You are on page 1of 1

Dünya Görüşü, Varlık Tasavvuru ve Düzen Fikri: Medeniyet Kavramına Giriş

ğu için, feyiz yoluyla ortaya çıkan varlık ile onun kaynağı arasındaki
ilişki büsbütün ortadan kalkardı”.93 Nasıl insanın zihnindeki akıl
onun düşüncelerini düzenlemesine ve doğru sonuçlara ulaşmasını
sağlıyorsa, varlıktaki akıl da evrendeki düzeni sağlar ve onu kaos
olmaktan çıkartıp kozmos haline getirir.94
Bu bakış açısı, bizi aynı zamanda aksiyomatik bir varlık tasavvu-
runa götürür. Buna göre varlık, bilen öznenin epistemik mülaha-
zalarından bağımsız zâtî bir anlama sahiptir. İnsan, parçası oldu-
ğu varlığa tek başına anlam yükleyen bir varlık değildir. Aksi halde
parçanın bütünden büyük olduğu gibi mantıken çelişkili bir sonu-
cu kabul etmemiz gerekir. İnsan, varlığın bir parçasıdır ve ontolojik
statüsü büyük varlık dairesi içinde buna göre belirlenmiştir. İnsanı
tabiattan farklı ve üstün kılan, ondaki ruhi cevherdir. Bu aksiyo-
matik bakış açısı, insan ile tabiat arasında çıkar amaçlı değil, de-
ğer-merkezli bir ilişkinin kurulmasına imkân sağlamış ve anlamın
sübjektivize edilmesini önlemiştir. Bu yüzden Gazzâlî “Mevcudât-
ta bir tertip ve tafdil vardır” der ve âlemin hiyerarşik yapısının onda
mündemiç olan düzenden kaynaklandığını söyler.95
Yunan kaynaklarına göre kozmos’a, onda mündemiç olan dü-
zenden dolayı, “her şeyin ihata edildiği bütün” manasını veren ilk
kişi Pisagoras’tır.96 Evrenin bütünlüğü, onda bulunan zatî düzen
ilkesinden kaynaklanır. Yunan düşüncesi bu bütünlüğü ifade et-
mek için oikoumene kelimesini kullanır. “İskân edilen bütün dün-
ya” manasını taşıyan kelime, dünyanın bir bütün olarak tasavvur
edildiğine delalet eder ve onu, insanın meskun olduğu bir ev, diyar
ve yurt haline getirir. Hıristiyan düşüncesi ve husûsen Doğu Orto-
doks kilisesi “ekümenik” kavramını bu anlam üzerine bina etmiş-
tir. 19. yüzyılda kozmos kavramını bilimsel-felsefî araştırmasının
merkezine yerleştiren Alexander von Humboldt, bu bütünlük fikri-
ne dikkat çeker ve şöyle der:

“Tabiat, rasyonel bir şekilde ele alındığında yani düşünce sürecine tabi
tutulduğunda, olgulara ilişkin bir çokluk içinde birlik hali olarak çıkar

93  Sadrâ, el-Hikmetü’l-müte‘âliye fi’l-esfâri’l-‘akliyyeti’l-erba‘ah (Esfâr), Dâru


İhya’i’t-türasi’l-Arabî, Beyrut 1981, c. VII, s. 272. 45
94  Burada Sadrâ’nın “akıl” ile bireyin zihninin değil, evrensel varlık kuralla- Dîvân
rının bütününü kastettiği açıktır. Bu konuyu Knowledge in Later Islamic 2010/2
Philosophy adlı çalışmamızda ayrıntılı bir şekilde ele aldık.
95  Gazzâlî, Hakikat Bilgisine Yükseliş (Me‘âricü’l-Kuds), İnsan Yayınları, İstan-
bul 1995, s. 127.
96 ���������
Brague,
��������The Wisdom of the World, s. 19.

You might also like