You are on page 1of 4

1900-1983…din..cinsellik…arzu…düşer…üniversitede dali ile tanışır…marquis de sade den (sadizm..

Cinsel sadizm, bir kişinin başka bir kişiye fiziksel ya da psikolojik acı yaşatmaktan cinsel zevk aldığı
davranışlar içerir.) etkilenir

Sinemada zaman esnek kullanılmalıdır..tıpkı düşlerdeki gibi..

Eskimiş değerlerin reddi…coşku..karamizah..alaycılık-ironi..hakareti baştacı yapan yücelten bir anlayış


gerçeküstücülük der..

DİN, BURJUVAZİ, ÖLÜM MUTLAK AŞKIN ÖNÜNDEKİ ENGELLERDİR.

BURJUVAZİ VE DİN ELEŞTİRİSİ DEYİNCE BUNUEL…

GÜNDÜZ GÜZELİ FİLMİNDEKİ KUTUDA NE VAR DİYE SORULUNCA NE İSTERSENİZ O VAR DER..

GERÇEKÜSTÜCÜLER İSYANKARLIĞI MARKSİZMDEN, DÜŞLER FREUD TAN ALDI…GERÇEKÜSTÜCLER


GERÇEĞİ YOK ETMEK İÇİN DÜŞLERE SARILIR…BUNUEL DÜŞLER SİNEMASIDIR..BUNUEL GERÇEK
YAŞAMI DÜŞLERDEN AYIRMAZ..ŞİDDET SADE DE OLDUĞU GİBİ ÖZGÜRLEŞTRMEK İÇİN GEREKLİDİR
FAKAT YALNIZCA DÜŞLERLE

(1930)Altın çağ ile Bir Endülüs köpeğindeki(1929) soyut anlatımdan uzaklaşır..

Arzunun şu karanlık nesnesi…1977

Burjuvazinin gizli çekiciliği..1972

Bir Endülüs köpeği…..1929

Altın Çağ…..1930

Rüzgarlı Bayır..1954

NAZARİN..1959

YOK EDİCİ MELEK…1962

GÜNDÜZ GÜZELİ..1967

TRİSTİNA…1970

ÖZGÜRLÜK HAYALETİ…1974

Luis Bunuel ve sinemasından bahsetmeden önce Bunuel’in tüm filmlerini çekerken etkilendiği
sürrealizm akımından bahsetmek gerekir. Sürrealizm (gerçeküstücülük), hiçbir mantıksal çabaya,
estetik kaygısına, töre ve ahlaki değerlere bağlı kalmaksızın yalnızca içgüdülerle yola çıkılarak üretilen
sanat akımıdır
Bunuel çok koyu Katolik bir ailede yetişmiş ve din eğitimi alarak büyümüştür. Aldığı din eğitimi
nedeniyle dini daha fazla sorgular olmuş ve filmlerinde özellikle din öğelerine yer vermiştir.
Üniversite’de böcekbilimi, müzik ve ardından psikoloji bölümlerinde okudu ve bu dönemde Dali ve
Lorca ile tanışır.

Daha sonra da sinema eğitimi almak için gittiği Paris’te henüz bir yıl önce Andre Breton tarafından
manifestosu yazılan sürrealizmi keşfetmiş ve 1928 yılında Dali ile birlikte sürrealist sinemanın ilk ve en
önemli filmi olan Bir Endülüs Köpeği’ni çekmiştir (izlemek isterseniz: buradan) . Bunuel, Dali’ye
gittiğinde ayı kesen, ince uzun bir bulutla, bir gözü yaran usturanın rüyasına girdiğini anlatır. Dali de,
kısa bir süre önce karıncalarla dolu bir el gördüğünden bahseder. Bu iki rüyadan yola çıkılarak
şekillenen kurgu, akıldışı ve içgüdüsel bi anlatımı benimsemiştir. Filmde Breton’un “Gerçeküstücülük,
dünyaya gözü kapalı olarak yaklaşmaktır.” sözünden yola çıkılarak gözün kör edilmesi ile bulutların
arkasındaki gerçekliğin ilişkisi kurulmaya çalışılmıştır.

“Film düşmanların elinde muhteşem ve tehlikeli bir silahtır. Bir film rüyanın istemsiz taklitidir.” diyen
Bunuel’in filmleri yenilikçidir, insanı düşünmeye iter ve tabuları yıkmaya çalışırak özgürlüğü savunur.
Bu nedenle özgürlüğü kısıtlayan ve sorgulanamaz olan her türlü güce karşı çıkmış, mizahi bir dille
cesurca eleştirmiştir. İşte, Bunuel’in en önemli özelliği de filmlerinde taraf olup seyirciyi bir yöne
çekmeye çalışmak yerine alaycı bir tavırla zıt olduğu düşünce sistemine hizmet edenleri seyirciye rezil
edip komik duruma düşürür. Karşıt olduğu kurumlar arasında dinin, burjuvanın, ailenin, devletin, yeri
çok büyüktür. Bu kurumlar da birbiri ile ortak çıkar gözetmektedirler. Örneğin Burjuvazinin Gizemli
Çekiciliği filminde papaz bahçıvan kıyafetiyle eve girdiğinde aşağılanır ama hemen sonra papaz
kıyafetiyle geldiğinde saygı görür. Ya da Arzunun O Belirsiz Nesnesi filminde Mathieu Contica’yı elinde
tutmak için hep parayı öne sürer. Bunuel, bu çürümüş değer yapılarını göstererek seyircinin bu sınıflar
hakkında var olan tabularını yıkmaya çalışmıştır.

Bunuel filmlerinin en önemli özelliği gerçek ve düşün iç içe ilerlemesidir. Seyirci filmi izlerken gerçek
mi düş mü ayırt edemez. Örnek olarak Gündüz Güzeli filminde kadının, sürekli kocasının ona işkence
ettiğini görmesi verilebilir.

Kamera hareketleriyle seyircinin dikkatini başka bir noktaya çekmemiştir ya da sahneye farklı
dramatik bir anlam katmak yerine hikaye anlatımına önem veren Bunuel’in filmlerinde seyirciler
Bunuel filmleri izlerken karakterlerle özdeşleşmez, yabancılaşır ve adeta bir düş ortamı içinde
sürüklenirler.

Örneğin, düşle gerçeğin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmadığı Belle de Jour (1967) tuhaf olduğu
kadar da etkileyici bir filmidir. Severine’in cinsellikle örülü içsel değişimi beraberinde tuhaf bir
yolculuğu getirirken, öte yandan kullanılan imgeler ve filmin renk tonları da bu yolculuğu unutulmaz
kılır. İlk renkli filmi olan Belle de Jour’da izleyicinin zihni o kadar fazla karışır ki Severine’in burjuva mı
olduğunu yoksa burjuvalarla ilişkiye giren bir fahişemi olduğunu sorgularız. Belki de Severine bütün
yaşadıklarını hayal etmiştir. Cinsel arzularına ve fiziki güzelliğine karşın yalnız kalmaktan dolayı
kendine fanteziler yaratmıştır.
Klasik anlatı yapısını kırarak, yabancılaştırma ve soyutlaştırma efektlerini derinlemesine inceleyen
Bunuel’in sineması bir başkaldırı sineması olarak değerlendirilebilir. Sürrealizm, aslında varolan
gerçekliğin altında “olmayanı” gösterir ve bunuda filmleriden her ne kadar sürrealizmi benimsese de,
aslında gerçeklikle arasında olan bağı kaybetmemesine borçludur.

1900'de İspanya Aragón eyaletine bağlı Calanda'da doğdu. Madrid Üniversitesi'ne girmeden önce
Zaragoza'da bulunan Colegio del Salvador'da oldukça ağır bir cizvit eğitimi aldı. Madrid
Üniversitesi'nde, önce doğal bilimler ve ziraat okurken daha sonra mühendislik, en sonunda psikoloji
bölümüne geçti. Burada Salvador Dali ve Federico Garcia Lorca ile tanıştı. Sinema eğitimi almak için
avangard deneyimlerin boy gösterdiği 1920'lerin Paris'ine gitti. Mauprat filminde Jean Epstein'ın, La
Sirène des Tropiques filminde ise Mario Nalpasın asistanlığını yaptı. 1929'da Salvador Dali ile birlikte
içinde bir kadının gözbebeklerinin bir ustura ile kesildiği ünlü sahneyi barındıran, gerçeküstücü bir
klasik olan Bir Endülüs Köpeği adlı filmi gerçekleştirdi.

1930'da Marquis de Sade'ın Sodom'un 120 Günü adlı eserinden izler taşıyan Altın Çağ'ı çekti. Filme
Salvador Dali ile birlikte başlamayı planlamıştı ancak yaşanan anlaşmazlık nedeniyle yalnız çekmek
durumunda kaldı. Katolizm'i hedef aldığı söylenen film büyük skandala yol açtı ve gösterimi
yasaklandı.

Bu filmi çekmesinin akabinde İspanya'ya dönerek, İspanya'da köylülerin hayatını anlatan bir belgesel
olan Ekmeksiz Toprak filmini çekti. 1936'da iç savaşın başlamasına yakın, değişen politik iklimi anlatan
bir belgsel olan España 1936 (İspanya 1936) filminin senaryosuna katkıda bulundu ve yapımcılığını
üstlendi.

1939'da iç savaş sırasında ABD'ye gitti ve çeşitli belgeseller çekti. 1946'da Meksika'ya geçti ve 1955'e
kadar uluslararası düzeyde dikkat çekip beğeni toplayacağı 14 film çekti. 1955'te Fransa'ya döndü ve
onu sinema sanatının merkezine yerleştirecek olan üç ortak yapıma imza attı. 1961'de İspanyol
hükümeti tarafından Viridiana'yı çekmesi için İspanya'ya davet edildi. Film, içinde barındırdığı kilise
karşıtı öğeler nedeniyle İspanya'da büyük tepkilere yol açtı ve ülkede gösterimi yasaklandı. Geri kalan
hayatını İspanya dışında geçirdi, 1983'de Mexico City'de öldü.

Hayatını anlatan otobiyografik kitabı 'Mon Dernier Soupir', Son Nefesim (ISBN 975-53345-7-8) ismiyle
ülkemizde de yayımlandı.

1934'ten ölümüne dek Jeanne Rucar ile evli kalan sanatçının Juan Luis Buñuel (1934-2017) adında bir
oğlu bulunuyordu.
Bir Endülüs köpeği, Gündüz güzeli, burjuvazinin gizli çekiciliği,arzunun şu karanlık nesnesi

You might also like