Professional Documents
Culture Documents
İm paratorluktan Ulus-Devlete
Türk Milliyetçiliği:
Türk Ocakları
( 1 9 1 2 -1 9 3 1 )
FÜSUN Ü STEL 1955\e Ankara’mla doğdu. Ortaöğrenimi Nötre Dame de Sion’da, yük
seköğrenimi AÜSBFde tamamladı. 1 9 80-8l'de İtalya’nın Bologna kentindeki jo h n s
Hopkirıs Ûniversitesi’nde yükseklisans programını izledi. 1982’de l.Ü. İktisat Fakül
tesinde araştırma görevlisi oldu. 1987d e AÜSBFden doktorasıru aldı. 1 993te do
çent oldu. 1990’dan bugüne M.Ü. Fransızca Kamu Yönelimi Bölûmû’nde öğretim
üyesidir. Yerli ve yabanca sosyalbilim dergilerinde Türkiye tarihi, m illiyetçilik ve
kimlik sorunuyla ilgili makaleleri yayınlanmıştır.
KAPAK Üm it Kıvanç
DİZCİ Remzi Abbas
UYGULAMA Hüsnü Abbas
DÜZELTİ Sait Kızılırmak
MONTAJ Şahin Eyilmez
BASKJ ve CİLT Sena Ofset
İletişim Yayınları
Bmbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloglu 3 4 1 2 2 İstanbul
Tel: 2 1 2 .5 1 6 22 6 0 -6 1 -6 2 • Fax: 21 2 .5 1 6 12 58
e-mail: iletisim@iledsim.com.tr * web: wvvw.iletişim,com .tr
Ç alışm alarım sırasın d a verdiği
destek için Annem N ecla Ç ataltaş’a
sevgilerim le...
İÇİNDEKİLER
Sunuş ........................................................................................................... 3
Ö n s ö z .................................................................... .................................................11
BİRİNCİ 8ÖLÜM
T ü r k O c a ğ ı’n d a n Ö n c e K u r u l a n T ü r k ç ü D e r n e k l e r ................15
1. Türk D ern eği .................................................................................................,15
EK 1. Türk Derneği Nizâmnâmesi..............................-................................... 3 5
EK 2. Türk Derneği Beyannâmesi......................................................... -....... 3 7
EK 3. Harbiye Nezâret-i Celîlesine.................................................................. .41
EK 4. Ayandan Besarya Efendi Hazretlerine...................... .41
2 . Türh Yurdu Cem iyeti ........................................................... 42
İKİNCİ b ö l ü m
İ k i n c i M e ş r u t iy e t D ö n e m i’n d e T ü r k O c a ğ ı .................... Sİ
1. K u ru lu ş .................................................................................................... 31
2 . Türk Ocağı ve Siyasi P artiler ................................................................ 69
3. 1 9 1 8 K ongresi .............................................................................................. 3 0
EK 5. Türk Ocağı'nın Nizâmnâme-i Esâs ve Dahilîsi..................................100
EK 6. Türk Ocağı Esas Nizâmı.........................................................................105
EK 7. Türk Ocağı 1330, 1331, 1332 Seneleri
Masarifat ve Vâridât Cetvelleridir...................................... 109
EK 8. Türk Ocağı Marşı................................................................................... ...111
4. Köycüler Cemiyeti ....................................................................... 111
EK 9. Köycüler Cemiyeti İlmühaberi............................................................ 121
EK 10. Köycüler Nizâmnâmesi.......................................................................... 122
EK 11. 29 Şubat 1335'de Toplanan Köycüler
Birinci Kongresi'nde Alınan Kararlar................................................. 122
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
C u m h u r iy e t D ö n e m i’n d e T ü r k O c a k l a r ı ....................................... 125
1. Türk O cah la n ’nın Yeniden Ö rgütlenm esi ...................................... 125
2. Türk Ocakları B ir in c i Umumî Kongresi ( 1 9 2 4 ) ......................... 145
EK 12. Türk Ocağı Yasası................................................................................... 162
EK 13. Türk Ocaktan 1924 Yılı Kongresi Azâsı ....................................... 163
3 . T ü rk O c a k la r ı İkinci Kurultayı ( 1 9 2 5 ) .......................................... 165
4 . Türk Ocakları Ü çüncü Kurultayı (1 9 2 6 ) ....................................... 180
EK 14. Türk Ocakları 1926 Yılı Kurultayı'na Sunulan Bütçe.....................2 1 3
EK 15. Türk Ocakları Mesai Programı........................................................... 2 1 3
5. Türk Ocakları D ördüncü Kurultayı (1 9 2 7 ) ................................. 2 2 6
EK 16. 1927 Kurultayı'na Katılan Delegelerin A dları................................ 2 5 2
EK 17. Türk Ocakları Talimatnâmesi.............................................................. 2 5 4
EK 18. Türk Ocakları Müfettişler Talimatnamesi........................................ 2 8 0
6. Türk Ocakları Beşinci Kurultayı ( 1 9 2 8 ) ...................................... 2 8 5
EK 19. Türk Ocakları 1928 Kurultayı Delegeleri......................................... 3 1 2
EK 20. 1928 Yılında Türk Ocakları Şubelerinin Bütçeleri.......................... 3 1 4
EK 21. Türk Ocakları Merkezî Heyeti'nin 1928-29 Senesi Bilançosu 320
D Ö R D Ü N C Ü B O LÜ M
T ü r k O c a k l a n ’n m K a p a t ı l m a s ı ........................................... 321
1. Türk O c a k la r ı ve M uhalefet .................................................................321
EK 22. Türk Ocakları Merkezî Heyeti'nin 1929-30 Senesi Bilançosu 357
2 . Türk Ocakları O la ğ a n ü stü K u r u lta y ı ( 1 9 3 1 ) ............................. 3 5 8
EK 23. Türk Ocakları Merkez Binası İçin Çıkarılan
Kanun ve Gerekçesi.............................................................................. 3 8 5
EK 24. C.H.F. Üçüncü Kongresi'nde Türk Ocakları'nın
Feshine İlişkin Karar Sureti.................................................................. 3 8 5
EK 2S. 1931'de Türk Ocakları’nın İsimlerini Gösterir Liste....................... 3 8 7
EK 26. 1930-31 Döneminde Türk Ocaklart'nda Verilen Konferanslar....390
EK 27. Türk Ocakları Tarafından Yayımlanan Kitaplar..............................3 9 3
EK 28. Türk Ocakları Merkez Heyeti Muhasebesinin
1930-1931 Bilançosu.............................................................................3 9 5
EK 29. Cumhuriyet Halk Fırkası Kâtibiumumilîğinin
Fırka Teşkilâtına Umumi Tebligatı................ 396
EK 30. Cumhuriyet Halk Fırkası Katibiumumiliğinin
Fırka Teşkilatına Umumi Tebligatı..................................................... 400
EK 31. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğinin
Parti Örgütüne Genelgesi........................................... .400
S o n u ç ................................................ 401
K a y n a k ç a .......................................................................................................... 405
Su n u ş
10
ÖNSÖZ
13
BİRİNCİ BOLÜM
TÜRK OCAĞI NDAN ÖNCE KURULAN
TÜRKÇÜ DERNEKLER
I . Türk D em eği
II. Meşrutiyet’in getirdiği göreli özgürlük ortamı içinde kuru
lan Türk Demeği, Yusuf Akçura’nm deyişiyle “Türkçülükte
teşkilatlanma devresi”nirı ilk girişimini oluşturmaktadır.’ “İl
mî Türkçülüktü kültürel alanda yayma amacına yönelik olan
Türk Derneği’nin kuruluş tarihine ilişkin çelişkili verilere sa
hibiz.2 Ancak, Dernek nizâm nâm esinin yayımlanma tarihi
1 Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletinin Ö ncüleri; 1928 Yılı Y azıları, K ültür B akanlı
ğı, Ankara. 1 981, s. 188.
2 T ü rk Derneği nin kuruluşuna ilişkin en erken tarih olarak Şevket Süreyya Ay
dem ir, M ak ed o n y a 'd an O rla A sya'ya E n v er P aşa, R em zi K itabevi, İstan b u l,
1976, C. 2 , s. 4 7 2 ve Türk A nsiklopedisi, C. 22, M illi Eğitim Basımevi, Ankara,
1982, s. 6 8 ’de 1908 Kasım'ı verilmektedir. Oysa Yusuf Akçura, a.g.e., s. 188-
1S 9 'da kendisinin 1 9 0 8 K asım ’ında İstanbu l’a geld ik ten sonra tanıdığı bazı
T ü rk çü ler ile bir dernek kurulm ası yön ünd e girişim lerd e bulu ndu ğu nu ve
Derneğin ancak yıl sonuna doğru şekillendiğini anlatm akta; bu bilgi Veled Çe
lebi Izbudak, H atıralarını, Canlı T arihler-14, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1946,
s. 69'da Veled Çelebi tarafından doğru lanmakt ad ir.
Türk Dernegi’nin Aralık 1908'de kurulduğu konusunda görüş birliği taşı
yanlar çoğunluktadır, Bernard Le\vis, The E m ergence o f M odem Turkey, Oxford
U niversity Press, London, 1961, s. 3 4 3 ve V Gordlevskiy, İstanbul'daki Tiırh
D ern eğ in e İlişkin Nollaı; M oskova, 1 912, s. 2’de 2 4 A ralık 1908 tarihini ver-
15
dikkate alındığında,3 Türk D erneğfm n resmi kuruluşunun
en erken olasılıkla Aralık 1908’de olduğunu kabul edebiliriz.
T ü rk D em eği’nin kuruluş tarihinin yanısıra, kurucu üye
lerinin sayısı ve kim likleri konusunda da Farklı bilgilere sa
hibiz. Y. Akçura, Derneğin kendi girişim i ve N ecib Asım
(Yazıksız) ile Veled Çelebi’nin (lzbudak) katkılarıyla ilk kez
gündeme geldiğini belirtirken,4 Türk Derneği’nin daha son
raki üyelerinden Rus türkolog VA. Gordlevskiy, Y. Akçu-
ra’dan söz etmemekte ve girişimin öncülüğünü Necib Asım
ve Veled Çelebi’ye bırakm aktadır.5 Gordlevskiy’e göre, Türk
Derneği’nin kurucu ve yöneticilerinin sayısı 16’dır.6 Ahmet
M ithat, Em rullah Efendi, Veled Çelebi, Necib Asım, Kork-
m ekıedirler. Y. Akçura, a.g.e., s. 1 8 9 , T ü rk Dem eği N izâm nâm esi’nin 25 Aralık
1 9 0 8 tarihiyle yayımlandığını bildirm ekle; Agâh S im Leveııd, "T ü rk Kültürü
nü n Gelişm esinde Derneklerin ve Kuruluların R o lü '1 içinde, İsm ail Ulçugûr,
A gâh Sırrı Levend, TDK Yayınları, 1 982, s. 233'd e 2 5 A ralık 190S'i D erneğin
kuruluş tarihi olarak kabul eınıekıedir. Ayrıca François Georgeon, Aıtx O rigines
âu N ation alism e Turc, Yusuf A kçu ra (18 7 6 -1 9 3 5 ), E d ilions A DPT Paris, 19S 0, s.
4 3 v e ja c o b M. Landau, Pâü Ttırlıism in Turkey, A Stııdy o f İrredentism , C. Hurst
and Company, London, 1981, s. 38'de Türk Derneği'nin A ralık 1 9 0 8 ’de kurul
duğunu onaylamaktadırlar. Türk D em eğı'nin kuruluşuna ilişkin farklı tarihler
İçin Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de S iy asal Partiler, ikin ci M eşrutiyet D önem i, C.
1, Hürriyet Vakfı Yayınlan, İstanbul, 1984, s. 4 1 4 ve Ahmet Bedevi K uran, Os-
m an lı tm paraıorluğu'nda in k ıla p Hareketleri ve Milli Mücadele, Baha Matbaası,
İstanbul, 1956, s. +46'da 18 O cak 1908 tarihi verilm ektedir. Tunaya’mn verdiği
2 5 Kânun-ı evvel 1 3 2 4 karşılığı 8 O cak değil, 7 O cak 1909 olm ası gerekm ekte
dir. Öte yandan Senin, 11 Mayıs 1327, no. 3 -9 7 9 ’da, Celal Sahır. T ürk Derne-
gi’nin ilk İdare Heyetinin 24 Kânun-ı evvel 1324 (6 O cak 1 9 0 8 ) tarihinde seçil
diğini belirtm ektedir. S tan fo rd J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, O sm an h im p a ra to r
luğu ve M odern T ürkiye, C. 11, e Yayınlan, İstanbul, 19S 3, s. 3 4 S ’de T u rk Der
n eğ i’nin O cak 1911'd e kurulduğunu lieri sü rerlerk en , büyük bir olasılıkla
Türk Derneği ile Türk Yurdu Cem iyeti'ni birbirine karıştırm aktadırlar.
3 Türk Demeği Nizâmnâmesi, Karabet M atbaası, İstanbul, 1324,
4 Y. Akçura, a.g.e., s. 188 -1 8 9 .
5 VA . Gordlevskiy, a.g.e., s. 3.
6 VA. Gordlevskiy, a g.e., s. 4. Gordlevskiy kurucu üyelerin tüm ünün kim liğini
verm eksizin, üye sayısının 16 olduğunu belirtm ektedir. Farklı kaynaklara da
yanarak yapılan araştırm a sonucu, kişilerin adları her zaman aynı olm am akla
birlikte, 16 sayısına ulaşılmıştır. Verilen kurucu üye ad lan , bu kaynaklarda bu
lunanların tümünü oluşturm akladır.
16
mazoğlu Celal, Akçuraoğlu Yusuf, Akyigitoğlu M usa, Fuad
Raif (Köseraif), Rıza Tevfık (Bölükbaşı), F erit;7 Bursalı Ta-
hir, Agop B o y a cıy a n , A rif;8 M ü lk iy e M e k te b i M üdürü
(Mehmed) Celâl, Ahmet Flikmet ve Ispartah Hakkı (Ağlar
ca)9 kurucu üyeleri oluşturmaktadırlar.
Türk Derneği Nizâmnâmesi, Aralık 190 8 ’de Ahmet M it
hat, Em rullah Efendi, Celâl, Rıza Tevfık ve Ahmet Hikmet
başta olmak üzere bir grup kurucu üye tarafından hazırla
narak kaleme alınm ıştır.10
T ürk Derneği N izâm nâm esi’nin hüküm ete onaylatılm a
sından sonra, Nizâmnâme’nin 8. maddesi uyannca ilk İdare
Heyeti seçilm iş ve başkanlığına N ecib Asım, başkan yar
dımcılığına Veled Ç elebi,11 fahri başkanlığına ise Veliaht Yu
suf İzzettin Efendi getirilm işlerdir.12 Ö nceleri bir toplantı
yerinden yoksun bulunan T ü rk D erneği üyeleri, Beyoğ-
lu’ndaki sabit ikam etgâha geçilinceye kadar Darülfünun,
17
Yeni Gazete idarehanesi, Kürt Kulübü gibi yerlerde bira ray a
gelm işlerdir.13
D ernek üyelerinin sayısı ve kim liklerine ilişkin kesin bil
gi sahibi olunmamakla birlikte, 190 9 ’da üye sayısının 50’ye
çıktığı bilinm ektedir.14
1911’de ise, Türk D em eği dergisinde üyelerin ayrıntılı bir
dökümü yapılmaktadır. Derginin üçüncü sayısında, Derne
ğin fahrî başkanlığı ve hâm iliğini V eliaht Yusuf İzzettin
Efendi’nin yürüttüğü açıklanm aktadır. Başkan Fuad Raif,
başkan yardımcısı ise Necib Asım'dır. Derneğin öteki üyele
ri ise şunlardır:15
“A hm et M ithat Efend i (D ârü lfü n ü n -u O sm an î târih-i
umûmî müderrisi); Veled Çelebi (M ecmua sâhib-i imtiyazı
ve Dârülfünûn lisân-ı Fârisî m üderrisi); (M üftüoğlu) Ah
met H ikm et (Dârülfünûn edebiyyât-ı O sm anî m üderrisi);
Akçura Yusuf (Kâtib-i evvel ve M ekteb-i Harbiyye ve M ek-
teb-i Mülkiyye târih-i siyasî m uallim i); Celâl (Erzurum va
lisi); (M ehm ed) A rif (T ârih C em iyeti azasın d an ); Tahir
(Bursa mebusu, binbaşı); Boyacıyan Agop (D ârülfünûn-u
Osmanî ulûm-u riyâziyye ve tabiiyye şubesi müdür-ü sâni-
si); Em rullah (K ırkkilise m ebusu, D ârülfünün-u Osm anî
felsefe m üderrisi); Akyiğitzade Musa (M ekteb-i Harbiyye
Rus lisanı m uallim i); Rıza Tevfik (Edirne mebusu, Darülfü-
18
nûn-u Osmanî tarih-i edebiyyât-ı osmâniyye m üderrisi); Is-
partalı Hakkı (M uharririnden); Mahmud Nedim (Veznedar
ve Mecmua memuru; Kolağası); Akif (Saray yüzbaşısı); Nu-
reddın (Siverek m ebusu); V ladem ır G ordlevskiy (Pecers-
burg elsine-i şarkıyye m u allim lerin d en ); Rahip K araçon
(Macar m üsteşriklerden); İsmail Hakkı (G üm ülcine hukuk-
şinâsm dan); Rıza Paşa (Karahisar m ebusu); İzzet (Beşinci
Ordu Levazım Üçüncü Şube M üdürü); Mustafa Zühdü (in
han) (Kâtib-i sâni; M ekteb-i Hukuk ilm-i iktisat ve M ekteb-
i Mülkiyye istatistik m uallim i); Ahmet Refik (Altmay) (M u
harririn-! askeriyyeden, yüzbaşı); M ehm ed Ayaz Efendi Is-
h ak o f (Ayaz lsh a k i Id illi) (M u h a rririn d e n ); (M eh m ed )
Emin (Yurdakul), (M illî Şâirlerim izden); Mahmud Cevad
(M aârif N ezâreti K ütüphâneler m ü fettişi); A nton T ıngır
(Lisân m uallim lerinden); Çanakkaleli A tıf (Jandarma müla
zım ı); M ilaslı D oktor İsmail ( Tectddüd G azetesi sahip ve
m uharriri); Petersburglu Vasil Vasilyeviç; H üseyin Cahid
(Yalçın) (İstanbul M ebusu); Öm er Fevzi (Bursa M ebusu);
Ahmet H ilm i (E ğ in li); M ehm ed M asum Efendi (R u sçu k
Rüştiyye M ektebi M uallim lerinden); N ecib (T ü rk çü ) (İz
m irli m ü d ek kikin d en ); H alil (M üm taz K o lağ alan n d an );
D oktor Hazık; Safvet (Bahriye kaym akam larından).”
191 l ’de İstanbul'daki Türk Derneği’ne ilaveten yurt içi ve
dışında şu beler a çılm ıştır.16 İlk şube R u sçu k’ta M ehm ed
Masum tarafından kurulmuştur. Üyelerin adları ve sayısına
ilişkin bilgi verilmemektedir. İk inci şube İzm ir’de bulun
maktadır. İzm ir şubesinin başkanlığını E d irn eli M ehm et
N ecib (T ü rk çü ), başkan yardım cılığını H adîka-i T icâret
M ektebi müdürü Necib Necati, kâtipliğini M aârif başkâtibi
Hüsnü, sandık eminliğini ise Gad Franko Efendi yürütm ek
tedir. ittihadı Gazetesi başyazarı Hüseyin Fehm i, Berki Nâhi-
19
yesi müdürü Mahmud Edip, D oktor Ali, D oktor Abdurrah-
man, Çakıroğlu Mihaliki, dava vekili Tahir, Müstecnbizade
ism et, mâ iye t-i vilâyetpenahiye memurları Enver ve Şükrü
İzmir Türk Derneği’nin ilk üyelerindendir. K astam onu’da
kurulan üç numaralı Türk Derneği şubesinin başkanlığını
istin a f m ahkem esi reisi Ali Rıza yapm aktadır. İlk üyeler
Kastamonu Valisi Hüsnü başta olm ak üzere, savcı Halid; İs
tinaf azâsı Kosti, Reji dava vekili Osman, Istînâf başkâtibi
Hüseyin, Istînâf zabıt kâtibi Ömer, Tahrirât Müdürü Ahmet
Rıfat, Şeyh Ataullah Efendi, M ahkem e-i Şeriyye zabıt kâtibi
Sabit, Istînâf azâsı Hacı M üm in’dir.
Türk Derneği’nin İmparatorluk sınırlan dışındaki tek şu
besi, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de “Edebiyyât-ı Os-
manîyye Cem iyeti” adı altında kurulmuştur. Türk Derne-
ğı’ne gönderilen ve dergide yayımlanan mektupta, Edebiy-
yât-ı Osmâniyye Cemiyeti’nin amacı şöyle açtklanmaktadır:
“Türk Derneği Macar Şubesinin maksadı, M acaristan’da li-
sân-ı Osm anî ve tarih-i Osmâniyye ahalinin enzâr-ı itinâsını
celp etmekle beraber Macar m üsteşriklerinin ilm -i ensâl-i
milel ve iim-i elsineye dâir yazdıkları ve Macarca neşr edi
len eserlerini Osmanlılara tarif ve ilâm eylem ektir”.17
Edebiyyât-ı Osmâniyye Cem iyeti’nin fahri başkanlığına
Vambery, başkanlığına ise Kunoş Efendi seçilmişlerdir. Dr.
Mesaroş ve Dr. Germanus kâtiplik görevini yürütmektedirler.
Kurulduğunda 2 2 üyeye sahip olan “Macar şubesine” üye
olabilmek için “lisan-ı Türkiye vâkıf olmakla beraber edebiy-
yât-ı Osmânî yahut lisan-ı Osmânîye mensup hidemât-ı ede-
biyyede bulunmak şarttır”.'8 Cemiyet kütüphanesinde, İstan
bul’da yayımlanan günlük ve haftalık süreli yayınların topla
nacağı ve kütüphaneye yay m gönderenlerin Macar şubesinin
20
resmi gazetesi olan Revue Onentale'i karşılıksız olarak alabile
cekleri bildirilmektedir. Söz konusu gazete, altı dilde Osman-
lı ve Tatar dilleri üzerine makaleler yayımlamaktadır. Edebiy-
yât-ı Osmâniyye Cemiyeti’nin ayda bir kez yapılacak olan
toplantılarından alınacak kararların, kâtipler aracılığıyla, İs
tanbul’daki Türk Demeği’ne bildirilmesi gerekmektedir.'9
Yurt içi ve yurt dışı şubelerin açılmasıyla birlikte canlılık
kazanması beklenen Türk Derneği’nin üye sayısının azlığı
ve üyelerin gerek merkezde, gerekse şubelerde sivil ve as
ker bürokratlardan oluşması, Derneğin seçkinci yapısını or
taya koym aktadır. 1 9 1 2 yılında D erneğin üye sayısı 6 3 ’-
dür.20 Ancak, Türk Derneği’nin daha sonraki yıllarda kuru
lacak Türkçü derneklerden farklı olarak, T ürk unsurunun
yanısıra, Türk olmayan Osmanlı uyrukları ve Osm anlı uy
ruğu olm ayan yabancılara, N izâm nâm e’nin 4. m addesi21
uyarınca yer verm esi önemlidir. Ayrıca, Prens Said Paşa,
Fuad RaiPin babası Köse Raif Paşa, Halid Ziya (U şaklıgil)
Bey gibi devlet büyükleri de üye olm aksızın parasal yardım
da bulunmuşlardır.22
‘Sınırlı bir çevreye yönelik olması nedeniyle, basında da
kendisinden ‘sınırlı’ bir biçim de söz ettiren Türk Derneği’
nin kurum sal ve ideolojik yapısını, amaç ve faaliyetlerini
tanımlamada en önemli kaynakları Türk Derneği N izâmnâ
mesi, T ürk Derneği Beyannam esi ve T ürk D erneği dergisi
oluşturmaktadır.
Türk Derneği Nizâmnâmesi’nin 1. maddesinden de anla
şılacağı gibi, D ernek salt bilim sel amaçlıdır. "C em iyyetin
maksadı Türk diye anılan bütün kavimlerin mazı ve halde
ki âsâr, efâl, ahvâl ve muhitini öğrenmeye ve öğretm eye ça-
19 “T ü rk D em eği riyâset-i âliyyesm e", s. 167.
2 0 Y. A kçura, a.g.e., s. 190.
21 T ürk D em eğ i N izâm n âm esi, s. 2.
22 Y. Akçura, a.g.e., s. 190.
hşmak, yani Türkler’in âsâr-ı atîkasmı, tarihini, lisanlarını,
avam ve havas edebiyatını, etnografya ve etnolojiyasını, ah-
vâl-i içtimaıyyesi ve medeniyyet-i hâzırâlarmı, T ürk m em
leketlerinin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp ortaya çıkara
rak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dilim izin geniş ve
m edeniyyete elverişli bir dereceye gelm esine çalışm ak ve
im lâsını ona göre tetkik etm ektir”.23 Burada, Türk Derne
ği’nin daha sonraki yıllarda kurulacak olan Türk Yurdu ve
Türk Ocağı gibi kendisini siyaset dışı bir dem ek olarak ta
nımlama çabasına tanık olmaktayız. Ancak, bu sü bjektif ta
nımlamanın ötesinde, Türk Demeği dolaylı bir biçimde de
olsa pantürkistlerin hedeflerine yardımcı olmaktadır.2'1 Ger
çekten de, Nizârrmâme’nin 2. maddesi ile açıklanan amaçlar
ve özellikle “dilde Türkçülük”ü geliştirmeye çalışmak, her
ne kadar Türk Derneği'nin “tasfiyecilikîe” suçlanm asına yol
açacak ve bu nedenle bir Beyanname ile Nizâm nâm e’deki
“aşırıhklar”ın bir oranda giderilmesine neden olacaksa da,
siyasi Türkçülüğe uygun bir zemin hazırlam ası açısından
önemlidir. Öte yandan, İttihat ve Terakki C em iyetinin bazı
üyelerinin Türk' D erneğine devam etmeleri, Derneğin siya
sal amaçlara hedef olduğunu göstermektedir.25
Türk Derneği N izâm nâm esinde de görüleceği gibi, Der
nek, bilimsel çalışma ile pratik çalışmayı birlikte yürütmek
istemektedir.26 Nizâmnâme’nin 3. maddesinde belirtilen faali
23 T ü r k D e m e ğ i N iz d p n n â o ıe s i, s . 1 .
22
yetlerin çeşitliliği ve genişliğine karşın belirsizliği, üyelerin
farklı isteklerini programa alm ak kaygısından kaynaklan
maktadır.27 Ancak, Nizâmnâme’de ayrıntılı bir biçim de ta
nımlanmayan amaç ve faaliyederin, taşra bölgelerindeki şu
beler için hazırlanan çalışma programında daha belirgin bir
biçimde saptandığını görüyoruz. Bu belirginlik bir yandan İs
tanbul’un taşradaki şubelere karşı seçkinci ve güvensiz tav
rından, öte yandan da İstanbul’daki Türk Derneği’nin faali
yetlerin niteliği ve biçimi konusunda daha deneyimli olma
sından ve şubelerin açılışıyla birlikte eşgüdümlü hareket et
me zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Dergi aracılığıyla,
ülke içi ve dışında kurulacak olan şubelerin kendilerini yerel
makamlara onaylatmaları ve mühürlerini T ürk Derneği’nin
mühürlerine benzetmeleri konusunda duyuru yapılmakta ve
faaliyetler konusunda şu önerilerde bulunulmaktadır:28
“1- Her şubede Türkçe harflerimizin adedi kadar küçük
defter bulundurulup ahâli tarafından kullanıldığı işitilen ke
limeler başlangıçlarına göre defterlere yazılmalı ve şayet bu
kelimelerin müştâkı var ve kullanılıyorsa onlar ve bundan
başka kelimelerin nereden geldikleri yani asıllan hakkında
tetkikât da ilâve edilmelidir. Bu teşebbüs pek az zaman son
ra muhiti bir kamüs-u türkî tertibini teshil edecektir.
2- Merhum Şemseddin Sami Beycin Türkçe Knmûs’undan
yahut Ahmet Vefik Paşa m erhumun Lehçesinden (L ehçe-i
Osmânî) birer tanesinin şubelerde bulundurulması fâideden
hâli olmayıp işitilen kelimelerin bu eserlerde bulunup bu
lunmadığını ve var ise ne yolda kullanıldığını tetkik etmek
ve şayet Lehçe ve Kamüsun beyânına m uhâlif bir netice elde
büyük çoğunluğu, eğer “Türk D em eği” ana sorun olarak ele aldığı dil reform u
çalışm alarından uzaklaşacak olursa, üyelikten ayrılacaklarını bild iren tehditler
savuruyorlardı”.
2 7 A .g.e., s. 4.
2 8 “Şubelerim ize”, T ürk D em eğ i, Yıl 1, no. 6, 138, s. 199 -2 0 0 .
23
edilir ise yukarıdaki küçük defterlere yazmak münâsip olur.
3- Köylerde Türkler’in söyledikleri eski yerli türkülerin,
darb-ı mesellerin ve hikâyelerin yazılması için de ayrı ayrı
defterler bulundurulmalıdır.
4- Şubenin bulunduğu vilâyet halkının neslen Türklükle
derece-i münasebetleri ve âdat ve ahlâk-ı kavmiyyeleri hak
kında ve dâhil-i vilâyette bulunan Türk aşiretlerinin isim le
ri ve şekilleri ve nüfusları üzerine tetkikât icra edilip bir
deftere yazılmalıdır.
5- Vilâyet dâhilinde evvelce bulunmuş olan T ürk hükü
m etlerinin ahvâl-i tarihiyyesi hakkında tetkikât icrâ ve ik
mâl edilmeli ve bu tetkikât büyük bir deftere yazılmalıdır.
6- Vilâyet dâhilinde eskiden kalma muteber T ürk aileleri
hakkında tetkikât icrâ edilerek bunların şecereleri ile diğer
m alûmât bir husûsî deftere yazılmalıdır.
7- Vilâyet dâhilindeki kütüphânelerde Türklükle ve Türk
lisânına dair mevcûd kitaplar üzerine tetkikât icrâ edilmelidir.
8- Vilâyet dahilinde Türkler’in vücûda getirdikleri âsar-ı
atıka ve cedide hakkında sanat ve tarih nokta-i nazarından
tetkikât icra edilmelidir. Bu babda ahâlînin rivâyetini dinle
yip onlar tarafından gösterilecek izlerden istifâde etm ek
mümkündür.
9- Vilâyet dâhilinde eskiden beri ne gibi nebatı ve hayva
ni ilaçlar kullanıldığının tetkikinde büyük fâideler m elhuz
dur. Öteden beri bizde ‘çoban merhemi’ diye m arûf ve m a
lûm olan ilâcın bu kere (Rezorbin) namıyla İngiltere’de va
zelin yerine kullanılmaya başladığını söylem ek maksadı an
latmak için kâfidir.
10- Vilâyet dahilinde Türklerden nasıl tedavi ocakları bu
lunduğu ve bunların kimler olduğu dahi tetkik edilmelidir.
Bu vesile ile eski Türk tabâbeti hakkında bir doğru fikir alınır.
11- Şu son iki maddenin yörüklerde tesadüf edilecek tat
bikatı bilhassa şayan-ı takdirdir.”
24
İ
T ürk D ern eğ i'n in am aç ve fa a liy e tle rin i tanım lam ada
önemli bir kaynak olan Türk Derneği Beyannamesi, D em e
ğin siyasal anlamda O sm anlıcı ideolojiye sadık kalm akla
birlikte, kültürel alanda ve özellikle dil konusunda Türkçü
bir yaklaşım içinde bulunduğunu göstermektedir. Beyanna
mede, sık sık “Osmanlı anâsırının” birlik ve beraberliğin
den söz edilmesi ile dildeki Türkçülük yaklaşımı gerçekte
bir çelişki olmayıp, O sm anlıcı ideoloji içinde bulunan bir
düalizmden kaynaklanmaktadır. R Risal'in (Tekin Alp) de
belirttiği gibi, 1908 Meşrutiyet İnkılâbı’nın ilk coşkulu gün
lerinin ardından O sm an lıcılık kavram ının tanım lanm ası
söz konusu olduğunda birbiriyle uyuşmayan, hatta çelişkili
iki anlayışla karşı karşıya kalınm ıştır.29 Osm anlı toplumun-
daki T ürk ve M üslüm an unsurların dışında kalanlar için
Osm anlıcılık, sivil ve asker “aristokrasi”yi oluşturan Türk-
lerin bu haklarından vazgeçm eleri anlam ına gelm ektedir.
II. M eşrutiyetin Osmanlı “vatandaşlığına” yükselttiği Türk
olmayan unsurlar, oydaşma ile oluşturulan ve bir anlamda
‘üst-organizm a’ olan Osm anlı İm paratorluğu’nda bir yan
dan topluluk özelliklerini korurken, diğer yandan yurttaş
lık haklarının ortak nim etlerinden yararlanabileceklerini
düşünmektedirler. Oysa, Türk ve M üslüman unsur için Os
m anlıcı ideoloji farklı bir anlarn taşımaktadır. II. M eşrutiyet
öncesi, kendilerini imparatorluğun tek gerçek Osmanlıları
olarak kabul eden Türkler, bu ayrıcalığı bir kez daha pay
laşmak zorunda kaldıklarında, artık başka tür farklılıkların
(Türk D em eği örneğinde dil) varlığım hoşgörüyle karşıla
mamaktadırlar. Türklere göre Osmanlıcı ideolojinin kabul
edilmesi ile birlikte topluluk yaşamı ve özellikleri, yurttaş
lık kimliği içinde erimek zorundadır. Bu açıdan bakıldığın
da bir yanıyla O sm anlıcı kalan T ü rk D ern eğ i’n in , dilde
29 P Risal. a.g.e., s. 6 7 9 -6 8 0 .
25
Türkçü bir yaklaşım içinde bulunması, özellikle O sm anlıcı
lık ve Türkçülüğün birlikte gittiği t i r dönemde birbiriyle
çelişir değil, aksine birbirini tamamlar niteliktedir. T ü rk
Derneği Beyannam esinde görüleceği gibi, D em ek, Osmanlı
lmparatorluğu’nda yaşayan Türk ve Türk olmayan unsurlar
arasındaki tek ayrılığı dil sorununa indirgemektedir: "... li
sânları ayrı fakat gönülleri ve duygulan beraber olan Os-
manlı anâsırını aynı maksad-ı mukaddes üzere yetiştirm ek
ve kâffesini -ana dillerinde serbest bırakm akla beraber- aynı
lisân-ı millî ile yani Türkçe ile müdâvele-i efkâra sevk et
mek lâzım geliyor'1.30 Başka bir anlatımla T ürk Derneği, Os-
manlı Türkçesi’ni tüm Osmanlı unsurları arasında konuşu
lan bir ulusal dil haline getirmeyi amaçlamakta, T ürk dili
üzerine araştırmalar yapılmasını, resmi kurum larm yazış
malarında Türkçe kullanım ını yaygınlaştırmayı üstlenm ek
tedir. Ancak, Osmanlı Türkçesi’ni egemen kılm ak düşünce
si, başka hiçbir neden aranm aksızın D erneğin dağılm ası
için y eterlid ir.31 D ernek ü yelerinin dil soru nu nd a farklı
yaklaşımlara sahip bulundukları, Nizâmnâme ile Beyanna-
me’nin kullandıkları üslupta açıkça görülm ekte ve Beyan-
nam e’nin 9. maddesinde, “Osmanlı lisânının Arabî ve Fârisî
lisânlarından ettiği istifâde gayri m ünker bulunduğundan
ve Osmanlı Türkçesini, bu muhterem lisânlardan tecrid et
m ek h içb ir O sm an lın m hayâlind en b ile g eçm e y e ce ğ in
den...”32 ifadesiyle ortaya konulmaktadır.
30 "T ü rk Dem eği B eyânnam esi", Tıtrfc Derneği, Yıl 1, no. 1, 1 3 2 7 . s. 3 -4. Türk
D ern eğ i'n in bir yanıyla O sm anlıcı kalm asına rağm en, dergide yayım lanan
"T ürklüğü Bilmeli ve Bılişm elıyiz", Titrfc D erneği, Yıl 1, no. 1, 1327, s. 2771e
yer alan “itirafa mecburuz ki Türklüğün en kavî ve m edeni kısm ı olan Os-
manhlar, Türkleri mazide hiç düşünm em işlerdi. (...) O sm anlı T ü rk leri hâlâ
T ürklüğü düşünm üyorlar" ifadesi bu açıdan ilginçlir.
3) Levend, “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e Hareketi- 1, T ü rk D em eği”, s
3. “İçlerinde tasfiyeciler olduğu gibi. Arapça ve Farsça’dan büsbütün vazgeç
meyenler, hatta bu isi yalnız siyasi cepheden alanlar da vardı."
32 "Türk Derneği Beyannâm esi", s. 5.
Dil sorununa öncelik verm eyi am açlayan T ü rk D ern e
ği’nin bu konudaki çekingen tutumu, D em eğin aynı adla
yayımlanan dergisinde de belirgindir. Başkan Fuad RaiPin
öncülük etmesi ile çıkmaya başlayan Türk D em eğ i’nden ön
ce, D em ek Türkçü-lslâm cı çizgideki S ırat - 1 Müstakim’i “va-
sıta-i neşr-i efkâr” olarak kullanmaktadır.33 1 9 1 1 ’de yayım
lanmaya başlayan34 Türk D em eğ i, başta ayda bir çıkm ası
planlanırken,33 malî sıkıntı ve yazı yetersizliği nedeniyle,36
1327’de beş, 13 2 8 ’de iki sayı olm ak üzere toplam yedi sayı
çıkabilmiştir. Derginin düzenli çıkm am asının yanısıra, ba
sıldığı yayınevinin de sürekli olarak değişm esinden, daha
başından beri Türk D em eğ i’ne yeterli özenin gösterilm edi
ğini görüyoruz. İlk üç sayının Matbaa-i Hayriye ve Şüreka
sı, dördüncü sayının Vatan Matbaası, altı ve yedinci sayıla
rın Matbaa-i Kader’de basıldığı Türk D em eği, satıldığı yerle
rin sınırlılığı ve sık sık değişmesi nedeniyle37 çok az satıla
27
bilmiştir. Yönetimden kaynaklanan düzensizliklerin yanısı-
ra, Türk D em eğ i'nin satılm asını engelleyen nedenlerin ba
şında, 1911’deki Dernek genel toplantısının kâtibi Celâl Sa-
hir’in (Erozan) de belirttiği gibi, fazla ciddi ve bilim sel o l
ması ve kullanılan dilin halk tarafından karmaşık bulunm a
sı gelm ektedir:38 “Diğer bir sebebi de satışta ticâretçe lâzım
g elen şartlara tam am en itin a edilm em iş idi sanırım . Bu
ikinci sebep Dernek azâsmın hep meşgul adamlardan ibaret
oldukları için, bu ticâret işine lüzûmu kadar vakit ayırama-
malanydı. (...) Yedi numara D em ek m ecm uasından ancak
940 nüsha satılm ıştır ki her num arasından 1 3 4 tane de
mektir. (...) İhtimâl ki fiyâunm 3 kuruş, yani nispeten yük
sek olması da satış m iktarını böyle tahdit etm iştir’'.39
Türk Denıeği, Demeğin faaliyetlerine ilişkin bilgilerin yanı-
sıra, ağırlıklı bir biçimde dil sorunuyla ilgili makalelere yer
vermektedir. Veled Çelebi, Bursalı Mehmet Tahir, Necib Asım,
Ahmed Hikmet, Mehmed Emin (Yurdakul), Ispartah Hakkı
vb. yazarlara yer veren Türk Demeği'nde, ilk andan itibaren
belirli bir dil politikasının eksikliği’hissedilmekte, aynı sayı
içinde bile farklı yaklaşım ve tutumlar gözlemlenmektedir.
Ancak, farklı sorunsallar etrafında da olsa, dilin yabancı
sözcüklerden arındırılm ası, Osm anlı T ürkçesi’nin egemen
kılınması, bir tür dil milliyetçiliği görünümü altında temel
kaygı olarak belirm ekted ir.40 Ö rneğin A hm ed H ik m et’in
28
Türk Demeği’nde yayımlanan “Dilimiz” başlıklı makaleleri,
T ürkçe’nin yalınlaştırılm asına ilişkin oldukça radikal bir
anlayışı ortaya koymaktadır. Ahmed H ikm et’e göre dil, bir
ulus yaratm anın önkoşuludur41 ve “Bir düzgün lisân, bir
muntazam ordu kadar bir milleti saklar, esirger.”42 Özgün
bir Türkçe yaratmak için dili, Arapça ve Farsça sözcükler
den arındırmak ya da en azından bu sözcüklerin kullanım ı
nı azaltmak gerektiğini savunan yazar, Türkçenin kimliğini
yitirmesinin nedenlerini altı noktada toplam aktadır:43 Arap
ça, İslâmiyet ve K ur’arı yoluyla Osm anlıca’ya girerken, Fars
ça sözcüklerin kullanım ındaki yaygınlık, Mevlana Celaled-
din Rum i’nin Mesnevisinden kaynaklanmıştır. Öte yandan,
Türkçe’nin tek heceli sözcüklerinin aruz veznine uygun ol
maması nedeniyle şairler, Arapça ve Farsça sözcüklerden
yararlanmak zorunda kalmışlardır. Cihangirlik, T ürklerin
kendi yurtlarından çok Arap ve İran topraklarında yaşama
larına ve onlann dillerinden etkilenm elerine yol açm ış, Os-
manlı aydınlarının eğitimlerini Arap ve Fars dillerinde yap
maları da bu sürece katkıda bulunmuştur. Son olarak da,
bazı Türkçe sözcüklerin iltibassız yazı lamama lar ı nedeniy
le, yerine Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanılm ası sonu
cu Osmanîıca son derece karmaşık bir yapıya bürünmüştür.
Öte yandan Ahmed Hikmet, dil sorununu kültürel boyu
tu içinde incelem enin yanısıra siyasal boyut ve sonuçlarıyla
da sorgulamaktadır: “Dokuz ayı mütecâvizdir ‘nim et-i hür-
riyyeti’ gazeteler anlatıp duruyorlardı. Ceridelerin lisânım
avâm ve bâhusûs neferlerimizin hiçbiri anlayamamış olacak
ki 31 Mart hâdisesinde cinâyetler icrâ olundu. Ve hürrıye-
41 A.g.e., s. 181. Ulusların gerçekle dil gruplan olduğu ve buna bağlı olarak ulus
çuluğun, özde bir dil hareketi olduğu görüşü Herder, F ich ıe ve ö teki Alman
Rom antiklerinin sık sık işlediği bir temadır.
42 A. H ikm et, “Dilimiz ', Tıirlt Demeği, Yıl 1, no. 1, 1 3 2 7 , s. 22.
43 A.g.e., s. 22 -2 3 .
29
tin dine dokunduğu söylendi. İstanbul’daki 3 0 .0 0 0 askeri
Yıldız satın alamazdı. Alsa bile 3 0 .0 0 0 ’i de hayatını para uğ
runda fedaya razı olamazdı. Onların ruhunu, dilini bilenler
onlara Türkçe anlayacakları tarzda icrâ-i telkinât ettiler”.44
Volkan gazetesinin 31 Mart Olayı’ndaki yönlendirici gücü
nü, kullandığı dilin açıklığı ve anlaşıhrhğına bağlayan A.
H ikm et, M eşrutiyet’in getirdiği ilk elerin halka y eterince
ulaştınlam am asm ı dil sorunuyla açıklam akta, bu arada Ta
nın, Sırat-ı M üstakim, S abah, Yeni G a z ete vb. yayın organla
rını eleştirmektedir.45
D ilin sadeleştirilmesi sorununu, bir ulus bilinci yaratma
yolunda önemli bir adım olarak tanımlayan A. Hikmet, seç-
kinci Osmanlıca’mn toplumsal sınıflar arasına yadsınamaz
ayırımlar koyduğunu belirtm ekte ve sadeleştirm e sürecini
halka yönelmenin bir aracı olarak görm ektedir: “Artık Meş
rutiyet çağındayız. Müsâvât diye bağırıyoruz. Acaba şim di
ye kadar hangi bir ceride muharriri kadınların, işçilerin, as
ker neferlerinin, esnafın, köylülerin, çiftçilerin, yani ahâli
mizin pek çoğunun anlayacağı yolda, konuştuğum uz gibi
açık ibarelerle makaleler yazarak bize hürriyetin ne olduğu
nu, Meşrutiyet’in değerini, vatan sevgisini anlattı”.46
30
Türk Derneği’nin üyelerinden Ispartah Hakkı ise, “Türk-
çenin Sadeleştirilmesi” başlıklı m akalesinde, Derneğin gö
rüşlerini temsil etmediğini özellikle belirttikten sonra, tasfı-
yeciliği açıkça kabul etm ektedir. Yazara göre tasfiyecilik,
“teşrifata boğulm am ak”, “gösterişçilik” ve “satışçılık” yap
mamaktır.47 Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanım ını, “İn
kâra mahal var mı? Dilimiz karışmış, arap saçı olmuş... Bu
lanmış dibi görünmüyor. Kabacası, ekini yabanı otlar boğ
muş... Bu otlar velev ki gül olsun, sümbül olsun, ekin için
yabânî ottur. Muzırdır”48 biçiminde eleştiren Ispartalı Hakkı,
aynı kavramı açıklam ak için kullanılan Arapça ve Farsça
sözcüklerin dilden tümüyle “tasfiye” edilm esi konusunda
ise, Türkçenin olanaklarının sınırlı olduğunu kabul etm ekte
ve bilim diline yerleşmiş sözcüklerin saklı kalmasını, eski
yenlerin ise yetkili bilim adamları tarafından yenilenmesini
istemektedir.49 Bu arada Ispartalı H akkı’ya göre, gerekirse,
Uygurca gibi eski Türk dillerinden de yararlanılabilecektir.50
Ancak dil sorununa Ahmet Hikmet ve Ispartalı Hakkı gi
bi radikal bir biçim de yaklaşan üyeler, T ürk D erneği’nde
azınlığı oluşturmaktadırlar. Bu arada basında çıkan ve Türk
D erneği’ni açıkça eleştiren yazılar sonu cu daha ihtiyatlı
davranmak zorunda kalınm ıştır.51 Ö rneğin, Süleym an Na
bir dile girdiğinde, o dili konuşanlar söz konusu sözcüklerin gerçek bağlamla
rı konusunda yanılgıya düşebilirler.
47 1. Hakkı, “Türkçenin Sadeleştirilm esi”, T urk D erneği, Yıl 1, no 4, s. 132. Ziya
G ö k alp , Türkçülüğün E sa sları, M .E. B asım evi, İstan b u l. 1 9 7 0 , s. 10-1 l'd e .
Türk Dem eği üyelerinden Fuad Râif için “... bilhassa Fuad Râif Bey’in Türkçe-
yi sadeleştirm ek hususunda yanlış bir nazariyyeyi tâkip etm esi, T ü rk çü lü k
akım ının kıym etten düşm esine sebep oldu. Bu yanlış nâzariyye, tasfiyecilik
(arıT u v k çecilik ) fikriydi" demektedir.
48 1. H akkı, “Türkçen in Sadeleştirilm esi”, s. 132.
4 9 A.g.e., s. 134.
50 A.g.e., s. 136.
51 A.S. Levent. “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi II”, S a n a l ve E d e
biyat, no. 3 9 -4 0 , 4 Ekim 1947, s. 3
31
zif, D ernek’i “kavmiyet muhabbetini şayan-t tekdir bir dere-
ce-i ifrâta” vardırmakla suçlarken,52 Necib Asım “gide gide
konuştuğumuz gibi yazacağız. İşte bizim istediğimiz budur.
Dilimizden Arabıyi, Fârisıyi çıkarm ak fazla malımızı atmak
zihnimizden geçmez. Fakat bu tekâmülü biraz tesri edebili
riz...”53 biçiminde Dem eğin yaklaşımını savunmaktadır.
Bu arada Dernek, dilin “türkçeleştirilm esi” yönünde çaba
gösteren devlet ileri gelenlerine ve burumlara da Dergi ara
cılığıyla teşekkür etmekte, Milaslı Hakkı’nın hazırlamış o l
duğu alfabeyi okurlarına duyurmaktadır:
“Derneğimiz azasından Doktor Milaslı Hakkı Bey tarafın
dan yeni bir yazı icâd edilerek alfabesi yapılmıştır. Bu yeni
yazıda sadâsız harfler öteden beri kullandığımız harflerin biti
şik olmayan şekilleri üzere kullanılmış ve harekeler ile hurû-
fât birleştirilerek harf şeklinde yazı arasına konulmuştur. Bu
yazı ile yazılan ibarenin yanlış okunması kabil değildir...”54
Kurulduğu tarihte, Nizâmnâme ve Beyannamesinde belirti
len maddeler uyarınca çok yönlü faaliyetlerde bulunm ayı
amaçlayan Türk Demeği, ancak sınırlı, birkaç konuda çalışma
yapabilmiştir. 1910 yılı, Türk Demeği faaliyetlerine yeniden
hız verilmek istendiği bir dönemdir. Başkan Fuad R aifin Ye-
m en’e atanmasını izleyen bir “uyku devresi"ne55 giren Der
52 Tasvir-i Efkâr, 12 Temmuz 1909, no. 43. "... Tekrar ederim ki biz buğun Buhâ-
ralı değiliz ve olamayız. O m Tiziyı iâdeye çalı$m ak m ühlik bir irticadır. ”
53 Necip Asım, “D ilim U ”, Servet-ı Fıtmoı, 14 Nisan 1327, no. 103S.
54 “Yeni Yazı ve A lfabesi”, T ürk D erneği, Yıl 1, no. 5, 1327, s. 163. Ö te yandan
Gordlevskiy, a.g.e., s. 9 ’da Mtlâs’lı Hakkt’nm alfabesini eleştirm ektedir: “D o k
tor H akkı’nın alfabesi, çocukların uyduruklarına benzer, çeşitli sekılsiz çizgi
lerden oluştuğu için bu doğal sayılmalıdır. D okıor H akkı, alfabesinin tem elini
Arap alfabesinden alm asına rağmen, Arap alfabesinin kurallarını bozm anın
m üm kün olacağını düşünerek, Arap alfabesinde ayrı ayn olan işaretleri, kendi
alfabesinde dilediğince birleştirir. Demek ki, "Türk Derneği’, Doktor H akkı’nın
sistem ini savunurken; hayalperest anlayışı, sistem sizliği savunduğunu da ka
nıtlam ış oluyordu, Böylece, dil sorununda ‘Türk Derneği' gereksinim leri hafif
leteceğine daha çok zarar veriyordu.”
55 Senin, 11 Mayıs 1327, no. 3-979.
32
nek, 1910 Ağustos’undan sonra toplantılara yeniden başla
m ışta56 Bu dönemde İstanbul’a dönen Yusuf Akçura’nın Türk
Demeği’ni yeniden canlandırmak amacıyla bir kongre toplan
ması yönündeki çabalan, kongre tarihinin iki kez ertelenme
sinden so n ra,57 29 N isan 1 3 2 7 ’de (1 9 1 1 ) yapılabilm iştir.
Kongrede Dernek kâtibi Celal Sahir, Mart ayından beri her
hafta toplandıklannı, aynca düzenli konferanslar verildiğini58
belirterek Demeğin yarannı ve önemini savunmuştur,59 Celal
Sahir, Türk Derneği’nin faaliyetlerindeki kesintileri, halk ara
sında yaygınlaşmamış olduğunu ve bu nedenle kapatılması
nın daha uygun olacağını ileri sûren üyelere, “Macarlar gibi
cinsen” ve “Almanlar gibi siyaseten dost olan kavimlerin" bile
Türk Demeği’ni takdirle karşıladıklarım belirterek Dem eğin
faaliyetlerine devam etmesi gerektiğini savunmaktadır.60 Yapı
lan oylama sonucu Türk Derneği’nin varlığını sürdürmesi ka
bul edilmiş; bu arada Demeğin görüşlerine yer veren ve des
tekleyen Hüseyin Cahid’e teşekkür edilmiştir.61
1911’deki Genel Kongrenin yapılmasını izleyen dönemde,
Türk Demeği, ayda bir kez yapılan toplantılarla varlığını sür
56 V.A. Gordlesvkiy, a.g.e., s. 5'de Türk Derneği’nin toplantılarını şöyle anlatm ak
tadır: “Toplantılar, önemsiz herhangi bir yönetim ya da ekonom ik konuda or
taya anlan bir sorunun, bıkkınlık veren tartışmalarıyla geçiyordu. Bilim sel so
runlar toplantının sonuna bırakılıyor ve bu konular tatsız, cansıkıcı bir sorun
olarak kabul edildiğinden, üstünkörü geçiştiriliyordu. Aradan günler geçip de,
yeniden konu ortaya atıldığında, güncelliğini ve canlılığını yitirm iş oluyordu.
Bazı Rus m üslümanlar, sözgelim i, Akçura ve Ayaz Ishakı, T ü rk Derneği’nin
toplantılarına her zaman büyük bir istekle katıldıklarını, ancak sorunların ç ö
züm lerini büyük bir kuşkuyla karşıladı klan m belirtm işlerdir. ”
57 VA. Gordlevskiy, a.g.e., s. 12.
58 A.g.e., s. 12. "Akçura, Türk tarihinden (Cengiz Han’ın seferleri hakkın da) üç
konferans, deniz subayı Saffet, Osmardıların denizciliği hakkında bir konfe
rans verdi. (...) Kazanlı dramaturg İshakof, Kazanlı Tatarların edebiyatı hak
kında bir konferans verdi,”
59 Senin, 11 Mayıs 1 327, no, 3-979.
60 A.g.e.
61 A.g.e.
33
dürmeye çalışmaktadır.62 Ancak 1913’e kadar Türk Derneği’ni
canlandırmak, hatta yeniden kurmak yönündeki girişimler
olumlu sonuç vermemiştir. Son olarak, Türk Derneği kâtibi
Celal Sahir imzasıyla 19 Mayıs 1913’te yayımlanan bildiride,
“Derneği zaman zaman daldığı derin uykusundan uyandır
mak için olan teşebbüsler fayda vermemiştir" ifadesi kullanıl
maktadır.63 Derneğin resmen kapanış tarihine ilişkin bilgiden
yoksun olmamıza rağmen, Dem ek üyelerinden büyük çoğun
luğunun 191 Tde kurulan Türk Yurdu ve 1912'de kurulan
Türk Ocağı’na geçtikleri ve Türk Derneği’nin fiilen çalışamaz
duruma geldiği bilinmektedir. Bilimsel çalışmalarından geriye
7 sayı Türk D em eği ile Necib Asım’m Türklerin Pek Eski Yazısı
ve Bursalı Tahikin 191 Tde yayımlanan Türklerin Ulûm ve Fü-
nüna H izm etleri adlı kitapları kalm ıştır.64 E Risal’in (Tekin
Alp) deyimiyle, “yorgun ellere teslim edilmiş olan Türk Der
neği’nin kaderi kararsız olmuş; büyük kitlelere ulaşabilmek,
dikkatleri üstüne çekmek için gerekli olan genç, ateşli ve mü
cadeleci ruhtan ve 'yenilikler için gerekli olan şiddetten’ yok
sun bulunması nedeniyle başarısız kalmıştır”.65
6 2 VA. Gordlevskiy, a.g.e., s. 12. “Artık hiç kimse. Türk D erneği'nin programını
gerçekleştirm eyi düşünmüyor, genelde pek az kim se de ‘D em ek ’ ile ilgileni
yordu. Bir de üyeler arasında sürekli dargınlık olduğundan, 'T ü rk D erneği’nin
gerilem esine şaşm amak m üm kün mü? Herkese, kendinden başka hiç kimse,
hiçbir şeyi anlam ıyor gibi geliyordu. Bunda, O sm anlIların kib irli karakteri
kendini göstenr. Başkanlık koltuğu yeıersiz ellerdeydi. Son zam anlarda, örn e
ğin R. Fuad'm gidişinden sonra ikinci kez başkan seçilm iş olan N ecib Asım
loplantı sırasındayken uyumaya dalıyordu.’’
63 İsm ail Ulçugür, A gâh Sırrı Lcvcnd , TDK Yay., Ankara, 1 9 8 2 . s, 233.
6 4 Yusut Akçura, a.g.e., s. 190. “Türk D erneğinden’’, Halka Doğru, Yıl 1, no. 8,
2 3 Mayıs 1329. s. 64. 1913’ıe H alka Doğru’da yer alan ve T ü rk Derneği’nin dil
ve folklor alanında çalışmalarda bulunduğunu belirten Celâl S ab ır imzalı bir
ilan, Dem eğin faaliyetlerini sürdürme çabasında olduğunu ortaya koym akta
dır. Ziya G ökalp , Türkçülüğün E sa sları, s. 12; “2 3 Tem m uz (1 9 0 8 ) tnkılâ-
bı’ndan sonra, Türkiye’de Osm anlılık fikri hakim olm uştu. Bu esnada intişâra
başlayan Turk Derneği mecmuası, gerek bu sebepten, gerek yine arı T ü rk çeci
lik akım ına kapılmasından dolayı hiçbir rağbet görm edi.’’
6 5 P Risal, a.g.e., s. 6 9 6 . Haşan Ferid, O cak M esaisi H a k k ın d a 1927 K u ru lta y ın a
34
E K 1: T Ü R K D E R N E Ğ İ N İZ Â M N Â M E S İ*
36
18) Cemiyetin varidatı, taksit bedellerinden, teberruâttan, Ce
miyetin satış akçesinden vereceği konferansların bazısına konan
duhûliye hâsılatından ibarettir.
19) M erkezde bulunan azâ taksit bedellerini M erkez İdare He
yetine verir veya gönderir. M ahallî medis-i um ûm îlerin vâridâtın-
dan yü zde otuzu Cem iyetin um ûm î m asraflarına karşılık olm ak
üzere m erkezdeki İdare Heyetine gönderilir. B u n u nla beraber
herhangi bir m ahalde fevkalâde masarife ihtiyaç görülür ise m er
kezdeki idare o m ahallin varidatının hepsini oraya terkettikten
başka m erkez kasasından dahi m uavenette bulunabilir.
20) M erkez kasasının tasarrufu. M erkez Um ûm î M eclisine yılda
bir kere hesap verm ek ve gelecek senenin bütçesini tasdik ettir
mek şartıyla m erkezdeki idarenin elindedir. Senetler, vesikalar,
m ukavelelerde m erkez idare azasından biri reis, biri sandık emini
olm ak üzere hiç olm azsa üç kişinin imzası bulunm ak şarttır.
21) M e rkezd eki Cem iyet, bir kü tü p h an e, bir m üta.laahâne,
hattâ bir de konferans salonundan m ürekkep bir m ahal edinm e
ye çalışacaktır.
E K 2: T Ü R K D E R N E Ğ İ B E Y Â N N A M E S İ*
( ' ) "T ürk Derneği Beyânnam esi”, Türlı D erneği, Yıl 1, no. 1, 1 3 2 7 (1 9 1 1 ).
bulunması iktizâ eder. Gerçi milfet-i Osm âniyye; nesepleriyle, fe-
zâil-i kavm iyyeleriyie bihakkın iftihar eden birçok unsurlardan
m ürekkep ise de vücûd-u mülk-CrOsmanînin eczaı ve efradını bir
birine yaklaştırıp birleştirmek hususunda en müessir bir (kuw e-i
lüsûkîyye-Cohâsion) olan Türklerin m eydana koydukları Osmanlı
Türkçesinin bütün OsmanlIlar arasında konuşm aya ve müdâvele-i
efkâra vâsıta olması lâzım geleceğini o anâsırın kâffesi tasdik ve
itiraf ederler. Zaten ikinci madde-i kanunîyye bu lüzum u açıkça
göstermektedir.
Saadet-i m illîyem izi esaslı su rette câm i olan şu iki m addeyi
mevki-i tatbike koym ak için: lisânları ayrı fakat gönülleri ve duy
guları beraber olan Osmanlı anâsırını aynı m aksad-ı m ukaddes
üzere yetiştirmek ve kâffesini -ana dillerinde serbest bırakm akla
beraber- aynı Lisân-ı m illî ile yani Türkçe ile m üdâvele-i efkâra
sevk etm ek lazım geliyor. A nçak Türkçe esaslı ve kolay kaideler
ile müdevven eski bir lisân-ı edebî olduğu halde lisânın bu sevim
li mâhiyyeti bu zam ana kadar pek de nazar-ı dikkate alınm am ış
bu lun d uğ un d an herkeste "Türkçeyi ö ğren m ek güçtür" zehabı
hasıl olmuştur. Bu zehâb; dünyanın en güzel lisânlarından olan
Türkçeden uzaklaşm aya sebep olmuştur.
Meşrutiyet saadetine nâil olan ve hâkimiyet-i millîyyelerini elde
eden bütün Osmanlılar terekküp ettikleri anâsırın birleşmesini ve
m enâfi-i m üşterekesini teyid ve istihsâl için şahsî teşebbüslerini
meydana koyabilecek bir meziyetin erbabı olduklarından bundan
sonra milliyeten icap eden kâffe-i teşebbüsatta Türk lisânı üzre
müdâvele-i efkâr ve müşafehe edeceklerdir. Bunun için birinci d e
recede Türkçe tahsilindeki güçlüğe dair umûmun zehabını düzelt
mek lâzım geliyor ki bu da lisânın mâhiyyetini m eydana koymakla
hasıl olur.
Bir lisanın m âhiyetini meydana koymak için o lisanla ilk konu
şulduğundan itibaren bu güne kadar geçirdiği tad ilât devirlerini
araştırm ak iktizâ eder. Bu ise mühim bir teşebbüstür. Bir şahıs o
teşebbüsün icâp ettiği vezaifi ifâya m uktedir olam az. Arkadaşa,
yardım a ihtiyacı vardır, işte bu mühim teşebbüsü ifâ etm ek üzere
"Türk Derneği" adlı cemiyet teessüs etmiştir.
Derneğin esas teşebbüsâtını m utazam m ın olan ve n izâm n â
mesini bir dereceye kadar müfessir bulunan aşağıdaki m addeler
daha ziyâde izah eder:
Birinci- Türkçe hakkında Şarkta ve Garpta ne kadar eser yazıl
mış ise onlar bütün Osmanlıların gözleri ö n ü ne konularak Türk
38
lisânının eskiden beri geçirdiği safahâtı hakkında herkeste bir
fikr-i ihtisas husûlüne çalışılacak ve böylece lisânın her cihetten
sâdeleştirilm esi ve kolaylaştın İması esbabı araştırılacaktır.
İkinci- Dernek, ilm-i lisânın tetem m ü m atın dan olan sosyoloji
ve etnoloji ve m ünasebattarı bulunan arkeoloji ilimleri ile de işti
gal edecek ve bu husûsta lüzum görülen istikşaflara ve seyahat
lere teşebbüs eyleyecektir.
Üçüncü- Dernek, en meşhur eski Türk eserlerinin ihyâsına çalı
şacaktır.
Dördüncü- Gerek müstakil ve gerek tâbi halinde bulunan ale-
lumum Türklerin terbiye-i ilmiyyelerinin ikmâli için m uktezî vası
taların yani bilhassa Türkçe kitapların noksanı; Türklerin te râ k k i
lerine mâni olduğundan Avrupa'dan aldığım ız m edeniyyet ışığını
neşre vasıta olm ak niyet-i hayriyyesiyle Dernek; evvel em irde te-
rakkiyât-ı asriyyeye muvaffık surette ilmt, ah lâkî ve ticârî kitaplar
telif edilecektir.
Beşinci- Bir milletin en büyük şereflerinden biri de lisânının ec
nebiler tarafından mazhar-ı rağbet olduğunu görm ek ve onunla
konuşulduğunu işitmektir. Çünkü konuşulan lisânm sahibi olan
millet konuşan kimselerin ve hatta m illetlerin m azhar-ı hürm et
ve m uhabbeti olacağı gibi bir lisânın birçok m em leketlerde m üs
tamel bulunması lisan sahiplerinin her türlü m üsaedat-ı medeniy-
yeye m azhar olmalarını ve ticâret ve sanatların m emâlik-i m ezkû-
rede revâciyab olmasını teshil eder, Türk Derneği, Osmanlı Türk-
çesinin memâlik-i ecnebiyyede m ehm aem ken intişârına sa'y ve
ikdâm eyleyecektir. Halbuki bir lisânın yayılm asını kolaylaştırm ak
için onu kolaylıkla tahsil ettirm ek gerekir. Bu sebepten Balkan
hüküm atında, Avusturya'da, Rusya'da, İran'da, A frika'da, Asya
ortasında ve Çin'de bulunan Türkler Osmanlı Türkçesine alıştırı
lırsa onların tem aslarıyla milel-i şâire dahi Türkçe ile istinâs ede
rek OsmanlIların menâfi-i ticâriyye ve sınâiyyeleri istihsâl kılınmış
olur.
Altıncı- Türk Derneği, teşebbüsat-ı ilmiyyesi esnasında bütün
Osmanlıları ticâret cihetinden de m üstefîd kılm ak için onların ile
ride sâhâ-i ticâretleri bulunacak olan A zerb aycan , A fg an istan ,
Kaşgar, Buhara ve Hive gibi m em alikin lisanları -Türklükten bilîs-
tifâde- Osmanlı Türkçesine ve hatta m erkez şivesine kolaylıkla
yaklaştırm aya çalışılacaktır. Ve bu m aksada evvel em irde oralara
göndereceği açık yazılmış ilim ve fen kitaplarıyla vâsıl olacaktır.
Yedinci- Türk memâfikinin merâkiz-i meşhûresinde Türk D erne
39
ği şuabâtı ihdâs kılınarak bu şubeler, oralarda m ektepler küşad ve
gazeteler neşr ederek -Avrupa ile en ziyade m ünâsehât peyda ey
ledikten nâşi müterâkki bulunan- Osmanlı Türkçesinin ve m ede
niye atinin neşrine çalışacaklardır.
Sekizinci- Dernek, gerek m erkezde ve gerek şubelerde -Türk-
çeye ve Türklüğe ait eserleri m uhtevî olm ak Ü2 ere- peyderpey
um ûm î kütüphaneler vücûda getirecektir.
Dokuzuncu- Osmanlı lisânının Arabî ve Farisî lisanlarından etti
ği istifade gayrı m ünker bulunduğundan ve Osm anlı Türkçesini
bu m uhterem lisânlardan tecrid etm ek hîçbir O sm anlının hayâlin
den bile geçm eyeceğinden Türk Derneği, A rabî ve Farisî kelim ele
rin bütün Osmanlılar tarafından kemal-i suhuletle anlaşılacak veç
hile şayi olm uşlarından intihâb edecek ve bin aen aleyh m ezkûr
Derneğin yazacağı eserlerde kullanacağı lisân en sâd e Osmanlı
Türkçesi olacaktır.
Onuncu- Istılâhat-ı resmiyye sırasına girip Türkçe ve hatta A ra
bî ve Fârisîce m ukabilleri bulunan tabîrât-ı ecnebiyyenin terk ve
ihracı hususunda Dernek; Hükûmet-i Seniyye n ezdinde teşebbü-
sât ve istirham atta bulunacaktır.
Onbirincî- Memâlik-i Osm âniyyede m uhtelif lisânlar ile neşr ve
tâlik kılınacak olanlar ve levhalarda M atbuat Nizâm nâm esi mucî-
bince Türkçe bulundurulm ası hükm ünün tatbiki için Hükümet-i
Seniyyenin nazar-ı dikkatini celp etm eyi Dernek; bir vazife olarak
derühte eyleyecektir.
Onikinci- Hükûmet-i Seniyye tarafından vâki olacak tebligât-ı
resmtyyenin avamın anlayacağı derecede Türkçe ile yazılm ası h u
susunda Dernek; hüküm et nezdinde teşebbüsât ve istirhâm âtta
bulunacaktır.
Onüçüncü- Türkçe ile m ütekellim olm ayan akvam arasında hic
retle orada ihtiyâr-ı ikam et eden Türklerin gerek kendilerinin ve
gerek neseplerinin Türk lisânını, âdetini, şivesini m uhafaza ede
bilm eleri husûsunu Dernek, nazar-ı dikkati altın da b u lu n d u ra
caktır.
Ondördüncü- M aksadın hüsn-ü husûlünü tem in için Türk Der
neği, m uavenet ibrazını arzu buyuran zevatın ırkına, dinine, m il
letine ve kavm ine bakm aksızın Derneğe dâhil olabilm elerini ser
best bırakmıştır.
40
E K 3: H A R B İY E N E Z Â R E T İ C E L ÎL E S İN E *
Türk Derneği
E K 4: A Y Â N D A N B E S A R Y A EF EN D İ H A Z R E T L E R İN E * *
41
zılm asını tek lif etm ekle lisânım ızın sadeleştirilm esi hakkın daki
h im m etin iz ham iyetli her O sm an lı k a lb in d e bü yü k bir sevin ç
uyandırmıştır. Çünkü bu zam ana kadar şu vatanın m übarek topra
ğını hamur gibi yoğurarak bir kütle haline getiren Türk kanı oldu
ğu gibi bundan böyle yine memleketim izde m uhtelif unsurları bir
birine tanıştıracak, birbirine ısındıracak ve gerçekten birleştirecek
olan dil de ancak Türk diii olabilir ve inşallah olacaktır. Bu hakikat
Ayân Meclisinde samimi Osmanlılık duygusuna tercüm an olan ve
binaenaleyh târihî bir kıymet kesp eden sözleriniz ile bir kat anla
şılarak meydana çıkmıştır. İşte mukaddes şu maksadı gözetm ek ve
bu uğurda çalışmak üzere toplanmış olan (Türk Derneği) m emle
ketimiz hayatınca pek mühim sayıp gereği gibi takdir eylediği bu
meselede resmî surette ilk defa olarak tarafınızdan atılan adım dan
dolayı sizi alkışlar ve şu satırlarıyla açıktan açığa teşekkür ederek
üzerine düşen borcu ödemek ister efendim hazretleri.
Türk Derneği
2 . T ü r k Y u rdu C e m iy e t i
42
ha sonra Türk Ocağı’nın yaym organı haline gelecek Türk
Yurdu dergisiyle, Türkçülük akımını derinden etkilemiştir.
Yusuf Akçura’dan edindiğimiz bilgiye göre, Türk Yurdu
Cemiyeti N izâm nâm esinde T ü rk çocu klarına yön elik bir
“pansiyon” açılmasına ilişkin bir madde bulunmaktadır.68 17
Teşrin-i Sani 1327’de (30 Kasım 1911) yayımlanan ilk sayı
sında ise, Türk Yurdu dergisi amacını şöyle açıklamaktadır:
“Türklüğe hizmet etmek, Türklere fâide dokundurmak isti
yoruz. Maksadımız işte budur. Maksada erişmek için hangi
yollardan yürüyeceğimizi, mecmûamızm mündericâtı göste
receğinden mesleğimizin teşrihini fazla buluyoruz. Tanrı yar
dımcımız olsun”.69 Kendini, “açıktan açığa Türk nasyonalisci
olan biricik mecmua”70 olarak tanımlayan Türk Yurdu’nun ilk
sayısı dört kez, ikinci sayısı üç kez, üçüncü, dördüncü ve be
şinci sayılan ikişer kez basılmış,7’ dergi başta Rusya olmak
üzere Türk unsurunun yoğun bir biçimde yaşadığı yerlerde
büyük ilgi ile karşılanmıştır. Gerçekten de Vazife’nin “damar
larında Türk kanı taşıyan her ferde” coşkuyla önerdiği72 Türk
Yurdu’nun Rusya’da yaşayan Türkler arasında “mukaddes bir
kitap olarak elden ele” dolaştmlması üzerine Çarlık yönetimi
tarafından ülkeye sokulması yasaklanmış, hatta dergiyi bu
lunduranlar koğuşturmaya uğramıştır.73 Öte yandan İttihat
68 Yusuf Akçura, a.g.e, s. 19 J 193. Yusuf Akçura, bu pansiyonun yapım ına Evkaf
N âzın Hayri Bey zamanında başlandığını, ancak ölüm ü üzerine yarıda kaldığı
nı belirtm ektedir.
69 "M aksat ve M eslek", Türk Yurdu, Yıl 1, 17 Teşrin-i sâni 1327, no. 1, s. 1. On
beş günde bir çıkacağı belirtilen derginin serlevhası, "T ü rk lerin fâidesine çalı
şır" biçimindedir.
70 A.g.e., s. 1.
71 A.g.e., s. 1.
72 "T ü rk Yurdu", Vazife, no. 2. 3 Kânun-t sâni 1327, s. 3.
73 C.S. Kırım er, “Bazı H atıralar”, JZmef Dergisi, no. 8, O cak 1 9 6 2 , s. 53. Lothrop
SLoddard, Le Nouveau M onde d e \'İsianı, Payoıe Cie De. Paris, 1 923, s. 178.
Stoddard, T ürk Yurdu'nun Türk-Tatar kam uoyunun oluşum unda önem li ö lçü
de elkili olduğunu belirtmektedir.
43
ve Terakki’nin henüz Osmanlıcılık politikasını savunduğu bu
ilk yılda, Türk Yurdunun askeri tıbbiye öğrencileri tarafından
ancak “gizli” olarak okula sokuîabildiği bilinmektedir.7'1
T ü rk Yurdu'nun im tiyazı M ehm ed Em in adm a alınm ış,
ancak dergi yayına girm eden M ehm ed E m in ’in Erzurum
valiliğine atanması üzerine imtiyaz sahipliği ve dergi m ü
dürlüğü Yusuf Akçura'ya devredilmiştir.75
1 9 1 1 ’de Türk Yurdu' nda izlenmesi gereken yay m politika
sı konusunda Yusuf Akçura’nın önerdiği ve yayın ve idare
heyeti tarafından bazı değişiklikler ile kabul edilen progra
m ın önemli maddeleri şunlardır:76
“1- Risale Türk ırkının mümkün olduğu kadar çoğunlu
ğu tarafından okunup anlanarak istifâde olunacak bir tarz
da yazılacaktır.
Binâenaleyh b) Dili sâde olacaktır; c) Kavmin ekseriyeti
44
ne faydalı mevzülar seçilecektir; d) Çetin mevzülar bile ko
lay ifâde olunmaya çalışılacaktır; e) Mamafih münevver dü
şünce sahiplerinin zevki, çıkan gözden kaçırılmayacaktır.
2) Risale, bütün Türklerce m akbul olabilecek bir ideal
ortaya koymaya çalışacaktır.
3) Risalede T ürklerin tanışm alarına, iktisad ve ahlâkça
yükselmelerine ve fen bilgileriyle zenginleşmelerine hizmet
eden mevzülar en ziyade yer alacak, siyâset bunlardan son
ra gelecektir.
4) Türklerin birbirleriyle tanışm alan için Türk dünyası
nın her tarafında olup geçen ve bilhassa kardeşler arasında
sevinç veya kedere sebep olan vak’alar ile Türk dünyâsının
ötesinde berisinde ortaya çıkan fikir cereyanları kaydoluna
cak, Türk ırkının m uhtelif kavmiyetlerinde doğan edebiyatı
ırkın bütün fertlerine bildirmek için çalışılacaktır.
5) Risâle; Osmanlı Devleti'nin iç siyasetinden bahseder
ken, hiçbir siyasî fırkaya taraftarlık etmeyecek, ancak T ü rk
lüğün, T ürk unsurlarının siyasî ve İktisadî m enfaatlerini
müdafaa ederken, m uhtelif unsurlar arasında ihtilâflar doğ
masından kaçınmaya çalışacaktır.
6) Risâle, Osmanlı Türkleri arasında T ürk millî ruhunun
gelişme ve takviyesine, idealsizlikten doğan tem bellik ve
bedbinliğin giderilmesine çok çalışacak ve ekseriya hiçbir
şeye dayanm aksızın ortaya çıkan m übâlâğalı Batı k ork u
sundan da bu milleti kurtarmaya elinden geldiği kadar uğ
raşacaktır.
7) Risâlenin devletlerarası siyasette esas fikri, Türk âle
minin menfaatlerini müdâfaa etm ektir.”
P Dumont’un anlatımıyla “Türk entelligensiyasmm en par
lak unsurlarını”77 çevresinde toplayan Türk Yurdu'na Ahmet
77 Paul D um anı, "La Revue de Türk Yurdu el les Musulrnans de l'Em pire Russe.
1 9 1 1 -1 9 1 4 ”, C a h iers du M onde Russe et 5ovie(i<jue( 15 (3 -4 ), Temm uz-Kasım,
1 9 7 4 , 5. 3 1 8 .
45
Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali gibi Rusya’dan Osmanlı İmparator-
luğu’na gelen Türkçüler; 1917 EylüTünden sonra dergiyi yö
netecek olan Celal Sahir,78 Fuad Köprülü, Halide Edib, Aka
Gündüz, Ispartalı Hakkı; 1912’den sonra Selanik’ten İstan
bul’a gelen Ziya Gökalp, Ali Canip (Yöntem ), Ömer Seyfed-
din79 gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin görüşlerini benimse
miş yazarlar; Parvus Efendi gibi sosyalist düşünürler katkıda
bulunmaktadır. Parvus Efendi’nin derginin düzenli yazarları
arasına alınmasının gerekçesi ise Türk Yurdu'nda şöyle açık-
lanmaktadır: “Türk Yurdu'nun çok ehemmiyet vermek istediği
mevzûlardan birisi, Türklerin İktisadî hallerini görüp gösterip
ona göre çareler araştırmaktadır. Bununla beraber “Yurd” şim
diye kadar ancak Türk esnafının ahvâlinden bahis bir makale-
cik dercine muvaffak olabildi; çünkü “bizde muharrirler, natı
ka perdâzlar nadiren bu vadide söz söylüyorlar. (...) Türk Yur
du'nun idaresi, memleketimizin tanınmış Türk mukaksitleri-
ne müracaat etmedi değil; fakat vaadden başka bir şey alama
dı. Nihayet Türk değilse de, umûm insanlar gibi Türkleri de
anlayan ve Osmanlı memleketinin İktisadî ahvâlini sağlam bir
usûl ve nâfiz bir nazarla tetkik ve tahlil eyleyen Parvus Efen-
di’ye müracaat etti; ve muavenet-i tahririyyesini temin edebil
di. Muhterem Parvus Efendi’nin Tanin ve Jeu n e Türedeki ma
kaleleri ilim ve iktidarını pek açık göstermiş olduğundan kâ
rilerimizin bu muaveneti temin etmemizden dolayı memnun
olacaklarını zannediyoruz. Vakıa Parvus Efendi’nin İktisadî ve
İçtimaî mesleklerinin bazı mühim noktalarına Türk Yurdu işti
rak edemezse de halkı sevmek, elden geldiği kadar fakir halka
yardım etmek gibi en mühim bir esasta mumaileyhinle ihtilâ-
78 François G eorgeon, Aux O rigines du N ation alism e Turc., s. 44. Tahir Alarıgu,
Ö m er Seyfettin, ÛlhLcü B ir Yazarın Romant, May Yayınlan, İstanbul, 1968, s.
3 7 8 . Ö m er Seyfeddin'in anı deflerine 8 O cak 1917 tarihiyle düştüğü bir no ıra,
"... Tiirh Yurdu şim dilik Celal Sahir’in elinde .. Onun da aklı fikri para kazan
m akta, ticarette...” dediği belirtilmekledir.
79 François Georgeon, Aux Ortgines du N alionaU sm e Turc. , s. 45.
46
fimiz yoktur”.^0 Parvus Efendi aynı sayıda yayınlanan ‘“Köy
lüler ve Devlet”81 makalesiyle başlayarak, 1914’e kadar dergi
okuyucularım Osmanlı İmparatorlugu’nun ekonom ik duru
mu, köylülük, emperyalizm gibi konularda aydınlatma göre
vini üstlenecektir.
Türk Yurdu’nun yayın politikası içinde yer alan sade ve
anlaşılır bir dil kullanma ilkesine rağmen, yer yer bu konu
da taviz vererek, dil konusundaki yaklaşımlarına bakm aksı
zın Türkçülük idealini benimsemiş yazarlara yer verdiğini
görüyoruz. Buna rağmen, özellikle “Yeni L isan” ekibinin
Selanik’ten gelerek dergiye düzenli bir biçimde katkıda bu
lunmaya başlamasından sonra, T ürk Yurdu’nun kullandığı
dil ve üslup konusunda çeşitli yayın organlarında yaygm
bir muhalefet başlamıştır.
Dilde sadeleşme sorununun yazarları ve yayın organlarım
siyasal çözüm lem eler ve seçenekler düzeyinde de gruplara
ayırdığı bu dönemde, Türk Yurdu'nun dilini eleştiren J e un e
Turc gazetesi müdürü Celal Nuri, “Muharrirlerinizin ihtiyar
ettiği lisânı biraz sunî, biraz gayn tabîı buluyorum. (....) Mu
harrirleriniz bilmelidirler ki, bir lisân ihtirâğ ve icâd edenler,
bir ibârede söylenmemiş veya söylendiği vakit kulağa, şiveye
hoş gelmeyecek kelimeler ve terkipler kullanmaz. Lisân te
râkki eder, tekâmül eder, fakat tebeddül ve tagayyür etmez.
Lisânı tebdil etmek Esperanto gibi bir ucübe-i beyân ihdas
etmektir. (...) Hulâseten, kelâm-ı lisânı değiştirmeye çalış
mak onu ihlâl etmek, berbâd etmek demektir. (...) Terakki
edelim, fakat bozmakla değil. Lisân muhafazakârlıkla terâkki
eder. Lisânda fazla liberalizm -emin olunuz- dekadans, te
denni, tefessüh demektir”82 biçiminde Türk Yurdu'nu eleşti
47
rirken, Süleyman Nazif, "Türk Yurdu ne kadar çalışırsa çalış
sın, İsmail Gasprinski Efendi’nin dilini A bdülhak Hamid
Bey’in lisânına galebe ettirmek imkânı yoktur”83 şeklinde gö
rüşlerini belirtmektedir. Bu eleştirilere karşı derginin sorum
lu müdürü Yusuf Akçura, Türk Yurdu yazarlarının hiçbirinin
dili değiştirm ek arzusunda bulunm adığını belirtm ekte ve
“Hepimizin istediği ancak lehçeyi tasfiye, tarz-ı beyânı sade
leştirmek, yabancıya ait kelime ve cümlelerden imkân dere
cesinde kurtulmaktır. Eğer başka türlü zehapların doğmasına
sebep olursak, emin olunuz ki bu, esasen başka türlü düşün
mekten değil, belki bu kabul ettiğimiz esası fiilen gereği gibi
tatbike muvaffak olamamaktandır”84 demektedir.
Türk Yurdu’nun dil konusundaki temel sorunlarından biri
de, Türkçe eğitimin yaygınlaşnnlmasıdır. İttihat ve Terakki
hüküm etinin azınlıklara ya da yabancılara ait okullarda
Türkçe öğretimine ilişkin 1330 (1 9 1 4 ) senesinde çıkardığı
yasaya rağmen, yeterli sonuç alınamamıştır.85 Bu okullarda
Türkçe derslerinin artırılması ve öğretim in nitelikli öğret
menler tarafından sürdürülmesi yönündeki girişimlerin so
nuçsuz kalm ası, özellikle kız okullarında T ü rk çe’nin he
men hiç okutulm aması ve böylece T ürkçe’nin azınlıkların
ev hayatına girmemesi sonucunu doğurmuştur.86 Bu konu-
8 3 Süleyman Nazif, “Ahmed Agayef Beyefendiye”, Jçtih ad , Yıl 4 , no. 74, t Ağus
tos 1 3 2 9 , s. 1623.
84 Akçuraoğlu, “Celal Nuri Beye Cevap”, Türk Turdu, C. 1, no. 4 , 1327, s. 149. 1.
Habib Sevük, E debi Yeniliğimiz, Devlet M atbaası, İstanbul, 1 932, s. 4 0 4 . “Türk
Yurdu tam manasile lisanda Türkçülük yapmadı. (...) Bu m ecm ua edebiyat ve
bediiyat itibarile kuru bir mecmuadır. O nun T ü rk ilmi ve fikriyatı iııbarile de
rin izler bırakan bir rolü de yokıur. Bu m ecm uanın yaptığı iş Türkiye'deki ka
rilerine “Bütün T ürklük’ alem ini tanıtm asıdır. (...) Bu m ecm ua adeta Istan-
bul’da ‘Bütün T ürklük' alemi için çıkıyordu. Bizi Rusya’daki Türklerden h a
berdar etli, işte T ürk Yurdu’nun asıl bayrı ve hizmeti buradadır.”
85 ‘Ecnebi Müesseselerde Türk Dili”. Türk Yurdu. C. 13, no. 1, 3 0 Ağustos 1333,
s. 3294/102.
8 6 “T ü rk çe’’ , İkdam , 1 Mart 1 3 3 2 , no. 6855.
48
da Türk Yurdu,'nda yabancı okullara karşı şiddetli eleştiriler
yöneltilm ektedir: E k se risin in talebesi hâlâ alfabede
emekleyip duruyor. M efâhir-i Osmâniyyeden haberdâr ol
maksızın tarih, m em leketim izin vilâyetlerini sayam am ak
şartıyla coğrafya biliyorlar. (...) Bilâ pervâ söylüyorum, hep
bizi iğfale çalıştılar. (...) M ekâtib-i Husûsiyye Talim atnam e
sinin altıncı maddesinde Türkçe tedrisâtı için sunuf-u ipti-
dâiyyede dört, sunuf-u tâliyyede iki saat gösterilmiştir. Bu
saatler bittabii hadd-ı asgarîyi gösterir. (...) Şimdiye kadar
mekâtib-i husûsiyyeye fazla müsamaha gösterilm iştir. (...)
Bundan sonra, Türkçe muallim lerinin tâyininde M aarif ida
resi hakk-ı kanüniyyesini tamamiyle kullanarak ve talebe
nin seviyesine göre ders saatlerini artırmalıdır. ”87
Türk Yurdu, Türkçe’nin yaygınlaştırılması amacıyla azın
lık ya da yabancı okullarındaki eğitimin yam sıra, yabancı
şirketlerde ya da gayrı müslim unsurlara ait işyerlerinde de
Türkçe kullanım ım gerek hüküm et politikası, gerek Türk
çü yazarlar ve yayın organları aracılığıyla denetim altına al
mayı savunmaktadır. Bu konuda T ü rk Yurdu' nda 1 3 3 2 ’de
(1 9 1 6 ) çıkan "Ecnebi Müesseselerde Türk D ili” başlıklı ya
zıda, "G eçen 1333 (1 9 1 5 ) senesi ise, bütün iktisadi hayatı
mızı sarıp boğarak, bizi her cihetce kendisine muhtaç bir
halde bulunduran bütün yabancı m üessesâat-ı iktisâdiyye-
de kullanılagelen ecnebi lisânı ve bunun hayatımıza etm ek
te olduğu tesirleri nazar-ı dikkate alınarak, bu gibi m üesse
selerde Türkçenin m ecbûrî kullanılması için bir kanun çı
karılm ış idi. Bu müesseselerden bazıları, bu yeni kanuna
itaatlerini pek az zamanda isbât edebildikleri halde, bazıları
hükümetin mükerrer tenbihâtım beklediler. Bu bekleyenler
arasında milliyetçilik yapmak veyahud hazır yapılan plânı
tâkîpte zahmetsiz devam etmek isteyenler olduğu gibi, ger-
49
;1
50
İKİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE TÜRK OCAĞI
1. Kuruluş
Haşan Ferid Cansever’in anlatımıyla, muasır m illiyet fi
kirlerini geniş ve şâmil bir tarzda ilk defa bir ideal bayrağı
yaparak ortaya atılan'” Türk O cağı, 11. M eşrutiyet döne
minde kuru lan çok sayıda dernek arasınd a2 yalnızca en
uzun ömürlüsü olmakla kalmamış, aynı zamanda örgütlen
mesi, şube ve üye sayısı ile de geniş bir kitleye beslenerek,
kendisinden önce kurulan ve Türk m illiyetçiliğini özellikle
“bilim sel” alanda yaygınlaştırmayı amaçlayan Türk Derneği
ve Türk Yurdu Cemiyeti gibi kuruluşlardan daha önem li bir
konuma sahip olmuştur.
Türk Ocağı’nm kuruluş çalışmaları, Türk Yurdu Cem iye
ti’n in kuru lm asından ö nce, A skeri T ıb b iy e M ek te b i’nin
51
Türk öğrencileri tarafından başlatılm ıştır. Yusuf A kçura,
Türk Yılı’nda 1911 yılı ilkbaharında, Askeri Tıbbiye M ekte
bi öğrencilerinden bir grubun Türk m illiyetçiliği konusun
daki görüşlerini genel çizgileriyle belirledikten sonra, 11
Mayıs 1911 tarihli m ektuplarıyla devrin öndegelen fikir
adamlanna başvurduklarını belirtmektedir. 190 Askeri T ıb
biye M ektebi ö ğ ren cisi adına g ö n d erilen bu m ek tu p ta,
“T ürk kavminin hayât-ı inkıraz yaşadığı” ileri sürülm ekte
ve “Donanma Cemiyeti kadar geniş” bir dernek kurulması
gerekliliği vurgulanmaktadır. Söz konusu dernek, her türlü
siyasal akımm dışında kalacak, yalnızca ulusal ve toplumsal
alanlara yönelik faaliyetlerde bulunacaktır. Ayrıca, Derne
ğin Anadolu ve Rumeli ile Türklerin yaşadığı öteki ülkeler
de şubeler açması, tarım, ticaret ve sanayi okulları kurması
da öngörülmektedir.3 Yusuf Akçura’nın T ürk O cağı’nm ku
ruluşuna ilişkin bu açıklamaları, kuruluş çalışm alarına ka
tılan Hüseyin Enver Sarp tarafından yalanlanm akta, Askeri
Tıbbiye içindeki çeşitli ‘m illet’lerden öğrencilerin milliyetçi
derneklerine karşı bir tepki hareketi olarak çıkan T ü rk
Ocağı düşüncesinin 1908 yılında gizli toplantılar şeklinde
başladığı, hatta bu am açla bir çalışma program ının hazır
landığı belirtilmektedir.4 Sarp’a göre, Askeri Tıbbiye’de baş
layan örgütlenme çalışm alarının okul yönetim i tarafından
engellenmesi üzerine Karacaahmet M ezarlığı’nda sürdürü
len toplantılar sonunda gizli bir kongre yapılması kararlaş
tırılmıştır. Bu kongrede seçilen murahhas heyetin,5 fikir ve
52
basm dünyasının tanınmış kişileriyle yaptıkları görüşm eler
de,6 milliyet ilkesini temel alan bir derneğin kurulm ası için
hükümete başvurulması ve bu derneğe çeşitli siyasal akım
lan temsil eden kişiler dışındakilerin üye olarak kabul edil
mesi kararı alınmıştır. Seçilen İdare Heyetinde ise, M ehm et
Emin (Yurdakul), Ahmed Ferid (Tek); Yusuf Akçura, Ah
med Ağaoğlu, Em in Bülend (Serdaroğlu ),7 Fuad Sabit ve
Mehmet Ali Tevfik (Y ü kselen) bu lu nm aktad ır.8 B öylece,
Türk Ocağı’nm kurucuları, askerlik m esleğinin engellemesi
nedeniyle yönetimi sivillere bırakm ak zorunda kalmışlardır.
Ancak söz konusu İdare Heyeti yalnız bir kez toplanabil
miş, bir yandan İttih at ve Terakki Cem iyeci’nin Derneği
kendi politikasına aykırı bulm ası nedeniyle İdare Heye-
ti’nin toplantılarını engellemesi, öte yandan da Askeri T ıb
biye yönetiminin yasaklamaları sonucu örgütlenm e çabaları
çıkmaza girmiştir.9 Bunun üzerine kurucular, örgütleme sü
Hûseyin Fikret, Hüseyin Ragıp, M uhsin. L üıfi, Süleym an, Remzi, H üseyin Baki
adlarım , Haşan Ferit Cansever’le yaptığı söyleşiye dayanarak vermekledir.
6 Hüseyin Enver Sarp, "T ü rk Ocağı Nasıl K urulm uştu”, s. 7 4 7 -7 4 8 . Heyetin gö
rüştüğü Hüseyin Cahil, Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura, hareketi destekler
ken; Filibeli Sehbenderzade Hilmi, “milliyete taraftar olm akla beraber, bu telk i
nin din lisanı ile yapılmasında ısrar etm iş ve kendini heyete rehber kılm ak için
uğraşm ış”; 5ervet-i Fünun Dergisi'nin sahibi Ahmed İhsan, T ü rk m illiyetçiliği
nin İm paratorluk içindeki öteki unsurların harekele geçm esine neden olacağı
gerekçesiyle karşı çıkm ış. Rıza Tevfik ise, yardımı kabul etm ekle birlikte, m illi
yetçiliği “dar” bir ideoloji olarak nitelendirdiğini belirtm iş ve siyasi hasım ları-
nın çok olm ası nedeniyle ak tif kaı ılım ının kurulacak derneğe zarar vereceği
gerekçesiyle söz konusu örgütlenme içinde yer almayı reddetmiştir.
7 A .g.e., s. 748.
8 T ank Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 432.
9 Hüseyin Enver Sarp, “T ürk Ocağı Nasıl K urulm uştu", s. 748. A ynca Sarp’a gö
re, “Araplar, o zam anın Harbiye Nazırı olan M ahmud Şevket Paşa’yı da teşvik
ve tahrik ederek Tıbbiye M ektebi talebelerinin cem iyete devam ettirilm em eleri
için Paşa’ya em ir verdir mislerdir. Fakat bu emir, Cem iyeti evvela şüphe ile k ar
şılayıp sonradan onun sam im iyetine ve faydalı olduğuna kanaat gelirm iş olan
o zamanın Dahiliye N âzın Talât Bey’in M ahm ut Şevket Paşa'ya yazıp yolladığı
hususi bir yazısıyla ipıal edilmiştir."
53
recinde bir yanlışlık yaptıklarını anlayarak, önce İdare He
yetini seçip daha sonra üye kaydetme yerine, üye sayısını
artırmak amacıyla T ürk m illiyetçiliği görüşünü öteki sivil
yüksek okullarda yaygınlaştırm ak kararım alm ışlar ve bu
yöndeki propaganda faaliyetlerini y ü rü tecek ö ğ ren cileri
seçm işlerdin Sekiz ay kadar süren propaganda faaliyetleri
sonucu, D erneğin üye sayısı 2 0 0 0 ’i aşmış ve bu kez sivil
okul öğrencileri arasından seçilen murahhas heyet, 1326’da
(1 9 1 0 ) hükümete başvurarak gerekli ruhsatnameyi almıştır.
Bu arada Dr. Fuad Sabit’in önerdiği “T ürklü k O cağı” adı
kongre tarafından “T ürk O cağı” olarak kabul edilm iştir.10
Böylece Sarp, Türk Ocağı’nm kuruluşuna kadar varan geliş
m elerin Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından 1908 yılında
başka bir anlatım la, Y. A kçura’nm O cağın kuruluş tarihi
olarak verdiği 1911’den çok önce başlatıldığım belirtm ekte
dir. Aynı şekilde Sarp, Askeri Tıbbiye öğrencileri arasında
gelişen Türk m illiyetçiliğinin Celal N uri'nin (İleri) Je u n e
Turc gazetesi, Ziya Gökalp'in Genç K alem ler’i ve Taniride ç ı
kan yazılardan esinlendiği iddiasının11 “tamamen yanlış ve
hakikata mugayir” olduğunu ileri sürm ektedir.12
Hüseyin Enver Sarp’m Türk Ocağı’nm fiilen kuruluş tari
hine ilişkin farklı görüşüne rağmen, kaynakların hemen tü
mü 1911 tarihini kabul etmektedir. Türk Ocağı kurma gö
rüşünün Askeri Tıbbiye M ektebi’nden sonra Mülkiye M ek
10 A.g.e., s. 749.
11 Agâh S im Levend, “Yakın Tarihim izin Fikir Cephesi, T ü rk O caklarından H al
kevlerine”, Ulus, 17 O cak 1 951, no. 10619'd a Türk m illiyetçiliğinin doğuşu
korusund a “ilk ses Selanik'ten geldi" dem ekte ve G enç K a le m le r in “seferber
lik " em rinin A skeri Tıbbiye öğrencileri arasında yankı uyandırdığını b elirt
mektedir. Yusuf Akçura, a.g.e,, s. 197 ve Kenan Akyûz. “T ü rk O cakları", B elle
ten, C. 1, no. 196, Nisan 1986, s. 201'd e "kültürel, sosyal ve İktisadî seviyele
rinin yükselm esine politikaya girm eden hizm et edebilecek büyük ve ciddi bir
m illiyetçi dem eğin kuru İması" görüşünün ilk kez Jctm e T ü red e ve daha çok
Celal N uri'nin yazılarında ortaya atıldığını belirtm ektedir.
12 Hüseyin Enver Sarp. “Türk Ocağı Nasıl K urulm uştu”, s. 751.
54
tebi’nde geliştiğini belirten O cak üyelerinden M ünir Maz-
har Kamsoy,13 Hamdullah Suphi Tanrıöver14 ve Haşan Ferid
Cansever’in yanısıra,15 Türk Ocağı tarafından Osm anlı Im-
paratorluğu’nun kuruluş günü anısına yayımlanan takvim
de'6 bu tarih doğrulanmalctadır. Bu yazarlara göre, 20 Hazi
ran 1 9 1 1 ’de A skeri T ıbbiye’den 231 öğrenci adına gelen
Hüseyin Fikret ve Remzi Osman ile Mehmed Em in, Ahmed
Ferid (Başkan), Yusuf Akçura (İkinci Başkan), Mehmed Ali
Tevfik (Um ûm i K âtip), Em in Bülend, Fuad Sabit (Vezne
dar) ve Ahmet Ağaoğlu biraraya gelmişler ve bu toplantıda
nizâmnâme üzerine tartışmalara başlanm ıştır.'7 Türk O ca-
ğı’mn resmi kuruluşu ise 12 Mart 1328 tarihindedir ve Ta-
nin gazetesinde m esul m urahhas Halis Turgut tarafından
kamuoyuna duyurulmuştur.'8
Divanyolu’ndaki bir binada'9 Ahmed Ferid ’in başkanlı-
13 Prof. Dr. Sina A kşin'in M ünir M azlıar Kamsoy'la yaptığı söyleşiden. Kamsoy,
Askeri Tıbbiye M ekıebi'nde başlayan hareketin sivil yüksek okullara da yayıl
ması üzerine, öğrencilerin birleşm esinin düşünüldüğünü, ancak H üküm etin
gizli dernek olarak nitelendirip takibat yapacağı söylentisinin yayılması üzeir-
ne vazgeçildiğim belirtm ektedir.
14 Hamdullah Suphi Tannöver, “M üessesem izin M azisine Bir Bakış”, T ürk Yurdu,
no. 2 3 8 , Kasım 1 9 5 4 , s. 329.
)S Kasan F e r id ,... Tekliflerim , s. 8.
16 Türk Yılı, Büyük istiklâl G ününü H atırlatm ak Üzere Tertip Edilen Takvimdir,
Şems M atbaası, Akkurum (İstanbu l). 1 3 3 0 (1 9 1 4 ), s. 10. Tarih olarak 14 Mart
1327 (2 7 Mart 1 9 1 1 ) verilmektedir.
17 Yusuf Akçura, a.g.e,, s. 198.
18 "T ürk O cağı”, Türk Yurdu, C. 1, no. 10, 1328, s .312.
19 Abdûlhak Şinasi Hisar, “O cağın Doğduğu Zaman ve M u h it", TUrk Yurdu, no.
234, Temmuz 1954, s. 4. Hisar, Türk O cağı’m n ilk binası konusunda “Türk
Ocağı, önceleri, Divanyolu’ndaki mavimtırak boyalı kargır binanın daracık bir
merdivenle çıkılan üst katmda, bir sofa, iki küçük odadan ibaret bir daireye
yerleşmişti. Kapıların birinin üstünde 'Başarıcılar”, diğerinin üstünde ise ‘Ak-
şakallılar' levhaları asılıydı. Bu zamanlarda Ocağın maksat ve gayesini kavra
yabilenler o kadar azdı ki, 'Başarıcılar' hiçbir şey başaram am ışlar ve ‘Aksakallt-
lar' da Ocağı kapatmaya karar vermişlerdi” dem ektedir. Tarık Zafer Tunaya,
“Yeniden Doğuş”, Vatan, 3 0 M an 1949, no. 2820. Tunaya, "A ksakalların İsti
şare Heyeti anlam ına geldiğini belirtmektedir. “Başarıcılar” ise, büyük olasıhk-
55
ğmda çalışmalara başlayan Türk Ocağı, 1912 sonbaharında
önem li bir sarsıntı geçirm iş,20 bir yandan Balkan Savaşı’nm
yenilgiyle sonu çlanm ası nedeniyle T ü rk m illiy etçiliğ in e
karşı olanların Türk Ocağı’m im paratorluğun çeşitli unsur
ları araşm a ayrılık sokm akla su çlam ası,21 öte yandan da
maddi olanaksızlıklar ve Başkan Ahmet Ferit’in Ahrar Fır-
k ası’nı kurm ak am acıyla b aşkanlıktan çek ilm esi üzerine
doğan yönetim boşluğu Türk Ocağı’nı yeni bir karar döne
m inin eşiğine getirmiştir.22 Bu arada Âkil M uhtar’m kendi
sine yapılan Türk Ocağı başkanlığı teklifini kabul etmemesi
üzerine,23 üyeler ve bazı fikir adamlarının toplantılara davet
edilerek görüşleri alınmaya başlanm ıştır. Toplantıya kacı-
lan lar arasınd a E d eb iy y ât-ı C edide O k u lu ü yelerin d en
H am dullah Suphi de b u lu n m ak tad ır.24 H am du llah Sup
la yöneticileri oluşturm aktadır. "Büyük G ü n”, H al ha D oğru, Yıl 1, no. 3 7 , 19
Kânun-u evvel 1329 (1 O cak 1 9 1 4 ), s. 285. Aksakallar Heyeti, M ehm ed Em in
(Yurdakul), Hüseyin Cahid (Yalçın), Ahmet Ağaoğlu, N ecib Asım ve Fuad Ra-
if'len. Başarıcılar Heyeti ise. Ziya G ökalp, Yusuf Akçura, H am dullah Suphi,
Ertuğrul oğlu Hüseyin, Haşan Ferid ve Celal Sahir'den oluşmaktadır.
2 0 M azbar Akifoğlu, “Ne D ü şü nm ü ştü k", T ü fk Yurdu, no. 2 5 2 , O cak 1 9 5 6 , s
520.
21 Agâh Sırrı Levend, "Yakın Tarihim izin Fikir Cephesi, T ü rk O caklarından Hal
kevlerine”, s. 2.
2 2 N ecati Akder, "Seçkin Vatansever, Büyük M illiyetçi, Değerli F ik ir ve Mefkure
Adamı Ahmed Ferid Tek Üfûl E tti!”, T ürk Küllürü, no. 1 1 0 , Aralık 1 971, s.
119-120.
23 Haşan Ferid Cansever, "T ürk O cağının Doğuşu, Sebep ve S aik leri", T ürk Yur
du, C. 2 , no. 2 8 4 , Mayıs 1 960, s. 20. Cansever, Âkil M uhıar'ın başkanlığı k a
bul etm em esi kon usund a, "so n zam anlarda Âkil M u h tar h o cam ızın Sela-
nik’den lıtihadü Terakki Cem iyeti tarafından İstanbul'daki cem iyetler ve fikir
cereyanlarını takibe m em ur olarak suret-i mahsusada vazifelendirilerek gön
derildiğini öğrendiğimiz hocam ızın ne için O cak reisliğini kabulde mazur o l
duğunu da öğrenm iş oldu k’’ demektedir.
24 Abdülhak Sınası" Hisar, “O cakta Şairler, Edipler, K onferansçılar”, T ü rk Yurdu,
no. 2 3 8 , Kasım 1954, s. 353. Hisar, Edebiyyât-ı Cedide yazarları için şunları
söylem ekledir: "... Edebiyyât-ı Cedide üsıadları Türk O cağı kurulduktan so n
ra da, bu yeni müesseseye alâka gösterm em işlerdi. (...) G eriye bakıldığında
Türk Yurdu'na ancak Hüseyin Cahid yardım etm iş ve ancak M üftüoğlu Ahmet
Hikmet m illiyetçi bir şair olm uştur diyebiliriz.”
56
hi’nin Türk Ocağı idare Heyeti’ne alınması üyeler arasında
iki farklı görüşün belirm esine neden olmuş; bir grup Ham
dullah Suphi’nin öncelikle bir edebiyatçı olarak Türk Oca-
ğı’nın ilke ve amaçlarını yeterince yerine getirem eyeceğini
ileri sürerken, Haşan Ferid Cansever’in de içinde bulundu
ğu kimi üyeler Hamdullah Suphi’yi desteklem işlerdir.25
Öte yandan yeni bir İdare Heyeti seçilm esi konusunda da
üyeler ikiye ayrılmışlar; Haşan Ferid, Dr. Pertev, Dr. Hüse
yin Ertuğrul ve Remzi’nin içinde bulunduğu bir grup üye
kurultayın hemen toplanması ve yeni İdare Heyetine Ziya
Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Celâl Sahir gibi k i
şilerin alınm asını talep ederken, Ragıp N urettin ve Reşit
Galip’in öncülüklerini yaptığı ikinci grup, onları Türk Oca-
ğı’nt ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin taraftarlarının eline b ı
rakmak istemekle suçlamışlardır.26
Darülfünun konferans salonunda yapılan Kongrede Ha
şan Ferid'in (Cansever) öncülüğünü yaptığı grup, daha ön
ceden hazırlayarak şapirografla çoğalttıkları İdare Heyeti
aday listesini üyelere dağıtmışlardır. Ancak Ragıp Nurettin
(Ege) ve Reşid Galip’in içinde bulundukları grubun yapılan
İdare Heyeti seçimine hile karıştırmalarına rağmen27 Ham
57
dullah Suphi (Başkan), Yusuf Akçura (İkinci Başkan), Halis
Turgut (Um um i Kâtip), Dr. Âkil Muhtar, Dr. Hüseyin. Er-
tuğrul’dan oluşan İdare Heyeti görevine başlam ıştır.28
T ürk Ocağı başkanlığına seçilen ve Zeki Velidi Togan’ın
“Osmanlı Devleti tarihinde Şeyhülislâm Ebussuut Efendi ve
Ahmet Vefik Paşa’ya benzeyen bir vezir” olarak tanımladığı
H am dullah Suphi, 1301 (1 8 8 5 ) yılında İsta n b u l’da doğ
m uştur. Tanzim at d ö n em in in tan ın m ış b ilim ve devlet
adamlarından Abdurrahman Sami Paşa’nın torunu, Abdül-
lâtif Suphi Paşa’nm oğlu olan Hamdullah Suphi, Galatasa
ray Su ltan ısi’nde A bdülham id’in iradesiyle parasız yatılı
olarak öğrenim görmüş;29 Ayasofya Rüştiyesi, Darülmualli-
lıassa Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi Bey ve diğer bazı zevatla benim alacağı
mız reylerin m üm kün olduğu kadar eksik yazılm asına çalışm alarına karar ver
diler. (...) Bunun üzerine pek tabii olarak bazı tedbirler alm ak ve bu meyanda
onlara hissel linmeden rey tasnifini yakından takip etm ekliğim iz icap etli. Rey
tasnif heyeti arasına bir arkadaşımızı katlığım ız gibi salonda içtim a başlam a
dan evvel hitabet kürsüsünün altına da Dr. Pertev girerek saklanm ayı ve ora
dan reyleri kontrol etmeyi kabul etti. (...) H erkes dağıldıktan sonra tasnif he
yeti tanzim etliği mazbatayı getirdi. Bu listeyi bizim hesabım ıza nazaran ka
zanması icap eden Ziya Bey kazanamıyor, Hamdullah Bey ve diğer birçok ar
kadaşlar da pek ç o k reylerini gaip etmiş bulunuyorlardı.” Ancak sayım ın yen i
lenm esi üzerine sözü geçen listenin kazandığı anlaşılm ış ve Cansever'e göre
Hüseyin Ragıp bu tarihten sonra Türk Ocağı ile ilgili işlerden uzak kalmaya
özen göstermiştir. Oysa Tarık Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 4 3 2 ’de Türk Ocağı
um um i kâtipliğini Halis Turgut'tan sonra Hüseyin Ragıp’m (Baydur) yüklendi
ğini, yine Cansever'le 1951'de yaptığı konuşm alara dayanarak aktarmaktadır.
M ehm et Em in Erişirgil, B ir Fihir Adam ının Ram anı, Z iya G o ka lp , Rem zi Kita-
bevi, İstanbul, 1 984, s. 8 9 -9 4 . Erişirgil, Hamdullah Suphi’ye başkanlık önerisi
ni ilk kez ileten kişinin Hüseyin Ragıp olduğunu, ancak H am dullah Suphi’nin
Türk O cağı’na üye olduktan sonra Veliaht A bdülm ecit, Dr. Nazım gibi devlet
ve siyaset adamlarından parasal destek alması üzerine onu n başkanlığını e n
gellem eye çalıştığım belirtm ekte, Kongreye katılan kişilerin büyük bölü m ü
nün Türk Ocağı ile ilgisi bulunmayan Cem iyet taraftarlarından oluştuğunu
savunarak îttibat ve Terakkı’nin Türk Ocağını kendisine bağlam ak için giri
şim de bulunduğunu ileri sürm ektedir
2 8 T an k Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 432.
29 Mustafa Baydar, H am dullah Suphi Tanrı över ve A nıları, M enteş Kiıabevi, İstan
bul, 1 968, s. 38. Zeki Velidi Togan, “Hamdullah Suphi Bey e Ait Bazı Hatıra
lar”, Tûrh Yurdu, C. 6, no. 2, Şubat 1 967, s. 29.
58
min, Darülfünun,30 Darülbedayi ve Bahriye Mekrebi'nde İs
lâm, Selçuklu ve Osm anlı Tarihleri ve edebiyatı başta ol
mak üzere çeşitli alanlarda ders vermiştir.
H am dullah Su p hi’nin yaşadığı Su p hi Paşa K onağı’nm
devrin değerli bilim, edebiyat ve devlet adamlarının toplan
dığı bir yer olması onun düşünsel gelişm esinde etkili o l
muştur.31 1909’da Fecr-i Âti topluluğunun kurucuları için
de yer almasına rağmen, özellikle Balkan Savaşı’ndan sonra
Türkçülük ideolojisinin savunuculuğunu yapan Milli Ede
biyat hareketine bağlanmıştır.
1912’de Yusuf Akçura’mn delâletiyle ve 76 6 sıra num ara
sıyla33 Türk Ocağı’na kayıt olan Hamdullah Suphi, kısa za
59
man içinde bir yandan organizasyon yeteneği, öte yandan
da etkileyici konuşmasıyla33 Türk Ocağı başkanlığına yük
selmiştir. 1. Dünya Savaşı’nm başlamasıyla aktif politikaya
atılan Hamdullah Suphi, M eclis-i M ebusan’a M illî T ürk Fır-
kası’ndan Antalya ve Saruhan M illetvekili, B irin ci Büyük
Millet M eclisi’ne ise yine Saruhan M illetvekili olarak katıl
m ıştır.34 Millî Hükümetin ilk Maarif Vekili ve ilk Matbuat
ve İstihbarat Umum Müdürü35 olan Hamdullah Suphi, 12
Mart 1921’de Burdur milletvekili M ehm et A kif'in sözlerini
yazdığı İstiklâl M arşı’nı TBMM üyelerine okuyarak kabul
33 M ahir tz, Yılların İzi, İrfan Yayınevi, İstanbul, 1975, s. 115. “lü ihad ve Terakki
C em iy etinin Öm er Naci'si gibi, evvela Milli M ücadele’nin ve sonra Halk Parti
s in in malı olan kudretli hatipler vardı. Bunların basında H am dullah Suphi
Bey gelirdi.” Öm er Seyfettin, E jruz B ey (A silzadeler), Rafeı Zaim ler Yayınevi.
İstanbul, 1974, s. 93. Ö m er Seyfettin, T ürk O cağı'm konu aldtgı Bilgi Bucağı
bölüm ünde, Hamdullah Suphi'yi im â ederek, "Bu Türklerin Ç içerö n ’u idi” de
mektedir.
3 4 Sam et Ağaoğlu, Kuvnyı M illiye Rıthu, K ültür Bakanlığı, Ankara, 1 9 8 1 , s. 136-
137. Birinci B.M .M .’de alınan kararlarda oldukça kesitin m uhalefette bulunan
Hamdullah Suphi, İstiklal M ahkem elerinin kurulm asına yol açan kanun teldi-
fine karsı çıkmıştır.
3 5 Mustafa Baydar, a.g.e., s. 58. Halide Edip Adıvar, T ürkün Ateşle İmtihanı, Atlas
Kitabevi, İstanbul, 1 983, s. 132-133. Adıvar’da yer alan 1. B .M .M .’de Mustafa
K em al ile H am dullah Suphi arasındaki çatışm a, T ü rk O ca k la rln ın giderek
C H F n in denetim ine girmesi ve 1 9 3 1 ’de kapanmasına varan sürece ışık tutabi
lir: “M ustafa Kemal Paşa da M eclis’i elinde tutabilm ek için başından beri ken
dinden yana olanların bazılarını feda eımeyi öngörüyordu. İlk feda edilen C a
mi bey oldu. (...) Cami Bey m eselesinden sonra, bir akşam Hamdullah Suphi
sözünü geri alm asını istediği zaman M ustafa Kemal Paşa hem en geri aldı, fa
kat H am dullah Suphi aleyhıarlığı devam etti. (...) Cam i Bey ve H am dullah
Suphi, Dr. Adnan’ın dostları olduktan için, M ustafa Kem al Paşa ile aralarında
ki uçurum u kapatm aya çalıştı ve nihayet muvaffak oldu. H am dullah Suphi
1 9 2 0 ’de M aarif Vekili oldu.” Samet Ağaoğlu. Kuvayı Milliye Ruhu, K uhür Ba
kanlığı, Ankara, 1981, s 268. Ağaoğlu, Hamdullah Suphi’nin M aarif Vekilli
ğinden 3 Kasım 1 9 2 Tde Bitlis m illetvekili Yusuf Ziya tarafından verilen ön er
ge sonucu istifa etmesi konusunda “M illi Eğilim de yapmaya çahşıığı ilk in k ı
lap ham leleri reaksiyonlarla karşılanm ış ve bundan sonra kazandığı um um i
sevgi azalmaya başlam ıştı. (...) Balıkesir milletvekili ikinci grubun değişm ez
başkan adaylanndandı. Hamdullah Suphi'yi deviren reaksiyon, M illi Eğitim
Bakanlığını ona v e rm işti”
60
edilmesini sağlamıştır.36 TBM M ’de ikinci ve üçüncü dönem
İstanbul milletvekili olarak yer almış ve 19 2 5 ’te ikinci kez
Maarif Vekilliğine getirilm iştir.37 Bu arada 192 3 yılından
başlayarak yeniden örgütlenme sürecine giren Türk O cak
ları başkanlığını, bu kuru lu şların 1 9 3 1 ’de kapatılm asına
dek kesintisiz bir biçim de yürütmüştür. Türk Ocaklara’nm
kapatılm asından so n ra B ü k reş B ü y ü k e lçiliğ i’ne atan an
Hamdullah Suphi, 1 9 4 6 -1 9 5 7 ’de TBM M ’de İstanbul, İçel ve
M anisa m illetv e k ili o larak y er a lm ış,38 1 9 5 1 ’den sonra
üçüncü kez açılan Türk Ocakları Genel Başkanlığını yap
mıştır. 1966’da İstanbul’da ölmüştür.
Hamdullah Suphi’nin Türk Ocağı başkanlığına getirilişiy
le birlikte Ocak faaliyetlerinde belirgin bir canlanma görül
müş ve en önem lisi maddi kaynak sorunu büyük ölçüde
çözümlenmiştir.39 Yusuf Akçura, Hamdullah Suphi’nin baş
kanlığının Türk Ocağı’mn daha verimli çalışmasında önem
li katkısı olduğunu vurgulayarak bu dönem konusunda,
“Türkçülük fikri gençler ve münevverler arasında tamamen
yayıldı ve yerleşti. Kendini red ve inkâr eden hava, Ocağın
etrafından dağıldı; T ürk m ünevverleri arasında m erhum
Gökalp’in tasnifine göre Doğu ve Batı beynelm ilelliyetine
takılmakta ısrar eden softalarla züppelerden gayrı herkes
36 Mustafa Baydar, a.g.e., s. 121-124. Ayrıca M ahir İz. a .g .e., s. 120. “M aarif Veki
li olan Hamdullah Suphi Bey, müsabakaya 'nakdi mükafat' vaadedilm iş olm ası
yüzünden" iştirak etm em iş olan M ehmed A kif Bey'e m üracaat ederek, yazma
sını istem işti."
37 Hâmit Zübeyir Ko$ay, “H am dullah Suphi T anrıöver'd en İtibaren M ü zeleri
m iz", Tfırh Yurdu, C. 6, no. 2, Şubat 1 967, s. 4 3 . H am dullah Suphi'nin ikinci
M aarif Vekilliği sırasındaki en önemli katkılarından biri, A nkara Etnografya
M üzesi’nın tem ellerini attırmasıdır.
38 Kâzım Öztûrk, T.B M.M. Albümü, 1920-1973, Ö nder M atbaası. A nkara, 1973.
39 M ehmed Em in Erişirgil, a.g.e., “Para sıkıntısı kalm am ış gibiydi. O caklıların
verdikleri aidatın ne ehem m iyeti vardı? İttihat ve Terakki’nin em niyet ettiği
bir idare heyeti olunca, nereye başvurulursa bol bol para bulunabilirdi. (...)
O cağın maddi eşyası nasıl baskanına borçlu ise, manevi havası da Ziya Gö-
kalp’e borçluydu."
61
Ocağa azâ yazılmış veya dost kesilm işlerdi”40 demektedir.
Gerçekten de Türk Ocağı, bu ilk faaliyet döneminde yalnız
ca konferanslar, konserler, yayın faaliyetleri, vb. ile kitle
eğitimini yönlendirmekle kalmamış, aynı zamanda milliyet
çi bilincin yükselmesine d e41 önemli ölçüde katkıda bulun
muştur. Öte yandan Türk Ocağı, İsmail Habib Sevük’ün an
latımıyla, “vatanda ‘ocaklı’ diye bir tip.... Her yerde birbirle
rine rastlayınca birbirlerini en yakın akrabadan daha yakın
gören bir tip”42 doğmasına neden olmuş, başka bir anlatım
la II. M eşrutiyet dönem inden sonra Türk unsurunun O s
manlıcı politika nedeniyle içine düştüğü kim lik bunalımına
yanıt vermiş, yeni bir seçkin tipi yaratmıştır,
T ü rk O cağı’m n 1 9 1 3 ’den başlayarak düzenli toplantı,
konferans, konser vb. faaliyetlerle giderek daha büyük bir
kitleyi çekmeye başlaması üzerine Divanyolu’ndaki binanın
ihtiyaçları karşılayamaması sorunu ortaya çıkm ış ve Türk
Ocağı merkezi Beyazıt’taki konağa taşınmıştır.43
Bu dönemde T ü rk O cağı’nın am açlarını açıklam ada en
62
»psar'’
63
Türk âleminin hudûdunu, yalnız Türk unsurunu hâvî, Türk
m edeniyyeti, T ürk hayatı, T ürk tarz-ı m aişeti ile geçinen
memâîik dâiresinde arayacağız”47 diyerek oldukça geniş coğ
rafi sınırlar içinde bir vatan tanımlamaktadır. Öte yandan
1330 (1 9 1 4 ) yılında “Büyük Türk ırkının güççe, kuvvetçe
başka ırklardan geri kalmayarak ecdadı gibi güçlü, kuvvetli
olduğunu cihâna bildirmek için” kurulan ve İstanbul dışında
25 şubesi olan Türk Gücü Cemiyeti de48 bu eğilimin bir baş
ka anlatımı olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak yer yer beliren
ırkçı eğilimlere rağmen, bu dönemde Türk Ocağı içindeki
hâkim anlayış, Cumhuriyet döneminde olduğu gibi Türk ır
kından olmayan kişileri “temsil” (asimilasyon) anlayışına da-
yanmayıp, A.Ş. HisarTn belirttiği gibi “Türkiye Türkleri, Ar
navut, Arap, Çerkeş, Kürt, Laz, Boşnak olduklarını kabul et
medikleri müddetçe, yani kavmiyyet iddiasında bulunmadık
ça”49 on lan Türk olarak kabul etmek yönündedir.
Türk Ocağı’nın amaçladığı T ü rk çe’nin “kem âline çalış
mak” bir yandan Türk Yurdu'nda yayınlanan dilbilim maka
leleriyle, öte yandan da konferanslar ve açık tartışmalarla-
sürdürülmektedir. Haşim Nahid (Erbil) Türk O cağı’nda di
lin millileştirilmesi için kabul edilen ilkeleri, yabancı dillere
4 7 Ahmed Agayef, “T ürk  lem i", Türh Yurdu, C 1., no. 1, 1 327, s 12.
48 “Türk G ücünün M usâm eresi", Türh Sözü, Yıl 1, no. 5, 8 Mayıs 1 330, s. 38.
Türk G ü cü’nün 1914'te yapılan ilk gösterisinde C em iy etin ku ru cu larınd an
Kuzucuoğlu Tahsin, “Türk dünyası d ö n direk üzerinde kuruludur: Bilgi Der
neği, Turk Yurdu, Türk Ocağı, Türk G ü cü ..." demektedir.
4 9 Abdûlhak Şinasi Hisar, "O cağın Doğduğu Zaman ve M uhit”, s. 5. Abdülhak
Şinasi Hisar, “H amdullah Suphi’ye Dair H atıralar”, Mulıit, Yıl 3, no. 26, Kâ-
nun-ı evvel 1 930, s. 18. Hisar, Hamdullah Suphi’nin 1 9 0 4 ’ıe R us-Japon Savası
sırasında Japonya’nın galibiyetini isteyen arkadaşlarına, “çirk in bir ırkla güzel
bir ırk çarpışıyor, ben dünyada çirkinliğin tarafını iltizam edem em , güzellik
tarafında k a h n m ” dediğini belirtm ektedir. Zeki Velidi Togan, “H am dullah
Suphi Beye Ait Bazı Hatıralar", Tttrfc Yurdu, C, 6 , no. 2, Şubat 1967, s. 23. To
gan. Hamdullah Suphi için şunları söylem ektedir: “A ram ızda bazı fikir ayn-
hklart vardı. Bilhassa m ilîi Türk tipi m eselesi; G rek tipli insanlara karşı sevgisi
benim kinden tamamen ayn idi.”
64
özgü edatları, çoğul eklerini, tamlamaları kullanm am ak, bir
sözcüğün karşılığı bulunan birden fazla sözcükten yalnızca
Türkçe olanları kullanmak olarak belirtm ekte ve bir de
söyleyiş tarzı var. Türkçe’de bu söyleyiş tarzının en güzeli
Istanbul’unkidir. İstanbul Türkçesi Osmanlı Türk’ün siyasî
hududu dâhilinde ve hâricinde bulunan mevki-i lehçelere
tercih edilecek ve tekâmülüne çalışılacak. İstanbul lehçesi
kimin lehçesidir? Bâb-ı Âli memurlarından, kayıkçılara, ara
bacılara vanncaya kadar m uhtelif sınıflarda m uhtelif lehçe
ler görüyoruz. (...) Bir de İstanbul’un her semtinde aynı far
kı görebiliriz. (...) Ocağa göre, İstanbul Türkçesi -gerek keli
meleri, gerek cümle teşkili itibariyle- bize taşranın veya bir
sınıf-ı mahsûsun (meselâ kayıkçı, külhanbeyi zümrelerinin)
lisânını hatırlatmayan Türkçedir” demektedir. Haşim Na-
hid’e göre, Türk Ocağı’nm bilimsel ve teknik sözcükler ile
İslâmiyet’e ilişkin term inoloji konusundaki yaklaşım ı bu
sözcükleri “oldukları” gibi kabul etmek yönündedir.s0
Bu arada Cum huriyet öncesi T ürk O cakları’nm en çok
vurguladığı noktalardan biri de kadınların toplumda temsil
edilmesi sorunudur. Türk Ocağı’nın bu yaklaşımı, yalnızca
çağdaşlaşma anlayışından değil, aynı zamanda antik Türk
kültürünün anaerkilliğe dayanm ası, kısacası T ü rkçü lerin
tarih anlayışından kaynaklanmaktadır.51 Öte yandan kadm-
50 Haşim Nahid, "Lisân M eselesi", Donanma, no. 119/70, 26 Teşrin-i sâni 1331,
s. 1115. Haşim Nahid bu arada Ziya Gökalp'ı de eleştirerek, “Türk O cagı’nda
Ziya G ökalp, İstanbul lehçesinde bulunmayan kelim elerin kullanılm am ası ta
raftarı oldu. Bununla beraber yazılarında, böyle m ahallî lehçeleri hatırlatan
kelim eleri kullanıyor'’ demektedir,
51 Osm anlı Devleti’nde, 19.- yüzyılın ikinci yansına kadar yaygın tarih anlayışı
Osm anlı hanedanının ve İslâm dininin geçm işini sorgulayan bir tarih anlayışı
dır. Başka bir anlatım la, Türklerin İslâmiyet! kabul etm elerinden önceki tarih
leri genel ilgi alanı dışında kalmaktadır. T ürkçüler ise, yeni bir tarih anlayışı
ile Turklerin dünya tarihine ve uygarlığına katkılarını gündem e getirmişlerdir.
Bu konuda bkz. M ûkrim in Halil Yinanç, "Tanzim atıan M eşrutiyete Kadar Biz
de Tarihçilik", Tanzimat, 100. Yıldönümü M ünasebetiyle, İstanbul, 1940, Ma
arif Matbaası.
65
ların politikaya aktif bir biçimde katılması yönündeki çaba
lar, Devrimi hemen izleyen günlerde SSCB’nin İslam cı bir
renk taşıyan Türk Cumhuriyetlerindeki m illiyetçi hareket
lerde de gündem e getirilm ektedir. G erçekten de The Ti
mes' da yayımlanan bir yazıda Sovyetler Birliği’ndeki M üslü
m anların ilk girişim leri arastada, m erkezî bir M üslüm an
din kurulunun genel oyla seçilen 6 üyesinden birinin kadın
olması zorunluluğunun bulunduğu belirtilm ekte, kadınla
rın toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir biçim de katılması
sorununun Islâm iyetin gelişmesi ve yaygınlaşması açısın
dan özel bir önem taşıdığı savunulmaktadır.52 Ancak kadın
sorununun ve genel olarak kadınların toplum sal yaşama
katılması temasının sorgulanması yalnızca T ürk Ocağı için
deki eğilim ve gelişm elerle ilgili olm ayıp, Balkan Savaşı
sonrası gözlemlenen bir gelişmenin de ürünüdür. Örneğin
D arülfünurida düzenlenen kadınlara açık bir toplantıya,
özellikle seçkin tabakalara mensup kadınların, Gazi Ahmet
Muhtar’m karısı Prenses Nimet Hanım , yazar Fatma Aliye
Hanım vb. katıldığı ve burada Halide Edip’in Türk M illiyet
çiliği konusundaki açıklamaları ile Gülsüm H anim in Rus
ya’daki Türk kadınlarım temsilen yaptığı konuşm anın din
lendiğini53 biliyoruz.
1334 (1918) Kongresinde İdare Heyeti tarafından sunulan
faaliyet raporunda önemli bir gelişmenin ürünü olarak vur
gulanan, kadınlara açık konferanslar, özellikle de erkeklerin
kadın konferanslarına, ya da kadınların yalnızca erkeklerin
bulunduğu konferanslara konuşmacı olarak katılması,54 söz
66
konusu konuşm acı kadınların sayısının sınırlılığı gözönün-
de tutularak değerlendirilmelidir. Gerçekten de konuşm acı
lar, Halide Edip, Müfide Ferit (Tek) gibi belirli bir eğitim
düzeyine sahip kadınlardır. Öte yandan kadım toplumsal ve
iktisadı yaşama çekm ek çabalarının ötesinde T ü rkçü lü k,
kadını öncelikle bir anne, geleceğin milliyetçi kuşaklarının
yetiştiricisi olarak ele almak şeklindeki geleneksel tutumu
değiştirme konusunda herhangi bir katkıda bulunmamıştır.
Milliyetçi ve Turancı çizgideki Büyük Duygu dergisinde ya
yınlanan bir makalede kadınların "Büyük Turan”! gerçekleş
tirmedeki rollerine değinilmekte ve “Sıcak ve şefkatli sine
lerinde büyüttükleri mini mini evlâdına ateşin bir Türklük
hissi telkin ederlerse, o vakit, en m ühim bir hatve atılmış
olacaktır. M aatteessüf şimdiye kadar bu mühim hatve atıl
madı. Beşiklerde sallanan çocuklara ‘paşalık’ hisleri teren
nüm edildi. Rütbe ninnileri söylendi”55 denilmektedir. Ger
çekten de gerek Türk O cagfm n üyeleri, gerek Türkçülük
hareketinin savunucuları, kadın için bir “program” oluştur
mamışlar, Peyam i Safa’nın anlatım ıyla, T ürk m eselesini,
adeta “bir erkek meselesi” olarak almışlar,S6 Batıcıların yap
tığı gibi çok eşlilik, görücülük kurum u, evlilik ve boşanm a
ya ilişkin kurallar, örtünme, ekonom ik güvence vb. konu
lardaki d ü şü n celerin i açıklam am ışlard ır. Ö te yandan I.
Dünya Savaşı içinde yapılan Ocak toplantılarına kadınların
67
giderek daha seyrek katıldıkları bazı üyelerin anılarından
anlaşılmaktadır.57
Kadınlara açık konferansların yan ısı ra, Türk Ocağı’nm ka
dınları toplumsal yaşama dahil etme yönündeki girişimlerin
den biri de Halide Edip’in Kitab-ı Mukaddes’ten esinlenerek
sahne için yazdığı K enan Çobanları ve 1914’te Yeni Turan’m
İstanbul Türk Ocağı’nda temsili sırasında Türk kadınının ilk
kez sahneye çıkarılması girişimleridir. Ancak Halide Edip ve
Hamdullah Suphi’nin de bizzat rol aldıkları Yeni Turan oyu
nu, izleyiciler arasında Enver Paşa ve Talâl Paşa’nın da bu
lunmasına rağmen, devrin İstanbul Muhafızı Cemâl Paşa ta
rafından, Müslüman kadınlarının sahneye çıkm asının sakın
calı olduğu gerekçesiyle son anda engellenmiştir.58 Kız ve er
kek lise öğrencilerine oynatılan, Yahya Kemal55 ve Muhsin
Ertuğrul tarafından sahneye konulan Kenan Ç obanları ise bü
yük bir izleyici kitlesi çekmiş, “Fatih hocalarının” Türk Oca
ğı aleyhine harekete geçmelerine ve İttihat ve Terakki hükü
metinin bu girişimin vakitsiz ligine ilişkin inancına rağmen
yüzlerce erkeğin önünde sergilenmiştir.60
Yeni Turan oyununun 13 2 9 ( 1 9 1 3 ) tarihind e İstanbul
Türk Ocağı’nda Türk kadınları tarafından sahnelenm esinin
57 Ferit Celâl Güven, \Hamdullah Suphi ve A nılarım ", Türk Yurda, C. 6, no. 2,
Şubat 1967, s. 70.
5 8 Sadık Çine, “Buyuk Vatan Evlâdı", Türk Yurdu, C. 6 . no. 2, Şubat 1967, ş. 8 3 .
59 Yahya Kemal, Siyasi ve. Edebi Portreler i, Baha M atbaası, İstanbul. 1968. s, 36.
Bu konuda Yahya Kemal, "... görmeye gelenler arasında devrin ricali vardı. Lâ
kin eser seyredenler üzerinde fena bir Yahudi tesiri bıraktı; bazıları siyasi ma
nalarından bile kuşkulanm aya heveslendiler" dernektedir. Yakup Kadri Kara-
osm anoglu, Gençlik ve E debiyat H atıraları, Bilgi Yayınevi, A nkara, 1 969, s.
3 3 3 ’de, oyun öncesinde, Halide Edip'ın Yusuf kıssasını balkın anlayamayacağı
endişesi ile perde açılm adan once, Tevrat’tan kıssa ile ilişkili parçaların prolog
olarak okunm asını uygun gördüğünü belirtm ektedir. O yuna karşı oluşan tep
ki, büyük bir olasılıkla bu nedenden kaynaklanm akladır.
6 0 Haşan Ferid Cansever, a g.e., s. 25. Cansever, Talat Paşa’nm gösterinin kesin
likle yapılm am ası yönündeki talim atına rağm en, veliaht ve Cem al Paşa’mn
“m üsam ereyi” sonuna dek izlediklerini belirtm ektedir.
68
hükümet tarafından engellenmesi üzerine yaptığı konuşm a
da Hamdullah Suphi, hükümeti, “bir ihtilâl zümresine lâyık
harekette” bulunmamakla suçlamakta ve “Bugün hüküm et
kendisinden beklediğimiz cesareti göstermedi. Bütün eski
hükümetler gibi halk ihtilali, kara kalabalığın galeyanı endi
şesi önünde geri döndü, kendi prensiplerini kendisi terketti.
Hükümetin bugünkü vaziyeti budur”61 demektedir. Ham
dullah Suphi’ye göre, üç yüz yıl süreyle uygarlık m erkezi
olarak yaşayan İslâm dünyası zamanla tutuculuğun kaynağı
haline dönüşmüş, eski Türk tarihinin Türk kadınlarına tanı
dığı hak ve özgürlüklerden uzaklaşmıştır. Bu konudaki gö
rüşlerini, “İstanbul’da esir olarak yaşayan Türk kadını, Türk
âdetlerinin mahkûmu değil, Bizans âdetlerinin m ahkûm u
dur. Jinese eski Bizans haremidir. (...) Moskova saraylarının
(Kirem)i yani haremi, Bağdad’m, İran’ın, kadını yalnız bir
şehvet vasıtası diye kullanan geri ve galiz zevkperestliği, hür
Türk kadım için felaket sebebi olan kötü misaller teşkil et
miştir. Bugünkü İstanbul, yeni ihtilalin merkezi olan İstan
bul, millî bir müesseseyi müdafaa etmiyor. Jineseyi, Kiremi,
Bağdad’m haremini, İran’ın, Hind’in Mehalini müdafaa edi
yor. Halbuki Asya, Afrika ve bir kısım Avrupa tahtlarına hü
kümdarlar yetiştiren Türk kadını, Asya talimi tesbit eden
Türk kadını, harem duvarlarının gölgesinde çürüm üş, esir
Türk kadını değildir”62 şeklinde açıklamaktadır.
2. T ü r k O c a ğ ı v e S iy a s i P a r t il e r
69
fırkalara hâdim bulunmayacaktır”63 kaydına rağmen, Ocağın
birinci amacını oluşturan “akvâm-ı lslâmiyyenin bir rükn-ü
mühimmi olan Türklerin”64 toplumsal, iktisadi ve bilimsel
düzeylerinin yükseltilmesine çalışmak, çok uluslu Osmanlı
İmparatorluğu içinde, görünürdeki tüm siyaset dışı hedefle
rine rağmen, siyasal sonuçlara açıktır.
Türk Ocağı’nın bu ilk döneminde çeşitli siyasal partiler
ve özellikle 1. Dünya Savaşı içinde siyasal Turancılık am acı
na yönelmiş olan İttihat ve Terakki Fırkası ile ilişkileri ko
nusunda iki farklı yaklaşım söz konusudur. Türk Ocağı ile
İttihat ve Terakki Fırkası arasında organik bir ilişkinin var
lığını savunan görüşe göre, O caklar bu partinin ideolojik
alandaki rehberliğini üstlenmiş ve onun maddi ve manevi
desteğinden yararlanarak büyük kentlerde şubeler açmayı
başarmıştır,6S İkinci yaklaşıma göre ise, Türk Ocağı bu ilk
faaliyet döneminde iktidar partisi karşısındaki göreli özerk
liğini korumayı başarmış, hatta Türkçülük anlayışı ile farklı
bir konuma sahip olmuştur.
I. Dünya Savaşı’na gelinceye kadar Türk Ocağı'nın ittihat
ve Terakki Fırkası ile olan ilişkileri konusunda parti içinde
farklı görüşler bulunmaktadır. Nitekim Kâzım Nami (Duru),
İttihat ve Terakkfnin bu dönemde Osmanlıcılık siyasetini ön
plana çıkardığını belirterek Türk Ocağı’nm varlığını kuşkuy
la karşıladığını, ancak genç İttihatçıların büyük bölümünün
Ocağı, “baba ocağından” bile üstün gördüklerini savunmak
tad ır66 Öte yandan İttihat ve Terakki’nin yönetici kadroları
70
Türk Ocağı’mn tümüyle kültürel bir kulüp olarak kalması,
ya da ülkede yarattığı düşünsel ortamdan yararlanarak genç
lik üzerinde etkide bulunması konusunda birbirlerinden ay
rılmaktadırlar. İttihatçıların Türk Ocağı’na nüfuzu daha çok
Zıya Gökalp ve Hüseyinzade Ali vasıtasıyla olmuştur.67
1913’ten sonra bir yandan İttihat ve Terakki’nin ülkedeki
tüm kitle örgütlerini denetimi altına almak yönündeki giri
şim leri, öte yandan da O cağın parasal destek sağlam ak
amacıyla Partiye yanaşması sonucu, ilk kongrede Hamdul
lah Suphi, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Haşan F erit’in İdare
Heyetini, M imar K em alettin, M ehm et E m in (Yurdakul),
Ahmet Ağaoğlu, Necip Asım (Yazıksız), Hüseyinzade Ali
(Tuıan), Hüseyin Cahit (Yalçın), Selim Sırrı (Tarcan), Fuat
Raif (KöseariD, M ehmet Ali Tevfık (Yükselen), Kemal Ce
nap (Berksoy?), Reşit Saffet (Atabinen) gibi aralarında İtti
hatçıların da bulunduğu kişilerin İstişare Heyetini oluştur
duklarını görüyoruz.68 Ancak yönetim kadrolarına girmeyi
başaran bazı İttihatçıların varlığına rağmen, Türk Ocağı ku
rucularının Fırka’dan belirli düzeyde bağımsızlığa sahip ol
ma yönünde sarfettikleri çabalar da belirgindir. François
Georgeon, Yusuf Akçura’nın İttihat ve Terakki’ye üye olma
yı reddetmesinin temelinde kuruluşuna katkıda bulunduğu
Türk Ocağı ve müdürlüğünü yaptığı Türk Yurdu dergisinin
bağımsızlığını koruma isteğinin bulunduğunu belirtm ekte
ve derginin böylece İttihat ve Terakki ideolojisiyle belirlen
memiş sayılı yayın organları arasında kalabildiğini savun
maktadır.69
67 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'ce Ç ağdaş Dürünce Tarihi, Ü lken Yayınlan, İstanbul,
1979, s. 212.
68 Agâh Sırrı Levend, "T ürk O caklarından H alkevlerine"
69 François G eorgeon, Aıex O rigines du Naiionalisme Turc., s. 4 1 . G eorgeon bu
konuda Y.H. Bayur, Türk İnkılabı Tariki, C. 11, T.T.K. Basım evi, Ankara, 1983,
s. 406'ya aııfıa bulunarak. Ziya Gökalp'in Y. Akçura'ya karşı gizli düşm anlığını
buna bağlamaktadır.
Balkan Savaşı ve özellikle I. Dünya Savaşı içinde ise, Türk
Ocağı’nm savunduğu Türkçülük anlayışının siyasal bir renk
almaya başlaması ile eşzamanlı olarak İttihat ve Terakki’nin
açıkça siyasal Turancılık ideolojisine yönelmesi söz konusu
dur. Gerçekten de, I. Dünya Savaşı’nm ilk günlerinde Harbi
ye Nezareti’nin Türk Ocağı’na gösterdiği özel ilgi,70 Enver Pa-
şa’nın bir yandan milliyetçilik ideolojisiyle belirlenmiş izcilik
hareketini açıkça desteklerken, öte yandan da başkumandan
vekili sıfatıyla Harbiye Nezaretine davet ettiği Hamdullah
Suphi’ye Kafkasya’da yapılması planlanan karm aşık ve güç
bir askerî harekâtta kullanılmak üzere, Türk Ocağı’na kayıtlı
subayların isim ve sayılarını sormasında ortaya çıkm akta
dır.71 Öte yandan 1913’te yayınlanan bir makalede, Turancılı
ğın yükselişine dikkat çekilerek, parti üyelerinin M ecliste it
tihatçı, Türk Ocağı’nda ise Turancı kesildikleri belirtilm ek
te,72 hemen tüm bakanların milliyetçi eğilimlerini açıkça or
taya koyduklarım savunan Tekin Alp ise, başta Bahriye Nazı
rı Cemal Paşa ve Talat Paşa olmak üzere çok sayıda İttihat ve
Terakki ileri geleninin Ocak toplantılarında “Biz de O caklı
yız" şeklinde açıklamada bulunduklannı ileri sürmektedir.73
72
Gerçekten de Hamdullah Suphi, T ürk Ocağı içinde başta
Ziya Gökalp olmak üzere ittihat ve Terakki Fırkası'nı temsil
eden kişilere karşı, partinin yönetim kadrolarında yer al
makla birlikte gerek duygusal, gerek ideolojik açıdan önce
likle Türkçü olan kişilerden yararlanmak yoluna gitmiş, F e
rit Celal Güven’in tanımlamasıyla söz gelimi Cemal Paşa gi
bi “güçlü bir paratonerden” yararlanmak istemiştir.7'1
İttihat ve Terakki F ırk ası’nın, T ü rk Ocağı karşısındaki
tavrının önceleri Ocağı, “M erkez-i Um ûm înin birer kültür
şubesi” haline75 getirmek, parasal yardımının yanısıra göreli
bir özerklik vermek eğiliminden, I. Dünya Savaşı’nm sonla
rına doğru adeta siyasî bir rakip gibi kabul etmeye dönüş
tüğünü görmekteyiz. Bu konuda Haşan Ferid, söz konusu
tutum d eğ işik liğ in i şu sö zlerle an latm ak tad ır: “U m um i
Harbin nihayetlerine doğru kâh Islâm cı, kâh O sm anlıcı ve
kâh Türkçü olarak görünen İttihat ve Terakki ve hüküm eti,
Ocak teşkilâtının Anadolu'nun birçok yerlerinde inkişâf et
m esinden tevahhuş etm iş ve bir sistem dahilinde az çok
müşkülât ihdasına başlamıştı. İstanbul'da inikâd eden son
kongrenin toplanmasına bile bilâ lüzûm birçok mâniler ih
dasına teşebbüs eden İttihat ve Terakki Ocağın, devleti de
ğil, halkı istihdaf eden ve F ırk a, devlet işlerinden değil,
münhasıran halkın İçtimaî ihtiyaçlarından doğmuş ve onu
kendisine mukaddes bir ideâl yapmış bir müessese olduğu
nu anlamıyor. Ve mutlaka herhangi bir teşekkül olursa ol
73
sun gayesini devlet ve fırka siyâsetiyle alâkadâr görerek gü
nün birinde müteâsi ve kendilerine muânz ve rakip bir fır
ka kuvveti halinde karşılarına çıkacak bir mevcudiyyet ola
rak tevehhüm ediyordu.”76
T ü rk O cağı, savaş yıllarında başta Ziya G ökalp olm ak
üzere İttihat ve Terakki* yi temsil eden bir grup tarafından
adeta bir edebiyat kulübü gibi yönetilm ek istenm iştir. An
cak savaşın sonuna doğru bir yandan İttihat ve Terakki hü
küm etinin ülke politikasındaki başarısızlıklarına bağlı ola
rak etkinliğinin azalması, öte yandan da T ürk Ocağı içinde
yalnızca İttihatçı olmayan kişilerin de yönetim e geçm eleri
sonunda, 1334 (1 9 1 8 ) Kongresinde değineceğimiz gibi, İt
tihatçıların özellikle seçim lerde büyük bir yenilgiye uğra
dıklarını görüyoruz.
İttihat ve Terakki Fırkası’nm önde gelenlerinden bazıları
nın Türk Ocağı’na parasal katkıda bulunduğu da bilinm ek
tedir.77 Gerçekten de Türk Ocağı ilk parasal yardımı İttihat
ve Terakki üyesi ve Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Ca
hit’in verdiği 50 alım la alm ıştır. Enver Paşa’nın da Türk
Ocağı’na büyük miktarda yardımda bulunduğu, Türk Tarih
Kurumu arşivinde kendi elyazısıyla bulunan “Ahmet Aga-
yef (Ağaoğlu) Bey’e bin lira veriniz” şeklinde, yaveri Ka-
zım’a (Orbay) yazdığı bir nottan anlaşılmaktadır.78 Uluğ Iğ-
demir’in belirttiğine göre, İttihat ve Terakki Fırkası’nın Bah
riye N azırı Cem al Paşa m ütareke dönem ind e yurtdışına
kaçmadan önce Hamdullah Suphi’ye Türk Ocağı’nm çeşitli
faaliyetlerinde kullanılm ası amacıyla 1 0 .0 0 0 altın vermiş,
76 Haşan Ferid, ... Tekliflerim , s. 11-12. Sozû geçen kongre 1334 (1 9 1 8 ) yılında
yapılmıştır.
77 İsmail Habib Sevuk, “O cak, Ev, Konak", İttihat ve Terakki üyelerinin bireysel
yardım larının yanısıra, hüküm etin de Hilâl-i Ahmer, Hımaye-i Eıfal gibi cem i
yetlere yaptığı lürden yardımı söz konusudur.
78 Şevket Süreyya Aydemir, M akedonya'dan O n a A sya’y a Enver Paşa, s. 4 7 6 -4 7 7 .
74
W'
79 Ulug iğdem ir ile 2 0 Nisan 1983 tarihinde yapılan bir Söyleşideki açıklam ası.
Agâh Sırrı Levend, “T ü rk O caklarından H alkevlerine”. Levend, C eınal Pa
sa’nııı 1 8 .0 0 0 , Enver Pa$a'mn ise 5 .000 hra vermek sureliyle O cağa yardımda
bulunduğunu belirtm ektedir.
80 Haşan F e r id .... Tekliflerim, s. 12.
75
tüne kuluçkaya yatırılm ış gibi, altından acaba ne cins bir
civciv çıkacak diyen bir endişe haliyle, itimatsız ve kurnaz
gözleriyle seyrediyordu. Ziya Gökalp de Ocakla tamamiyle
anlaşamıyordu”81 demektedir.
1913 yılından sonra siyasal nitelikli tüm dem ekleri kapa
tan ya da denetimi altına alan ittihat ve Terakki, Türk Ocağı
1334 (1 9 1 8 ) Kongresi’nde, özellikle de İdare Heyetı’nin se
çim i sırasında Ziya G ökalp’in İdare Heyeti üyesi ve Türk
Ocağı başkanı olmasını sağlayarak Parti ve D em ek arasında
doğrudan ve organik bir ilişki kurmayı amaçlamıştır. Ancak
İttihat ve Terakki Merkez-i Umûmî üyesi ve ideologu olan
Ziya Gökalp, Türk Ocağı’mn daha özerk bir yapıya sahip ol
masını amaçlayan Hamdullah Suphi karşısında yalnızca 7 oy
alabilm iştir.82 Nitekim 1334 (1 8 1 8 ) Kongresi’ni inceleyen
bölümde de açıklayacağımız gibi, Hamdullah Suphi’nin ön
ce İdare Heyeti’nde yer almamak yönünde ısrar etmesi ger
çekte bir görüntüden ibarettir. Mazhar Akifoğlu’nun açıkla
dığına göre, Türk Ocağı’nm genç üyelerinin hemen büyük
bir bölüm ünün İttihat ve Terakki üyesi ya da sempatizanı
olmasına karşın, ”... İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ziya Gö
kalp lisaniyle ifade edilmiş arzusuna”83 karşı çıkabilmiştir.
81 A bdülhak $inas\ Hisar, “O cak ve Eski Siyasi F ırk alar". Türk Yurdu. Temmuz
1955, no. 2 4 0 , s. 39-40. Abdulhak Şinasi Hisar, "T ürk Ocağından Evvel ve Son
ra Ahmet Ağaoğlu", Tiirlt Vurdu, no. 240, Ocak 1955, s. 522. Hisar, Ziya Gökalp
için “‘Bazen, Türklüğe faydalı olacağını tahmin ettiği bir hareket için tamamiyle
siyasi bir tesirde bulunmaya karar vererek Ocağa gelir ve gençler üzerinde bu is
tediği tesiri yaratmak niyetiyle fikirlerini açıklardı. İkide bir açığa vurduğu eıı
büyük korkusu da O cakta, gençler arasında ferdiyetçiliğin başgösterm esiydi'’
dem ekte ve A hıııeı A gaoğlunun kendisine karsı çıktığını belirtmektedir.
8 2 Mazhar Akifoglu, “İdealist Ziya Gökalp", Türk Vurdu, no. 2 6 5 , Ekim 1955, s 263.
8 3 A.g.ü-, s. 264. M. Akifoglu, G ökalp’in seçim sonrası, konferanslarına tekrar
başlayarak, ”... fıerşeyiyle bağlı olduğu İttihat ve Terakki Cem iyeti ile yine bü
tün fikir ve imanıyla m erbut olduğu O cak arasında hiçbir sey olm am ı?, gene
O cak lılarla h içb ir m ücadele yapm am ı? gibi turlu beseri zaafların üstünde
O caklı Iralıyordu’ dem ektedir, Mazhar A kifoglu, “Ne D ü şü nm ü ştü k", T ürk
Yurdu, n o . 22, O cak 1 956, s, 520. Ziya G okalp’in O cağı, “İttihat ve Terakkiye
76
M.Emin Erişirgil, bunu üyelerinin çoğu Tıbbiyeli olan genç
lerin, özellikle savaş yıllarında somutlaşan İttihat ve Terakki
politikasından hoşnut olmamalarıyla açıklamaktadır. Erişir-
gil’e göre, önceleri Türk Ocağı’nı milli ideal konusunda bir
fikir birliği oluşturarak ittihat ye Terakki’nin politikasına
destek olacak bir merkez olarak kabul eden Ziya Gökalp’in,
savaşın son yılında Türk Ocağı’nm işlevleri ve faaliyet alanı
konusundaki görüşlerini oldukça radikal bir biçimde değiş
tirmesi, hatta Türk Ocağı’m n Batıda örneği görülen edebi
kulüplere dönüşmesini savunması söz konusudur. Hamdul
lah Suphi ise, ittihat ve Terakki'nın Türk Ocağı’nı tümüyle
ortadan kaldırmak istediğini ileri sürmektedir.84
ittihat ve Terakki’den daha az olmakla birlikte, benzer bir
ilişki Türk Ocağı ile Millî Meşrutiyet Fırkası arasında da bu
lunmaktadır. 5 Temmuz 1 9 1 2 ’de kurulan Millî Meşrutiyet
Fırkası’na ilişkin Türk Yuniu’ndaki bir haberde, söz konusu
fırkadan “Türk Fırkası” olarak söz edilmekte, hatta “hükü-
met-i ahâlîden mütevellid milliyet esâsına” dayanacağının
umulduğu belirtilmektedir.85 Türk Yurdu'na göre, Millî Meş
rutiyet Fırkası’mn benimsediği ilkeler ile İttihat ve Terak-
ki'nin izlediği politika arasında temelde fazla bir fark bulun
mamakla birlikte, “İttihatçılar, siyâset yarışında Türk milli
yetperverliği diğer m illiyetperverliklerden.... geri kalacak
korkusuyla”86 tepki duymaktadırlar. Türk Yurdu yeni siyasal
parti konusundaki görüşlerini, “alelum ûm medenî ve İçti
maî mesaîyi siyâsete daima tercih etmekle beraber, bu yeni
bağlamak ister gibi" bir tavır alışına karşı çıkıbnasım . N izâm nâm e'nin 4. mad
desine bağlamak istemektedir.
84 M ehm el Em in Erişirgil, a.g.e., s. 9 5 -9 6 Erişirgil, Ziya G okalp’in, Hamdullah
Suphi'nin özerklik iddialarına karşı, ‘Hamdullah Bey, O cak bir taraftan m abet
tir, böyle şey olmaz, deyip duruyor. Fakat bir taraftan da O cak için İttihat ve
Terakki’den para istiyor...” dediğini belirtmektedir.
85 "T ü rk lü k Şuûnu, M illi M eşrutiye! Fırka-i Siyâsiyyesi", Türk Yurdu, C. 1, 1 327,
s. 6 9 5 -6 9 6 .
86 A g e
77
Türk fırkasını yoldaşça selamlarız...”87 biçim inde yansıtmak
tadır. Millî Meşrutiyet Fırkasînm kurulduğu tarihte, gerçek
te Türk ulusçuluğunu düşünce düzeyinde benimseyen İtti
hat ve Terakki, yine de resmi görüş olan Osmanlıcılığa sahip
çıkar görünmektedir.88 Daha sonraki dönemde “M illi M eş
rutiyetçiler de ittihat ve Terakki’nin milliyet politikasını ter
viç etmediklerini açıkça kuruluş beyânnâmelerinde ilân et
m ektedirler. Zira Am avutluk’un m ahallî örf ve adetlerini
zorla yok etmeye çalışan, Suriye’de bir İttihat mektebi aç
mak bahasına Kerk isyanını vücuda getiren böyle bir milli
yet politikası sakîm ve sakattır. Buna mukabil İttihat ve Te
rakki mensuplarının ekseriyeti teşkil ettikleri Türkçü cephe,
bizzat Türk Ocağı organının mündericatı içinde Millî Meş
rutiyet Fırkasının milliyet anlayışını, bu sefer noksan ve za
yıf bulduğu için tenkid etmekte, hayal kırıklığını belirtmek
tedir. Fırkanın kuruluş beyannamesinde Türkçülerin beğen
dikleri tek nokta “açık ve yürekli Tanzimat aleyhtarlığı”dır.89
Kısacası, İttihat ve Terakki, önceleri Osmanlıcılık politikası
karşısında kuşku ile izlediği Millî Meşrutiyet Fırkası’nı, da
ha sonraları ulusçuluğu nedeniyle eleştirmektedir. İttihatçı
ların bu yaklaşım ları, T ürk Yurdu'nun hararetle kutladığı
Milli Meşrutiyet Fırkası ile açık bir organik ilişkiye girmele
rini engellemişse de, Millî Meşrutiyet Fırkası kurucuları ara
sında Türk Ocağı’nm ilk Başkanı Ahmed Ferid’in (Tek) ve
Yusuf Akçura’nın Ocağın öndegeîen sim aları arasında bu
lunması ve Türkçülüğü ilke edinmeleri nedeniyle en azın
dan m uhalif güçler arasında yer almalarına engel olmuştur.
Öte yandan, Cansever’in belirttiğine göTe, Ahmed Ferid,
Türk Ocağı başkanlığından İttihat ve Terakki ile yapacağı
8 7 A.g.e.
8 8 Sina Akşın, “T ürk Ulusçuluğu”, C um huriyet D önem i T ü rkiy e A n siklopedisi, C.
7, İletişim Yayınlan, İstanbul, s. 1942.
8 9 T an k Zafer Tunaya, T ü rkiye’de S iyasal Partiler, C. 1, s. 352.
78
mücadelede Ocağa zarar gelmesin diye istifa etm iştir.90 Bu
gerçek Ahmed Ferid’in 1330’da (1 9 1 4 ) Nevsal-i M illî’de ya
yınlanan “Türk Ocakları” başlıklı yazısında, “Ben şu esnada
bundan daha nâfi bir müessese bilemiyorum”9' demesinden
de açıkça anlaşılmaktadır. Türk O cağı’nm am açlarını, “...
Türk’ün marûz olduğu sefaletleri gidermek, onu dûçâr ol
duğu hastalıklardan kurtararak zinde ve faal bir hale koy
mak; tüfengi omuzunda serserilik etmekten çekerek, çiftine,
çubuğuna, destgâhma, katanna, dükkânına, pazarına sevk
etmek; ve bu faaliyyec-i bedeniyye ve iktisâdiyyenin temin
edeceği refaha müsteniden onu okutmak, yükseltm ek ve ço
ğaltmak; vatanında teksif ve takviye ile cidal ve rekabete
müstaid bir seviyeye çıkarm ak”92 olarak tanımlayan Ahmed
Ferid, siyasal Turancılığı mahkûm ederek, “Çünkü, keskin
kılıç kullananlar yanlış hamlelerden sakınm alıdır... Bunun
gibi, Türklük ile uğraşanlar da ihtiyât ve basireti aslâ elden
bırakmamalı, hele genç ve delikanlı O caklı Şarka mahsus
hayalperverlikle birden Nehrin ve Kenan’a, İran’a ve Turan’a
uçuvetmemelidir. (...) Turan hayâli, bugün bir hayâl-i mu
hal olmasına rağmen M oskof siyâsetini bilüzum tahfif ve
teşvik eder”93 demektedir. Ahmed Ferid’e göre, dış Türklerle
birleşecek büyük bir güç oluşturmak bir ideal olmakla bir
likte, “Mutedil bir meslek ve basîretkârane bir siyâset”94 izle
memek özellikle Osmanlı împaratorlugu’nun “devre-i neka
hette” bulunduğu bir dönemde, son derece tehlikelidir."
90 Haşan Ferit Cansever, “Türk O cağı'nm Doğusu, Sebep ve Saikleri", Türk Yur
du, C. 2, no. 2 8 4 . Mayıs 1960. s. 20.
91 Ahmet Ferit, “T ü rk O cakları”, Nevsal-i Milli, İstanbul, 1 3 3 0 , s. İ8 8 .
92 A .g.e.,s. 188-189.
93 A.g.c., s. 189.
94 A.g.e.., s, 191.
95 A.g.e., s. 189. Siyasal Turancılığın günün koşulları içinde başarısızlığa m ah
kûm olduğunu ileri süren Ahmed Feriı, O sm anlı İmparatorluğu'ncla izlenm esi
gereken siyaset konusunda ise şunları söylem ektedir: “E dirne, Rize. Rodos,
79
Öte yandan “M illî M eşrutiyet F ırk a sı’nı ve Türkçülük
akım ını, Mütareke’nin işgalci ve kozm opolit iklim i içinde
sürdürm ek am acında”95 olan M illî Türk F ırkası ile Türk
Ocakları arasında M illî M eşrutiyet Fırkası örneğinde oldu
ğu gibi her iki kuruluşta aynı kişilerin yer alması bakımın
dan benzer bir ilişki vardır. 1919 seçim inden kısa bir süre
önce kurulan M illî T ürk F ırk ası’nm y ö n eticileri, Ahmed
F erid (T ek ), M ehm ed E m in (Y urdakul), A hm et Hikmet
(M üftüoğlu), Zühdü (İnhan), Yusuf Akçura, İsmail Hakkı
(Baltacıoğlu), Mehmet Em in (Erişirgil) gibi büyük çoğun
luğu Türk Ocakları’nm öndegelen isimleridir. Fırka, 1919
seçim ine bağımsız bir listeyle girmiş ve bu listeden yalnızca
Adnan (Adıvar) seçilmiştir. Öte yandan yine M illî Türk Fır
kası, M illî Kongreye iki Türk O cakları üyesini, Ahmed Hik
m et ve Hamdullah Suphi’yi delege olarak gönderm iştir.97
M illî Türk Fırkası’nın aynı zamanda T ürk O cakları üyesi
olan Ahmed Ferid, Dr. Adnan ve Hamdullah Suphi gibi ba
zı yöneticileri daha sonra TBM M de yer almışlardır.
3 . 1918 K ongresi
80
sûs bir vecd içinde biraz müteheyyiç ve bir parça gürültülü
jezahürât ile hararet ve hareket ile”98 geçmiştir. Kongre baş
kanlığına Mehmed Em in (Yurdakul), kâtipliklere Darülfü
nun felsefe muallimi Mehmed Em in (Erişirgil) ve Dr. Ah
med Fethi seçilmişlerdir. Kongre programının ilk maddesi
ni oluşturan idare Heyeti raporunun delegelere sunulması,
ilk kongreden bu yana 5 yıllık bir sürenin, özellikle de sa
vaş koşullarının belirsizliği içinde geçmiş olması nedeniyle
büyük önem taşımaktadır. Ancak raporun okunm asından
önce ortaya atılan yeni bir sorun, Kongre’nin uzun tartış
malara sahne olmasına yol açmıştır: “14 Haziran 1334 İçti
mâi Riyasetine” başlığıyla Kongreye sunulan ve Müfid, Na-
suh, Midhat Hidayet, Efdal, Veli Necdet, Zeki imzalarını ta
şıyan bir önerge ile, “katiyen Kongre m ahiyetine yaklaşa-
mayan bu içtimâin ne gibi salâhiyete hâiz olduğunu tavzih
edinceye kadar bütün m esâilin tehiri ve evvelem irde bu
meselenin halli” teklif edilmektedir.99 Bu konuda söz alan
Müfid Necdet önergeyi savunarak, “O cak tesisi zam anın
dan Harbin zuhûruna kadar her sene muntazaman kongre
sini akd ederdi. Halbuki Harbin memleketimize de sirayeti
üzerine pek çok Ocak gençleri silâh altına alınarak hudûd-
lan korumak için cephelere koştular. M üsterih ve mesûd,
geride kalanların haklarını sakınacaklarına em in hududa
koşan bu kardeşlerin haklarıyla beraber herşeyini muhafaza
ve müdâfaaya borçluyduk. İdare Heyeti bu mecburiyyece is
tinaden kongreyi toplamıyor. O kardeşlerin de bugün ara
mıza katılmasına vakf-ı emel ederek Harp senelerinin hitâ-
81
mmı bekliyordu. Fakat nasıl oldu? Ne gibi mübrem bir lü-
züm ve âcil bir ihtiyaç bu Kongre’hin akdini icâp ettirdi, bi
lemem? Birdenbire Kongre’nin inikad edeceğini mübeyyin
b ir ilân karşısında kaldık. Efendiler, biz T ü rk O cağı’nı,
T ürk’ün hakkım himâye ve başka anâsıra çiğnetm em ek için
açm ıştık. Halbuki iki bini beş yüz azâdan mürekkep bir Ce-
miyyet yüz elli kişiyle nasıl kongre akdederiz?”100 şeklinde
konuşmaktadır. Müfid Bey aynı zamanda bir anayasa hük
m ünde olan Türk Ocağı N izâm nâm esi’n in bu koşullarda
bir kongre toplanmasına olanak tanımadığını ve Kongre’nin
Ocak üyelerinin çoğunluğunu temsil edem eyeceğini belir
terek, delegelerin dağılması önerisinde bulunmuştur.
Ancak, bu iddianın geçersizliğini savunan, başta Em in
Ali, Şükrü Eflatun, Cemil Beyler olmak üzere bazı üyeler,
Kongre’nin katılamayan üyelerin hakkını engellemediğini,
yeni bir İdare Heyeti’nin seçilmesi zorunluluğunu vurgula
maktadır. Her iki görüşün de oylamaya konulm ası sonucu
Kongre’nin toplanmasına karar verilmiş ve İdare Heyeti ra
poru, Hamdullah Suphi tarafından okunm uştur.101
1334 Kongresi, Türk Ocağı’mn kuruluşunun üzerinden
yaklaşık altı yıl geçtikten sonra yapılması nedeniyle büyük
önem taşımaktadır, idare Heyeti’nin Kongreye sunduğu fa
aliyet raporunda, bu gecikm enin nedeni, üyelerin Balkan ve
I. Dünya Savaşı sırasında askerlik hizm etine ya da benzer
görevlere gitm eleri nedeniyle İstanbul’dan ayrılm aları ile
açıklanm ak tadır. Üyelerin yanısıra, “Asıl İdare Heyeti bile
yeni harbin tevellüd ettiği zarûretler neticesi, üç dört defa
yamandığı halde yine tamam olmamış ve nam zet azâsının
da harbe gitmesi İdare Heyeti’ne Istişâre Heyeti’nden azâ al
maya”102 mecbur bırakmıştır. Nizâmnâme uyarınca her yıl
1 0 0 A.g.e., s. 4269.
101 A.g.e., s. 4270.
102 “T ü rk Ocağı idare Raporu’’ , Türh Yurdu, C. 14, no. 9 , 3 0 Haziran 1 334, s.
82
yapılması gereken Kongre’nin eksik temsille önem li karar
lar alması tehlikesine karşı düşünülen bu önlem , bir yan
dan Savaşın kısa bir süre içinde sona ereceği um utlarının
k ı r ı l m a s ı , öte yandan da bazı üyelerden gelen talep üzerine,
“dün ve bugün arasında Tıbbiyelilerin kısm en İstanbul’da
bulunmasından başka bir fark”503 olmam asına rağm en ge
çerliliğini yitirmiştir.
11 Haziran 1329’da seçilen idare Heyeti, yönetime geldik
ten sonra devraldıkları sınırlı imkânları gözönünde bulun
durarak,104 yöneldikleri “mütevazı” am açlan, raporda şöyle
belirtilmektedir: “1) İçinde dirseğimizi dayayarak, utanma
dan, rahat çalışabileceğimiz bir köşe; 2) Halk ile münâsebete
girmek, milliyet fikirlerini şuürla, hitâbe ile, yazıyla, müsâ-
habe ile neşretmek; 3) Uzak, yakın nereden gelirse gelsin
Türk çocuklarına her suretle yardım etmek; 4) Bir kütüpha
ne vücûda getirmek, Ocakta okuma odası olabilecek bir yer
ayırarak oraya gazete ve mecm uaların gelm esini tem in et
mek; 5) Sık içtimâlarla Türkleri birbirleriyle tanıştırm ak.
Görüyorsunuz ki, mümkün görünen faaliyyet bu daracık
çerçeveye sıkıştırılmıştı. Dört kelime ile bütün bu emelleri
110 İkdam , 12 M an 1 332, no. 6 8 6 6 . Gazetede yeralan bir ilanda T ü rk Ocağı Si-
neması'nda her öğleden sonra kadınlara, gece ise erkeklere film gösterildiği
ve bilet fiyatlarının 3 ve 5 kuruş olduğu belirtilm ektedir, (fedam, 13 Mart
1332 (2 6 M an 1 9 1 6 ), no. 6 8 6 7 . Türk O cağı Sineması için verilen bir başka
ilanda, ‘ İstanbul'un en temiz, en havadar sinem ası olup, ilk gelen kurdelâlan
berrak ve şeffaf gösterir; piyano, kem an, flütten m ürekkep bir m ızıka da var
dır” denilmektedir.
111 “Türk Ocağı İdare Raporu", s. 4247. Raporda 5 0 0 ‘ü aşkın konferans verildiği
belirtilmektedir.
112 Burhancıtin Develioğlu, “Hamdullah Suphi ile Elli Beş S en e", T ürk Yurdu, C.
6 , no. 2, Şubat 1967, s. 12.
113 Cemal Kuıay, /stifelal ve Hürriyet M ücadeleleri Tarihi, C. 17, s 9 8 1 7 . Tartışm a
lı konferanslar verenler arasında Yahya K em al (B ey atlı) (E d e b iy at), Fuad
Köprülü (Edebiyat Tarihi), M. Şenıseddin (G ünaltay) (T ü rk T arihi), H am
dullah Suphi (Turk-tslâm Sanayi-i N efisesi), Profesör Zühdü (h ıh a n ) ( İkti
sat) bulunmaktadır. Ö te yandan İsm ail H abib Sevük, “O cak. Ev, K onak", s.
2‘de konferansların yeterince nitelikli olm adığını söyleyerek, “M eselâ rah
metli Sehabeddin Süleym an, Şair Nedim'e dair bir konferans verirken, onun
‘ham am ıyyesinden bir mısraı: ‘Miyân-ı m eclise nakloldu soh b et-i eş’ar' diye
okuyarak Nedim gibi bir üstadın bile ‘nakl oldu’ dem ek gibi sunturlu hatalar
yaptığım söylem esi üzerine konferansçının ilm ine hayran kaldığım ız sırada,
dinleyiciler arasında Süleyman Nazif o heybetli sesile haykırarak: ‘Sus cahil,
Nedim'e iftira etme o kelim e nakl değil, meze manasına nu kldu r...’ dediğini
belirtm ekted ir. S evü k’ün kon feran slara ilişk in b ir başka ani%ı da şud ur:
"Rahmetli Rıza Tevfik bir türlü sözün önünü alamadığından konferansların
85
bulunmaktadır. Raporda belirtildiğine göre, kim i konferans
lar Türkiye’de ilk kez uygulanan bir yöntem le diapozitif
(aks camı) gösterisi eşliğinde verilmiş114 ve bu amaçla zen
gin bir koleksiyon oluşturularak, Türk harsına ilişkin bilgi
lerin görsel malzeme ile desteklenmesi olanağı sağlanmıştır.
Öte yandan İdare Heyeti raporunda da belirtildiği gibi,
Türk Ocağı, bu ilk dönem süresince bir tür irtibat bürosu
işlevi yüklenmiş, “Türk D ünyasının” çeşitli bölgelerinden
gelen önemli kişi ve heyetlerin hemen tümü Türk Ocağı’nı
ziyaret etmişler, onurlarına toplantılar d ü zenlenm iştir.115
G erçekten de özellikle I. Dünya Savaşı sırasında Sovyet
Devrimini izleyen ilk yıllarda Türk unsurların bağımsızlık
umutlarının artmasına paralel olarak, İstanbul’a gelen kişi
ve heyetlerin de arttığına tanık olmaktayız. Nisan 191 8 ’de
Kırım Umur-u Hariciye ve Harbiye müdürü C afer Seyid
Ahmet (K ırım er) başkanlığındaki Kırım H eyeti onuruna
Türk Ocağı’nda yapılan toplantıda, Cafer Seyid Ahmet “Bir-
bir saatten fazla uzam aması şartı ko n ulm u ştu . Sevim li filozofum uz, daha
mukaddimeyi bitirm eden saati bitirince, biz haşarılar 'saat bitti, saat bitti’ di
ye tempolu bagırışmalara kalktığımız vakit, Rıza Tevfik o babacan tavrile hiç
ıslihni bozmadan ‘Eh, saat bitti ise, konferansın mabadı gelecek sefere' diye
temennayı çakıp sahneden çekjliverirdi."
1 )4 “Türk Ocağı İdare Raporu", s, 4 2 4 9 -4 2 5 1 . ''M em leketim izde ilk defa aks ta
rîkiyle resim göstererek kanâati gözlere hitâp etm ek suretiyle verm ek Ocagııı
başladığı bir şeydi. Her cins Türk eserlerini gösteren üç bin cam dan m ü rek
kep bir koleksiyon vücûda gelirdik. (...) ... sanatta vc harsta kem âlim izi gös
terir eski, yeni ne varsa hepsi bu cam lar arasına ithâl edilm iştir. (...) Türk
âsârını İslâm âsârıyla ve bunları Garbın büyük m erkezlerini, adam larını, âbi
delerini, müzelerini gösterir takımlarla it mâm ettik .’’
115 A g.e., s. 4251. Tanın, 12 Temmuz 1334 (1 9 1 8 ), no . 3 443. Azerbaycan, Dağıs
tan, Kınm delegeleriyle, Güney Azerbaycan ve Kuzey Türkleri ileri gelenlerin
den bazı kişilerin onuruna Türk Ocağı 'nda verilecek törene üyeler davet edil
mektedir. Abdülhak Şınasi Hisar, “Ocağın Kuruluşunda M illi Hudutlar Dışın
dan Gelmiş Türkler”, Türh Yurdu, no. 239, Aralık 1954, s. 433. Hisar, Türk Oca-
gt’ndan evvel bu kişi ve heyetlerle ilgilenecek bir kurum olmadığını belirterek,
“Sultan Hamid ise, Türkiye dışından gelen ve T ü rk dili, Türk ırkı, Türk lârilıi,
Türk ruhu ile alâkalı görünen her mütefekkir T ü rk ’ü -bir kulüphânesi bulun
duğundan ve siyasî bakımdan da mahzurlu bir şahsiyet telakki etmediğinden-
Ahmet Midhat Efendi’ye göndermeyi bir anane haline getirm işti." demektedir.
86
djk, bir olduk, daima bir kalacağız”116 derken, “İstanbul
Konferansı’na iştirak etmek ve millî davalarında hüküm eti
mizin kuw e-i müeyyidesine istinâd eylem ek için ”117 İstan
bul’a gelen Kuzey ve Güney Kafkas ve K ın m delegeleriyle,
Resulzade Mehmet Em in başkanlığındaki Azerbaycan He-
yeti’ne karşı yaptığı konuşmada H am dullah Suphi, “Türk
Ocağı’nın millî davanın kazanılması hususundaki İçtim aî ve
tatbikî vezâifini birer birer tadâd ederek bütün Türklerin bu
netice-i mesudeyi görmekle m übâhî olacaklarını” açıklam ış
ve dayanışma gerekliliğini vurgulamıştır.118
İdare H eyeti raporunda belirtilen belli başlı faaliyetler
arasında, eğitim kurum larıyla olan ilişkiler, eğitim prog
ramlarının Türk sanat ve kültürünü ön plana çıkaracak b i
çimde dönüştürülm esi,119 yine telkin ve tanıtım am acıyla
kadın ve erkek Ocak üyelerine yaptırılan parasız geziler120
ve konserler bulunmaktadır.121
116 “Kurtuluş Günlerinde Kardeş M usahabeleri", Türk Yurdu, C. 1 4 , no. 1 5 8 (7 ),
10 Mayıs 1334, s. 4206.
117 “Türk Ocagı'nda Kırım , Kafkas ve Azerbaycan M urahhasları”, T ü rk Yurdu, C.
14, no. 161 (1 1 ). 1 Ağustos 1334, s. 4336.
118 A.g.e., s. 4 3 3 6 .
119 “Türk Ocağı tdare Raporu”, s. 4252. Raporda, T ü rk O cakları'nın bu faaliyet
lere ağırlık vermesinden önceki dönem de, Darülfünun'da bile Türk sanalına
ilişkin bilgi verilm ediğini, Sanayı-i Nefise M ek teb in d e T u rk m im arisinin he
men hiç okutulm adığını, ulusal sanaun toplum un her kesim inden “kötü bir
adanı gibi kovulduğu” belirtilmektedir.
120 A.g.e., s. 4 2 5 3 -4 2 5 4 , "... asıl âsârı yerinde gösterm ek emeliyle İstanbul’da ve
muayyen yerlerde küçük tetkik gezileri tertip ettik. Bazı cam ileri, türbeleri,
çeşm eleri, sarayları, mezarlıkları birçok defalar arkadaşlarla beraber ziyaret
ediyor, onlara lazım gelen izâhâlı veriyorduk. (...) B ir defa da yetm iş kadar ar
kadaşla Bursa’ya seyahat tertip ettik. O caklıya hiçbir m asraf ettirm eksizin o n
ları hususî bir vapurla hususî bir trenle ilk pây-ı tahtım ıza götürdük, ... İz
mir'e, Konya'ya, Adana’ya, Suriye'ye, yabancı m em leketlere vaki olan seyahat
lerimiz, sözle yazı ile Türk’ü tanıtmak onu sevdirmek için yeni telkinlere vesi
le idi Aynı gezintileri kadınlarımız için de tertip ediyorduk, onlar da bizimle
beraber pây-ı tahtın belli başlı âbidâtını müteaddit defalar ziyaret etliler."
121 A.g.e., s. 4 2 5 5 . Raporda özellikle kadınlar için verilen “m usiki müsâm erele-
ri"nd en söz edilerek, Ban müziğinin belli başlı bestekârlarının tanıtılm aya
Bu arada, “serbest münakaşanın esaslı fikirlerin derin bir
suretle anlaşılm asına daha fazla müsâadesini dikkate ala
rak”122 düzenlenen serbest derslerde, Darülfünun hocaları ta
rafından Türk, Islâm ve Osmanlı edebiyat, güzel sanatlar ve
hukuk tarihine ilişkin bilgiler verilmektedir. Yaklaşık iki bu
çuk yıl kadar süren bu dersler için, raporda “son sene hidâ
yetinde Darülfünunda kadınlar da dâhil olmak üzere serbest
derslerin küşâdı hakkında (Heyet-i müderrisin) tarafından
verilen karar, işin Beyazıt’m bir köşesinden diğer köşesine
naklini intâç etti ve bu surede iki buçuk sene devam etmiş
olan serbest derslerimiz de nihayet buldu”'23 denilmektedir.
Öğrencilere yapılan yardımlar ise, okullara yerleştirm ek,
sağlık hizm etleri, 1334’te (1 9 1 8 ) 3 8 0 liraya varan parasal
yardım ve 3 5 0 0 liralık giysi ve eşya yardımı, I. Dünya Sava-
şı’nın başlamasıyla birlikte haberleşme olanaklarının kesil
mesi sonucu “dış memleketler Türk gençleri”ne O cak bina
sında barınma olanağı sağlanması gibi çalışmalardır. Böyle-
ce Kongre’nin yapıldığı tarihte Avrupa’da eğitim görenlerle
birlikte Türk Ocağı’nm çeşitli yardim lanndan yararlanan
öğrenci sayısı toplamı 1 4 0 ’tır.124 Öte yandan İstanbul’dan
Beyrut’a kadar ve her düzeydeki eğitim kurumlarında Ocak
adma okuyan gençlerin yanısıra, Beşiktaş’ta, Boğazkesen’de
Türk Ocağı Mühendislik Birlik Yurdu namıyla bir “m üesse
se” oluşturulm uştur.125 Binasını Evkaf Nezareti’nin verdiği
bu kurumla amaçlanan, Türk öğrencileri m ühendisliğe teş
vik etm ek ve bu okullarda azınlık durum unda bulunan
gençlerin sayısını artırmaktır. Bu amaçla sınavlardan önce
çalışıldığı, an cak l. Dünya Savaşı'm n çıkm ası ile birlik te hem kon serlere,
hem de Kâzım, Zati ve İsmail Hakkı tarafından verilen şarkı derslerine geçici
bir süre için ara verildiği belirtilmektedir.
122 A.g.e., s. 4256.
123 A .g.e., s. 4 256,
124 A.g.e , s. 4259.
125 A.g.e., s. 4260.
88
mühendis Ocaklılar tarafından hazırlık dersleri verilmekte
ve O cak tarafından kuruma para ve eşya yardımında bulu
nulmaktadır.126 Aynı zamanda Ocak, bir tür iş bulma kuru
mu işlevi de görmektedir.
Türk O cağı’mn bu ilk dönem inde Fransızca ve Türkçe
toplam 1250 kitaptan oluşan bir kütüphane de oluşturul
muştur.127 Türk Ocağı’nın gerek merkez, gerekse şubelerin
de üzerinde önem le durduğu kütü phanecilik faaliyetleri,
Jale Baysal’ın da belirttiği gibi, II. M eşrutiyetin Türk kütüp
haneciliğini eğitim ve kültür sorunlarına yönelik bir tür “ıs
lahat” önlem leri çerçevesinde ele alması bağlamında ince-
lenmelidir. ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1911 yılında ya
pılan Dördüncü Kongresinde milli bir kütüphane oluştur
ma önerisi, Türk Ocağı ve taşra örgütünün gerçekleştirm e
ye çalıştığı kütüphane sistemi ile som utluk kazanmıştır. Bu
anlayış gerçek te, 17 8 9 Fransız D evrim i’yle ortaya çıkan
milliyetçilik olgusunun ürünü olan kütüphane anlayışının
yüz yıl sonra O sm anlı îm paracorluğu’na taşın m asıd ır.128
Türk Ocağı, söz konusu kütüphane faaliyetleri içinde nite
likli ve zengin bir fotoğraf koleksiyonunun oluşturulm ası
na da özen göstermiştir. Bu arada Selçuklu, Arap ve İran da
dahil olmak üzere, Anadolu’nun eski çinicilik m erkezlerin
den toplanan çeşitli örneklerinin yer aldığı bir çini koleksi
yonu ile özellikle Türk ressam larının hat sanatına ilişkin
eserlerinden oluşan bir başka koleksiyon İdare H eyetinin
göreve geldiğinden bu yana gerçekleştirdiği olum lu çalış
malar arasındadır.’29
İdare Heyeti raporunda belirtildiğine göre, bu süre içinde
126 A.g.e., s. 4 2 6 0 .
127 A.g.e.. s. 4 260.
128 Ja le Baysal. “K ütüphanecilik”, Cum huriyet D önem i T ürkiye A n siklopedisi, C.
5, iletişim Yayınlan, s. 1309.
129 "T ü rk Ocağı idare Raporu”, s. 4261.
89
3 sergi düzenlenmiştir.130 Hazırlık aşamasında bulunulduğu
bildirilen dördüncü sergi ise, 1335 (1 9 1 9 ) yılında Türk Oca
ğı Sanayi Encümeni tarafından açılacaktır. Söz konusu sergi
nedeniyle yayımlanan fotoğraflı katalogda, serginin düzen
lenme amacı, “Ocak kendi içinde doğan encüm enim izin iş
programına koyduğu (her sene Türk sanayiine dair bir seıgi
açm ak) kaydını kabul etmişti. İşte bu sene ilk sergisini açı
yor. Sergi gezilip görülünce anlaşılacak ki Türk'ün ibda ede
bileceğine bu sergi -ki maalesef ilk adım olduğu için nok
sandır, bütün sanat erbabına iştirak ettirem em iştir- gayet
parlak bir delil olacaktır"131 şeklinde açıklanmaktadır. Sergi
nin açılış törenine Veliaht Abdülmecid başkanlık yapmış ve
özel imalatçıların yamsıra, üretime yönelik faaliyetlerde bu
lunan Türk Kadınları Biçki Yurdu, Kadınlar Çalıştırma Ce-
miyet-i lslâmiyesi, lm alât-ı Harbiye M akriköy Fabrikaları,
Esirgeme Derneği, Ordu Donanma Pazarı, lm alât-ı Harbiye
M ektebi, Beyrut Sanayi M ektebi, Osm anlı Anonim Şirketi
vb. kurum ve kuruluşlar katılmışlardır. Serginin düzenleme
kurulunda Ruhsar Hanım, Agâh Orhan, İsmail Feridhan, İb
rahim Hamdi, Haşan Fehm i, Rüştü, Abbas Turgut, Mehmet
Ali, Nuri Tahsin ve Nuri Ali Beyler yer almaktadır. Ayrıca yi
ne sergiye katılacak imalâthane ve kuruluşların saptanması
ile görevli bir Sergi Hcyet-i Takdiriyesi bulunmaktadır.132
Türk Yurdu dergisi konusunda ise, raporda “son zamanlar
da Ocakla Yurd arasında birbirine yine yardım etmeyi temin
130 “T ü rk O cağı İdare Raporu", s. 4 2 6 1 .
13) T ürk O cağı Sanayi Encümeni Tarafından A çılan 1335 Senesi T ürk S an âyi Sergi
si K a la loğ u , Turk Dünyası Matbaası, İstanbul, 1335 (1 9 1 9 ), s. 1. (Katalogda
sayfalar num araland ırılm am ışım D ipnotlarda b elirtilen sayfa nu m araları,
araştırm acı tarafından ve mukaddimeden başlayarak num aralandırılm ıştır.)
132 A.g.e., s. 42. Heyet ' Takdiriyye'de bulunan kişiler ise, “H alide Edip, Hasene
Osm an. Nakiye Hanım lar ve Muallim İsm ail H akki. M uallim Celal, M üderris
H am dullah Suphi, Sanâyi mühendisi Hüsnü, M akriköy Fabrikaları müdürü
Şevki, Sanâyi Doktoru M ühendis Azmi, Sanayi M ühendisi Arif, Sanâyi Mü-
dûr-ı Um üm tsi Fuad, M ekıeb-i Sanâyi Müdürü M emduh Beyleri'dir.
90
eden bir anlaşma vücuda geldi"133 şeklinde bir açıklam a yer
almakta ve Türk Ocağı’m n yayın organı olarak yeni bir dergi
yayınlamak yerine, Türk Yurdu'nun yeniden düzenlenm esi
yoluna gidildiği belirtilmektedir. Türk Yurdu’nu n ilk ödeneği
olarak otuz üç liralık bir meblağ ayrılmasına rağmen, yayı
nın sürdürülebilmesi için gerekli olan 120 liranın sağlanma
sı için satıştan elde edilen gelirlere ek olarak her ay yetmiş
lira ilave edilmiştir. Kağıtsızhk nedeniyle tek formaya indiri
len dergi, bu yeni düzenlem eler çerçevesinde yeniden iki
formaya çıkarılmış, fotoğraf eklenmiş ve içeriği yeni ilkeler
doğrultusunda değiştirilerek satış ve abonm an sayısının
350-400’den 1000 ’e çıkm ası sağlanmıştır. Bu arada bir te
menninin belirtisi olan şu satırlar henüz tümüyle bir bütün
leşme sağlanmadığının bir kanıtıdır: “Onu idare eden arka
d aşlarım ızın gösterd iğ i arzu ü z erin e Yurd’un b ü sb ü tü n
Ocak’la birleşmesi lüzumuna kaniiz, çünkü ortada bunları
iki ayrı iş halinde tutacak hiçbir sebeb m evcüt değildir.”134
Türk Ocağı’nm içinde bulunduğu bu hamle dönem inin
en belirgin kanttı olarak yerli ve yabancı basında çıkan m a
kaleler gösterilmektedir. Gerçekten de İstanbul’a yaptığı bir
gezinin izlenimlerini 5 Eylül 1332 (18 Eylül 1916) tarihli
Tercüman gazetesinde yayımlanan makalesinde dile getiren
İsmail Gasprinskiy, “Türk Ocağı nâmıyla m alûm Cemiyyet
az vakitte büyük muvaffakiyete nâil olm uş bulunuyor. Lisâ
na, edebiyata, maârife ve Türklerin her cihet-i terâkki ve te
alisine hizm et etmek üzere tesis edilm iş (O cak ) her sın ıf
ahâliden iki bin m iktar azâya mâliktir. Bunlar arasında ziyâ-
lılar, ulem â, tüccar ve talebe bulunuyor. O cak sayesinde
91
fesliler, sarıklılar, kalpaklılar, yaşlar ve kartlar birleşm iş bu
lunuyor. T ürk O cağı’m n şubeleri Bursa’dan ta Erzurum ’a
kadar büyükçe şehirlerde tesis edilmiştir. Ocağın asıl mat
lubu otan ölm em ek-dirilm ek fikri ve niyeti her sın ıf insan
ları Ocak başında toplamıştır" demekte, Tan gazetesi ise, I.
Dünya Savaşı sırasında cephede savaşan Türk askerlerinin,
T ürk O cağı’nın kendilerine aşıladığı m illiyetçilik duygusu
ile kahramanca savaştıklarım belirtm ektedir.'35
İdare Heyeti raporunda bir önceki kongrede 1 2 0 0 üyeye
sahip olan Türk Ocağı’nın, 1334 (1 9 1 8 ) Kongresi’nde 2005
üye ve 35 kadar şubeye sahip olduğu açıklanm aktadır.136 Bu
yeni atılım dönemi, Türk Ocağı’mn parasal kaynaklarını ar
tırmasında da görülmüştür. Türk Ocağı’mn ilk açıldığı gün
den 4 Mayıs 1329 (1 8 mayıs 1913) Kongresi’ne kadar on
dört aylık gelirinin 2 1 4 lira 40 kuruştan ibaret olduğu, ikin
ci kongrede ise idare Heyetinin göreve başladığı tarihten 1
Mart 13 3 1 ’e kadarki on dört buçuk ay zarfında 1964 lira 91
kuruş gelir elde edildiği belirtilmektedir. Beş yıllık sürenin
toplam geliri ise, 1600 lira 25 kuruşavyükselm iştir.'37
T ürk Ocağı’nm iktidardaki yönetimlerle olan ilişkisi konu
sunda aydınlatıcı bir ipucu niteliği taşıyan bir bölüm, söz ko
nusu raporun en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Burada,
Ocağın kurulduğu tarihten beri hükümetten yardım ve des
135 “Türk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 2 6 4 . Abidin Nesimi, Yılların için den , Gözlem
Yayınlan. Isianbul, 1 977, s. 3 6 -3 7 . Nesimi, l. Dünya Savaşı sırasında Teşki-
laı-ı M ahsusa'ııın askeri Tıbbiye çıkışlı üyelerinin Türk O caklılardan o lu ştu
ğunu belirtm ekledir.
1 36 "T ü rk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 264. Tekin Alp. T he Turkish an d Paıtrurfcislı
id ea l, s. 19 -2 0 . 1 9 1 7 ’de yayınlanan bu kitapta Tekin A lp . T ü rk O cağı’nın
1 .8 0 0 üye ve 1 şubeye sahip olduğunu belirtm ektedir. “Ü sküdar'da T ü rk
O cağı”, Türk Yurdu, C. 10, no 12, 18 Ağustos 1 3 3 2 ‘de açılan İstanbul Türk
O cağı'nm asıl merkez sayılan Istanbul-Beyazu Türk O cağı’ndan sonra yirm i-
beşinei O ccak olduğu belirtilm ektedir. Ahm ed Em in, T urkey in (he VVorld
War, New Haven: Yale University Press, London. 1930, s. 197, Ahmed Em in
1 9 1 8 ’de tstanbul Türk Ocağı’nm 2 5 4 0 üyesi bulunduğunu belirtm ektedir.
137 “Türk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 2 6 4 -4 2 6 5 .
92
tek gördüğü belirtilerek, “İtiraf ederiz ki bu müzaheret bir
çok diğer m em leketlerin m üm asil m üesseselere bahşettiği
yardıma nazaran pek küçüktür. Bükreş ortasında kralın Ulah
gençlerine bahşettiği muazzam sarayı unutmayınız. Kanatla
rını açmış duran bu bina asıl hükümdar sarayını ezecek ka
dar vakur ve muhteşemdir, içinde yüzbinlerce ciltlik kütüp
hanesi ve geniş salonlarıyla bir küçük Balkan hüküm etinin
kendi çocuklarına ne kadar itibâr ettiğini gösteriyor. Daha
uzaklarda daha büyük misaller var. Fakat bütün müzaheret
ler ortasında en belli başlı müzahereti şüphe yok ki, ilmi yay
ma hususundaki gayretlerimizi Leşviken yine hüküm et bah-
şetmiştir. Ayda muayyen bir küçük tahsîsât ile beraber aynca
birçok defalar ayrı ayn yardımlar aldık”138 denilm ekte ve bu
konuda özellikle hükümetin Türk Ocağı’nm faaliyetlerinde
tanıdığı “nihayetsiz hürriyet”139 vurgulanmaktadır.
Raporun okunmasından sonra, ilk nizâm nâmede bazı de
ğişiklikler yapılması amacıyla bir encüm en oluşturulm ası
kararlaştırılmıştır. Bu konuda söz alan Haşim Nahid, eski
nizâmnâmenin yeni dönemin gereksinm elerine yanıt vere
mediğine işaret ederek, Türkçülük akım ının sürekli bir ge
lişim içinde bulunduğunu belirtmiştir. Yapılan seçim sonu
cu, Halide Edip, Kütahya eski m illetvek ili Ahm ed F erit
(Tek), Ziya Gökalp, Dr. Sabri, Şükrü Eflatun, Dr. Haşan F e
rit (Cansever), Dr. Selahattin, Dr. Tevfık Remzi (Kazancı-
gil), D arülfünun felsefe hocası M ehm et Em in (E rişirg il),
Beyazıt Numune Mektebi müdürü Sadullah, Nüzhet Sabit,
Darülfünun hocalarından Hüsnü Hamid (Saym an) asil üye
liğe, Dr. Cemil Şerif ise namzed üyeliğe getirilm işler140 ve
138 “T ü rk Ocağı tdare Raporu”, s. 4265.
139 A.g.e., s. 4 2 6 5 . Bu konuda “Türk Ocağı düşüncelerinde daim a kendini ser
best bulm uştur. M âre-i örfiyyenin en sıkı zam anlarında biz daiırıâ burada iç
timâ halinde bulunurken hükümet bizi murakabe etmeye bir dakika lüzüvn
görm edi" denilm ekledir.
140 Tânin, 15 Haziran 1334 (1 9 1 8 ), no. 3118.
93
yasa encüm eni, 28 Haziran 1 3 3 4 ’te yapılması kararlaştırılan
ikinci toplantı öncesi üç kez bıraraya gelerek yasa değişikli
ğini görüşmüştür.14’
K o n g ren in 2 9 H aziran tarih in d e y ap ılan ve M ehm ed
E m in ’in b u lu n am am ası n e d e n iy le , b a ş k a n lığ ın ı N ecip
Asım’m yaptığı ikinci toplantıda Veled Çelebi, Peşte başşeh-
benderi Ahmet Hikm et’in yanısıra öndegelen Türkçülerin
telgrafları okunmuştur. Bu telgraflar içinde özellikle dikkati
çeken, Bahriye Nazın Cemal Paşa tarafından gönderilen ve
"Türk Ocağı’nm eser-i hamiyyet ve insaniyette badema dahî
kem âl-i m uvaffakiyetle devam e tm esin i"142 tem enni eden
telgraftır. Söz konusu telgraf, Cemal Paşa’nm kişisel olarak
T ü rk çü lere y ak ın lığ ın ın yanısıra, ittih a t ve T era k k i’nin
Türk Ocağı’na verdiği desteğin de bir göstergesidir.
İkinci toplantıda O cak üyeliğinden çıkan lan bazı üyelere
ilişkin Ahmet Fazıl’m yazılı ve Em in Ali’nin sö 2 İü önerge
leri, Hamdullah Suphi’nin bu tür kişisel sorunlara ilişkin
açıklam alar yapılmasında çok yönlü sakıncalar bulunm ası
nedeniyle Haysiyet D ivanı’na sevk edilm esi gerekliliğini
vurgulam ası üzerine söz konusu m akam a v erilm iştir.143
İkinci toplantının en önem li konusunu oluşturan mevcut
yasada d eğ işik lik ler yapılm ası k on u su n d a, başta M üfid
Necdet olmak üzere bazı üyelerin, yasanın değiştirilm esi
gibi bir konuda Batı ülkelerinin benzer kurulularında ya
pıldığı türden ön çalışm aların gerçekleştirilm ediği ve ço
ğunluğun bulunmadığı bir kongrede söz konusu değişikli
ğin yapılm asının uygun olmadığı yönündeki görü şlerine
rağmen görüşmelere başlamıştır. N izâmnâm enin 1. madde
sinin aynen kabul edilmesinden sonra, uzun tartışm alara
141 “T ürk Ocağı Kongresi", Türk Yurdu, C. 14, ııo. 159/9, 3 0 Haziran 1334. s. 4271.
142 “Türk O cağı Kongresi”, T ürk Yurdu, C. 14, no. 159/10, 15 Temmuz 1 334, s.
4297.
143 /I g.e., S- 4 2 9 8 .
94
r
95
m
96
(arafmdan yetkili kılm an Rifat Paşa arasında imzalanması
düşünülen ve Osm anlı-Kafkas sm ırm ı saptamaya yönelik
ikinci protokolün ise, görüşmelerin sonuçsuz kalması üze
rine gerçekleşm ediğini görüyoruz. Halide Edip’in sözünü
ettiği önemli mesleklere mensup kişilerin “yabancı ülkele
re” gitmesi gerçeği ise, büyük bir olasılıkla yine 1 9 1 8 ’de bir
grup Türk öğretmen ve memurun Azerbaycan’da da yapılan
idari reformlara katkıda bulunma girişim idir ve bu m em ur
lar arasında Azerbaycan m âliyesini düzenlem ek amacıyla
giden Osm anlı Bankası yöneticilerinden Hamdi Bey gibi
yüksek düzeyde memurlar da bulunmaktadır.147
İkinci toplantının ikinci celsesinde Halide Edip tarafından
yeniden gündeme getirilen Türk Ocağı’mn faaliyet ve çalış
ma alanı konusu, Halide Edip’in ısrarı üzerine bir kez daha
oylanmış ve (bilhassa Türkiya) kaydının kaldırılması kararı
alınmıştır. Bu arada Kâzım Nami (Duru) de bu madde çer
çevesinde bir öneride bulunarak, maddeye “Türklerin harsî
ve medenî merkezi İstanbul’dur” cüm lesinin ilavesini iste
miş, ancak Şükrü Eflatun, Zekeriya, Hamdullah Suphi’nin
böylesi bir kaydın doğru olsa bile, nizâmnâmeye konulm ası
na gerek olmadığına ilişkin konuşmaları sonucu yapılan oy
lamada çoğunlukla reddedilmiştir. Ethem Cafer Bey’in yine
aynı konuda verdiği ve Ocağın faaliyet sahasının “... m er
kezden itibaren geride kalmış Türk ili...” olarak tanımlandı
ğı ve Türk Yurdu tarafından “takdire cidden şayan tavassut-
kârane bir fikri ihtiva” ettiği belirtilen önerge, bir yandan
Hamdullah Suphi’nin onaylayıcı nitelikteki konuşm ası, öte
yandan da her iki görüş yanlıları arasında bir uzlaşma sağla
ması nedeniyle salt çoğunlukla kabul edilmiştir.148
5 Temmuz 1334 (1 9 1 8 ) tarihinde yapılan üçüncü toplan-
147 E. Jaseh ke, "D er Turanısmus der Ju n g tü rk cn ", D ie VVelı Des Islsnns, C. 2 3 ,
1941, s. 2 5 -2 6 ve 4S.
148 “Türk Ocağı Kongresi-', no. 159/10, s. 4300.
97
ti, Mehmed Em in’in başkanlığı altında açılmıştır. Toplantı
da, daha öncekilere oranla daha az tartışmalı bir biçimde ni
zâmnâmeyi onaylamak ve çeşitli heyetleri seçerek yaklaşık
dört haftadır süren kongreye son vermek kaygısının egemen
olduğu dikkati çekmektedir. Türk Ocağı’na üye olacak kişi
lerde aranacak özellikler konusunda çeşitli hükümler içeren
6. madde üzerine açılan tartışmada iki eğilim çatışmaktadır.
Bu konuda Kâmran Bey, Türk Ocağı’nm bir “ideâl müessese-
si” olduğunu vurgulayarak, nicelikten çok niteliğin dikkate
alınması gerektiğini ve yüksek öğrenim görmemiş erkekle
rin ve "bugün vaziyet-i içtimâiyyesi itibariyle umumiyyetle
emekleyici olmaktan henüz kurtulamayan kadınlığın bilhas
sa yüksek bir tahsil ve terbiyeye mazhar olamamış akşamı
nın Ocağa alınmasında hiçbir fâide tasavvur edemediğini”
belirtmiş ve yalnızca yüksek öğrenim görmüş kadınların ka
bulünü savunm uş; Em in Ali (Ç avh ) Bey ise, maddedeki
'“her Türk” sözcüğünden sonra kadın ve erkek sözcükleri
nin varlığının gereksizliğine değinmiş, ancak madde olduğu
gibi kalm ıştır.1'’9 Öte yandan M ahmut Nedim Bey’in Ocak
üyelerinin verecekleri yıllık üyelik bedelinin 4 0 kuruştan 60
kuruşa yükseltilmesi yönündeki önergesi kabul edilmiştir.
Bu top lan tıd a üzerin de tartışılan k on u lard an biri de,
Türk Ocağı şubelerinin açılması ve İstanbul Ocağı ile olan
ilişkileridir. Yasa encüm eni adına açıklamada bulunan Nüz-
het Sabit, bu konuda “O caklar b ird ir” şeklin d eki kaydı
açıklayarak, şube teşkilatının şim dilik İstanbul Ocağı tara
fından resmen kabul edilmeyerek, doğal gelişimine bırakıl
masının uygun olacağını belirtmiştir. Hamdullah Suphi de
aynı görüşü paylaşarak, şubelerin İstanbul Ocağı tarafından
yönetilm esinin olanaklı olm adığına ve hatta m erkez için
bazı zararlarının dokunm asının ihtimal dahilinde bulundu
ğuna işaret etmiştir. Sonuçta, Haşan Ferit, M idhat, Mazhar
1 4 9 A.g.e., s. 4 3 0 0 .
98
ve Salih Beyler tarafından önerilen ve şubelerin ancak İdare
Heyetinin onayıyla açılabileceği yönündeki önergesi ile,
Mehmed Salih’in bu koşullarda açılacak şubelerin O cak ni
zâm nâm esini tüm üyle u ygu lam ası g e re k liliğ in e ilişk in
önergesi çoğunlukla kabul edilmiştir.150
Yine Mehmed Em in’in başkanlığı altında açılan ikinci cel
sede Bahaettin ve Em in Ali, Türk Ocağı’mn yönetim i için
dört ayrı heyet bulunmasının gereksizliğini ve Bütçe ve Ha
kem Heyeti’nin görevlerinin İdare Heyeti tarafından yerine
getirilebileceğini savunmuşlardır. Yasa encüm eni adına söz
alan Nüzhet Sabit ise, her heyetin görev ve işlevlerini ayrın
tılarıyla açıkladıktan sonra, böylesine geniş yetkilerin tek bir
heyetin elinde toplanm asının sakıncalarınd an söz etm iş,
böylece Bütçe Komisyonunun lağvım öneren Dr. Haşan F e
rit’in önergesi de çoğunlukla reddedilmiştir. Ahm et Hak-
kı’nın Hakem Heyeti’nin adının Haysiyet Divanı olarak de
ğiştirilmesi ve bu divanda üye olanların İdare Heyetine gire
memesi yönündeki önergesi kabul edilm iştir. Bu celsede
üzerinde en çok durulan konulardan biri de, genelde bütçe
sorunu ve Ocağa yeni gelir kaynakları bulunmasıdır. Ancak
Nuzhet Sabit’in, yasada söz edilen kaynakların ötesinde yeni
kaynaklar bulamadıklarım açıklaması üzerine madde aynen
kabul edilmiştir.151 Bu arada Türk kadınlarının da Ocağa üye
olabilmeleri için nizâmnâmede değişiklik yapılmıştır.152 So
nuçta nizâmnâmenin tümü oya sunulmuş ve salt çoğunluk
la kabul edilmiş, llyas Ragıp'm üç ay sonra yapılması gere
ken kongrenin bir yıl sonraya bırakılması şeklindeki önerisi
de delegeler tarafından uygun görülmüştür.153
150 A g.e.. s. 4 3 0 1 .
151 “Türk Ocağı Kongresi, Ü çüncü (çıirnâ-lkinci C else", T ürk Yurdu„ C. 14, no.
161/11, 15 Ağusıos 1334, s. 4333.
152 Tarıin, 6 Temmuz 1334, no. 3439.
153 "T ürk Ocağı Kongresi, 'Üçüncü Içıiroa-tkinci C else”, s. 4333-
11 Temmuz 1334’te yapılan son toplantıda çeşitli heyetler
için gizli oyla yapılan seçimlerde, Hamdullah Suphi, kendisini
namzet olarak göstermediğini ve bundan böyle Türk Ocağı
İdare Heyetinde bulunamayacağını bildirmesine rağmen, 132
oyla seçilmiştir. İdare Heyetinin öteki üyeleri Mehmet Emin
(123 oy), Haşan Ferid (112 oy), Nüzhet Sabit (6 8 oy), Darül-
muallimin Müdürü Servet (65 oy), Halide Edip (64 oy), llyas
Ragıp'tır (61 oy). Yeni İdare Heyetinin ilk toplantısında baş
kan, kâtip, muhasebeci vb.’nin seçiminde, Hamdullah Sup
hi’nin, tüm ısrarlara karşın başkanlığı kabul etmesinde sakın
ca bulduğunu ileri sürm esi üzerine, başkanlığa M ehm et
Emin, kâtipliğe Hamdullah Suphi, muhasebeciliğe Haşan Fe
rit, murahhaslığa ise Servet Bey seçilmişlerdir. Hars Heyeti’ne
ise, 141 oyla Ziya Gökalp, Hüseyinzade Ali (112 oy), Ham
dullah Suphi (111 oy), Ahmed Ağaoğlu (105 oy), Halide Edip
(103 oy) ve Köprülüzade Fuad (102 oy) seçilmişlerdir.154
E K 5: TÜRK O C A Ğ l'N IN
N İZ Â M N Â M E-İ E S A S V E D Â H İL ÎS İ*
F a sıl 1: A d ı v e M a k sa d ı
100
bıyla görüşerek İktisadî ve ziraî teşvik ve irşatlarda bulunacak ve
bu gibi m üesseselerin doğup yaşam asına elinden geldiği kadar
yardım edecektir.
4. M adde- Ocak m aksadını tahsile çalışırken sırf m illî ve İçtimaî
bir vaziyette kalacak, asla st'yâset ile uğraşm ayacak ve hiçbir vakit
siyasî fırkalara hâdim bulunm ayacaktır.
F a s ıl 2: T ü rk O c a ğ ı'rıın A z a s ı
5. M adde- Türk Ocağı aslî ve fa h rî azâd an m ürekkeptir. Aslî
azâ; Türklerden ibaret olup ayda en az iki kuruş iştirak bedeli
vermekle mükelleftir, iki kuruştan fazlası teberrû addedilir. Fahrî
a2â; Türklüğe ve Türk Ocağı'na m ânen ve m addeten m uâvenet-i
fevkalâdede bulunan zevât-ı kiram dan m ürekkeptir.
6. Madde- Cem iyetin azâsm ın yirmi yaşından dûn olm am ası ve
bir cinayetle m ahkûm veya hukuk-i m edeniyyeden m ahrûm b u
lunmaması lâzımdır.
7. Madde- Türk Ocağı'na Cem iyet azasından iki kişinin tavsiye
si ve idare Heyeti’nin kararı ile girilir.
F a s ıl 3: T e şk ilâ t
8. M adde- Türk O cağı'nın Um ûm î, istişare. M u rak ab e, idare
nâmıyla dört heyeti vardır.
9. M adde- Um ûm î Heyet; bütün Türk Ocağı azâsının m uayyen
bir n ispet d âiresin d e g ö n d e recekleri m u ra h h a sla rın bîr araya
to p lan m asınd an teşekkül eder. B u nunla b erab er lâzım gelirse
Umûmî Heyetin veya aslî azâdan yarısının veya İdare Heyeti'nin
kararıyla fevkalâde olarak toplanabilir, idare Heyeti, U m ûm î He
yeti içtim âa davet eder.
10. Madde- Umûmî Heyet; idare Heyetinin raporunu istimâ ve
m üzâkere, Türk Ocağı bütçesini tetkik ve tasdik, istişare, M urâka-
be ve idare Heyetlerini intihap eyler. Türk O cağı'nın terâkkisine
hâdim olmak üzere m urahhaslar tarafından verilecek takrir ü ze
rine de karar ittihâz eyler.
11. M adde- Umûmî Heyet; her içtim âda reis ve kâtiplerini rey-i
hafî ve ekseriyet-i m utlaka ile kendisi intihap eder.
12. Madde- istişare Heyeti, Türk Ocağı'nın terâkkisine m üteâl
lik husûsâtı tezekkür ile İdare Heyetine ve Um üm î Heyete m üta
laasını beyân edecek, risalelere, derslere, konferanslara m uâve-
net eyleyecektir, istişâre Heyeti azâsı; ikinci ve dördüncü m add e
lerde m uharrer m aksad Cem iyete tamamen hâdim olduktan baş
101
ka Türklüğe mühim hizm etlerde bulunarak şöhret kazanm ış zât
lardan olmak üzere Umûmî Heyet tarafından üç senede bir inti
hap olunur.
13. Madde- M urâkabe Heyeti üç kişiden m ürekkep olm ak üzere
her sene Umûmî Heyet tarafından ekseriyet-i m utlaka ile intihap
olunur. M urâkabe Heyeti'nin vazifesi; İdare Heyeti'nin hesâplarım
ve bütçesini tetkik ve mütâlâasını Umûmî Heyet'e beyan etmektir.
14. M adde- İdare Heyeti 7 azâd an m ürekkep olup, her sene
Umûmî Heyet tarafından ekseriyet-i m utlaka ile intihâp olunur.
15. Madde- İdare Heyeti azası içinden bir reis, bir reis vekili, bir
kâtip, bir veznedar intihâp eder. M ukarrerât-ı ekseriyyet ile itti
hâz edilir.
16. Madde- İdare Heyeti m uayyen vakitlerde içtimâ eder ve ik
tizâ ettikçe reis tarafından fevkalade o larak içtim âa davet olu
nur. M ukannen içtimâlarda meşru bir özre m üstenid olmaksızın
üst üste dört defa mevcut olm ayan İdare azâsı müstâfi addedilir.
Ve yerine nam zetlerden en ziyade rey kazanm ış olan reis tarafın
dan azâlığa davet olunur.
17. M adde- idare Heyeti Türk O cağı'nı idare eder, ikinci ve
üçüncü m addelerdeki maksat. Cem iyeti birer birer m eydana ge
tirm eye çalışm aktır. Türk Oca^ğı'nın bütçesini ta n zim ve tetkik
eder. 8ütün teberrûları ve m ürettebatı toplar. Lâzım gelen m e
murları tâyin ve istihdâm eder.
18. Madde- İdare Heyeti bilcüm le m uâm eielerinde Türk Oca-
ğı'nı temsil eder. M asraf senetleri bütçeye m uvafık olacak ve reis
ile veznedarın im zâlarını m uhtevî bulunacaktır.
19. M adde- Cemiyetin murahhas-ı mesulü Heyet-i İdare a 2âsı
m eyanm da intihâp edilir.
20. Madde- Türk Ocağı Umûmî, M urâkabe, İdare Heyetlerinin
azâsı m ekâtib-i âliyye ve tâliyye m ezunlarınd an veya o derece
tahsil görmüş olanlarından intihâp edilmesi şarttır.
F a s ıl 4; V â r id â t
F a s ıl 5
22. M adde- işbu nizâm nâm e. Umûmî Heyet'in şayan-ı ekseriye
tiyle tadil olunur. Fakat azâ-i asliyyenin beşte biri ta ra fın d a n
102
müştereken verecekleri takrir ve esbâb-ı m ucibe m azbatasıyla ta
dilât teklifine hakfarı vardır.
103
7. Madde- İdare Heyeti m üzâkerâtında hariçten kimse bulun
durulm az. icâbı halinde m alûm at-ı lâzim e edinm ek için efrad-ı
Cem iyetten biri davet olunur. Fakat bu zât reye iştirak edem ez.
8. Madde- idare Heyeti Türk Ocağı'nın nizâm nâm e-i esasinin
ikinci ve üçüncü maddelerinde muharrer olan maksadını husule ge
tirmek üzere icap eden encümenleri teşkil edecek ve bu encümen
ler İdare Heyeti'nin tayin ettiği esaslar dahilinde çalışacaklardır.
9. M adde- İdare Heyeti siyâsetten gayrı, m aksadı Cem iyetle
m üterâfık m evzular üzerine konferans tertibine çalışacaktır.
10. Madde- İdare Heyeti her sene lâakall bir defa müsâmere
tertip etm ek vazifesiyle mükelleftir.
11. Madde- İdare Heyeti reisi, evvelce tanzim edilm iş olan rûz-
name-i m üzâkerât mucibince m üzâkerâtm hüsn-ü cereyanını te
min eder. Rüznâme-i m üzâkerâta dahil olm ayan mesail-i m ühim
ime takrir suretinde tek lif olunur.
12. Madde- Türk Ocağı nam ına mevrûd evrakın açılabilm esi lâ-
akall bir azanın huzuruyla reise aittir. Evrak-ı varide behem ahal
İdare Heyetine tebliğ olunur ve İdare Heyetinin kararile Umûmî
Heyete de arz olunabilir.
13. Madde- İdare Heyeti tarafından intihap edilen kâtip Türk
Ocağı'nın um ûm î kâtibi olup bilcümle m ukarrerât; m uhâberât ve
tebligâtm aslî ve fahrî azâlara mahsus bulunan kayıt ve esas d ef
terlerinin zabıt ve tahrir vazifesiyle m ükelleftir.
14. Madde- Aslî ve fahrî azâlann evvelâ hüviyetlerini, saniyen
mahall-i ikâm etlerini, sâlişen tarih-i duhullerini, râbian taahhüt
ettikleri mâhiyyeieri, hamisen Türk Ocağı'nın m aksadından biri
nin husulü için deruhte eylediği vezaifi sırasıyla kayd etm ek kâ-
tib-i umûmînin cüm le vezaifindedir.
15. Madde- Veznedar, Türk Ocağı azalarının taksit m u ayenele
rini ve vâridât-ı sâireyi ahz ve tahsilde Ocağın mühr-ü resmîsiyle
kendi mühür veya imzâsıyla m ahtûm ve m üm zî bir m akbuz ilm ü
haberi itâ ederek defter i mahsûsuna kaydedecektir.
16. Madde- Veznedar ah z ve tahsil eylediği m eblâğın yekûnu
on lirayı tecâvüz ettiği takdirde fazla varidatı idare Heyetinin k a
rarıyla tayin eden bankaya Türk Ocağı nâm ına tevdî edecektir.
17. M adde- Bankaya mevdû olan paraya lüzum hissedildiği z a
man İdare Heyetinin taht-ı zam anında bulunan ve reis, veznedar
ve azâdan birinin mühür veya im zalarını m uhtevî ve mühr-ü res
mîyle mühür-ü m akbuz ve ilm ühaberiyle istirdat olunabilir.
18. Madde- Mühr-ü resmî bir kutu derûnuna vaz' edilerek üze
ri reis ve kâtip ve azâdan ikisi tarafından tem hir edilecek, ekseri-
104
yet mevcut olm adıkça açılmayacaktır.
19. M adde- İdare Heyeti veznedar, kâtip vesair m em urların
m uam elâtını taht-t teftişinde bulundurur ve bundan m ütevellit
zarar ve ziyandan m addeten ve m üştereken mesul olurlar.
20. M adde- İdare Heyeti bir sene zarfında vukubulan m ukarre-
rât, vâridât ve masârifâtım mûbeyyen rapor ve bilançosunu Um û
mî Heyete arz edecektir.
21. M adde- İdare H eyeti m ü d d eti h itâ m ın d a n bir ay evvel
Umûmi Heyeti içtimaa davet eder hîn-i içtim âda hesabatı tetkik
ve heyet-i cedîde intihâp olunarak devir ve teslim m uam elesi icrâ
o lu n d u k ta n sonra U m ûm î H eyet ta ra fın d a n b e râ et-i zim m e t
mazbatası alır.
22. M adde- Türk Ocağı'na m ensup bulunan azâlardan nizâm-
nâme-i esas ve dahilî ahkâm ına riâyet edenler, Türk Ocağı'nı me-
nâfi-i siyâsiyye ve hususîyyesine âlet ittihâz ed en ler ve Ocağın şe
ref ve haysiyetini ihlâl edecek harekete cüret eden ler İdare Heye
ti kararıyla kayıtları terkin olunur. İdare Heyeti terkin kaydı es-
bâb-ı mucibesini Heyet-i Um üm îyyeye vereceği raporda zikr ve
tadat eder.
23. Madde- Üç ay aieddevam m âhiyelerini verm eyenler ve bu
babda İdare Heyeti'nin tah riren vukubu lan ihtârını ısga etm e
yenler Ocağın esas defterlerinden kayıtları terkîn olunur.
31 M art 1328
E K 6: TÜ RK O C A Ğ I E S A S N İZ A M İ*
105
Türk Ocağı'na aslî azâ olabilm ek için en az iki senelik iki aslî azâ-
nın teklifi ve İdare Heyeti'nin kararı şarttır. Fahrî azâ O cağa m ad
deten ve mânen fevkalâde m uavenette bulunanlardır.
Fahrî azâ Ocak içtimâlarında bulunabilir. Fakat m üzakereye iş
tirak edem ez.
8- Her Ocaklı Ocağa senede "altm ış" kuruş verm ekle m ükellef
tir. Bu miktar en az dört taksitte istifa olunur.
8- Türk Ocağı birdir. Ocaklı n erede bulunursa bulunsun aynı
haklara mâlik ve aynı vazifelerle mükelleftir.
10- Ocağın aslî azâsı bulund ukları ye rle rd e İdare Heyeti'nin
m uvaffakatıyla şubeler açabilirler.
11- Ocağın Um ûm î Meclisi ile İdare, Bütçe, Hars ve İlim Heyet
leri vardır.
12- Um ûmî Meclis her sene teşrin-i evvel ayının ilk cum a günü
bütün Ocakların iştirakiyle inikad eder.
13- Umûmî Meclis en az "200" O caklının huzuruyla m üzâkere
ye başlayabilir. İlk içtimâda azanın adedi bu m iktara bâliğ o lm az
sa içtimâ "15" gün sonraya bırakılır.
ikinci içtim âda a za n ın m iktarın a b akılm ayarak m ü zâk ereye
başlanır.
14- Um ûm î Meclis:
a) "Içtimâ-ı mahsûs" reis ve kâtiplerini intihap.
b) İdare raporunu istimâ ve m üzâkere.
c) Ocağın bütçesini tetkik ve tanzim için bir encüm eni intihap.
d) Ocağın bir senelik iş program ını tanzim .
e) Ocağın bütçesini tasdik.
f) Ocağın İdare ve Bütçe Heyetlerini ve Dîvân Heyeti'ni rey-i
hafî ile intihap eder. Um ûm î Meclis'in m üzâkereleri aynen .zapt
ve hıfz edilir. O caklılar istedikleri zam an zabıtları okuyabilirler.
15- İdare Heyeti:
Um ûm î Meclis tarafın dan bir sene m üddetle ve rey-i hafî ile
m üntehîp yedi kişiden ibarettir. Bu Heyet Ocağı temsil ve idare
eder, bilcümle icraatından Umûmî M eclise karşı mesuldür.
16- İdare Heyeti azası içlerinden bir reis, bir kâtip, bir murah-
has-ı mesûl, bir de m uhasebeci tefrik ederler.
17- İdare Heyeti bilcümle m uam elatını karara rapt eder.
18- Ocağın m uhâberâtını İdare Heyeti'nin reis ile kâtibi imza
eder.
19- idare Heyeti azasından birinin infikakında intihâbâtta faz
la rey alan zat davet olunur.
106
20- idare Heyeti azâsından biri içtim âlarda sebebsiz o iarak beş
defa bulunm azsa müstafi addedilerek 19. m addeye göre hareket
edilir.
21- idare Heyeti ayda bir defa Ocağın Um um î Heyeti hakkında
Ocaklılara m alûm at verecektir. İdare Heyeti'nin m alûm at verdiği
celselerde m üzâkerât cereyan edem ez.
22- İdare Heyeti Iü 2 um gördüğü takdirde U m ûm î Meclisi içti-
mâya davet edebilir.
23- Ocaklılardan onda birinin m ürâcaâtı üzerine İdare Heyeti
Um ûmî Meclisi intihaba davet etm eye mecburdur.
24- İdare Heyeti bütçe hâricinde m asraf yapam az. Fevkalâde
ahvâlde mesuliyeti üzerine alarak adi bütçenin dörtte biri nispe
tinde sarfiyatta bulunabilir.
25- Hars ve İlim Heyeti:
Hars ve ilmî işlerle uğraşır, rey-i hafiyle ve umûm azanın şayan-
ı ekseriyetiyle ve kayd-ı hayat şartıyla kendi intihap eder.
25- Hars ve İlim Heyeti'nin ilk azâsı o larak 22 Tem m uz sene
1334 (1918) Kongresi bervechi âti zevatı intihap etmiştir.
a) Halide Hanımefendi
b) M ehm ed Emin Bey
c) Ziya Gökalp Bey
d) Ham dullah Suphi Bey
e) A ğaoğlu Ahm ed Bey
f) Fuad Bey
g) Hüseyinzade Ali Bey
27-Hars ve ilim Heyeti azâiığına nam zed olabilm ek için Hars ve
İlim sa'yleriyle şöhret kazanm ış olm ak lâzımdır.
28- Hars ve ilim Heyeti m üzâkerelerinde her Ocaklı sâmi' sıfa
tıyla bulunabilir. Heyetin m üzâkereleri aynen zapt ve neşr edilir.
29-Hars ve ilim Heyeti kendinin yapacağı husûsî bir talim âtnâ-
me ile mesaisini tanzim edecektir.
30- Bütçe Heyeti:
Um ûm î Meclis tarafından bir sene m üddetle ve rey-i hafî ile
m üntehip üç kişiden m ürekkeptir. Bu Heyet O cağın masrafları
bütçeye m uvafık surette yapıp yapm adığını tetkik ile m ütalaasını
Um ûm î Heyete yazı ile bildirir.
31- Heyet Dîvânı:
U m ûm î Meclis tarafın d an üç sene m üddetle ve rey-i h a fî ile
m üntehip beş kişiden mürekkeptir. Bu Heyet Türk O cağı’nın esas
ve dahilî nizâm nâm elerine m uhalif harekette bulunanlara her ne
surette olursa olsun Ocağın şeref ve haysiyyetini ihlâl ed en ler
107
hakkındaki şikâyetleri İdare Heyetinin raporu üzerine rüyet eder
ve terkin-i kayd kararları şâyân-ı ekseriyyetle verilir.
32- Heyet, Heyet-i Divan azasından birinin m üşterek olduğu me
sai), Heyet-i İdare ve Hars ve ilim Heyetleri tarafından ve Hars Heye
ti meyânından intihâp edilecek 5 kişi tarafından rüyet edilecektir.
33- Ocağın vâridâtı:
a) Azanın senelik iştirak bedelleri.
b) M uhtelif teberrûlar.
c) Müsâmere, konferans, kitap, m ecm ûa ve gazeteler gibi neş-
riyât hâsılatı.
d) Menkul ve gayrı m enkul em valler tasarrufâtından hasıl ola
cak tem ettular.
e) M uhtelif vâridatdan ibarettir.
34- İdare Heyeti azâsından veya O caklılardan herhangi birinin
muayyen bir vazife ile tavzifi ve zarurî m asraflarının tedîyesi câ-
izdir.
35- Türk O cağı'nın esas nizâmı aslî azanın beşte birinin teklifi
üzerine bir miktarın şâyân-ı ekseriyyetiyle tâdil olunabilir.
Ocağın Dâhilî Nizâmı:
M adde 1- idare Heyeti haftada bir defa m u ntazam an ve icâ
bında fevkalade olarak içtimâ eder. A zanın nısfından bir ziyâdesi
bulunm adıkça karar ittihâz edem ez.
2- idare Heyeti m üzâkerelerini telhisep; kararlarını aynen zabıt
defterine geçirir.
3- idare Heyeti azasından karara m uhalefette bulunanlar, is
terlerse reylerini ve m uhalefetlerin in sebebini im zaları altında
zabıt defterine kaydederler.
4- idare Heyeti'nin kararları ekseriyetle verilir. Tesâvi-i ârâ vu
kuunda reisin bulunduğu taraf tercih olunur.
5- idare Heyetinin müzâkerelerine hâriçten kimse iştirak edemez.
6- idare Heyeti azasınd an biri her gün m uayyen zam an lard a
Ocakta bulunm aya mecburdur.
7- Ocak namına gelen evrâk idare Heyeti nöbetçi azâsı ta ra fın
dan açılır ve Heyete tebliğ edilm ek üzere kâtibe tevdi edilir.
8- idare Heyeti iktisat, istatistik, m aârif, tercüm e, sanayi-i nefi
se, sıhhiye, neşriyat, spor vesâir lüzum görülen m u h telif e n cü
m enler teşkil edecektir.
9- İdare Heyetinin azâya m ütaallik kararları m uayyen bir m a
halle tâlik olunur.
10- Ocağın bir şikâyet defteri olacaktır.
11- Bütün O caklılarn duhûl tarihlerin i, hüviyetlerini, ikâm et
108
m ahallerini bildirir bir esas defteri bulunacaktır.
12- İdare Heyeti'nin reisi bu Heyetin celselerine riyâset ve k â
tip ile birlikte rûznam elerini tanzim eder. Reis bulunm adığı ta k
dirde Heyet azasından biri Heyet kararıyla vekâlet eder.
13- İdare Heyeti'nin reisi bilûm um m uhabereleri kâtip ile bir
likte ve m akbuzat ve m evduat senetlerine m uhasebeci ile birlikte
imza eder.
14- İdare Heyetinin kâtibi:
a) Bilcümle evrâkı tasnif ve dosyaya rapt.
b) M üzâkereleri zabıt defterine kayıt.
c) Bilûmum evrak ve resim ile birlikte imzâ-
d) Ocağın bilcümle umûr-u tahririyyesine riyâset eder.
15- Heyet-i İdare muhasebecisi:
Ocağın hesap işlerine nezaret, O cağın m akbuzat ve m evduat
senetlerine imzâ ve vaz' eder.
16- Ocağın kasasında 'yüz lira'dan fazla para bulundurulam az.
M uhasebeci ayda bir defa hesap defterlerini kontrol etm ek ve
Ocağın m alî vaziyeti hakkında İdare Heyetine m alûm at vermek
mecburiyetindedir. Ocağın hesap işleri bir tâlim atnâm e ile tayin
olunur.
17- Murahhas-ı mesul:
Ukud ve m uam elâtta Ocağın m anevî şahsiyetini temsil eder ve
Ocak nam ına m üddeî ve müddeî-i âliyye olur.
18- Memûr ve m üstahdem lerin tem in ve tebdili İdare Heyeti'
ne aittir.
19- Ocağın dahilî nizam ı Um ûm î M eclis'in ekseriyetiyle tâdil
edilir.
109
7330 (1974) Senesi Masarifi
110
E K 8: T Ü R K O C A Ğ I M A R Ş I*
4. Köycüler Cemiyeti
Türk Ocakları içinde Ocakların öncelikle birer “hars m erke
zi” olmalarım amaçlayan yaklaşımla, “amelî saha” teması ile
“halka doğru” gitm ek yaklaşım ı O cakların kuruluşundan
193l'de kapatılmasına kadar yanyana yaşamışlardır. Bu ikin
ci yaklaşımın en somut öm eği, Türk Ocağı üyelerinden bir
bölüm ünün 25 Teşrin-i sâni 1 3 3 4 ’de (1 9 1 8 ) fiile n ,155 18
Mart 1335’de (1 91 9 ) ise resmen kurdukları Köycüler Cemi-
yeti’dir. Dahiliye Nezareti Em niyet-i Um ûm îye M üdüriye-
ti'ne yapılan başvuruda156 ve Köycüler Nizâmnâmesi’nde Ce
miyetin amacının, “Köycüler arasında insaniyetkâr bir tarz
da çalışmak ve sıhhat, maârif husüsâtmda kendilerine yar
dım etm ek...”157 olduğu belirtilmektedir.
M erkezi İstan b u l’da C ağaloğlu’nda Acı M usluk S o k a
(*) Alı Hâdi Okan, “Türkün ve Türk O caklarının H am dullah'ı", T ürk Yurdu. C.
6 , Şubat 1967, no. 2, s. 55, O kan bu m arşın İzm ir ittihat ve Terakki M ektebi
Vokal hocası İsm ail Zühtü ıarafından bestelendiğini belirtm ektedir. Yine aynı
bestecinin İzm ir Tü rk Ocağı için bestelediği m arşın sözleri ise şoyledir:
“Ey dünyanın gurur veren şerefine T ü rk doğm ak
T ü rk yaşam ak hevesine sahip olan yüce Türk
Kalpten m illî duygu, elde dehre hakim A lsancak
Yürü, yüksel, göklere çık, bu yer sana pek kü çü k."
155 Köycüler Dosyası, K öycüler N izâm nâm esinde Cem iyet'in kuruluş tarihi o la
rak 2 5 Teşrin-i sâni 1335 kabul edilm ekle birlikte, dosyadaki öteki belgeler
de 10 Teşrin-i sâni tarihi verilmekıedir.
156 A.g.e.
157 A.g.e.
111
ğı’ndaki (bugüa Cemal Nadir Sokağı) Yeni Gün M atbaası
nın üstündeki dairede bulunan Köycüler Cem iyeti’nin şu
besi yoktur, idare Heyeti, başkan Halide Edip, genel sekre
ter ve muhasebeci Ragıp Nureddin (E g e),158 m esul m urah
has Dr. Şemseddin’den159 oluşmaktadır.
Köycülük hareketi, Türk Ocağı içindeki “Halka D oğru”
gitm ek, Anadolu’ya çağdaş uygarlığı götürm ek anlayışının
bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. II. M eşrutiyet’in ilanını
izleyen dönemde, Rus Narodnik hareketi ve Balkanlar’dakı
popülizm ve köycülükten esinlenen Osmanlı halkçıları Türk
Yurdu’nun yanısıra, H alka Doğru dergileriyle de bu görüşü
yaymaya çalışmışlardır. Öte yandan T ürkçülük hareketi ve
Türk Ocağı içinde yer alan Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu,
Hüseyinzade Ali vb. göçmenler halkçılığın Osmanlı aydınla
rı arasında tanıtılm asına katkıda bulunm uşlardır.160 Yusuf
Akçura, H alka Doğru dergisinde “çalışan halk ile halk için
çalışanlar” arasında yakınlaşma kurmayı savunmakta ve hal
kı şöyle tanımlamaktadır: "Halktan muradımız köylükte ya
şayan az toprak sahibi, yahud büsbütün topraksız rençber-
ler, sonra şehirlerde geçinen ufak esnaf ve gündelikçi amele
ler, ırgatlardır.”'61 Yusuf Akçura, halkçılığın kuramsal düzey
158 A.g.e. Dosyada bulunan 29 Teşrin-i evvel 1334 (1 9 1 8 ) tarihli K öycülük Sene
di ve K öycülerin Nisan 3 3 5 raporundan anlaşıldığı üzere, Ragıp Nureddin
İzm ir M üdataa-i H ukuk-ı Osm âniyye Cem iyeti M üdüriyeti'nde görev yap
maktadır. Aynca Türk Ocağı idare Heyeti'nde bulunm aktadır. “İhtiyat Zabit
leri arasında Teavün Cem iyyeti riyasetinin kabulü hakkın da m üracaat o l
m uşsa da henüz bu husûsa â id so n kararını verm em iştir."
159 A .g.e. 20 Teşrin-i sâni (K asım ) 13 3 5 ’de (1 9 1 9 ) doldurduğu Köycülük Sene-
di'nden anlaşıldığı üzere, 1308 (1 8 9 2 -9 3 ) doğumlu Ahmed Şem seddın T ıb
biye mezunudur. Hilâl-i Ahmer'de görev yapmaktadır.
160 Zafer Toprak, “O sm anlı N arodnikleri: 'Halka Doğru' G id enler” , Toplum ve B i
lim, Kış 1984. no. 24, s. 6 9 -7 1 . Z. Toprak, Türk Ocağı nın kurulduğu günden
beri gençleri Anadolu'ya yönelttiğini, Ispartalı H akkı’mn 1916'd a Türk Yur-
du’nda yayınlanan “Köyümden G eliyorum ” başlıklı yazı dizisinde bu eğili
min savunuculuğunu yaptığını belirtm ektedir
161 A kçuraoglu, 'H alka”, Halka Doğru, Yıl 1, no. 2 2 , 5 Eylül 1329, ş. 169. Koy-
112
p
lünün tohum luk bulma, ürününü pazara ulaştırm a vb. konulardaki güçlük
lerini anlaıarak, “Bizim Zirâât Bankası her yerde bulunm uyor, parası da ye
tişm iyor; üstesine köylüden ziyâde beylere, ağalara para verm eyi daha em
niyetli buluyor" demektedir. Ayrıca Akçurnoğlu, “H alka, IH”, /-/alta Doğru,
Ytl 1, no. 25, 26 Eylül 1 329, s. 193'de Yusuf Akçura, her şeyi hü kü m etten
beklem em ek gerekliğini bildirerek, köylülere ufak borç cem iyetleri, ürünü
aracısız satm ak için cem iyetler, rençber ve çırak m ektepleri kurm ayı ön er
mektedir.
162 Akçııraoğlıt, “Halka”, no. 22, s. 171.
163 “İhtarlar", Halka Doğru, Yıl l r ııo. 2 2 ,5 Eylül 1 329. s. 172. Aynı ilanda dergi
ye mektup yazarak sorunlarım dile getirenlere, “m ünasip” b ir ücret de veri
leceği bildirilm ektedir.
113
terbiyesi, saadeti, içtimai mesâinin nâzımı olarak birer em
sal şek lin d e tecelli ed iy o r”16'1 dem ektedir. H alide Hdip’i
Köycüler arasında yer almaya iten neden Am erika’da Jane
Addams’m kurmuş olduğu Hull House çalışmalarıdır.165
K ö y c ü le r C e m iy e ti’n in b a ş k a n lığ ın ı re sm e n H alid e
Edip’in sürdürm esine rağmen hareketin fiilen önderliğim
yapan Reşit Galip, 189 3 ’de Rodos’ta doğmuştur. Yüksek öğ
renimini İstanbul Askeri Tıbbiye M ektebi’nde yapmakta ol
duğu sırada, gönüllü olarak Balkan ve I. Dünya Savaşı’na
k a tılm ış, Ç atalca ve K afkas C ep h e lerin d e sav aşm ıştır.
1 9 1 2 ’de Türk Ocağı’mn kuruluş çalışmalarında yer almış,
üç yıl süreyle Türk Ocağı, Asker! Mülkî Tıbbiyeliler ve As
kerî Baytar Mektepleri teşkilatlarında müfettiş olarak görev
yapmıştır. İstanbul’un işgali üzerine Anadolu’ya geçmiş ve
Köycülük hareketini savunan birkaç doktor arkadaşıyla bir
likte Tavşanlı ve Em et köylerinde çalışm aya başlam ıştır.
M illi mücadele sırasında Kütahya ve çevresinde Müdafaa-i
H ukuk C em iyeti’nin kuruluşuna katkıda bu lu nan, daha
sonra bölgenin Yunan kuvvetleri tarafından işgali üzerine
buradan ayrılarak Antalya’ya giden Reşit Galip, Hilâl-i Ah-
mer Beşinci Sıhhî İm dat Heyeti baştabibliğine atanmıştır.
1 9 2 2 ’de Sakarya M uharebesi sırasınd a Sıh h iy e V ekâleti
Umûmî Hıfzıssıhha M uavinliğine atanarak Ankara’ya gel
miştir. Adana ve çevresinin Fransız işgalinden kurtuluşun
dan sonra Mersin Merkez Tabibliğine atanmış, zaferi izle
yen günlerde resmi görevinden ayrılarak ö z e l doktorluğa
başlamış ve bu süre içinde Mersin Türk Ocağı Başkanlığı ve
G ençlerBirliği Başkanlığı yapmıştır. 1925 sonunda Aydın
164 Halide Edip. “Halka Doğru”, B üyük M ecm ua, n o. 12, 2 Teşrin-ı evvel 1919,
s. 178.
165 Halide Edip Adıvar, Türkün Alej/c im tihanı, Kurtuluş Savaşı A n ıları, s. 15 Ja-
■re Addarns (1 8 6 0 -1 9 5 5 ) toplumda ve özellikle kadının konum unda köklü
d eğişiklikler öngören, yoksul ve eğitimsiz kiılelere çok yönlü hizm etlerde
bulunm ayı amaçlayan Hull House adlı sosyal kurum un yaratıcısıdır.
114
mebusu olm uş, İstik lâl M ahkem esi üyeliği, H alk F ırk ası
îvleclis Grubu idare üyeliği ve Türk O cakları M erkez reisli
ğinde bulunmuştur. 10 Mayıs 19 3 1 ’de CHF Ü çüncü Büyük
Kongresi tarafından Um ûm î İdare Heyeti üyeliğine seçile
rek, burada “Kültür ve G ençlik işleri” şefliğine getirilmiştir.
Eylül 1932-A ğustos 1 9 3 3 ’de M aarif Vekilliği, T ü rk Tarih
Tetkik Cemiyeti um ûm î kâtipliği ve Türk Dili Tetkik C em i
yeti başkanlığı yapmış, “Türk Tarih Tezk’nin savunucuları
arasında yer almıştır. M esleki konularda telif ve çeviri bir
çok yapıtı bulunan Reşit Galip, 1934’te ölm üştür.166
Türk Ocağı’nın I. Dünya Savaşı içinde yalnızca bir ‘edebî
salon’ haline dönüşmesini eleştiren bir grup gencin, savaş
sonunda Ocağın “doğrudan doğruya halk içinde ve bilhassa
amelî çalışan b ir m ü essese” haline dönüşm esi etrafında
yaptıkları tartışmalar, “imanlı gençliğin, köylere dağılması
hususundaki fikirleri” geliştirerek, Köycülük hareketini uy
gulamaya koymalarına neden olm uştur.167 Bu amaçla Türk
Ocağı’nda yer alan ve büyük çoğ u n lu ğ u n u d o k to rla rın
oluşturduğu bir grup çalışmalara başlamıştır. Nisan 1 9 1 9 ’da
Dr. Fazıl Doğan, Dr. Mustafa, Dr. Haşan Ferid ve Dr. Reşid
Galip’ten oluşan dört kişilik ilk kafilenin Tavşanlıya gitm e
leri bu anlamda Köycülük hareketi içinde önem li bir aşama
oluşturmaktadır.168
Basında takdirle karşılanan Köycülük hareketi konusunda
ikdam gazetesinde yayımlanan bir makalede, 19. yüzyılda
Avrupa’da işçi sınıfı ve aşağı sınıfların gelişm elerine engel
olan unsurları ortadan kaldırmak için mücadeleye girişildiği
belirtilerek, “Bize gelince: Biz zaten halkçı bir memleket, nü-
fus-u umûmîyyesinin % 70’i köylerde olmasına nazaran köy
lerden müteşekkil bir hükümetiz. Şehir ve kasabaları bile bir
166 Ahmed Şevket.Elm an. D r . R ejiı G alip, Yeni Matbaa, Ankara, 1 955, s. 18-22.
167 Reşit Galip, ‘‘Türk O cakları”, A lim Yurd, C. I, no. 5, 9 Eylül 1 3 3 9 , s. 50.
168 K oycü ler D osyası, Köycülerin Nisan 1 3 3 5 raporu.
115
büyük köy olan memleketimiz şimdiye kadar serveti ve gâye-
i millîyyesinin ziraatde ve köylüde olduğunu hâlâ anlama
dı”169 eleştirisinde bulunmakta ve bizzat hüküm eti "köycü”
olmaya davet etmektedir. Batıda hayır dem eklerinin görevle
rini yerine getirirken siyasal partilerin aracılığından yararlan
dığım belirten yazar, Türkiye için ise, "Sınıf hususunda gayrı
şuur! bir halkçı fikri, halkçılığı bir siyâsî fırka değil, bir millî
akide haline koyacak vasıtalarla bu fikri neşr tamim etmek
icap eder (...) biz halkçı olmak için henüz fırkalar teşkiline
teşebbüs etmemeliyiz. Böyle bir teşebbüs maksat ve gayeyi
imhâya kâfidir. Bunu cemiyet-i hayriyye halinde hüküm etin
himaye ve muâveneti ile idare etmeliyiz”170 demektedir. Aynı
yazıda eleştirilen noktalardan biri de köy kökenli aydınların
öğrenimlerini tamamladıktan sonra köye dönmeyerek büyük
kentlerde yaşamlarını sürdürmeleridir.
Köycüler Cemiyeti’nin en önem li girişim lerinden biri, ö r
nek köyler oluşturulmasıdır. Bu amaçla hazırlanan projede,
Köycülerden bir bölüm ünün verecekleri ortak sermaye ile
satın alın acak 171 ve tarım ın her alanına elverişli bir arazi
üzerinde kurulacak köyde, köylülerin “K öycüler” ve aday
lardan meydana geleceği b elirtilm ek ted ir.172 Ö te yandan
köydeki tüm faaliyetlerin işbölüm ü ve dönüşüm ilkesine
göre, ortak kasanın yönetim inin ise, köy ihtiyar heyeti tara
fından yapılacağı173 açıklanm aktadır. Köyün genel yöneti-
169 Halil Hilm i, “H alkçılık, K öycülük I”, İkdam , 19 Teşrin-i evvel 1335.
170 Halil H ilm i, “H alkçılık, K öycülük 11”, Ikdaın, 2 0 Tesrin-î evvel 1335.
171 K ö y cü ler D osyası. Serm aye konusunda projede öngörülen bir n okıa da s u
dur' “Her köylü, köye duhûl ve sermâyesini hin-i teslim de işbu serm âye üze
rinde hiçbir hakkı olm adığına ve kendi vclâtı takdirinde köyden ayrılm ak is
leyip de onların dâhi bu sermâyeden ıoütenef(i olam ayacaklarına dâir bir ve-
sikâ ve vasiyetnam e imzâ edecektir ..."
172 A.g.e.
173 A g.e. Bu konuda “Köy kasası birdir ve gayrı kabil-i taksimdir. Binâenaleyh
hiç kim senin köy kasasından husûsî hisse talebine ve istihsâlâta kendiliğin
den sarf ve istihlâke salâhiyeti yoktur. Kasanın irâd ve m asârif gibi bütün hu-
116
nıinden ve kararların alınm asından Köy İdare H eyeti so
rumlu olacak, İhtiyar Heyeti ise tüm köylüler tarafından se
çilen bir muhtar, kâhya, kâtip ve m uhasebeci olm ak üzere
dört kişiden oluşacaktır.
Köycülerin örnek köy oluşturulm ası yönündeki çalışm a
ları basında da takdirle karşılanm aktadır. 9 Teşrin-i evvel
1335 (1 9 1 9 ) tarihli Vakit gazetesinde yayınlanan bir yazıda,
söz konusu proje için “Yeni köy her nokta-i nazardan Ana
dolu için bir nüm ûne o la ca k tır"174 denilm ektedir. Henüz
adına karar verilmeyen ve doktor, öğretmen, mühendis, zi
raatçılardan oluşan bir grup K öycü, m irî arazi üzerinde
oluşturacakları köyde, topraktan ne suretlerle yararlanma
nın mümkün olduğunu köylülere fiilen gösterecektir. Kısa
cası, “Köycülerin yeni köyü, Anadolu için yeni bir hayatın
mukaddimesi olacaktır.”175
Reşit Galip ve bir kısım Köycüler tarafından savunulan
“köy projesi”, Baş Meclis tarafından Köycülüğün temel il
kesinin "köylünün içinde çalışm ak” olduğu gerekçesiyle
eleştirilmektedir.176 Ayrıca bazı üyeler, yüksek öğrenim gör
müş doktor, öğretmen, ziraatçı vb. Köycülerin, “köylü” o l
masına karşı çıkarak, her meslekten birçok gencin söz ko
nusu proje ile âtıl bir duruma düşeceklerini savunm akta ve
"... her halde bir akademi teşkil etmek için toplanm ayacak
lar. İçlerinden her meslekten iki kişi ayrıldıktan sonra m ü
tebakisi mütefekkir birer rençberden başka bir şey olamaya
cak. Halbuki onlar bu zaman için daha çok şey olm alı”177
denilmektedir. 20 Teşrin-i sâni 1335'de (1 9 1 9 ) Akhisar’dan,
susan bilcüm le umftr-u idaresini deruhte etmiş olan köy heyeti ihtiyariyesi
kararıyla cereyan eder” denilmektedir.
174 "Anadolu Ortasında Yeni Bir M am ûre", Vakit, 9 Teşrin-i evvel 1335.
175 A.g.e.
176 Köycı'ıUr Dosyası. Köycülerin Teşrin-i sâni 1335 Senesi Raporu.
177 Köycüler Dosyası, 26 Teşrin-t sâni 1335 (Bozüyük) tarihli anket yayını.
117
Baş M eclis’in anket formuna yanıt yeren btr üye ise, köy
projesinin gerçekte bir sermaye şirketi kuruluyor ki projesi
olduğunu ileri sürerek, “Bu proje ile bir çiftlik (Köycüler
Ç iftçilik Şirketi) denileceğine (K öycüler M üşterek Yurdu
veya Köyü) denilm iş. (...) Bugünün k öy cü lerin in yedisi
doktordur ki, bu yedi doktoru bir köyde teksif edip ve son
ra onların kazandıkları paradan sermayeye birşey beklem ek
hem beyhüde hem günâhtır"178 demektedir.
Köycüler arasında görüş ayrılığına neden olan bir başka
konu da devlet memuru olmakla birlikte Köycülerin amaçla-
nnı benimsemiş olanlar ile bağımsız olarak Köycülük faaliye
tinde bulunanların konumudur. Bu konuda Baş Meclis 3 Teş-
rin-i sâni 1335 (19 1 9 ) tarihinde yaptığı toplantıda, “Baş Mec
lis memur Köycülerin mem uriyyetlerine m üdâhale etmek
fikrinde katiyen değildir. Memurları ancak şahsiyyetleriyie
Köycü telâkki eden Meclis, yalnız onların hayat-ı resmîyyele-
rinde ve gerekse hayat-ı hususîyyelerinde Köycülük umdele
rini unutmamalarını ister" karannı almıştır.
Öte yandan Köycüler Cem iyeti’nin kurulduğu tarihten
beri İstanbul'da yaşayan Baş M eclis üyeleri ile Anadolu'da
görev yapan üyeler arasında da belirgin bir anlaşm azlık se
zilmektedir.
3 0 K anun-ı evvel 133 5 (1 9 1 9 ) tarihinde T avşan lı’dan
yazdığı bir m ektupta Reşit Galip, Baş M eclisi eleştirerek,
“Baş M eclisimiz iyidir, kuvvetlidir. Lâkin kendisinden bek
lenen iş tamamen görülmemiştir. (...) Baş M eclis sadece bir
Bureau de Correspondance’dan mı ib arettir?"179 sorusunu
yöneltm ekte ve Baş M eclisin İstanbul’da olm ası nedeniyle
yılda ancak bir kez yolculuk yaparak denetim de buluna
bileceğini, bu nedenle de “taşralaşmasmı” başka bir anla
tımla yalnızca taşradaki üyelerden oluşm asını önerm ekte-
178 K öycü ler D osyası; 20 Teşrin-i sâni 1335 tarihli mektup.
179 Köycülük Dosyası, no. 9 , 17.11 .1 3 3 5 .
118
dır.’80 Reşit Galip ayrıca İstanbul’da görülmesi gereken işler
için, Baş Meclisin yönetimi altında çalışacak mahalli bir heyet
oluşturulması gerekliliğini vurgulamaktadır.’81 Baş Meclisin
böylesi bir yöntemin bazı Köycüleri ötekiler karşısında daha
yetkili’ ve ‘üstün’ kılacağı şeklindeki endişesine karşı ise, bu
görevin dönüşümlü olarak yapılmasını savunmaktadır.182
Köy projesinin ise, “yabana atılacak” bir madde olm adığı
nı ileri süren Reşit Galip, “Bizim Köycülük bugünkü halini
muhafazada devam ettiği müddetçe işte Köycülük ediyoruz
diye te fâ hürden başka işe yaramaz. (...) Biz ne kadar ucuz
ilaç verirsek verelim, halk bizi şu kadarcık toz vererek dün
yanın parasını kazanan menfaat ve kazanç düşkünü hekim
ler addetmekten kendisini men eyleyemiyor. Bu köy, Köy
cüler için bir merkez-i istikrar ve bir menba-i varidat ola
caktır. Bu köy sayesinde teşkilâtımız en kuvvetli bir nokta-i
istinada mazhar o lacak tır”183 dem ektedir. Köy projesinin
yararlarını, Köycülük teşkilatının devam edebilmesi için bir
gelir kaynağı, K öycülük adayları için bir staj m ahalli ve
hasta, sakat ya da emekli Köycüler için bir dinlenm e yeri
oluşturmak olarak özetleyen Reşit Galip, ayrıca bu örnek
köyde yerleşmiş Köycülere zahire, tahıl, konserve vb. yiye
cek maddelerinin üretileceğini belirtmektedir. Reşit Galip'e
göre bütün Köycüler bu köyde toplanmayacak, ‘m isyonla
rın yine taaddüd ve tevsiine’ çalışılacak, ‘m isyonlar’ çoğal
dıkça yeni bir köy ya da çiftlik kurulacaktır. Köy projesinin
bir başka am acı da, nizâmnâmede yer alan dem irbaş üye
teşkilatım kolaylaştırmak ve genişletm ektir.184
ISO A.g.e.
181 A .g.e.
182 A .g e.
183 A.g.e.
184 A.g.e. Reşit Galip bu konuda şunları söylem ekledir; “G örülüyor ki, "K öy",
Köycülükten ayrılan bir gaye olarak değil, Jakaı bizim Köycülük yolunda bir
119
Köycülerin, Reşit Galip tarafından dile getirilen bir başka
sorunu da hekim lik hizmetleri karşılığında köylüden alınan
ücrettir. Reşit Galip bu kaygısını şöyle dile getirmektedir:
“Gerçi ancak geçinm ek için para kazanıyoruz, köylünün ve
halkın zararına iktisâb-ı servet ettiğimiz yoktur. Fakat bu
hekim lik bendenize dilencilikten fena geliyor. Burada bilâ
ücret tedaviye muktedir olabilseydik, zevkimize pâyân ol
mayacaktı. Bir hastayı iyi etmek için pazarlık etm ek veya
iyi ettikten sonra avcuna bakm ak pek iğrenç geliyor. İşte
bütün tahammüllerimizi perişan ve pâyimal eden nokta bu-
dur. İnsanda ne Köycülük neşe ve istirahati, ne de bir Köy-
cü açık kalpliliği bırakıyor. Kendilerine iyilik etmeye geldi
ğimiz kimselerle bizim aramızda, her ikimizi bîhuzur eden
bir ifrit yaşıyor, bu da paradan ibarettir. Tabii çaresiz bu
yolda devam edeceğiz. Lâkin Köycülüğün hasbîliği bu tarz
la m üteessir oluyor.”185
Köylülere, sınırlı da olsa, ücret karşılığı hizm et vermenin
getirdiği sorunlar, halkın duyduğu gü v ensizlik, Ahmed
Em in’in (Yalman) Vakit gazetesinde yayımlanan bir yazısın
da da dile getirilmektedir. Ahmed Em in, liva merkezi ve ka
zalarda boş bulunan sıhhiye m emuriyetlerini ve yerleşmeye
karar verdikleri nahiyelerin dolgun maaşlı belediye doktor-
luğu görevini reddederek, amaçlarının “hüküm ete bağlan
mayarak serbestçe icrâ-i faaliyyet etm ek” olduğunu söyle
yen genç doktorların yöre halkı tarafından kuşkuyla karşı
landığını belirtmektedir. “Tavşanlı’da yerleştikleri zamanda
beyânnam eler neşr ederek: ‘Efendiler, ağalar! Biz İsta n
bul’daki rahatımızı bırakarak sizin sıhhatinizi korumaya, si
zi daha sıhhî, daha yüksek, daha mamûr bir hayata hazırla-
netice-i labiiyye hâlinde zuhûr ediveren bir eser oluyor. Şim diki gaye ve teş
kilâtım ız tamam en mahfuz ve müstakim kalacak ancak bunu teshil ve takvi
ye için böyle bir vâsıtaya müracaat edilecek."
185 A.g.e.
120
nıaya ve alıştırmaya geldik’ dememişler, hemen bir iki bey
lik nasihatle Tavşanlı’yı ve dünyayı ıslâha kalkışmamışlar.
Ahâli: ‘Gençler, İstanbul’da geçinem em işler de bizim yüzü
müzden birkaç para kazanmaya gelmişler’ mütalaasında bu
lunmuş, doktorlar da bu mütalaayı cerh etmeye lüzum gör
memişler. Tütsücüleri, okuyucuları bırakıp da kim se canını
bu gençlerin eline emniyet etmediği için kendilerine hep
tedavisinden üm it kesilen hastalar gönderilmiş. Bunun üze
rine elde edilen muvaffakiyet, hastaların akın akın gelm esi
ni ve doktorlara itimâd bağlanmasını mûcip olm uştur.”'86
Köycüler Cemiyeti, üyelerinden büyük bölüm ünün Millî
Mücadele’ye katılması üzerine çalışmalarına fiilen ara ver
mek zorunda kalmış, ancak 1923’ten sonra yeniden örgüt
lenmeye başlayan Türk Ocakları içinde Köycülüğe yönelme
yaklaşımı yeniden gündeme getirilmiştir.
E K 9: K Ö Y C Ü L E R C E M İY E T İ İL M Ü H A B E R İ*
Dâhiliyye Nezâreti
Emniyyet-i Umûmıyye Mûdüriyyeti Num ara 198
121
E K 10: K Ö Y C Ü L E R N İZ Â M N Â M E S İ
Köycüler
1- Köycü hayatını, Türk köylüsünün m addî ve m anevî hayrına,
bilâ kaydı şart vakf etmiştir.
2- Köycü; köye ait mesaîsinde Baş Meclis'in kararlarına ta m a
m en tâbidir.
3- Baş Meclis; vesâitini ve zam anını m uvafık bulduğu an -iki
den aşağı- olm am ak şartıyla köye bir heyet gönderir.
4- intihap edilen heyet; ilk beş sene için başladığı işde devam a
mecburdur.
5- Beş senede bir her köycünün bir sene istirahat etm eye ve is
tediği yerde yaşamaya hakkı vardır.
6- Tatil senesinin nihâyetinde ikinci bir devrede çalışıp çalışm a
ması ihtiyarîdir. Bu karan her köycü; ancak tatil senesi n ihâyetin
de Baş Meclîs'e bildirir.
7- Köycülerin köydeki ihtiyacını Baş Meclis tem ine mecburdur.
8-Köycü müstahsil olduğu takdirde ihtiyacının fazlasını köye
sarf edecektir.
( * ) K öycülük D osyası.
122
9- Her köycünün senede iki ay m üddetle m ezuniyet istihsale
hakkı vardır. Şu kadar ki; bunun zam anı (okunm uyor)
1 0 'Vazife esnasında hastalanan köycünün lâzım gelen tedavisi
Baş Meclis'e aittir.
11- Her hangi bir köyde m ülk ve arazi sahibi olan köycünün
kendi arazisi ve bu arazinin dâhil olduğu köy içinde çalışmasını
Baş Meclis kabul ve tasvip eder.
12- On birinci m addede m ezkûr köycülerin m ülklerini cem iye
te vakfetm eleri mecbûrî değilse de Köycülük nâmı altında ya p a
cakları bilcümle tesisat ve teşebbüsâtın vâridâtı Cem iyete ait o la
caktır.
13- Cem iyet bu gibi köycülerin nezdinde talep ve ihtiyaca göre
mevcut azâ arasından hekim, hoca, ziraatçı vesaire gibi erbâbı
mesâlik gönderecek ve m uvaffakiyetlerine m ü zah aret edecektir.
14- Her heyette azâd an biri heyetin rûzn âm esin i tutacaktır.
Bunun hâricinde her köycüye ayrıca hususî bir rûznâm e tutm ası
tavsiye olunur.
Muavin Azâlık
15- Evsâf-ı lâzim eyi hâiz olduğ unu teb eyyü n e d e re k muavin
azâlığa geçen nam 2 ed, artık kati surette Cem iyet'in m aksadına
ve Baş Meclis'in em rine teslîm-i vücûd etmiş dem ektir.
16- M uavin azâlar tayin edilen yere gitm eye ve her gösterilen
işi yapm aya mecburdur. Bu mecburiyyeti sen et ittihâz eden Baş
Meclis m uavin azanın, m uavinlik m üddetini m utlaka kö ylerd e
geçirm elerini tem ine çalışacaktır.
17- M uavin azâ kö ycülükten istifâ ed em ez. Kendi m üddeti
olan altı ayı ve azâlık m üddeti olan beş seneyi itm âm etm eye
mecbûrdur.
N am zediere Dair
18- Nam zedlerin şiarı: Ahlâkta m etânet, işte sebât ve zarûrete
tahammüldür.
19- Nam zedin m üddeti: Nam zedlik m üddeti altı aydır. N am ze
din sıhhî istirahatı ve raporuyla da geçm ez. Nam zed isterse köy
cülükten vazgeçip gitm ekte serbesttir.
20- Namzed her ay itasını taahhüd ettiği m eblâğı tediye eder.
Namzed mahall-i m emuriyyet ve ikâm etinde Baş Meclis'in göste
receği işleri yapm ak mecburiyyetindedir.
21- Altı ayın hitâm ında kendisi Cem iyetten ve Cem iyet kendi
sinden m emnûn kalırsa nam zed muâvin azâlığa kabul edilir.
123
Demirbaş Azâ
22-Cemiyet, fakir ve yetim çocukları azâlığa kabul ederek de
mirbaş azâ nâmiyie köycü terbiyesi verir. Bunlar köycülerin dik
kat ve nezâreti altında yetişirler.
23- M ektep hocalığı verm esine kadar çocuklar yirmi yaşına ge
linceye kadar nam zed ad olunurlar. Bundan sonra azâ m eyânına
dâhil olurlar. Tâyin edildikleri yerlere gidip çalışırlar.
24- Bilcümle Köycüler gibi dem irbaş azâlarm da hususî kazanç
ları yoktur. Bütün kazandıkları Cemiyetindir. Buna m ukabil Cem i
yet de onların m aişetlerini tem in, hastalıklarını tedavi ve ihtiyar
lıklarında istirâhatlerini tekeffül ve taahhüt eder,
25-Demirbaş azâ da 20 yaşından itibaren yem inli diğer azâ gi
bi beş buçuk sene m ü ddetle Köycülük h izm etin d e bulunm aya
mecburdur. Müddeti m ezkûre hitâm ında vazifeye devam a veya
istifâ suretiyle ayrılm ada serbesttirler.
Büyükler Meclisi
26- Türkün fâide ve saâdetine hasr-ı nefs etmiş o ldu ğ un u z (Bü
yükler Meclisi) vardır.
124
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
CUMHURİYET DÖNEMİ NDE TÜRK OCAKLARI
1 Dr. Reşit Galip. “Yeni Mecmuaya Zarurî Bir Cevap”. Altın Yurd, C. 1, no 5, 9
Eylül 1339, s. 72. Bu yazıda Reşit Galip. Yeni M ecm ua hakkında “İstanbul'da
T ü rk O caklarının nâşır-i efkSrı olarak m ünteşir" ifadesini kullanm aktadır. Bu
dönemde Yeni Mecmua Türk Ocağı'na ilişkin haberlere yer verm esine rağmen
henüz resm i yayın organı niteliğinde değildir.
2 İlk sayısı 15 Mayıs 1339'da (1 9 2 3 ) yayımlanmaya başlanan Altın Yurd'un yazı
işleri müdürü Ferid Celâl (G üven), idare müdürü Mustafa Ulug (İğd em ir), im
tiyaz sahibi Gölgelizade Ahmet Bedri, mesul müdürü ise Agâh Tuğrul'dur. D er
gi, Yeni Adana Matbaası'nda basılmaktadır.
125
şubelere ilişkin oldukça ayrıntılı haberler vermektedirler.
A ltın Yurd'un ilk sayısında yayınlanan b ir m akale, bu
ikinci faaliyet döneminde Türk O cağı’nın gelecekteki gö
revlerine ilişkin derin görüş ayrılıklarını yansıtması açısın
dan önem taşımaktadır. Ziya Gökalp’in bu makalesi, 10 Ni
san 1339 (1 9 2 3 ) tarihinde Adana T ü rk Ocağı’nda yaptığı
bir konuşmadan aynen alınmıştır. Türk Ocağı’nın görevini
Türk harsının geliştirilm esi ve yaygınlaştırılması ile sınır
landıran Ziya Gökalp’in Türkçülük konusundaki gelenek
sel yaklaşımı,4 Türkçülüğü halkçılıkla birlikte ele alan gru
bun tepkilerini çekm ekte geç kalmayacaktır. Altın Yurd der
gisi, ikinci sayısından başlayarak bu grubun sesini duyurma
işlevini yüklenecek, bu yaklaşım ın en açık ifadesi olarak
dergide köylülere yönelik bilgi vermeyi amaçlayan makale
ler, ziraî haberler, hastalıklar ve korunma yollarına ilişkin
yazılar ağırlık taşıyacaktır.
Altın Yurd dergisi, ilk sayısında hedeflerini şöyle b elirt
mektedir: “... bütün mündericâtmda, Adana muhitiyle alâ
kadar olacak, Adana’mızın tarihini, Adana’mızm güzellikle
rini, Adana’mızm harsını, bugünkü vaziyetini tesbit ede
cektir”.5 Derginin yayımlanmasına yol açan neden olarak
Gazi Mustafa Kem al’in Türk O cağı’nda köylülerle yaptığı
bir konuşm a sırasında Türklerin tarihine ilişkin sorusuna
yanıt verememeleri gösterilm ekte; T ü rk O cağı’nın başlıca
görevlerinden birinin her Türk’e kendini tanıtmak, konfe-
3 14 Teşrin-i evvel 1 3 3 9 ’da yayımlanmaya başlayan, "T ü rk O cağı’nın mürevvic-ı
efkârı, on beş günde bir çıkar, İlmî, fennî, edebî m ecm uadır” seri ev halı Türk
Balıçesi'nin A laıurk Üniversitesi Kütüphanesi Seyfettin Özeğe Bölüm ü’nde bu
lunan 7., 8. ve 9. sayıları dil. tarih ve edebiyatla ilgili yazılar içerm ekledir. Bu
üç sayıda Türk O cağı’na ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. A ncak idarehane
olarak Sinop Türk O cağı’nın gösterilm esinden o tarihte Sinop’ta örgütlenm enin
tamam landığım anlıyoruz.
4 Ziya Cökalp, "T ürk Ocağı Ne Yapmıştır, Vazifesi, Gayesi N edir?’1, Altın Yurd, C.
1, no. 1, 15 Mayıs 1 339. s. 3.
5 "G ayem iz", Aîtm Yurd, C. 1, no. 1, 15 Mayıs 1339, s. 1.
126
ranslar, filmler, yayınlar yoluyla ulusal kimliğini kazandır
mak olduğu belirtilerek, “Adana O cakları bugün bu vazife
ye Altın Yurd’la başlıyorlar"6 denilmektedir.
Türk Ocakları’nın Cum huriyetin ilanını izleyen günlerde
hızla örgütlenmeye başlaması, belirli bir faaliyet programı
nın saptanması zorunluluğunun yanısıra, geçm işin ve özel
likle I. Dünya Savaşı ve Mütareke dönemi Türk Ocağı’nın
konumunun eleştirel bir anlayışla yeniden gündeme getiril
mesini gerektirmiştir. Özellikle Ankara T ürk Ocağı’ndâ ya
pılan ve niteliği açıklanmayan tartışm aların, salt örgütsüz-
lük ve programsızlıktan kaynaklandığı, eski yasanın ise ye
ni dönem in gereksinm elerini karşılayam adığı ileri sü rü l
mekte, bu am açla Hars Heyeti’nin yeni bir yönetm elik ha
zırlanması konusunda görevlendirildiği b elirtilm ekted ir.7
Türkçülük konusunda halkçılık ve Köycülük ideolojisi ta
rafından belirlenmiş bir yaklaşıma sahip Adana Türk Ocağı,
Hars H eyeti’nin yapacağı yasanın tüm şu beler açısından
bağlayıcı bir nitelik kazanabilmesi için bir genel kongre dü
zenlenmesi gerekliliğini vurgulamakta ve kongre toplanma
dan önce yasanın hazırlayıcı bir mahiyette olm ak üzere bi
limsel bir heyete sevk edilmesini, kongrede ise tüm şubele
rin onayına açılm asını talep etmektedir. Adana Türk Oca-
ğı’na göre, bu yöntem izlenmediği takdirde, Ziya Gökalp ile
îsmayıl Hakkı Bey’in (Baltacıoğlu) düzenledikleri Halk Ter
biyesine ilişkin programda da örneği görüldüğü gibi, Türk
O cakları’nm görevleri “Karagözcülük, Orta oyu ncu lu ğa”
indirgenecektir.8 Ziya Gökalp ve izleyicilerinin oldukça ağır
bir biçimde eleştirildiği bu dergide. Adana T ürk Ocağı baş
kanı Reşit Galip, Ocakların hedef ve am açlarının açıklıkla
belirlenmemesinin güçsüzlük ve karmaşıklığa neden oldu-
6 A .g .e .
127
ğünu belirterek, Ziya Gökalp’in, Altın Yurdun ilk sayısında
yayımlanan makalesine atıfta bulunmakta ve özellikle “İtal
yanların faşist teşkilâtım Türk Ocağı'm takliden yaptıkları”
şeklindeki görüşünü eleştirmektedir. Bu konuda Reşit Ga
lip, “Ziya Beyefendinin bu sözleri bir lâtife kasdıyla söylen
memiş dahi olsa, yine ciddi beyanat telâkki edilebilm ek ih
timâli yoktur. Bu gibi hayâlperverâne ve sadrlere ferahlık
verici zanlar ve faraziyyelerle noksanım ızı unutm ayalım .
(...) M ussolini’yi hayretler içinde alık bir hale getirecek
böyle bir iddianın Ocağımıza maledilmesi ne bize bir teşki
lât kazandırır, ne de faşistlerde bir m innettarlık hissi tevlid
edebilir. Bunun verebileceği yegâne netice de bizde herşe-
yin tam olduğuna dair boşuna bir itmam hissi yerleştirm ek
ten ibaret kalır ki, bunun da fâidesinden ziyâde zararı ola
cağını anlam am ak için sözü uzatm ak lüzum suzdur”9 de
mektedir. Öte yandan I. Dünya Savaşı sırasında, Ocak üye
lerinden büyük bölüm ünün cepheye gittikleri dönem de,
Ziya Gökalp ve genç şairlerin Ocağa hakim olduklarını be
lirten Reşit Galip, bu kişilerin Türk Oçağı’na “her türlü va-
tanşümul teşkilâtından âri bir ‘edebî salon’ olması noktai
nazarından”10 yaklaştıklarını ileri sürmektedir. Ocağın bu
dönem deki tutum unu “eflâtun u fukları seyrederek yeşil
gözleri terennüm eden pembe görüntülü bu hasta delikanlı
lar insana rengârenk suni çiçekler hissi veriyorlardı. Bu Oca
ğın bir nevi tereddisi idi”11 biçiminde eleştiren yazar, Türk
Ocakları’nm doğrudan doğruya halk içinde çalışan ve pra-
tık/somut amaçlara yönelik bir kurum olması gerektiğini an
layan gençlerinin, Köycülük programını izlediklerini belirt
mektedir. Eski deneyimlerin ışığı alımda, edebî salon ve ku
lüp anlayışından uzaklaşmasını talep eden Reşit Galip, “har-
9 Reşit Galip, "T ürk Ocaklar»”, Altın Yurd, C. 1, no 5, 9 Cyîül 1 339, s. 50.
10 A .g.e., s. 51.
11 A.g.e., s. 51.
128
siyatçılık yolu nazarî ilimlerde en son mertebeye varıp niha
yet havâ kuyularına düşen m illetlerin âlim lerinin bulduğu
yoldur. Bu ulemâ, en basit hakikatleri lügatlerde müşkülâtla
bulunabilecek birtakım kelime ve tabirlerle ilbâs ederek, ta
mamen muğlak şekillere sokarak ve biraz da ve hm ve hayal
le süsleyerek, biraz tabiiyyat ve biraz tarihle boyayarak orta
ya koyduktan cildlere ‘sosyoloji-içcimâiyyât’ külliyarı adını
veriyorlar. Biz Ziya Beyefendi’nin neşriyatını da onun üstad-
larmm kitaplarını da okuduk. Hepsini kurûn-ı vustâ menba-
lannm hayalî ve ıılsımâta m üstenid istihrâcâuna m üşabih
bulduk. Şimdi bizim gülünç addettiğimiz menbalarda bir za
man adeta, fevkaltabiiyye ilhamlara mazhar âlimler ad olu
nurlardı”12 demektedir. Türk Ocakları üyelerini “âsâr-ı atîka
âlimi” yapmaya çalışmanın gereksizliği ve anlamsızlığından
söz eden Reşit Galip, Ocaklara verilecek yön konusundaki
görüşlerini açıklarken, O caklann alelâde kulüpler olmadığı
nı ve milliyetçilik ilkesi etrafında, “lâfa ve nazariyyâta değil,
amelî mesaiye” önem veren, kentlerde ve kasabalarda oldu
ğu kadar köylerdeki “mesai”ye de taraftar olan kuruluşlar
şeklinde faaliyette bulunması gerektiğini, bir “felsefe, edebi
yat, içtimâiyyât kademesi" olmak için tesis edilmediğini, bu
konu ile meşgul olacak bir Hars Heyetinin bulunduğunu be
lirtmekledir. Öte yandan Reşit Galip, “D arülfünün nerede
bulunuyorsa, O caklann umûmî merkezi de orada bulunur.
Ocaklann umûmî merkezi Darülfünûnlu gençler ile Anado
lu arasında mutavassıt bir karargâhtır”'3 demektedir. Bu ara
da, Türk Ocağı’na “ya modaya tâbi olarak, yahut bir merak
tarafından sevk edilerek, veyahut hakikî bir gayret ve hizmet
arzusuna düşerek kaydolunm uş”14 binlerce üyeden binde
12 Reşit Galip, “T ürk Ocakları H akkında”, Alıiıı Yunl, C. 1, no. 6 , 1 0 Tesrin-i ev
vel 1339 (1 9 2 3 ), s. 66.
13 A.g.e., s. 66.
H A.g.e., s. 66.
129
beşinin bile aidât verme yükümlülüğünü yerine getirmeme
lerini eleştiren Reşit Galip’e göre, önem li olan “Türk Oca-
ğt’nm bir inkılâp müessesesi, bir ihtilâl yuvası"1s ya da Ziya
Gökalp ve izleyicilerinin amaçladığı gibi, “davul, zurna ile
orta oyunu oynanacak bir çengi meydanı”16 olup olmadığı
nın saptanmasıdır.
Reşit Galip ve izleyicilerinin görüşlerini ifade eden 9 Ey
lül 1339 (1 9 2 3 ) tarihli yazı, Konya’da çıkan B a b a lık ve Yeni
M ecmua'da, Altın Yurdun şairlere ilişkin görüşlerinin üzün
tü ile karşılandığı açıklamasıyla birlikte yer alm ıştır.17 “Şaire
ve Şiire Zan” başlığıyla imzasız olarak Yeni M ecm ua’d a çı
kan bir yazıda Ziya Gökalp’in şahsının hedef alınmış olması
şiddetle kınanmaktadır.18
A ltın Yurd’da ele alm an konulardan biri de O cak ların
T ürk ırkı konusunda benim sem eleri gereken yaklaşımdır.
Ferid Celâl (Güven) bu konudaki görüşlerini açıklarken,
Türk Ocakları için gerçek bir tehlike olarak gördüğü “yerli-
lik-yabancılık” biçiminde ortaya çıkan “dar Türkçülük zih
niyetini” eleştirerek, "Senelerden beri infirâddan infirâda
düştük. Her gün yeni bir nifak ateşi bizi kavurdu. Bugün de
yüzümüze yeni bir nifak ateşinin yalamaları çarpıyor. (...)
Türk Ocakları, O caklılar öteden beri Türk m illiyetçiliğini
mezar taşlarına, eski kâğıd tomarları arasındaki şecerelere
inhisâr ettirmedikleri gibi, Türk camiası içinde çem ber ve
yahut muhit ayırmamışlardır. Urallar’da, Kırgızlar’da, Azer-
15 A.g.e., s. 67
16 A.g.e., s. 67.
17 Reşit Galip, “Yeni Mecmuaya Zarûri Bir Cevap". Altın Yurd, C ■ 1. no, 6 , 11 Teş
rin-i evvel 1 3 3 9 , s. 72.
18 “Şâire ve Şiire Zan”, Yen i M ecmua. C. 4, 1 Teşrin-i evvel 1923, no. 8 5 , s. 3 9 8 “de
Reşit Galip'e öteki konularda lıak verilm ekle birlikte bu yaklaşım ının “lauba
li” ve “âmiyâne" bulunduğu belirtilmekte ve “bu münevverin şiir ve şair hak-
kındaki babayani teveccühleri insanı güldürm ekten başka birşey yapmıyor"
denilm ektedir.
130
w
baycan’da, Rumeli’de yaşayan her bir Türk’ün Anadolu, İs
tanbul Türk’ünden farkı olamayacağı gibi, Türkiye’yi teşkil
eden vilâyetlerde yaşayan Türklerin de katiyen birbirinden
farkı olamaz. (...) Türk O caklan Türkçülüğünde nesep ve
şecere değil, seciye, hars ve duygu aramış, kim senin dedesi
ni, babasını sormaya bile lüzüm görm eden her Türküm di
yen ve hislerinde sam im î olduğunu isbât eden g en çleri,
tnünevverleri kollarının arasına alm ıştır”19 demekte ve ırk
temelinde ortaya konulan bir m illiyetçiliğin toplumda “ni
fak ateşini” ortaya çıkaracağını savunmaktadır. Oysa aynı
dönemde Türk O caklan içinde, “T ü rk ”ün tanım ına ilişkin
görüş ayrılıklarının oldukça belirgin olduğuna tanık oluyo
ruz. Yeni M ecm ua'da yayımlanan bir okuyucu m ektubu bu
açıdan ilg in ç görü şler içerm ektedir. H. N ihal im zalı bu
mektupta, Türk Ocakları’nm “ilim ve harsa” ilişkin faaliyet
leri yeterli bulunm ayarak, “İtalya’da faşistlerin yaptığım
bizde T ürk O cakları yapmalı, irtica ve kom ünizm e karşı
Türklüğü muhafaza etmelidir. Bugün hür yaşayan Türkler
10 milyonu geçmez... Halbuki, eğer son Rus istilâsı T ürkis
tan ve Azerbaycan’ı büsbütün mahv etmediyse, 30 milyon
Türk hür bir vatana mâlik değildir... T ürk O cakları bunu
düşünmeli ve siyasî bir cemiyet haline geçerek manen, be
denen, fikren, ilmen daha çok mesai sarf etm elidir..."20 de
nilm ektedir. “Dış T ü rk le r” ve “İrred a n tiz m ” tem aların ı
Türk Ocağı’nda, Iran üzerine verdiği bir konferansta gün
deme getiren Rüşni Bey ise, Türkçülerin Cum huriyet önce-
19 Ferid Celâl. “N ifak A teşi", Altın Yurd, C. 1, no. 3 . 19 Haziran 1 339, s. 25. Is-
. mail H abib Sevük, O Zamanlar, 1920-1925, K ültür Bakanlığı, Ankara, 1 9 8 1 . s.
198. Hamdullah Suphi, 1922'de verdiği bir konferansta aynı görüşü tekrarla
yarak, “Dil birliği, din birliği, kalp birliği. Türk m illetine bu üç birlikle b irle
şenler bizdendir ve biz böylelerinden ırk ve nesep şecereleri isteyecek değiliz”
demektedir.
20 '"Suallerimiz ve Cevaplar", Veni M ecm ua, C. 4, no. 8 5 . 2 0 Tesrın-i sâni L923, s.
444.
131
si dönemde İran medeniyetine karşı benim sedikleri olum
suz yaklaşım larım sürdürerek, T ürk uygarlığından bağım
sız bir Fars uygarlığından söz edilemeyeceğini belirtmekte
ve “A zerbay can k e n d isin i k u rta ra ca k . A z erb a y ca n ’dan
ümidvâr olabiliriz. (...) Bunlar bizden meded bekliyorlar.
Irkd aşlan m tzı kurtaralım . Dört m ilyon T ü rk b iz i b e k li
yor”21 çağrısında bulunmaktadır.
Bu arada Türk O cakları’nm Anadolu’nun çeşitli bölgele
rinde ikinci kez örgütlenm eleri oldukça hızlı bir biçimde
gerçekleşmektedir ve Mayıs 1339 (1 9 2 3 ) sonuna kadar 43
şube açılmıştır.
Hamdullah Suphi Vakti gazetesinde yaptığı açıklam ada
şubelerin tümünün aynı nizâmnâmeye tâbi olduğunu belir
terek, Ocakların faaliyetleri konusundaki geleneksel yakla
şım ın sözcülüğünü yapmakta ve yakın bir gelecekte Türk
Ocakları’nın ülkenin en önem li “harsı, ilmi ve İçtim aî’’ güç
lerinden birini oluşturacağını, bu nedenle de bir genel m er
keze bağlanmak, faaliyet programını saptamak ve genel bir
kongre düzenlem ek gerekliliğinin âeilen ortaya çıktığını
açıklamaktadır.22 “O cakların başbuğu” olarak23 tanımlanan
Hamdullah Suphi’nin vurguladığı örgütlenme gereksinim i
nin bir belirtisi olarak üyeler için kim lik belgeleri düzen
lenm ekte,24 şubeler çalışma programlarını açıklam aktadır
lar.25 Bu arada çeşitli basın ve yayın organlarının açık deste
21 “Türk Ocağı'ııda Konferans", Yeni M ecmua, C. 4, no. 8 1 . 2 Ağustos 1 9 2 3 . s. 317.
22 "Hamdullah Suphi Bey'in Beyanatı", Alim Yun), C. 1, ıto. 3, 31 Mayıs 1339, s. 23.
23 “İstanbul Türk O cağı”, Altın Yuıd, C. 1, no. 3, 19 Haziran 1 3 3 9 , s. 33.
24 “T ü rk O cağ ı Hüviyet Varakalan” , Alım Yurd, C. l .n o . 2, 31 M ayıs 1339 (1 9 2 3 ),
S. 24. “İstanbul'da suret-i mahsûsada O cağım ı* için imal ettirilen O cak hüviyet
varakalan gelmiştir. O caklı arkadaşların bir kanpostal ile 5. 4 , 6 büyüklüğünde
birer fotoğraflarını alm alan rica olunur. Kartpostallar T ü rk O cagı'nın O caklıla
ra nıalısûs albüm ünde muhafaza olunacaktır..." denilm ektedir.
25 "M ersin Ocağı Nasıl Çalışıyor?”, Akın Yıtrd, C. 1, no. 3, 19 Haziran 1 3 3 9 , s.
35. M ersin O cağı’nda bir kütüphane oluşturulm ası için 2 0 0 cilt kitap ısmar
landığı ve o yıl içiıı 1000 cilt kitabın hedeflendiği, çeşitli spor yarışm aları du-
132
ğinin26 yaraşıra, hüküm et de Türk O caklarından maddî ve
manevî yardım larım esirgememektedir. M ustafa Kem al’in
Zonguldak Türk Ocağı’na yaptığı 2 0 0 liralık yardım,27 Er-
kân-ı H arbiye-i Um um îye Reisi Fevzi Paşa,28 ya de F erik
Fahrettin Paşa’nm Adana Oeağı’nı ziyaretleri memnuniyetle
açıklanmaktadır.29
1 Haziran’da İstanbul Türk Ocağı’nın açılması da bu ilk
dönemde gerçekleştirilen önem li bir aşamadır.30 Yine aynı
dönemde İstanbul’da yayımlanan Yeni Mecmua’nm da, ön
celeri Türk Ocakları’na ilişkin haberlere geniş bir biçimde
zenlendiği belirtilm ekledir Öte yandan aynı sayıda ' Eskişehir O cağ ı” (s. 3 6 ),
Daimî tdare Heyeü seçim inin yapıldığı açıklanm akıa, “Sim av O cağı”, (s. 36)
da ise Simav gençlerinin kurduğu “G ençleri Çalıştırm a Yurdu"ııun Türk O ca
ğı'ıra dönüştüğü belirtilm ektedir.
26 “Altın Yurda Teveccühler”, Altın Yurd , C. 1. no. 2, 31 M ayıs 1 3 3 9 , s. 24.
miyet-i Mılliye'nin Altın Yurd'u ve Adana Türk Ocağı'nda çalışan Reşit Galip,
Niyazi Ramazan, Ferid Celfll gibi gençleri teşvik eniği; Yem Gün, Ûğiıd, Vakit,
B abalık gibi basın organlarında ise dergiden övgüyle söz edildiği açıklanm ak-
tadır
27 “Zonguldak Ocağına Gazi Paşa Hazretlerinin Yardım ları". Altın Yurd, C. 1, ııo.
3, 19 Haziran 1339, s. 36. Ayrıca “Ocağa Yardım lar", Altın Yurd, C. 1. 31 Mayıs
1339, s. 24. Fabrikatör Bosnalı Salih Efeııdi’nin T ü rk O cağı'na 1 0 0 lira bağışta
bulunması örneğinde görüldüğü gibi, eşrafın da parasal yardımı söz kotlusu
dur.
28 "E rk â n -ı H arbiye-i U m ûınlyye Reisi Fevzi Paşa H azretlerin in Adana T ü rk
Ocağı’nda İrâd Buyurdukları Kıymetli N utuklar”, Altın Yurd, C, 1, no. 2 , 31
Mayıs 1 339, s. 15.
29 “Bir Haftalık Adana”, Altın Yurd, C. 1, no. 1, 15 M ayıs 1 3 3 9 , s. 11.
30 “İstanbul O cağı”, s, 33. Ayrıca “Yeni Açılan O caklar”, Altın Yurd, C. 1, no. 4,
2 0 Temmuz 1339, s. 48'de Sivas, Arıvin, Denizli, G erm encik, A kçaşehiı, A n
talya şubelerinin de açıldığı belirtilmektedir. M ustafa M üftüoglu, Yalan S ö y le
yen Tarih Utansın, C. 3, Çile Yayınevi, İstanbul, 1976. Cağaloğlu’ıtdaki M uha
cirin Um um Müdürlüğü binasında faaliyete geçen İstanbul T ü rk O cağı'nın
açılış törenine Refeı Paşa, Adnan (Adıvar), m illetvekillerinden M azhar M üfid.
Tunalı H ilm i, Dr.Besim Ö m er ve kalabalık bir üniversite gençliği katılmıştır.
Tevhid i Efkâr, 1 Haziran 1 339, no. 3 7 3 8 -7 1 0 . “M erkez-i Umûmî B inası ittihâz
ve iki aydan beri tam ir edilen mülgâ M uhacirin Müdüriyyet-i U m ûm îsi binası
m ükem m el bir hale getirilm iş, iyi tefriş edilm iş, bu hususla epey para da sarf
olunm uştur. (...) Aldığımız malûmata nazaran. O cağa şim diden üç bin kadar
azâ kayd olunm uşum .”
133
yer verirken 13 Eylül 1923 tarihli 84. sayısından itibaren
Türk O caklan’nm resmî yaym organı haline geldiğini görü
yoruz. Bu durum, Yeni M ecmua'mn geçmişte de Tiirk Yurdu
ve Türk Ocağı ile birlikte T ü rk m illiyetçiliğini yayma işlevi
ni yüklendiği gerekçesiyle açıklanarak “fakat bugün Türk
Ocağı’nın nâşir-i efkârı olması demek hareketine ve çalış
masına bir topluluk vermek demektir. Yeni M ecm ua'nm he-
yet-i tahrîriyyesi baştan başa Türk Ocağı’nın eski azalan ve
yahut en hararetli müntesipleriydi; hislerinde ve fikirlerin
de Ocağa ve m illî mefkureye m erbut insanlardı. (...) Yeni
M ecm u a değişm iyor. O nun yolu, zaten O cağın yoludur.
Meydanda değişen şey yok, düzelen ve güzelleşen bir rabıta
var”3' denilmektedir.
Bu arada Yeni M ecmua'm n 1 Kânun-ı sâni (O cak ) 1339
(1 9 2 3 ) tarihli sayısında, Mütareke döneminde yayınma ara
verilen Türk Yurdu dergisinin Ankara’da, yeniden yayınlan
masına karar verildiği belirtilmektedir.32
Söz konusu dönemde Türk O cakları’nm m illiyetçilik ko
nusundaki yaklaşımına bir oranda açıklık getirm esi açısın
dan Hamdullah Suphi ile yapılan ve Yeni M ecm ua'âz yayın
lanan bir söyleşi önem taşımaktadır. Hamdullah Suphi, bu
rada Türk Ocağı’nda Türklük düşüncesinin siyasal sınırlar
la sınırlı olmadığım belirterek, “Kaşgar, Türkistan, Kırım,
Baku, Azerbaycan... Bütün Türk mem leketleri ile aramızda
gönül ve fikir birliği vardır, biz onların saadetleriyle mesûd
oluruz, onlar bizi arar ve bulurlar, biz onları arar ve bulu
ruz. (...) Türk Ocağı tamamiyle başka bir cepheden de üç
fikrin merkezidir. Evvela müteceddiddir. (...) T ü rk Ocağı
dar m illiyetperverlik gütmez. O caklı bilir ki bu müessese
Şarkda G arbın m ümessilidir. (...) T ü rk O cağı Garpçıdır.
Kendimizi Avrupalı hissettikçe Türk kalacağız. Türklüğü-
31 “Türk Ocağı ve Yeni Mecmua", Vtni M ecmua, C. 4, no. 84, 13 Eylül 1923, s. 376.
32 “T ü rk O cağı", Yeni Mecmua, C. 4 , no. 67/1. 1 K ânun-ı sâni 1339, s. 16.
134
!W '
135
tiyle M ücadele’’ başlıklı yazıda Türk O cakları T ü rk i
ye’nin bütün şehirlerinde her an irtica ile döğüşmeye hazır
bir inkılâp zabıtası”36 olmaya davet edilmekte, Hamdullah
Suphi’nin “tehlikesiz” ve “düşmansız” bir Türkiye’nin hars
ve bilim Ocaklarından söz ettiği, oysa inkılâpların yerleşe
ceği güne kadar gençlerin “seferberlik” halinde kalmaları
gerekliliği vurgulanmaktadır.37
Türk O caklan’nm faaliyet alanı konusunda kendine özgü
bir m illiyetçilik anlayışını sergileyen A nadolu M ecm u ası33
ise, Türk Ocağı yasasında yer alan "... Türklerin harsî birli
ği ve m edenî kem âline” çalışm ak kaydını eleştirerek, “bu
yalan ve parlak cümle, hakikatin fecaatini örtm ek için Türk
gençliğinin basırasma gerilmiş bir perdedir. (...) Diyoruz ki:
Vatanım ız Anadolu hü rriyetine kavuşm alıdır. ( ...) T ürk
Ocağı, Türklerin harsî birliğine ve medenî kem âline çahşa-
dursun, hayattan doğmayan, hayata tetâbuk etmeyen mües-
seselerin zevali bir emr-i vakıadır. (...) Türk Ocağı eğer ya
şamak istiyorsa, hayatla ve gençlikle beraber yürümelidir.
36 "D in Ticaretiyle M ücadele", Yeni M ecm ua, C. 4, no. 78/12, 15 H aziran 1 9 2 3 ,
s 257.
37 A .g.e., s. 257.
3 8 Frank Taçhau, "T h e Searclı For National İdenıity A m ong The Turks", D ic W ek
Des /slcmıs. C. 8 , no 3, 1963, s. 166. Tachau’ya göre, Kemalist rejim in ilk dö
nem inde Türk m illiyetinin tanımı yeterince acık ve kesin bir biçim de ortaya
konulam am ışım ‘O sm anlı’ ve 'Islâm ' sözcükleri yerini T ü r k ’ sözcüğüne bıra
kırken, iki sorunla karşılaşılm ıştır: (...) Türkiye Cum huriyeti sınırlan dışında
yaşayan Türk unsurları da içeren bir tanım lam a yapmak, ya da M isak-ı M illî
sınırları içinde yaşayan azınlıklar sorununu dikkate almak. Tachau’ya göre ye
ni rejim için gereken bir yandan çoğunlukta bulunan Turk unsurun m illiyetçi
duygularına seslenirken O rta Asya Türkleriyle olan kültürel yakınlığı aşırı de
recede vurgulamamak, oıe yandan da yeni siyasal aygına yer alan azınlıkları
sisteme y ab a n a Iaşı ır mama ktır (şte bu sorunu çözm ek amacıyla o n ay a atılan
görüşlerden birini oluşturan ve kavram olarak ilk kez 19LS'de Halide Edip ta
rafından kullanılan Anadoluculuk görüşünü savunan A nadolu Mecmuası, ulus
olabilm enin önkoşulunun ortak bir vatan ve kültüre sahip olm akla sağlanabi
leceğini, bu iki ölçütten birisinin yokluğu halinde ulustan söz edilem eyeceği
ni savunm uş ve “T ü rk " sözcüğünün bir ulusu değil, ırkı tanım ladığını ileri
sürmüştür.
136
gir fırkanın sırtından, bir hüküm etin om uzuna düşen bir
rtıüessesenin istikbâli, adım larını bizim adım larım ıza uy
durmasına, bizimle beraber yürümesine, Anadolu gençliği
nin milliyet telâkkisini kendisine umud, ittihâz eylemesine
bağlıdır: Türk Ocağı bundan sonra Anadolu Ocağı olm alı
dır”39 demektedir.
Türk Ocakları’nm yeniden faaliyete başlaması m uhalifle
rinin de harekete geçmesine neden olmuştur. Sebilü’r-Reşad
dergisinde çıkan yazılarda Türk O caklan’nm çağdaşlaşma
yönündeki çabalan eleştirilerek, Batının bilim ve sanayide
yaptığı gelişmelerin örnek alınmayarak, İstanbul Türk Oca-
ğı'nm açılış töreninde de görüldüğü gibi Müslüman kadın
ların, erkeklerin bulundukları toplantılarda konser verme
lerine karşı çıkılmaktadır.
S ebilü ’r-Reşad bir yandan Türk O cakları’na devam eden
üyelerin ve faaliyetlerin seçkinci yaklaşımım eleştirirken bir
yandan da popülist bir üslupla, Anadolu’da üretim sürecine
katılan köylü kadınlar ve “Darülelhan’ın kadınlan" arasın
daki farka dikkati çekm ekte ve "Dem okrasi dem okrasi... di
ye dil ile söylem ek kâfi değildir; onun candan yürekten ta
raftan olmak ve fiilen tatbik etm ek lâzımdır. Bu âhenkler,
bu Dârülelhânlar hep saltanat devrinin, aristokrasi hayatı
nın icâbıdır. Siz yeni T ü rk O cak lan ’nı hakikî dem okrasi
esasları üzerine kurmalısınız ki mahdüd eşhas icümâgâhm -
dan çıkarak um ûm h alk ın gelip istifâde ed eb ileceğ i bir
’m ıhrab’ o labilsin "40 denilm ektedir. Bu arada H am dullah
39 Haydar Necip, "Türle O cağ ı", A nadolu M ecm uası, Yıl 1, n o. 7, Tesnn-i e w e l
1340, s. 261. Haydar N ecip, “hars m illiyetçiliği” konusundaki görüşlerini söy
le açıklam aktadır. "T ü rk lcr buğun dağınıktır; yeryüzünün birbirin e uzak ve
yakın m uhtelif köselerinde pensândır, ekserisi m edeniyetten m ahrûm . (ıars-
dan haberdâr olm ayan bu dağınık, btı perişan cem âatin ism i geçerken medenî
kem âlden lıarsî vahdetten bahsetm ek isııhzâ değilse saflıktır,"
40 “Garba Doğru- ( T ürk Yurdu) Yeni Düstûrlarım Tatbik E diyor", S d ıilü ’r-Rejad,
C. 21. no. 5 2 4 -5 2 5 , 0 Haziran 1 339, s. 115,
137
1
Suphi’yi de doğrudan hedef alan S ebilü ’r-Reşad, onun Ma
arif Vekiîliği’nden istifasına yol açan olayı bir kez daha gün
deme getirerek, Türk Ocaklart’mn İslâm dinine aykırı faali
yetlerde bulunmamasını talep etmektedir. S ebilü ’r-R eşad’da
söz edilen olay, Hamdullah Suphi’nin M aarif Vekilliğini yü
rüttüğü sırada, 3 Mayıs 1 9 2 1 ’de Bitlis m illetvekili Yusuf Zi
ya tarafından verilen önergede M aarif V ekaleti’nin hiçbir
yasal gerekçeye dayanmaksızın bazı öğretm enleri görevden
uzaklaştırması ve Muallimler Derneği Kongresi’nin bütçeye
büyük bir yük oluşturmasını eleştirmesidir. Yapılan güven
oylamasının 68 aleyhte oya karşılık 75 lehte oyla sonuçlan
masına rağmen Hamdullah Suphi istifa etm iştir.41 Ancak,
S ebd ü ’r-Reşad’m da imâ ettiği gibi, sözü geçen M uallimler
Birliği Kongresı’nde kadın ve erkek karışık toplantılar ya
pılması tutucu çevreler tarafından eleştirilmiştir.42
S ebılü ’r-R eşad m Türk O cakları’na karşı sürdürdüğü m u
halefet özellikle geleneksel değerlerin korunm asına ilişkin
sorunlarda ortaya çıkmaktadır. Aile Hukuku Kararnam esi
nin TBM M ’de görüşülmesi öncesinde İstanbul T ü rk O ca-
ğı’nda yapılan toplantıdaki tartışmalar dergide ayrıntılı bir
biçimde verilmekte43 ve İslâm dininin “ailenin mutluluğu
138
esası”na dayandığı belirtilerek, “H ukuk-u âile meselesinde
ahkâm-ı lslâmiyyenin daha çoğu kadının hukukunu temin
maksadıyla vaz’ olunm uştur’’44 denilmektedir.
Bu arada S ebilü ’r-Reşad, Türk O cağı’nda yapılan tartışma
ları eleştirerek, kadınların en büyük görevinin özellikle İs
tanbul’da günden güne artan fuhuşla mücadele etm ek oldu
ğunu vurgulamaktadır.45
Türk Ocakları’nın hızla örgütlendiği bu dönemde yeni re
jim in desteğini kazanmada gecikmediği görülmektedir. 15
Ocak 1923’deki Eskişehir konuşm asında “Takip olunm ası
makûl olan siyaset milletin tabii kabiliyeti ve ihtiyacıyla mü
tenasip olanıdır. Bizim için ne ittıhad-ı İslâm ve ne de Tura-
nizm mantıkî bir meslek-i siyaset olamaz itikadm dayım ”46
ifadesiyle milliyetçilik anlayışım açıkça ortaya koyan M usta
fa Kemal, 15 Mart 1923’de Adana Türk Ocağı’m ziyareti sı
rasında Genel Sekreter Ferit Celal Güven’in söylevine karşı
yaptığı konuşmada, “Genç arkadaşlarım! Şüphe yok ki, ben
ve benim gibi sevdiğimiz birçok arkadaşımla beraber mille
tin en feci günlerinde vicdanım ıza terettüp eden vazifeyi
yaptık. Fakat bu hususta bize cüret veren siz ve sizi vücuda
lanııda söz alan Türk Kadın Birliği kurucularından Nezihe M uh ittin, Turk k a
dınının erkeklerle eşit haklara sahip olması için harekete geçm esi gerekliliğin
den söz ederken, Ahm et İhsan'ın kızı Afet İhsan. "... erk ek ler kadınlara karşı
biâm an düşmandır. Erkekler canavardır" şek lind e başlayan oldu kça radikal
b ir konuşm a yapmıştır. Daha sonra söz alan Vasıf Bey, gerici güçlerin Türk ka
dınının toplum sal yaşamda yer alm asına karşı olduklarını belirterek, çok eşli
lik ve boşanm a konularında kadınları uyarm ış ve aile hukuku hakkm daki ka
nun tasarısının TBM M ’de kabul edilmesi için bir heyet oluşturarak haklarım
savunmaya çağırmıştır. Heyete, Halide Edip, Sabiha Zekeriya, N akiye, Nezihe
M uh id d in, Azize. Selm a, A liye Esad, N igar Şev k i, N aciye F e h am , Rezzan
Em in, Safiye Ali, A hm eı Em in, Ali Haydar, Dr. Refik Münir, N ecm cddin Sadık
seçilmişlerdir.
44 “H ukuk-u Âile H akkında Tü rk Ocağı’ndaki İçtim â M ü n âsebetiyle", SebılıîV-
Reşad, C. 23, no. 5 8 5 , 2 4 Kânun-ı sâni 1 340, s. 194.
45 A.g.e., s. 194.
4 6 Arı İnan, G a zi Musta/a K em a l Atatürk'ün 1923 E sk işeh ir-lz m it K on u şm aları,
TT K Basım evi, Ankara, 1 982, s. 29.
139
getiren büyük kalpli analar ve babalarımız ve bu m em leket
tir...”47 demektedir. Adana Türk Ocağı üyeleri ise, Kemalist
rejimi destekleme güvencesi vererek, şu yemini etmişlerdir:
“Gazi Paşa, İzm ir’de annenizin mezarı üzerinde yem in et
miştiniz. Biz de o aziz annenin mezarı başında yem in eden
Gazi m üncînin huzurunda yemin ediyoruz. Allah şahit o l
sun, vatan ve hakim iyet-i millîyye tehlikeye düştüğü gün
icap ederse hayatımızı sizinle beraber fedâ edeceğiz."48
Yeni M ecm ua ise, ulusal egemenliğin korunm asının yanısı-
ra, devrimleri destekleme güvencesi de vererek, “Yeni Türki
ye, Türk Ocakları, kendi şehir ve kasabalarının T ürk gençle
rini sıkı bir nizâm ile biraraya topladıkları gün, bütün Türk
Ocakları gençliği irtica karşısında harekete hareket, silâha
silâhla mukabeleye karar verdiği gün. inkıLâp ve teceddüd
kurtulmuş demektir. Türk Ocakları fikir m üesseseler! idi,
inkılâp bu müesseselerin ve bu müesseseleri vücûda getiren
büyük mefkûrenin eseridir. Türk O cakları şimdi eserlerini
beklem ek ve korum ak m ecbüriyetindedir. T ürk O cakları
şimdi hareket müesseseleri olmalıdır”49 demektedir.
Türk O caklan'm n yeni rejime verdiği bu destek, kısa bir
süre içinde k arşılık görecek, M ustafa Kem al yeni kuru l
makta olan İstanbul Türk Ocağı’na bir bina sağlanması için
3500 liralık parasal yardımda bulunurken;50 164 m illetveki
linin imzasını taşıyan bir önerge TBMM’ye sunularak, “har
sı, İlmî, İktisadî ve medenî vazifesi her zamandan daha bü
yük olan” Türk Ocağı’nın Ankara’da işgal ettiği ve “emvâl-i
m etrûkeden olan" bin anın TBMM tarafından T ü rk O ca-
ğı’na” kıym ei-i mikdaresi mukabilinde terk ve tahsis edil
140
m esi” sağlanacaktır.51
Cum huriyet sonrası dönemde, Türk O caklan’mn örgüt
lenme faaliyetlerinde önemli bir aşama teşkil eden İstanbul
Türk Ocağı Kongresi 29 Temmuz 1 3 3 9 ’da (1 9 2 3 ) yapılmış
tır. Kongre başkanlığına Kütahya milletvekili ve Dahiliye Ve
kili Ahmet Ferit (Tek), kâtipliğe Reşad ve Tahsin Fazıl Bey
ler seçilmişlerdir. Kongrenin açılış törenini müteakip genel
sekreter Dr. Fethi (Erden) Bey tarafından okunan İdare He
yeti raporunda 12 Şubat 13 3 6 (1 9 2 0 ) tarihinde işgal ku
mandanlığından gelen bir emirle kapatılan Ocağın, aradan
kısa bir süre geçtikten sonra Binbirdirek semtinde, daha ön
celeri Talim ve Terbiye Cemiyeti tarafından kullanılan bina
da yeniden faaliyete geçtiği, ancak am acın “binanın işgali
değil, müessesenin tâtili” olduğu için ilk genel toplantı son
rasında yine işgal kum andanlığı tarafından yeni merkezin
kendilerine lazım olduğunun bir polis tezkiresi ile bildirildi
ği açıklanmaktadır. Her iki işgal sırasında da Ocak üyeleri
taşınması mümkün olan eşyanın büyük bir bölümünü kur
tarmış, geri kalan hakkında ise, işgal müfrezesinin başında
bulunan subayla bir teslim işlemi yapılarak, müştereken im
za edilen nüshalar karşılıklı olarak verilmiştir. Bu arada nak-
ledilebilen eşyadan gereksiz olanları İdare Heyeti tarafından
açık artırma yoluyla satılmıştır. Kongreye sunulan idare He
yeti raporunda hesaplar Ekim 1 3 3 5 (L 9 1 9 )-E k im 1 3 3 7
(1 9 2 1 ) ve Kanun-ı sâni (O cak) 1339 (1 9 2 3 )-2 Haziran 1339
(1 9 2 3 ) olmak üzere iki kalemde belirtilmektedir.52
51 “Türk O cağı", Yeni M ecm ua, C. 4, no. 90, 20 K âoun-ı sânı 1 339, s. 482.
52 “Türk Ocağı H aberleri’’, Yem M ecm ua, C. 4, no. 4 , 20 Teşrin-i sâni 1 339. s.
4 4 5 -4 4 6 . Burhaneııın Develioğlu, a.g.e., s. 13. Develioğlu, o donem e ilişkin
anılarım şöyle anlatm akladır: “Bir gün Beyazıt’taki O cağım ızın kapısına iki İn
giliz asker geliyor, derhal binayı tahliye etm em izi istiyor. O zam anlar İngiliz
gazeteleri Türk topraklarından bahsederken Asya K undakçıları diye yazardı.
( ..) O cağım ızın bütün eşyalarını arka bahçeden kaçırıyoruz.” Feridun Kande-
mvr, “T ürk O c a k la rı', a.g e., s. 4 1 0 4 -4 1 0 8 . Böytece Binbirdirek’ıeki M illi Taliır,
ve Terbiye Cem iyeti m erkezine taşınan O cak, ertesi cum a, konferanslarına ve
141
Ü ç yılı aşkın bir aradan sonra toplanan İstanbul Türk
Ocağı Kongresi, oldukça sert tartışmalara sahne olmasına
rağmen, “Ocağm menfaatlerine hâdim esaslı birşey hemen
hemen hiç konuşulmam ış”,53 idare Heyeti raporunun açık
lanmasından sonra yapılan oylama sırasında gereksiz ve ay
rıntı niteliğinde konulara ilişkin görüşlere yer verilmiştir.
Bazı üyeler Avrupa’ya eğitim amacıyla öğrenci gönderilm e
sine karşı çıkarken, kimileri ise raporda belirtilen bütçeyi
ve hesaplan incelem ek üzere bir kom isyon oluşturulm asını
önermektedir. Söz konusu öneri üzerine oluşturulan M ura
kabe Heyetinde Dr. İhsan Sami, Mustafa Zühdü ve Maliye
m üfettişi Selahaddin bulunm aktadır. Bu arada üyelerden
Osman Bey’in İdare Heyetinin raporunda yalnızca parasal
konulardan ve yeni binanın donanımına ilişkin bilgilerden
söz edilmesini eleştirmesi üzerine söz alan Hamdullah Sup
hi, “ilme ve harsa” ilişkin faaliyetlerden söz edilm em esinin
nedenini, “İngiliz işgaline marüz kalan O cağın dûçar oldu
ğu elim felâketlerden sonra dağılan eşyasını toplam ak ve
Ocağı eskisi gibi taâzzuv ettirm ek maksadıyla yalnız o saha
da birçok emekler sarf edilerek harsî sahada çalışm ak im kâ
nı hâsıl olmadığı”54 şeklinde açıklamıştır. İdare Heyeti rapo
ru nun büyük bir çoğunlukla kabul ed ilm esind en sonra,
bütçe sorunu tartışmaya açılm ış, üyelerden bir bölüm ü, dü
zenlenmiş bir bütçeye göre idare Heyetinin hareket etmesi
gerekliliğinde ısrar ederken, bir bölümü de belirli bir gelire
faaliyete devam ediyor. Tarık Zafer Tunaya, T ü rkiy e’de S iy asal Partiler, C. 1, s.
4 3 7 -4 3 8 . Türk Ocakları nın iki kez basılm ası üzerine Yönetim Kurulu istifa
ederek yerini yedek üyelere bırak m ıştır Hamdullah Suphi’nin durumu M usta
fa Kem al'e bildirm esi üzerine, Ankara, O caklıların Sefaretler nezdinde protes
to ve icabında m itingler akdini salık vermiş; bunun üzerine m ütareke d öne
minde işgalleri protesto mitingleri düzenlenm iş; üyelerinin çoğu Milli M ü ca
dele’ye katılm ak amacıyla Ankara'ya geçmiştir.
53 “Türk O cağı Haberleri/339 Senesi Kongresi'niıı M âbadi” , Yeni Mecmuu, C, 4 ,
no. 90, 2 0 Kânun-ı sâni 1339, s. 487.
5 4 A.g.e., s. 4 8 7 .
142
sahip olmayan, âidâtı düzenli bir biçimde toplanamayan ve
verilecek bağışların ne miktara çıkacağı anlaşılamayan bir
kuruluş için bü tçe düzenlenm esinin gereksizliğini savun
muşlardır. Uzun tartışmalar sonunda çoğunluk, usule uy
gun olarak her ne olursa olsun bir bütçe yapılmasını uygun
görmüş ve bir bütçe sunulması amacıyla Galip, Zühdü ve
Hami Beylerden oluşan bir komisyon seçilmiştir. 1923 İs
tanbul T ürk Ocağı Kongresi’nde alman en önem li kararlar
dan biri de, yeniden seçilecek İdare Heyeti’nin verim li bir
biçimde çalışabilmesi için Kasım 1 9 2 3 ‘de yapılması gereken
kongrenin Kasım 1 9 2 4 ’e ertelenmesidir. Bütçe kom isyonu
nun düzenlediği raporun aynen kabul edilmesinden sonra,
İdare Heyeti’ne çoğunlukla Halide lidip (Adıvar), Nakiye
(Elgün), Hamdullah Suphi, Darüleytamlar G enel Müdürü
Selahaddin, Dr. Fethi, Burhaneddin (Devellioğlu) ve Mah
mut Nedim seçilmişlerdir.55
İdare Heyeti ü yelerind en Burhaneddin aday listesin in
bizzat Hamdullah Suphi’nin onayı ile oluştuğunu ve Kong
re sırasında İdare Heyeti seçim i konusunda “hüküm etin
Türk Ocaklarına karşı gösterdiği m uhabbet ve alakadan he
vese düşen” bazı O caklıların Hamdullah Suphi’yi başkan
lıktan uzaklaştırm ak için büyük çabalara giriştiklerini be
lirtm ek ted ir.56 Kongrede H aysiyet D iv am ’na Dr. Adnan
(Adıvar), Dr. Hûseyinzâde Ali (Turan), Dr. İhsan Sami (Ga-
ran?), Dr. Galip Ata (Ataç) ve Zühdü (İnhan); Bütçe Heye
tine ise Selahaddin, Sûdi ve Şemseddin Beylerin seçilm esin
den sonra, Hamdullah Suphi başkanlığa, Selahaddin Bey
başkan yardımcılığına, Dr. Fethi genel sekreterliğe, Burha-
55 A .g.e., s. 487.
56 Burhaneddin Develioğlu, a .g .e . s. 14. De veli oğlu, kendisinin H am dullah Sup
hi'ye karşı olan grubun, hasırlanan idare heyeti adayları listesine karşı açtıkla
rı m ücadeleden sıkılan Celal Sahir'in yerine, bizzaı H am dullah Suphi'nin ısra
rı ile konulduğunu belirtm ektedir.
143
neddin Bey mesul murahhaslığa, Mahmud Nedim Bey ise
mesul muhasipliğe getirilmişlerdir.57
Yeni dönemde T ürk O cakları’nm 1 3 2 8 ’den (1 9 1 2 ) beri
yürürlükte olan nizâmnâmesinin de ihtiyaç ve koşullar doğ
rultusunda değiştirilm esi gündeme getirilm iştir. İstanbul
Türk Ocağı’nın Ankara Türk O cağina gönderdiği 2 4 Teşrin-
i sâni (Kasım ) 1339 (1 9 2 3 ) tarihli m ektupta, nizâmnâme
değişikliğinin yanısıra sayıları hızla artan şubeler arasında
daha canlı bir ilişki sağlayabilmek amacıyla genel bir kongre
toplanmasının kararlaştırıldığı ve şubeler konusunda bilgi
almaya ve her şubenin Ocağın izlemesi gereken faaliyetlere
ilişkin genel bir kanaat edinmesine yönelik istatistik cetvel
lerinin hazırlandığı belirtilmektedir. Özellikle nizâm nâme
nin birinci, üçüncü, yedinci, dokuzuncu ve onuncu madde
lerinde de açıkça gösterildiği gibi Türk Ocağı’nın “aslen ve
bed’an ” İstanbul’da kurulmuş bulunduğu ve İstanbul Ocağı
İdare H eyeti’nin özel izni alınm adıkça öteki yerlerde hiç
kimse tarafından Türk Ocağı adı altmda bir kuruluş meyda
na getirilemeyeceği belirtilmektedir. Qte yandan yine aynı
mektupta, yukarıdaki koşulları yerine getiren öteki Ocakla
rın da İstanbul Ocağı’nın ancak bir şubesi niteliğini taşıyaca
ğı ve bu bağlamda genel kongreye çağırma yetkisinin İstan
bul Ocağı’na ait olacağı belirtilmektedir,58
İstanbul Türk Ocağı Kongresi’ni, kendi anlatım ıyla “ba-
baevinin her yanım husûsî bir gözle süzen bir evlâd haliy
le” izleyen Yeni M ecm ua yazarı, “İnsana ilik lerin e kadar
m azlum bir kitlenin feryadı hissini” veren İdare Heyeti ra
porunun, üyeler arasında şiddetli tartışmalara neden oldu
ğunu, Ocağın üç bini aşkın üye sayısı dikkate alındığında
katılım ın yüksek olmadığını ve “kongrenin bütün havasın
da bir yeniliğin ve toyluğun çiğ p arlak lığ ın ın hissedildiği
57 “3 3 9 Senesi Kongresi’nin M abadi", s. 487.
58 “3 3 9 Senesi Kongresi'nin M âbadi”, s. 484.
144
belirtmektedir. Yeni M ecm u a'm n T ürk O cak ları’na üyelik
^onusundaki yaklaşım ı nicelikten çok, nitelikli ve seçkin
bir azınlığa yer vermek yönündedir ve bu kaygı “Bütün bir
memleket milliyetperver olsun... Bu kanâatteyiz. Fakat bü
tün bir m em leket kendini O caklı zannetmesin. Ve O cak her
an büyük bir ümid ve istikbal olabilm ek kudretini muhafa
za etsin’’59 şeklinde ifade etmektedir.
145
hi, kongreyi Ankara ve İstanbul adına davet etm iş olması
nedeniyle yaptığı ve Türkçülük ve Türk O cakîan’nm tarihi
ne değindiği konuşm asında “Türk m illî cereyanı yabancı
memleketlerde yetişen bazı âlim lerin eserlerinden ilham al
mamıştır. Radlofflarm, Thom senlerin Türkiyyâu, tıpkı Yu-
naniyyât ve M ısıriyyât gibi doğrudan doğruya soğuk bir
ilim endişesinden doğan bir tetkikten, bir taharriden ibaret
tir. Bu kitapları vücûda getirenler bizde m illî cereyanın zu-
hûrundan çok sonra m alûm olmuştur. (...) Bize, dar kalpli
lerin söylediği gibi, m illî cereyanı yabancılar değil, kendi
şairlerimiz, kendi âlimlerimiz verdi. Bunun için m illî fikir
ve Türk Ocağı cihanşüm ul bir cereyandan hayat ve kuvvet
alm ıştır”62 demektedir.
Hamdullah Suphi’ye göre, Türk O cakları’nm “lisan hu-
dudlarm ı istilâlara karşı koru m ak’Ta belirlenen “manevî
Türk vatanının bekçiliği” ve yeni Türk Devrim inin bekçili
ği olm ak üzere iki temel görevi vardır. Ö zellikle kayıtsız ve
şartsız m illet egemenliği ilkesi, korunm ası gereken “dev
rim ler” arasında ilk sırayı almaktadır.63 Türk ulusunu “batı
ailesinin bir evlâdı” olarak tanımlayan Hamdullah Suphi,
O caklann “dar milliyetperverlik” gütmediğini belirtm ekte
dir. Ancak T ürk O cakları’nı “T ürk vatanında yeni imâm,
yeni medeniyeti, hayat aşkını, zevki, refâhı, umrân ve inti
zâmı, medresenin mezhep ihtilâflarıyla parçaladığı bütün
Türkler arasında kardeşliği, birliği vaz’ ve telkin eden mâ-
bedler”64 olarak tanımlamasından anlaşılacağı gibi, “Bütün
Türklük” teması siyasal içeriğinden arındırılm ış olarak su
nulmak istenmesine rağmen yine de varlığım sürdürm ekte
dir. Öte yandan E Tachau’nun da belirttiği gibi, kongre sıra
sında büyük ölçüde değişikliğe uğrayan Türk Ocakları Ya
6 2 A g.e., s. 5.
63 A.g.e., s. 5.
64 A.g s. 5.
146
sası’nm 2. maddesinin “Bütün T ü rk lü k ” açısından aynen
bırakılması da söz konusu yaklaşımda, belirgin bir değişik
lik olmadığının açık bir anlatım ıdır.65 Gerçekten de, Türk
Ocaklan’nm 1918 tarihli yasasında yer alan amaçlarına, ya
pılan öneri ve tartışmalar sonucu “... m edenî ve sıh hî tekâ
müle çalışm a” kaydı da eklenm iştir.66 H am dullah Suphi,
kongre m ünasebetiyle, "parça parça olm uş T ürk D ünya
sın d a n “anayurda, istiklâl bayrağının gölgesine” dönenleri
selamladığı konuşmasında “Burada Anadolu’da tekrar top
lanıyoruz, burada yeni bir tahammür devri geçireceğiz. Bu
rada lehçeler birleşecek, simâ farkları ortadan kalkacak. Ye
niden tarihin kayd ettiği o değişmez Türk kudretini kendi
ruhlarımızın içinde biriktireceğiz”67 diyerek, yeni T ü rk dev
leti ve rejim ine “Bütün Türklük” açısından yönlendirici bir
misyon yüklemektedir.
Bu arada, daha so n ra k i yıllard a y a p ıla ca k tüm T ü rk
Ocakları Kurultaylarında gelenek halini alacak ve kimi za
manda gerginlik konusu haline gelecek olan Türkçülüğe
hizmet etmiş kişilerin "selam lanm ası” uygulamasının San
dıklı delegesi İzzet Ulvi tarafından teklif edilmesi üzerine,
“selam lanacak” kişilerin seçimi konusunda farklı görüşler
ortaya çıkm ıştır. Ankara delegesi ve Adliye Vekili Necati,
İzmir delegesi ve Maarif Vekili Vasıf; ve Garbi Karaağaç de
legesi Ahmet Hidayet selam gönderilecek kişiler arasında
unutulan olursa bunun olumsuz etki yaratacağı gerekçesiy
le, Türklüğe hizm et edenlerin genel olarak selam lanm ası-
nm daha uygun olacağım savunmuşlardır. Sonuçta Çanak
kale delegesi Samih Rıfat, bu iki görüşü uzlaştırarak, gaze
telerde Türklüğe olumlu katkıları olanların genel bir biçim
de selamlam rken, Kongre tarafından saptanacak bazı isim
65 Frank Tachau, 'T h e Scarch F o r National ldenıity Among T he Turks” , s. 171.
6 6 Birinci Turfe O cakları Umûmî Kongren' Z abıtları, s. 33.
6 7 A.g.e., s. 10.
147
lerin de özel olarak belirtilm esini önerm iş ve bu görüş ço
ğunlukla kabul edilm iştir.68 Yine toplantıda daha sonraki
kurultaylarda geleneksel bir biçim de tekrarlanacak olan
Cumhurbaşkanı ziyaretinin, özellikle uzak bölgelerden ge
lenler tarafından yapılması kararlaştırılarak taşra delegeleri
nin onurlandm lm ası söz konusudur.59
Türk O caklan’mn yeniden örgütlenm e girişim leri, O cak
ların faaliyetlerinin etkin bir biçimde yürütülm esi için be
lirli bir gelir sağlama konusunu da gündem e getirm iştir.
Hamdullah Suphi, Türk Ocakîarı’nın harsa, bilim ve güzel
sanatlara ilişkin faaliyetlerinin Ocağı “cazip” kılmada yeter
li olmadığım belirterek, yasada bu yönde değişiklikler ya
pılm asın ı istem ek ted ir.70 M ersin delegesi Besim Bey ise,
Ocağın bina gereksinim inin karşılanması için BM M ’ye baş
vurulmasını önermiş ve kabul edilmiştir.71
Nizâmnâmenin incelenerek kongrenin onayına sunulm a
sını sağlayacak encüm enin seçimi sırasında Adana delegesi
Ferit Celal’in “nizâmnâme" sözcüğü yerine “yasa” sözcüğü
nün kullanılm ası yönündeki müdahalesi olum lu karşılan
mış ve yapılan seçimde Encüm ene Hamdullah Suphi, Hak
kı T ank (U s), Samih Rıfat, Kemalettin Sami Paşa, M uhiddin
Baha (Pars) seçilmişlerdir.72 Mal! Heyet ise Akhisar delegesi
Reşat, Buldan delegesi Mazhar Müfit (K ansu), Tarsus dele
gesi Niyazi, Edirne delegesi Faik (K altakkıran) ve Yalvaç
delegesi M ükrim Beyler gizli oyla seçilm işlerdir.73
148
24 Nisan’da yapılan ikinci toplantı, Kongre başkanınım
yapılan ziyaret sonrasında Cum hurbaşkanının O cak üyele
rine selamlarını gönderdiği ve “yeni Türk devletinin oluş
masında en çok Ocaklara güvendiği”, “hüküm etin hiçbir
zaman Ocaklara bigâne kalmayacağı”74 şeklindeki m esajını
iletmesiyle başlamıştır.
Yasa E ncüm eni başkanı H am dullah Suphi, m addelerin
görüşülmesine geçmeden önce O cak teşkilâtı üzerine gö
rüşlerini belirten bir konuşm a yapmıştır. Yasa Encüm eni’ne
göre O cak teşkilâtı iki ana bölüm den oluşm alıdır. Bütün
O caklan ilgilendiren “genel teşkilât”, senede bir kez tüm
şu belerin d elegelerin katılım ıyla oluşan G en el Kongre,
M erkezî Heyet, yıl sonunda M erkezî Heyete ait hesapları
bir raporla genel kongreye verecek olan üç kişilik M uraka
be Heyeti ve üye sayısı 10-40 arasında değişen ve öm ür b o
yu seçilmiş Hars Heyetinden oluşm aktadır.7s
İkinci bolüm ise, “özel teşkilâttır” ve mahallî kongreler,
mahallî idare heyetleri ve mahallî idare heyetleri tarafından
seçilen Murakabe ve Bütçe heyetlerinden oluşmaktadır. Ay
rıca İdare heyetleri tarafından seçilecek uzman encümenler,
iktisat, sağlık ve spor gibi alanlarda faaliyet gösterecektir.
Hamdullah Suphi, Encüm enin değiştirdiği ve Merkezi He
yet için büyük yetkiler veren maddelerin, yasanın tümüyle
uygulanması ve kimi şubelerde gözlemlendiği gibi Ocağm
bir irtica merkezi olarak kullanılm ası suistim allerine karşı
korunm ası gibi gerekçelerden kaynaklandığını belirtm iş
tir.76 Hamdullah Suphi’nin açıklam aları üzerine söz alan Sö
ke delegesi H oca Esad Efendi ise, b a tıcı çizg id ek i T ü rk
O caklan içinde farklı bir eğilimi yansıtmakta ve ulusal kül
türün yalnızca kendi tarihimizden hareketle oluşturulm ası-
74 A.g.e., s. 29 -3 0 .
75 A .g.e., S. 30 -3 1 .
76 A.g.t;., s. 3 2 .
149
m savunmaktadır.77
Yasa değişikliği görüşmelerinde, Ocağın işleyişine ilişkin
maddelerin Encüm enin kararlaştırdığı gibi kabul edilm esi
ne karşın, Türk O caklan’mn amaç ve niteliğine ilişkin mad
deler büyük tartışmalara yol açmıştır. Yasanın 3. maddesin
de bulunan “Ocak fırka siyâsetiyle uğraşmaz. H içbir Ocaklı
Cemiyeti siyâsî emellerine âlet edemez" kaydı, Ocağın geç
m işte olduğu gibi yeni rejimde de siyaset dışı tutulması eği
lim inin bir kez daha sorgulanmasına neden olmuştur. Bu
tartışm alarda Bursa delegesi Osman Şevki (U ludağ) gibi,
maddenin daha ayrıntılı sınırlandırmalar getirmesini ve son
seçimlerde de öm eği görüldüğü gibi, bazı m illetvekillerinin
parti adına yürüttüğü çalışmalarının üyeler arasında gergin
liğe yol açması nedeniyle maddeye “intihabatla da uğraşa
maz” kaydının eklenm esini savunanlar olduğu gibi, dev-
rimlerin öncülüğünü ve savunuculuğunu yapmanın özün
de siyasetle uğraşmak anlamına geldiğini ileri sürenler de
bulunmaktadır.78
Hamdullah Suphi, Türk O cak lan ’nda “diğer m illetlerin
rekabeti ortasında T ü rk m illetini teçhiz etm ek, ikâz et
m ek”79 amacıyla, “milliyet siyâseti” güdüldüğünü ve O cak
ta yasak olanm “zümre ve fırka siyâseti” olduğunu belirtir
ken, “Olabilir ki Ocağın İçtimaî siyâseti tevzi ve tâyin ettik
ten sonra tesbit edilecektir. İçtim aî siyaset vardır, fırka siya
seti y ok tu r”80 dem ektedir. Silifke delegesi Em in Bey ise,
karşıt bir anlayışın sözcülüğünü yapm akta, h er bölgede
O cak üyelerinin o bölgenin aydınlarından oluşm ası nede
niyle siyâsetin de yönlendiricisi olacaklarını ve bu nedenle
“fırka siyâseti”ni yasaklamanın sakıncalı olduğunu savun
77 A.g,e., s. 33.
78 A.g.e., s. 33.
79 A.g.e., s. 33.
8 0 A.g.e., s. 33.
150
maktadır. Susurluk delegesi İhsan Bey de aynı görüşü izle
yerek, Ocağın bir yandan "Türk m illetinin medenî tekâm ü
lünden” sorumlu olduğunu vurgularken, öte yandan da ge
lecekte, Cumhuriyet’in ya da Tevhid-i Tedrisat gibi “reform
ların” aleyhinde olacak bir siyasal partinin karşısında siya
setle uğraşmama ilkesinin yerleştirilmeye çalışılm asının sa
kıncalarına dikkat çekm ekted ir.81 H am dullah Su phi ise,
Türk O caklan’nm geçmişte de bu tür tehlikelere maruz kal
dığını hatırlatarak, Saraya ya da Damat Ferit hüküm etine
karşi çıkan kuruluşun, “fırka siyâseti” değil, "m illet ve mef-
kûre siyâseti” güttüğünü belirtm ektedir.82 Yusuf Akçura, si
yasetin her kişi ve toplulukta bulunduğunu ve bu tür ya
saklayıcı formüllerin yalnızca yasalarda kaldığını, kişilerin
kendi adlanna Ocak dışında istedikleri görüşleri savunabi
leceklerini, ancak “zümre adına” faaliyette bulunam ayacak
larını savunmaktadır.83 Yasa Encüm en i’nin maddesini esas
itibariyle uygun bulduğunu belirten Yusuf Akçura, ufak bir
değişiklikle, “Türkçe konuşan” kaydının da eklenm esini,
çünkü Türk olmamasına rağmen Türkçe konuşmayanların
da bulunduğunu belirtm ektedir.84
Tarsus delegesi Niyazi Bey’in, O cağının kongrede savu
nulmak üzere gönderdiği talimatnamede “Türk harsını ka
bul ettiğini söyleyen” öteki unsurların Ocağa alınmamasını
arzu ettiğini iletmesi üzerine, konuya bilim sel açıdan açıklık
getirmek isteyen Samih Rıfat, milliyet konusunda “hars bir
liği” ve “mefkûre birliği”ni temel alan iki yaklaşımın bulun
duğunu, Türklüğü kan birliği ile açıklam anın, Bulgarlar ve
Macarlar gibi Turan ırkından olan kimi ulusları aynı milli-
•yetten. kabul etmek sonucuna varacağım savunmaktadır. Sa
sı A.g.e., s. 34 -3 5 .
82 A.g.e., s. 35.
83 A .g.e., s. 36 -3 7 .
84 A.g.e., s. 43.
151
mih Rıfat’a göre, aynı “dil âilesi”nden olan Türkler ve Ma-
carlar arasında hiçbir “mefkure birliği” bulunmamaktadır.
Sandıklı delegesi İzzet Ulvi Bey ise, E n cü m en in getirdiği
“harsen T ü rk ” kaydının “Osmanlılığa benzer bir teşkilât”a
yol açacağını, Türk olmayan unsurların çıkar nedeniyle ken
dilerini “harsen Türk” olarak tanımlaması sonucu Ocaklara
üye olanların niteliğinin değişeceğini ileri sürm ektedir.8S
Tartışmalara bir son verm ek amacıyla kürsüye gelerek ko
nuşmasına “Esas cedler, ırk, kan değil, seciye, şuur, terbiye,
bir kelime ile hars ve zihniyettir”86 şeklinde başlayan Ham
dullah Suphi, “Ocakların temsil vazifesi yoksa, kendi ateşi
mizle kuvvetimize kendimiz güvenmiyoruz dem ektir”87 di
yecektir. Hamdullah Suphi, Niyazi Bey’in “Halkın Türk de
diği adam mutlak Türktür”88 savma karşılık, “Halkın Ana
dolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk asıllı bazı unsur
ları, Laz, Çerkez, Kürt vb. adlar altında ayrıma tâbi tuttuğu
nu, bu nedenle böylesi bir ölçütün esas alınm asının zararlı
sonuçlar doğuracağını belirtmekte, Türk O caklan’mn göre
vinin Türklerin sayısını azaltmak değiğ artırmak olduğunu
savunmaktadır;89 “Anadolu’nun başında Abazamn, G ürcü
nün, Çerkesin ne afat olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz de
medik kı Anadolu’ya hangi muhacir gelirse köylümüz ona,
işte kardeşimiz geldi diye bir kabul göstersin. (...) Şimdi bir
mesele var. Esas düstûru, tarifi intihap edeceksiniz. İrk, kan
Türkçülüğü mü istiyorsunuz? Bir de kan alıp tahlil için
kimyagerlere göndereceksiniz, yüzde beş Erm eni, on altı
Rus bilmem ne nispette Çerkeş, Arnavut ve Türk kanı var
diyecekler. İki yoldan birini intihap etmek lazımdır. Ya ırkı
85 A.g.e., s. 4 3 -4 5 .
8 6 A.g.e., s. 45.
8 7 A .g.e., s. 46.
8 8 A .g.e., s. 46.
8 9 A.g.e., s. 50.
152
kabul edeceksiniz, ya harsı”90 diyerek bu ölçüte göre, kendi
sinin Çerkeş, Vasıf Bey’in de Kürt olarak kabul edileceğini
ileri sürmektedir. Sinop delegesi Kemaleddin Sami Paşa ise,
“Türkleştirm ek vazifesini K anun-ı Esasîyem ize bırakacak
olursak çok tuhaf olur” görüşünü savunarak, farklı Türk ta
nımlamaları nedeniyle Sinop’da Rıza Nudun başkanlığında
ki Türk Birliği ve Türk Ocağı olmak üzere iki merkez oluş
tuğunu açıklamaktadır.91
Tartışmalara son vermek için toparlayıcı bir konuşm a ya
pan Kongre Başkanı Ahmet Ağaoğlu, ulusçuluk akım ının
izlediği amaçlardan birinin de ulusal kimliği oluşturm ak ve
geliştirmek olduğunu ve Türk O cakları'nm bu yönde hare
ket etm ek zorunda bulunduklarım belirtm iş, madde En cü
menin önerdiği biçimiyle çoğunlukla kabul edilmiştir.92
E Tachau’ya göre, kongre sırasında Türk’ün tanımına iliş
kin bu tartışmalar, Turancı yaklaşım ile, yeni Kemalist reji
min temel bir çelişkisini ortaya çıkarmaktadır. Etnik ölçü
tün temel alınması durumunda mantıksal bir biçim de Orta
Asya’nın Türk unsurları ile ortak köken iddiaları bir kez
daha gündeme gelirken, Anadolu’da yaşayan Çerkeş, Laz,
Kürt ve benzeri unsurlar tanım dışı kalacaktır. Oysa güçlü
bir devlet kurm ak amacıyla Anadolu’ya çekilen yeni Kem a
list rejim, “Bütün T ürklü k” arzularım canlı tutacak, ya da
en azından yabancılaşmayı artıracak uygulamalardan sakın
mak zorundadır.93 E Georgeon ise, Kongre sırasında “saf
T ü rk ” anlayışı ile daha esnek, ancak aynı zam anda daha
özüm leyici bir yaklaşım ın, başka bir anlatım la kültür ve
zihniyet temelinde yükselen bir Türk tanım ının karşı karşt-
9 0 A.g.e., s. 47.
91 A.g.e., s 52. Türk Birliği, G ü zel Yurd ad lı 15 günliık bir dergi de yayınlanm ak
ladır.
92 A.g.e., s. 55.
93 F Tachau, “The Seareh For Naüonal Idem iıy Among The Turks", s. 172.
153
ya geldiğini savunm akta; 1 9 2 4 tarihli T ürk O ca k la n Ni-
zâmnâmesi’nde üye olmak konusunda hiçbir dil ya da din
koşulunun getirilmemiş olmasını bu anlayışın bir uzantısı
olarak ele almaktadır.94
25 Nisan 1340 (1 9 2 4 ) tarihli üçüncü toplantıda yine Oca
ğa üyelik koşullarını belirten 6. madde üzerinde yoğun tar
tışmalar yapılmıştır.95 Maddedeki “muayyen m eslek” kaydı
nın “mevki-i içtimâiyye” olarak anlaşıldığını belirten Samih
Rıfat, “mektepli” 18 yaşındakiler in de bu koşulu yerine ge
tirdiklerini savunmaktadır.96 Öte yandan işçilerin, hatta erle
rin bile üye olarak alınmaları gerektiğini savunan delegeler
karşısında “Burada maksat uşak olanlardır, kendi irâdeleriy
le hareket etmeyenlerdir”97 şeklinde açıklama yapan Samih
Rıfat, Yusuf Akçura’nm “Uşaklık bir nakısa m ıdır?”98 soru
suyla karşılaşacaktır. Bu arada, “üstün ırk ” mitosuna uygun
bir biçimde bedensel özürlü olanların üye olmamalarını tek
lif eden delegelere de rastlanm aktad ır." Yusuf A kçura’yla
benzer bir görüşü dile getiren Aydın delegesi Mazhar Müfit
de söz konusu madde ile getirilen kısıtlamaların, Ocakların
halkçılık anlayışı ile çeliştiğini ileri sürmektedir.100
Samih Rıfat, “uşak” konumunda olanların üye olarak ka
bul edilm esi durumunda seçim lerde çoğunluğu ellerinde
bulundurarak, sonuçları etkileyebileceklerin in, hatta söz
k o n u su m ad d en in E n cü m en d e g ö rü şü lm e si sıra sın d a
“mevki-i içtimâîyyesi olm ası” kaydının da ilavenin tartışıl-
94 François Georgeon, “N ationalism e El Populisme E n Turquie: E Experience
Des Foyers Turcs ( 1 9 1 2 -1 9 3 1 )”, Gete’nin 2 Mart 19 8 3 tarihli 2. toplantısına
sunulan tebliğ, s. 3.
95 Birinci T ürk O caM an Umûmi Kongresi Z abıtları, s. 57.
96 A .g.e., s. 57.
97 A .g.e., s. 58.
98 A .g.e., s. 58.
99 A .g.e., s. 58.
100 A .g.e., s. 60.
154
dığmı, ancak daha sonra bunun “soyluluk" anlamında ka
bul edileceğinin düşünülmesi üzerine vazgeçildiğini açıkla
mıştır.101 Oye olma koşullan konusunda savunulan bir baş
ka görüş de, erlerin Ocağa kabul edilm elerinin, ordudaki
ast-üst anlayışını zedeleyeceği ve m evcut askeri yasalarla
çelişeceği yönündedir. Buldan delegesi M azhar M üfit, as
kerlikte temel ilkenin emre itaat olduğunu, bu nedenle ast
ların üstlerinden bağımsız karar verem eyeceklerini savun
maktadır.102 Hamdullah Suphi’nin, bu konuda subayların
Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasındaki yararlılıklarına değine
rek üye alınmalarım talep etmesi üzerine,103 N ecati Bey, An
kara Türk Ocağı’na üye olm ak isteyen ihtiyat zabitlerinin
kabul edilmediğini hatırlatacaktır. G erçekten de Haşan Rıza
Soyak, daha 1924 yılında TBM M Muhafız kıtasından bazı
subayların Türk Ocağı’na üye olmak istediklerinde, bu su
baylar için ırk açısından soruşturm a yapılarak saf T ürk
olup olmadıklarının saptanmak istenm iş olduğunu, bunun
da Muhafız Kıtası Komutanı İsmail Hakkı Bey (Tekçe) başta
olmak üzere subayların sert tepkisine yol açm ış bulundu
ğunu anlatm aktadır.104 O caklara üye kabulü konusunda
seçkinci bir anlayış sergileyen Hamdullah Suphi, bu konu
da şunları söylemektedir: “Ocak bir misyoner m üessesesi-
dir. Ameleyi aldınız mı, ertesi gün Ocak sosyalist bir kulüp
olur. (...) Türk Ocağı bugüne kadar muayyen bir mefkûreyi
neşr eden bir müessese olmak dolayısıyla ancak kendi mak
satlarım telkine yarayacak seviyede olanları alabilir. Türk
Ocağı’nın köylüye, ameleye, nefere karşı vazifeleri vardır.
Fakat onları mesâisine teşrik edemez. Bu müessese lâletta-
155
yin sokaktan adam alamaz. Ocak çiftçiye, ameleye karşı lâ-
kayıd değildir. Bilâkis kendisini onlar hakkında daima vazi-
fedâr addetm iştir. (...) F ak at azâyı an cak gayeye hizm et
edebilecek kimseler arasından alırız.*10s
Birinci Kongrede alman önemli bir karar da, süreli bir ya
yın organının Merkezî Heyet tarafından çıkarılmasıdır. Bu
konuda daha önceki dönemde çıkarılan Türk Yurdu dergisi
nin yeniden yayımlanmasını savunan delegelerin karşısın
da, kim ileri de söz konusu dönem de O cakların yeni bir
dergiye gereksinimi bulunduğunu savunmaktadır. Hamdul
lah Suphi, 1 339d a birkaç nüsha olarak çıktıktan sonra, Yu
suf Akçura’nın seçim lerle ilgilenmesi sonucu yayımına ara
verilen Türk Yurdu’nun bir yandan 1 9 1 2 d e Türk Ocağı açıl
dığında ilk duyuran dergi olması, öte yandan da abonelerin
hâlâ bu yönde istek lerin i belirtm eleri ned eniyle, Ahm et
Ağaoğlu ise, derginin batılı bilim adamları tarafından ara
nan nitelikte bir dergi olduğu gerekçesiyle yeni bir derginin
gereksizliğini ileri sürm ektedirler.105 M aarif Vekili ve İzmir
delegesi Vasıf Bey, Türk Yurdu’nun yayırhlanması durum un
da Bakanlığın da desteğini alacağını ve dünya çapında ünü
nün yanısıra, gençlik üzerinde büyük etkisi bulunan ancak
o ana dek özel bir dergi niteliğini de taşıyan Türk Yurdu'nun
bu yeni dönemde Ocağın resmi yayın organı haline dönüşe
ceğini belirtm ektedir.107 Mustafa Kemal Paşa delegesi Mu-
hiddin Baha Bey ise, farklı bir yaklaşım la, derginin T ürk
Ocağı ism ini taşımasını savunarak, “Bize bu kadar yakın bir
isim dururken maziyi takdisen onu çıkarm ayı muvafık gör
müyorum. T ürk Yurdu'nu herkes bilmez. Sonra T ürk Yurdu
ilmi bir mecmûa idi. Bizim mecmûamız O cakların faaliye
tinden bahs olacaktır. Merkez Heyeti emir ve işaretiyle mu
105 B irin ci Türk O cakları Umûmi Kongresi Z a b ılla n , s. 65.
1 06 A.g.e., s. 74.
107 A.g.e., s. 76 -7 7 .
156
kabil yazılar yazacaktır. Bu mesele de hedeflerim iz de ayrı
dır. Binaenaleyh Türk Yurdu'nu aynca İlmî bir mecmûa ola
rak çıkaralım ” demektedir.108 Yapılan oylama sonucu dergi
nin “Türk Yurdu” adı altında çıkarılm asına karar verilmiş,
bunun üzerine Yusuf Akçura, imtiyaz hakkını Türk Ocağı
İdare Heyetı’ne bırakm ıştır.109
Birinci Kongrede alman karar üzerine yayımlanmaya baş
lanan Türk Yurdu’nun ilk sayısında, Hamdullah Suphi, Türk
Ocaklan’nın “harsı ve İlmî” faaliyetlerini saptayacak ve Türk
ulusunun “harsî birliği”ne çalışacak olan derginin, aynı za
manda “.... Garp medeniyetini benimseyen ve bütün kurtu
luş çârelerini o medeniyetin bize intikalinde görenlerin, Türk
milletini, Garp milletleri ailesine sokmak isteyenlerin bir tel
kin vâsıtası”110 olduğunu açıklamaktadır. Bu bağlamda Türk
Yurdu, “Türk m illetini geri çekm ek isteyen bütün irticâlara
karşı hayatî fikirlerin bir ictihâd vasıtası”111 olarak yayımlan
maktadır. Müdürlüğünü Nihad Bey’in yaptığı dergi, Anka
ra’da Yeni Gün matbaasında basılmaktadır. “İştirak” hakları
bitmeyen eski abonelerin bu haklarının saklı tutulm ası,112
derginin geçmişle olan sürekliliğini koruma konusunda gös
terdiği özenin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.
25-26 Nisan gecesi yapılan dördüncü toplantıda, Ocâğm
işleyişine ilişkin maddeler Encüm enin hazırladığı biçimiyle
kabul edilmiştir. Öte yandan kongrenin ilk gününde söz
konusu edilen ve Türkçülük hareketine hizm ette bulunan
ya da Türk Ocağı’na yararlı olan kişilerin “selam lanm ası”
konusunda H am dullah Su p h i’nin açık lad ığ ı ve M ehm et
Emin (Yurdakul), Ziya Gökalp, Halide Edip (Adıvar), Hü-
157
seyinzade Ali (Turan), Necip Asım (Yazıksız), Veled Çelebi
(lzbu d ak ), Müze Müdürü Halil Etheıin (Eld em ), Hüseyin
H üsam eddin (Yasar), D arülfünun m üderrislerinden Şem-
seddin (G ü naltay), Köprülüzade Fuat, C elâl Esad (Arse-
ven>, İzm irli Necip (T ürkçü ) ve Fuad R aifd en (KöseraiO
oluşan liste üzerine oldukça şiddetli tartışmalar çıkm ıştır.” 2
Türk Ocağı’nın ilk kurulduğu dönemde maddî yardımda
bulunan Hüseyin Cahit (Yalçın), Necip Ali’nin (Küçüka)
T ürklüğe hizm etlerini övdüğü Enver Paşa, H alis Turgut,
Ömer Seyfeddin, Ali Canip, vb. kişilerin listede bulunm a
masını eleştiren delegelere karşı, Encüm enin ölçüt olarak,
“ilim , sanât ve hars sâhasmda” hizm et verenleri dikkate al
dığı belirtilm ektedir.'1,3 Halide Edip’in Türkçülük hareketi
içinde yer alm adığını ileri süren İzm ir delegesi ve M aarif
Vekili Vasıf Bey’e karşı çıkan Hamdullah Suphi, "Yeni Turan
yazarını” savunarak, "M em leketim izde kaç kadm vardır ki
Halide Hanım gibi beynelm ilel bir şöhreti olsun. (...) Sene
lerden beri Ocağınızın azâsı olan kadınlar arasında ve bütün
memlekette, istisnaî mevkiini bildiğiniz bu kadını nasıl cet
velden çıkarırız, bu m ümkün m ü?”115 demektedir. Yusuf Ak
çura ise, siyasal görüşleri açısından muhalifi olmasına rağ
men Türkçülük fikrinin yaygınlaşmasında önem li bir yeri
olan Tanın gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit ile birlikte, "bir
birinden Cenup -ve Şimal kutbu gibi uzak” olan Ahmet Ferit
(Tek)’in de listeye dahil edilmesinin bir tür denge oluştura
cağını ileri sürm ektedir.116 Tartışm aların uzaması üzerine
yalnızca o yıla özgü olmak üzere genel nitelikli bir beyanna
me hazırlanarak Türklüğe ve Türk O caklan’na hizmet eden
lerin tüm üne "selam ” gönderilmesi ve gelecek yıl için Hars
158
Heyeti’nin bir liste hazırlaması kararlaştırılm ıştır.''7
Birinci Kongre sonunda yapılan seçimlerde Merkez Heyeti
asil üyeliğine Necati, Hamdullah Suphi, Vasıf, Alaeddin, Rıd
van Nafiz (Edgüer), yedek üyeliğe, Ağaoğlu Ahmed, Mahmud
Celâl, Nebizade Hamdi (Ü lküm en), Mimar Hikmet (Koyu-
noğlu), Dr. Şükrü, Baytar Cevdet, Dr. Refet, Darülmuallım
müdürü Refet Beyler, M urakabe Heyeti’ne Nüfus müdür-ü
umûmisi Abdülmuttalip, m uhasebeci Halid, Ajans müdür
muavini Cevdet Beyler; Hars Heyetine ise, Fevzi Paşa, Ağaoğ
lu Ahmed, Hamdullah Suphi, Ziya Gökalp, Halide Edip, Köp-
rülüzade Fuat, Mehmed Em in, Akçuraoglu Yusuf, Hüseyinza-
de Ali, Niyazi, Müze müdürü Halil, Veled Çelebi, Samih Rıfat,
Yahya Kemal, Necip Asım, Ressam Şevket (Dağ), Celal Esad,
İzmirli Necip, Rıza Nur çoğunlukla seçilmişlerdir.1’8
Türk Ocakları Birinci Kongresi’nin tarihsel önem i basın
ve yayın organlarında geniş bir biçimde yer alacak, H akim i-
yet-i Milliye gazetesinde, “Bütün Türk âleminde ilk keredir
ki Türk gençliği ve Türk münevverleri muâyyen bir teşkilât
etrafında toplanarak müşterek gayelerin istihsâlini hedef it
tihâz ediyorlar”' 19 denilecektir. Söz konusu yazıda T ürkçü
lüğün üç düşm anı olarak ‘O sm an lılık id eo lojisin e sahip
olanlar’, ‘münevver kozm opolitçileh ve ‘beynelm ildiyetçi
ler’ gösterilm ekte ve bütün u lusu n T ü rk çü lü k etrafında
toplanmış olduğu belirtilmektedir. Cum hurbaşkanı M usta
fa Kemal ise, kongre nedeniyle “Milletin bütün müstakbel
ümitleri Türk Ocakları etrafında toplanmış olan Türk genç
liğine m âtuftur”120 şeklindeki açıklam asıyla Türk O cakla-
rı’na verdiği önem i açıklayacaktır.
159
Bu dönemde Türk OcaklarTnın izlemesi gereken faaliyet
programı konusunda Yusuf Akçura, O caklann öncelikle birer
kültür kuruluşu olduğu yönündeki anlayıştan farklı bir yak
laşımın sözcülüğünü yüklenerek, Ocakların iktisâdı alanda
da faaliyette bulunması gerekliliğini vurgulamaktadır. Yusuf
Akçura’ya göre, Ocaklar ilmi ve harsı nitelikli faaliyetlerinin
ötesinde konferanslar, kurslar yoluyla, hatta bizzat iktisâdı
etkinliklerde bulunarak katkıda bulunmalıdırlar.121
Kânun-ı evvel (Aralık) 1 3 4 0 ’da (1 9 2 4 ) Zonguldak Türk
Ocağı’nda verdiği bir konferansta Akçura, ülkedeki şirketle
rin yabancıların ya da azınlıkların elinde olduğunu ileri sü
rerek, “... ben Garp sermâyesinin Türkiye’ye girmesine taraf
tarım; fakat sermâye Türk tâbiiyyecini kabul ederek, tâbir-i
diğerle Türk m enfaatine tamamen tevâfuk etm ek şartıyla
(bittabii sermayedarların da menfaatleri mevcut olm ak üze
re) girmelidir. (...) Öteden beri taşıdığım bir fıkr-ı sâbit var
dır: Türkiye’nin istiklâli, ancak Türkiye’yi istismâr eden ser
mâyenin Türk olmasıyla kâimdir. Diğer istiklâl, ancak istik-
lâl-i siyası olabilir; ancak ve ancak istiklâl, istiklâl-i İktisadî
dir. (...) Ocaklar bu hususda bir nevi pişdar müfrezelerdir.
Ocaklarda yakm zamanlara kadar millî fikir, ideal, edebî ve
felsefî kısımda tenviş ediyordu. Bundan sonra iktisâdî kısım
da temerküz eylemelidir”122 demektedir. Sermayenin olduğu
kadar, şirketlerde çalışan teknik personelin de Türk olması
gerektiğini savunan Yusuf Akçura, İstanbul’daki tramvay ve
elektrik şirketlerinin Cumhuriyet’in ilanından sonra kadro
larını Türkleştirdiğini belirtmektedir.123
Yusuf Akçura’nm sözünü ettiği “iktisâdî alanda faaliyet”
anlayışı, az sayıda da olsa bazı şubelerin girişim lerine yol
açmıştır. Bu konuda Türk Yurdu, “faaliyetlerinin ilk safında
121 François Georgeon, Aux O n g im Du N ation aliu n e Turc, s. 83.
122 "T ürk O caklan Şuûnu’’, Türk Yurdu, C. 1-, no. 4ÇKâınm-ı sâni 1340, s. 33S -339.
123 A .g.e., s. 339.
160
halkın memleket iktisâdiyyâtma hâkim olm asını" am açla
yan Maraş Türk Ocağı’nın, altının Türkiye sınırlarından dı
şarı çıkmasına engel olmak için ülke tüccarlarının “evrâk-ı
nakdiyye” ile mal satın almalarını teşvik ettiğini belirtm ek
tedir. Bu teşviklerin etkili olması üzerine İstanbul ve M er
sin’le olan ticarette artış sağlanmış ve sermaye sahibi kişile
rin biraraya gelerek şirket kurm aları yönündeki telkinler
sonucu kurulmuş olan Rençber Birliği Anonim Şirketi ça
lışmalarına başlam ıştır.124
Aynı şekilde Buldan Türk Ocağı da, dokuma sanayiinin
geri üretim tekniklerinden kurtulabilm esi için bir şirket
oluşturulm ası yönündeki çalışm alarda aracılık yapm akta
dır.'25 Bu arada Edirne Türk Ocağı’nın esnaf cem iyetlerinin
yardımım sağlayarak, gece çırak m ektepleri açılması için
gösterdiği çaba, sonuca ulaşm ıştır.126 Bursa Türk Ocağı Baş
kam Muhiddin Baha Bey, Türk O cakları’nm faaliyetlerine
ilişkin görüşlerini açıklarken Ocak içinde bir iktisat encü
meni, hatta oluşturulacak Türk Ocağı İktisat Şirketi’ne esas
olmak üzere bir tasarruf sandığı kurulm asını savunmakta
dır.127 Bu anlayışın bir uzantısı olarak Bursa Türk Ocağı’nda
“genellikle esnaf arasında bir tesânüd ve yakınlaşm a” başla
tan İktisat Encüm eni, “Türk tüccarını ikâz ve irşâd” etme
görevini de y ü k len m iştir'28
161
E K 1 2 : T Ü R K O C A Ğ I Y A S A S I*
162
M adde 12- Aslî azâdan iki zât yeni açılacak bir Ocağın fâideli
su rette yaşayabilm esi için lâzım g e le n bütün esbâb-ı vesâitin
m evcûdiyetini Heyet-i M erkezîyyeye isbât ettikten sonra onun
m uvafakatiyle bulundukları yerlerde Ocak açabilirler.
M adde 13-Türk Ocağı birdir. Ocaklı bütün Ocakların azâsıdır.
M adde 14- Seyahat veya vazife halinde bir aydan fazla bir yer
de kalan Ocaklı ted iye edeceği taksidi m ah allî O cağa verm ek
m ecbûriyetindedir. Buradan alacağı m akbuz her Ocak tarafından
m uteber tutulur.
M adde 15- Türk O cağının husûsî ve um ûm î olm ak ü zere iki
türlü teşkilâtı vardır.
Husûsî Teşkilât:
M ahallî Kongre, İdare Heyeti, M urakabe Heyeti, Bütçe Heyeti.
Um ûm î Teşkilât:
Umûmî Kongre, M erkez Heyeti, M urâkabe Heyeti, Hars Heyeti.
M adde 16- M ahallî Kongre:
1- içtima-ı mahsus reis ve kâtiplerini intihap,
2- idare raporunu istimâ ve m üzâkere,
3- Ocağın bütçesini tetkik ve tanzim için bir encüm en rntihâp,
4- Ocağın bütçesini tasdik eder.
M adde 17- M ahallî kongreler her sene M art ayının ilk cum a
sında inikâd eder.
M adde 18- M ahallî kongre azânın en az onda üçü hazır b ulun
mak şartıyla açılabilir.
M adde 19- İlk içtim âda bu ad et tem in edilem ediği takd ird e
Kongre bir hafta tehir olunabilir. İkinci içtimâda azanın m iktarı
na bakılm ayarak m üzakerâta başlanır.
E K 13: T Ü R K O C A K L A R I 1 9 2 4 Y IL I K O N G R E S İ A Z Â S I*
163
§
164
Sandıklı izzet Ulvi (Aykurt) Bey (Afyonkarahisar)
Mebusu
Susurluk İhsan (Eryavuz) Bey (Cebelibereket) Mebusu
Soma Abidin Bey (Saruhan) Mebusu
Tarsus Niyazi Bey (Mersin) Mebusu
Tosya Ragıp (Özdemiroğlu) Bey (Zonguldak) Mebusu
Arapgir Hüseyin (Gökçelik) Bey (Elazığ) Mebusu
Uşak Besim (Ata 1ay) Bey (Aksaray) Mebusu
Garbi Ahmed Hidayet Hariciye
Karaağaç (Reel) Bey memurlarından
Kars Ömer Bey (Kars) Mebusu
Kırkkilise Dr. Fuat (Umay) Bey (Kırkkilise) Mebusu
Kastamonu Dr. Fazıl Berk (Tümtürk) Bey (Açık Söz) Gazetesi
Ser Muharriri
Konya Kâzım Hüsnü Bey (Konya) Mebusu
Kayseri Ahmed Tevfik (Şatır) Bey (Kayseri) Mebusu
Kütahya Nurettin Bey Binbaşı
Gördes Hakkı Tarık (Us) Bey (Giresun) Mebusu
Mersin Besim (Özbek) Bey (Mersin) Mebusu
Maraş Nusret Bey Divan-ı Muhasebât
Murakıplarından
Mustafa Muhiddin Baha Sabık (Bursa)
Kemal Paşa (Pars) Bey Mebusu
Van Nafi Atuf (Kansu) Bey Orta Tedrisât Müdürü
Yalvaç Ahmet Mükerrem (İsparta) Mebusu
(Karaağaç) 8ey
Yenişehir Ahmed Hamdi Bey Evkaf Vekâlet
Mubâsebe Müdürü
165
b aşk an lığ ın d a yen i b ir k a b in e n in göreve b a şla m a sı (3
M art); Doğu vilayetlerinin bir bölümünde ilan edilen sıkı
yönetim; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’mn kapatılması
(3 Haziran); “Şapka giyilmesi hakkında Kanun" (23 Kasım)
ve “Tekke ve zaviyeler ile türbelerin ilgâsına dair K anun”un
TBM M ’de kabulü (3 0 Kasım) gibi gelişm eler iç politikanın
belli başlı olayları arasında yer almaktadır.129 Bu dönemde
Türk Ocakları, Musul sorununun halka benim setilm esi yo
lunda aracı rolünü sürdürürken, bir yandan da Şeyh Sait ls-
yanı’nda görüldüğü gibi “Hükûmet-i Cumhuriyyenin em ir
lerine âm âde”130 olduklarını bildirm ekte; kim i bölgelerde
irticâyı “lanetlem ek” için mitingler düzenlenm ektedir.131
1925 yılı Türk O caklan’nm hükümet politikası ve buna
bağlı olarak CHF ile bütünleşmesi sürecinin de başlangıcım
oluşturm aktadır.132
Yine aynı dönemde Türk O caklan’nm Halkevine dönüş
129 U lkan K ocaturk, A tatürk ve T ürk D evrim i K ron olojisi: 1 9 1 8 -1 9 3 8 ; A.Ü. Bası
m evi, Ankara. 1973, s. 2 7 9 -2 8 9 .
1 3 0 Vakit, 1 Mart 1 341, no. 2 578. O rhan T ürkdoğan, “A tatürk’te M illi Devlet
Anlayışı", Türk Dünyası A raştırm aları, no. 13, Ağustos 1981, s. 72. “... Doğu
isyaru neticesi 2 7 .4 .1 9 2 5 günü Ankara T ü rk Ocağı M erkezinde M uslafa Ke
m al, O cak lılara hitaben yaptığı konuşm ada O cağın felsefesini açıklarken
şöyle diyordu: “Bu gibi sosyal Ocaklar hep Batı m em leketlerinde toplanm ış
tır, Şim di Doğu, bu boşluğun cezasını çekm ektedir. T ü rk Cum huriyeti’nin
inkılâbı. O caklara da yansımaktadır. Dogu'daki harekât çok m utlu bir so n u ç
la bitmiştir. Şu seferki uğraşma bir ülkü savaşı olarak tanınacaktır. T ü rk tari
hinde askerlerim izi ilk defa ülküleri uğrunda asil bir gayeyle savaşmalarım
gerektirecektir."
131 ''Şuûn/Tûrk O cakları Şuû nu", Türk Yurdu, C. 2, no. 7, N isan 1 3 4 1 , s. 8 1 .
132 Mete Tunçay, “Cum huriyel Halk Partisi (1 9 2 3 -1 9 5 0 )" , Cumhuriyet Dönemi
T ü rkiye A n siklopedisi, C. 8, lleiişim Yayınlan, İstanbul, s. 2 0 2 0 -2 1 . Tuncay.
Takrir-i Sükun’u izleyen dönemde CH F içinde dar bir Tü rkçü lü k anlayışının
serpildiğini, 1 9 2 5 CHF tslanbul Vilayeti U m ûm î (...) K ongresinde M akriköy
delegesinin Partiye üye kaydına ilişkin tartışmalar sırasında H ıristiyanların
alınm am asını savunduğunu belirtmektedir. Kemal Karpat, “T he People's Ho-
uşes in Turkey”, s. 56-57. Karpal, 1925'den sonra daha da gü çlenen devlet
aygıtının, kültürel alanda Turancı ve ılımlı laiklik yanlısı T ü rk O cak lan ’nın
özerk yapısı ile ilişkilerinin belirmeye başladığım ileri sürm ektedir.
166
mesi yönünde bazı görüşlerin ortaya atıldığını görm ekteyiz.
İstanbul Türk Ocağı’nm 10 Ekim ’de yapılan kongresinde,
Ocağın toplumsal alandaki görevlerini saptamak amacıyla
seçilen bir heyet, İdare Heyeti’ne verdiği raporunda'33 Türk
O cakları’nın b ir kulüpten çok ‘H alkevleri’ olm ası fikrini
müdafaa ermektedir. Heyet, araştırm alarına Türk O cakla-
n'nın bilimsel bir teşkilata sahip olup olmadığı noktasından
başlamıştır. Bu konuda “Maalesef O caklar İlmî bir teşkilâta
mâlik değildir”' 34 denilm ekte ve T ürk O cakları program ı
nın ilkel bir zihniyetle oluşturulduğu belirtilen raporda,
üyelerin hemen tümünün Ocağın bir kulüp ya da hayır ce
miyeti olmadığı konusunda görüş birliğinde olduğu açık-
lanmaktadır: “Ocak bir halk evi telâkki edildiği takdirde fa
aliyeti daha geniş olacaktır. Halk evi bütün cemâatin m ihra
kıdır. Gayesi coğrafî hudüdlarla ayrılmış bir cemâat içinde
dinî, İçtim aî şuüru, m enfaatleri ve hisleri m üşterek olan
ferdleri bir teşkilât altına toplayıp, cem âatin m uhtelif saha
daki ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Bunu temin için ik ti
sâdı, terbiyevî, İçtimaî teşkilât ile kom ünotenin ihtiyaçları
nı keşf ve tedavi çarelerini istimâl eder,”135
Raporda ayrıca her “halk evinin” yörenin gereksinim leri
dikkate alınarak, kent ve köye göre ayn örgütlenme modelle
ri izlenerek kurulması önerilmektedir. Rapora göre, Ocaklar
halkın eğiümine, toplumsal ve iktisâdı gereksinimlerine ce
vap veren ya da yalnızca “hars” faaliyetlerinde bulunan ku
rum lar olm alıdır. Yalnız “hars” faaliyetlerinde bulunacak
O cak için “Büyük Türklüğün faaliyet m evzûunu, büyük
Türk âlemini tanımak ve bütün Türk âleminde lisanı, fikrî
167
vahdelirı husulünü temin eylemek”'36 birincil amaç olmalı ve
“Türlderin, teşkil eylediği kül içerisinde (nüve) vazifesini gö
recek mühim bir cüzü olduğunu bir an unutmamalıdır.”'37
Bu bağlamda, henüz “istiklâline nâil olm am ış”138 Türkleri
“uyanışa” çağırarak faaliyette bulunmanın Hars merkezi ola
cak bir Ocak için büyük önem taşıdığı belirtilmektedir.139
Türk Ocakları’nm geniş halk kitleleriyle bütünleşmesi ge
rekliliği, 1919'd a K öycüler C em iyeli’ni kuran kadronun
oluşturduğu Adana Türk Ocağı tarafından şiddetle savunul
maktadır. Bu bağlamda Türk Ocakları Yasası’nm 11. madde
si uyarınca diğer şubeler gibi mahallî kongresini tamamla
yan Adana Türk Ocağı'nda birincil am aç olarak köycülük
faaliyetlerine hız verilmesi görüşü oybirliğiyle kabul edile
cektir. Köycülük konusunda Adana Türk Ocağı’nın öncü ro
lüne dikkati çeken Yeni Adana gazetesi, Ocaklıların bir “mis
yoner feragat ve fedakârlığıyla”, “saf ve bâkir Türk köylüsü
nün imdadına” koşması gerekliliğini vurgulamaktadır.140
Aynı şekilde Türk Sözii gazetesi de köy kalkınm ası tem a
sını işleyerek, “O caklann hedefi halk ve köylünün saâcleti
ve yükselmesidir. Bugün millî bir vatan içindeyiz. Bu, Türk
O ca k la n ’nm gayesi idi, bu gaye artık tahakkuk etm iştir.
Hükümet baştan tırnağa kadar millî esaslara istinâd ediyor.
Şimdiden sonra O caklann gayesi, bu millî vatan içinde asri,
medenî bir Türk milleti kurmak ve yetiştirm ek olacaktır”14'
demektedir.
136 A g . e . s . 5.
1.37 A.g.e., s. 5.
13S A.g.e., s. 5.
139 A.g.e., s. 5.
140 "Şııûn/Türk Ocukları Şııû n u 1’. Türk Yu «tu, C. 1, no. 7, N isan 1341 (1 9 2 3 ), s.
80. S o r konusu yazıda “ameli saha'’ teması bir kez daha islenerek, "... nazari
yat devrim artık geride bırakmalıyız (...) Bunu ilk defa tatbik eden Adana
Türk Ocağı nı takdis etm eliyiz” denilmektedir.
141 A g.ı\. s. 79.
168
T ürk O cakları’nm 1925 yılından başlayarak savunacağı
bir başka konu da, yerli bir Türk burjuvazisinin yaratılması
yoluyla iktisâdı kalkınmaya hız vermektir. Bu sorun, azın
lıkların iktisâdı hayatta daha yoğun bir şekilde yer aldıkları
bölgelerde tartışılmakta, Ayvalık T ürk Ocağı gibi bazı şube
ler, yörenin Türk sanayici ve tüccarlarıyla birlikte alınması
gereken önlem ler konusunda işbirliği yapmaktadırlar.142
1925 yılında Türk O cakları açısından önem taşıyan bir
başka gelişme de, Ankara Türk Ocağı binasm m temlik m u
amelelerinin tamamlanarak, tapusunun alınmasıdır. Binada
konferans143 ve konserlerin yanısıra, öğretm enlerin gönüllü
olarak çalıştıkları Fransızca ve İngilizce kursları verilm ek
tedir. Ayrıca “Sıhhî m üze”nin yanısıra henüz kuruluş aşa
masında olan ve Ocağın zengin diapozitif koleksiyonu baş
ta olm ak üzere Türk kültürüne ilişkin çok sayıda eserin
sergileneceği bir “Hars M üzesi” bulunacaktır.144
Mart ayı içinde yapılması gereken senelik kongresini ço
ğunluk bulunmaması nedeniyle145 1 Nisan’da gerçekleştirebi
len Ankara Türk Ocağı idare Heyeti üyeliğine, Hamdullah
Suphi, Dr. Reşit Galip, Şevket, Mehmed AH, Hakkı Tarık,
Hüseyin Ertuğrul ve Dr. Rıfat seçilmişlerdir.146 İdare Heyeti
142 "Şutln/Türk O cakları Şuû nu", T ürk Yuıdtı, C. 1. no. 7, Nisan 1341, s. S İ .
143 H ak im iy et-i M illiye, 13 Nisan 1925. no. 1399. AlnneL A gaog)undan “M ede
niyetler Arasında Mücadele ve G arpçılık"; Köprtılu2ade Fuad, “M illi Tarih
H akkında T eıkıkaı” , Besim AiaUy. “A nadolu'da M ezhepler1'; İsm ail H akkı,
“Demokraside Kadın”; Dr. Mesnıoş, “H alk Ü zerine Tetkik U su lleri", vb. ol
mak üzere toplam 15 konferans {Vahit. 10 Mart 1341 (1 9 2 5 ), no 2 5 8 7 ) ve
rilmiştir. Ayrıca Cuma günleri alaturka ve alafranga konserler verilm ektedir
Bu konserleri Cum hurbaşkanlığı O rkestrasıyla olan bir anlaşm azlık nede
niyle M uallim Zeki Bey’ın yetiştirdiği gençler ve İstanbul'dan gelen bazı vir
tüözler vermektedir.
144 “Şuun/Tüık Ocakları Şuûrm’’, Tur): Yurdu, C. 2, no. S , Mayıs 1341, s. 175-176.
145 V ahi, 10 Mart 1 3 4 ). no 25S 7.
146 "Ştıûn/Türk Ocakları Şuü nu", Türk Vurdu, C. 2 , no. Ş, Mayıs 1341, s. 1S6
İdare Heyeti yedek Üyeliklerine, Refet, Hazım Muammer. Fikri, Hüseyin Av-
ni; Umûmî kongre üyeliğine Hamdullah Suphi seçilm işlerdir
169
ı
170
Birinci toplantının en önem li tartışması, Vasıf Bey’in, ku
rultayın Türkiye dışındaki Türklere “muhabbet ve alâkasını
izhâr ve iblâğ edilmesi” yönündeki önerisi üzerine çıkm ış
tır.153 H akim iyet-i Milliye’nin belirttiğine göre T ürk Ocakla-
rı’nm hars ve ilim açısından dış T ürk ler ile olan ilişkileri
çerçev esin d e yapılan uzun tartışm alar so n u cu 154 R ecep
Zühtü (Soyak) Bey’in Türkiye dışındaki Türkleri aydınlat
ma ve yükseltme görevinin Türk Yurdu dergisiyle yerine ge
tirilm esi konusundaki önergesi çoğunlukla kabul edilmiş
ve toplantıya son verilm iştir.155
23 Nisan günü yapılan ikinci toplantıda Merkez Heyeti
raporu kurultay üyelerine okunm uş ve onaylanmıştır, ik in
ci toplantıda verilen bir önerge üzerine açılan tartışmalar,
Türk Ocakları içinde bazı temel görüş ayrılıklarının varlığı
nı ortaya koym aktadır. Önergeye yol açan olay, İstanbul
Türk Ocağı kongresinde yapılan seçimlere “para sarfı ile fe-
sad karıştırdıkları” ileri sürülen Em in Ali ve Nazmi Acar’ın
tasfiye edilmesi yönünde bir eğilim in ortaya çıkm ası üzeri
ne başlamıştır. Olayı incelem ekle görevlendirilen Muhiddin
Baha’nın, araştırm alarını sonuçlandırdıktan sonra M erkez
Heyeti’ne verdiği raporda suçun sabit görüldüğünü belirt
mesi üzerine, İkinci Kurultayın hemen öncesinde İstanbul
Türk Ocağı Kongresi’nin yeniden toplantıya davet edilmesi
ve M erkezî Heyet’in İstanbul Ocağı’nın bu kişilerden tasfi
yesi için Kurultaydan selâhiyet istem esi kararlaştırılm ış
tır.156 H akim iyet-i MiHiye’nin anlatımıyla “bütün O caklann
anası olan İstanbul Ocağı’nın vahdetten m ahrum ”157 bir gö
rünümde olması, delegeler tarafından eleştirilm iş ve hemen
171
tümü buranın “ıslahı ve tasfiyesi” konusunda görüş birliği
ne varmışlardır. Tasfiye konusunda iki görüş ortaya sürül
müştür. Hamdullah Suphi’nin de içinde bulunduğu büyük
çoğunluk, İstanbul Ocağı’nda yolsuzluklara neden olan kişi
lerin tasfiyesi ile yetinilmesini savunurken,1S8 bazı delegeler
de İstanbul Ocağı üyelerinin tümünün geçici olarak çıkarıl
masını istemiştir.,S9 Sonuçta Dr. Fazıl ve yirmi delegenin “İs
tanbul Ocağı’nın muvakkaten şeddiyle yeniden teşkili hak-
kındaki önergeleri” ile, Reşit Galip’in “İstanbul Ocağı’nın te
miz ve güzide azâlarla yeniden teşkiline” ilişkin önergeleri
oylanarak kabul edilmiştir.160 Daha sonra Trabzon delegesi
Reşit ve iki arkadaşının İstanbul Türk Ocağı üyeleri Em in
Ali, Nazmi Acar ve Mehdi Said’in kayıtlarının silinm esi ve
tasfiye y etk isin in M erkezi H eyet’e verilm esi haklım daki
önergesi kabul edilmiştir. Ancak terkin ve tasfiye kararları
için mevcut Ocak yasasının Merkezî Heyet’e bu cür bir yetki
vermemesi nedeniyle yasaya bu konuda bir madde eklenm e
si konusu Yasa Encüm enine havale edilmiştir.’61
26 Nisan günü yapılan toplantıda M urakabe H eyeti’nin
raporu okunm uş ve kabul edilmiştir. Toplantıya Kars dele
gesi sıfatıyla Latife ila n ım da katılm ış ve bu olay Ahmet
A ğaoğlu’nun K u ru ltay d eleg elerin e yaptığı kon uşm ad a
“Türkçülük tarihinde önemli bir gün” olarak tanım lanm ış
tır. Bu arada Ahmet Ağaoğlu, Kurultay ikinci başkanlığını
yapan M ehm et Em iriin yerine Latife Hanım’ın seçilm esini
önerm iş, ancak Latife Hanım’m öneriyi reddetmesi üzerine
Samih Rıfat ikinci başkanlığa getirilmiştir. Aynı gün taşra
dan gelen Kurultay delegeleri, Hamdullah Suphi ve Ahmet
Ağaoğlu ile birlikte Mustafa Kemal ve îsm et Paşa’yı ziyaret
172
etmişlerdir.'62 İsmet Paşa’nın O cakların faaliyetleri ve ihti
yaçları konusunda delegeleri dinledikten ve Vakit gazetesi
m u habirinin anlatım ıyla adeta “im tih a n ” e ttik te n sonra
yaptığı k o n u şm a ,163 Şeyh Sait İsy an ı ned en iy le özel b ir
önem taşıyan milliyetçilik politikası konusunda hüküm etin
görüşlerini ortaya koyması açısından dikkat çekicidir: “Sizi
bir Ocaklı kalbiyle selamlam ış olm aktan bilistifade birkaç
söz söylemek isterim. Bunu gerek dâhilde ve gerek hâriçte
söylemek için artık vehm edecek bir nokta-i endişemiz yok
tur. Milliyet yegâne vâsıta-i iltisâkımızdır. Diğer anâsır Türk
ekseriyeti karşısında hâiz-i tesir değildir. Vazifemiz Türk va
tanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türkle-
re ve Türkçülüğe muhalefet edecek anâsırı kesip atacağız.
Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsâf herşeyden ev
vel o adamın Türk ve Türkçü olm asıdır”.164 İsmet Paşa bu
arada hükümetin irtica karşısında en sert tedbirleri alacağını
belirterek, “Anlıyoruz ki din siyâseti bir kumanda siyâseti
ise, milliyet siyâseti bir idare siyâsetidir”,6S demektedir.
Türk Ocakları konusundaki görüşlerini, “Ocaklar başlıca
manevî, fikrî, tatbikî hizm etler yapmalı, maddî işlere her
halde ikinci derecede yer vermelidir. Ocaklarda gayet kuv
vetli bir disiplin bulunmalıdır”166 şeklinde açıklayan İsm et
Paşa, bu arada Türk Ocakları’mn çeşitli düzeylerdeki ihti
yaçlarının da hüküm et tarafından süratle karşılanacağını
belirtm ektedir.'67 Basında geniş bir biçimde yer alan bu ko
162 Vakit, 2 7 Nisaıı 1925, ııo. 2 6 3 2 . “Türk O cak lan , İkin ci K urultayı”. Ayın Tari
hi, no. İ 4 , Nisan 1341. Delegelerin, toplam 135 O cağm büyük bölüm ünün
Batı Anadolu'da yoğunlaştığını belirtm eleri üzerine A tatürk "Bunun cezasını
çek tik " demiştir.
163 Hakkı Tarık, “Büyük ve Güzel S ö île r ", Son S aai, 27 Nisan 1 925, no. 4 0 .
164 Vakii, 2 7 Nisan 1 925, no, 2 632.
165 Hakkı Tarık, "Büyük ve Güzel Sözler”.
166 Vakit, 29 Nisan 1925, no. 2633.
167 A.g.e.
173
nuşma, Vakit gazetesi başyazarı Mehmet Asım (Us) tarafın
dan, Genç yöresinde çıkan isyan bağlamında değerlendiri
lerek, itiraf etmek lâzımdır ki Türk ve Türklük siyaseti
bu defa olduğu kadar hiçbir zaman vuzûh ve sarahatle ifade
edilmemiştir”158 denilmektedir.
İkinci Kurultayın 2 7-28 Nisan’da yapılan toplantılarında
ise, Yasa Encüm eni’nin hazırladığı değişiklik tasarısı görü
şülmüştür.189 Sayısı 64’ten 135’e çıkan bütün şubelerde uy
gulanm ak üzere bir “mesâi pogram ı”nın hazırlanm ası ve
köycülük faaliyetlerine ağırlık verilmesi kararlaştırılmıştır.170
2 8 Nisan toplantısında İstanbul Türk Ocağı bir kez daha
gündeme getirilerek seçimlere rüşvet karıştıran üç kişinin
atılmasının yetersiz bir önlem oluşturduğu ve onlarla birlik
te hareket eden tüm üyelerin ihracı savunulm uş, ancak
kongre üyelerinin çoğunun geçici de olsa İstanbul Ocağı’nm
kapatılmasına karşı çıkması üzerine “mahdûd tasfiye esası”
kabul edilmiştir.171 Bu arada 29 Nisan toplantısında “kurul
tay” sözcüğünün kullanılm asının tartışıldığını ve Merkezi
Heyet bütçesinin uzun tartışmalardan sonra 4 8 .0 0 0 lira ola
rak saptandığını görüyoruz.172
Aynı toplantıda Mustafa Kem al,.M ehm et Em in, Ziya G ö
kalp, İsmail Gasprinsky ve Ahmet Vefik Paşa’nm resim leri
nin Ocak binasına asılması ve Türk harsına hizm et etmiş
olan Leon Cahun, De Guignes, Thom sen, Radloff, Pierre
Loti, Barthold, Gibb vb. kişilerin fahrî üye olarak alınmaları
kabul edilmiştir. Yapılan seçimlerde Merkezî Heyet’e, Latife
Hanım , Osmanzade Hamdi, Reşit Galip, M uhiddin Baha
(Pars), M ehm et Em in (Yurdakul), Rıdvan Nafiz (Edgüer);
168 M ehmed Asını, "T ürkçülük Siyaseıi” , Vakil, 29 Nisan 1925, no. 2 6 3 4 .
169 "Suûn/Türk O cakları tkinci Kurulıayı”, s. 256.
170 Vakit, 2 9 Nisan 1925, no. 2634.
171 H akim iy eı-i Milliye, 29 Nisan 1925, no. 1411.
172 "Şııûn/Türk Ocakları İkinci Kurulıayı’'. s. 256.
174
yedek üyeliklere ise Kılıç Ali, Şükrü Yusuf, Baytar Cevad,
İzzet Ulvi (Aykurt), Dr. Rıfat, M ünir ve Refet Sadeddin se
çilm işlerdir.'73
Türk O caklan İkinci Kurultayı, yasanın son şeklinin ka
bul edildiği ve Samih Rıfat’ın Anadolu Türklüğünün tarihi
ne değinen veda konuşm asının yer aldığı 1 Mayıs tarihli
toplantı ile sona ermiştir. Kurultay tarafından seçilen yeni
M erkez Heyeti üyeleri, 17 Mayıs günü toplanarak fahrî baş
kanlığa Latife Hanım’ı, başkanlığa aynı zamanda Maarif Ve
kili olan Hamdullah Suphi’yi, kâtib-i umûmîliğe Muhiddin
Baha’yı ve muhasipliğe İş Bankası müdûr-ü um ûm îsi Celal
B eyi seçm işlerdir.174
Kurultay nedeniyle basında yeniden gündeme gelen Türk
O ca k la n ’nm faaliyetleri konusunda Yakup Kadri, “T ü rk
Ocağı, düne kadar, birtakım yabancı tesirlerle m uhit olan
Türk varlığını gerek siyâsî, gerek İçtimaî, gerek bediî ve ge
rek ırkı sahada muhafaza ve müdafaa ediyordu. Bu vazife
onun için kâfi bir sebeb-i hayat idi. Lâkin bugün aynı vazi
feyi, şüphesiz yine Türkçülük cereyanından doğmuş olan
daha vâsi, daha şâmil diğer bir m üessese kendi omuzuna
almış bulunuyor. Bu müessese ordusuyla, hüküm etiyle İda
rî, adlî ve irfanî teşkilâtlarıyla şu koca Türkiye Devletidir.
(...) Şu halde görülüyor ki, Türk Ocağı teşkilâtının deruhte
ettiği vazifelerden birçoğu Türkçülük m efkuresinin tahak-
kuk-u siyâsiyyesinde tamamiyle bir cemâat ve halk işi o l
maktan çıkm ış ve bir devlet işi haline girmiştir. İşte belki
175
biraz da bunun içindir ki, elyevm adedleri yüze varan bü
tün Türk Ocakları’nm birkaç senelik 'necice-i m esâisi’ m ün
kariz Osmanlı Devleti zamanındaki bir tek İstanbul Oca-
ğı’mn istihsâl ettiği muvaffakiyet yekûnu yanında hemen
bir hiç mesabesinde kalıyor”.175 Türk O cakları’nm özellikle
“hars”, "tü rkoloji” ve “fikir” alanındaki etkinliklerinin he
men tümüyle durduğuna işaret eden Yakup Kadri, O cakla
rın genç kuşakların “sohbet” için geldikleri bir yere dönüş
tüğünü belirterek, Türk O caklan’nm içinde bulunduğu “fi
kir hararetsizliğine” karşı önlem ler düşünülmesi gerekliliği
ni vurgulamakta ve bir faaliyet programı yapılması zorunlu
luğundan söz etm ektedir.176 Türk O cakları’nm düşün ala
nındaki faaliyetlerinin yetersizliği sorunu, “T ürk çü lü ğü
Türkleştirm ek” başlığı alcında M eslek dergisinde bir başka
açıdan daha gündeme getirilecektir. Söz konusu yazıda, Ya
kup Kadri’nin işaret ettiği hars alanında faaliyet gösterm ek
gerekliliğinin tersine, kökeni itibariyle bir aydınlar harekeli
olan Türkçülüğün artık “hayatileşm e” zorunluluğu içinde
olduğu açıklanarak, Türk O caklarinm -izlem esi gereken yol
konusunda, “bunun için de bugüne kadar devâm eden
‘hars Türkçülüğü’ yanı münevver Türkçülüğü bir lekâmül
sahası geçirerek, hakikî mânâda hayatî T ü rk çü lü k , halk
Türkçülüğü şekline inkılâp etmeye mecburdur. (...) Ancak
o zaman günün münevverleri arasında yaşayan bir fikir c e
reyanı olarak gözükebilir. Aksi takdirde halka daha bir tür
lü zevk vermeyen edebiyat ve lisan, haîkm anlayamadığı
zihn iyet devam ettik çe T ü rk çü lü k , ayniyle bir zam anki
T anzim atçılar kadar Türklükten u zaklaşacaktır”177 denil
mektedir.
176
İkinci Kurultay nedeniyle H akim iyet-i M illiye'de yayınla
nan bir yazısında Ahmet Ağaoğlu, Türk O cakların ın kurul
duğu günden başlayarak cutuculuk ve irticânm hedefi oldu
ğunu, yalnız ‘gericiler’ ve ‘cahillerin’ değil, özellikle SebilüT-
Reşad ve Tevhıd-i E jk â r tarafından temsil edilen bazı basın
organlarının da saldırısına uğradığını belirtm ekte, Türkçü
lük ve Türk Ocakları’nın “Türk kürre-i arz üzerinde mev-
cud iken pâydâr olacaklarını”178 savunmaktadır. Haşim Na-
hid (Erbil) ise, medeni bir toplum olma ülküsünün ilk kez
Türkçüler tarafından bilinçli olarak gündeme getirildiğini
vurgulayarak, T ürk O cakları’mn m odernleşm e yolundaki
önemli işlevlerine dikkati çekm ektedir.179
İkinci Kurultayı hem en izleyen günlerde Türk O cakla-
n ’nın en önem li sorunu, İstanbul Türk Ocağı’nm tasfiyesi
dir. 18 Mayıs 1925 tarihli H ah im iy ela Milliye’nin bildirdiği
ne göre, bu amaçla görevlendirilen heyete T ürk O cakları
Merkezî Heyeti adına kâtib-i umûmî Muhiddin Baha (Pars)
ve Ahmed Ağaoğlu atanmışlardır.180
Basın organlarında bu tasfiyenin önem li oranda olacağı
belirtilirken, Şark İstiklal M ahkem esi’nde yargılanm akta
olan İstanbul Türk Ocağı üyelerinden Tasvir-i E fhâr yazan
Ebüzziya Velid, Son Telgraf gazetesi sahibi Fevzi Lütfi (Kara-
osmanoğlu) ve başyazarı Sadri Ethem’in durumu da sorgu
lanmaktadır.18' Ancak İstanbul Türk Ocağı’nın basma yaptığı
açıklamada, söz konusu gazetecilerin haklarında dava açıl
178 Ağaoğlu Ahmet, “Türk Ocakları Kongresi M ünasebetiyle", H ahim iycl-i M illi
ye, 29 N isan 1925, no. 1411. A. Ağaoğlu T u rk O caklan'na düşm anlık kon u
sunda “iç” ve “d ış” düşm anların “el ele” gittiğinden söz etm ektedir; "... bu
hususta Ali Kemal ile M isler "D an”, Hoca Sabri ile Papaz “F rcıV 'ı, daima
m ûtıehid görüyoruz.1’
179 Haşim Nahid, “Türkün Avrupalılaşması ve Türkçülük", Hnhiıniyer-i Milliye.
1 Mayıs L925, no. 1413; 4 Mayıs 1925, no. 1415; 5 Mayıs 1 925, no. 1416.
180 H akim iyet-i Milliye, 8 Mayıs 1925, no. 1427.
181 Son Saat, 6 Temmuz 1925, no. 106.
177
madan çok daha önce Türkçülük hareketine m uhalif davra
nışlarda bulunm aları nedeniyle o caktan çıkarıld ıkların ın
açıklanmasıyla tartışma sona erecektir.182 Öte yandan İstan
bul Ocağı’nın tasfiye işlemlerini yerine getirmekle görevlen
dirilen heyetin, ihraç edilen üyeler hakkında aldığı kararları
farklı gerekçelere dayandırması nedeniyle, ihraç edilenlerin
isim lerinin İstanbul Türk Ocağı Kongresi’ne sunulmaması,
hiçbir yerde yayınlanmaması ve kendilerine yalnızca telgraf
la bildirilmesinin kararlaştırılması183 Türk O caklan’nm iç so
runlarını basına malzeme yapmama isteğiyle ilgilidir.
İstanbul Türk Ocağı’nın, yeni İdare Hey eti’ni seçm ek için 6
Temmuz tarihinde1®4 yapılması kararlaştırılan kongresi, ço
ğunluk bulunmaması nedeniyle ertelenmiştir. Son Saat gaze
tesi, çoğunluğun oluşmamasmın nedenini, 1924 yılı üyelik
aidatlarını vermemiş olanların kayıtlannm iptal edilmesi ve
bunların ancak dinleyici olarak katılabilmelerine bağlamak
tadır. Son Saat't göre, aidatlarını vermemiş olanların yeniden
üyelik hakkını kazanabilmeleri için Türk Ocaklan Merkez-i
Umûmî’s inden izin almaları kararlaşrmlmıştır.185
Ancak bu haber, ertesi gün yine aynı gazetede T ürk O ca
ğı Tasfiye Heyeti tarafından yayınlanan bir tekziple yalan
lanmaktadır: “8 Temmuz tarihli A kşam Gazetesi’nde 'Türk
O cağı’nın Tasfiyesi’ başlığıyla yayınlanan yazıda, “Yüzbaşı
Fahri, Dr. Ruhi Tevfik Beylerin ihraç edildiği ve 3 0 O caklı
nın kongreye ancak sâmiîn iştirak ettikleri ve bunlara da
ihraç edilmiş nazarıyla bakıldığına dair malûmat doğru de
ğildir’’ denilm ektedir.186 Tasfiye Heyeti bazı üyelerin aidat
larını ödem em eleri nedeniyle şimdilik dinleyici olarak ka-
178
uldıklarını doğrulamakta, ancak bunun üyeliğin kaybedil
mesi için bir neden olmadığım belirtm ektedir.187
Temmuz ayı içinde ilk toplantısını yapan yeni idare He
yeti, tasfiye işleminin tamamlanmasından sonra parasız dil
dersleri, müzik dersleri ve konferanslar ile faaliyetlerine hız
vermek yönünde ilk girişimlerde bulunm uştur.188
İkinci Kongre, Türk O caklan’nm çeşitli düzeylerde hükü
m etin açık desteğinden yararlanmaya başlam asının ve bu
anlamda devlet aygıtı ve hüküm etle giderek bütünleşm esi
nin başlangıcı, olmuştur. İsmet Paşa’mn Kurultay delegeleri
ne yaptığı konuşmada vaadettiği destek, ilk olarak Bakanlar
Kurulu tarafından 3 Mayıs 1925 tarihli toplantıda alm an ka
rar üzerine Maarif Vekaleti’nin Türk O cakları’mn desteklen
mesi konusunda bünyesinde yer alan memurlara gönderdiği
tamimle somutlaşmaktadır: “Hars ve medenî inkişâfımızda
başlıca avâmilden ad olunan Türk O cakları’na muzâheret-i
mütemâdiye ile muavenet eylemeleri ve bunların terâkki ve
tekâmüllerine çalışmaları matlûb ve mültezim dir.”1883
1925 yılı Türk O caklan ikinci Kurultayı’nm zabıtlarının
yayımlanmamış olması nedeniyle, kurultaya katılan delege
lerin kimlikleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamamıza
rağmen, 1 9 2 4 ’deki Türk O cakları K u ru ltayı’nda bulunan
bazı delegelerin Terakkiperver C um huriyet Fırkası içinde
yer almış olmaları Ocaklar içinde yer yer ortaya çıkan görüş
ayrılıklarını189 bir ölçüde açıklamaktadır.
187 A .g.e
188 Son Saat, 18 Temmuz 1925. no. 117.
1 8 8 a “Su ü n ", Tûrh Yurdu, C .2. no.9 , Haziran 1341. s.2 6 0 .
189 M ele Tuncay, Türkiye C u m h u r iy e ti’nde T ek -P a rti Y ö n etim in in Kurulm ası
(1 9 2 3 -1 9 3 1 ), Yun Yayınları, Ankara, 1 981, s. 1 0 8 -1 0 9 . Feridun Fikri D üşün
sel (1 9 2 4 Kongresi Amasya delegesi ve Dersim m ebusu), Halis TurguL (1 9 2 4
Kongresi Som a delegesi ve Saruhan mebusu), A h m e t B e s i m Ö zb ek (1 9 2 4
Kongresi Mersin delegesi ve M ersin m ebusu), Rahmi Eyüpoğlu (1 9 2 4 K ong
resi A rtvin delegesi ve Trabzon m ebusu). Halis Turgut ve A bidin 1 9 2 ö “da
179
4. Türk O caklan Üçüncü Kurultayı (1 9 2 6 )
Türk O caklan 3. Kurultayı’nm 23 Nisan 1 9 2 6 ’da yapılan ve
109 delegenin katıldığı ilk toplantısında İdare H eyeti’nde
bulunan üyelerin Kurultay başkan ve başkan yardım cısı
olamayacağı ilkesinin hatırlatılm ası ü zerin e190 yapılan se
çimde, başkanlığa Afyonkarahısar milletvekili Ali (Ç etinka-
ya), başkan yardımcılığına Mazhar Bey, kâtipliklere ise Dr.
Fatih ve Nihat Beylerin getirildiğini görüyoruz.191
Daha sonra okunan M erkez Heyeti yıllık faaliyet rapo
runda, 1 9 2 3 K u ru lta y ı’nda toplam 135 adet o lan T ü rk
O cak ları şu b elerin in 2 1 7 ’ye, üye say ısın ın ise y ak laşık
3 0 .0 0 0 ’e yükseldiği192 ve söz konusu gelişm enin özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gerçekleştirildiği belirtil
mektedir.193 Bu arada 1925 yılında yalnızca 3 8 Türk Ocağı
bağımsız binaya sahip iken, 1926’da özel bir binaya sahip
olm anın yanısıra kısm en düzenli bir biçim de gelir elde
eden Ocakların sayısı 9 7 ’ye yükselm iştir.'94
idam edilm işlerdir. H akim iy et-i Milliye, 24 N isan 1 9 2 6 , no. 1 7 2 3 . Ahmet
Ağaoğlu, daha önceki yılın tdare Heyeti’nin üyelerinin kongreye katılm am a
sına karşı çıkm ış ve bunun bir '‘itim atsızlık” olarak yorum lanabileceğini be
lirtmiştir.
1 9 0 T ürk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, İstanbul, 1 927, s. 5.
191 A.g.e., s. 6, Başkanlık için 4 9 oyla Ali (Çetinkaya) Bey'den sonra en yüksek
reyi 42 oyla Ahmet Hikmet Bey almıştır. Samet Ağaoğlu, ‘‘Hamdullah Suphi
Tanrtöver”, Türk Yurdu, no. 2, Şubat 1967, s. 3 5 ’de bir tarih yanlışı yaparak,
Hamdullah Suphi için şunları söylem ekted ir “O cakların galiba 1 9 3 0 yılında
büyük kongresine, İstiklâl M ahkem esi Başkanı Ali Çetinkaya'nm reis olm ası
na göz yumm uştu. H albuki İstiklâl M ahkem eleri kurulm asına h er zam an ce
saretle karşı koydu.”
192 Ahm et Ağaoğlu, “Kurultay M ünasebetiyle’”, Hakimiyet-i M illiye, 2 5 Nisan
1 926. no. 1724, Kurulıay’m T ü rk ulusunu temsil etm e yeteneği konusunda
Ağaoğlu, "Eğer Kurultay kelimesi Turk ilinin toplanışını ifâde ediyorsa, bu
seneki Kongre kelim enin bütün mânâsıyla. Kurultaydır, Zira gerek m urah
hasların adedi ve gerek bunların temsil ettikleriyle vilâyetler ve sım f-ı ahâli
tıokta-i nazarından büıiın Türk milleti bu içtim âda temsil edilm iştir,"
193 Tıirk O c a k la n Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 6-8.
194 A.g.e., s. 8.
180
Raporda belirtildiğine göre, O cakların bazı gelir kaynakla
rına sahip olm aları “M illet M eclisi ve onun hüküm etinin
Ocak hakkında perverde ettiği müessir ve vefalı hayırhahh-
ğm”195 bir sonucudur. Köycülük faaliyetleri ise, Cumhuriyet
öncesi Türk Ocakları’mn konuya yaklaşım ını yansıtmakta
ve yalnızca köye sağlık hizmetleri götürülmesi bağlamında
ele alınmaktadır. Bu yaklaşım sonucu raporda tedavisi ile
uğraşılan hasta sayısındaki artış, köycülük faaliyetlerinde
kaydedilen en önemli gelişme olarak yorumlanmaktadır.'96
Bu arada Türk Ocakları yıllık bütçesi de delegelerin ince
leme ve onayına sunulmuştur. Yüzeysel oluşu ve ayrıntılara
değinmemesi nedeniyle eleştiri konusu yapıldıktan sonra
oylanan Rapor, çoğunlukla kabul edilm iştir.'97
24 Nisan tarihinde yapılan ikinci toplantıda, Hamdullah
Suphi’nin, Merkez Heyeti’ne gelen ve şubelerin bir yıl süre
since yaptıkları çalışmalara ilişkin ayrıntılı bilgilere yer ve
ren raporların, oluşturulacak bir komisyona sevk edilmesi
ve Kurultayın son toplantısında bu raporların tüm delegele
rin bilgisine sunulması yönündeki ö n erisi,'98 Garbikaraağaç
delegesi Mazhar Müfit’in (Kansu) de destekleyici konuşm a
sı üzerine kabul edilm iştir.'99 İkinci toplantının en önem li
tartışma konularından birini oluşturan, T ürk O cakları şu
belerinin çalışma alanları ve yöntem lerinin belirsizliği, şu
beler arasında eşgüdüm gerekliliği, Ayaş delegesi Hüseyin
195 A..g.£-, s. 9.
1 9 6 A.g.e., s. 10. “Ankara, Adana, Bursa, Antalya, Trabzon, Sam sun, Ayvalık gibi
birço k O caklarınız köycülük yoluna girm iş ve bu yolda hizm etlerini günden
güne tevzi etmektedir. Bazı O caklarınız üç ay zarfında 6 6 0 0 küsur hasta m u
ayene ve tedâvi etmiştir. Ankara Ocağınız 13 köyün tedavisini üzerine alm ış
ve kendi doktorları ile ha han ın m uâyyen günü ve saatlerin d e bu köyleri
m untazam muâyene ve tedavi etm iştir.”
107 A.g.e.. s. 31.
198 A.g.e., s. 36-37.
199 A.g.e., s. 3 7 -3 8 . Toplantı konusunda H akitn iyei-i Milliye, 2 5 N isan 1926, no.
1794. Özet bilgi verilm ektedir.
181
Bey tarafından, çalışma raporlarının Türk Yurdu dergisi ara
cılığıyla yayımlandığı ve bu nedenle asıl önem li olan konu
nun bir çalışma programı düzenlemek olduğu savıyla red
dedilm ektedir. Hüseyin Bey bu konudaki görüşlerini, "...
Bugün her Ocak kendi fikirlerine göre hareket etmektedir.
Adeta dumansız bir vapur gibi nereden rüzgâr eserse o tara
fa gidiyorlar”200 şeklinde açıklamaktadır. İkinci toplantıda
ise, yasa ve mesai raporunu düzenlemek için iki ayrı encü
men oluşturulması karan alınm ış,201 81 üyenin katıldığı oy
lama sonucu, Yasa Encüm eni’ne gizli oyla ve çoğunlukla,
Ferid Celâl (Güven), Reşid Galip, Celâl Sahir (Erozan), Ah
met Sâki, Fazıl Doğan, Avukat Salih, Ali Sururi; Mesai Encü
menine ise İshak Refet (Işıtm an), Develioğlu Burhaneddin,
Adil, Sadık, Naki Cevad (Akkerman), Said, Abdülkadir Bey
ler seçilmişlerdir.202 Bu arada Sivas delegesi M ustafa Nami
Bey’in önerisi üzerine Ziya Gökalp için saygı duruşunda bu
lunulmuş, Hamdullah Suphi Bey tarafından Ziya Gökalp’in
fotoğrafının 1925 Kurultayı’nda kararlaştırıldığı gibi Ocakla
ra asılması için İstanbul’a sipariş edildiği açıklanmıştır.203
ik in ci toplantının en ilginç tartışma konularından biri,
Adana delegesi Ferit Celâl’in yaptığı konuşm a üzerine gün
deme gelmiştir. Ferit Celâl, “Efendim , gazetelerde gördü
ğüm Ocaklara ait çok feci bir vâkıa vardır. Gülünçtür, fakat
çok fecidir, Ocağın tesisinden beri Ocaklar içinde böyle bir
rezâlete şahit olmadık”204 şeklinde başladığı konuşmasında
“Biga Türk Ocağı dans ibtilâsma tutulmuş ve kendini zabt
edememiş, orada kadınlar da bulunmamış, O caklı arkadaş
20 0 A .g.e., s. 40.
201 A.g.e., s. 47.
20 2 “T ü rk O caklan Şuûnu/Tûrk Ocakları K urultayı", Türk Yurdu. C. 3, no. 18,
M ayıs-Haziran 1926, s. 641 -6 4 2 .
2 0 3 T ürk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, s. 51-52,
204 A .g.e., s. 55.
182
lar kadın kıyafetine girerek dans etmeye başlamışlardır. Ta
kip ettiğimiz prensiplere bundan daha büyük darbe olamaz.
Evvela Türk kadınının hür ve şerefli olduğunu söylüyoruz
ve bütün bunları dünyaya ilan ediyoruz, diğer taraftan da
Türk kadınının hayat-ı içtimaîyyemize karışm am ış olduğu
nu, erkeklerin kadın kıyafetine girmesi suretiyle ilân ediyo
ruz”205 diyerek söz konusu Ocaklıların şiddetle cezalandırıl
masını önerm ektedir.206
Ayvalık delegesi Fazıl Doğan ise, söz konusu olayın Biga
Türk O cağı’na özgü bir durum olm adığına işaret ederek,
“Ocağm biri, herşeyden evvel dans için teşkilât yapmış. Bü
tün gayelerini unutmuş ve dans üzerinde yürüyor. Binâena
leyh muhterem kurultayımızın bunu bir mesele olarak te
lâkki etmesini teklif ediyorum”207 şeklinde açıklamaktadır.
Kandıra delegesi, Ispartalı Tevfik Bey, bu tür sorunların kö
keninde Türk Ocakları’nm ulusal bilincin, T ürk harsının ge
lişm esi konusunda yeterli girişim lerd e bu lu nm am ası ve
özellikle Hars Heyeti’nin bu noktada yetersiz kalmasının bu
lunduğunu belirterek, “Türk milleti dünyada hârikalar, mu
cizevî anlar göstermiştir. Bu mucizeler karşısında Türk mü
ellifleri, Türk ekipleri kendilerini gösterm eli, bu eserler ve
heyecân-t millîler Türk Ocakları’nda temsil edilmelidir. Ha
kikaten bu çok acıdır. Ferit Celâl Beyefendinin buyurdukları
doğrudur. Çünkü nefsine mağlup olan bu arkadaşlarda ferâ-
gat-ı nefs bulamayız. H albuki T ü rk erkekleri bugün her
günkünden ziyâde ferâgat-ı nefse m uhtaçtır” demektedir.208
20 5 A .g.e.. s. 56. Bu konuda Ferit Celâl Bey. “G azetelerin aşağı tarafında falan be
yin damı falan bey, diye yazıyordu. G örülm em iş bir şey. H alta m üm künse
M erkezî Heyet, makanı-ı riyâset bir m üfettiş göndererek bunları tetkik etsin;
bunu yapan arkadaşlar O cağın içinde herşey yaparlar. O caklar bir mefküre
mahallidir, yoksa bir eğlence mahalli, o n a oyunu yeri değildir" dem ektedir.
2 0 6 Hahimiyet-i Milliye, 25 Nisan 192, no. 1724.
2 0 7 T ürk O ca k la n Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 56.
208 A.g.e., s. 57,
183
İznik delegesi Mithat Bey ise, dansm çağdaş yaşamın bir
gerekliliği olduğunu belirterek, “O caklan hayattan mahrum
edeceksek, danstan mahrum edelim” demekte209 ve asıl soru
nun Ocaklı gençlerin kadın giysileri giymeleri olduğunu ileri
sürmekte; Ayaş delegesi Hüseyin Enver Bey de aynı görüşü
izleyerek, Biga Türk Ocağı’nda meydana gelen olay nedeniyle
doğrudan doğruya dansm hedef alınarak yasaklanm asının
medenî bir yaşam tarzına geçmekte olan bir ülkede sakıncalı
olacağım ileri sürmekte ve bir dahilî nizâmnâme yapılarak
bu tür sorunlann önüne geçilebileceğini savunmaktadır.210
Tartışmaların oldukça hararetli bir noktaya ulaşması üze
rine söz alan Ferit Celâl, dans konusuna püriten bir açıdan
yaklaşarak, salgm haline gelen dans tutkusuna içki ya da
kumar gibi Ocak üyeleri tarafından karşı çıkılm ası gerekti
ğini ileri sürerek “dansı yalnız kadınla erkek tem asından
husule gelecek gayrı ahlâkî bir şey olarak telâkki etmeye
lim. Dansı biraz da iktisâdı ve içtimâi meselelerden dolayı
tetkik edelim. Çünkü dans masrafı mûcip olan bir m esele
dir”2’1 demektedir. Sorunu disiplin konusuna getiren Ferit
Celal, disiplini gerçekleştirm ek için şiddetli cezalar konul
m asını, Türk devrim inin T ürk O cakları aracılığıyla ülke
düzeyinde yaygınlaştırılması için bunun zorunlu olduğunu
ileri sürmektedir. Hamdullah Suphi ise, ilkel topluluklar
dan başlayarak en uygar toplumlara dek dans etmeyen tek
b ir ulus bu lu n m ad ığ ın d an söz ed erek, g ele n e k sel halk
oyunlarında da kimi kez kadınların yerine erkeklerin geçti
ğini, köçeklerin bu bağlamda ele alınm ası gerektiğini belirt
m ekte, ancak sorunun Türk O cakları’nın özel konum un
dan, ken d i anlatım ıyla bir “vakar k u ru m u ” olm asından
184
kaynaklandığını savunmaktadır. Hamdullah Suphi’ye göre,
Türk Ocakları’nm ilk kurulduğu Meşrutiyet döneminde de,
kadınların erkek lerle b irlik te toplantılarda bu lu nm aları
eleştiri konusu yapılmıştır. Bu konunun özellikle Türkiye
Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma atılmalarına giriştiği bir dö
nemde özel bir önem gösterdiğini belirten Hamdullah Sup
hi, ulusal bayramlarda '‘ancak ailelerimize mensup kadın
larla, -sokak kadınlarıyla değil- kendi kadınlarımızla O cağı
mızın vekârı ve manevî murakabesi altında dans esâsını ka
bul etmeliyiz. Türk Ocağı, buna m üntehi olan hareketine
14 sene evvel başlamıştır, kadını müşterek hayata çağırdığı
gün onu dansa da davet etmiştir. O halde benim arzettiğim
şerait dahilinde ve senenin ancak iki veya üç gününde dans
ocağın içerisine girebilecektir”212 demektedir.
Tartışmaların uzaması üzerine konunun, seçilecek M er
kez Heyeti’nin incelem esine bırakılmasına karar verilmiştir.
Aynı yıl yayımlanan Türk O cakları M esai Pragramı’nda yer
alan Türk Ocakları Terbiye-i Bedeniyye Program ı başlıklı
bölüm de, T ürk O cak lan ’nda belirli zam anlarda "m illî ve
beynelmilel rakslar talim edilir” şeklindeki maddeye "apaş
dansları” ile Türk danslarından “ç ifte te llin in ” O caklarda
oynanm ayacağı biçim in d e sın ırla m a g e tirilm e si,213 Biga
Ocağı olayı üzerine çıkan tartışmanın bir ürünüdür.
25 Nisan tarihinde yapılan üçüncü toplantıda, Biga dele
gesi Şakir Bey, şubesini savunarak Biga Ocağı’nın çağdaşlaş
ma hamleleri içinde Türk kadınını ilk kez sahneye çıkaran
Ocaklardan biri olduğuna dikkati çekm ekte ve meydana ge
len olayın üyelerin elinde bir talimatname bulunm am asın
dan kaynaklandığını belirtm ektedir.214
Bu toplantıda verilen ve özellikle Türk dilinin yaygınlaştı-
21 2 A.g.e., s. 66.
2 1 3 T ürk O cak ları M esâi Program ı, Matbaa-i Osm âniyye, 1926, s. 27.
214 Turfc O cakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 70,
185
■"m.
186
Sadri Maksudi (Arsal) konusunda çıkan tartışmalar üzerine
söz alan Hamdullah Suphi, 1925 yılında Hars Heyeti’ne se
çilen Sadri Maksudi’nin “Türklüğe ve Türkçülüğe hizm etle
ri nedeniyle, kanunen 5 sene beklem e m ecburiyetine rağ
men Bakanlar Kurulu karan ile istisnai olarak T ü k tâbiiyye-
tine kabul edildiğini” belirterek, Türkiye’de o zamana dek
okutulmayan Türk Hukuk Tarihi konusunda Adliye Vekâ-
leti’nin görevlendirmesi ile bir kürsü oluşturarak ders ver
meye başladığını açıklamaktadır.2' 8
Hamdullah Suphi’nin savunması üzerine selam gönderil
mesi kabul edilen Sadri M aksudi’den sonra, tartışm alara
neden olan bir başka kişi de Zâkir Kadiri’dir (Ugan). Baş-
kırd Türk Cumhuriyeti’nin Maarif Nezareti’nde bulunm uş
olan Zâkir Kadiri’nin ilâhiyyât ile uğraşmasına karşın “hür
düşünceli” bir kişi olması, öte yandan da Türk dilinin h e
men tüm lehçelerini bilmesi ve “uzun asırlardan beri tari
hin birbirinden ayırdığı T ü rk m illetleri arasında m anevî
Türk vahdeti rüyası görmüş olanlardan”219 olması nedeniy
le teklif edildiği açıklandıktan sonra, A m asya Tarihi yazarı
(Hüseyin) Hüsamettin (Yaşar) Efendi, Şemseddin Sami, N e
cip (T ürkçü ), Abdulhak Hamit, M acaristan’daki Turan Ce
miyeti,220 Rıza Nur, Londra Büyükelçisi Ahmet Ferit (Tek)
187
ise, hem en kabul ed ilm iş; T ü rk o lo ji ile u ğ raşan bilim
adamlarının saptanması da Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçu-
ra’ya bırakılmıştır.221
Hars Heyeti raporunu okuyan Hamdullah Suphi, “Hars
Heyeti Türk O caklan’run teessüs ettiği günden bugüne ka
dar maalesef kör bağırsak vaziyetinde bir teşkilâttır”222 de
m ekte ve Hars Heyeti’ne yönelik olan atâlet eleştirilerini
doğrulamaktadır.
Konu üzerinde behren iki farklı görüş, Hars Heyeti’nin il
ga edilmesi ya da etkin bir biçimde çalışm asının sağlanma
sıdır. Varto delegesi Haşim N ahit (E rb il), 1 9 2 5 K u ru lta
yından bir süre sonra Hamdullah Suphi’nin Hars Heyeti’ni
toplam ak için girişim lerde bulunduğunu ve ancak Samih
Rıfat, Ahmet Hikmet (M üftüoğlu), Zeki Velidi (Togan) ve
Zâkir Kadiri (Ugan) Beylere ulaşılabilmesi nedeniyle eksik
tem sille birkaç toplantı yapıldığını belirtm ektedir. Haşim
N ahid’e göre, 1 9 2 5 K urultayı’nda Hars H eyeti’ne seçilen
üyelerin büyük bölümü bilimle uğraşan kim selerdir ve bu
nedenle “Türk harsım meydana getirm ekten uzaktırlar.”222
Hars Heyeti üyesi Ahmet Ağaoğlu, 1926’da düzenli olarak
yayınlanamayan Türk Yurdu’na yazar ve düşünürlerin katkı
da bu lu nm adıklarım gerekçe olarak g ö sterirk en ,224 Hars
Heyeti’nin düzenli olarak toplanamamasının nedenini üye
lerin Ankara dışında bulunm alarına ya da başka bir işle
188
meşgul olmalarına bağlamaktadır. Öte yandan Ağaoğlu’nun
anlatımıyla "m ütefekkir sınıfını lâkaydî istilâ etmiştir. (...)
Hars Heyeti bir mefhum, bir hayâletden ibarettir.”225 Bu ne
denle ilgâsmı ya da ciddi bir biçim de yeniden gözden geçi
rilmesini talep etmektedir. Bu noktada, Hars Heyeti üyeleri
nin Türk Ocakları yasası uyarınca öm ür boyu görevde kal
mak koşuluyla seçilmeleri nedeniyle, sorunun Yasa Encü-
meni’ne havale edilmesi gerekmektedir. Edirne delegesi İs
mail Habib ise, Hars Heyeci’ni oluşturan kişilerin bireysel
olarak T ürk harsına hizm etleriyle tanınm alarına rağmen,
bir araya geldiklerinde verimsiz kalm alarının nedenini, ya
pısal eksikliklerde aramanın uygun olacağım ileri sürm ekte
ve “yalnız Türklüğe hizm et etmiş zevatı bir yere toplayıp
yeni bir heyet yapacak olursak yine aynı akâm ete gidecek
tir. Binâenaleyh, Merkezî Heyet bunu tefrik eder. Bu heyet
muvazzaf olur. Kâtib-i Umûmîsi, kâtibi olur”226 demektedir.
İsmail Habib, Türk Yurdu'nun düzenli olarak yayımlana-
mamasınm nedenini ise, "dağınık, Hars Heyeti gibi geniş
fakat rabıtası olmayan, duman halinde bir heyet tarafından
çıkarılm ak istend iğinden neşet ediyor. Bir g a z eteci, bir
mecmuâcı gibi bunun üzerinde çalışılacak olursa, çıkm ası
temin edilmiş olacaktır"227 şeklinde açıklamaktadır.
Konu üzerine söz alan Ayaş delegesi Dr. Hüseyin Enver,
konuşmasına, "... Hars Heyeti vefât etmiş bizim haberimiz
yok”228 diye başlarken, toplantı salonunda "A llah rahm et
etsin” sesleri yükselmekledir. Yusuf Akçura ise, Türk Yurdu
konusunda geçmişle bir karşılaştırma yaparak, ilk yıllarda
2 2 5 A.g.e., s. 85.
226 A.g.e., s. 89.
227 A .g.e., s. 90. Uluğ İğdemir, y ıllan » /(inden, s. 149. İğdemir, Temmuz 1926'da
Türk Ocağı M erkez Heyeti, başsekreıerliğini kabul ederek A nkara'ya geldiğini
ve daha sonra Fcril Celâl (Güven) ile Türk O caklarının kapandığı tarihe ka
dar Türk Yurdu'nu birlikle çıkardıklarını belirtmektedir.
228 Tür!; Ocakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 91.
189
birkaç bin satan derginin, beşyüz alüyüz civarında satm ası
nın nedenini, aynı konuların aynı yazarlar tarafından sü
rekli biçimde yinelenm esine bağlamakta, özellikle gençle
rin, daha farklı konularda yazacakları makalelerin derginin
bir yandan niteliğini, öte yandan da satışını etkileyeceğini
savunmaktadır.229
Bu arada, 1925 Rurullayı’nm düzenli bir zabıta sahip ol
m am ası nedeniyle, başta H am dullah Suphi olm ak üzere
Hars Heyeti'ne kim lerin üye olduklarının saptanamadığını
ve Reşit Galip’in deyişiyle, hafızası güçlü olan Celâl Sahir’in
yardımıyla tahminî bir liste çıkarıldığına tanık oluyoruz.230
Yusuf Akçura, alaycı bir üslupla okuduğu bu listede, “Er-
k ân -ı H arbiye-i U m ûm îyye R eisi Fevzi Paşa H azretleri,
Hamdullah Suphi Beyefendi, Ağaoğlu Ahmet Beyefendi -ki
Meclis-i Mebüsan’da azâ ve bîr hayli de işi vardır-, Ziya Gö-
kalp Bey (Allah rahmet eyleye sesleri), Halide Hanım (bu
rada yok sesleri), Köprülüzade Fuat Bey, kâh kongrede, kâh
Avrupa’da seyahatte, kâh. da D arü lfü nu n'da h o ca , Em in
(Erişirgil) Bey daima burada değil, arada sırada İstanbul’a
gider gelir, (...) bendeniz, ben M eclis’le azâ ve bazı kom is
yonlara devam eden azâ, H ukuk M ektebi’nde hoca, asker
kurslarında hoca, sonra Hüseyinzâde Ali Bey İstanbul'da,
Niyazi Bey, Müze Müdürü Halil Bey İstanbul’dadır. Veled
Çelebi Efendi aynı zamanda Heyet-i İdâre azâsıdır. Yahya
Kemal Bey, o da sefir oluyor. Samih Rıfat Bey, Necip Asım
Bey, ressam Şevket Bey, Celal Esad Bey, İzmirli Necip Bey,
Rıza Nur Bey” bulunmaktadır.231
229 A .g.e., s. 97 -9 8 .
2 3 0 A.g.e., s. 99.
231 A .g.e., s. 100. H ahim iyct-i M illiye, 26 N isan 1 926, no. 1725. Y. Akçura, Hars
Heyeti üyelerinin toptan istifasına karşı çıkarak şöyle dem ektedir: “Hayır,
ben istıfâ etm eyeceğim . M ebuslu ktan, m ü d errislik ten istilâ ederim . Yine
Tü rk O cağı’nın bana tevdi elliği va2 ife-i m ukaddeseyı yap anm .”
190
Hars Heyeti konusunda Reşit Galip’in., söz konusu heyet
te bulunan ve kendilerine verilen görevi yerine getiremeye
cek durumda olanların istifaya davet edilmeleri ve böylece
ancak çalışm akta devam edebilecek üyelerden oluşan bir
heyetin seçilm esine olanak verilm esi şeklindeki önergesi,
dikkate alınm ıştır.232 26 Nisan günü Mustafa Kemal, kendi
sini ziyaret eden delegelere Türk O cakları’nın önem ini vur
guladığı konuşmasında “Biz doğrudan doğruya m illiyetper
veriz, T ü rk m illiy etçisiy iz”233 dem ekte ve T ü rk harsının
güçlendirilm esi konusunda Türk O cakları’nm önderliğini
teşvik etmektedir.
27 Nisan tarihinde yapılan dördüncü toplantıda, Hars He
yeti üyesi olan ve Kurultay’a ilk kez katılan Samih Rıfat, ko
nuyu tekrar gündeme getirerek, Hars Heyeti’nin düzenli çalı
şamamasının Ocakta bulunan Hars Encüm eni’nin de çalış
maması anlamına gelmediğini belirterek, küçük bir toplulu
ğun sürekli olarak faaliyette bulunduğunu belirtmiştir. Sa
mih Rıfat’a göre, Hars Encümeni’nin özellikle üzerinde çalış
tığı konulardan birisi, m esaisine bilim sel bir yön vermek
amacıyla Türk harsına ilişkin sorulardan oluşan bir anket
formu hazırlamak olmuştur. Bu anket formlarından oluşan
raporun, üyelerinin büyük bölüm ünün Darülfünun ve lise
hocalarından oluşan Hars Heyeti’nin onayına sunulabilmesi
için eğitim yılının tamamlanmasını beklem ek gerekm ekte
dir.234 Raporun düzenlenmesi için lâzım gelen mesai projesi
nin genel hatlarını delegelere okumak isteyen Samih Rıfat’ın,
dön günden beri toplanan kurultayda ilk kez böylesi bir ra
por taslağını ortaya çıkarması üzerine kuşkular belirmiş ve
, zaman darlığı nedeniyle tab edilmesi kararlaştırılmıştır.235
2 3 2 T ürk O ca k la n Ü çü n cü Kurultayı Zabıtları, s. 106-108.
233 Milliyet, 27 Nisan 1926, no. 74.
2 3 4 Tûrlt O cakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 118 -1 2 0 .
2 3 5 A.g.e., s. 121.
191
Dördüncü toplantının en önem li konularından biri de,
Türk O caklan Yasası’nm 1. maddesinde yer alan ve İstanbul
Türk Ocağı’nın kuruluş tarihi 12 Mart 1328’in milâdi takvi
me göre karşılığı olan 25 Mart 1912’nin eklenmesidir.236 Ya
sanın 6. maddesinin (f) fıkrasına yapılan bir ilave ile, Ocak
lann gelir kaynaklan arasında bulunan piyangolar, “kanu
nen caiz piyango vesaire” biçiminde değişikliğe uğramıştır.
Yasa Encüm eni adına değişiklikleri açıklayan Bartın delegesi
Salih Bey’e göre, hüküm etin resmi izni ile para piyangosu
çekilişini yalnızca Tayyare Cemiyeti’ne vermiş olması nede
niyle, Ocaklann yalnız eşya piyangosu yapabileceğinin belir
tilmesi açısından bu değişikliğe gerek duyulmuştur.237
Değişikliğe uğrayan maddelerden biri de, T ürk O cakla
rın a üyelik ile ilgili olan 9. maddedir. Üzerinde büyük tar
tışmalar yapılan bu maddede bazı delegelerin başlıca eleşti
risi, adayın 5 kişi yerine 2 kişi tarafından önerilm esi nokta
sında odaklaşmakta, böylece Yusuf A kçura’nın da verdiği
bir örnek ile Türk Ocaklarına uygun olmayan kişilerin üye
olması sakıncası artmaktadır.238 Hamdullah Suphi, bu kişi
nin Milas Türk Ocağı başkanlığını kısa bir süre yürüttükten
sonra, görevden alındığını açıklam aktadır.239 Böylece üyelik
koşullarının hafifletilmesi ya da eskisi gibi bırakılm ası, baş
ka bir anlatımla seçkinci tavrın sürdürülmesi etrafında olu
şan iki farklı eğilim ortaya çıkmaktadır. Üye sayısının arttı
rılm ası eğilimine karşı, üyelerin niteliğinin önem li olduğu
23 6 A.g.e., s. 128,
2 3 7 A .g.e., s. 135,
23 8 A g .e., s. 143. Y. Akçura, bu konuda İstiklâl M ahkem esinde yargılanan ve
idam edilen bir kişinin evrakı arasından Türk Ocağı şube başkanlığı yaptığı
na ilişkin bir belge çıktığını açıklam aktadır. Kâzım Ö zturk (h a z .), T ü rkiye
Büyük Millet Meclisi Albümü, 1920-1973, s. 102. Yusuf A kçura taralından adı
açıklanm am akla b irlik te Türk O cak lan 1 9 2 4 Yılı Kongresi Som a delegesi
A bidin ve (s. 140) yine aynı kongredeki Sarıkam ış d elegesi H alis Turgut
1 9 2 6 ’da idam edilmişlerdir.
239 A .g.e., s. 147.
192
nu vurgulayan Ahmet Remzi, adaylar konusunda ayrıntılı
incelem e ve sınırlam aların T ürk O cakları’nm am açlarına
muhalif olan kişi ya da grupların, O cakların içine girm eleri
ne engel olacağını savunm aktadır. Aynı görüşü paylaşan
Ferit Celâl ise, sorunu bir başka yönüyle ele alarak, Musca-
fa Kemal’in “inkılâbın en büyük eli Ocaklara istinâd ediyo
ruz”240 sözünden hareketle, Türk O cakları’nm reformların
uygulanması konusundaki görüşlerine işaret etm ekte ve ge
rici ya da m uhalif kişilerin üyeliğinin engellenmesi için de
netim in arttırılm asını istem ektedir.241 Dr. Hüseyin Enver,
Türk Ocakları’nm geleceğine yönelik olan bu kararın öne
mini vurgulamakta, “çok azâlı bir Ocak olm aktan ziyâde az
azâlı ve müfit olmak daha iyidir. (...) Arkadaşlar! lngilizler
Türk Ocakları’mn bulunduğu mıntıkada Türk O cakları’nı
bastığı zaman hüngür hüngür ağlayarak aman şu kaydımızı
yakın, biz Ocaklı değiliz diye ağlayanlar vardı. Bundan baş
ka arkadaşlar, Şeyh Sait isyân ettiği zaman, bu isyanı tel’in
için telgraf çektiğim vakit benden hesap soran O caklılar
vardır. Binâenaleyh Ocağın kapısını açıp da, uluorta dol
durmak doğru bırşey değildir”242 demektedir.
Tartışmaların uzaması üzerine Yasa Encüm eni’nin teklif
ettiği madde salt çoğunluk ile kabul edilm iştir.243 Değişikli
ğe uğrayan m addelerden 25. madde Yasa E n cü m en i’nin
önerdiği gibi, “idare Heyeti dernekte en çok rey alan 7 zat
tan terettüp eder. İntihabatta müsâvî rey alanlar olursa ter
cih için kuraya müracaat edilir. Birinci ve ikinci derecede
hısımlar aynı İdare Heyetine intihâp olunamazlar. İdare H e
yeti’nin müddeti 1 yıldır. Bu heyet Ocağı tem sil ve idare
eder. İdare Heyeti bütün icrââttan Derneğe, M erkez Heye-
24 0 A .g.e., s. 148,
241 A.g.e., s. 148.
242 A .g e., s. 151.
243 A.g t., s. 158,
193
ti’ne ve Kurultaya karşı mesuldür”244 biçim inde değişikliğe
uğramıştır. 26. maddede sözü geçen mesul m urahhasın gö
revleri konusunda, Ocağın “İdare Heyeti tarafından tevdi
edilecek İdarî ve hukukî işlerini takip etm ekle m ükellef
tir”245 değişikliği getirilmiştir. İsmail Habib’in, 1925 Kurul
tayında, derneklerin hükümetlere karşı yasal olarak mesul
murahhasları olduğu yönündeki bir yanlış kanı neticesi k o
nulduğunu belirttiği bu kurum, O cak başkanm ın görevleri
nin yoğunluğu nedeniyle izleyemediği birçok sorunda yet
kili olmasını öngörmektedir.246
28 Nisan günü yapılan beşinci toplantıda, Mesai Encüm e
ni adına söz alan Van delegesi tshak Refet (Işıtm an), gerek
daha önce yayınlanmış mesai programı, gerekse çeşitli şube
lerden gelen faaliyet raporlarını incelemeleri sonucunda, en
çok dikkati çeken ve programda eksik bulduğu yönün, Türk
olmayan unsurların temsili (asimilasyonu) ve gençlik hare
ketleri konusunda olduğunu belirtmektedir. Temsil konu
sunda, “Türkiye’de Türkçe’den başka lisan kullananlar var
dır. Bu hâl Şark vilâyetlerinden şümûllû bir haldedir. (...)
Sonra Orta Anadolu'da yine böyle gayrı Türk anâsırlar var
dır, Bunlar yarım asrı mütecâviz bir zamandan beri T ürki
ye’de bulundukları halde hâlâ aralarında kendi anânelerini
devam ettiriyorlar. Bundan başka yeni gelen muhacirlerimiz
ki; onları Türk’tür diye alıyoruz. Halbuki bunlar da T ürk
çe’den başka lisan konuşuyorlar ve şehirlerde bugün ayrı ay
rı mahalleleri vardır...” şeklinde açıklama yapan Ishak Refet,
Doğu Anadolu’da bulunan Karakeçililer, Serkanlar, Türkan-
lar ve özellikle Diyarbakır ve Bitlis arasında bulunan birçok
Türkm en kabilelerinin “Kürtleştiğini” belirtm ektedir.247 Pra
2 4 4 A .g.e., s. 171
245 A.g.e., s. 172.
2 4 6 A.g.e., s. 173.
2 4 7 A .g.e., s. 177-178.
194
tik çözüm yolu olarak bazı önerilerde de bulunan İshak Re-
fet, Orta Anadolu’daki Türk olmayan unsurların “Türklerle
sanlı” olması nedeniyle önemli bir tehlike oluşturmadığını
ve “boğulmaya mahkûm” olduğunu ileri sürm ekte; bu böl
gede Türk Ocakları’nın düzenli faaliyet gösterm esinin yeter
li olacağını savunmaktadır. Doğu Anadolu’da yaşayan Kürt
unsurların ise, Osmanlı Devle ti’nd en bu yana nüfuz bölgele
ri oluşturma amacıyla hanlılarla Osmanlı Türkleri arasında
savaşlara yol açtıklarını belirtm ekte, “Osmanlı Türkleri ora
ları ald ıkları sırada oralarda b irço k T ü rk le r m eskûndu.
Türklerle meskûn bulunan o mıntıkada bugün Türklerden
bir ferd dahi göremeyiz”248 demektedir. Türklerin “Kürtleş-
melerine” neden olarak, hüküm etin takibatından uzak o l
malarını, silah taşımalarını, vergi vermemelerini, askere git
memelerini ve nüfus kayıtlarında bulunmamalarını gerekçe
olarak göstermekte ve ikiyüz bini aşkın Siirt nüfusunun yal
nızca doksan yedi bininin nüfus kayıtlarında göründüğünü,
askerlik şubesi kayıtlarından anlaşıldığı üzere yalnızca üç
asker verdiklerini belirtmektedir.249
Bu arada Çarlık Rusyası’nm da, Osmanlı Devleti’nden baş
layarak Erm eniler ve Kürtlerı kışkırttığını ileri sürm ekte,
Mütareke döneminde ise. Ermeni sorununa dahş çok ağırlık
veren Sovyetler Birliği’nin Kürtlerin Erm eni olduğunu ileri
sürdüklerini, Genç H ıristiyanlar C em iyeti (Young M en’s
Christian Association-YMCA) ya da Şark-ı Karib Muavenet
Teşkilâtı’nın Anadolu’nun birçok bölgelerinde faaliyette bu
lunduklarını belirtmektedir. Gençlik örgütlenm esi konusun
da ise, özellikle yaşlan nedeniyle Türk O cakları’na üye ola
mayan gençlerin Ocak amaçlanna uygun biçimde yetişmele
ri için örgütlenm e gerekliliğini vurgulam aktadır.250 Mesai
2 4 8 A.g.e., s. 179.
249 A .g.e., s. 180.
2 5 0 A .g.e., s. 183.
195
Encüm eni’nin Kurulta/a verdiği raporda, O cakların gönder
dikleri raporlardaki251 önerilerin büyük çoğunluğunun Mer
kez Heyeti’nden parasal yardıma ve bina sağlanması ya da
onarımma yönelik olduğu bildirilerek bu tür önerilerin M er
kezî Heyete verildiği açıklanmaktadır. Ocaklardan gelen ra
porlardaki daha genel nitelikli istekler arasında ise, tüm
üyeler için bir “âlamet-i farika’’ tesbiti ve hüviyet cüzdanı
d ü zenlen m esi, resm i ya da özel g azetelerin dağıtılm ası,
Ocaklarda bulunan ya da yapılacak kütüphane ya da okuma
salonlarının işleyişine ilişkin talimat yapılması, Kurultay za
bıtlarının yayımlanması, Atatürk’e ait ufak boyda birer hey
kel ile Ziya Gökalp ve öteki Türk büyüklerinin fotoğrafları
nın asılması, yıl sonlarında her şubeden alınacak faaliyet ra
porlarının yayımlanması ve dağıtımı, Türk O cakları’nm ku
ruluşunda özel bir önemi olanların ya da Türklük sahasında
çalışanların fotoğraf, özgeçmiş ve yapıtlarını içeren bir yıllı
ğın düzenlenm esi, yasanın uygulanmasına ilişkin bir tali
matname yapılması, Ocak üyeleri arasından seçilecek kişile
re her yıl bir fazilet mükâfatı verilmesi bulunmaktadır.252
251 A .g.e., s. 1S3-184. Encümene mesai ve tetkik raporları gönderen Ocaklar, Çal,
Çivnl, Simav, Sandıklı, Burdur, Akhisar (K iva), Nevşehir, Sürm ene. Gediz, Ç i
ne, Kazı köy nahiyesi, M enem en. M erzifon, Kırşehir, Erbaa, Sivas, Kurun,
Sam sun, Yenihan, Ayvalık, Çeşm e, Van, İstanbu l. G elibolu , M alatya, Bolu,
Sarkikarabisar, Zara, Ulukışla, Şarkışla, Bitlis vs. ve şifahî raporu alınan İzm it,
Kandıra, Adapazarı, Geyve. Ezine, Karamürsel, Yalova, Düzce Ocaklarıdır.
25 2 A .g.e., s. 185-187. Ö ıeki isteklerden bir bölüm ü ise, bîr O cak m arşının yapıl
m ası, öteki hayır d em eklerine yapıldığı gibi özel idare ve bütçelerin e Türk
Ocakları için de bir yardım faslı açılması için girişim de bulunulm ası. O cakla
ra ait el ilanlarının vergiden muaf tutulması ve Ocaklar arasında yapılan ya
zışm a ve haberleşm elerin posıa pulundan affı, Türk O cak lan üyelerinin he
yet halinde yapacakları bilim sel araşıırma gezilerinde ulaşım araçları ucreıle-
rinin düşürülm esi, O caklardaki Köycülük teşkilatına au görevlerin daha ay
rım dı bir biçim de saptanm ası, Ocaklara sürekli bir gelir kaynağı olm ak üzere
Rum , Erm eni kiliselerine ait a karanan ya da tevzi dışı kalm ış olan mallardan
bir bölüm ünün Ocaklara belli bir karşılıkla ya da mübadillere bırakılm ayan
sahipsiz yapılannı lakdir bedeli suretiyle O caklara verilm esi, tüm hissedarla
rının üyelerden oluşacağı bir Türk Ocağı bankasının kurulm ası, kooperatif-
196
Bu arada Mesai Encüm eni raporunda, bazı şubelere ail
rapor başlıklarının ‘Türkiye C um huriyeti ... T ürk O cağı’
şeklinde yapıldığını, oysa bu tür bir kaydın Ocaklara devlet
kuruluşu resmiyeti vereceğinden ve Türk O caklan bir “m il
let” müessesesi olduğundan bu şekildeki ibarelerden kaçı
nılması, Ocak salonlarında içilecek meşrubatın alkolsüz ol
ması gerektiği, Türk O cakiarı’nm iç işleyişine ilişkin bir ta-
limâtnâmenin düzenlenmesi, Ocakların daha verimli bir bi-
Ş çimde faaliyette bulunması için Merkez Heyeti icrâ kısm ı
nın maaşlı olarak görevlendirilmesi253 ve her bölgenin Özel
koşullarım dikkate alacak m ıntıka m üfettişliklerinin kurul
ması, Merkez Heyeti tarafından düzenlenen mesai progra
mının şubelere gönderilmesi ve eksikliklerinin giderilmesi,
amaçları T ürk Ocakları’nm kinden farklı olmayan Gençler
; Birliği vb. derneklerin Türk O cakları tarafından tem silinin
! gerekliliğini açığa çıkaracak program ların düzenlenm esi
konularında şubeleri uyarma hususları yer almaktadır.254
i Mesai Encüm eni’nin raporu konusunda söz alan Ayaş de-
; legesi Dr. Hüseyin Enver, özellikle azınlıkların “tem sili” so-
! tununa değinerek, sorunun yalnızca Doğu Anadolu ile sı-
; nırlandınlamayacağım ileri sürm ekte ve Batı Anadolu’daki
Türk olmayan unsurlara ilişkin önlem ler alın m asın ın da
gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Osm anlı İmparatorluğu
197
günlerinden devralınan yanlış uygulamalar sonucu Koca-
eli'de Çerkeslerin, Kütahya’da ise Boşnakların, iskân edil
dikleri bölgeleri adetâ bir “Bosna H ersek”e dönüştürdüğü
nü belirterek hüküm eti uyarmak gerektiğini savunm akta
dır.255 Hüseyin Enver’e göre, Türk O cakları’nm birincil gö
revi reform ların halka benim settirilm esidir. Tem sil soru
nunda ise, en önemli görevin “harsı serm aye” oluşturm ak
olduğunu ileri sürmektedir. Bu konuda söz alan Yusuf Ak
çura ise, “Amelî nokta-i nazardan iki kuvve-i içtimâiyyemi-
zin saha-i faâliyyetlerinden birisi ve en kuvvetlisi, hükü
mettir. Bizim konuştuklarımız elbette hüküm etin kulağına
gidiyor ve zaten onların fikrinde de esas itibâriyle bu umde
ler mevcuttur. Yeter ki bizim acizane bulduğum uz ve dü
şündüğümüz hususlarda onun için bir sâha-i tetkik ve te-
âmül olsun. İkinci saha bizimdir, biz hüküm et değiliz, ceb
ren T ürk’e Türksek Türküz dedirtenleyiz. Bizim yapacağı
mız hars cihetidir...”2S6 demekte ve Türklük bilincini geliş
tirmenin yanısıra, İktisâdi gelişmenin de sağlanm asının ge
rekliliğini belirtmektedir.
Yusuf Akçura, T ürk olmayan unsurlar sorununu Turan
ideali içinde ele alarak, “bir taraftan deniz, diğer taraftan
asıl büyük Turana istinâd edeceğimiz kara tarafı kat edil
mek isteniyor, ortaya Kürt anâsırı, İran’ın m uhtelif anâsm ,
sonra kurûn-ı evvelde mevcûd olup da bugün yeni isim leri
ni işittiğimiz birtakım anâsırlar ihdâs edilerek diğer tarafta
ki olan kardeşlerimizle olan alâkamız kat olunm ak isteni
2 5 5 A .g.e., s. 191. Bu konuda Hüseyin Enver, " .. seri giden inkılâplarda başlar
dönüyor, kavrayamıyor, bilm eyerek inkılâbın aleyhine hareket ediyor, şapka
giyilm esi em ir olundu ve kabul olundu ve giyiyoruz. 21an ediyorsunuz ki,
herkes bunu isteyerek giyiyor, katiyyen arkadaşlar, bu şapkanın halk elyevm
aleyhindedir” demektedir. U tkan K ocaıûrk, A tatürk ve T ürk Devrimi K ron olo
jis i, s. 285. M ustafa Kemal, şapkayı 2 7 Ağustos 1925 tarihinde İnebolu Türk
O cağı’nda yaptığı bir konuşma ile halka tanıtmıştır.
2 5 6 Türh O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, s. 196-197.
198
yor” demektedir.257 İzzet Ulvi ise, “tem sil” sorununu özel
likle dil sorunu bağlamında ele almakta ve bu konuda bazı
gelişmelerin varlığından, sözgelimi Bursa ve Balıkesir Bele
diyelerinin Türkçe bildikleri halde başka dil konuşan kişi
lerden para cezası almaya karar verdiklerini, ayrıca kendisi
nin TBMM’ye sunduğu aynı yönde bir kanun teklifinin Da
hiliye E n cü m en in d e bulunduğunu Kurultay delegelerine
açıklamaktadır.258 Konuya oldukça radikal bir biçimde yak
laşan İzzet Ulvi, azınlıklar olarak kabul ettiği Çerkeş, Boş
nak vb. unsurların topluca yaşam alarının engellenm esini,
hatta ulusal dillerini, giysilerini dahi kullanm alarına karşı
çıkılm asını talep etmekte, zaten ‘Türkçü ’ olan hüküm etin
de bu konuda gerekli desteği vereceğini umduğunu belirt
mektedir.259 Trabzon delegesi Mustafa Reşit Bey, Karadeniz
Bölgesi’nde bulunan Rum kültürel nüfuzunun özellikle ki
liselerin varlığıyla sürdüğünü belirterek, “Trabzon vilaye
tinde -nazarı dikkatinizi celp ederim - üç yüz altmış kilise
vardır. Bu üç yüz altmış kilisenin içinde ancak birkaç tanesi
ibâdet içindir. Ötekiler sırf dinî şekilde Rum harsının taşla
ra oyulm uş, kayalara girmiş ve beyaz renklere boyanm ış,
tahaccür edilm iş varlığıdır. (...) Rum yoktur. Herşey çık
mıştır, fakat gitmeyen ve duran kiliseler vardır. Âdetler var
dır”260 demekte, Trabzon hududları içinde doksan bin kişi
nin Rumca konuştuğunu açıklamaktadır.
Mustafa Reşit, bu arada Lâz sıfatının da gerektiğinden ge
niş kapsamlı kullanılm asını eleştirm ektedir.261 Hamdullah
Suphi, tartışm alara son verm ek için yaptığı konuşm ada,
Türklerin Osmanlı Devleti’nden beri, başta Yeniçeri Ocağı
199
ve Enderun olmak üzere çok güçlü “tem sil” kurum ianna
sahip olduğunu262 ileri sürerek, “küçük m isâller üzerinde
m ânen kuvvetim izi dûçar-t zaif edeceğiz diye korkarım .
Evet, filan yerde Boşnak köyü vardır. Filan yerde Çerkeş ga-
lebeliğine tesadüf ederiz. Bunlara karşı tatbik etm ek istedi
ğimiz arzu lisanî husûsiyeüerini izâle etm ekten ibarettir”263
d em ektedir. İskân p o litik a sın ın g e re k liliğ in i reddeden
Hamdullah Suphi daha ılımlı bir yaklaşımın savunuculuğu
nu yapmaktadır. Beşinci toplantının ikinci celsesinde “tem
sil” tartışmalarının yeniden ele alındığına tanık olmaktayız.
Salihli delegesi Zahit Bey, Doğu Anadolu’da önem li bir so
run haline gelen Kürtlüğe karşılık, Batı Anadolu’da Arnavut
luk ve Yahudilik sorununun tehlikelerinden söz ederek, "Bu
Yahudiler, biz İzmir’de ticaret ederken bizi soydular. Yunan
lılara casusluk ettiler. Ve terk sırasında belki lâzım olur diye
rek bize hulûs göstermişlerdir ve bu suretle bir Yahudilik ih
tiyatıyla bize de casusluk eder gibi göründüler. Yunanlılar
memleketimizi işgal ettiği zaman Yahudiler bize, ay ve yıldı
zı bundan sonra semâda görürsünüz dediler. Bu Yahudiler
bugün Türk gençliğinin iktisâb etmek istediği iktisâdı vazi
yete tamamiyle hâkim olm uştur”264 şeklinde konuşm akta ve
Yahudi unsurun özellikle ticaret alanındaki egem enliğine
son verilmesi gerektiğini önemle vurgulamaktadır.
İkinci celsede söz alan Varto delegesi Haşim Nahit Bey’in
konuşm ası, Türk Ocakları içinde hâlâ genç ve yaşlı kuşak
ve buna bağlı olarak farklı Türkçülük yaklaşım larının varlı
ğını belirtm esi açısından önem taşımaktadır. Haşim Nahit,
Cumhuriyet öncesi Türk Ocakları’nm ayırımı doğrultusun
da “Aksakallılari’dan söz ederek, "... bizden evvel Türkçü
lük yapmış olan zevata ebedi bir hürmetimiz olm akla bera-
1 6 2 A .g.e., s. 209.
2 6 3 A .g.e., s. 210.
2 6 4 A .g.e., s. 213 -2 1 4 .
200
ber bu, herşeyin fevkinde olan T ü rk çü lü k ideâlini tenvir
hususunda, düşündüklerim izi serbestçe söylem ekliğim ize
mâni değildir. (...) Arkadaşlar, T ürk O caklan’nm ve T ü rk
çülüğün m efkuresi olarak T ü rk O cakları’nda öteden beri
bir akide halinde münteşir olan fikirleri hep bilirsiniz. Bu
nu tekrara lüzûm görmüyorum, bu fikirler dâim ! bir surette
tahavvül etm ekte olan hayata rağmen muayyen kalıplar içe
risinde adeta tahaccür etmiş, sabit bir şekil almıştır. Dina
mik olan hayat bu sâbitiyeti reddeder”26S dem ekte ve Türk
çülüğün adeta bir din gibi değişmez bir kurallar bütünü
olarak ele alınm asını eleştirm ektedir. H aşim N ahit”Aksa-
kallı” Türkçülerden Ahmet Ağaoğlu’nun belirttiği dil birli
ğinin yanısıra, iktisâdı kalkınm anın da önem ini vurgulaya
rak "... bir lisan, bir edebiyât, güzel sanatlardan herhangi
biri, hukuk ve ahlâk ait oldukları İçtimaî m uhitlerin iktisâ
dı şartlarına tâbidir. Bu harsi m üesseselerden hiçbiri iktisâ-
dîyyatı dün olan bir muhitte inkişâf edem ez”266 biçiminde
eleştirmekte ve her toplumun veri üretim biçim i ile geliş
m işlik düzeyi arasında doğrusal bir ilişk i bulunduğunu,
kendi anlatımıyla “iktisâdiyyat m üesseselerinin diğer bütün
müesseselerin yegâne m enbaı” olduğunu savunmaktadır.267
İktisadî açıdan gelişm enin ise, “T ü rkiye’nin b ir zanaat
devresine girebilmesi ve bunun için de Türk ziraatına zana
atı sokm ası ve pek iptidaî olan ziraatımızın sınaî ziraat hali
ne gelebilmesine mütevâfık ve muarızı olarak am elî zanaata
geçm e”268 ile m üm kün olabileceğini ileri sü rm ekte, Türk
201
O caklarının temel amacının Türkiye’nin ilkel tarımsal ya
pısına, sanayiye dayalı bir biçim vermeye çalışm ak ve aynı
zamanda “am el! zanaatı” meydana getirm ektir.269 İktisadî
yapının ve özellikle ticarî kurumlarm “m illîliği” sorununu
irdeleyen Mersin delegesi Nazım Bey ise, özellikle Güney
Anadolu’da, Yahudi ve Fellahlarm iktisâdı nüfuzunun arttı
ğına işaret etmekte, çeşitli resmi dairelere, sokaklara asılan
‘Vatandaş Türkçe konuş” biçimindeki levhalara, T ürk O cak
lan ve Ticaret-i Hariciyye M üdüriyetinin işbirliğine karşın
Arapça konuşulmasının engellenemediğini belirtmektedir.270
Mesai Encüm eni adına söz alan lshak Refet Bey, Kürtlerle
yoğun bir biçim de m eskün bulunan bölgelere daha fazla
önem v e rilm e si g e re k liliğ in d e n sö z e d e re k , K ü rtle rin
“Türkleştirilm esi” sürecinin sanıldığından daha kolay oldu
ğunu savunmakta ve “Kürdün târihi yoktur. Kürdün târihi
Türk târihi ile karışmıştır. Kürtçe denilen lisan yoktur. Bu
gün Kürtçe lisanı 8 .0 0 0 kelimeden ibarettir. Bunun üçbini
Türkçe’dir. İki bin kadan Kürtçeleşmiş Arapça’dır. M üteba
ki iki bin beş yüz kadar kelime de eski ve yeni Farsça’dır.
Efendiler Kürtçe olarak kelimenin içinde üç yüz kadar keli
me vardır. Ve en ziyâde tuhaf cihet, bu Usanın fiili de yok
tur. Lisanların varlığını, benliğim ölçtürebilen âlet, fiillerdir.
Bunların fiilleri de yoktur. Kürdün lisanı, târihi, anânesi ol
madıktan sonra ve yalnız bol bol vahşeti olduktan sonra
Kürdü temsil etmenin ne ehemmiyeti var. Kürtler gayet ko
lay temsil edilebilirler. Elverir ki biz çalışabilelim. (...) Bir
defa bu işte Türk Ocakları’nın çok ehem m iyetli vazifeleri
bulunmakla beraber, Dahiliye Vekâleti’nin, M aarif Vekâle
2 6 9 A.g.e., s. 2 J9 .
27 0 A g.e, s. 221. Bu konuda Nazını Bey, "... bundan başka hepsi tellâlı olan mav
nacılar ve kayıkçıların hiç olm azsa m em leketim ize gelen ecn e b ile re karşı
Türkçe konuşturulm am asını Ticareı-i H ânciyye M üdüriyeti'nden rica ettik.
(...) Faaliyetim iz hiçbir suretle sem eredâr olam adı.”
202
ti’niri, Sıhhiye Vekâleti’nin yani devlet tesisât ve teşkilâtının
da ehem miyetli işleri vardır. İdare bir kafa ve bir göz gibi
görmeye uğraşmaya çalışmalıdır. Ocaklılar ve bu devlet te
sisatında bulunan m em urlar herhalde birlikte hareket et
m elidirler”27' demektedir.
Türkiye'de yaşayan çeşitli “unsurların tem sili” konusun
da Kurultay başkanlığına verilen çok sayıda önergenin ya-
msıra, Kazıköy delegesi Nahid Tahsin tarafından sunulan
ve Türk Ocakları’na kayıtlı üyelerin aynı zamanda Ocakla
nn amaçlarıyla çelişen hedeflere yönelik Genç Hıristiyanlar
Cem iyeti, K olej G ençleri Cem iyeti vb. üyesi olm alarının
engellenm esi konusunda yasaya bir madde eklenm esine
ilişkin önerge de dikkati çekm ektedir.272 Öte yandan temsil
sorununu bir başka yönden ele alan bir önerge de, Dr. Hü
seyin Enver, Dr. Kâzım İsmail ve Mimar Hikmet tarafından
sunulan ve Ankara’ya ço k sayıda yabancı işçi ve ustanın
gelm esinin Türk işçilerinin istihdam olanaklarını azalttığı
ve bu nedenle Hükümet kanalıyla “isminde yalnız bir Türk
unvanı yazılm ış olan birçok ecn eb i inşaât ş ir k e tle r in in ,
tüm işlerinde T ürk ustalarını tercih etm elerinin sağlanması
nı talep eden önergedir.273
Bu arada Kurultayın beklenend en daha uzun sürm esi,
Ankara-dışından gelen ya da başka işlerde görevli delegele
rin itirazlarına ya da geri dönm elerine neden olmakta ve 1c-
râ Heyeti’nin seçim inin yapılması yönünde baskılar artm ak
tadır. Yapılan seçim sonucu, M erkez Heyeti’ne, Hamdullah
Suphi 76, Necati 74, M ehm et Em in 73, Dr. Ekrem Tok 71,
Dr. Haşan Ferid 71, Alaaddin 63, Avukat M ehmet Salih 64,
203
Dr. Hüseyin Enver 64, Dr. Reşit Galip 63, Dr . Rıfat 56, M i
mar Hikmet. 4 4 oyla seçilm işler; yedek üyelik için ise, İshak
Refet 6 6 , Abdülmuttalip 6 5 , Naki Cevad 6 5 , İsmail Hakkı
65, İzzet Ulvi 57, Cemil Behçet 4 9 , Şükrü Yusuf 4 4 oy al
mışlardır.274
T ürk O cakları Yasası’nda yapılan değişikliklerin büyük
bölümü ise, biçimsel ve iç işleyişe ilişkin ayrıntılardan oluş
maktadır. Bu değişiklik görüşmeleri sırasında tartışmalara
konu olan müfettişlik ve m üm essillik kurum lanna ilişkin
kuşkularım dile getiren M ithat Bey, “Yasanın ahkâm ına gö
re, m üm essillikler diktatör demektir. Bazı O caklara gide
cekler, İdare Heyeti’ni emirleri altında bulunduracaklar ve
İdare Heyetinin kararlarını isterlerse, tatbik edecekler. İste
m ezlerse etmeyeceklerdir. M üfettişler ise sadece icrâ me
m urlarının vezâifini teftiş edecek ve M erkeze yazacaklardır.
Bunların icrâ selâhiyeti gayet m ahduttur. Şim di O cakları
ikiye tâbi tutuyoruz dem ektir. Bir kısım O caklara icâb-ı
takdirinde mümessil, bir kısım Ocaklara da sadece müfettiş
gönderecekler”275 demekte ve özellikle Türk harsının geliş
m em iş bulunduğu bölgelere m üfettiş gönderilm esi eğili
m inden sözederek, M erkez H eyetine bu yetkinin belirsiz
bir biçimde verilmesini ve müfettiş ve m ümessil gönderile
cek illerin ayrıntılı bir biçimde saptanmasını istemektedir.
Mithat Bey, Türk O cakları Yasası’na bu yönde bir açıklık ge
tirilmediği takdirde Merkez Heyeti’nin herhangi bir amaçla
bir şubeye “diktatör” gönderebileceğini ve böylece Merkez
Heyeti’ne fazla yetki verilm esinin ayrı ayrı şubelerin bağım
sızlığını tehdit edebileceğini ileri sürm ektedir.276
Aynı konuda söz alan İshak Refet ise, Türk O cakları’mn
ilk açıldığı zaman görülen adem-i merkeziyet ilkesi ile, gide
2 7 4 A .g.e., s. 2 6 3 . Oy veren loplaro üye sayısı 79'clur.
2 7 5 A.g.e., s. 249.
27 6 A .g.e., s. 249.
20 4
rek gelişen merkeziyetçi eğilimler arasındaki çelişkiyi belirt
mektedir.277 Celâl Sahir, mümessil ve müfettiş gönderilecek
bölgelerin ayrı ayrı belirtilmesinin bir tür “müstem leke çeş
nisi” vereceğini belirtmekte ve “diktatörün” sorum suzluğu
nun esas olduğunu oysa, mümessillerin İdare Heyeti’ne kar
şı sorumlu bulunacaklarını açıklam aktadır.278 Celâl Sahir’e
göre, m üm essillerin belirli yetkilerle donatılm aları, Türk
Ocaklarim n amaçlannın gerçekleştirilmesi açısından zorun
lu ve işlevseldir. İsmail Habib ise, merkeziyetçiliğin gereklili
ğini vurguladığı konuşm asında, Türk O cakları 1. Kongre-
si’nin tarihi niteliğine karşılık, 2. Kurultay’ın mevcut Ocakla
ra bir birliktelik vermesi açısından önem taşıdığını, 1926 Ku-
rultayı’mn ise Ocaklara faaliyet itibariyle daha som ut hedef
ler vereceğini ileri sürm ektedir.279 Bu arada m üm essillerin
yalnızca denetim ile ilgilenip, icraî işlerde bulunm alarının
gereksizliği görüşü de yaygın biçimde benimsenmektedir.280
Hamdullah Suphi, mümessillerin yalnızca Türk harsmm ye
terince gelişmemiş olduğu bölgelere gönderilmesinin yararlı
olacağı kanısında olduklarını, ancak bu bölgelerin yasada be
lirtilm esinin “m illî harsın inkişâf etm ediği bazı sahaların
Anadolu’da mevcût olduğunu” açığa çıkarması açısından sa
kıncalı bulduğunu; bu nedenle zabıtlara geçirilmekle yetınil-
mesini talep etmektedir. Hamdullah Suphi’ye göre, mümes
sillik kurumunun amacı, Türk harsının gelişmemiş olduğu
bölgelerde, yeni bir şubenin açılması, yönetim kurulunun se
çilmesi gibi ilk kuruluş aşamasına ilişkindir.281
2 7 7 A.g.e.. s. 2 5 0
278 A .g.e., s. 250.
27 9 A.g.e., s. 252.
2 8 0 A g.e., s. 254. H ahim iyet-i Milliye, 28 Nisan 1 9 2 6 , no. 1727.
281 T ürk O cakları Ücıincü Kurultayı Z abıtları, s. 255. Hamdullah Suphi bu konu
da, "Yoksa Sivas, Konya, İzmir, Adana gibi m uhillere, Türkçülüğün manâ-i
m aksatlarını anlamış olan" bölgelere müm essil gönderm enin anlam lı olm a
dığını bel inm ektedir.
20 5
Bu arada, Gürcülerden oluşan bir Ocak hakkında kendisine
soru yönelten bir delegeye, Hamdullah Suphi, bunun Türk
Ocaklan 1. Kongresi toplanmadan önce meydana geldiğini ve
o zamanlar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yabancı unsurlann
eline geçmiş şubelerin bulunduğunu açıklamaktadır.282 Uzun
süren tartışmalardan sonra oya konulan mümessillerle ilgili
50. madde değişikliğe uğramış şekliyle kabul edilmiştir.283
M üfettişlerin atanması ve görevlerine ilişkin olan 51., 52.
ve 53. maddeler de değişikliğe uğradıkları biçim iyle kabul
edilmiştir. Bu maddelere göre, Merkez Heyeti şubelerin de-
netimi için bir üyeyi geçici ya da sürekli olarak müfettiş ata
yabilecektir. Söz konusu müfettişler, O cakların çeşitli işlem
lerini ve hesaplarını, yasa hükümlerinin ve mesai programı
nın uygulanma derecesini ve Merkez Heyeti’nin vereceği ta
limatların sonucunu bir raporla Merkez Heyeti’ne bildire
cekler; İdare Heyetleri ya da Dem eklerin toplantılarına oy
kullanmaksızm katılabileceklerdir. Müfettişlerin verecekleri
raporlar üzerine Merkez Heyeti gerekirse herhangi bir O ca
ğın İdare Heyeti’ni düşürebilecek; bu takdirde yedek üyeleri
göreve çağırarak, yedek üye bulunmadığı durumda ise, Der
neği yeniden toplayarak seçim yapmasını müfettişe bildire
cektir. Ancak düşürülen İdare Heyeti’nin Dem ek tarafından
yeniden seçilm esi durumunda, bu durum, M erkez Heyeti
tarafından olumlu karşılanmazsa, Merkez Heyeti Kurultaya
karşı sorumluluğu üzerine alarak Kurultayın kararına kadar
2 8 2 A g.e , s. 2 5 5 -2 5 6 .
283 A .g.e., s. 2 5 6 -2 5 7 . 50. madde şu şekildedir: “M üm essiller M erkezi H eyetin
göndereceği yerlerde Türk Ocağı teşkilâtını yaparlar. M üm essil bulunduğu
mahalde İdare Heyeti'ne nezâret ve Merkezden alacağı talimatı latbik ve reye
işlirâk etm em ek şartıyla luzûm gördükçe İdare Heyeti içtim âına riyâşet eder.
İdare Heyetinin kararlan mümessilin tahriri tasdiki ile tatbik ve tenfiz olunur.
Müm essil idare Heyetinin bütün muâmelâtını tetkik ve teftiş eder. Andelıcap
İdare Heyetinin kısmen veya tamamen tebdili veya O cakla tasfiye esbâb-t mû-
cibesiyle Merkez Heyeti’ne bildirir, oradan alacağı cevâba göre ha re İte ı eder.
M üm essiller doğrudan doğruya Merkez Heyeti’ne m erbutturlar.”
206
geçici biçimde kapamak yetkisine sahiptir. Öte yandan M er
kez Heyeti, müfettiş raporu üzerine yolsuzlukta bulunduğu
iddia edilen şubede tasfiye yapmak yetkisine de sahiptir.284
Merkeziyetçi eğilimin bir başka anlatım ı da, 54. maddede
ortaya çıkm akta ve Türk Ocakları’nm amaçlarına karşı h a
reket eden şubenin, M erkez H eyeti’nin uyarısına rağm en
hareketinde ısrar etm esi durum unda, M erkez H eyeti’nin
Kurultay karşısında sorumluluğu alarak, Kurultayın kararı
na kadar söz konusu şubeyi geçici olarak kapatabileceği
esası kabul edilmektedir.285
Son toplantının en önemli kararlanndan biri de, ilk Türk
Ocağı’nın açıldığı 12 Mart 1328 (25 Mart 1 912) tarihinin,
yasanın 70. maddesi olarak, her yıl Ocaklıların bayramı ola
rak kutlanm asının kararlaştırılm asıdır.286 Yasa Encüm eni
adına konuşan Ali Sururi Bey’in yaptığı açıklamaya göre, de
ğişiklik önerilerinin hemen tümü Kurultay tarafından kabul
edilmiştir. Encüm enin, Merkez Heyetine yönelik bir temen
nisi de yasa hükümlerinin ne suretle uygulanacağını göste
ren bir talimatnâmenin, Merkez Heyeti tarafından düzenle
nerek Ocaklara bildirilmesidir.287 M urakabe Heyeti seçim i
nin açıklanması288 ve Hamdullah Suphi’nin yaptığı kapanış
207
konuşmasından sonra Kurultay sona ermiştir.
T ü rk O cakları 3. Kurultayı süresince H akim iy etti M illi-
y e’de bir dizi m akale yayım layan Ahm et A ğaoğlu, Türk
O cakları’nm kurulduğu günden beri yöneldiği faaliyetleri
irdeleyerek, İslâm lık ve O sm anlılık kavram ve kim likleri
yerine Türklük bilincini yerleştiren Ocakların, ikinci başa
rısının “hayatın maddî ve manevi tecelliyâtm m hem en kâf-
fesi üzerine m em lek ettek i m üessese ve teşek k ü llere bir
Türklük rengi verm esi”289 olduğunu belirtm ekte ve “şim di
ye kadar yaptığımız şey bir zarftan ibarettir. Şimdiden sonra
bu zarfı doldurm ak devri geliyor. Bu ise, o birin ci devir
ameliyesinden daha ince bir iştir. Asıl bu gayemize bu ikin
ci devir ameliyesinde yaklaşacağız...”290 demektedir. Ahmec
Ağaoğlu, “ m azrûP olarak adlandırdığı “T ü rk ” kavram ını
oluşturan unsurları, Türk dili, dini, hukuku, tarihi, m usiki
si, edebiyatı, estetiği ve halk edebiyatı olarak ortaya koy
makta, bu unsurların üzerinde yükseldiği maddî altyapıyı -
Kurultay sırasında genç kuşak tem silcilerinin de eleştirdiği
biçimiyle- gözardı etmektedir.29' Ancak söz konusu m akale
nin, H akim iyet-i M illiye’nin yanısıra, M illiyet292 ve özellikle
Türk Yurdu'nda da293 yayımlanması, bu yaklaşım ın, uğradığı
eleştirilere rağmen Türk O cakları’nın büyük bölüm ü tara
fından benimsendiğini ortaya koymaktadır.
T ürk dili, edebiyatı, hukuku vb.’nin özel uzmanlık gerek
tirdiği ve bu nedenle T ü rk O cak ları’nda değil, D arülfü-
nun’da araştırılması gerektiği konusunda ise, “bu iddiâ in
208
kârı ve münâkaşası gayrı kâbil bir hakikattir. Fakat bu ha
kikati dermeyân edenler daha ileri giderek bir de bu iddiayı
ilâve ediyorlar. M adem ki bütün devlet ve bütün m illet
Türklük esâsını kabul etmişlerdir, artık Türk Ocakları vazi
fesi kalmamış birer uzuv halini alm ışlardır ve binâenaleyh
kalkmaya mahkûmdurlar. Bizce burada iki nokta unutul
maktadır: evvela zikr olunan ilim ocakları eskiden de mev
cut idiler. Fakat bunlar bir türlü kendiliklerinden o yüksek
ilim m eselelerine yanaşm ıyorlardı. Neden? Çünkü onları
bu yola sevk edecek bir muhît ve hava-i nesımî mevcût de
ğildi. İstanbul Darülfünunu’nda bir Türk Târihi dersi açıl
ması için Türkçülerin çektikleri m eşakkatleri hatırlatırım..
Uzun ve dağdağalı zahmetlerden sonra elde ettiğimiz netice
şöyle idi; açılan ilk ders haftada bir kere olmak üzere gayrı
m ecburî umüma açık konferans şeklinde olacaktı. Fakat
Türkçülük cereyâm kök bulunca Türk O cakları’nın telkin
ve tesiri ile bu ilk ders bugün bir T ürkoloji medresesi gaye
si iktisap etm iştir”294 demektedir. Öte yandan Türk O cakla
rı üyelerinin seçkin ve aydın bir topluluk oluşturm alarının
da, bilimsel bilgiyi halkla ulaştırmada önemli ölçüde katkı
da bulunduğunu ve bu nedenle Türk O cakları’nın ülkeye
yararlı olduğunu belirtm ektedir.295 Bu arada, Türk O cakla
rın ın şube ve üye sayısı açısından oldukça hızlı bir biçimde
gelişmesine değinen Ağaoğlu, bunun yanısıra sistem li bir
ideoloji oluşturma zorunluluğunu vurgulamakta ve yeni bir
örgütlenmeye gidilmesini talep etm ektedir.296
Ağaoğlu, Türk Ocakları’nm kurulduğu günden beri siya
set dışı kalma kaygısının, bir yandan Osmanlı İm paraıorlu-
209
ğün un kendine özgü yapısından, başka bir anlatımda O s
manlılığın bir “halita” olması nedeniyle Türkçülük akım ıy
la çatışm a için d e bu lu n m asın d an , öte yand an da T ü rk
O caklan’nın bu yönde işleyen bir devlet politikası ile çeliş
memek amacıyla siyaset ötesi alanlara yönelerek varlığını
güvence altına alma gereksinim inden kaynaklandığını be
lirtmektedir. Ağaoğlu, bu iki sakıncanın da kalktığı Cum
huriyet döneminde, T ürk O caklan’m n yönelm esi gereken
faaliyetlere işaret ederek, “Evvelâ hüküm et, devlet ve mem
leket baştan başa Türkçülük cereyanını kabul etmiş ve bu
nu bütün kanunları ve halka istinâd ettiği Teşkilât-ı Esâsiy-
yesi ile teyid etmiştir. (...) Fakat bununla bizim Türk O cak
lan’nın siyâset-i rûzmerre ile iştigâl etmeleri fikrinde oldu
ğumuz zannedilm esin”297 demekte ve güncel politika yerine
önemli ulusal sorunlarda, “halkçılık, halka doğru yürüyüş”
gibi temel tercihlerde siyasetle bizzat uğraşabileceğini ileri
sürmektedir. Öte yandan Ağaoğlu’nun, Kurultay tarafından
seçilen Merkez Heyeti başkan, başkan yardımcısı ve kâtip
lerinin Türk O caklan’mn devletten aldıklan ödenek ile m u
vazzaf olarak görevlerini sürdürm eleri, dolgun ödenekli
m üfettişler ile şubeler ve M erkez bürosu arasındaki bilgi
aktarım ını sağlamaları vb. önerileri,298 özellikle hüküm et-
devlet özdeşliğinin CHF çerçevesinde giderek açıklığa ka
vuşmaya başladığı bir dönemde özel bir anlam taşım akta
dır. Bir yandan, daha önce de değindiğimiz, kurultay sıra
sında tartışılan hükümetin resmi görev alanına giren faali
yet ve yetkiler ile resmi bir niteliği olmayan T ürk O cakla-
n ’mn çalışm a alanı arasındaki ayrım, özellikle O cakların
zorlayıcı önlem ler alıp alamayacağı konusu, öte yandan da
Ahmet Ağaoğlu’nun makale dizisi, E Tachau’nun da belirt
297 Ağaoğlu, "Kurultay M ünasebetiyle1’. H akim iyet-i Milliye, 2 8 N isan 1926, no,
.1727,
2 9 8 A.g.e,
210
tiği gibi T ü rk O cakları içinde CHF hü küm eti karşısında
alınması gereken tavrın açıklığa kavuşturulm ası yönünde
- tartışmaların bulunduğunu kanıtlamaktadır.299
Partinin sözcülerinden Falih R ıfkı’nın (Atay) Türk Yur
du'nda yayınlanan bir yazısı da bu eğilimin varlığını açıkla
yacak niteliktedir. Falih Rıfkı, milliyet ilkelerinin ülkede ye
terince benimsenememiş olduğu gerekçesiyle, Türk Ocakla-
rı’nm işlevlerini tamamladığı görüşüne karşı çıkarak Türk
Ocakları’nm yıllardır batılı ve çağdaş Türk insanını yaratma
ya çalıştığını ileri sürmektedir. Türkçülüğün iki düşmanı
olarak tanımladığı, “softa” ve “züppe” zihniyetlerin T ü rk
toplumu içinde varlığını sürdürmeye devam ettiğini belirten
Falih Rıfkı, “İşte Türk Ocakları’nın yeni vazifesi, fikri hayata
nakletmek ve sindirmektir. (...) Türk Ocakları fikirleri dü
zelttiler, şimdi hayatı düzelteceklerdir” demektedir.300
Düşüncelerin hayata geçirilmesi ve özellikle CHF ile olan
ilişkiler konusunda hazırlanan ve yayımlanan Mesai Prog
ramı,301 Merkez Heyeti üyesi Reşit Galip tarafından basma
açıklanmıştır. Reşit Galip, Türk Ocağı üyelerinin ulusal so
runlar karşısında özel duygular, çıkarlar tanımadığını belir
terek, Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine erişileceği
noktaya kadar faaliyette bulunacaklarını belirtm ektedir. Re
şit Galip’e göre, her şubede İdare Heyeti’ne bağlı Irşâd ve
Tenvir Heyeti; Temsil Heyeti; Spor Heyeti; M üzik Heyeti;
Sıhhî Muavenet Heyeti; Köylüye Yardım Heyeti adı altında
toplam 6 heyet bulunacak ve bunların herbirinin kendi İda
re heyetleri aracılığıyla M erkez H eyeti’ne bağlanarak tüm
O cakların etkinliklerinin birleştirilm esi yönüne gidilecek
tir. Bu arada Reşit Galip, kendisiyle söyleşiyi yapan m uha
299 Frank Tachau, “T he Search for National İdenıity A m ong T h e Turks”, s. 174.
30 0 F alih R ıfk ı, “Fikird en H ayata", T ü rk Yurdu, C. 8 , no. 18, M âyıs-H aziran
1926, s. 613.
301 Türk O c a k la rı M esâi Programı, İstanbul. Matbaa-i O sm aniye, 1926.
211
birin, "T ü rk Ocakları’yla faşizm arasında bir müşâhabet var
m ıdır?” şeklindeki sorusuna, “Zannetmem. Faşizm bir irti
cadır, O caklıhk ise, bir tekâmül ve inkılâptır. Faşizm âdi
politikacılıktır. O cakhlık nezih vatancılıktır. Faşizm em per
yalisttir, O cak ise hudut bekçisidir. Bundan mâda bunlar iki
ayrı m illetin millî müesseseleri olmak itibariyle bittabi ara
larında ayrıca bu milletlere has evsâf Farkları da bulunmak
zarurîdir”302 yanıtını vermektedir. Sorunun yöneltildiği ta
rih, İtalya’da aynı yılın başında Türk O cakları’na benzer
amaç ve faaliyetlere dönük olan Dopolavoro’ların kuruluşu
ile çakışm ası açısından önem taşımaktadır. 1 9 2 6 ’da faşist
rejimin güçlendirilm esi sürecinde ortaya çıkan kitle örgütü
yaratma sorununa çözüm getirmeyi amaçlayan Dopolavoro
kuruluşunun, sın ıf m ücadelesinin birin cil planda olduğu
bir ülkede, çalışan kesimleri parti politikası doğrultusunda
yönlendirm ek amacında olmasına karşılık, Türk Ocakları,
sınıfsız bir toplum yaratma iddiasında olan; Italyan işgal
bölgelerinde verilen mücadelenin anılarının henüz çok taze
olduğu ve İtalyan Faşizm inin iktidara5 geçm esinin üzerin
den henüz bir yıl bile geçmediği, başka bir anlatım la henüz
istikrarlı bir politika görünümünde olmadığı bir dönemde,
CHF ve Türk Ocakları üyesi ReşiL Galip tarafından açıkça
eleştirilebilmektedir. Oysa daha sonraki bölümlerde belirte
ceğimiz gibi, 1930 yılında Hamdullah Suphi faşist gençlik
k u ru lu şlarım öven k on u şm alar yapacak, 1 9 3 1 ’de T ürk
Ocakları’nm kapatılarak yerine Halkevleri kurulması süre
cinde konu bir kez daha gündeme geldiğinde, basında çı
kan ve Türk Ocakları’nın yerine faşist teşkilata benzer bir
örgütün oluşturulacağına ilişkin haberler, CHF’nin yönetici
kadroları tarafından aynı tepkiyle karşılanmayacaktır.
212
E K 14: T Ü R K O C A K L A R I 1 9 26 Y IL I K U R U LTA YI'N A
SU N U LA N B Ü T Ç E*
35 5 5 .0 5 0 Yekûn
35 5 3 .5 2 0 U m ûm î Yekûn
E K 15: TÜ RK O C A K L A R I M E S Â Î P R O G R A M I* *
213
İlm î V a zife
21 4
K ü tü p h a n e
F o to ğ ra fı K o le k s iy o n la r ı
215
D iy a p o z itif K o le k s iy o n la r ı
S e r g ile r
216
açmayı kendileri için belli başlı bir vazife bilmelidirler. Türk mille
tinin yetiştirdiği erbâb-ı sanatı Türk halkına tanıtm ak onların işle
rini m usâhabeler tarikiyle veya m atbûattan neşriyât île neşr ve
îzâh etm ek ve tenkid etm ek ehem m iyetle tâkip edilecek bîr iştir.
İlk açılan O caklarda bu hususta yapılan tecrübeler, sanatkârları
m üessesem ize karşı m innettar bırakan bir tesir bırakm ıştır. Bir
Türk ressamı, heykeltraş, projeleri teşhir edilen bir m im ar kendisi
ni halkın hürmet ve takdirlerine arz eden müesseseyi unutmuyor.
Husûsiyle sanat ve sanatkâr hakkında m uhabbet ve hürm et ve
şöhreti celp eden bu teşebbüsler ne kadar müessirse, teşhir edilen
eseri satm ak suretiyle onlara ifâ edilen hizm et ayrıca ifâ etmeye
çalışm amız lâzım gelen bir vazifedir. Aynı zam anda O caklar ken
dileri için de bu hürm etten istifâde edebilmelidirler. Sergi hâsıla
tından alınan % 100 veya 15 nisbetinde bir hisse Ocak için küçük
birvârid ât menbaı teşkil eder, idare Heyetleri m ahallî sanatları ta
nıtmayı da ayrıca emel edinebilirler. Her Ocak kâin olduğu m er
kezde m aziden intikal edip gelen sanatları senenin muayyen bir
gü nü n d e bir sergi halin d e teşhir edebilir. K ü tah ya'd a çinicilik,
Bursa'da ipekçilik, Uşak'ta halıcılık, Bilecik'te çatmacılık gibi m a
hallî sanatlar sergilerim izin teşhir edeceği esaslı eşyayı teşkil eder.
Sanatkârlarla esnaf sınıfıyla Ocaklar arasında bu sergiler çok kalbî
bir râbıtayı vücûda getirmeye ehem m iyetle hizm et eder.
Bu sergiler vasıtasıyla yeni usûlleri bilenler m ükem m el bir te l
kin vâsıtası elde etmiş olurlar. A nadolu Ocakları pek çok yerlerde
kurun-ı vustaî usûllerle devam eden m ahallî sanatları tanıtırken
ya doğrudan doğruya veya M erkezî Heyetin yardım ıyla davet
edecekleri m ütehassıslara yeni usulleri öğretm ek için bir fırsat te-
hiye etmiş olurlar.
M esela Kastam onu'da asırlardan beri devam eden m uayyen
bir usul ile terbiyye edilen deriler teşhir edildikten sonra, yeni d e
riciliği tahsil etmiş olan m ütehassıslarım ızdan biri serg id e yeni
dericiliği göstermek için lâzım gelen örnekleri, bu örneklerin el
de edilmesi için kullanılan mevâddı ve tatbikâtı gösterm ek su re
tiyle bu sanat erbabı arasında bir intibah hareketi vücuda getire
bilirler.
217
ler. Biliyoruz ki birçok O caklarım ız için bu uzun m ü d d et daha
mümkün olmayacaktır. Fakat ne kadar güç,olursa olsun Ocaklar bu
hizmeti ehemmiyetle düşünmelidirler. Esnaf aileleri içinden yetişti
rebileceğimiz bir genç şimdiye kadar doğrudan doğruya kendile
riyle tesis-i m ünâsebet edem ediğim iz sanatkâr sınıfı için fevkalade
fâideli bir yardımcı olur. Esnaf ile aram ızda bu suretle doğacak ra
bıta ise, diğer râbıtalar için hayırlı bir m ukadderât teşkil eder.
H ars
218
dî ve m anevî A nadolu'm uzu yoklam ayan, aram ayan y a ln ız biz
kalmışızdır. Başkaları tarafından bize ait yazılan eserlerle bizim
kendim ize ait yazdığım ız eserler arasında Bir m u kayeseye bile
imkân yoktur, fark bizim aleyhim izedir. Bu m aksatla halk edebi
yatı diye yâd edeb ileceğim iz vâsi m üessesem izi te tk ik etm eye
başlam alıyız. Atasözleri, halk m asalları, şarkılar, darb-ı m eseller
bu cümledendir. Ocaklar tarafından bunlar to p lan ıp m ühim bir
yekûn elde edildikten sonra Hars Heyeti tarafından tetkik edilir
ve kitap suretinde bastırılır. Â bidatım ız günden güne harap olu
yor ve ortadan gaîb oluyof. Bunları tam ir ve idâm e etm ek O cak
ların elinde değildir. O nların kıym etlerini tanıtm ak, onların re
sim lerini ve kitabelerini çıkarm ak, m evcudiyetlerini kaydetm ek
Ocakların yapabileceği bir iştir. Arkadaşlarım ız em in olabilirler ki,
eski Anadolu yalnız yüz elli sene evvel, bütün seyyahları hayrette
bırakacak kadar marnûr olan bir yerdi. O um rân ile binlerce sene
yaşam aya nam zet görülen âbideler de m ahvolup gitm eye başla
mıştır. Halbuki bir bina bir milletin m üşterek işidir. Şair, ressam,
musikişinas ve heykeltraş eserini kendi kendine yapar. Â bid evî bi
naları b irço ksan atkârlar el ele verm ek suretiyle, bir devrin dere-
ce-i kemalini en kuvvetli vesika olarak vücûda getirirler. Bir Sul
tan Hanı* bir Selçuklu Devrinin azam etine kitaplar ifade edilm ek
m üm kün olm ayan belagatle şehadet eder. O caklar m azinin bu
yadigârlarına karşı hassas, asabî bir alâka gösterecektirler. O cak
lar bu hususta vazifelerini hakkıyla yaptıkları gün kendilerinin
mazi ve m azinin yadigârları hakkında duydukları hürm eti halk
da duymaya başlar.
H ars M ü z e le ri
219
eşyayı satm ış o la n la r on misli, on beş misli k ıym et veriyorlar.
O caklar cedlerinin sanatkârlığını gösteren vesikalarının yanında
kendilerini asilleştiren çerçeveyi bulm uşlar demektir.
Irk m üzelerine gelince bir milletin an ânevi bir surette kullandı
ğı eşya ırk m üzesine dahil olur. Eski elbiselerim iz, çevreler, beşik
ler, tandırlar, sedef işleri, tahta oym aları, m azgallar, çubuklar, stil
takım ları, her nevi silahlar, musıkf aletleri, kap kacaklar, ziraat
aletleri, eyer takım ları ve bu gibi bütün eşya ırk m üzesinin m al
zem esini teşkil eder. İdare Heyetleri unutm am alıdırlar ki kısa bir
m üddet devam edecek inkişâfı bizim tem el taşlarım ko yd u ğu
m uz müesseseye hiç şüphe yok ki pek çok m üşkülat tahm il etm iş
tir. Bizim başladığım ızı, birbirini tâkip eden nesiller ikmâl edecek
tir. M edenî m illetler ırk m üzelerine kendilerine ait olan eşyayı
koyam adılar, bütün kıtaların, hatta vahşî kavim ler de dahil o l
mak üzere, kullandıkları eşya, bu m üzelerde yer tuttu.
S ıh h î V a z ife
220
İk t is a d î V a z ife
M edenî
221
Şark arasında hâsıi olan gulâne ve asırdide çarpışm ada mensup
olduğum uz m edeniyyet kendini hurdahaş-eden bir mağl.ubiyyete
uğramıştır.
Askerliğim izin yerine Garptan gelen bir askerlik, tababetim i
zin yerine yeni b irtıb , küçük zanaatım ızın yerine büyük kesif z a
naat, m edresem izin yerine mektep, âdâb-ı m uaşeretim izin yerine
kendi top raklarım ızın m ahsûlü olm ayan âdâb-ı m uaşeret kâim
olm uştur veya olm aktadır. Dünkü m ed en îyyetim izin izm ihlali,
harsımızın ve m illetim izin sebeb-i zafer i olmuştur. (Jhrevî telâk-
kiyyât içinde bir cem âat halinde yaşayan halkım ız, dünyevî telak-
kiyyât içinde bir millet hayatına istihâle etm ektedir.
Türk Ocakları, yalnız millî tarihine dâhil olan devreleri değil,
Eski Yunan ve Rom a'dan başlayarak bugünkü hâkim Garp mede-
niyyetinin menşei ve mevlidi olan bütün devirleri benimser. Türk
O cakları'nda Garp lisanlarıyla beraber Garp musikîsi de bir yer
tutar. Türk Ocakları Türk gençliğine icâp eden misali bilhassa ka
panm ış veya ölmüş devirler içinden değil hâl-i hâzır m illetler ara
sından intihâp eder, idmancılıkta, cirid, lobut ve alaturka güreşe
tercihen bütün m edenî dünyanın beynelmilel oyunları haline g e
çen bugünkü sporu öğretir. Türk Ocakları servet ve refah ve t e
m izlik hakkın daki yeni m efhû m ları te lk in eder. T ürk kadınını
ilim, sanat ve iktisât hareketleri içinde Türk erkeğiyle beraber va
zifeye davet eder.
Türk Ocakları dar m illiyetperver değildir. Kendi d ershan elerin
de, içtimâ salonlarında tevci ettiğim iz yeni m edeniyyetin, bu m e
deniyete mâlik olan m illetlere feyiz ve kuvvet vermiş olan bütün
menbâlarınt göstermeyi ve öğretm eyi bir vazife bilir. Türk m usikî
si Türk Ocağı'nın telkinâtm a göre Garp musikîsinin tekniği içinde
bir üslûptan, bir husûsiyyetten ibâret olacaktır. Türk Ocakları'nın
sah nelerin de Alm an, İngiliz, İtalyan ve Rus musikîsi gibi bütün
m usikîler dinlenebilecek, tanıtılacaktır. Türk gençliğine bilhassa
bu Garp m usikîsinin terbiyesini vereceğiz. H eykeltraşlık ve res
sam lık gibi iki sanât-ı nefiseden Türk gençliğinin haberdâr olması
için teşvikin, telkinin her şeklinden istifâde edeceğiz. Türk res
samlığı eski kitapları dolduran musavvirlik değil, bugünkü muâsır
ressamlıktır. Her Ocak, Türk milleti içinde tem silleri son derece
m ahdut olan, heykeitraşlık, ressamlık, musikî bahislerinde usûl-ü
Garbın üstâdlarından olacaktır ve bu m eslekler dahilinde yetişen
sanâtkârları, m im arim izin, edebiyatım ızın büyükleriyle beraber,
Türk halkına tanıtacaktır. Türk Ocakları hürriyet-i tefek k ü re ta
222
hammül terbiyesini verecektir. Büyük ve fâzıl m illetleri fik ir husu
sunda tam bir hürriyet-i vicdanla ifade edilen şekillere kadar ka
nâatlerini gösterm ekte serbest bırakan terbiye O caklarım ızın ta
kip edeceği m uayyen bir yol olacaktır.
M em lekette birçok misâllerini gördüğüm üz üzere, ilim nâm ına
hürriyet-i tefekkürle şarlatanlığın, şahsiyyet vadisinde irtikâp edi-
. len sefaletlerin hududunu ayırm ak yine T ürk O cakları'nın sera-
hatle takviye etmesi lâzım gelen bir tem yiz kâbilindendîr. Türk
Ocakları m emleketin her köşesinde kalpler içine konmuş, değiş
mez, sakin itiyâdlara, usûllere, kanâatlere karşı ulûm-u tecrübiy-
yenin, fennin ve yeni hayatın icâbâtını tercih etm eyi öğretecektir.
Her Türk Ocağı m ahallin ihtiyâcına tetâb u k edecektir. Bu cüm
lenin yanlış anlaşılmaması için lâzım gelen izahatı veriyoruz:
Yani O caklar halk neyi öğrenm eye m uhtaç ise onu öğretir. Ve
bu suretle Şarka ve Asya'ya m ahsûs olan ölü m u hafazakârlığın
aleyhine daim î bir cereyan uyandırır. Sahilde deniz sporları yapar.
Mühim ticaret m erkezlerinde büyük ticaret lisanlarını okutur ve
ticaret tesis eder. Halıcılık m erkezlerin de eski ö rn ek leri toplar.
Millî zevkte vukua gelen inhirâf aleyhine çalışarak eski ö rn e k le
rin, eski nakışların, eski boyaların vücuda getirdiği um ûm î şöhreti
hâiz örneklerin ihyâsına çalışır. Silecik'te çatm acılıkla alâk a d a r
olur. Kütahya'da çiniciliğe ehem m iyet verir. G ürün'de kumaşçılığı
yeniden canlandırır. Bir kelime ile ifâde edelim : Fikir husûsunda
mürşid olduğu gibi, sporda, zan âatte, sıhhatte, iktisatta Garbın
tatbik ettiği hayatı ve um ûm î usulleri tercih eder. M edeniyyetçi-
likte O cağın şiarı şu k e lim e lerle ifâde o lu n a b ilir: T ürk m illeti
Garp ailesine ve Garp m edeniyetine m ensup bir ferttir ve Garp
medeniyeti içinde tekâm ül edecektir.
M u s ik î
223
rın, Rusların ve bütün m ahallî aletlerle çaldıkları eski musikîlerini
köylü, halk musikîsi vaziyetinde bırakmış ve bunların yerine tek
nikte (fen) ve kavâidde müşterek, fakat üslûpta, ifadede ayrı ola
rak beynelmilel bir ehem m iyet ve şümûl kazanmıştır.
Türk O caklan'm n heşr ve tâm im edecekleri bu m usikî Türk m il
letinin bütün husûsiyyetini ifâde etm eye eski m usikîm izden yüz
kere daha müsaittir. M uhtelif sa 2 âletleriyle, deflerle, kudüm lerle
çalınan m usikîm izde bu g ün kü Türk m illetinin du yduğu birçok
heyecanları ifade etm ek m uhâl olduğu anlaşılmıştır. Eski m usikî
m izde bir marş yapm anın m ümkün olm adığı tah akk u k ettiği gi
bi, eski musikî aletlerim izle de askerî bir havanın icâp eden kuv
vet ve tın netle idaresi m üm kün olm adığı da anlaşılm ıştır. Türk
Ocakları'nın sahnelerinde çalınan ecnebî parçalar arasında bizim
hissiyyatım ızı ta d erin d en teh eyyü c eden n â ğ m e le r o ld u ğ u n u
bizzat kendim iz m üşahede ettik. Rus m usikîsinde bir şehir âzâdı,
bir kervan yo lcu lu ğ u n u B o rod in o 'nu n , R a h m a n in o f'u n m âruf
parçalarını Ocaklı arkadaşlarım ız teessürle ve en kalbî alâka ile
dinlediler. Türkün m üstakbel musikîsi Garp musikîsi nâmı altında
tanıdığım ız büyük ve âlemşüm ûl musikî içinde bir nev'i mahsus
olarak tekâm ül edecektir. Diğer m illetler için olduğu gibi, nasıl ki
G arp m usikîsi nâm ı altın d a ta n ıd ığ ım ız m usikîye İtalyan ların ,
Fransızların, Rusların ve diğer m âruf m illetlerin m illî m usikîleri
dâhilse, öylece, Türk musikîsi de um ûm î teknik içinde her milleti
teşhis ettiren farkları hâiz olacaktır. A vrup a'nın m usikî aletleri
âletlerim iz olacak; ve bu âletlerle beşerî m ahiyyeti hâiz olan bü
yük m usikî içinde kendi benliğim izi ifadeye çalışacağız. Her Ocak,
bir m ütehassıs bulur bulmaz, kem an, piyano ve viyolonsel dersle
ri açmalıdır. Âlet-i m usikî kadar hep birden şarkı söylem eye alıştı
racak zevk-i musikî d e mühimdir. Millî günlerim izde yirmi o tu 2
kişinin ahengi bozm aksızın, bir şarkıyı söylem eye kudret göstere
memesi ne acı bir mahrumiyyettir. Mühim içtim âlarım ızda büyük
vakaları hazırlayan, inkılâp imanımızı ifade eden. O cağım ıza aş
kımızı, sadâkatim izi anlatan şarkıyı hep beraber söylem ekten hâ
sıl o la ca k tesir ne kad ar derin o lacağ ın ı ta h m in e d e b ilirsin iz.
M eşhur adam larım ızın hâtıralarını takdis, millî bayram larım ızı te-
sid için yapacağım ız içtim âlarda hep beraber tag an n îye fevkalâ
de ihtiyâç vardır. Bu nokta-i nazarla Türk Ocakları musikîye, m a
hallin bahşettiği m üsâade nisbetinde yer vereceklerdir. Eski musi
kînin O caklarım ızdan büsbütün hâriç bırakılm asını kast etm iyo
ruz. M adem ki, yukarda kayd ettiğim iz üzere, eski m usikînin bizi
el'an m ütehassis ettiği m uhakkaktır. Bu zevkten tam am iyle mah-
rûm kalm am ızı icâp edecek kati bir sebeb zikred ilem ez. Fakat
Türk O cakları'nın ted ârik edecekleri m usikî b ild iğ im iz Avrupa
musikîsidir. Hakikî Türk musikîsi m azim izde değil, istikbâlim izde-
dir; hasretini çektiğim iz Türk m usikîsine Garp aletleriyle ve Garp
usûl ve kavâidiyle ulaşm anın yolunu bulacağız. Bir taraftan bunu
yetiştirmeye çalışacağız; diğer taraftan Garp musikî terbiyesini a l
mış ve yetişm iş san atkârlarım ızı, fırsat buldukça, Türk halkına
dinleteceğiz. Çünkü örnek en müessir telkin ve terbiye vâsıtasıdır.
Bu suretle konserlere verilecek ehem m iyeti de bir defa daha an
lamış oluyoruz.
T iy a tro
225
lerde, bir zâtın kum andasında, m untazam ve m ükem m el bir tarz
da yapılır.
5- Mümâresat-ı bedenîyye baş, kol, bacak, gövde hareketleri
ile m uhtelif yürüyüşler, ham leler ve atlam alardan terkip eder.
6- 8u fa â liy y e tle r 40 d a k ik a devam eder. M ü te a k ib e n her
Ocaklı duşunu yapar. Vücudun bir tuvaleti m âhiyetinde olan bu
m üm âresat için muayyen bir yaş yoktur. Erkek kadın herkes için
lâzımdır.
7- Jimnastik m üm âreselerinde hiçbir âlet kullanılm az, vücudu
m uz âletlerin en mükemmelidir. Onu lâyıkıyla işletmesini bilmek
her Ocaklının vazifesidir.
8- M uayyen saatlerde, terbiye-i bedenîyye salonunda millî ve
beynelmilel rakslar tâlim edilir. Frenk rakslarından apaş dansları
ile Türk danslarından çiftetelli Ocaklarda oynanm az.
9- Eskrim ve boks haftanın muayyen saatlerinde yapılır. Sporcu
eşya ve levâzım ını, kendi tedârik etm ekle m ükelleftir. Eldiven,
m aske, terlik, eskrim pantolon ve ceketi te d â rik etm eyenlerin
eskrim ya p m a ların a m üsâade ed ilm ed iğ i gibi eld ive n siz boks
yapm ak da memnudur.
10- Futbol, basketbol, voleybol, tenis, atle tizm gibi sporları
yerlerini, filesini, sepetleriyle kale direklerini Ocak tertip ve tan
zim eder. Top, raket, terlik gibi levâzım -ı zarurîyyeyi sporcular
kendileri tedârik ederler.
11- Ocakların futbol tem asları vardır ve bunlar um ûm î müsa
bakalara iştirak ederler.
12- Sporcu Ocaklılar her üç ayda bir Ocak hekim i tarafından
m uâyene edilir.
226
W r f ^ 'r '
227
görm ektedir. Mesela bazıları Ocağı sadece bir kulüp gibi
kullanm ak istiyorlar. Millî bir mâbed olan bir cemiyyet ‘ku
lüp’ haline istihale edem ez”306 demektedir. T ü rk O cakla
rın ın eğitim konusunda Çekoslovakya’daki Sokol Cemiye-
ti’ne benzer faaliyetler içinde bulunm asını savunan M eh
m et Em in, Batı vilâyetlerinde “talim ve terbiye” ile ilgili
benzer kuruluşlarla işbirliğine gidilmesini önerm ektedir.307
Yakup Kadri ise, H ahim iyet-i M illiye’de, T ü rk Ocakları
üyelerinden aldığı bazı mektuplara değinerek, Ocak yöneti
m inin daha genç kadrolara bırakılması gerekliliği ve Türk
O cak ları'n ın artık işlevini yitirdiği yön ü n d ek i görüşleri
eleştirm ekte ve “Biz T ürk O caklarına, hatta ihtiyarlam ak
hakkını bile vermiyoruz. Onları göreve davet ediyoruz”308
demektedir.
1927 yılında yapılan Türk O caklan Dördüncü Kurultayı,
23 Nisan Cumartesi günü başlamış ve 170 delegenin katıl
dığı seçim sonucu, Adliye Vekili ve Kuşadası delegesi Mah
mud Esat kurultay başkanlığına, Ağaoğlu A hm et başkan
yardımcılığına, Dr. Fethi, Naşit Hakkı. (U luğ), Nihat ve Zü-
beyiroğlu Fuat kâtipliklere getirilmişlerdir.309
Kurultayın ilk toplantısında Merkez Heyeti raporunda,
sayısı 2 5 7 ’yi bulan T ürk O cakları şubeleri arasında eşgü
düm sağlam anın güçlüğü dile getirilerek, M erkez H eye
ti’nin 1926 Türk Ocakları Yasası’nm verdiği yetkiye dayana
rak, Ocak muam elelerini yerine getirm ek amacıyla muvaz
zaf bir kadro oluşturduğu açıklanmaktadır. Ayrıca her Ocak
hakkında bilgiler içeren bir dosyalama sistem i getirilerek,
3 0 6 M ehm ed Em in, “T ü rk O cak lan ”, H ayat, C. 1, 14 Nisan 1 927, no. 2, s. 381.
3 0 7 A.g.e., s. 381.
3 0 8 Yakup K adri, “Türk O caklan M eselesi”, Hakimiyet-i Milliye, 16 Nisan 1 927.
no. 2073.
3 0 9 Ihdam , 2 4 Nisan 1927. no. 10777. Kurultayda 2 1 0 delegenin bulunduğunu
belirtm ekledir. Tfîrk O c a k la n 1927 Senesi Kurultayı Z abıtları, Ankara, 1928,
s. 13-14.
228
şubelerin M erkezle sü rekli b ir biçim de iletişim kurm ası
sağlanmıştır. Raporun tümüne egemen olan kurumlaşma ve
buna bağlı olarak m erkezileşm e gerekliliği, M erkez Heye
ti’nin her Ocakta kullanılm ak üzere m ühürler yaptırması,
defterler bastırması, işlem lerin yapılabilmesi için izlenecek
yöntemleri gösteren talimatnamelerin şubelere gönderilm e
si gibi bürokratik süreçlere ilişkin ayrıntılı açıklam alarla
vurgulanmaktadır. Başka bir anlatım la, bir yandan T ü rk
Ocakları’nın bir kurum olarak işleyiş ve faaliyetlerine iliş
kin ilk kez düzenlenen Talim atnam enin yanısıra, idari iş
lemlerdeki standartlaşma ve İcra Divanı’mn şubelere gön
derdiği 993 adet karar da kurumlaşma çabalarının en belir
gin göstergeleridir.310
Merkez Heyeti raporunda belirtilen bir başka konu da,
Türk Ocakları’nın mali durumuna ilişkindir. Bir önceki yö
netimden 58 6 9 lira borç devralan Merkez Heyeti, gelecekte
faaliyetlerin verimli bir biçimde yürütülebilm esi için Türk
O cakları’na yeni gelir kaynakları bu lu nm ası gerektiğini
vurgulamaktadır.311
Türk Ocakları’nın faaliyetlerini yakından denetleyebilmek
için Merkez Heyeti’nin önem verdiği teftiş konusunda ise,
ülkenin çeşitli bölgelerindeki 60 şubenin m üfettişler tarafın
dan özenle izlendiği belirtilmektedir. Raporda özellikle D o
ğu Anadolu’daki şubeler için “M em leketin Şark tarafına bir
ehemmiyyet-i mahsusa atf etmeyi kendimize bir vazife bil
dik. (...) Geçen sene kurultayında kemâl-i ehemmiyyetle ih
zar edilen arzuya itbâen Türk vatanının emniyet ve mahfü-
ziyyeti için hangi noktalarla en fazla meşgul olm ak icap etti
ğini temyiz ederek Şark tetkikatına memûr ayrıca bir teşki
lât vücuda getirilerek bu teşkilâta Merkez Heyeti’nin o havâ-
3 1 0 Tılrfc O cakları 1927 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 2 6 -2 7 . Bu bir yıl içinde İcra
Divan Kalemine 4 2 3 7 evrak geldigı bel in ilmekledir.
311 A.g.e., s. 27.
229
li ile yakından temas etmiş bazı azâsı intihâb edilmiştir. Bu
tedkikat bir de Budapeşte’de Türkiyyât tahsil etmiş mütead-
did lisânlara vakıf pek güzide bir gencimizi memür ettik”312
şeklinde bir açıklama yer almaktadır. Bu bağlamda Şark Tet
kik Encüm eni’nin 25 Teşrin-i sâni 1926-1 Nisan 1927 tarih
lerinde gösterdiği faaliyet sonucu, öncelikle bir uzmanlık
kütüphanesinin gerekliliği ortaya çıkm ış ve yabancı dillerde
Türkiye ve Türklüğe ilişkin önemli yapıtların toplanmasına
başlanmıştır. Söz konusu yapıtların bir bölüm ünün özeti,
bir bölümünün de Türkçe’ye çevirisi yayınlanmıştır.313
Raporda belirtilen bir başka konu da, 1 9 2 6 yılı içinde
yapımına başlanılan M erkez Heyeti binasıdır. Bu konuda
m im arî yapıların bir kurum un “istikrâr ve inkişâfında” ta
şıdığı önem vurgulanarak, “m illetleri sevk ve tahrik eden
kanâatler m im arî şekillere taallûk ettik ten sonra halkın
daha iyi anlayabileceği bir vâsıta-i telkin elde edilm iş de
mektir. (...) Kısa bir cüm le içinde şu m ühim ve tarihî ha
kikâti dikkatinize arz etm ek istiyoruz: Din mescidde doğ
muş, mâbedlerde kem âlini gösterm iştir. Türk O cağı M er
kez Heyeti binası Türk vatanının toprakları üstünde delâ
let ettiği büyük fikrin ehem m iyet ve azam etini ihtâr et
mek isteyen bir yükselm e ve genişlem e ham lesinden baş
ka bir şey değildir”3'4 denilm ektedir. M erkez Heyeti bina
sının yeri önceleri m etruk bir Erm eni mezarlığı iken, imar
sıra sın d a arsa h a lin e d ö n ü ştü rü lm ü ş ve 1 9 2 6 y ılın d a
4 2 .7 8 6 TL karşılığında Evkaf’tan satın alınm ıştır. Binanın
projesi T ü rk O cak lan üyesi Mimar H ikm et tarafından ha
3 1 2 A g.e., s. 29.
313 A.g.e., s. 29-31. Bu yapıtlardan bazılan şunlardır: Tebdil-i Kıyafetle El cezire
ve Kürdistan’a Seyâhat; Bogos Nubar Paşa’nm E rm enilerle ilgili kitabı; Bri-
tannica ve B rockhau s’dnn Doğu illerine ilişkin m addeler; Kadim ve Bugünkü
E rm enistan adlı Alm anca kitaptan İran ve Türkiye K ürtlerine ilişkin bölüm
ler, Bene Brith örgütüne ait çeşitli dillerden çeviriler vb.
3 1 4 A .g.e., s. 32-33.
230
zırlan m ış, İnşaatı Em lâk Kredi B a n k a sı’nın k efaleti ile,
Zella Şirketi’ne ihale edildikten sonra 1 9 2 6 ’da çalışm alara
başlanm ıştır.315
Türk Ocakları M erkez Heyeti binası için 21 Mart 1927
tarihinde yapılan temel atma törenine, Cumhurbaşkanı adı
na katılan316 İsm et Paşa yaptığı konuşmada, Türk milliyet
çiliği düşüncesinin Türk O cakları tarafından gerçekleştiril
diğini belirterek, "... m illiyet fikriyle biz bütün mesâimizi
vatan hudûdlan dâhilinde feyyaz bir istikamete teksif im kâ
nı buluyoruz”317 sözleriyle Türk O caklan’nm faâliyeı alanı
nın sınırlarını çizmiştir. Hamdullah Suphi ise, Türk Ocakla-
rı’nıtı tarih çesin e değinen kon u şm asınd a, T ü rk O cak la-
n ’nm “inkılâpçı ve cu m hû riyetçi h ü k ü m etin m esâisine,
kendi mesâisini ilave ederek çalıştığım ” vurgulamıştır.318
Merkez Heyeti’nin faaliyet raporunda belirtildiğine göre,
1926 yılı içinde Ziya Gökalp için mermerden bir mezarlık
yaptırılmıştır. Bu arada 1926 Kurultayında delegeler tarafın
dan talep edilen matbaa kurularak, yalnız Türk Ocakları’na
ait kitap ve dergiler değil, aynı zamanda, dışarıdan alman
315 Fethi Erden, “Türk Ocakları M erkez Binasının Tarihî Durumu ve Türkocağı-
m n Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalar”, T ürk Yurdu. C. 3 , no. 3 0 0 , Temmuz
1963, s, 5. Dr. Fethi Erden'in belirtliğine göre, M erkez Heyeti binasının yapı
mı sırasında. Türk O caktan'nm çalışm alarını takdir eden hazır giyim imalat
çısı Arthur N ach, Bible House rahibi aracılığıyla 1 2 0 .0 0 0 Dolar, Yunan B aş
bakanı Venizelos ise 5 0 0 0 TL arm ağan etmişlerdir. A ynca Fransız H üküm eti
6 0 .0 0 0 (? ) ciltlik bir kütüphane bağışlamıştır.
31 6 H akim iyet-i Milliye, 21 Mart 1927, no. 2 0 5 0 . B inanın tem elini bizzat Cum-
hurbaşkam ’mn atm ak istediği, ancak aynı saatte bir elçinin kabulü nedeniyle
İsmet Paşa tarafından yapılacağı belirtilm ektedir. Hamdullah Suphi, D ağ Yo
lu, B irinci Kitap, Yeni Matbaa, İstanbul, 1 929, s. 34. Hamdullah Suphi, temel
alm a töreninde yaptığı konuşmada, ism et Paşa’mn T ü rk Ocağı nın eski bir
üyesi olduğunu belirterek, “Gazi nam ına taş koyacak olan İsmet Paşa’mn is
m i. O cağın defterinde bir fahr û gurur m evzüudur”dem ektedir. Kenan Ak-
yüz, “T ü rk O cak ları”, s. 203. 3. K olordu K um and am M iralay İsm et inal
(İn ön ü ), 19 1 7 ’de 2 320. üye olarak Türk O cagı’na kaydedilmiştir.
3 17 Hakimiyet-i Milliye, 22 Mart 1927, no. 2 0 5 L.
318 Hamdullah Suphi, D ağ Yolu, Birinci Kitap, s. 34.
231
çok sayıda sipariş de yayımlanmaktadır.319 Türk Yurdu dergi
si ise, 1925’de ancak dokuz sayı çıkarılması ve zarar etmesi
ne karşılık, 1926 senesinde 1928 abone ile kâra geçmiştir.320
Bu arada Türk O caklan’nın CHF ile giderek yakm ilişki
ler içinde olduğunu ortaya koyan parasal yardım konusu
Merkez Heyeti raporunda dile getirilerek, O caklara gelir
kaynağı bulmak amacıyla hüküm ete başvurulduğu ve Dahi
liye Vekaleti’nin, vilâyetlere verdiği bir tamimle özel bütçe
lere Türk Ocakları için belirli tahsisat konulm asını em retti
ği belirtilmektedir. Bu amaçla T ü rk O caklan adına özel büt
çelere 100.0 0 0 Tüye yakm bir para konulm uştur.321
Raporda sözü edilen D ahiliye V ekaleti lâm im i, Şubat
1927’de bazı gazetelerde yayımlanmıştır ve “yıkılan İmpa
ratorluk enkâzı arasından istikbâline ve m em leketine sahip
bir Türk m illetinin doğuşuna sâik-i esbâb meyânmda şüp
hesiz milliyet fikirlerinin ilk mübeşşir ve naşiri olan Türk
Ocaklarını hürmetle anmak lâzımdır. Gençliği ve münevver
zümreyi millî ve İçtimaî gayeler etrafında şuûrlu ve mütesâ-
nid bir kitle halinde toplayan bu kıym etli müessesem izin
takviyye ve inkişâfını temin ile vatanın her noktasında taaz-
zuvunu teshil eylemek çok mühimdir. Binâenaleyh O cakla
ra vilâyetlerin imkân-L azımi nispetinde maddî ve manevi
müzâheret ve muavenetini diriğ etm em elerini suret-i mah-
susâda rica ederim ”322 şeklindedir.
1927 Kurultayı’nda, faaliyetlerini ilk kez düzenli bir ra
por şeklinde sunan Türk O caklan Hars Heyeti ise, dokuz
ay içinde on beş toplantı yaparak, bir yandan bilim sel ihti
yaçları tatmin edecek, öte yandan da m illiyetçilik ve dev-
232
rimlere inancı pekiştirecek kitapların yayınlanm ası k on u
sunda karar aldıklarını açıklamaktadır.323 Kurultaydan çok
kısa bir süre önce toplanan Hars Heyeti, H akim iyet-i M illiye
gazetesinden anladığımıza göre, bu kitapların en kısa za
manda matbaaya verilerek yayımlanması konusunda karar
almış ve büyük bir hızla Kurultaya hazırlanılm ıştır.324 Hars
Heyeti raporunda belirtildiğine göre, Türk müziğinin geliş
mesi konusunda Hafız Ahmet (İrsoy) Efendi, Rauf Yekta,
Ali Rıfat (Çağatay) gibi tanınmış kişilerin görüşleri alınm ış
tır: “Heyetin Türk musikisi hakkmdaki en esaslı tesbiti O s
manlIlar zamanında tertib edilen muhallefâdm zaptıdır.”325
Bu bağlamda, Mısırlı Halim Paşa ve Yusuf Ziya Paşa tarafın
dan notaya alman eski fasıllar bir koleksiyon halinde top
lanmış, Ali Rıfat Bey, Hamparsum notasıyla kaydedilen fa
sılların alaturka müziğe naklini üstlenm iş, yine Ali Rıfat
(Çağatay) Bey ve Zekaizade Ahmet (Irsoy) Efendi tarafın
dan mevlevi âyinleri notaya alınarak eski müzik parçaları
nın büyük bir bölümünün ziyan olması önlenm iştir.326
Hars Heyeti raporunda belirtildiğine göre, T ürk O cakla
rında, temsil edilmek amacıyla tanınm ış yazarlara tiyatro
oyunları ısmarlanması kararlaştırılmış ve bu konuda Reşat
Nuri (G üntekin), lbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci) ve Ye-
sarizade Mahmud Esat ile anlaşılmıştır. Ocak üyeleri için
rozet yaptırılması konusunda ise, ülke içinde yerli ressam
lara hazırlatılan örneklerin beğenilm em esi üzerine Berlin
Sefiri (Kem aleddin) Sami Paşa’mn aracılığıyla Almanya’ya
ısmarlandığı belirtilmektedir. Bu arada T ürk O cakları için
bir marş yapılması, Hars Heyeti tarafından kararlaştırılm ış
tır. Ayrıca Heyet başkanı Mehmed Em in’in (Yurdakul) öne
323 T ürk O cakları 1927 Senesi Kurultayı Zabıtları, s. 45.
324 H akim iyet i Milliye, 17 Mart 1927, no. 2046.
325 T ü rk O cakları 1927 Senesi Kumliayt Z abıtları, s. 50.
3 2 6 A.g.e.
233
risi üzerine, her yıl Türk Yıh adıyla bir yıllığın yayınlanması
kararlaştırılmış ve bu yıllığın hazırlanması Yusuf Akçura’ya
önerilmiştir.327
1927 Kurultayı’nm 24 Nisan tarihinde yapılan ikinci top
lantısında Merkez, Hars ve Murakabe heyetlerinin raporla
rının tartışmaya açılması üzerine söz alan Akçaabad delege
si Mustafa Reşit, Merkez Heyeti’nin b azı.şubelerin faaliyet
leri konusunda bilgi almak amacıyla yönelttiği soru formla
rında kullandığı mesafeli ve soğuk üslubu eleştirm iştir.328
D elegelerin büyük bölüm ü tarafından eleştiriye uğrayan
Merkez Heyeti için, Uzunköprü delegesi Şerya Bey, yazılan
mektuplara cevap alınamadığını ya da M erkez Heyeti’nden
gelen cevaplarin çok resmi bir üslupla yazılması nedeniyle
O caklılar arasındaki samimiyet ilkesinin zedelendiğini be
lirtmekte ve Merkez Heyeti Ocaklara karşı vaziyyet al
m ıştır”329 demektedir.
Merkez Heyeti raporunu bir başka açıdan eleştiren İzmir
delegesi Mithat Bey ise, Türk Yurdu dergisinin satışının bir
önceki yıla oranla önem li ölçüde artmasına rağmen, öteki
edebî dergiler düzeyinde okuyucu toplayamamasını eleştir
mekte ve bu konuda tirajı sekiz bin civarında olan haftalık
H ayat dergisini örnek göstererek, M erkez H eyeti’ni yayın
konusunda ciddi çalışmadığı gerekçesiyle suçlam aktadır.330
İkinci toplantıda en çok tartışılan konulardan biri de, İda
re Heyeti raporunda yer alan müfettişlik kurumudur. Dele
3 2 7 A .g.e., s. 52-62.
3 2 8 A .g.e., s. 78.
32 9 A .g e ., s. 1 1 0 ve s. 9 9 -1 0 0 . Merkez H eyetinin şubelere karşı tutum unu ele
alan Giresun delegesi Memduh Necdet, T ürk Yurduna abone olm ayanların
ad lan ılın M erkez H eyetine bildirilm esini isteyen bir tâmim gönderil meşin i
eleştirerek. O cak üyelerinin tehdit tonu ağır basan bu tâmimi üzüntüyle kar
şıladıklarını açıklam akta ve "Gelecekte M erkez Heyetimize rica ediyorum ,
arkadaşlarım a hitap ederken dem okrat bir ruhla, çok m illî bir ruhla hitâp et
sin ler” demektedir.
33 0 A .g.e., s. 83.
geler tarafından önemle vurgulanan bu konuda, müfettişlik
lerin özellikle Doğu Anadolü’da yoğunlaşması zorunluluğu
dile getirilm ekte, Edirne delegesi Öm er İskender, Merkez
Heyeti’nin parasal sıkıntı içinde olan şubelere yaptığı yardı
mın birkaç yıl için yalnız bu bölgeye yön eltilm esini, dil
okulları ve konferanslar yoluyla Türkleştirm e faaliyetlerine
hız verilmesini talep etmektedir. Giresun delegesi Memduh
Necdet ise, müfettişlik kum m unun düzenli bir biçim de işle
memesini eleştirerek, Cumhuriyet bayramı nedeniyle Gire
sun Türk Ocağı’nda düzenlenen baloya, yöre eşrafının sar
hoş olarak ve bar kadınlan ile birlikte geldiklerini ve bu ne
denle halkın Türk Ocağı’na kuşkuyla yaklaştığını; sorunun
çözümlenmesi için Merkez Heyeti’nden m üfettiş talebinde
bulunulm asına rağmen yanıt alınam adığını b elirtm ek te
dir.331 Memduh Necdet Bey, aynca rozetlerin Türk sanatkar
larına yaptmlmayıp, yabancı bir ülkeye ısmarlanmasını eleş
tirerek, “Kitap tercüme olunabilir, fakat bir madalya Alman
ya madalyalarından taklid olunamaz”332 demektedir.
Bu konuda Hars Heyeti adına söz alarak konuya açıklık
getiren Sam ih Rıfat, rozetler konusunda başvurulan Türk
ressam larının istenilen anlam ı verem ediğini, bu nedenle
kuyumculuk konusunda daha ileri olan bir yabancı ülkeye
başvurulduğunu, ancak rozette bulunm ası kararlaştırılan
bozkurt resmi ve öteki ayrıntıların Hars Heyeti tarafından
saptandığını belirtm iştir,333
Merkez Heyeti raporuna yöneltilen eleştirileri yanıtlayan
Hamdullah Suphi ise, özellikle şubelere yardım konusunda
eldeki tüm olanakların kullanıldığını, ancak Merkez Heye
ti’nin her yeni şube açılması talebinde “kendi yeterlik” koşu
lunu kuruculara hatırlatmasına rağmen, O caklann açıldıktan
331 A .g.e,, s. 97 -9 8 .
3 3 2 A.g.e., s. 100.
333 A .g.e , s. 101.
235
sonra Merkez Heyeti’nden parasal yardım istediklerini ileri
sürmektedir.334 Ocaklara bina alımında parasal katkı konu
sunda ise, Hamdullah Suphi, istenilen bina bedellerinin ge
nellikle Merkez Heyeti’nin ödeyebileceğinin çok üstünde ol
duğunu, ancak bazen hükümetin ya da mahallî idarelerin bu
konuda yardımcı olduğunu açıklamaktadır. Bu arada Merkez
Heyeti binasının 44 0 .0 0 0 TEye çıkmasını eleştiren Dinar de
legesi Cevdet Bey’i yanıtlayan Hamdullah Suphi, bu paranın
tahsis edilmiş olması nedeniyle başka bir alanda kullanılama
yacağını belirterek, “Büyük mâbedlerde İçtimaî ruh doğmuş
tur ve bu ruh milletleri takviye etmiştir. (...) Fikirler bina
şeklini aldıkları vakit daha iyi anlaşılır”335 demektedir.
Öte yandan Hamdullah Suphi, Türk Ocakları Merkezi ile
şubeleri arasındaki merkeziyetçi eğilimin artm asının y a rışı
ra, M erkezin CHF ile giderek artan bir biçimde bütünleş
mesi sürecini, "Biz büyük ve millî siyâsetimiz nokta-i naza
rından, memleketin herhangi bir tarafında Türklüğün istik
bâli, şerefi ve istiklâli nokta-i nazarından hâsıl olarak tehli
kelere karşı mücadelemizi yapmaya mecbur olan bir heye
tiz, hüküm et muazzam cihazlarıyla, h er nevi teşkilâtıyla
bütün sahalarda aynı maksat için mücadele eder. (...) Şark,
hüküm etim izin üzerine dikkatle gözünü tevcih ettiği bir
noktadır. Biz de aynı esası nazar-ı dikkate alarak teşkilât
yaptık, Şarkla meşgulüz”326 şeklindeki sözleriyle anlatm ak
tadır. CHF ile Türk O cakları’nın yakınlaşm asının en somut
göstergesi, devlet bütçesine konulan 3 3 .0 0 0 TEÎik yardım
236
dır.337 Merkez Heyeti raporu bir encümen oluşturularak ra
porun daha ayrıntılı bir biçim de incelenm esi ve Kurultay’m
onayına sunulm asını isteyen elli yedi oya karşılık, yetmiş
oyla kabul edilmiştir.338
Bu oturumda dikkate değer bir önerge de Ladik, M erzi
fon ve Havza delegeleri tarafından verilmiş ve Adapazarı ve
Kozan O caklan’nın Leman ve Olcay Hanım ları, Kurultaya
delege olarak göndermeleri bir gelişme ürünü olarak değer
lendirilerek, söz konusu şubelere teşekkür edilmesi karar
laştırılmıştır.339
25 Nisan tarihli üçüncü toplantıda yapılan seçim lerde,
Yasa Encüm enine Reşid Galip, Ekrem Tok, H akkı T an k ,
Celâl Sahir, Ragıp Nurettin, Avukat Sadık, Haşan Ferid, Fe-
rid Celâl, Fazıl Doğan, Mustafa Reşit; M esai Encüm enine
Kâşif Ömer, Öm er İskender, M em duh N ecdet, O lcay Ha
nım, Develioğlu Burhanettin, Arif M ehm et, Muzaffer Şerif,
Mithat ve Vefa Beyler seçilmişlerdir.340
26 Nisan Sah günü yapılan dördüncü toplantıda Bütçe En
cümenine Kurultay başkanlığının adaylan olarak Leman Ha
nım, Olcay Hanım, Eskişehir delegesi Ali Ulvi, Babaeski dele
gesi Kemaleddin Kami seçilmişlerdir. Bu toplantıda tartışılan
konulardan biri de Kurultay oturumlarına “yabancıların” ka
tılmasıdır. Delegelerden Dr. Celal, Kurultay toplantılarına
Tass Ajansı muhabirinin katılmasına karşı çıkarken, delegele
rin büyük çoğunluğu söz konusu kişilerin gazeteci ya da din
leyici olarak katıldıklarını ve kurultayın açık olması nedeniyle
bunun bir sakınca oluşturmadığını savunmaktadırlar.341 Aynı
toplantıda Merkez Heyeti’nin görevleri üzerine açılan bir tar-
237-
aşmada ise, Türk Ocaklan Yasası’nda Ocaklann yalnız Türki
ye Cumhuriyeti sınırlan içinde faaliyette bulunması yönünde
bir kayıt olmasına rağmen, bazı delegelerin özellikle Türkle
rin yaşadığı yabancı ülkelerde şubeler açılm ası yönünde
umutlar taşıdıklarını görüyoruz. Bu konuda özellikle Sındırgı
delegesi Şerya Beycin şu sözleri dikkat çekicidir: bu Mer
kez Heyeti’nin vezâif-i mühimmesi adedine dâhil olan bir şey
dir. Yeni Türkiye Cumhüriyeti hudûdlan dahilinde bulunan
ve belki âtiyyen Türklerle meskûn herhangi bir noktada açtl-
mast mümkün ve muhtemel olan bütün Türk O caklan’nm
inkişâfını temin edecek ve onlar arasında bir mesâî, bir âhenk
teminine initâf edecek gayeler istihsâliyle muvazzaf ve mükel
lef bir heyettir...”342 Türk Ocaklan içindeki bu eğilimin yanısı-
ra, doğruluğu kamtlarımamakla birlikte, 1926 yılından başla
yarak Türk Ocaklan Merkez Heyeti’nin şubeler açılması tale
biyle başta İran olmak üzere birçok ülkeden müracaatlar aldı
ğı bazı yazarlar tarafından belirtilmektedir.343
Yapılan oylama sonucu, Yasanın 4 2 . maddesi uyarınca
Merkez Heyeti’ne Hamdullah Suphi, M ehm et Em in (Yurda
kul), Akifoglu Ahmed Mazhar, Maarif Vekili N ecatı, Reşit
Galip, Haşan Ferid (Cansever), Celaleddin, İş Bankası Mü-
dür-i Umûmîsi Celal (Bayar), Samih Rıfat, Ağaoğlu Ahmet,
Hüseyin Enver, Salih ve yedek üyeliklere Bartın delegesi ve
Zonguldak m illetvekili Ragıp, İzzet Ulvi, M im ar H ikm et,
İzm ir m illetvekili Münir, Dr. Ali Rıza, Baytar Cevdet ve
Yahya Naci getirilmişlerdir.344 Murakabe Heyeti’ne ise, Ke
mal Ziya, Haşan Nazmi, Fik ri ve yedek üyeliklere Fethi,
Nesip, İnayetullah seçilmişlerdir.345
3 4 2 A.g.e , s. 213.
3 4 3 Jean Deny ve R en i M archand. Pelit M anuel de la Turquie hlouvclle, Jacques
Haumond Et C ıe, Paris, 1933. s. 102.
344 İk d a m , 27 Nisan 1927, no. 10780.
3 4 5 T ürk O ca k la n 1927 Senesi Kurultayı Z a b ııla n , s. 252.
238
Beşinci toplantıda Merkez Heyeti’ne yöneltilen eleştiriler
den biri de, Bafra Ocağı’nın gerekçe gösterilmeksizin ve teftiş
yapılmaksızın kapatılmasıdır. Havza delegesi Zübeyroğlu Fu
at, bu konuda “Bu mesele oradaki mütegallibelerin keyfi için
olmuştur ve bunun için sed edilmiştir”346 demekte, Uluborlu
delegesi Atıf ise, yasa uyannca bir şubenin kapatılması için
Merkez Heyeti’nin bu yöndeki kararının Kurultay’ın onayına
sunulması gerektiğini belirtmektedir. Mersin delegesi M uh
tar ise, aynı yıl içinde Mersin Türk Ocağı’nın da kapatıldığını
ve ertesi gün yirmi iki kişi ile yeniden kurulduğunu, böylece
eski üyelerin dışa nda bırakıldığını açıklamaktadır.347 Bu ara
da Vezirköprü Türk Ocağı başkanı Mehmed Şerif, “inkılâp
mefküresine m uhalif’ mütegallibenin Türk Ocakları yasasın
daki bazı boşluklardan yararlanarak, önce bulundukları ma
halden başka yerlerdeki şubelere kayıt olduklarını ve daha
sonra nakil yoluyla Ocağa sızarak kendi amaçlan doğrultu
sunda yönlendirmek istediklerini belirtmektedir,348
Üyelik konusunda titiz davranılması gerektiğini vurgula
yan Bandırma delegesi Burhaneddin Halil, mütegallibeye yer
verilmemesi gerekliliğini vurgulayarak, “Türk O caklan mef
kure sahibi adamların ictimâgâhıdır”349 görüşünü savunur
ken, Dinar delegesi Dr. Cevdet, Türk Ocaklarına Yasadaki
koşullan taşıyan herkesin üye olabileceğini ve mütegallibe
ya da eşraf ayırımı yapılmamasını talep etmektedir.350
1927 Kurul ta yı’nda, Türk Ocakları’nın temel görevlerin
den biri olarak ileri sürülen “Türkçeyi konuşulan bir dil
yapma” sorunu ve bu süreçte izlenecek yöntem ler en çok
239
tartışılan konulardan biri olmuştur. Bu konuda Sultanhisar
delegesi Enver, verdiği bir önerge ile Türkiye Cumhuriyeti
sınırlan içinde Türçe’den başka bir dil konuşulmamasını ve
azınlıklara ait okullarda eğititnin Türkçe yapılm asının hü
kümetten istenilmesini savunmaktadır. Enver Bey, azınlıkla
rın “temsil” edilebilmelerinin önkoşulunun Türkçe’yi hakim
kılma yoluyla sağlanabileceğini söyleyerek, başta toplu taşı
ma araçlan olmak üzere halkın bulunduğu yerlerde azınlık
ların kendi dilleriyle konuşm alarının yasaklanmasını ve ya
bancı ülkelerden ithal edilen ilaç ve kimyasal maddelerin
etiket ve prospektüslerinin Türkçe yazılmasını istemiştir. Bu
konuda söz alan Siirt delegesi Hüseyin İbrahim ise, Doğu
Anadolu’daki devlet m em urlarının Kürtçe konuştuklarını
belirterek, valilerin bu konuda tam imler yayınlam asını ve
gerektiğinde şiddetli önlem ler almasını talep etmektedir.3sı
Öte yandan “tem sil” konusunda farklı bir görüşü benim
seyen Besim Atalay gibi bazı delegeler ise, dil birliğini sağ
lama konusunda hüküm etin açıkça bir tavır alm asının güç
lüğünü ileri sürmekte ve bu görevin T ürk O cakları tarafın
dan yerine getirilm esini savunmaktadırlar. Besim Atalay bu
konuda, “Bunu ancak belediyeler yaparlar ve O caklar bele
diyeleri daima bu hususda ikaz ederler, belediyeyi ele alır
lar. İcâp ederse tehdit ederler -Bura benim Ocağımdır, hep
sini söyleyeceğim- bunu yaptırmalıdırlar. Geçenlerde Balı
kesir Belediyesinin bir kararının burada Bâlâ’da Çerkeslere
tesiratı olmuştur. Yasak ediyorlar. Biz artık Çerkesçe konuş
mayacağız dediklerini kendim işitm işim dir”352 demektedir.
“Dil birliği”ni gerçekleştirme sorunu, 28 Nisan tarihinde
yapılan yedinci toplantıda da tartışılmaya devam etmiştir. Do
ğu Anadolu’daki Türk Ocaklarinm bütün çabalarına rağmen
yöre halkını Türkçe konuşmaya ikna edemediklerini açıkla-
351 A.g.e., s. 2.77-280.
3 5 2 A.g.e., s. 283.
240
' yan Mardin delegesi Dr. Cevdet Şakir, bir başka sorunun da
dolaşımdaki para olduğunu belirtmekte ve halkın kağıt para
yerine altın ve gümüşe rağbet ettiğini söylemektedir.353 Hopa
delegesi Dr. Ragıp ise, bir önceki toplantıda Besim Aıalay’ın
hazlar üzerine söylediklerini gündem e getirerek, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde Laz olarak adlandırılabilecek, dili
ve yazısı ayrı bir ulus bulunmadığım ve bunun Kurultay tara
fından karara alınarak, basma bildirilmesini talep etmektedir.
Yapılan oylama sonucu bu karar kabul edilmiştir.3511 Bu arada
Türkçe konuşulması sorununun belediyeler tarafından yerine
getirilmesi konusunda Bergama Belediyesi’nin nakdi ceza
koyduğu da bir delege tarafından açıklanmaktadır.3S5
Kurultayda bulunan delegelerin büyük çoğunluğunun
salt kültürel boyutuyla ele aldığı dil sorunu, Yusuf Akçura
tarafından İktisadî gelişme ve bü tü nleşm enin bir sonucu
olarak değerlendirilmektedir.356
Bu konuda Yusuf Akçura, “ Bendeniz zannediyorum kı, li
san meselesinin en mühim âmili, hattâ henüz Türkiye Cum-
huriyeti’nde bile m u h telif m enâtıkın iktisâden birbirin e
merbût olmayışıdır. (...) Bakacak olursanız Türkiye denilen
bugünkü mahdut memlekette bile m ünâsebet-i iktisâdiyye
Şark ile Garp arasında, Şark ile merkez arasında maksûttur
veyahut gayet nakıstır. Buna mukabil Şarktaki vilayetlerimiz
halkı diğer başka lisân konuşan menâtık ile merbûttur. Bi
naenaleyh oradaki lisânların tesiri vardır. Aym zamanda pa
raların tesiri vardır”357 demekte ve bu nedenle dil sorununa
241
çözüm ün İktisadî kalkınmadan geçeceğini belirtmektedir.
28 Nisan’da yapılan sekizinci toplantıda, en çok tartışılan
konulardan biri, Ankara Türk Ocağı’nda Çarlık Rusya’s ını
konu alan ve Türkçülüğe aykırı unsurlar içeren bir filmin
gösterilm esi üzerine çıkm ıştır. Bü tü n “uyarılara” rağmen
gelir getirdiği gerekçesiyle gösterim inde ısrar edilen film
konusunda söz alan Yusuf Akçura, çağdaş dünyada sinem a
nın bir propaganda aracı olarak kullanım ına dikkati çeken
b ir kon u şm a y ap m ıştır.358 A nkara’nın sa n a t yaşam ında
önem li bir yer tutan Türk Ocağı Sinem ası, basm a verilen
ilanlardan anlaşıldığına göre, Türk O caklan İdare Heyeti ta
rafından işletilmekte ve tüm hasılat “on dört köy ve üç yüz
Türk gencinin terakki ve tefeyyüzüne sarf edilm ektedir.”359
Bu toplantıda Hars H eyeti tarafından alm an ve Kurul-
tay’m onayına sunulan bir karar da, Ocaklara ism et Paşa
ve Fevzi Paşa’nm fotoğraflarının asılm asıdır.360 Ayrıca M er
kez Heyeti’nin şubelere karşı tutumu bir kez daha günde
me gelmiş, Recep Zühdü’nün verdiği bir önerge ile Merkez
Heyeti’nin şubelerden Kurultay için aday gösterm esi eleşti
rilm iştir.361 Recep Zühdü, Merkez Heyeti raporuna da de
ğinmiş ve gelir ve giderlerin ayrıntılı bir biçim de açıklan
242
maması ve “genel” olarak onaylanmasına karşı çıkarak İsti
fasını vermiştir. Bu arada Recep Zühdü’nün bazı M erkez
Heyeti üyelerinin maaş alm alarını ve Hamdullah Suphi’nin
tedavisi için para ayrılmasını eleştiren önergesi üzerine söz
alan Hamdullah Suphi, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde gö
rev yaparken Merkez Heyeti’ne seçilen bu kişilerin geçine
bilm eleri için belirli bir maaşa bağlanm asının zorunlu ol
duğunu belirtm iş ve “Tedavi parası için ise, bu güne gelin
ceye kadar iş başında tuttuğunuz ben ağır vazifeyi yapar
ken çok çalışm aktan hasta oldum. Size soruyorum , reisiniz
değil, kapınızda bu kadar sene sadakatle çalışan bir uşağı
nız olsaydım (Estağfurullah sesleri) hasta düştüğüm vakit
tedavimi düşünm eyecek m iy d in iz?”352 diyerek kendisini
savunmuştur,
29 Nisan tarihinde yapılan dokuzuncu toplantıda ise iki
önerge dikkati çekmektedir. Mardin delegesi Dr. Cevdet Şa-
kir tarafından verilen birinci önergede, Doğu vilayetlerine
ithal edilecek müzik notaları ve gramafon plaklarının Arap
ça ve Kürtçe olmamasına gümrükler tarafından büyük özen
gösterilmesi ve hatta bu konuda bir yasa çıkarılm ası isten
mektedir.363
Tıp Fakültesi müderris m uavini ve M ucur delegesi Dr.
Tevfik Remzi (Kazancıgil) ise önergesinde, Türk O cakla-
rı’nm “ruh ve faâliyyet sistem ine” tümüyle uygun gördüğü,
“Türk ırkının sıhhat ve kem âline” ait işlerle uğraşılmasını
önermekte ve “Ocak teşkilâtı, ırkım ızın yüksek evsâfını kıs
kanç bir ihtimamla takviye ve müdâfaa etm ek için tedbirler
almalıdır. ‘Irk hıfzıssıhhası’ mefhûmunu tâmim etm ek; ırk ı
mızın kudret ve vazifelerine ait şuuru uyandırmaya gayret
etmeliyiz”364 demektedir. Tevfik Remzi’ye göre, 1. Dünya Sa
36 2 A .g.e., s. 341 -3 4 2 .
363 A.g.e., s. 353.
364 A.g e., s. 362.
243
vaşı’ndan sonra Avrupa’da bir bilim dalı olarak ortaya çıkan
ırk hıfzıssıhhası, Türk ırkının niteliklerinin korunm ası ve
yükseltilmesine rehbeı olm alıdır.3SS
30 Nisan tarihinde yapılan onuncu toplantıda Urfa dele
gesi Ömer tarafından verilen bir önerge, Türk O cakları’nın
tarihi açısından önem taşımaktadır. Bu önergede, 9 Nisan
1327 (22 Nisan 1911) tarihli Vakit gazetesi kaynak gösteri
lerek, Türk Ocağı’nın kuruluş tarihinin 5 Mayıs 1 3 2 7 (18
Mayıs 1 9 1 1 ) olduğu belirtilm ekte ve. bu nedenle Ocaklar
bayramının her yıl aynı tarihte yapılması istenm ektedir. Ya
sa Encüm eni adına söz alan Gördes delegesi Hakkı Tank,
yapılan araştırmalar sonucu Türk Ocağı’nın 12 M art 1328’-
den (2 5 Mart 1 9 1 2 ) önce faaliyete geçtiğine ilişkin bilgi
edinildiğini, ancak yasada değişiklik yapmak için kesin ta
rih elde edem ediklerinden, konuyu daha derinleştirm eye
karar verdiklerini bildirmektedir.366
Yasa Encüm eninin yaptığı değişikliklerden biri de, kuru
luşundan beri kaynak yetersizliği sorunuyla karşı karşfya
bulunan Türk O cakları’na 6. madde He, bir şirket ya da ti
cari kurum haline dönüşmeksizin bu tür faaliyetlerle uğraş
masına olanak tanınmasıdır.367 Ayrıca Em et delegesi Arif’in
de belirttiği gibi, “hüküm et T ürklü k m efkûresi nâm ına,
T ürk O cakları’na ehem m iyyet veriyor diye sırf bu noktai
nazardan*’368 üye olm ak isteyenleri engellem ek am acıyla,
üyelik koşulları, yasanın 9. maddesiyle güçleştirilm ekte ve
uzun bir denetim sürecine bırakılm aktadır. Bu değişiklik
Kurultay sırasında geniş tartışmalara neden olmuş ve Kan
dıra delegesi Ispartalı Tevfık gibi bazı delegeler, maddede
sözü geçen tetkik heyetinin üye olmayı geciktirici bir rol
3 6 5 A.g.e . s. 363.
3 6 6 A.g.e., s. 3 7 0 -3 7 1 .
367 A.g.e.. s, 371.
3 6 8 A.g.e., s. 377 -3 7 8 .
244
oynayacağım ileri sürmüşlerdir.369
30 Nisan’da yapılan on birinci toplantı ile Yasa Encüm eni
tarafından sunulan değişiklikler 46. maddeye kadar kabul
edilmiştir. Yapılan değişiklikler içinde kuşkusuz en önemlisi,
3. madde ile getirilen “Cumhûriyet, milliyet, muasır medeniy-
yet ve halkçılık mefkûrelerini takip eden Türk Ocağı, bu mef-
kûreleri neşr ve telkin için ilim, hars ve içtimaiyyat sahasında
mücadele ve mücahede eder; hiçbir Ocaklı Ocağı şahsî ve si
yasî ihtiraslarına âlet ve sâha ittihaz edemez”370 kaydıdır. Nite
kim Bafra Türk Ocağı’nın kapatılması konusunda 1 Mayıs ta
rihli on ikinci toplantıda verilen önerge üzerine açıklama ya
pan Merkez Heyeti üyesi Haşan Ferid (Cansever), bir yıl önce
açılan Bafra Türk Ocağı’nda, aynı zamanda Belediye Başkam
ve Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi bulunan Rahmi Bey
ve ona karşı olanların oluşturduğu iki muhalif grubun bulun
duğunu belirterek, “bu Ocak sırf Rahmi Bey1e karşı cephe al
mak için çalışan insanlardan tesis olunmuştur”371 demektedir.
Haşan F erid ’in yaptığı açıklamaya göre, bu kişiler Rahmi
Bey’e karşı Dahiliye Vekâleti ve Cum huriyet Halk Fırkası
nezdinde girişimlerde bulunm uşlar ve M erkez H eyeti’nin
gönderdiği m üfettişin hazırladığı raporla Bafra O cağı’nın
Türk Ocakları Yasası’mn belirttiği görevlerden hiçbirini ye
rine getirmediğinin saptanması üzerine, şahsî ve siyasî so
runlarla uğraşan Bafra Türk Ocağı’nın kapatılm asına karar
verilmiştir.372 Böylece Cumhuriyet Halk Fırkası teşkilatıyla
245
mücadele ederek onu devirmeyi amaçladığı belirtilen. Bafra
Türk Ocağı’nın kapatılması, 1927 Kurultayı ve Türk O cak
ları Yasası’nm 3. maddesinde açıkça ortaya konan bütünleş
me sürecinin önemli bir aşamasını oluşturacak ve aynı yıl
yapılan CHF Büyük Kongresi’nde T ürk O ca k la n ’nm Par
ti’nin murakabesi altında bir kuruluş sayılması ile doruğu
na ulaşacaktır. N itekim 1927 Kurultayı’nm tam am lanm a
sından birkaç gün sonra Hukuk M ektebi’nde “Türkçülük
Fikrinin M enşeıleri” konulu bir konferans veren Yusuf Ak
çura, “Beyler, Türkçülük fikri yarım asır evvel nihayet bir
kaç k işin in dim âğ ve kalplerinde dü şü nceler, duygular,
emeller uyandıran, arasıra dil ve kalem lerinden m ühim b i
rer surette çıkan bir nazariyyeden ibarettir. Evet, bu naza-
riyye muhite o kadar müvennes idi ki, taraftan olanlar onu
açık açık yazmaktan çekiniyorlardı. Halbuki bugün o fikir
tahakkuk etmiştir. ( . . . ) Türkçülük fikrini tahakkuk ettiren
dâhi, Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır”373 demektedir.
On üçüncü toplantıda büyük tartışm alara yol açan bir
başka konu ise, Cum huriyet gazetesinde yayımlanan “Bin
lerce Liralık Kaplı Defterler de N e” başlıklı yazıda, Recep
Zühtü ve Hamdullah Suphi’nin istifaları konusunda yanlış
bilgi verilmesidir. Yazının İstanbul gazetelerinden alındığı
nın belirtilmesi üzerine Vakit ve Son S aat gazetelerinin sahi
bi sıfatıyla yaptığı savunmada Hakkı T ank, bazı konularda
yanlış anlamalara yol açabilecek ufak yanlışlıkların yapıldı
ğım kabul elm iş37<1 ve Kurultay başkanlığının bu konudaki
açıklam ası basında yer almıştır.375 Aynı şekilde Kurultay de
(ay huzurunda okunm uş. Merkez Heyeti nâm ına Hamdullah Suphi Bey mu-
dâfaâtda bulunduktan sonra m ezkûr is t ifâ nam ede m ünderiç esbabı Kurultay
tasvip etm eyerek ittifakla red eylemiştir. Riyâset, Kurultayın son içtim âında
m ütıefiken verdiği karar m ucibince bu vezâiti bervechi bâlâ lav zıh eder."
376 Hakimiyet- Millîye, 6 Mayıs 1 927, no. 2093.
377 Türk Ocakları J9 2 7 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 460.
378 A.g.e., s. 491.
379 A.g.e., s. 4 7 0 . Bu konuda Muzaffer Serıf (Başoğlu), bir yandan T ü rk O cakları
kâtip ve daktilograflarının hüküm et mem urlarından yüksek maaş alm alarını
eleştirirken, öte yandan da, “M em leketin m üstakbel evlâdlarını yetiştirecek
olan m uallim leri mem leketim izin çocuklarını ellerine veriyorsunuz, bunla
rın en çok maâş alanları 1 0 0 -1 5 0 lirayı geçmez. Maâş faslında bunun esas it
tihâz edilmesini teklif ediyorum " demektedir.
247
m eşini yapan Haşan F erid , iki çağdaş akım olan “bolşe-
vizm” ve "faşizm ”! inceleyerek, bazı temel farklara rağmen
"... herhangi bir medeniyyet kurmak için beşerin sa’y usulü
nün mühim bir amil olduğunu ve binâenaleyh sa’y va ama
lin tanzimi icâp ettiği kanâati”nin380 her ikisinin ortak anla
yışını oluşturduğunu belirtmektedir. Her iki akım ın da T ür
kiye’nin koşullarına uygun olmadığını savunan yazar, "Ka
nâatime göre, Ocaklı komünist cereyanın mem lekete girme
mesi için muhafızlık vazifesini deruhte etmeli ve ‘O caklı’ de
nilince komünizm aleyhtarı anlaşılm alıdır”381 demekte, fa
şizm konusundaki görüşlerini ise, “...bu da Türk’ün bugün
kü İçtimaî bünyesiyle kabil-i telif değildir. Çünkü bizde ki,
kapitalist pederşahî ailenin en mükemmel bir nümûnesidir.
Buna istinâd etmek eskiye ve eskiliğe istinâd etmektir. O gö
reneğin esiridir. O ailevî sa’y ve âmâl hodbinliğinin müces
sem bir timsâlidir. Anane ve mevcut hayatın müeyyid kuv
veti bizdeki sermayedir, eşrâf ve mütegallibedir. Buna mı is
tinâd ederek zavallı halkın mesâisine hakim olacağız. (...)
Ocaklı faşizm taraftarı olamaz. Bu cereyana karşı da cephesi
ni almalıdır”382 şeklinde özetlemektedir.
Haşan Ferid, Türk O cakları’nm faaliyet programını çeşit
lendirme gerekliliğini vurgulayarak, bir yandan halkla ya
kın ilişki içine girmek gibi pragmaıik amaca yönelik bir ha
yır cemiyeti gibi çalışmayı, öte yandan da emeğin düzen
lenm esi sürecinde yer almak gibi çok yönlü bir programı
birlikte gerçekleştirm eyi savunmaktadır.383
1 9 2 7 K urultayı’nın tam am lanm asından sonra İk d a m ’da
3 8 0 Hasao Ferid , O cak M esaisi H ak kın d a 1927 K urultayın a A rz E dilen T ekliflerim ,
Türk O cak lan M erkez Heyeti M atbaası, Ankara, 1 9 2 8 , s. 109.
381 A .g.e., s. 111.
38 2 A .g.e., s. 112.
3 8 3 A.g.e., s. 125-230. “Hayal sayın bir neticesidir” görüşünde olan Flasan Ferid,
T ü rk Ocakları'm rı iktisadi alanda faaliyetlerin yam sıra, eğitini ve bilim e yö
nelik çabalarda da bulunm asını savunmaktadır.
248
i.
yayımlanan bir makalede Ahmed Cevdet (O ra n ),3®4 T ü rk
Ocakları’ru öncelikle bir “müessese-i hayriyyeyi vataniyye”
olarak kabul ettiğini belirttikten sonra, T ürk O cakları’nda
maaş alarak görev yapanları eleştirm ekte ve h er kim
Türk Ocağı’na parasız hizmet edemezse daha iyi oraya inti
sap etmesin. Dikkat ediliyor mu, ‘intisap’ diyorum. Oraya
yapışıp kalmak lâzım değildir. Bu, ilâveten görülecek millî
bir hizmettir. Binaenaleyh Ocakta m emûriyet yoktur”385 de
mektedir. Ahmet Cevdet’e göre, yüksek maaşların verilmesi
nedeniyle Türk O caklan bir “inhisar dairesine” benzemiş,
mücadele edilen geleneksel düzenin “aylıkçılık itiyâdı”nm
etkisi altında kalmıştır. Kurultay’ın son toplantısında M ah
mud Esat’ın “Atilla’nın ruhuna iltica etm esini” de eleştiren
Ahmed Cevdet, bu tarihî kahram anın çağdaş Türk insanı
için bir kıvanç zemini oluşturam ayacağını ileri sürm ekte
dir. “İnsanın aklını yağma eden” altı yüz bin liralık bü tçe
siyle, Türk Ocakları’nın yayımladığı Türklüğün geçmişine
ilişkin kitapların seçiminde özen gösterilm ediğini ileri sü
ren yazar, Hars Heyeti’nin görevlerinden birinin dil ve im lâ
yı ıslah etmek olduğunu ve bu amaçla sözlük yayımlanma
sına öncelik verilmesi gerektiğini ileri sürm ektedir.386
Ahmet Cevdet, son kurultay sırasında değişikliğe uğra
yan Türk Ocakları Yasası’mn üçüncü maddesi ile CHF ile
“siyasette b erab er” olm asını da eleştirm ek te, “B en ce bu
cümlenin ilâvesi Türk Ocağı için bir sebeb-i zaaf olur. Türk
Ocağı için siyâsete lüzum yoktur. (...) Türk O cağı’nın vazi
fesi siyâsetten daha çok geniştir. ( .. .) Oraya siyâset aramak
249
sızın her Türkçü girebilmelidir. Oraya girene siyâsetin ne
diye sorulmamak, Ocak ancak ve ancak bu sayede kuvvet
lenir. Yalnız fikren ve manen meşgul olmayı seven birtakım
esbâb-ı malûmat vardır ki, onlar bir köşede ilim ve irfân ile
meşgul olmayı severler. (...) Hattâ nutuklardan bile hoşlan
mazlar”387 demektedir.
1 9 2 7 yılında yapılan C um huriyet H alk F ırk ası Büyük
Kongresi, Türk O caklan açısından önemli bir dönüm nokta
sı olmuştur. 15 Teşrin-i evvel’de başlayan Kongre’de, 9 Eylül
1339 (1 9 2 3 ) tarihli Parti Nizâmnâmesinin değişikliklere uğ
raması sırasında, “hars” sözcüğünün bütün nizâm nâmede
“kültür” sözcüğü ile değiştirilmesi,388 Türk O caklan ile doğ
rudan doğruya ilgili olmamakla birlikte CHF içindeki bir
anlayış değişikliğini göstermesi açısından önemlidir.
Türk Ocaklan için önem taşıyan asıl değişiklik, CHF mü
fettişleri ile ilgili olan 40. maddede belirtilen “Siyasî, idari, iç
timai, İktisadî, harsî ve bunlara mümasil bilcümle teşekkülle
rin heyet-i müdirelerine gireceklerin namzetlikleri fırka mü
fettişleri tarafından tasvip olunduktan sonra ilân olunur”383
38 7 A.g.e.
3 8 8 Cumhuriyet Halk Fırkası Büyük Kongresi, TBMM M atbaası, Ankara. 1 927, s.
10. Denizli m illetvekili Necip Alı. Nizâm nâm e'nin 5. m addesinin görüşülm e
si sırasında kültür ve hars sözcüklerinin eşanlam lı olduğunu ileri sürm üş,
Genel Sekreter Saffet (A rıkan) ise, "h a rs1' sözcüğünün Arapça kökenli oldu
ğunu, "kü ltü r"u n ise daha geniş anlamlı, uluslararası bir kavram olduğunu
belirterek desteklem iştir. Böylece Cum huriyet H alk F ırk a sı N izâm n âm esi, 15
Teşrin-i evvel 1917'de Inikad Eden Cumhuriyet. H alk F ırkası Büyük Kongresinin
222 Teşrin-i evvel 1927 Iftim âın da M üzâkere ve K abu l Edilmiştir. TBM M M at
baası, Ankara, 1 927, s. 5'de de görüldüğü gibi 5. madde, "Fırka; vatandaşlar
arasında ett kavi rabıtanın dil birliği, his birliği, fikir birliği olduğuna kani
olarak T ü rk dilini ve T ü rk kültürünü bihakkın tam im ve inkişâf ettirmeyi ve
bütün şuabâtı faâliyyette bu esası mevki-i itibâr ve meriyette bulundurm ayı
ve vaz'edilecek kanunlann vilâyet i am m esini ve her ferde seyyanen tatbikini
um de-i esâsiyye olarak takrir eder" şeklinde değiştirm iştir. Aynı şekild e s.
6'da 8. madde ile Partiye girebilm ek için Turk kültürünü kabul etm iş olm a
koşulu getirilmiştir.
3 8 9 Cumhuriyet H alk Fırkası Büyük Kongre si, S. 15.
250
kaydıdır. Bu madde üzerine söz alan İstanbul m illetvekili
Hamdullah Suphi, Türk Ocakları gibi yalnız “hars” işleriyle
ilgilenen ve CH F’nin tem el ilkelerini izleyen kurum larm
idarecilerinin, Parti müfettişleri tarafından yeterince tanın
mayacağını belirterek, “Eğer henüz o mahale gelm iş olan
m üfettişlerin tasvibine idâre nam zetleri arz edilecekse b e
nim gördüğüm netice. Ocak m esaisinin akam ete uğram a
sından ibarettir. Arkadaşlar! Kongremizi teşkil eden zevâtm
zannediyorum ki heyet-i um ûm îyyesi O cakların azâsıdır.
Fırkanın ne kadar dostu ise O caklann da o kadar dostudur.
(...) Tamamiyle takdir ediyorum ki bütün teşekküller Fır
kam ızın daim î bir m urâkabesi altında olm alıdır ve uzun
müddet buna lüzûm vardır. Um ûm î bir murakabe zaruridir.
Fakat her yerde, her O cağın İdare Heyeti intihaplarında
oradaki m ü fettişler doğrud an doğruya âm il ve m ü essir
olursa Türk O caklan doğrudan doğruya bir siyasî teşekkül
mahiyetini ihraz eder. Halbuki m em lekette bütün teşekkül
lerin m âhiyyet-i mahsûsası vardır. (...) T ü rk O cakları da
hars m ü esseselerid ir'’390 diyerek, C u m h u rb aşk an ın ın da
T ürk O cakları’na CHF tarafından nam zet gösterilm esine
karşı olduğunu bir anısına dayanarak ileri sürm ektedir.39’
CHF Genel Sekreteri Saffet Bey ise, bu madde ile Türk
Ocakları’nın iç işlerine karışılması gibi bir niyetin beslen
251
mediğini ısrarla vurgulayarak, Türk Ocakları’nın, Parü’nin
“kültür”, “irşad” ve “tenvir” şubesi olarak kabul edildiğini,
denetimi yapacak Parti mutemed ve müfettişlerin, tümünün
“bütün ruhuyla” Ocaklı olduklarını belirtm ekte ve madde
nin kabulünü istem ektedir.392 1927 Kurultayı’nda Yasa En
cüm eni üyesi ve Gördes delegesi sıfatıyla katılan Giresun
milletvekili Hakkı Tank da, Hamdullah Suphi’ye karşı çıka
rak, CHF m üfettişlerinin aday gösterm elerinin değil, yal
nızca adaylan onaylamalarının söz konusu olduğunu ileri
sürm ekte ve Saffet Beyri desteklem ektedir.393 Yapılan oyla
ma sonucu 40. madde, Kongreye katılanlarm çoğunluğu ta
rafından kabul edilmiş ve böylece Türk O cakları’nın CHF
ile bütünleşm esi süreci başlamıştır.394
Ahlat: Sami Bey, Artvin: Ö 2dem ir Salim Bey, Adana: Ferit Celâl
Bey, A dapazarı: tem an Hanım, A fyonkarahisar: Ali Bey, Akşehir:
M uallim Şevket 8ey, A khisar: Şem seddin Bey, A laşe h ir: Yunus
M uam m er Bey, Alucra: M ehm ed Emin Bey, A m asya: İsmail Hakkı
B ey Antalya: izzet Ulvi Bey, Ankara: Ham dullah Suphi Bey, Ayaş:
Ali Rıza 8ey, A ydın: Reşit G alip Bey, A vanos: Lütfi O rh an Bey,
Edirne: Şefik Bey, Edrem it: Fevzi, Tire: Saip Saffet Bey, Erb aa:
Remzi Bey, Erdek: Hayrettin Bey, Ordu: Hamdi 8ey, Erzurum : Na
fiz 8ey, Ürgüp: Recep Bey, Erm enek: Nafiz Bey, İzm ir: M ithat Bey;
39 2 A .g e., s. 18.
39 3 A .g.e., s. 18-19. Ziya G evher (Ç anakkale). H anjid (K ars), R efeı (B ursa), Ra-
sih (Antalya) Beyler de 4 0 . maddeyi destekleyen konuşm alar yapmışlardır.
39 4 A .g.e., s. 19. Türk O cakları'nın CH F’nin ‘'m u rak ab esi” alım d a bir kuruluş
haline getirilm esi konusunda, M uam m er Taylak, S altan at, 11. M eşrutiyette ve
l. C um huriyette Ö ğrenci H areketleri, Başnur M atbaası, Ankara, 1 969, s. 75 ve
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler; 1 9 5 9 -1 9 5 2 , Doğan Kardeş Bası
mevi, tsıanbul, 1 952, s. 5 6 9 . Tunaya, bu konuda C H F n in tüm ülke yasamı
üzerinde kapsayıcı ve hakim bir rol oynama am acında olduğunu ileri sür
mektedir.
(* ) Kaynak: tkdam , 25 Nisan 1927, ııo. 10778.
252
İznik: M ehm et Rüştü Bey, İsparta: Ö m er Adil Bey, ispir: Hamid
Bey, İstanbul: Celal Sahir Bey, Eskişehir: A li Ulvi Bey, Eski Foça:
Mühin Bey, Eğridir: Sukuti Bey, Elmalı: İbrahim Rakım Bey, Emet:
Fazıl Doğan Bey, Ödemiş: M uzaffer Şerif Bey, Urfa: İskender Bey,
Urla: Faik Bey, Uzunköprü: Süreyya Fehim Bey, Oltu: Na 2 im Bey,
U luborlu: İbrahim Bey, Ulukışla: 8edri Bey, inebolu: Fethi Bey,
İnegöl: Haşan Nazmı Bey, Erzin can : Hüseyin Enver Bey, İskilip:
Rüştü Bey, A rd ah an : K ahram an Bey, Babaeski: Selah attin Bey,
Bartın: Ragıp Bey, Balıkesir: Necati Bey, Balye: Celal Bey, Bandır
ma: Burhaneddin Halil Bey, Bayburt: Cevdet Bey, Bayramiç; 8ekir
Vefa Bey, Bergama: Haluk Bey, Bursa: M uhiddin Baha Bey, Burha
niye: İsmail Bey, Buca: Sabri Bey, Bodrum : Şem seddin Bey, Bor:
Galip 8îngöl Bey, Burdur: Şevket Bey, Boğazlıyan: A hm et Cevdet
Bey, Bolu: Cevat Abbas Bey, Birecik: Refet Bey, Biga Gündoğdu:
Hamdi Bey, Bilecik: Ahm et Hamdi Bey, Bornova: Ziya Bey, 8esni:
Lami Bey, Palu: Nazmi A ziz Bey, Posof (Digor); Zakir Kadiri Bey,
Terme: Fahri Bey, Tefenni: Abdullah Bey, Tekirdağ: Cemil Bey, To
kat: Ethem Necdet Bey, Cebelibereket: Ragıp Nurettin Bey, Cide:
Cemil Behçet Bey, Çarşam ba: İsmail Hakkı Bey, Çatalca: Nakiye
Hanım, Çeşme: Cevad Naki Bey, Çorlu: Eyüp Ziya Bey, Çıldır: Hik
met Bey, Çine: Hazım 8ey, Çivril: Osman Bey, Havza: Zübeyir oğlu
Fuat Bey, Hopa: Ragıp Bey, Hayrabolu: Behçet Bey, Denizli: Ali
Bey, Düzce: Bedri Bey, Diyarbakır:. A rif M ehm et Bey, Dinar: Cev
det Bey, Reşadiye: Tevfik Bey, Rize: Ali Bey, Safranbolu: Osman
Nuri Bey, Sarayköy: Burhaneddin Bey, Siirt: Hüseyin Bey, Senir-
kent: Şükrü Yusuf Bey, Söğüt: M ehm et Fuat Bey, Sultanhisar: En
ver Bey, Silifke: Ilhan Bey, Sürm ene: Ali Bey, Söke: Cevad Bey, Si
nop: Zühdü Bey, Sivas: Rıza Bey, Sivrihisar: Ali Rıza Bey, Şarkışla:
A bdü lm u ttalip Bey, Sarıkam ış: İhsan Bey, Salihli: Dr. Saim Bey,
Samsun: Sabri Bey, Sındırgı: A hm et Süreyya Bey, Sandıklı: M eh
met Salih Bey, Susurluk: Sadık Bey, Som a: O sm anzade Hamdi Bey,
Savur: Salih Bey, Taşköprü: Mehmet Ali Şevket Bey, Tavşanlı: Ha
şan Ferit 8ey, Trabzon: Nebizade Hamdi Bey, Tarsus: Zeki Bey, Ta
vas: Inayetullah Bey, Tosya: Sadi Bey, Arapkir: Naşit Hakkı Bey,
Uşak: Nuri Bey, Fatsa: Hamdi Bey, Fethiye: Saim Bey, Kars: Ali
Nazmi 8ey, G a 2 İköy (Saray): Sabri Bey, Kırklareli: Fuad Bey, K ara
burun: Kazım Bey, Karacabey: Hüsnü Bey, Karam an: Şükrü Bey,
Karam ürsel: Salahaddin Bey, Kastam onu: Tevfik Arslan Bey, Kon
ya: Refik Bey, Kırşehir: M ustafa Hilmi Bey, Gediz: Ruşen Eşref Bey,
Germ encik: Fehmi Bey, Keşan: Alaeddin Bey, Gelibolu: Uluğ Bey,
253
Kilis: Kılıç Ali Bey, Kütahya: Nuri 8ey, Görele: Ali Şevket Bey, Göte:
C evd et Bey, G önen: Rıfat Bey, G ire su n : M em duh N ecdet Bey,
Mardin: Cevdet Şakir Bey, M ecidiye: A bdullah Şevki Bey, M udur
nu: Süreyya Bey, M erzifon: Sadık Bey, M ersin: A h m e t M uhtar
Bey, Maraş: Lütfü Bey, M ürefte: Nihat Ahm et Bey, M uğla: Cemil
Şerif Bey, M enem en: Kemal Ali Bey, Mucur: Bilal Bey, Milas: Selim
Bey, N azilli: M ithat Bey, Nevşehir: A ta Bey, Niksar: Fuad Naim
Bey, Van: İshak Refet Bey, Vize: Şevket Bey, Yalvaç: Rıfat Bey, Y a
lova: A hm et M azhar Bey, Yenişehir: Tevfik Bey, Yeni Foça: Sait
Bey, Arapsun: M ehm et Bey, A ziziye (Sivas): Fuat Bey, A laiye: Tah
sin Bey, Kasaba: Yaşar Bey, Kozan: Olcay Tok Hanım, Konya Ereğ-
lisi: Naci Salim Bey, Gürün: İsmail Hakkı Bey, Keskin: İhsan Bey,
Günay: A bdurrahim Rahmi Bey, Göynük: Şem settin Bey, Geyve:
Celal Abdi Bey, Geyveakhîsarı: Ziya Bey, M anisa: 8ahri Bey, M alat
ya: Kaşif Ö m er Bey, Mut: Yahya Naci Bey, Niğde: Ekrem Tok Bey,
Yıldızeli (Yeni Han): Kemal Bey.
E K 17: T Ü R K O C A K L A R I T A L ÎM Â T N Â M E S İ*
F a sıl 1: M e rk e z H eyeti
F a sıl 2: İcrâ D îv â n ı
255
?
idaresinin âmiridir.
M adde 18- Umûmî Kâtip Ocaklar m uam elâtını idare eder. Reis
ve Reis Vekili bulunm adığı zam an bilâum um m uhaberâta vaz'-ı
im za eder. M em urine Iâ2 im gelen evâmir ve tebligatta bulundu
ğu gibi Ocaklara da icâp eden tebligâtı İcrâ Dîvânı kararıyla bildi
rir.
M adde 19- Um ûm î Kâtip m em urinden herhangi birini tayin
veya azillerini esbâb-ı m ucibesiyle İcrâ Dîvânı'na arz eder ve icrâ
Dîvânı'nın m ukarrerâtına göre hareket eder.
M adde 20- U m ûm î Kâtip M erkez ve icrâ Dîvânı m ukarrerâtını
m untazam an kayıt ve zabtını tem in eder.
M adde 21- M erkez Heyeti'nin rûznâm esini icrâ Dîvânı tesbit
eder ve Um ûm î Kâtip M erkez Heyeti'ne arz eder.
M adde 22- İcrâ Dîvânı M erkez Heyeti nâm ına K urultaya arz
edilecek raporu tanzim ve M erkez Heyeti'nin tasvip ve tasdikine
arz eder.
M adde 23- M erkez Heyeti Um ûm î Muhâsibi hesap defterleri
nin ve bunlara ait vesikaların m untazam an kayıt vazifesini tem in
eder. Haftada bir defa m uhasebe ve vezne hesaplarını tetkik ile
defterlerine işaret eder. M uam elât-ı hesâbiyyede gö rdüğü h er
hangi bir yolsuzluğu icrâ Dîvânı'na hem en tahriren bildirir. Vâri-
dât ve sarfiyâtı tetkik eder, her sene Kurultaya arz edilecek hesap
m uvâzenelerini, bilançoyu ve Ocağın vaziyet-i mâliyyesi hakkın-
daki raporu tanzim eder. Kurultay M âliye Encüm enine Ocağın
hâl ve m üstakbel vaziyet-i m âliyyesi hakkında ta h riri ve şifâhî
izâhât verir.
M adde 24- Umûmî M uhasip Ocağın vaziyet-i mâliyyesi hakkın
da Iü2 um gördüğü tadilâta dâir M erkez Heyeti'ne esbâb-ı mucî-
beli bir raporla teklîfâtta bulunm ak hakkını hâiz olduğu gibi, g e
rek İcrâ Dîvânı ve gerekse M erkez Heyeti Umûmî M uhasibinin bu
teklifini her şeye takdim en nazar-ı itibâra alm aya mecburdur.
M adde 25- U m ûm î M uhasibe m erbût ve m u haseb e işleriyle
meşgûl başkâtibin emri altında bir m uhasebe m em uru, bir kasa
dar ile Iü2 um görüldüğü kadar m em ur bulunur.
M adde 26- Um ûm î M uhâsip her ay nihâyetinde bir aylık hulâ-
sa-i hesâbiyyeyi tetkik ve tasdik ile icrâ Dîvânı'na tevdi eder, icrâ
Dîvânı bu hülâsaları tetkik ettikten sonra aylık mesai hakkındaki
um ûm î izahâtı m eyânında M erkez Heyeti’ne arz eder.
M adde 27- Ocak nâm ına yapılacak her türlü m ukaveleler ve
ta ah h ü tle r Umûmî Mesul M urahhas, M uhâsip ve Başkâtip ta ra
256
fınd an m ü ştereken tanzim e d ild ikten so n ra İcrâ D îvân ı'n a ve
M erkez Heyeti'ne tevdi olunur.
M adde 28- M erkez Heyeti Mesûl M urahhası gerek M erkez He
yeti'nin ve gerekse Ocakların Um ûm î M urahhası olm ak dolayısıy
la Ocaklara ait İdarî ve hukukî mesaili devâir-i hüküm et, müesse-
sât-ı resm iyye ve hususiyye ve şirketler nezd in de ifâ ve tâkip le
mükelleftir.
M adde 29- U m ûm î M u rah h as aynı se lâ h iy e tle m ah k em ed e
Ocağın şahsiyyet-i mâneviyyesi nâm ına isbât-ı vücût eder.
F a sıl 3: M ü f e t t iş le r
257
M adde 35- M üfettişler yasarım 53. m addesi m ûcibince İdare
H eyetleri ve D ern ekler m ü zâkerelerin e rey verm ek sizin iştirak
ederler.
M adde 36- M üfettişler yasanın 53. maddesi ahkâm ı dairesinde
alacakları emre tevfikan İdare Heyeti'ni ıskat ve yedek azâyı celp
edebilirler. Yedek azâ bulunm adığı takdirde derneği içtimâya da
vet ederek yeni idare Heyeti'nin ihtihâbtna nezaret ed e rle r ve
neticeyi M erkez Heyeti'ne bildirirler.
M adde 37- M üfettişler yasa ve talîm atnâm e mevâdı ile M erkez
Heyeti tarafından kendilerine verilen em irler dahilinde hareket
ederler. Yasaya ve talîm atnâm elere ve M erkez Heyeti evâmir ve
m ukarrerâtm a m uhalif hareketi görülen m üfettişler için icrâ Dî
vânı kararıyla işten el çektirilir.
F a s ıl 4: M ü m e s s ille r
258
F a s ıl 5 : K a le m
259
M adde 57- M uhâsebe m em uru m uhasebeye gelen kâğıtları
günü gününe hususî defterlerine kayıt etm eye ve yevm iye defte
rinin altını her akşam bİ 2zat ve başkâtibe im za ettirm eye mec
burdur.
M adde 58- M uhâsebe m em ûru vâzife-i asliyyesine m üteâllik
hususâtta doğrudan doğruya Um ûm î M uhasibin em rinde ve di
ğer hususâtta başkâtibin ne 2âret-i umûmîyyesi altındadır.
M adde 59- M uhâsebe kalem inde kasa defteri, yevm iye defteri,
dem irbaş eşya defteri, zi kıymet eşya defteri, hesâb-ı carî defteri,
bütçe defteri, tahsisat ve m aâş defteri olm ak üzere yedi nevi d ef
ter bulunur.
M adde 60- Ocağın mâii senesi Mayıs iptidasından başlar. Umû
mî Muhâsip senelik bilançonun tanzîm i için hesaplarım Mart g a
yesinde kapam ak mecburiyetindedir. Nisan bidayetinde Kurultay
ca yeni intihâp edilecek M erke 2 Heyeti vazifeyi deruhte edinceye
kadar vâki olan sarfiyatını yine bütçe dâhilinde M erkez Heyeti İc
râ Oîvâm'nca yapılır. Bu sarfiyât Kurultaya arzedilecek bilançoya
ithâl edilm ez, fa kat ertesi sene M erkez Heyeti senelik hesâbâta
bilânçosunda heyet-i sâbıkanın hesâbâtı olarak gösterir.
M adde 61- Kasadar mükefildir. Kefalet miktarı İcrâ Dîvânınca
takarrür ettirilir.
M adda 62- Kasadar kasaya ait m uam elâtı günü gününe, vari
datı olarak kayıt ve sarfiyatı icrâ ve kayıt eder. Kasa m evcuduyla
kasaya konulmuş kıymetli eşyayı lâakall haftada bir defa tâdad
ve tetkik eder. Kasa m evcudunda herhangi bir surette defterleri
ne m uvafık olm ayan bir fark zuhurunda um ûm î m uhâsebe he
m en ihbârı keyfiyete mecbûrdur.
M adde 63- U m ûm î M uhâsip lüzum gördükçe kasayı her vakit
kontrol ve icâbında tem hir eder.
M adde 64- Kasadarın m âiyetinde kezâ m ükelif bir m uavin bu
lunur. M uâvin de tam am iyle kasadar gibi kasa m uam elâtından
mesuldür.
M adde 65- Kasadar âdi ahvalde kasasında ancak beşyüz lira
bulundurabilir. Fazlasını her gün M erkez Heyeti'nin tâyin ve k a
bul ettiği bankaya tevdi eder. Beş yüz liradan fazla para bulun
durm ak m ecburiyyetinde kalan kasadar hem en esbâb-ı mûcibe-
siyle um ûm î m uhasibe tahriren bildirmek m ecburiyyetindedir.
M adde 66- Bankada mevcut m evduâttan alınacak herhangi bir
m e b lâğ için U m û m î M u hâsip n e zd in d e saklı o la n çek b izzat
Umûmî Muhâsip tarafından doldurularak im zâdan sonra reis bu
260
lunm adığı zam an reis vekili veya Um ûmî Kâtip tarafından imzâ
edilerek m uhasebeye tevdi olunur. M uhasebece kaydı yapıldık
tan sonra kasadara verilir. Kasadarca para alınm ış addolunur.
M adde 67- Vezneye vârid olacak kıymetli paketler U m ûm î M u
hasip veya İcrâ Dîvâm 'ndan bir zat, Başkâtip ve Kasadardan m ü
rekkep bir heyet huzurunda açılır. Eksik veya kalp ve herhangi
surette tedâvülü kabil olm ayan m âdenî para, kâğıt para ile kıy
m eti tenâkıs etmiş zi kıymet eşya hakkında hem en bir zabıt vara
kası tanzîm edilerek m evcût heyet tarafın dan imzâ edilir.
M adde 68- Kıymetli olarak gelen paketler azam i yirmi dört sa
at tehirle açılır.
M adde 69- iâne suretiyle gelen herhangi kıymetli eşyanın kıy
meti usulen tahm in ve tesbit edildikten sonra kasadar ile icrâ Dî-
vânı'ndan Um ûmî M uhasip ve diğer herhangi bir aza tarafından
m üştereken tem hir olunarak kasadar tarafından m uhâfaza olu
nur. Zi kıymet eşya ancak M erkez Heyeti kararıyla m üzayede v e
yahut herhangi faydalı bir şekilde nakte tahvil olunur.
M adde 70- Ecnebi m eskükât ve evrâk-ı nakdiyye kezâ M erkez
Heyeti kararıyla Türk parasına tahvil olunur. Tahvil m uam elesine
kadar gerek m uhasebece ve gerek kasaca ayrıca hesap defterleri
nin hane-i m ahsusuna kayıt olunm ak suretiyle hıfz olunur. Ve
hîn-i tahvîlinde vârîdât olarak yevmiye ve icm ale naklen alınır.
F a s ıl 6: D e r n e k
M adde 71- Dernek her sene yasa m ûcibince M artın ilk cum a
sında içtimâim akdeder. Herhangi bir sebeble içtimâim aktede-
meyen Derneğin teşekkül edem em esinin sebebi İdare Heyeti'nce
hem en M erkez Heyeti'ne sebebleriyle bildirilecek ve M erkez He-
yeti'nden alınacak talîm âta göre hareket edilecektir.
M adde 72- Dernek mevcut Ocak azâsının onda üçü hazır bu
lunm ak şartıyla açılabilir, ilk toplanışta bu sayı tem in edilem ediği
takdirde ikinci içtimâda azanın sayısına bakılm ayarak m ü zâk ere
lere başlanır.
M adde 73- Ocaklı olm ayanlar derneğe hiçbir suretle iştirâk et
tirilem eyeceği cihetle idare Heyeti ta ra fın d a n m ü zâk ere b aşla
m adan evvel m evcut azâ yoklam a ettirilir, m uteâkip celselerde
de dernek riyâseti bu usûle riâyete mecburdur.
M adde 74- Dernek içtimâi akteder etm ez heyet içerisinden en
yaşlısını m uvakkat reis ve en genç iki azâyı da m uvakkat kâtip in
tihap eder. Bu intihâp için gizli reye ihtiyaç yoktur.
261
M adde 75- M uvakkat reis ve kâtipler asıl dernek reis ve kâtip
lerinin intihap işini tan 2Îm için intihap olunuriar. Celse halinde
m üzâkere idare etm eye selâhiyetdar değildirler.
Madde 76- M uvakkat.reis ve kâtiplerin intihabından sonra asıl
dernek reis ve dernek kâtiplerinin intihâbına başlanır. Intihâp için
teklif olunacak zâtların isimleri 32â tarafından imzalı takrirle mu
vakkat reise teklif olunur. Teklifler bittikten sonra isim ler ilân olu
nur. intihap başlar, intihap hafî reyle -yasa mucibince- icrâ edilir.
Madde 77- Dernek reisinin intihabında bir reis, bir reis vekili
He iki kâtip intihâp eylem ek lâzımdır.
M adde 78- D ernek reisi m üzâkereyi idare, kâtipler ise zaptı
m untazam an tutm ak, reyleri tasnîf etm ekle m ükelleftirler. Zabıt
ların m untazam an tutulm ası için iki kâtip, kâfi gelm ediği zam an
d ernek riyâsetince kâfi m iktarda zabıt kâtibi in tih âp ve ta vzif
edilir.
M adde 79- Reis ve reis vekilleri m üddeti hitâm bulan idare He
yeti azasından olam az.
M adde 80- İntihâp bittikten sonra dernek m üzâkerâtı berveçhl
âti süre ile devam eder:
a) İdare Heyeti raporu ve m üteâkiben M urâkabe Heyeti rapo
ru okunur. Bundan sonra reis her iki rapor hakkında söz söyle
mek isteyenlere söz verir. Ve m üzâkerât usûlü dâhilinde cereyân
eder.
b) Her iki rapor hakkında m üzâkere ve m ünakaşalar bittikten
sonra yeni İdare Heyeti'yle M urakabe Heyeti ve her iki heyetin ye
dek azâları ayrı ayrı hafi reyle intihâp edilecektir. Her dört heyetin
intihâbı bir intihâp kâğıdıyla olabilir. Fakat yedek azalar İdare ve
M urâkabe Heyetlerinin teşkilinden sonra en fa 2 İa rey atanlar ara
sından seçilemez. Mutlaka dernek yedek azalar için intihâp kâğıt
larında sarîh bir sûrette rey vermek mecbûriyyetindedir.
ç) Intihâbâtın hitâm ından sonra yeni İdare Heyeti'nin yapacağı
bütçe ve esbâb-ı mucibe raporu kırâat ve m ü zâk ere o lu n arak
dernekçe kabul olunur.
d) Bütçe müzâkerâtı bitirildikten sonra Kurultaya gidecek m u
rahhas intihâp olunur veyahut bu salâhiyyet İdare Heyeti'ne verilir.
e) N am zed azâ hakkında sâbık idare H eyeti'nin te k lif ettiği
esâm î en son olarak reye vaz' olunur. Dernek teklif edilen a 2 âla-
rın şahısları hakkında hiçbir m ünâkaşa yapm aksızın kabul veya
red suretiyle rey verir. Bu intihâp da keza hafî rey ile olacaktır.
Namzed a 2 âlar derneğe hiçbir suretle iştirâk edem ez.
262
M adde 81- Yasa m ucibince aidatlarını ve dahilî taiîm âtnâm e
mucibince Ocağa karşı olan taahhütlerini tam âm en tasfiye etm e
miş olan azalar derneğe iştirak edem ezler.
M adde 82- Haklarında İdare Heyetlerince kayıtları terkin kara
rı verilip M erkez Heyeti'nce h en ü z tasd ik edilm em iş O cak lılar
hakkında M erkez Heyeti tasdik kararı verinceye kadar Ocaklı o l
dukları için Derneğe iştirak ederler. Fakat dernek esnasında M er
kez Heyeti’nden terkîn-i kayıt kararının tasdik edildiğine dair vü-
rûd edecek işardan sonra derneğe iştirâk edem ezler.
M adde 83- Herhangi bir Ocağa m ukayyet olup da naklen baş
ka bir Ocağın bulunduğu m ahalle gelen bir Ocaklı yasanın 17.
maddesi mûcibince yeni geldiği O cağa kaydını nakil ettirem ediği
ve taahhüdünü ifâ etm ediği-takdirde derneğe iştirâk edem ez.
M adde 84 - İttihâz olunan kararlar ve intihâplar neticeleriyle
dernekçe kabul edilen bütçe iki nüsha olarak M erkez Heyeti'ne
gönderilir. Bütçenin vaz' ve esbâb-ı mucîbe raporuyla g ö n deril
mesi lâzımdır. M erkez Heyeti'nce kabul ve tasdik edilm eyen büt
çeler m ü teb er değildir. Bu m ad d e ah k â m ın a riây e t e tm e ye n
Ocaklar hakkında M erkez Heyeti yasanın 54. m addesindeki selâ-
hiyeti istimal eder.
Madde 85- idare Heyeti teşekkülünün ilk haftasında yeni büt
çesini iki nüsha ve iadeli taahhütlü olarak bir ay tasdik gönderm e
ye mecburdur. Tasdik muâm elesinin hitâmım m üteakip bir nüsha
sı M erkez Heyeti'nde hıfz ve diğer nüshası Ocağa iâde olunur.
M adde 86- Derneklerdeki m üzâkere ve intihâplara ait bu fasıl
da zikredilm eyen diğer m üteferri m evâdd Kurultay faslındaki ah-
kâm-ı um ûmîyyeye tâbidir.
Fa sıl 7: K u r u lt a y
263
M adde 91- M uvakkat reis ve kâtiplerin intihabından sonra asıl
Kurultay reis ile birinci ve ikinci olmak üzere iki reis vekili ve dört
kâtip intihap olunur. Zabıtların tutulm ası için miktâr-ı kâfi zabıt
kâtipleri Kurultaydan evvel M erkez Heyeti tarafından tavzîf edi
lir. Reis ve kâtipler için gönderilecek nam zetler tahrirî bir takrir
ile makam-ı riyasete teklif edilir.
M adde 92- M urahhas olm ayacaklar reye iştirak edem eyecekle
ri cihetle intihâp ve m üzâkerâta başlanm adan evvel M erkez He
yeti tarafından mevcud azâ yoklam a ettirilirler.
M adde 93- Kurultaya m urahhas olarak gelen aza la r hâiz ol
dukları vesaiki M erkez Heyeti'ne ibraz ve kayd ettirerek birer
kart almaya mecburdurlar. Her içtimâ yoklam asında kartı olm a
yan azalar içtimaa iştirak edem ezler.
M adde 94- jntihâblar M erkez Heyeti ile İdare Heyetlerinin m ü
hürlerini hâvi intihâb kâğıtlarıyla yapılır.
M adde 95- Intihâbâta başlanm adan evvel yoklam a yapılır. Bu
suretle azâ adedi tesbit olunduktan sonra intihâb varakaları tev
zi olunur. Her azâ bizzat intihâb kâğıdını rey kutusuna atar.
M adde 96- intihâb neticesini tesbit için evvelâ intihâb kâğıtla
rının adedi sayılır ve Heyete tebliğ olunur, ondan sonra kağıtlar
birer birer açılarak esâm i okunm ak suretiyle tesbit olunur. Ekseri-
yet-i m utlakayı hâiz olan zât reisliğe in tihâb olunur. Birinci ve
ikinci reis vekilleri ile kâtipler de aynı usûlle intihâb edilir.
M adde 97- İntihâb neticesinde ekseriyet-i m utlaka hâsıl olm az
sa ikinci defa intihâb yapılır. Bu defa da ekseriyet hâsıl olm azsa
en fazla rey alan zât intihâb edilmiş addolunur.
M adde 98- Intihâbât bir kâğıt üzerinde fakat reis, birinci reis
vekili, ikinci reis vekili ve kâtipler ayrı ayrı tasrih edilm ek suretiyle
yapılabilir.
M adde 99- Reis ve kâtiplerin intihabı bittikten sonra Kurultay
m üzâkereye başlayabilir.
M adde 100- intihâbât hitâm bulduktan sonra m üddeti hitâm
bulan bir m üzâkereye başlanam az. Bu raporu m üteâkip M uraka
be Heyeti'nin raporu okunur. Her iki rapor arasında yine m ü zâ
kere cereyân edem ez.
M adde 101- Riyaset makamı raporların kıraatini m üteakip he-
yet-i umümîyyesi hakkında söz söyleyecek zevâta talepleri sırasıy
la söz verir.
M ad d e 102- R ap o rlar h a k k ın d a k i m ü zâ k e re n in h itâ m ın d a
M erkez Heyeti ve Kurultay m urahhaslarının vâki olacak yeni te k
264
lifleri tahrîren riyâsete verilir. Riyaset evvelâ M erkez Heyeti'nin
ve bilâhare sırasıyla Ocakların tekliflerini heyet-i um ûm iyyeye arz
eder ve söz söylem ek isteyen zevata sırasıyla söz verir. Şu kadar
ki vâki olacak itirazata cevap verebilm ek için M erkez Heyeti her
lüzum gördüğü anda söz alm ak hakkını hâizdir.
M adde 103- Teklifâtın bir encüm ence tetkiki icâp ettiği takdir
de lâzım gelen rey-i hafî ile intihap edilir.
M adde 104- Her içtimâin zabıtları m untazam an tutulur ve k â
tipler tarafından izhâr ediiir. Hülâsa her celsenin kûşadında rûz-
nâmenin ilk maddesi olm ak üzere okunarak heyet-i um ûm îyye-
nin tasvibine arz olunur.
M adde 105- Gelecek celsenin rûznam esi riyâset dîvânı ta ra fın
dan izhar olunur.
M adde 106- Hiçbir azâ kendi reyinden başka bir reye m âlik
olamaz.
M adde 107- Kurultay m urahhası olarak iştirak edecek zevatın
yasa ve dahilî talim atı mûcibince hâiz olm aları icâp eden evsâf
M erkez Heyeti tarafından tetkik olunur. Kurultaya kabul edilm e
yecek azâ Kurultaya esbâb-ı m ûcibesiyle M erkez Heyeti raporuna
zeylen arz edilir. Kurultay M erkez Heyeti'nin gösterdiği esbâb-ı
mûcibeyi kâfi görm ezse beş kişilik bir encüm en teşkil eder. Ve
azânın vaziyetini tesbit eder.
M adde 108- Kurultayda celsenin kûşadını ve zabtın kıraatim
müteakip rûznâm e dâhilinde m üzâkerâta ibtidâr olunur. Rûznâ-
mede m uharrer sıraya riâyet mecbûridir. M am afih heyet-i umû-
miyye bir kararla bu sırayı değiştirebilir.
M adde 109- A zâlar herhangi bir m esele hakkında reisten söz
alırlar.
M adde 110- Bir m adde hakkında vâki olacak herhangi yeni bir
teklif şekli tahrîren riyâsete verilm ek lazımdır.
M adde 111- Söz söyleyecek zevat, sözlerini yazarak okuyabilir
ler. Yalnız bu m üddet on dakikayı tecâvüz edem ez.
M adde 112- Söz söyleyecek zevat m utlaka kürsüyü işgal eder.
M adde 113- Reis leh ve aleyhde reye konulan herhangi bir m e
sele için reyini ihsâs edem ez. Yalnız kendisini reye iştirâk etm ek
istediği zam an m uvakkaten riyâset m âkâmını terk eder. Ve reyini
verdikten sonra tekrar m âkâmını işgal eder.
M adde 114- Ahval-i şahsiyyesi hakkında dûçar-ı tariz olan ve-
yahud derm eyân ettiği fikri başka bir şekild e te lâ k k i ed ile re k
kendisine arzu etm ediği bir fikir isnât edilen herhan gi bir azâ
265
her zam an söz istemek hakkına mâliktir. Fakat neye dâir söz iste
diğini tahriren reise bildirir. Buna rağmen) yine gürültü devam et
tiği halde reis m üzâkereyi bir m üddet tatil eder.
M adde 115- işbu talîm âtnâm eye m uhalif bir hareketi görülen
herhangi bir azanın sö 2 ünü reisin kesmeye selâhiyeti vardır.
Söz söyleyecek zâtın saded hâricine çıkması da aynı hukuku re
ise bahşeder. Hatip reisin ihtârına rağm en söz söylem ek için ısrâr
ederse aynı celse dahilinde sö 2 söylem ek hakkından m ahrûm edi
lir. Bu m ahrûm iyyet reisin teklifi ve heyet-i um ûm îyyenin rey-i
işârîsi üzerine yapılır.
M adde 116- İçtimâlarda hatibin sözünü kesm ek, şahsiyyat ile
uğraşm ak, kurultayın intizâm ını ihlâl edecek nüm âyişlerde bu
lunmak katiyen memnudur. Bu gibi hâlete ictisâr eden zâtın aynı
celsede tekrar söz söylemeye hakkı yoktur. M üteâkip celselerde
yine aynı şekilde mesâil ihdas edecek olursa iki celsede kendisine
söz söyletm em ek heyet-i um ûm îyyenin hakkıdır. İki celse sonra
yine aynı şekilde devam edecek azâ kurultaydaki hakk-ı kelâmını
tam âm iyle gaip etm ek mecburiyetindedir.
Madde 117- Leh ve aleyhte söz söylendikten sonra m ü zâk ere
nin kifayetine dair her azâ takrîr verebilir. Bu takrîrd en sonra
aleyhte söz söylem ek isteyen zevât bulunursa bunlardan evvela
söz isteyen bir zâta söz verilir. Ve reye m üracaat olunur. Yalnız
reye vaz'ın suret-i şekli hakkında söz söylem ek isteyen zevâta bu
karardan sonra söz verilecektir.
Madde 118- Heyet-i umûmîyye m üzâkerâtı esnasında herhangi
bir sebeble gürültü zuhur ettiği takdirde reis ayağa kalkar ve gü
rültü yine devam ederse reis celseyi tatil edeceğini bildirir. Buna
rağmen yine gürültü devam ettiği halde reis m üzâkereyi bir müd
det tâtil eder. Celsenin küşâdında gü rü ltü yine devam edecek
olursa reis celseyi tamam iyle kapayarak yevm-i âhire tâlik eder.
M adde 119- Herhangi bir teklifte bulunacak azâ teklifi tahri
ren riyâset m akam ına tevdi eder, riyâset m akam ınca evvelâ te k li
fin heyet-i umûmîyyesi kıraat ettirilerek ekseriyetle nazarı itibare
alınm asına karar verilecek olursa m adde m adde m üzâkeresine
Iü 2um olup olm adığını reye vaz' eder. Şayet m adde be madde
m üzâkeresine karar verilecek olursa bir celse sonraki rûznâm eye
ithâl olunarak o suretle m üzakere edilip yalnız m addelerin m ü
zâ k eresin e karar verildiği halde bazı ta d ila t te k lifle ri de vâki
olursa bu tekliflerd e m addelerin m üzâkeresi esnasında nazar-ı
itibare alınır. Teklif sahibi tâdili talep olunan m addelere sıra gel
266
dikçe herkesten evvel kendi nokta-i nazarını heyet-i um ûm îyyeye
sorar, heyet-i umûmîyye m üzâkereye lüzum görm ezse tâdil tekli
fi nazar-ı itibâre alınm ayarak madde re y e v a z' olunur.
M adde 120- Tadilat hakkında teklifler asıl m addeden evvel re
ye vaz' olunur.
M adde 121- Reis bir m addenin ihtiva ettiği m üteaddit mesaili
ve bunların ayrı ayrı rey vaz'ları hakkında bir talep vukuunda bu
talebi nazar-ı itibâre alm ak m ecbûriyyetindedir.
M adde 122- M adde ve m adde m üzâkere edilen herhangi bir
teklifin m üzakeresi hitam bulduktan sonra teklifin heyet-i umû-
mîyyesi reis tarafından tekrar reye vaz’ olunur.
M adde 123- Heyet-i um ûm îyyece red olunan tek lifler aynı se
ne içtim âlarında tekrar tek lif olunam azlar.
M adde 124- Herhangi bir teklif derm eyân eden zâ t teklifinin
nazar-ı itibâre alınm asını da teklif edebilir. Bu halde teklifin he-
yet-i umûmîyyesi reye vaz' olunduğu zam an m üstaciliyet kararı
hakkında heyet-i um ûm îyyenin reyine m üracaat edilir. Ve ona
göre hareket edilir. Yalnız m üstaciliyet kararı talep eden tek lif
sahibi esbâb-ı mücibesîni de ayrıca bildirm ek zaruretindedir.
M adde 125- Müstaciliyet kararı verilen teklif herşeyden evvel
nazar-ı itibâre alınarak m üzakeresine başlanır.
M adde 126- Zabıtlar riyâset dîvânı tarafından ihzar olunur.
M adde 127- Ârânın toplanm ası üç suretle olabilir:
Birincisi işaretle rey verm ek ya elin kaldırılm ası veyahu d da
ayağa kalkm ak suretiyledir. A len î rey verm ek evet veya hayır d e
m ekle veyahu t her azân ın isim leri m u h arre r rey p u su lalarıyla
olur. Hafi rey imzâsız rey pusulalarıyla verilir.
M adde 128- İşaretle rey bir m addenin m üzâkeresi ve azâdan
herhangi birini söz söylem ekten men ve usûl ü m üzâkereye ait
tekliflerin reye vaz'larından kullanılır. Bu suretle reye vaz' olunan
bir fikrin evvelâ lebinde ve sonra aleyhinde bulunanların reyleri
alınır ve netice tebliğ olunur.
M adde 129- İşaretle rey verilirken azâların yerlerini değiştir
m emeleri lâzımdır.
M adde 130- işaretle verilen reyin neticesini reis ve kâtipler ta k
dir ederler. Herhangi bir ihtilâf vukûunda azâd an beş zâtın ta le
biyle ayakta olm ak üzere bir defa daha reye m ürâcaât olunur. Bu
dahi iştîbâhı mevcut olursa alenî reye de m ürâcaât olunur.
M adde 131- Reye m ürâcaât olunduktan sonra hiçbir kimse söz
söylemez.
267
M adde 132- A lenî rey Ocak yasasında yapılacak tadilat ile M er
kezi Heyete verilecek fevkalade selâhiyet hakkında yalnız Kurul
taylarda istimâl olunur. Kurultay zabıtlarına lehde ve aleyhdeki
azâ isimlerinin kaydı zarurîdir. Rey-i alenî talebi Kurultay azâsının
onda biri tarafın dan tahriren riyâsete verilecek takrirle nazar-ı
itibâre alınır.
M adde 133- Rey-i alenî azâsının huruf-u hecâ sırasıyla kâtip ta
rafından isimleri okunm ak ve her ismi okunan zâtın leh ve aieyh-
de veya istinkâf ettiğine dair vereceği şifahî rey ile olur. Bu suret
le rey toplanırken diğer kâtipler netice-i ârâyı sıra ile tesbit eder
ler. Eğer reyler isimli rey pusulalarıyla yapılırsa her ismi okunan
zât reyini reisin önündeki kutuya atar. İsimleri yazılı olm ayan pu
sulalar nazar-ı itibâre alınm az.
M adde 134- Reyler tamam iyle toplandığı anlaşılabilm ek için rey
vermemiş olan azanın isimleri kâtip tarafından tekrar okunur. Re
ye iştirak edecek zevât varsa hem en reylerini istimâl ederler. Reis
ârânın toplandığını tebliğ ettikten sonra reye iştirak edilem ez.
M adde 135- M üstenkiflerin reyi ârânın neticesi ü zerin e tesir
yapam az. Ve nazar-ı itibâre alınam az.
M adde 136- Lehte rey pusulası beyaz, aleyhde kırmızı, m üsten
kif yeşil kağıtlardır.
M adde 137- Ârâ neticesi m utlaka aynı celsede heyet-i umûmîy-
yeye tebliğ olunm ak mecburîdir.
M adde 138- Rey-i alenî yapılm ak istenilen herhangi bir m ese
lede azanın onda biri rey-i hafî yapılm asını teklif ederse rey-i hafî
tercih olunur. Ve rey-i hafî talebi yapılm asını te k lif eden zâtların
esâmîsi zabta dere olunur.
M adde 139- Gizli rey yasa mucibince bilum um intihâbatta kul
lanılır. Reyler azâların isimleri okundukça azâlar tarafından biz
zat rey kutusuna atılır.
M adde 140- Kurultayda ekseriyet O caklard an gelen m u ra h
hasların nısfının bir fazlasıdır.
M adde 141- Umûmî içtim âların intizâm ını tem in için icâbında
intizâm ı ihlâl edecek azâlara ber-vechi âti cezalar reis ve heyet-i
umûmîyye tarafından tatbik olunur.
268
harekâtta bulunm ak, şahsî m eseleler ihdâs etmektir.
M adde 143- ihtar cezasını reis takdir eder. Şayet azâ bu ceza
dan kendisini kurtarm ak için m üdâfaada bulunm ak isterse, celse
nin nihâyetinde m üdâfaâtı dinlenir.
M adde 144- iki defâ ihtar cezasına m aruz kalan azanın celse
nin sonuna kadar söz sö ylem ekten m en o lunm asını reis tek lif
edebilir. Bu hususta heyet-i um ûm îyye bilâ m üzakere rey-i işariy-
le karar verebilir.
M adde 145- Tekbih cezası aynı günde iki defa ihtar cezası aldı
ğı halde aynı harekâtı tekrar eden ve um ûm î heyetin mesâisine
mâni olm ak için gürültü yapan ve bazı azâlarla beraber m üştere
ken m üzâkerâtın devam ına mâni olm asına çalışılan ve bazı azâla-
n tehdit ve tahkir eden zevât iki içtimâda söz söylem ek ve intihâ-
bata iştirak etm ek hakkından m ahrûm olur.
M adde 146- Meclisten ihrâç cezası iki defa tekbih cezasına m â
ruz olan zat m uvakkaten um ûm î heyet içtim âlarına iştirak ettiril
mez. 8u müddeti reisin teklifi üzerine um ûm î heyet tekrar ettirir.
M adde 147- Gerek tekbih ve gerek m uvakkaten M eclisten çı
karılm ak cezalarını reisin teklifi üzerine rey-i işari ile Kurultay ka
rarlaştırır.
M adde 148- Dernekler Kurultay m ukarreratı dâhilinde hareket
ederler.
F a sıl 8: O c a k M u ra k a b e H e y e tle ri
269
Madde 153- Murâkabe Heyeti her sene Ocak'ın bilumum hesâ-
bâtına ait bir rapor tanzim ederek derneğe arz etmeye mecburdur.
F a s ıl 9: M e v a d -ı M ü te fe rr ik
270
sine âit olduğu cihetle Ocakların mâlik oldukları her nevi emlâk
ve akar ile demirbaş eşyalarının m übâyaa ve hal-i hazır kıymetleri
ni mübeyyin her sene Dernek ve M erkez Heyeti'ne birer m azbata
ita eylemeleri ve birer nüshalarının da İdare Heyetleri dosyaların
da m uhafazaları m ecbûridir. Em lâk ve akarın kıym etleri resm î
m ihm ânlara tahm in ettirilm ek suretiyle alel usûl yapılacaktır.
M adde 163- Her Ocak taht-ı tasarruf ve tem ellü kü n de bulunan
emlâk ve eşyayı sigorta ettirm ek m ecburiyetindedir.
Madde 164- O caklar mevcut eşyalarından imhâ etm eleri zarurî
olan eşyanın defterini tanzim ederek bir heyet huzurunda ya sat
mak suretiyle veyahut da hiçbir kıymeti olm ayanları ihrak etm ek
suretiyle imhâ eder. Ve şekl-i imhâyı bîr imhâ m azbatasıyla tesbit
eder. İşbu m azbatanın bir sureti O caklar servet-i um ûm îyyesin-
den tenzîl edilmek üzere M erkez Heyeti'ne gönderilir.
M adde 165- O cakların mercii M erkez Heyeti'dir. Hiçbir Ocak
herhangi bir sebeple Ocak nam ına re'sen veya bilvasıta re's-i hü
küm etle vekâletlere ve m uhtelif müessesat ve cemiyat m erkezle
rine m ürâcaat edem ez. 8u gibi m ürâcaatların m utlaka M erkez
Heyeti vasıtasıyla yapılması zarurîdir. (Yasada: M adde 25.)
M adde 166- Her Ocaklı Ocaklıların nâşir-i efkârı olan Türk Yur-
du'na abone olm ak m ecbûriyyetîndedir.
M adde 167- Ocaklar Yasa'nın 169. maddesi m ûcibince naşir-i
efkâr olmak üzere gazete, m ecm ua, beyânnâm e ve buna mümâ-
sil neşriyyâtta bulunm ak hakkına m âlik değildirler. Herhangi bir
Ocak muhiti için müfid bazı âsâr tab ve neşretm ek arzu ettiği z a
m an eserini berây-ı tetkiki için M erkez H eyeti'ne g ö n d erir ve
oradan alacağı cevaba göre hareket eder.
M adde 168- Ocaklar Derneklerce kabul edilm iş olan bütçeleri
hâricinde herhangi bir m asarif yap m ak lü zu m u n u hissettikleri
takdirde M erkez Heyeti'ni istihsâl ederler.
M adde 169- Her seneye ait evrak ve bilançolar Ocak İdare He
yeti nezdinde hıfz olunur.
M adde 170- Yeni Heyet-i İdare Ocak vezâifini d eru hte eder e t
mez sabık fdare Heyeti'nden Ocağın emvâl, em lâk, ak ar ve zikıy-
met eşyasının sûret-i teslimine ait üç nüsha zabıt varakası tanzîm
eder. Bu m eyanda Ocağın evrak, defatir ve hesâbâtı ile nukudu-
nu da teslim eder ve yine üç nüsha olm ak üzere birer zab ıt vara
kası tanzîm olunur. Zabıt varakalarından birer nüshası sabık idare
Heyeti'nde, bir nüshası yeni idare Heyeti dosyasında kalır, diğer
bir nüshası da m erkez Heyeti'ne gönderilir.
271
M adde 171- Defterler, evrak, senedât, bilânçolar, m ukarrerat
hakk ve silintiden âri olarak bulunacaktır.
M adde 172- Herhangi bir vazife ile m uvazzaf olan Ocaklı m en
sup olduğu heyetin tah rîren m üsaadesini ta le p ve ah z etm ek
mecbûriyyetindedir.
M UHABERE USULÜ
M adde 173- M erkez Heyeti İcrâ Dîvânı kalem ine gelen her ev
rak derhal (gelen evrak defteri) ve num ara sırasıyla kaydedilerek
evrakın altına (Türk Ocakları M erkez Heyeti İcrâ Dîvânı Kalemi)
damgası vurulur ve dam ganın sütûn-u m ahsusuna kayıt n um ara
sıyla tarihi yazılır.
M adde 174- Gelen tahrîrât yazılan birşeye cevap ise, bu da (Gi
den Evrâk D efterin d eki yazılan tahrîrâtın (m uâm ele) ve (Alınan
Cevabın N um ara ve Tarihi) sü tû n ların a kaydedilir, şu kad ar ki
kaydedilen num ara ve tarih evrakın kendi num ara ve tarihi değil,
kalem damgasının içindeki (Gelen Evrak Defteri) num ara ve ta ri
hidir.
M adde 175- Bu suretle her iki defterdeki kayıtlar yapıldıktan
sonra evrak icrâ Dîvânı’na arz edilm ek ü zere (İcra Divam 'na arz
edilecek evrak dosyasOna konur.
M adde 176- Kâtib-i umûmîlikçe Dîvâna konm asına ihtiyaç gös
terilm eyen ve derhal cevap verilmesi iktizâ eden evrâk bu k ayıt
lar yapıldıktan sonra ya dosyasına konur yahut cevabı yazılarak
(cevabı verilm iştir) dam gası vu ru ld u k tan sonra dosyasına v a z’
olunur.
M adde 177- icrâ Dîvânı'ndan çıkan evrâk başkâtip tarafından
tetkik edildikten sonra hıfzı icâp edenlere (hıfzı) dam gası vurula
rak icrâ Dîvânı'nın karar numarasıyla içtimâ tarihi dam ganın için
deki sütûn-u mahsûsa kaydedilir ve gelen evrâk defterinin m u
am ele hanesine işaret olunur. Eğer evrakın M erkez Heyeti, Hars
Heyeti, Türk Yurdu, umûmî m urahhaslık veya ait havale damgası
vurularak keza Dîvânın içtima tarihiyle karar num arası dam ganın
sütün-u m ahsûsa kaydedilir ve gelen evrâk defterinin m uam elesi
işaret olunur.
M adde 178- Yazılan m uharrerât ile verilecek cevapların müs-
vetteleri başkâtip tarafın dan ihzâr edilir. M üsvettelerin sol üst
köşesine eğer yazılan şey bir tahrîrâta cevap ise cevabı verilen
ta h rira tın cinsi (yani telg ra f veya ta h rirat o lduğ u) kaydedilir.
M üsvettelerin sağ üst köşesine M erkez Heyeti veya icrâ Dîvânı iç
272
timâ tarihiyle, karar numarası ve hulâsa hanesine de m uharrerâ-
tın hulâsası yazılır.
M adde 179- Yazılan tahrîrât hangi tarih ve numaralı m uharrera-
ta cevap ise mutlaka serlevhâdan sonra bunun yazılması lâzımdır.
M adde 180- Müsvette, cevabı verilen evrâka iğne ile rabt olu
narak Um ûmî Kâtibe tevdi ve Um ûm î Kâtip tarafından im zâ edil
dikten sonra (Giden Evrâk Defteri)ne kayd edilerek num ara ve
tarihi vaz' olunur.
M adde 181- Eğer yazılan evrâk bîr tahrîrâta cevap ise (Gelen
Evrâk D efterin d eki o tahrîrâtın (m uam ele hanesiyle) (verilen ce
vabın numara ve tarihi) hanesine kayıt yapılır.
M adde 182- Bu kayıtlar da bittikten sonra eğer yazılan şey bir
tahrîrâta cevap değilse m üsvette tebyiz edilm ek üzere kâtibe ve
rilir. Yazılan şey bir tahrîrâta cevap ise cevabı verilen evrakın altı
na (cevabı verilmiştir) damgası vurulur. Ve bu dam ganın sütûn-u
m ahsûsalarına verilen cevabın tarih ve numarası yazılır. Ve evrâk
ait olduğu dosyaya konarak m üsvette teb yiz edilm ek ü zere kâti
be tevdî olunur.
M adde 183- Kâtip tebyiz ettiği evrakı m üsvettesine rabt e d e
rek baş kitâbete iade ve m üsvettesine m uvaffıksa sağ alt köşesini
im 2 a ederek musvetteyi dosyasına kor. Tebyiz edilmişi im zâ edil
mek üzere Umûmî Kâtibe verir.
M adde 184- Umûmî Kâtip tarafından im za olunan m uharrerât
zim m et defterine kaydedilir. Evrâk zim m et d efterin e k aydedil
dikten sonra zim m et defterinin defter num arasıyla sıra numarası
evrakın (Giden Evrâk D e fte rin d e k i (Zim m et Defteri) num arası
hanesine işaret edilir. Ve badehû evrâk tevzi olunm ak üzere sevk
olunur.
M adde 185- Kalem de altı adet zim m et defteri bulunacaktır.
Bir num aralı zimm et defteri postaya, iki num aralı şehir d âh ilin
de, üç num aralı m urahhaslığa, dört num aralı m uhâsipliğe, beş
numaralı da Türk Yurdu'na ait olacaktır. Bu num aralar (Giden Ev
râk Defteri)ne 1/18, 2/42, 3/50, 4/28, 5/32, 6/10 şeklin d e yazılır.
Çizginin üstündeki numara defter numarası, altındaki num ara da
defterin sıra numarasıdır.
M adde 186- Tam im ler gerek Giden Evrâk Defteri'ne ve gerek
se Zim m et Defteri'ne bir num ara tahtın d a kaydedilir. Ayrı ayrı
her Ocağın isminin kaydına hâcet yoktur. Yalnız m elfufat hanesi
ne adetleri yazılır.
273
DOSYALAR
M adde 187- icrâ Dîvânı Kalem inde ber-vechi âti dosya buluna
caktır:
A. Her Ocağa ait elifba sırasıyla gelen evrâk dosyası.
8. Türk Yurdu' ndan. Hars H eyeti'nden, m ü fettişlerd en , m ü
messillerden, devlet müessesâtından, cem iyetler ve husûsî mües-
seselerden gelen evrâk ile m üteferrik evrâkın konm asına mahsus
ayrı ayrı dosyalar.
C. Ocakların bütçe azâ, emval, emlak, üç aylık mesâi, üç aylık
sarfiyat ve vâridât cedveilerini koymaya mahsus dosyalar.
D. M erkez Heyeti'ne, İcrâ Dîvânı'na, m urahhaslığa, m uhasipli
ğe verilecek evrak dosyaları.
E. Tâmimler, Şark Vilâyetleri, münâbi vâridât O cakları alâkadar
eden neşriyât, m uâm ele ve m uhâberesi cereyân eden evrâk; M e
m urin, M erkez Heyeti m esaisi, ceza, m u kavelat ve ta ah h ü d ât
dosyaları.
F. Bunlardan mâdâ ihtiyâca göre diğer dosyalar hazırlanabilir.
G. Müsvetteler sıra numarasıyla bir dosyaya konacaktır.
M adde 188- M erkez Heyeti İcrâ Dîvânı m uhasebesinde bütçe,
yevmiye, hesâb-ı cârî, tahsisât ve m aaşat ve kasa defteri olm ak
üzere bütçe defterine yazılır.
M adde 189- M erkez Heyeti tarafından tanzim edilen bütçe ev
vel em irde fasıl ve m addeleriyle ayrı ayrı sah ifelere kayd olu n
mak üzere bütçe defterine yazılır.
M adde 190- Vâridât ve sarfiyât ancak bütçe m ucibince yapıla
bilir, Fasıl ve m addeler haricinde yapılması icap eden sarfiyât için
M erkez Heyeti'nin kararı lâzımdır. Bu takd ird e hangi fasıldan
hangi fasıla nakledilecekse o fasıldan tenzil ve diğer fasıla ilave
olunur.
M adde 191- Tediye veya tahsil emri um ûm î m uhasip ta ra fın
dan tasdik edildikten sonra m uhâsebe m em ûru m uhteviyâtını
yevmiyye defterinin sütûn-u mahsûsuna kaydeder.
M adde 192- Yevm iyye defterin in sütun-u m ahsusuna tediye
veya tahsil emrinin numara ve tarihi kaydedilir.
M adde 193- Her akşam muhâsip yevmiyye defterinin yekû n u
nu yaptıktan sonra her fasıldan o gün zarfında yapılan tahsilat
ve tediyatı toptan olarak bütçe defterine geçirir. Aynı zam anda
hesâb-ı cârî ile alakadar otan hesabatı m üfredat ve tahsilatıyla
hesâb-ı cârî defterine kaydederek yevmiyye defterine o hesâbın
hesâb-ı cârî numarasını yazar.
274
M adde 194- Yevmiyye defterind e bütçe fasılların d an m aada
bir de em anat sütunu vardır. Bu sütun avans, banka hesaplarıyla
em aneten alınıp verilen hesaplara mahsustur.
M adde 195- Kasa defteri: Kasaya giren ve çıkan m ebâliğ-i kay
da mahsustur. Kasadar tahsilât ve tediyâtı ancak m uhasebe ta ra
fından verilen fiş m ukabilinde yapabilir. Kontrolde fişi zu h u r et
meyen tediyât ve tahsilattan kasadar mesûldür.
M adde 196- Kasa defterinin sütun-u m ahsûsuna fişin tarih ve
numarası m utlaka kaydedilm eli ve bir parçası kasadar tarafın dan
dosyaya konarak kasada hıfz olunm alıdır.
275
H ARCIRAH TALİ M A TN ÂM ESİ
276
ücretle seyahat ederler.
M adde 211- Seyrüsefer halinde yevmiye alan m em urîn için ay
rıca ibâde ve iaşe masrafı verilmez.
M adde 212- Yevmiyye, hareket gününden bir gün evvel; m u
vasalat gününden bir gün sonraya kadar verilir.
M ad d e 213- Bilcüm le evrak-ı m ü sb ete b iz z a t m em u r olan
Ocaklının im zâlarıyla verecekleri beyânnam elerdir.
M adde 214- M em alik-i ecneb îyye vâki o lacak se y a h a tle rd e
M erkez Heyeti bir ücret-i m aktûa kararlaştırır.
M adde 215- M erkez Heyeti azasından m uvazzaf olm ayan her
hangi bir azâ, bir vazife deru h te ettiği zam an harcırah olarak
M erkez Heyeti m uvazzaf azalan arasından en fazla tahsisât alan
azâ maaşı üzerinden yevmiyye alır. O caklılardan bîri teftiş veya
hut diğer bir vazife ile tavzif edildiği zam an m üfettişlere verilen
harcırâh verilir.
MATBAA TALİMATNAMESİ
KADRO
277
mış işleri am bara teslim eyler, ertesi gün yapılacak işleri mûrettip,
serm akinist ve serm ücellide tevdî eder. İşlerin kusursuz ve m uka
v eleler ah kâm ın a m uvafık su rette çıkm asını tem in eder. İdare
m em uru sipariş pusulalarım doldurur, sipariş d efte rle rin i tutar,
hariçte işleri takip eder.
M adde 223- M uhasip m atbaanın yevm iyye ve dem irbaş eşya
defterlerini tutar. M uhâberâtı ve dosyaları ve bütün evrâk-ı hesâ-
biyyeyi tanzim eder.
M adde 224- Am bar m em ûru: A m bara girip çıkan m alzem eden
mesûldür. Am bar m emuru am bar defterini tutar. Lüzum pusula
ları üzerine icâp eden m alzem eyi teslim eder. A m bar ithalât ve
ihrâcât defterini m akbuzlarını doldurur. Ve her akşam bunları
müdürîyyete teslim eder.
USÛL-Ü M UHÂSEBE
USÛL-Ü İDARE
M ÜBÂYAÂT
278
vi m alzem e için ayrı ayrı sâhifeler tahsis edilir.
M adde 228- Sarfiyat faturaları ve senetleri m üdür tarafından
vize edildikten sonra tediye edilir. M üdürün imzasını ihtiva etm e
yen fatura ve senetler tediye edilem ez.
İŞ NASIL ALINIR
279
rak tesellüm ilm ühaberi imzâ ettirilir. Eğer iş hadem e ile müşteri
nin yerine kadar gönderilecekse teseliüm ilm ühaberi işle birlikte
gönderilip imzâsı alınır.
MÜTEFERRİK M ADDELER
E K 18: T Ü R K O C A K L A R I M Ü FE T T İŞ L ER T A L İM A T N Â M E S İ*
A nkara 1927
Türk Ocakları
M erkez Heyeti
Ş u b e s i.................. .
H u su sî.............
U m û m î............
Türk Ocakları
M üfettişler Talimatnamesi
Esaslar ve Umûmî M addeler
280
dem iryolu üzerine düşen O caklarla dem iryolundan A kden iz sahi
line kadar olan m ıntıka ve U lukışla'dan itibaren Kozan, Maraş,
Gaziantep'den Kilis’e inen hattın Cenup ve G arbına düşen m ıntı
kadır.
M adde 5- Cenûp m ıntıkasına dâhil O caklar şunlardır: Adana,
Afyonkarahisar, Akşehir, Antalya, Aydın, Erm enek, İzmir, İsparta,
Eski Foça, Eşme, İslahiye, Eğridir, Elm alı, Ö dem iş, U rla, Ulubey,
Uluborlu, Ulukışla, Ilgın, 8ayındır, Buca, 8odrum , Burdur, Bozdo
ğan, Buldan, Bornova, Beyşehir, Tefenni, Tire, C ebelibereket, Çal,
Çeşm e, Çine, Çivril, Denizli, Dinar, Sarayköy, Seferihisar, Senir-
kent, Sultanhisar, Söke, Şarkîkaraağaç, Salihli, Sandıklı, Tarsus,
Torbalı, Uşak, Alanya, G aziantep, Garbîkaraağaç, Fethiye, Kazı-
köy, Kırkağaç, Karaburun, Karacasu, Karam an, Kasaba, Kozan,
Kuş Adası, Konya, Konya Ereğlisi, G erm encik, Kilis, Kem alpaşa,
Güney Mersin, Maraş, Muğla, M anisa, M enem en, Mut, Milas, Na
zilli, Yalvaç, Yeni Foça, Yenipazar (Aydın).
M adde 6- Diğer m ıntıkaların m üfettişlikleri ihdas edilinceye
kadar Van, Diyarbekir, M alatya ve Besni m ıntıkalarındaki Ocaklar
m e zkû r m ın tık a la r m ü m essilleri, işbu, m ın tık a la r h â ricin d e k i
Ocaklarda ya M erkez Heyeti’nin göstereceği lüzum üzerine mev
cut m üfettiş ve m üm essiller veyahu d M erkez H eyeti'n in ta yin
edeceği m uvakkat m üfettişler tarafından teftiş edilecektir.
M adde 7- M üfettişler yasanın 50. maddesi m ucibince O cakla
rın bilcümle m uâm elât ve hesabâtım tetkik yasa ahkâm ı ve mesai
program ıyla M erkez Heyeti'nin vereceği evâm ir ve talim at ah k â
mının ifâ ve tatbikine nezaret etm ekle m ükelleftirler.
M adde 8- M üfettişler teftişlerin m untazam surette zabt ve bu
nu bir raporla M erkez Heyeti'ne bildirirler.
M adde 9- M üfettişler her Ocak için ayrı bir rapor tanzim e d e
ceklerdir.
M adde 10- Raporlar sabık ve lâhik İdare Heyetlerinin zaman-ı
idarelerine aid olm ak üzere iki kısma tefrik edilir.
M adde 11- M ü fettişler O cakları m erk e zd e n ala ca k la rı em ir
ü zerin e teftiş ederler. Eğer m ın tıkalar d â h ilin d e k i O ca k la rd a
muhtâc-ı teftiş bir hâl görür ve istihbâr ederlerse bunu derhal
M erkez H eyeti'ne b ild irir ve a la ca k la rı e m ir ü ze rin e h a re k e t
ederler.
M adde 12- M üfettişler daim a mıntıkaları dâhilindeki O caklar
hakkında m alûm at elde edecekler ve bu Ocakların faaliyyetleriy-
le yakından alâkadar olacaklardır.
281
M adde 13- M üfettişler yasanın 50. m addesi m ucîbince İdare
Heyetleri ve Dernekler içti mâ la rina rey verm eksizin iştirak edebi
lirler.
M adde 14- M üfettişler yasanın 51. maddesi m ucibince göstere
cekleri esbâb-ı m ûcibeye ve M erkez Heyeti'nden alacakları emir
ve talim ata tevfiken Ocak İdare Heyetlerini ıskat, yedek azâyı ve
inde'l-iktizâ Derneği içtimaa dâvet edebilirler.
M adde 15 - M üfettişler esbâb-ı sübûtiyyeden addedilm eyecek
evrakı bir m akbuz m ukabilinde İdare Heyetlerinden alabilirler.
M adde 16- M üfettişler lüzum gördükleri takdirde kasa, defter
ler, am bar vesâireyi tem hir edebilir ve hin-i hacette İdare Heyet
leriyle Ocaklıların ve şifahî ifadelerine m üracaat edebilirler.
M adde 17- M üfettişler Ocaklara ait bilcüm le evrâk, defter, se-
nedât vesâireyi m uayene ve tetkik edebilirler.
M adde 18- M üfettişler inde'l-icâb m esâilerinin teshil ve tesrii
için memurîn-i mülkiyye m akam larından istiâne ederler.
M adde 19- M üfettişler esnâ-i teftişde bir hüküm et m em u ru
nun m alûm atına m üracaata lüzum gördükleri takdirde bu husu
su m evkiin en büyük m ülkiye am irine m ü racaat e d e re k tem in
ederler.
M adde 20- Ocak idare Heyetleri ve O caklılar m üfettişlere her
türlü teshilât ve m uaveneti ifâ ederler.
M adde 21- M üfettişler her Ocaklıya seyyânen (iyi) m uam ele
ederler. Her ne suretle olursa olsun Ocak azalarının rencide edil
meleri doğru değildir.
M adde 22- M üfettişler teftişleri esnasında Ocak m uam elâtını
hiçbir suretle sektedâr etm em eye dikkat edecekler ve O caklarda
yaptıkları teftişlere aid muam elâtı katiyen ifşâ etm eyeceklerdir.
M adde 23- M üfettişler m ıntıkalarındaki Ocakların teftişi ve bu
O caklann hakiki bir faaliyyetie çalışm alarını tem in ile mükelleftir.
Raporlarının netayicini ve M erkez em irlerinin team i-î icrâsını d a
ima tâkip ve ifâ ederler.
M adde 24- M üfettişler raporlarındaki tem enniyat ve m ütalâ
alarının tah akk u k ve icrasını M erkez Heyeti nezdinde m usirran
tâkip ile mükellefdirler.
M adde 25- M üfettişler her üç ayda bir m ıntıkalarındaki O cak
larla kendi faaliyyetleri ve Ocakların tekâm ülü için düşündükleri
fikir ve m ütalâaları mufassal bir rapor halinde M erkez Heyeti'ne
verecektir.
M adde 26 - M üfettişler Mart nihâyetinde M erkez Heyeti'nin
282
Kurultaya verilecek raporuna dere edilm ek üzere faaliyet ve m e
sailerinin hülâsasını ve m ıntıkalarındaki O caklar hakkında umûmî
m ütalâat ve tem enniyâtı hâvi senelik bir rapor vereceklerdir.
283
d) M erkezden verilen evâmir ve tam im ler m ündericatm a ne de
receye kadar riâyet edilmiştir, istenen şeyler gönderilm iş m idir?
e) İdare ve M urâkabe Heyetleri esâm isi, azâ yekûnu, em lâk ve
eşya listesi M erkeze gönderilm iş m idir?
f) Üçer aylık mesai cedvelieri gönderilm iş m idir?
g) Türk Yurdu abonesi için nasıl çalışıyorlar ve şim diye kadar
kaç abone tem in etm işlerdir?
h) Verilen kararlar m untazam an deftere geçirilerek im zâ edili
yor m u?
ı) Dem irbaş eşya ve kitaphâne defterleri tutulm uş m udur? Ve
mevcud bütün eşya ve kitaplar defterlere geçirilmiş m idir?
i) Verilen kararlar yasa ile teâru z ediyor m u?
j) M esaî p ro g ra m ın d a n n e le r y a p ılm ıştır?
M adde 31- M üfettişler hesâbm a m ütaâllik âtideki m evâdın ifa
edilip edilm ediğini ehem m iyetle tetkik ve tâkip edeceklerdir:
a) Ocağın bütçesi M erkezce tasdik olunm uş m udur?
b) Sarfiyât evrâk-ı m üsbiteye, karara ve bütçeye m üstenid m i
dir?
c) Üçer aylık vâridât ve sarfiyât cedvelieri M erkeze gö nderili
yor m u? Ve M erkeze gönderilen cedvel ile yevm iye defteri birbi
rine m utabık mıdır?
d) Y ü zd e beşler m untazam an M erkeze gönderiliyor m u?
e) ihtiyat akçası tefrik edilip bankaya yatırılıyor m u?
f) Ocağın M erkezden gönderilm iş m uhasebe defterleri ve ev-
rak-ı hesabiyesi var m ıdır? Bunlar m untazam an ve m uhasebe ta li
m atnam esine m uvafık surette istimal ediliyor m u?
g) Kitap satışı nasıldır, satılan kitapların paraları m untazam an
M erkeze gönderiliyor m u?
M adde 32- M üfettişler Ocakların faâliyyet ve mesaîsini şu n o k
ta nazarından da tetkik etm elidirler;
a) M uhitinde ne gibi tesirler ve intibalar uyandırıyor?
b) Diğer müessesatla m ünâsebeti nasıldır?
c) Ocakta ikilik var m ıdır?
d) M erkezden ne istiyorlar?
e) Ne yapm ak arzusundadırlar, husûsî mesâi program ları n e
dir?
M adde 33- M erkez Heyeti tarafından m uvakkâten tavzif ed i
len m üfettişlerle teftiş vazifesini gören m üm essiller de bu tâlî-
m atnâm e ahkâm ına tâbtdirler.
6. Türk O caklan Beşinci Kurultayı (1 9 2 8 )
Türk O caklan Beşinci Kurultayı 28 Nisan 1 9 2 8 ’de başla
mıştır. Yasanın 70. maddesindeki bir hükme dayanılarak39s
gizli oyla yapılan seçim sonucu395 140 oydan 137’s ini alan
Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) başkanlığa, eski Mü-
dafaa-i Milliye Vekili ve Kütahya Mebusu Recep (Peker) ve
Erzurum mebusu Aziz Beyler başkan yardım cılıklarına, Dr.
Behçet, Zübeyroğlu Fuat, Kandıra delegesi Hilmi ve Bursa
delegesi Sadık ise kâtipliklere getirilmişlerdir. İlk toplantı
dan başlayarak, Kurultaya katılan delegelerin sayısının dü
şüklüğü sorun olmuş ve yasa uyarınca görüşmelere başla
nabilmesi için tüm şubeleri ve heyetleri temsil eden 2 9 2 de
legenin yarısından bir fazlasının bulunduğu saptandıktan
sonra tartışmalar başlamıştır.397
5. Kurultay’ın ilk toplantısından başlayarak göze çarpan
bir husus, Hamdullah Suphi ile Mahmud Esat’ın bulunm a
dığı zamanlarda fiilen başkanlığı yürüten Recep (Peker)
Bey arasındaki üstü kapalı ik tid ar çek işm esid ir.398 Türk
395 Türk O cak lan 1928 S em si Kurultayı Z abıtları, Ankara, 1 9 2 9 , s. 3-4. S öz k o
nusu madde şu şekildedir: “Türk O cak ların d a M erkez, İdare, M urakabe ve
Hars Heyeıleri ve yedekleri ile bu heyeılerdeki ınıihaplar gizli rey ile yapılır.
Bundan başka intihaplarda gizli rey isteyen ekalliyet ekseriyet telakki olunur.
İlk intihaplarda m utlak ekseriyet hasıl olm azsa ik in ci defa reye konur ve
bunda tzafî ekseriyetle iktifa olunur.”
396 A.g.e., s. 4. M ahm ut Esat Bey, başkan yardım cıları ve kâtipler, Hamdullah
Suphi'nin gösterdiği nam zetler listesinin tam am ının kabulu ile seçilm işlerdir.
3 9 7 A.g.e., s. 8. Başkan yardımcısı Recep Bey'in belirttiğine göre, Kurultay'da bu
lunması gereken 2 9 2 delegenin yansından bir fazlası, çeşitli heyetlerde bulu
nan üyelerin aynı zamanda delegelik görevini de yüklenm esi ve bazı delege
lerin birden fazla şu bey t temsil etmesi sayesinde sağlanmıştır.
39 8 A g.e., s. 21. Bu tür biçim sel sorunlarda Hamdullah Suphi'nin m üdahaleleri
ne karşı Recep (Peker) Bey'in "riyaseci serbest bırakın!'' biçim inde tepkileri
(s. 2 4 ) ve Merkez Heyeti’nin raporunun I leyetiır kendisi tarafından oku nm a
sının daha uygun olacağını söyleyen Hamdullah Suphi'ye “çok n c a ederim
Hamdullah Bey, mesele bir inşaaı ve kıraat meselesi değildir, yapılm ış olan
bir raporun kurultay tarafından intihap edilen Divan Kâtibi tarafından oku n
masıdır” uyarısı bu üstü kapalı çekişm enin yalnızca iki örneğidir.
285
O caklan’mn L928 yılı Kurultayı’nda seçilecek M erkez He
yeti ü y e le rin in , C H F G enel S e k reteri, TBM M b a şk an ı,
Türk O cakları M erkez Heyeti Başkanı ve Başbakanın oluş
turduğu b ir heyet tarafınd an k ararlaştırılm ası C H F 'n in
T ü rk O cakları’na karşı başlattığı denetlem e çabasının anla
tımıdır.399
Merkez Heyeti raporundan da anlaşılabileceği gibi, “uzun
seneler zarfında kendi takdirlerine göre hareket eden ve
aralarında fikrî râbıta ve vahdetten başka İdarî bir rabıta
bulunm ayan”400 çeşitli Türk O cakları şubeleri, ancak kısa
bir süre önce merkezî bir örgüt etrafında birleşmiştir. M er
kez Heyeti’nin faaliyetleri içinde ilk sırayı alan ve yapımına
1 9 2 6 yılında başlan m ış olan binanın Kasım 1 9 2 9 ’da ta
m am lanm ası beklenm ekte ve tüm tesisat ve döşem esi ile
birlikte sekiz yüz küsur bin liraya çıkm ası öngörülm ekte
dir. Binanın yapımı için ihtiyaç duyulan iki yüz bin liralık
istikrazın bir bölümü ise, her yıl devlet bütçesinden Ocak
için Evkaf Nezareti bütçesine konulacak 3 0 .0 0 0 lira ile sağ
lanacaktır.40' Öte yandan 1927 yılından itibaren faaliyette
bulunan Türk Ocakları matbaasına, kalitenin yanısıra fiyat
larının da düşüklüğü nedeniyle hemen tüm bakanlıkların,
resmî daire ve cem iyetlerin basım işlerinin verilmesi Bakan
399 Buzhanenin Develioğlu, “Hamdullah Suphi ile 5 5 Sen e’", s. 14. Develioğlu,
hazırlanan Hilede “H amdullah Suphi, Celal Bayar, Cem il Uybadın, İzzet U l
vi, Sami C ölgeçen, Hilmi U nan, Abdûlm uııalıp, Avukat Sadık, Dr Hüseyin
Enver ve Burhaneddiıı Develioglu'nun bulunduğunu belirterek, “Bu listede
görüldüğü üzere M erkez Heyetimiz azâsının büyük bir kısm ını parti m üfet
tişleri ve mebuslar teşkil ediyordu. Serbest ocaklı olarak Dr. Hüseyin Enver
ile benden başka kim se yoklu" demektedir.
4 0 0 A.g e.
401 Burhaneııin Develioğlu, “Hamdullah Suphi ile 4 5 5 S e n e ”, s. i 5 Develioğlu,
Türk Ocakları Merkez Heyeti binasının yapım ının uzaması üzerine Ism eı Pa-
şa'nın M erkez Heyeti üyelerine "sizleri buradan alm adıkça bu binayı bitir
m ek kabil olm ayacak” şeklinde konuştuğunu ve bu olaydan sonra Hamdul
lah Suphi’nin Turk Ocagı'yla ilgili konularda doğrudan doğruya M ustafa Ke
mal ile görüştüğünü belirtmektedir.
286
lar Kurulu karan ile ilân edilmiştir.402 Basımında güçlük çe
kildiği gerekçesiyle İstanbul’a nakledilen Türk Yurdu dergi
si, m atbaanın tam am lanm ası üzerine 1 9 2 7 K urultayı’nda
verilen karar uyarınca tekrar Ankara'ya alınm ış .ve “M er
kezde neşredilen yeni nüshalar derhal hüsn-ü tesir icrâ et
miş ve satışta göze çarpacak bir fark hâsıl olm uştur”.403
Merkez Heyeti’nin özel bir dikkatle eğildiği m üfettişlik
konusunda, hazırlanan yeni bir talimatname ile teftiş alanı
5 büyük bölgeye ayrılmıştır. Merkez bölgesine Afyonkara-
hisar milletvekili İzzet Ulvi (Aykurt), Karadeniz bölgesine
Zonguldak milletvekili Rağıp (Ö zdem iroğlu) Beyler seçil
mişler, Güney bölgesine bakan İdare Heyeti üyesi Ferit Ce
lâl (Güven) Bey, m illetvekili seçildikten sonra m üfettişlik
ten istifa etmiş ve yerine geçici olarak Adana Türk Ocağı
idare Heyeti üyesi Baki Tonguç atanmıştır. Batı bölgesi ise,
daha önceki yılda olduğu gibi Burhanettin (Develioğlu) ta
rafından teftiş edilm iştir.M erkezi D iyarbakır olm ak üzere
oluşturulan yeni Şark bölgesi mümessilliği ise, atanan çeşit
li müfettişlerin başka görevlere getirilmeleri nedeniyle boş
bulunmaktadır. Bu m üfettişlik dairelerinde yapılan dene
timler sonucu bazı şubelerin yeterli faaliyette bulunm adık
ları, Ocak amaçlarından başka işlerle uğraştıkları saptandı
ğından bu şubelerin kapatılması yoluna gidilmiş, bazı şube
ler ise, yeterli koşullan sağladığı belirlendiğinden yeniden
faaliyete geçirilmişlerdir.404
402 A .g.e, s. 27-28, Bakanlıkların islerinin yanısıra, "tş, Em lâk, Ziraat Bankaları
ile Evkaf, Devlet Dem ir Yollan, Rüsûm at m üdüriyeı-i um ûm tyyeleri, m ek
tepler ve ticarethaneler, bilum um cetvel, m akbuz ve defterlerini'', “Tayyare,
H ilal-i A hm er ve Him aye-i Etfal Cem iyetleri hem en bütün isle rin i" Türk
O caklan matbaasında yapınmaktadır. Boylece matbaa bir y\l içinde loplam
8 0 5 sıparıs karşılığı, 3 3 .0 7 8 lira 3 9 kuruş gaynsafi hâsılat elde eımiştir.
403 A.g.e., s. 29.
404 A.g.e., s. 29-31. Son bir yıl içinde toplam 75 $ube teftiş gö n n ü ş. daha önce
Kurultay tarafından yennde incelem eler yapılmasına karar v enletı Bafra şu
besi yeniden faaliyete geçınis; Tosya Ocağı'nda yapılan teftişi sonucu İdare
287
s
288
ı
Ankara Merkez Ocağı’nda bir “sanayi-i tezyine sergisi” açıl
mış, çeşitli şubelere parasal yardım yapılm ış,408 gelir sağlan
ması amacıyla arsa aliminin yanısıra Zonguldak’ta bulunan
bir köm ür ocağı imtiyazının alınması için girişimde bulu
nulmuş,409 Türkistanlı öğrencilerin barınması için Özbekler
Tekkesi ile anlaşılmıştır. Raporda yeni binalara sahip şube
lerden söz edilmektedir ve410 Adana, Ayvalık, Elm alı, Anka
ra, Antalya, Bursa, Burdur, Kars, Nazilli’deki Köycülük fa
aliyetlerinin yanısıra, başta Adana, Ayvalık, İstanbul, Bursa
olmak üzere 29 şubede sağlık hizm etleri verildiği açıklan-
maktadır. Halkla doğrudan ilişkinin aracı olarak kabul edi
len sağlık hizm etleri, Türk O cakları’nda özellikle mesleği
doktorluk olan üyeler tarafından dikkatle yürütülmektedir.
Raporda yer alan “Antalya Ocağı’nın açtığı dispanserin fa
aliyeti neticesi İtalyanların kendi lehlerine propaganda yap
makta oldukları hastahane kapanm aya m ecbu r olm uş ve
memleketi terkedip gitm iştir” cüm lesi sağlık hizmeti götür
menin ötesindeki bir kaygıyı ortaya koymaktadır.41’ Adana,
Bursa, Tarsus, Çıldır, Ayvalık O cakların ın m ekteplerinde
514 öğrenci öğrenim görmektedir. Ayrıca 25 şubede halk
dershaneleri bulunm akta, 10 Ocakta Fransızca, İngilizce,
Almanca, İtalyanca, Rusça dilleri öğretilmektedir. Adana ve
Eskişehir’de daktilo, 5 O cakta m uhasebe ve ticaret kursu
bulunmaktadır.412 Hemen tüm şubeler birer kütüphaneye
408 Ag.e., s. 3 4 . Bir yıl içinde çeşitli şubelere yapılan parasal yardım ın 1 3 .6 )3 lira
olduğu belirtilmektedir.
409 A.g.e., s. 35 -3 6 .
410 A .g.e., s. 36-37. 1927 yıh içinde tzmir, U zunköprü, Beyşehir, Savur, C ölem e-
rik, Sem rkent O cakları yeni bir binaya, Burhaniye şubesi bir tiyatro ve sine
ma binasına sahip olmuştur. Başbakan İsm et Inonü'nün aracılığıyla Evkaf
M üdüriyet-i Umümtyyesi bütçesinden alm an 5 .0 0 0 lira ile Malatya şubesi ve
Van Ocağı binaları tam am lanm ak üzeredir. Adana O cağı bir dispanser yaptır
mış, Elâziz, Biılis, Mecidiye Ocakları ise bina satın almışlardır.
411 A .g.e., s. 3 7 -3 8 .
412 Ağ.t., s. 39.
289
sah ip tirler ve bu k ü tü p h an elerd ek i toplam kitap sayısı
18.187 olarak saptanmıştır.4’3 45 şube spor faaliyetleri ile
uğraşmakta, bazılarında at koşulan ve güreş müsabakaları
düzenlenmekte, 4 2 şubede müzik, 43 Ocakta temsil grupla-
n bulunmaktadır.414
Hars Heyeti raporunda ise, bir yıl önce belirlenen “hars fa
aliyetleri ”nin gerçekleştirilmesi yönünde çalışıldığı ve 12 ki
tap yayımlanma aşamasında bulunulduğu şeklinde kesinlik
ten uzak bir ifade yer almaktadır. Özellikle Doğu illerini çe
şitli açılardan inceleyen araştırmalar yapılmakta ve bunların
yayımlanmasına öncelik verilmektedir. Hars Encüm eni’nin
özellikle ilgilendiği konulardan biri de, Latin harflerinin ka
bulü konusunda bilimsel araştırmalar yaptırmak olmuştur.41s
Söz konusu raporların incelenm esi için, Merkez ve Hars
Heyetleri Raporlarını Tetkik Encüm enine Safranbolu dele
gesi Ragıp, Bayburt delegesi Cevdet, Edim e delegesi İbra
him Alâettin (Gövsa), Alâiye delegesi Arif, Kadıköy delege
si Enver Beyler;4'6 Teklifleri Tetkik Encüm eni’ne; Kemalet-
tin Kami (Kam u), Naki Cevat (A kkerm an), İzzet Ulvi (Ay-
kurt), İzmir delegesi Aziz, Maraş delegesi îshak Refet (Işıt
man) Beyler; Bütçe Encüm enine ise, Reşat, Ercüm end E k
rem (Talû), Reşit Saffet (Atabinen), Hamit Beyler ve Ruhsar
Hanım seçilmişlerdir.417
Bu arada Kurultay başkanlığına verilen öneriler arasında,
T ü rk O cak ları ü yelerin in k u llan acak ları ro zetlerin yurt
içinde imal edilmesi ve bütçesi 10.000 liradan az olan şube
lerin % 5 ’lik Merkez aidatından muaf tutulmaları konusun
da Elazığ delegesi Memduh Turgut’un iki önerisi, bütçeden
4 1 3 A .g.e., s. 40. !
414 A.g.e., s 4 0 -4 1 . 1
4 1 5 A-g e., s. 4 3 -4 4 . !
4 1 6 A.g.e., s. 63. —
4 1 7 A.g.e., s. 64.
290 1
I
I
İ
tasarruf etmek amacıyla Türk O caklan K urultayının üç yıl
da bir toplanmasına ilişkin Senirkent delegesi Cemal Hak-
kı'm n ö n erisi ve TBM M b aşk an ı Kâzım Paşa ile N ecip
Asım’m fotoğraflarının O cak bin asına asılm asına ilişk in
öneri bulunmaktadır.4’8
25 Nisan Çarşamba günü yapılan ikinci toplantıda, Ku
rultay başkanlığına 5 delegenin verdiği öneride Türk O cak
larının başlıca amacının “vatandaşlar arasında milli şuurun
kuvvetlendirilmesi” olduğu belirtildikten sonra, “m aalesef
bazı m enâtıkta yabancı diller s im ia -i m illlyyem izi in c it
mekte ve hatta bazı vatandaşların Türkçeyi kasden kullan
mamakla izzetinefs-i millîmize tecavüzleri vâki blmaktadır.
Buna İzmir, İstanbul, Edirne hadiseleri birer m isaldir"419 de
nilmektedir.
Söz konusu öneriye göre, Türk O cakları’nın bu yöndeki
propagandasının yeterli gelmediği, bu nedenle m illî harsın
gelişmesi için, “... lüzûm-ı mübrem ve mazereti meşrûa ol
madıkça vatandaşlar arasında münhasıran Türkçe konuşul
masının devlet kanunlariyle m ecburi tutulm asını veyahut
hiç olmazsa Türkçe konuşmayanların belediyelerce tecziye
si için Belediye Kanununa bir madde-i mahsûsa ilâve edil
mesi"420 gerekliliği vurgulanmaktadır.
Bu arada, özellikle 1930 yılından başlayarak Türk O cak
larında yüksek ücretler karşılığı görev yapan memurların
bulunması aleyhine, başta Z. Sertel olmak üzere sol m uha
lefeti oluşturan kişiler tarafından yöneltilen eleştiriler, 1928
Kurultayı’nda kim i üyeler tarafından da gündem e getiril
mekte ve Ocak dışında çeşitli görevlerde çalışan M erkez
^18 A.g.e., s. 6 5 -7 0 ,
419 A.g.e., s. 84.
420 A.g.e., s. 8 4 -8 5 . Soz konusu önergenin sahipleri, Esm e delegesi Kâmil Tuğrul,
Manisa delegesi Hutûsi Can, Salihli delegesi Sinan H am il, Ç eşm e delegesi
Mehmet ve Hayrabolu delegesi Dr. Behçet'tir. Önergeyi verenlerin tüm ünün
Ege B ölgesind en olm aları anlamlıdır.
291
Heyeti İcrâ Dîvânı üyelerinin Türk O cakları’nın “fakir bü t
çesinden böyle istisgâr edilemeyecek derecede büyük meb
lağlar almaları insaf ile kabili telif değildir”421 denilm ekte
dir. Öte yandan, Merkez Heyeti raporunda, çeşitli şubelerde
çok sayıda konferanslar düzenlendiği şeklinde bir ifade yer
almasına rağmen, büyük merkezler dışmda bulunan Ocak
larda konferans verilm em esi eleştirilm ekte ve her Ocağa
M erkez Heyeti tarafından konferansçılar gönderilm esi,422
Ocaklarda Köycülük faaliyetlerine ağırlık verilm esi gerekli
liği vurgulanmaktadır.423 Bu arada Türk O cakları matbaası,
Merkez Heyeti raporunda çalışm alarından ayrıntılı bir bi
çimde ve iftiharla söz edilmesine rağmen gerek bütçesi, ge
rek işleyişi açısından çeşitli üyelerce eleştirilm ektedir.424
İk in ci toplantının M ahm ut Esat başkanlığında yapılan
ikinci celsesinde, Maraş delegesi lshak Refet (Işıtm an) ta
rafından verilen önergede, Doğu ve Güney şubelerinde ye
terli faaliyet g österilm em esi kon usu na d eğ in ilm ek te ve
“Şark teşkilâtı, Şark m eselesi bundan senelerce evvel mev-
zu-i bahs olduğu halde esaslı ve m üsm ir bir tedbir ve terti
bi şimdiye kadar göremedik. Filhakika bir Şark bürosu teş
kil edildi. Lâkin bu son senede hem en hiçbir hareket yap-
421 A.g.e., s. 8 6 -8 7 . Tarsus delegesi Aziz ve Yozgat delegesi Yusuf Cem al tarafın
dan verilen önergede, İcra Divanı üyelerinin “ü çer dörder yüz” lira ile çalış
tıkları belirtilerek, yalnızca genel sekretere, dışarıda görev alm am ası koşu
luyla 2 0 0 lira ödenek verilm esi ve Merkez Heyeti'ne bağlı çalışan öteki me
m urların m aaşlarının düşürülm esi istenm ektedir.
4 2 2 A.g.e., s. 87. Çeşm e delegesi M ehmet, Eşm e delegesi Kâmil Tuğrul, Manisa
delegesi H ulûs! Can, Salihli delegesi Sinan H am il tarafından verilen önerge
de, “ gençler arasında tesanüdü teşvik, aşk-ı m illîyi takrir ile gençliğin Ocak-
lılık ve m illîctlik hakkında yanlış telâkkilere sapm am aları için her Ocağa se
nenin müsait aylarında lâakal beş konferans verecek birer konferansçı gön
derilm esi” ve bunun yasaya konulm ası talep edilmektedir.
42 3 A.g.e., s. 89.
4 2 4 A.g.e., s. 97. Bu konuda Reşadiye delegesi E rcüm ent Ekrem . “... bu matbaa
ile m aatteessüf iş görm ek bedbahtlığında bulunduğum için çok fena idare
edildiğini arzederim ” demektedir.
292
naadı. Şarkta m üfettişlikler ve m üm essillikler ihdası da tat
minkâr bir tedbir olamadı. Bunlar hep yarım yam alak şey
ler oldu” denilmektedir.425 Ishak Refet’e göre, Doğu ve Gü
neydoğu Anadolu’daki örgütlenm e girişim lerinin yanısıra,
“hudud gerilerinde birtakım ihtiyat m erkezleri teşkilâtı ya
pılmalıdır”.426
Ishak Refet, bu bölgelerdeki Türkleştirm eye yönelik faali
yetlerin yanısıra, Türk asıllı olmayanlar konusunda da be
lirli bir politika izleme gerekliliğini vurgulayarak, “Bir Ar
navut mahallesi, bir Boşnak, bir Giritliler sem ti, bir Çerkeş,
Çeçen köyü herhalde çok fena m anzaralar arzeden birer
sahnedir. Bunlardan başka bir de dâhildeki zâhirde müte
ferrik fakat hakikatte hemen Şarktaki ekseriyetle m üttehit
ve m ütelâsık unsur vardır. A nkara’nın H aym ana’s ı, K o n
ya’nın C ih an b ey li’si, A ksaray’ın E ğ e cik ’i, Yozgad’m Ço-
rum’u, Kayseri’nin Ziveliledi gibi, bunların üzerinde de iş
lemek lâzım dır”427 demektedir. Bu arada, Hars H eyeti’nin
kendisinden beklenen verimi sağlamadığını ve bu nedenle
lağvedilmesini ya da “böyle kendi haline terkederek ve b i
rer m uhterem şahsiyyet ve tarihî yadigârlar m ahiyetinde
görerek ayrıca bir neşriyat bürosu” haline sokulm asını talep
etmekte, İcra Divânı üyelerinin ücret alm asını “bu dünyalık
işi sam im iyeti azalttı. Hatta bazı dedikodulara kapı a çtı”
şeklinde eleştirmektedir.428
Türk O caklan Beşinci Kurultayı’nın en önem li tartışma
konularından biri, Türk Yurdu'nun nitelik ve içerik açısın
dan değiştirilerek okuyucu sayısının arttırılm ası sorunudur.
Ishak Refet, derginin bilimsel niteliğinden sıyrılarak, çağın
gereklerine uygun bir içerik ile yayımlanması gerekliliğine
293
değinmekte, Elazığ delegesi Memduh Bey, derginin eski de
ğerinden büyük bir ölçüde yitirmesine karşılık son zaman
larda M erkez Heyeti’nin özeni sayesinde olum lu bir yola
girdiğini, asıl sorunun, özellikle Doğu ve Güneydoğu Ana
dolu’da bulunan şubelerdeki dağıtımın düzenli bir biçimde
gerçekleşm em esinden kaynaklandığını b elirtm ek ted ir.429
Türk Yurdu İdare Yönetmeni ve Türk O caklan Adana dele
gesi olan Ferit Celâl Bey, Dergi’nin İstanbul’dan Ankara’ya
nakledildikten sonra çıkan üç sayısı ile satışlarda büyük bir
artış gösterildiğini ileri sürmekte ve içeriğinin ağır olduğu
gerekçesi ile satışların düşük olduğunu savunanlara karşı,
mevcut m ecm ualar birtakım cinayetleri, hissiyatımıza
çok ağır gelebilecek hikâyeleri, açık saçık resim leri hâvi
olarak intişar ediyorlar. Bundan da bütün m atbuat, bütün
m ünevverler, bü tü n h an ım lar m ü ştek id irler ve böylece
m ecm uaları evlerine sokm am aktadırlar”430 şeklinde karşı
çıkmakta ve yeni hamle ile dağıtımın da düzenli olarak ya
pıldığını savunmakta, derginin nitelik olarak daha gelişkin
bir düzeye getirilmesine karşın abone sayısının ancak 70’e
yükselebildiğinden yakınmaktadır.431
D erginin içerik açısından “h afifletilm esi” yaklaşım ına
şiddetle karşı çıkan İstanbul delegesi Celâl Sahir ise, Türk
Yurdu'nda yayımlanması düşünülen tüm yazıların Hars He
yeti’nin denetimi altında bulunması gerekeceğini, oysa Hars
Heyeti’nin bu görevini yerine getirmediğini belirterek, “ne
iş yapıyor diye soru lan Hars H eyeti’ne de b ir iş çıkm ış
olu r”432 demekte ve Türk Ocakları gibi kutsal amaçlara yö
nelen bir kurum un yayın organının kendi kim liğinin bu
lunması gerektiğini ve daha fazla satış için bu am acın feda
294
edilemeyeceğini ileri sürmektedir.'133 Hamdullah Suphi ise,
cem iyetlerin başını yem ekte, m ecm uaları öldürm ekte,
gazeteleri kapatmakta çok istidadı olan bir m em leket içinde
bulunuyoruz. Bu uzun m azinin ruhlarım ızda hiriktirdiği
zaafların neticesidir, çok eskimiş ve kökleşm iş bir istibda
dın neticesidir. (...) Acaba alâkadar makamâta sorsanız şim
diye kadar kaç mecmuaya ruhsat verilm iştir? (...) M üthiş
bir rakam bizim karşımıza çıkacaktır"434 biçim indeki sapta
ması ile “çok düşündürücü bir mezarlık" olarak tanımladığı
yayın tarihinde, varlığını koruyabilmiş olan Türk Yurdu der
gisinin desteklenmesi gerektiğini savunmaktadır.435 Kurul
tayın 1 Mayıs tarihinde yapılan yedinci toplantısında Haşan
Ferit’in başkanlık makamından verdiği ve “bütün O caklıla
rın Türk Yurdu1na abone olmalarına Kurultay karar verm e
li”436 şeklindeki önerge ise, Hamdullah Suphi ve öteki bazı
üyelerin bu zorlayıcı hükme karşı çıkm aları sonucu, kurul
tayın bir “tem ennisi” olarak kalmıştır.
Kurultay süresince sık sık gündeme getirilen Türk Yurdu
dergisi, gerçekten de gerek 192 8 yılında değindiği konula
rın çeşitliliği ve niteliği, gerekse T ürk O cakları’nın özgül
sorunları karşısında gösterdiği duyarlılıkla dikkati çekm ek
tedir. Türk Yurdu’nun Ocak 1928 sayısının 1. numara olarak
belirtilmesinin yanısıra, okuyucularına seslendiği bir yazı
da, "Türk Yurdu ... bu nüshasından itibaren yeni bir tekâ
mül devrine daha dâhil oluyor. (...) T ürk Yurdu bugüne ka
dar arzu edilen hedefe doğru kâmil bir şekilde gidem em iş
se, sebebi doğrudan doğruya v a sıta sız lık tır” şe k lin d e k i
433 A.g.e., s. 133.
434 A.g.e., s. 142. Hamdullah Suphi cem iyelçilik konusunda "beraber yaşamak,
bir olarak müzâkere eım ck ve kararlar verm ek, bu kararları tâıbik etm ek,
birbirini lâkip edecek nesillerin terbiyesinden sonra doğacak bir şeydir" de
mekledir.
435 A.g.e., s. 143-144.
435 A.g.e,, s. 4 1 2 . - -
295
açıklam ası da, bu yeni hamle döneminin bir belirtisidir.437
Bu dönemde 19 2 â ’de Dergide başlatılan ve her sayıda dü
zenli olarak yayımlanan “Bir Aylık Ocak H aberleri” başlıklı
bölüm ün yanısıra, gençlik kuruluşlarına ve özellikle “bede
nî terbiye”ye ilişk in yazılara ağırlık verilm esi de dikkati
çekm ektedir.4*8 Selim Sırrı (Tarcan), T ürk O caklan Merkez
Heyeti’ne verdiği ve Türk Yıırdu’nda, “Türk O cakları ve Be
denî Terbiye” başlığı altında yayımlanan raporda, Çekosla-
vakya’daki Sokol teşkilatını incelem ek ve buradan “fâidelj
dersler almak Ocaklarım ız için lâzımdır itikadmdayım. (...)
Maalesef sıhhat-i umûmîyyesi pek yolunda olmayan m ille
timize bazen gıda, bazen devâ mahiyetinde olan jim nastiği
verecek yere, kuvvetli (doz)da spor verecek olursak farkına
varmadan iyilik yapalım derken fenalık etm iş oluruz. So-
kolların Çekoslovaklar’da yaptığını bizde Türk O cakları ya
pabilir. Zaman kaybetmeden Ocaklar jim nastik teşkilâtına
başlamalıdırlar. Ocaklarda faaliyet-i bedeniyye bir zevk, bir
eğlence, bir dıstraksiyon mâhiyetinde değil, millî bir vazife
şeklinde tatbik edilm elidir”439 demektedir.
Selim Sırrı’nın gençliğin “bedenî terbiyesini” yükseltmek
konusunda T ü rk O ca k la rı’na yaptığı ö n eriler arasında,
Hamdullah Suphi’nin Çapa Kız Muallim M ektebi yakınında
inşa ettirdiği “Beden M abedi” örneği doğrultusunda parasal
olanağı olan şubelerin jim nastik salonu yapmaları, Maarif
Vekaleti’nin düzenlediği kurslarda yetişen beden terbiyesi
öğretm enlerinin gözetimi altında ve belirli bir program da
hilinde Ocak üyelerine sabah ve akşam jim n astik kursları
4 3 7 “K arilerim ize", Türk Yurdu, C. 7/12, no. 1/195, Kânun-ı sâni 1 928, s. 1.
43 8 Zeki Mesud (A lsan), “G ençlik M eselesi", Türk Yurdu, C. 7/12, no. 1/195, Kâ-
nun-ı sâni 1 928, s. 3-7; Selim Sırrı, 'Türk Gençliği ve Spor”, T ürk yitirin, C.
2/22, no. 203/9, s. 3 2 -3 3 , Hilmi A. M alik (Evrenol), "Ç o cu k K ulüpleri”, Turh
Yurdu. C. 22/2, no. 204/10, s. 24 -2 5 .
4 3 9 Selim Sırrı, "T ü ık O cak lan ve Bedeni Terbiye”, T ürk Yurdu, C, 1/121. no.
4/198. s. 3 8 -3 9
296
dü zenlenm esi, G enel M erkez tarafından sap tan acak bir
günde Türk Ocakları jim nastikçilerinin, “Sokollarda oldu
ğu gibi” yılda bir kez ve özel bir giysi ile bir “bayram ” yap
maları bulunm aktadır.440 G ençlik teşkilâtlarına karşı olan
bu ilgi, gerçekte Türk O cakları’nın konuya giderek daha
büyük önem vermesinin yanısıra, hüküm etin eğitim politi
kasıyla da tutarlıdır. 14 Nisan tarihli H akim iyet-i M illiye ga
zetesinde çıkan bir haber, hüküm etin gençlik teşkilâtlarını
başta “Türkleştirm ek” olm ak üzere çeşitli açılardan gözden
g eçirm ek n iy etin d e o ld u ğu n u a çık ç a k a n ıtla m a k ta d ır.
Gençleri vatan hizmetine hazırlamak için kurulm ası Müda-
faai Millîyye Encüm eni’nce de kabul edilen “Bozkurt teşki
lâtına ilişkin” kanun teklifinde, hüküm etin gençlik örgütle
rinin yalnızca T ürk vatandaşlarına açık olm ası eğiliminde
olduğu ve bu hususun milli birliğin sağlanması açısından
önemi belirtilmektedir.441
Türk O caklan Beşinci Kurultayı’nda bir kez daha günde
me gelen ve gerçekte Denizli delegesi Dr. Kemal Bey’in de
belirttiği gibi, son üç Kurultay sırasında sü rekli tartışm a
konusu olan rozet (Oran) meselesi442 Türk Yurdu sayfaların
da Samih Rıfat tarafından İncelenmektedir. Oran sözcüğü-
440 A .g.e., s. 39 -4 0 .
441 H akim iyct-i Milliye, 14 Nisan 1928. Söz konusu kanun teklifinin gerekçesin
de, “her m em leketle izcilik, keşşâflık teşkilâtı, gençliği m ülkî ve askerî vatan
h izm etine ihzara hâdim m illî m ü esseseler olduğu halde m em leketim izd e
şim diye kadar bu işler m urakabesinde m esned olacak bir kanunun mevçud
olmaması yüzünden İstanbul ve İzmir gibi ecnebilerin çokça bulunduğu şe
hirlerle ecnebî m ektepleri talebesi arasında bu kabil teşkilât vücûda getiril
m ekle ve bundan mâda m ektepler hâricindeki ecnebi gençleri arasında da
böyle teşkilât vücûda getirm ek hakkı m ünhasıren T ü rk vatandaşlarına aittir”
denilm ektedir.
442 Türk O cülılan 1928 Senesi Kurulıayı, s. 114. Oran m eselesi nedeniyle çıkan
bir tartışmada, Denizli delegesi Kemal Bey’in “her sene vâhi bir bahane ile at
latılıyoruz” sözlerine Hamdullah Suphi ve M elım et Em in gibi, T ü rk O cakla-
rı’nın ileri gelenleri tepki göstererek, "... ocağınız atlatan adam lar tarafından
idare edilm iyor” demişlerdir.
297
nü, “eski Türk kabilelerinin kendi efradını tanımak için işa
ret maksadında kullandıkları muayyen kelim e”443 olarak ta
nımlayan Samih Rıfat, Türk O cakları'nın bu girişimi ile ge
lenek temelinde bir ilişki kurm akta, Hars Heyeti’nin rozete
verilecek biçim i şu şekilde saptadığını belirtm ektedir: “Ak
sak Timur zamanında kullanılan üzeri kabartma çivili ve
değirmi bir Türk kalkanı; onun üstünde Türklerin gök kur
dunu gösteren bir şiâr, (Türk Ocağı) unvanını terkip eden
iki kelimenin Orhun hattıyla yazılmış ilk harfleri, daha al
tında kalkanı iki tarafından kuşatan meşe ve kayın ağacı
yapraklan, dalları bağlayan mine bir kurdelâ”.444 Bu arada
rozet sorunu bağlamında, Türk O cakları’nın tarih yaklaşımı
ve değişen m illiyetçilik anlayışını da irdeleyen Sam ih Rıfat,
“Türk Ocağı bugün Bozkurt’u kendisi için millî bir şiâr ola
rak alıyor. Halbuki aynı tasavvur, bundan sekiz sene evvel
O cak erkânından bazılarım meşgul ettiği sırada böyle bir
teklifte bulunulmamıştı. O zaman en ziyade temayül edilen
fikir, küçük bir Osmanlı haritasının minyatürü üzerine baş
tan başa (Türk Ocağı) ism inin yazılması idi. ik i devre ara
sında göze çarpan telâkki farkı büyüktür. Türk Ocağı faali
yetlerinin birinci safhasında kendisini m em lekete veriyor
du. Ve bunu ifâde için bulduğu timsâl kendi idi. Bugün ara
dığı yerde şahsiyyetini bulmuyor. O şahsiyyeti doğuran var
lığa, tarihî m enşeilere, Türklüğe ve Türklüğün asırlardan
beri beklediği büyük kahramana, rehakânna temas ediyor.
Millî varlığın bilhassa ananevî timsallerle ifadesi onun şu-
urlulaştığım gösterir”445 demektedir.
Türk O caklan Beşinci Kurultayı sırasında birçok delege i
tarafından bir yandan gecikm esi, öte yandan da yabancı bir |
----------------------------------------------------------------------------------------------------- I
44 3 Sam ih Rıfat, “Türk O caklarının Oranı (Alam eli F arik ası)", "fiirfc Yurdu, C. j
7/12, no. 1/195, Kânun-ı sâni 1 928, s. 15. '
ı
44 4 A.g.e., s. 17.
445 A .g.e., s. 19.
298
firmaya sipariş edilmesi nedeniyle gündeme gelen rozet so
rununa karşı, Hamdullah Suphi, “Arkadaşlar, (O ra n )la n
maalesef memleketimiz dâhilinde yaptırmak m üm kün de
ğildir. Eğer kendi sanatkârlarımız buna m uktedir olsaydı,
Berlin’e, şuraya buraya müracaat ederek yaptırmaya uğraş
mazdık. Mensup olduğumuz müessese, bediî davaları olan
bir müessesedir. Nerede fakir bir Ocağımız teessüs ederse
bir eski yazıyı, birkaç mâzi eserini oraya koyarak medeniy-
yetimizin varlığı iddiasında bulunuyor. Arzu eder misiniz,
arkadaşlar, Türk Ocaklısının göğsüne çam ur içerisinde kal
mış ayak izi gibi müstekreh bir şey asalım. (...) Müsaade
nizle bir şey rica edeceğim, buraya başkalarının telkini al
tında gelenlere burada seslerini çıkarmaya müsaade etm eyi
niz”446 şeklinde yanıt vermektedir. Bu arada “başkalarının
gayzutelkini” ifadesinin kullanılm ası üzerine, H am dullah
Suphi ile Denizli milletvekili ve Türk Ocakları Tavas dele
gesi Necip Ali (Küçüka) arasında tartışma çıktığına tanık
olm aktayız447
1928 yılında Türk O caklan’nm Türkçülük konusundaki
faaliyetleri, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulu
nan şubelerin teftişi ile ortaya açıkça çıkan “Türk kökenli
olmayanlar” sorunu ve Türkçe kullanım ını yaygınlaştırma
çabaları ile anlam kazanmaktadır. T ü rk O cakları Beşinci
Kurultayı başkanlığına da g etirilecek olan Adliye Vekili
299
M ahm ut Esat (Bozkurt) 8 O cak tarihinde T ü rk O cakları
Hars ve M erkez Heyetleri şerefine verilen ziyafette, Türk
milliyetçiliğinin herşeyden önce fikir ve hars birliğine da
yandığını ve laik olduğunu belirttikten sonra, “Türk m illi
yetçiliğinde devlet mefhumu, laik, halkçı cum huriyetle ifa
de olunabilir”448 demekte ve Türk m illiyetçiliğini şovenizm
olarak tanımlayanlara karşı, Türk m illiyetçiliğinin “fütuhat-
ç ı” olm adığını söyleyerek karşı çıkm aktadır. H am dullah
Suphi’nin, Mahmut Esat Bey’e yanıt olarak yaptığı konuşm a
ise, Türk Ocakları’nm Türk milliyetçiliği konusundaki yak
laşımını sergilemeyi amaçlamaktadır. Hamdullah Suphi’nin
“Türk Ocağı millî hududlarm haricinde fiilî hiçbir işgal sa
hası kabul etmemiş ve etmeyecektir. Türk Ocağı harsî ve İç
timaî bir hareketi temsil eder. (...) Türk Ocağı’nın temsil et
tiği harsî ve İçtimaî milliyetperverlik silahsızdır”449 şeklin
deki açıklam asını, Türk O cakları’nm “inkılâp hüküm etine”
ve dolayısıyla C H F’ye bağlılığım vurgulayan sözleri izle
mektedir. Bu arada, CH F’nin hızla tek parti y ön etim in i
sağlamlaştırmaya yöneldiği bir dönemde, Hamdullah Sup
hi’nin Adliye Vekiii’nin nutkundaki “ferdî tegallüp” aleyhi
ne sözlerinin, iktidardaki hüküm etin “müşterek bir kana
ati” olarak algılandığını belirtmesi de bu yöndeki bir kuş
kunun varlığını ortaya koymak tadır.4S0
1928 Yılı Kurultayı’nda, Türk kökenli olmayanlar genel
likle hars birliği bağlamında ele alınmakta ve Doğu ve Gü
neydoğu bölgelerinde Türkçe kullanım ının yaygınlaştırıl
ması gerekliliği önem le vurgulanmaktadır. Bu konuda Ela
zığ delegesi Memduh Bey, müfettişlerin görevlerini yeterin
ce özenle yapm adıklarını belirterek, “M erkez H eyeti’nin
mesai raporu bize birçok Ocaklarım ızın ezcüm le Şark, Ce
+48 “Bir Aylık O cak H aberleri", T ürk Yurâ\ı, C. 21/7, no. 1/195, O cak 1 928, s. 57.
4 4 9 A .g.e., s. 59.
4 5 0 A .g.e., s. 59.
300
nup ve Garp hudutlanm ızdakilerin teftiş gördüklerini söy
lüyor. Fakat İç Anadolu’nun, maalesef gözümüzün önünde
bulunan H aym ana'nın Türk harsı içinde bulunm ası icap
ederken gerek kıyafet, gerek lehçe itibariyle yabancı anasır
şeklinde görülmesi elbette hepim izin kalbini sızlatacak bir
hadisedir. Fırat sahillerinden Garba doğru temayül etmekte
olan Hakkâri, Savur, Mardin, Van, Bitlis, Diyarbekir, Elâziz,
Beyefendiler acıklı olan şunu arzedeyim ki, m aalesef T ü rk
çe kon u şu lm ası için O cakların m ü k errer uğraşm alarına
rağmen Türkçe konuşmuyorlar. O caklar oralarda en büyük
manialarla karşılaşm ışlardır. H albuki m üfettişlerim iz m a
alesef oraları gidip görmemişlerdir. Ve Ocak İdare Heyetleri
hiç şüphe yok ki bu vaziyetleri pek suzişli bir şekilde U m û
mî M erkeze arzetmişlerdir, rapor gönderm işlerdir”45’ de
mektedir. Necip Asım Bey ise, yine bu bölgelerdeki “Türk
lüğü” güçlendirm e gerekliliğine değinerek, T ürk O cakla
n ’nm bu konuda hükümet ile işbirliği yaparak çalışmasını
önermektedir.452
Gerçekte hükümet politikası olarak da yürütülen “Vatan
daş Türkçe konuş” kampanyası ile uyumlu olan bu endişeler,
1928’de öğrenci ve kültür dem ekleri kanalıyla, ya da kimi
öndegelen Türkçülerin basın organîannda yayımladıklan ya
zılarla açık bir biçimde dile getirilmektedir. Yunus Nadi, Edip
Servet (Tör), Moiz Kohen (Tekin Alp) vb. kişiler tarafından
Mart 1928’de kurulan Millî Hars Birliği Cemiyeti,453 hutbele
301
rin Türkçeye çevrilmesi,454 Hukuk Fakültesi Talebe Cemiye-
ti’nin Türkçe’yi yaygınlaştırmayı amaçlayan beyannamesi,455
Tekin Alp’in havralarda edilen dualann Türkçe okunması yö
nünde Yahudilere telkinleri, toplu taşıma araçlarında yabancı
dilde gazete okuyanların engellenmesi gibi örnekler belirli
bir kültürel asimilasyon kaygısının anlatımı olmaktadır.456
Aynı konuda Ayaz lshakî ise, Türkçe kullanım ının yaygın
laşmasını gerekli ancak yetersiz bir çaba olarak nitelemekte
ve “Gayn Türkler Nasıl Türkleştirilebilir?” başlıklı yazışma,
“Gençliğin yeni Türkiye’de tesisini görm ek istediği şey, Kuz
guncuk Yahudilerinin, Tatavla Rum larının, Gedikpaşa Er
m enilerinin sadece Türkçe konuşm aları değildir. Bunların
istedikleri kavmiyet ve din itibariyle Türklerden ayrı olan
bu zümreleri ruhen Türk görmek ve bunları da Türklüğün
bütün mukadderatıyla candan alâkadar etmektir. (...) Biz bu
meselede başka m illetlerin ekalliyetlere tatbik ettikleri fennî
yollara sülük etm ek m ecburiyetindeyiz. ( ...) (A lzas-Lo-
ren)de asrın birinci yarısında Fransızlar tarafından Alınanla
ra, ikinci yarısında Almanlar tarafından Fransızlara karşı tat
bik edilen harsı tesir yolları malûmdur. Ruslar tarafından
birkaç asırdan beri Şimal Türklerine tatbik edilen m illî, dinî
temsil usulü de meçhul değildir. Bunun en medenî, hem ko
lay ve hem en meşru yolu, ekalliyet çocuklarını ekseriyet li-
45 4 M illiyet. 4 Kanun-ı sâni 1928, no. 6 8 1 . 52 adet hu tbenin T ü rk çe’ye çevrildiği
belirtilmektedir.
455 Cumhuriyet, 13 Mart 1 928, no. 1383.
45 6 C um huriyet, 15 M an 1 928, no. 1385. Yazıda H aham başı B ecerano'nu n bu
noktaya muhalefet etliği belirtilmektedir. Ayrıca “Türkleştirm e*’, Cumhuriyet,
11 Mart 1 9 2 8 , no. 1381. Türkleştirm e cereyanının başında Tekin Alp'in bu
lunduğu belirtilm ekte, “G ençler arasında, Vatandaş Türkçe konuş! cüm lesiy
le ifade edilen cereyâmn daha geniş, yeni bir cereyana sebebiyet verdiğini gö
rüyoruz. Bu yeni cereyân mem leketteki ekalliyyeı unsurlarının T ürkleştin l-
mesiııi istihdaf etm ektedir” denilm ektedir. Bu akım da “A m erikanlaştırm a”
politikasının örnek alınması gerektiğini belirten yazı, ABD'de YM CAııın yeri
ne getirdiği hizm etlerin Türk Ocakları tarafından gerçekleştirilebileceğini ileri
sürm ekte, “bu hizmet yalnız Türkçe ders vermekle görülem ez" demekledir.
302
Pu
303
Salih li delegesi Sin an H am it’in “T ü rkiye'd e m ü nhasıran
Türkçe konuşulm asını devlet kanunlarile m ecburi kılmak
veyahut Türkçe konuşmayanların tecziyesi için belediyeler
kanununa ahkâm ilave etmek" yönündeki önerisi encümen
tarafından fazla radikal bulunarak reddedilmektedir.'163 Türk
Ocaklan Yasası'mn yaşayan Türkçe ile yazılması, en azından
Arapça tamlamalardan arındırılarak düzenlenmesi gerekliliği
de 30 Nisan 1928 tarihinde yapılan Altıncı Toplantıda, Enis
Behiç (Koryürek) tarafından hararetle savunulmaktadır.464
T ürkçe kullanım ının yaygınlaştırılm ası zorunluluğunun
yanısıra azınlıklar sorunu da Ocaklar bünyesindeki çeşitli
hizmetlerde azınlıkların çalıştırılm ası bağlamında da gün
deme getirilmiştir. 27 Nisan’da yapılan üçüncü toplantıda,
Elâzığ delegesi Memduh Turgut’un, “geçen sene zabıtların
da mühimce sahifeleri işgal eden ve sırf o vazifeyi ifa ede
cek bir gencin yetişmesine intizaren alıkonulduğu anlaşılan
bir Rumun Ocağın hariminde halen mevki işgal etm ekte ol
duğundan kalben müteessirim. Her ne olursa olsun, behe
mehal bu palikaryanın yerine asil T ürk gençlerinden biri
nin intihabile o menfur insanın Ocakla alâkasının kat’ını
hassaten hamiyetli, vatanperver, milliyetperver M erkez He-
yeti’nden istirham eylerim efendim ”46S şeklindeki önergesi
üzerine çıkan tartışm ada H am dullah Suphi, “Arkadaşlar,
Türk Ocağım ız H üküm etten daha m illî olm ak iddiasında
değildir. Hükümetiniz de çok millîdir, Ocağınız da çok m il
lîdir. M uhtelif teknik ihtiyacat için davet edilen yabancılar
hüküm et teşkilâtı içinde çalışıyorlar. (...) İhtiyaç halinde
teknik sahada bir yabancıya müracaat edilebilir"466 şeklinde
açıklama getirmekte, Nahit Tahsin, Ziya Gevher (Erili) gibi
4 6 3 A.g.e., s. 2 1 0 -2 1 1 .
4 6 4 A.g.e., s. 3 1 9 -3 2 0 .
46 5 A.g.e., s. 190 -1 9 1 .
466 A .g .e ., s. 191.
304
bazı delegeler de, devletin uluslararası bir konum a sahip o l
duğunu ve bu nedenle yabancı eleman istihdam edebilece
ğini, Türk Ocakları gibi “Türklüğü” yaymayı amaçlayan bir
kuruluşla karşılaştırılmaması gerektiğini ileri sürm ektedir
ler.467 Tartışmada bir delege sıfatıyla söz aldığım belirten
toplantı başkanı Recep (Peker) ise, T ürk O cakları’nda bir
yabancıyı kullanmanın bir “cürüm ” olduğunu ileri sürm ek
te, tartışm anın sertleşm esi üzerine sorun, T ürk olm ayan
unsurların istihdam edilm em esi yönünde bir önergenin
Merkez Heyeti’ne verilmesiyle458 çözümlenmektedir.
Kurukay’m 29 Nisan tarihinde yapılan Beşinci toplantı
sında etnik topluluklar so ru n u n u n b ir kez daha, N ecip
Asım’m (Yazıksız) verdiği üç önerge ile gündeme geldiğini
görüyoruz. Necip Asım, bu önergelerden ilkinde, Anado
lu’da yaşayan “T ahtacı ve K ızılbaş T ü rk le r” ile yaşanan
“kırgınlığı izale için haklarında hörm et ve m uhabbet göste
rilmesini, bir kardeş olduğumuzun onlara anlatılm asını”,469
İkincisinde “İstanbul’da ekseriyan kundura boyacılığı ile
uğraşan, aralarında daima Arapça konuşan Siirtlilerin İstan
bul Ocağı’nca gözetilm esini”,470 üçüncü önergede ise Anka
467 A.g.e., s. 1 9 1 -1 9 3 . Tartışm anın çıkm asına yol açan matbaada çalışan Rum
asıllı vatandaş konusunda Hamdullah Suphi, “R eis Beyefendi, bir şey so r
maklığıma müsaade buyurunuz. Aynı adamı Ziya G evher (E tili) Bey davet
edip çalıştırm adı mı n ca ederim söylesinler."
Ziya Gevher Bey - Beyefendi, Hamdullah Suphi Bey'in bahsettikleri adamı
H ak'ımiyel-i Miüiye’den ben kovdum. Hüseyin Enver Bey - Evvelâ davet eııi-
nızdi ama. Bugün dahi almak istiyorlar."
46S A.g.e., s. 195. Bu konuda Recep Bey, "... Kuru hay’ın bir temayül önü, O cakta
Rum veya bilhassa bu sınıftan bulunan bariz gayrı T u rk an asın n bu O cakta
kullanılm aması meylini bir veçhe olarak M erkez Heyeti'ne bildirelim . Gayrt
Türk anasınn bundan sonra kullanılıp kullanılm aması için K urultayın reyine
mUracaat ediyorum. Gayn Türk anasır kullanılm asını kabui edenler el kal
dırsın, katiyen tasvip edilmemişim Bir d irektif olarak M erkez Heyeti'ne tevdi
olunacaktır."
4 6 9 A.g e., s. 238.
4 7 0 A.g.e.., s. 239.
305
ra ve çevresinde meskûn Kürtlerin kalkındırılm ası yönünde
Ankara Türk Ocağı’nın çeşitli etkinliklerde bulunarak top
luma örnek oluşturm asını istem ektedir.471 Bu önergelere,
“Pekâlâ gözetelim, siz bizdensiniz filân diyelim, fakat biz
den değilsiniz dediğimize dair ne alâmetler var?” şeklinde
karşı çıkan İstanbul delegesi Celâl Sahir’i (Erozan) yanıtla
yan Necip Asım, “Anadolu’da Çanakkale’den Fenike’ye ka
dar Tahtacılar vardır. Bunların ekserisi Kızılbaştır. (...) Ho
caları tahkir ederler, daima uzak bulunurlar, sırlarını aç
mazlar. (...) Kendilerini ayrı görürler. Binaenaleyh bunları
hoş tutmalı, bunları kendimize yaklaştırm alı, Türkleştirm e-
li, mekteplere almalı, adam etm eli”472 demektedir. Aynı ko
nuda söz alan Maraş delegesi İshak Refet ise, Siirtlilerin
kullandıkları Arapça’nın “hususi bir mahiyette olduğunu”,
içinde çok sayıda Türkçe sözcük bulunduğunu belirterek,
Siirt A raplarm m ırk ve hars açıların d an Su riye ve Irak
Araplarmdan ayrı olduğunu ileri sürmektedir. İshak Refet,
Siirtlileri Türkleştirm e yönünde bazı girişimlerde bulunul
duğunu belirterek, bu yörede Türk O caklan içinde Türkçe
konuşma zorunluluğu getirilm esine karşın, devlet dairele
rinde çalışan “bütün ikinci, üçüncü derecedeki memurların
harıl harıl Arapça kon uştuklarım ” açıklam aktadır, Siirtli
Arapların Kürtler ile çatışma içinde bulunduklarım , “Kürt
lerin tahaccümünden, Kürtlerin soygunculuğundan, Kürt
lerin çalışmayıp da yol vurarak kervan keserek kazanmak
isteyişinden bizar”473 olduklarım ileri sürm ekte ve “geçen
471 A .g.e., s. 24 t.
4 7 2 A .g.e , s. 239.
47 3 A.g.e., s. 2 4 0 . Hamdullah Suphi, “Ya Şeyd i!", ikd a m , 45 Ağustos 1 928. Ham
dullah Suphi'nin Türk O caklan M erkcz-i U m ûm î adına yazdığı bu yazı, m il
liyet ve ırk konularında daha ılımlı bir yaklaşım ı benim sediğine işaret et
mektedir. Peyami Sala'mn Ahmed Haşim’i Arap olarak tanım lam ası üzerine
çıkan tanışm a konusunda Hamdullah Suphi, T ürk m illiyetçiliğini dar kalıp
lar içine sokanları eleştirm ekte ve "... iptidai bir aşiret telakkisiyle şehirlere,
306
celselerin birinde Siirt’te kuvvetli bir m erkez vücuda getiril
mesini rica etmiştim, işte bu kuvvetli m erkezi orada vücu
da getirirsek, Siirt’te ve etrafındaki köylerde oturan 3 0 -3 5
bin Siirt Arabi bizim etrafımızda toplanacaklar ve bizimle
beraber hareket edeceklerdir”47'" iddiasında bulunmaktadır.
1 Mayıs 1928’de yapılan toplantıda aynı soruna değinen
Bitlis delegesi Sami Bey ise, Bütçe Encüm eni’nin Ocaklardan
Merkez Heyeti’ne verilecek % 5’den başka, m erkezi Ahlat’ta
olmak ve Doğu illerinde yapılacak teşkilâta sarfedilmek üze
re aynca % 5 daha alınmasını önermiş ve “Türklüğün” Kürt
dilinin esareti altında bulunduğunu ileri sürerek, tüm Doğu
illeri arasında en çok Türkçe konuşulan yerin Ahlat olduğu
nu, bu nedenle toplanacak parayla orada yapılacak bir Türk
Ocağı binasının faaliyete geçmesini istemiştir. Sami Bey, ko
nuşmasında “Bir Ocak binasının ne faydası olacak. Bir defa
orada K ürtleşm eye m ahkûm olan T ü rk leri kurtaracağız,
sonra da Kürtlükle paslanmış olan Türkleri elimize alacağız
ve Şark vilayetlerinde mühim bir Türk ekseriyeti temin ede
ceğiz” demekte ve bu politikanın bir iskân politikasıyla güç
lendirilmesini önermektedir.475 Hamdullah Suphi ise, İngiliz
ve Fransız sömürgeciliğinin Asya’daki nüfuz bölgeleri elde
etme sürecine ve yöntemlerine dikkati çekerek, Doğu ille
307
rinde örgütlenmenin önem ini vurgulamakta ve “Eğer Türk
Ocaklısı gibi çok şuurlu olan bir Türk münevveri Şarktaki
tehlikeleri görürse, Şarkta daima ecnebiler menfaatine ola
rak yetişecek olan bir kuvveti ve Anadolu kıyılarındaki ada
lara yerleşerek pusu kurmuş olan iki devletin kendisini teh
dit ettiğini düşünür ve kendi kendisine derse ki, bugünkü
Türk vatanının istikbali o taraftan tehdit ediliyor. O zaman
% 5’leri bulur, Merkezinize gönderir” demektedir.476
Beşinci Kurultay’da gündeme gelen, Yeni A dana gazetesi
nin sahibi Remzi Bey’in (Yüregir) Adana Türk Ocağı üyeli
ğinin M erkez H eyeti tarafından silin m esi soru n u , Ocak
içindeki merkeziyetçi eğilimin bir kez daha tartışılmasına
neden olmuştur. Tefenni delegesi Hakkı Tarık’ın da belirtti
ği gibi, Türk O caklan Yasası’nda bir üye hakkm daki ihraç
kararı 31. maddedeki "Türklük ve O caklılık şerefini kıran,
herhangi şeyi bir cürm ile töhm et akma giren, ahlâki kötü-
lüğü görülen, Yasaya muhalefet veya arkadaşlarının şeref ve
haysiyetine tecavüz eden azâ müdafaası dinlendikten sonra
cürm ün derece ve tekerrü rü ne göre tekbih, m uvakkaten
Ocak müesseselerine devamdan ve iştirakten m enedilir ve
ya Merkez Heyeti’nin tasvibile Ocaktan kaydı silin ir” şek
lindeki hükme dayanmaktadır.477
Yeni Adana gazetesi sahibinin, üyelikten çıkarılm asının ne
deni, Türk Ocaklan aleyhinde yaptığı ileri sürülen yayındır.
Adana delegesi Ferit Celâl (Güven), söz konusu kişinin, ge
rek 1927 yılında Cumhuriyet gazetesinden naklen almış ol
duğu bazı suçlayıcı makaleleri, gerekse başyazarı aracılığıyla
ve takma isim ile Merkez Heyeti hakkında bazı yaymlannm
bulunduğunu, ancak Adana Türk Ocağı’nın herhangi bir tard
kararı almadığım ileri sürmektedir. Ferit Celâl Bey’e göre,
4 7 6 A.g.e., s. 4 1 8 -4 1 9 .
4 7 7 A.g.e., s. 2 1 5 -2 1 6 .
308
Adana Türk Ocağı’nın bu yönde bir karar almamasının nede
ni, yayınların doğrudan doğruya Merkez Heyeti ile ilgili ol
masından kaynaklanm akta, ayrıca o tarihte henüz T ürk
Ocaklan yasasının Adana şubesine tebliği gerçekleşmediğin
den, Merkez Heyeti’ne gönderilmiş bulunmaktadır.478 Konu
nun tartışmalara yol açması üzerine İbrahim Alâettin, Ahmet
Saki, Osman Niyazi, Rahmi ve Sami Beyler’in oluşturduğu
bir encümende karara bağlanması kabul edilmiştir 479 Kurul-
tay’m 29 Nisan tarihli 5. toplantısında Yeni A dana gazetesi
başyazarı Muzaffer Bey’in savunma mektubunda, gerçek dışı
hiçbir makalenin yayımlanmadığı ve üyelikten çıkanlmasına
neden olan yazının İstanbul matbuatından iktibas edildiğini
belirterek, “Ocaklar mesaisi aleyhinde gösterilmek istenilen
yazı, M erkez Heyeti’nin O caklar em lâkile ihtiyaç akçeleri
hakkmdaki yazı ise, bunun hilafı hakikat ve musanna olma
dığı Adana Türk Ocağı İdare Heyeti azasından Lise Müdürü
Nahit Cemal Bey’in beyanatı ile sabit” olduğunu ileri sür
mekte,480 savunma hakkını kullanmaksızm üyelikten çıkarıl
masını eleştirmektedir.481 Bu konuda oluşturulan encümen
adma kararı açıklayan Ahmet Saki Bey, işlem in doğrudan
doğruya mahallî idare Heyeti tarafından yapılması gerektiği
ve kararın daha sonra Merkez Heyeti’ne iletilmesi ve onayına
sunulması yönünde karar verildiğini belirtmektedir.487
Sabık M erkez Heyeti G enel Sekreteri H aşan F erit, 31.
maddenin ikinci fıkrasının özellikle yayınlara ilişkin bir ka
yıt içerdiğini işaret etmekte ve söz konusu gazetede, O cak
ların kişiliğinin hedef alındığını, M erkez Heyeti için inşa
edilmekte olan “Ocak Sarayı” için harcanan paranın yük-
309
sekliğinm eleştiri konusu yapıldığını açıklayarak, "O cak sa
rayı yapmıyoruz arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ki Merkez
Heyeti’niz kendisine bir Merkez binası yapıyor ve ik i üç se
neden beri bu binanın lüzum ve ehem miyeti m uhtelif Ku
rultay Heyeti muhteremesi tarafından kabul ve tasdik edil
m iş ve her vakit büyük bir ekseriyetle tasvip olunm uş
tur”483 demektedir.
Tartışm aların oldukça sert bir üslup kazanm ası üzerine
söz alan Hamdullah Suphi, Türk O caklan’na ilişkin sorunla
rın basında söz konusu edilmesini eleştirerek, “Yarın, öbür
gün müesseseye mensup arkadaşlar mecmualarda, matbuat
ta hergün Türk O cakları’nın m esaisini, işlerini münakaşa
ederlerse ve buna bir hissi infial katarak en ağır şeyleri kul
lanırlarsa, istirham ederim arkadaşlar, m üessesenin memle
kette itibarı kalır m ı?” demekte484 ve gerçek bir önseziyle
1930’dan sonra Türk Ocakları’nın yıpranmasında en önemli
rollerden birini oynayan basm yoluyla eleştiri kampanyası
nın yol açabileceği tehlikelere işaret etmektedir. Bu arada
Adana Türk Ocağı’na, İznik delegesi Hâmic Bey’in verdiği
bir önerge üzerine ihtarda bulunulması kararı alınmıştır.485
1928 yılında T ürk O cakları’nın her alanda gerçekleştir
meye çalıştığı büyük atılımın bir anlatımı olarak Ocakların
yönelm esi gereken yeni faaliyetler tartışma konusu yapıl
maktadır. T ürk O cakları’nın faaliyetleri konusunda gele
neksel yaklaşımı savunan Ferid Celâl, ülkede gereksinimi
duyulan kimi hizm etlerin, Türk O cakları eliyle yapılmasını
savunmaktadır. Ferid Celâl’e göre Türk toplumsal ve kültü
rel yaşam ının yükseltilm esi ve ulusal değerlerden feragat
edilm eksizin çağdaşlaşmanın gerçekleşm esini benimseyen
Türk O cakları’nın en önem li özelliği bireysel çıkarlarını
4 8 3 A.g.e, s. 253.
4 8 4 A.g.e., s. 2 5 8 -2 6 0 .
4 8 5 A.g.e., s. 271.
310
toplumun genel çıkarlarının gerisinde tutmasıdır. Bu konu
daki görüşlerini, “Ocakların dikkat edeceği m ühim nokta
da, disiplin meselesidir. Türk m illeti disiplini seven bir m il
lettir. (...) Ezelî bir vasfımız olan zabt-u rabt m eselesine
Ocaklı çok dikkat etmeli, Ocağın m aksatları hâricine taş
mamak, Ocağın hedeflerine aykırı yol almamak, bir nokta
dan idareyi hiçe saymak, m üessesenin hayatı nâm ına çok
muzır bir harekettir. (...) Ocaklı mutî, cem iyetin yasasına,
evâmirine son derece sâdıktır. O ferdî değil, müşterek hare
ket etmeyi sever”486 şeklinde açıklamaktadır.
Falih Rıfkı ise, “Bir Bayram Manzarası” başlıklı yazısında
Türk Ocakları'nm eğitim, sağlık, Köycülük dışında Hilâl-i
Ahmer, Himaye-i Etfal ya da M aarif Cemiyeti gibi kuruluş
ların “meşgul olamayacağı” faaliyetlere yönelm esi gerektiği
ni belirterek, “Ocaklar m em leket gençliğini, on sene sonra
ki güzide topluluklarını neşelendirm ek, cüretlendirm ek ve
canlandırmak usullerini bulmalıdır. (...) Şim diki güzidele
rin belli başlı kusurları şunlardır: cism anî zaaf, manevî inzi-
batsızlık, teşebbüs, cüret ve m edenî cesaret noksanı. (...)
Gençlerimiz tehlike ve m ihnetlerle kucaklaşm asını, Anado
lu dağının ve boş yaylasının sükun ve dehşetini yenmeyi,
iyi silâh atmayı, fikir için süratli, sarsılmaz ve mübâriz o l
mayı öğrenm elidirler”487 demektedir.
Türk Ocakları İlim ve Hars Heyeti’nin 3 Kasım 1928 tari
hinde yapılan ilk toplantısında başkanlığa Şarkikarahisar
486 Ferid Celal, “Beşinci Kurultaydan Sonra”, Türh Yurdu. C. 1/21, ııo. 4/197, Ni
san 192S, s. 2.
487 Falih Rıfkı, “Bir Bayram M anzarası”, Türh Yurdu, C. 1/21, no 3/197, Mart
1928. s. 1-2. Hamdullah Suphi, Dngyolu, Birinci K itap, s 13. Ankara Türk
Ocağı nın 19 2 8 ’de yaptığı toplantıda Hamdullah Suphi, K öycülük faaliyeti
nin Turk O caklan açısından önem ini vurgulayarak. T ü rk köylüsü ırkım ı
zın köküdür. Köke giren hastalıkların tedavisi için başladığım ız ihtim am dan
nasıl vazgeçersiniz?" diyerek köycülük çalışm alarının gereksizliğini savunan
üyeleri eleştirmektedir.
311
milletvekili M ehm et Emin (Yurdakul), genel sekreterliğe ise
Kocaeli m illetvekili Reşit Saffet (A tabinen) seçilm işlerdir.
Heyet, Kasım ayı içinde yaptığı dört toplantıda “Dünyanın
başlıca ilim ve sanat nokta-i nazarından yüz büyük eserinin
peyderpey lisanımıza açık Türkçe ile tercüme ettirilerek bir
seri halinde neşr edilmesi” kararını almış ve aynı yıl içinde
5 yapıtın yayınlanacağını açıklamıştır. Aynca Heyeci’n Av
rupa, Asya ve Amerika müzelerine ve şarkiyatçılara başvu
rarak, “Türklük”e ilişkin yapıdan bir sistem içinde yayım
layabilmek amacıyla on yıllık bir program hazırladığı, bu
arada Türk Ocakları tlim ve Hars Heyeti’nin genel bilgiler
veren ve sade bir dille yazılmış küçük broşürler yayımla
mak suretiyle bir Halk Kütüphanesi oluşturacağı, Ural-Al-
taik unsurlar hakkında Fransız şarkiyatçılarıyla haberleştiği
belirtilmektedir.488
✓
4 8 8 “Bir Aylık O cak Haberleri/Türk Ocakları Ilım ve Sanat H eyeti”. Türk Vurdu,
C. 22/2, no. 205/11, Teşrin-i sani 1928, s. 6 3 -6 4 . Fahri Ç ö k e r , T ü rk Tarih Ku
rumu. Sadri M aksudi'nin kjzı Adile Ayda, babasının İlim ve Hars Heyeti ko
nusundaki duygularını söyle anlatmaktadır: “Sadrı M aksudi yine üye idi. Fa
kat m em nun değildi. Bu istediği şekilde bir İlmî müessese, bir tarih kurumu
değildi.”
(*) T ürk O ra kları 1928 S en esi Kurultayı Z abıtları, Ankara, 1930, s. 2-3.
312
Akif, Bayburt: Cevdet, Bitlis; Sami, Bergam a: İsmail Hakkı, Bursa:
Sadık Tahsin, Burhaniye: Cavit, Buca: O sm an zade Ham di, Bod
rum: Hilmi, Bor: Halit, Burdur: M ustafa Reşat, B ozüyük: Reşit,
Bozdoğan: Dr. Rıfat, Boğazlıyan: Ahm et, Buldan: Dr. Kâzım, Bol
vadin: Burhanettin, Bolu: Hilmi, Biga: Ziya Gevher, Bilecik: Ali
Nazmi, 8eyşehir: A bdülnafi, Bornova: Saki, Pınarhisar: Sabri, Te
fenni: Hakkı Tarık, Tekirdağ: Hüseyin Rahmi, Tokat: Şükrü Kaya,
Cide: Cemi! Behçet, Çarşam ba: Cemal Hazım, Çal: Vusuf, Çankırı:
Kem al Cenap, Çeşme: M ehm et, Ç a n akkale: Dr. Nasuhi Cevdet,
Çorlu: Reşat, Çine: Ruşen Eşref, Havza: Zubey ir oğlu Fuat, Hayra
bolu: Dr. Behçet, Darende: Nami, Denizli: Dr. Kemal Şakir, Dem ir
ci: Nahit Tahsin, Düzce: Cevat Abbas, Diyarbekir: Sıtkı, Dinar: Dr.
Ragıp, Digor: Ruhsar Cemil Hanım , Reşadiye: Ercüm ent Ekrem ,
Safranbolu: Ragıp, Zonguldak: Hikmet, Zile: Dr. Kâşif Ömer, Sa
rayköy: Emin Arslan, Senirkent: Cem âl Hakkı, Söğüt: Yaşar, Silif
ke: Emin, Sürmene: Rıfkı Kulaç, Söke: Mithat, Simav: A hm et Tev
fik, Sinop: Yusuf Kemal, Sivas: Abdüim uttalip, Sivrihisar: Sait, Sil
van: Zekâi, Şarkikarahisar: İsmail Hakkı, Şarkışla: M ühendis Ha-
mit, Sarıkamış: Dr. Cemil, Salihli: Hamit Sinan, Samsun: Dr. Asım,
Sındırgı: Reşit Saffet, Susurluk: Münir, Trabzon: Şevket, Dr. Aziz,
Tavas: Necip Ali, A ziziye: İzzet Ulvi, Uşak: İbrahim , A lâiye: A rif
Rüştü, Gaziantep: Kılıç Ali, Fatsa: Recai, Kars: Ziya, Kadıköy (De
nizli): Enver, Kırkağaç: Sâdi, KIrklareli: M ehm et, Karacabey: Tev
fik, Karacasu: Reşit Galip, Karam ürsel: Hüsam ettin Fuat, Karade
niz Ereğlisi: Tunalı Hilmi, Kastam onu: Refik, Kandıra: Hilmi, Ko
zan: Kem al, Kuşadası: M ahm ut Esat, Kula: Yaşar, Konya: Kâzım,
Konya Ereğlisi: Fuat, Kırşehir: M ustafa Hilmi, Kayseri: A hm et Hil
mi, G e d iz: Nuri, G erm en cik: Enis Behiç, K esk in : Fuat, K eşan:
Emin, Gelibolu: Ali Niyazi, K em alpaşa: Cem il, K ü tah ya: Recep,
Gördes: Şeyda, Görele: Ali Şevket, G önen: O sm an Niyazi, G öy
nük: Naci, Giresun: Musa Kâzım, Geyve: Reşat, Geyve A khisan: Ih
san, Lâdik: İsmail Hakkı, Lüleburgaz: Enver, M ardin: Yakup Kadri,
M ecidiye: Nam ık, M u d an ya: Zamir, M e rzifo n : M e h m e t Em in,
Mersin: Hakkı, M araş: Ishak Refet, M ürefte: Selâhattin, M ustafa
kem alpaşa: Haşan Ferit, M uğla: Nuri, Manisa: Hulûsi Can, M alat
ya: Naşit Hakkı, M enem en: Fikri, Mucur: Hazım M uam m er, Muş:
Bekir Lütfü, Nevşehir: Lütfü, Niksar: Falih Rıfkı, Van: Cevat, V ezir
köprü: Sait, Rize: Şevket, Yalvaç: Ali Ragıp, Yalova: Bekir Vefa,
Yenişehir: Tevfik, Yenihan: Dr. Bahri, Yozgat: Yusuf Cemal Beyler.
313
E K 20: 1928 Y IL IN D A T Ü R K O C A K L A R I
Ş U B E L ER İN İN B Ü T Ç E L E R İ*
Ahlat 500 -
Artvin 2.447 - 4.653
Adana 37.474 33.335
Adapazarı 4.823 2.674
Afyon kara hisar 5.750 18.744
Akçaabad 1.016 905
Akçaşehir (Akçakoca) 2.200 2.462
Akhisar 11.729 7.625
Akşehir - 11.530
Alucra 1.387 3.045
Amasya 4.550 -
Antalya 6.487 6.466
Ayaş 532 1.228
Aydın 10.641 9.354
Ayvacık 34.536 33.961
A rdahan - 1.550
Atina (Paz) - 1.960
Edirne 5.913 5.450
Edrem it 8.300 7.928
Ezine 1.981 1.721
Erdek 2.260 4.620
Erciş 1.010 2.219
Ordu 6.067 4.620
Erzurum 1.500 3.770
Ürgüp 570 -
Erm enek 1.070 817
İzmir 62.550 65.000
İznik 3.700 4.331
İsparta 9.500 5.650
ispir 1.550 1.500
İstanbul 22.616 23.218
Eskişehir 6.610 6.704
(* ) “O caklar B ütçesi”, Türh Yurdu, C. 21/1, no. 197/3, Mart 1 928, S. 6 3 -6 6 ve “Bir
Aylık O cak Haberleri/Ocaklar B ütçeleri”, Türk Yurdu, Temmuz 1 9 2 8 , C. 22/2,
no. 201/7, s. 4 7 -4 8 .
314
İslahiye 2.270 3.014
Eğirdir 1.759 1.939
Elbistan 600 -
Elaziz 3.520 8.794
Elmalı 2.175 5.060
Emed 3.000 2.430
Ödem iş 18.774 6.744
Urfa 3.685 5.662
U zunköprü 9.753 7.344
Oltu 2.300 2.473
■
ç
Uluborlu 2.287.
Ulukışla. 2.500 1.644
Avniye 1.000 2.158
İpsala - 1.200
İneborlu 4.163 7.000
İnegöl 2.490 ^ 3.418
Öf 300 1.310
Erzincan 900
İskilip 1.400 1.500
Babaeski 2.739 2.750
Bafra 3.357 -
Bandırma 14.005 13.574
Bayburt 3.850 9.648
Bayramiç 552 2.157
Bayındır 2.239 4.420
Bergama 6.500 10.154
Bursa 46.000 27.474
Burhaniye 5.220 1.745
Buca 1.012 1.374
Bodrum 1.573 4.350
Burdur 14.795 12.978
Yozgat 1.758 3.436
Bozüyük ■3.700 11.000
Bozdoğan 5.813 4.710
Boğazlıyan 3.289 3.446
Bolu 3.375 -
Boyabad 187 1.350
Birecik 1.335 1.409
Biga 1.978 17.286
Bilecik 1.784 -
315
Bitlis 3.845 4.965
Besni 2.250 -
Bornova 5.793 4.503
Poshof 824 1.249
Pınarhisar 1.300 1.900
Tekirdağ 3.200 4.892
Tokad , 1.000 2.600
Tire 5.676 3.766
Tirebolu 528 -
Cide 1.132 625
Çarşamba 2.404 10.585
Çal 1.849 2.271
Çankırı 2.890 2.588
Çatalca 1.706 5.100
Çeşme 1.981 1.606
Çorlu - 4.662
Çorum 1.500 1.743
Çıldır 900 -
Çine 2.200 3.310
Çivrili 6.421 4.347
Hısnmansur (Adıyaman) 2.451 -
Havza 1.610 1.388
Hopa 2.025 . 772
Hayrabolu 1.772 1.997
Darende 410 650
Denizli 3.000 10.602
Demirci 1.150 3.892
Devrek 960 3.600
Düzce 2.060 4.114
Bolvadin 206 1.038
Beyşehir 7.200 15.500
Tercan - 713
Senirkend - 1.245
Sanay 3.035
Şarkikarahisar 330 4.470
Diyarbakır 7.966 32.175
Dinar 3.430 1.944
Reşadiye 670 885
Rize 2.300 3.278
Safranbolu 727. -
316
Zonguldak 6.500 9.400
Zile 2.065 1.800
Sarayköy 600 640
Siird - 8.145
Söğüt 1.287 900
Sultanhisar 1.194 -
Silifke 3.525 4.350
Sürm ene 2.250 2.523
Söke 3.362 6.341
Simav 1.204 1.615
Sinop 2.288 3.538
Sivas 4.700 7.760
Sivrihisar 7.700 2.490
Silvan 2.377 3.218
Şebinkarahisar 2.000 2.677
Şarkışla 1.073 1.008
Sarıkamış 4.820 5.577
Salihli 1.900 3.054
Samsun 11.631 10.765
Sındırgı 2.050 5.473
Sandıklı 3.362 7.827
Susurluk 2.048 -
Soma 4.800 -
Savur 1.700 2.754
Tavşanlı 991 1.290
Taraklı 1.051 1.309
Trabzon 2.361 5.200
Tarsus 14.000 18.960
Arapsun (Gülşehri) 1.080 -
A ziziye (Afyon) 1.575 1.510
Uşak - 13.150
Alaiye 1.965 2.150
G aziantep 6.620 3.942
G arbikaraağaç 3.739 3.240
Fatsa 1.528 2.090
Fethiye 2.550 1.676
Kars 5.800 5.079
Kadıköyü 800 1.100
Kağızm an 709 -
Kırkağaç 900 10.746
317
Ktrklareli 2.750 1.309
Karaburun 640 . 857
Karacabey 1.290 1.713
Karacasu 1.596 899
Karadeniz Ereği isi 1.148 -
Karaköse - 16.109
Kastamonu 1.891 2.080
Kasaba (Turgutlu) 4.801 10.180
Kandıra 3.221 2.108
Kocaeli 3..750 3.651
Kozan 1.074 963
Kuşadası 1.790 1.714
Kula - 6.866
Konya - 12.500
Konya Ereğlisi 1.375 4.262
Kırşehir 2.165 ■ 3.632
Kayseri 7.500 6.107
Gediz 990 1,691
Gerze - 1.200
Gören 765 1.337
Görede 1.137 -
Keskin 2.347 2.284
Keşan 2.910 3.227
Gelibolu 4.000 4.100
Kilis 2.550 3.300
Kemalpaşa - 2.295
Kütahya 1.300 '
Gördes 1.175 -
Görele 790 875
Göle 2.726 -
Gönen - 7.390
Gövnük 1.825 4.550
Göynük 5.871 5.775
Giresun 1.070 -
Kığı 7.594 -
Geyve 2.799 2.292
Geyve Akhisar 2.500 1.500
Ladik 2.007 2.150
Mardin 7.500 . 8.637
Mecidiye T 400 1.300
318
M udanya 1.657 2.050
M udurnu 983 700
M erzifon 2.048 1.670
Mersin 10.010 14.214
M araş 2.040 2.423
M ürefte 874 1.358
M ustafakem alpaşa 5.200 2.635
Muğiu 14.672 11.074
Malatya 43.972 16.900
M enem en 3.000 5.100
Mucur 600 1.252
Muş 1.022 .
i
I
3 19
i
L
E K 21 : T Ü R K O C A K L A R I M E R K E Z Î H EY ET İ'N İN
1928-29 S E N E S İ B İL A N Ç O S U *
Kuyuda M utabıktır
U. M uhasip
Enver
M urakıp M urakıp
M aliye Vekaleti M aliye Vekaleti
M uhasebe M üdürü Nakit İşleri M üdür Muavini
Kem al Ziya Fikri
M urakıp
M em uriyette bulunmuştur.
321
ne’nin, Boğaz’m, Halic’in kıyılarıiıda yükselen Sâdâbadar,
Ferahâbadlar, Neşetâbadlar, ancak Ü çüncü Sultan Ahmed
zamanında başlar. Ve bunları halkın infiali yaktı götürdü.
(...) Şimdi Boğaziçi sahillerinde ve tepelerinde gördüğümüz
debdebeli saraylar ise, Tanzimattan sonra yapılm ıştır"2 de
mektedir. Cumhuriyet döneminde de devlet ileri gelenleri
nin basit yapılarda yaşadıklarım belirten Hamdullah Suphi,
Türk Ocağı Merkez Binasının pahalılığı ve görkem ini eleşti
renlere karşı, gelecekte bu yapının “m illiyetçi devrin halk
için ne düşündüğünü, ne istediğini, müstakbel nesillere se-
rahatle söyleyen yüksek, asil bir yüz gibi duracaktır’’3 şek
linde yanıt vermekte ve yapının görkem inin halka verilen
değerin bir kanıtı olduğunu ileri sürmektedir. Öte yandan
yapımına başlandığı tarihten beri eleştiri konusu olan aşırı
mermer kullanım ı konusunda yaptığı açıklamada, Ocağın
bir “mabed” olarak algılandığını bir kez daha kanıtlam akta
dır: “Mermer bütün tarihte, milletlerin din arkadaşıdır: Ne
rede bir din doğarsa, m erm er direk oraya gelir, tavanları,
kubbeleri yukarı kaldırır; mermer kem er mesafeleri, derin
likleri açık tutar... M ermer hassasiyeti, sesinize aynı heye
canla cevap verir. Secdelerin sesile beraber, onun da inledi
ğini duyarsınız.’’4 Konuşmada Türk m illiyetçiliğinin batıcı
olduğunu savunan Hamdullah Suphi, “O cak Türk milletini
garp ailesinin bir azası olarak bildi. (...) M illiyetçi nesil sa
mimiyetle, kanaatla garpçıdır”s demektedir.
dar ayakla duruyor. (...) Osm anlı devrinin başında bir intihapla, hizm ete davcı
olunan ilk Beyin evi B ilecik’te halkın zaitlere gösterdikleri d ö n odadan ibaret
fakir bir yuva idi."
2 A.g.e., s. 15.
3 A.g.e., s. 9.
4 A.g.e., s. 16.
5 A .g.e., s. 19. Türk M illiyetçiliğinin “batıcılığı* konusunda H am dullah Suphi,
şunları söylem ekledir: “Anadolu istiklâl m ücadelesi Asya'nın bu köşesinde va
tan istiklâli kadar Türk'ün garpçılık em ellerini müdafaa etti. Karsım ızdaki Av
322
Konuşm anın en önemli noktasını, Hamdullah Suphi’nin
gençlik örgütlerine ilişk in görüşleri oluşturm aktadır. Bu
bağlamda, 1917 Devrimi’nden sora SSCB’de oluşturulan ve
temel am acı, “vücut terbiyesi ve siyasî terbiye” olan Piyo-
nirler, Konsom oller ve Oktobr çocukları, Türk milliyetçiliği
ile paralelliklerinin bulunduğunu savunduğa İtalya’daki fa
şist gençlik örgütleri, “derin bir hörm et ve muhabbetimize
layık bir örnektir” dediği Çekoslovakya’daki Sokol Teşkila
tı, hatta YMCA ya da Beni Berit gibi topluluklar Hamdullah
Suphi’nin ileri sürdüğü “teşkilatlanm a” gereğinin birer ör
neğini oluşturmaktadır.6
Türk O caklan ve faşist gençlik örgütleri arasındaki temel
ayrımın, birincisinde “askeri bir niteliğin bulunm am ası” ol
duğunu savunan Hamdullah Suphi, m illiyetçilik ilkesi doğ
rultusunda incelediği faşist örgütler için, münevver ve
milliyetperver bir gençliğin, İtalya toprakları üzerinde, sınıf
gayz ve kininden doğan hareket karşısında, derhal kendini
coplamasını ve Büyük Vatanperverin doğru yolu gösteren
emri altında, arzın medeniyet menbalarından biri olan gü
zel m em leketlerini siyanet edebilm elerini, hörm et ve takdir
ile görmüşüzdür. Biz faşist milliyetperverliğin dünkü gale-
vanmda hem mazimizi, hem de istikbalim izi görürüz. Türk
vatanı tehlikeye düştüğü vakit, Ocaklılar, M illî kahramanın
bayrağı altma koşmakta ve onun emri altında kendilerine
verilen vazifeyi yapmakta bir an tereddüt etmediler. Faşizm
323
I
324
atını sürekli bir biçimde eleştiren ve Arif O ruç’un başyazar
lık ve sorumlu müdürlüğünü yaptığı Yarın gazetesi, 4 O cak
1930 tarihli nüshasında Kurultayda hararetli tartışm aların
beklendiğini ileri sürerek, “Hamdullah Suphi Bey’in riyaset
ten sukutuna muhakkak nazarile bakılm aktadır”10 iddiasın
da bulunmaktadır. Yine aynı gazetede, “O cakçılığı Öldüren
Heyet Bu Sene Iskat Edilecek” başlığı ile yayımlanan bir ya
zıda, “Türkçülük ve O cakçılık tam manasile ölmüştür. Bu
günkü acı ve elim vaziyete m aalesef Hamdullah Suphi ve
onun etrafında topladığı heyet meydan ve sebebiyet vermiş
tir. (...) Bu sene artık O caktaki tufeyliler atılacak ve hakiki
ıslahat yapılacaktır. Şim diden bildiriyorum ki, bu seneki
kurultay çok hareketli olacaktır. M ülhakattan iştirak ede
cek genç ve kudretli Türkçüler hâli hazırdaki hey’eti ıskat
edeceklerdir”15 şeklindeki açıklamalarla yönetim değişikli
ğini açabilecek çelişkiler bulunduğu vurgulanmaktadır.
24 Nisan günü Türk Ocakları Merkez Binası tiyatro salo
nunda ilk toplantılarını yapan delegeler, Kurultay başkanlığına
Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), başkan yardımcılıkları
na ise Refet ve Vasıf Beyleri seçmişlerdir. Kurultay, çalışmaları
na Vasıf Bey’in başkanlığında başlamış ve Merkez Heyeti, M u
rakabe, İlim ve San’at Heyetleri’nin hazırladıkları ve son iki yı
lın faaliyetlerinin dökümünü yapan raporlar okunmuştur.'2
Merkez Heyeti raporunda 192 8 yılında yapılan Beşinci
Kurultay’dan sonra Türk O caklan’nm en önem li icraatı ola
rak, Merkez binasının açılışı gösterilm ekte ve “T ürk Ocağı-
3 25
nm temsil ettiği İçtimaî mezhep ufak mescitlerden çıkarak
kendine lâyık mabedini bulm uştur”13 denilerek, yeni bina
da 77 oda ve salon bulunduğu, sinema ve tiyatro salonunda
ise, yalnızca öğrenci ve öğretm enler için ayrılan özel gün
lerde “terbiyevî” gösteriler yapıldığı belirtilm ektedir.1'1
Ocağın yayın organı Türk Yurdu ise, "... bütün m em leket
m atbu atın ın harf ink ılâbı dolayısıyla m aruz bulunduğu
buhrana rağmen”15 yayımlanmaya devam etm ekle birlikte,
gerek içerik gerek satış açısından am açlananın çok gerisin
dedir. Bu nedenle basın ve yayın yaşamındaki genel bunalı
mın bir parçası olarak gösterilen olum suzlukları aşmak için
tüm Ocaklılardan yardım istenm ektedir. Bu arada dergiye
tam zamanlı çalışacak bir başkan bulunması ve Ocakların
yardımıyla parasal sorunların aşılmaya çalışılm ası belirle
nen hedefler arasındadır.16
13 “1 9 3 0 Kurultayına Arzedilen M erkez, ilim ve S an at ve M urakabe Heyetleri
Raporları’’, T ürk Yurdu, C. 4/2“1, no. 27/221, s 96.
14 A.g.e., s. 97. Bu gösteriler arasında frenginin yayılması ya da “dinî riyayı şahsî
hotk âm lık yolunda kullanan m ü railen n teşh isine ve tel’in in e hasred ilm iş
olan diğer bir oyun" vb, yer almaktadır. “O cak Tiyatrosunun Açılma M erasi
m i”, Türk Yurdu, C. 4/24, no. 26/220, Şubat 1 9 3 0 . s. 56. Türk O cağı Merkez
H eyeti binasındaki tiyatro salonu Riyaseı-i C u m h u r O rk esırası’nın verdiği
konserle 2 8 Şubat 19 3 0 ’da açılm ıştır. Vakit, 11 Kanunıevvel 1 9 3 0 , no. 4 6 4 3 .
Ankara Tü rk Ocağı tiyatrosunda 7 oyun sergilem ek am acıyla Com ödıe Fran-
çaise’den gelen Madame Piörat'nın “dünya sahnelerinin en m ü kem m ellerin
den biri" dediği belirtiliyor. İğdemir, Y ılların İçinden, s. 1 3 1 -1 3 2 . İğdemir,
konferans salonu olarak tasarlanan bölüm ün, A tatürk'ün İn ö n ü ’ye “en kısa
zamanda" Ankara'da bir Opera binası yapılması konusunda em ir vermesi üze
rine birkaç değişiklik yapılarak bir tiyatro salonuna dönüştürüldüğünü ve bu
amaçla Türk O cak lan ’na Em lak Kredi Bankası'ndan önem li miktarda kredi ve
rildiğini belirtm ektedir: “Binanın mimarı H ikm et Bey, kon ferans salonunun
yanlarına geniş bölüm lerle, arkaya bir sahne ve soyunm a odaları ekledi. Bu
sahne, dekor değiştiren asansörleri, gökyüzünü canlandıran arka perdesi vc
gökgürültüsu yapan araclanyle Türkiye’nin ilk m od em sahnesiydi. (...) Sahne
m akinelerinin yapım ını ve ışıklandırm a islerini iinlü Siem ens firm ası üzerine
aldı. (...) Salonun koltuklan Viyanadan getirtildi. Böylece Türkocağı binası
nın 3 0 0 kişilik konferans salonu ışıklı ve rahat bir tiyatro salonu haline geldi."
15 " 1 9 3 0 K urultayına Arzedilen M erkez, İlim ...”, s. 97.
16 A .g.e., s. 97 -9 8 .
326
Kurultaya sunulan raporda M erkez Heyeti’nin sorum lu
luğu altında bulunan matbaanın ise, bir yandan bastığı ya
pıtların niteliği, öte yandan da bütçeye sağladığı gelirin gö
rece yüksekliği nedeniyle, T ürk O caklan M erkez binasın
dan sonra ikinci övünç kaynağı olduğu izlenim ini v eril
mektedir. 1 9 2 8 -1 9 3 O’da toplam 1254 siparişi yerine getiren
matbaa, Ankara’daki malî kurum larm kopyalı ve filigranlı
işlerinin yanısıra, Sıhhat ve İçtim aî Muavenet Vekaleti tara
fından çıkarılan Sıhhiye M ecm uası başta olm ak üzere bir di
zi derginin baskı işlerini de gerçekleştirm ektedir.17
19 2 8-1930 döneminde 66 kez toplanan M erkez Heyeti,
bu toplantılarda 47 8 karar aldığını ve çeşitli Ocaklara 72 ta
mim gönderdiğini bildirm ektedir. Bu tam im ler içinde en
önem lileri, 11 Mart 1929 tarihli yerli malları koruma ve 10
Ağustos 1929 tarihli Latin harflerin kitlelere öğretilmesi ve
benimse ti İm esine ilişkin olanlarıdır.'8
1929 ve 1930 yıllarında yerli m alların kullanılm ası ve La
tin harflerinin kitlelere öğretilmesi konusunda ülke çapın
daki iki büyük kampanyanın yürütülmesinde, Türk O cak
ların ın önemli katkıları olmuştur. İlim ve Sanat Heyeti’nin
hazırladığı raporda, Latin harflerinin kabulünü gerektiren
nedenler üzerine konferanslar verilmesi ve bir sözlük oluş
327
i
19 Ferit Celâl, “O cakların Çalışm ası". Türk Yurdu, C. 3/23, no. 18/ 211-212, Ma-
yıs-H aziran 1 929, s. 64. C elâl N uri, “T ü rk çen in Fazlaları, E k sik le ri”, Türk
Yurdu, Birinci, tkinci Kanun ve Şubat 1929, no 12-14/ 206-208, s. 13-15. Celâl
N uri, Türkçe'yi edebî ve İlmî bîr dil haline getirebilm ek için Macarca da dahil
olm ak üzere Ural-Altay dil grubundan olan bütün lehçelere başvurm ak gerek
tiğini ileri sürmektedir,
2 0 “Ü ç A ylık O cak H aberleri” , Türk Yurdu, B irin ci ve İkin ci K anu n ve Şubat
1 9 2 9 , C. 3/23, no. 12-14/ 206-208, s. 67. Bu konuda H am dullah Suphi’nin im
zasıyla gönderilen Merkez Heyeti tam im inde, Biz kendi aram ızda ahdettik,
toprağımızda tedariki m üm kün olan birşeyi hariçten almayacağız. (...) Başka
larına yol göstereceksin. Aynı alıdi sen de Ocağında arkadaşlarınla beraber ya
pacaksın. Ve bize Türk servetini korum ak için ne yaptığından m alum at vere
cek sin ” denilm ektedir.
21 A .g.e., s. 67.
22 N.N., “Yerli Malı Kullanalım ”, Tur); Yurdu, Birinci ve tkinci Kanun ve Şubal
1929, Sayı 12-14/ 206-208, s. 4 6 -4 8 . Vakit, 8 Kanunevvel 1 9 3 0 , no. 4Ğ40. ls-
lanbut T u rk O cağı'nın 12 Aralık iarıhinde yapılacak milli tasarruf haftasına
katılacağı belirli İme kıed ir.
328
irelerinde bulunan ve genel teftiş gören 138 O caktan 54’ü
Batıda, 2 5 ’i Kuzeyde, l l ’i M erkezde, 3 9 ’u Güneyde ve 8 ’i
Doğudadır.23 Müfettişlik dairelerinin özellikle, Doğu ve Gü
neydoğu Anadolu’daki şubelerin faaliyetlerini yön len dir
mek ve bu şubeler aracılığıyla Doğu Anadolu’nun heterojen
yapısı içinde Türk m illiyetçiliğini egem en İdeoloji olarak
benim setm ek amacında olduğu düşünülürse, söz konusu
bölgelerdeki teftişlerin nicelik olarak düşüklüğü, bu temel
amacın yerine getirilm esinde yeterli olunam adığm ı açıkça
kanıtlamaktadır.
Bu arada ülkenin çeşitli yerlerinden M erkez Heyeti’ne ye
ni şubeler açm ak amacıyla yapılan başvurulara, “her açılan
Ocağın mutlaka yaşatılması zaruri olduğundan”, ancak de
rinlemesine incelem eler sonucunda izin verilmiştir. Bu iki
yıllık süre içinde açılan 9 Ocağa karşı, 12 O cak varlığını
sürdüremeyerek kapanmak zorunda kalm ıştır.24
Merkez Heyeti’nin faaliyet raporundan anlaşıldığı gibi, çe
şitli şubelere yardımın yanısıra,25 yoksul kişilere ve öğrenci
lere de parasal destekte bulunulmaktadır. 1 9 3 0 Mayıs’mda
Merkez Heyeti’nin himayesi altında bulunan öğrenci sayısı
13’tür. Bu arada Merkez Heyeti’nden O cak kütüphaneleri
ne26 bir bölümü Türk O caklan, bir bölümü ise yazarlan ta
329
rafından yayımlanan toplam 14 kitap gönderilmiştir.27
1928 yılında yapılan Kurultay’da gündeme getirilen, üyele
rin taşıyacakları bozkurt resimli rozetler ise, Türk Ocakla-
n ’nın yerli maîlann ve milli sanayinin teşviki yönündeki fa
aliyetleri ile oldukça çelişen bir biçimde Milano’daki bir fir
maya yaptırılmıştır.28 O caklann özel bir ilgi ile yürüttükleri
sağlık hizmetlerinin yanısıra,29 Adana Ocağı, Kürkçüler Nu
mune Köyü’nde bir ilkokul, Tarsus Ocağı bir ortaokul ve Ay
valık Ocağı bir ticaret okulu yönetmekledir. Merkez Heyeti
raporunda bildirildiğine göre, hemen tüm Ocak şubelerinde
kütüphane bulunmakta, 11 şubede düzenli “harsî mesai” fa
aliyeti sürdürülmekte, 4 4 Ocakta spor teşkilatı bulunmakta
dır.30 1919’.dan beri yürütülen Köycülük faaliyetleri ise, 11
Ocakta köylüleri sağlık, toplumsal ve tarım sal sorunlarda
yönlendirme vb. çalışmalarla sürdürülm ektedir.31 Öte yan
dan, toplam 255 Ocaktan 21’inde müzik dersleri verilmekte
dir. Bu iki faaliyet yılında başta İstanbul olm ak üzere 48
Ocakta konferanslar düzenlenmiş, 10 şubede halk dershane
leri yapılmıştır. Adana, Ayvalık, Balıkesir ve Bursa Ocakların
da kadınlara daktilo; 11 Ocakta Fransızca, İngilizce, Alman
ca ve İtalyanca; Ankara ve Yozgat şubelerinde muhasebe, ba
zı yerlerde de kadınlara el sanatları dersleri verilmektedir.32
330
Raporların, üyelere okunmasından sonra Türkiyatçı Von
Le Coq’un ölümünden haberdar edilen Kurultay, toplantıya
ara vererek saygı duruşunda bulunmuş; Hamdullah Suphi,
Sadri Maksudi (Arsal) ve D oktor Tevfik Remzi (Kazancıgil)
tarafından Von Le Coq’un Türkçülük yönündeki çalışm ala
rına ilişkin bilgi verilm iştir.33 Ayrıca Budapeşte’deki Turan
Cemiyeti adına Kurultaya katılan “delege” tarafından iki
ulusun geleneksel dostluk ve ortak am açlarını belirten bir
konuşma yapılmıştır.34
Vasıf Bey’in başkanlığını yaptığı ikinci toplantıda,3S bütçe
encümenlerinin raporlarının okunm asına devam edilmiş ve
bu konuda söz alan Bandırm a delegesi H ayrettin Bey’in
eleştirilerini, Yusuf Akçura, M erkez Heyeti’nin azami dü
zeyde çalıştığını, ancak “asıl m aksattan uzaklaşıldığm ı”36
söyleyerek yanıtlamıştır. Delegelerden Ishak Refet, teftişle
rin ve Doğu Anadolu’ya ilişkin bilgilerin mesai raporunda
ayrıntılı bir biçimde sunulmadığı; Baki Tonguç, Ocakların
okuttuğu öğrencilerin sayısının gerçeğin altında gösterildi
ği; Mersin delegesi Hamdi Bey ise, Türk Yurdu satışlarının
düşüklüğü konularında eleştirilerde bulunmuşlardır. Alaiye
331
delegesi Arif Rüştü Bey ise, İstanbul Ocağı’nın önem ini vur
gulayarak, faaliyetlerin çeşitlend irilebilm esi için özel bir
ödenekten yararlanm ası g erekliliğini b elirtm iştir. İk in ci
toplantının önemli konulan arasında, Ayvalık delegesi Fazıl
Doğan’m Doğu Anadolu’daki şubelere yardım ve köycülük
faaliyetlerine ilişkin açıklam aları yer alm aktadır.37
27 Nisan’da yapılan üçüncü toplantıda, Hamdullah Suphi
ile Reşit Galip arasındaki şiddetli tartışmalar, T ürk O caklan
içinde gerek kişisel çekişm elerin, gerek Ocaklar konusunda
farklı y ak laşım ların bulu ndu ğu nu b e lirtm esi açısın d an
önem taşımaktadır. Tartışmalara neden olan, Doğu Bölgesi
müfettişi Haşan Reşit'in (Tankut), kendi teftiş bölgesindeki
çalışmalar ve Doğu illerinin etnografık özellikleri konusun
daki açıklam alarıdır. Bu konuşm ada H aşan R eşit, Doğu
Anadolu’da kurulan şubeler konusunda, “Ancak yüz hane
barındıran herhangi bir kasabada beş on m efkûreci memur
bir araya gelerek hem en bir Türk Ocağı kuruverm işler ve
bu Ocaklar bir demet ot alevi gibi parlayarak sönünce mey
danda bir levha ile bir defterden başka bir şey kalmamıştır.
Vilâyet m erkezindekiler resm î m üessesattan yardım gör
dükleri için biraz tutunabilmişlerse de, idarelerini deruhte
edenler resmî vazifelerinin çokluğu ve kısm en de bu işteki
acem ilikleri yüzünden bir hayat eseri gösterem em işlerdir”38
37 A .g.e., s. 8 0 -8 1 .
38 “T ü rk O caklan A lım cı Kurultayı", s. 85. Haşan Reşit, Dogu Anadolu'daki ça
lışm alar konusunda, Garzan, Palu, Karaköse, Silvan, İğdır, B irecik, M uş, Siirt,
Çem işgezek. Van, M ardin, Malatya başta olm ak üzere çeşitli şube binalarının
yaptırıldığı ya da tam ir ettirildiğini, Diyarbakır’da ise, “ehem m iyeti ile m üte
nasip” yeni bir bina için G enel M erkezden parasal katkı istendiğini belin inek
tedir. Doğu Anadolu’daki şubelerin gelir kaynakları konusunda “Ben Şarkta
Türk Ocaldarı’ınn alıcı değil verici olması luzum una kaniim . Bu itibarla O cak
ları maddeten kuvvetlendirmeyi umde edindim " diyen Haşan Reşit, kim i şu
belerin emval ve akarlarıyla sağlanan gelirleri ayrıntılı bir biçim de vermekte,
çeşitli O cak üyelerinin koy kahvelerini dolaşarak m illî tasarruf ve m illî iktisat
konusunda konferanslar verdiklerini, bazı büyük il m erkezlerinde yabancı dil
kursları açıldığını, birçok şubede yeni harfleri okum a dersleri verildiğini be-
332
dedikten sonra, Türk O caklan’na bir yandan manevî bir et
kinlik kazandırmak, öte yandan da maddî açıdan güçlendi
rerek “dilenci vaziyetinden kurtarm ak” amacında olduğunu
belirtmektedir.35
Haşan Reşit’e göre, Doğu ya da Batıda olsun tüm O cakla
rın çalışm alarının yoğunlaşm ası gereken alanlar, T ü rklü k
bilinci aşılamak, Türk dili ve kültürünü benim setm ektir.40
Haşan Reşit, özellikle Doğu Anadolu’nun kültürel açıdan
heterojen yapısının, teftişler sırasında çeşitli güçlüklere ne
den olduğunu belirterek, “ecnebi lisanlarla yazılmış birçok
k itap ları” to p lad ık ların ı b e lirtm e k te d ir.41 G e rçe k te n de
Türk Ocakları tarafından yayım lanan çevirilerin yazarları
ve içerikleri dikkate alındığında, Doğu Anadolu’da faaliyet
gösteren müfettişlerin özellikle Erm eni ve Kürt unsurların
bulundukları bölgelerle yakından ilgilendikleri açığa çık
maktadır.
Haşan Reşit’in konuşması üzerine, Reşit Galip ve Ham
dullah Suphi arasında başlayan ve “nahoş sözler” sarf edil
mesine neden olan tartışma konusunda ayrıntılı bilgiye sa
hip olmamakla birlikte, Vakit gazetesinin 28 N isan 1930 ta
rihli sayısında şu haberi görüyoruz: Haşan Reşit Bey
Şarkta Ocak faaliyeti cihetinden bazı tem ennilerde bulun
muş, bunun üzerine Reşit Galip Bey de temenniye lüzum
gösteren vaziyeti şiddetle tenkit etmiş, alkışlanmıştır. Ham
dullah Suphi Bey verdiği cevapta bu tenkidin sebeplerini
anlatırken bazı tavsifler yapmış, Reşit Galip Beyle araların
333
da nahoş kelimeler teatisine yol açan şiddetli bir münakaşa
olmuştur. 19 imzalı bir takrirle kifayeti müzakere reye kon
muş, Merkez Heyeti’nin bu hususu nazarı dikkate almasına
karar verilm iştir.”42
Kurultayda delege olarak bulunan LH. Sevük ise, Türk
Ocakları’mn kapatılmasına varan süreçte, söz konusu tar
tışmanın önemine işaretle, “O sefer Reşit Galip’le Hamdul
lah Suphi’nin çetin bir münakaşa hitabetine tutuştuklarını
görünce bu işin içinde birşeyler bulunduğunu sezinlemiş-
tik. Gazi böyle kurultaylar yapabilen büyük bir münevver
ler kütlesini kendi başma bırakmak istem iyordu”43 demek
tedir. Samet Ağaoğlu ise, Atatürk’ün aniden izlemeye geldi
ği Kurultay’da, tartışmanın Türk O cakları’na siyasî bir yön
vermek isteyen Reşit Galip ile Hamdullah Suphi arasında
çıktığından söz ederek, Hamdullah Suphi’nin “Bu zat O cak
lan kendi ihtirasına âlet etmek istiyor. Bu zat O cakları bir
siyaset yuvası haline getirmek sevdasındadır; bu zat Türk
gençliğini Ocakların içinde silahlandırm ak, O caklar vasıta
sıyla memlekette ‘Karagömlekliler’ kurmak iddiasındadır”44
dediğini, Reşit Galip’in ise, kendini savunduğu konuşm a
sında Hamdullah Suphi’yi Ocaklılara askerlik eğitimi yap
tırması nedeniyle adetâ bir “ihtilâl hazırlayıcısı” olarak gös
tererek, hastalık nedeniyle Türk O caklan bütçesinden yap
tığı yolculuğu gündeme getirdiğini4S ve delegelerin protes-
334
tolanyla karşılaştığını belirtmektedir.46
Samet Ağaoğlu’nun Reşit Galip’in konuşmasının protestolara
neden olduğunu belirtmesine rağmen, 28 Nisan tarihli son top
lantıda verilen 45 imzalı bir takrir, Türk-Ocaklan içinde Ham
dullah Suphi’nin şahsına karşı somutlaşmış bir muhalefetin bu
lunduğunu kanıtlamaktadır. Bu takrirde, iki yıl önceki Kurultay
tarafından Hamdullah Suphi’yi tedavi için verilen para gündeme
getirilmektedir. Türk Yurdu'nda belirtildiğine göre, “Bunun tek
rar mevzubahs edilmesinden mütevellit teessür kaydedilerek
Kurultayın bu noktada en ufak bir tereddüdü mevcut olmadı
ğını, eğer muamelenin Merkez Heyeti’nin ve Kurultayın ne su
retle kararlarına iktiran ettiğini gösterir vesikaları görmek iste
yen bir azâ varsa bütün bu vesikaların yukarda murahhaslann
tetkiki için hazır tutulmuş olduğu ifade edilmiştir.”47 Bu arada
Hamdullah Suphi ve Reşit Galip’in banştınlması delegelerden
bir bölümü tarafından önerilmiş, toplantı başkanı Vasıf Bey’in
sorunun kapandığı yönündeki açıklamalarından sonra48 yapı
lan Merkez ve Murakabe Heyetleri seçiminde eski heyetlerin
tüm üyeleriyle yeniden seçilmesi Hamdullah Suphi yöneümi-
nin başarısı olarak kabul edilmiştir.49
46 Ağaoğlu, Babamın A rkad aşları, s. 106. Kendisini protesto edenlere karşı, Reşit
Galip. "N eden gürültü ediyorsunuz? Büyük Reisim iz beni dinlediği halde siz
neden tepinip duruyorsunuz? Başlar geriye çevrildi. Sessizlik bir deniz gibi bir
anda salonu kapladı. Gazi, yanında bazı dostlan ve yaverleri, locada oturuyor
du” demektedir. Hamdullah Suphi Tannöver, "T ü rk O cak lan n ın Tarihi, Neler
İstiyorduk ve H âlâ N eler istiyoru z”, s. 4 6 . H am dullah Suphi, Mustafa K e
mal'in 1 9 2 9 -1 9 3 0 yıllarında yaptığı yurt çapındaki geziden sonra Cumhuriyet
Halk Fırkası M erkezine çek tiğ i telgrafta "G ittiğ im yerlerd e T ü rk O cakla-
n ndan başka bir şey bulam adım " şeklinde yazdığını aktarmaktadır.
47 "T ürk O caktan Alım cı Kurultayı”, s. 92.
48 C u m h u riy et, 29 Nisan 1930, no. 2148.
49 “Türk O caklan Akıncı Kurultayı”, s. 92. _19 2 8 Kurultayı’nda M erke2 Heyeti
üyelerinin CH F tarafından saptandığı gözönûnde tutulduğunda, Hamdullah
Suphi'nin başarısından söz etm enin doğru olam ayacağı açıktır. Aynı şekilde
Cum huriyet, 22 Şubat 1 930, no. 2 0 8 2 . İstanbul Türk O cağı kongresinde de
CHF aday lan İdare Heyeti’ne seçilmişlerdir.
335
T ürk O caklan 1930 Kurultayındaki en önem li gelişme
lerden biri de, son toplantıda söz alan Aksaray delegesi Afet
Hanım’m (İnan) yaptığı konuşma sonucu kurulan Türk Ta
rih Heyeti’dir. Konuşmasında, “Beşeriyetin en yüksek ve ilk
medenî kavmi, vatanı Altaylar ve Orta Asya olan Türkler
dir’’50 diyen Afet Hanım, Türkler’in uygarlık dünyasındaki
yerini incelem ekte ve Çin, Sümer, Akat, Elam , Mısır, Asur,
Hitit, Aka, Dor ve Etrüskler’in Türk kökenli olduğunu sa
vunmaktadır. Afet Hanım’m daha sonra, Atatürk’ün Türk
Ocakları Yasası’nın ikinci ve üçüncü m addelerinin51 uygu
lanması konusunda kendisini görevlendirdiğini ve yukarıda
geçen söz konusu kon u şm anın, A tatü rk ’ün onayıyla ve
Türk O caklarından kimi üyelerin de katılımıyla gerçekleş
tiğini kabul ettiği bu gelişmeler sonucu,52 Afet H anım ve 40
arkadaşının verdiği önerge ile, “Türk tarih ve medeniyetini
İlmî bir surette tetkik etmek için hususî ve daimî bir heye
tin teşkiline karar verilmesini ve bu heyetin azasım seçmek
selâhiyetinin Merkez Heyeti’ne verilm esi” önerilm iştir.53
50 C um hu riyet, 2 9 Nisan 1 930, no. 2 1 4 8 .
51 T ürk O cakları Yasası, 23 Nisan 1930 tarihinde A nkara’da içtim a Eden 6. Ku
rultayda Tadil Edilen Yasadır, T ü rk O cağı M atbaası, Ankara, 1 9 3 0 , s. 1. “Mad
de 2- Türk O cağının m aksadı m illî şuurun kuvvetlenm esi, m edenî ve sıhhî te
kâmül ve millî iktisadın inkişafıdır. Madde 3- C um huriyet, m illiyet, muasır
medeniyet ve halkçılık m efkurelerini takip eden T ü rk Ocağı bu mefkûreleri
tahakkuk ettirm ekte olan Cum huriyet Halk Fırkasile beraberdir. T ü rk Ocağı
bu mefkûreleri neşir ve telkin için, ilim, hars ve içtim aiyat sahasında mücade
le ve mücahede edem ez."
52 Afet İnan, K cm a! A tatürk’ü A narken, TTK Basımevi, Ankara, 1955, s. 134. Afet
İnan, hazırladığı nutkun, Atatürk tarafından Çankaya köşküne davet edilen bazı
Kurultay üyelerine sunulduğunu belirtmekte ve önergenin yanısıra, Sadn Mak-
sudi ve Reşit Galip'in de aym konuda konuşmalarının kararlaştırıldığını açıkla
maktadır. Aynı konuda Fahri Çöker, Türk Tarik Kurum u, Kuruluş Amacı ve Ç a
lışm aları , T TK Basımevi, Ankara, 1983, s. 3 0 6 -3 0 7 ’de Adile Ayda, Türk Tarih
Heyeti'nin doğmasından Sadn Maksudi'nin birinci derecede sorum lu olduğunu
belinerek, Kurultay’da “sırf tarih ile uğraşacak bir Tarih Encüm eni veya Tarih
Akademisi" kurulmasının gerekliliği konusunda bir konuşm a yaptığını, ancak
zabıtlara Sadri Maksudi’nm bu ilk konuşmasının alınmadığını belinm ektedir.
53 “Tü rk O caklan Altıncı Kurultayı”, s. 91.
336
Yasa Encüm enine havale edilen bu öneri, aynı gün dele
gelerin oy birliğiyle kabul edilmiş ve yasaya 84. madde ola
rak eklenm iştir.54 Türk Ocakları bünyesinde çalışm alarına
başlayan Türk Tarih Heyeti, ilk toplantısını 4 Haziran 1930
tarihinde yapmış, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik
(Bıyıklıoğlu) başkanlığa, Yusuf Akçura ve Samih Rıfat ikin
ci başkanlığa, Reşit Galip ise, Genel Sekreterliğe seçilm iş
lerdir.55 Türk Tarih Heyeti ilk çalışması olarak Türk Tarihi
nin A nahatları adlı56 ve bir anlamda Türk Tarih Tezinin te
mel eksen lerin i ortaya koyacak olan yapıtı yayım lam ış,
337
T ürk O ca k la n ’mn kapatılm a kararının verild iği 29 Mart
1931 tarihine kadar sekiz resmî toplantı yapmıştır.57
Kurultay konusunda eklenecek son nokta, Yasa Encüm e
nin ce hazırlanan ve delegeler tarafından onaylanan yasa
maddelerindeki bazı değişikliklerdir. Bu değişikliklerin he
men tümü -Türk Tarih Heyeti’nin kuruluşu ve İlim ve Sa
nat Heyeti üyelerinin sayısını l l ’e çıkaran maddeler dışın
da-58 T ürk Ocakları’nm parasal sıkıntılarına çözüm getir
meyi amaçlayan, ya da çeşitli düzeylerdeki görevlilerin ma
aş ve ödeneklerini düzenleyen maddelerdir.59
1930 yılında Türk O cakîarı’nın kapatılmasına giden sü
reçte kimi şubelerin ya da üyelerinin Serbest Cumhuriyet
Fırkası’yla yakınlaşmaları, üzerinde dikkatle durulması ge
reken noktalardan birini oluşturmaktadır. SC F’nin kurucu
ları arasında yer alan Kars milletvekili Ahmet Ağaoğlu, Şe
binkarahisar m illetvekili M ehmet Em in (Yurdakul), Aydm
57 Uluğ İğdemir, Yılların /cinden, T T K Basım evi, A nkara, 1 9 7 6 . s. 3 1 0 . “Türk
Ocağı Türk Tarihi H eyeli, 1930 yılı içinde esasları dalıa önce okullar için bas
tırılan tarih notları m ünasebetiyle hazırlanmış olan T ü rk Tarihinin Ana Hat
ları adlı 6 0 6 sayfalık bir eseri yayınladı.” İğdemir, bu kitabın önce yalnız 100
tane bastırılarak ilgili kişilerin incelem esine sunulduğunu, daha sonra ise ki
tabın giriş bölüm ünün 1 9 3 1 ’de aynca 3 0 .0 0 0 tane basıldığını belirtm ekledir.
58 “Yasanın Tadil Edilen Maddeleri”, Türk Yurdu, C. 4724, Sayı 29/223, s. 92.
5 9 Bu değişikliklerin başında Türk O ca k la n Yasası, 23 Nisan 1928 tarihinde A n
kara'da içtim a Eden Beşinci Kurultayda Tadıl Edilen Yasadır, A nkara, 1929, s.
9'da yer alan 24. madde gelmektedir. Bu m addedeki “T aksitlerini tamamen
ödem eyen O caklı Derneğe iştirak edemez ve Kurultay m urahhaslığına intihap
olunam az. Kurultaya seçilecek m urahhasın en az bir sen elik O caklı olması
şarttır" kaydı, 6. K urulıay’daki değişiklikle, İdare Ileyeti’nı de içine alacak bi
çim de genişletilmiştir. Yine 1928 Yasası'nda D em eğin azalann onda Uçunun
hazır bulunması koşuluyla başlam asına karşılık, 1 9 3 0 değişikliğiyle Demeğin,
aidatını tam am en ödem iş azalann çoğunluğuyla açılm ası kararlaştırılm ıştır.
29. maddeye eklenen bir kayıtla, tdare H eyetlerinin, gerekliğinde bazı kişileri
belirli koşullar ve ücretle, dem eğin kabulü ve M erkez H eyeti'nin onayı ile gö
revlendirebileceği ilkesini kabul etm ekledir Ayrıca 67. maddede yapılan deği
şik lik de, Merkez Heyeti'nin icra Divanı oluşLuran kistlere, bölge m üfettişleri
ne, geçici müfettişlere ödenek ya da yolluk, sürekli ya da geçici m em ur ve hiz
m etlilere verilecek maaş ve ücretlerin Kurultay onayına sunulm asından vazge
çilmesidir.
338
milletvekili Reşit Galip gibi Türk O caklan ileri gelenlerinin
varlığının yanısıra, hükümet ya da muhalefet basınında yer
alan kimi haberler de bu ilişkiyi destekler niteliktedir. An
cak SC F ile Türk Ocaklan arasındaki herhangi bir yakınlaş
madan söz ederken, SCF ile Türk O cakları’nın üst kesim
(yönetici) kadroları arasındaki bir yakınlaşmadan çok daha
önemlisi, biri siyasî, diğeri ise kültürel amaçlı olma iddiasın
da bulunan bu iki kuruluşun tabanındaki kitle ve özellikle
Anadolu’daki şubeleri arasındaki ilişkidir.60 Aynca başta İs
tanbul ve İzm ir olmak üzere SC F’nin geniş kitle desteğine
sahip olduğu kimi kentlerde Türk Ocakları ile yeni partinin
üyeleri arasındaki ilişkilerin boyutu da önem taşımaktadır.
SC F ile yakınlaşm anın en açık biçim de yaşandığı İzm ir
Türk Ocağı, Temmuz 1930’dan beri çeşitli eleştirilere hedef
olmaktadır. Ö zellikle İzm ir T ü rk O cağı’nda içki içilm esi
üzerine başlatılan tartışmalar, basını günlerce meşgul etmiş,
Ağustos ayından itibaren SC F’nin İzm ir’de güçlenm esiyle
daha da önem kazanm ıştır. Daha sonraları S C F ’yi açıkça
destekleyecek olan Yarın gazetesinde çıkan “Ocak mı, lşken-
cehane m i?” başlıklı yazıda “... meyhanenin Türk Ocağının
harimıne girmiş olması” nedeniyle çıkan olaylarda bazı kişi
lerin dayak yediği bildirilerek, bu idareyi çeviren ellerin
Ocakta, harsî tesanüt ve millî hislerin inkişafı ile meşgul ol
mayıp işi ticaret vadisine ve ticaretin de en çirkin bir şekline
dökmeleri ve 500 lira gibi cüz’i bir ücret için, asıl maksadı
unutmaları her neye hamledilse gene azdır”61 denilm ekte,
gazetenin sorumlu müdürü ve başyazarı Arif O ruç,62 Ocak
339
İdare Heyeti’nin kira bedeli için Türk O caklan gibi bir kuru
m un şerefini zedelem eye teşebbüs edebilm elerini sert bir
dille eleştirmektedir.63
Ö zellikle m uhalefet basınında yer alan bu tür haberler
üzerine, Hamdullah Suphi kendisi ile yapılan söyleşide,
Türkocağm a adi zevkleri aramak için gelinmez. Bunun için
nerede bir ocağm adi zevke doğru ufak bir temayülünü gör
dükse şiddetle müdahale ettik... Kurultay kararıle dans bile
sen en in yalnız iki gününe h asred ilm iştir”64 biçim ind eki
açıklamalarıyla, yapılan araştırma sonucu İzm ir T ürk Oca-
ğı’nda içk i içilm ed iğinin saptandığını belirtm ektedir. Bu
arada, basında konuya ilişkin farklı görüşler öne sürülm ek
te, Türk O caklan’nm bu tür girişimlerini gelir sağladığı ge
rekçesiyle destekleyenlerin65 yanısıra, O cakların çağdaş bir
nitelik kazanmasının bir belirtisi olarak nitelendirenler de
bulunmaktadır. Bu konuda İzmir’de yayımlanan H izm et ga
z etesi başyazarı Zeynel Besim, Hamdullah Suphi’yi kişisel
olarak eleştirerek, “Ben sizin dediğiniz türbeden nişan ve
ren O caklann aleyhindeyim. Sizin taraftar olduğunuz Ocak
şeklinin muarızıyım. Ocaktan anladığım dün başka idi, bu
gün büsbütün başkadır. (...) Vaziyet şudur: O cakların tür-
beliği zamanı geçeli bir hayli dem olmuştur. Oraları şimdi
birer mahfel, birer kulüp, birer yuvadır. Mabettir, camidir,
türbedir gibi safsatalara arlık lüzum kalmamıştır. (...) Artık
türbeli, mabedi irtica istemiyoruz. (...) Aydm Türkocağmın
da güzel bir bahçesi vardır, gazinodur, orada da rakı içilir.
İcap budur, Ocaklarda zarurete göre mevlüt de okunur, rakı
caJı boyutlara u laşıığ ı'm söylemekle, bu nedenle basla A. Ağaoğlu olmak üze
re kimi SCF yöneticilerinin bu gazetenin bir polemik alanı olarak kullanılma
sının karşısında bulunduğunu belirtmekledir.
6 3 Arif O ruç, “İzmir Türk Ocağı Nezaketini Kaybetmiş Bir Meyhane midir?”, Vn-
mı, 18 Temmuz 1930, no. 209.
6 4 Vahii, 25 Temmuz 1930, no. 4505.
65 FN ., "İzmir'de Bir Hadise”, H akim iyet-i M illiye, 16 Ağustos 1 930, no. 3266.
340
da içilir”66 diyerek konuyu bir anlamda “ilericilik-gericilik”
platformuna sürüklem ek istemektedir.
Sorunun basın tarafından da57 sürekli bir biçim de haber
yapılması üzerine, Hamdullah Suphi olayın doğru olmadığı
yönündeki beyanatlarının68 inandırıcı olam adığını görerek,
İzmir’e gitm ek zorunda kalmıştır.69 Burada T ürk Ocağı yö
neticilerinin yanısıra, başta belediye başkanı olm ak üzere70
üst düzey yöneticilerle görüşmüş ve 9 Ağustos 19 3 0 tari
hinde İzm ir Türk Ocağı’nda yaptığı konuşm ada bu konu
üzerinde dikkatle durmuştur: “Türk O caklan içki aleyhine
daima mücadele edecekler, Türk m illetini bütün m illetler
gibi, felakete sürüklem ek istidadında olan bu âfetin önüne
geçmeye çalışacaklar”71 diyen Hamdullah Suphi’nin konuş
masında asıl ilgi çeken nokta, Türk O cakları ve benzer ku
ruluşlar üzerindeki baskısını giderek artıran CH F’ye yönel
tilmiş gibi görünen ve bir anlamda m uhalif bir ses getiren
sözleridir. Bu eleştirel ton, özellikle SC F ’nin İzm ir ve çevre
sinde hızla gelişmekte olduğu bir dönemde özel bir anlam
taşımaktadır: “Cemiyetlerimizle alâkadar olanlara söylüyo
rum: Muallim birliklerinden, Türk Ocaklarından körü kö
rüne bir. itaat, bir inzibat istem ekten vazgeçsinler, başka
66 Vakit, 4 Ağustos 1930, no. 4 5 1 5 .
67 TN ., “İzmir’de Bir Hadise".
68 Vakit, 5 Ağustos 1930, no. 4 5 1 6 . Hamdullah Suphi bu konuda “Türkocakları
merkezinde hiçbir zaman müskirat saıılmamıştır. Salonumuzu isteyen misafir
lerimizin kendi davetlilerine bazı içkiler ikram etmesi başkadır. Türkocagm m
kendi azasın a ve halka rakı sattırmayı kabul etmesi başkadır. (...) Hatta Türk
Ocakları merkezinin büfesi açılmış bile değildir. Ve açıldığı vakit orada müski
rat satılm ayacaktır"
69 A.g.e.
70 Völıit, 8 Ağustos 1930, no. 4 5 1 9 . İzmir Belediye başkanı Sezai Bey ile Hamdul
lah Suphi arasında geçen görüşme ilginçtir. Sezai Bey, konunun önemsizliğini
vurgulamakta ve BMM lokanta ve büfesinde de içki satılm asına karşın olay
çıkmadığını Hamdullah Suphi'ye hatırlatmaktadır.
71 Hamdullah Suphi, D ağyolu, 2. Kitap, Türk Ocakları Matbaası, An İta ra, 1931,
s. 79.
341
memleketlerde genç zümreler nasıl yetiştiriliyor; bunu me
rak etsinler. Korku ile hasıl olacak inzibata, temiz ahlâkıry
m uhakem enin, kanaat ve inanın temin edeceği inzibatı ter
cih etsinler. Korku ile temin edilen inzibat, yabancılara köle
olmaya namzet m illetler yetiştirir. (...) Türkün aldığı eski
terbiye ona iktidar mevkiini, emir ve cebir kuvvetinin top
landığı yer gibi göstermiştir. Hükümetten korkar. Hangi fır
ka kendi m enfaatine göre hareket edecekse onunla uyuş
mayı, onu takviye etmeyi düşünecek yerde, hareketsiz ve
cansız durur. İktidar mevkiine körü körüne itaat etmekten
başka bir şey bilmez. O an’anevi terbiyelerin her zaman gö
ze çarpan kötü tesiri neticesidir. Bunun için gençlik mües-
seselerine yol göstermek vazifesini üzerine alanlar köle ye
tiştirmeyi değil, insan yetiştirmeyi öğrensinler.”72 Hamdul
lah Suphi’nin konuşm ası boyunca süren “içki m üsaadesi
aleyhinde yapılan tezahürat ü zerine”73 İzm ir T ürk Ocağı
İdare Heyeti istifa ederek yönetimden çekilmiştir. İdare He
yeti’nin yeniden seçimlere gitmesi öncesi basında yer alan
bazı haberler olayın bir başka boyutunu, soru n u n Türk
O cakları’nda içki içilip içılmeyeceği gibi biçim sel bir plat
formdan çıkararak, yeni idare heyeti üyeliklerine, SC F sem
patizanı bir kesim in talip olduğu noktasını gündeme getir
mektedir.
Bu arada, 9 Eylül Kurtuluş Günü nedeniyle İzm ir’e yol
cu lu ğu sıra sın d a B a lık e sir T ü rk O ca ğ ı’nı z iy a ret eden
TBMM Başkanı Kâzım Özalp’in Balıkesir Türk Ocağı’m zi
yareti sırasında, bazı üyelerin SC F’ye geçmeleri durumunda
nasıl bir tavır takınacaklarını sorması üzerine O cak idare
heyetinin, Türk Ocakları'nın CHF’nin “hars şubesi” olduğu
ve bu nedenle SC F ’ye geçenlerin Ocak üyeliğinden de çe
72 A g.e., s. 79-80.
73 H akim iyet-i M illiye, 14 Ağustos 1 930, no. 3264.
74 H akim iy et-i M illiye, 21 Eylül 1 930, no. 3302.
342
kilmesi gerektiği yönündeki yanıtı,75 hüküm etin bu konuda
güvence aradığının kanıtıdır. Bu arada H am dullah Sup
hi’nin A kşam gazetesinde yayımlanan bir yazıda Türk genç
liğine “Bu mübarek murakabe sesini koruyacaksın”76 diye
seslenmesi, hüküm et yanlısı basın tarafından eleştirilerek,
Hamdullah Suphi’nin “mübarek murakabe sesi” olarak ta
nımladığı belirtilerin gerçekte “m uhalefetin se si” olduğu
ileri sürülmektedir.77
İzmir Türk Ocağı’nın SCF tarafından dikkatle izlendiği
nin bir başka kanıtı da, 9 Ağustos’da istifa eden CHF yanlısı
İdare Heyeti’nin yapılan seçim ler sonucu tekrar göreve da
vet edilmesidir. H akim iyeti M illiye tarafından SCF yanlısı
İzmir gazetesi Yeni Asıkın başyazarı İsmail Hakkı ve O cak
taki muhaliflerin “propagandası” olarak tanım lanan huzur
suzluklar,78 Vakit gazetesinin 20 Eylül 193 0 tarihli nüsha
sında daha açık bir ifade ile anlatılm aktadır: “Yeni Asıkın
ihdas edip Serbestçilerin körüklediği Türk Ocağı meselesi
bugün toplanan dernekte Serb estçilerin dört m u halif üç
m üstenkif reylerine karşı 191 reyle Halk Fırkasının teşkil
ettiği Heyet-i İdarenin istifasını kabul etm em ek suretile kö
künden halledildi. İttifaka yakm rey alan Heyet-i İdare sü
rekli alkışlarla takdir edildi. Ocakta tezahür eden bu vaziyet
S e r b e s tç ile ri ş a şırtm ış , d ü şü n d ü rm e y e b a ş la m ış tır .”79
SCF’nin büyük İzmir mitingini izleyen günlerde basında çı
343
kan bu tür haberler, eski İdare Heyeti'ne karşı oy verenlerin
sayısının azlığı dikkate alındığında, Türk O caklan ile SCF
arasındaki yakınlaşmanın abartıldığı kanısını uyandırmak
taysa da, idare Heyeti’nin istifası ile yeniden seçilm esi ara
sında bir ayı aşkın bir sürenin geçtiği; bu süre içinde ise,
özellikle SC F n in büyük İzm ir m itinginden sonra C H Fn in
buradaki denetimini sıkılaştırdığı ve İdare Heyeti seçim i sı
rasındaki tartışmaların H akim iyeti M illiye'nin de bildirdiği
gibi bir haftadan uzun sürm esi,80 s ö z konusu ilişkinin dik
kate alınmaya değer bir düzeyde olduğunu ortaya çık ar
maktadır.
Bir yandan Türk O cakları ve SC F arasındaki yakınlaşma,
diğer yandan da ülkedeki belli başlı kuram ların Tek Parti
yönetimi doğrultusunda denetim altına alınm ası “zorunlu
luğu”, Türk Ocakları üyelerinin hangi partiye üye olabile
ceklerinin kesin bir karara bağlanması gerekliliğini günde
me getirm iştir. Alm an karar uyarınca, T ürk O cak ları’nm
CHF’nin “hars müessesesi” olduğu bir kez daha yinelenmiş
ve bu nedenle Ocaklara ancak CHF’yerâye olanlar ile hiçbir
siyasi partiye dahil bulunm ayanların girebileceği açıklan
mıştır. CH F’den başka bir partiye, başka bir anlatım la o
günlerdeki tek muhalefet partisi olan SC F’ye üye olanların
ise, O caklardan istifa etm eleri gerektiğinin, esasen Türk
Ocaklan yasasında belirtildiği ileri sürülm üştür.81 Sözü ge
çen madde, 23 Nisan 1930 tarihinde Ankara’da toplanan
Altıncı Kurultay’da bir kez daha kabul edilen yasanın üçün
cü maddesidir. Bu maddeye göre, “C um huriyet, m illiyet,
m uasır m edeniyet ve h alk çılık m efkûrelerini takip eden
Türk Ocağı bu mefkureleri tahakkuk ettirm ekte olan Cum
8 0 Hakimiyet-i Milliye, 21 Eylül 1930, no. 3 3 0 2 . Gazetenin kullandığı dil ilgi çe
kicidir: “Onların ümidi boşa çıktı. (.. ) Müstenkifler reye m üracaat edilmeden
neticeyi hissederek gittiler. Muhalifler de salonun içine bir köseye sindiler."
81 Vakit, 24 Eylül 1930, no. 4566.
344
huriyet Halk Fırkasile devlet siyasetinde beraberdir. Türk
Ocağı bu mefkûreleri neşir ve telkin için ilim, hars ve içti
m aiyat sah asın d a m ü cad ele ve m ü ca h ed e eder. H içb ir
Ocaklı Ocağı şahsi ve siyasî ihtirasına âlet ve saha ittihaz
edem ez.”82 Bu m addeden de açıkça anlaşılabileceği gibi,
1925’den başlayarak C H Fn in etki alanı içine sokulmaya ça
lışılan T ürk O cakları, parti - devlet özdeşliğinin giderek
vurgulanmaya başladığı bir dönemde, özellikle öteki parti
lerle ortaya çıkabilecek olası bir yakınlaşm ayı, “siyasi ihti
rasa alet etm em ek” ibaresiyle ortadan kaldırmayı am açla
maktadır. Bu haber, Ettore Rossi tarafından Oriente Moder-
no’da dikkate değer bir gelişme olarak değerlendirilm ekte
ve Türk O cakları’nın CH F’nin bir “organı” olmaya devam
edeceği bildirilmektedir.83
CHF tarafından alınan bu karara rağmen, özellikle İstan
bul’da güçlü olan muhalefet basını, T ürk Ocakları ve siya
sal partiler arasındaki organik ilişkilerin niteliğini sorgula
maya devam etm ektedir. N itekim V akit gazetesi, “İsta n
bul’da çıkan bir m uhalefet gazetesinin”, Hamdullah Sup
hi’nin CH F grubu toplan tısınd a yaptığı b ir konuşm ada
Halk Fırk ası m üfettiş ve m u tem etlerinin partiye para ile
bağlandıklara yolunda sözler sarfettiği yolundaki haberinin
asılsız olduğunu belirtm ekte ve “yalan şayiaların” sıklığı
vurgulanmaktadır.84
Öte yandan İzmir Türk Ocağı’nın yanısıra, özellikle 1930
yılındaki belediye seçimleri sırasında, İstanbul Türk Oca-
ğı’na devam eden üyelerin bir bölümü ile muhalefet partisi
arasında bağlantılar olduğunu ortaya koyan kim i belirtiler
bulunmaktadır. Beşiktaş Türk Ocağı’nda yapılan bir toplan-
82 Türk O cakları Yasası 23 Nisan 1930 T arihinde A n kara'da İçtim a E den 6. Kurul-
tayda Tadil Edilen Yasadır, T ü rk Ocağı Matbaası, Ankara, 1 9 3 0 , s. 1.
83 Oriente M odem o, yıl 10, no. 10, Ekim 1 930, s, 471,
84 Vakit, 3 Teşrinevvel 1 930, no. 4575.
345
uda, İzm ir mitingi sonrası Türk O caklan-SC F yakınlaşm a
sını ortadan kaldırmayı amaçlayan H am dullah Suphi'nin,
irtica tehlikesinden söz eden yazı ve konuşm alarına deği
nen Nezihe M u h itîin ,8S “Hamdullah Suphi Beye huzuru
nuzda cevap veriyorum. (...) Kara kısveli irtica, çürük dişli
taassup bir daha hortlamamak üzere gayyalara göm ülm üş
tür. (...) Bir noktaya ehemmiyetle nazarı dikkati celbetm e-
den sözlerime nihayet vermeyeceğim. Devletin hâzinesine
muzır olan inhisarlar yalnız mali ve İktisadî inhisarlardan
ibaret değildir. Harsî ve manevî en büyük müesseselerimize
de inhisar kilitleri vurulmak isteniyor”86 diyerek, Serbest
Cum huriyet F ırk ası taraftarlarının T ü rk O cak ları’na üye
olabilm elerinin engellenm esini eleştirmektedir.
Bir başka tartışma ise, İstanbul Türk Ocağı'nda belediye
seçimlerinde kadınların görevlerinin açıklandığı ve muha
lefet basını tarafından “CHF lehindeki konferans” olarak
tanım lanan konferans sırasında çıkm ıştır. Toplantıda söz
alan Nezihe M uhittin, SC F’nin ülkeyi refaha eriştireceği ve
“esaret zincirlerini kıracağından” söz ederek, “Git vatan
daş! Reyini Serbest Cumhuriyet Fırkasına v e r!”87 şeklinde
açıkça propaganda yapmış, Meliha Avni (Sözen) ise, “Ben
bugün buraya çıkıp reyini şuna ver, buna ver demeyeceğim.
Reyini kendi kanaatinle vicdanına göre tam bir im an ile
kendi istediğin tarafa ver” diyeceğim. İstersen, diyorum, se
nin hürriyet ışıklarım yakmış olan, demir omuzlarında seni
refaha doğru götüren, bayrağının şerefini, istiklalini kaza
nan, sana can veren Gazi’nin açtığı Fırkaya, Halk Fırkasına
ver; istersen yalnız kâğıt üzerinde kalmaya m ahkûm süslü
sözlerle seni kucağına çekm ek isteyen Serbest Cumhuriyet
8 5 H ak im iy et-i Alıîîiye, 22 Ağustos 1930, no. 5772. Kısa bir süre önce CH Fye
kaydolan Nezihe M uhillinin SCF'ye geçmesi eleştiri konusu yapılmakladır.
86 Yarın, 4 Teşnnevvel 1930. no. 287.
347
den, Halk Fırkasının eserlerinden, hizm etlerinden bahsedi
lecek yer neresidir? Sözlerim sokak ortalarında birtakım şu
ursuzların sarhoş ıslıklarına hedef olacak, ne de kulaktan
kulağa fıslanacak mahiyette şeyler değildi. Halk Fırkasının
hars ocağında bulunuyordum. Adi bir dedikodu yapmadım,
derin bir feryadda bu lu ndu m ”92 şeklinde kendini savun
maktadır. Bu arada Türk Ocağı’nın en değerli birkaç üyesi
içinde yer alan Mehmet Em in’in (Yurdakul) TBMM reisliği
için SCF millervekillerinden 10 rey alması da, sorunun m ec
lis içine taşınmak istendiğini göstermektedir.93
Bu arada H am dullah Su phi’nin 25 Eylül 1 9 3 0 ’da CHF
grup toplantısında yaptığı bir konuşm ada, Partinin, Türk
Ocakları başta olmak üzere, faaliyette bulunan tüm gençlik
kuruluşlarına giderek artan müdahalesine karşı uyarı niteli
ğindeki ifadelerinin yer aldığım görüyoruz: "C um huriyet
m üessesesinin ellerine em anet edilmesi işaret edilen Türk
gençliği, mutlak bir itimadımıza lâyıktır. (...) G ençleri ve
gençlik müesseselerini Türk Cum huriyetinin tabiî kuvvet
leri saymalıyız. (...) Türk gençliğine ve onun bütün mües-
seselerine itibar etm eli ve onlara kendini idarede tam bir
serbest! vermeliyiz. Gençlik m üesseselerinin tertemiz mazi
si onların yollarını şaşırm aksızın kendilerini ve müessesele
rini idare edebileceklerine kâfi bir teminat teşkil eder. Fır
kamızın cemiyetlere müdahale etm em ek hususunda ittihaz
ettiği son karar, emin olunuz bütün m em lekette umumî bir
inşirah uyandıracaktır.”90
Aynı konuşm ada H am dullah Suphi, SC F konusuna da
doğrudan değinerek kişisel görüşlerini açıkça ortaya koy
92 A.g.e.
93 Vahil, 4 Teşrinsani 1930, s. 3 6 0 7 . Mehmet Emin, SCF bağlamışı nedeniyle,
1931 Genel Seçimlerinde CHF tarafından listeye alınmamıştır.
94 Ham dullah Suphi, D ağ yoîu . ( “Saltanat ve Hilafet M üesseseleri, inkılâp ve
Türk Gençliği'' başlığı altında), s. 5 7 -5 8 .
348
maktan kaçınmamaktadır: “Yeni Fırka hakkında da birkaç
sözümü dinleyeceksiniz: Senelerce bizimle beraber çalıştık
tan sonra aramızdan çıkm ış ve zümre vaziyetinde mevki al
mış olan bazı arkadaşlarımız var. Bunlarla bizim aramızda
serbesti ve h alk çılık fark.ile beraber, m illiy etçiliğ i bizim
zümremizden daha geniş tuttuklarını gösterir bazı emareler
mevcuttur. Bu farklar ne olursa olsun esaslarda onlar da bi
zim gibi Cum huriyetçidir ve layiktir. Bence Türk münev
verlerinin etrafında toplanacağı ana bayrak bu Cum huriyet
çilik ve layiklikıir. Onlar bizi, biz de onları düşeceğimiz ha
talara karşı ikaz ederek birbirimize karşı çok hizm et etmiş
oluruz. Fakat ben açık m urakabenin, evvelâ kendi Fırkam ız
içinde yer bulmasını bugünkü vaziyete çok tercih ederdim.
(...) Mamafih gerek kendi içimizde başlayan bu murakabe,
gerek karşımızdakilerin tenkitleri birçok noktalarda hayırlı
neticeler vermeye başlam ıştır.”95
Bu arada SC F üyeleri ve m illetvekilleri ise, bir yandan
kendilerine Ocaklarda yeterince faaliyet olanağı tanınm a
masını eleştirirken, diğer yandan da Türk O cakları’na ken
di dışlarındaki grupların ve başta, M. Zekeriya (Sertel) gibi
sol eğilimli kimi yazarların Son P osta ya da Resimli Ay gibi
yayın organlarından yönelttikleri eleştirilere karşı milliyet
çilik tem elinde karşı çıkm aktadırlar. N itekim Hamdullah
Suphi’yi Halife Abdülmecid ile birlikte gösteren bir fotoğra
fın Son P o sta 'da yayım lanm ası ve H am dullah S u p h i’nin
cumhuriyetçiliği konusunda kuşku uyandırmayı amaçlayan
yazılar üzerine, SCF milletvekili olan M ehm et Em in (Yur
dakul), gazetelere gönderdiği bir m ektupta, “A bdülm ecit
Efendi ile görüşen yalnız Hamdullah Suphi değil, bugün
milletimin huzurunda kaydediyorum ki ben de varım ”96 de
95 A.g.e., s. 60.
96 Vakit, 16Teşrınsani 1930, no. 4618.
34 9 -
dikten sonra, kendisi ile hangi koşullarda görüştüğünü şöy
le açıklamaktadır: "... O zaman hükümdarlığa namzet sayı
lan Mecit Efendiye vatan ve millet için hayırlı bir ruh nefhi-
ne çalışm ak vazifem di, eğer bunlar bir cürüm se ben de
mücrimim. Adımı Hamdullah’ın yanma yazıyorum.”97 SCF
milletvekili Ahmet Ağaoğlu ise, mektubuna “Maziyi inkâr
etm ek istikbali düşünmemek olur”98 biçim inde başladıktan
sonra, Türklerin yaşadıkları çeşitli tarihsel devirlerde farklı
ilkeler etrafında toplandıklarını, bu nedenle “hiç kimsenin
Meşrutiyet döneminde hayalinde bile olmayan Cumhuriyet
devrini düşünmedi; veliahtlere, halifelere hürm et gösterdi
diye tahtie edilemeyeceğini”99 ileri sürmektedir.
Hamdullah Suphi ise, SC F’nin kapanm asından yalnızca
bir gün önce, Türk O caklan’nı hedef alan çeşitli çevrelere
yanıt verdiği konuşmasında SCF ve Türk Ocağı üyesi Meh
met Em in’i “millî şair” sıfatıyla savunarak, “T ürk milliyet
perverliğinin, Türk Ocağı’nın husumetini taşıyan gazeteler
de ve mecmualarda bu şairi yüzü kırmızı damga ile lekelen
miş bir resimle “biz bunu iptal ettik" diye teşhir edilmiş gör
dük. (...) Hangi yeni şöhretlere, heykellere yer vermek için
bu devlerin heykellerini devirmek isciyorlar"100 demektedir.
S C F ’nin 16 Kasım 19 3 0 tarihinde A nkara’da bulunan
üyelerinin yaptığı bir toplantıda kaleme alm an bir fesih be
yannamesi ile Partinin varlığına son vermesine k arşılık,'01
Türk O caklan ile SC F’nin kimi üyeleri arasındaki ilişkinin
basın tarafından farklı biçimlerde gündeme getirildiğine ta
nık oluyoruz. Bu arada Türk O cakları başkanlığına Ham
97 A.g.e.
98 A.g.e.
99 A.g.e.
100 Hamdullah Suphi, Dagyolu, ( “Türk Ocaklarının Tarihçesi ve İftiralara Karsı
C evaplanınız’’ başlığı alımda), s. 22-23.
101 Celin Yetkin, S erbest C um huriyet F ırkası O layı, s. 226.
350
dullah Suphi’nin yerine SCF başkam Fethi Bey’in geçirilece
ği biçim indeki bazı haberler de, ilgililer tarafından, O cak
başkanlığına atama ile değil, seçim le gelindiği hatırlatılarak
yalanlanmaktadır.102 3 Ocak 1931 tarihli Vahit gazetesinde
çıkan “m efsuh Serbest Fırkaya m ensup bilu m u m Aydın
münevverleri T ürk Ocağı’nda toplanarak hadiseleri tetkik
ve mütalaa ettiler”102 yönündeki haber ise, T ürk O cakla-
rt’nm, özellikle SC F’nin güçlü olduğu bölgelerdeki şubele
rinde, muhalefete bağlı kişilerin hâlâ bulunduğunu kanıtla
ması açısından ilginçtir.
Türk O cakları’m 1930 yılında en çok meşgul eden konu
lardan biri de, Zekeriya (Sercel) Bey’in başını çektiği ve ge
nellikle Resim li Ay dergisi ile Son Posta gazetesi etrafında
oluşturulan muhalefettir. Bu yayın organları tarafından yö
neltilen eleştirilerin başında, Ankara Türk O cağı’nda çalı
şan görevlilere ödenen ücretlerin yüksekliği gelm ektedir.
Türk Yurdu'nda yayımlanan “T ürk O cağı ve D üşm anları”
başlıklı yazıda yapılan savunmada, haberlerin asılsızlığı ve
bazı hususların gereğinden çok abartıldığı ileri sürülerek
şöyle denilmektedir: “Türk Ocağı’nın bütçesi Kurultay ka-
rarile, iki senede bir tesbit edilir. Bu bütçede M erkez Heye
ti’nin icra Divanında bulunan dört zata, bilfiil iş başında
bulundukları için, m uhtelif ücretler ayrılmıştır. Umumî Re
is dört yüz, Reis Vekili iki yüz lira alırlar ve bu sonuncular
başka bir vazife ile de meşgul değildirler. Ne muvafıklara,
ne muhaliflere, ne dosta, ne de düşmana yar olmayan bir
gazete, evvela bu maaşları tahrif ederek neşretmişim Reis,
Reis Vekili sekiz yüz Hra, M urahhas, M uhasip ve K âtibi
Umumî beşer yüz ve murakıp Ahmet Bey de senevi dört
bin lira alıyorlarmış. Halbuki Kâtibi Um um î ücretsizdir ve
102 Vakiı, 3 Kaııunevvel 1930, no. 4 6 3 5 v« Cum huriyet, 4 Kanunevvel 1930, no.
2363.
103 Çetin Y e rk m , T ü rkiy e’de Tek Parti Yönet imi, s. 55,
351
Ocakta ne senevî dört bin lira alan bir murakıp, ne de Ah
met Bey isminde bir zat vardır.”104 Söz konusu savunmaya
rağmen, Türk Ocağı görevlilerinin aldıkları ücretleri, 1929
bütçesinde belirtilen m em ur maaşları ile karşılaştırdığımız
da, 1929 yılı için 1. derece memura 150 TL maaş verilmesi
kararlaştırıldığı, dolayısıyla Ocak başkan ve başkan yardım
cısına verilen ü cretlerin oldukça yüksek olduğu an laşıl
maktadır.105
Bu arada, Ocaklar aleyhindeki yayınların yoğunlaştığı bir
dönemde, Ankara Türk Ocağı Merkez Binasında düzenle
nen Cumhuriyet Bayramı balosuna gelen Zekeriya Sertel’in
Hamdullah Suphi tarafından kovulması da basının en çok il
gi duyduğu olaylardan biri haline gelm iştir.106 Hamdullah
Suphi bu olayın ertesinde kendisini savunarak, Zekeriya
Sertel’e daha önce Son Posta adına kim senin çağrılı olmadı
ğının bildirildiğini belirtm ekte,107 15 yıllık Türk Ocağı üyesi
104 “Türk Ocağı ve D üşm anlan", Türk Yurdu, C. 5/25, Sayı 3 6 /2 3 0 , 1 930, s. 56.
105 TBMMZC, C. 4 , t: 66, 1 8 .9 .1 9 2 9 , s. 12. Bütçe Encüm eni tarafından hazırla- -
nan mazbataya göre, örneğin 1. derecede olan başvekâlet müsteşarının maaşı
150 TEdir.
106 Valıiı, 1 Teşrinsani 1930, no. 4 6 0 3 , Bu olaya ilişkin haberin bir bölümü söy
ledi r: “Ocak reisi ondan sonra tekrar geri dönmüş ve:
- Zekeriya Bey, buraya etrafı görüp yalan yazmak için mi geldiniz? diye
sormuş.
Zekeriya Bey şu cevabı vermiş:
- Hayır, sadece baloyu görm ek için!
- Türk Ocagma küfreden adam burada bulunamaz. Türk Ocağım ıerkeder
misiniz?
Zekeriya Bey bunun üzerine sinirlenmiş, fakat resmi bir baloda bir skan
dal çıkmaması için:
- Hay hay, demiş ve baloyu terke tm işi ir."
Vafeit’in aynı nüshasındaki “Gelişigüzel” köşesinde yer alan bir anekdot,
olayın gazete tarafından fazla onaylanmadığının bir belinisidir: “İlci kişi ko
nuşuyordu:
- Hamdullah Suphi Bey, balo gecesi M. Zekeriya Bey'i Türk Ocağından
kovmuş.
- Mahkeme kadıya mülk oldu desene."
107 Vakit, 3 Tesrinsaui 1 9 3 0 , no. 4 6 0 5 .
352
olduğunu ileri süren Z. Sertel’in 1 9 1 2 ’de karısıyla birlikte
üye olduklarını, ancak daha sonra aidat vermeyi reddederek
istifa ettiklerini açıklamaktadır.108 Hamdullah Suphi, Z. Ser
tel’in Dum lupmar Zaferinin yıldönüm ü nedeniyle yazmış
olduğu “M ehm etçik” makalesinde, T ürk askerlerine karşı
olumsuz duygularını dile getirdiğini,109 tanınm ış “bolşevik
yazıcılarla” dost olduğunu belirterek,110 "... m illî bir bayram
gecesi Türk Ocağının düşmanını kendi aramızda tutamaz
dık. O cak, içinde şeref ve m ertlik hissi ölm em iş olan bir
gençlik müessesesidir. Zekeriya Bey’in tuttuğu yol bu mües-
sesenin içinden geçem ez”111 demektedir. Hamdullah Sup
hi’nin yanısıra, Ocak şubelerinden gönderilen çok sayıda
telgrafla Son Fosia’da yapılan yayınlar kınanmaktadır.112
Öte yandan Z. Sertel’in Resimli Ay’da yer alan bir yazı ile
Türk Ocakları’mn kimi üyelerini Muhit dergisinde yazdıkla
rı gerekçesiyle misyonerlikle suçlamasına karşı, Hamdullah
Suphi, "... kendisi ve karısı Amerika Şark misyoner teşkila
tının reisi olan M ister Krayn’m parasile Amerika’da seneler
108 A.g.e.
109 Vakit, 4 Teşrinsani 1 930, no. 4 6 0 6 . Ayrıca “Türk Ocağı ve D üşm anlan”, s.
57. Söz konusu makalede Türk eTİerini, subayları aleyhine kışkırttığım belir
terek, “Zekeriya Bey, Türk zabiıinin düşmanıdır. (...) Dumlupmar'ın ferda
sında müstevli Avrupa ordulannı dışarı atan Türk zabitini, şerefe isal ettiği
nefer karşısında, nefere; “Bu zabit senin şerefini gasbeim iştir” diye göster
mek milliyetperver ocaklının kalbini son derece kırmıştır. (...) Son Pmta'nm
11 Eylül nüshasındaki resmi görünüz. (...) Türk zabiıini paraya doymayan,
yaptığı eseri kendi yıkan haris bir ibıiyar diye gösteriyor” elemektedir.
110 “Türk Ocağı ve Düş m anlan”, s. 57. Zekeriya Serıel’in Nazım Hikmeı’le dost
luğuna değinilerek, Amerika'dan döndükten sonra “m ahkem e salonlanıtda
ve yazıLannda” bolşevik olduğunu iddia eden şairle ilişkisi eleştirilmektedir.
111 Vakit, 4 Teşrinsani 1930, no. 4 6 0 6 .
112 “Türk Ocağı ve Düşm anlan”, s. 6 4 -6 8 . Vahit, 14 Teşrinsani 1930. no. 4 6 1 6 .
Ankara Turk Ocağı uyelenııin ertesi gün yapacakları toplantıda Hamdullah
Suphi'nin Z. Serıel'e cevap vereceği yazılmakta, aynı nüshada çıkan bir tek
ziple, Türk Ocakları Umûmî Kitabeti adına İzzet Ulvi, Türk O caklan merke
zinin şubelere birer genelge göndererek onları olayı protestoya daveı etliği
şeklinde basında çıkan haberleri yalanlamakladır.
353
geçirdiler. (...) Zekeriya Bey bununla kalmadı. Kendi mec
muasında Yusuf Akçura Bey’i, diğer maruf Türkçü rehber
lerle beraber Amerika misyonerliğile elele verm iş gösterdi.
Halbuki Amerika misyonerliğinden şahsen m üstefit olan -
Falih Rıfkı Bey’e verdiği cevaptaki itirafı ile sabit olduğu
v eçh ile- kendisi ve refikasıdır. Muhît'e yazı yazan maruf
Türkçülerse m akalelerinin ücretini bile alam am ışlardır”113
şeklinde üyelerini savunmaktadır. Kuşkusuz, T ürk Ocağı
üyelerine yöneltilen su çlam aların tem elinde, A hm et Ce-
vat’m (Em re) Muhit dergisine yazı yazmalarından daha çok,
Türk Ocağı binasının finansmanına katkıda bulunan kişi
nin Amerikalı bir misyoner olduğu iddiaları yatmaktadır.
Z. Sertel, Türk Ocağı Merkez binasının aşın görkemli olma
sı nedeniyle pahalıya çıkmasını eleştirirken,114 daha sonra ya
yımladığı H atırladıklarım adlı yapıtında “O cak başkanı gibi
değil, aşiret reisi gibi davranırdı”1'5 şeklinde tanımladığı Ham
dullah Suphi’nin Dağyolu adlı yapıtını Türk Ocagı’na para ile
sattığını ileri sürm ektedir."6 Hamdullah Suphi, bu iddiaya
karşı, Türk Ocağı’nın okunmasında yarar gördüğü kitaplar
dan her zaman ikişer tane satın aldığını, bunun yanısıra 100
kadar da merkezde muhafaza ettiğini belirtmektedir.117
3 54
H am dullah Suphi’nin kendisine118 ve T ürk O cak ları’na
karşı yönelen muhalefete yanıt vermek için 15 Kasım 1930
tarihinde Ankara Türk Ocağı’nda kalabalık bir izleyici kit
lesi önünde yapağı konuşma, "... Bütün m edenî dünyanın
alâka ile, heyecanla takip edeceği ik i büyük cereyan”,119
başka bir anlatımla “Am enkanizm ” ve “Kızıl Rusya’dan ge
len diğer büyük cereyan”'20 ile milliyetçi gençlik örgütleri
üzerinde yoğunlaşmıştır. Hamdullah Suphi bu konuşm asın
da, “Am erikanizmin” demokrasiye dayanmakla birlikte, ay
nı zamanda “tarih, an’ane, eski sanayii nefise gibi birtakım
kayıtlara bağlanmaksızm insanı bir m akine”ye dönüştürm
s a k ın c a s ın ı da b a rın d ırd ığ ın ı b e lir tm e k te , bu a ç ıd a n
SSCB’deki siyasal rejimle bazı ortak niteliklere sahip oldu
ğunu ileri sürmektedir. Bu ortak nokta, her iki sistem in de
bireyi azami üretim ve azami refah ilkeleri doğrultusunda
kullanmasıdır.121 Türk Ocakları’nın üyelerini ve tüm m illi
yetçi gençliği Bolşevizme karşı harekete geçm eye çağıran
Hamdullah Suphi, “milliyet hissi ölm em iş” ülkelere örnek
olarak, “M acaristan’da Belakun’u m ağlûbiyete uğratan ve
tardeden hareketler, İtalyan faşizmi ve Almanya’daki muaz
zam (Stahlhelm ) Çelik Miğferliler harekeli”n i122 örnek ola
rak göstermektedir. Hamdullah Suphi, çeşitli örneklerden
sonra, Türk Ocakları üyelerine seslenerek, “Ben size, Türk
milliyetçiliğinin bir eseri olan bu Ocağımız içinde halâs ve
118 Yarın, 4 Kânunsam, 1930, no. 22. Yarın gazetesi Hamdullah Suphi’nin şahsı
na yönelik muhalefeti şöyle dile getirmektedir: "Bu sene Ocak kurultayında
hararetli müzakerelerin olacağı tahmin ediliyor. H. Suphi Bey'in riyasetten
sukutuna muhakkak nazarile bakılmaktadır.”
119 Hamdullah Suphi Tanrıöver, "Türk Ocağı'nın Tarihçesi ve İftiralara Karşı Ce
vaplarım ız ” , Türh Yurdu, C . 5 /2 4 . sayı 3 6 /2 3 0 , s. 2 0 . Aynı konuşm a için
Hamdullah Suphi, Dağyolu, 2. Kitap, s. 1-61.
120 Hamdullah Suphi, D agyolu, 2. Kitap, s. 43.
121 A.g.e., s. 43-44.
122 A.g.e., s. 4 5 .
355
şeref getiren mazinin bütün engellerini kırarak istikbale ge
niş bir yol açan milliyetçi cereyanım, onun hadim lerini ve
onun millî mabedini dışardan ve içerden gelen yeni husu
m etlere karşı koruyunuz diyorum. (...) Sovyet toprakları
üzerinde kızıl ihtilalin büyük peygamberi aleyhine bir tek
kelime söylenmesine, bir tek kelime yazılmasına im kân var
mıdır? (...) İtalya’yı yerli bir Bolşevizm hareketinden kur
tarm ış olan bir m illiyetçi hareket vardır. Faşist İtalya’nın
timsali olan (Duçe’yi) M ussolini’yi tanırsınız. Onun aleyhi
ne yazılacak tek bir kelim e, söylenecek söz tasavvur edil
mek imkânı olmayan bir şeydir. (...) Kurtuluşa nasıl erişti
ğini bildiğiniz Türk vatanı üzerinde M illî Timsale yazı ile,
resimle hürmetsizlik edenler meydanı boş buldukları için
cesaretlerini m ütem adi artırıyorlar. T ü rk gençliğinin kal
bindeki milliyetçi hassasiyet bu gibi vakaların cezasını ja n
darm aya, polise, m ahkem e salonların a terketm em elidir.
(...) İrticadan nasıl korkuyorsunuz, millî müesseselerimıze
irtica kadar ve ondan fazla düşman olan Bolşevik cereya
nından da sakınınız”'23 şeklinde uyarmaktadır.
Hamdullah Suphi’nin konuşm asını dinleyen SCF başkam
Fethi Bey’in, milliyetçiliğe ve Türk O caklan’na karşı yöne
len muhalefeti eleştirdiği,124 Ahmet Ağaoğlu’nun ise, “Böyle
işlerde fırkacılık yoktur. Bu m eselelerde sadece nasyona
lizm vardır. Milliyet meselesinde bütün Türkler m üşterek
tir”125 dediği, basında yer alan haberler arasındadır.
Bunun üzerine 15 Kasım 193 0 ’da Türk O cakları Merkez
binasında toplanan 1000 kişiye yakm bir gençlik topluluğu,
Ocaklar aleyhine yapılan yayınlan protesto ederek, yayınla
dıkları bildiride, “Millî timsale resimle, yazı ile el uzatanları
356
Türk vatanına hıyanet etmekle itham ederiz”'26 demekte, o
sırada SCF milletvekili olan ve Son Posta'da yazan Ahmet
Ağaoğlu gazeteden çekilm e karart verm ekte,'27 Türk O cak
ları İlim ve Sanat Heyeti ise, 11 Kasım tarihli toplantısında,
“Türk gençliğini millî mefkûre bayTağı altında sım sıkı top
lamaya ve uyanık bulunmaya”128 çağırmaktadır. Fal İh Rıfkı,
T ü rk O cak ları’na karşı y ön eltilen eleştirilere, T ü rk Yur
du 'n u n gazetelerd en ala ra k yayın lad ığ ı “M ü esseselerin
Adam ları” başlıklı yazısında, Hamdullah Suphi’nin aldığı
maaşı gündeme getiren129 ya da Halife Abdülmecid ile fo
toğrafını basan130 Son Posta’ya karşı, “Bir gün bütün okuyu
cuları toplayıp bu fazilet tellallarının kasalarına gidiniz ve
hesaplarına bakınız; Hamdullah’ın aldığı, bu şantaj kazanç
larının yanında sadaka gibi kalır”131 demektedir.
E K 22: TÜ RK O C A K L A R I M E R K E Z İ H E Y ET İ'N İN
1929-30 S E N E S İ B İL A N Ç O S U *
Mevcudat ve Matlubat
Lira K
8.424 37 Kasa
104.134 30 Borçlu hesap alacaklarım ız
14.134 71 Bankalardaki mevcut
1.285.991 82 Senebaşı hesabatı
1 .4 1 2 .9 2 7 20
357
Duy un at ve Tediyat
Lira K
1.4 1 2 .9 2 7 20
Mesul M uhasip
Enver
Murakıp M urakıp
Maliye Vekâleti M uhasebe M aliye V ekâleti Nakit İşleri
M üdürü M üdürü Muavini
Kemal Ziya Fikri
M urakıp
M em uriyette bulunm uştur
359
devletçilik” ikilem ine bağlayan Mete Tunçay ise, bu geliş
meyi C H Fnin giderek devletleşm esi' ışığı altında yorumla
mak gerektiğini ileri sürmektedir.135 Bu açıdan Türk Ocak-
ları’nın CHF karşısında siyasal bir nitelik ve güç kazanması,
Çetin Yetkin’in yorumuna göre, “bir toplumsal gücün, ku
rumun daha partinin bütünlüğü içinde denetlenip kaynaş
tırılması olarak değil, fakat aynı zamanda ‘m uhalif’ bir ku
ruluşun da çalışmalarına son verilmesi ve örgütün ortadan
kaldırılm ası olarak ele a lın m ıştır”.136 1 9 3 2 yılında Muhit
dergisinde çıkan bir yazıda belirtildiği gibi, T ü rk Ocakla
rın ın kapatılması, 1 9 3 0 -3 l ’de Mustafa Kemal’in çıktığı yurt
gezisi sonrasında CHF’nin “içtimai şiarını dahiyane bir se
zişle” ortaya koyması, başka bir anlatımla sın ıf mücadelesi
yerine “m eslekler tesanüdü” ilkesini getirmesi ile uyumlu
dur. Bu açıd an M uhit’in an la tım ıy la T ü rk O c a k la rı’nın
“isimlerinden başlayarak yine bütün çerçevelerini genişlet
mek ihtiyaciyle Halkevlerine çevrilmesi yeni telakkinin ilk
işareti”137 olmuştur.
Türk O cakları’nın kapatılm asında-dış etkenlerin rolüne
öncelik veren yorumların çoğu, Ocakların “Turancı” eğilim
lerinin 1930'larda iyi ilişkiler içinde bulunduğum uz SSCB
tarafından kendi varlığına karşı bir tehdit olarak algılanma
sı n o k ta sın d a y o ğ u n la şm a k ta d ır. 1 9 3 0 -3 1 d ö n em in d e
SSC B ’nin T ü rk iy e B ü y ü k elçiliğ i görevinde bu lu nan Su-
rits’in, Ocaklar’m kendi ülkesi ile fazla ilgilenmesi ve üyele
135 Mete Tunçay, “Cum huriyet Halk Partisi”, Cumhuriyet D onem i T ü rk iy e A nsik
lopedisi, s. 2 0 2 1 .
1 3 6 Çetin Yetkin. T ü rkiy e’de Tek Parti Yönelimi, s. 54. Aynı görüş N ecaıi Akder,
“T urk O cakları, H alkevleri ve K ühür D e ın e k le ri-I”, Türk Yurdu, C. 2. no.
2 8 7 , Ağustos 1 960, s. 4.
137 "K em alizm in Yeni Büyük Teşebbüsü: H alkevleri", Muhit, Yıl 4, no. 4 1 . Mart
1 9 3 2 , s. 72. "... G eniş bir içtim ai ıckâm ül geçiren başka m illetlerin buna
benzer teşkilatlarından örnek alarak ve m illi şeraite adapte edilerek yaratılan
Halkevleri bizi salıanalın hediyesi olan ferdi dağınıklıktan ku rtaracaktır”.
360
ri arasında yayılmacı amaçlar taşıyan kişilerin varlığı nede
niyle Tevfik Rüştü’yü (Aras) uyarm ası138 ve Türk Ocakları
Merkez binasının mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu’nun be
lirttiğine göre Azerbaycan elçisi İbrahim A bilofu n “Paşam,
biz sizinle dostuz. Kurtuluş Savaşı’nda bu dostluğu ispatla
dık. Para, silah yardımı yaptık. Ancak Türkocağı’nda dost
luğa yakışmayan bazı olaylar oluyor. Burada Türkistan’ı ala
cağız, Azerbaycan’daki Türkleri kurtaracağız diye konfe
ranslar veriliyor. Bu dostluğa yakışmaz, bunun önlenm esini
istiy oru z"135 şeklinde eleştiride bulunm ası T ü rk O cakla-
n ’nın kapatılmasına giden süreçte önemli bir rol oynamış
tır. Hamdullah Suphi ise, bu konuda Atatürk’ün ABD’deki
benzerlerini incelettirip, onlardan esinlenerek Halkevlerini
kurma kararı verdiğini belirterek, “Türk O caklan, çatısı al
tında hiçbir fırka ve fikir istibdadı tanımayan, serbest mü
nakaşa, memleket dertleri üzerinde hasbihal yeriydi. Oraya
en koyu Ittihadçı ve en yaman Itilâfçı düşman olarak girer
ler, dost çıkarlardı. Bilhassa bu vasfından kuşkulanan Ata
türk, onda âtide kendisine muhalefette bir nüve olm ak isti
dadını sezmiş, genç ve aydın zümreyi kendisine mutlak su
rette bağlam ak zaru retini -o zam anın yeni rejim lerind e
(İtalya, Rusya vs.) olduğu gibi- duymuş, şahsen Ocaklara el
koymaya karar verm işti"1'10 yorumunu yapmaktadır.
Mustafa Kemal’in daha önce de sözünü ettiğimiz yurt ge
zisi dönüşü, Ankara Türk Ocağı’nda bulunan gençlere hita
ben yaptığı konuşm a, Türk O cakları’nm , birkaç ay sonra
361
kapatılacağı gözönüne alınırsa oldukça anlamlıdır. Atatürk
bu konuşm asında son gezisi sırasında ziyaret ettiği tüm
Ocaklarda sürdürülen olumlu faaliyetlere değinerek, “Bil
hassa Türk O caklarının bulundukları m erkezlerde faideli
birtakım hizmetlerle halk üzerinde ço k müsait bir tesir bı
raktıklarına şahit oldum... Sizi böyle etrafımda gördüğüm
bu anda, son seyahatim in diğer hatıralarını da zihnim de
uyandırarak Türk Ocaklarının faaliyetinden duyduğum de
rin memnuniyeti ifade etmekle çok mütehassisim. (...) Si
zin gibi birtakım ihtisas şubelerine mensup güzide münev
verlerimizi karşımda toplu görmekten ziyadesi ile m em nu
num '’1'" demiştir.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra, CHF’nin il ve ilçeler
de “Halkevleri” kuracağına ilişkin basında yer alan ve Ata
türk’ün son yurt gezisi sırasında "... büyük bir ihtiyaca te
kabül etmek üzere Vilâyet ve kazalarımızda birer ‘Halk Evi’
tesis edilmesinin çok faydalı olacağı”n a142 ilgililere açıkladı
ğını belirten haberler oldukça ilgi çekicidir. Söz konusu
“H alk ev lerin in CHF tarafından kurulacağı ve Mayıs ayın
da yapılacak genel kongrede bu yönde karar alınacağı yö
nündeki haberler143 konunun oldukça ayrıntılı bir biçimde
gündeme getirildiğini ortaya koymaktadır.
Bu arada Dahiliye Vekaleti’nin yayımladığı bir tamimle
büyük resmî makamları işgal eden m em urların “cemiyet ve
T ürk O cakları”144 başkanlıklarında bulunm am alarının bil
dirilmesi üzerine çeşitli Ocak başkanlarmm bir seçim yap
mak zorunda kaldıklarını, İstanbul T ürk O cağı başkanh-
362
ğında bulunan Vali M uhittin (Üstûndağ) Bey’in, başkanlık
tan istifa ettiğini görüyoruz.145
Bu tür gelişmeler, bir yandan Türk Ocakları çevresinde es
tirilen olumsuz havanın, öte yandan da Bildiricin anlatımıy
la “gayrı mesul bir devlet reisi olmak vaziyetinden ayrılmış
ve işbaşına geçmiş”146 bulunan Atatürk’ün tek parti yöneti
mini ülkede hakim kılm ak isteğinin birer ürünüdür. G er
çekten de, 1929’dan beri Hamdullah Suphi ve Türk Ocakla-
rı’na karşı eleştirilerini giderek yoğunlaştıran sol muhalefet,
özellikle iç politika konusundaki görüş ve tutumları nede
niyle Ocak başkamm hedef almaya devam etmekte, M ene
men Olayı üzerine yaptığı ve “yeşil tehlike”nin kalmadığı,
tüm dikkatlerin “kızıl tehlike” üzerine çevrilmesi gerektiğini
belirten konuşmasını bir polem ik konusu olarak geri getir
mektedir.147 Vâ-Nü’nun (Vala N urettin) eleştirilerine karşı
Mehmet Asım, yine Menemen Olayı nedeniyle Vakit gazete
sine yazdığı bir başm akalede Hamdullah Su phi’yi savun
makta ve “Acaba ‘yeşil’ irtacaın mevcudiyeti, kızıl tehlikenin
mevcut olmadığını mı gösterir”148 demektedir.
Türk Ocakları ve çevresine yöneltilen eleştirilerin tem el
de ideolojik seçimlerden kaynaklanması nedeniyle, özellik
le basının O cakların kapatılm asına dek varan sü reçle iki
145 A .g.e., M uhiddin Bey’in yerine İstanbul T ü rk O cağı başkanlığına genel sekre
ter Fethi Bey, genel sekreterliğe de Cevaı Mustafa Bey seçilm iştir.
146 B ildiriş, 15 İkinci Kanun 1 931, no. 24.
147 M.B. Mehmet Zade, “M enem en İrticai M ünasebetiyle”, Bildiriş, ikinci Kanun
1931, no. 2 2 2 . Vâ-N ü'nun 3 0 Aralık 1 9 3 0 tarihli A kşam gazetesi yayımlanan
yazısından bir bölüm ünü vermektedir. Bu yazıda Vâ-N ü: "D ürbününü ters
kullanan siyasilerimizin en başında zannedersem Hamdullah Suphi Bey bu
lunmaktadır. (...) A rtık yeşil tehlikenin kalm adığını, bütün dikkatlerin kızıl
lehlıke üzerine çevrilm esi lazım geldiğini m utat belâgatlerile haykırm ıştı.
(...) Hayır, Hamdullah Suphi Bey! Tehlike yemyeşildir. Tehlike sağdadır Sol?
Ç o k ve uzun seneler istese istese, ış kanunu isler; ihtikârın kalkm asını, m at
buatın hakikî hürriyetini, fırka yapmak, m ebus çıkarm ak hakkını ve buna
mümasil şeyleri ister..." demektedir.
148 Vakit, 2 6 Kanunsani 1931, no. 4689.
363
cepheye ayrıldığını görüyoruz. Halkevlerinin kurulacağına
ilişkin haberlerin çıkm asının üzerinden bir ay bile geçm e
den, Mehmet Asım, Türk Ocakları’nm olumlu faaliyetlerine
değindiği yazısında Ankara Türk Ocağı binası için harca
nan em ek ve p a ra n ın boşa g itm ed iğ in i b e lirtm e k te ve
“Ocak binası yavaş yavaş her sınıf halk için feyizli bir fikir
ve terbiye m erkezi halini a lıy o r”’49 dem ektedir. Ankara
Türk Ocağı’nın, yabancı dil, muhasebe dersleri, konferans
lar, sinema ya da tiyatro gösterileri ve yayımladığı Türk Yur
du dergisinin yanısıra telif ve çeviri yayınlar ile halk eğiti
mini ön planda tuttuğunu kanıtladığını ileri sürmektedir.
Bu arada Türk O cakları’nın ideolojisinin saptanacağı yö
nünde gelişmeler bulunduğunu da belirten M ehm et Asım’a
göre, “C um huriyetçilik, halkçılık, m illiyetçilik, garpçılık
Ocağın dört esaslı gayesi olduğu için yapılan tetkikat ile
Türk Ocaklarının ideolojisi tesbit edilecektir. Bu suretle bü
tün Ocakların aynı mefkûre etrafında daha kuvvetli bir su
rette birleşerek çalışmaları temin edilmiş olacaktır”.150 M eh
met Asım’a göre, Türk Ocakları'na karşı yöneltilen eleştiri
ler, “nadiren prensip meselesi, ekseriya şahsiyat şeklinde”’5’
ortaya çıkmaktadır.
Bu arada Yurt g ezisin e devam etmekte olan Mustafa Ke
mal hemen her yerde Türk Ocakları’na uğrayarak üyelerle
konuşmakta, Türk O cakları’nm CHF’nin Hars şubesi oldu
ğunu ve bu gerçeğin Ocak yasasının 3. maddesinde açıkça
belirtilm iş olduğunu hatırlatm aktadır; “O cak lar C H F’nm
programını vatandaşlara izah etmekle asıl vazifelerini yap
149 M ehm et Asım (U s), ‘Türk O cağı M erkezi”, Vakit. 3 Şubat 1 9 3 1 , no. 4 696.
150 A .g.e., Bu arada M ehmet A sıntın bildirdiğine gore, binada yapılm ası planla
nan bir radyo tesisaıı ile verilecek tüm konferansların yun içi ve dışında din
lenm esinin sağlanması düşünülm ektedir. Vakit, 5 Şubat 1 9 3 1 . no. 4 6 9 7 . Rad
yo aracılığı ile ilk yayımlanan konferans, Talim ve Terbiye Heyeti başkanı Ih-
_ san Bey tarafından verilmiştir.
151 M ehmet Asım, “Turkoeağı M erkezi".
364
mış, m efkûrelerine en büyük hizmeti ifa etm iş olurlar. (...)
Gayemiz, çok faydalı olduğuna kati kanaatimiz bulunan bu
yol üzerinde bütün milletin hem ahenk olarak beraber y ü
rüm ekten ibarettir”.,SJ M ustafa Kem al’in ö zellikle rejim e
muhalefet eden bölgelerdeki konuşmaları farklı bir ton taşı
makta, birkaç ay öncesine kadar SC F’nin oldukça güçlü o l
duğu Aydın Türk O cağı’nda, ulaşım güçlükleri nedeniyle
köylerde yaşayan halk ile ilişkide bulunam adıklarını açıkla
yan üyelere, “şeyh ve m üritlerin köye giderken otom obil
masrafını düşünm ediklerini”' 53 hatırlatm akta, ya da “irtica-
nın” önem li boyutlara ulaştığı, tarikatlerin yoğun faaliyet
gösterdiği'54 Balıkesir’de, bir üyenin bölgede tarikatleri tem
sil etmiş olan kişilerin, tekkeler kapatıldıktan sonra faali
yetlerini sürdürem ediklerini belirten açıklam alarını izle
mektedir.155 Bu arada Balıkesir’de, öğretm enlerden oluşan
bir heyeti kabulü sırasında, kendisine Balıkesir öğretm enle
rinin bir birlik oluşturma çabaları içinde oldukları ve bu
nun için uygun bir bina aradıkları bildirildiğinde, Mustafa
Kemal, kendilerine ayrı bir örgüt oluşturm aktan vazgeçe
rek, aynı am açlar doğrultusunda faaliyet gösteren Türk
Ocağı ile birleşm elerini ve çalışma saatleri dışındaki tüm
zamanlarım Ocakta geçirm elerini önerm ekte,1SS M ersin’de
Gençler Birliği üyelerine, tüm “bilgi ve çalışma vasıtalarının
365
s
366
tini kendilerine atfetm ek doğru değildir. Bu m esuliyette
Halk F ırk asın ın , fırka teşk ilatın ın h epim izin, hepim izin
hissesi vardır. Fırkam ızın gayelerini bütün vatandaşlara an
latacak fırsat ve imkânlardan istifade edem edik”160 demekte
ve bu kişilere ulusal ve siyasal sorum lulu kların ı anlatm a
görevinin Parti örgütü ve Türk O caklan’na düştüğünü be
lirtmektedir.161
Öte yandan basında, bu yöndeki propagandanın tesiri al
tında kimi öğretmenlerin, Türk O caklan’na katılmaya karar
verdiklerine ilişkin bazı haberlere de rastlanm aktadır.162
Türk Ocakları’nın ve CHF’nin genel kongrelerine çok az
bir zaman kala, her iki örgütün birbirleri karşısındaki ko
numları tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bu ko
nuda Yunus Nadi’nin, “Türk O caklan çalışm ıyorlar diye şi
kâyetler işitm ekten geri kalmıyoruz. Bizce bunların çalış
madıklarından değil, çalıştırılm adıklarından şikâyet etmek
daha muvafık olur. Ocaklarda nihayet bizlerden başka in
sanlar yok. Çalışmak ve çalıştırm ak gibi şeyler ancak teşki
lat ile olur. Fırka teşkilâtının da kâfi derecede çalışm am ış
olduğunu bütün an’anesini görm edik mi? (...) G ençlik teş
kilatı denildiği zaman bunda tabii fırka teşkilatının da oy
nayacağı mühim roller vardır. Belki de en büyük vazifeler
onundur”'63 şeklinde açıklamalarda bulunm asından kısa bir
süre sonra, CHF’nin bu yönde girişim lerde bulunduğunu
görüyoruz. 17 Mart 1931 tarihli Vakit’te Türk O cakları’nın
“devlet siyasetinde” CHF ile birlikte hareket etm esinin ke
367
sin le ştiğ i ve bu k ararın u ygu lanm ası durum unda Türk
Ocakları Merkez teşkilatında yeni düzenlemelere gidileceği
ve birçok yerlerde Ocak binalarının parti binaları ile birle
şeceği belirtilirken164 bazı basın organları da T ürk Ocakla-
rı’nın iki yıldır CHF’nin hars şubesi halinde faaliyet göster
mesine rağmen, her iki örgütün de bağımsız olması nede
niyle Ocaklardan beklenen verim in alınam adığım ve yeni
düzenlem elerle O caklann düşünsel ve kültürel alandaki ça
lışmalarına devam etmekle birlikte, bağımsız idare heyetle
rine sahip olamayacaklarını ileri sürm ektedir.165
Türk Ocakları konusunun bir an önce çözüm e kavuştu
rulması gerekliliği, Yasa uyannca iki yılda bir 23 Nisan’da
başlayan Kurultay’m , CH F Kongresinden ön ce yapılması
yönünde bir kararın alınm asına yol açm ıştır. Söz konusu
kurultayda Türk Ocağı ism inin kaldırılarak yerine Halk
Fırkası Hars şubesi ism inin konulm asının kararlaştırıldı
ğ ı,166 O cak ların tüm m enkul ve gayrim enkul m allarının
Parti’ye devredileceği, üyelerin doğal olarak parti üyesi ola
cakları,167 CHF genel merkezinin yakın bir gelecekte Türk'
O cakları M erkez Binasına taşınm asının168 ve Parti içinde
“faşist gençlik teşkilatım andırır" bir gençlik kuruluşunun
1 64 Vahit, 1 7 M a rı 1 9 3 ], no. 4 7 3 6 .
1 65 M illiyet, 17 Marı 1931, no. 1831.
166 C um huriyet, 18 M art 1931, no. 2 4 6 5 .
167 Milliyet, 18 M art 1931, no. 1832.
168 Vakit, 19 Mart 1 9 3 1 , no. 4 7 3 8 . Ancak bu haberi Parti genel sekreteri Recep
Bey’in doğrulam adığı da belirıilm ektedir. B ununla b irlikte Sam et Ağaoğlu,
“H amdullah Suphi Tannöver”, T ürk Yurdu, C. 6. sayı 2, Şubat 1967, s. 37 ’de,
Parti G enel M erkezinin, T ü rk O cakları M erkez Binasına taşınm ası kararının,
bu tarihten ç o k önce verildiğini ileri sürm ekte ve bir gün M im ar Hikmet
(K oyunoğlu) Bey'in Hamdullah Suphi’ye gelerek "D ûn Şark odasının tavan
sü slen için iskelede çalışıyordum . İçeri Recep Bey (P ek er), birkaç arkadaşı
ile girdi. Beni görm ediler herhalde, Recep Bey ötekilere, 'Şu kısım um um ! kâ
tibe verilebilir. Yanındaki oda parıi idare heyetinin olur...' diye anlatıyordu.
Galiba binayı pani merkezi yapacaklar’’ dediği belirtilm ektedir.
368
ülkenin her tarafında şubeler açm asının beklendiği yönün
deki haberler169 Türk O caklan’mn geleceğinin henüz Ku
rultay toplanmadan ve üyelerin düşüncelerinden bağımsız
olarak oldukça ayrıntılı bir biçim de kararlaştırıldığını gös
termektedir.
Bu karara karşı Yarın gazetesi, Osm anlt-Türk devleti gele
neğinde, özellikle de Tanzimat’tan sonra “iktidar m evkileri
nin’’ bütün kültürel hareket ve cemiyetlere müdahale ettik
lerini ve hatta müdahale edebilmek için şiddet gösterdikle
rini170 ileri sürerek “Cumhuriyet inkılâbının da ilk üç inkı
lâp gibi tahaccür etmemesini istiyorsak m illî şuurun serbest
teşekküller halinde faaliyet gösterm esini kabul etm eliyiz”171
şeklinde muhalefet gösterm ektedir. Ö te yandan, C H F’nin
faşist gençlik örgütleri kurmayı öngördüğü yönündeki söy
lentileri, “İtalya’da iflas eden faşistliğin Türkiye'de tesisi ha
ta değil mi? Türk Ocağı’nın faşistleştirilmesi T ü rk inkılâbı
nı idare eden Namık Kemal hürriyetine karşı bir hareket te
lâkki olunamaz m ı?” eleştirileriyle karşılam aktadır.172 Naci
Ismail ise, “Türk Ocağı Neydi, Ne O labilir?” başlıklı yazı
sında, Türk demokrasisinin Türk Ocağı’nın eseri olduğunu
ve bu nedenle her “dem okrat” fırkanın Türk O cakları’nı h i
maye etmesi gerektiğini belirtm ekte ve “Halk Fırkası hükü
metinin bu himayeyi ihmal etmediğini itiraf ederiz. Yalnız
bu Ocakları Halk Fırkası açm amıştır ki onlara hükm etm ek,
onları idaresi altına almak hakkını haiz olsun. T ü rk m illeti
nin açtığı Ocaklar birer hars müessesesidir, ikbal yeri değil.
(...) Eğer, bu teşkilat da siyasî bir fırkaya karışırsa, bu mü-
esseseyı tesis eden zihniyet yıkılm ış olur. Çünkü ilim baş
ka, siyaset başkadır. (...) Siyasi fırkaları ilmin idare edeceği
3 69
ne inananlar, bir hars cemiyetini fırka siyasetinin emri altı
na almazlar. Zira hars cemiyetini hareketsiz bırakm ış olur
lar. Türk Ocağı azalarının siyasî rey sahibi olm aları, bu hars
cem iyetinin siyasî bir fırka olm asını icap ettirm ez”173 de
m ekte ve siyasî gençlik teşkilâtlarının yalnızca Rusya ve
İtalya’da bulunduğunu, bu kuruluşlann ise “insan fikrinin
istediği gibi düşünmesini değil, M ussolini gibi, Stalin gibi
düşünm esini”174 amaçladıklarım ileri sürmektedir.
T ürk O cak ları’nın, yerine kurulm ası d ü şü nü len faşist
gençlik örgütlerine ilişkin haberlerin yalanlanm asına rağ
men, İstanbul Türk Ocağı başkanı Fethi Bey, söz konusu
haberlerin gerçekliği konusunda Ankara Türk Ocağı’ndan
aldığı bilgiye dayanarak, böyle bir olasılığın bulunduğunu
ve toplanacak Kurultayda delegelerin vereceği karardan
sonra kesinliğe kavuşacağını bildirm ektedir.175 O riente M o
d e m e dergisinin de yer verdiği bu yeni gelişm eler konusun
da Ettore Rossi, Yarın gazetesinin sorumlu yazı işleri müdü
rü ve başyazarı Arif O ruç’un Çerkeş Ethem ’in yeğeni olma
sını gerekçe göstererek, “M eslekdaşımız, faşizmi büyük bir
olasılıkla Çerkeş E them ’in gayrım illî çetelerinde, Ankara
Caddesi’nin kahvehanelerinde, İzmit Cezaevlerinde öğren
miş olm alı”176 şeklinde faşist örgütlerin kuruluşunu eleşti
renlere karşı çıkmaktadır. 27 Mart 1931 tarihli II Messagge-
ro degli Italian i ise, yeni kurulacak g en çlik örgütlerinin
Türkiye’de çeşitli biçimlerde tanımlandığım, ancak örgütün
temel özellikleriyle Opera Nazionale Balılla’ya benzediğini
ileri sürmektedir.177
Kurultay öncesinde Türk Ocakları’na yönelen eleştirilerin
173 N aci İsm ail, “Türk Ocağı Neydi, Ne O labilir?". Yarı», 22 Mart 1931, ııo, 450
174 A.g.e.
175 A.g.e.
176 O rien u Modem». Yıl 11, no. 4 , Nisan 1931, s. 1/4.
177 A.g.e., s. 175.
370
odağı, Ocaklann tarihsel işlevlerini tamamladığı,178 görevleri
ni devrimler doğrultusunda yeterince yerine getirdiğinin ka
bul edilemeyeceği ve s ö z konusu durumu nedeniyle zaten
tam bir “infisaha” gittiği noktasındadır.179 Ancak hüküm et
karşıtı gruplar, Türk Ocakları'm n kendilerinden beklenen
görevleri tümüyle yerine getirdiğini ve asıl sorunun Türk
Ocaklan’ndan azami bir düzeyde nasıl yararlanılabileceği ko
nusunda ortaya çıktığını ileri sürmektedirler.180 Falih Rıfkı,
parti ve gençliğin karşılıklı ilişkilerini incelediği makalesin
de, Serbest Fırka’nm “cum huriyetçileri” ikiye ayırmasından
ders alındığını belirterek, ülkenin her yanında CHF ve Türk
Ocakları gibi iki ayrı “varlık” bulunm asının sakıncalarını
gündeme getirmektedir. Bu arada Türk Ocakları’m n kurul
duğu günden beri yasalarında özel b ir dikkatle belirtilen
“gayrı siyasî” olma iddiasını bir kez daha tartışmaya açan Fa
lih Rıfkı, “Türkocağt siyasî bir müessese midir, değil midir?
Türkocağı inkılâpçıdır. İnkılâpçı demek, siyasi demektir. (...)
Rey verecek yaşta gençlerin toplandığı bir müessese yalnız si
yasî bir karakter göstermiş olmakla kalmaz; bu ister istemez
bir fırka olur. CH. Fırkası sol bir inkılâp fırkasıdır. Solun un
surlarını kendi dışında bırakarak kendini sağlaşmak tehlike
sine atamaz. Sol inkılâp fırkasının en tabii unsuru siyasî
gençliktir. En radikal müesseseleri kuran bir inkılâp fırkası
ile onun içinden ileri ve radikal fikirli unsurları ayıklar görü
nen bir müessese yanyana nasıl yaşayabilir?”181 demektedir.
Falih Rıfkı’ya göre bir zamanlar ülkedeki en ileri görüşleri
lemsil eden Türk Ocaklan, bu görüşlerin CHF tarafından uy
gulamaya konulması ile önem ini kaybetmiştir. Öte yandan
Türk O cakları üyeleri ile CHF üyelerinin aynı kişilerden
178 C um huriyet, 2 0 M an 1 9 3 ) . no. 2467.
179 Yarın. 20 Mart 1931, no. 448.
180 A.g.e
181 Talih Rıfkı, "Fırka ve G en çlik”, 21 Mart 1 931, no. 1835,
371
oluşm ası nedeniyle, yalnızca tarihsel b ir ism e sahip olan
Türk Ocaklarinm varlığını sürdürerek Cumhuriyet unsurla
rının birliğini bozmasına izin verilmemelidir.182
Türk O caklarinm kapatılmasına giden süreçte, Ocaklann
geleceği ve yerine getirilecek örgütlerin niteliği konusunda
tam bir kavram kargaşası bulunmakta, “fesih”, “ilhak” ve “il
ga” sözcükleri birbirinin yerine rastgele kullanılabilm ekte
dir.183 Ocaklann lağvından sonra tüm Ocak binalannda Hal
kevleri kurulması, daha sonra sürdürülmesi düşünülen faali
yetler için CHF Kırklar Heyeti’nden ayrılan Hars Heyeti’nin
bir program hazırlaması, tüm bu işlere bir başlangıç olarak da
CHF Genel Merkezinin Ocaklar Merkez binasına taşınması ve
Ocak matbaasının Parti’nin yaym encüm enine devredilmesi
olasılığından söz edilmektedir.184 Bu arada Türk Ocaklarinm
CH Fye katılmasından sonra Ocak binalannda tüm gençlik ve
spor kuruluşlarına yer verileceği de belirtilmektedir.185
20 Mart tarihinde Türk Ocakları Merkez binasında topla
nan Ankara Türk Ocağı Genel Kurulu, olağanüstü bir top
lantı ile Ocak kurultayının 10 Nisan’da toplanmasını karar
laştırmış ve söz konusu Kurultay’m Türk O cak larin m ilga
sının koşullarım görüşmesini ve karan, delegelerin onayına
sunmasını kesinleştirm iştir.186
Bu arada Türk O caklarinm kapatılması kararının, yalmz-
182 A .ge. Çetin Yetkin, Türkiye'de Tek Parti Yönetim i, s. 54, "... Türk O caklan’nm
siyasal bir nitelik kazanm ası, C H F m n çizgisinde değil, fakaı ona karşı bir
yönde olm uştur Dolayısıyla, O caklann kapatılm ası, karşıt bir gücün varlığı
na son verilmesi anlam ını taşımaktadır. C H F'nca bu ku ru lu ş, yalnız bir top
lumsal gücün, kurum un daha partinin içinde denetlenip kaynaşım lm ası ola
rak değil, takat aynı zamanda ‘m u h alif b ir kuruluşun da çalışm alarına son
verilm esi ve örgütün ortadan kaldırılması olarak ele alınm ıştır.”
183 Milliyet, 2 2 Mart 1 931, no. 1836. Bu konuda “O cak lan n H alk Fırkasına ilha
kın ı. infisah veya ilgası şeklinde gösterm ek doğru değildir" demektedir.
184 Cumhuriyet, 26 Mart 1931, no 2467.
1 8 5 Vakit, 2 2 M an 1 9 3 1 , no. 4 7 4 1 .
186 Cumhuriyet, 21 M an 1931, no. 2468.
372
ca bu kuruluşa yönelik bir tutum olmadığı, söz konusu ge
lişmenin CHF'nin tüm güçleri aynı merkezde toplama eğili
minin bir sonucu olduğunu kanıtlam ak için hüküm et yan
lısı basın tarafından, Hamdullah Suphi'nin C H F’nin hars
şubeleri başkanlığına getirileceği haberleri yayılmaktadır.187
Ocakların kapatılm asına artık kesin gözüyle bakıldığı bu
günlerde, yeni teşkilât konusundaki yanlış kanıların da o r
tadan kaldırılmak istendiği görülm ekte, faşist nitelikte bir
gençlik örgütü k uru lm asının am açlanm ad ığı, O cak ların
Farti’ye katılm asının tem elinde, C H F’nin gençlikle bizzat
alakadar olmaya karar vererek, onların “fikrî ve siyasî terbi
yelerinde öncülüğe kalkması ve Türk O caklan’nm kuruluş
amaçlarının artık Parti ilkelerinde varolması gibi iki temel
amaç bulunduğu ileri sü rü lm ek ted ir.188 N aci İsm ail ise,
“Halk Fırkasının Türk Ocakları siyaseti”ni eleştirerek, dü
şünsel gelişmenin gündelik politikanın gereklerine bağımlı
kılınmasının sakıncalarını belirtm ekte ve Türk O caklan’nm
bu yöntemle “atalete” sürükleneceğini savunm aktadır.189
Türk Ocakları çevresinde dönen bu söylentiler, Ocakların
faaliyetlerinin de pratik olarak kesilm esine neden olm uş,
İstanbul Türk Ocağı’ndaki yönetici ve personel seçim i ileri
bir tarihe bırakılm ıştır. Ö te yandan K urultay’da İstanbul
Türk Ocağı’m temsil edecek delege konusunda M erkezin
fikrinin alınması da,190 Kurultay’m denetim altında gerçek
leşeceğinin bir ifadesidir.
373
24 Mart tarihinde Türk O caklan Genel M erkezi toplantı
sından sonra, Mustafa Kemal tarafından kabul edilen Ham
dullah Suphi ve öteki üyeler, kendisine Kurultay tarihini
bildirm işlerdir. Mustafa Kem al, O cak üyelerinden Ruşen
E şre fe hitaben yaptığı konuşmada yeni gelişm elerin neden
lerini açıklamış ve “M illetlerin tarihinde bazı devirler vardır
ki muayyen maksatlara erebilmek için maddî ve manevî ne
kadar kuvvet varsa hepsini biraraya toplamak ve aynı isti
kam ete sevketm ek lazım ğelir. Yakm senelerde milletimiz
böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin verdiği mühim
neticeleri idrak etmiştir. M em leketin ve inkılâbın içerden
ve dışardan gelecek tehlikelere karşı masuniyeti için bütün
milliyetçi ve cum huriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması
lâzımdır. Teessüsü tarihinden beri İlmî sahada halkçılık ve
m illiyetçilik akidelerini neşir ve tamime sadakatle ve im an
la çalışan ve bu yolla memnuniyeti mucip hizmetleri sep-
ketmiş olan Türk O cakları’mn aynı esasları siyasî ve tatbikî
sahada tahakkuk ettiren fırkamla ve bütün manasile yekvü-
cut olarak çalışmalarını münasip görürüm. Bu kararım ise,
m illî m üessese hakkında duyduğum itim at ve em niyetin
ifadesidir. Aynı cinsten olan kuvvetler m üşterek gaye yo
lunda birleşmelidirler”191 demiştir.
Bu arada şubelere ve delegelere gönderilen Kurultay daveti
yelerinde, toplanma nedeni ilk kez açıkça belirtilerek, “Türk
Ocakları’nm Halk Fırkası ile birleşmesi hakkında bir karar it
tihaz edilmek üzere Kurultay azasınm fevkalade olarak 10 Ni-
sarida toplanması Merkez Heyeti’nce takarrür etm iştir...”192
denilmektedir. Öte yandan bir gün sürmesi kararlaştırılan ilti
hak kararının da “ittifakla” alınması beklenmektedir.193
374
Bu tür haberlerin basında giderek daha yoğun bir biçim
de yer alması, hüküm etin T ürk O caklan sorununa bir an
önce ve kendi eğilimleri doğrultusunda çözüm bulma iste
ğinin göstergesidir.
Türk O caklan delegelerinden bir grup ile Mustafa Kemal
arasında yapılan görüşm e sonrası, H am dullah Su phi’nin
Çankaya Köşkü’nde kalarak uzun süre bu konudaki görüş
lerini bildirmesi, Türk Ocakları’nm kapatılmasında izlene
cek yöntem meselesinin görüşülmesi olarak yorumlanmışsa
da,194 Hamdullah Suphi’nin bu karara hem en uymadığı da
ha sonra yapılan söyleşilerden anlaşılm aktadır.195
Türk O caklan’nm kapatılma kararının verildiğini açıkça
belli eden haberlerin yoğunluk kazanm ası ü zerin e,196 söz
konusu haberleri yalanlayan ve M erkez Heyeti’nin böyle bir
kararı vermeye yetkili olmadığı, Türk Ocakları’nm faaliyet
lerini sürdürdüğü,197 Kurultay’ı toplanmaya çağırdığı ve ilti
hak kararının Kurultay’da delegelerin onayL ile verileceği
nin belirtilm esin e rağm en,198 C u m h u riy et gazetesin in 28
Mart 1931 tarihli sayısında Yunus Nadi’nin bir başm akalesi,
C H Fye iltihak kararına değinmektedir. Yunus Nadi’ye göre,
zamanında büyük bir gereksinim den doğan ve gerçekten
önemli görevler yapmış olan Türk O cakları’mn “kendileri-
shulir: “Kurultayda karar verilir verilm ez bütün O cak lar ve m üştem ilatının
fırkaya intikal edeceği ve Fırkanın hars şubesi olarak çalışacağı, badem a
O caklar merkez heyeti ve Ocaklar idare heyetinin bulunm ayacağı, fırka hars
şubesi mesai tarzının fırkaca tesbit edileceği bir tam im ile bütün Fırka teşki
latına bildirilecektir
194 A.g.e.
195 A.İ. Balım oğlu, "T ü rk O caklarına Dair. Bir H asbilıalden", s. 10. Bu söyleşide
Hamdullah Suphi, A tatürk’ü, Türk O cakları Yun kendisine karsı m uhalefetin
den endişe etm em esi konusunda ikna etmeye çalıştığını açıklam aktadır.
196 Cumhuriyet, 25 Mart 1931, no. 2472. Burada O cak lan n CH F ye iltihakının
O caklılar tarafından m em nuniyetle karşılandığı belirtilm ektedir.
197 Vakit, 26 Mart 1931, no. 4 645.
198 Vahit, 25 Mart 1931, no. 4744.
375
ne mahsus vaziyetlerinde zamanla bir ayrılık, bir kenarda
kalış gibi bir manzara ve mânâ hissolunmaya başlanmıştı.
Şim diki iltihak ve ittihat ile T ürk birliğine gidiliyor. Dünkü
Ocak ne kadar tabii, idiyse bugünkü iltihak ve ittihat o ka
dar zaruridir. Hadiseyi O cakçılık hayatında inkişaf ve tekâ
mülün son safhası s a y a b ilir iz .99 Bu arada O caklar’m siya
set dışı kalma iddialarına da değinen yazar, kapanışa giden
yolda en büyük etkenlerden biri olan bu konuda şunları
söylemektedir: “Hars müesseseleri olduğu için O caklar si
yasetle iştigal etmezlerdi diye farzederiz. M em leketin haya
tının karşısında memleket gençliğinin siyasetle iştigal etme
mesinden daha garip ne olabilir. T ürk gençliği Cumhuriyet
Halk Fırkası’nm memlekete ait hep iyilikler isteyen sinesin
de sarahaten siyasetle iştigal edeceklerdir. Bu suretle de ka
palı bir m antıksızlığın yerine açık bir m an tık lılık ikame
edilmiş olacaktır. Hulasa O cakların zaten m erbutu bulun
dukları fırkaya iltihakları zamanın en tabii ve en m akul iş
lerinden biridir.”200
Ancak, hüküm et yanlısı basının yeni gelişm eleri olumlu ■
k arşılam asına rağm en, A k şa m g azetesi iltih a k k a ra rım ,
“Türk Ocakları iki üç sene evvelki kongresinde ittihaz etti
ği bir karar ile yalnız Türkiye hudutları dairesine çekilm iş
tir. O zaman hiç olmazsa hars! Türkçülüğün devam edilece
ğine üm itler besleniyordu. Şim di ise bu tarihî m üessese
m üşterek harsî T ü rk çü lü k cephesinden dahi ricat etm iş
oluyor”201 şeklinde yorumlanmakta, T ürk O cakları’nın fa
aliyetlerine katılan kitlelerin büyüklüğü özellikle vurgulan
maktadır.202
199 Yunus Nadi, “T ürk Ocağı, Türk Birliği”, Cum huriyet, 28 M an 1931, no. 2475.
2 0 0 A.g.e.
201 Bildiriş, 26 M arı 1931, no. 34.
2 0 2 Yanıı, 4 Nisan 1931, no. 4 6 3 . Türk O caklan haberleri Yarın gazetesinde ilk
şayiadan ve büyük puntolu başlıkla verilmeye başlanmıştır.
K u ru ltay ın toplan acağı 10 N isan ta rih li g azetelerd e,
“Türk Ocaklan Bugün Fırkaya İltihak Ediyor” başlığıyla ve
rilen haberde, BMM Başkanı Kâzım Paşa’m n (Ö zalp) Ku
rultay başkanlığına “seçileceği” belirtilm ektedir.203 Hamdul
lah Suphi'nin bir konuşması ile açılan Türk O cakları Olağa
nüstü Kurultayı, büyük oranda m illetvekili ve. bazı “m e
murlardan” oluşan delegelerin çoğunluğu sağlaması üzeri
ne başlam ıştır.204 Yapılan oylam a so n u cu , M ustafa Fevzi
başkanlığa ve Ankara delegesi İhsan, Maraş delegesi Rahmi,
Naşit Hakkı, Havza delegesi Zübeyiroğlu Fuat kâtipliklere
seçilmişlerdir.205
K u ru ltay d elegelerin e, M erkez, M u rakabe ve İlim ve
S an at Heyetlerimin raporlanm okuyan Hamdullah Suphi,205
olağanüstü toplanan Kurultayın amacını şöyle açıklam akta
dır: “Muhterem arkadaşlar, büyük reisimiz Gazi Hazretleri
nin matbuata tebliğ edilen bir arzularıdır ki bu fevkalade iç-
timaımıza vesile oldu. Bundan dört sene evvel Cumhuriyet
Halk Fırkası kongresinin içtimam da reisimizin irat buyur
dukları nutku ve bu nutkun bilhassa gençliğe ait olan son
kısmım hatırlarsınız. Reisicumhur Hazretleri, gençliğe tevdi
ettikleri bu hitabede, inkılâbı ve vatanı ona emanet ettikleri
ni söylemişlerdi. Biz bu fikrin zaman geçtikçe inkişaf ettiğini
ve bir tatbikat sahası hazırlandığını görüyorduk. Gazi Haz
retleri son zamanda tahsilde olan g en çlere, cem iy etlere
gençlerin terbiye ve tedrisatına her zamandan fazla ehem mi
yet verdiler. Mektep sıralannda oturarak dersleri dinlerken,
gençlik müesseselerinde nutuklarını irat ederken, kalplerin
de gençliğin inkılâp ihtiyaçlarına göre yetiştirilmesi, inkılâ
bın gençlikte emin bir istinadgâh bulabilmesi en büyük en
377
dişeleri halinde idi. Son bir sene zarfında, m em leket toprak
lan üzerinde zuhur eden bazı vakayi bütün vatanperverlerin
kalbi üzerinde tesiri, el’an zail olmamış kuvvetli izler bıraka
rak çok ileri fikirleri muhafazakârlıkla tanınmış bir muhitte
yerleştirebilmek için bütün inkılâp kuvvetlerinin tanzim ve
tevhit edilmesi lüzumu büyük reisimizin ve inkılâp ricalinin
zihinlerinde gitgide büyüyordu. Bunun içindir ki Gazi Haz
retleri son zamanlarda tesis buyurdukları fırkanın kadroları
nı milliyetperver, halkçı ve cum huriyetçi genç zümrelerle
büyütmeyi arzu buyurdular. Bu hareketin kısa bir ifadesi in
kılâp fırkasının safları içinde milliyetperver ve cumhuriyetçi
gençliğe bir vazife ve m esuliyet verm ektedir. R eisim izin
matbuatta neşrolunan beyanatları bu emeli sarahaten bize
göstermiştir. Bu maruzatımızla Kurultay’m fevkalade içtima
inin hangi emelden m ülhem olduğunu izah etm iş oluyo
ruz.”207 Daha sonra Merkez Heyeti ile İlim ve Sanat Heye
ti’nin son bir yıl içindeki çalışm alarını sunan Hamdullah
Suphi, “Bugün kurtulan Türk vatanı üstünde Türk milliyet
perverliği ilim ve edebiyat sahasını geçmiş, m illî bir fırka,
millî bir siyaset, m illî bir devlet şeklini almıştır. Bu eserin sa
hibi olan büyük reisimiz halkçı ve milliyetçi Türk gençliğine
muhabbet ve itimadını ifade ederek onu inkılâp fırkası ile
beraber bir cephede yekpare bir heyet halinde yeni vazifele
re çağırıyor. İçtimaimiz bu davete cevabını verecektir. Mües-
sesemize ve onun mensuplarına kalplerini senelerden beri
çarptıran millî murat yolunda vazife ve mesuliyetleri artar
ken dün olduğu gibi yarın da inkılâp fırkasındaki kardeşleri-
îe beraber daima muvaffak olmalarını temenni ederiz.”208
Raporların okunmasından sonra raporları ve bütçeyi tet
kik etm ek amacıyla encüm enler oluşturulm ası önerisine,
kimi delegelerin karşı çıkm asına rağmen, CHF Genel Sek
20 7 A .g.e.
2 0 8 A.g.e
378
reteri Recep Peker’in m üdahalesiyle beşer üyeli iki encü
men oluşturulmuştur.209
Türk Ocakları’nın 1931 yılı Olağanüstü Kurultayında ilk
dikkati çeken nokta, Merkez, İlim ve Sanat ve Murakabe He
yetleri tarafından sunulan raporların, daha önceki kurultay
larda olduğundan farklı bir özellik göstermesi, başka bir an
latımla son bir yıl içinde yapılan faaliyetleri açımlayan bir ra
por niteliğinden çok, Ocaklar’m kapatılacağının hemen he
men kesin olduğu bir dönemde, faaliyetlerin yoğunluğunu
vurgulayan adeta bir prestij metni niteliğini taşımasıdır. Mer
kez Heyeti raporunda yer alan, “Geçirdiğimiz son sene, Ocak
M erkezinin evvelki senelerle kıyas edildiği takdirde derhal
göze çarpacak nisbette rüçhanı olan bir faaliyet senesidir. Ev
velden beri Müessese dahilinde cereyanı mutat olan faaliyet
lere, neşrü tebliği genişleten ve daima müessir olan yeni vası
talar ilave ettik”210 şeklindeki açıklama, bu kaygının anlatımı
dır. Özellikle bu süre içinde verilen ve yaklaşık 20 bin kişi
nin katıldığı belirtilen toplam 4 0 konferans üzerinde özenle
durulmakta ve ilk kez tam bir listesi sunulmaktadır. Pazartesi
günleri öğrencilere ayrılan konferanslara, müzik, sinema ve
tiyatro başta olmak üzere çeşitli gösteriler de eklenm iş ve
Merkez Heyeti tüm bu faaliyetlerin sürdürülmesi sırasında,
“mekteplerle Ocağın temasını anırtmaya ve bilhassa inkişafı
Türk milleti için bir afet olacağı m uhakkak görülen Bolşe-
vizm ve diğer beynelmileliyetçi cereyanlara karşı T ürk m illi
yetperverliği hissini takviye”yi2n amaç edinmiştir.
379
Merkez Binası başta olmak üzere Türk O caklan’mn öteki
bazı şubelerinde de gösterilen film lerin başında, sağlık ve
eğitim konularına yönelik olanlar gelmektedir.212 Öte yandan
Ocak konferansları ve konserleri radyo aracılığıyla yayınlan
makta, yurt içi ve dışından gelen tiyatro gruplan öğrencilere
parasız gösteriler yapmaktadır.213 Türk Tarihini Tetkik Encü
meni tarafından yayımlanan Türk Tarihine M edhal adlı kita
bın yanısıra, yazılması tasarlanan Türk tarihine bir başlangıç
olarak biraraya getirilen notlar Türk Tarihinin A n a h ad an baş
lığıyla, bilim adamlannın incelemesine sunulmuştur. Söz ko
nusu çalışmanın yaklaşımının, “... Türkün medeniyet tari
hinde büyük rolü ve diğer ırklar için ana ve mürebbi ırk va
zifesi görmüş olması”21'' şeklinde özetlenmesi, Türk Tarih Te-
zi’ne ilişkin sistemli çalışmaların Türk O caklan içinde başla
tılmış olduğunu göstermesi açısından ilginçtir. Ancak rapor
da açıklan m asa da basından izleyebild iğim iz kadarıyla,
1931’de kurulan Hitit Cemiyeti üyeliğine de kabul edilen215
T ürk Tarihini Tetkik Encüm eni, özellikle ödenek, yokluğu
nedeniyle, verimli bir biçimde çalışamamaktadır.216
Merkez Heyeti’nin raporunda belirtildiği gibi, başkentin
çeşitli yerlerinde ve özellikle kahvehanelerde okum a odala
rı açılm ış, yabancı dil ve muhasebe kurslarına devam edil
2 1 2 A.g.e., s. 3. Bu filmlerin başında temiz su tesisatı, verem, belsoğukluğu, fren
gi gibi hastalıklarla mücadele konulan ile Amerika'daki entansif tanm , Sokol
Teşkilâtı ve İtalya’daki faşist gençlik teşkilâtlarına ilişkin olanlar gelmektedir.
2 13 A.g.e., s. 3.
2 1 4 A .g.e., s. 4.
215 Vakit, 17 M an 1931 no. 4 7 3 6 . Haberde, “Avrupa ve Amerika'da m u htelif m il
letlere m ensup müverrihlerden m ürekkep olarak Paris'te teşekkül eden Hint
ve On Asya Cemiyetj"r\in başvurusu üzerine A tatürk'ün fahri başkanlığı ka
bul etliği, Türk Tarihini Tetkik Heyeti üyelerinin ise bu cem iyetin üyeliğine
kabul edildikleri belirtilmektedir.
216 Vakit, 19 Mart 1931, no. 4 738. “Gelişigüzel1' başlıklı kösede verilen yarı esprili
bir yazıda şunlar yazılmaktadır: “Tarih Encüm enine tahsisat verilemiyor, En
cüm en de bu sebeple çalışamıyormuş. Eğer bir müddet daha bu tahsisat verile
m eyecek olursa ‘tarih encüm eni'nin ‘tarihî encüm en1olması muhtemeldir.'’
380
miş,217 T ürk O caklan m atbaası tarafından yayım lanan 18
adet kitabın yanısıra, çeşitli kurum lar tarafından sipariş
edilen kitaplar yurt içindeki diğer kurum lara ve Türkiye
“maarifinin kendi cem iyetlerine tevzi”218 edilmiştir. Rapor
da dikkati çeken bir nokta da, köylere götürülen sağlık hiz
metlerinin yine köycülük hareketi bağlamında ele alınm ası
dır. Merkez Heyeti’nin belirttiğine göre 54 köye merkez gö
revi gören Çakal Köyü’nde açılan dispanserde 3 .1 3 1 hasta
tedavi edilmiştir.219 Bu arada Ocak binasında üç sergi açıl
mış, bir ırkiyat müzesinin kurulm ası yönünde ilk çalışm a
lar başlamış, 1930 Kurultayı sırasında tiyatro salonu dışın
da henüz döşenmesi tamamlanmamış T ü rk O cakları M er
kez Binası’nda, sesli sinema salonu, toplantı salonu, okuma
odası, Merkez Heyeti odası, büfeler vb. yapılm ıştır.220
Merkez Heyeti raporunda özellikle vurgulanan ve son yı
lın başarısı olarak tanımlanan bir başka gelişme ise, 1930
yılı Kurultayı’nda bütçe düzenleme görevinin M erkez He
yeti’ne bırakılması sonucu ortaya çıktığı ileri sürülen denk
bütçedir.221 Şark Ocakları m üfettişinden alınan bilgilere gö
re, Doğudaki şubeler, “hem en umûmîyecle varidat getirir
akar, bina ve möble sahibi oldukları gibi oldukça zengin
kütüphanelere m aliktirler.”222
İlim ve Sanat Heyeti’nin faaliyetlerini bildiren raporunda
ise, telif ya da tercüme edilen yapıtlardan yalnızca Tacide’in
G erm anya adlı yapıtının yayımlanabildiği açıklanmaktadır.
381
Uim ve Sanat Heyeti Genel Sekreteri Reşit Saffet'in (Atabi-
nen) Romanya, Lehistan, İsveç ve Norveç’e yaptığı inceleme
yolculuğu sırasında, “T ürklü ğe dair tetkikât ve intibala-
rT’ndan oluşan raporunun Avrupa’da Türkçülük alanında ba
zı yeni kuramların incelenmesine zemin hazırladığı belirtil
mektedir.223 Raporları incelemekle görevli encümene Aydın
delegesi Reşit Galip, Giresun delegesi Hakkı Tarık, Denizli
delegesi Necip Ali, İsparta delegesi Mükerrem, Kırklareli de
legesi Fuat Beyler; Hesaplan Tetkik Encüm eni’ne ise, Gire
sun delegesi Kâzım, Zonguldak delegesi Rıfat, Aksaray dele
gesi Kâzım, Emlak Bankası memurlanndan Reşat ve Divan-ı
Muhasebac’tan Refik Beyler seçilmişlerdir.224
Toplantının ikinci celsesinde encüm enlerin raporlarının
okunm asından sonra bilanço kabul edilmiştir. Hamdullah
Suphi, M ithat Şakir, Adliye Özel Kalem Müdürü Şinasi ve
Aziz Beylerin, Türk O cakları’nın CHF’ye bağlanması konu- j
sundaki görüşlerini bildirir konuşm alarından sonra, CHF’- j
ye iltihak kararı alınmıştır.225 İltihak kararının alındığı gün, I
Hamdullah Suphi’nin yurtdışma elçilik göreviyle gideceği226 |
ve yeni kurulacak gençlik örgütünün başkanlığına Reşit
Galip’in getirileceği haberinin yer alm ası, Türk Ocakları'nın
geleceğiyle ilgili kararın Kurultay öncesi belirlendiğinin bir
başka kanıtıdır.
Türk O caklan’nm CHF’ye devrini izleyen günlerde, verilen j
kararın doğruluğuna ilişkin makalelerin basında oldukça sık j
yer alması, konunun tartışma konusu olmaya devam ettiğini !
göstermektedir. Mi Biyeldeki yazısında Sadri Etem (Ertem ), j
223 A g.e., s. 8,
224 Vakit, 11 Nisan 1931, no. 4 761. !
2 2 5 A.g.e. Oriente Modemo, Yıl 11, no. 4 , Nisan 1931, s. 175 -1 7 6 .
2 2 6 M iUiyeı, 10 Nisan 1931, no. 1855'de Hamdullah Suphi'nin Kahire Sefirliğine
tayininin kararlaştırıldığı b elirtilirk en , Vakit, 10 Nisan 1 9 3 1 , no. 4 7 6 0 'd a
Varşova Elçiliğı'ne, yine Vakıt'in ertesi günkü sayısında ise, Bükreş Elçiliğine
atanacağı bildirilmekledir.
382
Türk O caklan’mn özünde kültürel bir kurum olduğunu ve
Türkçülük hareketinin siyasal bir amaca yönelmediğini ileri
sürenlere karşı, H içbir İçtim aî hedef, İçtim aî hareket
yoktur ki, tahakkuk için kendisini siyaset sahasına atmış ol
masın. Türk Ocağı, Türkçülük cereyanı da bunlardan ayrı
değildir”227 demektedir. Sadri Etem ’e göre, T ürk Ocakları,
kültürel ve düşünsel yanı ağır basan M eşrutiyet Türkçülü
ğünün bir organı durumunda olduğunda bile siyasal bir par
tiden farklı olmamıştır. Programı ve amaçları olan bir siyasal
parti görünümünde yaşamını sürdüren Türk O cakları, "...
Türk camiası hakkında kâh (Turancılık) kâh (m em leketçi
lik) hedeflerini işaret ederek siyaset yapmış”,228 T ürk Oca-
ğı’nm siyasî olmayan bir kuruluş halinde İslam cılık ve O s
manlıcılık hareketlerine aldığı tavır, daha sonra cumhuriyet
ideolojisi ile uyumlu bir hüküm et politikası çerçevesinde
sürdürülmüştür. Aynca CHF’nin, Türk Ocakları’nm Osman-
lı lmparatorluğu’nun yirminci yüzyıl başındaki koşullarına
göre oluşturduğu siyasal programdan daha geniş, daha “sol”
bir program a sahip olm ası nedeniyle, Sadri E tem , Türk
Ocakları’nın CHF’ye devrini doğal bir gelişme sonunda alı
nan bir karar olarak yorumlamaktadır.229 Yakup Kadri (Ka-
raosmanoğlu) ise,, aynı mantığı izleyerek Osmanlı İmpara
torluğu içinde faaliyet gösteren Türk Ocakları’nm daha o za
mandan “Millî Misak Türkiyesinin dört duvar arasında bir
taslağı” görünümünde olduğunu ileri sürerek, “... Türk O ca
ğının CH Fırkasına iltihak, onun hayatında yeni bir tekâmül
merhalesi demektir. Bu m üessese kendi başına bırakıldığı
takdirdedir ki, bütün manasıle tarihlik olurdu; birkaç yıldan
beri, zaten, fonksiyonlarından birçoklarını kaybetmiş ve sırf
geçmişteki prestijine dayanarak yaşamakla idi. Şurada, bura
2 2 7 Sadri Etcm , “Türk Ocağ>”, Vakit, 12 Nisan 1931, no. 4 7 5 2 .
22S A.g.e.
229 A.g.e.
383
da dispanser açmak, mektep binası yapmak veya belli başlı
merkezlerinde ecnebi dilleri öğretmek gibi aslî vezaıfinden
olmayan işlerle meşgul görünüyordu”230 diyerek, CHF’nin,
T ürk O cak ların ın iltihakı ile onları statik durum larından
dinamik bir hale geçirdiklerini savunmaktadır.23’
T ü rk O cakları K u ru ltayının toplanm asında gösterilen
acelecilik, m enkul ve gayrimenkul m allarının C H Fye devri
konusunda da belirgindir. 12 Nisan 1931 tarihinde Türk
Ocağı Genel M erkezi’nden İstanbul O cağı’na verilen tüm
malların devrine ilişkin emir üzerine oluşturulan heyet, 13
Nisan’dan itibaren çalışmaya başlam ıştır.232 O cak müdürü
Lütfü Bey, 13 Nisan’dan itibaren Parti adına görevine başla
m ış,233 P arti G en el M erk ezi’nin en k ısa zam an d a T ü rk
Ocakları Merkez binasına taşınması kararlaştırılm ış, 14 Ni
san’da parasal işlem lerin CH F’ye devri,234 1 8 N isan’da ise
m enkul eşyanın devri tümüyle tam am lanm ıştır.235 Ancak
Türk Ocakları’na ilişkin tüm muamelelerin kısa sürede ve
sorunsuz olarak sona erdirildiğine ilişkin basında yer alan
bu tür haberlere karşın, C.H.F Genel Sekreterliği’nin parti
ö rgü tü n e gön d erd iğ i y azışm alard an 1 9 3 6 y ılın d a bile,
O caklann borçlarının tasfiyesi ve malların devri konusun
daki işlemlerin tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.
384
E K 23 : TÜ RK O C A K L A R I M E R K E Z B İN A SI İÇİN
Ç IK A R IL A N KA N U N \/E G E R E K Ç E S İ*
K a n u n S u re ti:
M adde 1- Her sene m uavenet olarak-m uvazene-i um ûm îyyeye
ve Evkaf bütçelerine vaz' olunacak o tu zar bin lira karşılığı olm ak
üzere Türk O caklarrM erke 2 Heyeti'nce ikiyüz bin lir-aya-kadar ak
dedilecek istikraza M aliye Vekili kefalet etm eye m ezundur.
Esb a b -ı M u cib e :
Türk Ocaktan'nın tesis tarihinden beri hars, ilim ve alelum um
İçtimaî sahada ifa ettiği hizm etlerin inkişafı neticesi m evcut teşki
lâtın ihtiyacına göre, kâfi taksim at ve tesisatı haiz bir M erkez bi
nası inşa edilm ek lüzum u hasıl olmuştur. Gençlik züm releri ara
sında millî hassasiyetin tenm iyesi, hars ve ilim cereyanlarının te-
yid ve takviyesi için uzun seneler zarfında çok m üfid mesaisi su-
but eden millî m üessesenin bir sene evvel başlam ış olduğu bina,
ikmal ve dahilî tesisat ve tefrişatı yapabilm ek için iki yüz bin lira
nisbetinde bir istikraza m üzaharet zarurî görülm üştür. M atbaası,
kütüphaneleri, konferans, jim nastik salonları, tiyatrosu ve diğer
tesisatıyla bu bina aynı zam anda hüküm et m akrinin birçok m e
denî ihtiyaçlarım tem in etm eye m üsait bir mahiyettedir.
M edenî dünyanın her tarafında mümasil m üesseselere hükü
m etlerin ibzal ettiği m uavenet malûm olduğundan aynı m aksatla
merbut kanun layihası tanzim ve takd ir olunmuştur.
(*) “B ir Aylık O cak M esaisi/H üküm etim izin M erkez H eyeti'ne $ayan -ı Şükran
Yardım Teveccühü”, Türk Yurdu, C. 21/1, sayı 199/5, s. 43 -4 4 .
(*) C.H.F Üçüncü B üyük K ongre Z abıtları, 10-18 Ma y a 1931, Devlet M atbaası, İs
tanbul, 1 9 3 1 , s. 2 7 9 -2 8 0 . “C H F Kâtibi U m um isi ve K ütahya M ebusu R e
cep'in Türk O caklarının lağvi münasebetiyle tezkeresi.”
38S
Raporlar Tetkik Encüm eninin Rapor Suretidir.
387
72- Çivril 112- G erede
73- Darende 113- Gördes
74- Dursunbey 114- Havza
75- Denizli 115- Haymana
76- Demirci 116- Harput
77- Divrik 117- Hopa
78- Düzce 118- Hayrabolu
79- Diyarbakır 119- İsparta
80- Dinar 120- Ilgın
81- Edirne 121- İğdır
82- Edrem it 122- İzmir
83- Ezine 123- İznik
84- Erbaa 124- İstanbul
85- Erciyas 125- İpsala
86- Erdek 126- İnebolu
8 7 - Eruh 127- İnegöl
88- Erzurum 128- İskilip
89- Ergani 129- İslâhiye
90- Erm enek 130- İzmit
91- Eskişehir 131- Keskin
92- Eskifoça 132- Keşan
93- Eğridir 133- Kilis
94- Elbistan 134- Kem alpaşa (Nif)
95- Eşme 135- Kütahya
96- Elazığ 136- Kula (M erdenik)
97- Emdi (Eğrigöz) 137- Konya
98- Elmalı 138- Kığı
99- Emet 139- Kars
100- Erciş 140- Kırkağaç
101- Erzincan 141- Kırklareli
102- Fatsa 142- Karaburun (İzmir)
103- Fethiye 143- Karacabey
104- Gaziantep 144- Kağızm an
105- Garbikaraağaç 145- Kazıkkuyu (Saray)
106- Giresun 146- Karacasu
107- Göle 147- K aradeniz Ereği İsı'
108- Görele 148- Karam an
109- Gerze 149- Karaköse
110- Göynük 1 5 0 -Karam ürsel
111- Gediz 151- Kastam onu
152- Kasaba 192- M ihalıççık
153- Kandıra 193- Nazilli
154- Kocaeli 194- Nevşehir
1 5 5 -Kozan 195- Niğde
156- Kuşadası 196- Niksar
157- Konya 197- Ordu
158- Könyek 198- O rhangazi
159- Gediz 199- Oltu
160- Gerede 200- Ödem iş
161- Gördes 201- Polatlı
162- Konan 202- Posof
163- Geyve Akhisarı 203- Palam ut
164- Köyceğiz 204- Pazarcık
165- Kağızm an 2 0 5 - Palu
166- Kayseri 206- Poshuf (Digor)
167- Kandıra 207- Pınarhisar
168- Konya (Ereğlisi) 208- Reşadiye
169- Kırşehir 209- Rize
170- Kısrı 2 1 0 - Sarayköy
1 7 1 -Lâdik 211- Siirt
172- Lüleburgaz 212- Seferhisar
173- Mardin 213- Senirkent
174- Mecidiye 2 1 4 - Sükut
175- M udanya 215- Suftanhisar
176- Muradiye 216- Silifke
177- M erzifon 217- Sürm ene
178- Mersin 218- Söke
179- Maraş 219- Simav
180- M ürefte 220- Sivas
181- M arm aris 221- Sivrihisar
182- M ustafakem alpaşa 222- Sinop
183- Muğla 223- Sarıkam ış
184- Manisa 224- Salihli
185- Malatya 225- Samsun
186- M enem en 226- Sındırgı
187- Muş 227- Sandıklı
188- Mucur 228- Susurluk
189- Mut 229- Soma
190- Milâs 230- Şarkikaraağaç
191- M udurnu 231- Şarkikarahisar
232- Şarkışla 249- Uzunköprü
233- Tercan 250- Ulubey
234- Terme 251- Uluborlu
235- Tefenni 252- Ulukışla.
236- Tekirdağ 253- Ünye
237- Tokat 254- Ürgüp
238- Tire 255- Varto
239- Tirebolu 256- Van
240- Taşköprü 257- Vezirköprü
241- Tavşanlı 258- Vize
242- Taraklı 259- Yalova
243- Trabzon 260- Yalvaç
244- Tarsus 2 6 1 -Zara
245- Tosya 262- Safranbolu
246- Uşak 263- Zonguldak
247- Urfa 264- Zile
248- Urla
390
8- Talim ü Terbiye heyeti Reisi Ihsan (Sungu) Bey ta ra fın d a n
(Kâtip Çelebi, hayatı ve eserleri) hakkında.
9- Talimü Terbiye Heyeti azasından Ali Haydar (Taner) Bey ta
rafından (Bulgar Maarifi) hakkında.
10- Hamit Zübeyir (Koşay) Bey tarafından (Halk Terbiyesi) m ev
zulu.
391
dan (Türk İnkılâbı ve İnkılâpta Türk Gençliği) hakkında (M ünaka
şalı).
9- 11 K ân u n u evvel 930'da D oktor M ah m u t Bey ta ra fın d a n
(Neslimizin Islahı) hakkında (M ünakaşalı).
10-11 Kânunuevvel 930 tarihinde İsmet Paşa Hazretleri ta ra
fından (Milli İktisat ve Tasarruf) hakkında.
1 1 -1 8 Kânunuevvel 930 tarih in d e Yusuf A kçura Bey ta ra fın
dan (Alm an ve Çek m illiyetperverliğinin Tem elleri Nasıl Atıldı)
konulu konferans (M ünakaşalı).
12- 25 Kânunuevvel 930 tarihinde İktisat doktoru Necdet Bey
ta ra fın d a n (Türkiye'nin Fakir D üşm esinin Sebepleri) hakkın da
(Münakaşalı).
13- 26 Kânunuevvel 930 tarihinde Selim Sırrı (Tarcan) Bey ta ra
fından (Sokol Teşkilatı) hakkında konferans verilmiş ve kerim eleri
Selma ve A 2ade Hanım lar tarafından A nadolu, Zeybek, Karade
niz raksları oynanmıştır. Sokol Teşkilatı hakkında bir film gösteril
miş ve aynı program ertesi gün tekrarlanm ıştır.
14- 29 Kânunuevvel 930 tarihinde Hâmit Zübeyir (Koşay) 8ey
tarafından (Halk Terbiyesi) hakkında.
15- 1 Kânunuevvel 931 tarihinde A ğaoğlu A hm et Bey tarafın
dan (Ingiltere Siyasî Teşkilâtı) hakkında.
16- 2 Kânunusani 931 tarihinde şehit Kubilây'ı ta ziz için Yusuf
Akçora Beyin riyasetinde bîr miting yapılm ış, altı hatip ta ra fın
dan nutuklar irat edilmiştir.
17- Spor Kongresi m urahhaslarına ve zabıtana Sokol Teşkilâ-
tı'na ait film gösterilmiştir.
18- 11 Kânunusani 931 tarihinde profesör Sadri Maksudi (Ar
sal) Bey tarafından (Tarikatten Cum huriyete) m evzulu konferans.
19-12 Kânunusani 931 tarihinde Vildan Aşır (Savaşır) Bey ta ra
fından (Sokol Teşkilâtı) hakkında konferans ve Gazi Terbiye Ensti
tüsü tarafından bediî oyunlar.
20- Verem hakkında sıhhî film.
21- Ankara Ticaret M ektebi M üdürü Şevket Süreyya (Aydemir)
Bey tarafından (inkılâbın İdeolojisi) m evzulu konferans (M ünaka
şalı).
22- 22 Kânunusani 931 tarihinde A ğaoğlu A hm et Bey tarafın
dan (İngiliz Demokrasisi) hakkında.
23- 24 Şubat 931 tarihinde Mösyö Klod Farer tarafın d an (Piyer
Loti ve Hayatı) hakkında.
24- 3 Mart 931 tarihinde Newyork Herald ve Pronya gazetesi
392
m uharrirlerinden Mösyö Fransova Psalti tarafından (Türk ve Yu
nan M illetlerinin Harsî M ünasebetlerine Dair) konferans.
25- 2 Nisan 931 tarihinde m eşhur İngiliz şairi Mösyö John Mas-
field tarafından (İngiliz Edebiyatı) hakkında konferans.
26- Müderris Şevket (Aziz) (Kansu) Bey tarafın dan (Antrolopoji
Nedir?) mevzulu konferans.
E K 27 : TU RK O C A K L A R I T A R A FIN D A N
Y A Y IM L A N A N K İT A P L A R *
393
10- Ankara ve Anadolu Galatasaray
(Seyyahlara rehber olmak m uallim lerinden
üzere Fransızca) Mösyö M amburi.
394
E K 2 8 : TU RK O C A K L A R I M E R K E Z H E Y ET İ
M U H A S EB ESİN İN 1930-1931 B İL A N Ç O S U *
Mevcudat ve Matlubat
Lira K
Kasa 786 23
Borçlu Hesap 124.190 10
Bankalardaki Mevcut 95 06
2 6 3 .5 2 3 08
Sermaye ve Duyûnat:
Lira
2 6 3 .5 2 3 08
395
E K 29: C U M H U R İY ET H A LK F IR K A S I K Â T İB İU M U M İLİĞ İN İN
F. T E Ş K İLÂ T IN A U M U M Î T E B L İG A T I*
CHF Kâttbumûmîsi
Kütahya M ebusu
Recep
396
için Yasa ve Kanun hüküm lerini de tam am iyle m üsait buluyor.
M erkez Heyeti'nin davetiyeyle toplanm ış ve Türk O caklarının in-
tihabiyle gelmiş en büyük heyet olan ve bu cem iyetin (Kanun ifa
desiyle) en yüksek merciini teşkil eden Kurultayım ız Kanunu M e
denî mucibince bir cemiyet kendisini feshe her zam an k arar vere
bileceği için, Türk O caklan Cem iyetinin de feshine karar verebilir.
Ve gine selâhiyetli olan bu kurultayın kabul edeceği bu karar ile
bütün Ocakları ve m erkez heyetini hükm î şahsiyetinde toplanan
bütün haklar ve vecibeler Cum huriyet Halk Fırkasının hükm î şah
siyetine nakil ve devredilebilir.
Encüm enim iz bütün Ocaklı kardaşlarım ızı bu yeni çalışma ze
m ininde ve m efkûre etrafında daha ateşli bir şevkle daima bera
ber çalışm alarının feyizli neticeleriyle kendilerini ve milleti bahti
yar görm ek istediğini ifade ederek kurultayın;
1-Türk Ocakları Cem iyetinin feshine
2- Bu Cem iyetin haiz olduğu bütün hakların bütün vecibeleriy
le birlikte Cum huriyet Halk Fırkasına devrine karar vermesini arz
ve teklif eder.
7- İdarei Merkeziye
Idarei M erkeziye pilançosu Türk O caklarının bugünkü umumî
vaziyetini idare etm ekten ziyade m erkez ocağının geçen kurul
taydan beri M art gayesine kadar mevcudat ve m atlubatını gös
term ektedir. Biz de bu noktadan tetkikatım ızı icra ettik.
2- Mevcudat ve Matluba t
Kasa: Mart gayesinde (786 lira 23 kuruş) m evcut imiş.
Borçlu hesap: Pilançoda (124.190 lira 10 kuruş) gösterilm işse
de diğer fasla ait olan (63.214 liranın) ilavesinden hasıl olduğu
397
anlaşılm ıştır ki ocağın alacağını teşkil ediyor. Bu alacağın bir kıs
mı eşhas üzerinde olup asâr tercüm e ve neşreden zevata avans
olarak verilenler, diğer bir kısmı da Türk O caklan m uhtelif şube
lerinden alacaktır ki bunların da m uavenet tertib ine nakl ile itfa
sı lâzım gelmektedir:
Sermaye ve düyunat:
Lira
6.500 Ziraat Bankasına
21.400 İş Bankasına
30.000 Tayyare Cem iyetine
57.900 Yekunu
398
Indettashih planço:
M evcudat ve m atlubat:
Lira K
Kasa 786 23
Borçlu hesap 60.976 10
Bankalardaki mevcut 95 06
M uvazene için 201.665 69
263.523 08
399
E K 30: C U M H U R İY ET H A L K F IR K A S I K A TİB İU M U M İLİĞ İN İN
F IR K A T E Ş K İL A T IN A U M U M İ T EB L İG A T I*
294 A nkara
Bağlısı: 3 3.6.1934
E K 3 1 : C U M H U R İY ET H A LK PARTİSİ
G E N E L S E K R E T E R L İĞ İN İN PARTİ Ö R G Ü TÜ N E G E N E L G E S İ* *
CHP Başkanlığına,
Dağılan Türk O caklarından Partim ize devr olunan ve şimdiye
kadar büyük bir kısmının ödenm iş olan .borçları hakkında tasfiye
encüm eninin çalışmaları Genyönkurulca gözden geçirildi. Bu ara
da hususi idare ve belediyelerin de bazı ocaklardan m iktar itiba-
rile pek az bir alacakları olduğu görüldü.
Türkocaklarından alacaklı olan belediye ve hususî idareler bu
pek az olan alacaklarına karşı bütçelerine bir yardım tahsisatı ko
yup ocak borcuna mahsup etm eleri suretiyle hesabın kapatılm ası
uygun bir hal çaresi olacağı düşünüldü.
404
KAYNAKÇA
Abdülhak Şinasi, “Hamdullah Suphi'ye Dair H atıralar”, Muhit, Yıl 3, no. 26, Kânu-
mevvel 1930.
Adıvar, Halide Edip, T ürkün Ale$le İmtihanı, Atlas Kıtabevi, İstanbul, 1983
Ağaoğlu Ahm et, “Türk O caklan Kongresi M ünasebetiyle", Hakimiyet-i M illiye, no.
1411, 29 Nisan 1925.
Ağaoğlu, Sam et, Baham ın A rkadaşları, Nebioglu Y a y ın e v i, İstanbul. 1958.
Ağaoğlu, Sam et, “H am dullah Suphi Tanrtöver", Türk Yurdu , H am dullah Suphi
Tanrıöver Özel Sayısı, Cilt 6 , no. 2, Şubat 1967.
Ağaoğlu, Samet, Kuvayı Milliye Ruhu, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1981.
Ahmet Agayef, “Türk A lem i”, Türk Yurdu, Cilt 1, no. 1, 1327.
Ahmed E m in. “K öycülük H areketi", ikdam , 5 Temmuz 1335.
Ahmed Em in, Turkey in ıhe V/orld War, Yale U niversiıy Press, Nevv Haven, 1930.
Ahmet Ferit, “Türk O cak lan ”, Nevsaî-t M illi, tstanbul, Artin Araduryan ve M ah
dumları M atbaası, 1330.
Ahmet H ikm et, "D ilim iz". T ürk D erneği, Yıl 1, no. 1, 1327.
A kçura, Yusuf, Yeni Türk Devletinin Öncüleri, 1928 Yılı Yazıları, K ültür B akanlığı,
Ankara, 1981.
Akçuraoğlu, “Celal Nuri Beye”, Turk Yurdu, Cilt 1, no. 5, 1327.
Akçuraoğlu, “H alka”, Halka Doğru, Yıl l, no. 22, 5 Eylül 1329.
Akçuraoğlu, “Halka, III”, Halka Doğru, Yıl 1, no. 25, 26 Eylül 1 329.
"Akvâm-ı Türkiye'ye M üjde ve Türk Derneği'ni Tebrik” , Sırat - 1 Müstakim, Yıl 1,
no. 25, 29 Kânun-ı sâni 1324.
Akder. N ecati, “Hamdullah Suphi Tannöver'de Milliyet Fikri ve M illiyetçilik M ef
kuresi", Türk Kültürü, Hamdullah Suphi Tanröver Özel Sayısı, no. 4 5 . Temmuz
1966.
405
1
406
liye M atbaası, 1933.
C u m h u riy et Halk fır k a s ı N izâm n â m esi, 15 T eşrin -i evvel 1 9 2 7 ’dc ln ıkad Eden
Cum huriyet Halk Fırkası Büyük Kongrası'm n 22 Teşrin-i evvel 1 9 2 7 lçtim am -
da M üzakere ve Kabul Edilmiştir, TBM M M atbaası, Ankara 1927.
C um huriyet Halk Fırkası Üçüncü Büyük K ongre Zabıtları, 1 0 -1 8 Mayıs 1 9 3 1 , Dev
let M atbaası, İstanbul 1931.
Cumhuriyel Halk Partisi G enel Sekreterliğinin Parti Ö rgülüne G enelgesi (1 İkincıkâ-
nun 1936'dan 30 Haziran 1 9 3 6 tarihine kadar), C ilt 8 , Ulus, 1936.
“Çakallar Köyünde Ankara T ürk O cağının H alkçıbk Didişm esi”, T ürk Yurdu, Cilt
5/25, no. 36/230, 1. Kanun 1930.
Çavdar, Tevfik, "Bir Yaygın Eğitim Deneyi-H alkevleri”, T ürk iy e'd e Yaygın Eğitim
(Sem iner Tebliğleri), ITÎA, Eskişehir, 1975.
Çiner, Sadık, "Büyük Vatan Evladı”, T ürk Yurdu, Hamdullah Suphi T an n öv er Özel
Sayısı, Cilt 6 , no. 2, Şubat 1967.
Coker, Fahri, Tıırfc Tarih K urum u, K u ruluş A m acı ve Ç alışm aları, T u rk Tarih K uru
mu, Ankara, 1983.
Danişm end, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4, T ürkiye Yayıne
vi, İstanbul, 1955.
Deny, je a n ve Marchand Rene, Pelit Mamı el de la Tıırquie N ouvelle, Ja cq u e s Ha-
um onı et Cte, Paris, 1933.
Develioğlu, Burhanettin, “Hamdullah Suphi ile 55 S en e", T ü rk Yurdu, Hamdullah
Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6 , no. 2 , Şubat 1967
“Din Ticaretiyle M ücâdele”, Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 78/12, 15 Haziran 1923.
D um onı, Paul, “La Revue Türk Yurdu Et Les M usulm ans de l'Em pire R u sse -1 9 1 1-
19 1 4 ”, C ahiers du Monde Russe et Sovitlique, Tem m uz-Aralık 1974.
Duru, Kâzım Nami. Cumhuriyet Devri H atıralarım , Sucuoğlu M atbaası, tstanbul.
1958.
Duru, Kâzım Nami, “Türk Ocağı Hatıralarımdan”, Türk Yurdu, no. 250, Kasım 1955.
Duru, Kâzım N am i, Ziya Gökalp. Milli Eğirim Basım evi, tsıanbul, 1975.
Elm an, Ahmet Sevkeı, Dr JRejiı Galip, Yeni M atbaa, Ankara, 1955.
Enginün, İnci, Halide Edip Adıvar’ın E serlerin d e D oğu ve Balı M eselesi, Edebiyat
Fakültesi M atbaası, tsıanbul, 1978.
Erbil, Hâşim Nahid, “M odem Türkçü lü k ", T urk Yurdu, Cilt 2 6 . no. 4 , 15 llkteşrın
1942,
Erden, Fethi, “Türk Ocağında M usiki", T urk Yurdu, no. 2 6 5 , Şubat 1957.
Erden, Fethi, “Türk Ocakları Merkez Binasının Tarihi Durum u ve Türkocagım n
Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalar”, T ürk Yurdu, Cilt 3, no. 3 0 0 , Temmuz 1963.
Erişirgil, Em in, Bir F ik ir Adamının Romanı, Ziya G ökalp, Remzi Kitabevi, İstanbul,
1984.
“Erkân-ı Harbıye-ı Umûmîyye Reisi Fevzi Paşa Hazretlerinin Adana Türk Ocağında
lrad Buyurdukları Kıymetli Nutuklar", Alim Yurd, Cilt 1, no. 2, 31 Mayıs 1339.
“Eski Türk O caklarının İsim lerini G österir L isıe", T ürk Yurdu, Cilı 3 , no. 3 0 1 .
Aralık 1963.
407
EN ., “İzmir'de B ir H adise", H ahim iyct-i Milliye, no. 3 2 6 6 , 16 Ağustos 1930.
FaliK Rıfkı, “B ir Bayram M anzarası", T ürk Vurdu, Cilt 1/21, no. 3/197, Mart 1928
Fal İh Rıfkı, “Fikirden Hayata", T ü rk Vurdu, Cilt 8 , no. 18, M ayıs-H aziran 1926.
Falih Rıfkı, “M üesseselerin A dam ları". T ürk Yurdu , C ilt 5/25, no 26/230, Birinci
kânun 1930.
FaliH Rıfkı, “Yazık", Türk Yurdu, Cilt 5/25, no. 26/230, ikin ci kânun 1930.
Ferid Celal. “B eşinci Kurultaydan S onra", Türk Yurdu, Cilt 1/21, no 4/19S, Nisan
1928.
Ferid Celal, “Nifak A teşi", Alim Yurd, Cilt I, no, 3 , 19 Haziran 1339.
Ferid Celal, “O cakların Çalışm ası", T ürk Yurdu, Cilt 3/23, no. 17-18/ 211-212, Ma-
yıs-H aziran 1929.
Fındıkoğlu, 2 . Fahri, "Ham dullah Suphi'nin Hayatından K üçük Bir Safha”, Türk
Yurdu, Hamdullah Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6, no. 2 , Şubat 1967.
Fishm an, Jo sh u a A., L an gu a ge and N alionalism , Newbury House Publishers, Mas-
sachusetts, 1975.
Frey, Frederic W , T he Turkish Political Elite, M .l.T. Press, Cam bridge, Massachu-
seu s, 1965.
“Garba Doğru- (T ü rk Yurdu) Yeni Düsturlarını Tatbik Ediyor”, S ebilü ’r-Reşad, Cilt
2 1 , no. 5 2 4 -5 2 5 , 9 Haziran 1339.
“G ayem iz", Altın Yurd, Cilt I, no. 1, 15 Mayıs 1339.
Georgeon, François, Aur O rigines du Nationalism e Turc: Yusuf A k çu ra (1876-1935),
Ediiions ADPE Paris, 1980.
Georgeon, François, “Les Foyers Turc â l’epoque Kem aliste ( 1 9 2 3 -1 9 3 1 ) ”, Tıırcica,
Rövue D'Eludes Turques, C ilı 16 , 1982.
Georgeon, F ran çois, “N ationalism e et P op ulism e en Turquie: E 6xp erien ce des
‘Foyers Turcs' (1 9 1 2 -1 9 3 1 )" , G E T C ’nin 2 Mart tarihli 2. toplantısına sunulan
tebliğ.
Gordlevskiy, V., İstanbul'daki Türk Demeği'tıe İlişkin Notla»; M oskova, 1912.
Gökay. Fahrettin Kerim , “H amdullah Suphi Tanrıöver”, T ürk Vurdu, Hamdullah
Suphi Tanrıöver Özel Sayısı. Cilt 6, no. 2, Şubat 1967.
Gözler, H Fethi, “Ziya Paşa ve Fikirleri, IV ", Türk Yurdu, no. 6 2 5 , $übat 1957.
Güven, Ferit Celâl, “Hamdullah Suphi ve A nılarım ”, T ürk Yurdu, Hamdullah Sup
hi Tannöver Özel Sayısı, Cilt , no. 2, Şubat 1967.
Hakkı Tank, “Büyük ve Güzel Sözler", Son Saat, no. 40, 27 Nisan 1925.
Halide Edip. "H alka D oğru", Büyük Mecmua, no. 12, 12 Teşrin-i evvel 1919.
Halil H ilm i, “H alkçılık, Köycülük, 1”, İkdam , 19 Teşrin-i evvel 1335.
Halil H ilm i, “H alkçılık, K öycülük, 11", İkdam , 2 0 Teşrin-i evvel 1335.
Hamdullah Suphi, “Başlangıç", Türk Yurdu, Cilt 1, no. 1, Teşrin-i sâııi 1340.
Hamdullah Suphi, Dağyvlu, 2. Kitap, T ü rk O cakları M atbaası, Ankara, 1931.
Hamdullah Suphi, “Irk ve M illiyet”. Yetıi M ecm ua, no. 67/1, 1 Kânun-ı sâni 1339.
“Hamdullah Suphi Beyin Beyanatı", Akm Yurd, Cild 1, no. 2, 31 Mayıs 1339.
"Harbiye Nezareti C elilesine”, T ürk D em eği, Yıl 1, no 5, 1327.
408
Haşan Cem il. “Büyük N efha", T ürk Yurdu, no. 12-14/ 206-208, I ve II. Kânun ve
Şubat 1929.
Haşan Ferid (C ansever), O cak M esaisi H akkında 1 9 2 7 K urultayına A rz Edilen Tek
liflerim , Türk O caklan M erkez Heyeti M atbaası, 1928.
Haşim Nahid, “Türkün Avrupalılaşması ve T ü rk çü lü k ”, H akim iyet-i M illiye, no.
1413, 1 Mayıs 1925.
Haydar N ecip, “T ü rk O cağı” , Anadolu M ecm uası, Yıl 1, no. 7, Teşrinevvel 1340.
Hilmi A. M alik, “Ç ocu k K ulüpleri”, T ürk Yurdu, Cilt 2/22, no. 10/204.
Hisar, Abdülhak Şinasi, “B ir Vatanseverlik M abedi O larak O cak ", T ürk Yurdu, no.
1/235, Ağustos 1954.
Hisar, Abdülbak Şinasi, “Konferans Zam anlan”, Türk Yurdu, no 2 4 5 , Nisan 1 9 5 5 .
H isar, A bdülhak Şin asi, “O cağ ın Doğduğu Zaman ve M u h it” , T ü r k Yurdu, no.
1/234, Temmuz 1954.
Hisar, A bdülhak Şinasi, “O cağın K uruluşunda M illi H udutlar D ışınd an G elm iş
T ü rkler”, T ürk Yurdu, no. 1/239, A ralık 1954.
Hisar, Abdülhak Şinasi, “O cakta Şairler, Edipler, K onferansçılar”, T ürk Yurdu, no.
2 3 8 . Kasım 1954.
Hisar, Abdülhak Şinasi, “Türk Ocağından Evvel ve Sonra Ahm et A ğaoğlu”, Turi;
Yurdu, no. 2 4 0 , O cak 1955.
“H ukuk-u A ile”, Sebilü'r-Reşad, Cilt 2 3 , no. 5 8 5 , 24 K ânun-ı sariî 1340.
“H üküm etim izin Merkez Heyeti’ne Şayan-ı Şükran Yardım Teveccühü”, Türk Yur
du, Cilt 1/21, no. 5/199.
t. H akkı, “Türkçe'nin Sadeleştirilm esi”, Türk Derneği, Yıl 1, no. 4, 1327.
İğdemir, Uluğ, A tatürk’ün Yaşamı, 1 8 8 1 - İ 9 1 8 , Cilt 1, Türk Tarih Kurum u, Ankara,
1980.
iğdemir, U h ığ , Yılların İçinden- Makaleler, Anılar, İncelem eler, T ü rk Tarih Kurum u,
A nkara. 1976.
“İhtarlar”, H alka D oğru, Yıl 1, no. 22, 5 Eylül 1329.
“İktisat” , T ürk Yurdu, C ih 1, no. 9 . 1327.
İnan, Afet, Kemal Atatürk'ü A n a rk en , T ü rk Tarih Kurum u, A nkara. 1955.
İnan, Arı (haz ). Gazi M ustafa Kemal Atatürk'ün 1 9 2 3 Eskişehir-fzmit Konuşmaları,
T ü rk Tarih Kurum u. Ankara, 1982.
“İstanbul Türk O cağı”, A h in Yurd, Cilt 1, no. 3, 19 Haziran 1339.
İz, M ahir, Yılların İzi, İrfan Yayınevi, tsıanbul, 1975.
Izbudak, Veled Çelebi, Hatıralarım, Türkiye Yayınevi, İstanbu l, 1946.
Jâsch k e , Gotthard, "D er Turanism us der JungıU rken”. Die VVelt des Islam ş, Cilt 23,
1 941.
Kandemir, Feridun, “Türk O cak lan ”, Resimli Tarih M ecm uası, no. 70, Ekim 1955.
K araostnanoğlu, Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat HaLiraları, Bilgi Yayınevi, A nka
ra, 1969.
“K arilerim ize”, T ürk Yurdu, Cilt 7/12, no. 1/195, Kânun-t sâni 1328.
Karpat, Kemal, “T he People's Houses in Turkey, Establishm em and G row th”, The
M idâle Eası Jo urnal, K tş-llkbahar 1963.
409
1
Karpat, Kemal. Türk D em okrasi Tarihi, S osyal, E kon om ik, Kültüre 1 Temeller, İstan
bul M atbaası, İstanbul, 1967.
Kemal. M ehmed. T ü rkiye’nin K albi A n kara, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1983.
“Kem alızm in Yeni Büyük Teşebbüsü. H alkevleri", Muhit, no, 4 , Mart 1932.
Kessler, Jo sep h A., Turanism and Pan-Turanism in Hungary; 1890-1945, Universiıy
M icrofilm s, Inc., Ann Arbor, M ichigan, 1967.
Kınm er, Cafer Şeydi, “Bazı Hatıralar" , Emel Dergisi, no. 8 . O cak 1962.
Kocatûrk, U ıkan, A tatürk ve Türk D evrim i K ronolojisi, 1 9 18-1928, A nkara Üniver
sitesi, Ankara, 1973.
Köprülü, Fuad, E debiyat A raştırm aları, Türk Tarih Kurum u, Ankara, 1966. i
Köycüler Dosyası, 1919. ;
Kuran, Ahmed Bedevi, O sm anlı İm paratorluğum da İn k ıla p H areketleri ve M illi Mü- i
caâele, Baha Matbaası, İstanbul, 1956. j
K ushner, David, T h e R ise o j Turhislı N ationalism , 18 7 6 -1 9 0 8 , F ran k C ass and i
Com pany Lim ited. Londra, 1977. j
Kuıay, Cem al. Türlüye İstiklal ve Hürriyet M ücadeleleri Tarihi, Cilt 17 ve 20, 1961- 3
1962. ]
Landau. ja c o b M., Pan-Turkism in Turkey, A Study in Irreden lism , C. H urst and \
Company, Londra, 1981. j
Landau, Ja co b M .. Tekinalp, Turfeish P atrioı, 1 8 83-1961. N ederlands H istorisch- j
A rchaelogısch İnstiluut te İstanbul, İstanbul, 1984. I
Laslo, Sekres, “Faşist Halk Terbiyesi”, Türk Yurdu, C. 4/24, no. 2 7 -2 8 / 221-222, j
Mart Nisan 1930. -
"Lc Fanatism e Panturc", LAsie Francaise, no. 169, N isan-H aziran 1 9 1 7 .
Levend. Agâh Sırrı. “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi, 1. T ü rk Der- ■
neği”, 5anat ve Edebiyat, 2 0 Eylül 1947,
Levend, Agâh Sırrı, “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi, V Türk O ca- I
ğı ve Türk Yurdu”, Sanat ve Edebiyat, 15 Kasım 1 947.
Levend. Agâh Sırrı, “Yakın Tarihim izin Fikir Cephesi Türk O caklarından Halkev- <
lerine”, Ulus, 17 O cak 1 951. !
Lewis, Bernard, “H isıory-ıvriıing and National Reviva) in Turkey”, Mtddie E astem ■
A ffairs, C. 4, no. 6-7, Haziran-Temmuz 1953, s. 2 1 8 -2 2 7 .
Loıhrop, Sıoddard, Le N ouveau M onde de Ulslam, Payot et Cie, Paris, 1923.
M.B. M ehm eızade, “M enem en irticai M ünasebetiyle”, Bildiriş, no. 22, 1 İkinctka-
nun 1931.
Mahmud, “Gazi Diyor Ki”, M illiyet, no. 1837,3 Mart 1931. i
'“M aksat ve M eslek”, Türh Yurdu, Yıl 1, no. 1, 17 Teşrin-i sâni, 1327.
“M araş Türk O cağı", Türh Yurdu, Cilt 1, no. 1, Teşrin-i sâni, 1340.
Mehmed Asım , “Türk Ocağı M erkezi”, Vakit, no. 4 6 9 6 , 3 Şubat 1931.
M ehmed Asım, “Türkçülük 5iyâseıi”, Vhkit, no. 2 6 3 4 , 29 N isan 1925.
M ehm ed Em in. “Türk O caklan", H ayat, Cilt 1, no. 2, 14 Nisan 1927. j
Meram, Ali Kemal, Türkçülük ve Türkçülük M ücadeleleri Tarihi, K ûllür Kiıabevi,
İstanbul, 1969.
410
“Mersin O cağı Nasıl Ç alışıyor?”, Altın Yurd. C İh 1, no. 3, 19 Haziran 1339.
“M illiyet”, Büyük Duygu, Cilt 1, no. 1/1329.
M inogue, K.R., NciionnÜsm, B.T. Batsford LTD, Londra, 1967.
M orali, Nail, M ütarekede İzm ir Olayları, T ü rk Tarih K urum u, Ankara, 1973.
M orali, Seniha Sam i. “H amdullah Suphi ve Türk O cakları", Hayat 7drih Mecmuası,
no. 2, M an 1969.
M ûflüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Cilt 3 , C 'k Yayınevi, tstan bul, 1976.
N .N ., "Yerli M alı K ullanalım '-, Türk Yurdu, no. 12-14/ 206-208, 1., 2. kânun ve Şu
bat 1929.
Naci İsm ail, “H alk Fırkasın ın T ü rk O cakları Siyaseti” , Yarın, no. 4 5 1 , 23 M art
1931.
Nesimi, Abidin, YıIIann içinden, Gözlem Yayınlan, İstanbul, 1977.
N izam i, Cevat, “Türk O cak lan ve M em leket D ışı”, T ü rk Yurdu, no. 2 4 0 , O cak
1955.
“O cağa Yardımlar", Altın Yurd, Cilt 1, no. 3 , 31 Mayıs 1339.
“O cak Müfettişleri ve Teftiş M ıntıkaları”, Türk Yurdu, Cilt 21/1, no. 199/5, Mayıs
1928.
“O caklar”, Alim Yurd, C ilt l, no. 5, 9 Eylül 1339.
"O caklar B ü tçeleri”, T ürk Yurdu, Cilt 22/2, n o . 201/7, Temmuz 1928.
"O caklılara”, T ü rk Yurdu, Cilt 10, 4 Ağustos 1332.
O kan, Ali Hadi, “Türkün ve T ü rk O caklarının H am dullah'ı” . T ü rk Yurdu, H am
dullah Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6, no. 2 , Şubat 1967.
O lgun, İbrahim , N ecip Türkçü, T ü rk Dil Kurum u, Ankara, 1971.
O rkun, Hüseyin Namık, Türkçülüğün Tarihi, Köm en Yayınları, A nkara, 1977.
O m er Seyfettin, E fm z Bey (Asilzadeler), Rafet Zaim ler Yayınevi, İstanbul, 1974.
Parvus, “K öylüler ve Devlet”, Türk Yurdu, C. 1, no. 9 , 1327.
Pears, Edwin, “Turkey, Islâm and Turaniasim” , The C ontem porary Review, Cilt 114,
Ekim 1918.
Rado, Şevket, “T ü rk Ocağı Reisi Hamdullah 5u p h i", Hayat Tarih M ecm uası, no.
10, Kasım 1966.
Rechid Safvet, Les Tûrk-O djaghis, Ankara, 1930.
Reşid Galip, "T ürk O cağı", Altın Yurd, C ilt 1, no. 5, 9 Eylül 1339,
Reşid Galip, "T ü rk Ocakları Hakkında” . Alüıı Yurd, Cilt 1, no. 6 , 10 Teşrin-i evvel
1339.
Reşid Galip, Yeni Mecmuaya Zarürî B ir Cevap”, Altın Yurd, Cilt 1, no. 6 , 10 Teşrin-
i evvel 1339.
Risal, R, "Les Turcs â la Recherche d’une Ame N atıonale”, Mcrçure de F ra n cc, Cilt
98, 1912.
Roccalıa, Poli, Angora £ Kemal Pascia, Problemi Politici cd Econom ici d eh a M o d em a
Turchia, A.R.E., Roma, 1932.
Sadri Elem , “T ü rk O cağı”, Vakit, no. 4 7 6 2 , 12 N isan 1931.
Safa, Peyami, Türk inkılabına Bakışlar, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1938.
411
Sarp, H üseyin Enver, “T ü rk O cağı Nasıl K urulm u ştu , I " , T ü rk Yurdu, no, 2 4 2 ,
M an 1955.
Sarp. Hüseyin Enver, “T ürk O cağı Nasıl K urulm uştu, 11”, T ürk Yurdu, no. 2 4 3 , N i
san 1955-
Selim S im , "Kam p Hayatı ve D inlenm e", T ürk Yurdu, Cilt 246/4, no, 221-222/ 27-
2 8 , M art-Nîsan 1930.
Selim Sırrı, “Türk O cak lan ve Bedenî Terbiye", Türk Yurdu, Cilt 21/1, no. 198/4,
Nisan 1928.
Selim S im , “T ürk Gençliği ve Spor’’, Türk Yundu, Cilt 22/2, no. 203/9.
Ş en el, Zekeriya, Hatırladıklarım, Gözlem Yayınlan, İstanbul, 1977.
Sevük, İsm ail H abib, Edebi Yeniliğimi^ Devlet M atbaası, Istanbul, 1932.
Sevük, İsmail H abib, “O cak, Ev, K onak", C um huriyet, no. 9 4 4 8 , 21 Kasım 1950.
Shaw, Sıantord J. ve Shaw, Ezel Kural, Osmanlı imparatorluğu ve Modem Türkiye,
Cilt 2, E Yaynlan, İstanbul, 1983.
Siyam enin, “O cak m ı lşkencehane m i?”. Yarın, no. 2 0 8 , 17 Temm uz 1930.
Sm ith, Anthony D., T hcories o j N alionalism , G eneral D uckw orth and Com pany
Lim ited, Londra, 1971.
Stoddard. Lothrop. Le Nouveau Monde de TIslam, Payot et Cie. Paris, 1923.
“Suallerim iz ve Cevaplar", Yeni Mecmua, Cilt 4 , no. 8 8 , 2 0 Teşrin-i sâni 1923.
Süleym an Nazif, “Ahmed A gayefBeye”, tçtihad, Yıl 4, no. 7 4 , 1 Ağustos 1329.
“Şaire ve Şiire Zan”, Yeni Mecmua, Cilt 4 , no. 8 5 , 1 Teşrin-i evvel 1339.
Şapolyo, Enver B eh n an , “M illî M ücadelede H am dullah S u p h i", T ü rk K ültürü,
Hamdullah Suphi Tannöver Sayısı, no. 4 5 , Temmuz 1966,
Şapolyo, Enver Behnan. “T ürk Ocağı Ç alışm aları", T ürk Yurdu, no. 1/234, Tem
m uz 1954.
“Şubelerim iz”, Tıirlı D em eği, Yıl 1, no. 5, 1327.
“Şubelerim ize". T ü rk D em eğ i, Yıl 1, no. 6, 1328.
“Ş uûn", Türk Yurdu, Cilt 2, no. 10, Temmuz 1341.
Tachau, Erank, “T he Search for N ational İdentity Among the Turks", Die Welt Des
Jslams, Cilt 8 , no. 3, 1963.
Taghizade, S.H ., “Le Panislam ism e et le Panturquism e", Revue de Monde Musul-
man. Cilt 2 2 , 1913.
“Tahkiri Red", Türk Yurdu, Cilt 1, no. 7, 1327.
Tanrıöver, Hamdullah Suphi. G ünebakan, Turk C akları M erkez Heyeti M atbaası,
Ankara, 1929.
Tannöver, Hamdullah Suphi, “Ne İstiyoruz", Türk Yurdu, no. 2 3 9 , Aralık 1954.
Tannöver, Hamdullah Suphi, “T ü rk Ocağının Tarihçesi ve İftiralara Karşı Cevap-
lantTuz", T ü rk Yurdu, Cilt 5/25, no. 36/230, Birinci Kânun 1930.
Tannöver, Hamdullah Suphi, “T ürk O caklarının Tarihi, Neler istiyorduk ve Hâlâ
N eler İstiyoruz?", T ürk Yurdu, Cilı 4, no. 3 0 8 , Şubat 1965.
Taylak, Muammer, Saltanat, II. M eşrutiyette ve l. C um huriyette Öğrenci H areketleri,
Başnur M atbaası, Ankara, 1969.
412
Tayas, Abdullah Battal, “Hamdullah Suphi Beyde M illiyetçilik”, Türk Yurdu, H am
dullah Suphi Tannöver Özel Sayısı. Cilt 6, no. 2, Şubat 1967.
Tek, Müfide Ferit, “Hamdullah Suphi T ann öv er", Türk Ymdu, H am dullah Suphi
Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6 , no. 2 . Şubat 1967,
Tevetoğlu, Feth i, “O cağım ızın Büyük Evladı H am dullah Suphi T an n öv er", T ürk
Vurdu. Hamdullah Suphi Tannöver Özel Sayısı. Cilt 6, no. 2, Şubat 1967.
“The Turk Miliıant-11, İslam in RussU, D em ocratic A im s". T h e Times, O cak 1918.
Togan, Zeki Velidi, “Hamdullah Suphi Bey’e Aiı Bazı H atıralar". T ürk Yurdu, H am
dullah Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6 . no. 2, Şubat 1967.
Toprak, Zafer, “O sm anlı Narodnikleri'. ‘H alka Doğru' G id enler", Toplum ve Bilim,
no. 24, Kıs 1984.
Toprak, Zafer, T ürkiye'de “Milli İktisat” (1 9 0 8 - 1 9 1 8 ) , Yurt Yayınlan, A nkara, 1982.
Tulum , M ertol A., “T annöver ve T ü rk M illiyetçiliği", Türk Kıiltürii, Hamdullah
Suphi Tannöver Ö zel Sayısı, no. 4 3 5 , Temmuz 1966.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler. 1 8 5 9 -1 9 5 2 , İstanbul, Doğan Kardeş
Yayınlan, 1952.
Tunaya, T ank Zafer, T ürkiye'de Siyasi Partiler, Cilı 1, Hürriyet Vakfı Yayınlan, İs
tanbul, 1984.
Tunaya, Tarık Zafer, T ürkiye'de Siyasi Partiler. Cilt 2, Hürriyet Vakfı Yayınları, İs
tanbul, 1986.
Tunaya, T ank Zafer, “Yeniden Doğuş", Vatan, no. 2 8 2 0 , 30 M art 1949.
Tunçay, M ete. "Cum huriyet Halk Partisi (1 9 2 3 -1 9 5 0 )”. C u m h u riy et Dönemi T ü rk i
y e Ansiklopedisi. Cilt 8.
Tunçay, M ele, T ü rk iy e C u m h u riy etin d e Teli Parti Y ön elim in in K u ru lm ası (1 9 2 3 -
1 9 3 1 ), Yun Yayıncılık, Ankara, 1981.
“Türk Derneği Beyannam esi”, Türk D erneği, Yıl 1, no. 1. 1327.
Türk D em eğ i N izâm nâm esi, Karabet M atbaası, İstanbul, 1324.
“T ü rk D em eği Riyaset-i Aliyyesine”, Türk D em eğ i, Yıl 1, no. 5 , 1327.
“Türk D erneğinden'', H alka Doğru, Yıl 1, no. 8, 2 3 Mayıs 1329.
“Türk G ücünün M usam eresi", Türk Sözü, Yıl 1, no. 5, 8 Mayıs 1330.
“T ürk O cağı”, Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 67/1, K ânun-ı sâni 1923.
"T ürk O cağı", Yeni M ecm ua, Cilt 4, no. 9 0 , 2 0 Kânun-ı evvel 1 9 2 3 .
T ürk Ocağı 1341 Senesi İstanbul Kongresinde Takdim Edilm ek Ü zere Tertip Edilen
Heyeti İdare Raporuyla, (çiim af ve iktisadi E n c ü m en lerin Tcthikatt R aporları,
Hüsnü Tabiat M atbaası, İstanbul, 1341.
Türk Ocağı Esas Nizâmı, Orhaniye M atbaası, İstanbul, 1918.
Türk Ocağı Esas N izâm ı, Hakimiyeıi M illiye Matbaası, Ankara, 1923.
Türk O cağı Esas N izâm ı, Ahmet İhsan ve Şürekası, 1339.
“Türk Ocağı H aberleri", Yeni M ecm ua, Cilt 4, no. 4, 20 Teşrin-i sani 1 923.
“T ürk Ocağı H aberleri, 33 9 Senesi Kongresinin M abadı”, Yeni M ecm ua, Cilt 4, no.
9 0 . 20 Kânun-ı sâni 1923.
“Türk O cağı Hüvıyeı Varakaları”, A hin Yurd, Cilt 1, no. 2, 3 M ayıs 1339.
413
“T ü rk Ocağı İdare Raporu", T ürk Yurdu, Yıl 6 . no. 9 , 3 0 H aziran 1334.
“Türk Ocağı K ongresi”, Türk Yiırdu, C ilt 14, no. 159/9, 3 0 Haziran 1334.
“T ü rk O cağı K ongresi. Ü çü n cü İçtim a -lk in c i C e lse ”, Türk Yurdu, C ilt 1 4 , no.
161/11, 15 Ağustos 1334.
Türk O cağı R am azan C ec eleri Tertib Ettiği M u sahabe P rogram ı, 1330.
Türk O cağı R am azan Encümeni Tarafından A çılan 1 3 3 5 Senesi T ürk S an ayi Sergisi
K atalogu, Türk Dünyası M atbaası, İstanbul, 1335.
"T ü rk Ocağı ve D üşm anlan”, T ürk Yurdu, Cilt 5/25, no. 36/230, B irinci Kânun
1930.
“Türk Ocağı ve Yeni M ecrana”, Yeni Mecmua, Cilt 4 , no. 84, 13 Eylül 1923.
T ürk O cağı Yasası, Yeni Gün M atbaası, Ankara, 1340.
“T ü rk Ocağında”, S ebiiü ’r-Reşad, Cilt 2 3 , no 575, 2 4 Kânun-ı sâni, 1340.
“T ürk Ocağında” , Yeni Mecmua, Cilt 4, no. 78/12, 15 Haziran 1923.
“Türk Ocagı’nda K m m , Kafkas ve Azerbeycan M urahhasları”, Türk Yurdu, Cilt 14,
no. 161/11, 15 Ağustos 1334.
“Türk Ocağı nda K onferans”. Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 8 1 , 2 Ağustos 1923.
Türk O cağının N izâm n âm e-i E sâs ve D ahilisi, Tanın M atbaası, fstanbul, 1328.
“Türk O cak lan ”, Yeni M ecm ua, Cilt 4. no. 74/8, i 5 Nisan 1923.
“Tü rk Ocakları A lnncı Kurultayı”, Türk Yurdu, Cilt 4/24, n o 29/223, Mayıs 1930.
T ürk O c a k la n 1916 Senesi Kurultayı Z abıtları, Kader M atbaası, İstanbul, 1927.
Türk Ocakları 1927 Senesi Kurultayı Zabıtları, Ankara, 1928.
Türk Ocakları 1928 Senesi Kurullayı Zabıtları, Ankara, 1929.
“Türk O caklan tkin ci Kurultayı”, Türk Yurdu, Cık 2, no, 9, Haziran 1341.
“T ü rk O caklan İlim ve Sanat H eyeti”, Türk Yurdu, C ilı TUZ, no. 205/11, Teşrın-i
sâni 1928.
“Türk O caklan Kurultayı”, T ürk Yurdu, Cilt 3, no 18, M ayıs-H aziran 1 926.
“T ü rk Ocakları Merkez B inası”, Türk Yurdu, no. Cilt 4/24, 27-28/ 221-222, M arı-
Nisan 1930.
Türk O ca k la n M erkez Binasının Açılmasında H am dullah Suphi B eyin Söylediği Nu
tuk, Türk Ocağı Matbaası, Ankara, 1930.
Türk O cakları M erkez. M urakabe, Jliın ve Sanat H eyetlerinin 9 3 0 K urultayın a Arze-
dilen R aporları, T ü rk Ocakları Matbaası. Ankara, 1930.
Türk O cak lan M erkez, M urakabe, ilim ve Sanat H eyetlerinin 931 F e v k a la d e Kurul
tayına A ızcdilen R aporlar ve B ilançolar; Türk O cakları M atbaası, Ankara, 1931.
Türk O cakları M esai Program ı, M atbaa-i Osm aniye, 1926,
“Türk O caklan Suû nu”, Türk Yurdu, Cilt î, no. 4, K ânun-ı sâni 1340.
“Türk Ocakları Suü nu”, T ürk Yundu, Cilt 2, no. 7, Nisan 134 1.
“Tü rk Ocakları Su û n u ”, Türk Yurdu, Cili 2, no 8 , Mayıs 1 3 4 1 ..
T ürk O ca k la r ı T alim atn am esi, Türk O cakları M erkez H eyeti M atbaası, Ankara,
1927.
Türk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, İstanbul, 1927.
Türk O cak ları Yasası, Suhulet Matbaası, İstanbul, 1297.
414
Türk O caklan Yasası, 23 Nisan 1341 Tarihinde A nkara’da İkinci içtim aini A kdet
miş Olan Kurultayda Tadil Edilen Yasadır, 1 9 2 5 (1 3 4 1 ),
Türk Ocakları Yasası, 23 Nisan 19 2 8 Tarihinde Ankara'da tçıim a Eden Beşinci Ku
rultayda Tadil Edilen Yasadır, Ankara. 1929.
T ıtrk O c a k ta n Yasast, 2 3 Nisan 1 9 3 0 Tarihinde A nkara’da içtim a Eden A ltıncı K u
rultayda Tâdil Edilen Yasadır, Türk O cağı M atbaası, Ankara, 1930.
“Türk O caklarının Yemini", Yeni Mecmua, Cilt 4, no. 73/7, 1 N isan 1923.
"T ü rk Tarih H eyeti", Türk Yurdu, Cilt 4/24, no. 30/224, Haziran 1930.
"T ürk Yılı, Büyük İstiklâl G ünü, T ü rk Ocağı Tarafından O sm anlı H üküm etinin İs
tiklâl G ününü H atırlatm ak Üzere Tertip E dilen T akvim d ir", Sem s M atbaası,
A kkurum , 1335.
“Türk Yurdu”, Yazi/e, no. 2, 3 K ânunu sâni 1327.
“Türk Yurdu Hakkındaki N eşriyat". T ürk Yurdu, no. 2 3 8 , Kasım 1954.
“T ü rkçe” , ikd a m , no. 6 8 5 5 , 1 Mart 1332.
"Türkçülüğü T ü rk leştirm ek " , M eslek, Yıl 1, no. 19, 21 Nisan 1925.
“Türkçülüğün tsıikam etleri", Nevsal-i Milli. İstanbul, 1330.
“T ürklük Şuunu, M illi M eşrutiyet Fırka-i Siyasiyyesi”, Türk Yurdu, Cilt 2.
Ulçugür, İsm ail, Agâh Sırrı Levend, Turk Dil Kurum u, Ankara, 1 982.
" Üç Aylık O cak H aberleri", Türk Yurdu, Cilt 3/23, no. 12-14/ 206-208, 1. ve 2. K â
nun ve Şubat 1929.
Ü lken, H ilm i Ziya, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ü lken Yayınları, Istanbu).
1979.
Ü lker Reşit, “T ü rk O caklarının Yeniden Tesisi M ünasebeıiyle", S osy al H ukuk ve
İktisat M ecm uası, uo. 8 , Nisan 1949.
Ülkütaşır, M. Sak ir, “Fuad Köseraif ve Tasfiyecilik” , Türk Yurdu, no. 2 5 7 , Haziran
1955
W eiker, Walter, Polıtieal Tutclage and D em o cra cy in Turkey, The Free P a n y and irs
A jıerm alh. E .J. Brill, Leiden, 1973.
Yahya Kem al, Siyasi ve Edebi Portreler, Baha M atbaası, İstanbul, 1968.
Yakup Kadri, “Türk O cağı1', Milliyet, no. 1 858, 13 Nisan 1931.
Yakup Kadri, “T ü rk O cakları M eselesi”, H akim iyet-i Milliye, no 2 0 7 3 , 16 Nisan
1927.
Yakup Kadri, “Türkçülük M elküresinm Tahakkûkundan Sonra”, H akim iyet-i M il
liye, uo. 1412, 3 0 Nisan 1925,
“Yasanın Tadil Edilen Maddeleri”. Türk Yurdu, Cilt 4/24, no. 29/223, Nisan 1930
“Yeniden Açılan O caklar", Alim Yurd, Cilt 1, no. 4 , 2 0 Temm uz 1339.
Yetkin, Çetin, Serbest Cum huriyet fırk a s ı Olayı, Karacan Yayınlan, İstanbu l, 1982.
Yetkin, Ç eıtn, Türkiye'de Tek Parti Yönetimi, J 9 3 0 -J 9 4 5 , A hm Kitaplar, Ankara,
1 983.
“Yugoslavya’da İslav Sokol Kongresi’’ , T ürk Yurdu, C ilt 5/24, no. 32/226, Ağustos
1930.
Yunus Nadı, Birinci Büyük Millet M eclisinin Açılışı ve İsyanlar, Sel Yayınları, Istan-
bu), 1955.
415
Yunus Nadi, “Türk Ocağı, T ü rk Birliği”, Cumhuriyet, no, 2 4 7 5 , 2 8 M an 1 9 3 1 ,
Yunus Nadi, “U m ûm î Kongreye H azırlık", C um huriyet, no, 2 4 6 0 , 13 Mart 1931.
Yücebas, H ilm i, Bütün Cepheleriyle H alide Bdib, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstan
bul, ty.
“Zât-ı Sâm i-i Hazreti Sadaretpenâhîye”, Türk Derneği, Y\l 1, no. 6 , 1328.
Zeki M esud. “G en çlik M eselesi", T ürh Yurdu, Cilt 7/21, no. 1/195, Kânun-ı sânı
1928.
Zenkovsky, Serge A., Rusya’da P an -T û rkizm ve Müslümanlık, Üçdal N eşriyat, İstan
bul, 1983.
Ziya Gökalp, “T ü rk Ocağı Ne Yapmıştır, Vazifesi, Gayesi N edir?”, Altın Yurd, Cilt
1, no. 1, 1339.
Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, MEÖ Basım evi, İstanbul, 1 970.
“Zonguldak Türk O cağı’na Gazi Paşa H azretlerinin Yardım ları", Altın Yurd, C ilt 1,
no. 3 , 19 Haziran 1339.
G azeteler
Bildiriş
Cumhuriyet
Hakimiyet-i Milliye
İkdam
Milliyet
Son Saat
7önin
Ulus
Vfafcit
Vatan
Yarın
416
DİZİN
417
c F
Cafer Seyid Ahmed (K ırım er) 8 6 , 9 6 E Georgeon 153
Celal (Bayar) 1 7 5 , 2 3 8 E Tachau 146, 153, 21 0
Celal Nuri (ileri) 47, 54 Faik (K alıakkıran) 148
Celâl Esad (A rseven) 158, 159, 190 Falih Rıfkı (A tay) 2 1 1 , 3 1 1 , 3 5 4 , 3 5 7 .
Celâl Sahir (E rozan) 28, 33, 3 4 , 46, 371
5 7. 182, 190, 205, 2 3 7 . 2 9 4 , 3 0 6 faşist 3 2 4 , 3 6 8
Cemal Paşa 6 8 , 72, 7 3 , 74, 94 faşizm 2 1 2 , 2 4 8 , 3 2 3
CHF 166, 211, 2 1 2 . 2 2 7 , 2 3 6 , 245, Fatm a Aliye Hanım 6 6
2 4 6 , 2 4 9 , 250, 2 5 1 , 252. 2 8 6 , 300, Fazıl Doğan 115, 182, 183, 2 3 7 , 332
3 4 1 . 3 4 3 , 3 4 4 , 3 4 5 , 3 4 7 , 3 4 8 , 359, Ferid Celâl (G üven) 73, 130, 139,
3 6 0 . 3 6 2 , 3 6 4 , 3 6 6 . 3 6 7 , 3 6 8 , 369, 145, 182, 183, 184, 193. 2 3 7 . 287.
3 7 1 . 3 7 2 , 3 7 3 , 3 7 5 , 376, 3 7 8 , 3 8 2 , 2 9 4 , 3 0 8 ,3 1 0
3 8 3 . 384 Fethi (E rd en ), Dr. 143
CH F Üçüncü Büyük Kongresi 115 Fevzi Lüıfi (K araosm anoglu) 177
Cumhuriyet 2 4 6 , 3 0 8 Fevzi Paşa 133, 159. 190
François Georgeon 71, 3 5 8 , 35 9
Ç Fuad Raif (K ösearif) 17, 18, 2 7 , 32,
Ç elik M iğferliler hareketi (Scahlhelm ) 7 1. 158
355 Fuad Sabit 53, 54, 55
Çetm Yetkin 3 6 0
G
D Gad Franko Efendi 19
D agyolu 354 Galatasaray SuİLanısi 58
De Guignes 174 G enç İhristiyan lar Cem iyeti (Young
Dış T ürkler 131. 171 M en’s C hristian A ssociation-
Donanm a Cem iyeti 52 YM CA) 195. 2 0 3 ,3 2 3
Dopolavoro’lar 212 G enç K a le m ler 5 4
Düyûn-i Ümûmîyye İdaresi 50 G ençler Birliği 114, 197, 365, 3 6 6
G erm anus, Dr. 20
E G ibb 174
Ebüzziya Velıd 177 G üneş Dil Teorisi 359
Edehiyyât-ı Cedide O kulu 5 6
Edebiyyâl-ı Osm aniyye Cemiyeti 2 0 H
Edip Servet (T ö r) 301 Hafız Ahmet (Irsoy) Efendi 233
Em in Ali (Ç avlı) Bey 98 Hakimiyet-i Milliye 171, 177, 2 2 8 , 297.
Emin (Erişirgil) Bey 190 3 4 3 , 344
Em in Bûlend (Serdaroğlu) 5 3 Hakkı T ank ( Us) 148, 169, 2 3 7 , 244,
Em rullah Efendi 16, 17 246, 252, 382
Enderun 200 Halid Ziya (U şaklıgil) 21
Enis Behiç (K oryürek) 304 Halide Edip (A dıvar) 46, 66, 67, 68,
Enver Paşa 6 8 , 72, 74. 75, 158 9 3 , 9 5 . 9 7 . 100, 112. 113, 114, 143,
Ercüm ent Ekrem (Talü) 290 157, 158, 159, 190
Erm eni 3 3 3 Halil Eıhem (E )dem ) 158, 159, 186,
Esirgem e Derneği 90 190
Ettore Rossi 3 4 5 , 3 7 0 Halis Turgut 5 5 , 58, 158
418
'Halkçı Doğru 112, 113 İbrahim A lâeıtin (G övsa) 2 9 0 . 3 0 9
halkçılık 113, 126, 127, 135, 154, 2 1 0 ikd am 248
Halkevleri 166, 167. 3 6 0 , 361, 3 6 2 ,3 6 4 II. M eşrutiyet 25, 3 0 , 51. 6 2 , 8 9 , 112
Hamdullah Suphi Tannöver 5 5 -6 1 , 68, İlim ve Sanal Heyeti 3 2 7 , 3 3 8 . 3 5 7 ,
6 9 , 7 1 - 7 3 ,8 0 ,8 7 , 9 4 . 95, 97, 100, 3 7 8 , 3 8 1 ,3 8 2
132. 134. 135, 137, 142, 143, 145- İlm î T ü rkçülük 15
152, 1 5 5 -1 5 9 , 169, 170, 1 7 2 , 175, llyas Ragıp 100
181, 182, 184, 185. 187, 188, 190, lm alâı-ı Harbiye M akriköy Fabrikaları
192, 1 9 9 . 2 0 0 , 2 0 3 , 2 0 5 -2 0 7 , 212. 90
2 3 1 , 2 3 4 , 2 3 6 . 2 3 8 , 2 4 3 , 2 4 6 , 251, lm alâı-ı Harbiye M ektebi 90
2 9 5 , 2 9 6 , 2 9 9 , 3 0 0 , 3 0 4 . 3 0 7 , 310, irredantizm 1 31
3 2 1 -3 2 5 , 3 3 1 -3 3 5 , 3 4 0 -3 4 3 , 346, Ishak Refeı (İsıtm an ) 182, 194, 195,
3 4 8 , 3 5 2 -3 5 5 , 3 5 7 , 361, 3 6 3 , 374, 202. 204, 290, 292, 293. 306
3 7 5 , 3 7 7 ,3 7 8 , 382 İslam cılık 3 8 3
Hars Heyeti 372 İslâm lık 2 0 8
Haşan Ferid (Cansever) 51. 5 5 , 5 7 . 71. İsmail Gasprinsky 4 8 . 9 1 , 174
. 75, 9 9 , 100, 237, 2 3 8 , 2 4 5 , 247, İsm ail H abib Sevük 6 2 . 189, 2 0 5 . 334
2 4 8 , 2 9 5 , 309 Ismayıl H akkı (Baltacıoğlu) 8 0 , 127
Haşan Rıza Soyak 155 İsmet Paşa (İn ö n ü ) 165, 172, 173,
Haşım Nahid (E rbil) 6 4 , 65, 177, 178, 1 7 9 ,2 3 1 .3 2 4
200 ittihat ve Terakki 22, 4 3 . 48, 53. 57,
Hayat 227 6 3 , 6 8 , 7 0 -7 8 , 8 9 . 9 4 , 9 6
Hikmeı (K oyunluoğlu) 2 3 0 izzet Ulvi (Aykurt) 175, 199, 2 8 7 . 290
Hitit Cem iyeti 380
Hizmet 3 4 0 J
H oca Esad Efendi 149 Ja le Baysal 8 9
Hull House 114 Jan e Addanıs 114
Hüseyin Cahid (Yalçın) 19, 33, 71, 74, Jâ sch k e 95
158 Jetnıe Turc 46. 47, 54
Hüseyin Enver Sarp 52, 54, 184, 189,
193. 197, 1 9 8 . 2 0 3 , 204 K
Hüseyin Erıuğru) 5 8 Kadınlar Çalıştırm a Cem iyet-i lslâm j-
Hüseyin Hüsam ettin (Yasar) 187 yesi 9 0
H üseyinzade Alı (Turan) 42, 46, 71, Kamus 23
100, 112, 143. 158, 159, 186, 190 K aragöm lekliler 334
Hüsnü Hamıd (Saym an) 9 3 Kazım Orbay 74
Kâzım Nami (D uru) 70, 9 7
I Kâzım Özalp 2 9 1 . 3 4 2 . 377
II Messaggero degli llalian i 3 7 0 K em aleıım Kâmı (K annı) 2 9 0
İrk hıfzıssıhhası 2 4 3 . 244 K em aletıin Sami Pasa 148, 153, 233
Ispanak H akkı (Ağlarca) 17, 19, 28, Kenan Ç o b a n la n 68
3 1 ,4 6 Kılıç Alı 175
Kolej G ençleri C em iyeti 2 0 3
İ K onsom oller 323
İbnürrefik Ahm et Nuri (Sekizinci) 233 Koprüiüzade Fuat (K öprülü) 4 6 . 100.
İbrahim Abilof 361 158. 159. 186. 190
419
Kâse Haıf Paşa 2) M illî Türk Fırkası 60, 8 0
Köycüler Cem iyeti 113, 114, 116, 128, MilJi Edebiyat 59
121, 168 Milliyet 2 0 8 , 366
köycülük 115, 1 1 8 -1 2 1 , 127, 128, Moiz K ohen 2 5 . 3 4 , 72, 301
168, 174, 181, 2 8 9 , 2 9 2 ,3 1 1 , 330, M uhiddin Baha (P ars) ] 4 8 , 156, 171,
33 2 . 381 1 7 4 ,1 7 5 .1 7 7
Kunoş E fendi.20 M uhittin (Ü sıü nd ağ), Vali 363
Kürt 333 Muhil 3 5 3 , 3 5 4 , 3 6 0
Kûrı Kulübü 18 M uhsin Erluğru! 68
kütüphanecilik 8 9 M urakabe, İlim ve Sanat Heyetleri
3 2 5 , 335
L M ussolinı 128, 3 5 6 , 3 7 0
Latife H anım 172, 174. 175 M ustafa Kemal 133. 139, 140. 159,
Latin harfleri 2 9 0 , 327 172. 174, 191, 1 9 3 .3 6 0 , 3 6 1 , 365,
Lehçe-i Osman i 23 3 6 6 , 3 7 4 , 375
Lüon Cahun 174 Musul sorunu 166
M uzaffer Şerif 2 3 7 , 2 4 7
M Müfide Ferit (Tek) 6 7
M ahm ut (Soydan) 366 M ünir Mazhar Kamsoy 55
M ahm ut Esat (B ozkurl) 22 S, 2 8 5 , 2 9 2 . M ütareke dönemi 134
3 0 0 ,3 2 5
M ahm ut Nedim 98, 143, 144 N
Mason dernekleri 3 5 9 Nakı Cevad (A kkerm an) 182, 290
M azhar M üfit (K ansu) 148, 154, 155, Nakıye (E lgun) 143
181 N arodnik hareketi 112
M ehmed Ayaz Efendi İshakof 19 Naşıı Hakkı (U luğ) 2 2 8
M ehmed Eının (Yurdakul) 19, 2 8 , 42, Nebizade H a m di (U lküm en) 159
44, 53, 7 1 , 8 0 , 8 1 , 9 4 , 9 8 , 100. 157, Necati Bey (M aarif Vekili) 147, 155,
159. 170, 172, 174. 186. 2 3 3 , 2 3 8 , 23S
3 1 2 , 3 3 8 , 3 4 8 -3 5 0 N ecip (T ü rk çü ) 19, 158, 187
Mehmed Masum Efendi 19 Necip Ali (K ûçüka) 158, 299, 382
M ehmet A kif 60 Necip Asım (Yazıksız) 16, 18, 28, 34,
M ehmet Ali Tevfik (Y ükselen) 53, 71 71, 9 4 , 158, 159, 190. 2 9 1 , 301,
M ehmet Asım (U s) 3 6 3 , 364 305, 306
M ehm et Em in (Erişirgil) 77, 8 0 . 8 1 , N evsal-i M ilti 79
9 3 ,2 2 7 Nezihe M uhittin 3 4 6
M eliha Avni (Sözen) 3 4 6 , 34 7 Nüzhet Sabit 9 3 , 9 5 , 9 3 . 9 9 . 100
M enemen Olayı 363
M erkez Heyeti 3 2 5 , 3 2 7 -3 3 1 . 334, O
3 3 5 , 3 3 6 , 3 7 8 . 3 7 9 , 3 8 0 . 381 O caklılık 3 0 8
Mesaroş, Dr. 20 O ktobr çocukları 323
Meslek 176 Olcay Hanım 237
Mısırlı Halim Pasa 233 Opera Nazionale Balılla 3 7 0
M ilaslı Hakkı 32 Ordu Donanma Pazarı 90
M 'llî Hars Birliği Cem iyeti 301 O riente M od en ıo 3 4 5 , 37 0
M illî Meşrutiyet Fırkası 77, 78, 8 0 O sm an Şevki (U ludağ) 150
420
Osm anlı Anonim Şirketi 9 0 S
Osm anlıcılık 25, 26, 44. 6 3 , 78, 7 9 , 38 3 S a ba h 3 0
O sm anlılık 2 0 8 , 210 Sabri, Dr. 93
Osmanzade Hamdi (A ksoy) ) 74 Sadrı Elem (E rıem ) 177. 3 8 2 , 383
31 M an Olayı 2 9 . 30 Sadn M aksudi (Arsal) 187, 3 3 )
Sam et Ağaoğlu 3 3 4 , 3 3 5
ö Sam ih R ıfaı 147, 148. 1 5 1 . 152. 154,
Ö m er Seyfeddin 4 6 , 158 159. 172, 1 7 5 ,1 8 6 , 188, 190, 191,
2 3 4 , 2 3 8 . 2 9 7 , 2 9 8 , 3 0 3 , 337
P SC F 3 3 8 , 339, 3 4 ), 3 4 2 , 3 4 3 , 3 4 4 . 346,
P. Risal h/tj. Moiz Kolıen 3 4 8 , 3 5 0 , 3 5 1 . 3 5 7 , 35S . 3 6 5 , 371
Parvus Efendi 46, 47 SeMüY-Reşad 137. 138, 139, 177
Peyami Safa 6 7 Selim Sırrı (Tarcan) 71, 296
Pıerre Loti 174 S ırat - 1 Mûstoftim 2 7 , 3 0
Piyonirler 323 Siyasî Türkçülük 2 2
popülizm 112 Sokol Cem iyeti 2 2 8 , 2 9 6 , 3 2 3 , 324
Prens Saıd Paşa 21 Sokollar 297
Prenses Nimet Hanım 6 6 Son Posta 3 4 9 , 3 5 1 , 3 5 2 , 3 5 3 . 357
Son S aat 1 78, 2 4 6
R Son T elgraf 177
Radloff 174 Sovyeıler Birliği 6 6
Ragıp (Ö zdem iroğlu) 2 8 7 Stalin 3 7 0
Ragıp Nureddin (Ege) 57, 112, 237 Surils 360
Rahip Karaçon 19 Süleym an N azif 31, 48
Rauf O rbay 75
Rauf Yekta 233
Ş
Recep Peker 2 8 5 , 3 0 5 , 3 7 9 Şakır Turgut Bey 186
Recep Zühdü (Soyak) 2 4 2 , 2 4 3 Şark Tetkik Encüm eni 2 3 0
Remzi (Yüregir) 308 Şark-ı K arib M uavenet Teşkilâtı 195
Rençber Birliği Anonim Şirketi 161 Şem seddin (G ünaltay) 158
Resimli Ay 3 4 9 , 3 5 1 , 3 5 3 Şem seddin Sami 23, 187
Resulzade M ehm eı Em in 87 Şem seddin, Dr. 112
Reşat Nuri (G u ntekin) 233 Şevket (D ağ) 159
Reşit Galip, Dr. 5 7 , 114, 115, 1 )7 -1 2 0 . Şeyh SaİL İsyanı 166, 173
1 2 7 -1 3 0 , 135. 169, 172, 174, 182, Şükrü Eflatun 9 3 , 95
186, 190, 191, 2 0 4 , 2 1 1 , 2 1 2 . 237,
2 3 8 . 3 3 2 -3 3 5 . 3 3 7 , 3 3 9 , 3 8 2 , T
Reşu Saffet (A tabinen) 7 1 , 290, 3 1 2 . Takrır-i Sûkün Kanunu 165
382 Talât Paşa 68, 72, 75
Revire O rien tale 21 Talim ve Terbiye Cem iyeti 141
Rıdvan Nafiz (Edgüer) 159, 174 Tan 92, 3 0 . 4 6 , 54, 74
Rıza Nur 153. 159, 187, 190 Tasvtr-ı Efhâı 177
Rıza Tevfik (Bölükbaşı) 17, 18 Tekin Alp bh z . Moiz Koheıı
Ruhsar Hanım 2 9 0 Telılijlerim 247
Ruşen Eşref 3 7 4 Terakkiperver Cum huriyet Fırkası
166, 179
424
Tevfik (Btyıklıoğlu) 33 7
Tevfik Remzi (Kazancıgil) 93, 243, 331
Tevfik Rüştü (Aras) 361
Tevhid-i E fk â r 177
Thom sen 174
Turan Cemiyeti 187, 331
Turancılık 67. 70, 72, 79. 96, 360. 383
Türk B ahçesi 125
Türk Birliği 153
T ü rk Derneği 15. 16, 18, 2 0 -2 3 , 2 5 -2 7 ,
3 1 -3 4 , 51
Türk D erneği 21, 27, 28, 29
Türk G ücü Cemiyeti 6 4
Türk Kadınlan Biçki Yurdu 9 0
Türk m illiyetçiliği 51, 52, 5 4 . 6 6 , 130,
1 3 4 ,3 0 0
Türk M uallim ler Birliği 3 5 9
Türk Ocağı Sanayi Encüm eni 90
Türk O cak lan M erkez Binası 3 2 1 , 322,
3 2 5 , 3 2 7 ,3 6 8 , 3 8 0 , 381
Türk Sözü 168
Türk Tarih Heyeti 3 3 6 , 3 3 7 , 338
Türk Tarih Tezi 115. 3 3 7 , 3 5 9 . 3 8 0
Türk Tarihine M edhal 3 8 0
Türk Tarihini Tetkik Encüm eni 3 8 0
Tttrlt Tarihinin A n ahalları 3 3 7 , 3 8 0
Türk Yılı 52
Tü rk Yurdu 2 2
Türk Yurdu 4 3 -5 0 , 63, 6 4 . 77. 9 0 . 91,
112. 1 34, 156. 157, 171, 181. 189.
208. 2 1 1 , 2 3 2 . 2 3 4 , 2 8 7 , 2 8 8 . 2 9 4 -
2 9 7 , 3 2 4 , 3 2 6 . 3 2 8 , 3 3 1 . 3 3 5 , 351,
35 7 , 364
Türk Yurdu Cem iyeti 4 2 , 51
Türkçülüğün “teşkilatlanm a" dönemi
15, 42
Türkçülük 26, 4 2 , 4 3 , 4 7 , 5 9 , 6 1 . 63,
6 7 . 70, 7 2 , 7 5 , 78, 9 3 . 126. 130,
13 1 , 1 3 5 , 145. 146, 147, 157, 159.
172, 173, 176 -1 7 8 , 187, 2 0 0 , 201,
246, 2 4 7 , 2 9 9 . 3 2 5 , 3 7 6 , 3 8 2 , 383
Türkleştirm e 2 3 4 , 2 9 3 , 297, 3 0 6 , 366
Türklük 134, 158. 167, 174, 175, 186,
187, 196, 2 0 8 . 236, 2 4 4 . 2 4 9 , 298.
302, 3 0 5 , 3 0 7 , 3 0 8 . 3 1 2 , 333
Türklük Ocağı 5 4
422
V
Vâ-Nû (Vala N urettin) 36 3
Vahi* 1-20, 132, 173, 174, 2 4 4 , 246,
333, 34 3 , 347, 351, 363, 367
Vambery 20
Vasıf Bey 147, 156, 1 5 8 , 3 3 5
Vasıl Vasılyeviç 10
Vazıjc 4 3
Veled Çelebi (Izbudak) 16, 17, 18, 28,
9 4 , 158, 1 5 9 ,'1 9 0
Veliaht Abdülm ecid 9 0
Veliaht Yusuf İzzetlin Efendi 17, 18
Vladem ir Gordlevskiy 16, 19
Von Le Coq 331
Y
Yahya Kemal (Beyath) 6 8 , 159, 190
Yakup Kadri (K araosm anoglu) 175.
176, 2 2 8 , 383
Yann 3 3 9 , 347, 3 6 9 , 37 0
Yeni A dana 168, 3 0 8 , 3 0 9
Yeni A sır 343
Yeni G a z e le 3 0
"Yeni Lisan" 47
Yeni M ecm ua 125, 130, 131, 133, 134,
135, 140, 144, 145
Yeni Turan 68
Yeniçeri Ocağı 199
yerli m allan koruma 3 2 7 , 3 2 8 , 3 3 0
Yesarizade M ahm ut Esat 2 3 3
Yunus Nadi 301, 3 6 7 . 375
Yusuf Akçura 15, 16, 18, 33, 4 2 , 44,
5 2 -5 5 , 5 7 -5 9 , 61, 71, 78, 80, 112,
151. 154, 1 5 6 -1 6 0 , 1 8 8 -1 9 0 , 192,
198, 2 4 1 , 246, 3 3 1 , 3 3 7 , 354
Yusuf Ziya Paja 233
z
Zâkir Kadiri (U gan) 187. 188
Zekeriya Sertel 2 9 1 , 349, 3 5 1 -3 5 4
Zeki Velıdi Togan 58, 188
Ziya Gevher (E tili) 3 0 4
Ziya Gökalp 46, 54. 57, 6 1 , 71, 74, 76,
77. 93. 100, 126, 127. 128. 130,
157, 159, 174. 182, 190, 196, 231
Zübeyiroğlu Fuat 2 2 8 , 2 3 9 , 2 8 5
Zühdü (İn h an ) 8 0 , 143