You are on page 1of 6

1918-2007..ıngmar bergman..protestan papazın oğlu..ortaçağ şövalyesi—haçlı savaşı..

1096-1272

Protestanlık 16. Yy da..martin Luther king..çalışma ve sadelik ve faiz..

Hristiyanlığın en büyük üç mezhebinden biri XVI.yy.da Martin Luther ve Jean Calvin'in öncülüğünde
Katolik Kilisesi'ne ve Papa'nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketi'nin sonucunda doğmuştur
(1529). Protestanlar akla büyük yer vererek yerleşmiş kaideleri protesto ettikleri için bu adı
almışlardır. Papazlara ihtiyaç duymaksızın İncil'i okuyabildikleri için Protestanlığa İncil kilisesi de
denilmiştir. Çünkü onlar İncil'i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır. Protestanlık, diğer hristiyan
mezheplerinden bazı farklılıklar arzeder. Bunların Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur.
Bir tek mezhep yerine çeşitli mezhepler halinde faaliyet gösterirler. Kiliselerinde resim, heykel ve
tasvir bulundurmazlar. Katoliklerin aksine Protestan râhipleri evlenebilir. İncil'i kendi dillerinde
okuyabilmek de Protestanlığın bir başka özelliğidir. Katoliklerle Ortodokslar ise İncili Yunanca ve
Lâtince okumak zorundadırlar. Protestanlıkta azizlere de inanılmaz.

The Seventlı Seal, otuz beş günde yapıldı. Çoğunluğu, stüdyo

dışında korulukta çekildi. Onun her şeyi büyük bir hızla yapıldı. Bir

tür sanatkarlığı ortaya koyduğundan onu seviyorum. Tiyatroyu çok

çağrıştırıyor ve çok karmaşık. Filmin kimi bölümlerini' bugün de seviyorum.

Bana çok yakın geliyor. Onu yaparken, her yeni sabah yeni

bir katastrof getirdi. Çünkü fılmi çabucak ve ucuza yapmalıydık.

Sahil sahneleri için, yalnızca üç gün yerinde çalıştık. Aktörler kamera

taşıdılar. Giysileri, tiyatrodan ödünç aldık. Her şey çabucak

ama, büyük bir coşkuyla yapıldı. Her gün ortaya koyduğumuz gö

rüntülerden mutlu kaldık. Örneğin, kırbaçlama sahneleri, sabah sekizden

akşam yediye kadar sürdü.

Müthiş bir tiyatro kokuyor.·

Kuşkusuz öyİe. Bu film, yoğun biçimde

teatraldi ama aldırmadım. Olağanüstü bir dönemdi. Hiç uyumadık.

Yalnızca, işi düşünüp çekim yaptık. Film, tümüyle bir İsveç kilisesindeki ortaçağ resimlerine
dayanıyor.

Oraya giderseniz, ölümün satranç oynadığını, ağaç biçtiğini,

insan ruhlarıyla şakalaştığını göreceksiniz. Ölümü şakaya alan bir


Meksika köylü oyunu gibidir. Ancak birdenbire korkunç yüzünü

Gösteri… Benim -çocukluktan gelen takıntım- ölüm korkumu işte o anda yendim.

Kendimi ecelle boğuşuyor hissettim; korkum çok şiddetliydi.

Filmi bitirdiğimde, korkumdan eser kalmamıştı. Bir tuvalin -büyük

bir iddiayla ve kibirsizce alelacele boyanması gibi bir duyguydu. işte

bir tablo; lütfen alın onu!" dedim.

Doğrnsu, bir yazar

gibisiniz…otör..filmi yazan adam..film yazarı

Çocukluğumda, hemen hemen tam bir sözcük

yoksulu olmaktan acı duydum. Gördüğüm eğitim çok katı bir eğitimdi;

babam papazdı. Sonuç olarak, düşlerimin özel dünyasında yaşadım.

Kukla tiyatromla oynayıp durdum.

Bağışlayın! Gerçeklik ve ona giden yollarla pek az ilişkim oldu.

Babamdan, annemden, ağabeyimden, herşeyden korktum. Bu

kukla tiyatrom ve sahip olduğum projeksiyon aygıtı ile oynamak,

kendimi anlatmanın tek biçimiydi. Kurgu ve gerçeklikle büyük zorum

vardı; ,küçük bir çocuk olarak, bunları öylesine karıştırırdım ki,

ailem her zaman benim yalancı olduğumu söylerdi. /Büyüdüğümde

bile, engellendiğimi duyumsadım. Başkalarıyla konuşurken çok büyük

güçlüğüm oJdu ve'. ..

Zilhninizde senaryoyu yönetiyor musumuz 1

Bir bakıma. Sözcükleri, konuşmalara, hareketlere çevırıyor,

ete kemiğe büründürüyorum. Seyirciyle, başka insanlarla ilişki kurmaya,

çok ciddi bir gereksinim var. Benim için sözcükler tatmin

edici değildir.
Bunu anlıyomnı ama sizin.çok sık tartıştığımza inandığını bir sonm

çıkıyor ortaya. Filmlerinizin duygusal bir etkisi var, ancak onlar,

aynı zamanda çağdaş filmler içinde entelektüel bakımdan en zor

olanlar. Dolayısıyla, zaman zaman bu etkiler arasında çelişkiler olmuyor

mu? Özgül bir önıek vereyim. "The Rite"ı izlerken, duygulanmla,

algılamamdaki bozulnıaıım kanştığım söylersem, tepkiniz ne olur?

Yaklaşımınız yanlış. Sizden hiçbir zaman anlamanızı istemedim.

Yalnızca duyumsamanızı istiyorum. Yaptığımı anlamalarını

insanlardan hiç istemedim. Stravinsky'nin vaktiyle dediği gibi,

"Yaşamımda bir müzik parçasını bile hiç anlamadım; onu yanlızca

duydum hep.

Müzik, filmler, oyunlar, her zaman

doğudan duygular üstünedir.

Ama, biliyorsunuz,

bana çok şehvetli çok kişisel gelen, entelektüel bir ele alıştan

nefret ederim.

İlk filmlerimde, tiyatrodaki yönetmenlikten sinemadaki

yönetmenliğe geçmek benim için çok zordu. Değişikliği başaramadım

ama bu önemli değil.

Siyah beyaz çekmek daha büyüleyici; insanları renkli

olarak düşlerinde canlandırmaya zorluyor

Her zaman kızıp aramanın büyüsüne kapılmışımdır.

Saklandığımız ilişkileri

ve gizli anlatımları kazıyorum .. Gerçekle ilgili konuşmayın. Gerçek yoktur. Her yüzün arkasında

bir başkası, daha bir başkası, çok daha bir başkası vardır

Filmlerde yaptığınız her şey, seçmedir. insanlarımı, karmaşık ve gizli olan -ve seyirciyi

heyecana götüren- şeyleri açığa vurabilecekleri biçimde, stilize bir


çevre ve duruma yerleştiriyor olmamdır.

Ben işe yarasınlar· diye film yapıyorum.

; bugün işe yarasınlar diye yapılıyorlar.

Bir masa gibi, maden suyu gibi, çiçek gibi ya da lamba; onu kullanmayı

isteyen biri için yapılan bir şey gibi. Aynı zamanda, beni,

filmleri kendilerine verip "Lütfen kullanın onları. İstediğinizi alın

geriye kalanı atın. Dönüp yeni ve güzel şeyler yapacağım. Bu ba- ·

şanlı olmazsa aldırmayın! " dediğim başka insanlarla ilişkiye sokuyorlar.

Kalkış noktamın,- zihinle ya da simgecilikle çalışmak gibi bir (klisede tasvir yok)

şeyi yok; düş ve izlenimlerle, umut ve arzuyla, ihtirasla işim var.

Evet. Çekim yaparken, bir sahnenin ne kadar süreceğini neredeyse

tastamam biliyorum; çünkü içimde yeniden yaratma çabasını

gösterdiğim bir tür ritmim var.

Yalnizca, rastlantılar onu gerektirdiğinde yapıyorum. Her zaman

baştan başlamayı, çekim yaparak yol almayı ve daha sonra yeniden

çekmeyi deniyorum. İlk günün çalışmasını her zaman yeniden

çekmişimdir.

Filmlerdeki doktorun söylediği gibi, "Sessizlik de bir roldür."

Biz sanatçılar, en ciddi şeyleri -yaşamı ve ölümü- gösteririz

ama hepsi oyundur

Buna karşıllk ilginç olan nokta; filmlerinizde müziği az mı az

kılllandınız. Neden ?

Çünkü, filmin kendisinin müzik olduğunu düşünüyorum; müziğe

de müzik koyamam

Filmin sessel olarak her şeyinin - insan sesleri, gürültü, müzik

görüntüyü bütünlemesi gerektiğini düşünüyorum


Ne zaman Tanrı ve nihai İnanç sorunlarıyla uğraşsam, kendimi

çok mutsuz duyumsuyorum. Bunları aştığımda ve dünyanın en iyi

filmini yapma konusundaki büyük arzumu da kırdığımda ...

Tanrı olmak.

Evet ...

Yetkin yaratımı gerçekleştimıek.

Evet. Yetkin yaratımı gerçekleştirmek. Bunu der demez, çok

açık gördüğüm ve ihmal etmeyip -teknik olarak- açacağım sınırlarım

var; işte o zaman nevrotik olmayacağım.

Bilim araştımıacısı gibi?

Evet.

Çünkü, ne zaman yeni bir film yapmayı düşünsem, eskilerden

aptalca filmler kafamın içine hücum ediyor

Çünkü, bir şeyin bir uzaklık içinde daha korkutucu olduğunu

duyumsadım hep. Bu bakımdan Slıame' de, Max, Björnstrand'ı vurduğunda,

çok uzaktayız ve cinayeti vagonun arkasına koyuyorum.

Daha sonra Hamburg'a Magic Flute'ü sahneye koymaya.

gidiyordum ve onu da kaldırıp atmalıydım…hem sinema hem de tiyatro

yönetimini bıraktığı ama küçük bir bürosunun olduğu Kraliyet

Dram Tiyatrosu'na, randevudan hemen önce geldim

kilise kadar

konfordan uzaktı; ancak buradaki yalınlık, korkutucu olmaktan

çok, dünyasaldı ve kişisel değildi. Dahası, çıplak beyaz duvarlar,


alandan ve hemen yakındaki denizden yansıyan ışıkla parlıyordu; ayrıca

bu, çalışan insan gürültüsünü getirmesiyle, konuşmamıza bir arka

plan oluşturdu

Konuşmamız boyunca, özelli􀃽siz

yüzünden geçen anlatım çeşitliliği karşısında şaşkınlıktan şaşkınlığa

düştüm. Bu çeşitlilik, sesinin güzel tonundan yakalanama:zdı.

Ancak, her ikisi de, karşısındakine öyle sertti ki, sözlerimiz kadar,

genel yaklaşım biçimini de değiştirmek zorunda kaldım

You might also like