You are on page 1of 1

Sign In Get started

İrem Beşkardeş Follow

Mar 12, 2019 · 5 min read

John Berger’in Bana Öğrettikleri


Öncelikle John Berger kimdir?

John Berger, 1926’da Londra’da doğmuştur. İngilizce yazan en etkili sanat


eleştirmenlerinden biri olan John Berger, ayrıca senaryo yazarı, romancı ve
belgesel yazarı olarak da tanınıyor.

13

Eserlerinden biri olan Görme Biçimleri isimli kitap üzerinden aklımda


kalanları yazacağım.

Görme konuşmadan önce gelmiştir. Hepimiz konuşmaya başlamadan önce,


bakıp tanımayı öğreniriz. Başka bir deyişle de görme sözcüklerden önce
gelmiştir. Dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. Dünyayı sözcüklerle anlatırız
ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı değiştirmez.

Sözcüklerle görülen nesneler arasında her zaman bir fark vardır. Gerçeküstücü
ressam Magritte “Düşlerin Anahtarı” adlı resminde bu farkı yorumlamıştır.

Düşüncelerimiz, inançlarımız, yaşam tarzımız gibi kişisel olan şeyler nesneleri


görüşümüzü etkiler. Bu tamamen kişinin yaşadığı olaylara ve hayata karşı olan
düşünceleri inançları ile alakalıdır bence. Mesela seven birisi için sevgiliyi
görmenin hiçbir sözcük ile karşılaştırılamayacak bir bütünlüğü vardır. Bu
bütünlük, geçici olarak ancak sevişmeyle sağlanabilir.

Bakmak bir seçme edimidir. Neye bakarsak onu görürüz. Baktığımız şeyi nasıl
görmek istersek, o şekilde görürüz. Ve karşıdaki tepeyi gördüğümüzü kabul
edersek o tepeden görüldüğümüzü de kabul etmemiz gerekir.

İmge
İmge sözcüğüne bu kitapta verilen anlama göre tüm imgeler insan yapısıdır. Bir
imge, yeniden yaratılmış ya da yeniden üretilmiş görünümdür. Her imgede bi
görme biçimi yatar. Fotoğraflarda buna dahil. Çünkü fotoğraflar sadece mekanik
kayıtlar değildir. Bir fotoğrafa baktığımızda, ne kadar az olsa da, fotoğrafçının
sınırsız görünüm olanakları arasından o görünümü seçtiğini fark ederiz. Bir
imgeyi algılayışımız aynı zamanda görme biçimimize de bağlıdır. Mesela bir
örnek vericek olursak yirmi kişi arasından tek bir insan yalnız bizi ilgilendiren
nedenlerle gözümüz ondan başkasını görmez.

İmgeler başlangıçta orada bulunmayan şeyleri gözde canlandırmak amacıyla


yapılmıştır. Böyle olunca imge bir kişinin ya da nesnenin bir zamanlar nasıl
görüldüğünü de anlatıyordu.

Yapıt, ne denli imgelem yüklü olursa biz de sanatçının görünümleri algılayışına o


denli derinden katılırız. Bu bakımdan imgeler, edebiyattan daha kesin, daha
zengindir.

Fotoğraf Makinasının
..bulunması insanların görüşünü değiştirdi. Görülen nesneler başka anlamlar
taşımaya başladı. Bunlar da hemen resimlerde yansıtıldı. Bir zamanlar her
resmin biricikliği, bulunduğu yerin biricik olmasından kaynaklanıyordu. Evet,
resimler bir yerden başka bir yere taşınabilirdi ama aynı anda iki yerde birden
bulunamazdı. Fotoğraf makinası, resmin fotoğrafını çekerek resmin biricikliğini
ortadan kaldırdı. Bunun sonucunda ise resmin anlamı değişti. Daha doğrusu
resmin anlamı çoğaldı, birçok anlama bölündü.

Geçmiş
Geçmişin sanatı, günümüzde eskiden olduğu gibi değildir artık. Yetkisini
yitirmiştir. Bir imgeler dili oluşmuştur.

Kendi geçmişinden kopmuş bir halk ya da sınıf, seçmede ve eyleme geçmede


tarih içinde kendi yerini bulmuş bir halk ya da sınıftan çok daha az özgürdür. İşte
bunun için geçmişin tüm sanatı bugün “siyasal" bir sorun olarak karşımızdadır.

Nü’lük ve Çıplaklık
Erkekle kadın incir yapraklarıyla ya da elleriyle bir örtünme hareketi yaparlarken
gösterilir. Ama artık birbirlerinden değil, seyirciden utanmaktadırlar.

Çıplak kadın resimleri yapılıyordu çünkü çıplak kadına bakmaktan zevk


duyuluyordu; kadının eline bir ayna veriliyordu ve resme “kendine hayranlık”
deniyordu. Neydi peki bu aynanın anlamı? Çıplaklığı zevk için resme geçirilen
kadın ahlak açısından suçlanıyordu. Oysa aynanın gerçek işlevi çok daha
başkaydı. Ayna, kadının kendisini her şeyden önce ve her şeyden çok seyirlik bir
şey olarak gördüğünü anlatmak için konuyordu resme. “Nü”.

Avrupa dışındaki sanat geleneklerinde -Hint, İran, Afrika ve Amerika yerlilerinin


sanatında çıplaklık hiçbir zaman böyle edilgen değildir. Bu geleneklerde, bir
yapıtın konusu cinsel çekicilikse, yapıt iki kişi arasındaki etkin cinsel sevişmeyi
gösterir. Kadın da erkek gibi etkindir, her ikisi de öbürünü içine alacak biçimde
hareket eder.

Nü adlı kitabında Kenneth Clark, çıplak olmak giysisi olmaktır der; oysa nü
olmak bir sanat biçimidir. Çıplak olmak insanın kendisi olmasıdır. Nü olmak da
başkalarına çıplak görünmektir; insanın kendisi olarak algılanmamasıdır. Çıplak
bir vücudun nü olabilmesi için bir nesne olarak görülmesi gerekir. Vücudun
nesne olarak görülmesi de nesne olarak kullanılmasına yol açar. Çıplaklık
kendisini olduğu gibi ortaya koyar. Nü’lükse seyredilmek üzere ortaya
konmuştur. Çıplak olmak açık olmaktır. Seyredilmek üzere ortaya çıkmak insan
derisinin, vücudundaki kılların, bu durumda hiçbir zaman çıkarılıp atılamayacak
bir çeşit örtüye dönüşmesi demektir. Nü hiçbir zaman çıplak olmayacaktır.
Nü’lük bir çeşit giyinikliktir.

Sıradan Avrupa nü resimlerinde asıl kahraman hiçbir zaman resimde görünmez.


O, resmin önündeki seyircidir ve erkek olarak kabul edilir.

Devlet adamları, işadamları böyle resimlerin altında yapıyorlardı iş


tartışmalarını. İçlerinden birisi yenik düştüğünü hissettiği zaman avunmak için
başını kaldırıp resimlere bakıyordu. Resimde gördükleri ona “erkek” olduğunu
bir kez daha anımsatıyordu.

Yağlıboya
Başlangıçta yağlıboya -Kuzey Avrupa’da on sekizinci yüzyılın başında- yepyeni
özellikler taşıyan resimler yapmak için kullanılıyordu.

Fotoğraf görsel imgelerin başlıca kaynağı olarak yağlıboya resmin yerine


geçmiştir. Bu nedenlerle geleneksel yağlıboya resim dönemi kaba 1500’le 1900
arası olarak saptanabilir.

Bir toplumda sanatı seven bireyler varsa o toplumda sanat gelişiyor demektir.

Rönesans’ta sanatçılara göre resim bir bilgi aracıydı belki, ama aynı zamanda bir
mülk aracıydı da.

Resim, her şeyi nesnelerin eşitliğine indirgedi. Her şey alınıp satılabilir oldu
çünkü her şey mala dönüştü. Tüm gerçeklik, hiç düşünülmeden onun taşıdığı
maddesel değerlerle ölçülür oldu.

Karşılıklı susuş

Yüzler, giysilere uyan birer maskeyle dönüşmüştür. Bugün bu gelişmenin son


evresini sıradan siyaset adamlarının televizyondaki “kukla” görüntülerinde
izleyebilirsiniz.

Yağlıboya resim geleneğinden önce ortaçağda ressamlar, resimlerinde çoğu


zaman altın yaldız kullanırlardı. Sonra yaldız resimlerde görülmez oldu. Yalnız
çerçevelere sürüldü.

Adriaen Brouwer bütün bunların dışında kalan bir “gündelik yaşam” ressamıydı.
Onun ucuz meyhaneleri, bu meyhanelere düşen insanları işleyen resimleri acı ve
doğrudan bir gerçeklik taşır. Bu gerçeklik de o alışılmış “duygusal ahlak” dersini
ta baştan ortadan kaldırır. Bundan dolayı Brouwer’in resimlerini -Rembrandt ve
Rubens dışında- kimse satın almamıştır.

Rek-lam-lar
Reklamlarla her birimize bir nesne daha satın alarak kendimizi ya da
yaşamlarımızı değiştirmemiz önerilir.

Reklam imgesi alıcıdan, aslında onun kendisine karşı duyduğu sevgiyi çalar;
sonra da bu sevgiyi ona alacağı ürünün fiyatına yeniden satar.

Sanat bir zenginlik simgesidir: güzel yaşam demektir. Reklamın amacıysa,


seyircide içinde bulunduğu yaşamdan bir ölçüde memnun olmadığı duygusunu
kamçılamaktadır.

Bütün reklamlar huzursuzluk duygusunu işler. Her şey paraya dayanır; parayı ele
geçirmek huzursuzluğu yenmek demektir.

Satın alabilecek durumda olmak cinsel bakımdan istenir olmakla eşitlenir.

Reklamlar inanılır oluyor çünkü burada söylenenlerin doğruluğu, söz verilen


şeylerin gerçekleşebilirliğinden değil, uyandırdığı düşlerin seyirci-alıcının
düşleriyle çakışmasından doğuyor. Reklam temelde gerçeğe değil, düşlere
dayanıyor.

13

More from İrem Beşkardeş Follow

photography

Feb 18, 2019

Bursa ve Ben
Bursa ve Ben Tam 3 yıldır Bursa'da yaşıyorum. Ve Bursa'yı aslında ne kadar
çok sevdiğimi farkettim. Bursa'ya ilk defa 9 veya 10 yaşlarımda geldim. Ve o
uzun beton yolun her bitişinde, yemyeşil her yeri kaplayan harika dağlar…

5 min read

Share your ideas with millions of readers. Write on Medium

Feb 13, 2019

NURİ BİLGE CEYLAN


26 Ocak 1959 tarihinde İstanbul Bakırköy’de doğmuştur. Çocukluğunu
babasının memleketi olan Çanakkale’de geçirmiştir. Daha sonra ablasıyla
birlikte eğitimine başlamak için İstanbul’a gelmiştir. İlkokul, ortaokul ve…

2 min read

Feb 11, 2019

Fotoğrafta Akımlar
Fotoğraf ortaya çıkmadan önce insanların dünyayı, yaşanılan çevreyi ya da
gösterilmek istenen nesneyi, resim sanatı ile betimlediğini görüyoruz.
İnsanoğlunun yeryüzündeki ilk varlığından itibaren varolan resim sanatı,…

17 min read

Dec 26, 2018

Bursa’dan Dört Mimari Yapı


Neden dört? Bursa’dan çok bilinen bir cami,bir köprü bir kale ve bir kule
seçip kısa bir şekilde anlatmak istedim. Bir sonraki blog yazımda Bursa
Kent Rehberi gibi bir şeyler planladım. Daha detaylı ve uzun bir yazı olac…

5 min read

Dec 14, 2018

Fotoğraf ve Fotogram Sergisi


Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde sunulan fotoğraf sergisi gerçekten gidip
görülmeye değer işler vardı. Özellikle fotogram sergisi ilk defa gördüğüm
bir şey oldu. Yeni bir şey öğrenmiş oldum sergi sayesinde. Gerçekten güze…

4 min read

Love podcasts or audiobooks? Learn on the go with our new app. Try Knowable

About Help Terms Privacy

You might also like