoğu babanın bu
süreci benzer duygular ve tepkiler etrafında geçirdiği farkedilmiştir. Farklı yaş, farklı kültür ve
farklı aile yapılarından gelen babaların bile birbirine çok benzer örneklerle duygularını ifade
etmeleri, özellikle babalığın kavrandığı ve kabul edildiği o ilk sürecin çoğu erkekler için aynı
anlama geldiğini göstermektedir.
Baba olacağını öğrenen erkeklerin kendilerini bir ebeveyn olarak hissetmeleri epeyce
zaman almaktadır. Kendi ifadeleriyle bu bazen doğum anında, bazen doğumdan bir süre sonra,
bazense ancak çocuk kendilerine tepki verecek aşamaya geldiğinde onla kurdukları bağ
aracılığıyla olmaktadır. Babalar bu durumu anneliğin biyolojik olarak da yaşanan bir süreç
olmasına ancak babalığın daha suni, daha dolaylı bir süreç olmasına bağlamaktadırlar.
Babalık davranışı, memelilerin bir kısmında mevcut olmakla birlikte, daha çok tek eşli
hayvanlarda görülmektedir. Erkeklerin babalık davranışı geliştirmeleri konusunda etkili olan
hormonal bir süreç mevcuttur. Babalık davranışlarının arka planında annelik davranışlarını da
komuta eden beyin yolaklarının varlığından bahsedilmektedir. Esasen bu davranışların beyinde
58
hazır biçimde bulunduğu, fakat bir çocukla ilgilendikten sonra harekete geçtiği sanılmaktadır.
Anneliğin nöroendokrin yolakları ise babalarda da vardır ve etkindir (Eşel, 2010:6878).
Gebelik süresince oksitosin oranında da artış yaşanmaktadır. Gordon ve arkadaşları (2010)
bu konuyla ilgili olarak 160 çift ile bir çalışma yürütmüşlerdir. Çalışma kapsamında ilk kez bebek
sahibi olan çiftlerden, postpartum dönemin ilk haftasında ve devam eden altıncı ayda kan örneği
alınmış, bu örnekler üzerinden oksitosin seviyeleri kontrol edilmiştir. Araştırmanın sonucunda
genel manada oksitosin seviyesinin artarak devam ettiği, oksitosin seviyesiyle ilgili anne baba
arasında herhangi bir farka rastlanmadığı ifade edilmiştir. Annenin oksitosin seviyesi, bebeğe
sevgi dolu biçimde temas etme, bebek diliyle konuşma tarzı ebeveynlik davranışlarıyla
ilişkilendirilmiştir. Araştırma neticesinde farkedilen bir diğer nokta, annenin oksitosin seviyesi ile
bebeğiyle geçirdiği süre arasında bir arasında ilişki bulunmadığı, babadaki oksitosin seviyesinin
ise bebeğiyle geçirdiği süreyle ilişkili olduğu şeklindedir.
Babalık davranışı üzerinde etkili olan hormonlar arasında testesteron ve progesteron da
vardır. Östrojen hormonunun babalık davranışını artırıcı bir etkisi olduğu düşünülürken,
testosteronun etkisi babalık davranışını azaltması şeklinde düşünülmektedir. Doğum süreciyle
beraber testesteron seviyesinin azalması babalık davranışının testosteron hormonu ile alakalı
olduğunu düşündürmektedir (Eşel, 2010).
Görüşülen babaların, anneliğin çok daha hızlı ve kolay hissedilebilen bir duygu olmasına
dair yaptıkları vurgu hormonal bu gibi durumlarla açıklanabilmektedir. Bu bağlamda birinci
katılımcının anlatısı diğer babaların da ifadelerinin temsili ve özeti bağlamında olup şu şekildedir:
Çiftlerin, çocuk sahibi olmaya karar verdikleri andan itibaren birer ebeveyn olarak doğacak
bebekleri ile ilişkileri başlamaktadır. Anne ve babalığa ruhen hazır olmak, her iki tarafın da
zihninin bebekle meşgul olmasına bağlıdır. Erkeklerin bebekle ilgili hayaller kurması, ona dair
59
sorular sorması duygusal bağın oluşmaya başladığının işareti olarak kabul edilebilir. Duygusal
bağ, baba ve bebek arasındaki ilişkinin zeminini meydana getirmektedir. Baba olmak bebeğin
kucağa alındığı o ilk anda ya da ileriki zamanlarda daha güçlü biçimde hissedilse de babalık rolü
aslında bebek sahibi olmaya karar verildiği anda başlamaktadır (Poyraz, 2007).
Babalık hissini dahi henüz tam manasıyla kavrayamamış pek çok baba, babalığın somut
sorumluluk alanlarından olan öz bakım süreciyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Görüşme yapılan
babalar çocuklarının fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşısında takındıkları tutumlardan, bu alana
dair görüşlerinden detaylıca bahsetmişlerdir. Bakış açılarını bireysel deneyimleriyle nesnel bir
açıklığa kavuşturarak babalık deneyimlerini paylaşmışlardır. Görüşme yapılan babalar çoğunlukla
benzer babalık algısına sahip, eşleriyle ortak sorumluluk paylaşan babalar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Babalık deneyimine aktif olarak katılmayan geleneksel babalar genellikle gözlemci özellik
gösterirler. Bu babalar yaşadıkları toplumda hakim olan kültürün etkisi sebebiyle kendilerini
doğum deneyiminin ve çocuk bakımının dışında tutarlar. Onlar için baba olmak, ailenin maddi
ihtiyaçlarını karşılamak ve ev içerisinde disiplini sağlamaktan ibarettir. Oysa çocuk için de anne
için de babanın aktif katılımı son derece önemlidir. Bebek bakımında babanın üstlendiği rol anneyi
rahatlatıp eşler arasındaki ilişkiyi güçlendirmektedir. Bu sayede anne erkeği tam manasıyla baba
olarak görebilmektedir. Bu katılım baba-çocuk ilişkisi ve çocuğun baba ile bağ geliştirmesinde de
etki göstermektedir (Güngörmüş, 2003:250).
Baba katılımı çeşitli faktörlerin etkisi altında farklılık gösterebilmektedir. Görüşülen
babalarda bu farklılıklardan birinin, eşin çalışma durumuna göre ortaya çıktığı tespit edilmiştir.
Ancak bu yine de çalışmayan eşi olan babaların çocuklarına dair tüm sorumlulukları anneye
yıkmaları şeklinde değildir. O’Connell (1993)’da ev dışında çalışan annenin, bebek/çocuk bakımı
noktasında babadan daha çok katkı vermesini istediğini ve ortak sorumluluk paylaşımı beklediğini
saptamıştır. Bununla birlikte babaların bebek/çocuk bakımında daha ciddi sorumluluklar
üstlendiklerini ve bakıma katılımda daha istekli olduklarını tespit etmiştir. Görüldüğü üzere iş
sahibi olmak beraberinde yeni davranış ve roller getirmekte, geleneksel rollere dair beklentileri ise
farklılaştırmaktadır.
Bunun dışında çocukla ilgilenme ve bebek bakımına katkı sunma sosyo-ekonomik
durumun bir göstergesi olarak da kabul edilmektedir. Hem toplumsal hem ekonomik gerçeklikleri
kapsayan bu ifade, ikisi arasındaki ilişkiyi bağlayıcı konumdadır. Sosyo-ekonomik seviyenin
60
yüksek oluşu eğitim seviyesinin ve ekonomik gücün yüksek olduğu anlamına gelmektedir.
Ülkemizde yapılan çalışmalardan Koçak’nın (2004) belirttiğine göre Öğüt’ün (1998) çalışmasında
da üst sosyoekonomik çevrelerden gelen babaların temel bakım konusunda daha fazla sorumluluk
üstlendiği saptanmıştır. Benzer şekilde Sevil ve Özkan (2009)’ın, çalışmasında da babanın eğitim
seviyesi yükseldikçe çocuk bakımına ve ev içi sorumluluklara daha fazla katıldığı saptanmıştır. Bu
çalışma da sosyo-ekonomik düzeyi yüksek babalarla yapılmış olup, bebek bakım aktivitelerinin
neredeyse tümüne katıldıkları kendi beyanları çerçevesinde tespit edilmiştir.
Babaların paylaştıkları deneyimlerden anlaşılan odur ki kaç tane çocukları olursa olsun
yahut çocuklarının cinsiyeti kız ya da erkek her ne olursa olsun hepsine aynı ilgi ve alakayı
göstermektedirler. Görüşülen hiç bir babadan çocuklarının öz bakımı noktasında aralarında
cinsiyet ayrımı gözettiklerine rastlanmamıştır. Her birinin kız ve erkek çocuklarına karşı
yüklendikleri sorumluluklar birbirine eş niteliktedir. Benzer şekilde Coley ve Morris (2002) ile
Paulson, Dauber ve Leiferman (2010) da çalışmalarında, baba katılımının çocuk cinsiyetinin dayalı
bir biçimde değişim göstermediğini saptamışlardır.
Yapılan görüşmelerde hiç bir babanın çocuğunun öz bakımı noktasında sorumluluk
almaktan kaçınmadığı tespit edilmiştir. Öz bakıma dair akla gelebilecek her türlü görevde eşleriyle
birlikte ortak hareket eden babaların anlatıları birbirini destekler nitelikte olmuştur. Burda örnek
olarak on yedinci katılımcının deneyimlerine yer verilebilir. Kendisi hem kız hem erkek çocuk
sahibidir. İlk çocuğunun erkek olması sebebiyle deneyimlerini onun üzerinden anlatmaya
başlamıştır. Ardından kendisine kız çocuğu için de aynı sorumlulukları üstlenip üstlenmediği,
tavrının erkek çocuktakiyle aynı olup olmadığı sorulduğunda verdiği cevap şu şekilde olmuştur:
61
Çalışmadaki tüm katılımcılar çocuklarının cinsiyetleri üzerinden bir ayrıma gitmediklerini
ifade etmişlerdir. Babalık algısı ve çocuk bakımı noktasında kız ya da erkek çocuk sahibi olmak
babaları farklı bir tutum ve davranışa sürüklememiştir. Bu çalışmada ortaya konan bu durumu
destekleyecek nitelikte olan Tezel Şahin ve Özyürek (2008)’in çalışmalarında da babanın
tutumunun çocuğun cinsiyet faktöründen önemli derecede etkilenmediği şeklindedir.
Çocuklarla geçirilen zaman konusunda da babalar yine çocukları arasında cinsiyet farkı
gözetmemektedirler. Erkek ve kız çocuklarına ayırdıkları zaman tamamen eşit biçimdedir.
Çocuklarıyla gerçekleştirdikleri etkinlik, gezi ve oyun gibi alanlara ayrılan zaman cinsiyet ayrımı
olmaksızın yaşamlarının doğal akışı içerisinde belirlenmektedir. Babalara dair örneklemin,
İstanbul sınırlarında yaşayan, büyük şehir kültürüne hakim modern dönem demokratik
erkeklerinden oluşmasının, bu bulgulara ulaşılmasını sağlamış olabileceği söylenebilir. Geleneksel
usullere bağlı otoriter babalığın hüküm sürdüğü baba-çocuk ilişkilerinde farklı örneklerle
karşılaşılması son derece mümkündür. Demokratik tutum ile babanın çocuğa yaklaşımı arasındaki
bağlantı incelendiğinde pozitif yönde bir ilişki olduğu yapılan çeşitli çalışmalarca da (Gaertner ve
arkadaşları, 2007) ortaya konulmuştur. Otoriter tutum ile babanın çocuğa yaklaşımı arasındaki
bağlantı ise negatif yönde bir ilişki olduğunu göstermektedir (Paquette ve arkadaşları, 2000). Bu
bulgular eşliğinde de otoriter babaların baba çocuk aktivitelerine demokratik babalardan daha az
katılım sağladıkları anlaşılmaktadır.
Erkeklerin ebeveynlik rollerini toplumsal cinsiyet kalıpları dahilinde gerçekleştirmiyor
olmaları, yapılan bu araştırma neticesinde tespit edilen önemli bir noktadır. Babaların
anlatılarından, ne çocuklarıyla ilişkilerinde ve onlara dair üstlendikleri sorumluluklarda ne de
eşlerine karşı üstlendikleri eş rolünde geleneksel toplumsal cinsiyet normlarına uyma zorunluluğu
hissetmeden, eşitlikçi bir yol takip ettikleri anlaşılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet kalıpları bireylerin belli rolleri gerçekleştirmelerini gerektirir, böylece
toplumsal bazı değerlerin muhafazası ve devamı sağlanmış olur. Rol kavramı ağırlıklı olarak aile
içinde kurgulanır ve çeşitli türevler biçiminde aile dışına yansır. Bu durum ailenin, toplumdaki rol
beklentilerinin hayata geçtiği temel nokta olmasından kaynaklanmaktadır. Aile içinde anne, baba,
kadın, erkek, kız çocuğu, erkek çocuğu rol şeklinde her biri farklı incelemeler gerektiren toplumsal
gerçekliğin birer yansımaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm toplumsal roller, içinden
beslendikleri sosyo-kültürel çevrenin birer ürünüdürler. Mevcut toplumda hakim olan yasalar,
gelenekler ve inançlar toplumsal rollerin oluşmasında kilit öneme sahiptirler. Kadının ve erkeğin
62
üstlendiği ebeveynlik rollerinde de tüm bu değerlerin yadsınamayacak etkisi vardır (Kasapoğlu,
1994:225).
18.yüzyılın sonlarına doğru üretim araçları değişmeye başlamıştır. Bu dönemle birlikte
kadının annelik vasfı ön plana çıkarılarak kutsallaştırılmıştır. Bu vasıf, her ne kadar aynı
nedenlerden hareket etmese de neredeyse tüm toplumlar tarafından kadının birincil görevi olarak
kabul edilmiştir. Kadının her şeyden önce anne olduğunun altını çizerek amacı kadını
sınırlandırmaya varan bu söylem günümüze değin varlığını sürdürmeyi başarmıştır. Annelik iç
güdüsü olarak adlandırılan kavram kadınlar üzerinde bir baskı unsuru haline getirilmiş, diğer
yandan bu durum ev içinde erkeği ebeveynlik sorumluluklarından da uzaklaştırmıştır (Çeler,
2013:173-174).
Modern dünyada roller, geleneksel olanın aksine biçimde yeniden kurgulanmaya
başlamıştır. Mevcut çalışma kapsamında görüşülen babalardan alınan bilgiler de bu değişimi net
bir biçimde ortaya serer niteliktedir. Kadınlara yalnızca ev içi rolü, erkeklere ise maddi kazanç
sağlayan birey rolünü uygun bulan ve “tek rol ideolojisi” olarak ifade edilen görüş, yerini, kadının
çalışma hayatına aktif biçimde katıldığı “ikili rol ideolojisi”ne bırakmıştır. Modern endüstri
toplumlarında, hem kadınların hem de erkeklerin iş ve aile olmak üzere ikili rolleri ön plana
çıkmıştır. Bu durum, eşlerin rol ve statülerinin en baştan ele alınmasını gerekli kılmıştır
(Hablemitoğlu, 2009:67).
Kadınların iş hayatına katılmasının, onları ekonomik özgürlükle beraber aile içindeki
geleneksel değer ve yorumlardan uzaklaştırdığını gösteren çalışmalar mevcuttur (c1). Bu çalışma
kapsamında ev işleri ve çocuk bakımının kim tarafından yapıldığı da incelenmiştir. Sonuç olarak
araştırmaya katılanların %55,5’inin eşiyle birlikte yaptığı, %20,2’sinin tek başına yaptığı ve
%17,9’u ise kreş, bakıcı, temizlikçi gibi çeşitli şekillerde yardım aldıkları saptanmıştır. Bizim
gerçekleştirdiğimiz mülakatlar neticesinde ise görüşülen 18 baba da ev işi ve çocuk bakımı
konusunda eşleriyle görev paylaşımı yaptıklarını belirtmişlerdir. Babaların bu görevlere katılım
oranları birbirlerinden farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar da dışarda çalıştıkları süre ve
eşleriyle kendilerinin yatkınlık alanları çerçevesinde ortaya çıkmaktadır.
Babaların eşleriyle yürüttükleri ebeveynlik ilişkisinde göze çarpan iki nokta şu şekildedir:
Birincil olarak erkekler geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız biçimde ev içerisinde
baba ve eş rollerini sürdürmektedirler. Bu rol kapsamında kendi görevleri olmadığını düşündükleri
herhangi bir alan bulunmamaktadır. Aileleriyle paylaştıkları her tür alanın sorumluluğunu birlikte
63
üstlenme bilincine sahip olup, ortak yaşam alanında kadına ve erkeğe biçilmiş özel roller olduğuna
inanmamaktadırlar. Burada vurgulanması gereken ilk nokta erkeklerin üstlendikleri
sorumluluklarla eşlerine yardım ediyor oldukları düşüncesini taşımıyor oluşlarıdır. Yardım etme
anlayışı, bir başkasının sorumluluk alanı olan bir konuda destek sağlamak anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda erkeğin eşine yardım ettiğini söylemesi de ev içi sorumluluklarda cinsiyetçi bir bakış
açısı olduğunun göstergesidir. Böyle bir durumda erkek ancak ihtiyaç dahilinde görev
üstlenecektir. Böyle olduğunda tam manasıyla bir sorumluluk bilinci olduğundan ve gönüllü görev
paylaşımından bahsetmek zordur. Mülakat yapılan babaların tamamına yakını bu anlayışın tam
aksine, ev içi üstlendikleri görevleri kendi sorumlulukları olarak görmektedirler. Aileleriyle
paylaştıkları alana dair olan tüm işlerde ve çocuklarının bakımında eşleriyle “ortak sorumluluk
paylaşımı”na gitmektedirler. On altıncı katılımcının bu konudaki ifadeleri şu şekilde olmuştur:
“Ben eşime sonuna kadar yardımcı olan bir insanım. Yani şöyle
söyleyeyim 15 yıllık evliyim, 15 yıldır eşim bir gün ütü yapmamıştır.
Evin bütün ütüleri bende, bulaşık yıkarım, süpürge işi bende, yani
birçok şeyi yaparım. Bu konuda geldiğim çevre bunu bana
öğretmedi açık konuşayım. Yani bu benim içimden geliyor. Hayata
bakışım şöyle olmuştur; evde beraber yaşıyorsun, beraber
kullanıyorsun her şeyi, o zaman beraber kirletiyorsak hep beraber
temizlemek zorundayız. Çocuk doğunca da tabii ki yük paylaşılması
gerekiyordu. Bizde zaten iki çocuktu. anneyle anlaştık; erkek bende
kız sende şeklinde. Kızı o büyüttü erkeği ben büyüttüm ama şöyle
tabii; gece bu paylaşım oluyordu, gündüz ortaklaşa yapıyorduk.
Mesela işte altını ben değistiriyorsam mamayı anne hazırlıyordu,
mama hazırlandıktan sonra birinin mamasını o veriyordu birisini
ben veriyordum.”
Görüldüğü üzere erkeklerde görev paylaşımı bir bilinç çerçevesinde ortaya çıkmakta ve
doğal bir eğilime dönüşmektedir. Yapılan mülakatlarda farkedilen ikincil önemli nokta ise
çalışmayan eşleri olan erkeklerin de aynı bilinçle sorumluluk paylaşımına gitmeleridir. Yani
64
erkekler sadece eşlerinin çalışmaları durumunda onların yüklerini hafifletmek ya da ev içinde
aksayan görev alanlarını iyileştirmek amaçlı hareket etmemektedirler. Eşleri ev hanımı olan
babalar, gerek çocuk bakımında gerekse ev işlerinde eşleriyle aktif paylaşım içerisinde yer
almakatdırlar. Bu konuya dair eşi çalışmayan on üçüncü katılımcı şunları söylemiştir:
Aynı şekilde eşi ev hanımı olan on üçüncü katılımcıya, evde kadın-erkek rollerine dair
herhangi bir ayrımın olup olmadığı sorulduğunda da şunları belirtmiştir:
“Yo öyle bişey yok. Mesela haftasonu hadi gelin sinema gecesi
yapalım dendiği zaman, Melih sen şunları soyup dilimle diyor eşim
bana. Ben yapıyorum o işleri. Dediğim gibi eşime sormam, eşim
bana gelip kirlenmiş buralar, bir elektrik süpürgesini çalıştır demez.
Ben kirli görürsem, temiz olmadığını görürsem çalıştırırım. İlla bir
iş bölümü yapmak gerekmiyor.”
Toplumsal cinsiyet rolleri içinde erkeğe biçilen en temel rol, babalık rolüdür. Baba olmak,
evlenen bir erkeğin aşması gereken temel bir süreç olarak durmaktadır. Baba olmaya biçilen
anlam, güven duygusuyla beraber, erkekliğin tamamlanmasına dair bir alanı içermektedir. Bu
nedenle nasıl bir erkek olunduğu üstlenilen babalık rolünün nasıl olduğuyla son derece ilgilidir.
Babalık rolü, bireysel ve toplumsal otoritenin ortak bir temsilidir. Bu nedenle babalık rolü
toplumsal değişimin tam da merkezinde konumlanmış durumdadır. Kısacası toplumsal hayatın
gelişimi ile baba/erkek rolünün gelişimi aynı çizgi üzerinde yer almakta, birbirine etki etmektedir
65
(Avşar, 2017:19).
Toplumsal yapıyla birlikte, sosyal ve kültürel değerler de zaman içinde değişirler. Kadına
olduğu gibi erkeğe dair çizilmiş olan roller de her dönemin kendi dinamikleri çerçevesinde yeni
bir şekle bürünür. Görüşülen babaların anlatımları, bugünün değer yargıları etrafında yetişmiş,
modern usullerin uygulandığı günümüz erkeğini yansıtmaktadır. Farklı kültürlerden geliyor olsalar
dahi, İstanbul gibi büyük bir modern şehirde, bir metropolde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Babalıkları ve en genel çerçevede üstlendikleri erkeklik rolleri bakımından, bugünkü toplumsal
yapı tarafından şekillendirilmiş bireyler olarak geçmişten bugüne yaşanan değişimlerden
geçmişlerdir. Kendi babalarının yaşadıkları toplumsal düzene de aşina olan bireyler olarak yaşanan
bu değişimlerin farkında, geçmişle bugün arasında bir muhasebe yapabilecek durumdadırlar.
Erkeğin baba rolünün toplumsal alandaki değişimi 19. yüzyılda olmuştur. Aynı zamanda
eş ve evlat olma rolleri de değişime uğramıştır. Özellikle 1970’lerde babalık rolünde hızlı bir
dönüşüm yaşanmış ve yaşanan bu değişimle, 2000’li yılların öncesinde yeni bir tartışma konusu
olan “yeni baba” rolünü ortaya çıkarmıştır (Avşar, 2017:26).
LaRossa (1996) yeni baba kavramını; işten eve dönüp çocuklarıyla zaman geçiren, onlara
yakın ilgi ve alaka gösteren, tatillerde birlikte olunan, çocuklarına yeni oyun ve beceriler öğreten
evcil babalık şeklinde tanımlamıştır. Fakat bu tanımda bahsedilen evcil babanın üstlendiği rol,
uzunca yıllar tam olarak olması gerekeni karşılamamış ve yüzeysel kalmıştır (Çabuklu, 2007:105).
Babanın sorumluluklarına dair söylem, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından konuşulmaya
başlanmıştır ve böylece ilerde ortaya atılacak yeni baba kavramının içi, bir takım anlamlı öğelerle
doldurulmaya başlanmıştır. Böylece baba figürünün yalnızca bir vitrin olmasının ötesine
geçilmeye çalışılmıştır. Bu yıllarda babalık imajı hala bir “hobi” olarak sunulurken, 1970’li
yıllardan sonra ev işleri ve çocuklarıyla daha çok ilgilenen, bu alanlarda eşleriyle dayanışma içinde
olan baba imajı görünürlük kazanmıştır (Çabuklu, 2007:105).
Bu çalışmaya katılım sağlayan babaların tamamının yeni baba tanımı içerisine girdikleri
söylenebilir. Daha açık anlamlarıyla doğuma giren, bebeklik dönemlerinde de çocuklarıyla
ilgilenen, onlarla hem bakımlarına hem eğitsel faaliyetlerine katılan, çocukları arasında cinsiyet
ayrımı yapmayan babalar yeni babalardır (Zeybekoğlu, 2013). Katılımcıların babalık rollerinde bu
sayılan unsurların hemen hepsi ya da bir çoğuna rastlanmıştır. Görüşme çerçevesinde
cevapladıkları sorularla kendilerini birer yeni baba olarak tarif etmişlerdir. Katılımcılara kendi
babalarıyla olan ilişkileri, kendilerine yapılan babalık biçimi sorulduğunda da yine kendi
66
deneyimleri üzerinden bir önceki kuşağın babalık algısı ve rolüne dair bilgiler sunmuşlardır.
Çocukları ve genel olarak ailesiyle geçirdikleri zamanı anlatılarıyla detaylandıran katılımcılar,
kendi babalarıyla olan deneyimlerinden bahsederken bir çok farklı hikaye anlatmışlardır.
Katılımcıların kendi babalık rolleri ve kendi babalarının üstlendikleri babalık rolü
arasındaki farklılıklar, geleneksel dönemden bugüne gelindiğinde yaşanan değişim açısından da
çeşitli veriler ortaya koymaktadır. Bu çalışmayla anlaşılmak istenen konulardan biri olan
geleneksel ve modern dönem arasında bir farklılık olup olmadığı, babaların anlatılarıyla büyük
ölçüde bir cevaba ulaşmıştır. Yedinci katılımcı kendi babasıyla olan ilişkisi sorulduğunda verdiği
şu cevapla kuşak farkına değinmiştir:
67
olan ilişkisinin çocukken kendisiyle olan ilişkisine benzemediğini de belirterek “O da şu anda
benim gibi çok fazla aktivite yapmaktan keyif alıyor torunuyla” demiştir. Konuyla ilgili olarak
dokuzuncu katılımcının ifadeleri ise şu şekildedir:
Bir başka katılımcıyla yapılan görüşme esnasında babalık rolünde yaşanan bu değişimi
genel olarak ebeveynlik rollerini yani anneyi de kapsayacak şekilde ele almak mümkün olmuştur.
Değişimin daha ziyade annelik rolünde mi yoksa babalık rolünde mi gerçekleştiği noktasında
katılımcı babalık rolündeki değişimin çok daha bariz olduğunu belirtmiştir. Anneyi şefkat temeline
dayalı, özde değişmeyen bir rol olarak tanımlarken babalar üzerinde yaşanan değişimin de gerekli
olduğuna vurgu yapmıştır. Konuyla ilgili olarak dokuzuncu katılımcı şunları ifade etmiştir:
68
inanmaktadırlar.
Kadınların eşlerini hem babalık hem de eş olarak ev içerisinde üstlenebilecekleri
sorumluluklar noktasında geri plana itmeleri pek çok katılımcının belirttiği bir durum olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kadınların, eşlerinin belli işleri beceremeyeceklerine dair olan kaygıları,
evi kendi alanları olarak fazla benimsemeleri gibi durumlar aslında geleneksel toplumsal cinsiyet
rollerinin yeniden üretilmesine yol açan davranış biçimleridir. Kadının bu tarz yaklaşımları
karşısında, erkeğin baba ve eş olarak rollerinden uzaklaşmasına, sorumluluklarına dair aidiyet hissi
geliştirememesine yol açmaktadır. Nitekim on birinci katılımcıya ev ya da çocuklarına dair
herhangi bir görev üstlenip üstlenmediği sorulduğunda verdiği cevap şu şekilde olmuştur:
Kadının, eşi karşısında sergiledği bu tutumun sosyolojik ve psikolojik pek çok sebebi
olabilir ve konu tüm bu bağlamlar eşliğinde tartışılabilir. Erkekler kadınların bu tavırlarından
zaman zaman şikayetçi olduklarını ifade etmişlerdir. İkinci katılımcının aktardığı görüşler bu
sebepleri biraz olsun açan ifadeler taşımaktadır ve şu şekildedir:
69
mahallelerinde falan yani. Aslında kadın annelikten besleniyor gibi.
Annelikten besleniyor, yani bir erkeğin annesi olmak onu daha
tatmin ediyor aslında, diğer bütün rollerinden daha fazla belki .”
“Pozitif ayrımcılık sürekli yeniden dönüşen bir şey. Yani orada bir
şeyi kırmak lazım. Orada kadın bunu yapmalı. Bence erkek kabul
eder. Yani erkekler zaten çok uzun süreli plan yapacak falan şeyinde
değiller. Onlar ellerine ne veriliyorsa onu kabul ediyorlar diye
düşünüyorum. O yüzden problemin kadınların talebinde olduğunu
düşünüyorum ben.”
70
benim için sağlayabilme olasılığı çok yoktu ki, onun için de vardır
fark. Hani bu annemden kaynaklı mı koşullardan kaynaklı mı oturup
bunu düşünmek lazım bence.”
Aynı katılımcı diğer pek çok katılımcı gibi, ebeveyn rollerindeki değişimin erkeklerden
çok kadınlar çerçevesinde olduğunu belirterek şunları eklemiştir:
“Sanki babalıkta daha fazla şey değişiyor gibi geliyor bana çünkü
annelik daha çok içgüdüsel bir yaklaşım. Benzer içerikleri var ama
babalık biraz daha sosyal hayatta değişebilir, çerçevesi değişebilir
bir şeymiş gibi geliyor.”
Baba olmak, toplumsal süreç içerisinde üstlenilen bir rol olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
rol birden fazla değişken tarafından belirlenen bir sürecin ürünü olması bakımından kompleks
yapıdadır. Sosyalleşme ile birlikte edinilen bir takım davranış biçimleri, kültürel normlar,
çevredeki temsiller babalık rolünü şekillendiren unsurlardandır. Sosyalizasyon teorisi açısından
baba olmak “bir babanın nasıl olması gerektiğine” dair sorgulama yaparken diğer taraftan bu rolün
içselleştirilmesini sağlamaktadır. Özellikel bizim kültürümüzde babalık rolüne dair ana öğeler;
evinin geçimini ve disiplini sağlaması, dış dünya ile olan ilişkileri oluşturması gibi bir takım kalıp
yargı ve değerlerdir (Erdoğan, 2004:130).
Bu çalışmada katılımcıların babalık hakkındaki görüşlerine özellikel yer verilmiştir. Kendi
babalık deneyimleri hakkında detaylı bir biçimde konuşmuşlar, bireysel uygulamaları, çocuklarına
olan maddi manevi yaklaşımları hakkında örnekler vererek babalık hallerini ortaya sunmuşlardır.
Bunun sonrasında hem kendi babalık deneyimleri hem kendi babalarıyla yaşadıkları babalık
deneyimi hem de çevreden edindikleri gözlemler neticesinde oluşmuş olabilecek babalığa dair
genel görüşleri hakkında beyanlarda bulunmuşlardır. Burdan da kendi “iyi baba” tanımlarına
ulaşılmaya çalışılarak, kendi babalık rollerini değerlendirmişlerdir.
İyi baba olmak, babalık rolünde aktif sorumluluk üstlenmeyi de işaret eden bir kavram
olmakla birlikte “etkin babalık” olarak da isimlendirilmektedir. Lamb’a (2001) göre, bir babanın
etkin baba olabilmesi için babalar, farklı bir çok role bürünerek çocuklarını birçok farklı açıdan
71
etkilemektedirler. Bu etkileme biçimi doğrudan ve dolaylı yollardan olabilmektedir. Babaların
birbirini tamamlayan bu doğrudan ve dolaylı rolleri birbirlerini tamamlar nitelik göstermektedir.
Çocukların gelişiminde olumlu etki oluşturabilmek için, babaların farklı yollar çerçevesinde
üstlendikleri etkin babalık rolüne ihtiyaç vardır. Baba, çocukla oyunlar oynama, aktiviteler
gerçekleştirme, ona bir şeyler öğretme, ödevlerine destek olma, çocuğunun ahlaki ve kişiliksel
gelişimine yardımcı olma, sevdiği ya da üzüldüğü bir hususta çocuğuyla konuşma, hislerini onla
paylaşma ve çocuğunu eğitme gibi yollarla gelişimi üzerinde direkt rol sahibidir. Çünkü babaların
çocuklarıyla olan tüm bu etkileşimleri, çocuğun her bakımdan sağlıklı bir biçimde gelişmesine
katkı sağlar. Babaların çocuklarıyla oynamaları, konuşmaları kadar onların beslenme, temizlik gibi
temel ihtiyaçlarının giderilmesine dahil olmaları da çocukla geçirilen nitelikli zamanın
göstergesidir. Bu tarz zamanlar eşliğinde geçirilen bir ilişki çocukla kurulacak sağlıklı ve başarılı
bir ilişkinin temellerini oluşturmaktadır.
Çocuklarıyla etkili ve samimi bir iletişim içerisinde olan etkin babaların çocuklarıyla
birlikte geçirdikleri zamanda farkedilen yükselme, babalarının artık eşleriyle daha çok sorumluluk
paylaşımına gittiklerinin işareti kabul edilmektedir. Bu durum babanın çocukla olan ilişkisini
boyutunu genişletmektedir. Babaların çocuklarıyla geçirdikleri zaman, onlar üzerinde bıraktıkları
etkiyle doğru orantılıdır. Bu bağlamda babalar, çocuklarının gelişimleri üzerinde pozitif ve kalıcı
bir etki bırakmak için onlara karşı etkin bir iletişim sergilemek durumundadırlar. Çocukla ne kadar
fazla ve nitelikli zaman geçirilirse, babanın çocuğunun gelişimsel ve kişisel özellikleri hakkında o
denli bilgi sahibi olmasını, dolayısıyla da çocuğunu daha iyi ve yakından tanımasını sağlar (Lamb,
2001:20).
Çalışmaya katılan babaların iyi baba olmaya dair yaptıkları tanımlarda özellikle
belirttikleri ve iyi baba olmanın bir nevi şartı olarak ifade ettikleri “ilgi” kavramı, çocukla alakalı
her türlü işlevi içine alan kapsayıcı bir nitelik taşımaktadır. Bahsedilen ilgi kavramının içerisinde
bir takım ataerkil değerler de bulunmaktadır. Çocuğa sahip çıkma, yapıp ettiklerinden haberdar
olma gibi durumlar bunun örneklerindendir. Ama geçmişe nazaran ataerkil babalık öğeleri de
değişmiş, günümüzün sosyal yapısı çerçevesinde yeni bir hal almıştır. İlgisini gösterirken ciddi ve
mesafeli davranan baba figürünün yerini yakın, sevgisini gösteren, güler yüzlü ve şefkatli baba
figürü almıştır. Elimizdeki çalışma, modern dönemde değişen baba rolüne dair bu tespitleri Demez
(2005)’in “Değişen Erkek İmgesi” çalışmasında ataerkil kodlardan sıyrılmaya çalışan, şefkat
gösterip sevme yeteneklerini ortaya sunan yeni erkek imgesiyle benzerlik göstermektedir.
72
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
● Çalışmaya katılan babalar 30-55 yaş aralığında olup -çalışmanın da gereği olarak- tamamı
İstanbul’da yaşamaktadırlar. Babalar en az 1 en çok 3 çocuğa sahiptirler. Katılımcılar
köken olarak farklı coğrafyalara tabii olsalar da uzun yıllardır İstanbul’da bulunmakta ve
modern şehir hayatı doğrultusunda yaşamlarına devam etmektedirler. Şehir merkezinde
yaşayan babaların tamamı yüksek öğretim mezunu olup çeşitli meslek alanlarında faaliyet
göstermektedirler.
● Babaların tamamı ilk baba oluş anlarını anlatırken duygusal ifadeler kullanmışlardır. Bu
aşamada özellikle vurguladıkları nokta, baba olduklarını ancak çocukla fiziki olarak
karşılaştıktan sonra hissetmiş olmalarıdır. Eşlerinin hamilelik süreci boyunca baba
olacaklarına zihnen kendilerini hazırladıklarını belirtmiş ancak gerçekte manada
ebeveynlik duygusunu çocuklarını kucaklarına aldıkları anda yaşadıklarının altını
çizmişlerdir. Bu konuda farklı bir açıklama yapan baba olmamıştır. Hatta bazı babalar asıl
babalık hissinin çocukla karşılaştıktan çok sonra, onla bir takım deneyimler paylaşmaya
başlamanın ardından oluştuğunu söylemişlerdir. Bu noktada babalık olgusunu zaman
içinde oluşan, annelik olgusunu ise hamilelik başlayan daha doğal bir süreç olarak
yorumlamışlardır.
73
● Görüşülen babaların sadece iki tanesi doğuma katıldığını belirtmiştir. Katılmayanlardan bir
kısmı eşlerinin istemediğini, bir kısmı gerekli bulmadıklarını belirtmişlerdir.
● Babalar, eşlerine yardım ettikleri düşüncesini değil, eşleriyle çocukları için ortak
sorumluluk paylaştıkları düşüncesini savunmaktadırlar. Bu da erkeklerin ebeveynlik
konusunda gönüllü ve istekli olduklarını göstermektedir.
● Babalar iş dışında arta kalan zamanlarının büyük bir kısmını aileleriyle geçirmektedirler.
Özellikle çocuklarıyla düzenli ve kaliteli zaman geçirmeye dikkat etmekte, çocuklarının
ihtiyaçları doğrultusunda hazır ve istekli bir duruş sergilemektedirler. Küçük çocuğu
olanlar, çocuklarının gelişimine katkı sunacak eğitsel çalışma ve oyunlara ağırlık vermekte,
aynı zamanda sosyal ortamda da çocuklarıyla aktiviteler gerçekleştirmeye özen
göstermektedirler. Yetişkin çocuk sahibi olanlarsa çocuklarının artık bireysel sosyal
çevrelerinin olması sebebiyle kendileriyle (anne-baba) fazla zaman geçirmemelerinden
74
yakınmakta, en azından evdeki ortak zamanlarda çocuklarıyla sohbet etmeye
çalışmaktadırlar.
● Katılımcı babaların tümü günümüzde babalığın geleneksel döneme kıyasla son derece
değiştiğini belirtmişlerdir.
75
yaşam alanını savunmakta, sadece erkeğin otoritesine dayanan ataerkil aile modelini
reddetmektedirler.
● Nasıl iyi baba olunacağına dair yapılan tanımların tamamına yakınında “etkin babalık”
vurgusu ön plana çıkmıştır. Babalar çocuklarıyla düzenli ve kaliteli zaman geçirmeye özen
göstermektedirler. Hem maddi hem manevi alanda çocuklarıyla ortak bir yaşamı
paylaşmaktadırlar.
● Babaların tamamına yakını kendini “iyi baba” olarak tanımlamıştır. Tam manasıyla bu
tanıma uygun görmeyen birkaç babanın gerekçesi eşinin gözünde babalığa dair eksikleri
olması şeklindedir. Eşlerin şikayetçi oldukları bu eksiklik de babanın çocuğa yeterli zamanı
ayırmadığı noktasındadır.
● Babalar eşlerinden ve anne olarak üstlendikleri rolden genel manada memnun olduklarını
ifade etmişlerdir. En çok belirttikleri olumsuz durum annelerin çocuklarına karşı aşırı
korumacı olması şeklindedir.
76
kendilerini çocuklarının hayatında etkili ve etkin hissetmektedirler. Pek çok babanın
verdiği örnekler çerçevesinde babaların çocuklarının hayatında en çok eğitsel alanda
baskın oldukları anlamı da çıkmaktadır.
● Babalar çocuklarına toplumsal cinsiyet normlarını öğretmeye dayalı bir tavır ve tutum
sergilememektedirler. Ancak babaların bir kısmı yine de çocuklarının belli toplumsal
cinsiyet normlarını bilerek yetişmelerini istemektedirler.
● Bazı babalar çocuklarıyla ilgili pek çok sorumluluk üstlenseler dahi annenin çocuğa karşı
babaya göre daha fazla sorumluluğu olduğunu savunmaktadır.
● Geleneksel babalığa dair kodların babaların bir kısmı için zorlayıcı etkiler gösterdiği
farkedilmiştir. Çocuklarına karşı geleneksel öğretinin dışında davranışlar sergileyen kimi
babalar zihinlerinin arka planında hala, vaktiyle kendilerine sergilenen ve öğretilen
cinsiyet kodlarının varlığına rastladıklarını ifade etmişlerdir.
● Babalar hamilelik ve doğum konusunda kadınlara kıyasla daha teknik bir yaklaşım
içerisindedirler. Duygusallık ikinci plandadır. Sürece dair merak ve heyecandan ziyade
77
doğacak olan çocuk ve doğum esnasındaki eşleri için endişe duyduklarını, sürecinde
sağlıklı şekilde neticelenmesine önem verdiklerini belirtmişlerdir.
● Babalar doğum ve doğum sonrası sürece dair aile büyükleri tarafından dışlanmış
olmalarından şikayet ettiklerini belirtmişlerdir. Kendilerine yeterli sorumluluk
verilmediğinden, çocuklarıyla başbaşa yeterli vakit geçiremediklerinden bahsetmişlerdir.
Bu durumun çocukla aralarında geç duygusal bağ oluşumuna yol açtığını söylemişlerdir.
● Kadınların üstlendiği cinsiyet rolüne dair doğal bir takım yatkınlıkları olduğunu düşünen
babalar bulunmaktadır. Bu babalar ev içerisinde sorumluluklar noktasında rol ayrımına
gitmeseler de bir takım işlerin kadın/anne tarafından daha doğru ve etkili biçimde
yapılacağını savunmaktadırlar. Ancak yatkınlık olduğu görüşünü savunanlar bu durumu
toplumsal cinsiyet olgusuna bağlamamaktadırlar.
Elden edilen sonuçlar neticesinde konuyla ilgili bir takım ihtiyaçların varlığı da
farkedilmiştir. Katılımcılar kendileri de görüşme esnasında belli bir takım hususların altını
çizmişler, kendi deneyimleri çerçevesinde fikir ve önerilerini dile getirmişlerdir. Tüm görüşmeler
değerlendirildiğinde dikkat çeken ortak bazı noktaların varlığı saptanmış olup bu bağlamda
yapılabilecek öneriler aşağıdaki gibidir.
78
● Bu çalışma erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine adaptasyonun kadınlarınkinden
daha hızlı ve başarılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda kadınlar geçmişten
getirdikleri toplumsal cinsiyet rollerine dair sürdürdükleri katı ve ezbere
bağlılıklarını gözden geçirmeleri gerektiği ihtiyacı gündeme gelmiştir. Kadınların
ailevi belli sorumluluklarda eşlerine daha fazla güvenip, hayatı ortak bir biçimde
paylaşma fikrine daha ılımlı bakmalarını sağlayacak yollar bulmaya ihtiyaç kendini
göstermektedir.
79
KAYNAKÇA
80
Beşpınar, F. U. (2015), Between ideals and enactments: The experience of ‘New
Fatherhood’ among middleclass men in Turkey, Gender and Sexuality in Muslim
Cultures ed. Gül Özyeğin (Ashgate Publishing, Ltd., 2015), 95-114.
Bozok, M. (2011), Soru ve Cevaplarla Erkeklikler, SOGEB, İstanbul.
Bozok, M. (2018), Türkiye’de Ataerkillik, Kapitalizm ve Erkeklik İlişkilerinde Biçimlenen
Babalık, Fe Dergi 10, no. 2, 31-42.
Coley, R. L., & Morris, J. E. (2002). Comparing father and mother reports of father
involvement among low-income minority families. Journal of Marriage and
Family, 64, 982-997.
Coltrane, S. (1988), Father-child relationships and status of women: A cross-cultural study,
American Journal of Sociology, 93(5), 1060-1095.
Connell, R. W., (1998), Toplumsal Cinsiyet ve İktidar: Toplum, Kişi ve Cinsel Politika,
Ayrını Yayınları.
Çabuklu, Y. (2007), Toplumsal Kurgular ve Cinsiyetçilik, İstanbul: Everest Yayınları.
Çeler, Z. (2013), “Annenin Serüveni: Kadının Anne Olarak Toplumsal Kurgulanışı”,
Toplumsal Cinsiyet, Doğu Batı Dergisi, Kasım, Aralık, Ocak, Sayı:29 63, 165-184.
Demez, G. (2005), Kabadayıdan Sanal Delikanlıya Değişen Erkek İmgesi (s. 128-165),
İstanbul: Babil Yayınları.
Demren, Ç. (2001), Ataerkillik ve erkeklik biçimlerinin karşılıklı ilişkileri ve etkileşimleri.
H.Ü. Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü, yüksek lisans tezi.
Dökmen, Z. Y. (2012), Toplumsal Cinsiyet: Sosyal Psikolojik Açılımları, İstanbul: Remzi
Kitapevi.
Ekşi, A. (1990), Çocuk, Genç, ve Anababalar, İstanbul: Bilgi yayınevi
Erdoğan, T. (2004). Toplumsal Sistemin Düzen Sağlayıcı Unsuru Olarak Cinsiyet Rolü
Farklılaşması. 12(3): 124-145.
Ersanlı, K. (1996), Benliğin Gelişimi ve Görevleri (s. 25), Samsun: E Yazı Yayınları.
Eşel, E. (2010), Anneliğin nörobiyolojisi. Türk Psikiyatri Dergisi;21(1):6878.
Eyce, B. (2000), Tarihten Günümüze Aile Yapısı, Selçuk Üniversitesi Meslek Yüksekokulu
Dergisi, 3(4), 223-243.
81
Gaertner, B. (2007), M., Spinrad, T. L., Eisenberg, N., & Greving, K. A. Parental
childrearing attitudes as correlates of father involvement during infancy. J
Marriage Fam., 69 (4), 962-976.
Giddens, A. (2008), Sosyoloji, İstanbul: Kırmızı Yayınları.
Glick, P. C. (1989), The Family Life Cycle and Social Change, Family Relations. 38(2),
123-129.
Gordon, I. (2010), Zagoory-Sharon O, Leckman JF, Feldman R. Oxytocin and the
development of parenting in humans. Biological Psychiatry; 10:1016.
Gökçe, B. (1976), Aile ve Aile Tipleri üzerine Bir İnceleme, Hacettepe Sosyal Ve Beşeri
Bilimler Dergisi, S.1-2. 46-67.
Güngörmüş, O. (2003), Baba-çocuk ilişkisi, Ana-Baba Okulu, İstanbul: Remzi Kitabevi.
s:245-254.
Güngörmüş-Özkardeş, O. (2010), Baba Olmak, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Ana rapor, 2009.
Güvenç, B. (2010) İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut Yayınları.
Hablemitoğlu, Ş. (2009), Toplumsal Cinsiyet Yazıları Kadınlara Dair Birkaç Söz, İstanbul:
Toplumsal Dönüşüm Yayınları.
Harun, G. Çelik, C. (2017), Kadının Çalışma Hayatına Girmesiyle Oluşan Aile İçi Roller
Sistemindeki Değişim Ve Din İlişkisi (Niğde Örneği), Gümüşhane Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/6, c. 6, sayı: 12
Hossain, Z., Roopnarine, J. L., Masud, J., Muhammed, A. A. H., Baharudin, R., Abdullah,
R., Juhari, R. (2005), Mothers and fathers childcare involvement with young
children in rural families in Malaysia, International Journal of Psychology, 40(6),
385-394.
Ishii-Kuntz, M. (1994), Paternal involvement and perception toward fathers roles: A
comparison between Japan and the United States, Journal of Family Issues, 15(1),
30-48.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1985), Intra-family Interaction and A Model of Family Change, Family in
Turkish Society, Turkish Social Science Association, 149-165.
82
Kandiyoti, D. (1984), Aile Yapısında Değişme ve Süreklilik: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım,
Türkiye’de Ailenin Değişimi: Toplumbilimsel İncelemeler (s. 15- 33), Ankara: Türk
Sosyal Bilimler Derneği Yay.
Karaköse, Ş., Karaköse, R. (2007), Çocuk Eğitiminde Babanın Rolü (s. 30-100), İstanbul:
Yakamoz Yayıncılık.
Kasapoğlu, M. Aytül (1994), “Aile ve Kadın Araştırmaları İçin Yedi Temel Rol ve Statü”,
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Araştırma Dergisi, 15, 217-233.
Kimmel, M. (2013), Homofobi Olarak Erkeklik: Toplumsal Cinsiyet Kimliğinin İnşasında
Korku, Utanç ve Sessizlik, Fe Dergi: Feminist Eleştiri, 5(2), 92-107.
Koçak, Atmaca, A. (2004). Türkiye’de Babaların Şimdiki Durumu. Baba Destek Programı
Değerlendirme Raporu. Anne Çocuk Eğitim Vakfı. Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul.
1-65.
Kuzucu, Y. (2011), Değişen Babalık Rolü ve Çocuk Gelişimine Etkisi, Türk Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4 (35), 79-91
Kümbetoğlu, B. (1996), Gizli İşçiler Kadınlar ve Bir Alan Araştırması, Farklı Feminizmler
Açısından Kadın Araştırmalarında Yöntem içinde. N. Akgökçe, S. Çakır (Ed.) Sel
Yayıncılık, 230-238.
Lamb, M. E. (2001). Kültürlerarası bakış açısı ile Babanın Çocuk Gelişimindeki rolü ve
Önemi. Çocuğun Yaşamında Babanın Rolü ve Önemi Sempozyum Raporu. Anne
Çocuk Eğitim Vakfı Yayını, İstanbul, 18-38.
83
Özdemir, M. Ç. (2007), Toplumsal Değişme Karşısında Aile ve Okul, Türk Eğitim
Bilimleri Dergisi, 5(2), 186-198.
Özkan, H., Çelebioğlu, A., Üst, Z. D., Kurudirek, F. (2016), Doğum Sonu Dönemde
Babaların Ebeveynlik Davranışlarının İncelenmesi, İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk
Hastanesi Dergisi, 6(3), 191-196.
Paulson, J. F., Dauber, S. E., & Leiferman, J. A. (2010). Parental depression, relationship
quality, and nonresident father involvement with their infants. Journal of Family
Issues 20 (10), 1–22.
Paquette, D. (2000), Bolte, C., Turcotte, G., Dubeau, D., & Bouchard, C. A new typology
of fathering: defining and associated variables. Infant & Child Development, 9 (4),
213230.
Pira, A., Elgün, A. (2004), Toplumsal Cinsiyeti İnşaa Eden Bir Kurum Olarak Medya;
Reklamlar Aracılığıyla Ataerkil İdeolojinin Yeniden Üretilmesi. Ege Üniversitesi,
526-537.
Poyraz, M. (2007). Babaların Babalık Rolünü Algılamalarıyla Kendi Ebeveynlerinin
Tutumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Yüksek Lisans Tezi,Gazi Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Ankara.
Rogge, JU. (2001), Kaosla Nasıl Başa Çıkılır (s. 118 – 119), İstanbul: Rota Yayınları.
Sevil, Ü., Özkan, S. (2009). Fathers’ Functional Status During Pregnancy and The Early
Postnatal Period. Midwifery, 25: 665-672.
84
Taşkın, N. (2011), Çocukların Gelişiminde Katkıları Unutulanlar: Babalar, yıl:7, S: 20, 43-
47.
Tezcan, M. (2005), Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği, V. Türk Kültürü
Kongresi Bildirileri, Cilt XV. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı.
Tezcan, M. (2006), “Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği
(Sosyo-Kültürel Açıdan)” (Çevrimiçi): http://turkoloji.cu.edu.tr/genel/tezcan_
aile.pdf, pp.1-9.
Tezel Şahin, F., Özyürek A. (2008). 5-6 Yaş Grubu Çocuğa Sahip Ebeveynlerin
Demografik Özelliklerinin Çocuk Yetiştirme Tutumlarına Etkisinin İncelenmesi.
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6 (3): 395-414.
Tutkun, C., Tezel Şahin, F. (2016), Anne, Baba ve Çocukların Doğal Gözlemleri: Bir
Kitapçı Ortamında Anne Çocuk mu? Baba Çocuk mu?, Kastamonu Eğitim Dergisi,
24(5), 2293-2308.
Türdoğan, O. (1992), Türk Ailesinin Genel Yapısı. Sosyo-Kültürel Değişim Sürecinde
Türk Ailesi, Cilt 1, Başbakanlık Araştırma Kurumu.
Türk Dil Kurumu, Sözlük. www.tdk.gov.tr/. 10 Haziran 2014.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 2011, 4: 79-91.
Türkiye İstatistik Kurumu, Ana Rapor, 2012.
Türkiye İstatistik Kurumu, Ana Rapor, 2014
UNICEF (2012), Toplumsal koşullar ve aile ortamı. Türkiye'de Çocuk ve Genç Nüfusun
Durumunun Analizi.
Ünal, F., Kök, E. E. (2015), 0-6 Yaş Çocuğu Olan Ebeveynlerin Babalık Rolüne İlişkin
Görüşleri, International Journal of Social Sciences And Education Research, 1(4),
1383-1396.
Ünal, V. (2013), Geleneksel Geniş Aileden Çekirdek Aileye Geçiş Sürecinde Boşanma
Sorunu ve Din, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(26), 588-601.
Yüce Tar, Y. (2013), 2000’ler Türkiye’sinde Müslüman Kadının “Kadın Sorunu”,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 30 Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Samsun.
Zeybekoğlu Dündar, Ö. (2010), Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Türk Toplumunda
Erkeklik Algısı, Felsefe ve Toplum Bilimlerde Diyaloglar, 3(1), 1-14.
85
Zeybekoğlu Dündar, Ö. (2013), Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Erkeklik Olgusu, Ankara:
Eğiten Kitap.
Zeybekoğlu Dündar, Ö. (2013), Günümüz Erkeklerin Gözünde Babalık ve Aile,
Mediterranean Journal of Humanities, 3(2), 297-328.
Zeybekoğlu Dündar, Ö., Durugönül, E., Arıkan A. (2011), Anne ve Baba Sözcüklerine
Yüklenilen Anlamların Bir İncelemesi, Contemporary Online Language Education
Journal, 1(2), 25-34.
86
Ek.1
GÖRÜŞME KLAVUZU
1- Kendisinin ve eşinin kişisel bilgileri: ( yaş, eğitim, meslek, çocuk sayısı vs.)
Evlilik biçimi...
Planlı biçimde mi çocuk sahibi olmuşlar?
3- Babalık öyküsü:
87
Aralarındaki ilişkide değiştirmek istediği şeyler var mı?
Babası ve kendisini farklı buluyorsa o farklılıklar ve sebepleri neler?
88
Ek.2
Tablo
1.Baba 48 Lisans 23 1 20
2.Baba 47 Lisans 15 2 6, 6
3.Baba 48 Lisans 11 1 9
7.Baba 35 Lisans 9 2 4, 1
9.Baba 32 Lisans 7 1 5
12.Baba 37 Lisans 7 2 6, 2
14.Baba 48 Lisans 22 1 20
15.Baba 38 Lisans 13 1 9
16.Baba 41 Lisans 6 1 5
17.Baba 31 Lisans 9 1 5
18.Baba 30 Lisans 5 1 4
89
90
91