You are on page 1of 122

ANADOLU YAYlNLARI

BİRİNCİ B ASKI
ARALIK 1968

ANADOLU YAYlNLARI LTD. ŞTİ.

Meşrutiyet Cad. 32 E Tel : 125846

Yenişebir - Ankara

P.K. 288
Bakanbklar - Ankara
Tony CLİFF

ROSA
LUXEl\1BURG

İngilizee Aslından Çevrilmiştir

Türkçesi
Yurdakul FİNCANCI
Kapak Diizenl !hridun Helvacıo(lu
Dizgi ve Bas:lu :

ULUSAL DASJiMEVi - AiNKARA


tçtNDEKİUER

Sayfa

Önsöz 7
Bölüm I
Rosa Luxemburg'un hayatı . . . . . ...... . .. .. . .... . .. 9
Bölüm ll
Marksizmi Savunma . .... .... ... .. . ... ........ .... . .
. 19
Sosyal reform mu, sosyal devrim mi ? . ..... .. . 19
Kapitalizmde çelişıneler . ... . ... . . . . . . . . . . . . . . . . 20
Sendikalann rolü .... . . . . .... .. .. .. .... . . . . .. . . .
. . 24
Parlamentarizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . 26
Karma hükümetler .... .
. . .. . . . . .. . . . . . . . .... . ... . . . 26
Devrimci şiddet .. .. . . ...... .. . . . .. . ..... .. .....
. 28
Açlık ve devrim ....... . . ... .. . ... . . ... . . . . . . . .. .
. 30
Sosyal reform mu, sosyal devrim mi ? . . . .. . .. . 31
Bölüm lll
Siyasal kütle grevleri ... . . . .:.. .. .. 34
. . . . . . . . . . . . . . . .

Kütle grevleri ve devrim . .... . .... . .. .. . ..... .. 34 .

Bölüm IV
İşçi hareketi içinde emperyalist yanlı bareke·
tln ortaya çıkışı .. ... ... .. .. .. . . . ... . . .. . . . . . . ... . 39
. .

Emperyalizme ve savaşa karşı savaş . ....... . 39


R. Luxemburg'un kapitalist emperyalizme
karşı savaşı . .. . . . . .. . . . .. .. . .. . ... . . . .. . . . . .. . . ... .. 40
.

Bölüm V
Tarihi insan yapar . . . . . . . . .. .
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 46

5
Kendiliğinden oluş, bilinç ve örgüt . . . . . . . . . 46
Sınıf ve Parti . ............... . . . .......... . . .... .. .. 48
Rh. Luxemburg'un görüşlerinin tarihi kök-
leri .. .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . sı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . · · · · · · .

R. Luxemburg'un görüşlerinin tarihi kök-


dair görüşünün eleştirisi .... .. ...... .. .. .. .. .. 53 . .

Lenin'in fikri ................... ........... . ...... 56


..

Sekterizme karşı ... ... . . . . . . . . . . .. . .


. . . . . . ...
. . . . 60
Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. .
. . . . . 65
Bölüm VI
Marx ve ,Engels ve ulusal sorun . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67
R. Luxemburg ve ulusal sorun . .. . . . . . . . . . . . . 71
R. Luxemburg, Lenin'den ayrı düşünüyor . . . 74
Bölüm VII
Rosa Luxemburg'un Bolşevik iktidan �leştirisl 79
Ekim devrimine destek ..... .. . .. ............. . 79
Devrimin tecrit edilmesinin etkisi 80
Bolşevik liderlerin hatalan .................... . 81
Bolşevik toprak politikası .................... . 82
Milliyetler politikası ......................... . . 85
Kurucu Meclis ................................... . 87
İşçilerin demokratik haklarının kısıtlanması 89
Bölüm VIII
Sermaye birikimi ................................... . 93
Sorun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94
Marx'ın şernaları . . . .... ..... ....... . .. ....... . .. . 95
Marx'ın şernalarını Rosa Luxemburg'un eleş-
. tirisi · . . . .
. . . . . . . . . .. .'...... ..... .. . . 98
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Eleştiriye karşı eleştiri . ... . .... .... . .... .... 103 . .

Kapitalizmin sınırlı pazarı .............. ... 110 . . . .

Emperyalizmin öteki ekonomik etkileri . . . 1 ll


Sonuç . . . . . . . . . 114
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Bölüm IX
Rosa Luxemburg'un tarihteki yeri 116

6
ÖN SÖZ

Devırlmici deha, savaşçı \"e düşünür, Rosa Lux·


emburg'un başını, 15 Ocak 1919 da bir askerin dip·
çigi parça parça etti. Rosa Luxemburg'un yaşantısı
ve eserleri; yani kuram ve uygulamadaki (teori ve
pratikteki) birllğin canlı ömegl, onun düşünceleri·
nin olduğu kadar eylemlerinin de anlatılınasma fh.
tlyaç gösterir. Rosa Luxemburg'un eylem ve düşün·
ceslnin birblrlnden ayniması olanaksızdır. Ne var
ki, bir ufak kitap çerçevesinde, hem eyleminin, hem
düşüncele.orlnln hakkım vermek kabiii de�ildir. Bu ne·
denle, iki işi birde yapmaya çalışırken, hiçbirint
başaramama durumuna düşmekten sakınmaya gay·
ret ederek, bu denemede, özellfkle, Rosa Luxem­
burg'un düşüncelerine, uluslararası sosyalist hareke·
te sürekli olarak yardım ettigl kadarnyla egılinmiştir.

Onun yazılanndan pek azı İngilizce'ye çevril­


miştir. Bu nedenle onun yazılanndan, elverdJ�l öl·
çüde, delişik bir seçme sunmak yararlıdır. Düsturu,
«her şeyden şüphe et» rnek olan 'bilimsel sosyalist
Rosa Luxemburg, herhalde, hiçbir şeyi, kendi eser·
lerinin eleştirisel bir değerlendirimi kadar arzulaya·
mazdı. Bu deneme, konusuna karşı bir hayranlık ve
eleştiri ruhu içinde yazılmıştır.

7
BÖLÜM: I

ROSA LUXEMBUR.G'UN HAYATI

Rosa Luxemburg, S Mart 1871 de küçük bir Po­


lonya kasabası olan Zamosc'da doğdu. İlk gençlik
yıllarından itibaren sosyalist hareket içinde faaldi.
Rus Sosyal Demokrat Partisinden (Bolşevikler ve
Menşevikler) 21 yıl kadar önce, 1882ı de kurulan Pro­
letarya adlı ihtilalci partiye girdi. Ta başından itiba­
ren, Proletarya Partisi, ilkeler ve program bakımın­
dan, Rusya'daki ihtilalci hareketin çok ilerisindeydi.
Rusya'daki ihtilalci hareketin, bir avuç aydının yü­
rüttüğü kişisel terörden öteye gidemediği dönemler­
de, Proletarya binlerce işçiyi greve götürüyor Ye ör­
gütlüyordu. Ne var ki, 1886 da önderlerinden dör·
dünün idamı, 23 ünün uzun süreli hapis cezasına
çarptıolması ve 200 kadarının sürgün edilmesi ne­
deniyle, Proletarya Partisi ıbaşsız kaldı. Sadece bazı
küçük gruplar, yıkıntının altında kalmaktan kurtu­
labilmişti. Rosa Luxemburg'un 16 yaşındayken bağ­
Iandığ'ı grup da bunlardan biriydi. 1889 da polis,
onun da peşine düştü. Rosa Luxemburg, Polanya'­
dan ayrılmak zorundaydı. Arkadaşları, Luxemburg'­
un yurt dışında, .cezaevinde olduğundan daha yarar-

9
lı işler başarabilece�ini düşünüyorlardı. Rosa Luiem­
burg, Rus ve Polanya'lı göçmenler için çok önemli
bir merkez olan İsviçre'ye, Zürih'e gitti. Orada üni­
versiteye girdi, doğa bilimleri, matematik ve ekono­
mi okudu. Bölgesel işçi hareketine ve ihtilalci göç­
menlerin güçlü entellektüel hayatına faal bir biçim­
de katıldı.

Birkaç yıl sonra �osa Luxemburg, Polanya ih­


tilalci sosyalist partisinin, önder kurarncısı olarak
kabul edildi. Paris'te yayınlanan Parti gazetesi Spra·
wa Rabotnicza'nin başlıca yazan haline geldi. 1894
de partinin adı olan Prole tarya, Polonya Krallı�ı
Sosyal Demokrat Partisi olarak değiştirildi; kısa sü·
re sonra bu
'
ad'at Lituvanya
.
eklendi. Rosa1 yaşamı·
nın "sonuna kadar Partinin (S'DKPL) önder kuram·
cı�ı olarak kaldı.

1893 A�stosunda, Rosa Luxemburg, Partiyi Sos­


yalist Enternasyonal kongresinde temsil etti. .Orada.
22 yaşındaki bu genç kadın, bir başka Polanya Par­
tisinin, Polonya Sosyalist Partisinin ( PPS) iyi bili­
,nen kıdemlileriyle çok mücadele etmek zorun­
da kaldı. Polanya Sosyalist Partisinin başlıca prog­
ramı, Polanya'nın bağımsızlığıydı. Polanya'daki ulu•
sal harekete destek olmanın ardında, uzun bir gele·
ne�in ağırlığı vardı; Marx ve Engels dahi, bunu, ken­
di politikalarının önemli bir esası olarak k�bul et­
mişlerdi. Bütün bunlardan yılınayan Rosa Luxem·
.

burg, Polonya SOsyalist Partisine karşıt bir durum


aldı; bu partiyi açık bir milliyetçilik eğilimi göster·
mekle ve işçileri sınıf mücadelesinden saptıimaya
yatkınlı:kla suçladı; eski ustalara karşıt bir tutum
takınarak, Polonya için ba�ımsızlık sloganına nıuha­
lefet etme cesai"P":i?j �österdi. (Rosa Luxemburg'un

lO
ulusal sonu{ konusundaki tutumu, 6 ncı bölümde
daıha aynntılı olarak ele alınmıştır).
Muhalifleri ona hayli yüklendiler. Marx ve En­
gels'in öğt!encisi olan Wilhelm Liebknecht gibi bazı­
ları, ise, Rosa Luxemlnırg'un, Çarın gizli polisinin
ajanı oldu�nu söyliyecek kadar ileri gittiler. Ne var
ki o, görüşlerinden kıl payı aynlmadı.
· Rosa Luxemburg'un entellektüel ,gelişmesi hep
sıçrayışlar şeklinde olmuştur. 1898 de dayanılmaz
bir çekimle Alman}'a'daki Uluslararası işçi hareke­
ti merkezine girmiş ve orada ilerlemiştir.
R. Luxemburg büyük bir gayretle yazmaya baş­
lamış ve bir süre sonra, zamanın en önemli Mark­
sist kurarn (teori) gazetesi olan Dle Neue Zeit gaze­
tesinin başlıca yazarlarından biri olmuştur. Rosa
Lux.emburg, yargılarında ve eleştirilerinde değişmez
biçimde ba�msızdı. Die Neue Zelt'ın Yazı İşleri Mü­
dürü olan ve «Marksizmin Papası» diye nitelenen
Karl Kautsky'nin o müthiş itibarı dahi, Rosa Lux­
emburg'u, bir defa do�ru bildiği ve inandığr fikir­
lerden saptırmaya yetmiyordu.
Rosa Lux.emburg, Almanya'daki işçi h�re­
ketine canü gönülden katıldı. Birçok sosyalist ga·
zetenin kadrosunda sürekli yazar olarak, bazılann·
da ise yazı işleri müdürü olarak çalışıyordu, miting·
lerde halka hitabediyor, ışçı hareketinin ona
yüklediği görevleri bütün gücüyle yerine getir!yor·
du. Konuşmalan ve yazıları baştan sona orijinaldi;
heyecandan çok mantığa yer veriyordu yazılarında
ve konuşmalanncla... Ve okurlarına, daha önce bil­
diklerinden daha büyük, daha geniş ufuklar açıyor-
du.
·

O sıralarda Almanya"daki hareket, biri devrim­


ci, öteki reformcu, iki ayrı eğilim gö�termeıkteydi.

ll
Almanya 1873 durgunluğundan bu yana şürekli bir
refah artışı içindeydi. İşçilerin yaşama düzeyi kesin�
tisiz olarak gelişiyordu, sendikalar ve kooperatiflJr
y�vaş da olsa güçleniyorlardı. İşçi hareketinin
büro)trasisi, Sosyal Demokrat Partinin Parlament-o·
d�. gittikçe daha fazla temsil edilir hale gelmesi so­
nucu, devrim fikrinden uzaklaştı ve tedrici gelişme·
ciliği ve reformculu� öteden beri inançları olarak
ilan edenlere do� yöneldi. Bu elilimin başlıca söz
cüsü, Engels'in öğrencilerinden Eduard Bernstein'di.
1896- 1898 yılları arasında Bernstein, Die Neu Zelt
gazetesinde, «Sosyalizmin Sorunlan » hakkında
· Marksizm ilkelerine ,gi tti kçe daha açıktan saldıran
bir yazı dizisi yayınladı. Uzun süren,_ tatsız bir tartış­
ma çıktı bu yüzden. Alman işçi hareketine henüt ka·
tılmış olan Rosa Ltixemburg derhal Marksizmi sa­
vunmaya koyuldu. Sosyal Reform ya da Sosyal l)ev�
rlm adlı kitapçı�yla, parlak ve heyecanlı bir biçim­
de, yaygın reformculuk- kanserine saldırdı. (Rosa
Luxemburg'un reformizmi eleştirisi konusunda da­
ha ayrıntılı bilgi 2 nci bölümde verilmiştir.)
Kısa bir süre sonra, 18� da Fransız «sosyaHsb i
Millerand, bir kapitalist partiyle karma )
.
hükümet
kıwdu. Rosa Luxemb urg bu denemeyi yakından izle·
di ve parlak bir yazı dizisinde tahlilini yaptı. Söz
konusu yazılarında, genellikle Fransız işçi hareke­
tinin durumu ve özellikle karma hükümetler sort,ınıf
üzerinde duruyordu. (2 nci bölüme bakınız) İngilte­
re'deki Macdonald fiyaskosundan, Almanya'daki We­
imar Cumburiyetinden, Fransa'da 1930. lardaki
Halk C aphe sinden ve aynı ülkede 'İkinci Düp,,a Sa­
vaşı sonrası karma hükümet lerden sonra, Rosa ·

Luxemburg'dan çıkanlan der sle rin, sadece tarihe ait


konular olm�dı� açıkça anla.ŞıLınıştı:r.

12
1903- 1904 de Rqsa Lwı:emburg, Lenin'le pole­
miğe girişti. ·Ulusal sorun (bölüm 6 ya bakınız), Par­
·

ti büriyesi kavramı ve Parti ile kütle eYlemleri (bö­


lüm S'e. bakınız) konusunda Lenin'le aynı göru�te
·
de�ildi.
1904 de cKayzer'e hakaret»

i
ten ötüıii, 3 ay ha-
pis cezasına çarptınldı, fakat cezaevinde sadece bir
ay kaldı. '
1905 de ilk Rus devriminin patlak vermesi üze­
rine, Polonya Partisi için, sürekli devrim fikrini ge­
liştiren ibroşurler ve yazı dizileri yayınladı.· Sürekli
devrim fikri daha önce Troçki ve Parvus tarafından
geliştirilmiş, fakat tamanın pek az Marksisti tara·
fından skdüıiilmüştü. Aralanndaki derin aynlı�a
ra�en hem bolşevikler hem menşevikler ,Rus ·de'\i·
riminin burjuva demokratik devrimi olaca�ına ina
nırlarken, Rosa, bu devrimin burjuva demokrasisi
aşamasımn ötesine, geçece�ini ve, ya işçi iktidarı ile
ya da tam bir yenjlgiyle sonuçlanaca�nı belirtiyor­
du. Onun sloganı şuydu: cköylüye &yanan devrı.n·
cl Proletarya dtktatörlüAti... » (x)
Devrim hakkında düşünmek, yazmak ve konuş­
mak Rosa Luxemburg'a yetmiyordu. Hayat düsturu
şuydu: «Başlangıçta eylem vardı...» Ve o �ıralarda
sa�lık durumunun kötü olmasına ra�men, �izlice
Rus Polonyasına giriyordu ( 1905 Aralık ayında). O
sıralarda devrimin da�da�ası geçmişti. Kütleler he<­
nüz aktifti, fakat gericilik başını kaldırdı�ı için mü­
teredditti. Bütün toplantılar yasaklanmışıı, ancak iş·
çiler kendi kalelerinde, fabrikalarda yine de topla-
.
(x) Stalin'In Rosa Luxemburg'u öltim.iinden sonra 1931 de
Troçkist olarak llibı etmesi boşuna değildir. (Balanız Sta­
lin, Eserler, CUt Xlll, S. 86 - 104).

13
nıyorlaııd� Bütün işçi gazeteleri yruıaklanmıştı, sa�
dece Rosa Luxemburg'un Party gazetesi, gizlice bası­
lıyor ve her gün çıkıyordu. 4 Mart 1906 da tutuklandı
ve önce· cezaevinde sonra bir kalede, dört ·ay hapis
yattı. Sonra kötü. sağlık durumu ve Alman uyruğun­
da bulunuşu nedeniyle salıverildi ve ülkeden· çıka·
rıldı.
Rus devrimi, Rosa Luxemburg'urı yıllar önce or­
taya koyduğu bir fikre yeniden can vermişti!' Siya­
sal ya da �konomik kütle g r e v 1 e r i, dev·
rimci işçilerin iktidar :n;ı.ücadelesi için,de, başlıca tJ,n­
suru meydana getirir ve sosyalist devrimi, - önceki
bütün devrimlerden ayırır. Rosa Luxemburg bu fi�
ri, yeni tarihsel denemenin ışığında daha ineelikle
işledi. ( 3 üncü bölüme bakınız).
Rosa Luxemburg bu gerçeğe, bir halk toplantı­
sında değindiği için «Şiddet hareketleıinl kışkırt-tıjıı)
gerekçesiyle, bu defa Almanya'da suçlandı ve iki av
cezaevinde kaldı.
, 1007 de Stuftgart'da toplanan Sosyalist Enter­
nasyonal kongresine katıldı. Rus ve Polonya Parti·
leri adına yaptığı konuşmada, emperyalist savaşa ve
mijitarizme karşı, bir belli devrimci davranış fikri­
ni geliştirdi. (4 üncü bölüme bakınız).
1905 - 1910 yıllan arasında Rosa Luxem:burg
ile, Kautsky'nin kurarncısı olduğu SPD'nin merkezci
liderliği arasındaki aynlık genişledi. Rosa Luxem­
burg zaten 1907 de parti önderlerinin, Marksizmi
yol olarak seçriıiş olmalarına ra�en, kararlı bir ey­
lem istiyen bazı 'durumlarda çekingenlik gösterebi­
leceklerinden korktu�u belirtmişti. 1910 da işçi·
lerin iktidar yolu konusunda Rosa Luxemburg ile
Karl Kautsky arasındaki kesin kopma gerçekleştiği

14
zanıan, anlaşmılzlık zirveye ulaşmıştı. O tarihten iti·
baren, SPD'de üç ayn eğilim belirdi: Giderek em·
peryalist bir politikayı benimseyen reformistler;
Kautsky'nin önderli�dek.i Marksist merkez ( Rosa
Luxemburg Kautsky'ye bataklık önderi adını takmış­
tı); ve başlıca önderi RQsa Luxemburg olan dev·
rimci kanat ...
1913 ae Rosa Luxemburg en önemli kuramsal
çalışmasını, «The Accumulatlon of Capital. /1 Cont·
ributlon to the Economic Explanati on of İmperi·
aHsm.», •Sermaye birikimi. Emperyalizmfn eko·
nonılk izahına katkı.• adlı yapıtını yayınladı. Bu.
kuşkusuz, Kapital'den beri, Marksist ekonomik öğ·
retiye, belli başlı önemli katkılardan biridir. ·Bilgi
zengiınliği, üslfı.p parlaklığı, tahlil keskinliğj ve entel­
lektüel ba�msızlığıyla bu kitap, Marx'm Biogırafisi'·
nin yazan Mehring'in dediği gibi, herhangi bir Mark­
sist yapıta göre, Kapital'e en yakın olanıydı. Bu ki­
tabın üzerine eğildiği sorun, büyük kuram5al ve si­
yasal bir önem taşımaktadır: Kitap özellikle kapita·
lizmin yeni, geri ülkelere doğru yayılmasının iç çe·
lişmeler ve düzenin istikran üzerinde ne dir etkile·
ri oldu�u incelemektedir. (Bu çalışmayla ilgili tah�­
lil için 8 inci bölüme bakınız).
20 Şubat 1914 de Rosa Luxemburg, askerleri is­
yana kıştırttığı iddiasıyla tekrar tutuklandı. Suçlan­
masına sebep olan konuşmasında o şöyle demişti:
«Btzden, Fransız ya da başka yabancı kardeşlerimizi
öldürmemfzl bekllyorlarsa, o zaman olılara «Hayır
katiyen. » cevabmı verelim.• Rosa Luxemburg mah
..

kemede sanık olmaktan çıkıp savcı haline geldi. Son·


radan "MiHtarlsm, War and the Working Class•,
«Militarizm, Savaş ve Emekçi Sınıf• adlı al­
tında yayınladığı konuşması, emperyalizmi, devrim-

15
ci sosyalizm açısından çok öneJDli bir suçlamaydı.
Duruşması sonunda bir yıl hapis cezasına �tınl·
dı, ancak yine de çabalarından alıkonamadı. Mahk�
me salonundan çıkar çıkınaz, bir toplantıya gitmiş
ve devrimci, savaş aleyh tan propagandasını tek�at­
lamıştı.
Birinçi Dünya Savaşı patladığı zaman sosyalist
partinin bütün önderleri, bir yurtseverlik akıntısına
kapılmışlardı. 3 Ağustos 1914 de, Alman Sosyal,4:>e­
mo �ratlannm Meclis ·grubu, Kayzer hükümetinin
savaş kredileri lehinde oy vermeyi kararlaştırmıştı.
111 milletvekilinden s adece 1S'i karşıt oy ·verı:ne ar..
zusu gösterdi. Ancak dilekleri redded.ilince, onlar da
parti disiplinine boyun eğdiler ve 4 Ağustos'ta bü­
tün Sosyal Demokrat grubu, savaş kredileri lehinde
oy kullandı. Birkaç �y sonra 2 Aralıkta loÇ.arl Liebk­
necht parti disipliniyle alay ederek, · vicdanı nasıl
emrediyorsa ona göre oy verdi. Savaş kredil�rine
karşı oy veren tek kişi oydu.
Parti liderlerinin bu kararı, Rosa Luxemburg'a
vurulmuş zalim bir darbeydi. Ama o yine de umut­
suzluğa düşmedi. Sosyal Demokrat- milletvekilleri­
nin, Kayzer'in bayrağı altında birleştikleri gün, 4
A�stos günü, küçük bir sosyalist grup, Rosa Lux·
emburg'un evinde toplanmış ve savaşa karşı hare­
kete geçme karan almıştı . Luxemburg, Karl Liebk­
nedht, Franz Mehring ve Klara Zetkin'in önderli�n­
deki bu grup, sonradan Spartak.üs Birli�'ne dönüş·
tü. Rosa, enternasyonal sosyalizmin bayrağını yük·
sekte tutarak, dört yıl boyunca ve çoğu zaman ceza­
evinden, devrimcileri yönetmeye, esinlendirmeye ve
örgüdemeye devam etti. (Onun savaş aleyh tarı po·
litikası· hakkında aynntdı bilgi 4 üncü bölümde ve­
rilmiştir).

16
Savaşın patlak vermesi Rosa Luxemburg-u, Po­
lanya işçi hareketinden U2iak bıraktı. Fakat . Polan­
ya Partisinin enternasyonal sosyalizm idealine sa­
dık kalışından derin bir tatmin duygusu duyuyor­
du.
Rusya'da 1917 Şubat devrimi, Rosa Luxemburg'­
un, savaşa karşı devıimci muhalefet politikasının
ve emperyalist hükümetleri alaşa�ı _etme çabasının
gerçekleşmesiydi. Olaylan 'cezaevinden sabırsızlıkla
izliyor ve gelecek için onlardan dersler çıkarmaya
çalışıyordu. Tereddüt etmeksizin, Şubı at zaferinin,
çatışmanın sonu de�il, başlangıcı olduğunu ve yal­
nızca ışçı iktidarının , barışı güven altına ala­
bilece�ini söylüyordu. Cezaevinden, Alman işçileriy-
.. le askerlerine hitaben, ça�n üstüne ça� yayınlıyor,
• onları, Rus kardeşleri gibi davranmaya, Junker'leri
ve kapitalistleri devirerek, bir yandan Rus devrimi­
ne hizmet ederken, bir yandan da kendilerini, ka­
pitalist barbarlığın yıkıntısı altında ölmekten korun­
maya davet ediyordu.
· Rosa Luxemburg Ekim devrimini de sevinçle
karşıladı ve bu hareketi geniş ölçüde övdü. Ancak
aynı zamanda, Bolşeviklerin, işçi hareketinin ·hiz­
metinde oldüklan hususunda, her şeyin eleştirisiz
kabul edilmemesi gerekti�ine inanıyordu. Çok önce­
den açıkça gönnüştü ki, �er Rus devrimi tecrit
edilmiş kalırsa, bir takım tahrifler, gelişmesini engel­
leyebilirdi; ve nitekim Sovyet Rusya'nın gelişmesinin
daha ilk zamanlannda, bu gibi tahriflere, özellikle
demokrasi sorununa de�indi. (7 nci bölüme, bakı­
nız.)
8 Kasım 1918 de Alman devrimi, Rosa Luxem·
burg'u cezaevinden kurtardı. O, bütün gücü ve is­
teğiyle, kendisini devrimin içine attı. Ne var ki, geri·

17
c1 güçler kuvvetliydi. Sağ kanat Sosyal Demokrat li­
derlerle eski Kayzer ordusunun general leri kuvvet­
lerini, devrimci proletaryayı bastırmak ve ezmek iç in
birleştirdiler. Binlerce işçi k atledildi ; 15 Ocak 1919
da Karl Liebknecht öldürüldü; aynı gün bir askerin
tüfek dipçiği Rosa Luxernburg'un başını ezdi.
. Onun ölümüyl e uluslararası işçi hareketi en
asi l önderlerinden . bfrini yitirdi. Mehring'in . deyi·
şiyle «Marx ve EngelS'In bllimsel halefieri arasmda·
kt en parlak zeki.» artık yoktu. O, ölümünde ·olduğu
gibi hayatında da her şeyi insanlığın kurtuluşu uğ·
run a harcamıştı.

18
' BÖLÜM . ll

MARK.SİZMİ SAVUNMA

Sosyal R.efoırm mu,


Sosyal Devrim ml?

Rosa Luxempurg'un yapıdan, bir baştan öteki


uca kadar tümüyle; kapitalizmi, devrimci yöntem­
lerle alaşa�ı etmek yerine kötü bir biçimde onaran
ve emekçi hareketinin amaçlannı kısıtlayan reform­
culu�a karşı, bir çabanın ü:riinüydü.
Reformizmin, ya da daha sonra yaygınlaştığı gi­
bi revizyoniznıin en ünlü sözcüsü, Rosa'nm kendisi­
ne karşı ilk defa açık cephe aldığı Eduard Bernstein'­
di. Bernstein'in görüşlerini, Rosa Luxemburg, cSos·
yal Reforll) mu, Sosyal Devrim mi?» adlı kitapçı�ın­
da kesinlikle çürüttü. İki yazı dizisinden meydana
gelen söz konusu kitapçık, ilkin 1 898 Eylüliinde,
Bernstein'in Die Neue Zelt gazetesinde çıkan maka­
lelerine cevap olarak; ikinci defa ise 1899 Nisan'ında
onun •Sosyalizmin ön koşullan ve Sosyal Demokra­
sinin Görevleri» adlı kitabına karşılık olarak yayın­
landı.

ı9
..
Bernstein, emekçi hareketinin temel niteliğini,.
sosyal devrim hareketi olarak değil, «bir demokraıtik
sosyalist reform hareketi» olarak tanımlamıştı.
Marx'a karşı, kapitaJizm içindeki çelişmelerin kes·
kinleşmediğini, fakat gittikçe hafifletildiğini, kapi­
talizmin düzenli olarak ehlileştirildiğini, günden gü­
ne daha uysaltaştığını öne sürüyordu. Karteller,
tröstler ve kredi kurumları, sistemin anarşik tabiatı­
·
nı adım adım düzeltiyorlardı, bu yüzden de Marx'ın
düşlediği, durgunlukların tekrarlanması y�rine, sü­
rekli refaha döğru bir eğilim vardı. Bernstein'a gö·
re, orta sınıfın yaşama yeteneği ve sermaye sahipli·
ğinin, sermaye ortaklıklan aracılığıyla dalıçı demok­
ratik bir biçimde dağılımı nedeniyle, sosyal çelişme·
ler de zayıflıyordu. Sistemin, . günün gereklerine
uyarlığı, sendikalann ve kooperatifierin çalışmaları
sonucu, işçi sınıfının iktisadi sosyal ve siyasal koşul·
lannız:ı iyileştirilmesinde de kendini göstermişti.

Bernstein, bu çözümlemeden, sosyalist partinin,


kendini, işçi sınıfının yaşama koşullarını adım adım
iyileştirmeye adaması ve siyasal gücü, devrimci yol·
dan ele geçirmeye çalışmaması sonucunu çıkarıyor­
du.

Kapiltallzınde
Çellşmeler

Bernsteiı;ı'a karşılık Rosa Luxemburg kapitalist


tekellerin (karteller ve tröstler) ve kredi kurunila­
rının kapitalizmdeki çelişmeyi hafifletmeye değil, de­
rinleştinneye yöneldiğini öne sürdü. Rosa Luxem­
-burg tekellerin görevini şöyle tanımlıyor:

20
«Geınelllkle, kaırteller, kapitalist gelişmenin belli
bı:lr safhası olarak görünür. Son çözümlemede kapi­
talist gelişme, kapitalist dünyadaki anarşiyl ağırlaş­
tınr, kaplıtal.i.mıfn iç çelişmelerini olgunlaştınr. Kar­
teller, üreticiyle tü:ketlcl arasındaki çatışmayı kes·
klnleştkerek, üretim biçimiyle değişim (mübadele).
arasmda zaten var olan çellşmeyl atu"laştınr. Kar­
teller bundan başka, çalışan sınıfı, örgütlenmiş �r­
mayenin üstün gücüyle haşin bir biçimde y&yüze
bırakarak, sermaye ile emek arasmdakl çatışmayı
arrttırırlar.
Nihayet kapitalist birleşimler, kapitalist dünya
ekonomlslnin uluslararası niteliif ile devletin ulusal
nltelıllf arasmdaki çellşmeyl, her zaman, kapitalist
devletler arasındaki farklılıklan kesldnleştlren, ge­
nel bir gümrük tarifesi savaşıyla beraber yürütül·
dükleri için a�rlaştınrlar. Buna kartellerln, üreti­
min yopnlaştınlması, teknik gelişmede ve sairedeo..
Id devrimci etkıislni de ekle:mellvlz.
· Bir başka deyişle,· kapitalist ekonomideki nihai
1
etkilerl açısından deAerlendirlldlkleri zaman, kartel·
ler ve tröstlerin kapitalist sistemin lylleşmesi aracı
olmadıklan görülür. Karteller ve trösd«, kapitaliz·
min çe:ltşmelerlnl azalımayı başaramazlar. Tam ter­
sine, pttikçe büyüyen bir anarşinin aracı olarak gö­
rünürler. Kapitalimıln lç çelişınelerlnfn daha da ge·
lişmeslni teşvik ederler. Kapitalizmin gelecek ge­
nel çöküşünü çabuklaştınrlar.» (Reform ya da Dev­
rim, Bombay 195 1, S. 14- 15.)

Kredi de, demiştir Rosa Luxemıburg, kapitalist


buhranı geçiştirmekten uzaktır ve aslında buhranı,
daha da derinleştirir. Kredinin iki en önemli göre­
vi, üretimi genişletmek ve değişimi kolaylaştırmak-

21
tır..Pakat her iki hal de, sistemin düzensizli�ini ağır-­
laştınr. K apitalist ekonomik buhranlar,. ütetinıin
!i Ürek li olarak genişleme eğilimi .ile kapitalist paza­
rın sınırlı tüketim kapasitesi arasındaki çelişn1ele-·
rin sonucu olarak gelişir. Kredi, bir yandan üretimi
destekliyerek üretim fazlası yaratmayı teşvike yöne­
lir ve bizzat kendisi , karşı koşullar içinde, vahim bir
düzensizliğin yaratıcısı olarak , ekonomiyi daha çok
sarsına ve buhranı dapa derinleştirme eğilimi gös­
terir. Kredinin spekülasyonu teşvi kteki rolü, p.yrı·.
ca, kapitalist üretim biçimindeki düzensizHği arttı-
rıcı bir başka unsurdur.
Bernstein'in, kapitalizmdeki çelişmelerin azal­
dığı yolundaki iddiasında başl ıca kozu, 1873 den be­
ri, yirmi yıl boyunca kapitalizmin belli başlı ibir dur­
gunluk göstermediği şeklindeydi. «Bernstein, .1898
de, Marx'm bulıran kuraınım., ancak ve henüz red·
detmişti kı, 1900 de ağır, genel bir buhran patlak
verdi. Yedi yıl sonra da Birleşik Devletlerde başlı·
yan yeni bir buhran, dünya piyasasını allak bullak
etti. Gerçekler «intibak» kuraıııımn.yanlış olduğunu
kanıtladı. Bu durum aynı zamanda, M arx'ni buhraıı
kuranımı, belli bir zaman süresi Içinde hiçbir bulı­
ran do�adığı gerekçesiyle bir yana bırakanlann,
söz konusu kuramın özünü, onun ildncl dereceden
bir esasıyla -on yıllık süre- karıştl!i"dıklarıilı gös-
terdi. Modern kapitalist endüstrlde bulıran döne­
minin, on yılirk periyodlar halfnde belirlenmesi,
Marx 'Ve Engels'e göre, sadece 1860 ve 1870 gerçeği·
nin basit bir lfadesinden lbarettl. Bu, dotal biı' ya·
saya değU, genç kapitalizmin süratle yayılan faaliye­
tine ntşkiıı belli tarihi koşullara dayandırılmıştı.»
(Reform ya da Devrim, B o mbay 1 951 , S. 15) Gerçek­
te «buhranlar her beş ya da bn yılda bir veya hiç

22
deıtlse sekiz ya da yirmi yılda blır tekrar eder Ka­
.. .

pitalist üretfınfn, kendisini dellşfıne (mübadeleye j


uydurabJ.lecelt (adapte edebileeelf) Inancı, iki şey·
den blrlni önced� varsayar: Ya dünya piyasası sı·
nırsız olarak yayılabilir ya da tam tersine üretici
güçler kendini öylesine kayıt altına alır ki, pazar sı·
llliL"lannm ötesine geçemez. İlk varsayım maddi bir
imkAnsızlık gösterir. İkinci varsayım Ise, bütün dal­
larda her gün yeni üretici gi,içler yaratan sürekli tek­
nik gelişme dolayısiyle mümkün deiildir.» (Reform
ya da Devrim, Bombay 1951 , S., 16).
Gerçekte Rosa Luxembuı:ıg, kapitalizmin gittik­
çe şiddetlenen. çelişmelerinin - artan üretici güç
lerle üretim ilişkileri arasındaki çelişıneler- Mark­
sizme temel oldu�nu öne sürdü. Bu çelişmelerin,
kendilerini, felaketli' bir bulıranda göstermelerinin
önemi ikinci d.erecedeydi. (Reform ya da Devrim.
Bombay 1951, S. 7)
Temel çelişmenin kendisini ifade biçimi, kapsa­
mı kadar önemli deiildi. Bu noktada şunu söylemek
gerek: Rosa Luxemburg'un, temel çelişlllelerin; üre­
tici güçleri müthiş surette israf eden sürekli . savaş
ekonomisi içinde kendilerini ifade edebilecekleri fik·
rini reddetmesi ihtimal dahilinde deiildi.
Rosa Luxemburg, Bernstein'in, kapitalizm iÇin­
de ıderinleşen çelişmeleri reddetmekle sosyalizm için
yapılan mücadeleleri kökünden hudadılım belirti­
yordu. Sosyalizm böylece, iktisadi bir zorunluluk
olmaktan çıkıyor, umut edilen bir ideal, bir ütopya
biçimine dönüşüyordu. \
,

Bemstein şöyle yakınıyordu: «Sosyalizmi bir


sbnucu gibi sunm� ı.ılye?»,
ekonomik zorlamanın
•İ� anlayışını, adalet duygusunu, iradesini Jii.

23
çin küçültmeli?» (Worwaerts, 26 Mart 1899) Rosa
Luxemburg'un açıklaması: «&rristeln'in e.şslz ada·
let dağıtımına ıinsanm özgür iradesi sayesinde. eko­
nomik zorunluluk sonucu olaırak hareket eden insa­
nın iradesi sayesinde değil -çünkü bu iradenin
kendisi sadece bir aiettir-, ama insanın adalet an­
layışı sebebiyle, insanın adalet düşüncesi sebebiyle
·

ulaşılacaktır.
«Böylece, büyük bir mutlulukla, adalet ilkesi·
ne, dünyanm bütün ıslahatçılarınm, o tarihlerde da­
ha uygun ulaştırma araçlan bulunmadığı için, üze.
rinde sallanarak uyutulduklan o iinlü savaş atma
yeniden dönüyoruz. Tarihin Don Kişotlarının büyült
dünya: ıret'bnnuna doğru dört nala sürdükleri, ama
sonra da evlerine gözleri morannış, çürüik içinde
döndükleri o ağianacak halil . Rosinante'ye dönüp
geliyoruz.» (Reform ya da Devrim, S. 52).
Sosyalizm özlemi, kapitalizmin çelişmelerinden
soyutlanırsa, idealist bir kuruntu haline gelir.

Sendikaların Rolü

Yukarda belirtildiği üzere, Eduard Bernstein ve


ondan sonra birçok Bernstein'ler, örneğin Çağdaş
Kapitalizm adlı eserinde John Strachey, sendikala­
ra, kapitalizmi zayıflatan bir silah gözüyle bakmış-
' tır. Rosa Luxemburg ise tam tersine, sendikalann,
ücret seviyesini bir ölçüde etkileyebilecekleıini, an·
cak, kendi başlanna, ücretli - emek sistemini ve
ücret seviyesini tayin eden objektif ekonomik un·
surlan deviremiyecekleıini öne sürmüştür.
«SendJkalar, kainn saidıniatma karşı , emek
gücünün savunma örgütü 6lmaktan başka bir şey

24
detlldirler. Çalışan sınıfın, kapitalls t ekonomlnıln
baskısına karşı direnişini ifade eder.
Sendikalar, emek gücü pazarında, dıırumu et­
kileme fonksiyonuna sahiptirler. Fakat bu etki, top·
lunıumuzdaki orta tabakanın sürekli olarak prole·
terleşmesi yüzünden, Işçi pazanna ·sürekli olarak
mal getiren bu us(ll yüzünden gücünü yitirmiştir.
Sendikalann ikinci görevi, Işçilerin içinde bulun·
duldan yaşama koşullarını düzeltmektir.• Bu, sen­
dikaların, çalışan sımfa giden toplumsal zenginlik
payını arttınna girişimi demektir. Ne :var ki bu pay,
çaresiz bir dblal süreç gtbi, enıelin üretken­
lllindeki artış yüzünden azaltılınaktadır.
Blır başka deyişle, kapitalist toplumun nesnel
objektif koşulları, sendik aların iki ekonomik fonksi·
yonunu bir çeşit kaçınılmaz emek Sısyphus'una dö·
nüştürür. (x) Çünkü, sendikasının faaliyeti sonucu,
işçi, emek gücü pazarının dununuyla, uyuşumlu
·

olarak tam kendisine verlimesi gereken ücret mik­


tarım elde etmeyi başarır. Sendika faaliyetleri so­
nucu, kapitallst ücıretler �unu işler ve ekonomik
gelişmenin bastırıcı eğilimi mefluç hale gelir, ya da
daha dop-usu zayıflar. (Reform ya da De:vrim,
Bombay 1951, S. 50- 51 ) .
Bir emek Sisyphus'u!... Bu deyim Alman sen·
dika bürokratlannı çok kızdırdı. Onlar, sendika ça­
basının, her ne kadar kapitalizmin, işçilerin stan·
dartlannı gün gt:_çtikçe zayıflatma tehdidine karşı
korumakta yararlı ise de, işçi sınıfını özgürleştirme
çabasının yerini tutamıyacağını itiraf edemediler.

(x) Sfsyphwı, Mitolojide Korent Kıralıdır. Bilyfik bir taşı, tepe·


ye yıtvarlamaya mabldlnı edilmiştir. Taş sürekli olarak geri
yuvarlandıp için onun ıöre'Vi de slirekli olmuftUr.

25
Parlamentarlzm

1Berns�ein'a göre, ı:ıasıl seqdikalar ve koopera·


tifler sosyılı.izme ulaşmak için temel ekonomik kal·
dıraçlar ise, aynı biçimde, parlamenter demokrasi
de bu dönüşümün siyasal kaldıracıydı. . Ona göre
parlamento, toplum isteginin timsali ve bir sınıf üs·
tü kurumdu.

Ancak Rosa Luxemburg cŞfındild devlet, diyor­


du, geliŞert emekçi sınıfı temsil etmiyor. Bu devlet,
kapitalist k.plumu temsil edfyer. Şimdiki devlet bir
sınıf devletldtr.• (Reform ya da Devrim, B omba y
1951, S. 22) «Herşeyi düşünerek söylüyorum, parla­
mentarlzm, bütün Mr kapitallst toplumu derece de­
rece etkisi altmda bırakan, dolrudan bir sosyalist
unsur dejl]dlr. Tam tersine, burjuva sınıf devletinin
özel bir blçtm.ldir. (Reform ya da Devrim, Bombay .
1951, ıS. �9- 30).

Karma Hükümetler

Almanya'da, sosyalizme parlamento yoluyla eriş·


me tartışmala nnın zirveye ulaştı� o sıralarda, bili·
nen şey, Fransız sosyalistlerinin, ilk defa olarak, si­
yasal iktidan, parlamento yoluyla ele geçirrriiş ol­
malanydı. 1899 Haziranında Alexandre Millerand,
Waldeck - Rousseau'nun radikal hükümetine gir­
miş, Paris Komününü bo�azlıyan general Galliffet'·
ile yanyana oturmuştu. Bu hareket, Fransız sosyalist
lider Jaures ve sa� kanat reformİstleri tarafından,
büyük bir taktik dönüm noktası olarak alkışlan·
mıştı: Siyasal iktidar, artık yalnızca burjuvazi tara-

26
fından de�il, burjuvaziyle prole tarya tarafından bir­
likte kullanılacaktı. Onlara göre durum, kapitalizm-
den sosyalizme dönüşümün ifadesiydi.
,
Rosa, kapitalist ve sosyalist partiler arasındaki
bu ilk karma hükümet denemesini çok yakından iz­
ledi. Bu karma hükfunetin, işçi sımfını elinden ve
aya�ından hükümete ba�ıyarak, gerçek gücünü gps­
terrnekten alıkoyduğunu belirtti. Gerçekte, fırsatçı- '
lann eyavan muhalefet» dedikleri şey, daha yaradi ·

ve pratik bir politikaydı. « gerçek, çabuk ve ma·


. • .

kCi:l reformlan yapması imkAnsız olan ıtedr:lci gehf·


me polltlkasmdan uzak bir muhalefet yolu, genelllk­
le azınlık partUerlnln ve özelhkle sosyalist azınlık
partilerlnbı pratik başarı satlıyablleceklerl tek yob
du. ( P. Frohlich, Rosa Luxeınbu rg Hayatı ve Eserl,eti,
Londra 1940. S. 84 ) .
Sosyalist bir partinin yalnızca anti · kapitalist
bir ça:baya fırsat veren davranışlara girmesi gerekir­
di. «Şüphesiz, etkili olabilmek için, Sosyal Demokra­
si, şlmd.lkl devletten alablleceli herşeyi almak ve
her yeri işgal etmek zorundadır. Ancak bunun için
gerekli ön koşul, ele geçirilen mevzilerln, sınıf
savaşını, b:urjuvazlye ve onun devletbıe karşı savaşı
mümkün kılacak mevziler olntaJıdır.» (Rosa Lux­
emburg, Seçilmiş Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955,
s. 6 1 . )
Ve Rosa Luxemburg şu · sonuca vanyordu :
«Buırjuva toplumunda Sosyal Demokrasinin ro·
lü ttıuhalefettir; o, egemen bir p arti olarak, ancak
burjuva devletinin yıkınıılan üzerinde yükselebtllr. »
(Aynı Eser, S. 64) .
Rosa Luxernburg, karma hükümet denemesinin
tabiatındaki nihai tehlikeleri şöyle be lirtiyordu:

27
«Cumhuriyetin yoıntlma:k bllmez savunucusu Jaures,
Sezarizm'e (Roma Kayzerlerinin mutlak hükümeti)
yol hazırlıyor. Bu kötü bir şakadır, fakat tarih böy­
lesi şakalarla doludur.» ( P. Frohlich, Rosa Lu.·<:em-
burg, Hayatı ve Eserleri, Londra 1940, S. 84) .
Tam bir peygamber kehaneti! . . . İngiltere'de
Macdonald fiyaskosu Almanya'da Weimer Cumhuri­
yetinin yerini Hitler'in alması, Fransa'da 1930 lar
. .

daki Halk Cephesinin ve İkinci Dünya Savaşından


sonra, de Gaulle'e yol açan karma hükümetlerin if­
lası, karma hükümet politikasının nihai ıtıeyvalarin·
dan bir kısmıdır.

Devrimci Şiddet

Reformistlere göre, parlamenta:rizm ve burjuva


meşruiyetçiliği, şiddetin sona ermesi demekti. Oysa
Rosa tam tersini savunuyordu: «Burjuva meşruiyet­
çiliifnin ıtüm fonksiyonu gerçekte nedir? E�er «ÖZ·
gür biır yurttaş» bir başkası tarafmdatı, a.rZusu dışm­
da tutulur ve bir süre için hapsedilirse, herkesin
derhal anlıyacap üzere, bir şiddet hareketine baş·
vurulmuştur. Ancak, Ceza Kanunu diye bilinen ka­
nuna uygun olarak· harekete geçi]rlr ve tutuklıyanlar
hftpsedilirse1 herşey barışçı ve meşııl bir biçime gi­
rer. E�r adanuiı biri, bf.şkaları tarafından arkada.t·
larını öldürme�e zorlanırsa� o zaman ortada açıkça
bir şiddet hareketi Vat" demektir. Ancak, bu zorla·
yışm adı «askeri hizmet» olduttı sürece, iyi yurttaş,
herşeyin tam anlamıyla meşrO. ve düzenli oldu� fik·
riyle teselli edilir. E�er bir yurttaş, iste�e rağmen,
bir başkası tarafından mülkiyetinin ya da kazancı­
nın biır kısmından yoksun bırakılırsa, açıkça görü-

28
lür Id, ortada bir şiddet hareketi vardır. Fakat bu
usUlün adı cdbiayh vergi• olursa, o zaman hçrşey
haklıdır.
Bir başka deyişle, bize kendini burj uva nıeş·
rulyetçilllf maskesi arkasında sunan şey, egemen
sınıf tarafmdan uyulması zoı.nınlu bir ölçü olarak
ortaya konmuş bir sınıf şiddet hareketinden başka
birşey dellldlr. Bir zamanlar, kişisel şiddet hareketi
· de böyle bir zorunlu ölçü. olarak ortaya çıkmıştı.
Burjuva hukukçusunun ve aynı biçimde fırsatçı sos·
yalütin kafasmda, sanki gerçek bu deA"flmJş gibi,
tepetaldak edilerek şöyle yansıtılmıştır: Meşrii usUl,
soyut •adalet. in batımsız bir eseri ve devlet zoru
bir sonuç, hukukun bir yaptırımı olarak ortaya çık­
mıştır. Gerçekte, dotru olan, tamamen bunun ter­
sidiır. Burjuva meşruiyeti ve gelişme Yolunda kanun
koyucu olarak parlAmentaıüm, burjuvazinin siyasal
zorlayışınm, kendisini ekoıiomlk temelini gellştlre·
rek belli bir sosyal biçim içinde ifade etmesinden
başka birşey de�lldir • (Rosa Luxemıburg, Seçilmiş
.

Eserler, Cilt III, Berlin, S. 361 - 362 }..


Bundan ötürü, bizzat kapitalizmin kurduğu ve
temelde burjuva zorlayışının ifadesinden başka bir
şey olmayan hukuki biçimlerle, kapitalizmin yerini
alma fikri saçmadır. Son çözümlemede, kapitalizmi
devirmek için, iıhtilalci şiddet gereklidir: •Şiddet
kullartmaık, işçi sınıfı Için daima !k,n çare ola­
rak kalacaktır, sınıf çatışmasının yüce kanunu, ba·
zan su yüzüne çıkmamış olarak, bazan da aktif bi·
çimde var olacaktır.» (Aynı Eser Cilt III, S. 366 )
Rosa Luxemburg'un 1902 de yazdığı şu cümle­
ler, Weimar Cumhuriyetinin çöküşünden sonra, na­
sıl bir kehanette bulunduğunu gösterir:
«Eler Sosyal DenwkraSi oportünılst göıiişü ka··

29
bul edeı- ve ·işçi smıfm biırjuva rneşrıdyetçlll·
jind�n hlçbti- zaman aynlmıyaca�Jm taahhüt ederse,
o zaman parlamento yoluyla ya da başka yollardan
yürütülen bütün faaliyetler, er ya da geç sefil bir
biçimde çöker ve meydanı, gerici şiddetin egemen·
llAJne, hiç engelsiz bırakmış olur.» (Aynı Eser, Cilt
III, S. 366 ) .
Fakat Rosa Luxemburg işçilerin, sömürü v e has•
kıya karşı devrime başvurmak zorunda bırakıldık­
lanm biliyordu ve dökülen her damla kandan büyük
bir acı duyuyordu. Alman devriminde şöyle yaz­
mıştı: «Uluslarm emperyalist emellerle katledildlji
dört yıl boyunca kan nehirlerl akmıştır. Şimdi, biz
bu deAerli sıvının her damlasmm şerefle ve kristal
bardaklar Içinde konınacajından emin olmak .zo­
rundayız. Zincirlenemiyen devrimci güç ve geniş
insancıl duygu . . . lşte sosyallzmln gerçek nefesi . . .
Bütün dünyanın altlist edıilınesi gerektili doArudur,
fakat dökülmesi önlenebllecek bir damla gözyaşını
önlememek suçtur; bir insanın önemli bir iş yap·
makta acele gösterınesi ve yolu üzerindeki soluca­
nın üstilne düşüncesizce yürümesi bir suç teşebbü·
südür.» (Rote Fahne, 18 Kasım 1968)

Açlık ve Devrim

Reformistler ve devrimci olduklannı söyleyen


bazıları arasmda geçerli olan kuram, sadece açlığın,
işçileri, devrimci bir yol izlemeye sürükleyebil�ceği
şeklindeki kuramdır: Reformistlere göre, Merkezi
ve Batı Avrupa'nın hali vakti yerinde işçileri, bu yüz­
den, açlıktan ve mazlum Rus işçilerinden pek az şey
öğrenebilmişlerdi. Rosa LuxeınPurg 1906 d a, bu yan­
lış görüşte önemli bir düzeltme yaptı:

30
cÇarhk zamanında, devrimden' önce, :Işçi sını­
fının yaşama koşullannın, dllendleıinkl gibi oldu­
Au flkrl, çok, ·ab artılmıştll". Oysa tam tersine el&ı­
noınlk ve siyasal çabalarda büyük ölçüde etklll olan,
geniş endüstrUerdekl ve büyük kentlerdeki Işçi ta­
bakasının yaşama koşullan, Alman proletaryasının·
kinden hiç de aşaiJ değildi; gerçekten bazı alanlarda
aynı, bazılannda Ise Rusya'da alınan ücret Alman·
yadakinden fazlaydı. Aynca, Iş saatleri konusunda
da Iki ülkede geniş endüs1ırller arasında,kl fark, .na·
�n dılkkatl çeldclydı Bundan ötürü, Rus :Işçi sı·
nıfmın, Helo�lann (Eski İs�arta'da en aşaiJ sınıf·
tan köle) maddi ve kültürel şartianna sahip olduğu
var�YJI\ll bir uydurmadan başka bir şey delfldl. Bu
flklr, deVrlmln gerçekleri ve o dewlm lçlnde prole­
taryanın önemil rolüyle çel:işlktlr. Bu devıim, yok·
sul dileneller tarafından yapılmış de�.Idlr; Peters­
burg'da, Varşova'da, Moskova'da ve Odesa'dald ça·
· tışmanın öncü ı&,tunda yer alan endüstırl Işçisi, kül­
türel ve ruhsal bakımdan Batı Avrupalı tipine, pro­
letarya lçtiı tek ve zorunlu okulun burjuva parli·
mentarlznli ve dotru sendlkaçılık tecrübesl oldu·
�nu düşünenierin hayal ettiklerinden daha yakın­
dır.» ·(seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955, Cilt
I, S. 211- 212).
Boş mideler, tesadüfen cesaret verici ayaklan·
malann yanı sıra, insanı teslimiyete de götürür.

Sosy� Reform mu
Sosyal Devrim ml?

Kendisini, gizli ya da açık olsun, kapitalist sı­


nıftan bir takım ayncalıklar elde etmeyi amaç edin·

31
miş ya da onu yıkmaya yönelmiş olsun, çalışan sını­
fın sınıf mücadelesine bağlıyan Rosa Luxemburg,
sosyal devrim çabalan kadar, sosyal reform çabala·
nnı da desteklemiştir. Rosa LU7temburg, sosyal re·
form çabasını, sosyal devrim ça:bası için bir okul sa­
yıyordu ve bu ikisi firasındaki karşılıklı ilişkileri
tahlil ederek, aydınlattı:
«Yasama refo�u ve devrim, tarihi gelişmenin
farklı metodlan deAfidirler. Bunu, tarihin ıterslyle
tesbit etmek mümkündür. Yasama refonnu ve de\"·
rim, sınıflı toplumun ge lişmesinde farklı unsurlar­
dır. Biri ötekinin şartı ve tamamlayıcısıdır. Aynı za.
nıanda her Ikisi d e birbirini karşılıklı olarak hariç
tutar, kuzey ve güney kutupları, ya da burjq.vazlyle ,
proletarya gibi . . .
Her meşııl kurum bir devrimin üreünüdür. Sı·
nıllar tarihinde, nasıl ki, yasama , zaten var o lan bir
fopluınun hayatının siyasal lfadeslyse, devrim de
siyasal yaratma hareketidir. Reform için çalışma,
devrimden ba�ımsız olatl'ak, kendi gücünü kapsa·
nıaz. Her ıtarlhi dönem boyunca, reformlar bir ön·
cekl devrimin hızı tarafından gösterilen · yönde de­
vam ettlrllmlştir ve son devrim, kendini hissettir­
di� sürece d e süriip gider. Daha açık bir biçimde
' söylemek g�reklrse, heı:: tarihi dönemde , reform ça·
lışmalan sadece son devrim tarafından yaratılmış
sosyal biçimin çerçevesi içinde devam ettlrllir. İşte
sorunun özü bu noktadadır.
Reform çalışmalarını uzun süren bılr devrim ve
devrimi de yo�nlaştırılmış reformlar dizisi olarak
sunmak, tarih� ters düşer. SOsyal dönüşümle yasa·
ma reformunun farkı, sürelerinde de�ll, kapsamla·
rındadlr. Siyasal lktidann kullanılması suretiyle ıta·

32
rihi değişimin sırrı, �amamen, basit bir ntcesel de·
Alşikliğin yeni bir niteliğe dönüşümündedir. Daha
açık söylemek gerekirse, siyasal iktidarın kullanıJ.
ması suretiyle tarihi değişimin sıırrı, belli bir top­
lum biçiminden bir başkasına, tarihi geçiş dönemin·
dedir.
Bunun Içindir ki, siyasal iktidarm ele geçirilme·
si ve sosyal devrimin tersine ve onun yerine yasama
reformu metodundan yana . olduklarını söyliyenler,
ger"çekte aym amaca yönelmiş daha sakin ve daha
yavaş bir yol seçmiş olmazlar, farklı bir amaç seç·
nıiş olurlar. Yeni bir toplum kurmak yerine, eski
toplumda yüzeysel değişikliklerle yetıinmiş olurlar.
Eğer revizyonizmin siyasal görüşünü izletrsek, re­
vfzYonlzmin ekonomik kuramiarım ('teorilerini ) izli­
yerek varacağıınız sonuca varınz. Programıınız sos·
yalizmi gerçekleştıirmek de�, kapitalizmde IL'efonn,
gündelikçilik sistemine baskı değil, sömürüyü azalt·
ma olur. Bu, kapitalizmin kendine değil, kapitaliz·
min yolsuzlukianna basludır.» ( Rosa Luxemburg,
Reform ya da Devrim, Bombay 1 95 1 , S. 58 - 59 ) .

33
BÖLÜM : III

SİYASAL KÜTLE GREVLERi

Kütle Grevleri ·
ve Devrim

1891 Mayısında greve giden 125.000 Belçikalı İŞ·


çi seçim sisteminde bir değişiklik yapılması isteğini
öne sürdüler. 1 893 Nisanında benzer bir istek için
aşa� yukan 250 bin işçinin 'katıldığı bir başka grev
patlak verdi. Sonuç dünya çapındaydı, aneak eşitlik
yoktu, ayncalık va:r:dı, zenginlerin ve cckültürlüler» in
oylan, işçilerle köylülerinkine bakışla iki ya da üç sa­
yılıyordu. İşÇiler tatmin olmamıştı, dokuz yıl sonra
yeniden greve gittiler ve Anayasamn baştan sona
gözden geçirilip düzenlenmesini istediler. Bu siya­
sal grevler, Rosa Luxemburg'u büyük ölçüde etkile­
di ve proletaryanın özel savaş silahı, siyasal kütle
grevlerinin devrimci tabiatı üzerine iki yazı yazdı ( 1
- Belçika denemesi, Die Neue Zeit, 26 Nisan 1902
ve 2 - Belçika denemes i üzerinde üçüncü defa, Die
Neue Zeit, 14 Mayıs 1902 ) Rosa Luxemburg'a göre,
kütlesel grevler, siyasal olsun ekonomik olsun ,

34
emekçi iktidarı için, devrimci bir çabaya temel bir
unsur teşkil eder.
Rosa Luxemburg'un bu metoda karşı duyduğu
şevk ve bu metodu anlayıştaki keskinliği, 1905 Rus
devrimiyle yeni bir büyüklük kazanır: «Bfır yandan
devrimci kütlelerin siyasal elf.timJnin ve llderllğinbı
burjuva partileri tarafından yürütüldütü, öte yan­
dan devrimin amacının hükümeti alaşağı etmekle
sııurlandıiı eski burjuva devdmlerbıde, barikatlar­
daki kısa bir çatışma, devriınci çabanın en uygun
blçlmlydl. Bugün, işçi sınıfının, devrimci çaba yö·
nünde kendi kendini elf.tmek, örgütlernek ve yönet·
me),c mrunda oldup ve devrimin sadece kurulu dev­
let gücüne karşı dejıil, ama aynı zamanda kapitalist
sömürüye karşı yöneltildlll bu zamanda, kütlesel
grevler, en geniş proleter tabakaları harekete geçir­
menin ve. örgütlemenin dolal metodu olarak ortaya
çıkar. Bu yol aynı zamanda kurulu devlet lktldarmı
devirmenin ve kapitalist sömürüyü engellemenin de
kendilltlnden yürüyen metodudur. Bunun Için de
işçi sınıfı, herhangi bir dotnu:la.n, siyasal hareket
içinde kütleleşmelldlr, bu kütlesel hareket önce ken­
dini örgütlemelldir, herşeyin üstünde, fabrikalarla
Işyerleri arasmdakf, ..madenlerle dökümlıaneler ara­
sındakıl sııurlarr kaldırılmalıdır, işyerleri arasırt'daki
bölünme yenilmelidir. Kütlesel grev, her büyük pro­
leter devrimci hareketin ilk doAal ve kendiiilinden
oluşan bl�.lın.idlr. Artık daha fazla endüstri, ekono­
minin genel bir blçlmi Ihaline geliyor, emekçi smı·
fın mlü daha bir önem kazanıyoır, emekle sermaye
arasmdaki çatışma daha gelişiyor ve kütlesel grev­
ler daha kararlı, daha güçlü hale geliyor. Burjuva
devrlmlnln ilk ana biçimi olan barikatlarda savaş,
ı;ilahlı devlet gücüyle açık dövüş, bugün artık pro-

35
;
letaıryanın kütlesel haveketinin bütünü içinde sadece
bir andan; sadece bir dış görüntüden başka birşey
değildir.» ( Rosa Luxemburg, Seçme Söylevler ve
Yazılar, Berlin 1 955, Cilt I, S. 227 - 228 ) .
Kısmi ekonomik: reform çabalarıyla devrimci
siyasal çaba arasmda bir Çin duvan bulunduğunu
öne süren bütün reformistlerin tersine, Rosa Luxem
burg, devrim döneminde ekonomik çabanın siyasal
çaba içinde ve siyasal çabanın da ekonomik çaba
içinde büyüyüp serpildiğini belirtmişti:
«Hareket sadece bir yönde, ekoriomik çabadan
siyasal çabaya doğru değil, fakat aynı zamanda teırs
yönde de yürür. Her önemli sılyasal kütle hareketi,
zirvesine ula�ıktan so:nra, bir dizi ekonomik kütle·
sel grevle sonuçlanır. Ve bu ilke, sadece belli kütle­
sel greviere değil bütünüyle devrime de özgüdüc.
Siyasal çabanın yayılması, aydmlığa kavuşması ve
yoğunlaşması lle ekonomik çaba saqece gerileme­
mekle kalmaz, tam tersine yaygınlaşır ve aynı za.
manda daha örgütlü, daha yoğun hale gelir. Bura·
da, iki çaba ar:asmda bir karşılıklı etki ilişkisi var­
dır. Siyasal çabanın her taze atılışı ve zaferi, ekono·
mik çaba üzerinde güçlü bir etki yaratır. Aym za.
manda siyasal çaba, işçilerin koşullarını düzeltme
amaçlarını genişletir ve etkinliklerini arttınr ve böy­
lece savaş duygularını güçlendiırir. Siyasal hareketin
yükselen her dalgasından so:nra, geride bereketli ibir
tortu kalır ve 'O tortudan binlerce ekonomik çaba
filizlenir. Bunun tersi de böyledir. İşçilerin serma·
yeye karşı sürekli ekonomik ça!balan, siyasal çatış·
ınanın durgun dönemlerinde onlara destek olur.
Ekonomik çaba, tabir caizse, sürekli bir işçi sınıfı
gücü depo eder ve siyasal çaba, bu depodmı yeni
güçler emer. Proletaryanın yorulmak bilmez ekono-

36
mik savaşı her tecrit edilmiş çatışmalan kes­
an,
kinleştirir ve şurada ya da burada, bu savaştan, bü­
yük ölçüde, umulmadık siyasal çabalar patlak verir.
Bir kelimeyle ekonomik çaba, hareketi, bir s�.ya·
sal mihrak n()ktasmdan ötekine _Uerleten bir unsur­
dur. Siyasal çaba, ortamı, ekonomik çaba için pe·
riyodik 'Olaı1ak verimli hale getirir. Sebep ve sonuç
her an d�işir. Böylece Rusya'4aki kütlesel grevler
döneminde birbirinden aynlma eğilimi göstermiyen
siyasal ve ekonomik iki unsura ulaşırız.» (Rosa
Luxemburg, Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955,
1
Cilt I, S. 201! - 202 ) .
Kütlesel grevin mantıki ve gerekli zirvesi, «Or­
tamı hazırlıyan ve bu yüzden mevsimsiz görünen ve
zaman zaman kısmi yenilgilerle yüzyüze gelen kısmi
ayaklanmalaır dizisinin en üst noktası olarak ger·
çekleştirilebilen açık bir ayaklanmadır.» ( Rosa Lux­
emburg, Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955,
Cilt I, S. 274 ) .
Kütlesel grevierden çıkan şey, sınıf bilincidir:
«Devrimci gelgit (med ve cezir) dalgalamşı için­
de en kalıcı türden olduğu için, en değerli şey, pro­
letaryanın manevi gelişmesidir. Proletaryanın entel­
lektüel boyunun çok süratle büyümesi, gelecekteki
kaçınılmaz ekonomik ve siyasal çabalar içinde, ile·
riye doğru gelişmesinin ihlal edilemez güvencesini
ortaya çıkarır. » ( Rosa Luxemburg, Seçme Söylevler
ve Yazılar, Berlin 1955, Cilt I, S. 187 ) .

Ve işçileri ayaklandıran idealizm ! .. Onlar, ça­


tışma sırasında ailelerini ve kendilerini geçindirece].<
parayı kazanıp kazanrnama sorununu bir yana bı·
rakırlar. tık teknik hazırlıkiann yapılıp yapılmadı­
ğını sormazlar: «Bir d�a gerçekten ciddi kütlesel

37
grevler dönemi açıldığı zaman , bu gibi «maliyet i ş·
}emleri » okyanusun suyunu bir kova ile ölçmeye te­
şebbüs etmek türünden birşey olur. Ve o proletarya
için bir 1okyanus, dehşetli güçlükler ve y()ksunluk·
lar denizidir - her de\i•rimin değişmez fiyatı budur.
Bir devrimci dönemin, greveilere maddi destek sağ­
lama konusunda kendisiyle birlikte getirdiği görü­
nüşte çözümlenemez sorunun çözüm yolu, kütleler
arasında, onları yoksunluklara karşı ba�ışık hale ge ­
tirecek büyü'k biır idealizm yaratmaktır,,, ( Seçme
Eserler. Berlin , Cilt III, S. 457)

38
BÖLÜM : IV

İŞÇi HAREKETİ İÇİNDE


EMPERYALİ'ST YANLI
HAREKETiN ORTAYA ÇIKIŞI

Emperyalizme ve Savaşaı
Karşı SavaŞ

Rosa'nın inancını :haklı çıkaran şey, muhteşem


devrimci inisiyatifi hemen görüvermesi ve kendini,
bir devrim sırasında işçilerin ayaklanmasına kurban
etmesiydi.
Birinci Dünya Savaşının patlamasından önceki
yirmi yıllık süre içinde, emperyalizme gösterilen des­
tek, Sosyalist Enternasyonal içinde hayli gelişnıişti.
Enternasyonal'in 1 907 deki S tutgart kongresi
bunu açıkça ortaya koydu. Sömürge sorunu günde.
me alınmıştı, zira, o sıralarda emperyalist güçlerin,
Afrika ve Asya'daki hareketleri gittikçe şiddetleni­
yordu. Sosyalist partiler, kendi hükümetlerinin aç
gözlülüğüne karşı gerçekten açıkça konuştular. Fa­
kat Stuttgart kongresindeki tartışmanın gösterdiği
gibi, Enternasyonaldeki birçok liderin düşüncesi, dü-

39
zenli bir sömürgecilik aleyhtarı tutumdan çok uzak­
tl. Kongre bir sömürge komisyonu kurdu. Komisyon
üyelerinin çoğunluğu, sömürgeciliğin bazı olumlu
görünüşleri olduğunu ifade eden bir rapor hazırla ·
dılar. Komisyonun karar tasarısı şöyle diyordu :
« ( Kongre) prensipte ve tümden her sömür��
siyasetini reddetmez.»
Sosyalistler sömürgeciliğin genişlemesini tak­
bih etmek zorundaydılar. Fakat hep birlikte red­
cledemiyorlardı sömürgeciliği. . . Bunun yerine şöy­
le diyorlardı:
« ( Kongre üyeleri ) reformları savunacaklar, yer­

Iiierin durumunu ıslah edecekler . . . ve onları, müm­


kün olan her yoldan bağımsızlıkları için eğitecekler­
dir.
Bu amaca ulaşmak için sosyalist p arttierin
temsilcileri, kendi hükümetlerine bir ulusla!i"arası
anlaşmayı gerçekleştirmek, yeriiierin haklannı 'ko­
ruyacak ve bütün imzacı ülkeler tarafından güven
altına alınacak bir Sömürge Kanunu yapılması yb­
lunda önerlde bulunacaklaırdır, ))
Bu karar tasarısı, 1 08'e karşı 1 27 oyla, yani pek
ufak bir farkla reddedildi. Böylece pratik olarak
Kongrenin yarısı, açıkça emperyalizmin yanında v,..r.
ald!.

R. Luxemburg'un Kapitalist
Emperyalizme karşı Savaşı

Stuitgart kongresinde Rosa Luxeroburg emper­


yalizme karşı açıkça
, ortay� çıktı ve emperyalist
savaş tehdidine karşı gerekli politikan ın ana hatla­
rın ı belirleyen bir karar tasarısı önerdi :

40
« Savaş tehdidi halinde, ilgili ülkelerdeki işçi·
lerin ve onlann paırlamentodaki temsilcilerinin gö·
revi, savaşın patlak vermesini önlemek Için, şüphe­
siz birinden öteki de�ebilecek veya sınıf çabasının
ve genel siyasal durumun şiddetine uygun olarak
şiddetlendirilebilecek uygun ölçüleri kullanarak
mümkün olan herşeyi ·yapmalrtır.
<<Buna rağmen savaşın patlaması halinde ise,
onların görevi, mümkün olan en kısa 7.anıanda sava·
şı sbnuçlandıracak tedbirleri almak ve savaşın halk
kütlelerinin çevresinde yükselttiği ekodomik ve si·
yasal buhrandan yararlanmak ve kapitalist sınıf ege·
menliğinin devrilmesini hızlandırmaktır. »
Bu karar taslağı, sosyalistlerin emperyalizme ve
onun savaşına karşı olmalan gerektiğini ve hem
emperyalizmi, hem onun savaşını sona erdirmenin
tek yolunun, her ikisine de sebep olan kapitalizmi
alaşağı etmek olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
Bu karar taslağı kabul edildi, ancak gittikçe an·
laşıldı ki, sömürgeciliği açıkça desteklemiyen liderle­
rin çoğu, emperyalizme karşı devrimci yollardan sa­
vaşmak gerektiğini kavramamışlardı.

Başlıca sözcüleri Kautsky olan bu liderler, em­


peryalizmin, kapitalizmin zorunlu bir ürünü olma­
dığı ve bütünüyle kapitalist sınıfın, kendisinden
kurtulmayı gittikçe arzu edeceği bir çıban olduğu gö­
rüşünü benimsediler. Kautsky'nin kuramma göre,
emperyalizm küçük fakat güçlü bir kapitalist grup
( bankalar ve silah kıralları) tarafından desteklenen
bir genişleme metoduydu. Bu küçük fakat güçlü
grup, bütün kapitalist sınıfın ihtiyaçlanna karşı du­
ruyordu. Silahianma giderleri ülkede ve ülke dışın­
da yatınlabilir sennayeı;i a7altıyordu. Bu yüzden de

41
kapitalist sınıfın çoğunluğunu etkiliyordu. Kapita­
list sınıfın çoğunluğu, bu nedenle, silahlı emperya­
list genişleme politikasına muhalefetini, gittikçe art·
tıracaktı.
Aynı görüşü yansıtan Bernstein, 1 9 1 1 de, barış
arzusunun dünya ölçüsünde yaygınlaşmaya başladı·
ğını ve savaşın patlıyacağının düşünülemiyeceğini,
güvenle öne sürdü. Kautsky'nin önderliğindeki
«Marksist Merkez» e göre, silahianma yarışı anor·
maldi ve genel silahsızlanma anlaşmalarıyla, ulus­
lararası hakem mahkemeleri yoluyla, barış ittifak­
larıyla ve Avıupa Birleşik Devletlerinin teşkiliyle
önlenebilirdi. Kısacası «Marksist Merkez» barışı
dünyaya getirecek kuvvetiere güveniyordu.

Rosa Luxemburg, bu kapitalist barışsevediği


parlak bir biçimde parça parça etti:

« . . . Kapitalizmin, yayılma olmaksızın müm·


kün olabileceği inancı, belli, kesin bir taktik eğili·
min kuramsal furmülüdür. Bu inanç, emperyalist
safhaya tarihi bir gerekirlik olaırak, ya da kapitalizm
ve sosyalizm arasındaki son savaş olarak değil, bun·
dan daha çok, ilgili taraflar grubunun kötü bir tea­
dı olaliak bakma eğilimindedir. Bu eğilim, eınperya·
lizmin ve ın!lttarizmin, burjuva çıkarlan yönünden
de zararlı birşey olduğuna ikna etmeye çalışır ve
böylece iddiaya göre bir avuç olan ilgili taraflan
tecrit edebileceğini; emperyalizmi «yenme», onu
« kısmi bir silahsızlanma» lle aç bvrakma ve «iğne·
sini» elinden alma görüşüyle, proletarya ve burjuva·
zinin çoğunluğu arasmda bir blok kuracağım iimlt
eder. «Cahll» :nwnarklardan «aydın>> monarklara
kadar herkese hıitabeden, çöküş dönemindeki bir
burjuva liberalizmi gibi, şimdi de «Marksist Mer·

42
kez», «makul olmıyan» burjuvaziden, <<makul» bur·
juvaziye kadar herkese, felaketli �onuçlan olan em·
peryalizın politikasından uluslararası silahsızlanma
anlaşmaları siyasetine, silahlı dünya egemenliği ça·
basından demokıratik ulusal devletlerin banşçı fe­
derasyonuna çevirme görüşüyle herkese hitabetme­
yi önerir. Proletarya ile kapitalizm arasındaki he­
saplaşma, yani onlar arasındaki büyük çelişmelerln
çözümü, ��:kapitalist devletler arasındaki emperyalist
çelişmelerin hafifletilmesi amacıyla yapılan bir
sevimli uzlaşma halinde kendini gösterir.» ( Rosa
Luxemburg; Seçilmiş Eserler, Cilt III, S. 48 1 ) .
Bu sözler, sadece burjuva barışseverleri Kauts­
ky ve B ernstein'a değil, fakat Cemiyeti Akvam'a,
Birleşmiş Milletlere, Kollektif Güvenliğe ve Zirve
Toplantılarına dört elle sarılanlara nasıl da uyu­
yor! . . .
Rosa Luxemburg, emperyalizmin ve emperyalist
savaşın, kapitalizmin çerçevesi içinde yenilemiyece­
ğini, çünkü hem emperyalizmin, hem emp�ryali-st
savaşın , kapitalist toplumun hayati çıkarlanndan
doğduğunu gösterdi.
Spartakus Birliğinin, Ro:sa Luxemburg tarafın­
dan yazılan «Rehb� ilkeler>> i şöyle diyordu :
«Emperyalizm, kapitalizmin siyasal düzeninin
en yüksek gelişme noktası ve son safhası. bütün
ülkeler işçilerinin amansız düşmanıdır. . . Emperya­
lizme karşı savaş, aynı zamanda, proletaryanın si·
yasal iktidan için savaştır, kapital�zmle sosyalizm
arasındaki karau-h çatışmadır. Eğer enternasyonal
proletarya, emperyalizme ·karşı, uzlaşmaksızın bir
bütün olarak dövüşürse, bütün gücünü ve kendini
feda etme yeteneğini bir araya geıtirip, hareketine
pratik rehber olarak «savaşa karşı savaş » sloganını

43'
seçerse, sosyalizmin nihai amacına ulaşılabilir. >>
( Dokumente, cilt I, S. 280 - 281 )
Böylece Rosa Luxemburg'un antiemperyalist
politikasının ana teması, s avaşa karşı dövüş , sosya­
lizm için dövüşten ayrılamaz şeklindeydi.
Rosa Luxemlburg, savaş aleyhtarı en önemli ki­
tapçığı olan «Sosyal Demokrasinin Buhranı» nı ( Ju­
nius takma adıyla yazdığı için daha çok Junius Bro­
şürü olarak bilinir) büyük bir ihtirasla şöyle bitirir:
«Emperyalist vahşet Avrupa'yı yakıp yıkmakta
serbest bırakılmıştıır ve bunun yanı sıra Avrupa pro­
letaryasının boğazlanmasına «kültürlü dünya» nın
kalbi ve vicdanı seyirci kaiınıştır.... Orak altındaki
mısır gibi biçilen şey, bizim umudumuz, bizim in·
sanlarımızdır. Enternasyonal sosyalizmin en mÜ·
kemmel, en akıllı, en iyi eğitilmiş güçleri, modern
işçi sınıfı haıreketinin kahraman geleneğinin bu·
günkü temsilcileri, dünya proletaryasının ileri mu­
hafızları, İngiltere'nin, Fransa'nın, Almanya'nın ve
Rusya'nın işçileri, kütleler halinde katledilmişler­
dir. Bu, Louvain'in hayvanca yağma edilmesinden
ya da Rheims Katedralinin yıkılmasmdan daha bü·
yük bir suçtur. Bu, insanlığın bütün geleceğini elin­
de tutan, geçmişin değerlerini koroyabilecek ve onu
yeni ve daha iyi bir insan toplumuna taşıyabilecek
olan kuvvete karşı lanet olası bir patlamadır. Ka­
pitalizm gerçek yüzünü ortaya koymuştur; dünyaya
ihanet içindedir, tarihi sebebini yitirmişti'l", sürüp
giden varlığı artık insanlığın ilerlemesiyle uzlaştırı­
lamaz.
Deutschland Deutschland Uber Alles! Demokrasi
çok yaşa! Çar ve Slavlık çok yaşa! En iyi şartlarta
garanti edilmiş on bin battaniyel Yüz bin kilo do· ,
muz e'ti, kahve bedeli ·deı-hal teslim! Pay senet-

44
lerinin yükselmesi ve proJeterierin düşüşü! Ve her
biriyle birlikte bir gelecek savaşçısı, bir devrim as­
keri, bir insanlığı kapitalizmin boyunduruğundan
kurtancı batar ve isimsiz bir mezar çıkar.

Almanya'mn, F�ansa'nm, İngilterenin ve Rus­


ya'mn işçUeri çılgmlıklarmdan ayıldıklan, bir­
birlerine dostluk elini uzattıklan ve emperyalist sırt­
lanlarm vahşi korosunu modem işçi sınıfı hare­
ketinin gök gürültüsünü andıll"an savaş narasıyla
boğduklan zaman, bu delilik sona erecektir. » ( Ro sa
Luxemburg, Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955 ,
cilt I, S. 391 - 394 )
Geleceği gören bir güçle Rosa Luxemburg şöyle
diyor:
«Burjuva toplumu oir çıkınazla yüzyüzedi:ır. ya
sosyalizme dönüşecek, ya da barbarizıne dönecek­
tir. . . Biz bir seçimle yüzyüzeyiz: ya emperyalizmin
zaferi ve bütün bir kültürün yokolması, eski Ro·
ma'dakıi gibi çökme, yıkılma, bozulma, uçsuz bu·
caksız bir m�lık; ya da sosyalizmin zaferi · em­
peryalizme ve onun metodu olan savaş'a bilinçli şe­
kilde hücum eden uluslı:warası işçi sımfmm zaferi.
Bu dünya •tarihinin karşılaştığı güçlüktür, o mu, bu
mu; zar'ı, sınıf bilincine erişmiş proletarya atacak­
tır.» ( Rosa Luxemburg, Seçme Söylevler ve Yazılar,
Berlin 1955, cilt I, S. 270)
Ve, Hidrojen bomhasının gölgesinde yaşıyan
bizler . . .

45
BÖLÜM : V

TARİHİ İNSAN YAPAR

Kendiliğinden Oluş
Bilinç ve Örgüt

Rosa Luxemburg, insan iradesinden bağımsız


nesnel ekonomik güçler kabul eden tarihi gelişme
fikrini yani mekanik materyalizmi dile getirmekle
suçlanmıştı. Bu suçlama tamamen temelsizdir. İnsan
kaderini tayin edici insanı faaliyetine, büyük Marksist
lerden pek azı, gereği kadar önem atfetmişti. Rosa
Luxemburg şöyle yazıyordu:
« İnsan, kendi özgür isteğinin taırihini değil, ken·
di tarihini yapar. Proletarya, içinde yaşanan zama·
nın sosyal gelişmesindeki belli olgunluk derecesi
üzerinde, kendi hareketiyle bağlıdır. Fakat sosyal
gelişme, proletaryadan ayrı ve bağımsız blarak or­
taya çıkmaz. Ve proletarya sosyal gelişmenin sebe·
bi ve saiki olduğu ölçüde, sosyal gelişme proletar­
yanın ürünüdür. Proletarya hareketi, tarihte tayin
edici bir unsurdur. Biz her ne lmdar, tarihi gelişme
merhaleleri üzerinden, ancak bir insanın ke.ndi gölge·

46
si üstünden atiayabilmesi kadar atlıyabilirsek de, ge­
lişmeyi hızlandırabilir, ya da geciktirebiliriz. Sos­
yalist proletaryanın zaferi, demir gibi t arihi kanun­
ların sonucu olacaktır ve bu zafer, geçmişteki bin·
la"ce aduna, zahmetli ve pek yavaş gelişmelere da­
yanacaktır. Ancak, büyük halk kütlelerinde yaratıl­
mış bilinçli irade gücünün hayat veren kıvılcımı, ta·
rihi süreç tarafından biraraya getirilmiş maddi ko­
şullan canlandırmadıkça, sosyalist proletaryanın
zaferi asla tamamlanmıyacaktır.» ( Rosa Luxemburg
Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955, cil t I, S.
269)
Rosa Luxemburg, Marx ve Engels tarafından
ortaya konan düşünce çizgisini izliyerek, sosyaliz­
me ulaşmak için, işçi kütleleri kesiminde, sosya­
lizmin hedefleri bilincini yaratmanın ilk gereken şey
olduğuna inanıyordu. Komünist mani.festosu şöyle
der :
«Geçmiş bütün taırihi hareketler, azınlık hare­
ketleri ya da azınlık çıkarlarına dönük hareketlerdt
Proletarya hareketi ( ise ) geniş çoğunluğun kendi bi·
lincine ermiş bağımsız hareketi, geniş çoğunluğun
çıkarına dönük bir harekettir.»
Engels de şöyle yazıyordu :
«Bilinçsiz kütlelerin başına geçen bilinçli kü·
çük azıniıkiann başardığı devrimler dönemi gerlde
kalmıştır. Toplumsal örgütün tamamen değişimi söz
Ironusu olduğu zaman, kütleler meselenin içinde ol­
malıdırlar, neyin tehlikede olduğunu, manen ve mad·
deten neye katılmakta olduklarını önceden kavra·
ınış olmalıdırlar.» ( F. Engels, 1 895, Marx'ın «Fran­
sa'da Sınıf Mücadeleleri>> kitabına önsöz.)
Rosa Luxemburg da aynı şeyi yazıyordu:

47
«Proletarya çoğunluğunun bilinçli isteği ve bi·
linçli hareketi olmadıkça, sosyalizm olamaz . . . »

(Ro sa Luxemburg, Seçme Söylevler ve Yazılar, Ber­


lin, 1955, cilt II, S. 606)
Rosa Luxemburg tarafından yazıl an Alman Ko­
münist Partisi ( Spartakus) programı da şöyle der:
«1. Spartakus Birliği ne işçi sınıfı üzerinde,
ne onun vasıtasıyla, iktidarı alınayı arzu eden bir
parti değildir. Spartakus Biırliği yalnızca, işçi sı­
nıfının, amacına en çok inanmış bir kısmıdır; geniş
işçi hareketini her adımda tarihi fonksiyonuna
doğru yöneiten bir kısmıdır; devrimin her merhale·
sinde, Spartakus Birliği, nihai sosyalist hedefi ve
bütün ulusal sorunlar içinde proleter dünya dev­
riminin çıkarlarını temsil eder.
2. Alman işçi sınıfı büyük çoğunluğunun
açı:k isteği olmadıkça ve Spartakus Birliğinin gö­
rüşleri, hedefleri ve savaş taktikleriyle bilinçli bir
uyuşum sağlanmadıkça, Spartakus Birliği, iktidar
sorumluluğunu hi�bir zaman yüklenmiyecektlr.
«Proleter devrimi, aydınlığa ve olgunluğa, yenil­
giler ve zaferler aırasından, acı denemelerin ve ıstı·
rabın güç patikasından adım adım giderek ulaşabi·
lir.
« Spartakus Birliğinin zaferi, devrimin başlangı­
cında değil sonundadır : Bu zafer, milyonluk sosya­
list proletarya kütlesinin zaferiyle özdeştiır.>> ( Doku­
mente, cilt Il, S. 704 - 705 )

Sınıf ve Parti

Bir sınıf olarak proletarya, sosyalizm hedefleri­


nin ve onu başarmanın bilincine ermesinin zorun-

48
luğu yanında, kendisine önderlik edecek bir dev­
rimci partiye de muhtaçtır. Her fabrikada, her dok­
ta, -sınıf mücadelesinde daha çok tecrübe edinmiş.
kapitalist sınıfın etkisinden daha bağımsız- daha
ilerlemiş işçilerle, az ilerlemiş işçiler vardır. Bir
devrimci parti örgütü kurmak ve az ilerlemiş ola­
nı etkileyip ona önderlik etmek, daha ilerlemiş olan
işçiye bağlıdır. Rosa Luxemburg'un söylediği gibi:
«Proletaryanın bu kütle hareketi, örgütlü, prensip
sahibi bir gücün önderliğine ihtiyaç gösterir.» (Rosa
Luxemburg ,Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1955,
cilt I, S. 104)
Önderlik rolünün bilincine varmış bir devrimci
parti, işçi sınıfının atıl bir kütle halinde inisiya­
tiften yoksun olduğu sıralarda, partinin, bütün doğ­
ru düşünce ve hareketlerin kaynağı olduğu hatasına
düşmekten sakınmak zorundadır.
«Şüphesiz, mücadelenin toplumsal koşullarının
kuramsal çözümü aracılığıyla, Sosyal Demokrasi, bi·
linç unsurunu, proleter sınıf mücadelesine, o zama­
na kadar alışılınadık ölçüde sokınuştu; sınıf müca­
delesine kendi hedefinin ışığını vennişti; ilk defa
olarak sürekli bir işçi kütlesi örgütü yaratmıştı ve
böylece sınıf mücadelesi için sağlam bir omurga
kemiği kurmuştu. Ne var ki, bize göre , o andan itl·
baren, halkın tarihi inisiyatifinin Sosyal Demokratik
örgütün eline geçtiğini ve örgütlenmemiş proleter
yığınlannın şekilsiz birşey haline, tarihin ağıriğı
haline dönüştüğünü sanmak, felaket ölçüsünde bir
yanlış \olurdu. Tam tersine, halk kütleleri, dünya ta·
rihinin yaşıyan maddesi olmaya, hatta Sosyal De­
mokrasi Içinde, devam ederler; örgütlü çekirdekle,
halk yığınlan wasmda kan dolaşımı varsa ve bir
kalp atışı, her ikisini de canlandırabiliyorsa, Sosyal

49
Demokrasi işte o zaman büyük tarihi ödeve mukte·
dir olduğunu ispatlayabilir.» ( Leipziger Volkszei­
tung, S. 26 28, 1 913 Haziranı )
-

Parti, sonuç olarak, dar bir çevreden taktik


çıkarmıyabilir, ancak bu durumda p artinin ilk gö­
revi, kütle hareketi denemesinden sonuçlar çıkarmak
ve onları genelleştirmektir. İşçi sınıfı tarihinin
büyük olayları, bütün şüphelerin ötesinde, bunun
doğruluğunu göstermiştir. Paris işçileri 1 87 1 de,
Ma'rx henüz, bir işçiler devletinin tabiatını ve yapı­
sını genelleştirmeye başlamamışken, sürekli ordusu
ve bürokrasisi bulunmayan ve bütün memurların
ortalama işçi aylığı aldığı yeni bir devlet kurdular.
Ayrıca Petrograd işçileri 1 905 de, bölgedeki Bolşevik
lideriere karşı, düşmanlıktan değilse bile en azın­
dan şüphe üzerine, Bolşevik Partisinden bağımsız,
Lenin yanlısı bir Şura (S ovyet) kurdular. Rosa Lux­
emburg 1904 de şöyle yazıyordu:
« Sosyal Demokrasi mücadelesi taktiklerinin
temel nitelikleri uydurolmuş şeyler değildir, fakat
ilk sınıf mücadesinin büyük yaratıcı haraketlerinin
süregelen sonucudur.» ( Die Neue Zeit, 1 904, S. 491 ) .
İşçiler parti liderlerinden öğrenmezler. Rosa
Luxemburg bu konuda, Kautsky ve arkadaşlarına
karşı şöyle direnmiştir :
«Proleter kütlelerini, sosyalist bir yolda eğit­
meyi, onlara konferanslar vermek, broşürler dağıt­
mak biçiminde anlıyoırlar. Fakat hayır . . . Sosyalist
proleter okulunun bunlara ihtiyacı yoktur. Faaliye­
tin bizzat kendisi eğitir kütleleri .
>> (Alman Komü·
. .

nist Partisinin kuruluş kongresindeki konuşmadan)


Nihayet, Rosa Luxemburg şu sonuca varır:
«Gerçek devrimci işçi hareketi taırafından ya­
pılan hatalar, en iyi Merkez Komitesinin yanılmaz·

so
lığından daha fazla meyvedar ve tarihi yönden daha
değerlidir.>> (Die Neue Zeit, 1904, S. 535 )
Rosa Luxemburg oldukça haklı olarak, emek­
çi sınıfın yaratıcı gücüne böyle bir önem verişinin
yanı sıra, muhafazakar bir örgütün, kütle mücadele­
si üzerinde geciktirici, zarar verici etkileri olabile­
ceğini de hesaplıyordu. Kütlelerin dalgalanmasının,
böylesine bir liderliği, hareketin keJJ.disine zarar ver·
rneksizin silip süpüreceğine inanıyordu. 1 906 da
şöyle yazdı :
« Eğer Alınanya herhangi bir zaman, herhangi
bir şart altmda büyük siyasal mücadeleler görseydi,
müthiş bir ekonomik mücadele devri de aynı za.
manda açılırdı. Olaylar, sendika liderlerine, hareket·
ten yana olup blmadıkla.rrmm sorulmasına fırsat ver­
mek üzere, bir saniye bile durmazdı. Eğer sendika
liderleri, hareketten uzak dursalar, ya da muhalefet
etselerdi, böyle bir davranışm sonucu ancak şöyle
olabilirdi: Sendika ya da Parti Iiderleri, olaylar dal­
gası tarafından süpürulüp götürülürlerdi ve siyasal
mücadele kadar ekonomik mücadele de onlarsız
savaşılarak sonuçlandırılırdı.» (RosaLuxemburg,
Seçme Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955, cilt I, S.
235 - 236 )
Rosa Luxemburg, bu temayı tekrar tekrar iş·
ledi.

Rı. Luxemburg'un Görüşlerinin


Tarihi Kökleri

Rosa Luxemburg'un, bir örgütün etkisini oldu­


ğundan küçük ve kendiliğinden oluşumun rolünü
olduğundan büyük görmesinin nedenlerini anlaiQak
için, onun içinde bulunduğu duruma bir göz a tmak


gerektir. Herşeyden önce o, Alman Sosyai Demokrat
Partisinin oportünist liderleriyle savaşmak zorun·
daydı. Bu !iderler, örgüt unsuruna herşeyin dışında
önem vermişler ve kütlelerin kendiliğinden oluşu ·

muna çok az önem atfetmişlerdi. Bir kütlesel grev


ihtimalini kabul ettikleri yerde bile, mesela refor­
mİst liderler şöyle düşünüyorlardı: Kütlesel siyasi
grevin başlatılacağı koşullar, uygun zamanın - me ·

sela sendikanın kasası dolu iken - Parti ve sendika


liderleri tarafından kara.rlaştırılması, tarihin onlar
tarafından tesbiti. . . Grevin hedeflerini kararlaştır­
mak ta onların göreviydi. Herşeyin üstünde, bu buy­
ruk ihlal edilemezdi; yani işçiler tarafından, Parti
ve Parti liderlerinin buyruğu dışında hiçbir şey ya­
pılmazdı. Rosa Luxemburg bu kuvvetli parti lider·
liği ve çelimsiz kütleler fikriyle savaşa girişt ,_-

Rosa Luxemburg'un mücadele etmek zonmda


olduğu , işçi hareketinin bir diğer kanadı Polon·
ya PPS'siydi. PPS, şovenist bir örgüttü ve ilan edi­
len hedefi, Polanya'nın ulusal bağımsızlığıydı. Fakat
onun bu mücadelesinde, toplumsal kütle temeli yok­
tu: Toprak ağaları ve burjuvazi, ulusal mücadele­
den uzak duruyordu. Polanya proJetaryası da ulusal
bir devlet için dövüşmeye arzulu görünmüyordu.
( 6 ncı bölümde Rosa Luxemburg ve ulusal sorun ke­
simine bakınız) . Bu koşullar altında PPS, terrörcü
grupları örgütlernek ve benzeri serüven türünden ey­
lemleri benimsedi. Eylem tüm olarak işçi sınıfına
değil , sadece parti örgütlerine dayandırılıyordu.
Burada da liderliğin kararı herşey, sosyal süreç ise
pek az şey sayılmıştı. Ve Rosa Luxemburg bu konu­
da da kendiliğinden oluş unsuru üzerinde önemle
durdu.
Rosa Luxemburg'un, işçi hareketi içinde sa-

52
vaştığı üçüncü eyilim, sendikalarla anarşiimin ( en­
düvidüalizmden uzak ve önemi fazla abartılan
biçimiyl'i'! ) kanşımı bir sendikalizmdi. Bu eyilimin
asıl temeli Fransa'daydı ve bu eyilim , köklerini, ora·
daki endüstriyel gerilik ortamına salmıştı. 1 848 ve
1871 de Fransız işçi hareketinin bir dizi yenilgi­
sinden ve bütün siyasal eylemlerle örgütler hakkında
işçiler arasında şüphe yaratan Millerand - Jaures
partisi ihanetinden sonra, bu ·eyilim güç kazandı.
Sendikalizm, genel greve, modern devrimin sadece
önemli bir unsuru olarak bakmaktan çok, genel gre­
vi sosyal devrimle bir tutuyordu. Sendikalizm genel
grevin bir buyrukla patlatılabileceğine, bunu, burju­
va düzeninin yıkılmasının izliyeceğine inanıyordu.
Ve böylece devrimci unsuru basitleştiriyordu; lider­
lerin, kütle dalgalanmalannın zorlamasından bağım­
sız istekleri, hareketi başlatabilirdi. Alman refor­
mistleri, buna benzer bir eyilimi geliştirdiler. Fran­
sız Sendikalistler kütlesel grevi ve devrimi bir ka­
rikatür haline getirirken, Alman oportünistler, küt­
lesel grevler ve devrimler fikrini bir yana atıp, gü­
lünecek bir biçime soktular. Rosa Luxemburg, Alman
oportünistlerinin eyilimine karşı dövüşürken, aynı
zamanda Sendikalist biçimin Fransız edisyonu ile
de boğuştu ve onun, işçilerin inisiyatifini ve kendi
kendini harekete geçirmesini, bürokratik yönde bir
inkar olduğunu gösterdi.

R. Luxemburg'un Parti - Sınıf


İlişkilerine Dair Görüşünün
Eleştirisi

Rosa Luxemb urg'un, kendiliğinden oluşum un­


surunu olduğundan fazla, örgütlenme unsurunu ise

53
olduğundan az hesaba katması, muhtemelen refor­
mizme karşı süratle mücadele etmek ve bütün dev­
rimlerde ilk adım olan kendiliğinden oluşuma �nem
verrnek içindir. Rosa Luxernburg proletarya müca­
delesinin bu ilk merhale:sinden, mücadeleyi bütü­
nüyle ve çok geniş biçimde kapsayan bir genelierne
yaptı.
Devrimler gerçekten, parti liderliğinin dışında,
kendiliğinden bir hareket olarak başlar. Fransız
devrimi Eastille baskınıyla başlamıştır. Bu baskını
kimse düzenlememişti. isyan halindeki halkın başın­
da bir parti var mıydı ? Hayır. Jacobin'lerin gele·
cekteki liderleri, mesela Robcspierre bile , henüz
monarşiye cephe almaınıştı ve bir parti halinde ör­
gütlenilmemişti. 14 Temmuz 1789 devrimi kütlelerin
kendiliğinden hareketiydi. Aynı şey 1 905 ve Şub a t
19 1 7 Rus devrimleri için de doğrudur. 1 905 devrimi .
Çar ordusu ve polisi ile papaz Gapon'un ( gerçekte
Çar'ın bir ajan provokatörü idi ) önderlik ettiği işçi
kütleleri, erkekler, kadınlar ve çocuklar arasındaki
kanlı ibir çatışma nedeniyle başlamıştı. O işçiler,
bir sosyalist siyaset ve açık, kararlı bir liderlik tara­
fından mı örgütlenmişlerdi ? Kesinlikle hayır. Elle­
rinde aziz resimleri taşıyarak yeryüzündeki «kiiçük
peder» e ( Çar'a ) , kendilerini sömürenlere karşı yar­
dım istemeye gelmişlerdi. Bu, bir büyük devrim
içindeki ilk adımdı. 1 2 yıl sonra, Şubat 1917 de küt-
1eler, bu defa, daha çok deney kazanmış olarak ve
aralarında, bir öncekine oranla çok sayıda sosyalist
bulunduğu halde, tekrar, kendiliğinden ayağa kalk­
tılar. Hiçbir tarihçi, Şubat devriminde bir tek ha·
zırlayıcı parmak gösterernez. Çünkü o devrim ör­
gütlenmemişti .
Ancak kendiliğinden bir ayaklanmayla tüğefin

54
tetiği çekildikten sonra, devrimler, ileri doğru bir
başka tutum içinde gider. Fransa'da, Jirondenlerin
yarı Cumhuriyetçi hükümetinden, Feodal mülkiyet
ilişkilerini tamamen yokeden devrimci bir hükümete
dönüşme, bir parti liderliğinden yoksun örgütsüz
kütleler tarafından başanlmamıştı . Bu , Jacobin Par­
tisinin kararlı liderliği altında gerçekleşmişti. Baş­
ta böyle bir parti olmasaydı, Jirondis tlere karşı sa·
vaş isteyen böyle önemli bir adım atılamazdı. Paris
halkı , uzun yıllar boyu süren baskıdan sonra, kırala
karşı, kendiliğinden ve lidersiz olarak başkaldırabi­
lirdi. Fakat o halkın çoğunluğu pek muhafazakardı ..
tarihi denemeden ve bilgiden yoksundu. Devrim baş­
ladıktan iki, üç yıl sonra, devrimi aşırılığa götür­
mek isteyenlerle, bir uzlaşma yolu anyanlar ayrıla­
caklardı. Tarihi durum, kısa bir süre öneeye kadar
müttefik olan uzlaşmacılara karşı, acı bir sonia bi·
tecek bir mücadeleyi gerekli kıldı. Bu büyük yükü­
mün bilinçli liderliğini Jacobin Partisi yaptı, Jiron·
denlerin 10 Ağustos 1792 de devrilmesini, en ince
ayrıntısına k adar hazırladı.
Aynı şekilde Ekim devrimi de, kendiliğinden
bir hareket değildi; tarih tesbitine kadar bütün
önemli noktalar Bolşevikler tarafından ön�eden ha·
zırlanmıştı. Şubat ve Ekim arasında devrimin zig·
zagları sırasında, Bolşevik Partisinin etkisi ve reh­
berliği altında, işçiler ve askerler birbirine iyic.:!
yaklaşmıştı. Ve ancak böyle bir parti, devrimi hare­
ket noktasından alıp nihai zafere götürmekte temel
olabilirdi. Rosa Luxemburg'un, böyle bir parti·
nin önemini, gereğinden küçük tahmin etmesi, onun
gerçekten büyük olan tarihi değerine halel getirmez.
Reformizmin hakim yüzü karşısında, muhafazakar
kabuğu, ancak önemli bir güç -işçilerin kendiliğin·

ss
den harekete geçişi- kırabilirdi. Onun sürüp gi.den
gücü, işçilerin tarihi inisiyatifine duyduğu tam gü­
ven duygusundan ileri gelir.

Lenin'in Fikri

Rosa Luxemburg, devıimci sosyalizmin başlıca


düşmanının bürokratik merkeziyetçilik olduğu bir
ortamda çalıştığı için, sürekli olarak, kütlelerin il­
kel, kendiliğinden hareketleri üzerinde önemle du­
ruyordu. Oysa Lenin Rusya'da, emekçi hareketinin
şekilsizliğiyle, özelliği olmayışıyla mücadele etmek
zorundaydı. Rusya'da en büyük tehlike, örgütlenme
unsurunun yeterince değerlendirilmeyişindeydi. Rosa
Luxemburg'un görüşlerini, onun içinde bulunduğu
emekçi hareketlerinin ve yaşadığı ülkelerin şartları
dışında anlamaya imkan olmadığı gibi, Rusya'daki
emekçi hareketinin somut tarihi şartlarını bilmek­
sizin de Lenin'in durumunu anlamak güçtür.
Lenin, kendiliğinden oluş ile örgüt arasındaki
ilişkiler konusunda ne düşündüğünü iki kitapta or­
taya koymuştur: biri «Ne Yapılmalıdır?» (x) ( 1902 ) ,
i kincisi «Bir Adım ileri, İki Adım Geri» ( 1904 ) . Bu
kitaplann yazıldığı tarihlerde, Rus emekçi hareke­
ti, kuvvet bakımından, Batı Avrupa'daki ve özellik­
le Almanya'daki işçi hareketleriyle kıyaslana-

(x) Lenin'in bu kitabının adı «What is to be done» dır ve bu


yakınlarda Türkçeye «Ne yapmaliıt adı altında çevrilmiştir.
••Ne yapmalı» başlığı gerçekte yapılması gereken şeyin ne ol­
duğunu göstermekten çok, bir çaresizlik ifade etmektedir.
Oysa Lenin adı geçen eserinde yapılması gereken şeyleri be­
lirlemektedir. Bu ne denle biz kitabın adım «Ne Yapılmalı·
dır?» şeklinde çevirdik.
- Ç. N.

56
mazdı. Bu hareket tecrit edilmiş, küçük ve aşağı
yukarı özerk gruplardan meydana gelmiş, herhangi
bir siyasette g<f.rüş birliğine varmamıştı ve yurt dı­
şındaki önde gelen Marksistlerden Plekhanov, Le­
nin, Martov ve Troçki'nin etkisi altında bulunuyor·
du. Zayıflık ve tecrit edilmişlik yüzünden, bu grup­
lar içindeki görüşler, pek alt seviyede kalmıştı. Rus
işçiler, kütlesel grevierde ve nümayişlerde yüksek
derecede bir militanlığa erişince, sosyalist gruplar,
derhal gerçekleştirilebilecek ekonomik isteklerden
başka birşey öne sürmediler; Bu güya «ekonomist»
eyilim, sosyalist gruplara hakimdi. Lenin'in «Ne
Yapılmalıdır?» adlı eseri, bu «Ekonomizm» e ya da
pür sendikacılığa amansız ibir saldınydı. Lenin, küt­
lesel mücadelenin kendiliğinden oluşu'nun -her
yerde ve tabii o tarihte Rusya'da- bir partinin ör­
gütü ve bilinci ile tamamlanması zorunluğunu be­
lirtiyordu. Bölgesel gruplaşmaları birleştirmek ve
işçi hareketine siyasal bilinç telkin etmek için bir
ulusal parti ve onun malı olan bir merkezi gazete çı­
karılması zorunluydu. Sosyalist kurarn proJetaryaya
indirilmeliydi; ibu işçi hareketini sosyalizm mü­
cadelesine yöneltebilecek tek yoldu. Tasarlanan par­
ti, aşırı derecede merkezi bir liderliğin emrinde ça­
lışan profesyonel çlevrimcilerden kurolmalıydı ge­
niş ölçüde . . . Partinin siyasi lider kadrosu, merkezi
gazetenin yazı kadrosunu meydana getirecekti. Li·
der kadrosunun, ülke içindeki parti şubelerini ör­
gütlemek, ya da yeniden örgütlemek, üye kabul et­
mek ve çıkarmak ve bölgesel komiteler atamak yet­
kisi olmalıydı. Mefişevikleri eleştirerek, ı 904 de şöy­
le yazıyordu Lenin :
«Yoldaş Martov'un partiyi aşağıdan yukanya
doğru kunna fi·kri, sahte bir «demok>ratizm» dir. Be·

57
nim fikrim bunun tam tersine, Partinin, yukardan
aşapya doğru, Kongreden tek parti örgütüne doğru
kurulması gerektiği bakımından «ltiiırokratik»tir. >>
( Lenin, Eserleri, cilt VII, S. 3 65 - 366)
S talinciler, birçok sözüm ona Stalin aleyhtarı
ve Lenin'in bazı müritlyri, hangi gelişme safhasında
olursa olsun, bütün ülkelerde ve bütün hareketlerde
«Ne Yapılmalıdır ?» ve «Bi.ır Adım ileri, İki Adım Ge·
ri» nin tamamen ugulanabileceğini pek sık ileri sür­
düler.
Lenin, bu sözde Lenincilerden uzaktı. 1 903 de
Rus Sosyal Demokrat Partisinin ikinci kongresinde,
«Ne Yapılmalıdır ?» daki formüllerin mübalaga edi ­
li şin� ortaya koydu :
«Ekonomistler meseleyi sadece bir yönüyle alı­
yoırlar. Bu hatayı giderebilmek için, meseleDin öteiki
yönüne de eğilrnek gereklidir. Ve benim yaptığım şey
budur.» (Lenin, Eserleri, cilt VI, S . 2 1 )
İki yıl sonra, üçüncü kongre için yazdığı bir ka­
rar tasansında Lenin, örgütlenme konusundaki gö­
rüşünün, bütün dünya için uygulanabilir olmadığı
hususu üzerinde önemle durdu.
1905 devrimi sırasında, Parti üyeliğindeki müt­
hiş artış dolayısıyla, Lenin profesyonel devrimciler­
den söz etmeyi bir yana bıraktı. Parti artık daha
fazla, bir elitler örgütü olamazdı :
«Üçüncü kongrede, Parti komitelerinde her iki
aydına karşılık sekiz işçi bulunması gerektiği arzu·
sunu ifade etmiştim. Artık bunun da modası geçti.
Şimdi, Parti örgütlerinde, Sosyal Demokrasiye bağ·
lı her aydma karşılık, birkaç yüz Sosyal Demokrat
işçi bulunması arzu edilir. »
«Ne Yapılmalıdrr?» adlı eserinde Lenin , işçilerin

58
kendi çabalarıyla ancak sendika bilincine erişebile­
ceklerini yazdığı halde, ş imdi, şöyle diyordu:
«Emekçi sınıf insiyaki olarak, kendiliğinden
Sosyal lliemokrattır » ( Lenin,
. Eserleri, cilt VIII,
s . 37 )
«Kapitalist topluında proletaryanın özel koşul­
ları, işçilerin sosyalizm için mücadelesine rehba-lik
eder; onlann Sosyalist Partiyle birliği, hareketin he­
men ilk safhalarında ileri atılır.»
Lenin 1902 de Partinin, sıkı, birbirine çok ya­
kından bağlanmış küçük bir grup olmasını istiyor­
du, 1905 de ise işçilerin, «Parti örgütleri içinde yüz·
binler» halinde birleşmeleri gerektiğini yazdı.
Komünist Enternasyonal kendi statüsünü tartı­
şırken, Lenin öne sürülen teklifierin «çok fazla Rus·
vari), ve parti içinde eleştiri özgürlüğüne yer ver­
mesine ve parti liderliğinin aşağıdan denetimine
imkan sağlamasına rağmen merkeziyetçiliğin, ge­
reğinden fazla olduğunu söyledi. Lenin'e göre , aşırı
merkeziyetçilik Batı Avrupa'nın koşullarına uygun
düşmezdi. ( Lenin'in kendi p artisinin, kuruluş sıra­
sında yüksek ölçüde merkezileştirildiği ve hatta ya­
rı - askeri rb ir örgütlenmeye gidildiği doğrudur. Fa­
kat bunu iç savaşın çok dehşet verici koşulları zor­
lamıştı. )
Lenin'in örgütlenme hakkındaki görüşü, mer­
keziyetçilikten uzak olma eyilimi göstermesi, Rusya­
daki şartlar gözönüne alınarak değerlendirilmeli­
dir .

İşçi sınıfının küçük bir azınl ık olduğu Çarlık


Rusya'sında, i'Şçi sınıfının tek başına kendini öz­
gürlüğe kavuşturabileceği düşüncesi, kolaylıkla gör
mezlikten gelinebilirdi. Rusya, çoktan beri, ilkel küt­
le eylemlerini yürüten, U7Un bir azınlık örgütleri ge-

59
Ieneğine sahipti. Fransa'da rnonarşiyi ve feodaliteyi
deviren halktı; Rusya'da ise bu işi Decembrist'ler
( 1825 de meşrutiyet kurmak istiyenler) ve Narodnik
terröristleri yüklenmişlerdi. (x)
Marx'ın, sosyalist hareketin demokratik tabia­
tı hakkındaki sözleriyle, Lenin'in «Devrimci Sosyal
Demokrasi, pı4oletarya örgütüyle aynlınaz surette
ba�lantılı Jacobin'leri temsil eder» sözü kesin ola­
rak çelişiktir. Örgütsüz halk yığınlannın başındaki
bilinçli, örgütlü bir azınlık, burjuva devrimine uy­
gun düşer. Zira böyle bir devrim herşeyden önce o
azınlığın çıkannadır. Bilinçli azınlığın bilinçsiz ço­
�nluktan, kafa işçisinin kol işçisinden aynlığı, bir
yanda yönetici ve ustabaşı, öte yanda itaatli işçi yı­
ğınları fikri ancak işçilerin kendi kaderleri üzerinde
kollektif denetim hakkı demek olan sosyalizmin özü­
nü öldürerek «sosyalizm,, e aşılanabilir.

Sekterizine Karşı

İşçi sınıfının kurtuluşunun ancak işçi sınıfı


tarafından baaşrılabileceğini büyük bir kuvvetle
belirten Rosa Luxemburg, kütle örgütlerinden ve
kütle hareketlerinden kopuşlarıyla kendilerini bel­
li eden sekter eyilimiere karşı tahammülsüzdü.
Yıllar yılı Alman Sosyal Demokrat Partisinin
çoğunluk liderleriyle kavgalı olmasına rağmen, Rosa
Luxemburg, devrimci sosyalistlerin, bu örgüt içinde
kalmalannın bir görev olduğunda israra devam et-
t i . Sosyal Demokrat Parti ( SPD) emperyalist sa-
(x) Rus sosyal devrimcilerinin yani, Bolşevlzntin gelecekteki
dii.ıımanlannın, Lenin'in parti örgütü bakkındaki fıkrini
istekle kabul etmeleri bi.r tesadüf eseri değildir.

60
vaştan yana olduğu zaman bile, Karl Liebknecht'in
SPD parlamento grubundan ihracından ( 12 Ocak
1 9 1 6 ) sonra, Rosa Luxemburg ve Liebknecht, Parti­
ye dört elle sanldılar. Rosa Luxemburg, bu görüşe,
sadece zayıf ve dikkate değer olmaktan uzak bir
devrimci grubun lideri olduğu zaman bağlı kalma­
dı. Tam tersine, savaş sürüp giderken Spartakus
Birliği etkili olmağa başladığı ve kabulü zorunlu bir
güç haline geldiği zaman bile bu fikrine sadık kaldı.
Daha önce gördüğümüz gibi, 2 Aralık 1914 de
sadece bir milletvekili, Liebknecht, savaş kredileri
aleyhinde oy kullanrnıştı. Mart 1915 de bir ikinci
milletvekili, Otto Rühle, ona katıldı. Haziran 1915
de bin partili, sınıf işbirliği politikasına muhalefet
eden bir manifesto yayınladı ve Aralık 1915 de 20
milletvekili, Reichstag'da (Meclis ) savaş kredileri
aleyhine oy verdi. Mart 1916 da SPD'nin Parlamento
Grubu, Partiden ihraç yetkisi olmamasına rağmen,
kendi içinde gelişen muhalefeti arasından çıkanp
attı.
Parlamentoda olup bitenler, dışarda, fabrika·
larda, yollarda, parti şubelerinde ve sosyalist genç­
lik örgütünde olanların yansımasından başka birşey
değildi.
Rosa Luxemburg'la Franz Mehring'in yazı işleri­
ni yönettiği Die Internationale gazetesi bir günde
5 .000 nüsha basarak dağıttı. (Polis derhal bu gazete­
ye el koydu) Sosyalist Gençlik, 1916'da gizli bir kon­
feransta, Spartakus Birliğini ezici bir çoğunlukla des
teklediğini açıkladı. 1916 nın 1 Mayıs günü Berlin'de
ki Potsdamer Platz'da toplanarak savaş aleyhtan bir
gösteri düzenlediler. Öteki kentlerde Dresden'de, Je­
na'da, Hanau'da savaş aleyhtan gösteriler oldu. 28

61
Haziran 1916'da, Liebknecht'in iki buçuk yıl ağır iş
cezasına çarptırıldığı gün , 55 .000 işçi, onunla dayanış­
ma halinde olduklannı göstermek üzere, Berlin'de­
ki silah fabrikalarında greve gittiler. Nümayişler ve
grevler aynı gün Stuttgart'da, Breınen'de, Braunsch­
weig'de ve öteki kentlerde de görüldü. Rus devrimi­
nin etkisiyle, Nisan 1917 de silah fabrikalarındaki
grev dalgası , bütün ülkeye yayıldı; Sadece Berlin'de
300.000 işçi işi bırakmıştı. Silah fabrikası işçilerinin
Ocak/Şub�t 1918 deki bir başka grevi bir buçuk mil­
yon kadar işçiyi içine çekmişti. Bu grevler geniş
ölçüde siyasaldı. Yarım milyon kadar işçi Berlin gre­
vinde , toprak ilhakı ve tazminat söz konusu olmaksı­
zın ve ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin
etmesini öngören bir barışın derhal gerçekleştiril­
mesini istediler; her yeri «banş, özgürlük, ekmek»
sloganı sardı. Grev sırasında altı işçi öldürüldü ve
birçoğu yaralandı. Binlerce grevci; askere alındı.
Bu olaylara rağmen Rosa Luxemburg Nisan
1 91 7 ye kadar, yani Kautsky, Bemstein ve Hasse
tarafından yönetilen Parti Merkezi bölünüp yeni
bir parti -Bağımsız Sosyal Demokrat Parti
(USPD)- ortaya çıkıncaya kadar SPD içinde kal
ma fikrini öne sürmeye devam etti. USPD tam bir
parlamenter partiydi, işçileri, savaşa karşı kütlesel
greviere ve nümayişlere tahrik etmeyi istemiyordu,
fakat savaşçı devletlerin hükümetleri1 üzerine, barış
görüşmeleri için baskı yapmayı amaç edinmişti.
Ocak 1916 da SPD içinde bir hizip olarak ku­
rulan Spartakus Birliği, bu bölünmeden sonra, ken­
di örgütünü ve bağımsız hareket hakkını muhafaza
ederek, gevşek bağlarla USPD'ye bağlandı. 29 Ara­
tık 1 9 1 8 de Alman devrimi patlak verdikten sonra

62
Birlik, USPD ile olan ilişkilerini kopardı ve bağım­
sız bir parti haline dönüştü: Alman Komünist Par
tisi ( Spartakas ) . . .
Devrimciler, SPD ve USPD den ayrılınınası ko­
nusunda sürek]i baskılar yapıyorlardı. Fakat Rosa
Luxemburg bu baskıya karşı direndi. 1 89 1 de Parti­
den bir kopma daha olmuştu, geniş bir devrimci
grubu, SPD yi reformİst olmakla suçlamışlar ve ay­
rılarak bağımsız bir Sosyalist Parti kurmuşlardı.
Bu partinin ömrü kısa sürdü.
6 Ocak 1917 de Ro sa Luxemburg, SPD den ay­
rılmak isteyen devrimcilere karşı, meseleyi, ortaya
şöyle koydu :
« Birçok iyi elemanın, bugün Partiyi terketmesi­
ne sebep olan sa!bırsızlık, her ne kadar makul ve
övülmeye layık ise de, bir firar, bir firar olarak ka·
lır. B u Scheidemann ile Legien'in bağucu baskısı al­
tında ezilen ve sıkılanların ihanetidir. Kişiler artık
kendilerine uygun gelmeyen küçük hiziplerden yeni
hizipler kurmak amacıyla ayrılabilirler. Fakat par­
tiden ayrılmakla proletarya kütlelerini, burjuvazinin
bu ağır ve korkunç boyunduğundan kurtarmak ve
böylece cesaret örneği vermek isternekten daha
ham bir fantezi yoktur. Alman Sosyal Demokrasinin
çöküşü tarihi bir gelişimin, işçi sınıfıyla burjuva­
zi arasındaki genel mücadelenin sonucudur. Ve kişi ­
ler , bir çalılığın ardında nefes almak için, bu savaş­
tan kaçmamalıdırlar. Bu devler savaşı, sonuca ulaş­
tırılmalıdır. Resmi Sosyal Demokrasinin bağucu
hakimiyetine ve yanlış yola saptırılan, ihanete uğra­
mış işçi sınıfının boğazına; hakim sınıf tarafından
bastırılan resmi Özgür Sendikalara karşı bütün güç­
le, sonuna kadar savaşılmalıdır. Biz kütlelere , sonu­
na kadar destek olmalıyız, hatta en korkunç müca-

63
delelerde bile . . . Bugün kendisini Sosyal Demokrasi
diye adlandıran, bu «örgütlü kokuşmuş yığın» ın
tasfiyesi, birkaç kişinin ya da birkaç grubun özel
meselesi, işi değildir . . . Almanya'daki sınıf mücade-­
lesinin kesin kaderi, Sosyal Demokrasi ve sendika·
ların otoritelerine karşı savaşmaktır ve en sonunda
hepimizin söyleyeceği bir tek söz vardır: «Taham­
mül ediyorum, başka birşey yapamam » . . . ( Doku·
mente, cilt Il, S. 525 )
Rosa Luxemburg'un, işçi kütlelerinin parti­
sinden ayrılmalara muhalefet edişi, reformizme tes­
limiyet anlamına gelmez. Nitekim 7 Ocak 1917 de
Spartakus'un bir toplantısında, Rosa Luxemburg'un
telkiniyle şöyle bir karar alınmıştır:
«Muhalefet, çoğunluğun politikasına karşı her
noktada savaşmak ve muhalefet etmek, kütleleri,
Sosyal Demokrasi örtüsüyle gizlenmiş emperyalist
politikadan korumak ve Partiyi anti - militarist, pro­
leterce sınıf mücadelesi için bir savaşçı tbplama ala·
nı olarak kullanmak amacıyla Parti içinde kalacak·
tır.» ( Dokumente, cilt II , S. 528 )
Rosa Luxemburg'un, bağımsız bir devrimci par­
ti kurmaktaki isteksizliği, Stalinisıler tarafından sık
sık, ciddi bir hata ve 1918 Alman devriminin yenil­
gisi sebebi olarak gösterilmiştir. Bu kişiler, devrimci
Sol'un SPD'ye bağlılığına ve Kautsky'yle sürekli iş·
birliği yapmasına, Lenin'in muhalefet ettiğini öne
sürerler.
Bu hikayenin hiçbir doğru yanı yoktur.
Gerçekten Rosa Luxemburg, Kautsky ile arka·
daşlannın ne olduğunu pek iyi anlamış ve onlarla,
Lenin'in yaptığından çok önce ilişkisini kesmiştir.
Hiç değilse yirmi yıl kadar bir süre Lenin, Kautsky'
ye yaşıyan en büyük Marksist gözüyle bakmıştır.

64
Birkaç örnek: «Ne Yapılmalıdır?» adlı kitap, temel
konusunda , Kautsky'nin başlıca otorite olduğunu
söyler ve Alman Sosyal Demokrat Partisini, Rus
hareketinin bir modeli olarak metheder. Aralık 1 906
da Lenin şöyle yazmıştır: «Rus işçi sumının ön­
cü kolu, Karl Kautsky'yi kendi yazan bilmektedir.»
.
Lenin, Kautsky'yi «Alman devrimci Sosyal De­
nıo�ratlanmn lideri» olarak tanımlamıştır. ( Lenin,
Eserleri, cilt XI, S. 330)
1 908 Ağustosunda Lenin, Kautsky'den, savaş ve
militarizm konularındaki otoritesi olarak söz etmiş­
tir. ( Lenin, Eserleri, cilt XV , S. 1 73
· 176)
1910 da Rosa Luxemburg, iktidar yolu konu·
sunda Kautsky ile tartışırken, Lenin, Kautsky'nin
yanında, Rosa Luxemburg'un karşısında yer almış­
tır. Ve nihayet 1914 Şubatında Lenin, Rosa Luxem­
burg'la ulusal sorun konusunda tartışırken, bir
Marksist otorite olarak Kautsky'nin himayesini is­
temiştir. Sadece savaşın patlak vermesi ve enternas·
)'onalizme Kautsky tarafından ihanet edilmesi, Le·
nin'in, onun hakkındaki hayallerini yıkmıştır. Sonra
itiraf etmiştir :
«Rosa Luxemburg haklıydı; Kautsky'nin PartJ
çoğunluğuna, kısacası oportünizme hizmet eden ey­
yamcı bir teorist olduğunu çok önceden anlamıştı.»
( Shliapnikov'a Mektuplar, 27 Ekim 1914)

S!llnuç

İktidar mücadelesinin her gelişme merhalesin·


de ve her yerde, Sosyalist işçiler hareketi ö�gütünün
biçimi, bizzat emekçi iktidannın şekillenmesi üze-

65
rinde çok önemli bir etkiye sahiptir. Bu yüzden,
devrimci parti örgütünün şekli üzerindeki tartışma­
nın, belli bir örgüt biçiminin uygulandığı merhalenin
ötesine taşan bir önemi vardır. Ö rgütlenme sorunu
üzerindeki tartışma, hiçbir ülkede, Rusya' daki kadar
keskin bir biçim göstermemiştir. Bunun nedeni,
hareketin nihai amacıyla, otokratik yarı feodal rea­
lite arasındaki uzun mesafe, işçilerin serbestçe ör·
gütlenmesini önleyen realitedir.
Kendiliğinden oluş ile örgütlenme arasındaki
ilişki dikkate alınırsa, Rosa Luxemburg'un tutumu,
muhafazakar bürokrasi tarafından kontrol edilen
işçi hareketi içinde devrimcilerin karşı karşıya
bulundukları acil ihtiyaçların sonucuydu.
Lenin'in 1902 - 1 904 deki durumu da, hayati
devrimci hareketin, gelişmenin ilk merhalesinde, ge­
ri, yarı feodal ve otokratik bir rejim altında şekilsiz­
leşmesinin, bozulmasının sonucuydu.
İleri ölçüde sanayileşmiş ülkelerin Marksistleri­
ne, Lenin'in bu ilk tutumu, bir rehber olarak, Ro·
sa Luxemburg'un tutumundan (kendiliğinden oluş
konusundaki aşın ifadelerine rağmen) çok daha az
hizmet edebilir.

66
BÖLÜM : VI

MARX VE ENGELS VE
ULUSAL SORUN

Üç imparatorluk -Rusya, Almanya ve Avustur·


ya- tarafından bölünmüş bir ülkedeki, Polanya'da­
ki işçi partisinin lideri olarak Rosa Luxemburg, ulu­
sal sorun konusunda, kesin bir tutum takınmak
zorundaydı. Rosa Luxemburg, bu konuda Lenin'le
keskin çatışmaianna rağmen, ulusal sorun konusun­
da, 1 896 da, ilk bilimsel araştırması olan «Polanya­
daki Sınai Gellşme» adlı eseriyle, belli bir tutum
aldı ve hayatının sonuna kadar o tutumunu sür·
dürdü.
Rosa Luxemburg'un bu konudaki tutunıu hem
Marx ve Engels'in öğretilerinin bir devamı, hem de
onlardan ayrıydı. Rosa Luxemburg'un görüşünü tam
olarak anlayabilmek için, Marx ve Engels'in ulusal
sorun konusundaki tutumianna -yüzeysel de olsa­
bir göz atmak zorunludur.
Marx ve Engels, Avrupa'.da kapitalizmin geliş­
me döneminde, burjuva demokratik devrimleri dö-

67
neminde yaşadılar. Burjuva d.emokrasisinin iskeleti,
ulusal devletti ve Marx'la Engels'e göre, sosyalistle­
rin görevi «burjuvaziyle ittifak halinde, mutlak mo·
narşiye, feodal toprak beyliğine ve küçük burjuvazi­
ye karşı>> savaşmaktı. ( Komünist Manifestosundan)
Marx ve Engels 1848 de, demokratik devrimie­
rin en büyük düşmanının Çarlık Rusyası ve ikinci
olarak da Hapsburg Avusturyası olduğunu ilfm et­
tiler. Polanya'nın efendisi olan Rusya, Macaristan'
da 1 849 Kossuth demokratik devriminin başlıca
katiliydi; Rusya ve Avusturya, Almanlada İtalyanla­
rın içişlerine dalaylı ve dolaysız müdahalelerde bu­
lunarak bu iki ulusun tam birliğini engelliyorlardı.
Bu durum karşısında Marx ve Engels, Çariara ve
Hapsburg'lara yönelmiş bütün ulusal hareketleri
desteklediler. Aynı zamanda, aynı ölçüleri kullana­
rak, Çarların ve Hapsburg'lann çıkarına olan ulu­
sal hareketlere de karşı durdular.
Marx ve Engels, Polanya'nın bağımsızlığa ka­
vuşmasının çok büyük devrimci yankıları olacağını
öne sürüyorlardı. Bir defa, Polanya bağımsızlığını
elde ederse, demokratik devrimci Batı ve Merkezi
Avrupa ile «Avrupa'nın Jandarması» arasına bir du­
var çekilebilirdi. İkincisi, Polonyalılann ulusal ayak­
lanmasıyla sarsılan bir Hapsburg İmparatorluğu,
öteki ulusların bunu iziiyecek ulusal ayaklanmasıyla
çökebilirdi; bu imparatorluğa bağlı •bütün uluslar,
o zaman özgürleşebilirdi ve Avusturya Almanları,
Almanya'nın öteki kısmıyla birleşebilirle�di; bu, Al­
man sorununa, demokratik devrimci bir çözüm sağ­
lıyaıbilirdi. Üçüncüsü, Polanya'nın bağımsızlığı, bü­
tünüyle Almanya'da demokratik devrimci eyilimieri
güçlendirerek, Prnsya Junker'lerine kesin bir darbe
'
indirirdi.

68
Marx ve Engels, Avrupa'daki bütün demokra­
tik hareketleri, her türlü gelişmenin başlıca düşma­
nı olan Çarlık Rusya'sına karşı savaşmaya çağırdı­
lar. Özellikle devrimci Alrnanya'yı, Polanya'nın kur­
tuluşu için silaha sarılmaya çağırdılar. Çarlığa kar­
şı yürütülen bir demokratik savaş, Polanya'nın ve
Almanya'nın ulusal bağımsızlığını güven altına alır,
Rusya'daki mutlakiyet yönetiminin düşüşünü hızlan­
dırır ve baştan sona, Avrupa'daki bütün devrimci
hareketleri tahrik ederdi.
Marx ve Engels, Polanya ve Macaristan'daki
ulusal hareketleri desteklediler, ötekileri değil. . ,
Mesela 1 848 devrimi sırasında Güney Slavlarının,
Hırvatların, Sırpların ve Çekierin ulusal hareketleri­
ni suçladılar. Bunu, bu hareketlerin, esas düşmana
yaradığını düşünerek, böyle yaptılar. Macarlann ,
Hapsburg imparatorluğundan nefret ettiğinden çok
daha fazla ölçüde Macarlardan nefret eden Hırvat­
lar, Macar topraklarına girerek Çar odularına yar­
dım ettiler; Çek birlikleri de devrimci Viyana'nın
hastınlmasına yardırncı oldu.
Çarlık Rusyasının karıştığı bütün savaşlara
karşı Marx ve Engels nötr bir tutum, ya da her iki
tarafa karşıt bir tutum takınrnadılar; tam tersine
yalnızca Rusya'yı hedef tutan militan bir muhalefet
yaptılar. Bu tutumları nedeniyle, İngiliz ve Fransız
hükümetlerini, Kırım savaşı sırasında Ruslara kar­
şı sonuna kadar güçlü bir savaşa girmeyişleri nede­
niyle kınadılar. 1 877 de patlak veren Rus - Türk
savaşında Marx «Cesur Türkleri» tekrar destekledi.
Hayatlarının sonuna kadar, Marx ve Engels
için, Rusya'ya karşı savaş, bir devrimcilik ödevi ola­
rak kaldı.

69
Marx ve Engels, ulusal hareketler hakkında hü­
küm vermekte kullandıklan ölçüler nedeniyle, -bu
hareketlerin Batı ve Merkezi Avrupa'daki burjuva
demokratik devrimlerine etki derecesi- kendilerini,
kapitalist gelişmenin az - çok bir ilerleme sağladığı
Avrupa'daki (ve Kuzey Amerika'daki) ulusal sorun­
lar hakkındaki kararlannda doğal olarak sınırladı­
lar. O zaman haklı olarak, Marx ve Engels, Asya,
Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde bir devrimci
burjuva milliyetçiliği düşünmüyorlardı. Bu yüzden
Engels, mesela şöyle yazmıştı :
<<Bana göre, sömürgeler ve Avrupa nüfusu tara­
fından doldurulan ülkeler mesela Kanada, Kap, A­
vusturalya, hepsi bağımsızlıklannı elde edecekler·
dir. Öte yandan yerli halkı başeğdirilmiş ülkelerde
mesela Hindistan ve Cezayir'de ve Hollanda'nın,
Porteldz'ıin, İspanya'nın mülkiyetindeki yerlerde yö·
netim prbletarya tarafından ele alınmak ve kabil ol­
duğu kadar süratle bağımsızlığa götürülmek zorun·
dadır.»
Engels, Hindistan'ın kendi kendini, bir devrim
yaparak kölelikten kurtara!b ileceğini fakat böyle bir
olayın Avrupa için ikinci derece öne�i olacağını dü·
şünmüştü. Ne var ki, sömürgelerin kendilerini kur·
tarmalannın, Avrupa'daki sosyalist devrimiere te­
kaddüın edeceği, hiç değilse onlara yardımcı olaca­
ğı fikri (Marx'a olduğu gibi ) Engels'e yabancıydı.
Hindistan, Cezayir ve Mısır kendilerini özgürlüğe
kavuştursalardı «bu tabii bizim için çok iyi birşey
olurdu. Zira kendi ülkemizde yapmak zorunda olaca­
ğımız çok şey olacak. Avrupa ve Kuzey Amerika'nın
yeniden örgütlenmesi büyük bir güç sağlayacak ve
yan uygar ülkelerin kendi yararları için yürürlükleri
yolda iziiyecekleri bir örnek olacak.»

70
R. Lux:emburg ve

Ulusal Sorun

Rosa Luxemburg da Marx ve Engels gibi, ulu­


sal hareketleri, başlıca; Avrupa'ya özgü hareketler
olarak düşündü ve Asya'yla Afrika'daki ulusal hare­
ketlere pek az önem verdi. Marx ve Engels g! bi o
da, ulusal bağımsızlık mücadelelerini değerlendir·
mekte, herhangi bir mutlak ölçüyü reddetti. Fakat
Rosa Luxemburg, bilimsel sosyalizmin kuruculan­
nın sözlerini tekrarlayan bir mürit değildi.
Siyasi hayatının henüz ilk safhasında, Rosa
Luxemburg, genel olarak Avrupa�da ve özellikle Rus­
ya'da 1 9 uncu yüzyılın sonlarına doğru durumun .
hayli değiştiğini ve bu nedenle Marx'la Engels'in
Avrupa'daki ulusal hareketlere karşı tutumlannın
artık savunulamaz hale geldiğini öne sürdü.
Batı ve Merkezi Avrupa'da, burjuva demokratik
devrimleri dönemi geride kalmıştı. Prnsya Junkerleri
kendi egemenliklerini çok sağlam bir biçimde ger­
çekleştirmişlerdi ve artık Çann yardımına ihtiyaç·
ları kalmamıştı. Aynı zamanda Çarlık idaresin­
de bazı çatlaklar görülmeye başlamıştı: Varşova­
da, Lodz'da, Petrograd'da, Moskova'da ve Rus İm­
paratorluğunun her yerinde kütlesel grevler, köy­
lülerin asi uyanışı. . . Marx ve Engels zamanında,
devrimin merkezi, Batı ve Merkezi Avrupa olduğu
halde, artık 19 uncu yüzyılın sonunda ve 20 nci yüz­
yılın başında Doğu'ya, Rusya'ya kaymıştı. Marx za­
manında devrimci ayaklanmaları bastıran başlıca
jandarma Çarlık olduğu halde artık Çarlığın kendisi,
Batılı kapitalist güçlerin yardımına ( özellikle mail
yardımına) muhtaç hale gelmişti. Bir zamanlar Rus

71
kurşunlan ve ruhJeleri Batıya giderken , şimdi artık
Alman, Fransız, İngiliz ve Belçika silahları ve Mark­
lar, Franklar, Sterlinler, gittikçe artarak, Rusya'ya ·

akınaya başlamıştı.
Rosa Luxemburg, bunlardan başka, kendi ana
vatanı olan Polanya'nın ulusal arzularında temel
değişiklikler olduğunu da öne sürmekteydi. Marx
ve Engels zamanında ulusal hareketin lideri Polon·
ya soylulanyken, şimdi ülkede artan kapitalist ge·
lişme ile birlikte, bunlar sosyal yönden yerlerini yi­
tiriyorlar ve Polanya'daki ilerici hareketleri bastır­
makta bir müttefik olarak Çarlıktan yardım isti­
yorlardı. Yeni Polanya'nın soyluları, ulusal bağım-
,, sızlık isteklerini teskin etmişlerdi. Polonya burjuva­
. zisi de ulusal bağımsızlık arzusuyla çatışır duruma
düşmüştü, çünkü bu burjuvazi, kendi sanayiinin ana
pazarını Rusya'da kurmuştu. Rosa Luxemburg «PO­
lonya Rusya'ya altın zinciriyle bağlanmıştır, dedi,
kapitalist gelişmeye ulusal devlet değil, soygun dev­
leti uygun düşer.» ( Przeglad Socjaldemokratyczny,
SDKPL'nin yayın organı, 1 908, No: 6 )
Rosa Luxemburg'a göre, Polonya işçi sınıfı
da Moskova ve Petrograd'la Varşova ve Lodz'u bir­
birinden farklı görmediği için, Polanya'nın Rusya'·
dan ayrılmasıyla pek ilgilenmiyorlardı.
Bu nedenle Polonya'da, ulusal b ağımsızlık için
savaşacak ağırlıkta bir sosyal güç yoktu. Sadece ay­
dınlar bağımsızlık fikrini güdüyorlardı, ancak onlar
da küçük bir sosyal gücü temsil ediyorlardı. Rosa
Luxemburg, Polanya'daki sosyal güçler ve bu güçle­
rin ulusal sorun konusundaki davranışlanyla ilgili
tahlilini şu cllmlelerle bitirmektedir:
«Sosyal gelişmenin yönü göstermiştir ki, Polon-

72
Neue _Zeit , 1 895 · 1 896, S. 466 )
ya'da, Polonya'mn restorasyonunu gerçekleştirecek
iktidarda ve istekte bir sosyal sımf yoktur.» ( Die
Rosa Luxemburg bu tahlilden şu sonucu çıkarı·
yordu: Kapitalizm altında, ulusal bağımsızlık sloga­
nı hiçbir ilerletici değere sahip değildi ve Po1onya
ulusunun iç güçleri tarafından gerçekleştirilemezdi;
sadece şu ya da bu emperyalist kuvvetin müdahale­
si, ulusal bağımsızlık isteğini var edebilirdi. Rosa
Luxemburg, sosyalizmde ulusal baskı olmayacağı
için, ulusal bağımsızlık sloganına yer olmayacağını
ve insanlığın enternasyonal birliğinin gerçekleştiri­
leceğini öne sürüyordu. Böylece kapitalizm oldukça
Polanya'nın gerçek bağımsızlığı gerçekleştirilemezdi
ve bu yöndeki hiçbir adımın ilerletici bir değeri ola­
mazdı. Sosyalizmde ise, böyle bir slogana ihtiyaç
bulunamazdı. Bu nedenle Polanyanın ulusal yönden
kendi kaderini tayin mücadelesine işçi sınıfının ih­
tiyacı yoktu ve bu mücadele gerçekte gerici bir mü­
cadeleydi. İşçi sınıfının ulusal sloganı, kültürel ha·
yatta ulusal özerklik isteğiyle sınırlandırılmalıydı.
Bu tutumu takınışı nedeniyle Rosa Luxemburg
ve Partisi SDKPL, Pilsudski'nin ( sonradan Polanya
nın askeri diktatör olmuştut.) Başkanı bulunduğu
Polonya Sosyalist Partisinin sağ kanat mensuplarıy­
la sert bir çatışmaya girdi. Bu partililer sosyalizme
sadece dudaktan bağlı olan milliyetçilerdi. Milliyet­
çiliklerinde bir kütle temelinden yoksun oldukları
için yabancı güçlerle fesat kurarak, ulusal bağımsız­
lığı dağurabilecek bir dünya savaşına güvenme ölçü­
sünde, serüven tertiplerine giriştiler.
PPS nin sağ kanadının kalesi olan Galicia'da,
Avusturya'nın idaresi altında, Polonyalılar, Rus İm-

73
paratorluğuna bağlı bölgede yaşıyanlarıdan daha iyi
muamele görüyorlardı. Çünkü çeşitli milliyederin
karması olan Hapsburg İmparatorluğu, kendi im­
paratorluğunu sağlamlaştırabilmek için Polonya
egemen sınıfına dayanmak zorundaydı. Bu nedenle,
PPS nin !iderleri, Hapsburg İmparatorluğunu, Rus­
lara ye� tutma eğilimini gösterdiler ve birinci dün­
ya savaşı sırasında Viyana ve Berlin'in ajanlan gibi
çalıştılar.
Daha önceleri, 1905 devrimi sırasında, PPS'nin
Galicia'daki lideri Daszynski, Polonya işçilerinin küt
lesel grevierini suçlayacak kadar ileri girmişti; çün­
kü, ona göre, Polonya işçilerinin mücadelesi Rus
işçilerinkiyle özdeş olma eğilimindeydi ve bu yüz­
den Polonyalılann ulusal birliğinin temeline dina­
rnit konmaktaydı. Ancak Rosa Luxemburg'un Palon­
ya işçi hareketi içindeki muhalifleri hakkında
açık bir bilgi sıahibi olunursa, Rosa Luxemburg'un
Polonya ulusal sorunu konusundaki tutumu tam an­
lamıyla anlaşılabilir.

R. Luxemburg Lenin'den

Ayrı Düşünüyor ,

Rosa'nın şoven PPS ye karşı yürütmek zorunda


olduğu mücadele, onun genel olaııak ulusal sorun
konusundaki bütün davranışına rengini vermiştir.
PPS nin milliyetçili�ine muhalefette o kadar ileri
gitmiştir ki, ıbu partinin programındaki kendi ka­
derini tayin hakkına dahi cephe almıştır. Bu yüz­
den kendi partisi olan SDKPL 1903 de Rus Sosyal
Demokrat Partisinden ayrılmış ve ondan sonra hiç·

74
bir zaman Bolşevikler!� bir örgüt içinde , birleşme­
miştir.
Lenin, PPS'ye muıhalefette Rosa Luxemburg'la
aynı göıiişteydi ve Polonya sosyalistlerine düşen
görevin, ulusal bağımsızlık ya da Rusya'dan ayrıl­
mak için savaşmak değil, Polonya ve Rus işçilerinin
enternasyonal birliği için mücadele etmek olduğu­
nu söylüyordu. Ancak, Polonya üzerine egemen bir
ulusun mensubu olarak Lenin, büyük Rus şoveniz·
minin işine yarar düşüncesiyle, ulusal sorun konu­
sundaki nihilist bir tutumda ihtiyatlıydı. Bundan
dolayı da, Polonya işçileri, ulusal bir devlet kurma
isteğinden sakınırlarken, Rus sosyalistleri, eğer arzu
ederlerse Polonyalılann kendi devletlerini kurma
hakiarım savunmak zorundaydı:
« Polonya Sosyal Demokratlannın, büyük tarihi
değeri, enternasyonalizm sloganını ileri götürmüş
olmalarıdır. Onlar şöyle diyorlar. « Biz, bütün ülke­
ler proletaryasının kardeşçe ittifakının herşeyden
daha değerli olduğunu biliyoruz. Ve Polonya'nın kur­
tuluşu için hiçbir zaman savaşmıyacağız. » Bu, onla­
nn büyük faziletidir ve bizim sadece, Polanya'daki
Sosyal Demokrat yoldaşlan sosyalist olarak görme­
mizin de başlıca nedenidir. Ötekiler yurtseverlerdir,
Polonyalı Plekhanovlardır. Fakat sosyalizmi konı­
mak için, aşırı, marazi milliyetçiliğe karşı savaşma­
nın gerekli göıii)düğü bu eşsiz ( unique) durum, or­
taya bir garip olguyu çıkarmıştır: Yoldaşlarımız
bize gelmişler ve Polanya'nın özgürlüğü ve Rusya '­
dan ayrılma hakkını savunma!ktan vazgeçmemizi is­
temişlerdir.
<< Çok sayıda ulusu baskı altında tutan, onlara
egemen olan biz Ruslar, Polonya'nın, Ukrayna'nın.
Finlandiya'nın Rusya'dan aynlma hakkını neden ta·

75
nımayalı:n;J.? Çünkü Polanya'nın Sosyal Demokrat­
ları, Rus işçileriyle birliği kesin olarak avantajlı
bulmuşlar, Polanya'nın ayrılmasına karşı durrnuş­
Iardır. Böyle yapmaya da haklan vardır. Ancak bu
insanlar, enternasyonalizmi güçlendirmek için aynı
sözleri tekrar etmeye ihtiyaç olmadığını anlamak
istemiyorlar; yaptığımız şey, Rusya'da, tabi ülke·
lerin ayrılma hakkı üzerinde kuvvetle dururken, Po ·
lonya'da, bu tür ülkelerin birleşme hakkı üzerinde
ısrarla durrnaktır. Birleşme hakkı, zımnen, ayni�
ma hakkına da delalet eder. Polonyalılar birleşme
hakkından söz etmek durumunda iken, biz Ruslar,
ayrılma hakkı üzerinde durmalıyız.» ( Lenin, Seçme
Eserler, Cilt V. S. 307 - 308) . .
Lenin'le Luxemburg arasında, ulusal sorun ko­
nusundaki ayrılık, şöyle özetlenebilir: Rosa Luxem­
burg, Polanya milliyetçiliğine karşı çıkar ve, ulusal
sorun konusunda nihilist bir tutuma eğilim gösterir­
ken, Lenin, ezen ve ezilen ulusların durumlarının
birbirinden farklı olduğunu gerçekçi bir biçimde
gördü ve aynı sorunda, iki ayrı ülkenin davranışının
ayrı olması gerektiğini anladı. Böylece Lenin ve
Luxemburg, aynın oktaya, yani uluslararası işçilerin
birliği noktasına ulaşmak için, birbirinden farklı ve
birbirine zıt durumlardan hareket ederek , ayrı yön­
de ilerlediler. İkinci olarak, Luxemburg, ulusların
kendi kaderlerini tayin hakkının, sınıf mücadelesiyle
uzlaş�azlığını öne sürerken, Lenin, genel devrimci
mücadelede, bütün demokratik çabalardan, 'iilah
olarak yararlanmayı başardığı gibi , bu hakkı da st·
mf mücadelesinin emrinde kullandı. Lenin'in ulusa]
sorun konusunu ele alışı, diyalektikti. O, ulusal
baskıda zıtların birliğini ve parçanın - ulusal bağım­
sızlık mücadelesinin · bütüne - enternasyonal sos-

76
yalizm mücadelesine - tabiiyetini görmüştü. Bu, Ro­
sa Luxemburg'da eksi·kti. Rosa Luxemburg'un, ulu­
sal sorun konusundaki gücü, onun enternasyonaliz·
me olan bağlılığından ve bağımsız düşünüşünden
ileri gelir. Bu onu, Polanya'nın Rusya'ya karşı duru­
munun, Marx'ın ve kendisinin yaşadığı zaman ara­
sında nasıl değiştiğini görmeye sevketmiştir. Bu de ·
ğişiklik, Marx'ın tersine, onun, Polanya'nın ulusal
mücadelesine cephe almasına, fakat aynı zamanda
ve yine Marx'la Engels'in aksine, Türkiye'ye karşı
Güney Slavlarının ulusal hareketini desteklemesine
sebep olmuştur. Marx ve Engels, Çarlığın ilerleyi şini
durdurmak için, Osmanlı 1mparatorluğu birliğinin
savunulması gerektiğini öne sünnüşlerdi. Marx ve
Engels aynı şekilde, Panslavik ideal girdabına çeki­
len ve Çarlık elinde kör bir silah olan Güney Slav '
ulusal hareketine cephe alınması gerektiğini belirt­
mişlerdi. Rosa Luxernburg, Balkanlarda, Marx'tan
bu yana gelişen yeni şartların mükemmel bir tahli­
lini yaptı. Onun vardığı ilk sonuç şuydu: Osmanlı­
ların baskısı altında bulunan Balkan uluslarının kur­
tuluşu, Avusturya - Macaristan İrnparatorluğunda ·
ki ulusları harekete geçirirdi. Avrupa'da:ki Osmanlı
İmparatorluğunun sonu, aynı zamanda Hapsburg
İmparatorluğunun da sonu dernek olurdu. İkinci
olarak, Rosa Luxernburg'a göre, Marx'tan bu yana,
Balkanlardaki ulusal hareketler, burjuvazinin sul­
tası altına girmişti ve bundan ötürü, Rus etkisinin
herhangi bir biçimde devamı, ancak Osmanlı baskı­
sından ötürü olabilirdi. Balkan ülkelerinin Osmanlı
boyunduruğundan kurtulması, Çarlığın etkisini art­
tırmaz, aksine azaltırdı. Çünkü Balkan halkları, tu­
tucu Çarlıkla, her geçen gün daha fazla çatışan genç
ve ilerici bir burjuvazinin liderliği altındaydı. Bu dü-

77
şünceyle. Rosa Luxemıburg'un, Balkan uluslannın
ulusal mücadelelerine karşı tutumu, Polanya'ya kar­
şı olan tutumundan büyük ölçüde farklılık göster­
miştir.
Maamafih, Rosa'nın canlı düşünce bağımsızlığı,
daha önce ele aldığımız bazı sorunlarda da gö:rüldü·
ğü gibi, onun tecrübelerini, işçi hareketine doğ­
ru genelleştirme eyiliminde olma zaafiyetiyle kanş­
mış, bir terkip haline gelmiştir.

78
BÖLÜM : VII

ROSA LUXEMBURG'UN
BOLŞEViK İKTİDAKI ELEŞTİRİSİ

1 9 1 8 Eylül ve Ekiminde, daha Bresl�ıu cezaevin­


deyken, Rosa Luxemburg, Rus devrimi hakkında bir
kitapçık yazdı. Temel olarak, sadece Alman gazete­
terini değil, fakat ark�daşları tarafından. '
cezaevin-
deki hücresine gizlice sokulan Rus gazetelerini de
esas almıştı. Alman devrimi ona cezaevinin kapıla­
rını açtığı için, eserini bitirmedi, hatta, üzerinde ye­
niden durmadı.
Bu kitapçığın ilk baskısı, 1922 de, Rosa Luxem·
burg'un ölümünden sonra, onun silah arkadaşı Paul
Levi tarafından yayınlandı. Bu ilk basım tam değil­
di, ancak 1928 de, sonradan ele geçirilen orijinal
metin esas alınarak yeniden basıldı.

Ekim Devrimine Destek

Rosa Luxemburg, Ekim devriminin ve Bolşe­


vik Partisinin en hararetli destekçisiydi. Bu des1eği­
ni, kitapçığında şöyle yazarak belirtiyordu:

79
« Cesaretini , devrimci uzak görüşlülüğünü ve ta­
rihi bir anda sebatım ortaya koyalıilen bir parti,
Lenin, Troçki ve öteki yoldaşlar, iyi bir ölçüdürler.
Batılı Sosyal Demokratlann eksikliğini hissettikleri
devrimci şerefi ve gücü, Bolşevikler temsil etmiş­
lerdir. Onlann Ekim ayaklanması, sadece Rus dev­
riminin değil, enternasyonal sosyalizmin şerefinin
de kurtuluşudur. » (R. Luxemburg, Rus Devrimi.
s. 1 6 )
Aynca şöyle yazıyordu Rosa Luxemburg :
« Bu, şu ya da bu, ikinci dereceden bir taktik
meselesi değil, proletarya hareketinin kapasitesi,
hareket gücü meselesidir. Bunda, Lenin, Torçki ve
arkadaşları ilktirler, dünya proletaryasına örnek
olarak ilk ortaya çıkanlardır; bugüne kadar «ben
cesaret ettim» diyebilecek olanlardır. » (R. Luxem·
burg, Rus Devrimi, S. 56)

Ekim devrimini en aşırı deyimlerle methetmesi­


ne rağmen, Rosa Luxemburg, Bolşevikler tarafın­
dan yapılan herŞeyi eleştirisiz kabul etmenin, emek­
çi hareketine iyi bir hizmet olmıyacağına inanıyor­
du. Ona göre, Marksist tahlil metodu, ilkin devrim·
ci eleştiriden geçmemiş hiçbir şeyi kabul edemezdi.

Devrimini Tecrit

Edilmesinin etkisi

Rosa Luxemhurg'a göre, Batıdaki Sosyal De­


mokrasinin ihaneti, Rus devriminin tecrit edilmesi
şartlarını yaratmıştı. Bu şartlar Rus devrimini, ken­
di gelişme yolunda bazı çarpıklıklara, tahrifiere sü-

80
rükleyecekti. Enternasyonal 'bir devrimci destek ol­
maksızın «bir ülkede, proletaryanın en büyük ener­
j isi ve en büyük fedakarlığı dahi, kaçınılmaz biçim­
de çelişrneler ve falsalar labirentinde kanşıklığa
düşebilirdi . » ( R. Luxemburg, Rus Devrimi, S. S )
B u çelişıneler ve falsolardan bazılarına işaret
ettikten sonra, Rosa Lııxemburg, onların sebeplerini
de açıkça ortaya koyar:
« Rusya'da olup bitenler, anlaşılır ş eylerdir ve
sebep · sonuç zincirinin kaçınılmaz biçimde kendini
ortaya koymasıdır, bu zincirin ilk halkası Alman
proletaryasının başansızlığı, son halkası da Alman
emperyalizminin Rusyayı işgalidir. Lenin'den ve ar­
kadaşlanndan, bu şartlar altında en mükemmel de­
mokrasiyi meydana getirmelerini, örnek bir proletar­
ya diktatörlüğü kurmalarını ve alayişli bir sosyalist
ekonomiyi gerçekleştirmelerini beklemek, onlardan
insanüstü birşeyler isternek olurdu. Son derece
güç koşullar altında, kararlı devrimci sebatlan, ha­
reket içinde örnek alınacak güçleri ve enternasyonal
sosyalizme olan kopmaz sadakatleri ile, yardım edi­
lebilecek herşeye yardım etmişle�dir. » ( R. Luxem­
burg, Rus Devrimi, S. 54 55)
·

Bolşevik Liderlerin
Hataları

Objektif unsurlar, devrimleri falsolara sürükle­


yebilir, liderliğin sübjektif unsurları da bu falsalan
tehlikeli hale getirebilir. Bütün taktikler tam bir te·
orik sistem içinde dondurolmak ve enternasyonal
Proletaryaya sosyalist taktikler modeli olarak salık

81
verilmek istenirse tehlike başgösterir. » ( R. Luxem­
burg, Rus Devrimi, S . 55 )
Bu tehlikeli fikir S t alinİstler ve heyhat kendisi­
ni anti - Stalinİst diye niteleyen bazılan tarafından

tamamen benimsenmiştir.

Rosa Luxemburg, Bolşevik iktidarını, şu nokta­


larda, onların politikasını hatalı gördüğü için, eleş­
tirmiştir :
1 . Toprak Sorunu
2. Milliyetler Sorunu
3. Kurucu Meclis
4. İşçilerin demokratik hakları
Her konuyu ayrı ayrı ele alacağız.

Bolşevik Toprak
Politikası

Rosa Luxemburg'a göre, sosyalist bir toprak


politikası, tarımsal üretimin sosyalizasyonunu teşvik
etmeyi amaç edinmelidir_ « . . . Teknik bakımdan
çok ilerlemiş, tarımsal üretim metodu ve araçlan
bakımından gelişmiş geniş toprak mülklerinin milli­
leştirilmesi, toprakta sosyalist üretim biçimi ıçın
ancak bir hareket noktası olabilir. Şüphesiz küçük
köylüden toprağını almak gerekli değildir. Küçük
köylü kendi başına bırakılabilir. bir süre sonra, o
küçük köylü, sosyal üretimin üstün yarariarım gö­
rerek kendi tarafımıza kazanılabilir ve önce koopera­
tif birliği içindeki üstün yararlara, daha sonra da
bütünüyle sosyalize edilmiş bir ekonominin yarar·
!arına inandınlabilir. Şimdilik, topraktaki her sos­
yalist ekonomik reform, büyük ve orta büyüklükte

82
toprak mülkiyetinden başlamalıdır işe.. Mülkiyet
hakkı, herşeyden önce, ulusun, ya da devletin olma­
lıdır. Zaten sosyalist bir hükümet mevcutsa, ikisi
aynı şey demektir. Tanınsal üretimi, geniş kapsam­
lı sosyal üretimin gereklerine uygun olarak örgüt­
leme olanağı ancak böylece sağlanır. » ( Rosa Luxem­
burg, Rus Devrimi, S. 1 8 )
Anca:k Bolşeviklerin siyaseti, b u düşüneeye ay­
kın idi :
« . . . Bolşeviklerin sloganı, toprağın derhal köy­

lüler tarafından ele geçirilerek paylaşılması şeklin­


dedir . . . Oysa bu, sosyalist bir tedbir değildir, hatta
bu tedbire giden yolu kapatır; tarımsal ilişkilerde
sosyalist dönüşüme, aşılamayacak engeller koyar.»
( R. Luxemburg, Rus Devrimi, S. 19)
Rosa Luxemburg, oldukça haklı olarak ve bir
kahin gibi, toprak mülkiyetinin köylüler arasında
paylaşılmasının, köylük bölgelerde özel mülkiyet gü­
, cünü arttıracağını ve böylece gelecekte tarımın sos­
yalize edilmesi yollarına büyük engeller yığacağım
belirtiyoııdu:
«Eskiden topraktaki sosyalist reforma karşı
duranlar, sadece bir küçük asiller ve kapitalis t mülk
sahipleriyle küçük köy burjuvazisi azınlığıydı. Hal
kın kütlesel devrimci hareketi tarafından, bunların
mülküne el konması oyuncak gibi birşeydir. Fakat
şimdi, onların elinden mülkiyetİn zapt edilmesinden
sonra, tarımsal üretimin sosyalize edilmesi yolun·
daki herhangi bir girişime muhalif olarak, son de·
rece büyük, yeni gelişmiş ve güçlü bir mülk sahibi
köylüler kütlesi vardır. Bunlar yeni kazanılmış mül­
kiyet haklarını, her s osyalist harekete karşı dişle­
riyle, t ımaklanyla koruyacaklardır. >> (R. Luxem­
burg, Rus Devrimi, S. 20 - 21 )

83
Bu gerçeğin, yani çelişik, gerici ve küçük kapi­
talist köylüler denizinde ufak bir işçi sınıfının tec­
rit edilmesi gerçeğinin ne kadar önemli olduğu, Sta­
lin'in ortaya çıkışıyla anlaşılmıştır.
Ne var ki, Lenin ve Troçki'nin yapabilecekleri
başka birşey yoktu. Bolşevik Partisi programının ,
bütün toprak mülklerinin millileştirilmesini öngör­
düğü doğıudur. Ve yıllar boyu Lenin, toprak ağala­
rının arazilerini köylülere dağıtmaya taraftar olan
Sosyal Devrimcilere •karşı koymuştu. Ancak 1917 de
toprak sorununa acele bir çözüm bulunması gerek­
tiği zaman Lenin, hayli suçlanmış olan Sosyal Dev­
rimcilerin ya da daha çok spontane köylü hareketi­
nin �loganlarını benimsedi. Bolşevikler böyle yap­
masalardı, hem kendileri, hem de önderlik ettikleri
kent işçi sınıfı, köylük bölgelerde tecrit edilebi­
liderdi ve böylece devrim ·ölü doğmuş olurdu, ya da
çok kısa ömürlü kalırdı. 1919 Macar devriminde
olduğu gibi. . 1
.

Hiçbir stratej i ya da ta:ktik esnekliği, Bolşevik­


lerin, Rus devrimindeki temel çelişmenin üstesinden
gelmelerine yetemezdi. Rus devrimini iki çelişik sı­
nıf, proletarya ve köylüler başarmıştı. Proletarya
kollektivist, köylüler ise bireyci (endividüalist) idi.
Daha 1 906 da Troçki, işçi ·sınıfının köyliülere ön­
derlik edeceği gelecek devrimin, köylülerin proJetar­
yaya kesinlikle cephe almasıyla sona erebileceği ih­
timalini ortaya koymuştu. Troç'ki'ye göre, ancak ve
ancak devrimin yaygınlaşması, işçi iktidarını al­
aşağı edilmekten kurtarabilirdi:
«Rus proletaryası, dünyadaki tutucuların örgüt­
lü düşmanlığıyla ve dünya proletaryasının devrime
örgütlü olarak yardım etmeye hazır oluşuyla karşı-

84
laşacaktır. Kendi haline bırakıldığı zaman, Rus
işçi sınıfı, köylüler sırt çevirdikleri anda, kaçı·
nılmaz olarak, karşı devrim tarafından ezilecektir .
İşçilerin, kendi siyasal iktidarlarının kaderini ve
sonuç olarak bütün Rus Devriminin kaderini, Avru­
pa'daki s osyalist devrimin kaderine bağlamaktan
başka çareleri kalmayacaktır.» (L. Troçki. İtogy i
Perspektivy, Moskova 1 91 9, S. 80)
Rosa Luxemburg'un Bolşevik toprak politikası
hakkındaki tahminleri, Rus devriminin durumuna
bakıldığı zaman, gerçek payı büyük olan tahminler­
dir ve Bolşevik politikasında var olan tehlikeleri
göstermektedir. Fakat durum, Bolşeviklerin, yap­
tıklarmdan başka türlü bir devrimci toprak politi·
kası uygulamalarına izin vermemiştir: Bolşeviklerin
yaptığı şey, köylülerin, toprak ağalarından zaptedi­
len araziyi dağıtma yolundaki demokratik ve spon·
tane arzularına razı olmaktan başka birşey değildir.

Milliyetler Politikası

Rosa Luxemburg, milliyetler sorununa ilişkin


B olşevik politikasını da, devrime yönelmiş ciddi teh­
likeleri göstererek eleştirmekteydi:
«Bolşevikler, askeri yenilginin, Rusya'nın yıkı ·
lış ve çöküşüne dönüşmesinden bir ölçüde sorum­
ludurlar. Bundan başka bizzat Bolşevikler, kendi
politikalarına bir sloganı temel yaparak, bu duru·
mun objektif güçlüklerini büyük ölçüde keskinleş­
tirmişlerdir. Bu slogan, gtlya halkların kendi ka­
derlerini tayin hakkı ya da daha doğrusu Rusya'nın
çözülüp dağılmasıdır. ı> (R. Luxemburg, Rus Dev­
rimi, S. 29).

85
Kendi kaderini tayin hakkı sloganı yerine Rosa
Luxemburg, «bir devrim alanı olarak Rus İmpara­
torluğunun birliğini, dişiyle tımağıyla savunarak ve
her türlü ayrılığa cephe alarak, imparatorluk alanı
içindeki devrimci güçlerin sağlam birliği, dayanış­
ma ve Rus Devrimi alemindeki bütün topraklarda
yaşayan proleterlerin ayrılmazlığı için çalışma» po­
litikasını öneriyordu. (R. Luxemburg, Rus Devrimi,
s. 29 )
Bu sorun hakkındaki düşüncelerinde, · Rosa
Luxemburg çok yanılmaktaydı.
Eğer Bolşevikler, onun bu konudaki tavsiyeleri­
ne uysalardı, Rus 'İmparatorluğu tarafından ezilen
ülkelerdeki egemen sınıflar, halk kütlelerini gittikçe
daha çok ölçüde toplamayı başarırlar ve böylece Sov·
yet iktidarı giderek tecrit edilirdi. Bolşevikler, öteki
ulusları . ezen bir ulus adına, kendi kaderini tayin
hakkı sloganını öne sürerek, bütün halkların dev­
rimci birliğini sağladılar. Böylece Bolşevikler dünya
savaşında yitirilen toprakların hiç değilse bir kıs­
mını ve iç savaşın başlangıcında mesela Ukrayna'yı
topadamayı başardılar. Bütün halklar için kendi
kaderini tayin hakkı politikasından sapma yüzün·
dendir ki, Kızıl Or:du ilk defa Varşova kapılannda
püskürtüldü, sonra Gürcistan'ın en bürokratik ve
anti - demokratik bir biçimde işgali nedeniyie de
Bolşevikler, Gürcülerin nefretini kazandılar. (x)
Rosa Luxemburg, toprak sorununda olduğu ka­
dar, milliyetler sorununda da yanılıyordu.

(x) Rosa Luxemburg'un, Bolşevik �ktidannm milliyetler siyase­


tini eleştirmesi, onJarla kendi arasında hemen hemen yirmi
yıl boyunc& süren ayn düşünüşünün bir devarnıdır. (6 ncı bô­
Iüme bakımz. )

86
Kurucu �clis

Rosa Luxemburg'un Bolşeviklere yönelttiği eleş·


tirllerden biri de, onların Kurucu Meclisi dağıtma­
lanydı. Şöyle yazıyordu R. Luxemburg :
«Şu bir gerçektir ki, Lenin ve arkadaşları, ken­
di Ekim zaferleri sırasında, bir Kurucu Mecl is top ­
lanmasını şiddetle istiyorlardı. Kerensky hükümeti­
nin bu konuda ipe un sermesi, işi sürüncemede bı­
rakması, Bolşeviklerin bu hükümeti itharn gerekçe­
lerinden biriydi ve yapılan birçok şiddetli hücumun
, temelini teşkil ediyordu.
« Troçki , « Ekim devriminden Brest Litovsk'a» ad­
lı ilgi çekici broşüründe der ki: Ekim devrimi , bü­
tün olarak devriminin kurtuluşu demek olduğu gibi,
Kurucu Meclisin de kurtuluşudur. Ve Troçki şöyle
devam eder: Biz Kurucu Meclise, Zeretelli'nin Hazır­
lık Parlamento'su yoluyla değil, fakat iktidarın Sov·
yetler tarafından ele geçirilmesiyle ulaşılabileceğini
söylediğimiz zaman tamamen haklıydık.» Böyle bir
Kurucu Meclis isteğine rağmen, aynı liderler 6 Ocak
1 9 1 8 de Kurucu Meclisi dağıttılar.
Rosa Luxemburg'un broşüründe önerdiği şey
Şuralar + Kurucu Meclis fikri idi. Fakat olaylar
açıkça gösterdi ki, bu, ikili bir iktidara yol açabi­
lirdi. 'İ kili bir iktidar da, işçi iktidarının organı olan
Şuraları ( Sovyetler) tehdit edebilirdi. Bolşevi'k lider­
ler, Kurucu Meclisi dağıtma kararını haklı göster­
mek için, Kurucu Meclis seçiminde uygulanan kanu­
nun, modası geçmiş ve köylülerin zengin azınlığına .
hakları olmayan bir ağırlık verici nitelikte olduğunt.
söylediler. Bu zengin azinlık, Kurucu Meclisin ilk ve
tek oturumunda, toprak :-.orununa ilişkin kararları,

87
barışı ve iktidarın Sovyetlere verilmesini onaylamayı
reddetmişti Rosa Luxemburg, bu duruma rağmen,
Bolşeviklerin, eski hataları tekrarlamayan yeni bir
seçim yapabilecek olduklarını söyliyerek, fikrinde
direndi.
Fakat Kurucu Meclisin dağıtılmasının gerçek ne­
deni, bu gerekçeden daha derinlerdedir. Bir defa Şu­
ralar ( Sovyetler) geniş ölçüde işçi sınıfı örgütüyken,
Kurucu Meclis, ıb aşlıca kÖylülerin oyuna dayandırıl­
mıştı. Bolşevikler, Şuraların ( Sovyetlerin) 20 milyon
kişi tarafından seçilen ve 8 Kasım 1917 de toplanan
ikinci kongresinde ezici bir çoğunluğa sahip olma­
larına rağmen, bütün Rus halkı tarafından seçilen
Kurucu Meclisin dörtte birinden fazlasının desteğini
sağlayamadılar. Bu bir tesadüf değildi. Özel mül­
kiyetten yana olan köylü, toprak dağıtımın�a Bolşe­
vik desteğini kazansa dahi, kendini Bolşevizmle öz­
deşleştiremezdi. Bu nedenle Şuralar ( Sovyetler),
işçi iktidarı için , Kurucu Meclisin olabileceğin­
den çok daha güvenilir bir destekti.
Fakat Şuraların ( Sovyetlerin) yanında , Kurucu
Meclisi (ya da Parlamentoyu) istememek için daha
t�mel bir sebep vardı -Bu sebep Rus nüfusu içinde
kövlü nüfusunun hakimiyetiyle ilgili bir sebep de­
ğil dir- Nasıl ki Parlamento, burjuva egemenliğinin
bir biçimi ise, Şuralar ( Sovyetler) de işçi sınıfı
yönetiminin özel bir biçimiydi.
Gerçekte Alman devriminde, Rosa Luxemburg,
görüşünü köklü olarak değiştirdi ve USPD'nin sloga·
nma kuvvetle cephd aldı. USPD nin sloganı, İşçi Kon­
seyleri ve Ulusal Meclis'di. 20 Kasım 1918 de o şöyle
yazıyordu :
«Ulusal Meclis istiyen herkes, bilerek ya da bil-.

88
miyerek devrimi, bir burjuva devriminin tarihi sevi·
yesine indiriyor; bunu isteyen, burjuvazinin, kendini
gizliyen bir ajanıdır, ya da küçük burjuvazinin bi­
linçsiz bir temsilcisidir....
«Bugün önümüzde duran yollar, demokrasi ya
da diktatörlük değildir, burjuva demokrasisi ya da
sosyalist demokrasidir. Proletarya diktatörlüğü , sos­
yalist anlamda demokrasidir.» ( R. Luxemburg, Seç­
me Söylevler ve Yazılar, Berlin 1 955, S. 606 )

işçilerin, demokratrfk
Haklarmm ıJ.o.sıtlanınası

Rosa Luxemburg Bolşevikleri, işçi demokra­


sisini dipten torpillemek ve sınırlamaktan sorumlu
tutuyor ve eleştiriyordu. Bu konuda, Rusya'nın tüm
trajik tarihi, onun bir kahin kadar ve mutlak ola­
rak haklı bulunduğunu ispatlar.
Rosa Luxemburg'un Rus Devrimi hakkındaki
broşürünün özünde, bütün öteki yazıları ve söylev­
lerinde olduğu gibi işçilere inanç ve onların, ama
sadece onların, insanlığın yüzyüze geldiği bulıranlan
yenebileceği kanısı vardı. O, işçiler demokrasinin
proleter devriminden ve sosyalizmden ayrılamayaca­
ğına hararetle inanıyordu. Şöyle yazmıştı:
« . . . Sosyalist demokrasi, sosyalist ekonomi ku­
rumlarının ardından gelen, sadece vadedilmiş top­
rakta başlayan birşey değildir; sosyalizm, belli bir
zaman süresi içinde, bir avuç sosyalist diktatörü sa­
dakatle destekiemiş değerli kişilere verilen bir tür
Noel armağanı da değildir. Sosyalist demokrasi, sınıf
egemenliğinin yıkılmasıyla ve sosyalizmin kurulma

89
sıyla aynı zamanda ( simültane ) başlar. Sosyalist
demokrasi, iktidarın sosyalist parti tarafından ele
geçirildiğı anda başlar. O, proletarya diktatörlüğüyle
aynı şeydir.
<< Evet diktatörlük ! . Fakat bu diktatörlük de­
. .

mokrasiyi tasfiye değil, burjuva toplumunun ekono.­


mik ilişkilerine ve iyi tahkim edilmiş hakianna azim­
kar ataklar sayesinde kaim olabilir. Bunsuz bir sos­
yalist dönüşüm tamamlanamaz. Fakat bu diktatör­
lük, sınıf adına küçük bir önder azınlığının de·ğil, bir
sınıfın eseri olmalıdır . » ( R. Luxemburg, Rus Dev­
. .

rimi, S. 54)
Rosa Luxemburg, s osyalizm düşmanıarına kar­
şı yöneitHmiş proleter diktatörlüğünü tereddütsüz
desteklemesine rağmen, sadece tam ve insicamlı bir
demokrasinin, işçi sınıfının egemenliğini güven al­
tına alabileceğini ve işçi sınıfının büyük potansiye­
line tırsat verebileceğini ileri sürüyordu. O, Bolşe­
viklerin bu kavramdan saptıklarını iddia etmek·
teydi :
«Lenin - Troçki diktatörlük kuramının altında
yatan zımni varsayım şudur : Sosyalist dönüşüm
devrimci partinin cebinde, enerjik bir biçimde uygu­
lanmayı bekleyen hazır bir formüldür. Maalesef
-ya da hereket versin- mesele bu değildir. Sadece
uygulanacak hazır reçetelerden uzak olarak, sosya­
lizmin ekonomik, sosyal ve hukuki 'bir sistem şeklin·
de gerçekleşmesi, geleceğin sisleri arasında gizli bir­
şeydir. Bizim sahip olduğumuz şey, gerekli tedbirleri
a.rıyacağımız yönleri gösteren birkaç işaret direğin·
den ibarettir. Biz, aşağı yukarı, sosyalist ekonomiye
giden yolu açmak için başlangıçta neleri tasfiye et­
mek zorunda olduğumuzu biliriz. Fakat ekonomiye,

90
hukuka ve sosyal ilişkilere sokulması gerekli olan,
büyük küçük, binlerce somut ve pratik tedbirin tabi­
atma gelince, hiçbir sosyalist partinin programında
ya da el kitabında, bu konuda bir anahtar yoktur.
Bu bir kusur değildir, fakat daha çok bilimsel sos­
yalizmi, ütopik çeşitlerine üstün kılan birşeydir.
Toplumun sosyalist sistemi, bir tarihi ürün olmalı­
dır ve ancak bir tarihi ürün olabilir. Kendi tecrübe­
lerinin okulunda, kendi gerçekleşmesi sırasında, can ·
lı tarihin gelişmelerinin bir sonucu olarak doğan bu
tarihi ürün, her zaman herhangi bir gerçek toplum­
sal ihtiyaçla birlikte, bu ihtiyacı tatmin etmek için
gerekli araçları, sorunla birlikte ve aynı zamanda
çözümü de yaratır. Ancak durum böyle olunca, açık­
tır ki sosyalizm, -kendi tabiatı gereği, hükümet fer­
manıyla getirilemez. »
Rosa Luxemburg, Rus işçileri topluluğunun eko­
nomik ve sosyal hayata aktif bir katılma göstermi­
yeceği kehanetinde bulunmuştu:
« . . . Sosyalizm, ülkede siyasal hayatın zaptedil­

mesiyle birkaç resmi masanın ardındaki bir düzine


entellektüel tarafından emredilecek. Şuralardaki
( Sovyetlerdeki ) hayat gittikçe daha fazi... ölçüde kö­
türümleşmek durumunc!adır. Genel seçim, kısıtlan­
mamış basın ve toplanma özgürlüğü, özgür fikir ça ·
bası olmazsa, hayat, her kamu kurumunda ölü hale
gelir ve bu kamu kurumlarında, aktif unsur olarak
sadece bürokrasi kalır. Toplum hayatı derece derece
uykuya varır ve birkaç düzine parti lideri, tükeornek
bilmez bir enerji ve sınırsız bir tecrübeyle, ülkeyi yö­
netir ve ülkeye 'hakim olur. Gerçekte onların arasın­
da sadece önemli bir düzine kafa, önderliği yüklenir
ve zaman zaman işçi' sınıfından bir kaymak ta­
baka, liderlerin konuşmalarını alkışlayacakları ve

91
önerileri oybirliğiyle onaylayacaklan toplantılara da­
vet edilir. Bu bir d iktatörlüktür, ama proletarya
diktatörlüğü değil, bir avuç politikacının diktatörlü­
ğü . . . Bu, burjuva anlamında, Jacobin idaresi anla­
mında bir diktatörlüktür. . . >> (R. Luxemburg, Rus
Devrimi, S. 47 - 48 )
Rosa Luxemburg'un, Rus Devrimini eleştirisi,
devrimci sosyalizmin reformİst eleştiricilerine bir
teselli kapısı açmaz, fakat işçi sınıfı bilimini
canlı tutmak isteyenlere bir yardımcı olabilir. Rosa
Luxemburg'un Bolşevik partisini eleştirisi Marksizm
geleneğine ve Karl Marx'ın temel düstunına uygun-
. .
d ur .. ı ! :
i
'• i,
« . . . Var olan herşeyi insafsızca eleştirmek . . . ))

92
BÖLÜM . VIII

SERMAYE B İRİKİMİ

1906 - 1913 yıllan arasında Rosa Luxemburg,


Alman Sosyal Demokrat Partisinin aktivistler oku�
lunda ekonomi politik dersleri verdi. Bu dersleri
verdi�i sırada Marksist ekonomi hakkında, «İntro­
ductibn to Political Economy» «Ekonomi Politiğe
Giriş» adlı bir kitap hazırladı. Kitabın müsvedde­
lerini hazırladı�ı sırada beklenmedik bir güçlükle
karşılaştı :
•Kapitalist üretim sürecinin bütününü, uygula•
madakt ilişkiledni dikkate alarak ve objektif tarihi
smırlılıAtyla açıkça izah etmeyi başaramadım. Mese­
leye daha yakından bakınca inandım ki, bu, Marx'ın
Kapital'inln ildnci cildindeki teorik meselelerle iliş­
kili çözülmemiş bir husustu ve aynı zamanda bugü­
nün emperyalist politikası ve bu :Politibmm ekono­
mik kökleriyle çok yakından ilgiliydi.»
Böylece Rosa Luxemburg, başlıca teorik eserini
«The Accumulatibn of Capital. A. Contııibution to an
Economic Explanation of lmperialism» ( Ser­
maye Blrlldmi. Emperyalizmin Ekonomik İza­
hına Katkı ) adlı kitab ını yazdı. Kitap, Marx'ın Kapi-

93
tal'ini yakından hilmiyenierin kolay kolay anlayama­
yacağı kadar ağırdı. Aynı zamanda Rosa Luxemburg'·
un bu çalışması, onunla aynı fikirde olalım olmaya­
lım, Kapital'den bu yana Marksist ekonomiye, e�er
en önemli de�ilse bile, en önemli katkılardan biriydi.

Sorun

Marx, kapitalizmin hareket kanunlarını tahlil


ederken, uzayda yer çekimi kanunu üzerinde çalı­
şan bir bilgin gibi, sorunu, kapitalist olmayan (non­
kapitalist ) bütün unsurlardan soyutlamıştı.
Rosa Luxeniburg, sorunu şöylece ele almıştır:
Kapitalist olmayan (non - kapitalist) ülkelerin
bulunmadığı ya da kapitalist ve işçi sınıflarının ya­
nı sıra başka sınıfların olmadığı, soyut, saf kapita­
lizmin koşulları altında, genişletilmiş yeniden üre­
tim vuku bulabilir mi ? Marx, bunun olabileceğini
farzetmiştir. Rosa Luxemburg, genel olarak, kapi­
talist ekonominin tahlili amacıyla, kapitalist olma­
yan unsurlardan bir soyutlama yapmanın haklı gö­
rüleceğini, ancak genişletilmiş yeniden üretim so­
runu incelenirken, böyle bir soyutlamanın haklı gö­
rülemiyeceğini öne sürmüştür.
Gerçekte pür kapitalizm hiçbir zaman mevcut
olmadığı için, sorun şüphesiz tam anlamıyla teorik­
tir: Zira kapitalizm, kapitalizm öncesi dönemi yaşı­
yan alemi istila e derken, genişletilmiş yeniden üre­
tim zaten vuku bulmuştu. Kapitalizmin bu istilası
ya bizzat kapitalist ülkenin içinde, köylülerle zana­
atkarları yıkarak feodalizmi zaptetmek ya da ka·
pitalizm öncesi tarımsal bir ülkeyi istila etmek
biçimindeydi. Ve kapitalizm bu istilayı gerçekleşti·
rirken genişletilmiş yeniden üretim vuku bulmuştu.

94
Kapitalizm saf şekliyle hiçbir zaman var olma­
mışsa, o zaman şu soru sorulabilir: Saf kapitalizm­
de genişletilmiş yeniden üretimin teorik bakımdan
mümkün olup olmaması meselesinin önemi nedir?
Herşeyden önce ne Marx, ne Rosa Luxemburg, bü­
tün kapitalizm öncesi biçimle:n yıkılıncaya kadar ka·
pitalizmin varlığım sürdüreceğini farzetmemişlerdir.
Bununla beraber bu soruya verilecek cevap, kapita·
list olmayan alemin, kapitalizmin çelişmelerinin
hafifletilmesi ya da şiddetlendirilmesi üzerindeki ve
kapitalizmi emperyalist genişlemeye iten etkenler
üzerindeki etkisine ışık tutabilir.

Marx'ın Şemalan

Marx'ın, kapitalizmde yeniden üretim sürecını,


tümüyle nasıl tanımladığını izahla başlayalım işe.
Marx basit yeniden üretimin tahliliyle yani,
-kapitalizmde hiçbir zaman var olamıyacak- ser­
maye birikiminin olmadığı ve bütün artı değerin,
kapitalistlerin kişisel tüketimleri için harcandığı ve
qöylece üretimin genişlemediği varsayımıyla işe baş­
lar.
Kapitalistin basit yeniden üretime devam etme­
si için belli koşullar var olmalıdır. O, fabrikasının
ürününü satabilmelidir ve elde ettiği parayla, işine
devam etmek için ihtiyacı olan üretim araçlannı
(makineler, ham maddeler, vs. ) alabilmelidir; ayrı­
ca ihtiyacı olan iş gücünü satın alabilmelidir.
'İşçiler tarafından, üretim araçlarının yardımıyla
üretilen ürün, yeniden pazar bulmalı ve bu böylece
devam etmelidir;
Kapitalist kişi yönünden, onun fabrikasının ne
ürettiği önemli değildir. Yeter ki o kapitalist, ürün­
leri için alıcı bulahilsin ve böylece sermaye + artı
değer gerçekleşsin. . . Tümüyle kapitalist ekonomi
için önemli olan şey, toplam üretimin belli, karar·
laştınlmış bir kullanım değerinin bulunmasıdır. Bir
başka deyişle, toplam üretim, işçilerle kapitalist­
lerin ihtiyaç duyduğu tüketim araçlarını ve üretim
sürecini tekrarlayacak üretim araçlarını tedarik et·
melidir. Ayrı ayrı ürünlerin miktarı ihtiyari olarak
kararlaştırılamaz: Üretilen üretim araçları, değer
bakımından sabit sermayenin (c) büyüklüğüne eşit
olmalıdır; üretilen tüketim araçları değer bakımın­
dan ücretiere -değişken sermaye ( v )- ve artı de­
ğere ( s ) eşit olmalıdır.
Basit yeniden üretimi tahlil etmek için Marx,
endüstriyi iki temel bölüme ayırmıştır: biri üretim
araçları üreten sanayi (Bölüm I ) , ikincisi tüketim
araçları üreten sanayi ( Bölüm II ) . Basit yeniden
üretimin vuku bulması için, bu iki bölüm arasında
belli bir denge bulunmalıdır. Mesela, açıktır ki, Bi­
rinci Bölüm, kendisi ve İkinci Bölüm için gerekli
olandan çok makine üretirse, üretim fazlası çıka·
caktır ortaya, sonuçta birinci bölümdeki üretim mef­
luç hale gelecektir. Aynı şekilde, Birinci Bölüm çok
az makine çıkarırsa yeniden üretim kendini aynı seyi­
yede tekrarlamayacak, geriliyecektir. ·Eğer İkinci
Böllüm her iki Bölümdeki ( v + s) den az ya da çok
üretirse, aynı mesele, o bölüm için de varittir. (x)

(x) Marx'm, «Kapital» inin ikinci bölümündeki tahlillerinin ce·


bir formWü biçimindeki bu eşitllkleri, Bukharin tarafmdan
uDer İmperialismus und die Akkumulation Das Kapitals
(Berlin 1925 ) adlı eserinde forınWe edilmiştir ve bu formW.
ler, Marx'ın birçok aritınetik örneklerini toplaması bakımın·
dan çok yararlıdır.

96
Üretim araçlan talebi ile ekonominin tümün­
deki tüketim araçlan talebi arasındaki oran, Serma.
yenin makine ve ham maddeler alırnma ayrılan bölü­
mü ( c ) ile ücret ödemelerine ayrılan bölümü ( v) +
tüm ekonomide kapitalistlerin sağladığı kar arasın­
daki orana bağlıdır.
Bir başka deyişle Birinci Bölümün üretimi ( P ı ) ,
Birinci Bölümün sa:bit sermayesi ( C 1 ) ile İkinci B ö­
lümün sabit sermayesi ( C 2 ) nin toplamına eşit ol·
malıdır : P ı = C ı + C 2
Aynı biçimde, İkinci Bölümün üretimi ( P2 ) de
her iki bölümdeki ücretlerle artı değer toplamına
eşitı olmalıdır:
P 2 = v l + c l + v 2 +, s 2
Bu iki eşitlik, bir eşitlikte birleştirilebilir:
c2 = vl + s l
Başka bir deyişle, İkinci Bölümün ihtiyaç gös­
terdiği makine, ham madde vs'nin değeri, Birinci
Bölümdeki işçilerle kapitalistlerin ücretleriyle,
artı değerin toplamına eşit olmalıdır.
Bu eşitlikler basit yeniden üretim içindir. Ge­
nişletilmiş yeniden üretimin formülleri daha kar­
maşıktır. Burada artı değerin bir kısmı kapitalist­
lerin kişisel tüketimleri için harcanır - Bu, bun·
dan böyle (r) harfiyle işaret edilecektir. - Ve artı
değerin bir kısmı da sermaye birikimine ayrılır -
Bu kısım da bundan böyle ( a ) harfi ile işaret edi­
lecektir.
(a) iki kısma ayrılır: bir kısmı ek üretim ara­
cı alımı için kullanılır yani sabit sermayeye eıden·
rnek üzere sarfedilir (ac ) . Bir kısmı da üretimde
yeniden istihdam edilen işçilerin ücretlerinin öden­
mesine ayrılır ( av ) .

97
Eğer basit yeniden üretimde üretim araçları
sosyal talebi (cl + c2) formülü ile ifade edilirse,
genişletilmiş yeniden üretimin ( cı + acl + c2 · 1·
ac2) formülüyle ifade edilmesi gerekir.
Bunun gibi, tüketim maddeleri sosyal talebi
formülü (vl + sl + v2 + s2 ) de şu hale gelir:
(vi + rl + avi + v2 + r2 + av2)
Bundan dolayı genişletilmiş yeniden üretim için
gerekli şartlar şöyle formüle edilebilir:
Pl = cl + ad + c2 + ac2
P2 = vl + rl + av I + v2 + r2 + av2
Ya da:
c2 + ac2 = vl + ri + avi ( X )

Marx'ın Şemalannı Rosa


Luxemburg'un eleştirisi

Rosa Luxemburg, basit yeniden üretim formü·


lüyle genişletilmiş yeniden üretim formülü muka­
yese edildiği zaman, ortaya bir paradoks çıktığını
göstermiştir. Basit yeniden üretim durumunda (c2

(x) Kapitalist çıkınaza, farklı «Marksist» bir cevap, Rosa Lux·


emburg'un kitabını eleştirirken, Otto Bauer taratmdan ve·
rilmiştir. Marx'tan ve Rosa Luxemburg'dan daha ım. kar·
maşılı: yeniden üretim şemalanm kullanarak Otto Ba'\er,
şunu ispatlamaya çalışmıştır: «Sermaye birikimi, kendisini,
nüfus artışına uydurnr. Refah, ouhran, durgunluk şeklinde·
ki döngü, kapitalist üretim makinesinin, sermaye birlkiınio
ni nüfus artışma uydurarak, çok geniş ya da çok küçük bi·
rilı:iınin üstesinden gelmesi gerçeğinin deneysel bir ifade­
sidir» (Die Neue Zeit, 1913, S. 871) Ve bu göriiş Malthus'lm
değil, Marx'ın bir öğrencisi taratından dile cetirilıaiştir.
Ona göre, ilk unsur nüfus artışı değil, sennaye birilı:imidir.

98
= vi + sl) olacaktır. Genişletilmiş yeniden üretim
·

durumunda da:
( c2 + ac2 = vl + rl + avl) olacaktır.
Şimdi, (vl + ri + avi), (vl + sl) den küçük­
tür. (ad, sl den çıkarıldığı için)
Böylece eşitlik basit yeniden üretimin koşul­
ları altında meydana getirilseydi, genişletilmiş ye­
niden üretime geçiş, Bölüm II de, sadece birikme­
me ( non accumulation) olayını değil, birikmezlik
( disaccumulation) gibi bir anlamsızlığı da çağınr­
dı.
Rosa Luxemburg, Marx•ın, genişletilmiş yeni­
den üretimi açıklarken kullandığı diyagramlarda c2
için, basit yeniden üretim tablosunda kullandığın­
dan daha küçük bir rakam seçmesi, bir rastlantı
sonucu değildir, der.

Basit yeniden üretim diyagramı :


)) I 4000 c + 1000 V + 1 000 s = 6000
» Il 2000 C + SOO V + SOO S = 3000
Toplam 9000
Genişletilmiş ölçü üzerine ilk biJrikim diyagraını:
» I 4000c + 1 OOOv + 1 OOOs = 6000
» II l SOOc + 7S0v + 7S0s = 3000
Toplam 9000 »

( Kapital, Cilt II, S. S96)


Görülüyor ki, Bölüm II'deki sa:bit sermaye, ge­
nişletilmiş yeniden üretimde, basit yeniden üretim­
de olduğundan 500 eksiktir.
Marx, genişletilmiş yeniden üretim diyagramını
ayrıntılarıyla işlemeye devam eder ve Bölüm I ve

99
Bölüm II de sermayenin organik kompozisyonunun
(yani sabit sermayenin değişken sermayeye oranının)
- değişmediğini, sömürü oranının sabit kaldığını ve
Bölüm I deki artı değerin yansının sermayeye dö­
nlüştüğünü farzederek , sermayenin yeniden üre·ti­
minin şu sonuçları vereceğini gösterir:
İ lk yıl I 4400c + l lOOv + llOOs = 6600
II 1 600c + 800v + 800s = 3200
Toplam 9800
İkinci yıl I 4840c + 1 210v + 1210s = 7260
II 1 760c + 880v + 880s = 3520
Toplam 10780
Üçüncü yıl I 5324c + 1331v + 1331s 7986
=

II 1936c + 968v + 968s = �872


Toplam 1 1858
Dördüncü yıl I 5856c + 1464v + 1464s = 8784
II 2129c + 106Sv + 106Ss = 4259
Toplam 1 3043
'

Beşinci yıl 1 6442c + 1 61 0v + 1610s = 9662


II 2.342c + 1 172v + 1 172s = 4686
Toplam 14348

(Kapital, Cilt II, S. 598 - 600)


Rosa Luxemburg, bu çizelgeyi tahlil ederek,
bir özelliği ortaya koydu:
«Bölüm I de artı değerin yansı her defasında
sermayeye dönüşür ve öteki yansı tüketilirken,
böylece hem üretim, hem kapitalistlerin kişisel tü·
ketimi düzenli bir biçimde genlşlerken, Bölüm ll
de Iki safhalı süreç şu hatalı seyri izler:

100
İlk yıl ıso Sermaye dönüşür 600 tüketilir
İkinci yıl 240 » » 660 »

Üçüncü yıl 254 )) » 626 »

Dördünctl yıl 290 )) J) 678 »

Beşinot yıl 320 )) » 745 »

Ve R. Luxemburg şunu ekler :


« Söylemeye hacet yok, tablonun mutlak rakam­
ları, her eşitlikte keyfidlr. Fakat bu, onların blllm·
sel deAerini ekslltmez. Tam anlamıyla belli ilişkile­
ri ifade ettikleri farzedildiği için, 'bu rakambır Mr·
biriyle ilişkili bir nicelik oranıdır. Bölüm I deki
birikim lllşkilerinl ifade eden bu kesin, mantıki
kurallaır, aynı illşkileri Bölüm II için yorumlayabll·
me pahasına kabul edJlmiş görünmektedir; bu du­
rumda tahillin ortaya koyduğu iç baAffitılann göz­
den geçirilmesi gerekmektedir.» ( R. Luxemburg,
Sermaye Birikimi, Londra 195 1 , S. 122 )
«Burada birikim ve tüketim için izlenecek
aşikaıt Mr kural yoktur; bunlarm her ikisi de tama·
men Bölüm I deki birikimin gereklerlDe tabidir»
(R. LU:xemburg, Sermaye Birikimi, Londra 1951 , S.
1 22 ) .
Eğer, genişletilmiş yeniden üretimin gelişimine
bakarak, Bölüm I de olduğu kadar, Bölüm II'de de,
hem sermaye birikiminin, hem kapitalistin kişisel
tüketiminin düzenli bir genişleme gösterdiğini far­
zetseydik ,o takdirde iki Bölüm arasmda gittikçe
artan bir dengesizlik ortaya çıkardı.
Bu nedenle Rosa Luxemburg'a göre Bölüm I
deki birikim ilişkileri için ortaya konacak herhangi
bir mantıki kural, Bölüm II deki birikim ilişkileri­
ne, bazı ilkeler pahasına uygulanabilirdi; aksi tak-

101
dirde, yani Bölüm I de uygulanan kurallar, Bölüm
II deki birikim ilişkilerine de ' uygulans aydı, Bölüm
II de üretim fazlası biçiminde bir dengesizlik orta­
ya çıkar ve gittikçe büyürdü.

Genişletilmiş yeniden üretim için, Bölüm II de­


ki sabit sermayenin, basit yeniden üretimdeki sabit
sermayeden SOO daha küçük olmamasını hareket
noktası olarak kabul edersek, mesele daha iyi anla­
şılır; o zaman Bölüm I ve Bölüm II arasında bir
dengesizlik olurdu: Bölüm I 'in tüketim maddeleri
talebi, sürecin başında, Bölüm II deki tüketim mad­
deleri mevcudundan SOO kücük olurdu : geniş!etil.
miş yeniden üretim sürecinin başında, SOO değerin­
de tüketim maddeleri üretim fazlası ortaya çıkardı.

Rosa Luxemburg, öteki bazı unsurları, mesela


sömürü oranındaki artışı, sermayenin organik kom­
pozisyonundaki artışı bir yana bırakmasaydı, onun
kanıtı, daha da kuvvetli olurdu. Eğer sömürü oranı
artarsa, bu ( s : v ) oranındaki artış demektir; o za­
man, üretim maddelerine karşıt olarak tüketim
maddeleri nisbi talebi düşecektir ve bundan ötürü
ya Bölüm II deki birikim oranı, hatta Marx'ın tab­
lolanndakinden daha da hatalı olacaktır, ya da Bö­
lüm II de yükselen artı değerler görülecektir. Ser­
mayeye dönüşen artı değer oranındaki herhangi bir
artış, sermayenin organik kompozisyonundaki her­
hangi bir büyüme gibi, aynı sonuçları doğurur.
Yukarda sözü edilen üç eğilimi, sömürü ora­
nındaki artış, birikim oranındaki artış ve sermaye­
nin organik kompozisyonundaki artış eğilimini,
Marx, kapitalizmin mutlak yasaları olarak kabui
etmişti.
Eğer bunlar dikkate alınsaydı, Rosa Luxem·

102
burg'un, saf kapitalizmde ekonomik dengesizliğin
mutlak, kaçınılmaz ve sürekli bir olgu olduğu yollu
iddiası daha da kuvvet kazanırdı.

Eleştiriye kaırşı
eleştiri

Ancak bütün öteki unsuTlarla ilişkili, fakat on


ların hepsini iptal eden bir önemli unsur var: Bö­
lüm I in, Bölüm II ye olan nisbi ağırlığındaki ar­
tış. . . Sermayenin organik kompozisyonundaki geliş­
me, tekniğin ilerlemesi, tarihi ve mantık! bakımdan,
Bölüm II ye kıyasla, Bölüm I deki artışla irtibat­
lıdır. Nitekim sermaye malları net çıktısının (out
put ) , tüketim mallan çıktısına oranı, 'İngiltere'de
şöyle hesaplanmıştır:
1 8S l de 100: 470
1 87 1 de 100: 390
1901 de 100: 1 70
1 924 de ıoo: ı so
Birleşik Amerika için de rakamlar şöyledir:
1 8SO de 100: 240
1890 da ıoo : ı so
1 920 de 100 : 80
Japonya için· ise rakamlar şöyle:
1900 de 100 : 480
1 913 de 100: 270
1 925 de 1 00: 240
(WS ve ES Woytinsky, «Wodd Population and
Production» Dünya Nüfusu ve Üretim, New York
1953, s . 415 - 4 1 6 ) .

103
Bölüm II ye kıyasla Bölüm I deki artışın, Rosa
Luxemburg tarafından sözü edilen bazı unsurlara
muhalif olduğunu gösteren, iki Bölüm arasındaki
değişim ilişkilerinde, B ölüm I'in Bölüm II ye göre
nisbi ağırlığındaki değişimin etkisine dair bazı tab­
lolar ortaya konacaktır.
Bölüm I'e yatınlan sermaye, Bölüm II ye kı·
yasla iki yönde büyüyebilir:
1 - Bölüm I de, Bölüm II dekinden daha
yüksek bir birikim oranına sahip olarak
2 - Bölüm II den Bölüm I'e sermaye trans­
fer ederek
Bu iki biçime dair örnekler vereceğiz.
Bölüm I deki birikim oranının Bölüm II de­
kinden fazla olduğunu farzedelim. Mesela Böliim I
deki artı değerin yarısının, Bölüm II de ise üçte bi­
rinin sermayeye dönüştüğünü kabul edelim. Bun­
dan başka unsurların (yüzde 100 oranında sömürü
nisbetinin, sabit sermayenin değişken sermayeden
beş kat fazla olduğu bir sermaye organik kompo­
zisyonunun) aynen kaldığını, değişmediğini de var­
sayalım. O zaman, Marx'ın tablolarını kullanarak,
sermayenin yeniden üretimi şu sonuçları verecek­
tir ( Rakamlar basit kalabilmek için yuvarlak alın­
mıştır) :
Hareket Noktası :

I SOOOc + lOOOv + lOOOs - 7000


II lSOOc + 300v + 300s - 2100
ilk yılm sonunda :

I SOOOc + lOOOv + S OOr + 4 17ac + 83 av


7000

104
II 1 500c + 300v + 200r + 80ac + 20av
2100
c2 + ac2 = 1580 iken, vl + rl + avi = 1583 olur.
Böylece ilk yılın sonunda, Bölüm II deki artı
değer yerine, Bölüm I de görülen artı değer 3 olur.
İkinci Yılın Sonunda :
I 5417c + 1083v + 54lr + 450ac + 90av =
7583
II 1580c + 320v + 213r + 90ac + 18av -
2220
c2 + ac2 = 1 670 iken, vl + rl + avl = 1714 olur.
Bölüm I deki artı değer 44 dür.
Üçüncü Yılın Sonunda :
I 5867c + 1 173v + 586r + 489ac + 98av
8213
II 1670c + 338v + 225r + 94 ac + 19av =
2346 .
c2 + ac2 = 1764 iken , vl + rl + avl = 1 857 olur
Bölüm I deki artı değer şimdi 93 olmuştur.
Yukardaki ta:blolardan açıkça anlaŞıldığı üzere,
eğer sömürü oranı ile sermayenin organik kompo­
zisyonunun aynen kaldığını farzedersek, Bölüm I
deki birikim oranı, Bölüm II dekinden daha yüksek ·
olur ve o zaman Bölüm I de üretim fazlası ortaya
çıkar.» (x)
Yukarda söylediğimiz gibi, Bölüm II den Bölüm
I'e artı değer transferi yoluyla da, Bölüm I, Bölüm
II ye oranla nisbi artış gösterebilir. Bu hususu, tablo

(x) Bölüm l'deki biriJdm oranının, Böliiın II dekinden daha.


yüksek olduğu şeklindeki bu görüşe Rosa Luxemburg'un kar­
şı durması v� gösterdiği kamtlar tamamen yanlıştır. ı:aka.t
bu kitabın genişliği bu sorunla uğraşmak için yeterli değil·
dir. Okurlar, kaynakları> ba.şvurabilirler.

105
ile gösterelim. Her iki Bölümde de sömürü oranının,
sermayenin organik kompozisyonunun ve birikim
oranının aynı olduğunu ve değişmeksizin aynı kaldı­
ğını varsayacağız. Ayrn zamanda, Bölüm Il de yaratı­
lan artı değerin yarısının Bölüm I'e aktanldığım far­
zedeceğiz. O zaman, genişletilmiş yeniden üretim
şöyle olabilir:
Hareket Nok1tası :
I SOOOc + 1 �OOv + 1 OOOs = 7000
II l SOOc + 300v + 300s = 2100
ilk Yılın Sonunda:
I SOOOc + lOOOv + SOOr + 417ac + 83av
7000
II l SOOc + 300v + 1 50r + 63ac + 12av ( +
Bölüm I 'e aktarılan artı değer: 63ac + 12av)
= 2 1 00

Bu durumda eZ + acZ = 1 563 iken,


vl + rl + avi ( + Bölüm II den aktanlan av ) =
1 595 olur.
Böylece ilk yılın sonunda Bölüm II de Rosa Lux­
emburg tarafından tahmin edilen artı değer yerine,
Bölüm I de 32 ye ulaşan bir üretim fazlasıyla yüzyü­
ze geliriz.
İkinci Yılın Sonunda:
ı 5480c + 1 095v + 547r + 455ac + 91av =
'
7670
II 1 563c + 3 1 2v + 65ac + 1 3av ( + Bölüm i e
aktarılan artı değer: 65 ac + 1 3av ) = 2 1 87
Bu durumda eZ + ac 2 = 1 628 iken,
vl + rl + avi ( + Bölüm I l den aktarılan av ) 1 = 1746
olur.
Bölüm I deki artı de�er 1 18 dir.

106
Üçüncü Yılı� Sonunda :
I 6000c + 1 200v + 600r + SOOac + l OOav = 8400
II 1628c + 325v + 1 62r + 67ac + 1 4av ·

( + Bölüm I e a�tarılan artı değer: 67ac + 1 4av)


= 2278
Bu durumda c2 + ac2 = 1695 iken,
vl + rl + avl ( + Bölüm II den aktarılan av) =
1 91 4 olur.
Bölüm I deki artı değer şimdi 2 1 9 olmuştur.
Rosa Luxemburg, bir Bölüm'den öteki Bölüme
artı değer aktarmanın Bölümler arasında bir deği­
şim dengesi kurmaya yardımcı olabileceği fikrine
karşı durur. Rosa Luxemburg şöyle der:
«Böliim II den Bölüm I'e aktanlmasına niyet
edilen, sennayeye dönüşmüş artı değerin kullanılma­
sı olanaksızdır. Bir defa, bu artı değerin maddi bi­
çimi, Bölüm I'e uygun düşmez, ikincisi, iki BölüJU
arasındaki de�im ilişkileri, Bölüm I'ln ürünleri­
nin Bölüm II ye aktanlmasını zorunlu kılar.>> (RO'
sa Luxemburg, Sermaye Birikimi, Londra 1 95 1 , S.
340 - 341 )
Başka bir deyişle, Rosa Luxemburg, Marx'ın
planının, artı değerin gerçekleşmesinin, yalnızca
Bölümler arası bir değişim yoluyla olabileceği ve
ikinci olarak da, Bölüm II de tahmin edilen artı de­
ğerin doğal bir biçim alacağı, mesela tüketim aracı
olarak kalacağı ve doğrudan üretim aracı olarak hiz­
met edemiyeceği varsayımına dayandırıldığını öne
sürer.
Birinci kanıt, aynı Bölüm içindeki teşebbüsler
arası değişimin artı değeri gerçekleştirmeye hizme·ı
edebilmesi nedeniyle yerinde değildir: Bir şapka fab­
rikasının sahibi, şapkalarını hisküvi yapan işçile-

107
re satar ve kendi işçileri tarafından yaratılan artı
değeri gerçekleştirmiş olur.
İkinci olarak, oldukça geniş miktarda tübtim
maddesi, aynı zamanda üretim aracı hizmetini gö·
rebilir: Bir bina müteahhidi, apartman dairesi ye­
rine fabrika binalan yaparsa, bu Bölüm I I den Bö­
lüm I 'e sermaye aktarılmasına delalet eder; elekt­
rik, evleri aydınlatabileceği gibi makineleri de hare­
kete getirebilir; tahıl insanları besliyebileceği ka­
dar ( tüketim) domuzları da besieyebilir ( üretker.
tüketim) vs.
Üçüncüsü, bir Bölüm'den ötekine sermaye ak­
tarılması inikanı olmadıkça, Marksist ekonominin
temelini teşkil eden tüm ekonomi içinde kar oranı·
nın eşitlik eğiliminde olduğu kaziyesi, dayanaksız
kalır.
Yukardaki tablolardan açıkça anlaşıldığı üze­
re, eğer, bütün öteki koşullar sabit kalırsa, Bölüm
II ye kıyasla Bölüm I deki nisbi artış, Bölüm I deki
değişim ilişkilerinde kendi artı değerini hasıl eder.
Bu unsur, Rosa Luxemburg tarafından Bölüm
II deki artı değerin sebebi olarak gösterilen şeyle
çatışmaz mı ? Birbirine zıt farklı unsurlar, bir para.
nın iki yUzü gibi değil midirler? Şüphesiz bu böyle­
dir.
Rosa Luxemburg bir artı değerin Bölüm II de ·
ortaya çıkması gerektiği sonucuna varmıştı. Çünkü
o, paranın sadece bir yüzüne dikkat ediyordu. Para­
nın iki yüzüne bakınca, açıkça görülür ki, saf kapi­
talizmde birikim kararsız değil de düzenli oldukça,
her iki Bölümde de artı değer bir oran dahilinde
mümkündür.
Maamafih, birikim yatay yönde gelişirken, her

lOS
iki Bölüm arasındaki karşılıklı değişim sayesinde,
fazla üretimi önliyecek olan bir Bölümlerarası oran­
ıının muhafaza edileceği yollu teorik ihtimal, gün·
delik hayatta kapitalizmin anarşik işleyişi karşısın­
da bu tenasübün sürekli ve düzenli bir biçimde ko­
runabileceği anlamını taşımaz ve burada Rosa Lux­
emburg'un değindiği unsur - içinde ·kapitalizmin
genişliyeceği kapitalist olmayan (non - kapitalist)
biçimlerin varlığı - çok önemlidir. Bu unsur, Rosa
Luxemburg'un öne sürdüğü gibi, genişletilmiş yeni­
den üretim için önceden gerekli birşey değilse bile,
en azından genişletilmiş yeniden üretim ve birikim
sürecini kolaylaştıncı bir unsurdur. Rosa Luxem­
burg'un şu sözlerine katılmamak mümkün değildir:
«Birikim, kapitalist ekoriominin dallan arasın·
daki iç Uişkiden daha fazla birşeydir » ,; kapitalist ve
kapitalist olmayan ( non · kapitalist ) çevre arasında­
ki ilişkiler sonucu «iki büyük üretim Bölümü bazan,
birbirinden bağımsız olarak kendi bidkim sürecini
kendisi lfa eder, fakat ondan sonra her adımda ha
reketler birbirinin üzerinden aşar ve birbirini kate­
der. Bu noktadan, daha karmaşık ilişkilere, iki Bö­
lümdeki birikimin yönünde ve hızında ayniıkiara
hem maddi unsurlar hem değer unsuru hususunda
kapitalist olmayan üretim usulleriyle farklı ilişkile­
re varıırı.z . . . » (Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi,
Londra 1 95 1 , S. 417).
Gerçekte, Bölümler arasındaki dengeyi sağla­
yan ya da bozan unsurlar (sömürü oranı, farklı
endüstrilerdeki birikim oranı, farklı endüstrilerde
'
sermayenin organik kompozisyonundaki değişiklik,
vs, vs . . . ) çok fazladır. Ve ekonomi bir defa denge:
den çıkınca, önceki orantı bir çığ gibi nisbetsizliğe
dönüşür. Bundan dolayı, kapitalist endüstri ile ka-

109
pitalist olmayan (non - kapitalist) alem arasındaki
değişim ( mübadele ) , mutlak ölçülerle oldukça kü·
çük olsa bile, kapitalizmin istikrarı ve esnekliği üze•
rine müthiş ölçüde etki yapabilir.

Kapitalizmin sınırlı pazan

Rosa Luxemburg kitabında, iki Bölüm arasın·


daki değişim ilişkilerini tanımlayan yeniden üretim
şemalarının tahlili ve iki Bölüm arasındaki başka
bir dizi ilişki arasında yalpalar durur. Bu ikinci tür
ilişki, üretim araçlannın tüketim araçlan haline
dönüşmesi imkanına değgin ilişkilerdir. Marx'ın şe-
malarında ifade edilen oranlar, birikimin şartları­
dır; fakat birikimin gerçekleşmesi için düzenli bir
biçimde genişleyen mal talebine ihtiyaç vardır ve
sorun, bu isteğin nereden geldiği noktasında topla­
mr.

Kapitalist gelişme, artan bir çıktıya ( output )


ve sermaye mallarının emilmesine bağlıdır. Fakat
bu da son tahlilde, endüstrinin, artan tüketim mal­
ları çıktı'sını satmaya bağlıdır. Maamafih, ürünleri-
ni satmaya çalışarak kapitalist endüstri, derin bir
çeliş�iye, üretimle sınırlı pazar arasındaki temel
çelişkiye düşer :

«Bütün gerçek buhranlann nihai sebebi, kapita·


list üretimin, üretici güçleri geliştirme eylllniine kı­
yasla kitlelerin sınırlı tüketimi ve yoksullu� baki
kalır.» (K. Marx, Kapital, cilt III, S. 568)

Rosa Luxemburg'a göre, sınırlı pazann birikime


çıkardığı engelden kapitalizmi koruyan şey, kapita·

110
list endüstrinin, kapitalist olmayan (non - kapita­
list) ülkelere nüfuz etmesidir. ( x ) .

Emperyalizmin öteki
Ekonomik etklleri

Rosa Luxemburg, kapitalizmde kapitalist olma­


yan (non - kapitalist ) sınırın etkisine, Marksist ya da
Marksist olmayan herhangi bir iktisatçıdan çok da­
ha fazla dikkati çekmiştir. Rosa Luxemburg, bu hu­
susta büt'ün temel noktaları geliştirınediyse dahi ,
herhangi bir kişi, bu unsura dayanarak kapitaliz­
min, kapitalist olmayan ( non - kapitalist) top­
raklara doğru genişleyişinin etkilerini topadayabi­
lir :

1 - Geri sömürge ülke pazarlarının, sınai ül­


kelerden artan mal talebi, o ülkelerdeki üretim faz­
lası eğilimini hafifletir, işsizler yedek ordusunu azal­
tır ve sınai ülkeler işçilerinin ücretlerinde bir artış
sağlar.
2 - Bu yolla artan ücretler gittikçe artan bir
etkiye sahiptir. Endüstri ülkesinde iç pazarı geni�le­
terek, üretim fazlası eğilimini zayıflatır, işsizlik aza­
lır, ücretler artar.

(x) Gerçekten, düzenli bir yeniden üretim için gerekli olan şey,
sadece ekonominin tümü içinde birinci ve ikinci böliiaılerin
üretimi arasında belli bir oran bulunması değil, fakat aynı
zamanda bölümler arasmdaki oranın, ekonominin her dalın
da da muhafaza edilmesidir. Böylece mesel&, giyim eşyası
üreten makine ( Bölüm I) üretimi, giyim eşyası endtistrlsin­
deki (Bölüm II) bu tür makine isteği ile uyuşmıı. ihtiyacım
rasterecektir

111
3- Sermaye ihracı, kendi mallan için, hiç de­
ğilse geçici bir süre bir pazar yaratarak, endüstri
ülkesinin refahma refah katar. İngiltereden Hindis­
tan'a pamuklu mamul ihracı, Hindistan'ın bunu
derhal ödiyebileceği, mesela pamuk ihraç ederek
ödiyebileceği ön varsayımına dayalıdır. Öte yandan,
demiryolu yapımı için sermaye ihracı da bir satmal­
ma gücünün ya da Hindistan'ın ihraç gücünün öte­
sinde, ray, lokomotif vs. gibi mallar ihracını 9ngö­
rür. Başka bi'r deyişle, bir zaman için, sermaye ih­
racı, ileri ülkeler endüstrisi için pazariann genişle·
tilmesinde de önemli bir etkendir. Maamafih zaman-
la bu unsur tersine döner: Sermaye bir defa ihraç
edildi mi, sömürge ülkeler o sermaye için kar ya da
faiz ödemeye başladıktan sonra, sanayileşmiş ana
ülkeden mal ihracı frenlenir. Hindistan'a yatınlan
10 milyon sterlinglik bir sermayenin kannı ödemek
için Hindistan ihraç ettiğinden daha az ithal etmek
zorundadır, böylece 10 milyon Sterling'in ihtiyaç gös­
terdiği parayı tasarruf eder. Başka bir deyişle, İngil­
tere'den Hindistan'a sermaye ihracı hareketi İngiliz •

mallan için pazan genişletir; Hindistan'daki İngiliz


sermayesi için ödenen kar ve faiz, İngiliz mallan pa­
zarını daraltır. Bu nedenle, başka ülkelerde büyük
İngiliz yatınmlan bulunması , 'İngiltere'de kütlesel iş­
sizliği ve üretim fazlasını tamamiyle önlemez. Lenin'-
in görüşüne karşıt olarak, başka ülkelere yatırılmış
sermayeden elde edilen yüksek kazanç, emperyalist
ülkedeki refaha ve istikrara yardım etmez, bir küt­
lesel işsizlik ve bulıran unsuru olur.
4 - Sömürgelere sermaye ihracı, emperyalist
ülkedeki tüm sermaye piyasasını etkiler. Sermayenin
boş yere yatırılrnayı bekleyen artı değeri, çok küçük
olsJı bile, onun kümülatif etkisi korkunç olabilir.

112
Zira sermaye piyasasında bir baskı yaratabilir, kar
oranını düşürme eyilimini kuvvetlendirebilir. Bu, sı­
rayla sermayenin aktivitesi üzerine, bütlü.n ekonomik
faaliyete, istihdama ve dolayısıyla kütlelerin satın­
alma gücüne etki yapabilir ve böylece piyasada bir
kısır döngü ortaya çıkar. Fazla sermayenin ih­
racı bu güçlüklere çare olabilir ve böylece hem tüm
kapitalist zenginlik, hem refoıı:nizm yönünden bü­
yük önem taşıyabilir.
5- Sermaye piyasasındaki baskıyı böylece ha­
fifleterek sermayenin ihraç edilmesi farklı yatJnm­
'
cılar arasındaki rekabeti , azaltır ve dolayısıyla her­
birinin ekipmanını modernize ve rasyonalize etme
ihtiyacını hafifletir. (Bu bir ölçüde, İngiliz endüsti­
risinin teknik geriliğini açıklama ktadır. ) Bu durum,
üretim fazlası eğilimini ve işsizliği zayıflatır, ücret­
leri düşürür, vs.
6 - Sömürgelerden ucuz harnınade ve e:rzak
satın alınması, endüstri ülkelerinde, kar oranını dü·
şiirrneksizin gerçek ücretlerde arttının yapılabilme­
sini sağlar. Ücretlerdeki bu artış, kar miktarında ve
oranında bir indirim yapmaksızın, yani kapitalist
üretim hareketini zayıflatmaksızın iç pazann geniş­
lemesi demektir.
7 - Tarımsal sömürgelerin, endüstriyel ülkeler
için pazarı genişletmeye hizmet ettikleri süre
a - İleri endüstri ülkelerinin üretken gücüne
kıyasen sömürge dünyasının büyüklüğü ölçüsünde
ve
b - Sömürgelerin sanayileşmesi ertelendiği
nisbette uzun olacaktır.
8 - Emperyalizmin, kapitalist zenginlik üze-

1 13
rindeki bütün yararlı etkileri, eğer emperyalist sınai
ülkelerle onların sömürgeleri arasında hiçbir ulusal
sınır olmasaydı ortadan kalkardı. İngiltere Hindis·
tan'a mal ve sermaye ihrac etti, oradan ucuz ham
maddeler ve erzak getirdi, fakat .Hindistan'da, İngi·
liz kapitalizminin işgaliyle artan işsizierin İngiliz işçi
pazarına katılmasına izin vermedi. İngiltere'ye , küt­
lesel Hint göçünü önlemek amacıyla mali bir en­
gel olmasaydı geçen yüzyıl boyunca ücretler artmaz­
dı.. Kapitalizmin buhranı gittikçe daha derinleşmek­
teydi ve reformizm devrimci Chartizmin yerini dol·
duramıyordu.

Sonuç

Marx'ın, Kapitalin ikinci cildinde yer alan şe·


malarına, Rosa Luxemburg'un yönelttiği eleştirilerle
aynı görüşte olmıyabiliriz. Bundan başka, kapitalist
üretim biçimi hakim bir esas değil de tek esas ol­
saydı, kapitalizmin iç çelişmeleri yüzünden kısa za­
manda çökeceği hakkındaki mantık zincirinin tü­
müyle veya bazı halkalanyla da aynı fikirde olmaya­
biliriz. Kim ne düşünürse düşünsün Rosa Luxem·
CJurg, kapitalizmin istikrarıyla ilgili olarak kapitalist
olmayan ( non kapitalist) aleme dikkati çekmekle
·

çok büyük bir hizmet görmüştür. Buna hiç şüphe


yoktur.
Rosa Luxemburg'un «Sermaye Bi.ıcikimi» adh
eserinin İngilizce nüshasına yazdığı önsözde profe­
sör Joan Robinson'un dediği gibi, « pek az kişi in­
• • .

kar eder ki, kapitalizmin yeni ülkelere yayılışı bir


akademik eMonomistin deyişiyle son iki yüzyılın yüz
yılımıza özgü geniş bir hamlesidir. Ve birçok akade-

1 14
mik iktisatçı, yirminci yüzyılda dünya ölçüsiindG
sınırlaırın kapatılışını, kapitalizmin içinde bulundu­
ğu güç durum addeder.,,
Joan Robinson, Rosa Luxemburg'un tahliline yö­
nelttiği methiyeyi, yine ona yönelttiği bir eleştiriyle
birleştirmiştir. Joan Robipson'a göre, Rosa Luxem­
burg, kapitalist dünya içinde meydana gelen ücret·
lerdeki gerçek artışı -pazan genişleten bir unsur­
görmezlikten gelmiş ve böylece tam olmayan bir tab­
lo çizmiştir. Rosa Luxemburg tahlilinde bu unsu·
ra yer vermemiŞse bile -kaldı ki bu husus , onun
saf kapitalizmde genişletilmiş yeniden üretimin
mümkün olup olmadığı şeklindeki ana konusunun
dışındadır- herhangi biri, gerçek ücretlerdeki artı·
şı, Rosa Luxemburg'un işaret ettiği temel özellikten
((kapitalizmin kapitalist olmayan ( non - kapitalist )
aleme doğru genişlemesi)) esasından bağımsız ola­
rak açıklaması mümkün değildir. (x)

( x ) Rosa ı.uxemburg bu konuda baZI/ hatalar yapmış ve N . Buk·


iharln «iDer Iİmperialismus und die it\kkuıu
ın lati'On des !Kapi.
taıs» adlı yapıtınıla bu batalan ortaya koymuştur. Ne var ki,
Rosai Luxemburg'.un temel tezinin yanlışlığım ispatlıyabilmiş
değildir.

1 15
BÖLÜM : IX

ROSA LUXEMBURG'UN
TAIÜHTEKİ YERİ

Marx'ın biografisinin yazarı olan Fransız Meh­


ring, Rosa Luxemburg'u, Marx'tan sonra gelen en
mükemmel beyin diye nitelediği zaman, katiyen müc·
balağa etmiş değildir. O, işçi sınıfına sadece bey­
nini değil, sahip olduğu herşeyi, kalbini, ihtirasım.
hatta hayatını vermiştir.
Rosa Luxemburg, herşeyden önce devrimci bir
sosyalistti. Ve büyük devrimci sosyalist liderler ve
il�retmenler arasında, onun tarihte özel bir yeri var­
dır.
Reformizm «re11ah devleti)) ni amaç edinerek
sosyalizmi bozmaya ve kapitalizmi onarmaya çalı·
şınca, kapitalizmin bu hizmetkarını devrimci bir
biçimde eleştirmek, birinci derece önemli hale gel­
mişti. Rosa Luxemburg'un yanı sıra, öteki Marksist
öğretmenierin Lenin'in, Troçki'nin, Bukharin'in ve
başkalarının reformizme karşı devrimci bir sava5
sürdürdükleri doğrudur. Fakat onların reformizme

1 16
karşı savaşta cepheleri sınırlıydı. Kendi ülkelerinde,
Rusya'da, bu yabani otun kökleri çok zayıf ve incey­
di, şöyle tutup kuvvetle çekivermek, kökünden sö­
küp atmaya yeterdi. Her sosyalistin ve demokratın
ya Sibirya'ya sürülmek ya da darağacına gitmek teh­
didi altında bulunduğu Rusya'da, prensip olarak kim,
emekçi hareketinin şiddet kullanmasına karşı dura­
biiirdi ? Çarlık Rusyasında, kim, sosyalizme parla­
mento yolundan gitmeyi hayal edebilirdi ? Kim koa·
lisyon hükümetleri siyasetini savunabilirdi ? Sendj­
kaların pek nadir olduğu bir ülkede, kim, sendika­
ların emekçi hareketinin her derdine çare olacağını
düşünebiiirdi ? Lenin, Troçki ve öteki Rus Bolşevik
liderler reformizmin görüşlerine özenle ve tam bir
tahlille karşı koyma ihtiyacını duymadılar. İhtiyaç
duyduklan tek şey, reformizmi, tarihin çöplüğüne
sürükleyip atacak bir süpürgeden ibaretti.
Merkezi ve Batı Avrupa'd.a ise muhafazakar re­
formizmin kökleri daha derinlerdeydi, emekçilerin
düşüncelerini ve davranışlarını daha sıkı bir biçimde
etkiliyordu. Reformistlerin görüşü, daha üstün olan­
laı· tarafından cevaplandırılmak zorundaydı. Ve işte
bu noktada Rosa Luxemburg üstün geldi. Bu ülke­
lerde, onun küçük teşrih bıçağı, Lenin'in balyozun­
dan daha etkili bir silahtı.
Çarlık Rusyasında, işçi kitleleri, partilerde ya da
sendikalarda örgütlenmiş değillerdi. Orada, Alman­
ya'da iyi örgütlenmiş işçi hareketinde olduğu gibi,
işçi �ınıfından çıkmış bir bürokrasinin kurdu�u
güçlü bir imparatorluğun tehdidi söz konusu de�il­
di; işçi bürokrasisinin rolü hakkında, Rosa Lux· ·
emburg'un, Lenin' den ve Troçki'den daha önce ve
daha açık bir görüşe sahip olması bundan dolayıdır
ve gayet doğaldır. Rosa Luxemburg, Lenin'den ve

117
Troçki'den çok daha önce, bürokratik zincirleri kı­
rabilecek yegane gücün, işçi sınıfı inisiyatifi olduğu ·
nu anlamıştır. Onun bu konudaki yazılan, iler sanayi
ülkelerindeki işçiler için bir ilham kaynağı ola­
bilir ve bu yazılar, işçileri, burjuva reformizminin
tehlikeli ideoloj isinden kurtarma çabasına, başka
herhangi bir Marksistİn yazılarından çok daha de­
ğerli bir katkıdır.
Örgütlü sosyalistlerin geniş ve önemli bir kıs­
mını Bolşeviklerin meydana getirdiği Rusya'da, ad­
larının da delalet ettiği gibi, Bolşevikler çoğunlukta
olmasalardı bile, küçük bir Marksist grubun kütle­
ye karşı davranışı, bir sorun olarak çıkmazdı orta­
ya. Oysa bu hayati sorun, Rosa Luxemburg için her
zaman önemli olmuştur. Onun rehber ilkesi şuydu:
Bütün çalışmaları boyunca kütlelerle beraber kal­
mak ve onlara yardıma gayret etmek . . . Rosa Luxem­
burg, hangi gelişme düzeyinde olursa olsun, işçi
hareketinin, ana akımından uzak kalınmasına, bu
düşünceyle muhalefet etmiştir. Onun dar görüşlülü­
ğe ( sectarisme ) karşı açtığı savaş da Batıdaki işçi
hareketi için , hele hele refah devleti fikrinin her
yeri işgal ettiği bu zamanda, büyük ölçüde önemli
dir. Rosa Luxemburg, bir devrimcinin, reformizm
akın tısı doğrultusunda yüzmeme si gerektiğini söy­
lüyor, ama o akıntının dışında kalmamay1, ona kar­
şı yüzmeyi öğütlüyordu.
Rosa Luxemburg'un, devrimci örgütlerin yapı·
sına dair görüşleri de ileri ülkelerdeki işçi hare­
ketlerinin ihtiyaçlarına, Lenin'in 1902 - 1904 deki
görüşünden daha yakındır. Rosa Luxemburg, devrim­
ci örgütlerin, aşağıdan yukarıya doğru, i stikrarlı.
demokratik temeller üzerine oturtulması görüşün­
deydi.

1 18
Rosa Luxemburg, devrimci parti yapısının ve
parti ile sınıf arasındaki karşılıklı ilişkilerin, sadece
kapitalizme karşıt ve işçi iktidarından yana ça·
balar üzerinde değil, fakat işçi iktidannı11- kaderi
üzerinde de büyük etkisi olduğunu, herkesteri daha
iyi kavramıştı. Geniş bir işçi demokrasisi olmaz
ise, siyasal iktidarda işçi nüfuzunun yerini, «ma··
salarının ardında oturan resmi görevliler» in alaca·
ğını, bir kahin gibi söylemişti. . . Rosa Luxemburg:
«Sosyalizm, diyordu, tepeden inme emirle olamaz.»
Rosa Luxemburg'un, devrimci ruhunu, Merkezi
ve Batı Avrupa'daki işçi hareketinin tabiatını iyi
Şekilde değerlendirme yeteneğiyle uyuşturabilmesi;
O'nun Çarlık Rusya'sına bağlı topraklarda doğması ,
Almanya'da uzun süre kalması ve hem Polanya, hem
Almanya işçi hareketleri içinde aktif olmasıyla
yakından ilgilidir. Daha az güçliü olan bir başkası , çev­
renin şu ya da bu etkisine kaptırabili�di kendini .
ama Rosa Luxemburg değil . . . O, Almanya'ya ·�Rus
vari» devrimci hareket anlayışını getirmiştir. Polon·
ya'ya ve Rusya'ya ise «Batı vari» bir anlayışı, iş·
çilerin kendilerine güvenmeleri, kendilerini özgür·
leştirmelen ve demokrasi anlayışını götürmüştür.
Onun «Sermaye Birikimi» » adlı eseri Marksiz­
me, paha biçilmez bir katkıdır. Sınai bakımdan iler­
lemiş ülkelerle geri kalmış tarım ülkeleri arasındaki
karşılıklı ilişkiler üzerinde yaptığı çalışmayla, çok
önemli bir fikri ortaya koymuştur. Bu fikir, emper­
yalizmin kapitalizme uzun bir süre için istikrar ve­
rirken, aynı zamanda insanlığı, çöküntüsü altında bı­
rakmakla tehdit ettiğidir.
Rosa Luxemburg, insan eyleminin bir sonucu
olduğuna inandığı tarihi, kaderci olmayan, enerjik
ve canlı bir görüşle ele alır ve aynı zamanda kapi·

1 19
talizmin derin çelişkilerini olanca çıplaklığıyla orta­
ya sererken, sosyalizmin zaferinin kaçınılmaz olduğu­
nu söylüyor değildi. Onun düşünüşüne göre kapita­
lizm, sosyalizmin bekleme odası ya da barbarizmin
uçurum kenarıydı. Hidrojen bombasının gölgesinde
yaşayan bizler, bu uyarıyı iyi anlamalı ve hareket
için bir malımuz gibi kullanmalıyız.
Ondokuzuncu yüzyılın sonunda ve yirminci yüz­
yılın başında Alman işçi hareketi, gerisinde kalan
yıllar sürmüş barış dönemine bakarak, durumun
hep böyle devam edip gideceğini sanmıştı. Kontrollü
silahsızlanma müzakerelerinin, Birleşmiş Milletler'­
in, zirve konferanslarının ızdırabını duyan bizlerin ·

yapabileceğimiz en iyi şey Rosa Luxemburg'un sa­


vaşla kapitalizm arasındaki kopmaz bağa dair tahli­
lini ve barış için savaşın, sosyalizm için savaştan ay-
rılamayacağı hakkındaki görüşünü öğrenmektir.
Gerçeği arama ihtirası Rosa Luxcemburg'u her­
hangi bir dogmatik düşünceden uzak tutmuştur.
Stalinizmin, Marksizmi bir doğma haline getirdiği
dönemde, Rosa Luxemburg'un yazıları , canlandırıcı
ve hayat verici olmuştur. Ona göre «yanılmaz otori­
teler>> e baş eğmek hiçbir şekilde :hoşgörüye layık
değildir. Marx'ın gerçek bir öğrencisi olarak o, us­
tasından ayrı düşünebiliyor ve ayri hareket edebili·
yordu. Rosa Luxemburg'un düşünce bağımsızlığı.
her zaman, her yerde sosyalistler için büyük bir esin
kaynağıdır. O, fikirlerin çatışmasına, gerçeğe daha
yaklaşabilme bakımından aşık olmuştur.
Kendini Marksist sanan birçok kişinin Marksiz­
min derin insancıl temellerini yıkmaya giriştiği dö­
nemde, hiç kimse bizi, cansız mekanik materyaliz­
min zincirlerinden, Rosa Luxemburg'un yaptığı öl­
çüde kurtaramaz. M arx için komünizm ( ya da sos·

120
yalizm ) «gerçek bir hümanizındi, her kişinin tam
ve özgür gelişmesinin egemen Uke olduğu bir top·
lumdu.» (K. Marx, Kapital Cilt I, S. 649) Rosa Lux­
emburg bu hümanist ihtirasın timsaliydi. Düşkün·
lere ve ezilenlere sempati duymak, onun hayatının
temel direğiydi. Halkın ve her canlı varlığın ıstırabı
na karşı beslediği duygular, hapishaneden yazdığı
mektuplarda olsun , teorik araştırmalarında olsun,
bütün yazılarında dile getirilmiştir.
Maamafih Rosa Luxemburg, insanlık trajedisi­
nin destanlaştığı yerde, gözyaşlarının yeterli olmadı­
ğını iyi biliyordu. Onun temel inancı, Spinoza'nınki
gibi: «Ağlama, gülme, fakat anla» biçiminde olabilir­
di. O, insanların heyecanından çok, aklına hitabetti.
Derin bir insan sevgisi, gerçek bir doğruyu bul­
ma arzusu, sınırsız bir cesaret ve müthiş bir beyin.
onu bir büyük devrimci yapmak için, Rosa Luxem­
burg'da birleşmiştir. Yakın arkadaşı Klara Zetkin'
in, onun ölümünde yazdığı gibi : «Rlosa Luxemburg'
ta sosyalist fikir, hem kalbin, hem beynin hiçbior za­
man sönmeden yanan güçlü ve egemen bir ihtirasıy­
dı. Bu şaşırtıcı kadının büyük amacı sosyal devrim
yolunu hazırlamak, sosyalizme giden tarih patikası·
nı temizlemekti. Devrim denemesi , devrim için çar­
pışmak onl;ln en büyük mutluluğuydu. Bütün baya­
tını ve bütün varlığını sosyalizme vakfetti. Kendisini
sadece trajik ölümünde değil, fakat bütün hayatı bo­
yunca, her gün, her saat, yıllar boyu süren bir mü­
cadelede sosyalizme hasretti. . O, keskin Mr kılıç,
.

canlı bir dem-im aleviydf:...

121

You might also like