You are on page 1of 58

Diriliş Yayınları :8

Birinci Baskı :ı967


İkinci Baskı :ı974
Üçüncü Baskı :ı976
Dördüncü Baskı :ı977
Beşinci Baskı :ı978
Altıncı Baskı :ı979
Yedinci Baskı :ı980
Sekizinci Baskı :ı985
Dokuzuncu Baskı :ı987
Onuncu Baskı :2003
Onbirinci Baskı :2009
Onikinci Baskı :20 ı 2
ünüçüncü Baskı :2013

BUKİTAP
Bu kitap, Temmuz 1966 - Mart 1967 tarihleri arasında Aylık
Diriliş Dergisi'nde Mehmet C. Güneş takma adıyla çıkan yazarlardan
oluşmuştur. İlk baskısı 1967 yılında Ötüken Yayınevi'nce yapılan kitap,
ikinci baskısından itibaren Diriliş Yayınları'ndan çıkmaktadır.

©Diriliş Yayınları. BU KİTAP DAHİL BÜTÜN ESERLERİMİZİN


TÜM YAY lN HAKLARI SAKLlDlR.
(Değerlendirme amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yazarın yazılı
izni olmadan, hiçbir surette alınamaz, çoğaltılamaz, çevirisi yapılamaz,
radyo, TV'lerde okunamaz, kaset ve CD'lere aktarılamaz, internet
dosyası açılamaz)

Baskı Cilt : Mutlu Basım Yayın


-

Davutpaşa Cad. Güven İş Merkezi


C Blok No: 264 Topkapı 1 İstanbul
-

Istanbul- Ağustos 2013


. ,...

ISLAM TOPLUMUNUN
EKONOMİK STRÜKTÜRÜ
1.

İslAm toplumunu n iktisat iç - yapısı hakkında


islam dü§ ünc esini n altın dönemi nde yazılan kla­
sik eserleri. günümüz literatürüne getirernemiş bu­
lunduğumuzdan , bugün , islam ülkeleri nde üzerin­
de durulan iktisat ilmi, do�rudan do�ya, batı
ikt is at teorilerinin bir tekran olma ktan , iktisadi
olaylan batı iktisat postulalanyla i nc eleme ve yo­
ruml amad an öteye gitmemektedir. Bu metod ise,
her §eyden önce, sosyal hayatın öbür al an v e gö­
rü�leriyle iktisadi ya§ayııJ arasındaki ba�lan hiçe
s aym ak ta ve batının tecrübesinden doğ muş kav­
ramlan doğu v e isl am den eyin e u yg ulama gibi
içind e n çıkılmaz bir kav ram v e realite kopuşun a
sebep olmuş ve olmaktadır. Ve daha iktisat reali­
tes i tes bi t edi lmeden de�e r hükmü alanına geçi­
liyor. Arkası nd an da bi r kaç iktisadi doktrin al­
tematifinden birini seçmeye zorlanıyoruz.
Batı düşünü rler! ve islam ül ke le ri ndeki izle­
yicileri, h er §eyden önc e, islamın teklif ettiği ikti­
s at düzenini sırf teorik, hattA. ü topik bir sistem
8 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRtiKTfJRÜ

·gibi görüp inceleme ve bugünkü islA.m ülkelerin­


deki iktisat yapısını, bir kaç tesir ve şartm kurdu­
�u soyut bir şema çerçevesinde ele alma, bu iki
yapı arasmda da peşin hükümler dışında bir ilgi
ararnama yaniışından kendilerini kurtaramıyor­
lar.

Halbuki, İslamm getirdiği iktisadi perspektif.


Medine'de islA.m devletinin kuruluşundan başlaya­
rak bugüne kadar· gelmiş islA.m toplumuna uygu­
lanmış, iktisadi olaylar akıntısı içine yerleşerek
belli başlı bir iktisadi strüktür doğurmuştur. İk­
tisadi yapının islam dışı sistemlere kaydınlmak
istendiği ve bir miktar da gerçekleştirildi�i bugün
bile,.. t.�m. ülkelerinde, iktisat hayatı, bütün bü­
tüne, islamın etkisinden sıynlmış değildir. Demek
ki, islA.mın iktisat tarihi, sadece, iktisadi düşünce
tarihi olarak ele alındıkça, hem gerçeği tesbitten
uzakta kalır, hem de islama karşı, ilim ahlakı ve
düşünce namusuyla bağdaşmaz bir cinayet işlen-
. miş olur. İslamın iktisat tarihi, iktisadi düşünce
tarihi olduğu kadar iktisadi olaylar tarihi olarak
. da incelenmeli ve bu ikisi arasındaki ba�lar aran­
malıdır ki, islamın gerçek iktisat sistemi görüle­
bilsin, değerlendirilebilsin. İslamın iktisadi doktri­
ni. iktisat sistemi, olaylar içinde geliş e gelişe bir
iktisat düzeni doğurmuştur. İslam toplumunda ken-
. dine mahsus bir iktisadi içyapı oluşmuştur. Bu­
nun ana çizgileri yakalanıp, islam toplumunun
iktisadi yapısının orijinalliği kabul edilmedikçe,
bu ülkeler ekonomisi üzerine yapılan incelemeler
aldatıcı anolojiler olmaktan öteye geçemez ve ve-
. :ı:ilen hükümler, tamamen izafi olarak, baı�arıda
ve ideal sistem olmakta batı sistemlerini temel
isı.AM· TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 9

alan peşin hükümle-e dayalı bir karşılaştırmalar


kaosu olur.
Batı iktisat yapısını ve kavramlarını temel
alan bazı düşü n ü r ve yazarlar, kendi iktisadi dokt­
rin eğilimine ve i s l am hakkındaki hükmüne göre.
i sl a m iktisat yapısını, liberal veya s osya list bir
yapı gibi görmüş ve göstermişlerdir. Yazar, libe­
ralist veya kapitalist eğilimli ve isla m hakkında­
ki düşüncesi de müsbetse, islamı kolayl ıkla libera­
l ist veya prekapitalist bir iktisat düzenine ı:.ahip
olarak çizıniştir. Tersine, islama düşman bir ya­
za::.-, antiliberalist ve prekom ünis t bir yapıda gös­
termekte çekinmemiştir onu. Aynı şemayı, sosya­
listlerde de görüyoruz : islam düşm an ı bir sosya­
list, isl amı, hemen i nden , bir d er ebeylik rejimi, en
ileri bir halinde de, bir burjuva medeniyet i gibi
ta n ımı ş ve tanıtmıştır. Tersine, islamdan propa­
gandaları için yararlanmak isteyen sosyalistler
ise, onu, kapitalizme baş kaldırmış, tam bilinç ten e ­
memiş pre - marksist bir hareket gibi tasvir e tmiş ­
lerdir. Hele, bu . tartışmalar islam ülkelerinde,
belli b! r siyasi tutumdaki çev rele rde y ap ı lınca, te­
zat!arın, fikri anarşinin haddi hesabı olmaz. Mark­
sist bir derginin koLeksiyonu karıştırılınca, çok
k ı s a bir zaman farkıyla, i sla m ın, hem sosyalizmin
müjdecisi olarak se l am l an d ı ğ ın ı, hem de, islam
ülkelerini kapita l izme peşkeş çekmiş bir dünya
gö�ü olarak itharn edildiğini ko laylık la görebi­
lir:5iniz. Bütün bunlardan çıkan bir sonuç vardır
ve bütün. bunların ba ğ la naca ğı bir kaynak var­
dır. İslam üzerine yazan bütün bu kişiler islamı
bağımsız bir hayat ve düzen olarak ele almamış­
l ar, kendi gör üş alternatiflerinin veya ka rşı alter­
n at ifl er i n bir der ivas y on u şeklinde görmüşlerdir.
lO İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

islama d oğrudan doğruya bakma mı ş l ar, katıldık­


lan batı doktrinlerinin aç ısından bakmışlar ve
d eğ erlendi rrn eğe ç alış mı şlardır. Hal bu ki : �s la m ,
bat ı medeniyeti nden ayn bir medeniyet olarak
ele al ı n roadıkça gerçeğine vanlanuyacak bir rea­
litedir. Kavramlan, tanımlan, deneyleri yine ken­
dinden çıkanlabilir. Batı sınırlamalan ve muhte­
v a l a nyla islam realitesinin üzerinde yapılacak so­
yutlamalar, islamı değil, ancak, batı doktrinleri­
nin islamı nasıl gördü ğünü ve gösterdiğ i ni tesbi­
te yarar. Ka pitali zmi tutan y az ari an n i slam hak­
k ın d aki görüşleri , sadece, kendi doktrinlerinin gö­
rüş gücü için bir ölçü olur. Sosyal i s t ve k omü­
nist yazarlar için de durum aynıdı r. İslamın ikti­
sat sistemini. ise, ancak, is lam düşünü rl er! ve ik­
tisatçılan ort aya koyabilir. Medeniyetlerin dıştan
ineelenmeleri ve değerl endi ri lmele ri de mümkün­
dür. Am a , bu dıştan incelemeler, her şeyden ö nc e,
o me rt e ni yet in bağımsızlığını gö rmek ve tanımak,
ayrıca içten y apıl an gözlem ve incelemeleri bil­
mek z orund adır. Halbuki, batılı ve komü n i st ikti­
satçı ve yazarlar , islamın kend i n e özgürlüğünü
bilerek vey a. bilmeyerek hesaba katınıyarlar ve
islam müess esele ri ni kendi d üşünce y apılann a ve
ulaşmak istedikleri hedeflere göre, kapitalist -li­
beral, sosyalist -marksist şemalarla adlandınyor
ve renklendiriyorlar. İslam toplumunun içyapı sı ­
n a ba kmıyorl ar. Hele maddi yapı dışındaki -ki
islam toplumunda önemli bir yer tutar- yapıyı
hiç hesaba katmıyorlar. Örnek olarak diyelim, Af­
rikadaki, primitiflikten kurtulmaya çalışan top­
lumlann iktisat yapısıy la islam ülkelerinin ikti­
sat yapılannı aynı kategoride dü şünüyor ve bur.­
I ann h epsine birden cıgert kalmış ülkeler ekonı>
iSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ ll

misi», «az geli§miş ülkeler ekonomi si ıı , «gelişmek­


te olan ülkeler ekonomisin gibi farkları bir neza­
ket farkı olmaktan öteye geçmeyen isimler ver­
mektedirler. Halbuki, islam ülkelerinin ekonomi
yapısıyla, yeni medeniyet planına çıkan ırk ve ül­
kelerin iktisat yapıları arasında tam bir mahiyet
f arkı vardır. Tarihi kaderleri bir olmadığı gibi ge­
lecekte de geliş me leri bir olmayacaktır. Tek ortak
tarafları, her iki s inin de aktüel olarak, Batılı ve
komünist emperyalizmin baskısı altında olmaları
ve bunlar tarafından, aynı yöne doğru sürüklen­
ınek istcnmelerinden ibarettir. Yani dıştan gelen
bir çerçeve ve mahkfımlukta benzerlik söz kopu­
sudur. Yoksa., içte, batının empoze ec\�bildiği ka­
darının dışında ne bir benzerlik ve ne de bir pa­
ralellik vardır. Bir gün gelip islam tezi tam an­
lamıyla ortaya konursa, islamın savaşının Batı ve
komünist ülkelere karşı ve kendine mahsus ikti­
sat düzP.nini kurmak i çi n old u �u anlaşılacak ve
l1:;o.tta bu h areketin batı ve komünist. iktisat yapı­
larına etki yaptığı görülecektir. Öbür ülkelerin
savaşıysa t amamen batıya b enzem ekten başka bir
şey değildir ve hiç b i r zaman bir alternatif değe­
rini taşımazlar. İslam ekonomisi, kendini yeniden
kurar kurmaz, bu k lan ekonomisinden ç ıkmay a
başlayan koianiler için, batı modelleri kadar ve
belki ele on l ardan daha fazla bir model ve alter­
natif olabilecektir. Batılı ve komünist ekonomiler,
bu ülkeler için bir ideal oldu ğ u halde, islam ül­
keleri için, şimdilik kuvvetli, ama savaşılacak, ra­
kip yapılardır. Daha açık bir anlatı şla diyebiliriz
ki, bugün şu veya bu tarihi motifle, i sla m eko­
nomisi ı;ok geride de olsa, batı ckcrwınisiylc ya­
rışmaktadır; öbür ü lkeler ise, sadece batının pe-
• 1.2 · · isLAM· TOPLUMUNUN EKONOMİK STR'ÜK.Tf.İRÜ

şinden gitmektedirler. Batı, bu ülkeleri, yeni atom


denemelerinin yapıldığı yerler gibi, yeni ekonomi
sistemlerinin tecrübe alanı gibi düşünüyor ve kul­
lanıyor. İslam ülkelerine de takındığı bu tavırda
büyük bir yanlışlık yaptığını bir gün idrak ede­
cektir. İslamın kendine öz deneyinde batının da
faydalanacağı zengin bir verimlilik vardır. Batı
ekonomisi bir gün tam bir katastrofuh önüne ge­
lip dayandığı zaman yön değiştirmesinde, islamın
geçirdiği tecrübe kendisine ilham kaynağı olacak­
tır. Ahlak ve dinle ekonominin ilgisini henüz tam
hir ölçüye bağlayamamış olan ve bir çok önemli
buhranlannın ve kapitalizm- komünizm ikilisinin
kaynağı bu noktada bulunan Batının gözü önün­
ne islam prensipleri kurtarıcı birer semboller ha­
linde durmaktadır da, gunır, bunu görrneğe engel
olmaktadır.
İslamın teklif ettiği ve toplumunda gerçekleş­
tirdiği, aynlınmadıkça mutlu olunan, kopuldukça
ve uzaklaştıkça sefalete d ü şülen , iktisat sistemi,
otantik anlamıyla ne kapitalist, ne de sosyalizan
bir sistem, doğrudan doğruya, «İslam iktisat sis­
temi» adının verilmesi gerekli sui generis bir sis­
temdir. Sistemler arasında bir takım benzerlik
bul u nması , birbirlerine irca i ç i n yeter bir seb ep
Qlamaz. Bunun gibi, bugüne k adar islamı kapita­
lizme veya sosyalizme irca çalışmalan iflas etmiş­
tir. Nasıl ki, misyoner ve müsteşriklerin, bazı dış.
benzerliklerden faydalanarak, i slamı, yahudilik
veya hıristiyanlığa ircaa çalışmalan veya hiç ol­
mazsa, b u nla nn bir bozması şeklinde gösterrneğ e
uğraşmatannın da bu yüzyıllann skandalı c1arak
ilim tarihine geçeceği şimdiden anlaşılmıştır. İs­
lam Hukukunun da Roma Hukukundan apayrı. bir
isLAM TOPLtİMuNUN EKONOMİK STRÜlri'üRÜ 13

huku k olduğu artık yavaş yavaş batuun kend i oto­


riteleri tarafından d a kabul ve itiraf edUrneğe
başlanmıştır. Her cephede i sl am, bütününde oldu­
ğu gibi, kendine has bir prespektif geti rmi ştir.
İ nanç , ahl ak, hukuk alanlannda olduğu gibi, aynı
ruhun kendinde de uygulanışından başka bir muh­
tevaya sahi p bulunmayan ekonomi alanında da,
islam, orijinal, yeni ve farklıdır. Bu prensi p ka­
bul edilmeden i sl amın iktisat teorisi ve doktrini­
ni araştırmaya ve. i slAm t oplumunun i ktisad i iç­
yapısını inc elemeye ve tarih boyunc a gelişen, iler­
leyen, duraklayan islAm ülkeleri iktisad i olaylan­
mn t arihini yazmaya girişrnek boşuna ernek ha:r­
c ama k olacaktır. Medeniyetler, ahlaklar, hukuk­
lar, i nançlar, gelenekler ve i ktisat yapılan arasın­
daki benzeriikiere bakıp d a ayniıkiara bakmaksı­
Zın hemen bi rini öbürüne i rc a yolu na gi tmek, in­
celene n vakıanın spesifik yanını g özden k açırmak
ve yanyanya totolojik bir plana düşmek olu r k i
ilmi çalışmanın d aha başta temel ilkelerin den
aynimak ve gerç eğe ulaşma yolu nda bi r çıkmaza
saplanmak sonucunu doğurur. Daha başlangıç ta
·

yanlış yöne gidildiği için detaya ve derine i ni idik­


çe hata payı ve yüzdesi artac aktır.
·İslamın her cephesinde oldu ğu gibi i ktisat gö­
rüşünün aranması nda da bi rinci prensip onun is­
lam dışı sistemlerde n farklılığı nı kabul etmekse,
ikinc i prensi"Q. de, i slamın bu cephesinin öbür cep­
helerinden, yani, inanç, ibadet , ahlak, hu kuk, sos­
yai hay at ve genel dünya görüşü cephelerind en
ayn ve bağımsız ele alınamıyac ağı, daha doğru­
su, onlar g öz önünde t utulmadan, söz konusu ola­
mıyacağı prensibidir. Demek k i, iki inceleme me­
todu prensibini bir arada söylersek, islarıun her
14 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

hangi bir cephesini incelemek i çin, onun, öbür


medeniyetlerde kendisine tekabül eden cepheden
bağımsız olduğu, buna k arşılık, isl!mın ruhuna
ve ana prensiplerine ve öbür alanianna bağı mlı
oiduğu göz önünde tutulmalıdır. Göz önünde tu­
tulması gerekli üçüncü prensip de, islam ülkele­
rinin bugünkü durum ve sistemlerine bakılıp is­
lamın iktisat sisteminin bulunamıyacağı, öte yan­
dan, islam prensiplerinden çıltac::ı.l':: bir sistemin
bugünkü yapıda hala bazı faydalı etkilerinin bu­
lunmadığının hemen söylenemiyeceği ilkeleridir.
Yani, bugünkü yapı islam yapısından bir hayli
kopmuş olsa da tarihin içinden gelen bir ilgi, is­
l!mla bugünkü yapı arasında, gevşek de olsa bir
teması sürdürmektedir. İslamla bugünkü yapı ara­
sında bir. ilgi vardır ama bu, sanıldığı ve iddia
edildiği gibi, onu p, geri ve gelişmemiş bırakan bir
faktör rolünü değil, batının bütün gücüyle yük­
lenmesine, batı sistemlerinin yapıyı allak bullak
etmesine ra ğmen onu büsbütün çökmekten koru­
yan ve ku rt aran yapıcı rolünü oynamasıdır. İsla­
mın bugüne de uzanan müsbet etkilerini hesaba
katmadan bugünkü yapıyı da anlamak mümkün
değildir demek istiyoruz . tçtimai ahiakın olduk ça.
zayıflamasına rağmen patr onun tam ezici olma­
ması, işçinin öçten kıvranan batı proleterl�ıi gibi­
davranmaması. tefeciliğin kas ı p kavurur bir du­
ruma gelmemesi, servet far klaıı nın artmasına. rağ­
men sınıf çatışmalannın beklenen ölçüde olma-·
ması gibi durumlar d a, batı toplumuna göre, is­
lamın mu tl u zaman lanndaki ekonomik yapı gibi
tamamen s pesi fik bir karakter gösterir. Bugün,.
islam toplumlannda, dini yasağın tefeciliğin etki­
sini azaltmakta.ki rolünün ya.k.lıujık matematik ve. ·
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRU ı�

istatistiki ifadesinin tesbiti için en ufak bir çalış­


ma yapılmadığı gibi bugün verilmekte bulunan
zekatların gerçek yıllık toplamlan ve bunun ser­
vet farklılığından doğan gerginliği ne derece yu­
muşattığının yine yaklaşık olarak rakamlarla tes­
bit edilmesi yolu nedense düşünülmemiştir. İsla­
mın ekon o mik etkisini inceleyecek durumda bulu­
nan ekonomistterin bu faktörleri de hesaba kata­
rak teorilerini kurmalan g�rekir.
Bu başlangıç prensiplerini tesbit ettikten son­
ra, sonraki bölümlerde, islamın iktisat görü§ü ve
ondan aynlmayan islam toplumlannın iktisat ya­
pısını ana çizgileriyle gösterrneğe çalı�a.cak ve bu
sistemin, islam mucizesi diyebileceğimiz, hiç bir
sistemde görülmeyen ve bu haliyle ilahi kaynak­
tan geldiğini belirten, tabiat ve olaylar örgüsün­
deki karmaşıklığa denk olarak , islamın öbür cep­
heleriyle çok girift, sıkı bağlar içinde, tam bir
ahenk halinde insan mutluluğunu sağlayan bir
sistem olduğu gerçeğini aydınlatmayı deneyece­
ğiz.
2.

İslAm, yaşadı�mız hayatı ebeclillte göre ayar­


lar. Ekonomi, bu hayatın çerçevesini d�dan
doğruya aı}ma durumunda d�dir. Ancak, ebedi­
llğe aday olan insanın çalışmasında, dünyayı yo­
rumlamasında ve kullanmasmda önemli bir yeri
olmak bakımından, dolaylı olarak, ebedilik prob­
lemine ilişir. Bunun için, İsllm, bazı marksist
veya kapitalist ekonomistterin sandıtı gibi sadece
ekonomik bir doktrin olmadıtı gibi bir çoğunun
da gördü� gibi sadece bir inanış da deA'ildir. Bir
ekonomi anlayışı, tutumu ve çerçevesi de olan bir
dünya görüşü, yaşayış ve medeniyet tarzıdır.
İsllmın ekonomi anlayışında, ne marksist alt­
yapı teorisi, ne liberalistlerin homoekonomikus
modelleri geçerlidir. Toplum olaylannın altyapısı­
nı ekonomi t�kı"l etmez ve insan da sadece bir
homoekonomikus olamaz. Bu iki aksiyom da, rea­
liteden oldukça u zakl aşan bir soyutlamayla elde
edilmişlerdjr. Ve insanın geçmlşte ka za nd ı ğı de­
ğişmez bir karakteristiği belirlemekten çok, gele-
isLAM TOPLUMUNUN EKONOMİX STRÜKTÜRÜ 17

cekte, insana verilmek istenen doktrinal karak­


terlerle ilgilidir. Yani, sanki Adam Smith ve Marx,
bir romancı gibi, birer fert ve toplum düşünmüş­
lerdir. Ve realiteyle ilgileri, bir romancının reali­
teyle ilgisi gibidir. Bu filozof ve ekonomistler, Ya­
ratıcıya olan sevgi ilgilerini oldukça yitirmiş bu­
lunduklanndan, onlan, O'nun yarattığı insandan
çok, her artistte olduğu gibi, yeni bir insan yarat­
mak ilgilendirmiştir. Peygamberlerse, Allah'ın ya­
rattığının özünü görürler, kendilerine bağışlanan
ilahi bir ışıkla, vahiyle. Yaratıkta, Yaratıcının ya­
ratış gücünü görürler. Bundan, dinlerde, insan
veya toplum için çizilen hayat tarzları veya: in­
san ve toplumun bir yanının ortaya konmasında
değişmez bir tablo ortaya konulabilmiştlr. Filo­
zofların doktrinleri ise, ne kadar insanın gözlen­
mesinden dağarıarsa doğsunlar, büyük bir ölçüde
yaratışın dışına çıkmakta ve kaçmaktadır. Bun­
dan dolayı da, yaşanma değerleri azalmakta, en
azından, belli bir süreyle ve belli şartlarta sınır­
lanmaktadır. insanlar bir süre için kapılırlar bun­
lara; insanın özüne dokunduğunu sanırlar. İlk
anlar, en ateşli bir atılışla denerler, sonra birden­
bire terk ederler.
Liberalizm bu serüveni geçirdi. Kapitalizmin
başına bu geldi. Sosyalizmin ve komünizmin ba­
şına da kaçınılmaz bir şekilde bu gelecektir. Rea­
lizm, natüralizm, sürrealizm gibi edebiyat okulla­
n nasıl bir süre sonra hükmünü tamamlayıp son a
erdiler ve yeni okullara yol ve yer verdilerse li­ ,

b era li zm kapitalizm, sosyalizm- komünizm iktisat


-

biçimlerinin de yerlerini yeni iktisat sist em l eri al­


maktadır ve ilerde daha belirli bir şekilde ala­
caktır.
18 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

As l ınd a l i beralizm ve sosyalizm sıkı birer uy­


g • ıl ama doktrinleri
değillerdir. Daha çok, fa rk lı
doğrultular belirten pr ensi p yığınlarıdır. Kapita­
lizm oluşmuş bir liberalislik yapının birinir. Ko­
münizm de sosyalizm açısından öyle. Hatta bu
noktada öyle bir parado k s gizlidir ki, ö zü , Batı
Medeniyeti için hiç de tatlı bir hüküm verdirtmez.
Liberalizm prensiplerine bakan k i şi , h ürr iyet , ça­
lışm a , icat, müteşebbisin hakkı gibi müsbet çıkış
noktaları görür. Ama buradan yürüyerek kapita�
lizme ç ıkılı nc a bütün bu yolların tıka n dığı g ö r :.i ­
lür. İ şin gerçeği de budur: Liberalizm. teorik bir
takım prensipler ve sloganlardan başk a bir şey de­
ğil. Orada idealist olmak, insancı olmak kolay.
A ma k ap i tal i zm, bir pra tik olarak, olu!;muş bir
ekonomik yapı olarak, Batı toplumunun, iman
ve medeniyetinin bütün özelliğini gösterecektir.
Medeniyetler içinde aç ı kça tek iddia edeni ken­
disi oldu ğ u halde, en az ümanist medeniyet olan
Batı l\Jedeniyetinin en yüksek ve en katı dozda
oluqmuş e k ono mi k biçimi olan kap ital i z min er­
demle dolup taşacağına i na n mak , saflık olur. Rö­
nesanstan sonra, yeniden gelişen Batı Medeniyeti
aslında, Roma'nın, A vru p a ve Batı ölçüsünde yay­
gınla�masından, yeni bir hı z , gerekçe ve teknik
kazanmasından başka bir şey değildir. Merhamet­
ten hareket etti ğ ini iddia eden hıristiyanlık elini­
nin engizisyonla sonuçlanmasını Batı Medeniyeti­
nin her alanında görmek mümkün. Aynı durum,
sosyal i zm - komünizm ilişkisinde de görülür. Eos­
yalizm prensiplerii'ı\,; 0akan, eşitl ik, karde1lik ...
sloganlarını g ör e c e k tir . Ama bunun u ygulanı şı ve
oluşmuş ekonomik ya pı sı olan kom ün iz m, insanı
·
da eşya arasına so k maya kadar gitmiş ve topye-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİit STRÜK'l"Ul\tJ' U

kıln bir zulüm aracı olmuştur. Çıktıklan ve var·


dıkları aynı oluyor demek ki kapitalizm ve komü·
nizmin. Yalnız gidiş yollan farklı. İkisi de, so.
nuçta kendi topluluklannın dışındaki bütün in·
sanlığı sömürmek için kurulmuş sistemlerdir. Bu·
g ün, gerek Batılı devletler, gerek Komünist dev­
letler tarihin görmediği bir ölçüde, dünyayı pay­
laşmış, bütün insanlığı sömürmekte ve ezmekte­
dirler. Albert Caınus'nün («Başkaldıran İnsanıı
adlı eserinde belirttiği gibi, nasıl nihilist temelli
çağdaş diktatörlükler eninde sonunda teröre gl­
diyorsa, materyalist temelli batı ekonomik yapıla­
rı da er veya geç bir sömürme sistemi özelliğini
kazanıyorlar.
Sosyalizm ve liberalizm, ne bir ekonomik yapı
şeması, ne bir ekonomik sistem, hatta ne de bir
ekonomik doktrin olma iurumundadırlar. Daha
önce de belirttiğimiz gibi bir takım prensipler top­
luluğudurlar. Komünizm ve kapitalizm ise, uygu­
lanan ekonomik sistemler, tutturulmaya çalışılan
ekonomik yapılardır. Gerçi bu yü.pılar kendilerini
bu prensipiere bağlıyarıarsa da, gerçekte, bu ya­
pılarla bu prensipler arasında tam bir uygunlu­
ğun bulunması bir yana bir paralellik bile yok,
aksine, tam bir uçurum vardır. Hatta. çok defa
tam bir zıtlık bulunmaktadır. Bu iki yapı da, id­
dia ettikleri liberal ve sosyalist prensiplerine rağ­
men, insanlan ve toplumlan eritmiş, çürütmüş,
köreltmişlerdir. Cihan savaşlan girişmeleri biraz·
da, bu ekonomik ve teknik düzenıerin ağırlığından
insanlığın bir çırpıda kurtulmak isteyişinin yol
verdiği çılgınca bir deneytş serileri değil midir?·
Anlaşılıyor ki «ben llberalistim, veya ((ben
sosyalistimı, demek hiç bir şey dernek değildir. Bu
20 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

terimler, net ve a çı k seçik sistemleri anlatmazlar.


Olsa olsa bir eğilim gösterirler. Yoksa yüz türlü
sosyal ist ve bin nüanslı liberalist ekonomik yapı
kurulabilir. Bir ek onomi k yapıdaki bazı unsurlara
bakıp hüküm vermek oldukça aldatıcı ve kandın­
cıdır. İ deol oji le rin e destek olur zannıyla bir çok
sosyalistler, İ ngiltere gibi kapitalizmin be�iği bir
yeri bile sosyalist gösterrneğe kalkmışlardır. Libe­
ralizm ve sosyalizm belli ekonomik yapıların adı
olmak yerine nebülöz ve prensipler kümesi oldu­
ğuna göre, sosyalist veya liberalisı olduğunu id­
dia edenler, art düşüncelerle komünizm ve kapita­
lizm taraftan olduklarını böylece gizlemek iste­
miyorlarsa, ya yanlış bir adiandırma veya düpe­
düz bilgisizlik içindedirler.
İ slam, ne kapitalizm, ne komünizm gibi, don­
muş, katı, kısa bir dönem uygulanıp sonra terk
için savaşılacak, insan ve toplum enerjisini yutan,
emen, akıtan ve kurutan bir yapı teklif etmiş, ne
de liberalizm ve sosyalizm gibi tamamen havada
kalan, aldatıcı oyalayıcı birkaç prensibi söylemek­
le yetinmiştir. O, her çağda ve her türlü gelişme­
den sonra da uygulanabilecek, prensipler, doktrin,
sis tem ve yapı getirmiştir. Prensipler, ağacı için­
de bulunduran tohum gibi İ slam ekonomi dokt­
rinlerini, sistemlerini ve yapılannı içinde bulun­
durmaktadır. Nitekim, tarih içinde bu prensipie­
rin uygulanışı tam ters yönde gelişen ve çal ışan
yapılann doğmasına meydan vermemiştir. Ekono­
mik prensi p ler, doktrinler uygu l an ışıyla tam bir
ahenk belirt miştir İslam ekonomisinin çöküşü ve
.

yoksulluğun gelişi hiçbir zaman içten ve sistem


gereği olmamış, hep dıştan gelen saldınşlarladı r.
Son dön emde uygulanan batı tipi ekonomilerin
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÖ 21

ba.ıjansızlığı da, İslamdan değil, İ slam prensi p ve


ya�amalannın terkinden doğmuştur. Asıl, uygula­
nan batı ekonomik sistemleridir ki, halklan tam
bir yoksulluğa götürmüştür.
Tarih içinde oluşan İ slami ekonomi, ne sos­
yalizm, ne liberalizm ve hele ne komünizm ve ne
de kapitalizmle açıklanabilir. insanın mad di saa­
deti iç i n yapılan çalışmalar, islam toplumunda
kendi malı bir prensipler bütünü, bir iktisadi dokt­
rin , bir sistem ve bir içyapı doğurmuştur ki, bu
da, ilerdeki bölümlerin konusudur.
3.

Kapitalizm, temelde, insana değil, ekonomik


gelişmeye, eşyaya bakar. Tekniğe, kütle halinde
istihsale dönüktür. Kapitalizmin bütün gücü ve
isteği, sonuç olarak, ııistihsalıı çevresinde toplanı­
yor. istihsalin kümülatif artışı yönünde. Ancak,
bu i.stihsal artışı, istihlakin artışına sıkı sıkıya
bağlıdır. Yoksa, istihsal düzeni, parasızlık ve alı­
cısızlık yüzünden çöküntüye uğrar. Demek ki, ka­
pitalizm, ilk bakışta, istihlakin, istihsalin peşine
takıldığı, dikkatlerin, ekonominin yalnız ccistih­
salıı kesiminde toplandığı, kümelendiği bir ekono ­

mi biçimi gibi görü lebilir Oysa, kapitalizmin gi­


.

dişi ve gelişimi bunun tam tersi bir akım doğur­


muştur. İ stihsal, istihlakin hacmini arttırmış, is·
tilılakin artışı, istihsal hacmini büyütmüş, bu iki
artış birbirine en zaruri bağlarla bağlanmış ve bu
artışiann birbirini kovalama.sı ekonomiyi bir ar­
tış fasit dairesine saptamıştır. Kapitalizm, kendi­
ni. aşkla, ıdstihsalıı ülküsüne adamış gibi görü­
nürse de, tarihin ironisi, onun karşısına hep ccis-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 23

tihlakı, azınanını çıkarmıl}tır. Kapitalizmin, eko­


:.'lomi çerçevesinde en büyük dramı, istihsal hac­
miyle istihlak kesimi arasındaki bu sonsuz kal}u­
yu l�endi öz yapısının doğurduğunun şuuruna va­
ramaması ve en büyük dilemması, bu iki alanın
birbirine yüzde yüz çevrilebilirliğinin, bu kaçınıl­
maz dönüşümün, temel prensipiere ihanet edil­
meksizin, araya esnek bir takım sosyal regülatör­
ler konularak, yumuşatılıp yumuşatılamamasın­
dadır. Bütün k!n, bu iki kesim arasındaki farkta.
Ama, bütün zararı da, bu -farkta. Bir yandan, ls­
tihsallerini arttırarak, pazar ülkelerini aşan kapi­
talist üllteler, bu farktan ötürü, birdenbire, pa­
zarlarının alım gücü yetersizliğiyle bunalmakta,
bunu önlemek için, kendi marjinal ilerleme hızla­
rını sarsınıyacak ölçüde, ters bir işlemle, pazar
ülkelerinin ekonomilerine yardım yapmaktadırlar.
Öte yandan ve hemen bunun arkasından, bu ül­
kelerin pazar olmaktan çıkacak bir ölçüde bir kal­
kınma hamlesine giriştikleri zehabına kapılmakta
ve bu ülkeleri bütün bütüne elden kaçırma kor­
ku:myla ürpermekteler. Çıkmaz şurada: Yardım
yapılmasa, «geri kalmış ülkelerıı denen bu pazar
ülkderinin ekohomisi bütün bütün kuı·uyacak,
kapitalistlerin istihsalleri alıcısızlık bunalımına
girecektir. Yardım yapılır, bu ülke ekonomileri
kuvvetlendirilir ve kalkındırılırsa, bu sefer büsbü­
tün alıcı olmaktan çıkmaları, kendileri gibi doğ­
rudan doğruya sanayi ülkesi olma imkanlan be­
liriyor. -Bu ülkeleri sırf pasif ve sürekli proleter
ülkeler ?larak görmek ve tutmak tarihin gelişi­
mini kabul etmemek olur. Geri kalmış denilen ül­
kelerin bir çoğu eski medeniyet ülkelerldir. Gün
geçtikçe bıı ülkeler uyanıyorlar ve kendi medeni-
24 iSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

yetıerinin dirilişini yapmak için yepyeni bir kad­


ro doğuruyorlar. Bir çoklan bu kadronun doğum
sancılarını çekiyor. Bunlann, batılırun elinde,
plastik bir madde gibi istenilen şekli alacağına
dair bir teminatı yoktur kapitalizmin. Bir de, işin
içine komünist blokun rakipliği girince, kapita­
lizmin aradığı ve planladığı ıımutıu dengeıı (!)
nin kurulması imkansızlaşıveriyQr iyice. Böylece,
ı<istihsalıı i idealleştiren kapitalizm için, asıl, uis­
tihlakıı , bir problem oluyor. İ stihlak, ele avuca
sığmaz bir tarih enerjisi halinde kapitalistin kar­
şısına dikiliyor. Ve böylece kapitalist, girrneğe ni­
yetli olmadığı, beceriksizlik ve toylukla kıvrana­
cağı bir alana çekiliyor. İstihlak- istihsal bağlan­
tısının sertliğini yumuşatmak için memleket için­
de tahsis edilen sosyal fonlar, yine kapitalistçe
düşünceyle ve bir reklam masrafı gibi görülerek,
istihsal ve maliyet alanına mal ediliyor ve böyle­
ce sosyal gerginliğin ve katastrofik gidişin önle­
yicisi olmuyor, dış yardımlar ise, kapitalisti mil­
letlerarası bir politika planına, yani ekonomi dışı
bir alana sürüklüyor ve vehimlere boğuyor.
Komünizmin buhranı da, bunun tam tersi bir
çizgide, aynı tür bir yolu izliyor. Komünizm, baş­
langıçta, istihlak probleminden doğuyor. Kapita­
lizmin sebep olduğu dağıtım eşitsizliğinin ı<istih­
lak yetersizliği>> ne yol açmasına bir tepki olarak
doğuyor. Yani, teoride, bütün dikkat, ekonominin
'istihlak' kesiminde toplanmıştır. Ama, kurulan k o­
münist toplumlarda gerek kapıtalist ülkelerle ya­
nşmak, gerek istihlA.ki karşılamak, gerek bürok­
rasinin doğurduğu ekonomik başansızlıklann da­
ha çok ve belirgin bir şekilde istihlAkte yankılan­
ması, gerek rejimin siyasal güvensizliğinin yol aç-
isı..AM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 25

tı ğı geleceğe hazırlık gibi ekonomik ve metaekono­


mik faktörlerle bütün dikkat, sanayi ve tekniğe , is­
tihsale kayıyor. Tarihi ve anzi şartlan hesaba kat­
masalt bile, korı.iünist toplumun en b ü yük ekono­
mik dramı, kapitalist ülke insanlannın i.stihlakla
giderilecek ihtiyaçlarının s tandardından farklı bir
s tandarda ulaşamaması, kapitalist ülkelerinkinden
farklı bir is tihl ak kavrayış ve anl ay ışını n bulun­
mamasıdır. Bir komünistle bir batılı aym ihtiyaç­
lar demetinin baskısını duy�yor. Bu yüzden, ko­
münist ülkelerde de istihsal, bir hafakan oluyor.
Kapitalizmde i st ihs alle istihlak birbirini azdırn­
rak ekonomiyi hızla bulıranlar çevresinde döndü­
rürken, komünist ekonomilerde, normal bir eko­
nomide, istihsalle istihlak arasında bulunması ge­
reken asgarl bağ da kopuyor, bu iki kesim gittik­
çe birb irleri yle ilgisiz, hatta birbiri::e düşman iki
alan haline geli yor . Birbirini yemeye başlayan
iki çark dişlisi gibi. Tek ki ş i, bir is tihlakçi olarak,
istihsal düzeninden ne koparsa kar sayıyor, bütün
dar imkanlanyla, halkın büyük çoğunluğu kendi­
lerini istihsal elemanı olmaktan çok istihlak ele­
manı görüyor. Yönetici kadro, yani istihsal teknis­
yen ve komiserleri ise, adeta, yurttaşla rın istih­
lakini, sanayi ve i stihsal duzeninin başl ıca düşma­
nı sayıyor; onu, el inden gel di ğ i nce k ıs maya çalı­
şıyor. Buna karşılık, yurttaşlar da, pasif bir ihti­
l al, gizli ve k açamak bir iş boykotu, örtük bir grev
havasına bürünüyorlar. Bu genel psikoloji içinde
verim d ü şüyor, tek kişinin işe karşı ruhça yaban­
cılaşinası başlıyor. Marx'ın üzerinde durduğu ve
gerçek sebeplerine ba ğlıyamadı ğı yabancıla � man ın
daha kes in türlerinden b irini komünist toplumda
işe ka�ı ve iş içinde yabancılaşma olarak görmek
26 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

mümkündür. U zman, işçiyi, sadece işin bir uzvu,


bir vidası, bir iş parçası olarak görürken, üzerin­
deki devlet yetkisinden ötürü, işçi de uzmanı, bir
iş amiri olmaktan çok ötede, adeta hayat ve me­
matmın elinde bulunduğu küçülc bir şer ilahı gibi
korkuyla izliyor. Böy l ec e, ekonomı, ekonom i dışı,
ters bir mis�iklik içindeki siyasi bir clay hüviye­
tini k azanıy or . Böyle böyle, yönetic i kadroyla halk
aras:n::la tam iJir gör\1'�. duyuş ve y aşay ış farkı be­
liriyor. Geleceği birbirine tam zıt bir yönde yorum­
luyor, p!anlıyor ve bekliyorlar. İ stihsal dü zeni y l e
ist ihl:i1.t n1otifi arasına böyl�sine soğukluk girmiş
b:r düzen git gide sönük!eşın�ye mahkümdnr..
Böyle b�r topl u m d a, istihsal düzeni istihlaki, is­
tihlak de istihsali körletecektir.
Birbirine zıt bu iki ekonomik düzen, kapita­
lizm ve komünizm. kendi iç buhranlannın ve yapı
bozukluklarının yan ında, birbirlerini dıştan da
yıkmaga çalışıyor, birbirlerinin bul�ranlarını aı.·tı­
rıyor, dünya psikolojisini birbirlerinin al eyh in e
hazırlıyorlar. Bu ekonomilere güve n içte ve dışta
sarsılıyor. Biri, bir arabaya koşulmu ş iki atın par­
Iayarak hı z l a ileriye doğru a tılması durumunda­
dır. Öbürüyse, koş ul u iki inatçı atın arabayı bir­
birine aykırı doğrultu lara çekmek istemesi po zi s ­
yonunda. Birinin sonu uçurum, öbürünün de, ol­
duğu yerd e parça parça olmak . . .
Tarihi tecrübe. göstermi�tir ki, ilk çıkı1 nok­
talanndaki hedeflerin, pers pekti f in aksine, kapita­
lizm, ist ihl ak , komünizm ise istihsal u kd ele ri yü.
�ünden mutlu bir toplum doğuramamıştır. Kapi­
;aust düzende. kisi, fazla istihlakle gözü kamaş­
tınlmış, gözü küçük ihtiraslarla bağlan mış bir in­
san, komünist düzende ise, gözü korkutulmuş, si-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 27

nik ve hırsızlama yaşayan, hakkını bile hırsızlık


psikolojisi içinde alan, "şahsiyeti ezilmiş bir ki şi­
dir. Birinde mutluluk, bütün toplum için gelece­
ğe, hep geleceğe tehir edilir, birinde de fert için
mutluluk geleceğe ve rasıantıya bağlanır.
İslam toplumunda, istihlakle istihsal kesimle­
ri .ne kapitalist düzendeki gibi birbirinin adeta
fonksiyonudur, ne de komünist düzendeki gibi,
birbirinden bıçak kesimi ayrılmış ve kopmuştur.
Bir yandan bir ölçü içind�, bu iki kesim arasın­
da ekonomik bir bağ bulunurken, öte yandan, me­
taekonomik, ahlak ve inanç bağlan ve kuruluşla­
n ikisi arasındaki dengeyi sürı;kli olarak korur.
Özel mülkiyetin ve teşebbüsün ve ölçülü rekabe­
tin tanınması, devletin kişi hayatına yıkıcı bir bas­
kıyla kanşmasını önlüyor, kar faktörü ekonomik
şevki yaşatıyor, öte yandan faiz yasağı, emeksiz
kazanca bir sınır çekiyor, zekat, başlıbaşına sos­
yal bir regülatör olarak, kapitalizmde beliren sınıf­
lararası uçurumun oluşumuna engel oluyor, iısraf
yasağı istihlake bir dizgin vururken, cihat şuuru,
hayr kavramı, istihsali toplumun ve bütün ins:an­
lığın yaranna destekliyor. Böylece, istihlak azlığı,
öbür toplumdaki istihsal şevksizliğine sebep olmu­
yor. Ekonomi düzeni kendi başına tam buyruk
olarak bütün Çbür alanlan ve faaliyetleri şart:ian­
dıracak zaptedilemez bir kuvvet olmuyor, l.ıuna
karşılık, kendine has kanunlan ve iş düzer.i de
büsbütün iptal edilmiş bir duruma da düşmüyor.
İçLt:u hüı, dıştan zapt u rapt altına alınmış ı:nr
alan olı,ıyor. Tabiidir ki, bu dengenin sağianması
sırf ekon om ik sisteminin sonucu değild:ir. İslam,
insanı ekonomiye değil, ekonomiyi imana bağla"
mıştır. İlimde bir kolaylıl.:: olsun diye yapılan ay-ır-
28 isLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

ma, bir kaç ana faktöre bağlanmanın realitede


bulunmadığını öbür sistemler ve d okt rinler unutu­
yor, ama islam unutmuyor. Öbür s istem ve dokt­
rinler, ilkin zihni bir şemadan yola çıktıkları ve
peşin hükümle hayatı ona zorladı kları için insan
tabiatı v eya insan mutıuluğuyla bağdaşamaz, don­
mu ş , katı yapı biç imlerine inatla sarılıyorlar. i s­
him ise bizzat h ayatın yaratıcısının teklifi ve sis­
temi ol ara k, zihin ve realitenin, teorik ve prati­
ğin tertip sırrını bir hilkn.t sırn gibi yapısında bu­
lunduruyor. İslamın müesseseleri, hayatın sadece
bir yüzüne bakmıyor, derece derece her yüzüne
bakıyor. Öbür si st e ml er, diri olan hayata ölü dü­
şünce ş e rnaları geçirmeğe ve uydurmağa çalışır­
ken, islam, diri olan hayatı diri müesseselerle
kaostan kozmos haline getiriyor. Dinin (hüküm)
cephesi t op lumu en sağlam temellerle kurarken,
( rah m ) cephesi, yapının içine bir ışık gibi sızıyor,
şurda burda birikecek (zulm) artıkl arın ı ve ifra­
zatını eritiyor. Sözgelimi, zekat, bir b ak ı ma bir
din kurumu, bir bakıma bir ekonomi kurumu, bir
bakıma da bir sosyal kurumdur. İlk bakışta tama­
men bir mali yasak olarak görünen faiz yasağı­
nın, borçlunun evinin g öl g esinden bile faydalan­
mamaya kadar varan bir takvaya uzanışı vardır.
islam ne hayat düşmanı din ve felsefeler gibi ha­
yatı, ekonomik düzeni, istihsal ve istihlak planla­
rını felce uğratır, ne de materyalis t doktrin ve
dünya görüşleri gibi, insanı ekonomik eşya ve ma­
kina durumuna indirir. Hayatı sıkıştıran, bölen,
parçalayan, boğan bir sistem getirmez. Hayata
düzen, yön ve anlam veren bir ruh ve p lanla ge­
l ir.
4.

Kapitalizme göre, mülkiyet, mutlak anlamda,


tek kişiye aittir. Her kişi, kendi başına (mal) ı ele
geçirdikten sonra da, başkasın ın gölgesini bile on­
dan uzak tutmak ister. Bunun, «başkalan cehen­
nemdirıı görüşünden en ufak bir farkı yok. <'Cen­
net benim ve başkalan cehennemdir ıı , işte kapi­
talizmin ana felse fesi ; işte, güç lünün güçsüzü ez­
mesinin ve işte proletaryanın doğuşuna meydan
verilmesinin ve işte emperyalizme kadar varan
sömürmenin temel felsefesi . . . Bu felsefede, tek
kişiye, hem de ezici güce güven ve inan, topluma
ve insanlığa kötü bir güvensizlik var. İnsan ken­
di kendisiyle çevrili, insan kendini kurtaracak
ışığı, yine kendisi yaratacak, ötesi karanlıktır .. .
(.Hahm) duygusunun kökten y okluğu, işte. Son­
radan, yapma olarak katılan acıma (merhamet,
grace) düşüncesi, bu yok l uğu aldatıcı bi r örtüyle
gizlemekten başka bir şeye yaramıyor. Ve kapi ta­
lizmin, toplumdan ruhça uzaklaşmış, bir bakıma
kendini toplum dışı yapmış, şu bu sebeple toplu-
30 İSLAM TOPLUMU.NUN EKONOMİK STR'ÜKTÜRÜ

ma hınç duymuş, belki enerj i taşan, ama bu ener­


j isini meşru bir çerçevenin dışında verimlendiren
serüvenci kişilerden başladığı da bir gerçektir. İl­
kel insan çağından kalma bir duyguyla, arkaik
ve vahşi bir sezişle, yeni çağlarda doğan, toplu ol­
manın da yeni bir değer ve birim olduğu gerçe­
ğini bir türlü kabule yanaşmamış ve hazmederne­
miş bir tür insanın ördüğü modern görünüşlü ve
teknikle donanmış bir örgüdür kapitalist düzen .
Komünizmde ise, cehennem bizzat insandır.
Değil topluma, tek insana bile güven yoktur. Ona
hiç bir eşya (mal) bırakılamaz. Komünizm, diliy­
le mülkiyeti reddederken, kalbiyle, mü lki yet i o
kadar yüceltiyor ki, tek insanı ona layık ve ona
sa hip olmaya chil görmüyor. Komünizmde insan
tek başına bir birim değildir. Bir birimi n bir un­
surudu r ancak. İ nsan, kendisi -karşısında olsun,
toplum karşısında olsun, eşya karşısında olsun,
9ıdeta bir varlık, şahsiyet ifade edec ek kadar olsun
bir bağımsızlık hakkına sahip bir varlık değildir.
Kapitalizmde, bir eşyayı, bir tabiat parçasını,
bir malı ele geçiren insan, bir nevi o eşyanın, o
tabiat parçasının tanrısı olmuştur. Artık, o eşya
üzerinde, o kişiden başka kişinin , ba§ ka bir gü­
cün hakkı yoktur. Batı Medeniyetinin, hıristiyan­
lığın özünde yaptığı değişiklikten doğuyor bu :
Tannnın, ancak, ruhi bir tasarruf gücü vardır ve
adeta eşya düzenine kanşmaz. Bu durumda, eşya,
ona sahip olan insanla başbaşa kalıyor. Eşyanın,
tabiat parçasınınsa insan önünde ve insana kar­
şı hiç b i r hak iddi ası düşünülemez. Bu felsefenin
temelinde, tann - tanımazlık yatmaktadır. Eşya,
başlangıçta, saJ:ıJpsiz ve hak sahibi olmıyacak bir
kütle, bir hacimdir. insanlar, bir nevi küçük eşya
iSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 31

ilahları olarak çarpışırlar ve kim o e.jyayı ele ge­


çirirse, o eşya onu n ol ur . Yani, eşyaya göre in­
sanlar, p ol iteist bir eşya d ininde küçük i l ahlar
tablosudur. Bu ilahlar, Çin tanrıları gibi sadec e
şer getirirler, zarar verirler, şerrinden korku la ca!t
tanrılardır. Eşyanın ise bir itici gücü, bir red hak­
kı yoktur. Onun kaderini mülküne geçiren insan
çizer. Böyl ec e, mülk edinemiyen insansa, kapit a­
lizme göre, bir nevi insan da olamıyor. Ve za­
manla kapitalist o tür insanı da, eşya gibi gör­
rneğe, ondan da, eşyadan faydalandığı gibi fayd a ­
lanınağa baş lı y or . Eşya nasıl tek taraflı bir hak
k on u s u , kendinin hiç bir hakkı olmayan bir köle
ise, eşya sahibi olamayan insan da, köleleştiril­
mek, eşya statüsüne tabi tutulmak isteniyor. Böy­
l�ce, insanlık (tabii ona insanlık denebilirse) , i n­
sanlardan büyük bir fire verme durumunda. Ko­
münizmdeyse bütün insanlar firedir. Kapit alizm­
deki, eşyayla insanın durumu, burada, tersine
çevrik ol arak aynıdır. Bu kez, eşya tanrıl aı)mış,
insan onun kölesi haline getirilmiştir. Hiç bir
kişi, te"k başına ona sahip olamaz. insan kuldur
bu kez. Eşyaysa, t otem ve tabudur. Tabu old u­
ğundan, tek kişi orl a elini süre mi yor, dokunamı­
yor. Totem o id u ğ u ndan ve insan onun soy undan
geldiğinden (materyalizm) , ancak şöle n d e yani
,

toplum halinde el sürülebi lyor, istihlak edi!ebili­


yor Eşya düzenine ayak u yd uramıy an insan, afo­
.

roz edilmiş bir kişi gibidir. Eşya dininin, ısparta


disiplini bu y ruk t ur toplumda , Kapi taljzmde, ıspa r
­

tah ta b iatındaki insani ann At inah bir toplum dü­


zenind e bir arada bulunması gibi p arad oks a l bir
insan hayatı söz konusu iken, komünizmde ispar­
talılık. eşyadan gelip insana boyun eğ di re n mut- ·
32 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

Iak bir tabiattır. Biri insanın, öbürü eşyanın tan­


nlaştınlmasından doğan bu iki ekonomik düze­
nin insan mutluluğunu sağlamasına elbette im­
kan yoktur.
İslamın insan ve eşya telakkisi, mülkiyet an­
layışı bu iki doktrinden de tamamen farklıdır. İs­
lam, gerek insana, gerek eşyaya baksın, .. Allah'ı,
insımı n d3., eşyanın da yaratıcısı ve yaşatıcısı­
nı asla unutmaz. Mutlak anlamda, eşya da,
insan da O'na aittir. Mülk, mutlak anlamda,
sadece O'nundur. İnsan, mutlak olarak kendili­
ğinden değil, ancak O'nun izni ve bağışıyla, eşya­
ya sahip olma hakkını edinmiştir. Bunun için ge­
rek eşya ve gerek canlı varlıklarla ilgisinde, O'nun
çizdiği sınırlar içinde hareket yetkisini taşır. Bu­
nun için eşyanın da bir hakkı vardır, öbür in­
sanların da hakkı vardır, toplumun da bir hak­
kı vardır. Örnek olarak diyelim, insana, hayvan
kesme hakkı tanınmışsa, bu hakkını istediği gibi
kullanamaz. İstediği kadar hayvanı kesemez, bel­
ki kendisi için zaruri olanı kesebilir. Kesmenin de
bir usulü vardır. Her hayvanı kesemez. Keserken
de az acı duyacak şekilde kesmenin kuralları kon­
muştur v e insan lezzet veya şu veya bu sebepl e
bunun dışına çıkamaz. Hayvanın canını verecek
kadar kendisin e teslim oluşunu kendi gücüne bağ­
layama z insan. Bu t esl im olma özelliğini hayva­
na veren Allahtır. Bize teslim olurken, aslında
Allahın emrine uyuyor, baş eğiyor. M ü sl ü m an ,
mülk edinişinde ve ona tasarruf ed i şind e, daima,
asıl mülk sahibini hatırlar ve h atı rl amak zorun­
dadır. O'nun izniyle, O'nun yeryüzündeki halife­
si olarak, O'nun koydu� kurallar içinde bi r şey
edin ir, bir şey sarf eder. Bir şeyi toplar veya da-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 33

ğıtır, bozar, yapar veya değiştirir. Her oluş, ilahi


bir düzen, bir hukuk içinde akar. Ona uymayan,
bu dünyada da, öteki dünyada da cezalanacaktır.
Dünya, kapkaranlık ve büsbi;i tün ışıks!z değildir.
insanda bir parça karanlık vardır ama, içine ışık,
önüne de koca bir meşale konmuştur. Yol göste­
rilmiş ve aydınlatılmıştır. Mülkiyet hakkı içiçe dai­
reler halindediJ: En gen i� dairP., Allahın h::ıkk1dır.
Mutlak hak O'nundur. Sonra insanın, sonra hay­
vanın, bitkinin ve eşyanın hakkı gelir. Bu hak­
Iarsa, Yaratıcının hakkına bağlı, O'ndan çıkan
haklardır. Bu anlamda nisbi ve izafidirler. İnsan,
kendi hakkını kullanırken daima, o hakkın mut­
lak sahibinin şuurunda olmalıdır. İslam düzenin­
de, bu açıdan bakılınca, lıir taşın bile 'Qir hakkı
vardır ki, o hakkı ne insan, ne de toplum elinden
alabilir. O hak da, o taşın islam yolunda, en fay­
dalı ve en verimli bir yerde kullanılmasıdır. O taşı
kötü bir yolda kullanan, o ta&a da, kendisine de
zulmetmiş olur ve yarın o taş o kişiden davacı
olacaktır. Gereksiz yere kesilen ağaç, masum ço­
cuklan öldürmek için mahiyeti değiştirilen uran­
yum, eziyet edilerek çalıştınlan hayvan, yann biz­
den davacı olacaktır ve biz yalnız insanlara yap­
tığımız zulümlerin değil, hayvaniara ve eşyaya
yaptığımız zulmün de hesabını vereceğiz. İnsan,
kendini de, çocuklannı da, malını da Allah yolu­
na gerektiğinde adamak zorundadır. Bunda tered­
düdü olan müslüman, tam müslüman değildir.
Hz. İbrahimin oğlunu kurban etmesi, bu adama­
nın bir sembolüdü r. Bu · sembolde, bı çağın keı:: me­
mesi. bıçağın da, bir eşya olarak içi nde bulundu­
ğu ilahi bir statüvü gösterir. Sonra, Hı. İsmailin
yerine kurban edilmek için koçun gelmesi, hay-
34 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

vanlan kesmemizde bize tanınan hakka ka rşı lık .


adeta, çoc u ğumuzu kurban e tmekten mu a f tutu l ­
mamızın ş ükür borcunu u nutmamamı z h a tırlatı ­
l ıyor, bi ze bağ lanan canlı varlıkların f ed a karlık ­
lan, çocuğumuz bir a lt ernati f yapılarak, en canlı,
en trajik ve en beliğ bir tabioyla bel i rtiliyor .
Demek ki, isla m toplumunda, ne komünizm­
deki gibi, t ek kiş i yi , mülk jyet hakkına ehil ve la­
yık görmemek, yan i insana güvensizlik vardır ; ne
de, kapi ta lizmdeki gibi insana Allahı unutturan
mutlak mülkiyet hakkı ta nı nmıştır. İsla m , insa­
na b i r mül ki ye t hakkı tanımıştır ama, bu hak­
kın üzerinde , A l l ahın h akkı b i rinc i sı rada g e l ­
mekt ed i r. M ülkiyet h akkı , k u l l an ma u su l , sınır
ve g ayesiyle tiirlikte tan ınmıştır. Bu hakkı, bu
te rti p içinde k u l lanmay an o hakkı çi ğn emi ş olur.
Demek ki, m ülkiyet hakkımızı Allaha ve islama
karşı kullanamayız. Bir müs lümanın k urduğu bir
işletmenin iş t al imat na mes i nde , daima, ilahi hu ­
kukun maddeleri, yazılsın yazılmasın başta yer
alır ve İslam D ev l eti insandan o hu k ukun hesabı­
nı her z aman soracaktır. İnsan gibi t op l u m da,
Allahın kendisine t anı d ığı hak ve yetkiyi kullana­
cak ve kendisine çizilen sınırın dışına çıkamıya­
caktır. Komünizmin, ferde hiç bir hak tı::.nımama­
sına k arşı l ık topluma tanıdığı mutlak hak, islam
t oplum anlayışına aykırı bir haktır. İslamda top­
lumla insan b i ri öbürüne ezdirilmiyecek şekilde
bir hak dengesi i çindedi r. Hatta h ay va nl ar ve eş­
ya bile h ak denges i halkasına dahildir. Komü­
nizmde fert top l um için fed a edilmiş, kapitalizm­
de de toplum fert için. A sl ı nd a sonuç olarak, bu
iki düzende, toplttm da, tek kişi de bir mutsuz­
luğa sürüklenmiş oluyor. Çünkü, ferdi feda edil-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 3$

miıJ t opl umu n , toplumu hesaba katmamış ferdin


mutlu olmasına imkan yoktur. G örünüşte toplum­
la f erdin faydaları çatışıyorsa da, aslında bu iki
fayda uzlaştınlmadan, bağdaştınlmadan, b ir den­
ge haline getirilmeden ne ltişi ve ne toplum için
mutluluk düşünüle bi l i r. İ şte, i s l a m bu dengeyi he­
def a l a rak , ferdi topluma karşı korumak için, öb ü r
haklarının yanında ona mülkiyet h ak kı nı da t an ı ­
mış, buna ka rşılık , toplumu korumak için de, bu
hakkı edinmekte ve k ul l an ma kt a bir çok k ayı t­
lar, şartlar ve sı nı rl ar koymuş, toplumu da büs­
bütün pasif bi t toplum ha linde bırakmamı§tır.
Toplum, ferdi ezemez. Miras ve mül k i yet hakkı,
gerekirse toplumu boykot ed e bil eceğ i bir asgari
gücü ona sağlamıştır. öte yand an , haram ve he­
la! ö l çül e ri, kazancın te�elde emeğe dayanması
kuralı, paranın sırf para olduğu için para ge­
ti rme sini n yasak oluşu ( fai z yasağı) , kazancın
belli bir nisbetinin bir sosyal a d alet vergisi gibi
devlet eliyle alınarak fakir sınıfiara transferi (ze­
kat) , bir müslümanın öbür müslümanıann duru ­
mundan ta m sorumlu oluşu, israf yasağı, par:-ayı
bi r işte kullanınıyacak şekilde biriktirme, yani pa­
rayı iıJ d ış ına çıkarma yasağı, diğer bir deyişle ya ­
tmm y apma k mecburiyeti ve bütün bunlarla bir­
l i k te ve bütün bunl"'ra. h�kim, i ns anı n , kendisini
de, çocuklannı da, bütün mallannı d a islam yo­
lunun bir m ülkü ve hakkı sayma şuuru . . . işte bü­
tün bu sınırlar, mülkiyet hakkına isl amı n koydu­
ğu sınırlardır ki, insan bu hakkı kötüye kullanıp
toplumu, öbür i nsanl an ve eşyayı ezmesin . İ nsa­
nın bu ve öteki dünyada mutluluğu tamam ol­
sun. Kapitalist dünyadaki sınıf farkı d oğ ması n.
Kimi insan bin bir gece masallanndaki gibi yaşar-
36 İSı:..AM TOPLUMUNUN EKONOMiK STRÜKTÜRÜ

ken, kimi insan da onun kölesi gibi yan aç yarı


tok yaşamasın. Komünist dünyadaki gibi insan
her hakkından mahrum, devletin bir kölesi olma­
sın. Hatta devlete karşı gerekirse boykot hakkı­
nı kullanma imkanından mahrum olmasın. Aya­
ğı toprağa bassın ama başı göğe doğru dik yük­
selebilsin. Yoksa, başı bin metre derinlikteki ma­
den ocağımi batmışken, , bu dünyadald cenneti
gerçekleştirdiği ham hayal ve kuru iddiasına sap­
lanmış olarak eriyip gitmesin.
5.

islam, üzerine dinin uhrevi damgasını da vur­


duktan sonra, kişinin mülkiyet h a kk ın ı tanımış­
tır. in s ana en üstün şan olan, bu dünyada Allahın
haliresi olmak hak ve y et ki sini bağışlamıştır. Al­
lahın halifesi olacak kadar üstün t u t u lmu ş bir
yaratığa da öbür yaratıklan tasarruf etme hak k ı ­

nın tanınması olağandır. Ama, böyle büyük h ak


ve yetki, ona, o derece bü yük ödevler ve sorum­
luluklarla beraber gelir. i sHim, insana bir yand a n
bu hakları tanırken, öte yandan insan, kendisine
yüklenen ödev ve sorumlulukların da takatını aş­
mayacağına inanmaktadır. Demek ki, insana en
çok inan ve g üven duyan dünya görüşü islamdır.
İnsan islam düzeninde, Allahın halifesi olarak bu
,

dünyanın gidişini yürütebilecek bir güçte kabul


edilmektedir. Böylece madde üzerine konmu ş bir
hak olan mülkiyet hakkına, ondan ayrılmaı bir
şekilde, ruhi, öteye ili ş ki n, ulvi bir tutum karış­
nuştır. Müslümanın mülkiyet hakkı kapitalist.in
mülkiyet hakkından apayrı bir anlam taşır Müs . -
38 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

lüman, bu hakka sahip olmakla elinin altında bu­


lunan mülkü, herkesten daha çok Allahın buyru­
ğu yönünde idare etmek ve kullanmak, manevi
faydasını maddi faydasından üstün tutmak, her
tasarrufunda Allah korkusunu taşımak şartları
içinde kendisini bilir. O mülkü, kendisi için de­
ğil, Allah için elinde tutar. O, mülkü Allah yo­
lunda ne kadar iyi kullanabilir ve yönetirse, Ya­
ratıcının o kadar çok memnun olacağını bildiği
için o mülke sahip olmak ister. Yani müslüman
için mal, ilahi yolda ilerlemek için bi r vasıt[!., bir
imkan, bir malzemedir. Eşyanın verdiği hazdan
çok, o eşyayla birlikte gelen ödevleri tam yerine
getirerek elde edilecek ebedi hayat sevinci için bu
maliann sorumluluğunu üzerine almaya razı. hat­
ta istekli olur. Yoksa hakkını tam veremiyeceği
bir malın getirdiği sorumluluktan korkar ve bu
türlü eşya kendisine verilse bile onu reddeder.
Denilecek ki, bu ideal bir müslümanın port­
residir. Biz de deriz ki, ((hayır bu ideal müslüma­
nın değil, normal, herhangi bir müslümanın özel­
liğidir. Bu gün, normal bir müslümanın hayalin­
den bile o kadar uzakta bulunuyoruz da size on­
dan böyle geliyor.» Yoksa ideal müslümanlar, geç­
mişteki milyonlarca örneğinde de görüldüğü gib i ,

kendisi sultan bile olsa, içtiği bir bardak suyun


hakkı önünde titremişlerdit. Çünkü : islam düze­
ni öyle bir düzendir ki, getirdiği dünya görüşü,
ahlAk, erdem, toplum dayanışması, değerlendirme
ve cezalandırma ölçüleri, hürlük ve kontrol ediliş
dengesi ile toplum ve kişilere öyle bir ruh ve di­
siplin aşılar ki, her kişi, en küçük davranışı, dü­
�ünü�ü ve duyuşunda, Allahın elinin üstünde dur­
duğunu unutmaz. Bu din, padişahlann kefenle-
İSLAM TOPLUM'UNUN EKONOMİK STRÜKTORtl' 39

rini, daha sağlıklarında, bir mızrağın ucuna ta­


kılı olarak dolaştırtan ve dell!llara : ((Ey müs­
l ü man l ar , görün ve duyun ! Bu kefen, Cihanın pa­
dişahı . . . . . . nındır. O da toprak olup gidecek ve bu
dünya ona da kalmıyacaktır. Hareketıerinizde o­
na göre da vranın ve ölümü ve hesabı unutmayın i n
dedirtendir. İslamın ideal çizgilerini konu şmu yo ­

ruz. Onu konuşsak, öyle bir çağda bulunuyoruz


ki, sö z ler i mi zi bir çılgınlık gibi görecektir ins an­
ların çoğu. Biz normal müslümanların toplumu­
nun özelliklerinden konuşuyoruz.
İ s la mı n t anıdığı miras hakkı mülkiyet hak­
kının bir devamından başka bir şey değildir. Mi­
ras, mülkiyet hakkının dikine bir uzantısıdır. in­
san bir aile içinde ve bir toplum içinde, insanlı­
ğm içinde y aşam aktad ır İnsanın kendisi öld ük­
.

ten &ı>nra geriye kalan mallan üstünde, toplum ­

dan ve öbür insanlardan önce, birlikte yaşadığı


ail esinin bir hakkı v ar d ı r . İnsan onu kazanırken
nasıl az v eya çok ailesi kişilerinin bir yardımı
olmuşsa, sağlığında onu s arfed erk en nasıl bi rli kte
harcamışlarsa, öld ü kt e n sonra da o mülke ailesi­
sinin sahip olması tabiidir. İ nsan ölür ölmez etki­
leri ve eserleri hemen öltnüyor. Miras, insan öl­
dükten sonra da yaşayan etkilerinin hukukudur.
İnsanın bu dünyay a gelişindeki anlamın bir bö­
lümü, insan ö ldü k t en sonra da kendisine duyulan
saygının bir sonucu, geriye bıraktıklarını, şid­
detli bir duyg u b ağıyl a bağlı ol du ğ u çocuklarını ve
e şini maddi bakımdan bir güven i ç i nde terk edebil­
me ni n bir t emina tıdir. Ölenin ölmesiyle kalanla­
rın k end i hayat şartların ı sağlıyabilmeleri arasın­
daki zaman için bir teminattır. insanın kendi ço­
cuğunu sevmesini ortadan kaldırniaya çalışmak
40 iSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

insan tabiatma ne kadar aykınysa, aşağı yukan,


miras hakkını ortadan kaldırmak da o kadar, insa­
na ve insan tabiatma aykındır. Miras, bu duygu
bağlarının maddedeki y an s ı m asın dan ve uzan­
tısından ibarettir. Ama, yine, kendisine bir miras
kalmış bir müslüman, babası nasıl Allah'ın bir ba­
ğışıysa, ondan kalmış olan malların da ila h i bir
bağış olduğunu bilir ve o mirasa tasarruf ederken
bu şuuru taşır. O mirası sadece bir madde topla­
mı olarak görmez. Onda kutsal, kutlu, gök bağı­
şı bir yan vardır. Ö lümün, « O en büyük vaizıı in
gölgesi düşmü�t.ür üstüne. Onun maddi varlığı,
görünmeyen bir ekle birlikte gelmiştir. Bu çağın
insanlan, gözle görmediğini yok saydığı için , is­
·
lamın t anıdığı, mülkiyet, miras v.b. haklan kapi­
talizmdeki haklar gibi görünmektedir. Gerçekten
de, i s l a m düzeni ve kişideki islam inanç, şuur ve
ahlakı kalmayınca, bu maddeye ilişkin görünme­
yen yan erimekte, kaybolmakta, uçup gitmekte­
dir. Bu haklar din örtülerinden, kutlu giysilerin­
den soyununca çırçıplak maddi haklar halini al­
makta, böylece de kapitalizmdeki şema aynen or­
taya çıkmaktadır. İ şte islamla kapitalizmi birbi­
rine karıştıranıann aldanma kaynağı burdadır.
Halbuki islam düzeni iç inde, gözle ı;örünmeyen
bu özellikler, ruhla ve kalple görülür hale gelir.
Ve kimse onun dışına çıkamaz. İ slam toplumu, in­
sanı ruhuyla ve kalbiyle de görür ve yaşar hale
getirir.
İnsanın, en üstün yaratık, Allahın halifesi,
kendi başına da, şahsiyetli b ir birim olarak kabul
edilmes inin bir sonucu da, ona şahsi teşebbüs hak­
kının tanınması olacaktır. Her insan, isl am düze­
nini, is lam toplumunun yaşama şart lannı sars-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 41

mamak ş ar tiyl e, kendi geçimini s ağl amak, dün­


yadaki tasarruf gücünü ve hakkını kullanmak
için, bir takım çalışmalara hür olarak girişecek­
tir. Mülkiyet hakkının din amiğidir bu teşebbüs
hakkı. Ö ldürücü bir rekabet yerine hayırlı bir ya­
nşma halinde, öbür insanlara en faydalı, en iyi,
en sağlam, en güzel, en elverişli, en kullanışlı eş­
yayı yapmak, o eşyayı en ucuz şekilde elde et mek
ve piyasaya sürmek, onu en seri bir araçla u l a ş ­
tırmak için alınteri dökmek, çalışmalar yapmak,
serbestçe kararlar almak, bilgiler edinip yeni bu­
luşlar yapmak, bir müslüman için , sulh zamanı­
nın gereklerindendir. Çalışma kutsaldır. Emek
kutsaldır. Bu çalışmayladır ki insan, Allahın ha.­
lifeliğini yerine getirecektir. Bu çalışmayla, zeka­
tını verecek, yani mali ibadetini yapabilecektir.
Bu çalışmayla kendine bağışlanan nimetierin de­
ğerini bilecek, kendisine bağışlanan gücün boşa
akmamasını sağlıyacak, bu çalışmayla nefsine
hakim olacak, bedenini faydalı b ir yolda kullan­
mış olacak, müslümanlara yardımcı olacak, çocuk­
Ianna ve ailesine olan ödevlerini yerine getire­
c ektir. Demek ki bu çalışma hakkı da öbür hak­
lar gibi yalnız maddi bir yanı olan bir hak de­
ğil, gözle görünmese de, o madde akımıyla birlik­
te, insanüstünden gelip ona eklenmiş olan bir çok
e bedil ik unsuruyla kaplı bir hak ve ödevler bü­
tünüdür. İ slamın hak anlayışıyla batının hak an­
l a yış ı arasında temelli bir fark vardır. Batılı hak
anlayışı tek taraflıdır ve insana sadece sağlanan
fayda demektir. Halbuki islamda, Allahın bir is­
minin de Hak olduğu ve hak kelimesinin etimo­
loj ik anl amında «gerçekıı anlamının bulunduğu dü­
şünülürse, hak, fayda + ödev + sorumluluk de-
42 iSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

mektir. Batılının hak an l ayışı sadece dünya içi bir


durumun tesbiti oldu ğu halde, isianun hak anla­
yışında dünya için bir elde t ut u ş i mkanına kar ­

şılı k d ünyaüstü bir görev yü klen mek şartı varrlır.


Ve bu ş:ırt, o hakka kavuşmanın, o hakkı kullan­
manın en temel meşruluk şa rtı dı r. Yanımızda yö­
remizde, yapra k l ar d ö kü l üyor , sular çağlıyarak
akıyor, arılar uçuşuyor, kuşlar bi r yerden k a lk ıp
bir yere konuyor. insanlar mad en ocaklarına gi­
rip çalışıyorlar. Mezarlar kazılıyor ve bir şehir
belli bir süre i ç in d e o mezarlığa taşınıyor. Bütün
bu derin anlamlı oluşlar ve de ğ i ş me l e r i ç in d e in­
sana bağışlannuş bi r t ak ım k abilye tl e r vardır ve
on u insan kullanırken bu de ri n anlamı göz önün­
de tutmalıdır. İşte is l a m bu derin anlamı idrik
etme ve ona g öre bir h ayat tarzı benimseme yo ­
ludur. Yoksa, o, her eşyayı tek başına düşünüp de
bütünün anıanundan habersiz olursa, bütün bu
olmjun sahibini bilmesi mümkün olamaz. O zaman
müslüman olmasını gerektiren temel i nan ç , dü­
şünce, duyuş ve d avra n ış l ardan mahrum olur ki ,
kendi si n e müslüman denilmesinin bir sebebi kal­
maz.
6.

İ slam, kişinin özel çalışma, mülkiyet ve mi­


ras haklarını tanırsa da, bu haklar, liberal - ka­
pitalist bir ekonomide olduğu gibi sınırsız değil­
dir. Din ve ahlak kurallarıyla, gereğinde islam
devletinin karışmasıyla bu haklar bir disiplin al­
tında tutulur. İslam Devleti, pasif bir devlet de­
ğ i ldir. Kişinin temel haklarına dokunnusa da, o
hakların kullanılmasını toplum yararına sınırlan­
<i ı rabilir, ona yön verebilir. Zaten, müslüman, al­
clıfp din ve ahlak ruhuyla, kendiliğinden bu hak­
! arını müslümanların ve insanlığın yaranna kul­
Ianacaktır. Müslümanın kişiliği oluşurken onun
ruhuna mutlak hak sahibinin Allah olduğu psi­
koloj isi yerleşccektir. O, toplulukta ve tckken, gi.?­
lide ve açıkta yalnız olmadığını, başucunda Alla­
hın beklediğini bilir. Yaratanın korkusuyla dav­
ranışlarında ölçülü ve adil olur. Bunu yapmadığı
zaman ötede hesap verecektir ve cezasını çekecek­
tir. Müslüman tüccar, metre veya arşınını, müs­
lüman bakkal terazisini kullanırken, meleklerin
olanı olduğu gibi kaydettiğini ve Allahın kontrol
-ettiğini unutmaz. Bunu hilmiyen veya unutanlar
44 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

v ars a, işt e o zaman, İsla m Devleti iş e el kor. Sı­


nınnı aşanlan d urdu ru r ve cezalandırır. Bununla
da yetinmez, gerektiğinde bir plan dahilinde bü­
tün ekonomiyi d ü z en i eyebilir. Genel şartları dev · ·
let göz önünde tutar. Kişi kendisinden ve ç evıe­
sind ekilerden, Devietse t op l u md an All aha kar�ı
s orumludu r. Kişi ve de v l et , kendi sorum bölgele­
rinde mut l u l u ğ u kurmak ödev ve yetkisinded. ir! er.
K a pital ist düzendeki kişi d ev le t çatışması i slam
düzeninde yoktur. Çünkü, İslamda, k i ş i n i n de,
Devletin de amacı birdir. Amaç, islamı gerç ekl eş­
ti rmektir. Kişi kendi alanında tııJ gerçekle�meyi
yapacak tı r. Aralannda tam bir uyum v ardır. Y.:i­
ş i ye ve devlete sindirilen din v e erdem ruhu, bu
uyumu ve bi rl iğ i sağlayan başlıca fondur. İslamın
kişi v� devlet adamı ah l a k ı, bu fonu pratiğe do ğ­
ru akıtır. Böylece, buraya kadar görünüşte l ibe­
ral ekonomiyi andıran islam ek on omisi , ruhu iti­
bari y l e ondan temelden ve k ökt en aynlır. Bundan
sonraysa, lib e r al - k ap i tal i st i k yapıdan i y i d e n iyi­
ye, görünüşte de ayrılmaya başlar ; ka p i ta l i z mi n
temeli olan faiz düzenini temelden ve kökten red­
derler. Kazanç, islamda emeğe dayanır. Sermaye
ancak ernekle b irl eşe re k çalışırsa meş ru d u r . Para­
nın para ol arak pa ra g e ti rm es i yasaktır. Böylece
kap i t ali zmi n ana kayn ağ ı ku ru t u l m uş olur. Öte
yandan pa ra nın (altın ve gü mü şün ) saklanması,
çalışmadan alıkonulması da (kenz) ya�aktır. Çün­
kü : bu bir nevi pot ansiye l faiz atmosferi doğu­
rur. S e rmay e ancak yatınm alanında bulunabilir
ve meşru s ayıl ır. Komünizm, özel sermayeye hiç
hak tanımıyarak, bir y a nıyl a birikmiş b ir emek
demek olan sermayenin kişi l iği nde sonuç olarak
emeğe s ay gıs ı zlık eder, bir nevi e me ğ in geçmişi-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 45

ni inkara gider, eme�in tarih içindeki gelişimine


suni o1arak set çekmek isterken, kapitalizm, ser­
mayeyi emeğe hakim kılarak, ne de olsa, son du­
rumunda emek özelliğinden çıkmış ve para özüy­
le uulmuş bir gücü eme�e üstün bir duruma ge­
tirirken, henüz alınteriyle karışık olan <ctaze eme­
ğeıı haksızlığın en keskinini yapmaktadır. islam­
sa, emeği ön plana alarak, bayat emek demek olan
sermayeye ancak taze emeğin retakatında bulu­
nursa meşruluk tanımakla, her ikisinin de hakkı­
nı vermekte ve böylece de ancak emeğe saygı gös­
termektedir. Öyle ya; sermaye emeğin hükmü al­
tın� kondul�tc.n sonra, sermayeye tanınan hak,
cmeğe tanınmış bir hak olur. Böylece de emek,
a.lanını da genişletmiş bulunur. Oysa, sermayeye
emekten bağımsız bir hak tanımak, ikisini rakip
hale koymaktır ki, bu karşıtaşınada kaybedecek
olan emektir. Çünkü : emekler, kişi kişi parça­
lanmış üniteler demektir. Sermayeyse, birbiri üs­
tüne yığılarak artan bir çığ gibi kümülat�f bir bü­
yüme imkAn ve özelli�ni taşır. Sermayeyi, aynca
ve fazladan vergileme (ki bir çok kapitalist ül­
kede buna başvurulmuştur) yetmez. Çünkü : ver­
gi, ancak karın bir bölümünden ibarettir, bugün­
kü vergi prensipleri gereği. O karsa, zaten, ser­
mayenin eme�i kendi boyunduru�unda çalıştır­
masıyla elde edilmektedir. Dolaylı olarak vergilen­
dirilen emektir. Bu tip vergilernede sermayenin
kaybetti� bir şey yoktur. İkinci tip tedbir olan
sendikalaşma, grev haklan ise, sermayeyle eme­
ğin _çatışmasını peşin olarak kabul edip bunu sa­
dece düzenli ve toplum için asgari zararlı bir ça­
tışma haline koymaktan başka bir şey değildir.
Bu ise, ernekle sermayenin aynı kaynaktan gel-
46 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

diğini iddia eden teoriye aykındır. Emeğin üçün­


cü tip savaş tertibi olan, proleteryanın sınıf şuu­
ru ise, kapitalistik tedbirler çerçevesinin �ışında,
hatta onu yıkmaya yönelmiş, komünizmin doğu­
şuna yol veren bir başkaldırma işaretidir ki, ka­
pitalizmin, sermaye dotaylannda neşvünümasına
meydan verdiği zulmün bir reaksiyonu demektir
ve o da bu kez sermayeye zulüm edecektir. Dola­
yısıyla, emeği devletin kölesi yapacak ve emeğe
bir geçmiş tanımıyacaktır. İslamsa, sermayeyi an­
cak ernekle birlikte ve ernekle aşıanmış bir ha­
mur olarak �ullanabilmeğe bir hak tanıyarak, faiz
yürütülmesini yasakhyarak, para halindeki serma­
yenin iş dışında variığını gayri meşru sayarak,
ayrıca devletin gereğinde emek lehine aktif mü­
ıiahalesini gerçekleştirerek, bütün bunlardan ayn
olarak, hem geliri, hem de serveti (anaparayı) sü­
rekli bir şekilde vergilendirerek, bu vergiyi de (ze­
kat) zengin sınıftan fakir sınıfa transfer eder-: k,
ernekle sermaye arasında, emeğe öncelik ve! en bir
uyum ve denge sağlamış olmakta, kapitali zmin
sömürticülüğünden ve komünizmin köleleştirme­
sinden, ekonomiyi olsun, emeği ve bizzat insanı
olsun korumakta ve kurtarmakta, böylece de ken­
dine özgü ve adına sadece <<islam ekonomisiıı di­
yebileceğimiz bir ekonomi türü geliştirmekte ve
ortaya koymaktadır. Zengin sınıf varlığının belli
bir yüzdesinin her yıl sürekli olarak fakir sınıfa
transferi (zekAt) yoluyla, servet ve refah, zengin
sınıfa doğru akım tek yönlü bir ekonomik imkan
olmaktan çıkıyor, fakirden zengine, zenginden fa­
kire doğru akan, çift yönlü ve katlı bir akım olu­
yor. Böylece de, çalışmanın, zekanın ve teşebbü­
sün de hakkını ihmal etmeyen, bir <<sosyal adalet
isLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 41

seyyaliyetiıı toplumun ve ekonominin eşitlik ve ba­


rış motifi olmaktadır. Faiz yasa�ı peşin bir önle­
yici, zekat buyruğu, sonradan tashih edici ve ayar­
layıcı bir faktördür.
<<Allah . ticareti helal, faizi haram kılmıştırıı
ıçık nassı ile, islama özgü ekonomik yapının te­
mel prensiplerinden biri ortaya konmuştur. Kapi­
talizmde, hem ticaret, hem faiz helaldir. Sosya­
lizmde ise, hem ticaret, hem faiz yasaktır. İslii m­
sa ayn bir ekonomik sistem olarak, ticareti he­
la!, faizi haram kılmıştır. Ticareti helal sayarak
sosyalizmden, faizi haram sayarak kapitalizmden
ayn!ır. Biri insan tabiatını görmezlikten gelen,
öbürüyse, insan tabiatma kontrol ve sınır koyma,­
yan bu iki aşın ekonomik sisteme karşılık, insa­
nın köklü içgüdülerine bir ölçü içinde, alan açan
bir sistem getirmiştir islam. Mutluluk da zaten
ancak böyle sa�lanır.
İslam, getirdi ği din ruhu ve öte dünya inan­
cı, hesap verme şuuru, faiz yasağı, zekat kurumu
ve d e v l et in ölçülü müdahelesi prensipleriyle, ser­
best oluşan piyasanın kapitalistik bir piyasaya
dönüşmesini önler. Arz ve talep kanunu işlerken,
sırf ekonomik olan faktörlerin yanısıra beliren
psikolojik faktörleri arttınr. Bu faktörler, güçlü
ve sosyal olan etkileriyle arz ve talep sertliklerini
yumuşatırlar. Talebin elastikilik sınırlan genişler.
Arzın otomatizini kınlır. Öldürücü rekabet ve mo­
nopoller, piyasayı boğmaz ve bunlardan eser gö­
rülmez. Kapitalizmde devlet, komünizmde kişi.
adeta pi yasadan koğulmuşken, islam ekonomisi
piyasasına, islam prensipleri, devlet ve kişiler, tam
bir uyum halinde katılmaktadır. Öyleyse, bir pi­
yasada arz ve talebin karşılaşmasında, kapitalist
48 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜK.TÜRÜ

piyasada o ld u ğ u gibi sadece k i ş i l e rin egoist d u y ­


g u ları, kendine yonturolu fayda çıkarları yani ho­
moekonomikus z ek a ve oyunları değil, din, d e vl e t
ve kişi isteklerinin bi r b i leş k es i hüküm sürmekte­
dir. Görülüyor ki, bn yapı, ne ka p i ta l i st i k bir ya­
pı d ı r, ne kom ün ist , ne h e rhan gi bir marksist, ne
preınarkslst, ne I>rekapitalistik bir y ap ıd ı r, oldu­
ğu g i bi islam y ap ısıd ı r bu. Bu sistem, ağır sana­
yi e kon om i s i n e de uygulanabileceğinden prekapi­
tal i zm iddias! ; blr k l an i ç in de d eğil en ileri me­
,

deniyet, toplum ve devlet hayatlarında da ge rç ek­


leşmi ş bulunmasından d ol ayı da, pre ma rksizm id­
diası çürümektedit. K a p i ta l is t i k ve marksist ya ­

pıl ard a , t op l u m temelinde ekonomik motif oldu­


ğu inancı g i zl i d ir Bu yü zd en , biri, ticareti meşru
.

sayarken, ondan kopmaz gördüğü faizi de me�ru ·

saymıştır. Ahlak ve dinin ekonomik düzene eğe­


men olabileceğine inanmamıştır. Öbürü de, bir
reaksiyon olarak, ikisini birden y as ak etmi şti r ; o
da ikisini birb i rind en ayıramamıştı r. Din ve ah­
la k ı ise, süperstrüktürden tüten bir sanrı (vehim)
gibi gördüğünden onların bu alana karışarak dü­
zenleyici rol oynayab i l ec eği n i hiç mi hiç kabul et­
memiştir. is l amıns a apayrı bir toplum ve toplum
temeli görüşü vardır. Din ve ahlak, ek onom i k
kaynaklı değil, toplumun ve insan varlığının te­
mel yapısıdır. Yani bu faktörler, infrastrüktür
motifleridir. Ekonomi de, insan i çgüd ü l eri n i n eş­
yadaki bir yansıması, hata aktif bir örgüsü ola­
rak, belli bir ölçüde bağımsız bir alansa da, din,
evreni kuşatan en geniş çe:rçeve olarak onu da
içine alır ve ona eğemen olur. Ticaret; özel teşeb­
büs, insanın ek on omik içgüdüsüne verilmiş olum­
lu bir cevap, .bağışlanmış bir gerçekleşme hakkı-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 411

dır; faiz yasağıysa, en az o içgüdü kadar kuvvet­


li din kaynağından gelen ve içgüdü taşkınlığıru,
aşınlığını önl eyen bir sınırdır. Din ve ahlak eko­
nominin sonucu olmadığından, ekonomiye köklü
bi r şekilde etkili ol abilir. Bu etki, öbürlerinde ol­
duğu gibi, sonucun sebebi etkilernesi değil, bel­
ki, dah a derin ve etkili bi r gücün başka bir gücü
dizginlemesidir. N ası l ki, ruhla vücut da birbirin­
den kopmuş olma�lan halde, ruh vücuttan üs­
t ündü r ; alıp götüren ruhtur. Vücut ruhu sürük­
lerse insanın önü ku şkusuz uçurumdur. Ruh, vü­
cudu yönetiyorsa ve yönetiş bilgileri , islam . gibi
bi r hakikat kaynağınd an vertmleniyor ve yemi ş­
leni yorsa vücut da kurtulmuş demektir. İslAm her
ikisini de tanıyor, ama önceliği ve üstünlüğÜ ruha
veri yor. insanın şuuruna v e irad esine saygı du­
yan ve hakkını veren bir sistemin başka türlü
dav ranmasına ve dü şünmesine de zaten imkan
yoktur. İ nsan ru hunun bir şanı ?l an din gerçe­
ğini, ekonomik faaliyetin tali bir fonksiyonu sa­
yan kapitalizm ve komünizm ise, gizli bir şekilde,
insanı, kurtulamı yacağı, insanın hürlüğünü, şuu­
runu ve i radesini hiçe indiren bi r fatalizmin mah­
kumu ve esiri durumuna düş9-rmektedir. İnsanı
yeryüzünde All ahın halifeşi sayan islamsa, insa­
na, meşruluğu aşmayan mümkün bir ölçü içinde,
psikoloj ik faktörlerin geniş ölçüde etki yapması,
ek onomiyi arz ve talebin birbirine uymamasın­
dan d oğan krizlerden korur. Arz ve talepteki bu
ayarlanış, şüphesiz, klasik optimist liberal ekono-
. mistlerin iddia ettiği otomatik ayarlanış d eğildir.
Hele bu otomatizmin kaynağı tek başına ekono­
minin kendisi hiç değildir. İslam toplumunun eko­
nomik yapısı kompleks bir yapıdır. Ekonomik gü-
50 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

düler, serbest olarak eşya ve emek dünyasına gi­


rerler ve sonuna kadar ana doğrultudan çıkmaz­
lar. Ama gereken yerlere, araştıncı, değiştirici,
düzeltıci ve ayarlayıcJ prizmalar ko�muştur. Çe­
şitli kontrpuvanlar, tenazurlar, pervazlarla yürü­
yen bir yapıdır bu. Arz ve talep, adeta birbirine
karşıt değil, aynı hedefe doğru atbaşı giden iki
akımdır. Arzın kulağında daima talebin fısıltısı
çınlar durur. Talep de, reel arz miktanndan ötesi
için arzulannı sınırlar. Yani arz düzeni, ekono­
mi diliyle söyleyelim, talep bakımından, sürekli
olarak ex post bir şuur ta&ır; talep de arz hatın­
na ex ante bir şuur. Bu iki şuur, din şuurundan
doğar. Ve din kuruluşlanyla süreklilik kazanır. Bu
yüzden batıyı kasıp kavuran bulıranlar islam top­
lumunda gözükmez. Ekonominin üstündeki bu yo­
ğun metaekonomik atmosfer, her türlü depresif
taşkınlıklan söndürür. Üretim alanı böylece den­
gesine kavuşur.
Öte yandan, aynı din fonu, üretim alanından
koparmayarak tüketim ahıı:ıı nı da düzenler. i sra!
yasağı, nimeti tek tanesine kadar koruma kaygısı,
şükür etme alçakgönüllülüğü, zekatın ayarlayıcı
fonksiyonu ve zengin olsun, fakir olsun, müslü­
maniann bir marj dahilinde tüketim eşitliği için­
de yaşamalan, islam toplumunun tüketim alanı­
nı, kapitalist ve sosyalist ekonomilerin tüketim
alanlanndan kesin olarak ayınr. Kapitalist dü­
zende istihlak eşitliği olmadığı açıktır. Zaten bu
sistem, bu eşitsizlik adına konmuş ve kurulmuş­
tur. Bütün iddiası eşitliği kurmak olan sosyaliz­
me gelince, pratikte kısa zamanda, bu prensipten
kaymış, meseleyi toplumun genel açısından ala­
rak, bu konuda teknisyen kadroya taviz üstüne-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRU 51

taviz vermiş, buna kaqılık, geniş vasıfsız işçi küt­


lesine de sabır tavsiyesinde bulunmaktan başka
bir ş ey yapmamıştır. Bugün, sosyalist bir düzenin
yeteri kadar gün görmüş tek modeli olan Sovyet
Rusyada, ücretler arasında, asıronomik farklar
vardır ve sosyalistlerin tek avuntusu, bu farkın
ne de olsa, kapitalist ülkelerdeki farktan az olma­
sıdır! Sosyalist bir rej imde, küçük tasarruflann
ihmal edi lecek kadar az olduğunu göz önünde tu-
. tarsak, ücret eşit istihlA.k demektir. Kişinin ta­
sarrufu söz konusu değildir. Çünkü tasarrufu top­
lum adına devlet yapacaktır. Hatta bu yüzdendir
ki, bu rejimde, tasarruf demek yatınm demektir.
ücretler arasındaki fark, 8.§ağı yukan istihlakler
arasındaki farka eşittir. Kapitalist rejimlerdeyse,
istihlak, ücret sınınnı da 8.§ an bir bölümdür. Bu
toplurolann ekon omik ideası, istihlak olduğundan,
birindeki kar ve ücret farklan, öbürundeki ücret
ve mevki farklan oldu� gibi istihlak farkları de­
mektir. Hatta sosyalist rejimlerde bu farkı arttı­
ran gizli bir faktör de, mevki sahiplerine devletin
sağladığı ücret dışı konfor türleridir. Bu yü zden ,
bu iki toplumda da, istihlak eşitliği iddialan he­
men hemen ortadan k al kmış ve çürümüştür. Bu
iddianın yerini ek on omik kalkınma ve yanş al­
mıştır. İslam toplumundaysa, ücretler farklıdır
ama, ücret eşit istihlak demek değildir . . Ne de
ka r sınırsız bir istihlak hakkı vermektedir kişiye.
K azançtan hemen istihlake geçilemez. Yartl ka­
zanç, sadece istihlak için değildir. İstihlak alanı
&ynca düzenlenmiş ve aş ağ ı yukan bır m arj da-.
h i lin d e, insanıann kazançlan ve mevkileri ne ol ur­
sa olsun bir istihlak eşitliği prensib! komr u:jttır.
Bir 'llüslümanın günlük hayatı ve meşru harc-a-
52 isi...AM TOPLUMUNUN . EKONOMIK STRÜKTÜRlt

ma alanları, zenginiyle fakirini yaşama standardı


bakımından birbirine çok yaklaştırmaktadır. İçki ,
kumar, gayr-i meşru kadın ilişkileri, toplum ah­
lakını bozan eğlence kurumlannın teşekkülüne
engel sosyal müeyyideler, israf yasağı, bir müslü­
manın öbür müslümanları en az kendisi kadar,
hatta kendisinden de çok düşünmesini gerektiren
toplum ahlakı, lüks yasağı, müslümanlar arasın­
da aşağı yukarı bir istihlak eşitliği kuracaktır.
Elbet, din, bu konuda, hayat tarzlan ve mizaç­
Iann çeşitliliği sebebiyle bir marj tanımıştır. Ama
bu marj , hemen denebilir ki, sosyalist rejimdeki
yaşama standardı farklarından daha az bir fark
belirtir. Geleceğin ekonomistleri, ister istemez, is­
lamın, kendiliğinden sağlanan istihlak eşitliği üze··
linde duracaklar ve bunun t e ori sin i yapacaklar­
dır. Kapitalist düzende, istihsal, olduğu gibi is­
tihlA.ke bağ lı olduğundan, bir kısma, bütün eko­
nomiyi felce uğratır İslamdays a , istihlakteki bu
.

tutumluluk, istihsalde bir büzülmeye sebep ol­


maz. Çünkü· ortada, sun'i olarak, istihlakin kısıl­
ması olayı yok, istihlak. zaten kendiliğinden, tabii
olarak bu tutumdadır ve istihsal de onunla ayar­
Iıdır. Tasarruf yatırıma gidecek, o da toplu mun ge­
nel zenginl eşmesine v e k al kınması yönüne akacak­
tır. Çünkü islam toplumunun ideası, islam ideali­
nin genişlemesi ve yayı lm asıdı r Ekonomik iler­
.

l eyiş de bu ideaya bağl ıdır ve onun i çin d ir İstih­


.

lakten artan, doğrudan doğruya ihtiyaç mallan


üretimine yatınlmayacaksa, bu yönde, yani is­
lA.m ldealinin gerçekleşmesi ve dünya yüzeyine da­
ha çok yayılması yönünde yatınlacaktır. İstihlA.k,
böylece islamda, kapitalizm ve sosyalizmde oldu­
ğu gibi, artınlsa da, ekslltilse de, toplum mutlu-
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRüKTÜRÜ 53

luğu b akı mından da, bizzat ekonomi bakımından


da fasit bir daire içinde döndüren bir baskı, istih­
sal alanına baskı alanı olmaz. İstihsal düzenini
yürütecek kadar bir baskıdan artan gücü, bir
idealin maddi pavandası olan ek bir ekonominin
finansınanına yanyacaktır. Aynca da, sosyal ada­
let amaçları ba,kımından gerekli, bir ölçü dahilin­
deki bir istihl a k eşitliği de, ekonomik düzenin
bütünü sarsılmadan ve zedelenmeden gerçekleş­
miş olacak, fazladan olarak, ekonomik alandaki
milli egoizm de, idealin gerçekleşmesi ve yayıl­
ması için doğrulacak ümanist karakterli yeni eko­
nomik akımlarla yumuşatılmış olacaktır.
7.

İslam tarihine kronolojik olarak ekonomi açı­


sından balb.l'ıl'Sa islam ekonomisinin karakteri ana
çizgileriyle görülebilir. Gerçi, bu konuda pek ince­
leme yapılmamıştır. Belgeler üzerinden yapılacak
bir çalışma, islam ekonomisinin mucizevi çehresi­
ni daha iyi aydınlatacaktır. Biz burada en geniş
bir çerçevede dönem dönem islam tarihini bu açı ­
dan gözden geçireceğiz.
Peygamber zamanında islam ekonomisi kuru­
luş durumundadır. Ekonomik kastlar kınlmakta,
toplumu çökerten faiz ortadan kalkmakta, zekat
kutsal buyruğuyla yoksul halk ekonomik verim
katına yükseltilmekte, zengin ve sömürücü büyük
.şehirlerden, cihat yoluyla adeta fakir bölgelere
cebri bir servet ·akını sağlanma.kta, böylece Asya­
nın büyük ve önemli bir kesiminde yepyeni bir
ekonomik yapı temellendirilmektedir. İlk yıllarda
bütün varlığını din u ğru nd a harcayarak veya
terk ederek Peygamberin arkasından Medineye
göçmüş olan Muhacirinin ekonomik durumunu
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 55

düzeltmek için bizzat Peygamber tarafından kuru­


lan ((Kardeşlik Ortaklığııı başlıbaşına köklü bir
kurum, ideal bir erdem anıtıdır. Bu, sıkışık du­
rumlarda, islam devlet veya topluluğunun müslü­
maniann yürekten razı olmalarıyla ekonomik
strüktürde cesur kombinezonlar yapabileceğinin
tipik bir örneğidir. Yani bu Peygamber sünneti de
göstermiştir ki, olağanüstü durumlarda bu türlü
kurumlarda toplum ekonomisi yeniden düzenle­
nebilir. Ta normal düzene dönünceye kadar. As­
hab-ı Sılfa'nın bir arada kalıp bir arada yemeleri,
bir nevi din düşüncesi ocağı halinde yaşamalan
da bir başka örnek kurumdur. Eflatunun devletin­
de de -tabii teoride kalan- ve ancak savaşçı ve
yöneticilere uygulanması öngörülen böyle bir ku­
rum varsa da, orada amaç ve mükatatlandırma,
değerlendirme hep dünya içi bir perspektif doğ­
rultusundadır. Ashab-ı Sufa örneği ise eşsiz bir
feragat ve perspektifine öte dünyayı almış benzer­
siz bir ülkü kurumudur.
Bu dönemde Peygamber, sahabenin büyük
çoğunluğunu cihat için hazır bulundurduğundan
bunların geliri, daha çok savaş kazançlandır. Ül­
kedeki halksa ziraat ve küçük sanayi örgütleri
halinde çalışmaktadır. O günün şartlan içinde,
devlet ve cihat ocağı ekonomik hayatı büyük öl­
çüde etkilemekte, ekonomik dağılımında sınıflarara­
sında büyük bir seyyaliyet sağlamaktadır. Yüzyıl­
ıann oluşturduğu ve dondurduğu ekonomik sınıf
durumlan kırılıyor. Nimetierin kişiler arasındaki
dağılışı yeni ve çok hareketli bir plana giriyor.
YEmi fethedilen bir ülkenin veya şehrin ekonomik
hayatı felce uğramıyor, üstelik yeni baştan dü­
zenlenerek daha verimli ve daha adil bir yapıya
58 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMiK STRtht'I'üRÖ

kavuştunılu�or. İlk defa bir devlet hazinesi teşek­


kül ediyor, bir bütçe sistemi kuruluyor. Bütçe
masraf ve gelir prensipleri bizzat Kur'an tarafın­
dan vaz ediliyor ve yeni islam toplumuna uygu­
lanıyor. Her ülkeye giden zekat arnilieri orada top­
layıp dağıttıkları zekatlarla sosyal adaleti sağlı­
yor. Bizzat mücahitler, lüks ve sefahata dalma­
dıklan ve halktan kopmadıklan için savaş ve kah­
ramanlık yoluyla elde ettiklerini halkla paylaşı­
yorlar, servetlerini ekonomik hayata katarak top­
lumun zenginleşmesine, refaha ermesine, ictimai
adaletin daha köklü bir şekilde kurulmasına ön­
derlik ediyorlar. O çağın iki büyük emperyalist
devleti olan Bizans ve Pers Devletlerine savaş aça­
rak, Ortadoğuda, kültürde ve medeniyette kendi­
ne dönme, siyaset ve ekonomide yabancılann ve
azınlık gur.ıplannın ezmelerinden kurtulmanın
yolu açılıyordu. İslamla, o güne kadar sadec� köle
gibi çalıştınlan büyük halk kütleleri en geniş öl­
çüde kültür, siyaset ve ekonomi faaliyetlerine ka­
tılıyordu. Bu evrensel kansız devrimin öncüsü ve
birinci örneği bizzat Peygamberdi. Öyle bir yol
açılmış bulunuyordu ki, zamanın tükeneceği nok­
taya kadar uzayacak ve meşaleleriyle insanlığı ay­
dınlatacaktı. Her alanda olduğu gibi ekonomi ala­
nında dll toplum şifa saçan ş_efkatli bir el tarafm­
dan onanlıyor, kan ve ihtilA.l saçmadan, toplum,
içinden öyle bir radyum ışığıyla ışıklandırılıyor
ki, değişikliğin en büyüğü yapıldığı halde sanki
her şey kendiliğinden olmuşçasına bir etki bırakı­
yor. Hiç bir şey yıkılmamış da her şey yapılmış
gibi bir etki. Aslında yıkılınası .gereken her şey
yıkılmış ve bu, Insanoğlunun ruhunda bir çökün­
tü olmadan gerçekleşmiş, görünüşte olduğu gibi
İSLAM TOPLUMUNUN .. El{ONOMİK . STRÜKTÜRÜ 5T

kalan her ku rum da anlam ve ruhça değişerek


yepilenmiş, tazelenmiş, kelimenin tam anlamıyla.
dirilmiş, insanlar gibi kurumlar da müslüman ola­
rak. anadan yeni doğmuşçasına bir gençlik kazan­
mışlardır. Bunun içindir ki, islamdan da önce var­
dı diye islamın mülkiyet, miras, ticaret kavram­
lanm daha önceki kavrayıştarla kanştırmamak
gerekir. Bu benzerlik dıştadır. Özde, anlamda, iç­
yapıda ve amaçta islam yepyeni ve apayndır. Asıl
yenilik de bu yeniliktir. İslamla yepyeni ve dipdi­
ri bir dünya gelmiştir.
Hz. Ömer devrinde islam toplumunun zengin­
liği, yeni doğan her çocuğa maaş bağlanacak ka­
dar efsanevi bi r çaba ulaşıyor. Savaş, ekonomiyi
altüst edeceğine düzeltiyor, yerine oturtuyor, ona­
nyor v e kökl eştiri yor .
Hz. Osman devrindeki olaylar denebilirse bi­
raz da aşın zenginliğin imkan verdiği olaylardır.
Emevi devri din ve siyaset alanındaki büyük
facialara rağmen arka arkaya gelen fetihlerden
dolayı refah ve zenginiikierin arttığı ve eksilme­
diği bir dönemdir.
Abbasiler döneminde sulh ve sükun içinde
zenginlik ve refahla taşacaktır islam dünyası. Bu­
günkü çağın ekonomik buhranlarından hiçbirine
raslanmaz. ihtilaller ve darbeler bile dar siyasi
alanlarda kalır ve halkın ekonomik düzeni pek
bozulmaz. Avrupa bugün bile o dönemleri bir ma­
sal hayatı gibi suiıar. Ticaret, sanayi ve ziraat,
altın bi r tertip içindedir. Çarşılar dolu, sanatlar
ince, eşya kaliteli, fiatlar istikrarlı, sınıflar ara-
. sındaki denge ve uyuşma tam. Ne Yunanlılann,
ne Romalılann, ne çağımızın ekonomik üzüntü le­
ri var. Cengizin, Haçlılann başını döndüren hep
58 İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

o zenginlik ve ileriliktir. Korkunç ordularıyla gel­


mişler, islam alemini yağmalamışlar ve bir çok
refah bilgilerini öğrenip gitmişlerdir.
Osmanlılar dönemi, başlangıçta yine fetihle­
rin getirdiği gelirler ve toprağın askerliğe ayarlı
olarak düzenlenişiyle yüzlerce yıl parlak bir eko­
nomik varlık gösterir. Ancak Avrupanın rönesans
devrini yine türk ve islam etki ve korkusuyla açıp
teknik üstünlüğe geçişinden sonradır ki, islam
gücünün ağır basma dönemi sona erer. Ekonomik
çöküntü de bundan sonra başlar. Sosyal adalet
kurumlarİ yavaş yavaş ortadan kalkar. Sefalet her
yanı sarar. Sınıflararası farklar artar, Hindistan­
da, Arabistanda, Mezopotamyada, Türkiyede ağı­
nı kuran Batı kapitalizmi gün gün halkın ekono�
mik varlığım tüketir, daha kötüsü aşk ve şevki­
ni kı rar, söndürür. Yoksulluk, islamın gidişiyle
oranlı olarak ters taraftan o eski refah çapına
ulaşır. Bu böyle oldukça suç islama yüklenir. İs­
lamdan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, eko­
nomik düzen sarsıldıkça islamdan kopulur. So­
nunda, bugünkü, din, medeniyet, kültür, politika,
ahlak ve ekonomi alanında içinde bulunduğumuz
iflas durumuna gelip çatarız.
Bu duruma düşmemize rağmen islam ülkele­
ri bugüne kadar, ekonomik benzeri, müslüman ol­
mayan ülkelerde görülen komünist ihtilallerden
uzak kalabilmiştir. Bugün yeni başgösteren bu
tehlikenin de sebebi ekonomik olmaktan çok siya­
sidir. Kökü içerde olmaktan çok dışardadır. Dün­
ya genel siyasetinin, blokların başarı veya başarı­
sızlıklarının sonucudur. İslam ülkelerinde tarihi
perspektif kaybol du ğu ölçüde bu felaket de belir­
mektedir.
İSLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ 59

Ekonomiye tapışın ekonomik setalet getir­


mekten başka bir şeye yaramadığı gerçeği gün
geçtikçe islam ülkelerinde daha iyi anlaşılıyor.
Kapi talist kurumların, f:;ı.izin, zekatsızlığın toplu­
mu Çepçevre ezdiği artık gö z l e görülür hale geldi .
Banka bir vaki t l er bir kurtarıcı, bir fatih gi bi gel­
mişti. B u gü nse , bu kurumun, ekonominin deli
dumrulu olduğu ufak uf ak da olsa farkediliyor.
Köprübaşına yerleşip herkesten ekonomi baçını
k opa ran k orku nç b i r k u ru md ur b an k a, bil i n i yor
artık. Bütün bu batı kurumları bir vak it l er islam
ülkeleri ne ideal kurumlar olarak sunuluyordu.
Şimdi onların yerini sosyalizm aldı. İ sl a m toplu­
mu, i çgüdüs ü ve sağ d u yu su y la gün gün seziyor
ki, bu da, daha önc ek i batı doktrinleri ve kurum­
ları gibi, islam dünyasını oyalayıp geri bırakmak,
kendine dönmekten a l ıkoyma k , kendi imkanları y ­
la ve alınteriyle kendini kurtarınağa çalışmasına
engel olmak, onu hayaller ve fanteziler, bulıran­
lar ve ihtilaller içinde boğmak planının yaldızlı
afyonundan başka bir şey deği ld i r ve olamaz.
İ slam t opl uml arın ı batılıların ve komünistle ­
rin e l i nden ve djlinden k u rt a rac ak kahraman ne­
sil, şüphe yok ki, islam t opl u mu nu n ekonomisini
de yeni b aşt an düzenlemek ve ku rma k zorunda.
dır. İ l k önce batılı k u ru m l a rı bit ayık lar �ibi aylk­
l a y a c a k t ı r . Sonra o kurumlara y ataklık y a p an
y e rl i kurumlan da k ök t e n temizleyecektir. Faizi
her türlü görünüşü ve iş l e y i ş i y le y as a k e d e c e k ve
zekatı , tam bir sosyal adalet vergisi o l a ra k işlete­
cek, yürürlüğe k oy ac ak ve u y gula y acaktır. Ham
m adde kaynaklarını en modern teknikle değerlen­
dirmenin sistemini kuracak, genç isla m aydınını
y ü reği ilahi sevgiyle dolu olarak tabiatı yeni baş-
60 ISLAM TOPLUMUNUN EKONOMİK STRÜKTÜRÜ

tan keşfe ve verimlendinneğe gönderecektir. Tam


bir maliye ve vergi refonnu yapmak gerekecektir.
Bütün islam ülkelerinin ekonomisi birbirine açık
olacaktır. Bir islam ortak pa zan , bir islam serma­
ye piyasası, b i r islam kambiyo teşkilatı, ortak bi r
isla m para ünitesi tesis edilecektir. İthalatta ve
ihracatta, işçi değişiminde, ham madde alışveri­
şinde islam ülkeleri birinci p l and a tercilıli olarak
düşünülecek ve isl am ülkeleriyle islam olmayan
ülkeler arası nda tam bir ayırım yapılacak ve fark
gözetilecektir. İslam ülkeleri arasında her a land a
oldu ğu gibi ekonomik alanda da tam bir i şbirl i ­
ği, h att a bir işbölümü olacaktır. Her ülke, ekono­
mi n in bir alanında, k endi fiziki imkanlarına en uy­
gun ve en elverişli, o ülkeyi tam i stih dam sınırı­
na en y akl aştırac ak alanda uzmanJaşacaktır. Ta­
bii ki, bütün b u nlann g erç ekleş ebi lmesi ve başa­
nya Ul&.§abllmesl Için 1sllm toplumunun her yö­
nüyle kurulması ve çalıştınlması, islam i d e ali nin
gönülle:::-e yerleşmiş olması, islam gençliği, isla.tn
işçisi ve islam aydınının oluşması, islam şuurunun
elle tu tul u rcasına canlı olması 12arttır.

SON

You might also like