You are on page 1of 99

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
SOSYOLOJİ BİLİM DALI

MODERN TOPLUMDA DEĞİŞEN TOPLUMSAL ROLLER


BAĞLAMINDA BABALIK VE BABALIK DENEYİMLERİ: İSTANBUL
ÖRNEĞİ

Cevahir KAKALİÇOĞLU

Yüksek Lisans Tezi

İstanbul-2019
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
SOSYOLOJİ BİLİM DALI

MODERN TOPLUMDA DEĞİŞEN TOPLUMSAL ROLLER


BAĞLAMINDA BABALIK VE BABALIK DENEYİMLERİ: İSTANBUL
ÖRNEĞİ

Cevahir KAKALİÇOĞLU

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı
Dr. Öğr. Üyesi Melih Çoban

İstanbul-2019
ÖZET
Bu araştırma, geleneksel dönemden modern döneme geçerken toplumsal rollerde meydana
gelen değişim bağlamında erkeği ele almıştır. Erkeği babalık rolü kapsamında incelerken, bu rol
dahilinde yaşanan babalık deneyimlerini anlamayı ve açıklamayı amaç edinmiştir. Toplumsal
cinsiyet alanında yaşanan değişimlerin aile içi rollere de yansıdığı gerçeği üzerinden, bir ebeveyn
olarak babaların babalık tecrübeleri ve babalık algıları incelenmiştir.
Çalışma derinlemesine mülakat yöntemi aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla yarı
yapılandırılmış soru formu oluşturulmuştur. İstanbul ili sınırlarından seçilen 18 babayla yüzyüze
derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Babalar 2-20 yaş arası çocuğa/çocuklara sahip olan,
yüksek öğretim seviyesinde alt orta sınıf sosyo ekonomik sınıftan olan erkekler arasından
seçilmiştir.
Yapılan görüşmelerde babalar tüm babalık deneyimlerini detaylı biçimde paylaşmışlardır.
Aynı zamanda babalık algılarını ve sergiledikleri babalık rolüne dair düşüncelerini de
belirtmişlerdir.
Mülakatlar neticesinde elde edilen bulgular tematik analize tabii tutularak yorumlanmıştır.
Böylece değişen toplumsal roller bağlamında bugünün babalarının neler yaşadığı, geçmişten
bügüne babalık rolünde neler değiştiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Erkekliğin babalık rolü içinde
nasıl bir yorum kazandığı da ortaya çıkarılarak araştırmanın erkeklik çalışmalarına katkı sunması
amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Babalık, Erkeklik, Aile, Yeni Babalık, Ataerki

i
ABSRTACT
This study deals with men in the context of the change in social roles as they move from
traditional to modern. While examining the man in the role of paternity, it aims to understand and
explain the experiences of paternity in this role. Fathers' experiences and paternity perceptions as
a parent were examined through the fact that changes in gender were also reflected in the family
roles.
The study was conducted through an in-depth interview method. For this purpose, a semi-
structured questionnaire was created. In-depth interviews were conducted face-to-face with 18
fathers selected from the borders of Istanbul. Fathers were selected from men of lower middle class
socioeconomic class at higher education level with children / children aged 2-20 years.
During the interviews, fathers shared their paternity experiences in detail. They also
expressed their perceptions of paternity and their thoughts on the role of paternity.
The findings of the interviews were interpreted by subjecting thematic analysis. Thus, in
the context of changing social roles, it is tried to understand what the fathers of today have
experienced and what has changed in the role of fatherhood from past to present. The aim of the
study is to contribute to the masculinity studies by revealing the interpretation of masculinity in
the role of paternity.

Keywords: Gender, Paternity, Masculinity, Family, New Paternity, Patriarchate

ii
TEŞEKKÜR
Bu çalışmanın gerçekleşmesine katkı sağlayan, aşağıda adı geçen kişilere içtenlikle
teşekkür ederim.
Her zaman yanımda olan ve hayallerime ulaşmam için çaba gösteren aileme, tez süresince
girdiğim tüm stres dolu anları üzerimden atmam için elinden geleni yapan ve zor zamanlarda nefes
almama yardımcı olarak beni motive eden arkadaşlarıma, özellikle de yüksek lisans sürecinin her
aşamasını beraber geçirdiğim yol arkadaşım Cennet ERDOĞAN’a ve hayatımın son altı ayında
her zaman yanımda olan, en ihtiyaç duyduğum anda yardımıma koşan Zafer UZUN’a teşekkür
ediyorum.
Tezimin her aşamasında bilgi ve deneyimiyle bana rehber olarak her zaman yanımda olan,
tez dışı konularda da hiçbir zaman yardımlarını esirgemeyerek bana kendisini ailesinden biri gibi
hissettiren sevgili hocam Prof. İnci USER’e, yüksek lisans sürecinde derslerini ilgiyle takip ettiğim
ve kendisinden çok şey öğrendiğim, fakültede odasının kapısı öğrencilerine her daim açık olan,
içten bir biçimde benden desteğini esirgemeyen değerli tez danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Melih
ÇOBAN’a teşekkür ederim.
Onlar olmadan bu süreç çok daha zorlu ve başarısız geçerdi. Varlıklarına duyduğum şükranı
bir kez daha belirtmek isterim.

Cevahir KAKALİÇOĞLU
İstanbul
24.06.2019

iii
İÇİNDEKİLER

Sayfa No.

ÖZET ..............................................................................................................................................i

ABSTRACT ................................................................................................................................. ii

TEŞEKKÜR ................................................................................................................. ................iii

GİRİŞ ........................................................................................................................................ 1

1. GENEL BİLGİLER .............................................................................................................5

1.1. Ailenin Tanımı .................................................................................................................5


1.1.1. Ailede Rol Dağılımları ..................................................................................................7
1.1.2. Anne-Baba ve Çocuk Etkileşimi ....................................................................................9
1.2. Erkeklik………………………………………………………………………………....10
1.3. Babalık Kavramı ............................................................................................................11
1.3.1. Baba Oğul İlişkisi ..................................................................................................12
1.3.2. Baba Kız İlişkisi ....................................................................................................14
1.4. Geçmişten Bugüne Babalık Rolü ...................................................................................15
1.4.1. Farklı Kültürlerde Babalık Rolü Algısı......................................................................16
1.4.2. Türk Kültüründe Babalık..........................................................................................18
1.4.2.1. Geçmişte Babalık ………………………………………………………………...20
1.4.2.2. Günümüzde Babalık ...............................................................................................21
1.5. Değişen Babalık Rolü.....................................................................................................23
1.5.1. Ataerkil Babalık........................................................................................................23
1.5.2. Geleneksel Rolü Reddeden Babalar..........................................................................24
1.5.3. Babalığın Dönüşümü ve Cinsiyetçilikle Mücadele...................................................26
1.6. Babalık Rolünün Gelişimine Etki Eden Faktörler…………………………………….27

iv
2. MATERYAL VE METOT.....................................................................................................29

2.1. Araştırmanın Amacı …………………………………………………………………..29

2.2. Araştırmanın Türü............................................................................................................29


2.3. Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Zaman...........................................................................30
2.4. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi ................................................................................30
2.5. Verilerin Oluşturulması .................................................................................................31
2.6. Verilerin Değerlendirilmesi ...........................................................................................31
2.7. Araştırmanın Etik İlkeleri ..............................................................................................32
2.8. Araştırmanın Sınırlılıkları……………………………………………………………...32

3. BULGULAR ...........................................................................................................................33

3.1. Babalık Hikayesi Kapsamında Elde Edilen Bulgular…………………………………..33


3.2. Aile Yaşantısının dinamiklerine Dair Elde Edilen Bulgular…………………………...45
3.3 Geleneksel-Modern Baba Farkına dair Elde Edilen Bulgular…………………………..48
3.4. Katılımcıların İyi Baba Tanımlarına Dair Elde edilen Bulgular……………………….54

4. TARTIŞMA ............................................................................................................................57

5. SONUÇ VE ÖNERİLER........................................................................................................73

KAYNAKLAR ............................................................................................................................80

EKLER ........................................................................................................................................87

EK-1. KATILIMCI LİSTESİ.....................................................................................................87

EK-2. MÜLAKAT REHBER FORMU.....................................................................................89

v
GİRİŞ
Aile kurumu gerek toplumsal açıdan gerekse çocukların kişiliklerini geliştirmeleri
bakımından oldukça önemli bir yapı taşı vazifesi görmektedir. Çağdaş psikoloji kuramlarının öne
sürdükleri üzere kişiliğin gelişmesi kalıtsal faktörler kadar dış ortamla kurulan ilişkilere de
bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında aile, hem çocuğa kalıtsal özelliklerini aktaran hem de çocukla en
yakın ilişki halinde olarak onu sosyalleştiren biyo-sosyolojik ajan olarak tanımlanabilir.
Dolayısıyla aile, çocuğun kişilik gelişiminde ve hayata hazırlanmasında birincil konumda yer
almaktadır.
En yalın haliyle anne, baba ve çocuklar üzerinden tanımlamalara gidilen ailede tüm fertler
birbiriyle ilişki içerisindedir ve bu ilişki ağlarının her biri ayrı öneme sahiptir. Ne var ki aileye dair
yürütülen çalışmalar özellikle anne-çocuk ilişkisi üzerine yoğunlaşmış, baba-çocuk ilişkisi uzunca
bir süre ele alınmamıştır (Coltrane, 1998:1070).
Baba ve çocuk arasında kurulmaya başlanan, eskiye nazaran daha yakın ilişkiye rağmen bu alanda
hala yeterli çalışmanın olmadığı farkedilmektedir. Erkeklerin üstlendikleri ebeveyn rollerinin ve
yaşadıkları babalık deneyimlerinin daha yeterli ölçüde ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu
çalışma literatürde eksikliği hissedilen baba-çocuk ilişkisini merkeze almış, babalık deneyimleri
üzerinden baba-çocuk ilişkisini anlamayı hedeflemiştir.
Annelik ve babalık toplumsal normlar tarafından şekillendirilen ebeveynlik biçimleridir.
Tarihsel süreç boyunca farklı birçok biçimde karşımıza çıkan annelik ve babalık türleri vardır. Her
dönemin kendi doğası itibariyle yaşanan bu değişimlere toplumsal cinsiyet algısının yol açtığını
söylemek de mümkündür. Çünkü anne ve baba olmak, temelde kadın ve erkek olma hali üzerinden
şekillenmektedir. Babadan beklenen bir takım görev ve sorumluluklar erkek olmasından
kaynaklanan görev ve sorumluluklardır. Bu nedenle toplumun kadın ve erkekte görmeyi beklediği
davranış biçimleri üzerinden şekillenen ebeveynlik halleri ve algıları söz konusudur.
Geçmişten bugüne devam eden süreçte toplumsal cinsiyet rollerinde çeşitli değişiklikler
yaşanmıştır. Kadına ve erkeğe atfedilen bu rollerdeki değişim, özellikle kadının toplumsal hayata
daha yoğun katılması ve erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip biçimde iş hayatında aktif yer
alması ebeveynlik rollerini de etkilemiştir. Yaygınlaşan kapitalist düzen gelişmekte olan ülkelerin

1
sosyal yapılarında değişimler meydana getirerek, kadın istihdamında da artış yaşanmasını
sağlamıştır. Bu durum aile olgusunu, alışageldiğimiz geleneksel yapıdan uzaklaştırmış, sosyal bir
kurum olan ailenin iktisat, antropoloji ve sosyoloji gibi çeşitli disiplinlerce ele alınmasını gerekli
kılmıştır. Ailede meydana gelen ve kadının ev dışında uzun süreler bulunmasını gerektiren bu gibi
değişimler sonucunda, kimi ailelerde evinde çocuğunun bakımıyla meşgul kadın figürünün yerini
çocuk bakımını –diğer seçenekler yanında- eşiyle paylaşan kadın figürü almıştır., Bu gelişme
erkekleri baba olarak çocuklarının bakımında daha aktif rol üstlenmeye itmiştir. (Ekşi, 1990:160).
Özellikle son yıllarda daha yoğun biçimde gözlemlenmeye başlayan baba-çocuk
ilişkisindeki gelişmelerin birçok faktöre bağlı olduğu belirtilmiştir. Bunlar babanın yaşı, eğitim
durumu, psikolojik durumu, annenin ev içerisindeki konumu ve tutumları, babanın kendi babasıyla
olan ilişkisi, babanın üstlendiği ebeveyn rolüne dair düşüncesi, çocuğunun yaşı ve cinsiyeti olarak
sıralanabilir (Kuzucu, 2011:83). Bu çalışmada baba-çocuk ilişkisini etkileyen faktörler, özellikle
babanın yüklendiği toplumsal cinsiyet rolü üzerinden kavranmaya ve aktarılmaya çalışılmıştır.
Toplumsal cinsiyet normlarının erkeklerin babalık rollerini şekillnediren önemli bir unsur olduğu
kabulü üzerinden, babaların babalık algılarına ve babalık deneyimlerine ayrıntılı olarak
değinilmiştir.
Bu nedenle babalık deneyimleri toplumsal cinsiyet ve erkeklik çalışmaları bağlamında ele
alınmalıdır. Çünkü günümüzde karşımıza çıkan yeni babalık modelleri değişen toplumsal cinsiyet
kalıplarının da bir tezahürüdür. Cinsiyet kavramı, biyolojik ve fiziksel özelliklere vurgu yapmakla
birlikte toplumsal ve sosyo-kültürel anlamlara sahiptir ve kadın ve erkek denildiğinde aklımıza
gelenlerin önemli bir kısmı bu toplumsal anlamların oluşturduğu değerlere ilişkindir (Dökmen,
2012:11).
Modernleşme ve küreselleşme sonucu toplumsal yapıda meydana gelen değişimler kadın
ve erkek kimliklerine dair kodları etkilemiştir. Toplumsal cinsiyet rolleri açısından kadın kadar
erkek de değişim geçirmiştir. Ancak uzunca bir süre toplumsal cinsiyet temelli çalışmaların esas
konusu kadın olmuştur. Ancak artık yeni toplumu anlamada ve toplumsal cinsiyet rollerini daha
sağlıklı biçimde yorumlamada erkek faktörünün de önemli olduğu farkedilmiş, çalışmalar bu yöne
doğru evrilmiştir. Bu bağlamda erkeklik çalışmalarının üstlendiği rol, erkeklik olgusunun
toplumsal hayat içinde inşa ediliş biçimlerinin bugünün kuşağı tarafından nasıl içselleştirildiği,
kadınların bu içselleştirmede ne tür bir rol oynadığı, erkeklerin değişen toplumsal roller karşısında

2
ne gibi bir tutum sergiledikleri gibi konulara açıklık getirmeye çalışmaktır (Zeybekoğlu, 2013:2-
3).
Erkeklik inşasının türlü aşamaları vardır. Erkekliğin yaşandığı alanlardan biri olan
babalığı anlamak için erkekliğe dair geçilen bu aşamalara da aşina olmak gerekmektedir. Ancak
bu aşamalardan da önce erkekliğin farklı açıklamalarına bakmak önemlidir. R. Connell, kitabında
(1998) her yerde bulunan tek bir erkeklik biçimi olmadığını söylemektedir. Connell bu nedenle
“erkeklik”(masculinity) değil “erkeklikler” (masculinities) den bahsedilmesinin gerektiğinin
altını çizmektedir. Çünkü her farklı kültür ve her farklı tarihsel dönem, farklı toplumsal cinsiyet
inşalarına yol açmaktadır. Herhangi bir toplumun geçmişinde hakim olan egemen erkeklik algısı
bugün gelinen toplumsal yapı itibariyle farklı bir ifade kazanabilmektedir. Aynı biçimde bugünün
erkeklik algısı da yarın varlığını sürdürmeyebilir. Bu bağlamda erkeklikle paralel biçimde babalık
algısı ve babalığın yaşanma biçimleri de tarihsel süreç içerisinde değişiklik göstermiştir ve
gösterecektir.
Bu niteliksel çalışma geleneksel dönemden bugüne gelindiğinde babalık rolünde nelerin
değişip değişmediğini anlamayı amaçlamaktadır. Daha geleneksel tutumların yaygın olduğu
dönemden bugünlere gelindiğinde babalık rolünde herhangi bir değişim yaşanmışsa bunların neler
olduğu kavranmaya çalışılmıştır. Değişen toplumsal cinsiyet normları etrafında modern dönemde
yaşanan babalık biçimleri ele alıp incelenmiştir. Bunu yaparken derinlemesine mülakat yöntemi
kullanılmıştır. Çalışmanın verileri İstanbul’da yaşayan ve 2-20 yaş arası çocukları olan 18 babayla
yüz yüze yapılan mülakatlar neticesinde elde edilmiştir. Örneklem seçilirken üniversite mezunu,
orta sınıf ve üst-orta sınıf sosyo-ekonomik gruptan babaların dahil edilmesine karar verilmiş
Babaların farklı meslek gruplarından ve birbirlerinden bağımsız kişiler olmalarına dikkat
edilmiştir.
Nitel araştırmada amaç genellenebilir bulgulara ulaşmak olmadığından genellemeler
yapmamaya dikkat edilmiş, daha derin ve nitelikli bulgular elde etmeye önem verilmiştir. Nitel
araştırmadaki temel gaye araştırılan konuyla alakalı olarak betimleyici ve gerçekçi bir durum
ortaya koyabilmek olduğundan toplanan verilerin detaylı ve derinlemesine olmasına, araştırmanın
alanına giren bireylerin görüş ve deneyimlerini olabildiğince doğrudan sunması dikkat edilmiştir.
Çalışma neticesinde elde edilen bulgular, geleneksel usullerin yaygın olduğu dönemden
bugüne gelindiğinde babalık rolünde pek çok değişimin yaşandığı yönündedir. Babalar anlatıları
içinde kendi babalarıyla olan ilişkilerine ve genel gözlemlerine de değinerek bu çıkarımın

3
yapılmasını sağlayan ifadeler de bulunmuşlardır. Bu çalışma modern dönemde yaşanan yeni
babalık halleri olduğuna dair bulgular sunan bir niteliğe sahiptir.

4
1.GENEL BİLGİLER

1.1.Ailenin Tanımı
İnsanın duygusal ve fiziksel gelişimini tamamlamasında, kişiliğini geliştirmesinde en
geniş olanakları sağlayan aile, geçmişten itibaren toplumun temelini oluşturan en küçük birim
olarak kabul edilmiştir. Ailenin temel bireyleri bir kadın bir erkek ve çocuk(lar) olarak kabul
edilse de ailenin evrensel bir tanımını yapmak oldukça zordur. Zaten anne, baba ve çocuklardan
oluşan bu tanım da ailenin bir türü olan “çekirdek aile”yi temsil etmektedir (Aktaş, 2015:428).
Aileye dair tanımlar dönemsel, toplumsal ve kültürel olarak değişken anlamlar
taşıyabilmektedir. Aile, toplumsal bir yapı olarak dinamik özellikler taşımakta, bu da onu
standart bir tanım üzerinden anlamayı zorlaştırmaktadır (Öztan, 2004:375). Bu nedenle evrensel
ve mutlak bir tanım yapmak oldukça zordur. Ama bununla birlikte aile kavramını anlamak
adına, yapılan bir kaç tanımlamaya bakmak faydalı olacaktır.
Sosyolojinin önemli isimlerinden biri olan Giddens’a göre aile, akrabalık bağları ile
birbirine doğrudan bağlı olan, yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunun olduğu
insanlar topluluğudur (Giddens, 2008:246-247). Kandiyoti’ye göreyse fizyolojik ihtiyaçların
giderildiği ve neslin devamının sağlanmasına katkı sunan toplumsal yapıdır (1984:16-17).
Ailenin, bu tanımların da dışında kalan çeşitli birçok özelliği ve misyonu vardır. Toplumsal
düzen içerisinde ciddi sorumluluklar üstlenmiş olan ailenin temel işlevlerinden biri de kendini
yeniden üretmesidir. Bu yeniden üretim, üreme, çoğalma yoluyla olmaktadır. Böylelikle
bireylerden meydana gelen toplum varlığını devam ettirebilmektedir. Ancak günümüze
geldiğimizde bu temel işlevin tehlike altında olduğu söylenebilir. Dünya genelinde hem
evlenme oranlarında hem de üreme oranlarında bir düşüş yaşanmaktadır. Pek çok sebepten
ötürü çiftler çocuk sahibi olmayı istemeyebilmektedir. Bununla birlikte boşanmalarda da artış
yaşanmakta, yalnız başına yaşayan insan miktarı giderek yükselmektedir (Özdemir, 2007:192-
193).
Diğer canlılardan farklı olarak insan, dünyaya geldikten sonra, gelişimi ve varlığının
devamı için, uzunca bir süre ailenin varlığına ve desteğine ihtiyaç duyar. Korunma, barınma,
güven duyma, beslenme gibi fiziksel, biyolojik ve psikolojik pek çok temel ihtiyacın giderildiği
birim olan aile bu bakımdan hayli önemlidir. Kişi, ailesinin varlığından duyduğu güven duygusu
ile kendi kişisel gelişimini sağlıklı biçimde tamamlama şansı bulur. Aynı mekanı paylaştığı aile

5
üyeleriyle birlikte aidiyet hissi geliştirmeyi öğrenir. Birey olmaya dair ilk adımlarını aile içinde
atar ve ilk olarak ailesi içinde sosyalleşir. Aile dediğimiz yapı barındırdığı tüm bu unsurlar
aracılığıyla insan yaşamında temel bir öneme sahiptir. Aynı zamanda aile, toplumsal bir yapı
olma özelliğiyle kültürel değerlerin aktarımını sağlar. Kuşaklararası bir geçiş sayesinde inanç,
gelenek, ahlak gibi alanlarda devamlılık sağlanmış olur. Tüm bunlar göz önünde
bulundurulduğunda ailenin başlıca görevlerinin eğitimsel, kültürel, toplumsal, ekonomik,
biyolojik ve psikolojik olduğu söylenebilir (Ünal, 2013:590).
Modern dönem diyebileceğimiz Cumhuriyet sonrası süreç aile yapısına dair kodlarda
yenilikler ortaya koymuştur. Cumhuriyetle birlikte toplumsal yapıda meydana gelen gerek politik
gerekse ekonomik yenilikler de ailenin geleneksel çehresini değiştirmiştir. Bu süreçte geçmişten
beri süregelen geniş aile tipinden çekirdek aileye doğru kademeli bir geçiş başlamıştır.
Cumhuriyet sonrası ailede meydana gelen bu kademeli değişimler temelde iki ana zaman dilimine
işaret etmektedir: 1950’ye kadar olan dönem ve sonrası. 1950’ye kadar olan dönem genel olarak
laikliğin yerleşmesi için uğraşılan bir dönemdi. Devrim yasalarının halkla uzlaşı halinde
uygulanmaya çalışıldığı bir adaptasyon süreciydi. Bu dönemde halkın çoğu hala kırsalda yaşamını
sürdürmekte ve toplumda yoğunluklu olarak geleneksel geniş aile tipine rastlanmaktaydı. Bu
dönemde çağdaş toplumlardaki aile yapısı model alınmış, bu bağlamda kadına verilen önem
arttırılmış, eğitim desteklenmiş, ailede mevcut bulunan geleneksel öğeler yavaş yavaş
terkedilmeye başlanmıştır. Çağdaş bir toplumun ancak çağdaş ailelerden meydana gelebileceği
düşüncesiyle hareket edilmiş ve böylece 1950’lere gelinmiştir (Tezcan, 2006:1).
Baba soyuna ve erkek egemenliğine dayanan, birden fazla kuşağın aynı evi paylaşabildiği,
sosyal, ekonomik ve kültürel iş birliğinin hakim olduğu geleneksel geniş aile düzeni
endüstrileşmeyle birlikte yerini “çekirdek aile”ye bırakmıştır (Eyce, 2000:230). Çekirdek aile,
karı, koca ve evli olmayan çocuklardan meydana gelmiş birime denmektedir. Çekirdek aile,
üyelerinin sayısı bakımından sınırlı ve büyük aile nüfusuna oranla çok küçük bir sosyal yapı
özelliği taşımaktadır (Gökçe, 1976:63).
İçine girdiğimiz modernleşme süreciyle birlikte ailede meydana gelen bu gibi değişimler
toplumsal yapıda da başkalaşmalara yol açmaktadır. Ailenin, sosyal yapıyı meydana getiren
önemli bir unsur olması onda yaşanan değişimleri de aynı ölçüde önemli hale getirmektedir. Bu
değişimler kapsamında gözlenen temel nokta anne ve babaya dair gözükmektedir. Aileyi
oluşturan iki önemli faktör olan anne ve babaya dair rollerde farklılaşmalar meydana gelmiştir.

6
Aileye dair dünya üzerinde yürütülen çalışmalarda benzer sonuçları ortaya koymaktadır.
Örneğin 2005’te Nepal’de yapılan araştırmanın sonucuna göre (T. Yabiku, 2005:339-351), aile
sosyal yapıdan etkilenen bir kurum olarak tespit edilmiştir. Hane içinde otorite sağlama
metotlarının ve otorite unsurunun değişimi gözlemlenmiştir. Ayrıca evlenme yaşının
yükselmesi, boşanmaların ve tek ebeveynli ailelerin artması, çekirdek ailenin yaygınlaşması
göze çarpan noktalar olmuştur. Aynı şekilde Amerikan aile yapısını araştıran bir başka
çalışmaya göre (La Rossa, 1988:451-452; C.Glick, 1989:128), benzer sonuçlara ulaşılmış ve
aile içi rollerin değişiminin ardından “yeni babalık” kavramı geliştirilmiştir.

1.1.1. Ailede Rol Dağılımları


Aile yapısının, modernleşme süreci içinde değiştiği, kuşaklararası ilişkilerde geleneksel
bağların çözüldüğü, bunun sadece kültürel değil, aynı zamanda modernleşmenin yarattığı bir
sonuç olduğu kanıtlanmıştır. Türkiye, neredeyse bir asırdan beri modernleşme sürecinin içinde
yer alan bir ülkedir. Bu nedenle aileyi ve aile içi rollleri doğru değerlendirebilmek, değişen aile
yapısını iyi analiz etmekten geçmektedir. Bilhassa yaşam biçiminde, doğum, evlilik ve eğitim
durumunda meydana gelen değişimler aile yapısının ülkemizde aldığı şekle dair önemli ipuçları
içermektedir. Nitekim Türkiye’de çekirdek aile yapısı ve geçmişe oranla evli olmayanların
sayısı artmıştır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2014). Kadınların anne olma yaşlarında da
yükselme yaşanmaktadır. Çocuk sahibi olma düşüncesi ertelenebilmekte, söz konusu gebelikler
kişisel kararlarla sonlandırılabilmektedir. Daha çok kent yaşamına dair bir gerçek olan bu
durum doğurganlığın düşmesine yol açmaktadır. Ayrıca doğurganlıktaki düşüşün, kadınların
eğitim düzeyiyle de paralel olduğu ortaya çıkmıştır (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Enstitüsü, 2009). Türkiye’de kadınlar arasında eğitim hedefleri artmış ve eğitim yılları da
uzamıştır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2012).Tüm bu durumlar demografik yapıya etki ederken
aile içi rolleri de etkilemiştir.
Yaşanan değişimler çerçevesinde toplumsal cinsiyet normları bağlamında kadın ve
erkeğe biçilen farklı davranış kalıpları vardır. Bunlar, sosyal yaşamın temel prensipleri etrafında
şekillenen ve aynı zamanda sosyal yaşamın şekillenmesini de sağlayan çift yönlü bir yapıya
sahiptir. Toplumsal cinsiyet rollerinin etki sahalarından biri de ailedir. Toplumsal cinsiyet, aile
içinde kadın ve erkek davranışlarını en çok belirleyen unsurdur. Toplumda kadın ve erkeğin
rolleri birbirinden ayrılmıştır. Çoğu toplumda kadının üstlendiği roller daha fazladır. Aile içi

7
görev ve sorumluluklarda kadın ve erkeğe ait alanlar toplumsal cinsiyet rolleri etrafında
belirlenmiştir. Genel bir çerçeveden bakıldığında ailede kadının üstlendiği roller anlamsal,
babanın üstlendikleri ise araçsal kabul edilebilir. Anne ev işleri ve çocuğun bakımı kadar ailenin
duygusal yaşamını da düzenler. Bu bakımdan aileyi manen ayakta tutan önemli bir unsur haline
gelmiş olur. Baba, ev dışındaki fiziki belli sorumlulukları üstlenerek ailenin maddi ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışır (Zeybekoğlu vd., 2011:25-34).
Birçok canlının aksine insanlar dünyaya gelişleriyle birlikte yaşamlarını idame
ettirebilmek için dışarıdan bir desteğe ihtiyaç duyarlar. Kendi, başlarına hayatta kalabilmeleri,
yaşamlarını devam ettirebilecek kodları öğrenebilmeleri en başta aile vasıtasıyla
gerçekleşmektedir. Böylece aile kurumuna bir bağlılık ve bağımlılık meydana gelmektedir. Bu
bağımlılık, ailenin varlığını güçlü bir gerekçe üzerinde devam ettirmesini sağlamakta, bu
devamlılık da aile içi roller bağlamında mümkün olmaktadır (Aluş, 2016:88).
Aile içi roller dönemden döneme, kültürden kültüre farklı şekillere bürünebilmektedir.
Türk aile yapısında ortaya çıkan değişim ve dönüşümler, 1950’li yıllarda baş gösteren yoğun
göç ve kentleşmeyle yakından ilişkilidir. Yılların Bu dönemle birlikte alışılageldik aile
yapısında pek çok kırılma meydana gelmiştir. Bahsi geçen dönemde ortaya çıkan göç ve
akabindeki gecekondulaşma olgusu kente göç etmiş ailelerin uyum problemi yaşamalarına yol
açmıştır. Hızlı bir biçimde yeni bir düzen içerisine giren bireyler pek çok alanda olduğu gibi
aile içi üstlendikleri roller kapsamında da değişim geçirmişlerdir. Kadın erkek rollerindeki
farklılaşmalar, ebeveyn rollerine de yansımıştır. Aile üyeleri arasındaki ilişkilerin biçimi ve
kapsamı geçmişten gelen geleneksel kalıpların reddedilip, yeni düzenin gereklilikleri ve
hedefleri doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır (Aktaş, 2015:430).
Günümüz dünyası açısından bakılacak olursa modern çekirdek aile olarak karşımıza
çıkan yaşam formunun işlev ve görevleri toplumsal bakımdan önem kazanmaktadır. Geçmişteki
hakim aile yapısı olan geleneksel geniş aile düzeninden çekirdek aile formuna geçerken rol ve
statülerde çeşitli başkalaşımlar yaşanmıştır. Çekirdek ailede baba statüsel olarak gerek evde
gerek işteki gücünü eskisi kadar sürdürememektedir. Anneye baktığımızdaysa ev içi ve ev dışı
vazifeler yüklenerek daha kompleks bir sorumluluklar sarmalının içine girmiştir. Yani bu yeni
düzende anne eskiye oranla daha fonksiyonel bir konuma geçiş yapmıştır. Aileye daha bağımlı
olan çocuklarda ise durum, bu bağımlılığım kısmi de olsa azalması şeklinde gerçekleşmiştir.
Çocukların eğitimlerinde ve yetiştirilmelerinde etkili olan ebeveynlerinin yerini bakıcılar, kreş-

8
ana okulları ve okullar almaya başlamıştır. Geleneksel dönemde üretici bir güç olarak da
görülen çocuklar, artık bu dönemde bu özelliklerini kaybetmişlerdir (Aluş, 2016:92).

1.1.2. Anne Baba Ve Çocuk Etkileşimi


Kişiliğin sağlıklı gelişiminde ailenin yeri oldukça önemli ve etkilidir. Kişilik kalıtımla
aktarılan özellikler bütünü olduğu kadar çevresel faktörlerden de etkilenen bir yapıdır.
Doğumumuzla birlikte etkileşime girdiğimiz çevre kişiliğimizi oluşturmada kilit faktörler
içerebilmektedir. Çağdaş psikoloji kuramları kişiliği bu şekilde açıklarken, vurguladığı bu iki
nokta için bizi aile kurumunu incelemeye itmektedir. Çünkü aile, gerek kalıtımla aktarılan
özellikler bakımından gerek doğum sonrası çocuğa en yakın bireylerin oluşturduğu çevreyi
sunması bakımından kişilik oluşumunda en temel vazifeyi üstlenmektedir. Bu nedenle çocuk,
çevreyle kuracağı iletişimde ilk başta ailesinden edindiği deneyimleri baz alarak hareket edecektir.
Aile içinde öğrendiği normlar ve ebeveynleriyle geliştirdiği ilişki biçimi dış dünyada atacağı tüm
adımları ciddi biçimde etkileyecektir. Anne ve baba tüm davranışlarıyla ve sağladıkları aile
ortamıyla çocuğun gelişiminde belirleyici rol oynamaktadırlar (Ersanlı, 1996:25).
Ebeveynler çocuklarına çok yönlü katkı sunmakla mükelleftirler. Çocukların fiziki
alanlarını en iyi biçimde düzenlemek de onların fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak da
temel olarak annenin ve babanın görevidir. Anneler ve babalar çocuklarını olumsuz bir çok
fiziki duruma karşı muhafaza etmeye çalıştıkları gibi, ruhsal açıdan da zarar görmeden, sağlıklı
benlik gelişimi gösterebilmelerine olanak sağlayacak davranış modelleri geliştirmelidirler.
Beslenme, barınma, koruma kadar psikolojik gereksinimler de ailenin sorumluluğundadır ve
çocuk için diğer konular kadar hayati önem arz etmektedir. Bunun için de öncelikle
ebeveynlerin çocuklarını iyi tanımaları gerekmektedir. Onları doğru anlamaları, ihtiyaçlarını
bilinçli bir biçimde tespit edebilmeleri son derece önemlidir. Ancak sağlıklı bir iletişimin
neticesinde çocuklarına istenilen davranışları kazandırabilir ve onlar da gerçek bir güven hissi
meydana getirebilirler. Bunu yaparak özgüvenli, hayata karşı hazırlıklı, fikirlerini özgürce
paylaşan bireyler yetiştirmeleri mümkün hale gelmektedir (Aydoğmuş vd., 2003:245-254).

9
1.2. Erkeklik
“Erkeklik” kavramı toplumsal yapıların belirlediği ve eril olana biçilen rollerin
öğrenmeyle kazanılmasının karşılığıdır (Demez, 2005:144). Aynı zamanda erkeklik, erkeklerin
kültürel ve teknolojik gelişim içerisinde kurdukları hiyerarşik düzenin ve buna bağlı kültürel,
ideolojik, dinsel ve siyasal olguların devamını sağlamak için oluşturdukları bir biçimlenmedir.
“Erkek” olmak, “kadınlık” içerisinde tanımlanan her türlü gerçekliğin, duygunun, davranışın
tamamen dışında düşünülüp, kadınsı olarak tanımlanan hiçbir harekete ve özelliğe hoşgörü
göstermemek ve izin verilmemek olarak algılanır (Demren, 2001:36). İşte tam da bu bağlamda
kadın ve erkeğin toplumsal konumunu ortaya koyan unsur kadının veya erkeğin biyolojik
özellikleri değil, toplumsal değerler bağlamında üstlendikleri toplumsal rolleridir.
Kadın ve erkek olmaya dair haller sadece biyolojik açıdan anlamlı değildir. Cinsler için
kodlanmış belli roller bağlamında meydana gelen toplumsal cinsiyet gerçekliği söz konusudur.
Bu alan toplumsal ilişkiler açısından da oldukça önemli bir noktaya işaret ettiği için biyolojik
cinsiyet kadar ciddiye alınmaktadır. Toplumsal cinsiyet açısından bireyler biyolojik
kimliklerinin ötesinde birer sosyo-kültürel kimliğe de sahip olmuş olurlar. Toplumsal cinsiyet
çalışmalarıyla edinilen bu kimlikler üzerinden cinsler arasında dengenin sağlanması hedef
alınmaktadır. Toplumsal cinsiyet alanı yakın zamana kadar kadın sorunlarına ve kadın
kimliğinin taşıdığı anlamlara yoğunlaşmışken bugün artık bu durum değişmiştir. Kadına dair
alanın tek başına ele alınmasının toplumsal açıdan yeterli ve sağlıklı olmadığı farkedilmiş,
konunun erkek kimliğiyle de beraber incelenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır (Avşar,
2017:231). Modernleşme, toplumsal yapı ve kurumların değişmesine yol açarak
küreselleşmeyle birlikte hızlı bir dönüşüm sürecine girilmiştir. Geleneksel dönemde önemli
olan ve kati surette esas alınan gelenek, görenek, din gibi faktörlerin yerini rasyonel aklın
almasıyla birlikte eski görüş ve düşünceler zaman içerisinde terkedilmeye başlanmıştır.
Sanayileşmenin ilerlemesi, teknolojik yenilikler, enformasyonun hızla yayılması gibi
faktörlerle toplumsal alandaki özgürlük alanı da genişlemiş, insanların yaşam biçimleri de bu
ölçüde farklılaşmaya başlamıştır. Bu farklılaşma kadın ve erkek bireylerin o güne kadar
süregelen rollerinde de değişimler yaşamalarına yol açmıştır. Özellikle geniş aileden çekirdek
aileye geçiş, kadının çalışma hayatında yer almaya başlaması, evin geçimini sağlayan tek
kişinin erkek olmaktan çıkması, erkeğin sahası kabul edilen pek çok kamusal alanda kadının
boy göstermesi geleneksel ataerkil yapının çözülmesini sağlamıştır. Böyle olunca cinsiyet

10
rolleri yeniden yorumlanmaya başlanmış, kadın kadar erkeğe dair roller de yeniden tartışmaya
açılmıştır (Zeybekoğlu, 2010:9).

1.3. Babalık Kavramı

Babalığın sözlükteki manasına baktığımızda, bir çocuğun dünyaya gelmesinde etken


olan erkek, birinci dereceden erkek akraba, çocuk sahibi erkek, koruyucu ve velinimet olarak
tanımlanmaktadır (TDK, 2014).
Baba olmak, erkek olmaya dair, erkek olmanın alt kategorilerinden olabilecek bir
kavramdır. Anne olmak baba olmaya kıyasla çok daha somut bi durumdur. Kendi bedeninden
doğru dünyaya bir çocuk getiren kadın, sadece bu eylem aracılığıyla bile rolüne daha sağlam
bürünür. Anne ve baba olmak ebeveynlik açısından ortak ve benzer bir süreç gibi gözükse de
gerek fizyolojik ve biyolojik açıdan gerekse toplumsal roller bakımından büyük farklılıklar
içermektedir. Bu farklar doğrultusunda baba ve çocuk arasındaki ilişki de doğrudan
kurulamamaktadır. Babalık çoğu zaman bir kadının onayına ve kabulüne ihtiyaç duymakta ve
belirsizlik riski içermektedir. Bu açılardan toplumsal bir yorum olarak baba olmak, çocuğunun
ve çoğu zaman çocuğunun annesinin geçimini sağlayan kişi olarak da tanımlanabilir
(Zeybekoğlu, 2013:312).
Ebeveynlik kavramı yakın bir zaman kadar anne olmayı çağrıştırmaktaydı. Baba ikincil
olarak, destekçi bir pozisyonda akla gelen isimdi. Çocuğun bakımı ve eğitimi gibi temel
konular annenin sorumlulukları arasında kabul edilmekte, babanın çocuğa karşı görev ve
sorumluluk alanı bu bağlamda oldukça kısıtlanmaktaydı. Uzun yıllar hakim olan bu kabul
neticesinde yapılan araştırmalarda baba göz ardı edilmiş, annenin gölgesinde ve çocuk
üzerinde etkin rolü olmayan bir pozisyona itilmiştir (Güngörmüş, 2003:?). Sorunlu ve eksik
kabul edilebilecek bu yaklaşım babalık, çocuğun gelişiminde babanın rolü ve baba-çocuk
ilişkisi gibi önemli konuların örtük kalmasına yol açmıştır.
Babalık, eşin gebe kalmasından itibaren başladığı düşünülen bi süreçtir. Babalık rolü bu
dönemle birlikte oluşmaya başlar. Oluşan baba kimliği, gebelikle başlayıp doğumun ardından
süren ortalama üç yıllık sürede gelişmekte ve bu kimlik ömür boyu devam etmektedir. Her iki
ebeveyn için de yeni bir kimlik inşası söz konusuyken, erkekler için bu durum daha aşamalı ve

11
daha suni olarak algılanabilmektedir. Önemli olan ise bu rollerin kişiler tarafından nasıl
yorumlandığıdır. Çünkü babaların kendi babalık rolünü ortaya çıkarabilmesi şahsi bir durumdur
ve kişisel de bir çabanın ürünüdür (Özkan, 2016:192).
Babalık rolünün oluşumuna katkı sunan en etkili faktör içinde yaşanılan toplumsal
yapıdır. Her toplumun kendi değerleri çerçevesinde tarih boyu belli değişimlere uğratarak
taşımayı sürdürdüğü belli rol algıları vardır. Bu algılar aile yapısını, aile içi rolleri, anne ve
baba olma biçimlerini şekillendirir, yönlendirir. Bu bağlamda babadan ve babalıktan beklenen
belli görevler ve davranış biçimleri bulunmaktadır. Zeybekoğlu “…annenin, babanın ve
çocuğun rolleri, belirli bir toplumun egemen değerlerine ve gereksinimlerine göre
belirlenmektedir.” diyerek toplumsallığın önemine gereken vurguyu net bir biçimde yapmıştır.
Bu roller ve içinde yaşadığımız geleneksel düzen çağa uyumlu şekilde gelişim gösterse de
ataerkil toplum yapısı tam anlamıyla yok olmamakta, ama modern dönemin etkisi ile tekrardan
inşa edilmektedir. Bu inşa süreci babalık ve erkeklik alanına dair yapılan çalışmalara da yeni
bir boyut kazandırmaktadır. Roller yeniden ele alınmakta, topluma eklemlenen yeni değerler,
gereklilikler bağlamında yeniden tanımlanmaktadır. Bu da artık günümüzde “yeni babalık”
kavramını konuşamızı sağlamaktadır (Zeybekoğlu, 2013:301).
Çocukta kişilik, zeka ve cinsiyet gelişimi gibi pek çok önemli konu baba-çocuk
ilişkisine dayanmaktadır ve bu ilişkinin “nasıl”lığından son derece etkilenmektedir. Sağlıklı bir
baba-çocuk ilişkisi bu alanlardaki gelişime olumlu katkı yapacaktır. Bunun dışında okul başarısı
bile yine baba-çocuk ilişkisinden etkilenebilmekte, doğru ilişki biçimleri daha başarılı çocukları
beraberinde getirmektedir. Tüm bu bilgiler babanın aile içindeki yeri ve öneminin altını çizmek
adına mühimdir. Bu sebeple annelik kadar babalık alanına yönelik yapılan çalışmalar
günümüzde hız kazanmıştır. Kadının toplumsal konumunun değişmiş olması ve toplumsal
cinsiyet rol ayrımlarının kalkması ebeveyn rollerini de etkileyerek babalık kavramını da bu
bağlamda dönüştürmüştür (Zeybekoğlu, 2013:318).

1.3.1. Baba Oğul İlişkisi


Ataerkil anlayışın baskın olduğu türk toplumu erkek egemen özellikler göstererek
günümüze gelmiştir. Geçmişten bugüne pek çok sosyo kültürel değişimden geçmiş olsa da
kısmen bu özelliğini korumaya devam etmektedir. Erkek otoritesine dayalı sosyal bir yapı olan

12
ataerkillik, aile içi ilişki ve rolleri de oldukça etkilemekte, ebeveynlerin çocuklarla kurdukları
ilişki biçimlerine de yansımaktadır (Pira ve Elgün, 2004:530).
Geleneksel ataerkil yapıda Cumhuriyet dönemi ve sonrası bu yapıda hatırı sayılır ölçüde
bir kırılma meydana gelmeye başlamış, sanayileşme, modernizm, kentleşme gibi olguların
varlık göstermeye başlamasıyla ise iyice belirgin hale gelmiştir. Toplumsal cinsiyet rollerini
etkileyen bu değişimler, toplumun yapı taşı kabul eden aile kurumu içinde de çeşitli
başkalaşımlara yol açmıştır. Bu başkalaşımın temeli aile reisi kavramını tartışmaya açmıştır. Bu
alanın tartışmasız sahibi olan erkek, girilen yeni dönemle birlikte statüsünde farklılık
yaşamıştır. Kadının da iş alanına dahil olması, para kazanarak aile bütçesine katkı sağlayan bir
birey olma aşamasına geçmesi aile reisliğini erkekle paylaşmasını getirmiştir. Kırsal kesimde
hala devam eden kadın ve erkeğe dair rol dağılımları, erkek çocuğun aile için sosyal statü ve
saygınlık kaynağı olmasından ileri gelmektedir. Bu noktada erkek çocuk ailesine maddi manevi
açıdan bakma sorumluluğunu üstlenir ve aileden bağımsız düşünülemeyen bir parça haline
gelir. Baba-oğul ikilemine ve ilişkisine dair konular da en çok bu alanda kendi gösterir
(Ozankaya, 1999:551).
Erkek çocuklar için babayla kurulan ilişki oldukça önemlidir. Babaya yakın olmak ve
ona benzemek için çaba gösterirler. Erkek çocuğun gelişiminde babayla yakın iletişim halinde
olunması sağlıklı bir birey olarak yetişmede gerekli faktörlerden biridir. Özellikle babayla
özdeşleşme kişilik geliştirmede hayati yere sahip bir durumdur. Anne ve baba sergiledikleri
farklı tutumlarla çocuğu başka alanlara hazırlarlar. Baba, anneden farklı olarak çocuğun
dünyasında gücü, dış dünyayı, rekabeti, iktidarı çağrıştırır. Babayla kimi zaman rekabet içinde
olan çocuk, bu çatışmayla kendini hayata hazırladığını düşünür. Önemli olan bu tür çatışmaları
sevgi ve şefkatle dengeleyerek çocuğun geliştireceği role olumlu katkıyı sunabilmektir.
Özellikle ergenlik dönemindeki erkek çocuk için bu tavırlar bir kişilik geliştirme mücadelesidir.
Bu nedenle bu çabaya saygı duymak, erkek çocuğun mücadelesine alan tanımak ve bu süreçte
ondan sevgisini esirgememek bir babanın yapması gereken temel doğru yaklaşımdır (Navaro,
1998:153-154).
Erkekler alanı özellikle eril tahakkümün öğrenildiği ve yeniden üretildiği
mekanizmalardan oluşur. Babalar bu tahakkümün öğrenildiği birincil öneme sahip
karakterlerdir. Erkek çocuk toplumla tanışmadan önce aile içerisindeki ilişki biçimlerinden bu
tahakkümün varlığıyla tanışır ya da tanışmaz. Ebeveynler arasındaki ilişki kadar ev içerisinde

13
farklı cinsiyete sahip çocuklarla kurulan iletişimlerde dahi bu tahakkümün izleri görülebilir. Bu
nedenle aile içi ilişkileri yönetmede babaya önemli bir sorumluluk düşmektedir. Çünkü bir
erkek çocuğunun cinsiyet eşitliğini öğrenebilmesi ve içselleştirebilmesi büyük ölçüde
babasından göreceği davranış biçimleriyle doğru orantılı gelişecektir. Baba çocuğunun bu
alanda ilk “rol modeli”dir. Görüldüğü üzere babaların erkek ebeveyn olarak geliştirdikleri
davranışlar özellikle erkek çocuklar için oldukça önemlidir. Çocukla kurulan davranışsal
ilişkinin yanı sıra erkekliğe dair kimi kodların çocuğa babadan geçen kalıtımsal faktörlere bağlı
olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu noktada babadan oğula geçen biyolojik/genetik
temelli bir erkeklik olduğunu kabul etmek problemlidir. Çünkü erkekliğin babadan
öğrenildiğine dair iddiaların geçerliliği somut verilerle istenilen ölçüde sağlanamamıştır
(Marsiglio ve Pleck, 2005’ten akt. Sancar, 2009:125).

1.3.2. Baba Kız İlişkisi


Kızlar için babaları son derece önemlidir ve kişisel gelişimlerinde hayati bir yere sahiptir.
Tanıştıkları ilk erkek olan baba figürü kız çocukları için gelecekte karşılaşacakları tüm
erkeklerin temsilcisidir. Babanın tüm söylem ve davranışları, anneyle olan ilişkisi, çocuklarına
olan tutumu bu temsilin biçimine etki etmektedir. Kız çocuklarının ileride iletişim kuracakları,
hangi türden olursa olsun ilişki geliştirecekleri erkeklere karşı tutunacakları tavırlarda babanın
belirleyici bir rolü vardır (Karaköse, 2007:60).
Kız çocuğu için baba anneden ziyade dış dünyayı temsil eden bir konumdadır. Bir kız
çocuğu babası vasıtasıyla dış dünyayı tanır ve yorumlar. Aynı şekilde gücü ve otoriteyi yine
ağırlıklı olarak babasıyla olan ilişkisi doğrultusunda bilir. Babasıyla sağlıklı, pozitif ilişki
geliştirebilen kızlar daha özgüvenli yetişmektedirler. Babayla kurulan doğru ilişkiler gelecekte
kendinden daha emin kadınların yetişmesini sağlamaktadır (Albukrek, 2005:2).
Kız çocuklarının anneyle daha yakın ilişki kurabileceğine dair inanç babaların çoğu
zaman kız çocuklarına karşı mesafeli tavırlar sergilemelerine yol açabilir. Kız çocuklarının
bakım ve eğitimlerini kendilerinden ziyade eşlerinin sorumluluğuna bırakan babalar, geleneksel
öğretiden gelen bir takım yanlış ezberlerin tam manasıyla terkedilememesinden
kaynaklanmaktadır. Kız çocuğuyla tam olarak nasıl ilişki geliştireceğini bilemeyen babalar
uzak kalmayı tercih ettiklerinde aslında kendilerine de haksızlık etmektedirler. Çünkü kız
çocuklarıyla kurulan ilkişki erkek çocuktan farklı olarak babaya rahatlama ve gevşeme

14
duyguları yaşatmaktadır. Babanın kızıyla geliştirdiği bağ, erkeklik kalıplarına sıkışan bir baba
için içindeki sevecen ve şefkatli yanları ortaya çıkarabileceği bir alan sunmaktadır. Bu nedenle
baba-kız ilişkisi, kız çocuğunun gelişimi kadar babanın da öz benliğini keşfetmede, gündelik
hayat ve geçmişten gelebilecek öğretilerin dışına çıkabilmede oldukça önemli bir alandır
(Navaro, 1999:98).

1.4. Geçmişten Bugüne Babalık Rolü


Aile kurumuna dair ele alınabilecek mevzular gerek kültürden kültüre gerek toplumdan
topluma gerekse zamandan zamana değişiklikler gösterebilmektedir. Aile içi roller, ebeveyn-
çocuk ilişkileri değişim gösteren konuların başında gelmektedir. Bu açıdan babalık kavramı ve
babalık rolü algısından bahsederken de zamanı ve toplumu doğru biçimde ele alarak
değerlendirme yapmak gerekmektedir. Toplumsal gerçeklikler ailevi konular ve aile içi
üstlenilen toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde daima etkili olmuştur. Babalık rolü de toplumun
geçirdiği tüm değişim ve dönüşümlerden etkilenerek biçimlenmiştir. En başta ev içinde sadece
maddi konularla ilgilenen, ailenin koruyuculuğunu üstlenen, evde disiplin ve otoriteyi temsil
eden bir bir baba figürü söz konusuyken, zaman içerisinde çocuklarının öz bakımlarıyla
ilgilenen, onların kişisel ve eğitimsel gelişimlerine katkı sunan baba örneklerine doğru bir geçiş
söz konusudur (Tezel ve Mercan, 2017:3). Baba rolünde geçmişten bugüne yaşanan
farklılaşmaya bakıldığında babaların bugün artık, çocuğuna karşı katı ve mesafeli bir tutum
sergilemediğini, aksine çocuğun bakımını eşiyle ortak sorumluluk alanı içinde paylaşan “baba
rolünü” içselleştirdiği farkedilmektedir (Kök ve Ünal, 2015:1391).
Babalık özellikle 18. Ve 19. yy’da çocuğa ahlaki anlamda öncülük etme aşamasındaydı.
Babanın ilk ve önemli kabul edilen rolü toplum normlarına uygun, ahlaklı bireylerler
yetiştirmede gösterdiği performansa yönelikti (Taşkın, 2011:44). Toplumsal süreçteki değişim,
geleneksel dönemden sanayi toplumuna geçiş bu rolde değişimler meydana getirmiştir. Sanayi
dönemiyle birlikte ekonomik faaliyet alanının ev dışına kayması, erkeğin evin tüm maddi
gereksinimlerini karşılaması gereken kişi olması, çocuk üzerindeki eğitici rolünü kısıtlamıştır.
Bu görev, ev içinde daha çok zaman geçiren anneye devredilmiştir. Bu durum kadının
sorumluluğunu arttırırken erkeğe ailenin maddi otoritesi olma görevini yüklemiştir. Bu dönemle
birlikte artık babanın çocukla iletişimi daha sınırlı ve ilişkisi de dolaylıdır. Çünkü toplumsal
alanda yaşanan tüm sosyal koşullar hem erkekliğe hem babalığa dair alanlara biçilen rolleri

15
etkilemektedir. Bir diğer toplumsal olay olan 2. Dünya Savaşı’nda ise erkeklerin çoğunluğunun
asker olarak vazifelendirilmesi pek çok çocuğunun o dönemde babasız kalmasına yol açmış ve
bu durum baba figürünün olmadığı bir ortamda yetişen çocukları anlamak adına yeni bir çalışma
alanı doğurmuştur. Baba ev içinde aynı zamanda bir cinsiyet modeli de olduğu için, yokluğunun
oluşturabileceği cinsel rol eksikliğinin sonuçları tartışmaya açılmıştır (Zeybekoğlu, 2013:300).
Toplumsal değişmeler yine etkisini göstererek 1970’li yıllarla birlikte “yeni babalık”
kavramını tartışmaya açmıştır. Yeni toplumsal düzenle birlikte ulus devlet düzenine geçilmiş,
bu yeni düzende devlet, babaya, daha genel manada aileye ait bir takım görevleri kendi üstüne
almıştır. Özellikle eğitim kurumları aracılığıyla yürütülen bireyi inşa faaliyetleri babalık
rolünün yeniden dönüşmesine olanak tanımıştır. Bu dönemde kadının rolü de değişime uğramış,
çalışma hayatının içinde aktif biçimde rol almaya başlayan kadın aile içinde ebeveynlik rollerini
de etkilemiştir. Kadının ev içindeki varlığının azalmasıyla birlikte erkek daha fazla ev içi
sorumluluk almak durumunda kalmıştır. Bu sorumluluklar çocukla ilgilenmesi gereken ekstra
görev alanları da meydana getirmiştir. Böylece çocuğuyla daha fazla ve etkin zaman geçiren
baba modeli karşımıza çıkmıştır. Bu yeni dönemde kadınla pek çok alanda eşit sorumluluk ve
görev paylaşımı içinde olan yeni babalar, geleneksel aileden modern çekirdek aileye geçişin de
bir simgesi olmuşlardır. Modern dönem ve çekirdek aile yapısı kadına iş hayatında aktif rol
vererek ekonomik özgürlüğe kavuşturmuş, bu sayede babaların sadece para kazanıp evini
geçindirmek zorunda gözüktüğü ve tek otorite olduğu, kadınla arasındaki keskin rol ayrımı son
bulmuştur. Böylece anne ve baba rolleri birbirine yaklaşmış, babalık kavramı tüm bu
değişimlerden etkilenmiştir (Zeybekoğlu, 2013:305).

1.4.1. Farklı Kültürlerde Babalık Rolü Algısı


Babalık rolü, içinde yaşadığı toplumdan ve kültürden etkilenmekte; babalık rolü ve
babalık rolüne dair algı toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Farklı
kültürlerde yapılan çalışmalar, içinde yaşanılan toplumun, toplumsal değerlerin ve kültürel
yapının aile yapısı üzerindeki etkisini ve buna bağlı olarak babalık rolünü ve babalık rolü
algısını nasıl değiştirdiğini ortaya koymaktadır. Babalık rolü ve babalık rolü algısının toplum
ve kültür tarafından nasıl şekillendiği açıkça görülmektedir (Şahin ve Mercan,2017:5). Bunu

16
daha iyi anlayabilmek için farklı ülkelerdeki aile yapıları ve babalar üzerine yapılmış kimi
çalışmalara değinmek daha aydınlatıcı olacaktır.
Malezya’da gerçekleştirilen bir çalışma kapsamında çocuk bakımına annenin ve
babanın katkısı incelenmiştir. Aynı zamanda aile içindeki anne-baba rolleri de açıklanmaya
çalışılmıştır. Araştırmaya göre annenin çocuk bakımıyla daha yakından ilgilendiği, çocukla
ilgili konularda daha fazla sorumluluk üstlendiği ve çocuklarıyla daha uzun süre bir arada
zaman geçirdiği tespit edilmiştir. Babanın ise çocuklarıyla anneye göre daha az zaman geçirdiği
gözlemlenmiştir. Geçirdiği zamanın çoğunda çocuğuyla oyunlar oynamakta olduğu, bakımı
gibi alanlarda yer almamakta olduğu belirlenmiştir. Tüm bu tespitler ailenin içinde yer aldığı
toplumsal yapı, gelenek ve dini inanışlarla ilgili bulunmuştur (Hossain vd., 2005:390).
Bir başka çalışma Japonya ve ABD ülkelerini aile içindeki baba rolü ve çocuk bakımına
baba katılımı yönünden ele alarak karşılaştırmıştır. İki farklı kültür üzerinden gözlemlenen
babalık rolüne odaklanılan bu çalışmanın sonuçlarına göre, her iki ülkede de babaların
çocuklarıyla oldukça yakın ilişki içerisinde oldukları tespit edilmiştir. Ancak buna rağmen
ABD’deki babaların çocuklarıyla geçirdikleri özel ve etkin zamanın Japonya’daki babaların
çocuklarıyla geçirdiklerinden daha çok olduğu ortaya konmuştur. Buradaki temel farklılık
Japon kültürünün etkisiyle Japon babaların daha disipline bir hayat sürmeleri olduğu
belirtilmiştir. ABD’li babalara kıyasla daha otoriter olan Japon babalar örneğine bakıldığında
toplumsal yapı ve kültürel öğelerin babalığın yaşanışı üzerinde etkili olduğu da saptanmıştır.
Bunun dışındaki başka bir tespit ise, Amerika’da babaların erkek çocukları ile kız çocuklarından
daha fazla zaman geçirdikleri, Japonya’daki babaların ise bunun tam tersini gerçekleştirdikleri
gerçeğidir. Bu sonuç karşısında yapılabilecek yorum ise yine kültürel gerekçelerle Japon
babaların daha koruyucu bir tutuma sahip olmaları, Amerika’nın ise daha bireysel bir toplum
olmasıdır (Isshii Kuntz, 1994:36).
Arap babaların babalık algılarını meydana çıkarmak üzere yapılan bir diğer çalışmada,
babaların hamilelik döneminde üstlendikleri rollere değinilmiştir. Bu niteliksel çalışma
kapsamında Suudi Arabistan ve Ürdün’deki babaların, eşlerinin hamilelikleri boyunca ve
çocuklarının iki yaşına kadarki dönemlerinde kendi babalık rollerini tanımladıkları ortaya
konmuştur. Bu kültürde babaların eşlerine maddi manevi her türlü desteği sunarak, babalık
rollerini eş olma bilinciyle de özdeş tuttukları farkedilmiştir. Babalar, çocuk bakımında baba
katılımının önemini kavramış, babalık rolüne dair sağlam ve işlevsel bir tavır takınan

17
ebeveynler olarak ortaya konmuşlardır. Ancak çalışmaya dahil olan kimi katılımcılar, Arap
kültürüne göre hamilelik ve doğum evrelerinin anneyle ilgili olduğunu belirtmiş, kimileri ise
hamilelik sürecinin biyolojik bir olgu olması sebebiyle sorumluluğun annede olması gerektiği
yönünde fikir ortaya koymuşlardır. Burdan şu anlaşılabilir: Arap kültüründe baba desteği
annenin yetersiz kaldığı durumlarda devreye sokulan bir mekanizmadır ve aslında her zaman
tamamen bir özbilinç ya da farkındalık sonucu ortaya çıkmaz. Baba rolüne dair pek çok
sorumluluk, daha çok gereklilik anlarında bir destek unusurudur. Bu durumun Arap
toplumundaki ataerkil bakış açısını yansıttığı da söylenebilir (Bawadi vd., 2015:77).
Çalışmaların sonuçlarından görülen şudur ki, babalık rolü ve algısı içinde yaşanılan
toplumsal yapı ve kültürden bağımsız bir unsur değildir. Bu nedenle de farklı toplumlarda
yapılan çalışmalar farklı babalık rollerini karşımıza çıkarmakta, her toplumun kendine has
özellikleriyle harmanlanmış, öznel değerler içeren babalık formlarını bizlere sunmaktadır.

1.4.2. Türk Kültüründe Babalık


Cumhuriyet dönemi, süreç içerisinde batılılaşmaya başlayan Türk ailesi norm ve ilkelerini
daha da güçlendirmiştir. Günümüze kadar gelen aile yapısında, bir yanda son derece batılılaşmış
aile modeli, öte yandan İslami kural ve geleneklerin oluşturduğu köklere dayalı aile sistemi hüküm
sürmektedir. Türk toplum yapısındaki bu ikili görüntü, bir geçiş ailesi olmamızın getirdiği
sonuçlardandır. Küçük toplum karakterini yaşayan köy ve kasabalarda aile tarihi kodlarını
sürdürmektedir. Ancak aşırı batılılaşmış büyük toplumlarda bu kodlar son derece esnek
durumdadır. Baba da ailenin değişen sosyal konumundan payına düşeni alarak zaman içerisinde
çeşitli dönüşümlere uğramıştır (Türkdoğan, 1992:59).
Türk toplumunun geleneksel dönemdeki hakim aile yapısı ataerkil düzene dayanmaktaydı.
Baba otoritesinin ön planda olduğu bu aile yapısında erkek kadın üzerinde mutlak hakimdi. Kadın
her konuda eşine tabii konumdaydı. Ataerkil düzende evinin geçimini üstlenen figür ağırlıklı
olarak babadır. Baba, dış dünyaya dair görevleri yerine getiren ve evin maddi geçimini sağlayan
birey konumundadır. En çok da bu nedenle çocuk bakımı babadan çok anneye devredilmiş bir
sorumluluğa dönüşmüştür. Modern döneme kadar bu vasıf büyük oranda babaların tekelinde
kalmış, böyle olunca da babaya dair diğer roller de bu göreve harcanan zaman ve fiziki enerjiden
etkilenmiştir. Babalar her ne kadar çocuklarının eğitim durumları ve zihinsel gelişimleriyle
ilgilenseler de, bakımları konusunda ve çocuklarına ayırdıkları zaman açısından annenin hep bir

18
adım gerisinde kalmışlardır. Ama diğer taraftan çocuklarına daima sevgi ve şefkat gösterdikleri de
gözlemlenmiştir. Tüm bu durumlar geleneksel babalık rolüne dair unsurlardır. Ataerkil aile
yapısının hakim olduğu döneme uyumlu babalık rolü belirteçlerindendir (Demez, 2005:137). Batı
modernizminin baskınlaşması ve kadınların da çalışma hayatına katılması, annelik ve babalık
rollerinin farklılaşmasına, akabinde de babalık rolü algısının değişmesini sağlamıştır. Bu yüzden
sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, hem annenin çalışma hayatında daha fazla yer aldığını hem
geleneksel ataerkil yapının dönüşmeye başladığını aynı zamanda da yaşanmakta olan batılılaşma,
modernleşme, sanayileşme gibi sosyolojik farklılaşmaların babalık rolü algısını etkilediğini
göstermektedir (Tutkun ve Şahin, 2016:2303).
Türk kültürü genel yapısı itibariyle baba otoritesine dayanan ataerkil bir yapıya sahiptir.
Bu yapının izleri yasalara da yansımıştır. Bir dönem ataerkil izlerin daha fazla görüldüğü ve
ataerkil düşüncenin pekiştirildiği maddeler yıllar içerisinde değişikliğe uğramış, bugünkü eşitlikçi
modern halini almıştır. Buna örnek olarak "Aile reisi kocadır" hükmünün değiştirilip 1 Ocak 2002
tarihinde “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler" ifadesinin getirilmesi gösterilebilir. Önceki
Medeni Kanun uyarınca evin ve çocukların geçimi erkeğin sorumluluğundayken, Yeni Medeni
Kanun’da, "Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar"
biçiminde değiştirilmiştir (T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2010).
Ataerkil özellikli Türk erkeği baba rolünü de uzun yıllar otoriter ve mesafeli bir biçimde
gerçekleştirmiştir. Ancak yasalara da yansıdığından bahsettiğimiz toplumsal değişimler
neticesinde bu baba figürü yerini ailesiyle yakın ilişki sürdüren, eşiyle ortak sorumluluk
paylaşımına açık, ilgili babaya bırakmaktadır (Demez, 2005:161).
Türkiye Batılı ülkelere kıyasla pek çok konuda daha geç gelişen bir ülke olması sebebiyle
aile ve ebeveynlik rolleri bağlamında ağır ilerlemeler göstermiştir. Özellikle erken çocukluk
eğitimi ve anne-baba rolleri bağlamında eksiklikler oldukça fazladır. Son dönemde yaşanan hızlı
toplumsal gelişmelere ayak uydurmaya çalışan ebeveynler, geçmişten gelen kültürel öğretiler ve
geleneksel rollerden arınıp yeniliklere adapte olmada zorluk yaşayabilmektedirler. Özellikle
çocukların ergenlik dönemine değin yeterli şekilde yönlendiremeyebilmektedirler. Bu konuda da
en çok babalar zorlanmaktadırlar (UNICEF, 2012). Bu noktada da çocuk yetiştirme alanında
yapılan eğitimler ailelere yardımcı olmaktadır. Bu eğitimlerle ebeveynler yeni yaklaşım biçimleri
geliştirmeyi öğrenmekte, böylece çocuklarına karşı daha doğru davranış biçimleri
sergileyebilmektedirler. Şiddete dayalı eski ceza ve disiplin modellerinin bu dönemde yok denecek

19
kadar az ölçüde kalmış ve çocuklarla iletişim kurabilmek adına yeni, sağlıklı iletişim modelleri
geliştirilmiştir. Bu sebeplerle aile eğitimleri son derece önemlidir. Kaliteli anne-baba eğitimlerinin
ve bu eğitimlerin çoğaltılmasına hissedilen ihtiyaç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve
UNICEF (2014) tarafından “Ailede anne kadar babaların ve kardeşlerin de sisteme dâhil edilmesi”
söylemi ile ifade edilmiş, babaların da eğitim de etkin olmasının gerekliliği özellikle belirtilmiştir.

1.4.2.1. Geçmişte Babalık


Geçmişten bugüne farklılaşma gösteren bir baba figürü söz konusudur. Ailede otoritenin
simgesi olan baba, içerdiği anlamı, kendisine yüklenen misyonu tarihsel süreç içerisinde değişik
boyutlar çerçevesinde yaşamıştır. Baba otoritesi bir bakıma erkeklerin toplumsal kurallar
bakımından kadınlara kıyasla daha belirleyici noktada yer almalarıyla da alakalıdır. Aynı zamanda
baba olmakla erkekler arasında kazanılan ekstra bir statü de söz konusudur. Büyük ailelerde evin
içindeki en yaşlı baba en yüksek otorite sahibi kişi olarak kabul edilmektedir. Tüm bu durumlar
ağırlıklı olarak geçmiş dönemi temsil eden geleneksel babalığın içerdiği anlam boyutlarını
içermektedir (Say, 2015:12).
Pek çok araştırmanın neticesine göre modern çağa gelene kadar dünya genelinde gerek
devlet gerekse aile reisi olarak erkek egemen bir düzen söz konusu olmuş, ancak bununla birlikte
babalık otoritelerinde değişiklikler kendini göstermiştir. Tarih boyunca en katı baba figürlerine
yoğunluklu olarak Doğu toplumlarında rastlanmıştır.
Geleneksel ölçülerde bir babadan beklenen sergilemesi gereken temel rol ve görev, dışarıda
çalışarak eşi ve çocukları için maddi kazanç elde etmektir. Bu esnada anne evde çocuklarının
bakımıyla ve ev içi sorumluluklarla ilgilenir. Bu, erkeğin toplumsal konumu, genel itibarı
açısından da önemli ve kritik bir roldür. Aksi durumda erkek toplumsal itibarını kaybetme
tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu algı, toplumdaki sosyal, ekonomik, siyasi değişimler ve
teknolojik, bilimsel gelişmeler sayesinde bugün artık değişime uğramıştır. Aileler bugün her iki
eşin de çalıştığı, bütçeye ortak katkının sağlandığı ve ebeveynlik rollerinde ortak sorumlulukların
paylaşıldığı bir düzene doğru evrilmiştir. Erkekler artık babalık rollerinde daha farkındalık sahibi
bir konuma ulaşmış, çocuklarının yetişmesinde aktif rol alır duruma gelmişlerdir ( Rogge JU,
2001:118).
İçinde yaşanılan toplumda hakim olan normlar o yerin kültürel yapısı, inanç sistemi,
gelenek ve görenekleriyle birebir bağlantılıdır. Babaların sergiledikleri davranış biçimleri de bu

20
genel anlayış biçiminden etkilenmektedir. Netice itibariyle erkek toplumun bir bireyi olarak ondan
etkilenmekte ve üstlendiği tüm toplumsal rollerde genel kabuller doğrultusunda davranış
geliştirmektedir. Geleneksel anlayışta çocuğun bakımına dair genel kabul annenin çocukla daha
fazla ilgilenmesi şeklinde olduğu için baba kendisini bu görevden azade kabul etmiş, anneye göre
çocuğuyla fiziki olarak çok daha az ilgilenmiştir. Ancak kadının dışarıda çalışmasıyla aile içi görev
ve rol dağılımları yeniden biçimlenmiştir (Zeybekoğlu, 2013:301).
Kısacası babanın, ailenin geçiminden sorumlu tek birey olduğu geleneksel dönemde
ailesine karşı daha otoriter olduğu, onları disipline etmeye çalıştığı, bu davranış biçimlerini de
yaşadığı dönemin gerek maddi gerek manevi dinamikleri üzerinden edindiği söylenebilir.
Çocuklarıyla paylaştığı vakitte oyun arkadaşlığının ötesine geçmeyen, onlara anneye göre az
zaman ayıran ve bakımları konusunda kendini sorumlu hissetmeyen babalar geleneksel dönemin
belirgin ebeveyn özelliklerini taşırlar.

1.4.2.2. Günümüzde Babalık


Yüzyıllar boyunca devam eden “baba egemenliği” 19. yüzyıla gelindiğinde yeni bir
çehreye bürünmüştür. Önceki iki yüzyıl boyunca önemli bir faktör babanın ev içerisindeki
varlığının devamını sağlıyordu. Bu faktör ev ve işin bir arada yürütülebilmesini sağlayan mekansal
imkanlardı. Ev ve iş mekanının bir aradalığı babanın zamanının büyük kısmını ailesinin yanında
geçirebilmesine olanak sağlıyordu. Ailesiyle zaman geçiren erkek baba rolünde daha aktif fiziksel
olarak da çocuklarına daha yakın bir konumda yer alıyordu. Böylelikle çocuklarının fiziki
ihtiyaçlarının ötesinde, onların ahlaki gelişimleriyle de ilgileniyor, eğitimsel gelişimlerine de katkı
sunabiliyordu. Kapitalizmin gelişmeye başladığı 19. yüzyılla birlikte ev ve iş yeri ayrımı gündeme
gelmiştir. Bu ayrım erkeklerin evlerinden uzaktaki iş sahalarında çalışmalarına yol açmış, bununla
birlikte erkeğin ailesiyle geçirdiği zaman eskiye oranla büyük ölçüde azalmıştır. Bu durum
neticesinde çalışma hayatı erkeğe ait, ev ise kadına ait bir alan olarak kendiliğinden belirlenmiştir.
İş yaşamının değişmesinin yanında 19. yüzyılda ortaya çıkan boş zaman kavramıyla da birlikte
erkekler işten arta kalan vakitlerini evde aileleriyle değil, spor salonu, bar, kulüp tarzı alternatif
mekanlarda geçirmeye başlamışlardır. Bu yeni düzen aile yapısına dair de birçok yeniliği
beraberinde getirmiştir. Önceden evde geçirilen zaman doğal kabul edilirken, 19. yüzyılda bu
durum “erkeksi olmayan” bir davranış biçimi olarak görülmeye başlamıştır. 19. yüzyılda genel
anlamıyla babalık “erkek kamusallığının ciddiyetine yaraşır bir biçimde” davranmaya özen

21
göstermiştir. Baba, işinden arta kalan kısıtlı vaktinde çocuklarıyla bir araya gelmekte, bunu da
otoriter ve mesafeli bir biçimde gerçekleştirmekteydi. Bu otoritenin ana kaynağı evin geçimini
sağlayan birey olarak babanın, ailesini kendisine bağımlı görmesiydi. Baba, tartışmasız evin reisi,
anneler ise evlerine ve çocuklarına bakmakla yükümlü eşler olarak sorumluluk üstlenmekteydiler
(Çabuklu, 2007:101-103).
Değişen tarihsel süreçler ve beraberinde değişen toplumsal yapı neticesinde ailenin de
çehresi dönüşüme uğramaktadır. Nasıl baba olunacağına dair kodlar da bu dönüşümün içinde saklı
durmaktadır. Dünya genelindeki ani ve köklü tüm yeniliklerden, toplumsal pek çok kavram gibi
babalık kavramı da etkilenmektedir (Güngörmüş-Özkardeş, 2010:19).
Özellikle 1920’lerle birlikte yeni bir baba modeli ortaya çıkmaya başlamıştır. Gerçek
varlığını 1970’lerden sonra hissettirecek olan bu yeni ebeveyn modeli işten sonra evine gelip
çocuklarıyla oyun oynayan, onlara yakın ilgi ve alaka gösteren, boş zaman ve tatillerde onlarla
vakit geçiren, hayata dair çocuklarına yeni şeyler öğreten konumdadır. Bu durum klasik erkeksi
söylemin tam aksi bir çehreye sahipti. Bu dönemde erkeklik alanı evcilleştirilmekte, evcillik ise
erkeksi görülmekte ve gösterilmekteydi. Ne var ki bu durum imaj kaygısı güden toplumsal bir aile
politikası olmanın ötesine geçemeyecek boyuttaydı. Çocuklarıyla vakit geçiren, onlarla oyunlar
oynayan baba belli bir çizginin ötesine geçemiyor, ebeveynlik rolünde derinleşemiyordu.
Bebeklerin altını temizlemek gibi öz bakımlarına dair tüm sorumlulukları anne üstleniyordu.
1950’lerle birlikte samimi ve çocuklarıyla yakın ilişkide olan baba imajı iyice sağlamlaştırıldı.
Ancak 1970’lerden sonra bugün artık çokça konuşmaya başladığımız yeni babalık kavramının
özüne dair adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu yeni dönemde eşiyle ortak sorumluluk paylaşan, evi
ve çocuklarıyla çok daha yakından ilgilenip zaman geçiren babalar ortaya çıkmıştır. Özellikle
ikinci dalga feminizm mücadelesi babanın çocuğun fiziksel bakımına daha çok dahil olması
açısından etkili olmuş, davranışlarıyla imaj kaygısı gütmeyen, gerçekten sorumluluk sahibi,
bilinçli babaların inşasına büyük katkı sağlamıştır. Feminizm hareketleriyle birlikte yine
1970’lerde gelişmeye başlayan post-fordist ekonomi, kadınların ev dışında iş hayatına katılma
yoğunluğunu arttırmış, böylece ekonomik düzene katkı sağlayan kadın, evin geçimini sağlayan tek
unsurun erkek olduğu düzene yeni bir soluk getirmiştir. Çalışan annelerin olduğu bir ailede erkek
de eşiyle ortak görev paylaşımına yönelmiş, çocuklarının bakımına daha çok katılır hale gelmiştir
(Çabuklu, 2007:105-106).

22
1.5. Değişen Babalık Rolü
Neredeyse dünya üzerindeki tüm toplumlarda 1980’li yıllara dek, ebeveynlik sadece anne
üzerinden algılanan bir kavramdı. Çocukların bakımıyla ilgilenmek, evin işlerini yapmak ve
düzenini sağlamak gibi aileye dair birçok sorumluluk annenin tekeline yüklenmiş durumdaydı.
Babalar kendilerini bu gibi alanların dışında tutup, dışarıda çalışan, para kazanıp ailesinin maddi
geçimini sağlayan kişi olarak kendilerini konumlandırmaktaydılar. Ne var ki değişen sosyal
ihtiyaçlar, farklılaşan toplumsal yapı, yeni beklentilerin oluşmasına ve aile içi rollerin yeniden
tanımlanmasına yol açmıştır. Günümüz boşanmalarındaki yükseliş, kadınların iş hayatına yoğun
biçimde dahil olmaları, babanın yokluğunun ya da varlığının aile ve çocuk üzerindeki çeşitli
etkilerine dair yürütülen bilimsel çalışmalar, babanın toplumsal rolünün hızla değiştirip yeniden
yapılanmasını sağlamıştır (Taşkın, 2011:44).

1.5.1. Ataerkil Babalık


Ataerkillik kavramı köken olarak Antik Yunan’da patriyarka şeklinde anılmaktadır. Genel
manasıyla patriyarka belli bir soyu temsil eden reis anlamına gelmektedir. Esasen babalıkla
ilişkilendirilen bu kavram, Antik Yunan sonrası dönemde yalnızca soyun reisi değil bununla
birlikte dinin ve kilisenin lideri, toprak sahibi, toplumsal iktidar mekanizmalarının yürütücüsü
şeklinde de anlam bulmuştur. Baba olmak da aile içinde iktidarı üstlenen kişi olmak anlamına
gelmektedir. Erkekler çocuk sahibi olduklarında kendilerini evin otoritesi olmaları konusunda
haklı ve güçlü hissederler. Bu nedenle babalık hali erkekler için, çocuk sahibi olmak üzerinden
edinilmiş saygın ve güç unsurları içeren bir konumdur. Babalık, kültürel alanda erilliğin ve erkek
egemen toplumsal ilişkilerin tepe noktalarından biri şeklinde ele alınır. Toplumsal alanda mevcut
olan ataerkil erkeklik kodları, aynı ezber üzerinden erkekleri yüzyıllardır belli bir kalıp içerisine
sokmakta, erkek olmanın “nasıl”lığını sorgulatmaktadır. Geçmişten bu yana erkekler ailenin reisi
kabul edilmekte, ev işi, çocuk bakımı gibi konular kadının vazifeleri olarak görülmektedir.
Erkekliğin doruk noktada kendini ispatladığı alan ise evlenip çocuk sahibi olmak şeklinde kabul
edilmektedir. Evlenip baba olmak her ne kadar erkeğin özgürlüğünü ve bireyselliğini kısıtlayan,
sıkıntılar içeren bir dönem gibi görülse de diğer taraftan erkek soyunun devamını sağlayan ve bu
devamlılık için de şart olan kutsal bir amaçtır. Soyun devamı, erkekliğin tam manasıyla
ispatlandığı önemli bir alandır. Ebeveynlik rolünü üstlenen erkek, hem ailesine sadık, onların
yanında yer alıp onlara karşı sorumluluk hisseden hem de kendisine biçilen roller bağlamında ailesi

23
üzerinde otorite sahibi bir figür olarak biçimlenecektir. Toplumsal öğretiler çerçevesinde edindiği
toplumsal kodları çocuklarına aktaracak, neslini yetiştirme vazifesini de bu bağlamda
gerçekleştirmiş olacaktır. Çünkü ailenin reisi olmak, hem ailenin maddi açıdan geçimini sağlamayı
hem de eşi ve çocuklarına sözünü geçirebilen otoriter bir figür olmayı gerektirmektedir (Bozok,
2018:32).
Türkiye’de erkek olmanın toplumsal açıdan kabul gördüğü en makbul ve geçerli koşul baba
olmaktır. Baba olan erkek üstlendiği bu vasıf sayesinde aile içinde iktidarı elinde tutar ve gücün
sembolü olur. Aile içinde sözü dinlenen, kültür, ahlak, din gibi konularda öğretileri, söylemleri
dikkate alınan, hatta taklit edilen kişinin baba olması iktidarının göstergesidir (Bozok, 2011:27).
Ataerkil ailelerde baba ailesinin maddi geçimini üstlenir. Aile içindeki diğer sorumluluklar
noktasında çoğunlukla kenara çekilir ve o görevleri eşinden bekler. Ancak kendi içinden geldiği
takdirde, görevi olmadığı ancak eşine yardımcı olmasının doğru olacağı hissiyle ev içinde bir
takım faaliyetlere destek olur. Baba ataerkil ilişki kodlarını hem eşine hem çocuklarına karşı
uygular. Aile içindeki tüm ilişki biçimlerinde bunun izlerine kolaylıkla rastanır. Bu ilişki biçimi
maddi ve duygusal pek çok alanda vardır. Ataerkillik kodları toplumsal normlar tarafından
belirlenmiş olup, tarihsel ve kültürel arka planlarıyla erkeğe çok da kaçış tanımayan niteliktedir.
Bu nedenle ataerkil babalığı anlamak ve doğru değerlendirmek, günümüzde onu belirleyen mevcut
toplumsal ve ekonomik ilişkileri de analiz etmeyi gerektirir (Bozok, 2018:33).

1.5.2. Geleneksel Rolü Reddeden Babalar


Özellikle 1970’lerden sonra geleneksel baba rolünde ağır ama istikrarlı bir dönüşüm
yaşanmaya başlamıştır. Geleneksel babanın yerini modern baba almaya başlamış, ataerkil zihniyet
de yavaş yavaş geri planda kalarak yeni babalık diyebileceğimiz bir ebeveynlik anlayışı ortaya
çıkmıştır. Yaşanmaya başlanan bu değişim ve dönüşümün sebeplerini Beşpınar dört ana başlık
altında ele alarak açıklamaya çalışmıştır. İlk olarak kadının eskiye oranla iş hayatına daha yoğun
katılımı bu nedenlerin başında anılmaktadır. Hal böyle olunca annenin evdeki varlığı ve çocuğuyla
geçirdiği vakit azalmıştır. Baba rolü çocuk üzerinde daha etkin bir konuma ulaşmış, kadından
boşalan yerleri baba doldurmaya çalışmıştır. İkinci olarak çocuk gelişimine ve eğitimine baba
katılımının çocuk üzerindeki olumlu etkisine yönelik farkındalık artmıştır. Diğer bir neden olarak
toplumsal bir dönüşüm olarak cinsiyetler arası daha eşitlikçi bir döneme girilmiş, toplumsal

24
cinsiyet rolleri bağlamında annelik ve babalık yeniden ele alınmıştır. Son olarak ise ataerkil erkek
yeni toplumsal normlara uyum sağlayarak dönüşmüştür (2015:98).
Aile yapısı tarihsel süreç içerisinde biçim değiştirmiştir. Bu durum babalık konusunun bir
çalışma alanı olarak ortaya çıkmasını ve üzerinde durulmasını gerektirmiştir. Yaşanan değişimleri
Türkiye üzerinden düşünecek olursak kimi araştırmacıların konuyu Batılılaşma ve modernleşme
çerçevesinde açıkladığı görülmektedir. Ne var ki ailenin geçirmekte olduğu bu değişim ve
dönüşümü yalnızca modernleşme teorileri üzerinden anlamaya ve açıklamaya çalışmak, aynı
süreçlerin ürünü olarak görmek yeterli olmayabilir (Kağıtçıbaşı, 1985151). Farklı pek çok
dinamiğin etkili bu kompleks sürecin neticesinde ortaya çıkan yeni baba formu ve bu babaların
geliştirdiği yeni davranış biçimleri ortaya çıkmıştır.
Bugün artık yeni babalar eşleriyle birlikte doğuma giren, bebeklik zamanlarında
çocuklarının her türlü bakımıyla ilgilenen, onlarla oyun oynayan, eşleriyle ortak sorumluluk
paylaşan, çocukları arasında cinsiyet ayrımı yapmaksızın onlara yaklaşan tavırlarıyla karşımıza
çıkmaktadırlar (Zeybekoğlu, 2013:141). Erkekler geleneksel öğretilerin etkisinden uzaklaşmakta,
gerek baba olarak gerek eş olarak eşitlikçi, uzlaşmacı ve paylaşımcı bir zeminde rollerini
sergilemektedirler. Otoriter ve baskıcı olmalarını kendilerine öğreten ataerkil zihniyetin
kalıplaşmış normlarından kendilerini arındırarak, daha özgür ve özgün bir eğilim
sergilemektedirler.
Yeni babalar ortaya çocuklarıyla daha yakından ilgilenen bir model sunmuştur. Babalar
çocuklarının bakımında ve her türlü gelişimlerinde eşleriyle birlikte eş sorumluluk
üstlenmektedirler. çocuklarının gelişimlerine yönelik gerekli ortam ve imkanı oluşturmaya
çalışmaktadırlar. Babalar çocuklarıyla birebir ve samimi bir ilişki çerçevesinde ilişki
geliştirmekte, çocuğuna söz hakkı tanımakta, onun istek ve düşüncelerini önemsemekte ve
çocuğunun yanında bir duruş sergilemektedirler. Benimsenen demokratik tutum neticesinde
çocuklarına karşı anne kadar sorumluluk taşıdıklarını bilmektedirler. Kısacası çocukla düzenli
iletişim halinde olmak, ortak çalışmalarda bulunup kaliteli zaman geçirmek, çocuğu dinleyip
fikirlerini önemsemek, çocuğun ihtiyacına yönelik gerek psikolojik ve duygusal gerekse fiziksel
açıdan yanında olmak, çocuğun bakımında yer almak ve çocuk için lazım olan kaynakları
karşılamak adına sorumluluk üstlenmek ilgili babalığın içerdiklerindendir (AÇEV Rapor, 2017).

25
1.5.3. Babalığın Dönüşümü Cinsiyetçilikle Mücadele
Cinsiyet kavramı sadece biyolojik ve fiziksel özellikler üzerinde gerçek anlamına
ulaşmamaktadır. Cinsiyet aynı zamanda toplumsal ve sosyo-kültürel manalarla yüklüdür. O
nedenle, kadın ve erkek denildiğinde aklımıza gelenlerin büyük bir bölümü bu toplumsal
anlamların meydana getirdiği değerlere alakalıdır (Dökmen, 2012:11). Cinsiyete dair algımızı
oluşturan asıl kısım biyolojik değil toplumsal cinsiyet kısmıdır.
Aile, toplumsal cinsiyet rollerinin oluştuğu yer olması açısından kilit öneme sahiptir. Bu
roller temel bazda aile içinde kazanıldığı gibi içselleştirilmesi ve aktarılması da yine aile
sayesinde olur. Erkeğin erkeksi, kadının kadınsı rolleri ilk öğrendiği yer ailedir. Kadın ve erkek
rolleri zihinde belli bir kategoride yer alır. Bu sınıfsallaştırma da yine ailede öğrenilen bir
yaklaşımdır. Çocuklar özellikle ebeveynleri üzerinden, onları taklit ederek bu rolleri edinirler.
Aile içinde baba, katı ve otoriter davranışlar sergilediğinde çocuklar da otomatikmen erkeğe dair
bu rolleri öğrenip kabul edeceklerdir. Evdeki kadın temsili olan anne ise babaya kıyasla daha naif,
kırılgan, duygusal ve yumuşak tavırlar sergilediğinde bu da kadına dair çocukların gözünde belli
bir toplumsal rol algısı oluşturacaktır. Böylece kadın ve erkeğe dair roller anne ve baba üzerinden
belli bir forma kavuşmuş olmaktadır. Sözkonusu davranış kalıplarının nesilden nesle sosyalleşme
süreciyle aktarıldığı için bu rollerin ileriki kuşaklara ulaşmaması düşünülemez. Kız çocukları,
annenin davranışlarını, erkek çocukları da babalarının davranışlarını izleyerek ilerideki toplumsal
konumlarını inşa edeceklerdir (Kümbetoğlu, 2010:40).
Her toplum cinsiyet kodlarını oluştururken kendi kültüründen yola çıkmaktadır. Türkiye
güç ve iktidar kavramlarını erkek cinsiyeti üzerinden aktarmaktadır. Erkekler erk sahibi olabilmek
için bu özellikleri kendilerinde barındırmaları gerektiklerine inanırlar. Çocuk oyunları, sünnet
olmak, heteroseksüellik, aktif cinsel hayat, askerlik, iş sahibi, evli, baba olmak ve mümkünse
erkek çocuk sahibi olmak gibi durumlar erkek kimliğinin toplumsal açıdan kazanılmasını
sağlayan unsurlardır. Türkiye’de bu nitelikleri kendinde barındıran erkekler, hegemonik erkekliği
kazanmış demektir (Barutçu, 2013:15).
Görüldüğü üzere erkeklik ve daha genel manada cinsiyet doğuştan getirilen değil sonradan
yaşam içinde kazanılan özellikler bütünü olarak gerçek toplumsal anlamına ulaşmaktadır.
Egemen erkeklik standartlarına doğuştan sahip olunmayıp toplumsal ve bedensel bir inşa
sürecinden geçerek o cinsiyeti kazanmak gerekmektedir. Bu konuda yeterli bilince ulaşmış,

26
cinsiyetten doğacak herhangi bir ayrıcalıklı konum olmadığına inanan babaların rol model olacağı
çocuklar kendi cinsel kimliklerini daha özgür ve sağlıklı bir ortamda edinme şansı bulabilirler.

1.6. Babalık Rolünün Gelişimine Etki Eden Faktörler


Babalık rolündeki değişimleri ele alabilmek için Türk ailesinin dönüşümünü incelemek
ve anlamak gerekmektedir. Türk aile yapısındaki temel dönüşüm sanayi devrimi sonrası meydana
gelen göç, kentleşme, sosyo-ekonomik yapıda ortaya çıkan değişmeler, artan bireysellik gibi
durumlara dayanmaktadır. Tüm bu hususlardan etkilenen aile biçim ve içerik değiştirerek
bugünkü yeni niteliğine ulaşmıştır (Aktaş, 2015:431).
Cumhuriyet’in ilk yıllarında kırsal ekonomi ön plandaydı. Ekonominin kıra entegre
biçimde işleyişi geleneksel geniş aile yapısını gerekli kılıyordu. Bu aile tipinde de baba otoritesine
dayanan ataerkil düzen hüküm sürmekteydi. Nüfusun şehirden çok kırsal kesimde yoğunlaştığı,
şehirleşmenin yaygın olmadığı bu dönemde sanayileşme hızı da düşük olduğu için çekirdek aileye
geçiş zaman almıştır (Tezcan, 2006:1). 1950’li yıllarla beraber hızla girilen toplumsal değişim
süreci, tüm toplumsal yapı ve kurumları olduğu gibi, toplumun en temel yapı birimi olan aileyi
de etkilemiştir. Etkilenen aile yapısı ebeveyn rolleri üzerindeki değişimlerle beraber yeni bir
nitelik kazanmıştır.
Ailedeki roller üzerinde değişimi sağlayan bir başka unsur kadın hareketleri bağlamında
toplumsal cinsiyet konularının konuşulmaya başlanmasıdır. Toplumsal cinsiyet kodları birer
sorunsal haline getirilerek eleştirilmeye başlanmış ve kadının özgürlük sahası bu bağlamda
genişleme göstermiştir. İş hayatının pek çok alanında aktif biçimde yer alan kadın toplumsal
yaşamın da hemen her sahasında varlık göstermeye başlamıştır. Kadının değişen konumu aile
içindeki rolünü de etkilemiştir. Anne rolünde yaşanan değişimler babaların da bu doğrultuda
kendi rollerini revize etmeleri gerekliliği doğurmuştur. Bir diğer deyişle yeni özgürlükler
bağlamında kamusal alanda boy göstermeye başlayan kadın erkeğin konumunu da
şekillendirmiştir (Yüce Tar, 2013:56).
Ancak babaların rollerindeki dönüşüm sadece bir gereklilik neticesinde meydana
gelmemiştir. Rollerindeki dönüşümü tam manasıyla bilinçli bir şekilde gerçekleştiren çok sayıda
babadan da söz etmek mümkündür. Feminist söylemlerin çerçevesinde gelişen algıyı benimseyen,
buna dair tüm yaşamını, daha özelde aile içi rollerini de belirleyen ve bugün profeminist olarak
isimlendirilen babalar mevcuttur. Ataerkilliğe karşı babaların takındıkları eleştirel tavır feminist

27
bir bilinç üzerinden şekillenebilmektedir. Feminizm genel manasıyla eşitsizliklere karşı bir
duruştur. Cinsiyet ayrımında ayrıcalıklı tarafta olan erkekler, toplum içinde eşitsizliklere kadınlar
kadar maruz kalmamaktadırlar. Toplumsal cinsiyet alanında ayrımcılığa uğrayan çoğu kez
kadındır. Bu bağlamda feminizmi destekleyen erkekler, “anti-seksist” ya da “profeminist” olarak
adlandırılırlar. Profeminist erkekler babalık rollerinde daima eşleriyle birlikte hareket ederler.
Anneyle ortak sorumluluk paylaşan, çocuk ve eşi üzerinde kendini üstün görmeyen, otorite
uygulamaya çalışmayan bu yeni erkek tipi babalığın geçirdiği dönüşümde ulaşılmış olan önemli
bir aşamadır (Kimmel, 1995:8).

28
2. MATERYAL VE METOT
2.1. Araştırmanın Amacı
Aile, toplumun en küçük ve en temel birimi olarak sosyal bilimler açısından son derece
büyük önem arzetmektedir. Bireyin davranışlarının biçimlendiği, büyüme ve gelişmesinin
sağlandığı, genel manada hayata başladığı ilk toplumsal ortamdır. Bu bakımdan aileyi meydana
getiren her bir üyenin bedensel, ruhsal ve çevresel açıdan sağlıklı olması toplumun olumlu yönde
gelişmesine katkı sunmaktadır.
Bu çalışma aile fertlerinden babayı merkeze almıştır. Babanın, ailede son derece önemli
bir rol üstlendiği gerçeğinden yola çıkılarak, babalık deneyimleri üzerinden günümüz babalık
algısı ve babalık halleri deşifre edilmeye çalışılmıştır. Bu sayede aile kurumuna dair pek çok
sorunun da açıklığa kavuşacağı ve bu sayede çözüme yönelik yol alınabileceği umulmuştur.
Babalık üzerine çalışmak, aynı zamanda erkeklik üzerine de çalışmak anlamına geldiği
için, mevcut çalışma bu zamana kadar literatürde kısır kaldığı farkedilen erkeklik alanına dair
katkı sunmayı da amaçlamıştır. Toplumsal cinsiyet bağlamında irdelenen erkeklik halleri ve
erkekliğin yaşanma biçimlerinden biri olan babalık, bu alana katkı sunması bakımından
derinlemesine analiz edilmiştir.

2.2. Araştırmanın Türü


Bu araştırmanın amacı günümüz Türkiye’sinde baba olan erkeklerin babalık algı ve
deneyimlerini anlamaktır. Daha geleneksel tutumların yaygın olduğu dönemden bugünlere
gelindiğinde babalık rolünde herhangi bir değişim yaşanıp yaşanmadığı, yaşanmışsa bunların
neler olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. Konu kişilerin kendilerini algılayışları ve bir sosyal role
ilişkin tutumları olduğu için bu çalışmada kullanılabilecek en uygun yöntemin nitel araştırma
olacağına karar verilmiştir. Nitel yöntem; gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri
toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve deneyimlerin doğal ortamlarında gerçekçi ve
bütüncül bir biçimde ortaya konulmasına yönelik bir yöntemdir (Bakioğlu ve Asyalı, 2005:90).
Nitel araştırmada amaç genellenebilir bulgulara ulaşmak değildir. Hedeflenen nokta daha küçük

29
ve belirli bir grupla derinlemesine çalışarak daha derin ve daha nitelikli bulgular elde etmektir.
Bu nedenle de araştırmanın bulgularını sunarken genelleme yapmamaya dikkat edilmiştir.
Nitel verilerin oluşturulmasında yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Veri
oluşturma aracı sekiz ana sorudan oluşan bir görüşme kılavuzudur (Bkz. Ek:2). Görüşmeler
araştırma katılımcılarının onamı alınarak ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır.
Görüşme tutanakları ve ses kayıtları çözümlenerek elde edilen veriler tematik analize tabi
tutulmuştur. Nitel araştırmadaki temel gaye araştırılan konuyla alakalı olarak betimleyici ve
gerçekçi bir durum ortaya koyabilmek olduğundan toplanan verilerin detaylı ve derinlemesine
olmasına, araştırmanın alanına giren bireylerin görüş ve deneyimlerini olabildiğince doğrudan
sunması dikkat edilmiştir.

2.3. Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Zaman


Araştırma; Kasım-Aralık 2018 tarihleri arasında İstanbul ilinde gerçekleştirilmiştir.
İstanbul ilinin çeşitli ilçelerinde yaşayan babalarla, kendilerine ait olan ev ve iş yeri gibi kapalı
mekanlarda mülakatlar yapılmıştır.

2.4.Araştırmanın Evreni ve Örneklemi


Modern dönemde babalar ve onların babalık deneyimlerinin ele alındığı bu çalışmada
evren; İstanbul il sınırları içinde yaşayan ve 2-20 yaş arası çocukları olan erkeklerdir. Örneklem
seçilirken üniversite mezunu, orta sınıf ve üst-orta sınıf sosyo-ekonomik gruptan babaların dahil
edilmesine karar verilmiş ve sayılan kriterlere uygun olup görüşmeyi kabul eden 18 babayla
derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Babaların farklı meslek gruplarından ve
birbirlerinden bağımsız kişiler olmalarına dikkat edilmiştir. Katılımcılarla ilgili detaylı bilgi
belirtilen ek’te verilmiştir (Bkz. Ek:1).

Araştırmaya dahil edilen 18 babaya ait yaş bilgileri şu şekildedir:


● Babaların 5’i 30-37 yaş aralığında,
● Babaların 4’ü 38-45 yaş aralığında,
● Babaların 9’u 46-53 yaş aralığındadır.

Araştırmaya dahil edilen 18 babaya ait eğitim bilgileri şu şekildedir:

30
● Babaların 1’i açıköğretim lisans,
● Babaların 13’ü lisans,
● Babaların 1’i yüksek lisans,
● Babaların 3’ü doktora mezunudur.

Araştırmaya dahil edilen 18 babaya ait evlilik süreleri şu şekildedir:


● Babaların 5’i 2-7 yıl,
● Babaların 4’ü 8-13 yıl,
● Babaların 3’ü 14-19 yıl,
● Babaların 6’sı 20-25 yıldır evlidir.

Araştırmaya dahil edilen 18 babaya ait toplamda 27 çocuk vardır. Çocukların yaş bilgileri
şu şekildedir:
● Çocukların 10’u 0-5 yaş aralığında,
● Çocukların 7’si 6-11 yaş aralığında,
● Çocukların 6’sı 12-17 yaş aralığında,
● Çocukların 4’ü 18-20 yaş aralığındadır.

2.5. Verilerin Oluşturulması


Yapılan çalışmada, istenilen amaca ulaşmak için mülakat yöntemi kullanılmıştır. Bunun
için öncelikle gerekli literatür taraması yapılmıştır. Elde edilen literatür bilgileri ekseninde ve
araştırmanın amaçlarına hizmet edecek şekilde yarı yapılandırılmış bir mülakat formu
hazırlanmıştır. Hazırlanan mülakat formunun içerik geçerliliğini sağlamak için, pilot uygulama
kapsamında görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmeler gerekli uzman görüşünden geçirilmiştir. Tüm
bu aşamaların sonrasında mülakat formu son haline ulaşmıştır.

2.6. Verilerin Değerlendirilmesi


Çalışma kapsamında yarı yapılandırılmış mülakat formuyla katılımcıların yanına gidilmiş,
yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanan veriler; niteliksel araştırma yöntemleri çerçevesinde ele
alınarak içerik analizi ile değerlendirilmiştir. İçerik analizinde hedef, elde edilen verileri
açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere erişmektir. Bu hedefle, toplanan verilerin önce

31
kavramsallaştırılması, daha sonra da ortaya çıkan kavramlar doğrultusunda organize edilmesi ve
bu bağlamda eldeki veriyi açıklayan temaların tespiti gerekmektedir.
Bu araştırmada da içerik analizi yapılırken uygulanan temel işlem birbiriyle alakalı verileri
belirli kavramlar ve temalar etrafında bir araya toplamak, oluşan bağlantılı kodları anlaşılır bir
biçimde organize ederek yorumlamaktır.

2.7. Araştırmanın Etik İlkeleri


Araştırma verilerini toplamaya başlamadan önce araştırma kapsamındaki babalardan
aydınlatılmış onam alınarak, araştırmanın yapılma amacı görüşmeci tarafından gerekli şekilde
açıklanmıştır. Araştırmacıyla paylaşılan tüm bireysel bilgilerin korunacağı bildirlmiş, bu konuda
gerekli özen ve hassasiyet gösterilmiştir. Görüşmeler neticesinde elde edilen bilgilerin ve
cevaplayanın kimliğinin gizli tutulacağı da belirtilmiş, katılımcıların izin ve bilgileri dışına
çıkılmamıştır. Araştırmaya başlamadan önce katılımcıların cevaplarını gönüllü olarak vermeleri
gerektiğinden bahsedilmiştir. Bu bağlamda araştırmaya katılıp katılmama konusunda istekli
olmalarına dikkat edilmiş, araştırmaya katılıp katılmama hususunda özgür oldukları net olarak
belirtilmiştir.

2.8. Araştırmanın Sınırlılıkları

Türkiye’de babalık rolünü yaşayan çok çeşitli gruplar bulunmaktadır. Bu açıdan


baktığımızda alanın tamamına hakim olmanın güçlüğü ortaya çıkmaktadır. Bu gruplar içinden
çalışmama yardımcı olacak sınırlı bir örneklem belirlemem gerekmiştir.

Geleneksel usullerin uygulandığı dönemden bugüne geldiğimiz noktada babalarda ve


babalık deneyimlerinde nelerin değiştiğini anlamaya çalıştığım tezimde çok spesifik bir sosyo-
ekonomik grubu ele almış bulunmaktayım. Ele almış olduğum örneklem kısıtları olan bir alan
olduğu için, ulaşabildiğim kişiler açısından çalışmaya belli sınırlılıklar getirmiştir.

Görüşmeyi kabul eden babalara ulaşmada, her biri için uygun mülakat vakitleri
ayarlamada, yer-zaman organizasyonlarında oldukça emek harcanmıştır.

32
3. BULGULAR

3.1. Babalık Hikayesi Kapsamında Elde Edilen Bulgular

Çalışma kapsamında görüşülen 18 babayla temel düzeyde tanışılmış ardından eşi ve


evliliğine dair bilgiler istenmiştir. Kişiler evliliklerinden bahsetmişler ve burdan doğru çocuk
sahibi olmaya nasıl karar verdiklerine geçmişlerdir. Burda kendilerinden detaylı şekilde babalık
öyküsü anlatmaları istenmiştir. Babalık öyküleri şu alt başlıklar altında ele alınmıştır:

● İlk baba oluş zamanı hissedilenler


● Doğum(lar) esnasında yaşanılan ve hissedilenler
● Babalığı süresince en zorlanılan konular ve an’lar
● Babalık serüveninde en hoşlanılan kısımlar ve an’lar
● Çocuğunun öz bakımına katılım ve , deneyimler
● Çocukla geçirilen baş başa zaman (süre ve içerik olarak)
● Çocuklarla ilgili alınan kararlarda ebeveyn etkisi ve çocukla iletişim
● Çocuğun en çok ve rahat biçimde paylaşımda bulunduğu ebeveyn

Hepsi kendi içlerinde önemli birer başlık olan bu konular babalık öyküsü üst başlığı altında
ele alınmıştır. Babanın tüm babalık hikayesi içinde bu başlıklara dair bilgiler vermesine özen
gösterilmiştir. Babaların her biri hendi öyküleri bağlamında yaşadıkları hisleri ve deneyimlerini
detaylı biçimde paylaşmışlardır.
Babalığa dair hislerin oluşmaya başlamasıyla ilgili babaların verdiği cevaplar genelde
birbirlerine benzer şekilde olmuştur.
Birinci katılımcı ilk babalık hissini şu şekilde tanımlamıştır:

“Doğumunda bebekten bir tepki almıyorsunuz. Sevginiz var ona


karşı ama dönüş olmayınca o babalık duygusunu
yaşayamıyorsunuz. Anne olmak, hamilelik süreci daha farklı tabi. 9
ay karınında taşıyor, emziriyor vs. Birebir ilişki içinde ama babalık

33
duygusu geç gelişen bir duygu. Ancak 7-8 aylıktan sonra tepki
verdiğinde, gıdıkladığınızda ve o güldüğünde falan bir şeyler
hissetmeye başlıyorsunuz. Ama asıl 3 yaşından sonra net bir şekilde
baba olduğunuzu biliyor. Evden çıkarken ‘gitme’ diyor, eve gelince
de seviniyor. O süreçten sonra yoğun bir babalık duygusu
hissetmeye başlıyor insan.”

Baba burda babalık hissinin çocuğu gördükten sonra oluşmaya başladığına vurgu
yapmıştır. Görüşülen babaların çoğundan bu anlatıdakine benzer ifadeler alınmıştır. Babalar
hamilelik sürecinde çocuğun anne karnında taşınıyor olmasından ötürü, biyolojik bağın, kadındaki
ebeveynlik duygusunu anında geliştirdiğini ama baba olarak kendilerinin bu duyguyu hissetmek
için zamana ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdir. Babaların çoğu, babalık hissini oluşturan ve
geliştiren şeyin çocukla karşılaşmak, onunla zaman geçirmek ve karşılıklı paylaşımda bulunmak
olduğunun altını çizmiştir.
Hamilelik sürecinde babalığa dair herhangi bir hissin oluşup oluşmadığı konusundaki
soruya beşinci katılımcının verdiği cevap şu şekildedir:

“Yani bilmiyorum. Ben böyle ekstra bir şey yaşamadım. Çağla Şey
yapıyordu; elimi göbeğine koyduruyordu. Vuruyor, hareket ediyor
falan ben hissetmiyordum bile. Kızıyordu bana. O şimdi kendi içinde
daha iyi hissediyor heralde. Ben hissetmeyince kızıyordu bana. Ben
de açıkçası o dönemlerde çok ciddiyetinde değildim bu durumun, ne
zaman kucağıma verdiler, hee dedim tamam.”

Burda da yine babalık duygusunun doğumdan sonra çocukla tanışmayla ve kendisiyle olan
fiziksel temasla oluştuğu belirtilmiştir.
Altıncı katılımcının babalık hissinin ilk ne zaman oluştuğu sorusuna verdiği cevap ise;
“baba dediği anda” şeklindedir.
Kısacası babalar, baba olduklarını hissedebilmek için çocuktan somut tepkiler alma
ihtiyacı duymaktadırlar. Bu yönüyle babalık, doğal yollardan direkt hissedilen değil çocuk
tarafından kendilerine hissettirilen bir duygu olarak da tanımlanabilir.

34
Yedinci katılımcı da yaptığı babalık tarifinde benzer bir süreçten bahsetmiştir.

“Yani açıkçası ben ne hamilelikte ne ilk bu haberi aldığımda ne de


doğum anında kendimi baba gibi hissetmedim. Açık açık söyleyeyim.
Yani böyle müthiş ben babayım, hazırım, evet bu çocuğum da
burada vc gibi bir şey hissetmedim. Bu his geçmedi bana. Daha
doğrusu ne hissetmem gerekiyor onu bilmiyorum, ilk defa
deneyimlediğim birşey olduğu için. Fakat sonrasında şöyle bir şey
oldu: Bir iki ay sonra çocuk da seni tanımaya başladığı zaman,
etrafı da anlamaya başladığı zaman sen baba olduğunu hissetmeye
başlıyorsun.”

Görüşmeler sonucunda çocuk sahibi olma kararının eşler arasında ortak alındığı ve sürpriz
hamileliklerin oldukça nadir yaşandığı tespit edilmiştir. Çoğunlukla planlı bir sürecin neticesinde
yaşanan hamilelik, yalnızca sekizinci katılımcının hikayesinde plansız bir biçimde gerçekleşmiştir.
Bu hamilelik haberi karşısında babaya, kendisinin ve eşinin ne hissettiği sorulduğunda; “o (eşi)
çok sevindi, ben adapte olmaya çalıştım.” cevabı alınmıştır. Bu baba, anlatısının başında
kendisini, çocuk sahibi olmayı eşinden daha fazla isteyen taraf olarak belirtmiştir. Bu nedenle
kendisine; “siz daha çok isteyen taraftınız, bu bakımdan daha çok sevinmeniz gerekmiyor muydu?”
sorusu yöneltilerek, verdiği cevaptaki duyguyu daha geniş bir perspektiften ifade etmesi
beklenmiştir. Cevap olarak şunları söylemiştir:

“Doğru ama bilmiyorum, sürpriz ve şaşkınlık yaşadım sadece.


Sevinmedim demiyorum zaten de anneler daha farklı hissediyor.
Her ne kadar o süreçte çok hazır hissetmese de kendisini, haber onu
daha mutlu etti. Bilmiyorum, fizyolojik kısmı onlarla ilgili, benim
gözlemlediğim kadarıyla kadınlar hamile olduğunda sanki hemen
anne olmaya hazırlar gibi.”

Kısacası bu ve bunun gibi pek çok mülakatta karşılaşılan benzeri ifadeler sonucunda
babaların, babalığı, anneliğe kıyasla daha geç ve dolaylı olarak edinilen bir ebeveynlik biçimi

35
olarak tanımladıkları tespit edilmiştir. Annelik hissi hamilelikle birlikte doğal yollarla hissedilen
bir olguyken, babalık çocukla karşılaşma anı ve sonrasında oluşmaya başlayan, çocukla
gerçekleştirilen temas ve deneyimlerle gerçek niteliğine kavuşan bir olgu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Babalık süreci çerçevesinde babalığın keyifli ve zor yanlarına da değinilmiştir. Bu konu
üzerine de babaların ortalama olarak benzer cevaplar verdikleri görülmüştür. Babalar genel olarak
çocuklarına bilgi aktarma, öğrenme süreçlerine katkı sağlama alanlarından keyif aldıklarını
belirtmişlerdir. Bununla birlikte babalığın en güzel tarafını ise çocukla aralarındaki sevgi bağından
ileri gelen duygusal tatmin olarak ifade edilmiştir.
Bu bağlamda birinci katılımcı, babalığın en keyif aldığı yanlarından bahsederken şu
ifadeleri kullanmıştır:

“Ben çocuğa bişey öğretmeyi çok seviyorum. Kelime öğreniyoruz,


İngilizce öğreniyoruz, puzzle alıp onu yapıyoruz. Bunları
yapabilmesi çok hoşuma gidiyor. Onun öğrenme sürecine yardımcı
oluyorum.”

Beşinci katılımcı da duygusal tatmine vurgu yaparak şunları dile getirmiştir:

“Baba diye yüzüme gülüp gözüme bakması yeterli. Yani o duygusal


tatmin aslında, aranızdaki o bağ. Sevgi iyi hissettiriyor. Sarılması,
öpmesi tabii onlar iyi hissettiriyor.”

Yine duygusal tatminle alakalı olarak yedinci katılımcının söylemleri ise şu şekildedir:

“En güzel an haftada bir yurt dışına gidip geldiğimde evde


yaşadığım onun sevinci, kapıdan daha içeri girerken... Şimdi artık
konuşabiliyor, baba diyor, beni tanıyor yani tamamiyle .Daha
öncesinde de konuşamıyorken de tepkileri, yani gülümsemesi,
hareketleri, ellerini çırpması... En en en beklediğim an buydu yani

36
o bir hafta boyunca. Neyi bekliyorsun dediğin şey buydu benim.
birbirimizi tanıdığımız an yani.”

Bununla birlikte babalar çocuklarıyla olan ilişkilerinde kendilerini en mutlu hissettikleri


anları, onların gelişimlerinde aşama kaydettiklerini gözlemledikleri anlar olarak belirtmişlerdir.
İkinci katılımcı bu alana dair kendi çocuğuyla olan ilişkisinden şöyle bir örnek vermiştir:

“Birinin büyüdüğünü görmek en keyifli tarafı, kendi kararlarını


verdiğini görmek… Mesela şeyi hatırlıyorum, geçenlerde benim
ufak oğlan on üç ond ört falan işte, Galatasarayı tutuyor. Futbol
maçına tek başına gitmek istedi. Şimdi on üç yaş biraz ufak futbol
maçına tek başına gitmek için ama ona cesaret etmesi de çok güzel
birşey. ondan sonra dedim gidebilir misin? Giderim dedi. İyi dedim
o zaman git. Tabii beraber gittik kapıya kadar, ben maça girmedim,
o kendi girdi maça. Ben dışarıda onu bekledim. Bu hani, onun böyle
kendi kendine bir şeyler yapıyor falan olması, beni en çok o mutlu
ediyor. Beraber zaman geçiriyor, bir şey anlatıyor olması...
Konuşmalarını seviyorum. Yani şunu yaptım, bunu becerdim falan...
Ben çok dinleyen bir insanım. Onun için olabilir. Hani o şey güzel,
büyümelerini izlemek çok güzel bir şey.”

Babalara çocuklarıyla ilgili olarak en zorlandıkları konular sorulmuştur. Verdikleri


cevaplar iki ana başlık üzerinde toplanmaktadır. Bunlardan biri ergenlik dönemidir. Babalar,
çocuğun ergenlik döneminde geçirdiği ruhsal değişime ayak uydurmakta zorlandıklarını
belirtmişlerdir. Çocuklarına nasıl yaklaşacakları konusunda emin olamadıklarını, bu dönemde
çocukla çeşitli çatışmalar yaşayarak uzlaşmada zorlandıklarını da ifade etmişlerdir.
Onuncu aktılımcı bu konuyla ilgili ifadesi şu şekildedir:

“Babalık her anlamda güzel bir şeymiş ama bir erkeğin ergenlik
dönemi inanılmaz zor. O dönemde hiçbir şekilde iletişim
kuramıyorsunuz.”

37
On dördüncü katılımcı ise ergenlik dönemi üzerinden zorlandığı farklı bir soruna
değinmiştir. Bu sorun, ergenlikle beraber birey kimliğini daha net biçimde kazanan çocukla, o
güne kadar evde belli bir otoritesi olan baba arasında yaşanan çatışmalardır. Konuya dair babanın
ifadesi şu şekildedir:

“Kumandanın artık çekmiyor olduğunu fark etmek biraz sizi


gerginleştiriyor. Yani bir şeyler kontrolünüzden çıkıyormuş gibi bir
hisse kapılıyorsunuz ama bir yandan da farkediyorsunuz ki aslında
kontrolden çıkmış bir durum yok. Onun kendini yönetebilmeyi
başarmaya başlamış olduğunu fark ediyorsunuz bir yerden sonra.
Birey olmaya başlıyor.”

Babaların ergenlik dönemindeki yaşanan bu çatışmaların dışında ebeveyn olarak


yaşadıklarını belirttikleri ikinci ana sorun ise ekonomik kaynaklı endişelerdir. Babalar özellikle
bugünün dünyasında ihtiyaçların çeşitlendiğinden, çocukların beklentilerin arttığından ve sınırsız
istekleri olduğunda bahsetmişlerdir. Çocukların bu istek ve ihtiyaçlarını karşılayamama
ihtimalinin endişesini duyduklarını belirtmişlerdir. On beşinci aktılımcı buna dair şu ifadeleri
kullanmıştır:

“Baba olmanın olabilecek en büyük zorluğu dediğim gibi yani,


aslında genel bütün zorluklar ekonomik kaynaklı. Geleceğine dair
çocuğun hayalleri oluyor, beklentisi oluyor. Bence bir baba için
olabilecek en kötü şey çocuğunun isteklerini karşılayamamak.
Olabilecek en kötü şey o. Çocuktur, gördüklerini ister bazen
anlatamazsınız bunu alamıyorum diye, o zamanlar zor bir
dönemdir. Ben mümkün olduğunca karşılamaya çalıştım; bir şey
aldığınız zaman kendinize aldığınızdan çok daha fazla mutlu
oluyorsunuz. Çoğu zaman kendinize bir şey almıyorsunuz, çocuğun
isteklerini alabilmek için kendi özel yaşantınızdan tavizler
veriyorsunuz; giyiminde tutun gezmesinden tutun... Ara sıra sağlık

38
sorunları oluyor, bunlarda en önemli olan şey çoçukların şeyleri,
ondan sonra kendiniz geliyorsunuz.”

Babalık hikayesi içinde en önemli anlatılardan birini de öz bakım süreçleri oluşturmuştur.


Çocukların özellikle yeni doğum ve bebeklik süreçlerini kapsayan öz bakım dönemleri
mülakatlarda özellikle üzerinde durulan konulardan olmuştur. Çünkü öz bakım süreci boyunca
babanın takındığı tavır ve tutum benimsediği babalık rolüne dair önemli detaylar taşımaktadır.
Babalık rolünün ne derece toplumsal normlar tarafından belirlendiği, aile, gelenek, kültür, inanç
gibi öğelerden ne derece etkilenip ne ölçüde uzak kaldığının izleri bu bakım sürecinin içinde
deşifre edilebilmektedir. Görüşmelerde her baba kendi öz bakım hikayesini açık sözlülükle
anlatmıştır.
Görüşülen babaların çoğundan alınan yorumlar doğrultusunda, babaların çocuklarının öz
bakımlarına yeterli ölçüde katıldıkları tespit edilmiştir. Görüşülen on üçüncü katılımcı öz bakım
noktasında nelere dahil olduğu sorusu karşısında şunları anlatmıştır:

“Şöyle söyleyeyim yani altını değiştirmeye kadar her şeyi yaptım.


Hatta yani 4 yaşına gelene kadar söylemesi ayıptır altını bile bana
temizletiyordu. Tuvalete çağırıyordu beni. Baba temizle beni diye.
O derece.”

Çocuk bakımına katılan babaların, üstlendikleri sorumlulukları gönüllü ve bilinçli bir


biçimde yaptıkları da anlaşılmaktadır. Anneyle eş sorumluluk anlayışı çerçevesinde hareket eden
babalar, eşlerine yardımcı değil onlarla dayanışma halinde ebeveynlik sürecini ilerleten erkekler
olarak karşımıza çıkmışlardır. On altıncı katılımcı bunu destekler şekilde, anlatısında şu ayrıntılara
değinmiştir:

“Ben çocuk yokken de eşime sonuna kadar yardımcı olan bir


insandım. Yani şöyle söyleyeyim; 15 yıldır eşim bir gün ütü
yapmamıştır. Evin bütün ütüleri bende, bulaşık yıkarım. süpürge işi
bende, yani bir çok şeyi yaparım . Bu konuda geldiğim çevre bunu
bana öğretmedi açık konuşayım. Yani bu benim içimden geliyor,

39
hayata bakışım şöyle olmuştur; evde beraber yaşıyorsun, beraber
kullanıyorsun her şeyi, o zaman beraber kirletiyorsak hep beraber
temizlemek zorundayız. Benim bakış açım böyleydi. Çocuk doğunca
da tabii ki yük paylaşılması gerekiyordu. Bizde zaten iki çocuktu.
Anneyle anlaştık; erkek bende , kız sende bakımı. Kızı o büyüttü
erkeği ben büyüttüm. Ama şöyle tabii; gece bu paylaşım oluyordu,
gündüz ortaklaşa yapıyorduk. Mesela işte altını ben değistiriyorsam
mamayı anne hazırlıyordu. Mama hazırlandıktan sonra birinin
mamasını o veriyordu, birisini ben veriyordum, bu şekilde.”

Bu anlatıdan şu da anlaşılmaktadır ki babalar sadece çocuk bakımında değil aile hayatlarına


dair tüm alanlarda eşleriyle ortak sorumluluk paylaşmaktadırlar. Yapılan görüşmelerde alınan
cevaplar doğrultusunda, babaların büyük çoğunluğunun bu yönde görüş bildirdiği tespit edilmiştir.
Yine bu durumu destekleyici bir örnek olarak dördüncü katılımcı şunlardan bahsetmiştir:

“ İKEAlarda ilk defa siz hatırlarsınız erkek tuvaletlerinde de erkek


bebek bezi değiştirme ünitesi vardı. Hani IKEA'da İzmir'de
açıldığında görmüştüm. Biz orayı çok kullandık Kerem’le (oğlu).
Hani altını değiştirmem gerekti ben değiştiririm diyip gitmem gerek
dedim, yani ben yapacaksam, daha uygun bensem yapıyordum,
annesi daha uygunsa annesi götürüyordu. O konuda sen annesin,
sen yap diye bir kasıntım hiçbir zaman olmadı olmaz da.”

Yedinci katılımcının anlatısında da babaların, çocuklarının sadece öz bakımları konusunda


sorumluluk almadıklarını, aynı zamanda onların eğitimsel ve gelişimsel süreçlerine de gerekli
desteği sağladıkları görülmektedir:

“Her gün ben yıkamaya çalışıyorum Arya’yı. Yemeğini ben


veriyorum, üstünü ben giydiriyorum. Yani şey olarak, günlük
yapılması gereken işlerden bahsediyorum. İşte altını ben
değiştirmeye çalışıyorum. Eğer müsait olursam işte diğer evle ilgili

40
kontrolleri var. Belki biliyorsun işte, sağa sola çarpmasın diye bir
takım kontroller var. Elektrik prizine dokunmasın diye bir takım
şeyler var. İşte oyun ile ilgili bir takım algıları var. Her gün bir
takım oyunlar öğretilmesi gerekiyor. Kitap okuması gerekiyor.
Yürümeye alıştırması gerekiyordu işte o evreleri geçtik. Konuşma
ile ilgili bir takım yeni kelimeler öğrenmesi gerekiyor falan. Orda
destek olmaya çalışıyorum.”

Yapılan görüşmelerin çoğunda benzer ifadelere rastlanmıştır. Ancak bununla birlikte,


çocuk bakımına katılım gösteren erkeklerde eşlerine dair bir takım şikayetler de dile getirilmiştir.
Bu şikayetler eşlerinin çocuk bakımı noktasında kendilerine çok fazla alan tanımıyor olmalarına
dairdir. Hatta bazı babalar eşlerinin kendilerini bu alanda yeterli bulmadığından da
bahsetmişlerdir. Kadınlar çocuk bakımı konusunda babanın işlevini her ne kadar önemli bulsalar
ve onların da bu sürecin bir parçası olduğunu düşünseler de pratiğe dökülen görevler noktasında
babaların öz bakım girişimlerine karşı çekimser davranabilmektedirler. İkinci katılımcının bu
konuya dair getirdiği yorum şu şekildedir:

“Aslında ben eşitlik talep etme konusunda şeye inanıyorum;


erkekler daha çok uyum sağlıyorlar diye düşünüyorum. Kadınları
ikna etmek zor diye düşünüyorum. Çünkü onlar bir şeyi seviyorlar.
Böyle anne olmayı seviyorlar. Erkeğin annesi olmayı daha çok
seviyor. Aslında kadın annelikten besleniyor gibi, annelikten
besleniyor yani bir erkeğin annesi olmak onu daha tatmin ediyor
aslında. Diğer bütün rollerinden daha fazla belki.”

Burda babanın vurguladığı nokta kadının çocuk bakımı karşısında eşine sergilediği tutum
hakkında önemli ipuçları vermektedir. Kadınlar geleneksel tutumların dışına çıkmakta
zorlanmaktadırlar. Kültürel öğretiler ve kendilerine yüklenen toplumsal cinsiyet normlarından
arınık biçimde davranış sergilemekte, kendilerini bu yönde değiştirmekte güçlük çekmektedirler.
Kadınların yaşadığı bu durum, eşleri karşısında sergiledikleri tavır ve tutumları da etkilemektedir.
Erkekle eşit rol paylaşımını savunan kadın, bu isteği aile içinde pratiğe döküldüğünde

41
bocalayabilmektedir.
Anne bu tavrını çocuğuyla olan ilişkisinde de sergilemektedir. Üçüncü katılımcı, eşinin
anneliğinden memnun olup olmadığı sorulduğunda, genel manada memnun olduğunu
belirtmesinin ardından eşiyle ilgili şunlardan belirtmiştir:

“... Memnun olmadığım tarafı ise çocuğun her şeyini kendisi


yapmaya çalışıyor. Mesela örnek verecek olursam ayakkabısını
eşim bağlıyor. Kendine bağımlı yetiştiriyor. İsterse her şeyini
kendisi yapabilecek seviyede ama o da annesinin onun için yapacağı
şeylerin daha fazla olduğunu düşündüğü için çocuk da bu sefer şey
yapıyor. Nasıl diyim… Nasıl olsa annem yapıyor diye boşluyor
yani.”

Bu anlatıda görüldüğü üzere anne korumacı ve sahiplenici tavrıyla çocuk etrafında bir
çember oluşturarak gelişimsel bir çok konuda çocuktan bir adım önde yer alarak, çocuk yerine
hareket edebilmektedir. Çocuğun hareket alanını daraltan bu atılımlar, babaların ifadesiyle
çocuğun bireysel gelişiminin gecikmesine yol açabilmektedir. Babalar, anneleri tarafından sürekli
olarak gözetilip korunan çocukların bireyselleşmekte zorlanabildiklerini ve kendi sorumluluklarını
üstlenmekte geç kalabildiklerini söylemişlerdir.
On birinci katılımcının ifadeleri de annenin çocuğuyla kendilerine ait, babanın dahi dahil
olmasını zaman zaman istemediği bir alanı olduğuna işaret etmektedir. Burda baba öz bakım
konusunda kendisini yetersiz görmektedir. Çocuğuyla belli alanları paylaşmakta, ama bu alanların
sınırlı olmasındaki bir kısım sorumluluğun da anneye ait olduğunu, çünkü annenin tutumlarının
buna yol açtığını ifade etmektedir.

“Ben elimden geldiğince oyun oynamak kısmında, işte ne bileyim


dersleri ile ilgilenme gibi kısımlarda destek olmaya çalışıyorum.
Ama dediği gibi bir yıkayayım işte ne bileyim bir çantasını
hazırlayayım işte üstünü başını bir ütüleyeyim, yıkayayım,
elbiselerini hazırlayayım vs konularında ben çok yokum. Olsam da
zaten izin de vermez, o ayrı. Benim eşim de biraz öyledir, izin

42
vermez. Onun kendi düzenleri vardır o düzenlerine karıştırmaz.”

Babalar çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeye de oldukça önem vermektedirler.


Çocuklarının her yaş döneminde ihtiyaçları olabilecek faaliyet alanlarını belirleyip onlarla zaman
geçirmede yeterince bilinçli ve duyarlı oldukları farkedilmiştir. Babaların birçoğu çocuklarının
ihtiyaçlarını dinleyerek, kendi tavsiyeleri de eşliğinde çocukları için eğitici programlar
gerçekleştirmektedirler. Çocuklarıyla ev içi ve ev dışı gerçekleştirilebilecek faaliyetler
doğrultusunda her iki alanda da çocuklarının yanında yer almaya çabalamaktadırlar. Çocuğuyla
neler paylaştığına dair, dokuzuncu katılımcının ifadeleri şu şekildedir:

“Yani hepsini yaptık diyebilirim. Onların kendi okul aktiviteleri ya


da dışarıdaki aktiviteler, onlara yönelik şeyleri kastediyorsun
herhalde değil mi? Onları çeşitli alanlara sokmaya çalıştık. Oraya
götürmeye, katılmaya teşvik etmeye, işte spordu müzikti, geziydi...
Sonuçta geniş bir şey, farklı alanlarda yapmaya da çalıştık. Yani ne
bileyim işte, herkes çocuğu basket kursuna götürmüştür. Biz de
götürdük ama mesela okçuluğa da götürdük, teşvik ettik. Tenise de
teşvik ettik ondan sonra.”

Onuncu katılımcı çocuğuyla neler yaptığı, ne tür zaman paylaştığı sorulduğunda o da


şunları söylemiştir:
“Tüm sorumluluklarını alacaksınız. Hatta evde kedi bile besliyoruz.
Onun da sorumluluklarını alacaksınız, öyle kaçmak yok. Yani oyun
oynamak olsun, kitap okumak olsun, el işi faaliyetleri olsun,
oyunlarla bir şeyler öğretmek olsun ona, eğitici videolar izletmek
olsun, işte doğa ile tanıştırmak olsun onu, bir şeye dokunmasını
sağlamak olsun, bir şeyi tatmasını sağlamak... Özellikle okuldaki
arkadaşlarda bir sürü eğitici cd ler vardı, onları ben buraya da
getirip paylaştım mesela. Çok sayıda öğretmen arkadaş benim cd
lerimden katkı almıştır. Karşılığında gördüm yani; 500 tam puanla
girilen bir sınavda 492 aldı. Zeki bir çocuk yani.”

43
On altıncı katılımcının ifadelerine bakıldığında babalığın son derece sorumluluk bilinci
çerçevesinde gerçekleştirildiği, çocuklara gerekli maddi ve manevi hassasiyetin gösterildiği
farkedilmektedir. Babalar dışardaki hayatlarını ve dışardaki tempodan dolayı oluşan
yorgunluklarını çocuklarıyla olan ilişkşlerine mümkün olduğunca yansıtmaktadırlar. Dışarda
harcadıkları mesainin dışında evde çocuklarıyla da geçirmeleri gereken zamanın bilincinde bir
şekilde onların yanında yer almaya özen göstermektedirler. Dokuzuncu katılımcının ifadeleri şu
şekildedir:

“Mutlaka saat 19:00 ile 21:00 arasında benimledir çocuklar, anne


tamamen devre dışıdır. Çünkü bütün gün anneyle beraberler zaten
çocuklar dört gözle beni bekliyorlar. Gittiğimde de o iki saat
beslenmelerinden, dişlerinin fırçalaması, uyumadan önce kitap
okunması gibi işleri tamamen ben üstlenmiş vaziyetteyim. Zaten öyle
bir durum ki çocuklar hani ben yokken bile anne yatağa koysa, beni
eve girerken görmedikleri sürece uyumazlar, beni beklerler.
Mutlaka görecekler. Eve girdiğimi görecekler ondan sonra
uyurlar.”

Babalar çocuklarıyla vakit geçirme konusunda bilinçli oldukları kadar istekli de


gözükmektedirler. Çocuklarıyla gerçekleştirdiklerini söyledikleri faaliyetlerde ve toplamda
geçirilen zamanda kendileri de mutluluk duymakta, istekli bir biçimde çocuklarının yanında yer
almaktadırlar. On sekizinci katılımcı bu konuya dair şu beyanlarda bulunmuştur:

“Mesela şöyle diyeyim; okuldan eve gittikten sonra birinci yaptığım


şey kızımla meyve yemek, mesela rituel gibi birşey, ufak tefek birşey
yemek vardır. Ondan sonra oyun oynarız birlikte. Ben neredeyse 50
yaşıma geldim saklambaç oynuyorum hala yerden yüksek
oynuyorum .”

Devamında aynı baba, her gün mutlaka çocuğuyla zaman geçirip geçirmediği sorusuna

44
“evet, istisnasız.” cevabını verdikten sonra anlatısına şu şekilde devam etmiştir:

“Her gece istisnasız mutlaka hikaye okurum. 3-4 yaşında


olmamıştır hani konuşmaya anlamaya başladığı anda... Ben
okumadan uyumaz. Ben de severek okurum. Hafta sonları bir yere
gideriz mesela ayrı bir şey yaparız. Neredeyse her hafta sonu,
okulun açık olduğu dönemlerde hemen hemen her hafta sonu
mutlaka dışarı çıkarız, parka gideriz. Bunu genelde hep ben
yaparım. Tatil olduğu dönemlerde İstanbul dışında değilsek
mutlaka hergün 3-4 saatimiz birlikte dışarıda geçer.”

Onuncu katılımcı kız çocuğuyla geçirdiği zamanı aralarında “iyi vakit günü” olarak
isimlendirdiklerinden bahsetmiştir. Çocuğuyla birlikte kaliteli vakit geçirmeye özen gösteren
baba, paylaştıkları zamanın bir kısmını sadece çocuğunun istekleri doğrultusunda dizayn etmeye
çalışmaktadır. Buna dair şunları belirtmiştir:

“Çocuğumla zaman geçirmekten çok büyük bir keyif alıyorum.


Mesela bizim kızımla hafta da bir iyi vakit günümüz vardır, o ne
zaman isterse onu kullanır. O gün onun istediği bir şey, keyif aldığı
bir şey mutlaka yaparız. Bunu kızım buldu.”

3.2. Aile Yaşantısının Dinamiklerine Dair Elde Edilen Bulgular


Babalar ev içi iletişim konusunda da çocuklarına karşı açık ve eşitlikçi olmaya
çalışmaktadırlar. Aile içi alınan kararlarda sürece çocukları da dahil etmektedirler. Öncelikle ev
içi hemen her türlü konuda çocukların da fikrine danışmakta, onların da düşünceleri doğrultusunda
adım atmaya özen göstermektedirler. Geleneksel usullerin yaygın olduğu dönemde ailenin söz
hakkına sahip bir ferdi sayılmayan çocuğun konumunun, günümüzde oldukça değişmiş olduğu
babaların anlatıları üzerinden farkedilmektedir. Baba figürü evde mutlak otoriteyi temsil eden taraf
olmaktan çıkmış, ebeveynler ve çocuklar olmak üzere ailenin tüm bireyleri alınan kararlarda ortak
fikir doğrultusunda hareket etmektedirler.
On sekizinci katılımcı sadece çocuğun kendisiyle ilgili konularda değil, yaşamlarının tüm

45
alanına dair mevzulara çocuklarını dahil ettiklerini şu ifadelerle açıklamaya çalışmıştır:

“Onunla ilgili konularda mutlaka soruyoruz. Hani kıyafetten


başlayıp bir sinemaya gitmek bir filme gitmek ya da bir oyun
oynamak ya da diyelim ki bir meyve almak... Onla ilgili bütün
konularda soruyoruz. Onun dışında kendimizin ortak gideceği
yerlerde de soruyoruz. İşte tatile nereye gideceğiz? Ortak
konuşuyoruz ve genelde de onun dediği oluyor.”

Yine bir başka katılımcı çocuklarını özgür bir biçimde yetiştirdiklerine örnek olması
açısından çok küçük yaşlarından itibaren kişisel tercihleri konusunda üzerlerinde baskı
kurmadıklarını belirtmiştir. Bunu belirten on yedinci katılımcının yorumları şu şekildedir:

“Giyim konusunda bir kere ona çok fazla baskı yapmıyoruz. Bugün
bunu değil bunu giyeceksin demiyorum yani. Hayır sen bu rengi
değil bu rengi giyeceksin demiyoruz. O zaten seçimini kendisi
yapıyor. Sadece hava koşulları ile ilgili bir sıkıntı olduğu zaman
diyoruz ki bugün soğuk, takmazsan şöyle olur böyle olur
anlatıyoruz. Hala giymek istemiyorsa tamam giyme diyoruz ama
yanımıza montu alıyoruz yine. Veya bu ayakkabıyı giymek istiyor,
diğer ayakkabıyı yanımıza alıyoruz, o zaten dışarı çıktığı zaman
soğuksa soğuk olduğunu anlıyor, montu o zaman giydiriyoruz. Kız
özgür, kendi kıyafetini kendi seçebiliyor. Mesela biz küçük yaştan
itibaren yemek konusunda ona destek olduk, döktü. Eşim o konuda
çok başarılıdır. Mesela bizim kendi arkadaşlarımız izin vermezler
hala. Bizimkinin küçük yaştan beri kendi masası vardır. Kendi
yemeğini kendi yerdi, dökerdi bir sorun etmedik.”

On altıncı katılımcı da çocukların bugünün aile yapısına göre birey olarak kabul
edilmelerini ve çocuklara birey olarak yaklaşılması konusunu, yaşanan kültürel değişime bağlı
olarak açıklamaktadır:

46
“Kültürle alakalı. Eskiden çocuk evde söz sahibi değildi. Çocuğun
hiçbir söz hakkı yoktu. Büyükler konuşur, çocuk büyüklerin sözünü
dinler. Böyle yetiştirildik biz ama şimdi biz öyle bakmıyoruz. Çocuk
bir fert, bir birey. Onun da evde yaşı küçük de olsa söz hakkı var.
Konuşmalı, kendini ifade edebilmeli. Çünkü bu, gelecekteki
yaşantısına yansıyacak.”

On üçüncü katılımcı da geçmiş dönemden bugüne gelindiğinde toplumdaki değer


yargılarının değişmiş olmasından bahsetmiştir. Bu çerçevede kendi aile yaşantısını yeni toplumsal
düzen üzerinden değerlendirerek şu yorumlarda bulunmuştur:

“Geriye dönelim, sadece büyüklük çağı değil, biz çocuğa yürümeye


başladığından itibaren bir çocuk gibi davranmadık. Bir sıkıntı
olduğunda gidip bir şey gizlemesi gerektiğini düşünmez. Veya bir
mevzu var bu mevzu hakkında onun da fikir söylemesi gerekiyorsa
veya bir mevzu olduğunda gelir fikrini söyler, öyle bir şey yok yani
çekinme yok. Bu babamın işidir veya annemin işidir, ben buna
karışmayayım, ben kenarda boynu bükük durayım diye bir şey yok
bizde. O fikrini söyleyecek çünkü o da yani ailenin ferdi. Hani bunu
burada sizinle birebir mülakat yaptığımız için söylemiyorum. Bu
gerçekten böyle, çünkü biz farklı yetiştirildik. Biz hiçbir şekilde
konuşturulmadık. Büyüklerimizin yanında veya herhangi bir
ortamda… Ben bunun böyle olmasını istemiyorum. Benim kızım
konuşsun fikrini neyse söylesin çünkü o da bir birey, onun da bir
zekası var. Belki de benim bilmediğim şeyleri benim görmediğim
şekilde olayı yorumlayıp bana doğrusunu söyleyecek. Bunları göz
önünde bulundurmak lazım. Bizim bakış açımız bu eşimle.”

Yapılan bu açıklamalarda çocukların da isteklerini dile getirmek, sorunlarını ve fikirlerini


paylaşmak noktasında oldukça özgür oldukları farkedilmektedir. Babaların anlatıları içinde

47
çocukların anne ve baba olmak üzere her iki ebeveynle de sorunsuz iletişim kurabildiği
görülmektedir. Çocuk paylaşmak istediği durumun niteliğine göre yer yer anne ve baba arasında
tercihte bulunabilmekte, paylaşımlarını kendi tercihi doğrultusunda anneye ya da babaya
aktarabilmektedir. On beşinci katılımcının bu konudaki paylaşımı şu şekildedir:

“Bir istekleri olduğu zaman; bu giyim olabilir ya da başka bir yere


gitmek istedikleri zaman bana daha iyi söylerler. Ben çünkü bu
konuda daha yumuşağım, daha esneğim. Ama tabii ki daha özel
soruları annesi ile paylaşır ama baba işte ben bu gece şu
arkadaşımda kalacağım, bu hafta sonu buraya gitmek istiyorum
dediği zaman bana söylerler.”

Çocukların paylaşımları noktasında anne ve baba arasında zaman zaman ayrıma


gidebildiklerini de görmekteyiz. Çocuklar farklı sebeplerden ötürü anne ya da babadan birini
kendilerine daha yakın bulabilmektedirler. Bu sebepler kimiz zaman cinsiyete dayalı bir yakınlık
olabilmekte kimi zamansa yapılacak paylaşımın hangi ebeveynin karakteriyle daha örtüştüğüne
bağlı olabilmektedir. Bazen de cinsiyet benzerliğinden doğabilecek yakınlığın aksine kız
çocuklarının babalarıyla erkek çocuklarının ise anneleriyle daha yakın ve samimi bir ilişki içinde
oldukları ise bir gerçektir. On ikinci katılımcının anlatısı bu duruma dair bir örnek teşkil
etmektedir:

“Kızım benle daha rahat çünkü anne bir otorite kurmak zorunda
hissetti galiba. Kızım üzerinde otorite kurmaya çalıştı. Ben de daha
çok arkadaş gibi… Yani benim ona söylediğim; her şeyden haberim
olsun, ucunda ölüm olmadığı sürece her şeyde anlaşırız dedim.”

3.3. Geleneksel-Modern Baba Farkına Dair Elde Edilen Bulgular


Görüşülen babalara, yöneltilen sorular eşliğinde, çocuk yetiştirmede geleneksel usullerin
yaygın olduğu dönemlerden bugün gelinen noktayı karşılaştırmaları istenmiştir. Bunu biraz da
kendi babalarıyla olan ilişkilerini analiz ederek değerlendirmeleri talep edilmiştir. Kendi çocukluk
dönmeleri geleneksel olarak adlandırdığımız dönemlere tekabül eden babalar, babaları ve

48
babalarının babalık biçimleri hakkında bilgiler vererek o dönemki ebeveyn-çocuk ilişkisiyle
bugünün ebeveyn-çocuk ilişkisini değerlendirmişlerdir. Kendi babalarının ev içinde üstlendiği
rollere değinmişler, kendilerine karşı olan tavırlarından bahsetmişlerdir. Aynı zamanda kendi
üstlendikleri babalık rollerini tanımlamışlar ve bu bağlamda geleneksel babalık rolünü
karşılaştırmalı bir perspektiften ele almışlardır.
Anlatılar doğrultusunda geleneksel babaların çocuklarının öz bakımlarıyla neredeyse hiç
ilgilenmedikleri, çocuklarıyla duygusal bağ geliştirme konusunda eksik oldukları, ev içerisinde
toplumsal cinsiyet normlarına uygun hareket ettikleri ve çocuklarının ağırlıklı sorumluluğunu
anneye yükledikleri anlaşılmaktadır. Aynı evi paylaşan üyeler olarak babalar ve çocukların aslında
çok da bir arada zaman geçirmedikleri ve babanın duygusal açıdan ulaşılması güç bir özne olması
da babaların anlatılarında yer almaktadır. Tam da bu konuya ışık tutacak bir örnek olarak, birinci
katılımcı kendi babasıyla ilgili; “yani babam benim hayatımda fiziki olarak vardır ama duygusal
olarak çok yoktur.” ifadesini kullanmış ve şu şekilde devam etmiştir:

“Çünkü size anlatacak bir anım yok. Bisiklet sürmeyi öğretmedi


veya onla birlikte çıkmıştık, maça gitmiştik gibi bir anım yok ne
yazık ki. Babamla iletişim hep kısıktır. Mesela bana hiç gelecek
çizmedi babam, şu liseye gitsen daha iyi olur demedi.”

Buradan aynı zamanda, geçmişte ebeveynlerin çeşitli sebeplerden ötürü bugünün


ebeveynleri kadar bilinçli olmadıkları sonucuna da varılmaktadır.
Üçüncü katılımcı kendi babalığıyla babasının kendisine yaptığı babalık arasında fark olur
olmadığı sorusuna şu cevabı vermiştir:

“Fark var çünkü ben babamı akşamdan akşama görüyordum, hafta


sonu da çok görmedim. Mesela beraber hiçbir zaman bir şey
yapmadık. Yani oturup da herhangi bir aktivitede bulunmadık,
herhangi bir aktivite yapmadık. Sadece babam televizyon izlerdi,
ben de öyle kendim takılırdım.”

Kendi babasıyla paylaştığı anlar bunlardan ibaret olan baba, kendi çocuğuyla kaliteli

49
zaman geçirdiğini gösteren pek çok paylaşımdan söz etmiştir. Baba, çocuğunun kişisel becerilerini
geliştirmesine katkı sağlayacak aktiviteleri onla yapmaktan büyük keyif almaktadır. Sosyal
hayatın da büyük kısmını beraber faydalı etkinlikler yaparak paylaşmaktadır. Kendisi hayatın tüm
anlarında çocuğuna yardımcı ve destekçi bir baba sorumluluğu üstlenmiştir. Yani kendisinin de
belirttiği üzere üstlendiği babalık rolünde kendi babasını örnek almamıştır.
Yine babasıyla yeterince vakit geçiremediğinden bahseden dördüncü katılımcı, babasının
şuan kendi yaptığı babalıktan çok farklı bir rol sergilemiş olduğunu belirterek babası hakkında
şunları söylemiştir:

“Babamdan korkardım da tipik Türk babası gibi hiçbir zaman


dayak yemedim. Anneme karşı daha rahattım. Sonra kardeşim
benden 9 yaş küçük olduğu halde olgundu, onla bile konuşabilirdim
bir çok şeyi. Ama annemle tabii her tür şey... Bir de babam daha çok
dışarıdaydı, daha uzaktaydı. Ama mesela biz o zamanlar maçlara
giderdik. Mesela duygularımızı en rahat paylaştığımız yer maçlar
olurdu. Çünkü son dakikada atılan bir golün coşkusu dünyada çok
az şeyin zevkidir.”

Bir başka babaya, babasının kendi öz bakımına katılıp katılmadığı bilgisi sorulmuştur.
Çocuklarıyla zaman buldukça oyun oynayan ve sevgisini gösteren bir baba olmasına karşın
kafasında toplumsal cinsiyet kalıpları olduğunu belierttiği kendi babasıyla ilgili beşinci katılımcı
şunları anlatmıştır:

“Yıkama, yedirme, altımızı temizleme, ev işlerinde anneme yardım


(düşündü)... Hiç birini yapmıyordu, hatta tam tersi... Yok yok yok
öyle birşey olmamıştır. Hatta biz annemize yardım ederdik.
Annemin en büyük çocuğu benim, benim bir ufağım da erkek en ufak
kız. O kız zaten büyüyene kadar birşeyler tutacak olana kadar falan
biz anneme yardım ederdik. Mutfakta şurada burada falan, babam
kızardı gördüğü zaman. Kız mısın sen, yapma gel buraya falan diye.
Babam o şekilde yani, yaptırmak istemezdi. Ev işi falan anneme

50
yardım ettirmek istemezdi bize.”

Bu örnekteki babanın kullandığı “kız mısın” vb ifadelerden ev işleri ve çocuğun bakımına


dair işlerin, annenin yani kadının görevi olduğunu düşündüğü anlaşılmaktadır. Kendi yapmadığı
gibi erkek çocuklarını da bu gibi işlerden uzak tutmaya çalışması onları da aynı cinsiyet normları
çerçevesinde yetiştirmek istediğini göstermektedir. Erkek, kafasındaki toplumsal cinsiyet kalıpları
dahilinde çocuklar yetiştirmeye çalışmıştır ancak görüşülen baba kendi beyanlarından anladığımız
üzere babasının taşıdığı toplumsal cinsiyet kodlarını taşımamakta, babasıyla aynı görüşü
paylaşmamaktadır. Kendisi ev işleri ve çocuk bakımı konusunda eşiyle ortak sorumluluk paylaşan
ve bunu severek yaptığını söyleyen bir babadır.
Örneklerde görüldüğü üzere bugünün babaları kendi babalık rollerini bulma noktasında
babalarını bir çok yönden örnek almamışlardır. Geçmişte gördükleri ve yaşadıkları ebeveyn çocuk
ilişkisine dair kalıplar çerçevesinde kendi ilişki biçimlerini kurgulamamışlardır. Geleneksel
modelleri aynı ezber üzerinden sürdürmeye çalışmamış, kendi görüş ve değerleri etrafında nasıl
babalar olacaklarına karar vermişlerdir.
Altıncı katılımcının kendi babası ve geçmiş döneme dair ifadeleri ise şu şekildedir:

“Geçmişle bugün arasında büyük fark var. Yani bir kere hani nesil
farkı zaten var. Babalarımız nasıldı... Gayet mesafeli. Bir de onların
annesi babası, yani dedem babaannem, büyükler... Onların yanında
böyle sevmek etmek çocuğu yani tamamen onlara göre bir ayıp
sayıldığı için zaten böyle bir yaklaşımda bulunamıyordu. Benim
babam yine de hani sevgisini gösteren bir baba. İşte öper eder,
hoplatan zıplatan, böyle coşkusunu gösteren bir baba ama yine de
çok mesafeliydi tabii. Yani hiçbir şey yapmamasına rağmen
korkardık babamızdan. Kaşlarını çatıp bakması yeterliydi korkman
için.”

Örneklere bakıldığında geçmişte babaların çocuklarıyla dar zamanda kısıtlı aktivitelerle bir
araya geldikleri görülmektedir. Geçen zamanla birlikte ortaya çıkan yeni düşünce biçimleri, çağın
gereği haline gelen bir takım ihtiyaçlar, her alanda olduğu gibi ilişkiler alanında da varlık

51
göstermektedir. Bunlar, ebeveyn ilişkilerine yeni anlamlar yüklemekte, yeni biçimler ortaya
çıkarmaktadır. Bu yeni ilişki biçimleri etrafında yetişen nesil, bir önceki nesilden belli yönleriyle
ayrılmakta ve bir yönüyle kuşak farkı dediğimiz olgunun ortaya çıkmasına da yol açmaktadır.
Yedinci katılımcının ifadeleri doğrultusunda kuşak farkı şu şekilde ele alınmıştır:

“Tabii ki jenerasyon farkı var. Eski jenerasyon şu konulara hiçbir


zaman dahil olmamış: ki ben biliyorum mesela hani dedim ya
çocuğun altını değiştirmek ile ilgili... İşte bu benim sorunum değil
deyip çoğunlukla konuyu diğer tarafa bırakmışlar. Ne bileyim
beslenmesi olsun, giydirilmesi olsun, yıkanması olsun, dışarı çıkıp
dolaştırılması olsun filan. Bunlar tamamen eski nesil de farklı bir
detay olarak değerlendirilmiş. Şimdi bu bizim kuşağımız, Y
kuşağındayım ben di mi? Ben Y kuşağındayım diye biliyorum. Y, Z
kuşakları biraz da bu konulara farklı bir açıdan bakıyorlar. Ben de
o bakanlardanım. Farklılık burada başlıyor. Burada başladığı için
tabii doğal olarak şey de başlıyor otomatik olarak. Ya sen ne kadar
ilişki içerisinde isen çocuğunla, kızınla, oğlunla neyse; o ilişki
içerisinde beslenmesine doğal olarak dahil oluryorsunuz. Daha
yakından ilgileniyorsun, ona vakit ayırıyorsun. O bunu hissediyor.
Bunu hissettiği için daha farklı davranıyorsun ona. Sen onu
hissettiğin için daha farklı davranıyorsun. İki türlü etkileşim oluyor.
O etkileşimden farklı bir enerji ortaya çıkıyor.”

Örneklerin hemen hemen hepsinde öncesi kuşağın babalarına dair hikayeler birbirine
benzemektedir. Görüşülen babaların neredeyse hepsi birbirine eş anlatılar paylaşmışlardır. Bu
anlatılardan, sorumluluk alanını ev dışında kurgulayan, evde eşiyle sorumluluk paylaşmayı uygun
ya da gerekli bulmayan, çocuklarına sevgi besleyen ancak bunu göstermekte zorluk çeken baba
temsilleri karşımıza çıkmaktadır. Ancak görüşme yapılan babalar kendi babalarının bu durumlarını
yaşadıkları çağ çerçevesinde doğal karşılamakta ve onlara karşı herhangi bir olumsuz duygu
beslememektedirler. Hemen hepsi kendi babalarını anladıklarını belirtmiş, babalarının o dönemde
makbul sayılan davranış biçimlerini gerçekleştirdiklerini, aksini yapma şanslarının zaten

52
olmadığını söylemişlerdir. Dokuzuncu katılımcı bu durum için şu ifadeleri kullanmıştır:

“Dönemine göre o da bence iyi bir babaydı. Ama mesela şimdiki ile
yani benimki ile(babalık rolü ile) kıyasladığında keşke şöyle olsaydı
böyle olsaydı diyeceğimiz noktalar var. Mesela babamın bizi çok
sevdiğini biliyorum ama bunu göstermezdi bize pek, ama o dönemin
babaları gösterir miydi? Çevremde de böyle bizim şimdiki babalar
gibi baba yoktu yani. Etraftaki herkes diğer babalar gibiydi, yani
olumsuz anlamda bir şey değil bu. Ama o anlamda ben daha
farklıyım, ben sevgimi daha net gösterdiğimi düşünüyorum. İşte yani
o derece, alt değiştirme, mamasını yedirme falan öyle şeyler yoktu
babamda ama bu kötü baba oldu anlamına gelmez. Ben
amcalarımın dayılarımın falan da yaptığını zannetmem.”

Çocuklarına, gerek kendileri gerekse aileyi ilgilendiren tüm konularda söz hakkı tanıyan,
düşüncelerini paylaşmalarını isteyen babaların, kendi babalarıyla ilgili bu konudaki tecrübelerinin
de farklı olduğu sonucuna varılmıştır. On üçüncü katılımcı bu konuyla ilgili şunları dile
getirmiştir:

“Bize bir yerde konuşma, söz hakkı verme yoktu. Bir olayın içerisine
katılma, büyüklerin yapacağı bir etkinliğin içerisinde bulunmak
şansı gibi bir şeyimiz yoktu. Bize; siz küçüksünüz, burnunuzu
sokmayın, karışmayın denirdi. Biz hep kenera atılıyorduk. Birey
olarak değerlendirilmiyorduk. Ama dediğim gibi ben kızıma böyle
davranmak istemiyorum. Kızım küçüklüğünden beri, aklı erdiğinden
beri bir birey gibi ailenin herşeyine katılıyor.”

On beşinci katılımcının anlatısında ise kendi babasından yeterli sevgiyi görememiş


olmasının izleri görülmektedir. Geçmişte sevgiyi ve ilgiyi gösterme biçimlerinin farkılığı, hatta
sevgiyi göstermenin topyekün ayıplandığı kültürel bir ortamın varlığı açığa çıkmış olmaktadır.

53
“Ben kendi çocukluğumda babama baktığım zaman babamın bana
çok içten sarıldığını, sevdiğini hatırlamıyorum. Hatta bir dönem
kendi çocuklarını kucağa almanın hoş birşey olmadığı fikrine bile
kapılmışlar. Saygısızlık olduğunu bile görmüşler. İşte çeşitli adlar
takılmış kimisine; kılıbık denmiş. Onlar daha çok biz uyuduktan
sonra sevmeyi tercih etmişler. O zamanın şartlarına göre çocuklar
şımarmasın gibi düşünmüşler. Ama ben bunun doğru olduğunu
düşünmüyorum. Hayat kısa. Sevgiyi belli etmekte fayda var.”

Katılımcı babasının, kendi oğluyla bugünkü ilişkilerine şahit olurken öykündüğünü ifade
etmiştir. Oğlunun çocuklarıyla olan ilişkisini taktir etmekte, aralarındaki yakınlığı doğru bulmakta,
vaktiyle kendi çocuklarıyla zamanını bu şekilde geçiremediği için üzülmektedir. Bunları, aynı
katılımcının “peki şu an kendi babanız sizin çocuklarınızla olan ilişkinize şahit oluyor mu?”
sorusuna “evet elbette, üstelik çok imreniyor ve bunu dile getiriyor, biz böyle yapamadık diyor.”
şeklinde verdiği cevaptan öğrenmekteyiz.

3.4. Katılımcıların İyi Baba Tanımlarına Dair Elde Edilen Bulgular


Gerçekleştirilen mülakatlarda babalara sorulan sorular aracılığıyla, bir bakıma kendi
babalıklarını gözden geçirmeleri, kendileri üzerine düşünmeleri amaçlanmıştır. Katılımcılar,
evlilik hikayelerinden başlayarak, tüm babalık süreçlerini anlatarak kendi gerçekleştirdikleri roller
kadar zihinlerinde yer alan ideal baba ve ideal erkek tanımlarını da yansıtmışlardır. Mülakat
kapsamında bu konu özellikle de irdelenmiştir. Her bir katılımcıya iyi bir babanın nasıl olması
gerektiği ve bu bağlamda kendilerini iyi bir baba olarak görüp görmedikleri sorulmuştur. Babaların
verdiği cevaplar ifadesel olarak farklılıklar taşısa da anlam ve değer bakımından birbirine yakın
niteliktedir.
Yapılan bazı “iyi baba” tanımları şu şekildedir:

18. Katılımcı : “İyi baba, birincisi kendi çocuğuyla ilgili kişisel bakımları yapabilecek kişi
olmalı. Yani bu sadece anneye bırakılacak bir şey değil. İkincisi zaman ayırma; yani sadece bakım
değil duygusal anlamda doğru iletişim kurabilmek, oyunlar oynayabilmek. Zamanı paylaşmayı da
bilmeli o anlamda. İşe gittim yorgunum, o mazeret olmamalı.”

54
17. Katılımcı : “İyi baba olmak için öncelikle eşinle iyi bir huzurun olması lazım. O yoksa
zaten, eşinle iyi bir diyaloğun yoksa iyi baba da olamazsın, mutlaka eksiktir. Ayrıca aile kurarken
bence baba olmadan önce babalık eğitimlerinin alınması gerek. Herkes baba olmamalı yani. Yani
ben evlendim, baba olabilirim diye bişey yok. Anne olunabilir belki ama baba olmak öyle olmuyor.
Anne, fizyolojik olarak 9 aydır taşıyor. O yakınlaşma daha çabuk oluyor ama babanın belli bir
eğitim alması gerekiyor. Bir de o ilişkide anneyle babanın mutlaka sevgi ve aşkı olmalı. Sonra
çocuk olması gerekiyor ki sevgi aşk olmadan zoraki bir evlilik sonucunda veya spontane gelişen
bir durum sonucunda olmuşsa çocuk, onun oturması zaman alıyor.”

16. Katılımcı: “Yeri geldiği zaman kendinden fedakarlık etmeyi bilecek, yeri geldiği
zaman çocuğu için aç kalmayı bilecek ama çocuğuna da sınırsız haklar sunup onlara da kendini
dünyanın en özel kişileriymiş gibi hissettirmeyecek insandır.”

13. Katılımcı: “İnsanın elinde imkanı olur olmaz. Bu ayrı bir mevzu ama bir sözü ile hani
bir sırtını sıvazlaması ile çocuğun en azından yanında olduğunu göstersin baba.”

12. Katılımcı: “Bana göre iyi baba çocuğu ile arasında herhangi gizli bir şey olmayan
babadır. Gizlilik olduğu sürece, insanlar birbirinden bir şey sakladığı sürece muhakkak birisine
zararı dokunur.”

10. Katılımcı:“Sorumluluklarını, sevgisini çocuğuna sunan bir baba olur. Tabii iyi baba
yaşadığı koşullara göre de değişir. Coğrafi koşullar, aldığı eğitim, kültürel koşullar vs hepsi bunda
etken.”

1. Katılımcı: “Bir baba küçüklükten itibaren etkili vakit geçirmeli çocukla beraber. Yani
babanın görevi sadece elinden tutup parka götürmek değil. Hani verimli, efektiv bir zaman
ayırmak gerekiyor.”

8. Katılımcı: “Bence iyi baba güven duyulan olmalı ve işte kendisini her koşulda
çocuğunun arkasında olduğunu ve sevdiğini hissettiren birisi olmalı. Bence bu yeterli bir çocuğun

55
hissetmesi için.”

6: Katılımcı : “Ya iyi bir baba ailesiyle ilgilenen bir babadır. Artık bir evlat edinmişsin,
kız ya da erkek bu çok önemli değil. Onun geleceği için şimdiye kadar belki yaptığı bazı şeyleri
yapmamak... Bunu finansal anlamda da söylüyorum davranış anlamında da söylüyorum. Hani seni
örnek alacağı için çocuk, ona göre kısıtlıyorsun kendini ya da ona göre bilinçli hareket etmeye
çalışıyorsun. En azından iyi bir baba böyledir; yani ailesine düşkün olan ve de ona göre hareket
eden.”

3. Katılımcı: “Çocuğu ile kaliteli zaman geçiren baba iyi babadır bence.”

4. Katılımcı: “Bence en önemli şey çocuğuyla aktif diyalog içinde olması. Yani çocuğu
ona gerçekten her şeyini rahatlıkla anlatabilmeli, çocuğuna fırsat vermeli, çocuğunun çok
istediğini gördüğü bir şey konusunda onu cesaretlendirip desteklemeli ama çok da kötü bir şey
varsa da bunları paylaşmalı. Yani hiçbir zaman babanın ulaşılamaz, az konuşan, onunla bir şey
paylaşılmaması gereken ya da çok önemli şeyleri sadece paylaşılması gereken bir kişi olduğunu
çocuk asla düşünmemeli. Bu diyaloğu kurduktan sonra evde zaman geçirme de tabii önemli. Zaten
ikisi bir arada oluyor ister istemez. Bunlar olduktan sonra otomatikman iyi babalık oluyor.”

2. Katılımcı: “Saygı göstermek lazım ve onun kendi başına bir birey olduğunu, kendi
başına hayat yaşayacağını ve kendi karar vermesi gerektiğini bilmek... Ya sen onu izleyen olman
gerektiğini şey yaparsan, en iyi baba herhalde öyledir diye düşünüyorum.”

56
4. TARTIŞMA

Belli bir zamanda ve mekanda hakim olan mevcut kültür zaman içerisinde değişir.
Toplumsal ihtiyaçlar toplumsal koşullara bağlıdır ve toplumsal koşullar değiştikçe toplumsal
ihtiyaçlar da değişir. Değişen bu ihtiyaçları karşılayabilmek adına kültür zaman içerisinde değişir,
farklı normalara bürünür ve böylelikle koşullara göre yeni bir biçim almış olur. Kültür toplumdan
topluma ve zamandan zamana değişiklik gösterebildiği için, aynı ihtiyaçların karşılığı farklı
toplumlarda başka biçimlerde olabilmektedir. Bu durum, mevcut kültürel sistemin kendine özgü
olmasıyla ve kendine has kodlarının bulunmasıyla alakalıdır. Bu sebeple neredeyse yaşanan tüm
değişimlerde, kurumda kuruma farklılıklar olduğu farkedilir. Bir kültürün varlığını sürdürebilmesi
de değişen tüm bu koşullara uyum sağlayabilmesine bağlıdır. Değişen koşullara uyum sağlamakta
yeterli beceriyi gösteremeyen herhangi bir kültürün varlığını sürdürmesi söz konusu değildir
(Güvenç, 2010:102).
Kültürel yapıda yaşanan değişimlerden en hızlı etkilenen birimlerden biri olarak aile,
sosyal bilimler alanının önemli çalışma alanlarının başında gelmektedir. Kültürel yapıdaki
değişimle birlikte aile de değişmeye başlamış, toplumsal işlevi, ebeveyn rolleri, çocuğun ailedeki
yeri gibi konular yeni formlara bürünmüşlerdir. Bununla birlikte doğurganlık oranları, evlenme
oranları, çocuk sahibi olma isteği gibi konular da geçmişten günümüze tüm dünyada çok fazla
değişime uğramıştır (Özdemir, 2007:192-193).
Ebeveynlik, insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Sosyal bilimciler, babalık
kavramının tarihinin çok eskilere dayandığını savunmaktadır. Başlangıcından bugüne babalık,
hakim olan sosyal, kültürel ve ekonomik yapıdan etkilemiş ve sürekli olarak değiştirmiştir
(LaRossa, 1998:1560).
Babalık kavramı, babalık kültüründeki ve babalık uygulamalarındaki değişimi ifade
etmektedir. Babalık kültürü denilen şey, toplumun beklentilerini, değer yargılarını ve babalığa dair
davranışları kapsamaktayken, babalık uygulamaları denilen şey ise yaşanılan dönemin
uygulamaları şeklinde anlaşılmaktadır. Kısacası babalık kültürü babalık ideallerini, babalık
uygulamaları da mevcut dönemde yaşayan babaların davranışlarını içermektedir. LaRossa’ya
(1988) göre söz konusu bu iki değişim birbiriyle uyum içinde olmalıdır. Ne var ki gerçek hayatta

57
bu uyumu yakalamak zordur. Çünkü babalık kültürü son derece hızlı değişmekte ve babalık
uygulamaları yaşanan bu hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanmaktadır.
Toplumun önemli bir kurumu olan ailede yaşanan değişimler, güncellenen çalışmalar
eşliğinde aile içinde değişen dinamikleri yeniden ele almayı gerektirmektedir. Ebeveyn rolleri
kapsamında babanın konumu ve aile içindeki yeri aileye dair önemli bir alandır. Bu çalışmada
geleneksel usullerin yaygın olduğu dönemden günümüze gelindiğindiğinde babalık algısında ve
rolünde herhangi bir değişim yaşanıp yaşanmadığına bakılmıştır. Değişen bir durum söz konusu
ise bunun hangi alanlarda olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Değişen mevcut algı ve rollerin
değişimini daha doğru ve net bir biçimde anlayabilmek için de seçilen bir grup babayla birebir
mülakatlar gerçekleştirilmiş, babaların babalık deneyimleri detaylı biçimde sorgulanarak, değişimi
bu deneyimlerin içinden bir bakışla anlamak amaçlanmıştır.
Babalara yöneltilen sorularla ilk olarak babaların babalığa dair bakışları sorgunlanmıştır.
Baba oldukları ilk an hissettikleri duygu ve kendilerini tam manasıyla baba olarak hissettikleri
anın ne zaman olduğu sorularına verdikleri cevaplar üzerinden, babalık konusunda ne
düşündükleri, babalığa dair mevcut algıları da açığa çıkarılmıştır..
Babalar, baba olma süreçlerini, ebeveyn olmaya karar verme sürecinden itibaren detaylıca
anlatmışlardır. Anneyle birlikte geçirilen hamilelik süreci ve doğum anı dahil olmak üzere
babalardan kapsamlı bir baba olma serüveni dinlenmiştir. Anlatılar bağlamında çoğu babanın bu
süreci benzer duygular ve tepkiler etrafında geçirdiği farkedilmiştir. Farklı yaş, farklı kültür ve
farklı aile yapılarından gelen babaların bile birbirine çok benzer örneklerle duygularını ifade
etmeleri, özellikle babalığın kavrandığı ve kabul edildiği o ilk sürecin çoğu erkekler için aynı
anlama geldiğini göstermektedir.
Baba olacağını öğrenen erkeklerin kendilerini bir ebeveyn olarak hissetmeleri epeyce
zaman almaktadır. Kendi ifadeleriyle bu bazen doğum anında, bazen doğumdan bir süre sonra,
bazense ancak çocuk kendilerine tepki verecek aşamaya geldiğinde onla kurdukları bağ
aracılığıyla olmaktadır. Babalar bu durumu anneliğin biyolojik olarak da yaşanan bir süreç
olmasına ancak babalığın daha suni, daha dolaylı bir süreç olmasına bağlamaktadırlar.
Babalık davranışı, memelilerin bir kısmında mevcut olmakla birlikte, daha çok tek eşli
hayvanlarda görülmektedir. Erkeklerin babalık davranışı geliştirmeleri konusunda etkili olan
hormonal bir süreç mevcuttur. Babalık davranışlarının arka planında annelik davranışlarını da
komuta eden beyin yolaklarının varlığından bahsedilmektedir. Esasen bu davranışların beyinde

58
hazır biçimde bulunduğu, fakat bir çocukla ilgilendikten sonra harekete geçtiği sanılmaktadır.
Anneliğin nöroendokrin yolakları ise babalarda da vardır ve etkindir (Eşel, 2010:6878).
Gebelik süresince oksitosin oranında da artış yaşanmaktadır. Gordon ve arkadaşları (2010)
bu konuyla ilgili olarak 160 çift ile bir çalışma yürütmüşlerdir. Çalışma kapsamında ilk kez bebek
sahibi olan çiftlerden, postpartum dönemin ilk haftasında ve devam eden altıncı ayda kan örneği
alınmış, bu örnekler üzerinden oksitosin seviyeleri kontrol edilmiştir. Araştırmanın sonucunda
genel manada oksitosin seviyesinin artarak devam ettiği, oksitosin seviyesiyle ilgili anne baba
arasında herhangi bir farka rastlanmadığı ifade edilmiştir. Annenin oksitosin seviyesi, bebeğe
sevgi dolu biçimde temas etme, bebek diliyle konuşma tarzı ebeveynlik davranışlarıyla
ilişkilendirilmiştir. Araştırma neticesinde farkedilen bir diğer nokta, annenin oksitosin seviyesi ile
bebeğiyle geçirdiği süre arasında bir arasında ilişki bulunmadığı, babadaki oksitosin seviyesinin
ise bebeğiyle geçirdiği süreyle ilişkili olduğu şeklindedir.
Babalık davranışı üzerinde etkili olan hormonlar arasında testesteron ve progesteron da
vardır. Östrojen hormonunun babalık davranışını artırıcı bir etkisi olduğu düşünülürken,
testosteronun etkisi babalık davranışını azaltması şeklinde düşünülmektedir. Doğum süreciyle
beraber testesteron seviyesinin azalması babalık davranışının testosteron hormonu ile alakalı
olduğunu düşündürmektedir (Eşel, 2010).
Görüşülen babaların, anneliğin çok daha hızlı ve kolay hissedilebilen bir duygu olmasına
dair yaptıkları vurgu hormonal bu gibi durumlarla açıklanabilmektedir. Bu bağlamda birinci
katılımcının anlatısı diğer babaların da ifadelerinin temsili ve özeti bağlamında olup şu şekildedir:

“Anneyle babanınki farklı benim gözlemlediğim kadarıyla. İlk başta


vücudunda taşıması, vücudundan bir parça olması, zaten bu bağı
sağlıyor. Baba biraz daha dışarda kalıyor ilk süreçte. Yani
kucağınıza alıyor, seviyorsunuz ama şey yok, o babalık duygusunu
hissedemiyorsunuz. Hayatınızda bir çocuğun olması ve mesainizden
bir şeyler alması sürecinden sonra gelişiyor o (babalık).”

Çiftlerin, çocuk sahibi olmaya karar verdikleri andan itibaren birer ebeveyn olarak doğacak
bebekleri ile ilişkileri başlamaktadır. Anne ve babalığa ruhen hazır olmak, her iki tarafın da
zihninin bebekle meşgul olmasına bağlıdır. Erkeklerin bebekle ilgili hayaller kurması, ona dair

59
sorular sorması duygusal bağın oluşmaya başladığının işareti olarak kabul edilebilir. Duygusal
bağ, baba ve bebek arasındaki ilişkinin zeminini meydana getirmektedir. Baba olmak bebeğin
kucağa alındığı o ilk anda ya da ileriki zamanlarda daha güçlü biçimde hissedilse de babalık rolü
aslında bebek sahibi olmaya karar verildiği anda başlamaktadır (Poyraz, 2007).
Babalık hissini dahi henüz tam manasıyla kavrayamamış pek çok baba, babalığın somut
sorumluluk alanlarından olan öz bakım süreciyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Görüşme yapılan
babalar çocuklarının fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşısında takındıkları tutumlardan, bu alana
dair görüşlerinden detaylıca bahsetmişlerdir. Bakış açılarını bireysel deneyimleriyle nesnel bir
açıklığa kavuşturarak babalık deneyimlerini paylaşmışlardır. Görüşme yapılan babalar çoğunlukla
benzer babalık algısına sahip, eşleriyle ortak sorumluluk paylaşan babalar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Babalık deneyimine aktif olarak katılmayan geleneksel babalar genellikle gözlemci özellik
gösterirler. Bu babalar yaşadıkları toplumda hakim olan kültürün etkisi sebebiyle kendilerini
doğum deneyiminin ve çocuk bakımının dışında tutarlar. Onlar için baba olmak, ailenin maddi
ihtiyaçlarını karşılamak ve ev içerisinde disiplini sağlamaktan ibarettir. Oysa çocuk için de anne
için de babanın aktif katılımı son derece önemlidir. Bebek bakımında babanın üstlendiği rol anneyi
rahatlatıp eşler arasındaki ilişkiyi güçlendirmektedir. Bu sayede anne erkeği tam manasıyla baba
olarak görebilmektedir. Bu katılım baba-çocuk ilişkisi ve çocuğun baba ile bağ geliştirmesinde de
etki göstermektedir (Güngörmüş, 2003:250).
Baba katılımı çeşitli faktörlerin etkisi altında farklılık gösterebilmektedir. Görüşülen
babalarda bu farklılıklardan birinin, eşin çalışma durumuna göre ortaya çıktığı tespit edilmiştir.
Ancak bu yine de çalışmayan eşi olan babaların çocuklarına dair tüm sorumlulukları anneye
yıkmaları şeklinde değildir. O’Connell (1993)’da ev dışında çalışan annenin, bebek/çocuk bakımı
noktasında babadan daha çok katkı vermesini istediğini ve ortak sorumluluk paylaşımı beklediğini
saptamıştır. Bununla birlikte babaların bebek/çocuk bakımında daha ciddi sorumluluklar
üstlendiklerini ve bakıma katılımda daha istekli olduklarını tespit etmiştir. Görüldüğü üzere iş
sahibi olmak beraberinde yeni davranış ve roller getirmekte, geleneksel rollere dair beklentileri ise
farklılaştırmaktadır.
Bunun dışında çocukla ilgilenme ve bebek bakımına katkı sunma sosyo-ekonomik
durumun bir göstergesi olarak da kabul edilmektedir. Hem toplumsal hem ekonomik gerçeklikleri
kapsayan bu ifade, ikisi arasındaki ilişkiyi bağlayıcı konumdadır. Sosyo-ekonomik seviyenin

60
yüksek oluşu eğitim seviyesinin ve ekonomik gücün yüksek olduğu anlamına gelmektedir.
Ülkemizde yapılan çalışmalardan Koçak’nın (2004) belirttiğine göre Öğüt’ün (1998) çalışmasında
da üst sosyoekonomik çevrelerden gelen babaların temel bakım konusunda daha fazla sorumluluk
üstlendiği saptanmıştır. Benzer şekilde Sevil ve Özkan (2009)’ın, çalışmasında da babanın eğitim
seviyesi yükseldikçe çocuk bakımına ve ev içi sorumluluklara daha fazla katıldığı saptanmıştır. Bu
çalışma da sosyo-ekonomik düzeyi yüksek babalarla yapılmış olup, bebek bakım aktivitelerinin
neredeyse tümüne katıldıkları kendi beyanları çerçevesinde tespit edilmiştir.
Babaların paylaştıkları deneyimlerden anlaşılan odur ki kaç tane çocukları olursa olsun
yahut çocuklarının cinsiyeti kız ya da erkek her ne olursa olsun hepsine aynı ilgi ve alakayı
göstermektedirler. Görüşülen hiç bir babadan çocuklarının öz bakımı noktasında aralarında
cinsiyet ayrımı gözettiklerine rastlanmamıştır. Her birinin kız ve erkek çocuklarına karşı
yüklendikleri sorumluluklar birbirine eş niteliktedir. Benzer şekilde Coley ve Morris (2002) ile
Paulson, Dauber ve Leiferman (2010) da çalışmalarında, baba katılımının çocuk cinsiyetinin dayalı
bir biçimde değişim göstermediğini saptamışlardır.
Yapılan görüşmelerde hiç bir babanın çocuğunun öz bakımı noktasında sorumluluk
almaktan kaçınmadığı tespit edilmiştir. Öz bakıma dair akla gelebilecek her türlü görevde eşleriyle
birlikte ortak hareket eden babaların anlatıları birbirini destekler nitelikte olmuştur. Burda örnek
olarak on yedinci katılımcının deneyimlerine yer verilebilir. Kendisi hem kız hem erkek çocuk
sahibidir. İlk çocuğunun erkek olması sebebiyle deneyimlerini onun üzerinden anlatmaya
başlamıştır. Ardından kendisine kız çocuğu için de aynı sorumlulukları üstlenip üstlenmediği,
tavrının erkek çocuktakiyle aynı olup olmadığı sorulduğunda verdiği cevap şu şekilde olmuştur:

“İkinci çocuğumuz kız olduğu halde halde altını değiştiriyor, sonra


altının temizliğini de yapıyorum. O anlamda saçını da bağlıyorum
ve çoğu zaman hatta kızım bana bağlattırır, bana yaptırır. Baba sen
saçımı güzel bağlıyorsun der veya arabaya bindiği zaman, sen
kemerimi sen takar mısın der. Onların kahvaltılarını ben
hazırlıyorum mesela. Sabah kalktığım zaman kahvaltıyla ben
ilgileniyorum.”

61
Çalışmadaki tüm katılımcılar çocuklarının cinsiyetleri üzerinden bir ayrıma gitmediklerini
ifade etmişlerdir. Babalık algısı ve çocuk bakımı noktasında kız ya da erkek çocuk sahibi olmak
babaları farklı bir tutum ve davranışa sürüklememiştir. Bu çalışmada ortaya konan bu durumu
destekleyecek nitelikte olan Tezel Şahin ve Özyürek (2008)’in çalışmalarında da babanın
tutumunun çocuğun cinsiyet faktöründen önemli derecede etkilenmediği şeklindedir.
Çocuklarla geçirilen zaman konusunda da babalar yine çocukları arasında cinsiyet farkı
gözetmemektedirler. Erkek ve kız çocuklarına ayırdıkları zaman tamamen eşit biçimdedir.
Çocuklarıyla gerçekleştirdikleri etkinlik, gezi ve oyun gibi alanlara ayrılan zaman cinsiyet ayrımı
olmaksızın yaşamlarının doğal akışı içerisinde belirlenmektedir. Babalara dair örneklemin,
İstanbul sınırlarında yaşayan, büyük şehir kültürüne hakim modern dönem demokratik
erkeklerinden oluşmasının, bu bulgulara ulaşılmasını sağlamış olabileceği söylenebilir. Geleneksel
usullere bağlı otoriter babalığın hüküm sürdüğü baba-çocuk ilişkilerinde farklı örneklerle
karşılaşılması son derece mümkündür. Demokratik tutum ile babanın çocuğa yaklaşımı arasındaki
bağlantı incelendiğinde pozitif yönde bir ilişki olduğu yapılan çeşitli çalışmalarca da (Gaertner ve
arkadaşları, 2007) ortaya konulmuştur. Otoriter tutum ile babanın çocuğa yaklaşımı arasındaki
bağlantı ise negatif yönde bir ilişki olduğunu göstermektedir (Paquette ve arkadaşları, 2000). Bu
bulgular eşliğinde de otoriter babaların baba çocuk aktivitelerine demokratik babalardan daha az
katılım sağladıkları anlaşılmaktadır.
Erkeklerin ebeveynlik rollerini toplumsal cinsiyet kalıpları dahilinde gerçekleştirmiyor
olmaları, yapılan bu araştırma neticesinde tespit edilen önemli bir noktadır. Babaların
anlatılarından, ne çocuklarıyla ilişkilerinde ve onlara dair üstlendikleri sorumluluklarda ne de
eşlerine karşı üstlendikleri eş rolünde geleneksel toplumsal cinsiyet normlarına uyma zorunluluğu
hissetmeden, eşitlikçi bir yol takip ettikleri anlaşılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet kalıpları bireylerin belli rolleri gerçekleştirmelerini gerektirir, böylece
toplumsal bazı değerlerin muhafazası ve devamı sağlanmış olur. Rol kavramı ağırlıklı olarak aile
içinde kurgulanır ve çeşitli türevler biçiminde aile dışına yansır. Bu durum ailenin, toplumdaki rol
beklentilerinin hayata geçtiği temel nokta olmasından kaynaklanmaktadır. Aile içinde anne, baba,
kadın, erkek, kız çocuğu, erkek çocuğu rol şeklinde her biri farklı incelemeler gerektiren toplumsal
gerçekliğin birer yansımaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm toplumsal roller, içinden
beslendikleri sosyo-kültürel çevrenin birer ürünüdürler. Mevcut toplumda hakim olan yasalar,
gelenekler ve inançlar toplumsal rollerin oluşmasında kilit öneme sahiptirler. Kadının ve erkeğin

62
üstlendiği ebeveynlik rollerinde de tüm bu değerlerin yadsınamayacak etkisi vardır (Kasapoğlu,
1994:225).
18.yüzyılın sonlarına doğru üretim araçları değişmeye başlamıştır. Bu dönemle birlikte
kadının annelik vasfı ön plana çıkarılarak kutsallaştırılmıştır. Bu vasıf, her ne kadar aynı
nedenlerden hareket etmese de neredeyse tüm toplumlar tarafından kadının birincil görevi olarak
kabul edilmiştir. Kadının her şeyden önce anne olduğunun altını çizerek amacı kadını
sınırlandırmaya varan bu söylem günümüze değin varlığını sürdürmeyi başarmıştır. Annelik iç
güdüsü olarak adlandırılan kavram kadınlar üzerinde bir baskı unsuru haline getirilmiş, diğer
yandan bu durum ev içinde erkeği ebeveynlik sorumluluklarından da uzaklaştırmıştır (Çeler,
2013:173-174).
Modern dünyada roller, geleneksel olanın aksine biçimde yeniden kurgulanmaya
başlamıştır. Mevcut çalışma kapsamında görüşülen babalardan alınan bilgiler de bu değişimi net
bir biçimde ortaya serer niteliktedir. Kadınlara yalnızca ev içi rolü, erkeklere ise maddi kazanç
sağlayan birey rolünü uygun bulan ve “tek rol ideolojisi” olarak ifade edilen görüş, yerini, kadının
çalışma hayatına aktif biçimde katıldığı “ikili rol ideolojisi”ne bırakmıştır. Modern endüstri
toplumlarında, hem kadınların hem de erkeklerin iş ve aile olmak üzere ikili rolleri ön plana
çıkmıştır. Bu durum, eşlerin rol ve statülerinin en baştan ele alınmasını gerekli kılmıştır
(Hablemitoğlu, 2009:67).
Kadınların iş hayatına katılmasının, onları ekonomik özgürlükle beraber aile içindeki
geleneksel değer ve yorumlardan uzaklaştırdığını gösteren çalışmalar mevcuttur (c1). Bu çalışma
kapsamında ev işleri ve çocuk bakımının kim tarafından yapıldığı da incelenmiştir. Sonuç olarak
araştırmaya katılanların %55,5’inin eşiyle birlikte yaptığı, %20,2’sinin tek başına yaptığı ve
%17,9’u ise kreş, bakıcı, temizlikçi gibi çeşitli şekillerde yardım aldıkları saptanmıştır. Bizim
gerçekleştirdiğimiz mülakatlar neticesinde ise görüşülen 18 baba da ev işi ve çocuk bakımı
konusunda eşleriyle görev paylaşımı yaptıklarını belirtmişlerdir. Babaların bu görevlere katılım
oranları birbirlerinden farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar da dışarda çalıştıkları süre ve
eşleriyle kendilerinin yatkınlık alanları çerçevesinde ortaya çıkmaktadır.
Babaların eşleriyle yürüttükleri ebeveynlik ilişkisinde göze çarpan iki nokta şu şekildedir:
Birincil olarak erkekler geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız biçimde ev içerisinde
baba ve eş rollerini sürdürmektedirler. Bu rol kapsamında kendi görevleri olmadığını düşündükleri
herhangi bir alan bulunmamaktadır. Aileleriyle paylaştıkları her tür alanın sorumluluğunu birlikte

63
üstlenme bilincine sahip olup, ortak yaşam alanında kadına ve erkeğe biçilmiş özel roller olduğuna
inanmamaktadırlar. Burada vurgulanması gereken ilk nokta erkeklerin üstlendikleri
sorumluluklarla eşlerine yardım ediyor oldukları düşüncesini taşımıyor oluşlarıdır. Yardım etme
anlayışı, bir başkasının sorumluluk alanı olan bir konuda destek sağlamak anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda erkeğin eşine yardım ettiğini söylemesi de ev içi sorumluluklarda cinsiyetçi bir bakış
açısı olduğunun göstergesidir. Böyle bir durumda erkek ancak ihtiyaç dahilinde görev
üstlenecektir. Böyle olduğunda tam manasıyla bir sorumluluk bilinci olduğundan ve gönüllü görev
paylaşımından bahsetmek zordur. Mülakat yapılan babaların tamamına yakını bu anlayışın tam
aksine, ev içi üstlendikleri görevleri kendi sorumlulukları olarak görmektedirler. Aileleriyle
paylaştıkları alana dair olan tüm işlerde ve çocuklarının bakımında eşleriyle “ortak sorumluluk
paylaşımı”na gitmektedirler. On altıncı katılımcının bu konudaki ifadeleri şu şekilde olmuştur:

“Ben eşime sonuna kadar yardımcı olan bir insanım. Yani şöyle
söyleyeyim 15 yıllık evliyim, 15 yıldır eşim bir gün ütü yapmamıştır.
Evin bütün ütüleri bende, bulaşık yıkarım, süpürge işi bende, yani
birçok şeyi yaparım. Bu konuda geldiğim çevre bunu bana
öğretmedi açık konuşayım. Yani bu benim içimden geliyor. Hayata
bakışım şöyle olmuştur; evde beraber yaşıyorsun, beraber
kullanıyorsun her şeyi, o zaman beraber kirletiyorsak hep beraber
temizlemek zorundayız. Çocuk doğunca da tabii ki yük paylaşılması
gerekiyordu. Bizde zaten iki çocuktu. anneyle anlaştık; erkek bende
kız sende şeklinde. Kızı o büyüttü erkeği ben büyüttüm ama şöyle
tabii; gece bu paylaşım oluyordu, gündüz ortaklaşa yapıyorduk.
Mesela işte altını ben değistiriyorsam mamayı anne hazırlıyordu,
mama hazırlandıktan sonra birinin mamasını o veriyordu birisini
ben veriyordum.”

Görüldüğü üzere erkeklerde görev paylaşımı bir bilinç çerçevesinde ortaya çıkmakta ve
doğal bir eğilime dönüşmektedir. Yapılan mülakatlarda farkedilen ikincil önemli nokta ise
çalışmayan eşleri olan erkeklerin de aynı bilinçle sorumluluk paylaşımına gitmeleridir. Yani

64
erkekler sadece eşlerinin çalışmaları durumunda onların yüklerini hafifletmek ya da ev içinde
aksayan görev alanlarını iyileştirmek amaçlı hareket etmemektedirler. Eşleri ev hanımı olan
babalar, gerek çocuk bakımında gerekse ev işlerinde eşleriyle aktif paylaşım içerisinde yer
almakatdırlar. Bu konuya dair eşi çalışmayan on üçüncü katılımcı şunları söylemiştir:

“Hayat müşterektir. Ben yeri geldiğinde yemek yapıyorum. Bu


konuda elimden de geliyor. Eşim çocukla ilgileniyor, ben çocukla
ilgilendiğim zaman da eşim aynı şeyi yapıyor. Bazen eşim çocuğu
bana bırakıp kendi özel yaşantısına devam ediyor, ailesine
gidebiliyor. Bu bir paylaşımdır, bunda erinecek gerinecek hiçbir şey
yok. Kimin üstüne o an o sorumluluk düşerse o yapıyor. Görev
paylaşımı gibi net bir ayrım olmamalı bunda.”

Aynı şekilde eşi ev hanımı olan on üçüncü katılımcıya, evde kadın-erkek rollerine dair
herhangi bir ayrımın olup olmadığı sorulduğunda da şunları belirtmiştir:

“Yo öyle bişey yok. Mesela haftasonu hadi gelin sinema gecesi
yapalım dendiği zaman, Melih sen şunları soyup dilimle diyor eşim
bana. Ben yapıyorum o işleri. Dediğim gibi eşime sormam, eşim
bana gelip kirlenmiş buralar, bir elektrik süpürgesini çalıştır demez.
Ben kirli görürsem, temiz olmadığını görürsem çalıştırırım. İlla bir
iş bölümü yapmak gerekmiyor.”

Toplumsal cinsiyet rolleri içinde erkeğe biçilen en temel rol, babalık rolüdür. Baba olmak,
evlenen bir erkeğin aşması gereken temel bir süreç olarak durmaktadır. Baba olmaya biçilen
anlam, güven duygusuyla beraber, erkekliğin tamamlanmasına dair bir alanı içermektedir. Bu
nedenle nasıl bir erkek olunduğu üstlenilen babalık rolünün nasıl olduğuyla son derece ilgilidir.
Babalık rolü, bireysel ve toplumsal otoritenin ortak bir temsilidir. Bu nedenle babalık rolü
toplumsal değişimin tam da merkezinde konumlanmış durumdadır. Kısacası toplumsal hayatın
gelişimi ile baba/erkek rolünün gelişimi aynı çizgi üzerinde yer almakta, birbirine etki etmektedir

65
(Avşar, 2017:19).
Toplumsal yapıyla birlikte, sosyal ve kültürel değerler de zaman içinde değişirler. Kadına
olduğu gibi erkeğe dair çizilmiş olan roller de her dönemin kendi dinamikleri çerçevesinde yeni
bir şekle bürünür. Görüşülen babaların anlatımları, bugünün değer yargıları etrafında yetişmiş,
modern usullerin uygulandığı günümüz erkeğini yansıtmaktadır. Farklı kültürlerden geliyor olsalar
dahi, İstanbul gibi büyük bir modern şehirde, bir metropolde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Babalıkları ve en genel çerçevede üstlendikleri erkeklik rolleri bakımından, bugünkü toplumsal
yapı tarafından şekillendirilmiş bireyler olarak geçmişten bugüne yaşanan değişimlerden
geçmişlerdir. Kendi babalarının yaşadıkları toplumsal düzene de aşina olan bireyler olarak yaşanan
bu değişimlerin farkında, geçmişle bugün arasında bir muhasebe yapabilecek durumdadırlar.
Erkeğin baba rolünün toplumsal alandaki değişimi 19. yüzyılda olmuştur. Aynı zamanda
eş ve evlat olma rolleri de değişime uğramıştır. Özellikle 1970’lerde babalık rolünde hızlı bir
dönüşüm yaşanmış ve yaşanan bu değişimle, 2000’li yılların öncesinde yeni bir tartışma konusu
olan “yeni baba” rolünü ortaya çıkarmıştır (Avşar, 2017:26).
LaRossa (1996) yeni baba kavramını; işten eve dönüp çocuklarıyla zaman geçiren, onlara
yakın ilgi ve alaka gösteren, tatillerde birlikte olunan, çocuklarına yeni oyun ve beceriler öğreten
evcil babalık şeklinde tanımlamıştır. Fakat bu tanımda bahsedilen evcil babanın üstlendiği rol,
uzunca yıllar tam olarak olması gerekeni karşılamamış ve yüzeysel kalmıştır (Çabuklu, 2007:105).
Babanın sorumluluklarına dair söylem, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından konuşulmaya
başlanmıştır ve böylece ilerde ortaya atılacak yeni baba kavramının içi, bir takım anlamlı öğelerle
doldurulmaya başlanmıştır. Böylece baba figürünün yalnızca bir vitrin olmasının ötesine
geçilmeye çalışılmıştır. Bu yıllarda babalık imajı hala bir “hobi” olarak sunulurken, 1970’li
yıllardan sonra ev işleri ve çocuklarıyla daha çok ilgilenen, bu alanlarda eşleriyle dayanışma içinde
olan baba imajı görünürlük kazanmıştır (Çabuklu, 2007:105).
Bu çalışmaya katılım sağlayan babaların tamamının yeni baba tanımı içerisine girdikleri
söylenebilir. Daha açık anlamlarıyla doğuma giren, bebeklik dönemlerinde de çocuklarıyla
ilgilenen, onlarla hem bakımlarına hem eğitsel faaliyetlerine katılan, çocukları arasında cinsiyet
ayrımı yapmayan babalar yeni babalardır (Zeybekoğlu, 2013). Katılımcıların babalık rollerinde bu
sayılan unsurların hemen hepsi ya da bir çoğuna rastlanmıştır. Görüşme çerçevesinde
cevapladıkları sorularla kendilerini birer yeni baba olarak tarif etmişlerdir. Katılımcılara kendi
babalarıyla olan ilişkileri, kendilerine yapılan babalık biçimi sorulduğunda da yine kendi

66
deneyimleri üzerinden bir önceki kuşağın babalık algısı ve rolüne dair bilgiler sunmuşlardır.
Çocukları ve genel olarak ailesiyle geçirdikleri zamanı anlatılarıyla detaylandıran katılımcılar,
kendi babalarıyla olan deneyimlerinden bahsederken bir çok farklı hikaye anlatmışlardır.
Katılımcıların kendi babalık rolleri ve kendi babalarının üstlendikleri babalık rolü
arasındaki farklılıklar, geleneksel dönemden bugüne gelindiğinde yaşanan değişim açısından da
çeşitli veriler ortaya koymaktadır. Bu çalışmayla anlaşılmak istenen konulardan biri olan
geleneksel ve modern dönem arasında bir farklılık olup olmadığı, babaların anlatılarıyla büyük
ölçüde bir cevaba ulaşmıştır. Yedinci katılımcı kendi babasıyla olan ilişkisi sorulduğunda verdiği
şu cevapla kuşak farkına değinmiştir:

“Tabii ki fark var; jenerasyon farkı. Eski jenerasyon şu konulara


hiçbir zaman dahil olmamış ki; hani dedim ya çocuğun altını
değiştirmek mesela. İşte bu benim sorunum değil deyip çoğunlukla
konuyu diğer tarafa bırakmışlar. Beslenmesi olsun, giydirilmesi
olsun, yıkanması olsun, dışarı çıkıp dolaştrılması olsun… Bunlar
tamamen eski nesilde farklı bir detay olarak değerlendirilmiş. Şimdi
bu bizim kuşağımız, Y kuşağındayım ben di mi? Ben y kuşağındayım
diye biliyorum. Y, Z kuşakları bu konulara farklı bir açıdan
bakıyorlar. Ben de o bakanlardanım. Farklılık burada başlıyor. Ya
sen ne kadar ilişki içerisinde isen çocuğunla; kızınla, oğlunla neyse,
o ilişki içerisinde beslenmesi vs derken doğal olarak farklı bir
sürece dahil oluryorsunuz. Daha yakından ilgileniyorsun, ona vakit
ayırıyorsun. O (çocuk) bunu hissediyor. Bunu hissettiği için daha
farklı davranıyorsun ona. Sen de onu hissettiğin için daha farklı
davranıyorsun. İki türlü etkileşim oluyor. O etkileşimden farklı bir
enerji ortaya çıkıyor.”

Katılımcıların genel paylaşımları bu minval üzerineyken, kendilerine iki kuşak arasındaki


farkın sebebi hakkında ne düşündükleri de sorulmuştur. Sekizinci katılımcı bu soruya; “bilinç
anlatım, hormonlar, zaman bunlar.” cevabını vermiştir. Aynı katılımcı babasının şuan torunlarıyla

67
olan ilişkisinin çocukken kendisiyle olan ilişkisine benzemediğini de belirterek “O da şu anda
benim gibi çok fazla aktivite yapmaktan keyif alıyor torunuyla” demiştir. Konuyla ilgili olarak
dokuzuncu katılımcının ifadeleri ise şu şekildedir:
Bir başka katılımcıyla yapılan görüşme esnasında babalık rolünde yaşanan bu değişimi
genel olarak ebeveynlik rollerini yani anneyi de kapsayacak şekilde ele almak mümkün olmuştur.
Değişimin daha ziyade annelik rolünde mi yoksa babalık rolünde mi gerçekleştiği noktasında
katılımcı babalık rolündeki değişimin çok daha bariz olduğunu belirtmiştir. Anneyi şefkat temeline
dayalı, özde değişmeyen bir rol olarak tanımlarken babalar üzerinde yaşanan değişimin de gerekli
olduğuna vurgu yapmıştır. Konuyla ilgili olarak dokuzuncu katılımcı şunları ifade etmiştir:

“Değişim… Belki de erkekler aralarında yaşanıyordur. Çünkü


şartlar erkekleri daha fazla rol almaya, çocuğun yetişmesinde
eğitiminde daha fazla rol almaya itiyor. Yani eskiden baba para
kazanır gelir, çocuklar da evde anneyle kalırdı falan, herhalde şimdi
artık öyle değil. Bu düzen ve denge ya da durum değiştiği için farklı
roller edinmek zorunda kalıyor baba diye düşünüyorum.”

Bu nokta bize, rollerin değişiminde toplumsal gelişmelerin de etkili olduğunu


hatırlatmaktadır. Anneliğin içgüdüsel ve doğal bir rol olduğu, babalığın öğrenilen bir süreç olduğu
söylemi de toplumsal değişim gerçeğine ek olarak katılımcıların anlatılarında yer almaktadır.
Katılımcıların tamamına yakını babalığın toplumsal süreç içerisinde evrilerek değiştiğini,
anneliğin ise çağın getirdiği, çocuk yetiştirmeye dair bir takım yeni öğretilere adapte olmak dışında
değişmediğini vurgulamışlardır. Annelik, çocukla doğrudan kurulan biyolojik bağ ve kadının
şefkat temelli yaklaşımı üzerinden özde değişikliğe uğramayan ve uğramayacak olan bir alan
olarak kabul edilmektedir. Babalık ise her yeni toplumsal koşuldan etkilenilerek öğrenilen bir
süreç olarak ele alınmaktadır. Babalar, toplumsal alanda yaşanan bu dönüşüm noktasında
kadınlardan destek beklemektedirler. Bu değişimin daha hızlı ve sağlıklı bir biçimde
gerçekleşebilmesini kadınların talepkar olmalarına bağlamaktadırlar. Sunduğu annelik kadar
babadan da sorumlulukları konusunda talepte bulunan ve erkeği ebeveynlik görevinde pasifize
etmeyen kadınların varlığıyla bu sürecin daha güçlü ve istikrarlı bir gelişme göstereceğine

68
inanmaktadırlar.
Kadınların eşlerini hem babalık hem de eş olarak ev içerisinde üstlenebilecekleri
sorumluluklar noktasında geri plana itmeleri pek çok katılımcının belirttiği bir durum olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kadınların, eşlerinin belli işleri beceremeyeceklerine dair olan kaygıları,
evi kendi alanları olarak fazla benimsemeleri gibi durumlar aslında geleneksel toplumsal cinsiyet
rollerinin yeniden üretilmesine yol açan davranış biçimleridir. Kadının bu tarz yaklaşımları
karşısında, erkeğin baba ve eş olarak rollerinden uzaklaşmasına, sorumluluklarına dair aidiyet hissi
geliştirememesine yol açmaktadır. Nitekim on birinci katılımcıya ev ya da çocuklarına dair
herhangi bir görev üstlenip üstlenmediği sorulduğunda verdiği cevap şu şekilde olmuştur:

“Ben elimden geldiğince işte, oyun oynamak kısmında, işte ne


bileyim dersleri ile ilgilenme gibi kısımlarda destek olmaya
çalışıyorum. Ama dediğim gibi, bir yıkayayım, işte ne bileyim
çantasını hazırlayayım, üstünü başını bir ütüleyeyim, yıkayayım,
elbiselerini hazırlayayım vs konularında ben çok yokum. Olsam da
zaten eşim izinde vermez, o ayrı. Benim eşim biraz öyledir, izin
vermez. Onun kendi düzenleri vardır, o düzenlerini karıştırmaz.”

Kadının, eşi karşısında sergiledği bu tutumun sosyolojik ve psikolojik pek çok sebebi
olabilir ve konu tüm bu bağlamlar eşliğinde tartışılabilir. Erkekler kadınların bu tavırlarından
zaman zaman şikayetçi olduklarını ifade etmişlerdir. İkinci katılımcının aktardığı görüşler bu
sebepleri biraz olsun açan ifadeler taşımaktadır ve şu şekildedir:

“Ben erkekler daha çok uyum sağlar sağlıyorlar diye düşünüyorum.


Kadınları ikna etmek zor diye düşünüyorum. Eşitlik konusunda,
talep etmek konusunda. Çünkü onlar bir şeyi seviyorlar: Anne
olmayı seviyorlar. Erkeğin annesi olmayı daha çok seviyorlar.
Anadolu'dakiler için onu diyorum ben, yıllarca hasta bakmış biriyim
ve ben Van’da çalıştım. Ondan sonra buralarda, gecekondu

69
mahallelerinde falan yani. Aslında kadın annelikten besleniyor gibi.
Annelikten besleniyor, yani bir erkeğin annesi olmak onu daha
tatmin ediyor aslında, diğer bütün rollerinden daha fazla belki .”

Kadınların bu gibi tutumları neticesinde geleneksel rollerin yeniden üretimi devreye


girmektedir. Bunun neticesinde kadın ve erkek arasındaki çizgi belirginleşmekte ve kadın erkek
karşısında pozitif ayrımcılığa ihtiyaç duyan ikincil özne konumuna düşmektedir. Bu konunun da
altını çizen ikinci katılımcı aynı zamanda, erkeklerin kadınlardan ziyade bir takım değişimlere
daha kolay adapte olabileceğini savunarak şunları eklemiştir:

“Pozitif ayrımcılık sürekli yeniden dönüşen bir şey. Yani orada bir
şeyi kırmak lazım. Orada kadın bunu yapmalı. Bence erkek kabul
eder. Yani erkekler zaten çok uzun süreli plan yapacak falan şeyinde
değiller. Onlar ellerine ne veriliyorsa onu kabul ediyorlar diye
düşünüyorum. O yüzden problemin kadınların talebinde olduğunu
düşünüyorum ben.”

Toplumsal değerlerin ve gerçeklerin zaman içerisinde değişmesi rollerin farklı formlara


bürünmesini sağlamaktadır. Aslında bu durum, bir imkandan ziyade gereklilik olarak da karşımıza
çıkmaktadır. İnsan, yaşanan değişim ve dönüşümden bağımsız bir duruş sergileyememekte,
koşullara adapte olarak rollerini ona göre şekillendirmektedir. Bu nedenle bugün geçmişe
baktığımızda yanlış olduğu düşünülen görüş ve uygulamaların, o günün şartları açısından uygun
ve gerekli olduğu akla getirilmelidir. Bir çok davranış biçimi maddi ve manevi çeşitli koşullardan
etkilenerek hayata geçirilmektedir. Ebeveynlik rollerinde de aileleleri şekillendiren gerekçeler
mevcuttur. On dördüncü katılımcı baba rolü açısından kendi babasıyla arasındaki farklara
değinirken şunları belirtmiştir:

“Fark var denebilir mi bilmiyorum ama yani koşullarla alakalı bir


fark var aslına bakarsanız. İmkanla ve koşulla alakalı farklar var.
Eşimin oğlum için sağlamaya çalıştığı bir takım koşulları annemin

70
benim için sağlayabilme olasılığı çok yoktu ki, onun için de vardır
fark. Hani bu annemden kaynaklı mı koşullardan kaynaklı mı oturup
bunu düşünmek lazım bence.”

Aynı katılımcı diğer pek çok katılımcı gibi, ebeveyn rollerindeki değişimin erkeklerden
çok kadınlar çerçevesinde olduğunu belirterek şunları eklemiştir:

“Sanki babalıkta daha fazla şey değişiyor gibi geliyor bana çünkü
annelik daha çok içgüdüsel bir yaklaşım. Benzer içerikleri var ama
babalık biraz daha sosyal hayatta değişebilir, çerçevesi değişebilir
bir şeymiş gibi geliyor.”

Baba olmak, toplumsal süreç içerisinde üstlenilen bir rol olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
rol birden fazla değişken tarafından belirlenen bir sürecin ürünü olması bakımından kompleks
yapıdadır. Sosyalleşme ile birlikte edinilen bir takım davranış biçimleri, kültürel normlar,
çevredeki temsiller babalık rolünü şekillendiren unsurlardandır. Sosyalizasyon teorisi açısından
baba olmak “bir babanın nasıl olması gerektiğine” dair sorgulama yaparken diğer taraftan bu rolün
içselleştirilmesini sağlamaktadır. Özellikel bizim kültürümüzde babalık rolüne dair ana öğeler;
evinin geçimini ve disiplini sağlaması, dış dünya ile olan ilişkileri oluşturması gibi bir takım kalıp
yargı ve değerlerdir (Erdoğan, 2004:130).
Bu çalışmada katılımcıların babalık hakkındaki görüşlerine özellikel yer verilmiştir. Kendi
babalık deneyimleri hakkında detaylı bir biçimde konuşmuşlar, bireysel uygulamaları, çocuklarına
olan maddi manevi yaklaşımları hakkında örnekler vererek babalık hallerini ortaya sunmuşlardır.
Bunun sonrasında hem kendi babalık deneyimleri hem kendi babalarıyla yaşadıkları babalık
deneyimi hem de çevreden edindikleri gözlemler neticesinde oluşmuş olabilecek babalığa dair
genel görüşleri hakkında beyanlarda bulunmuşlardır. Burdan da kendi “iyi baba” tanımlarına
ulaşılmaya çalışılarak, kendi babalık rollerini değerlendirmişlerdir.
İyi baba olmak, babalık rolünde aktif sorumluluk üstlenmeyi de işaret eden bir kavram
olmakla birlikte “etkin babalık” olarak da isimlendirilmektedir. Lamb’a (2001) göre, bir babanın
etkin baba olabilmesi için babalar, farklı bir çok role bürünerek çocuklarını birçok farklı açıdan

71
etkilemektedirler. Bu etkileme biçimi doğrudan ve dolaylı yollardan olabilmektedir. Babaların
birbirini tamamlayan bu doğrudan ve dolaylı rolleri birbirlerini tamamlar nitelik göstermektedir.
Çocukların gelişiminde olumlu etki oluşturabilmek için, babaların farklı yollar çerçevesinde
üstlendikleri etkin babalık rolüne ihtiyaç vardır. Baba, çocukla oyunlar oynama, aktiviteler
gerçekleştirme, ona bir şeyler öğretme, ödevlerine destek olma, çocuğunun ahlaki ve kişiliksel
gelişimine yardımcı olma, sevdiği ya da üzüldüğü bir hususta çocuğuyla konuşma, hislerini onla
paylaşma ve çocuğunu eğitme gibi yollarla gelişimi üzerinde direkt rol sahibidir. Çünkü babaların
çocuklarıyla olan tüm bu etkileşimleri, çocuğun her bakımdan sağlıklı bir biçimde gelişmesine
katkı sağlar. Babaların çocuklarıyla oynamaları, konuşmaları kadar onların beslenme, temizlik gibi
temel ihtiyaçlarının giderilmesine dahil olmaları da çocukla geçirilen nitelikli zamanın
göstergesidir. Bu tarz zamanlar eşliğinde geçirilen bir ilişki çocukla kurulacak sağlıklı ve başarılı
bir ilişkinin temellerini oluşturmaktadır.
Çocuklarıyla etkili ve samimi bir iletişim içerisinde olan etkin babaların çocuklarıyla
birlikte geçirdikleri zamanda farkedilen yükselme, babalarının artık eşleriyle daha çok sorumluluk
paylaşımına gittiklerinin işareti kabul edilmektedir. Bu durum babanın çocukla olan ilişkisini
boyutunu genişletmektedir. Babaların çocuklarıyla geçirdikleri zaman, onlar üzerinde bıraktıkları
etkiyle doğru orantılıdır. Bu bağlamda babalar, çocuklarının gelişimleri üzerinde pozitif ve kalıcı
bir etki bırakmak için onlara karşı etkin bir iletişim sergilemek durumundadırlar. Çocukla ne kadar
fazla ve nitelikli zaman geçirilirse, babanın çocuğunun gelişimsel ve kişisel özellikleri hakkında o
denli bilgi sahibi olmasını, dolayısıyla da çocuğunu daha iyi ve yakından tanımasını sağlar (Lamb,
2001:20).
Çalışmaya katılan babaların iyi baba olmaya dair yaptıkları tanımlarda özellikle
belirttikleri ve iyi baba olmanın bir nevi şartı olarak ifade ettikleri “ilgi” kavramı, çocukla alakalı
her türlü işlevi içine alan kapsayıcı bir nitelik taşımaktadır. Bahsedilen ilgi kavramının içerisinde
bir takım ataerkil değerler de bulunmaktadır. Çocuğa sahip çıkma, yapıp ettiklerinden haberdar
olma gibi durumlar bunun örneklerindendir. Ama geçmişe nazaran ataerkil babalık öğeleri de
değişmiş, günümüzün sosyal yapısı çerçevesinde yeni bir hal almıştır. İlgisini gösterirken ciddi ve
mesafeli davranan baba figürünün yerini yakın, sevgisini gösteren, güler yüzlü ve şefkatli baba
figürü almıştır. Elimizdeki çalışma, modern dönemde değişen baba rolüne dair bu tespitleri Demez
(2005)’in “Değişen Erkek İmgesi” çalışmasında ataerkil kodlardan sıyrılmaya çalışan, şefkat
gösterip sevme yeteneklerini ortaya sunan yeni erkek imgesiyle benzerlik göstermektedir.

72
5. SONUÇ VE ÖNERİLER

Modern toplumda değişen toplumsal roller bağlamında babalık ve babalık deneyimlerinin


incelendiği bu çalışmada, katılımcı on sekiz baba ve bu babaların çocuklarıyla olan ilişkilerine dair
aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.

● Çalışmaya katılan babalar 30-55 yaş aralığında olup -çalışmanın da gereği olarak- tamamı
İstanbul’da yaşamaktadırlar. Babalar en az 1 en çok 3 çocuğa sahiptirler. Katılımcılar
köken olarak farklı coğrafyalara tabii olsalar da uzun yıllardır İstanbul’da bulunmakta ve
modern şehir hayatı doğrultusunda yaşamlarına devam etmektedirler. Şehir merkezinde
yaşayan babaların tamamı yüksek öğretim mezunu olup çeşitli meslek alanlarında faaliyet
göstermektedirler.

● Tüm katılımcılar eşleriyle karşılıklı rızaları dahilinde severek evlendiklerini ifade


etmişlerdir. Çocuk sahibi olma süreçleri de evlilikleri gibi karşılıklı isteğe dayanmaktadır.
Hepsi, planlı bir süreç çerçevesinde çocuk sahibi olmuşlardır.

● Babaların tamamı ilk baba oluş anlarını anlatırken duygusal ifadeler kullanmışlardır. Bu
aşamada özellikle vurguladıkları nokta, baba olduklarını ancak çocukla fiziki olarak
karşılaştıktan sonra hissetmiş olmalarıdır. Eşlerinin hamilelik süreci boyunca baba
olacaklarına zihnen kendilerini hazırladıklarını belirtmiş ancak gerçekte manada
ebeveynlik duygusunu çocuklarını kucaklarına aldıkları anda yaşadıklarının altını
çizmişlerdir. Bu konuda farklı bir açıklama yapan baba olmamıştır. Hatta bazı babalar asıl
babalık hissinin çocukla karşılaştıktan çok sonra, onla bir takım deneyimler paylaşmaya
başlamanın ardından oluştuğunu söylemişlerdir. Bu noktada babalık olgusunu zaman
içinde oluşan, annelik olgusunu ise hamilelik başlayan daha doğal bir süreç olarak
yorumlamışlardır.

73
● Görüşülen babaların sadece iki tanesi doğuma katıldığını belirtmiştir. Katılmayanlardan bir
kısmı eşlerinin istemediğini, bir kısmı gerekli bulmadıklarını belirtmişlerdir.

● Babalığın içinde yaşadığımız dönem itibariyle özellikle zor tarafları çocukların


beklentilerine cevap vermekte zorlanmak olduğu tespit edilmiştir. Bunun dışında babalar,
genel manada babalığı keyifli bulmakta, çocuklarının gelişim süreçlerine maddi manevi
katkı sunmaktan mutluluk duymaktadırlar. Çocuk sahibi olmaktan, birer ebeveyn olarak
onların yaşamlarına katkı sunmaktan haz almaktadırlar.

● Tüm babalar çocuklarının öz bakımlarına katılmış ve katılmaktadırlar. Bu noktada hiçbir


baba çocukları arasında cinsiyet ayrımı gözetmemektedir. Babaların tamamı çocuklarının
altını değiştirmiş, beslenmesinde, yıkanmasında, uyumasında aktif sorumluluk
üstlenmişlerdir. Bazıları bunları sürekli yapmış, bazıları sorumluluğun ağırlıklı kısmını
anneye bırakmıştır. Ancak burada babanın tavrını belirleyici ana faktör eşinin çalılıp
çalışmamasıdır. Yani eşler dışarıda geçirdikleri zamanın farklılığı üzerinden çocuklarının
sorumluluğuna dair iş bölümü yapmaktadırlar. Anne ve babanın her ikisinin de çalıştığı
ailelerde çocuğun bakımı eşler tarafından ortak biçimde paylaşılmaktadır.

● Babalar, eşlerine yardım ettikleri düşüncesini değil, eşleriyle çocukları için ortak
sorumluluk paylaştıkları düşüncesini savunmaktadırlar. Bu da erkeklerin ebeveynlik
konusunda gönüllü ve istekli olduklarını göstermektedir.

● Babalar iş dışında arta kalan zamanlarının büyük bir kısmını aileleriyle geçirmektedirler.
Özellikle çocuklarıyla düzenli ve kaliteli zaman geçirmeye dikkat etmekte, çocuklarının
ihtiyaçları doğrultusunda hazır ve istekli bir duruş sergilemektedirler. Küçük çocuğu
olanlar, çocuklarının gelişimine katkı sunacak eğitsel çalışma ve oyunlara ağırlık vermekte,
aynı zamanda sosyal ortamda da çocuklarıyla aktiviteler gerçekleştirmeye özen
göstermektedirler. Yetişkin çocuk sahibi olanlarsa çocuklarının artık bireysel sosyal
çevrelerinin olması sebebiyle kendileriyle (anne-baba) fazla zaman geçirmemelerinden

74
yakınmakta, en azından evdeki ortak zamanlarda çocuklarıyla sohbet etmeye
çalışmaktadırlar.

● Çocukları ilgilendiren kararlar aile içerisinde anneyle birlikte alınmaktadır. Kendilerine


ifade edebilecek yaşta çocuğa sahip olan aileler, karar alma sürecine çocuklarını da dahil
etmektedirler. Sadece çocuğu ilgilendiren konularda değil, aileye dair alınan diğer tüm
kararlarda da tüm aile bireyleri fikir beyan etmekte, kararlar ortak bir insiyatifin ürünü
olarak ortaya çıkmaktadır. Baba, anneden ya da çocuktan bağımsız ve habersiz biçimde
hareket etmemektedir.

● Çocuklar anne ve babalarıyla eşit ölçüde paylaşımda bulunabilmektedir. Paylaşacakları


bilgi ya da duygu noktasında yer yer anne veya babadan birini tercih etmekte ancak her iki
ebeveyne karşı güven ve yakınlık hissetmektedirler.

● Katılımcı babaların tümü günümüzde babalığın geleneksel döneme kıyasla son derece
değiştiğini belirtmişlerdir.

● Babalar, geleneksel babalık rolünün ataerkil unsurlarını büyük ölçüde terketmişlerdir.


Katılımcı babaların tümü çocuklarıyla son derece yakın ilişkiler sürdürmektedirler. Kendi
babalarından örnekle anlattıkları mesafeli, katı, sevgisini gösteremeyen otoriter baba
figürünü üstlenmemişlerdir. Burdan rol model olarak kendi babalarını almadıklarını
görmekteyiz. Kendi babalarının tutum ve davranışlarını yaşadıkları çağ itibariyle doğal
karşılasalar dahi olumlamamakta ve bugün kendi babalık rollerine bu öğeleri
yansıtmamaktadırlar.

● Katılımcı babaların tümü toplumsal cinsiyet rollerinde bir değişim yaşandığını


belirtmişlerdir. Yaşanan bu değişimi desteklemekte, gerek kadınların annelik rolünde
gerek erkeklerin babalık rolünde edindikleri yeni davranış biçimlerini olumlu ve gerekli
bulmaktadırlar. Aile hayatı bağlamında anne, baba ve çocuklardan oluşan eşitlikçi bir

75
yaşam alanını savunmakta, sadece erkeğin otoritesine dayanan ataerkil aile modelini
reddetmektedirler.

● Nasıl iyi baba olunacağına dair yapılan tanımların tamamına yakınında “etkin babalık”
vurgusu ön plana çıkmıştır. Babalar çocuklarıyla düzenli ve kaliteli zaman geçirmeye özen
göstermektedirler. Hem maddi hem manevi alanda çocuklarıyla ortak bir yaşamı
paylaşmaktadırlar.

● Babaların tamamına yakını kendini “iyi baba” olarak tanımlamıştır. Tam manasıyla bu
tanıma uygun görmeyen birkaç babanın gerekçesi eşinin gözünde babalığa dair eksikleri
olması şeklindedir. Eşlerin şikayetçi oldukları bu eksiklik de babanın çocuğa yeterli zamanı
ayırmadığı noktasındadır.

● Katılımcıların bir kısmı eşlerinin kafasındaki baba şablonuna tam manasıyla


uyamadıklarına dair serzenişte bulunmuşlardır. Bu durumu da kadınların her zaman
mevcut olandan daha fazlasını beklemelerine bağlamaktadırlar.

● Babalar eşlerinden ve anne olarak üstlendikleri rolden genel manada memnun olduklarını
ifade etmişlerdir. En çok belirttikleri olumsuz durum annelerin çocuklarına karşı aşırı
korumacı olması şeklindedir.

● Babalar eşleriyle kendi anneleri arasında çocuklarına gösterdikleri sevgi ve şefkat


noktasında benzerlik yakaladıklarını ancak bunun dışındaki pek çok konuda
farklılaştıklarını ifade etmişlerdir.

● Babalar ebeveynlik noktasında çocuklarına rol model olmanın bilincinde olduklarını


belirtmişlerdir.

● Katılımcılar babalığın manevi doyumu noktasında en haz verici noktanın çocuğa


öğrettiklerini geri almaları olduğunu belirtmişlerdir. Bu durum neticesinde gururlanmakta,

76
kendilerini çocuklarının hayatında etkili ve etkin hissetmektedirler. Pek çok babanın
verdiği örnekler çerçevesinde babaların çocuklarının hayatında en çok eğitsel alanda
baskın oldukları anlamı da çıkmaktadır.

● Babalar çocuklarına toplumsal cinsiyet normlarını öğretmeye dayalı bir tavır ve tutum
sergilememektedirler. Ancak babaların bir kısmı yine de çocuklarının belli toplumsal
cinsiyet normlarını bilerek yetişmelerini istemektedirler.

● Bazı babalar çocuklarıyla ilgili pek çok sorumluluk üstlenseler dahi annenin çocuğa karşı
babaya göre daha fazla sorumluluğu olduğunu savunmaktadır.

● Katılımcılar babalık ve eş olma noktasında her ne kadar sorumluluk üstlenseler ve


toplumsal cinsiyet ayrımına gitmeseler de eşlerinin bir takım konularda kadınlara toplum
tarafından biçilen geleneksel rollerden kopamadıklarını belirtmişlerdir. Bu durumu
sosyolojik olduğu kadar psikolojik arka planlı olduğuna dair vurgu yapmış kadınların
annelik olgusundan beslendiklerini ifade etmişlerdir. Kadınların sadece çocuklarına değil
eşlerine karşı da aynı anaç tutumu sergilediklerinin altını çizmişlerdir.

● Erkekler geleneksel toplumsal cinsiyet normalarının değişmesini temelde kadınların


sergileyecekleri duruşa bağlamışlardır. Toplumsal dönüşümün bilinçli ve haklarını
savunan kadınlar aracılığıyla mümkün olacağını belirtmişlerdir.

● Geleneksel babalığa dair kodların babaların bir kısmı için zorlayıcı etkiler gösterdiği
farkedilmiştir. Çocuklarına karşı geleneksel öğretinin dışında davranışlar sergileyen kimi
babalar zihinlerinin arka planında hala, vaktiyle kendilerine sergilenen ve öğretilen
cinsiyet kodlarının varlığına rastladıklarını ifade etmişlerdir.

● Babalar hamilelik ve doğum konusunda kadınlara kıyasla daha teknik bir yaklaşım
içerisindedirler. Duygusallık ikinci plandadır. Sürece dair merak ve heyecandan ziyade

77
doğacak olan çocuk ve doğum esnasındaki eşleri için endişe duyduklarını, sürecinde
sağlıklı şekilde neticelenmesine önem verdiklerini belirtmişlerdir.

● Babalar doğum ve doğum sonrası sürece dair aile büyükleri tarafından dışlanmış
olmalarından şikayet ettiklerini belirtmişlerdir. Kendilerine yeterli sorumluluk
verilmediğinden, çocuklarıyla başbaşa yeterli vakit geçiremediklerinden bahsetmişlerdir.
Bu durumun çocukla aralarında geç duygusal bağ oluşumuna yol açtığını söylemişlerdir.

● Kadınların üstlendiği cinsiyet rolüne dair doğal bir takım yatkınlıkları olduğunu düşünen
babalar bulunmaktadır. Bu babalar ev içerisinde sorumluluklar noktasında rol ayrımına
gitmeseler de bir takım işlerin kadın/anne tarafından daha doğru ve etkili biçimde
yapılacağını savunmaktadırlar. Ancak yatkınlık olduğu görüşünü savunanlar bu durumu
toplumsal cinsiyet olgusuna bağlamamaktadırlar.

Elden edilen sonuçlar neticesinde konuyla ilgili bir takım ihtiyaçların varlığı da
farkedilmiştir. Katılımcılar kendileri de görüşme esnasında belli bir takım hususların altını
çizmişler, kendi deneyimleri çerçevesinde fikir ve önerilerini dile getirmişlerdir. Tüm görüşmeler
değerlendirildiğinde dikkat çeken ortak bazı noktaların varlığı saptanmış olup bu bağlamda
yapılabilecek öneriler aşağıdaki gibidir.

● Eşler hazırlıksız biçimde çocuk sahibi olma sürecine girdiklerinde oldukça


zorlanabilmektedirler. Bu nedenle çocuk sahibi olma kararının ardından ebeveyn
eğitimi almak önemlidir. Ebeveyn eğitimi anne babanın sürece psikolojik olarak
hazılanmasını hem de çocuk bakımı konusunda gerekli noktaların öğrenilmesini
sağlayabilir. Sadece doğum öncesi süreçte değil çocuğun geçirdiği farklı dönemler
için de (okul öncesi, ergenlik vs) benzeri eğitim programlarından geçilmesi tüm aile
bireylerine katkı sağlayabilir. Çocukların maddi manevi ihtiyaçlarına cevap
verebilmek, karşılıklı uyum içeirisinde bir ilişki sürdürebilmek ve psikolojik iyi
olma hali için gerekli desteğin alınmasının önemi bu çalışmayla anlaşılmıştır.

78
● Bu çalışma erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine adaptasyonun kadınlarınkinden
daha hızlı ve başarılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda kadınlar geçmişten
getirdikleri toplumsal cinsiyet rollerine dair sürdürdükleri katı ve ezbere
bağlılıklarını gözden geçirmeleri gerektiği ihtiyacı gündeme gelmiştir. Kadınların
ailevi belli sorumluluklarda eşlerine daha fazla güvenip, hayatı ortak bir biçimde
paylaşma fikrine daha ılımlı bakmalarını sağlayacak yollar bulmaya ihtiyaç kendini
göstermektedir.

79
KAYNAKÇA

AÇEV, Türkiye’de İlgili Babalık ve Belirleyicileri, Ana Rapor, 2017.


Aktaş, G. (2015), Türkiye’de Aile Sosyolojisi Çalışmalarına Genel Bir Bakış, Sosyoloji
Konferansları, 419-441.
Aktaş, G. Sosyoloji Konferansları, Türkiye’de Aile Sosyolojisi Çalışmalarına Genel Bir
Bakış, No: 52 (2015-2) / 419-441.
Albukrek, İ. (2005), Babalar ve Çocukları, Çocuğum ve Ben Dergisi, 26(2), 1-4.
Aluş, Y. (2016), Kültürel ve Toplumsal Gerçekliğimiz Açısından Aile Anlayışlarının ve
Türk Ailesinin Değerlendirmesi, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,
18(30), 87-95.
Avşar, S. (2017), Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Tarihsel Rollerini Yitiren
Erkekliğin Çöküşü: Küllerinden “Yeni Erkek”liğin Doğuşu, KADEM, 3(2), 224-
241.
Aydoğmuş, K., Baltaş, A., Baltaş, Z., Davaslıgil, Ü., Güngörmüş, K., Konuk, E.,
Korkmazlar, Ü., Köknel, Ö., Navaro, L., Oktay, A., Razon, N., Yavuzer, H. (2003),
Ana Baba Okulu (s. 245-254), İstanbul: Remzi Kitabevi.
Bakioğlu, A., Gayık Asyalı S. (2005), Rehber Öğretmenlerin Bulundukları Kariyer
Evrelerine Göre Okul Yönetimi Algılayışlarının Niteliksel Olarak İncelenmesi,
M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı 21, 89-110
Barutçu, A., Hıdır, N. (2016), Türkiye’de Babalığın Değişen Rolleri: (Pro)Feminist
Babalar, Fe Dergi, Cilt 8, (2).
Bawadi, A. H., Qandil, A. M., Al-Hamdan, Z. M., Mahallawi, H. H. (2015), The role of
fathers during pregnancy: A qualitative exploration of arabic fathers beliefs,
Midwifery 32, 75-80

80
Beşpınar, F. U. (2015), Between ideals and enactments: The experience of ‘New
Fatherhood’ among middleclass men in Turkey, Gender and Sexuality in Muslim
Cultures ed. Gül Özyeğin (Ashgate Publishing, Ltd., 2015), 95-114.
Bozok, M. (2011), Soru ve Cevaplarla Erkeklikler, SOGEB, İstanbul.
Bozok, M. (2018), Türkiye’de Ataerkillik, Kapitalizm ve Erkeklik İlişkilerinde Biçimlenen
Babalık, Fe Dergi 10, no. 2, 31-42.
Coley, R. L., & Morris, J. E. (2002). Comparing father and mother reports of father
involvement among low-income minority families. Journal of Marriage and
Family, 64, 982-997.
Coltrane, S. (1988), Father-child relationships and status of women: A cross-cultural study,
American Journal of Sociology, 93(5), 1060-1095.
Connell, R. W., (1998), Toplumsal Cinsiyet ve İktidar: Toplum, Kişi ve Cinsel Politika,
Ayrını Yayınları.
Çabuklu, Y. (2007), Toplumsal Kurgular ve Cinsiyetçilik, İstanbul: Everest Yayınları.
Çeler, Z. (2013), “Annenin Serüveni: Kadının Anne Olarak Toplumsal Kurgulanışı”,
Toplumsal Cinsiyet, Doğu Batı Dergisi, Kasım, Aralık, Ocak, Sayı:29 63, 165-184.
Demez, G. (2005), Kabadayıdan Sanal Delikanlıya Değişen Erkek İmgesi (s. 128-165),
İstanbul: Babil Yayınları.
Demren, Ç. (2001), Ataerkillik ve erkeklik biçimlerinin karşılıklı ilişkileri ve etkileşimleri.
H.Ü. Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü, yüksek lisans tezi.
Dökmen, Z. Y. (2012), Toplumsal Cinsiyet: Sosyal Psikolojik Açılımları, İstanbul: Remzi
Kitapevi.
Ekşi, A. (1990), Çocuk, Genç, ve Anababalar, İstanbul: Bilgi yayınevi
Erdoğan, T. (2004). Toplumsal Sistemin Düzen Sağlayıcı Unsuru Olarak Cinsiyet Rolü
Farklılaşması. 12(3): 124-145.
Ersanlı, K. (1996), Benliğin Gelişimi ve Görevleri (s. 25), Samsun: E Yazı Yayınları.
Eşel, E. (2010), Anneliğin nörobiyolojisi. Türk Psikiyatri Dergisi;21(1):6878.
Eyce, B. (2000), Tarihten Günümüze Aile Yapısı, Selçuk Üniversitesi Meslek Yüksekokulu
Dergisi, 3(4), 223-243.

81
Gaertner, B. (2007), M., Spinrad, T. L., Eisenberg, N., & Greving, K. A. Parental
childrearing attitudes as correlates of father involvement during infancy. J
Marriage Fam., 69 (4), 962-976.
Giddens, A. (2008), Sosyoloji, İstanbul: Kırmızı Yayınları.
Glick, P. C. (1989), The Family Life Cycle and Social Change, Family Relations. 38(2),
123-129.
Gordon, I. (2010), Zagoory-Sharon O, Leckman JF, Feldman R. Oxytocin and the
development of parenting in humans. Biological Psychiatry; 10:1016.
Gökçe, B. (1976), Aile ve Aile Tipleri üzerine Bir İnceleme, Hacettepe Sosyal Ve Beşeri
Bilimler Dergisi, S.1-2. 46-67.
Güngörmüş, O. (2003), Baba-çocuk ilişkisi, Ana-Baba Okulu, İstanbul: Remzi Kitabevi.
s:245-254.
Güngörmüş-Özkardeş, O. (2010), Baba Olmak, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Ana rapor, 2009.
Güvenç, B. (2010) İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut Yayınları.
Hablemitoğlu, Ş. (2009), Toplumsal Cinsiyet Yazıları Kadınlara Dair Birkaç Söz, İstanbul:
Toplumsal Dönüşüm Yayınları.
Harun, G. Çelik, C. (2017), Kadının Çalışma Hayatına Girmesiyle Oluşan Aile İçi Roller
Sistemindeki Değişim Ve Din İlişkisi (Niğde Örneği), Gümüşhane Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/6, c. 6, sayı: 12
Hossain, Z., Roopnarine, J. L., Masud, J., Muhammed, A. A. H., Baharudin, R., Abdullah,
R., Juhari, R. (2005), Mothers and fathers childcare involvement with young
children in rural families in Malaysia, International Journal of Psychology, 40(6),
385-394.
Ishii-Kuntz, M. (1994), Paternal involvement and perception toward fathers roles: A
comparison between Japan and the United States, Journal of Family Issues, 15(1),
30-48.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1985), Intra-family Interaction and A Model of Family Change, Family in
Turkish Society, Turkish Social Science Association, 149-165.

82
Kandiyoti, D. (1984), Aile Yapısında Değişme ve Süreklilik: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım,
Türkiye’de Ailenin Değişimi: Toplumbilimsel İncelemeler (s. 15- 33), Ankara: Türk
Sosyal Bilimler Derneği Yay.
Karaköse, Ş., Karaköse, R. (2007), Çocuk Eğitiminde Babanın Rolü (s. 30-100), İstanbul:
Yakamoz Yayıncılık.
Kasapoğlu, M. Aytül (1994), “Aile ve Kadın Araştırmaları İçin Yedi Temel Rol ve Statü”,
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Araştırma Dergisi, 15, 217-233.
Kimmel, M. (2013), Homofobi Olarak Erkeklik: Toplumsal Cinsiyet Kimliğinin İnşasında
Korku, Utanç ve Sessizlik, Fe Dergi: Feminist Eleştiri, 5(2), 92-107.
Koçak, Atmaca, A. (2004). Türkiye’de Babaların Şimdiki Durumu. Baba Destek Programı
Değerlendirme Raporu. Anne Çocuk Eğitim Vakfı. Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul.
1-65.
Kuzucu, Y. (2011), Değişen Babalık Rolü ve Çocuk Gelişimine Etkisi, Türk Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4 (35), 79-91
Kümbetoğlu, B. (1996), Gizli İşçiler Kadınlar ve Bir Alan Araştırması, Farklı Feminizmler
Açısından Kadın Araştırmalarında Yöntem içinde. N. Akgökçe, S. Çakır (Ed.) Sel
Yayıncılık, 230-238.
Lamb, M. E. (2001). Kültürlerarası bakış açısı ile Babanın Çocuk Gelişimindeki rolü ve
Önemi. Çocuğun Yaşamında Babanın Rolü ve Önemi Sempozyum Raporu. Anne
Çocuk Eğitim Vakfı Yayını, İstanbul, 18-38.

Larossa, R. (1998), Hays S. The Modernization of fatherhood: A Social and Political


History. Social Forces; 76(4):1560-1562.
Larossa, R. (1988), Fatherhood and Social Change, Family Relations, 37(4), 451-457.
Navaro, L. (1999), Tapınağın Öbür Yüzü (s. 80-160), İstanbul: Remzi Kitabevi.
O’connel, M. (1993). Where’s Papa? Father’s role in child care. Washington, DC:
Population Reference Bureau, Inc.

Ozankaya, Ö. (1999), Toplum Bilimi (s. 551), İstanbul: Cem Yayınevi.

83
Özdemir, M. Ç. (2007), Toplumsal Değişme Karşısında Aile ve Okul, Türk Eğitim
Bilimleri Dergisi, 5(2), 186-198.
Özkan, H., Çelebioğlu, A., Üst, Z. D., Kurudirek, F. (2016), Doğum Sonu Dönemde
Babaların Ebeveynlik Davranışlarının İncelenmesi, İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk
Hastanesi Dergisi, 6(3), 191-196.
Paulson, J. F., Dauber, S. E., & Leiferman, J. A. (2010). Parental depression, relationship
quality, and nonresident father involvement with their infants. Journal of Family
Issues 20 (10), 1–22.
Paquette, D. (2000), Bolte, C., Turcotte, G., Dubeau, D., & Bouchard, C. A new typology
of fathering: defining and associated variables. Infant & Child Development, 9 (4),
213230.
Pira, A., Elgün, A. (2004), Toplumsal Cinsiyeti İnşaa Eden Bir Kurum Olarak Medya;
Reklamlar Aracılığıyla Ataerkil İdeolojinin Yeniden Üretilmesi. Ege Üniversitesi,
526-537.
Poyraz, M. (2007). Babaların Babalık Rolünü Algılamalarıyla Kendi Ebeveynlerinin
Tutumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Yüksek Lisans Tezi,Gazi Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Ankara.
Rogge, JU. (2001), Kaosla Nasıl Başa Çıkılır (s. 118 – 119), İstanbul: Rota Yayınları.
Sevil, Ü., Özkan, S. (2009). Fathers’ Functional Status During Pregnancy and The Early
Postnatal Period. Midwifery, 25: 665-672.

Sancar, S. (2009), Erkeklik:İmkansız İktidar, İstanbul:Metis.


Say, Ö. (2015), Analizinin Çelişkileri, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Edebiyat
Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, İstanbul. Cilt:5, s:2.
Şahin, T., Mercan, Z. (2017), Babalık Rolü ve Farklı Kültürlerde Babalık Rolü Algısı,
Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Çalışmaları Dergisi/International Journal of
Early Childhood Education Studies, 2(2), 1-6. sonra sil bunu
T. Yabiku, S. (2005), The Effect of Non-Family Experiences on Age of Marriage in a
Setting of Rapid Social Change, Population Studies, 59(3), 339-354.
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. (2010). Türkiye’de Kadının Durumu,
Ankara.

84
Taşkın, N. (2011), Çocukların Gelişiminde Katkıları Unutulanlar: Babalar, yıl:7, S: 20, 43-
47.
Tezcan, M. (2005), Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği, V. Türk Kültürü
Kongresi Bildirileri, Cilt XV. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı.
Tezcan, M. (2006), “Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği
(Sosyo-Kültürel Açıdan)” (Çevrimiçi): http://turkoloji.cu.edu.tr/genel/tezcan_
aile.pdf, pp.1-9.
Tezel Şahin, F., Özyürek A. (2008). 5-6 Yaş Grubu Çocuğa Sahip Ebeveynlerin
Demografik Özelliklerinin Çocuk Yetiştirme Tutumlarına Etkisinin İncelenmesi.
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6 (3): 395-414.
Tutkun, C., Tezel Şahin, F. (2016), Anne, Baba ve Çocukların Doğal Gözlemleri: Bir
Kitapçı Ortamında Anne Çocuk mu? Baba Çocuk mu?, Kastamonu Eğitim Dergisi,
24(5), 2293-2308.
Türdoğan, O. (1992), Türk Ailesinin Genel Yapısı. Sosyo-Kültürel Değişim Sürecinde
Türk Ailesi, Cilt 1, Başbakanlık Araştırma Kurumu.
Türk Dil Kurumu, Sözlük. www.tdk.gov.tr/. 10 Haziran 2014.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 2011, 4: 79-91.
Türkiye İstatistik Kurumu, Ana Rapor, 2012.
Türkiye İstatistik Kurumu, Ana Rapor, 2014
UNICEF (2012), Toplumsal koşullar ve aile ortamı. Türkiye'de Çocuk ve Genç Nüfusun
Durumunun Analizi.
Ünal, F., Kök, E. E. (2015), 0-6 Yaş Çocuğu Olan Ebeveynlerin Babalık Rolüne İlişkin
Görüşleri, International Journal of Social Sciences And Education Research, 1(4),
1383-1396.
Ünal, V. (2013), Geleneksel Geniş Aileden Çekirdek Aileye Geçiş Sürecinde Boşanma
Sorunu ve Din, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(26), 588-601.
Yüce Tar, Y. (2013), 2000’ler Türkiye’sinde Müslüman Kadının “Kadın Sorunu”,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 30 Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Samsun.
Zeybekoğlu Dündar, Ö. (2010), Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Türk Toplumunda
Erkeklik Algısı, Felsefe ve Toplum Bilimlerde Diyaloglar, 3(1), 1-14.

85
Zeybekoğlu Dündar, Ö. (2013), Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Erkeklik Olgusu, Ankara:
Eğiten Kitap.
Zeybekoğlu Dündar, Ö. (2013), Günümüz Erkeklerin Gözünde Babalık ve Aile,
Mediterranean Journal of Humanities, 3(2), 297-328.
Zeybekoğlu Dündar, Ö., Durugönül, E., Arıkan A. (2011), Anne ve Baba Sözcüklerine
Yüklenilen Anlamların Bir İncelemesi, Contemporary Online Language Education
Journal, 1(2), 25-34.

86
Ek.1

GÖRÜŞME KLAVUZU

1- Kendisinin ve eşinin kişisel bilgileri: ( yaş, eğitim, meslek, çocuk sayısı vs.)

Şimdi sizi tanıyalım.

2- Evlilik öyküsü (hikayesini anlatsın)

Evlilik biçimi...
Planlı biçimde mi çocuk sahibi olmuşlar?

3- Babalık öyküsü:

İlk baba oluş zamanı, an’ı…

Doğum(lar) esnasında neler yaşadı, hissetti?


Babalığı süresince en zorlandığı konular, an’lar…
Babalık serüveninde en hoşlandığı kısım, konu, anı…
Çocuğunun bakımına katıldı mı, deneyimleri neler?
Çocukla geçirilen baş başa zaman (süre ve içerik olarak)...
Çocuklarla ilgili kararları kim alır?
Çocuk meseleleri en çok hangi ebeveynle paylaşır?

4- Geleneksel babalık-modern babalık

Babalık günümüzde değişiyor mu?


Günümüz babaları eskilerden farklı mı?
Babasını ve kendisini düşünsün, arada fark var mı?

5- Kendi babası (daha ayrıntılı anlatsın)

Tam olarak nasıl bir babaydı?


Hayattaysa nasıl bir ilişkileri var?
Babasına dair değiştirmek istediği şeyler var mı?

87
Aralarındaki ilişkide değiştirmek istediği şeyler var mı?
Babası ve kendisini farklı buluyorsa o farklılıklar ve sebepleri neler?

(“Etkin baba” hakkında ne düşündüğünü anlamaya çalış.)


Sizce günümüzde bir babanın görevleri neler?
İyi bir baba olmayı nasıl tanımlıyorsunuz?
Siz kendinizi nerede görüyorsunuz? Siz iyi bir baba mısınız?

6- Eşi, kendisi hakkında ne düşünüyor?

Eşinizin kafasındaki resme uyuyor musunuz?


Eğer eşinin beklentilerini karşılamayan bir babaysa: Hak veriyor musunuz eşinize?

7- Eşini kendi annesiyle nasıl karşılaştırıyor?

Annenize ne kadar benziyor?


Annelikleri noktasında ne gibi farklılıklar/benzerlikler var?
Kadınlar (anneler) da değişti mi?

8- Çocuğunuzu nasıl bir hayat bekliyor?

Çocuğunuzun anne-baba olmasını istiyor musunuz?


Davranışları sizinkilere benzeyecek mi?

88
Ek.2
Tablo

Katılımcı Yaş Eğitim Evlilik Yılı Çocuk Sayısı Çocuğun Yaşı

1.Baba 48 Lisans 23 1 20

2.Baba 47 Lisans 15 2 6, 6

3.Baba 48 Lisans 11 1 9

4.Baba 48 Lisans 17 2 13, 4

5.Baba 50 Lisans 23 2 15, 8

6.Baba 51 Doktora 21 2 18, 14

7.Baba 35 Lisans 9 2 4, 1

8.Baba 45 Doktora 18 2 11, 1

9.Baba 32 Lisans 7 1 5

10.Baba 53 Lisans 25 2 17, 14

11.Baba 39 Yüksek Lisans 2 1 1

12.Baba 37 Lisans 7 2 6, 2

13.Baba 47 Lisans 20 2 19, 13

14.Baba 48 Lisans 22 1 20

15.Baba 38 Lisans 13 1 9

16.Baba 41 Lisans 6 1 5

17.Baba 31 Lisans 9 1 5

18.Baba 30 Lisans 5 1 4

89
90
91

You might also like