Professional Documents
Culture Documents
Eşdeğerlik ve yeterlilik bir yapıtın çeviri yoluyla bir başka dile aktarılması
sürecinde en çok sözü edilen kavramlardan ikisidir. Bunlardan eşdeğerlik
yazın çevirisi için vazgeçilmez olanıdır. Bu nedenle çevirmen, çeviri işlemi
sırasında karşılaşabileceği sözcüklerin içerdiği temel anlamlar ve
sözdizimsel yapı/ar gibi bir dizi dilsel tuzakları aşarak kaynak ve erek metin
arasında biçim, anlam ve anlatım eşdeğerliğini sağlama çabasındadır. Bıı
durumda ya anlamdan ya da anlaunıdan ödün vermek durumundadır, Bıı
çalışmada çevirmenin eşdeğerliği sağlama çabaları üzerinde durulnıaktadır,
Anahtar SözeUkler: Çeviri, Çeviride Eşdeğerlik. Çeviri Tuzakları.
Giriş
Çeviri, kısaca "diller ve kültürler arasında bir aktarım" (Vardar, 1981. s. 172)
olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada, "Bir dildeki belli bir parçada, yani dilcede
bulunan anlamın, başka bir dildeki belli bir dilcede yeniden kurulmasını sağlayacak
biçimde girişilen dilsel aktarına işlemi [...l" (Başkan, 1978, s. 27) olan çeviri
işleminde kendisinden aktarına yapılan kaynak dil veya kendisine aktarma yapılan
erek dildeki anlamın ne ölçüde örtüşebildiği (eşdeğerlik) konusu tartışılacaktır.
93
Eşdeğerlik
Bir yazın yapıtının sunduğu dünyanın dilsel bir düzenleme ile çeviri diline
aktarılması sürecinde en çok sözü edilen iki kavram "eşdeğerlik" ile "yeterlilik"tir.
Bu kavramlardan, yazın çevirisi için özellikle vazgeçilemez nitelikte olanı,
birincisidir. Çeviride eşdeğerlik, çevirmenlerin uzun bir süreden beri uğraştıkları,
hatta pek çok çevirmenin "korkulu rüyası olan" (Bengi, 1992a, s. 174) bir sorundur.
Bu iki kavram son yıllarda çeviri konusundaki bütün incelemelerde karşımıza
çıkmasına karşın, kullanımlarında anlam açısından bir belirsizlik, bulanıklık
vardır. Her iki kavramın ortak yönü, çeviri metni ile özgün metnin değişik ögeleri
arasında karşılıklı bir ilişkiyi göstermeleridir (Göktürk, 1994, s. SS).
eşit olan) sıfatına sıfattan ad türetme eki olan -lik yapım ekinin getirilmesi söz
konusudur. Bu ikinci kullanımda iki ayrı sözcük olarak yazılan ve kurallı birleşik
sıfat olarak tanımlanabilecek eşdeğerli sıfat tamlamasının zamanla kaynaşarak tek
bir sözcük haline geldiği görülmektedir. Bengi (1992, s. 178) yaptığı bir çalışmada,
farklı tabanıardan aynı ekle türetilmiş olan bu iki sözcüğün hangi sıklıkta
94
Özgün bir metnin, kendi okuru üzerindeki etkisinin çeviri okuru üzerinde de
gerçekleştirilmesi amacına yönelik çabalar, özellikle yazın çevirisi söz konusu
olduğunda bazı sınırlılıklar gösterir. Bu sınırlılıkların nedenleri ise,
a) bir yazın metninin, kendi özgün dilindeki ses, sözcük, sözdizimi. bütün yapı gibi
ögelerin birbirine örüşük işlevlerinden kaynaklanan etkisinin çok karmaşık
olabilmesi ile;
Koller (1983, s. 187), çeviri eşdeğerfiğinde roloynayan beş konudan söz eder.
Bunlar:
1. Dil dışı durumlar (auBersprachliche Sachverhalt),
2. sözcüklerin içerdikleri duygu değerleri (Konnotationen),
3. metin ve dil kullanım normlan (Text- und Sprachnormen),
4. okuyucunun dilsel ilişkisi veya işlevsel eşdeğerlik (pragmatische Aquivalenz) ile
95
5. biçimsel eşdeğerlik (fonnale Aquivalenz) özellilderidir.
ı. Çevrilen metnin içerdiği temel anlam ögesiyle ilgili dil dışı durumlar
(auBersprachliche Sachverhalt). Bu durumda eşdeğerlik kavramı. temel anlam
eşdeğerliği (denotative Aquivalenz) olarak tanımlanmaktadır. Aksan (1982. s.
172). temel anlam ögesini "I...] bir ses bileşimiyle. bir gösterenle dile getirilen ilk
ve temel tasarım. en başta yansıtılan kavram [...]" olarak açıklamaktadır. Bu olgu.
Göktürk (1994. s. 6O)'e göre düzanlamsal eşdeğerliktir. Düzanlamsal eşdeğerlik. bir
metnin doğrudan doğruya nesnel konusuyla. metin dışı göndergesel anlamıyla
ilgilidir. çeviri araştırmasında sık sık geçen "değişmez içerik" (inhaltlicher
Invarianz) ya da "içerik düzeyindeki değişmezlik" (Invarianz auf der Inhaltsebene)
bu türden bir eşdeğerliğin konusudur.
Bu bağlamda amaç. kaynak dildeki bir metnin erek dilde yeniden eşdeğer bir metin
olarak oluşturulması sürecinde. tümce türnce veya sözcük sözcük yeniden
oluşturulması yerine kaynak metindeki nesnel bilgi içeriğini iletmektir. Çünkü. bu
tür bir çeviride özellikle göz önünde tutulan. sözcüklerle dizimlerin erek dil
sözlüklerinde yer alan en yerleşik. kullanımı en yaygın. en kestirme anlamların
kullanılmasıdır.
2. Koller (1983. s. 187). yukarıda anılan ikinci etmenden söz ederken sözcüklerin
içerdikleri duygu değerlerinden (Konnotationen) de söz eder. Aksan (1982. s. 173).
duygu değerleri ifadesiyle. "[...] bir göstergenin temel anlamı dışında yansıttığı bir
başka kavram değil. onun yanı sıra dile getirdiği çeşitli duygular. çağrışımına yol
açtığı değişik tasarımlar [...I" olarak tanımlar. Bu ifade Göktürk (1994. s. 62)
tarafından yananlam olarak kullanılmaktadır.
3. Koller'e göre çeviride eşdeğerliği etkileyen etmenlerden bir diğeri de belli metin
gelenekleri içerisindeki metin ve dil (kul/all/m) ölçütleridir (Text- und
Sprachnonnen). Göktürk (1994. s. 66) bunu metin türü gelenekleriyle ilgili
96
eşdeğerlik olarak tanımlıyor. Burada, bir dil içindeki sözleşmeler, iş yazışmalan
vd. pek çok metnin belli sözdizimsel kalıplarının çevrilmesisöz konusu olabilir.
Ayrıca sadece mektup dizilerinden oluşan romanların çevirisinde erek dildeki metin
geleneğinin göz önünde tutulması, bağımsız bir çeviri sorunu olarak yer alır.
4. Çevirinin yapıldığı dildeki (çevrilen metni anlaması arzu edilen) okuyucunun dil
bilgisi düzeyi ve yapılan çevirinin bu okuyucunun üzerinde bıraktığı izlenime
işlevsel eşdeğerlik (pragmatische Aquivalenz) denilmektedir (Koller, 1983, s. 187).
Bu durumda, çeviri metinde yer alan dilsel ögelerin sözcük sözcük çevrilmesi
yerine, çevrilmesi istenen ögelerin erek dilde işlevsel eşdeğerfiği aranır. Bu
durumda, kaynak metin. erek dilokurunun dil kullanımı göz önünde tutularak
çevrilir ve bu durumda kullanımsal bir eşdeğerlikten söz edilebilir (Göktürk, 1994.
s.68).
İngilizce bir oyun veya bir romanda, çok şiddetli yağmur yağdığını anlatmak için
kullanılan lt is raining cats and dogs deyişi, Türkçeye yapılacak bir işlevsel
çeviride "Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor." türncesi ile karşılanabilir.
Ancak "Kedi köpek gibi yağıyor." şeklindeki birçeviride iletişimsel bir
eşdeğerlikten söz edilemez (Diller ve Kornelius, 1978, s. 73).
Çeviride diller arası bir işlem, bir alışveriş, bir karşılaştırma söz konusu olduğuna
ve dil ve ekin birbirinden ayrı. soyut kavramlar olarak düşünülemeyeceğine göre.
işin içine dilin yapısı, işlevi ve dolayısıyle dilbilim, özellikle anlambilim ve
toplumdilbilim giriyor. Dili, içinden çıktığı ekinle kaynaşmış, o ekinin ayrılmaz
bir parçası olarak ele aldığımızda karşımıza çıkan sorunların temelde birer çeviri
sorunu olmaktan öte dilin işlevi ve kullanımına ilişkin sorunlar olduğunu
görüyoruz. Çeviride kimi güçlükler aslında ekinler arasındaki çok sayıdaki
ayrışmalardan kaynaklanıyor. Aşağıda verilen örnekte, ayrı dil ve ekinlerin bire bir
örtüşmelerinin gerçekleştirilemediğibir durum söz konusudur. Bu durumlarda bazı
ekinsel aktarımların yapılması bir zorunluluktur. Kimi kuramcılara göre, benzer
durumlarda, bir dilden diğer bir dile yapılacak çevirilerde bazı dilsel kayıpların
olması kaçınılmazdır (Demirezen, 1991, s. 115).
Örneğin,Jish and chips deyişi Türkçeye bulunulan yer ve ortama göre (İstanbul'da
rıhtımda iseniz) balik ekmek veya (Eskişehir'de istasyonda iseniz) kôfıe ekmek
şeklinde çevrilebilirken, (Almanca konuşulan bir ülkede) Almancaya Wurs/ und
Brot şeklinde çevirmek gerekecektir. Çünkü bu tür kullanımda bu deyişi kullanan
bireylerin ait oldukları toplumsal sınıfın bir yansıması da görülmektedir.
Aslında. ülkeden ülkeye. ekinden ekine, yalnızca iklim. hayvanlar ve bitki örtüsü
değil; aynı zamanda davranış biçim ve kuralları. gelenek ve görenekler.
alışkanlıklar ve daha pek çok toplumsal kurumlar değişir. Çevrilmesi güç olan. bir
anlamda sözcükler değil onların ardında yatan düşünce ve yaşantılardır (Bozkurt
vd .• 1982. s. IS). Dili öğrenmek. bu yaşantıların edinilmesi zorunluluğunu da
beraberinde getirir.
Örneğin. Türk atasözlerinin bir çoğunda. şiirdeki ölçü. uyak ve ses yinelemesi gibi
ögelerden. kimi zaman bunların birine. kimi zaman da hepsine birden başvurularak,
güçlü bir anlatım sağlandığı görülmektedir. Kürk ile börk ile adam olunmaz (Alm.
Das Kleid macht nicht den Mann. Die Kutte macht nicht den Mönch.) örneğinde
kürk ile bôrk veya Kürkçünün kürkü olmaz. börkçünün börkü örneğinde hem
kürkçü ile bôrkçü. hem de kürkü ile bôrkü, uyaklı sözcüklerdir. Bu tür yapıların
çevrilmesi. çeviride eşdeğerliğin sağlanması açısından sıkıntı oluşturmaktadır. Bu
örnekte. eskiden seci (düzyazıda uyak) adı verilen anlatım tekniğinden
yararlanılmıştır. Aynca aynı örneklerde kürk ve börk ögelerinin yinelenmesiyle bir
ses benzeşrnesi (alliteration) sağlanmıştır (Aksan, 1990. s. 14S).
ı. Sözcüklerin içerdikleri temel anlamlar: Anlam terimi ile "bir sözcüğün yarısıttığı
kavram" anlaşılmaktadır. Buna karşı olan bir görüşe göre aslında anlam yoktur;
kullanım vardır. Wittgenstein'e göre ise anlam değil, "sözcüğün anlamının dil
içindeki kullanımı" söz konusudur (Aksan, 1990, s. 145).
Çeviride seçilen sözcükler, çoğu kez çevirmenin sözcük dağarcığı ile sınırlı
kaldığından. özellikle dile (Türkçeye) yapılan çevirilerde Türkçedeki eşdeğerli
sözcüklerin seçiminde çok özenli davranmak gerekmektedir. Çünkü, kaynak dil ile
erek dil arasında eşdeğer sözcükleri bulamayan çevirmenin anlam yanlışları
yapması da kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle bazı sözcüklerin birden çok kavramı
yansıtır duruma gelmiş olmaları, yani çokanlamlı olmaları halinde çevirmenin daha
bir dikkatli olması beklenmelidir.
örneğin, Almanca bir metinde geçen heiB sözcüğünün ilk anlamı Almanca-Türkçe
sözlüklerde çok sıcak, kaynar. kızgın şeklinde verilmektedir (Steuerwald, 1982, s.
283). Oysa bu sözcük kullanıldığı farklı bağlamlarda farklı anlamlar içermekte ve
çevirmen bu sözcüğü erek dile bağlarnma göre kazandığı her bir değişik anlamı
karşılayabilecek şekilde aktarmak zorundadır. Çok anlamlı olarak
tanımlanabilecek bu sözcüğün kullanım biçimleri şu şekildedir:
Aşağıda görüleceği gibi, heiB sözcüğü günlük kullanımda, Türkçe çok sıcak,
99
ıngilizce hot ve Fransızca chaud anlamlarını içermesine rağmen farklı bağlamlarda
farklı anlamlarda ku11anılabilmektedir.
Bu nedenle çeviride her bir sözcüğe, deyişe, deyime aynı anlamı taşıyan
karşılıklar bulma çabası, bazen boşa çıkma olasılığı yüksek bir çaba gibi görünür
ve çeviriye yeni başlayanları karamsarlığa itebilir. Her dilde kimi sözcükler türlü
çağrışımlarla, bağmtılarla, yan anlamlarla yüklenmiştir. Sözcük vardır, içinde
kullanıldığı bağlama göre kılık değiştirir. Ama tüm kılıkları yine de o sözcüğün
içinde saklıdır (Bozkurt vd., 1982, s.7).
erek metinleri ortaya çıkar (Koller, 1983, 36-37). Buna karşın, "Er hat den
100
Sehlüssel im SehlojJ gelassen" tümcesi, hem "He left the key in the lock." hem de
"He left the key in the castle." şeklinde çevirilebilecektir. Burada çevirmenin görevi,
bağlama göre en doğru seçimi yapmak olacaktır.
Söz varlığı içinde çoğunluğu çok anlamlı öğeler, değişik bağlarnlar içinde, aynı
zamanda sözcenin ve konunun gerektirdiği yolda anlamlardan ancak bir tekini
yansıtır. Bu tür çokanlamlı sözcükler Türkçede de yüz örneğinde olduğu gibi, hem
çehre, anlamına gelir, hem de yerine göre yüzrnek. hem de bir sayı sıfatı olarak
kullanılır.
Kaynak Metin:
Erek Metin 1
Biri iftira etmiş olacaktı Josef Kı'ya; çünkü bir sabah durup dururken tutuklandı.
Her gün saat sekize doğru kahvaltısını getiren pansiyon sahibi Bayaıı Grubach'ııı
hizmetçisi o sabah ortalıkta gôrünmendşti, Böy/e bir şeyle ilk kez karşı/aşıyordu K.
Erek Metin 2
Hiç kuşkusuz iftira edilmişti Josef Kı'ya. zira, kötü bir şey yapmadığı halde. bir
sabah tutuklandı. Her giln saat sekizde kahvaltısını getiren, pasiyoncusu Bayatı
101
Grubach'ın ahçısı o sabah gôrünmedi, JIkkez oluyordu bu.
Erek Metin 3
Biri Josef Kı'ya iftira etmiş olmalıydı. çünkü kötü birşey yapmamış olmasma
karşın bir sabah tutuklandı. odayı ona kiralayan Bayan Grubach'ın aşçısı olan ve
sabahları saat sekize doğru K.'ya kahvaltısını getiren kadın o gün gelmedi. Bu daha
önce hiç olmamıştı.
Erek Metin 4
Biri Josef K.'ya iftira etmiş olmalıydı; çünkü kötü bir şey yapmamış olmasma
rağmen bir sabah tutuklandı. Pansiyoncu Bayan Grubach'ın ona her gün sabah
saat saat sekize doğru kahvaltısını getiren aşçısı bu defa gelmemişti. Bugüne değin
böyle bir şey hiç olmamıştı.
Erek dilde oluşturulan dört ayn çeviri metninin karşılaştırmalı analizi sonunda
yukanda sözü edilen sözdizimsel yapılarla ilgili görüşler açıkça görülmektedir.
Öte yandan. eseri çevirilen bir yazar uzun tümce kurma gibi bir özelliğe sahipse,
(Kafka örneğinde olduğu gibi) çok anlam içerebilecek bazı tümeelerin yapı-anlam
boyutunda çözümlenmesi sırasında sözdiziminde ve içerikte kaymalar ortaya çıkar.
Bu tür kaymalar. çoğu defa anlam yitimini de beraberinde getirir (Dernirezen, 1991.
s. 119). Eğer çevirmen her iki dilin sözdizimsel yapısını çok iyi biliyorsa, çeviri
süreçinde uzun tümeelerin aynştınlması ve erek dile aktarılması sorunu yaşanmaz.
örneğin, die Bi/der von Bedri Baykam (Bedri Baykam'ın resimleri) adlı bir
tamlamayı alalım. Bu tamlama bağlama göre. üç değişik şekilde algılanabilir.
102
ı. die Bilder von Bedri Baykam
Bedri Baykam 'ın resimleri
the pictures by Bedri Baykam
2. die Bilder, die Bedri Baykam gehören
Bedri Baykam 'a ait olan resimler
the pictures of Bedri Baykam's
3. die Bilder. die Bedri Baykam darstellen.
Bedri Baykam'ı gösteren resimler
the pictures / portraits of Bedri Baykam
alıcıya satıcının biraz da sıkılarak, "Gem, gnddige Frau, aber wir habeıı auch
Kabinen zum anprobieren" diye karşılık vermesi bu tür çokanlamlılıktan
kaynaklanır. Bu deyiş iki türlü algılanabilir
Burada verilen birinci örnekte, vitrinde elbise tanıtımı. ikincisinde ise vitrindeki
elbisenin denenmek istenmesi söz konusudur. Verilmek istenen ileti ikinci iletidir.
Buradaki ilk deyiş, "Kônııte ich im Schaufenster das roıe Kleid ausstellen?"
şeklinde olsaydı, hiç bir yanlış aktarım söz konusu olmayacaktı.
Yine İngilizceden Almancaya yapılan bir çeviriye örnek oluşturması açısından bir
başka örnek:
More than half of the women interviewed married men who already had a drinking
problem [ ...}
ı. Mehr als die Halfte der befragten Frauen heiratete Manner, die schoıı eiıı
Alkoholproblem hatten [...J
103
Gôrüşulen kadınların yarısından fazlası, daha öııcedeıı alkol sorunu olaıı
erkeklerle evlendiler.
2. Mehr als die Hal/te der Frauen befragte verheiratete Manner, die schoıı ein
Alkoholproblem hatten [. ..)
Kadınların yarısından fazlası, daha ônceden alkol sorunu olan evli erkeklerle
görüştüler.
Türkçeden Almancaya çeviri yaparken karşılaşılan bir diğer güçlük de, sözdizimsel
yapının anlamının tam olarak aktarılabilmesi sorunudur.
"Aslaıı kanguru yer." deyişinin, İngilizce çevirisi "The lion eats the kangaroo,"
olabilirken, Almancada "Der Lôwe ifJt das Künguruh" demek olası değildir.
Halbuki, Türkçe "yemek" sözcüğünün karşılığı Türkçe Almanca sözlüklerde
doğrudan "essen" olarak verilmektedir. Sözcüğün diğer anlamlarına bakıldığında,
essen fressen
< + eylem> < + eylem>
< + edim > < + edim >
* *
* *
*
< + _ Tümleç>
*
< + _ Tümleç >
< Eyleyen: <insan» < Eyleyen: <hayvan»
104
Sonuç
Ahmet Cemal'in de belirttiği gibi "[...l çeviride doğru yoruma ulaşabilmek, kaynak
dil ve erek dil arasında eşdeğerliği sağlayabilmek, ancak dilbilimden.
anlambilimden vb. gereğince yararlanmakla olur." Çünkü, çeviri öğretimi ussal ve
bilişsel bir süreçtir (Boztaş, 1992, s. 254) ve dilbilim bu sürecin gelişmesini
sağlayabilir. Dilbilimin teknik ve yöntemleriyle ussal savların ve sezgilerin
geliştirilebildiği oranda, çeviri sorunlanndan daha az söz edilecektir.
105
KAYNAKÇA
Aksan, Doğan: Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim). 3. Cilt, Ankara: TDK
Yayınları 43913, 1982.
Başkan, Özcan: Dilde Çeviri Işlemi. Türk Dili: Aylık Dil ve Yazan Dergisi, Yıl
27, Cilt XXXVIII, Sayı 322 (1 Temmuz 1978) ss. 26-36.
Göktürk, Akşit: Çeviri: Dillerin Dili. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Edebiyat - 45,
1994.
107