You are on page 1of 422

FÜSUN ÜSTEL

İm paratorluktan Ulus-Devlete
Türk Milliyetçiliği:

Türk Ocakları
( 1 9 1 2 -1 9 3 1 )
FÜSUN Ü STEL 1955\e Ankara’mla doğdu. Ortaöğrenimi Nötre Dame de Sion’da, yük­
seköğrenimi AÜSBFde tamamladı. 1 9 80-8l'de İtalya’nın Bologna kentindeki jo h n s
Hopkirıs Ûniversitesi’nde yükseklisans programını izledi. 1982’de l.Ü. İktisat Fakül­
tesinde araştırma görevlisi oldu. 1987d e AÜSBFden doktorasıru aldı. 1 993te do­
çent oldu. 1990’dan bugüne M.Ü. Fransızca Kamu Yönelimi Bölûmû’nde öğretim
üyesidir. Yerli ve yabanca sosyalbilim dergilerinde Türkiye tarihi, m illiyetçilik ve
kimlik sorunuyla ilgili makaleleri yayınlanmıştır.

iletişim Yayınlan 429 • Araştırma-İnceleme Dizisi 47


ISBN 9 7 5 -4 7 0 -6 1 2 -3
© 1997 iletişim Yayıncılık A. Ş.
1. BASKI 1997, İstanbul
2. BASKI 2004, İstanbul (5 0 0 adet)

KAPAK Üm it Kıvanç
DİZCİ Remzi Abbas
UYGULAMA Hüsnü Abbas
DÜZELTİ Sait Kızılırmak
MONTAJ Şahin Eyilmez
BASKJ ve CİLT Sena Ofset

İletişim Yayınları
Bmbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloglu 3 4 1 2 2 İstanbul
Tel: 2 1 2 .5 1 6 22 6 0 -6 1 -6 2 • Fax: 21 2 .5 1 6 12 58
e-mail: iletisim@iledsim.com.tr * web: wvvw.iletişim,com .tr
Ç alışm alarım sırasın d a verdiği
destek için Annem N ecla Ç ataltaş’a
sevgilerim le...
İÇİNDEKİLER

Sunuş ........................................................................................................... 3
Ö n s ö z .................................................................... .................................................11
BİRİNCİ 8ÖLÜM
T ü r k O c a ğ ı’n d a n Ö n c e K u r u l a n T ü r k ç ü D e r n e k l e r ................15
1. Türk D ern eği .................................................................................................,15
EK 1. Türk Derneği Nizâmnâmesi..............................-................................... 3 5
EK 2. Türk Derneği Beyannâmesi......................................................... -....... 3 7
EK 3. Harbiye Nezâret-i Celîlesine.................................................................. .41
EK 4. Ayandan Besarya Efendi Hazretlerine...................... .41
2 . Türh Yurdu Cem iyeti ........................................................... 42
İKİNCİ b ö l ü m
İ k i n c i M e ş r u t iy e t D ö n e m i’n d e T ü r k O c a ğ ı .................... Sİ
1. K u ru lu ş .................................................................................................... 31
2 . Türk Ocağı ve Siyasi P artiler ................................................................ 69
3. 1 9 1 8 K ongresi .............................................................................................. 3 0
EK 5. Türk Ocağı'nın Nizâmnâme-i Esâs ve Dahilîsi..................................100
EK 6. Türk Ocağı Esas Nizâmı.........................................................................105
EK 7. Türk Ocağı 1330, 1331, 1332 Seneleri
Masarifat ve Vâridât Cetvelleridir...................................... 109
EK 8. Türk Ocağı Marşı................................................................................... ...111
4. Köycüler Cemiyeti ....................................................................... 111
EK 9. Köycüler Cemiyeti İlmühaberi............................................................ 121
EK 10. Köycüler Nizâmnâmesi.......................................................................... 122
EK 11. 29 Şubat 1335'de Toplanan Köycüler
Birinci Kongresi'nde Alınan Kararlar................................................. 122
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
C u m h u r iy e t D ö n e m i’n d e T ü r k O c a k l a r ı ....................................... 125
1. Türk O cah la n ’nın Yeniden Ö rgütlenm esi ...................................... 125
2. Türk Ocakları B ir in c i Umumî Kongresi ( 1 9 2 4 ) ......................... 145
EK 12. Türk Ocağı Yasası................................................................................... 162
EK 13. Türk Ocaktan 1924 Yılı Kongresi Azâsı ....................................... 163
3 . T ü rk O c a k la r ı İkinci Kurultayı ( 1 9 2 5 ) .......................................... 165
4 . Türk Ocakları Ü çüncü Kurultayı (1 9 2 6 ) ....................................... 180
EK 14. Türk Ocakları 1926 Yılı Kurultayı'na Sunulan Bütçe.....................2 1 3
EK 15. Türk Ocakları Mesai Programı........................................................... 2 1 3
5. Türk Ocakları D ördüncü Kurultayı (1 9 2 7 ) ................................. 2 2 6
EK 16. 1927 Kurultayı'na Katılan Delegelerin A dları................................ 2 5 2
EK 17. Türk Ocakları Talimatnâmesi.............................................................. 2 5 4
EK 18. Türk Ocakları Müfettişler Talimatnamesi........................................ 2 8 0
6. Türk Ocakları Beşinci Kurultayı ( 1 9 2 8 ) ...................................... 2 8 5
EK 19. Türk Ocakları 1928 Kurultayı Delegeleri......................................... 3 1 2
EK 20. 1928 Yılında Türk Ocakları Şubelerinin Bütçeleri.......................... 3 1 4
EK 21. Türk Ocakları Merkezî Heyeti'nin 1928-29 Senesi Bilançosu 320
D Ö R D Ü N C Ü B O LÜ M

T ü r k O c a k l a n ’n m K a p a t ı l m a s ı ........................................... 321
1. Türk O c a k la r ı ve M uhalefet .................................................................321
EK 22. Türk Ocakları Merkezî Heyeti'nin 1929-30 Senesi Bilançosu 357
2 . Türk Ocakları O la ğ a n ü stü K u r u lta y ı ( 1 9 3 1 ) ............................. 3 5 8
EK 23. Türk Ocakları Merkez Binası İçin Çıkarılan
Kanun ve Gerekçesi.............................................................................. 3 8 5
EK 24. C.H.F. Üçüncü Kongresi'nde Türk Ocakları'nın
Feshine İlişkin Karar Sureti.................................................................. 3 8 5
EK 2S. 1931'de Türk Ocakları’nın İsimlerini Gösterir Liste....................... 3 8 7
EK 26. 1930-31 Döneminde Türk Ocaklart'nda Verilen Konferanslar....390
EK 27. Türk Ocakları Tarafından Yayımlanan Kitaplar..............................3 9 3
EK 28. Türk Ocakları Merkez Heyeti Muhasebesinin
1930-1931 Bilançosu.............................................................................3 9 5
EK 29. Cumhuriyet Halk Fırkası Kâtibiumumilîğinin
Fırka Teşkilâtına Umumi Tebligatı................ 396
EK 30. Cumhuriyet Halk Fırkası Katibiumumiliğinin
Fırka Teşkilatına Umumi Tebligatı..................................................... 400
EK 31. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğinin
Parti Örgütüne Genelgesi........................................... .400
S o n u ç ................................................ 401
K a y n a k ç a .......................................................................................................... 405
Su n u ş

Elinizdeki bu çalışma, 1987 yılı başında A.Ü. Siyasal Bilgi­


ler Fakültesi’nde doktora tezi olarak sunuldu. O günden bu
yana geçen on yılı aşkın süre içinde, çeşitli yaymevlerinden
gelen yayımlama önerilerini bir yandan araştırmaya cez for-
matmın dışında bir biçim kazandırma niyetiyle ertelerken,
diğer yandan da yeni çalışma konularının çekim alanına
girmekten kendimi alıkoyamadım.
Bu arada Türk Ocakları 1 9 8 6 ’da yeniden açılarak Türk-
tslam Sentezi görüşü doğruitüsunda faaliyete başladı. An­
cak, yeni faaliyet döneminde 1 9 2 0 ’li yıllarda gerçekleştir­
miş olduğu kitlesel destek ve yaygın örgütlenm eyi sağlaya­
madı. Üyelerinin ve araştırmacıların ilgisiyle sınırlı müteva­
zı bir dernek görüntüsünün ardında ise, bürokrasinin çeşit­
li kademelerinde ve birbirini izleyen parlamento ve hükü­
metlerde yer alan “O caklı’Tann ya da sem patizanların işgal
ettikleri önemli mevkiler bulunmaktaydı.
Nitekim Türk Ocakları, 199 6 ’da bütçeden bazı vakıflara
ayrılan yardım ödeneğinden almaya hak kazandığı payla ve
1 9 3 1 ’den sonra çeşitli kurumlar tarafından kullanılan ve
9
son olarak Ankara Devlet Resim Heykel M üzesi’ne dönüş­
türülen Türk Ocakları eski binasının m ülkiyetinin Derneğe
devredilmesine ilişkin bazı ANAP’lı m illetvekilleri tarafın­
dan hazırlanan yasa önerisi üzerine çıkan tartışm alarla gün­
deme geldi. Bu arada, Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’i
basında yer alan “Gönül borcum, geri vereceğim ” yaklaşı­
mı, devir işlem inin hukuki boyutunun ötesinde ifade ettiği
sem bolik anlama da işaret etm ekte; Türk O cakları’nm sa­
vunduğu zihniyet dünyasının kişi ve kadrolar aracılığıyla
varlığını sürdürdüğünü ortaya koymaktaydı.
“M illiyetçi-m uhafazakâr kesim ” genellem esi içinde de­
ğerlendirilebilecek “O caklılık’hn tanımı ve T ürk Sağı açı­
sından konum landırılması, Türk Ocakları’nın kuruluş yılla­
rına, özellikle en ihtişamlı dönem ini oluşturan 192 3 -1 9 3 1
dönemine dönmeyi gerektiriyor.
Türk O cakları’nı 1 9 23-1931 dönem inde ulaştığı üye ve
şube sayısıyla Cum huriyet’in ilk yıllarının en büyük sivil
toplum kuruluşu olarak tanımlamak m üm kün mü? Resmi
ideoloji ve devlet politikalarıyla arasına koyduğu “m esafe”
açısından değerlendirildiğinde Türk O caklan’nı 1 9 2 0 ’lerde
bir sivil toplum kuruluşu olarak d eğ erlen d irm en in pek
mümkün olmadığını, 1930’dan itibaren başlattığı “sivilleş­
me” girişimlerinin ise, kapatılmasına giden süreçte önemli
bir rol oynadığını görüyoruz. Dolayısıyla Türk O cakları’nm
tarihi, Cum huriyet’in ilk yıllarındaki devlel-sivil toplum
ilişkilerinin doğasım anlamada önem li ipuçları veriyor.
Son olarak, çalışmanın yayımlanması aşamasında yapılan
sınırlı birkaç değişiklik ve ekleme dışında doktora tezinin
yapısının bütünüyle korunduğunu belirtm ek isterim.
N arh, Temmuz 1997

10
ÖNSÖZ

1912-1931 yıllarında Türk O cakları’nı ideolojik yapısı, fa­


aliyetleri ve kültür hayatına etkileri açısından incelem eyi
amaçlayan bu çalışm a, olanaklar ölçüsünde b irin cil kay­
naklara dayanılarak hazırlanmıştır.
Çalışma sırasında karşılaşılan temel sorunlardan biri im ­
paratorluktan ulus-devlete geçiş sürecinde ve büyük dönü­
şümlerin söz konusu olduğu yaklaşık yirmi yıllık bir zaman
kesiti içinde belgelere ulaşma konusunda çekilen güçlük
olmuştur. Özellikle II. M eşrutiyet döneminde henüz Türk­
çülük akım ının çok az sayıda basın ve yayın organı tarafın­
dan desteklenmesi Türk Ocağı’na ilişkin haberlerin sınırlı
olmasına yol açarken, Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı ile
birlikte bir yandan Türk Ocağı’nm faaliyetlerinin verim li
bir biçimde sürdürülememesi, öte yandan da basının ilgisi­
nin imparatorluğun parçalanma sürecine ilişkin temel so­
runlara kayması nedeniyle sistematik bir bilgi elde edilem e­
miştir. Bu dönemde önem li bir başvuru kaynağı olan Türk
Yurdu dergisi ise, henüz Türk Ocağı’nın resmi yayın organı
olmam ası nedeniyle Türkçülük akım ının edebiyat, dil ve
11
tarih konusundaki kuram sal tem ellerini atm ayı b irin cil
amaç olarak izlemektedir. Öte yandan Türk Ocağı’m n 1920
yılında işgal Kuvvetleri tarafından iki kez basılarak gizlice
yer değiştirmek zorunda bırakılması çalışmaya ışık tutabile­
cek bazı belgelerin kaybolmasına yol açmıştır. Bu nedenler­
le T ürk Ocağı’mn birinci faaliyet dönemi incelenirken, ma­
kaleler, basın haberleri, ulaşılabilen belgeler ve özellikle
anılara dayanılmak zorunda kalınmıştır.
Cumhuriyet döneminde ikinci kez örgütlenerek faaliyete
geçen Türk O cakları'nı incelerken özellikle kurultay dö­
nem lerine ağırlık verilm iştir. Söz konusu dönem de Türk
Ocakları’nm kitle eğitimini hedef alan düzenli ve birbirine
benzer faaliyetleri dışında tem el değişikliklere yol açan
önem li kararların kurultaylarda alınm asının yanısıra, Cum ­
huriyet Halk Fırkası iktidarıyla uyumlu bir biçimde hareket
etmesi nedeniyle ancak kurultay dönemlerinde basın tara­
fından gündeme getirilmiş, bu dönem lerin dışında ise, ge­
nellikle Ocakların sürdürdüğü çeşitli faaliyetlere halkın ka­
tılımını sağlamak için yapılan duyurularla ye tini İmiş tir.
Türk O caklan’nin gerek ideolojik yapısı, gerekse faaliyet­
lerinin niceliği açısından tartışmaya açılması 192 8 ’den son­
ra başlamıştır. Bu dönemde, bir yandan Cum huriyet Halk
Fırkası yönetimi tarafından özellikle taşrada ayrı ve güçlü
bir iktidar odağı olarak görülmeye başlanması siyasal sınıf
ve onların organik aydınlarını rahatsız ed erken, Serbest
Cum huriyet Fırkası ile olan özellikle tabandaki yakınlaş­
ması nedeniyle hükümet yanlısı basının da tepkisini çekmiş
ve nihayet muhalif güçlerin Türk O caklan’nm temsil ettiği
milliyetçilik anlayışını sorgulamaya başlaması, önem li tar­
tışmaların ortaya çıkmasına yol açmış ve bir anlamda sonu­
nu hazırlamıştır.
Elinizdeki çalışmanın bütününü yönlendiren, değerli gö­
rüşlerinden yararlandığım D oktora tez danışm anım Doç.
12
Dr. Sina Akşin’e teşekkür borçluyum. Ayrıca 198 4 yılında
yaptığım başvuru üzerine bu çalışm an ın b ir bölü m ü nü
maddi olarak destekleyen Türk-Am erikan İlm i Araştırmalar
Dem eği’ne, konu açısından önemli bir kaynak niteliği taşı­
yan Köycüler Cemiyeti dosyasını bana veren Sayın Uluğ lğ-
demir’e, söz konusu dosyanın çevrimyazılarmda yardım cı
olan Saym Adnan Û nelçm ’e, ellerindeki kaynaklan benim le
paylaşan Sayın Saman Helvacıoğlu ve Saym Erol Şadi E r­
dinç’e, tezin tümünü okuyarak beni yüreklendiren Saym
Doç. Dr. Zafer Toprak ve Saym Nuri Akbayar’a teşekkürleri­
mi iletm ek istiyorum. Son olarak, bu çalışm anın her aşama­
sında gündelik hayatın yıpratıcı ayrm tılannı üstlenerek ger­
çek bir dayanışma örneği sergileyen Saym Gönül Ü stel'in
yardım ve katkılarını anmadan geçemeyeceğim.
Füsun Üstel
İstanbul, 1986

13
BİRİNCİ BOLÜM
TÜRK OCAĞI NDAN ÖNCE KURULAN
TÜRKÇÜ DERNEKLER

I . Türk D em eği
II. Meşrutiyet’in getirdiği göreli özgürlük ortamı içinde kuru­
lan Türk Demeği, Yusuf Akçura’nm deyişiyle “Türkçülükte
teşkilatlanma devresi”nirı ilk girişimini oluşturmaktadır.’ “İl­
mî Türkçülüktü kültürel alanda yayma amacına yönelik olan
Türk Derneği’nin kuruluş tarihine ilişkin çelişkili verilere sa­
hibiz.2 Ancak, Dernek nizâm nâm esinin yayımlanma tarihi
1 Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletinin Ö ncüleri; 1928 Yılı Y azıları, K ültür B akanlı­
ğı, Ankara. 1 981, s. 188.
2 T ü rk Derneği nin kuruluşuna ilişkin en erken tarih olarak Şevket Süreyya Ay­
dem ir, M ak ed o n y a 'd an O rla A sya'ya E n v er P aşa, R em zi K itabevi, İstan b u l,
1976, C. 2 , s. 4 7 2 ve Türk A nsiklopedisi, C. 22, M illi Eğitim Basımevi, Ankara,
1982, s. 6 8 ’de 1908 Kasım'ı verilmektedir. Oysa Yusuf Akçura, a.g.e., s. 188-
1S 9 'da kendisinin 1 9 0 8 K asım ’ında İstanbu l’a geld ik ten sonra tanıdığı bazı
T ü rk çü ler ile bir dernek kurulm ası yön ünd e girişim lerd e bulu ndu ğu nu ve
Derneğin ancak yıl sonuna doğru şekillendiğini anlatm akta; bu bilgi Veled Çe­
lebi Izbudak, H atıralarını, Canlı T arihler-14, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1946,
s. 69'da Veled Çelebi tarafından doğru lanmakt ad ir.
Türk Dernegi’nin Aralık 1908'de kurulduğu konusunda görüş birliği taşı­
yanlar çoğunluktadır, Bernard Le\vis, The E m ergence o f M odem Turkey, Oxford
U niversity Press, London, 1961, s. 3 4 3 ve V Gordlevskiy, İstanbul'daki Tiırh
D ern eğ in e İlişkin Nollaı; M oskova, 1 912, s. 2’de 2 4 A ralık 1908 tarihini ver-

15
dikkate alındığında,3 Türk D erneğfm n resmi kuruluşunun
en erken olasılıkla Aralık 1908’de olduğunu kabul edebiliriz.
T ü rk D em eği’nin kuruluş tarihinin yanısıra, kurucu üye­
lerinin sayısı ve kim likleri konusunda da Farklı bilgilere sa­
hibiz. Y. Akçura, Derneğin kendi girişim i ve N ecib Asım
(Yazıksız) ile Veled Çelebi’nin (lzbudak) katkılarıyla ilk kez
gündeme geldiğini belirtirken,4 Türk Derneği’nin daha son­
raki üyelerinden Rus türkolog VA. Gordlevskiy, Y. Akçu-
ra’dan söz etmemekte ve girişimin öncülüğünü Necib Asım
ve Veled Çelebi’ye bırakm aktadır.5 Gordlevskiy’e göre, Türk
Derneği’nin kurucu ve yöneticilerinin sayısı 16’dır.6 Ahmet
M ithat, Em rullah Efendi, Veled Çelebi, Necib Asım, Kork-
m ekıedirler. Y. Akçura, a.g.e., s. 1 8 9 , T ü rk Dem eği N izâm nâm esi’nin 25 Aralık
1 9 0 8 tarihiyle yayımlandığını bildirm ekle; Agâh S im Leveııd, "T ü rk Kültürü­
nü n Gelişm esinde Derneklerin ve Kuruluların R o lü '1 içinde, İsm ail Ulçugûr,
A gâh Sırrı Levend, TDK Yayınları, 1 982, s. 233'd e 2 5 A ralık 190S'i D erneğin
kuruluş tarihi olarak kabul eınıekıedir. Ayrıca François Georgeon, Aıtx O rigines
âu N ation alism e Turc, Yusuf A kçu ra (18 7 6 -1 9 3 5 ), E d ilions A DPT Paris, 19S 0, s.
4 3 v e ja c o b M. Landau, Pâü Ttırlıism in Turkey, A Stııdy o f İrredentism , C. Hurst
and Company, London, 1981, s. 38'de Türk Derneği'nin A ralık 1 9 0 8 ’de kurul­
duğunu onaylamaktadırlar. Türk D em eğı'nin kuruluşuna ilişkin farklı tarihler
İçin Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de S iy asal Partiler, ikin ci M eşrutiyet D önem i, C.
1, Hürriyet Vakfı Yayınlan, İstanbul, 1984, s. 4 1 4 ve Ahmet Bedevi K uran, Os-
m an lı tm paraıorluğu'nda in k ıla p Hareketleri ve Milli Mücadele, Baha Matbaası,
İstanbul, 1956, s. +46'da 18 O cak 1908 tarihi verilm ektedir. Tunaya’mn verdiği
2 5 Kânun-ı evvel 1 3 2 4 karşılığı 8 O cak değil, 7 O cak 1909 olm ası gerekm ekte­
dir. Öte yandan Senin, 11 Mayıs 1327, no. 3 -9 7 9 ’da, Celal Sahır. T ürk Derne-
gi’nin ilk İdare Heyetinin 24 Kânun-ı evvel 1324 (6 O cak 1 9 0 8 ) tarihinde seçil­
diğini belirtm ektedir. S tan fo rd J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, O sm an h im p a ra to r­
luğu ve M odern T ürkiye, C. 11, e Yayınlan, İstanbul, 19S 3, s. 3 4 S ’de T u rk Der­
n eğ i’nin O cak 1911'd e kurulduğunu lieri sü rerlerk en , büyük bir olasılıkla
Türk Derneği ile Türk Yurdu Cem iyeti'ni birbirine karıştırm aktadırlar.
3 Türk Demeği Nizâmnâmesi, Karabet M atbaası, İstanbul, 1324,
4 Y. Akçura, a.g.e., s. 188 -1 8 9 .
5 VA . Gordlevskiy, a.g.e., s. 3.
6 VA. Gordlevskiy, a g.e., s. 4. Gordlevskiy kurucu üyelerin tüm ünün kim liğini
verm eksizin, üye sayısının 16 olduğunu belirtm ektedir. Farklı kaynaklara da­
yanarak yapılan araştırm a sonucu, kişilerin adları her zaman aynı olm am akla
birlikte, 16 sayısına ulaşılmıştır. Verilen kurucu üye ad lan , bu kaynaklarda bu­
lunanların tümünü oluşturm akladır.

16
mazoğlu Celal, Akçuraoğlu Yusuf, Akyigitoğlu M usa, Fuad
Raif (Köseraif), Rıza Tevfık (Bölükbaşı), F erit;7 Bursalı Ta-
hir, Agop B o y a cıy a n , A rif;8 M ü lk iy e M e k te b i M üdürü
(Mehmed) Celâl, Ahmet Flikmet ve Ispartah Hakkı (Ağlar­
ca)9 kurucu üyeleri oluşturmaktadırlar.
Türk Derneği Nizâmnâmesi, Aralık 190 8 ’de Ahmet M it­
hat, Em rullah Efendi, Celâl, Rıza Tevfık ve Ahmet Hikmet
başta olmak üzere bir grup kurucu üye tarafından hazırla­
narak kaleme alınm ıştır.10
T ürk Derneği N izâm nâm esi’nin hüküm ete onaylatılm a­
sından sonra, Nizâmnâme’nin 8. maddesi uyannca ilk İdare
Heyeti seçilm iş ve başkanlığına N ecib Asım, başkan yar­
dımcılığına Veled Ç elebi,11 fahri başkanlığına ise Veliaht Yu­
suf İzzettin Efendi getirilm işlerdir.12 Ö nceleri bir toplantı
yerinden yoksun bulunan T ü rk D erneği üyeleri, Beyoğ-
lu’ndaki sabit ikam etgâha geçilinceye kadar Darülfünun,

7 T an k Zafer Tunaya, a.g.e., s. 4 1 4 ; Ahm et Bedevi Kuran, a .g .e., s. 446.


8 Şevket Süreyya Aydemir, cLg.e., C. 2 , s. 4 7 2 ve Yusuf Akçura, a.g.e., s. 189. ilk
gruptaki adlara ek olarak Bursalı Tahır, Agop Boyacıyan ve Arif Beylerden söz
edilmektedir.
9 Agâh S im Levend “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi-1, Tü rk
Derneği’', Sanat ve E debiyat, no. 3 7 -3 8 , 20 Eylül 1 9 4 7 , s. 3. Türk Derneği'nin
kurucuları olarak ilk iki gruptan yalnızca Arif Bey'den söz edilm ekte, aynca
M ülkiye M ektebi M üdürü Celâl, Ahmed H ikm et ve Ispartah H akkı kurucu
üyeler arasında anılmaktadır.
A li Kemal M eram , Türkçülük vc Türkçülük Mücadeleleri Tarihi, Kültür K ita­
b e si, İstanbul, 1 969, s. 163. Türk D erneği'nin kurucuları arasında Mehmed
Em in (Yurdakul) ve Akil M uh tarın (Ö zden) da bulunduğu belirtilmektedir.
O ysa M ehmed Em in, Türk D em eği’nin kurulduğu tarihte Trabzon Rüsûm âı
Nâzırhğı'nda görev yapmaktadır. Mehmed Em in T u rk D erneği'nin daha son­
raki üyelerindendir. Dr. Âkil M uhtar’ın adına ise, b u kaynak dışında hiçbir
yerde rastlanm am ışım G erek Mehmed Em in, gerekse de Âkil M uhtar, 191 l ’de
kurulacak olan Türk Yurdu Cem ıyeti'nin kurucularındandır.
10 VA. Gordlevskiy, a g.e., s. 3-4.
11 Senin, 11 Mayıs 1327, no. 3-9 7 9 .
12 VA. Gordlevskiy, a.g.e., s. 4. Yusuf İzzettin in Veliaht olm ası 27 N isan 1909'da
Sultan Reşat’ın padişahlığa gelm esinden sonradır.

17
Yeni Gazete idarehanesi, Kürt Kulübü gibi yerlerde bira ray a
gelm işlerdir.13
D ernek üyelerinin sayısı ve kim liklerine ilişkin kesin bil­
gi sahibi olunmamakla birlikte, 190 9 ’da üye sayısının 50’ye
çıktığı bilinm ektedir.14
1911’de ise, Türk D em eği dergisinde üyelerin ayrıntılı bir
dökümü yapılmaktadır. Derginin üçüncü sayısında, Derne­
ğin fahrî başkanlığı ve hâm iliğini V eliaht Yusuf İzzettin
Efendi’nin yürüttüğü açıklanm aktadır. Başkan Fuad Raif,
başkan yardımcısı ise Necib Asım'dır. Derneğin öteki üyele­
ri ise şunlardır:15
“A hm et M ithat Efend i (D ârü lfü n ü n -u O sm an î târih-i
umûmî müderrisi); Veled Çelebi (M ecmua sâhib-i imtiyazı
ve Dârülfünûn lisân-ı Fârisî m üderrisi); (M üftüoğlu) Ah­
met H ikm et (Dârülfünûn edebiyyât-ı O sm anî m üderrisi);
Akçura Yusuf (Kâtib-i evvel ve M ekteb-i Harbiyye ve M ek-
teb-i Mülkiyye târih-i siyasî m uallim i); Celâl (Erzurum va­
lisi); (M ehm ed) A rif (T ârih C em iyeti azasın d an ); Tahir
(Bursa mebusu, binbaşı); Boyacıyan Agop (D ârülfünûn-u
Osmanî ulûm-u riyâziyye ve tabiiyye şubesi müdür-ü sâni-
si); Em rullah (K ırkkilise m ebusu, D ârülfünün-u Osm anî
felsefe m üderrisi); Akyiğitzade Musa (M ekteb-i Harbiyye
Rus lisanı m uallim i); Rıza Tevfik (Edirne mebusu, Darülfü-

13 Senin, 11 Mayıs 1327, no. 3 -9 7 9 , s. 1. N ecip A sını, "A hm et H ik m e t', Türk


Yurdu, C. 5 , no. 30, Haziran 1927, s. 537. “Türk Derneği’ni iptida Dârülfûnûn-
da kurm uştuk. Oradan isıisgâl gördük, hepimiz parasız idik, yersiz kalm ıştık
Müftüoğlu Hikmet bize “Yeni Gazete" idarehanesinde bir barınacak yer buldu.
Fakat orası da bir siyâset ocağı olduğu için işlerine gelm edik."
14 VA. Gordlevskiy, a g.e , s. 4.
15 T ü rk Derneği, Yıl 1, no. 3. 1 327, s. 103-104. M. Şalcir Ülküıastr. “Fuad K6sc-
arif ve Tasfiyccilik”, T ürk Yurdu, no. 257, Haziran 1955, s. 9 4 2 . T ü rk Derne-
ği’ııe Radloff ve Thom sen gibi tCırkoloğlar da fahri üye olarak katılmışlardır.
Fahri Çöker, Tiiıî,' Tarih Kurumu, Kurulup A m a n ve Ç alışm aları, Türk Tarih
Kurum u, Ankara, 1983. Çöker, 15 Ekim 1 9 1 2 ’de üye sayısının 6 3 olduğunu
belirtm ektedir.

18
nûn-u Osmanî tarih-i edebiyyât-ı osmâniyye m üderrisi); Is-
partalı Hakkı (M uharririnden); Mahmud Nedim (Veznedar
ve Mecmua memuru; Kolağası); Akif (Saray yüzbaşısı); Nu-
reddın (Siverek m ebusu); V ladem ır G ordlevskiy (Pecers-
burg elsine-i şarkıyye m u allim lerin d en ); Rahip K araçon
(Macar m üsteşriklerden); İsmail Hakkı (G üm ülcine hukuk-
şinâsm dan); Rıza Paşa (Karahisar m ebusu); İzzet (Beşinci
Ordu Levazım Üçüncü Şube M üdürü); Mustafa Zühdü (in ­
han) (Kâtib-i sâni; M ekteb-i Hukuk ilm-i iktisat ve M ekteb-
i Mülkiyye istatistik m uallim i); Ahmet Refik (Altmay) (M u­
harririn-! askeriyyeden, yüzbaşı); M ehm ed Ayaz Efendi Is-
h ak o f (Ayaz lsh a k i Id illi) (M u h a rririn d e n ); (M eh m ed )
Emin (Yurdakul), (M illî Şâirlerim izden); Mahmud Cevad
(M aârif N ezâreti K ütüphâneler m ü fettişi); A nton T ıngır
(Lisân m uallim lerinden); Çanakkaleli A tıf (Jandarma müla­
zım ı); M ilaslı D oktor İsmail ( Tectddüd G azetesi sahip ve
m uharriri); Petersburglu Vasil Vasilyeviç; H üseyin Cahid
(Yalçın) (İstanbul M ebusu); Öm er Fevzi (Bursa M ebusu);
Ahmet H ilm i (E ğ in li); M ehm ed M asum Efendi (R u sçu k
Rüştiyye M ektebi M uallim lerinden); N ecib (T ü rk çü ) (İz ­
m irli m ü d ek kikin d en ); H alil (M üm taz K o lağ alan n d an );
D oktor Hazık; Safvet (Bahriye kaym akam larından).”
191 l ’de İstanbul'daki Türk Derneği’ne ilaveten yurt içi ve
dışında şu beler a çılm ıştır.16 İlk şube R u sçu k’ta M ehm ed
Masum tarafından kurulmuştur. Üyelerin adları ve sayısına
ilişkin bilgi verilmemektedir. İk inci şube İzm ir’de bulun­
maktadır. İzm ir şubesinin başkanlığını E d irn eli M ehm et
N ecib (T ü rk çü ), başkan yardım cılığını H adîka-i T icâret
M ektebi müdürü Necib Necati, kâtipliğini M aârif başkâtibi
Hüsnü, sandık eminliğini ise Gad Franko Efendi yürütm ek­
tedir. ittihadı Gazetesi başyazarı Hüseyin Fehm i, Berki Nâhi-

16 ‘‘Şubelerim iz", Tur/; Deıyıeğı, Yıl 1, no. 5, 1 327, s, 164 -1 6 6 .

19
yesi müdürü Mahmud Edip, D oktor Ali, D oktor Abdurrah-
man, Çakıroğlu Mihaliki, dava vekili Tahir, Müstecnbizade
ism et, mâ iye t-i vilâyetpenahiye memurları Enver ve Şükrü
İzmir Türk Derneği’nin ilk üyelerindendir. K astam onu’da
kurulan üç numaralı Türk Derneği şubesinin başkanlığını
istin a f m ahkem esi reisi Ali Rıza yapm aktadır. İlk üyeler
Kastamonu Valisi Hüsnü başta olm ak üzere, savcı Halid; İs­
tinaf azâsı Kosti, Reji dava vekili Osman, Istînâf başkâtibi
Hüseyin, Istînâf zabıt kâtibi Ömer, Tahrirât Müdürü Ahmet
Rıfat, Şeyh Ataullah Efendi, M ahkem e-i Şeriyye zabıt kâtibi
Sabit, Istînâf azâsı Hacı M üm in’dir.
Türk Derneği’nin İmparatorluk sınırlan dışındaki tek şu ­
besi, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de “Edebiyyât-ı Os-
manîyye Cem iyeti” adı altında kurulmuştur. Türk Derne-
ğı’ne gönderilen ve dergide yayımlanan mektupta, Edebiy-
yât-ı Osmâniyye Cemiyeti’nin amacı şöyle açtklanmaktadır:
“Türk Derneği Macar Şubesinin maksadı, M acaristan’da li-
sân-ı Osm anî ve tarih-i Osmâniyye ahalinin enzâr-ı itinâsını
celp etmekle beraber Macar m üsteşriklerinin ilm -i ensâl-i
milel ve iim-i elsineye dâir yazdıkları ve Macarca neşr edi­
len eserlerini Osmanlılara tarif ve ilâm eylem ektir”.17
Edebiyyât-ı Osmâniyye Cem iyeti’nin fahri başkanlığına
Vambery, başkanlığına ise Kunoş Efendi seçilmişlerdir. Dr.
Mesaroş ve Dr. Germanus kâtiplik görevini yürütmektedirler.
Kurulduğunda 2 2 üyeye sahip olan “Macar şubesine” üye
olabilmek için “lisan-ı Türkiye vâkıf olmakla beraber edebiy-
yât-ı Osmânî yahut lisan-ı Osmânîye mensup hidemât-ı ede-
biyyede bulunmak şarttır”.'8 Cemiyet kütüphanesinde, İstan­
bul’da yayımlanan günlük ve haftalık süreli yayınların topla­
nacağı ve kütüphaneye yay m gönderenlerin Macar şubesinin

17 “T ü rk Derneği riyâseı-i âliyyesine”, Türk D erneği, Yıl 1, no. 5, 1 327, s. 166.


18 A .g.e., s. 166-167. Ju liu s Germ anus, “T örk Darnay”, K eleti Szernle (Revue O ri-
entale). 1 909, Indiana Unıversity Publications, Bloom ington, 1 968, s. 343-34'}.

20
resmi gazetesi olan Revue Onentale'i karşılıksız olarak alabile­
cekleri bildirilmektedir. Söz konusu gazete, altı dilde Osman-
lı ve Tatar dilleri üzerine makaleler yayımlamaktadır. Edebiy-
yât-ı Osmâniyye Cemiyeti’nin ayda bir kez yapılacak olan
toplantılarından alınacak kararların, kâtipler aracılığıyla, İs­
tanbul’daki Türk Demeği’ne bildirilmesi gerekmektedir.'9
Yurt içi ve yurt dışı şubelerin açılmasıyla birlikte canlılık
kazanması beklenen Türk Derneği’nin üye sayısının azlığı
ve üyelerin gerek merkezde, gerekse şubelerde sivil ve as­
ker bürokratlardan oluşması, Derneğin seçkinci yapısını or­
taya koym aktadır. 1 9 1 2 yılında D erneğin üye sayısı 6 3 ’-
dür.20 Ancak, Türk Derneği’nin daha sonraki yıllarda kuru­
lacak Türkçü derneklerden farklı olarak, T ürk unsurunun
yanısıra, Türk olmayan Osmanlı uyrukları ve Osm anlı uy­
ruğu olm ayan yabancılara, N izâm nâm e’nin 4. m addesi21
uyarınca yer verm esi önemlidir. Ayrıca, Prens Said Paşa,
Fuad RaiPin babası Köse Raif Paşa, Halid Ziya (U şaklıgil)
Bey gibi devlet büyükleri de üye olm aksızın parasal yardım­
da bulunmuşlardır.22
‘Sınırlı bir çevreye yönelik olması nedeniyle, basında da
kendisinden ‘sınırlı’ bir biçim de söz ettiren Türk Derneği’
nin kurum sal ve ideolojik yapısını, amaç ve faaliyetlerini
tanımlamada en önemli kaynakları Türk Derneği N izâmnâ­
mesi, T ürk Derneği Beyannam esi ve T ürk D erneği dergisi
oluşturmaktadır.
Türk Derneği Nizâmnâmesi’nin 1. maddesinden de anla­
şılacağı gibi, D ernek salt bilim sel amaçlıdır. "C em iyyetin
maksadı Türk diye anılan bütün kavimlerin mazı ve halde­
ki âsâr, efâl, ahvâl ve muhitini öğrenmeye ve öğretm eye ça-
19 “T ü rk D em eği riyâset-i âliyyesm e", s. 167.
2 0 Y. A kçura, a.g.e., s. 190.
21 T ürk D em eğ i N izâm n âm esi, s. 2.
22 Y. Akçura, a.g.e., s. 190.
hşmak, yani Türkler’in âsâr-ı atîkasmı, tarihini, lisanlarını,
avam ve havas edebiyatını, etnografya ve etnolojiyasını, ah-
vâl-i içtimaıyyesi ve medeniyyet-i hâzırâlarmı, T ürk m em ­
leketlerinin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp ortaya çıkara­
rak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dilim izin geniş ve
m edeniyyete elverişli bir dereceye gelm esine çalışm ak ve
im lâsını ona göre tetkik etm ektir”.23 Burada, Türk Derne­
ği’nin daha sonraki yıllarda kurulacak olan Türk Yurdu ve
Türk Ocağı gibi kendisini siyaset dışı bir dem ek olarak ta­
nımlama çabasına tanık olmaktayız. Ancak, bu sü bjektif ta­
nımlamanın ötesinde, Türk Demeği dolaylı bir biçimde de
olsa pantürkistlerin hedeflerine yardımcı olmaktadır.2'1 Ger­
çekten de, Nizârrmâme’nin 2. maddesi ile açıklanan amaçlar
ve özellikle “dilde Türkçülük”ü geliştirmeye çalışmak, her
ne kadar Türk Derneği'nin “tasfiyecilikîe” suçlanm asına yol
açacak ve bu nedenle bir Beyanname ile Nizâm nâm e’deki
“aşırıhklar”ın bir oranda giderilmesine neden olacaksa da,
siyasi Türkçülüğe uygun bir zemin hazırlam ası açısından
önemlidir. Öte yandan, İttihat ve Terakki C em iyetinin bazı
üyelerinin Türk' D erneğine devam etmeleri, Derneğin siya­
sal amaçlara hedef olduğunu göstermektedir.25
Türk Derneği N izâm nâm esinde de görüleceği gibi, Der­
nek, bilimsel çalışma ile pratik çalışmayı birlikte yürütmek
istemektedir.26 Nizâmnâme’nin 3. maddesinde belirtilen faali­

23 T ü r k D e m e ğ i N iz d p n n â o ıe s i, s . 1 .

24 P. Risal, "Les Turcs â )a Recherche d’une Ame N aıionale”, M ercure de France,


C. 48, Yıl 23, Ağustos 1912, s. 695. Ja c o b M. Landau, T ekin alp, TiırfcisJı Patri-
o l, 1883-1961. Nederlands, H istorisch-A rchaelogisch Instituu t Te İstanbul, İs­
tanbul, 1 9 8 4 , s. 10. P Risal takma adıyla yazılan bu makale Tekin Alp'e aittir.
25 Y. Akçura, a.g.e., s. 201. “Selanik'te oturan esrarengiz tıtihad ve Terakki K om i­
tesi, ortaya çıkm akta bulunan bütün fikri, içtim ai ve siyasî hareketleri kendine
m aletınck emelinde idi. Türk Derneği kurulunca, üyelerinden bazılarının ora­
ya gelip gittiği görüldü."
26 VA Gordlevskiy. a.g.e., s. 5. "Bu , ayrıntı sayılab ilecek kadar kü çü k sorun,
üyeleri sık sık ikiye ayırıyordu. Bu arada "T ü rk D ernegi"ni oluşturan üyelerin

22
yetlerin çeşitliliği ve genişliğine karşın belirsizliği, üyelerin
farklı isteklerini programa alm ak kaygısından kaynaklan­
maktadır.27 Ancak, Nizâmnâme’de ayrıntılı bir biçim de ta­
nımlanmayan amaç ve faaliyederin, taşra bölgelerindeki şu­
beler için hazırlanan çalışma programında daha belirgin bir
biçimde saptandığını görüyoruz. Bu belirginlik bir yandan İs­
tanbul’un taşradaki şubelere karşı seçkinci ve güvensiz tav­
rından, öte yandan da İstanbul’daki Türk Derneği’nin faali­
yetlerin niteliği ve biçimi konusunda daha deneyimli olma­
sından ve şubelerin açılışıyla birlikte eşgüdümlü hareket et­
me zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Dergi aracılığıyla,
ülke içi ve dışında kurulacak olan şubelerin kendilerini yerel
makamlara onaylatmaları ve mühürlerini T ürk Derneği’nin
mühürlerine benzetmeleri konusunda duyuru yapılmakta ve
faaliyetler konusunda şu önerilerde bulunulmaktadır:28
“1- Her şubede Türkçe harflerimizin adedi kadar küçük
defter bulundurulup ahâli tarafından kullanıldığı işitilen ke­
limeler başlangıçlarına göre defterlere yazılmalı ve şayet bu
kelimelerin müştâkı var ve kullanılıyorsa onlar ve bundan
başka kelimelerin nereden geldikleri yani asıllan hakkında
tetkikât da ilâve edilmelidir. Bu teşebbüs pek az zaman son­
ra muhiti bir kamüs-u türkî tertibini teshil edecektir.
2- Merhum Şemseddin Sami Beycin Türkçe Knmûs’undan
yahut Ahmet Vefik Paşa m erhumun Lehçesinden (L ehçe-i
Osmânî) birer tanesinin şubelerde bulundurulması fâideden
hâli olmayıp işitilen kelimelerin bu eserlerde bulunup bu­
lunmadığını ve var ise ne yolda kullanıldığını tetkik etmek
ve şayet Lehçe ve Kamüsun beyânına m uhâlif bir netice elde

büyük çoğunluğu, eğer “Türk D em eği” ana sorun olarak ele aldığı dil reform u
çalışm alarından uzaklaşacak olursa, üyelikten ayrılacaklarını bild iren tehditler
savuruyorlardı”.
2 7 A .g.e., s. 4.
2 8 “Şubelerim ize”, T ürk D em eğ i, Yıl 1, no. 6, 138, s. 199 -2 0 0 .

23
edilir ise yukarıdaki küçük defterlere yazmak münâsip olur.
3- Köylerde Türkler’in söyledikleri eski yerli türkülerin,
darb-ı mesellerin ve hikâyelerin yazılması için de ayrı ayrı
defterler bulundurulmalıdır.
4- Şubenin bulunduğu vilâyet halkının neslen Türklükle
derece-i münasebetleri ve âdat ve ahlâk-ı kavmiyyeleri hak­
kında ve dâhil-i vilâyette bulunan Türk aşiretlerinin isim le­
ri ve şekilleri ve nüfusları üzerine tetkikât icra edilip bir
deftere yazılmalıdır.
5- Vilâyet dâhilinde evvelce bulunmuş olan T ürk hükü­
m etlerinin ahvâl-i tarihiyyesi hakkında tetkikât icrâ ve ik­
mâl edilmeli ve bu tetkikât büyük bir deftere yazılmalıdır.
6- Vilâyet dâhilinde eskiden kalma muteber T ürk aileleri
hakkında tetkikât icrâ edilerek bunların şecereleri ile diğer
m alûmât bir husûsî deftere yazılmalıdır.
7- Vilâyet dâhilindeki kütüphânelerde Türklükle ve Türk
lisânına dair mevcûd kitaplar üzerine tetkikât icrâ edilmelidir.
8- Vilâyet dahilinde Türkler’in vücûda getirdikleri âsar-ı
atıka ve cedide hakkında sanat ve tarih nokta-i nazarından
tetkikât icra edilmelidir. Bu babda ahâlînin rivâyetini dinle­
yip onlar tarafından gösterilecek izlerden istifâde etm ek
mümkündür.
9- Vilâyet dâhilinde eskiden beri ne gibi nebatı ve hayva­
ni ilaçlar kullanıldığının tetkikinde büyük fâideler m elhuz­
dur. Öteden beri bizde ‘çoban merhemi’ diye m arûf ve m a­
lûm olan ilâcın bu kere (Rezorbin) namıyla İngiltere’de va­
zelin yerine kullanılmaya başladığını söylem ek maksadı an­
latmak için kâfidir.
10- Vilâyet dahilinde Türklerden nasıl tedavi ocakları bu­
lunduğu ve bunların kimler olduğu dahi tetkik edilmelidir.
Bu vesile ile eski Türk tabâbeti hakkında bir doğru fikir alınır.
11- Şu son iki maddenin yörüklerde tesadüf edilecek tat­
bikatı bilhassa şayan-ı takdirdir.”
24

İ
T ürk D ern eğ i'n in am aç ve fa a liy e tle rin i tanım lam ada
önemli bir kaynak olan Türk Derneği Beyannamesi, D em e­
ğin siyasal anlamda O sm anlıcı ideolojiye sadık kalm akla
birlikte, kültürel alanda ve özellikle dil konusunda Türkçü
bir yaklaşım içinde bulunduğunu göstermektedir. Beyanna­
mede, sık sık “Osmanlı anâsırının” birlik ve beraberliğin­
den söz edilmesi ile dildeki Türkçülük yaklaşımı gerçekte
bir çelişki olmayıp, O sm anlıcı ideoloji içinde bulunan bir
düalizmden kaynaklanmaktadır. R Risal'in (Tekin Alp) de
belirttiği gibi, 1908 Meşrutiyet İnkılâbı’nın ilk coşkulu gün­
lerinin ardından O sm an lıcılık kavram ının tanım lanm ası
söz konusu olduğunda birbiriyle uyuşmayan, hatta çelişkili
iki anlayışla karşı karşıya kalınm ıştır.29 Osm anlı toplumun-
daki T ürk ve M üslüm an unsurların dışında kalanlar için
Osm anlıcılık, sivil ve asker “aristokrasi”yi oluşturan Türk-
lerin bu haklarından vazgeçm eleri anlam ına gelm ektedir.
II. M eşrutiyetin Osmanlı “vatandaşlığına” yükselttiği Türk
olmayan unsurlar, oydaşma ile oluşturulan ve bir anlamda
‘üst-organizm a’ olan Osm anlı İm paratorluğu’nda bir yan­
dan topluluk özelliklerini korurken, diğer yandan yurttaş­
lık haklarının ortak nim etlerinden yararlanabileceklerini
düşünmektedirler. Oysa, Türk ve M üslüman unsur için Os­
m anlıcı ideoloji farklı bir anlarn taşımaktadır. II. M eşrutiyet
öncesi, kendilerini imparatorluğun tek gerçek Osmanlıları
olarak kabul eden Türkler, bu ayrıcalığı bir kez daha pay­
laşmak zorunda kaldıklarında, artık başka tür farklılıkların
(Türk D em eği örneğinde dil) varlığım hoşgörüyle karşıla­
mamaktadırlar. Türklere göre Osmanlıcı ideolojinin kabul
edilmesi ile birlikte topluluk yaşamı ve özellikleri, yurttaş­
lık kimliği içinde erimek zorundadır. Bu açıdan bakıldığın­
da bir yanıyla O sm anlıcı kalan T ü rk D ern eğ i’n in , dilde

29 P Risal. a.g.e., s. 6 7 9 -6 8 0 .

25
Türkçü bir yaklaşım içinde bulunması, özellikle O sm anlıcı­
lık ve Türkçülüğün birlikte gittiği t i r dönemde birbiriyle
çelişir değil, aksine birbirini tamamlar niteliktedir. T ü rk
Derneği Beyannam esinde görüleceği gibi, D em ek, Osmanlı
lmparatorluğu’nda yaşayan Türk ve Türk olmayan unsurlar
arasındaki tek ayrılığı dil sorununa indirgemektedir: "... li­
sânları ayrı fakat gönülleri ve duygulan beraber olan Os-
manlı anâsırını aynı maksad-ı mukaddes üzere yetiştirm ek
ve kâffesini -ana dillerinde serbest bırakm akla beraber- aynı
lisân-ı millî ile yani Türkçe ile müdâvele-i efkâra sevk et­
mek lâzım geliyor'1.30 Başka bir anlatımla T ürk Derneği, Os-
manlı Türkçesi’ni tüm Osmanlı unsurları arasında konuşu­
lan bir ulusal dil haline getirmeyi amaçlamakta, T ürk dili
üzerine araştırmalar yapılmasını, resmi kurum larm yazış­
malarında Türkçe kullanım ını yaygınlaştırmayı üstlenm ek­
tedir. Ancak, Osmanlı Türkçesi’ni egemen kılm ak düşünce­
si, başka hiçbir neden aranm aksızın D erneğin dağılm ası
için y eterlid ir.31 D ernek ü yelerinin dil soru nu nd a farklı
yaklaşımlara sahip bulundukları, Nizâmnâme ile Beyanna-
me’nin kullandıkları üslupta açıkça görülm ekte ve Beyan-
nam e’nin 9. maddesinde, “Osmanlı lisânının Arabî ve Fârisî
lisânlarından ettiği istifâde gayri m ünker bulunduğundan
ve Osmanlı Türkçesini, bu muhterem lisânlardan tecrid et­
m ek h içb ir O sm an lın m hayâlind en b ile g eçm e y e ce ğ in ­
den...”32 ifadesiyle ortaya konulmaktadır.
30 "T ü rk Dem eği B eyânnam esi", Tıtrfc Derneği, Yıl 1, no. 1, 1 3 2 7 . s. 3 -4. Türk
D ern eğ i'n in bir yanıyla O sm anlıcı kalm asına rağm en, dergide yayım lanan
"T ürklüğü Bilmeli ve Bılişm elıyiz", Titrfc D erneği, Yıl 1, no. 1, 1327, s. 2771e
yer alan “itirafa mecburuz ki Türklüğün en kavî ve m edeni kısm ı olan Os-
manhlar, Türkleri mazide hiç düşünm em işlerdi. (...) O sm anlı T ü rk leri hâlâ
T ürklüğü düşünm üyorlar" ifadesi bu açıdan ilginçlir.
3) Levend, “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e Hareketi- 1, T ü rk D em eği”, s
3. “İçlerinde tasfiyeciler olduğu gibi. Arapça ve Farsça’dan büsbütün vazgeç­
meyenler, hatta bu isi yalnız siyasi cepheden alanlar da vardı."
32 "Türk Derneği Beyannâm esi", s. 5.
Dil sorununa öncelik verm eyi am açlayan T ü rk D ern e­
ği’nin bu konudaki çekingen tutumu, D em eğin aynı adla
yayımlanan dergisinde de belirgindir. Başkan Fuad RaiPin
öncülük etmesi ile çıkmaya başlayan Türk D em eğ i’nden ön­
ce, D em ek Türkçü-lslâm cı çizgideki S ırat - 1 Müstakim’i “va-
sıta-i neşr-i efkâr” olarak kullanmaktadır.33 1 9 1 1 ’de yayım­
lanmaya başlayan34 Türk D em eğ i, başta ayda bir çıkm ası
planlanırken,33 malî sıkıntı ve yazı yetersizliği nedeniyle,36
1327’de beş, 13 2 8 ’de iki sayı olm ak üzere toplam yedi sayı
çıkabilmiştir. Derginin düzenli çıkm am asının yanısıra, ba­
sıldığı yayınevinin de sürekli olarak değişm esinden, daha
başından beri Türk D em eğ i’ne yeterli özenin gösterilm edi­
ğini görüyoruz. İlk üç sayının Matbaa-i Hayriye ve Şüreka­
sı, dördüncü sayının Vatan Matbaası, altı ve yedinci sayıla­
rın Matbaa-i Kader’de basıldığı Türk D em eği, satıldığı yerle­
rin sınırlılığı ve sık sık değişmesi nedeniyle37 çok az satıla­

33 Strat-ı M üstakim , Yıl 1, 2 9 Kânun-ı evvel 1 324, no. 2 2 0 , s. 3 1 8 ve "Akvâm -ı


T ürkiye’ye M üjde ve Türk D em eği'ni Tebrik”, 5ıra£-ı Müstakim, Yıl 1, 29 Kâ-
nun-t sâni 1324, s, 397. Aynca E Georgeon, a.g.e., s. 4 3 ; M .E. Düzdağ, T ü rki­
ye'de Islâm ve Irk çılık M eselesi, Cihad Yayınlan, İstanbul, 1 9 7 6 , s. 24.
.34 Türk D erneği'nin yayımlanm a tarihine ilişkin çelişkili bilgiler bulunm aktadır.
Derginin ilk sayısının üzerinde 1 3 2 7 tarihi gösterilm esine karşın. D em ek üye­
lerinden Gordlevskiy, a.g.e., s. 11 ve Senin, 11 M ayıs 1 327, no. 3 9 7 9 ’da, 1 3 2 7
yılında yapılan genel toplantının katibi Celal Sahir’in D em ek üyeleri önünde.
Derginin 1 3 2 5 -1 3 2 6 yıllarında çıktığını söylem esine bir anlam verilem em iştir.
A ncak Y. Akçura, a.g.e., s. 190’da ilk sayının 1327”de çıktLgını onaylam aktadır.
35 Türk D em eğ i, Yıl 1, no. 1327. "Türklüğe dâir tetebbûatı hâvidir. Ayda bir ç ı­
kar” ibaresi bulunmakladır.
36 Bu konuda Gordlevskiy, a .g .e., s. l l ’de şunları söy lem ekted ir; "Sanırım bu
yüzden yazı işleri kom itesinde bu işleri yürütecek kim se yoktu ve çoğunlukla
dergi için herkes canının istediği kadar bir ücret veriyordu. Aidât ödenıile cin­
den (2 0 kuruş, yani 1 ruble 60 kapik, üç aylık), çeşitli kişilerin ve m illetvekil­
lik görevin de kilerin bağışlarından toplanmış olan toplam para, dergiyi yayına
hazır hale getirdi.”
37 Türk D em eğ i'nin 1. sayısı tkbal K itaphânesi”nde, 2. ve 3. sayıları Zaman Ki-
taphanesi’nde, 4 .-7 . sayılan ilk iki kitapçıya ek olarak Hayriye K i ta p han esi’n de
sauİm ıştır.

27
bilmiştir. Yönetimden kaynaklanan düzensizliklerin yanısı-
ra, Türk D em eğ i'nin satılm asını engelleyen nedenlerin ba­
şında, 1911’deki Dernek genel toplantısının kâtibi Celâl Sa-
hir’in (Erozan) de belirttiği gibi, fazla ciddi ve bilim sel o l­
ması ve kullanılan dilin halk tarafından karmaşık bulunm a­
sı gelm ektedir:38 “Diğer bir sebebi de satışta ticâretçe lâzım
g elen şartlara tam am en itin a edilm em iş idi sanırım . Bu
ikinci sebep Dernek azâsmın hep meşgul adamlardan ibaret
oldukları için, bu ticâret işine lüzûmu kadar vakit ayırama-
malanydı. (...) Yedi numara D em ek m ecm uasından ancak
940 nüsha satılm ıştır ki her num arasından 1 3 4 tane de­
mektir. (...) İhtimâl ki fiyâunm 3 kuruş, yani nispeten yük­
sek olması da satış m iktarını böyle tahdit etm iştir’'.39
Türk Denıeği, Demeğin faaliyetlerine ilişkin bilgilerin yanı-
sıra, ağırlıklı bir biçimde dil sorunuyla ilgili makalelere yer
vermektedir. Veled Çelebi, Bursalı Mehmet Tahir, Necib Asım,
Ahmed Hikmet, Mehmed Emin (Yurdakul), Ispartah Hakkı
vb. yazarlara yer veren Türk Demeği'nde, ilk andan itibaren
belirli bir dil politikasının eksikliği’hissedilmekte, aynı sayı
içinde bile farklı yaklaşım ve tutumlar gözlemlenmektedir.
Ancak, farklı sorunsallar etrafında da olsa, dilin yabancı
sözcüklerden arındırılm ası, Osm anlı T ürkçesi’nin egemen
kılınması, bir tür dil milliyetçiliği görünümü altında temel
kaygı olarak belirm ekted ir.40 Ö rneğin A hm ed H ik m et’in

3 8 Senin, 11 Mayıs 1 327, no. 3-9 7 9 .


39 A.g.e.
4 0 19. yüzyıldan başlayarak Avrupa'da geniş taraftar toplayan dil m illiyetçiliği,
Tanzim at sonrası O sm anlı İm paratorluğu için de yabancı bir olgu değildir.
Anthony D.S. Sm ith'e göre, T heories o f N alion ah sm , G eneral D uckw orth and
C om pany Lim ited, L ondon , 1 9 7 1 , s. 1 8 1 , m illiyetçi talep leri d esteklem ek
am acıyla öne sürü len ortak köken iddiaları içind e görünü rd e siyasal olm a
özelliğini en az taşıyan dil milliyetçiliği bir kültürel m illiyetçilik türü olup, si­
yasal sonuçludur. Yine S m ith ’e göre, a .g .e., s. 2 3 4 -2 3 5 , dil m illiyetçiliği bir
toplum da egem en grubun, dilini kullanm ayan öteki gruplan türdeşleştirm ek
ve özüm lem ek için kullandığı yöntem lerden biridir.

28
Türk Demeği’nde yayımlanan “Dilimiz” başlıklı makaleleri,
T ürkçe’nin yalınlaştırılm asına ilişkin oldukça radikal bir
anlayışı ortaya koymaktadır. Ahmed H ikm et’e göre dil, bir
ulus yaratm anın önkoşuludur41 ve “Bir düzgün lisân, bir
muntazam ordu kadar bir milleti saklar, esirger.”42 Özgün
bir Türkçe yaratmak için dili, Arapça ve Farsça sözcükler­
den arındırmak ya da en azından bu sözcüklerin kullanım ı­
nı azaltmak gerektiğini savunan yazar, Türkçenin kimliğini
yitirmesinin nedenlerini altı noktada toplam aktadır:43 Arap­
ça, İslâmiyet ve K ur’arı yoluyla Osm anlıca’ya girerken, Fars­
ça sözcüklerin kullanım ındaki yaygınlık, Mevlana Celaled-
din Rum i’nin Mesnevisinden kaynaklanmıştır. Öte yandan,
Türkçe’nin tek heceli sözcüklerinin aruz veznine uygun ol­
maması nedeniyle şairler, Arapça ve Farsça sözcüklerden
yararlanmak zorunda kalmışlardır. Cihangirlik, T ürklerin
kendi yurtlarından çok Arap ve İran topraklarında yaşama­
larına ve onlann dillerinden etkilenm elerine yol açm ış, Os-
manlı aydınlarının eğitimlerini Arap ve Fars dillerinde yap­
maları da bu sürece katkıda bulunmuştur. Son olarak da,
bazı Türkçe sözcüklerin iltibassız yazı lamama lar ı nedeniy­
le, yerine Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanılm ası sonu­
cu Osmanîıca son derece karmaşık bir yapıya bürünmüştür.
Öte yandan Ahmed Hikmet, dil sorununu kültürel boyu­
tu içinde incelem enin yanısıra siyasal boyut ve sonuçlarıyla
da sorgulamaktadır: “Dokuz ayı mütecâvizdir ‘nim et-i hür-
riyyeti’ gazeteler anlatıp duruyorlardı. Ceridelerin lisânım
avâm ve bâhusûs neferlerimizin hiçbiri anlayamamış olacak
ki 31 Mart hâdisesinde cinâyetler icrâ olundu. Ve hürrıye-

41 A.g.e., s. 181. Ulusların gerçekle dil gruplan olduğu ve buna bağlı olarak ulus­
çuluğun, özde bir dil hareketi olduğu görüşü Herder, F ich ıe ve ö teki Alman
Rom antiklerinin sık sık işlediği bir temadır.
42 A. H ikm et, “Dilimiz ', Tıirlt Demeği, Yıl 1, no. 1, 1 3 2 7 , s. 22.
43 A.g.e., s. 22 -2 3 .

29
tin dine dokunduğu söylendi. İstanbul’daki 3 0 .0 0 0 askeri
Yıldız satın alamazdı. Alsa bile 3 0 .0 0 0 ’i de hayatını para uğ­
runda fedaya razı olamazdı. Onların ruhunu, dilini bilenler
onlara Türkçe anlayacakları tarzda icrâ-i telkinât ettiler”.44
Volkan gazetesinin 31 Mart Olayı’ndaki yönlendirici gücü­
nü, kullandığı dilin açıklığı ve anlaşıhrhğına bağlayan A.
H ikm et, M eşrutiyet’in getirdiği ilk elerin halka y eterince
ulaştınlam am asm ı dil sorunuyla açıklam akta, bu arada Ta­
nın, Sırat-ı M üstakim, S abah, Yeni G a z ete vb. yayın organla­
rını eleştirmektedir.45
D ilin sadeleştirilmesi sorununu, bir ulus bilinci yaratma
yolunda önemli bir adım olarak tanımlayan A. Hikmet, seç-
kinci Osmanlıca’mn toplumsal sınıflar arasına yadsınamaz
ayırımlar koyduğunu belirtm ekte ve sadeleştirm e sürecini
halka yönelmenin bir aracı olarak görm ektedir: “Artık Meş­
rutiyet çağındayız. Müsâvât diye bağırıyoruz. Acaba şim di­
ye kadar hangi bir ceride muharriri kadınların, işçilerin, as­
ker neferlerinin, esnafın, köylülerin, çiftçilerin, yani ahâli­
mizin pek çoğunun anlayacağı yolda, konuştuğum uz gibi
açık ibarelerle makaleler yazarak bize hürriyetin ne olduğu­
nu, Meşrutiyet’in değerini, vatan sevgisini anlattı”.46

4 4 A. H ikm et, “D ilim iz". Türk Demeği, Yıl 1, no. 2, 1 3 2 7 , s. 47.


45 A.g.e., s. 47.
4 6 A.g.e., s. 47. K.R. M inogue, Nationalism, B.T. Baısforct LTD, London, 1 967, s.
61. Dilin siyasal uzaniılnn konusunda Herder ve Fichte'de de benzer yakla­
şım lar görm ekteyiz. A. Hikmet'in O sm anlıcanın toplum sa) sınıfları birbirine
yaban cılaştırdığı görüşü, H erd erd e Fransız k ü ltü rü n ü n A lm an kü ltü rü nü
kendisine bağım lı kılm ası ve böylece Saray ve A lm an h alk ın ın birbirinden
kopm ası bağlamında incelenm iştir. Elie K edourie, Nationolism, H utchinson
U niversıty Library, London, 1 974, s. 6 4 . F ich te ise. Alman Ulusuna Söylev­
lerd e dil vg siyaset arasındaki yakın ilişkiyi irdelemektedir. Herder'e göre, ya­
bancı bir dili konuşm ak zorunda kalan kişi yapay bir yaşam sürer; kişiliğinin
güdüsel ve kendiliğinden kaynaklarına yabancılaşır. Fichte bü genel varsayı­
mın siyasal sonuçlarını incelem iş ve bir dilde yabancı sözcüklerin varlığının,
siyasal ahlâkın kaynaklanm kirleterek büyük zarara neden olduğunu ilen sür­
müştür. Fichıe'ye göre, siyasal ve toplumsal yaşam a ilişkin yabancı sözcükler

30
Türk Derneği’nin üyelerinden Ispartah Hakkı ise, “Türk-
çenin Sadeleştirilmesi” başlıklı m akalesinde, Derneğin gö­
rüşlerini temsil etmediğini özellikle belirttikten sonra, tasfı-
yeciliği açıkça kabul etm ektedir. Yazara göre tasfiyecilik,
“teşrifata boğulm am ak”, “gösterişçilik” ve “satışçılık” yap­
mamaktır.47 Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanım ını, “İn ­
kâra mahal var mı? Dilimiz karışmış, arap saçı olmuş... Bu­
lanmış dibi görünmüyor. Kabacası, ekini yabanı otlar boğ­
muş... Bu otlar velev ki gül olsun, sümbül olsun, ekin için
yabânî ottur. Muzırdır”48 biçiminde eleştiren Ispartalı Hakkı,
aynı kavramı açıklam ak için kullanılan Arapça ve Farsça
sözcüklerin dilden tümüyle “tasfiye” edilm esi konusunda
ise, Türkçenin olanaklarının sınırlı olduğunu kabul etm ekte
ve bilim diline yerleşmiş sözcüklerin saklı kalmasını, eski­
yenlerin ise yetkili bilim adamları tarafından yenilenmesini
istemektedir.49 Bu arada Ispartalı H akkı’ya göre, gerekirse,
Uygurca gibi eski Türk dillerinden de yararlanılabilecektir.50
Ancak dil sorununa Ahmet Hikmet ve Ispartalı Hakkı gi­
bi radikal bir biçim de yaklaşan üyeler, T ürk D erneği’nde
azınlığı oluşturmaktadırlar. Bu arada basında çıkan ve Türk
D erneği’ni açıkça eleştiren yazılar sonu cu daha ihtiyatlı
davranmak zorunda kalınm ıştır.51 Ö rneğin, Süleym an Na­

bir dile girdiğinde, o dili konuşanlar söz konusu sözcüklerin gerçek bağlamla­
rı konusunda yanılgıya düşebilirler.
47 1. Hakkı, “Türkçenin Sadeleştirilm esi”, T urk D erneği, Yıl 1, no 4, s. 132. Ziya
G ö k alp , Türkçülüğün E sa sları, M .E. B asım evi, İstan b u l. 1 9 7 0 , s. 10-1 l'd e .
Türk Dem eği üyelerinden Fuad Râif için “... bilhassa Fuad Râif Bey’in Türkçe-
yi sadeleştirm ek hususunda yanlış bir nazariyyeyi tâkip etm esi, T ü rk çü lü k
akım ının kıym etten düşm esine sebep oldu. Bu yanlış nâzariyye, tasfiyecilik
(arıT u v k çecilik ) fikriydi" demektedir.
48 1. H akkı, “Türkçen in Sadeleştirilm esi”, s. 132.
4 9 A.g.e., s. 134.
50 A.g.e., s. 136.
51 A.S. Levent. “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi II”, S a n a l ve E d e­
biyat, no. 3 9 -4 0 , 4 Ekim 1947, s. 3

31
zif, D ernek’i “kavmiyet muhabbetini şayan-t tekdir bir dere-
ce-i ifrâta” vardırmakla suçlarken,52 Necib Asım “gide gide
konuştuğumuz gibi yazacağız. İşte bizim istediğimiz budur.
Dilimizden Arabıyi, Fârisıyi çıkarm ak fazla malımızı atmak
zihnimizden geçmez. Fakat bu tekâmülü biraz tesri edebili­
riz...”53 biçiminde Dem eğin yaklaşımını savunmaktadır.
Bu arada Dernek, dilin “türkçeleştirilm esi” yönünde çaba
gösteren devlet ileri gelenlerine ve burumlara da Dergi ara­
cılığıyla teşekkür etmekte, Milaslı Hakkı’nın hazırlamış o l­
duğu alfabeyi okurlarına duyurmaktadır:
“Derneğimiz azasından Doktor Milaslı Hakkı Bey tarafın­
dan yeni bir yazı icâd edilerek alfabesi yapılmıştır. Bu yeni
yazıda sadâsız harfler öteden beri kullandığımız harflerin biti­
şik olmayan şekilleri üzere kullanılmış ve harekeler ile hurû-
fât birleştirilerek harf şeklinde yazı arasına konulmuştur. Bu
yazı ile yazılan ibarenin yanlış okunması kabil değildir...”54
Kurulduğu tarihte, Nizâmnâme ve Beyannamesinde belirti­
len maddeler uyarınca çok yönlü faaliyetlerde bulunm ayı
amaçlayan Türk Demeği, ancak sınırlı, birkaç konuda çalışma
yapabilmiştir. 1910 yılı, Türk Demeği faaliyetlerine yeniden
hız verilmek istendiği bir dönemdir. Başkan Fuad R aifin Ye-
m en’e atanmasını izleyen bir “uyku devresi"ne55 giren Der­
52 Tasvir-i Efkâr, 12 Temmuz 1909, no. 43. "... Tekrar ederim ki biz buğun Buhâ-
ralı değiliz ve olamayız. O m Tiziyı iâdeye çalı$m ak m ühlik bir irticadır. ”
53 Necip Asım, “D ilim U ”, Servet-ı Fıtmoı, 14 Nisan 1327, no. 103S.
54 “Yeni Yazı ve A lfabesi”, T ürk D erneği, Yıl 1, no. 5, 1327, s. 163. Ö te yandan
Gordlevskiy, a.g.e., s. 9 ’da Mtlâs’lı Hakkt’nm alfabesini eleştirm ektedir: “D o k ­
tor H akkı’nın alfabesi, çocukların uyduruklarına benzer, çeşitli sekılsiz çizgi­
lerden oluştuğu için bu doğal sayılmalıdır. D okıor H akkı, alfabesinin tem elini
Arap alfabesinden alm asına rağmen, Arap alfabesinin kurallarını bozm anın
m üm kün olacağını düşünerek, Arap alfabesinde ayrı ayn olan işaretleri, kendi
alfabesinde dilediğince birleştirir. Demek ki, "Türk Derneği’, Doktor H akkı’nın
sistem ini savunurken; hayalperest anlayışı, sistem sizliği savunduğunu da ka­
nıtlam ış oluyordu, Böylece, dil sorununda ‘Türk Derneği' gereksinim leri hafif­
leteceğine daha çok zarar veriyordu.”
55 Senin, 11 Mayıs 1327, no. 3-979.

32
nek, 1910 Ağustos’undan sonra toplantılara yeniden başla­
m ışta56 Bu dönemde İstanbul’a dönen Yusuf Akçura’nın Türk
Demeği’ni yeniden canlandırmak amacıyla bir kongre toplan­
ması yönündeki çabalan, kongre tarihinin iki kez ertelenme­
sinden so n ra,57 29 N isan 1 3 2 7 ’de (1 9 1 1 ) yapılabilm iştir.
Kongrede Dernek kâtibi Celal Sahir, Mart ayından beri her
hafta toplandıklannı, aynca düzenli konferanslar verildiğini58
belirterek Demeğin yarannı ve önemini savunmuştur,59 Celal
Sahir, Türk Derneği’nin faaliyetlerindeki kesintileri, halk ara­
sında yaygınlaşmamış olduğunu ve bu nedenle kapatılması­
nın daha uygun olacağını ileri sûren üyelere, “Macarlar gibi
cinsen” ve “Almanlar gibi siyaseten dost olan kavimlerin" bile
Türk Demeği’ni takdirle karşıladıklarım belirterek Dem eğin
faaliyetlerine devam etmesi gerektiğini savunmaktadır.60 Yapı­
lan oylama sonucu Türk Derneği’nin varlığını sürdürmesi ka­
bul edilmiş; bu arada Demeğin görüşlerine yer veren ve des­
tekleyen Hüseyin Cahid’e teşekkür edilmiştir.61
1911’deki Genel Kongrenin yapılmasını izleyen dönemde,
Türk Demeği, ayda bir kez yapılan toplantılarla varlığını sür­

56 V.A. Gordlesvkiy, a.g.e., s. 5'de Türk Derneği’nin toplantılarını şöyle anlatm ak­
tadır: “Toplantılar, önemsiz herhangi bir yönetim ya da ekonom ik konuda or­
taya anlan bir sorunun, bıkkınlık veren tartışmalarıyla geçiyordu. Bilim sel so ­
runlar toplantının sonuna bırakılıyor ve bu konular tatsız, cansıkıcı bir sorun
olarak kabul edildiğinden, üstünkörü geçiştiriliyordu. Aradan günler geçip de,
yeniden konu ortaya atıldığında, güncelliğini ve canlılığını yitirm iş oluyordu.
Bazı Rus m üslümanlar, sözgelim i, Akçura ve Ayaz Ishakı, T ü rk Derneği’nin
toplantılarına her zaman büyük bir istekle katıldıklarını, ancak sorunların ç ö ­
züm lerini büyük bir kuşkuyla karşıladı klan m belirtm işlerdir. ”
57 VA. Gordlevskiy, a.g.e., s. 12.
58 A.g.e., s. 12. "Akçura, Türk tarihinden (Cengiz Han’ın seferleri hakkın da) üç
konferans, deniz subayı Saffet, Osmardıların denizciliği hakkında bir konfe­
rans verdi. (...) Kazanlı dramaturg İshakof, Kazanlı Tatarların edebiyatı hak­
kında bir konferans verdi,”
59 Senin, 11 Mayıs 1 327, no, 3-979.
60 A.g.e.
61 A.g.e.

33
dürmeye çalışmaktadır.62 Ancak 1913’e kadar Türk Derneği’ni
canlandırmak, hatta yeniden kurmak yönündeki girişimler
olumlu sonuç vermemiştir. Son olarak, Türk Derneği kâtibi
Celal Sahir imzasıyla 19 Mayıs 1913’te yayımlanan bildiride,
“Derneği zaman zaman daldığı derin uykusundan uyandır­
mak için olan teşebbüsler fayda vermemiştir" ifadesi kullanıl­
maktadır.63 Derneğin resmen kapanış tarihine ilişkin bilgiden
yoksun olmamıza rağmen, Dem ek üyelerinden büyük çoğun­
luğunun 191 Tde kurulan Türk Yurdu ve 1912'de kurulan
Türk Ocağı’na geçtikleri ve Türk Derneği’nin fiilen çalışamaz
duruma geldiği bilinmektedir. Bilimsel çalışmalarından geriye
7 sayı Türk D em eği ile Necib Asım’m Türklerin Pek Eski Yazısı
ve Bursalı Tahikin 191 Tde yayımlanan Türklerin Ulûm ve Fü-
nüna H izm etleri adlı kitapları kalm ıştır.64 E Risal’in (Tekin
Alp) deyimiyle, “yorgun ellere teslim edilmiş olan Türk Der­
neği’nin kaderi kararsız olmuş; büyük kitlelere ulaşabilmek,
dikkatleri üstüne çekmek için gerekli olan genç, ateşli ve mü­
cadeleci ruhtan ve 'yenilikler için gerekli olan şiddetten’ yok­
sun bulunması nedeniyle başarısız kalmıştır”.65

6 2 VA. Gordlevskiy, a.g.e., s. 12. “Artık hiç kimse. Türk D erneği'nin programını
gerçekleştirm eyi düşünmüyor, genelde pek az kim se de ‘D em ek ’ ile ilgileni­
yordu. Bir de üyeler arasında sürekli dargınlık olduğundan, 'T ü rk D erneği’nin
gerilem esine şaşm amak m üm kün mü? Herkese, kendinden başka hiç kimse,
hiçbir şeyi anlam ıyor gibi geliyordu. Bunda, O sm anlIların kib irli karakteri
kendini göstenr. Başkanlık koltuğu yeıersiz ellerdeydi. Son zam anlarda, örn e­
ğin R. Fuad'm gidişinden sonra ikinci kez başkan seçilm iş olan N ecib Asım
loplantı sırasındayken uyumaya dalıyordu.’’
63 İsm ail Ulçugür, A gâh Sırrı Lcvcnd , TDK Yay., Ankara, 1 9 8 2 . s, 233.
6 4 Yusut Akçura, a.g.e., s. 190. “Türk D erneğinden’’, Halka Doğru, Yıl 1, no. 8,
2 3 Mayıs 1329. s. 64. 1913’ıe H alka Doğru’da yer alan ve T ü rk Derneği’nin dil
ve folklor alanında çalışmalarda bulunduğunu belirten Celâl S ab ır imzalı bir
ilan, Dem eğin faaliyetlerini sürdürme çabasında olduğunu ortaya koym akta­
dır. Ziya G ökalp , Türkçülüğün E sa sları, s. 12; “2 3 Tem m uz (1 9 0 8 ) tnkılâ-
bı’ndan sonra, Türkiye’de Osm anlılık fikri hakim olm uştu. Bu esnada intişâra
başlayan Turk Derneği mecmuası, gerek bu sebepten, gerek yine arı T ü rk çeci­
lik akım ına kapılmasından dolayı hiçbir rağbet görm edi.’’
6 5 P Risal, a.g.e., s. 6 9 6 . Haşan Ferid, O cak M esaisi H a k k ın d a 1927 K u ru lta y ın a

34
E K 1: T Ü R K D E R N E Ğ İ N İZ Â M N Â M E S İ*

1) 'Türk D erneği’ adlı, m erkezi İstanbul'da olm ak üzere, sırf


ilim ile uğraşır bir cemiyet kurulmuştur.
2) Cemiyetin maksadı Türk diye anılan bütün kavim lerin m âzi
ve haldeki âsar, ef'âi, ahvâl ve m uhitini öğrenm eye ve öğretm eye
çalışm ak yani Türklerin âsâr-ı atîkasını, târihini, lisânlarını, avam
ve havas edebiyatını, etnografya ve etnolojiyasını, ahvâl-î içtimâ-
iyyesi ve m edeniyet-i hâztralannı, Türk m em leketlerinin eski ve
yeni coğrafyasını araştırıp taraştırıp ortaya çıkararak bütün dü n ­
yaya yayıp dağıtm ak ve dilim izin geniş ve m edeniyyete elverişli
bir dereceye gelm esine çalışm ak ve imlâsını ona göre tetkik et­
mektir.
3) Cemiyet maksadına erişmek için aşağıdaki vasıtaları kullanır:
a) Cem iyet m üzâkerâtta bulunur,
b) iktizâ eden m ahallere heyetler gönderip keşfiyyâta, ta h k i­
kata girişir,
c) Umûmî dersler, m üzâkereler tertip eyler, m ekteplere Türkfe-
ri anlam aya yarar dersler kabul ettirm eye çalışır,
d) Cerideler, risaleler, kitaplar neşr eder,
e) Yukarıda geçen m eseleler hakkında İlmî m üzakerelerde bu­
lunmak üzere kongreler toplar.
4) Cem iyetin m aksadına hizm et etm ek isteyen herkes hangi
din, cins ve tâbiiyyetten olursa olsun m erkezdeki İdare Heyetine
şifâhen ve tahriren m üracaat eylediği takdirde onun du hû lün e
Cem iyetin iki azâsının delâletiyle ve Heyet-i idarenin tasdikiyle
kabul olunur.
5) Her azâ Cem iyete üç ayda bir kere 20 kuruş verir. Bir defada
yirmi lira verenler kayd-ı hayat ile azâ olmuş olur. Bundan fazla
veren teberruâtta bulunmuş sayılır, iktizâ ederse Cem iyetin M er­
kez idare Heyeti bazı azâyı bu resim den m uaf tutabilir. M anen,
m addeten Cem iyete fevkalâde hizm eti dokunan zâtların adları
M erkez idare Heyeti kararıyla iftihar levhasına yazılır.

A rz Edilen T ekliflerim , Türk Ocakları M erkez Heyeti M atbaası, 2 9 2 8 . s. 5-6'da


Cansever, Turk Derneği’nin “halkın ruhuna hiçbir vakit nüfuz edem ediğini
belirterek pek az zevât haberdâr olabilm işlerdir. Bu itibarla, Türk m illiyetper­
verliğinin bütün halk tabakalan arasında intişar ve tevsiini tem in eden ve bu
cereyana m uhalif bütün kuvvetlerle mücadeleyi kendisine vazife edinen ilk
teşekküllü “T ürk O cağı” olarak kabul etm ek zarureıindeyiz.”
(* ) Türk D em eğ i N izâm n âm esi, Karabet M atbaası, 1 324.
6) A zâdan biri istediği zam an istifa edebileceği gibi bir senelik
taksitleri de verm em ekle istifâ eylemiş sayılır.
7) H er m e m le k e tte b u lu n a n azâ b ir y e rd e to p la n m a k la o
m em leketin Um ûm î Meclisini kurarlar. M erkezdeki U m ûm î Mecli-
se/'M erkez-i Um ûm î Meclisi" denilir.
8) M erkez-i Um ûm î Meclisi kendi içlerinden sen ed e bir kere
tekrar intihâb olunm ak üzere dokuz kişilik bir M erkez İdare He­
yeti seçip tâyin eyler. İlk M erkez İdare Heyetini m üessisier kendi
içlerinden seçerler. M erkez İdare Heyetinin kendi içlerinden seçil­
miş birinci, ikinci reis, birinci, ikinci kâtibi ve bir de sandık emini
bulunur.
9) M erkezd eki Um ûm î M eclis, um ûr-u id are ye b a k m ak için
toplandığı zam an, kendi reisini, kâtibini intihâp eyler, diğer to p ­
lantılarda M erkez İdare Heyetinin reislerinden biri reislik, biri de
kâtiplik eder.
10) Her Um ûm î Meclis lüzum görürse bulunduğu m evkide bir
heyet intihâb edebilir.
11) M erkezdeki idare Heyeti en az onbeş günde bir defa to p ­
lanır. Cem iyetin iimî, malî idaresini yoluna koyar.
12) M erkezdeki İdare Heyeti Cem iyetin her sene n ih âyetin e
kadar ilme eylediği hizm etlere, keşiflerine, itti laları na dair rapor
kalem e alacaktır.
13) Ayda bir defa İlmî m üzâkerede bulunm ak üzere m erkez­
deki Umûmî Meclis toplanır.
14) M erkezdeki Um ûm î Meclis, umûr-u id areye b akm ak için
yılda bir defa toplanacağı gibi M erkez idare Heyetince füzum g ö ­
rüldükçe fevkalâde içtim âlara da dâvet edilir.
15) Taşrada ve ecnebi m em leketlerinde bulunan Türk D ernek­
leri, nasıl çalışacaklarını, ne yolda idare teşkil edeceklerini kendi­
leri tâyin ederler.
16) Kongreler, m erkezdeki Umûmî Meclisin kararı ve m ahallî
teşk ilâ tın ın en a z o la ra k yarısının tasvibi ile ça ğ rılıp toplanır.
Ko n greler toplandığı m ahallin U m ûm î M eclisiyle diğer U m ûm î
M eclisler m urahhaslarından, M erkez İdare Heyeti azâstndan ve
nihayet davetlilerden m ürekkep olur.
17) Kongrelerin esasen vazifeleri Cem iyetin m aksadına yarar
İlmî m eselelerle m eşgul o larak Türklük hakkın d aki m alûm atın
artm asına hizm et etm ek ise de Cemiyetin um ûm î teşkilatını, ni­
zâm nâm esini maksada daha uygun bir yolda düzeltm eye selâhiy-
yeti vardır.

36
18) Cemiyetin varidatı, taksit bedellerinden, teberruâttan, Ce­
miyetin satış akçesinden vereceği konferansların bazısına konan
duhûliye hâsılatından ibarettir.
19) M erkezde bulunan azâ taksit bedellerini M erkez İdare He­
yetine verir veya gönderir. M ahallî medis-i um ûm îlerin vâridâtın-
dan yü zde otuzu Cem iyetin um ûm î m asraflarına karşılık olm ak
üzere m erkezdeki İdare Heyetine gönderilir. B u n u nla beraber
herhangi bir m ahalde fevkalâde masarife ihtiyaç görülür ise m er­
kezdeki idare o m ahallin varidatının hepsini oraya terkettikten
başka m erkez kasasından dahi m uavenette bulunabilir.
20) M erkez kasasının tasarrufu. M erkez Um ûm î M eclisine yılda
bir kere hesap verm ek ve gelecek senenin bütçesini tasdik ettir­
mek şartıyla m erkezdeki idarenin elindedir. Senetler, vesikalar,
m ukavelelerde m erkez idare azasından biri reis, biri sandık emini
olm ak üzere hiç olm azsa üç kişinin imzası bulunm ak şarttır.
21) M e rkezd eki Cem iyet, bir kü tü p h an e, bir m üta.laahâne,
hattâ bir de konferans salonundan m ürekkep bir m ahal edinm e­
ye çalışacaktır.

fi 35 Kânun-ı evvel Sene 1908


ve fi 12 Kânun-ı evvel sene 1324

E K 2: T Ü R K D E R N E Ğ İ B E Y Â N N A M E S İ*

Osm anlılar'ın berat-ı hürriyet ve ittihadı olan Kanun-ı Esasî'nin


16. maddesinde "tebaa-i Osmâniyyenin terbiyesi birsiyak-ı ittîhâd
ve intizâm üzerinde olm ak için iktizâ eden esbaba teşebbüs olu­
nacak" ve 18.maddesinde "tebaa-i Osmâniyyenin hidem ât-ı dev­
lette istihdam olunm ak için devletin lisân-t resmîsi olan Türkçeyi
bilmeleri şarttır" deniliyor.
Bir milletin saadeti, kâffe-i efradını aynı tarik-i tekâm ü le şevkle
kendilerinde müşterek ve m ukaddes bir vatanperverlik duygusu
uyandırm ak, aralarında dostluk hissini artırm ak ve kim senin kim ­
seye tahakküm üne imkân bırakm am ak ile artacağı cihetle birinci
m addenin ehemmiyeti zâhirdir.
İnsanların birbirini sevmesi, onların konuşup g ö rü şm eleriyle
artıp k ö kleşeceğ in d en bütün Osm anlı u n su rların ı b irb irle rin e
sağlam bir kardeşlik organıyla bağlam ak için aralarında konuş­
maya yarar vasıtanın birleştirilmiş olması yani m üşterek bir lisân

( ' ) "T ürk Derneği Beyânnam esi”, Türlı D erneği, Yıl 1, no. 1, 1 3 2 7 (1 9 1 1 ).
bulunması iktizâ eder. Gerçi milfet-i Osm âniyye; nesepleriyle, fe-
zâil-i kavm iyyeleriyie bihakkın iftihar eden birçok unsurlardan
m ürekkep ise de vücûd-u mülk-CrOsmanînin eczaı ve efradını bir­
birine yaklaştırıp birleştirmek hususunda en müessir bir (kuw e-i
lüsûkîyye-Cohâsion) olan Türklerin m eydana koydukları Osmanlı
Türkçesinin bütün OsmanlIlar arasında konuşm aya ve müdâvele-i
efkâra vâsıta olması lâzım geleceğini o anâsırın kâffesi tasdik ve
itiraf ederler. Zaten ikinci madde-i kanunîyye bu lüzum u açıkça
göstermektedir.
Saadet-i m illîyem izi esaslı su rette câm i olan şu iki m addeyi
mevki-i tatbike koym ak için: lisânları ayrı fakat gönülleri ve duy­
guları beraber olan Osmanlı anâsırını aynı m aksad-ı m ukaddes
üzere yetiştirmek ve kâffesini -ana dillerinde serbest bırakm akla
beraber- aynı Lisân-ı m illî ile yani Türkçe ile m üdâvele-i efkâra
sevk etm ek lazım geliyor. A nçak Türkçe esaslı ve kolay kaideler
ile müdevven eski bir lisân-ı edebî olduğu halde lisânın bu sevim ­
li mâhiyyeti bu zam ana kadar pek de nazar-ı dikkate alınm am ış
bu lun d uğ un d an herkeste "Türkçeyi ö ğren m ek güçtür" zehabı
hasıl olmuştur. Bu zehâb; dünyanın en güzel lisânlarından olan
Türkçeden uzaklaşm aya sebep olmuştur.
Meşrutiyet saadetine nâil olan ve hâkimiyet-i millîyyelerini elde
eden bütün Osmanlılar terekküp ettikleri anâsırın birleşmesini ve
m enâfi-i m üşterekesini teyid ve istihsâl için şahsî teşebbüslerini
meydana koyabilecek bir meziyetin erbabı olduklarından bundan
sonra milliyeten icap eden kâffe-i teşebbüsatta Türk lisânı üzre
müdâvele-i efkâr ve müşafehe edeceklerdir. Bunun için birinci d e­
recede Türkçe tahsilindeki güçlüğe dair umûmun zehabını düzelt­
mek lâzım geliyor ki bu da lisânın mâhiyyetini m eydana koymakla
hasıl olur.
Bir lisanın m âhiyetini meydana koymak için o lisanla ilk konu­
şulduğundan itibaren bu güne kadar geçirdiği tad ilât devirlerini
araştırm ak iktizâ eder. Bu ise mühim bir teşebbüstür. Bir şahıs o
teşebbüsün icâp ettiği vezaifi ifâya m uktedir olam az. Arkadaşa,
yardım a ihtiyacı vardır, işte bu mühim teşebbüsü ifâ etm ek üzere
"Türk Derneği" adlı cemiyet teessüs etmiştir.
Derneğin esas teşebbüsâtını m utazam m ın olan ve n izâm n â­
mesini bir dereceye kadar müfessir bulunan aşağıdaki m addeler
daha ziyâde izah eder:
Birinci- Türkçe hakkında Şarkta ve Garpta ne kadar eser yazıl­
mış ise onlar bütün Osmanlıların gözleri ö n ü ne konularak Türk

38
lisânının eskiden beri geçirdiği safahâtı hakkında herkeste bir
fikr-i ihtisas husûlüne çalışılacak ve böylece lisânın her cihetten
sâdeleştirilm esi ve kolaylaştın İması esbabı araştırılacaktır.
İkinci- Dernek, ilm-i lisânın tetem m ü m atın dan olan sosyoloji
ve etnoloji ve m ünasebattarı bulunan arkeoloji ilimleri ile de işti­
gal edecek ve bu husûsta lüzum görülen istikşaflara ve seyahat­
lere teşebbüs eyleyecektir.
Üçüncü- Dernek, en meşhur eski Türk eserlerinin ihyâsına çalı­
şacaktır.
Dördüncü- Gerek müstakil ve gerek tâbi halinde bulunan ale-
lumum Türklerin terbiye-i ilmiyyelerinin ikmâli için m uktezî vası­
taların yani bilhassa Türkçe kitapların noksanı; Türklerin te râ k k i­
lerine mâni olduğundan Avrupa'dan aldığım ız m edeniyyet ışığını
neşre vasıta olm ak niyet-i hayriyyesiyle Dernek; evvel em irde te-
rakkiyât-ı asriyyeye muvaffık surette ilmt, ah lâkî ve ticârî kitaplar
telif edilecektir.
Beşinci- Bir milletin en büyük şereflerinden biri de lisânının ec­
nebiler tarafından mazhar-ı rağbet olduğunu görm ek ve onunla
konuşulduğunu işitmektir. Çünkü konuşulan lisânm sahibi olan
millet konuşan kimselerin ve hatta m illetlerin m azhar-ı hürm et
ve m uhabbeti olacağı gibi bir lisânın birçok m em leketlerde m üs­
tamel bulunması lisan sahiplerinin her türlü m üsaedat-ı medeniy-
yeye m azhar olmalarını ve ticâret ve sanatların m emâlik-i m ezkû-
rede revâciyab olmasını teshil eder, Türk Derneği, Osmanlı Türk-
çesinin memâlik-i ecnebiyyede m ehm aem ken intişârına sa'y ve
ikdâm eyleyecektir. Halbuki bir lisânın yayılm asını kolaylaştırm ak
için onu kolaylıkla tahsil ettirm ek gerekir. Bu sebepten Balkan
hüküm atında, Avusturya'da, Rusya'da, İran'da, A frika'da, Asya
ortasında ve Çin'de bulunan Türkler Osmanlı Türkçesine alıştırı­
lırsa onların tem aslarıyla milel-i şâire dahi Türkçe ile istinâs ede­
rek OsmanlIların menâfi-i ticâriyye ve sınâiyyeleri istihsâl kılınmış
olur.
Altıncı- Türk Derneği, teşebbüsat-ı ilmiyyesi esnasında bütün
Osmanlıları ticâret cihetinden de m üstefîd kılm ak için onların ile­
ride sâhâ-i ticâretleri bulunacak olan A zerb aycan , A fg an istan ,
Kaşgar, Buhara ve Hive gibi m em alikin lisanları -Türklükten bilîs-
tifâde- Osmanlı Türkçesine ve hatta m erkez şivesine kolaylıkla
yaklaştırm aya çalışılacaktır. Ve bu m aksada evvel em irde oralara
göndereceği açık yazılmış ilim ve fen kitaplarıyla vâsıl olacaktır.
Yedinci- Türk memâfikinin merâkiz-i meşhûresinde Türk D erne­

39
ği şuabâtı ihdâs kılınarak bu şubeler, oralarda m ektepler küşad ve
gazeteler neşr ederek -Avrupa ile en ziyade m ünâsehât peyda ey­
ledikten nâşi müterâkki bulunan- Osmanlı Türkçesinin ve m ede­
niye atinin neşrine çalışacaklardır.
Sekizinci- Dernek, gerek m erkezde ve gerek şubelerde -Türk-
çeye ve Türklüğe ait eserleri m uhtevî olm ak Ü2 ere- peyderpey
um ûm î kütüphaneler vücûda getirecektir.
Dokuzuncu- Osmanlı lisânının Arabî ve Farisî lisanlarından etti­
ği istifade gayrı m ünker bulunduğundan ve Osm anlı Türkçesini
bu m uhterem lisânlardan tecrid etm ek hîçbir O sm anlının hayâlin­
den bile geçm eyeceğinden Türk Derneği, A rabî ve Farisî kelim ele­
rin bütün Osmanlılar tarafından kemal-i suhuletle anlaşılacak veç­
hile şayi olm uşlarından intihâb edecek ve bin aen aleyh m ezkûr
Derneğin yazacağı eserlerde kullanacağı lisân en sâd e Osmanlı
Türkçesi olacaktır.
Onuncu- Istılâhat-ı resmiyye sırasına girip Türkçe ve hatta A ra­
bî ve Fârisîce m ukabilleri bulunan tabîrât-ı ecnebiyyenin terk ve
ihracı hususunda Dernek; Hükûmet-i Seniyye n ezdinde teşebbü-
sât ve istirham atta bulunacaktır.
Onbirincî- Memâlik-i Osm âniyyede m uhtelif lisânlar ile neşr ve
tâlik kılınacak olanlar ve levhalarda M atbuat Nizâm nâm esi mucî-
bince Türkçe bulundurulm ası hükm ünün tatbiki için Hükümet-i
Seniyyenin nazar-ı dikkatini celp etm eyi Dernek; bir vazife olarak
derühte eyleyecektir.
Onikinci- Hükûmet-i Seniyye tarafından vâki olacak tebligât-ı
resmtyyenin avamın anlayacağı derecede Türkçe ile yazılm ası h u ­
susunda Dernek; hüküm et nezdinde teşebbüsât ve istirhâm âtta
bulunacaktır.
Onüçüncü- Türkçe ile m ütekellim olm ayan akvam arasında hic­
retle orada ihtiyâr-ı ikam et eden Türklerin gerek kendilerinin ve
gerek neseplerinin Türk lisânını, âdetini, şivesini m uhafaza ede­
bilm eleri husûsunu Dernek, nazar-ı dikkati altın da b u lu n d u ra­
caktır.
Ondördüncü- M aksadın hüsn-ü husûlünü tem in için Türk Der­
neği, m uavenet ibrazını arzu buyuran zevatın ırkına, dinine, m il­
letine ve kavm ine bakm aksızın Derneğe dâhil olabilm elerini ser­
best bırakmıştır.

40
E K 3: H A R B İY E N E Z Â R E T İ C E L ÎL E S İN E *

M eşrutiyetim iz bütün OsmanlIları düşünüşte, dileyişte, bütün


varlıkta birleştirdiğinden söyleyişte de birleşip sadeleşm ek lazım
geliyordu. 8u lüzum u anlayıp da toplanan (Türk Derneği ) n izâm ­
nâm e ve beyânnâm estne dilim izin sad eleşip d ü zelm esin i koy­
makla beraber hüküm et daireleri lisânının da herkesin anlayabi­
leceği bir hale getirilm esini -fırsat düştükçe- Hükümet-i Seniyye-
den istemeyi program ına koymuş idi. Bu m em lekette her te râk k i­
ye kılavuz olm ak bahtiyarlığını Cenâb-ı Hakk askerlere nasip et­
miş. Bu zam ana kadar -nedense- güştnân, şaîr, erz gibi birçok Os­
manlIların anlayam adıkları asker erzâkı isimlerinin bundan sonra
et, ekm ek, arpa, pirinç gibi düz Türkçe ile yazılm aya başlandığı
bu ay çıkan tayîn pusulalarında görüldü. Bundan ötürü Türk dili­
ni sevenler pek çok sevindiler. Dilim izin her Osm anlInın an layaca­
ğı gibi sadeleşmesi hususunda Nezâret-i celilelerinin bir başlangıç
gösterm esinden nâşi (Türk Derneği) üzerine düşen teşekkür bor­
cunu ödem ekle sevincini bildirir. Ve bu fırsatla yapılm akta olan
asker kam ûsunda dahi sâde Türkçenin gözetilm esi için yalvarır.
Efendim Hazretleri.

Türk Derneği

E K 4: A Y Â N D A N B E S A R Y A EF EN D İ H A Z R E T L E R İN E * *

Eskiden hüküm et bütün işleri istediği gibi görüp ahâlîye emir­


lerini verir ve hiçbir sorguya hakkı olmadığı sanılan bu halk da o
em irlere körü körüne boyun eğerdi. Lâkin bu M eşrutiyet devrinde
vekilleriyle hem hüküm etten sormak hem de ona dileğini bildir­
m ek hakkını kazanmış olan ahâlî, yazık ki aldığı cevabı çok d efa­
lar anlayam ıyor; çünkü resmî dâireler hâlâ havas dilini -olanca hu-
şû ve m uğlâkiyyeti ile- kullanm aktan bir türlü vazgeçm iyor; bir
dilden ki onu söyleyenlerin nicesi sarf ettikleri her bir sözün m a­
nâsım kendileri bile bilmezler. Evet, bilm ezler am a âdet olm uştur
diye bu çığırdan çıkmaya cesaret edemezler. Padişahım ız Efendi­
miz Hazretlerine Meclis-i Ayandan takdim kılınacak teşekkür m az­
batasının her Osmanlı tarafından anlaşılabilecek bir Türkçe ile ya­

(* ) “Harbiye Nezâret-i Celilesine", Tiirh D em eği, Yıl 1, no. 5, 1327 (1 9 1 1 ), s. 137.


( * * ) “Ayândan Besarya Efendi H azretlerine", T ürk D e m e ğ i, Yıl 1, no. 5, 1327
( 1 9 1 1 ) , s. 138.

41
zılm asını tek lif etm ekle lisânım ızın sadeleştirilm esi hakkın daki
h im m etin iz ham iyetli her O sm an lı k a lb in d e bü yü k bir sevin ç
uyandırmıştır. Çünkü bu zam ana kadar şu vatanın m übarek topra­
ğını hamur gibi yoğurarak bir kütle haline getiren Türk kanı oldu­
ğu gibi bundan böyle yine memleketim izde m uhtelif unsurları bir­
birine tanıştıracak, birbirine ısındıracak ve gerçekten birleştirecek
olan dil de ancak Türk diii olabilir ve inşallah olacaktır. Bu hakikat
Ayân Meclisinde samimi Osmanlılık duygusuna tercüm an olan ve
binaenaleyh târihî bir kıymet kesp eden sözleriniz ile bir kat anla­
şılarak meydana çıkmıştır. İşte mukaddes şu maksadı gözetm ek ve
bu uğurda çalışmak üzere toplanmış olan (Türk Derneği) m emle­
ketimiz hayatınca pek mühim sayıp gereği gibi takdir eylediği bu
meselede resmî surette ilk defa olarak tarafınızdan atılan adım dan
dolayı sizi alkışlar ve şu satırlarıyla açıktan açığa teşekkür ederek
üzerine düşen borcu ödemek ister efendim hazretleri.
Türk Derneği

2 . T ü r k Y u rdu C e m iy e t i

Türkçülüğün “teşkilatlanma” dönemi açısından önem taşı­


yan ikinci demek de, 31 Ağustos 191 l ’de İstanbul’da kum ­
lan Türk Yurdu Cemiyeti’dir.66 Kuruluşuna M ehm et Em in’-in
(Yurdakul) öncülük ettiği demekte, Ahmet Hikmet (Müftü-
oğlu), Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali (Turan), Akçuraoğlu
Yusuf ve Dr. Âkil Muhtar (Özden) gibi Türkçülük hareketi­
nin önde gelen isimleri yer almaktadır. Türk Yurdu Cemiyeti,
Türk Ocağı’m kurma girişimlerinin fiilen başladığı bir dö­
nemde faaliyete geçtiği için uzun ömürlü olam am ış, Türk
Ocağı’mn kuruluşu ile birlikte tüm üyeleri yeni demeğe geç­
miştir.67 Ancak dem ek sıfatıyla önemli bir faaliyette buluna­
mayan Türk Yurdu Cemiyeti, kendi adıyla yayınladığı ve da­

6 6 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de S iy a sa I Partiler, C. 1, s. 4 1 5 . İsmail Hami Da-


nişmencl, İzahlı O sm anlı Tarihi K ronolojisi, C. 4. Türkiye Yayınevi, tstanbııl,
1955, s. 387.
6 7 T,Z. Tunaya, a.g.e., s. 4 1 5 -4 1 6 . Yusuf Akçura, a.g.e., s. 192. Eylül 19Z2’dc Ah-
m el H ik m etin Budape$ıe Başşehbenderliğm e atanm ası ûaerine yerine Ziya
Gükalp seçilmiştir.

42
ha sonra Türk Ocağı’nın yaym organı haline gelecek Türk
Yurdu dergisiyle, Türkçülük akımını derinden etkilemiştir.
Yusuf Akçura’dan edindiğimiz bilgiye göre, Türk Yurdu
Cemiyeti N izâm nâm esinde T ü rk çocu klarına yön elik bir
“pansiyon” açılmasına ilişkin bir madde bulunmaktadır.68 17
Teşrin-i Sani 1327’de (30 Kasım 1911) yayımlanan ilk sayı­
sında ise, Türk Yurdu dergisi amacını şöyle açıklamaktadır:
“Türklüğe hizmet etmek, Türklere fâide dokundurmak isti­
yoruz. Maksadımız işte budur. Maksada erişmek için hangi
yollardan yürüyeceğimizi, mecmûamızm mündericâtı göste­
receğinden mesleğimizin teşrihini fazla buluyoruz. Tanrı yar­
dımcımız olsun”.69 Kendini, “açıktan açığa Türk nasyonalisci
olan biricik mecmua”70 olarak tanımlayan Türk Yurdu’nun ilk
sayısı dört kez, ikinci sayısı üç kez, üçüncü, dördüncü ve be­
şinci sayılan ikişer kez basılmış,7’ dergi başta Rusya olmak
üzere Türk unsurunun yoğun bir biçimde yaşadığı yerlerde
büyük ilgi ile karşılanmıştır. Gerçekten de Vazife’nin “damar­
larında Türk kanı taşıyan her ferde” coşkuyla önerdiği72 Türk
Yurdu’nun Rusya’da yaşayan Türkler arasında “mukaddes bir
kitap olarak elden ele” dolaştmlması üzerine Çarlık yönetimi
tarafından ülkeye sokulması yasaklanmış, hatta dergiyi bu­
lunduranlar koğuşturmaya uğramıştır.73 Öte yandan İttihat

68 Yusuf Akçura, a.g.e, s. 19 J 193. Yusuf Akçura, bu pansiyonun yapım ına Evkaf
N âzın Hayri Bey zamanında başlandığını, ancak ölüm ü üzerine yarıda kaldığı­
nı belirtm ektedir.
69 "M aksat ve M eslek", Türk Yurdu, Yıl 1, 17 Teşrin-i sâni 1327, no. 1, s. 1. On
beş günde bir çıkacağı belirtilen derginin serlevhası, "T ü rk lerin fâidesine çalı­
şır" biçimindedir.
70 A.g.e., s. 1.
71 A.g.e., s. 1.
72 "T ü rk Yurdu", Vazife, no. 2. 3 Kânun-t sâni 1327, s. 3.
73 C.S. Kırım er, “Bazı H atıralar”, JZmef Dergisi, no. 8, O cak 1 9 6 2 , s. 53. Lothrop
SLoddard, Le Nouveau M onde d e \'İsianı, Payoıe Cie De. Paris, 1 923, s. 178.
Stoddard, T ürk Yurdu'nun Türk-Tatar kam uoyunun oluşum unda önem li ö lçü ­
de elkili olduğunu belirtmektedir.

43
ve Terakki’nin henüz Osmanlıcılık politikasını savunduğu bu
ilk yılda, Türk Yurdunun askeri tıbbiye öğrencileri tarafından
ancak “gizli” olarak okula sokuîabildiği bilinmektedir.7'1
T ü rk Yurdu'nun im tiyazı M ehm ed Em in adm a alınm ış,
ancak dergi yayına girm eden M ehm ed E m in ’in Erzurum
valiliğine atanması üzerine imtiyaz sahipliği ve dergi m ü­
dürlüğü Yusuf Akçura'ya devredilmiştir.75
1 9 1 1 ’de Türk Yurdu' nda izlenmesi gereken yay m politika­
sı konusunda Yusuf Akçura’nın önerdiği ve yayın ve idare
heyeti tarafından bazı değişiklikler ile kabul edilen progra­
m ın önemli maddeleri şunlardır:76
“1- Risale Türk ırkının mümkün olduğu kadar çoğunlu­
ğu tarafından okunup anlanarak istifâde olunacak bir tarz­
da yazılacaktır.
Binâenaleyh b) Dili sâde olacaktır; c) Kavmin ekseriyeti­

74 Hasar» Ferit Cansever, “T ü rk O cağının Doğuşu ve T ü rk O cağı M illiyetçilik


İdealinin Hususiye ileri”, T ilrk Vurdu. C. 6, no. 8 , Ağustos 1 967, s. 17. Bu ko­
nuda Cansever, “Mecmuayı mektebe sokabilm ek için şim di Haydarpaşa Lisesi
olan binanın üst kalından iple bahçeye inilir, gizlice A kbıyık’ıaki Türk Yurdu
İdarehanesine gid ilerek Türk Yurdu nü sh aları alm ır ve m ek tebe g izlice bu
m ecm ualar getirilerek d ağıtılırd ı.” Ayrıca, Reşit G alip, “T ü rk O cağ ı", Altın
Yurd, C. 1, no. 5, 9 Eylül 1339 (1 9 2 3 ), s. 50. “Cum a günleri intişâr eden Türk
Yurdu M ecm uası’m Perşem be’den okum ak için gece birkaç arkadaş İstanbul
tarafında kalır ve nısfâliyle yakın Karadeniz fırtınaları arasında Tıbbiyye-i As-
kenyye abonelerine ait nüshaları yüklenerek kayıkla Haydarpaşa'ya geçer ve
m ektebin içinden arkadaşların uzattıkları kuşaklara evvela m ecm ûa paketleri­
ni ve sonra kendimizi bağlayarak yukarı çekilird i.”
75 U luğ İğdem ir, Yılların İçinden; Makaleler, Antlar, İncelemeler, T T K Basım evi,
Ankara, 1976, s. 281. İğdem ir bu konuda şöyle söylem ekledir: “ 1910 senesi
sonlarında Sivas Valiliğinden istifa ettiğini ve İstanbul’a dönerek Türk Yurdu
m ecm uasının im tiyazını aldığını görüyoruz. Bu sırada İttihat ve Terakki U m u­
mi M erkezi kendisine aynı zamanda Partinin İstanbul m urahhaslığını verm ek
istedi. Fakat Enver Paşa (O zaman Enver Bey) “Biz O sm anlılık gayesini güdü­
yoruz. Siz Türklüğün içerde ve dışarda m üm essilisiniz. E ğer Kem ittihat ve
Terakki Partisinin İstanbul m urahhası, hem de T ü rk lü k idealinin fikirlerini
nesr eden bir m ecm uanın sahibi bulunursanız, bu, bizim takip ettiğimiz O s­
m anlılık gayesine uymaz" diye buna itiraz etti. M ehm et Em in de murahhaslığı
reddederek Türk Yuudu’nu neşretmeye karar verdi.”
76 Yusuf Akçura, a.g.e,, s. 192-193.

44
ne faydalı mevzülar seçilecektir; d) Çetin mevzülar bile ko­
lay ifâde olunmaya çalışılacaktır; e) Mamafih münevver dü­
şünce sahiplerinin zevki, çıkan gözden kaçırılmayacaktır.
2) Risale, bütün Türklerce m akbul olabilecek bir ideal
ortaya koymaya çalışacaktır.
3) Risalede T ürklerin tanışm alarına, iktisad ve ahlâkça
yükselmelerine ve fen bilgileriyle zenginleşmelerine hizmet
eden mevzülar en ziyade yer alacak, siyâset bunlardan son­
ra gelecektir.
4) Türklerin birbirleriyle tanışm alan için Türk dünyası­
nın her tarafında olup geçen ve bilhassa kardeşler arasında
sevinç veya kedere sebep olan vak’alar ile Türk dünyâsının
ötesinde berisinde ortaya çıkan fikir cereyanları kaydoluna­
cak, Türk ırkının m uhtelif kavmiyetlerinde doğan edebiyatı
ırkın bütün fertlerine bildirmek için çalışılacaktır.
5) Risâle; Osmanlı Devleti'nin iç siyasetinden bahseder­
ken, hiçbir siyasî fırkaya taraftarlık etmeyecek, ancak T ü rk ­
lüğün, T ürk unsurlarının siyasî ve İktisadî m enfaatlerini
müdafaa ederken, m uhtelif unsurlar arasında ihtilâflar doğ­
masından kaçınmaya çalışacaktır.
6) Risâle, Osmanlı Türkleri arasında T ürk millî ruhunun
gelişme ve takviyesine, idealsizlikten doğan tem bellik ve
bedbinliğin giderilmesine çok çalışacak ve ekseriya hiçbir
şeye dayanm aksızın ortaya çıkan m übâlâğalı Batı k ork u ­
sundan da bu milleti kurtarmaya elinden geldiği kadar uğ­
raşacaktır.
7) Risâlenin devletlerarası siyasette esas fikri, Türk âle­
minin menfaatlerini müdâfaa etm ektir.”
P Dumont’un anlatımıyla “Türk entelligensiyasmm en par­
lak unsurlarını”77 çevresinde toplayan Türk Yurdu'na Ahmet

77 Paul D um anı, "La Revue de Türk Yurdu el les Musulrnans de l'Em pire Russe.
1 9 1 1 -1 9 1 4 ”, C a h iers du M onde Russe et 5ovie(i<jue( 15 (3 -4 ), Temm uz-Kasım,
1 9 7 4 , 5. 3 1 8 .

45
Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali gibi Rusya’dan Osmanlı İmparator-
luğu’na gelen Türkçüler; 1917 EylüTünden sonra dergiyi yö­
netecek olan Celal Sahir,78 Fuad Köprülü, Halide Edib, Aka
Gündüz, Ispartalı Hakkı; 1912’den sonra Selanik’ten İstan­
bul’a gelen Ziya Gökalp, Ali Canip (Yöntem ), Ömer Seyfed-
din79 gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin görüşlerini benimse­
miş yazarlar; Parvus Efendi gibi sosyalist düşünürler katkıda
bulunmaktadır. Parvus Efendi’nin derginin düzenli yazarları
arasına alınmasının gerekçesi ise Türk Yurdu'nda şöyle açık-
lanmaktadır: “Türk Yurdu'nun çok ehemmiyet vermek istediği
mevzûlardan birisi, Türklerin İktisadî hallerini görüp gösterip
ona göre çareler araştırmaktadır. Bununla beraber “Yurd” şim ­
diye kadar ancak Türk esnafının ahvâlinden bahis bir makale-
cik dercine muvaffak olabildi; çünkü “bizde muharrirler, natı­
ka perdâzlar nadiren bu vadide söz söylüyorlar. (...) Türk Yur­
du'nun idaresi, memleketimizin tanınmış Türk mukaksitleri-
ne müracaat etmedi değil; fakat vaadden başka bir şey alama­
dı. Nihayet Türk değilse de, umûm insanlar gibi Türkleri de
anlayan ve Osmanlı memleketinin İktisadî ahvâlini sağlam bir
usûl ve nâfiz bir nazarla tetkik ve tahlil eyleyen Parvus Efen-
di’ye müracaat etti; ve muavenet-i tahririyyesini temin edebil­
di. Muhterem Parvus Efendi’nin Tanin ve Jeu n e Türedeki ma­
kaleleri ilim ve iktidarını pek açık göstermiş olduğundan kâ­
rilerimizin bu muaveneti temin etmemizden dolayı memnun
olacaklarını zannediyoruz. Vakıa Parvus Efendi’nin İktisadî ve
İçtimaî mesleklerinin bazı mühim noktalarına Türk Yurdu işti­
rak edemezse de halkı sevmek, elden geldiği kadar fakir halka
yardım etmek gibi en mühim bir esasta mumaileyhinle ihtilâ-

78 François G eorgeon, Aux O rigines du N ation alism e Turc., s. 44. Tahir Alarıgu,
Ö m er Seyfettin, ÛlhLcü B ir Yazarın Romant, May Yayınlan, İstanbul, 1968, s.
3 7 8 . Ö m er Seyfeddin'in anı deflerine 8 O cak 1917 tarihiyle düştüğü bir no ıra,
"... Tiirh Yurdu şim dilik Celal Sahir’in elinde .. Onun da aklı fikri para kazan­
m akta, ticarette...” dediği belirtilmekledir.
79 François Georgeon, Aux Ortgines du N alionaU sm e Turc. , s. 45.

46
fimiz yoktur”.^0 Parvus Efendi aynı sayıda yayınlanan ‘“Köy­
lüler ve Devlet”81 makalesiyle başlayarak, 1914’e kadar dergi
okuyucularım Osmanlı İmparatorlugu’nun ekonom ik duru­
mu, köylülük, emperyalizm gibi konularda aydınlatma göre­
vini üstlenecektir.
Türk Yurdu’nun yayın politikası içinde yer alan sade ve
anlaşılır bir dil kullanma ilkesine rağmen, yer yer bu konu­
da taviz vererek, dil konusundaki yaklaşımlarına bakm aksı­
zın Türkçülük idealini benimsemiş yazarlara yer verdiğini
görüyoruz. Buna rağmen, özellikle “Yeni L isan” ekibinin
Selanik’ten gelerek dergiye düzenli bir biçimde katkıda bu­
lunmaya başlamasından sonra, T ürk Yurdu’nun kullandığı
dil ve üslup konusunda çeşitli yayın organlarında yaygm
bir muhalefet başlamıştır.
Dilde sadeleşme sorununun yazarları ve yayın organlarım
siyasal çözüm lem eler ve seçenekler düzeyinde de gruplara
ayırdığı bu dönemde, Türk Yurdu'nun dilini eleştiren J e un e
Turc gazetesi müdürü Celal Nuri, “Muharrirlerinizin ihtiyar
ettiği lisânı biraz sunî, biraz gayn tabîı buluyorum. (....) Mu­
harrirleriniz bilmelidirler ki, bir lisân ihtirâğ ve icâd edenler,
bir ibârede söylenmemiş veya söylendiği vakit kulağa, şiveye
hoş gelmeyecek kelimeler ve terkipler kullanmaz. Lisân te­
râkki eder, tekâmül eder, fakat tebeddül ve tagayyür etmez.
Lisânı tebdil etmek Esperanto gibi bir ucübe-i beyân ihdas
etmektir. (...) Hulâseten, kelâm-ı lisânı değiştirmeye çalış­
mak onu ihlâl etmek, berbâd etmek demektir. (...) Terakki
edelim, fakat bozmakla değil. Lisân muhafazakârlıkla terâkki
eder. Lisânda fazla liberalizm -emin olunuz- dekadans, te­
denni, tefessüh demektir”82 biçiminde Türk Yurdu'nu eleşti­

80 ‘ İktisat", Türk Yurdu, C. 1, no. 9, 1 327, s. 262.


81 Parvus, “K öylüler ve Devlet’', C, 1, no. 9, 1 327, s. 2 6 2 -2 6 8 .
82 Celal N uri, “Akçuraoğlu Yusuf Beye”, Türk Yurdu, C. 1, no. 4, 1 3 2 7 , s. 157-
148. 2 Kânun-ı sâni 1 3 2 7 tarihli mektup.

47
rirken, Süleyman Nazif, "Türk Yurdu ne kadar çalışırsa çalış­
sın, İsmail Gasprinski Efendi’nin dilini A bdülhak Hamid
Bey’in lisânına galebe ettirmek imkânı yoktur”83 şeklinde gö­
rüşlerini belirtmektedir. Bu eleştirilere karşı derginin sorum­
lu müdürü Yusuf Akçura, Türk Yurdu yazarlarının hiçbirinin
dili değiştirm ek arzusunda bulunm adığını belirtm ekte ve
“Hepimizin istediği ancak lehçeyi tasfiye, tarz-ı beyânı sade­
leştirmek, yabancıya ait kelime ve cümlelerden imkân dere­
cesinde kurtulmaktır. Eğer başka türlü zehapların doğmasına
sebep olursak, emin olunuz ki bu, esasen başka türlü düşün­
mekten değil, belki bu kabul ettiğimiz esası fiilen gereği gibi
tatbike muvaffak olamamaktandır”84 demektedir.
Türk Yurdu’nun dil konusundaki temel sorunlarından biri
de, Türkçe eğitimin yaygınlaşnnlmasıdır. İttihat ve Terakki
hüküm etinin azınlıklara ya da yabancılara ait okullarda
Türkçe öğretimine ilişkin 1330 (1 9 1 4 ) senesinde çıkardığı
yasaya rağmen, yeterli sonuç alınamamıştır.85 Bu okullarda
Türkçe derslerinin artırılması ve öğretim in nitelikli öğret­
menler tarafından sürdürülmesi yönündeki girişimlerin so­
nuçsuz kalm ası, özellikle kız okullarında T ü rk çe’nin he­
men hiç okutulm aması ve böylece T ürkçe’nin azınlıkların
ev hayatına girmemesi sonucunu doğurmuştur.86 Bu konu-

8 3 Süleyman Nazif, “Ahmed Agayef Beyefendiye”, Jçtih ad , Yıl 4 , no. 74, t Ağus­
tos 1 3 2 9 , s. 1623.
84 Akçuraoğlu, “Celal Nuri Beye Cevap”, Türk Turdu, C. 1, no. 4 , 1327, s. 149. 1.
Habib Sevük, E debi Yeniliğimiz, Devlet M atbaası, İstanbul, 1 932, s. 4 0 4 . “Türk
Yurdu tam manasile lisanda Türkçülük yapmadı. (...) Bu m ecm ua edebiyat ve
bediiyat itibarile kuru bir mecmuadır. O nun T ü rk ilmi ve fikriyatı iııbarile de­
rin izler bırakan bir rolü de yokıur. Bu m ecm uanın yaptığı iş Türkiye'deki ka­
rilerine “Bütün T ürklük’ alem ini tanıtm asıdır. (...) Bu m ecm ua adeta Istan-
bul’da ‘Bütün T ürklük' alemi için çıkıyordu. Bizi Rusya’daki Türklerden h a­
berdar etli, işte T ürk Yurdu’nun asıl bayrı ve hizmeti buradadır.”
85 ‘Ecnebi Müesseselerde Türk Dili”. Türk Yurdu. C. 13, no. 1, 3 0 Ağustos 1333,
s. 3294/102.
8 6 “T ü rk çe’’ , İkdam , 1 Mart 1 3 3 2 , no. 6855.

48
da Türk Yurdu,'nda yabancı okullara karşı şiddetli eleştiriler
yöneltilm ektedir: E k se risin in talebesi hâlâ alfabede
emekleyip duruyor. M efâhir-i Osmâniyyeden haberdâr ol­
maksızın tarih, m em leketim izin vilâyetlerini sayam am ak
şartıyla coğrafya biliyorlar. (...) Bilâ pervâ söylüyorum, hep
bizi iğfale çalıştılar. (...) M ekâtib-i Husûsiyye Talim atnam e­
sinin altıncı maddesinde Türkçe tedrisâtı için sunuf-u ipti-
dâiyyede dört, sunuf-u tâliyyede iki saat gösterilmiştir. Bu
saatler bittabii hadd-ı asgarîyi gösterir. (...) Şimdiye kadar
mekâtib-i husûsiyyeye fazla müsamaha gösterilm iştir. (...)
Bundan sonra, Türkçe muallim lerinin tâyininde M aarif ida­
resi hakk-ı kanüniyyesini tamamiyle kullanarak ve talebe­
nin seviyesine göre ders saatlerini artırmalıdır. ”87
Türk Yurdu, Türkçe’nin yaygınlaştırılması amacıyla azın­
lık ya da yabancı okullarındaki eğitimin yam sıra, yabancı
şirketlerde ya da gayrı müslim unsurlara ait işyerlerinde de
Türkçe kullanım ım gerek hüküm et politikası, gerek Türk­
çü yazarlar ve yayın organları aracılığıyla denetim altına al­
mayı savunmaktadır. Bu konuda T ü rk Yurdu' nda 1 3 3 2 ’de
(1 9 1 6 ) çıkan "Ecnebi Müesseselerde Türk D ili” başlıklı ya­
zıda, "G eçen 1333 (1 9 1 5 ) senesi ise, bütün iktisadi hayatı­
mızı sarıp boğarak, bizi her cihetce kendisine muhtaç bir
halde bulunduran bütün yabancı m üessesâat-ı iktisâdiyye-
de kullanılagelen ecnebi lisânı ve bunun hayatımıza etm ek­
te olduğu tesirleri nazar-ı dikkate alınarak, bu gibi m üesse­
selerde Türkçenin m ecbûrî kullanılması için bir kanun çı­
karılm ış idi. Bu müesseselerden bazıları, bu yeni kanuna
itaatlerini pek az zamanda isbât edebildikleri halde, bazıları
hükümetin mükerrer tenbihâtım beklediler. Bu bekleyenler
arasında milliyetçilik yapmak veyahud hazır yapılan plânı
tâkîpte zahmetsiz devam etmek isteyenler olduğu gibi, ger-

87 “Gayri M üslim M ekteplerde T ü rkçe”, Türk Yurdu, C. 13, 13 Eylül 1 3 3 3 , no. 2,


s. 3577/27.

49
;1

çekten mazûr olanlar da vardı: İşlerine yarayacak Türkçe


m emur bulunmuyordu. Fakat bu m üşkülün de izâlesi için
bir çare vardı: Husûsî Türkçe lisân dersleri açm ak”88 denil­
mektedir. Bu konuda Türkçe bilmeyen memurlar için üç sı-
v m flı Türkçe dil dersleri açan Anadolu Osmanlı Demiryolu
Şirk eti,89 yeterli sayıda T ü rkçe bilen m em ur bulunduran
Düyün-i Umümîyye İdaresi örnek olarak gösterilm ekte, şir­
ketlerde Türkçe defter tutulmasının bir zorunluluk haline
getirilmesi istenmektedir.90
Türk Yurdu dergisinde dil ve edebiyat konularının yamsı-
ra “tçtim âiyyat”, “Siyâset”, “Türklük Şuûnu”, “Seyahat” vb.
başlıklar altında çeşitli yazılar yer almaktadır. Dergide “ol­
dukça geniş yer verilen dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşa­
yan Türk unsurlarıyla ilgili “Türklük Şuûnu” bölümü, özel­
likle “Rusya’da yaşayan M üslüman toplulukları turancı ba­
kış açısıyla”91 tanıtmayı amaçlamaktadır.

88 E cn ebi Muesseselerde Türk D ili", s. 3293/101.


8 9 A g.e.
9 0 "T ü rk çe”, İkdam , no. 6 8 5 5 . 1 M an 1332.
91 Paul D unıonı, a.g.e., s. 329. Fraııçois G eorgeon, a .g .e , s 4 4 , G eorgeon, Türk
Yurdu dergisinin başlangıçu Orenburg'lu bir Taıar serm ayedarı israfından des­
teklendiğini belirtm ektedir

50
İKİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE TÜRK OCAĞI

1. Kuruluş
Haşan Ferid Cansever’in anlatımıyla, muasır m illiyet fi­
kirlerini geniş ve şâmil bir tarzda ilk defa bir ideal bayrağı
yaparak ortaya atılan'” Türk O cağı, 11. M eşrutiyet döne­
minde kuru lan çok sayıda dernek arasınd a2 yalnızca en
uzun ömürlüsü olmakla kalmamış, aynı zamanda örgütlen­
mesi, şube ve üye sayısı ile de geniş bir kitleye beslenerek,
kendisinden önce kurulan ve Türk m illiyetçiliğini özellikle
“bilim sel” alanda yaygınlaştırmayı amaçlayan Türk Derneği
ve Türk Yurdu Cemiyeti gibi kuruluşlardan daha önem li bir
konuma sahip olmuştur.
Türk Ocağı’nm kuruluş çalışmaları, Türk Yurdu Cem iye­
ti’n in kuru lm asından ö nce, A skeri T ıb b iy e M ek te b i’nin

1 Haşan Ferid, Ocak Mesaisi H akkın da 1927 K urultayına A rz Edilen Tekliflerim , s. 5.


2 Hamdullah Suphi Tanrıöver, “Ne istiyoruz”, Türk Yurdu, n o. 2 3 9 , A ralık 1954,
s. 4 0 9 . H am dullah Suphi bu derneklere ö rn ek olarak. D onanm a C em iy eti,
T u rk Teavün Cem iyeti, Matbuat Cem iyeti, M uallim ler Birliği, T ü rk Neşr-i Ma­
arif Cem iyeti, Tü rk Derneği. Türk GCıcü, T ü rk Kadınlar Birliği, M illi Talim Ter­
biye Cem iyeti, İhtiyat Zabitleri Cemiyeti vb. vermektedir.

51
Türk öğrencileri tarafından başlatılm ıştır. Yusuf A kçura,
Türk Yılı’nda 1911 yılı ilkbaharında, Askeri Tıbbiye M ekte­
bi öğrencilerinden bir grubun Türk m illiyetçiliği konusun­
daki görüşlerini genel çizgileriyle belirledikten sonra, 11
Mayıs 1911 tarihli m ektuplarıyla devrin öndegelen fikir
adamlanna başvurduklarını belirtmektedir. 190 Askeri T ıb ­
biye M ektebi ö ğ ren cisi adına g ö n d erilen bu m ek tu p ta,
“T ürk kavminin hayât-ı inkıraz yaşadığı” ileri sürülm ekte
ve “Donanma Cemiyeti kadar geniş” bir dernek kurulması
gerekliliği vurgulanmaktadır. Söz konusu dernek, her türlü
siyasal akımm dışında kalacak, yalnızca ulusal ve toplumsal
alanlara yönelik faaliyetlerde bulunacaktır. Ayrıca, Derne­
ğin Anadolu ve Rumeli ile Türklerin yaşadığı öteki ülkeler­
de şubeler açması, tarım, ticaret ve sanayi okulları kurması
da öngörülmektedir.3 Yusuf Akçura’nın T ürk O cağı’nm ku­
ruluşuna ilişkin bu açıklamaları, kuruluş çalışm alarına ka­
tılan Hüseyin Enver Sarp tarafından yalanlanm akta, Askeri
Tıbbiye içindeki çeşitli ‘m illet’lerden öğrencilerin milliyetçi
derneklerine karşı bir tepki hareketi olarak çıkan T ü rk
Ocağı düşüncesinin 1908 yılında gizli toplantılar şeklinde
başladığı, hatta bu am açla bir çalışma program ının hazır­
landığı belirtilmektedir.4 Sarp’a göre, Askeri Tıbbiye’de baş­
layan örgütlenme çalışm alarının okul yönetim i tarafından
engellenmesi üzerine Karacaahmet M ezarlığı’nda sürdürü­
len toplantılar sonunda gizli bir kongre yapılması kararlaş­
tırılmıştır. Bu kongrede seçilen murahhas heyetin,5 fikir ve

3 Yusuf Akçura, a.g.e., s. 194-196.


4 Hüseyin Enver Sarp, “T ü rk Ocağı Nasıl K urulm uştu”, T ü rk Yurdu, no. 2 4 3 , N i­
san 1 955, s. 746. Sarp, bu projenin kaybolduğunu belirtm ektedir.
5 A.g.e., s. 752. M urahhas Heyet, Hüseyin Ragıb (Baydur), Ethem N ecdet, H üse­
y in Enver, Fuat S ab it, Remzi, Hamdi ve H üseyin H âşim ’den oluşm aktad ır.
Sarp’a göre kurucular şunlardır; Etbem N ecdet. Hüseyin Enver, Celâl, Talat,
Tevfik, Cem al, Osm an ve Selahaddin. Tarık Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 432.
Tunaya aynca Askeri Tıbbiye öğrencilerinden M ahm ut. Refet, H asım , Behçet,

52
basm dünyasının tanınmış kişileriyle yaptıkları görüşm eler­
de,6 milliyet ilkesini temel alan bir derneğin kurulm ası için
hükümete başvurulması ve bu derneğe çeşitli siyasal akım ­
lan temsil eden kişiler dışındakilerin üye olarak kabul edil­
mesi kararı alınmıştır. Seçilen İdare Heyetinde ise, M ehm et
Emin (Yurdakul), Ahmed Ferid (Tek); Yusuf Akçura, Ah­
med Ağaoğlu, Em in Bülend (Serdaroğlu ),7 Fuad Sabit ve
Mehmet Ali Tevfik (Y ü kselen) bu lu nm aktad ır.8 B öylece,
Türk Ocağı’nm kurucuları, askerlik m esleğinin engellemesi
nedeniyle yönetimi sivillere bırakm ak zorunda kalmışlardır.
Ancak söz konusu İdare Heyeti yalnız bir kez toplanabil­
miş, bir yandan İttih at ve Terakki Cem iyeci’nin Derneği
kendi politikasına aykırı bulm ası nedeniyle İdare Heye-
ti’nin toplantılarını engellemesi, öte yandan da Askeri T ıb ­
biye yönetiminin yasaklamaları sonucu örgütlenm e çabaları
çıkmaza girmiştir.9 Bunun üzerine kurucular, örgütleme sü­

Hûseyin Fikret, Hüseyin Ragıp, M uhsin. L üıfi, Süleym an, Remzi, H üseyin Baki
adlarım , Haşan Ferit Cansever’le yaptığı söyleşiye dayanarak vermekledir.
6 Hüseyin Enver Sarp, "T ü rk Ocağı Nasıl K urulm uştu”, s. 7 4 7 -7 4 8 . Heyetin gö­
rüştüğü Hüseyin Cahil, Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura, hareketi destekler­
ken; Filibeli Sehbenderzade Hilmi, “milliyete taraftar olm akla beraber, bu telk i­
nin din lisanı ile yapılmasında ısrar etm iş ve kendini heyete rehber kılm ak için
uğraşm ış”; 5ervet-i Fünun Dergisi'nin sahibi Ahmed İhsan, T ü rk m illiyetçiliği­
nin İm paratorluk içindeki öteki unsurların harekele geçm esine neden olacağı
gerekçesiyle karşı çıkm ış. Rıza Tevfik ise, yardımı kabul etm ekle birlikte, m illi­
yetçiliği “dar” bir ideoloji olarak nitelendirdiğini belirtm iş ve siyasi hasım ları-
nın çok olm ası nedeniyle ak tif kaı ılım ının kurulacak derneğe zarar vereceği
gerekçesiyle söz konusu örgütlenme içinde yer almayı reddetmiştir.
7 A .g.e., s. 748.
8 T ank Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 432.
9 Hüseyin Enver Sarp, “T ürk Ocağı Nasıl K urulm uştu", s. 748. A ynca Sarp’a gö­
re, “Araplar, o zam anın Harbiye Nazırı olan M ahmud Şevket Paşa’yı da teşvik
ve tahrik ederek Tıbbiye M ektebi talebelerinin cem iyete devam ettirilm em eleri
için Paşa’ya em ir verdir mislerdir. Fakat bu emir, Cem iyeti evvela şüphe ile k ar­
şılayıp sonradan onun sam im iyetine ve faydalı olduğuna kanaat gelirm iş olan
o zamanın Dahiliye N âzın Talât Bey’in M ahm ut Şevket Paşa'ya yazıp yolladığı
hususi bir yazısıyla ipıal edilmiştir."

53
recinde bir yanlışlık yaptıklarını anlayarak, önce İdare He­
yetini seçip daha sonra üye kaydetme yerine, üye sayısını
artırmak amacıyla T ürk m illiyetçiliği görüşünü öteki sivil
yüksek okullarda yaygınlaştırm ak kararım alm ışlar ve bu
yöndeki propaganda faaliyetlerini y ü rü tecek ö ğ ren cileri
seçm işlerdin Sekiz ay kadar süren propaganda faaliyetleri
sonucu, D erneğin üye sayısı 2 0 0 0 ’i aşmış ve bu kez sivil
okul öğrencileri arasından seçilen murahhas heyet, 1326’da
(1 9 1 0 ) hükümete başvurarak gerekli ruhsatnameyi almıştır.
Bu arada Dr. Fuad Sabit’in önerdiği “T ürklü k O cağı” adı
kongre tarafından “T ürk O cağı” olarak kabul edilm iştir.10
Böylece Sarp, Türk Ocağı’nm kuruluşuna kadar varan geliş­
m elerin Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından 1908 yılında
başka bir anlatım la, Y. A kçura’nm O cağın kuruluş tarihi
olarak verdiği 1911’den çok önce başlatıldığım belirtm ekte­
dir. Aynı şekilde Sarp, Askeri Tıbbiye öğrencileri arasında
gelişen Türk m illiyetçiliğinin Celal N uri'nin (İleri) Je u n e
Turc gazetesi, Ziya Gökalp'in Genç K alem ler’i ve Taniride ç ı­
kan yazılardan esinlendiği iddiasının11 “tamamen yanlış ve
hakikata mugayir” olduğunu ileri sürm ektedir.12
Hüseyin Enver Sarp’m Türk Ocağı’nm fiilen kuruluş tari­
hine ilişkin farklı görüşüne rağmen, kaynakların hemen tü­
mü 1911 tarihini kabul etmektedir. Türk Ocağı kurma gö­
rüşünün Askeri Tıbbiye M ektebi’nden sonra Mülkiye M ek­

10 A.g.e., s. 749.
11 Agâh S im Levend, “Yakın Tarihim izin Fikir Cephesi, T ü rk O caklarından H al­
kevlerine”, Ulus, 17 O cak 1 951, no. 10619'd a Türk m illiyetçiliğinin doğuşu
korusund a “ilk ses Selanik'ten geldi" dem ekte ve G enç K a le m le r in “seferber­
lik " em rinin A skeri Tıbbiye öğrencileri arasında yankı uyandırdığını b elirt­
mektedir. Yusuf Akçura, a.g.e,, s. 197 ve Kenan Akyûz. “T ü rk O cakları", B elle­
ten, C. 1, no. 196, Nisan 1986, s. 201'd e "kültürel, sosyal ve İktisadî seviyele­
rinin yükselm esine politikaya girm eden hizm et edebilecek büyük ve ciddi bir
m illiyetçi dem eğin kuru İması" görüşünün ilk kez Jctm e T ü red e ve daha çok
Celal N uri'nin yazılarında ortaya atıldığını belirtm ektedir.
12 Hüseyin Enver Sarp. “Türk Ocağı Nasıl K urulm uştu”, s. 751.

54
tebi’nde geliştiğini belirten O cak üyelerinden M ünir Maz-
har Kamsoy,13 Hamdullah Suphi Tanrıöver14 ve Haşan Ferid
Cansever’in yanısıra,15 Türk Ocağı tarafından Osm anlı Im-
paratorluğu’nun kuruluş günü anısına yayımlanan takvim­
de'6 bu tarih doğrulanmalctadır. Bu yazarlara göre, 20 Hazi­
ran 1 9 1 1 ’de A skeri T ıbbiye’den 231 öğrenci adına gelen
Hüseyin Fikret ve Remzi Osman ile Mehmed Em in, Ahmed
Ferid (Başkan), Yusuf Akçura (İkinci Başkan), Mehmed Ali
Tevfik (Um ûm i K âtip), Em in Bülend, Fuad Sabit (Vezne­
dar) ve Ahmet Ağaoğlu biraraya gelmişler ve bu toplantıda
nizâmnâme üzerine tartışmalara başlanm ıştır.'7 Türk O ca-
ğı’mn resmi kuruluşu ise 12 Mart 1328 tarihindedir ve Ta-
nin gazetesinde m esul m urahhas Halis Turgut tarafından
kamuoyuna duyurulmuştur.'8
Divanyolu’ndaki bir binada'9 Ahmed Ferid ’in başkanlı-
13 Prof. Dr. Sina A kşin'in M ünir M azlıar Kamsoy'la yaptığı söyleşiden. Kamsoy,
Askeri Tıbbiye M ekıebi'nde başlayan hareketin sivil yüksek okullara da yayıl­
ması üzerine, öğrencilerin birleşm esinin düşünüldüğünü, ancak H üküm etin
gizli dernek olarak nitelendirip takibat yapacağı söylentisinin yayılması üzeir-
ne vazgeçildiğim belirtm ektedir.
14 Hamdullah Suphi Tannöver, “M üessesem izin M azisine Bir Bakış”, T ürk Yurdu,
no. 2 3 8 , Kasım 1 9 5 4 , s. 329.
)S Kasan F e r id ,... Tekliflerim , s. 8.
16 Türk Yılı, Büyük istiklâl G ününü H atırlatm ak Üzere Tertip Edilen Takvimdir,
Şems M atbaası, Akkurum (İstanbu l). 1 3 3 0 (1 9 1 4 ), s. 10. Tarih olarak 14 Mart
1327 (2 7 Mart 1 9 1 1 ) verilmektedir.
17 Yusuf Akçura, a.g.e,, s. 198.
18 "T ürk O cağı”, Türk Yurdu, C. 1, no. 10, 1328, s .312.
19 Abdûlhak Şinasi Hisar, “O cağın Doğduğu Zaman ve M u h it", TUrk Yurdu, no.
234, Temmuz 1954, s. 4. Hisar, Türk O cağı’m n ilk binası konusunda “Türk
Ocağı, önceleri, Divanyolu’ndaki mavimtırak boyalı kargır binanın daracık bir
merdivenle çıkılan üst katmda, bir sofa, iki küçük odadan ibaret bir daireye
yerleşmişti. Kapıların birinin üstünde 'Başarıcılar”, diğerinin üstünde ise ‘Ak-
şakallılar' levhaları asılıydı. Bu zamanlarda Ocağın maksat ve gayesini kavra­
yabilenler o kadar azdı ki, 'Başarıcılar' hiçbir şey başaram am ışlar ve ‘Aksakallt-
lar' da Ocağı kapatmaya karar vermişlerdi” dem ektedir. Tarık Zafer Tunaya,
“Yeniden Doğuş”, Vatan, 3 0 M an 1949, no. 2820. Tunaya, "A ksakalların İsti­
şare Heyeti anlam ına geldiğini belirtmektedir. “Başarıcılar” ise, büyük olasıhk-

55
ğmda çalışmalara başlayan Türk Ocağı, 1912 sonbaharında
önem li bir sarsıntı geçirm iş,20 bir yandan Balkan Savaşı’nm
yenilgiyle sonu çlanm ası nedeniyle T ü rk m illiy etçiliğ in e
karşı olanların Türk Ocağı’m im paratorluğun çeşitli unsur­
ları araşm a ayrılık sokm akla su çlam ası,21 öte yandan da
maddi olanaksızlıklar ve Başkan Ahmet Ferit’in Ahrar Fır-
k ası’nı kurm ak am acıyla b aşkanlıktan çek ilm esi üzerine
doğan yönetim boşluğu Türk Ocağı’nı yeni bir karar döne­
m inin eşiğine getirmiştir.22 Bu arada Âkil M uhtar’m kendi­
sine yapılan Türk Ocağı başkanlığı teklifini kabul etmemesi
üzerine,23 üyeler ve bazı fikir adamlarının toplantılara davet
edilerek görüşleri alınmaya başlanm ıştır. Toplantıya kacı-
lan lar arasınd a E d eb iy y ât-ı C edide O k u lu ü yelerin d en
H am dullah Suphi de b u lu n m ak tad ır.24 H am du llah Sup­
la yöneticileri oluşturm aktadır. "Büyük G ü n”, H al ha D oğru, Yıl 1, no. 3 7 , 19
Kânun-u evvel 1329 (1 O cak 1 9 1 4 ), s. 285. Aksakallar Heyeti, M ehm ed Em in
(Yurdakul), Hüseyin Cahid (Yalçın), Ahmet Ağaoğlu, N ecib Asım ve Fuad Ra-
if'len. Başarıcılar Heyeti ise. Ziya G ökalp, Yusuf Akçura, H am dullah Suphi,
Ertuğrul oğlu Hüseyin, Haşan Ferid ve Celal Sahir'den oluşmaktadır.
2 0 M azbar Akifoğlu, “Ne D ü şü nm ü ştü k", T ü fk Yurdu, no. 2 5 2 , O cak 1 9 5 6 , s
520.
21 Agâh Sırrı Levend, "Yakın Tarihim izin Fikir Cephesi, T ü rk O caklarından Hal­
kevlerine”, s. 2.
2 2 N ecati Akder, "Seçkin Vatansever, Büyük M illiyetçi, Değerli F ik ir ve Mefkure
Adamı Ahmed Ferid Tek Üfûl E tti!”, T ürk Küllürü, no. 1 1 0 , Aralık 1 971, s.
119-120.
23 Haşan Ferid Cansever, "T ürk O cağının Doğuşu, Sebep ve S aik leri", T ürk Yur­
du, C. 2 , no. 2 8 4 , Mayıs 1 960, s. 20. Cansever, Âkil M uhıar'ın başkanlığı k a ­
bul etm em esi kon usund a, "so n zam anlarda Âkil M u h tar h o cam ızın Sela-
nik’den lıtihadü Terakki Cem iyeti tarafından İstanbul'daki cem iyetler ve fikir
cereyanlarını takibe m em ur olarak suret-i mahsusada vazifelendirilerek gön ­
derildiğini öğrendiğimiz hocam ızın ne için O cak reisliğini kabulde mazur o l­
duğunu da öğrenm iş oldu k’’ demektedir.
24 Abdülhak Sınası" Hisar, “O cakta Şairler, Edipler, K onferansçılar”, T ü rk Yurdu,
no. 2 3 8 , Kasım 1954, s. 353. Hisar, Edebiyyât-ı Cedide yazarları için şunları
söylem ekledir: "... Edebiyyât-ı Cedide üsıadları Türk O cağı kurulduktan so n ­
ra da, bu yeni müesseseye alâka gösterm em işlerdi. (...) G eriye bakıldığında
Türk Yurdu'na ancak Hüseyin Cahid yardım etm iş ve ancak M üftüoğlu Ahmet
Hikmet m illiyetçi bir şair olm uştur diyebiliriz.”

56
hi’nin Türk Ocağı idare Heyeti’ne alınması üyeler arasında
iki farklı görüşün belirm esine neden olmuş; bir grup Ham­
dullah Suphi’nin öncelikle bir edebiyatçı olarak Türk Oca-
ğı’nın ilke ve amaçlarını yeterince yerine getirem eyeceğini
ileri sürerken, Haşan Ferid Cansever’in de içinde bulundu­
ğu kimi üyeler Hamdullah Suphi’yi desteklem işlerdir.25
Öte yandan yeni bir İdare Heyeti seçilm esi konusunda da
üyeler ikiye ayrılmışlar; Haşan Ferid, Dr. Pertev, Dr. Hüse­
yin Ertuğrul ve Remzi’nin içinde bulunduğu bir grup üye
kurultayın hemen toplanması ve yeni İdare Heyetine Ziya
Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Celâl Sahir gibi k i­
şilerin alınm asını talep ederken, Ragıp N urettin ve Reşit
Galip’in öncülüklerini yaptığı ikinci grup, onları Türk Oca-
ğı’nt ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin taraftarlarının eline b ı­
rakmak istemekle suçlamışlardır.26
Darülfünun konferans salonunda yapılan Kongrede Ha­
şan Ferid'in (Cansever) öncülüğünü yaptığı grup, daha ön­
ceden hazırlayarak şapirografla çoğalttıkları İdare Heyeti
aday listesini üyelere dağıtmışlardır. Ancak Ragıp Nurettin
(Ege) ve Reşid Galip’in içinde bulundukları grubun yapılan
İdare Heyeti seçimine hile karıştırmalarına rağmen27 Ham­

25 H aşan Ferid Cansever, “T ü rk O cağının D oğuşu, Sebep ve S a ik le ri", s. 2 0 .


M azbar Akifoğlu, a .g.e., s. 520 -5 2 1 . Akifoglu bir grup O cak b'm n Fuad Köprü-
lü’nün evinde toplam ı yaptıklarını belirtiyor: “K onuşm alar uzam ış, gece yansı
olmuştu. Biz derdimize çare bulam am ıştık... Yurdu terkeım eye hazırlanıyor­
duk... Zannediyorum ki Tıbbiyeli arkadaşımız Haşan Ferit: - O cağa Hamdul­
lah Suphi Bey’i reis yapalım. Ne sac tarayışı, ne bıyıkları, ne giyinişi, konuş­
m aları bize benzeyen bu ateşli genç hoca Ocağım ızı idare eder sanıyorum . (...)
Kendisiyle görüştüğümüz günün gecesi Divanyolu'nun üç odalı O cak binasın­
da O caklılar Hamdullah Suphi’yi reis seçtiler.”
26 Haşan Ferid Cansever, a.g.e., s. 20.
27 Haşan Ferid Cansever, “Türk Ocağının Doğuşu. Sebep ve S aik leri”, Türk Yur­
du. C. 3 , no. 2 8 5 . Haziran 1 960, s. 21. Cansever bu konuda şunları anlatm ak­
tadır: ”... her ne pahasına olursa olsun, bizim listenin lcazandı alm am asına ka­
rar veren muarızlarım ız rey pusulalarının tasnifini yapmaya m em u r edilecek
olanların kendi taraftarlarından seçilm esini ve bu zevatın reyler sayılırken bil-

57
dullah Suphi (Başkan), Yusuf Akçura (İkinci Başkan), Halis
Turgut (Um um i Kâtip), Dr. Âkil Muhtar, Dr. Hüseyin. Er-
tuğrul’dan oluşan İdare Heyeti görevine başlam ıştır.28
T ürk Ocağı başkanlığına seçilen ve Zeki Velidi Togan’ın
“Osmanlı Devleti tarihinde Şeyhülislâm Ebussuut Efendi ve
Ahmet Vefik Paşa’ya benzeyen bir vezir” olarak tanımladığı
H am dullah Suphi, 1301 (1 8 8 5 ) yılında İsta n b u l’da doğ­
m uştur. Tanzim at d ö n em in in tan ın m ış b ilim ve devlet
adamlarından Abdurrahman Sami Paşa’nın torunu, Abdül-
lâtif Suphi Paşa’nm oğlu olan Hamdullah Suphi, Galatasa­
ray Su ltan ısi’nde A bdülham id’in iradesiyle parasız yatılı
olarak öğrenim görmüş;29 Ayasofya Rüştiyesi, Darülmualli-

lıassa Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi Bey ve diğer bazı zevatla benim alacağı­
mız reylerin m üm kün olduğu kadar eksik yazılm asına çalışm alarına karar ver­
diler. (...) Bunun üzerine pek tabii olarak bazı tedbirler alm ak ve bu meyanda
onlara hissel linmeden rey tasnifini yakından takip etm ekliğim iz icap etli. Rey
tasnif heyeti arasına bir arkadaşımızı katlığım ız gibi salonda içtim a başlam a­
dan evvel hitabet kürsüsünün altına da Dr. Pertev girerek saklanm ayı ve ora­
dan reyleri kontrol etmeyi kabul etti. (...) H erkes dağıldıktan sonra tasnif he­
yeti tanzim etliği mazbatayı getirdi. Bu listeyi bizim hesabım ıza nazaran ka­
zanması icap eden Ziya Bey kazanamıyor, Hamdullah Bey ve diğer birçok ar­
kadaşlar da pek ç o k reylerini gaip etmiş bulunuyorlardı.” Ancak sayım ın yen i­
lenm esi üzerine sözü geçen listenin kazandığı anlaşılm ış ve Cansever'e göre
Hüseyin Ragıp bu tarihten sonra Türk Ocağı ile ilgili işlerden uzak kalmaya
özen göstermiştir. Oysa Tarık Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 4 3 2 ’de Türk Ocağı
um um i kâtipliğini Halis Turgut'tan sonra Hüseyin Ragıp’m (Baydur) yüklendi­
ğini, yine Cansever'le 1951'de yaptığı konuşm alara dayanarak aktarmaktadır.
M ehm et Em in Erişirgil, B ir Fihir Adam ının Ram anı, Z iya G o ka lp , Rem zi Kita-
bevi, İstanbul, 1 984, s. 8 9 -9 4 . Erişirgil, Hamdullah Suphi’ye başkanlık önerisi­
ni ilk kez ileten kişinin Hüseyin Ragıp olduğunu, ancak H am dullah Suphi’nin
Türk O cağı’na üye olduktan sonra Veliaht A bdülm ecit, Dr. Nazım gibi devlet
ve siyaset adamlarından parasal destek alması üzerine onu n başkanlığını e n ­
gellem eye çalıştığım belirtm ekte, Kongreye katılan kişilerin büyük bölü m ü ­
nün Türk Ocağı ile ilgisi bulunmayan Cem iyet taraftarlarından oluştuğunu
savunarak îttibat ve Terakkı’nin Türk Ocağını kendisine bağlam ak için giri­
şim de bulunduğunu ileri sürm ektedir
2 8 T an k Zafer Tunaya, a.g.e., C. 1, s. 432.
29 Mustafa Baydar, H am dullah Suphi Tanrı över ve A nıları, M enteş Kiıabevi, İstan­
bul, 1 968, s. 38. Zeki Velidi Togan, “Hamdullah Suphi Bey e Ait Bazı Hatıra­
lar”, Tûrh Yurdu, C. 6, no. 2, Şubat 1 967, s. 29.

58
min, Darülfünun,30 Darülbedayi ve Bahriye Mekrebi'nde İs­
lâm, Selçuklu ve Osm anlı Tarihleri ve edebiyatı başta ol­
mak üzere çeşitli alanlarda ders vermiştir.
H am dullah Su p hi’nin yaşadığı Su p hi Paşa K onağı’nm
devrin değerli bilim, edebiyat ve devlet adamlarının toplan­
dığı bir yer olması onun düşünsel gelişm esinde etkili o l­
muştur.31 1909’da Fecr-i Âti topluluğunun kurucuları için ­
de yer almasına rağmen, özellikle Balkan Savaşı’ndan sonra
Türkçülük ideolojisinin savunuculuğunu yapan Milli Ede­
biyat hareketine bağlanmıştır.
1912’de Yusuf Akçura’mn delâletiyle ve 76 6 sıra num ara­
sıyla33 Türk Ocağı’na kayıt olan Hamdullah Suphi, kısa za­

30 Alem dar, 4 Mart 1336 (1 9 2 0 ), no. 443/ 2743, s. 2. İstanbul’un işgalinden 12


gün önce Damat Ferit yanlısı A lem d ar gazetesinde Hamdullah Suphi ile ilgili
b ir haber dikkati çekm ektedir: “D ârülfünûn edebıyyat şubesi M eclis-i M üder­
risin geçen gün içtim â ederek Sanayı-j Nefise dersinin tesisiyle H am dullah
Suphi Bey’e tevdii hakkm daki takriri ekseriyetle reddetm iştir. N azariyyât-ı
Edebiyye dersi ise tekrar ibkâ olunm uştur. (...) Haber aldığımıza göre, Ham­
dullah Suphi bey, bu lüzumsuz dersi elde etm ek için hayli zamandan ben sarf-
ı gayret etm ekte ve m ebu sluk nüfuzunu dahi istim al eylem ekteydi. Fak at
M eclis-i M üderrisin bitarafâne hareket ederek hiçb ir m ahiyeı-i ılm iyyesi ve
hatta elinde ufak bir m ektep şehâdetnâm esi bile olm ayan bu câhil namzedi bi­
hakkın reddeylem işıir.” Yusuf Akçura. a.g.e., s. 2 0 7 . H am dullah Suphi, “Da­
rülfünunda çok um ûm î bir m ahiyetle olan ‘H ikm et i Bedâyi' dersi yerine ts-
lâm ve bilhassa Türk Sanâyî-i Nefise Tarihi okutm uştur."
31 Sam eı Ağaoğlu, "Ham dullah Suphi Tanrtöver”. T a r h Yurdu, C. 6, no. 2, Şubat
1967, s. 34. Ağaoğlu H orhor’daki Suphi Paşa konağı için “H am dullah Suphi
Tanrtöver'in kişiliğini tâ öldüğü güne kadar Tan z ima ta bağlayan bir tarih par­
çasıydı Bu konak ... Tanzimat'tan o yana garptı dekorlar içinde, şarklı ruhla
yaşayan insanlarla dolu idi” demektedir.
32 Feth i Teveıoğlu, "O cağım ızın Büyük Evlâdı H am dullah S u p h i T a n n o v e r”,
Türk Yurdu, C. 6 , no. 2, Şubat 1967, s. 49. Abdülhak Şınasi Hisar, “O cağın
Doğduğu Zaman ve M uhit", Türk Yurdu, no. 1 (2 3 4 ), Temmuz 1954, s. 55.
“Hamdullah Suphi’nin ba2t dostlan, kendisinin m uallim lik etm esi dolayısıyla
m u htelif m illetlere m ensup talebelere ders verdiği binaenaleyh T ü rk Ocağına
g irm em esinin daha m ünasip olacağı tavsiyesinde bulunm uşlar. Hamdullah
Suphi de bir tereddüt değil, bir teemmül devresi geçirdikten sonra Ocağa gir­
meye karar vermiş ve bu karar da O cağın imdadına yetişm işti.” Ayrıca A bdul­
lah Battal Taymas, “Hamdullah Suphi Bey’de M illiyetçilik”, Türk Yurdu, C. 6,
no. 2, Şubat 1967, s. 52.

59
man içinde bir yandan organizasyon yeteneği, öte yandan
da etkileyici konuşmasıyla33 Türk Ocağı başkanlığına yük­
selmiştir. 1. Dünya Savaşı’nm başlamasıyla aktif politikaya
atılan Hamdullah Suphi, M eclis-i M ebusan’a M illî T ürk Fır-
kası’ndan Antalya ve Saruhan M illetvekili, B irin ci Büyük
Millet M eclisi’ne ise yine Saruhan M illetvekili olarak katıl­
m ıştır.34 Millî Hükümetin ilk Maarif Vekili ve ilk Matbuat
ve İstihbarat Umum Müdürü35 olan Hamdullah Suphi, 12
Mart 1921’de Burdur milletvekili M ehm et A kif'in sözlerini
yazdığı İstiklâl M arşı’nı TBMM üyelerine okuyarak kabul

33 M ahir tz, Yılların İzi, İrfan Yayınevi, İstanbul, 1975, s. 115. “lü ihad ve Terakki
C em iy etinin Öm er Naci'si gibi, evvela Milli M ücadele’nin ve sonra Halk Parti­
s in in malı olan kudretli hatipler vardı. Bunların basında H am dullah Suphi
Bey gelirdi.” Öm er Seyfettin, E jruz B ey (A silzadeler), Rafeı Zaim ler Yayınevi.
İstanbul, 1974, s. 93. Ö m er Seyfettin, T ürk O cağı'm konu aldtgı Bilgi Bucağı
bölüm ünde, Hamdullah Suphi'yi im â ederek, "Bu Türklerin Ç içerö n ’u idi” de­
mektedir.
3 4 Sam et Ağaoğlu, Kuvnyı M illiye Rıthu, K ültür Bakanlığı, Ankara, 1 9 8 1 , s. 136-
137. Birinci B.M .M .’de alınan kararlarda oldukça kesitin m uhalefette bulunan
Hamdullah Suphi, İstiklal M ahkem elerinin kurulm asına yol açan kanun teldi-
fine karsı çıkmıştır.
3 5 Mustafa Baydar, a.g.e., s. 58. Halide Edip Adıvar, T ürkün Ateşle İmtihanı, Atlas
Kitabevi, İstanbul, 1 983, s. 132-133. Adıvar’da yer alan 1. B .M .M .’de Mustafa
K em al ile H am dullah Suphi arasındaki çatışm a, T ü rk O ca k la rln ın giderek
C H F n in denetim ine girmesi ve 1 9 3 1 ’de kapanmasına varan sürece ışık tutabi­
lir: “M ustafa Kemal Paşa da M eclis’i elinde tutabilm ek için başından beri ken­
dinden yana olanların bazılarını feda eımeyi öngörüyordu. İlk feda edilen C a­
mi bey oldu. (...) Cami Bey m eselesinden sonra, bir akşam Hamdullah Suphi
sözünü geri alm asını istediği zaman M ustafa Kemal Paşa hem en geri aldı, fa­
kat H am dullah Suphi aleyhıarlığı devam etti. (...) Cam i Bey ve H am dullah
Suphi, Dr. Adnan’ın dostları olduktan için, M ustafa Kem al Paşa ile aralarında­
ki uçurum u kapatm aya çalıştı ve nihayet muvaffak oldu. H am dullah Suphi
1 9 2 0 ’de M aarif Vekili oldu.” Samet Ağaoğlu. Kuvayı Milliye Ruhu, K uhür Ba­
kanlığı, Ankara, 1981, s 268. Ağaoğlu, Hamdullah Suphi’nin M aarif Vekilli­
ğinden 3 Kasım 1 9 2 Tde Bitlis m illetvekili Yusuf Ziya tarafından verilen ön er­
ge sonucu istifa etmesi konusunda “M illi Eğilim de yapmaya çahşıığı ilk in k ı­
lap ham leleri reaksiyonlarla karşılanm ış ve bundan sonra kazandığı um um i
sevgi azalmaya başlam ıştı. (...) Balıkesir milletvekili ikinci grubun değişm ez
başkan adaylanndandı. Hamdullah Suphi'yi deviren reaksiyon, M illi Eğitim
Bakanlığını ona v e rm işti”

60
edilmesini sağlamıştır.36 TBM M ’de ikinci ve üçüncü dönem
İstanbul milletvekili olarak yer almış ve 19 2 5 ’te ikinci kez
Maarif Vekilliğine getirilm iştir.37 Bu arada 192 3 yılından
başlayarak yeniden örgütlenme sürecine giren Türk O cak­
ları başkanlığını, bu kuru lu şların 1 9 3 1 ’de kapatılm asına
dek kesintisiz bir biçim de yürütmüştür. Türk Ocaklara’nm
kapatılm asından so n ra B ü k reş B ü y ü k e lçiliğ i’ne atan an
Hamdullah Suphi, 1 9 4 6 -1 9 5 7 ’de TBM M ’de İstanbul, İçel ve
M anisa m illetv e k ili o larak y er a lm ış,38 1 9 5 1 ’den sonra
üçüncü kez açılan Türk Ocakları Genel Başkanlığını yap­
mıştır. 1966’da İstanbul’da ölmüştür.
Hamdullah Suphi’nin Türk Ocağı başkanlığına getirilişiy­
le birlikte Ocak faaliyetlerinde belirgin bir canlanma görül­
müş ve en önem lisi maddi kaynak sorunu büyük ölçüde
çözümlenmiştir.39 Yusuf Akçura, Hamdullah Suphi’nin baş­
kanlığının Türk Ocağı’mn daha verimli çalışmasında önem ­
li katkısı olduğunu vurgulayarak bu dönem konusunda,
“Türkçülük fikri gençler ve münevverler arasında tamamen
yayıldı ve yerleşti. Kendini red ve inkâr eden hava, Ocağın
etrafından dağıldı; T ürk m ünevverleri arasında m erhum
Gökalp’in tasnifine göre Doğu ve Batı beynelm ilelliyetine
takılmakta ısrar eden softalarla züppelerden gayrı herkes
36 Mustafa Baydar, a.g.e., s. 121-124. Ayrıca M ahir İz. a .g .e., s. 120. “M aarif Veki­
li olan Hamdullah Suphi Bey, müsabakaya 'nakdi mükafat' vaadedilm iş olm ası
yüzünden" iştirak etm em iş olan M ehmed A kif Bey'e m üracaat ederek, yazma­
sını istem işti."
37 Hâmit Zübeyir Ko$ay, “H am dullah Suphi T anrıöver'd en İtibaren M ü zeleri­
m iz", Tfırh Yurdu, C. 6, no. 2, Şubat 1 967, s. 4 3 . H am dullah Suphi'nin ikinci
M aarif Vekilliği sırasındaki en önemli katkılarından biri, A nkara Etnografya
M üzesi’nın tem ellerini attırmasıdır.
38 Kâzım Öztûrk, T.B M.M. Albümü, 1920-1973, Ö nder M atbaası. A nkara, 1973.
39 M ehmed Em in Erişirgil, a.g.e., “Para sıkıntısı kalm am ış gibiydi. O caklıların
verdikleri aidatın ne ehem m iyeti vardı? İttihat ve Terakki’nin em niyet ettiği
bir idare heyeti olunca, nereye başvurulursa bol bol para bulunabilirdi. (...)
O cağın maddi eşyası nasıl baskanına borçlu ise, manevi havası da Ziya Gö-
kalp’e borçluydu."

61
Ocağa azâ yazılmış veya dost kesilm işlerdi”40 demektedir.
Gerçekten de Türk Ocağı, bu ilk faaliyet döneminde yalnız­
ca konferanslar, konserler, yayın faaliyetleri, vb. ile kitle
eğitimini yönlendirmekle kalmamış, aynı zamanda milliyet­
çi bilincin yükselmesine d e41 önemli ölçüde katkıda bulun­
muştur. Öte yandan Türk Ocağı, İsmail Habib Sevük’ün an­
latımıyla, “vatanda ‘ocaklı’ diye bir tip.... Her yerde birbirle­
rine rastlayınca birbirlerini en yakın akrabadan daha yakın
gören bir tip”42 doğmasına neden olmuş, başka bir anlatım ­
la II. M eşrutiyet dönem inden sonra Türk unsurunun O s­
manlıcı politika nedeniyle içine düştüğü kim lik bunalımına
yanıt vermiş, yeni bir seçkin tipi yaratmıştır,
T ü rk O cağı’m n 1 9 1 3 ’den başlayarak düzenli toplantı,
konferans, konser vb. faaliyetlerle giderek daha büyük bir
kitleyi çekmeye başlaması üzerine Divanyolu’ndaki binanın
ihtiyaçları karşılayamaması sorunu ortaya çıkm ış ve Türk
Ocağı merkezi Beyazıt’taki konağa taşınmıştır.43
Bu dönemde T ü rk O cağı’nın am açlarını açıklam ada en

4 0 Yusuf Akçura. a.g.e., s. 204.


41 Abdülhak Şinası Hisar, "Bir Vatanseverlik Mabedi O lan O ca k ”, T ürk Yurdu, no.
2 3 5 , Ağustos 1954, s. 89. “Asıl yaptığı, ruhları dolduran vatanseverlikle bir­
likte ve onun yanında m illiyetçilik hisleri ve nazariyelerini birbirine bağlaya­
rak bunların tesirini anırm aktı. Ocak, bu hisleri saatlerce suurlaştım ıakla kal­
mıyor, onlan birer iman haline getiriyordu."
42 İsm ail Habib Sevük, "O ca k , Ev, K o n ak ", Cumhuriyet, 21 K asım 1950, no.
9 4 4 8 , s. 2. N ecatı Akder, ‘‘T u rkoçakları, H alkevleri ve K ültür D ernek leri”,
Türk Yurdu, C. 2, no. 28S , Eylül 1 960, s, 5. “Türkocagı Tanzim at öncesi ve
Tanzimat sonrasının kalem efendisi tiplerinden apayrı, dinam ik, yeni bir seç­
k in Türk tipi vücuda getirm iştir. Divan efendisiyle kalem efendisi tipleri E n ­
derun ve Bab-ı Âli ölçüsüyle teşekkül etm iş olan havas zümresidir. Tanzimat
ö n cesin e m ensup havas züm resi tslâm -dogu m ed en iyetin in m üm essilidir.
Tanzimat sonrasının havas zümresi batı mukallididir. (O cak lın ın ) ruhu Tanzi­
mat öncesi ve sonrası havas züm relerinin zıddına halk ruhuna yaklaşm ıştır.”
4 3 Haşan Ferit Cansever, “Rahmetli Hamdullah Suphi T ann öv er", T ürk Yurdu, C.
6 , no 2 2 , Şubat 1 967, s. 25. “Fakat az zam an sonra bu koskoca salonların da
bizim ihtiyacım ıza kâfi gelmediği görüldü, onun için bahçeye 6 0 0 -7 0 0 kişi
alabilecek bir sinem a binası yaptırdık.”

62
»psar'’

önemli kaynak olan Türk Ocağı'nın N izâm nâm e-i Esâs ve D a­


hilisi'ne göre “Cemiyetin maksadı, akvâm-ı lslâmiyyenin bir
rükn-ü mühimmi olan Türklerin m illî terbiye ve ilmî, İçti­
maî, İktisadî seviyelerinin terakki ve ilâsıyla ırk ve dilinin
kemâline çalışmaktır.1,44 Görüldüğü gibi, Türk Ocağı nizâm­
nâmesinde özünde Türk ırkının her anlamda geliştirilmesi
amaçlanmakla birlikte, Türkçülük, O sm anlıcılık ve İslam cı­
lık akımlarının henüz ilkelerinin bulanık, amaçlarının açık
olmadığı bir dönemin izleri hissedilmekte ve T ürk unsuru
ancak “akvâm-ı lslâmiyyenin bir rükn-ü m ühim m i” olarak
tanımlanmaktadır. Ancak özellikle Balkan Savaşı’nm büyük
bir yenilgiyle sona ermesinden sonra, Türkçülük hareketi­
nin İttihat ve Terakki Fırkası’nın da onayı ile siyasal bir sila­
ha dönüşmesi ile başlayan süreçte Türk Ocakları içinde ırk
ile temellendirilen bir milliyetçilik anlayışının belirtileri gö­
rülmektedir.45 Gerçekten de bu dönemde, Türk Yurdu’n u n ,
“Dokuz asırdan beri ve hâlâ Şarkın efendisi, hâkimi, munza­
mı, Şark istiklâlinin biricik müdafii, hatta şark efkâr ve ulû­
munun m üm essili"46 olarak tanımladığı Türk ırkının vatanı
konusunda Ahmet Ağaoğlu, “Hayal kadar vâsi ve yine hayal
kadar müphem olan Türk âleminin hudüd-u hakikîyyesini
çizm ekten müşgül bir şey yoktur. (...) Fakat biz bugünkü

44 Turk Ocağı Nitâmnâme-i Esâs ve D âhiltsi, Tanin M atbaası, İstanbul, 1328, s. 1


45 “The Racial Propaganda in Turkey", The N c a r East, C, 8 , no. 3 1 1 , 3 0 Mart
1917, s. 508. İttihat ve T erakkinin Balkan Savaşı’ndan sonra açıkça Türkçülük
ideolojisini benim sem esi, özellikle 1. Dünya Savası sırasında batılı devleılerin
savas propagandası bağlamında bu tür haberlere biraz da abarııh bir biçimde
yer verm elerine neden olmuştur. N ea r E ast m uhabirinin belirttiğine göre, itti­
hat ve Terakki Fırkası, Tü rk Ocağı, Türk Yurdu ve Türk G ücü Derneği ile bir­
likte ırkçı politikasını sürdürmektedir. Özellikle Arap unsurlara karşı beliren
ırkçı yaklaşım ın boyutlarım belirtm ek için m uhabir, Balkan Savaşı sırasında
Bolayır’da savaşan Arap askerlerin, İttihat ve Terakki’nin öndegelen yön eticile­
rinden birinin bir Türk subaya yazdığı m ekıupta görüldüğü üzere, savaşta ile­
ri saflarda kullanılm alarım salık verdiğini belirtm ekledir.
46 “Tahkiri red”, Tıir): Yurdu, C. i , no, 7 , 1327, s. 1 8 5 -1 8 6

63
Türk âleminin hudûdunu, yalnız Türk unsurunu hâvî, Türk
m edeniyyeti, T ürk hayatı, T ürk tarz-ı m aişeti ile geçinen
memâîik dâiresinde arayacağız”47 diyerek oldukça geniş coğ­
rafi sınırlar içinde bir vatan tanımlamaktadır. Öte yandan
1330 (1 9 1 4 ) yılında “Büyük Türk ırkının güççe, kuvvetçe
başka ırklardan geri kalmayarak ecdadı gibi güçlü, kuvvetli
olduğunu cihâna bildirmek için” kurulan ve İstanbul dışında
25 şubesi olan Türk Gücü Cemiyeti de48 bu eğilimin bir baş­
ka anlatımı olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak yer yer beliren
ırkçı eğilimlere rağmen, bu dönemde Türk Ocağı içindeki
hâkim anlayış, Cumhuriyet döneminde olduğu gibi Türk ır­
kından olmayan kişileri “temsil” (asimilasyon) anlayışına da-
yanmayıp, A.Ş. HisarTn belirttiği gibi “Türkiye Türkleri, Ar­
navut, Arap, Çerkeş, Kürt, Laz, Boşnak olduklarını kabul et­
medikleri müddetçe, yani kavmiyyet iddiasında bulunmadık­
ça”49 on lan Türk olarak kabul etmek yönündedir.
Türk Ocağı’nın amaçladığı T ü rk çe’nin “kem âline çalış­
mak” bir yandan Türk Yurdu'nda yayınlanan dilbilim maka­
leleriyle, öte yandan da konferanslar ve açık tartışmalarla-
sürdürülmektedir. Haşim Nahid (Erbil) Türk O cağı’nda di­
lin millileştirilmesi için kabul edilen ilkeleri, yabancı dillere

4 7 Ahmed Agayef, “T ürk  lem i", Türh Yurdu, C 1., no. 1, 1 327, s 12.
48 “Türk G ücünün M usâm eresi", Türh Sözü, Yıl 1, no. 5, 8 Mayıs 1 330, s. 38.
Türk G ü cü’nün 1914'te yapılan ilk gösterisinde C em iy etin ku ru cu larınd an
Kuzucuoğlu Tahsin, “Türk dünyası d ö n direk üzerinde kuruludur: Bilgi Der­
neği, Turk Yurdu, Türk Ocağı, Türk G ü cü ..." demektedir.
4 9 Abdûlhak Şinasi Hisar, "O cağın Doğduğu Zaman ve M uhit”, s. 5. Abdülhak
Şinasi Hisar, “H amdullah Suphi’ye Dair H atıralar”, Mulıit, Yıl 3, no. 26, Kâ-
nun-ı evvel 1 930, s. 18. Hisar, Hamdullah Suphi’nin 1 9 0 4 ’ıe R us-Japon Savası
sırasında Japonya’nın galibiyetini isteyen arkadaşlarına, “çirk in bir ırkla güzel
bir ırk çarpışıyor, ben dünyada çirkinliğin tarafını iltizam edem em , güzellik
tarafında k a h n m ” dediğini belirtm ektedir. Zeki Velidi Togan, “H am dullah
Suphi Beye Ait Bazı Hatıralar", Tttrfc Yurdu, C, 6 , no. 2, Şubat 1967, s. 23. To­
gan. Hamdullah Suphi için şunları söylem ektedir: “A ram ızda bazı fikir ayn-
hklart vardı. Bilhassa m ilîi Türk tipi m eselesi; G rek tipli insanlara karşı sevgisi
benim kinden tamamen ayn idi.”

64
özgü edatları, çoğul eklerini, tamlamaları kullanm am ak, bir
sözcüğün karşılığı bulunan birden fazla sözcükten yalnızca
Türkçe olanları kullanmak olarak belirtm ekte ve bir de
söyleyiş tarzı var. Türkçe’de bu söyleyiş tarzının en güzeli
Istanbul’unkidir. İstanbul Türkçesi Osmanlı Türk’ün siyasî
hududu dâhilinde ve hâricinde bulunan mevki-i lehçelere
tercih edilecek ve tekâmülüne çalışılacak. İstanbul lehçesi
kimin lehçesidir? Bâb-ı Âli memurlarından, kayıkçılara, ara­
bacılara vanncaya kadar m uhtelif sınıflarda m uhtelif lehçe­
ler görüyoruz. (...) Bir de İstanbul’un her semtinde aynı far­
kı görebiliriz. (...) Ocağa göre, İstanbul Türkçesi -gerek keli­
meleri, gerek cümle teşkili itibariyle- bize taşranın veya bir
sınıf-ı mahsûsun (meselâ kayıkçı, külhanbeyi zümrelerinin)
lisânını hatırlatmayan Türkçedir” demektedir. Haşim Na-
hid’e göre, Türk Ocağı’nm bilimsel ve teknik sözcükler ile
İslâmiyet’e ilişkin term inoloji konusundaki yaklaşım ı bu
sözcükleri “oldukları” gibi kabul etmek yönündedir.s0
Bu arada Cum huriyet öncesi T ürk O cakları’nm en çok
vurguladığı noktalardan biri de kadınların toplumda temsil
edilmesi sorunudur. Türk Ocağı’nın bu yaklaşımı, yalnızca
çağdaşlaşma anlayışından değil, aynı zamanda antik Türk
kültürünün anaerkilliğe dayanm ası, kısacası T ü rkçü lerin
tarih anlayışından kaynaklanmaktadır.51 Öte yandan kadm-

50 Haşim Nahid, "Lisân M eselesi", Donanma, no. 119/70, 26 Teşrin-i sâni 1331,
s. 1115. Haşim Nahid bu arada Ziya Gökalp'ı de eleştirerek, “Türk O cagı’nda
Ziya G ökalp, İstanbul lehçesinde bulunmayan kelim elerin kullanılm am ası ta­
raftarı oldu. Bununla beraber yazılarında, böyle m ahallî lehçeleri hatırlatan
kelim eleri kullanıyor'’ demektedir,
51 Osm anlı Devleti’nde, 19.- yüzyılın ikinci yansına kadar yaygın tarih anlayışı
Osm anlı hanedanının ve İslâm dininin geçm işini sorgulayan bir tarih anlayışı­
dır. Başka bir anlatım la, Türklerin İslâmiyet! kabul etm elerinden önceki tarih­
leri genel ilgi alanı dışında kalmaktadır. T ürkçüler ise, yeni bir tarih anlayışı
ile Turklerin dünya tarihine ve uygarlığına katkılarını gündem e getirmişlerdir.
Bu konuda bkz. M ûkrim in Halil Yinanç, "Tanzim atıan M eşrutiyete Kadar Biz­
de Tarihçilik", Tanzimat, 100. Yıldönümü M ünasebetiyle, İstanbul, 1940, Ma­
arif Matbaası.

65
ların politikaya aktif bir biçimde katılması yönündeki çaba­
lar, Devrimi hemen izleyen günlerde SSCB’nin İslam cı bir
renk taşıyan Türk Cumhuriyetlerindeki m illiyetçi hareket­
lerde de gündem e getirilm ektedir. G erçekten de The Ti­
mes' da yayımlanan bir yazıda Sovyetler Birliği’ndeki M üslü­
m anların ilk girişim leri arastada, m erkezî bir M üslüm an
din kurulunun genel oyla seçilen 6 üyesinden birinin kadın
olması zorunluluğunun bulunduğu belirtilm ekte, kadınla­
rın toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir biçim de katılması
sorununun Islâm iyetin gelişmesi ve yaygınlaşması açısın­
dan özel bir önem taşıdığı savunulmaktadır.52 Ancak kadın
sorununun ve genel olarak kadınların toplum sal yaşama
katılması temasının sorgulanması yalnızca T ürk Ocağı için­
deki eğilim ve gelişm elerle ilgili olm ayıp, Balkan Savaşı
sonrası gözlemlenen bir gelişmenin de ürünüdür. Örneğin
D arülfünurida düzenlenen kadınlara açık bir toplantıya,
özellikle seçkin tabakalara mensup kadınların, Gazi Ahmet
Muhtar’m karısı Prenses Nimet Hanım , yazar Fatma Aliye
Hanım vb. katıldığı ve burada Halide Edip’in Türk M illiyet­
çiliği konusundaki açıklamaları ile Gülsüm H anim in Rus­
ya’daki Türk kadınlarım temsilen yaptığı konuşm anın din­
lendiğini53 biliyoruz.
1334 (1918) Kongresinde İdare Heyeti tarafından sunulan
faaliyet raporunda önemli bir gelişmenin ürünü olarak vur­
gulanan, kadınlara açık konferanslar, özellikle de erkeklerin
kadın konferanslarına, ya da kadınların yalnızca erkeklerin
bulunduğu konferanslara konuşmacı olarak katılması,54 söz

52 “The Turk M ilitant-Il, İslam in Russia, D em ocralic A ım s", T h e T im es, Ocak


1918.
5 3 Tekin Alp. “T he Turkish and Pan-Turkish İdeal", s. 12. Ayrıca, Tanin, 7 Mayıs
1 3 2 9 , no. 16 0 6 ’da U m ûm î K onferanslar Cem iyeıv'nin Darülfünunda Teâli-i
Nisvân Cem iyeıi’nin de katılımıyla konferanslar düzenlediği belin ilmektedir.
54 Sam et Ağaoğlu, “Hamdullah Suphi Tanrıöver.’", Türk Yurdu, C. 6, no. 2, Şubat
1 967, s. 34.

66
konusu konuşm acı kadınların sayısının sınırlılığı gözönün-
de tutularak değerlendirilmelidir. Gerçekten de konuşm acı­
lar, Halide Edip, Müfide Ferit (Tek) gibi belirli bir eğitim
düzeyine sahip kadınlardır. Öte yandan kadım toplumsal ve
iktisadı yaşama çekm ek çabalarının ötesinde T ü rkçü lü k,
kadını öncelikle bir anne, geleceğin milliyetçi kuşaklarının
yetiştiricisi olarak ele almak şeklindeki geleneksel tutumu
değiştirme konusunda herhangi bir katkıda bulunmamıştır.
Milliyetçi ve Turancı çizgideki Büyük Duygu dergisinde ya­
yınlanan bir makalede kadınların "Büyük Turan”! gerçekleş­
tirmedeki rollerine değinilmekte ve “Sıcak ve şefkatli sine­
lerinde büyüttükleri mini mini evlâdına ateşin bir Türklük
hissi telkin ederlerse, o vakit, en m ühim bir hatve atılmış
olacaktır. M aatteessüf şimdiye kadar bu mühim hatve atıl­
madı. Beşiklerde sallanan çocuklara ‘paşalık’ hisleri teren­
nüm edildi. Rütbe ninnileri söylendi”55 denilmektedir. Ger­
çekten de gerek Türk O cagfm n üyeleri, gerek Türkçülük
hareketinin savunucuları, kadın için bir “program” oluştur­
mamışlar, Peyam i Safa’nın anlatım ıyla, T ürk m eselesini,
adeta “bir erkek meselesi” olarak almışlar,S6 Batıcıların yap­
tığı gibi çok eşlilik, görücülük kurum u, evlilik ve boşanm a­
ya ilişkin kurallar, örtünme, ekonom ik güvence vb. konu­
lardaki d ü şü n celerin i açıklam am ışlard ır. Ö te yandan I.
Dünya Savaşı içinde yapılan Ocak toplantılarına kadınların

55 “M illiyet". Büyük Duygu, Vıl 1, no. 1, 2 M an 1 329, s. 2. İnci E nginün. Halide


Edip Adıvar'ın Eserlerinde Doğu ve Batt Meselesi, Edebiyat Fakültesi Matbaası,
İstanbul, 1978, s. 34-35. İkinci Yurtçular D em egi’n in Halide Edıp’in Cenevre
T ü rk Yurdu'na yazdığı T ü rk kadınlan hakkında m ektup üzeTine kendisine
Türklerin ulu anası unvanını vermesi de benzer bir yaklaşım ın ürünüdür,
56 Peyami Sata, Türk in k ıla bın a Bakışlar, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1 938, s. 34-
35. Peyami Safa, Türkçülerin kadın sorununa yaklaşım ları konusunda. “T ürk­
çüler için , b ir kadın meselesi yoktu. Bu bahisteki sessizliklerde, onlar. Türk
kadınının medeni haklara sahip olm asını isteyen garpçılara karşı İslam cıların
haykırışlarını terviç eder görünüyorlardı. A nanenin eleklerine milli ucundan
Türkçüler, dini ucundan İslam cılar yapışmışlardı" demektedir.

67
giderek daha seyrek katıldıkları bazı üyelerin anılarından
anlaşılmaktadır.57
Kadınlara açık konferansların yan ısı ra, Türk Ocağı’nm ka­
dınları toplumsal yaşama dahil etme yönündeki girişimlerin­
den biri de Halide Edip’in Kitab-ı Mukaddes’ten esinlenerek
sahne için yazdığı K enan Çobanları ve 1914’te Yeni Turan’m
İstanbul Türk Ocağı’nda temsili sırasında Türk kadınının ilk
kez sahneye çıkarılması girişimleridir. Ancak Halide Edip ve
Hamdullah Suphi’nin de bizzat rol aldıkları Yeni Turan oyu­
nu, izleyiciler arasında Enver Paşa ve Talâl Paşa’nın da bu­
lunmasına rağmen, devrin İstanbul Muhafızı Cemâl Paşa ta­
rafından, Müslüman kadınlarının sahneye çıkm asının sakın­
calı olduğu gerekçesiyle son anda engellenmiştir.58 Kız ve er­
kek lise öğrencilerine oynatılan, Yahya Kemal55 ve Muhsin
Ertuğrul tarafından sahneye konulan Kenan Ç obanları ise bü­
yük bir izleyici kitlesi çekmiş, “Fatih hocalarının” Türk Oca­
ğı aleyhine harekete geçmelerine ve İttihat ve Terakki hükü­
metinin bu girişimin vakitsiz ligine ilişkin inancına rağmen
yüzlerce erkeğin önünde sergilenmiştir.60
Yeni Turan oyununun 13 2 9 ( 1 9 1 3 ) tarihind e İstanbul
Türk Ocağı’nda Türk kadınları tarafından sahnelenm esinin

57 Ferit Celâl Güven, \Hamdullah Suphi ve A nılarım ", Türk Yurda, C. 6, no. 2,
Şubat 1967, s. 70.
5 8 Sadık Çine, “Buyuk Vatan Evlâdı", Türk Yurdu, C. 6 . no. 2, Şubat 1967, ş. 8 3 .
59 Yahya Kemal, Siyasi ve. Edebi Portreler i, Baha M atbaası, İstanbul. 1968. s, 36.
Bu konuda Yahya Kemal, "... görmeye gelenler arasında devrin ricali vardı. Lâ­
kin eser seyredenler üzerinde fena bir Yahudi tesiri bıraktı; bazıları siyasi ma­
nalarından bile kuşkulanm aya heveslendiler" dernektedir. Yakup Kadri Kara-
osm anoglu, Gençlik ve E debiyat H atıraları, Bilgi Yayınevi, A nkara, 1 969, s.
3 3 3 ’de, oyun öncesinde, Halide Edip'ın Yusuf kıssasını balkın anlayamayacağı
endişesi ile perde açılm adan once, Tevrat’tan kıssa ile ilişkili parçaların prolog
olarak okunm asını uygun gördüğünü belirtm ektedir. O yuna karşı oluşan tep­
ki, büyük bir olasılıkla bu nedenden kaynaklanm akladır.
6 0 Haşan Ferid Cansever, a g.e., s. 25. Cansever, Talat Paşa’nm gösterinin kesin­
likle yapılm am ası yönündeki talim atına rağm en, veliaht ve Cem al Paşa’mn
“m üsam ereyi” sonuna dek izlediklerini belirtm ektedir.

68
hükümet tarafından engellenmesi üzerine yaptığı konuşm a­
da Hamdullah Suphi, hükümeti, “bir ihtilâl zümresine lâyık
harekette” bulunmamakla suçlamakta ve “Bugün hüküm et
kendisinden beklediğimiz cesareti göstermedi. Bütün eski
hükümetler gibi halk ihtilali, kara kalabalığın galeyanı endi­
şesi önünde geri döndü, kendi prensiplerini kendisi terketti.
Hükümetin bugünkü vaziyeti budur”61 demektedir. Ham­
dullah Suphi’ye göre, üç yüz yıl süreyle uygarlık m erkezi
olarak yaşayan İslâm dünyası zamanla tutuculuğun kaynağı
haline dönüşmüş, eski Türk tarihinin Türk kadınlarına tanı­
dığı hak ve özgürlüklerden uzaklaşmıştır. Bu konudaki gö­
rüşlerini, “İstanbul’da esir olarak yaşayan Türk kadını, Türk
âdetlerinin mahkûmu değil, Bizans âdetlerinin m ahkûm u­
dur. Jinese eski Bizans haremidir. (...) Moskova saraylarının
(Kirem)i yani haremi, Bağdad’m, İran’ın, kadını yalnız bir
şehvet vasıtası diye kullanan geri ve galiz zevkperestliği, hür
Türk kadım için felaket sebebi olan kötü misaller teşkil et­
miştir. Bugünkü İstanbul, yeni ihtilalin merkezi olan İstan­
bul, millî bir müesseseyi müdafaa etmiyor. Jineseyi, Kiremi,
Bağdad’m haremini, İran’ın, Hind’in Mehalini müdafaa edi­
yor. Halbuki Asya, Afrika ve bir kısım Avrupa tahtlarına hü­
kümdarlar yetiştiren Türk kadını, Asya talimi tesbit eden
Türk kadını, harem duvarlarının gölgesinde çürüm üş, esir
Türk kadını değildir”62 şeklinde açıklamaktadır.

2. T ü r k O c a ğ ı v e S iy a s i P a r t il e r

Türk Ocağı Nizâmnâmesi’nm 4. maddesinde yer alan "Ocak


maksadını tahsile çalışırken sırf millî ve İçtimaî bir vaziyette
kalacak, asla siyâset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyâsî

61 Hamdullah Suplıı, D ağyolu, 2. Kitap, Türk Ocakları M atbaası, A nkara, 1931,


s. 215.
62 A.g.e., s. 219.

69
fırkalara hâdim bulunmayacaktır”63 kaydına rağmen, Ocağın
birinci amacını oluşturan “akvâm-ı lslâmiyyenin bir rükn-ü
mühimmi olan Türklerin”64 toplumsal, iktisadi ve bilimsel
düzeylerinin yükseltilmesine çalışmak, çok uluslu Osmanlı
İmparatorluğu içinde, görünürdeki tüm siyaset dışı hedefle­
rine rağmen, siyasal sonuçlara açıktır.
Türk Ocağı’nın bu ilk döneminde çeşitli siyasal partiler
ve özellikle 1. Dünya Savaşı içinde siyasal Turancılık am acı­
na yönelmiş olan İttihat ve Terakki Fırkası ile ilişkileri ko­
nusunda iki farklı yaklaşım söz konusudur. Türk Ocağı ile
İttihat ve Terakki Fırkası arasında organik bir ilişkinin var­
lığını savunan görüşe göre, O caklar bu partinin ideolojik
alandaki rehberliğini üstlenmiş ve onun maddi ve manevi
desteğinden yararlanarak büyük kentlerde şubeler açmayı
başarmıştır,6S İkinci yaklaşıma göre ise, Türk Ocağı bu ilk
faaliyet döneminde iktidar partisi karşısındaki göreli özerk­
liğini korumayı başarmış, hatta Türkçülük anlayışı ile farklı
bir konuma sahip olmuştur.
I. Dünya Savaşı’na gelinceye kadar Türk Ocağı'nın ittihat
ve Terakki Fırkası ile olan ilişkileri konusunda parti içinde
farklı görüşler bulunmaktadır. Nitekim Kâzım Nami (Duru),
İttihat ve Terakkfnin bu dönemde Osmanlıcılık siyasetini ön
plana çıkardığını belirterek Türk Ocağı’nm varlığını kuşkuy­
la karşıladığını, ancak genç İttihatçıların büyük bölümünün
Ocağı, “baba ocağından” bile üstün gördüklerini savunmak­
tad ır66 Öte yandan İttihat ve Terakki’nin yönetici kadroları

6 3 Türk Ocağı'nm N ızâm n âm e-i Esûsf ve Dahilîsi, Tanın M atbaası, İstanbul, 1 3 2 8


( 1 9 1 2 ) . s. 1.
64 A.g.e., s. 1, Madde 2.
65 Kem al Karpat, “T h e People's Houses in Turkey, Establishm enı and Grovvth",
T h e M iddle Ea$t Jou rn al, Kış-llkbahar 1963, s. 56.
66 Kâzım Nami Duru, “Türk O caklarının Yarım ", Türk Yurdıı, no. 2 4 4 , M ayıs
1 9 5 5 , s. 838 -8 3 9 .

70
Türk Ocağı’mn tümüyle kültürel bir kulüp olarak kalması,
ya da ülkede yarattığı düşünsel ortamdan yararlanarak genç­
lik üzerinde etkide bulunması konusunda birbirlerinden ay­
rılmaktadırlar. İttihatçıların Türk Ocağı’na nüfuzu daha çok
Zıya Gökalp ve Hüseyinzade Ali vasıtasıyla olmuştur.67
1913’ten sonra bir yandan İttihat ve Terakki’nin ülkedeki
tüm kitle örgütlerini denetimi altına almak yönündeki giri­
şim leri, öte yandan da O cağın parasal destek sağlam ak
amacıyla Partiye yanaşması sonucu, ilk kongrede Hamdul­
lah Suphi, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Haşan F erit’in İdare
Heyetini, M imar K em alettin, M ehm et E m in (Yurdakul),
Ahmet Ağaoğlu, Necip Asım (Yazıksız), Hüseyinzade Ali
(Tuıan), Hüseyin Cahit (Yalçın), Selim Sırrı (Tarcan), Fuat
Raif (KöseariD, M ehmet Ali Tevfık (Yükselen), Kemal Ce­
nap (Berksoy?), Reşit Saffet (Atabinen) gibi aralarında İtti­
hatçıların da bulunduğu kişilerin İstişare Heyetini oluştur­
duklarını görüyoruz.68 Ancak yönetim kadrolarına girmeyi
başaran bazı İttihatçıların varlığına rağmen, Türk Ocağı ku­
rucularının Fırka’dan belirli düzeyde bağımsızlığa sahip ol­
ma yönünde sarfettikleri çabalar da belirgindir. François
Georgeon, Yusuf Akçura’nın İttihat ve Terakki’ye üye olma­
yı reddetmesinin temelinde kuruluşuna katkıda bulunduğu
Türk Ocağı ve müdürlüğünü yaptığı Türk Yurdu dergisinin
bağımsızlığını koruma isteğinin bulunduğunu belirtm ekte
ve derginin böylece İttihat ve Terakki ideolojisiyle belirlen­
memiş sayılı yayın organları arasında kalabildiğini savun­
maktadır.69

67 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'ce Ç ağdaş Dürünce Tarihi, Ü lken Yayınlan, İstanbul,
1979, s. 212.
68 Agâh Sırrı Levend, "T ürk O caklarından H alkevlerine"
69 François G eorgeon, Aıex O rigines du Naiionalisme Turc., s. 4 1 . G eorgeon bu
konuda Y.H. Bayur, Türk İnkılabı Tariki, C. 11, T.T.K. Basım evi, Ankara, 1983,
s. 406'ya aııfıa bulunarak. Ziya Gökalp'in Y. Akçura'ya karşı gizli düşm anlığını
buna bağlamaktadır.
Balkan Savaşı ve özellikle I. Dünya Savaşı içinde ise, Türk
Ocağı’nm savunduğu Türkçülük anlayışının siyasal bir renk
almaya başlaması ile eşzamanlı olarak İttihat ve Terakki’nin
açıkça siyasal Turancılık ideolojisine yönelmesi söz konusu­
dur. Gerçekten de, I. Dünya Savaşı’nm ilk günlerinde Harbi­
ye Nezareti’nin Türk Ocağı’na gösterdiği özel ilgi,70 Enver Pa-
şa’nın bir yandan milliyetçilik ideolojisiyle belirlenmiş izcilik
hareketini açıkça desteklerken, öte yandan da başkumandan
vekili sıfatıyla Harbiye Nezaretine davet ettiği Hamdullah
Suphi’ye Kafkasya’da yapılması planlanan karm aşık ve güç
bir askerî harekâtta kullanılmak üzere, Türk Ocağı’na kayıtlı
subayların isim ve sayılarını sormasında ortaya çıkm akta­
dır.71 Öte yandan 1913’te yayınlanan bir makalede, Turancılı­
ğın yükselişine dikkat çekilerek, parti üyelerinin M ecliste it­
tihatçı, Türk Ocağı’nda ise Turancı kesildikleri belirtilm ek­
te,72 hemen tüm bakanların milliyetçi eğilimlerini açıkça or­
taya koyduklarım savunan Tekin Alp ise, başta Bahriye Nazı­
rı Cemal Paşa ve Talat Paşa olmak üzere çok sayıda İttihat ve
Terakki ileri geleninin Ocak toplantılarında “Biz de O caklı­
yız" şeklinde açıklamada bulunduklannı ileri sürmektedir.73

70 H am dullah Suphi Tannöver, aT ürk O caklarının Tarihi, N eler İstiyorduk ve


Hâla N eler İstiyoru z?’’, Türk Yurdu, C. 4, no. 3 0 8 , Şubat 1 965. Hamdullah
Suphi, bu ilginin daha Çanakkale Savası sırasında açık ça ortaya çıktığını ve
Vebîp Paşa'm n Kerevizdere’de gazetecilere, “Ne vakit çok m üşkül bir vazife
yapılmak icap ederse en evvel O caklı zabiti hatırladığım ızı size haber verm eli­
y im ” dediğim belirtmekledir.
71 N ecati Akder, “Hamdullah Suphi T annöver’de M illiyet F ik ri ve M illiyetçilik
M efkûresi", Türk Kullûrü (Hamdullah Suphi Tannöver Özel Sayısı), no. 45,
Temmuz 1966, s. 747.
72 S,H. Taghjzade, “Le Panislamisme et le Panturquism e”, R evaç Du M onde Mu-
sulm an, C. 2 2 (1 9 1 3 ), S. 217.
73 Tekin Alp, The Turkish and Pan-Turhish İdeal, s. 26, ja c o b M. Landau, a.g.e., s.
1 0 -1 1 . Landau, Tekin Alp’in 1 9 1 5 ‘ıe yayım lanan T ü rk ler M u harebede N’c K a z a ­
nabilirler- Büyük T ürklü k: En M eşhur T ürkçülerin M ütalaalı adlı kitabının ge­
nişletilerek Tıirkismus und Rantürkism us adıyla Alm anca'ya, 1 9 1 7 ’de ise İngi­
lizce’ye çevrildiğini belirtmekledir.

72
Gerçekten de Hamdullah Suphi, T ürk Ocağı içinde başta
Ziya Gökalp olmak üzere ittihat ve Terakki Fırkası'nı temsil
eden kişilere karşı, partinin yönetim kadrolarında yer al­
makla birlikte gerek duygusal, gerek ideolojik açıdan önce­
likle Türkçü olan kişilerden yararlanmak yoluna gitmiş, F e ­
rit Celal Güven’in tanımlamasıyla söz gelimi Cemal Paşa gi­
bi “güçlü bir paratonerden” yararlanmak istemiştir.7'1
İttihat ve Terakki F ırk ası’nın, T ü rk Ocağı karşısındaki
tavrının önceleri Ocağı, “M erkez-i Um ûm înin birer kültür
şubesi” haline75 getirmek, parasal yardımının yanısıra göreli
bir özerklik vermek eğiliminden, I. Dünya Savaşı’nm sonla­
rına doğru adeta siyasî bir rakip gibi kabul etmeye dönüş­
tüğünü görmekteyiz. Bu konuda Haşan Ferid, söz konusu
tutum d eğ işik liğ in i şu sö zlerle an latm ak tad ır: “U m um i
Harbin nihayetlerine doğru kâh Islâm cı, kâh O sm anlıcı ve
kâh Türkçü olarak görünen İttihat ve Terakki ve hüküm eti,
Ocak teşkilâtının Anadolu'nun birçok yerlerinde inkişâf et­
m esinden tevahhuş etm iş ve bir sistem dahilinde az çok
müşkülât ihdasına başlamıştı. İstanbul'da inikâd eden son
kongrenin toplanmasına bile bilâ lüzûm birçok mâniler ih ­
dasına teşebbüs eden İttihat ve Terakki Ocağın, devleti de­
ğil, halkı istihdaf eden ve F ırk a, devlet işlerinden değil,
münhasıran halkın İçtimaî ihtiyaçlarından doğmuş ve onu
kendisine mukaddes bir ideâl yapmış bir müessese olduğu­
nu anlamıyor. Ve mutlaka herhangi bir teşekkül olursa ol­

74 Ferit C elal G ıivcn, "Hamdullah Suphi ve A nılarım ”, T ürk Vurdu, C. 6, no. 2,


Şubat 1967, s. 70, Burhanettın Develioglu, ‘'H am dullah Suphi ile 55 S en e" ,
Türh Vurdu, C. 6, no. 2 , Şubat 1 967, s. 12. “Bu sıralarda (1 9 1 8 ) Bahriye N azın
Cemal Paşa Türk Oeağı’nı sık sık ziyaret eder, üm itlerimizi kam çılayan nutuk­
lar verir, reisimiz Hamdullah Suphi heyecanlı hitabeleriyle onu cevaplandırır­
dı. (...) Ve sonunda da Cemal Paşa sözlerini şöyle bitirirdi: “Türk O cağını m il­
letim izin şan ve şerefine lâyık muhteşem bir mabet içinde çalıştığını görme­
den Allah benim canım ı alm asın !”
75 Peyami S a h , a .g .e., s. 70.

73
sun gayesini devlet ve fırka siyâsetiyle alâkadâr görerek gü­
nün birinde müteâsi ve kendilerine muânz ve rakip bir fır­
ka kuvveti halinde karşılarına çıkacak bir mevcudiyyet ola­
rak tevehhüm ediyordu.”76
T ü rk O cağı, savaş yıllarında başta Ziya G ökalp olm ak
üzere İttihat ve Terakki* yi temsil eden bir grup tarafından
adeta bir edebiyat kulübü gibi yönetilm ek istenm iştir. An­
cak savaşın sonuna doğru bir yandan İttihat ve Terakki hü­
küm etinin ülke politikasındaki başarısızlıklarına bağlı ola­
rak etkinliğinin azalması, öte yandan da T ürk Ocağı içinde
yalnızca İttihatçı olmayan kişilerin de yönetim e geçm eleri
sonunda, 1334 (1 9 1 8 ) Kongresinde değineceğimiz gibi, İt­
tihatçıların özellikle seçim lerde büyük bir yenilgiye uğra­
dıklarını görüyoruz.
İttihat ve Terakki Fırkası’nm önde gelenlerinden bazıları­
nın Türk Ocağı’na parasal katkıda bulunduğu da bilinm ek­
tedir.77 Gerçekten de Türk Ocağı ilk parasal yardımı İttihat
ve Terakki üyesi ve Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Ca­
hit’in verdiği 50 alım la alm ıştır. Enver Paşa’nın da Türk
Ocağı’na büyük miktarda yardımda bulunduğu, Türk Tarih
Kurumu arşivinde kendi elyazısıyla bulunan “Ahmet Aga-
yef (Ağaoğlu) Bey’e bin lira veriniz” şeklinde, yaveri Ka-
zım’a (Orbay) yazdığı bir nottan anlaşılmaktadır.78 Uluğ Iğ-
demir’in belirttiğine göre, İttihat ve Terakki Fırkası’nın Bah­
riye N azırı Cem al Paşa m ütareke dönem ind e yurtdışına
kaçmadan önce Hamdullah Suphi’ye Türk Ocağı’nm çeşitli
faaliyetlerinde kullanılm ası amacıyla 1 0 .0 0 0 altın vermiş,

76 Haşan Ferid, ... Tekliflerim , s. 11-12. Sozû geçen kongre 1334 (1 9 1 8 ) yılında
yapılmıştır.
77 İsmail Habib Sevuk, “O cak, Ev, Konak", İttihat ve Terakki üyelerinin bireysel
yardım larının yanısıra, hüküm etin de Hilâl-i Ahmer, Hımaye-i Eıfal gibi cem i­
yetlere yaptığı lürden yardımı söz konusudur.
78 Şevket Süreyya Aydemir, M akedonya'dan O n a A sya’y a Enver Paşa, s. 4 7 6 -4 7 7 .

74
W'

ancak Osmanh İmparatorluğumun parçalanmasını Türkçü ­


lere yükleyen Rauf Orbay, büyük bir olasılıkla Bahriye Ne­
zareti bütçesinden verilmiş olan bu parayı daha sonra geri
istemiştir.79 Ote yandan T ürk Ocağı ve köycülük hareketi­
nin önde gelen sim alarından Haşan Ferit C ansever tara­
fından açıklandığına göre, aynı durum Enver Paşa’nın ver­
diği para için de söz konusudur ve “M ütârekeden sonra
devletin mukadderatını eline alan hüküm etin Harbiye Na­
zırı bir avuç Türk gencinin binlerce m ahrum iyyet içinde
çalışarak, çabalayarak topladığı m ühim bir parayı Ocağın
Osm anlı siyâsetini tahrip eden yegâne bir m üessese oldu­
ğunu iddia ederek, gasp etm ekten utanm am ıştır.”80
Türk Ocağı ile İttihat ve Terakki Fırkası arasındaki ilişki­
nin, önceleri Ocağa Parti tarafından belirli miktarda parasal
katkıda bulunmak ve bağımsızlık tanımaktan, Balkan Sava­
şı ve özellikle I. Dünya Savaşı sırasında daha geniş bir etki
alanı içine almak yönünde geliştiğini ve nihayet Parti tara­
fından adeta bir rakip gibi algılandığını görüyoruz. Abdül-
hak Şinasi Hisar, bu davranış değişikliğini İttihat ve Terak-
ki’nin özellikle 1913 tarihindeki Babıali Baskını’ndan sonra
yerleştirmek istediği baskı ortamına bağlamakta ve “...Türk
Ocağı'na da öz evlât muamelesi etmemişler, onu hep yan
gözle seyretmişlerdi. Fakat Ocağın muarızlarının aralarında
yer almasındansa taraftarları safına katılm asını temin için
lâzım geldiği nisbette himaye gösterirler, kâh yatışsın diye
yüz verirler, kâh taşkınlık etm esin diye tehdit ederler ve
kâh tehlikeli sandıkları hareketlerini m enetm ek isterlerdi.
Talât Paşa, Ocağı, kendi cinsinden olmayan bir yumurta üs­

79 Ulug iğdem ir ile 2 0 Nisan 1983 tarihinde yapılan bir Söyleşideki açıklam ası.
Agâh Sırrı Levend, “T ü rk O caklarından H alkevlerine”. Levend, C eınal Pa­
sa’nııı 1 8 .0 0 0 , Enver Pa$a'mn ise 5 .000 hra vermek sureliyle O cağa yardımda
bulunduğunu belirtm ektedir.
80 Haşan F e r id .... Tekliflerim, s. 12.

75
tüne kuluçkaya yatırılm ış gibi, altından acaba ne cins bir
civciv çıkacak diyen bir endişe haliyle, itimatsız ve kurnaz
gözleriyle seyrediyordu. Ziya Gökalp de Ocakla tamamiyle
anlaşamıyordu”81 demektedir.
1913 yılından sonra siyasal nitelikli tüm dem ekleri kapa­
tan ya da denetimi altına alan ittihat ve Terakki, Türk Ocağı
1334 (1 9 1 8 ) Kongresi’nde, özellikle de İdare Heyetı’nin se­
çim i sırasında Ziya G ökalp’in İdare Heyeti üyesi ve Türk
Ocağı başkanı olmasını sağlayarak Parti ve D em ek arasında
doğrudan ve organik bir ilişki kurmayı amaçlamıştır. Ancak
İttihat ve Terakki Merkez-i Umûmî üyesi ve ideologu olan
Ziya Gökalp, Türk Ocağı’mn daha özerk bir yapıya sahip ol­
masını amaçlayan Hamdullah Suphi karşısında yalnızca 7 oy
alabilm iştir.82 Nitekim 1334 (1 8 1 8 ) Kongresi’ni inceleyen
bölümde de açıklayacağımız gibi, Hamdullah Suphi’nin ön­
ce İdare Heyeti’nde yer almamak yönünde ısrar etmesi ger­
çekte bir görüntüden ibarettir. Mazhar Akifoğlu’nun açıkla­
dığına göre, Türk Ocağı’nm genç üyelerinin hemen büyük
bir bölüm ünün İttihat ve Terakki üyesi ya da sempatizanı
olmasına karşın, ”... İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ziya Gö­
kalp lisaniyle ifade edilmiş arzusuna”83 karşı çıkabilmiştir.

81 A bdülhak $inas\ Hisar, “O cak ve Eski Siyasi F ırk alar". Türk Yurdu. Temmuz
1955, no. 2 4 0 , s. 39-40. Abdulhak Şinasi Hisar, "T ürk Ocağından Evvel ve Son­
ra Ahmet Ağaoğlu", Tiirlt Vurdu, no. 240, Ocak 1955, s. 522. Hisar, Ziya Gökalp
için “‘Bazen, Türklüğe faydalı olacağını tahmin ettiği bir hareket için tamamiyle
siyasi bir tesirde bulunmaya karar vererek Ocağa gelir ve gençler üzerinde bu is­
tediği tesiri yaratmak niyetiyle fikirlerini açıklardı. İkide bir açığa vurduğu eıı
büyük korkusu da O cakta, gençler arasında ferdiyetçiliğin başgösterm esiydi'’
dem ekte ve A hıııeı A gaoğlunun kendisine karsı çıktığını belirtmektedir.
8 2 Mazhar Akifoglu, “İdealist Ziya Gökalp", Türk Vurdu, no. 2 6 5 , Ekim 1955, s 263.
8 3 A.g.ü-, s. 264. M. Akifoglu, G ökalp’in seçim sonrası, konferanslarına tekrar
başlayarak, ”... fıerşeyiyle bağlı olduğu İttihat ve Terakki Cem iyeti ile yine bü­
tün fikir ve imanıyla m erbut olduğu O cak arasında hiçbir sey olm am ı?, gene
O cak lılarla h içb ir m ücadele yapm am ı? gibi turlu beseri zaafların üstünde
O caklı Iralıyordu’ dem ektedir, Mazhar A kifoglu, “Ne D ü şü nm ü ştü k", T ürk
Yurdu, n o . 22, O cak 1 956, s, 520. Ziya G okalp’in O cağı, “İttihat ve Terakkiye

76
M.Emin Erişirgil, bunu üyelerinin çoğu Tıbbiyeli olan genç­
lerin, özellikle savaş yıllarında somutlaşan İttihat ve Terakki
politikasından hoşnut olmamalarıyla açıklamaktadır. Erişir-
gil’e göre, önceleri Türk Ocağı’nı milli ideal konusunda bir
fikir birliği oluşturarak ittihat ye Terakki’nin politikasına
destek olacak bir merkez olarak kabul eden Ziya Gökalp’in,
savaşın son yılında Türk Ocağı’nm işlevleri ve faaliyet alanı
konusundaki görüşlerini oldukça radikal bir biçimde değiş­
tirmesi, hatta Türk Ocağı’m n Batıda örneği görülen edebi
kulüplere dönüşmesini savunması söz konusudur. Hamdul­
lah Suphi ise, ittihat ve Terakki'nın Türk Ocağı’nı tümüyle
ortadan kaldırmak istediğini ileri sürmektedir.84
ittihat ve Terakki’den daha az olmakla birlikte, benzer bir
ilişki Türk Ocağı ile Millî Meşrutiyet Fırkası arasında da bu­
lunmaktadır. 5 Temmuz 1 9 1 2 ’de kurulan Millî Meşrutiyet
Fırkası’na ilişkin Türk Yuniu’ndaki bir haberde, söz konusu
fırkadan “Türk Fırkası” olarak söz edilmekte, hatta “hükü-
met-i ahâlîden mütevellid milliyet esâsına” dayanacağının
umulduğu belirtilmektedir.85 Türk Yurdu'na göre, Millî Meş­
rutiyet Fırkası’mn benimsediği ilkeler ile İttihat ve Terak-
ki'nin izlediği politika arasında temelde fazla bir fark bulun­
mamakla birlikte, “İttihatçılar, siyâset yarışında Türk milli­
yetperverliği diğer m illiyetperverliklerden.... geri kalacak
korkusuyla”86 tepki duymaktadırlar. Türk Yurdu yeni siyasal
parti konusundaki görüşlerini, “alelum ûm medenî ve İçti­
maî mesaîyi siyâsete daima tercih etmekle beraber, bu yeni
bağlamak ister gibi" bir tavır alışına karşı çıkıbnasım . N izâm nâm e'nin 4. mad­
desine bağlamak istemektedir.
84 M ehm el Em in Erişirgil, a.g.e., s. 9 5 -9 6 Erişirgil, Ziya G okalp’in, Hamdullah
Suphi'nin özerklik iddialarına karşı, ‘Hamdullah Bey, O cak bir taraftan m abet­
tir, böyle şey olmaz, deyip duruyor. Fakat bir taraftan da O cak için İttihat ve
Terakki’den para istiyor...” dediğini belirtmektedir.
85 "T ü rk lü k Şuûnu, M illi M eşrutiye! Fırka-i Siyâsiyyesi", Türk Yurdu, C. 1, 1 327,
s. 6 9 5 -6 9 6 .
86 A g e

77
Türk fırkasını yoldaşça selamlarız...”87 biçim inde yansıtmak­
tadır. Millî Meşrutiyet Fırkasînm kurulduğu tarihte, gerçek­
te Türk ulusçuluğunu düşünce düzeyinde benimseyen İtti­
hat ve Terakki, yine de resmi görüş olan Osmanlıcılığa sahip
çıkar görünmektedir.88 Daha sonraki dönemde “M illi M eş­
rutiyetçiler de ittihat ve Terakki’nin milliyet politikasını ter­
viç etmediklerini açıkça kuruluş beyânnâmelerinde ilân et­
m ektedirler. Zira Am avutluk’un m ahallî örf ve adetlerini
zorla yok etmeye çalışan, Suriye’de bir İttihat mektebi aç­
mak bahasına Kerk isyanını vücuda getiren böyle bir milli­
yet politikası sakîm ve sakattır. Buna mukabil İttihat ve Te­
rakki mensuplarının ekseriyeti teşkil ettikleri Türkçü cephe,
bizzat Türk Ocağı organının mündericatı içinde Millî Meş­
rutiyet Fırkasının milliyet anlayışını, bu sefer noksan ve za­
yıf bulduğu için tenkid etmekte, hayal kırıklığını belirtmek­
tedir. Fırkanın kuruluş beyannamesinde Türkçülerin beğen­
dikleri tek nokta “açık ve yürekli Tanzimat aleyhtarlığı”dır.89
Kısacası, İttihat ve Terakki, önceleri Osmanlıcılık politikası
karşısında kuşku ile izlediği Millî Meşrutiyet Fırkası’nı, da­
ha sonraları ulusçuluğu nedeniyle eleştirmektedir. İttihatçı­
ların bu yaklaşım ları, T ürk Yurdu'nun hararetle kutladığı
Milli Meşrutiyet Fırkası ile açık bir organik ilişkiye girmele­
rini engellemişse de, Millî Meşrutiyet Fırkası kurucuları ara­
sında Türk Ocağı’nm ilk Başkanı Ahmed Ferid’in (Tek) ve
Yusuf Akçura’nın Ocağın öndegeîen sim aları arasında bu­
lunması ve Türkçülüğü ilke edinmeleri nedeniyle en azın­
dan m uhalif güçler arasında yer almalarına engel olmuştur.
Öte yandan, Cansever’in belirttiğine göTe, Ahmed Ferid,
Türk Ocağı başkanlığından İttihat ve Terakki ile yapacağı

8 7 A.g.e.
8 8 Sina Akşın, “T ürk Ulusçuluğu”, C um huriyet D önem i T ü rkiy e A n siklopedisi, C.
7, İletişim Yayınlan, İstanbul, s. 1942.
8 9 T an k Zafer Tunaya, T ü rkiye’de S iyasal Partiler, C. 1, s. 352.

78
mücadelede Ocağa zarar gelmesin diye istifa etm iştir.90 Bu
gerçek Ahmed Ferid’in 1330’da (1 9 1 4 ) Nevsal-i M illî’de ya­
yınlanan “Türk Ocakları” başlıklı yazısında, “Ben şu esnada
bundan daha nâfi bir müessese bilemiyorum”9' demesinden
de açıkça anlaşılmaktadır. Türk O cağı’nm am açlarını, “...
Türk’ün marûz olduğu sefaletleri gidermek, onu dûçâr ol­
duğu hastalıklardan kurtararak zinde ve faal bir hale koy­
mak; tüfengi omuzunda serserilik etmekten çekerek, çiftine,
çubuğuna, destgâhma, katanna, dükkânına, pazarına sevk
etmek; ve bu faaliyyec-i bedeniyye ve iktisâdiyyenin temin
edeceği refaha müsteniden onu okutmak, yükseltm ek ve ço­
ğaltmak; vatanında teksif ve takviye ile cidal ve rekabete
müstaid bir seviyeye çıkarm ak”92 olarak tanımlayan Ahmed
Ferid, siyasal Turancılığı mahkûm ederek, “Çünkü, keskin
kılıç kullananlar yanlış hamlelerden sakınm alıdır... Bunun
gibi, Türklük ile uğraşanlar da ihtiyât ve basireti aslâ elden
bırakmamalı, hele genç ve delikanlı O caklı Şarka mahsus
hayalperverlikle birden Nehrin ve Kenan’a, İran’a ve Turan’a
uçuvetmemelidir. (...) Turan hayâli, bugün bir hayâl-i mu­
hal olmasına rağmen M oskof siyâsetini bilüzum tahfif ve
teşvik eder”93 demektedir. Ahmed Ferid’e göre, dış Türklerle
birleşecek büyük bir güç oluşturmak bir ideal olmakla bir­
likte, “Mutedil bir meslek ve basîretkârane bir siyâset”94 izle­
memek özellikle Osmanlı împaratorlugu’nun “devre-i neka­
hette” bulunduğu bir dönemde, son derece tehlikelidir."

90 Haşan Ferit Cansever, “Türk O cağı'nm Doğusu, Sebep ve Saikleri", Türk Yur­
du, C. 2, no. 2 8 4 . Mayıs 1960. s. 20.
91 Ahmet Ferit, “T ü rk O cakları”, Nevsal-i Milli, İstanbul, 1 3 3 0 , s. İ8 8 .
92 A .g.e.,s. 188-189.
93 A.g.c., s. 189.
94 A.g.e.., s, 191.
95 A.g.e., s. 189. Siyasal Turancılığın günün koşulları içinde başarısızlığa m ah­
kûm olduğunu ileri süren Ahmed Feriı, O sm anlı İmparatorluğu'ncla izlenm esi
gereken siyaset konusunda ise şunları söylem ektedir: “E dirne, Rize. Rodos,

79
Öte yandan “M illî M eşrutiyet F ırk a sı’nı ve Türkçülük
akım ını, Mütareke’nin işgalci ve kozm opolit iklim i içinde
sürdürm ek am acında”95 olan M illî Türk F ırkası ile Türk
Ocakları arasında M illî M eşrutiyet Fırkası örneğinde oldu­
ğu gibi her iki kuruluşta aynı kişilerin yer alması bakımın­
dan benzer bir ilişki vardır. 1919 seçim inden kısa bir süre
önce kurulan M illî T ürk F ırk ası’nm y ö n eticileri, Ahmed
F erid (T ek ), M ehm ed E m in (Y urdakul), A hm et Hikmet
(M üftüoğlu), Zühdü (İnhan), Yusuf Akçura, İsmail Hakkı
(Baltacıoğlu), Mehmet Em in (Erişirgil) gibi büyük çoğun­
luğu Türk Ocakları’nm öndegelen isimleridir. Fırka, 1919
seçim ine bağımsız bir listeyle girmiş ve bu listeden yalnızca
Adnan (Adıvar) seçilmiştir. Öte yandan yine M illî Türk Fır­
kası, M illî Kongreye iki Türk O cakları üyesini, Ahmed Hik­
m et ve Hamdullah Suphi’yi delege olarak gönderm iştir.97
M illî Türk Fırkası’nın aynı zamanda T ürk O cakları üyesi
olan Ahmed Ferid, Dr. Adnan ve Hamdullah Suphi gibi ba­
zı yöneticileri daha sonra TBM M de yer almışlardır.

3 . 1918 K ongresi

14 Haziran 1334 (1 9 1 8 ) tarihinde başlayan T ürk Ocağı Ge­


nel Kongresi, Türk Yurdu'nun anlatımıyla, “... gençliğe mah­
Süleym zniye! Bu d ö n kale Türk'ün ilk hudûdunun demir kazıklarıdır. Ve işıe
bu kala-i erbaa dahilindedir ki m illiyetten iktısâb-ı tevfıke çalışılacaktır. Bu­
nunla beraber şu hudûd içinde bile ne kadar sürülm em iş, işlenm em iş dikenli
bayır vardır ki oralardan geçerken dolanm ak için bir türlü ihtiyata râğbet lâ­
zımdır. Türklüğün şu nıülk-ü mahsûsunda bile bipervâ yürüm ekliğim ize ihti­
mâl yoktur. (...) Künlere, bâhusûs Erm enilere bize karşı ekal-i kaili olan ka­
vim ve bu m illete karşı da bugün inıizam ceb r ve şiddete değil, belki ihsân-ı
imtiyaz ve îevâide m üftekîr bulunuyoruz. Evet, hududumuz içinde yaşayan
bu unsurlara bile zaman zam an yüz ve kuvvet vereceğiz. Çünkü biz lüzümu
derecede kavi değiliz.”
9 6 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de S iyasal Partiler, M ütareke D önem i, C. 11, Hürri­
yet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1 9 8 6 , s. 531.
9 7 A.g.e., s. 532.

80
sûs bir vecd içinde biraz müteheyyiç ve bir parça gürültülü
jezahürât ile hararet ve hareket ile”98 geçmiştir. Kongre baş­
kanlığına Mehmed Em in (Yurdakul), kâtipliklere Darülfü­
nun felsefe muallimi Mehmed Em in (Erişirgil) ve Dr. Ah­
med Fethi seçilmişlerdir. Kongre programının ilk maddesi­
ni oluşturan idare Heyeti raporunun delegelere sunulması,
ilk kongreden bu yana 5 yıllık bir sürenin, özellikle de sa­
vaş koşullarının belirsizliği içinde geçmiş olması nedeniyle
büyük önem taşımaktadır. Ancak raporun okunm asından
önce ortaya atılan yeni bir sorun, Kongre’nin uzun tartış­
malara sahne olmasına yol açmıştır: “14 Haziran 1334 İçti­
mâi Riyasetine” başlığıyla Kongreye sunulan ve Müfid, Na-
suh, Midhat Hidayet, Efdal, Veli Necdet, Zeki imzalarını ta­
şıyan bir önerge ile, “katiyen Kongre m ahiyetine yaklaşa-
mayan bu içtimâin ne gibi salâhiyete hâiz olduğunu tavzih
edinceye kadar bütün m esâilin tehiri ve evvelem irde bu
meselenin halli” teklif edilmektedir.99 Bu konuda söz alan
Müfid Necdet önergeyi savunarak, “O cak tesisi zam anın­
dan Harbin zuhûruna kadar her sene muntazaman kongre­
sini akd ederdi. Halbuki Harbin memleketimize de sirayeti
üzerine pek çok Ocak gençleri silâh altına alınarak hudûd-
lan korumak için cephelere koştular. M üsterih ve mesûd,
geride kalanların haklarını sakınacaklarına em in hududa
koşan bu kardeşlerin haklarıyla beraber herşeyini muhafaza
ve müdâfaaya borçluyduk. İdare Heyeti bu mecburiyyece is­
tinaden kongreyi toplamıyor. O kardeşlerin de bugün ara­
mıza katılmasına vakf-ı emel ederek Harp senelerinin hitâ-

98 "Türk O cağı K ongresi” , Tûrh Yurdu, C. 14, no. 159/9, 3 0 Haziran 1 3 3 4 , s.


4269. Agâh Sırrı Levend, "M eşrutiye! Devrinde Dilde Sadeleşm e Harekeli VI.
Son Yıllarda’'. Sanal ve E debiyat, no. 4 9 -5 0 , 15 Aralık 1 947, s. 5. “Harp yılla­
rında bir türlü toplanamayan Türk Ocağı Kongresi, nihayet harbin son ayla­
rında yapılabilm iş, Enver Paşa ve Kemal Paşalardan para yardımı sağlam ak
sureliyle durumu kurtarm ak istem işim "
99 “Türk Ocağı K ongresi”, s. 4 2 6 9 .

81
mmı bekliyordu. Fakat nasıl oldu? Ne gibi mübrem bir lü-
züm ve âcil bir ihtiyaç bu Kongre’hin akdini icâp ettirdi, bi­
lemem? Birdenbire Kongre’nin inikad edeceğini mübeyyin
b ir ilân karşısında kaldık. Efendiler, biz T ü rk O cağı’nı,
T ürk’ün hakkım himâye ve başka anâsıra çiğnetm em ek için
açm ıştık. Halbuki iki bini beş yüz azâdan mürekkep bir Ce-
miyyet yüz elli kişiyle nasıl kongre akdederiz?”100 şeklinde
konuşmaktadır. Müfid Bey aynı zamanda bir anayasa hük­
m ünde olan Türk Ocağı N izâm nâm esi’n in bu koşullarda
bir kongre toplanmasına olanak tanımadığını ve Kongre’nin
Ocak üyelerinin çoğunluğunu temsil edem eyeceğini belir­
terek, delegelerin dağılması önerisinde bulunmuştur.
Ancak, bu iddianın geçersizliğini savunan, başta Em in
Ali, Şükrü Eflatun, Cemil Beyler olmak üzere bazı üyeler,
Kongre’nin katılamayan üyelerin hakkını engellemediğini,
yeni bir İdare Heyeti’nin seçilmesi zorunluluğunu vurgula­
maktadır. Her iki görüşün de oylamaya konulm ası sonucu
Kongre’nin toplanmasına karar verilmiş ve İdare Heyeti ra­
poru, Hamdullah Suphi tarafından okunm uştur.101
1334 Kongresi, Türk Ocağı’mn kuruluşunun üzerinden
yaklaşık altı yıl geçtikten sonra yapılması nedeniyle büyük
önem taşımaktadır, idare Heyeti’nin Kongreye sunduğu fa­
aliyet raporunda, bu gecikm enin nedeni, üyelerin Balkan ve
I. Dünya Savaşı sırasında askerlik hizm etine ya da benzer
görevlere gitm eleri nedeniyle İstanbul’dan ayrılm aları ile
açıklanm ak tadır. Üyelerin yanısıra, “Asıl İdare Heyeti bile
yeni harbin tevellüd ettiği zarûretler neticesi, üç dört defa
yamandığı halde yine tamam olmamış ve nam zet azâsının
da harbe gitmesi İdare Heyeti’ne Istişâre Heyeti’nden azâ al­
maya”102 mecbur bırakmıştır. Nizâmnâme uyarınca her yıl
1 0 0 A.g.e., s. 4269.
101 A.g.e., s. 4270.
102 “T ü rk Ocağı idare Raporu’’ , Türh Yurdu, C. 14, no. 9 , 3 0 Haziran 1 334, s.

82
yapılması gereken Kongre’nin eksik temsille önem li karar­
lar alması tehlikesine karşı düşünülen bu önlem , bir yan­
dan Savaşın kısa bir süre içinde sona ereceği um utlarının
k ı r ı l m a s ı , öte yandan da bazı üyelerden gelen talep üzerine,
“dün ve bugün arasında Tıbbiyelilerin kısm en İstanbul’da
bulunmasından başka bir fark”503 olmam asına rağm en ge­
çerliliğini yitirmiştir.
11 Haziran 1329’da seçilen idare Heyeti, yönetime geldik­
ten sonra devraldıkları sınırlı imkânları gözönünde bulun­
durarak,104 yöneldikleri “mütevazı” am açlan, raporda şöyle
belirtilmektedir: “1) İçinde dirseğimizi dayayarak, utanma­
dan, rahat çalışabileceğimiz bir köşe; 2) Halk ile münâsebete
girmek, milliyet fikirlerini şuürla, hitâbe ile, yazıyla, müsâ-
habe ile neşretmek; 3) Uzak, yakın nereden gelirse gelsin
Türk çocuklarına her suretle yardım etmek; 4) Bir kütüpha­
ne vücûda getirmek, Ocakta okuma odası olabilecek bir yer
ayırarak oraya gazete ve mecm uaların gelm esini tem in et­
mek; 5) Sık içtimâlarla Türkleri birbirleriyle tanıştırm ak.
Görüyorsunuz ki, mümkün görünen faaliyyet bu daracık
çerçeveye sıkıştırılmıştı. Dört kelime ile bütün bu emelleri

4241. Bu kararın alınmasına neden olarak şöyle denilm ekledir: “Nizâmnâ­


menin böyle bir tedbire musâgi olm am akla beraber, ancak şedıd bir ihtiyaç
ve Istişâre azâstmn da itimâdımızı hâiz olm ası keyfiyyeti, bizi bu çâreyi kul­
lanmaya sevk e ıti. M urakabe H eyeti azasınd an da İstan b u l’da hem en hiç
kimse kalmam ıştı. Tıbba mensup arkadaşlarımız, hüküm etin davetiyle pây-ı
tahta dönmeden evvel, kongrenin kim lerle içtim â edeceği cidden düşünüle­
cek bir mesele idi."
103 A .g.e., s. 4243.
104 A .g.e , s. 4 2 4 3 -4 2 4 4 . “Bizden evvel Ocağı idare eden aziz ve m uhterem ark a­
daşlarım ızın sarf ettikleri imân, ıs daha bidayetinde olm ak n eıicesi henüz
m eyvalarını verm em işti. O cak kendi varlığım tem in ed e ce k vâsıtalardan
mahrûm küçük bir müessese idi. O da birçokları gibi günün birinde bir kö­
şede tenbit eden ve diğer gün habersizce gaip olm ak tehlikesini gösteren bir
iş görünüyordu. ( .) Nâdir içıim âları yalni2 azâstna m ahsûs o lm ak üzere
otuz beşten fazlayı bulmuyordu. Parası yoktu. Bütün eşyası otuz otuz beş is­
kem le, iki uç masa, kulüphâne olmaya namzed bir dolap, iki ûç lambadan
ibareni."
hülâsa ettik: Yer, yardım, telkin ve içtim â.”,os
Yeni İdare H eyetin in düzenli k o n feran sları sayesinde
“Meşrutiyetken sonra m em lekette teessüs etmiş ilk konfe­
ransçı cemiyyet”105 unvanını kazanan Türk Ocağı, katılımın
yüksek olması nedeniyle önce Divanyolu’ndaki binadan Be­
yazıt'taki konağa taşınmış,107 daha sonra ise özel bir konfe­
rans salonu inşa edilmiştir.108 Bu konferanslar, özellikle Ab-
dülhamit döneminin uzun suskunluk yıllarından sonra, ol­
dukça özgür tartışmalara yol açması nedeniyle özel bir öne­
me sahiptir.109 Türk Ocağı’nda verilen konferansların belki
de en önemli özelliklerinden biri, yalnız O cak ilkelerini be­
nimsemiş kişilere değil, aynı zamanda Abdülhak Şinasi Hi-
sar’m anlatım ıyla “... Ocağın gayesine erm eden, herhangi
söylediklerini duyuracak bir konuşm a salonu gibi telakki
eden” karşıt görüşten kişilere de yer verilmesidir. Üyelerden
mühendis Remzi Bey’in gözetimi altında yapılan bu salonda,

105 A.g e., s. 4 2 4 4 .


106 A.g.e., s. 4245. Feridun Kandemir, “Türk O cak tan ”, Resimli Tarih M ecm uası, .
no. 70, Ekim 1955, s. 4 1 0 8 . Kandemir, Hamdullah Suphi'nin “Tü rk O cakla­
rını, yalnız bir konferansçı müessese olarak mütalâa eısek bile, bunun ehem ­
miyeti anlaşılır" dediğini nakletm ektedir.
107 “T ürk O cağı İdare Raporu”, s. 4 2 4 6 .
108 Abdülhak Şinasi Hisar, “K onferans Zam anları", Türk Yurdu, no. 2 4 5 , Nisan
1955, s. 9 2 ) . Bu konuda Hisar, ”... M eşrutiyetin ilk gevezelik zamanlarında
söylenen her konferans, hem en siyasî bir konferans mahiyeti alır gibi hemen
herkes onu duymak ister, sonra da hem en hepsine dair birtakım dedikodular
işitilird i.” Türk O cağı R am azan G e c eler i Tertip Ettiği M u sa h a b e P rogram ı,
1330. Ramazan suresince filin gösterilerinden sonra Turk m illiyetçiliği ile il­
gili konferanslar verilmiştir.
1 09 A.Ş. Hisar. “Konferans Zam anları", s. 9 2 3 -9 2 4 . Hisar, konferanslara devam
eden Süleyman Nazif konusunda, "... Türk O cağının serbest konferanslarına
girm em ek elinden gelmez ve onları m uaheze etm ek, haksız ve yersiz tarizler
erm ek isleyince de, tabii olarak şiddetli cevaplar verilm iş olurdu. (...) Ocağa
geldiği bir gün çıkıp da Bey azıl meydanına giderken birkaç arkadaş m uahe­
zelerini söylemişler. O da, meydandan geçen bir tramvaya acele ile atlayarak
bir yandan o sırada tesadüf eıtjgı bir polise hitaben: 'Siz su efendilere soru­
nuz. Türk Ocağı m ı, yoksa Yeniçeri Ocağı azâsı m ıdırlar?’ diye çıkışm ak iş­
lerm iş..."
küçük bir tiyatro sahnesi bulunmakta, ayrıca film gösterileri
de1,0 yapılabilmektedir. I. Dünya Savaşı başlayıncaya kadar,
yaz tatili olan iki ay dışında her perşembe gecesi ve her cu­
ma günü, kimi kez aynı toplantıda iki konferans verilm ek
suretiyle bu faaliyetler yürütülmüştür, idare Heyeti raporun­
da belirtildiğine göre kadınlara ayrılmış cuma konferansla­
rında müziğe daha fazla yer verilmektedir. I. Dünya Sava-
sı’nın başlamasıyla birlikte, perşembe geceleri yapılan kon­
feranslar yolların ışıksızlığı ve ulaşım araçlarının sınırlılığı
sonucu, yalnız cuma günleri yapılmaya başlanm ıştır.11’ K on­
feranslar aracılığıyla halka eğitim hizm eti götüren T ürk
Ocağı, kimilerine göre bir tür “Darülfünun” işlevi görm ek­
te,112 özellikle konferans sonrası dinleyicilere açık tartışma­
larla,113 Savaş yıllarında düşün hayatının sürmesine katkıda

110 İkdam , 12 M an 1 332, no. 6 8 6 6 . Gazetede yeralan bir ilanda T ü rk Ocağı Si-
neması'nda her öğleden sonra kadınlara, gece ise erkeklere film gösterildiği
ve bilet fiyatlarının 3 ve 5 kuruş olduğu belirtilm ektedir, (fedam, 13 Mart
1332 (2 6 M an 1 9 1 6 ), no. 6 8 6 7 . Türk O cağı Sineması için verilen bir başka
ilanda, ‘ İstanbul'un en temiz, en havadar sinem ası olup, ilk gelen kurdelâlan
berrak ve şeffaf gösterir; piyano, kem an, flütten m ürekkep bir m ızıka da var­
dır” denilmektedir.
111 “Türk Ocağı İdare Raporu", s. 4247. Raporda 5 0 0 ‘ü aşkın konferans verildiği
belirtilmektedir.
112 Burhancıtin Develioğlu, “Hamdullah Suphi ile Elli Beş S en e", T ürk Yurdu, C.
6 , no. 2, Şubat 1967, s. 12.
113 Cemal Kuıay, /stifelal ve Hürriyet M ücadeleleri Tarihi, C. 17, s 9 8 1 7 . Tartışm a­
lı konferanslar verenler arasında Yahya K em al (B ey atlı) (E d e b iy at), Fuad
Köprülü (Edebiyat Tarihi), M. Şenıseddin (G ünaltay) (T ü rk T arihi), H am ­
dullah Suphi (Turk-tslâm Sanayi-i N efisesi), Profesör Zühdü (h ıh a n ) ( İkti­
sat) bulunmaktadır. Ö te yandan İsm ail H abib Sevük, “O cak. Ev, K onak", s.
2‘de konferansların yeterince nitelikli olm adığını söyleyerek, “M eselâ rah­
metli Sehabeddin Süleym an, Şair Nedim'e dair bir konferans verirken, onun
‘ham am ıyyesinden bir mısraı: ‘Miyân-ı m eclise nakloldu soh b et-i eş’ar' diye
okuyarak Nedim gibi bir üstadın bile ‘nakl oldu’ dem ek gibi sunturlu hatalar
yaptığım söylem esi üzerine konferansçının ilm ine hayran kaldığım ız sırada,
dinleyiciler arasında Süleyman Nazif o heybetli sesile haykırarak: ‘Sus cahil,
Nedim'e iftira etme o kelim e nakl değil, meze manasına nu kldu r...’ dediğini
belirtm ekted ir. S evü k’ün kon feran slara ilişk in b ir başka ani%ı da şud ur:
"Rahmetli Rıza Tevfik bir türlü sözün önünü alamadığından konferansların

85
bulunmaktadır. Raporda belirtildiğine göre, kim i konferans­
lar Türkiye’de ilk kez uygulanan bir yöntem le diapozitif
(aks camı) gösterisi eşliğinde verilmiş114 ve bu amaçla zen­
gin bir koleksiyon oluşturularak, Türk harsına ilişkin bilgi­
lerin görsel malzeme ile desteklenmesi olanağı sağlanmıştır.
Öte yandan İdare Heyeti raporunda da belirtildiği gibi,
Türk Ocağı, bu ilk dönem süresince bir tür irtibat bürosu
işlevi yüklenmiş, “Türk D ünyasının” çeşitli bölgelerinden
gelen önemli kişi ve heyetlerin hemen tümü Türk Ocağı’nı
ziyaret etmişler, onurlarına toplantılar d ü zenlenm iştir.115
G erçekten de özellikle I. Dünya Savaşı sırasında Sovyet
Devrimini izleyen ilk yıllarda Türk unsurların bağımsızlık
umutlarının artmasına paralel olarak, İstanbul’a gelen kişi
ve heyetlerin de arttığına tanık olmaktayız. Nisan 191 8 ’de
Kırım Umur-u Hariciye ve Harbiye müdürü C afer Seyid
Ahmet (K ırım er) başkanlığındaki Kırım H eyeti onuruna
Türk Ocağı’nda yapılan toplantıda, Cafer Seyid Ahmet “Bir-
bir saatten fazla uzam aması şartı ko n ulm u ştu . Sevim li filozofum uz, daha
mukaddimeyi bitirm eden saati bitirince, biz haşarılar 'saat bitti, saat bitti’ di­
ye tempolu bagırışmalara kalktığımız vakit, Rıza Tevfik o babacan tavrile hiç
ıslihni bozmadan ‘Eh, saat bitti ise, konferansın mabadı gelecek sefere' diye
temennayı çakıp sahneden çekjliverirdi."
1 )4 “Türk Ocağı İdare Raporu", s, 4 2 4 9 -4 2 5 1 . ''M em leketim izde ilk defa aks ta­
rîkiyle resim göstererek kanâati gözlere hitâp etm ek suretiyle verm ek Ocagııı
başladığı bir şeydi. Her cins Türk eserlerini gösteren üç bin cam dan m ü rek­
kep bir koleksiyon vücûda gelirdik. (...) ... sanatta vc harsta kem âlim izi gös­
terir eski, yeni ne varsa hepsi bu cam lar arasına ithâl edilm iştir. (...) Türk
âsârını İslâm âsârıyla ve bunları Garbın büyük m erkezlerini, adam larını, âbi­
delerini, müzelerini gösterir takımlarla it mâm ettik .’’
115 A g.e., s. 4251. Tanın, 12 Temmuz 1334 (1 9 1 8 ), no . 3 443. Azerbaycan, Dağıs­
tan, Kınm delegeleriyle, Güney Azerbaycan ve Kuzey Türkleri ileri gelenlerin­
den bazı kişilerin onuruna Türk Ocağı 'nda verilecek törene üyeler davet edil­
mektedir. Abdülhak Şınasi Hisar, “Ocağın Kuruluşunda M illi Hudutlar Dışın­
dan Gelmiş Türkler”, Türh Yurdu, no. 239, Aralık 1954, s. 433. Hisar, Türk Oca-
gt’ndan evvel bu kişi ve heyetlerle ilgilenecek bir kurum olmadığını belirterek,
“Sultan Hamid ise, Türkiye dışından gelen ve T ü rk dili, Türk ırkı, Türk lârilıi,
Türk ruhu ile alâkalı görünen her mütefekkir T ü rk ’ü -bir kulüphânesi bulun­
duğundan ve siyasî bakımdan da mahzurlu bir şahsiyet telakki etmediğinden-
Ahmet Midhat Efendi’ye göndermeyi bir anane haline getirm işti." demektedir.

86
djk, bir olduk, daima bir kalacağız”116 derken, “İstanbul
Konferansı’na iştirak etmek ve millî davalarında hüküm eti­
mizin kuw e-i müeyyidesine istinâd eylem ek için ”117 İstan­
bul’a gelen Kuzey ve Güney Kafkas ve K ın m delegeleriyle,
Resulzade Mehmet Em in başkanlığındaki Azerbaycan He-
yeti’ne karşı yaptığı konuşmada H am dullah Suphi, “Türk
Ocağı’nın millî davanın kazanılması hususundaki İçtim aî ve
tatbikî vezâifini birer birer tadâd ederek bütün Türklerin bu
netice-i mesudeyi görmekle m übâhî olacaklarını” açıklam ış
ve dayanışma gerekliliğini vurgulamıştır.118
İdare H eyeti raporunda belirtilen belli başlı faaliyetler
arasında, eğitim kurum larıyla olan ilişkiler, eğitim prog­
ramlarının Türk sanat ve kültürünü ön plana çıkaracak b i­
çimde dönüştürülm esi,119 yine telkin ve tanıtım am acıyla
kadın ve erkek Ocak üyelerine yaptırılan parasız geziler120
ve konserler bulunmaktadır.121
116 “Kurtuluş Günlerinde Kardeş M usahabeleri", Türk Yurdu, C. 1 4 , no. 1 5 8 (7 ),
10 Mayıs 1334, s. 4206.
117 “Türk Ocagı'nda Kırım , Kafkas ve Azerbaycan M urahhasları”, T ü rk Yurdu, C.
14, no. 161 (1 1 ). 1 Ağustos 1334, s. 4336.
118 A.g.e., s. 4 3 3 6 .
119 “Türk Ocağı tdare Raporu”, s. 4252. Raporda, T ü rk O cakları'nın bu faaliyet­
lere ağırlık vermesinden önceki dönem de, Darülfünun'da bile Türk sanalına
ilişkin bilgi verilm ediğini, Sanayı-i Nefise M ek teb in d e T u rk m im arisinin he­
men hiç okutulm adığını, ulusal sanaun toplum un her kesim inden “kötü bir
adanı gibi kovulduğu” belirtilmektedir.
120 A.g.e., s. 4 2 5 3 -4 2 5 4 , "... asıl âsârı yerinde gösterm ek emeliyle İstanbul’da ve
muayyen yerlerde küçük tetkik gezileri tertip ettik. Bazı cam ileri, türbeleri,
çeşm eleri, sarayları, mezarlıkları birçok defalar arkadaşlarla beraber ziyaret
ediyor, onlara lazım gelen izâhâlı veriyorduk. (...) B ir defa da yetm iş kadar ar­
kadaşla Bursa’ya seyahat tertip ettik. O caklıya hiçbir m asraf ettirm eksizin o n ­
ları hususî bir vapurla hususî bir trenle ilk pây-ı tahtım ıza götürdük, ... İz­
mir'e, Konya'ya, Adana’ya, Suriye'ye, yabancı m em leketlere vaki olan seyahat­
lerimiz, sözle yazı ile Türk’ü tanıtmak onu sevdirmek için yeni telkinlere vesi­
le idi Aynı gezintileri kadınlarımız için de tertip ediyorduk, onlar da bizimle
beraber pây-ı tahtın belli başlı âbidâtını müteaddit defalar ziyaret etliler."
121 A.g.e., s. 4 2 5 5 . Raporda özellikle kadınlar için verilen “m usiki müsâm erele-
ri"nd en söz edilerek, Ban müziğinin belli başlı bestekârlarının tanıtılm aya
Bu arada, “serbest münakaşanın esaslı fikirlerin derin bir
suretle anlaşılm asına daha fazla müsâadesini dikkate ala­
rak”122 düzenlenen serbest derslerde, Darülfünun hocaları ta­
rafından Türk, Islâm ve Osmanlı edebiyat, güzel sanatlar ve
hukuk tarihine ilişkin bilgiler verilmektedir. Yaklaşık iki bu­
çuk yıl kadar süren bu dersler için, raporda “son sene hidâ­
yetinde Darülfünunda kadınlar da dâhil olmak üzere serbest
derslerin küşâdı hakkında (Heyet-i müderrisin) tarafından
verilen karar, işin Beyazıt’m bir köşesinden diğer köşesine
naklini intâç etti ve bu surede iki buçuk sene devam etmiş
olan serbest derslerimiz de nihayet buldu”'23 denilmektedir.
Öğrencilere yapılan yardımlar ise, okullara yerleştirm ek,
sağlık hizm etleri, 1334’te (1 9 1 8 ) 3 8 0 liraya varan parasal
yardım ve 3 5 0 0 liralık giysi ve eşya yardımı, I. Dünya Sava-
şı’nın başlamasıyla birlikte haberleşme olanaklarının kesil­
mesi sonucu “dış memleketler Türk gençleri”ne O cak bina­
sında barınma olanağı sağlanması gibi çalışmalardır. Böyle-
ce Kongre’nin yapıldığı tarihte Avrupa’da eğitim görenlerle
birlikte Türk Ocağı’nm çeşitli yardim lanndan yararlanan
öğrenci sayısı toplamı 1 4 0 ’tır.124 Öte yandan İstanbul’dan
Beyrut’a kadar ve her düzeydeki eğitim kurumlarında Ocak
adma okuyan gençlerin yanısıra, Beşiktaş’ta, Boğazkesen’de
Türk Ocağı Mühendislik Birlik Yurdu namıyla bir “m üesse­
se” oluşturulm uştur.125 Binasını Evkaf Nezareti’nin verdiği
bu kurumla amaçlanan, Türk öğrencileri m ühendisliğe teş­
vik etm ek ve bu okullarda azınlık durum unda bulunan
gençlerin sayısını artırmaktır. Bu amaçla sınavlardan önce
çalışıldığı, an cak l. Dünya Savaşı'm n çıkm ası ile birlik te hem kon serlere,
hem de Kâzım, Zati ve İsmail Hakkı tarafından verilen şarkı derslerine geçici
bir süre için ara verildiği belirtilmektedir.
122 A.g.e., s. 4256.
123 A .g.e., s. 4 256,
124 A.g.e , s. 4259.
125 A.g.e., s. 4260.

88
mühendis Ocaklılar tarafından hazırlık dersleri verilmekte
ve O cak tarafından kuruma para ve eşya yardımında bulu­
nulmaktadır.126 Aynı zamanda Ocak, bir tür iş bulma kuru­
mu işlevi de görmektedir.
Türk O cağı’mn bu ilk dönem inde Fransızca ve Türkçe
toplam 1250 kitaptan oluşan bir kütüphane de oluşturul­
muştur.127 Türk Ocağı’nın gerek merkez, gerekse şubelerin­
de üzerinde önem le durduğu kütü phanecilik faaliyetleri,
Jale Baysal’ın da belirttiği gibi, II. M eşrutiyetin Türk kütüp­
haneciliğini eğitim ve kültür sorunlarına yönelik bir tür “ıs­
lahat” önlem leri çerçevesinde ele alması bağlamında ince-
lenmelidir. ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1911 yılında ya­
pılan Dördüncü Kongresinde milli bir kütüphane oluştur­
ma önerisi, Türk Ocağı ve taşra örgütünün gerçekleştirm e­
ye çalıştığı kütüphane sistemi ile som utluk kazanmıştır. Bu
anlayış gerçek te, 17 8 9 Fransız D evrim i’yle ortaya çıkan
milliyetçilik olgusunun ürünü olan kütüphane anlayışının
yüz yıl sonra O sm anlı îm paracorluğu’na taşın m asıd ır.128
Türk Ocağı, söz konusu kütüphane faaliyetleri içinde nite­
likli ve zengin bir fotoğraf koleksiyonunun oluşturulm ası­
na da özen göstermiştir. Bu arada Selçuklu, Arap ve İran da
dahil olmak üzere, Anadolu’nun eski çinicilik m erkezlerin­
den toplanan çeşitli örneklerinin yer aldığı bir çini koleksi­
yonu ile özellikle Türk ressam larının hat sanatına ilişkin
eserlerinden oluşan bir başka koleksiyon İdare H eyetinin
göreve geldiğinden bu yana gerçekleştirdiği olum lu çalış­
malar arasındadır.’29
İdare Heyeti raporunda belirtildiğine göre, bu süre içinde

126 A.g.e., s. 4 2 6 0 .
127 A.g.e.. s. 4 260.
128 Ja le Baysal. “K ütüphanecilik”, Cum huriyet D önem i T ürkiye A n siklopedisi, C.
5, iletişim Yayınlan, s. 1309.
129 "T ü rk Ocağı idare Raporu”, s. 4261.

89
3 sergi düzenlenmiştir.130 Hazırlık aşamasında bulunulduğu
bildirilen dördüncü sergi ise, 1335 (1 9 1 9 ) yılında Türk Oca­
ğı Sanayi Encümeni tarafından açılacaktır. Söz konusu sergi
nedeniyle yayımlanan fotoğraflı katalogda, serginin düzen­
lenme amacı, “Ocak kendi içinde doğan encüm enim izin iş
programına koyduğu (her sene Türk sanayiine dair bir seıgi
açm ak) kaydını kabul etmişti. İşte bu sene ilk sergisini açı­
yor. Sergi gezilip görülünce anlaşılacak ki Türk'ün ibda ede­
bileceğine bu sergi -ki maalesef ilk adım olduğu için nok­
sandır, bütün sanat erbabına iştirak ettirem em iştir- gayet
parlak bir delil olacaktır"131 şeklinde açıklanmaktadır. Sergi­
nin açılış törenine Veliaht Abdülmecid başkanlık yapmış ve
özel imalatçıların yamsıra, üretime yönelik faaliyetlerde bu­
lunan Türk Kadınları Biçki Yurdu, Kadınlar Çalıştırma Ce-
miyet-i lslâmiyesi, lm alât-ı Harbiye M akriköy Fabrikaları,
Esirgeme Derneği, Ordu Donanma Pazarı, lm alât-ı Harbiye
M ektebi, Beyrut Sanayi M ektebi, Osm anlı Anonim Şirketi
vb. kurum ve kuruluşlar katılmışlardır. Serginin düzenleme
kurulunda Ruhsar Hanım, Agâh Orhan, İsmail Feridhan, İb­
rahim Hamdi, Haşan Fehm i, Rüştü, Abbas Turgut, Mehmet
Ali, Nuri Tahsin ve Nuri Ali Beyler yer almaktadır. Ayrıca yi­
ne sergiye katılacak imalâthane ve kuruluşların saptanması
ile görevli bir Sergi Hcyet-i Takdiriyesi bulunmaktadır.132
Türk Yurdu dergisi konusunda ise, raporda “son zamanlar­
da Ocakla Yurd arasında birbirine yine yardım etmeyi temin
130 “T ü rk O cağı İdare Raporu", s. 4 2 6 1 .
13) T ürk O cağı Sanayi Encümeni Tarafından A çılan 1335 Senesi T ürk S an âyi Sergi­
si K a la loğ u , Turk Dünyası Matbaası, İstanbul, 1335 (1 9 1 9 ), s. 1. (Katalogda
sayfalar num araland ırılm am ışım D ipnotlarda b elirtilen sayfa nu m araları,
araştırm acı tarafından ve mukaddimeden başlayarak num aralandırılm ıştır.)
132 A.g.e., s. 42. Heyet ' Takdiriyye'de bulunan kişiler ise, “H alide Edip, Hasene
Osm an. Nakiye Hanım lar ve Muallim İsm ail H akki. M uallim Celal, M üderris
H am dullah Suphi, Sanâyi mühendisi Hüsnü, M akriköy Fabrikaları müdürü
Şevki, Sanâyi Doktoru M ühendis Azmi, Sanayi M ühendisi Arif, Sanâyi Mü-
dûr-ı Um üm tsi Fuad, M ekıeb-i Sanâyi Müdürü M emduh Beyleri'dir.

90
eden bir anlaşma vücuda geldi"133 şeklinde bir açıklam a yer
almakta ve Türk Ocağı’m n yayın organı olarak yeni bir dergi
yayınlamak yerine, Türk Yurdu'nun yeniden düzenlenm esi
yoluna gidildiği belirtilmektedir. Türk Yurdu’nu n ilk ödeneği
olarak otuz üç liralık bir meblağ ayrılmasına rağmen, yayı­
nın sürdürülebilmesi için gerekli olan 120 liranın sağlanma­
sı için satıştan elde edilen gelirlere ek olarak her ay yetmiş
lira ilave edilmiştir. Kağıtsızhk nedeniyle tek formaya indiri­
len dergi, bu yeni düzenlem eler çerçevesinde yeniden iki
formaya çıkarılmış, fotoğraf eklenmiş ve içeriği yeni ilkeler
doğrultusunda değiştirilerek satış ve abonm an sayısının
350-400’den 1000 ’e çıkm ası sağlanmıştır. Bu arada bir te­
menninin belirtisi olan şu satırlar henüz tümüyle bir bütün­
leşme sağlanmadığının bir kanıtıdır: “Onu idare eden arka­
d aşlarım ızın gösterd iğ i arzu ü z erin e Yurd’un b ü sb ü tü n
Ocak’la birleşmesi lüzumuna kaniiz, çünkü ortada bunları
iki ayrı iş halinde tutacak hiçbir sebeb m evcüt değildir.”134
Türk Ocağı’nm içinde bulunduğu bu hamle dönem inin
en belirgin kanttı olarak yerli ve yabancı basında çıkan m a­
kaleler gösterilmektedir. Gerçekten de İstanbul’a yaptığı bir
gezinin izlenimlerini 5 Eylül 1332 (18 Eylül 1916) tarihli
Tercüman gazetesinde yayımlanan makalesinde dile getiren
İsmail Gasprinskiy, “Türk Ocağı nâmıyla m alûm Cemiyyet
az vakitte büyük muvaffakiyete nâil olm uş bulunuyor. Lisâ­
na, edebiyata, maârife ve Türklerin her cihet-i terâkki ve te­
alisine hizm et etmek üzere tesis edilm iş (O cak ) her sın ıf
ahâliden iki bin m iktar azâya mâliktir. Bunlar arasında ziyâ-
lılar, ulem â, tüccar ve talebe bulunuyor. O cak sayesinde

133 “Türk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 2 6 2 .


134 A.g.e-, S. 4 2 6 3 -4 2 6 4 . Tahır Alangu, Ö m er S ey/ellin , s. 3 7 8 . T ü rk Yurdu’nun
Türkçülüğe ilişkin am açlarını yerine getirm e konusundaki yetersizliği Öm er
Seyfettin'in anı deflerine düştüğü 8 O cak 19 1 7 tarihli notta söyle açıklan-
maktadtr: “T ürk Yurdu şim dilik Celal Sahir'in elinde. .. O nun da aklı fikri pa­
ra kazanmakta, ticarette.

91
fesliler, sarıklılar, kalpaklılar, yaşlar ve kartlar birleşm iş bu­
lunuyor. T ürk O cağı’m n şubeleri Bursa’dan ta Erzurum ’a
kadar büyükçe şehirlerde tesis edilmiştir. Ocağın asıl mat­
lubu otan ölm em ek-dirilm ek fikri ve niyeti her sın ıf insan­
ları Ocak başında toplamıştır" demekte, Tan gazetesi ise, I.
Dünya Savaşı sırasında cephede savaşan Türk askerlerinin,
T ürk O cağı’nın kendilerine aşıladığı m illiyetçilik duygusu
ile kahramanca savaştıklarım belirtm ektedir.'35
İdare Heyeti raporunda bir önceki kongrede 1 2 0 0 üyeye
sahip olan Türk Ocağı’nın, 1334 (1 9 1 8 ) Kongresi’nde 2005
üye ve 35 kadar şubeye sahip olduğu açıklanm aktadır.136 Bu
yeni atılım dönemi, Türk Ocağı’mn parasal kaynaklarını ar­
tırmasında da görülmüştür. Türk Ocağı’mn ilk açıldığı gün­
den 4 Mayıs 1329 (1 8 mayıs 1913) Kongresi’ne kadar on
dört aylık gelirinin 2 1 4 lira 40 kuruştan ibaret olduğu, ikin­
ci kongrede ise idare Heyetinin göreve başladığı tarihten 1
Mart 13 3 1 ’e kadarki on dört buçuk ay zarfında 1964 lira 91
kuruş gelir elde edildiği belirtilmektedir. Beş yıllık sürenin
toplam geliri ise, 1600 lira 25 kuruşavyükselm iştir.'37
T ürk Ocağı’nm iktidardaki yönetimlerle olan ilişkisi konu­
sunda aydınlatıcı bir ipucu niteliği taşıyan bir bölüm, söz ko­
nusu raporun en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Burada,
Ocağın kurulduğu tarihten beri hükümetten yardım ve des­
135 “Türk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 2 6 4 . Abidin Nesimi, Yılların için den , Gözlem
Yayınlan. Isianbul, 1 977, s. 3 6 -3 7 . Nesimi, l. Dünya Savaşı sırasında Teşki-
laı-ı M ahsusa'ııın askeri Tıbbiye çıkışlı üyelerinin Türk O caklılardan o lu ştu ­
ğunu belirtm ekledir.
1 36 "T ü rk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 264. Tekin Alp. T he Turkish an d Paıtrurfcislı
id ea l, s. 19 -2 0 . 1 9 1 7 ’de yayınlanan bu kitapta Tekin A lp . T ü rk O cağı’nın
1 .8 0 0 üye ve 1 şubeye sahip olduğunu belirtm ektedir. “Ü sküdar'da T ü rk
O cağı”, Türk Yurdu, C. 10, no 12, 18 Ağustos 1 3 3 2 ‘de açılan İstanbul Türk
O cağı'nm asıl merkez sayılan Istanbul-Beyazu Türk O cağı’ndan sonra yirm i-
beşinei O ccak olduğu belirtilm ektedir. Ahm ed Em in, T urkey in (he VVorld
War, New Haven: Yale University Press, London. 1930, s. 197, Ahmed Em in
1 9 1 8 ’de tstanbul Türk Ocağı’nm 2 5 4 0 üyesi bulunduğunu belirtm ektedir.
137 “Türk Ocağı İdare Raporu”, s. 4 2 6 4 -4 2 6 5 .

92
tek gördüğü belirtilerek, “İtiraf ederiz ki bu müzaheret bir­
çok diğer m em leketlerin m üm asil m üesseselere bahşettiği
yardıma nazaran pek küçüktür. Bükreş ortasında kralın Ulah
gençlerine bahşettiği muazzam sarayı unutmayınız. Kanatla­
rını açmış duran bu bina asıl hükümdar sarayını ezecek ka­
dar vakur ve muhteşemdir, içinde yüzbinlerce ciltlik kütüp­
hanesi ve geniş salonlarıyla bir küçük Balkan hüküm etinin
kendi çocuklarına ne kadar itibâr ettiğini gösteriyor. Daha
uzaklarda daha büyük misaller var. Fakat bütün müzaheret­
ler ortasında en belli başlı müzahereti şüphe yok ki, ilmi yay­
ma hususundaki gayretlerimizi Leşviken yine hüküm et bah-
şetmiştir. Ayda muayyen bir küçük tahsîsât ile beraber aynca
birçok defalar ayrı ayn yardımlar aldık”138 denilm ekte ve bu
konuda özellikle hükümetin Türk Ocağı’nm faaliyetlerinde
tanıdığı “nihayetsiz hürriyet”139 vurgulanmaktadır.
Raporun okunmasından sonra, ilk nizâm nâmede bazı de­
ğişiklikler yapılması amacıyla bir encüm en oluşturulm ası
kararlaştırılmıştır. Bu konuda söz alan Haşim Nahid, eski
nizâmnâmenin yeni dönemin gereksinm elerine yanıt vere­
mediğine işaret ederek, Türkçülük akım ının sürekli bir ge­
lişim içinde bulunduğunu belirtmiştir. Yapılan seçim sonu­
cu, Halide Edip, Kütahya eski m illetvek ili Ahm ed F erit
(Tek), Ziya Gökalp, Dr. Sabri, Şükrü Eflatun, Dr. Haşan F e ­
rit (Cansever), Dr. Selahattin, Dr. Tevfık Remzi (Kazancı-
gil), D arülfünun felsefe hocası M ehm et Em in (E rişirg il),
Beyazıt Numune Mektebi müdürü Sadullah, Nüzhet Sabit,
Darülfünun hocalarından Hüsnü Hamid (Saym an) asil üye­
liğe, Dr. Cemil Şerif ise namzed üyeliğe getirilm işler140 ve
138 “T ü rk Ocağı tdare Raporu”, s. 4265.
139 A.g.e., s. 4 2 6 5 . Bu konuda “Türk Ocağı düşüncelerinde daim a kendini ser­
best bulm uştur. M âre-i örfiyyenin en sıkı zam anlarında biz daiırıâ burada iç ­
timâ halinde bulunurken hükümet bizi murakabe etmeye bir dakika lüzüvn
görm edi" denilm ekledir.
140 Tânin, 15 Haziran 1334 (1 9 1 8 ), no. 3118.

93
yasa encüm eni, 28 Haziran 1 3 3 4 ’te yapılması kararlaştırılan
ikinci toplantı öncesi üç kez bıraraya gelerek yasa değişikli­
ğini görüşmüştür.14’
K o n g ren in 2 9 H aziran tarih in d e y ap ılan ve M ehm ed
E m in ’in b u lu n am am ası n e d e n iy le , b a ş k a n lığ ın ı N ecip
Asım’m yaptığı ikinci toplantıda Veled Çelebi, Peşte başşeh-
benderi Ahmet Hikm et’in yanısıra öndegelen Türkçülerin
telgrafları okunmuştur. Bu telgraflar içinde özellikle dikkati
çeken, Bahriye Nazın Cemal Paşa tarafından gönderilen ve
"Türk Ocağı’nm eser-i hamiyyet ve insaniyette badema dahî
kem âl-i m uvaffakiyetle devam e tm esin i"142 tem enni eden
telgraftır. Söz konusu telgraf, Cemal Paşa’nm kişisel olarak
T ü rk çü lere y ak ın lığ ın ın yanısıra, ittih a t ve T era k k i’nin
Türk Ocağı’na verdiği desteğin de bir göstergesidir.
İkinci toplantıda O cak üyeliğinden çıkan lan bazı üyelere
ilişkin Ahmet Fazıl’m yazılı ve Em in Ali’nin sö 2 İü önerge­
leri, Hamdullah Suphi’nin bu tür kişisel sorunlara ilişkin
açıklam alar yapılmasında çok yönlü sakıncalar bulunm ası
nedeniyle Haysiyet D ivanı’na sevk edilm esi gerekliliğini
vurgulam ası üzerine söz konusu m akam a v erilm iştir.143
İkinci toplantının en önem li konusunu oluşturan mevcut
yasada d eğ işik lik ler yapılm ası k on u su n d a, başta M üfid
Necdet olmak üzere bazı üyelerin, yasanın değiştirilm esi
gibi bir konuda Batı ülkelerinin benzer kurulularında ya­
pıldığı türden ön çalışm aların gerçekleştirilm ediği ve ço ­
ğunluğun bulunmadığı bir kongrede söz konusu değişikli­
ğin yapılm asının uygun olmadığı yönündeki görü şlerine
rağmen görüşmelere başlamıştır. N izâmnâm enin 1. madde­
sinin aynen kabul edilmesinden sonra, uzun tartışm alara

141 “T ürk Ocağı Kongresi", Türk Yurdu, C. 14, ııo. 159/9, 3 0 Haziran 1334. s. 4271.
142 “Türk O cağı Kongresi”, T ürk Yurdu, C. 14, no. 159/10, 15 Temmuz 1 334, s.
4297.
143 /I g.e., S- 4 2 9 8 .

94
r

neden olan 2. m ad d en in yasa e n cü m e n in d e n “O ca ğ m


maksadı Türklerin harsî birliğine ve m edeni kem âline ça­
lışmaktır. Ocağm faaliyyet sahası bilhassa T ürkıya’d ır” şek­
linde çıkm ası nedeniyle kongreye iki görüşün egem en o l­
duğunu görüyoruz.
Kongreye katılan üyelerden, Dr. Şükrü Eflâtun, Hüseyin
Abbas ve Hamdullah Suphi, “bilhassa Türkiya” kaydının ni­
zâmnâmeye geçmesinin uygun olmadığını ve gerçekte yardı­
ma en çok muhtaç olan Anadolu’dan başlamak lazım geldi­
ğini kabul etmekle birlikte, bu tür bir kaydın nizâmnâmeye
konulması ile “Türkçülük faaliyeti(nin) garip iki vaziyete
ibka edilmiş olacağını ve bilnetice bizden ancak ve ancak
manevî bir yardım isteyen uzaktaki Türk kardeşlerim izin
muğber olmaları ihtimâl dâhilinde bulunduğunu” ileri sür­
müştür.144 Yasa değişikliği encüm eninin söz konusu öneriyi
savunmakla görevlendirdiği Nüzhet Sabit ise, konunun en­
cüm ende tüm boyutlarıyla ta rtışıld ığ ın ı, a n cak A nado­
lu’nun yardıma en çok m uhtaç olan bölge olm ası ve aynı
zamanda hem Anadolu Türkleri hem de dış Türkler için ça ­
lışmaya Türk Ocağı’nm gücünün yeterli olmayacağının an­
laşılması üzerine, "Büyük Turan hayalini üm itlerle karşıla­
makla beraber” yakın gelecekte tüm faaliyetlerin yalnızca
Türkiye’ye yön eltilm esine karar verild iğini b e lirtm ek te ­
dir.145 Halide Edip ise, büyük Turan idealinin gerçekleşm e­
sinin güçlüğüne değinerek, öncelikle Anadolu’da faaliyet
göstermek gerekliliğine dikkati çekm ekte ve daha geniş bir
Türk birliğini amaçlayan görüşlerin salt kuram sal alanda
kalmaktan kurtulamayacağını ileri sürmektedir. Jâ sch k e ’nm
belirttiğine göre, Halide Edip, T ü rk iy e’de çeşitli m eslek
gruplanndan olan insanlara gereksinim duyulurken bunla­
rın “yabancı ülkelere” gitm elerini “anasını yoklu k içinde
144 A g.e., s. 4 2 9 9 . Tanin, 29 Haziran 1334, no. 3 4 3 2 .
145 “T ü rk O cağı Kongresi”, no. 159/10, s. 4 2 9 9 .

95
m

bırakan b ir in san ın ” davranışına benzetm ekte,™ 6 Ahmet


Em in (Yalman) ise, dış Türklerle yakınlaşm a anlayışını se­
rüvencilik olarak tanım lam aktadır. G erçekte bu kon u, I.
Dünya Savaşı’mn sona ermesini izleyen günlerde, özellikle
Sovyet Devrim i'nin Türk unsurlar arasında yaydığı umut
ortamında İttihat ve Terakki hüküm etinin sürdürdüğü poli­
tika çerçevesinde ele alınmalıdır. Rus cephesinin çözülmesi
ve iç savaşın başlaması ile birlikte siyasal Turancılık hız ka­
zanm ış, gerek basın gerek T ürkçü düşünürler tarafından
dış Türkler konusu gündeme getirilirken, İstanbul’u ziyaret
eden resmi ya da gayrı resmi delegasyonlann sayısı ansızın
büyük bir artış göstermiştir. 14 Nisan 191 8 ’de Kırım Türk-
leri Dışişleri Bakam Cafer Seyid Ahmed (K ırım er), 25 Nî-
san’da Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nden Abdülmecid Ta­
pa, Başbakan Çeım ayef ve Dışişleri Bakanı Haydar Bamatov,
20 Haziran’da Rus Müslüman M ücahitleri Başkanı Hidaye-
tullah Tokumbetov bu delegasyonlardan yalnızca birkaç ta­
nesidir. Ayrıca 23 Eylül’de Kafkaslarla yapılan protokolün,
1 Ekim 191 8 ’de İttihat ve Terakki Mejrkez Kom itesi tarafın­
dan Turan idealinin memnuniyet verici bir yönde gerçek­
leşm esi olarak tanım landığını, 2 4 E y lü l’de bü y ü k elçiler
Graf Bem storf, Rosenberg, Palvacini, K oluçef ve Talat Paşa
146 K öprü iu zade M ehm et F u at, “T ü rkçü lü ğ ü n G a y e le ri”, Vafcit, 16 Temmuz
1 9 1 S , no, 2 6 6 , s. 1. K öprülü, 3 0 Haziran tarihli Vakit gazetesinde Halide
Edip'in benzer görüşleri savunduğu m akalesini eleştirm ekte ve sıcak savaş
koşullan içinde bulunulduğu bir dönemde dış Türklerle yakın bağlar içinde
bulunulduğunun belirıilm esinin önem taşıdığım belirtm ektedir: “Türkçülü­
ğün faaliyet sahası mevzü-i bahs olunca, herhalde A kdeniz’den Ç in’e Içıdar
bütün Türkferin yaşadı klan bilâumum yerlerin burıa dâhil olduğu artık anla­
şılm alıdır.’’ İbrahim O lgun, N ecip Türkçü, TDK Yayınlan, A nkara, 1971, s.
41. İzmir Türk Ocağı Başkanı Necip Bey’iıı Turancılığa şiddette karşı olduğu
ve 1914’te O caklılara yaptığı konuşm alarla bu görüşü çürütm eye çalıştığı b i­
linmektedir. H ilm i Ziya Olken, T ü rk iy e’de Ç ağdaş D üşünce Tarihi, s. 470. O l­
ken , 11. M eşruıiyet'in O sm anlıcılık, İslam cılık ve T ü rkçü lü k şeklindeki üç
yaygın ideolojisine tepki olarak M ütareke dönem inde doğan “m em lek etçi­
lik ” akım ının ilk tohum unun 1 9 1 7 ’de Turk Ocağı içinde Büyük Türkçülüğe
karşı Küçük Türkçülük ve Tûrkiyecilik şeklinde atıldığım belirtm ektedir.

96
(arafmdan yetkili kılm an Rifat Paşa arasında imzalanması
düşünülen ve Osm anlı-Kafkas sm ırm ı saptamaya yönelik
ikinci protokolün ise, görüşmelerin sonuçsuz kalması üze­
rine gerçekleşm ediğini görüyoruz. Halide Edip’in sözünü
ettiği önemli mesleklere mensup kişilerin “yabancı ülkele­
re” gitmesi gerçeği ise, büyük bir olasılıkla yine 1 9 1 8 ’de bir
grup Türk öğretmen ve memurun Azerbaycan’da da yapılan
idari reformlara katkıda bulunma girişim idir ve bu m em ur­
lar arasında Azerbaycan m âliyesini düzenlem ek amacıyla
giden Osm anlı Bankası yöneticilerinden Hamdi Bey gibi
yüksek düzeyde memurlar da bulunmaktadır.147
İkinci toplantının ikinci celsesinde Halide Edip tarafından
yeniden gündeme getirilen Türk Ocağı’mn faaliyet ve çalış­
ma alanı konusu, Halide Edip’in ısrarı üzerine bir kez daha
oylanmış ve (bilhassa Türkiya) kaydının kaldırılması kararı
alınmıştır. Bu arada Kâzım Nami (Duru) de bu madde çer­
çevesinde bir öneride bulunarak, maddeye “Türklerin harsî
ve medenî merkezi İstanbul’dur” cüm lesinin ilavesini iste­
miş, ancak Şükrü Eflatun, Zekeriya, Hamdullah Suphi’nin
böylesi bir kaydın doğru olsa bile, nizâmnâmeye konulm ası­
na gerek olmadığına ilişkin konuşmaları sonucu yapılan oy­
lamada çoğunlukla reddedilmiştir. Ethem Cafer Bey’in yine
aynı konuda verdiği ve Ocağın faaliyet sahasının “... m er­
kezden itibaren geride kalmış Türk ili...” olarak tanımlandı­
ğı ve Türk Yurdu tarafından “takdire cidden şayan tavassut-
kârane bir fikri ihtiva” ettiği belirtilen önerge, bir yandan
Hamdullah Suphi’nin onaylayıcı nitelikteki konuşm ası, öte
yandan da her iki görüş yanlıları arasında bir uzlaşma sağla­
ması nedeniyle salt çoğunlukla kabul edilmiştir.148
5 Temmuz 1334 (1 9 1 8 ) tarihinde yapılan üçüncü toplan-

147 E. Jaseh ke, "D er Turanısmus der Ju n g tü rk cn ", D ie VVelı Des Islsnns, C. 2 3 ,
1941, s. 2 5 -2 6 ve 4S.
148 “Türk Ocağı Kongresi-', no. 159/10, s. 4300.

97
ti, Mehmed Em in’in başkanlığı altında açılmıştır. Toplantı­
da, daha öncekilere oranla daha az tartışmalı bir biçimde ni­
zâmnâmeyi onaylamak ve çeşitli heyetleri seçerek yaklaşık
dört haftadır süren kongreye son vermek kaygısının egemen
olduğu dikkati çekmektedir. Türk Ocağı’na üye olacak kişi­
lerde aranacak özellikler konusunda çeşitli hükümler içeren
6. madde üzerine açılan tartışmada iki eğilim çatışmaktadır.
Bu konuda Kâmran Bey, Türk Ocağı’nm bir “ideâl müessese-
si” olduğunu vurgulayarak, nicelikten çok niteliğin dikkate
alınması gerektiğini ve yüksek öğrenim görmemiş erkekle­
rin ve "bugün vaziyet-i içtimâiyyesi itibariyle umumiyyetle
emekleyici olmaktan henüz kurtulamayan kadınlığın bilhas­
sa yüksek bir tahsil ve terbiyeye mazhar olamamış akşamı­
nın Ocağa alınmasında hiçbir fâide tasavvur edemediğini”
belirtmiş ve yalnızca yüksek öğrenim görmüş kadınların ka­
bulünü savunm uş; Em in Ali (Ç avh ) Bey ise, maddedeki
'“her Türk” sözcüğünden sonra kadın ve erkek sözcükleri­
nin varlığının gereksizliğine değinmiş, ancak madde olduğu
gibi kalm ıştır.1'’9 Öte yandan M ahmut Nedim Bey’in Ocak
üyelerinin verecekleri yıllık üyelik bedelinin 4 0 kuruştan 60
kuruşa yükseltilmesi yönündeki önergesi kabul edilmiştir.
Bu top lan tıd a üzerin de tartışılan k on u lard an biri de,
Türk Ocağı şubelerinin açılması ve İstanbul Ocağı ile olan
ilişkileridir. Yasa encüm eni adına açıklamada bulunan Nüz-
het Sabit, bu konuda “O caklar b ird ir” şeklin d eki kaydı
açıklayarak, şube teşkilatının şim dilik İstanbul Ocağı tara­
fından resmen kabul edilmeyerek, doğal gelişimine bırakıl­
masının uygun olacağını belirtmiştir. Hamdullah Suphi de
aynı görüşü paylaşarak, şubelerin İstanbul Ocağı tarafından
yönetilm esinin olanaklı olm adığına ve hatta m erkez için
bazı zararlarının dokunm asının ihtimal dahilinde bulundu­
ğuna işaret etmiştir. Sonuçta, Haşan Ferit, M idhat, Mazhar
1 4 9 A.g.e., s. 4 3 0 0 .

98
ve Salih Beyler tarafından önerilen ve şubelerin ancak İdare
Heyetinin onayıyla açılabileceği yönündeki önergesi ile,
Mehmed Salih’in bu koşullarda açılacak şubelerin O cak ni­
zâm nâm esini tüm üyle u ygu lam ası g e re k liliğ in e ilişk in
önergesi çoğunlukla kabul edilmiştir.150
Yine Mehmed Em in’in başkanlığı altında açılan ikinci cel­
sede Bahaettin ve Em in Ali, Türk Ocağı’mn yönetim i için
dört ayrı heyet bulunmasının gereksizliğini ve Bütçe ve Ha­
kem Heyeti’nin görevlerinin İdare Heyeti tarafından yerine
getirilebileceğini savunmuşlardır. Yasa encüm eni adına söz
alan Nüzhet Sabit ise, her heyetin görev ve işlevlerini ayrın­
tılarıyla açıkladıktan sonra, böylesine geniş yetkilerin tek bir
heyetin elinde toplanm asının sakıncalarınd an söz etm iş,
böylece Bütçe Komisyonunun lağvım öneren Dr. Haşan F e­
rit’in önergesi de çoğunlukla reddedilmiştir. Ahm et Hak-
kı’nın Hakem Heyeti’nin adının Haysiyet Divanı olarak de­
ğiştirilmesi ve bu divanda üye olanların İdare Heyetine gire­
memesi yönündeki önergesi kabul edilm iştir. Bu celsede
üzerinde en çok durulan konulardan biri de, genelde bütçe
sorunu ve Ocağa yeni gelir kaynakları bulunmasıdır. Ancak
Nuzhet Sabit’in, yasada söz edilen kaynakların ötesinde yeni
kaynaklar bulamadıklarım açıklaması üzerine madde aynen
kabul edilmiştir.151 Bu arada Türk kadınlarının da Ocağa üye
olabilmeleri için nizâmnâmede değişiklik yapılmıştır.152 So­
nuçta nizâmnâmenin tümü oya sunulmuş ve salt çoğunluk­
la kabul edilmiş, llyas Ragıp'm üç ay sonra yapılması gere­
ken kongrenin bir yıl sonraya bırakılması şeklindeki önerisi
de delegeler tarafından uygun görülmüştür.153

150 A g.e.. s. 4 3 0 1 .
151 “Türk Ocağı Kongresi, Ü çüncü (çıirnâ-lkinci C else", T ürk Yurdu„ C. 14, no.
161/11, 15 Ağusıos 1334, s. 4333.
152 Tarıin, 6 Temmuz 1334, no. 3439.
153 "T ürk Ocağı Kongresi, 'Üçüncü Içıiroa-tkinci C else”, s. 4333-
11 Temmuz 1334’te yapılan son toplantıda çeşitli heyetler
için gizli oyla yapılan seçimlerde, Hamdullah Suphi, kendisini
namzet olarak göstermediğini ve bundan böyle Türk Ocağı
İdare Heyetinde bulunamayacağını bildirmesine rağmen, 132
oyla seçilmiştir. İdare Heyetinin öteki üyeleri Mehmet Emin
(123 oy), Haşan Ferid (112 oy), Nüzhet Sabit (6 8 oy), Darül-
muallimin Müdürü Servet (65 oy), Halide Edip (64 oy), llyas
Ragıp'tır (61 oy). Yeni İdare Heyetinin ilk toplantısında baş­
kan, kâtip, muhasebeci vb.’nin seçiminde, Hamdullah Sup­
hi’nin, tüm ısrarlara karşın başkanlığı kabul etmesinde sakın­
ca bulduğunu ileri sürm esi üzerine, başkanlığa M ehm et
Emin, kâtipliğe Hamdullah Suphi, muhasebeciliğe Haşan Fe­
rit, murahhaslığa ise Servet Bey seçilmişlerdir. Hars Heyeti’ne
ise, 141 oyla Ziya Gökalp, Hüseyinzade Ali (112 oy), Ham­
dullah Suphi (111 oy), Ahmed Ağaoğlu (105 oy), Halide Edip
(103 oy) ve Köprülüzade Fuad (102 oy) seçilmişlerdir.154

E K 5: TÜRK O C A Ğ l'N IN
N İZ Â M N Â M E-İ E S A S V E D Â H İL ÎS İ*

F a sıl 1: A d ı v e M a k sa d ı

1. M adde- 12 Mart 1328 (25 Mart 1912) tarihinde İstanbul'da


(Türk Ocağı) adlı bir cemiyet kurulmuştur.
2. M adde- Cem iyyetin maksadı, akvâm-ı lslâmiyyenin bir rükn-
ü m ühim m i olan Türklerin millî terbiye ve İlmî, İçtimaî, İktisadî
seviyelerinin terâkki ve ilâsıyla Türk ırk ve dilinin kem âline çalış­
maktır.
3. Madde- Cem iyet maksadını elde etm ek için Türk O cağı adlı
kulüpler açarak dersler, konferanslar, m üsam ereler tertip , kitap
ve risaleler neşr edecek, m ektepler açm aya çalışacaktır. Millî ser­
veti korum ak ve çoğaltm ak için her türlü mesfek ve sanat erbâ-

154 A g.e., s. 4 3 3 5 ve Tanın, 22 Temmuz 1334 , no 34 53. Aynı loplarında M ura­


kabe H eyeıi’ne, Sadullalı 9 1 , Em in Ali 6 6 , Müfit Necdet 52 oyla girmişlerdir.
Kâzım Nanıî 65, Ziya Gökalp 59, Veliyeddiıı 52, Ahmed Ferid 4 9 , Sadullalı
4 0 oy ile seçilmişlerdir.
(*) T ürk O cağt’nm N izâm n âm e-ı Esas ve D ahilisi, Tanin M atbaası, İstanbul, 1328.

100
bıyla görüşerek İktisadî ve ziraî teşvik ve irşatlarda bulunacak ve
bu gibi m üesseselerin doğup yaşam asına elinden geldiği kadar
yardım edecektir.
4. M adde- Ocak m aksadını tahsile çalışırken sırf m illî ve İçtimaî
bir vaziyette kalacak, asla st'yâset ile uğraşm ayacak ve hiçbir vakit
siyasî fırkalara hâdim bulunm ayacaktır.

F a s ıl 2: T ü rk O c a ğ ı'rıın A z a s ı
5. M adde- Türk Ocağı aslî ve fa h rî azâd an m ürekkeptir. Aslî
azâ; Türklerden ibaret olup ayda en az iki kuruş iştirak bedeli
vermekle mükelleftir, iki kuruştan fazlası teberrû addedilir. Fahrî
a2â; Türklüğe ve Türk Ocağı'na m ânen ve m addeten m uâvenet-i
fevkalâdede bulunan zevât-ı kiram dan m ürekkeptir.
6. Madde- Cem iyetin azâsm ın yirmi yaşından dûn olm am ası ve
bir cinayetle m ahkûm veya hukuk-i m edeniyyeden m ahrûm b u ­
lunmaması lâzımdır.
7. Madde- Türk Ocağı'na Cem iyet azasından iki kişinin tavsiye­
si ve idare Heyeti’nin kararı ile girilir.

F a s ıl 3: T e şk ilâ t
8. M adde- Türk O cağı'nın Um ûm î, istişare. M u rak ab e, idare
nâmıyla dört heyeti vardır.
9. M adde- Um ûm î Heyet; bütün Türk Ocağı azâsının m uayyen
bir n ispet d âiresin d e g ö n d e recekleri m u ra h h a sla rın bîr araya
to p lan m asınd an teşekkül eder. B u nunla b erab er lâzım gelirse
Umûmî Heyetin veya aslî azâdan yarısının veya İdare Heyeti'nin
kararıyla fevkalâde olarak toplanabilir, idare Heyeti, U m ûm î He­
yeti içtim âa davet eder.
10. Madde- Umûmî Heyet; idare Heyetinin raporunu istimâ ve
m üzâkere, Türk Ocağı bütçesini tetkik ve tasdik, istişare, M urâka-
be ve idare Heyetlerini intihap eyler. Türk O cağı'nın terâkkisine
hâdim olmak üzere m urahhaslar tarafından verilecek takrir ü ze ­
rine de karar ittihâz eyler.
11. M adde- Umûmî Heyet; her içtim âda reis ve kâtiplerini rey-i
hafî ve ekseriyet-i m utlaka ile kendisi intihap eder.
12. Madde- istişare Heyeti, Türk Ocağı'nın terâkkisine m üteâl­
lik husûsâtı tezekkür ile İdare Heyetine ve Um üm î Heyete m üta­
laasını beyân edecek, risalelere, derslere, konferanslara m uâve-
net eyleyecektir, istişâre Heyeti azâsı; ikinci ve dördüncü m add e­
lerde m uharrer m aksad Cem iyete tamamen hâdim olduktan baş­

101
ka Türklüğe mühim hizm etlerde bulunarak şöhret kazanm ış zât­
lardan olmak üzere Umûmî Heyet tarafından üç senede bir inti­
hap olunur.
13. Madde- M urâkabe Heyeti üç kişiden m ürekkep olm ak üzere
her sene Umûmî Heyet tarafından ekseriyet-i m utlaka ile intihap
olunur. M urâkabe Heyeti'nin vazifesi; İdare Heyeti'nin hesâplarım
ve bütçesini tetkik ve mütâlâasını Umûmî Heyet'e beyan etmektir.
14. M adde- İdare Heyeti 7 azâd an m ürekkep olup, her sene
Umûmî Heyet tarafından ekseriyet-i m utlaka ile intihâp olunur.
15. Madde- İdare Heyeti azası içinden bir reis, bir reis vekili, bir
kâtip, bir veznedar intihâp eder. M ukarrerât-ı ekseriyyet ile itti­
hâz edilir.
16. Madde- İdare Heyeti m uayyen vakitlerde içtimâ eder ve ik­
tizâ ettikçe reis tarafından fevkalade o larak içtim âa davet olu­
nur. M ukannen içtimâlarda meşru bir özre m üstenid olmaksızın
üst üste dört defa mevcut olm ayan İdare azâsı müstâfi addedilir.
Ve yerine nam zetlerden en ziyade rey kazanm ış olan reis tarafın­
dan azâlığa davet olunur.
17. M adde- idare Heyeti Türk O cağı'nı idare eder, ikinci ve
üçüncü m addelerdeki maksat. Cem iyeti birer birer m eydana ge­
tirm eye çalışm aktır. Türk Oca^ğı'nın bütçesini ta n zim ve tetkik
eder. 8ütün teberrûları ve m ürettebatı toplar. Lâzım gelen m e­
murları tâyin ve istihdâm eder.
18. Madde- İdare Heyeti bilcüm le m uâm eielerinde Türk Oca-
ğı'nı temsil eder. M asraf senetleri bütçeye m uvafık olacak ve reis
ile veznedarın im zâlarını m uhtevî bulunacaktır.
19. M adde- Cemiyetin murahhas-ı mesulü Heyet-i İdare a 2âsı
m eyanm da intihâp edilir.
20. Madde- Türk Ocağı Umûmî, M urâkabe, İdare Heyetlerinin
azâsı m ekâtib-i âliyye ve tâliyye m ezunlarınd an veya o derece
tahsil görmüş olanlarından intihâp edilmesi şarttır.

F a s ıl 4; V â r id â t

21. M adde- Türk Ocağı'nın vâridâtı azâsının aylık taksitleriyle,


teberruât, ders, konferans, m üsam erelerden ve m atbûâttan o la ­
rak tem ettûâttan ibarettir.

F a s ıl 5
22. M adde- işbu nizâm nâm e. Umûmî Heyet'in şayan-ı ekseriye­
tiyle tadil olunur. Fakat azâ-i asliyyenin beşte biri ta ra fın d a n

102
müştereken verecekleri takrir ve esbâb-ı m ucibe m azbatasıyla ta ­
dilât teklifine hakfarı vardır.

T ü rk O c a ğ ı'n ın N izâ m n â m e -i D a h ilîs i

1. M adde- Um ûm î Heyet: Türk Ocağı ve şubelerine m ensup aslî


azanın İdare Heyeti kararıyla tâyin eden nispet dairesinde g ö n ­
derecekleri m üntehip m urahhaslardan teşkil eder. Nizâm nâm e-i
esasîyyenin onuncu m addesinde tadad edilen vazifeyle m u zaf ol­
makla beraber İdare Heyetinin bilcüm le icraatını ve bir sene ev­
vel Um ûmî Heyet tarafından, taht-ı karara alınan m evaddın icrâ
olunup olunm adığını tetkik eder.
2. M adde- İstişare Heyeti: N.izâmnâme-t Esasinin on ikinci m ad­
desinde m uharrer olan vezâiften m aada İdare Heyeti tarafından
maksad-ı Cem iyetin husûlü için teşkil edilen encüm enlerin neti-
ce-i mesâisini tetkik ile m ütalaatm ı İdare Heyeti'ne bildirm ekle
mükelleftir.
3. Madde- İstişare Heyeti içlerinden bir reis, bir reis vekili ve bir
kâtip intihap ederler. Ayda iki defa akd-i içtimâ ederek Türk Oca-
ğı'nın terâkkisine m ütaallîk husûsâtı veya id are Heyeti ta ra fın ­
dan havale edilen m esâili te z e k k ü rle netice-i m ü zâk erâtlarım
İdare Heyeti'ne bildirirler, dört içtimâda bilâ m âzereten üst üste
bulunm ayan heyet azâsı müstafi addedilerek yerine İdare Heyeti
tarafından diğer bir zât intihap olunur,
4. Madde- M urakabe Heyeti: Her ay İdare Heyeti'nin bilcümle
hesabatını tetkik ile vazife-i murakabesini vakitli vakitsiz ifa e t­
mek selâhiyetini hâizdir. Ocağın umûr-u maliyye ve hesabiyyesin-
de bir intizamsızlığın tahkiki halinde İdare Heyeti'ne beyân-ı m a­
lûmat eder. Eğer bu intizam sızlığın tashih edilm ediği ikinci bir
m urâkabe neticesinde tâyin edilirse Um ûm î Heyetin fevkalade iç­
tim aa davet edilmesini İdare Heyeti'nden talep eder, idare Heyeti
bu talebi mevki-i icraya vaz' etm eye mecburdur.
5. Madde- idare Heyeti: Haftada bir defa içtimâ eder. Yevm-i
içtimâda azanın nısfından bir ziyadesi mevcut olm adıkça m üza-
kerata îbtidar edilm ez. M ukarrerat azâ-i m evcudenin ekseriyetiy­
le ittihaz edilir. Tesavi-î ârâ vukuunda reisin bulunduğu ta ra f ter­
cih olunur.
6. Madde- idare Heyeti tarafından taht-ı karara alınan mevad,
kâtip tarafından aynen m ukarrerat defterine kayd edilerek zîri
mevcut bulunan azâ tarafından imza edilir. M uhalefette bulunan
azâ esbâb-ı m uhâlefetini imzâsı tahtında şerh ve tahrir eder.

103
7. Madde- İdare Heyeti m üzâkerâtında hariçten kimse bulun­
durulm az. icâbı halinde m alûm at-ı lâzim e edinm ek için efrad-ı
Cem iyetten biri davet olunur. Fakat bu zât reye iştirak edem ez.
8. Madde- idare Heyeti Türk Ocağı'nın nizâm nâm e-i esasinin
ikinci ve üçüncü maddelerinde muharrer olan maksadını husule ge­
tirmek üzere icap eden encümenleri teşkil edecek ve bu encümen­
ler İdare Heyeti'nin tayin ettiği esaslar dahilinde çalışacaklardır.
9. M adde- İdare Heyeti siyâsetten gayrı, m aksadı Cem iyetle
m üterâfık m evzular üzerine konferans tertibine çalışacaktır.
10. Madde- İdare Heyeti her sene lâakall bir defa müsâmere
tertip etm ek vazifesiyle mükelleftir.
11. Madde- İdare Heyeti reisi, evvelce tanzim edilm iş olan rûz-
name-i m üzâkerât mucibince m üzâkerâtm hüsn-ü cereyanını te­
min eder. Rüznâme-i m üzâkerâta dahil olm ayan mesail-i m ühim ­
ime takrir suretinde tek lif olunur.
12. Madde- Türk Ocağı nam ına mevrûd evrakın açılabilm esi lâ-
akall bir azanın huzuruyla reise aittir. Evrak-ı varide behem ahal
İdare Heyetine tebliğ olunur ve İdare Heyetinin kararile Umûmî
Heyete de arz olunabilir.
13. Madde- İdare Heyeti tarafından intihap edilen kâtip Türk
Ocağı'nın um ûm î kâtibi olup bilcümle m ukarrerât; m uhâberât ve
tebligâtm aslî ve fahrî azâlara mahsus bulunan kayıt ve esas d ef­
terlerinin zabıt ve tahrir vazifesiyle m ükelleftir.
14. Madde- Aslî ve fahrî azâlann evvelâ hüviyetlerini, saniyen
mahall-i ikâm etlerini, sâlişen tarih-i duhullerini, râbian taahhüt
ettikleri mâhiyyeieri, hamisen Türk Ocağı'nın m aksadından biri­
nin husulü için deruhte eylediği vezaifi sırasıyla kayd etm ek kâ-
tib-i umûmînin cüm le vezaifindedir.
15. Madde- Veznedar, Türk Ocağı azalarının taksit m u ayenele­
rini ve vâridât-ı sâireyi ahz ve tahsilde Ocağın mühr-ü resmîsiyle
kendi mühür veya imzâsıyla m ahtûm ve m üm zî bir m akbuz ilm ü­
haberi itâ ederek defter i mahsûsuna kaydedecektir.
16. Madde- Veznedar ah z ve tahsil eylediği m eblâğın yekûnu
on lirayı tecâvüz ettiği takdirde fazla varidatı idare Heyetinin k a­
rarıyla tayin eden bankaya Türk Ocağı nâm ına tevdî edecektir.
17. M adde- Bankaya mevdû olan paraya lüzum hissedildiği z a ­
man İdare Heyetinin taht-ı zam anında bulunan ve reis, veznedar
ve azâdan birinin mühür veya im zalarını m uhtevî ve mühr-ü res­
mîyle mühür-ü m akbuz ve ilm ühaberiyle istirdat olunabilir.
18. Madde- Mühr-ü resmî bir kutu derûnuna vaz' edilerek üze­
ri reis ve kâtip ve azâdan ikisi tarafından tem hir edilecek, ekseri-

104
yet mevcut olm adıkça açılmayacaktır.
19. M adde- İdare Heyeti veznedar, kâtip vesair m em urların
m uam elâtını taht-t teftişinde bulundurur ve bundan m ütevellit
zarar ve ziyandan m addeten ve m üştereken mesul olurlar.
20. M adde- İdare Heyeti bir sene zarfında vukubulan m ukarre-
rât, vâridât ve masârifâtım mûbeyyen rapor ve bilançosunu Um û­
mî Heyete arz edecektir.
21. M adde- İdare H eyeti m ü d d eti h itâ m ın d a n bir ay evvel
Umûmi Heyeti içtimaa davet eder hîn-i içtim âda hesabatı tetkik
ve heyet-i cedîde intihâp olunarak devir ve teslim m uam elesi icrâ
o lu n d u k ta n sonra U m ûm î H eyet ta ra fın d a n b e râ et-i zim m e t
mazbatası alır.
22. M adde- Türk Ocağı'na m ensup bulunan azâlardan nizâm-
nâme-i esas ve dahilî ahkâm ına riâyet edenler, Türk Ocağı'nı me-
nâfi-i siyâsiyye ve hususîyyesine âlet ittihâz ed en ler ve Ocağın şe­
ref ve haysiyetini ihlâl edecek harekete cüret eden ler İdare Heye­
ti kararıyla kayıtları terkin olunur. İdare Heyeti terkin kaydı es-
bâb-ı mucibesini Heyet-i Um üm îyyeye vereceği raporda zikr ve
tadat eder.
23. Madde- Üç ay aieddevam m âhiyelerini verm eyenler ve bu
babda İdare Heyeti'nin tah riren vukubu lan ihtârını ısga etm e­
yenler Ocağın esas defterlerinden kayıtları terkîn olunur.

31 M art 1328

E K 6: TÜ RK O C A Ğ I E S A S N İZ A M İ*

M adde 1- Mart 1328 tarihinde İstanbul'da "Türk O cağı" adlı


bir cemiyet kurulmuştur.
2- Ocağın maksadı Türklerin harsî birliğine ve m edenî kem âli­
ne çalışmaktır.
3- Ocak siyâsetle uğraşm az, hiçbir Ocaklı Cem iyeti siyâsî em el­
lerine âlet edem ez.
4- Ocaklılar yekdiğerinin şahsî siyâsî kanaatlerine hürm et ederler.
5- Ocağın m aksadını kabul ve "altıncı m addedeki şartlarını ih­
raz" eden kadın ve erkek her Türk Ocağa azâ kayıt olunabilir.
6- Ocak azâsının yirmi yaşından dûn olm am ası ve bir cinâyetle
m ahkûm ve m edenî haklarından mahrûm olm am ası lâzımdır.
7- Türk Ocağı'nın aslî ve fahrî olmak üzere iki nevi azâsı vardır.

(* ) Türk Ocağı Esas Nizâmı, Orhaniye M atbaası, tstanbul, 1334.

105
Türk Ocağı'na aslî azâ olabilm ek için en az iki senelik iki aslî azâ-
nın teklifi ve İdare Heyeti'nin kararı şarttır. Fahrî azâ O cağa m ad­
deten ve mânen fevkalâde m uavenette bulunanlardır.
Fahrî azâ Ocak içtimâlarında bulunabilir. Fakat m üzakereye iş­
tirak edem ez.
8- Her Ocaklı Ocağa senede "altm ış" kuruş verm ekle m ükellef­
tir. Bu miktar en az dört taksitte istifa olunur.
8- Türk Ocağı birdir. Ocaklı n erede bulunursa bulunsun aynı
haklara mâlik ve aynı vazifelerle mükelleftir.
10- Ocağın aslî azâsı bulund ukları ye rle rd e İdare Heyeti'nin
m uvaffakatıyla şubeler açabilirler.
11- Ocağın Um ûm î Meclisi ile İdare, Bütçe, Hars ve İlim Heyet­
leri vardır.
12- Um ûmî Meclis her sene teşrin-i evvel ayının ilk cum a günü
bütün Ocakların iştirakiyle inikad eder.
13- Umûmî Meclis en az "200" O caklının huzuruyla m üzâkere­
ye başlayabilir. İlk içtimâda azanın adedi bu m iktara bâliğ o lm az­
sa içtimâ "15" gün sonraya bırakılır.
ikinci içtim âda a za n ın m iktarın a b akılm ayarak m ü zâk ereye
başlanır.
14- Um ûm î Meclis:
a) "Içtimâ-ı mahsûs" reis ve kâtiplerini intihap.
b) İdare raporunu istimâ ve m üzâkere.
c) Ocağın bütçesini tetkik ve tanzim için bir encüm eni intihap.
d) Ocağın bir senelik iş program ını tanzim .
e) Ocağın bütçesini tasdik.
f) Ocağın İdare ve Bütçe Heyetlerini ve Dîvân Heyeti'ni rey-i
hafî ile intihap eder. Um ûm î Meclis'in m üzâkereleri aynen .zapt
ve hıfz edilir. O caklılar istedikleri zam an zabıtları okuyabilirler.
15- İdare Heyeti:
Um ûm î Meclis tarafın dan bir sene m üddetle ve rey-i hafî ile
m üntehîp yedi kişiden ibarettir. Bu Heyet Ocağı temsil ve idare
eder, bilcümle icraatından Umûmî M eclise karşı mesuldür.
16- İdare Heyeti azası içlerinden bir reis, bir kâtip, bir murah-
has-ı mesûl, bir de m uhasebeci tefrik ederler.
17- İdare Heyeti bilcümle m uam elatını karara rapt eder.
18- Ocağın m uhâberâtını İdare Heyeti'nin reis ile kâtibi imza
eder.
19- idare Heyeti azasından birinin infikakında intihâbâtta faz­
la rey alan zat davet olunur.

106
20- idare Heyeti azâsından biri içtim âlarda sebebsiz o iarak beş
defa bulunm azsa müstafi addedilerek 19. m addeye göre hareket
edilir.
21- idare Heyeti ayda bir defa Ocağın Um um î Heyeti hakkında
Ocaklılara m alûm at verecektir. İdare Heyeti'nin m alûm at verdiği
celselerde m üzâkerât cereyan edem ez.
22- İdare Heyeti Iü 2 um gördüğü takdirde U m ûm î Meclisi içti-
mâya davet edebilir.
23- Ocaklılardan onda birinin m ürâcaâtı üzerine İdare Heyeti
Um ûmî Meclisi intihaba davet etm eye mecburdur.
24- İdare Heyeti bütçe hâricinde m asraf yapam az. Fevkalâde
ahvâlde mesuliyeti üzerine alarak adi bütçenin dörtte biri nispe­
tinde sarfiyatta bulunabilir.
25- Hars ve İlim Heyeti:
Hars ve ilmî işlerle uğraşır, rey-i hafiyle ve umûm azanın şayan-
ı ekseriyetiyle ve kayd-ı hayat şartıyla kendi intihap eder.
25- Hars ve İlim Heyeti'nin ilk azâsı o larak 22 Tem m uz sene
1334 (1918) Kongresi bervechi âti zevatı intihap etmiştir.
a) Halide Hanımefendi
b) M ehm ed Emin Bey
c) Ziya Gökalp Bey
d) Ham dullah Suphi Bey
e) A ğaoğlu Ahm ed Bey
f) Fuad Bey
g) Hüseyinzade Ali Bey
27-Hars ve ilim Heyeti azâiığına nam zed olabilm ek için Hars ve
İlim sa'yleriyle şöhret kazanm ış olm ak lâzımdır.
28- Hars ve ilim Heyeti m üzâkerelerinde her Ocaklı sâmi' sıfa­
tıyla bulunabilir. Heyetin m üzâkereleri aynen zapt ve neşr edilir.
29-Hars ve ilim Heyeti kendinin yapacağı husûsî bir talim âtnâ-
me ile mesaisini tanzim edecektir.
30- Bütçe Heyeti:
Um ûm î Meclis tarafından bir sene m üddetle ve rey-i hafî ile
m üntehip üç kişiden m ürekkeptir. Bu Heyet O cağın masrafları
bütçeye m uvafık surette yapıp yapm adığını tetkik ile m ütalaasını
Um ûm î Heyete yazı ile bildirir.
31- Heyet Dîvânı:
U m ûm î Meclis tarafın d an üç sene m üddetle ve rey-i h a fî ile
m üntehip beş kişiden mürekkeptir. Bu Heyet Türk O cağı’nın esas
ve dahilî nizâm nâm elerine m uhalif harekette bulunanlara her ne
surette olursa olsun Ocağın şeref ve haysiyyetini ihlâl ed en ler

107
hakkındaki şikâyetleri İdare Heyetinin raporu üzerine rüyet eder
ve terkin-i kayd kararları şâyân-ı ekseriyyetle verilir.
32- Heyet, Heyet-i Divan azasından birinin m üşterek olduğu me­
sai), Heyet-i İdare ve Hars ve ilim Heyetleri tarafından ve Hars Heye­
ti meyânından intihâp edilecek 5 kişi tarafından rüyet edilecektir.
33- Ocağın vâridâtı:
a) Azanın senelik iştirak bedelleri.
b) M uhtelif teberrûlar.
c) Müsâmere, konferans, kitap, m ecm ûa ve gazeteler gibi neş-
riyât hâsılatı.
d) Menkul ve gayrı m enkul em valler tasarrufâtından hasıl ola­
cak tem ettular.
e) M uhtelif vâridatdan ibarettir.
34- İdare Heyeti azâsından veya O caklılardan herhangi birinin
muayyen bir vazife ile tavzifi ve zarurî m asraflarının tedîyesi câ-
izdir.
35- Türk O cağı'nın esas nizâmı aslî azanın beşte birinin teklifi
üzerine bir miktarın şâyân-ı ekseriyyetiyle tâdil olunabilir.
Ocağın Dâhilî Nizâmı:
M adde 1- idare Heyeti haftada bir defa m u ntazam an ve icâ­
bında fevkalade olarak içtimâ eder. A zanın nısfından bir ziyâdesi
bulunm adıkça karar ittihâz edem ez.
2- idare Heyeti m üzâkerelerini telhisep; kararlarını aynen zabıt
defterine geçirir.
3- idare Heyeti azasından karara m uhalefette bulunanlar, is­
terlerse reylerini ve m uhalefetlerin in sebebini im zaları altında
zabıt defterine kaydederler.
4- idare Heyeti'nin kararları ekseriyetle verilir. Tesâvi-i ârâ vu­
kuunda reisin bulunduğu taraf tercih olunur.
5- idare Heyetinin müzâkerelerine hâriçten kimse iştirak edemez.
6- idare Heyeti azasınd an biri her gün m uayyen zam an lard a
Ocakta bulunm aya mecburdur.
7- Ocak namına gelen evrâk idare Heyeti nöbetçi azâsı ta ra fın ­
dan açılır ve Heyete tebliğ edilm ek üzere kâtibe tevdi edilir.
8- idare Heyeti iktisat, istatistik, m aârif, tercüm e, sanayi-i nefi­
se, sıhhiye, neşriyat, spor vesâir lüzum görülen m u h telif e n cü ­
m enler teşkil edecektir.
9- İdare Heyetinin azâya m ütaallik kararları m uayyen bir m a­
halle tâlik olunur.
10- Ocağın bir şikâyet defteri olacaktır.
11- Bütün O caklılarn duhûl tarihlerin i, hüviyetlerini, ikâm et

108
m ahallerini bildirir bir esas defteri bulunacaktır.
12- İdare Heyeti'nin reisi bu Heyetin celselerine riyâset ve k â­
tip ile birlikte rûznam elerini tanzim eder. Reis bulunm adığı ta k ­
dirde Heyet azasından biri Heyet kararıyla vekâlet eder.
13- İdare Heyeti'nin reisi bilûm um m uhabereleri kâtip ile bir­
likte ve m akbuzat ve m evduat senetlerine m uhasebeci ile birlikte
imza eder.
14- İdare Heyetinin kâtibi:
a) Bilcümle evrâkı tasnif ve dosyaya rapt.
b) M üzâkereleri zabıt defterine kayıt.
c) Bilûmum evrak ve resim ile birlikte imzâ-
d) Ocağın bilcümle umûr-u tahririyyesine riyâset eder.
15- Heyet-i İdare muhasebecisi:
Ocağın hesap işlerine nezaret, O cağın m akbuzat ve m evduat
senetlerine imzâ ve vaz' eder.
16- Ocağın kasasında 'yüz lira'dan fazla para bulundurulam az.
M uhasebeci ayda bir defa hesap defterlerini kontrol etm ek ve
Ocağın m alî vaziyeti hakkında İdare Heyetine m alûm at vermek
mecburiyetindedir. Ocağın hesap işleri bir tâlim atnâm e ile tayin
olunur.
17- Murahhas-ı mesul:
Ukud ve m uam elâtta Ocağın m anevî şahsiyetini temsil eder ve
Ocak nam ına m üddeî ve müddeî-i âliyye olur.
18- Memûr ve m üstahdem lerin tem in ve tebdili İdare Heyeti'­
ne aittir.
19- Ocağın dahilî nizam ı Um ûm î M eclis'in ekseriyetiyle tâdil
edilir.

E K 7: TÜ RK O C A Ğ I 1330, 1331, 1332 S E N E L E R İ


M A S Â R İFA T V E V Â R İD Â T C E T V E L L E R İD İR *

1330 (1914) Senesi Vâridâtı

13 386 1330 Senesi Ocaklı Tahsilatı


114 30 1330 Senesi Teberruâtı
36 243 1330 Senesi Konferans ve M üsâm ere Hasılatı
23 568 20 1330 senesi Varidat-ı M üteferrikası
197 499 20
3 294 20 Geçen idare Heyetinden devrolunan m eblâğ
201 93 20 1330 Senesi Vâridât-ı Umûmîyyesi

(*■) T ürk Yurdu, C. 14, no. 9, 3 0 Haziran 1 3 3 4 , s. 4 272.

109
7330 (1974) Senesi Masarifi

30 320 1330 Senesi Talebeye Yapılan Yardım


12 792 25 1330 Senesi M emurîn Maâşâtı
83 803 15 1330 Senesi Konferans ve M üsâm ere Masârifi
48 144 1330 Senesi Masârif-i Tesisiyye ve M üteferrika
175 160 0 133Û Senesi Masârif-i Yekûnu

7331 (1915) Senesi Varidatı

16 843 20 1331 Senesi Ocaklı Tahsisatı


62 394 25 1331 Senesi Teberruâtı
63 877 1331 Senesi Konferans ve M üsâm ere Tahsilâtı
20 336 30 1331 Senesi Vâridât-ı M üteferrikası
163 451 35 1331 Senesi Vâridât-ı Umûmîyyesi Yekûnu

1331 (1915) Senesi Masârifi

14 997 5 1331 Senesi Talebeye Yapılan Yardım


17 841 5 1331 Senesi Memurin ve M üstahdem in Maâşâtı
49 378 21 1331 Senesi Konferans ve M üsâm ere Masârifi
80 586 5 1331 Senesi Masârif-i M üteferrika ve ZarurTyyesi
162 811 35 1331 Senesi Masârif-i Umûmîyyesi Yekûnu

1332 (1916) Senesi Varidatı

15 762 20 1332 Senesi Ocaklı Hasılatı


138 765 1332 Senesi Teberruâtı
19 593 1332 Senesi Konferans ve M üsâm ere Hâsılatı
2 851 1332 Senesi Vâridât-ı M üteferrikası
176 416 20 1332 5enesi Vâridât-ı Umûmîyyesi

1332 (1916) Senesi Sarfiyatı

13 501 15 1332 Senesi Talebeye Yapılan Yardım


24 986 1332 Senesi M emurîn M aâşâtı
38 011 25 1332 Senesi Masârif-i Müteferrikası ve Tesisiyesi
190 028 35 1332 Senesi Masârif-i Umûmîyyesi Yekûnu

110
E K 8: T Ü R K O C A Ğ I M A R Ş I*

Türküz, ederiz dâim iftihar


Hilkatla başlar tarihim iz var
Kalplerde Türklük aşk ile çarpar.
Yok bize başka yâr...
Ö nde bayrak, elde süngü, kalpte Tanrı biz.
Dünyaya hâkim olmak isteriz.
M abedim iz Turkocağı, Kâbem izde yüce, parlak
Turandır hep ancak.

4. Köycüler Cemiyeti
Türk Ocakları içinde Ocakların öncelikle birer “hars m erke­
zi” olmalarım amaçlayan yaklaşımla, “amelî saha” teması ile
“halka doğru” gitm ek yaklaşım ı O cakların kuruluşundan
193l'de kapatılmasına kadar yanyana yaşamışlardır. Bu ikin­
ci yaklaşımın en somut öm eği, Türk Ocağı üyelerinden bir
bölüm ünün 25 Teşrin-i sâni 1 3 3 4 ’de (1 9 1 8 ) fiile n ,155 18
Mart 1335’de (1 91 9 ) ise resmen kurdukları Köycüler Cemi-
yeti’dir. Dahiliye Nezareti Em niyet-i Um ûm îye M üdüriye-
ti'ne yapılan başvuruda156 ve Köycüler Nizâmnâmesi’nde Ce­
miyetin amacının, “Köycüler arasında insaniyetkâr bir tarz­
da çalışmak ve sıhhat, maârif husüsâtmda kendilerine yar­
dım etm ek...”157 olduğu belirtilmektedir.
M erkezi İstan b u l’da C ağaloğlu’nda Acı M usluk S o k a ­
(*) Alı Hâdi Okan, “Türkün ve Türk O caklarının H am dullah'ı", T ürk Yurdu. C.
6 , Şubat 1967, no. 2, s. 55, O kan bu m arşın İzm ir ittihat ve Terakki M ektebi
Vokal hocası İsm ail Zühtü ıarafından bestelendiğini belirtm ektedir. Yine aynı
bestecinin İzm ir Tü rk Ocağı için bestelediği m arşın sözleri ise şoyledir:
“Ey dünyanın gurur veren şerefine T ü rk doğm ak
T ü rk yaşam ak hevesine sahip olan yüce Türk
Kalpten m illî duygu, elde dehre hakim A lsancak
Yürü, yüksel, göklere çık, bu yer sana pek kü çü k."
155 Köycüler Dosyası, K öycüler N izâm nâm esinde Cem iyet'in kuruluş tarihi o la­
rak 2 5 Teşrin-i sâni 1335 kabul edilm ekle birlikte, dosyadaki öteki belgeler­
de 10 Teşrin-i sâni tarihi verilmekıedir.
156 A.g.e.
157 A.g.e.

111
ğı’ndaki (bugüa Cemal Nadir Sokağı) Yeni Gün M atbaası­
nın üstündeki dairede bulunan Köycüler Cem iyeti’nin şu­
besi yoktur, idare Heyeti, başkan Halide Edip, genel sekre­
ter ve muhasebeci Ragıp Nureddin (E g e),158 m esul m urah­
has Dr. Şemseddin’den159 oluşmaktadır.
Köycülük hareketi, Türk Ocağı içindeki “Halka D oğru”
gitm ek, Anadolu’ya çağdaş uygarlığı götürm ek anlayışının
bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. II. M eşrutiyet’in ilanını
izleyen dönemde, Rus Narodnik hareketi ve Balkanlar’dakı
popülizm ve köycülükten esinlenen Osmanlı halkçıları Türk
Yurdu’nun yanısıra, H alka Doğru dergileriyle de bu görüşü
yaymaya çalışmışlardır. Öte yandan T ürkçülük hareketi ve
Türk Ocağı içinde yer alan Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu,
Hüseyinzade Ali vb. göçmenler halkçılığın Osmanlı aydınla­
rı arasında tanıtılm asına katkıda bulunm uşlardır.160 Yusuf
Akçura, H alka Doğru dergisinde “çalışan halk ile halk için
çalışanlar” arasında yakınlaşma kurmayı savunmakta ve hal­
kı şöyle tanımlamaktadır: "Halktan muradımız köylükte ya­
şayan az toprak sahibi, yahud büsbütün topraksız rençber-
ler, sonra şehirlerde geçinen ufak esnaf ve gündelikçi amele­
ler, ırgatlardır.”'61 Yusuf Akçura, halkçılığın kuramsal düzey­

158 A.g.e. Dosyada bulunan 29 Teşrin-i evvel 1334 (1 9 1 8 ) tarihli K öycülük Sene­
di ve K öycülerin Nisan 3 3 5 raporundan anlaşıldığı üzere, Ragıp Nureddin
İzm ir M üdataa-i H ukuk-ı Osm âniyye Cem iyeti M üdüriyeti'nde görev yap­
maktadır. Aynca Türk Ocağı idare Heyeti'nde bulunm aktadır. “İhtiyat Zabit­
leri arasında Teavün Cem iyyeti riyasetinin kabulü hakkın da m üracaat o l­
m uşsa da henüz bu husûsa â id so n kararını verm em iştir."
159 A .g.e. 20 Teşrin-i sâni (K asım ) 13 3 5 ’de (1 9 1 9 ) doldurduğu Köycülük Sene-
di'nden anlaşıldığı üzere, 1308 (1 8 9 2 -9 3 ) doğumlu Ahmed Şem seddın T ıb ­
biye mezunudur. Hilâl-i Ahmer'de görev yapmaktadır.
160 Zafer Toprak, “O sm anlı N arodnikleri: 'Halka Doğru' G id enler” , Toplum ve B i­
lim, Kış 1984. no. 24, s. 6 9 -7 1 . Z. Toprak, Türk Ocağı nın kurulduğu günden
beri gençleri Anadolu'ya yönelttiğini, Ispartalı H akkı’mn 1916'd a Türk Yur-
du’nda yayınlanan “Köyümden G eliyorum ” başlıklı yazı dizisinde bu eğili­
min savunuculuğunu yaptığını belirtm ektedir
161 A kçuraoglu, 'H alka”, Halka Doğru, Yıl 1, no. 2 2 , 5 Eylül 1329, ş. 169. Koy-

112
p

de algılanm asını eleştirerek, “Şim diye kadar “H alka Doğ-


ru’nun vaziyeti m inbere çıkm ış hatip efendiyi andırıyor.
Halka fâideli olacak diye şiirler okuyoruz, hikâyeler anlatı­
yoruz. Ama halk bunlan anlıyor m u, dinliyor mu? Bundan
sonra ‘Halka Doğru’ cam inin döşemesinde, halkın arasında
oturan vaizlere benzemek, onların suallerine cevap vermek,
bakışlarından mânâlar çıkarm ak istiyor. ‘Halka Doğru’ halk­
la, halkı seven okumuşlar arasında bir muhabbet odası, bir
müzâkere olmak istiyor”162 demektedir. H alka Doğru'da ya­
yınlanan ve “esnâf, rençber, amele kardeşleri” haftanın iki
günü sorunlarını görüşmek amacıyla dergi idarehanesine ça­
ğıran ilan bu kaygının açık bir anlatımıdır.163
Halkçılığın yine kuramsal alandan çıkarılarak, uygulama­
ya konulm asını savunan Halide Edip’ın yaklaşım ı ise, so­
nuçları itibariyle aynı olsa bile, hareket ettiği nokta açısın­
dan oldukça farklıdır. H alkçılık hareketinin savunucuların­
dan ve Köycüler Cemiyeti’nin başkanı Halide Edip “Halka
Doğru cereyanını bizde g a z e t e sü tü n ların d a, T ü rk O ca-
ğı’mn salonunda, akıllı ve uslu görünm ek istediğimiz daki­
kalarda süslü lâkırdılarımız arasında işittim. (...) Halbuki
ben isterim ki halkçılık bir fikir değil, bir fiil olsun. (,..)
H alkçılığın bir nazariyyeden ziyâde tatbikî bir mâhiyyeti
hâiz olduğu yer en çok Amerika’dır. H alkçılık orada halkın

lünün tohum luk bulma, ürününü pazara ulaştırm a vb. konulardaki güçlük­
lerini anlaıarak, “Bizim Zirâât Bankası her yerde bulunm uyor, parası da ye­
tişm iyor; üstesine köylüden ziyâde beylere, ağalara para verm eyi daha em ­
niyetli buluyor" demektedir. Ayrıca Akçurnoğlu, “H alka, IH”, /-/alta Doğru,
Ytl 1, no. 25, 26 Eylül 1 329, s. 193'de Yusuf Akçura, her şeyi hü kü m etten
beklem em ek gerekliğini bildirerek, köylülere ufak borç cem iyetleri, ürünü
aracısız satm ak için cem iyetler, rençber ve çırak m ektepleri kurm ayı ön er­
mektedir.
162 Akçııraoğlıt, “Halka”, no. 22, s. 171.
163 “İhtarlar", Halka Doğru, Yıl l r ııo. 2 2 ,5 Eylül 1 329. s. 172. Aynı ilanda dergi­
ye mektup yazarak sorunlarım dile getirenlere, “m ünasip” b ir ücret de veri­
leceği bildirilm ektedir.

113
terbiyesi, saadeti, içtimai mesâinin nâzımı olarak birer em­
sal şek lin d e tecelli ed iy o r”16'1 dem ektedir. H alide Hdip’i
Köycüler arasında yer almaya iten neden Am erika’da Jane
Addams’m kurmuş olduğu Hull House çalışmalarıdır.165
K ö y c ü le r C e m iy e ti’n in b a ş k a n lığ ın ı re sm e n H alid e
Edip’in sürdürm esine rağmen hareketin fiilen önderliğim
yapan Reşit Galip, 189 3 ’de Rodos’ta doğmuştur. Yüksek öğ­
renimini İstanbul Askeri Tıbbiye M ektebi’nde yapmakta ol­
duğu sırada, gönüllü olarak Balkan ve I. Dünya Savaşı’na
k a tılm ış, Ç atalca ve K afkas C ep h e lerin d e sav aşm ıştır.
1 9 1 2 ’de Türk Ocağı’mn kuruluş çalışmalarında yer almış,
üç yıl süreyle Türk Ocağı, Asker! Mülkî Tıbbiyeliler ve As­
kerî Baytar Mektepleri teşkilatlarında müfettiş olarak görev
yapmıştır. İstanbul’un işgali üzerine Anadolu’ya geçmiş ve
Köycülük hareketini savunan birkaç doktor arkadaşıyla bir­
likte Tavşanlı ve Em et köylerinde çalışm aya başlam ıştır.
M illi mücadele sırasında Kütahya ve çevresinde Müdafaa-i
H ukuk C em iyeti’nin kuruluşuna katkıda bu lu nan, daha
sonra bölgenin Yunan kuvvetleri tarafından işgali üzerine
buradan ayrılarak Antalya’ya giden Reşit Galip, Hilâl-i Ah-
mer Beşinci Sıhhî İm dat Heyeti baştabibliğine atanmıştır.
1 9 2 2 ’de Sakarya M uharebesi sırasınd a Sıh h iy e V ekâleti
Umûmî Hıfzıssıhha M uavinliğine atanarak Ankara’ya gel­
miştir. Adana ve çevresinin Fransız işgalinden kurtuluşun­
dan sonra Mersin Merkez Tabibliğine atanmış, zaferi izle­
yen günlerde resmi görevinden ayrılarak ö z e l doktorluğa
başlamış ve bu süre içinde Mersin Türk Ocağı Başkanlığı ve
G ençlerBirliği Başkanlığı yapmıştır. 1925 sonunda Aydın

164 Halide Edip. “Halka Doğru”, B üyük M ecm ua, n o. 12, 2 Teşrin-ı evvel 1919,
s. 178.
165 Halide Edip Adıvar, Türkün Alej/c im tihanı, Kurtuluş Savaşı A n ıları, s. 15 Ja-
■re Addarns (1 8 6 0 -1 9 5 5 ) toplumda ve özellikle kadının konum unda köklü
d eğişiklikler öngören, yoksul ve eğitimsiz kiılelere çok yönlü hizm etlerde
bulunm ayı amaçlayan Hull House adlı sosyal kurum un yaratıcısıdır.

114
mebusu olm uş, İstik lâl M ahkem esi üyeliği, H alk F ırk ası
îvleclis Grubu idare üyeliği ve Türk O cakları M erkez reisli­
ğinde bulunmuştur. 10 Mayıs 19 3 1 ’de CHF Ü çüncü Büyük
Kongresi tarafından Um ûm î İdare Heyeti üyeliğine seçile­
rek, burada “Kültür ve G ençlik işleri” şefliğine getirilmiştir.
Eylül 1932-A ğustos 1 9 3 3 ’de M aarif Vekilliği, T ü rk Tarih
Tetkik Cemiyeti um ûm î kâtipliği ve Türk Dili Tetkik C em i­
yeti başkanlığı yapmış, “Türk Tarih Tezk’nin savunucuları
arasında yer almıştır. M esleki konularda telif ve çeviri bir­
çok yapıtı bulunan Reşit Galip, 1934’te ölm üştür.166
Türk Ocağı’nın I. Dünya Savaşı içinde yalnızca bir ‘edebî
salon’ haline dönüşmesini eleştiren bir grup gencin, savaş
sonunda Ocağın “doğrudan doğruya halk içinde ve bilhassa
amelî çalışan b ir m ü essese” haline dönüşm esi etrafında
yaptıkları tartışmalar, “imanlı gençliğin, köylere dağılması
hususundaki fikirleri” geliştirerek, Köycülük hareketini uy­
gulamaya koymalarına neden olm uştur.167 Bu amaçla Türk
Ocağı’nda yer alan ve büyük çoğ u n lu ğ u n u d o k to rla rın
oluşturduğu bir grup çalışmalara başlamıştır. Nisan 1 9 1 9 ’da
Dr. Fazıl Doğan, Dr. Mustafa, Dr. Haşan Ferid ve Dr. Reşid
Galip’ten oluşan dört kişilik ilk kafilenin Tavşanlıya gitm e­
leri bu anlamda Köycülük hareketi içinde önem li bir aşama
oluşturmaktadır.168
Basında takdirle karşılanan Köycülük hareketi konusunda
ikdam gazetesinde yayımlanan bir makalede, 19. yüzyılda
Avrupa’da işçi sınıfı ve aşağı sınıfların gelişm elerine engel
olan unsurları ortadan kaldırmak için mücadeleye girişildiği
belirtilerek, “Bize gelince: Biz zaten halkçı bir memleket, nü-
fus-u umûmîyyesinin % 70’i köylerde olmasına nazaran köy­
lerden müteşekkil bir hükümetiz. Şehir ve kasabaları bile bir
166 Ahmed Şevket.Elm an. D r . R ejiı G alip, Yeni Matbaa, Ankara, 1 955, s. 18-22.
167 Reşit Galip, ‘‘Türk O cakları”, A lim Yurd, C. I, no. 5, 9 Eylül 1 3 3 9 , s. 50.
168 K oycü ler D osyası, Köycülerin Nisan 1 3 3 5 raporu.

115
büyük köy olan memleketimiz şimdiye kadar serveti ve gâye-
i millîyyesinin ziraatde ve köylüde olduğunu hâlâ anlama­
dı”169 eleştirisinde bulunmakta ve bizzat hüküm eti "köycü”
olmaya davet etmektedir. Batıda hayır dem eklerinin görevle­
rini yerine getirirken siyasal partilerin aracılığından yararlan­
dığım belirten yazar, Türkiye için ise, "Sınıf hususunda gayrı
şuur! bir halkçı fikri, halkçılığı bir siyâsî fırka değil, bir millî
akide haline koyacak vasıtalarla bu fikri neşr tamim etmek
icap eder (...) biz halkçı olmak için henüz fırkalar teşkiline
teşebbüs etmemeliyiz. Böyle bir teşebbüs maksat ve gayeyi
imhâya kâfidir. Bunu cemiyet-i hayriyye halinde hüküm etin
himaye ve muâveneti ile idare etmeliyiz”170 demektedir. Aynı
yazıda eleştirilen noktalardan biri de köy kökenli aydınların
öğrenimlerini tamamladıktan sonra köye dönmeyerek büyük
kentlerde yaşamlarını sürdürmeleridir.
Köycüler Cemiyeti’nin en önem li girişim lerinden biri, ö r­
nek köyler oluşturulmasıdır. Bu amaçla hazırlanan projede,
Köycülerden bir bölüm ünün verecekleri ortak sermaye ile
satın alın acak 171 ve tarım ın her alanına elverişli bir arazi
üzerinde kurulacak köyde, köylülerin “K öycüler” ve aday­
lardan meydana geleceği b elirtilm ek ted ir.172 Ö te yandan
köydeki tüm faaliyetlerin işbölüm ü ve dönüşüm ilkesine
göre, ortak kasanın yönetim inin ise, köy ihtiyar heyeti tara­
fından yapılacağı173 açıklanm aktadır. Köyün genel yöneti-
169 Halil Hilm i, “H alkçılık, K öycülük I”, İkdam , 19 Teşrin-i evvel 1335.
170 Halil H ilm i, “H alkçılık, K öycülük 11”, Ikdaın, 2 0 Tesrin-î evvel 1335.
171 K ö y cü ler D osyası. Serm aye konusunda projede öngörülen bir n okıa da s u ­
dur' “Her köylü, köye duhûl ve sermâyesini hin-i teslim de işbu serm âye üze­
rinde hiçbir hakkı olm adığına ve kendi vclâtı takdirinde köyden ayrılm ak is­
leyip de onların dâhi bu sermâyeden ıoütenef(i olam ayacaklarına dâir bir ve-
sikâ ve vasiyetnam e imzâ edecektir ..."
172 A.g.e.
173 A g.e. Bu konuda “Köy kasası birdir ve gayrı kabil-i taksimdir. Binâenaleyh
hiç kim senin köy kasasından husûsî hisse talebine ve istihsâlâta kendiliğin­
den sarf ve istihlâke salâhiyeti yoktur. Kasanın irâd ve m asârif gibi bütün hu-

116
nıinden ve kararların alınm asından Köy İdare H eyeti so­
rumlu olacak, İhtiyar Heyeti ise tüm köylüler tarafından se­
çilen bir muhtar, kâhya, kâtip ve m uhasebeci olm ak üzere
dört kişiden oluşacaktır.
Köycülerin örnek köy oluşturulm ası yönündeki çalışm a­
ları basında da takdirle karşılanm aktadır. 9 Teşrin-i evvel
1335 (1 9 1 9 ) tarihli Vakit gazetesinde yayınlanan bir yazıda,
söz konusu proje için “Yeni köy her nokta-i nazardan Ana­
dolu için bir nüm ûne o la ca k tır"174 denilm ektedir. Henüz
adına karar verilmeyen ve doktor, öğretmen, mühendis, zi­
raatçılardan oluşan bir grup K öycü, m irî arazi üzerinde
oluşturacakları köyde, topraktan ne suretlerle yararlanma­
nın mümkün olduğunu köylülere fiilen gösterecektir. Kısa­
cası, “Köycülerin yeni köyü, Anadolu için yeni bir hayatın
mukaddimesi olacaktır.”175
Reşit Galip ve bir kısım Köycüler tarafından savunulan
“köy projesi”, Baş Meclis tarafından Köycülüğün temel il­
kesinin "köylünün içinde çalışm ak” olduğu gerekçesiyle
eleştirilmektedir.176 Ayrıca bazı üyeler, yüksek öğrenim gör­
müş doktor, öğretmen, ziraatçı vb. Köycülerin, “köylü” o l­
masına karşı çıkarak, her meslekten birçok gencin söz ko­
nusu proje ile âtıl bir duruma düşeceklerini savunm akta ve
"... her halde bir akademi teşkil etmek için toplanm ayacak­
lar. İçlerinden her meslekten iki kişi ayrıldıktan sonra m ü­
tebakisi mütefekkir birer rençberden başka bir şey olamaya­
cak. Halbuki onlar bu zaman için daha çok şey olm alı”177
denilmektedir. 20 Teşrin-i sâni 1335'de (1 9 1 9 ) Akhisar’dan,

susan bilcüm le umftr-u idaresini deruhte etmiş olan köy heyeti ihtiyariyesi
kararıyla cereyan eder” denilmektedir.
174 "Anadolu Ortasında Yeni Bir M am ûre", Vakit, 9 Teşrin-i evvel 1335.
175 A.g.e.
176 Köycı'ıUr Dosyası. Köycülerin Teşrin-i sâni 1335 Senesi Raporu.
177 Köycüler Dosyası, 26 Teşrin-t sâni 1335 (Bozüyük) tarihli anket yayını.

117
Baş M eclis’in anket formuna yanıt yeren btr üye ise, köy
projesinin gerçekte bir sermaye şirketi kuruluyor ki projesi
olduğunu ileri sürerek, “Bu proje ile bir çiftlik (Köycüler
Ç iftçilik Şirketi) denileceğine (K öycüler M üşterek Yurdu
veya Köyü) denilm iş. (...) Bugünün k öy cü lerin in yedisi
doktordur ki, bu yedi doktoru bir köyde teksif edip ve son­
ra onların kazandıkları paradan sermayeye birşey beklem ek
hem beyhüde hem günâhtır"178 demektedir.
Köycüler arasında görüş ayrılığına neden olan bir başka
konu da devlet memuru olmakla birlikte Köycülerin amaçla-
nnı benimsemiş olanlar ile bağımsız olarak Köycülük faaliye­
tinde bulunanların konumudur. Bu konuda Baş Meclis 3 Teş-
rin-i sâni 1335 (19 1 9 ) tarihinde yaptığı toplantıda, “Baş Mec­
lis memur Köycülerin mem uriyyetlerine m üdâhale etmek
fikrinde katiyen değildir. Memurları ancak şahsiyyetleriyie
Köycü telâkki eden Meclis, yalnız onların hayat-ı resmîyyele-
rinde ve gerekse hayat-ı hususîyyelerinde Köycülük umdele­
rini unutmamalarını ister" karannı almıştır.
Öte yandan Köycüler Cem iyeti’nin kurulduğu tarihten
beri İstanbul'da yaşayan Baş M eclis üyeleri ile Anadolu'da
görev yapan üyeler arasında da belirgin bir anlaşm azlık se­
zilmektedir.
3 0 K anun-ı evvel 133 5 (1 9 1 9 ) tarihinde T avşan lı’dan
yazdığı bir m ektupta Reşit Galip, Baş M eclisi eleştirerek,
“Baş M eclisimiz iyidir, kuvvetlidir. Lâkin kendisinden bek­
lenen iş tamamen görülmemiştir. (...) Baş M eclis sadece bir
Bureau de Correspondance’dan mı ib arettir?"179 sorusunu
yöneltm ekte ve Baş M eclisin İstanbul’da olm ası nedeniyle
yılda ancak bir kez yolculuk yaparak denetim de buluna­
bileceğini, bu nedenle de “taşralaşmasmı” başka bir anla­
tımla yalnızca taşradaki üyelerden oluşm asını önerm ekte-
178 K öycü ler D osyası; 20 Teşrin-i sâni 1335 tarihli mektup.
179 Köycülük Dosyası, no. 9 , 17.11 .1 3 3 5 .

118
dır.’80 Reşit Galip ayrıca İstanbul’da görülmesi gereken işler
için, Baş Meclisin yönetimi altında çalışacak mahalli bir heyet
oluşturulması gerekliliğini vurgulamaktadır.’81 Baş Meclisin
böylesi bir yöntemin bazı Köycüleri ötekiler karşısında daha
yetkili’ ve ‘üstün’ kılacağı şeklindeki endişesine karşı ise, bu
görevin dönüşümlü olarak yapılmasını savunmaktadır.182
Köy projesinin ise, “yabana atılacak” bir madde olm adığı­
nı ileri süren Reşit Galip, “Bizim Köycülük bugünkü halini
muhafazada devam ettiği müddetçe işte Köycülük ediyoruz
diye te fâ hürden başka işe yaramaz. (...) Biz ne kadar ucuz
ilaç verirsek verelim, halk bizi şu kadarcık toz vererek dün­
yanın parasını kazanan menfaat ve kazanç düşkünü hekim ­
ler addetmekten kendisini men eyleyemiyor. Bu köy, Köy­
cüler için bir merkez-i istikrar ve bir menba-i varidat ola­
caktır. Bu köy sayesinde teşkilâtımız en kuvvetli bir nokta-i
istinada mazhar o lacak tır”183 dem ektedir. Köy projesinin
yararlarını, Köycülük teşkilatının devam edebilmesi için bir
gelir kaynağı, K öycülük adayları için bir staj m ahalli ve
hasta, sakat ya da emekli Köycüler için bir dinlenm e yeri
oluşturmak olarak özetleyen Reşit Galip, ayrıca bu örnek
köyde yerleşmiş Köycülere zahire, tahıl, konserve vb. yiye­
cek maddelerinin üretileceğini belirtmektedir. Reşit Galip'e
göre bütün Köycüler bu köyde toplanmayacak, ‘m isyonla­
rın yine taaddüd ve tevsiine’ çalışılacak, ‘m isyonlar’ çoğal­
dıkça yeni bir köy ya da çiftlik kurulacaktır. Köy projesinin
bir başka am acı da, nizâmnâmede yer alan dem irbaş üye
teşkilatım kolaylaştırmak ve genişletm ektir.184

ISO A.g.e.
181 A .g.e.
182 A .g e.
183 A.g.e.
184 A.g.e. Reşit Galip bu konuda şunları söylem ekledir; “G örülüyor ki, "K öy",
Köycülükten ayrılan bir gaye olarak değil, Jakaı bizim Köycülük yolunda bir

119
Köycülerin, Reşit Galip tarafından dile getirilen bir başka
sorunu da hekim lik hizmetleri karşılığında köylüden alınan
ücrettir. Reşit Galip bu kaygısını şöyle dile getirmektedir:
“Gerçi ancak geçinm ek için para kazanıyoruz, köylünün ve
halkın zararına iktisâb-ı servet ettiğimiz yoktur. Fakat bu
hekim lik bendenize dilencilikten fena geliyor. Burada bilâ
ücret tedaviye muktedir olabilseydik, zevkimize pâyân ol­
mayacaktı. Bir hastayı iyi etmek için pazarlık etm ek veya
iyi ettikten sonra avcuna bakm ak pek iğrenç geliyor. İşte
bütün tahammüllerimizi perişan ve pâyimal eden nokta bu-
dur. İnsanda ne Köycülük neşe ve istirahati, ne de bir Köy-
cü açık kalpliliği bırakıyor. Kendilerine iyilik etmeye geldi­
ğimiz kimselerle bizim aramızda, her ikimizi bîhuzur eden
bir ifrit yaşıyor, bu da paradan ibarettir. Tabii çaresiz bu
yolda devam edeceğiz. Lâkin Köycülüğün hasbîliği bu tarz­
la m üteessir oluyor.”185
Köylülere, sınırlı da olsa, ücret karşılığı hizm et vermenin
getirdiği sorunlar, halkın duyduğu gü v ensizlik, Ahmed
Em in’in (Yalman) Vakit gazetesinde yayımlanan bir yazısın­
da da dile getirilmektedir. Ahmed Em in, liva merkezi ve ka­
zalarda boş bulunan sıhhiye m emuriyetlerini ve yerleşmeye
karar verdikleri nahiyelerin dolgun maaşlı belediye doktor-
luğu görevini reddederek, amaçlarının “hüküm ete bağlan­
mayarak serbestçe icrâ-i faaliyyet etm ek” olduğunu söyle­
yen genç doktorların yöre halkı tarafından kuşkuyla karşı­
landığını belirtmektedir. “Tavşanlı’da yerleştikleri zamanda
beyânnam eler neşr ederek: ‘Efendiler, ağalar! Biz İsta n ­
bul’daki rahatımızı bırakarak sizin sıhhatinizi korumaya, si­
zi daha sıhhî, daha yüksek, daha mamûr bir hayata hazırla-

netice-i labiiyye hâlinde zuhûr ediveren bir eser oluyor. Şim diki gaye ve teş­
kilâtım ız tamam en mahfuz ve müstakim kalacak ancak bunu teshil ve takvi­
ye için böyle bir vâsıtaya müracaat edilecek."
185 A.g.e.

120
nıaya ve alıştırmaya geldik’ dememişler, hemen bir iki bey­
lik nasihatle Tavşanlı’yı ve dünyayı ıslâha kalkışmamışlar.
Ahâli: ‘Gençler, İstanbul’da geçinem em işler de bizim yüzü­
müzden birkaç para kazanmaya gelmişler’ mütalaasında bu­
lunmuş, doktorlar da bu mütalaayı cerh etmeye lüzum gör­
memişler. Tütsücüleri, okuyucuları bırakıp da kim se canını
bu gençlerin eline emniyet etmediği için kendilerine hep
tedavisinden üm it kesilen hastalar gönderilmiş. Bunun üze­
rine elde edilen muvaffakiyet, hastaların akın akın gelm esi­
ni ve doktorlara itimâd bağlanmasını mûcip olm uştur.”'86
Köycüler Cemiyeti, üyelerinden büyük bölüm ünün Millî
Mücadele’ye katılması üzerine çalışmalarına fiilen ara ver­
mek zorunda kalmış, ancak 1923’ten sonra yeniden örgüt­
lenmeye başlayan Türk Ocakları içinde Köycülüğe yönelme
yaklaşımı yeniden gündeme getirilmiştir.

E K 9: K Ö Y C Ü L E R C E M İY E T İ İL M Ü H A B E R İ*

Dâhiliyye Nezâreti
Emniyyet-i Umûmıyye Mûdüriyyeti Num ara 198

Cem iyetin Unvanı: KÖ YCÜLER CEMİYETİ

Cemiyetin Maksad-ı Tesisi: Köycüler arasında insâniyetkâr bir


tarzda çalışm ak ve sıhhat, m aârif husûsâtında kendilerine yardım
etm ekten ibarettir.
Cemiyetin M erkez ve Heyet-i İdaresi: M erkezi Acı Musluk So­
kağı'nda kâin, Yeni Gün Matbaası fevkindeki daire-i m ahsûsada
olup, Heyet-i İdaresi Reis Halide Edip Hanun île Kâtip-i Um ûm î ve
M uhasebeci Ragıp Nureddin ve M urahhas-ı Mesul Dr. Şemseddin
Beylerden müteşekkildir.
Cemiyetin Şubeleri: Şubesi yoktur.
Cem iyetin tarih-i tesîsi: 28 M art 1335.
Bâlâda unvân ve maksad-ı tesîsi ve M erkez ile Heyet-i İdaresi
m uharrer olan Köycüler Cemiyetinin Nizâm nâm esi tevd î edilmiş
olduğundan m ukabilinde işbu ilm ühaber verilmiştir.

186 Ahmed Em in, “K öycülük H arekeli”, Vahit, 5 Temmuz 1335.


(*) K ö y c ü lü k D o s y a s ı.

121
E K 10: K Ö Y C Ü L E R N İZ Â M N Â M E S İ

M adde 1- Köycüler arasında insaniyetkâr bir tarzda çalışmak ve


sıhhat, m aarif husûsâtında kendilerine yardım etm ek maksadıyla
İstanbul’da 25 Teşrin-i sâni (Kasım) 334 (1918) tarihinde Köycüler
nâmında bir cemiyet kurulmuştur.
M adde 2- Cem iyetin siyâsîyâtla hiçbir alâkası yoktur.
M adde 3- Cemiyet; Köycü nâmım alan bir sınıf azâd an mürek­
keptir.
M adde 4- Cemiyetin azâsı arasından m üntehip üç kişiden mü­
rekkep bir Heyet-i İdaresi vardır ki; bunun birisi Reis, birisi Kâtip-i
Umûmî ve Murahhas-ı Mesul ve diğeri de M uhasebecidir.
M adde 5- Cemiyet azası her sene bir defa Kongre halinde içti­
mâ edip Cemiyetin bir senelik mesâî ve hesabâtını tetkik ve sene-
i âtiye mesaisini tesbit ve yeni İdare Heyetini intihap eyler.
M adde 6- Cem iyetin menba-ı varidatı azâsının m âhîyye olan
taahhüdâtıyla, icâb-ı hayrın vereceği teb erruâttan ibarettir.
Cem iyetin m u vakkat m erkezi; şim dilik K ad ık ö y'ü n d e Mısırlı
Oğlu'nda Hayrı Bey Sokağı'nda 21 numaralı daire-i mahsusadır.

E K 11: 29 ŞUBAT 1 3 3 5 'D E (1 91 9 ) T O P LA N A N


K Ö Y C Ü L E R B İRİN Cİ K O N G R E S İ'N D E A LIN A N K A R A R L A R *

Köycüler
1- Köycü hayatını, Türk köylüsünün m addî ve m anevî hayrına,
bilâ kaydı şart vakf etmiştir.
2- Köycü; köye ait mesaîsinde Baş Meclis'in kararlarına ta m a­
m en tâbidir.
3- Baş Meclis; vesâitini ve zam anını m uvafık bulduğu an -iki­
den aşağı- olm am ak şartıyla köye bir heyet gönderir.
4- intihap edilen heyet; ilk beş sene için başladığı işde devam a
mecburdur.
5- Beş senede bir her köycünün bir sene istirahat etm eye ve is­
tediği yerde yaşamaya hakkı vardır.
6- Tatil senesinin nihâyetinde ikinci bir devrede çalışıp çalışm a­
ması ihtiyarîdir. Bu karan her köycü; ancak tatil senesi n ihâyetin­
de Baş Meclîs'e bildirir.
7- Köycülerin köydeki ihtiyacını Baş Meclis tem ine mecburdur.
8-Köycü müstahsil olduğu takdirde ihtiyacının fazlasını köye
sarf edecektir.

( * ) K öycülük D osyası.

122
9- Her köycünün senede iki ay m üddetle m ezuniyet istihsale
hakkı vardır. Şu kadar ki; bunun zam anı (okunm uyor)
1 0 'Vazife esnasında hastalanan köycünün lâzım gelen tedavisi
Baş Meclis'e aittir.
11- Her hangi bir köyde m ülk ve arazi sahibi olan köycünün
kendi arazisi ve bu arazinin dâhil olduğu köy içinde çalışmasını
Baş Meclis kabul ve tasvip eder.
12- On birinci m addede m ezkûr köycülerin m ülklerini cem iye­
te vakfetm eleri mecbûrî değilse de Köycülük nâmı altında ya p a­
cakları bilcümle tesisat ve teşebbüsâtın vâridâtı Cem iyete ait o la­
caktır.
13- Cem iyet bu gibi köycülerin nezdinde talep ve ihtiyaca göre
mevcut azâ arasından hekim, hoca, ziraatçı vesaire gibi erbâbı
mesâlik gönderecek ve m uvaffakiyetlerine m ü zah aret edecektir.
14- Her heyette azâd an biri heyetin rûzn âm esin i tutacaktır.
Bunun hâricinde her köycüye ayrıca hususî bir rûznâm e tutm ası
tavsiye olunur.

Muavin Azâlık
15- Evsâf-ı lâzim eyi hâiz olduğ unu teb eyyü n e d e re k muavin
azâlığa geçen nam 2 ed, artık kati surette Cem iyet'in m aksadına
ve Baş Meclis'in em rine teslîm-i vücûd etmiş dem ektir.
16- M uavin azâlar tayin edilen yere gitm eye ve her gösterilen
işi yapm aya mecburdur. Bu mecburiyyeti sen et ittihâz eden Baş
Meclis m uavin azanın, m uavinlik m üddetini m utlaka kö ylerd e
geçirm elerini tem ine çalışacaktır.
17- M uavin azâ kö ycülükten istifâ ed em ez. Kendi m üddeti
olan altı ayı ve azâlık m üddeti olan beş seneyi itm âm etm eye
mecbûrdur.

N am zediere Dair
18- Nam zedlerin şiarı: Ahlâkta m etânet, işte sebât ve zarûrete
tahammüldür.
19- Nam zedin m üddeti: Nam zedlik m üddeti altı aydır. N am ze­
din sıhhî istirahatı ve raporuyla da geçm ez. Nam zed isterse köy­
cülükten vazgeçip gitm ekte serbesttir.
20- Namzed her ay itasını taahhüd ettiği m eblâğı tediye eder.
Namzed mahall-i m emuriyyet ve ikâm etinde Baş Meclis'in göste­
receği işleri yapm ak mecburiyyetindedir.
21- Altı ayın hitâm ında kendisi Cem iyetten ve Cem iyet kendi­
sinden m emnûn kalırsa nam zed muâvin azâlığa kabul edilir.

123
Demirbaş Azâ
22-Cemiyet, fakir ve yetim çocukları azâlığa kabul ederek de­
mirbaş azâ nâmiyie köycü terbiyesi verir. Bunlar köycülerin dik­
kat ve nezâreti altında yetişirler.
23- M ektep hocalığı verm esine kadar çocuklar yirmi yaşına ge­
linceye kadar nam zed ad olunurlar. Bundan sonra azâ m eyânına
dâhil olurlar. Tâyin edildikleri yerlere gidip çalışırlar.
24- Bilcümle Köycüler gibi dem irbaş azâlarm da hususî kazanç­
ları yoktur. Bütün kazandıkları Cemiyetindir. Buna m ukabil Cem i­
yet de onların m aişetlerini tem in, hastalıklarını tedavi ve ihtiyar­
lıklarında istirâhatlerini tekeffül ve taahhüt eder,
25-Demirbaş azâ da 20 yaşından itibaren yem inli diğer azâ gi­
bi beş buçuk sene m ü ddetle Köycülük h izm etin d e bulunm aya
mecburdur. Müddeti m ezkûre hitâm ında vazifeye devam a veya
istifâ suretiyle ayrılm ada serbesttirler.

Büyükler Meclisi
26- Türkün fâide ve saâdetine hasr-ı nefs etmiş o ldu ğ un u z (Bü­
yükler Meclisi) vardır.

124
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
CUMHURİYET DÖNEMİ NDE TÜRK OCAKLARI

1. Türk OcahlarTnın Yeniden Ö rgütlenmesi


C um huriyetin ilan ın d an hem en ö n ce k i dönem d e T ürk
Ocağı’nın Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hızla örgütlenm e­
ye başladıklarını görüyoruz. Bu erken dönemde bir yandan
Türk Yurdu'nun henüz yeniden yayımlanmaya başlamaması,
öte yandan da şubelerin açılışına ilişkin haberlerin genellik­
le yerel basında yer alması nedeniyle yeterli bilgiye sahip
değiliz. Ancak Türk Ocağı'nın henüz kendi yayın organına
sahip olmadığı bu ilk dönemde, İstanbul’da Yeni M ecm ua
Adana’da “Türk O cağm m Gayesini Tâkip Eden H aftalık
Mecmua” serlevhalı Altın Yurd,2 Sinop’ta ise Türk B a h ç esi3

1 Dr. Reşit Galip. “Yeni Mecmuaya Zarurî Bir Cevap”. Altın Yurd, C. 1, no 5, 9
Eylül 1339, s. 72. Bu yazıda Reşit Galip. Yeni M ecm ua hakkında “İstanbul'da
T ü rk O caklarının nâşır-i efkSrı olarak m ünteşir" ifadesini kullanm aktadır. Bu
dönemde Yeni Mecmua Türk Ocağı'na ilişkin haberlere yer verm esine rağmen
henüz resm i yayın organı niteliğinde değildir.
2 İlk sayısı 15 Mayıs 1339'da (1 9 2 3 ) yayımlanmaya başlanan Altın Yurd'un yazı
işleri müdürü Ferid Celâl (G üven), idare müdürü Mustafa Ulug (İğd em ir), im ­
tiyaz sahibi Gölgelizade Ahmet Bedri, mesul müdürü ise Agâh Tuğrul'dur. D er­
gi, Yeni Adana Matbaası'nda basılmaktadır.

125
şubelere ilişkin oldukça ayrıntılı haberler vermektedirler.
A ltın Yurd'un ilk sayısında yayınlanan b ir m akale, bu
ikinci faaliyet döneminde Türk O cağı’nın gelecekteki gö­
revlerine ilişkin derin görüş ayrılıklarını yansıtması açısın­
dan önem taşımaktadır. Ziya Gökalp’in bu makalesi, 10 Ni­
san 1339 (1 9 2 3 ) tarihinde Adana T ü rk Ocağı’nda yaptığı
bir konuşmadan aynen alınmıştır. Türk Ocağı’nın görevini
Türk harsının geliştirilm esi ve yaygınlaştırılması ile sınır­
landıran Ziya Gökalp’in Türkçülük konusundaki gelenek­
sel yaklaşımı,4 Türkçülüğü halkçılıkla birlikte ele alan gru­
bun tepkilerini çekm ekte geç kalmayacaktır. Altın Yurd der­
gisi, ikinci sayısından başlayarak bu grubun sesini duyurma
işlevini yüklenecek, bu yaklaşım ın en açık ifadesi olarak
dergide köylülere yönelik bilgi vermeyi amaçlayan makale­
ler, ziraî haberler, hastalıklar ve korunma yollarına ilişkin
yazılar ağırlık taşıyacaktır.
Altın Yurd dergisi, ilk sayısında hedeflerini şöyle b elirt­
mektedir: “... bütün mündericâtmda, Adana muhitiyle alâ­
kadar olacak, Adana’mızın tarihini, Adana’mızm güzellikle­
rini, Adana’mızm harsını, bugünkü vaziyetini tesbit ede­
cektir”.5 Derginin yayımlanmasına yol açan neden olarak
Gazi Mustafa Kem al’in Türk O cağı’nda köylülerle yaptığı
bir konuşm a sırasında Türklerin tarihine ilişkin sorusuna
yanıt verememeleri gösterilm ekte; T ü rk O cağı’nın başlıca
görevlerinden birinin her Türk’e kendini tanıtmak, konfe-
3 14 Teşrin-i evvel 1 3 3 9 ’da yayımlanmaya başlayan, "T ü rk O cağı’nın mürevvic-ı
efkârı, on beş günde bir çıkar, İlmî, fennî, edebî m ecm uadır” seri ev halı Türk
Balıçesi'nin A laıurk Üniversitesi Kütüphanesi Seyfettin Özeğe Bölüm ü’nde bu­
lunan 7., 8. ve 9. sayıları dil. tarih ve edebiyatla ilgili yazılar içerm ekledir. Bu
üç sayıda Türk O cağı’na ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. A ncak idarehane
olarak Sinop Türk O cağı’nın gösterilm esinden o tarihte Sinop’ta örgütlenm enin
tamam landığım anlıyoruz.
4 Ziya Cökalp, "T ürk Ocağı Ne Yapmıştır, Vazifesi, Gayesi N edir?’1, Altın Yurd, C.
1, no. 1, 15 Mayıs 1 339. s. 3.
5 "G ayem iz", Aîtm Yurd, C. 1, no. 1, 15 Mayıs 1339, s. 1.

126
ranslar, filmler, yayınlar yoluyla ulusal kimliğini kazandır­
mak olduğu belirtilerek, “Adana O cakları bugün bu vazife­
ye Altın Yurd’la başlıyorlar"6 denilmektedir.
Türk Ocakları’nın Cum huriyetin ilanını izleyen günlerde
hızla örgütlenmeye başlaması, belirli bir faaliyet programı­
nın saptanması zorunluluğunun yanısıra, geçm işin ve özel­
likle I. Dünya Savaşı ve Mütareke dönemi Türk Ocağı’nın
konumunun eleştirel bir anlayışla yeniden gündeme getiril­
mesini gerektirmiştir. Özellikle Ankara T ürk Ocağı’ndâ ya­
pılan ve niteliği açıklanmayan tartışm aların, salt örgütsüz-
lük ve programsızlıktan kaynaklandığı, eski yasanın ise ye­
ni dönem in gereksinm elerini karşılayam adığı ileri sü rü l­
mekte, bu am açla Hars Heyeti’nin yeni bir yönetm elik ha­
zırlanması konusunda görevlendirildiği b elirtilm ekted ir.7
Türkçülük konusunda halkçılık ve Köycülük ideolojisi ta­
rafından belirlenmiş bir yaklaşıma sahip Adana Türk Ocağı,
Hars H eyeti’nin yapacağı yasanın tüm şu beler açısından
bağlayıcı bir nitelik kazanabilmesi için bir genel kongre dü­
zenlenmesi gerekliliğini vurgulamakta ve kongre toplanma­
dan önce yasanın hazırlayıcı bir mahiyette olm ak üzere bi­
limsel bir heyete sevk edilmesini, kongrede ise tüm şubele­
rin onayına açılm asını talep etmektedir. Adana Türk Oca-
ğı’na göre, bu yöntem izlenmediği takdirde, Ziya Gökalp ile
îsmayıl Hakkı Bey’in (Baltacıoğlu) düzenledikleri Halk Ter­
biyesine ilişkin programda da örneği görüldüğü gibi, Türk
O cakları’nm görevleri “Karagözcülük, Orta oyu ncu lu ğa”
indirgenecektir.8 Ziya Gökalp ve izleyicilerinin oldukça ağır
bir biçimde eleştirildiği bu dergide. Adana T ürk Ocağı baş­
kanı Reşit Galip, Ocakların hedef ve am açlarının açıklıkla
belirlenmemesinin güçsüzlük ve karmaşıklığa neden oldu-
6 A .g .e .

7 'O cak lar', Allın Yurd, C. 1, no. 5, 9 Eylül 1339, s. 63.


8 A.g.e., s. 63.

127
ğünu belirterek, Ziya Gökalp’in, Altın Yurdun ilk sayısında
yayımlanan makalesine atıfta bulunmakta ve özellikle “İtal­
yanların faşist teşkilâtım Türk Ocağı'm takliden yaptıkları”
şeklindeki görüşünü eleştirmektedir. Bu konuda Reşit Ga­
lip, “Ziya Beyefendinin bu sözleri bir lâtife kasdıyla söylen­
memiş dahi olsa, yine ciddi beyanat telâkki edilebilm ek ih­
timâli yoktur. Bu gibi hayâlperverâne ve sadrlere ferahlık
verici zanlar ve faraziyyelerle noksanım ızı unutm ayalım .
(...) M ussolini’yi hayretler içinde alık bir hale getirecek
böyle bir iddianın Ocağımıza maledilmesi ne bize bir teşki­
lât kazandırır, ne de faşistlerde bir m innettarlık hissi tevlid
edebilir. Bunun verebileceği yegâne netice de bizde herşe-
yin tam olduğuna dair boşuna bir itmam hissi yerleştirm ek­
ten ibaret kalır ki, bunun da fâidesinden ziyâde zararı ola­
cağını anlam am ak için sözü uzatm ak lüzum suzdur”9 de­
mektedir. Öte yandan I. Dünya Savaşı sırasında, Ocak üye­
lerinden büyük bölüm ünün cepheye gittikleri dönem de,
Ziya Gökalp ve genç şairlerin Ocağa hakim olduklarını be­
lirten Reşit Galip, bu kişilerin Türk Oçağı’na “her türlü va-
tanşümul teşkilâtından âri bir ‘edebî salon’ olması noktai
nazarından”10 yaklaştıklarını ileri sürmektedir. Ocağın bu
dönem deki tutum unu “eflâtun u fukları seyrederek yeşil
gözleri terennüm eden pembe görüntülü bu hasta delikanlı­
lar insana rengârenk suni çiçekler hissi veriyorlardı. Bu Oca­
ğın bir nevi tereddisi idi”11 biçiminde eleştiren yazar, Türk
Ocakları’nm doğrudan doğruya halk içinde çalışan ve pra-
tık/somut amaçlara yönelik bir kurum olması gerektiğini an­
layan gençlerinin, Köycülük programını izlediklerini belirt­
mektedir. Eski deneyimlerin ışığı alımda, edebî salon ve ku­
lüp anlayışından uzaklaşmasını talep eden Reşit Galip, “har-
9 Reşit Galip, "T ürk Ocaklar»”, Altın Yurd, C. 1, no 5, 9 Cyîül 1 339, s. 50.
10 A .g.e., s. 51.
11 A.g.e., s. 51.

128
siyatçılık yolu nazarî ilimlerde en son mertebeye varıp niha­
yet havâ kuyularına düşen m illetlerin âlim lerinin bulduğu
yoldur. Bu ulemâ, en basit hakikatleri lügatlerde müşkülâtla
bulunabilecek birtakım kelime ve tabirlerle ilbâs ederek, ta­
mamen muğlak şekillere sokarak ve biraz da ve hm ve hayal­
le süsleyerek, biraz tabiiyyat ve biraz tarihle boyayarak orta­
ya koyduktan cildlere ‘sosyoloji-içcimâiyyât’ külliyarı adını
veriyorlar. Biz Ziya Beyefendi’nin neşriyatını da onun üstad-
larmm kitaplarını da okuduk. Hepsini kurûn-ı vustâ menba-
lannm hayalî ve ıılsımâta m üstenid istihrâcâuna m üşabih
bulduk. Şimdi bizim gülünç addettiğimiz menbalarda bir za­
man adeta, fevkaltabiiyye ilhamlara mazhar âlimler ad olu­
nurlardı”12 demektedir. Türk Ocakları üyelerini “âsâr-ı atîka
âlimi” yapmaya çalışmanın gereksizliği ve anlamsızlığından
söz eden Reşit Galip, Ocaklara verilecek yön konusundaki
görüşlerini açıklarken, O caklann alelâde kulüpler olmadığı­
nı ve milliyetçilik ilkesi etrafında, “lâfa ve nazariyyâta değil,
amelî mesaiye” önem veren, kentlerde ve kasabalarda oldu­
ğu kadar köylerdeki “mesai”ye de taraftar olan kuruluşlar
şeklinde faaliyette bulunması gerektiğini, bir “felsefe, edebi­
yat, içtimâiyyât kademesi" olmak için tesis edilmediğini, bu
konu ile meşgul olacak bir Hars Heyetinin bulunduğunu be­
lirtmekledir. Öte yandan Reşit Galip, “D arülfünün nerede
bulunuyorsa, O caklann umûmî merkezi de orada bulunur.
Ocaklann umûmî merkezi Darülfünûnlu gençler ile Anado­
lu arasında mutavassıt bir karargâhtır”'3 demektedir. Bu ara­
da, Türk Ocağı’na “ya modaya tâbi olarak, yahut bir merak
tarafından sevk edilerek, veyahut hakikî bir gayret ve hizmet
arzusuna düşerek kaydolunm uş”14 binlerce üyeden binde

12 Reşit Galip, “T ürk Ocakları H akkında”, Alıiıı Yunl, C. 1, no. 6 , 1 0 Tesrin-i ev­
vel 1339 (1 9 2 3 ), s. 66.
13 A.g.e., s. 66.
H A.g.e., s. 66.

129
beşinin bile aidât verme yükümlülüğünü yerine getirmeme­
lerini eleştiren Reşit Galip’e göre, önem li olan “Türk Oca-
ğt’nm bir inkılâp müessesesi, bir ihtilâl yuvası"1s ya da Ziya
Gökalp ve izleyicilerinin amaçladığı gibi, “davul, zurna ile
orta oyunu oynanacak bir çengi meydanı”16 olup olmadığı­
nın saptanmasıdır.
Reşit Galip ve izleyicilerinin görüşlerini ifade eden 9 Ey­
lül 1339 (1 9 2 3 ) tarihli yazı, Konya’da çıkan B a b a lık ve Yeni
M ecmua'da, Altın Yurdun şairlere ilişkin görüşlerinin üzün­
tü ile karşılandığı açıklamasıyla birlikte yer alm ıştır.17 “Şaire
ve Şiire Zan” başlığıyla imzasız olarak Yeni M ecm ua’d a çı­
kan bir yazıda Ziya Gökalp’in şahsının hedef alınmış olması
şiddetle kınanmaktadır.18
A ltın Yurd’da ele alm an konulardan biri de O cak ların
T ürk ırkı konusunda benim sem eleri gereken yaklaşımdır.
Ferid Celâl (Güven) bu konudaki görüşlerini açıklarken,
Türk Ocakları için gerçek bir tehlike olarak gördüğü “yerli-
lik-yabancılık” biçiminde ortaya çıkan “dar Türkçülük zih­
niyetini” eleştirerek, "Senelerden beri infirâddan infirâda
düştük. Her gün yeni bir nifak ateşi bizi kavurdu. Bugün de
yüzümüze yeni bir nifak ateşinin yalamaları çarpıyor. (...)
Türk Ocakları, O caklılar öteden beri Türk m illiyetçiliğini
mezar taşlarına, eski kâğıd tomarları arasındaki şecerelere
inhisâr ettirmedikleri gibi, Türk camiası içinde çem ber ve­
yahut muhit ayırmamışlardır. Urallar’da, Kırgızlar’da, Azer-

15 A.g.e., s. 67
16 A.g.e., s. 67.
17 Reşit Galip, “Yeni Mecmuaya Zarûri Bir Cevap". Altın Yurd, C ■ 1. no, 6 , 11 Teş­
rin-i evvel 1 3 3 9 , s. 72.
18 “Şâire ve Şiire Zan”, Yen i M ecmua. C. 4, 1 Teşrin-i evvel 1923, no. 8 5 , s. 3 9 8 “de
Reşit Galip'e öteki konularda lıak verilm ekle birlikte bu yaklaşım ının “lauba­
li” ve “âmiyâne" bulunduğu belirtilmekte ve “bu münevverin şiir ve şair hak-
kındaki babayani teveccühleri insanı güldürm ekten başka birşey yapmıyor"
denilm ektedir.

130
w
baycan’da, Rumeli’de yaşayan her bir Türk’ün Anadolu, İs­
tanbul Türk’ünden farkı olamayacağı gibi, Türkiye’yi teşkil
eden vilâyetlerde yaşayan Türklerin de katiyen birbirinden
farkı olamaz. (...) Türk O caklan Türkçülüğünde nesep ve
şecere değil, seciye, hars ve duygu aramış, kim senin dedesi­
ni, babasını sormaya bile lüzüm görm eden her Türküm di­
yen ve hislerinde sam im î olduğunu isbât eden g en çleri,
tnünevverleri kollarının arasına alm ıştır”19 demekte ve ırk
temelinde ortaya konulan bir m illiyetçiliğin toplumda “ni­
fak ateşini” ortaya çıkaracağını savunmaktadır. Oysa aynı
dönemde Türk O caklan içinde, “T ü rk ”ün tanım ına ilişkin
görüş ayrılıklarının oldukça belirgin olduğuna tanık oluyo­
ruz. Yeni M ecm ua'da yayımlanan bir okuyucu m ektubu bu
açıdan ilg in ç görü şler içerm ektedir. H. N ihal im zalı bu
mektupta, Türk Ocakları’nm “ilim ve harsa” ilişkin faaliyet­
leri yeterli bulunm ayarak, “İtalya’da faşistlerin yaptığım
bizde T ürk O cakları yapmalı, irtica ve kom ünizm e karşı
Türklüğü muhafaza etmelidir. Bugün hür yaşayan Türkler
10 milyonu geçmez... Halbuki, eğer son Rus istilâsı T ürkis­
tan ve Azerbaycan’ı büsbütün mahv etmediyse, 30 milyon
Türk hür bir vatana mâlik değildir... T ürk O cakları bunu
düşünmeli ve siyasî bir cemiyet haline geçerek manen, be­
denen, fikren, ilmen daha çok mesai sarf etm elidir..."20 de­
nilm ektedir. “Dış T ü rk le r” ve “İrred a n tiz m ” tem aların ı
Türk Ocağı’nda, Iran üzerine verdiği bir konferansta gün­
deme getiren Rüşni Bey ise, Türkçülerin Cum huriyet önce-

19 Ferid Celâl. “N ifak A teşi", Altın Yurd, C. 1, no. 3 . 19 Haziran 1 339, s. 25. Is-
. mail H abib Sevük, O Zamanlar, 1920-1925, K ültür Bakanlığı, Ankara, 1 9 8 1 . s.
198. Hamdullah Suphi, 1922'de verdiği bir konferansta aynı görüşü tekrarla­
yarak, “Dil birliği, din birliği, kalp birliği. Türk m illetine bu üç birlikle b irle­
şenler bizdendir ve biz böylelerinden ırk ve nesep şecereleri isteyecek değiliz”
demektedir.
20 '"Suallerimiz ve Cevaplar", Veni M ecm ua, C. 4, no. 8 5 . 2 0 Tesrın-i sâni L923, s.
444.

131
si dönemde İran medeniyetine karşı benim sedikleri olum­
suz yaklaşım larım sürdürerek, T ürk uygarlığından bağım­
sız bir Fars uygarlığından söz edilemeyeceğini belirtmekte
ve “A zerbay can k e n d isin i k u rta ra ca k . A z erb a y ca n ’dan
ümidvâr olabiliriz. (...) Bunlar bizden meded bekliyorlar.
Irkd aşlan m tzı kurtaralım . Dört m ilyon T ü rk b iz i b e k li­
yor”21 çağrısında bulunmaktadır.
Bu arada Türk O cakları’nm Anadolu’nun çeşitli bölgele­
rinde ikinci kez örgütlenm eleri oldukça hızlı bir biçimde
gerçekleşmektedir ve Mayıs 1339 (1 9 2 3 ) sonuna kadar 43
şube açılmıştır.
Hamdullah Suphi Vakti gazetesinde yaptığı açıklam ada
şubelerin tümünün aynı nizâmnâmeye tâbi olduğunu belir­
terek, Ocakların faaliyetleri konusundaki geleneksel yakla­
şım ın sözcülüğünü yapmakta ve yakın bir gelecekte Türk
Ocakları’nın ülkenin en önem li “harsı, ilmi ve İçtim aî’’ güç­
lerinden birini oluşturacağını, bu nedenle de bir genel m er­
keze bağlanmak, faaliyet programını saptamak ve genel bir
kongre düzenlem ek gerekliliğinin âeilen ortaya çıktığını
açıklamaktadır.22 “O cakların başbuğu” olarak23 tanımlanan
Hamdullah Suphi’nin vurguladığı örgütlenme gereksinim i­
nin bir belirtisi olarak üyeler için kim lik belgeleri düzen­
lenm ekte,24 şubeler çalışma programlarını açıklam aktadır­
lar.25 Bu arada çeşitli basın ve yayın organlarının açık deste­
21 “Türk Ocağı'ııda Konferans", Yeni M ecmua, C. 4, no. 8 1 . 2 Ağustos 1 9 2 3 . s. 317.
22 "Hamdullah Suphi Bey'in Beyanatı", Alim Yun), C. 1, ıto. 3, 31 Mayıs 1339, s. 23.
23 “İstanbul Türk O cağı”, Altın Yuıd, C. 1, no. 3, 19 Haziran 1 3 3 9 , s. 33.
24 “T ü rk O cağ ı Hüviyet Varakalan” , Alım Yurd, C. l .n o . 2, 31 M ayıs 1339 (1 9 2 3 ),
S. 24. “İstanbul'da suret-i mahsûsada O cağım ı* için imal ettirilen O cak hüviyet
varakalan gelmiştir. O caklı arkadaşların bir kanpostal ile 5. 4 , 6 büyüklüğünde
birer fotoğraflarını alm alan rica olunur. Kartpostallar T ü rk O cagı'nın O caklıla­
ra nıalısûs albüm ünde muhafaza olunacaktır..." denilm ektedir.
25 "M ersin Ocağı Nasıl Çalışıyor?”, Akın Yıtrd, C. 1, no. 3, 19 Haziran 1 3 3 9 , s.
35. M ersin O cağı’nda bir kütüphane oluşturulm ası için 2 0 0 cilt kitap ısmar­
landığı ve o yıl içiıı 1000 cilt kitabın hedeflendiği, çeşitli spor yarışm aları du-

132
ğinin26 yaraşıra, hüküm et de Türk O caklarından maddî ve
manevî yardım larım esirgememektedir. M ustafa Kem al’in
Zonguldak Türk Ocağı’na yaptığı 2 0 0 liralık yardım,27 Er-
kân-ı H arbiye-i Um um îye Reisi Fevzi Paşa,28 ya de F erik
Fahrettin Paşa’nm Adana Oeağı’nı ziyaretleri memnuniyetle
açıklanmaktadır.29
1 Haziran’da İstanbul Türk Ocağı’nın açılması da bu ilk
dönemde gerçekleştirilen önem li bir aşamadır.30 Yine aynı
dönemde İstanbul’da yayımlanan Yeni Mecmua’nm da, ön­
celeri Türk Ocakları’na ilişkin haberlere geniş bir biçimde

zenlendiği belirtilm ekledir Öte yandan aynı sayıda ' Eskişehir O cağ ı” (s. 3 6 ),
Daimî tdare Heyeü seçim inin yapıldığı açıklanm akıa, “Sim av O cağı”, (s. 36)
da ise Simav gençlerinin kurduğu “G ençleri Çalıştırm a Yurdu"ııun Türk O ca­
ğı'ıra dönüştüğü belirtilm ektedir.
26 “Altın Yurda Teveccühler”, Altın Yurd , C. 1. no. 2, 31 M ayıs 1 3 3 9 , s. 24.
miyet-i Mılliye'nin Altın Yurd'u ve Adana Türk Ocağı'nda çalışan Reşit Galip,
Niyazi Ramazan, Ferid Celfll gibi gençleri teşvik eniği; Yem Gün, Ûğiıd, Vakit,
B abalık gibi basın organlarında ise dergiden övgüyle söz edildiği açıklanm ak-
tadır
27 “Zonguldak Ocağına Gazi Paşa Hazretlerinin Yardım ları". Altın Yurd, C. 1, ııo.
3, 19 Haziran 1339, s. 36. Ayrıca “Ocağa Yardım lar", Altın Yurd, C. 1. 31 Mayıs
1339, s. 24. Fabrikatör Bosnalı Salih Efeııdi’nin T ü rk O cağı'na 1 0 0 lira bağışta
bulunması örneğinde görüldüğü gibi, eşrafın da parasal yardımı söz kotlusu­
dur.
28 "E rk â n -ı H arbiye-i U m ûınlyye Reisi Fevzi Paşa H azretlerin in Adana T ü rk
Ocağı’nda İrâd Buyurdukları Kıymetli N utuklar”, Altın Yurd, C, 1, no. 2 , 31
Mayıs 1 339, s. 15.
29 “Bir Haftalık Adana”, Altın Yurd, C. 1, no. 1, 15 M ayıs 1 3 3 9 , s. 11.
30 “İstanbul O cağı”, s, 33. Ayrıca “Yeni Açılan O caklar”, Altın Yurd, C. 1, no. 4,
2 0 Temmuz 1339, s. 48'de Sivas, Arıvin, Denizli, G erm encik, A kçaşehiı, A n­
talya şubelerinin de açıldığı belirtilmektedir. M ustafa M üftüoglu, Yalan S ö y le­
yen Tarih Utansın, C. 3, Çile Yayınevi, İstanbul, 1976. Cağaloğlu’ıtdaki M uha­
cirin Um um Müdürlüğü binasında faaliyete geçen İstanbul T ü rk O cağı'nın
açılış törenine Refeı Paşa, Adnan (Adıvar), m illetvekillerinden M azhar M üfid.
Tunalı H ilm i, Dr.Besim Ö m er ve kalabalık bir üniversite gençliği katılmıştır.
Tevhid i Efkâr, 1 Haziran 1 339, no. 3 7 3 8 -7 1 0 . “M erkez-i Umûmî B inası ittihâz
ve iki aydan beri tam ir edilen mülgâ M uhacirin Müdüriyyet-i U m ûm îsi binası
m ükem m el bir hale getirilm iş, iyi tefriş edilm iş, bu hususla epey para da sarf
olunm uştur. (...) Aldığımız malûmata nazaran. O cağa şim diden üç bin kadar
azâ kayd olunm uşum .”

133
yer verirken 13 Eylül 1923 tarihli 84. sayısından itibaren
Türk O caklan’nm resmî yaym organı haline geldiğini görü­
yoruz. Bu durum, Yeni M ecmua'mn geçmişte de Tiirk Yurdu
ve Türk Ocağı ile birlikte T ü rk m illiyetçiliğini yayma işlevi­
ni yüklendiği gerekçesiyle açıklanarak “fakat bugün Türk
Ocağı’nın nâşir-i efkârı olması demek hareketine ve çalış­
masına bir topluluk vermek demektir. Yeni M ecm ua'nm he-
yet-i tahrîriyyesi baştan başa Türk Ocağı’nın eski azalan ve­
yahut en hararetli müntesipleriydi; hislerinde ve fikirlerin­
de Ocağa ve m illî mefkureye m erbut insanlardı. (...) Yeni
M ecm u a değişm iyor. O nun yolu, zaten O cağın yoludur.
Meydanda değişen şey yok, düzelen ve güzelleşen bir rabıta
var”3' denilmektedir.
Bu arada Yeni M ecmua'm n 1 Kânun-ı sâni (O cak ) 1339
(1 9 2 3 ) tarihli sayısında, Mütareke döneminde yayınma ara
verilen Türk Yurdu dergisinin Ankara’da, yeniden yayınlan­
masına karar verildiği belirtilmektedir.32
Söz konusu dönemde Türk O cakları’nm m illiyetçilik ko­
nusundaki yaklaşımına bir oranda açıklık getirm esi açısın­
dan Hamdullah Suphi ile yapılan ve Yeni M ecm ua'âz yayın­
lanan bir söyleşi önem taşımaktadır. Hamdullah Suphi, bu­
rada Türk Ocağı’nda Türklük düşüncesinin siyasal sınırlar­
la sınırlı olmadığım belirterek, “Kaşgar, Türkistan, Kırım,
Baku, Azerbaycan... Bütün Türk mem leketleri ile aramızda
gönül ve fikir birliği vardır, biz onların saadetleriyle mesûd
oluruz, onlar bizi arar ve bulurlar, biz onları arar ve bulu­
ruz. (...) Türk Ocağı tamamiyle başka bir cepheden de üç
fikrin merkezidir. Evvela müteceddiddir. (...) T ü rk Ocağı
dar m illiyetperverlik gütmez. O caklı bilir ki bu müessese
Şarkda G arbın m ümessilidir. (...) T ü rk O cağı Garpçıdır.
Kendimizi Avrupalı hissettikçe Türk kalacağız. Türklüğü-
31 “Türk Ocağı ve Yeni Mecmua", Vtni M ecmua, C. 4, no. 84, 13 Eylül 1923, s. 376.
32 “T ü rk O cağı", Yeni Mecmua, C. 4 , no. 67/1. 1 K ânun-ı sâni 1339, s. 16.

134
!W '

rnüzü Avrupalı olmaya yüz tuttuğumuz zaman bildik. Türk


Ocağı bilir ki medeniyet birdir ve Türk genci ulu, canlı, es­
ki, yeni bütün medeniyetleri bilm ek ve tanımak ister. Me­
deniyet birdir, yalnız şekli başkadır. Fakat Türk Ocağı m e­
deniyetin garptaki şeklini ister. Bilir ki o medeniyette, ha­
yat, ateş, can vardır”33 demektedir. Hamdullah Suphi, Türk
Ocakları’nın milliyetçiliğini kültür ve hars m illiyetçiliği ola­
rak tanım larken, m illiyetçiliği ırkla tem ellendirm eye çalı­
şanları saf ırk olmadığı iddiasıyla eleştirmektedir.34 Bu ara­
da Türk O cakları’mn yeni dönemde izleyecekleri strateji
konusunda, bunun tüm şubelerin delegelerinden oluşacak
genel bir kongre tarafından kararlaştırılması gerektiğini ile­
ri süren Hamdullah Suphi, başta Reşit Galip olm ak üzere
halkçılığı T ü rk çü lü k ile uzlaştırm ayı am açlayan grubun
tersine, Türk OcaklarTmn bir “ilim ve hars teşkilatı” olarak
kalması görüşünde olduğunu açıklamaktadır.
Öte yandan yeni Türk Ocakları içinde sürekli bir biçimde
tartışılan, "devrimlerin rehberliğini yüklenm ek” gerekliliği
konusunda ise, “Acaba Ocaklar irticaa karşı davranabilmek
için müsellâh çalışabilecek bir halde midirler? Ve böyle bir
şeye lüzûm var mıdır? Türk Ocağı doğduğu günden beri
birçok itiyâdlara ve anânelere karşı hareket etm iştir. (...)
Türk Ocağı din kadar kuvvetli bazı âdetlere karşı sırf yeni
itikâdlarmdan aldığı kuvvetle serbestçe hareket etm ekte as­
la endişe etmemiştir”35 diyerek, Türk O cakları’nm gelenek­
sel olarak ilerici-yenilikçi bir konum a sahip olduğunu be­
lirtmektedir. G erçekten de “devrim lerin rehberliğini yük­
lenmek” söz konusu olduğunda “ircicaya karşı m ücadele”,
ilk sırayı almaktadır. Yeni M ecm ua'da yer alan “D in Ticare­

33 “T ü rk O cağında”, Yeni M ecm ua, C. 4 , no. 78/12, 15 Haziran 1 923, s. 249.


3 4 Hamdullah Suphi, "İrk ve M illiyet", Yeni M ecm ua, no. 67/1, 1 K ânu n-ı sâni
1339, s. 7.
35 "T ü rk O cakları” , Yeni M ecm ua, C. 4, no. 74/8, 15 Nisan 1 339, s. 147,

135
tiyle M ücadele’’ başlıklı yazıda Türk O cakları T ü rk i­
ye’nin bütün şehirlerinde her an irtica ile döğüşmeye hazır
bir inkılâp zabıtası”36 olmaya davet edilmekte, Hamdullah
Suphi’nin “tehlikesiz” ve “düşmansız” bir Türkiye’nin hars
ve bilim Ocaklarından söz ettiği, oysa inkılâpların yerleşe­
ceği güne kadar gençlerin “seferberlik” halinde kalmaları
gerekliliği vurgulanmaktadır.37
Türk O caklan’nm faaliyet alanı konusunda kendine özgü
bir m illiyetçilik anlayışını sergileyen A nadolu M ecm u ası33
ise, Türk Ocağı yasasında yer alan "... Türklerin harsî birli­
ği ve m edenî kem âline” çalışm ak kaydını eleştirerek, “bu
yalan ve parlak cümle, hakikatin fecaatini örtm ek için Türk
gençliğinin basırasma gerilmiş bir perdedir. (...) Diyoruz ki:
Vatanım ız Anadolu hü rriyetine kavuşm alıdır. ( ...) T ürk
Ocağı, Türklerin harsî birliğine ve medenî kem âline çahşa-
dursun, hayattan doğmayan, hayata tetâbuk etmeyen mües-
seselerin zevali bir emr-i vakıadır. (...) Türk Ocağı eğer ya­
şamak istiyorsa, hayatla ve gençlikle beraber yürümelidir.
36 "D in Ticaretiyle M ücadele", Yeni M ecm ua, C. 4, no. 78/12, 15 H aziran 1 9 2 3 ,
s 257.
37 A .g.e., s. 257.
3 8 Frank Taçhau, "T h e Searclı For National İdenıity A m ong The Turks", D ic W ek
Des /slcmıs. C. 8 , no 3, 1963, s. 166. Tachau’ya göre, Kemalist rejim in ilk dö­
nem inde Türk m illiyetinin tanımı yeterince acık ve kesin bir biçim de ortaya
konulam am ışım ‘O sm anlı’ ve 'Islâm ' sözcükleri yerini T ü r k ’ sözcüğüne bıra­
kırken, iki sorunla karşılaşılm ıştır: (...) Türkiye Cum huriyeti sınırlan dışında
yaşayan Türk unsurları da içeren bir tanım lam a yapmak, ya da M isak-ı M illî
sınırları içinde yaşayan azınlıklar sorununu dikkate almak. Tachau’ya göre ye­
ni rejim için gereken bir yandan çoğunlukta bulunan Turk unsurun m illiyetçi
duygularına seslenirken O rta Asya Türkleriyle olan kültürel yakınlığı aşırı de­
recede vurgulamamak, oıe yandan da yeni siyasal aygına yer alan azınlıkları
sisteme y ab a n a Iaşı ır mama ktır (şte bu sorunu çözm ek amacıyla o n ay a atılan
görüşlerden birini oluşturan ve kavram olarak ilk kez 19LS'de Halide Edip ta­
rafından kullanılan Anadoluculuk görüşünü savunan A nadolu Mecmuası, ulus
olabilm enin önkoşulunun ortak bir vatan ve kültüre sahip olm akla sağlanabi­
leceğini, bu iki ölçütten birisinin yokluğu halinde ulustan söz edilem eyeceği­
ni savunm uş ve “T ü rk " sözcüğünün bir ulusu değil, ırkı tanım ladığını ileri
sürmüştür.

136
gir fırkanın sırtından, bir hüküm etin om uzuna düşen bir
rtıüessesenin istikbâli, adım larını bizim adım larım ıza uy­
durmasına, bizimle beraber yürümesine, Anadolu gençliği­
nin milliyet telâkkisini kendisine umud, ittihâz eylemesine
bağlıdır: Türk Ocağı bundan sonra Anadolu Ocağı olm alı­
dır”39 demektedir.
Türk Ocakları’nm yeniden faaliyete başlaması m uhalifle­
rinin de harekete geçmesine neden olmuştur. Sebilü’r-Reşad
dergisinde çıkan yazılarda Türk O caklan’nm çağdaşlaşma
yönündeki çabalan eleştirilerek, Batının bilim ve sanayide
yaptığı gelişmelerin örnek alınmayarak, İstanbul Türk Oca-
ğı'nm açılış töreninde de görüldüğü gibi Müslüman kadın­
ların, erkeklerin bulundukları toplantılarda konser verme­
lerine karşı çıkılmaktadır.
S ebilü ’r-Reşad bir yandan Türk O cakları’na devam eden
üyelerin ve faaliyetlerin seçkinci yaklaşımım eleştirirken bir
yandan da popülist bir üslupla, Anadolu’da üretim sürecine
katılan köylü kadınlar ve “Darülelhan’ın kadınlan" arasın­
daki farka dikkati çekm ekte ve "Dem okrasi dem okrasi... di­
ye dil ile söylem ek kâfi değildir; onun candan yürekten ta­
raftan olmak ve fiilen tatbik etm ek lâzımdır. Bu âhenkler,
bu Dârülelhânlar hep saltanat devrinin, aristokrasi hayatı­
nın icâbıdır. Siz yeni T ü rk O cak lan ’nı hakikî dem okrasi
esasları üzerine kurmalısınız ki mahdüd eşhas icümâgâhm -
dan çıkarak um ûm h alk ın gelip istifâde ed eb ileceğ i bir
’m ıhrab’ o labilsin "40 denilm ektedir. Bu arada H am dullah

39 Haydar Necip, "Türle O cağ ı", A nadolu M ecm uası, Yıl 1, n o. 7, Tesnn-i e w e l
1340, s. 261. Haydar N ecip, “hars m illiyetçiliği” konusundaki görüşlerini söy­
le açıklam aktadır. "T ü rk lcr buğun dağınıktır; yeryüzünün birbirin e uzak ve
yakın m uhtelif köselerinde pensândır, ekserisi m edeniyetten m ahrûm . (ıars-
dan haberdâr olm ayan bu dağınık, btı perişan cem âatin ism i geçerken medenî
kem âlden lıarsî vahdetten bahsetm ek isııhzâ değilse saflıktır,"
40 “Garba Doğru- ( T ürk Yurdu) Yeni Düstûrlarım Tatbik E diyor", S d ıilü ’r-Rejad,
C. 21. no. 5 2 4 -5 2 5 , 0 Haziran 1 339, s. 115,

137
1
Suphi’yi de doğrudan hedef alan S ebilü ’r-Reşad, onun Ma­
arif Vekiîliği’nden istifasına yol açan olayı bir kez daha gün­
deme getirerek, Türk Ocaklart’mn İslâm dinine aykırı faali­
yetlerde bulunmamasını talep etmektedir. S ebilü ’r-R eşad’da
söz edilen olay, Hamdullah Suphi’nin M aarif Vekilliğini yü­
rüttüğü sırada, 3 Mayıs 1 9 2 1 ’de Bitlis m illetvekili Yusuf Zi­
ya tarafından verilen önergede M aarif V ekaleti’nin hiçbir
yasal gerekçeye dayanmaksızın bazı öğretm enleri görevden
uzaklaştırması ve Muallimler Derneği Kongresi’nin bütçeye
büyük bir yük oluşturmasını eleştirmesidir. Yapılan güven
oylamasının 68 aleyhte oya karşılık 75 lehte oyla sonuçlan­
masına rağmen Hamdullah Suphi istifa etm iştir.41 Ancak,
S ebd ü ’r-Reşad’m da imâ ettiği gibi, sözü geçen M uallimler
Birliği Kongresı’nde kadın ve erkek karışık toplantılar ya­
pılması tutucu çevreler tarafından eleştirilmiştir.42
S ebılü ’r-R eşad m Türk O cakları’na karşı sürdürdüğü m u­
halefet özellikle geleneksel değerlerin korunm asına ilişkin
sorunlarda ortaya çıkmaktadır. Aile Hukuku Kararnam esi­
nin TBM M ’de görüşülmesi öncesinde İstanbul T ü rk O ca-
ğı’nda yapılan toplantıdaki tartışmalar dergide ayrıntılı bir
biçimde verilmekte43 ve İslâm dininin “ailenin mutluluğu

41 Mustafa Baydar, H am dullah Suphi T an n över ve. A n ılan , s. 116 -1 1 9 .


42 “Garba Doğru- (Türk Yurdu) Yeni Düsturlarını Tatbik Ediyor", s. 116. Bu ko­
nuda söyle denilm ektedir: "Bir gün yine böyle kadın, erkek m u htelif b ir m era­
sim icrâsm a kalkıştı. Fakat derhal dersini aldı. G erek m ensüp olduğu grupda,
gerek M eclis m uhitinde, gerek halk üzerinde pek fena bir tesir icrâ ettiğini gö­
rünce şaşırdı; anladı kı millet bu gibi şeyleri takbih ediyor, şiâr-ı m illîyyeyi ls-
lâmiyyesine mugâyir görüyor. Hamdullah Suphi Bey, M aârif Vekâletinden çe­
kilmesini intaç eden esbabı, millet kürsüsünden kendisine m uvahedâu unut­
mamışlardı. Maârife bir istikam et veremediğinden dolayı, ne sağda, ne solda
tutunacak hiçbir şey bulam am ıştı.”
4 3 “T ü rk O cağı'nda", SebilüV-Rcşod, C. 2 3 , no. 5 8 5 , 24 K ânun-ı sânı 1 3 4 0 , s.
201. İstanbul Türk Ocağı’nda yapılan bu toplantıya devrin önde gelen kadın­
lan ile ö ze) olarak davet edilmiş olan İstiklal M ahkem esi m udüı-i um ûm isi ve
Saruhan mebusu Vasıf Bey, Vatan gazeıesi baş yazarı A hm eı Em in, Baro başkan
yardım cısı Sadenin Ferit ve Baro heyetinden A li Haydar katılmışlardır. Top-

138
esası”na dayandığı belirtilerek, “H ukuk-u âile meselesinde
ahkâm-ı lslâmiyyenin daha çoğu kadının hukukunu temin
maksadıyla vaz’ olunm uştur’’44 denilmektedir.
Bu arada S ebilü ’r-Reşad, Türk O cağı’nda yapılan tartışma­
ları eleştirerek, kadınların en büyük görevinin özellikle İs­
tanbul’da günden güne artan fuhuşla mücadele etm ek oldu­
ğunu vurgulamaktadır.45
Türk Ocakları’nın hızla örgütlendiği bu dönemde yeni re­
jim in desteğini kazanmada gecikmediği görülmektedir. 15
Ocak 1923’deki Eskişehir konuşm asında “Takip olunm ası
makûl olan siyaset milletin tabii kabiliyeti ve ihtiyacıyla mü­
tenasip olanıdır. Bizim için ne ittıhad-ı İslâm ve ne de Tura-
nizm mantıkî bir meslek-i siyaset olamaz itikadm dayım ”46
ifadesiyle milliyetçilik anlayışım açıkça ortaya koyan M usta­
fa Kemal, 15 Mart 1923’de Adana Türk Ocağı’m ziyareti sı­
rasında Genel Sekreter Ferit Celal Güven’in söylevine karşı
yaptığı konuşmada, “Genç arkadaşlarım! Şüphe yok ki, ben
ve benim gibi sevdiğimiz birçok arkadaşımla beraber mille­
tin en feci günlerinde vicdanım ıza terettüp eden vazifeyi
yaptık. Fakat bu hususta bize cüret veren siz ve sizi vücuda
lanııda söz alan Türk Kadın Birliği kurucularından Nezihe M uh ittin, Turk k a ­
dınının erkeklerle eşit haklara sahip olması için harekete geçm esi gerekliliğin­
den söz ederken, Ahm et İhsan'ın kızı Afet İhsan. "... erk ek ler kadınlara karşı
biâm an düşmandır. Erkekler canavardır" şek lind e başlayan oldu kça radikal
b ir konuşm a yapmıştır. Daha sonra söz alan Vasıf Bey, gerici güçlerin Türk ka­
dınının toplum sal yaşamda yer alm asına karşı olduklarını belirterek, çok eşli­
lik ve boşanm a konularında kadınları uyarm ış ve aile hukuku hakkm daki ka­
nun tasarısının TBM M ’de kabul edilmesi için bir heyet oluşturarak haklarım
savunmaya çağırmıştır. Heyete, Halide Edip, Sabiha Zekeriya, N akiye, Nezihe
M uh id d in, Azize. Selm a, A liye Esad, N igar Şev k i, N aciye F e h am , Rezzan
Em in, Safiye Ali, A hm eı Em in, Ali Haydar, Dr. Refik Münir, N ecm cddin Sadık
seçilmişlerdir.
44 “H ukuk-u Âile H akkında Tü rk Ocağı’ndaki İçtim â M ü n âsebetiyle", SebılıîV-
Reşad, C. 23, no. 5 8 5 , 2 4 Kânun-ı sâni 1 340, s. 194.
45 A.g.e., s. 194.
4 6 Arı İnan, G a zi Musta/a K em a l Atatürk'ün 1923 E sk işeh ir-lz m it K on u şm aları,
TT K Basım evi, Ankara, 1 982, s. 29.

139
getiren büyük kalpli analar ve babalarımız ve bu m em leket­
tir...”47 demektedir. Adana Türk Ocağı üyeleri ise, Kemalist
rejimi destekleme güvencesi vererek, şu yemini etmişlerdir:
“Gazi Paşa, İzm ir’de annenizin mezarı üzerinde yem in et­
miştiniz. Biz de o aziz annenin mezarı başında yem in eden
Gazi m üncînin huzurunda yemin ediyoruz. Allah şahit o l­
sun, vatan ve hakim iyet-i millîyye tehlikeye düştüğü gün
icap ederse hayatımızı sizinle beraber fedâ edeceğiz."48
Yeni M ecm ua ise, ulusal egemenliğin korunm asının yanısı-
ra, devrimleri destekleme güvencesi de vererek, “Yeni Türki­
ye, Türk Ocakları, kendi şehir ve kasabalarının T ürk gençle­
rini sıkı bir nizâm ile biraraya topladıkları gün, bütün Türk
Ocakları gençliği irtica karşısında harekete hareket, silâha
silâhla mukabeleye karar verdiği gün. inkıLâp ve teceddüd
kurtulmuş demektir. Türk Ocakları fikir m üesseseler! idi,
inkılâp bu müesseselerin ve bu müesseseleri vücûda getiren
büyük mefkûrenin eseridir. Türk O cakları şimdi eserlerini
beklem ek ve korum ak m ecbüriyetindedir. T ürk O cakları
şimdi hareket müesseseleri olmalıdır”49 demektedir.
Türk O caklan'm n yeni rejime verdiği bu destek, kısa bir
süre içinde k arşılık görecek, M ustafa Kem al yeni kuru l­
makta olan İstanbul Türk Ocağı’na bir bina sağlanması için
3500 liralık parasal yardımda bulunurken;50 164 m illetveki­
linin imzasını taşıyan bir önerge TBMM’ye sunularak, “har­
sı, İlmî, İktisadî ve medenî vazifesi her zamandan daha bü­
yük olan” Türk Ocağı’nın Ankara’da işgal ettiği ve “emvâl-i
m etrûkeden olan" bin anın TBMM tarafından T ü rk O ca-
ğı’na” kıym ei-i mikdaresi mukabilinde terk ve tahsis edil­

47 Ulug İğdem ir, A tatürk'ün Yaşamı, 1881-1918, C. 1, T T K Basım evi, A nkara,


1 980. s. 136.
4 8 "T ürk O caklarının Yem im ", Yen\ M ecm ua, C 4 , no. 73/7, 1 Nisan 1 339, s. 127.
4 9 “T ü rk O caklarının Yem ini", s. 127.
50 “T ürk O cağı", Yeni M ecm ua, C. 4. no. 67/1, 1 Kânun-) sânı 1 339, s. 16.

140
m esi” sağlanacaktır.51
Cum huriyet sonrası dönemde, Türk O caklan’mn örgüt­
lenme faaliyetlerinde önemli bir aşama teşkil eden İstanbul
Türk Ocağı Kongresi 29 Temmuz 1 3 3 9 ’da (1 9 2 3 ) yapılmış­
tır. Kongre başkanlığına Kütahya milletvekili ve Dahiliye Ve­
kili Ahmet Ferit (Tek), kâtipliğe Reşad ve Tahsin Fazıl Bey­
ler seçilmişlerdir. Kongrenin açılış törenini müteakip genel
sekreter Dr. Fethi (Erden) Bey tarafından okunan İdare He­
yeti raporunda 12 Şubat 13 3 6 (1 9 2 0 ) tarihinde işgal ku­
mandanlığından gelen bir emirle kapatılan Ocağın, aradan
kısa bir süre geçtikten sonra Binbirdirek semtinde, daha ön­
celeri Talim ve Terbiye Cemiyeti tarafından kullanılan bina­
da yeniden faaliyete geçtiği, ancak am acın “binanın işgali
değil, müessesenin tâtili” olduğu için ilk genel toplantı son­
rasında yine işgal kum andanlığı tarafından yeni merkezin
kendilerine lazım olduğunun bir polis tezkiresi ile bildirildi­
ği açıklanmaktadır. Her iki işgal sırasında da Ocak üyeleri
taşınması mümkün olan eşyanın büyük bir bölümünü kur­
tarmış, geri kalan hakkında ise, işgal müfrezesinin başında
bulunan subayla bir teslim işlemi yapılarak, müştereken im ­
za edilen nüshalar karşılıklı olarak verilmiştir. Bu arada nak-
ledilebilen eşyadan gereksiz olanları İdare Heyeti tarafından
açık artırma yoluyla satılmıştır. Kongreye sunulan idare He­
yeti raporunda hesaplar Ekim 1 3 3 5 (L 9 1 9 )-E k im 1 3 3 7
(1 9 2 1 ) ve Kanun-ı sâni (O cak) 1339 (1 9 2 3 )-2 Haziran 1339
(1 9 2 3 ) olmak üzere iki kalemde belirtilmektedir.52
51 “Türk O cağı", Yeni M ecm ua, C. 4, no. 90, 20 K âoun-ı sânı 1 339, s. 482.
52 “Türk Ocağı H aberleri’’, Yem M ecm ua, C. 4, no. 4 , 20 Teşrin-i sâni 1 339. s.
4 4 5 -4 4 6 . Burhaneııın Develioğlu, a.g.e., s. 13. Develioğlu, o donem e ilişkin
anılarım şöyle anlatm akladır: “Bir gün Beyazıt’taki O cağım ızın kapısına iki İn ­
giliz asker geliyor, derhal binayı tahliye etm em izi istiyor. O zam anlar İngiliz
gazeteleri Türk topraklarından bahsederken Asya K undakçıları diye yazardı.
( ..) O cağım ızın bütün eşyalarını arka bahçeden kaçırıyoruz.” Feridun Kande-
mvr, “T ürk O c a k la rı', a.g e., s. 4 1 0 4 -4 1 0 8 . Böytece Binbirdirek’ıeki M illi Taliır,
ve Terbiye Cem iyeti m erkezine taşınan O cak, ertesi cum a, konferanslarına ve

141
Ü ç yılı aşkın bir aradan sonra toplanan İstanbul Türk
Ocağı Kongresi, oldukça sert tartışmalara sahne olmasına
rağmen, “Ocağm menfaatlerine hâdim esaslı birşey hemen
hemen hiç konuşulmam ış”,53 idare Heyeti raporunun açık­
lanmasından sonra yapılan oylama sırasında gereksiz ve ay­
rıntı niteliğinde konulara ilişkin görüşlere yer verilmiştir.
Bazı üyeler Avrupa’ya eğitim amacıyla öğrenci gönderilm e­
sine karşı çıkarken, kimileri ise raporda belirtilen bütçeyi
ve hesaplan incelem ek üzere bir kom isyon oluşturulm asını
önermektedir. Söz konusu öneri üzerine oluşturulan M ura­
kabe Heyetinde Dr. İhsan Sami, Mustafa Zühdü ve Maliye
m üfettişi Selahaddin bulunm aktadır. Bu arada üyelerden
Osman Bey’in İdare Heyetinin raporunda yalnızca parasal
konulardan ve yeni binanın donanımına ilişkin bilgilerden
söz edilmesini eleştirmesi üzerine söz alan Hamdullah Sup­
hi, “ilme ve harsa” ilişkin faaliyetlerden söz edilm em esinin
nedenini, “İngiliz işgaline marüz kalan O cağın dûçar oldu­
ğu elim felâketlerden sonra dağılan eşyasını toplam ak ve
Ocağı eskisi gibi taâzzuv ettirm ek maksadıyla yalnız o saha­
da birçok emekler sarf edilerek harsî sahada çalışm ak im kâ­
nı hâsıl olmadığı”54 şeklinde açıklamıştır. İdare Heyeti rapo­
ru nun büyük bir çoğunlukla kabul ed ilm esind en sonra,
bütçe sorunu tartışmaya açılm ış, üyelerden bir bölüm ü, dü­
zenlenmiş bir bütçeye göre idare Heyetinin hareket etmesi
gerekliliğinde ısrar ederken, bir bölümü de belirli bir gelire
faaliyete devam ediyor. Tarık Zafer Tunaya, T ü rkiy e’de S iy asal Partiler, C. 1, s.
4 3 7 -4 3 8 . Türk Ocakları nın iki kez basılm ası üzerine Yönetim Kurulu istifa
ederek yerini yedek üyelere bırak m ıştır Hamdullah Suphi’nin durumu M usta­
fa Kem al'e bildirm esi üzerine, Ankara, O caklıların Sefaretler nezdinde protes­
to ve icabında m itingler akdini salık vermiş; bunun üzerine m ütareke d öne­
minde işgalleri protesto mitingleri düzenlenm iş; üyelerinin çoğu Milli M ü ca­
dele’ye katılm ak amacıyla Ankara'ya geçmiştir.
53 “Türk O cağı Haberleri/339 Senesi Kongresi'niıı M âbadi” , Yeni Mecmuu, C, 4 ,
no. 90, 2 0 Kânun-ı sâni 1339, s. 487.
5 4 A.g.e., s. 4 8 7 .

142
sahip olmayan, âidâtı düzenli bir biçimde toplanamayan ve
verilecek bağışların ne miktara çıkacağı anlaşılamayan bir
kuruluş için bü tçe düzenlenm esinin gereksizliğini savun­
muşlardır. Uzun tartışmalar sonunda çoğunluk, usule uy­
gun olarak her ne olursa olsun bir bütçe yapılmasını uygun
görmüş ve bir bütçe sunulması amacıyla Galip, Zühdü ve
Hami Beylerden oluşan bir komisyon seçilmiştir. 1923 İs­
tanbul T ürk Ocağı Kongresi’nde alman en önem li kararlar­
dan biri de, yeniden seçilecek İdare Heyeti’nin verim li bir
biçimde çalışabilmesi için Kasım 1 9 2 3 ‘de yapılması gereken
kongrenin Kasım 1 9 2 4 ’e ertelenmesidir. Bütçe kom isyonu­
nun düzenlediği raporun aynen kabul edilmesinden sonra,
İdare Heyeti’ne çoğunlukla Halide lidip (Adıvar), Nakiye
(Elgün), Hamdullah Suphi, Darüleytamlar G enel Müdürü
Selahaddin, Dr. Fethi, Burhaneddin (Devellioğlu) ve Mah­
mut Nedim seçilmişlerdir.55
İdare Heyeti ü yelerind en Burhaneddin aday listesin in
bizzat Hamdullah Suphi’nin onayı ile oluştuğunu ve Kong­
re sırasında İdare Heyeti seçim i konusunda “hüküm etin
Türk Ocaklarına karşı gösterdiği m uhabbet ve alakadan he­
vese düşen” bazı O caklıların Hamdullah Suphi’yi başkan­
lıktan uzaklaştırm ak için büyük çabalara giriştiklerini be­
lirtm ek ted ir.56 Kongrede H aysiyet D iv am ’na Dr. Adnan
(Adıvar), Dr. Hûseyinzâde Ali (Turan), Dr. İhsan Sami (Ga-
ran?), Dr. Galip Ata (Ataç) ve Zühdü (İnhan); Bütçe Heye­
tine ise Selahaddin, Sûdi ve Şemseddin Beylerin seçilm esin­
den sonra, Hamdullah Suphi başkanlığa, Selahaddin Bey
başkan yardımcılığına, Dr. Fethi genel sekreterliğe, Burha-

55 A .g.e., s. 487.
56 Burhaneddin Develioğlu, a .g .e . s. 14. De veli oğlu, kendisinin H am dullah Sup­
hi'ye karşı olan grubun, hasırlanan idare heyeti adayları listesine karşı açtıkla­
rı m ücadeleden sıkılan Celal Sahir'in yerine, bizzaı H am dullah Suphi'nin ısra­
rı ile konulduğunu belirtm ektedir.

143
neddin Bey mesul murahhaslığa, Mahmud Nedim Bey ise
mesul muhasipliğe getirilmişlerdir.57
Yeni dönemde T ürk O cakları’nm 1 3 2 8 ’den (1 9 1 2 ) beri
yürürlükte olan nizâmnâmesinin de ihtiyaç ve koşullar doğ­
rultusunda değiştirilm esi gündeme getirilm iştir. İstanbul
Türk Ocağı’nın Ankara Türk O cağina gönderdiği 2 4 Teşrin-
i sâni (Kasım ) 1339 (1 9 2 3 ) tarihli m ektupta, nizâmnâme
değişikliğinin yanısıra sayıları hızla artan şubeler arasında
daha canlı bir ilişki sağlayabilmek amacıyla genel bir kongre
toplanmasının kararlaştırıldığı ve şubeler konusunda bilgi
almaya ve her şubenin Ocağın izlemesi gereken faaliyetlere
ilişkin genel bir kanaat edinmesine yönelik istatistik cetvel­
lerinin hazırlandığı belirtilmektedir. Özellikle nizâm nâme­
nin birinci, üçüncü, yedinci, dokuzuncu ve onuncu madde­
lerinde de açıkça gösterildiği gibi Türk Ocağı’nın “aslen ve
bed’an ” İstanbul’da kurulmuş bulunduğu ve İstanbul Ocağı
İdare H eyeti’nin özel izni alınm adıkça öteki yerlerde hiç
kimse tarafından Türk Ocağı adı altmda bir kuruluş meyda­
na getirilemeyeceği belirtilmektedir. Qte yandan yine aynı
mektupta, yukarıdaki koşulları yerine getiren öteki Ocakla­
rın da İstanbul Ocağı’nın ancak bir şubesi niteliğini taşıyaca­
ğı ve bu bağlamda genel kongreye çağırma yetkisinin İstan­
bul Ocağı’na ait olacağı belirtilmektedir,58
İstanbul Türk Ocağı Kongresi’ni, kendi anlatım ıyla “ba-
baevinin her yanım husûsî bir gözle süzen bir evlâd haliy­
le” izleyen Yeni M ecm ua yazarı, “İnsana ilik lerin e kadar
m azlum bir kitlenin feryadı hissini” veren İdare Heyeti ra­
porunun, üyeler arasında şiddetli tartışmalara neden oldu­
ğunu, Ocağın üç bini aşkın üye sayısı dikkate alındığında
katılım ın yüksek olmadığını ve “kongrenin bütün havasın­
da bir yeniliğin ve toyluğun çiğ p arlak lığ ın ın hissedildiği
57 “3 3 9 Senesi Kongresi’nin M abadi", s. 487.
58 “3 3 9 Senesi Kongresi'nin M âbadi”, s. 484.

144
belirtmektedir. Yeni M ecm u a'm n T ürk O cak ları’na üyelik
^onusundaki yaklaşım ı nicelikten çok, nitelikli ve seçkin
bir azınlığa yer vermek yönündedir ve bu kaygı “Bütün bir
memleket milliyetperver olsun... Bu kanâatteyiz. Fakat bü­
tün bir m em leket kendini O caklı zannetmesin. Ve O cak her
an büyük bir ümid ve istikbal olabilm ek kudretini muhafa­
za etsin’’59 şeklinde ifade etmektedir.

2. Türk O caklan Birinci Umûmî Kongresi (1 9 2 4 )


23-25 Nisan 1340 (1 9 2 4 ) tarihlerinde yapılan T ürk O cakla-
n Birinci Umûmî Kongresi’ne 6 4 delege katılmıştır. Söz ko­
nusu tarihte kuruluşun toplam 71 yerde örgütlenm iş olm a­
sı nedeniyle60 eksik temsille başlayan kongreye katılan dele­
geler, m illetvekilleri ve asker-sivil yüksek bürokratlardan
oluşmaktadır.
23 Nisan Sah günü başlayan birinci toplantıda, delegele­
rin bir bölümünün Hamdullah Suphi’yi kongre başkanlığı­
na getirm ek istem esin e rağm en, H am du llah S u p h i’nin,
T ü rk çü lü k k on u su nd a g österd iğ i fa a liy e tle r n ed en iy le
önemli bir yere sahip olan Ahmet Ağaoğlu'nu teklif etmesi
üzerine, başkanlığa Antalya delegesi Ahmet Ağaoğlu, kâtip­
liklere ise, Adana delegesi Ferit Celâl (G üven) ve Salihli de­
legesi Cevdet Beyler oy birliğiyle seçilm işlerdir.61
Ankara Türk Ocağı İdare Heyeti başkanı Hamdullah Sup­

59 “T ü rk O cakları”, Yeni M ecm ua, s. 2 97.


60 Ankara’da 1340 Senesi N isanında Toplanan Birinci Türlı O ca k la rı Umümt K ong­
resi Z abıtları, Ankara, Ycııi Gün M atbaası, 1 341, s. 14. A ncak, “O caklar K ong­
resi'’, H akim iyct-i M illiye, 23 Nisan 1 924, no. 1 105, s. 3'clc Kongreye 56 dele­
genin katıldığından söz edildiğine bakılırsa. Kongre zabıtlarında liste halinde
adı geçen d elegelerin tüm ü katılm am ıştır. H akim iyet-i M illiye, bıuvu bazı
Ocakların söz konusu kongreden haberdar olm am aları ya da delegelerini ala­
m am ış olmalarıyla açıklamaktadır.
61 Birinci Turlı Ocakları Umûmî Kongresi Zabıtları, s. 4.

145
hi, kongreyi Ankara ve İstanbul adına davet etm iş olması
nedeniyle yaptığı ve Türkçülük ve Türk O cakîan’nm tarihi­
ne değindiği konuşm asında “Türk m illî cereyanı yabancı
memleketlerde yetişen bazı âlim lerin eserlerinden ilham al­
mamıştır. Radlofflarm, Thom senlerin Türkiyyâu, tıpkı Yu-
naniyyât ve M ısıriyyât gibi doğrudan doğruya soğuk bir
ilim endişesinden doğan bir tetkikten, bir taharriden ibaret­
tir. Bu kitapları vücûda getirenler bizde m illî cereyanın zu-
hûrundan çok sonra m alûm olmuştur. (...) Bize, dar kalpli­
lerin söylediği gibi, m illî cereyanı yabancılar değil, kendi
şairlerimiz, kendi âlimlerimiz verdi. Bunun için m illî fikir
ve Türk Ocağı cihanşüm ul bir cereyandan hayat ve kuvvet
alm ıştır”62 demektedir.
Hamdullah Suphi’ye göre, Türk O cakları’nm “lisan hu-
dudlarm ı istilâlara karşı koru m ak’Ta belirlenen “manevî
Türk vatanının bekçiliği” ve yeni Türk Devrim inin bekçili­
ği olm ak üzere iki temel görevi vardır. Ö zellikle kayıtsız ve
şartsız m illet egemenliği ilkesi, korunm ası gereken “dev­
rim ler” arasında ilk sırayı almaktadır.63 Türk ulusunu “batı
ailesinin bir evlâdı” olarak tanımlayan Hamdullah Suphi,
O caklann “dar milliyetperverlik” gütmediğini belirtm ekte­
dir. Ancak T ürk O cakları’nı “T ürk vatanında yeni imâm,
yeni medeniyeti, hayat aşkını, zevki, refâhı, umrân ve inti­
zâmı, medresenin mezhep ihtilâflarıyla parçaladığı bütün
Türkler arasında kardeşliği, birliği vaz’ ve telkin eden mâ-
bedler”64 olarak tanımlamasından anlaşılacağı gibi, “Bütün
Türklük” teması siyasal içeriğinden arındırılm ış olarak su­
nulmak istenmesine rağmen yine de varlığım sürdürm ekte­
dir. Öte yandan E Tachau’nun da belirttiği gibi, kongre sıra­
sında büyük ölçüde değişikliğe uğrayan Türk Ocakları Ya­
6 2 A g.e., s. 5.
63 A.g.e., s. 5.
64 A.g s. 5.

146
sası’nm 2. maddesinin “Bütün T ü rk lü k ” açısından aynen
bırakılması da söz konusu yaklaşımda, belirgin bir değişik­
lik olmadığının açık bir anlatım ıdır.65 Gerçekten de, Türk
Ocaklan’nm 1918 tarihli yasasında yer alan amaçlarına, ya­
pılan öneri ve tartışmalar sonucu “... m edenî ve sıh hî tekâ­
müle çalışm a” kaydı da eklenm iştir.66 H am dullah Suphi,
kongre m ünasebetiyle, "parça parça olm uş T ürk D ünya­
sın d a n “anayurda, istiklâl bayrağının gölgesine” dönenleri
selamladığı konuşmasında “Burada Anadolu’da tekrar top­
lanıyoruz, burada yeni bir tahammür devri geçireceğiz. Bu­
rada lehçeler birleşecek, simâ farkları ortadan kalkacak. Ye­
niden tarihin kayd ettiği o değişmez Türk kudretini kendi
ruhlarımızın içinde biriktireceğiz”67 diyerek, yeni T ü rk dev­
leti ve rejim ine “Bütün Türklük” açısından yönlendirici bir
misyon yüklemektedir.
Bu arada, daha so n ra k i yıllard a y a p ıla ca k tüm T ü rk
Ocakları Kurultaylarında gelenek halini alacak ve kimi za­
manda gerginlik konusu haline gelecek olan Türkçülüğe
hizmet etmiş kişilerin "selam lanm ası” uygulamasının San­
dıklı delegesi İzzet Ulvi tarafından teklif edilmesi üzerine,
“selam lanacak” kişilerin seçimi konusunda farklı görüşler
ortaya çıkm ıştır. Ankara delegesi ve Adliye Vekili Necati,
İzmir delegesi ve Maarif Vekili Vasıf; ve Garbi Karaağaç de­
legesi Ahmet Hidayet selam gönderilecek kişiler arasında
unutulan olursa bunun olumsuz etki yaratacağı gerekçesiy­
le, Türklüğe hizm et edenlerin genel olarak selam lanm ası-
nm daha uygun olacağım savunmuşlardır. Sonuçta Çanak­
kale delegesi Samih Rıfat, bu iki görüşü uzlaştırarak, gaze­
telerde Türklüğe olumlu katkıları olanların genel bir biçim ­
de selamlam rken, Kongre tarafından saptanacak bazı isim ­
65 Frank Tachau, 'T h e Scarch F o r National ldenıity Among T he Turks” , s. 171.
6 6 Birinci Turfe O cakları Umûmî Kongren' Z abıtları, s. 33.
6 7 A.g.e., s. 10.

147
lerin de özel olarak belirtilm esini önerm iş ve bu görüş ço­
ğunlukla kabul edilm iştir.68 Yine toplantıda daha sonraki
kurultaylarda geleneksel bir biçim de tekrarlanacak olan
Cumhurbaşkanı ziyaretinin, özellikle uzak bölgelerden ge­
lenler tarafından yapılması kararlaştırılarak taşra delegeleri­
nin onurlandm lm ası söz konusudur.59
Türk O caklan’mn yeniden örgütlenm e girişim leri, O cak­
ların faaliyetlerinin etkin bir biçimde yürütülm esi için be­
lirli bir gelir sağlama konusunu da gündem e getirm iştir.
Hamdullah Suphi, Türk Ocakîarı’nın harsa, bilim ve güzel
sanatlara ilişkin faaliyetlerinin Ocağı “cazip” kılmada yeter­
li olmadığım belirterek, yasada bu yönde değişiklikler ya­
pılm asın ı istem ek ted ir.70 M ersin delegesi Besim Bey ise,
Ocağın bina gereksinim inin karşılanması için BM M ’ye baş­
vurulmasını önermiş ve kabul edilmiştir.71
Nizâmnâmenin incelenerek kongrenin onayına sunulm a­
sını sağlayacak encüm enin seçimi sırasında Adana delegesi
Ferit Celal’in “nizâmnâme" sözcüğü yerine “yasa” sözcüğü­
nün kullanılm ası yönündeki müdahalesi olum lu karşılan­
mış ve yapılan seçimde Encüm ene Hamdullah Suphi, Hak­
kı T ank (U s), Samih Rıfat, Kemalettin Sami Paşa, M uhiddin
Baha (Pars) seçilmişlerdir.72 Mal! Heyet ise Akhisar delegesi
Reşat, Buldan delegesi Mazhar Müfit (K ansu), Tarsus dele­
gesi Niyazi, Edirne delegesi Faik (K altakkıran) ve Yalvaç
delegesi M ükrim Beyler gizli oyla seçilm işlerdir.73

6 8 “O caklar Kongresi”, H akim iycl-i M itliye. 23 Nisan 1924, no. 1 1 0 5 , s. 3.


6 9 Birinci T ü rfc O cakları Unıûıni Kongresi Z abıtları, s. 2 1 -2 2 . C um hurbaşkanım
ziyaret edecek heyete Hamdullah Suphi, Ahmet Ağaoğlu (A ntalya), Ferid C e­
lal (Adana), Rus tu (D em irci), O rlıan Sami (E ğrid ir), Azmi (Ayvalık), Dr. M us­
tafa (Elazız) seçilmişlerdir.
70 A.g.e., s. 22,
71 A .g.e.. s. 23.
72 A .g e., s. 27.
73 A.g.e., s. 29.

148
24 Nisan’da yapılan ikinci toplantı, Kongre başkanınım
yapılan ziyaret sonrasında Cum hurbaşkanının O cak üyele­
rine selamlarını gönderdiği ve “yeni Türk devletinin oluş­
masında en çok Ocaklara güvendiği”, “hüküm etin hiçbir
zaman Ocaklara bigâne kalmayacağı”74 şeklindeki m esajını
iletmesiyle başlamıştır.
Yasa E ncüm eni başkanı H am dullah Suphi, m addelerin
görüşülmesine geçmeden önce O cak teşkilâtı üzerine gö­
rüşlerini belirten bir konuşm a yapmıştır. Yasa Encüm eni’ne
göre O cak teşkilâtı iki ana bölüm den oluşm alıdır. Bütün
O caklan ilgilendiren “genel teşkilât”, senede bir kez tüm
şu belerin d elegelerin katılım ıyla oluşan G en el Kongre,
M erkezî Heyet, yıl sonunda M erkezî Heyete ait hesapları
bir raporla genel kongreye verecek olan üç kişilik M uraka­
be Heyeti ve üye sayısı 10-40 arasında değişen ve öm ür b o ­
yu seçilmiş Hars Heyetinden oluşm aktadır.7s
İkinci bolüm ise, “özel teşkilâttır” ve mahallî kongreler,
mahallî idare heyetleri ve mahallî idare heyetleri tarafından
seçilen Murakabe ve Bütçe heyetlerinden oluşmaktadır. Ay­
rıca İdare heyetleri tarafından seçilecek uzman encümenler,
iktisat, sağlık ve spor gibi alanlarda faaliyet gösterecektir.
Hamdullah Suphi, Encüm enin değiştirdiği ve Merkezi He­
yet için büyük yetkiler veren maddelerin, yasanın tümüyle
uygulanması ve kimi şubelerde gözlemlendiği gibi Ocağm
bir irtica merkezi olarak kullanılm ası suistim allerine karşı
korunm ası gibi gerekçelerden kaynaklandığını belirtm iş­
tir.76 Hamdullah Suphi’nin açıklam aları üzerine söz alan Sö­
ke delegesi H oca Esad Efendi ise, b a tıcı çizg id ek i T ü rk
O caklan içinde farklı bir eğilimi yansıtmakta ve ulusal kül­
türün yalnızca kendi tarihimizden hareketle oluşturulm ası-
74 A.g.e., s. 29 -3 0 .
75 A .g.e., S. 30 -3 1 .
76 A.g.t;., s. 3 2 .

149
m savunmaktadır.77
Yasa değişikliği görüşmelerinde, Ocağın işleyişine ilişkin
maddelerin Encüm enin kararlaştırdığı gibi kabul edilm esi­
ne karşın, Türk O caklan’mn amaç ve niteliğine ilişkin mad­
deler büyük tartışmalara yol açmıştır. Yasanın 3. maddesin­
de bulunan “Ocak fırka siyâsetiyle uğraşmaz. H içbir Ocaklı
Cemiyeti siyâsî emellerine âlet edemez" kaydı, Ocağın geç­
m işte olduğu gibi yeni rejimde de siyaset dışı tutulması eği­
lim inin bir kez daha sorgulanmasına neden olmuştur. Bu
tartışm alarda Bursa delegesi Osman Şevki (U ludağ) gibi,
maddenin daha ayrıntılı sınırlandırmalar getirmesini ve son
seçimlerde de öm eği görüldüğü gibi, bazı m illetvekillerinin
parti adına yürüttüğü çalışmalarının üyeler arasında gergin­
liğe yol açması nedeniyle maddeye “intihabatla da uğraşa­
maz” kaydının eklenm esini savunanlar olduğu gibi, dev-
rimlerin öncülüğünü ve savunuculuğunu yapmanın özün­
de siyasetle uğraşmak anlamına geldiğini ileri sürenler de
bulunmaktadır.78
Hamdullah Suphi, Türk O cak lan ’nda “diğer m illetlerin
rekabeti ortasında T ü rk m illetini teçhiz etm ek, ikâz et­
m ek”79 amacıyla, “milliyet siyâseti” güdüldüğünü ve O cak­
ta yasak olanm “zümre ve fırka siyâseti” olduğunu belirtir­
ken, “Olabilir ki Ocağın İçtimaî siyâseti tevzi ve tâyin ettik­
ten sonra tesbit edilecektir. İçtim aî siyaset vardır, fırka siya­
seti y ok tu r”80 dem ektedir. Silifke delegesi Em in Bey ise,
karşıt bir anlayışın sözcülüğünü yapm akta, h er bölgede
O cak üyelerinin o bölgenin aydınlarından oluşm ası nede­
niyle siyâsetin de yönlendiricisi olacaklarını ve bu nedenle
“fırka siyâseti”ni yasaklamanın sakıncalı olduğunu savun­
77 A.g,e., s. 33.
78 A.g.e., s. 33.
79 A.g.e., s. 33.
8 0 A.g.e., s. 33.

150
maktadır. Susurluk delegesi İhsan Bey de aynı görüşü izle­
yerek, Ocağın bir yandan "Türk m illetinin medenî tekâm ü­
lünden” sorumlu olduğunu vurgularken, öte yandan da ge­
lecekte, Cumhuriyet’in ya da Tevhid-i Tedrisat gibi “reform ­
ların” aleyhinde olacak bir siyasal partinin karşısında siya­
setle uğraşmama ilkesinin yerleştirilmeye çalışılm asının sa­
kıncalarına dikkat çekm ekted ir.81 H am dullah Su phi ise,
Türk O caklan’nm geçmişte de bu tür tehlikelere maruz kal­
dığını hatırlatarak, Saraya ya da Damat Ferit hüküm etine
karşi çıkan kuruluşun, “fırka siyâseti” değil, "m illet ve mef-
kûre siyâseti” güttüğünü belirtm ektedir.82 Yusuf Akçura, si­
yasetin her kişi ve toplulukta bulunduğunu ve bu tür ya­
saklayıcı formüllerin yalnızca yasalarda kaldığını, kişilerin
kendi adlanna Ocak dışında istedikleri görüşleri savunabi­
leceklerini, ancak “zümre adına” faaliyette bulunam ayacak­
larını savunmaktadır.83 Yasa Encüm en i’nin maddesini esas
itibariyle uygun bulduğunu belirten Yusuf Akçura, ufak bir
değişiklikle, “Türkçe konuşan” kaydının da eklenm esini,
çünkü Türk olmamasına rağmen Türkçe konuşmayanların
da bulunduğunu belirtm ektedir.84
Tarsus delegesi Niyazi Bey’in, O cağının kongrede savu­
nulmak üzere gönderdiği talimatnamede “Türk harsını ka­
bul ettiğini söyleyen” öteki unsurların Ocağa alınmamasını
arzu ettiğini iletmesi üzerine, konuya bilim sel açıdan açıklık
getirmek isteyen Samih Rıfat, milliyet konusunda “hars bir­
liği” ve “mefkûre birliği”ni temel alan iki yaklaşımın bulun­
duğunu, Türklüğü kan birliği ile açıklam anın, Bulgarlar ve
Macarlar gibi Turan ırkından olan kimi ulusları aynı milli-
•yetten. kabul etmek sonucuna varacağım savunmaktadır. Sa­

sı A.g.e., s. 34 -3 5 .
82 A.g.e., s. 35.
83 A .g.e., s. 36 -3 7 .
84 A.g.e., s. 43.

151
mih Rıfat’a göre, aynı “dil âilesi”nden olan Türkler ve Ma-
carlar arasında hiçbir “mefkure birliği” bulunmamaktadır.
Sandıklı delegesi İzzet Ulvi Bey ise, E n cü m en in getirdiği
“harsen T ü rk ” kaydının “Osmanlılığa benzer bir teşkilât”a
yol açacağını, Türk olmayan unsurların çıkar nedeniyle ken­
dilerini “harsen Türk” olarak tanımlaması sonucu Ocaklara
üye olanların niteliğinin değişeceğini ileri sürm ektedir.8S
Tartışmalara bir son verm ek amacıyla kürsüye gelerek ko­
nuşmasına “Esas cedler, ırk, kan değil, seciye, şuur, terbiye,
bir kelime ile hars ve zihniyettir”86 şeklinde başlayan Ham­
dullah Suphi, “Ocakların temsil vazifesi yoksa, kendi ateşi­
mizle kuvvetimize kendimiz güvenmiyoruz dem ektir”87 di­
yecektir. Hamdullah Suphi, Niyazi Bey’in “Halkın Türk de­
diği adam mutlak Türktür”88 savma karşılık, “Halkın Ana­
dolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk asıllı bazı unsur­
ları, Laz, Çerkez, Kürt vb. adlar altında ayrıma tâbi tuttuğu­
nu, bu nedenle böylesi bir ölçütün esas alınm asının zararlı
sonuçlar doğuracağını belirtmekte, Türk O caklan’mn göre­
vinin Türklerin sayısını azaltmak değiğ artırmak olduğunu
savunmaktadır;89 “Anadolu’nun başında Abazamn, G ürcü­
nün, Çerkesin ne afat olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz de­
medik kı Anadolu’ya hangi muhacir gelirse köylümüz ona,
işte kardeşimiz geldi diye bir kabul göstersin. (...) Şimdi bir
mesele var. Esas düstûru, tarifi intihap edeceksiniz. İrk, kan
Türkçülüğü mü istiyorsunuz? Bir de kan alıp tahlil için
kimyagerlere göndereceksiniz, yüzde beş Erm eni, on altı
Rus bilmem ne nispette Çerkeş, Arnavut ve Türk kanı var
diyecekler. İki yoldan birini intihap etmek lazımdır. Ya ırkı

85 A.g.e., s. 4 3 -4 5 .
8 6 A.g.e., s. 45.
8 7 A .g.e., s. 46.
8 8 A .g.e., s. 46.
8 9 A.g.e., s. 50.

152
kabul edeceksiniz, ya harsı”90 diyerek bu ölçüte göre, kendi­
sinin Çerkeş, Vasıf Bey’in de Kürt olarak kabul edileceğini
ileri sürmektedir. Sinop delegesi Kemaleddin Sami Paşa ise,
“Türkleştirm ek vazifesini K anun-ı Esasîyem ize bırakacak
olursak çok tuhaf olur” görüşünü savunarak, farklı Türk ta­
nımlamaları nedeniyle Sinop’da Rıza Nudun başkanlığında­
ki Türk Birliği ve Türk Ocağı olmak üzere iki merkez oluş­
tuğunu açıklamaktadır.91
Tartışmalara son vermek için toparlayıcı bir konuşm a ya­
pan Kongre Başkanı Ahmet Ağaoğlu, ulusçuluk akım ının
izlediği amaçlardan birinin de ulusal kimliği oluşturm ak ve
geliştirmek olduğunu ve Türk O cakları'nm bu yönde hare­
ket etm ek zorunda bulunduklarım belirtm iş, madde En cü ­
menin önerdiği biçimiyle çoğunlukla kabul edilmiştir.92
E Tachau’ya göre, kongre sırasında Türk’ün tanımına iliş­
kin bu tartışmalar, Turancı yaklaşım ile, yeni Kemalist reji­
min temel bir çelişkisini ortaya çıkarmaktadır. Etnik ölçü­
tün temel alınması durumunda mantıksal bir biçim de Orta
Asya’nın Türk unsurları ile ortak köken iddiaları bir kez
daha gündeme gelirken, Anadolu’da yaşayan Çerkeş, Laz,
Kürt ve benzeri unsurlar tanım dışı kalacaktır. Oysa güçlü
bir devlet kurm ak amacıyla Anadolu’ya çekilen yeni Kem a­
list rejim, “Bütün T ürklü k” arzularım canlı tutacak, ya da
en azından yabancılaşmayı artıracak uygulamalardan sakın­
mak zorundadır.93 E Georgeon ise, Kongre sırasında “saf
T ü rk ” anlayışı ile daha esnek, ancak aynı zam anda daha
özüm leyici bir yaklaşım ın, başka bir anlatım la kültür ve
zihniyet temelinde yükselen bir Türk tanım ının karşı karşt-

9 0 A.g.e., s. 47.
91 A.g.e., s 52. Türk Birliği, G ü zel Yurd ad lı 15 günliık bir dergi de yayınlanm ak­
ladır.
92 A.g.e., s. 55.
93 F Tachau, “The Seareh For Naüonal Idem iıy Among The Turks", s. 172.

153
ya geldiğini savunm akta; 1 9 2 4 tarihli T ürk O ca k la n Ni-
zâmnâmesi’nde üye olmak konusunda hiçbir dil ya da din
koşulunun getirilmemiş olmasını bu anlayışın bir uzantısı
olarak ele almaktadır.94
25 Nisan 1340 (1 9 2 4 ) tarihli üçüncü toplantıda yine Oca­
ğa üyelik koşullarını belirten 6. madde üzerinde yoğun tar­
tışmalar yapılmıştır.95 Maddedeki “muayyen m eslek” kaydı­
nın “mevki-i içtimâiyye” olarak anlaşıldığını belirten Samih
Rıfat, “mektepli” 18 yaşındakiler in de bu koşulu yerine ge­
tirdiklerini savunmaktadır.96 Öte yandan işçilerin, hatta erle­
rin bile üye olarak alınmaları gerektiğini savunan delegeler
karşısında “Burada maksat uşak olanlardır, kendi irâdeleriy­
le hareket etmeyenlerdir”97 şeklinde açıklama yapan Samih
Rıfat, Yusuf Akçura’nm “Uşaklık bir nakısa m ıdır?”98 soru­
suyla karşılaşacaktır. Bu arada, “üstün ırk ” mitosuna uygun
bir biçimde bedensel özürlü olanların üye olmamalarını tek­
lif eden delegelere de rastlanm aktad ır." Yusuf A kçura’yla
benzer bir görüşü dile getiren Aydın delegesi Mazhar Müfit
de söz konusu madde ile getirilen kısıtlamaların, Ocakların
halkçılık anlayışı ile çeliştiğini ileri sürmektedir.100
Samih Rıfat, “uşak” konumunda olanların üye olarak ka­
bul edilm esi durumunda seçim lerde çoğunluğu ellerinde
bulundurarak, sonuçları etkileyebileceklerin in, hatta söz
k o n u su m ad d en in E n cü m en d e g ö rü şü lm e si sıra sın d a
“mevki-i içtimâîyyesi olm ası” kaydının da ilavenin tartışıl-
94 François Georgeon, “N ationalism e El Populisme E n Turquie: E Experience
Des Foyers Turcs ( 1 9 1 2 -1 9 3 1 )”, Gete’nin 2 Mart 19 8 3 tarihli 2. toplantısına
sunulan tebliğ, s. 3.
95 Birinci T ürk O caM an Umûmi Kongresi Z abıtları, s. 57.
96 A .g.e., s. 57.
97 A .g.e., s. 58.
98 A .g.e., s. 58.
99 A .g.e., s. 58.
100 A .g.e., s. 60.

154
dığmı, ancak daha sonra bunun “soyluluk" anlamında ka­
bul edileceğinin düşünülmesi üzerine vazgeçildiğini açıkla­
mıştır.101 Oye olma koşullan konusunda savunulan bir baş­
ka görüş de, erlerin Ocağa kabul edilm elerinin, ordudaki
ast-üst anlayışını zedeleyeceği ve m evcut askeri yasalarla
çelişeceği yönündedir. Buldan delegesi M azhar M üfit, as­
kerlikte temel ilkenin emre itaat olduğunu, bu nedenle ast­
ların üstlerinden bağımsız karar verem eyeceklerini savun­
maktadır.102 Hamdullah Suphi’nin, bu konuda subayların
Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasındaki yararlılıklarına değine­
rek üye alınmalarım talep etmesi üzerine,103 N ecati Bey, An­
kara Türk Ocağı’na üye olm ak isteyen ihtiyat zabitlerinin
kabul edilmediğini hatırlatacaktır. G erçekten de Haşan Rıza
Soyak, daha 1924 yılında TBM M Muhafız kıtasından bazı
subayların Türk Ocağı’na üye olmak istediklerinde, bu su­
baylar için ırk açısından soruşturm a yapılarak saf T ürk
olup olmadıklarının saptanmak istenm iş olduğunu, bunun
da Muhafız Kıtası Komutanı İsmail Hakkı Bey (Tekçe) başta
olmak üzere subayların sert tepkisine yol açm ış bulundu­
ğunu anlatm aktadır.104 O caklara üye kabulü konusunda
seçkinci bir anlayış sergileyen Hamdullah Suphi, bu konu­
da şunları söylemektedir: “Ocak bir misyoner m üessesesi-
dir. Ameleyi aldınız mı, ertesi gün Ocak sosyalist bir kulüp
olur. (...) Türk Ocağı bugüne kadar muayyen bir mefkûreyi
neşr eden bir müessese olmak dolayısıyla ancak kendi mak­
satlarım telkine yarayacak seviyede olanları alabilir. Türk
Ocağı’nın köylüye, ameleye, nefere karşı vazifeleri vardır.
Fakat onları mesâisine teşrik edemez. Bu müessese lâletta-

101 A.g.e , s. 61.


102 A.g.e.. s. 62,
103 A.g.e., s. 68.
104 Ç etin Yetkin, T ü rkiy e’de Tek Parti Yönetimi, 1930-1945, A ltın Kitaplar, Anka­
ra. 1983, s. 57,

155
yin sokaktan adam alamaz. Ocak çiftçiye, ameleye karşı lâ-
kayıd değildir. Bilâkis kendisini onlar hakkında daima vazi-
fedâr addetm iştir. (...) F ak at azâyı an cak gayeye hizm et
edebilecek kimseler arasından alırız.*10s
Birinci Kongrede alman önemli bir karar da, süreli bir ya­
yın organının Merkezî Heyet tarafından çıkarılmasıdır. Bu
konuda daha önceki dönemde çıkarılan Türk Yurdu dergisi­
nin yeniden yayımlanmasını savunan delegelerin karşısın­
da, kim ileri de söz konusu dönem de O cakların yeni bir
dergiye gereksinimi bulunduğunu savunmaktadır. Hamdul­
lah Suphi, 1 339d a birkaç nüsha olarak çıktıktan sonra, Yu­
suf Akçura’nın seçim lerle ilgilenmesi sonucu yayımına ara
verilen Türk Yurdu’nun bir yandan 1 9 1 2 d e Türk Ocağı açıl­
dığında ilk duyuran dergi olması, öte yandan da abonelerin
hâlâ bu yönde istek lerin i belirtm eleri ned eniyle, Ahm et
Ağaoğlu ise, derginin batılı bilim adamları tarafından ara­
nan nitelikte bir dergi olduğu gerekçesiyle yeni bir derginin
gereksizliğini ileri sürm ektedirler.105 M aarif Vekili ve İzmir
delegesi Vasıf Bey, Türk Yurdu’nun yayırhlanması durum un­
da Bakanlığın da desteğini alacağını ve dünya çapında ünü­
nün yanısıra, gençlik üzerinde büyük etkisi bulunan ancak
o ana dek özel bir dergi niteliğini de taşıyan Türk Yurdu'nun
bu yeni dönemde Ocağın resmi yayın organı haline dönüşe­
ceğini belirtm ektedir.107 Mustafa Kemal Paşa delegesi Mu-
hiddin Baha Bey ise, farklı bir yaklaşım la, derginin T ürk
Ocağı ism ini taşımasını savunarak, “Bize bu kadar yakın bir
isim dururken maziyi takdisen onu çıkarm ayı muvafık gör­
müyorum. T ürk Yurdu'nu herkes bilmez. Sonra T ürk Yurdu
ilmi bir mecmûa idi. Bizim mecmûamız O cakların faaliye­
tinden bahs olacaktır. Merkez Heyeti emir ve işaretiyle mu­
105 B irin ci Türk O cakları Umûmi Kongresi Z a b ılla n , s. 65.
1 06 A.g.e., s. 74.
107 A.g.e., s. 76 -7 7 .

156
kabil yazılar yazacaktır. Bu mesele de hedeflerim iz de ayrı­
dır. Binaenaleyh Türk Yurdu'nu aynca İlmî bir mecmûa ola­
rak çıkaralım ” demektedir.108 Yapılan oylama sonucu dergi­
nin “Türk Yurdu” adı altında çıkarılm asına karar verilmiş,
bunun üzerine Yusuf Akçura, imtiyaz hakkını Türk Ocağı
İdare Heyetı’ne bırakm ıştır.109
Birinci Kongrede alman karar üzerine yayımlanmaya baş­
lanan Türk Yurdu’nun ilk sayısında, Hamdullah Suphi, Türk
Ocaklan’nın “harsı ve İlmî” faaliyetlerini saptayacak ve Türk
ulusunun “harsî birliği”ne çalışacak olan derginin, aynı za­
manda “.... Garp medeniyetini benimseyen ve bütün kurtu­
luş çârelerini o medeniyetin bize intikalinde görenlerin, Türk
milletini, Garp milletleri ailesine sokmak isteyenlerin bir tel­
kin vâsıtası”110 olduğunu açıklamaktadır. Bu bağlamda Türk
Yurdu, “Türk m illetini geri çekm ek isteyen bütün irticâlara
karşı hayatî fikirlerin bir ictihâd vasıtası”111 olarak yayımlan­
maktadır. Müdürlüğünü Nihad Bey’in yaptığı dergi, Anka­
ra’da Yeni Gün matbaasında basılmaktadır. “İştirak” hakları
bitmeyen eski abonelerin bu haklarının saklı tutulm ası,112
derginin geçmişle olan sürekliliğini koruma konusunda gös­
terdiği özenin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.
25-26 Nisan gecesi yapılan dördüncü toplantıda, Ocâğm
işleyişine ilişkin maddeler Encüm enin hazırladığı biçimiyle
kabul edilmiştir. Öte yandan kongrenin ilk gününde söz
konusu edilen ve Türkçülük hareketine hizm ette bulunan
ya da Türk Ocağı’na yararlı olan kişilerin “selam lanm ası”
konusunda H am dullah Su p h i’nin açık lad ığ ı ve M ehm et
Emin (Yurdakul), Ziya Gökalp, Halide Edip (Adıvar), Hü-

108 A.g.e., s. 77.


109 A.g.e., s. 88.
110 Hamdullah Suphi, “Başlangıç", Türk Yurdu, C. 1, no. 1, Teşrin-i sâni 1340, s. 1.
111 A.g.e., s. 1.
112 A.g.e., s. 1.

157
seyinzade Ali (Turan), Necip Asım (Yazıksız), Veled Çelebi
(lzbu d ak ), Müze Müdürü Halil Etheıin (Eld em ), Hüseyin
H üsam eddin (Yasar), D arülfünun m üderrislerinden Şem-
seddin (G ü naltay), Köprülüzade Fuat, C elâl Esad (Arse-
ven>, İzm irli Necip (T ürkçü ) ve Fuad R aifd en (KöseraiO
oluşan liste üzerine oldukça şiddetli tartışmalar çıkm ıştır.” 2
Türk Ocağı’nın ilk kurulduğu dönemde maddî yardımda
bulunan Hüseyin Cahit (Yalçın), Necip Ali’nin (Küçüka)
T ürklüğe hizm etlerini övdüğü Enver Paşa, H alis Turgut,
Ömer Seyfeddin, Ali Canip, vb. kişilerin listede bulunm a­
masını eleştiren delegelere karşı, Encüm enin ölçüt olarak,
“ilim , sanât ve hars sâhasmda” hizm et verenleri dikkate al­
dığı belirtilm ektedir.'1,3 Halide Edip’in Türkçülük hareketi
içinde yer alm adığını ileri süren İzm ir delegesi ve M aarif
Vekili Vasıf Bey’e karşı çıkan Hamdullah Suphi, "Yeni Turan
yazarını” savunarak, "M em leketim izde kaç kadm vardır ki
Halide Hanım gibi beynelm ilel bir şöhreti olsun. (...) Sene­
lerden beri Ocağınızın azâsı olan kadınlar arasında ve bütün
memlekette, istisnaî mevkiini bildiğiniz bu kadını nasıl cet­
velden çıkarırız, bu m ümkün m ü?”115 demektedir. Yusuf Ak­
çura ise, siyasal görüşleri açısından muhalifi olmasına rağ­
men Türkçülük fikrinin yaygınlaşmasında önem li bir yeri
olan Tanın gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit ile birlikte, "bir­
birinden Cenup -ve Şimal kutbu gibi uzak” olan Ahmet Ferit
(Tek)’in de listeye dahil edilmesinin bir tür denge oluştura­
cağını ileri sürm ektedir.116 Tartışm aların uzaması üzerine
yalnızca o yıla özgü olmak üzere genel nitelikli bir beyanna­
me hazırlanarak Türklüğe ve Türk O caklan’na hizmet eden­
lerin tüm üne "selam ” gönderilmesi ve gelecek yıl için Hars

113 Birinci Türlt Ocahfan Umûmî Kongresi Z abıtları, s. 93


i 14 A .g.e., s. 94.
115 A .g.e., s. 96.
1 16 A .g.e., s. 100.

158
Heyeti’nin bir liste hazırlaması kararlaştırılm ıştır.''7
Birinci Kongre sonunda yapılan seçimlerde Merkez Heyeti
asil üyeliğine Necati, Hamdullah Suphi, Vasıf, Alaeddin, Rıd­
van Nafiz (Edgüer), yedek üyeliğe, Ağaoğlu Ahmed, Mahmud
Celâl, Nebizade Hamdi (Ü lküm en), Mimar Hikmet (Koyu-
noğlu), Dr. Şükrü, Baytar Cevdet, Dr. Refet, Darülmuallım
müdürü Refet Beyler, M urakabe Heyeti’ne Nüfus müdür-ü
umûmisi Abdülmuttalip, m uhasebeci Halid, Ajans müdür
muavini Cevdet Beyler; Hars Heyetine ise, Fevzi Paşa, Ağaoğ­
lu Ahmed, Hamdullah Suphi, Ziya Gökalp, Halide Edip, Köp-
rülüzade Fuat, Mehmed Em in, Akçuraoglu Yusuf, Hüseyinza-
de Ali, Niyazi, Müze müdürü Halil, Veled Çelebi, Samih Rıfat,
Yahya Kemal, Necip Asım, Ressam Şevket (Dağ), Celal Esad,
İzmirli Necip, Rıza Nur çoğunlukla seçilmişlerdir.1’8
Türk Ocakları Birinci Kongresi’nin tarihsel önem i basın
ve yayın organlarında geniş bir biçimde yer alacak, H akim i-
yet-i Milliye gazetesinde, “Bütün Türk âleminde ilk keredir
ki Türk gençliği ve Türk münevverleri muâyyen bir teşkilât
etrafında toplanarak müşterek gayelerin istihsâlini hedef it­
tihâz ediyorlar”' 19 denilecektir. Söz konusu yazıda T ürkçü ­
lüğün üç düşm anı olarak ‘O sm an lılık id eo lojisin e sahip
olanlar’, ‘münevver kozm opolitçileh ve ‘beynelm ildiyetçi­
ler’ gösterilm ekte ve bütün u lusu n T ü rk çü lü k etrafında
toplanmış olduğu belirtilmektedir. Cum hurbaşkanı M usta­
fa Kemal ise, kongre nedeniyle “Milletin bütün müstakbel
ümitleri Türk Ocakları etrafında toplanmış olan Türk genç­
liğine m âtuftur”120 şeklindeki açıklam asıyla Türk O cakla-
rı’na verdiği önem i açıklayacaktır.

117 Hatıimiyel-i M illice, 27 Nisan 1 9 2 4 . rvo. 110.


118 Birinci Tıirk O cakları Umftmf Kongresi Z abıtları, s. 1 1 5 -1 1 6 . B ab alık, 2 8 N i­
san 1 3 4 0 , no. 1485.
119 “Türk O caklan K ongresi", H akim iyet i Miliiye, 30 Nisan 1 9 2 4 , no. 110.
120 A.g.e.

159
Bu dönemde Türk OcaklarTnın izlemesi gereken faaliyet
programı konusunda Yusuf Akçura, O caklann öncelikle birer
kültür kuruluşu olduğu yönündeki anlayıştan farklı bir yak­
laşımın sözcülüğünü yüklenerek, Ocakların iktisâdı alanda
da faaliyette bulunması gerekliliğini vurgulamaktadır. Yusuf
Akçura’ya göre, Ocaklar ilmi ve harsı nitelikli faaliyetlerinin
ötesinde konferanslar, kurslar yoluyla, hatta bizzat iktisâdı
etkinliklerde bulunarak katkıda bulunmalıdırlar.121
Kânun-ı evvel (Aralık) 1 3 4 0 ’da (1 9 2 4 ) Zonguldak Türk
Ocağı’nda verdiği bir konferansta Akçura, ülkedeki şirketle­
rin yabancıların ya da azınlıkların elinde olduğunu ileri sü­
rerek, “... ben Garp sermâyesinin Türkiye’ye girmesine taraf­
tarım; fakat sermâye Türk tâbiiyyecini kabul ederek, tâbir-i
diğerle Türk m enfaatine tamamen tevâfuk etm ek şartıyla
(bittabii sermayedarların da menfaatleri mevcut olm ak üze­
re) girmelidir. (...) Öteden beri taşıdığım bir fıkr-ı sâbit var­
dır: Türkiye’nin istiklâli, ancak Türkiye’yi istismâr eden ser­
mâyenin Türk olmasıyla kâimdir. Diğer istiklâl, ancak istik-
lâl-i siyası olabilir; ancak ve ancak istiklâl, istiklâl-i İktisadî­
dir. (...) Ocaklar bu hususda bir nevi pişdar müfrezelerdir.
Ocaklarda yakm zamanlara kadar millî fikir, ideal, edebî ve
felsefî kısımda tenviş ediyordu. Bundan sonra iktisâdî kısım ­
da temerküz eylemelidir”122 demektedir. Sermayenin olduğu
kadar, şirketlerde çalışan teknik personelin de Türk olması
gerektiğini savunan Yusuf Akçura, İstanbul’daki tramvay ve
elektrik şirketlerinin Cumhuriyet’in ilanından sonra kadro­
larını Türkleştirdiğini belirtmektedir.123
Yusuf Akçura’nm sözünü ettiği “iktisâdî alanda faaliyet”
anlayışı, az sayıda da olsa bazı şubelerin girişim lerine yol
açmıştır. Bu konuda Türk Yurdu, “faaliyetlerinin ilk safında
121 François Georgeon, Aux O n g im Du N ation aliu n e Turc, s. 83.
122 "T ürk O caklan Şuûnu’’, Türk Yurdu, C. 1-, no. 4ÇKâınm-ı sâni 1340, s. 33S -339.
123 A .g.e., s. 339.

160
halkın memleket iktisâdiyyâtma hâkim olm asını" am açla­
yan Maraş Türk Ocağı’nın, altının Türkiye sınırlarından dı­
şarı çıkmasına engel olmak için ülke tüccarlarının “evrâk-ı
nakdiyye” ile mal satın almalarını teşvik ettiğini belirtm ek­
tedir. Bu teşviklerin etkili olması üzerine İstanbul ve M er­
sin’le olan ticarette artış sağlanmış ve sermaye sahibi kişile­
rin biraraya gelerek şirket kurm aları yönündeki telkinler
sonucu kurulmuş olan Rençber Birliği Anonim Şirketi ça­
lışmalarına başlam ıştır.124
Aynı şekilde Buldan Türk Ocağı da, dokuma sanayiinin
geri üretim tekniklerinden kurtulabilm esi için bir şirket
oluşturulm ası yönündeki çalışm alarda aracılık yapm akta­
dır.'25 Bu arada Edirne Türk Ocağı’nın esnaf cem iyetlerinin
yardımım sağlayarak, gece çırak m ektepleri açılması için
gösterdiği çaba, sonuca ulaşm ıştır.126 Bursa Türk Ocağı Baş­
kam Muhiddin Baha Bey, Türk O cakları’nm faaliyetlerine
ilişkin görüşlerini açıklarken Ocak içinde bir iktisat encü ­
meni, hatta oluşturulacak Türk Ocağı İktisat Şirketi’ne esas
olmak üzere bir tasarruf sandığı kurulm asını savunmakta­
dır.127 Bu anlayışın bir uzantısı olarak Bursa Türk Ocağı’nda
“genellikle esnaf arasında bir tesânüd ve yakınlaşm a” başla­
tan İktisat Encüm eni, “Türk tüccarını ikâz ve irşâd” etme
görevini de y ü k len m iştir'28

124 “Türk Ocakları Şutınu/Maraş Türk O cağı", T ürk Yurdu, C. 1, no 1, Teşrin-i


sâni 1340 (1 9 2 4 ), s. 79.
125 “Türk Ocakları/Buldan Türk O cağı", Türk Vurdu, C. 1, Kânıın-ı evvel (Ara­
lık) 1340, s. 245.
126 A g .e , s. 244.
127 “Türk O cağ ı”, Yeni Mecmua, C. 4, no. 76, 15 Teşrin-ı evvel 1923, s. 418.
128 Bursa Turk O cağı”, Yeni M ecnıua, C. 4 . no. 76. 15 Teşrin-i evvel 1923, s. 418.

161
E K 1 2 : T Ü R K O C A Ğ I Y A S A S I*

M adde 1- Mart 1328 tarihinde İstanbul'da kurulan Türk Ocağı


adlı cem iyetin ilk um ûm î kongresi 23 Nisan sene 340 tarihinde
A nkara'd a to p lan arak aşağıdaki m addeleri O cak yasası olarak
kabul etmiştir.
M adde 2 - Türk Ocağı'nın maksadı bütün Türkler arasında millî
şuûrun takviyesine, Türk harsının m eydana çıkarılm asına, m ede­
nî, sıhhî tekâm üle ve millî iktisâdın inkişâfına çalışmaktır.
M adde 3- Ocak, fırka siyâsetiyle uğraşm az. Hiçbir Ocaklı Cem i­
yeti siyasî em ellerine âlet edem ez.
M adde 4- Her Ocaklı Ocak hâricinde ikinci m addede m uharrer
gayelere m uhâlif olm am ak üzere siyasî kanâatin e göre çalışm ak­
ta serbesttir.
M add e 5- Neslen Türk olan veya hars do layısıyla tam âm en
Türk duygusu ve Türk dileği besleyen ve m âzileriyle Türklü ğ e
bağlı olduklarını isbât etm iş bulunan her kadın ve erkek Türk
Ocağı'na azâ olabilirler.
M adde 6- Ocağa kabul edilecek Türklerin 18 yaşından aşağı ol­
maması; su-i şöhretle tanınm am ası ve mahâll-i haysiyet bir cünha
ile ve cinayetle m ahkûm veya m edenî ve siyâsî haklarından mah-
rüm bulunmaması ve m uayyen bir meslek ve m âişete sahip olm a­
sı şarttır.
M adde 7- Türk O cağı’na girm ek isteyenler en aşağı iki sen e­
den beri Ocağın azası olan iki zâtın tavsiyesiyle İdare Heyetine
m ürâcaât ederler..
M adde 8- İdare Heyeti tavsiye edilen nam zed hakkında tam
bir kanâat elde edebilm ek için üç ay m üddetle tetkikâtta bulun­
m aya m ezûndur. 8u m üddetin h itâm ın d a m üsbet veya m e n fî
m utlak cevabını verecektir.
M adde 9- Türk olm adıkları halde Türklüğe herhangi bir suret­
le büyük hizm etleri sebkât etmiş olanlar idare Heyetinin teklifiy­
le veya doğrudan doğruya Um ûm î Kongre tarafın dan fa h rî azâ
intihap olunabilirler.
M adde 10- Fahrî azâ Ocağın içtim âlarında bulunabilir ve Hars
Heyeti m üzâkerâtına iştirâk eder.
M adde 11- Şehirdeki her Ocaklı senede en az dört lira, köyde­
ki iki lira verm ekle mükelleftir. Bu m eblağ senede dört taksitle
alınır.

( * ) T fi rk O cağı Yasası, Yeni Gün Matbaası, Ankara, 1 3 4 0 (1 9 2 4 ).

162
M adde 12- Aslî azâdan iki zât yeni açılacak bir Ocağın fâideli
su rette yaşayabilm esi için lâzım g e le n bütün esbâb-ı vesâitin
m evcûdiyetini Heyet-i M erkezîyyeye isbât ettikten sonra onun
m uvafakatiyle bulundukları yerlerde Ocak açabilirler.
M adde 13-Türk Ocağı birdir. Ocaklı bütün Ocakların azâsıdır.
M adde 14- Seyahat veya vazife halinde bir aydan fazla bir yer­
de kalan Ocaklı ted iye edeceği taksidi m ah allî O cağa verm ek
m ecbûriyetindedir. Buradan alacağı m akbuz her Ocak tarafından
m uteber tutulur.
M adde 15- Türk O cağının husûsî ve um ûm î olm ak ü zere iki
türlü teşkilâtı vardır.
Husûsî Teşkilât:
M ahallî Kongre, İdare Heyeti, M urakabe Heyeti, Bütçe Heyeti.
Um ûm î Teşkilât:
Umûmî Kongre, M erkez Heyeti, M urâkabe Heyeti, Hars Heyeti.
M adde 16- M ahallî Kongre:
1- içtima-ı mahsus reis ve kâtiplerini intihap,
2- idare raporunu istimâ ve m üzâkere,
3- Ocağın bütçesini tetkik ve tanzim için bir encüm en rntihâp,
4- Ocağın bütçesini tasdik eder.
M adde 17- M ahallî kongreler her sene M art ayının ilk cum a­
sında inikâd eder.
M adde 18- M ahallî kongre azânın en az onda üçü hazır b ulun­
mak şartıyla açılabilir.
M adde 19- İlk içtim âda bu ad et tem in edilem ediği takd ird e
Kongre bir hafta tehir olunabilir. İkinci içtimâda azanın m iktarı­
na bakılm ayarak m üzakerâta başlanır.

E K 13: T Ü R K O C A K L A R I 1 9 2 4 Y IL I K O N G R E S İ A Z Â S I*

Artvin Rahmi (Eyüboğlu) Bey (Trabzon) Mebusu


Artvin Ferit Celâl (Güven) Bey (Türk Sözü) Gazetesi
Sahibi
Akçaşehir Alâaddin Bey (Akçakoca) Matbuat Müdür-i
Umûmîsi Vekili
Akhisar Reşat (Kayalı) Bey (Saruhan) Mebusu
Amasya Feridun Fikri (Düşünsel) Bey (Dersim) Mebusu
Antalya Ağaoğlu Ahmet Bey (Kars) Mebusu
Ankara Mustafa Necati (Uğural) Bey (İzmir) Mebusu
Aydın Dr. Mazhar (Germen) Bey (Aydın) Mebusu

( * ) Birinci T ürk O rakları Umûmî Kongresi Z abıtları, s. 3-4.

163
§

Ayvalık Azmi Bey Sabık (Ayvalık)


Kaymakamı
Edremit Süreyya (Örgeevren) Bey (Karesi) Mebusu
Edirne Faik (Kaltakkıran) Bey (Edirne) Mebusu
İzmir Vasıf (Çınar) Bey (Saruhan) Mebusu
İsparta Azmi Bey Sabık (Ayvalık)
Kaymakamı
İstanbul Hamdullah Suphi (İstanbul) Mebusu
(Tanrıöver) Bey
Eskişehir Akçuraoğlu Yusuf Bey (İstanbul) Mebusu
Eğridir Orhan Sami Bey (Eğridir) Kaymakamı
Elazığ Dr. Saffet Bey
Elmalı Ahmet Sâki (Derin) Bey (Antalya) Mebusu
Ödemiş Dr. Mustafa Bey
Uluborlu Talât Bey Sıhhiye Vekâleti Kalem-i
Mahsus Müdürü
Balıkesir Nuri (Conker) Bey ( İzmir) Mebusu
Bergama Osmanzade Hamdi (Aksoy) Bey1(İzmir) Mebusu
Bayındır Nebizade Hamdi (Trabzon) Mebusu
(Ülkümen) Bey
Bursa Dr. Osman Şevki (Uludağ) Bey Binbaşı
Burdur Hüseyin Baki Bey (Burdur) Mebusu
8ozhöyük Rıfat Bey Ankara Numune
Hastanesi Operatörü
Buldan Mazhar Müfid (Kansu) Bey (Denizli) Mebusu
Biga Samih Rıfat Bey (Biga) Mebusu
Tekfurdağı Faik (Öztrak) Bey (Tekfurdağı) Mebusu
Çarşamba Kemal Bey Matbuat Başkâtibi
Harput Cevad Bey Baytar Binbaşı
Denizli Necip Ali (Küçüka) Bey (Denizli) Mebusu
Demirci Ruşdi Bey Muallim
Dinar Harun Aliçe Bey
Zonguldak Halil (Türkmen) Bey (Zonguldak) Mebusu
Sarayköy Rıdvan Nafiz (Edgüer) Bey Maarif Heyet-i
Teftişiye Reisi
Silifke Hafız Emin (Inankur) Efendi (Silifke) Mebusu
Söke Hoca Esat (İleri) Efendi (Menteşe) Mebusu
Sinop Kemalettin Sami Paşa (Sinop) Mebusu
Sivas Muttalip Bey Nüfus Müdür-i Umûmîsi
Sarıkamış Halis Turgut (Cinlioğlu) Bey (Sivas) Mebusu
Salihli Cevad Bey Anadolu Ajansı
Müdür Muavini

164
Sandıklı izzet Ulvi (Aykurt) Bey (Afyonkarahisar)
Mebusu
Susurluk İhsan (Eryavuz) Bey (Cebelibereket) Mebusu
Soma Abidin Bey (Saruhan) Mebusu
Tarsus Niyazi Bey (Mersin) Mebusu
Tosya Ragıp (Özdemiroğlu) Bey (Zonguldak) Mebusu
Arapgir Hüseyin (Gökçelik) Bey (Elazığ) Mebusu
Uşak Besim (Ata 1ay) Bey (Aksaray) Mebusu
Garbi Ahmed Hidayet Hariciye
Karaağaç (Reel) Bey memurlarından
Kars Ömer Bey (Kars) Mebusu
Kırkkilise Dr. Fuat (Umay) Bey (Kırkkilise) Mebusu
Kastamonu Dr. Fazıl Berk (Tümtürk) Bey (Açık Söz) Gazetesi
Ser Muharriri
Konya Kâzım Hüsnü Bey (Konya) Mebusu
Kayseri Ahmed Tevfik (Şatır) Bey (Kayseri) Mebusu
Kütahya Nurettin Bey Binbaşı
Gördes Hakkı Tarık (Us) Bey (Giresun) Mebusu
Mersin Besim (Özbek) Bey (Mersin) Mebusu
Maraş Nusret Bey Divan-ı Muhasebât
Murakıplarından
Mustafa Muhiddin Baha Sabık (Bursa)
Kemal Paşa (Pars) Bey Mebusu
Van Nafi Atuf (Kansu) Bey Orta Tedrisât Müdürü
Yalvaç Ahmet Mükerrem (İsparta) Mebusu
(Karaağaç) 8ey
Yenişehir Ahmed Hamdi Bey Evkaf Vekâlet
Mubâsebe Müdürü

3. Türk Ocakları İkinci Kurultayı (1 9 2 5 )

1925 yılı, yeni Türkiye C um huriyeti için olduğu kadar,


Türk Ö caklan için de önemli kararların alındığı bir dönem
olmuştur. 13 Şubat’ta Doğu’da Genç Kasabası’na bağlı Pi-
ran’da Şeyh Sait İsyam’nın başlaması üzerine TBM M ’de 4
Mart tarihinde Takrir-i Sükûn Kanunu bağlamında bir dizi
önlem in kabulü; isyan bölgesi ve Ankara’da davalara bak­
mak için iki İstiklâl M ahkem esinin kurulm ası; Ali F eth i
(Okyar) H üküm eti’nin istifası (2 Mart) ile İsm et Paşa’nın

165
b aşk an lığ ın d a yen i b ir k a b in e n in göreve b a şla m a sı (3
M art); Doğu vilayetlerinin bir bölümünde ilan edilen sıkı­
yönetim; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’mn kapatılması
(3 Haziran); “Şapka giyilmesi hakkında Kanun" (23 Kasım)
ve “Tekke ve zaviyeler ile türbelerin ilgâsına dair K anun”un
TBM M ’de kabulü (3 0 Kasım) gibi gelişm eler iç politikanın
belli başlı olayları arasında yer almaktadır.129 Bu dönemde
Türk Ocakları, Musul sorununun halka benim setilm esi yo­
lunda aracı rolünü sürdürürken, bir yandan da Şeyh Sait ls-
yanı’nda görüldüğü gibi “Hükûmet-i Cumhuriyyenin em ir­
lerine âm âde”130 olduklarını bildirm ekte; kim i bölgelerde
irticâyı “lanetlem ek” için mitingler düzenlenm ektedir.131
1925 yılı Türk O caklan’nm hükümet politikası ve buna
bağlı olarak CHF ile bütünleşmesi sürecinin de başlangıcım
oluşturm aktadır.132
Yine aynı dönemde Türk O caklan’nm Halkevine dönüş­

129 U lkan K ocaturk, A tatürk ve T ürk D evrim i K ron olojisi: 1 9 1 8 -1 9 3 8 ; A.Ü. Bası­
m evi, Ankara. 1973, s. 2 7 9 -2 8 9 .
1 3 0 Vakit, 1 Mart 1 341, no. 2 578. O rhan T ürkdoğan, “A tatürk’te M illi Devlet
Anlayışı", Türk Dünyası A raştırm aları, no. 13, Ağustos 1981, s. 72. “... Doğu
isyaru neticesi 2 7 .4 .1 9 2 5 günü Ankara T ü rk Ocağı M erkezinde M uslafa Ke­
m al, O cak lılara hitaben yaptığı konuşm ada O cağın felsefesini açıklarken
şöyle diyordu: “Bu gibi sosyal Ocaklar hep Batı m em leketlerinde toplanm ış­
tır, Şim di Doğu, bu boşluğun cezasını çekm ektedir. T ü rk Cum huriyeti’nin
inkılâbı. O caklara da yansımaktadır. Dogu'daki harekât çok m utlu bir so n u ç­
la bitmiştir. Şu seferki uğraşma bir ülkü savaşı olarak tanınacaktır. T ü rk tari­
hinde askerlerim izi ilk defa ülküleri uğrunda asil bir gayeyle savaşmalarım
gerektirecektir."
131 ''Şuûn/Tûrk O cakları Şuû nu", Türk Yurdu, C. 2, no. 7, N isan 1 3 4 1 , s. 8 1 .
132 Mete Tunçay, “Cum huriyel Halk Partisi (1 9 2 3 -1 9 5 0 )" , Cumhuriyet Dönemi
T ü rkiye A n siklopedisi, C. 8, lleiişim Yayınlan, İstanbul, s. 2 0 2 0 -2 1 . Tuncay.
Takrir-i Sükun’u izleyen dönemde CH F içinde dar bir Tü rkçü lü k anlayışının
serpildiğini, 1 9 2 5 CHF tslanbul Vilayeti U m ûm î (...) K ongresinde M akriköy
delegesinin Partiye üye kaydına ilişkin tartışmalar sırasında H ıristiyanların
alınm am asını savunduğunu belirtmektedir. Kemal Karpat, “T he People's Ho-
uşes in Turkey”, s. 56-57. Karpal, 1925'den sonra daha da gü çlenen devlet
aygıtının, kültürel alanda Turancı ve ılımlı laiklik yanlısı T ü rk O cak lan ’nın
özerk yapısı ile ilişkilerinin belirmeye başladığım ileri sürm ektedir.

166
mesi yönünde bazı görüşlerin ortaya atıldığını görm ekteyiz.
İstanbul Türk Ocağı’nm 10 Ekim ’de yapılan kongresinde,
Ocağın toplumsal alandaki görevlerini saptamak amacıyla
seçilen bir heyet, İdare Heyeti’ne verdiği raporunda'33 Türk
O cakları’nın b ir kulüpten çok ‘H alkevleri’ olm ası fikrini
müdafaa ermektedir. Heyet, araştırm alarına Türk O cakla-
n'nın bilimsel bir teşkilata sahip olup olmadığı noktasından
başlamıştır. Bu konuda “Maalesef O caklar İlmî bir teşkilâta
mâlik değildir”' 34 denilm ekte ve T ürk O cakları program ı­
nın ilkel bir zihniyetle oluşturulduğu belirtilen raporda,
üyelerin hemen tümünün Ocağın bir kulüp ya da hayır ce­
miyeti olmadığı konusunda görüş birliğinde olduğu açık-
lanmaktadır: “Ocak bir halk evi telâkki edildiği takdirde fa­
aliyeti daha geniş olacaktır. Halk evi bütün cemâatin m ihra­
kıdır. Gayesi coğrafî hudüdlarla ayrılmış bir cemâat içinde
dinî, İçtim aî şuüru, m enfaatleri ve hisleri m üşterek olan
ferdleri bir teşkilât altına toplayıp, cem âatin m uhtelif saha­
daki ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Bunu temin için ik ti­
sâdı, terbiyevî, İçtimaî teşkilât ile kom ünotenin ihtiyaçları­
nı keşf ve tedavi çarelerini istimâl eder,”135
Raporda ayrıca her “halk evinin” yörenin gereksinim leri
dikkate alınarak, kent ve köye göre ayn örgütlenme modelle­
ri izlenerek kurulması önerilmektedir. Rapora göre, Ocaklar
halkın eğiümine, toplumsal ve iktisâdı gereksinimlerine ce­
vap veren ya da yalnızca “hars” faaliyetlerinde bulunan ku­
rum lar olm alıdır. Yalnız “hars” faaliyetlerinde bulunacak
O cak için “Büyük Türklüğün faaliyet m evzûunu, büyük
Türk âlemini tanımak ve bütün Türk âleminde lisanı, fikrî

133 “Türk O cakları (Halk Evi) O lm alıdır”, Vakit, 14 M art 1 9 2 5 . no. 2 5 9 1 .


134 T ürk O cağ ı 1341 Senesi İstanbul Kongresine Takdim E d ilm ek Ü zere Tertip Edi­
len H eyet-i İdare R aporuyla, İçtim ai ve İktisâd i E ncüm enlerin T elh ih â tı R ap orla­
rı, Hûsn-û Tabiat M atbaası, İstanbul, ıy., s. 3.
135 A.g.e., s. 5.

167
vahdelirı husulünü temin eylemek”'36 birincil amaç olmalı ve
“Türlderin, teşkil eylediği kül içerisinde (nüve) vazifesini gö­
recek mühim bir cüzü olduğunu bir an unutmamalıdır.”'37
Bu bağlamda, henüz “istiklâline nâil olm am ış”138 Türkleri
“uyanışa” çağırarak faaliyette bulunmanın Hars merkezi ola­
cak bir Ocak için büyük önem taşıdığı belirtilmektedir.139
Türk Ocakları’nm geniş halk kitleleriyle bütünleşmesi ge­
rekliliği, 1919'd a K öycüler C em iyeli’ni kuran kadronun
oluşturduğu Adana Türk Ocağı tarafından şiddetle savunul­
maktadır. Bu bağlamda Türk Ocakları Yasası’nm 11. madde­
si uyarınca diğer şubeler gibi mahallî kongresini tamamla­
yan Adana Türk Ocağı'nda birincil am aç olarak köycülük
faaliyetlerine hız verilmesi görüşü oybirliğiyle kabul edile­
cektir. Köycülük konusunda Adana Türk Ocağı’nın öncü ro­
lüne dikkati çeken Yeni Adana gazetesi, Ocaklıların bir “mis­
yoner feragat ve fedakârlığıyla”, “saf ve bâkir Türk köylüsü­
nün imdadına” koşması gerekliliğini vurgulamaktadır.140
Aynı şekilde Türk Sözii gazetesi de köy kalkınm ası tem a­
sını işleyerek, “O caklann hedefi halk ve köylünün saâcleti
ve yükselmesidir. Bugün millî bir vatan içindeyiz. Bu, Türk
O ca k la n ’nm gayesi idi, bu gaye artık tahakkuk etm iştir.
Hükümet baştan tırnağa kadar millî esaslara istinâd ediyor.
Şimdiden sonra O caklann gayesi, bu millî vatan içinde asri,
medenî bir Türk milleti kurmak ve yetiştirm ek olacaktır”14'
demektedir.

136 A g . e . s . 5.
1.37 A.g.e., s. 5.
13S A.g.e., s. 5.

139 A.g.e., s. 5.
140 "Şııûn/Türk Ocukları Şııû n u 1’. Türk Yu «tu, C. 1, no. 7, N isan 1341 (1 9 2 3 ), s.
80. S o r konusu yazıda “ameli saha'’ teması bir kez daha islenerek, "... nazari­
yat devrim artık geride bırakmalıyız (...) Bunu ilk defa tatbik eden Adana
Türk Ocağı nı takdis etm eliyiz” denilmektedir.
141 A g.ı\. s. 79.

168
T ürk O cakları’nm 1925 yılından başlayarak savunacağı
bir başka konu da, yerli bir Türk burjuvazisinin yaratılması
yoluyla iktisâdı kalkınmaya hız vermektir. Bu sorun, azın­
lıkların iktisâdı hayatta daha yoğun bir şekilde yer aldıkları
bölgelerde tartışılmakta, Ayvalık T ürk Ocağı gibi bazı şube­
ler, yörenin Türk sanayici ve tüccarlarıyla birlikte alınması
gereken önlem ler konusunda işbirliği yapmaktadırlar.142
1925 yılında Türk O cakları açısından önem taşıyan bir
başka gelişme de, Ankara Türk Ocağı binasm m temlik m u­
amelelerinin tamamlanarak, tapusunun alınmasıdır. Binada
konferans143 ve konserlerin yanısıra, öğretm enlerin gönüllü
olarak çalıştıkları Fransızca ve İngilizce kursları verilm ek­
tedir. Ayrıca “Sıhhî m üze”nin yanısıra henüz kuruluş aşa­
masında olan ve Ocağın zengin diapozitif koleksiyonu baş­
ta olm ak üzere Türk kültürüne ilişkin çok sayıda eserin
sergileneceği bir “Hars M üzesi” bulunacaktır.144
Mart ayı içinde yapılması gereken senelik kongresini ço­
ğunluk bulunmaması nedeniyle145 1 Nisan’da gerçekleştirebi­
len Ankara Türk Ocağı idare Heyeti üyeliğine, Hamdullah
Suphi, Dr. Reşit Galip, Şevket, Mehmed AH, Hakkı Tarık,
Hüseyin Ertuğrul ve Dr. Rıfat seçilmişlerdir.146 İdare Heyeti

142 "Şutln/Türk O cakları Şuû nu", T ürk Yuıdtı, C. 1. no. 7, Nisan 1341, s. S İ .
143 H ak im iy et-i M illiye, 13 Nisan 1925. no. 1399. AlnneL A gaog)undan “M ede­
niyetler Arasında Mücadele ve G arpçılık"; Köprtılu2ade Fuad, “M illi Tarih
H akkında T eıkıkaı” , Besim AiaUy. “A nadolu'da M ezhepler1'; İsm ail H akkı,
“Demokraside Kadın”; Dr. Mesnıoş, “H alk Ü zerine Tetkik U su lleri", vb. ol­
mak üzere toplam 15 konferans {Vahit. 10 Mart 1341 (1 9 2 5 ), no 2 5 8 7 ) ve­
rilmiştir. Ayrıca Cuma günleri alaturka ve alafranga konserler verilm ektedir
Bu konserleri Cum hurbaşkanlığı O rkestrasıyla olan bir anlaşm azlık nede­
niyle M uallim Zeki Bey’ın yetiştirdiği gençler ve İstanbul'dan gelen bazı vir­
tüözler vermektedir.
144 “Şuun/Tüık Ocakları Şuûrm’’, Tur): Yurdu, C. 2, no. S , Mayıs 1341, s. 175-176.
145 V ahi, 10 Mart 1 3 4 ). no 25S 7.
146 "Ştıûn/Türk Ocakları Şuü nu", Türk Vurdu, C. 2 , no. Ş, Mayıs 1341, s. 1S6
İdare Heyeti yedek Üyeliklerine, Refet, Hazım Muammer. Fikri, Hüseyin Av-
ni; Umûmî kongre üyeliğine Hamdullah Suphi seçilm işlerdir

169
ı

raporunda, Ankara Türk Ocağı’nın gelecek kuşakların sağlık­


lı olabilmesi için sürdürdüğü faaliyetler bağlamında Kalabay
ve Solfasol köylerinde sıtma mücadelesine girişildiği,147 gerek
yurt içi ve gerek yurt dışından başvuran kimsesiz ve yoksul
gençlere iş bulmak da dahil olmak üzere yardımda bulunul­
duğu, O caklılann birbirlerini daha yakından tanımaları ve
aynı meslekten kişilerin (meslek taksimatı) biraraya gelmele­
ri amacıyla çay toplantıları düzenlendiği belirtilmektedir.'48
23 Nisan 1 3 4 1 ’de (1 9 2 5 ) yapılan T ürk O cakları İk inci
Kurultayı’nda149 yer alan tartışm alar konusunda kurultay
zabıtlarının yayınlanmamış olm ası nedeniyle, ancak Türk
Yurdu'nda çıkan bir özet ve basın organlarında yayımlanan
çeşitli haberler aracılığıyla bilgi edinebilmekteyiz. Kurulta­
yın 8 5 ’i aşkın delegenin katıldığı150 ilk toplantısında M eh­
m et Em in ve Ahmet Ağaoğlu başkanlığa, A nkara E rkek
Muallim Mektebi müdürü Refet Sadeddin ve muavini Fatih
Beyler kâtipliklere seçilm işlerdir.151
Başkanlık görevini yürüten M ehm et Em in ve Ahmet Ağa­
oğlu’nun açılış konuşm alanndan sonra söz alan Hamdullah
Suphi’nin, 23 Nisan’m ulusal bayram olması nedeniyle gö­
rüşmelere başlanmayarak encümenlere üye seçilm esi ile ye-
tinilmesi yönündeki önerisi kabul edilmiş ve Yasa Encüm e­
ni ile Bütçe Encüm eni üyeleri saptanm ıştır.152
147 A.g.e., s. 187.
148 A.g.e., s. 188.
149 “Şuftn/Türk O cak lan İk in ci K uru ltayı", Türk Yurdu, C. 2, no. 9 , H aziran
1341, s. 255. 1925 yılında yapılan bu kurultayda, henüz ‘K ongre” ya da "k u ­
rultay" sözcüklerinin rasıgele kullanılm ası söz konusudur. T ürk Yıtrdu her
iki sözcüğü de kullanırken, basın organlarında genellikle "U m ûm i kon gre”
denilm ekledir.
150 Hahimiyet-i Milli ye, 2 9 N isan 1925, no . 1411.
151 “Şuûn/Tûrk Ocakları İkinci Kurultayı”, s. 255.
152 A .g.e., s. 255. Yasa E ncum eni’ne Dr. Fazıl, Dr. Ekrem , F a ik K em al, Releı Sa­
deddin, Dr. Ne$et, Dr, Ferid, İsmail Flabib ve Reşit, Bütçe E ncüm eni ne ise,
Ticaret müdûr-i umum îsi Faik, Ali Nasuh, Öm er Lütfü seçilm işlerdir.

170
Birinci toplantının en önem li tartışması, Vasıf Bey’in, ku­
rultayın Türkiye dışındaki Türklere “muhabbet ve alâkasını
izhâr ve iblâğ edilmesi” yönündeki önerisi üzerine çıkm ış­
tır.153 H akim iyet-i Milliye’nin belirttiğine göre T ürk Ocakla-
rı’nm hars ve ilim açısından dış T ürk ler ile olan ilişkileri
çerçev esin d e yapılan uzun tartışm alar so n u cu 154 R ecep
Zühtü (Soyak) Bey’in Türkiye dışındaki Türkleri aydınlat­
ma ve yükseltme görevinin Türk Yurdu dergisiyle yerine ge­
tirilm esi konusundaki önergesi çoğunlukla kabul edilmiş
ve toplantıya son verilm iştir.155
23 Nisan günü yapılan ikinci toplantıda Merkez Heyeti
raporu kurultay üyelerine okunm uş ve onaylanmıştır, ik in ­
ci toplantıda verilen bir önerge üzerine açılan tartışmalar,
Türk Ocakları içinde bazı temel görüş ayrılıklarının varlığı­
nı ortaya koym aktadır. Önergeye yol açan olay, İstanbul
Türk Ocağı kongresinde yapılan seçimlere “para sarfı ile fe-
sad karıştırdıkları” ileri sürülen Em in Ali ve Nazmi Acar’ın
tasfiye edilmesi yönünde bir eğilim in ortaya çıkm ası üzeri­
ne başlamıştır. Olayı incelem ekle görevlendirilen Muhiddin
Baha’nın, araştırm alarını sonuçlandırdıktan sonra M erkez
Heyeti’ne verdiği raporda suçun sabit görüldüğünü belirt­
mesi üzerine, İkinci Kurultayın hemen öncesinde İstanbul
Türk Ocağı Kongresi’nin yeniden toplantıya davet edilmesi
ve M erkezî Heyet’in İstanbul Ocağı’nın bu kişilerden tasfi­
yesi için Kurultaydan selâhiyet istem esi kararlaştırılm ış­
tır.156 H akim iyet-i MiHiye’nin anlatımıyla “bütün O caklann
anası olan İstanbul Ocağı’nın vahdetten m ahrum ”157 bir gö­
rünümde olması, delegeler tarafından eleştirilm iş ve hemen

153 A.g.e., İ. 255.


154 HahimiycL-i Milliye, 29 N isan 1925, no. 1411.
155 “Şuûn/Türk O caklan İkinci K urultayı", s. 255.
156 VakiL, 2 0 Nisan 1925. no. 2628.
157 Hakimiyet-i Milliye, 29 Nisan 1925, no. 1411.

171
tümü buranın “ıslahı ve tasfiyesi” konusunda görüş birliği­
ne varmışlardır. Tasfiye konusunda iki görüş ortaya sürül­
müştür. Hamdullah Suphi’nin de içinde bulunduğu büyük
çoğunluk, İstanbul Ocağı’nda yolsuzluklara neden olan kişi­
lerin tasfiyesi ile yetinilmesini savunurken,1S8 bazı delegeler
de İstanbul Ocağı üyelerinin tümünün geçici olarak çıkarıl­
masını istemiştir.,S9 Sonuçta Dr. Fazıl ve yirmi delegenin “İs­
tanbul Ocağı’nın muvakkaten şeddiyle yeniden teşkili hak-
kındaki önergeleri” ile, Reşit Galip’in “İstanbul Ocağı’nın te­
miz ve güzide azâlarla yeniden teşkiline” ilişkin önergeleri
oylanarak kabul edilmiştir.160 Daha sonra Trabzon delegesi
Reşit ve iki arkadaşının İstanbul Türk Ocağı üyeleri Em in
Ali, Nazmi Acar ve Mehdi Said’in kayıtlarının silinm esi ve
tasfiye y etk isin in M erkezi H eyet’e verilm esi haklım daki
önergesi kabul edilmiştir. Ancak terkin ve tasfiye kararları
için mevcut Ocak yasasının Merkezî Heyet’e bu cür bir yetki
vermemesi nedeniyle yasaya bu konuda bir madde eklenm e­
si konusu Yasa Encüm enine havale edilmiştir.’61
26 Nisan günü yapılan toplantıda M urakabe H eyeti’nin
raporu okunm uş ve kabul edilmiştir. Toplantıya Kars dele­
gesi sıfatıyla Latife ila n ım da katılm ış ve bu olay Ahmet
A ğaoğlu’nun K u ru ltay d eleg elerin e yaptığı kon uşm ad a
“Türkçülük tarihinde önemli bir gün” olarak tanım lanm ış­
tır. Bu arada Ahmet Ağaoğlu, Kurultay ikinci başkanlığını
yapan M ehm et Em iriin yerine Latife Hanım’ın seçilm esini
önerm iş, ancak Latife Hanım’m öneriyi reddetmesi üzerine
Samih Rıfat ikinci başkanlığa getirilmiştir. Aynı gün taşra­
dan gelen Kurultay delegeleri, Hamdullah Suphi ve Ahmet
Ağaoğlu ile birlikte Mustafa Kemal ve îsm et Paşa’yı ziyaret

158 Vakit, 27 Nisan 1 925, no. 2632.


159 H akiıııiyel-i M illiye, 19 Nisan 1925, no. 1411.
160 "'Şuun/Türk Ocakları İkinci K urultayı’', s. 255
161 ”Şuûn/Türk O cak lan İkinci Kurultayı”, s. 256.

172
etmişlerdir.'62 İsmet Paşa’nın O cakların faaliyetleri ve ihti­
yaçları konusunda delegeleri dinledikten ve Vakit gazetesi
m u habirinin anlatım ıyla adeta “im tih a n ” e ttik te n sonra
yaptığı k o n u şm a ,163 Şeyh Sait İsy an ı ned en iy le özel b ir
önem taşıyan milliyetçilik politikası konusunda hüküm etin
görüşlerini ortaya koyması açısından dikkat çekicidir: “Sizi
bir Ocaklı kalbiyle selamlam ış olm aktan bilistifade birkaç
söz söylemek isterim. Bunu gerek dâhilde ve gerek hâriçte
söylemek için artık vehm edecek bir nokta-i endişemiz yok­
tur. Milliyet yegâne vâsıta-i iltisâkımızdır. Diğer anâsır Türk
ekseriyeti karşısında hâiz-i tesir değildir. Vazifemiz Türk va­
tanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türkle-
re ve Türkçülüğe muhalefet edecek anâsırı kesip atacağız.
Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsâf herşeyden ev­
vel o adamın Türk ve Türkçü olm asıdır”.164 İsmet Paşa bu
arada hükümetin irtica karşısında en sert tedbirleri alacağını
belirterek, “Anlıyoruz ki din siyâseti bir kumanda siyâseti
ise, milliyet siyâseti bir idare siyâsetidir”,6S demektedir.
Türk Ocakları konusundaki görüşlerini, “Ocaklar başlıca
manevî, fikrî, tatbikî hizm etler yapmalı, maddî işlere her­
halde ikinci derecede yer vermelidir. Ocaklarda gayet kuv­
vetli bir disiplin bulunmalıdır”166 şeklinde açıklayan İsm et
Paşa, bu arada Türk Ocakları’mn çeşitli düzeylerdeki ihti­
yaçlarının da hüküm et tarafından süratle karşılanacağını
belirtm ektedir.'67 Basında geniş bir biçimde yer alan bu ko­

162 Vakit, 2 7 Nisaıı 1925, ııo. 2 6 3 2 . “Türk O cak lan , İkin ci K urultayı”. Ayın Tari­
hi, no. İ 4 , Nisan 1341. Delegelerin, toplam 135 O cağm büyük bölüm ünün
Batı Anadolu'da yoğunlaştığını belirtm eleri üzerine A tatürk "Bunun cezasını
çek tik " demiştir.
163 Hakkı Tarık, “Büyük ve Güzel S ö île r ", Son S aai, 27 Nisan 1 925, no. 4 0 .
164 Vakii, 2 7 Nisan 1 925, no, 2 632.
165 Hakkı Tarık, "Büyük ve Güzel Sözler”.
166 Vakit, 29 Nisan 1925, no. 2633.
167 A.g.e.

173
nuşma, Vakit gazetesi başyazarı Mehmet Asım (Us) tarafın­
dan, Genç yöresinde çıkan isyan bağlamında değerlendiri­
lerek, itiraf etmek lâzımdır ki Türk ve Türklük siyaseti
bu defa olduğu kadar hiçbir zaman vuzûh ve sarahatle ifade
edilmemiştir”158 denilmektedir.
İkinci Kurultayın 2 7-28 Nisan’da yapılan toplantılarında
ise, Yasa Encüm eni’nin hazırladığı değişiklik tasarısı görü­
şülmüştür.189 Sayısı 64’ten 135’e çıkan bütün şubelerde uy­
gulanm ak üzere bir “mesâi pogram ı”nın hazırlanm ası ve
köycülük faaliyetlerine ağırlık verilmesi kararlaştırılmıştır.170
2 8 Nisan toplantısında İstanbul Türk Ocağı bir kez daha
gündeme getirilerek seçimlere rüşvet karıştıran üç kişinin
atılmasının yetersiz bir önlem oluşturduğu ve onlarla birlik­
te hareket eden tüm üyelerin ihracı savunulm uş, ancak
kongre üyelerinin çoğunun geçici de olsa İstanbul Ocağı’nm
kapatılmasına karşı çıkması üzerine “mahdûd tasfiye esası”
kabul edilmiştir.171 Bu arada 29 Nisan toplantısında “kurul­
tay” sözcüğünün kullanılm asının tartışıldığını ve Merkezi
Heyet bütçesinin uzun tartışmalardan sonra 4 8 .0 0 0 lira ola­
rak saptandığını görüyoruz.172
Aynı toplantıda Mustafa Kem al,.M ehm et Em in, Ziya G ö ­
kalp, İsmail Gasprinsky ve Ahmet Vefik Paşa’nm resim leri­
nin Ocak binasına asılması ve Türk harsına hizm et etmiş
olan Leon Cahun, De Guignes, Thom sen, Radloff, Pierre
Loti, Barthold, Gibb vb. kişilerin fahrî üye olarak alınmaları
kabul edilmiştir. Yapılan seçimlerde Merkezî Heyet’e, Latife
Hanım , Osmanzade Hamdi, Reşit Galip, M uhiddin Baha
(Pars), M ehm et Em in (Yurdakul), Rıdvan Nafiz (Edgüer);

168 M ehmed Asını, "T ürkçülük Siyaseıi” , Vakil, 29 Nisan 1925, no. 2 6 3 4 .
169 "Suûn/Türk O cakları tkinci Kurulıayı”, s. 256.
170 Vakit, 2 9 Nisan 1925, no. 2634.
171 H akim iy eı-i Milliye, 29 Nisan 1925, no. 1411.
172 "Şııûn/Türk Ocakları İkinci Kurulıayı’'. s. 256.

174
yedek üyeliklere ise Kılıç Ali, Şükrü Yusuf, Baytar Cevad,
İzzet Ulvi (Aykurt), Dr. Rıfat, M ünir ve Refet Sadeddin se­
çilm işlerdir.'73
Türk O caklan İkinci Kurultayı, yasanın son şeklinin ka­
bul edildiği ve Samih Rıfat’ın Anadolu Türklüğünün tarihi­
ne değinen veda konuşm asının yer aldığı 1 Mayıs tarihli
toplantı ile sona ermiştir. Kurultay tarafından seçilen yeni
M erkez Heyeti üyeleri, 17 Mayıs günü toplanarak fahrî baş­
kanlığa Latife Hanım’ı, başkanlığa aynı zamanda Maarif Ve­
kili olan Hamdullah Suphi’yi, kâtib-i umûmîliğe Muhiddin
Baha’yı ve muhasipliğe İş Bankası müdûr-ü um ûm îsi Celal
B eyi seçm işlerdir.174
Kurultay nedeniyle basında yeniden gündeme gelen Türk
O ca k la n ’nm faaliyetleri konusunda Yakup Kadri, “T ü rk
Ocağı, düne kadar, birtakım yabancı tesirlerle m uhit olan
Türk varlığını gerek siyâsî, gerek İçtimaî, gerek bediî ve ge­
rek ırkı sahada muhafaza ve müdafaa ediyordu. Bu vazife
onun için kâfi bir sebeb-i hayat idi. Lâkin bugün aynı vazi­
feyi, şüphesiz yine Türkçülük cereyanından doğmuş olan
daha vâsi, daha şâmil diğer bir m üessese kendi omuzuna
almış bulunuyor. Bu müessese ordusuyla, hüküm etiyle İda­
rî, adlî ve irfanî teşkilâtlarıyla şu koca Türkiye Devletidir.
(...) Şu halde görülüyor ki, Türk Ocağı teşkilâtının deruhte
ettiği vazifelerden birçoğu Türkçülük m efkuresinin tahak-
kuk-u siyâsiyyesinde tamamiyle bir cemâat ve halk işi o l­
maktan çıkm ış ve bir devlet işi haline girmiştir. İşte belki

173 “Şuûn/Tûrk O caklan İkinci Kurultayı’', s. 2 5 6 -2 5 7 . Aynı toplantıda M uraka­


be H eyetine Urfa mebusu Refet, Ticaret m tıdür-i um tım îsl Kurdoğlu Faik,
M aarif Vekaleti sicil müdürü Halil tbrahim ; yedek azâlıklara Anadolu A jansı
müdûr-i um ûm îsi Alaeddin, Baytar Hüsnü seçilm işlerdir. Hars H eyetine ise
Bursalı Tahir ve hars m üfettişlerinden Ahmet Vahit Bey kabul edilmişlerdir.
174 A.g.e,, s. 2 5 7 . “Şuü n", Tıirft Yurdu, C. 2 , no. 10. Temmuz 1 341, s. 323. Latife
Hantm’m fahri başkanlığa getirilişi, M erkez H eyeti’nin 18 M ayıs 1341 tarihli
mektubuyla kendisine bildirilmiştir.

175
biraz da bunun içindir ki, elyevm adedleri yüze varan bü­
tün Türk Ocakları’nm birkaç senelik 'necice-i m esâisi’ m ün­
kariz Osmanlı Devleti zamanındaki bir tek İstanbul Oca-
ğı’mn istihsâl ettiği muvaffakiyet yekûnu yanında hemen
bir hiç mesabesinde kalıyor”.175 Türk O cakları’nm özellikle
“hars”, "tü rkoloji” ve “fikir” alanındaki etkinliklerinin he­
men tümüyle durduğuna işaret eden Yakup Kadri, O cakla­
rın genç kuşakların “sohbet” için geldikleri bir yere dönüş­
tüğünü belirterek, Türk O caklan’nm içinde bulunduğu “fi­
kir hararetsizliğine” karşı önlem ler düşünülmesi gerekliliği­
ni vurgulamakta ve bir faaliyet programı yapılması zorunlu­
luğundan söz etm ektedir.176 Türk O cakları’nm düşün ala­
nındaki faaliyetlerinin yetersizliği sorunu, “T ürk çü lü ğü
Türkleştirm ek” başlığı alcında M eslek dergisinde bir başka
açıdan daha gündeme getirilecektir. Söz konusu yazıda, Ya­
kup Kadri’nin işaret ettiği hars alanında faaliyet gösterm ek
gerekliliğinin tersine, kökeni itibariyle bir aydınlar harekeli
olan Türkçülüğün artık “hayatileşm e” zorunluluğu içinde
olduğu açıklanarak, Türk O caklarinm -izlem esi gereken yol
konusunda, “bunun için de bugüne kadar devâm eden
‘hars Türkçülüğü’ yanı münevver Türkçülüğü bir lekâmül
sahası geçirerek, hakikî mânâda hayatî T ü rk çü lü k , halk
Türkçülüğü şekline inkılâp etmeye mecburdur. (...) Ancak
o zaman günün münevverleri arasında yaşayan bir fikir c e ­
reyanı olarak gözükebilir. Aksi takdirde halka daha bir tür­
lü zevk vermeyen edebiyat ve lisan, haîkm anlayamadığı
zihn iyet devam ettik çe T ü rk çü lü k , ayniyle bir zam anki
T anzim atçılar kadar Türklükten u zaklaşacaktır”177 denil­
mektedir.

175 Yakup Kadri, " T ürkçülük Mefküresinm Tahakkûkundan Sonra”, H ahinıiyet-i


M illiye, 30 Nısaıı 1925, no. 1412.
176 A.g.e.
177 ‘Türkçülüğü Türkleştirm ek”, M eslek, Yıl 1, no. 1 9 .2 1 Nisan 1 925, s. 2.

176
İkinci Kurultay nedeniyle H akim iyet-i M illiye'de yayınla­
nan bir yazısında Ahmet Ağaoğlu, Türk O cakların ın kurul­
duğu günden başlayarak cutuculuk ve irticânm hedefi oldu­
ğunu, yalnız ‘gericiler’ ve ‘cahillerin’ değil, özellikle SebilüT-
Reşad ve Tevhıd-i E jk â r tarafından temsil edilen bazı basın
organlarının da saldırısına uğradığını belirtm ekte, Türkçü­
lük ve Türk Ocakları’nın “Türk kürre-i arz üzerinde mev-
cud iken pâydâr olacaklarını”178 savunmaktadır. Haşim Na-
hid (Erbil) ise, medeni bir toplum olma ülküsünün ilk kez
Türkçüler tarafından bilinçli olarak gündeme getirildiğini
vurgulayarak, T ürk O cakları’mn m odernleşm e yolundaki
önemli işlevlerine dikkati çekm ektedir.179
İkinci Kurultayı hem en izleyen günlerde Türk O cakla-
n ’nın en önem li sorunu, İstanbul Türk Ocağı’nm tasfiyesi­
dir. 18 Mayıs 1925 tarihli H ah im iy ela Milliye’nin bildirdiği­
ne göre, bu amaçla görevlendirilen heyete T ürk O cakları
Merkezî Heyeti adına kâtib-i umûmî Muhiddin Baha (Pars)
ve Ahmed Ağaoğlu atanmışlardır.180
Basın organlarında bu tasfiyenin önem li oranda olacağı
belirtilirken, Şark İstiklal M ahkem esi’nde yargılanm akta
olan İstanbul Türk Ocağı üyelerinden Tasvir-i E fhâr yazan
Ebüzziya Velid, Son Telgraf gazetesi sahibi Fevzi Lütfi (Kara-
osmanoğlu) ve başyazarı Sadri Ethem’in durumu da sorgu­
lanmaktadır.18' Ancak İstanbul Türk Ocağı’nın basma yaptığı
açıklamada, söz konusu gazetecilerin haklarında dava açıl­

178 Ağaoğlu Ahmet, “Türk Ocakları Kongresi M ünasebetiyle", H ahim iycl-i M illi­
ye, 29 N isan 1925, no. 1411. A. Ağaoğlu T u rk O caklan'na düşm anlık kon u­
sunda “iç” ve “d ış” düşm anların “el ele” gittiğinden söz etm ektedir; "... bu
hususta Ali Kemal ile M isler "D an”, Hoca Sabri ile Papaz “F rcıV 'ı, daima
m ûtıehid görüyoruz.1’
179 Haşim Nahid, “Türkün Avrupalılaşması ve Türkçülük", Hnhiıniyer-i Milliye.
1 Mayıs L925, no. 1413; 4 Mayıs 1925, no. 1415; 5 Mayıs 1 925, no. 1416.
180 H akim iyet-i Milliye, 8 Mayıs 1925, no. 1427.
181 Son Saat, 6 Temmuz 1925, no. 106.

177
madan çok daha önce Türkçülük hareketine m uhalif davra­
nışlarda bulunm aları nedeniyle o caktan çıkarıld ıkların ın
açıklanmasıyla tartışma sona erecektir.182 Öte yandan İstan­
bul Ocağı’nın tasfiye işlemlerini yerine getirmekle görevlen­
dirilen heyetin, ihraç edilen üyeler hakkında aldığı kararları
farklı gerekçelere dayandırması nedeniyle, ihraç edilenlerin
isim lerinin İstanbul Türk Ocağı Kongresi’ne sunulmaması,
hiçbir yerde yayınlanmaması ve kendilerine yalnızca telgraf­
la bildirilmesinin kararlaştırılması183 Türk O caklan’nm iç so­
runlarını basına malzeme yapmama isteğiyle ilgilidir.
İstanbul Türk Ocağı’nın, yeni İdare Hey eti’ni seçm ek için 6
Temmuz tarihinde1®4 yapılması kararlaştırılan kongresi, ço ­
ğunluk bulunmaması nedeniyle ertelenmiştir. Son Saat gaze­
tesi, çoğunluğun oluşmamasmın nedenini, 1924 yılı üyelik
aidatlarını vermemiş olanların kayıtlannm iptal edilmesi ve
bunların ancak dinleyici olarak katılabilmelerine bağlamak­
tadır. Son Saat't göre, aidatlarını vermemiş olanların yeniden
üyelik hakkını kazanabilmeleri için Türk Ocaklan Merkez-i
Umûmî’s inden izin almaları kararlaşrmlmıştır.185
Ancak bu haber, ertesi gün yine aynı gazetede T ürk O ca­
ğı Tasfiye Heyeti tarafından yayınlanan bir tekziple yalan­
lanmaktadır: “8 Temmuz tarihli A kşam Gazetesi’nde 'Türk
O cağı’nın Tasfiyesi’ başlığıyla yayınlanan yazıda, “Yüzbaşı
Fahri, Dr. Ruhi Tevfik Beylerin ihraç edildiği ve 3 0 O caklı­
nın kongreye ancak sâmiîn iştirak ettikleri ve bunlara da
ihraç edilmiş nazarıyla bakıldığına dair malûmat doğru de­
ğildir’’ denilm ektedir.186 Tasfiye Heyeti bazı üyelerin aidat­
larını ödem em eleri nedeniyle şimdilik dinleyici olarak ka-

182 O ricn le Mo d em o , Yıl 5, no. 7, Temmuz 1925.


183 Son S aal, 6 Temmuz 1925, no. 106.
184 A g.e.
185 Son Saal, 8 Temmuz 1925, no. 108.
186 “T ü rk Ocağı Tasfiye Heyetinden", Son Saat, 9 Temm uz 1925, no. 109.

178
uldıklarını doğrulamakta, ancak bunun üyeliğin kaybedil­
mesi için bir neden olmadığım belirtm ektedir.187
Temmuz ayı içinde ilk toplantısını yapan yeni idare He­
yeti, tasfiye işleminin tamamlanmasından sonra parasız dil
dersleri, müzik dersleri ve konferanslar ile faaliyetlerine hız
vermek yönünde ilk girişimlerde bulunm uştur.188
İkinci Kongre, Türk O caklan’nm çeşitli düzeylerde hükü­
m etin açık desteğinden yararlanmaya başlam asının ve bu
anlamda devlet aygıtı ve hüküm etle giderek bütünleşm esi­
nin başlangıcı, olmuştur. İsmet Paşa’mn Kurultay delegeleri­
ne yaptığı konuşmada vaadettiği destek, ilk olarak Bakanlar
Kurulu tarafından 3 Mayıs 1925 tarihli toplantıda alm an ka­
rar üzerine Maarif Vekaleti’nin Türk O cakları’mn desteklen­
mesi konusunda bünyesinde yer alan memurlara gönderdiği
tamimle somutlaşmaktadır: “Hars ve medenî inkişâfımızda
başlıca avâmilden ad olunan Türk O cakları’na muzâheret-i
mütemâdiye ile muavenet eylemeleri ve bunların terâkki ve
tekâmüllerine çalışmaları matlûb ve mültezim dir.”1883
1925 yılı Türk O caklan ikinci Kurultayı’nm zabıtlarının
yayımlanmamış olması nedeniyle, kurultaya katılan delege­
lerin kimlikleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamamıza
rağmen, 1 9 2 4 ’deki Türk O cakları K u ru ltayı’nda bulunan
bazı delegelerin Terakkiperver C um huriyet Fırkası içinde
yer almış olmaları Ocaklar içinde yer yer ortaya çıkan görüş
ayrılıklarını189 bir ölçüde açıklamaktadır.

187 A .g.e
188 Son Saat, 18 Temmuz 1925. no. 117.
1 8 8 a “Su ü n ", Tûrh Yurdu, C .2. no.9 , Haziran 1341. s.2 6 0 .
189 M ele Tuncay, Türkiye C u m h u r iy e ti’nde T ek -P a rti Y ö n etim in in Kurulm ası
(1 9 2 3 -1 9 3 1 ), Yun Yayınları, Ankara, 1 981, s. 1 0 8 -1 0 9 . Feridun Fikri D üşün­
sel (1 9 2 4 Kongresi Amasya delegesi ve Dersim m ebusu), Halis TurguL (1 9 2 4
Kongresi Som a delegesi ve Saruhan mebusu), A h m e t B e s i m Ö zb ek (1 9 2 4
Kongresi Mersin delegesi ve M ersin m ebusu), Rahmi Eyüpoğlu (1 9 2 4 K ong­
resi A rtvin delegesi ve Trabzon m ebusu). Halis Turgut ve A bidin 1 9 2 ö “da

179
4. Türk O caklan Üçüncü Kurultayı (1 9 2 6 )
Türk O caklan 3. Kurultayı’nm 23 Nisan 1 9 2 6 ’da yapılan ve
109 delegenin katıldığı ilk toplantısında İdare H eyeti’nde
bulunan üyelerin Kurultay başkan ve başkan yardım cısı
olamayacağı ilkesinin hatırlatılm ası ü zerin e190 yapılan se­
çimde, başkanlığa Afyonkarahısar milletvekili Ali (Ç etinka-
ya), başkan yardımcılığına Mazhar Bey, kâtipliklere ise Dr.
Fatih ve Nihat Beylerin getirildiğini görüyoruz.191
Daha sonra okunan M erkez Heyeti yıllık faaliyet rapo­
runda, 1 9 2 3 K u ru lta y ı’nda toplam 135 adet o lan T ü rk
O cak ları şu b elerin in 2 1 7 ’ye, üye say ısın ın ise y ak laşık
3 0 .0 0 0 ’e yükseldiği192 ve söz konusu gelişm enin özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gerçekleştirildiği belirtil­
mektedir.193 Bu arada 1925 yılında yalnızca 3 8 Türk Ocağı
bağımsız binaya sahip iken, 1926’da özel bir binaya sahip
olm anın yanısıra kısm en düzenli bir biçim de gelir elde
eden Ocakların sayısı 9 7 ’ye yükselm iştir.'94
idam edilm işlerdir. H akim iy et-i Milliye, 24 N isan 1 9 2 6 , no. 1 7 2 3 . Ahmet
Ağaoğlu, daha önceki yılın tdare Heyeti’nin üyelerinin kongreye katılm am a­
sına karşı çıkm ış ve bunun bir '‘itim atsızlık” olarak yorum lanabileceğini be­
lirtmiştir.
1 9 0 T ürk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, İstanbul, 1 927, s. 5.
191 A.g.e., s. 6, Başkanlık için 4 9 oyla Ali (Çetinkaya) Bey'den sonra en yüksek
reyi 42 oyla Ahmet Hikmet Bey almıştır. Samet Ağaoğlu, ‘‘Hamdullah Suphi
Tanrtöver”, Türk Yurdu, no. 2, Şubat 1967, s. 3 5 ’de bir tarih yanlışı yaparak,
Hamdullah Suphi için şunları söylem ekted ir “O cakların galiba 1 9 3 0 yılında
büyük kongresine, İstiklâl M ahkem esi Başkanı Ali Çetinkaya'nm reis olm ası­
na göz yumm uştu. H albuki İstiklâl M ahkem eleri kurulm asına h er zam an ce­
saretle karşı koydu.”
192 Ahm et Ağaoğlu, “Kurultay M ünasebetiyle’”, Hakimiyet-i M illiye, 2 5 Nisan
1 926. no. 1724, Kurulıay’m T ü rk ulusunu temsil etm e yeteneği konusunda
Ağaoğlu, "Eğer Kurultay kelimesi Turk ilinin toplanışını ifâde ediyorsa, bu
seneki Kongre kelim enin bütün mânâsıyla. Kurultaydır, Zira gerek m urah­
hasların adedi ve gerek bunların temsil ettikleriyle vilâyetler ve sım f-ı ahâli
tıokta-i nazarından büıiın Türk milleti bu içtim âda temsil edilm iştir,"
193 Tıirk O c a k la n Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 6-8.
194 A.g.e., s. 8.

180
Raporda belirtildiğine göre, O cakların bazı gelir kaynakla­
rına sahip olm aları “M illet M eclisi ve onun hüküm etinin
Ocak hakkında perverde ettiği müessir ve vefalı hayırhahh-
ğm”195 bir sonucudur. Köycülük faaliyetleri ise, Cumhuriyet
öncesi Türk Ocakları’mn konuya yaklaşım ını yansıtmakta
ve yalnızca köye sağlık hizmetleri götürülmesi bağlamında
ele alınmaktadır. Bu yaklaşım sonucu raporda tedavisi ile
uğraşılan hasta sayısındaki artış, köycülük faaliyetlerinde
kaydedilen en önemli gelişme olarak yorumlanmaktadır.'96
Bu arada Türk Ocakları yıllık bütçesi de delegelerin ince­
leme ve onayına sunulmuştur. Yüzeysel oluşu ve ayrıntılara
değinmemesi nedeniyle eleştiri konusu yapıldıktan sonra
oylanan Rapor, çoğunlukla kabul edilm iştir.'97
24 Nisan tarihinde yapılan ikinci toplantıda, Hamdullah
Suphi’nin, Merkez Heyeti’ne gelen ve şubelerin bir yıl süre­
since yaptıkları çalışmalara ilişkin ayrıntılı bilgilere yer ve­
ren raporların, oluşturulacak bir komisyona sevk edilmesi
ve Kurultayın son toplantısında bu raporların tüm delegele­
rin bilgisine sunulması yönündeki ö n erisi,'98 Garbikaraağaç
delegesi Mazhar Müfit’in (Kansu) de destekleyici konuşm a­
sı üzerine kabul edilm iştir.'99 İkinci toplantının en önem li
tartışma konularından birini oluşturan, T ürk O cakları şu ­
belerinin çalışma alanları ve yöntem lerinin belirsizliği, şu ­
beler arasında eşgüdüm gerekliliği, Ayaş delegesi Hüseyin
195 A..g.£-, s. 9.
1 9 6 A.g.e., s. 10. “Ankara, Adana, Bursa, Antalya, Trabzon, Sam sun, Ayvalık gibi
birço k O caklarınız köycülük yoluna girm iş ve bu yolda hizm etlerini günden
güne tevzi etmektedir. Bazı O caklarınız üç ay zarfında 6 6 0 0 küsur hasta m u­
ayene ve tedâvi etmiştir. Ankara Ocağınız 13 köyün tedavisini üzerine alm ış
ve kendi doktorları ile ha han ın m uâyyen günü ve saatlerin d e bu köyleri
m untazam muâyene ve tedavi etm iştir.”
107 A.g.e.. s. 31.
198 A.g.e., s. 36-37.
199 A.g.e., s. 3 7 -3 8 . Toplantı konusunda H akitn iyei-i Milliye, 2 5 N isan 1926, no.
1794. Özet bilgi verilm ektedir.

181
Bey tarafından, çalışma raporlarının Türk Yurdu dergisi ara­
cılığıyla yayımlandığı ve bu nedenle asıl önem li olan konu­
nun bir çalışma programı düzenlemek olduğu savıyla red­
dedilm ektedir. Hüseyin Bey bu konudaki görüşlerini, "...
Bugün her Ocak kendi fikirlerine göre hareket etmektedir.
Adeta dumansız bir vapur gibi nereden rüzgâr eserse o tara­
fa gidiyorlar”200 şeklinde açıklamaktadır. İkinci toplantıda
ise, yasa ve mesai raporunu düzenlemek için iki ayrı encü­
men oluşturulması karan alınm ış,201 81 üyenin katıldığı oy­
lama sonucu, Yasa Encüm eni’ne gizli oyla ve çoğunlukla,
Ferid Celâl (Güven), Reşid Galip, Celâl Sahir (Erozan), Ah­
met Sâki, Fazıl Doğan, Avukat Salih, Ali Sururi; Mesai Encü­
menine ise İshak Refet (Işıtm an), Develioğlu Burhaneddin,
Adil, Sadık, Naki Cevad (Akkerman), Said, Abdülkadir Bey­
ler seçilmişlerdir.202 Bu arada Sivas delegesi M ustafa Nami
Bey’in önerisi üzerine Ziya Gökalp için saygı duruşunda bu­
lunulmuş, Hamdullah Suphi Bey tarafından Ziya Gökalp’in
fotoğrafının 1925 Kurultayı’nda kararlaştırıldığı gibi Ocakla­
ra asılması için İstanbul’a sipariş edildiği açıklanmıştır.203
ik in ci toplantının en ilginç tartışma konularından biri,
Adana delegesi Ferit Celâl’in yaptığı konuşm a üzerine gün­
deme gelmiştir. Ferit Celâl, “Efendim , gazetelerde gördü­
ğüm Ocaklara ait çok feci bir vâkıa vardır. Gülünçtür, fakat
çok fecidir, Ocağın tesisinden beri Ocaklar içinde böyle bir
rezâlete şahit olmadık”204 şeklinde başladığı konuşmasında
“Biga Türk Ocağı dans ibtilâsma tutulmuş ve kendini zabt
edememiş, orada kadınlar da bulunmamış, O caklı arkadaş­

20 0 A .g.e., s. 40.
201 A.g.e., s. 47.
20 2 “T ü rk O caklan Şuûnu/Tûrk Ocakları K urultayı", Türk Yurdu. C. 3, no. 18,
M ayıs-Haziran 1926, s. 641 -6 4 2 .
2 0 3 T ürk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, s. 51-52,
204 A .g.e., s. 55.

182
lar kadın kıyafetine girerek dans etmeye başlamışlardır. Ta­
kip ettiğimiz prensiplere bundan daha büyük darbe olamaz.
Evvela Türk kadınının hür ve şerefli olduğunu söylüyoruz
ve bütün bunları dünyaya ilan ediyoruz, diğer taraftan da
Türk kadınının hayat-ı içtimaîyyemize karışm am ış olduğu­
nu, erkeklerin kadın kıyafetine girmesi suretiyle ilân ediyo­
ruz”205 diyerek söz konusu Ocaklıların şiddetle cezalandırıl­
masını önerm ektedir.206
Ayvalık delegesi Fazıl Doğan ise, söz konusu olayın Biga
Türk O cağı’na özgü bir durum olm adığına işaret ederek,
“Ocağm biri, herşeyden evvel dans için teşkilât yapmış. Bü­
tün gayelerini unutmuş ve dans üzerinde yürüyor. Binâena­
leyh muhterem kurultayımızın bunu bir mesele olarak te­
lâkki etmesini teklif ediyorum”207 şeklinde açıklamaktadır.
Kandıra delegesi, Ispartalı Tevfik Bey, bu tür sorunların kö­
keninde Türk Ocakları’nm ulusal bilincin, T ürk harsının ge­
lişm esi konusunda yeterli girişim lerd e bu lu nm am ası ve
özellikle Hars Heyeti’nin bu noktada yetersiz kalmasının bu­
lunduğunu belirterek, “Türk milleti dünyada hârikalar, mu­
cizevî anlar göstermiştir. Bu mucizeler karşısında Türk mü­
ellifleri, Türk ekipleri kendilerini gösterm eli, bu eserler ve
heyecân-t millîler Türk Ocakları’nda temsil edilmelidir. Ha­
kikaten bu çok acıdır. Ferit Celâl Beyefendinin buyurdukları
doğrudur. Çünkü nefsine mağlup olan bu arkadaşlarda ferâ-
gat-ı nefs bulamayız. H albuki T ü rk erkekleri bugün her
günkünden ziyâde ferâgat-ı nefse m uhtaçtır” demektedir.208

20 5 A .g.e.. s. 56. Bu konuda Ferit Celâl Bey. “G azetelerin aşağı tarafında falan be­
yin damı falan bey, diye yazıyordu. G örülm em iş bir şey. H alta m üm künse
M erkezî Heyet, makanı-ı riyâset bir m üfettiş göndererek bunları tetkik etsin;
bunu yapan arkadaşlar O cağın içinde herşey yaparlar. O caklar bir mefküre
mahallidir, yoksa bir eğlence mahalli, o n a oyunu yeri değildir" dem ektedir.
2 0 6 Hahimiyet-i Milliye, 25 Nisan 192, no. 1724.
2 0 7 T ürk O ca k la n Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 56.
208 A.g.e., s. 57,

183
İznik delegesi Mithat Bey ise, dansm çağdaş yaşamın bir
gerekliliği olduğunu belirterek, “O caklan hayattan mahrum
edeceksek, danstan mahrum edelim” demekte209 ve asıl soru­
nun Ocaklı gençlerin kadın giysileri giymeleri olduğunu ileri
sürmekte; Ayaş delegesi Hüseyin Enver Bey de aynı görüşü
izleyerek, Biga Türk Ocağı’nda meydana gelen olay nedeniyle
doğrudan doğruya dansm hedef alınarak yasaklanm asının
medenî bir yaşam tarzına geçmekte olan bir ülkede sakıncalı
olacağım ileri sürmekte ve bir dahilî nizâmnâme yapılarak
bu tür sorunlann önüne geçilebileceğini savunmaktadır.210
Tartışmaların oldukça hararetli bir noktaya ulaşması üze­
rine söz alan Ferit Celâl, dans konusuna püriten bir açıdan
yaklaşarak, salgm haline gelen dans tutkusuna içki ya da
kumar gibi Ocak üyeleri tarafından karşı çıkılm ası gerekti­
ğini ileri sürerek “dansı yalnız kadınla erkek tem asından
husule gelecek gayrı ahlâkî bir şey olarak telâkki etmeye­
lim. Dansı biraz da iktisâdı ve içtimâi meselelerden dolayı
tetkik edelim. Çünkü dans masrafı mûcip olan bir m esele­
dir”2’1 demektedir. Sorunu disiplin konusuna getiren Ferit
Celal, disiplini gerçekleştirm ek için şiddetli cezalar konul­
m asını, Türk devrim inin T ürk O cakları aracılığıyla ülke
düzeyinde yaygınlaştırılması için bunun zorunlu olduğunu
ileri sürmektedir. Hamdullah Suphi ise, ilkel topluluklar­
dan başlayarak en uygar toplumlara dek dans etmeyen tek
b ir ulus bu lu n m ad ığ ın d an söz ed erek, g ele n e k sel halk
oyunlarında da kimi kez kadınların yerine erkeklerin geçti­
ğini, köçeklerin bu bağlamda ele alınm ası gerektiğini belirt­
m ekte, ancak sorunun Türk O cakları’nın özel konum un­
dan, ken d i anlatım ıyla bir “vakar k u ru m u ” olm asından

2 0 9 A .g.e , s, 57. Bu konuda, M ithat Bey, “U m ûtniyeıle sigara vc kahve hakkında


nasıl karar veremezsek bunun için de karar verem eyiz."
210 A.g.e., s. 60.
211 A.g.e , s. 61 -6 2 .

184
kaynaklandığını savunmaktadır. Hamdullah Suphi’ye göre,
Türk Ocakları’nm ilk kurulduğu Meşrutiyet döneminde de,
kadınların erkek lerle b irlik te toplantılarda bu lu nm aları
eleştiri konusu yapılmıştır. Bu konunun özellikle Türkiye
Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma atılmalarına giriştiği bir dö­
nemde özel bir önem gösterdiğini belirten Hamdullah Sup­
hi, ulusal bayramlarda '‘ancak ailelerimize mensup kadın­
larla, -sokak kadınlarıyla değil- kendi kadınlarımızla O cağı­
mızın vekârı ve manevî murakabesi altında dans esâsını ka­
bul etmeliyiz. Türk Ocağı, buna m üntehi olan hareketine
14 sene evvel başlamıştır, kadını müşterek hayata çağırdığı
gün onu dansa da davet etmiştir. O halde benim arzettiğim
şerait dahilinde ve senenin ancak iki veya üç gününde dans
ocağın içerisine girebilecektir”212 demektedir.
Tartışmaların uzaması üzerine konunun, seçilecek M er­
kez Heyeti’nin incelem esine bırakılmasına karar verilmiştir.
Aynı yıl yayımlanan Türk O cakları M esai Pragramı’nda yer
alan Türk Ocakları Terbiye-i Bedeniyye Program ı başlıklı
bölüm de, T ürk O cak lan ’nda belirli zam anlarda "m illî ve
beynelmilel rakslar talim edilir” şeklindeki maddeye "apaş
dansları” ile Türk danslarından “ç ifte te llin in ” O caklarda
oynanm ayacağı biçim in d e sın ırla m a g e tirilm e si,213 Biga
Ocağı olayı üzerine çıkan tartışmanın bir ürünüdür.
25 Nisan tarihinde yapılan üçüncü toplantıda, Biga dele­
gesi Şakir Bey, şubesini savunarak Biga Ocağı’nın çağdaşlaş­
ma hamleleri içinde Türk kadınını ilk kez sahneye çıkaran
Ocaklardan biri olduğuna dikkati çekm ekte ve meydana ge­
len olayın üyelerin elinde bir talimatname bulunm am asın­
dan kaynaklandığını belirtm ektedir.214
Bu toplantıda verilen ve özellikle Türk dilinin yaygınlaştı-
21 2 A.g.e., s. 66.
2 1 3 T ürk O cak ları M esâi Program ı, Matbaa-i Osm âniyye, 1926, s. 27.
214 Turfc O cakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 70,

185
■"m.

nlmasına yönelik olan bazı önergeler de ilgi çekicidir. Çal de­


legesi Dr. Şakir Turgut Bey tarafından verilen bir önergede,
Türk harsını ve Türklüğü kabul eden bazı unsurların kendi
dillerini konuşmakta ısrar ettikleri vurgulanarak, “Türkiye
topraklan başka hissiyatla meşbü ve başka lisanla görüşmek­
te ve bu suretle asabiyyet-i millîyyemizi tahrik edenler için
bir çiftlik, bir muhâberât mahalli değildir” demekte ve Türk­
çe’den başka bir dille konuşanlann cezalandmlması yönünde
bir yasa yapılmasını Kurultay’dan istemektedir.215
Aynı önergeyi imzalayan Söke delegesi Reşit Galip ise,
Türk O caklarını ilgilendiren değil, tüm “Turan camiâsT’na
yönelik olan bu tür bir karann Kurultay başkanlığı tarafın­
dan Başbakanlığa havale edilm esini ve bir yandan Lozan
Antlaşması, öte yandan da hüküm etin bazı uygulamaları ne­
deniyle, TBMM ve hükümet ile birlikte hareket edilmesinin
sağlanmasını istemektedir.216 Gerçekten de 19 2 6 yılı, hükü­
metin Türkçe’nin zorunlu kullanımı yönünde kararlar aldığı
bir dönemdir. TBMM’nin 10 Nisan 1926 tarihindeki zorun­
lu Türkçe kullanılmasına ilişkin yasada, yabancı şirketler de
dahil olmak üzere, Türk kuruluşları ve T ü rk tebaasından
olan kişilerle yapılan haberleşme ve işlemlerde Türkçe kul­
lanılmaması durumunda konulan para cezası ve çalışmadan
men karan, bu kaygılara bir öm ek oluşturmaktadır.217
Her Kurultayda olduğu gibi, Türklüğe hizm ette bulun­
muş bazı kişilere Kurultayın selam ının gönderilm esinde,
M ehm et Em in (Yurdakul), Sam ih Rıfat, H üseyinzade Ali
(Turan), Köprülüzade Fuat (K öprülü) ve M üze müdürü
H alil Bey’in (Eldem ) hemen kabul edilm elerine karşılık,

21 5 A.g.e., s. 72. Milliyet, 26 Nisan 1926, no. 74.


2 1 6 T ürk O cakları Üçüncü K urultayı Zabıtları, s. 73.
2 1 7 TBM M ZC, C. 24, 1 9 2 6 , s. 92. Yasaya karşı hareket edenlerden 1 0 0 -1 5 0 TL
para cezası, tekrarlayanlardan ise 2 kat alınm ası ve ticarethanelerinin 1 yıla
kadar çalışm aktan men edilmesi öngörülmektedir.

186
Sadri Maksudi (Arsal) konusunda çıkan tartışmalar üzerine
söz alan Hamdullah Suphi, 1925 yılında Hars Heyeti’ne se­
çilen Sadri Maksudi’nin “Türklüğe ve Türkçülüğe hizm etle­
ri nedeniyle, kanunen 5 sene beklem e m ecburiyetine rağ­
men Bakanlar Kurulu karan ile istisnai olarak T ü k tâbiiyye-
tine kabul edildiğini” belirterek, Türkiye’de o zamana dek
okutulmayan Türk Hukuk Tarihi konusunda Adliye Vekâ-
leti’nin görevlendirmesi ile bir kürsü oluşturarak ders ver­
meye başladığını açıklamaktadır.2' 8
Hamdullah Suphi’nin savunması üzerine selam gönderil­
mesi kabul edilen Sadri M aksudi’den sonra, tartışm alara
neden olan bir başka kişi de Zâkir Kadiri’dir (Ugan). Baş-
kırd Türk Cumhuriyeti’nin Maarif Nezareti’nde bulunm uş
olan Zâkir Kadiri’nin ilâhiyyât ile uğraşmasına karşın “hür
düşünceli” bir kişi olması, öte yandan da Türk dilinin h e­
men tüm lehçelerini bilmesi ve “uzun asırlardan beri tari­
hin birbirinden ayırdığı T ü rk m illetleri arasında m anevî
Türk vahdeti rüyası görmüş olanlardan”219 olması nedeniy­
le teklif edildiği açıklandıktan sonra, A m asya Tarihi yazarı
(Hüseyin) Hüsamettin (Yaşar) Efendi, Şemseddin Sami, N e­
cip (T ürkçü ), Abdulhak Hamit, M acaristan’daki Turan Ce­
miyeti,220 Rıza Nur, Londra Büyükelçisi Ahmet Ferit (Tek)

2 1 8 Türk O cakları Üçüncü K urultayı Z abıtları, s. 7 4 -7 5 .


219 A.g.e , s, 75.
220 191 l ’de, Budapeşte'de kurulan Turan C em iyeti, gerek 11. M eşrutiyet döne­
minde, gerek Cum huriyet dönem inde T ü rk O cak lan ile yakın ilişkide o l­
muştur. İçtihada Yıl 3, no. 38, 1 Kânun-ı sâni 1 3 2 7 , s. 9 6 2 . Turan Cem iye-
ti'nin kuruluşu “Turan! olan akvâm için bir m eşale yükseliyor” şeklinde nite­
lendirilm iştir. Jo se p h A. Kessler, Turanism a n d P an -T u rani$m in H ungary,
1890-1945, University M icrofilm s, In c., A nn Abor, M ichigan, 1 967, s. 147.
Turan Cem iyeıi'nin bazı üyelen M acar-Türk D ostluk C em iyeti’nin kurulu­
şuna katılm ışlardır. I. Dünya Savaşı sonunda yasadışı olduğu gerekçesiyle
kapatılan Cem iyet, 1921'de Gyula Pekar’m başkanlığında yeniden kurulm uş­
tur. (s. 164) Ekim 1 9 2 2 ’de Turan Cem iyeti ve Turancı Birtik'in ortaklaşa yap­
tıkları b ir toplantıda Türk delegasyonundan Asım Turgut, İstanbul'da b ir Tu­
ran K ongresi düzenlenm esi önerisini getirm iştir. A ncak 1 9 2 3 'd e T ürkiye

187
ise, hem en kabul ed ilm iş; T ü rk o lo ji ile u ğ raşan bilim
adamlarının saptanması da Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçu-
ra’ya bırakılmıştır.221
Hars Heyeti raporunu okuyan Hamdullah Suphi, “Hars
Heyeti Türk O caklan’run teessüs ettiği günden bugüne ka­
dar maalesef kör bağırsak vaziyetinde bir teşkilâttır”222 de­
m ekte ve Hars Heyeti’ne yönelik olan atâlet eleştirilerini
doğrulamaktadır.
Konu üzerinde behren iki farklı görüş, Hars Heyeti’nin il­
ga edilmesi ya da etkin bir biçimde çalışm asının sağlanma­
sıdır. Varto delegesi Haşim N ahit (E rb il), 1 9 2 5 K u ru lta­
yından bir süre sonra Hamdullah Suphi’nin Hars Heyeti’ni
toplam ak için girişim lerde bulunduğunu ve ancak Samih
Rıfat, Ahmet Hikmet (M üftüoğlu), Zeki Velidi (Togan) ve
Zâkir Kadiri (Ugan) Beylere ulaşılabilmesi nedeniyle eksik
tem sille birkaç toplantı yapıldığını belirtm ektedir. Haşim
N ahid’e göre, 1 9 2 5 K urultayı’nda Hars H eyeti’ne seçilen
üyelerin büyük bölümü bilimle uğraşan kim selerdir ve bu
nedenle “Türk harsım meydana getirm ekten uzaktırlar.”222
Hars Heyeti üyesi Ahmet Ağaoğlu, 1926’da düzenli olarak
yayınlanamayan Türk Yurdu’na yazar ve düşünürlerin katkı­
da bu lu nm adıklarım gerekçe olarak g ö sterirk en ,224 Hars
Heyeti’nin düzenli olarak toplanamamasının nedenini üye­
lerin Ankara dışında bulunm alarına ya da başka bir işle

Cum huriyeti'nin kuruluşu onuruna yapılan kutlam a törenlerinde Asım Tur­


gut’un önerisi gündeme geıirilmemişıir, Kessler’e göre bu değişiklik büyük
olasılıkla Kem alist rejim in farklı bir m illiyetçilik anlayışına yönelm esinden
kaynaklanm aktadır (s, 1 7 5 -1 7 6 ). Ancak 1 9 2 6 -1 9 2 7 yıllarında Reşit SalTet’in
(A tabınen) Turan Oermyeti'nde konferanslar vermesi (s. 1 8 9 ) yeni rejim in
ilişkileri koparmadığının bir İranındır.
221 Türk Ocakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 75-79.
22 2 A.g.e., s. 80.
2 2 3 A.g.e., s. 83.
2 2 4 A.g.e.. s. 84.

188
meşgul olmalarına bağlamaktadır. Öte yandan Ağaoğlu’nun
anlatımıyla "m ütefekkir sınıfını lâkaydî istilâ etmiştir. (...)
Hars Heyeti bir mefhum, bir hayâletden ibarettir.”225 Bu ne­
denle ilgâsmı ya da ciddi bir biçim de yeniden gözden geçi­
rilmesini talep etmektedir. Bu noktada, Hars Heyeti üyeleri­
nin Türk Ocakları yasası uyarınca öm ür boyu görevde kal­
mak koşuluyla seçilmeleri nedeniyle, sorunun Yasa Encü-
meni’ne havale edilmesi gerekmektedir. Edirne delegesi İs­
mail Habib ise, Hars Heyeci’ni oluşturan kişilerin bireysel
olarak T ürk harsına hizm etleriyle tanınm alarına rağmen,
bir araya geldiklerinde verimsiz kalm alarının nedenini, ya­
pısal eksikliklerde aramanın uygun olacağım ileri sürm ekte
ve “yalnız Türklüğe hizm et etmiş zevatı bir yere toplayıp
yeni bir heyet yapacak olursak yine aynı akâm ete gidecek­
tir. Binâenaleyh, Merkezî Heyet bunu tefrik eder. Bu heyet
muvazzaf olur. Kâtib-i Umûmîsi, kâtibi olur”226 demektedir.
İsmail Habib, Türk Yurdu'nun düzenli olarak yayımlana-
mamasınm nedenini ise, "dağınık, Hars Heyeti gibi geniş
fakat rabıtası olmayan, duman halinde bir heyet tarafından
çıkarılm ak istend iğinden neşet ediyor. Bir g a z eteci, bir
mecmuâcı gibi bunun üzerinde çalışılacak olursa, çıkm ası
temin edilmiş olacaktır"227 şeklinde açıklamaktadır.
Konu üzerine söz alan Ayaş delegesi Dr. Hüseyin Enver,
konuşmasına, "... Hars Heyeti vefât etmiş bizim haberimiz
yok”228 diye başlarken, toplantı salonunda "A llah rahm et
etsin” sesleri yükselmekledir. Yusuf Akçura ise, Türk Yurdu
konusunda geçmişle bir karşılaştırma yaparak, ilk yıllarda
2 2 5 A.g.e., s. 85.
226 A.g.e., s. 89.
227 A .g.e., s. 90. Uluğ İğdemir, y ıllan » /(inden, s. 149. İğdemir, Temmuz 1926'da
Türk Ocağı M erkez Heyeti, başsekreıerliğini kabul ederek A nkara'ya geldiğini
ve daha sonra Fcril Celâl (Güven) ile Türk O caklarının kapandığı tarihe ka­
dar Türk Yurdu'nu birlikle çıkardıklarını belirtmektedir.
228 Tür!; Ocakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 91.

189
birkaç bin satan derginin, beşyüz alüyüz civarında satm ası­
nın nedenini, aynı konuların aynı yazarlar tarafından sü­
rekli biçimde yinelenm esine bağlamakta, özellikle gençle­
rin, daha farklı konularda yazacakları makalelerin derginin
bir yandan niteliğini, öte yandan da satışını etkileyeceğini
savunmaktadır.229
Bu arada, 1925 Rurullayı’nm düzenli bir zabıta sahip ol­
m am ası nedeniyle, başta H am dullah Suphi olm ak üzere
Hars Heyeti'ne kim lerin üye olduklarının saptanamadığını
ve Reşit Galip’in deyişiyle, hafızası güçlü olan Celâl Sahir’in
yardımıyla tahminî bir liste çıkarıldığına tanık oluyoruz.230
Yusuf Akçura, alaycı bir üslupla okuduğu bu listede, “Er-
k ân -ı H arbiye-i U m ûm îyye R eisi Fevzi Paşa H azretleri,
Hamdullah Suphi Beyefendi, Ağaoğlu Ahmet Beyefendi -ki
Meclis-i Mebüsan’da azâ ve bîr hayli de işi vardır-, Ziya Gö-
kalp Bey (Allah rahmet eyleye sesleri), Halide Hanım (bu ­
rada yok sesleri), Köprülüzade Fuat Bey, kâh kongrede, kâh
Avrupa’da seyahatte, kâh. da D arü lfü nu n'da h o ca , Em in
(Erişirgil) Bey daima burada değil, arada sırada İstanbul’a
gider gelir, (...) bendeniz, ben M eclis’le azâ ve bazı kom is­
yonlara devam eden azâ, H ukuk M ektebi’nde hoca, asker
kurslarında hoca, sonra Hüseyinzâde Ali Bey İstanbul'da,
Niyazi Bey, Müze Müdürü Halil Bey İstanbul’dadır. Veled
Çelebi Efendi aynı zamanda Heyet-i İdâre azâsıdır. Yahya
Kemal Bey, o da sefir oluyor. Samih Rıfat Bey, Necip Asım
Bey, ressam Şevket Bey, Celal Esad Bey, İzmirli Necip Bey,
Rıza Nur Bey” bulunmaktadır.231

229 A .g.e., s. 97 -9 8 .
2 3 0 A.g.e., s. 99.
231 A .g.e., s. 100. H ahim iyct-i M illiye, 26 N isan 1 926, no. 1725. Y. Akçura, Hars
Heyeti üyelerinin toptan istifasına karşı çıkarak şöyle dem ektedir: “Hayır,
ben istıfâ etm eyeceğim . M ebuslu ktan, m ü d errislik ten istilâ ederim . Yine
Tü rk O cağı’nın bana tevdi elliği va2 ife-i m ukaddeseyı yap anm .”

190
Hars Heyeti konusunda Reşit Galip’in., söz konusu heyet­
te bulunan ve kendilerine verilen görevi yerine getiremeye­
cek durumda olanların istifaya davet edilmeleri ve böylece
ancak çalışm akta devam edebilecek üyelerden oluşan bir
heyetin seçilm esine olanak verilm esi şeklindeki önergesi,
dikkate alınm ıştır.232 26 Nisan günü Mustafa Kemal, kendi­
sini ziyaret eden delegelere Türk O cakları’nın önem ini vur­
guladığı konuşmasında “Biz doğrudan doğruya m illiyetper­
veriz, T ü rk m illiy etçisiy iz”233 dem ekte ve T ü rk harsının
güçlendirilm esi konusunda Türk O cakları’nm önderliğini
teşvik etmektedir.
27 Nisan tarihinde yapılan dördüncü toplantıda, Hars He­
yeti üyesi olan ve Kurultay’a ilk kez katılan Samih Rıfat, ko­
nuyu tekrar gündeme getirerek, Hars Heyeti’nin düzenli çalı­
şamamasının Ocakta bulunan Hars Encüm eni’nin de çalış­
maması anlamına gelmediğini belirterek, küçük bir toplulu­
ğun sürekli olarak faaliyette bulunduğunu belirtmiştir. Sa­
mih Rıfat’a göre, Hars Encümeni’nin özellikle üzerinde çalış­
tığı konulardan birisi, m esaisine bilim sel bir yön vermek
amacıyla Türk harsına ilişkin sorulardan oluşan bir anket
formu hazırlamak olmuştur. Bu anket formlarından oluşan
raporun, üyelerinin büyük bölüm ünün Darülfünun ve lise
hocalarından oluşan Hars Heyeti’nin onayına sunulabilmesi
için eğitim yılının tamamlanmasını beklem ek gerekm ekte­
dir.234 Raporun düzenlenmesi için lâzım gelen mesai projesi­
nin genel hatlarını delegelere okumak isteyen Samih Rıfat’ın,
dön günden beri toplanan kurultayda ilk kez böylesi bir ra­
por taslağını ortaya çıkarması üzerine kuşkular belirmiş ve
, zaman darlığı nedeniyle tab edilmesi kararlaştırılmıştır.235
2 3 2 T ürk O ca k la n Ü çü n cü Kurultayı Zabıtları, s. 106-108.
233 Milliyet, 27 Nisan 1926, no. 74.
2 3 4 Tûrlt O cakları Üçüncü Kurultayı Zabıtları, s. 118 -1 2 0 .
2 3 5 A.g.e., s. 121.

191
Dördüncü toplantının en önem li konularından biri de,
Türk O caklan Yasası’nm 1. maddesinde yer alan ve İstanbul
Türk Ocağı’nın kuruluş tarihi 12 Mart 1328’in milâdi takvi­
me göre karşılığı olan 25 Mart 1912’nin eklenmesidir.236 Ya­
sanın 6. maddesinin (f) fıkrasına yapılan bir ilave ile, Ocak­
lann gelir kaynaklan arasında bulunan piyangolar, “kanu­
nen caiz piyango vesaire” biçiminde değişikliğe uğramıştır.
Yasa Encüm eni adına değişiklikleri açıklayan Bartın delegesi
Salih Bey’e göre, hüküm etin resmi izni ile para piyangosu
çekilişini yalnızca Tayyare Cemiyeti’ne vermiş olması nede­
niyle, Ocaklann yalnız eşya piyangosu yapabileceğinin belir­
tilmesi açısından bu değişikliğe gerek duyulmuştur.237
Değişikliğe uğrayan maddelerden biri de, T ürk O cakla­
rın a üyelik ile ilgili olan 9. maddedir. Üzerinde büyük tar­
tışmalar yapılan bu maddede bazı delegelerin başlıca eleşti­
risi, adayın 5 kişi yerine 2 kişi tarafından önerilm esi nokta­
sında odaklaşmakta, böylece Yusuf A kçura’nın da verdiği
bir örnek ile Türk Ocaklarına uygun olmayan kişilerin üye
olması sakıncası artmaktadır.238 Hamdullah Suphi, bu kişi­
nin Milas Türk Ocağı başkanlığını kısa bir süre yürüttükten
sonra, görevden alındığını açıklam aktadır.239 Böylece üyelik
koşullarının hafifletilmesi ya da eskisi gibi bırakılm ası, baş­
ka bir anlatımla seçkinci tavrın sürdürülmesi etrafında olu ­
şan iki farklı eğilim ortaya çıkmaktadır. Üye sayısının arttı­
rılm ası eğilimine karşı, üyelerin niteliğinin önem li olduğu­
23 6 A.g.e., s. 128,
2 3 7 A .g.e., s. 135,
23 8 A g .e., s. 143. Y. Akçura, bu konuda İstiklâl M ahkem esinde yargılanan ve
idam edilen bir kişinin evrakı arasından Türk Ocağı şube başkanlığı yaptığı­
na ilişkin bir belge çıktığını açıklam aktadır. Kâzım Ö zturk (h a z .), T ü rkiye
Büyük Millet Meclisi Albümü, 1920-1973, s. 102. Yusuf A kçura taralından adı
açıklanm am akla b irlik te Türk O cak lan 1 9 2 4 Yılı Kongresi Som a delegesi
A bidin ve (s. 140) yine aynı kongredeki Sarıkam ış d elegesi H alis Turgut
1 9 2 6 ’da idam edilmişlerdir.
239 A .g.e., s. 147.

192
nu vurgulayan Ahmet Remzi, adaylar konusunda ayrıntılı
incelem e ve sınırlam aların T ürk O cakları’nm am açlarına
muhalif olan kişi ya da grupların, O cakların içine girm eleri­
ne engel olacağını savunm aktadır. Aynı görüşü paylaşan
Ferit Celâl ise, sorunu bir başka yönüyle ele alarak, Musca-
fa Kemal’in “inkılâbın en büyük eli Ocaklara istinâd ediyo­
ruz”240 sözünden hareketle, Türk O cakları’nm reformların
uygulanması konusundaki görüşlerine işaret etm ekte ve ge­
rici ya da m uhalif kişilerin üyeliğinin engellenmesi için de­
netim in arttırılm asını istem ektedir.241 Dr. Hüseyin Enver,
Türk Ocakları’nm geleceğine yönelik olan bu kararın öne­
mini vurgulamakta, “çok azâlı bir Ocak olm aktan ziyâde az
azâlı ve müfit olmak daha iyidir. (...) Arkadaşlar! lngilizler
Türk Ocakları’mn bulunduğu mıntıkada Türk O cakları’nı
bastığı zaman hüngür hüngür ağlayarak aman şu kaydımızı
yakın, biz Ocaklı değiliz diye ağlayanlar vardı. Bundan baş­
ka arkadaşlar, Şeyh Sait isyân ettiği zaman, bu isyanı tel’in
için telgraf çektiğim vakit benden hesap soran O caklılar
vardır. Binâenaleyh Ocağın kapısını açıp da, uluorta dol­
durmak doğru bırşey değildir”242 demektedir.
Tartışmaların uzaması üzerine Yasa Encüm eni’nin teklif
ettiği madde salt çoğunluk ile kabul edilm iştir.243 Değişikli­
ğe uğrayan m addelerden 25. madde Yasa E n cü m en i’nin
önerdiği gibi, “idare Heyeti dernekte en çok rey alan 7 zat­
tan terettüp eder. İntihabatta müsâvî rey alanlar olursa ter­
cih için kuraya müracaat edilir. Birinci ve ikinci derecede
hısımlar aynı İdare Heyetine intihâp olunamazlar. İdare H e­
yeti’nin müddeti 1 yıldır. Bu heyet Ocağı tem sil ve idare
eder. İdare Heyeti bütün icrââttan Derneğe, M erkez Heye-

24 0 A .g.e., s. 148,
241 A.g.e., s. 148.
242 A .g e., s. 151.
243 A.g t., s. 158,

193
ti’ne ve Kurultaya karşı mesuldür”244 biçim inde değişikliğe
uğramıştır. 26. maddede sözü geçen mesul m urahhasın gö­
revleri konusunda, Ocağın “İdare Heyeti tarafından tevdi
edilecek İdarî ve hukukî işlerini takip etm ekle m ükellef­
tir”245 değişikliği getirilmiştir. İsmail Habib’in, 1925 Kurul­
tayında, derneklerin hükümetlere karşı yasal olarak mesul
murahhasları olduğu yönündeki bir yanlış kanı neticesi k o­
nulduğunu belirttiği bu kurum, O cak başkanm ın görevleri­
nin yoğunluğu nedeniyle izleyemediği birçok sorunda yet­
kili olmasını öngörmektedir.246
28 Nisan günü yapılan beşinci toplantıda, Mesai Encüm e­
ni adına söz alan Van delegesi tshak Refet (Işıtm an), gerek
daha önce yayınlanmış mesai programı, gerekse çeşitli şube­
lerden gelen faaliyet raporlarını incelemeleri sonucunda, en
çok dikkati çeken ve programda eksik bulduğu yönün, Türk
olmayan unsurların temsili (asimilasyonu) ve gençlik hare­
ketleri konusunda olduğunu belirtmektedir. Temsil konu­
sunda, “Türkiye’de Türkçe’den başka lisan kullananlar var­
dır. Bu hâl Şark vilâyetlerinden şümûllû bir haldedir. (...)
Sonra Orta Anadolu'da yine böyle gayrı Türk anâsırlar var­
dır, Bunlar yarım asrı mütecâviz bir zamandan beri T ürki­
ye’de bulundukları halde hâlâ aralarında kendi anânelerini
devam ettiriyorlar. Bundan başka yeni gelen muhacirlerimiz
ki; onları Türk’tür diye alıyoruz. Halbuki bunlar da T ürk­
çe’den başka lisan konuşuyorlar ve şehirlerde bugün ayrı ay­
rı mahalleleri vardır...” şeklinde açıklama yapan Ishak Refet,
Doğu Anadolu’da bulunan Karakeçililer, Serkanlar, Türkan-
lar ve özellikle Diyarbakır ve Bitlis arasında bulunan birçok
Türkm en kabilelerinin “Kürtleştiğini” belirtm ektedir.247 Pra­

2 4 4 A .g.e., s. 171
245 A.g.e., s. 172.
2 4 6 A.g.e., s. 173.
2 4 7 A .g.e., s. 177-178.

194
tik çözüm yolu olarak bazı önerilerde de bulunan İshak Re-
fet, Orta Anadolu’daki Türk olmayan unsurların “Türklerle
sanlı” olması nedeniyle önemli bir tehlike oluşturmadığını
ve “boğulmaya mahkûm” olduğunu ileri sürm ekte; bu böl­
gede Türk Ocakları’nın düzenli faaliyet gösterm esinin yeter­
li olacağını savunmaktadır. Doğu Anadolu’da yaşayan Kürt
unsurların ise, Osmanlı Devle ti’nd en bu yana nüfuz bölgele­
ri oluşturma amacıyla hanlılarla Osmanlı Türkleri arasında
savaşlara yol açtıklarını belirtm ekte, “Osmanlı Türkleri ora­
ları ald ıkları sırada oralarda b irço k T ü rk le r m eskûndu.
Türklerle meskûn bulunan o mıntıkada bugün Türklerden
bir ferd dahi göremeyiz”248 demektedir. Türklerin “Kürtleş-
melerine” neden olarak, hüküm etin takibatından uzak o l­
malarını, silah taşımalarını, vergi vermemelerini, askere git­
memelerini ve nüfus kayıtlarında bulunmamalarını gerekçe
olarak göstermekte ve ikiyüz bini aşkın Siirt nüfusunun yal­
nızca doksan yedi bininin nüfus kayıtlarında göründüğünü,
askerlik şubesi kayıtlarından anlaşıldığı üzere yalnızca üç
asker verdiklerini belirtmektedir.249
Bu arada Çarlık Rusyası’nm da, Osmanlı Devleti’nden baş­
layarak Erm eniler ve Kürtlerı kışkırttığını ileri sürm ekte,
Mütareke döneminde ise. Ermeni sorununa dahş çok ağırlık
veren Sovyetler Birliği’nin Kürtlerin Erm eni olduğunu ileri
sürdüklerini, Genç H ıristiyanlar C em iyeti (Young M en’s
Christian Association-YMCA) ya da Şark-ı Karib Muavenet
Teşkilâtı’nın Anadolu’nun birçok bölgelerinde faaliyette bu­
lunduklarını belirtmektedir. Gençlik örgütlenm esi konusun­
da ise, özellikle yaşlan nedeniyle Türk O cakları’na üye ola­
mayan gençlerin Ocak amaçlanna uygun biçimde yetişmele­
ri için örgütlenm e gerekliliğini vurgulam aktadır.250 Mesai
2 4 8 A.g.e., s. 179.
249 A .g.e., s. 180.
2 5 0 A .g.e., s. 183.

195
Encüm eni’nin Kurulta/a verdiği raporda, O cakların gönder­
dikleri raporlardaki251 önerilerin büyük çoğunluğunun Mer­
kez Heyeti’nden parasal yardıma ve bina sağlanması ya da
onarımma yönelik olduğu bildirilerek bu tür önerilerin M er­
kezî Heyete verildiği açıklanmaktadır. Ocaklardan gelen ra­
porlardaki daha genel nitelikli istekler arasında ise, tüm
üyeler için bir “âlamet-i farika’’ tesbiti ve hüviyet cüzdanı
d ü zenlen m esi, resm i ya da özel g azetelerin dağıtılm ası,
Ocaklarda bulunan ya da yapılacak kütüphane ya da okuma
salonlarının işleyişine ilişkin talimat yapılması, Kurultay za­
bıtlarının yayımlanması, Atatürk’e ait ufak boyda birer hey­
kel ile Ziya Gökalp ve öteki Türk büyüklerinin fotoğrafları­
nın asılması, yıl sonlarında her şubeden alınacak faaliyet ra­
porlarının yayımlanması ve dağıtımı, Türk O cakları’nm ku­
ruluşunda özel bir önemi olanların ya da Türklük sahasında
çalışanların fotoğraf, özgeçmiş ve yapıtlarını içeren bir yıllı­
ğın düzenlenm esi, yasanın uygulanmasına ilişkin bir tali­
matname yapılması, Ocak üyeleri arasından seçilecek kişile­
re her yıl bir fazilet mükâfatı verilmesi bulunmaktadır.252

251 A .g.e., s. 1S3-184. Encümene mesai ve tetkik raporları gönderen Ocaklar, Çal,
Çivnl, Simav, Sandıklı, Burdur, Akhisar (K iva), Nevşehir, Sürm ene. Gediz, Ç i­
ne, Kazı köy nahiyesi, M enem en. M erzifon, Kırşehir, Erbaa, Sivas, Kurun,
Sam sun, Yenihan, Ayvalık, Çeşm e, Van, İstanbu l. G elibolu , M alatya, Bolu,
Sarkikarabisar, Zara, Ulukışla, Şarkışla, Bitlis vs. ve şifahî raporu alınan İzm it,
Kandıra, Adapazarı, Geyve. Ezine, Karamürsel, Yalova, Düzce Ocaklarıdır.
25 2 A .g.e., s. 185-187. Ö ıeki isteklerden bir bölüm ü ise, bîr O cak m arşının yapıl­
m ası, öteki hayır d em eklerine yapıldığı gibi özel idare ve bütçelerin e Türk
Ocakları için de bir yardım faslı açılması için girişim de bulunulm ası. O cakla­
ra ait el ilanlarının vergiden muaf tutulması ve Ocaklar arasında yapılan ya­
zışm a ve haberleşm elerin posıa pulundan affı, Türk O cak lan üyelerinin he­
yet halinde yapacakları bilim sel araşıırma gezilerinde ulaşım araçları ucreıle-
rinin düşürülm esi, O caklardaki Köycülük teşkilatına au görevlerin daha ay­
rım dı bir biçim de saptanm ası, Ocaklara sürekli bir gelir kaynağı olm ak üzere
Rum , Erm eni kiliselerine ait a karanan ya da tevzi dışı kalm ış olan mallardan
bir bölüm ünün Ocaklara belli bir karşılıkla ya da mübadillere bırakılm ayan
sahipsiz yapılannı lakdir bedeli suretiyle O caklara verilm esi, tüm hissedarla­
rının üyelerden oluşacağı bir Türk Ocağı bankasının kurulm ası, kooperatif-

196
Bu arada Mesai Encüm eni raporunda, bazı şubelere ail
rapor başlıklarının ‘Türkiye C um huriyeti ... T ürk O cağı’
şeklinde yapıldığını, oysa bu tür bir kaydın Ocaklara devlet
kuruluşu resmiyeti vereceğinden ve Türk O caklan bir “m il­
let” müessesesi olduğundan bu şekildeki ibarelerden kaçı­
nılması, Ocak salonlarında içilecek meşrubatın alkolsüz ol­
ması gerektiği, Türk O cakiarı’nm iç işleyişine ilişkin bir ta-
limâtnâmenin düzenlenmesi, Ocakların daha verimli bir bi-
Ş çimde faaliyette bulunması için Merkez Heyeti icrâ kısm ı­
nın maaşlı olarak görevlendirilmesi253 ve her bölgenin Özel
koşullarım dikkate alacak m ıntıka m üfettişliklerinin kurul­
ması, Merkez Heyeti tarafından düzenlenen mesai progra­
mının şubelere gönderilmesi ve eksikliklerinin giderilmesi,
amaçları T ürk Ocakları’nm kinden farklı olmayan Gençler
; Birliği vb. derneklerin Türk O cakları tarafından tem silinin
! gerekliliğini açığa çıkaracak program ların düzenlenm esi
konularında şubeleri uyarma hususları yer almaktadır.254
i Mesai Encüm eni’nin raporu konusunda söz alan Ayaş de-
; legesi Dr. Hüseyin Enver, özellikle azınlıkların “tem sili” so-
! tununa değinerek, sorunun yalnızca Doğu Anadolu ile sı-
; nırlandınlamayacağım ileri sürm ekte ve Batı Anadolu’daki
Türk olmayan unsurlara ilişkin önlem ler alın m asın ın da
gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Osm anlı İmparatorluğu

çiliğin teşviki, salgm hastalıklara karşı korunm a yollarım köylüye açıklayabi-


Icek broşürler yayınlanm ası T ü rk harsına ilişkin m illî film ler yap tırılarak
köy ve kasabalarda gösterilm esi ve her Ocağa birer fotoğraf ıııakinası sağlan­
ması, O cak binalarının Türk m im arisine uygun bir biçim de düzenlenm esi,
O cak üyeleri arasından Avrupa’ya staj ve öğrenim için öğrenci gönderilm esi.
O caklıların aile isim lerinin O cak defterine yazılması ve O cak dışında da kul­
lanım ının zorunlu tutulm ası, O caklılar arasında selam laşm a sözcü k lerin in
Kurultay tarafından saptanm ası, yerli malı tü ketim in in teşviki. O cak ların
seyyanen ‘bey1 ya da 'efendi' sözcü k lerin d en yalnız birisin i ku llanm aları
vb.’dir.
253 A.g.e., s. 188-1S 9.
2 5 4 A.g.e., s. 190-191.

197
günlerinden devralınan yanlış uygulamalar sonucu Koca-
eli'de Çerkeslerin, Kütahya’da ise Boşnakların, iskân edil­
dikleri bölgeleri adetâ bir “Bosna H ersek”e dönüştürdüğü­
nü belirterek hüküm eti uyarmak gerektiğini savunm akta­
dır.255 Hüseyin Enver’e göre, Türk O cakları’nm birincil gö­
revi reform ların halka benim settirilm esidir. Tem sil soru­
nunda ise, en önemli görevin “harsı serm aye” oluşturm ak
olduğunu ileri sürmektedir. Bu konuda söz alan Yusuf Ak­
çura ise, “Amelî nokta-i nazardan iki kuvve-i içtimâiyyemi-
zin saha-i faâliyyetlerinden birisi ve en kuvvetlisi, hükü­
mettir. Bizim konuştuklarımız elbette hüküm etin kulağına
gidiyor ve zaten onların fikrinde de esas itibâriyle bu umde­
ler mevcuttur. Yeter ki bizim acizane bulduğum uz ve dü­
şündüğümüz hususlarda onun için bir sâha-i tetkik ve te-
âmül olsun. İkinci saha bizimdir, biz hüküm et değiliz, ceb­
ren T ürk’e Türksek Türküz dedirtenleyiz. Bizim yapacağı­
mız hars cihetidir...”2S6 demekte ve Türklük bilincini geliş­
tirmenin yanısıra, İktisâdi gelişmenin de sağlanm asının ge­
rekliliğini belirtmektedir.
Yusuf Akçura, T ürk olmayan unsurlar sorununu Turan
ideali içinde ele alarak, “bir taraftan deniz, diğer taraftan
asıl büyük Turana istinâd edeceğimiz kara tarafı kat edil­
mek isteniyor, ortaya Kürt anâsırı, İran’ın m uhtelif anâsm ,
sonra kurûn-ı evvelde mevcûd olup da bugün yeni isim leri­
ni işittiğimiz birtakım anâsırlar ihdâs edilerek diğer tarafta­
ki olan kardeşlerimizle olan alâkamız kat olunm ak isteni­

2 5 5 A .g.e., s. 191. Bu konuda Hüseyin Enver, " .. seri giden inkılâplarda başlar
dönüyor, kavrayamıyor, bilm eyerek inkılâbın aleyhine hareket ediyor, şapka
giyilm esi em ir olundu ve kabul olundu ve giyiyoruz. 21an ediyorsunuz ki,
herkes bunu isteyerek giyiyor, katiyyen arkadaşlar, bu şapkanın halk elyevm
aleyhindedir” demektedir. U tkan K ocaıûrk, A tatürk ve T ürk Devrimi K ron olo­
jis i, s. 285. M ustafa Kemal, şapkayı 2 7 Ağustos 1925 tarihinde İnebolu Türk
O cağı’nda yaptığı bir konuşma ile halka tanıtmıştır.
2 5 6 Türh O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, s. 196-197.

198
yor” demektedir.257 İzzet Ulvi ise, “tem sil” sorununu özel­
likle dil sorunu bağlamında ele almakta ve bu konuda bazı
gelişmelerin varlığından, sözgelimi Bursa ve Balıkesir Bele­
diyelerinin Türkçe bildikleri halde başka dil konuşan kişi­
lerden para cezası almaya karar verdiklerini, ayrıca kendisi­
nin TBMM’ye sunduğu aynı yönde bir kanun teklifinin Da­
hiliye E n cü m en in d e bulunduğunu Kurultay delegelerine
açıklamaktadır.258 Konuya oldukça radikal bir biçimde yak­
laşan İzzet Ulvi, azınlıklar olarak kabul ettiği Çerkeş, Boş­
nak vb. unsurların topluca yaşam alarının engellenm esini,
hatta ulusal dillerini, giysilerini dahi kullanm alarına karşı
çıkılm asını talep etmekte, zaten ‘Türkçü ’ olan hüküm etin
de bu konuda gerekli desteği vereceğini umduğunu belirt­
mektedir.259 Trabzon delegesi Mustafa Reşit Bey, Karadeniz
Bölgesi’nde bulunan Rum kültürel nüfuzunun özellikle ki­
liselerin varlığıyla sürdüğünü belirterek, “Trabzon vilaye­
tinde -nazarı dikkatinizi celp ederim - üç yüz altmış kilise
vardır. Bu üç yüz altmış kilisenin içinde ancak birkaç tanesi
ibâdet içindir. Ötekiler sırf dinî şekilde Rum harsının taşla­
ra oyulm uş, kayalara girmiş ve beyaz renklere boyanm ış,
tahaccür edilm iş varlığıdır. (...) Rum yoktur. Herşey çık­
mıştır, fakat gitmeyen ve duran kiliseler vardır. Âdetler var­
dır”260 demekte, Trabzon hududları içinde doksan bin kişi­
nin Rumca konuştuğunu açıklamaktadır.
Mustafa Reşit, bu arada Lâz sıfatının da gerektiğinden ge­
niş kapsamlı kullanılm asını eleştirm ektedir.261 Hamdullah
Suphi, tartışm alara son verm ek için yaptığı konuşm ada,
Türklerin Osmanlı Devleti’nden beri, başta Yeniçeri Ocağı

257 A.g.e., s. 197.


258 A .g.e., s. 198.
259 A.g.e., s. 198.
260 A.g.e., s. 202.
261 A.g.e., s. 204.

199
ve Enderun olmak üzere çok güçlü “tem sil” kurum ianna
sahip olduğunu262 ileri sürerek, “küçük m isâller üzerinde
m ânen kuvvetim izi dûçar-t zaif edeceğiz diye korkarım .
Evet, filan yerde Boşnak köyü vardır. Filan yerde Çerkeş ga-
lebeliğine tesadüf ederiz. Bunlara karşı tatbik etm ek istedi­
ğimiz arzu lisanî husûsiyeüerini izâle etm ekten ibarettir”263
d em ektedir. İskân p o litik a sın ın g e re k liliğ in i reddeden
Hamdullah Suphi daha ılımlı bir yaklaşımın savunuculuğu­
nu yapmaktadır. Beşinci toplantının ikinci celsesinde “tem­
sil” tartışmalarının yeniden ele alındığına tanık olmaktayız.
Salihli delegesi Zahit Bey, Doğu Anadolu’da önem li bir so­
run haline gelen Kürtlüğe karşılık, Batı Anadolu’da Arnavut­
luk ve Yahudilik sorununun tehlikelerinden söz ederek, "Bu
Yahudiler, biz İzmir’de ticaret ederken bizi soydular. Yunan­
lılara casusluk ettiler. Ve terk sırasında belki lâzım olur diye­
rek bize hulûs göstermişlerdir ve bu suretle bir Yahudilik ih­
tiyatıyla bize de casusluk eder gibi göründüler. Yunanlılar
memleketimizi işgal ettiği zaman Yahudiler bize, ay ve yıldı­
zı bundan sonra semâda görürsünüz dediler. Bu Yahudiler
bugün Türk gençliğinin iktisâb etmek istediği iktisâdı vazi­
yete tamamiyle hâkim olm uştur”264 şeklinde konuşm akta ve
Yahudi unsurun özellikle ticaret alanındaki egem enliğine
son verilmesi gerektiğini önemle vurgulamaktadır.
İkinci celsede söz alan Varto delegesi Haşim Nahit Bey’in
konuşm ası, Türk Ocakları içinde hâlâ genç ve yaşlı kuşak
ve buna bağlı olarak farklı Türkçülük yaklaşım larının varlı­
ğını belirtm esi açısından önem taşımaktadır. Haşim Nahit,
Cumhuriyet öncesi Türk Ocakları’nm ayırımı doğrultusun­
da “Aksakallılari’dan söz ederek, "... bizden evvel Türkçü­
lük yapmış olan zevata ebedi bir hürmetimiz olm akla bera-
1 6 2 A .g.e., s. 209.
2 6 3 A .g.e., s. 210.
2 6 4 A .g.e., s. 213 -2 1 4 .

200
ber bu, herşeyin fevkinde olan T ü rk çü lü k ideâlini tenvir
hususunda, düşündüklerim izi serbestçe söylem ekliğim ize
mâni değildir. (...) Arkadaşlar, T ürk O caklan’nm ve T ü rk ­
çülüğün m efkuresi olarak T ü rk O cakları’nda öteden beri
bir akide halinde münteşir olan fikirleri hep bilirsiniz. Bu­
nu tekrara lüzûm görmüyorum, bu fikirler dâim ! bir surette
tahavvül etm ekte olan hayata rağmen muayyen kalıplar içe­
risinde adeta tahaccür etmiş, sabit bir şekil almıştır. Dina­
mik olan hayat bu sâbitiyeti reddeder”26S dem ekte ve Türk­
çülüğün adeta bir din gibi değişmez bir kurallar bütünü
olarak ele alınm asını eleştirm ektedir. H aşim N ahit”Aksa-
kallı” Türkçülerden Ahmet Ağaoğlu’nun belirttiği dil birli­
ğinin yanısıra, iktisâdı kalkınm anın da önem ini vurgulaya­
rak "... bir lisan, bir edebiyât, güzel sanatlardan herhangi
biri, hukuk ve ahlâk ait oldukları İçtimaî m uhitlerin iktisâ­
dı şartlarına tâbidir. Bu harsi m üesseselerden hiçbiri iktisâ-
dîyyatı dün olan bir muhitte inkişâf edem ez”266 biçiminde
eleştirmekte ve her toplumun veri üretim biçim i ile geliş­
m işlik düzeyi arasında doğrusal bir ilişk i bulunduğunu,
kendi anlatımıyla “iktisâdiyyat m üesseselerinin diğer bütün
müesseselerin yegâne m enbaı” olduğunu savunmaktadır.267
İktisadî açıdan gelişm enin ise, “T ü rkiye’nin b ir zanaat
devresine girebilmesi ve bunun için de Türk ziraatına zana­
atı sokm ası ve pek iptidaî olan ziraatımızın sınaî ziraat hali­
ne gelebilmesine mütevâfık ve muarızı olarak am elî zanaata
geçm e”268 ile m üm kün olabileceğini ileri sü rm ekte, Türk

265 A.g.e., s. 216.


2 6 6 A .g.e., s. 217.
267 A .g.e., s. 2 1 7 -2 1 8 ; Hasım Nâlûd Er-bil “M odern T ü rk çü lü k ", Türh Yurdu, C.
26, Sayı 4 , 14 llkteşrin 1942, s. 121’de bu konuya değinen Haşini Nâhid ,
“bu fikri köycülerin doğru bulacağından şüphem yoktu; lâkın ocaklarından
çoğunun zihnine rahmetli Ziya'ntn telkin ettikleri o kadar kuvvetle y erleş­
m işti ki, söz söylem ekte bile güçlük çek in iştim .'
26 8 Türk Ocakları Üçüncü Kurultayı Z abıtlan , s. 218.

201
O caklarının temel amacının Türkiye’nin ilkel tarımsal ya­
pısına, sanayiye dayalı bir biçim vermeye çalışm ak ve aynı
zamanda “am el! zanaatı” meydana getirm ektir.269 İktisadî
yapının ve özellikle ticarî kurumlarm “m illîliği” sorununu
irdeleyen Mersin delegesi Nazım Bey ise, özellikle Güney
Anadolu’da, Yahudi ve Fellahlarm iktisâdı nüfuzunun arttı­
ğına işaret etmekte, çeşitli resmi dairelere, sokaklara asılan
‘Vatandaş Türkçe konuş” biçimindeki levhalara, T ürk O cak­
lan ve Ticaret-i Hariciyye M üdüriyetinin işbirliğine karşın
Arapça konuşulmasının engellenemediğini belirtmektedir.270
Mesai Encüm eni adına söz alan lshak Refet Bey, Kürtlerle
yoğun bir biçim de m eskün bulunan bölgelere daha fazla
önem v e rilm e si g e re k liliğ in d e n sö z e d e re k , K ü rtle rin
“Türkleştirilm esi” sürecinin sanıldığından daha kolay oldu­
ğunu savunmakta ve “Kürdün târihi yoktur. Kürdün târihi
Türk târihi ile karışmıştır. Kürtçe denilen lisan yoktur. Bu­
gün Kürtçe lisanı 8 .0 0 0 kelimeden ibarettir. Bunun üçbini
Türkçe’dir. İki bin kadan Kürtçeleşmiş Arapça’dır. M üteba­
ki iki bin beş yüz kadar kelime de eski ve yeni Farsça’dır.
Efendiler Kürtçe olarak kelimenin içinde üç yüz kadar keli­
me vardır. Ve en ziyâde tuhaf cihet, bu Usanın fiili de yok­
tur. Lisanların varlığını, benliğim ölçtürebilen âlet, fiillerdir.
Bunların fiilleri de yoktur. Kürdün lisanı, târihi, anânesi ol­
madıktan sonra ve yalnız bol bol vahşeti olduktan sonra
Kürdü temsil etmenin ne ehemmiyeti var. Kürtler gayet ko­
lay temsil edilebilirler. Elverir ki biz çalışabilelim. (...) Bir
defa bu işte Türk Ocakları’nın çok ehem m iyetli vazifeleri
bulunmakla beraber, Dahiliye Vekâleti’nin, M aarif Vekâle­

2 6 9 A.g.e., s. 2 J9 .
27 0 A g.e, s. 221. Bu konuda Nazını Bey, "... bundan başka hepsi tellâlı olan mav­
nacılar ve kayıkçıların hiç olm azsa m em leketim ize gelen ecn e b ile re karşı
Türkçe konuşturulm am asını Ticareı-i H ânciyye M üdüriyeti'nden rica ettik.
(...) Faaliyetim iz hiçbir suretle sem eredâr olam adı.”

202
ti’niri, Sıhhiye Vekâleti’nin yani devlet tesisât ve teşkilâtının
da ehem miyetli işleri vardır. İdare bir kafa ve bir göz gibi
görmeye uğraşmaya çalışmalıdır. Ocaklılar ve bu devlet te­
sisatında bulunan m em urlar herhalde birlikte hareket et­
m elidirler”27' demektedir.
Türkiye'de yaşayan çeşitli “unsurların tem sili” konusun­
da Kurultay başkanlığına verilen çok sayıda önergenin ya-
msıra, Kazıköy delegesi Nahid Tahsin tarafından sunulan
ve Türk Ocakları’na kayıtlı üyelerin aynı zamanda Ocakla­
nn amaçlarıyla çelişen hedeflere yönelik Genç Hıristiyanlar
Cem iyeti, K olej G ençleri Cem iyeti vb. üyesi olm alarının
engellenm esi konusunda yasaya bir madde eklenm esine
ilişkin önerge de dikkati çekm ektedir.272 Öte yandan temsil
sorununu bir başka yönden ele alan bir önerge de, Dr. Hü­
seyin Enver, Dr. Kâzım İsmail ve Mimar Hikmet tarafından
sunulan ve Ankara’ya ço k sayıda yabancı işçi ve ustanın
gelm esinin Türk işçilerinin istihdam olanaklarını azalttığı
ve bu nedenle Hükümet kanalıyla “isminde yalnız bir Türk
unvanı yazılm ış olan birçok ecn eb i inşaât ş ir k e tle r in in ,
tüm işlerinde T ürk ustalarını tercih etm elerinin sağlanması­
nı talep eden önergedir.273
Bu arada Kurultayın beklenend en daha uzun sürm esi,
Ankara-dışından gelen ya da başka işlerde görevli delegele­
rin itirazlarına ya da geri dönm elerine neden olmakta ve 1c-
râ Heyeti’nin seçim inin yapılması yönünde baskılar artm ak­
tadır. Yapılan seçim sonucu, M erkez Heyeti’ne, Hamdullah
Suphi 76, Necati 74, M ehm et Em in 73, Dr. Ekrem Tok 71,
Dr. Haşan Ferid 71, Alaaddin 63, Avukat M ehmet Salih 64,

271 A .g.e., s. 225.


272 A .g.e., s. 230.
273 A .g.e., s. 2 3 2 -2 3 3 . Söz konusu önergede, ... pek fazla m iktarda olan bu ecn e­
bi ustaların (k i içlerinde hakiki düşmanlarım ız pek çoktur) m em leketlerine
iadesi lâzımdır kanâatindeyim " denilmektedir.

203
Dr. Hüseyin Enver 64, Dr. Reşit Galip 63, Dr . Rıfat 56, M i­
mar Hikmet. 4 4 oyla seçilm işler; yedek üyelik için ise, İshak
Refet 6 6 , Abdülmuttalip 6 5 , Naki Cevad 6 5 , İsmail Hakkı
65, İzzet Ulvi 57, Cemil Behçet 4 9 , Şükrü Yusuf 4 4 oy al­
mışlardır.274
T ürk O cakları Yasası’nda yapılan değişikliklerin büyük
bölümü ise, biçimsel ve iç işleyişe ilişkin ayrıntılardan oluş­
maktadır. Bu değişiklik görüşmeleri sırasında tartışmalara
konu olan müfettişlik ve m üm essillik kurum lanna ilişkin
kuşkularım dile getiren M ithat Bey, “Yasanın ahkâm ına gö­
re, m üm essillikler diktatör demektir. Bazı O caklara gide­
cekler, İdare Heyeti’ni emirleri altında bulunduracaklar ve
İdare Heyetinin kararlarını isterlerse, tatbik edecekler. İste­
m ezlerse etmeyeceklerdir. M üfettişler ise sadece icrâ me­
m urlarının vezâifini teftiş edecek ve M erkeze yazacaklardır.
Bunların icrâ selâhiyeti gayet m ahduttur. Şim di O cakları
ikiye tâbi tutuyoruz dem ektir. Bir kısım O caklara icâb-ı
takdirinde mümessil, bir kısım Ocaklara da sadece müfettiş
gönderecekler”275 demekte ve özellikle Türk harsının geliş­
m em iş bulunduğu bölgelere m üfettiş gönderilm esi eğili­
m inden sözederek, M erkez H eyetine bu yetkinin belirsiz
bir biçimde verilmesini ve müfettiş ve m ümessil gönderile­
cek illerin ayrıntılı bir biçimde saptanmasını istemektedir.
Mithat Bey, Türk O cakları Yasası’na bu yönde bir açıklık ge­
tirilmediği takdirde Merkez Heyeti’nin herhangi bir amaçla
bir şubeye “diktatör” gönderebileceğini ve böylece Merkez
Heyeti’ne fazla yetki verilm esinin ayrı ayrı şubelerin bağım­
sızlığını tehdit edebileceğini ileri sürm ektedir.276
Aynı konuda söz alan İshak Refet ise, Türk O cakları’mn
ilk açıldığı zaman görülen adem-i merkeziyet ilkesi ile, gide­
2 7 4 A .g.e., s. 2 6 3 . Oy veren loplaro üye sayısı 79'clur.
2 7 5 A.g.e., s. 249.
27 6 A .g.e., s. 249.

20 4
rek gelişen merkeziyetçi eğilimler arasındaki çelişkiyi belirt­
mektedir.277 Celâl Sahir, mümessil ve müfettiş gönderilecek
bölgelerin ayrı ayrı belirtilmesinin bir tür “müstem leke çeş­
nisi” vereceğini belirtmekte ve “diktatörün” sorum suzluğu­
nun esas olduğunu oysa, mümessillerin İdare Heyeti’ne kar­
şı sorumlu bulunacaklarını açıklam aktadır.278 Celâl Sahir’e
göre, m üm essillerin belirli yetkilerle donatılm aları, Türk
Ocaklarim n amaçlannın gerçekleştirilmesi açısından zorun­
lu ve işlevseldir. İsmail Habib ise, merkeziyetçiliğin gereklili­
ğini vurguladığı konuşm asında, Türk O cakları 1. Kongre-
si’nin tarihi niteliğine karşılık, 2. Kurultay’ın mevcut Ocakla­
ra bir birliktelik vermesi açısından önem taşıdığını, 1926 Ku-
rultayı’mn ise Ocaklara faaliyet itibariyle daha som ut hedef­
ler vereceğini ileri sürm ektedir.279 Bu arada m üm essillerin
yalnızca denetim ile ilgilenip, icraî işlerde bulunm alarının
gereksizliği görüşü de yaygın biçimde benimsenmektedir.280
Hamdullah Suphi, mümessillerin yalnızca Türk harsmm ye­
terince gelişmemiş olduğu bölgelere gönderilmesinin yararlı
olacağı kanısında olduklarını, ancak bu bölgelerin yasada be­
lirtilm esinin “m illî harsın inkişâf etm ediği bazı sahaların
Anadolu’da mevcût olduğunu” açığa çıkarması açısından sa­
kıncalı bulduğunu; bu nedenle zabıtlara geçirilmekle yetınil-
mesini talep etmektedir. Hamdullah Suphi’ye göre, mümes­
sillik kurumunun amacı, Türk harsının gelişmemiş olduğu
bölgelerde, yeni bir şubenin açılması, yönetim kurulunun se­
çilmesi gibi ilk kuruluş aşamasına ilişkindir.281
2 7 7 A.g.e.. s. 2 5 0
278 A .g.e., s. 250.
27 9 A.g.e., s. 252.
2 8 0 A g.e., s. 254. H ahim iyet-i Milliye, 28 Nisan 1 9 2 6 , no. 1727.
281 T ürk O cakları Ücıincü Kurultayı Z abıtları, s. 255. Hamdullah Suphi bu konu­
da, "Yoksa Sivas, Konya, İzmir, Adana gibi m uhillere, Türkçülüğün manâ-i
m aksatlarını anlamış olan" bölgelere müm essil gönderm enin anlam lı olm a­
dığını bel inm ektedir.

20 5
Bu arada, Gürcülerden oluşan bir Ocak hakkında kendisine
soru yönelten bir delegeye, Hamdullah Suphi, bunun Türk
Ocaklan 1. Kongresi toplanmadan önce meydana geldiğini ve
o zamanlar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yabancı unsurlann
eline geçmiş şubelerin bulunduğunu açıklamaktadır.282 Uzun
süren tartışmalardan sonra oya konulan mümessillerle ilgili
50. madde değişikliğe uğramış şekliyle kabul edilmiştir.283
M üfettişlerin atanması ve görevlerine ilişkin olan 51., 52.
ve 53. maddeler de değişikliğe uğradıkları biçim iyle kabul
edilmiştir. Bu maddelere göre, Merkez Heyeti şubelerin de-
netimi için bir üyeyi geçici ya da sürekli olarak müfettiş ata­
yabilecektir. Söz konusu müfettişler, O cakların çeşitli işlem ­
lerini ve hesaplarını, yasa hükümlerinin ve mesai programı­
nın uygulanma derecesini ve Merkez Heyeti’nin vereceği ta­
limatların sonucunu bir raporla Merkez Heyeti’ne bildire­
cekler; İdare Heyetleri ya da Dem eklerin toplantılarına oy
kullanmaksızm katılabileceklerdir. Müfettişlerin verecekleri
raporlar üzerine Merkez Heyeti gerekirse herhangi bir O ca­
ğın İdare Heyeti’ni düşürebilecek; bu takdirde yedek üyeleri
göreve çağırarak, yedek üye bulunmadığı durumda ise, Der­
neği yeniden toplayarak seçim yapmasını müfettişe bildire­
cektir. Ancak düşürülen İdare Heyeti’nin Dem ek tarafından
yeniden seçilm esi durumunda, bu durum, M erkez Heyeti
tarafından olumlu karşılanmazsa, Merkez Heyeti Kurultaya
karşı sorumluluğu üzerine alarak Kurultayın kararına kadar

2 8 2 A g.e , s. 2 5 5 -2 5 6 .
283 A .g.e., s. 2 5 6 -2 5 7 . 50. madde şu şekildedir: “M üm essiller M erkezi H eyetin
göndereceği yerlerde Türk Ocağı teşkilâtını yaparlar. M üm essil bulunduğu
mahalde İdare Heyeti'ne nezâret ve Merkezden alacağı talimatı latbik ve reye
işlirâk etm em ek şartıyla luzûm gördükçe İdare Heyeti içtim âına riyâşet eder.
İdare Heyetinin kararlan mümessilin tahriri tasdiki ile tatbik ve tenfiz olunur.
Müm essil idare Heyetinin bütün muâmelâtını tetkik ve teftiş eder. Andelıcap
İdare Heyetinin kısmen veya tamamen tebdili veya O cakla tasfiye esbâb-t mû-
cibesiyle Merkez Heyeti’ne bildirir, oradan alacağı cevâba göre ha re İte ı eder.
M üm essiller doğrudan doğruya Merkez Heyeti’ne m erbutturlar.”

206
geçici biçimde kapamak yetkisine sahiptir. Öte yandan M er­
kez Heyeti, müfettiş raporu üzerine yolsuzlukta bulunduğu
iddia edilen şubede tasfiye yapmak yetkisine de sahiptir.284
Merkeziyetçi eğilimin bir başka anlatım ı da, 54. maddede
ortaya çıkm akta ve Türk Ocakları’nm amaçlarına karşı h a­
reket eden şubenin, M erkez H eyeti’nin uyarısına rağm en
hareketinde ısrar etm esi durum unda, M erkez H eyeti’nin
Kurultay karşısında sorumluluğu alarak, Kurultayın kararı­
na kadar söz konusu şubeyi geçici olarak kapatabileceği
esası kabul edilmektedir.285
Son toplantının en önemli kararlanndan biri de, ilk Türk
Ocağı’nın açıldığı 12 Mart 1328 (25 Mart 1 912) tarihinin,
yasanın 70. maddesi olarak, her yıl Ocaklıların bayramı ola­
rak kutlanm asının kararlaştırılm asıdır.286 Yasa Encüm eni
adına konuşan Ali Sururi Bey’in yaptığı açıklamaya göre, de­
ğişiklik önerilerinin hemen tümü Kurultay tarafından kabul
edilmiştir. Encüm enin, Merkez Heyetine yönelik bir temen­
nisi de yasa hükümlerinin ne suretle uygulanacağını göste­
ren bir talimatnâmenin, Merkez Heyeti tarafından düzenle­
nerek Ocaklara bildirilmesidir.287 M urakabe Heyeti seçim i­
nin açıklanması288 ve Hamdullah Suphi’nin yaptığı kapanış

28 4 A.g.e.., s. 2 5 7 -2 5 8 , Burhanettin Develioğlu. “H amdullah Suphi ile 55 Sene”,


T ürk Yurdu, C. 6, no. 2 , Şubat 1967, s. 14. 1926'd a M erkez Heyeti tarafından
Batı m ıntıkası m üfettişliğine atanan D evelioğlu, bu konud a şunları a n la t­
m aktadır: “A nadolu'nun Garp m ın tıkasınd aki T ü rk O cak ların ; biner birer
teftiş ettim . (...) Merkez Heyeti arkadaşlarım ız bu raporların bazılarını çok
enteresan buluyorlardı. Bilhassa Bandırma havalisi, İzmit m ıntıkası hakkın-
daki raporlarım ı Erkânı Harbiye-i Umümîyye ve Dâhiliyye Vekâletine g ö n ­
derdiklerini bildiriyorlardı.”
285 T ürk Ocağı Üçüncü Kurultayı Z abıtları, s. 158.
2 8 6 Hakimiyet-i Milliye, 29 Nisan 1926, no. 1728.
28 7 T ürk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, s. 261.
2 8 8 A.g.e., s. 267. Oylamaya 66 üye katılmıştır. N ecip 61, Kem al Ziya 59, Yalıya
N aci 59 oy alarak Murakabe Heyeti’ne seçilm işler, Cem il 6 3 , Fikri 59. Nalın
ise 9 oyla yedek üyeliğe getirilmişlerdir.

207
konuşmasından sonra Kurultay sona ermiştir.
T ü rk O cakları 3. Kurultayı süresince H akim iy etti M illi-
y e’de bir dizi m akale yayım layan Ahm et A ğaoğlu, Türk
O cakları’nm kurulduğu günden beri yöneldiği faaliyetleri
irdeleyerek, İslâm lık ve O sm anlılık kavram ve kim likleri
yerine Türklük bilincini yerleştiren Ocakların, ikinci başa­
rısının “hayatın maddî ve manevi tecelliyâtm m hem en kâf-
fesi üzerine m em lek ettek i m üessese ve teşek k ü llere bir
Türklük rengi verm esi”289 olduğunu belirtm ekte ve “şim di­
ye kadar yaptığımız şey bir zarftan ibarettir. Şimdiden sonra
bu zarfı doldurm ak devri geliyor. Bu ise, o birin ci devir
ameliyesinden daha ince bir iştir. Asıl bu gayemize bu ikin­
ci devir ameliyesinde yaklaşacağız...”290 demektedir. Ahmec
Ağaoğlu, “ m azrûP olarak adlandırdığı “T ü rk ” kavram ını
oluşturan unsurları, Türk dili, dini, hukuku, tarihi, m usiki­
si, edebiyatı, estetiği ve halk edebiyatı olarak ortaya koy­
makta, bu unsurların üzerinde yükseldiği maddî altyapıyı -
Kurultay sırasında genç kuşak tem silcilerinin de eleştirdiği
biçimiyle- gözardı etmektedir.29' Ancak söz konusu m akale­
nin, H akim iyet-i M illiye’nin yanısıra, M illiyet292 ve özellikle
Türk Yurdu'nda da293 yayımlanması, bu yaklaşım ın, uğradığı
eleştirilere rağmen Türk O cakları’nın büyük bölüm ü tara­
fından benimsendiğini ortaya koymaktadır.
T ürk dili, edebiyatı, hukuku vb.’nin özel uzmanlık gerek­
tirdiği ve bu nedenle T ü rk O cak ları’nda değil, D arülfü-
nun’da araştırılması gerektiği konusunda ise, “bu iddiâ in­

28 9 A hm et Ağaoğlu, “K urultay M ünâsebetiyle”, H ak'ım iyei-i M illiye, 2 5 Nisan


1926, no. 1724.
2 9 0 A.g.e.
291 A hm et Ağaoğlu, “K urultay M ünâsebetiyle”, H akim iyeL-i M illice, 26 N isan
1 9 2 6 , no. 1725.
29 2 Milliyet, 25 N isan-29 Nisan 1926, no. 72-76.
29 3 Tur); Yurdu, C. 3, no. 18, M ayıs-Haziran 1 926, s. 6 2 6 -6 4 0 ,

208
kârı ve münâkaşası gayrı kâbil bir hakikattir. Fakat bu ha­
kikati dermeyân edenler daha ileri giderek bir de bu iddiayı
ilâve ediyorlar. M adem ki bütün devlet ve bütün m illet
Türklük esâsını kabul etmişlerdir, artık Türk Ocakları vazi­
fesi kalmamış birer uzuv halini alm ışlardır ve binâenaleyh
kalkmaya mahkûmdurlar. Bizce burada iki nokta unutul­
maktadır: evvela zikr olunan ilim ocakları eskiden de mev­
cut idiler. Fakat bunlar bir türlü kendiliklerinden o yüksek
ilim m eselelerine yanaşm ıyorlardı. Neden? Çünkü onları
bu yola sevk edecek bir muhît ve hava-i nesımî mevcût de­
ğildi. İstanbul Darülfünunu’nda bir Türk Târihi dersi açıl­
ması için Türkçülerin çektikleri m eşakkatleri hatırlatırım..
Uzun ve dağdağalı zahmetlerden sonra elde ettiğimiz netice
şöyle idi; açılan ilk ders haftada bir kere olmak üzere gayrı
m ecburî umüma açık konferans şeklinde olacaktı. Fakat
Türkçülük cereyâm kök bulunca Türk O cakları’nın telkin
ve tesiri ile bu ilk ders bugün bir T ürkoloji medresesi gaye­
si iktisap etm iştir”294 demektedir. Öte yandan Türk O cakla­
rı üyelerinin seçkin ve aydın bir topluluk oluşturm alarının
da, bilimsel bilgiyi halkla ulaştırmada önemli ölçüde katkı­
da bulunduğunu ve bu nedenle Türk O cakları’nın ülkeye
yararlı olduğunu belirtm ektedir.295 Bu arada, Türk O cakla­
rın ın şube ve üye sayısı açısından oldukça hızlı bir biçimde
gelişmesine değinen Ağaoğlu, bunun yanısıra sistem li bir
ideoloji oluşturma zorunluluğunu vurgulamakta ve yeni bir
örgütlenmeye gidilmesini talep etm ektedir.296
Ağaoğlu, Türk Ocakları’nm kurulduğu günden beri siya­
set dışı kalma kaygısının, bir yandan Osmanlı İm paraıorlu-

29 4 Ağaoğlu. “Kurultay M ünasebetiyle", Hafcimiyei-i Millij'e, 2 6 Nisan 1926, no.


1725.
295 A.g.e.
29 6 Ağaoğlu, "Kurultay M ünasebetiyle", /tnltmıiycf-ı Milliye, 2 7 Nisan 1 926. no.
1726.

209
ğün un kendine özgü yapısından, başka bir anlatımda O s­
manlılığın bir “halita” olması nedeniyle Türkçülük akım ıy­
la çatışm a için d e bu lu n m asın d an , öte yand an da T ü rk
O caklan’nın bu yönde işleyen bir devlet politikası ile çeliş­
memek amacıyla siyaset ötesi alanlara yönelerek varlığını
güvence altına alma gereksinim inden kaynaklandığını be­
lirtmektedir. Ağaoğlu, bu iki sakıncanın da kalktığı Cum ­
huriyet döneminde, T ürk O caklan’m n yönelm esi gereken
faaliyetlere işaret ederek, “Evvelâ hüküm et, devlet ve mem ­
leket baştan başa Türkçülük cereyanını kabul etmiş ve bu ­
nu bütün kanunları ve halka istinâd ettiği Teşkilât-ı Esâsiy-
yesi ile teyid etmiştir. (...) Fakat bununla bizim Türk O cak­
lan’nın siyâset-i rûzmerre ile iştigâl etmeleri fikrinde oldu­
ğumuz zannedilm esin”297 demekte ve güncel politika yerine
önemli ulusal sorunlarda, “halkçılık, halka doğru yürüyüş”
gibi temel tercihlerde siyasetle bizzat uğraşabileceğini ileri
sürmektedir. Öte yandan Ağaoğlu’nun, Kurultay tarafından
seçilen Merkez Heyeti başkan, başkan yardımcısı ve kâtip­
lerinin Türk O caklan’mn devletten aldıklan ödenek ile m u­
vazzaf olarak görevlerini sürdürm eleri, dolgun ödenekli
m üfettişler ile şubeler ve M erkez bürosu arasındaki bilgi
aktarım ını sağlamaları vb. önerileri,298 özellikle hüküm et-
devlet özdeşliğinin CHF çerçevesinde giderek açıklığa ka­
vuşmaya başladığı bir dönemde özel bir anlam taşım akta­
dır. Bir yandan, daha önce de değindiğimiz, kurultay sıra­
sında tartışılan hükümetin resmi görev alanına giren faali­
yet ve yetkiler ile resmi bir niteliği olmayan T ürk O cakla-
n ’mn çalışm a alanı arasındaki ayrım, özellikle O cakların
zorlayıcı önlem ler alıp alamayacağı konusu, öte yandan da
Ahmet Ağaoğlu’nun makale dizisi, E Tachau’nun da belirt­

297 Ağaoğlu, "Kurultay M ünasebetiyle1’. H akim iyet-i Milliye, 2 8 N isan 1926, no,
.1727,
2 9 8 A.g.e,

210
tiği gibi T ü rk O cakları içinde CHF hü küm eti karşısında
alınması gereken tavrın açıklığa kavuşturulm ası yönünde
- tartışmaların bulunduğunu kanıtlamaktadır.299
Partinin sözcülerinden Falih R ıfkı’nın (Atay) Türk Yur­
du'nda yayınlanan bir yazısı da bu eğilimin varlığını açıkla­
yacak niteliktedir. Falih Rıfkı, milliyet ilkelerinin ülkede ye­
terince benimsenememiş olduğu gerekçesiyle, Türk Ocakla-
rı’nm işlevlerini tamamladığı görüşüne karşı çıkarak Türk
Ocakları’nm yıllardır batılı ve çağdaş Türk insanını yaratma­
ya çalıştığını ileri sürmektedir. Türkçülüğün iki düşmanı
olarak tanımladığı, “softa” ve “züppe” zihniyetlerin T ü rk
toplumu içinde varlığını sürdürmeye devam ettiğini belirten
Falih Rıfkı, “İşte Türk Ocakları’nın yeni vazifesi, fikri hayata
nakletmek ve sindirmektir. (...) Türk Ocakları fikirleri dü­
zelttiler, şimdi hayatı düzelteceklerdir” demektedir.300
Düşüncelerin hayata geçirilmesi ve özellikle CHF ile olan
ilişkiler konusunda hazırlanan ve yayımlanan Mesai Prog­
ramı,301 Merkez Heyeti üyesi Reşit Galip tarafından basma
açıklanmıştır. Reşit Galip, Türk Ocağı üyelerinin ulusal so­
runlar karşısında özel duygular, çıkarlar tanımadığını belir­
terek, Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine erişileceği
noktaya kadar faaliyette bulunacaklarını belirtm ektedir. Re­
şit Galip’e göre, her şubede İdare Heyeti’ne bağlı Irşâd ve
Tenvir Heyeti; Temsil Heyeti; Spor Heyeti; M üzik Heyeti;
Sıhhî Muavenet Heyeti; Köylüye Yardım Heyeti adı altında
toplam 6 heyet bulunacak ve bunların herbirinin kendi İda­
re heyetleri aracılığıyla M erkez H eyeti’ne bağlanarak tüm
O cakların etkinliklerinin birleştirilm esi yönüne gidilecek­
tir. Bu arada Reşit Galip, kendisiyle söyleşiyi yapan m uha­

299 Frank Tachau, “T he Search for National İdenıity A m ong T h e Turks”, s. 174.
30 0 F alih R ıfk ı, “Fikird en H ayata", T ü rk Yurdu, C. 8 , no. 18, M âyıs-H aziran
1926, s. 613.
301 Türk O c a k la rı M esâi Programı, İstanbul. Matbaa-i O sm aniye, 1926.

211
birin, "T ü rk Ocakları’yla faşizm arasında bir müşâhabet var
m ıdır?” şeklindeki sorusuna, “Zannetmem. Faşizm bir irti­
cadır, O caklıhk ise, bir tekâmül ve inkılâptır. Faşizm âdi
politikacılıktır. O cakhlık nezih vatancılıktır. Faşizm em per­
yalisttir, O cak ise hudut bekçisidir. Bundan mâda bunlar iki
ayrı m illetin millî müesseseleri olmak itibariyle bittabi ara­
larında ayrıca bu milletlere has evsâf Farkları da bulunmak
zarurîdir”302 yanıtını vermektedir. Sorunun yöneltildiği ta­
rih, İtalya’da aynı yılın başında Türk O cakları’na benzer
amaç ve faaliyetlere dönük olan Dopolavoro’ların kuruluşu
ile çakışm ası açısından önem taşımaktadır. 1 9 2 6 ’da faşist
rejimin güçlendirilm esi sürecinde ortaya çıkan kitle örgütü
yaratma sorununa çözüm getirmeyi amaçlayan Dopolavoro
kuruluşunun, sın ıf m ücadelesinin birin cil planda olduğu
bir ülkede, çalışan kesimleri parti politikası doğrultusunda
yönlendirm ek amacında olmasına karşılık, Türk Ocakları,
sınıfsız bir toplum yaratma iddiasında olan; Italyan işgal
bölgelerinde verilen mücadelenin anılarının henüz çok taze
olduğu ve İtalyan Faşizm inin iktidara5 geçm esinin üzerin­
den henüz bir yıl bile geçmediği, başka bir anlatım la henüz
istikrarlı bir politika görünümünde olmadığı bir dönemde,
CHF ve Türk Ocakları üyesi ReşiL Galip tarafından açıkça
eleştirilebilmektedir. Oysa daha sonraki bölümlerde belirte­
ceğimiz gibi, 1930 yılında Hamdullah Suphi faşist gençlik
k u ru lu şlarım öven k on u şm alar yapacak, 1 9 3 1 ’de T ürk
Ocakları’nm kapatılarak yerine Halkevleri kurulması süre­
cinde konu bir kez daha gündeme geldiğinde, basında çı­
kan ve Türk Ocakları’nın yerine faşist teşkilata benzer bir
örgütün oluşturulacağına ilişkin haberler, CHF’nin yönetici
kadroları tarafından aynı tepkiyle karşılanmayacaktır.

302 Curnhurıyc(, 2 Haziran 1926.

212
E K 14: T Ü R K O C A K L A R I 1 9 26 Y IL I K U R U LTA YI'N A
SU N U LA N B Ü T Ç E*

Kuruş Lira Varidat

45 2 Geçen seneden m üdevver


40.053 Teberruât
7.505 Karzen alınan
50 3.991 Karzen verilip, istirdat olunan
2.122 Buharalı talebe nâm ına alınan
40 1.386 Ziya Gökalp m erhum un m ezartaşı
için O caklardan teberru edilen

35 5 5 .0 5 0 Yekûn

Kuruş Lira Sarfiyat

7 24.800 O caklara m uavenet


20 7.114 Türk Yurdu 'na
60 4.447 M asraf
85 6.032 Masraf-ı m üteferrik
5.455 Karzen alınıp iâde olunan
45 512 Demirbaş
80 1.757 Buharalı talebeye tediyât
165 Karzen verilen

35 5 3 .5 2 0 U m ûm î Yekûn

E K 15: TÜ RK O C A K L A R I M E S Â Î P R O G R A M I* *

Türk Ocakları idare Heyetlerine M erkezî Heyetin tam im ettiği


m esâî programıdır.
Türk Ocakları Türk m illetinin bütün tabakaları arasında m u ay­
yen vazifelere mâliktir. Yasanın 2. m ad d esin d e um ûm î su rette
ifade edilmiş m aksatlara ne suretle hizm et edeceğim ize dâir icap
eden tafsilâtı İdare Heyetlerinin ıttılâına arz ediyoruz:
Her Ocak bulunduğu kaza veya nahiyede m ahallin bahş ettiği
m üsâade nisbetinde bu vazifeleri görecektir. Şimdiye kadar m u­
ayyen talim ata mâlik olm am aktan dolayı vukua gelen te re d d ü t­
lerin artık devam etm eyeceğine kani bulunuyoruz.

(*) Türfc O cakları Üçüncü Kurulları Zabıtları, 1926, s. 1 1.


( * * ) Türk O cak ları Mr.sâl Program ı, İstanbul, Matbaa-i Osnıâniyye, 1926.

213
İlm î V a zife

Türk Ocakları İlmî vazifesinde mütehassıs yetiştirm ek gibi bir


em el takip eder. Malûmat-.ı um ûm îyyeye hâdim olan her nevi
m usâhabeler ve tedrisât, Türk halkının ö ğren m esin de en fazla
fâide olan bahislere m ütedair olarak tertip olunur. Fazla sıcak
dolayısıyla H aziran, Tem m uz, Ağustos ayları m üstesna olm ak
üzere senenin diğer bütün aylarında ilmî faaliyet devam eder.
Konferanslar cuma günleri öğleden sonra ikide verilir ve azam î
bir saat devam eder. Daha fazla m üddet devam eden konferans­
lar, bu konferansları verenler ilmî ehliyeti ne kadar yüksek ve a n ­
latışları ne kadar câzip olursa olsun daima dinleyenlerde kesl vü- ;>-
cuda getirm iş ve daha sonra verilecek konferanslar aleyhine zi­
hinlerde iz bırakmıştır. Bu itibarla idare Heyetleri m usahabeye
davet ettikleri âlimleri, mütehassısları söze başlam adan evvel bu
mühim noktadan icap eden dikkat ve nezaketle haber edecekler­
dir. Cuma konferanslarının tertibinde devam ve ittıradı bozm a­
maya ne kadar ihtim âm lâzım ise o nispette de m usahabeye d e ­
vam ve davet edilenlerin herkesçe müsellem ilmî ehliyeti olanlar
arasından intihâp edilm esine dikkat edilm ek lâzım gelir. Bir veya
birkaç Cum anın m usâhabesiz kalması korkusu Türk O cakları'nın
kürsülerini cuma günlerinden mâda m ahallin şerâitine veya m u­
vakkat bir lüzum a göre, gece veya gündüz m ünâsip gördükleri
bir saati m usâhabe veya ders için intihap edebilirler.
idare Heyetleri m ensup oldukları Ocak nam ına gerek Ocağın
kâin bulunduğu kasaba dahilinde, gerek uzak m erkezlerde bulu­
nan erbâb-ı ihtisâsı davet ederek onlardan O caklıların ve halkm
öğrenm esinde en fazla m enfaat gördükleri bahislere dair m usâ­
habeler rica ederler. Bütün şehirlerde, şim endifer güzergâhında
veya lim anlarda kâin olan O caklar m ütehassıs bu lm akta diğer
O caklara nazaran daha müsait bir vaziyettedirler. İdare Heyetleri,
m u vakkat ikâm et veya seyahat suretiyle O cakların b u lun d uğ u
kasaba veya nahiyelere gelmiş otan âlim lerden m utlaka istifâde
etm elidirler. İdare Heyetleri Türk halkının şim diye kadar vu ku ­
fundan tam am iyle hâriç kalmış fakat hayatî bir ehem m iyete hâiz
olan iktisâdî, sınaî hallere, tarihe, coğrafyaya, m ahallî tetkikâta,
sanayi-i nefiseye dair verilecek musâhabeler, Türk m illetinin hâli
ve istikbâli, bütün m edenî milletler arasında cereyan eden iktisâ­
dî m ücadelede bİ2 İm vukufsuz ve vasıtasız kalm am am ız icap etti­
ğini hiçbir zam an unutturmamalıdır.

21 4
K ü tü p h a n e

idare Heyetleri, Ocaklara m ensup azânın ve bütün halkın isti­


fâdesine arz edilm ek üzere bir kütüphane vücuda getirm eyi ken­
dilerine bir emel edinecektir. Bazı O caklarım ızın kütüphane te ş­
kilâtında uğrayacakları müşkülâtı takdir ediyoruz. Fakat seneler
esnasında sabır ile devam eden gayret O caklarım ıza herkes için
mûcib-i istifâde olacak kütüphaneler teşkilini müyessir kılar. Kü­
tüphanelerin teşkilinde Türklüğü alâkadar eden bahisler esasdır.
M ahallî bütçelerin kü tü ph an elere tahsis edilecek kısmı herşey-
den evvel Türklüğü alâkadar eden kitaplara tahsis edilir. K ütüp­
hane teşkilinde erbâb-ı telifin idare-i hususîyyeler ve belediyeler
Ocak kütüphaneleriyle alâkadar olmaya teşvik edilir. Ocak kütüp-
hânelerinden kitap alm ak isteyenler şim diye kadar yapılan tecrü ­
beyle sâbit olmuştur ki, şahsen lehine olsa bile kütüphanenin ve
Ocağın aleyhine bir talepte bulunurlar. Bunun için kitapların mü­
ta laa salonlarından dışarı çıkarılmam ası lâzımdır. Kitabın bedeli
ve celbi için icap eden m asraf em aneten bırakılm ak suretiyle, an ­
cak bu şartla kitap, azam î bir ay için senet m ukabilinde Ocak bi­
nasından dışarı çıkarılabilir.

F o to ğ ra fı K o le k s iy o n la r ı

İdare Heyetleri imkân nispetinde fotoğrafı koleksiyonları yap­


maya çalışacaklardır. Her Ocak kâin olduğu m erkezden başlaya­
rak gitgide genişleyen bir saha dahilinde şehirler, kasabalar, na­
hiyeler ve köyler, tabiî m anzaralar, sakin veya yörük halka ait si­
ma enm uzecleri, kıyafetler, oyunlar, âdetler, her nevi m ahallî m e­
rasim , p a za r yerlerin e ait içtim âlar, h alkın tarz-ı m âişeti veya
sa'yini gösterir her nevi tezgâhlar, değirm enler, m ensûcât veya
m âm ûlat aletleri, eski devirlerden kalma askerî, dinî, mülkî, mi­
mariye ait âbideler, alelade m ebâni fotoğrafla tesbit edilecek ve
nevilerine göre, tasnif edildikten sonra kütüphanelerde m uhafa­
za edilecektir. Tertip edilen m usahabe veya derslerde bu resim­
lerden imkân nisbetinde istifâde edilm elidir. A rkadaşlarım ız bilir­
ler ki, göz vasıtasıyla bırakılan iz, hatıradan fazla pâyidar kalan­
dır. O cak la r vücûda g etird ik leri resim k o le k siy o n u n d a n d iğer
Ocakların istifâde edebilm eleri için her nüshaları talep vukuunda
masraf tediye edilm ek üzere teksir etmelidirler.

215
D iy a p o z itif K o le k s iy o n la r ı

İstanbul Türk Ocağı Harb-ı U m ûm î'den evvel Türk m illetinin


harsî ve m edenî mâzisini alâkadar eden bütün eşyaya dair üç bin­
den fazla diyapozitif ihtiva eden bir koleksiyon vücuda getirm iş­
tir. Türk tarihinin bütünü inkişaf sahasında cedlerim iz tarafından
vücuda getirilm iş bütün abideler dahil olm ak üzere dem ircilik,
bakırcılık, m erm ercilik gibi T ürk’ün üstâdâne bir m uvaffakiyetle
çalıştığı bütün sanatlar içinde en güzel örnekleri gösterir resim ­
lerden bir diyapozitif koleksiyonu çıkartılm ış ve konferanslarda
elektrikle veya seyyar projeksiyon m akinesiyle bu resim ler halka
gösterilm iştir. Koleksiyonunun asılları İstanbul'da Beyoğlu'fıda
Sabah-Jevaye (Joailler) fotoğrafhanesinde mevcuttur. Bu koleksi­
yon karşılığı tedarik edildikçe ceste ceste celp olunabilir. M erkezî
Heyet hâl-i teessüsde birçok Ocaklarım ız için bu teşebbüslerin ne
kadar müşkül olacağını tam am iyle takdir eder. Fakat ilk açılan
O caklarım ızda görüldüğü ü zere m aksadından şaşm ayan sabit,
müstemin bir gayret bütün Ocaklarım ız için bu vesâiti yavaş y a ­
vaş te d â rik etm eyi m üm kün kılacaktır. U ğraşm ak, d aim a çâre
aram ak ve sabretm ek. O cakların bütün m üşkülleri yenm elerini
m üm kün kılan m uayyen bir şiarımızdır. j
i
K ıra a t S a lo n la r ı |
I
Her Ocak kendi kütüphanesine mâlik olm ak üzere bir de kırâ-
at salonu tertip edecektir. En ufak yâni yerli gazeteden başlaya­
rak bütün m em leketin m atbûatını, yani g azeteler ve m ecm ualar j
dahil olm ak üzere celp etm ek ve m edenî dünyanın belli başlı g a ­
zetelerini, mecmualarını tedarik etm ek, kırâat salonlarından eide j

edeceğim iz bir gaye olmalıdır. Ocaklılar veya halktan bu salonla- j


ra müdavim olanlar m em leket ve hâriç hakkında istedikleri m alû­
matı Ocaklarım ızda bulabilm elidirler.Zengin m erkezlerde O cakla­
rım ız tarafından bu gaye şim diden elde edilmiştir. Fakat henüz
hal-i teşekkülde olan Ocaklar için m ütalaa salonları en belli başlı
cazibelerden biridir. İdare Heyetleri bu salonlara ne kadar ehem - :
miyet verirlerse yeridir.

S e r g ile r

Ocaklar m emleketin nefis veya âdi sanatlarını tanıtm ak için ser­


giler tertip ederler, idare Heyetleri senede bir defa olsun bir sergi

216
açmayı kendileri için belli başlı bir vazife bilmelidirler. Türk mille­
tinin yetiştirdiği erbâb-ı sanatı Türk halkına tanıtm ak onların işle­
rini m usâhabeler tarikiyle veya m atbûattan neşriyât île neşr ve
îzâh etm ek ve tenkid etm ek ehem m iyetle tâkip edilecek bîr iştir.
İlk açılan O caklarda bu hususta yapılan tecrübeler, sanatkârları
m üessesem ize karşı m innettar bırakan bir tesir bırakm ıştır. Bir
Türk ressamı, heykeltraş, projeleri teşhir edilen bir m im ar kendisi­
ni halkın hürmet ve takdirlerine arz eden müesseseyi unutmuyor.
Husûsiyle sanat ve sanatkâr hakkında m uhabbet ve hürm et ve
şöhreti celp eden bu teşebbüsler ne kadar müessirse, teşhir edilen
eseri satm ak suretiyle onlara ifâ edilen hizm et ayrıca ifâ etmeye
çalışm amız lâzım gelen bir vazifedir. Aynı zam anda O caklar ken­
dileri için de bu hürm etten istifâde edebilmelidirler. Sergi hâsıla­
tından alınan % 100 veya 15 nisbetinde bir hisse Ocak için küçük
birvârid ât menbaı teşkil eder, idare Heyetleri m ahallî sanatları ta­
nıtmayı da ayrıca emel edinebilirler. Her Ocak kâin olduğu m er­
kezde m aziden intikal edip gelen sanatları senenin muayyen bir
gü nü n d e bir sergi halin d e teşhir edebilir. K ü tah ya'd a çinicilik,
Bursa'da ipekçilik, Uşak'ta halıcılık, Bilecik'te çatmacılık gibi m a­
hallî sanatlar sergilerim izin teşhir edeceği esaslı eşyayı teşkil eder.
Sanatkârlarla esnaf sınıfıyla Ocaklar arasında bu sergiler çok kalbî
bir râbıtayı vücûda getirmeye ehem m iyetle hizm et eder.
Bu sergiler vasıtasıyla yeni usûlleri bilenler m ükem m el bir te l­
kin vâsıtası elde etmiş olurlar. A nadolu Ocakları pek çok yerlerde
kurun-ı vustaî usûllerle devam eden m ahallî sanatları tanıtırken
ya doğrudan doğruya veya M erkezî Heyetin yardım ıyla davet
edecekleri m ütehassıslara yeni usulleri öğretm ek için bir fırsat te-
hiye etmiş olurlar.
M esela Kastam onu'da asırlardan beri devam eden m uayyen
bir usul ile terbiyye edilen deriler teşhir edildikten sonra, yeni d e ­
riciliği tahsil etmiş olan m ütehassıslarım ızdan biri serg id e yeni
dericiliği göstermek için lâzım gelen örnekleri, bu örneklerin el­
de edilmesi için kullanılan mevâddı ve tatbikâtı gösterm ek su re­
tiyle bu sanat erbabı arasında bir intibah hareketi vücuda getire­
bilirler.

A v r u p a 'y a T aleb e İzam ı

Türk Ocakları karşılığını temin edebildikleri gün esnaf aileleri


içinden en kabiliyetli bir genci intihap ederek m ahallî sanatın inki­
şâfında istihdâm edilmek üzere Avrupa'ya tahsile gönderm elidir-

217
ler. Biliyoruz ki birçok O caklarım ız için bu uzun m ü d d et daha
mümkün olmayacaktır. Fakat ne kadar güç,olursa olsun Ocaklar bu
hizmeti ehemmiyetle düşünmelidirler. Esnaf aileleri içinden yetişti­
rebileceğimiz bir genç şimdiye kadar doğrudan doğruya kendile­
riyle tesis-i m ünâsebet edem ediğim iz sanatkâr sınıfı için fevkalade
fâideli bir yardımcı olur. Esnaf ile aram ızda bu suretle doğacak ra­
bıta ise, diğer râbıtalar için hayırlı bir m ukadderât teşkil eder.

H ars

Her Ocak kain olduğu m erkezde Türklüğü alâkadar eden bü­


tün m eselelerle meşguldür. Bunlar arasında bir kısmı doğrudan
doğruya harsım ıza dâhildir. Lehçe tatbikatı, şarkıların ve n o taları­
nın, masalların, atasözlerinin, m ahallî tabirlerin cem'i, m illî raks­
ların tesbiti, yetişmiş Türk büyüklerinin tercüm e-i halleriyle bera­
ber m eydana çıkarılması, tarihî abidelere ait kitabelerin çıkarıl­
ması, olanlarının tesbiti, fo toğraflarının alınm ası, m im arî, gayrî
m im arî Türk nakışlarının renkleriyle beraber resm edilm esi, oraca
şâyi m ezh ep ler hakkında te tk ik a t îcrâsı, T ü rk lü ğ ü n en kadim
anânelerini m uhafaza eden göçebe Türkler hakkında m üm kün
m ertebe m alûm at edinm ek, sanat m azim izi alâkadar eden veya
Türk halkının hayatına karışan her nevi vasıtaları toplam ak, ufak
bir hars müzesiyle bir ırk m üzesi m alzem esini derece derece te ­
darik etm ek Ocakların vazifesidir. Bu um ûm î ifadenin kâfi dere­
cede vâzıh olmaması endişesiyle biraz izahat veriyoruz: A nadolu
şarkılarını Erm eniler ve m uhacirler topladılar. Lisan ve lisana d a­
hil bütün şekiller bir m illetin büyük mirasını teşkil eder. Bütün
m anevî m âzim iz, cedlerim izin bütün tecrü b eleri, hayatta ed in ­
dikleri bütün fikirleri, felsefeleri, ahlâkları, seciyeleri ve tah ayyü l­
leri lisanım ızın içindedir. Bir şarkı bazen tarihin koskoca bir par­
çasını tenvir eder. Peşte bozgunuyla m uhâceretim izi hiçbir târih,
M acarların eline esir düşen müftü kızının şarkısı kadar sam im i­
yetle ifâde etmemiştir. Bu şarkılar kısmen gâip olmuştur, kısmen
de gâip olm akta devam ediyor. Ocaklı arkadaşlarım ıza diyebiliriz
ki, babalarım ızın vediası olan m anevî vatan dağları, dereleriyle
yayılıp giden eski bütün vatanım ızdan bin kere daha harap ol­
muştur. Bugünkü Türk çocuğunun vazifesi hudûtlarını koruduğu
vatan gibi azm ine ve em eğine m uhtaç olan m anevî vatanı da ko­
rumaktır. Her Ocak kendi azâsı arasında lisan işleriyle meşgul bir
iki zata mâliktir. Bu zevât Türk'ten mâda herkes tarafından te t­
kik edilen Türk lisan sahasını yavaş yavaş aram aya başlarlar. Mad-

218
dî ve m anevî A nadolu'm uzu yoklam ayan, aram ayan y a ln ız biz
kalmışızdır. Başkaları tarafından bize ait yazılan eserlerle bizim
kendim ize ait yazdığım ız eserler arasında Bir m u kayeseye bile
imkân yoktur, fark bizim aleyhim izedir. Bu m aksatla halk edebi­
yatı diye yâd edeb ileceğim iz vâsi m üessesem izi te tk ik etm eye
başlam alıyız. Atasözleri, halk m asalları, şarkılar, darb-ı m eseller
bu cümledendir. Ocaklar tarafından bunlar to p lan ıp m ühim bir
yekûn elde edildikten sonra Hars Heyeti tarafından tetkik edilir
ve kitap suretinde bastırılır. Â bidatım ız günden güne harap olu ­
yor ve ortadan gaîb oluyof. Bunları tam ir ve idâm e etm ek O cak­
ların elinde değildir. O nların kıym etlerini tanıtm ak, onların re­
sim lerini ve kitabelerini çıkarm ak, m evcudiyetlerini kaydetm ek
Ocakların yapabileceği bir iştir. Arkadaşlarım ız em in olabilirler ki,
eski Anadolu yalnız yüz elli sene evvel, bütün seyyahları hayrette
bırakacak kadar marnûr olan bir yerdi. O um rân ile binlerce sene
yaşam aya nam zet görülen âbideler de m ahvolup gitm eye başla­
mıştır. Halbuki bir bina bir milletin m üşterek işidir. Şair, ressam,
musikişinas ve heykeltraş eserini kendi kendine yapar. Â bid evî bi­
naları b irço ksan atkârlar el ele verm ek suretiyle, bir devrin dere-
ce-i kemalini en kuvvetli vesika olarak vücûda getirirler. Bir Sul­
tan Hanı* bir Selçuklu Devrinin azam etine kitaplar ifade edilm ek
m üm kün olm ayan belagatle şehadet eder. O caklar m azinin bu
yadigârlarına karşı hassas, asabî bir alâka gösterecektirler. O cak­
lar bu hususta vazifelerini hakkıyla yaptıkları gün kendilerinin
mazi ve m azinin yadigârları hakkında duydukları hürm eti halk
da duymaya başlar.

H ars M ü z e le ri

Hattâtlarım ızın yazılarını, m üzehhipierin tezhiplerini, şairleri­


m izin divânlarını, m usavvirlerim izin m inyatürlerini, Iznik'in, Kü­
tahya'nın çinilerini, A nadolu'nun eski boyalarını ve nakışlarını
gösterir halılarım ızı, işlemelerimizi ele fırsat geçtikçe, im kân hasıl
oldukça, birer birer üşenmeden, bıkm adan toplam alıyız. Biz baş­
larız, başkaları devam eder; on, on beş sene sonra ve daha sonra
Ocaklarım ızda kıymeti tahm in edilem eyecek kadar büyük bir ha­
zine toplanm ış olur. Bugün üç Iİra eden bir dildin üç beş sene son­
ra elli lira edeceğine emin olunuz. İstanbul O cağı'nın Hars M üze­
si için hem en hemen hiç bahâsına elde edilen eşyaya bizzat bu

( * ) Konya-Ankara yolu üzerinde.

219
eşyayı satm ış o la n la r on misli, on beş misli k ıym et veriyorlar.
O caklar cedlerinin sanatkârlığını gösteren vesikalarının yanında
kendilerini asilleştiren çerçeveyi bulm uşlar demektir.
Irk m üzelerine gelince bir milletin an ânevi bir surette kullandı­
ğı eşya ırk m üzesine dahil olur. Eski elbiselerim iz, çevreler, beşik­
ler, tandırlar, sedef işleri, tahta oym aları, m azgallar, çubuklar, stil
takım ları, her nevi silahlar, musıkf aletleri, kap kacaklar, ziraat
aletleri, eyer takım ları ve bu gibi bütün eşya ırk m üzesinin m al­
zem esini teşkil eder. İdare Heyetleri unutm am alıdırlar ki kısa bir
m üddet devam edecek inkişâfı bizim tem el taşlarım ko yd u ğu ­
m uz müesseseye hiç şüphe yok ki pek çok m üşkülat tahm il etm iş­
tir. Bizim başladığım ızı, birbirini tâkip eden nesiller ikmâl edecek­
tir. M edenî m illetler ırk m üzelerine kendilerine ait olan eşyayı
koyam adılar, bütün kıtaların, hatta vahşî kavim ler de dahil o l­
mak üzere, kullandıkları eşya, bu m üzelerde yer tuttu.

S ıh h î V a z ife

O caklar kâin oldukları m erkezlerde Türk milletini tehd it eden


sıhhî tehlikelerden Ocaklıları ve halkı ehem m iyetle haberdâr et­
meye mecburdur. M em lekette m ünteşir bütün hastalıklar ve o n ­
lardan tah affu z çarelerini Ocağın m ensubu veya davetlisi olan
doktorlar, m untazam m usâhabelerie halka anlatacaklardır. Her
Ocak kendi m erkezinde um ûm î ve m ahallî m ahiyette olan sıhhat
m eselelerini kendi m ütehassısları vasıtasıyla tetkik ve tesbit e t­
mek icâb eder. Her Ocak ya doğrudan doğruya kâin olduğu m er­
kezden veya en yakın ve müsait köyden başlayarak, elindeki vası­
taların vüsati nisbetinde, Türk halkını tahrip eden hastalıklara
karşı m ücadele edecektir. Bu m ücadeleye senelerce evvel başla­
mış olan doktor Ocaklıların verdikleri isim Köycülüktür. Köycülük
Türk Ocağı'nın kudsî bir umdesidir. O caklar spor teşkilâtı propa­
gandası yapacaktır. Çocukların yaşlarına, bedenî kabiliyetlerine
ve azâ-i dahilîyyelerinin istidâdına göre, doktor tarafından veri­
lecek ve sa'y ve irşad esas olm ak üzere her Ocak, Türk gençliğini
ve alelu m ûm T ürk halkını idm an m u h ab b et ve itiyâdtna sevk
edecektir. Her Ocak kendi binası dahilînde, imkân bulur bulmaz,
gençliği korkunç sâri hastalıklara karşı kendini esirgem eye imale
için, ufak bir sıhhî m üze vücuda getirecektir. O caklarda m eccani
m uayene ve tedavi son derece arzu olunur bir şube faaliyetidir.

220
İk t is a d î V a z ife

Her Ocak kâin olduğu m erkezde halkın iktisadiyyatıyla ya k ın ­


dan alâkadardır. Ocak doğrudan doğruya iktisatla meşgul olm az;
fakat buna rehberlik eder. Millî m aarifin son hedefi olan iktisadı,
bugünkü m illetlerin bütün m ü cadelelerinde en belli başit âmâ!
olan iktisat hareketlerini ve bu hareketlerin müvellidi olan yeni
iktisat fikirlerini telkin etm ek O caklıların vazifesidir. Afyonkara-
hisar Türk Ocağı m em leketin afyon istihsaliyle meşgul olmalıdır.
Bu m ahsulün nerelerde hâiz-i revâç olduğunu, satış m u am elâtı­
nın nasıl müstahsilin aleyhine olarak hangi m utavassıt etlerden
geçtiğini, m ahsulün ıslâhı ve teksiri için ne gibi çarelere başvur­
mak fâideli olacağını, kendi m ütehassısları arasında teşkil edecek
bir ziraat encüm eni vasıtasıyla öğretir. A nkara Ocağı tiftikçilikle,
Kastam onu Ocağı tahtacılıkla, Trabzon Ocağı transit işleriyle ve
Karadeniz sahilleriyle ticaret halinde bulunan m illetlerin lisanla­
rıyla meşgul olur. Mersin Ocağı ecnebî m em leketlerle Mersin hal­
kının ticareti dolayısıyla, arzu edenlere ticaret dersleriyle beraber
ecnebî dilleri okutur. Ocaklar tüccar ve esnaf için lüzum lu olan
dersleri tâlim eder ve mühim ticaret m erkezlerinde daktilografi
öğretir. Her Ocak kendi m uhitinde gerek bir m esleğin ferdleri
gerek m uhtelif meslekler arasında m uarefe vücuda getirm ek için
içtimâlar tertip eder.

M edenî

Türk milleti Şark ve Garbın mahsulüdür. Türk milleti iki asırdan


beri dâhilden ve hâriçten gelen sadm elere rağm en yeni ihtiyaç­
lardan doğan terâkki cereyanını m üdafaa etm ektedir. Türk m ille­
ti İslâm dünyası içinde Garp vesâitini ve Garp fikirlerini, en fazla
benimsemiş olan m illettir ve son inkişâfı bunun eseridir.
Türk milleti Şarkta Garba rağm en Garpçılığı ve Garp m edeni­
yetini m uzaffer kılmıştır. Türk m illiyetperverliği G arpta vücuda
gelmiş bütün fikir ihtilâflarından hâsıl olm uş bir cereyandır. Türk
Ocakları ilimde ve usulde Garbı m uktedâ tanır. Türk Ocağı edeb i­
yattan, felsefeden, m edreseden ve tekkeden, m ezarlıklarla iç içe,
kucak kucağa olan şehirlerden ve köylerden doğan ulûm ve fe ra­
gat aşkına karşı hayat ve m ücadele aşkı telkin etm eyi bîr vazife
olarak üzerine almıştır. Uzun m üddet süren bir m ücadeleden do­
layı etrafım ız yıkılan müesseselerimizin enkazıyla doludur. M en­
sup olduğum uz m edeniyet etrafım ızda devrilmiş yatıyor. Garpla

221
Şark arasında hâsıi olan gulâne ve asırdide çarpışm ada mensup
olduğum uz m edeniyyet kendini hurdahaş-eden bir mağl.ubiyyete
uğramıştır.
Askerliğim izin yerine Garptan gelen bir askerlik, tababetim i­
zin yerine yeni b irtıb , küçük zanaatım ızın yerine büyük kesif z a ­
naat, m edresem izin yerine mektep, âdâb-ı m uaşeretim izin yerine
kendi top raklarım ızın m ahsûlü olm ayan âdâb-ı m uaşeret kâim
olm uştur veya olm aktadır. Dünkü m ed en îyyetim izin izm ihlali,
harsımızın ve m illetim izin sebeb-i zafer i olmuştur. (Jhrevî telâk-
kiyyât içinde bir cem âat halinde yaşayan halkım ız, dünyevî telak-
kiyyât içinde bir millet hayatına istihâle etm ektedir.
Türk Ocakları, yalnız millî tarihine dâhil olan devreleri değil,
Eski Yunan ve Rom a'dan başlayarak bugünkü hâkim Garp mede-
niyyetinin menşei ve mevlidi olan bütün devirleri benimser. Türk
O cakları'nda Garp lisanlarıyla beraber Garp musikîsi de bir yer
tutar. Türk Ocakları Türk gençliğine icâp eden misali bilhassa ka­
panm ış veya ölmüş devirler içinden değil hâl-i hâzır m illetler ara­
sından intihâp eder, idmancılıkta, cirid, lobut ve alaturka güreşe
tercihen bütün m edenî dünyanın beynelmilel oyunları haline g e ­
çen bugünkü sporu öğretir. Türk Ocakları servet ve refah ve t e ­
m izlik hakkın daki yeni m efhû m ları te lk in eder. T ürk kadınını
ilim, sanat ve iktisât hareketleri içinde Türk erkeğiyle beraber va­
zifeye davet eder.
Türk Ocakları dar m illiyetperver değildir. Kendi d ershan elerin ­
de, içtimâ salonlarında tevci ettiğim iz yeni m edeniyyetin, bu m e­
deniyete mâlik olan m illetlere feyiz ve kuvvet vermiş olan bütün
menbâlarınt göstermeyi ve öğretm eyi bir vazife bilir. Türk m usikî­
si Türk Ocağı'nın telkinâtm a göre Garp musikîsinin tekniği içinde
bir üslûptan, bir husûsiyyetten ibâret olacaktır. Türk Ocakları'nın
sah nelerin de Alm an, İngiliz, İtalyan ve Rus musikîsi gibi bütün
m usikîler dinlenebilecek, tanıtılacaktır. Türk gençliğine bilhassa
bu Garp m usikîsinin terbiyesini vereceğiz. H eykeltraşlık ve res­
sam lık gibi iki sanât-ı nefiseden Türk gençliğinin haberdâr olması
için teşvikin, telkinin her şeklinden istifâde edeceğiz. Türk res­
samlığı eski kitapları dolduran musavvirlik değil, bugünkü muâsır
ressamlıktır. Her Ocak, Türk milleti içinde tem silleri son derece
m ahdut olan, heykeitraşlık, ressamlık, musikî bahislerinde usûl-ü
Garbın üstâdlarından olacaktır ve bu m eslekler dahilinde yetişen
sanâtkârları, m im arim izin, edebiyatım ızın büyükleriyle beraber,
Türk halkına tanıtacaktır. Türk Ocakları hürriyet-i tefek k ü re ta ­

222
hammül terbiyesini verecektir. Büyük ve fâzıl m illetleri fik ir husu­
sunda tam bir hürriyet-i vicdanla ifade edilen şekillere kadar ka­
nâatlerini gösterm ekte serbest bırakan terbiye O caklarım ızın ta ­
kip edeceği m uayyen bir yol olacaktır.
M em lekette birçok misâllerini gördüğüm üz üzere, ilim nâm ına
hürriyet-i tefekkürle şarlatanlığın, şahsiyyet vadisinde irtikâp edi-
. len sefaletlerin hududunu ayırm ak yine T ürk O cakları'nın sera-
hatle takviye etmesi lâzım gelen bir tem yiz kâbilindendîr. Türk
Ocakları m emleketin her köşesinde kalpler içine konmuş, değiş­
mez, sakin itiyâdlara, usûllere, kanâatlere karşı ulûm-u tecrübiy-
yenin, fennin ve yeni hayatın icâbâtını tercih etm eyi öğretecektir.
Her Türk Ocağı m ahallin ihtiyâcına tetâb u k edecektir. Bu cüm ­
lenin yanlış anlaşılmaması için lâzım gelen izahatı veriyoruz:
Yani O caklar halk neyi öğrenm eye m uhtaç ise onu öğretir. Ve
bu suretle Şarka ve Asya'ya m ahsûs olan ölü m u hafazakârlığın
aleyhine daim î bir cereyan uyandırır. Sahilde deniz sporları yapar.
Mühim ticaret m erkezlerinde büyük ticaret lisanlarını okutur ve
ticaret tesis eder. Halıcılık m erkezlerin de eski ö rn ek leri toplar.
Millî zevkte vukua gelen inhirâf aleyhine çalışarak eski ö rn e k le ­
rin, eski nakışların, eski boyaların vücuda getirdiği um ûm î şöhreti
hâiz örneklerin ihyâsına çalışır. Silecik'te çatm acılıkla alâk a d a r
olur. Kütahya'da çiniciliğe ehem m iyet verir. G ürün'de kumaşçılığı
yeniden canlandırır. Bir kelime ile ifâde edelim : Fikir husûsunda
mürşid olduğu gibi, sporda, zan âatte, sıhhatte, iktisatta Garbın
tatbik ettiği hayatı ve um ûm î usulleri tercih eder. M edeniyyetçi-
likte O cağın şiarı şu k e lim e lerle ifâde o lu n a b ilir: T ürk m illeti
Garp ailesine ve Garp m edeniyetine m ensup bir ferttir ve Garp
medeniyeti içinde tekâm ül edecektir.

M u s ik î

İçtim aî m üesseselerim izin en büyük zaferlerin d en biri m usikî


noksânıdır. Eskiden tekkelerim izde alelum ûm dinî hayatım ızda ve
aileler içine âlet musikîsi veya nıfs çok m ühim bir mevki tutardı.
Türk Ocakları'nın Türk halkı arasında neşr etm ekle vazifedâr ol­
duğu musikî bu eski musikî değildir. M illetin kalbinde hâlâ nazar-ı
dikkatini celp edecek derecede kuvvetli bir hâssasiyyet uyandıran
eski musikîmiz, hars tetkikatı nokta-i nazarından ne kadar kıymeti
haiz olursa olsun, bizzat m üşahede ettiğim iz üzere, derece derece
ehem m iyetini gâip etm eye mahkûmdur. Bütün m edenî cihan ü ze ­
rinde kıymet kazanan yeni bir musikî vardır ki, Lehlerin, M acarla­

223
rın, Rusların ve bütün m ahallî aletlerle çaldıkları eski musikîlerini
köylü, halk musikîsi vaziyetinde bırakmış ve bunların yerine tek­
nikte (fen) ve kavâidde müşterek, fakat üslûpta, ifadede ayrı ola­
rak beynelmilel bir ehem m iyet ve şümûl kazanmıştır.
Türk O caklan'm n heşr ve tâm im edecekleri bu m usikî Türk m il­
letinin bütün husûsiyyetini ifâde etm eye eski m usikîm izden yüz
kere daha müsaittir. M uhtelif sa 2 âletleriyle, deflerle, kudüm lerle
çalınan m usikîm izde bu g ün kü Türk m illetinin du yduğu birçok
heyecanları ifade etm ek m uhâl olduğu anlaşılmıştır. Eski m usikî­
m izde bir marş yapm anın m ümkün olm adığı tah akk u k ettiği gi­
bi, eski musikî aletlerim izle de askerî bir havanın icâp eden kuv­
vet ve tın netle idaresi m üm kün olm adığı da anlaşılm ıştır. Türk
Ocakları'nın sahnelerinde çalınan ecnebî parçalar arasında bizim
hissiyyatım ızı ta d erin d en teh eyyü c eden n â ğ m e le r o ld u ğ u n u
bizzat kendim iz m üşahede ettik. Rus m usikîsinde bir şehir âzâdı,
bir kervan yo lcu lu ğ u n u B o rod in o 'nu n , R a h m a n in o f'u n m âruf
parçalarını Ocaklı arkadaşlarım ız teessürle ve en kalbî alâka ile
dinlediler. Türkün m üstakbel musikîsi Garp musikîsi nâmı altında
tanıdığım ız büyük ve âlemşüm ûl musikî içinde bir nev'i mahsus
olarak tekâm ül edecektir. Diğer m illetler için olduğu gibi, nasıl ki
G arp m usikîsi nâm ı altın d a ta n ıd ığ ım ız m usikîye İtalyan ların ,
Fransızların, Rusların ve diğer m âruf m illetlerin m illî m usikîleri
dâhilse, öylece, Türk musikîsi de um ûm î teknik içinde her milleti
teşhis ettiren farkları hâiz olacaktır. A vrup a'nın m usikî aletleri
âletlerim iz olacak; ve bu âletlerle beşerî m ahiyyeti hâiz olan bü­
yük m usikî içinde kendi benliğim izi ifadeye çalışacağız. Her Ocak,
bir m ütehassıs bulur bulmaz, kem an, piyano ve viyolonsel dersle­
ri açmalıdır. Âlet-i m usikî kadar hep birden şarkı söylem eye alıştı­
racak zevk-i musikî d e mühimdir. Millî günlerim izde yirmi o tu 2
kişinin ahengi bozm aksızın, bir şarkıyı söylem eye kudret göstere­
memesi ne acı bir mahrumiyyettir. Mühim içtim âlarım ızda büyük
vakaları hazırlayan, inkılâp imanımızı ifade eden. O cağım ıza aş­
kımızı, sadâkatim izi anlatan şarkıyı hep beraber söylem ekten hâ­
sıl o la ca k tesir ne kad ar derin o lacağ ın ı ta h m in e d e b ilirsin iz.
M eşhur adam larım ızın hâtıralarını takdis, millî bayram larım ızı te-
sid için yapacağım ız içtim âlarda hep beraber tag an n îye fevkalâ­
de ihtiyâç vardır. Bu nokta-i nazarla Türk Ocakları musikîye, m a­
hallin bahşettiği m üsâade nisbetinde yer vereceklerdir. Eski musi­
kînin O caklarım ızdan büsbütün hâriç bırakılm asını kast etm iyo­
ruz. M adem ki, yukarda kayd ettiğim iz üzere, eski m usikînin bizi
el'an m ütehassis ettiği m uhakkaktır. Bu zevkten tam am iyle mah-
rûm kalm am ızı icâp edecek kati bir sebeb zikred ilem ez. Fakat
Türk O cakları'nın ted ârik edecekleri m usikî b ild iğ im iz Avrupa
musikîsidir. Hakikî Türk musikîsi m azim izde değil, istikbâlim izde-
dir; hasretini çektiğim iz Türk m usikîsine Garp aletleriyle ve Garp
usûl ve kavâidiyle ulaşm anın yolunu bulacağız. Bir taraftan bunu
yetiştirmeye çalışacağız; diğer taraftan Garp musikî terbiyesini a l­
mış ve yetişm iş san atkârlarım ızı, fırsat buldukça, Türk halkına
dinleteceğiz. Çünkü örnek en müessir telkin ve terbiye vâsıtasıdır.
Bu suretle konserlere verilecek ehem m iyeti de bir defa daha an ­
lamış oluyoruz.

T iy a tro

Her Ocağın içinde temsil istidadını hâiz olan birçok gençleri­


miz vardır. Ufak sahne eserlerini temsil etm eye teşebbüs bu isti­
datların m eydana çıkması için en m üsait çaresidir. Telkin ve terb i­
ye itibariyle sahnenin tevlid ettiği tesirlere ayrıca işaret etm eyi
lüzum suz addederiz. Bugünkü Türk Cu m hu riyetin in en belli baş­
lı zaafların d an biri şüphe yok ki, tem sil sâh asın d a görünüyor.
Ocaklı arkadaşlarım ız kendi zekâları ve teşebbüsleriyle idare et­
tikleri bu büyük noksanı derece derece telâfi etm eye çalışacak­
lardır. Mevcut sahne eserlerinin kifayetsizliğini hatırlayacağınızı
biliyoruz. Şimdiye kadar istifâde edilenler arasında bir intihâp y a ­
pabileceğiniz gibi m uhtelif lisanlardan yeni sahneniz için ayıraca­
ğınız en sade temsil eserlerini de tercüm e ederek bunları temsil
edebilirsiniz. O caklılar arasından bir ufak temsil heyeti çıkarm ak
bizim için bir emel-i mahsûs olmalıdır.

T ürk O c a k la rı T erb iye-i B e d e n îy y e P ro g ra m ı

1- Türk Ocakları'nın bir terbiye-i bedenîyye salonu; bir soyun­


ma ve ders yeri, bir de tasfiye edilmiş oyun m ahalli vardır.
2- Salonda m uayyen saatlerde terbiyevî jim nastik hareketleri
ile millî ve beymelmilel rakslar ve eskrim ile boks yapılır.
3- T ü rk O cağı terbiye-i bed enîyye p ro g ra m ın d a eskrim ve
boksdan mâdâ voleybol, basketbol, futbol, yüzm e, kürek çekme
ve atletizm sporları ile millî ve m ahallî oyunlarım ızdan esir alm a­
ca, ham am kızdı ve güvercin taklağı oyunları bulunur. A ncak bu
spor ve oyunlar Ocağın m eydan yerinde tatbik edilir.
4- M ümâresat-ı bedenîyye sabah ve akşamları, m uayyen saat-

225
lerde, bir zâtın kum andasında, m untazam ve m ükem m el bir tarz­
da yapılır.
5- Mümâresat-ı bedenîyye baş, kol, bacak, gövde hareketleri
ile m uhtelif yürüyüşler, ham leler ve atlam alardan terkip eder.
6- 8u fa â liy y e tle r 40 d a k ik a devam eder. M ü te a k ib e n her
Ocaklı duşunu yapar. Vücudun bir tuvaleti m âhiyetinde olan bu
m üm âresat için muayyen bir yaş yoktur. Erkek kadın herkes için
lâzımdır.
7- Jimnastik m üm âreselerinde hiçbir âlet kullanılm az, vücudu­
m uz âletlerin en mükemmelidir. Onu lâyıkıyla işletmesini bilmek
her Ocaklının vazifesidir.
8- M uayyen saatlerde, terbiye-i bedenîyye salonunda millî ve
beynelmilel rakslar tâlim edilir. Frenk rakslarından apaş dansları
ile Türk danslarından çiftetelli Ocaklarda oynanm az.
9- Eskrim ve boks haftanın muayyen saatlerinde yapılır. Sporcu
eşya ve levâzım ını, kendi tedârik etm ekle m ükelleftir. Eldiven,
m aske, terlik, eskrim pantolon ve ceketi te d â rik etm eyenlerin
eskrim ya p m a ların a m üsâade ed ilm ed iğ i gibi eld ive n siz boks
yapm ak da memnudur.
10- Futbol, basketbol, voleybol, tenis, atle tizm gibi sporları
yerlerini, filesini, sepetleriyle kale direklerini Ocak tertip ve tan ­
zim eder. Top, raket, terlik gibi levâzım -ı zarurîyyeyi sporcular
kendileri tedârik ederler.
11- Ocakların futbol tem asları vardır ve bunlar um ûm î müsa­
bakalara iştirak ederler.
12- Sporcu Ocaklılar her üç ayda bir Ocak hekim i tarafından
m uâyene edilir.

5 . Türk Ocakları Dördüncü Kurultayı (1 9 2 7 )

1927 yılı, Türk Ocakları açısından 1 9 3 Tde kapatılmasına


kadar giden süreçte önemli bir dönüm noktası oluşturm ak­
tadır. 26 Haziran’da TBM M 11. D önem çalışm alarının ta­
mamlanmasından sonra303 Eylül ayında yapılan seçimlerde

30 3 U tkatı K ocaıürk, A latü rk ve Türk Devrimi Kronolojisi, 1 9 1 8 -1 9 3 8 , s. 304. Me­


te Tunçay, Türkiye Cum huriyetı'nde T tk -P a n i Yöneliminin Kurulması, s. 176.
Tunçay, Haziran ayında TBM M ’de yapılan dokuz toplantıda toplam yüz ka­
nunun çıkarıldığını belirtm ektedir.

226
W r f ^ 'r '

CHF tarafından ilan edilen adayların tüm ünün m illetvekili


seçilmesi,304 15 Ekim ’de CHF Büyük Kongresi’nin toplana­
rak 22 Ekim tarihinde yeni Parti Nizâmnâm esi’ni kabul et­
mesi, dönem in başlıca iç politika gelişm eleri arasında yer
alırken, Türk Ocakları da aynı yıl yapılan Kurultaydaki Ya­
sa değişikliğiyle önce Cumhuriyet Halk Fırkası ile dev­
let siyâsetinde beraber” olduğunu açıklam ış, daha sonra ise,
CHF N izâm nâm esinde yer alan 4 0 . m adde ile C H F’nin
“murakabesi altında bir kuruluş” sayılmıştır.
Türk Ocakları Yasası gereğince Mart ayı içinde tüm şu­
belerin m ahalli kongrelerini yapm asından sonra, 23 Ni-
san’da toplanacak Kurultaya sunulm ak üzere hazırlanan
Merkez Heyeti raporu basında genel çizgileriyle yer alırken
“... Ocakların geçen seneki m esaîsi arasında pek büyük bir
fark vardır. Heyet-i Merkezîyye bilhassa bütün faaliyetinin
inkişâfı için icâp eden vâridât m eselesine ehem m iyet atf et­
mektedir. Bu Kurultayda Ocaklara daimi ve muntazam bir
vâridât temin edilecek olursa inkişâfat çok bâriz bir şekilde
olacaktır”305 denilmektedir.
1927 Kurultayı öncesi Türk O caklan’mn faaliyet alanı ve
görevleri bir kez daha gündeme gelm iştir. M ehm et Em in
(Erişirgil), H ay at da yayımlanan m akalesinde, Türk O cakla­
n ’mn Doğu ve Batı Anadolu’da farklı am açlara yönelm esi
gerekliliğini vurgulamakta, “Şark vilâyetlerinde m illî vah­
deti sağlamlaştırmak, Türk harsını, hakikî ve temiz Türkçe-
yi neşr etmek hususunda Ocaklar çok m ühim bir faâliyyet
sahasıdır. (...) Garp vilâyetlerindeki Ocaklara gelince onlara
sarih olarak verilecek istikam et gençlerin fikrî ve bedenî
terbiyesine yardım eylem ek olm alıdır. İtira f etm elid ir ki
Garp vilâyetlerindeki bazı O caklar icrââtına sarih bir veçhe
veremiyorlar. Elbette O cak Merkezî Heyeti bu vâzıhsızlığı
3 0 4 M ete Tunçay, T ü rk iy e C u m h u riy eti’n d e T ek-P arli Y ö n elim in in K u r ıılm a s ı, s . 17 6 .
3 0 5 H a k im iy e l-i M illiy e, 1 2 N isan 1 9 2 7 , n o . 2 0 6 9 .

227
görm ektedir. Mesela bazıları Ocağı sadece bir kulüp gibi
kullanm ak istiyorlar. Millî bir mâbed olan bir cemiyyet ‘ku­
lüp’ haline istihale edem ez”306 demektedir. T ü rk O cakla­
rın ın eğitim konusunda Çekoslovakya’daki Sokol Cemiye-
ti’ne benzer faaliyetler içinde bulunm asını savunan M eh­
m et Em in, Batı vilâyetlerinde “talim ve terbiye” ile ilgili
benzer kuruluşlarla işbirliğine gidilmesini önerm ektedir.307
Yakup Kadri ise, H ahim iyet-i M illiye’de, T ü rk Ocakları
üyelerinden aldığı bazı mektuplara değinerek, Ocak yöneti­
m inin daha genç kadrolara bırakılması gerekliliği ve Türk
O cak ları'n ın artık işlevini yitirdiği yön ü n d ek i görüşleri
eleştirm ekte ve “Biz T ürk O caklarına, hatta ihtiyarlam ak
hakkını bile vermiyoruz. Onları göreve davet ediyoruz”308
demektedir.
1927 yılında yapılan Türk O caklan Dördüncü Kurultayı,
23 Nisan Cumartesi günü başlamış ve 170 delegenin katıl­
dığı seçim sonucu, Adliye Vekili ve Kuşadası delegesi Mah­
mud Esat kurultay başkanlığına, Ağaoğlu A hm et başkan
yardımcılığına, Dr. Fethi, Naşit Hakkı. (U luğ), Nihat ve Zü-
beyiroğlu Fuat kâtipliklere getirilmişlerdir.309
Kurultayın ilk toplantısında Merkez Heyeti raporunda,
sayısı 2 5 7 ’yi bulan T ürk O cakları şubeleri arasında eşgü­
düm sağlam anın güçlüğü dile getirilerek, M erkez H eye­
ti’nin 1926 Türk Ocakları Yasası’nm verdiği yetkiye dayana­
rak, Ocak muam elelerini yerine getirm ek amacıyla muvaz­
zaf bir kadro oluşturduğu açıklanmaktadır. Ayrıca her Ocak
hakkında bilgiler içeren bir dosyalama sistem i getirilerek,
3 0 6 M ehm ed Em in, “T ü rk O cak lan ”, H ayat, C. 1, 14 Nisan 1 927, no. 2, s. 381.
3 0 7 A.g.e., s. 381.
3 0 8 Yakup K adri, “Türk O caklan M eselesi”, Hakimiyet-i Milliye, 16 Nisan 1 927.
no. 2073.
3 0 9 Ihdam , 2 4 Nisan 1927. no. 10777. Kurultayda 2 1 0 delegenin bulunduğunu
belirtm ekledir. Tfîrk O c a k la n 1927 Senesi Kurultayı Z abıtları, Ankara, 1928,
s. 13-14.

228
şubelerin M erkezle sü rekli b ir biçim de iletişim kurm ası
sağlanmıştır. Raporun tümüne egemen olan kurumlaşma ve
buna bağlı olarak m erkezileşm e gerekliliği, M erkez Heye­
ti’nin her Ocakta kullanılm ak üzere m ühürler yaptırması,
defterler bastırması, işlem lerin yapılabilmesi için izlenecek
yöntemleri gösteren talimatnamelerin şubelere gönderilm e­
si gibi bürokratik süreçlere ilişkin ayrıntılı açıklam alarla
vurgulanmaktadır. Başka bir anlatım la, bir yandan T ü rk
Ocakları’nın bir kurum olarak işleyiş ve faaliyetlerine iliş­
kin ilk kez düzenlenen Talim atnam enin yanısıra, idari iş­
lemlerdeki standartlaşma ve İcra Divanı’mn şubelere gön­
derdiği 993 adet karar da kurumlaşma çabalarının en belir­
gin göstergeleridir.310
Merkez Heyeti raporunda belirtilen bir başka konu da,
Türk Ocakları’nın mali durumuna ilişkindir. Bir önceki yö­
netimden 58 6 9 lira borç devralan Merkez Heyeti, gelecekte
faaliyetlerin verimli bir biçimde yürütülebilm esi için Türk
O cakları’na yeni gelir kaynakları bu lu nm ası gerektiğini
vurgulamaktadır.311
Türk Ocakları’nın faaliyetlerini yakından denetleyebilmek
için Merkez Heyeti’nin önem verdiği teftiş konusunda ise,
ülkenin çeşitli bölgelerindeki 60 şubenin m üfettişler tarafın­
dan özenle izlendiği belirtilmektedir. Raporda özellikle D o­
ğu Anadolu’daki şubeler için “M em leketin Şark tarafına bir
ehemmiyyet-i mahsusa atf etmeyi kendimize bir vazife bil­
dik. (...) Geçen sene kurultayında kemâl-i ehemmiyyetle ih­
zar edilen arzuya itbâen Türk vatanının emniyet ve mahfü-
ziyyeti için hangi noktalarla en fazla meşgul olm ak icap etti­
ğini temyiz ederek Şark tetkikatına memûr ayrıca bir teşki­
lât vücuda getirilerek bu teşkilâta Merkez Heyeti’nin o havâ-

3 1 0 Tılrfc O cakları 1927 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 2 6 -2 7 . Bu bir yıl içinde İcra
Divan Kalemine 4 2 3 7 evrak geldigı bel in ilmekledir.
311 A.g.e., s. 27.

229
li ile yakından temas etmiş bazı azâsı intihâb edilmiştir. Bu
tedkikat bir de Budapeşte’de Türkiyyât tahsil etmiş mütead-
did lisânlara vakıf pek güzide bir gencimizi memür ettik”312
şeklinde bir açıklama yer almaktadır. Bu bağlamda Şark Tet­
kik Encüm eni’nin 25 Teşrin-i sâni 1926-1 Nisan 1927 tarih­
lerinde gösterdiği faaliyet sonucu, öncelikle bir uzmanlık
kütüphanesinin gerekliliği ortaya çıkm ış ve yabancı dillerde
Türkiye ve Türklüğe ilişkin önemli yapıtların toplanmasına
başlanmıştır. Söz konusu yapıtların bir bölüm ünün özeti,
bir bölümünün de Türkçe’ye çevirisi yayınlanmıştır.313
Raporda belirtilen bir başka konu da, 1 9 2 6 yılı içinde
yapımına başlanılan M erkez Heyeti binasıdır. Bu konuda
m im arî yapıların bir kurum un “istikrâr ve inkişâfında” ta­
şıdığı önem vurgulanarak, “m illetleri sevk ve tahrik eden
kanâatler m im arî şekillere taallûk ettik ten sonra halkın
daha iyi anlayabileceği bir vâsıta-i telkin elde edilm iş de­
mektir. (...) Kısa bir cüm le içinde şu m ühim ve tarihî ha­
kikâti dikkatinize arz etm ek istiyoruz: Din mescidde doğ­
muş, mâbedlerde kem âlini gösterm iştir. Türk O cağı M er­
kez Heyeti binası Türk vatanının toprakları üstünde delâ­
let ettiği büyük fikrin ehem m iyet ve azam etini ihtâr et­
mek isteyen bir yükselm e ve genişlem e ham lesinden baş­
ka bir şey değildir”3'4 denilm ektedir. M erkez Heyeti bina­
sının yeri önceleri m etruk bir Erm eni mezarlığı iken, imar
sıra sın d a arsa h a lin e d ö n ü ştü rü lm ü ş ve 1 9 2 6 y ılın d a
4 2 .7 8 6 TL karşılığında Evkaf’tan satın alınm ıştır. Binanın
projesi T ü rk O cak lan üyesi Mimar H ikm et tarafından ha­

3 1 2 A g.e., s. 29.
313 A.g.e., s. 29-31. Bu yapıtlardan bazılan şunlardır: Tebdil-i Kıyafetle El cezire
ve Kürdistan’a Seyâhat; Bogos Nubar Paşa’nm E rm enilerle ilgili kitabı; Bri-
tannica ve B rockhau s’dnn Doğu illerine ilişkin m addeler; Kadim ve Bugünkü
E rm enistan adlı Alm anca kitaptan İran ve Türkiye K ürtlerine ilişkin bölüm ­
ler, Bene Brith örgütüne ait çeşitli dillerden çeviriler vb.
3 1 4 A .g.e., s. 32-33.

230
zırlan m ış, İnşaatı Em lâk Kredi B a n k a sı’nın k efaleti ile,
Zella Şirketi’ne ihale edildikten sonra 1 9 2 6 ’da çalışm alara
başlanm ıştır.315
Türk Ocakları M erkez Heyeti binası için 21 Mart 1927
tarihinde yapılan temel atma törenine, Cumhurbaşkanı adı­
na katılan316 İsm et Paşa yaptığı konuşmada, Türk milliyet­
çiliği düşüncesinin Türk O cakları tarafından gerçekleştiril­
diğini belirterek, "... m illiyet fikriyle biz bütün mesâimizi
vatan hudûdlan dâhilinde feyyaz bir istikamete teksif im kâ­
nı buluyoruz”317 sözleriyle Türk O caklan’nm faâliyeı alanı­
nın sınırlarını çizmiştir. Hamdullah Suphi ise, Türk Ocakla-
rı’nıtı tarih çesin e değinen kon u şm asınd a, T ü rk O cak la-
n ’nm “inkılâpçı ve cu m hû riyetçi h ü k ü m etin m esâisine,
kendi mesâisini ilave ederek çalıştığım ” vurgulamıştır.318
Merkez Heyeti’nin faaliyet raporunda belirtildiğine göre,
1926 yılı içinde Ziya Gökalp için mermerden bir mezarlık
yaptırılmıştır. Bu arada 1926 Kurultayında delegeler tarafın­
dan talep edilen matbaa kurularak, yalnız Türk Ocakları’na
ait kitap ve dergiler değil, aynı zamanda, dışarıdan alman

315 Fethi Erden, “Türk Ocakları M erkez Binasının Tarihî Durumu ve Türkocağı-
m n Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalar”, T ürk Yurdu. C. 3 , no. 3 0 0 , Temmuz
1963, s, 5. Dr. Fethi Erden'in belirtliğine göre, M erkez Heyeti binasının yapı­
mı sırasında. Türk O caktan'nm çalışm alarını takdir eden hazır giyim imalat­
çısı Arthur N ach, Bible House rahibi aracılığıyla 1 2 0 .0 0 0 Dolar, Yunan B aş­
bakanı Venizelos ise 5 0 0 0 TL arm ağan etmişlerdir. A ynca Fransız H üküm eti
6 0 .0 0 0 (? ) ciltlik bir kütüphane bağışlamıştır.
31 6 H akim iyet-i Milliye, 21 Mart 1927, no. 2 0 5 0 . B inanın tem elini bizzat Cum-
hurbaşkam ’mn atm ak istediği, ancak aynı saatte bir elçinin kabulü nedeniyle
İsmet Paşa tarafından yapılacağı belirtilm ektedir. Hamdullah Suphi, D ağ Yo­
lu, B irinci Kitap, Yeni Matbaa, İstanbul, 1 929, s. 34. Hamdullah Suphi, temel
alm a töreninde yaptığı konuşmada, ism et Paşa’mn T ü rk Ocağı nın eski bir
üyesi olduğunu belirterek, “Gazi nam ına taş koyacak olan İsmet Paşa’mn is­
m i. O cağın defterinde bir fahr û gurur m evzüudur”dem ektedir. Kenan Ak-
yüz, “T ü rk O cak ları”, s. 203. 3. K olordu K um and am M iralay İsm et inal
(İn ön ü ), 19 1 7 ’de 2 320. üye olarak Türk O cagı’na kaydedilmiştir.
3 17 Hakimiyet-i Milliye, 22 Mart 1927, no. 2 0 5 L.
318 Hamdullah Suphi, D ağ Yolu, Birinci Kitap, s. 34.

231
çok sayıda sipariş de yayımlanmaktadır.319 Türk Yurdu dergi­
si ise, 1925’de ancak dokuz sayı çıkarılması ve zarar etmesi­
ne karşılık, 1926 senesinde 1928 abone ile kâra geçmiştir.320
Bu arada Türk O caklan’nın CHF ile giderek yakm ilişki­
ler içinde olduğunu ortaya koyan parasal yardım konusu
Merkez Heyeti raporunda dile getirilerek, O caklara gelir
kaynağı bulmak amacıyla hüküm ete başvurulduğu ve Dahi­
liye Vekaleti’nin, vilâyetlere verdiği bir tamimle özel bütçe­
lere Türk Ocakları için belirli tahsisat konulm asını em retti­
ği belirtilmektedir. Bu amaçla T ü rk O caklan adına özel büt­
çelere 100.0 0 0 Tüye yakm bir para konulm uştur.321
Raporda sözü edilen D ahiliye V ekaleti lâm im i, Şubat
1927’de bazı gazetelerde yayımlanmıştır ve “yıkılan İmpa­
ratorluk enkâzı arasından istikbâline ve m em leketine sahip
bir Türk m illetinin doğuşuna sâik-i esbâb meyânmda şüp­
hesiz milliyet fikirlerinin ilk mübeşşir ve naşiri olan Türk
Ocaklarını hürmetle anmak lâzımdır. Gençliği ve münevver
zümreyi millî ve İçtimaî gayeler etrafında şuûrlu ve mütesâ-
nid bir kitle halinde toplayan bu kıym etli müessesem izin
takviyye ve inkişâfını temin ile vatanın her noktasında taaz-
zuvunu teshil eylemek çok mühimdir. Binâenaleyh O cakla­
ra vilâyetlerin imkân-L azımi nispetinde maddî ve manevi
müzâheret ve muavenetini diriğ etm em elerini suret-i mah-
susâda rica ederim ”322 şeklindedir.
1927 Kurultayı’nda, faaliyetlerini ilk kez düzenli bir ra­
por şeklinde sunan Türk O caklan Hars Heyeti ise, dokuz
ay içinde on beş toplantı yaparak, bir yandan bilim sel ihti­
yaçları tatmin edecek, öte yandan da m illiyetçilik ve dev-

31 9 T u rf; O cakları 1927 i'e u tsi Ku» »İlayı Z abıtları, s. 33 -3 4 .


3 2 0 A .g.e., s. 34-35.
321 A.g.e., s. 38 -3 9 .
32 2 Hakimiyet-i Milliye, 27 Şubat 1927, no. 2 0 2 8 . O riente Modcrııo, Yıl 7, no 3,
Mart 1927, s. 115.

232
rimlere inancı pekiştirecek kitapların yayınlanm ası k on u ­
sunda karar aldıklarını açıklamaktadır.323 Kurultaydan çok
kısa bir süre önce toplanan Hars Heyeti, H akim iyet-i M illiye
gazetesinden anladığımıza göre, bu kitapların en kısa za­
manda matbaaya verilerek yayımlanması konusunda karar
almış ve büyük bir hızla Kurultaya hazırlanılm ıştır.324 Hars
Heyeti raporunda belirtildiğine göre, Türk müziğinin geliş­
mesi konusunda Hafız Ahmet (İrsoy) Efendi, Rauf Yekta,
Ali Rıfat (Çağatay) gibi tanınmış kişilerin görüşleri alınm ış­
tır: “Heyetin Türk musikisi hakkmdaki en esaslı tesbiti O s­
manlIlar zamanında tertib edilen muhallefâdm zaptıdır.”325
Bu bağlamda, Mısırlı Halim Paşa ve Yusuf Ziya Paşa tarafın­
dan notaya alman eski fasıllar bir koleksiyon halinde top­
lanmış, Ali Rıfat Bey, Hamparsum notasıyla kaydedilen fa­
sılların alaturka müziğe naklini üstlenm iş, yine Ali Rıfat
(Çağatay) Bey ve Zekaizade Ahmet (Irsoy) Efendi tarafın­
dan mevlevi âyinleri notaya alınarak eski müzik parçaları­
nın büyük bir bölümünün ziyan olması önlenm iştir.326
Hars Heyeti raporunda belirtildiğine göre, T ürk O cakla­
rında, temsil edilmek amacıyla tanınm ış yazarlara tiyatro
oyunları ısmarlanması kararlaştırılmış ve bu konuda Reşat
Nuri (G üntekin), lbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci) ve Ye-
sarizade Mahmud Esat ile anlaşılmıştır. Ocak üyeleri için
rozet yaptırılması konusunda ise, ülke içinde yerli ressam­
lara hazırlatılan örneklerin beğenilm em esi üzerine Berlin
Sefiri (Kem aleddin) Sami Paşa’mn aracılığıyla Almanya’ya
ısmarlandığı belirtilmektedir. Bu arada T ürk O cakları için
bir marş yapılması, Hars Heyeti tarafından kararlaştırılm ış­
tır. Ayrıca Heyet başkanı Mehmed Em in’in (Yurdakul) öne­
323 T ürk O cakları 1927 Senesi Kurultayı Zabıtları, s. 45.
324 H akim iyet i Milliye, 17 Mart 1927, no. 2046.
325 T ü rk O cakları 1927 Senesi Kumliayt Z abıtları, s. 50.
3 2 6 A.g.e.

233
risi üzerine, her yıl Türk Yıh adıyla bir yıllığın yayınlanması
kararlaştırılmış ve bu yıllığın hazırlanması Yusuf Akçura’ya
önerilmiştir.327
1927 Kurultayı’nm 24 Nisan tarihinde yapılan ikinci top­
lantısında Merkez, Hars ve Murakabe heyetlerinin raporla­
rının tartışmaya açılması üzerine söz alan Akçaabad delege­
si Mustafa Reşit, Merkez Heyeti’nin b azı.şubelerin faaliyet­
leri konusunda bilgi almak amacıyla yönelttiği soru formla­
rında kullandığı mesafeli ve soğuk üslubu eleştirm iştir.328
D elegelerin büyük bölüm ü tarafından eleştiriye uğrayan
Merkez Heyeti için, Uzunköprü delegesi Şerya Bey, yazılan
mektuplara cevap alınamadığını ya da M erkez Heyeti’nden
gelen cevaplarin çok resmi bir üslupla yazılması nedeniyle
O caklılar arasındaki samimiyet ilkesinin zedelendiğini be­
lirtmekte ve Merkez Heyeti Ocaklara karşı vaziyyet al­
m ıştır”329 demektedir.
Merkez Heyeti raporunu bir başka açıdan eleştiren İzmir
delegesi Mithat Bey ise, Türk Yurdu dergisinin satışının bir
önceki yıla oranla önem li ölçüde artmasına rağmen, öteki
edebî dergiler düzeyinde okuyucu toplayamamasını eleştir­
mekte ve bu konuda tirajı sekiz bin civarında olan haftalık
H ayat dergisini örnek göstererek, M erkez H eyeti’ni yayın
konusunda ciddi çalışmadığı gerekçesiyle suçlam aktadır.330
İkinci toplantıda en çok tartışılan konulardan biri de, İda­
re Heyeti raporunda yer alan müfettişlik kurumudur. Dele­
3 2 7 A .g.e., s. 52-62.
3 2 8 A .g.e., s. 78.
32 9 A .g e ., s. 1 1 0 ve s. 9 9 -1 0 0 . Merkez H eyetinin şubelere karşı tutum unu ele
alan Giresun delegesi Memduh Necdet, T ürk Yurduna abone olm ayanların
ad lan ılın M erkez H eyetine bildirilm esini isteyen bir tâmim gönderil meşin i
eleştirerek. O cak üyelerinin tehdit tonu ağır basan bu tâmimi üzüntüyle kar­
şıladıklarını açıklam akta ve "Gelecekte M erkez Heyetimize rica ediyorum ,
arkadaşlarım a hitap ederken dem okrat bir ruhla, çok m illî bir ruhla hitâp et­
sin ler” demektedir.
33 0 A .g.e., s. 83.
geler tarafından önemle vurgulanan bu konuda, müfettişlik­
lerin özellikle Doğu Anadolü’da yoğunlaşması zorunluluğu
dile getirilm ekte, Edirne delegesi Öm er İskender, Merkez
Heyeti’nin parasal sıkıntı içinde olan şubelere yaptığı yardı­
mın birkaç yıl için yalnız bu bölgeye yön eltilm esini, dil
okulları ve konferanslar yoluyla Türkleştirm e faaliyetlerine
hız verilmesini talep etmektedir. Giresun delegesi Memduh
Necdet ise, müfettişlik kum m unun düzenli bir biçim de işle­
memesini eleştirerek, Cumhuriyet bayramı nedeniyle Gire­
sun Türk Ocağı’nda düzenlenen baloya, yöre eşrafının sar­
hoş olarak ve bar kadınlan ile birlikte geldiklerini ve bu ne­
denle halkın Türk Ocağı’na kuşkuyla yaklaştığını; sorunun
çözümlenmesi için Merkez Heyeti’nden m üfettiş talebinde
bulunulm asına rağmen yanıt alınam adığını b elirtm ek te­
dir.331 Memduh Necdet Bey, aynca rozetlerin Türk sanatkar­
larına yaptmlmayıp, yabancı bir ülkeye ısmarlanmasını eleş­
tirerek, “Kitap tercüme olunabilir, fakat bir madalya Alman­
ya madalyalarından taklid olunamaz”332 demektedir.
Bu konuda Hars Heyeti adına söz alarak konuya açıklık
getiren Sam ih Rıfat, rozetler konusunda başvurulan Türk
ressam larının istenilen anlam ı verem ediğini, bu nedenle
kuyumculuk konusunda daha ileri olan bir yabancı ülkeye
başvurulduğunu, ancak rozette bulunm ası kararlaştırılan
bozkurt resmi ve öteki ayrıntıların Hars Heyeti tarafından
saptandığını belirtm iştir,333
Merkez Heyeti raporuna yöneltilen eleştirileri yanıtlayan
Hamdullah Suphi ise, özellikle şubelere yardım konusunda
eldeki tüm olanakların kullanıldığını, ancak Merkez Heye­
ti’nin her yeni şube açılması talebinde “kendi yeterlik” koşu­
lunu kuruculara hatırlatmasına rağmen, O caklann açıldıktan
331 A .g.e,, s. 97 -9 8 .
3 3 2 A.g.e., s. 100.
333 A .g.e , s. 101.

235
sonra Merkez Heyeti’nden parasal yardım istediklerini ileri
sürmektedir.334 Ocaklara bina alımında parasal katkı konu­
sunda ise, Hamdullah Suphi, istenilen bina bedellerinin ge­
nellikle Merkez Heyeti’nin ödeyebileceğinin çok üstünde ol­
duğunu, ancak bazen hükümetin ya da mahallî idarelerin bu
konuda yardımcı olduğunu açıklamaktadır. Bu arada Merkez
Heyeti binasının 44 0 .0 0 0 TEye çıkmasını eleştiren Dinar de­
legesi Cevdet Bey’i yanıtlayan Hamdullah Suphi, bu paranın
tahsis edilmiş olması nedeniyle başka bir alanda kullanılama­
yacağını belirterek, “Büyük mâbedlerde İçtimaî ruh doğmuş­
tur ve bu ruh milletleri takviye etmiştir. (...) Fikirler bina
şeklini aldıkları vakit daha iyi anlaşılır”335 demektedir.
Öte yandan Hamdullah Suphi, Türk Ocakları Merkezi ile
şubeleri arasındaki merkeziyetçi eğilimin artm asının y a rışı­
ra, M erkezin CHF ile giderek artan bir biçimde bütünleş­
mesi sürecini, "Biz büyük ve millî siyâsetimiz nokta-i naza­
rından, memleketin herhangi bir tarafında Türklüğün istik­
bâli, şerefi ve istiklâli nokta-i nazarından hâsıl olarak tehli­
kelere karşı mücadelemizi yapmaya mecbur olan bir heye­
tiz, hüküm et muazzam cihazlarıyla, h er nevi teşkilâtıyla
bütün sahalarda aynı maksat için mücadele eder. (...) Şark,
hüküm etim izin üzerine dikkatle gözünü tevcih ettiği bir
noktadır. Biz de aynı esası nazar-ı dikkate alarak teşkilât
yaptık, Şarkla meşgulüz”326 şeklindeki sözleriyle anlatm ak­
tadır. CHF ile Türk O cakları’nın yakınlaşm asının en somut
göstergesi, devlet bütçesine konulan 3 3 .0 0 0 TEÎik yardım­

334 A .g.e., s. 115.


3 3 5 A.g.e., s. 1 1 7 .1 1 8 .
3 3 6 A.g.e., s. 122. Hamdullah Suphi Tannover, "T ü rk O caklarının Tarihi, N eler
İsliyorduk ve Hâlâ Neler İsliyoruz”, s. 308. Doğu illetindeki Türk O cakla­
rın a önem verilmesi hüküm etin de istekleri doğrultusundadır. Erkân-t Har­
biye Reisi Mareşal Fevzi Çakmak ın 1 9 2 7 ’de Doğu Anadolu’ya yaptığı yo lcu ­
luk sonrası Heyet-i Vekile toplantısında "Sizden O cak lan Şarkta takviye e t­
menizi istiyorum " sözleri bu yaklaşımın ifadesidir.

236
dır.337 Merkez Heyeti raporu bir encümen oluşturularak ra­
porun daha ayrıntılı bir biçim de incelenm esi ve Kurultay’m
onayına sunulm asını isteyen elli yedi oya karşılık, yetmiş
oyla kabul edilmiştir.338
Bu oturumda dikkate değer bir önerge de Ladik, M erzi­
fon ve Havza delegeleri tarafından verilmiş ve Adapazarı ve
Kozan O caklan’nın Leman ve Olcay Hanım ları, Kurultaya
delege olarak göndermeleri bir gelişme ürünü olarak değer­
lendirilerek, söz konusu şubelere teşekkür edilmesi karar­
laştırılmıştır.339
25 Nisan tarihli üçüncü toplantıda yapılan seçim lerde,
Yasa Encüm enine Reşid Galip, Ekrem Tok, H akkı T an k ,
Celâl Sahir, Ragıp Nurettin, Avukat Sadık, Haşan Ferid, Fe-
rid Celâl, Fazıl Doğan, Mustafa Reşit; M esai Encüm enine
Kâşif Ömer, Öm er İskender, M em duh N ecdet, O lcay Ha­
nım, Develioğlu Burhanettin, Arif M ehm et, Muzaffer Şerif,
Mithat ve Vefa Beyler seçilmişlerdir.340
26 Nisan Sah günü yapılan dördüncü toplantıda Bütçe En­
cümenine Kurultay başkanlığının adaylan olarak Leman Ha­
nım, Olcay Hanım, Eskişehir delegesi Ali Ulvi, Babaeski dele­
gesi Kemaleddin Kami seçilmişlerdir. Bu toplantıda tartışılan
konulardan biri de Kurultay oturumlarına “yabancıların” ka­
tılmasıdır. Delegelerden Dr. Celal, Kurultay toplantılarına
Tass Ajansı muhabirinin katılmasına karşı çıkarken, delegele­
rin büyük çoğunluğu söz konusu kişilerin gazeteci ya da din­
leyici olarak katıldıklarını ve kurultayın açık olması nedeniyle
bunun bir sakınca oluşturmadığını savunmaktadırlar.341 Aynı
toplantıda Merkez Heyeti’nin görevleri üzerine açılan bir tar-

3 3 7 Türk O cakları 1 9 2 7 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 123.


3 3 8 A.g.e., s. 136.
3 3 9 A.g.e., s. 149-150.
34 0 H akim iyet-i M illiye, 26 Nisan 1927, no. 2083.
341 Türk O cakları 19 2 7 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 206.

237-
aşmada ise, Türk Ocaklan Yasası’nda Ocaklann yalnız Türki­
ye Cumhuriyeti sınırlan içinde faaliyette bulunması yönünde
bir kayıt olmasına rağmen, bazı delegelerin özellikle Türkle­
rin yaşadığı yabancı ülkelerde şubeler açılm ası yönünde
umutlar taşıdıklarını görüyoruz. Bu konuda özellikle Sındırgı
delegesi Şerya Beycin şu sözleri dikkat çekicidir: bu Mer­
kez Heyeti’nin vezâif-i mühimmesi adedine dâhil olan bir şey­
dir. Yeni Türkiye Cumhüriyeti hudûdlan dahilinde bulunan
ve belki âtiyyen Türklerle meskûn herhangi bir noktada açtl-
mast mümkün ve muhtemel olan bütün Türk O caklan’nm
inkişâfını temin edecek ve onlar arasında bir mesâî, bir âhenk
teminine initâf edecek gayeler istihsâliyle muvazzaf ve mükel­
lef bir heyettir...”342 Türk Ocaklan içindeki bu eğilimin yanısı-
ra, doğruluğu kamtlarımamakla birlikte, 1926 yılından başla­
yarak Türk Ocaklan Merkez Heyeti’nin şubeler açılması tale­
biyle başta İran olmak üzere birçok ülkeden müracaatlar aldı­
ğı bazı yazarlar tarafından belirtilmektedir.343
Yapılan oylama sonucu, Yasanın 4 2 . maddesi uyarınca
Merkez Heyeti’ne Hamdullah Suphi, M ehm et Em in (Yurda­
kul), Akifoglu Ahmed Mazhar, Maarif Vekili N ecatı, Reşit
Galip, Haşan Ferid (Cansever), Celaleddin, İş Bankası Mü-
dür-i Umûmîsi Celal (Bayar), Samih Rıfat, Ağaoğlu Ahmet,
Hüseyin Enver, Salih ve yedek üyeliklere Bartın delegesi ve
Zonguldak m illetvekili Ragıp, İzzet Ulvi, M im ar H ikm et,
İzm ir m illetvekili Münir, Dr. Ali Rıza, Baytar Cevdet ve
Yahya Naci getirilmişlerdir.344 Murakabe Heyeti’ne ise, Ke­
mal Ziya, Haşan Nazmi, Fik ri ve yedek üyeliklere Fethi,
Nesip, İnayetullah seçilmişlerdir.345

3 4 2 A.g.e , s. 213.
3 4 3 Jean Deny ve R en i M archand. Pelit M anuel de la Turquie hlouvclle, Jacques
Haumond Et C ıe, Paris, 1933. s. 102.
344 İk d a m , 27 Nisan 1927, no. 10780.
3 4 5 T ürk O ca k la n 1927 Senesi Kurultayı Z a b ııla n , s. 252.

238
Beşinci toplantıda Merkez Heyeti’ne yöneltilen eleştiriler­
den biri de, Bafra Ocağı’nın gerekçe gösterilmeksizin ve teftiş
yapılmaksızın kapatılmasıdır. Havza delegesi Zübeyroğlu Fu­
at, bu konuda “Bu mesele oradaki mütegallibelerin keyfi için
olmuştur ve bunun için sed edilmiştir”346 demekte, Uluborlu
delegesi Atıf ise, yasa uyannca bir şubenin kapatılması için
Merkez Heyeti’nin bu yöndeki kararının Kurultay’ın onayına
sunulması gerektiğini belirtmektedir. Mersin delegesi M uh­
tar ise, aynı yıl içinde Mersin Türk Ocağı’nın da kapatıldığını
ve ertesi gün yirmi iki kişi ile yeniden kurulduğunu, böylece
eski üyelerin dışa nda bırakıldığını açıklamaktadır.347 Bu ara­
da Vezirköprü Türk Ocağı başkanı Mehmed Şerif, “inkılâp
mefküresine m uhalif’ mütegallibenin Türk Ocakları yasasın­
daki bazı boşluklardan yararlanarak, önce bulundukları ma­
halden başka yerlerdeki şubelere kayıt olduklarını ve daha
sonra nakil yoluyla Ocağa sızarak kendi amaçlan doğrultu­
sunda yönlendirmek istediklerini belirtmektedir,348
Üyelik konusunda titiz davranılması gerektiğini vurgula­
yan Bandırma delegesi Burhaneddin Halil, mütegallibeye yer
verilmemesi gerekliliğini vurgulayarak, “Türk O caklan mef­
kure sahibi adamların ictimâgâhıdır”349 görüşünü savunur­
ken, Dinar delegesi Dr. Cevdet, Türk Ocaklarına Yasadaki
koşullan taşıyan herkesin üye olabileceğini ve mütegallibe
ya da eşraf ayırımı yapılmamasını talep etmektedir.350
1927 Kurul ta yı’nda, Türk Ocakları’nın temel görevlerin­
den biri olarak ileri sürülen “Türkçeyi konuşulan bir dil
yapma” sorunu ve bu süreçte izlenecek yöntem ler en çok

346 A .g.e., s. 257.


347 A .g.e., s. 263.
348 A.g.e, s. 267. M ehmed Şerif, bu kisüerin Samsun Türk O cağı'na kayıt yaptır­
dıklarını söylem ekledir.
349 A.g.e., s. 268.
3 5 0 A .g.e,, s. 269.

239
tartışılan konulardan biri olmuştur. Bu konuda Sultanhisar
delegesi Enver, verdiği bir önerge ile Türkiye Cumhuriyeti
sınırlan içinde Türçe’den başka bir dil konuşulmamasını ve
azınlıklara ait okullarda eğititnin Türkçe yapılm asının hü­
kümetten istenilmesini savunmaktadır. Enver Bey, azınlıkla­
rın “temsil” edilebilmelerinin önkoşulunun Türkçe’yi hakim
kılma yoluyla sağlanabileceğini söyleyerek, başta toplu taşı­
ma araçlan olmak üzere halkın bulunduğu yerlerde azınlık­
ların kendi dilleriyle konuşm alarının yasaklanmasını ve ya­
bancı ülkelerden ithal edilen ilaç ve kimyasal maddelerin
etiket ve prospektüslerinin Türkçe yazılmasını istemiştir. Bu
konuda söz alan Siirt delegesi Hüseyin İbrahim ise, Doğu
Anadolu’daki devlet m em urlarının Kürtçe konuştuklarını
belirterek, valilerin bu konuda tam imler yayınlam asını ve
gerektiğinde şiddetli önlem ler almasını talep etmektedir.3sı
Öte yandan “tem sil” konusunda farklı bir görüşü benim­
seyen Besim Atalay gibi bazı delegeler ise, dil birliğini sağ­
lama konusunda hüküm etin açıkça bir tavır alm asının güç­
lüğünü ileri sürmekte ve bu görevin T ürk O cakları tarafın­
dan yerine getirilm esini savunmaktadırlar. Besim Atalay bu
konuda, “Bunu ancak belediyeler yaparlar ve O caklar bele­
diyeleri daima bu hususda ikaz ederler, belediyeyi ele alır­
lar. İcâp ederse tehdit ederler -Bura benim Ocağımdır, hep­
sini söyleyeceğim- bunu yaptırmalıdırlar. Geçenlerde Balı­
kesir Belediyesinin bir kararının burada Bâlâ’da Çerkeslere
tesiratı olmuştur. Yasak ediyorlar. Biz artık Çerkesçe konuş­
mayacağız dediklerini kendim işitm işim dir”352 demektedir.
“Dil birliği”ni gerçekleştirme sorunu, 28 Nisan tarihinde
yapılan yedinci toplantıda da tartışılmaya devam etmiştir. Do­
ğu Anadolu’daki Türk Ocaklarinm bütün çabalarına rağmen
yöre halkını Türkçe konuşmaya ikna edemediklerini açıkla-
351 A.g.e., s. 2.77-280.
3 5 2 A.g.e., s. 283.

240
' yan Mardin delegesi Dr. Cevdet Şakir, bir başka sorunun da
dolaşımdaki para olduğunu belirtmekte ve halkın kağıt para
yerine altın ve gümüşe rağbet ettiğini söylemektedir.353 Hopa
delegesi Dr. Ragıp ise, bir önceki toplantıda Besim Aıalay’ın
hazlar üzerine söylediklerini gündem e getirerek, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde Laz olarak adlandırılabilecek, dili
ve yazısı ayrı bir ulus bulunmadığım ve bunun Kurultay tara­
fından karara alınarak, basma bildirilmesini talep etmektedir.
Yapılan oylama sonucu bu karar kabul edilmiştir.3511 Bu arada
Türkçe konuşulması sorununun belediyeler tarafından yerine
getirilmesi konusunda Bergama Belediyesi’nin nakdi ceza
koyduğu da bir delege tarafından açıklanmaktadır.3S5
Kurultayda bulunan delegelerin büyük çoğunluğunun
salt kültürel boyutuyla ele aldığı dil sorunu, Yusuf Akçura
tarafından İktisadî gelişme ve bü tü nleşm enin bir sonucu
olarak değerlendirilmektedir.356
Bu konuda Yusuf Akçura, “ Bendeniz zannediyorum kı, li­
san meselesinin en mühim âmili, hattâ henüz Türkiye Cum-
huriyeti’nde bile m u h telif m enâtıkın iktisâden birbirin e
merbût olmayışıdır. (...) Bakacak olursanız Türkiye denilen
bugünkü mahdut memlekette bile m ünâsebet-i iktisâdiyye
Şark ile Garp arasında, Şark ile merkez arasında maksûttur
veyahut gayet nakıstır. Buna mukabil Şarktaki vilayetlerimiz
halkı diğer başka lisân konuşan menâtık ile merbûttur. Bi­
naenaleyh oradaki lisânların tesiri vardır. Aym zamanda pa­
raların tesiri vardır”357 demekte ve bu nedenle dil sorununa

353 A g.e., s. 300.


354 A g.e., s. 302. H ahîm iyet-i M illiye, 29 Nisan 1 0 2 7 , no. 2 0 8 6 .
355 Türk O c a k la n 1927 Senesi Kundluyı Z aln ılan , s. 306. İkdam , 3 0 N isan 1 927,
no. 10783. Bu konuda Hopa delegesinin sözlerine atıfta bu lu nu larak , "Bu
soz halkım ızın bu bâbdaki fikrine rehber olsun" denilm ektedir.
356 A.g.e , s. 315.
357 A .g.e.. s. 315 -3 1 6 .

241
çözüm ün İktisadî kalkınmadan geçeceğini belirtmektedir.
28 Nisan’da yapılan sekizinci toplantıda, en çok tartışılan
konulardan biri, Ankara Türk Ocağı’nda Çarlık Rusya’s ını
konu alan ve Türkçülüğe aykırı unsurlar içeren bir filmin
gösterilm esi üzerine çıkm ıştır. Bü tü n “uyarılara” rağmen
gelir getirdiği gerekçesiyle gösterim inde ısrar edilen film
konusunda söz alan Yusuf Akçura, çağdaş dünyada sinem a­
nın bir propaganda aracı olarak kullanım ına dikkati çeken
b ir kon u şm a y ap m ıştır.358 A nkara’nın sa n a t yaşam ında
önem li bir yer tutan Türk Ocağı Sinem ası, basm a verilen
ilanlardan anlaşıldığına göre, Türk O caklan İdare Heyeti ta­
rafından işletilmekte ve tüm hasılat “on dört köy ve üç yüz
Türk gencinin terakki ve tefeyyüzüne sarf edilm ektedir.”359
Bu toplantıda Hars H eyeti tarafından alm an ve Kurul-
tay’m onayına sunulan bir karar da, Ocaklara ism et Paşa
ve Fevzi Paşa’nm fotoğraflarının asılm asıdır.360 Ayrıca M er­
kez Heyeti’nin şubelere karşı tutumu bir kez daha günde­
me gelmiş, Recep Zühdü’nün verdiği bir önerge ile Merkez
Heyeti’nin şubelerden Kurultay için aday gösterm esi eleşti­
rilm iştir.361 Recep Zühdü, Merkez Heyeti raporuna da de­
ğinmiş ve gelir ve giderlerin ayrıntılı bir biçim de açıklan­

3 5 8 A.g.e., s. 3 2 6 -3 2 9 . Film in konusu Y. Akçura tarafından söyle anlatılm aktadır:


‘Bilhassa Asya-i Vustâ T ü rk leri'n in vahşi ve Rus Ç arlığı'nın azam etini ve
Rusya Çarlığı'na karşı bir Rus zâbin n ın m uhabbet ve fedakârlığım , kendi
nokta-i nazarına göre lıam iyetkâr olan bu hareketin Tü rkler tarafından nasıl
bir vahşeıle tecziye edildiğini gösterir bir filmdir. Çar 111. A leksandr'ın gön­
derdiği bir zâbitin Türklerin bir nevi Kurultayı huzurunda kızgın bir pala ile
gözleri oyuluyor. Bu esnada bizim Türk kardeşler zevk ediyor, dans ediyor.”
H akim iyeti Milliye, 23 Mart 1927, no. 2052. Ankara Türk Ocağı sinem asın­
da gösterilen Filmlerden bazıları; K aflıas Kanı, Dikişçi G ü zeli, A fife, Venüs M a­
budu, Ü ryan Kadınlar; M ijel Slragnojj.
3 5 9 Hakimiyet-! Milliye, 3 Mart 1927, no. 2032. A nkara Türk O cağı sinem asında
günde iki seans yapılmakladır. Gazete ilanlarında halktan biletlerini gündüz­
den almaları uyarısında bulunulmaktadır.
3 6 0 Türk O cakları 1927 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 333.
361 A g.e., s. 337

242
maması ve “genel” olarak onaylanmasına karşı çıkarak İsti­
fasını vermiştir. Bu arada Recep Zühdü’nün bazı M erkez
Heyeti üyelerinin maaş alm alarını ve Hamdullah Suphi’nin
tedavisi için para ayrılmasını eleştiren önergesi üzerine söz
alan Hamdullah Suphi, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde gö­
rev yaparken Merkez Heyeti’ne seçilen bu kişilerin geçine­
bilm eleri için belirli bir maaşa bağlanm asının zorunlu ol­
duğunu belirtm iş ve “Tedavi parası için ise, bu güne gelin­
ceye kadar iş başında tuttuğunuz ben ağır vazifeyi yapar­
ken çok çalışm aktan hasta oldum. Size soruyorum , reisiniz
değil, kapınızda bu kadar sene sadakatle çalışan bir uşağı­
nız olsaydım (Estağfurullah sesleri) hasta düştüğüm vakit
tedavimi düşünm eyecek m iy d in iz?”352 diyerek kendisini
savunmuştur,
29 Nisan tarihinde yapılan dokuzuncu toplantıda ise iki
önerge dikkati çekmektedir. Mardin delegesi Dr. Cevdet Şa-
kir tarafından verilen birinci önergede, Doğu vilayetlerine
ithal edilecek müzik notaları ve gramafon plaklarının Arap­
ça ve Kürtçe olmamasına gümrükler tarafından büyük özen
gösterilmesi ve hatta bu konuda bir yasa çıkarılm ası isten­
mektedir.363
Tıp Fakültesi müderris m uavini ve M ucur delegesi Dr.
Tevfik Remzi (Kazancıgil) ise önergesinde, Türk O cakla-
rı’nm “ruh ve faâliyyet sistem ine” tümüyle uygun gördüğü,
“Türk ırkının sıhhat ve kem âline” ait işlerle uğraşılmasını
önermekte ve “Ocak teşkilâtı, ırkım ızın yüksek evsâfını kıs­
kanç bir ihtimamla takviye ve müdâfaa etm ek için tedbirler
almalıdır. ‘Irk hıfzıssıhhası’ mefhûmunu tâmim etm ek; ırk ı­
mızın kudret ve vazifelerine ait şuuru uyandırmaya gayret
etmeliyiz”364 demektedir. Tevfik Remzi’ye göre, 1. Dünya Sa­
36 2 A .g.e., s. 341 -3 4 2 .
363 A.g.e., s. 353.
364 A.g e., s. 362.

243
vaşı’ndan sonra Avrupa’da bir bilim dalı olarak ortaya çıkan
ırk hıfzıssıhhası, Türk ırkının niteliklerinin korunm ası ve
yükseltilmesine rehbeı olm alıdır.3SS
30 Nisan tarihinde yapılan onuncu toplantıda Urfa dele­
gesi Ömer tarafından verilen bir önerge, Türk O cakları’nın
tarihi açısından önem taşımaktadır. Bu önergede, 9 Nisan
1327 (22 Nisan 1911) tarihli Vakit gazetesi kaynak gösteri­
lerek, Türk Ocağı’nın kuruluş tarihinin 5 Mayıs 1 3 2 7 (18
Mayıs 1 9 1 1 ) olduğu belirtilm ekte ve. bu nedenle Ocaklar
bayramının her yıl aynı tarihte yapılması istenm ektedir. Ya­
sa Encüm eni adına söz alan Gördes delegesi Hakkı Tank,
yapılan araştırmalar sonucu Türk Ocağı’nın 12 M art 1328’-
den (2 5 Mart 1 9 1 2 ) önce faaliyete geçtiğine ilişkin bilgi
edinildiğini, ancak yasada değişiklik yapmak için kesin ta­
rih elde edem ediklerinden, konuyu daha derinleştirm eye
karar verdiklerini bildirmektedir.366
Yasa Encüm eninin yaptığı değişikliklerden biri de, kuru­
luşundan beri kaynak yetersizliği sorunuyla karşı karşfya
bulunan Türk O cakları’na 6. madde He, bir şirket ya da ti­
cari kurum haline dönüşmeksizin bu tür faaliyetlerle uğraş­
masına olanak tanınmasıdır.367 Ayrıca Em et delegesi Arif’in
de belirttiği gibi, “hüküm et T ürklü k m efkûresi nâm ına,
T ürk O cakları’na ehem m iyyet veriyor diye sırf bu noktai
nazardan*’368 üye olm ak isteyenleri engellem ek am acıyla,
üyelik koşulları, yasanın 9. maddesiyle güçleştirilm ekte ve
uzun bir denetim sürecine bırakılm aktadır. Bu değişiklik
Kurultay sırasında geniş tartışmalara neden olmuş ve Kan­
dıra delegesi Ispartalı Tevfık gibi bazı delegeler, maddede
sözü geçen tetkik heyetinin üye olmayı geciktirici bir rol

3 6 5 A.g.e . s. 363.
3 6 6 A.g.e., s. 3 7 0 -3 7 1 .
367 A.g.e.. s, 371.
3 6 8 A.g.e., s. 377 -3 7 8 .

244
oynayacağım ileri sürmüşlerdir.369
30 Nisan’da yapılan on birinci toplantı ile Yasa Encüm eni
tarafından sunulan değişiklikler 46. maddeye kadar kabul
edilmiştir. Yapılan değişiklikler içinde kuşkusuz en önemlisi,
3. madde ile getirilen “Cumhûriyet, milliyet, muasır medeniy-
yet ve halkçılık mefkûrelerini takip eden Türk Ocağı, bu mef-
kûreleri neşr ve telkin için ilim, hars ve içtimaiyyat sahasında
mücadele ve mücahede eder; hiçbir Ocaklı Ocağı şahsî ve si­
yasî ihtiraslarına âlet ve sâha ittihaz edemez”370 kaydıdır. Nite­
kim Bafra Türk Ocağı’nın kapatılması konusunda 1 Mayıs ta­
rihli on ikinci toplantıda verilen önerge üzerine açıklama ya­
pan Merkez Heyeti üyesi Haşan Ferid (Cansever), bir yıl önce
açılan Bafra Türk Ocağı’nda, aynı zamanda Belediye Başkam
ve Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi bulunan Rahmi Bey
ve ona karşı olanların oluşturduğu iki muhalif grubun bulun­
duğunu belirterek, “bu Ocak sırf Rahmi Bey1e karşı cephe al­
mak için çalışan insanlardan tesis olunmuştur”371 demektedir.
Haşan F erid ’in yaptığı açıklamaya göre, bu kişiler Rahmi
Bey’e karşı Dahiliye Vekâleti ve Cum huriyet Halk Fırkası
nezdinde girişimlerde bulunm uşlar ve M erkez H eyeti’nin
gönderdiği m üfettişin hazırladığı raporla Bafra O cağı’nın
Türk Ocakları Yasası’mn belirttiği görevlerden hiçbirini ye­
rine getirmediğinin saptanması üzerine, şahsî ve siyasî so­
runlarla uğraşan Bafra Türk Ocağı’nın kapatılm asına karar
verilmiştir.372 Böylece Cumhuriyet Halk Fırkası teşkilatıyla

369 A.g.e,, s. 385 -3 8 6 .


370 Türk O ca k la n Yasası, Suhulet M atbaası, İstanbul, 1927, s. 3. “O cak lının Vazi­
fesi”, T ürk Yurdu, C. 5, no. 23, Mayıs 1 927, s. 4 3 3 . 3, maddede yapılan deği­
şik lik konusunda şöyle denilm ektedir; “Bu tadilât ile O cağın gayesinde hiç­
bir lahavvül vücuda gelm iş değildir; yalnız gayeye giden yol sarîh surene
gösterilm iş; O caklının millî vazifeleri tesbit edilm iş; bir kelim e ile O cakların
vaziyeti ve istikam eti tenevvür etm iş oluyor."
371 Türk O c a k la n 1927 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 418.
372 A.g.e., s. 4 3 3 -4 3 5 .

245
mücadele ederek onu devirmeyi amaçladığı belirtilen. Bafra
Türk Ocağı’nın kapatılması, 1927 Kurultayı ve Türk O cak­
ları Yasası’nm 3. maddesinde açıkça ortaya konan bütünleş­
me sürecinin önemli bir aşamasını oluşturacak ve aynı yıl
yapılan CHF Büyük Kongresi’nde T ürk O ca k la n ’nm Par­
ti’nin murakabesi altında bir kuruluş sayılması ile doruğu­
na ulaşacaktır. N itekim 1927 Kurultayı’nm tam am lanm a­
sından birkaç gün sonra Hukuk M ektebi’nde “Türkçülük
Fikrinin M enşeıleri” konulu bir konferans veren Yusuf Ak­
çura, “Beyler, Türkçülük fikri yarım asır evvel nihayet bir­
kaç k işin in dim âğ ve kalplerinde dü şü nceler, duygular,
emeller uyandıran, arasıra dil ve kalem lerinden m ühim b i­
rer surette çıkan bir nazariyyeden ibarettir. Evet, bu naza-
riyye muhite o kadar müvennes idi ki, taraftan olanlar onu
açık açık yazmaktan çekiniyorlardı. Halbuki bugün o fikir
tahakkuk etmiştir. ( . . . ) Türkçülük fikrini tahakkuk ettiren
dâhi, Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır”373 demektedir.
On üçüncü toplantıda büyük tartışm alara yol açan bir
başka konu ise, Cum huriyet gazetesinde yayımlanan “Bin­
lerce Liralık Kaplı Defterler de N e” başlıklı yazıda, Recep
Zühtü ve Hamdullah Suphi’nin istifaları konusunda yanlış
bilgi verilmesidir. Yazının İstanbul gazetelerinden alındığı­
nın belirtilmesi üzerine Vakit ve Son S aat gazetelerinin sahi­
bi sıfatıyla yaptığı savunmada Hakkı T ank, bazı konularda
yanlış anlamalara yol açabilecek ufak yanlışlıkların yapıldı­
ğım kabul elm iş37<1 ve Kurultay başkanlığının bu konudaki
açıklam ası basında yer almıştır.375 Aynı şekilde Kurultay de­

37 3 H ahim iyet-i M illiye d Mayıs 1927, no. 2091.


37 4 T ürk O cakları 1927 Senesi Kurultayı, s. 4 4 4 -4 4 5 .
37 5 Hakimiyet-i Milliye, 3 Mayıs 1927, no. 2 0 9 0 . “T ü rk O cak lan Kurultayı Riya­
setinden: Türk O caklan Kurultayı m urahhaslarından Recep Zuhdıi Beyin is­
tilâsı m ünâsebetiyle İstanbul gazetelerinin bazılarında m u h telif haberler neş­
redilmiştir. Hakikat şudur: Recep Zühdü Beyin istifânam esi ve esbâbı Kurul-
legelerinin Merkez Heyeti tarafından seçildiğine ilişkin ga­
zetelerde yer alan bazı yazılar tekzip edilerek, delegelerin
Türk O cakları Yasası’mn 20. maddesi uyarınca doğrudan
doğruya şubeler tarafından seçildiği, ancak delege seçim in­
de geciken şubelerde, yine her Ocağm talebi üzerine M er­
kez Heyeti’nin gösterdiği adaylar arasından seçim yapıldığı
açıklanmıştır.376
Son toplantıda özellikle Anadolu’nun yoksul bölgelerin­
deki şubelerin delegeleri tarafından dile getirilen ve Merkez
Heyeti raporunda yer alan parasal yardımın artırılm ası377 ve
şubelerin gelirlerinin % 5’ini M erkez H eyeti’ne verm eleri
kaydının kaldırılmasıdır. Ancak yapılan oylama sonucu şu­
belerin Merkez Heyeti’ne belirli oranda katkısının kaldırıl­
ması kabul edilmemiştir.378 Bu arada Ödemiş delegesi M u­
zaffer Şerif, Türk O caklan’nda çalışan memurların maaşla­
rının yüksek olduğunu ileri sürerek, verilen ücretlerde öğ­
retmen maaşlarının temel alınmasını önerm ektedir.379
T ürk Ocakları 1927 yılı Kurultayı açışından önem taşı­
yan bir başka husus da, Merkez Heyeti Genel Sekreteri ve
Tavşanlı delegesi Haşan Ferid’in Kurultaya sunduğu ve da­
ha sonra Tekliflerim adı altında yayımlanan öneriler dizisi­
dir. Türk ırkının ve Türkçülük tarihinin ayrıntılı bir incele-

(ay huzurunda okunm uş. Merkez Heyeti nâm ına Hamdullah Suphi Bey mu-
dâfaâtda bulunduktan sonra m ezkûr is t ifâ nam ede m ünderiç esbabı Kurultay
tasvip etm eyerek ittifakla red eylemiştir. Riyâset, Kurultayın son içtim âında
m ütıefiken verdiği karar m ucibince bu vezâiti bervechi bâlâ lav zıh eder."
376 Hakimiyet- Millîye, 6 Mayıs 1 927, no. 2093.
377 Türk Ocakları J9 2 7 Senesi Kurultayı Z abıtları, s. 460.
378 A.g.e., s. 491.
379 A.g.e., s. 4 7 0 . Bu konuda Muzaffer Serıf (Başoğlu), bir yandan T ü rk O cakları
kâtip ve daktilograflarının hüküm et mem urlarından yüksek maaş alm alarını
eleştirirken, öte yandan da, “M em leketin m üstakbel evlâdlarını yetiştirecek
olan m uallim leri mem leketim izin çocuklarını ellerine veriyorsunuz, bunla­
rın en çok maâş alanları 1 0 0 -1 5 0 lirayı geçmez. Maâş faslında bunun esas it­
tihâz edilmesini teklif ediyorum " demektedir.

247
m eşini yapan Haşan F erid , iki çağdaş akım olan “bolşe-
vizm” ve "faşizm ”! inceleyerek, bazı temel farklara rağmen
"... herhangi bir medeniyyet kurmak için beşerin sa’y usulü­
nün mühim bir amil olduğunu ve binâenaleyh sa’y va ama­
lin tanzimi icâp ettiği kanâati”nin380 her ikisinin ortak anla­
yışını oluşturduğunu belirtmektedir. Her iki akım ın da T ür­
kiye’nin koşullarına uygun olmadığını savunan yazar, "Ka­
nâatime göre, Ocaklı komünist cereyanın mem lekete girme­
mesi için muhafızlık vazifesini deruhte etmeli ve ‘O caklı’ de­
nilince komünizm aleyhtarı anlaşılm alıdır”381 demekte, fa­
şizm konusundaki görüşlerini ise, “...bu da Türk’ün bugün­
kü İçtimaî bünyesiyle kabil-i telif değildir. Çünkü bizde ki,
kapitalist pederşahî ailenin en mükemmel bir nümûnesidir.
Buna istinâd etmek eskiye ve eskiliğe istinâd etmektir. O gö­
reneğin esiridir. O ailevî sa’y ve âmâl hodbinliğinin müces­
sem bir timsâlidir. Anane ve mevcut hayatın müeyyid kuv­
veti bizdeki sermayedir, eşrâf ve mütegallibedir. Buna mı is­
tinâd ederek zavallı halkın mesâisine hakim olacağız. (...)
Ocaklı faşizm taraftarı olamaz. Bu cereyana karşı da cephesi­
ni almalıdır”382 şeklinde özetlemektedir.
Haşan Ferid, Türk O cakları’nm faaliyet programını çeşit­
lendirme gerekliliğini vurgulayarak, bir yandan halkla ya­
kın ilişki içine girmek gibi pragmaıik amaca yönelik bir ha­
yır cemiyeti gibi çalışmayı, öte yandan da emeğin düzen­
lenm esi sürecinde yer almak gibi çok yönlü bir programı
birlikte gerçekleştirm eyi savunmaktadır.383
1 9 2 7 K urultayı’nın tam am lanm asından sonra İk d a m ’da
3 8 0 Hasao Ferid , O cak M esaisi H ak kın d a 1927 K urultayın a A rz E dilen T ekliflerim ,
Türk O cak lan M erkez Heyeti M atbaası, Ankara, 1 9 2 8 , s. 109.
381 A .g.e., s. 111.
38 2 A .g.e., s. 112.
3 8 3 A.g.e., s. 125-230. “Hayal sayın bir neticesidir” görüşünde olan Flasan Ferid,
T ü rk Ocakları'm rı iktisadi alanda faaliyetlerin yam sıra, eğitini ve bilim e yö­
nelik çabalarda da bulunm asını savunmaktadır.

248

i.
yayımlanan bir makalede Ahmed Cevdet (O ra n ),3®4 T ü rk
Ocakları’ru öncelikle bir “müessese-i hayriyyeyi vataniyye”
olarak kabul ettiğini belirttikten sonra, T ürk O cakları’nda
maaş alarak görev yapanları eleştirm ekte ve h er kim
Türk Ocağı’na parasız hizmet edemezse daha iyi oraya inti­
sap etmesin. Dikkat ediliyor mu, ‘intisap’ diyorum. Oraya
yapışıp kalmak lâzım değildir. Bu, ilâveten görülecek millî
bir hizmettir. Binaenaleyh Ocakta m emûriyet yoktur”385 de­
mektedir. Ahmet Cevdet’e göre, yüksek maaşların verilmesi
nedeniyle Türk O caklan bir “inhisar dairesine” benzemiş,
mücadele edilen geleneksel düzenin “aylıkçılık itiyâdı”nm
etkisi altında kalmıştır. Kurultay’ın son toplantısında M ah­
mud Esat’ın “Atilla’nın ruhuna iltica etm esini” de eleştiren
Ahmed Cevdet, bu tarihî kahram anın çağdaş Türk insanı
için bir kıvanç zemini oluşturam ayacağını ileri sürm ekte­
dir. “İnsanın aklını yağma eden” altı yüz bin liralık bü tçe­
siyle, Türk Ocakları’nın yayımladığı Türklüğün geçmişine
ilişkin kitapların seçiminde özen gösterilm ediğini ileri sü­
ren yazar, Hars Heyeti’nin görevlerinden birinin dil ve im lâ­
yı ıslah etmek olduğunu ve bu amaçla sözlük yayımlanma­
sına öncelik verilmesi gerektiğini ileri sürm ektedir.386
Ahmet Cevdet, son kurultay sırasında değişikliğe uğra­
yan Türk Ocakları Yasası’mn üçüncü maddesi ile CHF ile
“siyasette b erab er” olm asını da eleştirm ek te, “B en ce bu
cümlenin ilâvesi Türk Ocağı için bir sebeb-i zaaf olur. Türk
Ocağı için siyâsete lüzum yoktur. (...) Türk O cağı’nın vazi­
fesi siyâsetten daha çok geniştir. ( .. .) Oraya siyâset aramak­

384 Ahmet Cevdet, “T ü rk O cağı”, ikd a m , 5 Mayıs 1 9 2 7 , no. 1 0 7 8 8 . Ahm et Cev­


det (O ran), Türk O cakları'na yakın ilgi duym asının ned enini, ik d a m 'm T ü rk ­
çülük akım ıyla ilk ilgilenen gazete olmasıyla açıklayarak, “Ama İkdam 'ı unu­
turlarm ış. Buna ayrıca darılacak değilim. Cütıku öteden beri m em leketim izin
âdeti budur” şeklinde kırgınlığım dile getirm ekledir.
385 A.g.e.
386 A.ge.

249
sızın her Türkçü girebilmelidir. Oraya girene siyâsetin ne
diye sorulmamak, Ocak ancak ve ancak bu sayede kuvvet­
lenir. Yalnız fikren ve manen meşgul olmayı seven birtakım
esbâb-ı malûmat vardır ki, onlar bir köşede ilim ve irfân ile
meşgul olmayı severler. (...) Hattâ nutuklardan bile hoşlan­
mazlar”387 demektedir.
1 9 2 7 yılında yapılan C um huriyet H alk F ırk ası Büyük
Kongresi, Türk O caklan açısından önemli bir dönüm nokta­
sı olmuştur. 15 Teşrin-i evvel’de başlayan Kongre’de, 9 Eylül
1339 (1 9 2 3 ) tarihli Parti Nizâmnâmesinin değişikliklere uğ­
raması sırasında, “hars” sözcüğünün bütün nizâm nâmede
“kültür” sözcüğü ile değiştirilmesi,388 Türk O caklan ile doğ­
rudan doğruya ilgili olmamakla birlikte CHF içindeki bir
anlayış değişikliğini göstermesi açısından önemlidir.
Türk Ocaklan için önem taşıyan asıl değişiklik, CHF mü­
fettişleri ile ilgili olan 40. maddede belirtilen “Siyasî, idari, iç­
timai, İktisadî, harsî ve bunlara mümasil bilcümle teşekkülle­
rin heyet-i müdirelerine gireceklerin namzetlikleri fırka mü­
fettişleri tarafından tasvip olunduktan sonra ilân olunur”383

38 7 A.g.e.
3 8 8 Cumhuriyet Halk Fırkası Büyük Kongresi, TBMM M atbaası, Ankara. 1 927, s.
10. Denizli m illetvekili Necip Alı. Nizâm nâm e'nin 5. m addesinin görüşülm e­
si sırasında kültür ve hars sözcüklerinin eşanlam lı olduğunu ileri sürm üş,
Genel Sekreter Saffet (A rıkan) ise, "h a rs1' sözcüğünün Arapça kökenli oldu­
ğunu, "kü ltü r"u n ise daha geniş anlamlı, uluslararası bir kavram olduğunu
belirterek desteklem iştir. Böylece Cum huriyet H alk F ırk a sı N izâm n âm esi, 15
Teşrin-i evvel 1917'de Inikad Eden Cumhuriyet. H alk F ırkası Büyük Kongresinin
222 Teşrin-i evvel 1927 Iftim âın da M üzâkere ve K abu l Edilmiştir. TBM M M at­
baası, Ankara, 1 927, s. 5'de de görüldüğü gibi 5. madde, "Fırka; vatandaşlar
arasında ett kavi rabıtanın dil birliği, his birliği, fikir birliği olduğuna kani
olarak T ü rk dilini ve T ü rk kültürünü bihakkın tam im ve inkişâf ettirmeyi ve
bütün şuabâtı faâliyyette bu esası mevki-i itibâr ve meriyette bulundurm ayı
ve vaz'edilecek kanunlann vilâyet i am m esini ve her ferde seyyanen tatbikini
um de-i esâsiyye olarak takrir eder" şeklinde değiştirm iştir. Aynı şekild e s.
6'da 8. madde ile Partiye girebilm ek için Turk kültürünü kabul etm iş olm a
koşulu getirilmiştir.
3 8 9 Cumhuriyet H alk Fırkası Büyük Kongre si, S. 15.

250
kaydıdır. Bu madde üzerine söz alan İstanbul m illetvekili
Hamdullah Suphi, Türk Ocakları gibi yalnız “hars” işleriyle
ilgilenen ve CH F’nin tem el ilkelerini izleyen kurum larm
idarecilerinin, Parti müfettişleri tarafından yeterince tanın­
mayacağını belirterek, “Eğer henüz o mahale gelm iş olan
m üfettişlerin tasvibine idâre nam zetleri arz edilecekse b e­
nim gördüğüm netice. Ocak m esaisinin akam ete uğram a­
sından ibarettir. Arkadaşlar! Kongremizi teşkil eden zevâtm
zannediyorum ki heyet-i um ûm îyyesi O cakların azâsıdır.
Fırkanın ne kadar dostu ise O caklann da o kadar dostudur.
(...) Tamamiyle takdir ediyorum ki bütün teşekküller Fır­
kam ızın daim î bir m urâkabesi altında olm alıdır ve uzun
müddet buna lüzûm vardır. Um ûm î bir murakabe zaruridir.
Fakat her yerde, her O cağın İdare Heyeti intihaplarında
oradaki m ü fettişler doğrud an doğruya âm il ve m ü essir
olursa Türk O caklan doğrudan doğruya bir siyasî teşekkül
mahiyetini ihraz eder. Halbuki m em lekette bütün teşekkül­
lerin m âhiyyet-i mahsûsası vardır. (...) T ü rk O cakları da
hars m ü esseselerid ir'’390 diyerek, C u m h u rb aşk an ın ın da
T ürk O cakları’na CHF tarafından nam zet gösterilm esine
karşı olduğunu bir anısına dayanarak ileri sürm ektedir.39’
CHF Genel Sekreteri Saffet Bey ise, bu madde ile Türk
Ocakları’nın iç işlerine karışılması gibi bir niyetin beslen­

3 9 0 Cumhuriyet Haffc Fırkası Büyüt; Kongresi, s. 1 5 - 1 1 .


391 A .g.e., s. 17. Hamdullah Suphi, bu konuda şöyle dem ektedir: “A rkadaşlar s i­
ze çok m ühim bir hâtıram ı arz edeceğim . Bendeniz bir gün Reis-i Cum hur
H azretlerinin yanında bulunuyordum . Kastam onu Türk O cağ ı’nın intihabı
mevzû-l bahs oldu. Oradaki Türk O cağı’nın im ihâbâtında Fırka m üfettişinin
doğrudan doğruya nam zet gösterdiğini kendilerine arz ettim . Fırka kâıib-i
um ûm îsi Saffet Beyefendi de o esnada içeri girdiler. Bu m eseleyi m evzû-j
bahs ettik. Reis-i Cum hur Hazretleri sordular, T ü rk O ca k la n ’ntn İdare He­
yetlerine nam zetlerini Fırka mı gösteriyor? Bazı yerlerde böyle cereyan e tti­
ğini kâtib-i umûmî Beyefendi söyledi. Reis-i Cum hur Hazretleri doğru değil­
dir, dediler. Bunu serahaten hatırlıyorum ve bunu İsm et Paşa Hazretlerine de
tekrar ettim ."

251
mediğini ısrarla vurgulayarak, Türk Ocakları’nın, Parü’nin
“kültür”, “irşad” ve “tenvir” şubesi olarak kabul edildiğini,
denetimi yapacak Parti mutemed ve müfettişlerin, tümünün
“bütün ruhuyla” Ocaklı olduklarını belirtm ekte ve madde­
nin kabulünü istem ektedir.392 1927 Kurultayı’nda Yasa En­
cüm eni üyesi ve Gördes delegesi sıfatıyla katılan Giresun
milletvekili Hakkı Tank da, Hamdullah Suphi’ye karşı çıka­
rak, CHF m üfettişlerinin aday gösterm elerinin değil, yal­
nızca adaylan onaylamalarının söz konusu olduğunu ileri
sürm ekte ve Saffet Beyri desteklem ektedir.393 Yapılan oyla­
ma sonucu 40. madde, Kongreye katılanlarm çoğunluğu ta­
rafından kabul edilmiş ve böylece Türk O cakları’nın CHF
ile bütünleşm esi süreci başlamıştır.394

E K 16: 1927 K U RU LTA YI'N A


KA TILA N D E L E G E L E R İN A D L A R I*

Ahlat: Sami Bey, Artvin: Ö 2dem ir Salim Bey, Adana: Ferit Celâl
Bey, A dapazarı: tem an Hanım, A fyonkarahisar: Ali Bey, Akşehir:
M uallim Şevket 8ey, A khisar: Şem seddin Bey, A laşe h ir: Yunus
M uam m er Bey, Alucra: M ehm ed Emin Bey, A m asya: İsmail Hakkı
B ey Antalya: izzet Ulvi Bey, Ankara: Ham dullah Suphi Bey, Ayaş:
Ali Rıza 8ey, A ydın: Reşit G alip Bey, A vanos: Lütfi O rh an Bey,
Edirne: Şefik Bey, Edrem it: Fevzi, Tire: Saip Saffet Bey, Erb aa:
Remzi Bey, Erdek: Hayrettin Bey, Ordu: Hamdi 8ey, Erzurum : Na­
fiz 8ey, Ürgüp: Recep Bey, Erm enek: Nafiz Bey, İzm ir: M ithat Bey;

39 2 A .g e., s. 18.
39 3 A .g.e., s. 18-19. Ziya G evher (Ç anakkale). H anjid (K ars), R efeı (B ursa), Ra-
sih (Antalya) Beyler de 4 0 . maddeyi destekleyen konuşm alar yapmışlardır.
39 4 A .g.e., s. 19. Türk O cakları'nın CH F’nin ‘'m u rak ab esi” alım d a bir kuruluş
haline getirilm esi konusunda, M uam m er Taylak, S altan at, 11. M eşrutiyette ve
l. C um huriyette Ö ğrenci H areketleri, Başnur M atbaası, Ankara, 1 969, s. 75 ve
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler; 1 9 5 9 -1 9 5 2 , Doğan Kardeş Bası­
mevi, tsıanbul, 1 952, s. 5 6 9 . Tunaya, bu konuda C H F n in tüm ülke yasamı
üzerinde kapsayıcı ve hakim bir rol oynama am acında olduğunu ileri sür­
mektedir.
(* ) Kaynak: tkdam , 25 Nisan 1927, ııo. 10778.

252
İznik: M ehm et Rüştü Bey, İsparta: Ö m er Adil Bey, ispir: Hamid
Bey, İstanbul: Celal Sahir Bey, Eskişehir: A li Ulvi Bey, Eski Foça:
Mühin Bey, Eğridir: Sukuti Bey, Elmalı: İbrahim Rakım Bey, Emet:
Fazıl Doğan Bey, Ödemiş: M uzaffer Şerif Bey, Urfa: İskender Bey,
Urla: Faik Bey, Uzunköprü: Süreyya Fehim Bey, Oltu: Na 2 im Bey,
U luborlu: İbrahim Bey, Ulukışla: 8edri Bey, inebolu: Fethi Bey,
İnegöl: Haşan Nazmı Bey, Erzin can : Hüseyin Enver Bey, İskilip:
Rüştü Bey, A rd ah an : K ahram an Bey, Babaeski: Selah attin Bey,
Bartın: Ragıp Bey, Balıkesir: Necati Bey, Balye: Celal Bey, Bandır­
ma: Burhaneddin Halil Bey, Bayburt: Cevdet Bey, Bayramiç; 8ekir
Vefa Bey, Bergama: Haluk Bey, Bursa: M uhiddin Baha Bey, Burha­
niye: İsmail Bey, Buca: Sabri Bey, Bodrum : Şem seddin Bey, Bor:
Galip 8îngöl Bey, Burdur: Şevket Bey, Boğazlıyan: A hm et Cevdet
Bey, Bolu: Cevat Abbas Bey, Birecik: Refet Bey, Biga Gündoğdu:
Hamdi Bey, Bilecik: Ahm et Hamdi Bey, Bornova: Ziya Bey, 8esni:
Lami Bey, Palu: Nazmi A ziz Bey, Posof (Digor); Zakir Kadiri Bey,
Terme: Fahri Bey, Tefenni: Abdullah Bey, Tekirdağ: Cemil Bey, To­
kat: Ethem Necdet Bey, Cebelibereket: Ragıp Nurettin Bey, Cide:
Cemil Behçet Bey, Çarşam ba: İsmail Hakkı Bey, Çatalca: Nakiye
Hanım, Çeşme: Cevad Naki Bey, Çorlu: Eyüp Ziya Bey, Çıldır: Hik­
met Bey, Çine: Hazım 8ey, Çivril: Osman Bey, Havza: Zübeyir oğlu
Fuat Bey, Hopa: Ragıp Bey, Hayrabolu: Behçet Bey, Denizli: Ali
Bey, Düzce: Bedri Bey, Diyarbakır:. A rif M ehm et Bey, Dinar: Cev­
det Bey, Reşadiye: Tevfik Bey, Rize: Ali Bey, Safranbolu: Osman
Nuri Bey, Sarayköy: Burhaneddin Bey, Siirt: Hüseyin Bey, Senir-
kent: Şükrü Yusuf Bey, Söğüt: M ehm et Fuat Bey, Sultanhisar: En­
ver Bey, Silifke: Ilhan Bey, Sürm ene: Ali Bey, Söke: Cevad Bey, Si­
nop: Zühdü Bey, Sivas: Rıza Bey, Sivrihisar: Ali Rıza Bey, Şarkışla:
A bdü lm u ttalip Bey, Sarıkam ış: İhsan Bey, Salihli: Dr. Saim Bey,
Samsun: Sabri Bey, Sındırgı: A hm et Süreyya Bey, Sandıklı: M eh­
met Salih Bey, Susurluk: Sadık Bey, Som a: O sm anzade Hamdi Bey,
Savur: Salih Bey, Taşköprü: Mehmet Ali Şevket Bey, Tavşanlı: Ha­
şan Ferit 8ey, Trabzon: Nebizade Hamdi Bey, Tarsus: Zeki Bey, Ta­
vas: Inayetullah Bey, Tosya: Sadi Bey, Arapkir: Naşit Hakkı Bey,
Uşak: Nuri Bey, Fatsa: Hamdi Bey, Fethiye: Saim Bey, Kars: Ali
Nazmi 8ey, G a 2 İköy (Saray): Sabri Bey, Kırklareli: Fuad Bey, K ara­
burun: Kazım Bey, Karacabey: Hüsnü Bey, Karam an: Şükrü Bey,
Karam ürsel: Salahaddin Bey, Kastam onu: Tevfik Arslan Bey, Kon­
ya: Refik Bey, Kırşehir: M ustafa Hilmi Bey, Gediz: Ruşen Eşref Bey,
Germ encik: Fehmi Bey, Keşan: Alaeddin Bey, Gelibolu: Uluğ Bey,

253
Kilis: Kılıç Ali Bey, Kütahya: Nuri 8ey, Görele: Ali Şevket Bey, Göte:
C evd et Bey, G önen: Rıfat Bey, G ire su n : M em duh N ecdet Bey,
Mardin: Cevdet Şakir Bey, M ecidiye: A bdullah Şevki Bey, M udur­
nu: Süreyya Bey, M erzifon: Sadık Bey, M ersin: A h m e t M uhtar
Bey, Maraş: Lütfü Bey, M ürefte: Nihat Ahm et Bey, M uğla: Cemil
Şerif Bey, M enem en: Kemal Ali Bey, Mucur: Bilal Bey, Milas: Selim
Bey, N azilli: M ithat Bey, Nevşehir: A ta Bey, Niksar: Fuad Naim
Bey, Van: İshak Refet Bey, Vize: Şevket Bey, Yalvaç: Rıfat Bey, Y a­
lova: A hm et M azhar Bey, Yenişehir: Tevfik Bey, Yeni Foça: Sait
Bey, Arapsun: M ehm et Bey, A ziziye (Sivas): Fuat Bey, A laiye: Tah­
sin Bey, Kasaba: Yaşar Bey, Kozan: Olcay Tok Hanım, Konya Ereğ-
lisi: Naci Salim Bey, Gürün: İsmail Hakkı Bey, Keskin: İhsan Bey,
Günay: A bdurrahim Rahmi Bey, Göynük: Şem settin Bey, Geyve:
Celal Abdi Bey, Geyveakhîsarı: Ziya Bey, M anisa: 8ahri Bey, M alat­
ya: Kaşif Ö m er Bey, Mut: Yahya Naci Bey, Niğde: Ekrem Tok Bey,
Yıldızeli (Yeni Han): Kemal Bey.

E K 17: T Ü R K O C A K L A R I T A L ÎM Â T N Â M E S İ*

F a sıl 1: M e rk e z H eyeti

M adde 1- M erkez Heyeti: Reis, Reis Vekili, Um ûm î Kâtip, Um û­


mî Mesul M urahhas, Umûmî Muhâsip, Veznedar ile altı azâdan
m ürekkep olup, her türlü m uam elâtta Ocakların yeg âne m erci­
idir.
M adde 2- M erkez Heyeti kendi arasında Reis veya Reis Vekili
ile Um ûmî Kâtip, Ûmûmî Mesul M urahhas ve Um ûm î M uhâsip-
ten m ürekkep bir İcrâ Dîvânı intihap eder (Yasa M adde 47).
M adde 3- M erkez Heyeti yasa m ûcibince hâiz olduğu hukuk
ve selâhiyeti istimal için 15 günde bir defa toplanır ve icrâ Dîvâ-
nı'nın izahatını dinleyerek icap eden m ukarrerâtı ittihâd eder ve
Ocaklara lâzım gelen em irleri verir.
M adde 4- M erke z H eyeti k e n d ile rin e ve rile n e v â m ir ve te b lig a ­
ta ria ye t e tm e ye n O cak lar h a k k ın d a yasa a h k â m ın ı ta tb ik eder.
M adde 5- M erkez Heyeti lüzûmu halinde fevkalâde to p lan m a­
lar yapabilir.
M adde 6- M erkez Heyeti m üzakerâtında Reis bulunm adığı z a ­
m anlar riyâset vazifesi Reis Vekili, o da bulunm adığı zam an Umû-

( * ) T ü rk O c a k la r ı T alfm âtnârnesi, T ü rk O cak ları M erkez H eyeti M atb aası, yy.,


1927.
mî Kâtip tarafından aynı selâhiyetle ifâ olunur.
M adde 7- Yeni teşkil eden M erkez Heyeti sabık heyetten m er­
kezin iş, para, eşya ve m ülklerini bir devr m azbatasıyla teslim et­
meye mecburdur.
M adde 8- Sâbık heyetin hesâbâtı Kurultayca kabul olunduktan
ve Kurultay bittikten sonra yeni M erkez Heyeti tarafından eski
heyet azâlarına vazifelerini iyi bir surette ifâ ettiklerine dâir bir
m azbata verilir.

F a sıl 2: İcrâ D îv â n ı

M adde 9- İcrâ Dîvânı: M erkez Heyeti’nin m ukarrerâtını infaz


ve tatbik ve M erkez Heyeti'nin alacağı selâhiyet dâhilinde bilâ-
umum Ocaklar m ukarrerâtını tanzim , tedvir ile m ükellef olup ic­
râatını M erkez Heyeti'ne bildirir.
M adde 10- Reisin vazifesi: Reis Ocakların um ûm î reisidir ve bü­
tün O caklan temsil eder. Ocak M erkez Heyeti ve İcrâ Encüm eni
tarafından vukubuiacak bilcümle m uhâberâta, taahhütlerle, m u ­
kavelelere imza eder. G erek M erkez Heyeti'nin ve gerekse İcrâ
Dîvânı'nın toplanm alarına riyâset eder. Reis bulunm adığı takd ir­
de Reis Vekili, o da bulunm adığı takdirde M erkez Heyeti'ni veya
İcrâ Dîvânı'nı içtimâa davet edebilir.
M adde 11- İcrâ Dîvânı lüzum gördüğü tâm im ve talîm âtnâm e-
leri hazırlar ve Ocakların um ûm î işleri nokta-i nazarından ittihâz
edilen kararları tatbik ve temsil, müfettiş ve m em urlarına lâzım
gelen emirleri itbâ eder.
M adde 12- İcrâ Dîvânı m evcudunun bir noksanıyla m ukarrerât
ittihâz edebilir.
M adde 13- icrâ Dîvânı M erkez Heyeti tarafından kabul edilen
bütçe dâhilinde her nevi sarfiyâtı yapm aya m ezundur. Şu kadar
ki fevkalâde vâridât vukuunda M erkez Heyeti'ni haberdâr eder.
Ve fevkalâde sarfiyat için m ezûniyyet istihsâl eder.
M adde 14- İcrâ Dîvânı haftada üç gün içtimâ eder. Eyyâm-ı sâ-
îrede her azâ vazifesine ait vazifeyle iştigâl eder. Lüzum u halinde
her gün içtima edebilir.
M adde 15- İcrâ Dîvânı M erkez H eyeti'nin tasvib iyle intihap
eden m emurları tâyin ve azl eder ve bütçe dâhilinde icrââtlarını
tesbit eder.
M adde 16- İcrâ Dîvânı fevkalâde ahvalde M erkez Heyeti'ni içti­
mâa davet edebilir.
M adde 17- U m ûm î Heyet İcrâ Dîvânına m erb ut o lan kalem

255
?

idaresinin âmiridir.
M adde 18- Umûmî Kâtip Ocaklar m uam elâtını idare eder. Reis
ve Reis Vekili bulunm adığı zam an bilâum um m uhaberâta vaz'-ı
im za eder. M em urine Iâ2 im gelen evâmir ve tebligatta bulundu­
ğu gibi Ocaklara da icâp eden tebligâtı İcrâ Dîvânı kararıyla bildi­
rir.
M adde 19- Um ûm î Kâtip m em urinden herhangi birini tayin
veya azillerini esbâb-ı m ucibesiyle İcrâ Dîvânı'na arz eder ve icrâ
Dîvânı'nın m ukarrerâtına göre hareket eder.
M adde 20- U m ûm î Kâtip M erkez ve icrâ Dîvânı m ukarrerâtını
m untazam an kayıt ve zabtını tem in eder.
M adde 21- M erkez Heyeti'nin rûznâm esini icrâ Dîvânı tesbit
eder ve Um ûm î Kâtip M erkez Heyeti'ne arz eder.
M adde 22- İcrâ Dîvânı M erkez Heyeti nâm ına K urultaya arz
edilecek raporu tanzim ve M erkez Heyeti'nin tasvip ve tasdikine
arz eder.
M adde 23- M erkez Heyeti Um ûm î Muhâsibi hesap defterleri­
nin ve bunlara ait vesikaların m untazam an kayıt vazifesini tem in
eder. Haftada bir defa m uhasebe ve vezne hesaplarını tetkik ile
defterlerine işaret eder. M uam elât-ı hesâbiyyede gö rdüğü h er­
hangi bir yolsuzluğu icrâ Dîvânı'na hem en tahriren bildirir. Vâri-
dât ve sarfiyâtı tetkik eder, her sene Kurultaya arz edilecek hesap
m uvâzenelerini, bilançoyu ve Ocağın vaziyet-i mâliyyesi hakkın-
daki raporu tanzim eder. Kurultay M âliye Encüm enine Ocağın
hâl ve m üstakbel vaziyet-i m âliyyesi hakkında ta h riri ve şifâhî
izâhât verir.
M adde 24- Umûmî M uhasip Ocağın vaziyet-i mâliyyesi hakkın ­
da Iü2 um gördüğü tadilâta dâir M erkez Heyeti'ne esbâb-ı mucî-
beli bir raporla teklîfâtta bulunm ak hakkını hâiz olduğu gibi, g e­
rek İcrâ Dîvânı ve gerekse M erkez Heyeti Umûmî M uhasibinin bu
teklifini her şeye takdim en nazar-ı itibâra alm aya mecburdur.
M adde 25- U m ûm î M uhasibe m erbût ve m u haseb e işleriyle
meşgûl başkâtibin emri altında bir m uhasebe m em uru, bir kasa­
dar ile Iü2 um görüldüğü kadar m em ur bulunur.
M adde 26- Um ûm î M uhâsip her ay nihâyetinde bir aylık hulâ-
sa-i hesâbiyyeyi tetkik ve tasdik ile icrâ Dîvânı'na tevdi eder, icrâ
Dîvânı bu hülâsaları tetkik ettikten sonra aylık mesai hakkındaki
um ûm î izahâtı m eyânında M erkez Heyeti’ne arz eder.
M adde 27- Ocak nâm ına yapılacak her türlü m ukaveleler ve
ta ah h ü tle r Umûmî Mesul M urahhas, M uhâsip ve Başkâtip ta ra­

256
fınd an m ü ştereken tanzim e d ild ikten so n ra İcrâ D îvân ı'n a ve
M erkez Heyeti'ne tevdi olunur.
M adde 28- M erkez Heyeti Mesûl M urahhası gerek M erkez He­
yeti'nin ve gerekse Ocakların Um ûm î M urahhası olm ak dolayısıy­
la Ocaklara ait İdarî ve hukukî mesaili devâir-i hüküm et, müesse-
sât-ı resm iyye ve hususiyye ve şirketler nezd in de ifâ ve tâkip le
mükelleftir.
M adde 29- U m ûm î M u rah h as aynı se lâ h iy e tle m ah k em ed e
Ocağın şahsiyyet-i mâneviyyesi nâm ına isbât-ı vücût eder.

F a sıl 3: M ü f e t t iş le r

M adde 30- M üfettişler dâim î ve m uvakkat o larak M erkez He­


yeti tarafından O caklann işlerini teftiş için tâyin olunurlar.
a) Dâim î m üfettişler M erkez Heyeti'nce m uayyen bir ücretle
tavzif olunan Ocaklı bir azadır.
b) M uvakkat m üfettişler h erh a n g i bîr m eselenin teftişi için
M erkez Heyeti'nin kararıyla kendi arasından veyahut da h e rh a n ­
gi bir Ocağa mensup bir Ocaklının m uvakkaten tavzifi suretiyle
olur. M uvakkat veya daim î müfettiş her ikisi de teftiş vazifesinde
aynı hukuk ve selâhiyetlere mâliktir.
M adde 31- M üfettişler M erkez Heyeti'nin kendilerine vereceği
emir üzerine icâp eden Ocakları teftiş ederler. M am afih m ıntıka­
ları dâhilindeki Ocaklar hakkında da işittiklerini ve kanâatlerini
rapor suretinde M erkez Heyeti'ne bildirm eye ve m ütem adiyen
mıntıkası dâhilindeki Ocakları hakkın da m alûm at elde etm eye
mecburdurlar.
M adde 32- M üfettiş teftişine m em ur olduğu Ocağa m uvasala­
tında yanında mevcut olan evrâk ve vesikâsını ibrazdan ve hesâ-
batı yegân yegân evrâk-ı müsbite ile tetkik ettikten sonra lüzum
gördüğü takdirde kasa, defterler, am bar ve eşya deposunu te m ­
hir edebilir. M üfettiş hin-i hacette idare Heyetlerinin tahrirî ve şi­
fa h î ifadelerine m ürâcaât edebileceği gibi O caklılardan da istedi­
ği zâtın ifadesine m ürâcaât edebilir.
M adde 33- M üfettiş teftişâtm ı m untazam surette zabt etm eye
ve teftiş n eticesin d e bir rap o r ha lin d e m e rk e z e g ö n d e rm e ye
mecburdur.
M adde 34- M üfettişler teftişleri esnasında Ocak m uam elâtını
hiçbir surette sektedâr etm em eye dikkat edecekler ve O caklarda
yaptıkları teftişlere ait m alûm atı kati surette ifşâ etm eyecekler­
dir.

257
M adde 35- M üfettişler yasarım 53. m addesi m ûcibince İdare
H eyetleri ve D ern ekler m ü zâkerelerin e rey verm ek sizin iştirak
ederler.
M adde 36- M üfettişler yasanın 53. maddesi ahkâm ı dairesinde
alacakları emre tevfikan İdare Heyeti'ni ıskat ve yedek azâyı celp
edebilirler. Yedek azâ bulunm adığı takdirde derneği içtimâya da­
vet ederek yeni idare Heyeti'nin ihtihâbtna nezaret ed e rle r ve
neticeyi M erkez Heyeti'ne bildirirler.
M adde 37- M üfettişler yasa ve talîm atnâm e mevâdı ile M erkez
Heyeti tarafından kendilerine verilen em irler dahilinde hareket
ederler. Yasaya ve talîm atnâm elere ve M erkez Heyeti evâmir ve
m ukarrerâtm a m uhalif hareketi görülen m üfettişler için icrâ Dî­
vânı kararıyla işten el çektirilir.

F a s ıl 4: M ü m e s s ille r

M adde 38- Yasanın 49. maddesi mûcibince M erkez Heyeti t a ­


rafından lüzum görülen m ahallere mümessil tayin olunur.
Madde 39- Mümessil vazifeten Ocaklılık fikir ve akidelerinin nâşi-
ridir. Doğrudan doğruya Merkez Heyeti'ne merbut olan memurlar
da müfettiş gönderilecekleri yerlerde yasanın istihdâf ettiği m ukad­
desat ve gayeler. Merkez Heyeti’nden alacakları vecibeler dâhilinde
millî faaliyyetlerde, harsî mesaide bulunurlar. Merkez Heyeti’nin ka­
rar ve tensibine göre açılmış Ocaklar nezdinde vazifedâr olabilecek­
leri gibi Ocak olm ayan yerlerde de ta vzîf olunab ilirler. Açılmış
Ocaklarda mümessiller bunların tekâmül ve inkişâfını tem in ve fa-
aliyyetlerini tanzîm ile mükellef olurlar. Henüz Ocak açılmamış ve
millî faaliyyetlerde geri kalmış mahallerde ise mümessillerin vazifesi
bu tehirin sebeb ve âmillerini tetkik ile onların ref'i ve izâlesine ça­
lışmak ve Merkez Heyeti'yle daimî temas ve m uhaberede buluna­
rak münasip görülecek zamanda orada dahi Türk Ocağı teşkilâtını
yaparak millî hisleri ve fikirleri kökleştirmektir.
M adde 40- Mümessil bulunduğu m uhitte yabancı harsların va­
zıyetleriyle bunlara m üteâllik tesir ve faaliyyetlerden M erkez He­
yeti'ne m untazam an m alûm at verir.
M adde 41- Mümessil bulunduğu Ocakta İdare Heyeti'yle m ü­
tekâbil vaziyet ve selahiyeti yapının bu hususta m üteallik ah k â ­
mıyla muayyendir. Mümessil ilk açılacak Ocağın birinci derneği­
nin tabiî reisidir.
M adde 42- Mümessiller M erkez Heyeti'nin kararıyla m uvakka­
ten icap eden yerlere teftişâta gönderilebilirler.

258
F a s ıl 5 : K a le m

M adde 43- Kalem, Ocakların ve M erkez Heyeti'nin ihtiyâcına


göre, başkâtip, m uhâsebe memûru, kasadar vesâir lüzum görü­
len m em urlardan terkip eder.
M adde 44- Başkâtip: İcrâ Dîvânına m erbut kalem m em urları­
nın birinci derecede âmiridir. Kalem işine nezâret eder.
M adde 45- Başkâtip M erkez Heyeti İcrâ Dîvânının m ukarrerâtı-
nı hususî defterine kayıt ve vâki olacak m uhâbereleri günü g ü n ü ­
ne kasa defterlerine kayıt ile dosyaların intizâm ını tem in eder.
M adde 46- Başkâtip M erkez Heyeti ve İcrâ Dîvânının vâki o la­
cak sarfiyât ve vâridât evrakını tetkik ve ait oian m em urlara k a­
yıtları için havale eder. Yazı ve hesap işlerine n ezâret eder.
M adde 47- Başkâtip kalem işlerinde gördüğü herhangi bir h a­
tâyı hem en um ûm î kâtibe bildirmek m ecburiyetindedir.
M adde 48- Başkâtip m erkezden yazılacak tezkereleri tetkik ile
m em uruna tevdî ettiği evrâkın sağ köşesine vaz'-ı im zâ eder.
M adde 49- Başkâtip m em urun ve m üstahdem in ücretini mâ-
beyn bordrolarla sarfiyât evrâkının usulüne m uvaffık olup o lm a­
dığını tetkik ettikten sonra tetkik edildiğ ini m âbeyn evrakının
sağ köşesini vaz'-ı imza eder ve bundan sonra m ezkûr m asraflar
tasdik edilm ek üzere İcrâ Dîvânı'na tevdi olunur.
M adde 50- Başkâtip m em ûrun ve m üstahdem in vazifelerin e
devam ve itinâ edip etm ediklerini daim î surette kontrol eder.
M adde 51- Başkâtip M erkez Heyeti ve İcrâ Dîvânı m üzakerâ-
tında hazır bulunur ve m üzakerâtı zapteder.
M adde 52- M erkez Heyeti dâiresinin intizâm ve umur-u dâhi-
liyyesine başkâtip nezâret eder ve her türlü kalem işlerinden baş­
kâtip mesuldür.
M adde 53 - Başkâtibin gaybûbetînde yerine kalem m em urla­
rından biri Umûmî Kitâbetçe tensîp edilm ek suretiyle İcrâ Dîvâ-
nı'nca vekâleten tâyin edilir.
M adde 54- Başkâtibin m âiyyetinde icrâ D îvânı’nca lüzum gö­
rüldüğü kadar kâtip ve m emur istihdam edilir. Bunlara ait vazife­
ler tâyinleri esnasında icrâ Dîvânı'nca tesbit edilir.
M adde 55- M uhâsebe m emûru Ocağın hesap işlerini mevz-u
usul dâhilinde kayıt ve tesbite ve bunlara m üteferri o larak müs-
betenin ziyâdan vikayesiyle hıfzına m emûrdur. Ocağın kuyudat-ı
hesabiyyesinden birinci derecede mesûldür.
M adde 56- M uhâsebe memûru yapılan m asrafların bütçe dâhi­
linde yapılmasını temin eder.

259
M adde 57- M uhâsebe m em uru m uhasebeye gelen kâğıtları
günü gününe hususî defterlerine kayıt etm eye ve yevm iye defte­
rinin altını her akşam bİ 2zat ve başkâtibe im za ettirm eye mec­
burdur.
M adde 58- M uhâsebe m em ûru vâzife-i asliyyesine m üteâllik
hususâtta doğrudan doğruya Um ûm î M uhasibin em rinde ve di­
ğer hususâtta başkâtibin ne 2âret-i umûmîyyesi altındadır.
M adde 59- M uhâsebe kalem inde kasa defteri, yevm iye defteri,
dem irbaş eşya defteri, zi kıymet eşya defteri, hesâb-ı carî defteri,
bütçe defteri, tahsisat ve m aâş defteri olm ak üzere yedi nevi d ef­
ter bulunur.
M adde 60- Ocağın mâii senesi Mayıs iptidasından başlar. Umû­
mî Muhâsip senelik bilançonun tanzîm i için hesaplarım Mart g a­
yesinde kapam ak mecburiyetindedir. Nisan bidayetinde Kurultay­
ca yeni intihâp edilecek M erke 2 Heyeti vazifeyi deruhte edinceye
kadar vâki olan sarfiyatını yine bütçe dâhilinde M erkez Heyeti İc­
râ Oîvâm'nca yapılır. Bu sarfiyât Kurultaya arzedilecek bilançoya
ithâl edilm ez, fa kat ertesi sene M erkez Heyeti senelik hesâbâta
bilânçosunda heyet-i sâbıkanın hesâbâtı olarak gösterir.
M adde 61- Kasadar mükefildir. Kefalet miktarı İcrâ Dîvânınca
takarrür ettirilir.
M adda 62- Kasadar kasaya ait m uam elâtı günü gününe, vari­
datı olarak kayıt ve sarfiyatı icrâ ve kayıt eder. Kasa m evcuduyla
kasaya konulmuş kıymetli eşyayı lâakall haftada bir defa tâdad
ve tetkik eder. Kasa m evcudunda herhangi bir surette defterleri­
ne m uvafık olm ayan bir fark zuhurunda um ûm î m uhâsebe he­
m en ihbârı keyfiyete mecbûrdur.
M adde 63- U m ûm î M uhâsip lüzum gördükçe kasayı her vakit
kontrol ve icâbında tem hir eder.
M adde 64- Kasadarın m âiyetinde kezâ m ükelif bir m uavin bu­
lunur. M uâvin de tam am iyle kasadar gibi kasa m uam elâtından
mesuldür.
M adde 65- Kasadar âdi ahvalde kasasında ancak beşyüz lira
bulundurabilir. Fazlasını her gün M erkez Heyeti'nin tâyin ve k a ­
bul ettiği bankaya tevdi eder. Beş yüz liradan fazla para bulun­
durm ak m ecburiyyetinde kalan kasadar hem en esbâb-ı mûcibe-
siyle um ûm î m uhasibe tahriren bildirmek m ecburiyyetindedir.
M adde 66- Bankada mevcut m evduâttan alınacak herhangi bir
m e b lâğ için U m û m î M u hâsip n e zd in d e saklı o la n çek b izzat
Umûmî Muhâsip tarafından doldurularak im zâdan sonra reis bu­

260
lunm adığı zam an reis vekili veya Um ûmî Kâtip tarafından imzâ
edilerek m uhasebeye tevdi olunur. M uhasebece kaydı yapıldık­
tan sonra kasadara verilir. Kasadarca para alınm ış addolunur.
M adde 67- Vezneye vârid olacak kıymetli paketler U m ûm î M u­
hasip veya İcrâ Dîvâm 'ndan bir zat, Başkâtip ve Kasadardan m ü ­
rekkep bir heyet huzurunda açılır. Eksik veya kalp ve herhangi
surette tedâvülü kabil olm ayan m âdenî para, kâğıt para ile kıy­
m eti tenâkıs etmiş zi kıymet eşya hakkında hem en bir zabıt vara­
kası tanzîm edilerek m evcût heyet tarafın dan imzâ edilir.
M adde 68- Kıymetli olarak gelen paketler azam i yirmi dört sa­
at tehirle açılır.
M adde 69- iâne suretiyle gelen herhangi kıymetli eşyanın kıy­
meti usulen tahm in ve tesbit edildikten sonra kasadar ile icrâ Dî-
vânı'ndan Um ûmî M uhasip ve diğer herhangi bir aza tarafından
m üştereken tem hir olunarak kasadar tarafından m uhâfaza olu ­
nur. Zi kıymet eşya ancak M erkez Heyeti kararıyla m üzayede v e ­
yahut herhangi faydalı bir şekilde nakte tahvil olunur.
M adde 70- Ecnebi m eskükât ve evrâk-ı nakdiyye kezâ M erkez
Heyeti kararıyla Türk parasına tahvil olunur. Tahvil m uam elesine
kadar gerek m uhasebece ve gerek kasaca ayrıca hesap defterleri­
nin hane-i m ahsusuna kayıt olunm ak suretiyle hıfz olunur. Ve
hîn-i tahvîlinde vârîdât olarak yevmiye ve icm ale naklen alınır.

F a s ıl 6: D e r n e k

M adde 71- Dernek her sene yasa m ûcibince M artın ilk cum a­
sında içtimâim akdeder. Herhangi bir sebeble içtimâim aktede-
meyen Derneğin teşekkül edem em esinin sebebi İdare Heyeti'nce
hem en M erkez Heyeti'ne sebebleriyle bildirilecek ve M erkez He-
yeti'nden alınacak talîm âta göre hareket edilecektir.
M adde 72- Dernek mevcut Ocak azâsının onda üçü hazır bu­
lunm ak şartıyla açılabilir, ilk toplanışta bu sayı tem in edilem ediği
takdirde ikinci içtimâda azanın sayısına bakılm ayarak m ü zâk ere­
lere başlanır.
M adde 73- Ocaklı olm ayanlar derneğe hiçbir suretle iştirâk et­
tirilem eyeceği cihetle idare Heyeti ta ra fın d a n m ü zâk ere b aşla­
m adan evvel m evcut azâ yoklam a ettirilir, m uteâkip celselerde
de dernek riyâseti bu usûle riâyete mecburdur.
M adde 74- Dernek içtimâi akteder etm ez heyet içerisinden en
yaşlısını m uvakkat reis ve en genç iki azâyı da m uvakkat kâtip in­
tihap eder. Bu intihâp için gizli reye ihtiyaç yoktur.

261
M adde 75- M uvakkat reis ve kâtipler asıl dernek reis ve kâtip­
lerinin intihap işini tan 2Îm için intihap olunuriar. Celse halinde
m üzâkere idare etm eye selâhiyetdar değildirler.
Madde 76- M uvakkat.reis ve kâtiplerin intihabından sonra asıl
dernek reis ve dernek kâtiplerinin intihâbına başlanır. Intihâp için
teklif olunacak zâtların isimleri 32â tarafından imzalı takrirle mu­
vakkat reise teklif olunur. Teklifler bittikten sonra isim ler ilân olu­
nur. intihap başlar, intihap hafî reyle -yasa mucibince- icrâ edilir.
Madde 77- Dernek reisinin intihabında bir reis, bir reis vekili
He iki kâtip intihâp eylem ek lâzımdır.
M adde 78- D ernek reisi m üzâkereyi idare, kâtipler ise zaptı
m untazam an tutm ak, reyleri tasnîf etm ekle m ükelleftirler. Zabıt­
ların m untazam an tutulm ası için iki kâtip, kâfi gelm ediği zam an
d ernek riyâsetince kâfi m iktarda zabıt kâtibi in tih âp ve ta vzif
edilir.
M adde 79- Reis ve reis vekilleri m üddeti hitâm bulan idare He­
yeti azasından olam az.
M adde 80- İntihâp bittikten sonra dernek m üzâkerâtı berveçhl
âti süre ile devam eder:
a) İdare Heyeti raporu ve m üteâkiben M urâkabe Heyeti rapo­
ru okunur. Bundan sonra reis her iki rapor hakkında söz söyle­
mek isteyenlere söz verir. Ve m üzâkerât usûlü dâhilinde cereyân
eder.
b) Her iki rapor hakkında m üzâkere ve m ünakaşalar bittikten
sonra yeni İdare Heyeti'yle M urakabe Heyeti ve her iki heyetin ye­
dek azâları ayrı ayrı hafi reyle intihâp edilecektir. Her dört heyetin
intihâbı bir intihâp kâğıdıyla olabilir. Fakat yedek azalar İdare ve
M urâkabe Heyetlerinin teşkilinden sonra en fa 2 İa rey atanlar ara­
sından seçilemez. Mutlaka dernek yedek azalar için intihâp kâğıt­
larında sarîh bir sûrette rey vermek mecbûriyyetindedir.
ç) Intihâbâtın hitâm ından sonra yeni İdare Heyeti'nin yapacağı
bütçe ve esbâb-ı mucibe raporu kırâat ve m ü zâk ere o lu n arak
dernekçe kabul olunur.
d) Bütçe müzâkerâtı bitirildikten sonra Kurultaya gidecek m u­
rahhas intihâp olunur veyahut bu salâhiyyet İdare Heyeti'ne verilir.
e) N am zed azâ hakkında sâbık idare H eyeti'nin te k lif ettiği
esâm î en son olarak reye vaz' olunur. Dernek teklif edilen a 2 âla-
rın şahısları hakkında hiçbir m ünâkaşa yapm aksızın kabul veya
red suretiyle rey verir. Bu intihâp da keza hafî rey ile olacaktır.
Namzed a 2 âlar derneğe hiçbir suretle iştirâk edem ez.

262
M adde 81- Yasa m ucibince aidatlarını ve dahilî taiîm âtnâm e
mucibince Ocağa karşı olan taahhütlerini tam âm en tasfiye etm e ­
miş olan azalar derneğe iştirak edem ezler.
M adde 82- Haklarında İdare Heyetlerince kayıtları terkin kara­
rı verilip M erkez Heyeti'nce h en ü z tasd ik edilm em iş O cak lılar
hakkında M erkez Heyeti tasdik kararı verinceye kadar Ocaklı o l­
dukları için Derneğe iştirak ederler. Fakat dernek esnasında M er­
kez Heyeti’nden terkîn-i kayıt kararının tasdik edildiğine dair vü-
rûd edecek işardan sonra derneğe iştirâk edem ezler.
M adde 83- Herhangi bir Ocağa m ukayyet olup da naklen baş­
ka bir Ocağın bulunduğu m ahalle gelen bir Ocaklı yasanın 17.
maddesi mûcibince yeni geldiği O cağa kaydını nakil ettirem ediği
ve taahhüdünü ifâ etm ediği-takdirde derneğe iştirâk edem ez.
M adde 84 - İttihâz olunan kararlar ve intihâplar neticeleriyle
dernekçe kabul edilen bütçe iki nüsha olarak M erkez Heyeti'ne
gönderilir. Bütçenin vaz' ve esbâb-ı mucîbe raporuyla g ö n deril­
mesi lâzımdır. M erkez Heyeti'nce kabul ve tasdik edilm eyen büt­
çeler m ü teb er değildir. Bu m ad d e ah k â m ın a riây e t e tm e ye n
Ocaklar hakkında M erkez Heyeti yasanın 54. m addesindeki selâ-
hiyeti istimal eder.
Madde 85- idare Heyeti teşekkülünün ilk haftasında yeni büt­
çesini iki nüsha ve iadeli taahhütlü olarak bir ay tasdik gönderm e­
ye mecburdur. Tasdik muâm elesinin hitâmım m üteakip bir nüsha­
sı M erkez Heyeti'nde hıfz ve diğer nüshası Ocağa iâde olunur.
M adde 86- Derneklerdeki m üzâkere ve intihâplara ait bu fasıl­
da zikredilm eyen diğer m üteferri m evâdd Kurultay faslındaki ah-
kâm-ı um ûmîyyeye tâbidir.

Fa sıl 7: K u r u lt a y

M adde 87- Kurultay yasanın 36. maddesi mûcibince her sene


Nisanın 23. günü içtimâ eden O caklar m urahhasları ile M erkez ve
Hars Heyetlerinden m ürekkep heyettir.
M adde 88- Kurultay yasanın 34. m addesi mûcibince fevkalâde
içtimâ akd edebilir.
M adde 89- Kurultay yasanın 39. m addesi m ûcibince m evcut
azâ ile m üzâkeratına başlar.
M adde 90- Kurultayın m üzâkereye başlayabilm esi için rey-i işâ-
ri ile mevcûd azâdan en yaşlısı m uvakkat reis ve en genç iki azâsı
m uvakkat kâtip intihâp ediiir. Bunların vâzifeleri asıl reis ve kâti­
bin intihabından sonra nihayet bulur.

263
M adde 91- M uvakkat reis ve kâtiplerin intihabından sonra asıl
Kurultay reis ile birinci ve ikinci olmak üzere iki reis vekili ve dört
kâtip intihap olunur. Zabıtların tutulm ası için miktâr-ı kâfi zabıt
kâtipleri Kurultaydan evvel M erkez Heyeti tarafından tavzîf edi­
lir. Reis ve kâtipler için gönderilecek nam zetler tahrirî bir takrir
ile makam-ı riyasete teklif edilir.
M adde 92- M urahhas olm ayacaklar reye iştirak edem eyecekle­
ri cihetle intihâp ve m üzâkerâta başlanm adan evvel M erkez He­
yeti tarafından mevcud azâ yoklam a ettirilirler.
M adde 93- Kurultaya m urahhas olarak gelen aza la r hâiz ol­
dukları vesaiki M erkez Heyeti'ne ibraz ve kayd ettirerek birer
kart almaya mecburdurlar. Her içtimâ yoklam asında kartı olm a­
yan azalar içtimaa iştirak edem ezler.
M adde 94- jntihâblar M erkez Heyeti ile İdare Heyetlerinin m ü­
hürlerini hâvi intihâb kâğıtlarıyla yapılır.
M adde 95- Intihâbâta başlanm adan evvel yoklam a yapılır. Bu
suretle azâ adedi tesbit olunduktan sonra intihâb varakaları tev­
zi olunur. Her azâ bizzat intihâb kâğıdını rey kutusuna atar.
M adde 96- intihâb neticesini tesbit için evvelâ intihâb kâğıtla­
rının adedi sayılır ve Heyete tebliğ olunur, ondan sonra kağıtlar
birer birer açılarak esâm i okunm ak suretiyle tesbit olunur. Ekseri-
yet-i m utlakayı hâiz olan zât reisliğe in tihâb olunur. Birinci ve
ikinci reis vekilleri ile kâtipler de aynı usûlle intihâb edilir.
M adde 97- İntihâb neticesinde ekseriyet-i m utlaka hâsıl olm az­
sa ikinci defa intihâb yapılır. Bu defa da ekseriyet hâsıl olm azsa
en fazla rey alan zât intihâb edilmiş addolunur.
M adde 98- Intihâbât bir kâğıt üzerinde fakat reis, birinci reis
vekili, ikinci reis vekili ve kâtipler ayrı ayrı tasrih edilm ek suretiyle
yapılabilir.
M adde 99- Reis ve kâtiplerin intihabı bittikten sonra Kurultay
m üzâkereye başlayabilir.
M adde 100- intihâbât hitâm bulduktan sonra m üddeti hitâm
bulan bir m üzâkereye başlanam az. Bu raporu m üteâkip M uraka­
be Heyeti'nin raporu okunur. Her iki rapor arasında yine m ü zâ­
kere cereyân edem ez.
M adde 101- Riyaset makamı raporların kıraatini m üteakip he-
yet-i umümîyyesi hakkında söz söyleyecek zevâta talepleri sırasıy­
la söz verir.
M ad d e 102- R ap o rlar h a k k ın d a k i m ü zâ k e re n in h itâ m ın d a
M erkez Heyeti ve Kurultay m urahhaslarının vâki olacak yeni te k ­

264
lifleri tahrîren riyâsete verilir. Riyaset evvelâ M erkez Heyeti'nin
ve bilâhare sırasıyla Ocakların tekliflerini heyet-i um ûm iyyeye arz
eder ve söz söylem ek isteyen zevata sırasıyla söz verir. Şu kadar
ki vâki olacak itirazata cevap verebilm ek için M erkez Heyeti her
lüzum gördüğü anda söz alm ak hakkını hâizdir.
M adde 103- Teklifâtın bir encüm ence tetkiki icâp ettiği takdir­
de lâzım gelen rey-i hafî ile intihap edilir.
M adde 104- Her içtimâin zabıtları m untazam an tutulur ve k â­
tipler tarafından izhâr ediiir. Hülâsa her celsenin kûşadında rûz-
nâmenin ilk maddesi olm ak üzere okunarak heyet-i um ûm îyye-
nin tasvibine arz olunur.
M adde 105- Gelecek celsenin rûznam esi riyâset dîvânı ta ra fın ­
dan izhar olunur.
M adde 106- Hiçbir azâ kendi reyinden başka bir reye m âlik
olamaz.
M adde 107- Kurultay m urahhası olarak iştirak edecek zevatın
yasa ve dahilî talim atı mûcibince hâiz olm aları icâp eden evsâf
M erkez Heyeti tarafından tetkik olunur. Kurultaya kabul edilm e­
yecek azâ Kurultaya esbâb-ı m ûcibesiyle M erkez Heyeti raporuna
zeylen arz edilir. Kurultay M erkez Heyeti'nin gösterdiği esbâb-ı
mûcibeyi kâfi görm ezse beş kişilik bir encüm en teşkil eder. Ve
azânın vaziyetini tesbit eder.
M adde 108- Kurultayda celsenin kûşadını ve zabtın kıraatim
müteakip rûznâm e dâhilinde m üzâkerâta ibtidâr olunur. Rûznâ-
mede m uharrer sıraya riâyet mecbûridir. M am afih heyet-i umû-
miyye bir kararla bu sırayı değiştirebilir.
M adde 109- A zâlar herhangi bir m esele hakkında reisten söz
alırlar.
M adde 110- Bir m adde hakkında vâki olacak herhangi yeni bir
teklif şekli tahrîren riyâsete verilm ek lazımdır.
M adde 111- Söz söyleyecek zevat, sözlerini yazarak okuyabilir­
ler. Yalnız bu m üddet on dakikayı tecâvüz edem ez.
M adde 112- Söz söyleyecek zevat m utlaka kürsüyü işgal eder.
M adde 113- Reis leh ve aleyhde reye konulan herhangi bir m e­
sele için reyini ihsâs edem ez. Yalnız kendisini reye iştirâk etm ek
istediği zam an m uvakkaten riyâset m âkâmını terk eder. Ve reyini
verdikten sonra tekrar m âkâmını işgal eder.
M adde 114- Ahval-i şahsiyyesi hakkında dûçar-ı tariz olan ve-
yahud derm eyân ettiği fikri başka bir şekild e te lâ k k i ed ile re k
kendisine arzu etm ediği bir fikir isnât edilen herhan gi bir azâ

265
her zam an söz istemek hakkına mâliktir. Fakat neye dâir söz iste­
diğini tahriren reise bildirir. Buna rağmen) yine gürültü devam et­
tiği halde reis m üzâkereyi bir m üddet tatil eder.
M adde 115- işbu talîm âtnâm eye m uhalif bir hareketi görülen
herhangi bir azanın sö 2 ünü reisin kesmeye selâhiyeti vardır.
Söz söyleyecek zâtın saded hâricine çıkması da aynı hukuku re­
ise bahşeder. Hatip reisin ihtârına rağm en söz söylem ek için ısrâr
ederse aynı celse dahilinde sö 2 söylem ek hakkından m ahrûm edi­
lir. Bu m ahrûm iyyet reisin teklifi ve heyet-i um ûm îyyenin rey-i
işârîsi üzerine yapılır.
M adde 116- İçtimâlarda hatibin sözünü kesm ek, şahsiyyat ile
uğraşm ak, kurultayın intizâm ını ihlâl edecek nüm âyişlerde bu­
lunmak katiyen memnudur. Bu gibi hâlete ictisâr eden zâtın aynı
celsede tekrar söz söylemeye hakkı yoktur. M üteâkip celselerde
yine aynı şekilde mesâil ihdas edecek olursa iki celsede kendisine
söz söyletm em ek heyet-i um ûm îyyenin hakkıdır. İki celse sonra
yine aynı şekilde devam edecek azâ kurultaydaki hakk-ı kelâmını
tam âm iyle gaip etm ek mecburiyetindedir.
Madde 117- Leh ve aleyhte söz söylendikten sonra m ü zâk ere­
nin kifayetine dair her azâ takrîr verebilir. Bu takrîrd en sonra
aleyhte söz söylem ek isteyen zevât bulunursa bunlardan evvela
söz isteyen bir zâta söz verilir. Ve reye m üracaat olunur. Yalnız
reye vaz'ın suret-i şekli hakkında söz söylem ek isteyen zevâta bu
karardan sonra söz verilecektir.
Madde 118- Heyet-i umûmîyye m üzâkerâtı esnasında herhangi
bir sebeble gürültü zuhur ettiği takdirde reis ayağa kalkar ve gü­
rültü yine devam ederse reis celseyi tatil edeceğini bildirir. Buna
rağmen yine gürültü devam ettiği halde reis m üzâkereyi bir müd­
det tâtil eder. Celsenin küşâdında gü rü ltü yine devam edecek
olursa reis celseyi tamam iyle kapayarak yevm-i âhire tâlik eder.
M adde 119- Herhangi bir teklifte bulunacak azâ teklifi tahri­
ren riyâset m akam ına tevdi eder, riyâset m akam ınca evvelâ te k li­
fin heyet-i umûmîyyesi kıraat ettirilerek ekseriyetle nazarı itibare
alınm asına karar verilecek olursa m adde m adde m üzâkeresine
Iü 2um olup olm adığını reye vaz' eder. Şayet m adde be madde
m üzâkeresine karar verilecek olursa bir celse sonraki rûznâm eye
ithâl olunarak o suretle m üzakere edilip yalnız m addelerin m ü­
zâ k eresin e karar verildiği halde bazı ta d ila t te k lifle ri de vâki
olursa bu tekliflerd e m addelerin m üzâkeresi esnasında nazar-ı
itibare alınır. Teklif sahibi tâdili talep olunan m addelere sıra gel­

266
dikçe herkesten evvel kendi nokta-i nazarını heyet-i um ûm îyyeye
sorar, heyet-i umûmîyye m üzâkereye lüzum görm ezse tâdil tekli­
fi nazar-ı itibâre alınm ayarak madde re y e v a z' olunur.
M adde 120- Tadilat hakkında teklifler asıl m addeden evvel re­
ye vaz' olunur.
M adde 121- Reis bir m addenin ihtiva ettiği m üteaddit mesaili
ve bunların ayrı ayrı rey vaz'ları hakkında bir talep vukuunda bu
talebi nazar-ı itibâre alm ak m ecbûriyyetindedir.
M adde 122- M adde ve m adde m üzâkere edilen herhangi bir
teklifin m üzakeresi hitam bulduktan sonra teklifin heyet-i umû-
mîyyesi reis tarafından tekrar reye vaz’ olunur.
M adde 123- Heyet-i um ûm îyyece red olunan tek lifler aynı se­
ne içtim âlarında tekrar tek lif olunam azlar.
M adde 124- Herhangi bir teklif derm eyân eden zâ t teklifinin
nazar-ı itibâre alınm asını da teklif edebilir. Bu halde teklifin he-
yet-i umûmîyyesi reye vaz' olunduğu zam an m üstaciliyet kararı
hakkında heyet-i um ûm îyyenin reyine m üracaat edilir. Ve ona
göre hareket edilir. Yalnız m üstaciliyet kararı talep eden tek lif
sahibi esbâb-ı mücibesîni de ayrıca bildirm ek zaruretindedir.
M adde 125- Müstaciliyet kararı verilen teklif herşeyden evvel
nazar-ı itibâre alınarak m üzakeresine başlanır.
M adde 126- Zabıtlar riyâset dîvânı tarafından ihzar olunur.
M adde 127- Ârânın toplanm ası üç suretle olabilir:
Birincisi işaretle rey verm ek ya elin kaldırılm ası veyahu d da
ayağa kalkm ak suretiyledir. A len î rey verm ek evet veya hayır d e­
m ekle veyahu t her azân ın isim leri m u h arre r rey p u su lalarıyla
olur. Hafi rey imzâsız rey pusulalarıyla verilir.
M adde 128- İşaretle rey bir m addenin m üzâkeresi ve azâdan
herhangi birini söz söylem ekten men ve usûl ü m üzâkereye ait
tekliflerin reye vaz'larından kullanılır. Bu suretle reye vaz' olunan
bir fikrin evvelâ lebinde ve sonra aleyhinde bulunanların reyleri
alınır ve netice tebliğ olunur.
M adde 129- İşaretle rey verilirken azâların yerlerini değiştir­
m emeleri lâzımdır.
M adde 130- işaretle verilen reyin neticesini reis ve kâtipler ta k ­
dir ederler. Herhangi bir ihtilâf vukûunda azâd an beş zâtın ta le ­
biyle ayakta olm ak üzere bir defa daha reye m ürâcaât olunur. Bu
dahi iştîbâhı mevcut olursa alenî reye de m ürâcaât olunur.
M adde 131- Reye m ürâcaât olunduktan sonra hiçbir kimse söz
söylemez.

267
M adde 132- A lenî rey Ocak yasasında yapılacak tadilat ile M er­
kezi Heyete verilecek fevkalade selâhiyet hakkında yalnız Kurul­
taylarda istimâl olunur. Kurultay zabıtlarına lehde ve aleyhdeki
azâ isimlerinin kaydı zarurîdir. Rey-i alenî talebi Kurultay azâsının
onda biri tarafın dan tahriren riyâsete verilecek takrirle nazar-ı
itibâre alınır.
M adde 133- Rey-i alenî azâsının huruf-u hecâ sırasıyla kâtip ta ­
rafından isimleri okunm ak ve her ismi okunan zâtın leh ve aieyh-
de veya istinkâf ettiğine dair vereceği şifahî rey ile olur. Bu suret­
le rey toplanırken diğer kâtipler netice-i ârâyı sıra ile tesbit eder­
ler. Eğer reyler isimli rey pusulalarıyla yapılırsa her ismi okunan
zât reyini reisin önündeki kutuya atar. İsimleri yazılı olm ayan pu­
sulalar nazar-ı itibâre alınm az.
M adde 134- Reyler tamam iyle toplandığı anlaşılabilm ek için rey
vermemiş olan azanın isimleri kâtip tarafından tekrar okunur. Re­
ye iştirak edecek zevât varsa hem en reylerini istimâl ederler. Reis
ârânın toplandığını tebliğ ettikten sonra reye iştirak edilem ez.
M adde 135- M üstenkiflerin reyi ârânın neticesi ü zerin e tesir
yapam az. Ve nazar-ı itibâre alınam az.
M adde 136- Lehte rey pusulası beyaz, aleyhde kırmızı, m üsten­
kif yeşil kağıtlardır.
M adde 137- Ârâ neticesi m utlaka aynı celsede heyet-i umûmîy-
yeye tebliğ olunm ak mecburîdir.
M adde 138- Rey-i alenî yapılm ak istenilen herhangi bir m ese­
lede azanın onda biri rey-i hafî yapılm asını teklif ederse rey-i hafî
tercih olunur. Ve rey-i hafî talebi yapılm asını te k lif eden zâtların
esâmîsi zabta dere olunur.
M adde 139- Gizli rey yasa mucibince bilum um intihâbatta kul­
lanılır. Reyler azâların isimleri okundukça azâlar tarafından biz­
zat rey kutusuna atılır.
M adde 140- Kurultayda ekseriyet O caklard an gelen m u ra h ­
hasların nısfının bir fazlasıdır.
M adde 141- Umûmî içtim âların intizâm ını tem in için icâbında
intizâm ı ihlâl edecek azâlara ber-vechi âti cezalar reis ve heyet-i
umûmîyye tarafından tatbik olunur.

İHTÂR, TEKBİH VE KURULTAYDAN İHRÂÇ

M adde 142- Ihtâr cezasını mucip ahvâl söz söyleyenin sözünü


kesm ek, sükûneti ve m üzâkerenin intizâmını ihlâl edecek efal ve

268
harekâtta bulunm ak, şahsî m eseleler ihdâs etmektir.
M adde 143- ihtar cezasını reis takdir eder. Şayet azâ bu ceza­
dan kendisini kurtarm ak için m üdâfaada bulunm ak isterse, celse­
nin nihâyetinde m üdâfaâtı dinlenir.
M adde 144- iki defâ ihtar cezasına m aruz kalan azanın celse­
nin sonuna kadar söz sö ylem ekten m en o lunm asını reis tek lif
edebilir. Bu hususta heyet-i um ûm îyye bilâ m üzakere rey-i işariy-
le karar verebilir.
M adde 145- Tekbih cezası aynı günde iki defa ihtar cezası aldı­
ğı halde aynı harekâtı tekrar eden ve um ûm î heyetin mesâisine
mâni olm ak için gürültü yapan ve bazı azâlarla beraber m üştere­
ken m üzâkerâtın devam ına mâni olm asına çalışılan ve bazı azâla-
n tehdit ve tahkir eden zevât iki içtimâda söz söylem ek ve intihâ-
bata iştirak etm ek hakkından m ahrûm olur.
M adde 146- Meclisten ihrâç cezası iki defa tekbih cezasına m â­
ruz olan zat m uvakkaten um ûm î heyet içtim âlarına iştirak ettiril­
mez. 8u müddeti reisin teklifi üzerine um ûm î heyet tekrar ettirir.
M adde 147- Gerek tekbih ve gerek m uvakkaten M eclisten çı­
karılm ak cezalarını reisin teklifi üzerine rey-i işari ile Kurultay ka­
rarlaştırır.
M adde 148- Dernekler Kurultay m ukarreratı dâhilinde hareket
ederler.

F a sıl 8: O c a k M u ra k a b e H e y e tle ri

M adde 149- Ocak M urakabe Heyeti, M erkez Heyeti, M uraka­


be Heyeti gibi senede üç defa İdare Heyeti hesaplarını kontrol
etm eye m ecbûrdur. Teftişlerin Tem m uz, Teşrin-i evvel ve Şubat
aylarında yapılması lazımdır. Fevkalâde ahvâl zuhurunda vakanın
akabinde teftiş yapabilir.
M adde 150- M urâkabe Heyetleri netice-i te ftişle rin e ait iki
nüsha rapor tanzim ederek bir nüshasını idare Heyeti'ne verirler,
diğer nüshasını da M erkez Heyeti'ne gönderirler.
M adde 151- M urâkabe Heyetleri M erkez Heyeti'nin kabul e t­
miş olduğu hesap usullerinin aynen tatbik edilip edilm ediğini,
vâridât ve sarfiyatın bütçe ve mevzu usûllere m uvaffık olup ol­
madığını, Ocağın kanunen riâyet etmesi zarurî kavanin-i mâliyye-
ye derece-i riâyetlerini tetkik edeceklerdir. ■
M adde 152- M urâkabe Heyetleri tetkikât neticeleri hakkında
ne m aka mat -1 resmiyyeye m üracaata ve ne de neşriyât ve beya­
natta bulunm aya selâhiyettâr değildir.

269
Madde 153- Murâkabe Heyeti her sene Ocak'ın bilumum hesâ-
bâtına ait bir rapor tanzim ederek derneğe arz etmeye mecburdur.

F a s ıl 9: M e v a d -ı M ü te fe rr ik

M adde 154- Gerek M erkez Heyeti ve gerekse İcrâ Dîvânı ve bi­


lumum Ocaklar idare ve M urâkabe heyetleriyle, D ernekler müzâ-
kerât ve m ukarrerâtım m untazam an zapt ve kaydetm ek mecbu-
riyyetindedirler.
M adde 155- Yasada zikredilen m uhtelif heyetler m üzâkereye
başlayabilm ek için ekseriyet azâyı ve karar verebilm ek için mev­
cut heyetin ekseriyet-i ârâsına ihtiyaç vardır.
M adde 156- Her Ocak m uhâberâta azam î kırk sekiz saat zar­
fında cevap vermeye, şayet uzunca bir m üddet tetkîkat neticesin­
de cevap verm ek iktizâ ederse bunu da tetkikat yapılıp neticesi­
nin bildirileceğine dâir m alûm at verm eye İdare Heyetleri m ec­
burdur.
M adde 157- O caklar M erkez H eyeti'nin bedeli m u kab ilin d e
göndereceği evrak-ı m atbuayı kullanırlar. Hiçbir O cak bu evrak
ve defâtirden başkasını kullanam az. Usûl-u m uhâbere ve m uha­
sebeyi hiçbir Ocaklı değiştirm eye selâhiyettar değildir.
M adde 158- M erkez Heyeti'nin bedeli m ukabilinde göndere­
ceği evrâk ve defâtir ve m akbuzlar kıymetli eşya olm ak dolayısıy­
la M erkezden hin-i vürûdunda alel usul idare Heyetleri ta ra fın ­
dan birer birer sayılarak teslim edildiğine dair iki nüsha m azbata
tanzîm edilerek bir nüshası hıfz, bir nüshası M erkeze gönderilir.
M adde 159- O caklar azâlarının m evzu künyelerini nüm ûnesi
ve cüm le M erkez H eyeti'ne gö nderm ek m ecb u riyetin d ed irler.
Ocaklar istihdâm edecekleri m emûr ve m üstahdem inin nümûnesi
veçhile sicillerini tutarlar ve bir nüshasını M erkez Heyeti'ne g ö n ­
derirler.
M adde 160- Herhangi bir O caktan kaydı terkin edilen azâlar
için M erkez Heyeti'nin yapacağı tebligata ait bir dosya tutm ak
her Ocak için mecburîdir. Yeniden alınacak bir azanın hin-i d uhû­
lünde bu dosyanın tetkiki elzemdir.
M adde 161- Herhangi bir Ocaktan kaydı terkin edilm esine lü­
zum görülen azâ hakkında verilen kararlar azam î bir ketum iyet
ile m uhafaza ve yapılacak bilcümle tahkikata ait dosya M erkez
H eyeti'nden gönderildikten sonra M erkez Heyeti'nce verilecek
karara göre hareket edilecektir.
M adde 162- Emval, emlâk, eşya O caklann şahsiyet-i maneviyye-

270
sine âit olduğu cihetle Ocakların mâlik oldukları her nevi emlâk
ve akar ile demirbaş eşyalarının m übâyaa ve hal-i hazır kıymetleri­
ni mübeyyin her sene Dernek ve M erkez Heyeti'ne birer m azbata
ita eylemeleri ve birer nüshalarının da İdare Heyetleri dosyaların­
da m uhafazaları m ecbûridir. Em lâk ve akarın kıym etleri resm î
m ihm ânlara tahm in ettirilm ek suretiyle alel usûl yapılacaktır.
M adde 163- Her Ocak taht-ı tasarruf ve tem ellü kü n de bulunan
emlâk ve eşyayı sigorta ettirm ek m ecburiyetindedir.
Madde 164- O caklar mevcut eşyalarından imhâ etm eleri zarurî
olan eşyanın defterini tanzim ederek bir heyet huzurunda ya sat­
mak suretiyle veyahut da hiçbir kıymeti olm ayanları ihrak etm ek
suretiyle imhâ eder. Ve şekl-i imhâyı bîr imhâ m azbatasıyla tesbit
eder. İşbu m azbatanın bir sureti O caklar servet-i um ûm îyyesin-
den tenzîl edilmek üzere M erkez Heyeti'ne gönderilir.
M adde 165- O cakların mercii M erkez Heyeti'dir. Hiçbir Ocak
herhangi bir sebeple Ocak nam ına re'sen veya bilvasıta re's-i hü­
küm etle vekâletlere ve m uhtelif müessesat ve cemiyat m erkezle­
rine m ürâcaat edem ez. 8u gibi m ürâcaatların m utlaka M erkez
Heyeti vasıtasıyla yapılması zarurîdir. (Yasada: M adde 25.)
M adde 166- Her Ocaklı Ocaklıların nâşir-i efkârı olan Türk Yur-
du'na abone olm ak m ecbûriyyetîndedir.
M adde 167- Ocaklar Yasa'nın 169. maddesi m ûcibince naşir-i
efkâr olmak üzere gazete, m ecm ua, beyânnâm e ve buna mümâ-
sil neşriyyâtta bulunm ak hakkına m âlik değildirler. Herhangi bir
Ocak muhiti için müfid bazı âsâr tab ve neşretm ek arzu ettiği z a ­
m an eserini berây-ı tetkiki için M erkez H eyeti'ne g ö n d erir ve
oradan alacağı cevaba göre hareket eder.
M adde 168- Ocaklar Derneklerce kabul edilm iş olan bütçeleri
hâricinde herhangi bir m asarif yap m ak lü zu m u n u hissettikleri
takdirde M erkez Heyeti'ni istihsâl ederler.
M adde 169- Her seneye ait evrak ve bilançolar Ocak İdare He­
yeti nezdinde hıfz olunur.
M adde 170- Yeni Heyet-i İdare Ocak vezâifini d eru hte eder e t­
mez sabık fdare Heyeti'nden Ocağın emvâl, em lâk, ak ar ve zikıy-
met eşyasının sûret-i teslimine ait üç nüsha zabıt varakası tanzîm
eder. Bu m eyanda Ocağın evrak, defatir ve hesâbâtı ile nukudu-
nu da teslim eder ve yine üç nüsha olm ak üzere birer zab ıt vara­
kası tanzîm olunur. Zabıt varakalarından birer nüshası sabık idare
Heyeti'nde, bir nüshası yeni idare Heyeti dosyasında kalır, diğer
bir nüshası da m erkez Heyeti'ne gönderilir.

271
M adde 171- Defterler, evrak, senedât, bilânçolar, m ukarrerat
hakk ve silintiden âri olarak bulunacaktır.
M adde 172- Herhangi bir vazife ile m uvazzaf olan Ocaklı m en­
sup olduğu heyetin tah rîren m üsaadesini ta le p ve ah z etm ek
mecbûriyyetindedir.

M UHABERE USULÜ

M adde 173- M erkez Heyeti İcrâ Dîvânı kalem ine gelen her ev­
rak derhal (gelen evrak defteri) ve num ara sırasıyla kaydedilerek
evrakın altına (Türk Ocakları M erkez Heyeti İcrâ Dîvânı Kalemi)
damgası vurulur ve dam ganın sütûn-u m ahsusuna kayıt n um ara­
sıyla tarihi yazılır.
M adde 174- Gelen tahrîrât yazılan birşeye cevap ise, bu da (Gi­
den Evrâk D efterin d eki yazılan tahrîrâtın (m uâm ele) ve (Alınan
Cevabın N um ara ve Tarihi) sü tû n ların a kaydedilir, şu kad ar ki
kaydedilen num ara ve tarih evrakın kendi num ara ve tarihi değil,
kalem damgasının içindeki (Gelen Evrak Defteri) num ara ve ta ri­
hidir.
M adde 175- Bu suretle her iki defterdeki kayıtlar yapıldıktan
sonra evrak icrâ Dîvânı’na arz edilm ek ü zere (İcra Divam 'na arz
edilecek evrak dosyasOna konur.
M adde 176- Kâtib-i umûmîlikçe Dîvâna konm asına ihtiyaç gös­
terilm eyen ve derhal cevap verilmesi iktizâ eden evrâk bu k ayıt­
lar yapıldıktan sonra ya dosyasına konur yahut cevabı yazılarak
(cevabı verilm iştir) dam gası vu ru ld u k tan sonra dosyasına v a z’
olunur.
M adde 177- icrâ Dîvânı'ndan çıkan evrâk başkâtip tarafından
tetkik edildikten sonra hıfzı icâp edenlere (hıfzı) dam gası vurula­
rak icrâ Dîvânı'nın karar numarasıyla içtimâ tarihi dam ganın için­
deki sütûn-u mahsûsa kaydedilir ve gelen evrâk defterinin m u­
am ele hanesine işaret olunur. Eğer evrakın M erkez Heyeti, Hars
Heyeti, Türk Yurdu, umûmî m urahhaslık veya ait havale damgası
vurularak keza Dîvânın içtima tarihiyle karar num arası dam ganın
sütün-u m ahsûsa kaydedilir ve gelen evrâk defterinin m uam elesi
işaret olunur.
M adde 178- Yazılan m uharrerât ile verilecek cevapların müs-
vetteleri başkâtip tarafın dan ihzâr edilir. M üsvettelerin sol üst
köşesine eğer yazılan şey bir tahrîrâta cevap ise cevabı verilen
ta h rira tın cinsi (yani telg ra f veya ta h rirat o lduğ u) kaydedilir.
M üsvettelerin sağ üst köşesine M erkez Heyeti veya icrâ Dîvânı iç­

272
timâ tarihiyle, karar numarası ve hulâsa hanesine de m uharrerâ-
tın hulâsası yazılır.
M adde 179- Yazılan tahrîrât hangi tarih ve numaralı m uharrera-
ta cevap ise mutlaka serlevhâdan sonra bunun yazılması lâzımdır.
M adde 180- Müsvette, cevabı verilen evrâka iğne ile rabt olu ­
narak Um ûmî Kâtibe tevdi ve Um ûm î Kâtip tarafından im zâ edil­
dikten sonra (Giden Evrâk Defteri)ne kayd edilerek num ara ve
tarihi vaz' olunur.
M adde 181- Eğer yazılan evrâk bîr tahrîrâta cevap ise (Gelen
Evrâk D efterin d eki o tahrîrâtın (m uam ele hanesiyle) (verilen ce­
vabın numara ve tarihi) hanesine kayıt yapılır.
M adde 182- Bu kayıtlar da bittikten sonra eğer yazılan şey bir
tahrîrâta cevap değilse m üsvette tebyiz edilm ek üzere kâtibe ve­
rilir. Yazılan şey bir tahrîrâta cevap ise cevabı verilen evrakın altı­
na (cevabı verilmiştir) damgası vurulur. Ve bu dam ganın sütûn-u
m ahsûsalarına verilen cevabın tarih ve numarası yazılır. Ve evrâk
ait olduğu dosyaya konarak m üsvette teb yiz edilm ek ü zere kâti­
be tevdî olunur.
M adde 183- Kâtip tebyiz ettiği evrakı m üsvettesine rabt e d e ­
rek baş kitâbete iade ve m üsvettesine m uvaffıksa sağ alt köşesini
im 2 a ederek musvetteyi dosyasına kor. Tebyiz edilmişi im zâ edil­
mek üzere Umûmî Kâtibe verir.
M adde 184- Umûmî Kâtip tarafından im za olunan m uharrerât
zim m et defterine kaydedilir. Evrâk zim m et d efterin e k aydedil­
dikten sonra zim m et defterinin defter num arasıyla sıra numarası
evrakın (Giden Evrâk D e fte rin d e k i (Zim m et Defteri) num arası
hanesine işaret edilir. Ve badehû evrâk tevzi olunm ak üzere sevk
olunur.
M adde 185- Kalem de altı adet zim m et defteri bulunacaktır.
Bir num aralı zimm et defteri postaya, iki num aralı şehir d âh ilin ­
de, üç num aralı m urahhaslığa, dört num aralı m uhâsipliğe, beş
numaralı da Türk Yurdu'na ait olacaktır. Bu num aralar (Giden Ev­
râk Defteri)ne 1/18, 2/42, 3/50, 4/28, 5/32, 6/10 şeklin d e yazılır.
Çizginin üstündeki numara defter numarası, altındaki num ara da
defterin sıra numarasıdır.
M adde 186- Tam im ler gerek Giden Evrâk Defteri'ne ve gerek­
se Zim m et Defteri'ne bir num ara tahtın d a kaydedilir. Ayrı ayrı
her Ocağın isminin kaydına hâcet yoktur. Yalnız m elfufat hanesi­
ne adetleri yazılır.

273
DOSYALAR

M adde 187- icrâ Dîvânı Kalem inde ber-vechi âti dosya buluna­
caktır:
A. Her Ocağa ait elifba sırasıyla gelen evrâk dosyası.
8. Türk Yurdu' ndan. Hars H eyeti'nden, m ü fettişlerd en , m ü­
messillerden, devlet müessesâtından, cem iyetler ve husûsî mües-
seselerden gelen evrâk ile m üteferrik evrâkın konm asına mahsus
ayrı ayrı dosyalar.
C. Ocakların bütçe azâ, emval, emlak, üç aylık mesâi, üç aylık
sarfiyat ve vâridât cedveilerini koymaya mahsus dosyalar.
D. M erkez Heyeti'ne, İcrâ Dîvânı'na, m urahhaslığa, m uhasipli­
ğe verilecek evrak dosyaları.
E. Tâmimler, Şark Vilâyetleri, münâbi vâridât O cakları alâkadar
eden neşriyât, m uâm ele ve m uhâberesi cereyân eden evrâk; M e­
m urin, M erkez Heyeti m esaisi, ceza, m u kavelat ve ta ah h ü d ât
dosyaları.
F. Bunlardan mâdâ ihtiyâca göre diğer dosyalar hazırlanabilir.
G. Müsvetteler sıra numarasıyla bir dosyaya konacaktır.
M adde 188- M erkez Heyeti İcrâ Dîvânı m uhasebesinde bütçe,
yevmiye, hesâb-ı cârî, tahsisât ve m aaşat ve kasa defteri olm ak
üzere bütçe defterine yazılır.
M adde 189- M erkez Heyeti tarafından tanzim edilen bütçe ev­
vel em irde fasıl ve m addeleriyle ayrı ayrı sah ifelere kayd olu n ­
mak üzere bütçe defterine yazılır.
M adde 190- Vâridât ve sarfiyât ancak bütçe m ucibince yapıla­
bilir, Fasıl ve m addeler haricinde yapılması icap eden sarfiyât için
M erkez Heyeti'nin kararı lâzımdır. Bu takd ird e hangi fasıldan
hangi fasıla nakledilecekse o fasıldan tenzil ve diğer fasıla ilave
olunur.
M adde 191- Tediye veya tahsil emri um ûm î m uhasip ta ra fın ­
dan tasdik edildikten sonra m uhâsebe m em ûru m uhteviyâtını
yevmiyye defterinin sütûn-u mahsûsuna kaydeder.
M adde 192- Yevm iyye defterin in sütun-u m ahsusuna tediye
veya tahsil emrinin numara ve tarihi kaydedilir.
M adde 193- Her akşam muhâsip yevmiyye defterinin yekû n u ­
nu yaptıktan sonra her fasıldan o gün zarfında yapılan tahsilat
ve tediyatı toptan olarak bütçe defterine geçirir. Aynı zam anda
hesâb-ı cârî ile alakadar otan hesabatı m üfredat ve tahsilatıyla
hesâb-ı cârî defterine kaydederek yevmiyye defterine o hesâbın
hesâb-ı cârî numarasını yazar.

274
M adde 194- Yevmiyye defterind e bütçe fasılların d an m aada
bir de em anat sütunu vardır. Bu sütun avans, banka hesaplarıyla
em aneten alınıp verilen hesaplara mahsustur.
M adde 195- Kasa defteri: Kasaya giren ve çıkan m ebâliğ-i kay­
da mahsustur. Kasadar tahsilât ve tediyâtı ancak m uhasebe ta ra ­
fından verilen fiş m ukabilinde yapabilir. Kontrolde fişi zu h u r et­
meyen tediyât ve tahsilattan kasadar mesûldür.
M adde 196- Kasa defterinin sütun-u m ahsûsuna fişin tarih ve
numarası m utlaka kaydedilm eli ve bir parçası kasadar tarafın dan
dosyaya konarak kasada hıfz olunm alıdır.

TAHSÎLÂT VE TED İYÂ T

M adde 197- M erkez Heyeti m uhasebe ve veznesine yapılacak


tediyât ve tahsilat M erkez Heyeti'nin veya İcrâ Dîvâm'nm karariy-
le olur.
M adde 198- M erkez veya İcrâ Dîvânı'nca tahsil ve tediyesine
karar verilen herhangi bir m adde için başkâtip m uhasebe m em u­
runa hitaben M erkez Heyeti'nin veya icrâ Dîvânt'nın kararından
bahisle hangi fasıl ve m addeden tahsilât ve tediyât yapılacaksa
onları da kaydetm ek üzere m uhasebeye bir tahsil veya sarf m e­
zuniyet emri yazar.
M adde 199- M uhâsebe m em uru derhal bütçe defterini açarak
aynı fasıldan tahsilât ve tediyât yapm ak imkânı varsa bu em re
göre tediye veya tahsil emri doldurur. Ve evrâk-ı m üsbete varsa
bunları da rapt ederek başkâtibe ibraz eder.
M adde 200- Başkâtip tediye veya tahsil em rini tetkik eder. Ve
eğer yazdığı m ezuniyet em rine ve verilen karara m uvâffıksa 'g ö ­
rülmüştür' diyerek imzâ eder.
M adde 201- Başkâtip tarafından im zâ olunan tediye ve tahsil
emirleri um ûm î muhâsip tarafından da im zâ edilerek m uhasebe­
ye iade olunur. M uhasebe bu em ri derhal yevm iyye d efterin e
kaydederek vezneye hitâben iki parçadan ibâret olm ak üzere bir
vezne fişi keser.
M adde 202- Veznedar fişin m uhteviyâtını d efterin e kaydettik­
ten sonra parayı tahsil veya tediye eder ve fişlere 'tahsil edilm iş­
tir' veya 'tediye edilmiştir' dam gasını vurarak im zalar ve birisini
m u haseb eye iade eder. D iğerin i de k a sa sın d ak i d o syad a hıfz
eder.
M adde 203- Banka ile yapılan m uam eleler de bu usûle tâbidir.

275
H ARCIRAH TALİ M A TN ÂM ESİ

M adde 204- M erkez Heyeti'nce bir vazife ile ta v zif veyahut


teftiş için m em ur edilecek M erkez Heyeti azâ, m üfettiş ve m e­
m urlarına tahsisat ve ücretlerinde m ukabil m em leket dahilinde
ber-vechi âti yevmiyye ve harcırah verilir.
M adde 205- M erkez Heyeti'nce ilk defa o larak ta v zif edilen
herhangi bir azanın bu vazifeyi deruhte etmesi için vezaif-i sab ı­
kasını daim î ve m ûstekâr ise -M erkez Heyeti'nce yapılacak tetki-
kat esas olm ak üzere peşinen bir nakl-i m ekân ücreti tesviye o lu ­
nur. 8u ücretin M erkez Heyeti'nce tesbitinde başlıca şu esaslar
nazar-ı itibâre alınır:
A. Tavzif edilen Ocaklının ailesi var mıdır, kaç nüfusludur?
B. Hal-i hâzırdaki va 2 iyet-i mâliyyesi yeni tek lif edilen vazifesi­
nin kendisine tem in edeceği vaziyet-i m âliyyeye n azaran müta-
zarrır olup olm adığı.
C. Nakilden m ütevellid eşya-ı beytiyyesinin dûçar olduğu za-
rar-ı maddî.
D. Her iki m ahal arasındaki m esken ücretleri farkı, işbu m ad­
d eler nazar-ı itibâre alın ara k bir d efaya m ahsûs o lm ak ü zere
nakl-i m ekân ücreti her zat için ayrı ayrı takdir olunur. Ve bu hu ­
susta m em ûr olan zata M erkez H eyeti'nce bir su aln âm e tevdi
o lunarak alınacak cevaba göre tetkikat yapılır.
M adde 206- Nakl-i m ekân ücretinden m aada m asârif-i seferiy-
ye için sâbit tarifeli vesâit-i nakliyye de tarife m ûcibince tediye
edilen ücret.
M adde 207- M uayyen tarife ile seyrüsefer edilm ediği takdirde
tediye edilen ücret-i hakikîyye.
M adde 208- Masârif-i zarûrîyye olarak beher gün için yevmiye
olarak maaşının bir günlüğü verilir. M üfettişler hareket ta rih le ­
rin den vazifelerin i ikmâl edecekleri g ü n e k ad ar bu yevm iyeyi
alırlar. İstirahat zam anlarında yevmiyye alm azlar.
M adde 209- Tavzif veya m em ur edilen herhangi bir Ocaklı a i­
lesiyle hareket etm ek m ecburiyetinde bulunduğu veyahut ailesi­
ni başka bir yere gönderm ek m ecburiyetinde olduğu 2am an keza
204, 205, 206, 207, 208. m addeler mucibince ailesinin de nakl-i
m ekân ve yol m asrafları nazar-t itibâre alınır ve o suretle tediye
olunur. Yalnız onlara yevmiye olarak ücret hesap edilm ez.
M adde 210- M erkez Heyeti m u v azza f azâsıyla m üm essiller,
m üfettişler ve maâşı iki yüz lira ve daha fazla olan m em ûrlar b i­
rinci sınıf, memurin-i şâire ikinci sınıf, m üstahdem in üçüncü sınıf

276
ücretle seyahat ederler.
M adde 211- Seyrüsefer halinde yevmiye alan m em urîn için ay­
rıca ibâde ve iaşe masrafı verilmez.
M adde 212- Yevmiyye, hareket gününden bir gün evvel; m u ­
vasalat gününden bir gün sonraya kadar verilir.
M ad d e 213- Bilcüm le evrak-ı m ü sb ete b iz z a t m em u r olan
Ocaklının im zâlarıyla verecekleri beyânnam elerdir.
M adde 214- M em alik-i ecneb îyye vâki o lacak se y a h a tle rd e
M erkez Heyeti bir ücret-i m aktûa kararlaştırır.
M adde 215- M erkez Heyeti azasından m uvazzaf olm ayan her­
hangi bir azâ, bir vazife deru h te ettiği zam an harcırah olarak
M erkez Heyeti m uvazzaf azalan arasından en fazla tahsisât alan
azâ maaşı üzerinden yevmiyye alır. O caklılardan bîri teftiş veya­
hut diğer bir vazife ile tavzif edildiği zam an m üfettişlere verilen
harcırâh verilir.

MATBAA TALİMATNAMESİ

M adde 216- Türk O caklan M erkez Heyeti m atbaası. M erkez


Heyeti'nin nezâret ve kontrolü altında yine M erkez Heyeti ta ra­
fından m ensup bir müdür tarafından idare olunur.
M adde 217- Müdür M erkez Heyeti'nce tanzim edilecek kadro­
ya göre icap ederi memurin ve m üstahdem ini tâyin ve azletm ek
selâhiyetini hâizdir.
M adde 218- Müdür ise alm aya, pazarlık yapm aya, taahhüdâta
girişmeye ve m übâyaatta bulunm aya m ezundur. A ncak bin lira­
dan fazla taahhüdat ve m übâyaât için M erkez Heyeti'ni h aber­
dar etm ek mecburiyetindedir.
M adde 219- Her nevi hususatta m atbaanın doğrudan doğruya
M erkez Heyeti'ne karşı mesûl müdürdür.
M adde 220- M atbaanın tedviri için M erkez Heyeti hesabında
on bin liralık bir hesab-ı cârisi vardır.

KADRO

M adde 221- M üdür m atbaanın yegâne âmir-i m esûlüdür. Tedi­


yeler, siparişler, iş bordroları, lüzum pusulaları, m übayaalar m ü­
dürün vizesinden geçtikten sonra m ûteber değildir. M üdür m at­
baanın m untazam surette idaresini tem in ile m ükelleftir.
Mndde 222- İdare memuru; İdare memûru her gün m üstahde­
minden evvel matbaaya gelerek yapılacak işleri tevzi eder. Yaptl-

277
mış işleri am bara teslim eyler, ertesi gün yapılacak işleri mûrettip,
serm akinist ve serm ücellide tevdî eder. İşlerin kusursuz ve m uka­
v eleler ah kâm ın a m uvafık su rette çıkm asını tem in eder. İdare
m em uru sipariş pusulalarım doldurur, sipariş d efte rle rin i tutar,
hariçte işleri takip eder.
M adde 223- M uhasip m atbaanın yevm iyye ve dem irbaş eşya
defterlerini tutar. M uhâberâtı ve dosyaları ve bütün evrâk-ı hesâ-
biyyeyi tanzim eder.
M adde 224- Am bar m em ûru: A m bara girip çıkan m alzem eden
mesûldür. Am bar m emuru am bar defterini tutar. Lüzum pusula­
ları üzerine icâp eden m alzem eyi teslim eder. A m bar ithalât ve
ihrâcât defterini m akbuzlarını doldurur. Ve her akşam bunları
müdürîyyete teslim eder.

USÛL-Ü M UHÂSEBE

M adde 225- M atbaanın yevmiyye, vezne, tabiye sipariş, cildiye


sipariş, m üstahdem in; hesâb-ı carî, ambar, dem irbaş eşya, evrak-ı
matbua ve kopya defterleri nâmı altında on nevi defteri ve tabi­
ye sipariş pusulası, cildiye sipariş pusulası, lüzum pusulası, m üret­
tiphane, iş bordrosu, m ücellithâne, iş bordrosu, m akina dairesi iş
bordrosu, am bar ithâlât ilm ühaberi, am b ar ihracat ilm ühaberi,
sipariş m akbuzu, vezne m akbuzu, fatura tesellüm ü ilm ühaberi
namları altında on iki nevi evrak-ı hesâbiyyesi vardır.
M adde 226- M uhasebe Am erikan usulündedtr.

USÛL-Ü İDARE
M ÜBÂYAÂT

M adde 227- M atbaa nam ına yapılacak m übayaatta usul-ü d a­


iresinde tanzim olunm uş faturalar m uteberdir. Alınan malzeme
dem irbaş eşya ise bunlar m ü fred atıyla m uhasebeci ta ra fın d a n
dem irbaş eşya defterin e kaydolunur. A m o rtism an bed elleri ve
am ortism an m üddetlen hesap edilerek keza deftere yazılır. De­
mirbaş eşya m atbaada kime teslim edilecekse (serm ürettip ser­
makinist veya serm ücellit) bunlardan m üfredatlı bir m akbuz ve
ta a h h ü tn a m e alınır. A lın an m alzem e sarf ve istihlâk olunacak
mevâdd ise bu ambara teslim olunur. A m bar m em ûru iki nüsha­
dan m ürekkep bir am bar ithalât ilm ühaberi keser ve bir nüshası­
nı m üdüriyete verir. Ayrıca m alzem eyi keza m ü fred atla am bar
defterinin ithalât sahifesine kaydeder, A m bar defterinde her n e ­

278
vi m alzem e için ayrı ayrı sâhifeler tahsis edilir.
M adde 228- Sarfiyat faturaları ve senetleri m üdür tarafından
vize edildikten sonra tediye edilir. M üdürün imzasını ihtiva etm e­
yen fatura ve senetler tediye edilem ez.

İŞ NASIL ALINIR

M adde 229- M atbaaca derûhte edilecek işler ya idare m emuru


veya m üdür tarafından aiınır. Her iki takdirde idare m em uru ta ­
rafından iki nüsha olarak sipariş şerâitini m uvafık gördüğü tak ­
dirde iş num uneleri ile birlikte m üretti ph ân ey e veya m ücellithâ-
neye tevdî olunur. Gerek m ürettiphâne ve gerek m ûcellithâne
imzalı sipariş pusulasını alm adan iş yapam az.
M adde 230- İdare memûru sipariş pusulasını aynen sipariş d ef­
terine kaydeder ve iş sahibine bir sipariş m akbuzu verir.
M adde 231- Serm ürettip hazırladığı kalıpları provalarıyla bir­
likte idare memuruna verir ve alacağı em ir üzerine ta b edilecek
formaları asılları ve sipariş pusulaları ile birlikte serm akiniste te v ­
di eder.
M adde 232- Gerek serm ürettip ve gerekse serm ücellitler ak­
şam o gün yapılan işleri m uhtevi birer iş bordrosu do ldurarak
müdüriyyete verirler.
M adde 233- Serm akinist idare m em urundan alacağı direktif ile
basılacak form aları asılları ve sipariş pusulalarıyla birlikte sermü-
rettipten teslim alır. Ve her akşam çıkarılan işleri m uhtevî bir iş
bordrosu doldurarak işlerin asılları, sipariş pusulaları ve tem iz iki­
şer nüshasıyla müdüriyyete tevdi eder.
M adde 234- M atbaada kullanılacak m alzem enin am bardan çı­
karılabilmesi için serm ürettip, serm akinist veya serm ücellit ta ra­
fından iki nüshadan ibaret bir lü 2 Ûm pusulası d o ld u ru larak bir
nüshası m üdüriyyete verilir. M üdür imzâ ettikten sonra bu pusula
mucibince am bar m emuru iki nüshadan ibaret am bar ihracât il­
m ühaberi keserek m alzem eyi teslim eder. Ve teslim ettiği zâta il­
m ühaberi im zâ ettirir. Bu ilm ühaberin bir nüshası m ü dü riyete
tevdî olunur. A m bar memûru ihracât ilm ühaberini am bar defteri­
nin ihracât sahifesine kaydeder.
M adde 235- Her akşam m akineden ve m ücellithâneden çıkan
işleri sipariş pusulaları ve bordrolarıyla teslim alan idare m em uru
bunların etiketlerini doldurarak ambara teslim eder. A m barda iş­
ler paket yapılır. Ve üzerlerine etiketleri yapıştırılarak em re âmâ-
de bulundurulur. Müşteri gelince elinden sipariş m akbuzu alına-

279
rak tesellüm ilm ühaberi imzâ ettirilir. Eğer iş hadem e ile müşteri­
nin yerine kadar gönderilecekse teseliüm ilm ühaberi işle birlikte
gönderilip imzâsı alınır.

MÜTEFERRİK M ADDELER

M adde 236- Bütün m uhâberâtın kopyalan çıkarılır.


M adde 237- Gelen m ektuplar dosyasında elifba sırasıyla hıfz
edilir ve faturalar sarfiyat m akam ında olduğundan aylık sarfiyat
evrakı m eyanına vaz' olunur.
M adde 238- M üdür m evsim ine göre m esâî saatlerin i tanzim
eder. M atbaada saat-ı mesâî sekiz saattir.
M adde 239- Her gün m üstahdem in m uayyen saatte işe başla­
mak m ecburiyyetindedir. Her işçi vazifesi başına gelerek yevmiy­
ye jurnalini im zâ eder.
M adde 240- M üdür vazifesine devam etm eyen m em ur ve işçi­
lerden kastûl yevm yapabilir.

E K 18: T Ü R K O C A K L A R I M Ü FE T T İŞ L ER T A L İM A T N Â M E S İ*

A nkara 1927
Türk Ocakları
M erkez Heyeti
Ş u b e s i.................. .
H u su sî.............
U m û m î............

Türk Ocakları
M üfettişler Talimatnamesi
Esaslar ve Umûmî M addeler

M adde 1 - Yasanın 47. m addesinin verdiği selâhiyetle 1927 K u ­


ru ltay ın ın bütçeye vaz' ettiği beş m üfettişlikten M erkez Heyeti
bu sene için yalnız Garp ve Cenûp m ıntıkaları m üfettişliklerini ih­
das etmiştir.
M adde 2- Garp m ıntıkasının m erkezi İstanbul'dur. Hududu:
M adde 3- Garp mıntıkasına dâhil olacaklar şunlardır:
M adde 4- Cenûp mıntıkasının merkezi Adana'dır. Hududu: İz­
mir'den Afyonkarahisar'a; A fyonkarahisar'dan Ulukışla'ya kadar

( * ) Yazılacak cevaplarda hangi şubeye ait olduğunun tasrihi rica olunur.

280
dem iryolu üzerine düşen O caklarla dem iryolundan A kden iz sahi­
line kadar olan m ıntıka ve U lukışla'dan itibaren Kozan, Maraş,
Gaziantep'den Kilis’e inen hattın Cenup ve G arbına düşen m ıntı­
kadır.
M adde 5- Cenûp m ıntıkasına dâhil O caklar şunlardır: Adana,
Afyonkarahisar, Akşehir, Antalya, Aydın, Erm enek, İzmir, İsparta,
Eski Foça, Eşme, İslahiye, Eğridir, Elm alı, Ö dem iş, U rla, Ulubey,
Uluborlu, Ulukışla, Ilgın, 8ayındır, Buca, 8odrum , Burdur, Bozdo­
ğan, Buldan, Bornova, Beyşehir, Tefenni, Tire, C ebelibereket, Çal,
Çeşm e, Çine, Çivril, Denizli, Dinar, Sarayköy, Seferihisar, Senir-
kent, Sultanhisar, Söke, Şarkîkaraağaç, Salihli, Sandıklı, Tarsus,
Torbalı, Uşak, Alanya, G aziantep, Garbîkaraağaç, Fethiye, Kazı-
köy, Kırkağaç, Karaburun, Karacasu, Karam an, Kasaba, Kozan,
Kuş Adası, Konya, Konya Ereğlisi, G erm encik, Kilis, Kem alpaşa,
Güney Mersin, Maraş, Muğla, M anisa, M enem en, Mut, Milas, Na­
zilli, Yalvaç, Yeni Foça, Yenipazar (Aydın).
M adde 6- Diğer m ıntıkaların m üfettişlikleri ihdas edilinceye
kadar Van, Diyarbekir, M alatya ve Besni m ıntıkalarındaki Ocaklar
m e zkû r m ın tık a la r m ü m essilleri, işbu, m ın tık a la r h â ricin d e k i
Ocaklarda ya M erkez Heyeti’nin göstereceği lüzum üzerine mev­
cut m üfettiş ve m üm essiller veyahu d M erkez H eyeti'n in ta yin
edeceği m uvakkat m üfettişler tarafından teftiş edilecektir.
M adde 7- M üfettişler yasanın 50. maddesi m ucibince O cakla­
rın bilcümle m uâm elât ve hesabâtım tetkik yasa ahkâm ı ve mesai
program ıyla M erkez Heyeti'nin vereceği evâm ir ve talim at ah k â­
mının ifâ ve tatbikine nezaret etm ekle m ükelleftirler.
M adde 8- M üfettişler teftişlerin m untazam surette zabt ve bu­
nu bir raporla M erkez Heyeti'ne bildirirler.
M adde 9- M üfettişler her Ocak için ayrı bir rapor tanzim e d e ­
ceklerdir.
M adde 10- Raporlar sabık ve lâhik İdare Heyetlerinin zaman-ı
idarelerine aid olm ak üzere iki kısma tefrik edilir.
M adde 11- M ü fettişler O cakları m erk e zd e n ala ca k la rı em ir
ü zerin e teftiş ederler. Eğer m ın tıkalar d â h ilin d e k i O ca k la rd a
muhtâc-ı teftiş bir hâl görür ve istihbâr ederlerse bunu derhal
M erkez H eyeti'ne b ild irir ve a la ca k la rı e m ir ü ze rin e h a re k e t
ederler.
M adde 12- M üfettişler daim a mıntıkaları dâhilindeki O caklar
hakkında m alûm at elde edecekler ve bu Ocakların faaliyyetleriy-
le yakından alâkadar olacaklardır.

281
M adde 13- M üfettişler yasanın 50. m addesi m ucîbince İdare
Heyetleri ve Dernekler içti mâ la rina rey verm eksizin iştirak edebi­
lirler.
M adde 14- M üfettişler yasanın 51. maddesi m ucibince göstere­
cekleri esbâb-ı m ûcibeye ve M erkez Heyeti'nden alacakları emir
ve talim ata tevfiken Ocak İdare Heyetlerini ıskat, yedek azâyı ve
inde'l-iktizâ Derneği içtimaa dâvet edebilirler.
M adde 15 - M üfettişler esbâb-ı sübûtiyyeden addedilm eyecek
evrakı bir m akbuz m ukabilinde İdare Heyetlerinden alabilirler.
M adde 16- M üfettişler lüzum gördükleri takdirde kasa, defter­
ler, am bar vesâireyi tem hir edebilir ve hin-i hacette İdare Heyet­
leriyle Ocaklıların ve şifahî ifadelerine m üracaat edebilirler.
M adde 17- M üfettişler Ocaklara ait bilcüm le evrâk, defter, se-
nedât vesâireyi m uayene ve tetkik edebilirler.
M adde 18- M üfettişler inde'l-icâb m esâilerinin teshil ve tesrii
için memurîn-i mülkiyye m akam larından istiâne ederler.
M adde 19- M üfettişler esnâ-i teftişde bir hüküm et m em u ru ­
nun m alûm atına m üracaata lüzum gördükleri takdirde bu husu­
su m evkiin en büyük m ülkiye am irine m ü racaat e d e re k tem in
ederler.
M adde 20- Ocak idare Heyetleri ve O caklılar m üfettişlere her
türlü teshilât ve m uaveneti ifâ ederler.
M adde 21- M üfettişler her Ocaklıya seyyânen (iyi) m uam ele
ederler. Her ne suretle olursa olsun Ocak azalarının rencide edil­
meleri doğru değildir.
M adde 22- M üfettişler teftişleri esnasında Ocak m uam elâtını
hiçbir suretle sektedâr etm em eye dikkat edecekler ve O caklarda
yaptıkları teftişlere aid muam elâtı katiyen ifşâ etm eyeceklerdir.
M adde 23- M üfettişler m ıntıkalarındaki Ocakların teftişi ve bu
O caklann hakiki bir faaliyyetie çalışm alarını tem in ile mükelleftir.
Raporlarının netayicini ve M erkez em irlerinin team i-î icrâsını d a ­
ima tâkip ve ifâ ederler.
M adde 24- M üfettişler raporlarındaki tem enniyat ve m ütalâ­
alarının tah akk u k ve icrasını M erkez Heyeti nezdinde m usirran
tâkip ile mükellefdirler.
M adde 25- M üfettişler her üç ayda bir m ıntıkalarındaki O cak­
larla kendi faaliyyetleri ve Ocakların tekâm ülü için düşündükleri
fikir ve m ütalâaları mufassal bir rapor halinde M erkez Heyeti'ne
verecektir.
M adde 26 - M üfettişler Mart nihâyetinde M erkez Heyeti'nin

282
Kurultaya verilecek raporuna dere edilm ek üzere faaliyet ve m e­
sailerinin hülâsasını ve m ıntıkalarındaki O caklar hakkında umûmî
m ütalâat ve tem enniyâtı hâvi senelik bir rapor vereceklerdir.

Teftiş Edilecek Esaslar

M adde 27- M üfettişler O caklan bilhassa yasanın 2. ve 3. m ad­


deleri ahkâmı dâhilinde hareket edip etm ediklerine azam î suret­
te dikkat edecekler ve m addeler ahkâm ı hilâfına vâki h areketler­
den M erkez Heyeti'ni derhal haberdar edeceklerdir.
M a d d e 28- M ü fe ttiş le r y a sa n ın e m re ttiğ i â tid e k i m evad ı
ehem m iyetle tetkik ederler.
a) Ocaklara yeniden kaydedilm eyenler yasanın 6. ve 7. m add e­
lerinde zikr edilen evsâfı haİ 2 m idirler? (Bu hususda İdare Heyet­
lerinin çok titiz davranm aları bilhassa kendilerine ihtar ve tavsi­
ye edilmelidir.)
b) O caklara yen iden k ayd ed ilm eyen ler h ak k ın d a yasanın 9.
m addesindeki merâsim ifa olunuyor m u?
c) A zâ taahhüdatı m untazam an tahsil ediliyor m u? Taahhüdle-
rini vaktinde ifâ etm eyenler hakkında yasa m evâddı ta tb ik e d ili­
yor m u?
d) Başka Ocaklardan naklen gelenler taahhudlerini ne zam ana
kadar ifa etm em işlerdir? Nakil ettikleri O cağa m üterakim taah-
hüdlerini vermişler midir?
e) Yeni açılan Ocaklar yasanın 17. maddesi mûcibince ifâsı lazım...
f) O caklar müstâfi addedilenlerle kayıdları silinenler hakkında
verilen kararlar yasa ahkâm ı dâhilinde m idir?
g) Ocaktan müstâfi addedilenlerle kayıdları silinenler hakkın­
da verilen kararlar yasa ahkâm ı dâhilinde m idir?
h) Intihâblarda yasanın 77. m addesi m ûcibince birinci ve ikinci
derecedeki hısım ve akrabalar içtimâ etmiş m idir?
M adde 29- M üfettişler usul-ü m uhabere ve m uhasebe talim at-
nâm elerine Ocakların harfiyyen riayetlerini tem in ile m ükelleftir­
ler.
M adde 30- M üfettişler İdarî hususâta âid âtideki mevâdın ifâ
edilip edilmediğini bilhassa tetkik ve takip edeceklerdir:
a) Ocağın m erkezden gönderilm iş num ûneye m uvafık d efter­
leri var mıdır? Bunlar m untazam an istimal ediliyor m u?
b) Tahrirât müsveddeleri m untazam bir dosya içinde m idir?
c) G elen evrâk tasnif edilm ek suretiyle do syalarında m ahfuz
m udur?

283
d) M erkezden verilen evâmir ve tam im ler m ündericatm a ne de­
receye kadar riâyet edilmiştir, istenen şeyler gönderilm iş m idir?
e) İdare ve M urâkabe Heyetleri esâm isi, azâ yekûnu, em lâk ve
eşya listesi M erkeze gönderilm iş m idir?
f) Üçer aylık mesai cedvelieri gönderilm iş m idir?
g) Türk Yurdu abonesi için nasıl çalışıyorlar ve şim diye kadar
kaç abone tem in etm işlerdir?
h) Verilen kararlar m untazam an deftere geçirilerek im zâ edili­
yor m u?
ı) Dem irbaş eşya ve kitaphâne defterleri tutulm uş m udur? Ve
mevcud bütün eşya ve kitaplar defterlere geçirilmiş m idir?
i) Verilen kararlar yasa ile teâru z ediyor m u?
j) M esaî p ro g ra m ın d a n n e le r y a p ılm ıştır?
M adde 31- M üfettişler hesâbm a m ütaâllik âtideki m evâdın ifa
edilip edilm ediğini ehem m iyetle tetkik ve tâkip edeceklerdir:
a) Ocağın bütçesi M erkezce tasdik olunm uş m udur?
b) Sarfiyât evrâk-ı m üsbiteye, karara ve bütçeye m üstenid m i­
dir?
c) Üçer aylık vâridât ve sarfiyât cedvelieri M erkeze gö nderili­
yor m u? Ve M erkeze gönderilen cedvel ile yevm iye defteri birbi­
rine m utabık mıdır?
d) Y ü zd e beşler m untazam an M erkeze gönderiliyor m u?
e) ihtiyat akçası tefrik edilip bankaya yatırılıyor m u?
f) Ocağın M erkezden gönderilm iş m uhasebe defterleri ve ev-
rak-ı hesabiyesi var m ıdır? Bunlar m untazam an ve m uhasebe ta li­
m atnam esine m uvafık surette istimal ediliyor m u?
g) Kitap satışı nasıldır, satılan kitapların paraları m untazam an
M erkeze gönderiliyor m u?
M adde 32- M üfettişler Ocakların faâliyyet ve mesaîsini şu n o k ­
ta nazarından da tetkik etm elidirler;
a) M uhitinde ne gibi tesirler ve intibalar uyandırıyor?
b) Diğer müessesatla m ünâsebeti nasıldır?
c) Ocakta ikilik var m ıdır?
d) M erkezden ne istiyorlar?
e) Ne yapm ak arzusundadırlar, husûsî mesâi program ları n e­
dir?
M adde 33- M erkez Heyeti tarafından m uvakkâten tavzif ed i­
len m üfettişlerle teftiş vazifesini gören m üm essiller de bu tâlî-
m atnâm e ahkâm ına tâbtdirler.
6. Türk O caklan Beşinci Kurultayı (1 9 2 8 )
Türk O caklan Beşinci Kurultayı 28 Nisan 1 9 2 8 ’de başla­
mıştır. Yasanın 70. maddesindeki bir hükme dayanılarak39s
gizli oyla yapılan seçim sonucu395 140 oydan 137’s ini alan
Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) başkanlığa, eski Mü-
dafaa-i Milliye Vekili ve Kütahya Mebusu Recep (Peker) ve
Erzurum mebusu Aziz Beyler başkan yardım cılıklarına, Dr.
Behçet, Zübeyroğlu Fuat, Kandıra delegesi Hilmi ve Bursa
delegesi Sadık ise kâtipliklere getirilmişlerdir. İlk toplantı­
dan başlayarak, Kurultaya katılan delegelerin sayısının dü­
şüklüğü sorun olmuş ve yasa uyarınca görüşmelere başla­
nabilmesi için tüm şubeleri ve heyetleri temsil eden 2 9 2 de­
legenin yarısından bir fazlasının bulunduğu saptandıktan
sonra tartışmalar başlamıştır.397
5. Kurultay’ın ilk toplantısından başlayarak göze çarpan
bir husus, Hamdullah Suphi ile Mahmud Esat’ın bulunm a­
dığı zamanlarda fiilen başkanlığı yürüten Recep (Peker)
Bey arasındaki üstü kapalı ik tid ar çek işm esid ir.398 Türk
395 Türk O cak lan 1928 S em si Kurultayı Z abıtları, Ankara, 1 9 2 9 , s. 3-4. S öz k o ­
nusu madde şu şekildedir: “Türk O cak ların d a M erkez, İdare, M urakabe ve
Hars Heyeıleri ve yedekleri ile bu heyeılerdeki ınıihaplar gizli rey ile yapılır.
Bundan başka intihaplarda gizli rey isteyen ekalliyet ekseriyet telakki olunur.
İlk intihaplarda m utlak ekseriyet hasıl olm azsa ik in ci defa reye konur ve
bunda tzafî ekseriyetle iktifa olunur.”
396 A.g.e., s. 4. M ahm ut Esat Bey, başkan yardım cıları ve kâtipler, Hamdullah
Suphi'nin gösterdiği nam zetler listesinin tam am ının kabulu ile seçilm işlerdir.
3 9 7 A.g.e., s. 8. Başkan yardımcısı Recep Bey'in belirttiğine göre, Kurultay'da bu­
lunması gereken 2 9 2 delegenin yansından bir fazlası, çeşitli heyetlerde bulu­
nan üyelerin aynı zamanda delegelik görevini de yüklenm esi ve bazı delege­
lerin birden fazla şu bey t temsil etmesi sayesinde sağlanmıştır.
39 8 A g.e., s. 21. Bu tür biçim sel sorunlarda Hamdullah Suphi'nin m üdahaleleri­
ne karşı Recep (Peker) Bey'in "riyaseci serbest bırakın!'' biçim inde tepkileri
(s. 2 4 ) ve Merkez Heyeti’nin raporunun I leyetiır kendisi tarafından oku nm a­
sının daha uygun olacağını söyleyen Hamdullah Suphi'ye “çok n c a ederim
Hamdullah Bey, mesele bir inşaaı ve kıraat meselesi değildir, yapılm ış olan
bir raporun kurultay tarafından intihap edilen Divan Kâtibi tarafından oku n­
masıdır” uyarısı bu üstü kapalı çekişm enin yalnızca iki örneğidir.

285
O caklan’mn L928 yılı Kurultayı’nda seçilecek M erkez He­
yeti ü y e le rin in , C H F G enel S e k reteri, TBM M b a şk an ı,
Türk O cakları M erkez Heyeti Başkanı ve Başbakanın oluş­
turduğu b ir heyet tarafınd an k ararlaştırılm ası C H F 'n in
T ü rk O cakları’na karşı başlattığı denetlem e çabasının anla­
tımıdır.399
Merkez Heyeti raporundan da anlaşılabileceği gibi, “uzun
seneler zarfında kendi takdirlerine göre hareket eden ve
aralarında fikrî râbıta ve vahdetten başka İdarî bir rabıta
bulunm ayan”400 çeşitli Türk O cakları şubeleri, ancak kısa
bir süre önce merkezî bir örgüt etrafında birleşmiştir. M er­
kez Heyeti’nin faaliyetleri içinde ilk sırayı alan ve yapımına
1 9 2 6 yılında başlan m ış olan binanın Kasım 1 9 2 9 ’da ta­
m am lanm ası beklenm ekte ve tüm tesisat ve döşem esi ile
birlikte sekiz yüz küsur bin liraya çıkm ası öngörülm ekte­
dir. Binanın yapımı için ihtiyaç duyulan iki yüz bin liralık
istikrazın bir bölümü ise, her yıl devlet bütçesinden Ocak
için Evkaf Nezareti bütçesine konulacak 3 0 .0 0 0 lira ile sağ­
lanacaktır.40' Öte yandan 1927 yılından itibaren faaliyette
bulunan Türk Ocakları matbaasına, kalitenin yanısıra fiyat­
larının da düşüklüğü nedeniyle hemen tüm bakanlıkların,
resmî daire ve cem iyetlerin basım işlerinin verilmesi Bakan­

399 Buzhanenin Develioğlu, “Hamdullah Suphi ile 5 5 Sen e’", s. 14. Develioğlu,
hazırlanan Hilede “H amdullah Suphi, Celal Bayar, Cem il Uybadın, İzzet U l­
vi, Sami C ölgeçen, Hilmi U nan, Abdûlm uııalıp, Avukat Sadık, Dr Hüseyin
Enver ve Burhaneddiıı Develioglu'nun bulunduğunu belirterek, “Bu listede
görüldüğü üzere M erkez Heyetimiz azâsının büyük bir kısm ını parti m üfet­
tişleri ve mebuslar teşkil ediyordu. Serbest ocaklı olarak Dr. Hüseyin Enver
ile benden başka kim se yoklu" demektedir.
4 0 0 A.g e.
401 Burhaneııin Develioğlu, “Hamdullah Suphi ile 4 5 5 S e n e ”, s. i 5 Develioğlu,
Türk Ocakları Merkez Heyeti binasının yapım ının uzaması üzerine Ism eı Pa-
şa'nın M erkez Heyeti üyelerine "sizleri buradan alm adıkça bu binayı bitir­
m ek kabil olm ayacak” şeklinde konuştuğunu ve bu olaydan sonra Hamdul­
lah Suphi’nin Turk Ocagı'yla ilgili konularda doğrudan doğruya M ustafa Ke­
mal ile görüştüğünü belirtmektedir.

286
lar Kurulu karan ile ilân edilmiştir.402 Basımında güçlük çe­
kildiği gerekçesiyle İstanbul’a nakledilen Türk Yurdu dergi­
si, m atbaanın tam am lanm ası üzerine 1 9 2 7 K urultayı’nda
verilen karar uyarınca tekrar Ankara'ya alınm ış .ve “M er­
kezde neşredilen yeni nüshalar derhal hüsn-ü tesir icrâ et­
miş ve satışta göze çarpacak bir fark hâsıl olm uştur”.403
Merkez Heyeti’nin özel bir dikkatle eğildiği m üfettişlik
konusunda, hazırlanan yeni bir talimatname ile teftiş alanı
5 büyük bölgeye ayrılmıştır. Merkez bölgesine Afyonkara-
hisar milletvekili İzzet Ulvi (Aykurt), Karadeniz bölgesine
Zonguldak milletvekili Rağıp (Ö zdem iroğlu) Beyler seçil­
mişler, Güney bölgesine bakan İdare Heyeti üyesi Ferit Ce­
lâl (Güven) Bey, m illetvekili seçildikten sonra m üfettişlik­
ten istifa etmiş ve yerine geçici olarak Adana Türk Ocağı
idare Heyeti üyesi Baki Tonguç atanmıştır. Batı bölgesi ise,
daha önceki yılda olduğu gibi Burhanettin (Develioğlu) ta­
rafından teftiş edilm iştir.M erkezi D iyarbakır olm ak üzere
oluşturulan yeni Şark bölgesi mümessilliği ise, atanan çeşit­
li müfettişlerin başka görevlere getirilmeleri nedeniyle boş
bulunmaktadır. Bu m üfettişlik dairelerinde yapılan dene­
timler sonucu bazı şubelerin yeterli faaliyette bulunm adık­
ları, Ocak amaçlarından başka işlerle uğraştıkları saptandı­
ğından bu şubelerin kapatılması yoluna gidilmiş, bazı şube­
ler ise, yeterli koşullan sağladığı belirlendiğinden yeniden
faaliyete geçirilmişlerdir.404

402 A .g.e, s. 27-28, Bakanlıkların islerinin yanısıra, "tş, Em lâk, Ziraat Bankaları
ile Evkaf, Devlet Dem ir Yollan, Rüsûm at m üdüriyeı-i um ûm tyyeleri, m ek­
tepler ve ticarethaneler, bilum um cetvel, m akbuz ve defterlerini'', “Tayyare,
H ilal-i A hm er ve Him aye-i Etfal Cem iyetleri hem en bütün isle rin i" Türk
O caklan matbaasında yapınmaktadır. Boylece matbaa bir y\l içinde loplam
8 0 5 sıparıs karşılığı, 3 3 .0 7 8 lira 3 9 kuruş gaynsafi hâsılat elde eımiştir.
403 A.g.e., s. 29.
404 A.g.e., s. 29-31. Son bir yıl içinde toplam 75 $ube teftiş gö n n ü ş. daha önce
Kurultay tarafından yennde incelem eler yapılmasına karar v enletı Bafra şu­
besi yeniden faaliyete geçınis; Tosya Ocağı'nda yapılan teftişi sonucu İdare

287
s

. M üfettişlik m ıntıkaları konusunda daha ayrıntılı bilgi ve­


ren Türk Yurdu dergisinin Mayıs sayısında yeni atanan m ü­
fettişler ve her mıntıkada bulunan şubeler açıklanmaktadır.
Doğu, Batı, Kuzey, Güney ve Merkez olm ak üzere 5 teftiş
bölgesine ayrılan Türk Ocakları’nın Doğu m ıntıkasında 19,
Batı m ıntıkasında 11 0 , Güney m ıntıkasınd a 4 0 , M erkez
m ıntıkasında ise 23 şube vardır. M ıntıka dışındaki illerde
ise, 14 Ocak bulunmaktadır.405
Merkez Heyeti'nin raporuna göre, son bir yıl içinde yapı­
lan 18 başvuru, söz konusu O caklann yaşaması ve gelişm e­
si için yeterli koşulların bulunmadığı saptandığından red­
dedilmiş; Hendek, Çölem erik, Atina (Pazar), Silvan, Çemiş-
gezek’te ise yeni şubeler açılm ıştır.406 Bu arada üyelere hüvi­
yet cüzdanı ve rozet verilmesi için siparişte bulunulm uş,407

Heyeıi'nde b u lanan kişilerin yasanın belirlediği am açların dışında çalıştıkları


belirlendiğinden O cak kapatılm ış; Cebelibereket, Arapkir, Orhangazi, Batye
O caklarının yeterli faaliyet olanağına sahip bulunm am aları nedeniyle kapa­
tılmalarına karar verilm iş, Bandırma Ocağı ise, İdare Heyeti hakkm daki bazı
Şikâyetler sonucu yapılan teftiş ile istifaya çağrılm ış ve yeni tdare Heyeıi se­
çilmiştir.
4 0 5 “Bir Aylık O cak Haberleri/Ocak Mü Tenisleri ve Teftiş M ın tık aları", Türk Yur­
du, C. 21/1, no. 199/5, Mayıs 1 9 2 8 , s. 44. Yazıda belirtildiğine göre. Doğu
m ıntıkasına sabık polis m üdür muavini ve Tü rk O cak lan D iyarbakır m ü­
m essili Haşan Reşit, Ban m m ukasına M erkez Heyeti sabık U m ûm î Kâtibi Dr.
Haşan Ferıd. Kuzey bölgesine Zonguldak m illetvekili Ragıp. M erkez m ıntı­
kasına Riyâset kâtibi Cem il Behçet atanm ışlardır. G üney bölgesine ise henüz
kim senin atanmadığı bildirilm ekledir Her m ıntıkaya bağlı şubeler ise, Doğu
mıntıkası. Van, H akkari, Bitlis, Bayeziı, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Elazığ; Ban
m ıntıkası: Edirne, KIrklareli, Tekirdağ, Çanakkale, tsıanbul, İzm it, Bursa, Ba­
lıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Denizli, M enteşe, Kütahya, Eskişehir, Bilecik;
Kuzey mıntıkası: Rize, Trabzon. Giresun, G üm üşhane, Ordu, Sam sun, Sinop,
Kastam onu, Zonguldak, Bolu; Şark iİcara hisar, Amasya, Tokat; Güney m ın tı­
kası. Konya, Afyon, Niğde, İsparta, Burdur, Antalya, Silifke, M ersin . Adana,
C ebelibereket, Gaziantep, Maraş, Merkez m ıntıkası: Ankara, Ç arıkın, Yozgaı.
Çorum , Kırşehir, Kayseri, Sivas, Malatya, Aksaray’dır. Artvin, Erzurum , E r­
zincan, Kars illeri teftiş m ıntıkaları dışında bırakılm ıştır. Bu illerdeki O cak­
lar, geçici m üfettişler tarafından teftiş edilecektir.
4 0 6 A.g.e-, s. 52.
4 0 7 A .g.e , s. 33-

288

ı
Ankara Merkez Ocağı’nda bir “sanayi-i tezyine sergisi” açıl­
mış, çeşitli şubelere parasal yardım yapılm ış,408 gelir sağlan­
ması amacıyla arsa aliminin yanısıra Zonguldak’ta bulunan
bir köm ür ocağı imtiyazının alınması için girişimde bulu­
nulmuş,409 Türkistanlı öğrencilerin barınması için Özbekler
Tekkesi ile anlaşılmıştır. Raporda yeni binalara sahip şube­
lerden söz edilmektedir ve410 Adana, Ayvalık, Elm alı, Anka­
ra, Antalya, Bursa, Burdur, Kars, Nazilli’deki Köycülük fa­
aliyetlerinin yanısıra, başta Adana, Ayvalık, İstanbul, Bursa
olmak üzere 29 şubede sağlık hizm etleri verildiği açıklan-
maktadır. Halkla doğrudan ilişkinin aracı olarak kabul edi­
len sağlık hizm etleri, Türk O cakları’nda özellikle mesleği
doktorluk olan üyeler tarafından dikkatle yürütülmektedir.
Raporda yer alan “Antalya Ocağı’nın açtığı dispanserin fa­
aliyeti neticesi İtalyanların kendi lehlerine propaganda yap­
makta oldukları hastahane kapanm aya m ecbu r olm uş ve
memleketi terkedip gitm iştir” cüm lesi sağlık hizmeti götür­
menin ötesindeki bir kaygıyı ortaya koymaktadır.41’ Adana,
Bursa, Tarsus, Çıldır, Ayvalık O cakların ın m ekteplerinde
514 öğrenci öğrenim görmektedir. Ayrıca 25 şubede halk
dershaneleri bulunm akta, 10 Ocakta Fransızca, İngilizce,
Almanca, İtalyanca, Rusça dilleri öğretilmektedir. Adana ve
Eskişehir’de daktilo, 5 O cakta m uhasebe ve ticaret kursu
bulunmaktadır.412 Hemen tüm şubeler birer kütüphaneye
408 Ag.e., s. 3 4 . Bir yıl içinde çeşitli şubelere yapılan parasal yardım ın 1 3 .6 )3 lira
olduğu belirtilmektedir.
409 A.g.e., s. 35 -3 6 .
410 A .g.e., s. 36-37. 1927 yıh içinde tzmir, U zunköprü, Beyşehir, Savur, C ölem e-
rik, Sem rkent O cakları yeni bir binaya, Burhaniye şubesi bir tiyatro ve sine­
ma binasına sahip olmuştur. Başbakan İsm et Inonü'nün aracılığıyla Evkaf
M üdüriyet-i Umümtyyesi bütçesinden alm an 5 .0 0 0 lira ile Malatya şubesi ve
Van Ocağı binaları tam am lanm ak üzeredir. Adana O cağı bir dispanser yaptır­
mış, Elâziz, Biılis, Mecidiye Ocakları ise bina satın almışlardır.
411 A .g.e., s. 3 7 -3 8 .
412 Ağ.t., s. 39.

289
sah ip tirler ve bu k ü tü p h an elerd ek i toplam kitap sayısı
18.187 olarak saptanmıştır.4’3 45 şube spor faaliyetleri ile
uğraşmakta, bazılarında at koşulan ve güreş müsabakaları
düzenlenmekte, 4 2 şubede müzik, 43 Ocakta temsil grupla-
n bulunmaktadır.414
Hars Heyeti raporunda ise, bir yıl önce belirlenen “hars fa­
aliyetleri ”nin gerçekleştirilmesi yönünde çalışıldığı ve 12 ki­
tap yayımlanma aşamasında bulunulduğu şeklinde kesinlik­
ten uzak bir ifade yer almaktadır. Özellikle Doğu illerini çe­
şitli açılardan inceleyen araştırmalar yapılmakta ve bunların
yayımlanmasına öncelik verilmektedir. Hars Encüm eni’nin
özellikle ilgilendiği konulardan biri de, Latin harflerinin ka­
bulü konusunda bilimsel araştırmalar yaptırmak olmuştur.41s
Söz konusu raporların incelenm esi için, Merkez ve Hars
Heyetleri Raporlarını Tetkik Encüm enine Safranbolu dele­
gesi Ragıp, Bayburt delegesi Cevdet, Edim e delegesi İbra­
him Alâettin (Gövsa), Alâiye delegesi Arif, Kadıköy delege­
si Enver Beyler;4'6 Teklifleri Tetkik Encüm eni’ne; Kemalet-
tin Kami (Kam u), Naki Cevat (A kkerm an), İzzet Ulvi (Ay-
kurt), İzmir delegesi Aziz, Maraş delegesi îshak Refet (Işıt­
man) Beyler; Bütçe Encüm enine ise, Reşat, Ercüm end E k­
rem (Talû), Reşit Saffet (Atabinen), Hamit Beyler ve Ruhsar
Hanım seçilmişlerdir.417
Bu arada Kurultay başkanlığına verilen öneriler arasında,
T ü rk O cak ları ü yelerin in k u llan acak ları ro zetlerin yurt
içinde imal edilmesi ve bütçesi 10.000 liradan az olan şube­
lerin % 5 ’lik Merkez aidatından muaf tutulmaları konusun­
da Elazığ delegesi Memduh Turgut’un iki önerisi, bütçeden

4 1 3 A .g.e., s. 40. !
414 A.g.e., s 4 0 -4 1 . 1
4 1 5 A-g e., s. 4 3 -4 4 . !
4 1 6 A.g.e., s. 63. —
4 1 7 A.g.e., s. 64.

290 1

I
I
İ
tasarruf etmek amacıyla Türk O caklan K urultayının üç yıl­
da bir toplanmasına ilişkin Senirkent delegesi Cemal Hak-
kı'm n ö n erisi ve TBM M b aşk an ı Kâzım Paşa ile N ecip
Asım’m fotoğraflarının O cak bin asına asılm asına ilişk in
öneri bulunmaktadır.4’8
25 Nisan Çarşamba günü yapılan ikinci toplantıda, Ku­
rultay başkanlığına 5 delegenin verdiği öneride Türk O cak­
larının başlıca amacının “vatandaşlar arasında milli şuurun
kuvvetlendirilmesi” olduğu belirtildikten sonra, “m aalesef
bazı m enâtıkta yabancı diller s im ia -i m illlyyem izi in c it­
mekte ve hatta bazı vatandaşların Türkçeyi kasden kullan­
mamakla izzetinefs-i millîmize tecavüzleri vâki blmaktadır.
Buna İzmir, İstanbul, Edirne hadiseleri birer m isaldir"419 de­
nilmektedir.
Söz konusu öneriye göre, Türk O cakları’nın bu yöndeki
propagandasının yeterli gelmediği, bu nedenle m illî harsın
gelişmesi için, “... lüzûm-ı mübrem ve mazereti meşrûa ol­
madıkça vatandaşlar arasında münhasıran Türkçe konuşul­
masının devlet kanunlariyle m ecburi tutulm asını veyahut
hiç olmazsa Türkçe konuşmayanların belediyelerce tecziye­
si için Belediye Kanununa bir madde-i mahsûsa ilâve edil­
mesi"420 gerekliliği vurgulanmaktadır.
Bu arada, özellikle 1930 yılından başlayarak Türk O cak­
larında yüksek ücretler karşılığı görev yapan memurların
bulunması aleyhine, başta Z. Sertel olmak üzere sol m uha­
lefeti oluşturan kişiler tarafından yöneltilen eleştiriler, 1928
Kurultayı’nda kim i üyeler tarafından da gündem e getiril­
mekte ve Ocak dışında çeşitli görevlerde çalışan M erkez
^18 A.g.e., s. 6 5 -7 0 ,
419 A.g.e., s. 84.
420 A.g.e., s. 8 4 -8 5 . Soz konusu önergenin sahipleri, Esm e delegesi Kâmil Tuğrul,
Manisa delegesi Hutûsi Can, Salihli delegesi Sinan H am il, Ç eşm e delegesi
Mehmet ve Hayrabolu delegesi Dr. Behçet'tir. Önergeyi verenlerin tüm ünün
Ege B ölgesind en olm aları anlamlıdır.

291
Heyeti İcrâ Dîvânı üyelerinin Türk O cakları’nın “fakir bü t­
çesinden böyle istisgâr edilemeyecek derecede büyük meb­
lağlar almaları insaf ile kabili telif değildir”421 denilm ekte­
dir. Öte yandan, Merkez Heyeti raporunda, çeşitli şubelerde
çok sayıda konferanslar düzenlendiği şeklinde bir ifade yer
almasına rağmen, büyük merkezler dışmda bulunan Ocak­
larda konferans verilm em esi eleştirilm ekte ve her Ocağa
M erkez Heyeti tarafından konferansçılar gönderilm esi,422
Ocaklarda Köycülük faaliyetlerine ağırlık verilm esi gerekli­
liği vurgulanmaktadır.423 Bu arada Türk O cakları matbaası,
Merkez Heyeti raporunda çalışm alarından ayrıntılı bir bi­
çimde ve iftiharla söz edilmesine rağmen gerek bütçesi, ge­
rek işleyişi açısından çeşitli üyelerce eleştirilm ektedir.424
İk in ci toplantının M ahm ut Esat başkanlığında yapılan
ikinci celsesinde, Maraş delegesi lshak Refet (Işıtm an) ta­
rafından verilen önergede, Doğu ve Güney şubelerinde ye­
terli faaliyet g österilm em esi kon usu na d eğ in ilm ek te ve
“Şark teşkilâtı, Şark m eselesi bundan senelerce evvel mev-
zu-i bahs olduğu halde esaslı ve m üsm ir bir tedbir ve terti­
bi şimdiye kadar göremedik. Filhakika bir Şark bürosu teş­
kil edildi. Lâkin bu son senede hem en hiçbir hareket yap-

421 A.g.e., s. 8 6 -8 7 . Tarsus delegesi Aziz ve Yozgat delegesi Yusuf Cem al tarafın­
dan verilen önergede, İcra Divanı üyelerinin “ü çer dörder yüz” lira ile çalış­
tıkları belirtilerek, yalnızca genel sekretere, dışarıda görev alm am ası koşu­
luyla 2 0 0 lira ödenek verilm esi ve Merkez Heyeti'ne bağlı çalışan öteki me­
m urların m aaşlarının düşürülm esi istenm ektedir.
4 2 2 A.g.e., s. 87. Çeşm e delegesi M ehmet, Eşm e delegesi Kâmil Tuğrul, Manisa
delegesi H ulûs! Can, Salihli delegesi Sinan H am il tarafından verilen önerge­
de, “ gençler arasında tesanüdü teşvik, aşk-ı m illîyi takrir ile gençliğin Ocak-
lılık ve m illîctlik hakkında yanlış telâkkilere sapm am aları için her Ocağa se­
nenin müsait aylarında lâakal beş konferans verecek birer konferansçı gön­
derilm esi” ve bunun yasaya konulm ası talep edilmektedir.
42 3 A.g.e., s. 89.
4 2 4 A.g.e., s. 97. Bu konuda Reşadiye delegesi E rcüm ent Ekrem . “... bu matbaa
ile m aatteessüf iş görm ek bedbahtlığında bulunduğum için çok fena idare
edildiğini arzederim ” demektedir.

292
naadı. Şarkta m üfettişlikler ve m üm essillikler ihdası da tat­
minkâr bir tedbir olamadı. Bunlar hep yarım yam alak şey­
ler oldu” denilmektedir.425 Ishak Refet’e göre, Doğu ve Gü­
neydoğu Anadolu’daki örgütlenm e girişim lerinin yanısıra,
“hudud gerilerinde birtakım ihtiyat m erkezleri teşkilâtı ya­
pılmalıdır”.426
Ishak Refet, bu bölgelerdeki Türkleştirm eye yönelik faali­
yetlerin yanısıra, Türk asıllı olmayanlar konusunda da be­
lirli bir politika izleme gerekliliğini vurgulayarak, “Bir Ar­
navut mahallesi, bir Boşnak, bir Giritliler sem ti, bir Çerkeş,
Çeçen köyü herhalde çok fena m anzaralar arzeden birer
sahnedir. Bunlardan başka bir de dâhildeki zâhirde müte­
ferrik fakat hakikatte hemen Şarktaki ekseriyetle m üttehit
ve m ütelâsık unsur vardır. A nkara’nın H aym ana’s ı, K o n ­
ya’nın C ih an b ey li’si, A ksaray’ın E ğ e cik ’i, Yozgad’m Ço-
rum’u, Kayseri’nin Ziveliledi gibi, bunların üzerinde de iş­
lemek lâzım dır”427 demektedir. Bu arada, Hars H eyeti’nin
kendisinden beklenen verimi sağlamadığını ve bu nedenle
lağvedilmesini ya da “böyle kendi haline terkederek ve b i­
rer m uhterem şahsiyyet ve tarihî yadigârlar m ahiyetinde
görerek ayrıca bir neşriyat bürosu” haline sokulm asını talep
etmekte, İcra Divânı üyelerinin ücret alm asını “bu dünyalık
işi sam im iyeti azalttı. Hatta bazı dedikodulara kapı a çtı”
şeklinde eleştirmektedir.428
Türk O caklan Beşinci Kurultayı’nın en önem li tartışma
konularından biri, Türk Yurdu'nun nitelik ve içerik açısın­
dan değiştirilerek okuyucu sayısının arttırılm ası sorunudur.
Ishak Refet, derginin bilimsel niteliğinden sıyrılarak, çağın
gereklerine uygun bir içerik ile yayımlanması gerekliliğine

425 A .g.e., s. 103.


426 A.g.e., s. 104-105.
427 A.g.e., s. 105.
428 A.g.e., s. 105-106.

293
değinmekte, Elazığ delegesi Memduh Bey, derginin eski de­
ğerinden büyük bir ölçüde yitirmesine karşılık son zaman­
larda M erkez Heyeti’nin özeni sayesinde olum lu bir yola
girdiğini, asıl sorunun, özellikle Doğu ve Güneydoğu Ana­
dolu’da bulunan şubelerdeki dağıtımın düzenli bir biçimde
gerçekleşm em esinden kaynaklandığını b elirtm ek ted ir.429
Türk Yurdu İdare Yönetmeni ve Türk O caklan Adana dele­
gesi olan Ferit Celâl Bey, Dergi’nin İstanbul’dan Ankara’ya
nakledildikten sonra çıkan üç sayısı ile satışlarda büyük bir
artış gösterildiğini ileri sürmekte ve içeriğinin ağır olduğu
gerekçesi ile satışların düşük olduğunu savunanlara karşı,
mevcut m ecm ualar birtakım cinayetleri, hissiyatımıza
çok ağır gelebilecek hikâyeleri, açık saçık resim leri hâvi
olarak intişar ediyorlar. Bundan da bütün m atbuat, bütün
m ünevverler, bü tü n h an ım lar m ü ştek id irler ve böylece
m ecm uaları evlerine sokm am aktadırlar”430 şeklinde karşı
çıkmakta ve yeni hamle ile dağıtımın da düzenli olarak ya­
pıldığını savunmakta, derginin nitelik olarak daha gelişkin
bir düzeye getirilmesine karşın abone sayısının ancak 70’e
yükselebildiğinden yakınmaktadır.431
D erginin içerik açısından “h afifletilm esi” yaklaşım ına
şiddetle karşı çıkan İstanbul delegesi Celâl Sahir ise, Türk
Yurdu'nda yayımlanması düşünülen tüm yazıların Hars He­
yeti’nin denetimi altında bulunması gerekeceğini, oysa Hars
Heyeti’nin bu görevini yerine getirmediğini belirterek, “ne
iş yapıyor diye soru lan Hars H eyeti’ne de b ir iş çıkm ış
olu r”432 demekte ve Türk Ocakları gibi kutsal amaçlara yö­
nelen bir kurum un yayın organının kendi kim liğinin bu­
lunması gerektiğini ve daha fazla satış için bu am acın feda

“129 A .g.e.. s. 110-111.


4 3 0 A .g.e., s. 116-117.
4 3 1 A .g.e., s. 118.
432 A.g.e., s. 132.

294
edilemeyeceğini ileri sürmektedir.'133 Hamdullah Suphi ise,
cem iyetlerin başını yem ekte, m ecm uaları öldürm ekte,
gazeteleri kapatmakta çok istidadı olan bir m em leket içinde
bulunuyoruz. Bu uzun m azinin ruhlarım ızda hiriktirdiği
zaafların neticesidir, çok eskimiş ve kökleşm iş bir istibda­
dın neticesidir. (...) Acaba alâkadar makamâta sorsanız şim ­
diye kadar kaç mecmuaya ruhsat verilm iştir? (...) M üthiş
bir rakam bizim karşımıza çıkacaktır"434 biçim indeki sapta­
ması ile “çok düşündürücü bir mezarlık" olarak tanımladığı
yayın tarihinde, varlığını koruyabilmiş olan Türk Yurdu der­
gisinin desteklenmesi gerektiğini savunmaktadır.435 Kurul­
tayın 1 Mayıs tarihinde yapılan yedinci toplantısında Haşan
Ferit’in başkanlık makamından verdiği ve “bütün O caklıla­
rın Türk Yurdu1na abone olmalarına Kurultay karar verm e­
li”436 şeklindeki önerge ise, Hamdullah Suphi ve öteki bazı
üyelerin bu zorlayıcı hükme karşı çıkm aları sonucu, kurul­
tayın bir “tem ennisi” olarak kalmıştır.
Kurultay süresince sık sık gündeme getirilen Türk Yurdu
dergisi, gerçekten de gerek 192 8 yılında değindiği konula­
rın çeşitliliği ve niteliği, gerekse T ürk O cakları’nın özgül
sorunları karşısında gösterdiği duyarlılıkla dikkati çekm ek­
tedir. Türk Yurdu’nun Ocak 1928 sayısının 1. numara olarak
belirtilmesinin yanısıra, okuyucularına seslendiği bir yazı­
da, "Türk Yurdu ... bu nüshasından itibaren yeni bir tekâ­
mül devrine daha dâhil oluyor. (...) T ürk Yurdu bugüne ka­
dar arzu edilen hedefe doğru kâmil bir şekilde gidem em iş­
se, sebebi doğrudan doğruya v a sıta sız lık tır” şe k lin d e k i
433 A.g.e., s. 133.
434 A.g.e., s. 142. Hamdullah Suphi cem iyelçilik konusunda "beraber yaşamak,
bir olarak müzâkere eım ck ve kararlar verm ek, bu kararları tâıbik etm ek,
birbirini lâkip edecek nesillerin terbiyesinden sonra doğacak bir şeydir" de­
mekledir.
435 A.g.e., s. 143-144.
435 A.g.e,, s. 4 1 2 . - -

295
açıklam ası da, bu yeni hamle döneminin bir belirtisidir.437
Bu dönemde 19 2 â ’de Dergide başlatılan ve her sayıda dü­
zenli olarak yayımlanan “Bir Aylık Ocak H aberleri” başlıklı
bölüm ün yanısıra, gençlik kuruluşlarına ve özellikle “bede­
nî terbiye”ye ilişk in yazılara ağırlık verilm esi de dikkati
çekm ektedir.4*8 Selim Sırrı (Tarcan), T ürk O caklan Merkez
Heyeti’ne verdiği ve Türk Yıırdu’nda, “Türk O cakları ve Be­
denî Terbiye” başlığı altında yayımlanan raporda, Çekosla-
vakya’daki Sokol teşkilatını incelem ek ve buradan “fâidelj
dersler almak Ocaklarım ız için lâzımdır itikadmdayım. (...)
Maalesef sıhhat-i umûmîyyesi pek yolunda olmayan m ille­
timize bazen gıda, bazen devâ mahiyetinde olan jim nastiği
verecek yere, kuvvetli (doz)da spor verecek olursak farkına
varmadan iyilik yapalım derken fenalık etm iş oluruz. So-
kolların Çekoslovaklar’da yaptığını bizde Türk O cakları ya­
pabilir. Zaman kaybetmeden Ocaklar jim nastik teşkilâtına
başlamalıdırlar. Ocaklarda faaliyet-i bedeniyye bir zevk, bir
eğlence, bir dıstraksiyon mâhiyetinde değil, millî bir vazife
şeklinde tatbik edilm elidir”439 demektedir.
Selim Sırrı’nın gençliğin “bedenî terbiyesini” yükseltmek
konusunda T ü rk O ca k la rı’na yaptığı ö n eriler arasında,
Hamdullah Suphi’nin Çapa Kız Muallim M ektebi yakınında
inşa ettirdiği “Beden M abedi” örneği doğrultusunda parasal
olanağı olan şubelerin jim nastik salonu yapmaları, Maarif
Vekaleti’nin düzenlediği kurslarda yetişen beden terbiyesi
öğretm enlerinin gözetimi altında ve belirli bir program da­
hilinde Ocak üyelerine sabah ve akşam jim n astik kursları

4 3 7 “K arilerim ize", Türk Yurdu, C. 7/12, no. 1/195, Kânun-ı sâni 1 928, s. 1.
43 8 Zeki Mesud (A lsan), “G ençlik M eselesi", Türk Yurdu, C. 7/12, no. 1/195, Kâ-
nun-ı sâni 1 928, s. 3-7; Selim Sırrı, 'Türk Gençliği ve Spor”, T ürk yitirin, C.
2/22, no. 203/9, s. 3 2 -3 3 , Hilmi A. M alik (Evrenol), "Ç o cu k K ulüpleri”, Turh
Yurdu. C. 22/2, no. 204/10, s. 24 -2 5 .
4 3 9 Selim Sırrı, "T ü ık O cak lan ve Bedeni Terbiye”, T ürk Yurdu, C, 1/121. no.
4/198. s. 3 8 -3 9

296
dü zenlenm esi, G enel M erkez tarafından sap tan acak bir
günde Türk Ocakları jim nastikçilerinin, “Sokollarda oldu­
ğu gibi” yılda bir kez ve özel bir giysi ile bir “bayram ” yap­
maları bulunm aktadır.440 G ençlik teşkilâtlarına karşı olan
bu ilgi, gerçekte Türk O cakları’nın konuya giderek daha
büyük önem vermesinin yanısıra, hüküm etin eğitim politi­
kasıyla da tutarlıdır. 14 Nisan tarihli H akim iyet-i M illiye ga­
zetesinde çıkan bir haber, hüküm etin gençlik teşkilâtlarını
başta “Türkleştirm ek” olm ak üzere çeşitli açılardan gözden
g eçirm ek n iy etin d e o ld u ğu n u a çık ç a k a n ıtla m a k ta d ır.
Gençleri vatan hizmetine hazırlamak için kurulm ası Müda-
faai Millîyye Encüm eni’nce de kabul edilen “Bozkurt teşki­
lâtına ilişkin” kanun teklifinde, hüküm etin gençlik örgütle­
rinin yalnızca T ürk vatandaşlarına açık olm ası eğiliminde
olduğu ve bu hususun milli birliğin sağlanması açısından
önemi belirtilmektedir.441
Türk O caklan Beşinci Kurultayı’nda bir kez daha günde­
me gelen ve gerçekte Denizli delegesi Dr. Kemal Bey’in de
belirttiği gibi, son üç Kurultay sırasında sü rekli tartışm a
konusu olan rozet (Oran) meselesi442 Türk Yurdu sayfaların­
da Samih Rıfat tarafından İncelenmektedir. Oran sözcüğü-

440 A .g.e., s. 39 -4 0 .
441 H akim iyct-i Milliye, 14 Nisan 1928. Söz konusu kanun teklifinin gerekçesin­
de, “her m em leketle izcilik, keşşâflık teşkilâtı, gençliği m ülkî ve askerî vatan
h izm etine ihzara hâdim m illî m ü esseseler olduğu halde m em leketim izd e
şim diye kadar bu işler m urakabesinde m esned olacak bir kanunun mevçud
olmaması yüzünden İstanbul ve İzmir gibi ecnebilerin çokça bulunduğu şe­
hirlerle ecnebî m ektepleri talebesi arasında bu kabil teşkilât vücûda getiril­
m ekle ve bundan mâda m ektepler hâricindeki ecnebi gençleri arasında da
böyle teşkilât vücûda getirm ek hakkı m ünhasıren T ü rk vatandaşlarına aittir”
denilm ektedir.
442 Türk O cülılan 1928 Senesi Kurulıayı, s. 114. Oran m eselesi nedeniyle çıkan
bir tartışmada, Denizli delegesi Kemal Bey’in “her sene vâhi bir bahane ile at­
latılıyoruz” sözlerine Hamdullah Suphi ve M elım et Em in gibi, T ü rk O cakla-
rı’nın ileri gelenleri tepki göstererek, "... ocağınız atlatan adam lar tarafından
idare edilm iyor” demişlerdir.

297
nü, “eski Türk kabilelerinin kendi efradını tanımak için işa­
ret maksadında kullandıkları muayyen kelim e”443 olarak ta­
nımlayan Samih Rıfat, Türk O cakları'nın bu girişimi ile ge­
lenek temelinde bir ilişki kurm akta, Hars Heyeti’nin rozete
verilecek biçim i şu şekilde saptadığını belirtm ektedir: “Ak­
sak Timur zamanında kullanılan üzeri kabartma çivili ve
değirmi bir Türk kalkanı; onun üstünde Türklerin gök kur­
dunu gösteren bir şiâr, (Türk Ocağı) unvanını terkip eden
iki kelimenin Orhun hattıyla yazılmış ilk harfleri, daha al­
tında kalkanı iki tarafından kuşatan meşe ve kayın ağacı
yapraklan, dalları bağlayan mine bir kurdelâ”.444 Bu arada
rozet sorunu bağlamında, Türk O cakları’nın tarih yaklaşımı
ve değişen m illiyetçilik anlayışını da irdeleyen Sam ih Rıfat,
“Türk Ocağı bugün Bozkurt’u kendisi için millî bir şiâr ola­
rak alıyor. Halbuki aynı tasavvur, bundan sekiz sene evvel
O cak erkânından bazılarım meşgul ettiği sırada böyle bir
teklifte bulunulmamıştı. O zaman en ziyade temayül edilen
fikir, küçük bir Osmanlı haritasının minyatürü üzerine baş­
tan başa (Türk Ocağı) ism inin yazılması idi. ik i devre ara­
sında göze çarpan telâkki farkı büyüktür. Türk Ocağı faali­
yetlerinin birinci safhasında kendisini m em lekete veriyor­
du. Ve bunu ifâde için bulduğu timsâl kendi idi. Bugün ara­
dığı yerde şahsiyyetini bulmuyor. O şahsiyyeti doğuran var­
lığa, tarihî m enşeilere, Türklüğe ve Türklüğün asırlardan
beri beklediği büyük kahramana, rehakânna temas ediyor.
Millî varlığın bilhassa ananevî timsallerle ifadesi onun şu-
urlulaştığım gösterir”445 demektedir.
Türk O caklan Beşinci Kurultayı sırasında birçok delege i
tarafından bir yandan gecikm esi, öte yandan da yabancı bir |
----------------------------------------------------------------------------------------------------- I
44 3 Sam ih Rıfat, “Türk O caklarının Oranı (Alam eli F arik ası)", "fiirfc Yurdu, C. j
7/12, no. 1/195, Kânun-ı sâni 1 928, s. 15. '
ı
44 4 A.g.e., s. 17.
445 A .g.e., s. 19.

298
firmaya sipariş edilmesi nedeniyle gündeme gelen rozet so ­
rununa karşı, Hamdullah Suphi, “Arkadaşlar, (O ra n )la n
maalesef memleketimiz dâhilinde yaptırmak m üm kün de­
ğildir. Eğer kendi sanatkârlarımız buna m uktedir olsaydı,
Berlin’e, şuraya buraya müracaat ederek yaptırmaya uğraş­
mazdık. Mensup olduğumuz müessese, bediî davaları olan
bir müessesedir. Nerede fakir bir Ocağımız teessüs ederse
bir eski yazıyı, birkaç mâzi eserini oraya koyarak medeniy-
yetimizin varlığı iddiasında bulunuyor. Arzu eder misiniz,
arkadaşlar, Türk Ocaklısının göğsüne çam ur içerisinde kal­
mış ayak izi gibi müstekreh bir şey asalım. (...) Müsaade­
nizle bir şey rica edeceğim, buraya başkalarının telkini al­
tında gelenlere burada seslerini çıkarmaya müsaade etm eyi­
niz”446 şeklinde yanıt vermektedir. Bu arada “başkalarının
gayzutelkini” ifadesinin kullanılm ası üzerine, H am dullah
Suphi ile Denizli milletvekili ve Türk Ocakları Tavas dele­
gesi Necip Ali (Küçüka) arasında tartışma çıktığına tanık
olm aktayız447
1928 yılında Türk O caklan’nm Türkçülük konusundaki
faaliyetleri, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulu­
nan şubelerin teftişi ile ortaya açıkça çıkan “Türk kökenli
olmayanlar” sorunu ve Türkçe kullanım ını yaygınlaştırma
çabaları ile anlam kazanmaktadır. T ü rk O cakları Beşinci
Kurultayı başkanlığına da g etirilecek olan Adliye Vekili

4 4 6 T ürk O cakları 1928 Senesi Kurultayı, s. 147-148.


447 A.g.e., s, 148. Necip AH Bey (Tavas) - Nasıl bir gay2uıelkin alım da gelmiş
olabilir? İzah buyurunuz Hamdullah Bey'.
Hamdullah Bey - Niçin siz bankalarından ayrı alâkadar oldunuz N ecip Ali
Bey!
Denizli Mebusu Necip Ali Bey (Tavas) - Buyurdunuz ki, başkalarının gay­
zutelkini altında gelmişlerdir. Başkalarının gayzutelkini altında geldiklerini
nereden biliyorsunuz? Bu noktayı izah buyurunuz.
(...) Hamdullah Suphi Bey - Niçin o kadar alâkadar oluyorsunuz Necip
Ali Bey! Sizi işaret etmedim. Niçin ayağa kalkıyorsunuz? Yoksa b ir şeyi ten­
vir mi etm ek istiyorsunuz Necip Ali Bey?

299
M ahm ut Esat (Bozkurt) 8 O cak tarihinde T ü rk O cakları
Hars ve M erkez Heyetleri şerefine verilen ziyafette, Türk
milliyetçiliğinin herşeyden önce fikir ve hars birliğine da­
yandığını ve laik olduğunu belirttikten sonra, “Türk m illi­
yetçiliğinde devlet mefhumu, laik, halkçı cum huriyetle ifa­
de olunabilir”448 demekte ve Türk m illiyetçiliğini şovenizm
olarak tanımlayanlara karşı, Türk m illiyetçiliğinin “fütuhat-
ç ı” olm adığını söyleyerek karşı çıkm aktadır. H am dullah
Suphi’nin, Mahmut Esat Bey’e yanıt olarak yaptığı konuşm a
ise, Türk Ocakları’nm Türk milliyetçiliği konusundaki yak­
laşımını sergilemeyi amaçlamaktadır. Hamdullah Suphi’nin
“Türk Ocağı millî hududlarm haricinde fiilî hiçbir işgal sa­
hası kabul etmemiş ve etmeyecektir. Türk Ocağı harsî ve İç­
timaî bir hareketi temsil eder. (...) Türk Ocağı’nın temsil et­
tiği harsî ve İçtimaî milliyetperverlik silahsızdır”449 şeklin­
deki açıklam asını, Türk O cakları’nm “inkılâp hüküm etine”
ve dolayısıyla C H F’ye bağlılığım vurgulayan sözleri izle­
mektedir. Bu arada, CH F’nin hızla tek parti y ön etim in i
sağlamlaştırmaya yöneldiği bir dönemde, Hamdullah Sup­
hi’nin Adliye Vekiii’nin nutkundaki “ferdî tegallüp” aleyhi­
ne sözlerinin, iktidardaki hüküm etin “müşterek bir kana­
ati” olarak algılandığını belirtmesi de bu yöndeki bir kuş­
kunun varlığını ortaya koymak tadır.4S0
1928 Yılı Kurultayı’nda, Türk kökenli olmayanlar genel­
likle hars birliği bağlamında ele alınmakta ve Doğu ve Gü­
neydoğu bölgelerinde Türkçe kullanım ının yaygınlaştırıl­
ması gerekliliği önem le vurgulanmaktadır. Bu konuda Ela­
zığ delegesi Memduh Bey, müfettişlerin görevlerini yeterin­
ce özenle yapm adıklarını belirterek, “M erkez H eyeti’nin
mesai raporu bize birçok Ocaklarım ızın ezcüm le Şark, Ce­
+48 “Bir Aylık O cak H aberleri", T ürk Yurâ\ı, C. 21/7, no. 1/195, O cak 1 928, s. 57.
4 4 9 A .g.e., s. 59.
4 5 0 A .g.e., s. 59.

300
nup ve Garp hudutlanm ızdakilerin teftiş gördüklerini söy­
lüyor. Fakat İç Anadolu’nun, maalesef gözümüzün önünde
bulunan H aym ana'nın Türk harsı içinde bulunm ası icap
ederken gerek kıyafet, gerek lehçe itibariyle yabancı anasır
şeklinde görülmesi elbette hepim izin kalbini sızlatacak bir
hadisedir. Fırat sahillerinden Garba doğru temayül etmekte
olan Hakkâri, Savur, Mardin, Van, Bitlis, Diyarbekir, Elâziz,
Beyefendiler acıklı olan şunu arzedeyim ki, m aalesef T ü rk ­
çe kon u şu lm ası için O cakların m ü k errer uğraşm alarına
rağmen Türkçe konuşmuyorlar. O caklar oralarda en büyük
manialarla karşılaşm ışlardır. H albuki m üfettişlerim iz m a­
alesef oraları gidip görmemişlerdir. Ve Ocak İdare Heyetleri
hiç şüphe yok ki bu vaziyetleri pek suzişli bir şekilde U m û­
mî M erkeze arzetmişlerdir, rapor gönderm işlerdir”45’ de­
mektedir. Necip Asım Bey ise, yine bu bölgelerdeki “Türk­
lüğü” güçlendirm e gerekliliğine değinerek, T ürk O cakla­
n ’nm bu konuda hükümet ile işbirliği yaparak çalışmasını
önermektedir.452
Gerçekte hükümet politikası olarak da yürütülen “Vatan­
daş Türkçe konuş” kampanyası ile uyumlu olan bu endişeler,
1928’de öğrenci ve kültür dem ekleri kanalıyla, ya da kimi
öndegelen Türkçülerin basın organîannda yayımladıklan ya­
zılarla açık bir biçimde dile getirilmektedir. Yunus Nadi, Edip
Servet (Tör), Moiz Kohen (Tekin Alp) vb. kişiler tarafından
Mart 1928’de kurulan Millî Hars Birliği Cemiyeti,453 hutbele­

451 Türk O ca k la n 1928 Senesi K urultayı, s. 112.


4 5 2 A.g.e., s. 115. Necip Asım bu konuda, “E n büyük d üşm anım ız D ikran Kelek-
yan bana dem işti ki, Erm eni köyü, Arnavut köyü, 1 âz köyü bırakm ayacaksı­
nız, bırakırsanız kaybedersiniz. Bana bunu iluar eden bir d üşm anım ızd ır”
demektedir.
4 5 3 Cum huriyet, 10 Mart 1928, no. 1380. Cem iyetin başlıca hedeflerinin arasın­
da, isim lerin T ü rkçeleştirilm esi, T ürkçe kon u şu lm asın ın teşviki, eğilim in
Türkçe yapılması, havralarda kullanılan dualardan bir bölüm ü nü n T ü rkçe
okunm ası vb. gelmektedir.

301
rin Türkçeye çevrilmesi,454 Hukuk Fakültesi Talebe Cemiye-
ti’nin Türkçe’yi yaygınlaştırmayı amaçlayan beyannamesi,455
Tekin Alp’in havralarda edilen dualann Türkçe okunması yö­
nünde Yahudilere telkinleri, toplu taşıma araçlarında yabancı
dilde gazete okuyanların engellenmesi gibi örnekler belirli
bir kültürel asimilasyon kaygısının anlatımı olmaktadır.456
Aynı konuda Ayaz lshakî ise, Türkçe kullanım ının yaygın­
laşmasını gerekli ancak yetersiz bir çaba olarak nitelemekte
ve “Gayn Türkler Nasıl Türkleştirilebilir?” başlıklı yazışma,
“Gençliğin yeni Türkiye’de tesisini görm ek istediği şey, Kuz­
guncuk Yahudilerinin, Tatavla Rum larının, Gedikpaşa Er­
m enilerinin sadece Türkçe konuşm aları değildir. Bunların
istedikleri kavmiyet ve din itibariyle Türklerden ayrı olan
bu zümreleri ruhen Türk görmek ve bunları da Türklüğün
bütün mukadderatıyla candan alâkadar etmektir. (...) Biz bu
meselede başka m illetlerin ekalliyetlere tatbik ettikleri fennî
yollara sülük etm ek m ecburiyetindeyiz. ( ...) (A lzas-Lo-
ren)de asrın birinci yarısında Fransızlar tarafından Alınanla­
ra, ikinci yarısında Almanlar tarafından Fransızlara karşı tat­
bik edilen harsı tesir yolları malûmdur. Ruslar tarafından
birkaç asırdan beri Şimal Türklerine tatbik edilen m illî, dinî
temsil usulü de meçhul değildir. Bunun en medenî, hem ko­
lay ve hem en meşru yolu, ekalliyet çocuklarını ekseriyet li-
45 4 M illiyet. 4 Kanun-ı sâni 1928, no. 6 8 1 . 52 adet hu tbenin T ü rk çe’ye çevrildiği
belirtilmektedir.
455 Cumhuriyet, 13 Mart 1 928, no. 1383.
45 6 C um huriyet, 15 M an 1 928, no. 1385. Yazıda H aham başı B ecerano'nu n bu
noktaya muhalefet etliği belirtilmektedir. Ayrıca “Türkleştirm e*’, Cumhuriyet,
11 Mart 1 9 2 8 , no. 1381. Türkleştirm e cereyanının başında Tekin Alp'in bu­
lunduğu belirtilm ekte, “G ençler arasında, Vatandaş Türkçe konuş! cüm lesiy­
le ifade edilen cereyâmn daha geniş, yeni bir cereyana sebebiyet verdiğini gö­
rüyoruz. Bu yeni cereyân mem leketteki ekalliyyeı unsurlarının T ürkleştin l-
mesiııi istihdaf etm ektedir” denilm ektedir. Bu akım da “A m erikanlaştırm a”
politikasının örnek alınması gerektiğini belirten yazı, ABD'de YM CAııın yeri­
ne getirdiği hizm etlerin Türk Ocakları tarafından gerçekleştirilebileceğini ileri
sürm ekte, “bu hizmet yalnız Türkçe ders vermekle görülem ez" demekledir.

302
Pu­

sarıma alıştırmak, onlara ekseriyetin harsî medeniyeti yük­


sekliğini telkin etm ektir”4S7 demektedir.
Beşinci Kurukay’da Mürefte delegesi olarak bulunan Se-
lâhattin Bey, Türk dilinin yaygınlaştırılması konusunda zor­
layıcı önlemlerin tepkiye ve şiddete neden olacağı konusu­
nu vurgular ve Hars Heyeti’nin daha ayrıntılı ve düzenli bir
program dahilinde çalışması gerekliliğini savunurken458 Be­
sim Atalay, “M illetler uzviyet gibidir. Yemedikçe yaşamaz.
Öldüreceksin, öldüreceksin ki yaşayacaksın”459 şeklinde ta­
mamlanan konuşması ile Türkçe konuşmayanlara karşı zor
önlemleri alınmasını istemektedir. 27 Nisan 1928 tarihinde
yapılan üçüncü toplantıda, Hars Heyeti’ni Türk dili konu­
sundaki çalışmalarını açıklamaya çağıran bir önerge veren
Elâzığ delegesi Memduh Turgut’u yanıtlayan Sam ih Rıfat,
"... Hars Heyeti Faal E ncüm eni birkaç defa bu m eseleyi
mevzuubahis ettiği sırada vasıl olduğu netice, idari tedbir­
lerden, şiddetli tedbirlerden iyi neticeler istihsal edilemeye­
ceği noktasında istikrar ecmiştir’’460 diyerek, önem li olanın
“... lisana ait âsann tedvini” olduğunu belirtm ekte, “Hars
Heyeti lisanın teveffukunu ilimden bekliyor”461 şeklinde gö­
rüşlerini açıklamaktadır.
Bu arada Türk Ocaklan binalannda yabancı kökenli keli­
melerin kullanıldığı levhalar eleştiri konuşu yapılm akta,462

457 Ayaz Ishaki, "Gayrı Türklcr Nasıl T û rkleştirilebilir?". Cumhuriyet, 28 Nisan


1928, no. 1426.
458 Türk O cakları J 92S Senesi Kurultayı, s. 123-124. Salâhattin Bey, bu konuda
“... cebir, şiddet susturur, levkif eder, fakat öldürm ez, fakat kaldırm az" de­
mektedir.
459 A.g.e., s. 151-152.
4 6 0 A g.e„ s. 172-173.
461 A .g.e., s. 174.
462 A g.e., s. 183. Demirci delegesi N alıiı Tahsin bu konuda önerge verm iş, ve “...
içerde şapkamı koyduğum yerde (V estiet) diye bir şey yazılm ıştır. Rica ede­
rim, bu O cakların gayesıle gayrı kabili telif bir harekettir" dem iştir.

303
Salih li delegesi Sin an H am it’in “T ü rkiye'd e m ü nhasıran
Türkçe konuşulm asını devlet kanunlarile m ecburi kılmak
veyahut Türkçe konuşmayanların tecziyesi için belediyeler
kanununa ahkâm ilave etmek" yönündeki önerisi encümen
tarafından fazla radikal bulunarak reddedilmektedir.'163 Türk
Ocaklan Yasası'mn yaşayan Türkçe ile yazılması, en azından
Arapça tamlamalardan arındırılarak düzenlenmesi gerekliliği
de 30 Nisan 1928 tarihinde yapılan Altıncı Toplantıda, Enis
Behiç (Koryürek) tarafından hararetle savunulmaktadır.464
T ürkçe kullanım ının yaygınlaştırılm ası zorunluluğunun
yanısıra azınlıklar sorunu da Ocaklar bünyesindeki çeşitli
hizmetlerde azınlıkların çalıştırılm ası bağlamında da gün­
deme getirilmiştir. 27 Nisan’da yapılan üçüncü toplantıda,
Elâzığ delegesi Memduh Turgut’un, “geçen sene zabıtların­
da mühimce sahifeleri işgal eden ve sırf o vazifeyi ifa ede­
cek bir gencin yetişmesine intizaren alıkonulduğu anlaşılan
bir Rumun Ocağın hariminde halen mevki işgal etm ekte ol­
duğundan kalben müteessirim. Her ne olursa olsun, behe­
mehal bu palikaryanın yerine asil T ürk gençlerinden biri­
nin intihabile o menfur insanın Ocakla alâkasının kat’ını
hassaten hamiyetli, vatanperver, milliyetperver M erkez He-
yeti’nden istirham eylerim efendim ”46S şeklindeki önergesi
üzerine çıkan tartışm ada H am dullah Suphi, “Arkadaşlar,
Türk Ocağım ız H üküm etten daha m illî olm ak iddiasında
değildir. Hükümetiniz de çok millîdir, Ocağınız da çok m il­
lîdir. M uhtelif teknik ihtiyacat için davet edilen yabancılar
hüküm et teşkilâtı içinde çalışıyorlar. (...) İhtiyaç halinde
teknik sahada bir yabancıya müracaat edilebilir"466 şeklinde
açıklama getirmekte, Nahit Tahsin, Ziya Gevher (Erili) gibi

4 6 3 A.g.e., s. 2 1 0 -2 1 1 .
4 6 4 A.g.e., s. 3 1 9 -3 2 0 .
46 5 A.g.e., s. 190 -1 9 1 .
466 A .g .e ., s. 191.

304
bazı delegeler de, devletin uluslararası bir konum a sahip o l­
duğunu ve bu nedenle yabancı eleman istihdam edebilece­
ğini, Türk Ocakları gibi “Türklüğü” yaymayı amaçlayan bir
kuruluşla karşılaştırılmaması gerektiğini ileri sürm ektedir­
ler.467 Tartışmada bir delege sıfatıyla söz aldığım belirten
toplantı başkanı Recep (Peker) ise, T ürk O cakları’nda bir
yabancıyı kullanmanın bir “cürüm ” olduğunu ileri sürm ek­
te, tartışm anın sertleşm esi üzerine sorun, T ürk olm ayan
unsurların istihdam edilm em esi yönünde bir önergenin
Merkez Heyeti’ne verilmesiyle458 çözümlenmektedir.
Kurukay’m 29 Nisan tarihinde yapılan Beşinci toplantı­
sında etnik topluluklar so ru n u n u n b ir kez daha, N ecip
Asım’m (Yazıksız) verdiği üç önerge ile gündeme geldiğini
görüyoruz. Necip Asım, bu önergelerden ilkinde, Anado­
lu’da yaşayan “T ahtacı ve K ızılbaş T ü rk le r” ile yaşanan
“kırgınlığı izale için haklarında hörm et ve m uhabbet göste­
rilmesini, bir kardeş olduğumuzun onlara anlatılm asını”,469
İkincisinde “İstanbul’da ekseriyan kundura boyacılığı ile
uğraşan, aralarında daima Arapça konuşan Siirtlilerin İstan­
bul Ocağı’nca gözetilm esini”,470 üçüncü önergede ise Anka­

467 A.g.e., s. 1 9 1 -1 9 3 . Tartışm anın çıkm asına yol açan matbaada çalışan Rum
asıllı vatandaş konusunda Hamdullah Suphi, “R eis Beyefendi, bir şey so r­
maklığıma müsaade buyurunuz. Aynı adamı Ziya G evher (E tili) Bey davet
edip çalıştırm adı mı n ca ederim söylesinler."
Ziya Gevher Bey - Beyefendi, Hamdullah Suphi Bey'in bahsettikleri adamı
H ak'ımiyel-i Miüiye’den ben kovdum. Hüseyin Enver Bey - Evvelâ davet eııi-
nızdi ama. Bugün dahi almak istiyorlar."
46S A.g.e., s. 195. Bu konuda Recep Bey, "... Kuru hay’ın bir temayül önü, O cakta
Rum veya bilhassa bu sınıftan bulunan bariz gayrı T u rk an asın n bu O cakta
kullanılm aması meylini bir veçhe olarak M erkez Heyeti'ne bildirelim . Gayrt
Türk anasınn bundan sonra kullanılıp kullanılm aması için K urultayın reyine
mUracaat ediyorum. Gayn Türk anasır kullanılm asını kabui edenler el kal­
dırsın, katiyen tasvip edilmemişim Bir d irektif olarak M erkez Heyeti'ne tevdi
olunacaktır."
4 6 9 A.g e., s. 238.
4 7 0 A.g.e.., s. 239.

305
ra ve çevresinde meskûn Kürtlerin kalkındırılm ası yönünde
Ankara Türk Ocağı’nın çeşitli etkinliklerde bulunarak top­
luma örnek oluşturm asını istem ektedir.471 Bu önergelere,
“Pekâlâ gözetelim, siz bizdensiniz filân diyelim, fakat biz­
den değilsiniz dediğimize dair ne alâmetler var?” şeklinde
karşı çıkan İstanbul delegesi Celâl Sahir’i (Erozan) yanıtla­
yan Necip Asım, “Anadolu’da Çanakkale’den Fenike’ye ka­
dar Tahtacılar vardır. Bunların ekserisi Kızılbaştır. (...) Ho­
caları tahkir ederler, daima uzak bulunurlar, sırlarını aç­
mazlar. (...) Kendilerini ayrı görürler. Binaenaleyh bunları
hoş tutmalı, bunları kendimize yaklaştırm alı, Türkleştirm e-
li, mekteplere almalı, adam etm eli”472 demektedir. Aynı ko­
nuda söz alan Maraş delegesi İshak Refet ise, Siirtlilerin
kullandıkları Arapça’nın “hususi bir mahiyette olduğunu”,
içinde çok sayıda Türkçe sözcük bulunduğunu belirterek,
Siirt A raplarm m ırk ve hars açıların d an Su riye ve Irak
Araplarmdan ayrı olduğunu ileri sürmektedir. İshak Refet,
Siirtlileri Türkleştirm e yönünde bazı girişimlerde bulunul­
duğunu belirterek, bu yörede Türk O caklan içinde Türkçe
konuşma zorunluluğu getirilm esine karşın, devlet dairele­
rinde çalışan “bütün ikinci, üçüncü derecedeki memurların
harıl harıl Arapça kon uştuklarım ” açıklam aktadır, Siirtli
Arapların Kürtler ile çatışma içinde bulunduklarım , “Kürt­
lerin tahaccümünden, Kürtlerin soygunculuğundan, Kürt­
lerin çalışmayıp da yol vurarak kervan keserek kazanmak
isteyişinden bizar”473 olduklarım ileri sürm ekte ve “geçen

471 A .g.e., s. 24 t.
4 7 2 A .g.e , s. 239.
47 3 A.g.e., s. 2 4 0 . Hamdullah Suphi, “Ya Şeyd i!", ikd a m , 45 Ağustos 1 928. Ham­
dullah Suphi'nin Türk O caklan M erkcz-i U m ûm î adına yazdığı bu yazı, m il­
liyet ve ırk konularında daha ılımlı bir yaklaşım ı benim sediğine işaret et­
mektedir. Peyami Sala'mn Ahmed Haşim’i Arap olarak tanım lam ası üzerine
çıkan tanışm a konusunda Hamdullah Suphi, T ürk m illiyetçiliğini dar kalıp­
lar içine sokanları eleştirm ekte ve "... iptidai bir aşiret telakkisiyle şehirlere,

306
celselerin birinde Siirt’te kuvvetli bir m erkez vücuda getiril­
mesini rica etmiştim, işte bu kuvvetli m erkezi orada vücu­
da getirirsek, Siirt’te ve etrafındaki köylerde oturan 3 0 -3 5
bin Siirt Arabi bizim etrafımızda toplanacaklar ve bizimle
beraber hareket edeceklerdir”47'" iddiasında bulunmaktadır.
1 Mayıs 1928’de yapılan toplantıda aynı soruna değinen
Bitlis delegesi Sami Bey ise, Bütçe Encüm eni’nin Ocaklardan
Merkez Heyeti’ne verilecek % 5’den başka, m erkezi Ahlat’ta
olmak ve Doğu illerinde yapılacak teşkilâta sarfedilmek üze­
re aynca % 5 daha alınmasını önermiş ve “Türklüğün” Kürt
dilinin esareti altında bulunduğunu ileri sürerek, tüm Doğu
illeri arasında en çok Türkçe konuşulan yerin Ahlat olduğu­
nu, bu nedenle toplanacak parayla orada yapılacak bir Türk
Ocağı binasının faaliyete geçmesini istemiştir. Sami Bey, ko­
nuşmasında “Bir Ocak binasının ne faydası olacak. Bir defa
orada K ürtleşm eye m ahkûm olan T ü rk leri kurtaracağız,
sonra da Kürtlükle paslanmış olan Türkleri elimize alacağız
ve Şark vilayetlerinde mühim bir Türk ekseriyeti temin ede­
ceğiz” demekte ve bu politikanın bir iskân politikasıyla güç­
lendirilmesini önermektedir.475 Hamdullah Suphi ise, İngiliz
ve Fransız sömürgeciliğinin Asya’daki nüfuz bölgeleri elde
etme sürecine ve yöntemlerine dikkati çekerek, Doğu ille­

kasabalara izafe edilen bir m illiyetperverlik ortaya çıktı ve bunun ifadesi o l­


m ak üzere Erzurum Erzurumlularındır, Trabzon Trabzonlularındır gibi bâlâ
zâil olm am ış bîçâre düşüncelere yol açıldı. (...) Ahm ed Haşıın T ü rk harsım
neşreden Türk sanatkârlarından ve ediplerinden biridir. Bir zamanlar Tü rk­
lüğü kim se üzerine almazdı. Şim di Türklüğü kim seye verm ek istem iyoruz'1
demektedir.
474 Türk O cakları 1928 Senesi Kurultayı, s. 240.
475 Ağ.e., s. 4 1 7 -4 1 8 . Sami Bey, iskân politikası gerekliliğini vurgulayarak, “...
A hlat’a yüz hane kadar Türk m uhâcirî gelmiştir. Eğer biz orada T ürklüğü
kuvvetlendirirsek oraya her taraftan m uhacir gelecektir. Ç ü nkü oralar iskâna
m ü saittir’” şeklind e açıklam ada bulunm akladır. Ö te yandan Sam i Bey, bu
bölgede “O sm anlı H üküm etinin teessüsünden evvel yapılan" ve T ü rk güzel
sanatlarının birer örneğini oluşturan sayısı çok az kalmış yapıların da korun­
ması gerekliliğine işaret etmektedir.

307
rinde örgütlenmenin önem ini vurgulamakta ve “Eğer Türk
Ocaklısı gibi çok şuurlu olan bir Türk münevveri Şarktaki
tehlikeleri görürse, Şarkta daima ecnebiler menfaatine ola­
rak yetişecek olan bir kuvveti ve Anadolu kıyılarındaki ada­
lara yerleşerek pusu kurmuş olan iki devletin kendisini teh­
dit ettiğini düşünür ve kendi kendisine derse ki, bugünkü
Türk vatanının istikbali o taraftan tehdit ediliyor. O zaman
% 5’leri bulur, Merkezinize gönderir” demektedir.476
Beşinci Kurultay’da gündeme gelen, Yeni A dana gazetesi­
nin sahibi Remzi Bey’in (Yüregir) Adana Türk Ocağı üyeli­
ğinin M erkez H eyeti tarafından silin m esi soru n u , Ocak
içindeki merkeziyetçi eğilimin bir kez daha tartışılmasına
neden olmuştur. Tefenni delegesi Hakkı Tarık’ın da belirtti­
ği gibi, Türk O caklan Yasası’nda bir üye hakkm daki ihraç
kararı 31. maddedeki "Türklük ve O caklılık şerefini kıran,
herhangi şeyi bir cürm ile töhm et akma giren, ahlâki kötü-
lüğü görülen, Yasaya muhalefet veya arkadaşlarının şeref ve
haysiyetine tecavüz eden azâ müdafaası dinlendikten sonra
cürm ün derece ve tekerrü rü ne göre tekbih, m uvakkaten
Ocak müesseselerine devamdan ve iştirakten m enedilir ve­
ya Merkez Heyeti’nin tasvibile Ocaktan kaydı silin ir” şek­
lindeki hükme dayanmaktadır.477
Yeni Adana gazetesi sahibinin, üyelikten çıkarılm asının ne­
deni, Türk Ocaklan aleyhinde yaptığı ileri sürülen yayındır.
Adana delegesi Ferit Celâl (Güven), söz konusu kişinin, ge­
rek 1927 yılında Cumhuriyet gazetesinden naklen almış ol­
duğu bazı suçlayıcı makaleleri, gerekse başyazarı aracılığıyla
ve takma isim ile Merkez Heyeti hakkında bazı yaymlannm
bulunduğunu, ancak Adana Türk Ocağı’nın herhangi bir tard
kararı almadığım ileri sürmektedir. Ferit Celâl Bey’e göre,

4 7 6 A.g.e., s. 4 1 8 -4 1 9 .
4 7 7 A.g.e., s. 2 1 5 -2 1 6 .

308
Adana Türk Ocağı’nın bu yönde bir karar almamasının nede­
ni, yayınların doğrudan doğruya Merkez Heyeti ile ilgili ol­
masından kaynaklanm akta, ayrıca o tarihte henüz T ürk
Ocaklan yasasının Adana şubesine tebliği gerçekleşmediğin­
den, Merkez Heyeti’ne gönderilmiş bulunmaktadır.478 Konu­
nun tartışmalara yol açması üzerine İbrahim Alâettin, Ahmet
Saki, Osman Niyazi, Rahmi ve Sami Beyler’in oluşturduğu
bir encümende karara bağlanması kabul edilmiştir 479 Kurul-
tay’m 29 Nisan tarihli 5. toplantısında Yeni A dana gazetesi
başyazarı Muzaffer Bey’in savunma mektubunda, gerçek dışı
hiçbir makalenin yayımlanmadığı ve üyelikten çıkanlmasına
neden olan yazının İstanbul matbuatından iktibas edildiğini
belirterek, “Ocaklar mesaisi aleyhinde gösterilmek istenilen
yazı, M erkez Heyeti’nin O caklar em lâkile ihtiyaç akçeleri
hakkmdaki yazı ise, bunun hilafı hakikat ve musanna olma­
dığı Adana Türk Ocağı İdare Heyeti azasından Lise Müdürü
Nahit Cemal Bey’in beyanatı ile sabit” olduğunu ileri sür­
mekte,480 savunma hakkını kullanmaksızm üyelikten çıkarıl­
masını eleştirmektedir.481 Bu konuda oluşturulan encümen
adma kararı açıklayan Ahmet Saki Bey, işlem in doğrudan
doğruya mahallî idare Heyeti tarafından yapılması gerektiği
ve kararın daha sonra Merkez Heyeti’ne iletilmesi ve onayına
sunulması yönünde karar verildiğini belirtmektedir.487
Sabık M erkez Heyeti G enel Sekreteri H aşan F erit, 31.
maddenin ikinci fıkrasının özellikle yayınlara ilişkin bir ka­
yıt içerdiğini işaret etmekte ve söz konusu gazetede, O cak­
ların kişiliğinin hedef alındığını, M erkez Heyeti için inşa
edilmekte olan “Ocak Sarayı” için harcanan paranın yük-

47S A.g.e., s. 218.


479 A.g.e., s. 234.
480 A.g.e., s. 247-249.
481 A.g.e., s. 249.
482 A.g.e., s. 250.

309
sekliğinm eleştiri konusu yapıldığını açıklayarak, "O cak sa­
rayı yapmıyoruz arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ki Merkez
Heyeti’niz kendisine bir Merkez binası yapıyor ve ik i üç se­
neden beri bu binanın lüzum ve ehem miyeti m uhtelif Ku­
rultay Heyeti muhteremesi tarafından kabul ve tasdik edil­
m iş ve her vakit büyük bir ekseriyetle tasvip olunm uş­
tur”483 demektedir.
Tartışm aların oldukça sert bir üslup kazanm ası üzerine
söz alan Hamdullah Suphi, Türk O caklan’na ilişkin sorunla­
rın basında söz konusu edilmesini eleştirerek, “Yarın, öbür
gün müesseseye mensup arkadaşlar mecmualarda, matbuat­
ta hergün Türk O cakları’nın m esaisini, işlerini münakaşa
ederlerse ve buna bir hissi infial katarak en ağır şeyleri kul­
lanırlarsa, istirham ederim arkadaşlar, m üessesenin memle­
kette itibarı kalır m ı?” demekte484 ve gerçek bir önseziyle
1930’dan sonra Türk Ocakları’nın yıpranmasında en önemli
rollerden birini oynayan basm yoluyla eleştiri kampanyası­
nın yol açabileceği tehlikelere işaret etmektedir. Bu arada
Adana Türk Ocağı’na, İznik delegesi Hâmic Bey’in verdiği
bir önerge üzerine ihtarda bulunulması kararı alınmıştır.485
1928 yılında T ürk O cakları’nın her alanda gerçekleştir­
meye çalıştığı büyük atılımın bir anlatımı olarak Ocakların
yönelm esi gereken yeni faaliyetler tartışma konusu yapıl­
maktadır. T ürk O cakları’nın faaliyetleri konusunda gele­
neksel yaklaşımı savunan Ferid Celâl, ülkede gereksinimi
duyulan kimi hizm etlerin, Türk O cakları eliyle yapılmasını
savunmaktadır. Ferid Celâl’e göre Türk toplumsal ve kültü­
rel yaşam ının yükseltilm esi ve ulusal değerlerden feragat
edilm eksizin çağdaşlaşmanın gerçekleşm esini benimseyen
Türk O cakları’nın en önem li özelliği bireysel çıkarlarını
4 8 3 A.g.e, s. 253.
4 8 4 A.g.e., s. 2 5 8 -2 6 0 .
4 8 5 A.g.e., s. 271.

310
toplumun genel çıkarlarının gerisinde tutmasıdır. Bu konu­
daki görüşlerini, “Ocakların dikkat edeceği m ühim nokta
da, disiplin meselesidir. Türk m illeti disiplini seven bir m il­
lettir. (...) Ezelî bir vasfımız olan zabt-u rabt m eselesine
Ocaklı çok dikkat etmeli, Ocağın m aksatları hâricine taş­
mamak, Ocağın hedeflerine aykırı yol almamak, bir nokta­
dan idareyi hiçe saymak, m üessesenin hayatı nâm ına çok
muzır bir harekettir. (...) Ocaklı mutî, cem iyetin yasasına,
evâmirine son derece sâdıktır. O ferdî değil, müşterek hare­
ket etmeyi sever”486 şeklinde açıklamaktadır.
Falih Rıfkı ise, “Bir Bayram Manzarası” başlıklı yazısında
Türk Ocakları'nm eğitim, sağlık, Köycülük dışında Hilâl-i
Ahmer, Himaye-i Etfal ya da M aarif Cemiyeti gibi kuruluş­
ların “meşgul olamayacağı” faaliyetlere yönelm esi gerektiği­
ni belirterek, “Ocaklar m em leket gençliğini, on sene sonra­
ki güzide topluluklarını neşelendirm ek, cüretlendirm ek ve
canlandırmak usullerini bulmalıdır. (...) Şim diki güzidele­
rin belli başlı kusurları şunlardır: cism anî zaaf, manevî inzi-
batsızlık, teşebbüs, cüret ve m edenî cesaret noksanı. (...)
Gençlerimiz tehlike ve m ihnetlerle kucaklaşm asını, Anado­
lu dağının ve boş yaylasının sükun ve dehşetini yenmeyi,
iyi silâh atmayı, fikir için süratli, sarsılmaz ve mübâriz o l­
mayı öğrenm elidirler”487 demektedir.
Türk Ocakları İlim ve Hars Heyeti’nin 3 Kasım 1928 tari­
hinde yapılan ilk toplantısında başkanlığa Şarkikarahisar

486 Ferid Celal, “Beşinci Kurultaydan Sonra”, Türh Yurdu. C. 1/21, ııo. 4/197, Ni­
san 192S, s. 2.
487 Falih Rıfkı, “Bir Bayram M anzarası”, Türh Yurdu, C. 1/21, no 3/197, Mart
1928. s. 1-2. Hamdullah Suphi, Dngyolu, Birinci K itap, s 13. Ankara Türk
Ocağı nın 19 2 8 ’de yaptığı toplantıda Hamdullah Suphi, K öycülük faaliyeti­
nin Turk O caklan açısından önem ini vurgulayarak. T ü rk köylüsü ırkım ı­
zın köküdür. Köke giren hastalıkların tedavisi için başladığım ız ihtim am dan
nasıl vazgeçersiniz?" diyerek köycülük çalışm alarının gereksizliğini savunan
üyeleri eleştirmektedir.

311
milletvekili M ehm et Emin (Yurdakul), genel sekreterliğe ise
Kocaeli m illetvekili Reşit Saffet (A tabinen) seçilm işlerdir.
Heyet, Kasım ayı içinde yaptığı dört toplantıda “Dünyanın
başlıca ilim ve sanat nokta-i nazarından yüz büyük eserinin
peyderpey lisanımıza açık Türkçe ile tercüme ettirilerek bir
seri halinde neşr edilmesi” kararını almış ve aynı yıl içinde
5 yapıtın yayınlanacağını açıklamıştır. Aynca Heyeci’n Av­
rupa, Asya ve Amerika müzelerine ve şarkiyatçılara başvu­
rarak, “Türklük”e ilişkin yapıdan bir sistem içinde yayım­
layabilmek amacıyla on yıllık bir program hazırladığı, bu
arada Türk Ocakları tlim ve Hars Heyeti’nin genel bilgiler
veren ve sade bir dille yazılmış küçük broşürler yayımla­
mak suretiyle bir Halk Kütüphanesi oluşturacağı, Ural-Al-
taik unsurlar hakkında Fransız şarkiyatçılarıyla haberleştiği
belirtilmektedir.488

E K 19: T Ü R K O C A K L A R I 1928 KURULTAYI D E L E G E L E R İ*

Adana: Ferit Celâl, A dapazarı: Asım, A kçaabat: Necati, Akçaşe-


hir: Şevket, A khisar; Dr. Sami, Akşehir5: Kazım Hüsnü, Alaşehir:
Akif, Alucra: Tevfik, Antalya: Haydar Rüştü, A nkara: Hamdullah
Suphi, Ayaş: Pertev, Ayvalık: Ragıp Nurettin, A tina: Fuat, Avanos:
Lûtfi M üfit, Aksaray: Besim Atalay, Edirne: İbrahim Alâettin, Ed­
remit: Naki Cevat, İzmit: Ragıp, Erbaa: Rasim, Erdek: Ö m er Fevzi,
Ordu: Şevket, Erzurum : Kem alettin Kam i, Ürgüp: Recep, Erm e­
nek: Rıfat, İzmir: Aziz, İznik: Hamit, İstanbul: Celât Sahir, Ödemiş:
Enver, Urla: Hafit, U zunköprü: Nafi A tuf, Uluborlu: Hakim Rıza,
İpsala: Şakir, İlgın: İsmail Hakkı, İnebolu: Fethi, İnegöl: Yahya Na­
ci, Of: Arif, Erzincan: Kem al, İskilip: Hilmi, Babaeski: Dr. Fuat, Bar­
tın: Recai, Bafra: A ziz Samih, Balıkesir: Sadık, Bandırm a: M ehm et

4 8 8 “Bir Aylık O cak Haberleri/Türk Ocakları Ilım ve Sanat H eyeti”. Türk Vurdu,
C. 22/2, no. 205/11, Teşrin-i sani 1928, s. 6 3 -6 4 . Fahri Ç ö k e r , T ü rk Tarih Ku­
rumu. Sadri M aksudi'nin kjzı Adile Ayda, babasının İlim ve Hars Heyeti ko­
nusundaki duygularını söyle anlatmaktadır: “Sadrı M aksudi yine üye idi. Fa­
kat m em nun değildi. Bu istediği şekilde bir İlmî müessese, bir tarih kurumu
değildi.”
(*) T ürk O ra kları 1928 S en esi Kurultayı Z abıtları, Ankara, 1930, s. 2-3.

312
Akif, Bayburt: Cevdet, Bitlis; Sami, Bergam a: İsmail Hakkı, Bursa:
Sadık Tahsin, Burhaniye: Cavit, Buca: O sm an zade Ham di, Bod­
rum: Hilmi, Bor: Halit, Burdur: M ustafa Reşat, B ozüyük: Reşit,
Bozdoğan: Dr. Rıfat, Boğazlıyan: Ahm et, Buldan: Dr. Kâzım, Bol­
vadin: Burhanettin, Bolu: Hilmi, Biga: Ziya Gevher, Bilecik: Ali
Nazmi, 8eyşehir: A bdülnafi, Bornova: Saki, Pınarhisar: Sabri, Te­
fenni: Hakkı Tarık, Tekirdağ: Hüseyin Rahmi, Tokat: Şükrü Kaya,
Cide: Cemi! Behçet, Çarşam ba: Cemal Hazım, Çal: Vusuf, Çankırı:
Kem al Cenap, Çeşme: M ehm et, Ç a n akkale: Dr. Nasuhi Cevdet,
Çorlu: Reşat, Çine: Ruşen Eşref, Havza: Zubey ir oğlu Fuat, Hayra­
bolu: Dr. Behçet, Darende: Nami, Denizli: Dr. Kemal Şakir, Dem ir­
ci: Nahit Tahsin, Düzce: Cevat Abbas, Diyarbekir: Sıtkı, Dinar: Dr.
Ragıp, Digor: Ruhsar Cemil Hanım , Reşadiye: Ercüm ent Ekrem ,
Safranbolu: Ragıp, Zonguldak: Hikmet, Zile: Dr. Kâşif Ömer, Sa­
rayköy: Emin Arslan, Senirkent: Cem âl Hakkı, Söğüt: Yaşar, Silif­
ke: Emin, Sürmene: Rıfkı Kulaç, Söke: Mithat, Simav: A hm et Tev­
fik, Sinop: Yusuf Kemal, Sivas: Abdüim uttalip, Sivrihisar: Sait, Sil­
van: Zekâi, Şarkikarahisar: İsmail Hakkı, Şarkışla: M ühendis Ha-
mit, Sarıkamış: Dr. Cemil, Salihli: Hamit Sinan, Samsun: Dr. Asım,
Sındırgı: Reşit Saffet, Susurluk: Münir, Trabzon: Şevket, Dr. Aziz,
Tavas: Necip Ali, A ziziye: İzzet Ulvi, Uşak: İbrahim , A lâiye: A rif
Rüştü, Gaziantep: Kılıç Ali, Fatsa: Recai, Kars: Ziya, Kadıköy (De­
nizli): Enver, Kırkağaç: Sâdi, KIrklareli: M ehm et, Karacabey: Tev­
fik, Karacasu: Reşit Galip, Karam ürsel: Hüsam ettin Fuat, Karade­
niz Ereğlisi: Tunalı Hilmi, Kastam onu: Refik, Kandıra: Hilmi, Ko­
zan: Kem al, Kuşadası: M ahm ut Esat, Kula: Yaşar, Konya: Kâzım,
Konya Ereğlisi: Fuat, Kırşehir: M ustafa Hilmi, Kayseri: A hm et Hil­
mi, G e d iz: Nuri, G erm en cik: Enis Behiç, K esk in : Fuat, K eşan:
Emin, Gelibolu: Ali Niyazi, K em alpaşa: Cem il, K ü tah ya: Recep,
Gördes: Şeyda, Görele: Ali Şevket, G önen: O sm an Niyazi, G öy­
nük: Naci, Giresun: Musa Kâzım, Geyve: Reşat, Geyve A khisan: Ih­
san, Lâdik: İsmail Hakkı, Lüleburgaz: Enver, M ardin: Yakup Kadri,
M ecidiye: Nam ık, M u d an ya: Zamir, M e rzifo n : M e h m e t Em in,
Mersin: Hakkı, M araş: Ishak Refet, M ürefte: Selâhattin, M ustafa­
kem alpaşa: Haşan Ferit, M uğla: Nuri, Manisa: Hulûsi Can, M alat­
ya: Naşit Hakkı, M enem en: Fikri, Mucur: Hazım M uam m er, Muş:
Bekir Lütfü, Nevşehir: Lütfü, Niksar: Falih Rıfkı, Van: Cevat, V ezir­
köprü: Sait, Rize: Şevket, Yalvaç: Ali Ragıp, Yalova: Bekir Vefa,
Yenişehir: Tevfik, Yenihan: Dr. Bahri, Yozgat: Yusuf Cemal Beyler.

313
E K 20: 1928 Y IL IN D A T Ü R K O C A K L A R I
Ş U B E L ER İN İN B Ü T Ç E L E R İ*

Ocakların İsmi 1928 Bütçeleri 1927 Bütçeleri

Ahlat 500 -
Artvin 2.447 - 4.653
Adana 37.474 33.335
Adapazarı 4.823 2.674
Afyon kara hisar 5.750 18.744
Akçaabad 1.016 905
Akçaşehir (Akçakoca) 2.200 2.462
Akhisar 11.729 7.625
Akşehir - 11.530
Alucra 1.387 3.045
Amasya 4.550 -
Antalya 6.487 6.466
Ayaş 532 1.228
Aydın 10.641 9.354
Ayvacık 34.536 33.961
A rdahan - 1.550
Atina (Paz) - 1.960
Edirne 5.913 5.450
Edrem it 8.300 7.928
Ezine 1.981 1.721
Erdek 2.260 4.620
Erciş 1.010 2.219
Ordu 6.067 4.620
Erzurum 1.500 3.770
Ürgüp 570 -
Erm enek 1.070 817
İzmir 62.550 65.000
İznik 3.700 4.331
İsparta 9.500 5.650
ispir 1.550 1.500
İstanbul 22.616 23.218
Eskişehir 6.610 6.704

(* ) “O caklar B ütçesi”, Türh Yurdu, C. 21/1, no. 197/3, Mart 1 928, S. 6 3 -6 6 ve “Bir
Aylık O cak Haberleri/Ocaklar B ütçeleri”, Türk Yurdu, Temmuz 1 9 2 8 , C. 22/2,
no. 201/7, s. 4 7 -4 8 .

314
İslahiye 2.270 3.014
Eğirdir 1.759 1.939
Elbistan 600 -
Elaziz 3.520 8.794
Elmalı 2.175 5.060
Emed 3.000 2.430
Ödem iş 18.774 6.744
Urfa 3.685 5.662
U zunköprü 9.753 7.344
Oltu 2.300 2.473

ç
Uluborlu 2.287.
Ulukışla. 2.500 1.644
Avniye 1.000 2.158
İpsala - 1.200
İneborlu 4.163 7.000
İnegöl 2.490 ^ 3.418
Öf 300 1.310
Erzincan 900
İskilip 1.400 1.500
Babaeski 2.739 2.750
Bafra 3.357 -
Bandırma 14.005 13.574
Bayburt 3.850 9.648
Bayramiç 552 2.157
Bayındır 2.239 4.420
Bergama 6.500 10.154
Bursa 46.000 27.474
Burhaniye 5.220 1.745
Buca 1.012 1.374
Bodrum 1.573 4.350
Burdur 14.795 12.978
Yozgat 1.758 3.436
Bozüyük ■3.700 11.000
Bozdoğan 5.813 4.710
Boğazlıyan 3.289 3.446
Bolu 3.375 -
Boyabad 187 1.350
Birecik 1.335 1.409
Biga 1.978 17.286
Bilecik 1.784 -

315
Bitlis 3.845 4.965
Besni 2.250 -
Bornova 5.793 4.503
Poshof 824 1.249
Pınarhisar 1.300 1.900
Tekirdağ 3.200 4.892
Tokad , 1.000 2.600
Tire 5.676 3.766
Tirebolu 528 -
Cide 1.132 625
Çarşamba 2.404 10.585
Çal 1.849 2.271
Çankırı 2.890 2.588
Çatalca 1.706 5.100
Çeşme 1.981 1.606
Çorlu - 4.662
Çorum 1.500 1.743
Çıldır 900 -
Çine 2.200 3.310
Çivrili 6.421 4.347
Hısnmansur (Adıyaman) 2.451 -
Havza 1.610 1.388
Hopa 2.025 . 772
Hayrabolu 1.772 1.997
Darende 410 650
Denizli 3.000 10.602
Demirci 1.150 3.892
Devrek 960 3.600
Düzce 2.060 4.114
Bolvadin 206 1.038
Beyşehir 7.200 15.500
Tercan - 713
Senirkend - 1.245
Sanay 3.035
Şarkikarahisar 330 4.470
Diyarbakır 7.966 32.175
Dinar 3.430 1.944
Reşadiye 670 885
Rize 2.300 3.278
Safranbolu 727. -

316
Zonguldak 6.500 9.400
Zile 2.065 1.800
Sarayköy 600 640
Siird - 8.145
Söğüt 1.287 900
Sultanhisar 1.194 -
Silifke 3.525 4.350
Sürm ene 2.250 2.523
Söke 3.362 6.341
Simav 1.204 1.615
Sinop 2.288 3.538
Sivas 4.700 7.760
Sivrihisar 7.700 2.490
Silvan 2.377 3.218
Şebinkarahisar 2.000 2.677
Şarkışla 1.073 1.008
Sarıkamış 4.820 5.577
Salihli 1.900 3.054
Samsun 11.631 10.765
Sındırgı 2.050 5.473
Sandıklı 3.362 7.827
Susurluk 2.048 -
Soma 4.800 -
Savur 1.700 2.754
Tavşanlı 991 1.290
Taraklı 1.051 1.309
Trabzon 2.361 5.200
Tarsus 14.000 18.960
Arapsun (Gülşehri) 1.080 -
A ziziye (Afyon) 1.575 1.510
Uşak - 13.150
Alaiye 1.965 2.150
G aziantep 6.620 3.942
G arbikaraağaç 3.739 3.240
Fatsa 1.528 2.090
Fethiye 2.550 1.676
Kars 5.800 5.079
Kadıköyü 800 1.100
Kağızm an 709 -
Kırkağaç 900 10.746

317
Ktrklareli 2.750 1.309
Karaburun 640 . 857
Karacabey 1.290 1.713
Karacasu 1.596 899
Karadeniz Ereği isi 1.148 -
Karaköse - 16.109
Kastamonu 1.891 2.080
Kasaba (Turgutlu) 4.801 10.180
Kandıra 3.221 2.108
Kocaeli 3..750 3.651
Kozan 1.074 963
Kuşadası 1.790 1.714
Kula - 6.866
Konya - 12.500
Konya Ereğlisi 1.375 4.262
Kırşehir 2.165 ■ 3.632
Kayseri 7.500 6.107
Gediz 990 1,691
Gerze - 1.200
Gören 765 1.337
Görede 1.137 -
Keskin 2.347 2.284
Keşan 2.910 3.227
Gelibolu 4.000 4.100
Kilis 2.550 3.300
Kemalpaşa - 2.295
Kütahya 1.300 '
Gördes 1.175 -
Görele 790 875
Göle 2.726 -
Gönen - 7.390
Gövnük 1.825 4.550
Göynük 5.871 5.775
Giresun 1.070 -
Kığı 7.594 -
Geyve 2.799 2.292
Geyve Akhisar 2.500 1.500
Ladik 2.007 2.150
Mardin 7.500 . 8.637
Mecidiye T 400 1.300

318
M udanya 1.657 2.050
M udurnu 983 700
M erzifon 2.048 1.670
Mersin 10.010 14.214
M araş 2.040 2.423
M ürefte 874 1.358
M ustafakem alpaşa 5.200 2.635
Muğiu 14.672 11.074
Malatya 43.972 16.900
M enem en 3.000 5.100
Mucur 600 1.252
Muş 1.022 .

Mihalıççık 1.662 3.300


Milas 3.627 -
Nazilli 4.102 -
Niksar 1.506 859
Van 9.023 9.223
Vezirköprü 1.785 1.946
Vize 1.115 1.470
Yalvaç 2.000 7.000
Yalova 1.590 1.931
Yenişehir 2.277 6.510
Yeni Foça 1.250 -
Yenihan 973 1.168
Yenipazar 779 983
Ankara 59.808 25.000
Tavas - 791
Manisa 19.992 10.375
Nevşehir - 800

i
I

3 19

i
L
E K 21 : T Ü R K O C A K L A R I M E R K E Z Î H EY ET İ'N İN
1928-29 S E N E S İ B İL A N Ç O S U *

Mevcudat ve Matlubat Lira K


Kasa 3.959 53
Borçlu H. (Alacaklarınız) 130.676 67
Bankalar H. (Alacağımız) 24.602 73
Masârif-i Ümûmîyye 599.181 69
Sene iptidası H. 76.677 66
8 3 5 .0 9 5 30

Düyunat ve Tediyat Lira K


Alacaklı H. (Borçlarımız) 4,267 03
Bankalar H. (Borcumuz) 617.523 45
Tahsilatı Ümûmîyye 213.274 82
83 5.0 9 5 30

Kuyuda M utabıktır
U. M uhasip
Enver

İşbu Bilanço defatir ve kuyudieşasiyeye muvafıktır.

M urakıp M urakıp
M aliye Vekaleti M aliye Vekaleti
M uhasebe M üdürü Nakit İşleri M üdür Muavini
Kem al Ziya Fikri

M urakıp
M em uriyette bulunmuştur.

( * ) “ 19 3 0 Kurultayına A rzedjlen M erkez, İlim ve San’aı ve M urâkabe Heyetleri


R ap o rlarr, Türh Yurdu. C. 4/24, no. 27/221, s. 115.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRK O CAKLARI ’NIN KAPATILMASI

1. Türk O caklan ve M uhalefet


23 Nisan 19 3 0 ’da Türk Ocakları Merkez binasının açılış tö­
reninde Hamdullah Suphi’nin yaptığı konuşm a, O cak üye­
lerinin Türk milliyetçiliğine bakışını yansıttığı kadar, Türk
Ocaklan’m nasıl bir örgüt olarak algıladıklarını ortaya koy­
ması açısından da ilginçtir. 1. Ulusal mimari dönem inin en
önem li yapıtları arasında yer alan M erkez H eyeti binası,
herşeyden önce Türk Ocaklıların kuruluştan bu yana çok
sık kullandıkları “mabed" benzetm esinin som utlaşm ış bir
ürünüdür. Hamdullah Suphi konuşm asında, Bilge H an’dan
başlayarak Türk tarihinin çeşitli dönemlerinde “halkçı” yö­
netim lerin varlığını m im arî doku ve yapıların niteliği ile
destekleyerek açıklam akta’ ve “K üçük köşkler, K âğıtha­

1 Türk O ca k la n M erkez Binasının A çılm asın da H am dullah Suptu Bey'in Söylediği


Nutuk, T ü rk O caklan M atbaası, 1930, s. 4. Hamdullah Suphi, Selçuklulardan
söz ederken, "... bu mücadele ve ümran harekelinin başında çalışanların, K on­
ya’da A lâetıin köşkü ismi verilen ufacık konaklarından başka kendi şahıslan
için yapılmış bir esere tesadüf edilmedi. Selçuk reislerinin halk için yaptırdık­
ları sayısız âbideler, Kafkas eteklerinden Akdeniz ve Karadeniz sahillerine ka-

321
ne’nin, Boğaz’m, Halic’in kıyılarıiıda yükselen Sâdâbadar,
Ferahâbadlar, Neşetâbadlar, ancak Ü çüncü Sultan Ahmed
zamanında başlar. Ve bunları halkın infiali yaktı götürdü.
(...) Şimdi Boğaziçi sahillerinde ve tepelerinde gördüğümüz
debdebeli saraylar ise, Tanzimattan sonra yapılm ıştır"2 de­
mektedir. Cumhuriyet döneminde de devlet ileri gelenleri­
nin basit yapılarda yaşadıklarım belirten Hamdullah Suphi,
Türk Ocağı Merkez Binasının pahalılığı ve görkem ini eleşti­
renlere karşı, gelecekte bu yapının “m illiyetçi devrin halk
için ne düşündüğünü, ne istediğini, müstakbel nesillere se-
rahatle söyleyen yüksek, asil bir yüz gibi duracaktır’’3 şek­
linde yanıt vermekte ve yapının görkem inin halka verilen
değerin bir kanıtı olduğunu ileri sürmektedir. Öte yandan
yapımına başlandığı tarihten beri eleştiri konusu olan aşırı
mermer kullanım ı konusunda yaptığı açıklamada, Ocağın
bir “mabed” olarak algılandığını bir kez daha kanıtlam akta­
dır: “Mermer bütün tarihte, milletlerin din arkadaşıdır: Ne­
rede bir din doğarsa, m erm er direk oraya gelir, tavanları,
kubbeleri yukarı kaldırır; mermer kem er mesafeleri, derin­
likleri açık tutar... M ermer hassasiyeti, sesinize aynı heye­
canla cevap verir. Secdelerin sesile beraber, onun da inledi­
ğini duyarsınız.’’4 Konuşmada Türk m illiyetçiliğinin batıcı
olduğunu savunan Hamdullah Suphi, “O cak Türk milletini
garp ailesinin bir azası olarak bildi. (...) M illiyetçi nesil sa­
mimiyetle, kanaatla garpçıdır”s demektedir.

dar ayakla duruyor. (...) Osm anlı devrinin başında bir intihapla, hizm ete davcı
olunan ilk Beyin evi B ilecik’te halkın zaitlere gösterdikleri d ö n odadan ibaret
fakir bir yuva idi."
2 A.g.e., s. 15.
3 A.g.e., s. 9.
4 A.g.e., s. 16.
5 A .g.e., s. 19. Türk M illiyetçiliğinin “batıcılığı* konusunda H am dullah Suphi,
şunları söylem ekledir: “Anadolu istiklâl m ücadelesi Asya'nın bu köşesinde va­
tan istiklâli kadar Türk'ün garpçılık em ellerini müdafaa etti. Karsım ızdaki Av­

322
Konuşm anın en önemli noktasını, Hamdullah Suphi’nin
gençlik örgütlerine ilişk in görüşleri oluşturm aktadır. Bu
bağlamda, 1917 Devrimi’nden sora SSCB’de oluşturulan ve
temel am acı, “vücut terbiyesi ve siyasî terbiye” olan Piyo-
nirler, Konsom oller ve Oktobr çocukları, Türk milliyetçiliği
ile paralelliklerinin bulunduğunu savunduğa İtalya’daki fa­
şist gençlik örgütleri, “derin bir hörm et ve muhabbetimize
layık bir örnektir” dediği Çekoslovakya’daki Sokol Teşkila­
tı, hatta YMCA ya da Beni Berit gibi topluluklar Hamdullah
Suphi’nin ileri sürdüğü “teşkilatlanm a” gereğinin birer ör­
neğini oluşturmaktadır.6
Türk O caklan ve faşist gençlik örgütleri arasındaki temel
ayrımın, birincisinde “askeri bir niteliğin bulunm am ası” ol­
duğunu savunan Hamdullah Suphi, m illiyetçilik ilkesi doğ­
rultusunda incelediği faşist örgütler için, münevver ve
milliyetperver bir gençliğin, İtalya toprakları üzerinde, sınıf
gayz ve kininden doğan hareket karşısında, derhal kendini
coplamasını ve Büyük Vatanperverin doğru yolu gösteren
emri altında, arzın medeniyet menbalarından biri olan gü­
zel m em leketlerini siyanet edebilm elerini, hörm et ve takdir
ile görmüşüzdür. Biz faşist milliyetperverliğin dünkü gale-
vanmda hem mazimizi, hem de istikbalim izi görürüz. Türk
vatanı tehlikeye düştüğü vakit, Ocaklılar, M illî kahramanın
bayrağı altma koşmakta ve onun emri altında kendilerine
verilen vazifeyi yapmakta bir an tereddüt etmediler. Faşizm

rupa orduları ne gariptir ki Avrupalılığın m üm essili olan yepyeni, m ücahit bir


zümreye karsı dolayısıle, hilâfetle beraber Asyalılığı ve Şerıaıi müdafaa ediyor­
du. Biz yenilseydik, Avrupalılık mağlûp olacaktı. Biz kazan dık, Avrupahlara
karsı garp fikirlerini, garp esaslarını muzaffer kıldık. Türk O cağı dasitanı Ana­
dolu m ücadelesinin bu ruhunu kendine bir esas tanım ıştır."
6 A.g.e., s. 2 1 -2 6 . Hamdullah Suphi faşizm konusunda: "Biz bu tarikata mensup
olduğumuz içtim ai ve siyasî fiknn bazı noktalarda m üşterek olduğunu tesbit
edebiliriz. O hareket milliyetperverdir, biz m illiyetperveriz. S ın ıf m ücadeleleri­
nin m em lekettiniz için m utlak bir harabı vücuda getireceğine tam bir kanaati­
miz vardıfforada da bu kanaat m evcuttur" demektedir.

323
I

gençliği gibi, m illiyetperver Türk gençliği, yarın da Türk


inkılâbını tehdit edecek herhangi bir vazifeye karşı, silahını
kapıp müdafaa vazifesine koşacaktır”7 demektedir.
Hamdullah Suphi’nin yukarıdaki konuşm asının yanısıra,
çeşitli nedenlerle yaptığı açıklam alar da bu dönemde genç­
lik örgütlerine özel bir önem verildiğini ortaya koym akta­
dır. Ayrıca, Türk Yurdu'nun 1930 yılı sayılarında, dünyada
faaliyet gösteren çeşitli gençlik örgütlerine ilişkin yazıların
yoğunluk kazanması ve incelenen dem eklerin hem en her
zaman otoriter rejimlere sahip ülkelerde faaliyet göstermesi
önemli bir noktadır. Gerçekten de 1930’da, Türk Yurdu'nda
yayımlanan “Faşist Halk Terbiyesi”, “Kamp Hayatı ve D in­
lenm e”, “Yugoslavya’da İslav Sokol Kongresi”8 vb. makale­
ler ile, 1 9 3 1 ’de Türk Ocakları’nm kapatılarak yerine faşist
gençlik örgütleri kurulacağı söylentileri arasında doğrudan
bir ilişki bulunmaktadır.
24 Nisan 1930 tarihinde yapılan T ü rk O cakları Altıncı
■Kurultayı,9 önemli tartışmalara sahne olmasına rağmen, ku­
rultay zabıtlarının yayımlanmaması nedeniyle ayrıntılı bil­
giye sahip değiliz. Ancak, Kurultay yapılmadan önceki ay­
larda, özellikle m uhalefet basınında çıkan kim i haberler,
son iki yıldır toplanmayan kurultayda önem li çatışm aların
çıkacağı izlenim ini vermektedir. İnönü H üküm eti’nin icra­
7 C u m h u riy et, 24 Nisan 1930, no. 2 1 4 3 . T ü rh O cağ ı M e r k e z B in a sın ın Açılmosrn-
d a ..., s. 24. Kemal Karpaı, “The People’s Houses in Turkey, E srablishm em and
Gro\v(h“, s. 57. K arpaı’a göre Hamdullah Suphi’nin bu konuşm ada T ü rk O cak­
ları için gösterdiği am açlar, belirsizdir ve d inam ik b ir hedef oluştu rm aktan
uzaktır.
8 Sekres Laslo, “Faşist Halk Terbiyesi”, T ü rk Yurdu, C. 4/24, no. 27-28/ 221-222,
M arı-N isan 1 930; “Yugoslavya’da İslav Sokol K ongresi", T ü r k Yurdu, C. 5/24,
no. 32/226, Ağustos 1930.
9 T ü r k O c a k l a n Y asası, 23 Nisan 1928 Tarihinde Ankara'da İçtim a Eden Beşinci
Kurultayda Tadil Edilen Yasadır, Ankara, 1929, s. 11. Madde 37 - “Kurultayın
toplanm a zamanı iki yılda bir, Nisanın 23. günüdür” olarak belirtilm esine rağ­
m en, Kurultay T ü rk O caklan Merkez Binasının açılm ası nedeniyle 1 gün sonra
başlamıştır.

324
atını sürekli bir biçimde eleştiren ve Arif O ruç’un başyazar­
lık ve sorumlu müdürlüğünü yaptığı Yarın gazetesi, 4 O cak
1930 tarihli nüshasında Kurultayda hararetli tartışm aların
beklendiğini ileri sürerek, “Hamdullah Suphi Bey’in riyaset­
ten sukutuna muhakkak nazarile bakılm aktadır”10 iddiasın­
da bulunmaktadır. Yine aynı gazetede, “O cakçılığı Öldüren
Heyet Bu Sene Iskat Edilecek” başlığı ile yayımlanan bir ya­
zıda, “Türkçülük ve O cakçılık tam manasile ölmüştür. Bu­
günkü acı ve elim vaziyete m aalesef Hamdullah Suphi ve
onun etrafında topladığı heyet meydan ve sebebiyet vermiş­
tir. (...) Bu sene artık O caktaki tufeyliler atılacak ve hakiki
ıslahat yapılacaktır. Şim diden bildiriyorum ki, bu seneki
kurultay çok hareketli olacaktır. M ülhakattan iştirak ede­
cek genç ve kudretli Türkçüler hâli hazırdaki hey’eti ıskat
edeceklerdir”15 şeklindeki açıklamalarla yönetim değişikli­
ğini açabilecek çelişkiler bulunduğu vurgulanmaktadır.
24 Nisan günü Türk Ocakları Merkez Binası tiyatro salo­
nunda ilk toplantılarını yapan delegeler, Kurultay başkanlığına
Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), başkan yardımcılıkları­
na ise Refet ve Vasıf Beyleri seçmişlerdir. Kurultay, çalışmaları­
na Vasıf Bey’in başkanlığında başlamış ve Merkez Heyeti, M u­
rakabe, İlim ve San’at Heyetleri’nin hazırladıkları ve son iki yı­
lın faaliyetlerinin dökümünü yapan raporlar okunmuştur.'2
Merkez Heyeti raporunda 192 8 yılında yapılan Beşinci
Kurultay’dan sonra Türk O caklan’nm en önem li icraatı ola­
rak, Merkez binasının açılışı gösterilm ekte ve “T ürk Ocağı-

10 Yarın, 4 Kânunsam 1930, no. 22.


11 Yarın, 1 Nisan 1930, no. 107.
12 Hakimiyet-i Milliye, 25 Nisan 1930, no. 3156. Ferit Celal, “O cakların Ç alışm a­
sı", Türk Yurdu, C. 3 -2 3 , no. 17-18/ 211-212, M ayıs-Haziran 1 9 2 9 , s. 64. tlinı
ve Sanat Heyeıi’nin hazırladığı raporda O caklılara başlıca iki konu üzcıiııde
çalışm aları öneriliyor: 1) Latin harflerinin kabulüne yol açan gelişm eler kon u ­
sunda 1ralkı aydınlatmak; 2) “Söz k ıta la rın ın (alfabenin) hazırlanm ası kon u­
sunda lüm Ocakları yardıma çağırmak.

3 25
nm temsil ettiği İçtimaî mezhep ufak mescitlerden çıkarak
kendine lâyık mabedini bulm uştur”13 denilerek, yeni bina­
da 77 oda ve salon bulunduğu, sinema ve tiyatro salonunda
ise, yalnızca öğrenci ve öğretm enler için ayrılan özel gün­
lerde “terbiyevî” gösteriler yapıldığı belirtilm ektedir.1'1
Ocağın yayın organı Türk Yurdu ise, "... bütün m em leket
m atbu atın ın harf ink ılâbı dolayısıyla m aruz bulunduğu
buhrana rağmen”15 yayımlanmaya devam etm ekle birlikte,
gerek içerik gerek satış açısından am açlananın çok gerisin­
dedir. Bu nedenle basın ve yayın yaşamındaki genel bunalı­
mın bir parçası olarak gösterilen olum suzlukları aşmak için
tüm Ocaklılardan yardım istenm ektedir. Bu arada dergiye
tam zamanlı çalışacak bir başkan bulunması ve Ocakların
yardımıyla parasal sorunların aşılmaya çalışılm ası belirle­
nen hedefler arasındadır.16
13 “1 9 3 0 Kurultayına Arzedilen M erkez, ilim ve S an at ve M urakabe Heyetleri
Raporları’’, T ürk Yurdu, C. 4/2“1, no. 27/221, s 96.
14 A.g.e., s. 97. Bu gösteriler arasında frenginin yayılması ya da “dinî riyayı şahsî
hotk âm lık yolunda kullanan m ü railen n teşh isine ve tel’in in e hasred ilm iş
olan diğer bir oyun" vb, yer almaktadır. “O cak Tiyatrosunun Açılma M erasi­
m i”, Türk Yurdu, C. 4/24, no. 26/220, Şubat 1 9 3 0 . s. 56. Türk O cağı Merkez
H eyeti binasındaki tiyatro salonu Riyaseı-i C u m h u r O rk esırası’nın verdiği
konserle 2 8 Şubat 19 3 0 ’da açılm ıştır. Vakit, 11 Kanunıevvel 1 9 3 0 , no. 4 6 4 3 .
Ankara Tü rk Ocağı tiyatrosunda 7 oyun sergilem ek am acıyla Com ödıe Fran-
çaise’den gelen Madame Piörat'nın “dünya sahnelerinin en m ü kem m ellerin­
den biri" dediği belirtiliyor. İğdemir, Y ılların İçinden, s. 1 3 1 -1 3 2 . İğdemir,
konferans salonu olarak tasarlanan bölüm ün, A tatürk'ün İn ö n ü ’ye “en kısa
zamanda" Ankara'da bir Opera binası yapılması konusunda em ir vermesi üze­
rine birkaç değişiklik yapılarak bir tiyatro salonuna dönüştürüldüğünü ve bu
amaçla Türk O cak lan ’na Em lak Kredi Bankası'ndan önem li miktarda kredi ve­
rildiğini belirtm ektedir: “Binanın mimarı H ikm et Bey, kon ferans salonunun
yanlarına geniş bölüm lerle, arkaya bir sahne ve soyunm a odaları ekledi. Bu
sahne, dekor değiştiren asansörleri, gökyüzünü canlandıran arka perdesi vc
gökgürültüsu yapan araclanyle Türkiye’nin ilk m od em sahnesiydi. (...) Sahne
m akinelerinin yapım ını ve ışıklandırm a islerini iinlü Siem ens firm ası üzerine
aldı. (...) Salonun koltuklan Viyanadan getirtildi. Böylece Türkocağı binası­
nın 3 0 0 kişilik konferans salonu ışıklı ve rahat bir tiyatro salonu haline geldi."
15 " 1 9 3 0 K urultayına Arzedilen M erkez, İlim ...”, s. 97.
16 A .g.e., s. 97 -9 8 .

326
Kurultaya sunulan raporda M erkez Heyeti’nin sorum lu­
luğu altında bulunan matbaanın ise, bir yandan bastığı ya­
pıtların niteliği, öte yandan da bütçeye sağladığı gelirin gö­
rece yüksekliği nedeniyle, T ürk O caklan M erkez binasın­
dan sonra ikinci övünç kaynağı olduğu izlenim ini v eril­
mektedir. 1 9 2 8 -1 9 3 O’da toplam 1254 siparişi yerine getiren
matbaa, Ankara’daki malî kurum larm kopyalı ve filigranlı
işlerinin yanısıra, Sıhhat ve İçtim aî Muavenet Vekaleti tara­
fından çıkarılan Sıhhiye M ecm uası başta olm ak üzere bir di­
zi derginin baskı işlerini de gerçekleştirm ektedir.17
19 2 8-1930 döneminde 66 kez toplanan M erkez Heyeti,
bu toplantılarda 47 8 karar aldığını ve çeşitli Ocaklara 72 ta­
mim gönderdiğini bildirm ektedir. Bu tam im ler içinde en
önem lileri, 11 Mart 1929 tarihli yerli malları koruma ve 10
Ağustos 1929 tarihli Latin harflerin kitlelere öğretilmesi ve
benimse ti İm esine ilişkin olanlarıdır.'8
1929 ve 1930 yıllarında yerli m alların kullanılm ası ve La­
tin harflerinin kitlelere öğretilmesi konusunda ülke çapın­
daki iki büyük kampanyanın yürütülmesinde, Türk O cak­
ların ın önemli katkıları olmuştur. İlim ve Sanat Heyeti’nin
hazırladığı raporda, Latin harflerinin kabulünü gerektiren
nedenler üzerine konferanslar verilmesi ve bir sözlük oluş­

17 T ü rh O c a k la r ı M e r k e z , M u ra k a b e, İlim ve S a n a l H ey etle rin in 9 3 0 K u r u h a y ın a


A r z ed ü e n R a p o r la r ı, Türk O caklan M atbaası, Ankara, 1 9 3 0 , s. 3. Bilançoda da
belirtildiği gibi. 1928 yılı hesaplan, yeni T ü rk harflerinin kabul edilm esi ile
birlikle maıbaada kullanılan Arap harflerinin kullanılam az duruma gelm esi ve
yeni M erkez Binasına tasıma masrafları ve bu taşınm a süresin ce m atbaanın
tek makina ile çalışm ak zorunda kalması nedeniyle zararla kapatılm ış. 1929
yılı hesaplan ise 7 2 2 7 Lira 5 kuruş kârla sonuçlanm ıştır.
18 A.g.e., s. 4-5. Ayrıca H a k im iy e t - i M illiy e, 1 Mayıs 1 9 2 9 , no. 2 8 0 5 ’de Türk O c a ­
ğ ı Yasası uyarınca T ü rk O ca k la rın ın 1 9 2 9 bütçesini d ü zenlem ek am acıyla
toplanan Merkez Heyeıi'nde konuşan Hamdullah Suphi, O cak lan n yem harf­
lerin halka öğretilmesi konusunda "büyük inkılâbın ehem m iyetine layık gay­
ret sai'fetıiklerini” belirtm ekte: yerli mallar konusunda ise "... o caklarım ızın
azalan önüm üzdeki bayramı yalnız yerli m am ulatı giyerek tes'it edeceklerd ir”
demektedir.

327
i

turulması yönünde üyelerin gerekli yardımda bulunmaları


istenm ektedir.19
Öte yandan Ocaklardan gelen habere göre, istatistiklerin
yetersizliğine rağmen, Türk O cakları, 192 9 yılının ilk üç
ayında yaklaşık 5 0 .0 0 0 kişinin “yeni” harfleri öğrenmesini
sağlam ıştır.20 M erkez Heyeti’nin hazırladığı ve tüm resmî
daire, belediye, dernek ve şirketlere dağıtılan bir tamimle
başlatılan21 T ü rk O cakları’nın yerli m alların kullanım ını
teşvik kampanyası ise, oldukça başarılı bir biçim de yürütül­
müştür. Türk Yurdu'nda yayımlanan “Yerli Malı Kullanalım ”
başlıklı makalede, gelişmiş Avrupa sanayiinin, “himaye sa­
yesinde” ilerlediği belirtilerek, “Bunu takdir eden hüküm e­
timiz, himaye usullerinden vaziyeti hazıram ız dolayısıyla
tatbiki kabil olanlarını kanunlarile tesbit etti. Devlet bütçe-
sıle idare olunan müessesat mübayaatmı yerli malı istihlâ­
kine münhasır kıldı. Bunun büyük faydalan görüldü” de­
nilm ekte, reklam ların yerli m alların tüketim ini arttıracak
yönde yapılması istenmektedir.22
Merkez Heyeti’nin raporuna göre, çeşitli m üfettişlik da­

19 Ferit Celâl, “O cakların Çalışm ası". Türk Yurdu, C. 3/23, no. 18/ 211-212, Ma-
yıs-H aziran 1 929, s. 64. C elâl N uri, “T ü rk çen in Fazlaları, E k sik le ri”, Türk
Yurdu, Birinci, tkinci Kanun ve Şubat 1929, no 12-14/ 206-208, s. 13-15. Celâl
N uri, Türkçe'yi edebî ve İlmî bîr dil haline getirebilm ek için Macarca da dahil
olm ak üzere Ural-Altay dil grubundan olan bütün lehçelere başvurm ak gerek­
tiğini ileri sürmektedir,
2 0 “Ü ç A ylık O cak H aberleri” , Türk Yurdu, B irin ci ve İkin ci K anu n ve Şubat
1 9 2 9 , C. 3/23, no. 12-14/ 206-208, s. 67. Bu konuda H am dullah Suphi’nin im­
zasıyla gönderilen Merkez Heyeti tam im inde, Biz kendi aram ızda ahdettik,
toprağımızda tedariki m üm kün olan birşeyi hariçten almayacağız. (...) Başka­
larına yol göstereceksin. Aynı alıdi sen de Ocağında arkadaşlarınla beraber ya­
pacaksın. Ve bize Türk servetini korum ak için ne yaptığından m alum at vere­
cek sin ” denilm ektedir.
21 A .g.e., s. 67.
22 N.N., “Yerli Malı Kullanalım ”, Tur); Yurdu, Birinci ve tkinci Kanun ve Şubal
1929, Sayı 12-14/ 206-208, s. 4 6 -4 8 . Vakit, 8 Kanunevvel 1 9 3 0 , no. 4Ğ40. ls-
lanbut T u rk O cağı'nın 12 Aralık iarıhinde yapılacak milli tasarruf haftasına
katılacağı belirli İme kıed ir.

328
irelerinde bulunan ve genel teftiş gören 138 O caktan 54’ü
Batıda, 2 5 ’i Kuzeyde, l l ’i M erkezde, 3 9 ’u Güneyde ve 8 ’i
Doğudadır.23 Müfettişlik dairelerinin özellikle, Doğu ve Gü­
neydoğu Anadolu’daki şubelerin faaliyetlerini yön len dir­
mek ve bu şubeler aracılığıyla Doğu Anadolu’nun heterojen
yapısı içinde Türk m illiyetçiliğini egem en İdeoloji olarak
benim setm ek amacında olduğu düşünülürse, söz konusu
bölgelerdeki teftişlerin nicelik olarak düşüklüğü, bu temel
amacın yerine getirilm esinde yeterli olunam adığm ı açıkça
kanıtlamaktadır.
Bu arada ülkenin çeşitli yerlerinden M erkez Heyeti’ne ye­
ni şubeler açm ak amacıyla yapılan başvurulara, “her açılan
Ocağın mutlaka yaşatılması zaruri olduğundan”, ancak de­
rinlemesine incelem eler sonucunda izin verilmiştir. Bu iki
yıllık süre içinde açılan 9 Ocağa karşı, 12 O cak varlığını
sürdüremeyerek kapanmak zorunda kalm ıştır.24
Merkez Heyeti’nin faaliyet raporundan anlaşıldığı gibi, çe­
şitli şubelere yardımın yanısıra,25 yoksul kişilere ve öğrenci­
lere de parasal destekte bulunulmaktadır. 1 9 3 0 Mayıs’mda
Merkez Heyeti’nin himayesi altında bulunan öğrenci sayısı
13’tür. Bu arada Merkez Heyeti’nden O cak kütüphaneleri­
ne26 bir bölümü Türk O caklan, bir bölümü ise yazarlan ta­

23 Türk O cakları M erkez, M u rakabe, İlim ve S an al H eyetlerinin 930 K urultayın a


A rzedilen R aporları, s. 3-4.
24 A.g.e., s. 5. Açılan Ocaklar, Suşehri, K ırıkkale, G arzan, Derik, Adilcevaz, Şar­
köy, Refahiye, Seydişehir, K adınhan; kapanan şubeler ise Yalova, Taşköprü,
Mudanya, Fatsa, Sultarvhisar, Ulubey, Erdek, E ski ve Yeni Fo ça, Ispir, Suşehri,
Tirebolu’dur.
25 A.g.e., M erkez H eyeti’nin bildirdiğine göre, bu iki m esai yılı için d e M erkez
Heyeti’nin Ocaklara yaptığı yardım 14060 TEdir.
26 Reşit Saffet. “İlm î ve M illî Bîr Türk Tarihi ihtiyacı”, T ü rk Yurdu, C. 3/23, no.
23/217, Teşrinsani 1929, s. 58. Reşit Saffet, Mustafa Kem al’in Türk O cağı M er­
kez Heyeti kütüphanesinde Türkolojiye ait yapıtların bulunm asını talep ettiği­
ni belirterek, “... Gazi’nin A nkara’s ı, ilim nokta-i nazarından T ü rkiyatın da
merkezi olm alıdır” demektedir.

329
rafından yayımlanan toplam 14 kitap gönderilmiştir.27
1928 yılında yapılan Kurultay’da gündeme getirilen, üyele­
rin taşıyacakları bozkurt resimli rozetler ise, Türk Ocakla-
n ’nın yerli maîlann ve milli sanayinin teşviki yönündeki fa­
aliyetleri ile oldukça çelişen bir biçimde Milano’daki bir fir­
maya yaptırılmıştır.28 O caklann özel bir ilgi ile yürüttükleri
sağlık hizmetlerinin yanısıra,29 Adana Ocağı, Kürkçüler Nu­
mune Köyü’nde bir ilkokul, Tarsus Ocağı bir ortaokul ve Ay­
valık Ocağı bir ticaret okulu yönetmekledir. Merkez Heyeti
raporunda bildirildiğine göre, hemen tüm Ocak şubelerinde
kütüphane bulunmakta, 11 şubede düzenli “harsî mesai” fa­
aliyeti sürdürülmekte, 4 4 Ocakta spor teşkilatı bulunmakta­
dır.30 1919’.dan beri yürütülen Köycülük faaliyetleri ise, 11
Ocakta köylüleri sağlık, toplumsal ve tarım sal sorunlarda
yönlendirme vb. çalışmalarla sürdürülm ektedir.31 Öte yan­
dan, toplam 255 Ocaktan 21’inde müzik dersleri verilmekte­
dir. Bu iki faaliyet yılında başta İstanbul olm ak üzere 48
Ocakta konferanslar düzenlenmiş, 10 şubede halk dershane­
leri yapılmıştır. Adana, Ayvalık, Balıkesir ve Bursa Ocakların­
da kadınlara daktilo; 11 Ocakta Fransızca, İngilizce, Alman­
ca ve İtalyanca; Ankara ve Yozgat şubelerinde muhasebe, ba­
zı yerlerde de kadınlara el sanatları dersleri verilmektedir.32

27 T ürk O caklart M erkez, M u rakabe, IIim ve San al H eyetlerinin 930 K urultayın a


A rzedılen R aporları, s. 7. Gönderilen kitaplar, Türh Yılı. A klıselim , M atbaacılık.
D ante, M ustafa K em al, Türh Sanatı, Üç M eden iyet, E m rah Divanı, İhtilalci Bol-
jeviçjnin iflası, M illiyet ve Bolşevizm , J u p ıle ç G ıın ebakan , Ç o b a n Şiirleri ve Dağ-
y olu' dur.
28 A.g.e., s. 7.
29 A.g.e., s. 8. Bu hizm etlerin basında Adana, Aydın, Ayvalık, İstanbul, Bursa ve
Kilis dispanserlerindeki faaliyetler gelmektedir.
3 0 A .g.e., s. 8 -9.
31 A.g.e. “Çakallar Köyünde Ankara Türk O cağının H alkçılık D idişm esi”, Tıırlı
Yurdu, C. 5/25, no. 36/230. Birinci Kanun 1930.
32 Türk Ocakları Merkez, M u rakabe, İlim ve Sanat H eyetlerinin 9 3 0 K urultayına
A rzedilen R aporları, s. 10-11.

330
Raporların, üyelere okunmasından sonra Türkiyatçı Von
Le Coq’un ölümünden haberdar edilen Kurultay, toplantıya
ara vererek saygı duruşunda bulunmuş; Hamdullah Suphi,
Sadri Maksudi (Arsal) ve D oktor Tevfik Remzi (Kazancıgil)
tarafından Von Le Coq’un Türkçülük yönündeki çalışm ala­
rına ilişkin bilgi verilm iştir.33 Ayrıca Budapeşte’deki Turan
Cemiyeti adına Kurultaya katılan “delege” tarafından iki
ulusun geleneksel dostluk ve ortak am açlarını belirten bir
konuşma yapılmıştır.34
Vasıf Bey’in başkanlığını yaptığı ikinci toplantıda,3S bütçe
encümenlerinin raporlarının okunm asına devam edilmiş ve
bu konuda söz alan Bandırm a delegesi H ayrettin Bey’in
eleştirilerini, Yusuf Akçura, M erkez Heyeti’nin azami dü­
zeyde çalıştığını, ancak “asıl m aksattan uzaklaşıldığm ı”36
söyleyerek yanıtlamıştır. Delegelerden Ishak Refet, teftişle­
rin ve Doğu Anadolu’ya ilişkin bilgilerin mesai raporunda
ayrıntılı bir biçimde sunulmadığı; Baki Tonguç, Ocakların
okuttuğu öğrencilerin sayısının gerçeğin altında gösterildi­
ği; Mersin delegesi Hamdi Bey ise, Türk Yurdu satışlarının
düşüklüğü konularında eleştirilerde bulunmuşlardır. Alaiye

33 “Türk Ocakları A ltıncı K urultayı", T ü rk Yurdu. C. 4/24, ııo. 29/223, Mayıs


1 930, s. 78-79. Türk Ocağı Kurultayı, Le Coq’un Berlin’de yapılacak cenaze
törenine O cak adına bir kişinin katılm asına ve T ürk Yurdun un ilk sayısının
yaşamı, Türkistan yolculukları ve Türk uygarlığına yaptığı hizm etlere ayrıl­
masına karar vermiştir.
34 A.g.e., s. 79. Burada Turan Cemiyeti adına katılan kişiden "gözlem ci" ya da
“dinleyici" olarak değil, "delege’’ olarak söz edilmesi ilginçtir . Josep h A. Kcss-
ler, Turanism an d P an-Turanhm in Hungaty, 1890-1945, s. 188. Söz konusu de­
lege Türkolog Peter M oricz’dir. Moricz, Budapeşte’de yayınlanan Turan dergi­
sinde, Türk Ocakları Kurultayına ilişkin yazısında, Kemalist rejim in Turancılık
karşısındaki tümüyle olumsuz olmasa da kayıtsız luıum unu eleşı iemektedir.
35 “Türk Ocakları A ltıncı Kurulıayı”. s. 79. M etnin ve Kurultaya ilişkin öteki
haberlerin H ahim iyeı-t Milliye, 27 Nisan 1930, no. 3 1 5 8 ’de tüm üyle aynı ol­
ması, T ürk Yurdu’nun söz konusu haberleri gazeteden aldığını ya da ortak bir
metnin her iki yayın organına da dikte ettirildiğini belirtm ektedir.
36 A.g.e,, s. 80.

331
delegesi Arif Rüştü Bey ise, İstanbul Ocağı’nın önem ini vur­
gulayarak, faaliyetlerin çeşitlend irilebilm esi için özel bir
ödenekten yararlanm ası g erekliliğini b elirtm iştir. İk in ci
toplantının önemli konulan arasında, Ayvalık delegesi Fazıl
Doğan’m Doğu Anadolu’daki şubelere yardım ve köycülük
faaliyetlerine ilişkin açıklam aları yer alm aktadır.37
27 Nisan’da yapılan üçüncü toplantıda, Hamdullah Suphi
ile Reşit Galip arasındaki şiddetli tartışmalar, T ürk O caklan
içinde gerek kişisel çekişm elerin, gerek Ocaklar konusunda
farklı y ak laşım ların bulu ndu ğu nu b e lirtm esi açısın d an
önem taşımaktadır. Tartışmalara neden olan, Doğu Bölgesi
müfettişi Haşan Reşit'in (Tankut), kendi teftiş bölgesindeki
çalışmalar ve Doğu illerinin etnografık özellikleri konusun­
daki açıklam alarıdır. Bu konuşm ada H aşan R eşit, Doğu
Anadolu’da kurulan şubeler konusunda, “Ancak yüz hane
barındıran herhangi bir kasabada beş on m efkûreci memur
bir araya gelerek hem en bir Türk Ocağı kuruverm işler ve
bu Ocaklar bir demet ot alevi gibi parlayarak sönünce mey­
danda bir levha ile bir defterden başka bir şey kalmamıştır.
Vilâyet m erkezindekiler resm î m üessesattan yardım gör­
dükleri için biraz tutunabilmişlerse de, idarelerini deruhte
edenler resmî vazifelerinin çokluğu ve kısm en de bu işteki
acem ilikleri yüzünden bir hayat eseri gösterem em işlerdir”38

37 A .g.e., s. 8 0 -8 1 .
38 “T ü rk O caklan A lım cı Kurultayı", s. 85. Haşan Reşit, Dogu Anadolu'daki ça­
lışm alar konusunda, Garzan, Palu, Karaköse, Silvan, İğdır, B irecik, M uş, Siirt,
Çem işgezek. Van, M ardin, Malatya başta olm ak üzere çeşitli şube binalarının
yaptırıldığı ya da tam ir ettirildiğini, Diyarbakır’da ise, “ehem m iyeti ile m üte­
nasip” yeni bir bina için G enel M erkezden parasal katkı istendiğini belin inek­
tedir. Doğu Anadolu’daki şubelerin gelir kaynakları konusunda “Ben Şarkta
Türk Ocaldarı’ınn alıcı değil verici olması luzum una kaniim . Bu itibarla O cak­
ları maddeten kuvvetlendirmeyi umde edindim " diyen Haşan Reşit, kim i şu­
belerin emval ve akarlarıyla sağlanan gelirleri ayrıntılı bir biçim de vermekte,
çeşitli O cak üyelerinin koy kahvelerini dolaşarak m illî tasarruf ve m illî iktisat
konusunda konferanslar verdiklerini, bazı büyük il m erkezlerinde yabancı dil
kursları açıldığını, birçok şubede yeni harfleri okum a dersleri verildiğini be-

332
dedikten sonra, Türk O caklan’na bir yandan manevî bir et­
kinlik kazandırmak, öte yandan da maddî açıdan güçlendi­
rerek “dilenci vaziyetinden kurtarm ak” amacında olduğunu
belirtmektedir.35
Haşan Reşit’e göre, Doğu ya da Batıda olsun tüm O cakla­
rın çalışm alarının yoğunlaşm ası gereken alanlar, T ü rklü k
bilinci aşılamak, Türk dili ve kültürünü benim setm ektir.40
Haşan Reşit, özellikle Doğu Anadolu’nun kültürel açıdan
heterojen yapısının, teftişler sırasında çeşitli güçlüklere ne­
den olduğunu belirterek, “ecnebi lisanlarla yazılmış birçok
k itap ları” to p lad ık ların ı b e lirtm e k te d ir.41 G e rçe k te n de
Türk Ocakları tarafından yayım lanan çevirilerin yazarları
ve içerikleri dikkate alındığında, Doğu Anadolu’da faaliyet
gösteren müfettişlerin özellikle Erm eni ve Kürt unsurların
bulundukları bölgelerle yakından ilgilendikleri açığa çık­
maktadır.
Haşan Reşit’in konuşması üzerine, Reşit Galip ve Ham­
dullah Suphi arasında başlayan ve “nahoş sözler” sarf edil­
mesine neden olan tartışma konusunda ayrıntılı bilgiye sa­
hip olmamakla birlikte, Vakit gazetesinin 28 N isan 1930 ta­
rihli sayısında şu haberi görüyoruz: Haşan Reşit Bey
Şarkta Ocak faaliyeti cihetinden bazı tem ennilerde bulun­
muş, bunun üzerine Reşit Galip Bey de temenniye lüzum
gösteren vaziyeti şiddetle tenkit etmiş, alkışlanmıştır. Ham­
dullah Suphi Bey verdiği cevapta bu tenkidin sebeplerini
anlatırken bazı tavsifler yapmış, Reşit Galip Beyle araların­

lirtm ektedir. Oıe yandan Elazığ'da T ü rk O cağı tarafından açılan sinem a da


önem le belinilm ekledir.
39 "Türk O cakları Altıncı Kurultayı”, s. 85.
40 Vbldt, 19 Mayıs 1930, no. 4 438. Türk O caklan üyelerinin T ürkçe konuşulm a­
sı yönündeki duyarlıklarına. Ocakta Rumca konuşulm asını eleştiren Urla ha­
kimi Zeynelzade Hüseyin’in çıkan şiddetli tartışma sırasında öldürülm esi bir
örnektir.
41 "Türk Ocakları Altıncı ku ru ltayı”, s. 88.

333
da nahoş kelimeler teatisine yol açan şiddetli bir münakaşa
olmuştur. 19 imzalı bir takrirle kifayeti müzakere reye kon­
muş, Merkez Heyeti’nin bu hususu nazarı dikkate almasına
karar verilm iştir.”42
Kurultayda delege olarak bulunan LH. Sevük ise, Türk
Ocakları’mn kapatılmasına varan süreçte, söz konusu tar­
tışmanın önemine işaretle, “O sefer Reşit Galip’le Hamdul­
lah Suphi’nin çetin bir münakaşa hitabetine tutuştuklarını
görünce bu işin içinde birşeyler bulunduğunu sezinlemiş-
tik. Gazi böyle kurultaylar yapabilen büyük bir münevver­
ler kütlesini kendi başma bırakmak istem iyordu”43 demek­
tedir. Samet Ağaoğlu ise, Atatürk’ün aniden izlemeye geldi­
ği Kurultay’da, tartışmanın Türk O cakları’na siyasî bir yön
vermek isteyen Reşit Galip ile Hamdullah Suphi arasında
çıktığından söz ederek, Hamdullah Suphi’nin “Bu zat O cak­
lan kendi ihtirasına âlet etmek istiyor. Bu zat O cakları bir
siyaset yuvası haline getirmek sevdasındadır; bu zat Türk
gençliğini Ocakların içinde silahlandırm ak, O caklar vasıta­
sıyla memlekette ‘Karagömlekliler’ kurmak iddiasındadır”44
dediğini, Reşit Galip’in ise, kendini savunduğu konuşm a­
sında Hamdullah Suphi’yi Ocaklılara askerlik eğitimi yap­
tırması nedeniyle adetâ bir “ihtilâl hazırlayıcısı” olarak gös­
tererek, hastalık nedeniyle Türk O caklan bütçesinden yap­
tığı yolculuğu gündeme getirdiğini4S ve delegelerin protes-

42 H ahim iyeı-i M illiye, 2 8 Nisan 1930, no. 3 1 5 9 .


43 l.H . Sevûk. “O cak, Ev, K onak".
44 Sam et Ağaoğlu, Babamın A rk a d a şla rı, N ebıoğlu Yayınevi, İstanbu l, iv. 104-
106. Ağaoğlu, “Bizim Seni J ü s ı” başlıklı bolüm de M ussolini ve H itler’den
esinlenen Reşit G alip’in, gen çlik kitlesini T ü rk O cakları bünyesinde örg ü tle­
m ek am acıyla. O caklara bağlı gençleri m ilitarist ilk eler doğrultusunda yetiş­
tiren , onlara silah ya da yürüyüş talim leri yap tırm ayı am açlayan ön eriler
sund uğunu, ancak Hamdullah Suphi'nin bu ön erileri reddettiğini ileri sür­
m ektedir.
45 Samet Ağaoğlu, "Hamdullah Suphi Tannöver". T ürk Yurdu, C. 6 . Sayı 2 , Şubat
1967, s. 37.

334
tolanyla karşılaştığını belirtmektedir.46
Samet Ağaoğlu’nun Reşit Galip’in konuşmasının protestolara
neden olduğunu belirtmesine rağmen, 28 Nisan tarihli son top­
lantıda verilen 45 imzalı bir takrir, Türk-Ocaklan içinde Ham­
dullah Suphi’nin şahsına karşı somutlaşmış bir muhalefetin bu­
lunduğunu kanıtlamaktadır. Bu takrirde, iki yıl önceki Kurultay
tarafından Hamdullah Suphi’yi tedavi için verilen para gündeme
getirilmektedir. Türk Yurdu'nda belirtildiğine göre, “Bunun tek­
rar mevzubahs edilmesinden mütevellit teessür kaydedilerek
Kurultayın bu noktada en ufak bir tereddüdü mevcut olmadı­
ğını, eğer muamelenin Merkez Heyeti’nin ve Kurultayın ne su­
retle kararlarına iktiran ettiğini gösterir vesikaları görmek iste­
yen bir azâ varsa bütün bu vesikaların yukarda murahhaslann
tetkiki için hazır tutulmuş olduğu ifade edilmiştir.”47 Bu arada
Hamdullah Suphi ve Reşit Galip’in banştınlması delegelerden
bir bölümü tarafından önerilmiş, toplantı başkanı Vasıf Bey’in
sorunun kapandığı yönündeki açıklamalarından sonra48 yapı­
lan Merkez ve Murakabe Heyetleri seçiminde eski heyetlerin
tüm üyeleriyle yeniden seçilmesi Hamdullah Suphi yöneümi-
nin başarısı olarak kabul edilmiştir.49

46 Ağaoğlu, Babamın A rkad aşları, s. 106. Kendisini protesto edenlere karşı, Reşit
Galip. "N eden gürültü ediyorsunuz? Büyük Reisim iz beni dinlediği halde siz
neden tepinip duruyorsunuz? Başlar geriye çevrildi. Sessizlik bir deniz gibi bir
anda salonu kapladı. Gazi, yanında bazı dostlan ve yaverleri, locada oturuyor­
du” demektedir. Hamdullah Suphi Tannöver, "T ü rk O cak lan n ın Tarihi, Neler
İstiyorduk ve H âlâ N eler istiyoru z”, s. 4 6 . H am dullah Suphi, Mustafa K e­
mal'in 1 9 2 9 -1 9 3 0 yıllarında yaptığı yurt çapındaki geziden sonra Cumhuriyet
Halk Fırkası M erkezine çek tiğ i telgrafta "G ittiğ im yerlerd e T ü rk O cakla-
n ndan başka bir şey bulam adım " şeklinde yazdığını aktarmaktadır.
47 "T ürk O caktan Alım cı Kurultayı”, s. 92.
48 C u m h u riy et, 29 Nisan 1930, no. 2148.
49 “Türk O caklan Akıncı Kurultayı”, s. 92. _19 2 8 Kurultayı’nda M erke2 Heyeti
üyelerinin CH F tarafından saptandığı gözönûnde tutulduğunda, Hamdullah
Suphi'nin başarısından söz etm enin doğru olam ayacağı açıktır. Aynı şekilde
Cum huriyet, 22 Şubat 1 930, no. 2 0 8 2 . İstanbul Türk O cağı kongresinde de
CHF aday lan İdare Heyeti’ne seçilmişlerdir.

335
T ürk O caklan 1930 Kurultayındaki en önem li gelişme­
lerden biri de, son toplantıda söz alan Aksaray delegesi Afet
Hanım’m (İnan) yaptığı konuşma sonucu kurulan Türk Ta­
rih Heyeti’dir. Konuşmasında, “Beşeriyetin en yüksek ve ilk
medenî kavmi, vatanı Altaylar ve Orta Asya olan Türkler­
dir’’50 diyen Afet Hanım, Türkler’in uygarlık dünyasındaki
yerini incelem ekte ve Çin, Sümer, Akat, Elam , Mısır, Asur,
Hitit, Aka, Dor ve Etrüskler’in Türk kökenli olduğunu sa­
vunmaktadır. Afet Hanım’m daha sonra, Atatürk’ün Türk
Ocakları Yasası’nın ikinci ve üçüncü m addelerinin51 uygu­
lanması konusunda kendisini görevlendirdiğini ve yukarıda
geçen söz konusu kon u şm anın, A tatü rk ’ün onayıyla ve
Türk O caklarından kimi üyelerin de katılımıyla gerçekleş­
tiğini kabul ettiği bu gelişmeler sonucu,52 Afet H anım ve 40
arkadaşının verdiği önerge ile, “Türk tarih ve medeniyetini
İlmî bir surette tetkik etmek için hususî ve daimî bir heye­
tin teşkiline karar verilmesini ve bu heyetin azasım seçmek
selâhiyetinin Merkez Heyeti’ne verilm esi” önerilm iştir.53
50 C um hu riyet, 2 9 Nisan 1 930, no. 2 1 4 8 .
51 T ürk O cakları Yasası, 23 Nisan 1930 tarihinde A nkara’da içtim a Eden 6. Ku­
rultayda Tadil Edilen Yasadır, T ü rk O cağı M atbaası, Ankara, 1 9 3 0 , s. 1. “Mad­
de 2- Türk O cağının m aksadı m illî şuurun kuvvetlenm esi, m edenî ve sıhhî te­
kâmül ve millî iktisadın inkişafıdır. Madde 3- C um huriyet, m illiyet, muasır
medeniyet ve halkçılık m efkurelerini takip eden T ü rk Ocağı bu mefkûreleri
tahakkuk ettirm ekte olan Cum huriyet Halk Fırkasile beraberdir. T ü rk Ocağı
bu mefkûreleri neşir ve telkin için, ilim, hars ve içtim aiyat sahasında mücade­
le ve mücahede edem ez."
52 Afet İnan, K cm a! A tatürk’ü A narken, TTK Basımevi, Ankara, 1955, s. 134. Afet
İnan, hazırladığı nutkun, Atatürk tarafından Çankaya köşküne davet edilen bazı
Kurultay üyelerine sunulduğunu belirtmekte ve önergenin yanısıra, Sadn Mak-
sudi ve Reşit Galip'in de aym konuda konuşmalarının kararlaştırıldığını açıkla­
maktadır. Aynı konuda Fahri Çöker, Türk Tarik Kurum u, Kuruluş Amacı ve Ç a­
lışm aları , T TK Basımevi, Ankara, 1983, s. 3 0 6 -3 0 7 ’de Adile Ayda, Türk Tarih
Heyeti'nin doğmasından Sadn Maksudi'nin birinci derecede sorum lu olduğunu
belinerek, Kurultay’da “sırf tarih ile uğraşacak bir Tarih Encüm eni veya Tarih
Akademisi" kurulmasının gerekliliği konusunda bir konuşm a yaptığını, ancak
zabıtlara Sadri Maksudi’nm bu ilk konuşmasının alınmadığını belinm ektedir.
53 “Tü rk O caklan Altıncı Kurultayı”, s. 91.

336
Yasa Encüm enine havale edilen bu öneri, aynı gün dele­
gelerin oy birliğiyle kabul edilmiş ve yasaya 84. madde ola­
rak eklenm iştir.54 Türk Ocakları bünyesinde çalışm alarına
başlayan Türk Tarih Heyeti, ilk toplantısını 4 Haziran 1930
tarihinde yapmış, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik
(Bıyıklıoğlu) başkanlığa, Yusuf Akçura ve Samih Rıfat ikin­
ci başkanlığa, Reşit Galip ise, Genel Sekreterliğe seçilm iş­
lerdir.55 Türk Tarih Heyeti ilk çalışması olarak Türk Tarihi­
nin A nahatları adlı56 ve bir anlamda Türk Tarih Tezinin te­
mel eksen lerin i ortaya koyacak olan yapıtı yayım lam ış,

54 “Türk O cakları Altıncı Kurultayı", s. 9 2 -9 3 . Ancak 1 9 3 0 tarihinde değişikliğe


uğrayan Turk Ocakları Yasası’na baktığımızda, 84. m addenin yer almadığını
görüyoruz. Türk Yurdu’nda belirtildiğine göre söz konusu m adde şöyledir:
"M erkez Heyeti, Türk tarih ve m edeniyetini ilmi bir sureııe tetkik ve tetebbu
etm ek vazifesile m ükellef olm ak üzere bir (Türk Tarih H eyeti) teşkil eder.”
55 "T ürk Tarih H eyeti", Türk Yurdu, Haziran 1 9 3 0 , C. 4/24, no. 3 0 -2 2 4 , s. 58 -5 9 .
Türk Tarih Heyeti üyeliklerine getirilenler ise şunlardır: Afet (İn an ), Vasıf (Ç ı­
nar), Halil Edhem (E ld em ), Yusuf Zıya (Ö zer), Sadri M aksudi (A rsal), Reşit
Saffet (A ıab in en ), M esaroş, İsm ail H akkı (U zu n çarşılı), Ragıp H ulusi (Ö z­
deni), M ükrim in Halil (Yınanç), Zakir Kadiri (U gan), Hamit Ziibeyir (K oşay).
Taner Timur. “Batı İrkçılık ve Ulusal K im liğim iz", Yapıl, no. 5, Haziran-Tem-
muz 1984, s. 27. Timur, Türk Tarih H eyeıi Üyesi Reşit Saffet'ın (A tabinen)
1 9 2 9 ’da B udapeşte’de verdiği bir k on feransla (L es Turcs O d jagh is, Ankara
1 9 3 0 ), tarihi kökenim iz ve ulusal kim liğim iz konusundaki “yeni" görüşün ilk
ifadelerini onaya koyduğunu belirtm ektedir: "... Reşit Saffet (A tabinen) Bey,
Atatürk'le Türkçülüğün ‘tam bilinç’ aşam asına ulaştığını ve Anadolu Türkleri
için som ut bir program halini aldtğmı söylüyordu. K onferansçı artık bilim in
kabul ettiği gibi, Ç in’de, Mtstr’da M ezopotam ya’da vb. kurulan en eski uygar­
lıkların tem ellerini Türklerin attığım ileri sürüyor ve bu ulusun bazı dejenere
hanedanların mirasına layık olmadığım ilave ediyordu. G erçekten bu fikirler­
de, tarihteki yerimiz ve ulusal kimliğimiz ile ilgili yeni bir görüşün ifadesini
buluyoruz. Bu görüş, Türk. O cakları’ndan, Türk Tarih K urum u’na geçiş şek­
linde örgütleniyor..." Aynı şekilde Reşit Saffet, "T ü rk lü k G örüşünden Afganis­
tan”, Türh Yurdu, no. 15-16/209-210, M art-Nisan, 1 929. “Asya’da yapıcı kay­
naklar, tamamen Türklerden çıkm ıştır" ya da "T ü rk ruhunun çekildiği yerler,
m em leketler çökm üştür. (...) Afganistan’ın cidden dirilebilm esini, yükselm esi­
ni m em leketle şuurlu, şuursuz ekseriyet teşkil eden Türk unsurlarının iktisabı
hakim iyetile, Afgan m illetinin bozucu, eritici Fars nüfuzundan kurtularak As­
ya'nın yegâne kum cu kuvvetini teşkil eden Turan m edeniyetine hulûs ve sa­
mimiyetle intisap etm esinden görürüm .”
56 Çöker , ar.g.e., s. 4.

337
T ürk O ca k la n ’mn kapatılm a kararının verild iği 29 Mart
1931 tarihine kadar sekiz resmî toplantı yapmıştır.57
Kurultay konusunda eklenecek son nokta, Yasa Encüm e­
nin ce hazırlanan ve delegeler tarafından onaylanan yasa
maddelerindeki bazı değişikliklerdir. Bu değişikliklerin he­
men tümü -Türk Tarih Heyeti’nin kuruluşu ve İlim ve Sa­
nat Heyeti üyelerinin sayısını l l ’e çıkaran maddeler dışın­
da-58 T ürk Ocakları’nm parasal sıkıntılarına çözüm getir­
meyi amaçlayan, ya da çeşitli düzeylerdeki görevlilerin ma­
aş ve ödeneklerini düzenleyen maddelerdir.59
1930 yılında Türk O cakîarı’nın kapatılmasına giden sü­
reçte kimi şubelerin ya da üyelerinin Serbest Cumhuriyet
Fırkası’yla yakınlaşmaları, üzerinde dikkatle durulması ge­
reken noktalardan birini oluşturmaktadır. SC F’nin kurucu­
ları arasında yer alan Kars milletvekili Ahmet Ağaoğlu, Şe­
binkarahisar m illetvekili M ehmet Em in (Yurdakul), Aydm
57 Uluğ İğdemir, Yılların /cinden, T T K Basım evi, A nkara, 1 9 7 6 . s. 3 1 0 . “Türk
Ocağı Türk Tarihi H eyeli, 1930 yılı içinde esasları dalıa önce okullar için bas­
tırılan tarih notları m ünasebetiyle hazırlanmış olan T ü rk Tarihinin Ana Hat­
ları adlı 6 0 6 sayfalık bir eseri yayınladı.” İğdemir, bu kitabın önce yalnız 100
tane bastırılarak ilgili kişilerin incelem esine sunulduğunu, daha sonra ise ki­
tabın giriş bölüm ünün 1 9 3 1 ’de aynca 3 0 .0 0 0 tane basıldığını belirtm ekledir.
58 “Yasanın Tadil Edilen Maddeleri”, Türk Yurdu, C. 4724, Sayı 29/223, s. 92.
5 9 Bu değişikliklerin başında Türk O ca k la n Yasası, 23 Nisan 1928 tarihinde A n­
kara'da içtim a Eden Beşinci Kurultayda Tadıl Edilen Yasadır, A nkara, 1929, s.
9'da yer alan 24. madde gelmektedir. Bu m addedeki “T aksitlerini tamamen
ödem eyen O caklı Derneğe iştirak edemez ve Kurultay m urahhaslığına intihap
olunam az. Kurultaya seçilecek m urahhasın en az bir sen elik O caklı olması
şarttır" kaydı, 6. K urulıay’daki değişiklikle, İdare Ileyeti’nı de içine alacak bi­
çim de genişletilmiştir. Yine 1928 Yasası'nda D em eğin azalann onda Uçunun
hazır bulunması koşuluyla başlam asına karşılık, 1 9 3 0 değişikliğiyle Demeğin,
aidatını tam am en ödem iş azalann çoğunluğuyla açılm ası kararlaştırılm ıştır.
29. maddeye eklenen bir kayıtla, tdare H eyetlerinin, gerekliğinde bazı kişileri
belirli koşullar ve ücretle, dem eğin kabulü ve M erkez H eyeti'nin onayı ile gö­
revlendirebileceği ilkesini kabul etm ekledir Ayrıca 67. maddede yapılan deği­
şik lik de, Merkez Heyeti'nin icra Divanı oluşLuran kistlere, bölge m üfettişleri­
ne, geçici müfettişlere ödenek ya da yolluk, sürekli ya da geçici m em ur ve hiz­
m etlilere verilecek maaş ve ücretlerin Kurultay onayına sunulm asından vazge­
çilmesidir.

338
milletvekili Reşit Galip gibi Türk O caklan ileri gelenlerinin
varlığının yanısıra, hükümet ya da muhalefet basınında yer
alan kimi haberler de bu ilişkiyi destekler niteliktedir. An­
cak SC F ile Türk Ocaklan arasındaki herhangi bir yakınlaş­
madan söz ederken, SCF ile Türk O cakları’nın üst kesim
(yönetici) kadroları arasındaki bir yakınlaşmadan çok daha
önemlisi, biri siyasî, diğeri ise kültürel amaçlı olma iddiasın­
da bulunan bu iki kuruluşun tabanındaki kitle ve özellikle
Anadolu’daki şubeleri arasındaki ilişkidir.60 Aynca başta İs­
tanbul ve İzm ir olmak üzere SC F’nin geniş kitle desteğine
sahip olduğu kimi kentlerde Türk Ocakları ile yeni partinin
üyeleri arasındaki ilişkilerin boyutu da önem taşımaktadır.
SC F ile yakınlaşm anın en açık biçim de yaşandığı İzm ir
Türk Ocağı, Temmuz 1930’dan beri çeşitli eleştirilere hedef
olmaktadır. Ö zellikle İzm ir T ü rk O cağı’nda içki içilm esi
üzerine başlatılan tartışmalar, basını günlerce meşgul etmiş,
Ağustos ayından itibaren SC F’nin İzm ir’de güçlenm esiyle
daha da önem kazanm ıştır. Daha sonraları S C F ’yi açıkça
destekleyecek olan Yarın gazetesinde çıkan “Ocak mı, lşken-
cehane m i?” başlıklı yazıda “... meyhanenin Türk Ocağının
harimıne girmiş olması” nedeniyle çıkan olaylarda bazı kişi­
lerin dayak yediği bildirilerek, bu idareyi çeviren ellerin
Ocakta, harsî tesanüt ve millî hislerin inkişafı ile meşgul ol­
mayıp işi ticaret vadisine ve ticaretin de en çirkin bir şekline
dökmeleri ve 500 lira gibi cüz’i bir ücret için, asıl maksadı
unutmaları her neye hamledilse gene azdır”61 denilm ekte,
gazetenin sorumlu müdürü ve başyazarı Arif O ruç,62 Ocak

60 Ceun Yetkin, Serbest C um huriyet Fırkası Olayı, Karacan Yayınları, İstanbul,


1 982, s. 107. Yetkin, bu konuda Kars II Başkanı ve Türk Ocaklı Cibangiroğlu
İbrahim Aydın’ı örnek vermektedir.
61 Siyamettin, “Ocak mı tşkencehane m i?”. Yarın, no.2 0 8 , 17 Temmuz 1930.
62 Yel kin, a .g .e., s. 2 1 2 . Yetkin, Yarın gazetesinden söz ederken, Arif O ıuç'un
Cörkes Eıhem'in yeğeni olması nedeniyle hükümet tarafından kuşkuyla karşı­
lanmasının yanısıra, gazetedeki yayınların da “zaman zaman gerçekten sakın-

339
İdare Heyeti’nin kira bedeli için Türk O caklan gibi bir kuru­
m un şerefini zedelem eye teşebbüs edebilm elerini sert bir
dille eleştirmektedir.63
Ö zellikle m uhalefet basınında yer alan bu tür haberler
üzerine, Hamdullah Suphi kendisi ile yapılan söyleşide,
Türkocağm a adi zevkleri aramak için gelinmez. Bunun için
nerede bir ocağm adi zevke doğru ufak bir temayülünü gör­
dükse şiddetle müdahale ettik... Kurultay kararıle dans bile
sen en in yalnız iki gününe h asred ilm iştir”64 biçim ind eki
açıklamalarıyla, yapılan araştırma sonucu İzm ir T ürk Oca-
ğı’nda içk i içilm ed iğinin saptandığını belirtm ektedir. Bu
arada, basında konuya ilişkin farklı görüşler öne sürülm ek­
te, Türk O caklan’nm bu tür girişimlerini gelir sağladığı ge­
rekçesiyle destekleyenlerin65 yanısıra, O cakların çağdaş bir
nitelik kazanmasının bir belirtisi olarak nitelendirenler de
bulunmaktadır. Bu konuda İzmir’de yayımlanan H izm et ga­
z etesi başyazarı Zeynel Besim, Hamdullah Suphi’yi kişisel
olarak eleştirerek, “Ben sizin dediğiniz türbeden nişan ve­
ren O caklann aleyhindeyim. Sizin taraftar olduğunuz Ocak
şeklinin muarızıyım. Ocaktan anladığım dün başka idi, bu­
gün büsbütün başkadır. (...) Vaziyet şudur: O cakların tür-
beliği zamanı geçeli bir hayli dem olmuştur. Oraları şimdi
birer mahfel, birer kulüp, birer yuvadır. Mabettir, camidir,
türbedir gibi safsatalara arlık lüzum kalmamıştır. (...) Artık
türbeli, mabedi irtica istemiyoruz. (...) Aydm Türkocağmın
da güzel bir bahçesi vardır, gazinodur, orada da rakı içilir.
İcap budur, Ocaklarda zarurete göre mevlüt de okunur, rakı
caJı boyutlara u laşıığ ı'm söylemekle, bu nedenle basla A. Ağaoğlu olmak üze­
re kimi SCF yöneticilerinin bu gazetenin bir polemik alanı olarak kullanılma­
sının karşısında bulunduğunu belirtmekledir.
6 3 Arif O ruç, “İzmir Türk Ocağı Nezaketini Kaybetmiş Bir Meyhane midir?”, Vn-
mı, 18 Temmuz 1930, no. 209.
6 4 Vahii, 25 Temmuz 1930, no. 4505.
65 FN ., "İzmir'de Bir Hadise”, H akim iyet-i M illiye, 16 Ağustos 1 930, no. 3266.

340
da içilir”66 diyerek konuyu bir anlamda “ilericilik-gericilik”
platformuna sürüklem ek istemektedir.
Sorunun basın tarafından da57 sürekli bir biçim de haber
yapılması üzerine, Hamdullah Suphi olayın doğru olmadığı
yönündeki beyanatlarının68 inandırıcı olam adığını görerek,
İzmir’e gitm ek zorunda kalmıştır.69 Burada T ürk Ocağı yö­
neticilerinin yanısıra, başta belediye başkanı olm ak üzere70
üst düzey yöneticilerle görüşmüş ve 9 Ağustos 19 3 0 tari­
hinde İzm ir Türk Ocağı’nda yaptığı konuşm ada bu konu
üzerinde dikkatle durmuştur: “Türk O caklan içki aleyhine
daima mücadele edecekler, Türk m illetini bütün m illetler
gibi, felakete sürüklem ek istidadında olan bu âfetin önüne
geçmeye çalışacaklar”71 diyen Hamdullah Suphi’nin konuş­
masında asıl ilgi çeken nokta, Türk O cakları ve benzer ku­
ruluşlar üzerindeki baskısını giderek artıran CH F’ye yönel­
tilmiş gibi görünen ve bir anlamda m uhalif bir ses getiren
sözleridir. Bu eleştirel ton, özellikle SC F ’nin İzm ir ve çevre­
sinde hızla gelişmekte olduğu bir dönemde özel bir anlam
taşımaktadır: “Cemiyetlerimizle alâkadar olanlara söylüyo­
rum: Muallim birliklerinden, Türk Ocaklarından körü kö­
rüne bir. itaat, bir inzibat istem ekten vazgeçsinler, başka
66 Vakit, 4 Ağustos 1930, no. 4 5 1 5 .
67 TN ., “İzmir’de Bir Hadise".
68 Vakit, 5 Ağustos 1930, no. 4 5 1 6 . Hamdullah Suphi bu konuda “Türkocakları
merkezinde hiçbir zaman müskirat saıılmamıştır. Salonumuzu isteyen misafir­
lerimizin kendi davetlilerine bazı içkiler ikram etmesi başkadır. Türkocagm m
kendi azasın a ve halka rakı sattırmayı kabul etmesi başkadır. (...) Hatta Türk
Ocakları merkezinin büfesi açılmış bile değildir. Ve açıldığı vakit orada müski­
rat satılm ayacaktır"
69 A.g.e.
70 Völıit, 8 Ağustos 1930, no. 4 5 1 9 . İzmir Belediye başkanı Sezai Bey ile Hamdul­
lah Suphi arasında geçen görüşme ilginçtir. Sezai Bey, konunun önemsizliğini
vurgulamakta ve BMM lokanta ve büfesinde de içki satılm asına karşın olay
çıkmadığını Hamdullah Suphi'ye hatırlatmaktadır.
71 Hamdullah Suphi, D ağyolu, 2. Kitap, Türk Ocakları Matbaası, An İta ra, 1931,
s. 79.

341
memleketlerde genç zümreler nasıl yetiştiriliyor; bunu me­
rak etsinler. Korku ile hasıl olacak inzibata, temiz ahlâkıry
m uhakem enin, kanaat ve inanın temin edeceği inzibatı ter­
cih etsinler. Korku ile temin edilen inzibat, yabancılara köle
olmaya namzet m illetler yetiştirir. (...) Türkün aldığı eski
terbiye ona iktidar mevkiini, emir ve cebir kuvvetinin top­
landığı yer gibi göstermiştir. Hükümetten korkar. Hangi fır­
ka kendi m enfaatine göre hareket edecekse onunla uyuş­
mayı, onu takviye etmeyi düşünecek yerde, hareketsiz ve
cansız durur. İktidar mevkiine körü körüne itaat etmekten
başka bir şey bilmez. O an’anevi terbiyelerin her zaman gö­
ze çarpan kötü tesiri neticesidir. Bunun için gençlik mües-
seselerine yol göstermek vazifesini üzerine alanlar köle ye­
tiştirmeyi değil, insan yetiştirmeyi öğrensinler.”72 Hamdul­
lah Suphi’nin konuşm ası boyunca süren “içki m üsaadesi
aleyhinde yapılan tezahürat ü zerine”73 İzm ir T ürk Ocağı
İdare Heyeti istifa ederek yönetimden çekilmiştir. İdare He­
yeti’nin yeniden seçimlere gitmesi öncesi basında yer alan
bazı haberler olayın bir başka boyutunu, soru n u n Türk
O cakları’nda içki içilip içılmeyeceği gibi biçim sel bir plat­
formdan çıkararak, yeni idare heyeti üyeliklerine, SC F sem­
patizanı bir kesim in talip olduğu noktasını gündeme getir­
mektedir.
Bu arada, 9 Eylül Kurtuluş Günü nedeniyle İzm ir’e yol­
cu lu ğu sıra sın d a B a lık e sir T ü rk O ca ğ ı’nı z iy a ret eden
TBMM Başkanı Kâzım Özalp’in Balıkesir Türk Ocağı’m zi­
yareti sırasında, bazı üyelerin SC F’ye geçmeleri durumunda
nasıl bir tavır takınacaklarını sorması üzerine O cak idare
heyetinin, Türk Ocakları'nın CHF’nin “hars şubesi” olduğu
ve bu nedenle SC F ’ye geçenlerin Ocak üyeliğinden de çe­
72 A g.e., s. 79-80.
73 H akim iyet-i M illiye, 14 Ağustos 1 930, no. 3264.
74 H akim iy et-i M illiye, 21 Eylül 1 930, no. 3302.

342
kilmesi gerektiği yönündeki yanıtı,75 hüküm etin bu konuda
güvence aradığının kanıtıdır. Bu arada H am dullah Sup­
hi’nin A kşam gazetesinde yayımlanan bir yazıda Türk genç­
liğine “Bu mübarek murakabe sesini koruyacaksın”76 diye
seslenmesi, hüküm et yanlısı basın tarafından eleştirilerek,
Hamdullah Suphi’nin “mübarek murakabe sesi” olarak ta­
nımladığı belirtilerin gerçekte “m uhalefetin se si” olduğu
ileri sürülmektedir.77
İzmir Türk Ocağı’nın SCF tarafından dikkatle izlendiği­
nin bir başka kanıtı da, 9 Ağustos’da istifa eden CHF yanlısı
İdare Heyeti’nin yapılan seçim ler sonucu tekrar göreve da­
vet edilmesidir. H akim iyeti M illiye tarafından SCF yanlısı
İzmir gazetesi Yeni Asıkın başyazarı İsmail Hakkı ve O cak­
taki muhaliflerin “propagandası” olarak tanım lanan huzur­
suzluklar,78 Vakit gazetesinin 20 Eylül 193 0 tarihli nüsha­
sında daha açık bir ifade ile anlatılm aktadır: “Yeni Asıkın
ihdas edip Serbestçilerin körüklediği Türk Ocağı meselesi
bugün toplanan dernekte Serb estçilerin dört m u halif üç
m üstenkif reylerine karşı 191 reyle Halk Fırkasının teşkil
ettiği Heyet-i İdarenin istifasını kabul etm em ek suretile kö­
künden halledildi. İttifaka yakm rey alan Heyet-i İdare sü­
rekli alkışlarla takdir edildi. Ocakta tezahür eden bu vaziyet
S e r b e s tç ile ri ş a şırtm ış , d ü şü n d ü rm e y e b a ş la m ış tır .”79
SCF’nin büyük İzmir mitingini izleyen günlerde basında çı­

75 Vahil, 7 Eylül 1930, no. 4 5 4 9 .


76 Hakimiyet-i Milliye, 14 Eylül 1 930, no. 3 2 9 5 .
77 A.g.e. Yazıda özellikle Arif Oruç ve Zeynel Besim’den soz edilerek SC F’nin ol­
dukça geniş bir kille desteğine sahip olduğunu kanıtlayan İzmir mitingi sıra­
sında CHF İzmir binasını taşlayanlann da bu mulıalefeı içinde yer aldıkları
belirtilmekledir. Öte yandan H akim iyet-i M illiye, 17 Eylül 1930, no. 3298'd e
Hamdullah Suphi’nin ' cum huriyet kıyılarından görünm eyen" S C F y i kurtar­
mak için gençlere “suya atlamayı” önerdiği iddia edilmekledir.
78 H akim iyet-ı Milliye, 21 Eylül 1 930, no. 3 302.
79 VakiL, 20 Eylül 1930, no. 4 5 6 2 .

343
kan bu tür haberler, eski İdare Heyeti'ne karşı oy verenlerin
sayısının azlığı dikkate alındığında, Türk O caklan ile SCF
arasındaki yakınlaşmanın abartıldığı kanısını uyandırmak­
taysa da, idare Heyeti’nin istifası ile yeniden seçilm esi ara­
sında bir ayı aşkın bir sürenin geçtiği; bu süre içinde ise,
özellikle SC F n in büyük İzm ir m itinginden sonra C H Fn in
buradaki denetimini sıkılaştırdığı ve İdare Heyeti seçim i sı­
rasındaki tartışmaların H akim iyeti M illiye'nin de bildirdiği
gibi bir haftadan uzun sürm esi,80 s ö z konusu ilişkinin dik­
kate alınmaya değer bir düzeyde olduğunu ortaya çık ar­
maktadır.
Bir yandan Türk O cakları ve SC F arasındaki yakınlaşma,
diğer yandan da ülkedeki belli başlı kuram ların Tek Parti
yönetimi doğrultusunda denetim altına alınm ası “zorunlu­
luğu”, Türk Ocakları üyelerinin hangi partiye üye olabile­
ceklerinin kesin bir karara bağlanması gerekliliğini günde­
me getirm iştir. Alm an karar uyarınca, T ürk O cak ları’nm
CHF’nin “hars müessesesi” olduğu bir kez daha yinelenmiş
ve bu nedenle Ocaklara ancak CHF’yerâye olanlar ile hiçbir
siyasi partiye dahil bulunm ayanların girebileceği açıklan­
mıştır. CH F’den başka bir partiye, başka bir anlatım la o
günlerdeki tek muhalefet partisi olan SC F’ye üye olanların
ise, O caklardan istifa etm eleri gerektiğinin, esasen Türk
Ocaklan yasasında belirtildiği ileri sürülm üştür.81 Sözü ge­
çen madde, 23 Nisan 1930 tarihinde Ankara’da toplanan
Altıncı Kurultay’da bir kez daha kabul edilen yasanın üçün­
cü maddesidir. Bu maddeye göre, “C um huriyet, m illiyet,
m uasır m edeniyet ve h alk çılık m efkûrelerini takip eden
Türk Ocağı bu mefkureleri tahakkuk ettirm ekte olan Cum ­

8 0 Hakimiyet-i Milliye, 21 Eylül 1930, no. 3 3 0 2 . Gazetenin kullandığı dil ilgi çe­
kicidir: “Onların ümidi boşa çıktı. (.. ) Müstenkifler reye m üracaat edilmeden
neticeyi hissederek gittiler. Muhalifler de salonun içine bir köseye sindiler."
81 Vakit, 24 Eylül 1930, no. 4566.

344
huriyet Halk Fırkasile devlet siyasetinde beraberdir. Türk
Ocağı bu mefkûreleri neşir ve telkin için ilim, hars ve içti­
m aiyat sah asın d a m ü cad ele ve m ü ca h ed e eder. H içb ir
Ocaklı Ocağı şahsi ve siyasî ihtirasına âlet ve saha ittihaz
edem ez.”82 Bu m addeden de açıkça anlaşılabileceği gibi,
1925’den başlayarak C H Fn in etki alanı içine sokulmaya ça­
lışılan T ürk O cakları, parti - devlet özdeşliğinin giderek
vurgulanmaya başladığı bir dönemde, özellikle öteki parti­
lerle ortaya çıkabilecek olası bir yakınlaşm ayı, “siyasi ihti­
rasa alet etm em ek” ibaresiyle ortadan kaldırmayı am açla­
maktadır. Bu haber, Ettore Rossi tarafından Oriente Moder-
no’da dikkate değer bir gelişme olarak değerlendirilm ekte
ve Türk O cakları’nın CH F’nin bir “organı” olmaya devam
edeceği bildirilmektedir.83
CHF tarafından alınan bu karara rağmen, özellikle İstan­
bul’da güçlü olan muhalefet basını, T ürk Ocakları ve siya­
sal partiler arasındaki organik ilişkilerin niteliğini sorgula­
maya devam etm ektedir. N itekim V akit gazetesi, “İsta n ­
bul’da çıkan bir m uhalefet gazetesinin”, Hamdullah Sup­
hi’nin CH F grubu toplan tısınd a yaptığı b ir konuşm ada
Halk Fırk ası m üfettiş ve m u tem etlerinin partiye para ile
bağlandıklara yolunda sözler sarfettiği yolundaki haberinin
asılsız olduğunu belirtm ekte ve “yalan şayiaların” sıklığı
vurgulanmaktadır.84
Öte yandan İzmir Türk Ocağı’nın yanısıra, özellikle 1930
yılındaki belediye seçimleri sırasında, İstanbul Türk Oca-
ğı’na devam eden üyelerin bir bölümü ile muhalefet partisi
arasında bağlantılar olduğunu ortaya koyan kim i belirtiler
bulunmaktadır. Beşiktaş Türk Ocağı’nda yapılan bir toplan-

82 Türk O cakları Yasası 23 Nisan 1930 T arihinde A n kara'da İçtim a E den 6. Kurul-
tayda Tadil Edilen Yasadır, T ü rk Ocağı Matbaası, Ankara, 1 9 3 0 , s. 1.
83 Oriente M odem o, yıl 10, no. 10, Ekim 1 930, s, 471,
84 Vakit, 3 Teşrinevvel 1 930, no. 4575.

345
uda, İzm ir mitingi sonrası Türk O caklan-SC F yakınlaşm a­
sını ortadan kaldırmayı amaçlayan H am dullah Suphi'nin,
irtica tehlikesinden söz eden yazı ve konuşm alarına deği­
nen Nezihe M u h itîin ,8S “Hamdullah Suphi Beye huzuru­
nuzda cevap veriyorum. (...) Kara kısveli irtica, çürük dişli
taassup bir daha hortlamamak üzere gayyalara göm ülm üş­
tür. (...) Bir noktaya ehemmiyetle nazarı dikkati celbetm e-
den sözlerime nihayet vermeyeceğim. Devletin hâzinesine
muzır olan inhisarlar yalnız mali ve İktisadî inhisarlardan
ibaret değildir. Harsî ve manevî en büyük müesseselerimize
de inhisar kilitleri vurulmak isteniyor”86 diyerek, Serbest
Cum huriyet F ırk ası taraftarlarının T ü rk O cak ları’na üye
olabilm elerinin engellenm esini eleştirmektedir.
Bir başka tartışma ise, İstanbul Türk Ocağı'nda belediye
seçimlerinde kadınların görevlerinin açıklandığı ve muha­
lefet basını tarafından “CHF lehindeki konferans” olarak
tanım lanan konferans sırasında çıkm ıştır. Toplantıda söz
alan Nezihe M uhittin, SC F’nin ülkeyi refaha eriştireceği ve
“esaret zincirlerini kıracağından” söz ederek, “Git vatan­
daş! Reyini Serbest Cumhuriyet Fırkasına v e r!”87 şeklinde
açıkça propaganda yapmış, Meliha Avni (Sözen) ise, “Ben
bugün buraya çıkıp reyini şuna ver, buna ver demeyeceğim.
Reyini kendi kanaatinle vicdanına göre tam bir im an ile
kendi istediğin tarafa ver” diyeceğim. İstersen, diyorum, se­
nin hürriyet ışıklarım yakmış olan, demir omuzlarında seni
refaha doğru götüren, bayrağının şerefini, istiklalini kaza­
nan, sana can veren Gazi’nin açtığı Fırkaya, Halk Fırkasına
ver; istersen yalnız kâğıt üzerinde kalmaya m ahkûm süslü
sözlerle seni kucağına çekm ek isteyen Serbest Cumhuriyet

8 5 H ak im iy et-i Alıîîiye, 22 Ağustos 1930, no. 5772. Kısa bir süre önce CH Fye
kaydolan Nezihe M uhillinin SCF'ye geçmesi eleştiri konusu yapılmakladır.
86 Yarın, 4 Teşnnevvel 1930. no. 287.

8 7 V akit, 11 Teşrinevvel 1930, no. 4583.


Fırkasına ver. (...) Türk milletini muhakkak ölüm den ku r­
taran, ona can veren Büyük Gazinin büyük dehasının eseri
olan Halk Fırkası senin fırkandır arkadaş”®8 şeklinde yanıt­
lamıştır. Olayın ertesinde Vakit gazetesi “O cak İdare Heye­
ti’nin müsaadesile verilen bir konferanstan bir kız konfe­
ransçıyı muahezeye kalkışmak iki katlı kusur olduğu kadar,
Ocağın CH Fırkasının hars teşekkülü olduğundan tegafül
de doğru değildir”89 yorumunu yaparken, Yarın, Meliha Av-
ni’nin, CHF’nin Türk Ocakları gibi kültürel am açlı bir k u ­
rumu siyasal propaganda için kullanm asının üniversite öğ­
rencilerinin tepkisine yol açtığını ve bir grup gencin Yarın
gazetesi idarehanesine giderek bir protesto metni verdikle­
rini ileri sürmektedir.
Bu metinde, özellikle Meliha Avni’nin CHF’nin Türk ulu­
sunu kölelikten kurtardığı biçimindeki açıklam alan eleştiri­
lerek, “Türk milleti esaret zincirini ölüm boyunduruğunu
kendisi kırmıştır. Onun bu kutsi şerefi Türk m illetine ait­
tir”90 denilmektedir. Vak'tCin ertesi günkü nüshasında yayım­
lanan bir mektupta Meliha Avni, Darülfünun gençlerinden
"bir grubun” yazdığı protesto bildirisine değinerek, kendisi­
ne atfolunmuş bir cümle üzerine “büyük bir mugalata iske­
lesi kurduklarını”91 ileri sürmekte ve CHF’nin Türk ulusunu
ölümden kurtardığı yönünde bir cümle kullanmadığını be­
lirterek, “Bütün bir milletin evladına acıların, sızıların nasıl
tedavi edileceğinden, gençliğin vazifesinden, gizli yaraları­
mızdan, fırkalardan, fırkacılık ve propagandacılıktan, mem­
leket ve millet aşkile yanan kalplerin nasıl bir yol takip et­
meleri lâzım geldiğinden, memleket ve millet için yapılması
lazım gelen işlerden, bunlar meyanmda da, siyasî kanaatler­
8 8 A .g.e.
89 A.g.e.
90 Yarın, 12 Teşrinevvel 1930, no 2 9 5 ve Yarın, 14 Teşrinevvel 1930, no. 2 9 7
91 Vatil, 13 Teşrinevvel 1930, no. 4585.

347
den, Halk Fırkasının eserlerinden, hizm etlerinden bahsedi­
lecek yer neresidir? Sözlerim sokak ortalarında birtakım şu­
ursuzların sarhoş ıslıklarına hedef olacak, ne de kulaktan
kulağa fıslanacak mahiyette şeyler değildi. Halk Fırkasının
hars ocağında bulunuyordum. Adi bir dedikodu yapmadım,
derin bir feryadda bu lu ndu m ”92 şeklinde kendini savun­
maktadır. Bu arada Türk Ocağı’nın en değerli birkaç üyesi
içinde yer alan Mehmet Em in’in (Yurdakul) TBMM reisliği
için SCF millervekillerinden 10 rey alması da, sorunun m ec­
lis içine taşınmak istendiğini göstermektedir.93
Bu arada H am dullah Su phi’nin 25 Eylül 1 9 3 0 ’da CHF
grup toplantısında yaptığı bir konuşm ada, Partinin, Türk
Ocakları başta olmak üzere, faaliyette bulunan tüm gençlik
kuruluşlarına giderek artan müdahalesine karşı uyarı niteli­
ğindeki ifadelerinin yer aldığım görüyoruz: "C um huriyet
m üessesesinin ellerine em anet edilmesi işaret edilen Türk
gençliği, mutlak bir itimadımıza lâyıktır. (...) G ençleri ve
gençlik müesseselerini Türk Cum huriyetinin tabiî kuvvet­
leri saymalıyız. (...) Türk gençliğine ve onun bütün mües-
seselerine itibar etm eli ve onlara kendini idarede tam bir
serbest! vermeliyiz. Gençlik m üesseselerinin tertemiz mazi­
si onların yollarını şaşırm aksızın kendilerini ve müessesele­
rini idare edebileceklerine kâfi bir teminat teşkil eder. Fır­
kamızın cemiyetlere müdahale etm em ek hususunda ittihaz
ettiği son karar, emin olunuz bütün m em lekette umumî bir
inşirah uyandıracaktır.”90
Aynı konuşm ada H am dullah Suphi, SC F konusuna da
doğrudan değinerek kişisel görüşlerini açıkça ortaya koy­

92 A.g.e.
93 Vahil, 4 Teşrinsani 1930, s. 3 6 0 7 . Mehmet Emin, SCF bağlamışı nedeniyle,
1931 Genel Seçimlerinde CHF tarafından listeye alınmamıştır.
94 Ham dullah Suphi, D ağ yoîu . ( “Saltanat ve Hilafet M üesseseleri, inkılâp ve
Türk Gençliği'' başlığı altında), s. 5 7 -5 8 .

348
maktan kaçınmamaktadır: “Yeni Fırka hakkında da birkaç
sözümü dinleyeceksiniz: Senelerce bizimle beraber çalıştık­
tan sonra aramızdan çıkm ış ve zümre vaziyetinde mevki al­
mış olan bazı arkadaşlarımız var. Bunlarla bizim aramızda
serbesti ve h alk çılık fark.ile beraber, m illiy etçiliğ i bizim
zümremizden daha geniş tuttuklarını gösterir bazı emareler
mevcuttur. Bu farklar ne olursa olsun esaslarda onlar da bi­
zim gibi Cum huriyetçidir ve layiktir. Bence Türk münev­
verlerinin etrafında toplanacağı ana bayrak bu Cum huriyet­
çilik ve layiklikıir. Onlar bizi, biz de onları düşeceğimiz ha­
talara karşı ikaz ederek birbirimize karşı çok hizm et etmiş
oluruz. Fakat ben açık m urakabenin, evvelâ kendi Fırkam ız
içinde yer bulmasını bugünkü vaziyete çok tercih ederdim.
(...) Mamafih gerek kendi içimizde başlayan bu murakabe,
gerek karşımızdakilerin tenkitleri birçok noktalarda hayırlı
neticeler vermeye başlam ıştır.”95
Bu arada SC F üyeleri ve m illetvekilleri ise, bir yandan
kendilerine Ocaklarda yeterince faaliyet olanağı tanınm a­
masını eleştirirken, diğer yandan da Türk O cakları’na ken­
di dışlarındaki grupların ve başta, M. Zekeriya (Sertel) gibi
sol eğilimli kimi yazarların Son P osta ya da Resimli Ay gibi
yayın organlarından yönelttikleri eleştirilere karşı milliyet­
çilik tem elinde karşı çıkm aktadırlar. N itekim Hamdullah
Suphi’yi Halife Abdülmecid ile birlikte gösteren bir fotoğra­
fın Son P o sta 'da yayım lanm ası ve H am dullah S u p h i’nin
cumhuriyetçiliği konusunda kuşku uyandırmayı amaçlayan
yazılar üzerine, SCF milletvekili olan M ehm et Em in (Yur­
dakul), gazetelere gönderdiği bir m ektupta, “A bdülm ecit
Efendi ile görüşen yalnız Hamdullah Suphi değil, bugün
milletimin huzurunda kaydediyorum ki ben de varım ”96 de­

95 A.g.e., s. 60.
96 Vakit, 16Teşrınsani 1930, no. 4618.

34 9 -
dikten sonra, kendisi ile hangi koşullarda görüştüğünü şöy­
le açıklamaktadır: "... O zaman hükümdarlığa namzet sayı­
lan Mecit Efendiye vatan ve millet için hayırlı bir ruh nefhi-
ne çalışm ak vazifem di, eğer bunlar bir cürüm se ben de
mücrimim. Adımı Hamdullah’ın yanma yazıyorum.”97 SCF
milletvekili Ahmet Ağaoğlu ise, mektubuna “Maziyi inkâr
etm ek istikbali düşünmemek olur”98 biçim inde başladıktan
sonra, Türklerin yaşadıkları çeşitli tarihsel devirlerde farklı
ilkeler etrafında toplandıklarını, bu nedenle “hiç kimsenin
Meşrutiyet döneminde hayalinde bile olmayan Cumhuriyet
devrini düşünmedi; veliahtlere, halifelere hürm et gösterdi
diye tahtie edilemeyeceğini”99 ileri sürmektedir.
Hamdullah Suphi ise, SC F’nin kapanm asından yalnızca
bir gün önce, Türk O caklan’nı hedef alan çeşitli çevrelere
yanıt verdiği konuşmasında SCF ve Türk Ocağı üyesi Meh­
met Em in’i “millî şair” sıfatıyla savunarak, “T ürk milliyet­
perverliğinin, Türk Ocağı’nın husumetini taşıyan gazeteler­
de ve mecmualarda bu şairi yüzü kırmızı damga ile lekelen­
miş bir resimle “biz bunu iptal ettik" diye teşhir edilmiş gör­
dük. (...) Hangi yeni şöhretlere, heykellere yer vermek için
bu devlerin heykellerini devirmek isciyorlar"100 demektedir.
S C F ’nin 16 Kasım 19 3 0 tarihinde A nkara’da bulunan
üyelerinin yaptığı bir toplantıda kaleme alm an bir fesih be­
yannamesi ile Partinin varlığına son vermesine k arşılık,'01
Türk O caklan ile SC F’nin kimi üyeleri arasındaki ilişkinin
basın tarafından farklı biçimlerde gündeme getirildiğine ta­
nık oluyoruz. Bu arada Türk O cakları başkanlığına Ham­

97 A.g.e.
98 A.g.e.
99 A.g.e.
100 Hamdullah Suphi, Dagyolu, ( “Türk Ocaklarının Tarihçesi ve İftiralara Karsı
C evaplanınız’’ başlığı alımda), s. 22-23.
101 Celin Yetkin, S erbest C um huriyet F ırkası O layı, s. 226.

350
dullah Suphi’nin yerine SCF başkam Fethi Bey’in geçirilece­
ği biçim indeki bazı haberler de, ilgililer tarafından, O cak
başkanlığına atama ile değil, seçim le gelindiği hatırlatılarak
yalanlanmaktadır.102 3 Ocak 1931 tarihli Vahit gazetesinde
çıkan “m efsuh Serbest Fırkaya m ensup bilu m u m Aydın
münevverleri T ürk Ocağı’nda toplanarak hadiseleri tetkik
ve mütalaa ettiler”102 yönündeki haber ise, T ürk O cakla-
rt’nm, özellikle SC F’nin güçlü olduğu bölgelerdeki şubele­
rinde, muhalefete bağlı kişilerin hâlâ bulunduğunu kanıtla­
ması açısından ilginçtir.
Türk O cakları’m 1930 yılında en çok meşgul eden konu­
lardan biri de, Zekeriya (Sercel) Bey’in başını çektiği ve ge­
nellikle Resim li Ay dergisi ile Son Posta gazetesi etrafında
oluşturulan muhalefettir. Bu yayın organları tarafından yö­
neltilen eleştirilerin başında, Ankara Türk O cağı’nda çalı­
şan görevlilere ödenen ücretlerin yüksekliği gelm ektedir.
Türk Yurdu'nda yayımlanan “T ürk O cağı ve D üşm anları”
başlıklı yazıda yapılan savunmada, haberlerin asılsızlığı ve
bazı hususların gereğinden çok abartıldığı ileri sürülerek
şöyle denilmektedir: “Türk Ocağı’nın bütçesi Kurultay ka-
rarile, iki senede bir tesbit edilir. Bu bütçede M erkez Heye­
ti’nin icra Divanında bulunan dört zata, bilfiil iş başında
bulundukları için, m uhtelif ücretler ayrılmıştır. Umumî Re­
is dört yüz, Reis Vekili iki yüz lira alırlar ve bu sonuncular
başka bir vazife ile de meşgul değildirler. Ne muvafıklara,
ne muhaliflere, ne dosta, ne de düşmana yar olmayan bir
gazete, evvela bu maaşları tahrif ederek neşretmişim Reis,
Reis Vekili sekiz yüz Hra, M urahhas, M uhasip ve K âtibi
Umumî beşer yüz ve murakıp Ahmet Bey de senevi dört
bin lira alıyorlarmış. Halbuki Kâtibi Um um î ücretsizdir ve

102 Vakiı, 3 Kaııunevvel 1930, no. 4 6 3 5 v« Cum huriyet, 4 Kanunevvel 1930, no.
2363.
103 Çetin Y e rk m , T ü rkiy e’de Tek Parti Yönet imi, s. 55,

351
Ocakta ne senevî dört bin lira alan bir murakıp, ne de Ah­
met Bey isminde bir zat vardır.”104 Söz konusu savunmaya
rağmen, Türk Ocağı görevlilerinin aldıkları ücretleri, 1929
bütçesinde belirtilen m em ur maaşları ile karşılaştırdığımız­
da, 1929 yılı için 1. derece memura 150 TL maaş verilmesi
kararlaştırıldığı, dolayısıyla Ocak başkan ve başkan yardım­
cısına verilen ü cretlerin oldukça yüksek olduğu an laşıl­
maktadır.105
Bu arada, Ocaklar aleyhindeki yayınların yoğunlaştığı bir
dönemde, Ankara Türk Ocağı Merkez Binasında düzenle­
nen Cumhuriyet Bayramı balosuna gelen Zekeriya Sertel’in
Hamdullah Suphi tarafından kovulması da basının en çok il­
gi duyduğu olaylardan biri haline gelm iştir.106 Hamdullah
Suphi bu olayın ertesinde kendisini savunarak, Zekeriya
Sertel’e daha önce Son Posta adına kim senin çağrılı olmadı­
ğının bildirildiğini belirtm ekte,107 15 yıllık Türk Ocağı üyesi

104 “Türk Ocağı ve D üşm anlan", Türk Yurdu, C. 5/25, Sayı 3 6 /2 3 0 , 1 930, s. 56.
105 TBMMZC, C. 4 , t: 66, 1 8 .9 .1 9 2 9 , s. 12. Bütçe Encüm eni tarafından hazırla- -
nan mazbataya göre, örneğin 1. derecede olan başvekâlet müsteşarının maaşı
150 TEdir.
106 Valıiı, 1 Teşrinsani 1930, no. 4 6 0 3 , Bu olaya ilişkin haberin bir bölümü söy­
ledi r: “Ocak reisi ondan sonra tekrar geri dönmüş ve:
- Zekeriya Bey, buraya etrafı görüp yalan yazmak için mi geldiniz? diye
sormuş.
Zekeriya Bey şu cevabı vermiş:
- Hayır, sadece baloyu görm ek için!
- Türk Ocagma küfreden adam burada bulunamaz. Türk Ocağım ıerkeder
misiniz?
Zekeriya Bey bunun üzerine sinirlenmiş, fakat resmi bir baloda bir skan­
dal çıkmaması için:
- Hay hay, demiş ve baloyu terke tm işi ir."
Vafeit’in aynı nüshasındaki “Gelişigüzel” köşesinde yer alan bir anekdot,
olayın gazete tarafından fazla onaylanmadığının bir belinisidir: “İlci kişi ko­
nuşuyordu:
- Hamdullah Suphi Bey, balo gecesi M. Zekeriya Bey'i Türk Ocağından
kovmuş.
- Mahkeme kadıya mülk oldu desene."
107 Vakit, 3 Tesrinsaui 1 9 3 0 , no. 4 6 0 5 .

352
olduğunu ileri süren Z. Sertel’in 1 9 1 2 ’de karısıyla birlikte
üye olduklarını, ancak daha sonra aidat vermeyi reddederek
istifa ettiklerini açıklamaktadır.108 Hamdullah Suphi, Z. Ser­
tel’in Dum lupmar Zaferinin yıldönüm ü nedeniyle yazmış
olduğu “M ehm etçik” makalesinde, T ürk askerlerine karşı
olumsuz duygularını dile getirdiğini,109 tanınm ış “bolşevik
yazıcılarla” dost olduğunu belirterek,110 "... m illî bir bayram
gecesi Türk Ocağının düşmanını kendi aramızda tutamaz­
dık. O cak, içinde şeref ve m ertlik hissi ölm em iş olan bir
gençlik müessesesidir. Zekeriya Bey’in tuttuğu yol bu mües-
sesenin içinden geçem ez”111 demektedir. Hamdullah Sup­
hi’nin yanısıra, Ocak şubelerinden gönderilen çok sayıda
telgrafla Son Fosia’da yapılan yayınlar kınanmaktadır.112
Öte yandan Z. Sertel’in Resimli Ay’da yer alan bir yazı ile
Türk Ocakları’mn kimi üyelerini Muhit dergisinde yazdıkla­
rı gerekçesiyle misyonerlikle suçlamasına karşı, Hamdullah
Suphi, "... kendisi ve karısı Amerika Şark misyoner teşkila­
tının reisi olan M ister Krayn’m parasile Amerika’da seneler

108 A.g.e.
109 Vakit, 4 Teşrinsani 1 930, no. 4 6 0 6 . Ayrıca “Türk Ocağı ve D üşm anlan”, s.
57. Söz konusu makalede Türk eTİerini, subayları aleyhine kışkırttığım belir­
terek, “Zekeriya Bey, Türk zabiıinin düşmanıdır. (...) Dumlupmar'ın ferda­
sında müstevli Avrupa ordulannı dışarı atan Türk zabitini, şerefe isal ettiği
nefer karşısında, nefere; “Bu zabit senin şerefini gasbeim iştir” diye göster­
mek milliyetperver ocaklının kalbini son derece kırmıştır. (...) Son Pmta'nm
11 Eylül nüshasındaki resmi görünüz. (...) Türk zabiıini paraya doymayan,
yaptığı eseri kendi yıkan haris bir ibıiyar diye gösteriyor” elemektedir.
110 “Türk Ocağı ve Düş m anlan”, s. 57. Zekeriya Serıel’in Nazım Hikmeı’le dost­
luğuna değinilerek, Amerika'dan döndükten sonra “m ahkem e salonlanıtda
ve yazıLannda” bolşevik olduğunu iddia eden şairle ilişkisi eleştirilmektedir.
111 Vakit, 4 Teşrinsani 1930, no. 4 6 0 6 .
112 “Türk Ocağı ve Düşm anlan”, s. 6 4 -6 8 . Vahit, 14 Teşrinsani 1930. no. 4 6 1 6 .
Ankara Turk Ocağı uyelenııin ertesi gün yapacakları toplantıda Hamdullah
Suphi'nin Z. Serıel'e cevap vereceği yazılmakta, aynı nüshada çıkan bir tek­
ziple, Türk Ocakları Umûmî Kitabeti adına İzzet Ulvi, Türk O caklan merke­
zinin şubelere birer genelge göndererek onları olayı protestoya daveı etliği
şeklinde basında çıkan haberleri yalanlamakladır.

353
geçirdiler. (...) Zekeriya Bey bununla kalmadı. Kendi mec­
muasında Yusuf Akçura Bey’i, diğer maruf Türkçü rehber­
lerle beraber Amerika misyonerliğile elele verm iş gösterdi.
Halbuki Amerika misyonerliğinden şahsen m üstefit olan -
Falih Rıfkı Bey’e verdiği cevaptaki itirafı ile sabit olduğu
v eçh ile- kendisi ve refikasıdır. Muhît'e yazı yazan maruf
Türkçülerse m akalelerinin ücretini bile alam am ışlardır”113
şeklinde üyelerini savunmaktadır. Kuşkusuz, T ürk Ocağı
üyelerine yöneltilen su çlam aların tem elinde, A hm et Ce-
vat’m (Em re) Muhit dergisine yazı yazmalarından daha çok,
Türk Ocağı binasının finansmanına katkıda bulunan kişi­
nin Amerikalı bir misyoner olduğu iddiaları yatmaktadır.
Z. Sertel, Türk Ocağı Merkez binasının aşın görkemli olma­
sı nedeniyle pahalıya çıkmasını eleştirirken,114 daha sonra ya­
yımladığı H atırladıklarım adlı yapıtında “O cak başkanı gibi
değil, aşiret reisi gibi davranırdı”1'5 şeklinde tanımladığı Ham­
dullah Suphi’nin Dağyolu adlı yapıtını Türk Ocagı’na para ile
sattığını ileri sürm ektedir."6 Hamdullah Suphi, bu iddiaya
karşı, Türk Ocağı’nın okunmasında yarar gördüğü kitaplar­
dan her zaman ikişer tane satın aldığını, bunun yanısıra 100
kadar da merkezde muhafaza ettiğini belirtmektedir.117

113 “Türk Ocağı ve Düşmanlan”, S. 57-58.


İH "Türk Ocağı ve Düşm anlan”, s. 58. Z. Sertel’in "Ankara sokaklarında aç ço­
cuklar gezerken buraya sarfedileo paraya yazık değil m i?” sorusuna karşılık,
Hamdullah Suphi, binanın Z. Senel’in iddia ettiği gibi 1 .5 0 0 .0 0 0 liraya değil,
Kurullay’da da belirtildiği gibi 7 9 9 .0 0 0 liraya malolduğunu söyleyerek karşı
çıkmaktadır.
115 Zekeriya Şenel, Hatırladıklarım, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1 9 7 7 , s. 70.
116 “Türk Ocağı ve Düşmanları”, s. 59; Vahit, l Teşrinsani 1 9 3 0 , no. 4 6 0 3 . Ham­
dullah Suphi’nin Dağyolu'nu Maarif Vekâleti ne sanığının iddia edildiği belir­
tilmektedir.
1 1 7 “Türk Ocağı ve Düşmanlan”, s. 59. Bu konuda Hamdullah Suphi, "Bu adeı
müracaatlarla kâfi gelmediği, için her birinin adresi mahfuz olm ak üzere Dağ-
yolu'ndan ve Günebakan’dan 10006 nüslıa Ocak namına hediye enim ” de­
mektedir.

3 54
H am dullah Suphi’nin kendisine118 ve T ürk O cak ları’na
karşı yönelen muhalefete yanıt vermek için 15 Kasım 1930
tarihinde Ankara Türk Ocağı’nda kalabalık bir izleyici kit­
lesi önünde yapağı konuşma, "... Bütün m edenî dünyanın
alâka ile, heyecanla takip edeceği ik i büyük cereyan”,119
başka bir anlatımla “Am enkanizm ” ve “Kızıl Rusya’dan ge­
len diğer büyük cereyan”'20 ile milliyetçi gençlik örgütleri
üzerinde yoğunlaşmıştır. Hamdullah Suphi bu konuşm asın­
da, “Am erikanizmin” demokrasiye dayanmakla birlikte, ay­
nı zamanda “tarih, an’ane, eski sanayii nefise gibi birtakım
kayıtlara bağlanmaksızm insanı bir m akine”ye dönüştürm
s a k ın c a s ın ı da b a rın d ırd ığ ın ı b e lir tm e k te , bu a ç ıd a n
SSCB’deki siyasal rejimle bazı ortak niteliklere sahip oldu­
ğunu ileri sürmektedir. Bu ortak nokta, her iki sistem in de
bireyi azami üretim ve azami refah ilkeleri doğrultusunda
kullanmasıdır.121 Türk Ocakları’nın üyelerini ve tüm m illi­
yetçi gençliği Bolşevizme karşı harekete geçm eye çağıran
Hamdullah Suphi, “milliyet hissi ölm em iş” ülkelere örnek
olarak, “M acaristan’da Belakun’u m ağlûbiyete uğratan ve
tardeden hareketler, İtalyan faşizmi ve Almanya’daki muaz­
zam (Stahlhelm ) Çelik Miğferliler harekeli”n i122 örnek ola­
rak göstermektedir. Hamdullah Suphi, çeşitli örneklerden
sonra, Türk Ocakları üyelerine seslenerek, “Ben size, Türk
milliyetçiliğinin bir eseri olan bu Ocağımız içinde halâs ve

118 Yarın, 4 Kânunsam, 1930, no. 22. Yarın gazetesi Hamdullah Suphi’nin şahsı­
na yönelik muhalefeti şöyle dile getirmektedir: "Bu sene Ocak kurultayında
hararetli müzakerelerin olacağı tahmin ediliyor. H. Suphi Bey'in riyasetten
sukutuna muhakkak nazarile bakılmaktadır.”
119 Hamdullah Suphi Tanrıöver, "Türk Ocağı'nın Tarihçesi ve İftiralara Karşı Ce­
vaplarım ız ” , Türh Yurdu, C . 5 /2 4 . sayı 3 6 /2 3 0 , s. 2 0 . Aynı konuşm a için
Hamdullah Suphi, Dağyolu, 2. Kitap, s. 1-61.
120 Hamdullah Suphi, D agyolu, 2. Kitap, s. 43.
121 A.g.e., s. 43-44.
122 A.g.e., s. 4 5 .

355
şeref getiren mazinin bütün engellerini kırarak istikbale ge­
niş bir yol açan milliyetçi cereyanım, onun hadim lerini ve
onun millî mabedini dışardan ve içerden gelen yeni husu­
m etlere karşı koruyunuz diyorum. (...) Sovyet toprakları
üzerinde kızıl ihtilalin büyük peygamberi aleyhine bir tek
kelime söylenmesine, bir tek kelime yazılmasına im kân var
mıdır? (...) İtalya’yı yerli bir Bolşevizm hareketinden kur­
tarm ış olan bir m illiyetçi hareket vardır. Faşist İtalya’nın
timsali olan (Duçe’yi) M ussolini’yi tanırsınız. Onun aleyhi­
ne yazılacak tek bir kelim e, söylenecek söz tasavvur edil­
mek imkânı olmayan bir şeydir. (...) Kurtuluşa nasıl erişti­
ğini bildiğiniz Türk vatanı üzerinde M illî Timsale yazı ile,
resimle hürmetsizlik edenler meydanı boş buldukları için
cesaretlerini m ütem adi artırıyorlar. T ü rk gençliğinin kal­
bindeki milliyetçi hassasiyet bu gibi vakaların cezasını ja n ­
darm aya, polise, m ahkem e salonların a terketm em elidir.
(...) İrticadan nasıl korkuyorsunuz, millî müesseselerimıze
irtica kadar ve ondan fazla düşman olan Bolşevik cereya­
nından da sakınınız”'23 şeklinde uyarmaktadır.
Hamdullah Suphi’nin konuşm asını dinleyen SCF başkam
Fethi Bey’in, milliyetçiliğe ve Türk O caklan’na karşı yöne­
len muhalefeti eleştirdiği,124 Ahmet Ağaoğlu’nun ise, “Böyle
işlerde fırkacılık yoktur. Bu m eselelerde sadece nasyona­
lizm vardır. Milliyet meselesinde bütün Türkler m üşterek­
tir”125 dediği, basında yer alan haberler arasındadır.
Bunun üzerine 15 Kasım 193 0 ’da Türk O cakları Merkez
binasında toplanan 1000 kişiye yakm bir gençlik topluluğu,
Ocaklar aleyhine yapılan yayınlan protesto ederek, yayınla­
dıkları bildiride, “Millî timsale resimle, yazı ile el uzatanları

123 Hamdullah Suphi, D ağyohı, 2. Kitap, s. 46 -4 7 .


124 Bildiriş, 27 İkinci Teşrin 1930, no. 17.
125 Vahit, 15 Teşrinsani 1 930, no. 4 6 1 7 .

356
Türk vatanına hıyanet etmekle itham ederiz”'26 demekte, o
sırada SCF milletvekili olan ve Son Posta'da yazan Ahmet
Ağaoğlu gazeteden çekilm e karart verm ekte,'27 Türk O cak­
ları İlim ve Sanat Heyeti ise, 11 Kasım tarihli toplantısında,
“Türk gençliğini millî mefkûre bayTağı altında sım sıkı top­
lamaya ve uyanık bulunmaya”128 çağırmaktadır. Fal İh Rıfkı,
T ü rk O cak ları’na karşı y ön eltilen eleştirilere, T ü rk Yur­
du 'n u n gazetelerd en ala ra k yayın lad ığ ı “M ü esseselerin
Adam ları” başlıklı yazısında, Hamdullah Suphi’nin aldığı
maaşı gündeme getiren129 ya da Halife Abdülmecid ile fo­
toğrafını basan130 Son Posta’ya karşı, “Bir gün bütün okuyu­
cuları toplayıp bu fazilet tellallarının kasalarına gidiniz ve
hesaplarına bakınız; Hamdullah’ın aldığı, bu şantaj kazanç­
larının yanında sadaka gibi kalır”131 demektedir.

E K 22: TÜ RK O C A K L A R I M E R K E Z İ H E Y ET İ'N İN
1929-30 S E N E S İ B İL A N Ç O S U *

Mevcudat ve Matlubat
Lira K
8.424 37 Kasa
104.134 30 Borçlu hesap alacaklarım ız
14.134 71 Bankalardaki mevcut
1.285.991 82 Senebaşı hesabatı
1 .4 1 2 .9 2 7 20

126 “Türk Ocağı ve Düşmanları", s. 67.


127 A.g.e., s. 62.
128 Mustafa Baydar, H am dullah Suphi Tanrtöver ve Artıları, s. 55.
129 Falih Rıfkı, “Müesseselerin Adamları", Türk Yurdu, C. 5 /2 5 . no. 3 6 /2 3 0 , s. 60.
130 Falih Rıfkı, “Yazık", Türk Yurdu, C. 5/25, sayı 3 6 /2 3 0 , s. 6 1 -6 2 .
131 Falih Rıfkı, “Müesseselerin Adamları", s. 60.
(* ) "1 9 3 0 Kurultayına Arzedilen Merkez, ilim ve San’ at ve Murakabe Heyetleri
Raporları", T ürk Yurdu, C. 4 /2 4 , sayı 2 7/221, s. 116,

357
Duy un at ve Tediyat
Lira K

90.957 69 Alacaklı hesap (eşhas


ve m üteahhittenlere)
5.000 Tediye senedatı .
1.316.959 51 Bankalara Borcumuz

1.4 1 2 .9 2 7 20

Mesul M uhasip
Enver

İşbu Bilânço defatir ve kuyudu esasiyeye m utabıktır.

Murakıp M urakıp
Maliye Vekâleti M uhasebe M aliye V ekâleti Nakit İşleri
M üdürü M üdürü Muavini
Kemal Ziya Fikri

M urakıp
M em uriyette bulunm uştur

2. Türk O caklan Olağanüstü Kurultayı (1 9 3 1 )


Tek Parti yönetiminin sağlamlaştırılmasında en önem li dö­
nüm noktalarından biri olarak kabul edilen T ürk Ocakla-
n ’nm kapatılmasına yol açan nedenler konusunda çeşitli
görüş ayrılıkları bulunmaktadır, François G eorgeon’un yo­
rumuna göre, 1930 Kurultayı öncesi, Türk O caklan, 2 5 0 ’yi
aşkın şubesi ve 3 0 .0 0 0 ’in üzerindeki üye sayısı ile gücünün
doruğuna ulaşmıştır. 1927'den sonra ilkelerini belirlemeye
başlayan ve otoritesini artıran tek parti rejim i ile mahalli
düzeyde önem ini koruyan Türk Ocakları şubeleri arasında
belli bir muhalefetin varlığı söz konusudur. Özellikle SCF
deneyimi ile büyük oranda açığa çıkan bu m uhalefet karşı­
sında Kemalist iktidar, Jö n Türk döneminde gelişen ortak-
laşmacı yaşamın (vie associative) ve sivil toplum un son ka­
lıntılarım ortadan kaldırmaya karar verm iş ve bu amaçla
Türk Ocakları’nm kapatılmasının ardından T ü rk M uallim­
ler Birliği, 1932’de Mason dernekleri gibi çeşitli kuruluşla­
rın faaliyetlerine son verilm iştir.132
Öte yandan CHF’nin 1931 yılında yapılan Kurultay’mda
da Parti’nin gençlik kuruluşlarını yakından denetlem esi zo­
runluluğu dile getirilmiştir. Georgeoria göre, bu tür bir de­
netim Türk Ocakları’nın liberal dünya görüşü ve özerk ya­
pısı ile çelişeceğinden, O cakların kapatılması yoluna gidil­
miş, bir anlamda devletin her alanda, özellikle de ekono­
mik alanda liberalizmden devletçiliğe geçilm esinin karar­
laştırıldığı bir dönemde, entellektüel ve toplumsal yaşama
her yönüyle el koym asının g erçek leşeceğ i d ü şü nü lm ü ş­
tür.133 Bu bağlamda Türk O cak ların ın kapatılması aynı za­
manda, devletin halkçılık ve m illiyetçilik ilkelerinin yaşama
geçirilmesi konusunda kontrolü tümüyle ele alm ası, Türk
Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi’nde de açıkça somutlaşacağı
gibi milliyetçiliği Anadolu ile sınırlı bir ülkü haline dönüş­
türmesi sürecinin başlangıcı olm uştur.134 Türk O cakları’mn
kapatılmasını SCF deneyiminin açığa çıkardığı, “liberalîik-

132 François G eorgeon, “N aıionalism e ct Populisnte eti Turqnie: L E x p cn e ııce


des “Foyers Turcs' (1 9 1 2 -1 9 3 1 )“’, s. 5. Mustafa Baytlar, H am dullah Suplıi Tan-
rıö v er ve A n ılan , s, 73. 1 9 2 6 -1 9 3 0 ’da Türk O caklan Genel Sekreterliği yapan
Ulug iğd em irin T ü rk O cak ların ın m ahallî düzeyde C H F’ye karşı tutunı al­
nınları konusunda, ”... günün birinde Bandırma Türk O cağı, belediye seçim ­
leri için namzet göstermeye kalktı. Kendi adam larım yazarak Halk Parıisi'ne
karşı liste yaptı. (...) Bunu Saffet A nkan biraz büyüterek m esele yaptı” d e­
mektedir. (s. 7 1 -7 2 ) Flasan F erit Cansever ise aynı konuda şu açıklam ayı
yapmaktadır: “Halk Parıisi'nm bazı müfettişleri m erkeze yazdıkları raporlar­
da O caklan bu halde bırakacak olursanız adam bile asacaklardır, gibi iddialar
ileri sürüyorlardı. Bir m üfettiş de O caklann teşkilât yaptıkları yerlerde Ilalk
Fırkası teşkilât yapmıyor, yerleşemiyor, diye şikâyet ediyordu."
133 François Georgeon, "Les Foyers Turcs â VEpoque Kem alisıe ( 1 9 2 3 - 1 9 3 1 ) ”,
Turc'ıca, Rövuc d'Etudes Turques, C ık 16, 1982, s. 2 1 2 -2 1 3 .
134 François Georgeon, "N aıionalism e et Popuüsm e En Turquie”, s. 24.

359
devletçilik” ikilem ine bağlayan Mete Tunçay ise, bu geliş­
meyi C H Fnin giderek devletleşm esi' ışığı altında yorumla­
mak gerektiğini ileri sürmektedir.135 Bu açıdan Türk Ocak-
ları’nın CHF karşısında siyasal bir nitelik ve güç kazanması,
Çetin Yetkin’in yorumuna göre, “bir toplumsal gücün, ku­
rumun daha partinin bütünlüğü içinde denetlenip kaynaş­
tırılması olarak değil, fakat aynı zamanda ‘m uhalif’ bir ku­
ruluşun da çalışmalarına son verilmesi ve örgütün ortadan
kaldırılm ası olarak ele a lın m ıştır”.136 1 9 3 2 yılında Muhit
dergisinde çıkan bir yazıda belirtildiği gibi, T ü rk Ocakla­
rın ın kapatılması, 1 9 3 0 -3 l ’de Mustafa Kemal’in çıktığı yurt
gezisi sonrasında CHF’nin “içtimai şiarını dahiyane bir se­
zişle” ortaya koyması, başka bir anlatımla sın ıf mücadelesi
yerine “m eslekler tesanüdü” ilkesini getirmesi ile uyumlu­
dur. Bu açıd an M uhit’in an la tım ıy la T ü rk O c a k la rı’nın
“isimlerinden başlayarak yine bütün çerçevelerini genişlet­
mek ihtiyaciyle Halkevlerine çevrilmesi yeni telakkinin ilk
işareti”137 olmuştur.
Türk O cakları’nın kapatılm asında-dış etkenlerin rolüne
öncelik veren yorumların çoğu, Ocakların “Turancı” eğilim­
lerinin 1930'larda iyi ilişkiler içinde bulunduğum uz SSCB
tarafından kendi varlığına karşı bir tehdit olarak algılanma­
sı n o k ta sın d a y o ğ u n la şm a k ta d ır. 1 9 3 0 -3 1 d ö n em in d e
SSC B ’nin T ü rk iy e B ü y ü k elçiliğ i görevinde bu lu nan Su-
rits’in, Ocaklar’m kendi ülkesi ile fazla ilgilenmesi ve üyele­

135 Mete Tunçay, “Cum huriyet Halk Partisi”, Cumhuriyet D onem i T ü rk iy e A nsik­
lopedisi, s. 2 0 2 1 .
1 3 6 Çetin Yetkin. T ü rkiy e’de Tek Parti Yönelimi, s. 54. Aynı görüş N ecaıi Akder,
“T urk O cakları, H alkevleri ve K ühür D e ın e k le ri-I”, Türk Yurdu, C. 2. no.
2 8 7 , Ağustos 1 960, s. 4.
137 "K em alizm in Yeni Büyük Teşebbüsü: H alkevleri", Muhit, Yıl 4, no. 4 1 . Mart
1 9 3 2 , s. 72. "... G eniş bir içtim ai ıckâm ül geçiren başka m illetlerin buna
benzer teşkilatlarından örnek alarak ve m illi şeraite adapte edilerek yaratılan
Halkevleri bizi salıanalın hediyesi olan ferdi dağınıklıktan ku rtaracaktır”.

360
ri arasında yayılmacı amaçlar taşıyan kişilerin varlığı nede­
niyle Tevfik Rüştü’yü (Aras) uyarm ası138 ve Türk Ocakları
Merkez binasının mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu’nun be­
lirttiğine göre Azerbaycan elçisi İbrahim A bilofu n “Paşam,
biz sizinle dostuz. Kurtuluş Savaşı’nda bu dostluğu ispatla­
dık. Para, silah yardımı yaptık. Ancak Türkocağı’nda dost­
luğa yakışmayan bazı olaylar oluyor. Burada Türkistan’ı ala­
cağız, Azerbaycan’daki Türkleri kurtaracağız diye konfe­
ranslar veriliyor. Bu dostluğa yakışmaz, bunun önlenm esini
istiy oru z"135 şeklinde eleştiride bulunm ası T ü rk O cakla-
n ’nın kapatılmasına giden süreçte önemli bir rol oynamış­
tır. Hamdullah Suphi ise, bu konuda Atatürk’ün ABD’deki
benzerlerini incelettirip, onlardan esinlenerek Halkevlerini
kurma kararı verdiğini belirterek, “Türk O caklan, çatısı al­
tında hiçbir fırka ve fikir istibdadı tanımayan, serbest mü­
nakaşa, memleket dertleri üzerinde hasbihal yeriydi. Oraya
en koyu Ittihadçı ve en yaman Itilâfçı düşman olarak girer­
ler, dost çıkarlardı. Bilhassa bu vasfından kuşkulanan Ata­
türk, onda âtide kendisine muhalefette bir nüve olm ak isti­
dadını sezmiş, genç ve aydın zümreyi kendisine mutlak su­
rette bağlam ak zaru retini -o zam anın yeni rejim lerind e
(İtalya, Rusya vs.) olduğu gibi- duymuş, şahsen Ocaklara el
koymaya karar verm işti"1'10 yorumunu yapmaktadır.
Mustafa Kemal’in daha önce de sözünü ettiğimiz yurt ge­
zisi dönüşü, Ankara Türk Ocağı’nda bulunan gençlere hita­
ben yaptığı konuşm a, Türk O cakları’nm , birkaç ay sonra

138 Mustafa Baydar, H am dullah Suphi T anrıöver ve A nıları, s. 70.


139 M ehm et Kemal, T ü rk iy e’nin K alhi A n kara, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1983,
s. 154.
140 A.l. Bahmoğlu, “Türk Ocaklarına Dair Bir hasbıhalden". H areket, no. 21. Ka­
sım 1948, s. 10. Bu konuda Hamdullah Suphi, “bu karar üzerine beni bir ge­
ce sofrasına çağırm ıştı. (...) Şahıslarına karşı m uhalefetten endişe ediliyorsa
müsaadeleriyle kendim in Cenubi Amerika’ya hicret etmeyi büe bu teşekkü­
lün istiklâli adına göze alabileceğim i anlattım ’’

361
kapatılacağı gözönüne alınırsa oldukça anlamlıdır. Atatürk
bu konuşm asında son gezisi sırasında ziyaret ettiği tüm
Ocaklarda sürdürülen olumlu faaliyetlere değinerek, “Bil­
hassa Türk O caklarının bulundukları m erkezlerde faideli
birtakım hizmetlerle halk üzerinde ço k müsait bir tesir bı­
raktıklarına şahit oldum... Sizi böyle etrafımda gördüğüm
bu anda, son seyahatim in diğer hatıralarını da zihnim de
uyandırarak Türk Ocaklarının faaliyetinden duyduğum de­
rin memnuniyeti ifade etmekle çok mütehassisim. (...) Si­
zin gibi birtakım ihtisas şubelerine mensup güzide münev­
verlerimizi karşımda toplu görmekten ziyadesi ile m em nu­
num '’1'" demiştir.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra, CHF’nin il ve ilçeler­
de “Halkevleri” kuracağına ilişkin basında yer alan ve Ata­
türk’ün son yurt gezisi sırasında "... büyük bir ihtiyaca te­
kabül etmek üzere Vilâyet ve kazalarımızda birer ‘Halk Evi’
tesis edilmesinin çok faydalı olacağı”n a142 ilgililere açıkladı­
ğını belirten haberler oldukça ilgi çekicidir. Söz konusu
“H alk ev lerin in CHF tarafından kurulacağı ve Mayıs ayın­
da yapılacak genel kongrede bu yönde karar alınacağı yö­
nündeki haberler143 konunun oldukça ayrıntılı bir biçimde
gündeme getirildiğini ortaya koymaktadır.
Bu arada Dahiliye Vekaleti’nin yayımladığı bir tamimle
büyük resmî makamları işgal eden m em urların “cemiyet ve
T ürk O cakları”144 başkanlıklarında bulunm am alarının bil­
dirilmesi üzerine çeşitli Ocak başkanlarmm bir seçim yap­
mak zorunda kaldıklarını, İstanbul T ürk O cağı başkanh-

141 Vah'u, 2 0 Kanunevvel 1930. no. 4 6 5 2 .


142 V&Jîil, 2 Kanunsam 1 931, no. 4665.
İ 4 3 A.g.e.. H alkevlerinin 1500 kişi alabilecek salonlara sahip olacakı, kütüphane,
m üzik ve sinema bölüm leri bulunacağı belirtilerek, "H alk bu tesisattan çok
büyük istifadeler temin edecektir" denilmektedir.
144 Valıiı, 10 Kanunsam 1930, no. 4 6 7 3 .

362
ğında bulunan Vali M uhittin (Üstûndağ) Bey’in, başkanlık­
tan istifa ettiğini görüyoruz.145
Bu tür gelişmeler, bir yandan Türk Ocakları çevresinde es­
tirilen olumsuz havanın, öte yandan da Bildiricin anlatımıy­
la “gayrı mesul bir devlet reisi olmak vaziyetinden ayrılmış
ve işbaşına geçmiş”146 bulunan Atatürk’ün tek parti yöneti­
mini ülkede hakim kılm ak isteğinin birer ürünüdür. G er­
çekten de, 1929’dan beri Hamdullah Suphi ve Türk Ocakla-
rı’na karşı eleştirilerini giderek yoğunlaştıran sol muhalefet,
özellikle iç politika konusundaki görüş ve tutumları nede­
niyle Ocak başkamm hedef almaya devam etmekte, M ene­
men Olayı üzerine yaptığı ve “yeşil tehlike”nin kalmadığı,
tüm dikkatlerin “kızıl tehlike” üzerine çevrilmesi gerektiğini
belirten konuşmasını bir polem ik konusu olarak geri getir­
mektedir.147 Vâ-Nü’nun (Vala N urettin) eleştirilerine karşı
Mehmet Asım, yine Menemen Olayı nedeniyle Vakit gazete­
sine yazdığı bir başm akalede Hamdullah Su phi’yi savun­
makta ve “Acaba ‘yeşil’ irtacaın mevcudiyeti, kızıl tehlikenin
mevcut olmadığını mı gösterir”148 demektedir.
Türk Ocakları ve çevresine yöneltilen eleştirilerin tem el­
de ideolojik seçimlerden kaynaklanması nedeniyle, özellik­
le basının O cakların kapatılm asına dek varan sü reçle iki
145 A .g.e., M uhiddin Bey’in yerine İstanbul T ü rk O cağı başkanlığına genel sekre­
ter Fethi Bey, genel sekreterliğe de Cevaı Mustafa Bey seçilm iştir.
146 B ildiriş, 15 İkinci Kanun 1 931, no. 24.
147 M.B. Mehmet Zade, “M enem en İrticai M ünasebetiyle”, Bildiriş, ikinci Kanun
1931, no. 2 2 2 . Vâ-N ü'nun 3 0 Aralık 1 9 3 0 tarihli A kşam gazetesi yayımlanan
yazısından bir bölüm ünü vermektedir. Bu yazıda Vâ-N ü: "D ürbününü ters
kullanan siyasilerimizin en başında zannedersem Hamdullah Suphi Bey bu­
lunmaktadır. (...) A rtık yeşil tehlikenin kalm adığını, bütün dikkatlerin kızıl
lehlıke üzerine çevrilm esi lazım geldiğini m utat belâgatlerile haykırm ıştı.
(...) Hayır, Hamdullah Suphi Bey! Tehlike yemyeşildir. Tehlike sağdadır Sol?
Ç o k ve uzun seneler istese istese, ış kanunu isler; ihtikârın kalkm asını, m at­
buatın hakikî hürriyetini, fırka yapmak, m ebus çıkarm ak hakkını ve buna
mümasil şeyleri ister..." demektedir.
148 Vakit, 2 6 Kanunsani 1931, no. 4689.

363
cepheye ayrıldığını görüyoruz. Halkevlerinin kurulacağına
ilişkin haberlerin çıkm asının üzerinden bir ay bile geçm e­
den, Mehmet Asım, Türk Ocakları’nm olumlu faaliyetlerine
değindiği yazısında Ankara Türk Ocağı binası için harca­
nan em ek ve p a ra n ın boşa g itm ed iğ in i b e lirtm e k te ve
“Ocak binası yavaş yavaş her sınıf halk için feyizli bir fikir
ve terbiye m erkezi halini a lıy o r”’49 dem ektedir. Ankara
Türk Ocağı’nın, yabancı dil, muhasebe dersleri, konferans­
lar, sinema ya da tiyatro gösterileri ve yayımladığı Türk Yur­
du dergisinin yanısıra telif ve çeviri yayınlar ile halk eğiti­
mini ön planda tuttuğunu kanıtladığını ileri sürmektedir.
Bu arada Türk O cakları’nın ideolojisinin saptanacağı yö­
nünde gelişmeler bulunduğunu da belirten M ehm et Asım’a
göre, “C um huriyetçilik, halkçılık, m illiyetçilik, garpçılık
Ocağın dört esaslı gayesi olduğu için yapılan tetkikat ile
Türk Ocaklarının ideolojisi tesbit edilecektir. Bu suretle bü­
tün Ocakların aynı mefkûre etrafında daha kuvvetli bir su­
rette birleşerek çalışmaları temin edilmiş olacaktır”.150 M eh­
met Asım’a göre, Türk Ocakları'na karşı yöneltilen eleştiri­
ler, “nadiren prensip meselesi, ekseriya şahsiyat şeklinde”’5’
ortaya çıkmaktadır.
Bu arada Yurt g ezisin e devam etmekte olan Mustafa Ke­
mal hemen her yerde Türk Ocakları’na uğrayarak üyelerle
konuşmakta, Türk O cakları’nm CHF’nin Hars şubesi oldu­
ğunu ve bu gerçeğin Ocak yasasının 3. maddesinde açıkça
belirtilm iş olduğunu hatırlatm aktadır; “O cak lar C H F’nm
programını vatandaşlara izah etmekle asıl vazifelerini yap­

149 M ehm et Asım (U s), ‘Türk O cağı M erkezi”, Vakit. 3 Şubat 1 9 3 1 , no. 4 696.
150 A .g.e., Bu arada M ehmet A sıntın bildirdiğine gore, binada yapılm ası planla­
nan bir radyo tesisaıı ile verilecek tüm konferansların yun içi ve dışında din­
lenm esinin sağlanması düşünülm ektedir. Vakit, 5 Şubat 1 9 3 1 . no. 4 6 9 7 . Rad­
yo aracılığı ile ilk yayımlanan konferans, Talim ve Terbiye Heyeti başkanı Ih-
_ san Bey tarafından verilmiştir.
151 M ehmet Asım, “Turkoeağı M erkezi".

364
mış, m efkûrelerine en büyük hizmeti ifa etm iş olurlar. (...)
Gayemiz, çok faydalı olduğuna kati kanaatimiz bulunan bu
yol üzerinde bütün milletin hem ahenk olarak beraber y ü ­
rüm ekten ibarettir”.,SJ M ustafa Kem al’in ö zellikle rejim e
muhalefet eden bölgelerdeki konuşmaları farklı bir ton taşı­
makta, birkaç ay öncesine kadar SC F’nin oldukça güçlü o l­
duğu Aydın Türk O cağı’nda, ulaşım güçlükleri nedeniyle
köylerde yaşayan halk ile ilişkide bulunam adıklarını açıkla­
yan üyelere, “şeyh ve m üritlerin köye giderken otom obil
masrafını düşünm ediklerini”' 53 hatırlatm akta, ya da “irtica-
nın” önem li boyutlara ulaştığı, tarikatlerin yoğun faaliyet
gösterdiği'54 Balıkesir’de, bir üyenin bölgede tarikatleri tem­
sil etmiş olan kişilerin, tekkeler kapatıldıktan sonra faali­
yetlerini sürdürem ediklerini belirten açıklam alarını izle­
mektedir.155 Bu arada Balıkesir’de, öğretm enlerden oluşan
bir heyeti kabulü sırasında, kendisine Balıkesir öğretm enle­
rinin bir birlik oluşturma çabaları içinde oldukları ve bu­
nun için uygun bir bina aradıkları bildirildiğinde, Mustafa
Kemal, kendilerine ayrı bir örgüt oluşturm aktan vazgeçe­
rek, aynı am açlar doğrultusunda faaliyet gösteren Türk
Ocağı ile birleşm elerini ve çalışma saatleri dışındaki tüm
zamanlarım Ocakta geçirm elerini önerm ekte,1SS M ersin’de
Gençler Birliği üyelerine, tüm “bilgi ve çalışma vasıtalarının

152 Vahit, 5 Şubaı 1931, no. 4 6 9 7 . P diRoccaka, A n gora £ K em al P a s a a , P roble­


mi P olitîci ed E con om ie d ella M odern a Turchia,A R .E ., R om a, 1 9 3 2 , s. 63.
Roccalta, Mustafa Kem al'in yaptığı yun gezisinde, İstanbul T ü rk O cağı baş­
kanı Fethi Beyin SC F'nı kurduğunu hatırlatarak, T ü rk O cakları’nın m uhale­
fet odağı haline geldiği inancına vardığını ve Ruşen Eşref e yazdığı 1 0 Nisan
tarihli açık bir m ektupla ülkenin çıkarları açısından T iırk O cakları’nm ken-
. dini fesheım eşinin olum lu olacağını belirttiğini ileri sürm ektedir.
153 Yarın, 5 Şubat 1931, no. 408.
154 O rien lo M odem o, Yıl 12, No. 3, Mart 1 931. s. 139.
155 Yarın, 9 Şubat 1931, no. 412.
156 Vakit, 9 Şubat 1 9 3 1 , no. 4 7 0 2 .

365
s

teksifi için”)S? Türk Ocağı’na iltihaklarının uygun olacağını


açıklamaktadır. 17 Şubat 1931’de Adana T ürk Ocağı’m zi­
yareti sırasında Mustafa Kemal’in yaptığı konuşm a, bazı şu­
belerin, görevlerini yerine getirmekte yetersiz kaldığı görü­
şünde olduğu izlenim ini vermektedir. Bu konuşm ası sıra­
sında Türk O cakları’na özellikle “T ü rkleştirm e” yönünde
bir görev düştüğünü vurgulayan Mustafa Kemal, Türkçe
konuşmayan bir insan Türk harsına, camiasına mensubiye­
tini iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz. Halbuki Ada-
na’da Türk Ocağı buna müsamaha gösterirse, gençleri, siya­
si, İçtimaî bütün Türk teşekkülleri bu vaziyet karşısında bi-
hıs kalırsa en aşağı yüz seneden beri devam edegelen bu va­
ziyet yüzlerce sene devam edebilir. (...) Efendiler, herhangi
bir felaket günümüzde bu insanlar başka dille konuşan in­
sanlarla eîele vererek aleyhimize hareket edebilirler. Türk
Ocaklarım ızın başlıca vazifesi bu gibi unsurlara -ki bunlar
Türk vatandaşıdırlar, halde ve atide talih ve mukadderatı­
mız birdir- bizim dilimizi konuşan hakiki T ürk yapmaya
çalışm aktadır...”’58 demektedir.
Mustafa Kemal’in Gençler Birliği üyeleri ya da öğretm en­
lerin Türk O cakları’na katılm alarını ö nerm esinin yanısı-
ra,159 hükümet yanlısı basın da CHF dışında kalmış unsur­
ların partiye entegre edilmesini teşvik etmektedir. Siirt mil­
letvekili Mahmut (Soydan), M illiyet gazetesindeki başm a­
kalesinde, Parti dışında katmış unsurların “zaman zaman
başka fırka ve heyecanlara kapılm alarının bütün mesuliye­

157 Vakit, 13 Şubat 1931, no. 4706.


158 Vakit, 19 Şubat 1931, no. 4712.
159 Vakiı, 7 Marı 1931, no. 4 721. Mustafa Kem al’in gezisi sırasında uğradığı Af­
yon'da "gençleri fırkamızın azası görm ek isteriz" seklinde beyanatta bulun­
duğu, Konya’da ise "Biz bütün vatandaşları fırkam ızın kadrosu haricinde ta­
savvur etmiyoruz" diyerek Parti ilkelerinin anlatılm asının T ü rk Ocaklarına
ve 'h er yerde behemehal Türk O caklarının içinde çalışm aları icap eden mu­
allim lere leveccüh eder" görüşünü dile getirdiği belirtilm ektedir.

366
tini kendilerine atfetm ek doğru değildir. Bu m esuliyette
Halk F ırk asın ın , fırka teşk ilatın ın h epim izin, hepim izin
hissesi vardır. Fırkam ızın gayelerini bütün vatandaşlara an ­
latacak fırsat ve imkânlardan istifade edem edik”160 demekte
ve bu kişilere ulusal ve siyasal sorum lulu kların ı anlatm a
görevinin Parti örgütü ve Türk O caklan’na düştüğünü be­
lirtmektedir.161
Öte yandan basında, bu yöndeki propagandanın tesiri al­
tında kimi öğretmenlerin, Türk O caklan’na katılmaya karar
verdiklerine ilişkin bazı haberlere de rastlanm aktadır.162
Türk Ocakları’nın ve CHF’nin genel kongrelerine çok az
bir zaman kala, her iki örgütün birbirleri karşısındaki ko­
numları tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bu ko­
nuda Yunus Nadi’nin, “Türk O caklan çalışm ıyorlar diye şi­
kâyetler işitm ekten geri kalmıyoruz. Bizce bunların çalış­
madıklarından değil, çalıştırılm adıklarından şikâyet etmek
daha muvafık olur. Ocaklarda nihayet bizlerden başka in­
sanlar yok. Çalışmak ve çalıştırm ak gibi şeyler ancak teşki­
lat ile olur. Fırka teşkilâtının da kâfi derecede çalışm am ış
olduğunu bütün an’anesini görm edik mi? (...) G ençlik teş­
kilatı denildiği zaman bunda tabii fırka teşkilatının da oy­
nayacağı mühim roller vardır. Belki de en büyük vazifeler
onundur”'63 şeklinde açıklamalarda bulunm asından kısa bir
süre sonra, CHF’nin bu yönde girişim lerde bulunduğunu
görüyoruz. 17 Mart 1931 tarihli Vakit’te Türk O cakları’nın
“devlet siyasetinde” CHF ile birlikte hareket etm esinin ke­

160 M ahmud. “Gazi Diyor k i”, Milliyet, 3 M an 1 9 3 1 , no, 1837.


161 A.g.e., Ayrıca Vakit, 8 Mart 1931, No. 4 7 2 7 . D iyarbakır Türk O cağı'ııda yapı­
lan toplantı sonunda, o ana dek kayıtlarım yaptırm ayan öğretm enlerin de
Tü rk Ocağı‘na kaydedildiği açıklanmaktadır.
162 Vahit, 29 Şubat 1931, no. 4 7 1 9 . Kastamonu'da açılan T ü rk Ocağı binası ne­
deniyle yer alan haberde tüm öğretm enlerin Türk O cağı'na kayıt olmaya ka­
rar verdikleri belirtilmektedir.
163 Yunus Nadi, “Umûmî Kongreye Hazırlık”, Cumhuriyet, 13 Mart 1931, no. 2460.

367
sin le ştiğ i ve bu k ararın u ygu lanm ası durum unda Türk
Ocakları Merkez teşkilatında yeni düzenlemelere gidileceği
ve birçok yerlerde Ocak binalarının parti binaları ile birle­
şeceği belirtilirken164 bazı basın organları da T ürk Ocakla-
rı’nın iki yıldır CHF’nin hars şubesi halinde faaliyet göster­
mesine rağmen, her iki örgütün de bağımsız olması nede­
niyle Ocaklardan beklenen verim in alınam adığım ve yeni
düzenlem elerle O caklann düşünsel ve kültürel alandaki ça­
lışmalarına devam etmekle birlikte, bağımsız idare heyetle­
rine sahip olamayacaklarını ileri sürm ektedir.165
Türk Ocakları konusunun bir an önce çözüm e kavuştu­
rulması gerekliliği, Yasa uyannca iki yılda bir 23 Nisan’da
başlayan Kurultay’m , CH F Kongresinden ön ce yapılması
yönünde bir kararın alınm asına yol açm ıştır. Söz konusu
kurultayda Türk Ocağı ism inin kaldırılarak yerine Halk
Fırkası Hars şubesi ism inin konulm asının kararlaştırıldı­
ğ ı,166 O cak ların tüm m enkul ve gayrim enkul m allarının
Parti’ye devredileceği, üyelerin doğal olarak parti üyesi ola­
cakları,167 CHF genel merkezinin yakın bir gelecekte Türk'
O cakları M erkez Binasına taşınm asının168 ve Parti içinde
“faşist gençlik teşkilatım andırır" bir gençlik kuruluşunun

1 64 Vahit, 1 7 M a rı 1 9 3 ], no. 4 7 3 6 .
1 65 M illiyet, 17 Marı 1931, no. 1831.
166 C um huriyet, 18 M art 1931, no. 2 4 6 5 .
167 Milliyet, 18 M art 1931, no. 1832.
168 Vakit, 19 Mart 1 9 3 1 , no. 4 7 3 8 . Ancak bu haberi Parti genel sekreteri Recep
Bey’in doğrulam adığı da belirıilm ektedir. B ununla b irlikte Sam et Ağaoğlu,
“H amdullah Suphi Tannöver”, T ürk Yurdu, C. 6. sayı 2, Şubat 1967, s. 37 ’de,
Parti G enel M erkezinin, T ü rk O cakları M erkez Binasına taşınm ası kararının,
bu tarihten ç o k önce verildiğini ileri sürm ekte ve bir gün M im ar Hikmet
(K oyunoğlu) Bey'in Hamdullah Suphi’ye gelerek "D ûn Şark odasının tavan
sü slen için iskelede çalışıyordum . İçeri Recep Bey (P ek er), birkaç arkadaşı
ile girdi. Beni görm ediler herhalde, Recep Bey ötekilere, 'Şu kısım um um ! kâ­
tibe verilebilir. Yanındaki oda parıi idare heyetinin olur...' diye anlatıyordu.
Galiba binayı pani merkezi yapacaklar’’ dediği belirtilm ektedir.

368
ülkenin her tarafında şubeler açm asının beklendiği yönün­
deki haberler169 Türk O caklan’mn geleceğinin henüz Ku­
rultay toplanmadan ve üyelerin düşüncelerinden bağımsız
olarak oldukça ayrıntılı bir biçim de kararlaştırıldığını gös­
termektedir.
Bu karara karşı Yarın gazetesi, Osm anlt-Türk devleti gele­
neğinde, özellikle de Tanzimat’tan sonra “iktidar m evkileri­
nin’’ bütün kültürel hareket ve cemiyetlere müdahale ettik­
lerini ve hatta müdahale edebilmek için şiddet gösterdikle­
rini170 ileri sürerek “Cumhuriyet inkılâbının da ilk üç inkı­
lâp gibi tahaccür etmemesini istiyorsak m illî şuurun serbest
teşekküller halinde faaliyet gösterm esini kabul etm eliyiz”171
şeklinde muhalefet gösterm ektedir. Ö te yandan, C H F’nin
faşist gençlik örgütleri kurmayı öngördüğü yönündeki söy­
lentileri, “İtalya’da iflas eden faşistliğin Türkiye'de tesisi ha­
ta değil mi? Türk Ocağı’nın faşistleştirilmesi T ü rk inkılâbı­
nı idare eden Namık Kemal hürriyetine karşı bir hareket te­
lâkki olunamaz m ı?” eleştirileriyle karşılam aktadır.172 Naci
Ismail ise, “Türk Ocağı Neydi, Ne O labilir?” başlıklı yazı­
sında, Türk demokrasisinin Türk Ocağı’nın eseri olduğunu
ve bu nedenle her “dem okrat” fırkanın Türk O cakları’nı h i­
maye etmesi gerektiğini belirtm ekte ve “Halk Fırkası hükü­
metinin bu himayeyi ihmal etmediğini itiraf ederiz. Yalnız
bu Ocakları Halk Fırkası açm amıştır ki onlara hükm etm ek,
onları idaresi altına almak hakkını haiz olsun. T ü rk m illeti­
nin açtığı Ocaklar birer hars müessesesidir, ikbal yeri değil.
(...) Eğer, bu teşkilat da siyasî bir fırkaya karışırsa, bu mü-
esseseyı tesis eden zihniyet yıkılm ış olur. Çünkü ilim baş­
ka, siyaset başkadır. (...) Siyasi fırkaları ilmin idare edeceği­

169 Vak il, 19 M an 1931, n o . 4 738.


170 Yana, 19 M an 1931, no. 447.
171 A g.t.
172 Yamı, 20 M an 1931, no. 448.

3 69
ne inananlar, bir hars cemiyetini fırka siyasetinin emri altı­
na almazlar. Zira hars cemiyetini hareketsiz bırakm ış olur­
lar. Türk Ocağı azalarının siyasî rey sahibi olm aları, bu hars
cem iyetinin siyasî bir fırka olm asını icap ettirm ez”173 de­
m ekte ve siyasî gençlik teşkilâtlarının yalnızca Rusya ve
İtalya’da bulunduğunu, bu kuruluşlann ise “insan fikrinin
istediği gibi düşünmesini değil, M ussolini gibi, Stalin gibi
düşünm esini”174 amaçladıklarım ileri sürmektedir.
T ürk O cak ları’nın, yerine kurulm ası d ü şü nü len faşist
gençlik örgütlerine ilişkin haberlerin yalanlanm asına rağ­
men, İstanbul Türk Ocağı başkanı Fethi Bey, söz konusu
haberlerin gerçekliği konusunda Ankara Türk Ocağı’ndan
aldığı bilgiye dayanarak, böyle bir olasılığın bulunduğunu
ve toplanacak Kurultayda delegelerin vereceği karardan
sonra kesinliğe kavuşacağını bildirm ektedir.175 O riente M o­
d e m e dergisinin de yer verdiği bu yeni gelişm eler konusun­
da Ettore Rossi, Yarın gazetesinin sorumlu yazı işleri müdü­
rü ve başyazarı Arif O ruç’un Çerkeş Ethem ’in yeğeni olma­
sını gerekçe göstererek, “M eslekdaşımız, faşizmi büyük bir
olasılıkla Çerkeş E them ’in gayrım illî çetelerinde, Ankara
Caddesi’nin kahvehanelerinde, İzmit Cezaevlerinde öğren­
miş olm alı”176 şeklinde faşist örgütlerin kuruluşunu eleşti­
renlere karşı çıkmaktadır. 27 Mart 1931 tarihli II Messagge-
ro degli Italian i ise, yeni kurulacak g en çlik örgütlerinin
Türkiye’de çeşitli biçimlerde tanımlandığım, ancak örgütün
temel özellikleriyle Opera Nazionale Balılla’ya benzediğini
ileri sürmektedir.177
Kurultay öncesinde Türk Ocakları’na yönelen eleştirilerin

173 N aci İsm ail, “Türk Ocağı Neydi, Ne O labilir?". Yarı», 22 Mart 1931, ııo, 450
174 A.g.e.
175 A.g.e.
176 O rien u Modem». Yıl 11, no. 4 , Nisan 1931, s. 1/4.
177 A.g.e., s. 175.

370
odağı, Ocaklann tarihsel işlevlerini tamamladığı,178 görevleri­
ni devrimler doğrultusunda yeterince yerine getirdiğinin ka­
bul edilemeyeceği ve s ö z konusu durumu nedeniyle zaten
tam bir “infisaha” gittiği noktasındadır.179 Ancak hüküm et
karşıtı gruplar, Türk Ocakları'm n kendilerinden beklenen
görevleri tümüyle yerine getirdiğini ve asıl sorunun Türk
Ocaklan’ndan azami bir düzeyde nasıl yararlanılabileceği ko­
nusunda ortaya çıktığını ileri sürmektedirler.180 Falih Rıfkı,
parti ve gençliğin karşılıklı ilişkilerini incelediği makalesin­
de, Serbest Fırka’nm “cum huriyetçileri” ikiye ayırmasından
ders alındığını belirterek, ülkenin her yanında CHF ve Türk
Ocakları gibi iki ayrı “varlık” bulunm asının sakıncalarını
gündeme getirmektedir. Bu arada Türk Ocakları’m n kurul­
duğu günden beri yasalarında özel b ir dikkatle belirtilen
“gayrı siyasî” olma iddiasını bir kez daha tartışmaya açan Fa­
lih Rıfkı, “Türkocağt siyasî bir müessese midir, değil midir?
Türkocağı inkılâpçıdır. İnkılâpçı demek, siyasi demektir. (...)
Rey verecek yaşta gençlerin toplandığı bir müessese yalnız si­
yasî bir karakter göstermiş olmakla kalmaz; bu ister istemez
bir fırka olur. CH. Fırkası sol bir inkılâp fırkasıdır. Solun un­
surlarını kendi dışında bırakarak kendini sağlaşmak tehlike­
sine atamaz. Sol inkılâp fırkasının en tabii unsuru siyasî
gençliktir. En radikal müesseseleri kuran bir inkılâp fırkası
ile onun içinden ileri ve radikal fikirli unsurları ayıklar görü­
nen bir müessese yanyana nasıl yaşayabilir?”181 demektedir.
Falih Rıfkı’ya göre bir zamanlar ülkedeki en ileri görüşleri
lemsil eden Türk Ocaklan, bu görüşlerin CHF tarafından uy­
gulamaya konulması ile önem ini kaybetmiştir. Öte yandan
Türk O cakları üyeleri ile CHF üyelerinin aynı kişilerden
178 C um huriyet, 2 0 M an 1 9 3 ) . no. 2467.
179 Yarın. 20 Mart 1931, no. 448.
180 A.g.e
181 Talih Rıfkı, "Fırka ve G en çlik”, 21 Mart 1 931, no. 1835,

371
oluşm ası nedeniyle, yalnızca tarihsel b ir ism e sahip olan
Türk Ocaklarinm varlığını sürdürerek Cumhuriyet unsurla­
rının birliğini bozmasına izin verilmemelidir.182
Türk O caklarinm kapatılmasına giden süreçte, Ocaklann
geleceği ve yerine getirilecek örgütlerin niteliği konusunda
tam bir kavram kargaşası bulunmakta, “fesih”, “ilhak” ve “il­
ga” sözcükleri birbirinin yerine rastgele kullanılabilm ekte­
dir.183 Ocaklann lağvından sonra tüm Ocak binalannda Hal­
kevleri kurulması, daha sonra sürdürülmesi düşünülen faali­
yetler için CHF Kırklar Heyeti’nden ayrılan Hars Heyeti’nin
bir program hazırlaması, tüm bu işlere bir başlangıç olarak da
CHF Genel Merkezinin Ocaklar Merkez binasına taşınması ve
Ocak matbaasının Parti’nin yaym encüm enine devredilmesi
olasılığından söz edilmektedir.184 Bu arada Türk Ocaklarinm
CH Fye katılmasından sonra Ocak binalannda tüm gençlik ve
spor kuruluşlarına yer verileceği de belirtilmektedir.185
20 Mart tarihinde Türk Ocakları Merkez binasında topla­
nan Ankara Türk Ocağı Genel Kurulu, olağanüstü bir top­
lantı ile Ocak kurultayının 10 Nisan’da toplanmasını karar­
laştırmış ve söz konusu Kurultay’m Türk O cak larin m ilga­
sının koşullarım görüşmesini ve karan, delegelerin onayına
sunmasını kesinleştirm iştir.186
Bu arada Türk O caklarinm kapatılması kararının, yalmz-

182 A .ge. Çetin Yetkin, Türkiye'de Tek Parti Yönetim i, s. 54, "... Türk O caklan’nm
siyasal bir nitelik kazanm ası, C H F m n çizgisinde değil, fakaı ona karşı bir
yönde olm uştur Dolayısıyla, O caklann kapatılm ası, karşıt bir gücün varlığı­
na son verilmesi anlam ını taşımaktadır. C H F'nca bu ku ru lu ş, yalnız bir top­
lumsal gücün, kurum un daha partinin içinde denetlenip kaynaşım lm ası ola­
rak değil, takat aynı zamanda ‘m u h alif b ir kuruluşun da çalışm alarına son
verilm esi ve örgütün ortadan kaldırılması olarak ele alınm ıştır.”
183 Milliyet, 2 2 Mart 1 931, no. 1836. Bu konuda “O cak lan n H alk Fırkasına ilha­
kın ı. infisah veya ilgası şeklinde gösterm ek doğru değildir" demektedir.
184 Cumhuriyet, 26 Mart 1931, no 2467.
1 8 5 Vakit, 2 2 M an 1 9 3 1 , no. 4 7 4 1 .
186 Cumhuriyet, 21 M an 1931, no. 2468.

372
ca bu kuruluşa yönelik bir tutum olmadığı, söz konusu ge­
lişmenin CHF'nin tüm güçleri aynı merkezde toplama eğili­
minin bir sonucu olduğunu kanıtlam ak için hüküm et yan­
lısı basın tarafından, Hamdullah Suphi'nin C H F’nin hars
şubeleri başkanlığına getirileceği haberleri yayılmaktadır.187
Ocakların kapatılm asına artık kesin gözüyle bakıldığı bu
günlerde, yeni teşkilât konusundaki yanlış kanıların da o r­
tadan kaldırılmak istendiği görülm ekte, faşist nitelikte bir
gençlik örgütü k uru lm asının am açlanm ad ığı, O cak ların
Farti’ye katılm asının tem elinde, C H F’nin gençlikle bizzat
alakadar olmaya karar vererek, onların “fikrî ve siyasî terbi­
yelerinde öncülüğe kalkması ve Türk O caklan’nm kuruluş
amaçlarının artık Parti ilkelerinde varolması gibi iki temel
amaç bulunduğu ileri sü rü lm ek ted ir.188 N aci İsm ail ise,
“Halk Fırkasının Türk Ocakları siyaseti”ni eleştirerek, dü­
şünsel gelişmenin gündelik politikanın gereklerine bağımlı
kılınmasının sakıncalarını belirtm ekte ve Türk O caklan’nm
bu yöntemle “atalete” sürükleneceğini savunm aktadır.189
Türk Ocakları çevresinde dönen bu söylentiler, Ocakların
faaliyetlerinin de pratik olarak kesilm esine neden olm uş,
İstanbul Türk Ocağı’ndaki yönetici ve personel seçim i ileri
bir tarihe bırakılm ıştır. Ö te yandan K urultay’da İstanbul
Türk Ocağı’m temsil edecek delege konusunda M erkezin
fikrinin alınması da,190 Kurultay’m denetim altında gerçek­
leşeceğinin bir ifadesidir.

187 Milliyet, 23 M an 1931, no. 1837.


188 Cumhuriyet, 2 2 Mart 1931, no. 2 459. M uştala Baydar, Hamdullah Suphi Tan-
rıöver ve Anıları, Türk O cakları'nın feshedilmesi konusunda Enver Ziya K a­
rat $u açıklam ayı yapmaktadır. "1 9 3 0 -9 3 1 yılları Nazizm in ve Faşizm in Av­
rupa’yı tehdit etliği, ürküttüğü yıllardır. Ataıûrk böyle bir akım ın tehlikele­
rinden gençliği korum ak endişesini duymuş olabilir.”
189 Naci İsm ail, “Halk Fırkasının Türk O caklan Siyaseti”, Yarın, 23 M an 1931,
no. 451.
190 Yarın, 2 4 Mart 1931, no. 452.

373
24 Mart tarihinde Türk O caklan Genel M erkezi toplantı­
sından sonra, Mustafa Kemal tarafından kabul edilen Ham­
dullah Suphi ve öteki üyeler, kendisine Kurultay tarihini
bildirm işlerdir. Mustafa Kem al, O cak üyelerinden Ruşen
E şre fe hitaben yaptığı konuşmada yeni gelişm elerin neden­
lerini açıklamış ve “M illetlerin tarihinde bazı devirler vardır
ki muayyen maksatlara erebilmek için maddî ve manevî ne
kadar kuvvet varsa hepsini biraraya toplamak ve aynı isti­
kam ete sevketm ek lazım ğelir. Yakm senelerde milletimiz
böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin verdiği mühim
neticeleri idrak etmiştir. M em leketin ve inkılâbın içerden
ve dışardan gelecek tehlikelere karşı masuniyeti için bütün
milliyetçi ve cum huriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması
lâzımdır. Teessüsü tarihinden beri İlmî sahada halkçılık ve
m illiyetçilik akidelerini neşir ve tamime sadakatle ve im an­
la çalışan ve bu yolla memnuniyeti mucip hizmetleri sep-
ketmiş olan Türk O cakları’mn aynı esasları siyasî ve tatbikî
sahada tahakkuk ettiren fırkamla ve bütün manasile yekvü-
cut olarak çalışmalarını münasip görürüm. Bu kararım ise,
m illî m üessese hakkında duyduğum itim at ve em niyetin
ifadesidir. Aynı cinsten olan kuvvetler m üşterek gaye yo­
lunda birleşmelidirler”191 demiştir.
Bu arada şubelere ve delegelere gönderilen Kurultay daveti­
yelerinde, toplanma nedeni ilk kez açıkça belirtilerek, “Türk
Ocakları’nm Halk Fırkası ile birleşmesi hakkında bir karar it­
tihaz edilmek üzere Kurultay azasınm fevkalade olarak 10 Ni-
sarida toplanması Merkez Heyeti’nce takarrür etm iştir...”192
denilmektedir. Öte yandan bir gün sürmesi kararlaştırılan ilti­
hak kararının da “ittifakla” alınması beklenmektedir.193

191 Vüfeii, 2 5 Mart 1931. no. 4744.


192 A.g.e.
193 C um huriyet, 25 M an 1931, no. 2472. Fırkaya iltihak kararının Kurultayın
onayına sunulacağının bildirilm esine karşın, karann ne yönde çıkacağı kc-

374
Bu tür haberlerin basında giderek daha yoğun bir biçim ­
de yer alması, hüküm etin T ürk O caklan sorununa bir an
önce ve kendi eğilimleri doğrultusunda çözüm bulma iste­
ğinin göstergesidir.
Türk O caklan delegelerinden bir grup ile Mustafa Kemal
arasında yapılan görüşm e sonrası, H am dullah Su phi’nin
Çankaya Köşkü’nde kalarak uzun süre bu konudaki görüş­
lerini bildirmesi, Türk Ocakları’nm kapatılmasında izlene­
cek yöntem meselesinin görüşülmesi olarak yorumlanmışsa
da,194 Hamdullah Suphi’nin bu karara hem en uymadığı da­
ha sonra yapılan söyleşilerden anlaşılm aktadır.195
Türk O caklan’nm kapatılma kararının verildiğini açıkça
belli eden haberlerin yoğunluk kazanm ası ü zerin e,196 söz
konusu haberleri yalanlayan ve M erkez Heyeti’nin böyle bir
kararı vermeye yetkili olmadığı, Türk Ocakları’nm faaliyet­
lerini sürdürdüğü,197 Kurultay’ı toplanmaya çağırdığı ve ilti­
hak kararının Kurultay’da delegelerin onayL ile verileceği­
nin belirtilm esin e rağm en,198 C u m h u riy et gazetesin in 28
Mart 1931 tarihli sayısında Yunus Nadi’nin bir başm akalesi,
C H Fye iltihak kararına değinmektedir. Yunus Nadi’ye göre,
zamanında büyük bir gereksinim den doğan ve gerçekten
önemli görevler yapmış olan Türk O cakları’mn “kendileri-

shulir: “Kurultayda karar verilir verilm ez bütün O cak lar ve m üştem ilatının
fırkaya intikal edeceği ve Fırkanın hars şubesi olarak çalışacağı, badem a
O caklar merkez heyeti ve Ocaklar idare heyetinin bulunm ayacağı, fırka hars
şubesi mesai tarzının fırkaca tesbit edileceği bir tam im ile bütün Fırka teşki­
latına bildirilecektir
194 A.g.e.
195 A.İ. Balım oğlu, "T ü rk O caklarına Dair. Bir H asbilıalden", s. 10. Bu söyleşide
Hamdullah Suphi, A tatürk’ü, Türk O cakları Yun kendisine karsı m uhalefetin­
den endişe etm em esi konusunda ikna etmeye çalıştığını açıklam aktadır.
196 Cumhuriyet, 25 Mart 1931, no. 2472. Burada O cak lan n CH F ye iltihakının
O caklılar tarafından m em nuniyetle karşılandığı belirtilm ektedir.
197 Vakit, 26 Mart 1931, no. 4 645.
198 Vahit, 25 Mart 1931, no. 4744.

375
ne mahsus vaziyetlerinde zamanla bir ayrılık, bir kenarda
kalış gibi bir manzara ve mânâ hissolunmaya başlanmıştı.
Şim diki iltihak ve ittihat ile T ürk birliğine gidiliyor. Dünkü
Ocak ne kadar tabii, idiyse bugünkü iltihak ve ittihat o ka­
dar zaruridir. Hadiseyi O cakçılık hayatında inkişaf ve tekâ­
mülün son safhası s a y a b ilir iz .99 Bu arada O caklar’m siya­
set dışı kalma iddialarına da değinen yazar, kapanışa giden
yolda en büyük etkenlerden biri olan bu konuda şunları
söylemektedir: “Hars müesseseleri olduğu için O caklar si­
yasetle iştigal etmezlerdi diye farzederiz. M em leketin haya­
tının karşısında memleket gençliğinin siyasetle iştigal etme­
mesinden daha garip ne olabilir. T ürk gençliği Cumhuriyet
Halk Fırkası’nm memlekete ait hep iyilikler isteyen sinesin­
de sarahaten siyasetle iştigal edeceklerdir. Bu suretle de ka­
palı bir m antıksızlığın yerine açık bir m an tık lılık ikame
edilmiş olacaktır. Hulasa O cakların zaten m erbutu bulun­
dukları fırkaya iltihakları zamanın en tabii ve en m akul iş­
lerinden biridir.”200
Ancak, hüküm et yanlısı basının yeni gelişm eleri olumlu ■
k arşılam asına rağm en, A k şa m g azetesi iltih a k k a ra rım ,
“Türk Ocakları iki üç sene evvelki kongresinde ittihaz etti­
ği bir karar ile yalnız Türkiye hudutları dairesine çekilm iş­
tir. O zaman hiç olmazsa hars! Türkçülüğün devam edilece­
ğine üm itler besleniyordu. Şim di ise bu tarihî m üessese
m üşterek harsî T ü rk çü lü k cephesinden dahi ricat etm iş
oluyor”201 şeklinde yorumlanmakta, T ürk O cakları’nın fa­
aliyetlerine katılan kitlelerin büyüklüğü özellikle vurgulan­
maktadır.202

199 Yunus Nadi, “T ürk Ocağı, Türk Birliği”, Cum huriyet, 28 M an 1931, no. 2475.
2 0 0 A.g.e.
201 Bildiriş, 26 M arı 1931, no. 34.
2 0 2 Yanıı, 4 Nisan 1931, no. 4 6 3 . Türk O caklan haberleri Yarın gazetesinde ilk
şayiadan ve büyük puntolu başlıkla verilmeye başlanmıştır.
K u ru ltay ın toplan acağı 10 N isan ta rih li g azetelerd e,
“Türk Ocaklan Bugün Fırkaya İltihak Ediyor” başlığıyla ve­
rilen haberde, BMM Başkanı Kâzım Paşa’m n (Ö zalp) Ku­
rultay başkanlığına “seçileceği” belirtilm ektedir.203 Hamdul­
lah Suphi'nin bir konuşması ile açılan Türk O cakları Olağa­
nüstü Kurultayı, büyük oranda m illetvekili ve. bazı “m e­
murlardan” oluşan delegelerin çoğunluğu sağlaması üzeri­
ne başlam ıştır.204 Yapılan oylam a so n u cu , M ustafa Fevzi
başkanlığa ve Ankara delegesi İhsan, Maraş delegesi Rahmi,
Naşit Hakkı, Havza delegesi Zübeyiroğlu Fuat kâtipliklere
seçilmişlerdir.205
K u ru ltay d elegelerin e, M erkez, M u rakabe ve İlim ve
S an at Heyetlerimin raporlanm okuyan Hamdullah Suphi,205
olağanüstü toplanan Kurultayın amacını şöyle açıklam akta­
dır: “Muhterem arkadaşlar, büyük reisimiz Gazi Hazretleri­
nin matbuata tebliğ edilen bir arzularıdır ki bu fevkalade iç-
timaımıza vesile oldu. Bundan dört sene evvel Cumhuriyet
Halk Fırkası kongresinin içtimam da reisimizin irat buyur­
dukları nutku ve bu nutkun bilhassa gençliğe ait olan son
kısmım hatırlarsınız. Reisicumhur Hazretleri, gençliğe tevdi
ettikleri bu hitabede, inkılâbı ve vatanı ona emanet ettikleri­
ni söylemişlerdi. Biz bu fikrin zaman geçtikçe inkişaf ettiğini
ve bir tatbikat sahası hazırlandığını görüyorduk. Gazi Haz­
retleri son zamanda tahsilde olan g en çlere, cem iy etlere
gençlerin terbiye ve tedrisatına her zamandan fazla ehem mi­
yet verdiler. Mektep sıralannda oturarak dersleri dinlerken,
gençlik müesseselerinde nutuklarını irat ederken, kalplerin­
de gençliğin inkılâp ihtiyaçlarına göre yetiştirilmesi, inkılâ­
bın gençlikte emin bir istinadgâh bulabilmesi en büyük en­

203 Cum huriyet, 10 Nisan 1931, no. 2 4 8 8 .


20 4 Cumhuriyet, 11 Nisan 1831, no. 2489.
205 Vakit, 11 Nisan 1931, no. 4761.
2 0 6 A.g.e.

377
dişeleri halinde idi. Son bir sene zarfında, m em leket toprak­
lan üzerinde zuhur eden bazı vakayi bütün vatanperverlerin
kalbi üzerinde tesiri, el’an zail olmamış kuvvetli izler bıraka­
rak çok ileri fikirleri muhafazakârlıkla tanınmış bir muhitte
yerleştirebilmek için bütün inkılâp kuvvetlerinin tanzim ve
tevhit edilmesi lüzumu büyük reisimizin ve inkılâp ricalinin
zihinlerinde gitgide büyüyordu. Bunun içindir ki Gazi Haz­
retleri son zamanlarda tesis buyurdukları fırkanın kadroları­
nı milliyetperver, halkçı ve cum huriyetçi genç zümrelerle
büyütmeyi arzu buyurdular. Bu hareketin kısa bir ifadesi in­
kılâp fırkasının safları içinde milliyetperver ve cumhuriyetçi
gençliğe bir vazife ve m esuliyet verm ektedir. R eisim izin
matbuatta neşrolunan beyanatları bu emeli sarahaten bize
göstermiştir. Bu maruzatımızla Kurultay’m fevkalade içtima­
inin hangi emelden m ülhem olduğunu izah etm iş oluyo­
ruz.”207 Daha sonra Merkez Heyeti ile İlim ve Sanat Heye­
ti’nin son bir yıl içindeki çalışm alarını sunan Hamdullah
Suphi, “Bugün kurtulan Türk vatanı üstünde Türk milliyet­
perverliği ilim ve edebiyat sahasını geçmiş, m illî bir fırka,
millî bir siyaset, m illî bir devlet şeklini almıştır. Bu eserin sa­
hibi olan büyük reisimiz halkçı ve milliyetçi Türk gençliğine
muhabbet ve itimadını ifade ederek onu inkılâp fırkası ile
beraber bir cephede yekpare bir heyet halinde yeni vazifele­
re çağırıyor. İçtimaimiz bu davete cevabını verecektir. Mües-
sesemize ve onun mensuplarına kalplerini senelerden beri
çarptıran millî murat yolunda vazife ve mesuliyetleri artar­
ken dün olduğu gibi yarın da inkılâp fırkasındaki kardeşleri-
îe beraber daima muvaffak olmalarını temenni ederiz.”208
Raporların okunmasından sonra raporları ve bütçeyi tet­
kik etm ek amacıyla encüm enler oluşturulm ası önerisine,
kimi delegelerin karşı çıkm asına rağmen, CHF Genel Sek­
20 7 A .g.e.
2 0 8 A.g.e

378
reteri Recep Peker’in m üdahalesiyle beşer üyeli iki encü ­
men oluşturulmuştur.209
Türk Ocakları’nın 1931 yılı Olağanüstü Kurultayında ilk
dikkati çeken nokta, Merkez, İlim ve Sanat ve Murakabe He­
yetleri tarafından sunulan raporların, daha önceki kurultay­
larda olduğundan farklı bir özellik göstermesi, başka bir an­
latımla son bir yıl içinde yapılan faaliyetleri açımlayan bir ra­
por niteliğinden çok, Ocaklar’m kapatılacağının hemen he­
men kesin olduğu bir dönemde, faaliyetlerin yoğunluğunu
vurgulayan adeta bir prestij metni niteliğini taşımasıdır. Mer­
kez Heyeti raporunda yer alan, “Geçirdiğimiz son sene, Ocak
M erkezinin evvelki senelerle kıyas edildiği takdirde derhal
göze çarpacak nisbette rüçhanı olan bir faaliyet senesidir. Ev­
velden beri Müessese dahilinde cereyanı mutat olan faaliyet­
lere, neşrü tebliği genişleten ve daima müessir olan yeni vası­
talar ilave ettik”210 şeklindeki açıklama, bu kaygının anlatımı­
dır. Özellikle bu süre içinde verilen ve yaklaşık 20 bin kişi­
nin katıldığı belirtilen toplam 4 0 konferans üzerinde özenle
durulmakta ve ilk kez tam bir listesi sunulmaktadır. Pazartesi
günleri öğrencilere ayrılan konferanslara, müzik, sinema ve
tiyatro başta olmak üzere çeşitli gösteriler de eklenm iş ve
Merkez Heyeti tüm bu faaliyetlerin sürdürülmesi sırasında,
“mekteplerle Ocağın temasını anırtmaya ve bilhassa inkişafı
Türk milleti için bir afet olacağı m uhakkak görülen Bolşe-
vizm ve diğer beynelmileliyetçi cereyanlara karşı T ürk m illi­
yetperverliği hissini takviye”yi2n amaç edinmiştir.

209 Cumhuriyet İ t Nisan 1931, no. 2 4 8 9 . Recep Peker'in bu konuda, "Ben K u­


rultay azası değilim fakat bu bir Larihî hadisedir. Bu tarihî vazife ifa edilirken
elde bir vesika lazımdır. Bana kalırsa encüm en seçilm eli ve hesapları tetkik
etm elidir" dediği bildirilm ektedir
2 1 0 T ürk O cak ları M erkez, M u rakabe, İlim ve Semat Heyetlerinin 931 Fevkalade
Kurultayına A rzedilen Raporlar ve Bilançolar, Türk O cakları M erkez M atbaası.
Ankara, 1931, s. 1-2.
211 A .g.e., s. 2.

379
Merkez Binası başta olmak üzere Türk O caklan’mn öteki
bazı şubelerinde de gösterilen film lerin başında, sağlık ve
eğitim konularına yönelik olanlar gelmektedir.212 Öte yandan
Ocak konferansları ve konserleri radyo aracılığıyla yayınlan­
makta, yurt içi ve dışından gelen tiyatro gruplan öğrencilere
parasız gösteriler yapmaktadır.213 Türk Tarihini Tetkik Encü­
meni tarafından yayımlanan Türk Tarihine M edhal adlı kita­
bın yanısıra, yazılması tasarlanan Türk tarihine bir başlangıç
olarak biraraya getirilen notlar Türk Tarihinin A n a h ad an baş­
lığıyla, bilim adamlannın incelemesine sunulmuştur. Söz ko­
nusu çalışmanın yaklaşımının, “... Türkün medeniyet tari­
hinde büyük rolü ve diğer ırklar için ana ve mürebbi ırk va­
zifesi görmüş olması”21'' şeklinde özetlenmesi, Türk Tarih Te-
zi’ne ilişkin sistemli çalışmaların Türk O caklan içinde başla­
tılmış olduğunu göstermesi açısından ilginçtir. Ancak rapor­
da açıklan m asa da basından izleyebild iğim iz kadarıyla,
1931’de kurulan Hitit Cemiyeti üyeliğine de kabul edilen215
T ürk Tarihini Tetkik Encüm eni, özellikle ödenek, yokluğu
nedeniyle, verimli bir biçimde çalışamamaktadır.216
Merkez Heyeti’nin raporunda belirtildiği gibi, başkentin
çeşitli yerlerinde ve özellikle kahvehanelerde okum a odala­
rı açılm ış, yabancı dil ve muhasebe kurslarına devam edil­
2 1 2 A.g.e., s. 3. Bu filmlerin başında temiz su tesisatı, verem, belsoğukluğu, fren­
gi gibi hastalıklarla mücadele konulan ile Amerika'daki entansif tanm , Sokol
Teşkilâtı ve İtalya’daki faşist gençlik teşkilâtlarına ilişkin olanlar gelmektedir.
2 13 A.g.e., s. 3.
2 1 4 A .g.e., s. 4.
215 Vakit, 17 M an 1931 no. 4 7 3 6 . Haberde, “Avrupa ve Amerika'da m u htelif m il­
letlere m ensup müverrihlerden m ürekkep olarak Paris'te teşekkül eden Hint
ve On Asya Cemiyetj"r\in başvurusu üzerine A tatürk'ün fahri başkanlığı ka­
bul etliği, Türk Tarihini Tetkik Heyeti üyelerinin ise bu cem iyetin üyeliğine
kabul edildikleri belirtilmektedir.
216 Vakit, 19 Mart 1931, no. 4 738. “Gelişigüzel1' başlıklı kösede verilen yarı esprili
bir yazıda şunlar yazılmaktadır: “Tarih Encüm enine tahsisat verilemiyor, En­
cüm en de bu sebeple çalışamıyormuş. Eğer bir müddet daha bu tahsisat verile­
m eyecek olursa ‘tarih encüm eni'nin ‘tarihî encüm en1olması muhtemeldir.'’

380
miş,217 T ürk O caklan m atbaası tarafından yayım lanan 18
adet kitabın yanısıra, çeşitli kurum lar tarafından sipariş
edilen kitaplar yurt içindeki diğer kurum lara ve Türkiye
“maarifinin kendi cem iyetlerine tevzi”218 edilmiştir. Rapor­
da dikkati çeken bir nokta da, köylere götürülen sağlık hiz­
metlerinin yine köycülük hareketi bağlamında ele alınm ası­
dır. Merkez Heyeti’nin belirttiğine göre 54 köye merkez gö­
revi gören Çakal Köyü’nde açılan dispanserde 3 .1 3 1 hasta
tedavi edilmiştir.219 Bu arada Ocak binasında üç sergi açıl­
mış, bir ırkiyat müzesinin kurulm ası yönünde ilk çalışm a­
lar başlamış, 1930 Kurultayı sırasında tiyatro salonu dışın­
da henüz döşenmesi tamamlanmamış T ü rk O cakları M er­
kez Binası’nda, sesli sinema salonu, toplantı salonu, okuma
odası, Merkez Heyeti odası, büfeler vb. yapılm ıştır.220
Merkez Heyeti raporunda özellikle vurgulanan ve son yı­
lın başarısı olarak tanımlanan bir başka gelişme ise, 1930
yılı Kurultayı’nda bütçe düzenleme görevinin M erkez He­
yeti’ne bırakılması sonucu ortaya çıktığı ileri sürülen denk
bütçedir.221 Şark Ocakları m üfettişinden alınan bilgilere gö­
re, Doğudaki şubeler, “hem en umûmîyecle varidat getirir
akar, bina ve möble sahibi oldukları gibi oldukça zengin
kütüphanelere m aliktirler.”222
İlim ve Sanat Heyeti’nin faaliyetlerini bildiren raporunda
ise, telif ya da tercüme edilen yapıtlardan yalnızca Tacide’in
G erm anya adlı yapıtının yayımlanabildiği açıklanmaktadır.

217 Türk O cak ları M erkez, M u r a k a b e , . s 4.


21S A .g.e,, s. 5.
21 9 A .g.e., s. 5-6. Çakallar Köyü’ndeki faaliyetler k o n u su n d a. H am il Zübeyir,
“Çakallar Köyünde Ankara Türk O cağının H alkçılık D idişm esi’', T ü rk Yurdu,
C. 5/25, sayı 36/230, 1. Kanun 1930, s. 46'da aynı yaklaşım la “H ekim ler bir­
liği halkçılık teşkilatında ön ayak olm alıdır" denilm ekledir.
2 2 0 T ürk O cakları M erkez, M u rakabe,..., s. 6.
221 A .g.e,, s. 7.
2 2 2 A.g.e., s. 7.

381
Uim ve Sanat Heyeti Genel Sekreteri Reşit Saffet'in (Atabi-
nen) Romanya, Lehistan, İsveç ve Norveç’e yaptığı inceleme
yolculuğu sırasında, “T ürklü ğe dair tetkikât ve intibala-
rT’ndan oluşan raporunun Avrupa’da Türkçülük alanında ba­
zı yeni kuramların incelenmesine zemin hazırladığı belirtil­
mektedir.223 Raporları incelemekle görevli encümene Aydın
delegesi Reşit Galip, Giresun delegesi Hakkı Tarık, Denizli
delegesi Necip Ali, İsparta delegesi Mükerrem, Kırklareli de­
legesi Fuat Beyler; Hesaplan Tetkik Encüm eni’ne ise, Gire­
sun delegesi Kâzım, Zonguldak delegesi Rıfat, Aksaray dele­
gesi Kâzım, Emlak Bankası memurlanndan Reşat ve Divan-ı
Muhasebac’tan Refik Beyler seçilmişlerdir.224
Toplantının ikinci celsesinde encüm enlerin raporlarının
okunm asından sonra bilanço kabul edilmiştir. Hamdullah
Suphi, M ithat Şakir, Adliye Özel Kalem Müdürü Şinasi ve
Aziz Beylerin, Türk O cakları’nın CHF’ye bağlanması konu- j
sundaki görüşlerini bildirir konuşm alarından sonra, CHF’- j
ye iltihak kararı alınmıştır.225 İltihak kararının alındığı gün, I
Hamdullah Suphi’nin yurtdışma elçilik göreviyle gideceği226 |
ve yeni kurulacak gençlik örgütünün başkanlığına Reşit
Galip’in getirileceği haberinin yer alm ası, Türk Ocakları'nın
geleceğiyle ilgili kararın Kurultay öncesi belirlendiğinin bir
başka kanıtıdır.
Türk O caklan’nm CHF’ye devrini izleyen günlerde, verilen j
kararın doğruluğuna ilişkin makalelerin basında oldukça sık j
yer alması, konunun tartışma konusu olmaya devam ettiğini !
göstermektedir. Mi Biyeldeki yazısında Sadri Etem (Ertem ), j

223 A g.e., s. 8,
224 Vakit, 11 Nisan 1931, no. 4 761. !
2 2 5 A.g.e. Oriente Modemo, Yıl 11, no. 4 , Nisan 1931, s. 175 -1 7 6 .
2 2 6 M iUiyeı, 10 Nisan 1931, no. 1855'de Hamdullah Suphi'nin Kahire Sefirliğine
tayininin kararlaştırıldığı b elirtilirk en , Vakit, 10 Nisan 1 9 3 1 , no. 4 7 6 0 'd a
Varşova Elçiliğı'ne, yine Vakıt'in ertesi günkü sayısında ise, Bükreş Elçiliğine
atanacağı bildirilmekledir.

382
Türk O caklan’mn özünde kültürel bir kurum olduğunu ve
Türkçülük hareketinin siyasal bir amaca yönelmediğini ileri
sürenlere karşı, H içbir İçtim aî hedef, İçtim aî hareket
yoktur ki, tahakkuk için kendisini siyaset sahasına atmış ol­
masın. Türk Ocağı, Türkçülük cereyanı da bunlardan ayrı
değildir”227 demektedir. Sadri Etem ’e göre, T ürk Ocakları,
kültürel ve düşünsel yanı ağır basan M eşrutiyet Türkçülü­
ğünün bir organı durumunda olduğunda bile siyasal bir par­
tiden farklı olmamıştır. Programı ve amaçları olan bir siyasal
parti görünümünde yaşamını sürdüren Türk O cakları, "...
Türk camiası hakkında kâh (Turancılık) kâh (m em leketçi­
lik) hedeflerini işaret ederek siyaset yapmış”,228 T ürk Oca-
ğı’nm siyasî olmayan bir kuruluş halinde İslam cılık ve O s­
manlıcılık hareketlerine aldığı tavır, daha sonra cumhuriyet
ideolojisi ile uyumlu bir hüküm et politikası çerçevesinde
sürdürülmüştür. Aynca CHF’nin, Türk Ocakları’nm Osman-
lı lmparatorluğu’nun yirminci yüzyıl başındaki koşullarına
göre oluşturduğu siyasal programdan daha geniş, daha “sol”
bir program a sahip olm ası nedeniyle, Sadri E tem , Türk
Ocakları’nın CHF’ye devrini doğal bir gelişme sonunda alı­
nan bir karar olarak yorumlamaktadır.229 Yakup Kadri (Ka-
raosmanoğlu) ise,, aynı mantığı izleyerek Osmanlı İmpara­
torluğu içinde faaliyet gösteren Türk Ocakları’nm daha o za­
mandan “Millî Misak Türkiyesinin dört duvar arasında bir
taslağı” görünümünde olduğunu ileri sürerek, “... Türk O ca­
ğının CH Fırkasına iltihak, onun hayatında yeni bir tekâmül
merhalesi demektir. Bu m üessese kendi başına bırakıldığı
takdirdedir ki, bütün manasıle tarihlik olurdu; birkaç yıldan
beri, zaten, fonksiyonlarından birçoklarını kaybetmiş ve sırf
geçmişteki prestijine dayanarak yaşamakla idi. Şurada, bura­
2 2 7 Sadri Etcm , “Türk Ocağ>”, Vakit, 12 Nisan 1931, no. 4 7 5 2 .
22S A.g.e.
229 A.g.e.

383
da dispanser açmak, mektep binası yapmak veya belli başlı
merkezlerinde ecnebi dilleri öğretmek gibi aslî vezaıfinden
olmayan işlerle meşgul görünüyordu”230 diyerek, CHF’nin,
T ürk O cak ların ın iltihakı ile onları statik durum larından
dinamik bir hale geçirdiklerini savunmaktadır.23’
T ü rk O cakları K u ru ltayının toplanm asında gösterilen
acelecilik, m enkul ve gayrimenkul m allarının C H Fye devri
konusunda da belirgindir. 12 Nisan 1931 tarihinde Türk
Ocağı Genel M erkezi’nden İstanbul O cağı’na verilen tüm
malların devrine ilişkin emir üzerine oluşturulan heyet, 13
Nisan’dan itibaren çalışmaya başlam ıştır.232 O cak müdürü
Lütfü Bey, 13 Nisan’dan itibaren Parti adına görevine başla­
m ış,233 P arti G en el M erk ezi’nin en k ısa zam an d a T ü rk
Ocakları Merkez binasına taşınması kararlaştırılm ış, 14 Ni­
san’da parasal işlem lerin CH F’ye devri,234 1 8 N isan’da ise
m enkul eşyanın devri tümüyle tam am lanm ıştır.235 Ancak
Türk Ocakları’na ilişkin tüm muamelelerin kısa sürede ve
sorunsuz olarak sona erdirildiğine ilişkin basında yer alan
bu tür haberlere karşın, C.H.F Genel Sekreterliği’nin parti
ö rgü tü n e gön d erd iğ i y azışm alard an 1 9 3 6 y ılın d a bile,
O caklann borçlarının tasfiyesi ve malların devri konusun­
daki işlemlerin tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.

2 3 0 Yakup Kadri, “Tü rk O cağı", M illiyet, 13 Nisan 1 931, no. 1858


231 A.g.e.
232 C um huriyet, 13 Nisan 1931, no. 2491
233 C um huriyet, 14 N isan 1931, no. 2492.
2 3 4 Cumhuriyet, 15 Nisan 1931, no. 2493.
2 3 5 Vatan, 19 Nisan 1931, no. 4 7 6 9 . F eth i Erden, “T ü rk O cak lan M erkez Binası­
nın Tarihî Durumu ve Türk O caklarının Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalar",
Türk Yurdu, Cilt III, no. 3 0 0 , Temmuz 1963, s. 6. “2 7 6 Şubeden 119 şubenin
gayri m enkulleri olm asına karşılık 147 şube zengin bir gayri m enkule sahip­
ti. Bunların içinde dükkân, mağaza, arsa, değirm en, zeytinlik, sinem a, bağ,
b ah çe, kahve, b rın , depo vesaire gibi gay rim en k u llerin o gü nkü kıym eıi
(1 .3 1 2 .6 9 4 ) lira değerinde idi. Bu hesaba merkez binası ve eşyası, aynı za­
manda şubelerin eşyası dahil değildir.”

384
E K 23 : TÜ RK O C A K L A R I M E R K E Z B İN A SI İÇİN
Ç IK A R IL A N KA N U N \/E G E R E K Ç E S İ*

K a n u n S u re ti:
M adde 1- Her sene m uavenet olarak-m uvazene-i um ûm îyyeye
ve Evkaf bütçelerine vaz' olunacak o tu zar bin lira karşılığı olm ak
üzere Türk O caklarrM erke 2 Heyeti'nce ikiyüz bin lir-aya-kadar ak ­
dedilecek istikraza M aliye Vekili kefalet etm eye m ezundur.

Esb a b -ı M u cib e :
Türk Ocaktan'nın tesis tarihinden beri hars, ilim ve alelum um
İçtimaî sahada ifa ettiği hizm etlerin inkişafı neticesi m evcut teşki­
lâtın ihtiyacına göre, kâfi taksim at ve tesisatı haiz bir M erkez bi­
nası inşa edilm ek lüzum u hasıl olmuştur. Gençlik züm releri ara­
sında millî hassasiyetin tenm iyesi, hars ve ilim cereyanlarının te-
yid ve takviyesi için uzun seneler zarfında çok m üfid mesaisi su-
but eden millî m üessesenin bir sene evvel başlam ış olduğu bina,
ikmal ve dahilî tesisat ve tefrişatı yapabilm ek için iki yüz bin lira
nisbetinde bir istikraza m üzaharet zarurî görülm üştür. M atbaası,
kütüphaneleri, konferans, jim nastik salonları, tiyatrosu ve diğer
tesisatıyla bu bina aynı zam anda hüküm et m akrinin birçok m e­
denî ihtiyaçlarım tem in etm eye m üsait bir mahiyettedir.
M edenî dünyanın her tarafında mümasil m üesseselere hükü­
m etlerin ibzal ettiği m uavenet malûm olduğundan aynı m aksatla
merbut kanun layihası tanzim ve takd ir olunmuştur.

E K 24: CHF ÜÇÜNCÜ K O N G R E Sİ Y Ü K S E K R E İS L İĞ İN E *

10.4.931 tarihinde A nkara'da toplanan Türk Ocakları kurulta­


yının ocaklann feshile Fırkamıza intikali hakkında verm iş olduğu
kararın suretini bağlı olarak takdim ediyorum . Fırkam ız kongresi
tarafından bu m esele üzerinde yapılacak m u am elen in tayin ve
tesbîtini tazim atım la reyi devletlerine arzederîm Efendim .
CHF Kâtibi Umûmîsi
Kütahya Mebusu
Recep

(*) “B ir Aylık O cak M esaisi/H üküm etim izin M erkez H eyeti'ne $ayan -ı Şükran
Yardım Teveccühü”, Türk Yurdu, C. 21/1, sayı 199/5, s. 43 -4 4 .
(*) C.H.F Üçüncü B üyük K ongre Z abıtları, 10-18 Ma y a 1931, Devlet M atbaası, İs­
tanbul, 1 9 3 1 , s. 2 7 9 -2 8 0 . “C H F Kâtibi U m um isi ve K ütahya M ebusu R e­
cep'in Türk O caklarının lağvi münasebetiyle tezkeresi.”

38S
Raporlar Tetkik Encüm eninin Rapor Suretidir.

M erkez Heyeti'nin raporunu tetkik için ayrılan encüm enim iz


toplanarak bu vazifesini yapmış ve raporun icraattan bahseden
kısımları üzerinde bir m ütalea kaydine lüzum görmemiştir, Yalnız
büyük Millî Reis tarafından gelen ve kurultayın fevkalâde olarak
toplanm asına esas sebep olan davete şükran ve şitap edilmesini
heyeti um ûm îyyenize teklife karar vermiştir.
Büyük Reisin bu arzularının vücut bulması için can atmayı biz
yasam ızın kâğıt üzerine çizdiği değil, Türk g ö n ü llerin e yazdığı
m efkurenin tahakkukuna doğru atılmış en kuvvetli adım lardan
biri sayarız. Encüm enim iz kurultayın bu yolda bir k arar alması
için yasa ve kanun hükü m lerin i de ta m a m ile m üsait buluyor.
M erkez Heyeti’nin davetile toplanm ış ve Türk O caklarının intiha-
bile gelmiş en büyük heyet olan ve bu cem iyetin (kanun ifadesile
en yüksek merciini teşkil eden kurultayım ız) Kanunu M edenî m u­
cibince bir cemiyet kendisini feshe her zam an karar verebileceği
için, Türk Ocakları Cem iyetinin de feshine karar verebilir. Ve yine
selâhiyetli olan bu kurultayın kabul edeceği bu karar ile bütün
Türk Ocakları ve M erkez Heyeti'nin hükm î şahsiyetini nakil ve
devredebilir.
Encüm enim iz bütün ocaklı kardeşlerim izi bu yeni çalışma ze­
mininde ve m efkûre etrafında daha ateşli bir şevkle daim a bera­
ber ve çalışm alarının feyizli neticelerile kendilerini ve milleti bah­
tiyar görm ek istediğini ifade ederek;
1- Türk Ocakları Cem iyetinin feshine;
2- Bu Cemiyetin haiz olduğu bütün hakların bütün vecibelerile
birlikte Cum huriyet Halk Fırkasına devrine;
Karar vermesini arz ve teklif eder.

Çine Murahhası Gördes M urahhası Kırklareli Murahhası


Reşit Galip B. Hakkı Tarık B. Dr. Fuat B.

Denizli Murahhası Senirkent Murahhası


Necip Ali B. Mükerrem B.
1
i
j
| E K 25: 1 9 3 V D E TÜ RK O C A K L A R I'N IN
1 İS İM LER İN İ G Ö S T E R İR L İS T E *
36- Bayburt
1- A hlat 37- Bayramiç
2- Artvin 38- Bitlis
3- Adana 39- Bayındır
4- Adapazarı 40- Bergama
S- Afyon kara hisar 41- Bursa
6- A kçaabat (Polathane) 42- Burhaniye
7- Akçaşehir (Akçakoca) 43- Buca
8- Akhisar (Manisa) 44- Bodrum
9- Akşehir 45- 8or
10- Alaşehir 46- Burdur
11- Alucra 47- Bozova
12- Amasya 4 8 - Bozöyûk
13- Antalya 49- Bozdoğan
14- Ankara 50- Boğazlıyan
1 5 -Ayaş 51- Buldan
16- Ayancık 52- Bolvadin
17- Aydın 53- Bolu
1 8 -Ayvacık 5 4 - Boyabat
19- Ayvalık 55- Birecik
20- Acıpayam 56- Biga
21- Adıyam an 57- Bilecik
22- Arapkir 5 8 - Bozok
23- Arabsun (Gülşehri) 59- Besni
24- Aziziye 6 0 - Bornova
25- Arabsun 61- Cebelibereket
26- Arapkir 62- Cide
27- Aziziye (Afyon) 63- Çarşamba
28- Aziziye (Sivas) 64- Çal
29- Ala iye 65- Çankırı
30- Babaeski 66- Çatalca
31- Bartın 67- Çeşme
32- Bafra 68- Çanakkaje
33- Balıkesir 69- Çorlu
34- Bâlâ 70- Çorum
35- Bandırma 71- Çıldır

(* ) “Eski Tü rk O caklarının isim lerini Gösterir lis t e ” , T ürk Vurdu, C, 3, Sayı 3 0 1 ,


Aralık 1963, s, 64.

387
72- Çivril 112- G erede
73- Darende 113- Gördes
74- Dursunbey 114- Havza
75- Denizli 115- Haymana
76- Demirci 116- Harput
77- Divrik 117- Hopa
78- Düzce 118- Hayrabolu
79- Diyarbakır 119- İsparta
80- Dinar 120- Ilgın
81- Edirne 121- İğdır
82- Edrem it 122- İzmir
83- Ezine 123- İznik
84- Erbaa 124- İstanbul
85- Erciyas 125- İpsala
86- Erdek 126- İnebolu
8 7 - Eruh 127- İnegöl
88- Erzurum 128- İskilip
89- Ergani 129- İslâhiye
90- Erm enek 130- İzmit
91- Eskişehir 131- Keskin
92- Eskifoça 132- Keşan
93- Eğridir 133- Kilis
94- Elbistan 134- Kem alpaşa (Nif)
95- Eşme 135- Kütahya
96- Elazığ 136- Kula (M erdenik)
97- Emdi (Eğrigöz) 137- Konya
98- Elmalı 138- Kığı
99- Emet 139- Kars
100- Erciş 140- Kırkağaç
101- Erzincan 141- Kırklareli
102- Fatsa 142- Karaburun (İzmir)
103- Fethiye 143- Karacabey
104- Gaziantep 144- Kağızm an
105- Garbikaraağaç 145- Kazıkkuyu (Saray)
106- Giresun 146- Karacasu
107- Göle 147- K aradeniz Ereği İsı'
108- Görele 148- Karam an
109- Gerze 149- Karaköse
110- Göynük 1 5 0 -Karam ürsel
111- Gediz 151- Kastam onu
152- Kasaba 192- M ihalıççık
153- Kandıra 193- Nazilli
154- Kocaeli 194- Nevşehir
1 5 5 -Kozan 195- Niğde
156- Kuşadası 196- Niksar
157- Konya 197- Ordu
158- Könyek 198- O rhangazi
159- Gediz 199- Oltu
160- Gerede 200- Ödem iş
161- Gördes 201- Polatlı
162- Konan 202- Posof
163- Geyve Akhisarı 203- Palam ut
164- Köyceğiz 204- Pazarcık
165- Kağızm an 2 0 5 - Palu
166- Kayseri 206- Poshuf (Digor)
167- Kandıra 207- Pınarhisar
168- Konya (Ereğlisi) 208- Reşadiye
169- Kırşehir 209- Rize
170- Kısrı 2 1 0 - Sarayköy
1 7 1 -Lâdik 211- Siirt
172- Lüleburgaz 212- Seferhisar
173- Mardin 213- Senirkent
174- Mecidiye 2 1 4 - Sükut
175- M udanya 215- Suftanhisar
176- Muradiye 216- Silifke
177- M erzifon 217- Sürm ene
178- Mersin 218- Söke
179- Maraş 219- Simav
180- M ürefte 220- Sivas
181- M arm aris 221- Sivrihisar
182- M ustafakem alpaşa 222- Sinop
183- Muğla 223- Sarıkam ış
184- Manisa 224- Salihli
185- Malatya 225- Samsun
186- M enem en 226- Sındırgı
187- Muş 227- Sandıklı
188- Mucur 228- Susurluk
189- Mut 229- Soma
190- Milâs 230- Şarkikaraağaç
191- M udurnu 231- Şarkikarahisar
232- Şarkışla 249- Uzunköprü
233- Tercan 250- Ulubey
234- Terme 251- Uluborlu
235- Tefenni 252- Ulukışla.
236- Tekirdağ 253- Ünye
237- Tokat 254- Ürgüp
238- Tire 255- Varto
239- Tirebolu 256- Van
240- Taşköprü 257- Vezirköprü
241- Tavşanlı 258- Vize
242- Taraklı 259- Yalova
243- Trabzon 260- Yalvaç
244- Tarsus 2 6 1 -Zara
245- Tosya 262- Safranbolu
246- Uşak 263- Zonguldak
247- Urfa 264- Zile
248- Urla

E K 26: 1930-1931 D Ö N E M İN D E TÜ R K O C A K L A R I'N D A


V E R İL E N K O N F E R A N S L A R *

Talebeye Verilen Konferanslar


1- M aarif Vekâlet Müsteşarı M ehm et Emin (Erişirgil) Bey tara­
fından (Cumhuriyet maarifi) hakkında.
2- Şair M ehm et Emin (Yurdakul) ve Behçet Kemal (Çağlar) Bey­
ler tarafından şiirler okunmuştur.
3- G azi Terbiye Enstitüsü tarih m uallim i Nam ık Hüseyin (Or-
kun) Bey tarafından (Kom an Türkleri) m evzulu konferans veril­
miş ve Celâl Sahir Bey (Erozan) tarafından şiirler okunmuştur.
4- Vildan Aşır (Savaşır) Bey tarafından (Halk terbiyesi ve spor)
hakkında.
5 - Talimü Terbiye Heyeti Reisi Ihsan (Sungu) Bey tarafından
(İnkılap ve irtica) hakkında.
6- M aarif M üsteşarı M ehm et Emin (Erişirgil) Bey tarafn d an
(M ektep ve Aileler) hakkında.
7- Gazi Terbiye Enstitüsü tarih m uallim i Hüseyin Namık (Or-
kun) Bey tarafından (Türk Dünyası) m evzulu konferans.

( * ) T ü rk O c a h la r ı M e r k e z , M u ra k a b e, İlim ve S a n a l H ey etlerin in 931 F e v k a l a d e K u ­


r u lla r ın a A r z ed ilc n R a p o r la r v e B ila n ço la r, T ü r k O c a k l a r ı M e r k e z M atbaası.
A n k ara, 1 9 3 1 , s. 1 4 - 1 6 .

390
8- Talim ü Terbiye heyeti Reisi Ihsan (Sungu) Bey ta ra fın d a n
(Kâtip Çelebi, hayatı ve eserleri) hakkında.
9- Talimü Terbiye Heyeti azasından Ali Haydar (Taner) Bey ta ­
rafından (Bulgar Maarifi) hakkında.
10- Hamit Zübeyir (Koşay) Bey tarafından (Halk Terbiyesi) m ev­
zulu.

Talebe Tarafından Verilen Temsille Konserler


1- İffet Öm er Hanım tarafından piyano.
2- İki perdelik piyes (Erkek Lisesi) tarafından.
3- A nkara Erkek Lisesi talebesi tarafından üç perdelik bir piyes.
Bu piyes ertesi gün talebe velilerine ve davetlilere tekrar edilm iş­
tir.
4- Gazi Terbiye Enstitüsü tarafından (Yapışkanlar) isimli iki per­
delik piyes ve Zahide Emin Hanım tarafından şiir.
5- Lise talebesi tarafından temsil ve konser.
6- Lise talebesi tarafından (Tanrı Misafiri) piyesi,
7- Gazi Enstitüsü tarafından m illî rakslar.
8- Nezle ve verem e karşı m ücadele filmi.
9- Zirai film.
10- Hayat Zehirleri filmi.
11- Faşist teşkilâtı hakkında film.

Umuma Verilen Konferanslar


1-13 Mayıs 930'da İsveçli kim yager (M. Otto Giren) tarafından
(Anadolu'nun Tabii Servet M enbaları ve bunun İsveç'le m ukaye­
sesi) m evzulu.
2- 20 Mayıs 930'da Am erikalı profesör Jaksen tarafından (Tür­
kiye'nin İktisadî ve İlmî Hayatı) hakkında.
3- 24 Haziran 930'da Halit Ziya Bey tarafından (Fotogrametri)
hakkında.
4- 30 Tem m uz 930'da Kolom bia D arülfünunu m üderrislerin­
den profesör Eraşşe tarafından (Çocuk Terbiyesi) hakkında.
5- 13 Ağustos 930 tarihinde Fransız kadın tayyarecisi Mile M.
M aringt tarafından tayyarecilik hakkında.
6 - 1 4 Teşrinisani 930 tarihinde Ham dullah Suphi 8ey ta ra fın ­
dan (Ocakların Tarihçesi ve M uarız Fikirler) hakkında.
7- Namık Kem al ihtifali dotayısile m uhtelif hatipler tarafından.
8- Kânunuevvel 930 tarihinde Burhan Asaf (Belge) Bey tarafın ­

391
dan (Türk İnkılâbı ve İnkılâpta Türk Gençliği) hakkında (M ünaka­
şalı).
9- 11 K ân u n u evvel 930'da D oktor M ah m u t Bey ta ra fın d a n
(Neslimizin Islahı) hakkında (M ünakaşalı).
10-11 Kânunuevvel 930 tarihinde İsmet Paşa Hazretleri ta ra­
fından (Milli İktisat ve Tasarruf) hakkında.
1 1 -1 8 Kânunuevvel 930 tarih in d e Yusuf A kçura Bey ta ra fın ­
dan (Alm an ve Çek m illiyetperverliğinin Tem elleri Nasıl Atıldı)
konulu konferans (M ünakaşalı).
12- 25 Kânunuevvel 930 tarihinde İktisat doktoru Necdet Bey
ta ra fın d a n (Türkiye'nin Fakir D üşm esinin Sebepleri) hakkın da
(Münakaşalı).
13- 26 Kânunuevvel 930 tarihinde Selim Sırrı (Tarcan) Bey ta ra­
fından (Sokol Teşkilatı) hakkında konferans verilmiş ve kerim eleri
Selma ve A 2ade Hanım lar tarafından A nadolu, Zeybek, Karade­
niz raksları oynanmıştır. Sokol Teşkilatı hakkında bir film gösteril­
miş ve aynı program ertesi gün tekrarlanm ıştır.
14- 29 Kânunuevvel 930 tarihinde Hâmit Zübeyir (Koşay) 8ey
tarafından (Halk Terbiyesi) hakkında.
15- 1 Kânunuevvel 931 tarihinde A ğaoğlu A hm et Bey tarafın ­
dan (Ingiltere Siyasî Teşkilâtı) hakkında.
16- 2 Kânunusani 931 tarihinde şehit Kubilây'ı ta ziz için Yusuf
Akçora Beyin riyasetinde bîr miting yapılm ış, altı hatip ta ra fın ­
dan nutuklar irat edilmiştir.
17- Spor Kongresi m urahhaslarına ve zabıtana Sokol Teşkilâ-
tı'na ait film gösterilmiştir.
18- 11 Kânunusani 931 tarihinde profesör Sadri Maksudi (Ar­
sal) Bey tarafından (Tarikatten Cum huriyete) m evzulu konferans.
19-12 Kânunusani 931 tarihinde Vildan Aşır (Savaşır) Bey ta ra­
fından (Sokol Teşkilâtı) hakkında konferans ve Gazi Terbiye Ensti­
tüsü tarafından bediî oyunlar.
20- Verem hakkında sıhhî film.
21- Ankara Ticaret M ektebi M üdürü Şevket Süreyya (Aydemir)
Bey tarafından (inkılâbın İdeolojisi) m evzulu konferans (M ünaka­
şalı).
22- 22 Kânunusani 931 tarihinde A ğaoğlu A hm et Bey tarafın ­
dan (İngiliz Demokrasisi) hakkında.
23- 24 Şubat 931 tarihinde Mösyö Klod Farer tarafın d an (Piyer
Loti ve Hayatı) hakkında.
24- 3 Mart 931 tarihinde Newyork Herald ve Pronya gazetesi

392
m uharrirlerinden Mösyö Fransova Psalti tarafından (Türk ve Yu ­
nan M illetlerinin Harsî M ünasebetlerine Dair) konferans.
25- 2 Nisan 931 tarihinde m eşhur İngiliz şairi Mösyö John Mas-
field tarafından (İngiliz Edebiyatı) hakkında konferans.
26- Müderris Şevket (Aziz) (Kansu) Bey tarafın dan (Antrolopoji
Nedir?) mevzulu konferans.

E K 27 : TU RK O C A K L A R I T A R A FIN D A N
Y A Y IM L A N A N K İT A P L A R *

I - Şarkın Masal Anaları Samih Rıfat


2- Millî Armamız Nasıl Olmalı Samih Rıfat
3- Mustafa Kemal M ehm et Emin (Yurdakul)
4- Dağ Yolu Ham dullah Suphi
(Tanrıöver)
5- Üç Medeniyet A ğaoğlu A hm et
6- Fichte'nin Hitabeleri (Tercüme) Haşan Cemil (Çambel)
7- Türk Yılı Yusuf Akçura
8- Türk Sanatı Celal Esat (Arseven)
9- Günebakan Ham dullah Suphi
(Tanrıöver)
10- Çoban Şiirleri (Virjil-Tercüme) Ruşen Eşref (Onaydın)
II - Türklük ve Türkçülük İzleri Reşit Saffet (Atabinen)
12- Cermanya (Tasit-Tercüme) Cami (Baykut)
13- Türk Diline Dair - Sadri M aksudi (Arsal)

TELİF VE TERCÜME EDİLMİŞ OLUP BASILACAK OLANLAR


1- Kandit (Volter-Tercüme) Nahit Sırrı (Örik)
2- Jeorjikter (Virjil-Tercüme) Ruşen Eşref (Onaydın)
3- Ramzey'ın Anadolu Tarih ve
Coğrafyası (Tercüme) Hüseyin
4- Çiçeron'un Nutukları (Tercüme) Haşan Cemil (Çambel)
5- Fon Lökok'un Turhan Abidesi
(Tercüme) O rhan Sadettin
6- Aristo'nun Politiği (Tercüme) Faik Ali (Ozansoy)
7- Strabo'nun Coğrafyası (Tercüme) Cami (Baykut)
8- Afganistan Zakir Kadiri (Ugan)
9- Ankara ve Havalisinde Sivil
Mimari Nakışlar Eşref

(* ) Hamdullah Suphi, Dagyolu, 2. Kitap, s. 24.

393
10- Ankara ve Anadolu Galatasaray
(Seyyahlara rehber olmak m uallim lerinden
üzere Fransızca) Mösyö M amburi.

Bunlardan başka Şark vilayetlerine ait aşağıdaki eserler tercü­


me ettirilmiştir:
1- Kürtlere dair A rap m enba'larında mevcut haberler. "Zakir
Kadiri Bey tarafından istihraç''.
2- Kürtlere-Erm enilere ve um ûm îyyetle vilâyatı şarkiye ehalisi-
ne, Kürt şehirlerine dair, Rus ansiklopedisinde mevcut m alum at.
B- Kadim ve bugünkü Ermenistan unvanlı iki eserin birinci cil­
dinden Kürtlere ait malumat.
4- Kadim ve bugünkü Ermenistan unvanlı eserin ikinci cildin­
den Kürtlere ait malûmat.
5- Ansiklopedi Botanikte Kürdistan maddesi.
6- Brokhavz ansiklopedisinde Erm enistan maddesi.
7- iki ciltlik Acem unvanlı eserden Süm er ve A katlara ait kısım.
8- Avrupa ve Asya milletleri unvanlı eserden Kürtlere ait kısım.
9- Şarkı karip unvanlı eserden vilâyatı şarkiye ahalisine ait ha­
berler.
10- Klinkhard'ın Türkün Yurdu unvanlı eserinden Kürtlere ve
vilâyatı şarkiyeye m üteallik kısım.
11- Fon M oltkenin m ektuplarından Kürtlere ait haberler.
12- Erm enistan ve Kürdistan'da yol krokileri.
13- Kürdistan'da iki sene unvanlı eser.
14- Bogos Nobar Paşa'nın Erm enilere ve vilâyatı şarkiyeye dair
neşriyatı.
15- Fransızca Büyük Ansiklopedide Kürtlere dair m alûm at.
16- Türkiye'de Relorm unvanlı eserden Kürtlere ve Erm enilere
dair m alûm at.
17- Kürdistana müteallik tetkikler unvanlı İngilizce eserin ilk
cildi.
18- Elcezire ve Kürdistanda tebdili kıyafetle nam eser.
19- VVagner'in Kürtlerin menşe ve lisanlarına ait iki yüz sahife
kadar mühim m alûm at ihtiva eden eseri.

394
E K 2 8 : TU RK O C A K L A R I M E R K E Z H E Y ET İ
M U H A S EB ESİN İN 1930-1931 B İL A N Ç O S U *

Mevcudat ve Matlubat
Lira K

Kasa 786 23
Borçlu Hesap 124.190 10
Bankalardaki Mevcut 95 06

2 6 3 .5 2 3 08

Sermaye ve Duyûnat:
Lira

Alacaklı hesap 73.53 78


Tediye senedi 57,900
Bankalara borç 132.149 30

2 6 3 .5 2 3 08

Mesûl Muhasip M uhasebeci


Enver M uam m er

işbu bilanço defterler ve esas kayıtlara m utabıktır.


1/4/931

Murakıp Murakıp Murakıp


M aliye Vekâleti Milli M üdafaa Vekâleti M aliye Vekâleti
M uhasebe M üdürü M uhasebe M üdürü Nakit İşleri
Kemal Ziya Yahya Naci M üdür M uavini Fikri

( * ) T ürk O cakları M erkez. M u rakabe, İlim ve Sartal H eyetlerinin 931 F ev k a lâ d e Ku­


rultayına A rzedilen R aporlar ve B ila n ç o la r , s. 10-11

395
E K 29: C U M H U R İY ET H A LK F IR K A S I K Â T İB İU M U M İLİĞ İN İN
F. T E Ş K İLÂ T IN A U M U M Î T E B L İG A T I*

Cum huriyet Halk Fırkası


Kâtîbium ûm îliği Ankara
1279 15/4/1931

CHF Vilâyet idare Heyeti Reisliğine

11/4/931 tarih ve 1198 numaralı telgrafla yapılan tam im e zeyildir:


10/4/931 ta rih in d e fe v k a lâ d e İçtim aını a k d e d e n sab ık Türk
Ocakları Kurultayı raporları tetkik ve hesap encüm enleri tarafın ­
dan tanzim ve heyeti umûmîyyece kabul olunan m azbatalar su­
retinden ( ) nüshası leffen gönderilmiştir. Vilâyetiniz dahilindeki
teşkilât kadem elerine tevziini rica ederim efendim .

CHF Kâttbumûmîsi
Kütahya M ebusu
Recep

Berayı m alûm at bilum um valilerle D. Bekirde birinci um um î


m üfettişliğe birer suret gönderilmiştir. Teşkilâtım ız olan vilayet, ■
kaza, nahiye adedine göre birer suret gönderilm iştir.

Raporları tetkik Encüm eninin rapor suretidir.

M erkez heyetinin raporunu tetkik için ayrılan Encüm enim iz


toplanarak bu vazifesini yapm ış ve raporun icraattan bahseden
kısımları üzerinde bir m ütalâa kaydına lüzum görmemiştir.
Yalnız Büyük Millî Reis tarafından gelen ve Kurultayın fevkalâ­
d e olarak toplanm asına esas sebep olan davete şükran ile şîtap
edilmesini Heyeti Um ûm îyyenize teklife karar verilmiştir.
Büyük Reisin bu arzularının vücut bulması için can atm ayı biz
yasam ızın kağıt üzerine çizdiği değil, Türk g ö n ü lle rin e yazdığı
m efkurenin tahakkuku n a doğru atılmış en kuvvetli adım lardan
biri sayarız. Encüm enim iz Kurultayın bu yolda bir karar alması

( * ) C um hu riyet H alk F ırk ası KâlibiumûmiVtğinin fi Tcjhild/ına L/nıuınî Tebligatı,


(M ayıs 1931'd en Birincikânun 1932 nihayetine kadar), c. 1, H akim iyeti M illi­
ye Matbaası, 1933, s. 261 -2 6 4 .

396
için Yasa ve Kanun hüküm lerini de tam am iyle m üsait buluyor.
M erkez Heyeti'nin davetiyeyle toplanm ış ve Türk O caklarının in-
tihabiyle gelmiş en büyük heyet olan ve bu cem iyetin (Kanun ifa­
desiyle) en yüksek merciini teşkil eden Kurultayım ız Kanunu M e­
denî mucibince bir cemiyet kendisini feshe her zam an k arar vere­
bileceği için, Türk O caklan Cem iyetinin de feshine karar verebilir.
Ve gine selâhiyetli olan bu kurultayın kabul edeceği bu karar ile
bütün Ocakları ve m erkez heyetini hükm î şahsiyetinde toplanan
bütün haklar ve vecibeler Cum huriyet Halk Fırkasının hükm î şah­
siyetine nakil ve devredilebilir.
Encüm enim iz bütün Ocaklı kardaşlarım ızı bu yeni çalışma ze­
m ininde ve m efkûre etrafında daha ateşli bir şevkle daima bera­
ber çalışm alarının feyizli neticeleriyle kendilerini ve milleti bahti­
yar görm ek istediğini ifade ederek kurultayın;
1-Türk Ocakları Cem iyetinin feshine
2- Bu Cem iyetin haiz olduğu bütün hakların bütün vecibeleriy­
le birlikte Cum huriyet Halk Fırkasına devrine karar vermesini arz
ve teklif eder.

Raporları tetkik Encümeni;


Çine m urahhası: Reşit Galip Bey, Gördes m urahhası: Hakkı Ta­
rık Bey, Kırklareli m urahhası: Dr. Fuat Bey, Denizli m urahhası: Ne­
cip Ali Bey, Senirkent m urahhası: M ükerrem Bey.

Hesap encüm eninin Rapor suretidir.

Türk O cakları Mart 931 gayesi itibariyle Idarei M erkeziye pi-


lançosiyle ayrıca tanzim edilmiş olan m atbaa pilançosu ve sahne
pilançosu encüm enim izce tetkik edildi:

7- İdarei Merkeziye
Idarei M erkeziye pilançosu Türk O caklarının bugünkü umumî
vaziyetini idare etm ekten ziyade m erkez ocağının geçen kurul­
taydan beri M art gayesine kadar mevcudat ve m atlubatını gös­
term ektedir. Biz de bu noktadan tetkikatım ızı icra ettik.

2- Mevcudat ve Matluba t
Kasa: Mart gayesinde (786 lira 23 kuruş) m evcut imiş.
Borçlu hesap: Pilançoda (124.190 lira 10 kuruş) gösterilm işse
de diğer fasla ait olan (63.214 liranın) ilavesinden hasıl olduğu

397
anlaşılm ıştır ki ocağın alacağını teşkil ediyor. Bu alacağın bir kıs­
mı eşhas üzerinde olup asâr tercüm e ve neşreden zevata avans
olarak verilenler, diğer bir kısmı da Türk O caklan m uhtelif şube­
lerinden alacaktır ki bunların da m uavenet tertib ine nakl ile itfa­
sı lâzım gelmektedir:

Bankalardaki mevcut: (95 lira 6 kuruştur).

Pilançoda sene iptidasındaki hesabat namı altında gösterilen


(138.451 lira 69 kuruş) noksan irae e d ilm iş ve h a k ik i rakam
(201.665 lira 6 kuruş) olup bu m eblağın (96.00) lirası Rellâ şirke­
tinden tazm inat olarak ikame edilen davaya m üstenit bir alacak­
tır. Ve m ütebaki (105.665 lira) da tahm in olunan varidatın nok­
san tahakkukundan dolayı bütçe açığı o larak görülmüştür.

Sermaye ve düyunat:

Alacaklı hesap: (73.573 lira 78 kuruş) olup m uhtelif müessesat


ve esnafa inşaat ve tefriş borcudur. Ödenm esi lâzımdır.

Tediye senedi: Bankalara olan borçtur.

Lira
6.500 Ziraat Bankasına
21.400 İş Bankasına
30.000 Tayyare Cem iyetine
57.900 Yekunu

Bankalara borç: (132.049 lira 30 kuruş) da M erkez binasının


ipotekinden baki kalmış Emlâk Bankasına borçtur.
Vaziyeti m aruzaya nazaran Türk Ocağının (263.523 lira 8 ku­
ruş) borca mukabil pilançoda mevcudat ve varidatı yoktur. Yalnız
pilançoya ithal edilmeyen Türk Ocakları m erkez binası ve eşyasile
şuabat ocaklarının bina ve eşyaları ve m enkul ve gayrim enkul bi­
lumum emvali bu bilançoda gösterilmemiştir.

398
Indettashih planço:
M evcudat ve m atlubat:
Lira K

Kasa 786 23
Borçlu hesap 60.976 10
Bankalardaki mevcut 95 06
M uvazene için 201.665 69
263.523 08

Sermaye ve düyunat: 73.573 78


Alacaklı hesap 57.900 00
Tediye senedi 132.049 30
263.523 08
Şu hali almıştır.

Sahne: Pilançonun tetkikinde şayanı arz bir cihet görülm edi.


Yalnız M erkez Heyeti'ne (14.922 lira 77 kuruş) borcu vardır ki bu
rakam esasen M erkez Heyeti’nin pilançosunda irae edilmiştir.
M atbaa: Pilançonun tetkikinde şayanı arz bir cihet gö rülm e­
m ekle beraber Encümenimiz Heyeti U m ûm îyyenize m atb aan ın
(30.972 lira 4 kuruş) alacağı olduğunu arzeder. Bundan (17.267 li­
ra 49 kuruş) idarei M erkeziyeye olan borcudur.
Kurultay, Türk Ocaklarının Cum huriyet Halk Fırkasına intikali
hususunu tahtı karara aldığı takdirde M erkezin ve diğer O cakla­
rın menkul ve gayrim enkul bilumum em val ve eşyası en van terle­
riyle Fırkaya devrolunacak ve en van terd en fazla zu h u r edecek
olan eşya, teşekkül edecek olan teslim ve tesellüm Heyetlerince
tesbit ve tesellüm edilecektir. İşbu envanter (1.14S Bin Y ü z kırk
beş) kalemi ihtiva edip (38) sahifeden ibaret olm akla rapten ku ­
rultaya arz ve takdim kılınmıştır.
M uhterem Kurultaya M erkez Heyeti'nin işbu m azbatam ız d a­
iresinde ibrasını teklif ederiz.

Hesap Encümeni A zâları


M urahhas: Giresun m ebusu Kâzım Bf.
" : Aksaray mebusu Kâzım Bf.
" : Zonguldak m ebusu Rıfat Bf.
" : Emlâk Bankası M erkez M üdürü Reşat Bf.

399
E K 30: C U M H U R İY ET H A L K F IR K A S I K A TİB İU M U M İLİĞ İN İN
F IR K A T E Ş K İL A T IN A U M U M İ T EB L İG A T I*

294 A nkara
Bağlısı: 3 3.6.1934

CHF Vilayet İdare Heyeti Reisliğine,


M efsuh Türkocaklarından devralınan borçların tasfiyesi işi çok
uzadı. Bu yüzden O caklardan alacağı olanlar haklı olarak sızlan­
m aktadırlar. Bu sebeple em lâkin biran evvel satılarak borçların
ödenm esi fırkam ızın şerefi noktasından lüzum lu bir iştir.

CHF Kâtibi umûmîsi


Kütahya m ebusu
Recep

E K 3 1 : C U M H U R İY ET H A LK PARTİSİ
G E N E L S E K R E T E R L İĞ İN İN PARTİ Ö R G Ü TÜ N E G E N E L G E S İ* *

Cum huriyet Halk Partisi Ankara


Genel Sekreterliği 21.4.1936

CHP Başkanlığına,
Dağılan Türk O caklarından Partim ize devr olunan ve şimdiye
kadar büyük bir kısmının ödenm iş olan .borçları hakkında tasfiye
encüm eninin çalışmaları Genyönkurulca gözden geçirildi. Bu ara­
da hususi idare ve belediyelerin de bazı ocaklardan m iktar itiba-
rile pek az bir alacakları olduğu görüldü.
Türkocaklarından alacaklı olan belediye ve hususî idareler bu
pek az olan alacaklarına karşı bütçelerine bir yardım tahsisatı ko­
yup ocak borcuna mahsup etm eleri suretiyle hesabın kapatılm ası
uygun bir hal çaresi olacağı düşünüldü.

CHP Genel Sekreteri


Kütahya Saylavı
R. Peker

(*) Cumlıuriyft H alk Fırkası Kârikiurnâmfliğinin Fırka T efkilâttn a U m ûm i T ebliga­


tı, (İk in ci Kânun 1 9 3 4 ’ıen Haziran 1 9 3 4 son un a kadar), C. 4, H akim iyeti
Milliye M atbaası, 1934. s. 131.
( * * ) Cum huriyet Halk P arası Genel Sekreterliğinin Parti Örgütüne G enelgesi, (1 lkin-
cikânun 1936'dan 3 0 Haziran 1936 tarihine kadar), C. 8, Ulus. 1 936, s. 203.
Sonuç

1912-1931 yıllarında Türk O cakları’nı am açlan, faaliyetleri,


ideolojik yapısı ve kültür hayatına etkileri açısından incele­
diğimiz bu çalışmada, İm paratorluktan ulus-devlete geçiş
süreci içinde hedefleri farklılaşan m illiyetçilik anlayışının
temel nitelikleri ortaya konulmaya çalışılm ıştır. 1 9 1 2 ’de ya­
yımlanan ilk nizâmnâmesinden, 1 9 3 1 ’de faaliyetlerine son
verdiği dönem e kadar siyaset dışı kalma iddiasında olan
Türk O cakları'nm Osm anlı İm paratorluğu nun son döne­
minde Türkçülük akım ının kültürel alandan siyasal alana
kaymasına paralel olarak doğrudan siyasal faaliyetlerde bu­
lunmam akla birlikte siyasal hedeflerin gelişm esine ortam
hazırlayan faaliyetlerde bulunduğunu görüyoruz. Bu ilk dö­
nemde T ürk Ocağı’nın Türkçülük anlayışı, Orta ve Doğu
Avrupa m illiyetçiliklerinde görüldüğü gibi çok-uluslu bir
im paratorluk içinde hakim unsurun öteki unsurlar karşı­
sında kendini farklılaştırması, üstünlüğünü vurgulaması b i­
çim inde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Türk Ocağı tarafın­
dan savunulan hars m illiyetçiliği, bir ulusa bağlı olm anın
temel ölçütü olarak aynı dil ve kültür grubundan olmayı
401
kabul ederken, özellikle I. Dünya Savaşı içinde Turancılık
politikasına kayan iktidardaki İttihat ve Terakki Fırk ası’mn
amaçlarına da dolaylı bir biçimde hizm et etmiştir. 1 9 1 3 ’den
sonra İttihat ve Terakki Fırkası’nm tüm dem ekleri denetimi
altına alma isteğinin sonucu Türk Ocağı yönetim kadroları­
nın bir bölümü Parti üyelerinden oluşurken, 19 1 8 Kongre­
sin d e Ocağın faaliyet alanının sınırları konusunda çıkan
tartışmalar, Turancılığın kültürel düzeyde de olsa destek­
lenmesine yol açmıştır. Bununla birlikte T ürk O cağı, bazı
kurucularının çabalan sonucu İttihat ve Terakki Fırkası’nm
bütünüyle denetimi altma girmeyerek göreli özerkliğini ko­
rumayı başarmıştır.
Cumhuriyet döneminde yeniden örgütlenen T ürk Ocak-
larfnın bir kez daha aynı ikilemi yaşadığına tanık oluyoruz.
Bu dönemde milliyetçiliğin bir yandan devlet politikasının
tem el ekseni haline gelm esi, öte yandan da iktid ard aki
Cumhuriyet Halk Fırkası’nm ilkeleri arasında yer alması,
özellikle devlet-hüküm et özdeşliğinin bulunduğu b ir dö­
nemde Türk O cakları’nın siyasal ve ideolojik amaçlara uy­
gun faaliyetlerde bulunmasına yol açmıştır. Kem alist dev-
rim lerin kitlelere benim setilm esi, çağdaşlaşmacı temaların
vurgulanması sürecinde Türk Ocakları önem li bir işleve sa­
hip olmuş, özellikle 1 9 2 5 ’ten sonra irticaya karşı tavır al­
ması, devlet politikası açısından önem li b ir sorun teşkil
eden Doğu Anadolu Bölgesinde yaşayan unsurların “tem si­
li” ve Türkçe’nin konuşulan bir dil haline getirilm esi yö­
nündeki faaliyetleriyle dikkat çekmiştir. Bu bağlamda Cum ­
huriyet döneminde Türk O caklan Genel M erkezi’nin İstan­
bu l’dan Ankara’ya taşınm ası, T ürk O cak ları’nın yönetim
kadrolarında C H F’nin ileri gelen ü yelerinin bu lu nm ası,
1927 yılında Türk O caklan yasasına eklenen “Cumhuriyet
Halk Fırkası ile devlet siyasetinde beraberdir” kaydı, yine
aynı yıl yapılan CHF Büyük Kongresinde partinin “mura­
402
kabesi” altında bir kuruluş sayılması, CHF’nin T ürk Ocak-
Ian’nı bir tür kültür şubesi olarak görme eğilim inin göster­
gesidir. Bu eğilime paralel olarak, Türk O caklan’m n M er­
kez ve şubeleri arasında eşgüdüm sağlamak ve faaliyetlerine
sistem atik bir yön vermek amacıyla kabul edilen Çalışma
Talim atnam esi (1 9 2 6 ) ve M esai Program ıyla ( 1 9 2 7 ) k u ­
rumlaşma yönündeki çabalarına tanık oluyoruz. Kurum laş­
ma doğrultusundaki bu çabalar, Türk O cakları’nın özellikle
Anadolu’da, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın taşra teşkilatı ya­
nında ikinci bir iktidar odağı olarak ortaya çıkm asına ne­
den olmuş, hatta Türk O caklan, çok yönlü kültürel faali­
yetleriyle halkla yatay ilişkiler kurmadaki başarısı nedeniy­
le CHF hüküm eti tarafından kendi varlığına karşı bir tehdit
olarak algılanmaya başlamıştır.
Böylece 1 9 2 8 ’den başlayarak hüküm et yanlısı basın ın,
milliyetçiliğin bir devlet ve hüküm et politikası haline gel­
mesi nedeniyle Türk O cakları’nm işlevini yitirdiği, halkla
bütünleşem ediği, seçkiııci bir yaklaşıma sahip olduğu yö­
nündeki eleştirileri, gerçekte Cumhuriyet Halk Fırkası’nın
bu kuruluşları kendisine bağımlı kılma isteğinin bir sonu­
cudur. Bu süreçte Türk Ocakları’nm kurulduğu günden be­
ri O caklann temel amacının hars m illiyetçiliği olduğu şek­
lindeki geleneksel yaklaşıma sahip grup karşısında, “amelî
saha” temasını savunan grup, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın
bu yöndeki eğilimine hizmet etmiş, söz konusu yaklaşımın
savunuculuğunu yapan Reşit Galip, 1 9 3 T de Cum huriyet
Halk Fırkası Üçüncü Büyük Kongresi’nde Kültür ve G enç­
lik İşleri şubesinin başına getirilmiştir.
1930 yılından sonra Türk O cakları’nın m illiyetçilik anla­
yışı, sol muhalefet tarafından da gündeme getirilirken bazı
Ocak üyelerinin Serbest Cumhuriyet Fırkası ile ilişkiye gir­
m esi, H am dullah Suphi’nin C um huriyet H alk F ırk a sı’na
karşı yer yer çoğulculuğu ve düşünce özgürlüğünü savun­
403
ması, Türk OcakLarı’m n kapatılmasına giden süreçte önem ­
li rol oynamıştır. Bu bağlamda 1 9 3 1 ’de T ü rk O cakları’mn
kapatılması tek parti yönetim inin genel mantığıyla tutarlı­
dır. Gerçekten de H alkevleri, Türk Tarih Tezi, Güneş Dil
Teorisi gibi uygulamalar Cum huriyet Halk F ırk ası’m n bir
yandan tüm güçleri tek bir merkezde toplama ve olası m u­
halefet odaklarını ortadan kaldırma çabasının, öte yandan
da kültürel hayatı Partinin ideolojisi doğrultusunda yönlen­
dirme isteğinin bir anlatımıdır. Türk O cakları’ndan sonra
açılan Halkevleri'ne tüm. O cak üyelerinin doğal üye olarak
kabul edilmesi, Cum huriyet Halk Fırkası’mn gerek üye sa­
yısı, gerek şubeleriyle oldukça geniş ve hazır bir kitle örgü­
tünden yararlanması gibi pratik bir amaca hizmet etmiştir.

404
KAYNAKÇA

Abdülhak Şinasi, “Hamdullah Suphi'ye Dair H atıralar”, Muhit, Yıl 3, no. 26, Kânu-
mevvel 1930.
Adıvar, Halide Edip, T ürkün Ale$le İmtihanı, Atlas Kıtabevi, İstanbul, 1983
Ağaoğlu Ahm et, “Türk O caklan Kongresi M ünasebetiyle", Hakimiyet-i M illiye, no.
1411, 29 Nisan 1925.
Ağaoğlu, Sam et, Baham ın A rkadaşları, Nebioglu Y a y ın e v i, İstanbul. 1958.
Ağaoğlu, Sam et, “H am dullah Suphi Tanrtöver", Türk Yurdu , H am dullah Suphi
Tanrıöver Özel Sayısı, Cilt 6 , no. 2, Şubat 1967.
Ağaoğlu, Samet, Kuvayı Milliye Ruhu, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1981.
Ahmet Agayef, “Türk A lem i”, Türk Yurdu, Cilt 1, no. 1, 1327.
Ahmed E m in. “K öycülük H areketi", ikdam , 5 Temmuz 1335.
Ahmed Em in, Turkey in ıhe V/orld War, Yale U niversiıy Press, Nevv Haven, 1930.
Ahmet Ferit, “Türk O cak lan ”, Nevsaî-t M illi, tstanbul, Artin Araduryan ve M ah­
dumları M atbaası, 1330.
Ahmet H ikm et, "D ilim iz". T ürk D erneği, Yıl 1, no. 1, 1327.
A kçura, Yusuf, Yeni Türk Devletinin Öncüleri, 1928 Yılı Yazıları, K ültür B akanlığı,
Ankara, 1981.
Akçuraoğlu, “Celal Nuri Beye”, Turk Yurdu, Cilt 1, no. 5, 1327.
Akçuraoğlu, “H alka”, Halka Doğru, Yıl l, no. 22, 5 Eylül 1329.
Akçuraoğlu, “Halka, III”, Halka Doğru, Yıl 1, no. 25, 26 Eylül 1 329.
"Akvâm-ı Türkiye'ye M üjde ve Türk Derneği'ni Tebrik” , Sırat - 1 Müstakim, Yıl 1,
no. 25, 29 Kânun-ı sâni 1324.
Akder. N ecati, “Hamdullah Suphi Tannöver'de Milliyet Fikri ve M illiyetçilik M ef­
kuresi", Türk Kültürü, Hamdullah Suphi Tanröver Özel Sayısı, no. 4 5 . Temmuz
1966.

405
1

Akder, N ecati, "Seçk in Vatansever, Büyük M illiy etçi, D eğerli F ik ir ve M efkure


Adamı Ahmed Fcrid Tek Üfûl E tti". Türk Kültürü, no. 1 1 0 , A ralık 1971.
Akder, N ecati, “T ürkocakları, Flalkevleri ve Kültür D ernek leri, II”, T ürk Yurdu,
C ilt 2, no. 2 8 8 , Eylül 1960.
A kifoglu, Mazhar. “Ne Düşünm üştük”, Türh Vurdu, no. 2 5 2 , O cak 1 956.
Aksın, Sina, “Türk Ulusçuluğu”, Cumhuriyet Dönemi T ürk iy e Ansiklopedisi, Cilt 7.
Akyüz, Kenan, “T ürk O cak lan ” , Belleten, Cilt L, no. 196, Nisan 1986.
Alangu, Tahir, Ö m er Seyfettin, Ülkücü B ir Yazarın Romanı, May Yayınlan. İstanbul,
1968.
"Altın Yurda Teveccühler”, Alım Yurd, Cilt 1, no. 2, 31 Mayıs 1339
A n k a ra ’da J3 4 0 Senesi Nisan in da Toplanan Birinci T ü rk O ca kla n Umumi Kongresi
Zahıtlan, Yeni Gün Matbaası, Ankara, 1341.
A rif O ruç, “İzm ir Türk Ocağı Nezaketini Kaybetm iş B ir M eyhane m id ir?”. Yarın,
no. 2 0 9 , 18 Temmuz 1930.
“Ayandan Besarya Efendi H azretlerine", T ürk D em eğ i, Yıl 1, no. 5, 1327.
Ayaz lshakî, “Gayrı T ürkler Nasıl T ürkleşıirilebilir7”, C u m h u riy et, no. 1 426, 28
Nisan 1928.
Aydemir, Şevket Süreyya. M akedonya’dan Orta Asya'ya E n v er Paşa, Remzi Kitabe-
vi, Cilı 2, İstanbul, 1976.
Balım oğlu, A .I., “T ü rk O caklarına Dair, Bir H asbıhalden”, H areket, Cilt 1, no. 21,
Kasım 1948.
Baydar, M ustafa, H amdullah Suphi Tanrtovcr ve A nılan, M enleş Kitabevi, İstanbul,
1968.
Baysal, Ja le , “K ütüphanecilik” , C um huriyet Dönemi T ürk iy e Ansiklopedisi, Cilt 5
Bayur, Yusuf Hikm et, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilı 2, T.T.K. Basım evi, Ankara, 1983.
"Bin Dokuz Yuz O ıuz Kurultayına Arzedilen M erkez, İlim ve San'at ve M urakabe
Heyeti Raporları”, Türk Yurdu, Cilt 4/24, no. 27/221, Nisan 1930.
“Bir Aylık O cak Haberleri”, Türk Yurdu, Cilt 21/7, no. 195/1, O cak 1928.
“Bir Haftalık Adana”, Altın Yurd, Cilı 1, no. 1, 15 Mayıs 1339.
"Buldan Türk O cağı”, T ürk Yurdu , C ilı 1, no. 3 , K ânun-ı evvel 1340.
"Bursa Türk O cağı", Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 76, 15 Teşrın-i evvel 1923.
“Büyük G ün”, H alka D ognı, Yıl 1, no. 3 3 7 , 19 Kânun-ı evvel 1329.
Cansever, Haşan Ferit, “Türk Ocağının Doğusu ve Türk Ocağı M illiyetçilik İdeali­
nin Hususiyetleri”, Türk Yurdu, Cilı 6, no. 8, Ağustos 1967.
Cansever, H aşan Ferit, T ü rk o ca g ın ın Doğuşu, Sebep ve S aik leri”, Türk Yurdu,
Cilt 2, no. 2 8 4 , Mayıs 1960.
Celal Nuri, “Akçuraoğlu Yusuf Beye”, Türk Yurdu, Cilt 1, no. 3, 1327.
C um huriyet Halk Fırkası Büyük Kongresi , TBM M Matbaası, Ankara, 1927.
C u m h u riy et Halk Fırkası Kâtibiumûmtliginin F ırk a Teşkilâtına U m u m i Tebligatı,
(İk in ci Kânun 1934'ıen Haziran 19 3 4 Sonuna Kadar), Cilt 4, H akim iyeti M illi­
ye M atbaası, 1934.
C um huriyet Halk Fırkası Kâtibiumûmîliğinin Fırka Teşkilâtına U m um i Tebligatı, (1
M ayıs 1 9 3 1 d e n Birincikânun 1932 Nihayetine Kadar), C ilt 1, H akim iyeti Mıl-

406
liye M atbaası, 1933.
C u m h u riy et Halk fır k a s ı N izâm n â m esi, 15 T eşrin -i evvel 1 9 2 7 ’dc ln ıkad Eden
Cum huriyet Halk Fırkası Büyük Kongrası'm n 22 Teşrin-i evvel 1 9 2 7 lçtim am -
da M üzakere ve Kabul Edilmiştir, TBM M M atbaası, Ankara 1927.
C um huriyet Halk Fırkası Üçüncü Büyük K ongre Zabıtları, 1 0 -1 8 Mayıs 1 9 3 1 , Dev­
let M atbaası, İstanbul 1931.
Cumhuriyel Halk Partisi G enel Sekreterliğinin Parti Ö rgülüne G enelgesi (1 İkincıkâ-
nun 1936'dan 30 Haziran 1 9 3 6 tarihine kadar), C ilt 8 , Ulus, 1936.
“Çakallar Köyünde Ankara T ürk O cağının H alkçıbk Didişm esi”, T ürk Yurdu, Cilt
5/25, no. 36/230, 1. Kanun 1930.
Çavdar, Tevfik, "Bir Yaygın Eğitim Deneyi-H alkevleri”, T ürk iy e'd e Yaygın Eğitim
(Sem iner Tebliğleri), ITÎA, Eskişehir, 1975.
Çiner, Sadık, "Büyük Vatan Evladı”, T ürk Yurdu, Hamdullah Suphi T an n öv er Özel
Sayısı, Cilt 6 , no. 2, Şubat 1967.
Coker, Fahri, Tıırfc Tarih K urum u, K u ruluş A m acı ve Ç alışm aları, T u rk Tarih K uru­
mu, Ankara, 1983.
Danişm end, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4, T ürkiye Yayıne­
vi, İstanbul, 1955.
Deny, je a n ve Marchand Rene, Pelit Mamı el de la Tıırquie N ouvelle, Ja cq u e s Ha-
um onı et Cte, Paris, 1933.
Develioğlu, Burhanettin, “Hamdullah Suphi ile 55 S en e", T ü rk Yurdu, Hamdullah
Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6 , no. 2 , Şubat 1967
“Din Ticaretiyle M ücâdele”, Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 78/12, 15 Haziran 1923.
D um onı, Paul, “La Revue Türk Yurdu Et Les M usulm ans de l'Em pire R u sse -1 9 1 1-
19 1 4 ”, C ahiers du Monde Russe et Sovitlique, Tem m uz-Aralık 1974.
Duru, Kâzım Nami. Cumhuriyet Devri H atıralarım , Sucuoğlu M atbaası, tstanbul.
1958.
Duru, Kâzım Nami, “Türk Ocağı Hatıralarımdan”, Türk Yurdu, no. 250, Kasım 1955.
Duru, Kâzım N am i, Ziya Gökalp. Milli Eğirim Basım evi, tsıanbul, 1975.
Elm an, Ahmet Sevkeı, Dr JRejiı Galip, Yeni M atbaa, Ankara, 1955.
Enginün, İnci, Halide Edip Adıvar’ın E serlerin d e D oğu ve Balı M eselesi, Edebiyat
Fakültesi M atbaası, tsıanbul, 1978.
Erbil, Hâşim Nahid, “M odem Türkçü lü k ", T urk Yurdu, Cilt 2 6 . no. 4 , 15 llkteşrın
1942,
Erden, Fethi, “Türk Ocağında M usiki", T urk Yurdu, no. 2 6 5 , Şubat 1957.
Erden, Fethi, “Türk Ocakları Merkez Binasının Tarihi Durum u ve Türkocagım n
Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalar”, T ürk Yurdu, Cilt 3, no. 3 0 0 , Temmuz 1963.
Erişirgil, Em in, Bir F ik ir Adamının Romanı, Ziya G ökalp, Remzi Kitabevi, İstanbul,
1984.
“Erkân-ı Harbıye-ı Umûmîyye Reisi Fevzi Paşa Hazretlerinin Adana Türk Ocağında
lrad Buyurdukları Kıymetli Nutuklar", Alim Yurd, Cilt 1, no. 2, 31 Mayıs 1339.
“Eski Türk O caklarının İsim lerini G österir L isıe", T ürk Yurdu, Cilı 3 , no. 3 0 1 .
Aralık 1963.

407
EN ., “İzmir'de B ir H adise", H ahim iyct-i Milliye, no. 3 2 6 6 , 16 Ağustos 1930.
FaliK Rıfkı, “B ir Bayram M anzarası", T ürk Vurdu, Cilt 1/21, no. 3/197, Mart 1928
Fal İh Rıfkı, “Fikirden Hayata", T ü rk Vurdu, Cilt 8 , no. 18, M ayıs-H aziran 1926.
Falih Rıfkı, “M üesseselerin A dam ları". T ürk Yurdu , C ilt 5/25, no 26/230, Birinci
kânun 1930.
FaliH Rıfkı, “Yazık", Türk Yurdu, Cilt 5/25, no. 26/230, ikin ci kânun 1930.
Ferid Celal. “B eşinci Kurultaydan S onra", Türk Yurdu, Cilt 1/21, no 4/19S, Nisan
1928.
Ferid Celal, “Nifak A teşi", Alim Yurd, Cilt I, no, 3 , 19 Haziran 1339.
Ferid Celal, “O cakların Çalışm ası", T ürk Yurdu, Cilt 3/23, no. 17-18/ 211-212, Ma-
yıs-H aziran 1929.
Fındıkoğlu, 2 . Fahri, "Ham dullah Suphi'nin Hayatından K üçük Bir Safha”, Türk
Yurdu, Hamdullah Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6, no. 2 , Şubat 1967.
Fishm an, Jo sh u a A., L an gu a ge and N alionalism , Newbury House Publishers, Mas-
sachusetts, 1975.
Frey, Frederic W , T he Turkish Political Elite, M .l.T. Press, Cam bridge, Massachu-
seu s, 1965.
“Garba Doğru- (T ü rk Yurdu) Yeni Düsturlarını Tatbik Ediyor”, S ebilü ’r-Reşad, Cilt
2 1 , no. 5 2 4 -5 2 5 , 9 Haziran 1339.
“G ayem iz", Altın Yurd, Cilt I, no. 1, 15 Mayıs 1339.
Georgeon, François, Aur O rigines du Nationalism e Turc: Yusuf A k çu ra (1876-1935),
Ediiions ADPE Paris, 1980.
Georgeon, François, “Les Foyers Turc â l’epoque Kem aliste ( 1 9 2 3 -1 9 3 1 ) ”, Tıırcica,
Rövue D'Eludes Turques, C ilı 16 , 1982.
Georgeon, F ran çois, “N ationalism e et P op ulism e en Turquie: E 6xp erien ce des
‘Foyers Turcs' (1 9 1 2 -1 9 3 1 )" , G E T C ’nin 2 Mart tarihli 2. toplantısına sunulan
tebliğ.
Gordlevskiy, V., İstanbul'daki Türk Demeği'tıe İlişkin Notla»; M oskova, 1912.
Gökay. Fahrettin Kerim , “H amdullah Suphi Tanrıöver”, T ürk Vurdu, Hamdullah
Suphi Tanrıöver Özel Sayısı. Cilt 6, no. 2, Şubat 1967.
Gözler, H Fethi, “Ziya Paşa ve Fikirleri, IV ", Türk Yurdu, no. 6 2 5 , $übat 1957.
Güven, Ferit Celâl, “Hamdullah Suphi ve A nılarım ”, T ürk Yurdu, Hamdullah Sup­
hi Tannöver Özel Sayısı, Cilt , no. 2, Şubat 1967.
Hakkı Tank, “Büyük ve Güzel Sözler", Son Saat, no. 40, 27 Nisan 1925.
Halide Edip. "H alka D oğru", Büyük Mecmua, no. 12, 12 Teşrin-i evvel 1919.
Halil H ilm i, “H alkçılık, Köycülük, 1”, İkdam , 19 Teşrin-i evvel 1335.
Halil H ilm i, “H alkçılık, K öycülük, 11", İkdam , 2 0 Teşrin-i evvel 1335.
Hamdullah Suphi, “Başlangıç", Türk Yurdu, Cilt 1, no. 1, Teşrin-i sâııi 1340.
Hamdullah Suphi, Dağyvlu, 2. Kitap, T ü rk O cakları M atbaası, Ankara, 1931.
Hamdullah Suphi, “Irk ve M illiyet”. Yetıi M ecm ua, no. 67/1, 1 Kânun-ı sâni 1339.
“Hamdullah Suphi Beyin Beyanatı", Akm Yurd, Cild 1, no. 2, 31 Mayıs 1339.
"Harbiye Nezareti C elilesine”, T ürk D em eği, Yıl 1, no 5, 1327.

408
Haşan Cem il. “Büyük N efha", T ürk Yurdu, no. 12-14/ 206-208, I ve II. Kânun ve
Şubat 1929.
Haşan Ferid (C ansever), O cak M esaisi H akkında 1 9 2 7 K urultayına A rz Edilen Tek­
liflerim , Türk O caklan M erkez Heyeti M atbaası, 1928.
Haşim Nahid, “Türkün Avrupalılaşması ve T ü rk çü lü k ”, H akim iyet-i M illiye, no.
1413, 1 Mayıs 1925.
Haydar N ecip, “T ü rk O cağı” , Anadolu M ecm uası, Yıl 1, no. 7, Teşrinevvel 1340.
Hilmi A. M alik, “Ç ocu k K ulüpleri”, T ürk Yurdu, Cilt 2/22, no. 10/204.
Hisar, Abdülhak Şinasi, “B ir Vatanseverlik M abedi O larak O cak ", T ürk Yurdu, no.
1/235, Ağustos 1954.
Hisar, Abdülbak Şinasi, “Konferans Zam anlan”, Türk Yurdu, no 2 4 5 , Nisan 1 9 5 5 .
H isar, A bdülhak Şin asi, “O cağ ın Doğduğu Zaman ve M u h it” , T ü r k Yurdu, no.
1/234, Temmuz 1954.
Hisar, A bdülhak Şinasi, “O cağın K uruluşunda M illi H udutlar D ışınd an G elm iş
T ü rkler”, T ürk Yurdu, no. 1/239, A ralık 1954.
Hisar, Abdülhak Şinasi, “O cakta Şairler, Edipler, K onferansçılar”, T ürk Yurdu, no.
2 3 8 . Kasım 1954.
Hisar, Abdülhak Şinasi, “Türk Ocağından Evvel ve Sonra Ahm et A ğaoğlu”, Turi;
Yurdu, no. 2 4 0 , O cak 1955.
“H ukuk-u A ile”, Sebilü'r-Reşad, Cilt 2 3 , no. 5 8 5 , 24 K ânun-ı sariî 1340.
“H üküm etim izin Merkez Heyeti’ne Şayan-ı Şükran Yardım Teveccühü”, Türk Yur­
du, Cilt 1/21, no. 5/199.
t. H akkı, “Türkçe'nin Sadeleştirilm esi”, Türk Derneği, Yıl 1, no. 4, 1327.
İğdemir, Uluğ, A tatürk’ün Yaşamı, 1 8 8 1 - İ 9 1 8 , Cilt 1, Türk Tarih Kurum u, Ankara,
1980.
iğdemir, U h ığ , Yılların İçinden- Makaleler, Anılar, İncelem eler, T ü rk Tarih Kurum u,
A nkara. 1976.
“İhtarlar”, H alka D oğru, Yıl 1, no. 22, 5 Eylül 1329.
“İktisat” , T ürk Yurdu, C ih 1, no. 9 . 1327.
İnan, Afet, Kemal Atatürk'ü A n a rk en , T ü rk Tarih Kurum u, A nkara. 1955.
İnan, Arı (haz ). Gazi M ustafa Kemal Atatürk'ün 1 9 2 3 Eskişehir-fzmit Konuşmaları,
T ü rk Tarih Kurum u. Ankara, 1982.
“İstanbul Türk O cağı”, A h in Yurd, Cilt 1, no. 3, 19 Haziran 1339.
İz, M ahir, Yılların İzi, İrfan Yayınevi, tsıanbul, 1975.
Izbudak, Veled Çelebi, Hatıralarım, Türkiye Yayınevi, İstanbu l, 1946.
Jâsch k e , Gotthard, "D er Turanism us der JungıU rken”. Die VVelt des Islam ş, Cilt 23,
1 941.
Kandemir, Feridun, “Türk O cak lan ”, Resimli Tarih M ecm uası, no. 70, Ekim 1955.
K araostnanoğlu, Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat HaLiraları, Bilgi Yayınevi, A nka­
ra, 1969.
“K arilerim ize”, T ürk Yurdu, Cilt 7/12, no. 1/195, Kânun-t sâni 1328.
Karpat, Kemal, “T he People's Houses in Turkey, Establishm em and G row th”, The
M idâle Eası Jo urnal, K tş-llkbahar 1963.

409
1
Karpat, Kemal. Türk D em okrasi Tarihi, S osyal, E kon om ik, Kültüre 1 Temeller, İstan­
bul M atbaası, İstanbul, 1967.
Kemal. M ehmed. T ü rkiye’nin K albi A n kara, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1983.
“Kem alızm in Yeni Büyük Teşebbüsü. H alkevleri", Muhit, no, 4 , Mart 1932.
Kessler, Jo sep h A., Turanism and Pan-Turanism in Hungary; 1890-1945, Universiıy
M icrofilm s, Inc., Ann Arbor, M ichigan, 1967.
Kınm er, Cafer Şeydi, “Bazı Hatıralar" , Emel Dergisi, no. 8 . O cak 1962.
Kocatûrk, U ıkan, A tatürk ve Türk D evrim i K ronolojisi, 1 9 18-1928, A nkara Üniver­
sitesi, Ankara, 1973.
Köprülü, Fuad, E debiyat A raştırm aları, Türk Tarih Kurum u, Ankara, 1966. i
Köycüler Dosyası, 1919. ;
Kuran, Ahmed Bedevi, O sm anlı İm paratorluğum da İn k ıla p H areketleri ve M illi Mü- i
caâele, Baha Matbaası, İstanbul, 1956. j
K ushner, David, T h e R ise o j Turhislı N ationalism , 18 7 6 -1 9 0 8 , F ran k C ass and i
Com pany Lim ited. Londra, 1977. j
Kuıay, Cem al. Türlüye İstiklal ve Hürriyet M ücadeleleri Tarihi, Cilt 17 ve 20, 1961- 3
1962. ]
Landau. ja c o b M., Pan-Turkism in Turkey, A Study in Irreden lism , C. H urst and \
Company, Londra, 1981. j
Landau, Ja co b M .. Tekinalp, Turfeish P atrioı, 1 8 83-1961. N ederlands H istorisch- j
A rchaelogısch İnstiluut te İstanbul, İstanbul, 1984. I
Laslo, Sekres, “Faşist Halk Terbiyesi”, Türk Yurdu, C. 4/24, no. 2 7 -2 8 / 221-222, j
Mart Nisan 1930. -
"Lc Fanatism e Panturc", LAsie Francaise, no. 169, N isan-H aziran 1 9 1 7 .
Levend. Agâh Sırrı. “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi, 1. T ü rk Der- ■
neği”, 5anat ve Edebiyat, 2 0 Eylül 1947,
Levend, Agâh Sırrı, “M eşrutiyet Devrinde Dilde Sadeleşm e H areketi, V Türk O ca- I
ğı ve Türk Yurdu”, Sanat ve Edebiyat, 15 Kasım 1 947.
Levend. Agâh Sırrı, “Yakın Tarihim izin Fikir Cephesi Türk O caklarından Halkev- <
lerine”, Ulus, 17 O cak 1 951. !
Lewis, Bernard, “H isıory-ıvriıing and National Reviva) in Turkey”, Mtddie E astem ■
A ffairs, C. 4, no. 6-7, Haziran-Temmuz 1953, s. 2 1 8 -2 2 7 .
Loıhrop, Sıoddard, Le N ouveau M onde de Ulslam, Payot et Cie, Paris, 1923.
M.B. M ehm eızade, “M enem en irticai M ünasebetiyle”, Bildiriş, no. 22, 1 İkinctka-
nun 1931.
Mahmud, “Gazi Diyor Ki”, M illiyet, no. 1837,3 Mart 1931. i
'“M aksat ve M eslek”, Türh Yurdu, Yıl 1, no. 1, 17 Teşrin-i sâni, 1327.
“M araş Türk O cağı", Türh Yurdu, Cilt 1, no. 1, Teşrin-i sâni, 1340.
Mehmed Asım , “Türk Ocağı M erkezi”, Vakit, no. 4 6 9 6 , 3 Şubat 1931.
M ehmed Asım, “Türkçülük 5iyâseıi”, Vhkit, no. 2 6 3 4 , 29 N isan 1925.
M ehm ed Em in. “Türk O caklan", H ayat, Cilt 1, no. 2, 14 Nisan 1927. j
Meram, Ali Kemal, Türkçülük ve Türkçülük M ücadeleleri Tarihi, K ûllür Kiıabevi,
İstanbul, 1969.

410
“Mersin O cağı Nasıl Ç alışıyor?”, Altın Yurd. C İh 1, no. 3, 19 Haziran 1339.
“M illiyet”, Büyük Duygu, Cilt 1, no. 1/1329.
M inogue, K.R., NciionnÜsm, B.T. Batsford LTD, Londra, 1967.
M orali, Nail, M ütarekede İzm ir Olayları, T ü rk Tarih K urum u, Ankara, 1973.
M orali, Seniha Sam i. “H amdullah Suphi ve Türk O cakları", Hayat 7drih Mecmuası,
no. 2, M an 1969.
M ûflüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Cilt 3 , C 'k Yayınevi, tstan bul, 1976.
N .N ., "Yerli M alı K ullanalım '-, Türk Yurdu, no. 12-14/ 206-208, 1., 2. kânun ve Şu­
bat 1929.
Naci İsm ail, “H alk Fırkasın ın T ü rk O cakları Siyaseti” , Yarın, no. 4 5 1 , 23 M art
1931.
Nesimi, Abidin, YıIIann içinden, Gözlem Yayınlan, İstanbul, 1977.
N izam i, Cevat, “Türk O cak lan ve M em leket D ışı”, T ü rk Yurdu, no. 2 4 0 , O cak
1955.
“O cağa Yardımlar", Altın Yurd, Cilt 1, no. 3 , 31 Mayıs 1339.
“O cak Müfettişleri ve Teftiş M ıntıkaları”, Türk Yurdu, Cilt 21/1, no. 199/5, Mayıs
1928.
“O caklar”, Alim Yurd, C ilt l, no. 5, 9 Eylül 1339.
"O caklar B ü tçeleri”, T ürk Yurdu, Cilt 22/2, n o . 201/7, Temmuz 1928.
"O caklılara”, T ü rk Yurdu, Cilt 10, 4 Ağustos 1332.
O kan, Ali Hadi, “Türkün ve T ü rk O caklarının H am dullah'ı” . T ü rk Yurdu, H am ­
dullah Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6, no. 2 , Şubat 1967.
O lgun, İbrahim , N ecip Türkçü, T ü rk Dil Kurum u, Ankara, 1971.
O rkun, Hüseyin Namık, Türkçülüğün Tarihi, Köm en Yayınları, A nkara, 1977.
O m er Seyfettin, E fm z Bey (Asilzadeler), Rafet Zaim ler Yayınevi, İstanbul, 1974.
Parvus, “K öylüler ve Devlet”, Türk Yurdu, C. 1, no. 9 , 1327.
Pears, Edwin, “Turkey, Islâm and Turaniasim” , The C ontem porary Review, Cilt 114,
Ekim 1918.
Rado, Şevket, “T ü rk Ocağı Reisi Hamdullah 5u p h i", Hayat Tarih M ecm uası, no.
10, Kasım 1966.
Rechid Safvet, Les Tûrk-O djaghis, Ankara, 1930.
Reşid Galip, "T ürk O cağı", Altın Yurd, C ilt 1, no. 5, 9 Eylül 1339,
Reşid Galip, "T ü rk Ocakları Hakkında” . Alüıı Yurd, Cilt 1, no. 6 , 10 Teşrin-i evvel
1339.
Reşid Galip, Yeni Mecmuaya Zarürî B ir Cevap”, Altın Yurd, Cilt 1, no. 6 , 10 Teşrin-
i evvel 1339.
Risal, R, "Les Turcs â la Recherche d’une Ame N atıonale”, Mcrçure de F ra n cc, Cilt
98, 1912.
Roccalıa, Poli, Angora £ Kemal Pascia, Problemi Politici cd Econom ici d eh a M o d em a
Turchia, A.R.E., Roma, 1932.
Sadri Elem , “T ü rk O cağı”, Vakit, no. 4 7 6 2 , 12 N isan 1931.
Safa, Peyami, Türk inkılabına Bakışlar, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1938.

411
Sarp, H üseyin Enver, “T ü rk O cağı Nasıl K urulm u ştu , I " , T ü rk Yurdu, no, 2 4 2 ,
M an 1955.
Sarp. Hüseyin Enver, “T ürk O cağı Nasıl K urulm uştu, 11”, T ürk Yurdu, no. 2 4 3 , N i­
san 1955-
Selim S im , "Kam p Hayatı ve D inlenm e", T ürk Yurdu, Cilt 246/4, no, 221-222/ 27-
2 8 , M art-Nîsan 1930.
Selim Sırrı, “Türk O cak lan ve Bedenî Terbiye", Türk Yurdu, Cilt 21/1, no. 198/4,
Nisan 1928.
Selim S im , “T ürk Gençliği ve Spor’’, Türk Yundu, Cilt 22/2, no. 203/9.
Ş en el, Zekeriya, Hatırladıklarım, Gözlem Yayınlan, İstanbul, 1977.
Sevük, İsm ail H abib, Edebi Yeniliğimi^ Devlet M atbaası, Istanbul, 1932.
Sevük, İsmail H abib, “O cak, Ev, K onak", C um huriyet, no. 9 4 4 8 , 21 Kasım 1950.
Shaw, Sıantord J. ve Shaw, Ezel Kural, Osmanlı imparatorluğu ve Modem Türkiye,
Cilt 2, E Yaynlan, İstanbul, 1983.
Siyam enin, “O cak m ı lşkencehane m i?”. Yarın, no. 2 0 8 , 17 Temm uz 1930.
Sm ith, Anthony D., T hcories o j N alionalism , G eneral D uckw orth and Com pany
Lim ited, Londra, 1971.
Stoddard. Lothrop. Le Nouveau Monde de TIslam, Payot et Cie. Paris, 1923.
“Suallerim iz ve Cevaplar", Yeni Mecmua, Cilt 4 , no. 8 8 , 2 0 Teşrin-i sâni 1923.
Süleym an Nazif, “Ahmed A gayefBeye”, tçtihad, Yıl 4, no. 7 4 , 1 Ağustos 1329.
“Şaire ve Şiire Zan”, Yeni Mecmua, Cilt 4 , no. 8 5 , 1 Teşrin-i evvel 1339.
Şapolyo, Enver B eh n an , “M illî M ücadelede H am dullah S u p h i", T ü rk K ültürü,
Hamdullah Suphi Tannöver Sayısı, no. 4 5 , Temmuz 1966,
Şapolyo, Enver Behnan. “T ürk Ocağı Ç alışm aları", T ürk Yurdu, no. 1/234, Tem­
m uz 1954.
“Şubelerim iz”, Tıirlı D em eği, Yıl 1, no. 5, 1327.
“Şubelerim ize". T ü rk D em eğ i, Yıl 1, no. 6, 1328.
“Ş uûn", Türk Yurdu, Cilt 2, no. 10, Temmuz 1341.
Tachau, Erank, “T he Search for N ational İdentity Among the Turks", Die Welt Des
Jslams, Cilt 8 , no. 3, 1963.
Taghizade, S.H ., “Le Panislam ism e et le Panturquism e", Revue de Monde Musul-
man. Cilt 2 2 , 1913.
“Tahkiri Red", Türk Yurdu, Cilt 1, no. 7, 1327.
Tanrıöver, Hamdullah Suphi. G ünebakan, Turk C akları M erkez Heyeti M atbaası,
Ankara, 1929.
Tannöver, Hamdullah Suphi, “Ne İstiyoruz", Türk Yurdu, no. 2 3 9 , Aralık 1954.
Tannöver, Hamdullah Suphi, “T ü rk Ocağının Tarihçesi ve İftiralara Karşı Cevap-
lantTuz", T ü rk Yurdu, Cilt 5/25, no. 36/230, Birinci Kânun 1930.
Tannöver, Hamdullah Suphi, “T ürk O caklarının Tarihi, Neler istiyorduk ve Hâlâ
N eler İstiyoruz?", T ürk Yurdu, Cilı 4, no. 3 0 8 , Şubat 1965.
Taylak, Muammer, Saltanat, II. M eşrutiyette ve l. C um huriyette Öğrenci H areketleri,
Başnur M atbaası, Ankara, 1969.

412
Tayas, Abdullah Battal, “Hamdullah Suphi Beyde M illiyetçilik”, Türk Yurdu, H am ­
dullah Suphi Tannöver Özel Sayısı. Cilt 6, no. 2, Şubat 1967.
Tek, Müfide Ferit, “Hamdullah Suphi T ann öv er", Türk Ymdu, H am dullah Suphi
Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6 , no. 2 . Şubat 1967,
Tevetoğlu, Feth i, “O cağım ızın Büyük Evladı H am dullah Suphi T an n öv er", T ürk
Vurdu. Hamdullah Suphi Tannöver Özel Sayısı. Cilt 6, no. 2, Şubat 1967.
“The Turk Miliıant-11, İslam in RussU, D em ocratic A im s". T h e Times, O cak 1918.
Togan, Zeki Velidi, “Hamdullah Suphi Bey’e Aiı Bazı H atıralar". T ürk Yurdu, H am ­
dullah Suphi Tannöver Özel Sayısı, Cilt 6 . no. 2, Şubat 1967.
Toprak, Zafer, “O sm anlı Narodnikleri'. ‘H alka Doğru' G id enler", Toplum ve Bilim,
no. 24, Kıs 1984.
Toprak, Zafer, T ürkiye'de “Milli İktisat” (1 9 0 8 - 1 9 1 8 ) , Yurt Yayınlan, A nkara, 1982.
Tulum , M ertol A., “T annöver ve T ü rk M illiyetçiliği", Türk Kıiltürii, Hamdullah
Suphi Tannöver Ö zel Sayısı, no. 4 3 5 , Temmuz 1966.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler. 1 8 5 9 -1 9 5 2 , İstanbul, Doğan Kardeş
Yayınlan, 1952.
Tunaya, T ank Zafer, T ürkiye'de Siyasi Partiler, Cilı 1, Hürriyet Vakfı Yayınlan, İs­
tanbul, 1984.
Tunaya, Tarık Zafer, T ürkiye'de Siyasi Partiler. Cilt 2, Hürriyet Vakfı Yayınları, İs­
tanbul, 1986.
Tunaya, T ank Zafer, “Yeniden Doğuş", Vatan, no. 2 8 2 0 , 30 M art 1949.
Tunçay, M ete. "Cum huriyet Halk Partisi (1 9 2 3 -1 9 5 0 )”. C u m h u riy et Dönemi T ü rk i­
y e Ansiklopedisi. Cilt 8.
Tunçay, M ele, T ü rk iy e C u m h u riy etin d e Teli Parti Y ön elim in in K u ru lm ası (1 9 2 3 -
1 9 3 1 ), Yun Yayıncılık, Ankara, 1981.
“Türk Derneği Beyannam esi”, Türk D erneği, Yıl 1, no. 1. 1327.
Türk D em eğ i N izâm nâm esi, Karabet M atbaası, İstanbul, 1324.
“T ü rk D em eği Riyaset-i Aliyyesine”, Türk D em eğ i, Yıl 1, no. 5 , 1327.
“Türk D erneğinden'', H alka Doğru, Yıl 1, no. 8, 2 3 Mayıs 1329.
“Türk G ücünün M usam eresi", Türk Sözü, Yıl 1, no. 5, 8 Mayıs 1330.
“T ürk O cağı”, Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 67/1, K ânun-ı sâni 1923.
"T ürk O cağı", Yeni M ecm ua, Cilt 4, no. 9 0 , 2 0 Kânun-ı evvel 1 9 2 3 .
T ürk Ocağı 1341 Senesi İstanbul Kongresinde Takdim Edilm ek Ü zere Tertip Edilen
Heyeti İdare Raporuyla, (çiim af ve iktisadi E n c ü m en lerin Tcthikatt R aporları,
Hüsnü Tabiat M atbaası, İstanbul, 1341.
Türk Ocağı Esas Nizâmı, Orhaniye M atbaası, İstanbul, 1918.
Türk Ocağı Esas N izâm ı, Hakimiyeıi M illiye Matbaası, Ankara, 1923.
Türk O cağı Esas N izâm ı, Ahmet İhsan ve Şürekası, 1339.
“Türk Ocağı H aberleri", Yeni M ecm ua, Cilt 4, no. 4, 20 Teşrin-i sani 1 923.
“T ürk Ocağı H aberleri, 33 9 Senesi Kongresinin M abadı”, Yeni M ecm ua, Cilt 4, no.
9 0 . 20 Kânun-ı sâni 1923.
“Türk O cağı Hüvıyeı Varakaları”, A hin Yurd, Cilt 1, no. 2, 3 M ayıs 1339.

413
“T ü rk Ocağı İdare Raporu", T ürk Yurdu, Yıl 6 . no. 9 , 3 0 H aziran 1334.
“Türk Ocağı K ongresi”, Türk Yiırdu, C ilt 14, no. 159/9, 3 0 Haziran 1334.
“T ü rk O cağı K ongresi. Ü çü n cü İçtim a -lk in c i C e lse ”, Türk Yurdu, C ilt 1 4 , no.
161/11, 15 Ağustos 1334.
Türk O cağı R am azan C ec eleri Tertib Ettiği M u sahabe P rogram ı, 1330.
Türk O cağı R am azan Encümeni Tarafından A çılan 1 3 3 5 Senesi T ürk S an ayi Sergisi
K atalogu, Türk Dünyası M atbaası, İstanbul, 1335.
"T ü rk Ocağı ve D üşm anlan”, T ürk Yurdu, Cilt 5/25, no. 36/230, B irinci Kânun
1930.
“Türk Ocağı ve Yeni M ecrana”, Yeni Mecmua, Cilt 4 , no. 84, 13 Eylül 1923.
T ürk O cağı Yasası, Yeni Gün M atbaası, Ankara, 1340.
“T ü rk Ocağında”, S ebiiü ’r-Reşad, Cilt 2 3 , no 575, 2 4 Kânun-ı sâni, 1340.
“T ürk Ocağında” , Yeni Mecmua, Cilt 4, no. 78/12, 15 Haziran 1923.
“Türk Ocagı’nda K m m , Kafkas ve Azerbeycan M urahhasları”, Türk Yurdu, Cilt 14,
no. 161/11, 15 Ağustos 1334.
“Türk Ocağı nda K onferans”. Yeni M ecm ua, Cilt 4 , no. 8 1 , 2 Ağustos 1923.
Türk O cağının N izâm n âm e-i E sâs ve D ahilisi, Tanın M atbaası, fstanbul, 1328.
“Türk O cak lan ”, Yeni M ecm ua, Cilt 4. no. 74/8, i 5 Nisan 1923.
“Tü rk Ocakları A lnncı Kurultayı”, Türk Yurdu, Cilt 4/24, n o 29/223, Mayıs 1930.
T ürk O c a k la n 1916 Senesi Kurultayı Z abıtları, Kader M atbaası, İstanbul, 1927.
Türk Ocakları 1927 Senesi Kurultayı Zabıtları, Ankara, 1928.
Türk Ocakları 1928 Senesi Kurullayı Zabıtları, Ankara, 1929.
“Türk O caklan tkin ci Kurultayı”, Türk Yurdu, Cık 2, no, 9, Haziran 1341.
“T ü rk O caklan İlim ve Sanat H eyeti”, Türk Yurdu, C ilı TUZ, no. 205/11, Teşrın-i
sâni 1928.
“Türk O caklan Kurultayı”, T ürk Yurdu, Cilt 3, no 18, M ayıs-H aziran 1 926.
“T ü rk Ocakları Merkez B inası”, Türk Yurdu, no. Cilt 4/24, 27-28/ 221-222, M arı-
Nisan 1930.
Türk O ca k la n M erkez Binasının Açılmasında H am dullah Suphi B eyin Söylediği Nu­
tuk, Türk Ocağı Matbaası, Ankara, 1930.
Türk O cakları M erkez. M urakabe, Jliın ve Sanat H eyetlerinin 9 3 0 K urultayın a Arze-
dilen R aporları, T ü rk Ocakları Matbaası. Ankara, 1930.
Türk O cak lan M erkez, M urakabe, ilim ve Sanat H eyetlerinin 931 F e v k a la d e Kurul­
tayına A ızcdilen R aporlar ve B ilançolar; Türk O cakları M atbaası, Ankara, 1931.
Türk O cakları M esai Program ı, M atbaa-i Osm aniye, 1926,
“Türk O caklan Suû nu”, Türk Yurdu, Cilt î, no. 4, K ânun-ı sâni 1340.
“Türk Ocakları Suü nu”, T ürk Yundu, Cilt 2, no. 7, Nisan 134 1.
“Tü rk Ocakları Su û n u ”, Türk Yurdu, Cili 2, no 8 , Mayıs 1 3 4 1 ..
T ürk O ca k la r ı T alim atn am esi, Türk O cakları M erkez H eyeti M atbaası, Ankara,
1927.
Türk O cakları Üçüncü Kurultayı Z abıtları, İstanbul, 1927.
Türk O cak ları Yasası, Suhulet Matbaası, İstanbul, 1297.

414
Türk O caklan Yasası, 23 Nisan 1341 Tarihinde A nkara’da İkinci içtim aini A kdet­
miş Olan Kurultayda Tadil Edilen Yasadır, 1 9 2 5 (1 3 4 1 ),
Türk Ocakları Yasası, 23 Nisan 19 2 8 Tarihinde Ankara'da tçıim a Eden Beşinci Ku­
rultayda Tadil Edilen Yasadır, Ankara. 1929.
T ıtrk O c a k ta n Yasast, 2 3 Nisan 1 9 3 0 Tarihinde A nkara’da içtim a Eden A ltıncı K u­
rultayda Tâdil Edilen Yasadır, Türk O cağı M atbaası, Ankara, 1930.
“Türk O caklarının Yemini", Yeni Mecmua, Cilt 4, no. 73/7, 1 N isan 1923.
"T ü rk Tarih H eyeti", Türk Yurdu, Cilt 4/24, no. 30/224, Haziran 1930.
"T ürk Yılı, Büyük İstiklâl G ünü, T ü rk Ocağı Tarafından O sm anlı H üküm etinin İs­
tiklâl G ününü H atırlatm ak Üzere Tertip E dilen T akvim d ir", Sem s M atbaası,
A kkurum , 1335.
“Türk Yurdu”, Yazi/e, no. 2, 3 K ânunu sâni 1327.
“Türk Yurdu Hakkındaki N eşriyat". T ürk Yurdu, no. 2 3 8 , Kasım 1954.
“T ü rkçe” , ikd a m , no. 6 8 5 5 , 1 Mart 1332.
"Türkçülüğü T ü rk leştirm ek " , M eslek, Yıl 1, no. 19, 21 Nisan 1925.
“Türkçülüğün tsıikam etleri", Nevsal-i Milli. İstanbul, 1330.
“T ürklük Şuunu, M illi M eşrutiyet Fırka-i Siyasiyyesi”, Türk Yurdu, Cilt 2.
Ulçugür, İsm ail, Agâh Sırrı Levend, Turk Dil Kurum u, Ankara, 1 982.
" Üç Aylık O cak H aberleri", Türk Yurdu, Cilt 3/23, no. 12-14/ 206-208, 1. ve 2. K â­
nun ve Şubat 1929.
Ü lken, H ilm i Ziya, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ü lken Yayınları, Istanbu).
1979.
Ü lker Reşit, “T ü rk O caklarının Yeniden Tesisi M ünasebeıiyle", S osy al H ukuk ve
İktisat M ecm uası, uo. 8 , Nisan 1949.
Ülkütaşır, M. Sak ir, “Fuad Köseraif ve Tasfiyecilik” , Türk Yurdu, no. 2 5 7 , Haziran
1955
W eiker, Walter, Polıtieal Tutclage and D em o cra cy in Turkey, The Free P a n y and irs
A jıerm alh. E .J. Brill, Leiden, 1973.
Yahya Kem al, Siyasi ve Edebi Portreler, Baha M atbaası, İstanbul, 1968.
Yakup Kadri, “Türk O cağı1', Milliyet, no. 1 858, 13 Nisan 1931.
Yakup Kadri, “T ü rk O cakları M eselesi”, H akim iyet-i Milliye, no 2 0 7 3 , 16 Nisan
1927.
Yakup Kadri, “Türkçülük M elküresinm Tahakkûkundan Sonra”, H akim iyet-i M il­
liye, uo. 1412, 3 0 Nisan 1925,
“Yasanın Tadil Edilen Maddeleri”. Türk Yurdu, Cilt 4/24, no. 29/223, Nisan 1930
“Yeniden Açılan O caklar", Alim Yurd, Cilt 1, no. 4 , 2 0 Temm uz 1339.
Yetkin, Çetin, Serbest Cum huriyet fırk a s ı Olayı, Karacan Yayınlan, İstanbu l, 1982.
Yetkin, Ç eıtn, Türkiye'de Tek Parti Yönetimi, J 9 3 0 -J 9 4 5 , A hm Kitaplar, Ankara,
1 983.
“Yugoslavya’da İslav Sokol Kongresi’’ , T ürk Yurdu, C ilt 5/24, no. 32/226, Ağustos
1930.
Yunus Nadı, Birinci Büyük Millet M eclisinin Açılışı ve İsyanlar, Sel Yayınları, Istan-
bu), 1955.

415
Yunus Nadi, “Türk Ocağı, T ü rk Birliği”, Cumhuriyet, no, 2 4 7 5 , 2 8 M an 1 9 3 1 ,
Yunus Nadi, “U m ûm î Kongreye H azırlık", C um huriyet, no, 2 4 6 0 , 13 Mart 1931.
Yücebas, H ilm i, Bütün Cepheleriyle H alide Bdib, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstan­
bul, ty.
“Zât-ı Sâm i-i Hazreti Sadaretpenâhîye”, Türk Derneği, Y\l 1, no. 6 , 1328.
Zeki M esud. “G en çlik M eselesi", T ürh Yurdu, Cilt 7/21, no. 1/195, Kânun-ı sânı
1928.
Zenkovsky, Serge A., Rusya’da P an -T û rkizm ve Müslümanlık, Üçdal N eşriyat, İstan­
bul, 1983.
Ziya Gökalp, “T ü rk Ocağı Ne Yapmıştır, Vazifesi, Gayesi N edir?”, Altın Yurd, Cilt
1, no. 1, 1339.
Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, MEÖ Basım evi, İstanbul, 1 970.
“Zonguldak Türk O cağı’na Gazi Paşa H azretlerinin Yardım ları", Altın Yurd, C ilt 1,
no. 3 , 19 Haziran 1339.

G azeteler
Bildiriş
Cumhuriyet
Hakimiyet-i Milliye
İkdam
Milliyet
Son Saat
7önin
Ulus
Vfafcit
Vatan
Yarın

416
DİZİN

A Ali Fethi (O kyar) 165, 351, 356


Abdurrahman Sami Paşa 58 Ali Rıfat (Çağaiay) 23 3
A bdülhak H am it 4 8 ,1 8 7 Akın Yurd 125, 126. 128, 130
A bdulhak Şinasi Hisar 75 A m erikanizm 3 5 5
A bdüllâlif Suphi Paşa 58 A nadolu M ecm uası 136
Adnan Ad\var 8 0 , 143 Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi 50
Afet Hanım 336 A rif H ikm et Koyunoglu (M im ar) 203,
Agop Boyacıyan 17, 18 2 0 4 .2 3 8 , 3 6 1 ,3 6 8
Ahmed Cevdet (O ran) 249 Arif O ru ç 3 2 5 . 3 3 9 , 3 7 0
Ahm ed Ferid (Tek) 53, 55, 5 6 , 78, 8 0 , A skeri Tıbbiye M ektebi 5 1 . 52, 5 3 , 54
9 3 , 141, 158, 187 Atatürk 196, 3 6 2 , 363
Ahmet Ağaoğlu 42, 45, 53, 55, 57, 6 3 , Ayaz IslıakS 3 0 2
7 1, 74, 100. 112, 145, 153, 156, azınlıkları temsil 197, 198, 199, 200,
159, 170, 172. 177, 188, 189, 190. 2 0 3 .2 4 0
2 0 8 , 2 0 9 , 2 ) 0 , 228, 238. 338, 350,
3 5 6 , 357 B
Ahm et Cevat (E m re) 3 5 4 B ab a lık 130
Ahmet Emin (Yalman) 96, 120 BâbıSli Baskını 75
Ahmet H ikm et (M ûftûoğlu) 17, 18, Baki Tonguç 287
2 8, 2 9 , 30. 4 2 , 8 0 , 94, 188 Balkan Savaşı 56, 5 9 , 6 3 , 72, 75
Ahmet M ithat Efendi 16, 18 Bauhold 174
Ahmet Refik (A ltm ay) 19 Belakun 355
Ahmet Sâki (D erin) 182 Beni Berit 3 2 3
Ahmet Tevfik Paşa 23 Besim Atalay 2 4 0 , 2 4 1 , 3 0 3
Ahmet Vefık Paşa 174 Beyrut Sanayi M ektebi 9 0
Ahrar Fırkası 56 1. Dünya Savaşı 6 7 , 7 0 , 75. 8 5 , 86. 88,
Aka Gündüz 4 6 115, 127, 128
Akıfoglu Ahmed M azhar 238 Bolşevizm 2 4 8 , 355, 356
Akil M uhtar (Ö zden), Dr, 4 2 , 56, 58 Burhaneııin (D evetlioğlu) 143, 182,
Akşam 3 4 3 , 376 2 3 7 , 287
Akyigitzade Musa 18 Bursalı Mehmet Tahlr 17, 28, 34
Ali (Çetinkaya) 180 Bütün Türklük 146, 147, 153
Ali Canip (Yöntem ) 4 6 , 158 Biiyûlı D uygu 67

417
c F
Cafer Seyid Ahmed (K ırım er) 8 6 , 9 6 E Georgeon 153
Celal (Bayar) 1 7 5 , 2 3 8 E Tachau 146, 153, 21 0
Celal Nuri (ileri) 47, 54 Faik (K alıakkıran) 148
Celâl Esad (A rseven) 158, 159, 190 Falih Rıfkı (A tay) 2 1 1 , 3 1 1 , 3 5 4 , 3 5 7 .
Celâl Sahir (E rozan) 28, 33, 3 4 , 46, 371
5 7. 182, 190, 205, 2 3 7 . 2 9 4 , 3 0 6 faşist 3 2 4 , 3 6 8
Cemal Paşa 6 8 , 72, 7 3 , 74, 94 faşizm 2 1 2 , 2 4 8 , 3 2 3
CHF 166, 211, 2 1 2 . 2 2 7 , 2 3 6 , 245, Fatm a Aliye Hanım 6 6
2 4 6 , 2 4 9 , 250, 2 5 1 , 252. 2 8 6 , 300, Fazıl Doğan 115, 182, 183, 2 3 7 , 332
3 4 1 . 3 4 3 , 3 4 4 , 3 4 5 , 3 4 7 , 3 4 8 , 359, Ferid Celâl (G üven) 73, 130, 139,
3 6 0 . 3 6 2 , 3 6 4 , 3 6 6 . 3 6 7 , 3 6 8 , 369, 145, 182, 183, 184, 193. 2 3 7 . 287.
3 7 1 . 3 7 2 , 3 7 3 , 3 7 5 , 376, 3 7 8 , 3 8 2 , 2 9 4 , 3 0 8 ,3 1 0
3 8 3 . 384 Fethi (E rd en ), Dr. 143
CH F Üçüncü Büyük Kongresi 115 Fevzi Lüıfi (K araosm anoglu) 177
Cumhuriyet 2 4 6 , 3 0 8 Fevzi Paşa 133, 159. 190
François Georgeon 71, 3 5 8 , 35 9
Ç Fuad Raif (K ösearif) 17, 18, 2 7 , 32,
Ç elik M iğferliler hareketi (Scahlhelm ) 7 1. 158
355 Fuad Sabit 53, 54, 55
Çetm Yetkin 3 6 0
G
D Gad Franko Efendi 19
D agyolu 354 Galatasaray SuİLanısi 58
De Guignes 174 G enç İhristiyan lar Cem iyeti (Young
Dış T ürkler 131. 171 M en’s C hristian A ssociation-
Donanm a Cem iyeti 52 YM CA) 195. 2 0 3 ,3 2 3
Dopolavoro’lar 212 G enç K a le m ler 5 4
Düyûn-i Ümûmîyye İdaresi 50 G ençler Birliği 114, 197, 365, 3 6 6
G erm anus, Dr. 20
E G ibb 174
Ebüzziya Velıd 177 G üneş Dil Teorisi 359
Edehiyyât-ı Cedide O kulu 5 6
Edebiyyâl-ı Osm aniyye Cemiyeti 2 0 H
Edip Servet (T ö r) 301 Hafız Ahmet (Irsoy) Efendi 233
Em in Ali (Ç avlı) Bey 98 Hakimiyet-i Milliye 171, 177, 2 2 8 , 297.
Emin (Erişirgil) Bey 190 3 4 3 , 344
Em in Bûlend (Serdaroğlu) 5 3 Hakkı T ank ( Us) 148, 169, 2 3 7 , 244,
Em rullah Efendi 16, 17 246, 252, 382
Enderun 200 Halid Ziya (U şaklıgil) 21
Enis Behiç (K oryürek) 304 Halide Edip (A dıvar) 46, 66, 67, 68,
Enver Paşa 6 8 , 72, 74. 75, 158 9 3 , 9 5 . 9 7 . 100, 112. 113, 114, 143,
Ercüm ent Ekrem (Talü) 290 157, 158, 159, 190
Erm eni 3 3 3 Halil Eıhem (E )dem ) 158, 159, 186,
Esirgem e Derneği 90 190
Ettore Rossi 3 4 5 , 3 7 0 Halis Turgut 5 5 , 58, 158

418
'Halkçı Doğru 112, 113 İbrahim A lâeıtin (G övsa) 2 9 0 . 3 0 9
halkçılık 113, 126, 127, 135, 154, 2 1 0 ikd am 248
Halkevleri 166, 167. 3 6 0 , 361, 3 6 2 ,3 6 4 II. M eşrutiyet 25, 3 0 , 51. 6 2 , 8 9 , 112
Hamdullah Suphi Tannöver 5 5 -6 1 , 68, İlim ve Sanal Heyeti 3 2 7 , 3 3 8 . 3 5 7 ,
6 9 , 7 1 - 7 3 ,8 0 ,8 7 , 9 4 . 95, 97, 100, 3 7 8 , 3 8 1 ,3 8 2
132. 134. 135, 137, 142, 143, 145- İlm î T ü rkçülük 15
152, 1 5 5 -1 5 9 , 169, 170, 1 7 2 , 175, llyas Ragıp 100
181, 182, 184, 185. 187, 188, 190, lm alâı-ı Harbiye M akriköy Fabrikaları
192, 1 9 9 . 2 0 0 , 2 0 3 , 2 0 5 -2 0 7 , 212. 90
2 3 1 , 2 3 4 , 2 3 6 . 2 3 8 , 2 4 3 , 2 4 6 , 251, lm alâı-ı Harbiye M ektebi 90
2 9 5 , 2 9 6 , 2 9 9 , 3 0 0 , 3 0 4 . 3 0 7 , 310, irredantizm 1 31
3 2 1 -3 2 5 , 3 3 1 -3 3 5 , 3 4 0 -3 4 3 , 346, Ishak Refeı (İsıtm an ) 182, 194, 195,
3 4 8 , 3 5 2 -3 5 5 , 3 5 7 , 361, 3 6 3 , 374, 202. 204, 290, 292, 293. 306
3 7 5 , 3 7 7 ,3 7 8 , 382 İslam cılık 3 8 3
Hars Heyeti 372 İslâm lık 2 0 8
Haşan Ferid (Cansever) 51. 5 5 , 5 7 . 71. İsmail Gasprinsky 4 8 . 9 1 , 174
. 75, 9 9 , 100, 237, 2 3 8 , 2 4 5 , 247, İsm ail H abib Sevük 6 2 . 189, 2 0 5 . 334
2 4 8 , 2 9 5 , 309 Ismayıl H akkı (Baltacıoğlu) 8 0 , 127
Haşan Rıza Soyak 155 İsmet Paşa (İn ö n ü ) 165, 172, 173,
Haşım Nahid (E rbil) 6 4 , 65, 177, 178, 1 7 9 ,2 3 1 .3 2 4
200 ittihat ve Terakki 22, 4 3 . 48, 53. 57,
Hayat 227 6 3 , 6 8 , 7 0 -7 8 , 8 9 . 9 4 , 9 6
Hikmeı (K oyunluoğlu) 2 3 0 izzet Ulvi (Aykurt) 175, 199, 2 8 7 . 290
Hitit Cem iyeti 380
Hizmet 3 4 0 J
H oca Esad Efendi 149 Ja le Baysal 8 9
Hull House 114 Jan e Addanıs 114
Hüseyin Cahid (Yalçın) 19, 33, 71, 74, Jâ sch k e 95
158 Jetnıe Turc 46. 47, 54
Hüseyin Enver Sarp 52, 54, 184, 189,
193. 197, 1 9 8 . 2 0 3 , 204 K
Hüseyin Erıuğru) 5 8 Kadınlar Çalıştırm a Cem iyet-i lslâm j-
Hüseyin Hüsam ettin (Yasar) 187 yesi 9 0
H üseyinzade Alı (Turan) 42, 46, 71, Kamus 23
100, 112, 143. 158, 159, 186, 190 K aragöm lekliler 334
Hüsnü Hamıd (Saym an) 9 3 Kazım Orbay 74
Kâzım Nami (D uru) 70, 9 7
I Kâzım Özalp 2 9 1 . 3 4 2 . 377
II Messaggero degli llalian i 3 7 0 K em aleıım Kâmı (K annı) 2 9 0
İrk hıfzıssıhhası 2 4 3 . 244 K em aletıin Sami Pasa 148, 153, 233
Ispanak H akkı (Ağlarca) 17, 19, 28, Kenan Ç o b a n la n 68
3 1 ,4 6 Kılıç Alı 175
Kolej G ençleri C em iyeti 2 0 3
İ K onsom oller 323
İbnürrefik Ahm et Nuri (Sekizinci) 233 Koprüiüzade Fuat (K öprülü) 4 6 . 100.
İbrahim Abilof 361 158. 159. 186. 190

419
Kâse Haıf Paşa 2) M illî Türk Fırkası 60, 8 0
Köycüler Cem iyeti 113, 114, 116, 128, MilJi Edebiyat 59
121, 168 Milliyet 2 0 8 , 366
köycülük 115, 1 1 8 -1 2 1 , 127, 128, Moiz K ohen 2 5 . 3 4 , 72, 301
168, 174, 181, 2 8 9 , 2 9 2 ,3 1 1 , 330, M uhiddin Baha (P ars) ] 4 8 , 156, 171,
33 2 . 381 1 7 4 ,1 7 5 .1 7 7
Kunoş E fendi.20 M uhittin (Ü sıü nd ağ), Vali 363
Kürt 333 Muhil 3 5 3 , 3 5 4 , 3 6 0
Kûrı Kulübü 18 M uhsin Erluğru! 68
kütüphanecilik 8 9 M urakabe, İlim ve Sanat Heyetleri
3 2 5 , 335
L M ussolinı 128, 3 5 6 , 3 7 0
Latife H anım 172, 174. 175 M ustafa Kemal 133. 139, 140. 159,
Latin harfleri 2 9 0 , 327 172. 174, 191, 1 9 3 .3 6 0 , 3 6 1 , 365,
Lehçe-i Osman i 23 3 6 6 , 3 7 4 , 375
Lüon Cahun 174 Musul sorunu 166
M uzaffer Şerif 2 3 7 , 2 4 7
M Müfide Ferit (Tek) 6 7
M ahm ut (Soydan) 366 M ünir Mazhar Kamsoy 55
M ahm ut Esat (B ozkurl) 22 S, 2 8 5 , 2 9 2 . M ütareke dönemi 134
3 0 0 ,3 2 5
M ahm ut Nedim 98, 143, 144 N
Mason dernekleri 3 5 9 Nakı Cevad (A kkerm an) 182, 290
M azhar M üfit (K ansu) 148, 154, 155, Nakıye (E lgun) 143
181 N arodnik hareketi 112
M ehmed Ayaz Efendi İshakof 19 Naşıı Hakkı (U luğ) 2 2 8
M ehmed Eının (Yurdakul) 19, 2 8 , 42, Nebizade H a m di (U lküm en) 159
44, 53, 7 1 , 8 0 , 8 1 , 9 4 , 9 8 , 100. 157, Necati Bey (M aarif Vekili) 147, 155,
159. 170, 172, 174. 186. 2 3 3 , 2 3 8 , 23S
3 1 2 , 3 3 8 , 3 4 8 -3 5 0 N ecip (T ü rk çü ) 19, 158, 187
Mehmed Masum Efendi 19 Necip Ali (K ûçüka) 158, 299, 382
M ehmet A kif 60 Necip Asım (Yazıksız) 16, 18, 28, 34,
M ehmet Ali Tevfik (Y ükselen) 53, 71 71, 9 4 , 158, 159, 190. 2 9 1 , 301,
M ehmet Asım (U s) 3 6 3 , 364 305, 306
M ehm et Em in (Erişirgil) 77, 8 0 . 8 1 , N evsal-i M ilti 79
9 3 ,2 2 7 Nezihe M uhittin 3 4 6
M eliha Avni (Sözen) 3 4 6 , 34 7 Nüzhet Sabit 9 3 , 9 5 , 9 3 . 9 9 . 100
M enemen Olayı 363
M erkez Heyeti 3 2 5 , 3 2 7 -3 3 1 . 334, O
3 3 5 , 3 3 6 , 3 7 8 . 3 7 9 , 3 8 0 . 381 O caklılık 3 0 8
Mesaroş, Dr. 20 O ktobr çocukları 323
Meslek 176 Olcay Hanım 237
Mısırlı Halim Pasa 233 Opera Nazionale Balılla 3 7 0
M ilaslı Hakkı 32 Ordu Donanma Pazarı 90
M 'llî Hars Birliği Cem iyeti 301 O riente M od en ıo 3 4 5 , 37 0
M illî Meşrutiyet Fırkası 77, 78, 8 0 O sm an Şevki (U ludağ) 150

420
Osm anlı Anonim Şirketi 9 0 S
Osm anlıcılık 25, 26, 44. 6 3 , 78, 7 9 , 38 3 S a ba h 3 0
O sm anlılık 2 0 8 , 210 Sabri, Dr. 93
Osmanzade Hamdi (A ksoy) ) 74 Sadrı Elem (E rıem ) 177. 3 8 2 , 383
31 M an Olayı 2 9 . 30 Sadn M aksudi (Arsal) 187, 3 3 )
Sam et Ağaoğlu 3 3 4 , 3 3 5
ö Sam ih R ıfaı 147, 148. 1 5 1 . 152. 154,
Ö m er Seyfeddin 4 6 , 158 159. 172, 1 7 5 ,1 8 6 , 188, 190, 191,
2 3 4 , 2 3 8 . 2 9 7 , 2 9 8 , 3 0 3 , 337
P SC F 3 3 8 , 339, 3 4 ), 3 4 2 , 3 4 3 , 3 4 4 . 346,
P. Risal h/tj. Moiz Kolıen 3 4 8 , 3 5 0 , 3 5 1 . 3 5 7 , 35S . 3 6 5 , 371
Parvus Efendi 46, 47 SeMüY-Reşad 137. 138, 139, 177
Peyami Safa 6 7 Selim Sırrı (Tarcan) 71, 296
Pıerre Loti 174 S ırat - 1 Mûstoftim 2 7 , 3 0
Piyonirler 323 Siyasî Türkçülük 2 2
popülizm 112 Sokol Cem iyeti 2 2 8 , 2 9 6 , 3 2 3 , 324
Prens Saıd Paşa 21 Sokollar 297
Prenses Nimet Hanım 6 6 Son Posta 3 4 9 , 3 5 1 , 3 5 2 , 3 5 3 . 357
Son S aat 1 78, 2 4 6
R Son T elgraf 177
Radloff 174 Sovyeıler Birliği 6 6
Ragıp (Ö zdem iroğlu) 2 8 7 Stalin 3 7 0
Ragıp Nureddin (Ege) 57, 112, 237 Surils 360
Rahip Karaçon 19 Süleym an N azif 31, 48
Rauf O rbay 75
Rauf Yekta 233
Ş
Recep Peker 2 8 5 , 3 0 5 , 3 7 9 Şakır Turgut Bey 186
Recep Zühdü (Soyak) 2 4 2 , 2 4 3 Şark Tetkik Encüm eni 2 3 0
Remzi (Yüregir) 308 Şark-ı K arib M uavenet Teşkilâtı 195
Rençber Birliği Anonim Şirketi 161 Şem seddin (G ünaltay) 158
Resimli Ay 3 4 9 , 3 5 1 , 3 5 3 Şem seddin Sami 23, 187
Resulzade M ehm eı Em in 87 Şem seddin, Dr. 112
Reşat Nuri (G u ntekin) 233 Şevket (D ağ) 159
Reşit Galip, Dr. 5 7 , 114, 115, 1 )7 -1 2 0 . Şeyh SaİL İsyanı 166, 173
1 2 7 -1 3 0 , 135. 169, 172, 174, 182, Şükrü Eflatun 9 3 , 95
186, 190, 191, 2 0 4 , 2 1 1 , 2 1 2 . 237,
2 3 8 . 3 3 2 -3 3 5 . 3 3 7 , 3 3 9 , 3 8 2 , T
Reşu Saffet (A tabinen) 7 1 , 290, 3 1 2 . Takrır-i Sûkün Kanunu 165
382 Talât Paşa 68, 72, 75
Revire O rien tale 21 Talim ve Terbiye Cem iyeti 141
Rıdvan Nafiz (Edgüer) 159, 174 Tan 92, 3 0 . 4 6 , 54, 74
Rıza Nur 153. 159, 187, 190 Tasvtr-ı Efhâı 177
Rıza Tevfik (Bölükbaşı) 17, 18 Tekin Alp bh z . Moiz Koheıı
Ruhsar Hanım 2 9 0 Telılijlerim 247
Ruşen Eşref 3 7 4 Terakkiperver Cum huriyet Fırkası
166, 179

424
Tevfik (Btyıklıoğlu) 33 7
Tevfik Remzi (Kazancıgil) 93, 243, 331
Tevfik Rüştü (Aras) 361
Tevhid-i E fk â r 177
Thom sen 174
Turan Cemiyeti 187, 331
Turancılık 67. 70, 72, 79. 96, 360. 383
Türk B ahçesi 125
Türk Birliği 153
T ü rk Derneği 15. 16, 18, 2 0 -2 3 , 2 5 -2 7 ,
3 1 -3 4 , 51
Türk D erneği 21, 27, 28, 29
Türk G ücü Cemiyeti 6 4
Türk Kadınlan Biçki Yurdu 9 0
Türk m illiyetçiliği 51, 52, 5 4 . 6 6 , 130,
1 3 4 ,3 0 0
Türk M uallim ler Birliği 3 5 9
Türk Ocağı Sanayi Encüm eni 90
Türk O cak lan M erkez Binası 3 2 1 , 322,
3 2 5 , 3 2 7 ,3 6 8 , 3 8 0 , 381
Türk Sözü 168
Türk Tarih Heyeti 3 3 6 , 3 3 7 , 338
Türk Tarih Tezi 115. 3 3 7 , 3 5 9 . 3 8 0
Türk Tarihine M edhal 3 8 0
Türk Tarihini Tetkik Encüm eni 3 8 0
Tttrlt Tarihinin A n ahalları 3 3 7 , 3 8 0
Türk Yılı 52
Tü rk Yurdu 2 2
Türk Yurdu 4 3 -5 0 , 63, 6 4 . 77. 9 0 . 91,
112. 1 34, 156. 157, 171, 181. 189.
208. 2 1 1 , 2 3 2 . 2 3 4 , 2 8 7 , 2 8 8 . 2 9 4 -
2 9 7 , 3 2 4 , 3 2 6 . 3 2 8 , 3 3 1 . 3 3 5 , 351,
35 7 , 364
Türk Yurdu Cem iyeti 4 2 , 51
Türkçülüğün “teşkilatlanm a" dönemi
15, 42
Türkçülük 26, 4 2 , 4 3 , 4 7 , 5 9 , 6 1 . 63,
6 7 . 70, 7 2 , 7 5 , 78, 9 3 . 126. 130,
13 1 , 1 3 5 , 145. 146, 147, 157, 159.
172, 173, 176 -1 7 8 , 187, 2 0 0 , 201,
246, 2 4 7 , 2 9 9 . 3 2 5 , 3 7 6 , 3 8 2 , 383
Türkleştirm e 2 3 4 , 2 9 3 , 297, 3 0 6 , 366
Türklük 134, 158. 167, 174, 175, 186,
187, 196, 2 0 8 . 236, 2 4 4 . 2 4 9 , 298.
302, 3 0 5 , 3 0 7 , 3 0 8 . 3 1 2 , 333
Türklük Ocağı 5 4

422
V
Vâ-Nû (Vala N urettin) 36 3
Vahi* 1-20, 132, 173, 174, 2 4 4 , 246,
333, 34 3 , 347, 351, 363, 367
Vambery 20
Vasıf Bey 147, 156, 1 5 8 , 3 3 5
Vasıl Vasılyeviç 10
Vazıjc 4 3
Veled Çelebi (Izbudak) 16, 17, 18, 28,
9 4 , 158, 1 5 9 ,'1 9 0
Veliaht Abdülm ecid 9 0
Veliaht Yusuf İzzetlin Efendi 17, 18
Vladem ir Gordlevskiy 16, 19
Von Le Coq 331

Y
Yahya Kemal (Beyath) 6 8 , 159, 190
Yakup Kadri (K araosm anoglu) 175.
176, 2 2 8 , 383
Yann 3 3 9 , 347, 3 6 9 , 37 0
Yeni A dana 168, 3 0 8 , 3 0 9
Yeni A sır 343
Yeni G a z e le 3 0
"Yeni Lisan" 47
Yeni M ecm ua 125, 130, 131, 133, 134,
135, 140, 144, 145
Yeni Turan 68
Yeniçeri Ocağı 199
yerli m allan koruma 3 2 7 , 3 2 8 , 3 3 0
Yesarizade M ahm ut Esat 2 3 3
Yunus Nadi 301, 3 6 7 . 375
Yusuf Akçura 15, 16, 18, 33, 4 2 , 44,
5 2 -5 5 , 5 7 -5 9 , 61, 71, 78, 80, 112,
151. 154, 1 5 6 -1 6 0 , 1 8 8 -1 9 0 , 192,
198, 2 4 1 , 246, 3 3 1 , 3 3 7 , 354
Yusuf Ziya Paja 233

z
Zâkir Kadiri (U gan) 187. 188
Zekeriya Sertel 2 9 1 , 349, 3 5 1 -3 5 4
Zeki Velıdi Togan 58, 188
Ziya Gevher (E tili) 3 0 4
Ziya Gökalp 46, 54. 57, 6 1 , 71, 74, 76,
77. 93. 100, 126, 127. 128. 130,
157, 159, 174. 182, 190, 196, 231
Zübeyiroğlu Fuat 2 2 8 , 2 3 9 , 2 8 5
Zühdü (İn h an ) 8 0 , 143

You might also like