You are on page 1of 177

Wan Molrd Nor Wan Daud

1988'den beri ISTAC Onternational Institue of


Islamic Thought and Civilization/Uluslararası
İslam Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü)'c:I'.'
akademik ve öğrenci işlerinden sorumlu-b'aŞkan
yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Aynı
zamnda Estitünün yıllık olarak yayınladığı a/­
Sbajara adlı derginin de editörlerinden biridir.
Daud, Fen Fakültesi Biyoloji bölümü mezunu­
dur. Y üksek lisansını Kuzey Doğu Illinois Üni­
versitesi'nde Müfredat ve Eğitim .alanında yap­
mıştır. Felsefe doktorasını Fazlur Rahman'ın da­
nışmanlığında Chicago Üniversitesi Doğu Dille­
ri ve Medeniyeti bölümünde 1988'de tamamla­
mıştır. ISTAC'a katılmadan önce Malezya Milli
Üniversitesi'nde görev yapmış ve Malezya Eği­
tim Bakanlığı Eğitim Planlama ve Araştırma Kıs­
mında çalışmıştır.

Kitapları
1be Concept of Knovledge in lslam: lmpliceti­
ons for Education in a Developing Country,
Mansell, London and New York 1989 (çevirisini
sunduğumuz kitap).
1be Beacon on tbe Crest of a Hill: A Brief His­
tory and Philosophy of 1be /nternational Jnsti­
tute ofJslamic Tpougbt and Civilization, Kuala
Lumpur, 1991
Penjelasan Budaya Ilmu (An F,xposition of
Knowledge Culture), 1991.
1be Educational Philosophy and Practice of
Syed Mubammad Naquib al-Attas: An F,xpositi­
on of tbe Original Concept of Islamization, IS­
TAC, Kuala Lumpur, 1998.
Ankara Okulu Yayınları: 59

Özgün Adı
1be Concept ofKnovledge tn /slam: Implicetions for Education in a
Developing Country, Mansell, London and New York,1989.

© Anka Basım Yayın San. ve Tic. Ltd. Şti.


Dizgi, redakte ve kapak: Ankara Okulu
Ta.<hih: Qürbüz Deniz, Erdinç Ahatlı
Baskı, cilt, kapak baskısı: Özkan Matbaacılık
Birinci basım: Aralık 2001

ISBN- 975 8190


- - 58 - X

Ankara Okulu Yayınlan


İstanbul Cad. İstanbul Çarşısı 48/81 İskitler/Ankara
Tel/faks: (0312) 341 o6 90
İslam Bilgi Anlayışı ve
Çoğulcu Bir Toplumun
Eğitim Sistemine Yansıması
-Malezya Örneği-

Wan Mohd Nor Wan Daud

Çeviri
Fuat Aydın

Ankara Okulu Yayınlan


Ankara/2002
Rahmetli babam
Osman Aydın 'ın aziz ribuna ...
İÇİNDEKİLER

Çevirenin Önsözü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7


Önsöz . . . . . . ..... . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 9
Teşekkürler . .. . . . .. . . .... . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . .. ..... .. .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

Birinci Bölüm
KUR'AN VE llZ. MlJllAMMED 13
. . .... . .. . . . . . .. . . .. . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . .

Kur'an'ın llahi Kökeni.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... . . . . ...... . . . . . . . .... . . . 1 3


İslami Hermenötiğin Metodolojisi 17
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . .

ikinci Bölüm
İSLAMİ DÜNYA GÖRÜŞÜ 23
. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . .

Tanrı Düşüncesi . 25
. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . .. .. . . . . .

İnsan An layışı .
. . . . . ........ . . . . . ...... 31
. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Evren Anlayışı .. ... .. . .. . . . . . . . . .... . 39


. . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

Peygamberlik Anlayışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .47

Üçüncü Bölüm
BİLGİ ve ONUN
TEMEL KAYNAKIARINA KARŞI İSLAMİ TUTIJM . . . . . . . . . . . .49
Bir Bilgi Kaynağı Olarak Kur'an . ...... . . . . . .... ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .55
Tarihsel Ele Alış Tarzı .... . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
Bir Bilgi Kaynağı Olarak Hz . Peygamber ........ . . . . .. . . . . .. . . . . . . 72

Dördüncü Bölüm
KUR'AN'DA VE PEYGAMBERİ GELENEKTE
BİLGİNİN AYIRIO ÖZEU.İKLERİ . . . .. . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85
Bilgi: Kökeni ve Tanrıyla İlişkisi. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . .. .. . . .. . . . . 85
...

Bilgi ve Hakikat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . ... .... . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 88


Bilgi ve Eylem . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . 92
Bilgi ve Manevilik . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 93
Bilgi ve Etik . ... . . .. . . . . .. . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . 99
Bilgi ve Hikmet . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . 100
Bilginin Sını rsız Doğası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 102
Bilginin Karşıtları . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 02
Bilginin Metotları ve Amacı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . .... 112
Beşinci Bölüm
MALEZYA'DAKİ EGtriME DAİR İÇERMELER . . .. . . . . .. . . . . . . 1 23
Eğitimle tlgili Hedeflerin İçermeleri . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 26
Eğitimin Sürekliliğ i ... . ... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . .... . . . . . . . . . . . . 1 33
Eğitim in Muhtevası ................ . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 134
Üniversitelerde ve Yüksek Okullardaki İslami Dersler .. 140

Sonuç .... . . . . . . . . . . . . . .. . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . .. ..... ........ . . . ... 143


Seçilmiş Bibliyografya . . . . . . . ......... ......... ......... ........ ........ . . ...... 15 3
Dizin. . . .......... . . . . . . . . . . . .. ........ ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 171
Çevirenin Önsözü

Çevirisini takdim ettiğimiz bu eser, isminden anlaşılacağı üzere Kur'an


ve Sünnet'ten haraketle tslam'ın bilgi anlayışını ortaya koymayı hedefle­
yen bir çalışmadır. Bu konudaki başka çalışmaların yaptıklarını çağrıştırır
gibi görünse de, onu farklı kılan tarafı, bilgi arılayışını teorik bir düzeyde
ortaya koymakla yetinmek yerine, bu bilgi anlayışının Melazya Eğitim sis­
temi örneğinde nasıl uygulanacağını gösteren pratiğe yönelik bir çalışma
olmasıdır. Mezkur özelliğiyle kitap, müslümanların ihtiyaç duydukları an­
cak, çok fazla yapmadıkları bir çalışma örneğidir. Bu yüzden de, tslam'la
alakalı olarak yapılan teorik çalışmaların, pratikte nasıl uygulanacağını da
göstermeyi hedeflemeleri gerektiğini ortaya koyan bir metin olma özelli­
ğini taşır.

Çeviriye gelince, çeviride -anlamayı hazan güçleştirse de- mümkün ol­


duğu ölçüde metne sadık kalınmaya çalışılmıştır. Bu yüzden de -mesela
hadis tanırrıları gibi- müellifın tercihleri olan tanımlara, genel olarak kabul
gören tanırrılar olmamasına rağmen, müdahele edilmemiştir. Fakat, Hz.
Peygamber'e yapılan Peygamber ve Muhammed gibi göndermeler, müel­
lifın ve kitabın mevcut okuyucu kitlesinin müslüman olduğu dikkate alı­
narak, Hz. Peygamber ve Muhammed (s. a) gibi değişiklikler yapılmıştır.
Tercümeyle alakalı zikredilmesi gereken diğer bir husus da, dipnotlarda
kullanılan kaynaklara yönelik atıflar, metin içinde bizdeki okunuş ve kul­
lanıma uygun olarak yazılmış, ancak bir tutarsızlık gibi görünse de, kay­
nakların batıda yapılan baskılarının kullanılmış oldukları göz önünde bu­
lundurularak, müellifin kullandığı yazılış şekli aynen mufaza edilmeye ça­
lışılmıştır.

Fuat Aydın
İstanbul 2000
ÖNSÖZ
İslam düşüncesinde epistemoloji p roblemi ve onun İslami eği­
timin içeriği ve süreciyle ilişkisi, bu çalışmanın konusudur. Çalış­
maya, eğitimin bugünkü müslüman ülkelerde batının seküler dün­
ya görüşüne (weltanschauung) dayanan ikici (dualist) bir sistem
olması sebebiyle, dünyanın bir çok yerinde gelişen İslami uyanışın
İslam'a uygun bir eğitim sistemi talep etmesi olgusu neden olmuş­
tur. Müslüman ülkelerin tamamında değilse bile, çoğunda, hem di­
ni hem akademik ya da profesyonel akımın bütün ihtiyaçlarını kar­
şılayan bu ikici sistem, bir yandan esas olarak modern batı bi lgisi
içinde kaybolan din alimleri, diğer yandan ise, kendi dini-ahlaki
mirasından ve bu mirasa yönelik özlemden kopuk p rofesyoneller
ve bürokratların ortaya çıkmasına katkıda bulundu. Son on yılda,
İ_slam'ı referans alarak bütüncül bir eğitim anlayış ı teklif eden ve bu
iki güçlü grubu ayıran, eğitimle ilgili boşluğu kapatmaya yönelik
sayısız girişim y ap ıldı .

Bu mese leleri ümmet düzeyinde tartışmaya yöneli k ilk girişim,


dünyanın her yanından 313 müslüman bi lim adamının katıldığı ve
1977'de mukaddes Mekke şe hri nde gerçekleştirilen, Tbe First
World Conference on Islamic Education (İslami Eğitime Dair Bi ­
rinci Dünya Konfe ransı) adlı toplantıydı. O zamandan beri, dünya
ölçeğinde üç konferans diğer müslüman şehirlerde gerçekleştiri ld i.
Bu konfe ransların sonucu olarak önemli bir literatür ortaya çıktı:
First World Conferenceda sunulan tebliğlerden oluşan, S. M . N. el­
Attas tarafından editörlüğü yapılan ve 1979'da yayınlanan, Aims
and Objectives of/slamic Education adlı eserle modern eğitim an­
layış ve uygulamalarını İslami anlayışlarla bütünleştirmeye yönelik
bir teşebbüs olan A.R.S. Abdullah'ın 1982 tarihli, Educational Tbe­
ory: a Quranic Outlook, adlı çalışması bu literatürün örneklerin­
dendir. Ancak, bilgiye dair, normatif İslami anlayış perspektifinde n
ve onun modern ulusal eğitim sistemine dair içerimlerinden hare­
ket eden, sistematik çalışmalar hala yoktur. Prof. A. L. Tibavl'nin ilk
çalışması, Jslamic Education: Its Tradition and Modernization in­
to tbe Arab National System 0982), eğitimin modernleşme -İslam­
laşması değil- sürecinin güzel bir tasviridir.
10 /slam Bilgi Anlayışı

Bu yüzden bu kitap, zikredilen boşluğu doldurmaya yönelik


mütevazı bir teşebbüstür; muhtemelen de, İs!am'da bilgi anlayışı
ve onun rolünü doğrudan bilhassa belli ulusal bir eğitim sistemiy­
le ilişkilendiren, tek teşebbüstür. tık olarak, bilgi anlayışı ve rolü­
nün sonradan kendisinden alındığı İs!ami dünya görüşünü (wel­
tanschoung) formüle ederek başlıyorum . Normativ İslam düşünce­
si, hemen hemen bütünüyle şu iki temel kaynağa dayanır: Sistema­
tik ve bölünmez bir şekilde yorumlanan Kur'an ve sahih Sünnet.
Sünneti bilmenin vasıtası, hadis derlemeleri (müsannefüt -ç-) ve
Hz. Muhammed'in (hayatını ele alan -ç-) tarihidir (Siyerve Meğazi
türü kitaplar -ç-). Gerek İslami gelenekler gerekse Batı Medeniye­
tinden olan diğer kaynakların kullanılması ise, sadece bu temel
kaynaklardan elde edilen düşünceleri ve delilleri destekle­
mek/güçlendirmek içindir.

Malezya kaynaklan, birincil olarak hükümet dokümanları, ya­


yınlar ve resmi tartışmalara dayanır. Aynca, Malezya'da idari meka­
nizmanın bir parçası olan gazete haberleri de kullanıldı. İslami
gruplarla ilgili bilgi, onların programlarına katılma, liderlerinin ve
üyelerinin bir kısmıyla tartışmak suretiyle elde edilmiş olan kiş isel
gözlemlere dayanmaktadır. Bu çalışma, İslami bir dünya görüşü­
nün, onun ep istemolojisinin ve bunların modern bir İslami eğitim
sistemiyle ilişkisini anlamaya ufak çapta d a olsa, bazı bakımlardan
katkıda bulunacaktır. Aynca burada, İslami eğitimin meseleleriyle
ilgilenen m üslüman entelektüellerin bugünkü teşebbüslerinin kısa
bir tasvirini vermeye de gayret ettim .
TEŞEKKÜRLER

Bu kitap, hepsine ziyadesiyle borçlu ve müteşekkir olduğum,


nazik bir çok insanın bana sürekli yardımlarıyla bu hale geldi.

Derin ve samimi teşekkürlerim, yalnızca bu çalışmayla ilgili ola­


rak değil, bir bütün olarak İslami düşünce hakkında sistemli bir şe­
kilde düşünmeme son derece yardımcı olan, University of Chica­
go'nun Department of Near Eastern l.anguage and Civilization (Ya­
kındoğu Dil ve Medeniyet Bölümün)'dan, hocam ve arkadaşım
merhum Prof. Fazlur Rahman'adır. Onun öğrencisi olmak büyük
bir onur ve zevkti. Özel teşekkürlerim, dikkatli okumaları ve kita­
bın yayınlanması hususundaki yapıcı eleştirilerinden dolayı, Prof.
Jaroslav Stretkevytch ve Manning Nash'adır. Aşağıdaki sayfalarda
bulunan her hangi bir noksanlığın bütünüyle benim olduğunu
söylemeye gerek bile yoktur.

Aynca, Malezya hükümetinin National University of Malaysia


ve Public Service Administration vasıtasıyla maddi desteği olmasıy­
dı, bu çalışma, imkansız hale gelirdi.

İçlerinde, Malezya Eğitim bakanı Bay Enver İbrahim, Sudan'lı


Muhammed Nur Abdullah; Pakistan Institute of Policy Studies'den
Abdul Malik Mujahid; University of Malaya'nın Department of
Anthropology'dan Prof. Fatimah Daud; Dr. Assanah Mydin, Azim
Yahya ve eşi Aini tbrahim'in de yer aldığı bir çok arkadaşıma teş­
vik ve yardımları için içten teşekkür ediyorum. Keza, çok ihtiyaç
duyulan arkadaşlığı, anlayışı ve bütün bu zaman boyunca gerekli
desteği bana veren eşim Ramawati Asraf ve üç kızımıza -tlham, As­
ma ve Murni'ye sevgi ve minnettarlıkla teşekkür ediyorum. Son
olarak minnettarlığım, desteğinden dolayı Dr. Ziauddin Serdar'a ve
bu çalışmayı son haliyle bitmiş olarak görmesinden dolayı Man­
sell'den Bay E. Duncal'adır.
BİRİNCİ BÖLÜM
KUR'AN VE HZ. MUHAMMED

Müslümanlar Kur'an'ı ve Muhammed'in (s.a) Sünneti'ni ken­


dileri için bilgi ve hidayetin temel kaynağı kabul ederler. Bu ki­
tap, ls!am'da bilgi anlayışını ve onun müslüman eğitim sistemi
için içerimlerini araştırdığından, bu iki kaynağın hermenötik
(yorum bilim) bir metodolojisinin izahını yapmak gerekmekte­
dir. Bu yorum metodolojisinden, Kur'an ve Sünnet'i bilgi kayna­
ğı olarak kullanan lslanıl bir dünya görüşü ortaya çıkar. Bu gi­
rişte, iki problemi ele alacağım: Birincisi, Kur'an'ın ilahi bir kö­
kene sahip olduğunun akli olarak ortaya konulması, yani ilahi
kaynaklık iddiası. Bu Kur'an'ın en temel yönünü oluşturduğun­
dan, mutlaka yapılması gereklidir. Bu mesajın bir yorumcusu ve
mükemmel bir örneği (par exellence) olarak Muhammed
(s.a)'in davranışlarının (sünnet) Müslümanlar için normatif ola­
rak kabul edilmesi, Kur'anı emrin mantıksal sonucudur. lkinci
olarak, Kur'an ve Sünnetin hermenötik bir iskeleti, İslami dokt­
rinlerin ve dünya görüşünün mümkün olduğu kadar tutarlı ha­
le gelmesi için bunun açık bir şekilde ifade edilmesi gerekir.
Çünkü, hem Müslümanlar hem de gayr-i müslimler, bu iki te­
mel kaynağı anlamaya çalışmada farklı metotları takip ederler.
Kur'an'ın iiahl Kökeni

Kendi sayfaları dışında, Kur'an'ın Tann'dan geldiğinin doğ­


rudan empirik bir delili olmadığı gibi, Muhammed (s.a) tarafın­
dan meydana getirildiğinin de hiçbir delili yoktur. Zira,
Kur'an'ın zorlayıcı samimiyeti, bu son teklifi çürütür. Tanrı'nın
varolmadığı ortaya konulmadan, Kur'an'ın Tanrı'dan gelmedi­
ğine dair herhangi bir delili ortaya konulamaz. Tanrı'nın varol­
mayışı, ölümden sonra hiçbir hayatın bulunmadığı düşüncesi
kadar, desteklenemeyen geçersiz bir tezdir. Bununla birlikte,
rasyonel olarak tarihsel delillerden hareketle, ne Hz.Muham­
med (s.a)'in ne de başka bir insanın Kur'an'ı meydana getirme­
diği ve sonra ona Tanrısal bir vahiy süsü vermediğini kanıtla­
mak mümkündür.
14 lslam Bilgi Anyalışı

tık olarak, Kur'an'ın kendisi, tanrısal kökeniyle ilgili olarak


altı yerde, şüphecilere meydan okur.ı Şüphecileri, kendi mesa­
jında ve muhtevasında (4/82) tutarsızlıklar bulmaya ya da bü­
tün insanların ve cinlerin yardımıyla kendisininki gibi on
(11/13-14) veya bir sure (2/23-24) meydana getirmeye davet
eder. Kur'an, açıkça Arap dilindeki en yüksek başarı olmayı sür­
dürür ve bu eşsizlik/taklit edilemezlik, müslümanlar tarafından
Kur'an'ın ilahi kökeni hususunda çok önemli bir delil olarak ka­
bul edilir. Bu konuda, A. ]. Arberry şunları yazar:
"Meydan okuma, Muhammed (s.a)'in hayatı boyunca devam etti­
rildi ve onun vefatından sonraki Kur'an'a benzemeye çalışan ör­
nekler, taklit edilemezliği iddiasının değerini düşürecek hiçbir şey
yapamadıkları gibi, aralarında önde gelen yazarların da olduğu ve
müslüman kutsal metinlerinin eşsiz güzelliği ile rekabet ediyormuş
gibi hareket eden daha sonraki yazarlar tarafından ortaya konulan
kaba ve gülünç benzerleri de yapamadı".2

Kur'an'ın kendi içsel delilinden ve tarihen görülebildiği gibi,


Hz. Peygamber'in muhalifleri, Kur'an'ın belağat ve ruhsal-moral
içeriğine meydan okuyamadılar. tık dönem müslüman tarihi,
Velid b. Muğire'nın başını çektiği bir grup Mekke elitinin,
Kur'an! mesajın değerini düşürmek için onu 'sihir' olarak isim­
lendirmeye yönelik kumpaslarını tasvir eder.3 Buna, Kur'an'ın
ilk inen surelerinin birinde şöyle işaret edilir:
"Bakınız mesajlarırruz hakikati inkara şartlanmış olan birine aktarıl­
dığında, onları nasıl çürüteceğini düşünür ve (onu) hesaplar, ken­
dini de mahveder. Böylesi hesaplar yaparak: evet, o kendini mah­
veder böyle hesaplarla! Ve sonra yeni dayanaklar bulmak için çev­
resine bakar, sonra kaşlarını çatarak dik dik süzer, sonunda mesaj­
larırruza sırtını döner ve küstahça böbürlenir, ve: "bu eski zaman­
lardan intikal eden büyüleyici bir sözdür! Bu, ölümlü beşer sözün­
den başka bir şey değildir!" der".4

2/23; 4/82; 10/38; 1 1/13-14; 17/88 ve 52/34.


2 Arberry, 7be Ho/y Koran, s. 27-28.
3 Muhammad Ibn ishak, Sirat Rasu/ Allah, A. Guillaume'nin önsözüyle birlikte
lngilizce ırc. Karachi, Oxford University Press, 1955, s.121.
4 74/18-25. Ayrıca bkz. 21/1-3. Burada Kur'ani mesaj hakkında şüpheye düşün­
ler ve onu reddedenler, Kur'an'ın mesajlarını kendi içlerinde reddedemedikle­
rini kamufle ermek için onu 'sihir" diye isimlcndirirler. Keza, Muhammad Asad,
The Message of tbe Quran, Gibralıar, Dar al-Andalus, 1980, s. 487, dip. nor 4.
Kur'an ve Muhammed 15

İkinci olarak, Kur'an'ın Muhammed (s.a)'in bilinçli bir şekil­


de kendisinin ortaya koyduğu edebi bir ürünü olduğu zannı,
birkaç sebepten dolayı doğrulanamaz. Çünkü o, davetinden
uzun bir süre önce güvenilir bir insan, el-Emin olarak tanınırdı;
asla edebi çalışmalar ya da şiir yazan veya okuyan biri olarak
değil. Yukarıdaki zannı doğru kabul eden Arberry de, "bir insa­
nın edebi ifadesinin onun sıradan konuşmasından bu kadar
esaslı bir şekilde ayrıldığı bir başka durum bulmanın çok zor ol­
duğuna işaret eder".5 Kur'an ve Muhammed (s.a)'in gündelik
sözleri arasındaki bu ayırım, sürekli ve etkili bir şekilde müslü­
manlar tarafından savunuldu. Bütün müslümanlar, Hz. Peygam­
ber'in gündelik ifadeleri olan hadis hakkında önemli ölçüde
birbirlerinden farklı düşünürken, farklı entelektüel eğilimleri ve
kanaatlerine rağmen, Kur'an'ın ilahi statüsünü kabul etmişler­
dir. Şiiler kendi hadis külliyatlarına sahiptiler ve Mu'tezililer
Sünni çoğunluğun şiddetli muhalefetlerine rağmen, hadi.sierin
çoğunu reddetmişlerdi. Hz. Peygamber'in kendisi ve yakın ar­
kadaşları bile, Kur'an ve hadi5in karıştırılmamasını sağlamaya
çalışmışlardı.6

Üçüncü olarak, Hz. Peygamber'in Kur'an'a karşı tutumu göz


önünde bulundurulmalıdır. Muhammed (s.a), (onu okumaya
başlarken-ç-) ilk önce Euzu billahi mine'ş-Şeytani'r-racfm (ko­
vulmuş Şeytan'dan Allah'a sığınırım) ve Bismi'llahi'r-rahma­
ni'r-rahfm (en merhametli ve en çok ihsan sahibi Allah'ın adıy­
la) dualarını okumakla değil, fakat aynı zamanda, yorulmak bil­
meksizin ve sürekli olarak açık ve gizli her vesileyle okuyarak
da Kur'an ayetlerine derin bir saygı gösterirdi. Eğer Kur'an,
onun kendi eseri olsaydı, böyle yapmayı sürdürmesi ihtimal dı­
şı olduğu gibi, kendi ayetlerini rehberlik ve güç elde etmek için
özel hayatında okumaya ihtiyaç da duymazdı. Gecenin büyük
bir kısmını, Kur'an ayetlerini namazda okuyarak ve çoğu zaman
ağlayarak -bugün bir çok dindar müslüman arasında bile yay­
gın olmayan bir uygulama- geçirmesiyle tanınırdı.

tik zamanlardan itibaren hususi sosyo-tarihsel bağlamları


içinde anlaşılan ayetlerin, birbirinden kopuk, çok konulu ancak

5 Arberıy, 71:ıe Koran, s. 32.


6 Bkz Azami, Studies in Hadifh Methodology an Litarature, s. 25-31.
16 Jslam Bilgi Anyalışı

uyumlu ve tutarlı doğası, Kur'an'ın beşeri bir akıl tarafından ya­


zılmış olmadığının delilidir. Bir yazar, organize ve sürekli bir
düşünce akışını sağlamak için ciddi şekilde uğraşır ve sonuçta
eser; görünüşe göre, -eğer o/erkek/kadın yazar, yirmiüç sene
gibi bir zaman diliminde, duygusal olarak yüklü olduğu farklı
durumlarda yazacaksa- çelişkiler ve tutarsızlıklarla dolu olacak
ve kolay anlaşılır bir bütün meydana getiremeyecektir. Diğer
yandan, Kur'an ayetlerinin birbirinden kopuk ve tarihsel olarak
birbirlerinden ayrı doğası, müslümanların anlama ve uygulama­
ya yönelik sürekli bir yol gösterici ve başvuru kaynağı ihtiyacı­
nı karşılar.
Bilim ve evrenle ilgili anlamlarının birçoğu ancak son za­
manlarda modern bilimsel keşifler tarafından desteklenmiş7 ol­
sa da, Kur'an'ın doğa ve bilimsel meseleler üzerine olan ifade­
leri bile, bütün müslümanlar tarafından kabul edilmiş ve ayrıca,
modern yazarlar tarafından doğrulukları kanıtlanmıştır. Mesela,
İbn Haldun ve Şah Veliyyullah gibi geleneksel bir çok müslü­
man ulema, Kur'an'ın tabiat ve tıbbi konulan (balın faydası gi­
bi) içeren ifadelerinin hepsini kabul etmişler ancak, hadislerde
yer alan tıbbın (tıbb-ı nebevinin) yeterliliğini reddetmişlerdir.
Onların bu yaklaşımlarındaki esas delilleri, Hz. Peygamber'in
bu konular hakkındaki bilgisinin vahye değil, çağdaşlarının tec­
rübesine dayanmış olmasıdır.s
Beşinci olarak, Kur'an'ın Muhammed (s.a)'in zayıflığını ve
beşeriliğini içermesi, tanrısal bilgiye ya da tanrısal ilhama ulaş­
tığını iddia etmek isteyen birinin tutumuyla tam olarak bağdaş­
maz. Eğer durum böyle olsaydı, o kesinlikle ve isteyerek kendi
beşeri eğilimlerini ve zayıflığını gizleyecek ve ifşa etmeyecekti.
Kur'an, Muhammed (s.a)'in eylemlerinin bir kısnunı birkaç yer­
de (mesela, 80/1-5) tenkit eder; bazı yerlerde ise, tanrısal mesa­
jı bozmaya karşı onu uyarır (mesela, 17/33-75).
Son olarak üst üste yığılan sayısız terim ve deyimleri içeren
ayetlere sahip olmasına rağmen Kur'an, hem kısmen hem de bir
bütün olarak kolaylıkla ezberlenen tek kitap olmayı sürdür­
mektedir. Kur'an'ın dilini anlamayan bir çok müslüman bile,
işitmek suretiyle başından sonunda kadar onu ezberlemektedir.

7 Mesela bkz. Bucaille, 1be Bible, tbe Quran and Science.


8 Bkz. bölüm 3.
Kur'an ve Muhammed 17

Kur'an, doğrudan müslüman tarihini şekillendirmiş ve şekillen­


dirmeye devam edecektir. Kur'an, kendisine iftira atanlara daha
iyi bir rehber ortaya koymaları hususunda meydan okur:

"De ki: 'Eğer doğru sözlü iseniz Allah katından bu ikisinden (yani
Musa'ya ve bana inen Kitaplardan) daha doğru bir Kitap getirin,
ben de ona uyayım (28/49)".

Ne Muhammed (s.a) ne de herhangi bir beşerin, Kur'an'ın


benzeri bir çalışmayı meydana getiremediği açıktır. Bu yüzden
-
de o, ilahidir.

İsl3.mi Hermenötiğin Metodolojisi

İslami dünya görüşünün ve bilginin iki temel kaynağı Kur'an


ve Hz. Muhammed'in sünneti ve onların her ikisi de Peygambe­
rin ilk müslüman cemaatin tarihsel mücadelesiyle ayrılmaz bir
şekilde irtibatlı olduğundan, İslam'ın bu iki temel kaynağının
uygun bir yorum bilim (hermenötik) esas olarak, müslümanları
onların değerlerini, prensiplerini ve emirlerini anlamalarına ve
uygulamalarına irrıkan vermeleri açısından önemlidir.

Başlangıçtan beri, Kur'an ve Sünnetin uygun bir yorumu,


müslümanlar için önemli olmuştur. İslam hukuku ve teolojisi­
nin farklı okullarının (mezheplerin) varlığı, bu iki kaynağın yo�
rumuyla ilgili farklı metotlardan kaynaklanır.9 Onların metotla·
rı, ayrıntılı ve sistematik olmasına rağmen, -bir bütün olarak ele
alındığında Kur'an ve Sünnetin öğretilerinden bazı sapmal<4"
içerirler ve sapmalara esas olarak, İslami dünya görüşünün kap:O
samlı ve sistematik olarak açık bir şekilde ortaya konmayışı se­
bep olmuştur.ıo -Hukuki ve entelektüel gelişmelerin dayandığı-

9 Bkz. Qadri, Jslamic jurispurudence in the Modern World, özellikle, geleneksel


İslami ıarzda bütün müslüman hukuk okullannın hukuki metotlannın detaylı
olarak tartışıldığı 3. bölüm. Tenkidi bir değerlendirme için bkz. Schacht, Tbe
Origins ofMuhammedjurispuredence, Hasan, 7be Early Development of Jsla­
mic jurispurudence, Wensinck, 7be Muslim Creed ve Wan, Jslamic Philosophy
and 7beology ve 7be Formative Period of Jslamic Tbought.
10 Mesela, Prof. Rahber, 7be God ofjustice adlı çalışmasında, Kur' ani Tann anla­
yışına dayanan Kur'an'ın sistematik bir analizini gerçekleştirir; yüzyıllar boyu
süren Tann iradesi ve insan özgürlüğünü kuşatan büyük yanlış anlamayı, müs­
lümanlar arasında Kur'ani doktrinin yorumuna dair herhangi sistematik bir te­
şebbüsün olmayışına atfeder (s.7). Prof. Rahman, bu tür esnekliğin hukukun,
teolojinin ve felsefenin gelişiminde olmayışını Jslam and Modern iry adlı eserin­
de analiz eder.
18 ls/am Bilgi Anyalışı

sistemsiz ancak derin dini dünya görüşününün ortaya çıkması­


na, Hz. Peygamber'in vefatından hemen hemen çeyrek asır
sonra İslami cemaati bütünüyle harap eden siyasi çekişmeler
yol açtı. Bu zamandaki düşünce, özellikle de teolojik düşünce­
nin önemli bir kısmı, eğer bütün olarak sosyo-tarihsel koşullar
tarafından belirlenmemişse bile, en azından bu gelişmelerin· bir
yansımasıdır.ıı Bu bağlamda, bilgi sosyolojisi disiplinine baş­
vurmak, İslami kaynaklan ve düşünceyi anlamamızda faydalı
olabilir. Bu sayfalarda betimlenen metodun, bütün olarak klasik
alimlerin metodundan bağımsız olmadığına işaret edilmelidir;
onların yaklaşımlarının bazı unsurları, ancak bir kısım önemli
değişikliklerle birlikte, bu metoda dahil edilebilir. Bu unsurlar
mesela, filolojik ve semantik analizin ve 'vahyin iniş sebeplele­
ri'nin (esbab-ı nüzüf) kullanılmasıdır.

Kur'an'ın klasik yorumcuları, gramatik ve filolojik tahlili kul­


landılar; ancak bu, karşılıklı atıflar (cross-references) yapma­
dıklarından, Kur'an'a bütüncül bir yaklaşımla sonuçlanmadı.
Karşılıklı atıfların (cross-references) yokluğu, bu ayetlerin fark­
lı vahyediliş sebepleri olduğu için, Kur'an ayetlerinin birbirle­
rinden kopuk ve parçacı olarak ele alınmasıyla açıklanabilir.12
Bir çok ayeti diğerlerinden tecrit eden esbab-ı nüzulün yaygın
kullanımının, bir bakıma, tarihsel olarak geliştikleri şekilde,
anahtar İslami kavramların semantik analizine dayanan İslami
ya da Kur'ani dünya görüşünün total ve uyumlu bir takdiminin
niçin ortaya çıkmadığını, kısmen açıkladığı söylenmelidir. Bir
çok alim, bazı İslami kavranılan kapsamlı bir şekilde analiz et­
miş olsalar da, ayrıntılı bir Kur'ani yorum13 planı ortaya koya­
madılar. En önemli İslami kavramların tespiti, Hz. Peygamber'in
tarihsel mücadelesiyle birlikte Kur'an'ı dikkatli bir şekilde araş­
tırmayla kolayca yapılabilir. Bir takım kavramların sık kullanıl-

11 Bkz. Wan, '/be Formative Period of Jslamic 'Jbought. Watt burada, Hz. Os­
man'ın 656'daki katli gibi önemli olaydan 950 yılına kadarki farklı sosyo-siyasi
gelişmeleri göz önünde bulundurak anlan dikkatli bir şekilde değerlendirir.
12 Rahber'in üslübu, geleneksel yorumculannkinden daha eleştireldir: Kur'an'ın
satır arası yorumlan, Kur'ani araştırmalar için sınırsız bir hizmet ifa etmiştir; an­
cak, mevcut çalışmanın konusu olan, Kur'an'ın kabul ettiği, aralarında düzen­
lenmiş bir doktrinin yorumu problemini karşılamazlar.
13 Mesela, Hakim et-Tirmizi, Bayanu 'l-Farqu 's-Sadr ve'l-Qalb ve'l-Fuiid ve'l-lubb
ve 'A Sufi Treatise'.
Kur'a n ve Muhammed 19

ması, genelde, onların lslami dünya görüşünde önemli bir yere


sahip oluşlarının meşru bir göstergesidir. ı 4

Tek başına semantik analizin, İslami değerlerin ve emirlerin


bütün olarak kavranması için yeterli olmadığı vurgulanmalıdır.
Semantik analiz, yalnızca bir dünya görüşünün açıkça ifade
edilmesi hususunda yardımcı olan genel bir kavramsal anlayış
sağlayabilir. Ancak, emirlerin hususi anlamlan ve bir ritüel veya
sosyal doğanın yasaları, onların sosyo-tarihsel bağlamında ya
da arkaplanında anlaşılmalıdır.

Müslümanlar, Kur'an'nın hukuki emirlerinin anlaşılmasında


vahyin sebeplerinin (esbab-ı nüzul) önemine öncelik verdikle­
ri zamanlar bir dereceye kadar, bilgi sosyolojisi disiplinin öncü­
leriydiler. Mesela, Vahidi (ö.1075) şöyle yazar: "Ayetlerin tefsiri
hakkındaki bilgi, bu ayetlerin hikayeleri ve vahyediliş sebeple­
rine dair açıklamalarla meşgul olmaksızın mümkün değildir". ı5
Esbab-ı nüzul, belli bir ayetin genel bağlam içinde dolaysız an­
lamını, uygulamasını ve aynı şekilde belli başlı hukuki hüküm­
lerin sebeplerini de anlamakta bize yardımcı olacaktır. Keza on­
lar, hususi ya da umumi anlamıyla birlikte bu ayetlerin maksa­
dını ayırmada da, bize yardımcı olacak ve Hz. Peygamber'in
idaresi altındaki ilk Müslüman cemaattaki farklı gelişmelerin
uygun bir açıklamasını verecektir. ı 6 Semantik ve gramatik ana­
lizin sınırlan ve sosyo-tarihsel arkaplanın önemi, müteakip ör­
neklerde anlaşılabilir. 2/1 1 5'de Kur'an şöyle der:

"Dogu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü ora­


dadır. Şüphesiz Allah'ın rahmeti geniştir ve O, her şeyi bilendir''.

Bu ayetten Tann'nın belli bir zaman-mekanla sınırlanamaya-


cağı ve O'nun her şeye gücünün yettiğini çıkarmak semantik
olarak doğru ve lslam'ın genel dünya görüşüne (weltanscha­
uung) de uygundur. Ancak, eğer bir müslüman yalnızca bu aye­
te müracaat ederek kıblenin yönünü tam olarak bilmek için ge­
reken gayreti sarfetmeksizin herhangi bir yöne dönerek ibadet

14 Bu metodoloji hakkında bir tartışma ve onun uygulamasına dair bkz. bölüm 3.


15 Von Denffer tarafından iktibas edildi. UJamu'l-Qurdn, s. 92; keza, Subhi Salih
tarafından, Mebdbis Ff uramu 'l-Qurdn'da iktibas edilmiştir.
16 Von Denffer, Ulümu'l-Qurdn, s. 92.
20 lslam Bilgi Anyalışı

edecekse, bu İslami olarak kabul edilemez. Bu ayetin tarihi ar­


kaplanı, onun bir grup müslümanın Hz. Peygamber'e, yolcu­
lukta karanlık sebebiyle bilmeyerek yanlış yönde namaz kıldık­
larını söyledikten sonra, vahyedildiğini gösterir.ı7

5/93'de ise şöyle denir:

"İnanıp iyi işler yapanlara bundan böyle (Allah'a karşı gelmekten)


sakındıkları, inanıp iyi işler yaptıkları, (sonra yasaklardan) sakınıp
(onların yasaklığına) inandıkları ve yine korunup iyilik ettikleri
takdirde, daha önce yediklerinden ötürü bir günah yoktur. Allah,
güzel davranmayı sever".

Bu ayetten hareket eden bir kısım insanların, şarap (ya da


her hangi yasak bir şeyi) içmenin günah olmadığını düşündük­
leri söylenir. Bu ayetin şe'n 'ü-nüzutü (iniş sebebi), Tanrı'nın,
açıkça şarap içmeyi yasaklayan ayeti göndermesi ve ashabının,
şarap içme alışkanlığı olan ve vefat eden arkadaşlarının durum­
larını öğrenmek istemeleridir. Sonra Allah onları temize çıkar­
mak için bu ayeti indirdi. IS

Bir ritüele veya sosyolojik tabiata ilişkin emirlerde, bu ayet­


lerin sosyo-tarihsel arkaplanları, yalnızca onların anlamlarının
ve hikmetinin anlaşılmasında değil, aynı zamanda, zaman-me­
kan parametrelerini aşan evrensel değer ve prensiplerinin uygu­
lanmasında da esaslı bir öneme sahiptir. Prof. Fazlur Rahman'ın
çift-devinim teorisi olan (double motion theory), yukarıda zik­
redilen görevleri yerine getiren kıyas ve diğer prensiplerin ise
değiştirilerek daha iyi bir hale getirmeye yönelik uygun bir
uyarlama gibi görünmektedir. Onun kısaca ifade edilen teorisi,
Kur'an'ın, hususi sosyal emirleri, sosyo-tarihsel bağlamlarında
ve genel İslami hamasete göre anlaşılması, şeklindedir.19 Bu un­
surlardan, farklı zamanlarda uygulanabilecek olan ve İslami
ruhla tam uyumlu olan genel kurallar ya da emirler çıkartılır.

Kur'an'ın Tann'dan olduğu ve Kur'an'da açığa ç1kan Tanrı


bilgisi ve hikmetinin bir topluma ve onun tarihine hasredile-

1 7 A.g.c.,92-93; Salih, Mebdbis, s. 161.


s.
18 A.g.e., s.
160-161.
19 Rahman, Jslam and Modernity. Bkz Giriş; özellikle s. 5-8.
Kur'an ve Muhammed 21

mez/bir toplum tarafından ve onun tarihi tarafından tüketilmez


olmasından dolayı, sosyolojik yaklaşımın maksadı, ilahi hikme­
ti hususi bir sosyo-tarihsel anla ilişkilendirmek ve ona hasret­
mek değildir; onun maksadı, Tann'nın hikmetini zaman-mekan
boyutları içinde var olan yarattıklarıyla ilişkisini iddia etmektir.
İnsanlar, algısal ve kavramsal dünya içinde işe yarar vasıtalar ol­
maksızın düşünemez ve eylemde bulunamazlar. Bundan dola­
yı, Kur'an'ın Tanrı, cennet ve cehennem tasvirleri bile, bu var­
lıkların hakiki gerçekliklerini ifade etmekten ziyade, insan tara­
fından kolayca anlaşılabilir ve kavranabilir olan iletişim vasıta­
larını kullanır. Ancak, Kur'an'ın maksadı insanlarla yalnızca
kendi düzeylerinde konuşmak değil, fakat, aynı zamanda onla­
rı, topyekün beşeri gelişimin daha yüksek bir tasavvuruna yük­
seltmektir de. Ancak bu şekilde, hakikat ve hikmetleri, insan ta­
rafından tedricen kavranan tabii ve diğer bilimler hakkındaki
ifadeler ve emirlerin Kur'an'da var oluşunu anlayabiliriz. Ceni­
nin gelişiminin betimlenmesi, cinselliğe dair utanma duygusu­
nun gerisindeki sebep ve alkollü içeceklerin yasaklanması, bu
noktayı açıklayan örneklerden yalnızca üçüdür.

Ritüel buyruklar dışındaki peygamberi Sünnet, sosyo-tarih­


sel bağlamları Kur'an'ın arkaplanına uygulanarak yorumlanabi­
lir. Ömer b. Hattab (ö.644) gibi ilk sahabiler, dönemlerinin sos­
yo-ekonomik ya da siyasi şartlan Hz. Peygamber'in zamanın­
kinden ciddi olarak değiştiğinde, bu metodu uygulamış gibi gö­
rünmektedirler.20 Endüstri sonrası dünyanın ve bilgi patlaması
çağının meydan okumalarına, etkili bir şekilde cevap vermek
için, bu sayfalarda teklif edilen hermenötik metodu ciddi olarak
göz önünde bulundurmak zorundayız.

20 Rahman, Jslamic Metbodology in History


İKİNCİ BÖLÜM
tsı.AMi DUNYA GÖRÜŞÜ

Bütün beşeri değerler ve nıtumlar, şuurlu ya da şuursuz, bel­


li bir metafizik inanç grubunun veya dünya görüşünün (wel­
tanschauung) bir yansımasıdır. Bılgi ve eğitim alanlan; felsefe,
bilgi sosyolojisi ve eğitim üzerine olan çalışmaların ortaya koy­
dukları gibi, organik olarak bir dünya görüşünde temellenen iki
alandır.

İslami dünya görüşü (weltanschauung), iki düzeyde tanım­


lanabilir. Birinci düzeyde mezkur dünya görüşü, dünyanın ve
bizim ondaki hayatınuza dair beşeri yorumun toplanundan iba­
rettir ve bu bir epistemoloji problemi ortaya çıkarır. Diğer dü­
zeyde ise o, insanın kendisiyle yaşadığı değerlerin bütünüdür
ve bu da, bir ahlak problemi ortaya çıkarır. Dünya görüşü (wel­
tanschauung), nihai meseleler, evren ve genel kararlarla meşgul
olur. Bireysel bir dünya görüşü, başka şeylerin yanı sıra, kişinin
eğitimsel, siyasai , felsefi ve ahlaki tutumunu içerir. ı Bu yüzden,
hakiki bir İslami dünya görüşünün (weltanschauung) sistema­
tik ve tutarlı ifadesi, Profesör Fazlur Ralunan'ın vurguladığı gi­
bi, eğer, 'entelektüel çabaların farklı hususi alanlan, İslam tara­
fından haber verildiği gibi nıtarlı olacaksa', gereklidir.2 Kur'an
ve Muhammed (s.a)'in sahih sünnet ve hadisleri üzerine temel­
lenen bu tür bir dünya görüşünün (weltanschauung) ifadesi de,
tarihsel lslam'ın performansını değerlendirmek için önemli bir

Horowitz, Philosopby and tbe Sociology of Knowledge, s. 140. Epistemolojik


önemiyle birlikte, bilgi sosyolojisi üzerine temel çalışmalar, Kari Manheim'ın
çalışmalarıdır. Bkz. ldealogy and Utopia ve Bsays on tbe Sociology of Know­
ledge. Bu konuyla ilgili derin metafizik vurguya sahip bir bilim adamı, Max
Schiller'dir. Onun esas çalı.şması, Problem ofa Sociology ofKnowledge ve Man 's
Place in Nature. Felsefi metafizik tasavvurların eğitimle nasıl ilgili olduklannın
bir örneği, Butler'de görülebilir; Four Pbilopbies and Practice in Educaıion
and Religion.
2 Bkz. Rahman, Islam and Modernty,s. 133 ve Rahman, lslam, s. 256.
24 Jstam Bilgi Anlayışı

ölçüttür.3 Geçmişimizin adil ve eleştirel bir şekilde değerlendi­


rilmesi, İslami idealler ve ilhamların gerçekleşmesi için mevcut
mücadeleler adına kesinlikle, daha aydın İslami bir yön sağla­
yacaktir. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki girift ilişki, önde
gelen İspanyol filozof Julian Marias tarafından edebi ve fasih bir
şekilde şöyle ifade edilmiştir:
'Şimdi, tamemen geçmişle doludur, kendi içinde de geleceği taşır;
şimdinin misyonu, geleceği harekete geçirmekten ibarettir'.4

Kur'an ve Sunnet'ten kolayca anlaşılacağı gibi, lslam'ın mis­


yonu, sosyo-ahlakl dünya görüşüne göre tarihi yönlendirmek
olduğundan, geçmişin eleştirel bir değerlendirmesi ve şimdinin
islamlaştınlması mantıksal biı; zorunluluktur.

Normal olarak, dünya görüşü üzerindeki tartışmalar, Tanrı


ya da tanrılar fikri, insan anlayışı, onun kaderi ve evren düşün­
cesi üzerine odaklanır.5 Doğal olarak İslami dünya görüşü bu
unsurlardan oluşur ve Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi İslam da,

3 Rahman, Jslam, 147-49. Değişen derinliklerde, tarihsel lslam'ın eleştirel değer­


lendirmesi, sürekli olarak, ister lbn Teymiyye (ö. 1328), Muhammed Ibn Abdul­
vahhab (ö.1792), Mısır'ın Müslüman Kardeşleri, Pakistan Cemaat-i lslami gibi
fundementalistler ve isterse Muhammed Abduh (ö.1937), Endonezyalı Muham­
mediye, Muhammed ikbal (ö.1937), Malik Binnebi (ö.1976) ya da Fazlur Rah­
man gibi modernist bir çok müslüman reformcu tarafından Kur'an ve Peygam­
berin sahih sünnetini, müslümanlann bu kaynaklan doğru olarak anlamlanna
engel olan islami olmayan bir çok ilaveden anndırma teşebbüslerinde uygulan­
dı. Bununla birlikte, ister Fritjof Schoun, Maıting Lings ve S. HiL5eyin Nasr gibi
baıı eğitimli ve isterse Ebu'l-Hasan e-Nedvi gibi doğu eğitimli gelenekçiler ol­
sun, bu düşünceyi eleştirir görünürler. Bu yüzden mesela, en-Nedvi, müslü­
manlann Kur"an'ın döme üçünü anlamalarını imkansız hale getiren Kur'ani te­
mel kavranılan ilah, Din, Rabb ve ibadetin gerçek bir anlayışının yokluğunu
iddia eden Cemaat-i lslamiyye'nin MevdGdi"sini eleştirir. Bkz. Abul Ala Maudu­
di; Fundenıantals of Basic Quranic Terms. Nedvi'nin, Tanrı'nın Kur'an ve yo­
rumlarını koruyacağı vaadiyle ilgili 05/9 ve 75/17-19) ayetlere ve mtL5lürnanla­
nn hata üzerine olamayacağı Hadis"ine dayanan çıkanını, uygun değildir ve ta­
Jslamic Concept
rihsel olarak da gerçek değildir. Bkz. S. Abul Hasan Ali Nadwi,
of Prophetood..
4 Marias, Historia de la Filosofıa, s. 468.
5 Bandon, Maıı and His Destiny in the Greaı Religion'da, mezar ve türbe kalın­
tılannı, Paleolitik insanın, Mısırlılann ve bütün büyük dinlerin edebiyatını yo­
ğun bir şekilde araştırdı ve insanın her zaman kendisini şekillendiren ve etkile­
yen gizemli güçlerle ilgilendiğini ve her zaman bu hayatı takip edecek yolculu­
ğu düşündüğü ve onun için hazırlandığı sonucuna ulaştı.
lslamf Dünya Görüşü 25

anahtar peygamberlik kavramı olmaksızın anlaşılamazdı. Ger­


çekten de, on dördüncü/sekizinci 0327/728) yüzyılın büyük
müslüman reformcusu Takiyüddin lbn Teymiyye, peygamber­
lik kavramı ve misyonunun doğru olarak anlaşılamamasının,
müslüman felsefecilerin ve kelamcıların temel yanlışı olduğunu
ileri sürmüştür.6 Bu bölümde, İslam'daki peygamberlik kavra­
mı, Sünnet'in otoritesinin tartışıldığı sonraki bölümde yeniden
ele alınacağından çok kısa olarak tartışılacaktır.

Tann Düşüncesi

Kur'an'da ortaya konulduğu gibi, ontolojik olarak, tek haki­


ki gerçeklik, Tek Tanrı, Zorunlu Varlık, Allah olduğundan, İs­
lam'ın tanrı merkezli (teosentrik) olduğu söylenebilir. Bu alem­
deki her şey, O'nun iradesine bağlıdır. Kur'an'da Allah ve Rabb
(besleyen) kelimelerinin birlikte kullanımına, 3750'den fazla
yerde rastlanır. Bu sayısal çokluk, müslüman kelamcıların el-Es­
ma 'ü/-Hüsna (en güzel isimler) diye isimlendirdikleri Tanrı'nın
diğer sıfatlarını ve ona gönderme yapan zamirleri içermez. Bu­
na rağmen, Izutsu tarafından gösterildiği gibi, Kur'an ve İslam,
gfü olarak (teleolojik), insan merkezlidir (anthropocentric):

"Gerçekten insanın doğası, davranışı, psikolojisi, görevleri ve ka­


deri, Tanrı'nın kendisi kadar, Kur'an! düşüncenin merkezi bir ko­
nusudur... " .7

Allah düşüncesi, İslam öncesi araplan için yeni bir şey değil­
dir. Bunun böyle olduğu, İslam öncesi şiirde, ikili şahıs isimle­
rinde ve eski yazıtlarda açıkca görülür.s Ancak, Kur'an tarafın­
dan istendiği şekliyle Tek Tanrı olan Allah ya da bizatihi tanrı
düşüncesi, onların dünya görüşünde benzeri bir öneme ve mer­
keziliğe sahip değildir. Onlar, Rabbu '/-beyt olarak ve bizatihi
Kur'an'ın şahitlik ettiği gibi (96/1 23; 29/61), göklerin ve Kabe'yi
de içeren yeryüzünün yaratıcısı olarak Allah'a inanırlar. Bunun­
la birlikte, onlar için Allah, her ne kadar en yüce olsa da, ken­
disine aracılar (39/3) ve kızlar atfettikleri (166/57) "Tanrılar"dan

6 Bkz. Majdid, 'Ibn Taimiyya on Kalam and Falsafab'


7 Izuısu, God and Man in ıbe Koran, s. 75. Keza Rahman, Major Themes of Qu­
ran.
8 Izuısu, God and Man, s. 130.
26 lslam Bilgi Anlayışı

biridir.9 Allah'a tapınmaları, geçıcı tedbirdir: Yeminlerinde


(35/40; 16/3) ve hatta kız çocuklarının öldürülmesinde (6/1 37)
O'nun ismine müracaat ederler. Tehlikede O'nun yardımını is­
terler, ancak sonra şirke (politeizm) geri dönerler:

"Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman da, yalnızca O'na yalva­
rırsınız. Sonra sizden o sıkıntıyı aç(ıp kaldır)dıgı zaman içinizden
bir grup, derhal Rablerine ortak koşarlar".ıo

Izutsu bu geçici çareyi, "geçici monoteizm" olarak isimlendi­


rir. ı 1
Tanrıyla olan bu belirsiz ilişki, İslam öncesi Arabın, ölün­
ceye kadar kaderini, dehr diye isimlendirilen karanlık "efen­
di"ye ve insanın kontrolünün ötesinde olan ve cahiliyenin pesi­
mist nihilist dünya görüşü olarak bilinen anlayışı üreten, önce­
den belirleme meselesine teslim etmesine sebep oldu. 12

Kur'an, insan hayatında ve evrendeki en Yüce ve en merke­


zi faktör olarak Tanrı kavranunı -Allah'ı- ortaya koyunca, cahi­
liyye Arapları, Muhammed (s.a)'in mesajına şiddetli bir meydan
okuma başlattılar ve bunu uygulamaya koydular. 13

Kur'an'a göre, Tanrı Mutlak Gerçektir (el-Haqq); geri kalan


tanrılar, isimden başka bir şey olmayan, batıl şeylerdir. O, ne
Feurbach'ın düşünme eğilimi gösterdiği gibi, insan zihninin bir
yansıması ne de, Nietzsche'nin düşündüğü gibi, isteklerine ula­
şamayan kimselerin kızgınlıklarının bir ürünüdür. O, ne Fre­
ud'un ileri sürdürdüğü gibi, çocuksu olmayı sürdüren kimsele­
rin bir yanılsaması ne de, Marx'ın tasavvur ettiği gibi, kalabalık­
ların afyonu, kazanılnuş haklara hizmet eden bir avuntudur.1 4
O, Ezeli-Diri (el-Hayy el-Qayyum), zaman-mekan düzenin sı­
nırlarını aşan tik (el-Evvel), Son (el-A hir), Apaçık (ez-Zahir) ve
Gizli (el-Batin) olandır. Tanrı'nın gerçek doğası, insanın kavra­
ma alanının ötesinde olduğu için, bilinemez.

9 A.g.e., s. J3
10 16/53-54. Bkz. 31/32 ve 29/65.
11 Izuısu, God and Man, s. 102.
12 A.g.e., s. 123-128. Keza, Rahman, Major 7bemes, s.14. W. Montgonmery Waıı,
Free-will and Predestination in Early /slam, s. 19-20.
13 Sborter Encyclopedia of lslam.
14 Bkz. Kung, Does God Exist? ve Abu! Kalam Azad, "The Quranic Conception of
God", 7 Pts., Mecelletlü'l-Ezher, 1 (December 1%4), 1-3.
/s/amf Dünya Görüşü 27

Ancak, beşeri anlayışı kolaylaştırmak ve böylece de insanla­


rın davranışlarına etki etmek için Tanrı, mecazlar ve göklerdeki
ve yerdeki (30/27) en yüce olan hakkında ve bizim kendi tec­
rübemizeden (20/28) benzetmeler (teşbihler) kullanır. Tanrı'nın
sıfatları çok çeşitlidir; ancak, bunlar birkaç temel başlık altında
özetlenebilir: Hayat (Life), Beka (Eternity), Vahdaniyet ( Unity),
Güç (Power), Hakikat (Trnth), Cemal (Beauty), Adalet (just),
Sevgi (Love) ve İhsan (Goodness). Bunlar, O'nun bizim tabiatı­
mıza yerleştirdiği en üst beşeri idealler olarak hizmet görerek
Mi.ıtlak Varlığı hatırlatırlar.

Tanrı'nın Kur'an'daki en önemli ve İslami öğretinin de, en


temel yönü haline gelen iddia, O'nun Tekliği yani tevhiddir. Bu
kavramın manevi, entelektüel ve sosyo-ahlaki imaları, hem
mantıksal dedüksiyon vasıtasıyla hem de Kur'an'ın kendisinden
elde edilebilir. ıs Öyleyse kısaca, Tanrı birdir ve doğurulmayan,
çocuğu olmayan, ı 6 her hangi bir ortağı17 bulunmayandır; ı s
Çünkü, eğer birden fazla tanrı olacak olsaydı, kesinlikle evren­
de düzensizlik ve kaos olurdu. ı 9 O, es-Samed, Ezeli ve mecazi
olarak, her şeye güven veren sert, katı kayaya benzetilen ve bi­
zatihi var olandır.20 Bu yüzden de, ilk Mekki sure olan ve Tan­
rı'nın bu tekliğini içeren kısa surenin ( 1 1 2/1-4) geleneksel ola­
rak Kur'an'ın üçte birine denk kabul edilmesi şaşırtıcı değildir. 2 ı

Bu Tek Tanrı'dan, ırklar ve kabileler, kadın ve erkek şeklin­


de ayrılsalar da yeryüzündeki maksadı22 ve nihai hedefi açısın­
dan esasen bir olan insanlık ortaya çıkmıştır. I::Iakikat ve Nur

15 Hodgson, 1be Venture of /slam'da, Kur'an'ın tek ve total bir meydan okuması
olan tevhidin, Kur'an'ın ahlaki maksadını desteklemeyen dinde, bilimde ve sa­
natlardaki faaliyetleri reddeden samimi bir ahlaki dünya görüşü oluşturduğunu
söyler. Tevhid'in farklı imalannın detaylı bir açıklaması için bkz. el-Faruqi, Tev­
hid...
16 5n3; 16151 vs.
17 2/1 16;6/l lO;J0/68 VS.
18 6/22-24, 136-137 vs ..
19 21/22.
20 une, Arabic English Lexion, s.v. 'Samad'. Bkz. Rahman, Major 1bemes, s. 1 1 .
2 1 Asad, Message, s . 985'de, Buhari, Müslim, tbn Hanbel, Tirmizi, tbn Mace ve Ebu
Davud'da bulunan konuyla ilgili bir hadis zikreder.
22 "Ben (Allah), cinleri ve insanlan yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım"
(5 1/56). Bkz. 21/20.
28 lslam Bilgi Anlayışı

olan Tanrı'nın tekliği, mantıksal olarak bilginin tekliğini yani,


peygamberliğin (nübüvvet) tekliğini ima eder. Bu çalışmanın
daha sonraki kısımlarında geniş bir şekilde ele allnacağı gibi,
bilginin tekliği, mesela, ne seküler ve dini bilimler diye isimlen­
dirilenler arasında ve ne de onların teleolijisinde ve kullanılma­
sında bir çatallanmayı ima etmez. Tanrı, göklerin, yerin ve on­
ların içindeki ve arasındaki her şeyin yaratıcısıdır. O, Hira ma­
ğarasında ilk kez Muhammed (s.a)'e Cebrail vasıtasıyla vahyet­
tiği gibi, Efendi, Sahip ve Besleyici; aynı zamanda tüm sonuçla­
rıyla birlikte Büyüten, ya da Eğiten ve Koruyan23 anlamını ifade
eden Rab'dır. Bu tarihsel anda Tanrı ona, Kendisi'nin Yaratıcı ve
Ögretici olan Rab olduğunu haber verdi:

"Oku! Yaratan Rabb'inin adına oku. İnsanı bir pıhtıdan yarattı.


Oku: insana kalemle, bilmediğini öğreten senin Rabb'in, en cömert
olandır (96/1-5)".

Rabb düşünesi, Tanrı'nın yaratmasıyla ilgili ayetlerde daha


fazla açıklanır:

"Rabb'inin yüce adıyla tesbih et. O ki, yarattı, düzene koydu; O ki,
belirleyip hedefini gösterdi (87/1-3; 20/50)''.

Tanrısız hiçbir şey olamaz ve eğer tek Tanrı'dan daha fazla­


sı olsaydı, kesinlikle bu evrende düzensizlik olurdu .

Tanrı'nın Rab oluşu (Rububiyyet), merhamet ve adaletle ka­


rakterize edilir. Gerçekte, Tanrı'ya gönderme yapan ve Kur'an' -
da en sık kullanılan sıfat, biri hariç bütün surelerin başında yer
alan er-Rahman ve er-Rahlm'dir.24 O, affedicidir (el-Afüvv,
4/43) ve Bağışlayıcıdır (el-Gafir, 7/155; 40/3) ancak, O aynı za­
manda, Hesaba çekici (el-Hasib, 4/86; 33/39) ve kıyamette ce­
za ve mükafatı veren Rabbtir (7/95). Tanrı'nın bütün bu yönle­
ri onların yalnızca insanın ahlaki potansiyelini harekete geçir­
me ve canlandırma ile ilgili olduğuna dair tezimizi destekler.
Bağışlayan, sabırlı ancak, cezalandırmada süratli olan bir Tanrı
anlayışı, O'nu hak olarak kabul etmeyen kimselerde bulunan
ahlaki dokuyu güçlendirecektir! Tanrı'nın gerçekliği hususunda

23 Lane, s.v. "Rabb". Keza yine bkz. Azad, "The Quı-.ı.nic Conception of God".
24 Shoner Encyclopedia of lslam, s.v. "Allah".
lslamf Dünya Görüşü 29

hakikaten ikna olmuş bir insan, Tanrı tarafından vahyedilen de­


ğerlere göre iyiyi yapmak için bütün şartlarda gayret gösterecek
ve bilecektir ki, sürçtüğü ya da gereken şeyi yapamadığı za­
man, Tanrı kendisini affedecektir.

Yukarıda zikredildiği gibi, Kur'an temel olarak insan hakkın­


dadır. Tanrısal olanla ilgili ifadelerindeki esas niyeti ise, bu ev­
renin düzenliliğini kanıtlamak kadar, insanın pozitif bilişsel-ah­
laki gelişim işlevi görmesi olarak yorumlanabilir.25

Mesela, tevhidın taviz vermez konumu üzerindeki vurgu ve


Tanrı'nın Tekliği iddiasıyla, bu süreci muğlaklaştıran aracı pran­
gaları parçalayarak, insan aklının hakikati geliştirmesi ve keşfet­
mesi için, onu özgür kılma hedeflenir. Bu yüzden Tanrı, kendi­
siyle onlar arasında aracılar kabul edenleri, ontolojik olarak sı­
ğırdan daha aşağı bir konuma indirger (25/43-44). Benzer bir
durumda, Kur'an, (peygamber vasıtasıyla) Tanrı tarafından vah­
yedilen hakikate rağmen, dedelerini körü körüne takip edenle­
ri, "sağır, dilsiz ve körler" diye isimlendirerek anlan kınar
(2/170). Özellikle dini-manevi meselelerde, insan aklının özgür
kılınmasının önemi, Rabbilerini, rahiplerini ve Meryem oğlu
lsa'yı tanrılara dönüştürmeleri (9/31 -3) sebebiyle kafirler ve
müşrik/ene eşitlediği yahudi ve hıristiyanlann Kur'an! tenkidin­
de açıkça görülebilir. Buradaki düşünce, bizatihi aydın bir gru­
bun reddedilmesi değil, fakat, hakikati arama, bu hakkikat hu­
susunda kendini ikna etme ve o hakikate göre hareket etme
şeklindeki her bireyin kişisel görevini terketmesirıin reddidir.
Bu, her hangi bir aracı olmaksızın, bizatihi Tarırı'yla olan doğ­
rudan ilişki üzerindeki bir vurgudur. Tann'yla olan bu kişisel
ilişki ister vahiy aracılığıyla, tarihsel ve doğal, isterse mantıksal
olsun, nesnel hakikatleri aramak ve onlara göre davranmak hu­
susundaki bireysel gayretler ve çabalar üzerindeki vurgu ,
Kur'an! dünya görüşünde oldukça belirgindir. lslam'ın büyü, si­
hir, astroloji gibi batıl inanç ve uygulamaların ve kehanetin bü­
tün çeşitlerini yasaklaması, zikredilen maksatla ilişkilidir. Mese­
la, Kur'an, Kureyş'in geleneksel fal oklarını tanrıya karşı bir say-

25 Rahman, Majo r 7bemes, s. 1. Yine, "The Quranic concept of God, Univers and
Man".
30 lslam Bilgi Anlayışı

gısızlık (fısk) olarak mahkum eder.26 Bu inançlar ve uygulama­


lar, zorunlu olarak insanı, var olmak için Tanrı'ya muhtaç olan
şeylere güvenmek zorunda bırakır. Sosyo-ekonomik sonuçları­
na karşı uyarmasının yanı sıra, uyuşnırucular ve kumar gibi alış­
kanlık yapan maddeler ve faaliyetlerin Kur'an tarafından mah­
kum edilmesi de, insanlar için hedeflenen maksada uygun ola­
rak onların zihinsel yeteneklerini ve fiziki kapasitelerini özgür
kılmayı hedefler.

Kur'an'ın Tanrı'ya özgü sıfatları betimlemesinin gerisindeki


işlevsel nedenin bir diğer örneği de, O'nun her yerde hazır ve
nazır oluşu düşüncesiyle verilir. Kur'an, bir çok kez, Tanrı'nın
her yerde mevcut ve herkese yakın olduğunu zikreder; gerçek­
te O, insana şah damarından daha yakındır! Bu ne anlam ifade
eder? Bu yakınlık, kesinlikle, insanda ya da insanın yanında
Tanrı'nın ikamet etmesi gibi, fiziksel mekan anlamını ifade et­
mez! Bu ifade, bağlamın da gösterdiği gibi, Tanrı'nın, insanın
davranışlarının nihai hedeflerinin farkında olmaktan inatla kaçı­
nacağını bilmesi sebebiyle onun deruni itkilerini ve gizli fiilleri­
ni her zaman bildiği ve gözetlediği anlamına gelmektedir. Haşr
suresi 19. ayette Kur'an, müslümanlara, Tanrı'yı unutmalarının
bir sonucu olarak, Tanrı'nın kendisini onlara unutturdukları
kimseler gibi olmamalarını hatırlatır. Zira, Tanrı'yı unutmaların­
dan dolayı, günahkar haline gelirler. Diğer yandan, Tanrı'nın
yakın oluşuyla, (2/186'da olduğu gibi) "doğru yolda" mücadele
edenler için takviye ve manevi yüceltme de hedeflenir. Bundan
dolayı da bu kavram, insanın ahlak! gelişimi için çift taraflı bir
öneme sahiptir. Tanrı insan için gerekli olduğundan, O'nun
hakkında şuurlu olma düzeyi (taqva), zorunlu olarak, şahsiye­
tin gelişimine yönelik Kur'an! süreçte, en önemli vasıtalardan
biri haline gelir. Kur'an'ın insanlar arasındaki üstünlük ölçüsü

26 Modern öncesi bir çok reformiste ilham kaynağı olan Vahhabi hareketinin ku­
rucusu olan Muhammed ibn Abdulvahhab'ın çalışması, lslam·ın batıl inançların
ve şirkin her tüıiine karşı tevhidi sürdürmedeki ciddiyetini gösterir. Bkz. Mu­
hammmed Ab<lulvahhab'in kitabı, Kitaba/ al-Tevhid, trans. Ismail Raji al-Faru­
qi, Beinıt, Holy Kor.ın Publishing House International lslamic Feder:ıtion of
Sıudent Organizatios, 1979. Kez yine bkz. al-Qardavi, al-Hala/ wal Haramfil­
Jslam, s.326-340.
lslamf Dünya Görüşü 31

olarak kabul ettiği (49/13) tek kriter haline gelen taqva, inancı,
bilgiyi ve ameli birleştiren kapsamlı bir kavramdır. 27

Bu (Tann'nın Kur'anı tasvirinin insan merkezli teleoloji)


perspektiften, Mu'tezılıler, mütekellimun (teologlar), Felasife
ve gelenekçiler gibi bir çok klasik müslüman düşünürün, bu
mesele üzerinde değişen ölçüdeki Kur'an'ın maksadını ve
Kur'anı davranışı anlamadıkları söylenebilir. 2s Görünüşe göre
her mezhep, Kur'anı bir dünya görüşünün bütüncül ve tutarlı
bir ifadesinin yokluğu sebebiyle Tanrı'yı belli bir ödüllendirme
prensibine uygun olarak savunmaya ve açıklamaya çalışır. Bu
yüzden de, Felasife'yi, Tanrı'yı yarattıklarından ve tarihinden
koparılmış, içeriği olmayan bir Prensibe indirgerken, Mu'tezm­
leri ise, merhamet ve affediciliği pahasına, Tanrı'nın Birliğini ve
Adaletini savunur görürüz. Genel olarak, Tanrı'nın her şeye gü­
cünün yetmesini ve keyfi İradesini ön plana çıkartan teologlar,
bunu, beşeri özgürlük ve sorumluluğa dair Kur'anı düşünceyle
telif etmede büyük zorluklarla karşılaşmışlardır. Buna karşılık,
Tanrı'yla kişisel ilişkiye dair Kur'anı ideale ulaşmaya çalışan su­
filer ise, İslami dindarlığın ve başarının önemli bir unsurunun
gerçekleşmesi olan bütün sosyo-politik ilgileri görmezden ge­
len "benlik" mücadelesinde boğulmuşlardır. Kur'anın lafzi tas­
virlerini kıskanç bir şekilde koruyan gelenekçiler, Tanrı hakkın­
daki en önemli, yegane ifadeyi olumsuzlayan tehlikeli antropo­
morfizm bataklığına düşmüşlerdir:

"O'na benzeyen hiçbir şey yoktur (42/1 1)" ya da "hiç kimse O'nun­
la karşılaştırılamaz ( 1 1 2/4)".

insan Anlayışı

İnsanlık için bir rehber olan Kur'an, mantıksal olarak doğru­


dan insanı . hedef alır.29 Marshal Hodgson, Kur'an'da önceki

27 2/177;35/28. Bkz. Rahman, "Some Key Ethical Terrns Of Quran", 165-85; Jafri,
"Particularity and Universality of Quran with Special Referance to the Tenn
Taqwa" ve Izutsu, 7be Strncıure ofEtbical Terms in 1be Koran, s. 177-83, 2 1 1 -
13.
28 Tanrı anlayışları ve diğer teolojik meseleler için bkz. Wensinck, The Muslim
Creed; Trinon, Muslim 1beology, Hodgson, Venture l, 386-403, 424-43; Rah­
man, Jslam, bölüm 5, 7, 8 ve Shrastani, Muslim Sects and Divisions.
29 Rahman, Major 1bemes, s. l .
32 lslam Bilgi Anlayışı

peygamberlerin kıssalarını tartışırken isabetli bir şekilde, Kur'an


evreninin, yoğun bir şekilde beşeri ve hatta müşterek insan ka­
deri hakkındaki güçlü vurgusundan dolayı sosyal olduğunu
söyler.30 Khadduri, son çalışmasında, adalet bağlamı içindeki
bu insana yönelik ilgiye işaret eder:

"Tek Tanrı'nın varlığından sonra ikinci olarak, hiçbir dini prensip,


Kur'an ve hadisteki doğruluk, eşitlik ve itidal prensibi kadar, -kıs­
men onların içsel değeri, ancak esas olarak, adalete çok az ya da
hiç önem vermeyen İslam-öncesi sosyal düzene reaksiyon olması
sebebiyle- fazla vurgulanmaz."31

Kur'an'da bir tür olarak insana yapılan göndermeler, yüz


kırk kez en-Nas ve onun çoğulu olan el-lns şeklinde on sekiz
kez ve altmış beş kez kullanılan el-insan terimiyle yapılır.32 Bi­
ri (17/4) hariç hepsinde, belirlilik (ef) takısını almış olarak kul­
lanılması, bir öneme sahip gibi görünmektedir. S. H. Shamma,
bu takının, Tanrı'nın asli anlanunı evrensel ve eşsiz olan Tanrı
anlanuna yükseltmiş görünen el-llah'daki (Allah) efe benzer bir
fonksiyona sahip olduğunu ileri sürer.33 İnsan kelimesinde kul­
lanılan el takısı, insanlığın evrensel anlamı ve eşsizliğinin yanı
sıra ona ekstra bir önem de atfetmektedir. Böyle bir tez, insanın
doğası, onun hedefi ve evrenin onunla ilişkisi hakkındaki mü­
teakip tartışmanın in5allah göstereceği gibi makuldur.

Kur'an, insanın yaratılışının iki düzeyinden söz eder. Birinci­


si, zamanın başlangıcında (primordial) olan, sadece vahyedilen
bilgiyle bilinebilen görülemeyen gayb düzeyidir. İkincisi, insa­
nın tecrübeyle olduğu kadar bilimsel olarak da bildiği, doğal bi­
yolojik süreç diye isimlendirilen süreçtir.

Zamanın başlangıcındaki safhada, insanın, Tanrı'nın kendi


eliyle yoğurduğu ve tam olarak şekillendiğinde ise Kendi
Ruh'unu üflediği tin (kil), turab (toz ve çamur), min salsa/ min
hamein masnun (değişmiş koyu kilden) olarak gönderme ya­
pılan daha aşağı organik maddelerden ex nihilo yaratıldığı tek-

30 Hodgson, Venture 1, 170.


31 Khadduri, /slamic Conception ofjustice, s. 10.
32 Abdulbaki, a/-Mu'jam a/-Mufahres li-Alfaz a/-Quran al-Kerim, s.v. "lns".
33 Al-Shamma, 'lbe Ethical System Under/ying the Quran, s. 1 1 1 .
lslamf Dünya Görüşü 33

rar tekrar zikredilir. Mümkün olan en iyi şekilde (94/4) beşeri


organizmada yoğrulan bu tanrısal ruh, insani oluşumdaki daha
aşağı maddi yapıyı etkisiz hale getirdi; gerçekte ise, onun yeri­
ni aldı ve insanı, Tanrı'nın yarattıklarının en saygıdeğer olanı
haline getirdi. Bunun, Tanrı'nın meleklere ilk insan Adem'e sec­
de etmelerini emretme sebeplerinden biri olması muhtemeldir.

İnsanın eşsiz konumunun bir diğer sebebi de, onun yaratıcı


bilgiye dair kapasitesi ve başka hiçbir yaratığın hakkıyla yerine
getirememe korkusuyla kabul etmekten kaçındığı emaneti ka­
bul etmesidir. İnsan emaneti, onu sürdürme hususundaki başa­
rısı kadar başarısızlık da olabilecek olan bütün sonuçlarıyla bir­
likte kabul etti. Bu düzeyde de, insan Tanrı'yla O'nun Rabb'liği­
ni destekleyen bir ahit yaptı.

İnsanın yaratılışının ikinci düzeyi, bilimsel olarak bilinen bi­


yolojik süreçtir: Sağlam bir yere yerleştirilen ve kemiklere dö­
nüştürülen ve daha sonra etle donatılan ve şekilsiz bir parçaya
dönüştürülen bir sperm.

İnsanın yaratılışıyla ilgili ayetlerin daha yakından bir tetkiki,


onun biyolojik tanımlarından bir kısnunın, kabul edilmiş bilim­
sel gerçeklere uygun olsa da, Kur'an'ın asıl maksadı, bilimsellik
değildir. Zamanın başlangıcındaki safhayla ilgili Kur'an! ifade­
ler, bilimsel metodların ve vasıtaların araştırma alanının ve sa­
hasının ötesindedir ve olduğu gibi kabul edilmesi gerekir. İnsa­
nın yaratılmış olması hususundaki Kur'an'nın vurgusunun ne­
denleri, genel olarak aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

1 . Eşsiz (mucizevi -ç-) doğumu sebebiyle, Meryem oğlu


lsa'ya hıristiyanların tanrısallık atfını reddetmek; çünkü, Adem
de 3/59-60'da ifade edildiği gibi, topraktan yaratıldı;

2. İnsanı, yaratılışının eşsizliği, hedefi ve 2/30-33 ve 33-72


vs.'de ifade edildiği gibi, görevleri hususunda bilgilendirmek;

3. İnsanı ilk kez yoktan yaratan Tanrı'nın, 22/S'de ifade edil­


diği gibi, onu bir kez daha hesaba çekmek için diriltilebilir ol­
duğu ve dirilteceği hakikatini teyid etmek: "Ey insanlar! Öldük­
ten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, -bilin ki- biz sizi toprak­
tan yarattık. . . ;
"
34 lslam Bilgi Anlayışı

4. 6/2'de olduğu gibi, Tanrı hakkındaki bilincin, taqvanın


daha üst bir anlamını geliştirmek ve mesela 18/32-44'de olduğu
gibi onu, tevazu ile ilişkilendirmek:

"Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp iki­
sinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabb'inizden korkun
(ittaqu rabbeküm). Adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz
Tann'dan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz,
Tanrı sizin üzerinizde gözetleyicidir (4/1)".

Kur'an'da insanların tek bir şalustan (nefsü '/-vahide) geldiği­


ne dikkat etmek önemlidir.34 İnsanlığın kadın ve erkek olarak,
gruplara ve kabilelere ayrılması, bir cinsin ya da grubun bir baş­
kasına nazaran, neye inandığının farkındalık, hayır, bilinçli
inanç ve faydalı amelden müteşekkil taqva ölçüsü dışında, da­
ha üstün olması şeklinde yorumlanamaz. Kur'an, fertler arasın­
da ahlaki, entelektüel ve fiziki kapasiteleri açısından somut
farklılıklar olduğunu kabul eder, ancak, insan ırkının temel eşit­
liği ve karşılıklı sorumluluğu kategorik olarak iddia edilir.
6/165'de yer alan Tann'nın "bazılarını diğerlerinin üzerine yük­
seltir" gerçeği, sorumluluğu gerektiren bir lütuftur:

"Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi dene­


mek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan Allah'tır".

İnsan, ilahi kaynağından dolayı, diğer canlılara göre daha


üstün olsa da, Kur'an, onun sahip olduğu yeteneğin tamamını
ve varlık nedeninin soylu maksadını yerine getiremediğine da­
ir tasvirler ve ifadelerle doludur:

"Hayır, insan Allah'ın emrettiğini yapmadı (80/23Y'.

34 Nefs vahide terimi, Kur'an'ın insan anlayışını yani, beden ve ruhtan oluşan in­
san cinsini ayn iki varlık tahayyül (envisage) etmemesi sebebiyle özellikle, tek
bir can ya da ruh olar.ık tercüme edilemez. Gerçekte Tanrı, biçimlendirilmiş
şekle kendi Ruh'unu üflemesinin arkasından beşeri şahsiyet, organik olarak ruh
ve bedenin birbirine dayanacağı bir tarzda bir araya geldiği şekli aldı; yani, be­
den ruh olmaksızın, ruh da beden olmaksızın düsiinülemez. Yalnızca bu bağ­
lamda, ister günlük ibadetler, oruç, haç ya da zekaı ılsun, lslami ibadetlerin ma­
ı

nevi hedefleri için asıl olan derin hikmeti anlayabiliriz. Zekat (fakir vergisi) üze­
rindeki vurgu ve faizin reddi, insanın bedensel refahı diye isimlendirilenin, ruh­
sal refah diye isimlendirilene göre ikinci derecede öneme sahip bir şey olmadı­
ğını gösterir. Kur'an'ın Taharet ve Şifa kullanımı, hem fiziki hem de ruhsal te­
mizliğe gönderme yapar ve zikredilen sıraya uygun olarak Kur"an ikisine de il­
gi gösterir. Bkz. Rahman, Health and Medicine in the Jslamici Tradition, s. 21-
22; Asad, Message, s.lOO'de, nefSı, "yaşayan bir varlık" olarJk tercüme eder.
lslamf Dünya Görüşü 35

lnsan, her zaman cimri ve hasis (17/100), sürekli olarak tar­


tışan (18/54), nankör (7/10; 36/45-47), sabırsız (70/19-21), had­
leri çiğneyen (sınırlan aşan) (96/6-14) ve v.b. başka kusurlara
sahip olarak zikredilir.

Bu iki zıt eğilim, insandan en yüksek ahlaki performansı el­


de etmede, Kur'anı hikmetin eşsizliğini ortaya koyar görünen
gerilimi teşkil eder:

"Muhakkak biz insanı, en güzel surette yarattık ve sonra onu, aşa­


ğıların aşağısına döndürdük. Yalnızca inanıp iyi işler yapanlar ha­
riç . . . (95/4-6)".

103/2-3'de bu karakteristik gerilim, bir başka tarzda ifade


edilir:

"Gerçekten insan ziyan içindedir. Ancak inanıp iyi işler yapanlar,


birbirlerine hakkı ve birbirlerine sabn tavsiye edenler başka".

Kur'anı perspektiften bakınca, insanın doğasıyla ilgili bu tar-


tışma, zorunlu olarak, zamanın başlangıcında insanın (ya da
Kur'an bazen insanın arketipi olarak Adem'i kullanır) kabul et­
tiği emanet düşüncesiyle ve onun doğası ve kaderi için temel
olan özgürlüğü düşüncesiyle birleştiğı görülür. Bu düşüncelerin
ya da kavramların her ikisi de, müslümanlar tarafından farklı
olarak yorumlanmıştır.

lbn Abbas (ö.688) gibi ilk Kur'an yorumcuları, 33/7'de yer


alan ve göklerin, yerin ve dağların kabul etmekten kaçındıkları
ve insanın kabul ettiği emanetin "itaat etmeye (et-Ta 'at)" gön­
derme olduğunu düşündüler. el-Hasanü'l-Basri (ö. 728) emane­
ti, "zorunlu görevler (el-Feraiz)" olarak kabul etti; Katade ise,
el-Hasanü'l-Basri'nin tanımına Şeri cezaları (hudud) da ekle­
di.35 Kur'an'da bir çok yerde, göklerdeki ve yerdeki her şeyin
Tanrı'ya itaat ettiklerinin zikredilmesi sebebiyle, lbn Abbas'ın
yaklaşımı açıkça yanlıştır.36 Diğer iki yorum ise, vecibelerin ve
ceza hukukunun, sadece emanetin sonuçları ya da içerimleri
olmasından dolayı, yalnızca kısmen akla yatkındır. lnsan ve di­
ğer yaratıklar arasındaki temel farklılık, insanın hem tarihsel

35 es-Sabuni. Mukhtasar Tafsir Jbn Kuthir, 3/1 17


36 Mesela, 3/83; 57/1; 59/l 'de.
36 lslam Bilgi Anlayışı

olarak hem de tarih-sonrası yargılanacak oluşuna karşılık, di­


ğerlerinin böyle bir sorumluluğa sahip olmamasıdır. Tarih-son­
rası bir yargılama, bireylerle ilgiliyken, tarihteki yargılama, bir
halkın toplam performansıyla ilgilidir.37 Bu, zorunlu olarak, yar­
gılanacak olan nesnenin emaneti oluşturan irade ve akılla güç­
lendirilmiş olmasını ima eder.38 İyi ya da kötüye karşı sınırsız
yetenekleriyle bu iki "gücün" sonuçları, ne göklerin ne yerin ne
de dağların emaneti niçin kabul etmeyi istemediğinin ya da ka­
bul etmeye yetenekli olmadıklarının sebepleridir. Bir diğer ifa­
deyle, irade ve akli yetenekler, insan tanımının esas parçasını
oluştururlar. Tanrı'nın diğer bütün yarattıkları, kendi eşsiz ayırı­
cı özelliklerine ve kendisiyle bu evrene hakkıyla uydukları ye­
teneklere sahiptirler. Bunlar, Tanrı'nın "yol gösterme", "emir" ve
her şeyin ölçüsü olarak isimlendirdiği şeylerdir.39

Beşeri irade ve özgürlük meselesi, maalesef, Kur'ani emir


bağlamı dışında çok tartışıldı. Anlaşmazlığın kaynağı, aşağıdaki
Kur'an ayetlerinde yer almaktadır.

1 . "O, bütün alemlere bir öğüttür. Aranızda doğru hareket et­


meyi dileyenler için. Alemlerin Rabb'i Allah dilemedikçe siz bir
şey dileyemezsiniz";40

2. "Allah isteseydi, ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzeri­


ne bekçi yapmadık, sen onlara vekil değilsin."41 "O, dilediğini
doğru yola iletir"42 ve "O, dilediğini saptınr";43

3. "Allah'ın her şeyi yapmaya gücü yeter. "44 Her şeyin dü­
zenlenmesi ve emri Allah'ın elindedir.45

Yukarıdaki ayetler, Tanrı'nın her şeye gücü yeten Mutlak güç


olmasından dolayı, insanın bağımsız, her hangi bir iradeye ve

37 Rahman, Major 7bemes, s. 67-68.


38 Asad, Message, s. 653; Lane, l..exicon, s.v. "a-m-n".
39 Rahman, Major 1bemes, s. 671; Azad, "The Qurdnic Conception of God",
pt.,2/3.
40 81/28-29. keza, 76/29-30; 74/54-56.
41 6/1 17; keza, 10/99.
42 2/142, 213; 4/175; 5/18.
43 7/155; 13/27.
44 2/20, 106, 109, 1 48,248,259; 3126,29 vs.
45 3/154; 4/47; 7/54; 10/3, 31b
lslamf Dünya Görlişü 37

fiile sahip olamayacağı, ancak, bir şekilde Tanrı tarafından ya­


ratılmış fiilleri kendine malettiği düşüncesine yol açtı. Ancak,
bu ayetler kendi bağlamlarında tahlil edildiğinde, onların arka­
sındaki maksat, doğru olarak kavranabilir; insanın fiilleri, onun
nihai olarak yargılanması, Tanrı'nın merhameti, adaleti ve
O'nun 'kanunları (sünnetüllah)' üzerindeki Kur'anı vurgu, tam
ve sistematik olarak anlaşılabilir.

Görünüşe göre, Tanrı dilemeksizin insanın isteyemeyeceği­


ni ima eden birinci grup ayetler, onun isteyemeyeceğini değil,
insanın kendi doğasında yer alan isteme yeteneğini ya da Tan­
rı'nın iradesinin parçası olmadığını ifade eder. Sufyanü's-Sev­
ri'ye göre bu ayetin (81/28-29) indirilme sebebi, Ebu Cehil'in,
"eğer biz istersek, doğru yolu takip ederiz, istemezsek etmeyiz,
o bizim elimizdedir", dediği zaman ki, kibridir.46 Ebu Cehil, saf
kibirden dolayı köklerini ve Tann'yla olan ilişkilerini bilmemez­
likten gelen ve O'nunla olan bağlarını inkar eden insanların ku­
sursuz örneğidir. Bu ayetlerin maksadı, kesin olarak inançsızlı­
ğı seçmiş olan Ebu Cehil'in iddiasını reddetmek değil, fakat, ka­
der, takdfr, huda ve emr terimlerinde ifade edildiği gibi, insan
doğasının Tann'nın iradesiyle olan daha yüksek ilişkisini teyit
etmektir.

Kur'an'da Tanrı, adil ve merhametlidir. Tanrı, günah işleyen


bir halkı, kendilerine rehberlik edecek bir elçi gönderilinceye
ve onlara tövbe etme şansı verilinceye kadar, keyfi olarak ceza­
landırmaz.47 Aynı şekilde, bireylerin yanısıra, Tann'nın halkı da
yanlış yönlendirdiğini ima eden ayetler, eğer yakından gözlem­
lenirse, insanın fiilleri hakkındaki Kur'ani kanıtın birinci öncü­
lünü değil, ancak hemen her zaman hakikati reddeden ve ısrar­
la ahlaksızlıklarını sürdüren kimseler hakkındaki ortaya koydu­
ğu mantıksal sonucu teşkil ederler. Bu tür durumlarda, Tan­
rı'nın iradesi, "tabii hukuk" ya da "psikolojik kural", olumsuz,
yıkıcı tutumlar ve davranışların tehlikeli bir şekilde, daimi bir
hal olarak kişilikte pekiştirilecek ve derin bir surette yerleştirile­
cek biçimde etkin olur. Buna rağmen, Kur'an samimi olarak

46 al-Sabuni, Mukhtasar.
47 17/15; keza bkz. 20/134; 26/208; 28/59.
38 lslam Bilgi Anlayışı

tövbe eden ve yollarını değiştiren kimseler için eski hallerine


geri dönüşü olmayan bir noktanın varlığını kabul etmez. İnsa­
na, seçsin ve iş görsün diye özgürlük verilir ve bu yüzden de,
en küçük şeyden bile sorumludur:
"Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Ve kim zer­
re ağırlığınca şer yapıİuşsa onu görür. "48

W. Montgomery Watt, daha sonra geliştirdiği, Free-will and


Predestination in Early /slam adlı çalışmasında, Kur'an'daki
"kaderci anlayışın", Tann'nın haşmeti ve her şeye gücünün yet­
mesi üzerinde ve daha az ölçüde de insanın bu haşmetli Varlı­
ğa tabiliği üzerinde odaklandığına işaret etmesi, yerindedir;
Kur'an'ın reddetmesine rağmen, lslam öncesi dünya görüşünün
bir kalıntısı olan insan hayatının önceden belirlenmiş olma
özelliği, müslüman geleneğin ön safında yer alır. 49
Özetle, bu ayetlerdeki Kur'an'ın maksadı, insanın Yaratıcı,
Cömert Rabb'iyle ilişkisini ve O'na dair şuurunu güçlendirmek
ve inananları, Tann'nın iradesinin parçası olmaları sebebiyle
bazı insanların muhalefet ve isyanlarından dolayı aşırı derecede
endişeli olmamaları için onları desteklemektir. Tanrıya dayan­
ma/güvenme tutumu, bir kere fiillerinin gerçekten değerli oldu­
ğunu bildiğinde, her zaman iyimser ve cesur olan şahsiyetler
üretecektir. Muhammed (s.a) lkbal, genç müslüman nesle Es­
rar-i Hudi'deki hitabında, Tek Tann'ya güvenmenin dinamizmi­
ni özetler.
Seni kilden yoğurduklarında,
Sevgi ve korku karışacak yapına;
Bu dünyadan ve öte dünyadan,
Ölüm korkusu
Bütün acıların korkusu, yerin ve göğün,
Zenginlik ve güç sevgisi, vatan sevgisi,
Benlik, akrabalık ve eş sevgisi,
La ilabef>O özüne sahip oldukça.

48 6/54; 42/25; Rahman, Majo r 7bemes s. 19-20.


ıi9 Waıt, Free-Will, s. 19-20.
50 Ll. ilahe, burada "I..:i ilahe illallah" (Allah'tan başka Tann yoktur) ifadesinin kı­
saltılmış halidir.
lslamf Dünya Görüşü 39

Her korku krizini parçalayacaksın!


Tanrının bedenindeki ruh gibi olduğu kimse,
Eğemez başını önünde hakikat değilse.sı

Evren Anlayışı

Kur'an'da evren anlayışı, 30/S'de olduğu gibi, "gökler", "yer"


ve "bu ikisinin arasında yer alanlar" deyimleriyle ifade edilir.
"Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki Allah, göklerde, yerde ve
bu ikisi arasında bulunan her şeyi hak ile ve belirli bir süre ile ya­
ratmıştır? insanların çoğu, Rab'lerine kavuşmayı inkar etmektedir­
ler".

Sema (ya da gökyüzü) terimi, Kur'an'da bu terimin birinci


anlamı olan bizim görünür göklerimizin durumunda olduğu gi­
bi, bir diğer şeyin üzerine şemsiye gibi yayılmış olan herhangi
bir şey için de kullanılır. Terim, aynı zamanda, "kozmik siste­
mi", "evreni" de çağnştırır.52 Yaratma süreciyle ilişkili olaı:ı e/­
Arz terimi, yalnızca yeryüzünü değil, onu da içeren bütün inor­
ganik evreni ifade eder.53 Tabii ki, Tann'nın, görünen (eş-Şeha­
de) veya cin ve melekler gibi görünmeyen (el-Gayb) hususi ya­
ratıklarına yapılan göndermeler, aynı zamanda, Kur'ani evrenin
parçalarını işaret eder. 54
Görülebilir fenomen eş-Şehade, tabii ki, evrende var olan
görünebilirlerin tamamıdır; diğer yandan Cayb, yalnızca cin ve
melekleri değil, fakat unutulan ya da insan tarafından belli be­
lirsiz hatırlanan geçmiş tarihsel olaylar veya Yargılama gününün
gelişi (34/33) veya cennet ve cehennem 09/61) gibi eskatolo­
jik gerçeklikleri de içeren beşeri algılamanın ötesinde olan her
şeyi gösterir. Tanrı, bütün bu varlığı, yalnız bir emirle, yoktan
yarattı (creatio ex nihilo):
"Gökleri ve yeri, hak ve hikmetle yaratan O'dur (6/73)". "Ol dedi­
ği gün, oluverir".55

51 Saiyidain'dan iktibas edildi, Iqba/'s Educationa/ Phi/osophy, s. 1 12.


52 Asad, Message, s. 8.
53 A.g.e., s.173.
54 Cinn için bkz. 6/100; 15127; 34/41 ; melekler (el-Melaike) için bkz. 2/30-34.
55 6/73; 2/1 17; 3/49, 59; 16/40.
40 lslam Bilgi An/ayışı

Bu yaratıcı emir havzasından, evrenin, yevmin çoğulu olan


"gün" ya da "dönem" olarak tercüme edilen ve lY.Jla mS6 diye
isimlendirilen periyodik bir zamanda, tekamülüne izin verdi.
Bu terim, Arapça'da, ister aşın şekilde uzun isterse kısa olsun
bir dönemi/peryodu göstermek için kullanılır.57 Tanrı'nın yarat­
ma süreci, sonsuza kadar devam edecektir (35/1). Boşlukları ve
düzensizlikleri olmayan bu evren, Tanrı'nın birliğine ve yüceli­
ğine bir kanıttır (67/3-4). Güneş ve ay belirlenmiş bir dönem
için kendi yörüngelerinde akıp giderler (36/38-39). Bütün do­
ğal fenomenin her birine, oranlan, ölçüleri, düzenleri ve yasa­
ları verilmiştir: Çiçekleri ve meyveyi kendisinde taşıyan bir bit­
kiden, gökteki takım yıldızlarına kadar gece ve gündüzün peşi
peşine gelmesi gibi şeylerin tamamı, bu düzeni yansıtır.58

Bu evren, eğlence olsun diye değil, belli bir hedef için var­
dır.59 Bu varlıklar ne kendilerinde biten, ne de kolay anlaşılma­
yan ve de manevi olarak anlamsız şeylerdir;60 aksine bunlar,
kendi şekillerinin ötesindeki daha yüce bir Gerçekliğe işaret
eden ayetlerdir.61 Aynı şekilde, tabii fenomene vahyi bilgi ola­
rak gönderme yapılması, her ikisinin de aynı şeyi yani, hakla­
rında düşünüp taşınmayı gerektirmesi anlamını ifade eder.
Kur'an, kutsal metin dışındakileri yani, Tanrı'nın doğal mucize­
lerine gönderme yaptığı kelimetullah terimini de (Allah'ın söz­
leri, 18/109 ve 31/27) iki kez kullanır. Aynı terim, peygamberle­
rin ve seçilmiş kişilerin vahiyden kaynaklanan bilgisini ifade et­
mek maksadıyla da kullanıldığı62 gibi, Tanrı'nın ayetleri ise, psi­
kolojik fenomeni ifade etmek için kullanılır (41/53). · Bundan
dolayı, Kucin'ın, daha yüce hedefler, hayatın yasaları ve varo­
luş hususunda yol göstermek ve onların anlaşılması için muhte­
lif yollan göz önünde bulundurduğu iddia edilebilir. Bir yanda,
vasat halka ve onlar vasıtasıyla da bütün insanlığa hitap eden
hususi bir dilde vahyedilmiş sözlü kutsal metinler, diğer yanda

56 7/54;10/3;1 1/7.
57 Asad, Massage, s. 2 1 1 .
58 10/5; 25/2;36/37-40; 44/49.
59 3/1 1 1 ;38/27; 21/16.
60 Nasr, Man and His Nature, s. 21.
61 2/164; 3140; 10/5-6 vs.; Nasr, Man and His Nature, 21; Izuısu, God and Man,
s . 1 33-134.
62 2/37;66/12.
lslamf Dünya Görüşü 41

ise, insanlığın faydalar temin edebileceği tabii fenomen, tarih


ve insan psikolojisinde evrensel yol göstericilik yer alır. Her bi­
ri, bir diğerini tamamlar ve Kur'ini bireysel ve kollektif gelişme­
nin en yüksek düzeyine ulaşmakla da yapılma zorunlulukları
ortadan kalkmaz.

Yalnızca tabii fenomen, tarih ve insan psikolojisinde yer


alan ikinci tür rehberliği kullanan modern insan "mutsuz" ve
"yolunu şaşırmış" hale gelirken tarih, müslümanlann sürekli ola­
rak yalnızca birinci rehberliği, vahyedilmiş sözlü kutsal metinle­
rin rehberliğini kullandıklarında geri kaldıklarına şahit oldu. Ev­
ren hakkındaki bilgi ve onun üzerindeki hakimiyet, Tanrı'nın te­
veccühlerinin, hikmetinin ve ihtişamının daha fazla şuurunda
olmayı sağlayacak ve böylece de, beşeri refahı daha iyi hale ge­
tirecektir. Alman teolog, Hans Küng, bir çok modern sektiler bi­
lim adamının kibirli ruh halini gösteren bir hikaye anlatır:

Nobel ödüllü birine, Tann'nın varlığına inanıp inanmadığı


sonılduğunda, "tabii ki, hayır, ben bir bilim adamıyım"63 der.

Oysa, Kur'an'ın evren felsefesi, bilim adamını, "evet, tabii ki,


ben bir bilim adamıyım" demeye teşvik eder. Muhammed lkbal,
haklı olarak, bilimsel bilginin insanı yükseltmeyeceğini ve dine
tabi olmadığında, şeytani olduğu hususuna dikkat çeker. lkbal,

"Sevgiyle evli akıl, tanrısal sıfatlara sahipken aşktan ayrılmış


akıl, (Şeytan gibi) baş kaldın dır", diye yazar.64

Sektiler hümanist felsefe ve dünya görüşünün trajik ve felç


eden etkileri, modern Batı'da her düzeyi istila etmiştir. Hatta,
1978'de Harvard Üniversitesi'ndeki açılış konuşmasında, Alek­
sandr Solzhenitsyn, kategorik olarak en etkili bilimsel ve tekno­
lojik gelişmelerin Batı dünyasında hakim olan ahlaki sefaleti or­
tadan kaldırmayacağı hususunda insanları uyardı. 65

Bütün evren ve onun içindekilerin insanın kullanımı için ya­


ratılmış olduğunu bilmek, gerçekten de kesinlikle kibir kırıcı-

63 Küng, Does God Exist ?, s. xxm.


64 Saiydain, Iqba/ 's Educational Philosophy, s. 90.
65 Solzheniısya, A World Split Apart, s.49-51 .
42 lslam Bilgi Anlayışı

dır.66 Bir diğer açıdan melekler, kuşlar ve hatta şimşek gibi bü­
tün yaratıklar, beşeri anlayışı aşacak tarzda, Tanrı'yı övmeleri
anlamında manevi olarak da önemlidirler.67 Bütün evren insa­
nın kullanımı için yaratılmış olsa da, bu kullanım, insanın yara­
tılışındaki hakiki maksadı yani, Tanrı'ya ibadeti yerine getirmek
içindir:

"Ben insanları ve cinleri, bana ibadet etmek dışında bir maksat


için yaratmadım" (51/56-58).

Bu yüzden de insan, bütün evreni yalnızca, fiziki ve entel­


lektüel ihtiyaçlarını karşılamak için değil, fakat daha fazla ola­
rak, ahlaki gelişimi için kullanmalıdır. İnsanın evren üzerindeki
hakimiyeti, mümkün en geniş anlamıyla, iyilik içindir; Kur'a'nın
tekrar tekrar kınadığı gibi, ahlaki bozukluk ekmek için değil.68
"Yeryüzünde, karada ve denizdeki ahlaki bozulma", aç gözlü­
lükten (27/34) kaynaklanan savurganlılıklarının bir ifadesi ola­
rak insani fiillerin (30/ 41) bir sonucudur.

Endüstrileşmiş halkları sürükleyen doğal çevreyle ilgili bu


mevcut duygusalcılık, savurganlıkla motive edilen ve insanın
evrendeki üstünlüğünü abartan tutarsız bir teoloji tarafından il­
ham edilen ve gerekçelendirilen, tabiatın sorumsuzca sömürül­
mesinin tehlikelerine geç kalmış bir tepki ve bu tehlikelerin geç
kalınmış bir farkına varmadır. Tudor ve Stuart England'daki aşı­
n insan merkezli temayül, teologlara, dünyanın fiziki özellikle­
rini, Adem'in günahının doğrudan bir sonucu olarak takdim et­
melerini mümkün kıldı:

Yalnızca düşüş sebebiyledir ki, vahşi hayvanlar kötüdürler;


çirkin sürüngenler vardır ve ev hayvanları acıyla sürüklenmek
zorundadırlar.

Bu tutarsız teoloji, Jeremiah Burrouges'in Gospel Reconcila­


tion adlı eserinde, Tanrı "başkalarını insan için, insanı ise ken­
disi için yaratttı" şeklindeki bir ifadesinde açıkça görülür.69 Ta-

66 14/32-33; 16/12-14; 22/65.


67 17/44;13/13; 24/41 .
68 7/56,85;5/35; Rahman, Major 7bemes, s.79.
69 Thomas, Man and the Natura/ World, s. 17-lS'de iktibas edildi.
lslamf Dünya Görüşü 43

biatın, herhangi bir sorumluluğu ve mesuliyeti olmaksızın sahip


olunacak ve en geniş anlamda yalnızca, maddi ilerleme rüyala­
rının gerçekleşmesi için kullanılacak bir şey şeklinde algılandı­
ğı bir tutum, modern insanın başına dert olan ve -bütün bilgiyi
ilgilendiren bir ilişki olarak- Tanrı ile insan arasındaki uyumun,
bozulmasına atfedilebilecek farklı türdeki ekolojik krizler üret­
ti.70 Profesör Keith Thomas'a göre, hayvanlara ve doğaya karşı
mevcut muhafazakar tutum, bir bütün olarak, duygusaldır ve
endüstrileşmiş dünyanın materyalistik ve hedonistik yönelimiy­
le çatışma halindedir.71 Ancak, daha önemli olarak, bu duygu­
salcılık, fakir halkın temel ekonomik kaynaklarını tehdit etmek­
tedir. Gelişmekte olan milletler, bu yeni duygusallıkları, ironik
olarak kabul ederler:

"Koloni dönemleri boyunca, bizim ormanlarımızın çoğu, kereste


ve kauçuk, hurma yağı, çay ve şeker ekimi için istenirdi. . O za­
.

man, çevreye dair ilgileri zikre değmeycek ölçüdeydi. Şimdi, top­


raklarımızı modern çiftçilik, enetji üretimi ve endüstrileşme için aç­
maya başladığımızda, endüstrileşmiş ülkelerden kalabalık çevreci
bir grup, halkımızı tropikal ormanlarımızın doğal güzelliğini koru­
ma hususunda ajite etmek için başımıza üşüştüler. . . Köylülerimiz
fakirlik ve acı içinde yaşarken, zenginlerin, ne bozulmamış bir gü­
zellik" diyerek geldikleri . . . sonra 'mutlu' yerli halk çocuklarına on
sent bahşiş veredikleri bir durumu kabul etmeyeceğiz . . ".72
.

Bütün evrenin, insan için boyun eğdirildiğine dair Kur'ani


düşünce, mutlak ve maksatsız değildir: Bu geniş evren kadar,
insanın özgürlüğü, onun aklı ve diğer yetenekleri, yalnızca eğ­
lenmek için değil, fakat ibadetin bir şekli olarak kullanılmalıdır.
Bu şekilde, insan tarafından Tanrı'ya ibadet için kullanılan bü­
tün yaratılmış şeylerin gerçek ruhsal boyutu, yaratılışın maksa­
dı ve düzeni ile ayrılığa düşmez, onunla uyum içinde olur.
Kur'an'da ibadet kavramı, sık sık 29/66'da ve 17/3'da olduğu gi­
bi şükür, 29/16 ve 71/3 ve başka bir çok yerde olduğu gibi tak­
va (Tanrı şuuru) benzeri diğer ahlaki anahtar terimlere eklenen
çok genel ve kapsamlı bir kavramdır.

70 Na sr, Man and His Nature, s. 20.


71 Bkz. Thomas, Man and The Natura/ World, s. 300-303.
72 Dato Seri Dr. Mahatir Mohammad (Malezya başbakanı), UN General As­
sembly'nin 39. Dönem'indeki konuşması, !O December 1984; s. 10- 1 1 .
44 lslam Bilgi Anlayışı

Kur'an'da insana, sık sık Rabb'inden aldığı ister maddi ister-


se ruhsal lütuflar için müteşekkir olması hatırlatılır:

"Allah'ın size verdikleri rızıktan helal, hoş olanlardan yeyin de, Al­
lah'ın nimetine şükredin (16/1 14;34/1 5)". "Size doğru yolu göster­
diğinden dolayı, Allah'ı yüceltmenizi ister. Şükredesiniz di­
ye(2/185)".

Şükr, bir biriyle ilişkili birkaç tarzda ortaya konulabilir: kal­


ben ve zihnen Tanrı'dan alınan lütufları kabul ederek; övmey­
le, medh etmeyle ya da sözlü olarak emretmeyle ve lütuflarını,
kendilerinden beklenilen maksada uygun olarak kullanarak73
şükr. Şükrün zıttı, savurganlık ya da, bir şeyi yanlış bir yere
koymak anlanuna gelen israjöır.74 Kur'an, harcama kadar tüke­
timde de, orta yolu ısrarla tavsiye eder ve israfa karşı uyarır:

"Ey Ademoğulları, her mescide gidişinizde, süslü güzel elbiseleri­


nizi üzerinize alın; yeyin, için, fakat israf etmeyiniz; çünkü O, israf
edenleri sevmez(7/31)" .75

25/67'de salih kulların vasıflarını zikrederken Kur'an:

"Ve onlar ki, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik


ederler, harcamaları, bu ikisi arısında dengeli olur'', der.

Gerçekten de bütün İslami etik sistemde şükrün yokluğu,


Kur'an tarafından ahlaki-ruhsal açıdan en olumsuz sıfatlarından
biri olan ve küfr olarak mahkum edilen dikkate değer bir konu­
mu işgal eder.76 Bu yüzden de şükr, ibadetle anahtar bir ilişki­
ye sahiptir ve beşeri yeteneklerin ve evrendeki nimetlerin kul­
lanımı için niteliksel ve niceliksel ölçü gereksinimini karşılar.
Bu, Kur'an'ın insanın ruhsal moral gelişimini yükseltmek için
kullandığı yaratıcı ve pozitif gerilimin bir diğer örneğidir. Tak­
va, ibadetin yalnızca öteki yüzüdür. İnsanın yaratılış maksadı­
nın Tanrı'ya ibadet olması, takvanın da insanlar arasındaki sta­
tü farklılığının tek ölçütü olarak kabul edilmesinden dolayı, yu­
karıdaki ifade, yerinde bir ifadedir. Kur'an, bunu çok özlü bir
şekilde ifade eder:

73 Lane, Lexicon, s.v., 'shukr'. Keza Bkz. Saiydain, 'The Qurnnic Invitation ıo
Think', s.5-6.
74 Lane, Le:xicon, s.v.,'israf.
75 Yine bkz. 6/131; 10/12, 23; 21/9; 26/151 vs.
76 2/152; 1 1/9; 14/7-8; Izuısu, Strncture of Etbical Terms, s 183.
lslamf Dünya Görüşü 45

"Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi
tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en
üstününüz, en muttaki olanınızdır. Allah bilendir, haber alan­
dır(49/13)".

Takva, muhtemelen, Kur'an'ın ideal insan anlayışının ayırıcı


vasıflarını ifade eden ahlaki terimler arasında, en kapsamlı ve
en karakteristik olanıdır. 77 Kelime, aktif sıfat fiil hali olan mut­
takun ve soyut isim hali olan taqva da dahil olmak üzere, fark­
lı şekillerde 242; Medine dönemi kadar (140 kez), Mekke döne­
minde de (102 kez olmak üzere) sık sık kullanılmıştır.7H Kelime­
nin kullanılışı Medine döneminde daha sık görünür; bunun se­
bebi, Medine'deki beşeri ilişkilerin, İslami ilginin esas nesnesi
olması gibi görünmektedir. Takva, yalnıca sosyal bir bağlamda
gerçekleştirilebilir. Münzevi bir ferdin, müttaki olması güçtür.
Takvanın kapsamlılığı, kök harfleri olan v-k-Jlnin anlamının ko­
rumak, yok olmaktan kurtarmak ve muhafaza etmeyi ifade et­
mesinden dolayı daha anlaşılır bir hale gelir. 79 Bunlar, imanın,
güvenliğin, barış ve tehlikenin, parçalanmanın ve dağılmanın
zıttı olarak bütünlüğü ifade eden tslam'ın temel bileşenleridir.

. . . lman, (aleni bir fiille biteceği farzedilmekle birlikte) esas


olarak deruni hayatla ve (Tann'nın Şeriat'ine teslim olmayla) İs­
lam, (onun deruni boyutu, imana denk olmakla birlikte) zahiri
eylemle alakalıyken takva, eşit şekilde hem imanı hem de tes­
lim olmayı içerir. . . oo

2/177 ayeti, " takva ya ulaşan kimseleri" kapsamlı bir tarzda


tanımlar ve deruni imanda kök salmayan zahiri fiillerin, iyilik
olmadığını vurgular. Bu yüzden de, kıblenin Kudüs'ten Mek­
ke'ye değişmesini zikrettikten sonra, Kur'an şöyle der:

"Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyi­


lik, o (kimsenin iyiliği)dir ki, o Allah'a ve ahiret gününe, melekle­
re, Kitaba ve peygamberlere inanmasıdır: Allah rızası için yakınla­
ra, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyundu-

77 Jafri, 'Particulariıy and Universality of ıhe Quran wiıh Special Reference ıo ıhe
ıerm Taqwa', s:'3; Rahman, 'Key Ethical Terms', s. 176.
78 Jafri, 'Particularity and Universaility', s. 5.
79 Lane, Lexicon, s.v., ·ıaqwa'. Keza bkz. Rahman, 'Key Eıhical Temıs', s. 176.
80 A. g. e., s. 177.
46 lslam Bilgi Anlayışı

ruk altında bulunan (köle ve esir)lere mal verdi; namaz kıldı, zeka­
tı verdi. Antlaşma yaptıkları zaman antlaşmalarını yerine getirenler;
sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru
olanlar onlardır (Allah'ın azabından) korunanlar da, onlardır".

Takva'nın emniyet boyutu, onun en iyi bir elbise (7/26) ve


gelecek hayat için en iyi azık olduğu zikredildiğinde daha anla­
şılır bir hal alır. Şu halde takva, insanın çevresi kadar fiilleri ve
düşüncelerinin objektif değerlendirmesini yapmak için ihtiyaç
duyduğu, ahlaki bir meşaledir.81 Gerçekte yeryüzünü fesada uğ­
ratırken (2/1 1) kendilerinin yeryüzünde reform yaptıklarını ve
hakikatte kül gibi (14/18) olmasına rağmen, yaptıklarının önem­
li olduğunu düşünün insanların varlığından dolayı, nihai bir yar­
gı ihtiyacı vardır. İnsanın öleceği ve amene s�ne (iman esasları­
na) dair unuttuklarından ya da görevlerinin tam bir hesabını
vermek için yeniden ölümden sonra diriltileceği gerçeği,
Kur'an! dünya görüşü (weltanschauung) için merkezi bir öne­
me sahiptir.s2 Gerçekten de, bir çok yerde, "Tanrı'ya iman" ifa­
desi, beşerin ahlaki davranışını zenginleştirmeyle meşgul olan
Kur'an! dünya görüşünde iki temel kaynağın içsel olarak ayrıla­
mazlığını gösteren "Yargı Gününe inanç" ile birleştirilir.83 Yargı
Gününe dair kesin bilinç, insanın bütün hayatını, onun geçicili­
ğini ve insanın 'kısa hayatının' aldatmalarından alıkoyması gere­
ken batıni sorumluluğun kaçınılmazlığını perspektife yerleştirir
ve insanı sağlam bir temel üzerine kurulu olan şeye ulaştınr.84

Bundan dolayı, Kur'an'nın ideal beşeri karakteri, takvaya


(Tanrı-şuuruna) ulaşmış bir kişi olan muttakfdir. Bu da, dolay­
sız olarak onun, hem vahiy hem de varlık (doğa, insan psikolo­
jisi ve tarih) kitab'ında keşfettiği Tanrı'nın yasalarına boyun eğ­
mesi, müslim olması gerektiğini ima eder. Müttakf, manevi ola­
rak, imanı, tevhid (Tanrı'nın birliğini teyid etme), şükr (minnet­
tarlık) ve nihai son üzerinde temelleruniş bir mümindir. Onun
imanı, kesin olarak, Tanrı'nın vahyedilen sözlerine ve yarat­
mayla meşgul oluşu bilgisine dayanır. Şu halde mümin, "iyiyi

81 A.g.e., s. 1 78-1 79.


82 Rahman, 7be Major 7bemes, s. 106-120.
83 2/62, 1 77; 5/69; 9/18 vs. Yine 31133; 58/9; 59/18'deolduğu gibi, Tann'nın
şuurunda olmaya teşvik, Yargı Günüyle ya da ona benzer anlamlarla birleştirilir.
84 Rahman, 'Key Ethical Terms', s. 1 79-80.
ls/amf Dünya Gön:işü 47

emretmek, kötüyü yasaklamak"; doğruluk ve takvada yardım­


laşmak, tarihsel tecrübeler ve fiziki fenomenlerden başlayarak,
doğadaki bütün kaynaklan ve hikmeti kullanarak yeryüzünde
sosyo-ahlaki bir düzen kurmak ve devam ettirmek için müslü­
man cemaate katılacaktır, bu, Tanrı tarafından emredilen ahlaki
kurallara göre Tanrı-insan ve evren arasındaki uyumu yansıtan
bir düzendir. Kur'an'nın idealize ettiği insan, her şeyden önce,
ruhun bütün hastalıkları hususunda tedavi olmuş, fakat, deruni
bir dürtü olmaksızın, hareketsiz bir bitki gibi kalacağı modern
psiko-analiz tarzında bütün gerilimleri ve kompleksleri kaldırıl­
mış olma anlamında değil, ancak, onun tabii bileşenlerinden ve
kendisinde düşünülen ve yerine getirilen aşkınlığa yönelik, de­
rin istek ve ihtiyaçtan kaynaklanan bütün bu gerilimleri sahip
olma anlamında, kemale ermiş85 bir insandır.86

Peygamberlik Anlayışı

İslami bir dünya görüşünde, Tanrı, gayb, beşerin varoluş


maksadı, insanın kaderi ve evren hakkındaki bilgi, tarih boyun­
'
ca elçiler ( rnsul) ya da peygamberler (enbiya) olarak bilinen
hususi bir insan topluluğu tarafından nakledilir. Mu'tezfülerin
yaptıkları gibi, Kur'an da bu iki fonksiyon arasında herhangi bir
ayırım yapar görünmez; sünni kelamcılar da elçiyi, Allah tara­
fından hükümlerini yaratıklara bildirmek için gönderilen bir in­
san olarak kabul ederler; daha genel bir terim olması sebebiyle
peygamberin (en-nebf) aksine, bir kitab getirme, elçi ( resul)
için şart koşulur.87

Her ne olursa olsun, Tann'nın elçileri, bütün insanlara gön­


derilmiştir (10/47; 13/7). Onların bir kısmının isimleri Kur'an'da
zikredilirken diğerlerininki verilmez (4/164; 40/78). Onların ta­
mamı, aynı temel mesajı iletmişlerdir: kendi insanlarını ve onlar
vasıtasıyla da bütün insanlığı Tek bir Tanrı'ya hakiki ibadete ve
şer güçlerden kaçınmaya davet. Bir kısmına vahiy formunda
açık ayetler ihsan edilirken diğerlerine kutsal metinler verildi.
Peygamberler, kendi milletlerini arındırdılar ve dinleyicilerine,

85 Nasr, Sufi Essays, s. 43.


86 A.g.e.,s.50.
87 Tafıazani, A Commantary on the Creed ofJslam, s. 21 ve keza not. 19.
48 lslam Bilgi Anlayışı

onlar tarafından anlaşılan bir dille hikmeti öğrettiler; adaletten


yana olduklarını söylediler. Peygamberler, Tanrı'dan doğru
inanç ve salih amel karşığında ezeli mükafatın müjdesini geti­
ren, imanı reddetme ve Tanrı'nın emirlerini çiğneme karşılığı
olarak da acı verici cezalandırmaya karşı uyaranlardır. Peygam­
berlerin görevlerine dair bilgi, bu görevlere yönelik bilinçli bir
hazırlanma ve çaba olmaksızın üç farklı tarzda onlara vahyedi­
lir: vahiy, bir perdenin arkasından (yani, kaynağı görünmeyen
bir ses) veya bir elçi ( Cebraf{) vasıtasıyla. Bu vahiylerin içeriği,
yol göstericilik (hudli), hakikat (hakk), ışık ( nur) ve doğru ile
yanlış arasında hükmetme kriteri (jurkan) gibi farklı şekillerde
tasvir edilir. Muhammed, peygamberlerin sonuncusudur; ancak
müslümanlar, aralarında hiçbir ayının yapmaksızın önceki pey­
gamberlerin tamamına inanırlar. Çağdaşı batılı bilim adamları­
nın aksine H. A. R. Gibb, şöyle yazdığında, lslam'ın betimlediği
peygamberliğin tekliği anlayışını fark etmiş görünür:

"Bu yüzden İslam, fiziki olarak Mekke merkezli bir din ol­
masına rağmen ne bir Arap dini ne de, daha aşağı olduğu farze­
dilen arap mantalitesi için Yahudilik ve Suriye Hıristiyanlığının
mevcut standartlarının aşağıya çekilmesi anlamında Yahudi ve
Hıristiyan monoteizminin Araplar tarafından kabul edilmiş bir
şekli değildir. Aksine, tslam'ın bütün fonksiyonu, hem Arap
hem de Arap olmayan dini düşünceyi ve ahlaki standartları, da­
ha önceki peygamberlerin tebliğleri ile tespit edilen düzeylere
çıkartmaktır. 88

Peygamberler, davranışları ve sözleri, takipçileri tarafından


yerine getirilmesi emredilen örnek beşeri varlıklardır. Bununla
birlikte, gelecek bölümde göreceğimiz gibi, onların özellikle de
Muhammed'in Sünneti sürekliliğin ve sosyo-tarihsel görcelili­
ğin kategorilerini ortaya koyarlar.

88 Gibb, Mohammedanism, s 32.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BİLGİ VE ONUN
TEMEL KAYNAKIARINA KARŞI İSLAMİ TI.JTUM

Kur'an, dinleyicilerinin bilincine, bir takım anahtar kavramla­


rı derin bir şekilde yerleştirmek için tekrara başvurur. Bundan
dolayı, Allah (Tanrı) kelimesi 2800 ve Rabb (Besleyen Efen­
dVLord) kelimesi 950 kez tekrarlanırlar. Doğrudan ilişkili olma­
yan ve 750 kez tekrarlanan atem (dünya) dışarıda bırakıldığın­
da, 'a-1- m kökünden türeyenler, sayısal sıralama ve önem itiba­
rıyla üçüncü sırada yer alırlar. Bu yüzden, Rosenthal, "gerçekten
Peygamber için önemli olan terimlerin, Kur'an'da bütün diğer
terimlerden daha büyük sıklıkta kullanıldığı", sonucunu çıkanr. ı

Adalet düşüncesi, qıst (tarafsızlık/hakkaniyet), qasd (kastet.­


mek), istiqama (dürüstlük), vasat (orta) ve mizan (denge/yan
tutmama) gibi benzeri kavramlarla da ifade edilir. Prof. Haddu­
ri'nin işaret ettiği gibi adalet, onun zıddını ifade eden cevr (bas­
kı/zorbalık), zulm (yarılış yapma), tugyiin (zorbalık) ve diğer
kavramların kullanımıyla da vurgulanır. Yine Hadduri'nin ileri
sürdüğü gibi, Kur'an ve hadislerde, Tanrı'nın varlığından sonra
ikinci olarak, diğer dini ve ahlaki prensipler değil de, doğruluk,
eşitlik ve itidal prensibleri vurgulanır.. . 2 Bu gözlem, iki bakım­
dan doğru gibi görünmektedir.

Birincisi, ilim (bilgi), tevhid (Tanrı'nın birliği), iman ve tak­


vaya (Tanrı bilinci) derin bir şekilde dayanan Kur'an'ın savun­
duğu dünya görüşünden (weltanschauung) mantıksal ve sürek­
li olarak kaynaklanan kapsamlı adaletin temellenmesidir.

Rosenthal, Knowledge Triumphanı, s. 21. Rosenthal aynı zamanda, k-v-n- yar­


dımcı fiilinin 1 300 'den fa1Ja bulunduğunu ve q-v-l'nin 1700 kez ve e-m-n kökü­
nün 'a-1-m'den fazla bulunduğu zikreder. Bununla birlikte bu, yalnızca "inan­
ma"nın anlamını değil fakat, anlamın farklı olduğu temel fiil çekiminde kökün
kullanımlannın da dahil edilmesini gerektirir.
2 Khadduri, 7be lslamic Concepıion of]ustice, s. 10-11. Bkz. Rahman, "lslam and
the Problem of Econornic justice"; es-Sibai, el-lştiriikiyyeıü '1-lsliimiyye, Kutub,
el-Adalatü 'l-ictimia 'iwefi 'l-islam.
50 lslam Bilgi Anlayışı

Adalet, mesela, sosyo-ekonomik adalet, hedef için o kadar


önemli ve İslami hayat için o kadar bütünleyici kabul edilir ki,
ilk Mekki surelerin birinde Kur'an, sosyo-ekonomik vurgunun
yer almadığı Tanrı'ya ibadeti, iki yüzlülükle aynı şey kabul eder.

"Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, öksüzü iter, kakar; Yoksulu


doyurmaga önayak olmaz. Şu namaz kılanların vay haline ki, on­
lar namazlarından gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. En ufak bir
yardınu esirgerler (107 /1-7)".

Ve diğer ilk dönem Mekki surelerin birinde de Kur'an, ruh­


sal/dini bir 'dik yolu' (el-akabe) araştırmayı, Muhammed
Esed'in, fiziki, sosyal, ekonomik ve entelektüel şekillerinin ta­
mamını içine alacak şekilde genişlettiği kölelikten, özgür kıl­
mayla (jekkür'rakabe) eşitler.3 Bu mesele, aynı zamanda, yok­
luk zamanında yakın ve uzak öksüzü doyurmamakla özdeşleş­
tirilir.

Adaletin merkeziliği, müslümanların siyasi olarak güçlü ve


onu kurumsallaştırma vasıtalarına sahip olmadıkları zaman da,
açıkça ifade edildi. Gerçekten de, Mekke dönemi boyunca ana
Kur'ani konular, tevhid, sosyo-ekonomik adalet ve yargı gü­
nünde insanın sorumluluğu meseleleriydi.4 Medine dönemin­
de, düşmanlarına karşı bile ekonomik adalet konusu üzerinde­
ki bu vurgu, daha göze çarpar bir hale geldi. Adaletin takva ile
olan ilişkisi ise, açıktır; " i 'dilu buve aqrabu li't-taqva (adil olu­
nuz! O, takvaya en yakın olandır) (5/8)".

İkinci olarak, Hz. Muhammed'in kendi davranışları da, ada­


letin önemini ortaya koydu.5 Onun peygamberliğinin varlık se­
bebi (raison d'etre), beşeri davranışların kalitesini yükselterek
ve daha iyi hale getirmeye çalışarak "bütün dünya için bir mer­
hamet (21/107)" olmasıdır.6

3 Esad, Message.
4 Bkz. mesela, Ralunan, "Islam and ehe Problem of Economic Jusıice" ve Major
Tbemes.
5 Bkz. Khadduri, Jslamic Conception ofjustice ve al-Sibai, al-lshtirakiyye.
6 Bkz. Khadduri"nin 7be Jslamic Conception ofjustice, s. 9'da Peygamberden ik­
tibas eniği bir haaıs. Cafer b. Ebi Talib'in Mekke döneminin ilk yıllarında birin­
ci Habeşistan hicretinde, Habeşistan Necaşi'sine yaptığı konuşması, onun mis­
yonun temel prensiplerine tanıklık eder : "O (yani, Muhammed) bizi, Tanrı'nın
birliğini kabul etmeye, O'na ibadet etmeye, bizim ve daha önce atalarımızın ta-
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 51

Bundan dolayı, Rosenthal gibi zeki ve yetenekli bir bilim


adamının, istatistiksel olarak az kullanmanın önemsiz olmayla
aynı anlamı ifade edeceği sonucuna ulaşması, gerçekten de, şa­
şırtırcıdır:

"Peygamber için hakikaten önemli olan terimlerin, Kur'an'da diğer


terimlerden daha büyük sıklıkla kullanıldıkları açıktır. Buna karşı­
lık, tebliğinin hayati unsurları olarak kabul etmediği düşünceleri
ifade eden terimler, istatistiksel sıralamada diğerlerine göre daha
az kullanılırlar. "7

Şura kelimesi ve ona dair sözlü emirlerin bütünü, Kur'an'da


yalnızca iki kez zikredilmesinin, lslam ve Muhammed'in diğer
konulara karşılık olarak şuraya daha az önem atfetmesinden
kaynaklandığı sonucunu çıkartmamız uygun mudur? Kesinlikle
hayır. Çünkü, şura, namaza çağrı vasıtasının seçimi, Uhud'a sa­
vaşa gitmeden önceki karar ya da Hendek savaşının zor anlan
boyunca Arap kabilelerinin bir kısmıyla barış görüşmeleri yap­
ma gibi Kur'an'ın sessiz kaldığı bütün meselelerde, Peygambe­
rin ortak karar verme uygulamaları için de önemli bir vasıtadır.s

Bir kelimenin (mesela, a-1-m) köklerinin kullanılması, o


kavramın öneminin yalnızca bir göstergesidir. Sık sık, / k-r (dü­ -

şünmek), f-q-h (anlamak), d-b-r (dikkate almak/göz önünde


bulundurmak), a-q-1 (akıl yürütmek), f-h-m (anlamak)9 gibi in­
ce anlam farklılıklarıyla ve c-h-/ (cahil olmak) gibi zıtlarının kul­
lanılması ve aynı anlama gelen kelimelerin olumsuzlanması
(mesela, ıa yejkahun, ıa ya 'kilun) da, bu kavramın önemini
vurgular. Müslüman bilim adamları da, belli objelerin ya da fe­
nomenlerin yeminlerde, yemin edatı ' ve ile surelerin başında
kullanılmasının hitap edilenlerin dikkatini ona ve arkasında da,
ifade edilen bir hakikate ya da hakikatin deliline çekerek onun
önemine işaret ettiğini ifade ettiği, sonucunu çıkarma eğilimin-

pındıklan taşlan ve suretleri terketmeye çağırdı. Bize, doğruyu söylemeyi, taah­


hütlerimize sadık olmayı, akrabalık ve gönülden misafirperverlik ilişkilerine
dikkat etmeyi ve suç ve kan dökmekten kaçınmayı tavsiye etti. Çirkin şeyler
yapmaktan, yalan söylemekten ve yetimlerin mallannı yemekten ve iffetli kadı­
na iftira atmaktan menetti". Bkz. lbn ishak, Sirat Rasul Allah, s. 151-152 ..
7 Rosemhal, Knowledge and Triumphant, s. 21.
8 ishak, Sirat, s. 234-35, 371, 457; al-Sabuni, Mukhtasar, ı, 332.
9 Rosenthal, Knowledge and Triumphant.
52 lslam Bilgi Anlayışı

dedirler: ı o 52/1-37deki "Andolsun Tfü'a (Hz. Musa'nın vahiy al­


dığı Sina dağına), satır satır yazılmış Kitab'a; yayılmış ince deri
üzerine . . . " ve 68/l 'deki, "Nı1n, kaleme ve (kalemle) yazdıkları­
na andolsun . . . " gibi . i l Aynı zaman da Kur'an, yazıda kullanılan
nesneleri göstermek için, qalem (kalem); raqq ve qırtas (parşo­
men ve kağıt); marqum, mastur, mustatar, mektup, tahattuhu,
tumli, yumli (yazmak anlamını ifade eden fiillerden türemiş
olanlar); katip (yazar); yamudduhu (eklemek mürekkep -
31/27-); kütüb, suhu/(kitaplar) vs. gibi kelimeleri kullanır. 12

Prof. Hamidullah, iş ve eylem üzerine büyük vurgunun ol­


duğu ayetlerin Medine dönemine, öğrenme ve yazmanın övül­
mesi ya da onlarla ilişkili olan Kur'an ayetlerinin ise hemen he­
men tamamının Mekke dönemine ait olduğuna dair ilginç bir
gözlem yapar. 13 Gerçekten de, cihadın emredildiği Medine dö­
nemine ait bir ayette, belli bir grubun, cemaate öğretmek mak­
sadıyla lslani'ın derin ve kapsamlı bir anlayışını elde etmek için
savaş görevinden muaf tutulması gerektiği ifade edilir (9/1 2). ı 4

Önceki sayfalarda, Kur'an'ın bilgi üzerindeki dolaylı gösteri­


cilerini tartıştım; bundan sonra İslami bilgi anlayışı ile doğrudan
doğruya ilgileneceğim. Bilgi üzerindeki vurgu, doğrudan bilgi­
yi araştıran, öğreten ve ona uygun olarak amel eden kimselerin
(ulema) yüceltilmiş statüsünden anlaşılabilir. Kur'an kategorik
olarak, bilenlerle bilmeyenler arasındaki eşitlik düşüncesini ka­
bul etmez:

10 es-Sibiii, lştirilk�yye-, bkz aynı zamanda Asad, Message-, Hamidullah, "Educati­


onal System in the Time of Prophet"; al-Sabuni, Safwa.
1 1 Ayn (mukatta) "nun" harfi, bir kısım ilk dönem yorumcularına göre, büyük bir
balığı, bir ışık şuası ya da mürekkep hokkasını gösterir. Bkz. al-Sabuni, Mukh­
ıasar, 3/352. Asad, Message'ında genel olarak bu harfleri Kur'iin'ın sırrının bir
parçası olarak kabul eden önde gelen kelamcıları iktibas eder.
1 2 Hamidullah, "Educational System".
13 A.g.e. s. 51-52.
14 Din teriminin detaylı kavramsal bir yorumu için bkz. önde gelen Malezyalı alim
al-Anas'ın Jslam and Secu/arism adındaki çalışması. Bu çalışmasında o, din
kavramı içindeki, minnettarlık, teslimiyet, hukuki güç ve tabii eğilim düşünce­
leri arasındaki ilişkileri tartışır. Smith, An Historlca/ and Semantic Study ofthe
Term '/slam ' adlı çalışmasında, lslam kavramıyla ilgili olduğu kadar, ed-Din te­
riminin anlamında değişmeleri ve gelişmeleri çağlar boyunca büyük Kur'an yo­
rumcularından hareketle titiz bir şekilde takip eder.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 53

"(Onlara) de ki, (ey Muhammed): Bilinlerle bilmeyenler bir olur


mu? Doğrusu ancak, akl-ı selim sahipleri (ulu'l-elbab) öğüt alırlar
(39/9)".

İslam dini, hayatın merkezi prensiplerini oluşturan Tanrı


hakkındaki olumlu korkuya, yalnızca bilgiye sahip olanlar
(35/28) ulaşılabilir; çünkü onlar, yaratma delilinden dolayı, me­
leklerle birlikte Tanrı'nın varlığı ve birliğine tanıklık edecekler­
dir. ı s Bilgiye sahip olanlar dışında hiçbir kimse, Tanrı'nın insan­
lara verdiği (29/43), örnekler (emsal) vasıtasıyla tanrısal hikme­
tin anlamlarını elde edemeyecektir.

Bu nedenle, insanların en iyileri olan peygamberlerin hepsi­


ne, bilgi ve hikmet bahşedildi. Tanrı Adem'e bütün eşyanın do­
ğasını öğretti (2/32; 33/37) ve İbrahim'e yakine sahip olanlar­
dan (6/75) olsun diye, göklerin ve yerin krallığını gösterdi. Lut
(21/74), Yusuf (12/22), Musa (28/24), Davud ve Süleyman'a
(27/15) bilgi ve hikmet verildi.

İsa'ya, "Kitap, Hikmet" ve Tevrat ile İncil öğretildi (34/48;


5/1 1 3):

"Öyle ki, size ayetlerimizi okusun, sizi arındırsın v e size Kitab'ı ve


Hikmet'i bilmediğinizi öğretsin (2/151)".

Peygamberlere ihsan edilen bilgi, İslamı bilgi ve peygam­


berlik anlayışının şumulünü ve içerdiği bütün ayırıcı özellikleri
yansıtır. Tanrısal irade ve hikmete dair vahyedilmiş bilginin öte­
sinde, bir kısım peygamberler özellikle, eşsiz yeteneklere sahip
olarak zikredilirler. Mesela, Yusufa rüyaların yorumu öğretildi
(1 2/6, 101); Süleyman'a, hayvanların dilinin bilgisi bahşedilmiş­
ken Davud'a, zırh yapma sanatı ihsan edildi (20/80).

Muhammed, müslümanlar tarafından ittifakla, en-Nebiyyi '/­


ümmi, okuma- yazma bilmeyen Peygamber olarak kabul edilir.
Buna rağmen onun Sünneti, Kur'anı bilgi kavramını teyit eden
aforizmalar ve eylemlerle doludur ve ls!am'ın müstakbel entel­
lektüel ve medeni gelişmeler için canlı ve motive edici güç ol-

15 el-Sibuni, Safve. Şelebi tarafndan Hisıory ofMuslim Education adlı çalışmasın­


da iktibas edilen bir badfs.
54 lslam Bilgi Anlayışı

muştur. Peygamber buyurdu ki; insanlar, bilim adamları (alim)


ve öğrenciler ( mütallim) olarak ikiye ayrılır; geri kalanlar ise
vahşiler ya da ayak takımıdırlar (hamakah):16 Yalnızca ilk ikisi,
iyilikte pay sahibidirler17 Tanrı ve karıncalarla balıkları içeren
bütün evren, iyinin öğreticilerine dua ederler. ı s Alimler, pey­
gamberlerin varisleridir; I9 onların mürekkebi, yargı gününde
şehitlerin kanlarıyla birlikte tartılacaktır;20 çünkü, bilgiyi arayan,
hakikaten Tanrı'nın yolunda gayret sarfeder.21 Tanrı, cennet yo­
lunu alimler için kolaylaştıracaktır.22

Aynı zamanda Hz. Peygamber, bir alimin bir abide üstünlü­


ğünün, dolunayın bütün diğer yıldızlara23 üstünlüğü gibi ya da
Hz. Muhammed'in derecesinin insanların en aşağı olanıyla kar­
şılaştırmasında ortaya çıkan üstünlük gibi olduğunu ifade et­
miştir.24 Din hakkında anlayış sahibi olan (fakih) bir kişi, şeyta­
na karşı, bin 3.bidden daha güçlüdür. 2s Yargı gününde alimler -
peygamberlerden sonra, ve şehitlerden önce-, Tanrı huzurunda
şefaat edeceklerdir.26 Faydalı bilgi, sürekli mükafaata sebep
olan gönülden bir bağışla ve (ölümünden sonra) ailesine dua
eden dindar çocukla birlikte, ölümden sonra bitimsiz bir iyilik
sağlayacaktır.27 lbn Mace, Peygamberin, ibadetin en iyi şeklinin

16 Şelebi tarafında n History of Muslim Educalion adlı çalışmasında iktibas edilen


bir hadis.
17 el-lsfehiini"nin Muhadaratü 'l-Udebdsında yer alan, Şelebi'nin History of Mus­
lim Education, s. 162'de iktibas ettiği bir hadis.
18 Tirmizi tarafından nakledildi. Bkz. et-Tebrizi, Mishkat-ul-Mesabih.
19 Gazali, Kitab al-Ilm. Bu kitap bundan sonra, 1be Book ofKnowledgeolarak anı­
lacaktır.
20 lbn Abdilberr, Camiü beyiinü '/-/im; Gazali, Tbe Book of Knowledge.
21 Tirmizi ve Darimi tarafından nakledilen ve et-Tebrizi'nin iktibas ettiği hadis,
Mishkat-ul-Mesabih, ı, 36.
22 Müslim ıarafından nakledilen ve et-Tebrizi"nin iktibas ettiği hadis, Misbkat-ul­
Mesabih, 1, 1 27.
23 lbn Mace tarafından nakledildi; Gazali 1be Buuk of Knowledge adlı kitabında
iktibas etti.
24 Tirmizi tarafından nakledildi; eı-Tebrizi tarafından iktibas edildi, Misbkat. Ga­
zali, bu hadisi şöyle yorumlar: "Bakınız, Peygamber, bilgiyi peygamberlikle na­
sıl eşitledi ve ibadet edenin yerine getirdiği ibadetten bihaber olamayacağı ger­
çeğine rağmen, bilgisiz amelin değerini azalttı. Tbe Book of Knowledge, s. 13.
25 Tim1izi ve lbn Mace tarafından nakledildi ve et-Tebrizi tarafından iktibas edil­
di, Mishkat; Gazali, Tbe Book of Knowledge
26 lbn Mace tarafından nakledildi; Gazali 1be Book of Knuwledge adlı kitabında
iktibas edildi.
27 Müslim tarafından nakledildi ve lbn Alxlilberr tarafından Camiü beyanü '/-!im
ve et-Tebrizi, Mişktifta iktibas edildi.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı /sliimf Tutum 55

bilgi peşinde koşma olduğu ve bir saatlik derin düşünmenin


(tefekkür), yetmiş yıl ibadetten daha hayırlı olduğunu, çünkü
bilgisiz ibadetin bizatihi bir hayra sahip olmadığını ve hakkında
düşünülmeyen bilginin hiçbir faydasının bulunmadığını, söyle­
diğini nakleder.28

Bu yüzden, bilgi peşinde koşma, beşikten mezara kadar bü­


tün müslümanlar üzerinde bir zorunluluktur (farzdır) ve Çin'e29
kadar bile olsa, aranması sürdürülmelidir.30 Yukarıda zikredilen
hadisler, kesinlikle farklı ölçülerde güvenilirliğe sahiptirler ve
Rosenthal'ın teklif ettiği gibi, bir kısmı geri kalmışlık sürecinin
ortadan kaldırılmasına atfedilebilir.31 Ancak bu ihtimale rağmen
hadisler, sayılamayacak kadar müslüman üzerinde muazzam
bir etkiye sahip ve İslami medeniyet ruhunun ve karakterinin
şekillenmesine yardım etmiş olmalarından dolayı, önemsiz gö­
rülemezler.

Muhammed'in İslami inancın eğitimi görevının yanısıra,


okuma, yazma ve halka hesap öğretmek için öğretmenler ata­
dığı da bilinmektedir. Onun bilginin bu vasıtalarının edinilmesi
üzerindeki vurgusu, on müslüman çocuğa okuma ve yazma öğ­
reten savaş esirlerini salıvermesiyle sonuçlandı. Hz. Peygam­
ber'in mescidi, bir okul ve fakir öğrenciler ve kasaba dışından
gelenler için yurt olarak hizmet gören bir binaya bitiştirilmişti.
Prof. Hamidullah, Hz. Muhammed'in zamanında Medine'de
okul olarak hizmet gören dokuz mescid olduğunu zikreder.32

Bir Bilgi Kaynağı Olarak Kur'an

Bilgi de dahil var olan her şey, Tanrı' dan kaynaklanır. O, her
şeyi kapsayan Rabb'dır. O'nun Rabblığı düşüncesi, insanın du­
rumunda doğrudan vahiyle olduğu kadar, yarattıklarının içine

28 Saiyidian, "Quran's Invitation on Think"de iktibas edildi.


29 lbn Alxlilber, Ciimiü 'l-Beyiinü 'l-llm. et-Tebrizi, bu hadis metnin iyi bilindiğini,
ancak, rivayet zincirinde zayıflıklar olduğuna işaret eder.
30 Şelebi tarJfından Tbe History ofMuslim Education'da iktibas edildi.
31 Rosenthal, Knowledge Triumhpanı. Rahman, Islamic Methodology in History
adlı çalışmasında, tarihsel olmayan rivayetlerin bile olumlu bir değeri olduğu­
nu savunur. Gibb, bu tür rivayetlerin tarihsel lslam'ın gelişmesi hususunda de­
ğerli bilgi sağladığını vurgular. Bkz. Muhammedanism.
32 Hamidullah, "Educational System"
56 ls/am Bilgi Anlayışı

tabiatları ya da iç güdüleri için asli bir takım mekanizmaları yer­


leştirerek yaratıklarını uygun şekilde yetiştirmeyi de içerir. Bu
yüzden, insanı öğretenin Tek (Tanrı'nın) olduğu, sık sık ifade
edilir (2/3 1 ; 55/2; 96/4-5; keza, 2/239; 5/1-4). 55/l-4'de Kur'an,
"Çok Merhametli olan, Kur'an'ı öğretti, ona, el-Beyan'ı öğretti'',
der.33

Bütün peygamberlerin tanrısal kafnaktan aldıkları vahiy, en


kesin bilgidir. Kur'an, aynı zamanda başka bilgi kaynaklarının
da olduğuna, onlara dair uygun bir çalışmanın ve doğru kulla­
nımın vahyedilen bilgiyi doğrulayacağına işaret eder. Çünkü,
nihai olarak onlar da, aynı kaynaktan, Tann'dan, her şeyin var
edicisinden kaynaklanırlar. Bununla birlikte, vahyedilmeyen
bilgi, doğrudan Tanrı tarafından insana verilmediğinden, meto­
dolojik ve onu üreten insanların değer yargılarısı sınırlarından
zarar görebilir olması sebebiyle, vahiyie aynı statüyü taşımaz.

Bilginin diğer kaynakları, doğal olaylar, insan psikolojisi ve


tarihtir.34 Kur'an, ayet terimini, ilk iki kategoriyi ve kendi ayet­
lerini göstermek için kullanır. Kur'anı mesaja gönderme yap­
mak için kullanılan, kelime terimi, aynı zamanda iki yerde, Tan­
rı'nın bütün yaratıklarını kapsayacak şekilde genişletilir. Mese­
la, 31/26-27:

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Tanrı'nındır. Bilinmeli ki asıl ğa­


ni (zengin), övülmeye layık olan O'dur. Şayet yeryüzünde bulunan
ağaçlar kalem olsa, deniz(ler)de (mürekkep olup) arkasından yedi
deniz (daha gelip mürekkep olsa) ona yardım etse de (Allah'ın ke­
limeleri yazılsa) yine (bunlar tükenir), Tanrı'ın kelimeleri tüken­
mez. Allah öyle üstündür, öyle hikmet sahibidir".

Mantıksal olarak, buradaki kelime terimi, Kur'an'ın sözleri


anlamına gelmez; çünkü onlar, sayısal olarak 1 14 sureyle sınır-

33 Bu bağlamda el-Beyan terimi, düşünce ve konuşma anlamına gelir. Esad, Mes­


sage, s.824.
34 Bkz. Muhammed ikbal, 7be Reconstnıction ofReligious 7bougbt in Jslam, Lon­
don, Oxford llniversity Press, 1934; yeni baskı, Lahor, Sh. Muhammed Ahsraf,
1977), s. 96, 1 26-28; M.M. Sharif, "Fundemenıal Teaching of Quı-.ın", History of
Mııslim Pbilosopby, il vol. Ed. by M.M. Sharif, Weisbaden: Otta Harrossowiız,
1936, 1, 147-149; Fazlur Rahman, "The Quranic Soluıaıions of Pakisıan's Educa­
tional Problems", /slamic Studies 6, April 1967, s. 317-318.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı Jslamf Tutum 57

landınlır. Kurtı1bl (ö. 1 273) gibi klasik Kur'an yorumcuları, bu


terimi, bütün evren anlamına gelen 'Tanrının faaliyetinin muci­
zeleri' olarak yorumlarlar.35

"Ayet"in tabii fenomen ve insan psikoloji için kullanılması aşağıda­


ki ayetlerle açıkça gösterilebilir:

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değiş­


mesinde, insanlann faydasına olan şeyleri denizde taşıyıp giden
gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri diril­
terek üzerine her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarlan ve yer ile gök
arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde elbette
düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığına ve birliğine) deliller
vardır (2/154)''.
"Biz onlara, ufuklarda (fi'l-afaq) ve kendi nefislerinde ayetlerimizi
göstereceğiz (41/53)''.

Tarihsel fenomene yönelik göndermelerinde Kur'an, hiçbir


zaman ayet terimini36 kullanmaz, fakat daha çok, kendisinden
ahlaki derslerin çıkartılması gereken ibret (ders, rehberlik) teri­
mini kullanır. Mesela:

"Elbette onların hayat hikayelerinde akıl sahipleri için ibret vardır.


(Bu Kur'an), uydurulacak bir söz değildir; ancak kendisinden ön­
ceki (ilahi kitap)ların doğrulanması, her şeyin açıklanması ve ina­
nan insanlar için bir klavuz, bir rahmettir ( 1 2/1 1 1 )".

Kendi dışındaki bilgi kaynaklarına işaret etmesini bir kenara


bırakırsakTanrısal otoritesinin bir sonucu olarak Kur'an'ın ken­
disi de bizatihi temel bir bilgi kaynağıdır. Onun tarihsel, metafi­
zik, sosyolojik, tabii ve eskatolojik fenomen ve olaylara yaptığı
göndermelerin, hem lafzi hem de metafizik anlamda doğru ol­
maları zorunludur. Müslümanlar, bilgi hakkındaki sistem ve alt
sistemlerini ve kültürlerini ondan elde ederler. (Kur'an 'ın kata-

35 es-S:i.buni, Sa/ve. Bkz. Gazali, Kitab-ıı Cavilhirü 'l-Quriln.


36 Ayet teriminin mümkün tarihsel önemine uygun olarak göründüğü tek yer,
1 4/5'dir: "And olsun biz, Musa'yı da 'kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, on­
lara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermişıik. Şüphesiz ki
bunda, çok sabırlı, çok şükreden herkes için (ayetler) işaretler vardır". Taberi,
�amu 'ilah terimini, Allah'ın lütufları anlamına gelecek şekilde yorumlar.
Esed, bu terimin Kur'iin'da, genel olarak diriliş gününde Tanrı'nın insan hak­
kındaki nihai yargısı anlamına geldiğini ileri sürer.
58 lslam Bilgi Anlayışı

lizör olduğu) bilimlerin nesnesi üzerine en otantik doküman,


Celalu'd-din es-Suyôti'nin müslümanların Kur'an'dan bilgi hak­
kında 3000'den fazla sistemi aldıkları ve sistematize ettiklerini
zikrettiği el-ltqan fi Ulumu 'l-Quran adlı eserinin malzemeleri­
nin büyük bir kısmını aldığı Bedrü'd-din ez-Zerkeşi'nin el-Bur­
han fi Ulumu 'l-Quran adlı eserinde bulunabilir.37 Basharat Ali,
bu sayının daha fazla olabileceğini ileri sürer:

"Kanaatimce, Celalüddln es-Suyı1tl, Kur'an! bilgi sisteminin (sayısal


olarak) 50, 400, 7000 ve 70000 olduğunu dair Qadi Ebu Bekir tb­
nü '1-Arabl tarafından QanGnü't-Tevll adlı eserinde yer verilen ifa­
denin kehanetsel yönünü görmezden gelmiştir. Bu, İslami kültü­
rün gelişmesi sebebiyle, entellektüel ilerlemeye ve Kur'an! kültü­
rün açılımına uygun olarak genç nesillerin, bilgiye dair yeni sis­
temleri keşfetmek, isimlendirmek, sistematize ve sentez etmek zo­
runda kalacağı anlamını ifade eder.3B

Harici geleneksel bilgi vasıtaların dışında Tanrı'nın layık


olan akıllara ihsan ettiği Kur'ani hikmet ve bilginin sonsuzluğu
düşüncesi, kişisel kanaatle (rey) Kur'an'nın yorumuna müsaade
edilemeyeceğine karşı Gazzali'nin kullandığı temel delillerden
biridir. Bu düşünceyi desteklemek için Gazzali, Kur'an'ın bir za­
hire (dışsal yöne), bir batına (içsel yöne), bir sınıra ve bir baş­
langıca sahip olduğunu gösteren bir şey olarak Hz. Peygam­
ber'in sözünü ve Ali b. Ebi Talib'in yalnızca en kısa süre oldu­
ğunu söylediği Fatiha suresiyle ilgili olan yorumlarla yetmiş de­
veyi yüklediğini ifade eden sözünü iktibas eder.39

Tarihsel Ele Alış Tarzı

Birinci bölümde, Kur'an'ı anlamaya yönelik metodolojiden


kısaca bahsedildi. Orada, bütünleştirici sosyo-tarihsel yaklaşım
ve Kur'an'ın kendisini açıklamasına izin verme üzerindeki vur­
gunun altı çizildi. İslami hukuk biliminin sistemleştirilmesine
dair ilk çalışmayı yapan Muhammed İdris eş-Şafi (ö.820), en

37 Ali, "The Quranic Contribution to Sociology and Culturel Sociology". Gazali,


Cevahirde, Kur'ani bilimler hazinesinin derinlik ve genişligini vurgular ve onu
deıaylarıyla ele alır; onun ayetlerinin bir kısmının gerçek anlamı, Tanrı'nın
Kur'an dı�ı faaliyetlerinin iyi bir şekilde anlaşılmasıyla tamamlanmaya ihtiyaç
duyar.
38 Ali, 'The Quranic Contributions", s. 165-67.
39 Ebu Qausem, 1be Reciıaıion and Inıerpreıaıion ofıhe Quran.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklamıa Karşı lslamf Tutum 59

önemlisi umum (anım) ve husus (has) kategorileştirmeleri olan,


Kur'an'ı anlamaya yönelik mekanizmaları ele aldı.40 Onun kate­
gorileştirmeleri olmasaydı, Kur'an! çalışmaların lafzi yonımun­
da tam bir karışıklık ortaya çıkardı.4 ı Lübnan'lı tanınmış alim
Suphi Salih, esasen Bedrüddin Muhammed lbn Abdullah ez­
Zerkeşi'nin (ö. 1 392) çalışması el-Burhan fi Ulum u 'l-Quran ve
Celalü'd-din es-Suyı1ti'nin (ö. 1 505) el-ltqan fi Ulumu '/-Quran
adlı eserine dayanarak bu metodun, anlamlan diğer ayetlerle
birlikte düşünüldüğünde daha belirgin hale gelecek olan belli
bir takım ayetlerle karşılaşan klasik yorumcular tarafından sık
sık kullanıldığına işaret eder.42 Bu yaklaşımı uygulamak için
farklı metodolojiler tasarlandı.

Bunlardan biri, metin (mantuq) ve manayla (mefhum) meş­


gul olur. Mantuq, 2/196'da olduğu gibi metnin lafzi bir şekilde
anlaşılmasını ifade eder:

"Kurbanı bulamayan kimse, üç gün hacda, yedi gün de döndüğü


zaman olmak üzere tam on gün oruç tutar".

Mantuq, aynı zamanda şu ayette olduğu gibi, açık bir anla­


mı ifade eder:

"Ve O (Allah), siz her nerede olursanız olun, sizinle beraberdir


(57/4)".

Bununla birlikte bu metnin, Tanrı'nın fiziksel olarak bizimle


birlikte olduğu anlamını ifade etmediği açıktır.43 Mefhum,44 kla­
sik ulemaya göre, bir terimin ya da ayetin lafzi olarak gösterme­
diği şeyin akli olarak anlaşılmasıdır. Mefhum, ikiye ayrılır.

Birincisi, bir hüküm ya da anlamın metnin hükmü ve anla­


mıyla uyuşması durumuna mefhumu m uvafakat denir. 1sra sü­
resi 23. ayette olduğu gibi, mana "onların her birine, 'üf bile de­
meyin"; dikkate alınacak daha yüksek şeyleri gösterdiğinde ise,
fahva 'l-hitab olur. Bu ayet, bir kimsenin anne-babasına vurma-

40 Şafi, Risale.
4 1 Hasan, 7be Ear�y Devolopment ofJslamic jurispunıdeııce.
42 Subhi es-Salih, Mebahis fi Ulılmu '/-Hadis.
43 A.g.c., s. 385-86.
44 A.g.e., s. 386-391 .
60 lslam Bilgi Anlayışı

sının daha ağır bir suç teşkil ettiğine işaret eder. Ya da bir mef­
hu mun hükmü, 4/lO'da, "Zulm ile öksüzlerin mallarını yiyen­
ler, karınlarına sadece ateş doldurmaktadırlar ve çılgın bir ateşe
gireceklerdir", de olduğu gibi, metnin hükmüyle uyuştuğunda
ise bu, lahnü '1-hitab olur. Bu da açıkça, yasaklanmış olan şeyi
gösterir.

İkinci olarak, ima edilen anlam, metnin lafzi anlamından


farklı olduğu zaman, mefhumu muhalefet olur.. Mefhumu mu­
halefet, üç temel kısma ayrılır: Birincisi, tasviridir (mefhumu
vasO. Aşağıdaki şekilde gruplandırılır:

1 . Müslümanların, /asık (kötü şeyler y;ı.pan) tarafından geti­


rilen haberleri tahkik etmeye teşvik edildikleri 49/6'da olduğu
gibi, sıfat ( nat). Burada mefhum, haberi getiren eğer adil (iyi,
güvenilir) ise, böyle yapmanın gerekmediğidir;

2. Bir kimsenin sarhoşken namaz kılmasının yasaklandığı


4/43'deki gibi hal (hal). Burada mefhum, namaz kılanın alkol
tüketiminin tedrici bir eleştirisi değil, fakat içki içmenin tama­
mıyla yasaklanmasıdır.

3. Hacılardan Tann'nın isimlerini Meşhari 'l-Haramda belli


bir şekilde zikretmelerinin istendiği 2/198'de olduğu gibi, zarf
(zarf). Buradaki mefhum, rituel ibadetin herhangi bir ilave ve
değişiklik olmaksızın icra edilmesidir;

4. Seksen değnek cezasının, yalan yere namuslu (muhsan)


kadınlara zina isnad eden kimselere uygulanması istenen
24/4'de olduğu gibi, sayı (adad). Buradaki Mefhum, sayısal be­
lirlenimin değiştirilmeyeceğidir.

Mefhumu muhalefetin, ikinci temel kısmı, hamile iken bo­


şanmış olan bir kadını geçindirmenin zorunluluk olduğunun
ifade edildiği 65/6'daki gibi şarta bağlı anlaşmazlık(ihtilaOtır
( muhalefet-i şart�yye). Eğer kadın hamile değilse, bir çok alim
belirli bir dönem bakımını tavsiye etmekle birlikte, onun bakı­
mı zorunlu değildir.

Üçüncü kısım, "yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yar­


dım dileriz" ayetinin yer aldığı 1/5'deki gibi, hasrı içerir; bu da,
Bilgi Ve Onun Temel Kaynak/anna Karşı lsldmf Tutum 61

Tanrı'dan başkasına ibadeti ve O'n'dan başkasından yardım is­


temenin yasaklanmış olduğu anlamına gelir.

Klasik yorumcuların Kur'an'ı kendisiyle anlamak için kullan­


dıkları bir diğer metodolojik düşünce, özelin (bas) ve genelin
(amm) açılımıdır. Genel (amm)'in, 'orijinal linguistik anlamı,
her hangi nitel bir sınırlama olmaksızın, bütünü kapsamaya işa­
ret eden belli bir kelime' olarak anlaşılır.45 Genel (amm) ise,
'her' (küllü), 'hepsi' (cemf') ve bütünü (kaffe), belirlilik takısı
(e{), adıllar ( ism-i mevsuf), çoğul adıllar, -in hali inşasında ( iza­
fet) ve olumsuzlama( nefiy) gibi tabirlerle ifade edilir.46 Bu tabir­
ler, açıkça belirtilmediçe, genel bir anlam verecektir.

Özel (has) bir hüküm ya da ifade, temel olarak tek bir bütü­
nü ya da bir veya iki fert ya da kabile gibi sınırlı sayılabilir var­
lığa işaret eden şeydir. 47 Bir iki istisna dışında, genel hüküm ya
da ifadelerin çoğuyla, özel bir şeyin kastedildiği açıkça ifade
edilmiştir. Mesela, 2/234'de şöyle yazılıdır: "İçinizden ölenlerin
(geride) bıraktığı eşler, kendi kendilerine dört ay on gün bek­
lerler"; bu, genel bir kuraldır. Bununla birlikte, bekleme sürele­
ri doğuma kadar olan (65/4) hamile boşanmışlar ve dullar için
istisnalar yapılır.48 Mesela, hırsızın elinin kesilmesi (5/38) ve ye­
rine getirilmemiş olan yeminleri telafi etmek (keffaret -ç-) için
fakirleri yedirme hususundaki hüküm, klasik yorumculara gö­
re, sabittir, değiştirilemez.49

Zor veya belirsiz (mübhem) kelimeler ve ifadeler ( mücmel),


normal olarak bu ayetlerin bağlamında ya da başka ayetler bağ­
lamında (mübeyyin) açıklanır.50 Zahiri çelişkiler, önceliği, helal
kılanlar karşısında haram kılan ayetlere vererek genel ayetler
bağlamında çözülür. Aynı karakterde olduklarında ise, yürür­
lükten kaldırma ( nesh) doktrinine baş vurulur.5 ı

45 A.g.e., s. 391.
46 A.g.e., s. 392-393.
47 A.g.e., s. 3%.
48 Riazu'l-Hasan Gilani, The Reconstrnction of Legal 1boııght in /s/am; Seyyid
Ebu'l-Ala MevdGdi'nin bir önsözüyle, I.ahor, !dara Tarjuman al-Quran, 1 977, s.
59-60.
49 Salih, Mebilhis,s. 3%, 398.
50 A.g.e., s. 398-400.
;ı Gilani, Reconstrnction, s. 60; Salih, Mebilhis, s. 328-52 ve Hasan, Early Develop­
menı, s.60-85.
62 lslam Bilgi Anlayışı

Klasik nesh doktrini, üç Kur'an ayetine dayandırılır:

"Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir ayeti yüriirlükten


kaldırmaz ya da unutturmayız (2/106)";
"Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -Allah ne
indirdiğini bilirken- 'sen Allah'a iftira ediyorsun derler'. Hayır, çok­
ları bilmiyorlar (16/101)";
"Allah dilediğini siler, (dilediğini) bırakır. Bütün kitapların anası
O'nun yanındadır(1 3/39)" .

Bu ayetlerin bağlamlarının analizi, yürürlükten kaldırma ya


da silmenin, Kur'an'ın hüküm ya da ayetlerine değil, daha ön­
ceki peygamberlerin ya da elçilerinkine gönderme yaptıklarını
açıkça gösterir.52 Bu doktrini destekleyenler, yürürlükten kal­
dırmayı üç düzeye ayırdılar.

tık olarak, esasen Mekke kaynaklı olup Medine'de ilga edi­


len bir çok hüküm ya da emirde olduğu gibi, metnin değil de,
hükmün yürürlükten kaldırılması. lkinci olarak, zina işleyenin
taşlanması hakkındaki ayetin (ayetü 'r-Recm) durumunda oldu­
ğu gibi, hükmün değil ve fakat metnin ortadan kaldırılmasıdır.
Üçüncü olarak ise, Peygambere, yeni müslümanlar kazanmak
maksadıyla Mekke putlarını övmesine izin veren (Garanik ola­
yı -ç-) durumda -bu durum 17/73-75'de bir redde yol açmıştır­
olduğu gibi, hem metin hem de hükmün birlikte yürürlükten
kaldırılması.53

Yürürlükten kaldırmanın ikinci ve üçüncü düzeyi, çok sayı­


da alim, mesela, bu düzeylerin temellerinin yalnızca bir ya da
iki örneğe dayanması sebebiyle Subhi Salih tarafından şüphey­
le karşılanmıştır. Ayrıca, ikinci ve üçüncü düzey, Kur'an vahyi
ve onun yürürlükten kaldırılması meseleleri hakkında bir hüc­
cet (kesin delil) olarak kullanılamayan haber-i abada (tek bir
ravi zinciriyle nakledilen hadis) dayanır. Bu konuda çelişkiler
de vardır: Mesela, bazıları ayetü 'r-Recm'i, Nur Suresi'nin bir
parçası olarak kabul ederken, diğerleri ona, Ahzab Süresi'nde

52 Hasan, Early Develoylopmenı, s.70-72. Ayrıca Esad, Message, s. 23, not. 87.
53 Bkz. Rahman, Major Tbemes, s. 88-90; Hasan, Ear�y Development, s. 60-63; Sa­
lih, Meblihis, s. 3%
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 63

yer verirler.54 Münziri, Beyhaki ve diğerleriyle birlikte Fahrüd­


din er-Razi (ö. 1210) ve Nevevi (ö.1 227) gibi klasik bazı alimler,
Musa b. Ukbe, lbn Merdeveyh, lbn Hacer el-Askalani ve başka­
ları sahih olarak kabul etseler bile, Hz. Peygamber'in Mekke
putlarını övmesine dair rivayeti kabul etmezler55 Yürürlükten
kaldırmanın bu kategorileri, ikincinin zina edenin taşlanması
gibi önemli bir mesele üzerinde Tanrı'nın hayati bir ihmalini
ima etmesi ve üçüncü ise, bağışlanamaz bir günah olan şirk ey­
leminin, katı monoteizmi çökertmeye çalışması sebebiyle şüp­
heyle karşılanmıştır.56 Birinci kategori -Kur'an'ın hükümlerinin
ya da kararlarının metni bırakılarak yürürlükten kaldırılması-,
yalnızca tarihsel olarak değil, aynı zamanda Kur'an'ın, sürekli
gelişen ilk nesil cemaatine yol göstermek ve teşvik etmek için
parça parça vahyedilmesi sebebiyle zorunluydu da.57 Bu mak­
sat, bizatihi Kur'an'ın alkol tüketimi ve ribanın yasaklanmasın­
da olduğu gibi, hükümlerini tedrici bir tarzda sunması olgusuy­
la da desteklenir. Bununla birlikte, bir ayetin hükmünü mutlak
olarak yürürlükten kaldırma çabasına, Hz. Peygamber'in müca­
delesinin farklı dönemlerinde vahyedilen Kur'an ayetlerinin za­
hiri tenakuzlannın telif edilemezliği yol açar. 58

Bir çok alim, çok rahat bir şekilde yürürlükten kaldırma


doktrinine ( nesh) baş vurdu; mesela, bir noktada, Kur'an'la ilgi­
li 564 tane yürürlükten kaldınlnuş olay vardır. Hz. Peygam­
ber'den, bu mutlak yürürlükten kaldırmayı öğreten tek bir sa­
hih hadisin olmaması ise, ironiktir. Bununla beraber, Hz. Pey­
gamber'in ashabından bir kısmı ve ilk otoriteler neshi, anlamın
ya da açıklamanın istisnası veya hususileştirilmesi ( tahsfs) ma­
nasında anladılar.59 Klasik alimler, yürürlükten kaldırılan ayetle­
rin sayısı hususunda, birbirlerinden oldukça farklı görüşlere sa­
hiptirler. Ebfı Müslim el-lsfehani (ö.927), Fahrüddin er-Razi
(ö1210), Muhammed Abduh (ö. 1905) ve Reşid Rıza (ö. 1935)

54 Salih, Mebdhis, s. 337-8, not. 32.


55 Hasan, Ear�y Development, s. 62.
56 A.g.e., s. 63. Aynca Rahman, "Islamic Theory of Knowledge".
57 Bkz. Mohmoud Ayoub, Jbe Quran and lts Interpreters, Albany: New York, Sta­
te University of New York Press, 1984, (birkaç ciltli olarak çıkıyor) 1:19-20.
58 Esad, Message, s.23, not. 87; aynca Rahman, Major 1bemes, s. 89-90.
59 Hasan, .Early Development, s. 65-67.
64 lslam Bilgi Anlayışı

mutlak anlamda yürürlükten kaldırmanın olmadığını kabul


eder gibi görünürler; en-Nehhas (ö. 1010), yürürlükten kaldırı­
lan ayetleri, yüz olarak saymış; ancak SuyQtl, bunları yirmiye in­
dirmişti. Şah Veliyyullah (ö. 1767), yalnızca beş tane yürürlükten
kaldırılmış ayet olduğunu iddia ederken eş-Şevkanl (ö. 1834)
bunların sekiz tane olduğunu söylemiştir. 60

Kur'an ayetlerinin mutlak olarak yürürlükten kaldırılmasını


kabul etmek, zaman ve mekanı aşması gereken tlahi Hikmetin
evrensel olarak uygulanabilmesi yaklaşımını alt üst eder. Mut­
lak yürürlükten kaldırma, aynı zamanda, İslami bir öncelikler
skalasına uygun olarak Kura'nl aksiyolojinin sistematik bir ifa­
desinin ve tarihsel olarak kesin spesifik Kur'an! emirlerden baş­
ka zaman ve ülkelerle ilgili olacak şekilde genel ahlaki prensip­
lerin kapsamlı bir çıkarımının yokluğunu göstermeye de hizmet
eder.6 1

Klasik yorumcular tarafından "Kur'an'ın kendisini yorumla­


masına izin vermek" için müracaat edilen bir diğer mekanizma,
muhkem/it (açık ayetler) ve müteşabihat (mübhem ayetler)
hakkındaki ikili anlayışla yakından ilişkili olan nass doktrini­
dir. 62 Nass, lafzi olarak "açık bir şey" anlamına gelir; ancak, te­
olojik ve hukuki olarak "yalnızca bir anlam ifade eden metin"
ya da "anlamı, metnin kendisi olandır.63 Daha önceki otoriteler
el-Kitab (Kur'an) ve Sünnet (Hz. Peygamber'in davranışları ve
sözleri) terimlerini kullanırken, nass terimini ilk kez kullanan
kimse olarak, es-Siyenl 'l-Kebfr adlı eserindeki kullanmıyla Ebu
Hanife'nin talebesi olan Muhammed eş-Şeyban! (ö.804) görün­
mektedir.64 Büyük lbn Cerir et-Taberi'ye (ö. 923) göre, muhkem
ayetler, bizatihi açık olan ve birden fazla yoruma müsait olma­
yan mesajları içerir; ancak, Muhammed Esed, bunu "çok dog­
matik" bulur.65 Müteşabih olmayan herşeyi içeren, nassf ve

6o Aboebakar, Sejarah al-Quran.


61 Al-Faruqi, "Towards e New Metho<lology for Quranic Exegesis"; Rahman, "To­
wards Reformulating the Metho<logy of !slamic Law"; Rahbar, "The Challenge
of Modern ldeas and Social Values ıo Muslim Socieıy".
62 Ayoub, 7be Quran, s. 18-19.
63 Hasan, Early Development, s. 121-122 ; keza, Salih, Mebdhis, s.401.
64 Hasan, Early Development.
65 Esad, Message, s. 66, noı. 5.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 65

muhkem diye isimlendirilen ayetler üzerine bir çok yorum ol­


masından dolayı, nas.sın tanımıyla ilgili Muhammed Esed'in bu
yaklaşımı doğru gibi görünmektedir.

Müteşabihat, geleneksel olarak Tanrı'nın sıfatları, zamanın


ve ebediyetin nihai anlamı ve ölülerin dirilişi gibi ğaybın alanı
olması sebebiyle gizli, fizik ötesi şeylerle ilgili olarak anlaşılan
belirsiz manalı ve mecazi ayetlerdir.66 Muhkem ayetler, "Kutsal
kitabın özüdür ( ümmü '/-kitab) (3/7); çünkü, Muhammed
Esed'e göre muhkem ayetler, mesajın ve özellikle de onun ah­
laki ve sosyal öğretilerinin belli başlı temel prensiplerini içerir
ve sadece açıkça zikredilen bu temellere uygun olarak mecazi
pasajlar doğru olarak yorumlanabilir.67 Ayoub, bu bağlamda,
bazı klasik ülemanın muhkemin, müteşabihi bile yürürlükten
kardıralabileceğini savunduklarına işaret eder.68

Kur'an, nakilcilik ve yorumculuk rolünün, doğrudan pey­


gamberlik görevinin bir parçasını oluşturduğu Muhammed'in
sözleri ve davranışlarıyla devamlı olarak yorumlanır. Kur'an, bir
çok yerde, müslümanlara Allah'a ve aynı ölçüde Muhammed'e
itaat etmelerini emreder ve karakterinin (ahlakının -ç-) Kur'an
olduğu bir hadis tarafından doğru olarak ifade edilen Muham­
med'in takip edilecek mükemmel bir örnek olduğu bildirilir.69
eş-Şafii, hem hususileştirme, kayıtlandırma, hem de istisna yo­
luyla olsun, Muhammed'in uygulamalarının, bir çok Kur'an em­
rini açıkladığı hususunda geniş bir izahat yapar. 70 İki örnek, bu­
nu ortaya koymak için yeterli olacaktır. 4/12, bir kocanın ölmüş
eşinden vasiyet ve borçlar ödendikten sonra miras alabileceği­
ne işaret eder; ancak, sünnet bunu, miras işlemlerinde borçla­
rın ödenmesinin önceliğine rağmen, her hangi bir vasiyetin ma­
lın üçte birini aşmaması şartıyla kayıtlar. 5/42'de, sünnet, yine
hırsızların elinin kesilmesi cezasını, malın değerinin bir dinarın
dörtte birinden daha fazlası olması ve korunma altındaki bir
mülkten çalınmış olması şartlarıyla kayıtlar. 71

66 A.g.e.
67 A.g.e., s. 66-67.
68 Ayoub, 7be Quran . .
69 al-Sibai, Jsbtirakiyye
70 Shafi, Risala, s. 103-8. A.g.e.
71 A.g.e.
66 lslam Bilgi Anlayışı

İbadetlerin sayısı, zekat ödemelerinin miktarı ve ödemenin


zamanı, bu kategori altında yer alır. Bir adamla toprak tartışma­
sı sırasında, Zubeyr'in lehine karar vermesinde olduğu gibi,
Muhammed (s.a), Kur'an metninin kapsamadığı durumlarda
kararlar da vermiş72 bu tür problemlerde Hz. Peygamber, ken­
di içtihadına dayanmıştır.
Bunlardan başka, klasik ulema tarafından Kur'an'nın yorum­
lanmasında sık sık kullanılan bir diğer kaynak, Muhammed'in
zamanında yaşayanların, onun arkadaşlarının örnekliklerine ve
onların düşüncelerine dayanır.
Bütün bu yukarıda zikredilenler, Kur'an'ı yorumlamaya ve
anlamaya yönelik geleneksel metodolojinin temel unsurlarıdır.
Şükür ki ya da maalesef, hemen hemen bütün geleneksel kla­
sik yorumlar, H. A. R. Gibb tarafından "kendi zamanında ve
kendi türü73 içinde eşsiz ve ilmi bir dindarlık anıtı" olarak isim­
lendirilen Ebu Cafer Muhammed et-Taberi (ö.923)'nin çalışma­
sına dayanırlar. 74 Taberi, zamanındaki geleneksel yorumun
mevcut bütün malzamelerini içerikleriyle ve rivayet zincirlerin­
deki ( isnad) farklılıklarıyla birlikte bir araya toplar. Bir metni
açıklamak için, basitleştirici şerhler ekler ve bir çok şiiri de ihti­
va eden lüğav! atıflar yapar. Bununla birlikte, kaynaklarının bir
kısmı, malzemelerinin çoğunu ehl-i kitaptan aldığından zayıftır
ve bu özelliğinden dolayı da, bu malzeme, alimler tarafından is­
rdiliyydt ya da yahudi hikmeti diye reddedilir. Jsnadların hep­
sini kabul etmemesi gerçeğine rağmen, malzemelerinin sahası
ve onun genel tenkidi ve kıymet takdir edici yaklaşımı büyük
bir öneme sahiptir.75
Entelektüel akıl yürütme, spekülasyon ya da mistik inisias­
yona dayalı geleneksel olmayan yorumlar (yani, tefsfr bi'r-rey),
daha muhafazakar alimlerin genel yasağına rağmen yapılmaya

72 A.g.e.Rahber, Jbe Challenge, Salih, Mebiihis.


73 Rahber, 1be Challenge, Siilih, Mebdhis.Gibb, Muharnrnedanisrn, s. 35.
74 Gihb, Muhamrnedanisrn, s. 35. Gatje, Jbe Qııran and fıs Exegesis, Ahmad (Jul­
landri), "Classical Exegesis"; Salih, Mebiihis.
75 Gatje, 7be Quran and lts Exegesis, Ahmad (Jullandri), "Classical Exegesis"; Sa­
lih, Mebiihis.Tirmizi tarafından nakledildi ve Gazali tarafından Quran Recitati-
011, s. 86'da iktibas edildi.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 67

devam etti. Hadis malzemeler dışında Kur'an'ı anlama ve yo­


rumlamanın her hangi bir şekline karşı olan delilin köşe taşı,
Hz. Peygamber'in "her kim, Kur'an'la ilgili olarak kendi düşün­
cesine göre ( bi 'r-rey) konuşursa, cehennemdeki yerine hazır­
lansın/yerini beklesin" sözünün yer aldığı hadistir.76 Ancak, bu
tefsir şeklinin çekirdeği, tslam'ın en erken zamanlarında atılmış
görünmektedir. Kesinlikle Kur'an'ın kendisi, sonraki bölümde
biraz daha detaylı olarak tasvir edeceğim gibi, durmaksızın in­
sanları doğal, fiziki ve tarihsel fenomen hakkında olduğu kadar,
kendi ayetleri üzerinde de düşünmeye ve tefekkür etmeye ça­
ğırır. Bu yüzden de, sahabenin ve ilk dönem otoritelerin sık sık
kendi bağımsız akıl yürütmelerini (içtihad ya da kişisel akıl yü­
rütme) belli bir takım ayetler için kullandıklarını görmek şaşır­
tıcı değildir. Mesela, önde gelen Mu'tezili düşünür Ebu'l-Qasım
Mahmud ez-Zamahşeıi (ö. 1 144), abidevi tefsirinde, Aişe ve Mu­
aviye'nin (Umeyye hanedanın kurucusu), Muhammed'in gökle­
re yükselişini ruhsal bir yolculuk olarak tasvir ettiklerini anlatır;
bu düşünce, çoğunluğun kanaatine terstir. Bir alim ve güvenilir
bir hadisçi olan, Mücahid lbn Cebr (ö.720/2 1), "biz onlara, de­
ğersiz maymunlar olun, dedik (2/65)" ayetini, lafzi olmayan bir
tarzda yorumlar: yani, tanrısal emri çiğneyen kimselerin statü­
sü, hayvanların derekesine indirilir yoksa fiziksel olarak may­
munlara dönüştürülmezler. 77 Bu yüzden, Gazali (ö. 1 1 1 1), tejsfr
bi 'r-rey ve tümevarıma (istinbat) yönelik saldırıları hususunda
geleneksel konumdakileri hefef alan eleştirisinde haklıdır. Ga­
zali, bir ayetin, birincisi, ön yargılı düşünceye uygun düşen iki
anlama sahip olduğu yerde, farkında olmadan meydana gelen
ön yargılı düşünceleri desteklemek için Kur'anın kullanılmama­
sı gerektiğini ileri sürer. Kur'an bilgisiyle yeterince donanmamış
olan kimseler, onu yorumlamaktan kaçınmalıdır. 7H
Maalesef, Gazali'nin korkusu, ister sünni mütekellimun (te­
ologlar), spekülatif sufiler, rasyonalist mu'tezili teologlar ve fel­
sefeciler, isterse şia olsun, farklı müslüman entelektüellerin

76 Tirmizi ıar.ıfından rivayet edildi ve Gazali tarafından Quran Reciıaıion, s. 86'da


iktibas edildi. Ahınad (Jullunri), "Classical Exegesis", s. 87-88.
77 Ahınad (jullanri), ··cıassical Excgesis", s.87-88.Gazali, Qumn Reciıalion; keza
Ahınad (Jullanri), "Classical Exegcsis " .
78 Gazali, Quran Reciıation; keza Ahınad (Jullanri), "Classical Exegesis".
68 lslam Bilgi Anlayışı

Kur'an araştırmalarında görülebileceği gibi, büyük ölçüde ger­


çekleşti.79 Ancak bu gerçek, bu gruplardan bir kısmının, teşeb­
büslerinde zamanlarının siyasal-entelektüel ve ruhsal problem­
leriyle ilgilendikleri kadar, Kur'an'ın hikmetini anlamaya yöne­
lik teşebbüslerinde onun farklı yönlerinin iç yüzünü anlama hu­
susunda yaptıkları olumlu katkılarını da takdir etmekten bizi
alıkoymamalıdır. Daha önemli Kur'an yorumcularının ortaya çı­
kışı, sık sık teolojik bir gelişmenin sonuna ya da en önemli nok­
tasına işaret etmekle birlikte, Gatje, Kur'an'a dair yorumun, yal­
nızca yorumcuların kapsamlı çalışmalarıyla sınırlandırılamaya­
cağını, aynı zamanda onun teolojik, hukuki ve mistik çalışma­
larda da bulunabileceğini söylediğinde muhtemelen tamamen
haklıdır.so
Kur'an'dan ve peygamberi gelenekten ilhamlar alma ve on­
ları beşeri tecrübenin bütün yelpazesine uygulama teşebbüsle­
ri, her şey için bir açıklama (tibyanun li külli şey), hiçbir şeyin
ihmal edilmediği yol gösterici ve rahmet olarak ilan edilen
Kur'an tarafından teşvik edilir. lslam'da bilginin binlerce dalının
gelişmesi, bu gerçeğe dair yeterli bir tanıktır. Kesinlikle, Batı
teknolojisinin ve biliminin İslam dünyasındaki etkisinden çok
daha önce, onüçüncü yüzyıl kadar erken bir dönemde, bir tür
bilimsel Kur'an yorumlan vardı.Rı Şerefüddin el-Mursl (ö. 1 275),
Kur'an'ı yalnızca döneminde uygulandığı şekliyle astronomi,
tıp, dokumacılık, eğirme, denizcilik ve tarım sanatlarıyla değil,
fakat aynı zamanda (38/37 ve 16/4'deki ayetleri bir araya geti­
rerek) inci-dalgıçlığı gibi sanatlarla da ilişkilendirir. Çok yaygın
olmamakla birlikte, bu gelişme hukukta, filolojide, sözlük bili-

79 Kelamcıların çalışmalarının örnekleri için hkz. Fahrüddin er-Razi'nin eı-Tefsi­


rü'l-Kebir olar.ık da bilinen Mefiltihıt '/-Gayb adlı çalışması ve Abdullah lbn
Umar al-Baydavi'nin Envaru't-Terızf/ ve Esrartü 'tevil. Spekülatif Sufi tefsir<ıe­

vil)inin en iyi örneği, Muhyiddin lbn Arabi"nin el-Futahatü'l-Mekkiyye ve Fusu­


sü'l-Hikem adlı eserleridir. Mu'tezili kelamcıların en önde gelen çalışması, Ze­
mehşeri"nin el-Keşşaf ani'l-Hakdiki gavamidi't-tenzil adlı eseridir. Felsefeciler
nadir bir şekilde, Kur'ani tefsir üzerine eser kaleme aldılar. Felsefecilerin bu tar­
za en yakın örneği, lbn Rüşd'ün Kitabü '1-fasli'l-makiil adlı çalışmasıdır. Şia dü­
şüncesinin bir örneği ise, Ali lbn lbr.ıhim el-Kummi'nin teftiridir. Gatje, Tbe
Quran and /ts Exegesis.
80 Tbe Quran and /ıs Exegesis.
Gatje,
81 jansen, Tbe lnterpreıaıio n ofıhe Quran in Modern Egypt. A.g.e., Tıb için bkz.
Rahman, ··ıslam and Health" ve '"Health and Medicine".
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lsldmf Tutum 69

minde ve tıbb-ı nebevideki genel gelişmeye oldukça uygun­


dur. 82 Gazall, Kitab-u Cevabiri'l-Kur'iin adlı eserinde, Kur'an'ı
anlamada çağdaş bilimlerin öneminin altını çizer: "Kur'an, yal­
nızca kendisinden kaynaklanan bilimlerde çalışan kimseler için
aşikar hale gelir". Mesela, 26/80'deki, "hastalandığım zaman ba­
na şifa veren O'dur" ayeti, tıp hakkında bilgi sahibi olunmaksı­
zın uygun bir şekilde anlaşılamaz. Benzer şekilde, güneş ve
ayın hareketlerinin anlamı (55/5), gecenin gündüz içinde kay­
bolması (35/13) vs. yalnızca tam olarak Kur'an! bilimlerle tabi
ve pozitif bilimler arasındaki tam bir uyumu kabul eden astro­
nomlar tarafından anlaşılabilir.83
Ondokuzuncu yüzyılın son yansından günümüze kadar mo­
dern bilimsel yorumların artması, yaratıcı faaliyetin sürekli bir
gelişimi olarak görülebilir. Seyyid Ahmed Han'ın (ö.1898)
1880'de ortaya çıkan Kur'an'ın ilk on yedi suresine dair altı cilt­
lik tefsiri, ]. M. S. Baljon'a göre, modern Kur'an yorumunun ke­
sin başlangıç tarihini oluşturur.84 Yine 1880'de Muhammed lbn
Ahmed el-lskenderl isimli bir fizikçi, Keşfü 'l-Esrari'l-Niiraniy­
yeti'l-Kur'iiniyye (Kur'iin 'ın Nuranf Sırlannın Keşfi) adlı bir ki­
tap yayınladı. Jansen, el-lskenderi'nin kesinlikle, Batı teknoloji­
sinin ve biliminin İslam dünyasındaki etkisinden çok daha ön­
ce, Kur'an yorumunda Arap kaynaklı olmayan Batı bilimlerini
ele alan ilk Kur'an yorumcusu olduğunu düşünür.85 Şeyh Mu­
hammed Abduh (ö. 1905), Tantavl Cevheri (ö. 1940), Gulam Ah­
med Perviz (ö. 1908)86 ve Ferid Vecdl'nin çalışmaları da, bilim­
sel Kur'an yorumunun popülerleştirilmesinde önde gelen bir
rol oynamışlardır. Jansen'e göre, "Ferid Vecdl'nin Kur'an yoru­
mu, muhtemelen modern tabii tarihin, Kur'an yorumunun bir
yönünü teşkil ettiğini kabul eden ilk Kur'an yorumudur." Dr.
Abdulazlz lsmall, Abdurrahman el-Kevakibl, Mustafa Sadık er­
Rafi, ya da Hanefi Ahmed'in çalışmaları, münhasıran bu tefsir
türü içinde yer alan eserlerdir. 87
82 A.g.e. Tıh için bkz. Rahman, "Islam and Health" ve "Healıh and Medicine". Ga­
zali, jevahir, s. 46-47 .
83 Gazali, Cevahir, s.46-47 .
84 ]. M. S. Baljon, Modern Muslim Quran lnterpretation. ]ensen, lnterpreıation of
Koran.
85 ]ensen, Jnterpretation of Koran..
86 Baljon, Modern Muslim.
87 ]ensen, lnterpreıation ofıhe Quran, s. 47.
70 lstam Bilgi Anlayışı

Esas olarak bu tefsir tarzı, dinlerinin Tanrı kaynaklı olması


sebebiyle, yalnızca sosyo-moral ve ahlaki hayat için değil, aynı
zamanda, bilim ve teknolojiyi de içeren beşeri çabanın bütün
alanlarında müslüman topluluğa yol göstericilik sağladığının
aşıkar olduğu hususunda, müslüman cemaaati cesaretlendirir.
Bu tefsir tarzı, hem bir aksiyon hem de bir reaksiyondur. Bu tef­
sir tarzı, entelektüel sıkıntıyı ve müslüman ümmetin gelişmesi­
ne engel olan ve nihai olarak Batının emperyalist saldırılarına
karşı koyamayacak hale getiı;ilen muhafazakar düşünceyi etki­
ler. Batılı idareciler, bilim adamları ve misyonerler, tslam'ın ve
onun kurumlarının uyum kabiliyetinin ve elastikiyetinin yoklu­
ğuna işaret ettiler ve bu da, müslüman yazarların bir kısmında
savunmacı bir tepkiye sebep oldu.

Ancak modern bilimsel keşifler, gözlemler veya teorileri bi­


le -Mumhammed Abduh'un cini, mikroplarla özdeşleştirmesin­
den Muhammed el-Benna'nın 17/l'den uçakları; 41/53'den ya­
pay uyduları ve 55/33'den ise gezegenler arası seyahati çıkar­
masına varıncaya kadar- Kur'an! hükümlerle 'telif etmenin' ko­
laylığı, Batı Hıristiyanlığı ve Kilisenin Galileo'nun zamanından
beri bilimle aralarındaki sıkıntılar göz önünde tutulduğunda, bir
çok batılıyı şaşırtmış olmalıdır.88 Bununla birlikte, her ne kadar
zaman zaman garip bir hal alsa da, müslümanların bu kolay ve
çekici yaklaşımı, katkılarının genellikle olumlu olmaması sebe­
biyle savunmacı diye yaftalanarak önemsizleştirilemez.89

Yukarıda zikredilen insanların düşünceleri, üstün Batının


ancak son zamanlarda keşfettiği ilerlemeci unsurları Kur'an'ın
içerdiğini göstermesi sebebiyle, müslümanlara güven verdi. Ay­
rıca, bu çabalar yetişmiş müslüman zihinleri entelektüel, kültü­
rel ve tarihsel kimliklerini yeniden kurmak için, dini kaynakla­
ra geri gitmelerine yol açtı. İslami dirilişin mevcut meydan oku-

'
88 A.g.e. Bilim ve kilise arasındaki mücadelenin tarihine dair bkz. White, A His­
tory of the Warfare of Science with 1beology in Chrisfiandom.
89 Mevcut lslami diriliş hareketlerinin en etkili gruplanndan bir� nin kurucusu olan
Hasan el-Benna (ö. 1949), bu tarz Kur'ani tefsirin olumlu katkısını kabul ederek
Kur'an'ın tarihsel ayetleri hakkındaki bilimin rolü meselesinde daha mutedil bir
konumun çerçevesini çizer ve Kur'an'ın tarihsel bilgilerinin kesinliğini redde­
den Taha Hüseyin'e saldınr. Aynı zamanda, el-Benna, Kur'iin'ın asıl fonksiyonu
olan manevi-sosyo-moral rehberliği de vurgular.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lsliimf Tutum 71

yuşunun, bilimsel, siyasi veya kültürel alanlarda, yukanda zik­


redilen ya da Muhammed İkbal, Seyyid Emir Ali ve diğer bir ço­
ğunun çalışmalannda olduğu gibi, modernist düşünür ve sa­
vunmacıların çalışmalarında da doğrudan köklere sahip olması
şaşırtıcı değildir. Sistematik olmayışları ve birkaç istisna dışında
entellektüel orijinalitelerinin yokluğu kabul edilse de, onların
çabaları bir anlamda, karşılaştıkları entelektüel ve nıhsal mey­
dan okuyuşla ilgilenen müslüman felasije, mütekellimun ve su­
filerin daha önceki benzer çabalarının izini takip eder. Bu
olumlu işlevlerine rağmen, bir çok bilim adamı tarafından, bu
gnıpların hiçbirinin, Kur'an'ın gerçek dünya görüşünü (wel­
tancshouun!f> hakkıyla vermediklerine işaret edildi.

Ancak, Mısır'lı alim Emin el-Hull'nin, Kur'an'ın Hz. Muham­


med'in çağdaşlarına hitap etmesi ve böylece de onların anlaya­
mayacağı hiçbir şeyi içeremeyeceğinden dolayı bu tarzın filolo­
jik olarak sahih olmadığı eleştirileri de bütünüyle kabul edile­
mez.90 el-Huli'nin iddiaları birkaç sebepten dolayı geçerli değil­
dir. tık olarak, sahabenin ve ehl-i kitabın Hz. Peygamber'e
Kur'an'dan bazı şeylerin anlamlarını sordukları, tarihsel bir ol­
gudur.91 Bu, peygamberin çağdaşlarının bile onun yol gösteri­
ciliği olmaksızın Kur'an'ı anlamadıkları anlamına gelir. İkinci
olarak, beşeri embriyonun fiziksel gelişiminin ayrıntılı anlatımı,
yaratma, astronomi, hayvan ve bitkiler alemiyle ilgili belli me­
selelerin açıklanması gibi, özellikle bilimsel meseleler hakkın­
daki bazı Kur'ani ifadelerin, bütünüyle modern bilimsel haki­
katlerle bağdaşması, kesinlikle bu tür bilgilerin vahiy zamanın­
da tam olarak anlaşılamayacağını gösterir.92

Çiftlerin varlığını ve bütün varlıklardaki polarizasyonu 2likre-


'
derek Kur'an (36/36), Hz. Peygamber'in zamanındaki insanın,
varlığın bazı yönlerini bilmediğini ima eder.93

"Ne yücedir O (Allah) ki, toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden


ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır".

90 }ensen, /nterpretation of Quran, s.54.


91 Ahmad (Jullandri), "Quranic Exegesis".
92 Bucaille, 1be Bible, Tbe Quran, and Sciences.
93 Bkz. Esad, Message, s. 676-677, not. 18.
72 lslam Bilgi Anlayışı

. Alkol tüketimi ve kuman -kötülükleri, iyiliklerinden daha


büyük olması sebebiyle (2/219)- yasaklayan emrin hikmeti, bi­
zim bugün anladığımız şekilde, Hz. Peygamber'in arkadaşları
tarafından tam olarak idrak edilemezdi.

Bir Bilgi Kaynağı Olarak Hz. Peygamber

Klasik Kur'an yorum metodolojisi hakkındaki önceki tartış­


mamızda, mükemmel (par exellence) bir yorumcu olarak Hz.
Peygamberin rolünü ve fonksiyonunu kısaca zikrettik. İbrahim
ve onunla birlikte olanlar gibi (60/4, 6), Muhammed (s.a)de
Kur'an (33/21) tarafından mükemmel bir örnek (üsve-i basene)
olarak isimlendirilir. İslami sosyo-moral dindarlığın en yüksek
modeli ve toplumun lideri olarak yükseltilmiş statüsü, Kur'an
tarafından sürekli olarak vurgulanır:

"Deki, (ey Muhammed), 'eger (hepiniz) Allah'ı seviy�rsanız, o za­


man bana uyunuz.... " ;

"De ki (ey Muhammed), Tann'ya ve elçisine itaat edin" (3/31-32;


4/58; 5159 vs.).

Şafü, kendi zamanındaki Kur'an alimi olan bazı kimselerin, -


Tann'nın Kitab'ıyla birlikte kullanılan- hikmeti, Hz. Peygam­
ber'in Sünnet'iyle94 eşitlediklerini söyler. Bu, 2/146'nın da içle­
rinde yer aldığı birkaç yerde ifade edilir:

"Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen,


size Kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi ögreten bir Resul gönder­
dik. "95

Hz. Peygamber'in çağdaşı olan müslümanlar için bütün


önemli meselelerde ona danışmak ve onun emirleri ve direktif­
lerine uymak tabii idi. Ancak bir çok defa onların, Muham­
med'in şahsi düşünceleriyle vahyin arasını ayırmak için uğraş­
tıkları yaygın olarak bilinmektedir. Mesela, Habbab b. Münzir,

94 Shafi, Risala. Bu kavramın tarihsel gelişiminin modernisı bir müslüman açısın­


dan eleştirel tartışması için bkz. Rahman, Jslamic Meıbodology in History, özel­
likle 2. ve 3. bölüm. Hasan, Early Developmenı, 5. bölüm. Sünnet'e dair modern
geleneksel müslüman bakış açısı en iyi şekilde Sibai tarafından takdim edilir.
Bkz. Sibai, es-Sünne ve mekilnetuhu fi't-teşrii'l-lstam.
95 Keza bkz.2/123; 62/2; 2/23 1 ; 4/1 13; 33/34.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 73

Hz. Peygamber'den Bedir savaşı öncesinde, mevzilenme kara­


rının Tanrı'nın emrine mi dayandığı, yoksa kendi kanaat ve as­
keri strateji meselesi mi olduğunu sordu. Hz. Peygamber duru­
mun, strateji meselesi olduğunu söyleyince, Habbab, onun da
kabul ettiği daha iyi bir strateji teklif etti.96

Bu örnekten, Peygamberi sünnete, nasıl bir statü verileceği


problemi ortaya çıkar. Onun davranış ve sözlerini nakleden sa­
hih hadislerden elde edilen bilgi ne kadar zorunludur? Bu soru­
lara verilen cevaplar, özellikle, Kur'an ve Sünnet'e döruneye ça­
lışan ateşli diriliş hareketlerinin izinde olan modern müslüman­
lar için önemlidir. Daha önce, Hz. Peygamberin ve arkadaşları­
nın yaptıkları -üç parmakla yemeyi ve misvak kullanmayı da
içeren- her şeyi müslümanların takip etmeleri gerektiğini iddia
eden bazı grupların yaygın olduklarını söylemiştik.97 Bir başka
öğrenci grubu, güney-doğu Asyalı tanınmış müslüman bir alim
olan Cesar Adip Majul'un bir konuşmasını değerlendirirken,
onun Hz. Muhammed'in askeri bir general olarak değil ancak,
bir peygamber olarak gönderildiğini; bundan dolayı da, onun
önceki kategoriye göre değerlendirilmemesini söylediğini gör­
düklerinde şok oldular.98 Bir diğer önde gelen grup olan Malez­
ya'nın Daru'l-Erkam'ı, Sünneti gayretli bir şekilde takip eder.
Yalnızca, Arap tarzı elbiseler ve başlıklar giyip çok evliliği teş­
vik etmekle kalmadılar, hatta son zamanlarda her bir üye için
yılda yirmi beş dolar gerektiren dokuz tane polo atı satın alarak
ata-binme sünnetini de ihya ettiler.99

% lbn ishak, Sire.


97 Bu uygulama özellikle Tebliğ Cemaati takipçileri arasında görülür. Bu cemaat,
bir çok Malezyalıyı bağrına basmak için llyas tarafından Hindistan'da 1 927'de
kuruldu. Bkz. Haq, Jhe Faitb Movemeııt ofMaulana Mubammad !/yas. Malay­
sian Islamic Study Group of U.S. and Canada, 1984 Annual Report, Publicati­
on's Report, n.p. Bu grup, 1976'da oluşturuldu. 1983'de Amerika'da ve Kana­
da'da üyelik kabul eden. 1000 'den daha fazla aktif üyeden oluşan M.l.S.G.'un
56 kampus koleji var.
98 Malaysian Islamic Study Group of U.S. and Canada, 1984 Annual Report, Pub­
lication's Report, n.p. Bu grup, 1976'da teşekkül eni. 1983'de Amerika'da ve Ka­
nada'da üyelik kabul eden ve 1000 'den daha fazla aktif üyeden oluşan
M.l.S.G.'un 56 kampus koleji var.
99 "Darul Arqam Hidupkan Sunnah Menunggang Kuda", (Darul Arqam, ata binme
sünnetini canlandırıyor), al-Arqam, August 1984. Bu uygulamaların bir savunu­
su için bkz. Mackeen, "Some Thoughıs on the Meaning of 'Following of Sun­
nah".
74 lslam Bilgi Anlayışı

Burada maksadım, müslüman teologlar ve felsefeciler tara­


fından özellikle de, peygamberlik görevi için seçilme ve tabiat
üstü mucizelerin imkanı meseleleriyle ilgili olarak şiddetli bir
şekilde tartışılan İslam'da peygamberliğin doğasına girmek de­
ğildir. 1 00 Benim esas olarak ilgilendiğim bilgi kaynağı ve yol
gösterici olarak Sünnet'in uygun ve normatif oluşunun doğası­
nı ve derecesini araştırmaktır. Doğal olarak, peygamberi bilgi­
nin tabiatını ve ismet (hatadan korunma altında bulunma) dü­
şüncesini gözden geçireceğim.

Kur'an, Muhammed'in (bütün peygamberler gibi) yalnızca


bir insan olduğu, doğal olarak iyi yaratılışının dışında, onun üs­
tünlüğünun vahyin alıcısı olmasından kaynaklandığını hatırla­
tan ifadelerle doludur (17/93; 18/110; 41/6). O, her hangi bir
kimseye fayda sağlayacak ya da zarar verecek her hangi bir gü­
ce sahip olmadığı gibi, görülmeyen güçlere de sahip değildir
(7/188; 10/49: 6/35; 17/75, 86 ve 72/21). O zaman, vahyin
(Kur'an) dışında kalan Hz. Peygamber'in bilgisi nasıl güvenilir
ve normatif olabilir? Vahye ilişkin olmayan meselelerde hatalı
olabilir miydi?

Sahabe için, Hz. Peygamber'den yol göstericilik istemek ve


onun kararlarına ve tekliflerine itaat etmek doğaldı; ancak, ay­
nı zamanda onların Hz. Peygamber'in şahsi ve vahiyden kay­
naklanan konuşmaları arasını açık bir şekilde ayırdıklarına da
işaret ettim. Onların bir çoğu, Kur'an'ı çoğaltır ya da ezberler­
ken çok azı, sevgili liderleri ve Tanrı'nın Hz. Peygamberin dav­
ranışlarını ve sözlerini ezberlemiş ve içselleştirmiş olmakla bir­
likte, Hz. Peygamberin vahiy kaynaklı olmayan şahsi konuşma­
sına dair bir derlemeyi yazıya geçirmişti.

İmam-ı Şafii, Hz. Peygamber'in bilgisinin okunan (Kur'an)


ve okunmayan (Sünnet şeklinde) (vahy-i metlüv ve vahy-i
gayr-i metlüv) vahiyden oluştuğunu savunur. 1 01 Sonraki, önce­
kini açıklar ve böylece de, zorunlu bir statü kazanır. Böyle ol­
makla birlikte, sosyo-ahlaki davranış prensipleri kadar, iman ve

100 Bkz. Rahman, Prophecy in /s/am.


101 Hasan, Ear�y Development.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lsldmf Tutum 75

ritüel ibadet gibi insan aklı tarafından doğru olarak anlaşılama­


yacak olan yönler ile, daha fazla bilgiye açık olan, beşeri idrak
ve tecrübe alanlan arasında bir ayının yapılabilir. Bu yüzden,
mesela, Şah Veliyyullah, peygamberi bilimleri ikiye ayırır. Birin­
cisi, tamamı vahyin doğrudan sonuçları olan gelecek hayat ve
melekutün acaipliklerine dair bilimleri içeren, mesajı yayma
hizmeti gören bilgidir. Hz. Peygamber'in diğer bilgileri onun
(kişisel akıl yürütmesine) içtihatı.na dayanırken mezkur bilgi
vahye dayalı yazılı tannsal yasaları da içerir. Ancak, Hz. Pey­
gamber hatadan korunduğu için, onun bu içtihadı vahiy düze­
yindedir. Üstelik onun içtihadı, yasanın hedefleri ve yasamanın
ve emirlerin öncülleri hususunda evvelce yetiştirildiği için, me­
tinsel bir delile de dayanmaz. Bu kategoride, her hangi bir ge­
nel prensibe, genel fayda hedeflerine ve pratik değerlere bağlı
olmayan hükümler vardır. 102

Şah Veliyyullah'a göre, peygamberi bilimlerin ikincisi, mesa­


jın tebliği ile ilgili olmayandır. Bununla ilgili olarak Hz. Muham­
med'in iki sözünü iktibas eder:

"Ben yalnızca bir beşerim, size kendi kanaatime göre bir şey bu­
yurdugumda, ise ben yalnızca bir insanım".

Destekleyici bir diğer hadis ise, hurma ağaçlarının suni toz­


laşmasına karşı başarısız olan öğüdüyle ilgili olan meşhur ha­
distir:

"Ben ancak bir zanda bulundum. Zandan dolayı beni muaheze et­
meyin. Lakin size, Allah'dan gelen bir şeyden bahsedersem onu
hemen alın. Çünkü ben, Allah adına asla yalan söyleyecek degi­
lim".

Onun bu meselelerdeki kanaatleri tecrübe, adet ve (tıp ve


askeri strateji gibi) acil karar verilmesi gereken konulardaki mü­
lahazalarına dayanır. Bunlar aynı zamanda, belli kurallan ve
(mesela, sosyal hakemlikte olduğu gibi) kendisine takdim edi­
len delile dayanarak verdiği kararlar olan hususi hükümleri de
içerir. 103

102 Veliyyullah, Hucce 2/559-600.


103 A.g.e.
76 lslam Bilgi Anlayışı

Şah Veliyyullah'ın peygamberi bilimlerin birinci kategorisini,


hadis olarak derlenenler şeklindeki tasviri, Şafü'nin Kur'an'ın
yorumu olarak Sünnet tasvirine benzer. Gerçekten de Sadeddin
Taftazani'ye göre, müslümanlar arasında, Peygamberin yasalar,
yargı ve yol göstermeye ilişkin alanlarda büyük bir hata yapma­
sının imkansız olduğuna dair ezici bir uzlaşma vardır. Fonksi­
yonlarının içsel mantığı gereği bütün peygamberler, bu katego­
ride hatadan korunurlar. Yanlışlık ve/ya da onların itaatsizliğine
dair haberler, eğer fert hadislerde rivayet edilmişse reddedile­
cek ya da şayet mütevatir hadislerler de rivayet edilmiş ise,
mümkünse lafzi anlamından farklı bir şekilde yorumlanacaktır.
Aksi takdirde, iki kötülükten daha aşağı olanın tercih edilmesi
(ehven-i şer) ya da peygamber olarak görevlendirilmelerinden
önce meydana gelen bir şey olarak açıklanacaktır. ı o4 Musa'nın
peygamberlik görevine seçilmeden önce bir adamı kazaen öl­
dürmesi, bu metot perspektifinde uygun bir şekilde anlaşılabi­
lir. 1 05 /smet düşüncesi, lmam Ebu Hanife'ye (ö.767) atfedilen on
bir bölümlü Fıkh-ı Ekber adlı teolojik risalede sistematik olarak
geliştirilmiştir. Bu risalenin sekizinci makalesi, bütün peygam­
berlerin her türlü günahtan korunduklarını ancak, hata ya da ·
yanlış yapabildikleri, kaydını koyar. 106 Hata yapabilecekleri
alanlar, kesinlikle halkın (sefahat, inançsızlık, cinsi günahlar,
çalmak ya da tartıyı noksan tartmak gibi ikinci derecedeki gü­
nahları) terk etmek zorunda oldukları alanlar değildir. 107 Şah
Veliyyullah bunları, peygamberi bilimlerin ikinci kategorisi -ha­
ta ihtimalinin olduğu, ancak, mesajın temel otoritesine ve itiba­
rına engel olmayan bilimler- arasında yer verir. Bununla birlik­
te peygamberler, insan olmaları itibariyle hata güdüsünden ve
hata uçurumuna düşmekten kurtulmuş değildirler. Bu, pey­
gamberi mücadele kayıtlarından olduğu gibi, Kur'an'daki delil­
lerden de açıkça anlaşılabilir. Şimdi Hz. Muhammed'in durumu­
nu ele alalım.

Kur'an'ın içsel delillerinden ("esbab-ı nüzül" un yardımıyla),


Hz. Muhammed'in, tamamı onun beşeriliğini vurgulayan çeşitli

104 Tafıazani, A Commanıary.


105 Buhaıi, Sahfb.
106 Wensick, 1be Muslim Creed.
107 Tafıazani, A Commanıary.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lslamf Tutum 77

vesilelerle olmak üzere, azarlandığı/uyarıldığı oldukça açık bir


şekilde görünmektedir. Mesela, mesajında başarılı olma arzu­
suyla Abdullah tbn Mektum'u, önemli bir Kureyş eliti lehine,
görmezden geldi (80/1-10). Bir diğer durumda, müslüman ol­
malarını sağlamak maksadıyla Kureyşle uzlaşma yapma husu­
sunda ayartıldı 07/73, 73-75); ve bu merhametinden dolayı,
Bedir savaşında esir edilenleri öldürmek yerine, onlardan fidye
almayı tercih etti (8/67).

Hz. Peygamber, Müslümanlara özgü ibadet çağrısının ne


olacağını belirleme hususunda olduğu kadar, Bedir, Uhud ve
Hendek'te de savaş meseleleri hakkında arkadaşlarının düşün­
celerine baş vurduğu iyi bilinir. Hz. Peygamber birbiriyle müca­
dele eden iki grup arasında hüküm verirken kararlarının, mev­
cut delil ve tanıklığa dayandığına işaret eder görünmektedir. Bu
yüzden de olaya karışanları, tanıklıklarında doğru ve samimi ol­
maya teşvik eder. ı os fön Haldun (ö.1406) ve Şah Veliyyullah'ın
işaret ettiği gibi, tıp hakkındaki ifadeleri ve uygulamaları (tıb­
bu'n-nebevi koleksiyolarında olduğu gibi), çoğunlukla Arap
adetlerine dayanır ve vahyi değildirler. 109 Hz. Peygamber, aile
meseleleri hakkında Romalılar ve İranlıların uygulamalarına da­
ir keskin gözlemlere sahiptir. Sahih-i Buhari'den sonra en mu­
teber hadis koleksiyonu olan Sahih-i Müslim (ö.875) de az/ ' ,

(coitus interruptus) uygulamasının eşine zarar vermesinden


korkan bir adamı: "Eğer o zararlı olsaydı, kesinlikle İranlılara ve
Romalılara zarar verirdi" diyerek sakinleştirdi. ! ıo Hz. Peygam­
berin başlangıçta, gila (hamile bir kadınla cinsi ilişkide bulun­
ma) uygulamasını, çocuğu etkileyeceğinden koktuğundan ya­
saklamak istediği, ancak, Romalılar ve İranlıların uyguladıkları
ve bunun hiçbir zararlı etkisinin ortaya çıkmadığının farkına va­
rarak yasaklamaktan kaçındığı rivayet edilir. ı ı ı Hz. Peygam­
ber'in, ümmetinin sağlığı ve genel refahı için belli bir takım uy­
gulamaları yasaklama ya da desteklemeye yönelik kararlarının
zamanın yaygın düşüncelerine ve onlar hakkındaki kendi de­
ğerlendirmelerine dayandığı sonucunu çıkarmak, tehlikesiz gi­
bi görünmektedir.

108 Al-Ahsqhar, Afalu '-Resul ve deliiletuhii ala '1-Ahkii m ıı 'ş-Şeriyye.


1 09 lbn Haldun, Muqaddime.
1 1 0 K:ırd:ıvi tarafından iktibas edildi. al-Helam wal Haram fi al-Jslam, s. 213.
1 1 1 A.g.e., s. 273.
78 lslam Bilgi Anlayışı

İnanç, ritüel, ibadet ve ahlaki davranış prensipleri dışındaki


beşeri olaylar kategorisinde peygamberler, Tanrı'nın müdahale­
sini gerektirmeyecek hatalar yapabilirler. Bu, daha iyi bir teri­
min yokluğundan (çünkü, lslam'da dini ve dünyevi arasında su
geçirmez bölümlere ayrılma yoktur) dini-olmayan alan diye
isimlendirilen tıp, sivil idare, sanatlar, tarım, hukuki, diplomatik
ve askeri meseleler gibi farklı alanlan içerir. 1 12 Bu meselelerle il­
gili peygamberi uygulama ve ifadeler lafzi anlamıyla değil fakat,
üstün bir sosyal liderin hedeflerini kavramanuz açısından yarar­
lı olarak kabul edilir. Bu alanlardaki sünnetin bazısı ya da bir
çoğunun lafzi olarak uygulanamaz oluşu gerçeği, hiçbir şekilde
Hz. Peygamber'in şahsiyetinin ve öğretilerinin etkisini azaltmaz.

Şah Veliyyullah, peygamberi davranışın, yalnızca manevi


olarak yüceltme ve toplum gelişmiyle ilgili olduğunu, yağmur
ve güneş ya da ay tutulmaları gibi atmosferle ilgili ve günlük
olaylar ve hana tarih ve coğrafyaya dair açıklamalarla ilgilenme­
diğini söylediğinde, peygamberliğin esas hedeflerine, her za­
man ve mekanda bulunan dinleyicilerinin gerçekliklerine do­
laylı olarak imada bulunur. Ayrıca, muhtevaları doğrudan doğ­
ruya Tanrı tarafından Hz. Peygamber'e ilham edilen ve onun
bunları kendi sözleriyle ifade ettiği benzersiz bir hadis tarzı olan
hadfs-i kudsinin varoluşu bile, peygamberi sözler içinde büyük
bir ayırımın olduğu gerçeğine tanıklık eder. 1 1 3 Hadfs-i kudsirıin
içeriği esas olarak, yalnızca dini hayatın pratik yönleri, insanın
Tanrı ve Tann'nın insana karşı sevgisi, Tann'nın yardımını ve
O'nun affını dileme ihtiyacı ve müslümanlann Tanrı'ya yönelik
uygun tutumlarıyla ilgili nasihatlardan oluşur. 1 1 4

Bu sebeplerden dolayıdır ki, İbn Haldun, önde gelen İspan­


yalı Maliki hukukçu Kadi Iyaz (ö. 1 149), Mu'tezm Kadi Abdul­
cabbar (ö. 1025), Şah Veliyyullah, Muhammed Ebu Zehra ve
Muhammed Süleyman el-Eşkar genel olarak, yukarıda zikredi­
len görüşü kabul ederler. Bu alimler, normal isnad tenkitlerini
kabul etmelerine rağmen, bu kategorilerdeki hadisin sahihliği­
ni sorgulamadılar. Ancak Hz. Peygamber'in bu uygulamaları ve-

1 1 2 al-Ashqar, bfal,
1 13 Azami, Sıudies in Hadith Methodology and litarature.
1 1 4 Bkz. Gr.ıhaın, Divine Word aııd Prophetic Word iı; Ear�y/slam.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynak/anna Karşı lslilmf Tutum 79

ya sözlerinin normatif zorunluluk taşıdıklarını kabul etmedi­


ler. ı ı s Sahih bir rivayet vasıtasıyla nakledilen peygamberi tıptan
söz ederken İbn Haldun, onun bilimsel olmayan doğasını vur­
gulaması ve uygulanmasının zorunlu oluşunu reddetmesine
karşın eğer derin bir inançla uygulanırsa psikolojik olarak ya­
rarlı olabileceğine de işaret eder. 116 Diğer yandan Reşid Rıza
(ö. 1935), sahih isnadlı bir çok rivayetin, isnad tenkidinin tek ba­
şına yeterli olmaması sebebiyle yenilenen metin tenkidine arze­
dilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. 117

lslam'daki önemli malumatın doğruluğunun tahkik edilmesi


düşüncesi, 49/6'da ("Ey inanlar, size füsık bir adam bir haber ge­
tirirse, onun doğruluğunu araştırın") gösterildiği gibi kesinlikle
Kur'an'ın kendisinde vardır. Klasik yorumcular, eğer haberi ge­
tiren güvenilir bir şahıs ise, o zaman haberi tahkik etmek gerek­
li değildir, kaydını eklerler. ı 1s Muhtemelen bu, muhaddisunu
metin tenkidiyle karşılaştırıldığında isnad tenkidi yani, nakil
zinciri ve nakilcinin vasfı üzerinde daha ağır vurgu yapmaları
hususunda harekete geçirdi. Hz. Peygamber'in kendi zamanı ve
hemen arkasından, Ebu Bekir, Ömer, Ali, Aişe ve Ebu Hureyra
gibi yakın arkadaşları, sorgulayarak ve Hz. Peygamber'le (ko­
nuyla ilgili başka sözlerini kullanarak-ç-) destekleyerek ya da
birbirleriyle karşılaştırarak, doğruluğu araştırmanın resmi olma­
yan bir şeklini zaten daha önceden uyguluyorlardı. Bu metot,
bir alimin farklı talebelerinin hadisi, tek bir alimin farklı zaman­
lardaki ifadeleri, yazılı doküman, şifahi rivayet ve nakledilen ha­
dis ve Kur'an'ın ilgili metinleri arasındaki karşılaştırmaları içer­
mekteydi.119 Şekli ve sistematik hadis tenkit bilimi daha sonra­
ları hicri üçüncü/miladi dokuzuncu yüzyılın başlarında gelişti.

lsnada yönelik eleştirel araştırma, hadis alimlerini ( mühad­


disun), otoritelerin ne zaman ve nerede yaşadıklarını ve onla­
rın karşılıklı ilişkilerini araştırmak amacıyla yalnızca onların
isimlerini ve maksada uygun biyografik bilgiyi tespit etmek için

1 1 5 al-Ashqar, hJdl.
1 1 6 lbn Haldun, Muqaddime.
1 17 juynboll, 7be Autbentici�y ofHadith Literature.
1 18 Siilih, Mebdbis.
1 19 Azami, Studies.
80 /slam Bilgi Anlayışı

değil, fakat aynı zamanda, güvenilirliklerini tespit, metin nak­


linde doğruluklarını ve tamlıklarını (adalet ve zabt-ç-) test et­
mek için de uzun seyahatler yapmalarına sebep oldu. Bu, el­
Cerh ve't-tadfl (yaralama ve tevsik etme) olarak isimlendirilir.
"Nakilciler/raviler bilgisi", bu bilimde bariz bir şekilde önemli
hale geldi ve tabakat diye isimlendirilen bir çok çalışma, klasik
alimlerin hayat hikayelerine hasredildi. 120 Bu yüzden hadfs, in­
tikal zincirinin sürekliliğinin otoritesine ve ravilerinin güvenilir­
liğine göre derecelendirildi. Aşağıdaki gruplandırmalar, onların
intikal zincirlerine uygun olarak yapılmıştır: ı 21

l .Mütevatir. dörtten başlayarak birkaç yüze kadar ulaşan ra­


vi zinciriyle nakledilen hadfs. Halkın, yalan üzerine uzlaşması
düşünülemeyeceğinden kesinlik statüsü kazandı. Lafzi müteva­
tir, çok azdır; Mütevatir'in büyük çoğunluğu, manendir (yani,
bütün intikal zincirleri, farklı sözlerle olsa da, aynı anlamı taşır­
lar);

2.Meşhur (tanınmış): her kuşaktan (?) üç ya da daha fazla


güvenilir insan tarafından nakledilen hadfs;

3.Azfz: Bir nesilde en az iki güvenilir ravi tarafından nakle­


dilen ancak, ilk iki gruptaki gibi, yaygınlık kazanmamış olan
hadfs;

4. Garib: Genelde, ister sahabeden sonraki bütün isnadı, is­


terse bir nesilde tek bir ravisi olan nadir bir rivayet; .

5.Ahad: Tek bir ravisi olan hadis. Azami ve Sıddıki gibi bazı
alimler ahad rivayetlere, ilk üç nesilde birden dörde kadar ravi­
si olan hadfsi de dahil ederler. Mütevatir ve meşhur rivayetler,
bütün düşünce okullları tarafından, lslam'da en önemli ikinci
bilgi kaynağı olarak kabul edilir. Ahad rivayetler, Malikiler ha­
riç sünni okulların çoğu tarafından akıl yürütmeye üstün olarak
kabul edilir. 122 Keza, Hanefiler, eğer kabul edilmiş bir Kur'an ya
da hadis metninden elde edilen kesin şeri prensiplerle çelişi­
yorsa, ahad hadfsi reddederler. Ancak, kabul edilebilirlik, ravi-

1 20 Shoner Encyclopedia of lslam, 1953 ed., s.v. "hadith".


1 2 1 Azami, Studies.
1 22 Siddiqi, Hadith Literature.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı lstamf Tutum 81

ye bağlıdır; O (erkek ya da kadın), akl-ı selim sahibi, güvenilir


ve doğruluğu iyi bilinen bir müslüman olmalı ve naklettiği ha­
dfs akılla desteklenmelidir; ı 23
6. Merfu ': Hz. Peygamber'e kadar ulaşan ancak isnadı ko­
puk olan hadfs;
7. Mevkuf hadfs: sahabe nesline kadar geri giden hadfs. Oy­
sa, maktu ' hadis yalnızca sahabe sonrasına (tabfne) ulaşır;
8. Mürsel: Sahabeyi atlayarak tabinden doğrudan Hz. Pey­
gamber'e ulaşan ravilerin hadisleri. Muallak, bir ya da iki ravi­
nin atlandığı bir isnada sahiptir; özellikle, eğer bir kişi atlanmış­
sa munkatı ', iki kişi atlanmışsa mu 'da l diye isimlendirilir;

9. Mu 'an 'an: Muayyen bir hadis alım metodunun gösterme­


yen " an" teriminin yer aldığı isnad;
10. Müselsel: Ravilerinin benzer bir arkaplana sahip oldukla­
rı ya da naklederken benzer şeyleri yaptıktan rivayet.124
Bir hadis, ister sahih (otantik), ister basen (hoş/güzel) ister­
se merdud (reddedilmiş) olsun kabul edilir. Sahih bir rivayet,
kesintisiz bir isnada sahip olmalı; şaz ve/ya da güvenilir bir ali­
min, bir sahabe hadisinin peygamberi bir hadisin yerine konul­
ması gibi gizli her hangi bir kusura (illete) sahip olmamalıdır. 1 25
Sahih hadfs, genel İslami dünya görüşüne (weltanschauung)
zıt olmamalıdır. Bir hadfs bütünüyle kusursuz değilse, mesela,
eğer isnadı bütün olarak tam değil ya da, ravilerinin güvenirli­
ği üzerinde anlaşmazlık varsa o zaman basen diye isimlendiri­
lir. Eğer nakildeki devamsızlık hakkında ciddi bir şüphe varsa o
zaman hadfs, zayıf diye isimlendirilir. Zayıf hadfs, eğer güçlü
bir hadfsl.e desteklenirse kabul edilebilir. Bütünüyle kabul edi­
lemez olan hadfsl.er, yalancılar ve sahtekarlar tarafından nakle­
dilen uydurma (mevzu) hadislerdir.
Her şeye rağmen isnadın sahih olması, metnin güvenilir olu­
şunu garanti etmez. Bu olgu, klasik hadisçiler tarafından kabul

123 Bkz Mahmassani, Felsefetü 't-Teşr(fi'l-lsldm.


124 Azami, Studies.
1 25 A.g.e.
82 lslam Bilgi Anlayışı

edilir; mesela, lbnü'l-Cevzi (ö. 1020) ve Ebu Bekir b. et-Tayyib


(ö. 1013) gibi alimler bu görüştedir. Suyuti tarafından Tedribü 'r­
Ravf adlı eserinde iktibas ediliği üzere, lbnü'l-Cevzi şöyle de­
miştir: "Eğer bir badfsi. akılla, doğru olarak nakledildiği kabul
edilen hadisle ya da kabul edilmiş prensiplerle çelişir görürsen
o zaman bilmelisin ki, o uydurmadır". İbn Teymiyye, aklı ve or­
tak tecrübeyi rahatsız etmesi ya da açık Kur'an metnine veya
mütevatir rivayetlere ya da icmaya (konsensüse) aykırı olmayı
uydurulmuş badfsi.n alametleri olarak ileri sürer. Uydurulmuş
hadfsin diğer alametleri ise, herkese açık önemli bir olay hak­
kında yalnızca tek bir naklin bulunmasını veya badfsi.n küçük
günahlar için şiddetli cezaları şart koşması ya da önemli olma­
yan işler için yüksek mükafatlar vaad etmesi gibi hususlardır. 1 26
Yine, lbn Kayyim el-Cevziyye, "yetersiz" ifade tarzını ya da mis­
tiklerin veya tıp uygulayıcıların sözlerini çağrıştıran her bir. ha­
dfsi. de reddederdi. 1 27 Sıddiki aynı zamanda, gelecek olaylar ve
tarihler hakkındaki detaylı kehanetlerin yer aldığı hadisler ka­
dar, Kur'an sureleri, şahıslar, kabileler veya yerlerin faziletlerin­
den söz eden badfaieri de reddeder. 1 2s

Müslümanların çoğunluğuna göre, sahih badfslerin en yetki­


li ve en titiz derlemesi olan ve Kur'an'dan sonra ikinci smıda yer
alan Sahfb-i Bubari, önde gelen alimler tarafından reddedilen
badfsler içerir. Mesela, lbn Hacer el-Askal:ini (ö. 1449), arkeolo­
jik ya da tarihsel olguya dayanarak Adem'in boyunun altmış
adım olduğuna işaret eden badfai reddetmiştir. 49/9'daki "eğer
inanlardan iki grup vuruşurlarsa, onların arasını düzeltin" şek­
lindeki Kur'ani emir, bir badfs tarafından Abdullah b. Ubeyy
grubuyla Peygamberin ashabı arasındaki çekişmeye gönderme
yapılarak yorumlanır. Ancak bu hadis, tarihsel temellere daya­
nılarak ayetin vahyedildiği zamanda Abdullah'ın henüz lslam'ı
kabul etmediğinden hareketle, İbn Battal tarafından reddedildi.
Nevevi, lbn Abdi'l-Berr, lbnü'l-Esir ve Şevkini, Hz. Peygam­
ber'in tek oğlu olan lbrahim'in ölümden sonra yaşadığı ve bir
peygamber olduğunu ifade eden badfsi. reddettiler. Aynı za­
manda lbn Hacer, el-lsmaili'nin de, Peygamberin Yargı Günün-

1 26 Siddiqi, Haditb.
1 27 Azami, sıudies.
1 28 Siddiqi, Haditb.
Bilgi Ve Onun Temel Kaynaklanna Karşı Jsliimf Tutum 83

de tbrahim'e "Ey Rabbim, Yargı Gününde beni utandırmayaca­


ğını vaad ettin" diye dua ettiğini ifade eden bir hadfsi kabul et­
mediğini nakleder. 1 29 Ünlü Hanefi hukukçusu Ahmed İbn Ali
el-Cessas, Buhari'de yer alan ve büyünün varlığını destekleyen
bir hadfsi reddetti ve 20/69'da Kur'an'ın büyünün gerçek olma­
dığına işaret etmesi, 130 dolaysıyla Hz. Peygamber'in bir büyücü
tarafından etkilendiğini ima eden rivayetlerin dayanaksız kal­
ması sebebiyle ilgili hadisin uydurma olduğunu söylemiştir. 131
Kur'an'a göre, büyü psikolojik bir etkiye sahiptir, somut bir şey
değildir. 132 Fahruddin er-Razi ve başkaları tarafından sahih ka­
bul edilen Hz. Peygamberin Kur'an'ı müşriklere okurken Mek­
ke putlarına yönelik olduğu iddia edilen övgüsüne dair olan ha­
disi reddettiler. Sünni alim tbn-i Teymiyye (ö. 1328), isnadı gü­
neş kadar aydınlık da olsa, o yine de yanlış, uydurma olurdu,
diyerek en büyük ihtimalle bir süfi badfsi olan "seven, temiz ka­
lan ve ölen, şehittir" ifadesini, reddetmişti.133

Klasik ulema ve hadisçiler, daha önce betimlendiği gibi hem


isnad hem de metnin (hadfsin metin içeriği) değerlendirilmesi­
ne yönelik uygulanabilir kritere sahip görünürler. Maalesef, is­
nad üzerindeki aşırı vurgu ve (muhtemelen İbn Haldun ve Şah
Veliyyullah dışında) peygamberi bilimlerin uygun bir tahlilinin
bulunmayışı, ekseriya metin tenkidi için kabul edilmiş olan öl­
çütün karmakarışık ve akla, tecrübeye ve tarihselliğe muhalefet
eder bir hal almasıyla sonuçlandı. Kur'an'la ilgili olduğu gibi,
geliştirilmesine ihtiyaç duyulan modern hermenötik metot, kla­
sik çabalardan bütünüyle bağımsız olmak zorunda değildir; ak­
sine onlar, bu çabada değerli referans kaynakları olar.ık iş göre­
bilirler. Eğer meşhur Gazali, tarafsız ve geleneksel olmayan tef­
sfnn doğruluğunu savunurken daha önceki otoritelerin norma­
tifliğini reddetmişse, o zaman, daha sonra gelen otoritelere, zo­
runlu olarak aynı normatif statüyü taşımasalar da gönderme ya-

129 Siddiqi, Hadilb.


130 20/69 ayeti Musa'nın Fıravun'un rJhipeıiyle karşılaşmasını ele alır ve Allah şöy­
le der: "Sağ elindekini at! Onlann yaptıklannı yutacaktır. Çünkü, onların yaptık­
ları, bir büyücünün hilesidir. Büyücü de nereye varsa iflah olmaz".
131 Ahmad (Jullandıi), "Quranic Exegesis".
132 Bkz. Rahman, Major Jbemes.
133 Siddiqi, Haditb, s. 203.
�4 lslam Bilgi Anlayışı

pılabilir. Bu ruhladır ki, Şah Veliyyullah'ın Kur'an çalışmaları


metodu -her şeyden önce, ikincil malzeme olarak kullanılan
her hangi bir tefsirden bağımsız olarak bizatihi Kur'an'ın çalışıl­
masını gerektirir-, gerçekten çok derindir. 134 Prof. Fazlur Rah­
man, Kur'an'a yönelik yl!ni bir hermenötik metodoloji çağrısın­
da Şah'ın ilk adımlarını daha ileriye götürür. lslam and Moder­
nity adlı eserinde, klasik Kur'an tefsirlerinin ince anlayış incile­
ri (pearls of insight) ve tarihsel bilgi içerseler de, bir bütün ola­
rak Kur'an'ın gerçek bir anlayışını kolaylaştırmaktan ziyade ona
engel olduğuna işaret eder. 135 Ancak, müslüman ümmetin ma­
nevi ve entelektüel varlığının devamını sağlamaları sebebiyle
tarihsel tslam'ın çabalarının görmezden gelinmemesini tavsiye
eder. Fakat daha ileri gitmek için, sosyo-tarihsel çevresi ve ge­
nel dünya görüşü (welt.mschauung) bağlamında anlaşılan ta­
rihsel lslam'ın bütün çabaları, Kur'an tarafından değerlendiril­
melidir.

134 Jalbani, Teaching ofShah Wali Allah of Delhi.


135 Rahman, /s/am and Modernity, s. 145.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KUR'AN'DA VE PEYGAMBERi GELENEKTE
BİLGİNİN AYIRICI ÖZELLİKLERİ

lslam'da insanın bilgiye ulaşması, yalnızca mümkün değil


fakat aynı zamanda, zorunlu ve mükellef her müslüman için de
farz olarak kabul edildiği açıktır. Bu tavır, Grek septiklerinin ve
Sofistlerin tavnna zıttır. Onlann bir kısmı, bilgiyi beyhude bir
hayal kabul eder; diğerleri, kendi şüphelerinden de şüphe
ederken, bir kısmı ise, bilgiyi, aklın saf nesnel olmayan inançla­
rı olarak görürken.ı Gazali, "insanın yalnızca bilmek için yara­
tıldığını" iddia ettiği zaman, bu temel İslami hameseti yakalar. 2

Bu bölümde, Kur'an'dan ve Hz. Muhammed'in sünnetinden


çıkmış olarak lslam'da bilginin ayırıcı özelliklerini, metodoloji­
lerini ve maksadını incelemeye çalışacağım; böyle yaparken,
Prof. Rosenthal'ın, "Kur'an'daki bilginin kaynağı ve karekterine
dair sayısız açık ifadenin yalnızca saf Kur'an okuyucuları için
yeterli olduğu" düşüncesinin geçersizliğini göstermeyi umuyo­
rum.3 Bu bölümün de göstermeyi düşündüğü gibi, müslüman
kelamcılar, düşünürler, felsefeciler ve mistiklerin Kur'an dışı yo­
ğun ve ayrıntılı spekülasyonlarını, bilgi hakkındaki Kur'an! ifa­
delerin tutarlı yapısını ve derinliğini örtememiştir.

Bilgi: Kökeni ve Tanrıyla İlişkisi

Kur'an, ne felsefi ne de epistemeloji hakkında tam bir aka­


demik tez olmadığından bilginin özlü bir tanımını takdim et­
mez. 4 Ancak, bilgi hakkındaki bir doktrinin göze çarpan özel­
likleri ondan tam ve açık bir şekilde çıkartılabilir. Arapça'da bil­
gi, el-ilm, el-Ma'rife ve eş-Şuur (farkındalık) terimleriyle ifade

1 Taftazani, A Commentary.
2 Gazali, 7be Book of Know/edget.
3 Rosenethal, Knowledge Triumphanı, s.194.
4 Müslümanlann "bilgi ıanımı"nın daha kapsamlı bir betimlemesi için bkz Ro­
senıhal, Knowledge, s. 46-99.
86 lslam Bilgi Anlayışı

edilir; fakat, birincisi, İslam dünya görüşünde, tanrısal sıfatlar­


dan birisi olması hasebiyle en yüksek öneme sahiptir. Bu yüz­
den de Tanrı'ya hasredilen sıfatlar, el-Alim, el-Alim ve el-Al­
lam'dır. Bu sıfatların tamamı da, O'nun her şeyi bilmesine işaret
eder; fakat Tanrı, asla el-Arif ya da eş-Şfür diye isimlendirilmez.5

'A-l-m' kökünün temel anlamının bir kimsenin veya bir şe­


yin kendisiyle bilindiği "nişan, işaret ya da simge"; bir bilgi ya
da işaret, ayırıcı bir özellik, bir gösterge; bir septom anlamına
gelen alametten türediği ileri sürülmektedir. Bundan "yol işare­
ti" ya da bir kimsenin kendisiyle yol gösterdiği veya kendisine
yol gösterildiği şey anlamına gelen ma 'lam (çoğulu, mealim)
kelimesi türer.6 Bu yüzden, ilim (bilgi), alem ve alamet arasın­
daki temel etimolojik anlamlardaki bağlantı, geniş çöl çevrele­
rinde yol işaretleri bilgisinin, varlıklarını sürdürmede hayati zo­
runluluk olduğu Araplar için özel bir önem kazanır.7 Muhteme­
len, Kur'an'ın hem ilahi vahyin ayetleri hem de ilahi yaratma
olayına işaret eden ayeti (lafzen bir "işaret" anlamına gelir; çağ.
ayat) kullanması boşuna değildir. Bu ayetlerin anlaşılması, in­
sanın yeryüzündeki geçici ikametindeki başarısı ve ölüm sonra­
sı varoluşundaki ezeli mutluluğu için önemli bir dönüm nokta­
sıdır. Muhtemelen bu sebepledir ki, Hz. Muhammed, kavrayış
yeteneğine sahip olanların özelliklerini tasvir eden 3/190-195
ayetlerini ya da Tanrı'nın hatırlatmalarını okuyan ve kendiler
hakkında olanları değil de fenomenal dünyadaki Tanrı'nın ayet­
lerini uerin derin düşünen kimseleri kınar.B

İslimi epistemolojide dikkati çeken bir özellik, Tanrı'nın bil­


gisi anlayışıdır; Tanrı'nın bilgisi, bir alim, Gelenbevi (ö. 1790/91)
tarafından, "ilahi sıfatların anası" olarak isimlendirilir.9 Bu dü­
şünce Kur'an'da o kadar yaygındır ki, ister bilgi (a-1- m) kökü­
nün doğrudan kullanılmasında isterse O'nun işitmesi, vizyonu
ve her şeyin sürekli farkında oluşu gibi, diğer terimlerin uygu-

5 Lane, Lexicon, s. v. ·a-1-m'. Keza, Rosemhal, Knowledge Triıımphanı.


6 Lane, Lcxicon, s. v. 'ilın'.
7 Rosenthal, Knowledge Triıımphanı, s. 6/12.
8 Hadis: "bu ayetleri okuyan ve onları düşünmeyene yazıklar olsun"" der. Hadisin
farklı bir versiyonu ise, bu ayetleri, onları düşünmeksizin dudakları arasında
sürekli zikreden kimseye yazıklar olsun" şeklindedir. al-Zamakhshari, al­
Kasbshaf
9 Rosenthal, Knowledge Triıımphanfda iktibas edildi.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri . 87

lanmasıyla olsun, pratik olarak, Kur'an'ın bütün ayetlerinde


mevcuttur. O Allamu 'l-guyub (gizli şeyleri Bilen), el-Alimu 'l­
Habfr (Bilen, Haberder olan) (31/34; 49/13), es-Semfu 'l- Alfm
(İşiten ve Bilen), es-Semfu 'l- Basfr (İşiten , Gören) olarak tasvir
edilir. Kur'an, total, tam ve mutlak bilginin Tanrı'nın bilgisi ol­
duğunu yaklaşık otuz yerde ilan eder. O'nun bilgisinin kapsayı­
cılığı, göklerde, yerde ve ikisinin arasında olan her şeyi ve on­
ların sırlarını kapsar. Kur'an tarafından açıkça gösterildiği gibi,
O'nun bilgisi, dalından düşen bir meyve ya da bir bebeğe ha­
mile kalma veya onun doğrulması gibi hususları içerir. O, gay­
bı (görülmeyen), zahiri. (açık olan) ve batını (gizli olanı) bilir.

İnsanın bireysel ahlaki gelişimi ve sosyal evrimi için en


önemli nokta, Tann'nın mükemmel bilgisi ve O'nun her yerde
hazır bulunuşudur. O, insanın yaptığı her şeyi, kalbinin gizleri
de dahil bilir. Hiçbir gizli öğüt ve düşünce, O'nun bilgisinin öte­
sinde olamaz. Tanrı, Fazlur Rahman'ın beşeri ilişkilerde "üçün­
cü boyut" diye isimlendirdiği şeyi teşkil eder. ı o Bu 58/7'de şid­
detli bir şekilde ifade edilir:

"Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor mu­


sun? Üç kişi gizli konuşsa, mutlaka dördüncüsü O'dur. Beş kişi
gizli konuşsa mutlaka altıncıları O'dur. Bundan az, bundan çok
olsalar da, nerede bulunsalar mutlaka O, onlarla beraberdir".

İnsan bilgisinin bütün kaynağı, Tann'dır; çünkü, bildiği her


şeyi ona Tanrı öğretmiştir (96/5). Melekler de Tanrı'nın kendi­
lerine öğrettiğinden başka bir bilgiye sahip olmadıklarını itiraf
ederler (2/32). İnsanın bilgisi, ister akıl, duyusal algı isterse sez­
gi kullanarak olsun sınırlı vasıtalar ile elde edilmesi sebebiyle,
özellikle de, ruhun doğasında olduğu gibi, görülmeyen alanla
ilgili olarak son derece sınırlıdır. ı ı

10 Rahman, Major 1bemes, s. 37.


1 1 17/85, "De ki, 'Ruh, Rabbimin emrindedir. Size ilimden pek az bir �ey verilmiş­
ıir" der. Ruh, literal olarak, ruh, can, hayat nefesi ya da canlı prensip anlamını
ifada eder. Lane, Lexicon, s.v. 'ruh". Kur'an·da genel olarak, ilham daha özel
olarak da, 16/2;40/15 ve 17/85"de olduğu gibi tanrısal ilhama işaret eder. Bkz.
Asad, Message, s.393, 432. Vahyin meleki vasıtası Cebrail, n.ıhu '/-emfn (26/193)
ve n.ıhu '/-kııds (2/81) olarak isimlendirilir. lbn Kesir 1 7/85'deki ruh terimini
açıklarken, alimlerin onun tam anlamına karar vermediklerini söyler. Bazıl:ırı
onu, Cebrail olar.ık yorumladılar; diğerleri ise, onu insan ruhu olar.ık kabul et­
tiler. Bkz. al-Sabuni, Mııkhtasar, 2/397-98.
88 Js/am Bilgi Anlayışı

Bilgi ve Hakikat

Kur'ani epistemolojinin göze çarpan ikinci özelliği, hakikat


(el-Hakk) ve kesinlik (el- Yakfn) ile bunların tam karşıtları olan
yanlışlık (el-Batı/), şüphe (şek) ve sanı (ez-Zan) kavramları
üzerindeki vurgusudur. Mekkeliler, Tann'nın elçileri tarafından
getirilen doktriner konumlan kabul etmeyi reddettikleri zaman
yani, doğrudan Tanrı tarafından verilen bilgi ve insanın bilgisi
arasında zıtlığı gösteren bu kavramlar ön plana çıkarak daha
belirgin hale geldiler. Bu nedenle Kur'an, lsa'nın çarmıha geril­
mesi hakkındaki Hıristiyan inancıyla ilgili olarak aşağıdaki iddi­
ayı ileri sürer:

"Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir


kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna
uyuyorlar. Onu yakinen öldürmediler (4/157)". "Onların çoğu,
zandan başka bir şeye uymuyorlar. Zan ise gerçekten hiçbir şey
kazandırmaz (10/36)" .

Zann ve hakkın benzer bir kullanımı, Mekkelilerin Muham­


med'in mesajını masal (esatir) olarak isimlendirdikleri 53/28'de
görünür:

"Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyu­


yorlar. Zan ise, haktan hiçbir şey kazandırmaz (53/28)". "Nihai,
kesin hakikat, mutlak kesinlik olan Tanrı'dandır (hakka '/-ya­
kfn) (69/51)".

Kesinlik, üç derece olarak görünür: bilişsel kesinlik (ilme'l­


yakfn); görmekten kaynaklanan kesinlik (ayne'l-yakfn) - yargı­
lama ve cehennem ateşi hakkında tecrübe edilen bilgiyi göz
önünde bulunduran bir surede olduğu gibi- tecrübe edilen mut­
lak kesinlik (hakke'l-yakin). Epistemolojik olarak Hakikat (el­
Hakk) teriminin kullanımı, Tann'nın kendisine ve peygamberle­
rine ihsan ettiği tanrısal bilginin farklı yönlerine gönderme ya­
par. 12 Bu yüzden, bu anlamda, mutlak olarak kesin, tek hakiki
bilgi, doğrudan vahye uygun olan bilgidir. Ona zıt olan diğer bü­
tün bilgiler, yanlış (batı/) ya da saf sanı (zann) veya hevaya da­
yanır (beva); kendini beğenme (istikbar) veya cehalettir (cebi).

12 Encyclopedia of Jslam, 1971 ed. s. v. 'ilim'.


Kur'an 'da ve Peygamben· Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 89

Böyle olmakla birlikte zannın, lslam'da bütünüyle olumsuz


epistemolojik bir kavram olmadığına Kur'an'ın hakikat ve bilgi­
nin kesinliği ü zerindeki aşırı vurgusuna rağmen, insanın
Kur'an! bilgi dışındakileri de bilir ve bilebilir olduğuna işaret
edilmelidir. 30/7'de Kur'an, Mekkeli inanmayanların "bu dünya
hayatının dış yönünü biliyor (ya 'lemune)" olduklarını ifade
eder. 17 /26-36'da Kur'an, insanın bilgiyle meşgul olacak şekil­
de bir kısım yetilerle donatıldığını ima eder tarzda bir uyarıda
bulunur:

"Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül


bunların hepsi, ondan sorumludur(! 7/36)".

Zannın, özellikle tanrısal bilgi bağlamında ilim, hakk ve ya­


kinin zıddı olduğu zikredilmişti. Ancak iki yerde, 2/41-46 ve
2/249'de zan, vahyi bilgiyle yol gösterilmiş olması sebebiyle,
yakin (kesin bilgi) anlamını kazanır.

"İsrail oğulları!. .. sizin yanınızda bulunanı doğrulayıcı olarak


indirmiş bulunduğuma inanın... Sabırla, namazla yardım dile­
yin: Şüphesiz bu, (Allah'a) saygı gösterenlerden başkasına ağır
gelir. Onlar ki, Rab'blerine kavuşacaklarını (gözetirler) ve ger­
çekten O'na döneceklerini bilirler (yezunnun)" 13 _

Beşeri bilgi bağlamında ya da Tanrısal bilginin beşeri yoru­


munda zannın olumlu epistemolojik bir değere sahip olduğu
şeklindeki iddiam, nitelikli bireyler tarafından gerçekleştirilen
entelektüel bir çaba olan içtihad meselesinde daha açık hale
gelecektir. Bir içtihadın sonuçlan her zaman zann!dir. 14 Meş­
hur bir hadise göre, Hz. Muhammed, yanlış içtihad için bir, eğer
doğruysa iki mükafaat vaad etmiştir. 1 5

Diğer yandan, alimler, hem Hz. Peygamber'e atfedilen müs­


lümanlann hata üzere asla birleşmeyecekleri hadisine hem de,

13 wne, Lexcion, s.v., 'zann'. lbn Kesir, ayetin tefsirinde Lıu yorumla ilgili olar.ık
Mücahid ve EbG'l-Aliye gibi ilk dönem otoritelerini kaynak gösterir. Aynı za­
manda araplann zannı, hem kesinlik (el-Yakin) hem de şüphe (şekk) için kul­
landıklarına dikkat çeker; benzer tarzda, karanlık (zulum:i.t) ve aydınlık (zıya),
şafak ya da alaca kar.ınlık (sudfa) olar.ık isimlendirirler. Bkz. al-Sabuni, Muhta­
sar. Asad, Message. Bur.ıda, zann, "kesin olar.ık bilmek" şeklinde tercüme edi­
lir.
14 Sborter Encyclopedia of Jslam, 1953 ed., s. v., 'idıtihad'.
15 Bkz. Shafi, Risala.
90 ls!am Bilgi Anlayışı

Kur'an'a (4/1 1 5 ve 2/143) dayanan -ister, (Malikilere göre) Me­


dine ehlinin, ister alimlerin, isterse bütün müslümanların- icma­
nın (uzlaşma/konsensüs) yanılmaz olduğunu kabul ederler. 1 6

içtihadı da içeren Kur'an! şura (karşılıklı fikir alışverişi) ve


hana icma anlayışının, zannın beşeri bilgi düzeyinde nasıl nis­
peten kesin ve bütün pratik hedefler için ise zorunlu olabildiği­
nin mükemmel bir örneği olduğu tahmin edilebilir. Bundan do­
layı, 3/159'da, Hz. Muhammed'e halkın daha önce Uhud'daki
yanlışlarına rağmen onlarla istişare etmesi emredilir. 42/38'de
ise şura, inananlarda bulunması gereken özelliklerden biri şek­
linde takdim edilir. Yakfn-zann ilişkisinin, ilahi kaynaklara da­
yansa bile beşeri bilgi düzeyindeki zahiri belirsizliği, olumlu bir
gerilim olarak ele alınabilir; ve bu şekilde değeri takdir edilebi­
lir. Bir yandan, karar verme ve sürek!� şüpheden kaçınma imka­
nını vurgulamak için iki kutbun kesinlik tarafı önemliyken; di­
ğer yandan ise, ister teolojik, bilimsel isterse tarihsel olsun fana­
tizm ve tekebbüre engel olmak ve içtihad ve şura ruhuyla da­
ha ileri araştırmaları teşvik etmek için gerilimin zan tarafı önem­
lidir. Bu tutum, ortak çalışmayı destekleyecek, tabi ve beşeri bi­
limlerin gelişimini, yalnızca müslümanlar arasında değil, bütün
insanlık için arttıracaktır. ı 7

Bilginin Bütüncül Doğası

lslam'da ve özellikle de Kur'an'da, bilginin üçüncü temel


özelliği, onun holistik ya da bütüncül doğasıdır. Onu diğerlerin­
den ayıran bu özelliği, taviz vermez bir şekilde tevhidf ya da
monoteistik dünya görüşünde açıkça görünür. Bu bağlamda,
epistemolojik ilgilerin gerçekte, ahlak ve ruhsallıkla/maneviyat­
la alakalı olduğu anlamına gelir. Epistemolojik ilgilerinin alanı,
hem dini hem de seküler alanı kapsar: Çünkü İslami dünya gö­
rüşü, gerçek hayatta bu ilgilerin arasını birbirinden tamamen
bağımsız bölümlere ayırmayı kabul etmez. Bu tür bir bölümle­
re ayırma Tanrısal hikmetin, yol göstermenin ve o özel alarıla il-

16 Shorter Encyclopedia of lslam, 1953 ed., s. v., 'ijnıa' ve 'ijtihad'. knıa kavramı­
nın gelişimine dair detaylı bir tartışma için bkz. Ahmed Hasan, The Doctrine of
ljma in lslam.
17 Farklı hakikat perspekıillerine - hunların varoluşu insanlığın tabii ve zonınlu
şartıdır- sahip halklar arasında ortak çalışma ihtiyacı hakkında ikna edici bir de­
lil için bkz. Rauche, Conıemporary Philosophica/ Alternalives.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 91

ginin reddini ima eder. Bütün bilgilerin kaynağı olan tek Tan­
n'nın varoluşu, doğrudan, bütün epistemolojik kaynaklar ve
hedeflerin birliğini, bütüncüllüğünü gerektirir. Bu, bu bölümde
ifade edildiği gibi, hem Kur'an! ayetleri hem de evrendeki var­
lıkların binlercesini göstermek için ayet ve kelfme terimlerinin
Kur'an tarafından kullanılmasını derin bir şekilde düşündüğü­
müzde aşikar hale gelir. Bütüncül bilgi anlayışı, Gazali tarafın­
dan Kur'an'ın söz gelimi, yıldızlar veya sağlıkla ilgili ayetlerinin
yalnızca astronomi ve tıbba dair yeterli bilgiye sahip bulunmak­
la tam olarak anlaşılabileceğini iddia ettiği yer olan Kitiib-u Ce­
viihiri'l-Quriin adlı eserinde ele alınmıştır.

Felsefi bilimi savunmasında, Kurtubalı hukukçu-felsefeci


İbn Rüşd (ö. 1 1 98) de, göklerin ve yerin varlıklarının çalışması­
nı gözlemlemeye ve betimlemeye teşvik eden Kur'an ayetlerin­
den birkaç tanesini iktibas ederek dini ve felsefi yorumların bir­
birlerini (bütünleyici -integrality- olmamakla birlikte) tamamla­
yıcılığına işaret eder. ı B Benzer şekilde Kur'an, insanı yeryüzün­
de seyahat etmeye ve evvelki medeniyetlerin kaderlerinden ib­
retler almaya teşvik eder; bu, tarihin, arkeolojinin, karşılaştır­
malı din çalışmasının, sosyoloji vs.nin bütüncül bir çalışılmasını
meydana getirir.

41/53'de Kur'an, Tanrı'nın evrendeki ve beşeri ruhun derin­


liklerindeki işaretlerinin, karşılıklı uyuşabilirliklerini ve bütün­
leyiciliklerini destekleyen vahyi bilginin geçerliliği ile ilgili deli­
lin esas parçasını oluşturduğunu kategorik olarak ifade eder.

"Biz onlara, ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi gösterece­


ğiz ki, o(Kur'an)nun gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun,
Rabb'inin her şeye şahit olması yetmez mi?"

Keza bilgi disiplinleri, onların ve İslami dünya görüşüyle


(weltntshauung) bir birlik oluşturması ve ona uygun olması
arasındaki ilişki, Tanrı'nın bir çok peygamberine ilahi vahiy dı­
şındaki bilgi türlerinin öğretilmesi gerçeği sebebiyle de açıktır.
Mesela, Yusuf rüyaların yorumunu (1 2/66, 101); Davud, nasıl
zırh yapacağını (20/80) ve Süleyman, hayvanların ve cinlerin
dilini biliyordu (27/16-20).

18 7/185; 3/198; 88/17-18. lbn Rüşd, Fas/u 'l-Makiil.


92 lsiam Bilgi Anlayışı

Ancak bilginin dallarının bütünlüğü ya da birliği, onların eşit


oldukları veya aralarında öncelik-sonralık olmadığı anlamına
gelmemektedir. Bir benzetme yaparsak, insanın kollan-bacak­
ları ve diğer organlan, insan bedeninin ayrılmaz parçalarını
oluştururlar. Fakat, bireyin refahına yönelik fonksiyonlarında
olduğu gibi, birbirlerine yakından bağlı olmalarına rağmen, de­
ğer ve önem açısından aynı statüde değildirler. Kesinlikle beyin
ve kalp, en önemli olanlardır. Saç, görünüşü daha iyi bir hale
getirse de, elzem değildir, vazgeçilebilir. Aynı şekilde, vahyi bil­
gi de, doğrudan Tann'dan gelmesi ve kesinlik açısından eşsiz
ve esas itibariyle faydalı bir doğaya sahip olmasından dolayı en
önemli olandır. Bu yüzden de peygamberler, insanlıkla ilgili İs­
lami ölçekte en yüksek yeri işgal ederler. Bütün hakiki bilgi ya
da bilim, bireysel ve sosyal gelişim için en geniş anlamında tan­
rısal bilginin manasını ve ruhunu anlama ve gerçekleştirme hu­
susunda bize yardım etmelidir. Bu yüzden, müslümanlar yüzyıl­
lar boyunca bilimlerin kategorileştirmesine yönelik sayısız ça­
lışmalar ortaya koydular. Bu çalışmalarında, çoğu kez kendi en­
telektüel eğilimlerini yansıtan öncelik şemalarına uygun olarak
farklı bilgi disiplinlerini düzenlemeye çalıştılar. Kendi öncelik­
leri hususundaki tavırları, çoğu kez, diğer bilim adamlarının te­
mel olarak önemli kabul ettikleri belli bir takım bilimleri yasak­
layacak ölçüdeydi.19 Bu konuya bir sonraki bölümde yeniden
döneceğim.

Bilgi ve Eylem

Araştırmayı arzuladığım, lslam'da bilginin göze çarpan bir


sonraki özelliği, bilgi ve eylem arasındaki ilişkidir. Bilginin iyi
fiillere sebep olması mantlkidir. Bu, yalnızca gerçek Tanrı kor­
kusunun (haşyet ya da taqva), hem kamusal hem özel, hem bi­
reysel hem de toplumsal iyi amellere göre tanımlanması sebe­
biyle değil, fakat aynı zamanda, eylemin bizatihi alim teriminin
alanı içinde yer alması sebebiyledir de. Alim, yalnızca bilgi sıfa-

19 Mesela, önde gelen alim ve ansiklopedisı Celalü'd-din es-Suyuıl, mantık ilmini


öğrenmeyi ve kullanmayı haram kabul ederken hadis ilimini en asil ilim olarak
kabul eder. Sarıain tarafından iktibas edildi, Celalü "d-din es-Suyııti. Öte yandan
lbn Hazın zahiri gibileri, Gazali ve bütün felsefeciler mantiğı doğruyla yanlışı
ayırmak için zorunlu bir alet olardk kabul eniler. Bkz. Chejne, lbn Hazm.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 93

tına sahip olan kişi anlanunı değil; fakat, gramatik yapısıyla, 'bu
bilgiye uygun şeklide davranan kimse' anlamını da ifade eder.20

Bu nokta yani, amel boyutunun bilgi kavramının parçası ol­


ması, mesela, lslirrıl bilgi anlayışı ve bilgiden daha çok eylem­
le ilgilenen Çinlilerin bilgi anlayışı ya da eylemi geri plana ite­
rek soyut düşünmeyle meşgul olan Hintlilerin bilgi anlayışı ara­
sındaki en önemli ayırıcı farklardan biridir.21

Bilgi ve Manevilik

Kur'an'da bilgi, yalnızca akıl ve bilişsel meselelerle ilgili de­


ğildir; aynı zamanda beşeri ilgilerin manevi ve pratik yönlerini
de bir araya getirir. Bu sebepten dolayıdır ki, Kur'an sık sık ken­
di semantik bilgi alanına iman, ışık ( nur) ve yol gösterme (hu­
da) kelimelerini de dahil eder.

Işık ( nur), her zaman manevi terminoloji için tercih edilen


bir mecazdır ve cehaletin, karanlığının (zulumat) zıttı olarak
bilgiyi çağrıştırmak için kullanılır. Rosenthal'ın ifadesiyle, "ışık,
Kitab-ı Mukaddes düşüncesinde ve daha sonraki bütün Yahudi­
lik ve Hıristiyanlık'ta ortak semboldür. Işık, hikmet ve dini ya­
sanın yaptığı gibi, yol gösterir ve rehberlik sağlar".22

Kur'an, yine Tann'nın varlığına, yerlerin ve göklerin ışığına


mecazi olarak gönderme yapan 24/35 ayetinde de ışık ( nur)
kelimesini kullanır. Muhammed Esad "bu kullanımın, nihai Ha­
kikat olan Tanrı'nın hidayet bulmak isteyen bütün zihinlere ve
duygulara ihsan ettiği aydınlanmayı ima ettiğini" ileri sürer.23
Esed'ın teklifi, Abdullah lbn Abbas ve Abdullah lbn Mesud'un
"onun nurunun meseli ' meselu nurihf, bir inananın kalbinde-

20 Lane, lexicon, s.v., 'alin1'.


21 Rosenthal, Knowledge Triumphant. Yunanlılar, özellikle Socrates ve aynı za­
manda eşyanın doğası hakkındaki soyut düşünmeyle karakteristik bir zihin
meşguliyeti ortaya koyan Plato tarafından geliştirilen felesefelerinde olgular ve
sınırlı uünyaya çok az ilgi gösterir gibi görünmektedirler. Bu yaklaşUTiın uzun
vadede bilim üzerindeki etkisi, felaket oldu. Bkz. Arız, 7be Mind of the Middle
Ages, Yunanlıların soyut düşünmeleri ve Kur'an'ın somut eğilimi ar.ısındaki bir
karşılaştırma için bkz. ikbal, Reconstrnction.
22 Rosenthal, Knowledge Triumphant, s. 155.
23 Ao;ad, Message, s. 541.
94 lslam Bilgi Anlayışı

<lir" şeklindeki yorumuna uygun düşer.24 Bu yüzden, ayetlerin


son kısmında, Kur'an: "Allah dilediği kimseyi, nuruna iletir" di­
ye bildirir. Diğer yandan, hakikati reddetmeye yönlendirilenle­
rin durumunu şöyle anlatır:

"Yahut (o kafirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin


denizdeki karanlıklar gibidir: (Bir deniz) ki, üstünü bir dalga ör­
tüyor, onun üstünden bir dalga, onun üstünden de bir bulut.
Birbiri üstüne yığılmış karanlıklar. (Bunların içinde bulunan
kimse), elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye
Allah nur vermedikten sonra onun nuru olmaz (24/40)" .

Küfrün (inançsızlığın) karanlığının b u canlı takdimi, Tan­


rı'nın inananları karanlıktan aydınlığa çıkardığı, şer unsurların
inançsızları, aydınlıktan karanlığa gömdüklerinin anlatıldığı
2/257 ile desteklenir. 30/20 ayetinde bilgi (ilm), yol göstericilik
(buda) ve vahyedilmiş kutsal metin anlamındaki aydınlatan-ki­
tap (kitabu '/-münfr) terimleri bir araya getirilir. Aynı zamanda
burada hata yapan atalarının inanç ve eylemlerini takip eden
kimselere de bir tenkit vardır. 2/26'da bir yandan iman, bilgi ve
hakikat arasında diğer yandan ise, hakikatin reddi ve yoldan
çıkma arasındaki ilişki açıkça ifade edilir:

"Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstünde olanı (ondan


daha zayıf bir varlığı) misal vermekten çekinmez. İnananlar
onun Rab'lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar
edenler ise: 'Allah bu misalle ne demek istedi?' derler. (Allah),
onunla birçoğunu saptırır ve yine onunla birçoğunu yola geti­
rir. Onunla sadece fasıkları saptırır".

2/2-S'de Kur'an, Kitab'ın kesin doğasının, görülmeyene ina­


nan, namazlarını kılan, kendi mallarından harcayan ve Tanrının
farkında olan halk için bir rehber olacağını kesin olarak söyler.
Ayrıca onlar, (lsliim'ın ve daha önceki peygamberlerin mesajla­
rını kabul ederek) vahyin birliğine de inanırlar. Onlar öteki
dünya hakkında kesin bir bilgi ve kanaata sahiptirler. Bu birkaç
ayet, İslami dünya görüşünde çok sayıda kavram arasındaki bü­
tüncül ilişkiyi etkili bir şekilde gösterir: Hidayet kaynağı olarak

24 as-Sabuni, Mukhtasar, 2/605.


Kur'a n 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 95

Kur'an, peygamberliğin birliği, Tanrı şuuru (takva), vekilliğin


(Tann'nın halifesi olmanın) gereğinin yerine getirilmesi, merha­
met, iman ve kesin bilgidir.

Muhtemelen, bilginin müslüman bir şahsın hakiki ruhsal ge­


lişiminde merkezi önemi sebebiyledir ki Kur'an, evvelce Mek­
ke'deki İslami tebliğin dördüncü ya da beşinci yılı gibi erken bir
dönemde (35/28), onun önceliğini vurgulamıştı:

"Tann'nın kulları arasında yalnızca, bilgiyle donanmış olan­


lar, Allah'dan gereğince korkarlar".

tik otoriteler olan tbn Mesud, lbn Abbas ve Hasan-ı Basri gi­
bileri tarafından tasvir edilen ve tbn Keslr'in iktibas ettiği ina­
nanların ayırıcı özelliklerden olan haşyet, takvanın özelliklerini
andırmaktadır. Gerçekte ise Izutsu, iki terimi eşitler.25 Bilgi ve
iman ya da inanç arasındaki ilişki, müslümanların toplantıların­
daki sosyal adab-ı muaşeretin ele alındığı yer olan Medine dö­
nemine ait orta uzunlukta bir ayette, 58/1 1 'de ortaya konulur.
Şeref ve mevkinin, imana ve bilgiye dayandığı gösterilir:

"Ey İnananlar, size: 'Meclislerde yer açın' denildiği zaman genişle­


rin (yer açın) ki, Allah da size (yerinizde ve rızkınızda) genişlik ver­
sin. Size: 'Kalkın' dendiği zaman, kalkın ki, Allah sizden inananla­
rı ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yüksehsin. Allah yap­

rıklarınızı haber almakcadır".

Bu ayetlerde, inananlara ve ulemaya lütfedilen saygı ve şe­


refin, takvanın inanç ve bilgiden kaynaklanması sebebiyle "si­
zin aranızda en seçkin olanınız, en çok Tanrı şuuru (etqaküm)
olanınızdır"ı ifade eden geç Medine döneminde inen 49/3 ile
de, mükemmel bir şekilde örtüştüğüne işaret edilmesi gerekir.

Kur'an'daki iman ve bilgi arasındaki ilişki, felsefedekinden


dikkate değer bir şekilde farklıdır. Felsefede iman, bir yargı ya
da ispatlanabilir delile dayanmayan ve aynı şekilde bilgiye gö­
re daha aşağı bir yargı olarak kabul edilir.26 Kur'an'da bilgi ve
iman arasında iki şekilde bir sebep-sonuç ilişkisi vardır. Ancak,
birkaç yerde Kur'an'ın, imanın bilgiyi öncelediği ve ona sebep

25 es-Sabuni, Muhtasar ve Izuısu, Jbe Structure of Ethica/ Terms in Jbe Koran.


26 Mesela, bkz. Russel, Jbe Problem of Phi/osophy.
lslam Bilgi Anlayışı

olduğunu kabul ettiği göıünür. Diğer yandan İbn Teymiyye'nin


gözlemlerine göre Kur'an, iman terimini, yalnızca, Tanrı'ya
iman, peygamberlik, ölümden sonraki hayat ve göıülmeyenin
sahası içinde yer alan diğer yönler gibi ispat edilemez mesele­
lerde kullanır.27

Kur'an, 2/177'de doğruluğu tanımlarken, imanın nesnelerini


sıralar: Tanrı, Son Gün (kıyamet), melekler, kutsal metinler ve
peygamberler; oysa Sahlh-i Müslim'de nakledilen meşhur bir
hadis, genel olarak erkiinü'l-iman (imanın direkleri) diye isim­
lendirilenlere, iyi ve kötünün önceden takdirine (kadere -ç-)
imanı da ekler.ıs

Mekke döneminin ortalarında inen iki ayetten biri olan


(42/18), imana sahip olanların Yargı Gününün hak olduğunu
bildiklerini ilan ederken diğeri (34/21), imana sahip olanların,
şüphecilerle tezat teşkil ettiklerini ifade eder. Medine dönemi­
nin başlarında indirilen bir surede, inananlar Yargı Günü hak­
kında kesin bilgiye sahip olan kimselerle eşitlenir; oysa,
2/26'da, inananların cennet ve cehennem hakkındaki meselle­
rin Rabb'leri katından hakikatler olduğunu bildikleri söylenir.
Bütün bu örneklerde, imanın sonucu olarak bilgi ya da kesinli­
ğin, peygamberi veya vahyi otoriteye dayandığı kabul edilen
şeyle, aynı olduğu açıktır.29

Bilgi-iman arasındaki sebep-sonuç ilişkisi, ilmin diğer eşan­


lamlılannı göz önüne aldığımız da, özellikle güçlüdür. Bundan
dolayı da, kendilerine bilgi ihsan edilenler (ellezfne utu 'l-ilm),
ilahi vahye inanırlar ve kalpleri tevazuyla O'na boyun eğer
(22/52). Ehl-i kitaptan bilgide derinleşenler (rasihune fi'l-ilm),
müslümanlarla birlikte, Muhammed (s.a) tarafından getirilen
mesaja inanırlar.

"Anlayış sahibi olanlar (ulu 'l-elbab)" deyimi, Mekke döne­


minin ortasından başlayarak Medine yıllarına kadar uzanan bir

27 Izutsu tarafından iktibas edildi. 1be Concepı of Belief in /slamic 7beology.


28 Nevevi tarafından iktibas edikli. Metnü '/-Erba '.
2.9 D� dünyanın gerçekliğini tartışırken gücü değişse de, bilginin temeli olması ge­
rektiği anlamında, iç güdüsel inançların önemi vurgulanmalı ve bütün bilgi, iç
güdüsel inançlanmız üzerine bina edilmelidir ve bu reddedilirse, geride hiçbir
şey kalmaz". Bkz. Russel, 7be Problem of Philosophy,. s. 25.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 97

dönem boyunca Kur'an'da 16 kez kullanılır. Entelektüel kavra­


yışı gösteren ulu '/-eİbabı.n muhtemelen, en iyi tanımı, imanla ve
aşağıdaki ayetlerde görülebilecek olan diğer bir çok anahtar
Kur'an! kavramla tamamlanır:

"Şimdi Rabb'inden sana indirilenin hak olduğunu bilen kim­


se, (bunu kabul etmeyen) kör gibi olur mu? Ancak sağduyu sa­
hipleri öğüt alır. Onlar ki, Allah'ın ahdini yerine getirirler ve ant­
laşmayı bozmazlar. Ve onlar ki Allah'ın, bitiştirilmesini istediği
şeyi bitiştirirler (akraba ile, mü'minlerle ilgiyi kesmez, birbirin­
den ayırdetmeden bütün peygamberlere inanırlar), Rabblerine
karşı saygılı olur ve kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar ki
Rabb'lerinin yüzünü (rızasını) arzu ederek (nefsin güçüne gi­
den şeylere) sabrederler; namazı kılarlar, kendilerine verdiği­
miz rızıktan gizli ve açık olarak (hayır yolunda) harcarlar ve kö­
tülüğü iyilikle savarlar. İşte bu (dünya yurdu)nun (güzel) sonu­
cu onlarındır 03/19-22)".

Gerçekten anlayış sahibi olan; ayakta dururken, otururken


ve uyumak için yan yatarken Tanrı'yı anan ve göklerin ve yerin
yaratılışını düşünen kimseler için işaretler (ayat) vardır. Onlar
şöyle derler:

"Rabbimiz bunu boş yere yaratmadın. . . Bizi ateşin azabın­


dan koru . . . Ey Rabbimiz, biz 'Rabb'inize inanın' diye imana ça­
ğıran bir davetçi işittik, hemen inandık . . . Rabb'imiz, bizim gü­
nahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, iyilerle beraber canımı­
zı al! (3/190-193)".

Kur'an ulu 'l-elbaba, inananlarla aynı düzeyde yer verir gö­


rünmektedir; bu yalnızca, yukarıda zikredilen ayetlerdeki ima­
lar yoluyla değil, fakat, onlara yüklenen beklentilerin inananla­
ra yüklenenlere benzer olması gerçeğinde de açıkça görünür.
Hz. Peygamber'in mesajlarına inanmaları, Tanrı'nın birliğini tas­
dik etmeleri ve her zaman O'nun bilincinde olmaları istenir.
Onlara hidayet ve zikir verilecektir. Kur'an kıssalarından ahlaki
dersler ve Tanrı'nın mesellerinin gerçek önemi ve anlamına da­
ir bir anlayışı elde edebileceklerdir. Keza, göklerin ve yerin ya­
ratılışına dair hakikat, onlar tarafından kavranılabilecektir.
98 lslam Bilgi Anlayışı

İslam, peygamberlerin güvenilir rehberliğine dayanan haki­


ki bilgide temellenen imana böyle bir saf konum ayınr. Pey­
gamberlerin rehberliğine dayanan bilgi olmaksızın insan, basit
hurafelerden saptırılmış ayrıntılı teolojik sistemlere varıncaya
kadar her hangi bir şeye inanmanın bahanesini bulabilirdi. Pey­
gamberler, sahih dini ihtiyaçları giderme,k ve sosyo-moral açı­
dan rehberlik sağlamak için gönderilirler; bu yüzden, Kuran an­
laşılır bir şekilde, peygamberler tarafından getirilen açık delile
rağmen yanlış yönlendirilmiş atalarını taklit eden halkı, şiddetli
bir şekilde kınar. Onlar, "çobanın bağırıp çağırmasından başka
bir şey işitmeyen fakat sesin ve bağırmanın fiziki sesini duyan
hayvanlara benzetilir. Onlar, sağır, lal ve kördürler, onun için
düşünmezler (2/170-171)".

Kur'an bilgi ve iman arasındaki ilişkiyi olumlu olarak vurgu­


lasa bile, çok sık olarak istenilen sonucun, hem boş arzular, kıs­
kançlık, yersiz gurur, hem de kendini beğenmeden kaynakla­
nan dünyevi mülahazalar sebebiyle gerçekleştirilemez olduğu
gerçeğini göz önünde bulundurur. Bundan dolayı 7/174-
1 76'da, Tanrı mesajının detayları kendisine verilen, ancak her
zaman dünyaya saplanması sebebiyle onları ıskartaya çıkaran
ve hevasına uyan bir adam hakkında bilgi verilir. Ad ve Semud
halkı, kendini beğenmişliklerinden dolayı peygamberlerin me­
sajını reddettiler (41/15) ve Şeytan, onlara hakikati kavrayacak
yetenek kendilerine ihsan edilmiş olsa da, kötü amellerini göz­
lerine güzel gösterdi (29/38).

Ehl-i kitabın büyük bir kısmı, Kur'an tarafından sık sık İsla­
mi mesajın hakikatini hem kıskançlıktan hem de yalan söyleye­
rek gizleyerek reddetmeleri sebebiyle tenkit edildi:

"Ey Kitab ehli, (gerçeği) gördüğünüz halde niçin Allah'ın ayetleri­


ni inkar ediyorsunuz? Ey Kitab ehli, niçin hakkı batıla karıştırıyor
ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? (3/7071)".30

Ehl-i kitab, bile bile Kitab'ın hakiki öğretilerini konuşmalar­


da çarpıtma, sahterkarlık ve onu az bir bahaya satmaları sebe­
biyle kınanır.

30 Bkz. Rosenthal, Knowledge Triumphant. 26/ı96-9Tde olduğu gibi, bazı yahu­


di ilim adamlarının lslami vahyin hakikatine tanıklık ettiğini göstermek için ik­
tibas edildi.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 99

Bilgi ve Ahlak

Kur'an'daki bütüncül bilgi anlayışının araştırılmaya muhtaç


son önemli yönü, onun eylemle ilişkisidir. Onun rehberlik/yol
göstericilik/hidayet, dindarlık ve inançla ilişkisine dair daha ön­
ceki tartışmalar ışığında, alimin eylemde bulunma sorumluluğu
üzerindeki vurgu, sürpriz olarak kabul edilmemeli. Ahlaki bo­
yut, alim formunun esas yapısı içinde yer alır. Alim (çoğulu:
ulemii), yalnızca "süreksiz, fani ya da arizi bir eylem veya duru­
mu gösteren bir sıfat-fiil değil, fakat aynı zamanda, sürekli bir
eylemi, varlığın alışılmış bir durumunu ya da sürekli bir niteliği­
ni ifade eden bir sıfat veya bir isim olarak da hizmet görür. Bun­
dan dolayı alimin, hem sürekli hem de geçici olarak bilgiye uy­
gun eylemde bulunan bir kimseye işaret ettiği söylenebilir.3ı

Kur'an gözönünde bulundurulduğunda, bilgiyle iyi davranış


(amel ya da salih amel) arasındaki ilişkinin olduğu o kadar çok
görülmez. Oysa iman ve amel-i salih arasında, bir ilişkinin oldu­
ğu, siyam ikizleri olduklarını çağrıştıracak kadar çok sık vuku
bulur. Bütün eşanlamlılanyla birlikte bilgi ve (takvayı ve seman­
tık alanındaki diğer terimleri de içeren) hakiki iman arasında
sebep-sonuç ilişkisi varolduğundan, kiyasi olarak, (iman vasıta­
sıyla) bilginin salih amelın olumlu bir sebebi olabileceği sonu­
cu çıkartılabilir. lman, iyi işlerin (amel-i salih) sebebiyken bil­
gi, hakiki imanı ve bu yüzden de, salih ameli meydana getirir.
Bundan dolayı da amel-i salih kısaca, İslami dünya görüşünden
kaynaklanan ve ona uygun olan bütün eylemler olarak tanım­
lanabilir. Salih ameller, ahlaki, manevi, entelektüel ya da sosyo­
ekonomik çizgileriyle birlikte kişisel ya da sosyal önemdeki
gayretleri olduğu gibi ritüel vecibeler ve diğer dini görevleri de
içerirler.

(Hadis kolleksiyonlannda çokça ortaya konulmakla birlikte)


Kur'an'da bilgiyle eylem arasındaki doğrudan sebep-sonuç iliş­
kisini ima eden tek bir ayetin var olmayışı iradi bir tercihtir. Bu­
nun iki muhtemel açıklaması vardır. Birincisi; bu ilişki, ima edi­
lecek kadar açık olduğundan zikredilmez. Zira, bir eylemin iyi
kabul edilmesi için, failin yalnızca temiz bir niyete sahip olma-

31 Wright, e<l. A Granımar of ıhe Arabic langııage, I.anc, Lexicon. s.v .. 'alim'.
100 /s/am Bilgi Anlayışı

sı yetmez; eyleminin hakiki doğasını da bilmesi gerekir. Çünkü,


samimiyetsizlikten kaynaklanan bir eylem, arzu edilen sonuçla­
n meydana getirebilse de, yine de İslami perspektiften noksan­
dır. İkincisi ise bütün bilginin eylemle sonuçlanmaması sebe­
biyledir. Çünkü bilginin kendisi, bir eylemin ürünüdür. Bu ne­
denle inananlardan, halkı eğitmek için bilgi peşinde koşan ve
cihaddan geri duran bir gruba sahip olma arzu edilir bir şeydir.
Bilgiyi elde etmek, muazzam bir gayreti ve fedakarlığı gerektir­
mesi sebebiyledir ki, bilgi cihadla aynı statüye yükseltilir. Yine
de, eskatolojik referans çerçevesinde, bilgiyle eylem arasında
doğrudan ilişkiye dair sayısız örnek vardır. Bu dünyada yapılan
her şey -iyi ya da kötü-, hem Tann tarafından bu dünyada hem
de eylemi yapan şahıs tarafından öte dünyada kesin olarak bi­
linir hale getirilecektir:

"Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu gorur. Ve


kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür(99/7-8)". "Biz, o
inkar edenlere yaptıklarını mutlaka haber verceğiz (41/50) " .

Belli bir bilgi türü ile eylem arasındaki b u açık bağlantıyla


birlikte, bu prensibin mevcut dünyaya uygulanabileceği husu­
sunda spekülasyonda bulunmak tamamen yanıltıcıdır. Ancak,
yukarıdaki ilişkinin öte dünyadaki sorumluluk düşüncesine yö­
nelik özel bir gönderme olduğu tekrarlanmalıdır. Eğer biz onu,
mevcut dünya ile ilişkilendirirsek, bir kimsenin yaparak ya da
şuurlu bir şekilde eylemde bulunarak daha iyi bileceği anlamı­
nı ifade eder. Böyle bir bilgi, her iki alandaki müteakip gelişme
için önceki bilgiye ve eyleme yardımcı olabilir. İkisi arasındaki
temel farklılık şudur ki, buradaki bilgi, sadece sürekli bir cihad
ve içtihat süreciyken öte dünyada, kazanılmış bilgi kesin olma­
lıdır.

Bilgi ve Hikmet

Bu safhada, Kur'an'da hikmet düşüncesi ve onun bilgiyle


olan ilişkisini tartışmak uygun olabilir. Hikmet, esas olarak ya
da birincil olarak düşüncesiz davranışa engel olan şeyi gösterir.
Hikmet, sahibini kötü dunımda olmaktan konıması sebebiyle
belli bir hayvani eğilime işaret eden hakemeden türer (kelime­
lerin tanımı, Lane'nin Lexicon'undan alınmıştır). Hükme benze-
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 101

yen hikmet, eşyanın hakikatine dair bilgiyi ve hikmetin gerek­


tirdiklerine göre eylem anlamını ifade eder. Birincil anlamında,
tutma, alı koyma eylemi demek olan aklın anlamına yaklaşır.
Ak!, isim halinde kendisine sahip olan şeyi -uygun olmayan an­
lamında- yanlış yapmaktan alıkoyan şey manasına gelir; bu
yüzden de, zeka (intelligence), akıl (intellect), anlayış (unders­
tanding), zihin (mind), sağduyu (reason) ya da bilgiye delalet
eder.

Kur'an' da Tanrı, Ahkamu 'l-Hakimfn, hikmet sıfatına sahip


olanların en hakimi olarak isimlendirilir. (Birtakım başka terkip­
lerde, O'nun isminin bir parçası olarak kullanılır).32 Hikmet,
Tanrı'nın inananlara bağışıdır. Genel olarak söylendiğinde,
Kur'an hikmeti ister kutsal metin şekline dönüşmüş olunsun, is­
terse dönüşmemiş olsun vahiyle ilişkilendirir. Bu yüzden de
Kur'an (ve vahyedilmiş diğer bütün metinler), hikmet kitabı (el­
Kitabu 'l-hikme) ve hikmetin mesaj (ez-Zikri 'l-hakfm) olarak
betimlenir.

İster bir kitap verilsin isterse verilmesin, bütün peygamber­


lere hikmet öğretilmiştir. Bundan dolayı da, İshak, Yakup Da­
vud, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa, Harun, Zekeriya, İsa, tıyas,
İsmail gibi lbrahim'in bütün çocuklarına ve Yunus'a Kitap, gü­
venilir yargılama (hüküm, başka yerlerde hikmet terimi, genel
olarak kullanılır) ve peygamberlik (nübüvvet) verildi. Hz. Mu­
hammed'e de aynı şey verildi. Davud, Süleyman, Yusuf, Lut ve
Musa'nın durumunda olduğu gibi belli bir takım yerlerde el-Ki­
tab terimi, bilgi (el-llm) ile birleştirilir. Diğer yandan peygamber
Lokman, zikredilen isimler arasında kitap almayan fakat kendi­
sine hikmet verilen tek kimsedir.

Böylece, hikmetin linguistik anlamından ve Kur'an'daki kul­


lanımlarından onun yanlış eylemlere engel olan ve doğru eyle­
min, hakiki bilginin bir vasıtası olduğu sonucunu çıkarmanın
bir sakıncası yoktur. Peygamberlik bağlamında Şafi, hikmeti,
peygamberlerin sünnetiyle eşitlemekte haklı görünmektedir.
Alimler tarafından tanımlandığı gibi Hz. Peygamber'in sünneti,

32 Hakfmıı "l-Habfr, Hakfmu 'l-Alfm ve Hayru '/-Hakimin gibi. Bu ifadelerin


Kur'an'daki yerleri için bkz. Abdulbaqi, el-Mu 'cemu 'l-Mufebres.
102 lslam Bilgi Anlayışı

ilahi mesajın nakline ve açıklamasına yönelik onun bütün dav­


ranışlarını, sözlerini -ister sesli, isterse sessiz olsun- tasdiklerini
ve kınamalarını içerir.3-�

Bilginin Sınırsız Doğası

Bilginin Kur'an'da göze çarpan dördüncü özelliği, onun sı­


nırsız doğasıdır. Burada bilgi, yalnızca beşeri bilgiye hasredil­
miş değildir; ilahi bilgiyi de içerir. Bilginin sınırsızlığı, her bile­
nin üzerinde daha çok bilen bir kimsenin olduğunu söyleyen
1 2/76'da açıkça ifade edilir.34 Bu sebeple de peygamberler bile,
daha çok bilgi öğrenme ihtiyacı duyarlar. Bundan dolayı da
Kur'an, kendisinden bir çok hikmet öğrendiği 'Tann'nın bir ku­
lundan,35 bilgi elde etmeye çalışan Musa kıssasını detaylı bir şe­
kilde verir (18/60-82). Hz. Muhammed'e bilgisinin sürekli art­
ması için dua etmesi emredilir:

" . . . Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı


(okumada) acele etme ve de ki, Ey Rabbim! ilmimi arttır
(20/1 14)".

İnsanın kendisine çok azının verildiği bilginin bütün olarak


sonsuzluğu, insanı, sınırlı duyuları ve aklıyla idrak edemediği
şeyleri inkar ya da reddetmede daha az kibirli olmasına ve o şe­
kilde davranmasına sebep olur. Dahası, insan gerçekten duyu­
larını ve aklını, daha yararlı bütüncül bir varoluş için Tanrı'dan
vahyedilen bilgiyi kendine mal etmek için kullanmalıdır.
Kur'aoi epistemolojinin bu yönü, (peygamberlerin vahiyden
kaynaklanan bilgileri dışında) belli bir bireyin ya da bir neslin
bilim adamlarının bilgisinin mutlak doğru değeri taşımadığını
ima eder görünür. Zira, bu takdimler ve buluşlar yeniden ortaya
çıkan delil ve bilgi temelinde sürekli olarak değerlendirilmelidir.

Bilginin Karşıtları

Bilgi hakkındaki hiçbir teori ya da düşünce, bilginin karşıtı


olan düşünceyi kabul etmeksizin tam olamaz. Betrand Russel
gibi bir çok felsefeci kesin bir şekilde bunu gözlemlemişlerdir:

33 Shafi, Risala ve al-Sihai,a/-Sünne.


34 Bkz. al-Sabuni, Mukbtasar, 2/257.
· 35 Geleneksel olarak Hızır olarak bilinir. Bkz. al-Bukhari, Sabih, I, 90-93.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 103

"Bir çok filozof. .. öyle teoriler kurdular ki, o teorilere göre, bütün
düşüncelerimizin doğru olması lazım geliyordu ve filozoflar da
yanlışı koyacak yer bulmakta büyük güçlüklere maruz kalıyorlar­
dı. "36

Yukarıda görüldüğü gibi Kur'an'daki bilgi anlayışı oldukça


geniştir. En geniş anlam ve manasıyla Kur'an! bilgi anlayışı ister
doğal, tarihsel, fiziksel isterse tanrısal unsurlara dair uygun en­
formasyonun veya olguların varlığını ve muhafazasını içerir.
Bilginin semantik (ve onun eşanlamlısı olan kavramların) alanı,
derin düşünme (tefekkür, tedebbür), anlama (jikh), manevi yol ,
göstericilik (huda), dini hakikat (el-Hakk), kesinlik (yakfn)
iman ve ahlaki ilişkiler (takva, amel) sürecini ve üretimini de
birleştirir. Böylece, bilginin karşıtları, birincil olarak ilmin ve
onun eşanlamlılarının ve keza onun epistemolojik alanında yer
alan ve yukarıda zikredilen bütün karşıtlarının yok sayılması
anlamını ifade eder. Bu yüzden de, bilginin tam karşıtları, la
ye'lemun (bilmiyorlar) veya bi gayr-i ilm (bilgisiz) gibi olumsuz
eklerin uygulanmasıyla ve şübhe (benzerlik, belirsizlik, septi­
zim), şekk (şüphe), rayb (şüphe, kuşku), zan (sanı), heva (bil­
gisiz arzu), batıl (yanlışlık), zulm (karanlık) ve cebi (bilgisizlik,
barbarizm) vasıtasıyla da ifade edilir.37

Yalnızca Tanrı, her şeyi bilir. Bu konu -ne kadar yüceltilirse


yüceltilsin- yine de her şeyi bilemeyen bütün varlıklar için sık
sık tekrarlanır. Esas olarak bu cehalet, Tanrı'nın her şeyi bilme­
sine, her şeye gücünün yetmesine, O'nun emir ve hükümleriy­
le ilgilidir ve onlarla tezat teşkil eder. İnsanın yeryüzünde, boz­
guncu ve kan dökücü eğilimi sebebiyle, halife oluşunun hikme­
tini meleklerin kavrayamayacağı bize haber verilir. Meleklerin
hiçbiri, Adem'e öğretilen yaratıcı bilgiyi bilemedi.ler. Tanrı iste­
medikçe peygamberler görülmeyeni bilemedikleri gibi, Tan­
rı'nın mesajını yayma hususundaki gayretlerinin-1nasıl sonuçla­
nacağını da bilmezler.

36 Buradaki tercüme Russel'in adı geçen kitabının A. Adnan Adıvar tarafından Fel­
sefe Meseleleri adıyla yapılan tercümenin ilgili yerinden, "filosof', "filozof' ya­
pılarak alınmıştır. Berırand Russel, Felsefe Meseleleri, çeviren A. Adnan Adıvar,
Remzi Kitapevi, üçüncü baskı. lstanbul, 1%3, s. 173-174 -ç-.
37 Durgunluk ve soğukkanlılığa işaret eden hilmin karşıtı olarak. Bkz. Izuısu,. 7be
Stmcıure of Elhical Terms.
104 Js/am Bilgi Anlayışı

Yahudiler ve Hıristiyanlar bilgisiz bir şekilde, tbrahim'in


kendi dini cemaatlerinin bir üyesi olduğunu iddia ettiler. lsa'nın
haç üzerinde gerçekleştiği farzedilen ölümüyle ilgili düşüncele­
ri, bilgiye değil fakat şüphe ve zanna dayanır. Mesela, tevhid
karşıtı bütün düşünceler -ister başkalarını Tanrı'ya ortak koş­
mak (şirk) isterse, O'nun hakkında tartışma olsun-, bilgiye de­
ğil fakat yalnızca, zanna ve yalana dayandığı kabul edilir.

Çocukluğu süresince tabii gelişimine hiçbir bilgiye sahip ol­


maksızın başlayan insan, bir şeyler bilmek için büyür; sonra
hiçbir şey bilmeme durumu olan çocukluğa yeniden döner, ya­
ni her şeyi unutur. Belli bir dönemdeki tabii dünya göz önünde
bulundurulduğunda, bilme döneminde bile insanın bilgisi, sı­
nırlıdır.

"Binmeniz ve süs için atlan, katırları ve merkepleri (yarattı) ve da­


ha sizin bilmediginiz nice şeyleri yaratmaktadır (16/8)".

"Ne yücedir O (Allah) ki, topragın bitirdiklerinden, kendilerinden


ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır
(36/36)".

Bu daha önce detaylandırılan bilginin sonsuzluğu düşünce­


sinin karşıtı bir şey olabilir. Ancak, hakikatte böyle değildir.
Gerçekte, iki doktrin aynı madeni paranın iki yüzünü oluşturur­
lar: Bir alim, belli bir zaman diliminde bulunan bütün bilgiyi bi­
lemez. Nihai olarak, bilgisinin kendi dönemi olduğu kadar baş­
ka nesillerin bilim adamlarının araştırmalarına dayandığını ka­
bul etmek zorundadır: Ali Osman el-Hucviri'den iktibas eder­
sek (ö. 1 076): "Bilmediğini bilecek kadar bilmelisin".38

Cebi kavramı, müslüman alimler tarafından bilginin doğru­


dan karşıtı olarak kabul edilir. Misbabü 'l-Münfrfi Garfbü 'l-Ke­
bır (Anlaşılması Zor Kelimeler/Kavramlar Hakkında Aydınla­
tıcı Lamba) adlı sözlüğün sahibi el-FeyyônıJ cebi veya cebi/eyi,
Firuzabadl, Rağıb el-lsfehanl, el-Cevheri ve sufı el-Hucvlrl gibi
daha önceki lügatçılar ve gramerciler uygun olarak bilginin kar­
şıtı (bilafü 'l-ilm) olarak tanımlar.39 Onların tanımına göre cebi,

38 al-Hujviıi, Kasbf al-Mabcab, s.18.


39 al-Hujviri, Kasbf
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 105

yalnızca bilgiden boş bir zihin değildir; daha ziyade, ahmaklık


ve aptallığa dair davranışsa! özellikleri ve yanlış davranışı da
içerir. Mesela Rağıp el-lsfehanl, ''elimenin birincisi, "nefsin bil­
giden hali oluşu" olmak üzere ''bir şeye olduğundan farklı bir
şekilde inanmak" ve "bir şeyi yapılması gerekenden farklı bir
tarzda yapmak" anlamlarının da olduğunu kabul eder.40

Ignaz Goldziher ve Toshiko Izutsu gibi modern batılı bilim


adamlarının Kur'an'daki c-b-1 kökünün analizinden hareketle
ceblın, birincil olarak bilginin doğrudan karşıtı olan 'bilme­
mek/cehalet" değil, daha ziyade hoşgörülü, sabırlı, şefkatli ve
kör hırstan azade olmak gibi medeni insanın ahlaki makulluğu­
na işaret eden hilmin karşıtı olduğu sonucuna ulaştıklarına işa­
ret etmek önemlidir. Diğer yandan Rosenthal, kendisine has eti­
molojik karşılaştırma metodunu uygulayarak -başka bir temel­
de olmakla birlikte- klasik müslüman alimler tarafından ulaşılan
aynı sonuca ulaşır. Rosenthal, cabiliyyenin Yahudi 'sürgün' (ga­
lut, galata) terimini benimseyen Muhammed tarafından kabul
edilen normlar ve değerler aleyhinde konuşan ve eylemde bu­
lunan cahil kimseler anlamını ifade ettiğini ileri sürer.4 ı Rosent­
hal'ın spekülasyonunun bu son kısmı, tarihsel olarak doğrulu­
namaz; yani, Hz. Peygamber bu yahudi terimini nasıl ve nerede
edinmiştir. Üstelik, Arapça cebi terimi ve türevleri, İslam öncesi
şiirde mesela, Amr İbn Gülsüm'in Mua/lakasında bulunur.

Soyut isim cabiliyye, Kur'an'da dört kez kullanılır.42 tik ba­


kışta Cprimafacie) bu ayetler dar anlamda bilginin karşıtı olarak
'cehalet'le hiçbir ilişkiye sahip görünmezler. Gerçekte, Kur'an,
peygamber Lut'un kavmini, homoseksüelliği sebebiyle yerdiği
yerde (27/54), eylemlerinin kötüli.ıgünü görmelerine (tubsirnn)
rağmen, 'cahil/bilmeyen (tecbelun)' diye isimlendirir.

Bu bölümde yorumlandığı şekliyle bilgi anlayışı, geniş ve bi­


lişsel, ruhsal-etkili ve ahlaki boyutları içeren bir şey olduğun­
dan bilgiye karşıt olan bu kavramın aynı zamanda iki boyutlu
bir önemi haiz olduğunu teklif etmek tamamen makuldür. Ra­
ğıp el-lsfehanl tarafından verilen ve az önce iktibas edilen cebi,

40 Lane, Lexicon, s.v., 'jahl'.


41 Izuısu, Strucıure ofEthical Terms, Rosenıhal, Knowledge Triumphant, s. 33-35.
42 3/154, 5/50, 33/33-34, 48/26-28.
106 lslam Bilgi Aıılayışı

bilginin ve/ya da inançta ve/ya da eylemde bir hatasını gösterir.


Farklı kombinezonlardaki bu boyutlar, cahiliyye teriminin se­
mantik alanlarında görünür. Izutsu ve Goldziher'in ulaştıkları
sonuçların aksine, klasik müslüman alimlerin kabul ettikleri şe­
kilde, semantik alanlarda, cehlı.n bilginin bir karşıtı olduğu iddi­
asını destekleyen az çok belli bazı epistemolojik kavramlar var­
dır. Genel olarak konuşulduğunda 3/154'de bilginin karşıtı olan
iki terim, zann (sanı) ve gayr-ı hakk (gerçek olmayan), anlam­
da bir benzerliği akla getiren cahiliyye ile ilişkilidir. Yine bilgi­
nin ayırıcı bir özelliği olan kesinlik (yakin), bu bağlamda muh­
temelen daha derin bir şüpheyi ve sonuç olarak Tanrı'nın yar­
gısını ve yasalarını görmezden gelme ve aldırmama eğilimini
gösteren 5/50'deki cahiliyye ile tezat teşkil eder. 33/33-34'deki
bilginin diğer iki unsuru ayet (Kur'an'ın ayetleri) ve hikmet
(wisdom), bizim ilgilendiğimiz terimlerle tezad teşkil eder. Bu
bağlamda, 'ilk cahiliyye ( cahiliyyetü '/-ula) deyimi', sosyalleş­
me ya da süsler takınmayı gözönünde bulundurmaya başlayan
tanrısal rehberlik bilgisinden önceki zaman ya da durum olarak
yorumlanabilir. Son olarak, 48/26-28'da cahiliyye ilk önce kü­
für (inançsızlık) ve hamiyyet (vahşet ya da inatçılık) ile ilişki­
lendirilir ve daha sonra takva, hüda ve hakk gibi kavramlara
epistemolojik olarak karşı karşıya konulur.

Goldziher ve Izutsu'nun cehfın bilme zıt olan, ruhsal-etkisi


ve ahlaki boyutları üzerindeki vurgusu Kur'an temelinde doğru­
lanabilir.43 Ancak bu bilim adamlarının, cehlı.n eşit derecede
önemli olumsuz epistemolojik münasebetinVilişkisini dışarıda
bırakma hususunda haklılıkları kanıtlanamaz. Rosenthal, onla­
rın konumunu 'şüpheli geçerliliğin' bir oluşu (being one) olarak
sorgular. Gerçekte Kur'an'daki bilgi anlayışı, bütün klasik müs­
lüman alimler tarafından gösterildiği gibi, karşıtına -cebi- sahip­
tir.

Kur'an'daki diğer epistemolojik olumsuzlar, şüphe (şekk,


şübhe ve rayb), sanı ya da kanı (zann) yanlışlık (batı/), yalan
(kizb), sapkınlık (dalalet), unutkanlık (nisyan), dikkatsizlik
(gaflet) ve arzu (heva) düşünceleridir. Duyumsal kavrayışsızlık
dysfunksiyon (kör, sağır ve dilsizlik), ölüm ve karanlık gibi bel-

43 Bkz. 12/33, 6/33-35; 7/134-136; 1 1/27-29; 28/55; 39/64-65 vs.


Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 107

li mecazlar, ortak olarak daha önce yorumlandığı şekilde en ge­


niş anlamda cehaletin etkileyici durumuna işaret etmek için
kullanılır. 44

Karşıdan gibi, bu epistemolojik olumsuzların birbirleriyle


alakalı olduğu ve karşılıklı olarak bütün anlamlarında birbirleri­
ni desteklediklerini tekrarlamak gerekir.

İslam med�niyetinde hakiki bir parya ve toplum dışı45 hali­


ne gelen basit bir kavram olarak şüphe, Kur'an'dan güvenilir bir
şekilde gerekçelendirilir görünmektedir. Şüphe için kullanılan
üç terimin daha çok teknik olarak kabul edileni ve tam etimo­
lojik anlamı, "farkına varılması zor olan şey"i ifade eden şekWir.
Bununla birlikte, Cevheri, Sağan! ve Murtaza ez-Zebidi gibi bir­
kaç klasik gramerci, şeklim, "bir şeyi diğerinden ayırmayı ya da
bir şeyi diğerine yapıştırmayı" ifade ettiğini ve (şüpheye) açık
epistemolojik benzerlikleri sebebiyle birbirlerinden ayrılamaz
görünen iki ya da daha fazla önermeyi içerdiği sonucunun çı­
kartılabileceğini ileri sürdüler. 46 Üstelik şüphe, hem bilgi yoklu­
ğu hem kibir ve/ya da kapristen kaynaklanan ruhsal sapma,
hem de muhtemelen yerleşik gelenekler vasıtasıyla öznelerin
zihninde ayrılamaz olan çelişik önermeler arasında var olur. İs­
ter açıkça benzer önermeler, isterse karşılıklı olarak birbirlerine
zıt olanlar arasında olsun 'ayırmanın' ya da 'birleştirmenin' ara­
sını ayırmak yetkili haber vericiler, İslami nomenklatürde
Kur'an (el-Furkan, Kriter olarak isimlendirilir) ve Muhammed
(s.a) vasıtasıyla nakledilen bilgiyle gerçekleştirilebilir. Yukarıda
hakkında kuramsal olarak düşünülen şekkin anlamı, Kur'an'ın 1-
sa'yı hakiki bilgiye dayanmayan ve saf sanı olarak haç üzerinde
kurban edilmesine yönelik Yahudilerin iddialarını reddettiği
yerde 4/157'de belirgin hale getirilir. 10/94'de şüphe, yine
Kur'an! bilgi anlayışının kesin özelliklerinden biri olan hakikat­
le bir kez daha tezat teşkil eder. Burada, Mekkeli inanmayanlar,
daha önceki kutsal metinleri okuyan kimselere sorarak Muham­
med'in mesajının gerçekliği hakkındaki şüphelerini ıskartaya

44 imanı reddedenler ve münafıkların durumunun canlı ve mecazi beıimlemesi


için bkz. '2/6-20. Burada, episıemolojik olumsuzlar ve mecajlar yan yana yer
alır. Aynca bkz. 19/22.
45 Rosenıhal, Knowledge Triumpbant, s. 300 .
46 Lane, Lexicon, s.v., 'shakk', 'shubha'.
108 lslam Bilgi Anlayışı

çıkarma hususunda meydan okudular. Bunun ışığında şeklim,


cehfın eşiti bir ifade olduğu müslümanlar tarafından haklı ola­
rak kabul edilir: kefa bi'l-şekki cehlen.47

Şüphe düşüncesi, genel olarak rayb kelimesiyle de ifade


edilir. Bununla birlikte, el-Edrus raybın, kategorik olarak her
ikisi de bilginin bir derecesini gösteren ön gerçek olarak kabul
edilen benzer/belirsiz ve/ya da karşılıklı olarak çelişik önerme­
lerin varlığını gerektiren şekk ve şüpheden farklı olduğunu vur­
gular. el-Edrus, Kur'an'da rayl7a yapılan bütün göndermelerde,
saf bir fantazi olarak reddedilebilen Tanrısal kaynaklar dışında
hiçbir referans çerçevesinin bulunmadığı Yargı Günü ve vahye
dair haberlerin olduğunu iddia eder. Bu yüzden onun için rayb,
"alışılmışın dışında olan gerçekliğin bir düzeyini redde" gön­
derme yapar. 48 Kur'an şekk ve rayb terimlerini muadil anlamda
olduklarını gösterecek bir tarzda kullanır. Bu yüzden el-Ed­
rus'un tezi Kur'an'a uygun değildir. Mesela, 34/54'de -şekkün
mürfb-. innehum kanu fi şekkin mürfb (Çünkü onlar, endişeye
düşüren bir kuşku içinde idiler)- mürfb, bir kimsenin kendisini
şüpheyle doldurmak anlamındaki e- re- be'nin dördüncü kalıp­
tan aktif bir sıfat-fiildir. Keza irtabe, delil hakkındaki şüpheye
referansla, 2/282'de kullanılır. Bu ayetler ve onlarla ilişkili diğer
ayetlerdeki anlam, el-Edrus'un teklif eder göründüğü gibi radi­
kal bir farklılığa işaret etmez.49 el-Edrus'un delilleri ve ulaştıkla­
rı, Kur'ani öğretinin bütünlüğünü dikkate almayan saf semantik

bir tahlilin sonuçlarıdır. tik olarnk rayb, 2/2, 10/37 ve 32/2'de


açıkça gösterildiği gibi, el-Kitalida somutlaşan Muhammed'in
mesajının bütünlüğü hakkında kesinsizliğe, şüpheye ya da kuş­
kuya gönderme yapar. Dört kez kullanılmış olsalar da, Saat (kı­
yamet) ve Yargı Günü hakkındaki haberler, yalnızca Kitab'ın
toplam mesajının bir parçasıdır. el-Edrus'un yanlışı, karşılıklı
olarak birbirlerini dışlayıcı şekilde Kitabın mesajı ve Yargı Gü­
nüne dair haberler arasındaki keskin ayırımında yatmaktadır.
Oysa, Yargı Günü hakkındaki haberler, hakikaten Kitab'ın me­
sajının bir parçasıdır. İkinci olarak, Mekkeli politeistler (inan­
masalar da), Muhammed'in mesajının bir kısmı hakkında, özel-

47 al-Fayyumi, al-Misbahu '/-Munir,s.v., 'jahl'; Rosenthal, Know/edge Triumphant.


48 al-Edrus ,'The Concept of ilm in the Quran'
49 Bkz. yine 1 1/62, 1 10/14 -19; 4 1/45 ve 42114.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 109

likle de ehl-i kitabla ilişkileri yüzünden, Yargı Günü hakkında­


ki haberlerle ilgili olarak biraz bilgiye sahiptiler.50 Şüphe ve
septik sorgulama düşüncesi de, m- r-y köküyle ifade edilir. Bu
durumda şüphenin nesneleri, tamamen şekk ve raybınkilerle
yani, Pegamberin vahiy tecrübesine ya da Yargılama Günün'de
Tann'yla karşılaşmayla (32/23; 4 1/54), aynı görünür.

(Ayetleri beyyinat -açık, aşikar ve tartışılmaz entelektüel ya


da algısal kanıtlar veya deliller- diye isimlendirilen) Kur'an'ın
açık delillerine rağmen gönülde yaşatılan şüphe, sadece olum­
suz ve kınanır görünmektedir. Aynca, Kur'an ve cnun delilleri,
rasyonel ve psikolojik olarak zorlayıcı faktörleri içeren kesin bir
kanıt anlamını ifade eden burhan (4/147) diye isimlendirilir.51
Keza Kur'an kendi kanıtını, muhtemelen 'ayet'in en güçlü türü
olan sultan (53/33) diye adlandırır. Burhan, kesin bilgide tesbit
edilen "açık kanıt" ya da "argüman"; zihinlere güç ve otoriteyle
hücüm eden "hakikat" anlamını ifade eder.s2 Bu yüzden de o,
bir tür karşı konulmaz kanıt hakkındaki şüphe etmedir. Bu şüp­
he, az önce açıklandı, izah edildi, detaylandırıldı ve kaprislerle,
inançsızlıkla ve kibirle eşitlendi ve kınandı. Bununla birlikte,
hakikati samimi bir şekilde arama sürecinde var olan şüphe,
Kur'an için kabul edilebilir görünür. Bundan dolayı, gerçek
Tann'yı aramada şüphe eden ve bir çok hata yapan peygamber
İbrahim, müsbet nokta-ı nazardan hikaye edilir (6/75-79).
2/260'de, tbrahim'in Rabb'inden kalbini mutmain kılmak için
ölülere nasıl hayat verdiğini göstermesini istemesi, betimlenir.
Bu yaklaşım, belli bir ölçüde şüpheye işaret etmekle birlikte,
Tanrı'nın olumsuz bir tepkisine yol açmaz) 3

Kur'an'daki bir diğer epistemolojik olumsuzluk, az önce bu


bölümde ele alınan sanıdır (zann). Sanının har.sia (kh ve sad'la)
ifade edildiği de ilave edilebilir. Sanının semantik alanında, bir
çok ruhsal ve epistemolojik olarak karşıt olanların ayırıcı özel­
liklerini içerdiği, 6/148-50'de olduğu gibi, açıktır. Burada, şirke

50 27/67-68. "inkar edenler dediler ki: 'Biz de babalanmız da toprak olduktan son­
r.ı mı, biz mi (dirilip kabirlerden) çıkarılacağız. Bu tehdit, bize de, önceden ata­
larımıza da yapıldı. flu ewelkilerin masallarından başka bir şey değiklir"'.Yine
bkz. 10/94 ve Rahman, Major 1bemes.
.
51 Lane, Lexicon, s.v., 'bayyin a'. Bkz. Rahman, Major 1benıes.
52 Rahman, Major 7bemes, s. 73 , 74. Keza, Lane, lcxicon, s.v., 'burhan', ·sultan'.
53 Bkz. Rosenthal, Know/edge Triıınıphaııı, s. 300.
110 lslam Bilgi Anlayışı

boyun eğenler, kendi günahları ve babalarının günahları için


Tanrı'yı suçlayarak kader bahanesini kullanma eğilimi gösterir­
ler. Kur'an bunu, meselenin hakikati hakkında yalan olarak ka­
bul eder. Sonra Hz. Peygamber, bu sanılarıyla ilgili olarak kesin
bilgi ortaya koyarak insanlara meydan okumaya teşvik edilir.
Muhakkak, bütün hakikatlere dair kesin delil, Tanrı katındadır.

Aynı surenin daha önceki bir ayetinde Kur'an, Hz. Peygam­


ber'e, Tanrı'nın vaadettikleri hakkında şüphe etmemesini ve
yeryüzünde yaşayanlar ile sanı ve tahmin yoluyla kendisini yol­
dan çıkartacaklara aldırmamasını tavsiye eder. Muhakkak Tanrı
Kendi yolundan ayrılanları ve doğru yolda yol gösterilenleri bi­
lir. Yine 1 0/66-70'de, şirke teslim olanlar, delil ve bilgi olmaksı­
zın Tann'ya oğul isnad etmede yalnızca zannedenlerdir. Onla­
rın zanlarının tamamı ise, hakikati sürekli reddlerinin sonucu
olan yalandır.

Hz. Peygamber'in Mekke'ye girişinde putları ortadan kaldı­


rırken okuduğu 17/81 'de "De ki, hak geldi, batıl zail oldu . . . "
ayetinde de gösterildiği gibi, batıl, İslami mesajın total hakika­
tinin karşıtıdır.54 Kelime, tam olarak yanlış, sahte, değersiz ve
boş bir şey anlamını ifade eder.55 Kur'an'da, hakikatin doğru­
dan bir karşıtı olarak batıl düşüncesi, bile bile hakikati gizleme
ve onu yanlışla karıştırma gibi diğer bir olumsuz davranış özel­
liğini beraberinde taşır.56 Hakikat, insana sürekli faydasından
dolayı yeryüzünde sabitleşecek iken, batılın bütün şekilleri, bu­
harlaşıp gidecek olan kabarcık ve köpük gibi bir illüzyondur.57

Böylece, karşıtının her hangi bir tarzda ya da şekilde 'Tan­


rı'ya ve O'nun dinine karşı saygısızlık olarak kabul edildiği' ha­
kikatin, İslami epistemolojide ve dünya görüşünde böyle temel
ve kutsal bir yer işgal ettiği açıktır. Bundan dolayı, tanrısal haki­
katin bir yönünü yalan ya da zan olarak k(lbul etmek küfürle
(inançsızlık) aynı şey anlamına gelir.58 Bu bağlamda, yalan söy­
lemek ya da yalan uydurmak, keyfi bir şekilde helal (müsaade

54 Al-Sabuni, Mııkhtasar, 2/3%.


55 L·ıne, Lexicoıı, s.v., 'bati!'.
56 2139, 140-142; 3/64 ve diğerleri.
57 13/17. Bkz. 17/81 ve34/49.
58 Izutsu, 7be Strncıure of Ethical Terms, s. 92.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 111

edilebilir) ve haram (yasaklanmış) denilerek caiz görülmeyen


dini-ahlaki yasaların resmen ilan edilmesi durumunda olduğu
gibi, farklı türden bir şirke yol açar. Daha önce bu bölümde, yol
göstermenin (hüda), İslami bilgi anlayışının temel bir unsuru
olduğu gösterilmişti. Bundan dolayı, yol göstermenin �arşıtları,
İslami hassasiyetlerin nefret ettikleri davranışlar olan küfür,
şirk, tekzib ve zülümle birlikte, Kur'an'ın bir çok önemli dini­
ahlaki terimlerinde olduğu gibi, oldukça geniş bir ilişkiler ağına
sahip olan hatadır (dala/, dalatet).59 28/50'de örneklendiği gibi
"Allah'tan bir yol gösterme olmadan, yalnız kendi keyfine (he­
va) uyandan daha sapık kim olabilir? Muhakkak Tanrı, zalim
kavmi doğru yola iletmez". Doğru yoldan sapmaya, geçici is­
teklerin ve kontrolsüz arzuların (heva. ehva) yol açtığı aşikar gi­
bi görünmektedir. Heva, bilgiyle doğrudan bir karşıtlık içinde­
dir. 60 Hevanın takip edilmesi, insanın entelektüel ve ahlaki ye­
tileri üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. Kur'an, hevayı, heva­
ya ibadet etmekle yani, onu Tanrı kılmayla bir tutar:

" Heva ve hevesini tanrı edinen ve Tanrı'nın, (yanındaki) bir bilgi­


ye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstü­
ne de perde çektiği kimseyi gördün mü ? Şimdi ona Tanrı'dan son­
ra kim doğru yolu gösterecek, düşünmüyor musunuz ?(45/23)".

Bununla birlikte, Izutsu'nun da işaret ettiği gibi, vahiy yoluy­


la bilginin gelişi öncesinde yapılan hataya, (3/158 ve 620/2'de
olduğu gibi) kınama ya da küçümseme ile bakılmaz; çürıkü kü­
für problemi, kelimenin değişmez anlamında henüz gereği gibi
ortaya çıkmamıştı. 61

Zann, şekk, batıl, kizb ve dalalet gibi kelimelerin tamamının,


Kur'an! hakikatin açık deliline bilinçli bir şekilde karşı koymayı
ifade ettiklerinden, yalnızca İslam için entelektüel, ruhsal ve ah­
laki olumsuzların en derin boyutunu çağrıştırdıkları kesin ola­
rak söylenebilir. Burada, özellikle de vahyedilmiş hakikatin gel­
mesinden önce, mezkur hakikatin samimi bir şekilde aranması
sırasında yaşanan tabii hatalar ve yanlışların terıkidi yok gibi gö-

59 Yol gösterme terimi, 2/257, 40/30 ve 72/1-2'de okluğu gibi n'i.şdle de ifade edi­
lir. Hata ya da yoldan çıkma da ğava (ğayy) (2/257; 20/119-120), zeyğ ve ami­
ha gibi bir çok terimle ifade edilir. Bkz. Izut,u, 7be Strncıure of Etbica/ Terms.
60 2/140 ve 30/28; Izut,u, 7be Strncıure of Etbical Terms.
61 Izutsu, Tbe Strncıure of Etbical Terms, s. 196.
1 12 lslam Bilgi Anlayışı

rünmektedir. Muhtemelen bu perspektiften, Tanrı'nın sözleri ve


işlerinden teşekkül eden bilginin bütün düzeyleri ve bütün
alanlarındaki beşeri araştırmalar, tanrısal yol göstericiliğe daya­
nan ve O'nun tarafından görevlendirilen Tann'nın halifesi (vise­
regenti) olarak insanın, yeryüzündeki seyahatinin varlık sebebi­
ni (raison d'etre) yerine getirmeyi hadeflediği ölçüde, yalnızca
izin verilmekle yetinilmez olumlu anlamda desteklenirde.

Bilginin Metotları ve Amacı


Esas itibariyle, Kur'an'ın kabul ettiği bilginin iki kaynağı var­
dır: vahiy ve beşeri akıl (ak[). Vahiy, insanın da dahil olduğu
Tanrı'nın çeşitli varlıklarına gönderilir. Bundan dolayı, evren ve
an gibi varlıkların, sırayla rasyonel temelleri (emr ve kada) ve
hayatta kalma iç güdüsü anlamında 'vahiy' aldıkları söylenir.
Melekler ve Musa'nın annesi gibi bir kısım insanlara, hususi ey­
lemlerde bulunmaları için ilham edilir. Bunların vahiy aldıkları
tarihsel olarak kesin olmakla birlikte her ikisi de ne Tanrısal
mesajlar ne peygamberlik ne de yasalar almamışlardır.62 Yalnız­
ca peygamberlere, vahyin unsurları olarak bu üçü verilir. Pey­
gamberlerin, belli vesilelerle vahyin vasıtalarını işitseler ve gör­
seler de vahyi, kalpleriyle aldıklarının altını çizmek önemlidir.
Bu, sıradan insandaki akıl, akıl yürütme ve derin düşünme (te­
enunül) mahallerine de, sadr (göğüs), fuad (ruhsal kalp) ve
lübb (Akıl)63 gibi kalbin farklı "katmanları" olarak gönderme
yapılması sebebiyle önemlidir. Düşünme ve tefekkür üzerine
önemli bir yer vermiş olsa da, akl terimi Kur'an'da asla kullanıl­
maz. Onun asıl ilgisinin, bilginin fiziki merkezinden daha ziya­
de bilme eylemi ve bilme sürecini vurgulamak olduğu görün­
mektedir. Kur'an'da düşünme ve bilme süreci, tamamı duyusal
algıda meydana gelmesi gereken a-ki-le, fa-ki-he, te-fek-ke-re,
ha-si- be, zan- ne, i'ta-be-re, te-deb-be-re ve ha-ki-me gibi muh­
telif fiillerle ifade edilir. lslam'da düşünce, hem doğa, hem insa­
nın fiziki ya da psikolojik gerçekliklerinden hem de tarihsel fa­
aliyetlerden alınan olgulara ve bilgiye dayandırılabilir. Mesela,
Tanrı'nın görülmeyen varlığını tefekkür ve teemmülde Kur'an,

62 Afnan, A Philosophical Lexicon.


63 Kalhin farklı katmanlarının fonksiyonlarına dair çok ilginç bir açıklama için
lıkz. Haklın et- Tirmizl, Beyanü '/-Farq.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 1 13

insan aklının tabii, tarihsel ve fiziki çevre temelinden hareketle


akıl yürütmesini ister.

Bundan dolayı da, Kur'an'ın duyusal algıya ağır bir sorumlu­


luk yüklemesi mantıksal görünmektedir. Zira, bütün beşeri ye­
tiler, Yargı Günü'nde sorumlu tutulacaklardır.64 Bu yüzden
17/36'da insandan, bilgisiz hiçbir şeyin peşine düşmemesi iste­
nir; çünkü, kulak, göz ve kalp (fuad) öte dünyada hesaba çeki­
lecektir. Yargı Gününde, geçerli bilgiyi elde etme yeteneğine
sahip olan diller, eller, ayaklar ve deriler insana karşı şehadette
de bulunacaklardır. Bu hususta, Kur'an'ın, araştırmacının, sos­
yo-tarihsel mevkiini aşan objektif bilgiye belli bir dereceye ka­
dar ulaşabileceğini kabul eniğini kesin olarak söyleyebiliriz.65.
Diğer yandan bilgi, iman ve Tanrı şuuru (takva) arasındaki ya­
kın ilişki kadar önemli epistemolojik terimler ayet ve ibretin
Kur'an! kullanımı, açıkça bilginin elde edilmesi ve kullanılması
gibi bir çok temel yönde, araştırmacının dünya görüşünün öne­
mine işaret eder.

A-be- re/ibret; genel olarak ya bir nehir, vadi, kanyon veya


kaya deliğinin kenarı veya sınırına ait olan bir şeyin yanından
yahut önünden geçmek (pass by), geçip gitmek (pass on), öbür
tarafa geçmek (pass over), içinden geçmek (pass through) ve
ötesine geçmek (pass beyond) anlamlarını ifade eder. Farklı so­
mut ve kavramsal anlamlar, ara bir alanının karşı karşıya iki
noktasını birleştirmeye yönelik eylemden türetilir. 66 İbret teri­
mi, Kur'an'da, bazı yerlerde Tanrı'nın doğadaki yaratıklarıyla il­
gili olarak kullanılmakla birlikte genel olarak, tarihle ilişkili ola­
rak kullanılır. Prof. Muhsin Mehdi'nin edebi bir şekilde ifade et­
tiği gibi:

'İbret' terimi "hem olumlu uyarıyı hem olumlu rehberliği ve


hem de gelecek eylemin yönünü ifade eder. Cemaatı belli bir
takım eylem kalıplarına karşı uyarır ve geçmişin iyi davranışla-

64 Bu yetinin kısa bir tanımı için bkz. Sheikh, A Dictionary ofMuslim Pbilosopby,
krş. Tafıazani, A Com menıary.
6; Bilginin doğasının sosyo-tarihsel olarak belirlenimciliğinin güçlü bir eleştirisi
ve aklın otonomisinin savunması hakkında bkz. Shills, 'Knowlcdge and Soci­
ology of Knowledge'.
66 Lane, Lexicon, s.v., 'ibra'. Krş. Mahdi, /bn Kbaldun 's Pbilosopby of Hisıory.
114 lslam Bilgi Anlayışı

nnı öğrenmeye ve onları taklit etmeye teşvik eder... Terim, esas


olarak, olayların sayısal çokluğunun temelinde yatan planın
tek olduğunu bulma, onların her zaman değişebilir ve yok ola­
bilir karakterine sızan sürekliliği yakalama ve bu tür düşüncele­
rin sonuçlarını pratik meselelerde kullanma anlamına gelir".67
Kıyasın hukukda kullanılmasını destekleyen Ebu Bekir el­
Cessas ve Fahreddin er-Razi gibi bir çok klasik hukukçu, husu­
si bir tarihsel olayı alıntılayan 59/2 ayetini temel bir gerekçe ola­
rak kullandılar.68 Yaratıcı olmakla birlikte, bu gelişme, bir çok
hukukçu ve dialektik kelamcının, yalnızca kesin olduğu kabul
edilen rivayetlerle yetinmeye razı olup, aklın kullanımını tarih­
sel yorum ve anlamayla sınırlamaları sebebiyle de ironiktir. lbn
Haldun ya da el-Biruni gibi felsefi altyapıya sahip olan tarihçi­
ler, tarihi, rasyonel temelli ve açıklamalı tikel olayların bilgisi
olarak kabul ederlerdi.69
Daha önce zikredildiği gibi düşünme ve bilme süreci, objek­
tif bilgiye ve olaylara dayanmalıdır. Epistemoloji, aksiyoloji ve
ruhsallık arasındaki derin ilişki üzerindeki Kur'an! vurgu, uygun
bir şekilde doğrulanmış bilgi ve olguların objektifliğini değiştir­
meyi hedeflemez fakat, daha ziyade, epistemolojik teşebbüsün
farklı boyutlarıyla ilgili uygun rehberlik (proper guidence), kav­
rayış (insight) ve vasıtaları sağlamaya yöneliktir. lslam'da bilgi
anlayışının, tam olarak belli bir takım hedefleri vardır. 1sliim'ın
dünya görüşünün emirlerine ideal bir şekilde uyar. Bilginin bi­
rinci maksadının Tann'yı bilmek olduğu hususunu kabul etme­
de müslüman alimler haklıdır. 70 Bu bilginin derecesi hususun­
da ayrılsalar bile, evvelce gördüğümüz gibi, bunun arkasındaki
maksat açıktır: Tann'nın sıfatları hakkındaki bilgi, insanın ahla­
ki-moral davranışını olumlu olarak etkiler. Tanrı'yı bilme, aynı
zamanda insanın bu evrendeki maksadına ve o maksadın yeri-

67 Mahdi, lbn Khaldun, s. 68.


68 "Kitap ehlinden küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Onların
çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını
sanmışlardı. Böylece Allah('ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden
geldi, yüreklerine korku salıverdi; öyle ki, evlerini kendi elleriyle ve müminle­
rin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın". Krş. Hasan
'The Justifıcation of Qıyas'.
69 Mahdi, lbn Khaldun.
70 Rosenthal, Knowledge Triumphanı,
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 115

ne getirilmesiyle ilgili bilgiyi de bilme anlamına gelirdi. Bu yüz­


den de, Kur'anı mesaj ve Peygamberi davranışın gerçek bilgisi­
ne sahip olmak zonınlu hale gelir. İnsanın Tanrı'nın halifelik
emanetini hakkıyla yerine getirebilmesi için diğer bütün bilim­
ler ve eylemler bu tür bilgiden kaynaklanmalı ve onun tarafın­
dan ilham edilmelidir. Her hangi bir diğer bilim ve eylemin öne­
mi ya da önceliği, onların bu konuya katkılarıyla orantılıdır. O
zaman, her epistemolojik çaba, her ikisi de Tanrı'ya hizmetin en
yüce eylemleri olan bir içtihad ve her eylem cihad olurdu.
Peygamberi Gelenekte Bilgi Anlayışı

Sahih hadisin Kur'an'ın bütüncül bilgi anlayışının bir parça­


sını oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, hadisteki bilgi anla­
yışının incelenmesini Kur'an'ınkinden kasten ayırdım. Bu ayrı
yaklaşunın sağladığı rahatlık dışında, aynı zamanda epistemo­
lojik bakış açısından tam anlamıyla hadis literatürüne uygulana­
bilir bazı meseleleri ele alma hususunda daha büyük bir fırsat
da verir.
tik hadis derlemeleri, Hz. Peygamber tarafından ortaya ko­
nulan bilgi anlayışına çok fazla ilgi göstermezler. Mevcut en es­
ki hadis derlemesi, Hz. Peygamber'in sahabisi ve hadis ravisi
Ebu Hüreyre'nin bir öğrencisi tarafından derlenen Sahifet-ü
Hemmam lbn Münebbih, Hz. Peygamber'den, daha sonraki
hadis derlemelerinin Kitabu 'l-ilm adlı bölümlerinin ihtiva ede­
ceği yalnızca üç ifadeye sahiptir. Yeri doldurulamaz olan yara­
tıcı alimlerin ölümleri vasıtasıyla Yargı Günü'nün gelişinin bir
alameti anlamında, dünyanın sonunda bilginin ortadan kaldırı­
lacağı gerçeğine işaret eden bir hadis vardır. Öğrenme ve eğiti­
mi ele almaya yönelik en yakın ifade, her çocuğun fıtrat (yani,
İslam) üzere doğduğu ve ailesinin onu yahudi ya da hıristiyan
yaptığını bildiren 66 numaralı hadiste bulunabilir. 71
Büyük hukuki derleme olan Malik b. Enes'in (ö.795) Muvat­
ta'sında da, benzer şekilde bilgi hakkında hadis yoktur. "Bilgiyi
Araştırma" hakkında bir bölüm olmakla birlikte, içindekiler yal­
nızca peygamber Lokman'ın vasiyetine dair bir rivayeti içerir:

71 Hamidullah, Sahifet-ü Hammam ibn Münebbih.


1 16 lslam Bilgi Anlayışı

"Oğul, alimlerin ayaklarının dibinde otur ve onlara yakın ol; çün­


kü, Tanrı, ölü toprağa gökten su ile hayat verdiği gibi, hikmetin ışı­
ğı vasıtasıyla kalplere hayat verir".72

Hz. Peygamber'in, "eğer Rabb bir insanın iyi olmasını ister­


se, onu dini meselelerde derin anlayış ile donatır", dediği riva­
yet edilir; bir diğer hadiste, Hz. Peygamber, kaderin, yetenek­
sizlik ve aklı da içeren her şeyi belirlediğini bildirir.73
En eski hadis literatüründe bilgi hakkında Hz. Peygamber'in
parlak ifadelerinin yokluğu şaşırtıcıdır. Çünkü, Kur'an'da gördü­
ğümüz gibi, ilk vahiyde (96/1-5) bile bilgiye doğrudan bir refe­
rans vardır. Bununla birlikte, lbn Münebbih ve Malik'in, malum
hadis ilimlerinin henüz gelişmemesinden dolayı, bu konu hak­
kındaki sahih hadislerin farkında olmadıklarını farzetmek müm­
kün olduğu gibi, yine kendi dönemlerinde ilmin, geleneksel di­
ni düşünüş ve ilmi metodolojide henüz bir problem halini alma­
mış olması da mümkündür.74 Ancak, Şafü'nin (ö.820) zamanıy­
la birlikte konu, farklı düşünce okulları tarafından ve onun, ls­
l:imi hukuk biliminin abidevi bir tarzda sistemleştirilmesinden
önce meydana getirdiği eserinde tartışıldı. Bu gelişmeyle para­
lel bir olay, 814'deki tahta çıkışı, Mu'tezili düşüncelerin resmi
kabulüne işaret eden Abbasi halifesi Me'mun'un hakimiyeti bo­
yunca Mu'tezlli rasyonalist düşüncenin gelişmesiydi.75 llginç bir
şekilde, Şafii'nin Risate'sinde iktibas ettiği hadisler, daha sonra­
ki hadis literatüründe bulunur; ancak, onun düşünme, anlama
ya da kıyas ve içtihat gibi önemli konular üzerindeki tartışmala­
rında kendi kişisel kanaatini destekleyecek şekilde her hangi bir
hadis zikretmemesi şaşırtıcıdır.76 Şafii, hukukçuya (fakihe) doğ­
ru içitihad yaptığında iki, yanlış içtihad yaptığında ise tek bir
mükafat verildiğini vaad eden hadisi ve keza, hadis ravilerinin
ve hafızlarının hakimiyetini meşrulaştıran ve bu hakimiyeti açık­
lama hizmeti gören bir hadisi de rivayet eder:
"Allah, benim sözlerimi işiten, onları ezberleyen, yazan ve onları
nakleden kuluna mutluluk bahşedecektir. Nice Yasa (hadis met­
ninde fıkh) nakilcisi vardır ki, kendisi hukukçu (metinde fakih) de-

72 lbn Enes, Muvana , .2/328.


73 A.g.e.
74 Rosenıhal, Knowledge Triumpbant.
75 Khadduri, /slamic jurispnıdence.
76 Shafı, Risala
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 117

gildir ve bir çok kimse, yasayı (fıkhı), yasa (fıkıh) hususunda ken­
dilerinden daha bilgili başkalarına nakledebilir". 77

Şafü için bilginin, dört temel kaynağa, Kur'an, hadis, icma


ve qıyasa dayanan hukuki prensiplerin müesseseleşmesi anla­
mına geldiğine işaret etmek önemlidir.
Sünni lslam'ın en önemli hadis literatüründen çıkartılabile­
cek olan bilgiyle ilgili göze çarpan özellikler, bir çok cihette
Kur'an'dan kaynaklanan bilgi anlayışını tamamlar. Ancak, hadis
hakkındaki tartışma, yorum zorluğu kadar, hacmi ve çeşitliliği
sebebiyle de zordur.
Bütün bilginin zirvesi olan Tann'nın herşeyi bilmesinde ke­
male eren bilginin sonsuzluğu düşüncesi, Buhari'deki Bilgi Ki­
tabı (Kitabu 'l-ilm) 45. bölümde/babda açıkça ifade edilir. Bura­
da, (kendi halkı arasında en bilgili insan olduğunu iddia eden)
ve daha bilgili olan bir Tanrı kulunu araması kendisine haber
verilen Musa'nın hikayesi yer alır. Hadis, gelenekte Hızır olarak
bilinen bu adamın Musa'ya söyle dediğini ifade eder:
"Ey Musa, Allah'ın sana öğrettiği benim bilmediğim bir kısım bilgi­
ye sen sahip okluğun gibi, bana öğrettiği ve senin bilmediğin Al­
lah'ın bilgisinin bir kısmına da ben sahibim".

Bu hadisten, Hızır'ın bilgi üstünlüğünün peygamberi bilim­


leri ve hukuki yetkiyi kapsamadığı, ancak pratik hikmet alanla­
rıyla sınırlı olduğu ortaya çıkar.78 Bundan dolayı, yalnızca Tan­
rı, her şeyi bilir. Oysa, peygamberler bile, vahyi bilginin belirle­
mediği alanlarda diğer insanlardan daha fazla bir şey öğrenme­
ye ihtiyaç duyarlar. Hadis literatürünün gösterdiği gibi, bilginin
miktarı, azalabilir ya da alimlerin tamamının ölümü veya bilgi­
lerini nakletmede başarısız olmaları sebebiyle bütünüyle orta­
dan kalkabilir.79 1lmin ortadan kalkması, Kıyamet Günü'nün
yaklaşmasının alametlerinden biri olarak kabul edilir.so
Hadis literatüründeki bilgi anlayışının Kur'an'da olandan
daha sınırlı ve daha dar olduğu ortaya çıkmaktadır. Hz. Pey-

77 Shafı, Risala, s. 287; krş. Buhari, Sahfh, 1/58.


78 Buhari, Sahfh, 1/90-92.
79 A.g.e., ve Kuşeyri; Şerhü Sahih-i Mıısliın.
80 Bulıaıi, Sahfh.
1 18 lslam Bilgi Anlayışı

gamber'in, bilginin üç kategori olduğunu söylediği rivayet edi­


lir: Açık bir ayet, yerleşik bir uygulama ve mutedil bir vecibe.Bı
Hz. Peygamber, halka, anlamı belli olmayan ayetler hakkında
tartışan kimselerle ilişki kurmaktan kaçınmalarını ısrarla tavsiye
ederek Kur'an'ın muhtevası hususunda tartışmaya ve anlaşmaz­
lığa düşmeye karşı insanları uyarmıştır.82 Hadis literatürü, özel­
likle yahudi ve hıristiyanlar olmak üzere, kendilerinden belli
bazı dini-ahlaki-dersler murad edilen daha önceki halkların tu­
tumları ve faaliyetleri hakkında bir çok rivayeti içerir. Bu yüz­
den de, tarihsel bilgiye büyük bir önem atfetme anlamında, ha­
disin Kur'an'ı tamamladığı sonucu çıkartılabilir. Bununla birlik­
te, Kur'an'ın sık sık dikkatlerimizi çektiği diğer iki bilgi alanının
(tabii ve psikolojik dünyalar) önemi hakkında büyük hadis kül­
liyatlarında hiçbir gönderme yok görünmektedir.
Bu dini teyakkuz hali, Hz. Peygamber'in gayr-i müslimlerin
bilgisine karşı farklı bir tavır almalarını teklif eder görünen bir
hadiste yansır.
"Ehl-i kitap size her ne söylerse, onları ne tasdik edin ne de yalan­
layın: Ancak, biz Allah'a ve O'nun elçisine inanıyoruz deyin. Eğer
(söyledikleri) yanlışsa onu desteklemezsiniz; eğer doğru ise, onu
yalanlamazsınız"B3

llgisiz ya da tarafsız tutum, Hz. Peygamber'in yalnızca İsrail


oğullarından rivayetlerin nakledilmesine izin vermekle kalma­
yıp kendisinin de farz ibadetleri yerine getirme dışında aralıksız
olarak onları naklettiğini ifade eden ve aynı hadis derlemesin­
de yer alan iki hadisle dengelenir.84 Muhtemelen Hz. Peygam­
ber'in bu tavrı, klasik modernistler tarafından lslam'ın asıl öğre­
tilerini belirsizleştirmede kısmen sorumlu tutulan müslüman di­
ni literatüründeki Yahudi irfanının çok oluşunun sebeplerinden
birisidir.fi� Bu yüzden, hadis literatüründeki bilgi anlayışının
Kur'an'dakinden daha dar olarak ele alınır göründüğüne dair
daha önceki iddiam, kayd-i ihtirazi olmaksızın kabul edilmeme­
li. Hadislerde kamu yararı (social good) ile ilişkilendirilen güzel

81 lbn Mace, Sünen-i lbn Maca.


82 Muslirn, Sahfh.
83 es-Sicisıani, Sılneıı-i Ebi Diivııd, 4/59-60.
84 A.g.e.
85 Bkz. Juynboll, Tbe Authenticity of the Tradition Literaıure.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 1 19

bir uygulama başlatmaya çok ve bitimsiz mükafat vaadi, ortak


menfaat için kullanılabilen farklı bilgi türlerinin qrtaya çıkarıl­
masının zorunluluğunu ima eder. Diğer yandan, kötü bir uygu­
lama başlatan, eğer bu kötü uygulama toplum tarafından takip
edilirse, sürekli ceza görecektir.86 tık cinayeti işleyen Adem'in
ilk oğlunun, 'öldürme sünnetini başlatması' sebebiyle her gayr­
i adil öldürmeden kısmen sorumlu olduğu zikredilir.87 Bu tür
hadisler, kendiliğinden, müslümanları geçici ve yıkıcı düşünce
ve faaliyetlere karşı ihtiyatlı hale getirirken, uzun süre devam
edecek toplumsal olarak faydalı düşünceler ve kurumlar geliş­
tirme hususunda ciddi gayret göstermeye teşvik de etmiştir. Ye­
rinde harcayan zengin bir insana ve başkalarına öğreten bilge
şahsa karşı kıskançlık gösterilmesine izin veren hadisler ve son­
suz mükafatı üreten üç faktör; sürekli tekrarlanan bağış, fayda­
lı bilgi ve dindar bir nesil, bütün bunlar yukarıdaki düşünceyi
tamamlayıcı bir özelliğe sahiptir.88 Bu çalışmalar, hepsi de en
yüksek mükafatı sağlamak için İslami dünya görüşüne dayanan
ticaret bilgisini, eğitim psikolojisini ve çocuk gelişimine dair bi­
limleri önceden var sayar ve gerektirir.
Hadis literatüründe, bilgiyle eylem arasındaki ilişki,
Kur'an'dakinden daha doğrudandır. Allah'ın rızasından daha
başka bir şey için yani, dünyevi menfaat elde etmek için bilgiyi
arayan kimselere cehennem ateşini vaadeden birkaç hadis var­
dır.89 Hz. Peygamber, "Ey Rabbim, Senin bana öğrettiğinden ya­
rarlanayım; fayda veren şeyleri bana öğret ve ilmimi artır"90 di­
ye sürekli dua ederdi. Genel olarak, en temel ve önemli ruhsal­
psikolojik kavramlarını kökleştiren Kur'an gibi -47/19'daki (bil
ki, Allah'tan başka tanrı yoktur) ayetendeki tevhid ilkesi-, hadis
literatürü de, bilginin kendisinin dışındaki her şeyden öncelikli
olduğunu ortaya koyar. Bir keresinde Hz. Peygamber, Ebu
Zerr'e, sonucu amel olan ya da olmayan bir parça Kur'an öğren­
menin, yüz rekat nafile ibadetten daha iyi olduğun söylemişti.91

86 M uslim, Sahfh; lbn Mace, Sünen.


87 Buhari, Sahfh.
88 at-Tabıizi, Mişktıt.
89 Ebu Davud, Siinen, 4nl ; lbn Mace, Sünen, 1193; lbn Abdilber, al-Cami, 11175,
76.
90 lbn M:ice, Sünen, 1/92.
91 A.g.e.
1 20 /slam Bilgi Anlayışı

(Geniş bir anlamda tanımlanan) dinsellik ve Kur'an'ın bu


analizinde ortaya konulan bilgi (ve onun eşanlamlıları) arasın­
daki olumlu ilişki, hadis literatüründe de açıkça bellidir. Bilgi­
nin önemi ve alimlerin yalnızca ibadet edenlere üstünlüğünü
tasvir eden sayısız hadis, bu gerçeğe tanıklık eder. Gerçekten
dini anlayabilme yeteneği de, Tanrı'nın bir nimetidir.92 İki yüz­
lüler (münafıklar) gibi, İslami bakış açısından psikolojik ve ruh­
sal olarak ayrılmış olan insanlar da, dinin ve iyi ahlakın hakiki
anlamına sahip olma yeteneğinden yoksundurlar.93
Hadis literatüründe bilgi üzerindeki bu vurgu, aslında geniş
ölçüde, dini ilimlerde, özellikle de, hadis rivayeti ve hukuk il­
miyle ilgilidir. Ancak bilgi üzerindeki bu vurgu, yalnızca dini
ilimlerle sınırlı değildir. Bir kimsenin dini uygulaması, inanç
doktrini ve bir şahsın öte dünyadaki kaderiyle alakalı doğrudan
imalara sahip olan doğru dini bilginin alınması ve nakledilme­
si, bilgiyi elde etme metotlarının en önemlilerinden biri olarak
ezbere dayanmayı kaçınılmaz bir şekilde haklı kılar. Kağıdın
kullanımının henüz yaygın olmadığı tarihsel ve sosyolojik çev­
rede, toplum eğitimi için ezber, yalnızca zorunlu değil, fakat ay­
nı zamanda en pragmatik vasıtadır.94 Maalesef, daha sonraki
müslüman düşünce tarihinde, ezberleme ve ezberci eğitim, ge­
niş ölçüde anlama ve düşünmenin yerini aldı.
Peygamberi hadislerin, onları anlamanın ötesinde bir yer ve­
rerek ezberi teşvik etmediğini görmek ilginçtir. Buhar!, yalnızca
Ebu Hüreyre'nin öğrenmeye yönelik çabalarıyla ilgili birkaç ha­
dis ve onu bir örtüyle örterek mükemmel hafızasına dair Hz.
Peygamberin katkısını rivayet eder.95 Olguları ve bilgiyi doğru
bir şekilde tedarik eden iyi bir hafızanın, öğrenmenin ve düşün­
menin yerini alan bir şey değil, onun temel bir unsuru olduğu,
tartışılmaz bir hakikattir. Hz. Peygamber'in, kendisi hakkındaki
gerçekleri kasten çarpıtanların cehenneme atılacaklarına dair
şiddetli ikazı, yalnızca yalan söylemekten caydıran bir ifade ola-

92 Buhari, Sahih; lbn Mace, Sünen.


93 al-Tabrizi, Mişkaı.
94 Kağıt, islam dünyasında halife Harun er-Reşid'in zamanında, dokuzuncu yüzyı­
lın sonlarında üretildi. Bkz. Encyclopcdia of Britannica, s.v., 'Paper and Paper
Production'.
95 Buhari, Sahfh.
Kur'an 'da ve Peygamberi Gelenekte Bilginin Ayıncı Özellikleri 1 21

rak değil, ancak daha önemli olarak, doğru anlama için hafıza­
nın olumlu rolünün bir teyidi şeklinde de anlaşılabilir.
"Benden bir şeyi işitip onu -iyice belleyen ve- (artırıp eksiltmeden)
işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin (kıyamet günü) Allah
yüzünü ağartsın. Zira kendisine ulaştırılan öyleleri vardır ki, bizzat
işitenden daha iyi anlar".96

/im ve fıqh terimleri Hz. Peygamber'in hayatı boyunca he­


men hemen aynı anlamda anlaşıldı. Fıqh terimi, 'lslam'ın bütün
yönlerini yani, teolojik, siyasi, ekonomik ve hukuki yönlerini
kapsayan daha geniş bir anlam taşıdı'.97 Hadis literatüründe
fıkh teriminin çok sık olarak kullanılan fiilden türemiş şekilleri,
daha sonraki bir dönemde kazandığı hususi bir hukuk disiplini
anlamında gönderme yapmaktan ziyade bu genel anlamda yo­
rumlanmalıdır.
Hz. Peygamber'in, Abdullah İbn Abbas'ın dini anlaması ( te­
feqquh fi'd-dfn) için dua ettiği söylenir.98 Yine Hz. Peygamber,
müslüman olmadan önce güzel hasletlere sahip olanların eğer,
dinde de derinleşirlerse ( iza faqiha),99 lslam'da da iyi olmaya
devam edeceklerini ifade eder.ıoo Burada kastedilen mana,
doğru bir şekilde, diğer zorunlu dini disiplinleri içeren İslami
dünya görüşünün geniş ve derin anlayışına uygundur. Bu yo­
rum, 9/22'deki tefeqquh fi d-dfnin Kur'an tarafından kullanı­
'

mıyla paralellik arzeder.


Bununla ilgili olarak ak/ (intellekt) teriminin ve onunla aynı
anlanu ifade eden hilm ve nuhan gibilerinin kullanımı ve anla­
mı, kendisinden söz edilmeyi gerektirir. Kur'an'da olduğu gibi
bu terim, hadis literatüründe de, genel olarak farkında olma,
kavrayış (el-idrak) ya da anlayış (el-Fehm) anlamına gelir. 101

96 Ebu Davud, Sünen, 4/69; Biraz farklı bir ifade için bkz. Buhari, Sahih, 1158 ve
tbn Mace, Sünen 1/84-86. Keza bu hadisin üç farklı rivayeti keza Tirmizi, SıJ­
nen, Kitabu'l-ilm 7/2656, 2657, 2658'de yer almaktadır (ç).
97 Eblı Davud, Sünen, 4169; oldukça farklı bir ifade için bkz. Buhari, Sabfh, 1/58
ve lbn Mace, Sünen, 1184-86.
9r. ı !)san, Earlv Developmenı.

<J9 A . . . e.; Buhari, lbn Hişaını iktibas ederek, aynı anlamı ifade eden, alleme­
hu=ona öl\retti, şeklinde rivayet eder. Sabih, 1/64.
100 et-Tabrizi, Mişkdt.
101 al-Müneccid, el-Is/anı.
122 lslam Bilgi Anlayışı

Bununla birlikte aqlın ontolojik statüsüyle birlikte bağımsız me­


tafizik bir varlık anlamını ifade ediyor göründüğü hadislerle il­
gili olarak, Ahmed İbn Hanbel ve Gazall'nin yazılarında görül­
düğü gibi yoğun tartışmalar vardır. İbn Hibban (ö.965), lbn
Kayyim el-Cevziyye (ö. 1350) ve İbn lraql (1550) gibi hadis alim­
leri, bu tür hadislerin sahihliğini reddettiler. 102 Dr. Muneccid, bu
konu üzerindeki farklı görüşlerin mükemmel bir analizini yaptı
ve aql hakkındaki hadislerin hadisçiler tarafından toptan reddi­
nin, mantıksal olmadığını ancak, aqlı övmenin kaynağının
Kur'an'ın kendisinde var olması sebebiyle onların durgunluk ve
muhafazakarlıklarını gösterdiği sonucuna ulaşır. Bu hadislerde,
Kur'an tarafından tarif edilen şeriatın sınırlarıyla ters düşen hiç­
bir şey yoktur.
Her ne şekilde olursa olsun, Kur'an'ın, insanı kendi aklını
farklı yollarda kullanmaya çağırdığı kesindir. Aynı zamanda,
hem Kur'an hem de hadis literatürü genel olarak, düşünmeyi ve
anlamayı teşvik eder. Bu yüzden de, kişisel kanaatlerin kullanıl­
masına karşı kesin peygamberi uyanlar, genel bir kural olarak
kabul edilmekten ziyade, özellikle cahil ve gerekli niteliği taşı­
mayan kişiler hakkında bir uyarı şeklinde yorumlanabilir.1 03
Genel kural, Hz. Peygamber'in, Muaz b. Cebel'in Kur'an'da ve
Sünnet'le delilin yokluğunda, 'kendi düşüncemle hüküm veri­
rim" cevabını takdir ettiği meşhur bir hadise dayandırılabilir. 1 04
Kur'an ve muazzam hadis literatürü hakkındaki tahlilimiz­
den ortaya çıkan şudur: Gelişmemiş entelektüel ilgileri ve sos­
yo-siyasi meselelerle meşgul olmalarına rağmen dinamik bilgi
anlayışı, ilk dönem müslümanlar tarafından kabul edilmiş gö­
rünmektedir. Ömer b. el-Hattab'ın halifeliğinden dördüncü hic­
ri yılın başlangıcına kadar olan dönem, yalnızca hukuk bilimi
alanında ondokuzdan az olmayan okul üreten dinamik bir bil­
gi anlayışının uygulamasına tanıklık etmiştir. 1 05

102 A.g.e.
103 Ebü Davud, Sunan, 4/63-64; benzer bir anlam ancak, farklı bir hadis için bkz.
Buhari, Sahih, 9/305. Sunan 4/5'de Ebü Davud, bilgilerini doğru bir şekilde uy­
gulamayan hakimler ve cahilce karar verenleri sert bir şekilde ıenkit eder.
104 Ebü Davud, Sünen, 4/18; lbn Abdilberr, Cami, 2/5-6; hemen hemen Buhari ve
Müslim dışındaki diğer bütün hadis kitaplarında yer alır.
105 Ömer'in lslami entellekıücl pr.ıtikte öncü faaliyeı inin tenkidi bir araştırması için
bkz. Rahman, Jslamic Methodolop,y in Histoıy, Iqbal, Reconstmction.
BEŞİNCİ BÖLÜM
MALEZVADA'Kİ EGİTİME DAİR İÇERİMLER

Bu bölümde, Malezya hakkındaki hususi göndermelerle,


önceki bölümlerde ileri sürdüğüm bilgi anlayışının eğitimle ilgi­
li bazı önemli içerimlerini açıklamayı umuyorum. Siyasi bağım­
sızlığını Ağustos 1957'de lngiltere'den elde eden modern Ma­
lezya, yerli Bumiputralar, göçmen Çinliler ve gelişleri sömürge­
ci İngiliz ekonomik siyasetinin doğrudan sonucu olan, Hintli­
lerden meydana gelen çok-ırklı ve çok-dinli karmaşık bir millet­
tir. Malezya'nın nüfusu 15.8 milyondur; bunun yaklaşık 13 mil­
yonu Yarımada Malezyasında ikamet eder. Esas olarak malay­
lardan oluşan ve tamı tamına 'toprağın oğlu' anlamına gelen
BuMiputralar'ın hemen hemen 100/lOO'ü müslümandır. Nüfu­
sun, o/o 32.8'i Çinliler, o/o 10. 1 Hintliler ve o/o 0.6'sını başka köken­
den olanlar ve o/o 56.5'ini de malaylar oluştururlar. ı
Bumiputralar, özelikle de malaylar, siyasi gücün mirasçıları­
dır; ancak eğitim açısından ve ekonomik olarak, ülkedeki en
geri kalmış gruptur. Bağımsızlıktan otuz yıl sonra, 1970'de ma­
laylar, geleneksel olarak en az gelir getiren sektörler ve maden­
cilik, taşacağı, imalat, inşaatçılık ve ticaret gibi daha karlı alan­
lardaki gelirin dörtte birinden daha az olan tanın, ormancılık ve
balık sektörünün üçte ikisine sahiptiler. Çinlilerin sahip olduk­
ları yüzde 22.5'1e karşılaştırıldığında ülke limited şirketlerinin
yalnızca 1.9 'ellerindeydi. Malaylar, eğitilmiş nüfusun üçte bi­
rinden daha az bir kısmını oluştururlar. Bunların çoğu da, dip­
loma kurslarında ve daha azı ise, meslek programlarında yetiş­
mişlerdir. O zaman bile, esas olarak sosyal bilimler eğitiminde
yoğunlaştılar ve yalnızca yüzde 12'si bilim ve teknoloji prog­
ramlarına devam ettiler.2
Ülkelerindeki üzücü kötü durumlarının farkına varmaların­
dan kaynaklanan malay gerilimine, mayıs 1969 genel seçimleri-

Malezya Hüküıııeti, Fifth Malaysian Plan. Bundan sonra, FMP olarak gönder­
me yapılacaktır.
2 Malezya Hüküıneti, Mid-Temı Revieıv of Second Malaysia Plan.
124 lslam Bilgi Anlayışı

ni takiben zaferlerini kutlamadaki Çinlilerin tahriki sebep oldu.


Malezya tarihindeki en kanlı ırki ayaklanma, yüzlerce hayatın
ve yok edilen milyonlarca dolar değerindeki mal kaybıyla so­
nuçlandı.3 Malezya hükümeti, birliği pekiştirme teşebbüsünde,
New Economic Policy/NEP (Yeni Ekonomik Siyaset)i ve milli
ideolojiyi Rukunegara(Pillars of Nation/Milletin Rukünleri)yı
formüle eni. Bu iki formülasyon ve 1961'deki Education Act
(Eğitim Kanunu), Malezya eğitim siyasetinin köşe taşları haline
geldi.
NEP, iki ayaklı yüksek bir hedef planladı: Hiçbir ırki grubun
belli bir ekonomik ya da iş sektörüyle özdeşleşmeyecek şekil­
de Malezya toplumunu yeniden yapılandırmak ve ırkı dikkate
almaksızın istihdamın artmasıyla fakirliği ortadan kaldırmak.
Bununla birlikte, malayların ve bumiputraların modern tarım ve
endüstri sektöründeki yerli sermaya teşebbüslerinin sahipliğin­
de en az yüzde 30 pay elde etmelerini temin gayreti, 1990'da
yalnızca kısmen gerçekleştirildi. 1985'de bumiputra bireyleri ve
emanet organizasyonları, ülke limited şirketlerinin kapital payı­
nın yalnızca yüzde 17.8'ini; 1987 ise malaylar, ticari ve endüstri
sektörünün sadece yüzde 22'sine sahip oldular. Muhtemelen en
büyük başarı, bumiputraların, diploma programlarının yüzde
66.6'ini doldurdukarı eğitim sahasındadır. Diploma programla­
rında sosyal bilimlerin (The Arts) yüzde 62.8'ini; bilim ve tekno­
loji kayıtlarının 83.2'sini işgal etmektedirler.4
Yine de, çok-milliyetliliğin problemleri ve meydan okumala­
rı, modern malezyalının zihninde en önemli faktör olmayı sür­
dürdü. Bu yüzden de, milli birlik, Malezya eğitiminin temel he­
defi haline geldi ve bu, beş yıllık Malezya planlarının hepsinde
açıkça ifade edildi.
Onüçüncü yüzyılda Malaya yarımadasına gelen lslam'ın,
Malezya Anayasası (3/1) tarafından federasyon dini, statüsü ka­
bul edildi. Diğer dinlere ise, anayasal özgürlük tanındı.5 Baha-

3 Modern Malezya'daki bu önemli olay hakkında resmi bir ifade için bkz. Malez­
ya Hükümeti, Tbe May 13 Tragedy. Bu meselenin sebepleri ve ima ettiği şeyler
için bkz. Slimming, Malasia; Mahatir, The Malay Dilemma. Singapore, The
Asia Pasifle l'ress, 1970; Goh Cheng Teik, Tbe May Thirteenıh lrıcidenı.
4 FMP; Star, 23 Man 1987.
5 Mohammad, An /11trod11clio11 ıo ıbe Conslillllion ofMalaysia.
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 1 25

sa Malezya olarak bilinen Malay dilinin, milli dil olduğu ilan


edildi; diğer dillerin ise, eğer onbeş aile veya daha fazla öğren­
ci tarafından istenirse milli okullarda öğretilmesine izin verildi.
Dr. Muhammed Mahatir liderliğindeki Malezya hükümeti,
evrensel İslami değerleri yönetim mekanizmasına aşılamak için
1980'lerin başlarında ılımlı bir islamlaşma şekli başlattı.6 1slam'a
dayalı değer-yönelimli bir topluma yönelik bu girişim, sömür­
gecilik sonrası Malezya'da yeni bir şeydir. İslami değerlerin mi­
li kalkınma planına bütün olarak konulması, ilk kez, 1986-
1990'ın Beşinci Malezya Planında gerçekleştirildi.7 Önsözünde,
Dr. Mahatır Muhammed tarafından, 'milletin refahı için, maddi
ve manevi gelişim arasındaki uyumun vurgulanmaya devam
edeceği' güvencesi verildi. Bu güvence, belgede 'Gelişme için
Değerleri Yeniden Vurgulama' hakkındaki iki sayfalık bölümde
genişletildi. s
Malezyanın nispeten ılımlı ve başarılı islamlaşma yaklaşımı,
dikkat çekti. Son olarak, Londra'da yayınlanan İslami meseleler
hakkındaki aylık magazin dergisi A rabia, Malezya'nın yaklaşı­
mını, 'bir kimsenin günümüzde bulabileceği, 1sl:lmi devlet mo­
deline en yakın olan şey' diye isimlendirir ve şunları ekler:
"Oldukça demokratik, makul derecede müreffeh ve ırki uyum ve
bir iç barış modeli olan bir ülkedir. Malezya, yavaş ancak emin bir
şekilde, devletin müslüman olmayanlardan oluşan nüfusun yarısı­
nın, bu modelin şekillenmesinde gittikçe daha aktif hale geldiği,
ideal bir İslam devleti olma hedefine doğru ilerliyor".9

Malezya'daki islamlaşma süreci göz önünde nıtulursa, eği-


timle ilgili meselelerin tartışılması zorunludur ve bu kitabın ilk
kısmında detaylandırıldığı gibi, bir eğitim sisteminin üzerine te-
6 Yapılan ve yapılması teklif edilenler hakkında yerinde bir yaklaşım için bkz.
Syed Hasan al-Aaas, Peneırapon Nilai-Nilai Jslam. Keza yine bkz. Malaysia,
Panduan Rancangan.
7 Bu ifade, bütün Maleza milli kalkınmasında her ne olursa olsun manevi değer­
lerin önemine hiçbir göndermenin olmadığı daha önceki döıt Malaysian Five­
Year Plan baştan sona araştırmansının sonucudur. Yine de bu, daha önceki li­
derlerin Malezyalının hayatında, dinin önemi hususunda konuşmadığı anlamı­
na gelmez. ; onlara bunu kesinlikle, özellikle de Kur'an okuma yarışmaları ve
Peygamber"in doğum günü gibi hususi dini vesilelerle yaptılar.
8 FMP, vi, 30.
9 Letter from the Publisher, Arabia, November, 1986.
1 26 lslam Bilgi Anlayışı

mellendirileceği İslami bilgi anlayışını tesis etmek de çok


önemlidir. Bu yüzden, Malezya bağlamında eğitimin hedefleri,
içerimleri ve metotlarıyla ilgilenmek istedim.
Eğitimle İlgili Hedeflerin İçerimleri
Daha önce ortaya konulduğu gibi, İslam, insanı, hem Tan­
rı'nın halifesi ve hem de kulu olmasından dolayı eşi olamayan
bir konuma yerleştirir. Birinci rol, yalnızca insanın yeryüzünde­
ki varlığını içine alması ve ikincisinin ise sürekli olmasına rağ­
men, ikincisinin başarısı, bütünüyle birincinin başarılı bir şekil­
de yerine getirilmesine bağlıdır. Bu yüzden de iki rol içsel bir
şekilde birbirleriyle ilişkilidir. Bu bağlılıktan dolayı İslam'da eği­
timin en temel hedefi, entelektüel kapasitesi, fiziki yeteneği ve
ruhsal derinliğiyle az önce zikredilen rollerini, elbirliğiyle üste­
sinden gelecek bireylerin yetiştirilmesidir. Bu hedef, evrensel
olarak bütün müslümanlar tarafından kabul edildi ve 1977'de
Suudi Arabistan'da Mekke'de düzenlenen İslami Eğitim Üzerine
Birinci Dünya Konferansı'nın (The First World Conferance on
Islamic Education) tavsiyelerinde örnek olarak gösterildi.
"Eğitim, insanın ruhunu, aklını, rasyonel benini (rational selO, duy­
gularını ve bedensel duyularının eğitimi vasıtasıyla, bütün şahsiye­
tinin dengeli gelişimini hedeflemelidir. Müslüman'a verilecek eği­
tim, imanın kişiliğinin bütüne aşılandığı ve onda lsliim'a duygusal
bir bağlılık yarattığı, Kur'an ve Sünneti yerine getirmesini mümkün
kıldığı ve Allah'ın kendisine evrenin yetkisini vaadettiği Halifetul­
lah statüsünü gerçekleştirmeye girişebileceği şekilde, isteyerek ve
zevk duyarak İslami değerler sistemi tarafından yönetilir şekilde
olmalıdır; . . . Eğitim, insanda, Doğa'ya muhalefet ederek ve onunla
çatışma içinde değil, fakat onun yasalarını anlayarak ve doğanın
güçlerini onunla uyum içinde olan bir şahsiyetin gelişimi için kul­
lanarak Allah'ın hakiki kulu olarak kendisi ve evreni yönetecek ya­
ratıcı gücü harekete geçirmelidir''. ıo

Yukardaki ifade, yalnızca ls!anıl eğitimin en genel ve daimi


hedeflerini ele alır. Onun, ruhsal/etkili (spirtual/affective), biliş­
sel ve psiko-motor alanları kapsayacak hedef gruplarına ayrıl­
ması gerektiğini ileri sürüyorum. Bir çok nokta üst üste yığıla-

10 el-Attas (ed.), Aims and Objectives, of Jslamic Edııcation, s. 158-9 (vurgu bana
aittir)
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 127

cak olsa da, aralarında keskin bir sınır çizmek ne istenilebilir ne


de muhtemel olduğundan, bir kez daha, daha özel alt hedefle­
re de ayrılacaktır. ı ı
Manevi/Etkili (Spirtüel/Affective) İslami eğitimin hedefi:
Bütün düşünce ve eylemlerde, Tanrı'nın cömertliği ve her
şeye gücünün yetmesine dair bir farkında oluşu;
İslami dünya görüşünün bütüncül yapısının farkında olma­
yı; onun saygı değer konumu ve farklı unsurlarının bir diğeriy­
le ilişkisini;
Beşeri varlıkların yeryüzündeki statüleri ve kaderlerinin,
Tanrı'yla, evrenle ve hem cinsleriyle ilişkisine dair bir bilinçlen­
dirmeyi;
Bilgi, eğitim ve öğretim uğraşısına katılan herkesin önemi ve
onlara saygı hakkındaki bir farkındalığı;
Temel dini bir vecibe ve erdem olarak eğitim, öğretim ve on­
ların ilgili olduğu faaliyetlere katılma taahhüdünü;
Bir kimsenin bireysel ve toplumsal hayatını idare etmede, 'ts­
lam1 ahlak ve aksiyolojik perspektiflere dair farkları kavrayacak
ve ayırt edecek gücü;
Bilinen İsami emirlere boyun eğme istekliliği;
Özgeci çalışmaları yerine getirmede memnunluk ve keyfi;
İslami hedefleri takip etmedeki büy:ik sıkıntı, meşakket kar-
şısında sabır ve vakarı;
Doğru, adil ve insani olanı arama, ifade etme ve savunma is­
teği, sorumluluğu ve bunlara yönelik çabayı;
Doğruya teslim olma ve kötü, gayr-i adil, bilginin karşıtı olan
her şeye, makul ve uygun bir tarzda nefreti geliştirmek ve bes­
lemektir.

1 1 Bu yaklaşım ortaya konulmasında, Bloom ve mesai arkadaşları Derr ve al-Shay­


bani'nin gelişmemiş çalışmalarından ilham alınmışıır. Bkz. Bloom (ed), A Taxo­
nomy of Educaıional Objectives, Krathwohl, et. At., Taxonomy of Educaıional
Objectives. Derr, A Taxononıy of Social Purposes of Public Schools; ay-Shayba­
ni, Falsafetü 't-Terbiyye.
128 lslam Bilgi Anlayışı

Entelektüel/Bilişsel (Intellectuel/Cognitive) alanlardaki


. hedefler;
lman esaslan, dini ibadet ve emirler, tek ve tutarlı bir bütün
olarak peygamberi tarih gibi İslami dünya görüşü içinde yer
alan unsurların tamamı hakkında bilgiye/gerçeklere ve bu bil­
ginin/gerçeklerin anlamına sahip olmak;
İslami Şeriat'in sabit ve tarihsel olarak göreli yönlerini ve bu
yönlerin Hz. Peygamber, onun sahabesi ve daha sonraki hu­
kukçular tarafından anlaşılmasını ve yerine getirilmesini anla­
mak;
Karşı konulmaz ve güçlü yeni hakikatler ve bulgular karşı­
sında İslami geleneğin bu tür yönlerini yeniden yorumlamak ve
yeniden inşa etmek;
Ritüalistik, hukuki, ekonomik, sosyo-politik ve askeri eği­
limlerin bilgi ve analizini genişletmek;
İslami düşünce ve idealleri kişisel ve ortak alanlarda tarihsel
şartlara uygulamak;
Farklı bilimsel, tarihsel, sosyo-antropolojik, psikolojik ve di­
ni alanlara dair gerçekler, prensipler ve teoriler hakkında bilgi
sahibi olmak, onları yorumlamak ve lslam'ın üniter dünya gö­
rüşü içinde sentezlemek.
Psiko Motor Yetenekler (Psycho-motor skills) alanındaki
hedefler:
Bütün işlerin Tann'nın rızasına yönelik olarak ayarlanması
hakkında sözlü ifade ve psikolojik niyet;
Namaz gibi ritüel vecibeler için gereken önemli Kur'an sure­
lerini ezberlemek ve anlamak;
Bireysel ve kollektif olarak yüklenilen bütün görevleri yeri­
ne getirebilecek fiziki yeteneği elde etmek;
Teşvik, rol alma ve doğrudan katılmayla İslami entelektüel,
sosyal, ekonomik ve siyasi idealleri uygulamaktır.
Sosyal Gayeler (Social Purposes), sosyal hedefler: Güçlü
bir aile biriliği, sosyo-ekonomik adalet, eğitimi teşvik, cemaatin
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 1 29

ahlaki ve ruhsal gelişimi, şuranın uygulanması ve gerekli oldu­


ğunda -bütün kifaye vecibeler gibi- sosyal müesseselerin ve
sosyal ruhun devamını sağlamak;
Fiziksel, maddi, siyasi ve vücud kimyasının bozulmasına da­
ir yaygın ve tehlikeli problemler, özelde müslümanlar ve genel­
de bütün insanlar arasındaki bölünmeler ve ayırımcılığın bütün
şekillerini ümmet ve dünya toplumunun iyileşmesi için ortadan
kaldırılmasına yönelik çalışma hususunda farkında olmayı tel­
kin etmek;
Gelecek nesilleri ümmetin ve beşeriyetin karşı karşıya oldu­
ğu bütün problemlerin bilincinde olacak ve bu nedenle de, bu­
gün bizim onların çözümlerine yönelik yaptıklarımızdan daha
fazla mücadele edecek şekilde yetiştirmek.
Malezya'da bir islamlaşma programı olması gerçeğine rağ­
men, ülkeye yönelik eğitimin felsefesinin açık ve kategorik bir
şekilde ifade edildiği tek bir doküman bile yoktur'.12 Malezya
eğitim felsefesindeki eğilimler, yalnızca milli ve eğitimle alakalı
projeler ve gelişmeleri ele alan dokümanlardan elde edilebilir.
1961 Eğitim Yasası'nın (Education Act) giriş bölümü, eğitim si­
yasetinin, milli ihtiyaçları karşılamak ve milletin kültürel, sos­
yal, ekonomik ve siyasi gelişimini harekete geçirmek olduğunu
ifade eder. Malezya eğitiminin en önemli hedefleri, milli birlik
ve kalkınma için milli kaynakları işletecek yetişmiş insan gücü­
dür. Bu genel ve kısa ifadeler, eğitime dair sistematik ve tutarlı
herhangi aksiyolojik bir paradigmayı şart koşmaz.
Benzer şekilde, milli ideoloji Rukunegara, beş sağlam pren­
sipi -Tanrı'ya inanç, baştaki kimseye ve ülkeye bağlılık, anaya­
saya sahip çıkmak, hukukun eğemenliği ve iyi davranış-iyi ah­
lak- içerse de, bunlar birbirinden kopuk umdelerdir ve uygun
bir şekilde birbirlerine bağlı değillerdir.
Malezya eğitiminin hedefleri son olarak, Eğitim Bakanı tara­
fından aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:
Bireysel olarak : Rukenegara'nın prensiplerini destekle­
yen bir malezyalı olarak fiziksel, entelektüel, duygusal, ahlaki

12 Eğitim Bakanlığı, 7be Philosophy o/ Teacher Educaıion in Malaysia, s.5.


130 lslam Bilgi Anlayışı

ve estetik potansiyellerin gelişmesini sağlayarak herbir bireyde


dengeli bir gelişmeyi beslemek.
Sosyal olarak : Bireye, bizim ekolojik kültürel mirasımız,
sosyal müesseseler, değerler ve uygulamalar, sosyal baskı ve
meydan okumaları anlamasında ve daha büyük kavrayışlar ka­
zanmasında yardım etmek. Bireyin bir vatandaş olarak faaliyet
göstermesi, taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesini
mümkün kılmak.
Ekonomik olarak : Kendi refahını daha iyi hale getirmek
ve milletin kalkınmasına katkıda bulunmasını imkan sağlamak
için bireyi, vasıflı, ehil, rasyonel ve sorumlu planlayıcı, üretici
ve tüketici olmasına yardım ederek milletin insani kaynaklarını
·

geliştirmek.
Siyasi olarak : Bireyde, anayasaya bağlı demokratik dü­
şünceler ve ideallerin anlaşılmasını ve kabulünü, başta bulunan
kimseye bağlılığı, yurtseverliği, demokraside bir vatandaş ola­
rak hakların ve sorumlulukların farkında oluşu ve bu haklan ve
sorumlulukları kullanmayı geliştirmek.
Modernite : Bireyde, bilimsel araştırmaya, teknik sürece ve
ilerlemeye yönelik olumlu bir tutumu, kendisinde milletin kül­
türel ve ahlaki değerlerine ve özlemlerine uygun değişiklikler
başlatma ve bu değişiklikleri zikri geçen değer ve özlemlere uy­
durmasına imkan verecek uzun süreli bir eğitim için kendine
güven, arzu ve yeteneği geliştirmek.
Uluslarası Barış ve Anlayış : Coğrafi, tarihsel, sosyolojik,
ekonomik ve siyasi perspektiften ve Malezya ile ilişkileri açısın­
dan diğer milletleri araştırarak bireyde uluslar arası barışı ve an­
layışı harekete geçirmek. Bireyleri insanlığın karşılaştığı prob­
lemler için duyarlı hale getirmek ve onlarda barış ve ortak faali­
yete yönelik uluslararası gayretleri anlamayı ve kıymetini takdir
etmeyi geliştirmek.13
Bu hedefler genel olarak, birkaç paragraf yukarıda tanımla­
nanlarla ve ikinci bölümde tasvir edilen İslami davranışa zıt de-

13 Eğilim Bakanlığı, Tbe Phi/osophy o/Teacher Edııcation, s.36-37. Keza yine bkz.
Educaıion in Malaysia, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa dan Pustaka, 1985, s.12-
13.
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 131

ğildirler; ancak, onların İslami olduğu da söylenemez. İslami bir


dünya görüşünün omurgası olan ubudiyet ve hilafet, açık bir
şekilde eğitim sürecine rehberlik etmelidir. Ancak, hükümete
ait resmi yayınlar külliyatının hiçbir yerinde, insanı Tanrı'nın
halifesi ve kulu şeklinde kabul eden, İslami eğitim düşüncesini
destekleyen herhangi bir ifade yoktur. Bu yokluk, ister ilkokul
isterse ortaokul düzeyinde olsun, İslami Dini Bilgi'nin (Penge­
tahuan Agama Islam) maksat ve hedeflerine dair ifadelerde bi­
le açıkça görülür. 1 4 Bu resmi atlamaya rağmen, iki kavrama -
özellikle ubudiyyete- dair dikkate değer malzeme ortaya konur
ve öğretilir.
Ancak son zamanlarda, İslami dini eğitim alanına bu anah­
tar hedefler dahil edildi. Ortaokullar için 'Birleştirilmiş Müfreda­
tın (Kurikulum Bersepadu Seko/oh Menengah ya da KBSM) iki
yılda tamamlanacak olan hedefi, şudur: "İslami Eğitim Programı
bir insanı, bilgili (beri/mu) bir müslüman, salih ameller (bera­
mal salih) yapan dindar bir kul ve Tanrı'nın bir halifesi olarak
sorumluluklarını yerine getirmeye yönelik Kur'an ve Sünnetin
dikte ettirdiklerine uygun, yüksek ahlaka sahip bir mümin hali­
ne getirmektir". ı s
Yüksek eğitim sahasında muhtemelen yalnızca, University
Of Technology, bütüncül bir İslami temele dayanan felsefesini
açıkça ifade etti. Onun rektör yardımcısı (Vice-Chancelleri) ve
aynı zamanda, Malezya'nın mevcut sosyo-moral sıkıntıları için
manevi çözümler teklifini seslendiren kişisi de olan Tan Sri Da­
tuk Prof. Ainuddin Bin Abdulvahid, enstitünün, 'Yaratıcılarına
ve toplumlarına karşı sorumlu olacak yetenekli teknologlar ye­
tiştirmeyi' hedeflediğini söyledf.16 Bu yüzden, bütün müslü­
man öğrenciler, ahlak, hukuk ve toplum gibi İslami meseleleri
içine alan İslami Eğitim Programına yazılmalıdır. Fakat başarısız
14 Bu dersin, Kemenıerian Pelaj:ıran M:ılaysian'da ifade edilen hedef ve konuları
için bkz. Sukaıan Pelajaran Sekolah Menııegah (Banıııan Kerajaan), Agama
lslam, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa dan Pusıaka, 1979.
15 Kemenıerian Pelajaran Malaysia, Sııkaıon Peajaran Pendikan Islam Sekoloh
Menenah, 1987, s. 3. (Teksir edildi)
16 Ainuddin Bin Abdul Wahid, ' Sainıs' Teknologia dan Penghayaıana Islam Dalanı
Pembangunan Gcnerasi Muslim Malaysi:ı Hari ini. K:ıjian Khusus: Universiıi
Teknologi Malaysia", ASEAN"in Instituıions of Higher Leaming, Naıional Uni­
versiıy of Mal aysia, , 2-5 December, 1978, s. 4.
132 /slam Bilgi Anlayışı

olan öğrenciler mezun olamazlar. Müslüman olmayan hiçbir


öğrenciden, manevi ve ahlaki dersleri almaları istenmez.
Doğrudan doğruya First World Conferance on Muslim Edu­
cation tarafırıdan teşvik edilen ve 1983'de Malezya Petaling Ja­
ya'da kurulan The lnternational Islamic University'nin
(IIU/Uluslararası İslam Üniversitesi) dört ana hedefi vardır: Bi­
rincisi, bir ibadet eylemi olarak İslami eğitim anlayışını yeniden
canlandırmak; ikincisi, İslami gelenekle tutarlı bütün bilgi alan­
larında tslam'ın üstünlüğünü/önceliğini yeniden kurmak; tevbi­
mn bir yönü olarak kadim İslami öğrenme geleneğini diriltmek;
dördüncüsü, 'yüksek öğrenimde, alan ve kanaatleri genişlet­
mek ve akademik başarının bütün şekillerinde üstün olmaya
çalışmak. Republic of Maldives, Organization of Islamic Confe­
rence, Bangladeş, Pakistan, Türkiye, Libya'dan oluşan ortak
uluslararası sponsorlarıyla, gelecek vadeden bu kurum, Malez­
ya eğitim sisteminin bütünleyici bir parçası olmamakla birlikte,
yine de Malezya için bir model hizmeti görmelidir. Gerçekten
de, burada, öğrenci olarak gayr-i müslim bazı öğrencilerin bu­
lunması, kesinlikle memnunluk verecek bir işarettir.
İnsanın kaderinin yani, Tanrı'nın halifesi ve kulu oluşunun
başarılı bir şekilde gerçekleşmesi hususunda en önemli belirle­
yicisinin bilgi olduğunu ortaya koymaya çalıştım. Bilgiyle; hik­
met ve adalet elde edilir. Hatta, dindarlık ve Tanrı şuuru (takva)
bile yalnızca bilgiyle gelişir. Bu yüzden de, İslami eğitimin bü­
tün seviyelerinde, öğrencilerin zihinlerine bilgi sevgisi ve bilgi­
nin taşıyıcıları olan ulema ya da bilim adamlarına saygı aşılan­
malıdır. Hayat boyu bir çaba olarak bilginin peşinde koşma,
açıkça ve sürekli olarak ifade edilmelidir. Bu fenomen gerçek­
ten de, ilk ve orta çağ İslam'ının karekteristik özelliğiydi; öyle
ki, bilgi anlayışı dar ve özellikle 'dini' olana indirgense de, bil­
giye sevgi ve saygı -bu şekilde tanımlandığında-, güçlü olmaya
devam etti.
Eğitimle ilgili bu önemli hedef, ne genel eğitimsel siyaset ve
hedeflerde ne de daha hususi olarak, Malezya eğitiminin İslami
Dini Bilgi Kitaplarında açıkça ifade edilmedi. Devlet bürokrasi­
sine İslami değerlerin telkin edilme sürecinde bile, bilgi sevgi­
sine ve bilginin peşinde koşma, tespit edilen onbir değer: Dü-
Malezya 'daki Egilime Dair içerim/er 133

ri.istlük, sorumluluk, samimiyet, kendini adama, itidal, sıkı çalış­


ma, temizlik, disiplin, işbirliği, iyi ahlak ve minnettarlık, arasın­
da yer verilmedi.
Eğitimin Sürekliliği
Dünyadaki bir çok ülkede olduğu gibi, mevcut Malezya eği­
timinde de, ihtimal ki, eğitim açısından takdim ettikleri içsel de­
ğerinden dolayı değil de, onlardan beklenilen pazar ve sosyal­
prestij değeri sebebiyle, Ronald Dore'un haklı olarak 'diploma
hastalığı' diye isimlendirdiği kağıttan güvenceler peşindeki çıl­
gın koşuyla uğraşılır. 1 7 Sonuç olarak, yüksek akademik ya da
mesleki diplomalıların, nüfus oranı içindeki artışı, Malezya hü­
kümetine bu tür insanlara uygun meslekler bulma problemini
ortaya çıkardı. Bu problemler, yavaş ekonomik gelişme yüzün­
den daha da arttı. 1990'da 684.200'e ulaşacak olan işsiz sayısı,
1985'de 488.000 idi. Bu işsizlerin büyük bir çoğunluğu ortaokul
düzeyindedir ve 15-24 yaşına geldiklerinde lisans düzeyi mezu­
nu olacaklardır. Eğitimin felsefesi ve hedefini bilgi, yaratıcılık ve
ahlaki disiplin sayesinde kendi-kendini daha iyi hale getirmeyi
arama hususunda yeniden yönlendirmeye dair yeni bir baskı
vardır. Mezunlar, yalnızca beyaz-yakalı meslekler aramaya teş­
vik edilmedi; Agriculture University of Malaysia'nın mezunları,
2.6 milyon hektar hazır kullanılmayan toprak olması sebebiyle
çiftçiliğe de yönlendirildiler.
Bununla birlikte, resmi eğitimin sınırlarının ötesinde, hayat
boyu bir eylem olarak eğitim, Malezya'da 1970'lerden itibaren
kabul edildi. Bu gelişme, bilginin hızlı genişlemesine dair ev­
rensel anlayışın bir parçasıdır; oysa İslam'da, hayat boyu devam
eden bir süreç olarak eğitim, bilginin sonsuzluğu kavrayışının
doğrudan bir sonucudur.
İster farz-ı ayn isterse farz-ı kifaye olsun bütün farzları en
doğru İslami ruha uygun olarak yerine getirmek, yeni enformas­
yonu ve maharetleri de gerektiren bilgiyi sürekli bir şekilde ara­
mayı gerektirir. Bu yüzden İslami bir eğitim, mesela, mesleki ve
profesyonel meslek eğitim programları, tarım ve genişleyen di­
ğer hizmet türleri, yetişkinler için okuma yazma kursları ve fark-

17 Ronald Dore, Diploma Disaese.


134 /s/am Bilgi Anlayışı

lı eğitim düzeylerinde devam eden çalışmalar gibi, formel olma­


yan eğitim programlarının genişletilmesine uyum gösterebilir.
Genişletilmiş eğitimle ilgili bir çok faaliyet, bütün ülkede cami­
lerde organize edilen düzenli dini ve sosyal eğitim programları­
nı içeren muhtelif hükümet vasıtaları ve enstitüler vasıtasıyla
Malezya'da daha önce sunuluyordu. Hana, 'Açık Üniversite' dü­
şüncesi bile teklif edilmişti. Malaya Üniversitesi Rektör vekili,
Kraliyet Profesörü Engku Aziz, ülkedeki bütün iletişim sistemle­
rini İngiltere ve başka ülkelerde yapıldığı gibi, halk için bilgi ve
becerinin aktarıldığı bir kanal olarak kullanılmasını istedi.
Eğitimin Muhtevası
İslami eğitimin müfredat programının muhtevası, esas ola­
rak sınırsızdır. O yalnızca farklı tarihsel gelişmelere uyacak şe­
kilde değil, aynı zamanda, onları şekillendirecek şekilde de dü­
zenlenebilir. Arap dili, Kur'an ve Hadis eğitimi için gereklidir;
çünkü, Arapça, Tanrı ve O'nun peygamberinin öğretilerini tak­
d.im eden Kur'an ve Hadis'e ulaşma vasıtasıdır. Tıp bilgisi de,
müslümanların haram olan zararlı yiyecek ve içecekleri tüket­
memesi için zorunludur. Tanrı'nın elçisi, kendi emrini yerine
getirilecek bir görev haline getirerek ilaçla tedaviyi emretti; ilaç­
la tedavi eğitimini ihmal eden kimse, dini görevinde de ihmal­
kardır. Hatta, Hz. Peygamber, yanlışlığını anlamak için astrolo­
jinin -bir ğayr-ı bilim- çalışılması gerektiğini bile söyledi. Çün­
kü, astrolojiye dair bir bilgi olmaksızın, onun doğrusu yanlışın­
dan ayırt edilemez.ıs
Farz-ı ayn ve farz-ı kifaye şeklindeki gruplandırma, zihinsel,
ahlaki-manevi ve fiziksel olana uygun bir dengeyle, farz-ı ayn
ve farz-ı kifaye sıralamasına uygun olarak, zorunlu öz ve isteğe
bağlı ya da uzmanlaşma şeklindeki ders programını belirler.
Farz-ı ayn muhtevalar, (Tek bir tanrı, peygamberler, melekler,
kutsal metinler bilgisi ve inancı ve Tanrı'nın her meseleyi tayin
etmesi, kelime-i şehadetin ilanı, günlük beş vakit namazın kılın­
ması, Ramazan ayında oruç, hac ve zekat verme gibi) iman ve
lslim'ın temel esaslarıyla sınırlandırılmamalı, fakat, bir kimse­
nin bilişsel yeteneği, sosyal sorumluluğu, siyasi konumu ve
ekonomik kapasitesine göre de genişletilmelidir.
18 Chejne, lbn Hazın, s. 208.
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 135

Malezya bağlamında, farz-ı ayn bilgi ve mariflerin zorlayıcı


doğası, onların yeterli bir şekilde eğitimin bütün düzeylerine
katılnuş olmalarını gerektirir. Bunun bir benzeri, 1961 Eğitim
Yasası'nda (Education Act) bütün müslüman öğrencilere İslami
dini eğitimin zorunlu hale getirilmesiyle gerçekleştirildi. Hükü­
met, gayr-i müslim öğrencilere, paralel ve ortak bir hedef olan
Ahlak Eğitimi sağlamada, destekleyici ve anlayışlı oldu. Maale­
sef, bu konuların hiçbiri araştırılmadı ve hala imtihan zihniyeti­
nin hakim olduğu milli bir eğitim sisteminde, bu hükümlerin
yer almayışı, gerçekten hak eniği ciddiyeti ve değeri onlara ver­
meye engel oldu. Bir çok öğrenci, imtihan mevsimi yaklaştığın­
da imtihan edilecek konularda, her türden ilave kurslara ve öğ­
retim müesseselerine devam etmek için kendi sınflanna ·devam
etmediler. Bu yüzden Kur'an okuma ve namazda okunacak du­
aları okuma gibi temel İslami görevleri yerine getiremeyen bir
çok müslüman ortaokul öğrencisi vardır.

Öğrencileri, hayatlarını İslam'ın söylediklerine ve ruhuna


uygun olarak idare etmelerini mümkün kılacak zorunlu bilgi,
tutumlar ve maharetlerle donatacak Malezya'nın, ilkokul ve or­
taokullarındaki İslam diniyle alakalı ders kitaplarının yeniden
düzenlenmesi önemli bir ihtiyaçtır. Şimdiki halde, yalnızca na­
maz, zekat, hac ve imanın temel esaslan öğretiliyor; ancak,
bunlar İsam'ın daha hoşgörülü ve daha evrensel tavrıyla bütün­
leştirilmiyorlar. Detaylı zekat ve hac eğitimi, bu yaşta olanların
hemen hemen hiçbirinin bu tür görevleri yerine getirme ihtiya­
cı duymamalarından dolayı ne gençler için anlamlı ne de top­
lum için kullanışlıdır. Bunların vecibe olduğunu bilmeleri, onlar
için yeterli olabilir; onlara daha ziyade bu dini vecibelerin geri­
sindeki felsefeyi ve bu vecibelerin İslam'ın hoşgörülü dünya
görüşüyle ilişkisi öğretilebilir. Gençler, hızla gelişen bedenleri,
şahsiyetleri ve değişen sosyal çevreleri bağlamında karşılaştık­
ları hayatın şahısla ilgili sosyo-kültürel yönlerine dair İslami bir
perspektif elde etmeye muhtaçtırlar. Mevcut ders kitaplarında,
konuya dair zikre değmeyecek kadar bir ilgi vardır; bununla
birlikte, sosyal konularla igili olarak da bazı yönler, The New Se­
condary Scbool Integrated Curriculum'da yeni olarak teklif
edilen İslami Dini Eğitim ders kitaplarına, münakahat (evlenme
ve aile meseleleri) ve daha büyük öğrenciler için İslam'ın
entelektüel mirası gibi şeyler dahil edildi.
136 lstam Bilgi Anlayışı

Karşılaştırmalı dini çalışmalar da, ortaokul seviyesinden iti­


baren İslamı dini eğitime dahil edilmelidir. Bu eğitim, akılla an­
laşılabilir ve asıl farklılıklar sürdürülebilsin diye, anlamayı ve
ortak hareket etmeyi sağlayan İslam ve diğer dinler arasındaki
benzerlik alanlarını kapsamalıdır. Karşılaştırmalı tartışma, diğer
dini etkilerden çabuk etkilenir ve onlara karşı savunmasız nıüs­
lüman gençleri koruduğu kadar, daha uyumlu bir toplumun ge­
lişmesine de yardım eder. Bu son nokta, binlerce müslüman öğ­
rencinin yurt dışında özellikle de batıda, daha ileri araştırmalar
yapmak için gitmesi sebebiyle önemlidir. Mesela, 1985'de
6000'den fazla bumiputra deniz ötesi enstitülerde öğrenim gö­
rüyordu. Şimdiye kadar, karşılaştırmalı din dersi, yalnızca dör­
düncü sınıf öğrencilerine Malezya Milli Üniversitesi'ndeki (Na­
tional University of Malaysia) İslamı Araştırmalar Fakültesi (Fa­
culty of Islamıc Studies), Teoloji ve Felsefe Bölümü (Departman
of Theology and Philosophy) tarafından verildi.
Klasik müslüman eğitiminde, bilginin aranması ve nakledil­
mesinin üstünlüğü", İslami bir dünya görüşü içinde birleştiril­
mişti; ancak, Malezya eğitiminin hiçbir düzeyinde, esas olarak
bu önemli konuya dair açık bir ifade yer almaz. Ortaokullar için
yeni olarak teklif edilen İslami eğitimin ders kitapları, bu konu­
ya 'İslam'da bilginin önemi' başlığı altında göndermeler yapar;
ancak bu, yalnızca dördüncü sınıfla sınırlanır. Eğer İslamı eği­
tim, kendi bağlıları ve dünya için yeniden inşa edilecekse, bil­
ginin, öğrenmenin, öğretmenin üstünlüğü konusu ve bilim
adamlarının hayatları ve ilme katkıları, bütün eğitimin bütünle­
yici bir parçası olmalıdır.
Düşünme ve düşünmenin unsurlarının (analiz, yorum, sen­
tez, tutarlılık) İslami bilgi anlayışının önemli bir parçası olması
Kur'an ve Sünnet tarafından sık sık vurgulanmasından dolayı İs­
lami eğitim, bunlar hakkındaki eğitimi de içermelidir. Konuyla
ilgili dersler, mantığı ve felsefeyi içerebilir; bazı felsefeciler şüp­
he etmiş hatta bazıları dini hepten reddetmiş olsalar da, İslami
entelektüel tarihinde bir vasıta olarak felsefenin önemi genel
olarak kabul edilir. Hukuk biliminin, teolojinin, ahlak, tarih ve
mistik yazıların gelişimi bile, mantiki ve felsefi düşünüşe atfedi­
lebilir. Felsefenin -ve diğer pozitif bilimlerin- arizi bir takım
özelliklerinden dolayı reddedilmesi, dinin varoluş nedeni açı-
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 137

sından zararlıdır. Çöküş döneminde, yukarıda zikredilen saha­


larda büyük çalışmalar yapan alimler bile, felsefenin reddi şek­
lindeki bir tavrı benimsediler. Bu yüzden Gazall, yalnızca insan­
ların felsefe çalışmalarına değil, felsefecilerin ilmi çalışmalarına
da engel oldu; Ondördüncü yüzyıl hukukçusu Şatibi, hukuku
oluşturmada aklın bir rolü olduğunu reddettiği gibi, eylemle
alakalı olmadığı için felsefi düşünceyi de kabul etmedi; onye­
dinci yüzyılda Şeyh Ahmed es-Sirhindi de, felsefeyle birlikte
aritmetikle geometriyi içeren bilimleri de mahkum etti.19

Muhtemelen diğer bir çok ülkede olduğu gibi Malezya'da


da, eğitilmiş olmanın, zorunlu olarak iyi düşünme yeteneğine
sahip olmayla eşit olmadığının farkında oluş, dikkate değer bir
şekilde gelişti. Prof. Engku Aziz, bizim eğitim sistemimizin dü­
şünmekten ziyade ezberlemeyi desteklediğini açıkça ifade etti
ve düşünme tekniklerine dair dersler vermeleri hususunda üni­
versitelere hatırlatmada bulundu. Malezya İmtihan Şurası'nin
(Examination Councii) başkanı olarak öğrencilerin, kavramlar
ve teorileri anlamakdan daha çok, model cevaplara, mekanik
öğrenmeye, bilinen sorulara dayanma eğiliminde olduklarına
dikkat çekti.20 Şu anda üniversite düzeyinde verilen dersler, Pe­
nang'daki University of Sicience'da eleştirel düşünme, yazma
ve okumayı, Malezya National University'nin Faculty of Islamic
Studies'de mantığı içermektedir. Eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi
teşvik eden, zorunlu olarak dersin kendisi değildir. Daha çok,
öğretim (öğrenim) yaklaşımı; sınıflardaki ve toplumdaki hoşgö­
rü ortamı, bu süreci harekete geçirmektedir.

Ancak, ezberlemenin, öğretim ve anlamanın tamamlayıcı bir


parçası olduğu kabul edilmelidir. Eğer bir kimse hatırlamazsa,
bilgiyi, bilme anının ötesine nasıl taşıyabilir? Eğer hafıza hatalı
ise, özellikle de acil uygulamaya ihtiyaç duyulduğu alanlarda -
tıp gibi- uygulama, tehlikeli değilse bile imkansız hale gelir. Di­
ğer yandan, anlamaksızın ezberleme, mekanik, gayr-i yaratıcı ve
atıldır. Ortaçağ lslam'ında insanların alışılmışın dışındaki hafıza­
ları hususundaki şöhretlerine rağmen, yalnızca ezberleyen ve
yalnızca anlayan kimseler arasında açıkça bir ayının yapılırdı. 21

19 Rahman, lslamic Metbodology.


20 Utusan Malaysia, 18 Augusı 1986 ve New Straits News, 20 March 1987.
21 Makdi.si, Rise of Colleges.
138 lslam Bilgi Anlayışı

Tarih, Kur'an'nın önemli bir yönüdür ve tarih araştırması, İs­


lami eğitim ders programının tamamlayıcı bir parçası olmalıdır.
llkokul düzeyinde tarih, romantik bir hayal gücüne, müslüman
şahsiyetler hakkında sevgiye, dindacine davranışlara hayranlığa
ve genelde ise İslami kültürel mirasın kıymetini bilmeye yöne­
lik olmalıdır. Ortaokul düzeyinde, vurgu, daha çok tarihsel şu­
ur, katılım ve aktivitizm şeklindeki ahlaki tarih üzerine olması
gerekir. Üniversite düzeyinde, tarihsel fenomenlerin eleştirel bir
tahlili verilmeli ve tarihin ihtimallere açık olduğu düşüncesi, tel­
kin edilmelidir. Malezya ilkokullarının ilk üç sınıflarında tarih,
doğrudan değil, fakat, Malezya ve güney doğu Asya'nın ekono­
mik, sosyal ve siyası gelişimini vurgulayan bölgesel çalışmaların
bir parçası olarak öğretilir. Dördüncü sınıftan dokuzuncu sınıfa
kadar ise tarih, milli gelişme ve birlik üzerindeki hususi vurguy­
la birlikte, müstakil olarak öğretilir. Malezya'nın ortaöğretiminin
ikinci kısmında, sosyal bilimler ve fen bilimleri şeklindeki ikili
ayının, fen bilimleri ve teknik eğilim öğrencilerine tarih ve sos­
yal bilimleri çalışma şansı tanımadı. Bununla birlikte, tarih der­
sini, fen bilimleri öğrencileri için zorunlu bir ders yapmayı niyet
ettiğini gösteren Eğitim Bakanlığı'nın son ifadeleri, olması gere­
ken yönde mükemmel bir adımdır. İslami Dini Bilgi bağlamı
içinde, okullarda esas olarak ilkokulun ilk basamağından itiba­
ren Hz. Muhammed'in, onun arkadaşlarının ve evvelki peygam­
berlerin hayatını ele alan hikayeler şeklinde ve ortaokullarda,
Abbasi halifesi Me'mun'un ölümüne kadar İslam tarihinin de­
taylı bir anlatımı olarak tarih öğretilir. Malezya'da tarih öğretimi
-ister milli, isterse bölgesel ya da İslarrıl tarih olsun- esasen bil­
gi verici olarak görünmektedir. Bu öğretim tarzı öğrencinin ken­
di milleti, bölgesel ve İslami mirasa dair ilgisini arttırabilir; an­
cak, öğrencilere ne tarihle ilgilenme duygusu aşılayabilir ne de
etkili ahlak dersleriyle onların zihinlerini doldurabilir.

Bununla birlikte, Malezya Üniversiteleri ve öğretmen okulla­


rındaki en önemli son gelişme, geçmişte yalnızca İslarrıl Araştır­
malar öğrencilerine açık olan İslam Medeniyetine Giriş dersi ol­
du. Eğitim Bakanlığı'nın İslami Eğitim Kısmı müdürü olan Zay­
nel Abidin Hacı Abdulkadir, tarafından hazırlanan ders, 'gele­
cekte birleşmiş bir Malezya toplumuna yardım etme teşebbüsü-
Malezya 'daki Egitime Dair lçerimler 139

dür'.22 Ancak bu ders, normatif bir İslami dünya görüşü, İslam


tarihinin eleştirel bir değerlendirmesi, dünya ve Malezya'ya iliş­
kin müesseselerin ifadesi için muazzam bir potansiyele sahip
olmakla birlikte, görünüşte felsefesi ve hedefleri açısından ol­
dukça muğlaktır; bu yüzden de, etkili bir şekilde yerine getiri­
lemez. Yüksek okul ve üniversite düzeyinin, bütün öğrenciler
için zorunlu bir ders olarak İslim Medeniyetine Giriş'i içermesi,
İslam'ın yalnızca normal anlamda bir din değil, aynı zamanda
el-Attas23 tarafından betimlendiği gibi, Malay takım adalarında
önemli bir rol oynayan bir medeniyet şeklinde doğru anlaşılma­
sını telkin için de zorunlu görünmektedir. Federasyon dini ol­
duğundan, okumuş her Malezyalı için İslam'ın tarihsel ve me­
deniyetle ilgili yönlerinin kıymetini bilmek önemlidir. Bununla
birlikte, zorunlu hale getirmek, onun müslümanlar için yüksek
eğitimde daha eleştirel, tutarlı ve bütüncül bir dünya görüşünü
arama anlamına gelen farz-ı ayn bilgiyle eşitliğini sağlar. Bu
dersin muhtevası, temel olarak savunmacı çeşnisiyle birlikte,
bilgi verici bir özellik taşır.
1977'de başlayan Mara lnstitute of Technology (ITM) dışın­
daki bütün Malezya yüksek öğretim müesseseleri, 1983'den be­
ri, içerik ve vurgudaki farklılıklarıyla birlikte, İslam Medeniyeti
dersi vermekteydi. Öğretmen Yetiştiren Yüksek okulların, Nati­
onal University'nin, University of Techonology'nin ve Univer­
sity of Northern Malaysia'nın öğrencileri bu dersi geçmek zo­
rundaydılar. University of Science'da ders yalnızca müslüman
öğrenciler için zorunluydu, fakat geçmek zorunda değildiler.
University of Malaya ve University of Agriculture, dersi seçimlik
bir ders olarak vermeyi tercih etti. Müesseselerin çoğu, yetersiz
personelden ve başvuru malzemelerinin yokluğundan şikayet
etmektedir.
İslam Medeniyeti dersini yürüten Center far General Studi­
es'in koordinatörlüğünde National University'deki dersin eleşti­
rel bir değerlendirmesi, bazı ana organize problemlerinin altını
çizer. Bu ders kendi personeline sahip olmaması sebebiyle ça-
22 Kementerian Pelajaran Malaysia, Minit Mesyuarat Mengenait Penilaian Semula
dan Peyelarsan Kursus Tamadun di lnstirut Pengajan Tinggi Tematan, Kuala
Lumpur, 1 1 Agust 1986. Daktilo metni.
23 el-Anas, Islam da/am Sejarab dan Kebudyaan Me/ayu
140 lslam Bilgi Anlayışı

!ışına yükü, bir sömestirde dört ya da beş farklı gruba tekrarla­


nan tek bir konferans ünitesini öğreten, doğal olarak bir çoğu,
bunu kendi gerçek görevleri olarak görmeyen bütün fakülteler­
den yaklaşık kırk konferansçı tarafından paylaşılır. Yerlerine ve­
kil bulma zorluğu ile birleşterilen konferansçıların son dakika­
daki gelemeyeceklerine yönelik özürlerinin sıklığı da çok rast­
lanan bir şeydir. Keza öğrencilerin, daha önceki imtihanların
çoktan seçmeli sorularını kullanarak testi geçebilmeleri sebe­
biyle, devamların düşük olduğu hususunda da şikayetler vardır.
Üniversitelerde ve Yüksek Okullardaki İslimi Dersler
Malezya'da üçü Sabah'da dördü Sarawak'da bulunan yirmi
dört tane öğretmen yetiştiren yüksek okul vardır. Ayrıca, belli
konularda uzmanlaşmış dört okul yani, Dil Enstitüsü (The Lan­
guage lnstitue), Uzman Öğretmen Yetiştirme Yüksek Okulu
(The Specialist Teacher Training College), İsiami Öğretmen Ye­
tiştirme Yüksek Okulu (lslamic Teacher Training College) ve
Teknik Öğretmen Yetiştirme Yüksek Okulu (The Technical Te­
acher Training College) daha vardır. Lisans öğretmenlerinin eği­
tilmesi, University of Malaysia ve MARA Institue of Technology
dışındaki bütün üniversitelerde yapılır. Her şeyde olduğu gibi,
Malezya'da öğretmen eğitimimin durumunu da, temel olarak,
milli insan gücü ve batılı oryantasyonlarıyla bir olma mülahaza­
ları yönlendirir.24
İslam Medeniyeti (bütün öğrenciler için), İslami Dini Öğre­
tim (müslüman öğrenciler için) ve Ahlak Eğitimi (ğayr-i müslim­
ler için) zorunlu derslerinin yanında, öğretmen yetiştiren yük­
sek okullarda İslami perspektifi içeren başka hiçbir resmi prog­
ram yoktur. Malezya'daki öğretmen yetiştiren bütün yüksek
okulların ders müfredatı, merkezi olarak Eğitim Bakanlığı'nın
Öğretmen Yetiştirme Kısmı (The Teacher Education Division)
tarafından düzenlenir.25 Elbette, bazı unsurlar ve İsiami öğrenci
birlikleri, öğrencilere daha derin bir İslami farkında oluşu telkin
etmek için 'Kelas Fard ain' olarak bilinen gayr-i resmi program-

24 Phi/osoph ofTeacher Education in Malaysia, s. 40-45 .


. 25 Öğretmen yetiştirme ders müfredatının kısa ancak bilgilendirici bir betimleme­
si için bkz. Eğitim Hakanlığı, Malaysian Coımtry Paper. Devalopment of J:.'du­
caıion 1981-1983, the 39th Session of the lnternational Conferance on Educa­
tion için hazırlandı, Genova, 1984, s. 20-25.
Malezya 'daki Egitime Dair içerim/er 141

lar düzenlediler. İslam Medeniyeti programının değişen statü­


sünden başka, üniversite düzeyinde, eğitimde İslami perspekti­
fi yerleştirmeye yönelik bir eğilim de vardır. Mesela, National
University'de tavsiye edilen ders kitaplarının beşte üçü İslami
perspektife sahiptir. Bunlar dışında, Ölçme ve Değerlendirme
(Measurement and Evaluation), Ev İdaresi (Home Science),
Karşılaştırmalı Eğitim (Comperative Education), Danışmanlığa
Giriş (lntroductory Counselling), Milli Gelişme ve Birlik İçin
Eğitim (Education for National Development and Unity), Öğret­
menler İçin Davranış Geliştirme Teknikleri (Behaviour Modifi­
cation Technique for Teachers) ve Değerlendirme, Tavırlar ve
Değerler'de (Evalution, Attitutes and Values) olduğu gibi, karşı­
laştırmalı olarak bile ilgili yerler de İslam'a hiçbir gönderme
yoktur. Kullanılan Malezya kaynaklan, esas olarak hem Malez­
ya eğitim ya da resmi devlet raporları hem de batılı çalışmaların
tercümelerdir. Özellikle The Center for Education, National
University'deki konferansçıların ve öğrencilerin çoğunun müs­
lüman olması sebebiyle Malayca ve İngilizce mevcut olan zen­
gin İslanıl entelektüel mirasa dair okuma metinlerinin ve refe­
ransların yokluğu, anlaşılmaz bir şeydir. Resmi istatistikler ol­
masa da, National University'nin (hiçbir şekilde eğitim progra­
mı diplomasına sahip olmayan IIU ve ITM istisnasıyla) Malez­
ya'daki her hangi bir üniversiteden, müslüman personeli ve öğ­
renci sayısı bakımından daha çoğunu içerir. Bu yüzden, Univer­
sity of Northern Malaysia rektör vekili Prof. Awang Had Sal­
leh'in sözleriyle, Malezya'daki öğretmen eğitiminin, "cidden,
yalnızca kendileri seçkin şahsiyete sahip olan öğretmenler de­
ğil, fakat aynı zamanda, kendi öğrencileri arasında seçkin şah­
siyetler geliştirmeye yönelik misyoner tutuma sahip olan öğret­
menler yetiştirmemesi sürpriz değildir".26

26 Awang Had Salleh, 'Masa Depan Pendidkan Perguruan Penuh Cabaran',


Utusan Malaysia, 6 October 1986.
SONUÇ
Bilgi anlayışı, özetle, esas olarak beş temel düşünceye daya­
nan ve bu beş düşüncenin hakim olduğu İslami dünya görüşü­
nün önemli bir yönüdür. Bu beş temel düşünce ise şunlardır:
tek, yaşayan, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, merhametli
ancak adil Tanrı düşüncesi; Tann'nın kulu ve yeryüzündeki ha­
lifesi ve özgürlükle ve sonuç olarak da sorumlulukla donatılan
varlık olarak insanın kaderi anlayışı; var oluş sebebi ( raison
d'etri) insanın ifade edilen kaderinin en iyi şekilde gerçekleş­
mesinde yol gösterici anlamında peygamberlik düşüncesi; Tan­
n'nın bir ayeti olan ve anlamlı bir varoluşu aramada insana fay­
dalı olması kastedilen hayatın çok yönlü gerçekliği ve çeşitliliği
düşüncesi ve mükafata ve cezaya yol açan eskatolojik yargıla­
ma düşüncesi.
Bu dünya görüşü doğal olarak İslami epistemoloji yaklaşımı­
nı etkiler ve eğitime yönelik bir çok içerime sahiptir. Kısaca, İs­
lam'da bilgi anlayışı, belli birkaç anahtar özelliğe sahiptir. Bilgi,
Mutlak Bilen olan Tanrı'dan kaynaklandığı ve onda sona erdiği
için sonsuzdur. Bilgi ilahi olanın bir yönü olduğundan, onu ara­
mak, geliştirmek ve öğretmek, önemli tanrısal ibadet eylemleri
olarak kabul edilir. Bir kimsenin kişisel ve kamusal hayatında,
bilgiyi yerinde ve samimi bir şekilde uygulaması, İslam'da be­
şeri mükemmelliğin tek ölçütü olan taqvanın ya da başka yer­
lerde betimlendiği gibi haşyetin temelini oluşturur. Bu yüzden
bilgi anlayışı, ister tabiat, tarih ve insanın iç tecrübesinde bulu­
nanlar kadar vahyedilen temel kaynaklan (Kur'an ve Muham­
med'in kural koyucu Sünneti) açısından isterse, ruhsal aydın­
lanmaya ve taqvaya en yakın sıfat olan ve hakiki yargılanmay­
la sonuçlanan iyi ameli üreten etkisinde olsun, bütüncül bir
şeydir. İslami epistemelojinin bu iki kaynağında bulunan öğre­
tiler, süreklilik ve insanın hayatında ve çevresindeki bütün de­
ğişiklikleri ele alan bir paradigma temin eder. Aynı zamanda
farklı deruni tecrübeler, tarih ve doğal fenomen, lslam'ın temel
kaynaklarındaki öğretilerin yeni bir yorumu için yollar sağlar.
144 lslam Bilgi Anlayışı

Müslümanlara yönelik en büyük meydan okuma, doğal, tarih­


sel ve psikolojik fenomenin sırlarının sürekli bir şekilde gözler
önüne serilmesi için gereken vasıtalar kadar, Kur'an'ın ve Mu­
hammed'in sahih sünnetinin genel tavrının gereği gibi anlaşıl­
masına yöneliktir. Bu, yalnızca profesyonel bir vecibe değil, fa­
kat daha önemli dini bir erdem olarak hayat boyu eğitim anla­
yışını gerekli kılar. (Dindar bir insan anlamına gelen) Müttaqı,
zeki bir kul, sorumlu ve Tanrı'nın yeryüzündeki halifesi olan bi­
risi olarak, insanın yaratılışının maksadını gerçekleştirebildiği
bütün sıfatları kendisinde toplayan kimsedir. Bu süreç, yalnız­
ca, hiçbir zaman sona ermeyen, kapsamlı bir eğitim anlayışı ve
uygulaması ile başarılabilir. Eğitim sorumluluğu, bütün müslü­
manlar için bir vecibe olduğu ve bu fırsat herkese açık olduğun­
dan, Ernest Gellner'in uygun bir şekilde gözlemlediği gibi, eği­
timin demokratizasyonundan en fazla İslam, istifade edecektir
ve moderniteye aşırı bir şekilde uydurulabilir. ı
Bu bilgi anlayışının ve onun takdim ettiği dünya görüşünün
eğitimle ilgili içerimleri çok geniştir; ancak, onun ifade edilme­
si, akademik bir ütopya örneği haline gelmeksizin hususi bir ta­
rihsel bağlamda gerçekleştirilmelidir. J. S. Furnivall eğitimle il­
gili hedefler ve siyaset üzerine olan bir tartışmada ifade ettiği gi­
bi: "Görme gücünün olmadığı yerde insan yok olur; ancak,
gökyüzüne ulaştıran bir merdiven, yeryüzünden başlamadıkça
işe yaramaz".Z Bundan dolayı, bilgi anlayışının eğitimle ilgili
içerimleri, bu kitapta Malezya örneğinde yapmaya çalıştığım gi­
bi, modern milletler bağlamında ve onların var olan gerçeklik­
leri bağlamında tasarlanması gerekir.
Malezya'daki en önemli gerçekliklerden birisi, toplumunun
son derece çoğulcu oluşudur. Bu toplumun bir parçasına yöne­
lik her hangi bir reform ya da değişim haraketi, diğer cemaatler
üzerindeki muhtemel etkilerini göz önünde bulundurmak zo­
rundadır. Bu gerçek, müslüman nüfusun toplam nüfusun yarı­
sından bir az çoğu olduğu, eğitimli grup ve liderlerinin bir bü­
tün olarak, lslam'dan daha çok modern batı düşünceleri ve kül­
türel unsurlarına maruz kalmış olması sebebiyle daha kritik ha-

Gellner, Muslim Society.


2 Furnivall, Education Progress in Southeast Aisa, s. 5.
Sonuç 145

le gelir. Bu gerçekten dolayı da, islamlaşma süreci, gayr-i müs­


limler arasında bazı endişelere sebep olmuştu.3 Malezya'nın ilk
başbakanı, sahibi bir çinli olan 1be Star adlı gazetede İngilizce
olarak sürekli yazılar yazan Tunku Abdurrahman, islamlaşma
ile ilgili korkusunu bir çok kez ifade etti. Onun bu konuyla ilgi­
li en son ifadesi, yönetici koalisyon hükümetinde en güçlü grup
olan ve en üst beş liderinden dördünün hem İslami bir eğitim
geçmişine hem de İslami bir vizyona sahip olduğu, UMNO
(United Malay National Organization/Birleşik Malay Milli Orga­
nizasyonu)'nun son lider seçimi göz önünde tutulursa, ironiktir.
Aynca, UMNO yüksek meclisinde en çok oyu alan kişi, bir Mı­
sır Üniverisitesinde İslami Araştırmalar alanında doktora sahibi
olan National University of Malaysia (Malezya Milli Üniversite­
si)'daki İslami Araştırmalar Fakültesi'nin (Faculty of İslamic Stu­
dies) eski dekanıdır. Tunku "Malezya gibi, karışık nüfuslu ve
karışık dinli bir ülkede, din hakkındaki fazla vurgunun yanlış
anlamaya yol açacağını ve halk arasında var olan mutlu ilişki
için uygun olmadığını, tecrübe göstermiştir" diye uyarır.4
1982'de UMNO liderliğini uyarmak için "eğer gerçekten hükü­
met, dini (İslami) yasalara uymak için sert reformlar başlatmak
zorunda olsaydı, o gün gerçekten acı bir gün olurdu". Hatırlan­
malıdır ki, Anayasa Malezyayı, İslam'ın resmi din olarak kabul
edildiği, seküler bir devlet olduğunu ilan etti'S diye yazmıştı.
Dr. Mahatir Muhammed başkanlığındaki hükümet, Malezya
sosyo-siyasi vaziyetinin nazik doğasının farkındaymış gibi gö­
rünmektedir. Mahatir Muhammed, Beşinci Malezya Plan'ının
önsözünde orta bir yolu vurguladı ve 1 Temmuz 1983'deki Ma­
lezya'nın ilk İslami Bankasının resmi açılış konuşmasında şöyle
dedi: "Bu ülkenin bütün nüfusunun müslüman olmamasından
dolayı, diğer bankaları ortadan kaldırmaya niyetlenmedik. Bu­
gün ticari bankacılık kabul görerek, dünyanın her tarafında kul-

3 Mesela, bkz. The Catholic Research Centre'in tarihsiz bir risalesi, lslamization
of Malaysian Laws, Kuala Lumper, Catholic Research Centre. ABIM tarafından
Malezya Yasalannın lslamlaşması ve genel lslamlaşma siyaseti konusunda, son
çağnsı hakkındaki güçlü bir eleştiridir. Bunun iyi niyetli siyaset hakkında gayr­
i müslimler arasında korku yaratmaya yönelik bir teşebbüs olduğu hususundan
şüphe yoktur.
4 Star, 28 April 1987.
5 Star, 18 October 1982.
146 lslam Bilgi Anlayışı

!anılır... İslami bankalar, karşılıklı iş ilişkilerini idare etmek için


kullanılır, ancak diğer bankalar da gereklidir".6 Devletin bu ih­
tiyatlı islamlaşma siyasetinin, bu siyasetin İslanıl değerlerin dev­
let bürokrasisine, İs!ami bankalara, İslami Takafi.il (sigorta) ve
diğer müesseselere telkin edilmesi gibi program ve projelere
halkın tepkisine bakılırsa, genel bir kabul gördüğüne işaret
edilmelidir. Buna rağmen, bazı İslami gruplar özellikle de, Pan
Malaysian İslamic Party (PAS), İngiltere kurulan İslamic Rep­
renstative Counsil (IRC) ve Suara al-Islam Oslam'ın Sesi) ve
Amerika'da kurulan Malaysian İslamic Study Group (MISG­
USA) bu program ve projeleri reddettiler.
PAS, tarım köylülerinin ve Şafii hukuk bilimine dayanan ge­
leneksel İslami ideolojinin desteğiyle 1940'larcla kurulan milli
siyasi bir partidir. MISG-USA ise, esasen 1970'lerde kurulan fun­
clamantalist öğrenci gruplarıdır. Kur'an'a, hadise, lbn Teymiyye
ve ortadoğu ve hind-Pakistan'ın mevcut fundemantalist yazarla­
rının (tercüme) yazılarına dayanırlar. Hükümetin islamlaşma si­
yaseti hakkındaki düşünceleri esas olarak PAS'ınkinin benzeri­
dir. IRC, dergileri Furqan'da (Kriter), 'İslamization: A Tool To
Perpetuate ]ahili ( • •nislamic) Ideology (İslamlaşma: Cahili İde­
olojiyi Devam Ettirecek Bir Vasıta)', isimli bir kapak konusu;
. haftalık gazeteleri Peristiwa'da (Olaylar) 'İslamisasi-Satu Keke­
liruan' (İslamization: A Confusion/İslamlaşma: Bir Karışıklık)
adlı bir makale vardı.7 Suara al-Islam, devletin İslam'ın sadece
liberalizm ve ekonomik gelişme ideolojisinin esaslarını ve te­
mel yapısını değiştirmeyecek önemsiz yönlerini öğreteceği dü­
şüncesini benimser. Onlara göre, islamlaşma programlan müs­
lümanları, devletin İslam'ın gerçek savunucusu olduğu düşün­
cesine katma stratejisinden başka bir şey değildir.s
Aynı şekilde PAS, halkın gittikçe İslam'ın hakiki öğretilerinin
farkına varmaya başladığı ve bu yüzden de UMNO'nun milliyet­
çl ve seküler yönetiminin, islami elbise giyerek halkı şaşırtmak:

6 Peristiwa, Februaıy 1984, s. 3'den iktibas edildi. Peristiwa, lngiltere Binning­


ham'da kurulan en etkili Malezya lslami çalışma grubu olan lslamic Represen­
tative Council'in gazetesidir.
7 Furqan, September-December 1983; Peristiwa, February 1984, s. 3, 1 2.
8 "A Muslim Critique on ıhe Malaysian Education System", Suara /slam, March­
April, 1984, s. 13-15.
Sonuç 147

en azından UMNO'nun İslam'ı yerine getirmede diğerlerinden


geride kalmayacağı hususunda, halkı ikna edici stratejiler hak­
kında düşünmeye mecbur bırakıldıklarını söyler. Ancak bu
programlar, bu milliyetçi, seküler ve demokratik yönetimin esas
temelini ortadan kaldıramaz ve bu programlar, islamlaşma ola­
rak da isimlendirilemez.9 PAS, bugün bir çok müslüman ülkede,
islamlaşmanın Birleşmiş Milletler tarafından tavsiye edildiği şe­
kilde, iktidarda kalmayı sürdürme teşebbüsü olduğuna inanır.
Bu hususta PAS, Amerikan elçiliğinde bulunan ve müslüman
öğrenciler tarafından 1979'da ele geçirilen, Şqha belli İslami
programlan uygulamasını tavsiye eden belgeyi kanıt olarak ile­
ri sürer.10 Bu grup, tam bir İslami devletten başka hiçbir şeyi ka­
bul etmez. Malezya toplumunun çoğulcu doğasının zikredilme­
si, yalnızca İslam'ı bir bütün olarak yerine getirmeyi istememe­
nin bir bahanesi olarak görünür. 1 1 Bir öğrenci liderinin yazdığı
gibi: "UMNO, İslam için mücadele edemez ya da etmeyecektir.
Doğrusu ise, UMNO'nun İslami dirilişi bastırması yeni bir şey
değildir". ı 2
Hindistan kaynaklı Tebliğ Cemaati, apolitiktir ve bu tür me­
selelerin, davası ile ilgili olduğunu kabul etmez. Bu grubun Ma­
lezyalı liderlerinden biri, 1982 yazında, Iowa Ames'te bana, "bi­
zim karşılaştığımız, siyasi, ekonomik, ırklar arası ilişkiler ve di­
ğer problemlerin hepsi, eğer müslümanlar imana sahip olsaydı­
lar, çözülürdü" dedi. Bu yüzden, onların temel olarak ilgilen­
dikleri, dua, zikrullah (Tanrı'nın isimleri ve sıfatannı zikretme),
ritüelleri yerine getirme ve onları mükemmelleştirme, seyahat
ederek ve insanları bu görevlere davet ederek imanlarını güç­
lendirmektir. İster aylık gazeteleri al-Arqam, al-Mukminah (ka­
dınlar için), al-Münir (çocuklar ve on-yirmi yaş arasında olanlar
için) isterse kurucusu ve lideri tarafından yazılmış olan risaleler­
de olsun Daru'l-Erqam, devletin faaliyetleri üzerine doğrudan

9 "Bank Islam: Mahatır keliru aıau memuıar-beliıkan hakikat riba", Al-Harakah


(yalnızca üyeleri için), 1(2)1 Dzulkaedeh, 1403/1983, 1, 5, 6. PAS'ın haftalık ma­
gazin dergisidir. Son zamanlarda (1987) halk için de satılmasına izin verildi.
10 "Penerapan Nilai-nilai Islam Didalagi Imperials America", Harakab, 22 May
1987.
1 1 "Islamisasi-Satu Kekeliruan", Perisliwa, February 1984, s. 3.
12 19 Temmuz 1984 tarihli MISG-USA başkanı Bay Rozhan Othman'ın bir mektu­
bu.
148 /s/am Bilgi Anlayışı

yorum yapmaz. Ancak, edebi faaliyetleri kadar, hummalı eko­


nomik, sosyal ve eğitimsel faaliyetleriyle sebebiyle, hükümetin
İs�amlaşma çabalarını ciddiye almadığı kesin olarak söylenebi­
lir.13
ABIM, devletin islamlaşma siyasetine dair eleştirel bir değer­
lendirmeye sahip tek, güvenilir ve devlete ait olmayan popüler
İslami cemiyet olarak görünmektedir. ABIM, lslam'a ve doğru­
lukta yardımlaşma prensibine uygun olarak lslam ümmetine
faydalı olacak alanlarda herhangi bir grupla çalışmaya hazırdır.
Onun nihai hedefi, tam bir islamlaşma olsa da, "eğer ümmet
için kabul edilebilir bir tarzda idare edilirse, lslamic University
ve Islamic Bank gibi müslümanlara faydalı olacak herhangi bir
çaba ve projeyi içtenlikle karşılar". 14
ABIM, Malezya'nın çoğulcu yapısının önemini, dini bir dev­
letin baskıcı yapısının imkanını ve din adına zulmün beşeri tec­
rübede sık sık yaşandığı hususunu kabul eder. Ancak, aynı za­
manda, İslam tarihinin kısm-ı azamisinde gerçek dini tecrübe­
nin daha çok acıyı azaltmada vasıta olduğuna da işaret eder.
Gerçekten de, İslam, tarihsel olarak çoğunlukla, heterojen bir
toplumda etkisini göstermiştir. Mesela, sekizinci yüzyılda Şam
ve Bağdat gibi müslüman şehirler, Arapların, İranlıların, Yunan­
lıların, Hintlilerin, Kiptilerin, Berberilerin, Sogdların, Türklerin
ve hatta Çinliler'in lslam, Yahudilik, Hıristiyanlık, Maniheizm ve
Budizm -bunların birçoğu, lslam medeniyetinin gelişmesinde
olumlu katkıda bulundular- gibi farklı dini bağlantılara sahip ol­
dukları çoğulcu toplumların merkezi haline geldiler. Irk bilini­
cini ele almadaki tarihsel lslam'ın başarısı, evrensel olarak ka­
bul edilir. Müslümanlar için çoğulcu tabiat, bir engel değil daha
ziyade, müslümanların inşa ettikleri ve diğer cemaatlere akabi­
lecek olan sosyo-mor.:ıl düzen yar.:ırına, lslam'ın evrensel mis­
yonunu gerçekleştirmeye yönelik bir meydan okumadır.
Mevcut mutedil islamlaşma sürecindeki büyük bir engel,
modern Malezya'nın meselelerine sofistike ve tutarlı İslami ce-
13 ister devletin isterse bakşkalannın sahip olduklan içinde, bütün lslami grup ve
cemiyetlerin en çekici şekjlde yazılan,en güzel şekilde üretilen ve en çok rağ­
bet görerek satılanın Darul Arqam olduğu ifade edilmelidir.
14 Sıddiq Fadil, Garis-Garis Besar Haluan Perjuangan, ABIM"in 1 1 . Yıllık toplan­
tısı açış konuşması, Petaling Jaya, 3-5 September, 1982, s. 31-32.
Sonuç 149

vaplar sağlayan -ister siyaset yapıcılar, bürokratlar, siyasetçiler,


profesyoneller, isterse eğitimle ilgili müesseseler için olsun- uy­
gun okuma malzemelerinin olmayışıdır. İslam hakkındaki oku­
ma malzemelerinin büyük kısmı, Malezya kaynaklı değildir. İn­
giltere, Birleşmiş Milletler, Hint-Pakistan altkıtası, Singapur ve
Endonezya kaynaklıdır. Endonezyalı bilim adanılan, çalışmala­
rı esas olarak Arapça, İngilizce ve Fransızca kaynaklardan Ma­
lezyalıların okuyabildikleri Endonezya diline tercüme ettiler.
Malezya halkı, özellikle de yeni nesil, münhasıran ortadoğunun
lhvan-ı müslimin ve Pakistan'ın Cemaat-i lslami'nin fundeman­
talist yorumlarıyla büyülenmiş görünmektedir. Bununla birlik­
te, merhum İsmail el-Faruqi, Fazlur Rahman, Seyyid Muham­
med Nakıp el-Attas, Seyyid Hüseyin Nasr ve Muhammed lk­
bal'ın çalışmaları müslüman entelektüeller ve özellikle de
ABIM'in batı eğitimli üyeleri arasında yaygın bir kabul görmüş­
tür. lslami bilgi anlayışının eğitimle ilgili içerimleri üzerine tar­
tışmalar, bütünüyle zahiri sebeplerden dolayı hükümetin resmi
eğitim sisteminin parametreleri içinde yürütülür. Bununla bir­
likte, Malezya'da 1985'de ana okullar dışında 132.490 öğrenci
5. 105 öğretmeniyle birlikte 403 özel okul vardı. Bu okulların
büyük bir kısmın, devlet okullarına devam etmeyenlerin ihtiya­
cını karşıladıkları ve esas olarak, onlara daha üst müesseselere
yeniden giriş için bir şansa sahip olmalarını ya da belli bir takım
ticari ve teknik alanlarda diploma programları sağlayan kanal­
lar oldukları düşünülebilir.
Bunların yanı sıra, halkın kendilerine has, Arapça-İslami
müfredat programları olan dini ilkokul ve ortaokulları da vardır.
Bu okulların mezunları, hem bölge camilerinde imam olurlar
hem de, özellikle Kahire'de (Mısır), Medine'de (Suudi Arabis­
tan), Diyobend ve Lucknow'daki (Hindistan) Orta doğu ve
Hint-Pakistan İslami yüksek öğrenim müesseselerine girerler.
Bu dini okulların bir çoğunun yönetimi, yavaş yavaş, Malezya
eğitim sistemine dair ana akım tarafından ele alındı ve dini vur­
guları muhafaza edilmekle birlikte, daha modern konular ve
bakış açısıyla kendi içinde eritildi. Son zamanlarda, Yöneticiler
Meclisi, Eğitim Bakanlığı kontrolünde olmayan bütün halk ve
devlet okullarının ders kitaplarını ve müfredat programlarını
standartlaştırmak için Advisory Council for the Standardization
150 lslam Bilgi Anlayışı

of Islamic lnstruction and Education'ı kurdu. İki uygulamaya


katılan 210,000 öğrencisiyle 1246 okul vardır. Bu yüzden de En­
donezya'da bulunan ve sadece yaşlı nesil için çekici olan tam
geleneksel dini okullar ya da pandok Cliteral olarak 'kulube')
veya pesantren, yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır.
İslam ve onun bütüncül bilgi anlayışı, bugün genel olarak -
beşinci bölümde betimlendiği şekilde- kabul edilir. Hem devle­
tin içindeki, hem de dışındaki önde gelen bir çok müslüman
entelektüel ve müslüman grup, İslami bilgi anlayışının eğitimle
ilgili içerimlerinin bir kısmını yerine getirmek için hükümete
çağrılıyorlardı. Dr. Mahatır Muhammed'in hükümeti bu istekle­
re, olumlu ancak, anlayarak ve ihtiyatla karşılık verdi ve bir ta­
kım şeyler başarıldı. IS Ancak, müslüman entelektüeller arasın­
da, bu çabanın başlangıç safhasında bile-tutarlı ve sistematik bir
düşünce yok gibi görünmektedir.
Kavramsal olarak, burada eğitimin resmi, gayr-i resmi ve
(hiç de formel olmayanı) arasındaki ikili ya da üçlü bölünme­
nin, eğitimin ve eğitimle ilgili sorumluluğun fonksiyonu ve do­
ğası hakkında olumsuz imalara sahip olduğu için derhal redde­
dilmesi gerektiği teklif edilir. Eğitimdeki İslami faaliyetler, ister
okullarda isterse öğretmen yetiştiren yüksek okullarda olsun,
bunların ders müfredatı dışında yapıldığından ve bu faaliyetleri
yerine getirme ya da o faaliyetlere karışma, imtihan edilenler gi­
bi aynı kabule uygun olmadığından, hiçbir öğrenci, öğretmen
veya aile, imtihan konularıyla çelişiyorsa, bu programları de­
vam ettirmek istemezler. Bu yüzden, öğrencilerin ve öğretmen­
lerin performanslarını akademik imtihanlar vasıtasıyla değer­
lendirmeye yönelik indirgemeci metotlar, eleştirel bir şekilde
yeniden sorgulanmaları gerekir; özellikle de, farz-ı ayn katego­
risinin parametreleri dışında bulunan alanlarda. Topluma katkı­
nın, yalnızca akademik çalışmalarda üstün olan kimselerle sı­
nırlı olmamasından dolayı, akademik eğilim değişmek zorun­
dadır. Daha ziyada, toplum, yüksek vasıflı diplomalara sahip ol­
mayan ancak, temel düşünme ve ögrenme maharetine sahip
yetenekli, ahlaklı tüccar, sanatkar, askerler, çiftçiler, balıkçılar
vs. muhtaçtır.
15 Bkz. Simon Barraclough, '·Managing thc Challenges of lslamic Revival in Malez­
ya: A Regimi Perspektivc", Asian Suroey, 23 Augusı 1983, 958-75.
Sonuç 151

Farz-ı ayn, derinliğine anlaşılmalı v e istenildiği şekilde uygu­


lanmalıdır. Bu yüzden, İslami Dini Bilginin, müslüman öğrenci­
lere öğretimi, altı sınıfı ve üniversiteyi içeren bütün eğitimle il­
gili düzeylerde zorunlu kılınması ve öğrencilerin farz-ı aynı tam
olarak yerine getirmelerinin Eğitim Yasası'ında (Educational
Act) resmi olarak ifade edilmesi gerektiği kuvvetle tavsiye edi­
lir. İmtihanları gerektirmeyen bugünkü sistem, istenilen hedefe
hizmet etmeyecektir. Bütüncül bir lslam felsefesi bağlamında
imtihan, yazılı, sözlü ve pratik yönleri içermeli ve onların
Kur'an okuyup-okumadığını, belli duaları bilip bilmediğini ve
lslam'ın belli temel kavramlarını ve prensiplerini anlayıp anla­
madığını görmek için sözlü olarak imtihan edilmelidir.

Müslümanlara yönelik olan İslami eğitim gibi, gayr-i müs­


limler için zorunlu olan Ahlaki Eğitim de, ciddi bir şekilde ida­
re edilmeli ve öğrencilerin, ahlaki problemler olarak değerlen­
dirilen öğrenci davranışları ve herhangi bir grubun aklaken ol­
gunlaşamaması bu ülkedeki diğer insanları etkileyecektir, ülke­
deki diğer grupları da etkileyecektir. Ancak mesela özveri, hoş­
görü, teslimiyet, sabır, gerçek cesaret, adalet vs. gibi erdemleri
telkin etmeye çalışan Ahlaki Eğitim, yalnızca dini bir değer ve
anlam kazandığı zaman etkili olabilir. Bu yüzden de, Ahlaki
Eğitimin ilgili grupların dinlerine dayanması gerektiği, iyi bir
düşüncedir ve kesinlikle gayr-i müslimlerin hakları hususunda­
ki lslami düşünceye de uygun olabilir.

Üniversite düzeyinde, İslam Medeniyeti programının öğren­


cilerin normatif lslam'ın, onun tarihsel başarı ve noksanlıkları­
nın eleştirel bir değerlendirilmesine sahip olabilecek şekilde,
tutarlı ve sistematik olarak düzenlenmesi gerekir. Bununla bir­
likte, bu program, akide (inanç ya da dünya görüşü), ah/ak (ah­
laki felsefe ve uygulama) ve şeriat (yasa) kısımlarını da içeren
International Islamic University (IIU)'nin Fundemantal Araştır­
malar programının hakkıyla layık olduğu farz-ı ayn bilgi statü­
sünü taşımaz. Keza o (IIU), düzenli pratik dini uygulama ve eği­
timi de kapsar. Bu programdaki tek muhtemel kusur, öğrencile­
rini sistematik ve tutarlı bir şekilde tslam'ın temel kaynaklarını
ve onun mevcut durumu için kabul edilebilir diğer epistemolo­
jik vasıtaları, işlerinde ve özel meselelerinde kendilerine reh-
152 lslam Bilgi Anlayışı

berlik edecek şekilde kullanmak üzere hazırlayan müfredat


programlarında İslami hermenötik derslerinin olmamasıdır.
Resmi olarak IIU, Malezya eğitim sisteminin dışında olsa da,
konferansçılar (lecturer) ve öğrencilerin çoğu Malezya'lıdır ve
Malezya'daki temel İslami eğitim sistemi için temel teşkil edebi­
lir. Umulur ki, Malezyalı personel ve öğrencilerin ezici oranı,
olumlu ve yaratıcı bir şekilde I«alezya'daki ilerlemeci İslami ge­
lişmelere katkıda bulunur.
Yönetici parti UMNO'nun ikinci başkanı bay İbrahim En­
ver'e göre, Malezya'daki islamlaşma siyaseti, özellikle Batı kar­
şısında dışlayıcı bir siyaset olmamalıdır. Gerçekten de, tarihe ve
(bir çok batılı bilim adamıyla birlikte) müslüman aktivitistlerin
bir kısmı tarafından islamlaşmanın Batı karşıtı bir felsefeyle eşit­
lenmesi, İslam'ın gerçek ruhuna yapılan bir haksızlıktır.
Kur'an'da müslümanlar, dünyanın her yerindeki Tanrı'nın işa­
retlerinden yararlanmaya teşvik edilir; yükselişi önemli ölçüde
müslümanlarla ilişkilerine atfedilebilecek olan Batı'dan öğren­
me, olumlu bir şekilde muazzam yaratıcı bir sürecin karşılıklı
olarak alınıp verilmesi olarak kabul edilmelidir. Bütüncül ve tu­
tarlı bir dünya görüşü tarafından teşvik edilmiş olsa da, büyük
İslam Medeniyeti boşlukta ortaya çıkmadı. Daha ziyada, kendi­
sinden önceki ve çağdaşı medeniyetlerin zengin ve farklı başa­
rılarından büyük ölçüde yararlandı. Malezya'nın İslamlaşma si­
yaseti, bu ruha uygun olarak gerçekleştirilir. Gerçekten de,
onun Doğu'ya bakışı Batı'yı reddetmeye yönelik bir teşebbüs
değildir; fakat, batıdan öğrenirken eş zamanlı olarak kendi kül­
türel, sosyal değerlerini ve miraslarını kullanmayı ve muhafaza
etmeyi sürdüren Japonya ve güney Kore gibi doğulu milletlerin
nasıl saygıdeğer ve zengin hale geldiklerini anlama teşebbüsü­
dür. Bay Enver lbrahim'in ifadesiyle, "Doğu'ya bakmak ne bir
Doğu takıntısıdır ne de Batı karşıtı bir histeridir." 16
Umulur ki, Malezya doğru dengeye ulaşsın ve İslam'ın haki­
ki ruhunu kaybetmeksizin başarılı bir İslamlaşma sürecini takip
edilebilsin.

16 Eğitim Bakanı Bay Enver lbrahim'le kendi ofisinde yapılan bir mülakat, 7 Mayıs
1987.
Bibliyografya
Abd al-Baqı, Muhammad Fuad., al-Mujam al-Mufahres Lı-Alfaz
al-Quran al-Karim, Beirut, Dar al-Iya al-turath al-arabi n.d.
İbn Abd al-Barr, Yusuf, jami Beyan al-Jlm wa fadlihi wa Yanbag­
hi fi Riwayatihi wa Hamlihi, II volum, ed., by Abd al-Hadi
Munir and Mustafa al-İbrahim, Cairo, Idara al-Tabaa al-Mu­
nira, n.d.
Ibn Abd al-Wahhab Muhammed, Kitabu 't-Tevhid, trs. by Ismail Ra­
ji al-Faruqi, Beirut, Holy Koran Publishing House-Internati­
onal Islamic Federeation of Student Organizations, 1979.
Abdul Hamid Othman, 'Falsafah Pendidkan Islam: Sejauhmanakah
Perlaksanananya di Institusi-Institusi Pendidkan di Malaysia
(lslamic Philosophy of Education: To What Exten has it be­
en Implemented in Malaysian Educational Institutions)'.
Üçüncü Seminar of Islamic Education in Malaysia'da sunu­
lan tebliğ, Bangi, 19-2 1 , October, 1984.
Abdul Rahim bin Haji İsmail, 'Tajuk-Tajuk Kursus Tamaddun Islam
Dan Keneggraan �alaysia (Topics far Islamic Civilization
and Malaysian Studies), National University, Bangi, 1987,
(teksir edildi).
Penilaian Semula Kursur Tamaddun Islam dan Kenegraan
Malaysia(Re-Evulation of Islamic Civilization and Malaysian
Studies Course), National University, Bangi, 1987, (teksir
edildi).
Abdul Rahman Arshad, 'Cabaran Program Pendidkan Sebagai Te­
ras Pembasmian Kemiskinan (Task of Educational Program­
mes as the Instrument far the Elimination of Poverty), The
National Institutu of Educational Management'daki National
Seminar on The Role of Education in the Elimination of Po­
verty'de sunulan tebliğ, Genting Higlands, 18 October 1986,
daktilo metni.
Abdullah, Abdul Rahman Salih, Educational Theory: A Quranic
Outlook, Makkah Saudi Arabia, Umm al-Qura University,
1982.
Aboebakar, H., Sejarah ofQuran History ofQııran, Kuala Lumpur,
Penerbitan Pustaka Antara, 1973.
Abu Aonah, Himpunan Doa Doa Rasullah A Collection of Prop-
het 's Prayers, Surabaya, Indonesia, Ahmad Nahban, 1979.
1 54 lslam Bilgi Anlayışı

Abu Quasem, Muhammed, 1be Recitation an Interpretation of the


Quran: al-Ghalazali's 1beory, Landon, Kegan Paul Interna­
tional, 1982.
Abu Zahari Abu Bakar, Perkembangan Pindidkan di Semenan­
jung Malaysia Educational Development in Peninsular
Malaysia, Kuala Lumpur, Fajar Bakti, 1980.
Adler, Mortimer ]., 1be Paideia Program: An Educational Sylla­
bus, New York, Macmillan, 197 1 .
Afnan , Soheil M . , A Philosophical Lexicon i n Persian and Arabic,
Beirut, Dar al-Mashriq, 1971 .
Ahmad Muhammad Said and Ghazali, Basri, 'Konsep Sejarah dan
Persejarahan Islam-Satu Tinjauan Ringkas' The Concept of
History and Historicity- A Brief Analysis, in Koleksi PKIM -
Simposium Pendidkan Islam, pp. 1-17, ed. by Zamanhuri Ha­
jı Shamsuddin, Kuala Lumpur, Persatuaan KebangsaanPela­
jar-Pelajar Islam Malaysia, 197 1 .
Ahmad Munir-ud-Din, Muslim Education and the Scholar's Social
Status Up to the 5th Century Muslim Era (1 Jth Century
Christian Era) in the Light of Tarikh Baghdad, Zurich, Ver­
lag der Islam, 1968.
Aiken, Henry David, Predicament of the University. Bloomington,
Indiana, Indiana University Press, 1 97 1 .
Ainuddin, Bin Abdul Wahid, "Sains, Teknologi dan Penhayatan Is­
lam Khusus: Universiti Teknologi Malayasia" Science, Tekh­
nolgy and Islamic Involvment in the Development of To­
·

day's Malaysaan Muslim Generation. Case Study: Universiti


Teknologi Malaysia. 2-5 December, 1 978'de National Uni­
versity of Malaysia, AESAN'in Istitution of Higher Lear­
ning'da İslam üzerine sunulan bir tebliğ.
Ali Basharat, 'The Qoranic Contribution ta Sociology and Cultural
Socialogy', Islamic Literature 1 5(March, 1969), 1 53-164.
Amaluddin Darus, 'Dakwah di Malaysia Dalam Masyarakat Mult­
Racial_Da'wah in the Multi-Racial Society of Malaysia, Dak­
wah, l (januar, 1977), 30-3, 36.
Anawati, G., 'Science'. in Chamhridge History of Islam, s.741-79.
Edited by P. M. Halt, Ann K. Lambton, and Bernard Lewis,
Cambridge, Cambridge University Press, 1970.
İbn Enes, Malik. Muvatta, Cairo, Mustafa al-Babi al-Halabi wa-Aw­
laduhu, 1 399/192 1 .
Angkaton Belia Islam Malaysia (ABIM). 'Membangun Semula Ta-
müddun Keilmuan Islam' Revival of Islamic Intellectual Ci-
Bibl�vografya 155

vilization, Risalah: jurubicara Umat A Colleciton of Risalah's


Editorials 1971-1978, s. 49-51 , Kuala Lumpur, ABIM, 1 98 1 .
Laporan Tahunan 1402-1403/1982-1 983 Minish Mutamar Sa­
nawi ke 1 1 - 1 l th Annual General Meeting Preport, 30 July­
lAgust 1983.
Anwar İbrahim, Jslam-Penyelesaian Kepad Masalab Mayarakat
Majmut Islam-Solution to the Problem of Multi-Racial Soci­
ety, Kuala Lumpur, ABIM, n.d.
Ministry of Education, Kuala Lumpur, lnterview, 7 May
1987. Arabia (Landon), November, 1986, letter from publis­
her.
Arberry, A.J, 1be Holy Koran: An lntroduction and Selections,
Landon, George Ailen and Unwin, 1953.
Artz, Frederick B., 1be Mind of Middle Ages: A Historical Suroey.
A.D. 200-1500, 3d ed. , Phoenix ed. Chicago and Landon,
The University of Chicago Press, 1 9980.
Asad, Muhammad, 1be Message of tbe Quran, Gebraltar, Darul An­
dalus, 1980.
Ashaari Mohammad, Jbada Menurul lslam !badat in Islam, Kuala
Lumpur, Daru Arqam, 1983.
el-Eşkar, Muhammed Suleyman, Efalu 'r-ResUl ve'l-abkiimü 'ş-Şe­
riY.Jle, il c. , Kuveyt, Mektebetü'l-Menarü'l-tslamiyye, 1978.
el-Attas, Sayyid Muhammad al-Naquib, Jslam and Secularization,
Kuala Lumpur, Muslim Youth Movement of Malaysia, 1978.
lslam dalam Sejarab dan Kebudayaan Melayu Islam in
Malay History and Culture, Kuala Lumpur, Penerbit Univer­
sity Kebangsaan, 1972.
ed. Aims and Objectives of Jslamic Education, Landon and
jeddah, Hodder and Stoughton/King Abdul Aziz University,
1979.
el-Awa, Muhammad S., Punisbment in lslam: A Cooperative Stııdy,
Indianopolis, American Trust Publication, 1982.
Awang, Had Salleh, Masa Depan Pendidkan Perguruan Pemıh Ca­
baran', The Challengeing Future of Teacher Education, Text
of theme lecture of Educational Conferance at Kent Teacher
Training College, Tuaran, Sabah, 6 October 1986'<la Utusan
Malaysia'da yayınlandı.
Pendidkan dan Perguruan Melayu di Zaman Brithish Educa­
tion and Malay Teachers during the British Times, Kuala
Lumpur, Dewan Bahasa dan Pustaka, 1980.
156 lslam Bilgi Anlayışı

Azami, M. M. , Studies in Haditb Metbodology and Literature, Indi­


anapolis, American Trust Publications, 1970.
Baljon, J. M. S., Modern Muslim Quran Jntetpretations: l880-1960,
Leiden, E.J. Erili, 1961 .
'Bank Islam: Mahatir keliru atau memutar-belitkan hakikat rib', af­
Harakah (Kuala Lumpur, Malaysia), 1(2) l Dzulkaedah,
1403/1983.
Al-Banna, Hasan, Mukaddimefi Tajsfru '/-Fatiha ve Avail Suretü '/­
Bakara (Kunci Memahami al-Quran), Muamma! Hamidy ta­
rafından Malaycaya tercüme edildi, Singapure, Pustaka Na­
sional Pte., 1981 .
Barraclough, Simon, 'Managing the Challenges of Islamic Revival
in Malaysia: A Regime Perspective', Asian Survey, 23 August
1983, 958-75.
Baum, Gegroy, Trutb Beyond Relatevism, Marquette, Marqutte
University Press, 1977.
Berita Harlan (Kuala Lumpur, Malaysia), 4 February- 5 August
1986.
Bloom, Benjamin S., ed. Toxonomy of Educational Objectives,
Handbook 1 : Cognitive Domain, New York, David McKay,
1956.
Brandan, S.G., Man and His Destiny in tbe Great Religions; Manc­
hester, Manchester University Press, 1952.
Bucaille, Maurice; Tbe Bible, Tbe Quran, and Science, transleted
by A. D. Parnell and M. Bucaille, Indianapolis, North Ame­
rican Truust Publications, 1978.
Butler, J., Four Philosopbies and tbe Practice in Education and Re­
ligion, Rev. ed. New York, Harper and Brothers, 1957.
Catholic Research Centre, Jslamization of Malaysia Laws, Kuala
Luupur, Catholic Research Centre,, n.d.
Chejne, A. G ., Jbn Hazm, Chicago, Kazi Publicatiıns, 1982.
Cheliah, D. D., A History of Educational Poicy of tbe Straits Settle­
ments: Singpaore, G. H. Kiat and Co, 1960.
Coombs, Phillips H, Tbe World Crisis in Education: Tbe View/rom
tbe Eigbties, New York/Oxford, Oxford University Press,
1985.
Cumston, C. G., An Jntroduction to tbe History of Medicine, Intr­
duction by G. G. Crookshank, New York, Alfred A. Knopf,
1926.
Cunningham, S. ), Walter F, Notes on Epistemology, New York,
Fordham University Press, 1958.
Bibl�yografya 1 57

Darul Arqam, Pengenalan Rengkas Danı/ Arqam Short Intruduc­


tion About Darul Arqam, Kuala Lumpur, Perkhidmatan Pe­
nerangan al-Arqam, n. d.
Dasuki, Haji Ahmad, 'Pelajaran Agama Islam Kurang Perhatian'_Is­
lamic Religious Instruction Neglected. in !su Pendidikan di
Malayasia, s. 327-28. Edited by Ibrahim Saad, Kuala Lum­
pur, Dewan Bahasa dan Pustaka, 1982.
Denffer, Ahmad Von, Ulum al-Quran: An Introduction to tbe Sci­
ences of the Quran, Leceister, The Islamic Foundation,
1983.
Derr, Richard, L, A Taxanomy of Social Purposes ofPublic Scbools,
New York, David McKay, 1973.
Dewan Budaya, Kuala Lumpur, Malaysia, April, 1987.
Dore, Ronald, 1be Diploma Disaese-; Education Qualification and
Development, London, George Ailen and Unwin, 1976.
Al-Edrus, Syed Muhanunad Davilah bin Syed Abdullah, 'The Con­
cept of !im Knowledge in the Quran: A Study of Quranic
Concepts of Epistemological value', M. A. Thesis, University
of Birmnigham, 1983.
Education Act, 1961 .
Encyclopedia Britannica, 1978 ed. S.v., 'Paper and Paper Educati­
on', by Kenneth W. Britt.
Encyclopedia of Jslam, 1971 de., S. v., 'Ilın', by B. Lewis, V. L. Me­
nage, C. Pellat , ]. Schact.
Encyclopedia of Jslam, 1978 ed., 'Israiliyat', by G. Vajda.
Engku Aziz, 'Universiti Perlu Lahirkan Pemikir Bukan Penghafal'
University Needs to Develop Thinkers not Memorizers, Ulu­
san Malaysia, 18 August 1986.
Fakulti Penggajian Islam, Universit Kebangsaan Malaysia, Buku
Panduan Sessi 1986/87 Guide Book Academic Session
1 986/87
Al-Faruqi, Ismail Raji, Jslamization of Knowledge: General Prin­
ciples and Work Plan, Washington, International Institute of
Islamic Thought, 1982.
Tawbid: Its Implications for 1bougbt and Life, Muslim Tra­
ining Manual, Vol.II, Washington, International lnstitute of
Islamic Thought, 1982.
Towards a New Methodology for Quranic Exegesis'Islamic
Studies 1 March, 1962, 35-52.
al-Fayummi, Ahmad İbn Muhammad, al-Misbahu 'l-Munfrfi Garf­
bi'ş-Şerhi 'l-Kebfr, 2 Vol., Egypt, Mitbaa al-Khariyya al-Mu­
unshaa al-Jamaliyya, 1 305/1888.
158 lslam Bilgi Anlayışı

Flint, Robeıt, Pbilosopby as Scientia Scientiantm and A History of


Classification of tbe Science, William Blacwood and Sons,
1904; reprint ed. Wales, University Microfılms, 1972.
Funston, John, 'Malaysia', In 1be Politics of Jslamic Reassertion, s.
165-88, Edited by Bohammad Ayoub, New York, St. Marti's
Press, 1981.
Furnivall, ). S., Educational Progress in Soutbeast Asia, Supple­
ment a Training for Native Self-Rule by Bruuna Lasker, New
York, Istitute of Pacific Relations, 1943.
Furqan, London, September-December, 1983.
Gatje, Helmut, 1be Quran and its Exegesis. Translated and edited
by A. T. Welch, Berkeley and Los Angeles, University of Ca­
lifornia Press, 1976.
Gellner, Ernest, Muslim Society Cambridge, Cambridge University
Press, 1981.
Ghaus Faroz, 'Pensyarah-Peryarah Sudah Hilang Dorongan' Lectu­
res Have Lost Motivation Berita Harlan, 29 March 1984.
Al-Ghazali, Abu Hamid, ihya Ulum al-Din, 15 vol. Cairo, Matbaat
li Jannat-Nashr al-Tahaqafa al-Islamiyye, 1356/1937.
Kitab al-Ilm, The Book of Knowledge, English translation
and noter by Nabih Amin Faris, il. ed. Lahore, Sh. Muham­
mad Ashraf, 1%6.
Kitab ]awabir al-Quran (The Jewels of the Quran: al-Gha­
zali's The ory), translated by Muhammad Abu Quasem,
Bangi, Malayisa, M. A. Quasem, 1977.
Gibb, H.A. R. and Kramers, ). H., eds. Sborter Encyclopedia of Js­
lam, Leiden, E. ). Brill, 1974.
Gelaani, Riaz ul-Hassan, 1be Reconstrnction ofLegal 1bougb in Js­
lam, Foreword by Sayyid Abdul Ala Maududi, Lahore, !da­
ra Tarjuman al-Quran, 1977.
Goh Cheng Teik, 1be May 1bireentb Incident and Democracy in
Malaysia, Kuala Lumpur, National Printing Depaıtment,
1986.
Government of Malaysia, Fiftb Malayisan Plan 1986-1990, Kuala
Lumpur, National Printing Depaıtment, 1986.
1be May 13 Tragegy: A Report ofNational Operational Co­
uncil, Kuala Lumpur, Government Press, 1963.
Mid-Term Review of Second Malaysia Plan 1971-1975, Ku­
ala Lumpur, Government Press, 1971.
Government o f Malaysia, Second Malaysia Plan 1971-1975, Kuala
Lumpur, Government Printer, 1971.
Bibliyografya 1 59

Graham, William, Divine Word and Propbetic Word in Early Is­


lam: A Reconstmction of tbe Source, witb Special Reference
ta tbe Divine Saying ar Haditb Qudsi, Religion and Society,
vol. 7, ed. by Leo Laeyendecker and jacques Waardenburg,
The Hague and Paris, Mouton, 1977.
Hamdan bin Sheikh Tahir, 'Opening Ceremony Speech', In Semi-
nar Petport National Seminar on tbe Development of Edu­
cation Today and Tomorrow, s. 1-10, Kuala Lumpur, Mi­
nistry of Education, 1974.
Hamidullah, Muhammad, Sabifab Hammam lbn Munebbih, trans.
From French by Muhammad Rahimuddin, Paris, Centre Cul­
tural Islamique, 1961 .
'Education System in the time of Prophet' Islamic Culture 13
january, 1939, 48-59.
Haq, M. Anwarul, Tbe Movement of Maulana Muhammad !/yas,
Landon, George Allen and Unwin, 1972.
Hasan, Ahmad, Tbe Doctrine of ljma in Islam, Islamabad, Pakis­
tan, Islamic Research Institute, 1978.
Tbe Early Development ofIslamic jurispudence, Islamabad,
Islamic Research Institute, 1970.
'The Justifıcation of Qiyas', Islamic Studies, 20 Autunın 1981,
201-26.
Havighurst, John , Developlement Tasks and Education 3d ed.,
newly rev., New York, David McKay, 1973.
İbn Hazın, 'Maratib al-Ulum', trans. By Anwar G. Chejne, Chicago,
Kazi Publications, 1982.
Hodgson, Marshall G., Tbe Verture of Islam: Conscience and His­
tory in tbe World Civi/ization, 3 vol., Chicago and Landon,
The University of Chicago Press, 1984.
Horowitz, Irwing Lewis, Philosophy, Science and tbe Sociology of
Knoweledge, Springfield, Illionis, Charles T. Thomas, 1961 .
Al-Hujviri, Ali ibn Uthman, Kasbf al-Mabjub, translated by Rey­
nold A. Nicholson, E. ). W. Gibb Memorial Series, Yol. XVII,
Leiden, E. ). Brill, 191 1 , Landon, Luzac and Company, 191 1 .
International Institute of Islamic Thought, lntroductory Pamphlet,
n. p., n. d., lnternational Islamic University, 1984/1985,
Prospectus.
Iqbal, Muhammad, Tbe Reconstmction of Religious Tbought in Is­
lam, Landon, Oxford University Press, 1932; reprint ed. , La­
hore, Sh. Muhammad Ashraf, 1977.
160 lslam Bilgi Anlayışı

Ibn Ishaq, Muhammad, Sirat Rasul Allah, Trans. With introduction


by A. Guillaume, Karachi, Oxford University Press, 1955.
Izut'iu, Toshihiko, The Concept of Belief in Jslamic Theology A Se­
mantic Analysis ofiman and Jslam, Studies in the Humani­
ties and Social Relations, vol. 6., Tokyo, Keio Institute of
Culturel and Linguiscic Studies, Yokohoma, Yurindo Publis­
hing Company, 1965.
The Structure of Ethical Terms in the Koran: A Study in Se­
manic. Studies in ehe Humanities and Social Relations, vol.
2., Tokyo, Keio Instituce of Philological Scudies, 1959.
jafri, S. Hussein M., 'Parcicularity and Universalicy of ehe Quran
wich Special Reference to ehe Term Taqwa', Hamdard Jsla­
micus 3 Autumn 1980, 1 5-30.
Jalbani, G. N., Teachings ofShah Wali Allah ofDeh/evi, 2d. rev. ed.
Lahore ,Sh. Muhammad Ashraf, 1973.
]ensen, ]. ]. G., The Jntetpretation of the Koran in Modern Egypt,
Leiden, E. ]. Brill, 1980.
juynboll, G. H. A., The Authenticity of Hadith Literature: Discus-
sion in Modern Egypt, Leiden, E.J. Brill, 1969.
Kalendar Universiti Malaya Tabun Akademik 1984-1985.
Kalendar Universiti Pertanian Malayısia 1984-1985; 1985-1986.
Kalendar Universiti Saints Malaysia 1984/85.
Kementerian Pelajaran, jawapan Soalan-Soalan Muit dan Bertu­
lis Serta Uucapan YB Mentari Pelajaran da YB Timbalan
Menteri Pelajaran Answer to ehe Oral and Written Questi­
ons as well as ehe Speeches of ehe Minister of Education and
The Deputy Minister of Education, Mesyuarat Percam-Pen­
gal Ketiga Parlimen Keenam, 25 March-24 April 1985.
Laporan Bahagian Peajaran Agama Reporc of Division of
Islamic Educacion, Bahagian Pendidikan Islam, Kementeri­
an Pelajaran, 1981 .
Laporan jaqantankuasa Bimbingan Agama Kepada Pela­
jar-Pelajar Berugam Jslam di Yayasan Pengajian Tinggi
Reporc of ehe Committee for Relgious Guidance for Muslim
Students at Higher Educational Institutions, Kuala Lumpur,
Bahagian Pelajaran Agama Islam, 1976.
Laporan jawantankuasa Kabinet Mengkaji Pelaksanaan
Dasar Pelajaran Report of ehe Cabinec Commitee on ehe
Impementation of Educational Policy, Kuala Lumpur, Ke­
menterian Pelajaran Malaysia, 1979, 3d. ed. , 1982.
Bibliyografya 161

Minit Mesyuarat Mengenai Penilaian Semula dan Penyelara­


san Kursus Tamdun Islam di Institutsi Pengjian Tinggi Tem­
patan Minutes of Meeting to Reevaluate and Coordinate Is­
lamic Civilization Course in Higher Educational Institutions,
1 1 August 1986, Federal House, Kuala Lumpur (teksir edil­
miş metin).
Panduan Am Disiplin Sekolah General Guidelines for
School Discipline, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa dan Pus­
taka, 1981.
Sijil Pelajaran Malaysia dan Malaysian Certificate of F.xa­
mination: Sukatan Pelajaran 1980/81/82 Malaysian Certi­
ifıcate of Exarrıination : Syllabi 1980/81/82; Kuala Lumpur,
Dewan Bahasa dan Pustaka, 1980
Sukatan Pelajaran Pedidikan /slam Sekolah Menengah
Syllabus for Islamic Religious Education for Secondary
Schools, April 1987 (teksir edilmiş metin).
Sukatan Peljaran Pengetabuan Agama !slam (Tinggi) Ba­
gi Sekolab-Sekolab Menengah Kebangsaan (Agama) Bun­
tuan Kerajaan, Tingkatan 1-5 Advenced Islamic Religious
Instruction Syllabus for Assisted Secondary Schools, Kuala
Lumpur, Dewan Bahasa dan Pustaka, 1979.
Kementerian Pelajaran, Sukatan Pelajaran Pengetahuan Ugama
Islam (Tinggi) Bagi Sekolah-Sekolah Menengah Kebangsa­
an (Agama) Bantuan Kerajaan 1979 Syllabus (Higher) Is­
lamic Religious Instnıction For Goöernment Adided Relgi­
ous Secondary Schools 1979, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa
dan Pustaka, 1979 . .
Sukatan Pelejaran Sek. Men (Bantuan Kerajaan) Agam /s­
lamv Islamic Religious Instruction Syllabus for Assisted Se­
condary School, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa dan Pusta­
ka, 1980.
Sukatan Pelajaran Sekolah Menengah (Bantuan Kerajan):
Agama /slam SyUabus for Government Aided Religious Se­
condary Schools: Islamic Religion, Kuala Lumpur, Dewan
Bahasa dan Pustaka, 1980.
Sukatan Pelajaran Rendah (Bantuan Kerajaan): Agama
/slam Syllabus for Government Aided Religious Primary
Schools: Islamic Religion, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa
dan Pustaka, 1979.
Surat Pekeliling lkhtisas Bil 9Al1976, Perlaksanaan Bim-
162 lslam Bilgi Anlayışı

bingen Agama Jslam Bagi Murid-Murid Bergama Jslam


Special circular no.9A/1976. lmpementation of Islamic Reli­
gious Guidence far Muslim Students.
Khadduri, Majid, lslamic Conception of justice, Baltimore, John
Hopkins University Press, 1 984.
Ibn Khaldun, Abd al-Rahman, al-Muqaddima The Muqaddimah:
An Introduction to History, translated by Franz Rosenthal
and abridged by N. ). Dawood, New York, Princeton Uni­
versity Press-Bolingen Series, 1974.
Krathwohl, David R., Taxonomy of Educational Objectiver:
Handbook 1 1: Affective Damain, New York, David McKay
Co., 1974.
Krentz, Edgar, The Histrical-Critica/ Method, Philadelphia, Fortress
Press.
Kung, Hans, Does God Exist?, New York, Doubleday, 1980.
Kuntowijoyo, 'Teaching Methodology of History at the University
Education', Muslim Education Quarterly 3 Autumn 1985,
43-51.
Lane, Edward William, Arabic English Lexicon, 2 vols., Landon,
Williams and Norgate, 1863; Cambridge, Islamic Text Soci­
ety, 1984; 1863 baskısı aslının yeniden tıpkı basımı.
Lehrer, Keith, Knowledge, Oxford University Press, 1974; yedinci
baskı, Oxford, Clarendon Press, 1978.
Mackeen, Abdul Majid, 'Some Thoughts on the Meaning of Follo­
wing the Sunnah', Jslamic Studies 4 Winter 1981, 357-73.
Majid, Nurcholich, 'Ibn Taymiyya on Kalam and Falsafa: A Problem
of Reason and Revelation in Islam', Phd Dissertatio, Univer­
sity of Chicago, 1984.
Mahatir Mohamad, Adress at the 39th session of the United Nations
General Assembly, New York, 10 December 1984.
Mahatır Mohamad, The Malay Dilemma, Singapore, The A'iia Paci­
fic Press, 1970.
Mahmassani, Sobhi, Falsafah al-Tashri fi al-lslam Philosophy of
Islamic Jurispurudence, translated by Farhat ). Ziadeh, Le­
iden, E. ). Brill, 1961 .
tbn Maja, Muhammad ibn Yazid, Sunan ibn Maja, 2 vols., Cairo,
Isa al-Babi al-Halabi wa Shirkat, 1972.
Makdisi, George, Rise of Colleges: Jnstitutions ofLearning in Jslam
and West, Edinburg, Edinburg University Press, 1981 .
Malaysia , Jabatan Perdana Menteri, Paııduan Rancangan Penera­
pan Nilai-Nilai Is/anı Guide fnr the Programme of Incalcu-
Bibl�yografya 163

lacion of Islamic Values, 2d series, Kuala Lumpur, Bahagian


Hal Ehwal Islam Jabatan Perdana Menteri, n.d.
Mannheim, Kari, Essays on the Socilogy of Knowledge, translated
and edited by Paul Kecskemeti, Landon, Oxford Univesity
Press, 1950.
Jdeology and Utopia, translated by Louis Wirth and Edward
Shils, New York, Harcourt, Brace and Co., 1936.
Marias, Julian, Historia de la Filosofia History of Philosophy, trans­
lated by Stanley Applebaum and Clarence C. Strawbridge,
New York, Academy of Islamic Research and Publication,
1976.
Maududi, Sayyid Abu! Ala, Fundemantals of Basic Quranic
Terms, 2d. ed, trans. By Abu Asad, Lahore, Islamic Studies
Publications, 1982.
McNeil, John, D., Curriculum: A Comprehensive lntroduction,
Baston, Linle Brown &Co., 1977.
Ministry of Education, Education in Malayisa, Kuala Lumpur, De­
wan Bahasa dan Pustaka, 1985.
Educational Statistics ofMalaysia 1980-1985, Kepong, Ma­
ziza Printing, 1986.
Malaysian Countıy Paper: Development of Education
1981 -1983, the 39th Session of lnternational Conference on
Education için hazırlandı, Genova, 1984.
The Philosophy ofTeacher Education in Malaysia: Repoı1 of
the National Workshop & Survey, Kuala Lumpur, Ministry of
Education, 1982.
A Survey on The Reading Habits and the Jnterest ofMalay­
sian People, Kuala Lumpur, Dewan Bahasa dan Pustaka,
1984.
Mohammad Suffian bin Hashim, An lntroduction to The Constitu­
tion ofMalaysia, Kuala Lumpur, Government Printer, 1 976.
(Dato)Mohd Ghazali bin Mohd Hanafiah, Educational Planning
and Research Division, Ministry of Education Malaysia , lnte­
rivew, February 1987.
Muhammad Kama] Hasan, Centre far Fundemantal Studies, Inter­
national Islamic University, Petaling ]aya, Interview, Sum­
mer, 1983.
'Disiplin Dari Sudut Pandangan Islam Discipline From the
Islamic Perspective, Risalah 12 March-April, 1987, 7-14.
Muhammad Natsir, Fiqhud Dawa: Djedjak Risalah, Dasar-Dasar
Understanding Dawa: Its Theory and Practice, Djakarta,
Madjalah Islam'Kıblat', 1969.
164 lslam Bilgi Anlayışı

Mahammad Uthman El-Muhammady, 'Pondok Education As Indi­


genous Educaiton', 18-22 November 1983'deki Seminar on
Education and Development Penan için sunulan tebliğ.
al-Munajjid, Salah al-Din, al-lslam wal Aql, Beirut, Daral-Kitab al­
Jadid, 1974.
'A Muslim Critiqueon the Malaysıan Education System', Suara Js­
/am (London), March-April 1984, s.13- 1 5.
Nabir, bin Haji Abdullah, Maabad il ihya Assyarif Gunung Se­
mangggol 1934-1959, Bangi, Selangor, Jabatan Sejarah,
University Kebangsaan Malaysia, 1976.
al-Nadwi, Abu! Hasan Ali, lslamic Concept of Propbetbood,
trans.by Mohiddin Ahmad, lst English, Lucknow, Academy
of Islamic Research and Publications, 1970.
Nagata, Judith, 7be Reflowering of Malaysian Jslam:Modern Reli­
gious Radicals and tbeir Roots, Vancouver, University of
British Columbia Press, 1984.
Nasr, Seyyed Hossein, Man and Nature-. 7be Spiritual Crisis ofMo­
dern Man, France and London, A Mandalla Books-Unwin
Paparbacks, 1968.
Sufi Essays, New York, Schocken Books, 1977.
al-Nawawi, Yahya ibn Sharaf al-Din, Matn al-Arba 'fn al-Nawawi­
yefi ahadith al-Sabiha al-Nabawiya Fourtb Haditb), trans.
By Ezzedin Ibrahim and Deny Johnson-Davies, Damascus,
Holy Koran Publishing House, 1977.
New Straits Times, Kuala Lumpur, Malaysia, 20 March 1987.
Ong, Augustine S. H. And Eng. Loke Su, Science and Tecbnology
Education in Malaysian Universities, Singapore, Regional
Institute of Higher Education and Development, 1983.
Panduan Pusat Pendidikan University Kebangsaan Malaysia Ses­
si 1983/84.
'Penerapan Nilai-Nilai Islam Didalangi Imperials Amerik', Hara­
kab, Kuala Lumpur, Malaysia, 22 May 1987.
Peristiwa, London, February, 1984.
Qadri, Ahmad Anwar, Jslamicjwisprudence in tbe Modern World,
2d ed., Lahore, Sheikh Muhammad Ashr.ıf, 198 1 .
al-Qardawi, Muhammad Yusuf, al-Halat wal-Haramfil-Jslam ( Ha­
la! dan Haram <lalam Islam), Malay trans. hy Musliın Youth
Assembly, Singapore, M. Y. Assembly, 1980.
al-Qushayri, Muslim ibn al-Hajjaj, Sabih al-Muslım bi Sbarh al-Na­
wawi, 18 vols. , Cairo, al-.Matba al-Mısrıyya, 1349AH/1930.
Qutb, Sayyid, al-Adata al-Ijtimaiya fil-Jslam Social Justice in Is­
lam, trans. by John P. Hardie, New York, Octagon, 1970.
Rahbar, Muhammad Daud, The Challenge of Modern Ideas and
Social Values to Muslim Society', l'.1uslim World, 48 October
1958, 274-95.
Bibliyografya 165

7be God ofjustice-. A Study in tbe Etbical Doctrine of tbe


Quran, Leiden, E. J . Brill, 1960.
Rahman, Fazlur, Healtb and Medicine in tbe /slamic Tradition,
New York, Crossroad Publishing Co. , 1987.
'Islam and Health', Hamdard Islamicus, 5 0982), 75-88.
'Islam and the Problem of Economic Justice', Pakistan Eco­
nomist, 14 August 1974, 14-37.
Jslamic Metbodology in History, I.ahore, Central Institute of
Islamic Research, 1965.
Major 7bemes of tbe Quran, Minneapolis and Chicago, Bi­
biliotheca Islamica, 1980.
'Islamic Theory of Knowledge', Class lecture, Winter Quar­
ter 1984-85, University of Chicago.
Propbecy and 011bodoxy, Landon, Ailen and Unwin, 1958;
Midway Reprint ed. , Chicago and Landon, University of
Chicago Press, 1979.
'The Quranic Solutions of Pakistan's Educational Problem',
/slamic Studies, 6 April 1967, 31 5-26.
'The Quranic Concept of God, Universe and Man', Islamic
Studies, 6 March 1967, 1-20.
'Some Key Ethical Concepts of the Quran', 7be journal of
Religous Etbics, 1984, 168-85.
'Towards Reformulation the Methodology of Islamic I.aw',
Jnternational Law and Politics, 1 2 Fall 1979, 177-82.
Rauche, G. A., Contemporary Pbilosopbica/ Alternaitives and tbe
Crisis of Trutbs: A Critical Study of Positivism, F.xistenti­
alism and Marxism, The Hague, Martinus Nijhoff, 1970.
Rosenthal, Franz, Knowledge Triumphant: 7be Concept of Know­
ledge in Medieval Islam, Leiden, E. ). Brill, 1970.
Rozhan, Othman, Personal Correspondence, 19 July 1984.
Rudolf, Chirstian G., 'Ratzinger, Guieerrez and the Bishops of Pe­
ru', Commonweal, February 1985, 77-79.
İbn Rushd, Abu Al-Walid Muhammad, Kitab fası al-Maqal,
transl.and notes by George F. Hourani, 'The Decisive Treati­
se: Determining What the Connection is between Religious
and Philosophy', in Medieval Politica/ Philosopby: A Sour­
cebook, s.163-186. Ed. by Ralph Lerner and Muhsin Mahdi,
Ihhata, Cornell University Press, 1978.
Russel, Bertrand, 7be Problem of Philosopby, New York, Oxford
University Press, 1959.
Sabri, Haji Said, Madrasab Al-Wum al-Syariab Perak 193 7-1977,
Kuala Lumpur, Dewan Bahasa dan Pustaka, 1983.
al-Sabuni, Muhammad Ali, Mukhtasar tafsir Ibn Katbir, 3 vals.,
Beirut, Dar al-Quran al-Karim, 1 402 AW1981 .
166 lslam Bilgi Anlayışı

Saiyidain, K. G., Jqbal's Education Philosophy, Lahore, Sh. Mu­


hammad Ashraf, 197 1 .
'Quran Invitation to Think', Jslam and the Modern Age, 4
May 1973, 5-27.
al-Salih, Subhi, Mebahith Fi Ulum al-Quran (Kajian al-Quran).
Malay trans. by Zainal Abidin Abdul Kadir, Kuala Lumpur,
Dewan Bahasa dan Pustaka, 1978.
al-Sanani, Muhammad Ismail, Subul al-Salam, 4 vals., Cairo, Mus­
tapha al-Babi al-Halabi, 1960.
Sardar, Ziauddin, 'Breaking Free From the Dominant Paradig', ln­
quiry, Landon, 2 April 1985, 4 1 .
'Islamization of Knowledge or Westernation of Islam', Jnqu­
iry, Landon, December 1984, 40-41 .
Sartin, ]afal al-Din al-Suyuti: Biography and Background,. Lan­
don, New York, and Malbourne, Cambridge University
Press, 1975.
Sarton, George, lntroduction to the History of Science, 5 vals., Bal­
timore, Williams and Wilkens Co., 1927-48.
Schacht, Joseph, 1be Origins of Muhammadan jurisprudence,
Oxford, The Clarendon Press, 1950.
Scheler, Max, Problem ofa Sociology ofKnowledge, trans. by Manf­
red F. Krings, ed. with Introduction by Kenneth W. Stikkers,
Landon and Baston, Routledge and Kegan Poul, 1980.
Man 's Place in Nature, trans. with Introduction by Hans
Meyerhoss, New York, Farrar, Straus and Giroux, 198 1 .
Al-Shafı, Muhammad idris, Risala, transı. with introduction by Ma­
jid Khadduri, Baltimore, Johns Hopkins University Press,
196 1 .
Sahairir, Mohammad Zin, 'Pendidikan Sains Terkaamir di Peringkat
Universiti Integrated Science Education at the University Le­
vel, National Seminar on Integrated Education'da sunulan
tebliğ, National University of Malaysia, 30 October 1984.
Shahrastani, Muhammad ibn Abd al-Karim, Muslim Sects and Di­
vision: 1be Section on Muslim Sect in the Kitab al-Milat
wal-Nihal, trans. by A. K. Kazi and ]. G. Flynn, Landon, Bas­
ton, Malbourne and Henly, Kegan Paul lnternational, 1984.
Shalaby, Ahmad, History of Muslim Education, Beirut, Lebanon,
Dar al-Kashshaf, 1954.
Al-Shamma, S. M., 1be Ethical System Underlying the Quran: A
Study of Certain Positive and Negative Notions, Tubingen,

Germany, Hopfer-Verlag, 1959.
Bibliyografya 167

Shariff, M.M., 'Fundemantal Teachings of the Quran', in History of


Muslim Pbilosopby, 2vols., 1, 1 36-55, edited by M.M. Sherif,
Weisbaden: Otto Horrossowitz, 1963.
Jslamic and Educational Studies, 2d. ed., Lahore, Institute
of Islamic Culture, 1976.
Sharom, Ahmat, 'Universiti Sains Malaysia: lts History, Policy, Role
and Objectives', Universiti Sains Malaysia: Tbe First Ten Ye­
ars 1969-1979, edited by Sharom Ahmat, Pulau Pinang;
USM, 1979.
Sheikh, M. Saeed, A Dictionary ofMuslim Pbilosopby. Lahore, Ins­
titute of Islamic Culture, 1970.
Shils, Edward, 'Knowledge and Sociology of Knowledge', Know­
ledge Creation and Diffusion 4 September 1982, 7-32.
Sborter Encyclopedia ofIslam, 1953 ed. S.v., 'Allah', 'hadith', 'idtij­
had', 'ijma'.
Al-Sibai, Mustapha H., al-Sunna wa Makanatuba fi al-Tasbri al­
Jslam: (Al-Hadits Sebagai Sumber Hukum), Malay trans!. by
Djafar Abd. Muchith, Singopore, M/S Basheer Ahamed,
1980.
Jsbtirakıyya al-Islamiyya (Kehidupan Sosial Menurut Islam:
Tuntutan Kehidupan Bermasyarakat), Malay trans. by M.
Abdai Ratomy, Bandung, C. V. Diponegoro, 198 1 .
Sıddıq, Fadil, Garis-Garis Besar Haluan Perjuangan Main Princip­
le of Our Struggle, Kualu Lumpur, Angkatan Belia Islam
Malaysia, 1982.
Gerakan Islam di Dunia Melayu-Tuntutan zaman dan Caba­
raıt Lingkungan Islamic Movement in the Malay Worl-Con­
temporary Needs and Situational Challenges, Policy Speech
of the ABIM 1 5th Annual Convertion, Petaling, Jaya, ABIM,
1986.
et al. ABIM Headquarters, Kuala Lumpur, lnterview, Summer,
1983.
Sıddıqı, Mazheruddin, 'A Crititical Study of Iqbal's Views on the
Anti-Classicism of the Quran', Jslamic Studies, 7 March
1968, 71-87.
Sıddıqı, Muhammad Zubayr, Haditb Literature: Its Origin, Deve­
lopment, Special Features and Criticism, Calcutta, Calcutta
University Press, 1961 .
Al-Sicijistani, Abu Dawud Suleyman ibn al-Ashath, Sunan Ahi Da­
wud, 5vols. Hims, Syria, Dar al-Hadith, 1 393AW1973.
168 Js/am Bilgi Anlayışı

Silberman, Charles, Crisis in the Chassroom: 1be Remarking of


American Educaiton, New York, Vintağe Books, 197 1 .
Slimming, john, Malaysia.Death of a Democracy, Landon, Jpon
Murry, 1%9.
Smith, Jane 1, An Historical and Semantic studies of the Term '/s­
lam ' As Seen in a Sequence of Quran Commentaries, Har­
vard Dissertations in Religion No. 1 , Missoula, Montana,
Scholars Press for Harvard Theological Review, 1975.
Solzhenistiyn, Aleksandr 1, A World Split Apart, I.ondon, Harper
and Row, 1978.
Star, Kuala Lumpur, Malaysia, 25 December 1986-10 May 1987.
Stevensan, Rex, Cultivators and Admiııistrators: British
Educational Policy Towards the Malay 1875-1906, Kuala
Lumpur, Oxford University Press, 1975
A Study Team of the Vocational and lndustrial Training Board of
Singapora, A Study of Apprenticeship in Asia and the
Pacific, Islamabad, Asian and Pacific Skili Development
Programına, 1981 .
Sulaiman Hj. Noordin, Sains Barat dan Percangghannya Dengan
Is/anı Western Science and irs lncompatbility with Islam.
Kajang, Nuur Publicaitons, 19979.
al-Syaibani, Omar Mohammad al-Toumyi, Fatsa/ah al-Tarb�Y}'a al­
/slamiyya, Malay trans!. by H. Langulung, Jakarta, Bulan
Bintang, 1979.
Syed Hasan al-Atas, Penerapan Nilai-Nilai /slam Inculcation of ls­
lamic Values, Ampang, Naufal Enterprise, 1986.
al-Tabrizi, Wali al-Din, Misbkat-ul-Masahih, English trans!. by Ab­
dul Hameed Sıddıqı, Lahore, Islamic Publications, 1979.
al-Taftazani, , Sa'd al-Din Masud lbn Umar A Commentary on the
Creed of /s/am, trans!. with introduction and notes by Earl
Edger Elder, New York, Columbia University Press, 1950.
Talip Osman, 'Bila Kuantiti Melawan Kualiti di Universiti Kita'
When Quantity Challenges Quality in Our University,
Utusan Malaysia, 28 August 1986.
'Nilai Universiti dan Pensyarah Kini' The Value of Today's
University and Lecturers, Berita Harian, 3 July 1985.
Thomas, Keith, Man in the Natura/ World: A History of Modern
Sensibilities, Neş York, Pantheon Books, 1983.
Tibawi, A.L., /slamic Education.1ts Traditions on Modernaization
into the Arab National Systems, Landon, Luzac, 1972.
Bibliyografya 169

al-Tirmidhi, Muhammed ibn Ali al-Hakim, Bayan al-Farq al-Sadr


wal-Qalb wal-Fuad wal-Lubh, Cairo, Dar al-ihya al-Kutubb
al-Arabiya, 1958. English trans!. hy Nicholas Heer, 'A Sufi
Treatise:Elucidation concerning tlw Breast Heart, the Inner
Herat and the Intellect', The Mu,/inı World, 51 January 1961 ,
25-36; 5 1 April 1961, 83-91 ; 5 1 july 1961 , 163-72; 5 1 October
1961 , 241-58.
al-Tirmidhi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, Shammail-e Tirmizi, trans!.
hy Murtaz Hussain F.Quraishi, notes by Muhammad Zakarya
and Ahmad E. Bernat, Lahore, Islamic Book Foundation, n.d.
Trinon, A. S., Muslim Tbeology, Landon, Luzac and Company, 1947.
Ulusan Malaysia (Kuala Lumpur, 15 March 1986-20 January 1987.
Vogel , Ezra F., Japon as Numbur 1: Lessons for America, New
York, Harper Colophon Books, 1979.
Waliy Allah, Shah, Hujjat Allah al-Baligha, vol. 1 , trans!. hy Mar­
cia Hermensen. Shah Waliy Allah, Theory of Relgion in Haj­
jat Allah a!-Baliga, 2 vals. PhD dissertation, University of
Chicago, 1982.
Wan Mohd Nor bin Daud, 'Drug Abuse and Societal Development
in Malaysia', ASASAINS The Journal of the Malaysian Islamic
Academy of Sciencc, no. 1 Fehnıary-March 1987, s . 1 1-15.
'Taraf Cendekiawan Menurun di Malaysia?' The Status of In­
tellectuals in Malaysia on the Decline? Pembina Generasi,
january-Febnıary 1986, s. 18-20.
Watt, Montgomery W., Islamic Philosophy and Theology, Edin­
burg, Edinburg University Press, 1962.
Formative Period of Jslamic Tbought, Edinburg, Edinburg
University Press, 1973.
Free-Will and Predestination in Early Jslam, Landon, Luzac
and Company, 1984.
Wensick, A. ]., The Muslim Creed: /ts Genesis and Historical
Development, Cambridge, Cambridge University Press,
1932; reprint ed. Landon, Frank Cass, 1965.
White, Andrew D. A., A History of the Waıfare of Science with
Theology in Christtondom, Abridged with a Preface and
Epiloque by Mazlish, New York, Free Press, 196 1 .
Wojciechowski, jerzy A . , ed., Conceptual Basis of the Clssification
ofKnowledge: Proceedings of the Ottowa Conference on the
Conceptual Basis of the Classfication ofKnowledge, 1-5 Oc­
ıober 1971, Pullach/Munchen: Verlag Dokumentation, 1974.
170 lslam Bilgi Anlayışı

Wirght, W. A Grammar ofthe Arabic Language, 2 vals. tn 1 3d ed.,


trnnsl. from German of Caspari, edited with numerous ad­
diation and corrections and revised by W. Robertson Smith
and M. ]. De Goeja, Cambridge, Cambridge University
Press, 1967.
al-Zamakhshari, Abu-1-Qasım Jarl-Lah Mahmud, al-Kashsabf an
Haqaiq al-Tanzil wa Uyun al-Aqawil fi Wujuh al-Tavil, 4
vals. Egypt, Shirkawa-Maktaba Mustapha al-Mabi al-Halabi
wa Awladihi, 1 385 AH/1966.
ez-Zernuci, Burhanüddin, Talim al-Mutaalliın Tariq al-Taallum,
trans!. with introduction by G. E. Von Grunebaum and T. M.
Abel, New York, King's Crown Press, 1947.
DİZİN

Alxluh 63, 69, 70 Bilginin önemi 120, 138


Adalet bağlamı 32 Bilme süreci 1 1 2, 1 1 4
Adem 33, 35, 42, 53, 82, 103, 1 19 Biyolojik süreç 32, 33
Ahlak 23, 90, 1 29, 135, 137, 140, Budizm 1 50
142, 1 53 Buhari 1 17, 120
Ahlaki değerler 132 Bütüncül bilgi 91 , 99, 1 1 5, 152
Ahlaki Eğitim 153 Büyü 29, 83
Ahlaki tarih 140
Ahmed es-Sirhindi 139 Cahiliyye 26, 105, 106
Ahmed tbn Hanbel 122 camiü beyanü'l-tlm 54
Aişe 67, 79 Camiü'l-Beyanü'l-tlm 55
Aksiyoloji 64, 1 14 Cemaat-i İslami 1 5 1
Alim 86, 92, 99
Alkol 2 1 , 60, 63, 72 Çift-devinim teorisi 20
Amm 59, 61 Çinliler 93, 125, 1 26, 1 50
An Historical and Semantic Study Çoğulcu 146, 149, 1 50
of the Term 'Islam' 52 toplum 150
Anayasal özgürlük 1 26
Anlama 139 Dedüksiyon 27
Antropomorfizm 31 Dehr 26
Arberry 14, 15 Ders kitapları 137, 138, 1 43, 1 5 1
Astroloji 29, 136 Dinamik bilgi 122
Astronomi 68, 71, 91 Dini bilimler 28
Ayetü"r-Recm 62 Dini eğitim 133, 137, 138
Ayne'l-lyakin 88 Dini tecrübe 1 50
Azami 80 Dini-olmayan alan 78
Az! 77 Dünya görüşü 13, 18, 19, 23, 24 , 25,
26, 29, 31, 38, 4 1 , 10
Batı Hıristiyanlığı 70
Batıl inanç 29 Eblı Bekir 58, 79
Batın 58, 87 Eblı Bekir b. et-Tayyib 82
Berberiler 1 50 Eblı Hanife 64
Beşeri akıl 1 1 2 Eblı Hureyra 79
Beyhaki 63 Educational System in the Time of
Bilgi 49, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 67, Prophet 52
68, 69, 7 1 , 72, 74, 104, 105, Eğitim psikolojisi 1 19
lo6, 107, 108, 109, 1 10, 1 1 1 , Ehl-i kitap 66, 96, 1 1 8
1 12, 1 13, 1 14, 1 15, 1 16, 1 17, Ekolojik 43, 132
1 18, 1 19, 1 20, 1 29, 130, 133, el-Askalani 63, 82
134, 135, 136, 137, 138, 139, el-Attas 151
140, 141, 145, 1 53 el-Biruni 1 1 4
anlayışı 13, 91, 93, 99, 103, el-Burhan 58, 59
105, lo6, 107, 1 1 1 , 1 15, 1 17, el-Cerh ve't-tadil 80
1 18, 1 22, 125, 134, 145, 146, el-Cevheri 104
1 52, 7, 10 el-Faruqi 1 5 1
kaynakları 56, 57 el-Cayb 39
sosyolojisi 18, 19, 23 el-Hasanü'l-Basri 35
172 Jslam Bilgi Anlayışı

el-Hucviri 104 Ferid Vecdi 69


el-tsfehani 63, 104, 105 Feurbach 26
el-1tqan 58, 59 Fıkh-ı Ekber 76
el-Kevakibi 69 Filolojik 18, 71
el-Mursi 68 Firuzabadi 104
elCevheri 1 07 Free-will and Predestination in
Emanet 33, 35, 36, 1 1 5, 126 Early Islam 38
Emin el-Huli 71 Freud 26
en-Nas 32
Entelektüel miras 137, 143 Galileo 70
Entelektüel sıkıntı 70 Gatje 68
Enver lbrahim 1 54, 1 1 Gayr-i müslimler 1 18, 147, 153
Epistemoloji 23, 1 14, 9 , 10 Geçici monoteizm 26
er-Razi 63 Gelenekçiler 31
es-Siyerü'l-Kebir 64 Geleneksel bilgi 58
es-Suyıiti 58, 59, 64 Gibb 66
Esbab-ı nüzul 19 Goldziher 105, 106
Esbab-ı nüzül 18
Eskatolojik 39, 57, 100, 145 Gulam Ahmed Perviz 69
Essays on the Sociology of Know-
ledge 23 Haber-i ahad 62
Estetik 132 Hadis-i kudsi 78
eş-Şafi 58, 101 Hadis ı s, 16, 23, 32, 49, 55, 62, 63,
eş-Şehade 39 65, 67, 73, 75, 76, 77, 78, 79,
eş-Şevkani 64, 82 81, 82, 83, 89, 99, 1 1 5 , 11 6,
eş-Şeybani 64 1 17, 1 18, 1 19, 120, 1 2 1 , 122,
et-Taberi 64, 66 136, 148
Evren Anlayışı 39 literatürü 1 1 5, 1 1 6, 1 17,
Evren felsefesi 41 1 18, 1 19, 1 20, 1 2 1 , 122
Evrensel 64 , 1 27, 128, 135, 137, 1 50 Hakke'l-yakin 88
ez-Zamahşeri 67 Hans Küng 26, 41
ez-Zerkeşi 58, 59 Has 59, 61
Ezberleme 120, 139 Hermenötik 13, 84, 1 54
metod 2 1 , 83
Farz-ı ayn 135, 1 36, 1 37, 141, 152, Hıristiyanlık 24, 93, 150
1 53 Hikmet 20, 21, 35, 39, 4 1 , 47, 48,
Farz-ı kifaye 135, 136 53, 58, 64, 68, 72, 90, 93,
Faydalı bilgi 54, 1 19 100, 101 , 102, 103, 106, 1 16,
Fazlur Rahman 20, 23, 84, 87, 151, 1 17, 134
11 Hintliler 93, 1 25, 1 50
Felasife 3 1 , 71 Hodgson 27, 31
Felsefe 23, 41, 95, 131, 1 33, 135, Hoşgörü ortamı 139
137, 1 38, 139, 141, 1 53, 154 Hukuk ilmi 120
Felsefetü't-Teşri'f i'l-tslam 81 Hukuki emirler 19
Felsefi düşünce 1 39 Hüseyin Nasr 151
Fen bilimleri 140
Fenomen 39, 40, 4 1 , 47, 51, 57, 67, ibadet kavramı 43
134, 140, 145, 146 tbn Abbas 35, 93, 95, 121
Dizin 173

lbn Haldun 16, 77, 78, 79, 83, 1 14 tsrJiliyyat 66


lbn Khaldun's Philosophy of His- lstinhat 67
tory 1 1 3
lbn Teymiyye 25, 82, 83, 96, 148 Izutsu 25, 26, 95, 105, 106, 1 1 1
lbnü'l-Arabi 58
lbnü'l-Cevzi 82 Kaderci anlayış 38
ibret 57, 9 1 , 1 1 3 Katli Abdulcabbar 78
İçtihad 66, 67, 75, 89, 90, 100, 1 1 5, Kidi Iyaz 78
1 16 Kelime 25, 32, 49, 5 1 , 52, 56, 61, 86,
ideal insan 45 93, 100, 105, 108, 1 1 1
lhvan-ı müslimin 1 5 1 Kiptiler 1 50
ilahi hikmet 21 Klasik ulema 59, 66, 83
llme'l-yakin 88 Knowledge Triumphant 49, 51, 55,
iman 45, 46, 48, 49, 74, 93, 94, 95, 85, 86, 93, 98, 107, 108, 109,
96, 97, 98, 99, 103, 1 13, 1 28, 1 14, 1 16
136, 137, 149 Kozmik sistem 39
inci) 53 Kudüs 45
insan merkezli 25, 31, 42 Kur'an 7, 13, 15, 3 1 , 79, 130, 133,
İnsan tanımı 36 evreni 32
lsa 29, 33, 53, 88, 101, 104, 107 Kur'an! dünya görüşü 18, 29, 31, 46
lslam 126, 1 27, 1 28, 134, 135, 136, Kur'ani epistemoloji 88, 102
1 37, 138, 141, 143, 145, 146, Kur'ani evren 39
147, 148, 149, 150, 1 5 1 , 152, Kur'ani mesaj 14, 56, 1 15
153, 1 54
Kur'ani perspektif 35
düşüncesi 9, 10
Kur'ani yorum 18
felsefesi 1 53
Küfr 44
hukuku 17, 58, 1 16
Kültürel miras 132, 140
tarihi 140, 150
tslam'da bilgi anlayışı 13
Maddi ilerleme 43
İslami 20
Mahmassani 81
bankalar 148
Malayca 143
bilgi anlayışı 52, 53, 93, 1 1 1 ,
Malaylar 125, 1 26
1 14, 128, 138, 151, 152
dünya görüşü 13, 17, 19, 23, Malezya 73, 125, 1 26, 1 27, 128, 1 3 1 ,
24, 47, 8 1 , 86, 90, 9 1 , 94, 99, 1 3 2 , 133, 134, 1 3 5 . 136, 1 37,
1 19, 1 2 1 , 1 29, 130, 138, 141, 138, 139, 140, 141, 142, 143,
145, 10 146, 147, 149, 1 50, 1 5 1 , 1 54,
düşünce 153, 1 1 10, 1 1
eğitim 9 , 10, 128, 129, 133, Anayasası 1 26
134, 135, 136, 138, 1 40, 147, Man and His Destiny in the Great
153, 154, Religion 24
epistemeloji 86, 1 10, 145 Mana 59, 63, 65, 92, 1 0 1 , 103, 1 21
etik 44 Maniheizm 1 50
gruplar 148, 10 Marx 26
lslarnlaşma 1 3 1 , 148, 1 50, 154 Medeniyet 55, 9 1 , 107, 140, 1 4 1 ,
siyaseti 148, 1 54 142, 143, 1 50, 1 53, 154
ismet 76 Medine dönemi 50, 52, 95, 96
lsnad 60, 66, 78, 79, 80, 8 1 , 83, 1 10 Mefhum 59, 60
tenkidi 79 Mefhumu muhalefet 6o
174 lslam Bilgi Anlayışı

Mefhumu muvafakat 59 Objektif bilgi 1 13, 1 1 4


Mekke 14, 45, 48, 62, 63, 83, 95, Ontolojik 2 5 , 29, 122
1 10, 1 28, 9
dönemi 45, 50, 52, 96 Öğretim 129, 137, 139, 140, 1 4 1 ,
Merfu 81 142, 153
Metafizik 23, 57, 1 22 Ömer b. el-Hattab 21, 1 22
Metin 59, 62, 64, 80, 83, 101, 143 Özgürlük meselesi 36
tenkidi 79, 83
Metodoloji 58, 59, 66, 72, 84, 85, Paradigma 131, 145
1 16 Pesimist 26
Mevkuf hadis 81 Peygamberi bilgi 74
Mistik 66, 68, 82, 85, 138 Peygamberi bilimler 75, 76, 83, 1 17
Modern Batı 41, 105, 146, 9 Peygamberlik 25, 47, 53, 65, 74, 76,
Modernist 71 , 1 1 8 96, 101, 1 1 2, 145
Monoteizm 63 Philosophy and the Sociology of
Mu'an'an 81 Knowledge 23
Mu'dal 81 Politeizm 26
Mu'tezlliler 15, 31 , 47 Pratik dini uygulama 1 53
Muallak 8 1 Problem of a Sociology of Know­
Muhalefet-i şartiyye 60 ledge 23
Muhammed 13, 14, 15, 16, 17, 23, Psiko-motor 1 28, 130
26, 28, 38, 48, 50, 51, 53, 54, Psikolojik kural 37
55, 65, 66, 67, 7 1 , 72, 73, 74,
75, 76, 85, 86, 88, 89, 90, 96, Qanunü't-Tevil 58
101, 102, 105, 107, 108, 140,
145, 146, 7, 10 Rab 25, 26, 28, 33, 34, 36, 38, 39,
Muhammed Esed 50, 64, 65 44, 49, 55, 83, 89, 9 1 , 94, 96,
Muhammed İkbal 41, 71, 1 5 1 97, 102, 109, 1 16, 1 1 9
Muhkemat 64 Reşid Rıza 63, 79
Muneccid 1 22 Rey 58
Munkatı 81 Riba 63
Mübeyyin 61 Ritüel 19, 20, 2 1 , 75, 78, 99, 130,
Mücmel 61 149
Müfredat programı 136 Rosenthal 49, 5 1 , 55, 85, 93, 105,
Münziri 63 106
Mürsel 81 Rububiyyet 28
Müselsel 81
Müslüman entelektüeller 67, 1 5 1 , Sadık er-Rafi 69
1 52, 1 0 Sahih-i Buhari 77, 82
Mütekellimun 31 , 67, 7 1 Sahih-i Müslim 77, 96
Müteşabihat 64 Sahih sünnet 23, 146
Mütevatir 76, 80 Salih amel 99
Savunmacı 70, 71, 141
Nass doktrini 64 Seküler 41, 90, 147, 148, 149
Nesh 61, 62, 63 bilimler 28
Nevevi 63, 82 dünya görüşü 9
Nietzsche 26 Semantik 18, 19
Nihilist 26 tahlil 18
Dizin 175

Seyyid Ahmed Han 69 136, 140, 141, 146, 1 50, 1 53


Sıddıki 80 fenomen 57, 67, 140
Sihir 29 yorum 1 14
Sistematik hadis tenkit bilimi 79 Tedribü'r-Ravi 82
Siyasi şanlar 21 Tedrici 60, 63
Some Key Ethical Terms Of Quran Tefsir bi'r-rey 66, 67
31 Teleolojik 25
Sosyal baskı 1 3 2 Teolojik 64, 68, 76, 90, 98, 1 2 1
Sosyal bilimler 1 25, 126, 140 düşünce 18
Sosyal emirler 20 Tevrat 5�
Sosyo-ahlaki 24, 27, 47, 74 The Ethical System Underlying the
Sosyo-tarihsel 15, 18, 19, 20, 2 1 , 48, Quran 32
58, 84, 1 13 The Islamic Conception of Justice
Sosyolojik 57, 132 50
çevre 1 20 The Quran and Its Exegesis 68
tabiat 20 The Structı.ıre of Ethical Terrns in
yaklaşım 21 The Koran 3 1 , 95
Sözlü kutsal metin 40 Tıp 68, 69, 77, 78, 79, 82, 136
Sufiler 3 1 , 67
Sufyanü's-Sevri 37 Ulusal eğitim 9
Sünnet 13, 17, 2 1 , 65, 73, 78, 85,
101 , 1 19, 1 22, 1 28, 133, 138, Üçüncü boyut 87
145 Ümmü'l-kitab 65
Sünni 15, 47, 80, 83, 1 1 7
Üstünlük ölçüsü 30
Şah Veliyyı.ıllah 1 6 , 64, 7 5 , 76, 77,
Vahidi 19
78, 83, 84
Vahiy 13, 29, 40, 46, 47, 48, 52, 55,
Şiiler 1 5
56, 71, 74, 75, 9 1 , 101, 102,
Şura 5 1 , 139
109, 1 1 1 , 1 1 2, 1 16
Şükr 44
Vahy-i ğayr-i metli.iv 74
Tabakat 80 Vahy-i metlüv 74
Tabii fenomen 40, 4 1 , 57 Vahyi bilgi 40, 89, 9 1 , 92, 1 17
Tabii hukuk 37
Taftazani 76 Wan 38
Takva 43, 44, 45, 46, 47, 50, 95, 99,
103, 106, 1 13, 134 Yahudi hikmeti 66
Tann 13, 19, 20, 21 Yahudilik 24, 48, 93, 1 50
merkezli 25 Yaratıcı alimler 1 1 5
Tanrısal hikmet 53, 90 Yaratıcı bilgi 33, 103
Tanrısal köken 14 Yaratma 28, 39, 40, 46, 53, 71, 86,
Tantavi Cevheri 69 104
Taqva 30, 3 1 , 34, 45, 92, 145 Yargı Günü 46, 50, 54, 83, 96, 108,
Tarih araştırması 140 109, 1 13, 1 1 5
Tarih-sonrası 36
Tarihsel 13, 16, 17, 18, 23, 28, 29, Zahir 58
35, 39, 47, 57, 63, 64, 70, 71, Zayıf hadis 81
82, 84, 90, 103. 1 05, 1 1 2, Ziauddin Serdar 1 1
1 13, 1 14, 1 18, 120, 1 30, 132, Zorunlu Varlık 25

You might also like