Professional Documents
Culture Documents
BİRİNCİ B ASKI
ARALIK 1968
Yenişebir - Ankara
P.K. 288
Bakanbklar - Ankara
Tony CLİFF
ROSA
LUXEl\1BURG
Türkçesi
Yurdakul FİNCANCI
Kapak Diizenl !hridun Helvacıo(lu
Dizgi ve Bas:lu :
Sayfa
Önsöz 7
Bölüm I
Rosa Luxemburg'un hayatı . . . . . ...... . .. .. . .... . .. 9
Bölüm ll
Marksizmi Savunma . .... .... ... .. . ... ........ .... . .
. 19
Sosyal reform mu, sosyal devrim mi ? . ..... .. . 19
Kapitalizmde çelişıneler . ... . ... . . . . . . . . . . . . . . . . 20
Sendikalann rolü .... . . . . .... .. .. .. .... . . . . .. . . .
. . 24
Parlamentarizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . 26
Karma hükümetler .... .
. . .. . . . . .. . . . . . . . .... . ... . . . 26
Devrimci şiddet .. .. . . ...... .. . . . .. . ..... .. .....
. 28
Açlık ve devrim ....... . . ... .. . ... . . ... . . . . . . . .. .
. 30
Sosyal reform mu, sosyal devrim mi ? . . . .. . .. . 31
Bölüm lll
Siyasal kütle grevleri ... . . . .:.. .. .. 34
. . . . . . . . . . . . . . . .
Bölüm IV
İşçi hareketi içinde emperyalist yanlı bareke·
tln ortaya çıkışı .. ... ... .. .. .. . . . ... . . .. . . . . . . ... . 39
. .
Bölüm V
Tarihi insan yapar . . . . . . . . .. .
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 46
5
Kendiliğinden oluş, bilinç ve örgüt . . . . . . . . . 46
Sınıf ve Parti . ............... . . . .......... . . .... .. .. 48
Rh. Luxemburg'un görüşlerinin tarihi kök-
leri .. .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . sı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . · · · · · · .
Bölüm IX
Rosa Luxemburg'un tarihteki yeri 116
6
ÖN SÖZ
7
BÖLÜM: I
9
lı işler başarabilece�ini düşünüyorlardı. Rosa Luiem
burg, Rus ve Polanya'lı göçmenler için çok önemli
bir merkez olan İsviçre'ye, Zürih'e gitti. Orada üni
versiteye girdi, doğa bilimleri, matematik ve ekono
mi okudu. Bölgesel işçi hareketine ve ihtilalci göç
menlerin güçlü entellektüel hayatına faal bir biçim
de katıldı.
lO
ulusal sonu{ konusundaki tutumu, 6 ncı bölümde
daıha aynntılı olarak ele alınmıştır).
Muhalifleri ona hayli yüklendiler. Marx ve En
gels'in öğt!encisi olan Wilhelm Liebknecht gibi bazı
ları, ise, Rosa Luxemlnırg'un, Çarın gizli polisinin
ajanı oldu�nu söyliyecek kadar ileri gittiler. Ne var
ki o, görüşlerinden kıl payı aynlmadı.
· Rosa Luxemburg'un entellektüel ,gelişmesi hep
sıçrayışlar şeklinde olmuştur. 1898 de dayanılmaz
bir çekimle Alman}'a'daki Uluslararası işçi hareke
ti merkezine girmiş ve orada ilerlemiştir.
R. Luxemburg büyük bir gayretle yazmaya baş
lamış ve bir süre sonra, zamanın en önemli Mark
sist kurarn (teori) gazetesi olan Dle Neue Zeit gaze
tesinin başlıca yazarlarından biri olmuştur. Rosa
Lux.emburg, yargılarında ve eleştirilerinde değişmez
biçimde ba�msızdı. Die Neue Zelt'ın Yazı İşleri Mü
dürü olan ve «Marksizmin Papası» diye nitelenen
Karl Kautsky'nin o müthiş itibarı dahi, Rosa Lux
emburg'u, bir defa do�ru bildiği ve inandığr fikir
lerden saptırmaya yetmiyordu.
Rosa Lux.emburg, Almanya'daki işçi h�re
ketine canü gönülden katıldı. Birçok sosyalist ga·
zetenin kadrosunda sürekli yazar olarak, bazılann·
da ise yazı işleri müdürü olarak çalışıyordu, miting·
lerde halka hitabediyor, ışçı hareketinin ona
yüklediği görevleri bütün gücüyle yerine getir!yor·
du. Konuşmalan ve yazıları baştan sona orijinaldi;
heyecandan çok mantığa yer veriyordu yazılarında
ve konuşmalanncla... Ve okurlarına, daha önce bil
diklerinden daha büyük, daha geniş ufuklar açıyor-
du.
·
ll
Almanya 1873 durgunluğundan bu yana şürekli bir
refah artışı içindeydi. İşçilerin yaşama düzeyi kesin�
tisiz olarak gelişiyordu, sendikalar ve kooperatiflJr
y�vaş da olsa güçleniyorlardı. İşçi hareketinin
büro)trasisi, Sosyal Demokrat Partinin Parlament-o·
d�. gittikçe daha fazla temsil edilir hale gelmesi so
nucu, devrim fikrinden uzaklaştı ve tedrici gelişme·
ciliği ve reformculu� öteden beri inançları olarak
ilan edenlere do� yöneldi. Bu elilimin başlıca söz
cüsü, Engels'in öğrencilerinden Eduard Bernstein'di.
1896- 1898 yılları arasında Bernstein, Die Neu Zelt
gazetesinde, «Sosyalizmin Sorunlan » hakkında
· Marksizm ilkelerine ,gi tti kçe daha açıktan saldıran
bir yazı dizisi yayınladı. Uzun süren,_ tatsız bir tartış
ma çıktı bu yüzden. Alman işçi hareketine henüt ka·
tılmış olan Rosa Ltixemburg derhal Marksizmi sa
vunmaya koyuldu. Sosyal Reform ya da Sosyal l)ev�
rlm adlı kitapçı�yla, parlak ve heyecanlı bir biçim
de, yaygın reformculuk- kanserine saldırdı. (Rosa
Luxemburg'un reformizmi eleştirisi konusunda da
ha ayrıntılı bilgi 2 nci bölümde verilmiştir.)
Kısa bir süre sonra, 18� da Fransız «sosyaHsb i
Millerand, bir kapitalist partiyle karma )
.
hükümet
kıwdu. Rosa Luxemb urg bu denemeyi yakından izle·
di ve parlak bir yazı dizisinde tahlilini yaptı. Söz
konusu yazılarında, genellikle Fransız işçi hareke
tinin durumu ve özellikle karma hükümetler sort,ınıf
üzerinde duruyordu. (2 nci bölüme bakınız) İngilte
re'deki Macdonald fiyaskosundan, Almanya'daki We
imar Cumburiyetinden, Fransa'da 1930. lardaki
Halk C aphe sinden ve aynı ülkede 'İkinci Düp,,a Sa
vaşı sonrası karma hükümet lerden sonra, Rosa ·
12
1903- 1904 de Rqsa Lwı:emburg, Lenin'le pole
miğe girişti. ·Ulusal sorun (bölüm 6 ya bakınız), Par
·
13
nıyorlaııd� Bütün işçi gazeteleri yruıaklanmıştı, sa�
dece Rosa Luxemburg'un Party gazetesi, gizlice bası
lıyor ve her gün çıkıyordu. 4 Mart 1906 da tutuklandı
ve önce· cezaevinde sonra bir kalede, dört ·ay hapis
yattı. Sonra kötü. sağlık durumu ve Alman uyruğun
da bulunuşu nedeniyle salıverildi ve ülkeden· çıka·
rıldı.
Rus devrimi, Rosa Luxemburg'urı yıllar önce or
taya koyduğu bir fikre yeniden can vermişti!' Siya
sal ya da �konomik kütle g r e v 1 e r i, dev·
rimci işçilerin iktidar :n;ı.ücadelesi için,de, başlıca tJ,n
suru meydana getirir ve sosyalist devrimi, - önceki
bütün devrimlerden ayırır. Rosa Luxemburg bu fi�
ri, yeni tarihsel denemenin ışığında daha ineelikle
işledi. ( 3 üncü bölüme bakınız).
Rosa Luxemburg bu gerçeğe, bir halk toplantı
sında değindiği için «Şiddet hareketleıinl kışkırt-tıjıı)
gerekçesiyle, bu defa Almanya'da suçlandı ve iki av
cezaevinde kaldı.
, 1007 de Stuftgart'da toplanan Sosyalist Enter
nasyonal kongresine katıldı. Rus ve Polonya Parti·
leri adına yaptığı konuşmada, emperyalist savaşa ve
mijitarizme karşı, bir belli devrimci davranış fikri
ni geliştirdi. (4 üncü bölüme bakınız).
1905 - 1910 yıllan arasında Rosa Luxem:burg
ile, Kautsky'nin kurarncısı olduğu SPD'nin merkezci
liderliği arasındaki aynlık genişledi. Rosa Luxem
burg zaten 1907 de parti önderlerinin, Marksizmi
yol olarak seçriıiş olmalarına ra�en, kararlı bir ey
lem istiyen bazı 'durumlarda çekingenlik gösterebi
leceklerinden korktu�u belirtmişti. 1910 da işçi·
lerin iktidar yolu konusunda Rosa Luxemburg ile
Karl Kautsky arasındaki kesin kopma gerçekleştiği
14
zanıan, anlaşmılzlık zirveye ulaşmıştı. O tarihten iti·
baren, SPD'de üç ayn eğilim belirdi: Giderek em·
peryalist bir politikayı benimseyen reformistler;
Kautsky'nin önderli�dek.i Marksist merkez ( Rosa
Luxemburg Kautsky'ye bataklık önderi adını takmış
tı); ve başlıca önderi RQsa Luxemburg olan dev·
rimci kanat ...
1913 ae Rosa Luxemburg en önemli kuramsal
çalışmasını, «The Accumulatlon of Capital. /1 Cont·
ributlon to the Economic Explanati on of İmperi·
aHsm.», •Sermaye birikimi. Emperyalizmfn eko·
nonılk izahına katkı.• adlı yapıtını yayınladı. Bu.
kuşkusuz, Kapital'den beri, Marksist ekonomik öğ·
retiye, belli başlı önemli katkılardan biridir. ·Bilgi
zengiınliği, üslfı.p parlaklığı, tahlil keskinliğj ve entel
lektüel ba�msızlığıyla bu kitap, Marx'm Biogırafisi'·
nin yazan Mehring'in dediği gibi, herhangi bir Mark
sist yapıta göre, Kapital'e en yakın olanıydı. Bu ki
tabın üzerine eğildiği sorun, büyük kuram5al ve si
yasal bir önem taşımaktadır: Kitap özellikle kapita·
lizmin yeni, geri ülkelere doğru yayılmasının iç çe·
lişmeler ve düzenin istikran üzerinde ne dir etkile·
ri oldu�u incelemektedir. (Bu çalışmayla ilgili tah�
lil için 8 inci bölüme bakınız).
20 Şubat 1914 de Rosa Luxemburg, askerleri is
yana kıştırttığı iddiasıyla tekrar tutuklandı. Suçlan
masına sebep olan konuşmasında o şöyle demişti:
«Btzden, Fransız ya da başka yabancı kardeşlerimizi
öldürmemfzl bekllyorlarsa, o zaman olılara «Hayır
katiyen. » cevabmı verelim.• Rosa Luxemburg mah
..
15
ci sosyalizm açısından çok öneJDli bir suçlamaydı.
Duruşması sonunda bir yıl hapis cezasına �tınl·
dı, ancak yine de çabalarından alıkonamadı. Mahk�
me salonundan çıkar çıkınaz, bir toplantıya gitmiş
ve devrimci, savaş aleyh tan propagandasını tek�at
lamıştı.
Birinçi Dünya Savaşı patladığı zaman sosyalist
partinin bütün önderleri, bir yurtseverlik akıntısına
kapılmışlardı. 3 Ağustos 1914 de, Alman Sosyal,4:>e
mo �ratlannm Meclis ·grubu, Kayzer hükümetinin
savaş kredileri lehinde oy vermeyi kararlaştırmıştı.
111 milletvekilinden s adece 1S'i karşıt oy ·verı:ne ar..
zusu gösterdi. Ancak dilekleri redded.ilince, onlar da
parti disiplinine boyun eğdiler ve 4 Ağustos'ta bü
tün Sosyal Demokrat grubu, savaş kredileri lehinde
oy kullandı. Birkaç �y sonra 2 Aralıkta loÇ.arl Liebk
necht parti disipliniyle alay ederek, · vicdanı nasıl
emrediyorsa ona göre oy verdi. Savaş kredil�rine
karşı oy veren tek kişi oydu.
Parti liderlerinin bu kararı, Rosa Luxemburg'a
vurulmuş zalim bir darbeydi. Ama o yine de umut
suzluğa düşmedi. Sosyal Demokrat- milletvekilleri
nin, Kayzer'in bayrağı altında birleştikleri gün, 4
A�stos günü, küçük bir sosyalist grup, Rosa Lux·
emburg'un evinde toplanmış ve savaşa karşı hare
kete geçme karan almıştı . Luxemburg, Karl Liebk
nedht, Franz Mehring ve Klara Zetkin'in önderli�n
deki bu grup, sonradan Spartak.üs Birli�'ne dönüş·
tü. Rosa, enternasyonal sosyalizmin bayrağını yük·
sekte tutarak, dört yıl boyunca ve çoğu zaman ceza
evinden, devrimcileri yönetmeye, esinlendirmeye ve
örgüdemeye devam etti. (Onun savaş aleyh tarı po·
litikası· hakkında aynntdı bilgi 4 üncü bölümde ve
rilmiştir).
16
Savaşın patlak vermesi Rosa Luxemburg-u, Po
lanya işçi hareketinden U2iak bıraktı. Fakat . Polan
ya Partisinin enternasyonal sosyalizm idealine sa
dık kalışından derin bir tatmin duygusu duyuyor
du.
Rusya'da 1917 Şubat devrimi, Rosa Luxemburg'
un, savaşa karşı devıimci muhalefet politikasının
ve emperyalist hükümetleri alaşa�ı _etme çabasının
gerçekleşmesiydi. Olaylan 'cezaevinden sabırsızlıkla
izliyor ve gelecek için onlardan dersler çıkarmaya
çalışıyordu. Tereddüt etmeksizin, Şubı at zaferinin,
çatışmanın sonu de�il, başlangıcı olduğunu ve yal
nızca ışçı iktidarının , barışı güven altına ala
bilece�ini söylüyordu. Cezaevinden, Alman işçileriy-
.. le askerlerine hitaben, ça�n üstüne ça� yayınlıyor,
• onları, Rus kardeşleri gibi davranmaya, Junker'leri
ve kapitalistleri devirerek, bir yandan Rus devrimi
ne hizmet ederken, bir yandan da kendilerini, ka
pitalist barbarlığın yıkıntısı altında ölmekten korun
maya davet ediyordu.
· Rosa Luxemburg Ekim devrimini de sevinçle
karşıladı ve bu hareketi geniş ölçüde övdü. Ancak
aynı zamanda, Bolşeviklerin, işçi hareketinin ·hiz
metinde oldüklan hususunda, her şeyin eleştirisiz
kabul edilmemesi gerekti�ine inanıyordu. Çok önce
den açıkça gönnüştü ki, �er Rus devrimi tecrit
edilmiş kalırsa, bir takım tahrifler, gelişmesini engel
leyebilirdi; ve nitekim Sovyet Rusya'nın gelişmesinin
daha ilk zamanlannda, bu gibi tahriflere, özellikle
demokrasi sorununa de�indi. (7 nci bölüme, bakı
nız.)
8 Kasım 1918 de Alman devrimi, Rosa Luxem·
burg'u cezaevinden kurtardı. O, bütün gücü ve is
teğiyle, kendisini devrimin içine attı. Ne var ki, geri·
17
c1 güçler kuvvetliydi. Sağ kanat Sosyal Demokrat li
derlerle eski Kayzer ordusunun general leri kuvvet
lerini, devrimci proletaryayı bastırmak ve ezmek iç in
birleştirdiler. Binlerce işçi k atledildi ; 15 Ocak 1919
da Karl Liebknecht öldürüldü; aynı gün bir askerin
tüfek dipçiği Rosa Luxernburg'un başını ezdi.
. Onun ölümüyl e uluslararası işçi hareketi en
asi l önderlerinden . bfrini yitirdi. Mehring'in . deyi·
şiyle «Marx ve EngelS'In bllimsel halefieri arasmda·
kt en parlak zeki.» artık yoktu. O, ölümünde ·olduğu
gibi hayatında da her şeyi insanlığın kurtuluşu uğ·
run a harcamıştı.
18
' BÖLÜM . ll
MARK.SİZMİ SAVUNMA
ı9
..
Bernstein, emekçi hareketinin temel niteliğini,.
sosyal devrim hareketi olarak değil, «bir demokraıtik
sosyalist reform hareketi» olarak tanımlamıştı.
Marx'a karşı, kapitaJizm içindeki çelişmelerin kes·
kinleşmediğini, fakat gittikçe hafifletildiğini, kapi
talizmin düzenli olarak ehlileştirildiğini, günden gü
ne daha uysaltaştığını öne sürüyordu. Karteller,
tröstler ve kredi kurumları, sistemin anarşik tabiatı
·
nı adım adım düzeltiyorlardı, bu yüzden de Marx'ın
düşlediği, durgunlukların tekrarlanması y�rine, sü
rekli refaha döğru bir eğilim vardı. Bernstein'a gö·
re, orta sınıfın yaşama yeteneği ve sermaye sahipli·
ğinin, sermaye ortaklıklan aracılığıyla dalıçı demok
ratik bir biçimde dağılımı nedeniyle, sosyal çelişme·
ler de zayıflıyordu. Sistemin, . günün gereklerine
uyarlığı, sendikalann ve kooperatifierin çalışmaları
sonucu, işçi sınıfının iktisadi sosyal ve siyasal koşul·
lannız:ı iyileştirilmesinde de kendini göstermişti.
Kapiltallzınde
Çellşmeler
20
«Geınelllkle, kaırteller, kapitalist gelişmenin belli
bı:lr safhası olarak görünür. Son çözümlemede kapi
talist gelişme, kapitalist dünyadaki anarşiyl ağırlaş
tınr, kaplıtal.i.mıfn iç çelişmelerini olgunlaştınr. Kar
teller, üreticiyle tü:ketlcl arasındaki çatışmayı kes·
klnleştkerek, üretim biçimiyle değişim (mübadele).
arasmda zaten var olan çellşmeyl atu"laştınr. Kar
teller bundan başka, çalışan sınıfı, örgütlenmiş �r
mayenin üstün gücüyle haşin bir biçimde y&yüze
bırakarak, sermaye ile emek arasmdakl çatışmayı
arrttırırlar.
Nihayet kapitalist birleşimler, kapitalist dünya
ekonomlslnin uluslararası niteliif ile devletin ulusal
nltelıllf arasmdaki çellşmeyl, her zaman, kapitalist
devletler arasındaki farklılıklan kesldnleştlren, ge
nel bir gümrük tarifesi savaşıyla beraber yürütül·
dükleri için a�rlaştınrlar. Buna kartellerln, üreti
min yopnlaştınlması, teknik gelişmede ve sairedeo..
Id devrimci etkıislni de ekle:mellvlz.
· Bir başka deyişle,· kapitalist ekonomideki nihai
1
etkilerl açısından deAerlendirlldlkleri zaman, kartel·
ler ve tröstlerin kapitalist sistemin lylleşmesi aracı
olmadıklan görülür. Karteller ve trösd«, kapitaliz·
min çe:ltşmelerlnl azalımayı başaramazlar. Tam ter
sine, pttikçe büyüyen bir anarşinin aracı olarak gö
rünürler. Kapitalimıln lç çelişınelerlnfn daha da ge·
lişmeslni teşvik ederler. Kapitalizmin gelecek ge
nel çöküşünü çabuklaştınrlar.» (Reform ya da Dev
rim, Bombay 195 1, S. 14- 15.)
21
tır..Pakat her iki hal de, sistemin düzensizli�ini ağır-
laştınr. K apitalist ekonomik buhranlar,. ütetinıin
!i Ürek li olarak genişleme eğilimi .ile kapitalist paza
rın sınırlı tüketim kapasitesi arasındaki çelişn1ele-·
rin sonucu olarak gelişir. Kredi, bir yandan üretimi
destekliyerek üretim fazlası yaratmayı teşvike yöne
lir ve bizzat kendisi , karşı koşullar içinde, vahim bir
düzensizliğin yaratıcısı olarak , ekonomiyi daha çok
sarsına ve buhranı dapa derinleştirme eğilimi gös
terir. Kredinin spekülasyonu teşvi kteki rolü, p.yrı·.
ca, kapitalist üretim biçimindeki düzensizHği arttı-
rıcı bir başka unsurdur.
Bernstein'in, kapitalizmdeki çelişmelerin azal
dığı yolundaki iddiasında başl ıca kozu, 1873 den be
ri, yirmi yıl boyunca kapitalizmin belli başlı ibir dur
gunluk göstermediği şeklindeydi. «Bernstein, .1898
de, Marx'm bulıran kuraınım., ancak ve henüz red·
detmişti kı, 1900 de ağır, genel bir buhran patlak
verdi. Yedi yıl sonra da Birleşik Devletlerde başlı·
yan yeni bir buhran, dünya piyasasını allak bullak
etti. Gerçekler «intibak» kuraıııımn.yanlış olduğunu
kanıtladı. Bu durum aynı zamanda, M arx'ni buhraıı
kuranımı, belli bir zaman süresi Içinde hiçbir bulı
ran do�adığı gerekçesiyle bir yana bırakanlann,
söz konusu kuramın özünü, onun ildncl dereceden
bir esasıyla -on yıllık süre- karıştl!i"dıklarıilı gös-
terdi. Modern kapitalist endüstrlde bulıran döne
minin, on yılirk periyodlar halfnde belirlenmesi,
Marx 'Ve Engels'e göre, sadece 1860 ve 1870 gerçeği·
nin basit bir lfadesinden lbarettl. Bu, dotal biı' ya·
saya değU, genç kapitalizmin süratle yayılan faaliye
tine ntşkiıı belli tarihi koşullara dayandırılmıştı.»
(Reform ya da Devrim, B o mbay 1 951 , S. 15) Gerçek
te «buhranlar her beş ya da bn yılda bir veya hiç
22
deıtlse sekiz ya da yirmi yılda blır tekrar eder Ka
.. .
23
çin küçültmeli?» (Worwaerts, 26 Mart 1899) Rosa
Luxemburg'un açıklaması: «&rristeln'in e.şslz ada·
let dağıtımına ıinsanm özgür iradesi sayesinde. eko
nomik zorunluluk sonucu olaırak hareket eden insa
nın iradesi sayesinde değil -çünkü bu iradenin
kendisi sadece bir aiettir-, ama insanın adalet an
layışı sebebiyle, insanın adalet düşüncesi sebebiyle
·
ulaşılacaktır.
«Böylece, büyük bir mutlulukla, adalet ilkesi·
ne, dünyanm bütün ıslahatçılarınm, o tarihlerde da
ha uygun ulaştırma araçlan bulunmadığı için, üze.
rinde sallanarak uyutulduklan o iinlü savaş atma
yeniden dönüyoruz. Tarihin Don Kişotlarının büyült
dünya: ıret'bnnuna doğru dört nala sürdükleri, ama
sonra da evlerine gözleri morannış, çürüik içinde
döndükleri o ağianacak halil . Rosinante'ye dönüp
geliyoruz.» (Reform ya da Devrim, S. 52).
Sosyalizm özlemi, kapitalizmin çelişmelerinden
soyutlanırsa, idealist bir kuruntu haline gelir.
Sendikaların Rolü
24
detlldirler. Çalışan sınıfın, kapitalls t ekonomlnıln
baskısına karşı direnişini ifade eder.
Sendikalar, emek gücü pazarında, dıırumu et
kileme fonksiyonuna sahiptirler. Fakat bu etki, top·
lunıumuzdaki orta tabakanın sürekli olarak prole·
terleşmesi yüzünden, Işçi pazanna ·sürekli olarak
mal getiren bu us(ll yüzünden gücünü yitirmiştir.
Sendikalann ikinci görevi, Işçilerin içinde bulun·
duldan yaşama koşullarını düzeltmektir.• Bu, sen
dikaların, çalışan sımfa giden toplumsal zenginlik
payını arttınna girişimi demektir. Ne :var ki bu pay,
çaresiz bir dblal süreç gtbi, enıelin üretken
lllindeki artış yüzünden azaltılınaktadır.
Blır başka deyişle, kapitalist toplumun nesnel
objektif koşulları, sendik aların iki ekonomik fonksi·
yonunu bir çeşit kaçınılmaz emek Sısyphus'una dö·
nüştürür. (x) Çünkü, sendikasının faaliyeti sonucu,
işçi, emek gücü pazarının dununuyla, uyuşumlu
·
25
Parlamentarlzm
Karma Hükümetler
26
fından de�il, burjuvaziyle prole tarya tarafından bir
likte kullanılacaktı. Onlara göre durum, kapitalizm-
den sosyalizme dönüşümün ifadesiydi.
,
Rosa, kapitalist ve sosyalist partiler arasındaki
bu ilk karma hükümet denemesini çok yakından iz
ledi. Bu karma hükfunetin, işçi sımfını elinden ve
aya�ından hükümete ba�ıyarak, gerçek gücünü gps
terrnekten alıkoyduğunu belirtti. Gerçekte, fırsatçı- '
lann eyavan muhalefet» dedikleri şey, daha yaradi ·
27
«Cumhuriyetin yoıntlma:k bllmez savunucusu Jaures,
Sezarizm'e (Roma Kayzerlerinin mutlak hükümeti)
yol hazırlıyor. Bu kötü bir şakadır, fakat tarih böy
lesi şakalarla doludur.» ( P. Frohlich, Rosa Lu.·<:em-
burg, Hayatı ve Eserleri, Londra 1940, S. 84) .
Tam bir peygamber kehaneti! . . . İngiltere'de
Macdonald fiyaskosu Almanya'da Weimer Cumhuri
yetinin yerini Hitler'in alması, Fransa'da 1930 lar
. .
Devrimci Şiddet
28
lür Id, ortada bir şiddet hareketi vardır. Fakat bu
usUlün adı cdbiayh vergi• olursa, o zaman hçrşey
haklıdır.
Bir başka deyişle, bize kendini burj uva nıeş·
rulyetçilllf maskesi arkasında sunan şey, egemen
sınıf tarafmdan uyulması zoı.nınlu bir ölçü olarak
ortaya konmuş bir sınıf şiddet hareketinden başka
birşey dellldlr. Bir zamanlar, kişisel şiddet hareketi
· de böyle bir zorunlu ölçü. olarak ortaya çıkmıştı.
Burjuva hukukçusunun ve aynı biçimde fırsatçı sos·
yalütin kafasmda, sanki gerçek bu deA"flmJş gibi,
tepetaldak edilerek şöyle yansıtılmıştır: Meşrii usUl,
soyut •adalet. in batımsız bir eseri ve devlet zoru
bir sonuç, hukukun bir yaptırımı olarak ortaya çık
mıştır. Gerçekte, dotru olan, tamamen bunun ter
sidiır. Burjuva meşruiyeti ve gelişme Yolunda kanun
koyucu olarak parlAmentaıüm, burjuvazinin siyasal
zorlayışınm, kendisini ekoıiomlk temelini gellştlre·
rek belli bir sosyal biçim içinde ifade etmesinden
başka birşey de�lldir • (Rosa Luxemıburg, Seçilmiş
.
29
bul edeı- ve ·işçi smıfm biırjuva rneşrıdyetçlll·
jind�n hlçbti- zaman aynlmıyaca�Jm taahhüt ederse,
o zaman parlamento yoluyla ya da başka yollardan
yürütülen bütün faaliyetler, er ya da geç sefil bir
biçimde çöker ve meydanı, gerici şiddetin egemen·
llAJne, hiç engelsiz bırakmış olur.» (Aynı Eser, Cilt
III, S. 366 ) .
Fakat Rosa Luxemburg işçilerin, sömürü v e has•
kıya karşı devrime başvurmak zorunda bırakıldık
lanm biliyordu ve dökülen her damla kandan büyük
bir acı duyuyordu. Alman devriminde şöyle yaz
mıştı: «Uluslarm emperyalist emellerle katledildlji
dört yıl boyunca kan nehirlerl akmıştır. Şimdi, biz
bu deAerli sıvının her damlasmm şerefle ve kristal
bardaklar Içinde konınacajından emin olmak .zo
rundayız. Zincirlenemiyen devrimci güç ve geniş
insancıl duygu . . . lşte sosyallzmln gerçek nefesi . . .
Bütün dünyanın altlist edıilınesi gerektili doArudur,
fakat dökülmesi önlenebllecek bir damla gözyaşını
önlememek suçtur; bir insanın önemli bir iş yap·
makta acele gösterınesi ve yolu üzerindeki soluca
nın üstilne düşüncesizce yürümesi bir suç teşebbü·
südür.» (Rote Fahne, 18 Kasım 1968)
Açlık ve Devrim
30
cÇarhk zamanında, devrimden' önce, :Işçi sını
fının yaşama koşullannın, dllendleıinkl gibi oldu
Au flkrl, çok, ·ab artılmıştll". Oysa tam tersine el&ı
noınlk ve siyasal çabalarda büyük ölçüde etklll olan,
geniş endüstrUerdekl ve büyük kentlerdeki Işçi ta
bakasının yaşama koşullan, Alman proletaryasının·
kinden hiç de aşaiJ değildi; gerçekten bazı alanlarda
aynı, bazılannda Ise Rusya'da alınan ücret Alman·
yadakinden fazlaydı. Aynca, Iş saatleri konusunda
da Iki ülkede geniş endüs1ırller arasında,kl fark, .na·
�n dılkkatl çeldclydı Bundan ötürü, Rus :Işçi sı·
nıfmın, Helo�lann (Eski İs�arta'da en aşaiJ sınıf·
tan köle) maddi ve kültürel şartianna sahip olduğu
var�YJI\ll bir uydurmadan başka bir şey delfldl. Bu
flklr, deVrlmln gerçekleri ve o dewlm lçlnde prole
taryanın önemil rolüyle çel:işlktlr. Bu devıim, yok·
sul dileneller tarafından yapılmış de�.Idlr; Peters
burg'da, Varşova'da, Moskova'da ve Odesa'dald ça·
· tışmanın öncü ı&,tunda yer alan endüstırl Işçisi, kül
türel ve ruhsal bakımdan Batı Avrupalı tipine, pro
letarya lçtiı tek ve zorunlu okulun burjuva parli·
mentarlznli ve dotru sendlkaçılık tecrübesl oldu·
�nu düşünenierin hayal ettiklerinden daha yakın
dır.» ·(seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955, Cilt
I, S. 211- 212).
Boş mideler, tesadüfen cesaret verici ayaklan·
malann yanı sıra, insanı teslimiyete de götürür.
Sosy� Reform mu
Sosyal Devrim ml?
31
miş ya da onu yıkmaya yönelmiş olsun, çalışan sını
fın sınıf mücadelesine bağlıyan Rosa Luxemburg,
sosyal devrim çabalan kadar, sosyal reform çabala·
nnı da desteklemiştir. Rosa LU7temburg, sosyal re·
form çabasını, sosyal devrim ça:bası için bir okul sa
yıyordu ve bu ikisi firasındaki karşılıklı ilişkileri
tahlil ederek, aydınlattı:
«Yasama refo�u ve devrim, tarihi gelişmenin
farklı metodlan deAfidirler. Bunu, tarihin ıterslyle
tesbit etmek mümkündür. Yasama refonnu ve de\"·
rim, sınıflı toplumun ge lişmesinde farklı unsurlar
dır. Biri ötekinin şartı ve tamamlayıcısıdır. Aynı za.
nıanda her Ikisi d e birbirini karşılıklı olarak hariç
tutar, kuzey ve güney kutupları, ya da burjq.vazlyle ,
proletarya gibi . . .
Her meşııl kurum bir devrimin üreünüdür. Sı·
nıllar tarihinde, nasıl ki, yasama , zaten var o lan bir
fopluınun hayatının siyasal lfadeslyse, devrim de
siyasal yaratma hareketidir. Reform için çalışma,
devrimden ba�ımsız olatl'ak, kendi gücünü kapsa·
nıaz. Her ıtarlhi dönem boyunca, reformlar bir ön·
cekl devrimin hızı tarafından gösterilen · yönde de
vam ettlrllmlştir ve son devrim, kendini hissettir
di� sürece d e süriip gider. Daha açık bir biçimde
' söylemek g�reklrse, heı:: tarihi dönemde , reform ça·
lışmalan sadece son devrim tarafından yaratılmış
sosyal biçimin çerçevesi içinde devam ettlrllir. İşte
sorunun özü bu noktadadır.
Reform çalışmalarını uzun süren bılr devrim ve
devrimi de yo�nlaştırılmış reformlar dizisi olarak
sunmak, tarih� ters düşer. SOsyal dönüşümle yasa·
ma reformunun farkı, sürelerinde de�ll, kapsamla·
rındadlr. Siyasal lktidann kullanılması suretiyle ıta·
32
rihi değişimin sırrı, �amamen, basit bir ntcesel de·
Alşikliğin yeni bir niteliğe dönüşümündedir. Daha
açık söylemek gerekirse, siyasal iktidarın kullanıJ.
ması suretiyle tarihi değişimin sıırrı, belli bir top
lum biçiminden bir başkasına, tarihi geçiş dönemin·
dedir.
Bunun Içindir ki, siyasal iktidarm ele geçirilme·
si ve sosyal devrimin tersine ve onun yerine yasama
reformu metodundan yana . olduklarını söyliyenler,
ger"çekte aym amaca yönelmiş daha sakin ve daha
yavaş bir yol seçmiş olmazlar, farklı bir amaç seç·
nıiş olurlar. Yeni bir toplum kurmak yerine, eski
toplumda yüzeysel değişikliklerle yetıinmiş olurlar.
Eğer revizyonizmin siyasal görüşünü izletrsek, re
vfzYonlzmin ekonomik kuramiarım ('teorilerini ) izli
yerek varacağıınız sonuca varınz. Programıınız sos·
yalizmi gerçekleştıirmek de�, kapitalizmde IL'efonn,
gündelikçilik sistemine baskı değil, sömürüyü azalt·
ma olur. Bu, kapitalizmin kendine değil, kapitaliz·
min yolsuzlukianna basludır.» ( Rosa Luxemburg,
Reform ya da Devrim, Bombay 1 95 1 , S. 58 - 59 ) .
33
BÖLÜM : III
Kütle Grevleri ·
ve Devrim
34
emekçi iktidarı için, devrimci bir çabaya temel bir
unsur teşkil eder.
Rosa Luxemburg'un bu metoda karşı duyduğu
şevk ve bu metodu anlayıştaki keskinliği, 1905 Rus
devrimiyle yeni bir büyüklük kazanır: «Bfır yandan
devrimci kütlelerin siyasal elf.timJnin ve llderllğinbı
burjuva partileri tarafından yürütüldütü, öte yan
dan devrimin amacının hükümeti alaşağı etmekle
sııurlandıiı eski burjuva devdmlerbıde, barikatlar
daki kısa bir çatışma, devriınci çabanın en uygun
blçlmlydl. Bugün, işçi sınıfının, devrimci çaba yö·
nünde kendi kendini elf.tmek, örgütlernek ve yönet·
me),c mrunda oldup ve devrimin sadece kurulu dev
let gücüne karşı dejıil, ama aynı zamanda kapitalist
sömürüye karşı yöneltildlll bu zamanda, kütlesel
grevler, en geniş proleter tabakaları harekete geçir
menin ve. örgütlemenin dolal metodu olarak ortaya
çıkar. Bu yol aynı zamanda kurulu devlet lktldarmı
devirmenin ve kapitalist sömürüyü engellemenin de
kendilltlnden yürüyen metodudur. Bunun Için de
işçi sınıfı, herhangi bir dotnu:la.n, siyasal hareket
içinde kütleleşmelldlr, bu kütlesel hareket önce ken
dini örgütlemelldir, herşeyin üstünde, fabrikalarla
Işyerleri arasmdakf, ..madenlerle dökümlıaneler ara
sındakıl sııurlarr kaldırılmalıdır, işyerleri arasırt'daki
bölünme yenilmelidir. Kütlesel grev, her büyük pro
leter devrimci hareketin ilk doAal ve kendiiilinden
oluşan bl�.lın.idlr. Artık daha fazla endüstri, ekono
minin genel bir blçlmi Ihaline geliyor, emekçi smı·
fın mlü daha bir önem kazanıyoır, emekle sermaye
arasmdaki çatışma daha gelişiyor ve kütlesel grev
ler daha kararlı, daha güçlü hale geliyor. Burjuva
devrlmlnln ilk ana biçimi olan barikatlarda savaş,
ı;ilahlı devlet gücüyle açık dövüş, bugün artık pro-
35
;
letaıryanın kütlesel haveketinin bütünü içinde sadece
bir andan; sadece bir dış görüntüden başka birşey
değildir.» ( Rosa Luxemburg, Seçme Söylevler ve
Yazılar, Berlin 1 955, Cilt I, S. 227 - 228 ) .
Kısmi ekonomik: reform çabalarıyla devrimci
siyasal çaba arasmda bir Çin duvan bulunduğunu
öne süren bütün reformistlerin tersine, Rosa Luxem
burg, devrim döneminde ekonomik çabanın siyasal
çaba içinde ve siyasal çabanın da ekonomik çaba
içinde büyüyüp serpildiğini belirtmişti:
«Hareket sadece bir yönde, ekoriomik çabadan
siyasal çabaya doğru değil, fakat aynı zamanda teırs
yönde de yürür. Her önemli sılyasal kütle hareketi,
zirvesine ula�ıktan so:nra, bir dizi ekonomik kütle·
sel grevle sonuçlanır. Ve bu ilke, sadece belli kütle
sel greviere değil bütünüyle devrime de özgüdüc.
Siyasal çabanın yayılması, aydmlığa kavuşması ve
yoğunlaşması lle ekonomik çaba saqece gerileme
mekle kalmaz, tam tersine yaygınlaşır ve aynı za.
manda daha örgütlü, daha yoğun hale gelir. Bura·
da, iki çaba ar:asmda bir karşılıklı etki ilişkisi var
dır. Siyasal çabanın her taze atılışı ve zaferi, ekono·
mik çaba üzerinde güçlü bir etki yaratır. Aym za.
manda siyasal çaba, işçilerin koşullarını düzeltme
amaçlarını genişletir ve etkinliklerini arttınr ve böy
lece savaş duygularını güçlendiırir. Siyasal hareketin
yükselen her dalgasından so:nra, geride bereketli ibir
tortu kalır ve 'O tortudan binlerce ekonomik çaba
filizlenir. Bunun tersi de böyledir. İşçilerin serma·
yeye karşı sürekli ekonomik ça!balan, siyasal çatış·
ınanın durgun dönemlerinde onlara destek olur.
Ekonomik çaba, tabir caizse, sürekli bir işçi sınıfı
gücü depo eder ve siyasal çaba, bu depodmı yeni
güçler emer. Proletaryanın yorulmak bilmez ekono-
36
mik savaşı her tecrit edilmiş çatışmalan kes
an,
kinleştirir ve şurada ya da burada, bu savaştan, bü
yük ölçüde, umulmadık siyasal çabalar patlak verir.
Bir kelimeyle ekonomik çaba, hareketi, bir s�.ya·
sal mihrak n()ktasmdan ötekine _Uerleten bir unsur
dur. Siyasal çaba, ortamı, ekonomik çaba için pe·
riyodik 'Olaı1ak verimli hale getirir. Sebep ve sonuç
her an d�işir. Böylece Rusya'4aki kütlesel grevler
döneminde birbirinden aynlma eğilimi göstermiyen
siyasal ve ekonomik iki unsura ulaşırız.» (Rosa
Luxemburg, Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955,
1
Cilt I, S. 201! - 202 ) .
Kütlesel grevin mantıki ve gerekli zirvesi, «Or
tamı hazırlıyan ve bu yüzden mevsimsiz görünen ve
zaman zaman kısmi yenilgilerle yüzyüze gelen kısmi
ayaklanmalaır dizisinin en üst noktası olarak ger·
çekleştirilebilen açık bir ayaklanmadır.» ( Rosa Lux
emburg, Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955,
Cilt I, S. 274 ) .
Kütlesel grevierden çıkan şey, sınıf bilincidir:
«Devrimci gelgit (med ve cezir) dalgalamşı için
de en kalıcı türden olduğu için, en değerli şey, pro
letaryanın manevi gelişmesidir. Proletaryanın entel
lektüel boyunun çok süratle büyümesi, gelecekteki
kaçınılmaz ekonomik ve siyasal çabalar içinde, ile·
riye doğru gelişmesinin ihlal edilemez güvencesini
ortaya çıkarır. » ( Rosa Luxemburg, Seçme Söylevler
ve Yazılar, Berlin 1955, Cilt I, S. 187 ) .
37
grevler dönemi açıldığı zaman , bu gibi «maliyet i ş·
}emleri » okyanusun suyunu bir kova ile ölçmeye te
şebbüs etmek türünden birşey olur. Ve o proletarya
için bir 1okyanus, dehşetli güçlükler ve y()ksunluk·
lar denizidir - her de\i•rimin değişmez fiyatı budur.
Bir devrimci dönemin, greveilere maddi destek sağ
lama konusunda kendisiyle birlikte getirdiği görü
nüşte çözümlenemez sorunun çözüm yolu, kütleler
arasında, onları yoksunluklara karşı ba�ışık hale ge
tirecek büyü'k biır idealizm yaratmaktır,,, ( Seçme
Eserler. Berlin , Cilt III, S. 457)
38
BÖLÜM : IV
Emperyalizme ve Savaşaı
Karşı SavaŞ
39
zenli bir sömürgecilik aleyhtarı tutumdan çok uzak
tl. Kongre bir sömürge komisyonu kurdu. Komisyon
üyelerinin çoğunluğu, sömürgeciliğin bazı olumlu
görünüşleri olduğunu ifade eden bir rapor hazırla ·
dılar. Komisyonun karar tasarısı şöyle diyordu :
« ( Kongre) prensipte ve tümden her sömür��
siyasetini reddetmez.»
Sosyalistler sömürgeciliğin genişlemesini tak
bih etmek zorundaydılar. Fakat hep birlikte red
cledemiyorlardı sömürgeciliği. . . Bunun yerine şöy
le diyorlardı:
« ( Kongre üyeleri ) reformları savunacaklar, yer
R. Luxemburg'un Kapitalist
Emperyalizme karşı Savaşı
40
« Savaş tehdidi halinde, ilgili ülkelerdeki işçi·
lerin ve onlann paırlamentodaki temsilcilerinin gö·
revi, savaşın patlak vermesini önlemek Için, şüphe
siz birinden öteki de�ebilecek veya sınıf çabasının
ve genel siyasal durumun şiddetine uygun olarak
şiddetlendirilebilecek uygun ölçüleri kullanarak
mümkün olan herşeyi ·yapmalrtır.
<<Buna rağmen savaşın patlaması halinde ise,
onların görevi, mümkün olan en kısa 7.anıanda sava·
şı sbnuçlandıracak tedbirleri almak ve savaşın halk
kütlelerinin çevresinde yükselttiği ekodomik ve si·
yasal buhrandan yararlanmak ve kapitalist sınıf ege·
menliğinin devrilmesini hızlandırmaktır. »
Bu karar taslağı, sosyalistlerin emperyalizme ve
onun savaşına karşı olmalan gerektiğini ve hem
emperyalizmi, hem onun savaşını sona erdirmenin
tek yolunun, her ikisine de sebep olan kapitalizmi
alaşağı etmek olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
Bu karar taslağı kabul edildi, ancak gittikçe an·
laşıldı ki, sömürgeciliği açıkça desteklemiyen liderle
rin çoğu, emperyalizme karşı devrimci yollardan sa
vaşmak gerektiğini kavramamışlardı.
41
kapitalist sınıfın çoğunluğunu etkiliyordu. Kapita
list sınıfın çoğunluğu, bu nedenle, silahlı emperya
list genişleme politikasına muhalefetini, gittikçe art·
tıracaktı.
Aynı görüşü yansıtan Bernstein, 1 9 1 1 de, barış
arzusunun dünya ölçüsünde yaygınlaşmaya başladı·
ğını ve savaşın patlıyacağının düşünülemiyeceğini,
güvenle öne sürdü. Kautsky'nin önderliğindeki
«Marksist Merkez» e göre, silahianma yarışı anor·
maldi ve genel silahsızlanma anlaşmalarıyla, ulus
lararası hakem mahkemeleri yoluyla, barış ittifak
larıyla ve Avıupa Birleşik Devletlerinin teşkiliyle
önlenebilirdi. Kısacası «Marksist Merkez» barışı
dünyaya getirecek kuvvetiere güveniyordu.
42
kez», «makul olmıyan» burjuvaziden, <<makul» bur·
juvaziye kadar herkese, felaketli �onuçlan olan em·
peryalizın politikasından uluslararası silahsızlanma
anlaşmaları siyasetine, silahlı dünya egemenliği ça·
basından demokıratik ulusal devletlerin banşçı fe
derasyonuna çevirme görüşüyle herkese hitabetme
yi önerir. Proletarya ile kapitalizm arasındaki he
saplaşma, yani onlar arasındaki büyük çelişmelerln
çözümü, ��:kapitalist devletler arasındaki emperyalist
çelişmelerin hafifletilmesi amacıyla yapılan bir
sevimli uzlaşma halinde kendini gösterir.» ( Rosa
Luxemburg; Seçilmiş Eserler, Cilt III, S. 48 1 ) .
Bu sözler, sadece burjuva barışseverleri Kauts
ky ve B ernstein'a değil, fakat Cemiyeti Akvam'a,
Birleşmiş Milletlere, Kollektif Güvenliğe ve Zirve
Toplantılarına dört elle sarılanlara nasıl da uyu
yor! . . .
Rosa Luxemburg, emperyalizmin ve emperyalist
savaşın, kapitalizmin çerçevesi içinde yenilemiyece
ğini, çünkü hem emperyalizmin, hem emp�ryali-st
savaşın , kapitalist toplumun hayati çıkarlanndan
doğduğunu gösterdi.
Spartakus Birliğinin, Ro:sa Luxemburg tarafın
dan yazılan «Rehb� ilkeler>> i şöyle diyordu :
«Emperyalizm, kapitalizmin siyasal düzeninin
en yüksek gelişme noktası ve son safhası. bütün
ülkeler işçilerinin amansız düşmanıdır. . . Emperya
lizme karşı savaş, aynı zamanda, proletaryanın si·
yasal iktidan için savaştır, kapital�zmle sosyalizm
arasındaki karau-h çatışmadır. Eğer enternasyonal
proletarya, emperyalizme ·karşı, uzlaşmaksızın bir
bütün olarak dövüşürse, bütün gücünü ve kendini
feda etme yeteneğini bir araya geıtirip, hareketine
pratik rehber olarak «savaşa karşı savaş » sloganını
43'
seçerse, sosyalizmin nihai amacına ulaşılabilir. >>
( Dokumente, cilt I, S. 280 - 281 )
Böylece Rosa Luxemburg'un antiemperyalist
politikasının ana teması, s avaşa karşı dövüş , sosya
lizm için dövüşten ayrılamaz şeklindeydi.
Rosa Luxemlburg, savaş aleyhtarı en önemli ki
tapçığı olan «Sosyal Demokrasinin Buhranı» nı ( Ju
nius takma adıyla yazdığı için daha çok Junius Bro
şürü olarak bilinir) büyük bir ihtirasla şöyle bitirir:
«Emperyalist vahşet Avrupa'yı yakıp yıkmakta
serbest bırakılmıştıır ve bunun yanı sıra Avrupa pro
letaryasının boğazlanmasına «kültürlü dünya» nın
kalbi ve vicdanı seyirci kaiınıştır.... Orak altındaki
mısır gibi biçilen şey, bizim umudumuz, bizim in·
sanlarımızdır. Enternasyonal sosyalizmin en mÜ·
kemmel, en akıllı, en iyi eğitilmiş güçleri, modern
işçi sınıfı haıreketinin kahraman geleneğinin bu·
günkü temsilcileri, dünya proletaryasının ileri mu
hafızları, İngiltere'nin, Fransa'nın, Almanya'nın ve
Rusya'nın işçileri, kütleler halinde katledilmişler
dir. Bu, Louvain'in hayvanca yağma edilmesinden
ya da Rheims Katedralinin yıkılmasmdan daha bü·
yük bir suçtur. Bu, insanlığın bütün geleceğini elin
de tutan, geçmişin değerlerini koroyabilecek ve onu
yeni ve daha iyi bir insan toplumuna taşıyabilecek
olan kuvvete karşı lanet olası bir patlamadır. Ka
pitalizm gerçek yüzünü ortaya koymuştur; dünyaya
ihanet içindedir, tarihi sebebini yitirmişti'l", sürüp
giden varlığı artık insanlığın ilerlemesiyle uzlaştırı
lamaz.
Deutschland Deutschland Uber Alles! Demokrasi
çok yaşa! Çar ve Slavlık çok yaşa! En iyi şartlarta
garanti edilmiş on bin battaniyel Yüz bin kilo do· ,
muz e'ti, kahve bedeli ·deı-hal teslim! Pay senet-
44
lerinin yükselmesi ve proJeterierin düşüşü! Ve her
biriyle birlikte bir gelecek savaşçısı, bir devrim as
keri, bir insanlığı kapitalizmin boyunduruğundan
kurtancı batar ve isimsiz bir mezar çıkar.
45
BÖLÜM : V
Kendiliğinden Oluş
Bilinç ve Örgüt
46
si üstünden atiayabilmesi kadar atlıyabilirsek de, ge
lişmeyi hızlandırabilir, ya da geciktirebiliriz. Sos
yalist proletaryanın zaferi, demir gibi t arihi kanun
ların sonucu olacaktır ve bu zafer, geçmişteki bin·
la"ce aduna, zahmetli ve pek yavaş gelişmelere da
yanacaktır. Ancak, büyük halk kütlelerinde yaratıl
mış bilinçli irade gücünün hayat veren kıvılcımı, ta·
rihi süreç tarafından biraraya getirilmiş maddi ko
şullan canlandırmadıkça, sosyalist proletaryanın
zaferi asla tamamlanmıyacaktır.» ( Rosa Luxemburg
Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955, cil t I, S.
269)
Rosa Luxemburg, Marx ve Engels tarafından
ortaya konan düşünce çizgisini izliyerek, sosyaliz
me ulaşmak için, işçi kütleleri kesiminde, sosya
lizmin hedefleri bilincini yaratmanın ilk gereken şey
olduğuna inanıyordu. Komünist mani.festosu şöyle
der :
«Geçmiş bütün taırihi hareketler, azınlık hare
ketleri ya da azınlık çıkarlarına dönük hareketlerdt
Proletarya hareketi ( ise ) geniş çoğunluğun kendi bi·
lincine ermiş bağımsız hareketi, geniş çoğunluğun
çıkarına dönük bir harekettir.»
Engels de şöyle yazıyordu :
«Bilinçsiz kütlelerin başına geçen bilinçli kü·
çük azıniıkiann başardığı devrimler dönemi gerlde
kalmıştır. Toplumsal örgütün tamamen değişimi söz
Ironusu olduğu zaman, kütleler meselenin içinde ol
malıdırlar, neyin tehlikede olduğunu, manen ve mad·
deten neye katılmakta olduklarını önceden kavra·
ınış olmalıdırlar.» ( F. Engels, 1 895, Marx'ın «Fran
sa'da Sınıf Mücadeleleri>> kitabına önsöz.)
Rosa Luxemburg da aynı şeyi yazıyordu:
47
«Proletarya çoğunluğunun bilinçli isteği ve bi·
linçli hareketi olmadıkça, sosyalizm olamaz . . . »
Sınıf ve Parti
48
luğu yanında, kendisine önderlik edecek bir dev
rimci partiye de muhtaçtır. Her fabrikada, her dok
ta, -sınıf mücadelesinde daha çok tecrübe edinmiş.
kapitalist sınıfın etkisinden daha bağımsız- daha
ilerlemiş işçilerle, az ilerlemiş işçiler vardır. Bir
devrimci parti örgütü kurmak ve az ilerlemiş ola
nı etkileyip ona önderlik etmek, daha ilerlemiş olan
işçiye bağlıdır. Rosa Luxemburg'un söylediği gibi:
«Proletaryanın bu kütle hareketi, örgütlü, prensip
sahibi bir gücün önderliğine ihtiyaç gösterir.» (Rosa
Luxemburg ,Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955,
cilt I, S. 104)
Önderlik rolünün bilincine varmış bir devrimci
parti, işçi sınıfının atıl bir kütle halinde inisiya
tiften yoksun olduğu sıralarda, partinin, bütün doğ
ru düşünce ve hareketlerin kaynağı olduğu hatasına
düşmekten sakınmak zorundadır.
«Şüphesiz, mücadelenin toplumsal koşullarının
kuramsal çözümü aracılığıyla, Sosyal Demokrasi, bi·
linç unsurunu, proleter sınıf mücadelesine, o zama
na kadar alışılınadık ölçüde sokınuştu; sınıf müca
delesine kendi hedefinin ışığını vennişti; ilk defa
olarak sürekli bir işçi kütlesi örgütü yaratmıştı ve
böylece sınıf mücadelesi için sağlam bir omurga
kemiği kurmuştu. Ne var ki, bize göre , o andan itl·
baren, halkın tarihi inisiyatifinin Sosyal Demokratik
örgütün eline geçtiğini ve örgütlenmemiş proleter
yığınlannın şekilsiz birşey haline, tarihin ağıriğı
haline dönüştüğünü sanmak, felaket ölçüsünde bir
yanlış \olurdu. Tam tersine, halk kütleleri, dünya ta·
rihinin yaşıyan maddesi olmaya, hatta Sosyal De
mokrasi Içinde, devam ederler; örgütlü çekirdekle,
halk yığınlan wasmda kan dolaşımı varsa ve bir
kalp atışı, her ikisini de canlandırabiliyorsa, Sosyal
49
Demokrasi işte o zaman büyük tarihi ödeve mukte·
dir olduğunu ispatlayabilir.» ( Leipziger Volkszei
tung, S. 26 28, 1 913 Haziranı )
-
so
lığından daha fazla meyvedar ve tarihi yönden daha
değerlidir.>> (Die Neue Zeit, 1904, S. 535 )
Rosa Luxemburg oldukça haklı olarak, emek
çi sınıfın yaratıcı gücüne böyle bir önem verişinin
yanı sıra, muhafazakar bir örgütün, kütle mücadele
si üzerinde geciktirici, zarar verici etkileri olabile
ceğini de hesaplıyordu. Kütlelerin dalgalanmasının,
böylesine bir liderliği, hareketin keJJ.disine zarar ver·
rneksizin silip süpüreceğine inanıyordu. 1 906 da
şöyle yazdı :
« Eğer Alınanya herhangi bir zaman, herhangi
bir şart altmda büyük siyasal mücadeleler görseydi,
müthiş bir ekonomik mücadele devri de aynı za.
manda açılırdı. Olaylar, sendika liderlerine, hareket·
ten yana olup blmadıkla.rrmm sorulmasına fırsat ver
mek üzere, bir saniye bile durmazdı. Eğer sendika
liderleri, hareketten uzak dursalar, ya da muhalefet
etselerdi, böyle bir davranışm sonucu ancak şöyle
olabilirdi: Sendika ya da Parti Iiderleri, olaylar dal
gası tarafından süpürulüp götürülürlerdi ve siyasal
mücadele kadar ekonomik mücadele de onlarsız
savaşılarak sonuçlandırılırdı.» (RosaLuxemburg,
Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955, cilt I, S.
235 - 236 )
Rosa Luxemburg, bu temayı tekrar tekrar iş·
ledi.
sı
gerektir. Herşeyden önce o, Alman Sosyai Demokrat
Partisinin oportünist liderleriyle savaşmak zorun·
daydı. Bu !iderler, örgüt unsuruna herşeyin dışında
önem vermişler ve kütlelerin kendiliğinden oluşu ·
52
vaştığı üçüncü eyilim, sendikalarla anarşiimin ( en
düvidüalizmden uzak ve önemi fazla abartılan
biçimiyl'i'! ) kanşımı bir sendikalizmdi. Bu eyilimin
asıl temeli Fransa'daydı ve bu eyilim , köklerini, ora·
daki endüstriyel gerilik ortamına salmıştı. 1 848 ve
1871 de Fransız işçi hareketinin bir dizi yenilgi
sinden ve bütün siyasal eylemlerle örgütler hakkında
işçiler arasında şüphe yaratan Millerand - Jaures
partisi ihanetinden sonra, bu ·eyilim güç kazandı.
Sendikalizm, genel greve, modern devrimin sadece
önemli bir unsuru olarak bakmaktan çok, genel gre
vi sosyal devrimle bir tutuyordu. Sendikalizm genel
grevin bir buyrukla patlatılabileceğine, bunu, burju
va düzeninin yıkılmasının izliyeceğine inanıyordu.
Ve böylece devrimci unsuru basitleştiriyordu; lider
lerin, kütle dalgalanmalannın zorlamasından bağım
sız istekleri, hareketi başlatabilirdi. Alman refor
mistleri, buna benzer bir eyilimi geliştirdiler. Fran
sız Sendikalistler kütlesel grevi ve devrimi bir ka
rikatür haline getirirken, Alman oportünistler, küt
lesel grevler ve devrimler fikrini bir yana atıp, gü
lünecek bir biçime soktular. Rosa Luxemburg, Alman
oportünistlerinin eyilimine karşı dövüşürken, aynı
zamanda Sendikalist biçimin Fransız edisyonu ile
de boğuştu ve onun, işçilerin inisiyatifini ve kendi
kendini harekete geçirmesini, bürokratik yönde bir
inkar olduğunu gösterdi.
53
olduğundan az hesaba katması, muhtemelen refor
mizme karşı süratle mücadele etmek ve bütün dev
rimlerde ilk adım olan kendiliğinden oluşuma �nem
verrnek içindir. Rosa Luxernburg proletarya müca
delesinin bu ilk merhale:sinden, mücadeleyi bütü
nüyle ve çok geniş biçimde kapsayan bir genelierne
yaptı.
Devrimler gerçekten, parti liderliğinin dışında,
kendiliğinden bir hareket olarak başlar. Fransız
devrimi Eastille baskınıyla başlamıştır. Bu baskını
kimse düzenlememişti. isyan halindeki halkın başın
da bir parti var mıydı ? Hayır. Jacobin'lerin gele·
cekteki liderleri, mesela Robcspierre bile , henüz
monarşiye cephe almaınıştı ve bir parti halinde ör
gütlenilmemişti. 14 Temmuz 1789 devrimi kütlelerin
kendiliğinden hareketiydi. Aynı şey 1 905 ve Şub a t
19 1 7 Rus devrimleri için de doğrudur. 1 905 devrimi .
Çar ordusu ve polisi ile papaz Gapon'un ( gerçekte
Çar'ın bir ajan provokatörü idi ) önderlik ettiği işçi
kütleleri, erkekler, kadınlar ve çocuklar arasındaki
kanlı ibir çatışma nedeniyle başlamıştı. O işçiler,
bir sosyalist siyaset ve açık, kararlı bir liderlik tara
fından mı örgütlenmişlerdi ? Kesinlikle hayır. Elle
rinde aziz resimleri taşıyarak yeryüzündeki «kiiçük
peder» e ( Çar'a ) , kendilerini sömürenlere karşı yar
dım istemeye gelmişlerdi. Bu, bir büyük devrim
içindeki ilk adımdı. 1 2 yıl sonra, Şubat 1917 de küt-
1eler, bu defa, daha çok deney kazanmış olarak ve
aralarında, bir öncekine oranla çok sayıda sosyalist
bulunduğu halde, tekrar, kendiliğinden ayağa kalk
tılar. Hiçbir tarihçi, Şubat devriminde bir tek ha·
zırlayıcı parmak gösterernez. Çünkü o devrim ör
gütlenmemişti .
Ancak kendiliğinden bir ayaklanmayla tüğefin
54
tetiği çekildikten sonra, devrimler, ileri doğru bir
başka tutum içinde gider. Fransa'da, Jirondenlerin
yarı Cumhuriyetçi hükümetinden, Feodal mülkiyet
ilişkilerini tamamen yokeden devrimci bir hükümete
dönüşme, bir parti liderliğinden yoksun örgütsüz
kütleler tarafından başanlmamıştı . Bu , Jacobin Par
tisinin kararlı liderliği altında gerçekleşmişti. Baş
ta böyle bir parti olmasaydı, Jirondis tlere karşı sa·
vaş isteyen böyle önemli bir adım atılamazdı. Paris
halkı , uzun yıllar boyu süren baskıdan sonra, kırala
karşı, kendiliğinden ve lidersiz olarak başkaldırabi
lirdi. Fakat o halkın çoğunluğu pek muhafazakardı ..
tarihi denemeden ve bilgiden yoksundu. Devrim baş
ladıktan iki, üç yıl sonra, devrimi aşırılığa götür
mek isteyenlerle, bir uzlaşma yolu anyanlar ayrıla
caklardı. Tarihi durum, kısa bir süre öneeye kadar
müttefik olan uzlaşmacılara karşı, acı bir sonia bi·
tecek bir mücadeleyi gerekli kıldı. Bu büyük yükü
mün bilinçli liderliğini Jacobin Partisi yaptı, Jiron·
denlerin 10 Ağustos 1792 de devrilmesini, en ince
ayrıntısına k adar hazırladı.
Aynı şekilde Ekim devrimi de, kendiliğinden
bir hareket değildi; tarih tesbitine kadar bütün
önemli noktalar Bolşevikler tarafından ön�eden ha·
zırlanmıştı. Şubat ve Ekim arasında devrimin zig·
zagları sırasında, Bolşevik Partisinin etkisi ve reh
berliği altında, işçiler ve askerler birbirine iyic.:!
yaklaşmıştı. Ve ancak böyle bir parti, devrimi hare
ket noktasından alıp nihai zafere götürmekte temel
olabilirdi. Rosa Luxemburg'un, böyle bir parti·
nin önemini, gereğinden küçük tahmin etmesi, onun
gerçekten büyük olan tarihi değerine halel getirmez.
Reformizmin hakim yüzü karşısında, muhafazakar
kabuğu, ancak önemli bir güç -işçilerin kendiliğin·
ss
den harekete geçişi- kırabilirdi. Onun sürüp gi.den
gücü, işçilerin tarihi inisiyatifine duyduğu tam gü
ven duygusundan ileri gelir.
Lenin'in Fikri
56
mazdı. Bu hareket tecrit edilmiş, küçük ve aşağı
yukarı özerk gruplardan meydana gelmiş, herhangi
bir siyasette g<f.rüş birliğine varmamıştı ve yurt dı
şındaki önde gelen Marksistlerden Plekhanov, Le
nin, Martov ve Troçki'nin etkisi altında bulunuyor·
du. Zayıflık ve tecrit edilmişlik yüzünden, bu grup
lar içindeki görüşler, pek alt seviyede kalmıştı. Rus
işçiler, kütlesel grevierde ve nümayişlerde yüksek
derecede bir militanlığa erişince, sosyalist gruplar,
derhal gerçekleştirilebilecek ekonomik isteklerden
başka birşey öne sürmediler; Bu güya «ekonomist»
eyilim, sosyalist gruplara hakimdi. Lenin'in «Ne
Yapılmalıdır?» adlı eseri, bu «Ekonomizm» e ya da
pür sendikacılığa amansız ibir saldınydı. Lenin, küt
lesel mücadelenin kendiliğinden oluşu'nun -her
yerde ve tabii o tarihte Rusya'da- bir partinin ör
gütü ve bilinci ile tamamlanması zorunluğunu be
lirtiyordu. Bölgesel gruplaşmaları birleştirmek ve
işçi hareketine siyasal bilinç telkin etmek için bir
ulusal parti ve onun malı olan bir merkezi gazete çı
karılması zorunluydu. Sosyalist kurarn proJetaryaya
indirilmeliydi; ibu işçi hareketini sosyalizm mü
cadelesine yöneltebilecek tek yoldu. Tasarlanan par
ti, aşırı derecede merkezi bir liderliğin emrinde ça
lışan profesyonel çlevrimcilerden kurolmalıydı ge
niş ölçüde . . . Partinin siyasi lider kadrosu, merkezi
gazetenin yazı kadrosunu meydana getirecekti. Li·
der kadrosunun, ülke içindeki parti şubelerini ör
gütlemek, ya da yeniden örgütlemek, üye kabul et
mek ve çıkarmak ve bölgesel komiteler atamak yet
kisi olmalıydı. Mefişevikleri eleştirerek, ı 904 de şöy
le yazıyordu Lenin :
«Yoldaş Martov'un partiyi aşağıdan yukanya
doğru kunna fi·kri, sahte bir «demok>ratizm» dir. Be·
57
nim fikrim bunun tam tersine, Partinin, yukardan
aşapya doğru, Kongreden tek parti örgütüne doğru
kurulması gerektiği bakımından «ltiiırokratik»tir. >>
( Lenin, Eserleri, cilt VII, S. 3 65 - 366)
S talinciler, birçok sözüm ona Stalin aleyhtarı
ve Lenin'in bazı müritlyri, hangi gelişme safhasında
olursa olsun, bütün ülkelerde ve bütün hareketlerde
«Ne Yapılmalıdır ?» ve «Bi.ır Adım ileri, İki Adım Ge·
ri» nin tamamen ugulanabileceğini pek sık ileri sür
düler.
Lenin, bu sözde Lenincilerden uzaktı. 1 903 de
Rus Sosyal Demokrat Partisinin ikinci kongresinde,
«Ne Yapılmalıdır ?» daki formüllerin mübalaga edi
li şin� ortaya koydu :
«Ekonomistler meseleyi sadece bir yönüyle alı
yoırlar. Bu hatayı giderebilmek için, meseleDin öteiki
yönüne de eğilrnek gereklidir. Ve benim yaptığım şey
budur.» (Lenin, Eserleri, cilt VI, S . 2 1 )
İki yıl sonra, üçüncü kongre için yazdığı bir ka
rar tasansında Lenin, örgütlenme konusundaki gö
rüşünün, bütün dünya için uygulanabilir olmadığı
hususu üzerinde önemle durdu.
1905 devrimi sırasında, Parti üyeliğindeki müt
hiş artış dolayısıyla, Lenin profesyonel devrimciler
den söz etmeyi bir yana bıraktı. Parti artık daha
fazla, bir elitler örgütü olamazdı :
«Üçüncü kongrede, Parti komitelerinde her iki
aydına karşılık sekiz işçi bulunması gerektiği arzu·
sunu ifade etmiştim. Artık bunun da modası geçti.
Şimdi, Parti örgütlerinde, Sosyal Demokrasiye bağ·
lı her aydma karşılık, birkaç yüz Sosyal Demokrat
işçi bulunması arzu edilir. »
«Ne Yapılmalıdrr?» adlı eserinde Lenin , işçilerin
58
kendi çabalarıyla ancak sendika bilincine erişebile
ceklerini yazdığı halde, ş imdi, şöyle diyordu:
«Emekçi sınıf insiyaki olarak, kendiliğinden
Sosyal lliemokrattır » ( Lenin,
. Eserleri, cilt VIII,
s . 37 )
«Kapitalist topluında proletaryanın özel koşul
ları, işçilerin sosyalizm için mücadelesine rehba-lik
eder; onlann Sosyalist Partiyle birliği, hareketin he
men ilk safhalarında ileri atılır.»
Lenin 1902 de Partinin, sıkı, birbirine çok ya
kından bağlanmış küçük bir grup olmasını istiyor
du, 1905 de ise işçilerin, «Parti örgütleri içinde yüz·
binler» halinde birleşmeleri gerektiğini yazdı.
Komünist Enternasyonal kendi statüsünü tartı
şırken, Lenin öne sürülen teklifierin «çok fazla Rus·
vari), ve parti içinde eleştiri özgürlüğüne yer ver
mesine ve parti liderliğinin aşağıdan denetimine
imkan sağlamasına rağmen merkeziyetçiliğin, ge
reğinden fazla olduğunu söyledi. Lenin'e göre , aşırı
merkeziyetçilik Batı Avrupa'nın koşullarına uygun
düşmezdi. ( Lenin'in kendi p artisinin, kuruluş sıra
sında yüksek ölçüde merkezileştirildiği ve hatta ya
rı - askeri rb ir örgütlenmeye gidildiği doğrudur. Fa
kat bunu iç savaşın çok dehşet verici koşulları zor
lamıştı. )
Lenin'in örgütlenme hakkındaki görüşü, mer
keziyetçilikten uzak olma eyilimi göstermesi, Rusya
daki şartlar gözönüne alınarak değerlendirilmeli
dir .
59
Ieneğine sahipti. Fransa'da rnonarşiyi ve feodaliteyi
deviren halktı; Rusya'da ise bu işi Decembrist'ler
( 1825 de meşrutiyet kurmak istiyenler) ve Narodnik
terröristleri yüklenmişlerdi. (x)
Marx'ın, sosyalist hareketin demokratik tabia
tı hakkındaki sözleriyle, Lenin'in «Devrimci Sosyal
Demokrasi, pı4oletarya örgütüyle aynlınaz surette
ba�lantılı Jacobin'leri temsil eder» sözü kesin ola
rak çelişiktir. Örgütsüz halk yığınlannın başındaki
bilinçli, örgütlü bir azınlık, burjuva devrimine uy
gun düşer. Zira böyle bir devrim herşeyden önce o
azınlığın çıkannadır. Bilinçli azınlığın bilinçsiz ço
�nluktan, kafa işçisinin kol işçisinden aynlığı, bir
yanda yönetici ve ustabaşı, öte yanda itaatli işçi yı
ğınları fikri ancak işçilerin kendi kaderleri üzerinde
kollektif denetim hakkı demek olan sosyalizmin özü
nü öldürerek «sosyalizm,, e aşılanabilir.
Sekterizine Karşı
60
vaştan yana olduğu zaman bile, Karl Liebknecht'in
SPD parlamento grubundan ihracından ( 12 Ocak
1 9 1 6 ) sonra, Rosa Luxemburg ve Liebknecht, Parti
ye dört elle sanldılar. Rosa Luxemburg, bu görüşe,
sadece zayıf ve dikkate değer olmaktan uzak bir
devrimci grubun lideri olduğu zaman bağlı kalma
dı. Tam tersine, savaş sürüp giderken Spartakus
Birliği etkili olmağa başladığı ve kabulü zorunlu bir
güç haline geldiği zaman bile bu fikrine sadık kaldı.
Daha önce gördüğümüz gibi, 2 Aralık 1914 de
sadece bir milletvekili, Liebknecht, savaş kredileri
aleyhinde oy kullanrnıştı. Mart 1915 de bir ikinci
milletvekili, Otto Rühle, ona katıldı. Haziran 1915
de bin partili, sınıf işbirliği politikasına muhalefet
eden bir manifesto yayınladı ve Aralık 1915 de 20
milletvekili, Reichstag'da (Meclis ) savaş kredileri
aleyhine oy verdi. Mart 1916 da SPD'nin Parlamento
Grubu, Partiden ihraç yetkisi olmamasına rağmen,
kendi içinde gelişen muhalefeti arasından çıkanp
attı.
Parlamentoda olup bitenler, dışarda, fabrika·
larda, yollarda, parti şubelerinde ve sosyalist genç
lik örgütünde olanların yansımasından başka birşey
değildi.
Rosa Luxemburg'la Franz Mehring'in yazı işleri
ni yönettiği Die Internationale gazetesi bir günde
5 .000 nüsha basarak dağıttı. (Polis derhal bu gazete
ye el koydu) Sosyalist Gençlik, 1916'da gizli bir kon
feransta, Spartakus Birliğini ezici bir çoğunlukla des
teklediğini açıkladı. 1916 nın 1 Mayıs günü Berlin'de
ki Potsdamer Platz'da toplanarak savaş aleyhtan bir
gösteri düzenlediler. Öteki kentlerde Dresden'de, Je
na'da, Hanau'da savaş aleyhtan gösteriler oldu. 28
61
Haziran 1916'da, Liebknecht'in iki buçuk yıl ağır iş
cezasına çarptırıldığı gün , 55 .000 işçi, onunla dayanış
ma halinde olduklannı göstermek üzere, Berlin'de
ki silah fabrikalarında greve gittiler. Nümayişler ve
grevler aynı gün Stuttgart'da, Breınen'de, Braunsch
weig'de ve öteki kentlerde de görüldü. Rus devrimi
nin etkisiyle, Nisan 1917 de silah fabrikalarındaki
grev dalgası , bütün ülkeye yayıldı; Sadece Berlin'de
300.000 işçi işi bırakmıştı. Silah fabrikası işçilerinin
Ocak/Şub�t 1918 deki bir başka grevi bir buçuk mil
yon kadar işçiyi içine çekmişti. Bu grevler geniş
ölçüde siyasaldı. Yarım milyon kadar işçi Berlin gre
vinde , toprak ilhakı ve tazminat söz konusu olmaksı
zın ve ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin
etmesini öngören bir barışın derhal gerçekleştiril
mesini istediler; her yeri «banş, özgürlük, ekmek»
sloganı sardı. Grev sırasında altı işçi öldürüldü ve
birçoğu yaralandı. Binlerce grevci; askere alındı.
Bu olaylara rağmen Rosa Luxemburg Nisan
1 91 7 ye kadar, yani Kautsky, Bemstein ve Hasse
tarafından yönetilen Parti Merkezi bölünüp yeni
bir parti -Bağımsız Sosyal Demokrat Parti
(USPD)- ortaya çıkıncaya kadar SPD içinde kal
ma fikrini öne sürmeye devam etti. USPD tam bir
parlamenter partiydi, işçileri, savaşa karşı kütlesel
greviere ve nümayişlere tahrik etmeyi istemiyordu,
fakat savaşçı devletlerin hükümetleri1 üzerine, barış
görüşmeleri için baskı yapmayı amaç edinmişti.
Ocak 1916 da SPD içinde bir hizip olarak ku
rulan Spartakus Birliği, bu bölünmeden sonra, ken
di örgütünü ve bağımsız hareket hakkını muhafaza
ederek, gevşek bağlarla USPD'ye bağlandı. 29 Ara
tık 1 9 1 8 de Alman devrimi patlak verdikten sonra
62
Birlik, USPD ile olan ilişkilerini kopardı ve bağım
sız bir parti haline dönüştü: Alman Komünist Par
tisi ( Spartakas ) . . .
Devrimciler, SPD ve USPD den ayrılınınası ko
nusunda sürek]i baskılar yapıyorlardı. Fakat Rosa
Luxemburg bu baskıya karşı direndi. 1 89 1 de Parti
den bir kopma daha olmuştu, geniş bir devrimci
grubu, SPD yi reformİst olmakla suçlamışlar ve ay
rılarak bağımsız bir Sosyalist Parti kurmuşlardı.
Bu partinin ömrü kısa sürdü.
6 Ocak 1917 de Ro sa Luxemburg, SPD den ay
rılmak isteyen devrimcilere karşı, meseleyi, ortaya
şöyle koydu :
« Birçok iyi elemanın, bugün Partiyi terketmesi
ne sebep olan sa!bırsızlık, her ne kadar makul ve
övülmeye layık ise de, bir firar, bir firar olarak ka·
lır. B u Scheidemann ile Legien'in bağucu baskısı al
tında ezilen ve sıkılanların ihanetidir. Kişiler artık
kendilerine uygun gelmeyen küçük hiziplerden yeni
hizipler kurmak amacıyla ayrılabilirler. Fakat par
tiden ayrılmakla proletarya kütlelerini, burjuvazinin
bu ağır ve korkunç boyunduğundan kurtarmak ve
böylece cesaret örneği vermek isternekten daha
ham bir fantezi yoktur. Alman Sosyal Demokrasinin
çöküşü tarihi bir gelişimin, işçi sınıfıyla burjuva
zi arasındaki genel mücadelenin sonucudur. Ve kişi
ler , bir çalılığın ardında nefes almak için, bu savaş
tan kaçmamalıdırlar. Bu devler savaşı, sonuca ulaş
tırılmalıdır. Resmi Sosyal Demokrasinin bağucu
hakimiyetine ve yanlış yola saptırılan, ihanete uğra
mış işçi sınıfının boğazına; hakim sınıf tarafından
bastırılan resmi Özgür Sendikalara karşı bütün güç
le, sonuna kadar savaşılmalıdır. Biz kütlelere , sonu
na kadar destek olmalıyız, hatta en korkunç müca-
63
delelerde bile . . . Bugün kendisini Sosyal Demokrasi
diye adlandıran, bu «örgütlü kokuşmuş yığın» ın
tasfiyesi, birkaç kişinin ya da birkaç grubun özel
meselesi, işi değildir . . . Almanya'daki sınıf mücade-
lesinin kesin kaderi, Sosyal Demokrasi ve sendika·
ların otoritelerine karşı savaşmaktır ve en sonunda
hepimizin söyleyeceği bir tek söz vardır: «Taham
mül ediyorum, başka birşey yapamam » . . . ( Doku·
mente, cilt Il, S. 525 )
Rosa Luxemburg'un, işçi kütlelerinin parti
sinden ayrılmalara muhalefet edişi, reformizme tes
limiyet anlamına gelmez. Nitekim 7 Ocak 1917 de
Spartakus'un bir toplantısında, Rosa Luxemburg'un
telkiniyle şöyle bir karar alınmıştır:
«Muhalefet, çoğunluğun politikasına karşı her
noktada savaşmak ve muhalefet etmek, kütleleri,
Sosyal Demokrasi örtüsüyle gizlenmiş emperyalist
politikadan korumak ve Partiyi anti - militarist, pro
leterce sınıf mücadelesi için bir savaşçı tbplama ala·
nı olarak kullanmak amacıyla Parti içinde kalacak·
tır.» ( Dokumente, cilt II , S. 528 )
Rosa Luxemburg'un, bağımsız bir devrimci par
ti kurmaktaki isteksizliği, Stalinisıler tarafından sık
sık, ciddi bir hata ve 1918 Alman devriminin yenil
gisi sebebi olarak gösterilmiştir. Bu kişiler, devrimci
Sol'un SPD'ye bağlılığına ve Kautsky'yle sürekli iş·
birliği yapmasına, Lenin'in muhalefet ettiğini öne
sürerler.
Bu hikayenin hiçbir doğru yanı yoktur.
Gerçekten Rosa Luxemburg, Kautsky ile arka·
daşlannın ne olduğunu pek iyi anlamış ve onlarla,
Lenin'in yaptığından çok önce ilişkisini kesmiştir.
Hiç değilse yirmi yıl kadar bir süre Lenin, Kautsky'
ye yaşıyan en büyük Marksist gözüyle bakmıştır.
64
Birkaç örnek: «Ne Yapılmalıdır?» adlı kitap, temel
konusunda , Kautsky'nin başlıca otorite olduğunu
söyler ve Alman Sosyal Demokrat Partisini, Rus
hareketinin bir modeli olarak metheder. Aralık 1 906
da Lenin şöyle yazmıştır: «Rus işçi sumının ön
cü kolu, Karl Kautsky'yi kendi yazan bilmektedir.»
.
Lenin, Kautsky'yi «Alman devrimci Sosyal De
nıo�ratlanmn lideri» olarak tanımlamıştır. ( Lenin,
Eserleri, cilt XI, S. 330)
1 908 Ağustosunda Lenin, Kautsky'den, savaş ve
militarizm konularındaki otoritesi olarak söz etmiş
tir. ( Lenin, Eserleri, cilt XV , S. 1 73
· 176)
1910 da Rosa Luxemburg, iktidar yolu konu·
sunda Kautsky ile tartışırken, Lenin, Kautsky'nin
yanında, Rosa Luxemburg'un karşısında yer almış
tır. Ve nihayet 1914 Şubatında Lenin, Rosa Luxem
burg'la ulusal sorun konusunda tartışırken, bir
Marksist otorite olarak Kautsky'nin himayesini is
temiştir. Sadece savaşın patlak vermesi ve enternas·
)'onalizme Kautsky tarafından ihanet edilmesi, Le·
nin'in, onun hakkındaki hayallerini yıkmıştır. Sonra
itiraf etmiştir :
«Rosa Luxemburg haklıydı; Kautsky'nin PartJ
çoğunluğuna, kısacası oportünizme hizmet eden ey
yamcı bir teorist olduğunu çok önceden anlamıştı.»
( Shliapnikov'a Mektuplar, 27 Ekim 1914)
S!llnuç
65
rinde çok önemli bir etkiye sahiptir. Bu yüzden,
devrimci parti örgütünün şekli üzerindeki tartışma
nın, belli bir örgüt biçiminin uygulandığı merhalenin
ötesine taşan bir önemi vardır. Ö rgütlenme sorunu
üzerindeki tartışma, hiçbir ülkede, Rusya' daki kadar
keskin bir biçim göstermemiştir. Bunun nedeni,
hareketin nihai amacıyla, otokratik yarı feodal rea
lite arasındaki uzun mesafe, işçilerin serbestçe ör·
gütlenmesini önleyen realitedir.
Kendiliğinden oluş ile örgütlenme arasındaki
ilişki dikkate alınırsa, Rosa Luxemburg'un tutumu,
muhafazakar bürokrasi tarafından kontrol edilen
işçi hareketi içinde devrimcilerin karşı karşıya
bulundukları acil ihtiyaçların sonucuydu.
Lenin'in 1902 - 1 904 deki durumu da, hayati
devrimci hareketin, gelişmenin ilk merhalesinde, ge
ri, yarı feodal ve otokratik bir rejim altında şekilsiz
leşmesinin, bozulmasının sonucuydu.
İleri ölçüde sanayileşmiş ülkelerin Marksistleri
ne, Lenin'in bu ilk tutumu, bir rehber olarak, Ro·
sa Luxemburg'un tutumundan (kendiliğinden oluş
konusundaki aşın ifadelerine rağmen) çok daha az
hizmet edebilir.
66
BÖLÜM : VI
MARX VE ENGELS VE
ULUSAL SORUN
67
neminde yaşadılar. Burjuva d.emokrasisinin iskeleti,
ulusal devletti ve Marx'la Engels'e göre, sosyalistle
rin görevi «burjuvaziyle ittifak halinde, mutlak mo·
narşiye, feodal toprak beyliğine ve küçük burjuvazi
ye karşı>> savaşmaktı. ( Komünist Manifestosundan)
Marx ve Engels 1848 de, demokratik devrimie
rin en büyük düşmanının Çarlık Rusyası ve ikinci
olarak da Hapsburg Avusturyası olduğunu ilfm et
tiler. Polanya'nın efendisi olan Rusya, Macaristan'
da 1 849 Kossuth demokratik devriminin başlıca
katiliydi; Rusya ve Avusturya, Almanlada İtalyanla
rın içişlerine dalaylı ve dolaysız müdahalelerde bu
lunarak bu iki ulusun tam birliğini engelliyorlardı.
Bu durum karşısında Marx ve Engels, Çariara ve
Hapsburg'lara yönelmiş bütün ulusal hareketleri
desteklediler. Aynı zamanda, aynı ölçüleri kullana
rak, Çarların ve Hapsburg'lann çıkarına olan ulu
sal hareketlere de karşı durdular.
Marx ve Engels, Polanya'nın bağımsızlığa ka
vuşmasının çok büyük devrimci yankıları olacağını
öne sürüyorlardı. Bir defa, Polanya bağımsızlığını
elde ederse, demokratik devrimci Batı ve Merkezi
Avrupa ile «Avrupa'nın Jandarması» arasına bir du
var çekilebilirdi. İkincisi, Polonyalılann ulusal ayak
lanmasıyla sarsılan bir Hapsburg İmparatorluğu,
öteki ulusların bunu iziiyecek ulusal ayaklanmasıyla
çökebilirdi; bu imparatorluğa bağlı •bütün uluslar,
o zaman özgürleşebilirdi ve Avusturya Almanları,
Almanya'nın öteki kısmıyla birleşebilirle�di; bu, Al
man sorununa, demokratik devrimci bir çözüm sağ
lıyaıbilirdi. Üçüncüsü, Polanya'nın bağımsızlığı, bü
tünüyle Almanya'da demokratik devrimci eyilimieri
güçlendirerek, Prnsya Junker'lerine kesin bir darbe
'
indirirdi.
68
Marx ve Engels, Avrupa'daki bütün demokra
tik hareketleri, her türlü gelişmenin başlıca düşma
nı olan Çarlık Rusya'sına karşı savaşmaya çağırdı
lar. Özellikle devrimci Alrnanya'yı, Polanya'nın kur
tuluşu için silaha sarılmaya çağırdılar. Çarlığa kar
şı yürütülen bir demokratik savaş, Polanya'nın ve
Almanya'nın ulusal bağımsızlığını güven altına alır,
Rusya'daki mutlakiyet yönetiminin düşüşünü hızlan
dırır ve baştan sona, Avrupa'daki bütün devrimci
hareketleri tahrik ederdi.
Marx ve Engels, Polanya ve Macaristan'daki
ulusal hareketleri desteklediler, ötekileri değil. . ,
Mesela 1 848 devrimi sırasında Güney Slavlarının,
Hırvatların, Sırpların ve Çekierin ulusal hareketleri
ni suçladılar. Bunu, bu hareketlerin, esas düşmana
yaradığını düşünerek, böyle yaptılar. Macarlann ,
Hapsburg imparatorluğundan nefret ettiğinden çok
daha fazla ölçüde Macarlardan nefret eden Hırvat
lar, Macar topraklarına girerek Çar odularına yar
dım ettiler; Çek birlikleri de devrimci Viyana'nın
hastınlmasına yardırncı oldu.
Çarlık Rusyasının karıştığı bütün savaşlara
karşı Marx ve Engels nötr bir tutum, ya da her iki
tarafa karşıt bir tutum takınrnadılar; tam tersine
yalnızca Rusya'yı hedef tutan militan bir muhalefet
yaptılar. Bu tutumları nedeniyle, İngiliz ve Fransız
hükümetlerini, Kırım savaşı sırasında Ruslara kar
şı sonuna kadar güçlü bir savaşa girmeyişleri nede
niyle kınadılar. 1 877 de patlak veren Rus - Türk
savaşında Marx «Cesur Türkleri» tekrar destekledi.
Hayatlarının sonuna kadar, Marx ve Engels
için, Rusya'ya karşı savaş, bir devrimcilik ödevi ola
rak kaldı.
69
Marx ve Engels, ulusal hareketler hakkında hü
küm vermekte kullandıklan ölçüler nedeniyle, -bu
hareketlerin Batı ve Merkezi Avrupa'daki burjuva
demokratik devrimlerine etki derecesi- kendilerini,
kapitalist gelişmenin az - çok bir ilerleme sağladığı
Avrupa'daki (ve Kuzey Amerika'daki) ulusal sorun
lar hakkındaki kararlannda doğal olarak sınırladı
lar. O zaman haklı olarak, Marx ve Engels, Asya,
Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde bir devrimci
burjuva milliyetçiliği düşünmüyorlardı. Bu yüzden
Engels, mesela şöyle yazmıştı :
<<Bana göre, sömürgeler ve Avrupa nüfusu tara
fından doldurulan ülkeler mesela Kanada, Kap, A
vusturalya, hepsi bağımsızlıklannı elde edecekler·
dir. Öte yandan yerli halkı başeğdirilmiş ülkelerde
mesela Hindistan ve Cezayir'de ve Hollanda'nın,
Porteldz'ıin, İspanya'nın mülkiyetindeki yerlerde yö·
netim prbletarya tarafından ele alınmak ve kabil ol
duğu kadar süratle bağımsızlığa götürülmek zorun·
dadır.»
Engels, Hindistan'ın kendi kendini, bir devrim
yaparak kölelikten kurtara!b ileceğini fakat böyle bir
olayın Avrupa için ikinci derece öne�i olacağını dü·
şünmüştü. Ne var ki, sömürgelerin kendilerini kur·
tarmalannın, Avrupa'daki sosyalist devrimiere te
kaddüın edeceği, hiç değilse onlara yardımcı olaca
ğı fikri (Marx'a olduğu gibi ) Engels'e yabancıydı.
Hindistan, Cezayir ve Mısır kendilerini özgürlüğe
kavuştursalardı «bu tabii bizim için çok iyi birşey
olurdu. Zira kendi ülkemizde yapmak zorunda olaca
ğımız çok şey olacak. Avrupa ve Kuzey Amerika'nın
yeniden örgütlenmesi büyük bir güç sağlayacak ve
yan uygar ülkelerin kendi yararları için yürürlükleri
yolda iziiyecekleri bir örnek olacak.»
70
R. Lux:emburg ve
Ulusal Sorun
71
kurşunlan ve ruhJeleri Batıya giderken , şimdi artık
Alman, Fransız, İngiliz ve Belçika silahları ve Mark
lar, Franklar, Sterlinler, gittikçe artarak, Rusya'ya ·
akınaya başlamıştı.
Rosa Luxemburg, bunlardan başka, kendi ana
vatanı olan Polanya'nın ulusal arzularında temel
değişiklikler olduğunu da öne sürmekteydi. Marx
ve Engels zamanında ulusal hareketin lideri Polon·
ya soylulanyken, şimdi ülkede artan kapitalist ge·
lişme ile birlikte, bunlar sosyal yönden yerlerini yi
tiriyorlar ve Polanya'daki ilerici hareketleri bastır
makta bir müttefik olarak Çarlıktan yardım isti
yorlardı. Yeni Polanya'nın soyluları, ulusal bağım-
,, sızlık isteklerini teskin etmişlerdi. Polonya burjuva
. zisi de ulusal bağımsızlık arzusuyla çatışır duruma
düşmüştü, çünkü bu burjuvazi, kendi sanayiinin ana
pazarını Rusya'da kurmuştu. Rosa Luxemburg «PO
lonya Rusya'ya altın zinciriyle bağlanmıştır, dedi,
kapitalist gelişmeye ulusal devlet değil, soygun dev
leti uygun düşer.» ( Przeglad Socjaldemokratyczny,
SDKPL'nin yayın organı, 1 908, No: 6 )
Rosa Luxemburg'a göre, Polonya işçi sınıfı
da Moskova ve Petrograd'la Varşova ve Lodz'u bir
birinden farklı görmediği için, Polanya'nın Rusya'·
dan ayrılmasıyla pek ilgilenmiyorlardı.
Bu nedenle Polonya'da, ulusal b ağımsızlık için
savaşacak ağırlıkta bir sosyal güç yoktu. Sadece ay
dınlar bağımsızlık fikrini güdüyorlardı, ancak onlar
da küçük bir sosyal gücü temsil ediyorlardı. Rosa
Luxemburg, Polanya'daki sosyal güçler ve bu güçle
rin ulusal sorun konusundaki davranışlanyla ilgili
tahlilini şu cllmlelerle bitirmektedir:
«Sosyal gelişmenin yönü göstermiştir ki, Polon-
72
Neue _Zeit , 1 895 · 1 896, S. 466 )
ya'da, Polonya'mn restorasyonunu gerçekleştirecek
iktidarda ve istekte bir sosyal sımf yoktur.» ( Die
Rosa Luxemburg bu tahlilden şu sonucu çıkarı·
yordu: Kapitalizm altında, ulusal bağımsızlık sloga
nı hiçbir ilerletici değere sahip değildi ve Po1onya
ulusunun iç güçleri tarafından gerçekleştirilemezdi;
sadece şu ya da bu emperyalist kuvvetin müdahale
si, ulusal bağımsızlık isteğini var edebilirdi. Rosa
Luxemburg, sosyalizmde ulusal baskı olmayacağı
için, ulusal bağımsızlık sloganına yer olmayacağını
ve insanlığın enternasyonal birliğinin gerçekleştiri
leceğini öne sürüyordu. Böylece kapitalizm oldukça
Polanya'nın gerçek bağımsızlığı gerçekleştirilemezdi
ve bu yöndeki hiçbir adımın ilerletici bir değeri ola
mazdı. Sosyalizmde ise, böyle bir slogana ihtiyaç
bulunamazdı. Bu nedenle Polanyanın ulusal yönden
kendi kaderini tayin mücadelesine işçi sınıfının ih
tiyacı yoktu ve bu mücadele gerçekte gerici bir mü
cadeleydi. İşçi sınıfının ulusal sloganı, kültürel ha·
yatta ulusal özerklik isteğiyle sınırlandırılmalıydı.
Bu tutumu takınışı nedeniyle Rosa Luxemburg
ve Partisi SDKPL, Pilsudski'nin ( sonradan Polanya
nın askeri diktatör olmuştut.) Başkanı bulunduğu
Polonya Sosyalist Partisinin sağ kanat mensuplarıy
la sert bir çatışmaya girdi. Bu partililer sosyalizme
sadece dudaktan bağlı olan milliyetçilerdi. Milliyet
çiliklerinde bir kütle temelinden yoksun oldukları
için yabancı güçlerle fesat kurarak, ulusal bağımsız
lığı dağurabilecek bir dünya savaşına güvenme ölçü
sünde, serüven tertiplerine giriştiler.
PPS nin sağ kanadının kalesi olan Galicia'da,
Avusturya'nın idaresi altında, Polonyalılar, Rus İm-
73
paratorluğuna bağlı bölgede yaşıyanlarıdan daha iyi
muamele görüyorlardı. Çünkü çeşitli milliyederin
karması olan Hapsburg İmparatorluğu, kendi im
paratorluğunu sağlamlaştırabilmek için Polonya
egemen sınıfına dayanmak zorundaydı. Bu nedenle,
PPS nin !iderleri, Hapsburg İmparatorluğunu, Rus
lara ye� tutma eğilimini gösterdiler ve birinci dün
ya savaşı sırasında Viyana ve Berlin'in ajanlan gibi
çalıştılar.
Daha önceleri, 1905 devrimi sırasında, PPS'nin
Galicia'daki lideri Daszynski, Polonya işçilerinin küt
lesel grevierini suçlayacak kadar ileri girmişti; çün
kü, ona göre, Polonya işçilerinin mücadelesi Rus
işçilerinkiyle özdeş olma eğilimindeydi ve bu yüz
den Polonyalılann ulusal birliğinin temeline dina
rnit konmaktaydı. Ancak Rosa Luxemburg'un Palon
ya işçi hareketi içindeki muhalifleri hakkında
açık bir bilgi sıahibi olunursa, Rosa Luxemburg'un
Polonya ulusal sorunu konusundaki tutumu tam an
lamıyla anlaşılabilir.
R. Luxemburg Lenin'den
Ayrı Düşünüyor ,
74
bir zaman Bolşevikler!� bir örgüt içinde , birleşme
miştir.
Lenin, PPS'ye muıhalefette Rosa Luxemburg'la
aynı göıiişteydi ve Polonya sosyalistlerine düşen
görevin, ulusal bağımsızlık ya da Rusya'dan ayrıl
mak için savaşmak değil, Polonya ve Rus işçilerinin
enternasyonal birliği için mücadele etmek olduğu
nu söylüyordu. Ancak, Polonya üzerine egemen bir
ulusun mensubu olarak Lenin, büyük Rus şoveniz·
minin işine yarar düşüncesiyle, ulusal sorun konu
sundaki nihilist bir tutumda ihtiyatlıydı. Bundan
dolayı da, Polonya işçileri, ulusal bir devlet kurma
isteğinden sakınırlarken, Rus sosyalistleri, eğer arzu
ederlerse Polonyalılann kendi devletlerini kurma
hakiarım savunmak zorundaydı:
« Polonya Sosyal Demokratlannın, büyük tarihi
değeri, enternasyonalizm sloganını ileri götürmüş
olmalarıdır. Onlar şöyle diyorlar. « Biz, bütün ülke
ler proletaryasının kardeşçe ittifakının herşeyden
daha değerli olduğunu biliyoruz. Ve Polonya'nın kur
tuluşu için hiçbir zaman savaşmıyacağız. » Bu, onla
nn büyük faziletidir ve bizim sadece, Polanya'daki
Sosyal Demokrat yoldaşlan sosyalist olarak görme
mizin de başlıca nedenidir. Ötekiler yurtseverlerdir,
Polonyalı Plekhanovlardır. Fakat sosyalizmi konı
mak için, aşırı, marazi milliyetçiliğe karşı savaşma
nın gerekli göıii)düğü bu eşsiz ( unique) durum, or
taya bir garip olguyu çıkarmıştır: Yoldaşlarımız
bize gelmişler ve Polanya'nın özgürlüğü ve Rusya '
dan ayrılma hakkını savunma!ktan vazgeçmemizi is
temişlerdir.
<< Çok sayıda ulusu baskı altında tutan, onlara
egemen olan biz Ruslar, Polonya'nın, Ukrayna'nın.
Finlandiya'nın Rusya'dan aynlma hakkını neden ta·
75
nımayalı:n;J.? Çünkü Polanya'nın Sosyal Demokrat
ları, Rus işçileriyle birliği kesin olarak avantajlı
bulmuşlar, Polanya'nın ayrılmasına karşı durrnuş
Iardır. Böyle yapmaya da haklan vardır. Ancak bu
insanlar, enternasyonalizmi güçlendirmek için aynı
sözleri tekrar etmeye ihtiyaç olmadığını anlamak
istemiyorlar; yaptığımız şey, Rusya'da, tabi ülke·
lerin ayrılma hakkı üzerinde kuvvetle dururken, Po ·
lonya'da, bu tür ülkelerin birleşme hakkı üzerinde
ısrarla durrnaktır. Birleşme hakkı, zımnen, ayni�
ma hakkına da delalet eder. Polonyalılar birleşme
hakkından söz etmek durumunda iken, biz Ruslar,
ayrılma hakkı üzerinde durmalıyız.» ( Lenin, Seçme
Eserler, Cilt V. S. 307 - 308) . .
Lenin'le Luxemburg arasında, ulusal sorun ko
nusundaki ayrılık, şöyle özetlenebilir: Rosa Luxem
burg, Polanya milliyetçiliğine karşı çıkar ve, ulusal
sorun konusunda nihilist bir tutuma eğilim gösterir
ken, Lenin, ezen ve ezilen ulusların durumlarının
birbirinden farklı olduğunu gerçekçi bir biçimde
gördü ve aynı sorunda, iki ayrı ülkenin davranışının
ayrı olması gerektiğini anladı. Böylece Lenin ve
Luxemburg, aynın oktaya, yani uluslararası işçilerin
birliği noktasına ulaşmak için, birbirinden farklı ve
birbirine zıt durumlardan hareket ederek , ayrı yön
de ilerlediler. İkinci olarak, Luxemburg, ulusların
kendi kaderlerini tayin hakkının, sınıf mücadelesiyle
uzlaş�azlığını öne sürerken, Lenin, genel devrimci
mücadelede, bütün demokratik çabalardan, 'iilah
olarak yararlanmayı başardığı gibi , bu hakkı da st·
mf mücadelesinin emrinde kullandı. Lenin'in ulusa]
sorun konusunu ele alışı, diyalektikti. O, ulusal
baskıda zıtların birliğini ve parçanın - ulusal bağım
sızlık mücadelesinin · bütüne - enternasyonal sos-
76
yalizm mücadelesine - tabiiyetini görmüştü. Bu, Ro
sa Luxemburg'da eksi·kti. Rosa Luxemburg'un, ulu
sal sorun konusundaki gücü, onun enternasyonaliz·
me olan bağlılığından ve bağımsız düşünüşünden
ileri gelir. Bu onu, Polanya'nın Rusya'ya karşı duru
munun, Marx'ın ve kendisinin yaşadığı zaman ara
sında nasıl değiştiğini görmeye sevketmiştir. Bu de ·
ğişiklik, Marx'ın tersine, onun, Polanya'nın ulusal
mücadelesine cephe almasına, fakat aynı zamanda
ve yine Marx'la Engels'in aksine, Türkiye'ye karşı
Güney Slavlarının ulusal hareketini desteklemesine
sebep olmuştur. Marx ve Engels, Çarlığın ilerleyi şini
durdurmak için, Osmanlı 1mparatorluğu birliğinin
savunulması gerektiğini öne sünnüşlerdi. Marx ve
Engels aynı şekilde, Panslavik ideal girdabına çeki
len ve Çarlık elinde kör bir silah olan Güney Slav '
ulusal hareketine cephe alınması gerektiğini belirt
mişlerdi. Rosa Luxernburg, Balkanlarda, Marx'tan
bu yana gelişen yeni şartların mükemmel bir tahli
lini yaptı. Onun vardığı ilk sonuç şuydu: Osmanlı
ların baskısı altında bulunan Balkan uluslarının kur
tuluşu, Avusturya - Macaristan İrnparatorluğunda ·
ki ulusları harekete geçirirdi. Avrupa'da:ki Osmanlı
İmparatorluğunun sonu, aynı zamanda Hapsburg
İmparatorluğunun da sonu dernek olurdu. İkinci
olarak, Rosa Luxernburg'a göre, Marx'tan bu yana,
Balkanlardaki ulusal hareketler, burjuvazinin sul
tası altına girmişti ve bundan ötürü, Rus etkisinin
herhangi bir biçimde devamı, ancak Osmanlı baskı
sından ötürü olabilirdi. Balkan ülkelerinin Osmanlı
boyunduruğundan kurtulması, Çarlığın etkisini art
tırmaz, aksine azaltırdı. Çünkü Balkan halkları, tu
tucu Çarlıkla, her geçen gün daha fazla çatışan genç
ve ilerici bir burjuvazinin liderliği altındaydı. Bu dü-
77
şünceyle. Rosa Luxemıburg'un, Balkan uluslannın
ulusal mücadelelerine karşı tutumu, Polanya'ya kar
şı olan tutumundan büyük ölçüde farklılık göster
miştir.
Maamafih, Rosa'nın canlı düşünce bağımsızlığı,
daha önce ele aldığımız bazı sorunlarda da gö:rüldü·
ğü gibi, onun tecrübelerini, işçi hareketine doğ
ru genelleştirme eyiliminde olma zaafiyetiyle kanş
mış, bir terkip haline gelmiştir.
78
BÖLÜM : VII
ROSA LUXEMBURG'UN
BOLŞEViK İKTİDAKI ELEŞTİRİSİ
79
« Cesaretini , devrimci uzak görüşlülüğünü ve ta
rihi bir anda sebatım ortaya koyalıilen bir parti,
Lenin, Troçki ve öteki yoldaşlar, iyi bir ölçüdürler.
Batılı Sosyal Demokratlann eksikliğini hissettikleri
devrimci şerefi ve gücü, Bolşevikler temsil etmiş
lerdir. Onlann Ekim ayaklanması, sadece Rus dev
riminin değil, enternasyonal sosyalizmin şerefinin
de kurtuluşudur. » (R. Luxemburg, Rus Devrimi.
s. 1 6 )
Aynca şöyle yazıyordu Rosa Luxemburg :
« Bu, şu ya da bu, ikinci dereceden bir taktik
meselesi değil, proletarya hareketinin kapasitesi,
hareket gücü meselesidir. Bunda, Lenin, Torçki ve
arkadaşları ilktirler, dünya proletaryasına örnek
olarak ilk ortaya çıkanlardır; bugüne kadar «ben
cesaret ettim» diyebilecek olanlardır. » (R. Luxem·
burg, Rus Devrimi, S. 56)
Devrimini Tecrit
Edilmesinin etkisi
80
rükleyecekti. Enternasyonal 'bir devrimci destek ol
maksızın «bir ülkede, proletaryanın en büyük ener
j isi ve en büyük fedakarlığı dahi, kaçınılmaz biçim
de çelişrneler ve falsalar labirentinde kanşıklığa
düşebilirdi . » ( R. Luxemburg, Rus Devrimi, S. S )
B u çelişıneler ve falsolardan bazılarına işaret
ettikten sonra, Rosa Lııxemburg, onların sebeplerini
de açıkça ortaya koyar:
« Rusya'da olup bitenler, anlaşılır ş eylerdir ve
sebep · sonuç zincirinin kaçınılmaz biçimde kendini
ortaya koymasıdır, bu zincirin ilk halkası Alman
proletaryasının başansızlığı, son halkası da Alman
emperyalizminin Rusyayı işgalidir. Lenin'den ve ar
kadaşlanndan, bu şartlar altında en mükemmel de
mokrasiyi meydana getirmelerini, örnek bir proletar
ya diktatörlüğü kurmalarını ve alayişli bir sosyalist
ekonomiyi gerçekleştirmelerini beklemek, onlardan
insanüstü birşeyler isternek olurdu. Son derece
güç koşullar altında, kararlı devrimci sebatlan, ha
reket içinde örnek alınacak güçleri ve enternasyonal
sosyalizme olan kopmaz sadakatleri ile, yardım edi
lebilecek herşeye yardım etmişle�dir. » ( R. Luxem
burg, Rus Devrimi, S. 54 55)
·
Bolşevik Liderlerin
Hataları
81
verilmek istenirse tehlike başgösterir. » ( R. Luxem
burg, Rus Devrimi, S . 55 )
Bu tehlikeli fikir S t alinİstler ve heyhat kendisi
ni anti - Stalinİst diye niteleyen bazılan tarafından
•
tamamen benimsenmiştir.
Bolşevik Toprak
Politikası
82
toprak mülkiyetinden başlamalıdır işe.. Mülkiyet
hakkı, herşeyden önce, ulusun, ya da devletin olma
lıdır. Zaten sosyalist bir hükümet mevcutsa, ikisi
aynı şey demektir. Tanınsal üretimi, geniş kapsam
lı sosyal üretimin gereklerine uygun olarak örgüt
leme olanağı ancak böylece sağlanır. » ( Rosa Luxem
burg, Rus Devrimi, S. 1 8 )
Anca:k Bolşeviklerin siyaseti, b u düşüneeye ay
kın idi :
« . . . Bolşeviklerin sloganı, toprağın derhal köy
83
Bu gerçeğin, yani çelişik, gerici ve küçük kapi
talist köylüler denizinde ufak bir işçi sınıfının tec
rit edilmesi gerçeğinin ne kadar önemli olduğu, Sta
lin'in ortaya çıkışıyla anlaşılmıştır.
Ne var ki, Lenin ve Troçki'nin yapabilecekleri
başka birşey yoktu. Bolşevik Partisi programının ,
bütün toprak mülklerinin millileştirilmesini öngör
düğü doğıudur. Ve yıllar boyu Lenin, toprak ağala
rının arazilerini köylülere dağıtmaya taraftar olan
Sosyal Devrimcilere •karşı koymuştu. Ancak 1917 de
toprak sorununa acele bir çözüm bulunması gerek
tiği zaman Lenin, hayli suçlanmış olan Sosyal Dev
rimcilerin ya da daha çok spontane köylü hareketi
nin �loganlarını benimsedi. Bolşevikler böyle yap
masalardı, hem kendileri, hem de önderlik ettikleri
kent işçi sınıfı, köylük bölgelerde tecrit edilebi
liderdi ve böylece devrim ·ölü doğmuş olurdu, ya da
çok kısa ömürlü kalırdı. 1919 Macar devriminde
olduğu gibi. . 1
.
84
laşacaktır. Kendi haline bırakıldığı zaman, Rus
işçi sınıfı, köylüler sırt çevirdikleri anda, kaçı·
nılmaz olarak, karşı devrim tarafından ezilecektir .
İşçilerin, kendi siyasal iktidarlarının kaderini ve
sonuç olarak bütün Rus Devriminin kaderini, Avru
pa'daki s osyalist devrimin kaderine bağlamaktan
başka çareleri kalmayacaktır.» (L. Troçki. İtogy i
Perspektivy, Moskova 1 91 9, S. 80)
Rosa Luxemburg'un Bolşevik toprak politikası
hakkındaki tahminleri, Rus devriminin durumuna
bakıldığı zaman, gerçek payı büyük olan tahminler
dir ve Bolşevik politikasında var olan tehlikeleri
göstermektedir. Fakat durum, Bolşeviklerin, yap
tıklarmdan başka türlü bir devrimci toprak politi·
kası uygulamalarına izin vermemiştir: Bolşeviklerin
yaptığı şey, köylülerin, toprak ağalarından zaptedi
len araziyi dağıtma yolundaki demokratik ve spon·
tane arzularına razı olmaktan başka birşey değildir.
Milliyetler Politikası
85
Kendi kaderini tayin hakkı sloganı yerine Rosa
Luxemburg, «bir devrim alanı olarak Rus İmpara
torluğunun birliğini, dişiyle tımağıyla savunarak ve
her türlü ayrılığa cephe alarak, imparatorluk alanı
içindeki devrimci güçlerin sağlam birliği, dayanış
ma ve Rus Devrimi alemindeki bütün topraklarda
yaşayan proleterlerin ayrılmazlığı için çalışma» po
litikasını öneriyordu. (R. Luxemburg, Rus Devrimi,
s. 29 )
Bu sorun hakkındaki düşüncelerinde, · Rosa
Luxemburg çok yanılmaktaydı.
Eğer Bolşevikler, onun bu konudaki tavsiyeleri
ne uysalardı, Rus 'İmparatorluğu tarafından ezilen
ülkelerdeki egemen sınıflar, halk kütlelerini gittikçe
daha çok ölçüde toplamayı başarırlar ve böylece Sov·
yet iktidarı giderek tecrit edilirdi. Bolşevikler, öteki
ulusları . ezen bir ulus adına, kendi kaderini tayin
hakkı sloganını öne sürerek, bütün halkların dev
rimci birliğini sağladılar. Böylece Bolşevikler dünya
savaşında yitirilen toprakların hiç değilse bir kıs
mını ve iç savaşın başlangıcında mesela Ukrayna'yı
topadamayı başardılar. Bütün halklar için kendi
kaderini tayin hakkı politikasından sapma yüzün·
dendir ki, Kızıl Or:du ilk defa Varşova kapılannda
püskürtüldü, sonra Gürcistan'ın en bürokratik ve
anti - demokratik bir biçimde işgali nedeniyie de
Bolşevikler, Gürcülerin nefretini kazandılar. (x)
Rosa Luxemburg, toprak sorununda olduğu ka
dar, milliyetler sorununda da yanılıyordu.
86
Kurucu �clis
87
barışı ve iktidarın Sovyetlere verilmesini onaylamayı
reddetmişti Rosa Luxemburg, bu duruma rağmen,
Bolşeviklerin, eski hataları tekrarlamayan yeni bir
seçim yapabilecek olduklarını söyliyerek, fikrinde
direndi.
Fakat Kurucu Meclisin dağıtılmasının gerçek ne
deni, bu gerekçeden daha derinlerdedir. Bir defa Şu
ralar ( Sovyetler) geniş ölçüde işçi sınıfı örgütüyken,
Kurucu Meclis, ıb aşlıca kÖylülerin oyuna dayandırıl
mıştı. Bolşevikler, Şuraların ( Sovyetlerin) 20 milyon
kişi tarafından seçilen ve 8 Kasım 1917 de toplanan
ikinci kongresinde ezici bir çoğunluğa sahip olma
larına rağmen, bütün Rus halkı tarafından seçilen
Kurucu Meclisin dörtte birinden fazlasının desteğini
sağlayamadılar. Bu bir tesadüf değildi. Özel mül
kiyetten yana olan köylü, toprak dağıtımın�a Bolşe
vik desteğini kazansa dahi, kendini Bolşevizmle öz
deşleştiremezdi. Bu nedenle Şuralar ( Sovyetler),
işçi iktidarı için , Kurucu Meclisin olabileceğin
den çok daha güvenilir bir destekti.
Fakat Şuraların ( Sovyetlerin) yanında , Kurucu
Meclisi (ya da Parlamentoyu) istememek için daha
t�mel bir sebep vardı -Bu sebep Rus nüfusu içinde
kövlü nüfusunun hakimiyetiyle ilgili bir sebep de
ğil dir- Nasıl ki Parlamento, burjuva egemenliğinin
bir biçimi ise, Şuralar ( Sovyetler) de işçi sınıfı
yönetiminin özel bir biçimiydi.
Gerçekte Alman devriminde, Rosa Luxemburg,
görüşünü köklü olarak değiştirdi ve USPD'nin sloga·
nma kuvvetle cephd aldı. USPD nin sloganı, İşçi Kon
seyleri ve Ulusal Meclis'di. 20 Kasım 1918 de o şöyle
yazıyordu :
«Ulusal Meclis istiyen herkes, bilerek ya da bil-.
88
miyerek devrimi, bir burjuva devriminin tarihi sevi·
yesine indiriyor; bunu isteyen, burjuvazinin, kendini
gizliyen bir ajanıdır, ya da küçük burjuvazinin bi
linçsiz bir temsilcisidir....
«Bugün önümüzde duran yollar, demokrasi ya
da diktatörlük değildir, burjuva demokrasisi ya da
sosyalist demokrasidir. Proletarya diktatörlüğü , sos
yalist anlamda demokrasidir.» ( R. Luxemburg, Seç
me Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955, S. 606 )
işçilerin, demokratrfk
Haklarmm ıJ.o.sıtlanınası
89
sıyla aynı zamanda ( simültane ) başlar. Sosyalist
demokrasi, iktidarın sosyalist parti tarafından ele
geçirildiğı anda başlar. O, proletarya diktatörlüğüyle
aynı şeydir.
<< Evet diktatörlük ! . Fakat bu diktatörlük de
. .
rimi, S. 54)
Rosa Luxemburg, s osyalizm düşmanıarına kar
şı yöneitHmiş proleter diktatörlüğünü tereddütsüz
desteklemesine rağmen, sadece tam ve insicamlı bir
demokrasinin, işçi sınıfının egemenliğini güven al
tına alabileceğini ve işçi sınıfının büyük potansiye
line tırsat verebileceğini ileri sürüyordu. O, Bolşe
viklerin bu kavramdan saptıklarını iddia etmek·
teydi :
«Lenin - Troçki diktatörlük kuramının altında
yatan zımni varsayım şudur : Sosyalist dönüşüm
devrimci partinin cebinde, enerjik bir biçimde uygu
lanmayı bekleyen hazır bir formüldür. Maalesef
-ya da hereket versin- mesele bu değildir. Sadece
uygulanacak hazır reçetelerden uzak olarak, sosya
lizmin ekonomik, sosyal ve hukuki 'bir sistem şeklin·
de gerçekleşmesi, geleceğin sisleri arasında gizli bir
şeydir. Bizim sahip olduğumuz şey, gerekli tedbirleri
a.rıyacağımız yönleri gösteren birkaç işaret direğin·
den ibarettir. Biz, aşağı yukarı, sosyalist ekonomiye
giden yolu açmak için başlangıçta neleri tasfiye et
mek zorunda olduğumuzu biliriz. Fakat ekonomiye,
90
hukuka ve sosyal ilişkilere sokulması gerekli olan,
büyük küçük, binlerce somut ve pratik tedbirin tabi
atma gelince, hiçbir sosyalist partinin programında
ya da el kitabında, bu konuda bir anahtar yoktur.
Bu bir kusur değildir, fakat daha çok bilimsel sos
yalizmi, ütopik çeşitlerine üstün kılan birşeydir.
Toplumun sosyalist sistemi, bir tarihi ürün olmalı
dır ve ancak bir tarihi ürün olabilir. Kendi tecrübe
lerinin okulunda, kendi gerçekleşmesi sırasında, can ·
lı tarihin gelişmelerinin bir sonucu olarak doğan bu
tarihi ürün, her zaman herhangi bir gerçek toplum
sal ihtiyaçla birlikte, bu ihtiyacı tatmin etmek için
gerekli araçları, sorunla birlikte ve aynı zamanda
çözümü de yaratır. Ancak durum böyle olunca, açık
tır ki sosyalizm, -kendi tabiatı gereği, hükümet fer
manıyla getirilemez. »
Rosa Luxemburg, Rus işçileri topluluğunun eko
nomik ve sosyal hayata aktif bir katılma göstermi
yeceği kehanetinde bulunmuştu:
« . . . Sosyalizm, ülkede siyasal hayatın zaptedil
91
önerileri oybirliğiyle onaylayacaklan toplantılara da
vet edilir. Bu bir d iktatörlüktür, ama proletarya
diktatörlüğü değil, bir avuç politikacının diktatörlü
ğü . . . Bu, burjuva anlamında, Jacobin idaresi anla
mında bir diktatörlüktür. . . >> (R. Luxemburg, Rus
Devrimi, S. 47 - 48 )
Rosa Luxemburg'un, Rus Devrimini eleştirisi,
devrimci sosyalizmin reformİst eleştiricilerine bir
teselli kapısı açmaz, fakat işçi sınıfı bilimini
canlı tutmak isteyenlere bir yardımcı olabilir. Rosa
Luxemburg'un Bolşevik partisini eleştirisi Marksizm
geleneğine ve Karl Marx'ın temel düstunına uygun-
. .
d ur .. ı ! :
i
'• i,
« . . . Var olan herşeyi insafsızca eleştirmek . . . ))
92
BÖLÜM . VIII
SERMAYE B İRİKİMİ
93
tal'ini yakından hilmiyenierin kolay kolay anlayama
yacağı kadar ağırdı. Aynı zamanda Rosa Luxemburg'·
un bu çalışması, onunla aynı fikirde olalım olmaya
lım, Kapital'den bu yana Marksist ekonomiye, e�er
en önemli de�ilse bile, en önemli katkılardan biriydi.
Sorun
94
Kapitalizm saf şekliyle hiçbir zaman var olma
mışsa, o zaman şu soru sorulabilir: Saf kapitalizm
de genişletilmiş yeniden üretimin teorik bakımdan
mümkün olup olmaması meselesinin önemi nedir?
Herşeyden önce ne Marx, ne Rosa Luxemburg, bü
tün kapitalizm öncesi biçimle:n yıkılıncaya kadar ka·
pitalizmin varlığım sürdüreceğini farzetmemişlerdir.
Bununla beraber bu soruya verilecek cevap, kapita·
list olmayan alemin, kapitalizmin çelişmelerinin
hafifletilmesi ya da şiddetlendirilmesi üzerindeki ve
kapitalizmi emperyalist genişlemeye iten etkenler
üzerindeki etkisine ışık tutabilir.
Marx'ın Şemalan
96
Üretim araçlan talebi ile ekonominin tümün
deki tüketim araçlan talebi arasındaki oran, Serma.
yenin makine ve ham maddeler alırnma ayrılan bölü
mü ( c ) ile ücret ödemelerine ayrılan bölümü ( v) +
tüm ekonomide kapitalistlerin sağladığı kar arasın
daki orana bağlıdır.
Bir başka deyişle Birinci Bölümün üretimi ( P ı ) ,
Birinci Bölümün sa:bit sermayesi ( C 1 ) ile İkinci B ö
lümün sabit sermayesi ( C 2 ) nin toplamına eşit ol·
malıdır : P ı = C ı + C 2
Aynı biçimde, İkinci Bölümün üretimi ( P2 ) de
her iki bölümdeki ücretlerle artı değer toplamına
eşitı olmalıdır:
P 2 = v l + c l + v 2 +, s 2
Bu iki eşitlik, bir eşitlikte birleştirilebilir:
c2 = vl + s l
Başka bir deyişle, İkinci Bölümün ihtiyaç gös
terdiği makine, ham madde vs'nin değeri, Birinci
Bölümdeki işçilerle kapitalistlerin ücretleriyle,
artı değerin toplamına eşit olmalıdır.
Bu eşitlikler basit yeniden üretim içindir. Ge
nişletilmiş yeniden üretimin formülleri daha kar
maşıktır. Burada artı değerin bir kısmı kapitalist
lerin kişisel tüketimleri için harcanır - Bu, bun·
dan böyle (r) harfiyle işaret edilecektir. - Ve artı
değerin bir kısmı da sermaye birikimine ayrılır -
Bu kısım da bundan böyle ( a ) harfi ile işaret edi
lecektir.
(a) iki kısma ayrılır: bir kısmı ek üretim ara
cı alımı için kullanılır yani sabit sermayeye eıden·
rnek üzere sarfedilir (ac ) . Bir kısmı da üretimde
yeniden istihdam edilen işçilerin ücretlerinin öden
mesine ayrılır ( av ) .
97
Eğer basit yeniden üretimde üretim araçları
sosyal talebi (cl + c2) formülü ile ifade edilirse,
genişletilmiş yeniden üretimin ( cı + acl + c2 · 1·
ac2) formülüyle ifade edilmesi gerekir.
Bunun gibi, tüketim maddeleri sosyal talebi
formülü (vl + sl + v2 + s2 ) de şu hale gelir:
(vi + rl + avi + v2 + r2 + av2)
Bundan dolayı genişletilmiş yeniden üretim için
gerekli şartlar şöyle formüle edilebilir:
Pl = cl + ad + c2 + ac2
P2 = vl + rl + av I + v2 + r2 + av2
Ya da:
c2 + ac2 = vl + ri + avi ( X )
98
= vi + sl) olacaktır. Genişletilmiş yeniden üretim
·
durumunda da:
( c2 + ac2 = vl + rl + avl) olacaktır.
Şimdi, (vl + ri + avi), (vl + sl) den küçük
tür. (ad, sl den çıkarıldığı için)
Böylece eşitlik basit yeniden üretimin koşul
ları altında meydana getirilseydi, genişletilmiş ye
niden üretime geçiş, Bölüm II de, sadece birikme
me ( non accumulation) olayını değil, birikmezlik
( disaccumulation) gibi bir anlamsızlığı da çağınr
dı.
Rosa Luxemburg, Marx•ın, genişletilmiş yeni
den üretimi açıklarken kullandığı diyagramlarda c2
için, basit yeniden üretim tablosunda kullandığın
dan daha küçük bir rakam seçmesi, bir rastlantı
sonucu değildir, der.
99
Bölüm II de sermayenin organik kompozisyonunun
(yani sabit sermayenin değişken sermayeye oranının)
- değişmediğini, sömürü oranının sabit kaldığını ve
Bölüm I deki artı değerin yansının sermayeye dö
nlüştüğünü farzederek , sermayenin yeniden üre·ti
minin şu sonuçları vereceğini gösterir:
İ lk yıl I 4400c + l lOOv + llOOs = 6600
II 1 600c + 800v + 800s = 3200
Toplam 9800
İkinci yıl I 4840c + 1 210v + 1210s = 7260
II 1 760c + 880v + 880s = 3520
Toplam 10780
Üçüncü yıl I 5324c + 1331v + 1331s 7986
=
100
İlk yıl ıso Sermaye dönüşür 600 tüketilir
İkinci yıl 240 » » 660 »
101
dirde, yani Bölüm I de uygulanan kurallar, Bölüm
II deki birikim ilişkilerine de ' uygulans aydı, Bölüm
II de üretim fazlası biçiminde bir dengesizlik orta
ya çıkar ve gittikçe büyürdü.
102
burg'un, saf kapitalizmde ekonomik dengesizliğin
mutlak, kaçınılmaz ve sürekli bir olgu olduğu yollu
iddiası daha da kuvvet kazanırdı.
Eleştiriye kaırşı
eleştiri
103
Bölüm II ye kıyasla Bölüm I deki artışın, Rosa
Luxemburg tarafından sözü edilen bazı unsurlara
muhalif olduğunu gösteren, iki Bölüm arasındaki
değişim ilişkilerinde, B ölüm I'in Bölüm II ye göre
nisbi ağırlığındaki değişimin etkisine dair bazı tab
lolar ortaya konacaktır.
Bölüm I'e yatınlan sermaye, Bölüm II ye kı·
yasla iki yönde büyüyebilir:
1 - Bölüm I de, Bölüm II dekinden daha
yüksek bir birikim oranına sahip olarak
2 - Bölüm II den Bölüm I'e sermaye trans
fer ederek
Bu iki biçime dair örnekler vereceğiz.
Bölüm I deki birikim oranının Bölüm II de
kinden fazla olduğunu farzedelim. Mesela Böliim I
deki artı değerin yarısının, Bölüm II de ise üçte bi
rinin sermayeye dönüştüğünü kabul edelim. Bun
dan başka unsurların (yüzde 100 oranında sömürü
nisbetinin, sabit sermayenin değişken sermayeden
beş kat fazla olduğu bir sermaye organik kompo
zisyonunun) aynen kaldığını, değişmediğini de var
sayalım. O zaman, Marx'ın tablolarını kullanarak,
sermayenin yeniden üretimi şu sonuçları verecek
tir ( Rakamlar basit kalabilmek için yuvarlak alın
mıştır) :
Hareket Noktası :
104
II 1 500c + 300v + 200r + 80ac + 20av
2100
c2 + ac2 = 1580 iken, vl + rl + avi = 1583 olur.
Böylece ilk yılın sonunda, Bölüm II deki artı
değer yerine, Bölüm I de görülen artı değer 3 olur.
İkinci Yılın Sonunda :
I 5417c + 1083v + 54lr + 450ac + 90av =
7583
II 1580c + 320v + 213r + 90ac + 18av -
2220
c2 + ac2 = 1 670 iken, vl + rl + avl = 1714 olur.
Bölüm I deki artı değer 44 dür.
Üçüncü Yılın Sonunda :
I 5867c + 1 173v + 586r + 489ac + 98av
8213
II 1670c + 338v + 225r + 94 ac + 19av =
2346 .
c2 + ac2 = 1764 iken , vl + rl + avl = 1 857 olur
Bölüm I deki artı değer şimdi 93 olmuştur.
Yukardaki ta:blolardan açıkça anlaŞıldığı üzere,
eğer sömürü oranı ile sermayenin organik kompo
zisyonunun aynen kaldığını farzedersek, Bölüm I
deki birikim oranı, Bölüm II dekinden daha yüksek ·
olur ve o zaman Bölüm I de üretim fazlası ortaya
çıkar.» (x)
Yukarda söylediğimiz gibi, Bölüm II den Bölüm
I'e artı değer transferi yoluyla da, Bölüm I, Bölüm
II ye oranla nisbi artış gösterebilir. Bu hususu, tablo
105
ile gösterelim. Her iki Bölümde de sömürü oranının,
sermayenin organik kompozisyonunun ve birikim
oranının aynı olduğunu ve değişmeksizin aynı kaldı
ğını varsayacağız. Ayrn zamanda, Bölüm Il de yaratı
lan artı değerin yarısının Bölüm I'e aktanldığım far
zedeceğiz. O zaman, genişletilmiş yeniden üretim
şöyle olabilir:
Hareket Nok1tası :
I SOOOc + 1 �OOv + 1 OOOs = 7000
II l SOOc + 300v + 300s = 2100
ilk Yılın Sonunda:
I SOOOc + lOOOv + SOOr + 417ac + 83av
7000
II l SOOc + 300v + 1 50r + 63ac + 12av ( +
Bölüm I 'e aktarılan artı değer: 63ac + 12av)
= 2 1 00
106
Üçüncü Yılı� Sonunda :
I 6000c + 1 200v + 600r + SOOac + l OOav = 8400
II 1628c + 325v + 1 62r + 67ac + 1 4av ·
107
re satar ve kendi işçileri tarafından yaratılan artı
değeri gerçekleştirmiş olur.
İkinci olarak, oldukça geniş miktarda tübtim
maddesi, aynı zamanda üretim aracı hizmetini gö·
rebilir: Bir bina müteahhidi, apartman dairesi ye
rine fabrika binalan yaparsa, bu Bölüm I I den Bö
lüm I 'e sermaye aktarılmasına delalet eder; elekt
rik, evleri aydınlatabileceği gibi makineleri de hare
kete getirebilir; tahıl insanları besliyebileceği ka
dar ( tüketim) domuzları da besieyebilir ( üretker.
tüketim) vs.
Üçüncüsü, bir Bölüm'den ötekine sermaye ak
tarılması inikanı olmadıkça, Marksist ekonominin
temelini teşkil eden tüm ekonomi içinde kar oranı·
nın eşitlik eğiliminde olduğu kaziyesi, dayanaksız
kalır.
Yukardaki tablolardan açıkça anlaşıldığı üze
re, eğer, bütün öteki koşullar sabit kalırsa, Bölüm
II ye kıyasla Bölüm I deki nisbi artış, Bölüm I deki
değişim ilişkilerinde kendi artı değerini hasıl eder.
Bu unsur, Rosa Luxemburg tarafından Bölüm
II deki artı değerin sebebi olarak gösterilen şeyle
çatışmaz mı ? Birbirine zıt farklı unsurlar, bir para.
nın iki yUzü gibi değil midirler? Şüphesiz bu böyle
dir.
Rosa Luxemburg bir artı değerin Bölüm II de ·
ortaya çıkması gerektiği sonucuna varmıştı. Çünkü
o, paranın sadece bir yüzüne dikkat ediyordu. Para
nın iki yüzüne bakınca, açıkça görülür ki, saf kapi
talizmde birikim kararsız değil de düzenli oldukça,
her iki Bölümde de artı değer bir oran dahilinde
mümkündür.
Maamafih, birikim yatay yönde gelişirken, her
lOS
iki Bölüm arasındaki karşılıklı değişim sayesinde,
fazla üretimi önliyecek olan bir Bölümlerarası oran
ıının muhafaza edileceği yollu teorik ihtimal, gün·
delik hayatta kapitalizmin anarşik işleyişi karşısın
da bu tenasübün sürekli ve düzenli bir biçimde ko
runabileceği anlamını taşımaz ve burada Rosa Lux
emburg'un değindiği unsur - içinde ·kapitalizmin
genişliyeceği kapitalist olmayan (non - kapitalist)
biçimlerin varlığı - çok önemlidir. Bu unsur, Rosa
Luxemburg'un öne sürdüğü gibi, genişletilmiş yeni
den üretim için önceden gerekli birşey değilse bile,
en azından genişletilmiş yeniden üretim ve birikim
sürecini kolaylaştıncı bir unsurdur. Rosa Luxem
burg'un şu sözlerine katılmamak mümkün değildir:
«Birikim, kapitalist ekoriominin dallan arasın·
daki iç Uişkiden daha fazla birşeydir » ,; kapitalist ve
kapitalist olmayan ( non · kapitalist ) çevre arasında
ki ilişkiler sonucu «iki büyük üretim Bölümü bazan,
birbirinden bağımsız olarak kendi bidkim sürecini
kendisi lfa eder, fakat ondan sonra her adımda ha
reketler birbirinin üzerinden aşar ve birbirini kate
der. Bu noktadan, daha karmaşık ilişkilere, iki Bö
lümdeki birikimin yönünde ve hızında ayniıkiara
hem maddi unsurlar hem değer unsuru hususunda
kapitalist olmayan üretim usulleriyle farklı ilişkile
re varıırı.z . . . » (Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi,
Londra 1 95 1 , S. 417).
Gerçekte, Bölümler arasındaki dengeyi sağla
yan ya da bozan unsurlar (sömürü oranı, farklı
endüstrilerdeki birikim oranı, farklı endüstrilerde
'
sermayenin organik kompozisyonundaki değişiklik,
vs, vs . . . ) çok fazladır. Ve ekonomi bir defa denge:
den çıkınca, önceki orantı bir çığ gibi nisbetsizliğe
dönüşür. Bundan dolayı, kapitalist endüstri ile ka-
109
pitalist olmayan (non - kapitalist) alem arasındaki
değişim ( mübadele ) , mutlak ölçülerle oldukça kü·
çük olsa bile, kapitalizmin istikrarı ve esnekliği üze•
rine müthiş ölçüde etki yapabilir.
110
list endüstrinin, kapitalist olmayan (non - kapita
list) ülkelere nüfuz etmesidir. ( x ) .
Emperyalizmin öteki
Ekonomik etklleri
(x) Gerçekten, düzenli bir yeniden üretim için gerekli olan şey,
sadece ekonominin tümü içinde birinci ve ikinci böliiaılerin
üretimi arasında belli bir oran bulunması değil, fakat aynı
zamanda bölümler arasmdaki oranın, ekonominin her dalın
da da muhafaza edilmesidir. Böylece mesel&, giyim eşyası
üreten makine ( Bölüm I) üretimi, giyim eşyası endtistrlsin
deki (Bölüm II) bu tür makine isteği ile uyuşmıı. ihtiyacım
rasterecektir
111
3- Sermaye ihracı, kendi mallan için, hiç de
ğilse geçici bir süre bir pazar yaratarak, endüstri
ülkesinin refahma refah katar. İngiltereden Hindis
tan'a pamuklu mamul ihracı, Hindistan'ın bunu
derhal ödiyebileceği, mesela pamuk ihraç ederek
ödiyebileceği ön varsayımına dayalıdır. Öte yandan,
demiryolu yapımı için sermaye ihracı da bir satmal
ma gücünün ya da Hindistan'ın ihraç gücünün öte
sinde, ray, lokomotif vs. gibi mallar ihracını 9ngö
rür. Başka bi'r deyişle, bir zaman için, sermaye ih
racı, ileri ülkeler endüstrisi için pazariann genişle·
tilmesinde de önemli bir etkendir. Maamafih zaman-
la bu unsur tersine döner: Sermaye bir defa ihraç
edildi mi, sömürge ülkeler o sermaye için kar ya da
faiz ödemeye başladıktan sonra, sanayileşmiş ana
ülkeden mal ihracı frenlenir. Hindistan'a yatınlan
10 milyon sterlinglik bir sermayenin kannı ödemek
için Hindistan ihraç ettiğinden daha az ithal etmek
zorundadır, böylece 10 milyon Sterling'in ihtiyaç gös
terdiği parayı tasarruf eder. Başka bir deyişle, İngil
tere'den Hindistan'a sermaye ihracı hareketi İngiliz •
112
Zira sermaye piyasasında bir baskı yaratabilir, kar
oranını düşürme eyilimini kuvvetlendirebilir. Bu, sı
rayla sermayenin aktivitesi üzerine, bütlü.n ekonomik
faaliyete, istihdama ve dolayısıyla kütlelerin satın
alma gücüne etki yapabilir ve böylece piyasada bir
kısır döngü ortaya çıkar. Fazla sermayenin ih
racı bu güçlüklere çare olabilir ve böylece hem tüm
kapitalist zenginlik, hem refoıı:nizm yönünden bü
yük önem taşıyabilir.
5- Sermaye piyasasındaki baskıyı böylece ha
fifleterek sermayenin ihraç edilmesi farklı yatJnm
'
cılar arasındaki rekabeti , azaltır ve dolayısıyla her
birinin ekipmanını modernize ve rasyonalize etme
ihtiyacını hafifletir. (Bu bir ölçüde, İngiliz endüsti
risinin teknik geriliğini açıklama ktadır. ) Bu durum,
üretim fazlası eğilimini ve işsizliği zayıflatır, ücret
leri düşürür, vs.
6 - Sömürgelerden ucuz harnınade ve e:rzak
satın alınması, endüstri ülkelerinde, kar oranını dü·
şiirrneksizin gerçek ücretlerde arttının yapılabilme
sini sağlar. Ücretlerdeki bu artış, kar miktarında ve
oranında bir indirim yapmaksızın, yani kapitalist
üretim hareketini zayıflatmaksızın iç pazann geniş
lemesi demektir.
7 - Tarımsal sömürgelerin, endüstriyel ülkeler
için pazarı genişletmeye hizmet ettikleri süre
a - İleri endüstri ülkelerinin üretken gücüne
kıyasen sömürge dünyasının büyüklüğü ölçüsünde
ve
b - Sömürgelerin sanayileşmesi ertelendiği
nisbette uzun olacaktır.
8 - Emperyalizmin, kapitalist zenginlik üze-
1 13
rindeki bütün yararlı etkileri, eğer emperyalist sınai
ülkelerle onların sömürgeleri arasında hiçbir ulusal
sınır olmasaydı ortadan kalkardı. İngiltere Hindis·
tan'a mal ve sermaye ihrac etti, oradan ucuz ham
maddeler ve erzak getirdi, fakat .Hindistan'da, İngi·
liz kapitalizminin işgaliyle artan işsizierin İngiliz işçi
pazarına katılmasına izin vermedi. İngiltere'ye , küt
lesel Hint göçünü önlemek amacıyla mali bir en
gel olmasaydı geçen yüzyıl boyunca ücretler artmaz
dı.. Kapitalizmin buhranı gittikçe daha derinleşmek
teydi ve reformizm devrimci Chartizmin yerini dol·
duramıyordu.
Sonuç
1 14
mik iktisatçı, yirminci yüzyılda dünya ölçüsiindG
sınırlaırın kapatılışını, kapitalizmin içinde bulundu
ğu güç durum addeder.,,
Joan Robinson, Rosa Luxemburg'un tahliline yö
nelttiği methiyeyi, yine ona yönelttiği bir eleştiriyle
birleştirmiştir. Joan Robipson'a göre, Rosa Luxem
burg, kapitalist dünya içinde meydana gelen ücret·
lerdeki gerçek artışı -pazan genişleten bir unsur
görmezlikten gelmiş ve böylece tam olmayan bir tab
lo çizmiştir. Rosa Luxemburg tahlilinde bu unsu·
ra yer vermemiŞse bile -kaldı ki bu husus , onun
saf kapitalizmde genişletilmiş yeniden üretimin
mümkün olup olmadığı şeklindeki ana konusunun
dışındadır- herhangi biri, gerçek ücretlerdeki artı·
şı, Rosa Luxemburg'un işaret ettiği temel özellikten
((kapitalizmin kapitalist olmayan ( non - kapitalist )
aleme doğru genişlemesi)) esasından bağımsız ola
rak açıklaması mümkün değildir. (x)
1 15
BÖLÜM : IX
ROSA LUXEMBURG'UN
TAIÜHTEKİ YERİ
1 16
karşı savaşta cepheleri sınırlıydı. Kendi ülkelerinde,
Rusya'da, bu yabani otun kökleri çok zayıf ve incey
di, şöyle tutup kuvvetle çekivermek, kökünden sö
küp atmaya yeterdi. Her sosyalistin ve demokratın
ya Sibirya'ya sürülmek ya da darağacına gitmek teh
didi altında bulunduğu Rusya'da, prensip olarak kim,
emekçi hareketinin şiddet kullanmasına karşı dura
biiirdi ? Çarlık Rusyasında, kim, sosyalizme parla
mento yolundan gitmeyi hayal edebilirdi ? Kim koa·
lisyon hükümetleri siyasetini savunabilirdi ? Sendj
kaların pek nadir olduğu bir ülkede, kim, sendika
ların emekçi hareketinin her derdine çare olacağını
düşünebiiirdi ? Lenin, Troçki ve öteki Rus Bolşevik
liderler reformizmin görüşlerine özenle ve tam bir
tahlille karşı koyma ihtiyacını duymadılar. İhtiyaç
duyduklan tek şey, reformizmi, tarihin çöplüğüne
sürükleyip atacak bir süpürgeden ibaretti.
Merkezi ve Batı Avrupa'd.a ise muhafazakar re
formizmin kökleri daha derinlerdeydi, emekçilerin
düşüncelerini ve davranışlarını daha sıkı bir biçimde
etkiliyordu. Reformistlerin görüşü, daha üstün olan
laı· tarafından cevaplandırılmak zorundaydı. Ve işte
bu noktada Rosa Luxemburg üstün geldi. Bu ülke
lerde, onun küçük teşrih bıçağı, Lenin'in balyozun
dan daha etkili bir silahtı.
Çarlık Rusyasında, işçi kitleleri, partilerde ya da
sendikalarda örgütlenmiş değillerdi. Orada, Alman
ya'da iyi örgütlenmiş işçi hareketinde olduğu gibi,
işçi �ınıfından çıkmış bir bürokrasinin kurdu�u
güçlü bir imparatorluğun tehdidi söz konusu de�il
di; işçi bürokrasisinin rolü hakkında, Rosa Lux· ·
emburg'un, Lenin' den ve Troçki'den daha önce ve
daha açık bir görüşe sahip olması bundan dolayıdır
ve gayet doğaldır. Rosa Luxemburg, Lenin'den ve
117
Troçki'den çok daha önce, bürokratik zincirleri kı
rabilecek yegane gücün, işçi sınıfı inisiyatifi olduğu ·
nu anlamıştır. Onun bu konudaki yazılan, iler sanayi
ülkelerindeki işçiler için bir ilham kaynağı ola
bilir ve bu yazılar, işçileri, burjuva reformizminin
tehlikeli ideoloj isinden kurtarma çabasına, başka
herhangi bir Marksistİn yazılarından çok daha de
ğerli bir katkıdır.
Örgütlü sosyalistlerin geniş ve önemli bir kıs
mını Bolşeviklerin meydana getirdiği Rusya'da, ad
larının da delalet ettiği gibi, Bolşevikler çoğunlukta
olmasalardı bile, küçük bir Marksist grubun kütle
ye karşı davranışı, bir sorun olarak çıkmazdı orta
ya. Oysa bu hayati sorun, Rosa Luxemburg için her
zaman önemli olmuştur. Onun rehber ilkesi şuydu:
Bütün çalışmaları boyunca kütlelerle beraber kal
mak ve onlara yardıma gayret etmek . . . Rosa Luxem
burg, hangi gelişme düzeyinde olursa olsun, işçi
hareketinin, ana akımından uzak kalınmasına, bu
düşünceyle muhalefet etmiştir. Onun dar görüşlülü
ğe ( sectarisme ) karşı açtığı savaş da Batıdaki işçi
hareketi için , hele hele refah devleti fikrinin her
yeri işgal ettiği bu zamanda, büyük ölçüde önemli
dir. Rosa Luxemburg, bir devrimcinin, reformizm
akın tısı doğrultusunda yüzmeme si gerektiğini söy
lüyor, ama o akıntının dışında kalmamay1, ona kar
şı yüzmeyi öğütlüyordu.
Rosa Luxemburg'un, devrimci örgütlerin yapı·
sına dair görüşleri de ileri ülkelerdeki işçi hare
ketlerinin ihtiyaçlarına, Lenin'in 1902 - 1904 deki
görüşünden daha yakındır. Rosa Luxemburg, devrim
ci örgütlerin, aşağıdan yukarıya doğru, i stikrarlı.
demokratik temeller üzerine oturtulması görüşün
deydi.
1 18
Rosa Luxemburg, devrimci parti yapısının ve
parti ile sınıf arasındaki karşılıklı ilişkilerin, sadece
kapitalizme karşıt ve işçi iktidarından yana ça·
balar üzerinde değil, fakat işçi iktidannı11- kaderi
üzerinde de büyük etkisi olduğunu, herkesteri daha
iyi kavramıştı. Geniş bir işçi demokrasisi olmaz
ise, siyasal iktidarda işçi nüfuzunun yerini, «ma··
salarının ardında oturan resmi görevliler» in alaca·
ğını, bir kahin gibi söylemişti. . . Rosa Luxemburg:
«Sosyalizm, diyordu, tepeden inme emirle olamaz.»
Rosa Luxemburg'un, devrimci ruhunu, Merkezi
ve Batı Avrupa'daki işçi hareketinin tabiatını iyi
Şekilde değerlendirme yeteneğiyle uyuşturabilmesi;
O'nun Çarlık Rusya'sına bağlı topraklarda doğması ,
Almanya'da uzun süre kalması ve hem Polanya, hem
Almanya işçi hareketleri içinde aktif olmasıyla
yakından ilgilidir. Daha az güçliü olan bir başkası , çev
renin şu ya da bu etkisine kaptırabili�di kendini .
ama Rosa Luxemburg değil . . . O, Almanya'ya ·�Rus
vari» devrimci hareket anlayışını getirmiştir. Polon·
ya'ya ve Rusya'ya ise «Batı vari» bir anlayışı, iş·
çilerin kendilerine güvenmeleri, kendilerini özgür·
leştirmelen ve demokrasi anlayışını götürmüştür.
Onun «Sermaye Birikimi» » adlı eseri Marksiz
me, paha biçilmez bir katkıdır. Sınai bakımdan iler
lemiş ülkelerle geri kalmış tarım ülkeleri arasındaki
karşılıklı ilişkiler üzerinde yaptığı çalışmayla, çok
önemli bir fikri ortaya koymuştur. Bu fikir, emper
yalizmin kapitalizme uzun bir süre için istikrar ve
rirken, aynı zamanda insanlığı, çöküntüsü altında bı
rakmakla tehdit ettiğidir.
Rosa Luxemburg, insan eyleminin bir sonucu
olduğuna inandığı tarihi, kaderci olmayan, enerjik
ve canlı bir görüşle ele alır ve aynı zamanda kapi·
1 19
talizmin derin çelişkilerini olanca çıplaklığıyla orta
ya sererken, sosyalizmin zaferinin kaçınılmaz olduğu
nu söylüyor değildi. Onun düşünüşüne göre kapita
lizm, sosyalizmin bekleme odası ya da barbarizmin
uçurum kenarıydı. Hidrojen bombasının gölgesinde
yaşayan bizler, bu uyarıyı iyi anlamalı ve hareket
için bir malımuz gibi kullanmalıyız.
Ondokuzuncu yüzyılın sonunda ve yirminci yüz
yılın başında Alman işçi hareketi, gerisinde kalan
yıllar sürmüş barış dönemine bakarak, durumun
hep böyle devam edip gideceğini sanmıştı. Kontrollü
silahsızlanma müzakerelerinin, Birleşmiş Milletler'
in, zirve konferanslarının ızdırabını duyan bizlerin ·
120
yalizm ) «gerçek bir hümanizındi, her kişinin tam
ve özgür gelişmesinin egemen Uke olduğu bir top·
lumdu.» (K. Marx, Kapital Cilt I, S. 649) Rosa Lux
emburg bu hümanist ihtirasın timsaliydi. Düşkün·
lere ve ezilenlere sempati duymak, onun hayatının
temel direğiydi. Halkın ve her canlı varlığın ıstırabı
na karşı beslediği duygular, hapishaneden yazdığı
mektuplarda olsun , teorik araştırmalarında olsun,
bütün yazılarında dile getirilmiştir.
Maamafih Rosa Luxemburg, insanlık trajedisi
nin destanlaştığı yerde, gözyaşlarının yeterli olmadı
ğını iyi biliyordu. Onun temel inancı, Spinoza'nınki
gibi: «Ağlama, gülme, fakat anla» biçiminde olabilir
di. O, insanların heyecanından çok, aklına hitabetti.
Derin bir insan sevgisi, gerçek bir doğruyu bul
ma arzusu, sınırsız bir cesaret ve müthiş bir beyin.
onu bir büyük devrimci yapmak için, Rosa Luxem
burg'da birleşmiştir. Yakın arkadaşı Klara Zetkin'
in, onun ölümünde yazdığı gibi : «Rlosa Luxemburg'
ta sosyalist fikir, hem kalbin, hem beynin hiçbior za
man sönmeden yanan güçlü ve egemen bir ihtirasıy
dı. Bu şaşırtıcı kadının büyük amacı sosyal devrim
yolunu hazırlamak, sosyalizme giden tarih patikası·
nı temizlemekti. Devrim denemesi , devrim için çar
pışmak onl;ln en büyük mutluluğuydu. Bütün baya
tını ve bütün varlığını sosyalizme vakfetti. Kendisini
sadece trajik ölümünde değil, fakat bütün hayatı bo
yunca, her gün, her saat, yıllar boyu süren bir mü
cadelede sosyalizme hasretti. . O, keskin Mr kılıç,
.
121