Professional Documents
Culture Documents
Sembolizm
sanat ansiklopedisi
Jean Cassou
ve
Pierre Brunel
Francis Claudon
Georges Pillement
Lionel Richard
katkılarıyla
Çevirenler
Özdemir İnce
İlhan U smanbaş
3. Basım
Remzi Kitabevi
SEMBOLİZM SANAT ANSiKLOPEDiSİ I Jean Cassou
Kitaptaki Resimler
© S.P.A.D.E.M. ve A.D.A.G.P.
Kesim Telif Hakları Ajansı
ISBN 975-14-0002-3
Yaratıcı düş
"Doğası gereği düş kurmaya alışkın bir insan, öteki dünyaya göçmüş bir başka insandan söz etmek
için geldi buraya." Stephane Mallarme, 1890 yılında, Cerde des Arts'da ve Brüksel'de XX'ler Gru-
bu'nda, daha sonra da Belçika'nın değişik kentlerinde yaptığı ve bir yıl önce ölmüş olan arkadaşı
Villiers de l'lsle-Adam'ı anlattığı konuşmasına işte bu cümleyle başlamıştı. Mallarme bu cümleyi
ayakta söyledikten sonra oturmuş, güzellik ve duyarlığının sahip olduğu güçle sonsuza dek ben-
zersizliğini koruyacak olan bir metni okumaya başlamıştı.
Bu ilk cümlenin çarpıcı güzelliği, dikkatimizi onun temel sözcüğü olan "düş"e çekiyor. Bu söz-
cük, konuşmayı yapan kişi ile, onun sözünü ettiği kişi arasındaki bir suç ortaklığını gizlemekte.
Her ikisi de sanki bu sözcüğe özel bir değer, özel bir anlam yüklemişler. Hiç kuşkusuz,
o dönemin (ve belki de bütün dönemlerin) insanları, şair ve sanatçılara ilişkin öznel düşüncelerini
tam anlamıyla karşılayan düşçü ve alabildiğine duygusal bir uçarılığı tanımlamak için bu sözcüğü
kullanıyor, bu romans ve renkli taşbasması türünden uçarılıklann değişik heveslerini de saygılı bir
hoşgörüyle karşılıyorlardı. Ama, şair ve sanatçı niteliklerini aldatıcı sözcük oyunlarıyla değil de
gerçek değerleriyle kanıtlamış olan bütün çağdaşları gibi, Mallarme ve Yilliers için düş çok değişik
ve çok belirgin bir şeydir. Bu kavram, bilimadamının gerçeklerden yola çıkarak gerçeği arayan ve
bu amacına akıl ve deneyim yöntemleri sayesinde ulaşan imgelem gücünden de farklıdır. İmgelem
gücünden, dahası düşten de yararlanır bilim, ama olasılıkları ve rastlantıları değil, zorunlulukları
açıklamak amacıyla kullanır onu.
Aynca, burada sözü edilen düşün, uykuda görülen düşlerle, insanlığın her zaman ilgi duyduğu
ve psikanalizin inceleme konusu olan bu olguyla, hiçbir ilişkisi bulunmadığını belirtmemiz gerekir
hiç kuşkusuz.
Öyleyse, bu gizemli düş sözcüğünün en basit düzeyde içerdiği anlam nedir? Onun belirgin bir
şeyi tanımladığını daha önce söylemiştik. Yani, kendilerini düş kurmaya alışkın ilan edenlerde ve
XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başı döneminin gerçek şair ve sanatçılarında görülen ve yaratıcı
imgelemleriyle besledikleri belli bir kişisel ve başkalarına devredilmez derinliğe Sembolizm adı ve-
rilmişti. İmgelem deyimi de özellikle kullanılıyor burada, çünkü bu kavram bütün gücünü düş de-
yiminin özgürce simgelediği şeylerle uyum halinde olmasından (örtüşmesinden) almaktadır. Bir
yaratıcının imgelem gücü ne yerleşik kurallardan, ne benimsenmiş örneklerden, ne de zorunlu
kaynaklardan yararlanır. Hiç kuşkusuz, onun, her zaman ve bütün sanat akımlarında sanatsal ya-
ratının başlıca etkeni olduğu kanıtlanabilir; ama Sembolizmde, onun anlayış ve estetiğinde, imge-
lemin bu ağır basan belirgin niteliğinin özellikle bilinçli ve ısrarlı bir doğrulamasını görmek zo-
rundayız.
7
Sembolizm Anlayışı
Rusya da aralarında olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinde, Anglosakson ve Latin Amerika'da
ve ayrıca iki Amerika' nın Fransızca konuşulan kesimlerinde ortaya çıktı Sembolizm. Rusya da ara-
larında olmak üzere, diyorum, çünkü o dönemde gerçek ve etkin bir uygarlık evresi yaşamaktaydı
Rusya. Sanatsal yaratı alanında yabancı ülkelerde olan-biten şeylere açıktı. Sembolist şairleri vardı
ve kendisinin gözde teması sayılan alev temasını yaratan çok ustalıklı tonal ve ritmik yenilikleri
gerçekleştiren Scriabin'in kişiliğinde bu ülkenin müzik alanında oynadığı rolün önemi her geçen
gün daha çok anlaşılmaktadır.
Demek ki söz konusu olan bütün dönem Sembolizmin diliyle konuştu. Bütün bir dönem, insa-
nın kullandığı değişik anlatım türlerinde, hiç kuşkusuz şiir ve düzyazı olarak en başta dilsel anla-
tım biçimlerinde, bunların biçimsel dönüşümlerinde, yasak bileşim ve karışımlarında, tiyatronun
ve felsefi düşüncenin yeniliklerinde hep onu dile getirdi. Ve bütün öteki anlatım biçimlerinde, ya-
ni resim, heykel, grafik ve dekoratif sanatlar, taşbaskısı, mobilya, mimari ve müzikte aynı şeyler ya-
şandı. insan dehasının evrensel tarihinin belli bir anında yavaş yavaş oluşan tinsel bütünlüğün, ay-
nı dönemin toplumunun düş'ün dikkafalı tutkularının girişim ve davranışlarını indirgediğini ileri
sürdüğü şu uslu ve görenekçi süreçten ne kadar uzak bulunduğunu bu olguda görmekteyiz. Halk
yığınlarının düş sözcüğünün varlığında duyduğu şu gülünç yankılar, yaratıcıların bu sözcüğe bi-
linçli olarak yüklemiş olduktan tüm öznel deneyim yükünden kaynaklanmış olabilir. Ne var ki bu
öznel deneyim bir sis kozasının içinde kapalı kalmadı. Ki böyle bir şey, düş ile boş düşünceyi, bu
kısır ve saçma boş düşünceyi birbirine karıştıran inatçı saf insanların son derece işlerine gelirdi.
Ama bu öznel deneyim, sürekli sanat niteliğiyle, bütün sanatlarda açıkça yer aldı.
8
Özgün Kişiliklerden Oluşan Yapay Bir Toplum
ama sınırlı bir bölümüdür ancak. Genel olarak, Romantizmin büyük sanatçılarının yaşadıkları çağ
tarafından daha çok koşullandırılmış olduklarını kabul etmemiz gerekir. Bu sanatçılar yaşadıkları
çağla, bu çağın tarih ve olaylarında saygın ve yönlendirici bir rol oynamışlardır.
Tarihte, sembolist çağla birlikte, büyük ve önemli kişilerin simgelediği }j!_: ~o.e_u ma ~ydana
geldi. Bu kopuşmaya yol açan yaratıcıların her biri, yalnızca bu oluşumun yaptığı işten gurur du-
yan bir ortağı olarak değil, fakat aynı zamanda, özgun ve bu özgünlüğü hiçbir uzlaşma ve yapma-
cık katmakşızın, onun kendisi için çok önemli olduğunun ve kendi öz varlığından yarattığının bü-
yük bilinciyle yoğunlaştıran bir kişilik olarak ortaya çıktı. Bir büyük tarihsel akım, yalnızca genel
nitelikleriyle değil, fakat onu yaratan, onu temsil eden, nitelik ve güçleri bir özgünlüğe yönelmiş
temel kişileriyle deoır deger ffaae eôer. Genç uşa far işte buictşileri ken<:li tanıkları sayıyorlar,
onları kendilerine örnek- ve güç kaynağıl<aoul ediyorlard!:.._!lr~a. bir ~opluluğun sahip olduğu
ortak.niteliklerle tanımlandığım, fakal kışısel yefenekleri gereği farklılaşan ınsanla~clü-
......ğ_unu ileri süren diyalektikle karşı karşıya bulunuyoruz. - _,
Baudefaire, Rimbaud, Gauguin, VanITogb ve Toulouse-Lautrec'in varlıklarında tarihsel kişilik
lerden çok, yani tarihin bir uzantı ve mantığıyla bütünleşen kişiliklerden çok kopuşma kişilikleri gör-
mek zorundaY.IZ, Ve kesinlikle önceden kestirilmez, saçma ve baş döndürücü kopuşma. Şunu da belir-
teyim ki, hiç kuşkusuz, Romantizm deyimini çok katı bir tarih ve adlar kesinlemesiyle sınırlandırıla
mayacak kadar geniş bir dönemi kapsayacak anlamda kullanıyorum; bu deyim, bütün anlamını Bau-
delaire'in haberci niteliğinde bulmaktadır. Baudelaire artık romantik değildir ve henüz tam anlamıyla
sembolist değilse bile en azından onun bütün özelliklerini muştulamaktadır. Yürek buran bir yazgının
pençesinde çırpınmaya yargılı benzersiz bir birey olarak, yeni bir deha anlayışını çok belirgin bir tarz-
da temsil etmektedir. Adlarını onun adıyla birlikte andığımız üç ressam{Qauguin, ~ -Gogh, Toulou-
se-Lautrec) için de aynı şeyleri söyleyebiliriz: Birincisi yaşamını coğrafi bakı~an dünyamızın karşı
ucunda, Markiz Adaları'ndan, Tahiti'de; ikincisi zihinsel bakımdan karşı uçta yani delilik ve intiharda
tamamladı; üçifncüsü ise aynı şeyi toplumsal karşı uçta, genelevlerde yaşadı. Bu tür yazgısal yalnızlık
lar açık ve kışkırtıcı bir başkaldırıda kendilerini dile getirecek kadar güçlü bir varlık bilincine ulaşabi
lırler, Oinegin, kendi baskıcı totaliter gücünün doruklarına varmış bir toplum tarafından dana sÖilra
göklere çıkartılacak olan "beyin yıkama" olgusunun~ Q.iJ biçimde kendini duyumsattığı Jarry'nin
"Patlak Beyinin Türküsü"nde, hani şuBÜdafaİıi2aadanmış gülünç ve öfkeli savaş ulusal marşında ol-
duğu gibi. Sembolistlere gelince, onlar, en eleştirel kafalı tarından biri olan Remy de Gourmont'un pe-
şine takılıp gizemli Maldoror'uO>evrensel bir ki,ifürname olarak yorumladılar. Sürrealistler daha son-
ra, pek genç yaşta öteki dünyaya göçen bir yeni yetmenin kaleminden çıkmış olan ve satırları arasında
okul arkadaşlarından bazılarının ailelerini sorguya çekmeye kalkıştığımız bu hem coşkun, hem de
görkemli havalı kitabın derin amaçlarına ilişkin ve eskiden olduğu gibi bugün de sürüp giden bilisiz-
likten kaynaklanan aynı yoruma sarılmak gereksinimini duyacaklardır. Ama bu edebiyat tarihi soru-
nuna karşı ilgimizin en önemli nedeni, sorunun kendisinden ve, imgelem alanlarında, sorunsal hatta
aşırı sorunsal görünen şeylere karşı Sembolizmin uyandırdığı istekten kaynaklanmaktadır. Özellikle,
sorunun nesnesi, topluma, insanlığa, yaşama, doğaya ve Tanrı'ya karşı öfkeli ve hınzırca bir sövgü biçi-
mini aldığı zaman. Sarı Aşkları (Amours jaunes) ile bir tür kendi kendine söylenme lirizmine yol açmış
olan Tristan Corbiere'in küfürbaz ve dokunaklı soytarılığını aynı anlayış içinde göz önünde bulundur-
mak gerekir.
Demek ki toplumun reddi eylemini, bir "lanetli sanat" ın öncüsü olarak tanınan ve bundan bir et-
hik ve onur payı çıkartan bir azınlığın acı alayı üstlenmektedir. Bu azınlık, aynı şekilde, yalnızca "deka-
( t) 4 Nisan t 846'da Monıevideo'da (Uruguay) doğup 24 Kasım 1870 günü Paris'te ö len Comte de Lautreamont'un (lsidore Du-
cassc) Maldoror'un Şarkı/an (Les Chanıs de Maldoror) söz konusu ediliyor. (Çev.)
10
Özgün Kişiliklerden Oluşan Yapay Bir Toplum
danlar" dan<2 > oluşmuş olduğu için, mutlu ve gönençli topluma karşı böbürlenecektir. Paris'te Seine
Nehri'nin (entellektüel) sol yanı, "Bulvar"<3> yakası olan sağ yanı hor görür. Gediklileri arasında döne-
min en parlak zekalı gençlerinin bulunduğu Roma Sokağı'nın salı günleri,<4 > Stefan George'un Kreis'i
benzeri toplantılara esin kaynağı oldu. Stefan George'u başta Mallarme'nin evi olmak üzere Paris'in
sembolist çevrelerine sokan şair Al bert Saint-Paul, bu tür karşılaşmaların Alman dostunun içinde ya-
rattığı büyük coşkuyu bana vaktiyle anlatmıştı. George, şiirsel incelik ve yetkinliğin (bu alanda kendisi
aşırı bir yetkinliğe ulaşacaktı) katı bir yalnızlık (inziva) gerektirdiğini anlamıştı. Bu kesinlik, kılık-kıya
fet, garip bir basım tekniği anlayışı ve büyük harflerin şiirden kovulmasına varıncaya kadar kendini
gösterir. George, kendisine ve topluluğuna zorla benimsettiği bir ilke ve ayrıntı düzeni için duyduğu
bu gönül eğilimine sonuna kadar sadık kalacaktır. Böyle bir güzellikçi1ik<5>iradesi Alman edebiyatın
da yeni bir olgu olarak ortaya çıktı ve kendilerine büyük bir saygınlık kazandırdı. Bir farklı durumu
olumlamaya, bir güzellikçiliğe, bir dandizme<6 > ya da Fransızlar'ın İngilizler'den (özellikle de Thacke-
ray' den) ödünç alıp bir başka anlam yükledikleri Snobizme<1 > karşı İngilizler' e özgü o geleneksel doğal
eğilimi duyan çeşitli İngiliz topluluklarında olduğu gibi önrafaelcilerde<8> de bu türden seçmeli bir
kaygı vardır. Bu türden bir eğilimin Oscar Wilde'a neye mal olduğunu biliyoruz. Ama Oscar Wilde'ın
densizliklerinin çılgınlıklar yaptığı bu küçük mutlu dünyanın, yetke, saygınlık ve görgü kuralları sar-
sılmaz İngiliz topluluğunun ortak nitelikleriyle uyum halinde bulunan bir "gentry"< 9> nin üyesi olduğu
nu da göz önünde bulundurmak gerekir. O sıralar, yükselen burjuva sınıfının elinde bulunan mali ve
siy.asal iktidarla hiçbir ilişkisi bulunmayan dönemin Fransız soylu sınıfının durumuna göre çok değişik
bir durum. Fransız soylu sınıfı günün modası ünlü salonlara, akademik seçimlerin sevimli nedensizlik-
lerine ve parlak konuşmalara sığınmıştı. O bir "yüksek sosyete"ydi. Tamamen çizgi dışıydı. Demek olu-
yor ki, bu çizgi dışılığın en çizgi dışında olanlarından birinin sembolist topluluğun çizgi dışılığına el
uzatması gayet doğal bir durum. Kont Robert de Montesquiou-Fezensac'tan söz etmek istiyorum.
Huysmans'nın "Des Esseintes"ine ve Proust'un M. de Charlus'süne ilk örneklik.yapan ve Boldini'nin
elinden çıkma bir portreden canlı havasına tanık olduğumuz bu büyük soylu, bu büyük yüksek sosyete
adamı sembolist üslubun en aşırı yapmacık ve özentileriyle sanat eleştirileri yazıyor; aynı soydan veba-
zıları -bunu belirtmek zorundayım- kulağa hoş gelen ve yüksek nitelikli bir düzeye ulaşan şiirler kale-
me alıyordu. Hiç kuşkusuz bu tür kaçamaklar kendi çevresinde bazı skandallara yol açıyor, ama öyle
pek ileriye gitmiyordu; aslında bu konuda başına can sıkıcı bir şey geldiği de söylenemez. Kont ateşli
bir Verlaine hayranıydı ve zavallı Lelian'ın ruhunu teslim ettiği mahallenin orospu güruhunun arasına
karışmaya çekinmeksizin cenazesini izlemişti. Kendisi de can çekişen bir sınıfın bir başka çizgi dışılığı
onurlandırmaya çaba gösteren bu temsilcisini örnek olarak anıyorsam, bunu, tıpkı onun duyumsadığı
gibi, bu çizgi dışılığın özgünlük ve görkemini, sahip olduğu parlaklığı daha iyi duyumsatmak için yapı
yorum.
Bu dönemin Avrupa küçük topluluklarının en belirgin niteliği,belli bir geçmişe karşı ortaklaşa
duydukları eğilimdir. Söz konusu geçmişin ne klasiklerin İlkçağ'ıyla, ne de Alman, İspanyol ve İtalyan
romantiklerinin Ortaçağ'ıyla herhangi bir ilgisi yok. Onların ilgi duydukları geçmiş daha az tarihsel
olan ve buna karşılık daha az belirgin, karmaşık ve masalsı bir Ortaçağ. Bütün bir kültürel dönem bu
geçmişe yanaştı, örnek ve konularını oradan aldı. Sembolizmin yalnızca bulanık bir geçmişe gereksi-
ll
Sembolizm Anlayışı
nimi vardı, bu bulanıklığa karşı hayranlık duyuyordu. Bu garip ve özlemse! yön duygusu yitirişlerini,
çoğu zaman, sözsel zenginlikleri alabildiğine değişik olan Swinburne, Hofmannsthal, D' Annunzio gi-
bi şairler esinlendiriyorlar bize.
Sembolizm ve İdealizm
Bütün bunlar, koyu dindarlığa karşı bir gönül kaymasıyla uyuşuyor, örtüşüyor. Hiç kuşkusuz, bu
dönemde Katolik inanç ve sofuluğa açık bir bağlanma söz konusuydu: Verlaine, Francis Jammes,
ve bazı bakımlardan, örneğin söyleyişiyle, Sembolizmin mirasçısı olan Claudel. Ama daha uzak
bir tarzda, kimi sembolist şairlerde, özellikle de Fransızca yazan Belçikalı şairlerde, Flaman şair
lerde ve Rainer Maria Rilke gibi Alman şairlerde belli-belirsiz bir mistik duyarlık ve özellikle Mer-
yem Ana'ya yönelik bir duyarlık farkediliyor. Nihayet, temel düzeyde,· bu Avrupa lirizminin en
önemli özelliğinin, ilkel kaynaklara, söze, naif resim ve heykele, halk sanatlarına, işporta resimleri-
ne, köy ve kent romanslarına, Volksliede, sözel deyişlere dönüş arzusu olduğunu görüyoruz. Gau-
guin'in Brötanya ve Okyanusya'daki arayışları buradan kaynaklanıyor. Jules Laforgue'un büyük
katkılar yaptığı özgür koşuk ve "Chat Noir" türünden şiirlere en çetrefilli metafizik düşüncelerini
yerleştirdiği tadına doyum o lmaz garip sanatın da kaynağı buradadır. Yaşlı ankaramızda Walt
Whitman'ı ilk keşfedenlerden birinin Laforgue olması ve daha sonra gelen İngiliz ve Amerikan
okullarını etkilemekten geri kalmaması hiç de şaşırtıcı değil. Zaten, Sembolizmin bireşim deneme-
sinde Amerika Birleşik Devletleri'ni unutmamak gerekir. A.B.D., Baudelaire ve Mallarme'in Fran-
sızcaya çevirdiği Edgar Poe'nin kişiliğinde bu deneylerin kaynağında seçkin bir yer tutmaktadır.
Şimdi öteki Amerika'dan, İspanyol Amerika'dan söz edebiliriz.
Sembolizm, hiç kuşkusuz, Juan Ramon Jimenez ve Valle lnclan'ın bazı özelliklerinde de görül-
düğü gibi, İberik Yarımadası lirizmi üzerinde etkili oldu. Ama, bu akım, lspanyolca konuşan Ame-
rika'da, Verlaine ve Mercure de France dergisi döneminde Paris'te yaşayan, bu süre içinde Fransız
Sembolizmi'nin etkisinde kalan ve bu Sembolizm anlayışını lspanyol diline aktaran Nikaragualı
Ruhen Dario sayesinde görkemli bir şekilde ortaya çıktı; oysa, lspanyol dilinin böylesine büyüleyi-
ci ve dokunaklı bir müziği yaratma yeteneğinden yoksun olduğu sanılıyordu. Ruhen Dario, deha-
sıyl a, özgün Hispano-Amerikan şairleri topluluğunun en büyük temsilcisidir. Ve bunun karşılığı
olarak, daha önce Barok olayında olduğu gibi, bu Hispano-Amerikan şiiri kendi büyüsüyle yarı
mada lirizmini zengin leştirdi. Eylemlerini anavatanın dışında, okyanusların ötesinde, yepyeni bir
doğası, yepyeni yerli halkı olan topraklara yayabilmek, lspanyolca, Portekizce ve İngilizce gibi im-
paratorluk dilleri için büyük bir şans; bu diller, çoğu zaman, tam anlamıyla yapılaşmış ve çok yük-
sek bir özgünlüğe ulaşmış uygarlıklarla karşılaştılar bu topraklarda. Bu karşılaşmalar sayesinde,
anayurdun dili zenginleşmek ve yenileşmek için olağanüstü fırsatlara kavuştu. Fatihlerin kültürel
geleneklerinden tamamen farklı, fakat bu kültüre son derece yeni ve çarpıcı yollar açan nitelikte
bir toplumsal ve düşünsel alanları, duyguları, kaygılan, esinleri ve tutkuları olan insanlarla gerçek-
ten ilginç bir olay yarattı. Karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları, yalnızca büyük bir lspanyol şairi,
Gongora ya da Lope de Vega'nın ardılı değil, fakat yepyeni bir duyarlık ve Lirizmle donanmış bir
dünyanın en güçlü öncülerinden biri, o lağanüstü yetenekli şair, esin kaynağı gür ve son derece
çarpıcı bir ozan olan Ruhen Dario'nun belirleyici kişiliğine gereken önemi vermek zorundadır.
Bütün bu bunalımlara, Sembolizmin bu bunalımlı görünümüne bakarak, özellikle çevresinden
kendisini soyutlaması ve güç anlaşılırlığı yüzünden, çağdaşları tarafından eleştirilmiş olduğunu
anlıyoruz. Soyutlanma ve anlaşılmazlık, yeni bir anl atım tarzını, "yeni bir ürpeti"yi, kendisinden
önceki duyuş, yazış ve resimleyiş biçimlerinden ayıran şeyin gerçekte ne olduğunu kesinlikle gös-
12
Sembolizm ve İdealizm
teriyor. Daha önce empresyonistler aşağılanmışlardı, onların ardılları da daha iyi bir kabul görme-
diler, ve Debussy ıslıklandı. Mallarme karanlık sayılıyordu, ve gerçekten de öyleydi. Okuyarak ve
derinleşerek, onun sanatında bir yalınlık bulunduğu keşfedildi. Ama güçlük hala sürüyor, ve yalın
lık belki de bu güçlüklerden biri ve en büyüğü; Rimbaud da karanlıktır, ama onun karanlığı bir
başka karanlık: Çok özgün bir kişisel serüvenin oluntularını (epizotlarını) çılgın imgelere dönüş
türmek isteyen kesin kararlı ve alabildiğine aşağılayıcı bir kişilikten kaynaklanmaktadır bu karan-
lık. Şairin, tek anahtarının kendisinde olduğunu açıkladığı o şaşırtıcı güzellik işte buradan kay-
naklanmaktadır.
J.K. Huysmans' ın (1844) Hırçın 'ı (A Rebours) söz konusu kopuşmanın başlangıcı olarak kabul
edilebilir. Huysmans, Medan'lı dostlarıyla bozuştu ve kahramanı "Des Esseintes" aracılığıyla, du-
yulmaf)1ış bir beğeniler, . algılanabilir hazlar ve esinler yöntemini önerdi. Mallarme'nin, Gustave
Moreau ve Redon'un garipliklerini salık verdi. Biraz sonra, Katolik inancına dönüşlerinden birini
yaptı; bu dönüş, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, çürütülmez ve tutkulu içtenliğinde, zamanın
bayağı toplumunun bir tür eleştirisini barındırmaktadır. Sembolizmin doğasındaki özgünlüğü du-
yumsamak istiyorsak onun Natüralizmle bozuşmasını aklımızda tutmalıyız. Hiç kuşkusuz, tıpkı
Courbet'nin plastik gerçekçiliğinde olduğu gibi, Zola'nın yazınsal Natüralizminde de devrimci bir
anlayış vardır. Her ikisinin de siyasal düşüncelerinin dışında, Courbet'nin Proudhon'la dost oluşu
13
Sembolizm Anlayışı
ve Komün'de oynadığı rol, tıpkı bunun gibi, Dreyfüs olayında Zola'nın üstlendiği güçlü ve yüce
gönüllü eylem, bu iki adamı dönemlerinin kurulu düzenine uygun düşünen toplumun en çok tik-
sindiği kişiler durumuna getirmişti. Ama bu muhalefetin nedenleri daha derinlerdedir. Tarihsel
topludurumlara pek bağlı değil. Bu ressam ve bu yazann hem kuramcıları, hem de uygulayıcılan
olduktan sanatın düşünce biçimine karşıydı bu muhalefet. Çünkü, gerçekliğin betimlenmesi, bu
eylemde sadece yapısındaki nesnelerin değil, fakat sonuç olarak bizzat kendi varlığının eleştirisini
görmek isteyen toplumu tedirgin ediyordu. Bununla birlikte, sanat yalnızca düşüncelere ilgi duyup
gerçeği hor gördüğü zaman, belki de daha çok kaygı duyup tedirgin olur toplum. Şu halde, felsefe
sözlüğünün tanımlamasına göre, Sembolizm özü bakımından bir ldealizmdi.
Gauguin simge (sembol) ve bireşimi (sentez), "dar kafalı" bulduğu empresyonistlere ve yapıtla
rında "düşünceye yer vermeyenler"e karşı geliştirmişti. Gerçekte bunların sanatlarının dirimsel ta-
banını ve gücünü, büyük ölçüde izlenim ile Natüralizm ve gerçekçiliğin paylan oluşturuyordu.
Odilon Redon yaşamının sonunda yaptığı sıradan çiçekler dışında hiçbir şey betimlemez ve gös-
termez. Aralarında en ürkünç karabasanlar da olmak üzere düşlere çağrışımlar yapar. Not defteri-
nin adının A soi-meme (Kendine) olması, ressamların yalnızca drş dünyayla ilgilendiklerini sanan-
ları şaşırtacak bir şey, oysa bu ressam tam bir düş tutkunudur. Henüz yeterince sembolist olmayan
ve resimleyici niteliği hala ağır basan ağabeyi Gustave Moreau, Vaftizci Yahya'nın kesik başını Sa-
lome'nin gözlerinde canlandırmıştır, hem de ne canlandınş, tıpkı fettan kızın tam istediği gibi. Oy-
sa Mallarme, Cartique de Sainı fean'ında (Ermiş Yuhanna'nın İlahisi) betimlemeyi ortadan kaldırır
ve sözünü kafasının içindeki öznellikle (subjectivite) özdeşleştirir:
Duyuyorum omurlanmda gibi
Açılıyor karanlıklar sanki.
(1 O) Bölünmez birlik: fiziksel ve ruhsal gerçekliğin ögelerinden her biri: artık bölünemez bir birlik olan sonsuz sayıdaki tözlerin
her biri. (Çev.)
14
Sembolizm ve idealizm
çimlerine kavuşmamış incelikleri karşılamaktadır. Demek ki, özgür koşuk, doğanın alaca karanlık gö-
rünümlerine ve en gizli baharlara benzeyen ruh hallerinin dili durumuna gelmişti. Bu şiir ne dobra
dobra, ne de uzdillidir ve hiç çözüme gelmemektedir. Ama, fısıltının, giz açmanın ve sayıklamanın do-
lambaçlannı baştanbaşa dolaşabilen bir konuşmanın dolambaçlarını izlemektedir. Kısacası, bir tür
çok özel düzyazıdır: Yani, çözümlemeyen, düşünce yürütmeyen bir düzyazı. Olsa olsa bir şey anlatan.
Doğrusunu isterseniz, şarkı söyleyen bir düzyazı. Parisli Amerikalı (Sembolist Paris çok kozmopolit-
tir) James Abbott Mc Neill Whistler'in tablolan, bu duyarlığın özel isteğini çok güzel dile getirmekte-
16
Sembolizm ve İdealizm
Sembolizm Anlayışı
dir. Tablolarının adlan hava değişikliklerinin sakin ve karışık izlenimlerini müzik makamlarının dili-
ne geçirmektedir. Mallarme'nin evinin salı günü toplantılarının gedikli müşterilerinden olan Whistler
şairin en yakın dostlarından biriydi.
Buradan hemen Verlaine'in müziği baş köşeye oturtan, ünlü "her şeyden önce müzik" ilkesine
geliyoruz. Sembolist şiiri tam anlamıyla özetlemektedir bu ilke. Sembolist şiir, daha içten derinle-
şebilmek amacıyla yalnızlaşıp içine kapanmıştı. Bütün bir dönemin üstün bir sanat için ileri sürdü-
ğü beğeniye ilişkin olarak Eugenio d'Ors'un yaptığı gözlemleri biliyoruz. Onun gözdesi ve ana sa-
nat dalı olan resime ve mekansal sanata ilişkin böyle bir olgu ve baskın eğilim, söz konusu döne-
me özel bir hava vermektedir. Bu türden bir başka olgu da müziğe üstünlük tanıyor: Sembolizme
uygun düşen bir durum. Sembo lizmin bütün poetikası, özel mizacı ve tüm ülkesi zamansallığın
alan kapsamındadır. Hiç kuşkusuz, empresyonist resim değişen'in, devinen'in sanatıydı: Kendine
özgü tekniğin bir mekan tekniği olmasına karşın, Empresyonizmin, zaman etkenini (faktörünü)
kendi tekniğine katmak gibi şaşırtıcı bir tasarımı da vardı. Bu eğilimin bir sonucu olarak, o döne-
min yapıtlarında, belli bir geçicilik duygusu ve bizi büyüleyen belli bir melankoli kaldı. Fakat bu
melankoli, empresyonist resmin ikinci dereceden bir sonucudur ve bir çelişki olduğu için de bizi
heyecanlandırmakta ve hayran bırakmaktadır. Sembolizmin poetikasının özünde yer alan bu me-
lankoli Empresyonizm için bir zorunluluk değildi. Ve empresyonist resimler temelde açık hava n:-
simleri oldukları için, hiç kuşkusuz, doğa nesnelerinin tümünün geçici oldukları düşüncesi -bu
hüznü kendinde barındıran düşünce- bu resimlerde büyük bir aydınlık ve kozmik neşe içinde yitip
gider. Empresyonizmin, gaz lambalarının büyülü ışığıyla aydınlanan sahneleri konu edinen kent
18
Sembolizm ve İdealizm
resimlerine gelince, bu resimleri seyredenler daha sonra düşününce, bunlarda, hiç kuşkusuz acılı
bir yan bulurlar. Fakat ilk anda görecekleri şey şenliklerdir. Fakat, daha sonra, gerçek nitelikleri
geçicilik olan bu şenlik ve gösterilerden ne kaldığının düşünüleceği an da gelecektir. Ama. işin
bamteli burada değil; ayı;ıca, empresyonistlerin yapıtlarına kendi koyduklanndan daha fazla duy-
gusal amaçlar yüklememek gerekir. Onlar için önemli olan, gözün gücü ve evrenidir, duyumsal
olandır, mekandır. B4nu hiç duraksamadan, anlam belirsizliğine ve çelişkiye düşmeden söyleyebi-
liriz. Sembolistlerin yanında kendimizi tam anlamıyla zamansal ve öznel olanın gizinde buluruz.
Dışavurum gereksinimimiz uzamda oluşan şeyle uyuşmaz artık. Bu gereksinim, dıştalikla (exterio-
rite) artık yetinmeyecektir, ama şurasından burasından kesilmiş bir dile, kendini b.elli b~lirsiz, hat-
ta dilsiz iç çekişlere değilse bile saltık belirsizliklere, bekleyişlere isteyerek sunmaya razı bir dile sı
ğınacaktır. Öyleyse, bütün dönem boyunca baskın görülen sanat, bu dönemin eğilim ve özlemleri-
ni en yetkin biçimde yanıtlayacak olan müzik olacaktır.
19
HENRİ DE TOULOUSE-LAUTREC: La Loit
Fuller Folits-&rgert'dt. 1893
20
Sembolizm ve idealizm
Wagner ve Debussy
Sembolistlerin besteciyi "Kutsallık saçan Tanrı Richard Wagner" diyerek içten bir coşkuyla selam-
lamalarının nedeni budur. Bu buyurgan ve toptancı egemenlik, sözsel ya da plastik anlatım (ifade)
işçilerini kıskandıracak türdendir. Wagner'in bu "başarısızlar" kalabalığına, kendi kimsesiz mes-
leklerinin genel toplantılara, halk şenliklerine, Mallarme'nin "ayinler" adını verdiği şeye katkıda
bulunduğunu görmek avuntusunu sağladığını göz önünde tutarsak, söz konusu hayranlığı kolayca
kavrarız. Ayinleri dünyanın dört bir yanından Bayreuth'a hacılar toplayan büyük Wagner tarika-
tında, düşüncelerin simge ve anabezek (leitmotive) olarak tuttuğu yeri değerlendirerek de anlaya-
biliriz bu durumu. Onun kişiliğinde, her şeyden, önce güçlü bir dramatik ve felsefi deha görmek
istiyorsak, Wagner'in sahip olduğu ünün zaman içinde yarattığı birikim bunu haklı gösterecek dü-
zeydedir. Her şeyden önce, keskin bir tiyatro duyusu ve tiyatro diliyle donanmış bir teatral ifade ve
düşünce adamıydı Wagner. Uçsuz bucaksız kompozisyonlarda, kişilik ve tutkunun çarpışma ve
sarsıntılarını düzenleyecek, bunları eyleme dönüştürüp sahneleyecek yeteneğe sahip olan bir şair
di. Böylesine yetenek ve kesin yönelimi olan bir insan için müzik mutlak bir amaç değil bir araç
olabilirdi. Bu müzik, hiç kuşkusuz, birçok büyük zamanlarda yücelik'e ulaşmıştır. Kimi zaman en
yoğun evrensel sevinçle, kimi zaman gizem ve hüzündeki büyüleyici seslerle altüst eder bizi bu
müzik. Ama çoğu zaman orkestra! ve vokal bir kitleye dalat ve yayılır. Sonuç olarak, saygın gücü-
nün hiç kuşkusuz müzikten kaynaklandığını, ama bu gücün daha ender ve daha önemli olmayan
bir başka nitelikte güç tarafından, yani mitos yaratma gücü tarafından aşıldığını kabul ederek,
Wagner'e hakkını tam olarak iade ettiğimizi düşünebiliriz.
Saf müziğin, yani salt sese dayanan ödünsüz sanatın tepki göstermesi olanaksızdı. Debussy, Wag-
ner'e ve buna koşut olarak, gerçekte kendisinin ateşli bir yandaşı olan Nietzsche'nin sert saldırılarına
karşı müzik tarihinin en büyük devrimlerinden birini gerçekleştirdi ve bir müzik dili buldu. Başlangıç
ta şaşkınlığa düşen dinleyiciler, bu müzikte, sembolist şiirin temel özellikleri saydıkları yozlaşma ve
ara renkleri yakaladıklarını sandılar. ilk ve yüzeysel bir bakıştı bu. Gerçekte, bu yepyeni müzik dilinde,
bir matematik, kendisinden önekilerden daha aşağı düzeyde ve daha az yürekli olmayan bir matema-
tik söz konusuydu. Ve, yeni bir müzikal matematik olarak ve aslında Sembolizm olarak, yalnızca tek-
nik önerilerden ibaret değildir; en gizli, en gizemli ruhsal olayları dile getirebilecek yeteneğe sahiptir.
a
Debussy, Prelude l'apres-midi d'unfaune(Bir Kır Tanrısının Öğle Sonrasına Prelüd) ve Pelleas ve Me-
lisandeile, Sembolizmin iki büyük şairini sonsuza dek kendisine eş yapmaktadır. Ama besteciyi bu iki
şairin bezekçisi saymak yakışıksız bir şey olur. Adını andığım bu iki başyapıtta, bu bale ve operada, de-
ğişik anlatım araçlarıyla, söz, dans ve müzik aracılığıyla, dramatik bir düşünce sahnelenmiştir. Jest, ses,
şiirsel imgelem, tiyatro düzenlemesi, orkestra ve orkestra aletlerine egemenlik, kesinlikle, müziklen-
miş ya da daha başka işlemlerden geçmi.şşiirolarak değil, fakat organik ve canlı bir yapıda ortaya çıkan
bir bütün olarak kabul edilmesi gereken bir bütünlüğe katkıda bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz, eleştiri
ciler, herhangi bir temsil dolayısıyla, dansçıların, şarkıcıların, çalgıcıların özel yorumlarına ilişkin
açıklamada bulunacaklardır. Aynı şekilde, sergileyici sanat, bir topluluğun yorumu için üyelerinin tek
tek değerlendirilmesiyle de incelenebilir. Bu ortaklaşa çalışma bir parça bohçası değildir. İki şairin ya-
pıtına kendi kafasından bir şey eklememiştir besteci. O, yalnızca kendi yapıtını yaratmıştır, bu yapıt
bestecinin yapıtıdır. Ve bu yapıt, tıpkı iki şairin yapıtları gibi Sembolizme özgü özellikler taşımaktadır.
a
Bu yapıt, Prelude l'apres-midi d'un faune ve Pelleas ve Melisande adlan altında, sembolist şiirin iki
başyapıtının adı altında, sembolist iki başyapıttırlar. Bu nedenle, iki şiirin ve iki müziğin metinlerinde-
ki bu luşmalarından, her biri kendine özgü ve kendisiyle özdeş, her biri kesinlikle kişisel bir yaratık
olan iki yeni başyapıt doğması için, bestecinin dehası ile iki şairin dehası arasında güçlü bir uyum bu-
lunması gerekmekteydi. Bunu ortaya koyduktan sonra, yetkin mucizeye katkıda bulunan müzikçinin
22
Wagner ve Debııssy
özel sanatında durabilir ve o zaman Sembolizmin en kusursuz türü olan müziğin ne olduğunu anlaya-
biliriz. Belki de en katıksız tanımlaması ve en temel doğrulaması içinde. Çünkü Sembolizmin çeşitli sa-
nat dallarında gerçekleştirdiği yeniliklerle ilgili olarak söyleyebileceğimiz her şey, Debussy'nin müzi-
ğinde en diri biçimiyle kendini göstermektedir. Özellikle de, dönemin şiirinin ve özgür koşuğun bazı
temel özellikleri hakkında söylediklerimiz. İşte bu nedenle, daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi,
Debussy'nin kimi yapıtlarının adlarına varıncaya kadar, söz konusu şiirin büyük birzevtle ayrıntılan
mış imgeleriyle karşılaşmak hoşumuza gidiyor. Gerçekte, halkın bu konuda küçümseyıci bir kınama
tavrı takınması haksız bir davranıştı, ama halk yanılmıyordu: Bu müzik ile bu şiir arasında çarpıcı bir
benzeyiş vardı; üstelik, bu şiirin ilkesi gereği müziği kendisine kaynak tanık göstermesi nedeniyle bu
benzerlik daha bir yoğunluk kazanıyordu. Debussy'nin aydınlık dehasının, sayesinde ton ayrımlarını
göze alıp denediği ve bu yöntemle elde edilen alışılmamış armoni çağrışımları, armoni uyum ve kay-
maları gerçekleştirdiği o kesin güvene karşı bu şiirin kıskançca hayranlık duyması doğal bir şey. Biraz
sonra, bunca yürekli ve parlak bir güçle yaratılan ve böylesine bir büyüyü gerçekleştirme yeteneğine
sahip olan güzelliklerin, daha ortaya çıkar çıkmaz, t-ir gıcırtı etkisi yaratmış olduklarını anımsayınca
şaşkınlıktan donakalacağız. Kulak ve müziğin "a nlaşmazlıkları " durmadan tekrarlanan çok eski bir
hikayedir. Acaba, düşünceler ve itirazlar bakımından, göz ile resmin kavgasından daha keskin ve daha
zengin midir bu anlaşmazlıklar? Beğeni tarihiyle ilgilenen fizyolojici ve toplum bilimciler için her za-
man tartışma konusudur bu.
24
Sembolizm Bir Hümanizmadır
!etlere benzemelerine karşın son derece canlı olan tuhaf tinsel güçleri sahneye getirip ortaya ko-
yar. Acımasız bir yavanlık ve bunların değişik düşsel anlamlannın bu uyumu, içimizde yürek para-
layıcı bir uyumsuzluk olarak yankılanır.
Avrupa'nın kaygılannı İbsen'le etkileyen İskandinav ruhudur. Özellikle Paris bu etkiyi yaşadı
ve Oeuvre Tiyatrosu bu modanın ışıltılı merkezi oldu. Ama İbsen, tıpkı Norveçli, İsveçli, Danimar-
kalı romancılar gibi Avrupa'nın başka yerlerinde de etkili oldu. Başkaldırısında birçok bakımdan
aktöresel ve toplumsal yanlar olsa bile, kaynağı Protestan içselliğine bağlanan düşçü! ve melanko-
lik bir duyarlık yayıldı ve burjuva tutuculuğunun ikiyüzlü desteği olan rııhip yobazlığına şiddetle
karşı çıktı. Gauguin'in bir bakıma kardeşi olan yazar ve ressam Strindberg, yalnızlığının lanetli
gerçeklerini korkunç bir gerçeksizliğe dönüştürmenin kanıtlarını kendi nevrozunda buldu. Res-
sam Munch, bunalım görüntüleri ve deliliğe karşı savaşım olan yaşamıyla, Sembolizmin gösteril.e-
bilir olanın ötesindekini göstermek kaygısının en ilginç temsilcilerinden biridir.
Peki aynı kaygı heykelci Rodin'de yok mudur? Heykel sanatı, sanatlar arasında en doğrudan figü-
ratif olandır. Gerçekliği gerçeksizlik alanına aktarmaz, ama onu oylum olarak tekrarlar ve tıpkı doğal
nesnelerin çevresinde olduğu gibi kendi yapıtlarının çevresinde dönülmesine olanak verir. Demek
oluyor ki, heykel sanatı, bir gerçekliğin mekan içinde yeniden üretilmesiyle yetinmediği zaman kendi
amacını aşar -ki bu onun üstünlüğü ve yüzakıdır- ve bu gerçekliğin düşüncesini dile getirmeye gayret
eder. Düşüncenin, yaratıcı iradenin ve dirimsel coşkunun gücünü bize kitlelerinde duyumsatarak Ro-
din'in yaptığı da işte budur.
İnsan dehasının bir büyük anının bireşimi (sentezi), ilk adımda uyumsuzluklar olmak üzere olgu-
ları bir araya getirir, ama benzer amaçları özellikle belirtmeye çaba gösterir. İncelenen dönemin kar-
maşık oluşu ve birçok bölge ve değişik kültürlerde ortaya çıkması oranında nazikleşen bir çalışmadır
bu.
Sembolizmin bazı kesimlerinde eski direngen etkilerin bulunduğunu kabul etmek gerekir: Örne-
ğin, Empresyonizmin etkisi; daha önce de belirttiğimiz gibi, Alman Romantizmi ile karşılaşmalar; ve
nihayet Ekspresyonizm gibi yakın ve karşıt hareketlerin başlangıçları. Gauguin, Van Gogh, Ensor,
Munch aslında bir yanlarıyla ekspresyonist sayılabilirler artık. Aynı şekilde, nebiler'in<121 sanatının ba-
zı görünümleriyle artık Sembolizm arasında bazı ortak noktalar vardır: Sokak tarzı, afişler, gece zevk-
leri, halk zanaatları. Sembolizm ile o sıralar iki Anakara'da gelişmeye başlayan "Yüzyıl sonu"nun deği
şik sanatları arasında önemli yakınlıklar da söz konusudur. Yaşamın zenginliklerinden kaynaklana n
bu yakınlık ve karışmaların hiçbirinin ihmal edilmemesi gı:n::kir. Bunların estetik düzeyde olduğu ka-
( 12) Le nabi:Nebi, yalvaç. ( 1888) Resmi sanat öğreti sini aş mak isteyen genç rcssamlann kendilerini tanımlad ı kları ad. Neqilcr
hare keti. (Çcv.)
26
Sembolizm Bir Hümanizmadır
dar tarihsel ve toplumbilimsel düzeyde de çözümlemelerini yapacağız. Ama temel olgu varlığını sür-
dürmektedir, ve kendisine köktenci karşıtlığında ulaşmam ız gereken de bu olgudur. Bizce, Sembo-
lizm düşüncesini tam anlamıyla tanımlayabilecek iki gerçeklik saptayabiliriz: Mallarme ve Rimbaud.
Bunlardan, Tournon'da yaşadığı bunalımlı dönemden sonra, evreni yansılamaktan kesinlikle vazge-
çen Mallarme onu tamamen düşsel ve bulgulanmış bir benzerlikte yok etmeye sıvanmıştı. Benzersiz ve
dönemin her yaratıcı sanatının düşlerine özelliğini veren metafizik bir girişimdi bu. Öteki önemli de-
neyimden, yani Rimbaud'nun deneyiminden, bir şiirine verdiği adı temel formül olarak alıyoruz: "Sö-
zün Simyası". Buraı.la ı.la bir karşıtlık yolumuzu aydınlatıyor: Yeni bir sanatçı takımını kendisinden ön-
cekilerden ayıran karşıtlık, yani kusursuz kuyumcu sıfatına ve mine, süs taşı, arma ve öteki bezekleri
süsleyip püslemeye tutkun Parnas takımından ayıran karşıtlık. Ama bunların ardıllan olan kusursuz
kimyac ı ve s imyacılar, aynı maddeleri, dünyanın ve sanatın maddesini filozofa) maddeye dönüştürme-
27
Sembolizm Anlayışı
ye adamışlardı kendilerini. Bu iki uç serüven ve bunların kaynaklık ettiği ya da bunlara akraba olan de-
neyler arasında, Sembolizm, düşünce tarihinin yetkin bir bölümü olarak kendini kabul ettirir.
Böylesine seçkin bir saygınlık, Sembolizmin kısa bir sosyolojisine ilişkin bazı eski gözlemlere
dönüş yapmaya zorluyor bizi. Akımın neden olduğu tedirginlik, hiç kuşkusuz, onun yaratıcı öz-
günlüğünde ve yaratıcılarının özgünlüklerinde bulunduğu ileri sürülen yapaylıklar ve tuhaflıklar
dan ileri geliyordu. Bu sanatçılar insan varlığının dışında yer alıyormuş gibi görünüyorlardı. Ama
insan varlığı, ortadan kaldırılmaları olanaksız olan kişisel özgünlüklerde eriyerek en insancıl bi-
çimde gerçekleşebilir ancak. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Poe ve Baudelaire bu özgünlüğün
önbelirtileriydiler. Onların yazgılarını düşünmekten daha duygulandırıcı, kendi yazgımızın olası
gizeminden daha açınlayıcı ne olabilir? Yaşamla savaşımın daha acıklısı, daha korkuncu değilse
bile, tipiklik bakımından hiç de aşağı kalmayan örnek simgesini Verlaine' nin kişiliğinde bulabili-
riz. Mallarme'nin ona adadığı Ağı(ın (Tombeau)< 131 ilk dörtlüğünü anlayarak onun mutsuz baş
dönmesini daha yürekten paylaşabiliriz. Ölüm ve şanın şairi Mallarme'nin yazdığı Ağıtların en gü-
zeli bence Verlaine için yazdığıdır.
Karayelin yuva rladığı öfkeli kaya
Sofu ellerin altında durmayacak
insan kötülüklerine benzerliğini yoklaya yoklaya
Sanki uğursuz örneklerini kutsayacak.
Düşünün. Burada aktöre( (ahlaki) bir düşüncenin bir doruk noktasıyla karşı karşıya bulundu-
ğumuzu düşünün. Arthur Rimbaud ile olan gözüpek aşkları, bu yüzkaralarının en karası, hem de
en çılgıncası, Brüksel'de sıkılan kurşun, ermişce bir yücelikle kapısından çıktıkları Mons hapisha-
nesi, ve üstelik, absent, hastaneler ve kiralık odalar, bu gittikçe çoğalan yıkımlar birikimden hiçbi-
ri bizim olağan suç ve felaketlerimizden daha kötü değildir. Mallarme'nin yargısı bunca günahkar
düşüşlerin düzeyine getiriyor bizi. Anlaşılması güç gizemleri Bulvar'ın Oidipuslan ve toplum için
kötü bir örnek sayılan bu yalnız adam, burada alçakgönüllü ve iyiyürekli bir düşünceyi dile getir-
mektedir. Duyarlı bir gönülden gelen bu sözü duyduk mu acaba? Bu söz ile, böyle bir sözü söyle-
yebilen ve bu cümleyi aralarından biri, en acınası olduğu kadar sanatı doruklarda olan biri için
söyleyen sanatçıların sanatı üzerine bu dönemin ağzına aldığı horlayıcı budalalıklar arasında ne
büyük bir fark var!
Bu anlaşılmaz Mallarme'nin, özel yaşamında, dostluk yapmakta, şakadan, bale, müzik ve ka-
dından hoşlanan çok sade, çok iyi bir insan olduğunu söylemeliyiz. Bunun benzeri bir bilgelik ör-
neğini Mallarme'nin "sanat müttefiki" Redon'da görüyoruz: Büyü ve dehşetin pençesine düşmüş
sanılabilecek bu insanın gerçekte tekniklerin en karmaşığı olan gravürden başka bir kaygısı yoktu.
Bu stoacı yürek kendini tamamen mesleği ve duygulanımlarıyla sınırlandırmıştı. Başka bir şey iste-
miyordu. lsa ve Buda ressamı olarak, gereksiz ve kesin bir açıklamada bulunmasa da herhangi bir
dinsel Tanrı esininden daha gerçek olduğunu düşündüğü bir tinsel yaşamla yetinmek için iki ya-
kın dostu Huysmans ve Jammes'in din değiştirmesi için yaptıkları tedirgin edici kışkırtmalara yüz
vermedi.
Bu alana hiç de daha uzak olmayan Maeterlinck söz konusu olunca da dikkatli söz etmemiz
gerekiyor. Maeterlinck, yapıtının tüm zenginliği içinde, şiir ve tiyatrosunun gizlerinde olduğu gibi
doğaya ilişkin kitaplarında ve aktöre( denemelerinde de gündelik yaşamın en yalın özüne olduğu
kadar kişisel yazgının ve kozmik yaşamın özüne de değindi.
(13) Le Tombeau:Mezar, gömüt yapısı. Fakat, "önemli bir kiş inin ölümü dolayısıyla yazılan şiir" anlamında kullanıldığı zaman
anlamı "ağıt"tır. (Çcv.)
28
Sembolizm Bir Hümanizmadır
Wilde'ın trajedisinden daha önce söz etmiştik: Bu göz kamaştırıcı güzelcinin (estet) başarının
doruklarından aşağı yuvarlanması, kardeşçe paylaşılan felaket ve utançların insan yüreğinden sö-
küp kopardığı şu yürek paralayıcı hıçkırıklardan bazılarına neden olmadı mı? Ve nihayet, şu in-
sanlık manzarasında, özel bir hayranlık gerektiren bir ilginç kişi varsa, kendisinin benzersiz bir ya-
pıt ve altüst edici mektuplarında dile getirdiği gibi, bu kişi Van Gogh değil midir? Baş tarafların
da, zavallı alkolik ve gebe fahişe Sien'le lncil'e özgü rastlaşmanın yer aldığı destansı serüven. Bize
kederin en dokunaklı imgesini bırakan Hüzün (Sorrow) taşbaskısı, Michelet'nin şu yanıtsız ve yan-
kısız sorusuna eşlik etmektedir: "Nasıl olur da yeryüzünde terk edilmiş yalnız bir kadın var olabi-
lir?"
Bir başka seçkin dönemin -Elizabeth döneminin- "İnsan koktuğu" söylenir. Hiç kuşkusuz, de-
ğişik koşullar göz önüne alınarak, modem çağımızın bu dönemi için de aynı şeyler söylenebilir.
Ama insan deyiminden çıkartılması gereken güçlü, canlı ve belirgin anlamla karşılaştırıldığında bu
değişik koşullar ihmal edilebilir. Tarihin böylesine anlarında söz konusu olan yalnızca insanın de-
hası değil, fakat yüreği, eti ve kemiğiyle tümel insandır. En alt düzeydeki yoksulluğundan en yüce
yükselişine kadar kendi bütünlüğünün sorumluluğunu yüklenen bütünsel insandır. Sembolizm,
temel gerçeğinde, onda bir humanizma görüp bunu tanıyabilen insana açılır.
~ -
29
Resim, Gravür ve Heykel
30
Resim, Gravür ve Heykel
mu?" SeQı.bolist sanatçı ele geçmeyeni, gerçekliğin görünümleri arkasına gizlenen şeyleri, gözünün
erişemediği dünyayı, yani cinler, periler ve mitolojik yaratıklar evrenini, efsane ve öteki dünya dünya-
sını, gizemcilik ve batinilik dünyasını yorulmadan ele geçirmeye çalışır. Daha 1818 yılında, Essays on
FineArts(Güzel Sanatlar Üzerine Denemeler) adlı kitabında şöyİe yazıyordu Coleridge: "Sanatçı, nes-
nenin içinde olanı, eylemini biçim ve şekil aracılığıyla gerçekleştiren ve bize sembollerle (simgelerle)
seslenen şeyi yansılamak, yani doğanın ruhunu yansılamak zorundadır. Hans H. Hoffstatter'in dediği
gibi, "Resim sanatının temel görevi, imge yoluyla kavranmaları ve betimlenmeleri, tam anlamıyla dü-
şünsel bir çözümlemeyi tamamlamak zorunda olan ideolojik sorunların anlaşılmasıdır" şeklinde bir
tanıml ama yapmak, Romantizmin yolunu açmak ve Sembolizmi muştulamaktı. Düş, gönül gözüyle
görme ve sanrı, gerçek gerçekliğin sürekli araştırılmasında, bilinmezin dünyasına daha çok nüfuz edil-
mesine olanak sağlar. Nietzsche'ye göre, düşün sanatsal dünyası Apollonca'dır 0 ; esrikliğin sanatsal
dünyası ise Dionysosca'dır(2). Kimi sembolistler esin kaynaklarını 1873 yılında yayınlanan "Trajedinin
Doğuşu"ııda yer alan şu satırlarda bulurlar: "Dioııysoscanın niteliklerini bize en iyi esrikliğin çözüm-
( 1) Düzen, ölçü, dinginlik ve kendine egemen oluşun ağır bastığı özellik. (Çev.)
(2) Esin ve coşkunun ağır bastığı özellik. (Çev.)
31
Resim, Gravür ve Heykel
lenmesi açıklar. Gelişmesi boyunca, bireyin tam bir kendini unutuşla kendinden geçtiği, ister dünya
kuruldu kurulalı insanların ve halkların gözdesi olan uyuşturucu bir içkinin etkisiyle, ister bütün do-
ğayı dolduran ilkbaharın gelişiyle olsun uyanan Dionysosca itkiler... Bireyin hiçbir zaman hissetmedi-
ği bir şeyi dışlaşmak zorundadır. Maja'nın peçesinin parçalanması, insan soyunun ya da doğanın de-
hasının kavranması. Artık doğanın özü kendini simgesel bir biçimde dile getirmek zorundadır. Demek
ki yeni bir simgeler (semboller) dünyası gerekmektedir." Ölüm ve gizli olana karşı ilgi, erotik ve gizem-
linin birbirine karıştırılması, her şeyden önce maddeci bir toplumdan kaçış gereksinimidir. Kadın, aşk
ve ölüm artık gerçekçi ölçülere göre değil, iki varlığın tinsel kaynaşmasının bakış açısı ve öteki dünya
korkusu içinde ele alınmaktadır. Munch ve K.limt, erkek ve kadının bu gizemli birliğini en iyi dile getir-
miş olan ressamlardır. Kadın, erkeği ölüme sürükleyecek olan güzelliği simgeler çoğu zaman; çiçekler
iyi ve Kötü'nün simgeleri olarak ortaya çıkarlar; Granville'den itibaren hayvanlar ürkütücü dönüşüm
lere yatkındırlar; manzara bizi bilinmeyen, acayip bir dünyanın içine fırlatır ve sembolist sanatçı da
Nietzsche'nin şu cümlesine el koyar: "Sanat yapıtları aracılığıyla, zavallı hasta ve can çekişen insanları
kısacık bir zevk anı için uzun mezarlık yolundan kurtarmak istiyoruz: Onla ta birazcık esriklik, biraz-
cık da delilik veriyoruz." Gerekli olan da bu değil mi aslında?
Öncüler
XVII. yüzyılın sonundan itibaren üç büyük meczup sanatçı, Goya, Blake ve Füssli, madde karşısın
da !İnsele öncelik veren bir sanatın üzerinde geliştiği temelleri attılar.
Goya (1746-1828) sağır evinin resimlerinde olduğu gibi gravür ve desenlerinde de karabasan-
larını ve sanrılarını dile getirdi; devler, canavarlar yarattı; büyücülüğe başvurdu ve deliliğe yol açtı.
"Yalnızca insanların imgelemlerinde bulunan biçimleri" evcilleştirdi ve, sağırlığına kapanmış du-
rumda, kendisine saldıran, kendisini küçümseyen iblisleri kalem ve fırçasıyla kovalayarak yalnızlı
ğın boğuntusundan kurtuldu.
Goya'nın bütün resim evreni, sağır evi resimlerinde toplanmıştır: Maya ve kulağına bağıran iblisi
duymayan, bastonuna yaslanmış sakallı ihtiyar; kendi oğlunu parçalayan Satumus; Holopheme'nin
kafasını kesen Judith; San lsidro'nun hac yolculuğu; tekenin çevresinde toplanan ve onu taçlandıran
kadınlar; devsel bir kayanın ve hayali bir kentin üzerinde havada uçan iki kişinin fantastik hayali. Ken-
di saplantılarının korkularında ayak diremek için savaşın korkularından kaçan sanatçının iç dünya-
sından fışkıran garip simgeler.
Şair, ressam ve gravürcü Blake ( 17 57-1827) bütün yaşamını Londra'da geçirdi. Doğa ve gerçekliği
alabildiğine hor gördü; gerçekdışı'nda ve sonsuz ile geçici arasındaki kendi özel aracılık rolüne uygun
düşen bir "Platon Cenneti" nde yaşadı; olağanüstü hayallerin (gizli görüntülerin) trans pozisyonu olan
yapıtlar yarattı. Erkek kardeşinin penceresinde Tanrı'nın yüzünün belirdiğini gördüğü zaman, daha
dört yaşında ilk sanrıyla tanıştı. Okulda, hem ilkçağ sanatından, hem de gotik sanatından, doğaüstü
güçlerle olan ilişkilerinden beslenen hayal sanatını sürdürmesine olanak sağlayan bir teknik öğrendi.
"Bir pirenin korkunç hayaleti" söz konusu olmadığı zamanlarda, melekler ve geçmiş çağların insanları
ziyaretine geliyorlardı. Kehanet Kitapları, Cennetle Cehennemin Uzlaşması, ne şiirde, ne de yazı ala-
nında benzerleri olan devrimci öğretilerini dile getirirler. Blake, ister Milton ve Dante'yi, ister Yo-
ung'ın Geceler'ini resimlesin, fantastik ve doğaüstü bir dünyaya, düşüncenin (ruhun), bilinçaltında
doğan soylu ve korkunç biçimler halinde somutlandığı bir evrene sokar bizi.
Heinrich Füssli' nin (1741 -1825) sanatı ilginçlik bakımından bunlardan geri kalmaz. Tıpkı Goya
ve Blake gibi, düşlerin ve doğaüstünün dünyasında dönüp durdu Füssli. Canavarların kaynaştığı kor-
kunç hayallerin kurbanı uyuyan genç kadınlar, bunları tutsak alan bir iskelet, pencereden uçan şeyta-
32
Öncüler
nın üzerine bindiği bir canavarın korkuttuğu çıplak kadınlar. Erotik nitelik, desenlerinde daha da gö-
ze çarpıcıdır: Bunlann arasında böcek kadınlar, erkeklerini parçalamaya hazır dişi Peygamberdevele-
ri. Gözetleyicilerin (röntgencilerin) gözetledikleri şehvetli Füssli kadınları yalnızca Sembolizmin değil
aynı zamanda Sürrealizmin de öncüleridir.
lngiliz William Turner ( 1775-1851 ), Empresyonizmin doğrudan öncüsüdür, ama Sembolizme de
yol açmıştır. Gerçektı;n de, empresyonistler gibi ışığın değiştirdiği gerçek bir görünüm betimlemesiyle
sınırlandırmaz kendini, düşsel ve fantastik öğelere de başvurur. Özellikle son resimlerinde, renklerin
çevrinmesinin gerçeğin baskısından kaçtığı bir dünyada dolaşır.
34
Öncüler
WitLİAM BLAKE: Eyyub'un Kııabt Rab. Bthemot (Suaygın) ilt Ltvyaıan'ın (Timsah) çarpışacaklan dünyayı Eyyub'a
gösıtriyor. 1825'e doğru.
l5
Resim, Gravür ve Heykel
Hiç kuşkusuz, Fransa'da, Victor Hugo'nun desenleri, Meryon, Bresdin ve Gustave Dore'nin gra-
vürleriyle Sembolizmin gelişmesine katkıda bulundu. Meryon ( 1821-1868) ilkin belirgin bir özellikle,
bir romantik gerçekçi olarak çıktı ortaya, ama yerden, mahzenlerden ya da havadaki dumanlardan,
bir ruha sahip olan bu tahtabaskıların, hatta taşbaskıların hayatına katkıda bulunan garip canavarlar
çıkarlar. Victor Hugo'nun gözlerini kamaştıran Meryon'la ilgili olarak, 1859 Sergisfne (Salon) ilişkin
yazısında şunları söylüyor Baudelaire: "Deseninin çetinliği, inceliği ve keskinliğiyle, Bay Meryon
o eski ve kusursuz kezzap oymacılarını anımsatıyor... Üstüste yığılmış taşın görkemi; parmağıyla gök-
yüzünü gösteren çan kuleleri; gökyüzünün suratına kusan sanayi dikilitaşları ve bunların duman güç-
birlikleri; son derece aykırı bir güzelliği olan kendi mimarilerini onarılan anıtların sağlam gövdelerine
uygulayan olağanüstü yapı iskeleleri; öfl<e ve kinle yüklü fırtınalı gökyüzü; içerdiği bütün dramların
düşüncesiyle genişlemiş perspektiflerin derinliği; uygarlığın acılı ve görkemli dekorunun oluştuğu
karmaşık öğelerden hiçbiri unutulmamıştır." Başlangıçta resimle ilgilenen Meryon daha sonra kendi-
ni o sıralar bırakılmış bir teknik olan ıslak kazıya (eau-forte) verdi. Meczup yanı ömür boyu yakasın ı
36
Öncüler
bırakmadı, ne var ki zihinsel sağlığı böylesine saldırılara dayanamadı ve bir cinnet bunalımı sırasında
öldü.
Sanrı, yalnızlık, çalışma titizliği, gizemli biçimler, görünüşün arkasına gizlenen anlaşılmazlık, bü-
tün bunlar, Bresdin'in ( 1825-1885) ağaçbaskılarını Meryon'unkine yakınlaştırmaktadır. Modelden
çizme yeteneği olmayan Bresdin, eğreti bir sığınakta, hasta imgeleminin içine, kaçan oymaklar, ilerle-
yen alaylar, keşişler ya da doğanın bütün hayvanlarını doldurduğu bir dünya kurar, ve bize fantastiğin
büyük sarsıntısını aktarır. Bresdin'in öğrencisi ve hayranı olan Odilon Redon Kendine(A Soi-meme)
adlı kitabında ustasından söz ederken şunları yazar: "Her yerde karşımıza çıkan, vatansız bir gökyüzü-
nün altında, umutsuz ve sonsuz bir sürgünün boğuntularında çılgınca kaçan bu yalnızlığa tutkun
adamdır... Kimi zaman bütün bir aile, bir alay, bir ordu, kaçan bütün bir halk, durmadan kaçan uygar
insan." Gustave Dore'ye (1832-1883) gelince, Yuvarlak Masa şövalyelerini, batan bir gemiyi ya da Eğ
lenceli Öyküleri resimlediği zaman fantastik ve düşsel bir dünyaya, ve bazen lıahi Komedi gravürle-
rinde olduğu gibi, olağanüstü lirik bir Sembolizme daldırır bizi. Nihayet Victor Hugo, desenlerinde,
suluçizilerinde (le lavis) ve suluboyalarında, şiirsel yapıtının evrimini izleyen bir sanrılı sanat aracılı
ğıyla, gizemli olanı esinlendirmeyi başarır bize. Orta çağ hisarlarının, sise gömülmüş gemilerin, hayalet
kentlerin, buruşmuş suratların ötesinde belli bir açınlayıcı Sembolizm algılarız.
Ama, yalnızca gravürcülerin bu tür temaları ele aldıklarmı ve sembolist sanatçıların araştırma l a
rıyla yakın ilişkisi bulunan bir teknikten yararlandıklarını düşünmemeliyiz. Büyük Fransız ressamları
Delacroix ve Chasseriau da sembolist hareketin öncüleri arasında sayılabilirler. Gustave Moreau doğ
rudan doğruya Delacroix'dan (1798-1863) etkilendi ve bu büyük romantiğe olan hayranlığını, uzun
meslek yaşamı boyunca sembolist kalan Knopffun da aralarında bulunduğu öğrencilerine aktardı.
Delacroix'nın yapıtında, başta ölümün başlıca tema olduğu konularolmak üzere Kutsal Kitap konula-
rı bol bol bulunur. Baudelaire onunla ilgili olarak, "Delacroix, kötü meleklere tutkun kan gölü" diye
yazar. Delacroix, Faust ve Byron'un şeytansı şiirlerini resimliyor ve kan dökücü Araplar'ın kovaladığı
kana susamış aslanların resimlerini yapmadığı zamanlar, kan dökme, insan kırımı ve yangın sahnele-
rinden hoşlanıyordu. Kadın kahramanları tinsel ve bedensel bakımdan acılıdır: Ophclie suda boğulur;
Marguerite, memeleri açıkta, bir şeytan tarafından saçlarından sürükleniyor durumda Faust'a görü-
nür; Scio Kırımları'nda tutsak Rebecca ata çırılçıplak bağlanmıştır; Sardanapal'ın ölüsünün yattığı ya-
takta boğazlanmış kapatmaları görünür; Angelique ve Andromeda kayaya zincirlenmişlerdir.
Sembolistler, Chasseriau'nun ( 1819-1856) betimlediği ve kendi kadın ideallerine denk düşen ka-
dın tipinden hoşlanırlar. Chasseriau'nun atölyesinin gediklilerinden olan Gustave Moreau ve Puvis de
Chavannes onun tekniğinden ve konu seçiminden etkilenmişlerdir. Kendini kayanın tepesinden aşağı
atmadan önce lirini fırlatan ve yitirilmiş bir aşkın tesellisini bulamayan dehaların trajik yazgısının im-
gesi olan Sapho izleğini tekrar işlemiştir.
Almanya'da, sembolist sanatçıların öncüleri olarak, Nasıralılar'ın< 3 > yanısıra Caspar David Fried-
rich'in (1774-1840), Philippe Otto Runge'nun (1777-1810) ve Gustave Carus'un (1789-1869) adları
nı sayabiliriz. Bunlar romantik mizaçlarına empresyonistlerin ve sembolist sanatçıların esinlerini ka-
rıştırdılar. Şair Kleist ve Novalis'in, ressam Carus ve Dahl'ın dostu olan Pomeranyalı Friedrich'in re-
simlerinde dinsel bir sembolist anlatım görülür. Manzara resimlerine hüzün ve melankoli yüklü düşle
rini yansıtır. Bir başka Pomeranya doğumlu, Tieck, Klcist, Goethe ve Klopstock gibi yazarlarla arka-
daşlık kurmuş olan Runge, Hıristiyan sanatını yenilemek istedi ve kozmik manzarada bir dinsel yoru-
mun şiirsel "hiyeroglif'ini gördü. Işığın metafiziği ve renklerin simgebilimine ilişkin kuramlarını, Ju-
gendstil ressamlarında olduğu kadar Dlaue Reiter ressamlarında da yankısını bulan bir kitapta açıkla
dı. Carus, bilım eğitimi gördükten sonra kendini resim ve desene adadı. Friedrich'in dostu olan Carus
(3) Nasıralılar (Nazarcıh'lilcr); Adını, İsa'ya ilişkin olarak lncil'dcn alan bir Alman resim akımı. (Çcv.)
37
Resim, Gravür ve Heykel
fRANcisrn GovA: Tckenın Çayın Adı Vmlcn Cadılar ToplantısL 1819- 1823
onun etkisinde kaldı. Carus'un manzara resimlerinin, Friedrich'in romantizmi ile bir sonraki kuşağın
gerçekçiliği arasında bir zincir halkası olduğu düşünülmektedir.
Kuzey Almanya sanatçılarının yanısıra, kendi ideallerine denk düşen kültür ocağını Germen ülke-
lerde bulamayan bir kısım genç ressam Roma'ya yerleşmek üzere Viyana Akademisi'nden ayrıldılar.
Johann Friedrich Overbeck (1789-1869) ve Franz Pforr'un (1788-1812) çevresinde, 1810 yılında, bir
laik topluluk kurmak amacıyla, Monte Pincio üzerinde bulunan boş Sant'lsidoro manastırına çekildi-
ler ve Nasıralılar adını aldılar. ltalyan Rönesans sanatçılarının izinden giderek Alman sanatını yenile-
mek istiyorlardı. Usta lan, yeniden bulmayı amaçladı klan doğal acıma duygusunun temsilcileri olarak
kendilerine karşı büyük bir hayranlık duyduklan Raphael ve Perugino'ydu. Konularını Tevrat ve ln-
cil'den aldılar, tıpkı Quattrocento ustalarının yaptıkları gibi kişileri çoğaltarak tarihsel türe bağlandı
lar. Aralarından kimileri Alman geleneklerine sa dık kaldılar ve eski Alman destanlarından(Niebelun
gen) esinlendiler.
Bu topluluk Sant'lsidoro manastırından ayrıldı, ama yeni yandaşlar bu harekete yeni bir soluk ka-
zandırdılar. Peter von Cornelius ( 1783-1867) il kin Fausf un ve Niebelungen Şarkısı'nın resimlemesine
çalıştı, daha sonra Overbeck'le birlikte, Roma'daki Prusya başkonsolosunun konağı olan Casa Bart-
holdy için bir dizi fresk yaptı. Yakınlarında bulunan Vatican ve Villa Farnesina'daki Raphael ve Pin-
turrichio fresklerinden esinlendiler. Bu görkemli bezekleme, Nasıralılar'ın en tipik örneği olan
Schnorr von Carosfeld'in, Alfred Rethel ve Wilhdm Schadow'un tarihsel konulu büyük fresklerine
kaynaklık etmiştir.
Duvar resmi Nasıralılar'ın gözde anlatım aracı olarak kalmışsa da, aralarından neo-klasik sanata
bağlı bazıları, saymaca ve ülküsel kişiliklerle canlandırılan düşsel manzara resimleri yaptılar. Rudloph.
Friedrich Wasmann ( 1805-1886) da Casa Bartholdy'nin bezeklenmesi işinde çalıştıktan sonra, yüksek
Adige vadisinin görkemli manzaralannı yapmak amacıyla Tyrol'un ıssız bir köşesine çekildi.
Nasıralılar'ın yapıtının akademik ve resmi bir sanat anlayışına yönelmiş olmasına karşın bu res-
samları harekete geçiren düşünce biçimi, özellikle "Niebelungen"i ve daha önce Altdorfer'i esinlendir-
miş olan perili ormanları betimlediklerinde, J.E. Steinle (1803- 1886) ve Hohenchwangau şatosunun
romantik bezemelerini yapan Moritz von Schwind (1804-1871) gibi tinselci kaygılan olan tarih res-
samlarında yankısını bulur. Nasıralılar'a özgü bu anlayışı,ortak arzuları çekiciliği olmayan bir gerçeğe
boyun eğmekten daha başka bir şey önermek olan ve bir düşüncenin görsel dilde anlatımı olmasını is-
tedikleri sanat yapıtının anlamını tartışma konusu yapan bir sonraki kuşak sanatçılannda buluruz.
Wagnerci mitosun etkisinde kalan bu ressamlar, eski Alman efsanelerinden esinlendiler ve, ruhun ka-
ranlık güçlerini özgürleştirerek, varlıklar ve insanlık arasında bir kaynaşma sağlamaya çalıştılar. Ör-
neğin Böcklin, mitolojinin gizemli bir atmosferle karıştığı ülküsel bir ilkçağ dünyası betimlemeye ça-
CASPAR DAVID
FRİEDRİCII Rugen 'de
Kayalar. ı 8ı8'e doğru
40
Öncüler
lıştı. Tıpkı onun gibi, Max KJinger de çoktanrıcılık ile Hıristiyanlığın bireşimi olan bir sanat düşledi.
Genellikle tumturaklı bir nitelik gösteren Nietzscheci Sembolizme bağlandı.
Nasıralılar'ın etkisi, yazınsal kaygıları ve sombolist eğilimleri Jugendstil'i hazırlayan sa natç ıl aru
kadar uzanır. Sembolist anlayış, 1896 yılında Münih'te yayınlanan f ugend adlı derginin ilk sayısı ve hl ı
yı l sonra, Alman sanat eleştiricisi ve Bing ile Van de Velde'nin dostu olan Meier-Graefe'nin kunınıNıı
~'
Resim, Gravür ,,e Heykel
42
Öncüler
olduğu Panın Berlin'deyayınlanmasıyla ortaya çıktı. Jugendstil, özellikle Viyana ve Münih'te "sezessi-
onen"lerin (ayrılıkçılar) damgasını taşır. Bu ayrılmalar, resmi akademik topluluklarla kopuşmanın be-
lirtileriydi. 1892 yılında kurulan Münih "sezessionen"i, hepsi Böcklin'in etkisinde kalmış olan Uhde,
Trübner ve Stuck gibi sanatçılardan oluşuyordu. Bezekçi (dekoratiO Sembolizme gelince, bunun en
özgün temsilcisi Gustav Klimt idi.
Günümüzde sanat tarihçileri önrafaelcileri sembolistlerin doğrudan öncüleri saymakta, hatta kimi
zaman, onların arasına katmakta söz birliği ediyorlar. Kasım 1975 ile temmuz 1976 arasında ,
Brüksel ve Baden-Baden'e uğrayarak Rotterdam'dan Paris'e geçen "Avrupa'da Sembolizm" sergisi-
nin, Pre-Raphaeliıe Brotherhoo<lun (Önrafaelciler Birliği) kuruluş tarihi olan 1848 yılını çıkış tari-
hi seçmesini bu düşüncenin kanıtı olarak gösterebiliriz. İngiliz önrafaelciliği tartışmaya yer bırak
mayacak şekilde Sembolizmin kaynaklarında yer almaktadır. Bu nedenle, önrafaelcilerin araştır
ma ve amaçlarını bilmeden Gustave Moreau'yu anlamamızın olanağı yoktur.
Ruskin'in yazılarından büyük ölçüde etkilenen William Hunt, John Everett Millais ve Dante
Gabriel Rossetti, 1948 yılında, bir dernek kurma kararı aldılar ve derneğe, adından da anlaşılacağı
gibi, ilk İtalyan Rönesansı ressamlarına bağlanmak isteyen "The Pre-Raphaelite Brotherhood" adı
nı verdiler. Bu dernek, 1848 yılında, Krallık Akademisi'nin (Royal Academy) sergisi sırasında
Hunt'a rastlayan Rossetti'nin ona karşı duyduğu sevgiden kaynaklandı. Paylaştıkları atölyede, Mil-
lais'nin de katılmasıyla yaptıkları tartışmalar sırasında böyle bir dernek düşüncesi fılizlendi. Aka-
demik geleneği reddederek, Gotik sanata ve Quattrocento'ya (İtalya'nın XV. yi,izyılı) yaklaşmak is-
44
Sembolizmin Kaynaklarında Önrafaelcilik
tiyorlardı. Onların bu kaygıları, Nasıralılar'ınkileri anımsatıyor. Resim tekniği yeniden gözden ge-
çirildi: Renkler daha da parlaklaştı; kılı kırk yaran özlü üslup en küçük ayrıntılara özen gösterme-
ye başladı. Konu olarak, doğrudan doğruya doğadan esinlendiler, ya da tarihe, Kutsal Kitap'a, ef-
sanelere başvurdular ve bu temalara yazınsal amaçlar ya da gizemli anıştırmalar (mistik telmihler)
yüklediler.
Bu yeni resim tarzı eleştirmenler tarafından iyi karşılanmadı. Millais'nin Kraliyet Akademi-
si' nde sergilenen "Anababasıııın Evinde /sa " tablosundan söz eden Times eleştirmeni bu yapıtı "çi-
leden çıkartıcı" buldu; Hunt'ın üslubu ise "gülünç ve tuhaf' olarak tanımlandı. Önrafaelciler, bu
kırıcı yorumlara karşın, araştırmalarında direndiler ve kuramlarını, kendi kurdukları, ancak diirt
sayı çıkmasına karşın birçok yandaş kazanan Germe adlı bir dergide açıkladılar. Üstelik John Ru~-
kin, uğradıkları saldırılar karşısında bunların savunmasını üstlendi ve Times'da yayınlanan birçok
yazıda girişimlerini övdü. Krallık Akademisi'nde açtıkları yeni sergilerin daha olumlu karşılanma
sına ve 1885 Paris Uluslararası Sergisi' nde kaz anılan başarıya karşın, demek yavaş yavaş dağılma-
45
Resim, Gravür ve Heykel
ya ve her üye farklı yönlerde ilerlemeye başladı. Bunun üzerine Rossetti, "... şimdi yuvarlak masa
dağıldı" diyerek sonucu saptadı, ama ne var ki önrafaelcilik sona ermedi, ıam tersine, birçok sem-
bolisıe esin kaynağı olmayı sürdürdü.
Quattrocento (ltalya'nın XV. yüzyılı) ressamlarından ya da Gotik sanattan etkilenerek ve titizliğin
den ödün vermeyen bir teknik kullanarak dekoratif sanatların yen iden doğuşuna katkıda bulunan ön-
rafaelciler ve sanatçılar, kendilerini harekete geçiren soylu duyguları fotoğrafçılığın bulunmasının
güncel plana getirdiği bir nesne gerçekliği ile birleştirmek istediler. Bu gerçekliğe uygunluk, efsane, ta-
ri h ve Kutsal Kitap sahnelerine daha çok inandırıcılık kazandırdı. Dış görünümlerinde en küçük bir
ayrıntı bile atlanmaksızın betimlendiklerine göre Ophelie' nin, Büyücü Merlin'in ya dalsa 'nın gerçek-
liğinden elbette kuşku duymak olanaksızdı. Bu önrafaelcilik, Gustave Moreau'nun içrek (ya da kapalı)
Sembolizminden Puvis de Chavannes'ın daha klasik Sembolizmine uzanan bir ressamlar kuşağını et-
kiledi.
çalışan Sade'ın yapıtlarında doğdu. Sevicilik Jean Lorrain'in romanında hafifçe belirirken, mah-
remlerarası zina Elemir Bourges' un "Tanrıların Çöküşü''nde göklere çıkartılıyor ve Beardsley'e
esin kaynağı olan Oscar Wilde ise eşcinsellik eğilimlerine övgüler düzüyordu.
Dönemin aktrisleri ve yan sosyetikleri, bu güzellik bakımından saf ama hal ve gidiş bakımın
dan hafifmeşrep kadınlar, eski zaman prenseslerine özgü giysileri ve yapmacık tavırlarıyla, sembo-
listlerin gozde ideallerinin somut simgeleriydiler. Kaşanelerin ya da gözkamaştırıcı bahçelerin bu-
lanık ve düşsel havasında dönüp durur bu kadınlar. Bu çevreyle, ressamların tablolarında olduğu
kadar yazarların şiir ya da düzyazılarında karşılaşırız.
Bununla birlikte, kimi sembolistler toplumdan kaçarlar, kişisel ve yalnız yaşamı, karşı cinsten
bir dostla gezintileri ve lamba ışığında sabahlamaları topluma yeğlerler. Aynı şekilde, Semboliz-
min gelişmesine büyük katkıları olan Belçikalı sanatçıların olağan gerçekliğe, içtenci sahnelere sık
sık başvurdukları görülür. Şairler ve ressamlar kardeşçe yaşamaktadırlar. Şair Verhaeren, Henry
de Groux ve Spilliaert'a, Gregoire Le Roy, Degouve de Nuncques, Gustave Kahn ve Khnopffa
esin kaynağı olmuştur. Jean Lorrain gazete fıkralarında, kendi estetik anlayışıyla örtüşen ünlü sa-
natçılara övgüler düzerken, Robert de Montesquiou'nun kaleme aldığı yazılar Moreau, Whistler
ve Bresdin'i "snop" çevreye tanıtıyordu.
Resim ve edebiyat arasındaki bu "uyumlar"a konuların seçiminde, benzer mitoslara ilgide de
rastlamaktayız. Ressamların esin kaynaklarını roman ya da şiirde bulmaları gibi, yıızarlar da mo-
dellerini resimlerden ödünç alıyorlardı. Örneğin, Jean Lorrain'in Yolların Prensesi (la Princesse
des Chemins), Mario Praz'ın belirttiğine göre, Burne-Jones'un tablosu King Cophetua and the Beg-
ger-Maidln, "gözlerinde uyanık ve kederli bir mavi yalım bulunan gençkızın fildişinden, kan lekeli
çıplak ayakları üzerinde özel bir ısrarla" duracak kadar düzyazısal yorumudur. Gustave Mo-
reau'ya gelince, aynı yazara Bizans'taki bir ayaklanmayı anlatan Günün Sonu (la Fin du Jour) adlı
kitabındaki kanlı sahnesi esinlendirmiştir: İmparatoriçenin, adı geçen kitapta betimlenen, süs re-
simlerindeki gibi mücevherlerle bezenmiş kesik başı, Moreau'nun "Orpheus'un Başını Taşıyan Ka-
dın" tablosunda yer alan Orpheus'un başına tuhaf bir şekilde benzemektedir. Ama, buna karşılık,
Burne-Jones'un Kendini Görevine Vermiş Perseus adlı tablosuna bakarken Swinburne'ün Her-
maphrodiıus adlı şiirini düşünmemek mümkün değildir. Natüralizm ve Empresyonizmin öğütledi
ği gözle ilgili (optik) gerçekten sonra, yaşamın derinliklerinin aktarılması ve yalnızca bakıştan ge-
len hayranlıkla yetinmeme gereksinimi kendini duyumsatmaya başladı. Bu içsellik araştırması sa-
natçıyı kendi bilinçaltına kadar götürdü. Görsel imge, dile gelmezin simgesi olmaya alıştı. Bu ge-
reksinimleri ilkin Redon dile getirmeyi denedi. Bu konuda şunları yazmaktadır: "Sanatta, bilinçal-
tının ortaya çıkışına uysalca boyun eğerek her şey yapılabilir."
Romantikler bu iç dili fırça ya da çelik kalemle aktarmak için aynı temalara başvurdular: Bü-
tün görünüşleriyle kadın, iffetsiz ya da baştan çıkartıcı, karşı konulmaz kadın, ülküsel kadın, çiçek
kadın; bütün türleriyle ve Yeni Üslup'un (Art nouveau) bütün üslup denemelerine göre çiçekler;
Erotizm; ölüm; ve bütün sapkınlıklarıyla şeytan: Sadizm ve şehvetperestlik.
Bu sembolist döneme kadın egemendir. Bu alanda iki karşıt.eğilim çarpışmaktadır: Biri, ülkü-
sel, saf, temiz, dinsel duygularla dolu, ya da yalnızca uzak (erişilmez) kadını sunan eğilim; öteki,
erkeği kötülük ve yıkıma sürükleyen ahlaksız ve lanetlenmiş kadını öven eğilim.
Puvis de Chavannes'ın kadınlarının masum çıplaklığı Umufu (/'Esperance), kır hayatını, koru-
yucu erdemleri simgeler. Maurice Denis'nin dinsel duygularla donanmış kadınları aile hayatından
hoşlanırlar. Gauguin'e gdinı;e, ideal dişiyi, uygarlıktan uzak Markiz Adaları'nda ve Tahiti'de, basit
ve ilkel vahinelerde (Tahitili kadın; eş, metres) ~radı. Paul Serusier'nin Bröton kadınları, Paul
Ranson'un çiçek koklayan ya da süslenewkadıırlıım, gene aynı şekilde. Aman-Jean'ın düşçü! ve dü-
şünceli gençkızları ya da Le Sidaner'nin kırlafda dolaşan gençkızları bu ülküselleştirilmiş kadının
48
Sanatçılar ve Sembolist Resmin Büyük izlekleri
411
Resim, Gravür ve Heykel
Sphinx) adlı tablosunda, kadın başlı, kadın memeli sfenks kendisine dudaklarını sunan bir deli-
kanlının göğsüne aslan pençeleriyle sarılmak tadır.
Moreau bu şeytansı güzelliği ilk mitoslarda arar: Sanatçının kafa sında canlandırdığı acımasız Ebe-
dı Dişi'nin somut ö rnekleri yalnızca Salome, Helena (Helene) ve Sfenks'le sınırlı değildir. Yaptığı se-
çi m marazı şe hveti ve dertli güzelliği kapsayan konulara, aykırı aşklara uzanır. Dalida, Galateia, Pasip-
hac, Semele, Leda ya da Europa (Europe), Hırçın'ın (A Rebours) kahramanı Des Esseintes örneğinde
o lduğu gibi dönemin dek adan larını kendisine çeken soğuk güzelliğin simgeleridirler. Des Esseintes'in
( Huysmans' ın yara ttığı roman kahramanı) benimsediği iki Moreau tablosunu irdeleyen ve Salome'yi
betimleyen Huysmans, Yahudi prensesin kişiliğinde aynı karşı konulmaz kadın tipini görmektedir:
"Sürekli şehvetperestliğin simgesel tanrıçası, ölümsüz Hystreia (isteri) tanrıçası, irade yitiminin (kata-
lepsi) bütün güzellikler arasından seçerek, etini katılaştırıp kaslarını sertleştirdiği lanetli Güzellik, tıp
kı ilkçağın Helena'sı gibi ke ndisine ya klaşan, kendisini gören, kendisine dokunanları zehirleyen kor-
kunç, duyarlıksız, sorumsuz, duygusuz Hayvan".
Bu mitoslaşmış kadın kahramanlar, dış dünyadan alabildiğine kendini çekmiş olan Gustave Mo-
reau'nun meczup evrenine uymaktadır: "Yalnızca iç duygum ebedi ve su götürmez bir biçimde kesin
görünüyor", diyerek bunu kendisi de doğru lamaktadır.
Yeni Üslupçular'a (Art nouveau) ya da Judendstil'e yakın sanatçılar kadın yüzünü, kışkırtma ve
ahlak bozukluğunun egemen olduğu bir biçemlemeye (stylisation) dönüştürürler. Saflık ve temizliği
yalnızca Maillol'ün Yıkanan Kadınları yansıtırken, Beardsley'in kadınl arı utan mazlık ve şehvetpe
restliği simgelerler. Beardsley, göstermeciliği (teşhirciliği) ve d oruk noktasında bir Priapos<4 >tapımını
(un culte priapique exacerbe) uygular. Klimt ve Mucha 'nın uygunsuzluk bakımından bu düzeye ulaş
mayan kadınları, tıpkı Georges de Feure'ünkiler gibi, her şeye karşın başdöndürücü, kışkırtıcı ve ma-
razıdirler. Ônrafaelcilerden doğrudan etkilenmiş olan Khnopffun fırçasından, yaban kedisi kadın,
bütün varlığıyla kendisini cinsel zevke teslim ederek erkeğe egemen olan baştançıkartıcı kadın doğdu.
İlk yıllarının yaşanmış trajedisinin izlerini Munch ömrü boyunca taşıdı; kötümserliği.yarattığı yüz-
lerin solgun ve sa nrılı ifadesine damgasını vurdu. Ona göre kadın, sahip olduğu nitelikleri hayvanlığı
nı ve nefsine düşkünl üğünü kullanarak e rkeğe kabul ettiren bir "vampir", bir yiyip bitiricidir, gebe kal-
ma anında (Madonna) bile ölümün imgesidir.
Odilon Redon'a gelince, içinde tedirginlikler bulunan daha gizemli bir sanatın peşi ndedir. Bu gi-
zem gereksinimi, bu bilinçaltından doğan dünyalar araştırması, kadına büyüleyici, aynı zamanda kor-
kunç davranışlar getirir; kadın bizi öteki dünyanın gizlerine doğru sürükler.
Daha az meczup (visionnaire) olan Felicien Rops'la ilgili olarak, Goncourt' un Günlük'ünde şu sa-
tırları okuyoruz: "Çağdaş kadının acımasız yanını, katı bakışını ve onun.erkeğe karşı olan saklanma-
mış, gizlenmemiş ama bütü n kişiliğinde açıkça görünen kötü niyetini resimlerken gerçekten uzdilli-
dir." Rops'la birlikte şeytanata parlık'a ulaşırız: "Şeytana taparlığı, buluşlar olarak, simgeler olarak, do-
kunaklı ve güçlü, acımasız ve üzgün bir sanat olarak, gerçekten benzersiz olan hayranlık uyandırıcı
ağaçbaskılar halinde kavradı ve onu özetledi", diye yazmaktadır Huysmans.
Rops "yüzyıl sonu"nun bir dönemini temsil ederken, Ensor da onun bir başka dönemini, Maskeleri
ve çılgın bir kalabalığın küfürler yağdırdığı lsa'sıyla, yüz buruşturan, alaycı yanını simgeler.
Vampir kadına, çıplaklığını yılanın kıvrımlarına sunan görüntüsüyle, Franz von Stuck'un tab-
lolarında rastlıyoruz; ayrıca, Toorop'un, cinsel isteğin, doyumun bütün türlerine katlanan cinsel is-
teğin bütün biçimlerini onayan nişanlılarında da tanırız bu vampir kadını.
(4) Lampsakos'un (Lapseki) büyük tanrısı. Bağları, bahçeleri kem gözlere karşı koruyan, üreme ve çoğalma yı simgeleyen; kendi
uzunluğunda bir erkeklik organıyla ünlü tanrı. Fa llusTapımı. Şiir, resim, oyun için kullanılan "müstehcen" deyimi (la Pria-
pee) Priapos'tan kaynaklanır. (Çcv.)
Sanatçılar ve Sembolist Resmin Büyük İzlekleri
Böcklin'le birlikte Ölüler Adas(na (ile des Morts) doğru yola çıkarız, bilinmezliklerin gizli ül-
kesine, Keller gibi daha başkalarının onu izledikleri yola dalarız. Buna karşılıkt Oerkinderen, Gal-
len-Kallela, Klinger, Von Marees, bizi insan kırımının kargaşasına ya da Henry de Groux'nun Bü-
yük Karışıklıl<ında (le Chambardement) ol duğu gibi kıyamet sahnelerine sokmak için tarihten,
eski efsanelerden esinlenirler.
52
Sembolist Resmin Kuramcıları
PiERRE Puvis
DE CHAVAN"lf5:
Umut.187l'c
doğru.
53
. Resim, Gravür ve Heykel
54
Aman-/eaıı
55
Resim, Gravür ve Heykel
lar aydınlatıyordu, piyano çaldığı zaman yanında bir rındaki figürlere akraba. Bununla birlikte kesinlikle
iskelet otururdu. Hazcılar Kulübü'nün yandaşı olan kişisel!"
Beardslcy yakasında solmuş bir gül taşırdı. Kara bü- Vereme yakalandığı için İngillere'den ayrılıp Gü-
yüyle ilgilenen sanatçı, konuklarını İngiliz beğenisi ney Fransa'ya yerleşen sanatçı, burada yirmi altı ya-
ne göre yorumladığı erotik Japon estaınplarıyla (bas- şında öldü.
kı örnekleriyle) kaplı bir salona alırdı.
B. Rcade: Aııbrey Heardsley, Londrcs et Ncw York, t 96 7
Berııard Champigneulle onunla ilgili olarak şun - E. Skasa Weiss: Aııbrey Beardsley, Zeichııwıgeıı, Felda-
ları yazıyor: " Doğuştan grafikçi. Kendisini iki boyut- fing 1968 - G. Herse her: Aııbrey IJetırtlsley, Paris 1972.
56
Bernard
57
Resim, Gravür ve Heykel
diği tablodan da anlaşılacağı gibi dinsel sanattan stiitte r: "Emile Bernard - Schüler oder Lehıer Gaugu-
esinlenmeye başladı. Sembolist yazın çevreleriyle iııs?", in Das Kunstwerk, 1957 - P. Mornand: Emile Ber·
ııard et ses amis. Geneve, Callier 1957. · John Rewald:
ilişki kurdu, M oreas'ın /es Cantilimes, Remy de Go-
"Emile Bemard", in Noııveaıı Dictionııarie de la peiıııure
urmont'un Ymagier ve Baudclaire'in Fleurs du moderne, Paris, Hazan 1963.
Mafini resimledi.
BESNARD Albert (Paris 1849 · Paris 1934). Önce
Jean Rremond daha sonra da Cabanel'in öğrencisi
olan Besnard, Korinthos Tiranı Timophanes'in Ölü-
mü (la Mart de Timophane. tyran de Corinthe) adlı,
Güzel Sanatlar Okulu'nda sergilenen tablosuyla Ro-
ma Büyük Ôdülü'nü kazandı. Bu ödülü kazananlara
ayrılan Villa Medicis'te kalarak Roma'da dört yıl ge-
çirdi. italya dönüşü Paris'tc kısa bir süre kaldıktan
sonra Londra'ya geçti, bu kentte yaşad ığı iki yıl ön-
rafaclcilerin yapıtlarını tanımasına olanak sağlad ı ve
on ların etkisinde kalma sına neden oldu. Fransa'ya
dönüşünde, 1883 yılında Kimya Okulu'nun holünün
dekorasyonunu, 1886'da da 1. Bölge Belediyesi'nin
evlenme salonunun dekorasyonunu üstlendi. Bunla-
rı başka çalışmalar izledi. Paris Belediye Sarayı 'nın
bilimler salonunun tavanı (1890), Sorbonne'un kim-
ya amfitiyatrosu ve Pelit Palais'in kubbesi örnekle-
rinde görüld üğü gibi bu çalışma larınd a n bazıları
sembolist esinlidir. Dekoratif Sanatlar Müzesi için
yapt ığı ünlü Mutlu Ada (L'lle heurcusc) panosu ya
da Comcdic Française'in tavanı örneklerinde olduğu
gibsi lirik ve bczckci anlayıştan kaynaklanan çalış
maları da vardır.
Büyük bezemelerinin yanısıra, Besnard bir yüksek
sosyete portrecisiydi. 1893 yılında Cezayir ve 191 O
yılında Hindisıan 'a yaptığı geziler, ona renkçi yete-
neklerini kanıtlayan tablolar esinlendirdiler ve ken-
disine büyük bir başarı sağladılar. Michel Leroy sa-
na tçı yla ilgili olarak şunları yazıyor: "Pitıoreske olan
sevgisi, çok keskin görüşü, renk ve kompozisyon bil-
gisi karşılaştığı manzaraları tuale aktarmada başarılı
olmasına yolaçtı; birçok desen ve taslak yaptı, notlar
58
IJöcklin
59
Resim, Gravür ve Heykel
61
/?esim, Gravür ve Heykel
62
Carriere
1861 yılınd a William Morris, Londra'da ilk kez ev di. 1877 yılında, 1887 yılına kadar her sergisine katı
dekorasyonu için gerekli şeylerin (mobilya, camre- lacağı Grosvcnor Gallery'nin ilk sergisine yedi yapıt
sim, seramik, mobilya kumaşı, sanat nesneleri) satı l la katıldı. Giderek artan ünü bu dönemde lngiltere
dığı bir mağaza açtı. Sadık dostları Philip Webb, sınırl arını aştı. 1894 yılında, bir ün ve her türlü ödül
Rosseııi ve Burne-Jones kendisine katıldı. Röylecc döneminin başlangıcı olarak baron eı unvanını aldı.
Burnc-Jones küçük topluluğa girmiş oldu. Hayatının son döneminde, konularını edebiyattan
1859 ve 1873 yılları arasmda ltalya'ya birçok yol- a ldığı büyük kompozisyonlar yaptı.
culuk yaptı, bu sayede Mantegna, Ro tticclli ve Mic-
D. Cecil: Bııme-Joııes et /"iııflııence des prercıp/ıaı!liıes, Pa-
he l -A nge'ın yapıtl arın ı daha iyi uınımak o lanağı bul-
ris 1972 • M. Harrison eı Waıers: 1/ıırııe-Joııes, Londres
du. Runun sonucu olarak üslubuna yeni bir etki gir- 1973 - K. Löcher: Der I'erseıı.f·Zyklııs voıı Edward Bııme
di. Joııes, Sıuııgan 197 3 · K. Löcher: Tlıe Paiıııiııgs, grap/ıic
1864 yılında Old Watcrcolor Society'ye üye seçil- aııd decoratiı•e work of Sir /odward Rıırııe-Joııes, Londres
EnwARD BLR'iE·Jo,t,. Sponsa da 1.ıbaııo 189 l CARRIERE Eugene (Gournay, Seine-et-Marne 1849
- Paris 1906). Başlangıçta, Strasbourg'da taşbaskı (li-
tografya) i şçisi olan Eugene Carrierer Paris'e gelip
1876 yılına kadar Güzel Sanatlar Okuİu'nda Caba-
ncl'e öğrenci li k yaptı . 187 1 yılında, Dresden'de bu-
lunduğu sırad a Rembrandt'ı keşfetti. 1877 yılında
evlendikten sonra, Londra 'ya gitti. Burada Turner'in
resimlerinin etkisinde kaldı. Bu etkiyi, Carriere'in
baz ı yapıtla rının boğuk havasında görüyoruz.
63
Resim, Gravür ve Heykel
64
Craııe
kompozisyonlarda yoğunlaştırdı. Bu duyarlı sanatçı, nin ateşli yandaşlarından biri oldu ve William Mor-
kendine özgü bir alanda, hem dingin hem de melan- ris'le birlikte, döneminin dekoratif sanatının yenileş
kolik bir ortamda kendisini devindiren saf duygula- tirilmesine katkıda bulundu. Duvar kağıtları çizdi,
rını dile getirmeyi başardı. birçok kitap resimledi ve lllustration decorative des
livres, Bases du dessin ya da Necessites de /'art deco-
Gabriel Seailles: Eııgeııe Carriere, Paris 1922 - J.R. Carri- raıif gibi kitaplarda kuramsal düşüncelerini açıkladı.
ere: De la vie d'Eııgeııe Carriere, Toulouse 1966.
Dekoratör olarak, en alışılmış nesnelerden bezekle-
65
Resim, Gravür ve Heykel
66
Delville
Magritte'in Işıkların Gücilyle (l'Empire des lumie-
res) karşılaştınrl a r. Degouve de Nuncques bizi için-
de "ne insana, ne de duygularına bir yer bulunan"
bir dünyaya sokar.
A. De Ridder: William Degoıı ve de Nııncqııe,~ Bruxelles
1957.
67
Resim, Gravür ve Heykel
68
Den is
lüğünc geçirdi. Lisenin bitiminde, babası Julian Aka-
demisi'ne girmesine izin verdi ve Maurice Denis,
Güzel Sanatlar Okulu'nun giriş sınavına hazırlan
maya başladı. Julian'da Serusier, Ranson ve Bon-
nard'la dostluk bağlan kurdu ve Condorcet'den ta-
nıdığı Viıillard ve Roussel'i tekrar buldu. Bu genç
sanatçılar, sembolist şairler, besteciler ve öncü tiyat-
royla yakın ilişkileri olan nebiler topluluğunun çe-
kirdeğini oluşturdular. Bunun sonucu olarak, Mau-
rice Denis, Remy de Gourmont' un oyunu Theo-
dafnın dekorlarını yaptı.
iki önemli karşılaşma gelecekteki üslubunu sapta-
dı: Redon ve Volpini sergisinde gördüğü Gauguin'in
yapıtı. 1890 yılında nebi hareketinin bildirisini ya-
yınladı, resimlerini Le Barc de Boutteville galerisin-
de sergiledi ve bağımsızlar sergisine katıldı. Dostu
Lugne-Poe'nun yeni kurduğu Theatre de l'Oeuvre
için dekorlar ve kostümler hazırladı, aynca De-
bussy'nin müziği üzerine Maeterlinck'in Pelleas ve
Melisande'nın program kapağını yaptı. 1895 yılın
dan başlayarak sık sık ltalya'ya gitti. 1903 yılında
Serusier'yle birlikte Almanya'ya gidip Beuron ma-
MAURİCE DENİS: Keııdi Porcresı. 1896
69
Resim, Gravür ve Heykel
nastınnda geometri ve "kutsal ölçüler"e dayalı Bene- (1943) adlı kitaplarında topladığı birçok makale k~-
diktin sanatının tekniğini inceledi. K.X. Rous:;t:l'le lenıe aldı.
birlikte, Provence'ta, Cezanne ve Renoir'la tanıştı.
"Klasik sanat"ı tartışarak, Andre Gide'le Roma'yı S. Barazetti-Demoulin: Maurice Denis, 25 ııovembre /970
- 13 novembre /943, Paris 1945 - P. Jouve: Noıice sur la
gezdi. vie et lts ıravaıuc de Maurice Denis, Paris 1959 - A. Teras-
1908 yılında, Ranson Akademisi'ne öğretmen ola- se: Maurice Deııis, inıimiıes, Lausaııne 1970.
70
Dore
DERKINDEREN Antonius Johannes (Bois-lc-Duc DORE Gustave (Strasbourg 1832 - Patis 1883). Üç
1859 - Amsterdam 1925). ilk resim derslerini Bois- ressam ve gravürcünün sembolist sanatçılar üzerin-
le-Duc'te daha sonra da Delft'te izledi. Ardından de belirleyici bir etkisi oldu. Bunlar Gustave Dore,
Amsterdam Rijksacademie'ye yazıldı . 1883-1884 yıl Bresdin ve Victor Hugo'dur. Uyuyan Orman Güze-
lannd a, Brüksel Akademisi'nde Toorop'un okul ar- li'nin, Atala'nın sarmaşan ve balta girmemiş orman-
kadaşı oldu. Genç yaşta tanıdığı Wagner opera ların ları yla san lı şatosundan, çı lgın Roland ' ın şöval yele
dan, değişik sanat biçimlerinin uyuşumundan (plas- rine, Yaşlı Gemicinin Şarkısı'nın hayalet gemisine
tik, edebiyat ve müzik) birçok olanak sağlanabil ece kadar, fantastiğin Sembolizme karıştığı Dore'nin ki-
ği sonucuna vardı. Ruskin, Morris ve Violet-lc- tap resimleri nice düş üretmiştir. Coleridge, Tcnny-
Duc'u okudu; bu yazarlar, onun, sanatların kaynaş son ve Edgar Poe'nun kitaplarına yaptığı resimler
masının dirlik verdi ği bir ortak yaşamı kapsayan sa- bir sembolistin yapıtları olabilir. Philippe Jullian'ın
nat düşünün somutlaşmasına yardımcı o ldular. ltal- bize dediğine göre, Karga için yaptığı gravürler
ya 'da Giotto'yu, Paris'tc Puvis de Chavannes'ı keşfet onun başyapıtıdır. İlahi Komedı'ye yaptığı resimleri
ti; bu sanatçılar ona Amstcrdam rahibeler kilisesi- nasıl tanımlamalı? Bu konuyla ilgili olarak Marcel
ııinkiler benzeri anıtsal dekorasyonları csinlendirdi- Bıion Art fantastiqu<!te (Fantastik sanat) şunları söy-
ler. Rönesans İtalyası 'nın büyük kompozisyonlanna lüyor: "Dante'nin sanatı, onun kişiliğinde, üç bölü-
ya kın olan yeni bir üslup araştırmasını, Walter Cra- mün "ezgiler"inden kaynaklanan büyüklük, görkem
nc'den etkilendiği resimlemeci sa natına da yansıttı. ve kutsal dehşetin bilincinde olan bir yorumcu bul-
13. Spaaııstra-Polak: Heı Simbolisme, Amstcrdam 1967. du: Dore tamusal fantastikte çok başarılıdır, ve eğer
71
Resim, Gravür ve Heykel
72
Ensor
ENSOR James (üstende 1860 - üstende 1949). tende'deki atölyesine bağlıdır. Bebek ve fetişlerden
Kendisini tanıyanlar için, Ensor'un anısı , babasının oluşan şaşırtıcı bir elden düşme eşya panayın lsa'nın
kabuklu hayvan dükkanının üzerinde bulunan Os- Brüksel'e Girişinin (Entree du Christ iı Bruxelles)
73
Resim. Gravür ve 1/eyke/
kaynaşan kalabalığını çevreliyordu. Gönül gözüyle maskelerden yararlanmaya daha o zamanlar başla
görme (meczup) yeteneği, kendisine göre, beşiğinde dı. 1888 yılında gerçekleştirdiği /sa 'nın Brüksel'e Gi-
yattığı sırada, denize bakan açık pencereden büyük rişı'yle imgelem gücünü ve yeteneğini kanıtladı. O
bir deniz kuşunun odaya girerek beşiğe çarpmasıyla dönemde gravüre başladı. Bazı bakımlardan sembo-
list olan Ensor, ifade biçimi olarak empresyonistlere
yakındır. Flaman imgelemi ve alaycı mizahı, Bosch
ile Bruegel geleneği içinde yer alır. Daumier'nirr sa-
dık bir ardılı olarak, yönetim ve yargı organlarıyla,
doktorlarla, yargıçlarla, jandarmalarla ve politikacr-
larla acımasız bir neşe içinde alay eder, gülünçle~ti-
rir onları. Kendisini de gülünçleştirir. Ününe karşın,
kurucu üyelerinden biri olduğu Brüksel XX sergileri
de aralarında olmak üzere sergilere sık sık kabul
edilmedi ve 1898 yılında la Plume'de açtığı sergi ba-
şarısızlıkla sonuçlandı. Kendi içine kapandı ve yeni-
leşme kaygılarına kapılmaksızın kendisi için önemli
olan temalara döndü. Daha sonra, nihayet, gerçek
üne kavuştu ve 1929 yılında, Brüksel Güzel Sanatlar
Sarayı'nda açılan parlak bir anma sergisinden (ret-
rospektiO sonra baron unvanını aldı.
74
fanlin-Lalour
FABRY Emile (Verviers 1865 - Brüksel 1966). Res- gilterc'yc sığındı. Emile Fabry, sembolist dönemi bo-
sam, dekoratör ve taşbaskıcı olan Fabry, Brüksel yunca, insanlığın yazgısının ağır bastığı allegorik re-
Güzel Sanatlar Akademisi'nde Portaels'in öğrencili simler yaptı. Yüz yıl yaşamış olmasına karşın ölüm-
ğini yaptı. Sembolist şiir ve tiyatronun güçlü etkisin- den her zaman korktu ve geçen zamanı yansıtmaya
de kaldı ve sanatının belli bir döneminde çok belir- çalıştı. Zaten yapıtlarının adları da anlamlıdır: Ha-
gin bir biçimde Sembolizme yöneldi. Üslubu Blake yaıııı Çağları (Lcs Ages de la Vie), Güze Değgin (Au-
ve Füssli'den etkilendi. 1892 yılında, Jean Delville ve tomnal), Davranış/ar (les Gestes), Menzi/ler ve Dav-
Xavier Mellery ile birlikte Sanat İçin (Pour l'Art) ranışlar (!es Etapes et les Gestes), Yazgılar (les Par-
ques).
Fabry'nin üslubu çok kişiseldir: Kanlı-canlı varlık
lardan çok heykelleri akla getiren, çok sert çizgili
katı yüzler betimler. Gizemli ya da sanrılı karaltı l ar
tualin dibinden iyice belirerek tablolarına garip ve
büyüleyici bir hava verirler. Yüz yıl yaşayan Fabry
hayatının son gününe kadar çalıştı.
75
Resim. Gravür ve l leykel
1863 yılında , reddedilenler sergisine katıldı. Guer- rinde1ıı yansıtır. Onun bu esine bağlılığı ve buradan
bois Kahvesi'ne giderek emprcsyonistlerle dostluk kaynakla nan belirsiz ve bulanık hava, sembolist al-
bağları kurdu. Bu dönemde, çağın edebiyat ve sanat gının evrimine damgasını vurdu.
hayatının değerli bir ta nıklığı o lan "Sungular" Mme Fantin·Latour: Caıalogue de l'oeuvre compleıe
(Hommagcs) dizisini yaptı : Manet, Whisıler, Legros, (/849-1()()4) de Ftınıin-Laıour, Paris, 1911 -M.E. Tralba-·
Duranty, ChampOeury, Baudelaire ve kendisini bir ut: Riclıard Wagııer im Blickwirıckel fiiııf gro,,er Ma/er,
Henri Fanıin-Laıoureıc... Dortmund 1965.
araya getiren Delacroix'ya Sungu (l'Hommage De- a
lacroix); Verlaine, Rimbaud, Jean Aicard, Pc lad a n' ın ( 1) lskandinav mitolojisine göre savaşta ölenleri cennete
yer aldığı Mane/'ye Sungu; Chabrier, Vincent d'lndy götüren peri kızlan. (Çev.)
ve Adolphe Julian'ın göründüğü Wagner'e Sungu. FEURE Georges de (Paris 1868 - Paris 1928). Baba-
Bununla birlikte, o nu sembolist akıma en çok bağla sı Hollandalı, a nnesi Belçikalı. Yeni Üslup (Art nou-
yan özellik müzik temalarını konu ed indiği kompo- veau) ve çiçek kadın tapınmasına kendini adamış
zisyonlarıdır. Bir Wagner tutkunu olan sanatçı, Pre- sa natçı tipini temsil eden Georges de Feure Paris'te
lude de l ohengrin ve Scene de Tannhaüser gibi tab- doğdu. 1894 yılında Cheret ile çalıştı; suluboyaları
lolarında bestecinin opera konularını işledi. la Re- ilk iki Gül + Haç sergisinde çok beğe nildi. 1900 Ev-
vue wagneriennele işbirliği yapıp, dergide Bayre- rensel Sergisi'ndcki pavyonunun cephesini bezekle-
uth'ün büyük ustasıyla ilgili birçok pastel ve desen mesini ve mobilyalarını çizmesini isteyen Bing'le
yayınladı . Ustanın müziğ ini Ren'in Çiçek-K ız/a karşılaştı. De Feure çok yapmacık bir kadın tipini,
r(nda, kendilerini saran sislerden çıkan ve solgun grilerin egemen olduğu yumuşak renklerin uyumun-
biçimleri mavimsi orman içinde beliren Walkiri'le- da parıldaya n en değerli malzemeleri -alaca somaki,
76
Filiger
77
Resim, Gravür ve Heykel
da Brüksel'dc açıl an XX sergisine katıldı. 1892 yılın başlayarak, ulusal Kalevala destanını çok üslupçu
da, ilk Gül + Haç sergisine katılanlar arasın daydı. bezeme tekniğiyle yorumla dı . Araştırmalan aynı dö-
Burada sergilediği, Bizans iko nalarında n esinlenmiş nemde Serusier'nin Fransa'da yaptığı araştırmalara
gizemli guvaşlannı Alfred Jarry şöyl e değerlendirdi: ya kındır. Adolf Paulc, Gallen-Kallcla'yı Berlin'de
" Heykelliği ni sürdüren Tanrı yapıtı; hayvan devinimi toplanmış bulunan modernistlerin metafizik anlayış
lanna yaklaştırdı. Gallen-Kallela, bu kentte Edvard
Munch'la aynı anda sergi açtı. Daha sonra, Jugends-
78
Gauguin
GAUGUIN Paul (Paris 1849 - Atuana, Markiz Ada- oynamakta ve yılda kırk
bin altın frank kazanmayı
lan 1903). Annesi Aline, kadın özgürlüğü için yürüt- başarmaktadır. Bu nedenle çoğu empresyonist ol-
tüğü eylemle ünlü Flora Tristan ile doğumundan az mak üzere çağdaş ressamlann yapıtlarını güzel bir
sonra ölen bir lspanyol'un kızıydı. Aline 1846 yılın kolleksiyonda derlemeye başladı. Tanıştığı Pisarro
da Clovis Gauguin'le evlendi. 1851 hükümet darbe- onu resim yapmaya teşvik etti. ilkin bir hevesli, daha
sine karışmış olmasından şüphelenilen Clovis, aile- sonra tutkulu bir sanatçı olarak, zamanla kendisini
siyle birlikte Peru'ya gitmek üzere gemiye bindi, ama sanatına adamaya başladı ve Yeni Atina "toplulu-
bu ülkeye ulaşamadan öldü. Aline ve iki çocuğu Li- ğu"yla ilişki kurdu, resimlerini empresyonistlcrle bir-
ma'ya vardılar, ve 1855 yılında Fransa'ya geri dön- likte sergiledi. Gelecekteki resimlerini esinleneceği
düler. Genç Paul denizci olmak istiyordu. 1865 yı ve bazı natürmorılarına örneklik edecek olan Japon
lında, Rio'ya giden bir üç direkli gemiye dümenci
yamağı olarak bindi. Askerlik görevini donanmada
yaptı ve 1871 yılında terhis oldu. Annesi 1867 yılın
da öldü.
Empresyonistler ve özellikle Pisarro ile ilgilenen
uyanık bir kolleksiyoncu ve bir sanat meraklısı olan
79
Resim, Gravür ve Heykel
80
Gauguin
şılaştı.Hemen hemen aynı resimleri yaptılar, ve bu lında , büyük serüvenini yaşa mak üzere Tahiıi 'ye,
yanşmanın etkisiyle gelişme hızlandı. Kışın yaklaş dünyanın öbür ucuna hareket cııi. kendisine miras
ması üzerine, kendisini Arles'a çağıran Van bırakan amcasının ölümü üzerine 1893 yılında
Gogh'un yanına gitti. Bu iki insan, karşılıklı hayran- Fransa'ya döndü, büyük bir sergi düzenledi ama
lıklarına karşın birlikte yaşamak için yaratılmamış umduğunu bulamadı, karısını ve çocuklarını gör-
lardı. Bir akşam, kendini denetlemeyi tamamen yiti- mek amacıyla son kez Kopenhag'a gitti, ama karısı
ren Van Gogh elinde bir usturayla Gauguin'in üzeri- Meııe'ten- beklediği anlayışı göremedi. Bunun üzeri-
ne saldırdı, daha sonra evine dönüp kendi kulağını ne bir kez daha Brötanya'ya gitti. Satışlar da umut
kesti. Bunun üzerine Gauguin Paris'e döndü, Volıai kırıcıydı. Fakat gelecek paralara umut bağlayarak,
re Kahvesi'ne gidip-gelmeye başladı ve sembolist sa- 1895 yılında tekrar Tahiti'yc hareket etti. Yerli hal-
nat çevrelerine kabul edildi. Bu hareketin içinde bu- kın onu hayal kınklığına uğratmamasına, Tahitili
lunan yazar ve sanatçıların (Aurier, Morice, Redon, kadınların uysal ve sevecenliklerine karşın, buradaki
Carriere, Moreas, Mirbeau) tartışmalarına katıldı. Fransızlar'da kendisini anavaıandan kaçırıaı:ı baya-
Mallarım: ona hayranlık duyuyor ve destekliyordu. ğılıkları görüyordu. Haksızlıkları düzeltmek istedik-
Ama Gauguin bir yerde durmayı beceremiyordu. Po- çe yöneticilerin öfkesini üzerine çekiyordu. Fran-
uldu'ya yerleşmeden önce üçüncü kez Pont-Aven'e sa 'dan beklediği paranın gelişi gecikmişti, güç bir
gitti. dönem yaşadı ve intihara kalkıştı. Tahiti'nin gizemi-
Bununla birlikte, tedirgin edilmeden yaşayabilece ni yitirdiğini düşünerek Markiz Adaları'na gitti. Fa-
ği bir ülkenin özlemini çekiyordu. Dostlarını sefer- tu-lva adasındaki Atuana'ya geldi. Temm!JZ 190t'de
ber edip yapıtlarını satışa çıkardıktan sonra, 1891 yı- Charles Morice'e şunları yazıyordu: "Gelecek ay son
81
Resim, Gravür ve Heykel
bir umutla hala yamyam sayılabilecek Fatu-İva'ya istemektedir, ve bu ilkel yaşama dönüş, Gauguin'in
yerleşmeye gid-.:ceğim. Bu tamamen yabanıl ögenin, zamanında henüz çekird°ck halinde olan sanayi uy-
bu eksiksiz yalnızlığın, imgelem gücümü gençleştire garlığına karşı çoğumuzun hissettiği tiksintinin bir
cek son coşku yalımını ölümümden önce bana vere- habercisidir.
ceğini ve yeteneğimi sınırlarına ulaştıracağını sanı Kar Altında Bröton Köyü (Village breton sous la
yorum." Jandarmalarla, Katolik misyonun temsilcile- neige) adlı ikinci tabloyu, şair Victor Segalen ölü-
riyle yeni dalaşmalar başladı. Giderek yerlileri Avru- münden sonra ressamın kulübesindeki resim sehpa-
palılar'a karşı daha çok savunmaya gayr~t etti, bu da sının üzerinde buldu. Bu resme dayanarak, sanatçı
yetkililerle sonu gelmez çatışmalara yol açtı. Tüken- nın ölmeden önce, Avrupa ülkelerini özlediği ve
miş, kimilerinin tedirgin edici davranışlarına, hatta bunları yaşatmak gereksinimi duyduğu sonucuna
kinlerine hedef olmuş durumda, 8 Mayıs 1903 günü varıldı. Fakat Germain Bazin'e göre gerçek farklıdır:
kulübesinde tek başına öldü. "Gauguin ya lnızca modele göre çalışmıştır. Fakat bu
Gauguin'in bunalım ve özlemleri konusunda bizi tablo ile, Tahiti'ye dönmeden, 1894 yılı kasım-aralık
iki anahtar tablonun aydınlatabileceğini söyleyebili- aylarında Brötanya'da yaptığı resimler arasında ya-
riz: Birincisi, 1897 yılında yaptığı Nereden Geliyo- kın benzerlikler vardır... 1894 kasım ve aralık ayla-
ruz? Neyiz? Nereye Gidiyoruz? (D'ou venons-nous? rında Brötanya'ya çok kar yağdı ... Ama Gauguin bu
Que sommes-nous? Ou allons-nous'?) adlı tablosu, tabloyu Atuana'da tekrar ele almak gereksinimini
1898 yılı başlarında kendisini zehirlemeye kalkıştığı hissetti; gerçekten de, resimdeki gökyüzünde görü-
dik~ate alınacak olursa, onun resimsel vasiyetname- len gri-mavi ton ile pembe, ressamın Markiz Adala-
si, ölmeden önce gerçekleştirmek için bütün varlı n 'ndaki paletinde bulunmaktadır."
ğıyla sarıldığı en son yantısıdır. Bununla ilgili olarak Gauguin'le resim, nesnesini kökten değiştirdi. Dış
şunları söyler: "Ölmeden önce, kafamda taşıdığım dünyayı betimlemek yerine, ressamın iç dünyasına
büyük bir resmi gerçekleştirmek istedim, ve bütün döndü. Gauguin kuramını birkaç özlü cümleyle
ay boyunca, geceyi gündüze katıp . görülmemiş bir açıklamaktadır: "insanların yazılarına bakıp kimine
coşkuyla çalıştım." Son yılların bütün araştırmaları içten, kimine de yalancı denilebilir; niçin... çizgiler
bu yapıtta özetlenmiştir. "Bütün düşüncelerinin, ve renkler de bize sanatçının kişiliğine ilişkin ipuçla-
duygularının , bunalımlarının özeti olacaktı bu, der rı vermezler mi? Doğru çizgi sonsuzu verir, eğik çiz-
Georges Boudaille, Sonsuza dek yanıtsız kalacak bir gi yaralıyı sınırlandırır." imgelem gücü haklarına ye-
büyük soru ve aynı zamanda bir yaşam felsefesi." niden kavuşur; Cezanne'ın uyarısı ve Emile Ber-
4,50 m. uzunluğu ve 1,70 m. yüksekliği ile alışılma nard'ın sunduğu örnek, seçtiği yeni yolda doğrular
mış boyutlu bu uzun tablo, insanlığın yazgısı üzerine onu. Bunun dışında, görünür olanla yetinmez ve
umutsuz bir düşünme eylemi ve uygarlığımızın red- kutsala döner. Bir başka gerçeğin gizemine karşı du-
didir. Gauguin, çağına olduğu kadar, greko-laıin uy- yarlıdır, ve Tahiti'de Hıristiyan ikonbilimine bir
garlığımıza ve usculuğumuza karşı çıkmaktadır. Bir "mahori" yorumu getirecektir. Noa-Noa adlı tablo-
barbar, Rousseau'nun gözdesi "iyi Yabanıl" olmak sunda Tahiti inançlarına başvurur.
82
Grasset
Rene Huyghe'le birlikte şöyle bir sonuca varabili- GRASSET Eugene (Lozan 1841 - Sceaux 1917).
riz: "Pek az insan böyle kendi zamanının dışına çı Fransız vatandaşlığına geçmiş olan bu İsviçreli, ken-
karak, tehlikeli ama zorunlu bir geri çekilmeyi cesa- dini özellikle grafik sanatlara adamadan önce Viol-
retle sağlayarak, Gauguin benzeri geleceği önceden let-le-Duc'ün yönetiminde ilkin mimarlık öğrenimi
sezebilmiştir: Resme kendi has özelliğini kazandır gördü. Ama değişik alanlarda da pek ender görülen
mak için onu görünenin sınırlamasından kurtararak, bir ustalık gösterdi: Vitray, mobilya, kumaş, duvar
kübizmden soyut sanata uzanan güçlü akıma yollar kağıdı, taşbasması. O dönemde çok moda olan Ja-
hazırladı; resmin telkin edici ve böylece ruhun gizle- pon gravürlerini tutkuyla inceledi. 1883 yı lında, la
rini sezdirici bir nitelik kazanması için betimleyicili- legende des quaıre fils Aymon (Dört Aymon Oğulun
ğinden vazgeçmesini isteyerek... bilinçaltının sınırla Efsanesi) için yaptığı kitap resimleriyle birlikte orta-
rını _aşmayı denediği zaman, Fovizm ve Ekspresyo- ya çıkan arabesklerin (girişik bezeme) karıştığı üslu-
nizmden Sürrealizme geçen anlatımsal akımın geliş bu üzerinde Ukiyo-e'nin belirleyici bir etkisi olmuş
mesine katkıda bulundu." tur. 1892 yılında Gül + Haç sergisine (Salon de la
Rose + Croix) katıldı ve resimlerini Brüksel'de Libre
C. Motice: Paul Gauguiıı, Patis 1919 - J. Rewald: Paul Esthctique'te (Özgür Estetik) sergiledi. Paris Resim
Gauguiıı, Patis, Londres et Toronıo 1938 • E. Bernard:
Okulu'nda öğretmen olan bu doğa aşığı bu alanda
Souveııirs iııediıs sur l'anisıe Paul Gaııgııiıı et ses compag-
ııoııs, Lorient 1941 - M. Malingue: Gauguiıı, le peinıre eı Galle'ye yetişti ve 1897 yılında Bitki ve Bezekcil Uy-
son oeuvre, Paris 1948 • J. Leymarie: Gaııguiıı, Lausanne gulamaları (la Plantc et ses applications omementa-
1950 • B. Dorival: Pau/ Gaugııin, l'ans 1954 - U. Wil- les) adlı, bitkiyi Yeni Üslup'un temel ögesi olarak
densıein: Gaııgııin, sa vie, soıı oeııvre, Paris 1958 - R.
gösteren bir kitap yayınladı. Zaten vitrayları da her
Huyghe: Gauguin, 1959 • G. Boudaille: Gaııgııin, Patis
1963 · W. Jaworska: Gaııguin eı /'eco/e de Poııı-Aveıı, Ne- zaman kadın ve çiçekten esinlenmiştir. Giderek taş
uchaıel 1972. basması, afiş ve kitap resimleme alanında uzmanlaş-
83
Resim, Gravür ve Heykel
84"
Gua/ Queralt
1888 yılında, büyük haşan kazandığı oranda ağır adlı bir kitap yazıp önrafaelci anlayışa göre resimle-
eleştirilere hedef olan "Hakarete Uğrayan lsa" (le di. "Tcatro intimo"yu kurdu ve XIX. yüzyılın son yıl
Christ aux outrages) adlı tablosunu yaptı. ilkin larında yönetmen ve dramatik sanatlar öğretmeni
Brüksel'de sergilenen bu tablo, 1892 yı lında Paris'te olarak kendini kabul ettirdi.
sergilenince birçok ressam ve yazarın hayranlığıyla Tiyatro alanında reform yapmaya çalıştı ve tiyat-
karşılandı. Henry de Groux, çağının trajik niteliğini ronun en ilginç yenileştiricilerinden biri sayıldı. Öyle
en iyi yorumlayan ressam olarak kabul edilir. Allc- ki, Barselona'da yaptığı çalışmalar nedeniyle Jacques
gorik, dinsel ya da tarihsel kompozisyonlardan son- Copeau'yla karşılaştırılır. Gerçekten de, tiyatroyu
ra, büyük boyutlu resimlerinde olduğu kadar canlı Natüralizmden kurtaran, dekor ve aktörün oyun tar-
lonlann ağır bastığı pastellerinde de 1914-1918 sa- zının sürekli olarak sadeleştirilmesine yönelen Avru-
vaşının tanığı oldu: Korkunç yağma, yangın, mülte- palı yönetmenler arasında yer almaktadır. Çalışma
cilerin göçü sahnelerinde ölü ve iskelet yı ğınları. ları, sembolist hareketin bir parçası görünümünde-
Birçok taşbasma dizisi oydu, Peladan'ın Gizli Ki- dir. Gerçekten de, yalnızca Wagncr'c karşı büyük bir
tabı için resimler yaptı; Baudelairc ve Wagner'in hayranlık beslemekle kalmadı, fakat Paul Forı'un
büstlerini yonttu. Theatrc des Arts'daki ve Lugne-Poe'nun Theatre de
l'Oeuvre'de deneylerini gördü. Giriştiği tiyatro refor-
M. Schmitz: Herıry de Groux, Brııxelles 1943.
munda Maeterlinck'ten yola çıktı: Pompeu Fab-
re'nin Katalan geleneğine uygun olarak L'İntrus<!ü
(Çağrılmadan Gelen) İspanya'da sahneye koyan ilk
GUAL QUERALT Adria (Barselona 1872 - Barselo- kişi oldu. Maeterlinck'e olan bu bağlılık birkaçyıl
na 1944). Sembolizm İberik ülkelerinde pek az yan- sürdü. Katalanlar, onun ve oyuncularının sayesinde,
daş buldu. Katalonya'da bu hareketten yana olduğu lnterieur ve Monna Vanndyı görmek olanağına ka-
nu söyleyebilen bir tek ressam buluyoruz. vuştular. 30 Ocak 1899 günü, kurucusu olduğu Te-
Pedro Borell'in öğretmenliğini yaptığı Barselona atro lntimo, lnterieur ile Gual'ın oyunu 8/ancafoı'un
Güzel Sanatlar Okulu'nun derslerini izledikten son- sahnelendiği, Maeterlinck için savaşım adlı bir dizi
ra, babasının kurduğu taşpaskı (litografya) atölyesi- gösteri sundu. Gual aynı zamanda Sembolizmden
ne girdi ve burayı 1901 'e kadar yönetti. Tiyatroyla il- doğrudan etkilendi: İlk oyunu Si/enci (1898), Mae-
gilenen Adria Gual Queralt, Nocturn, andante moral terlinck'in L 'lntrus<!ünü anımsatır.
85
Resim, Gravür ve Heykel
Gual, otuz yıl içinde, Katalan dramatik sanatını Bunun yanı sıra, dönemin Yeni Üslup akımında
Avrupa düzeyine çıkardı. Barselona'da bir tiyatro yer alan resim ve grafik yapıtlarıyla Katalan moder-
okuluyla bir tiyatro topluluğunu ayakta tutarak, lb- nist hareketinin en önemli kişisidir.
sen, D'Annunzio ve Pirandello'yu İspanyol halkına 1894 ve 1896 yıllarında Barselona Güzel Sanatlar
tanıttı. 1930'dan itibaren önemli bir düşüş gösterdi, Scrgileri' nde yer aldı, aynı kentin düzenlediği afiş
ama adı Katalonya'da tiyatrosunun çağcıllaşıınlması yarışmasına katıldı. Leon Deschamps la Plume der-
hareketinin öncüsü olarak kaldı. Öte yandan, Barsc- gisinde hakkında yazılar yayınladı. Reklam afişleri
lona'da sinemayla etkin bir biçimde ilgilenen ilkler- çizdi; yaşamını altüst etmeye gelecek yakışı klı prensi
den biri olduğunu da belirtmemiz gerekir. 1914 yı bekleyen, Aman-Jean'ınki leri andıran, kısık gözlü,
lında, sanayici Lorenzo Mata'yla birlikte bir yapım- yandan görünen düşçül genç kadınların yer aldığı
kompozisyonlar yapmayı sürdürdü.
Caıalogue Le symbolisme eıı Eıırope, Paris 1976.
86
Hodler
Louis WELDEN H A WKİ'lS: Kendi Portresi. ANTOİNE- A ULIJSTF - ER'<EST H EBERT: Ophe/ie.
dayanışmanın havarisi", altın sarısı bir fon üzerinde HENNER, Jean-Jacques (Bemwillcr 1829 - Paris
bir Bizans bakiresi gibi sunulan inançlı feminist Se- 1905). Alzas kökenli olan Henner, on iki yaşında il-
verine örneğinde görüldüğü gibi önrafaelci etkiler kin Altkirch'li bir ressamın, Gutzwiller'in atölyesine
taşıyan bazı portrelerinde daha özgündür. girdi, daha sonra Strasbourg'da Gabriel Guerin 'in
Dönemin yazın çevresiyle ilişki kurdu, Mallarme, yanına geçti. 1847 yılında Paris'e gelip Güzel Sanat-
Laurent Tailhade, Paul Adam, fean Lorrain, Robert lar Okulu'na girdi ve Drolling ile Picot'nun atölyele-
de Montesquiou ile görüştü. Carricre, Rodin, onu rinde çalıştı. 1858 yılında, Habi/'in Cesedini Bulan
kendilerinden biri sayan Puvis de Chavannes gibi Adem ve Havva (Adam et Eve retrouvant le corps
sembolist esinli sanatçılarla dost oldu. d'Abel) tablosuyla Roma Ödülü'nü kazandı. Koyu-
Catalogue Le symbolisme erı Eıırope, Paris J976. lukların içinden yüzler ya da aydınlığın içinde ışılda
yan çıplaklar belirginleştiren çok özel tarzı kısa za-
HEBERT, Antoine-Auguste-Ernest (Grenoble 1817 manda büyük bir başarı kazanmasını sağladı. Dü-
- La Tronche, !sere 1909). David d'Angers ve daha şünceli gençkızları, çeşme başındaki Nympha'lan 111
bitkin Magdalena'lan<2> acılı nitelikleriyle onu sem-
sonra Paul Delaroche'un öğrencisi. 1839 sergisine
katılan Tasso Hapishanede (Le Tasse en prison) adlı
bolist harekete bağlarlar.
tabloyla ilk başarısını elde ettikten sonra yirmi iki
( 1) Peri-ıannça. (Çcv.)
yaşında Roma Büyük Ödülü'nü kazandı. Ama asıl
(2) Peri-Madeleine,. Sainıe-Ma.rie , Azize Meryem, Mec-
ünü ona Sıtma (La Malaria) getirdi.'Bu acı çeken ka- delli Meryem, lsa·ya yakın olan kadınlardan biri.
dın dönemin biricik ülküsünü temsil ediyordu. Her- (Çev.)
bert her şeyden önce bir klasik ressam olmasına kar-
şın, uzun meslek yaşamı boyunca Sylphide'ler< 1> ,
HODLER Ferdinand (Berne 1853 - Cenevre 1918).
odalıklar ve Ophelia'lar, lirik ve coşkulu bir hava
Yoksul bir ailenin çocuğudur. Babası marangoz, an-
içinde her türlü acılı ve yılgın kadın yüzleri betimle-
nesi Beme hapishanesinde aşçıydı. Yedi yaşında ba-
diği için sembolistler arasında yer almayı hak etmiş
basını, on dört yaşında annesini yitirdi. Berne'dcıı
tir.
ayrılıp Cenevre'ye gitti. Bu kentin Güzel Sanatlar
( 1) Hava perisi; dal gibi kadın. (Çev.) Okulu'nda, lngres'in öğrencisi ve Corot'nun do~ ıu
87
Resim, Gravür ve Heykel
88
Huni
(1892) tablosunda özellikle belirginleşen kamutanrı mamladı. 1889 yılında geldiği Paris'te, üslubunda
cı (panteist) bir idealizmden geçerek bizi bir düş ev- Puvis de Chavannes ve Hofmann'ın etkilerini taşı
renine götürürler. yan Albert Besnard'ı keşfetti. 1890'dan itibaren Ber-
Konuyu bağlamak üzere, Jean Rudel'in Sanat ve lin'e yerleşti ve Anton von Werner'in yönettiği Ber-
Modern Dünydda yer alan yargısını aktaralım: linli Sanatçılar Birliği ' ne (Verein Berliner Küııstler)
"Hodler'in yapıtları bizi, çizgilerin ısrarlı etkisinin karşıt olarak Max Liebermann 'ın kurduğu Xl Toplu-
kişileri gerçek sorunlara dönüştürdüğü yeni bir re- luğu'nun üyesi oldu. 1892 yılında, Münih'te, üslubu
sim dünyasına sokar: Ortaya kesinlikle uygun biçim- üzerinde belirgin bir etkisi olan Hans von Mare-
ler koymak, Pont-Aven sembolistinin düşünceleriyle es'nin yapıtlarının çekimine kapıldı. Tablolarının
bir ölçüde buluşarak Yeni Üsliip'a yönelen bir tarzı konuları genellikle semolistlerde görülen konular-
gerçekleştirmek kaygısına uygun düşen bir özellik." dır: Gerçek dışı bir dünyanın yeraldığı çobanı! ve
kırsal manzaralar, bir mitoloji dünyası. Biçimsel bir
C. A. Loosli: Ferdinaııd Hadler. Lebcn, Werk ııııd Naclı güzellik gerçekleştirmek isteyen Hofmann, işlediği
lııss, iV t. Bernc 1921 • 1924 • W. Hügclshofer: Ferdinıınd
//od/er, Zurich 1952 • J. Brüschweiler: Fer</iıııınd //od/er sembolist konulara örtülü bir cinsel nitelik vermek
im Spiegel der Zeiıgeııössischen Kriıik, Lausanne J 97 J için Yeni Üsh1p'tan esinlendi. Tablolarından bazıla
(Almanca ve Fransızca baskı)· P. Selz: Ferdinand Hadler, rını, konularının bütünlüğüne bir erotik anlam ve-
Bcrkeley 1972. ren bezekli bir çerçeve içine yerleştirdi. Kapalı an-
lamlı kadın resimleri, düş ve özlem dolu bir kösnül-
( 1) Portre, manzara, deniz ve tarihsel konulu resimlerin
dışında ~alan resim türü - ev içi, natürmort ve hayvan
lüğün belirgin olduğu bir Sembolizmin etkilerini ta-
resımlerı, vb. - (Çev.) şır.
89
Resim. Gravür ve Heykel
nedenle, 1841 yılından itibaren onu Londra'da bir Rönesan sı 'ndan aldı ve sembo listler gibi ülküselleş
işyerinde memur olarak görüyoruz. Bununla birlikte tirdiği doğadan esinlendi. Daha sonra, 1855'te, kut-
boş zamanlannda resim yapıyordu. 1844 yılında, bir sal resme bağlandı. Tlıe Liglıt of tlıe Wor/d (Dünya-
deneme dönemi için Royal Academy School'a kabul nın Işığı) dönemin dinsel simgesi gibiydi. Kutsal Ki-
edildi. Burada, o sırada on altı yaşında olan lohn tap konularının modellerinin "doğa kadar gerçek"
Everett Millais ile dost oldu. 1848 yı lında, modelle- olm ası için üç kez Kutsal Topraklar·a gitti. The Sha-
rin doğadan alınmasını savunan Ruskin"in yeni ku- dow of the Deatlı (Ölümün Gölgesi) adlı tablosunda
ramlanna göre tasarladığı Tlıe Eve of St Agnes (Azi- olduğu gibi, simgelerle dolu dinsel temalar yapıtın a
ze Agnes Arifesi) adlı tablosunu Royal Academy·ye egemen olmayı sürdürdü. Yaşamının sonunda doğru
sundu. Sergiyi gezen Rossetti tabloyu görünce heye- ilk esin kaynaklanna, Lady of Sha/ott ya da lsabel-
canlandı ve Hunt'tan kendi öğrencisi olmasını istedi. la'da daha yazınsal temalara dönüş yaptı.
·Sonuçlan bakımından çok önemli bir karardır bu. 1905 yılında, başlattıkları hareket hakkında temel
Çünkü, dersler, Ruskin'in yazılarının etkisi altında bilgi kaynağı olan Pre-Raphaelitism and the Pre-Rap-
akademik ilkelerin reddi ve Rossetti, Millais ve hae/ite Brotherhood (Önrafackilik ve Önrafaı.:ki Bir-
Hunt'un Pre-Raplıaelite Brotlıerlıoodu (Önrafaelci lik) adlı bir kitap yayınladı.
Birlik) kurmalanyla sonuçlanan tartışmalara olanak
sağladı. Hunt kendine çizdiği yolda çalışmalannı ( 1) Ciıy of /,oııdnıı: Londra" nın iş ve bankacılık merkezi.
sürdürdü. Öteki önrafaelciler gibi, konularını İtalyan (Çev.)
90
Keller
zisyo nlarında yararlanacağı birçok manzara ve kişi 1900'e doğru Böcklin'den etkilendi ve onun gibi
çalışmaları getirdi. Her şeyden önce bir tarih ressamı ilkçağ mitolojisinden alınmış temalardan esinlendi.
olan sanatçı, bu alanda ünlü Avusturyalı ressam Romantik anlayışa göre yapılm ı ş manzara resimle-
Hans Makart'ın adından yakıştırma "Baden'li Ma- rinde, sık ormanl arın çevrelediği, üzerinde kuğular
kart" lakabıyla anılır. yüzün bir gölün kıyısında flüt çalan çobanı! kişiler
91
Resim, Gravür ve Heykel
92
Klimt
93
Resim, Gravür ve Heykel
Sanat Okulu'nda okudu ve 1880'den itibaren, kar- ra, doğanın sürekli gözlenmesine dayanan bezemeci
deşi Ernst ve Frantz Matsch'la birlikte Viyana Burgt- bir biçemlemeye (üslüplaştırmaya) girişerek çok kişi
heater'in büyük duvar bczcklerini yaptı. Kardeşinin sel amaçlı bir Setnbolizm yorumuna yöneldi. Ber-
1892 yılında ölümünden sonra, Matsch'la birlikte nard Champigneulle onunla ilgili olarak şunlan ya-
çalışmayı bıraktı ve kendi atölyesini açmaya karar zar: "Viyana so~yetesi kadınlarının bu sevgilisinin te-
verdi. Aralannda Olbrich ve Hofmann olmak üzere, ması olarak kadın, durmadan tekrarlanan ve her za-
bazı sanatçılarla birlikte Viyana Sezession'unu kur- man yenilenen ilginç tablolann konusu olacaktır; si-
du ve 1899 yılına kadar ilk başkanı oldu. 1903'c ka- lüet, Mısır uygarlığı ve Bizans mozayiklcrinden esin-
dar Ver Sacrum dergisine etkin bir biçimde katkıda lenmiş, birbirinin alabildiğine karşıtı bezekler küme-
bulundu. si olarak ortaya çıkar." sanatçının genellikle altın ve
. Başlangıçta Makart'ın etkisinde kalıp tarihsel gümüş renklerinden yararlandığı bu harelenmiş be-
kompozisyonlara ilgi duyduysa da, kısa bir süre son- zcklcrdc en küçü~ -bir öykünme söz konusu değildir;
94
K/inger
bu katı kuruluşlu giysinin üst kesiminde, bir yüz, ki- olarak kabul edilen bu sanatçı, ressam, gravürcü ve
mi zaman da bir yüzün yarısı, kösnülü ve marazi bir heykelcidir. Karlsruhe Güzel Sanatlar Okulu'nda
esrimenin izlerini taşıyan bir portre halinde çiz ilmiş ' öğrencilik yapan Klingcr, öğütleri üslubu üzerinde
tir. Kliınt'te, çok sağlam bir beğeninin yönlendir- belirleyici bir etki yapmış olan hocası Gussow'un pe-
mesi olmasa yalancı parlaklığa dönüşebilecek aşırı şinden Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'ne gitti. Bu-
ve yapmacık bir yan vardır. Daha önce görülmüş rada gerçekçi hareket egemendi, ama bu eğilim, düş,
olan hiçbir şeyi barındırmayan bu resimler, gençli- buluş ve düşleme yatkııı olan Klinger'in özlemlerini
ğin gözünde, Sezession'un tümüne pay çıkan bir ba- doyurmuyordu. Yalnızca Böcklin'i kendine yakın
şa rıya ulaştılar." Klimt Bizans etkisine J903 yı lında hissediyordu, bu nedenle eski sanatçılara, özellikle
gittiği Ravenna'da girdi. oyma yapıtlarına hayranlık duyduğu Rembrandt,
Klinger'in Beethoven heykelinin yanında, besteci- Goya, Menzel gibi ustalara yöneldi. Zaten ilk yılla
nin insanlığııı evrimi teması üzerine bestelediği Do- rında ıslak kazı çalışmıştı. 1882 yılında, Berlin ya-
kuzuncu Senfonı'nin özgür bir yorumu olan Frise Be- kınlarındaki Albers villasının dekorasyonu için anıt
ethoven'ini sergiledi. Kendisine önerilen Viyana ·sal bir resim yapmayı üstlendi. 1883 yılında, ilk hey-
Akademisi'ndcki öğretmenlik görevini kabul etmedi. kel çalışması olan Schiller'in büstünü yaptı. Sonra
Brüksel, Londra ve kendi üslubunu Bonnard, Vuil- Paıi s'te üç yı l yaşadı, daha sonra bitirdiği Beethoven
lard ve Vallotton'un üsluplarıyla karşılaştırdığı Pa- heykeline burada başladı. Nihayet İtalya'ya gidip
ris'e gitti. Bu karşılaştırmadan sonra kendi anlatım uzun süre Roma'da yaşadı (1889-1893). XV. yüzyıl
dilini biraz yumuşattı; yeni bir renk seçimi ve daha ltalyan yapıtlarını keşfetmesi Klinger için büyük bir
az belirgin bir biçcmlcmc gerçekleştirmek için, ken- ipucu oldu. Çıplak, anatomi ve oylumların (hacimle-
disine ününü sağlayan "yaldızlı üslup"u bıraktı. Jose rin) betimlenmesini inceledi. Bu dönem boyunca
Pierre'in cümlesiyle konuyu bağlayabiliriz: "... portre çok çalıştı ve çoktanrıcılık (paganizm) ile Hıristiyan
ve manzaraları değişik yollardan giderek, Gaugu- lığın esinlerini uzlaştırmayı denediği son tablosu /sa
in'de görülen derinlik yoksunluğuna ulaştılar; her 0/ynıpos 'tdnın taslağını yaptı.
ikisi de, bütün sembolist dönem boyunca, resimle- 1897'den sonra yalnızca heykel yaptı ve Beetho-
mek eylemini tutkun zevkin doğrudanlığıyla karıştır ven'in anıtsal heykelini bitirdi. Sanatçının bu yapıtı,
mayı yalnızca kendilerinin başam1ış olduğunu ileri Sembolizmin büyük besteciye bir tür armağanı ola-
sürebilirler." rak, Gustave Klimt'in Dokuzuncu Senfoni'den esin-
i
E. Pi rehan: Gıısıave Klimı, Vienne 1956 - F. Novotny et J . lenerek yaptığı yedi panoyla birlikte 1902 Viyana Se-
Dobai: Gıısıave Klimı, Salzbourg 1967 - W. Hofmann: zession'unda sergilendi.
Gıısıave Kliını ıııu/ die Wieııer Jalırbuııderı-weııde, Salz-
hourg 1970.
Klinger sanata ilişkin düşüncelerini Resim ve De-
sen (Malerei und Zeichnung) adlı kitapta açıkladı.
H .W. Siııger: Mııx Kliııgers Rııdienmgeıı, Sıiche ıınd Sıeiıı
drucken, Leipzig 1909 - H.H. Hofstatter: Symbolismus
KLINGER Max (Leipzig 1857 - Grossjeina bei Na- tmd die Kunsı der Jahrhuııderı-wende, Köln 1973 - A.
umburg 1920). Kimilerine göre Jugendstil'in öncüsü Dückers: MllX Kliııger, Berlin 1976.
95
Resim, Gravür ve Heykel .
97
Resim, Gravür ve Heykel
98
LeSidaner
!erden hoşlandığı için kısa zamanda klasik eğitimi 1894'te de Güzel Sanatlar Ulusal Derneği 'nin sergi-
bıraktı. 1882 yılında Pas-de-Calais'de Etaples'a yer- sine katıldı. Henri Martin ve Emesi Laurent'la dost-
leşti, ve bir kaplıca merkezi haline gelmiş olan bu luk bağlan kurdu, ve yapıtlan 1896 yılından itibaren
küçük limanda beş yıl tek başına çalıştı. 1887 yılın daha yazınsal bir etkiyi yansıtmaya başladı. 1898-
da ilk kez Fransız sanatçılan sergisine, daha sonra 1899 yıllannda, Rodenbach'ın övdüğü Bruges'e git-
mek üzere Etaples'dan ayrıldı. Bu kent sanatçının
başını döndürdü, berrak ışığıyla büyülendi, birçok
sembolist yazar ve ressam gibi bu kentin etkisinde
Hcnrı Le Sıdancr 'in Portresi; Marie Duhem
kaldı. Ama 1900 yılında Fransa'ya döndü. Kesinlikle
Versailles'a yerleşmeden önce ilkin Beauvais'de, da-
ha sonra buraya pek uzak olmayan Gerberoy adlı,
sevimli bir küçük kentte oturdu. Sanatı, her ayrıntı
sında, sembolist estetiğe bağlıdır; doğayı yorumla-
makla yetinmedi, Sembolizmin belirleyici niteliği
olan tinsellik ve tatlı melankoliyi sanatına sindirmek
istedi. Belleğin, doğrudan gözlemi tersyüz edip üze-
rine gizem geçirdiği, temelde entellektüel bir sanat-
tır bu. Gabriel Mourey'nin yazdığı gibi, "Belirsiz düş
lerin, hayata hayranlıkla bakan saf gözlü bembeyaz
figürlerin oluşturduğu bir beyaz topluluk" olan be-
yazlar giyinmiş gençkızlan bir "çançiçekleri orta-
mı"nda dönüştürdüğü zaman, bir "ruh ressamı"dır
Le Sidaner.
Son resimlerinde, içinde insan varlığı bulunma-
yan, üzerimizde dinginlik ve içe dönüş etkisi bırakan
bahçelerin, rahibe ·yurtlannın, sessiz sokaklann yer
aldığı manzaralar betimledi.
101
Resim, Gravür ve Heykel
102
Marees
103
Resim. Grıı~ür ı•e Heykel
Brion onunla ilgili olarak şunlan yazar: "Hans varı 1891 yılında , Münih'te açılan büyük bir retros-
Marces'nin tablolannda yer alan tanrılar, tıpkı pektif sergisi, Alman resim sanatının gelişimi ÜLeriıı
Böeklin'de oldu ğu gibi, klasik niteliklerinden kurtul- de yaptığı etkinin başlangı c ı oldu. Bu etkiyi Franz
muş ve, daha çok, görülmeden varlıkları duyumsa- Mare ve Paul Klee de kabul etmektedirler.
nan toprak ve orman tanrılarıdır."
J. Meier-Gracfc: ilam 1"011 /lfarees. sem Lebeıı ııııd seiıı
Ne var ki, Kont Schaek sa natçının yeni tarz ını be- IVerk, Munictı Leipzlg 1909- 191 O - B. Dcgenhart: Mare-
ğenmedi ve maaşını kesti. Ama lıalya'da yazar Con- es Zeicl11111ııgeıı, 13erliıı 1953.
rad Fiedler'le tanı şması araştırmalanrıı sürdürmesi-
ne olanak sağladı. ispanya, Hollanda ve Fransa'yı ( 1) Hera'ya e, lilik a rmağanı olaral verilen ahın elmaları
birlikte dolaştılar. Bu sayede, Rembrandt'ın miraseısı ejderha Ladon·ıa bi rlikte bekleyen üç kı~karde~.
olarak gördüğü Delaeroix'nin yapıtla nnı yakından (Çev.)
104
Maxence
Resimlerinde düşlere ve psikolojik içebakışa başvu !osu, kendisinden sonra Klirnt'in sahip çıkacağı bir
rur. 1928-1931 yılları arasında Paris'te yaşadı, bura- parıltılı renkler sanatına ulusalcı bir Lema getiren
da sürrealistlerle tanıştı, ama onların kuramlarının Masek'in Sembolizminin belirleyici bir örneğidir.
peşinden gitmedi. 1934 yılında yerleştiği Milano'da
P. Faveıon: "La vague 1880-1900" Coıınaissaııce des
ölünceye kadar yaşadı. Arıs, Ekim 1973.
Çini mürekkebiyle yaptığı Aşk İçin Savaşım adlı
doksan desenden oluşan diziye özel bir önem veril-
mektedir; 1903-1905 yılları arasında gerçekleştirdiği
bu dizi, dokunaklı üçkünçlük ve büyük acısıyla
Muneh'a yakındır. Buna karşın, Poe için yaptığı re-
simlemelerde bizi fantastiğe ve sanrılı bir Semboliz-
me götürür.
G. Baldi: il mago del biaııco e ııero, Milano 1945 · M. Lo-
randi: Raccomidel mistero edel/'orore, Milano 1974.
105
Resim, Gravür ve I Jeyke/
106
Millais
107
Resim. Graıııır ve Heykel
(600.000 alt ın frank) dol aylanndayd ı. Biri, 185 1 yı Yeteneğine inanmayan bir mimar babanın oğlu
lında, sanki bir düşteymişcesine yapılmış, ikincisi, kı olan Minne başlangıçta çok güçlük çekti. 1882- 1884
zı Marie'nin bir· geleneksel portresi olan iki değişik yılları arasında Akademi'ye kabul edi ldi , l 889'a ka-
Nedime tablosu arasında yapılacak bir karşılaştırma dar ya lnı z çalıştı. Fırtınalı ve gizemci liğe yatkın ruhu
nın da kanı tlayacağı gibi, bu dönem tablo lan önra- onu dostluk kurduğu Maeterlinck, Grcgoire Le Roy,
faelci hayallerin hakkından geldiler. 1866 yılında, Van Lerberghc, Verhaeren gibi sembolist şai rlere
Millais'nin yüz elli dokuz tablosundan oluşan büyük yaklaştırdı. Toplantılarına katıldı, araştırmalarında
bir sergi G rosvcnor Gallery'de açıldı. William Hunt, kendilerine yardımcı oldu, şiirlerini resimledi. Örne-
Millais'nin o sırada dostlarına: "Olgunluk dönemi- ğin, Maeterlinck'in Sıcak Limoıılukla;ı için yaptığı
min, gen çliği min umut ve tutkularını tatmin etmedi- kimi görkemli, kimi özentili desenler her zaman bü-
ğini itiraf etmekten utanmıyorum", dediğini aktarır. yüleyici güzelliktedir.
Ônrafaclcilik onun için, geleneksel üslubu yenile- İlk heykelleri o lan Çarmıha Gerili /sa (le Christ en
yen yeni teknikleri de nemesine o lanak sağlaya n bir croix) (1885), Ölen Çocuğuna Ağlayan Anne (Mere
geçiş dönemi oldu. Bu dö nemde, üstün nitelikli bir pleurant son enfant mort) ( 1886), iki Çocuğuna Ağ
düzenleme duyusu ve olağan üstü yorumlama yete- layan Aııııe (Mere pleurant ses deux enfants), etkili
nekleriyle, duyarlığıni ~e imgelem gücünü gösterdi. ve ağır üsluplarıyla, hem Rodin'i n, hem Ortaçağ
heykelcilerinin etkilerini taşırlar.
H. Spielmaıııı : J.E. Millais, Paris 1903 · A. Fish: J. E. Mi/-
1899 yılına doğru Laethem-Saint-Martin'e çekildi
la is, New York 1923. - Caıaloguc Works of J.E. Millaif.
Liverpool-London 196 7 - T. Hilıon: Tlıe Pre-Rap/ıaeliıes. ve burada kendisi gibi bir inanç ve coşku sanatı ya-
London 1970. ratmayı amaçlayan birkaç yakın dostunun yanında
bir sessizlik ve içe dönüş hayatı yaşamaya başladı.
Flaman Primitinerinin 1902 yılında Bruges'de açı lan
· 149 GFORGF sergisi onu bu yolda destekledi ve daha üst düzeyde
MiNSF: bir sa flık ve kesinliğe ul aşmak için onların deneyle-
Ağlayan
rinden esinlendi. 1914-1918 yıllannı Galler ülkesin-
Aııne. 1890
de resim yaparak geçirdi. Belçika 'ya dönünce, her
zamanki gibi egemen teması ana ve çocuk olan mer-
mer ve granit heykeller yonttu.
Andre Riddcr, George Minne'in üzerine yazdığı
bi r kitapta şunlan söyler: "Bu düşçü ve kendi içine
kapalı sanatçı, taşkınlıktan, bezeklemcdcn, fazla lık
tan, çizgiyi değiştiren devinimden sürekli olarak
kaçtı. Onun yaptığı derin lirik tınılı , tamamen içsel
bir içe dalış ve sessizlik sa natıdır... Minne, yüzün an-
latımından çok, ruhun, mahrem olduğu oranda ilet-
kenliği artan bir biçimde kendini dile getirdiği jest
ve davranışların anlatım gücünü yakalamaya ça lış
tı."
108
Moreau
haren dekoratif sanatlar alanında çalışmaya başladı, Moreau otuz yaşında İıalya'ya gidip iki yıl kaldı.
efrizler, duvar halıları ve vitraylar yaptı. Dönüş ünde yanında Rönesans'ın büyük ustaların
1877 yılında, Grosvenor Gallery'de, ve 1884'ten dan yapılmış birkaç yüz kopya vardı. Aynca, Co-
itibaren ortak üyesi olduğu Royal Watercolour Soci- rot'yu anımsatan pastel ve suluboya resimler de ya-
cty'de (Krallık Suluboya Birliği) sergiler açtı. 1890'a pıyordu . Bu dönemde, Bonnat, Elie Delaunay ve ilk
doğru sağlığı bozuldu. Klasik tekniğinde simgesel ve araştırmalarında yardımcı olduğu genç Degas ile ta-
duygusal bir evrim olduğu söylenebilir. riıştı. Benimsediği ve bundan böyle kendinin olacak
109
Resim. Gravür ve Heykel
110
GusTAVE Mo REAU: Likornlar.
övgüler düzdükleri Faubourg Saint-Germain evleri- Hayli merdümgiriz (insandan kaçan) olan Mo-
nin gözdesidir. Marcel Proust'a gelince, A la Rec- reau, resimlerini sergilemeyi reddediyor, dahası röp-
herche du temp's perdu (Yitik Zaman Peşinde) adlı rodüksiyonlannın yapılmasını kabul etmiyor ve çe-
ro manında, ressam Elstir'i atlatışını anımsamaktır. kinerek satı yordu: "Sanatımı öylesine seviyorum ki
ili
Resim. Gravür ve Heykel
ancak yalnızca kendim için yaptığım zaman mutlu MORRJS William (Walthamstow 1834 - Kelmscou
oluyorum" diye yazıyordu. 1888 yılında Güzel Sa- Manor 1896). Ressam ve desenci, yazar ve şairdi.
natlar Akademisi'nc seçildi; dostu Elie Delaunay'ın Sanayi yöncıicilerinin yerine sanatçıların geçip bü-
sürekli ısrarları üzerine, onun yarine Güzel Sanatlar tün emekçilere mutluluk ve Güzellik ve sevgisi vere-
Okulu'na öğretmen ve atölye şefi olmayı kabul eıti. cekleri bir altın çağın gelişine inanmıştı. Kuramları
Gözde öğrencisi Rouault'nun anılarına ve Evenepo- na uygun olarak yaşadı ve çeşitl i çalışmalarıyla bun-
el'in mektuplarına göre bir karara varacak olursak, ları gerçekleştirmeye, uygulatmaya çalıştı.
olağanüstü bir öğreticiydi. Hali vakıi yerinde bir ailenin çocuğuydu, gençli-
XX. yüzyılın ilk yarısında Gustave Moreau'nun ğinde bir hevesli yaşamı sürdü. Sanayi uygarlığının
yapıtları unutuldu; fakat Andre Brcıon ve sürrealist- çirkinlikten başka bir şey getirmediğini çok erken
ler sayesinde yeniden keşfedildi. Rouault, Matisse, farketti. Çevrenin niteliğinin korunması ve Tainc'nin
Marquet, Manguin ve Camoin gibi genç kuşağın ba- "cehennemin son sınırı"na layık cezaevleriyle bir
zı ustalarını yetiştirmek onuru onundur. Gerçeklen saydığı iç karartıcı ve sağlığa zararlı konutlara yığıl
de, kendi çalışmalarıyla etkilemeksizin ve geçmişin mış işçilerin gündelik yaşamlarının çerçevesini iyileş
büyük ressamlarının yapıtlarına yönlendirerek bu tirmek için harekete geçenlerin ba şında gelir.
ressamların kişiliklerini geliştirmeyi başarmıştır. Ma- Makineyi ve smai üretimi büyük bir felaket sayıy
ıisse bu konuda şunları yazmaktadır: "Moreau'nun ordu, bu yüzden kırda yaşamak için Londra 'dan ay-
en büyük niteliği , bir gün sanatçı olup en büyük ya- rıldı. Oxford'da arkadaşı olan Burnc-Jones'un tablo-
rışmalarda başarı kazandığında bile, öğrenciyi, kafa- larından heyecanlanarak, resim yapmak için mimar-
sında yanlış düşüncelerle hala otuz yaşlarında bıra lık öğrenimini bıraktı. lseult efsanesinden coşup
kan değişik okul yarışmalarına girmeye teşvik etme-
sinden değil, fakat genç bir öğrencinin düşünce biçi-
minin bütün yaşam boyu gelişmesi gerektiğini anla-
masından kaynaklanmaktadır." Odilon Redon'un
Oidipus ve Sfenks'i görünce kendi yeteneğinin bilin-
cine vardığını ve ilk resimlerini Moreau'nun yapıtla
rından esinlenmiş olduğunu unutmayalım.
Öldüğü zaman, konağını, atölyesini, bin iki yüz
kadar resim ve suluboyasını, on binden fazla deseni-
ni devlete vasiyetle bıraktı. Hayaıtayken pek azını
sattığı için, yapıtlarının hemen hemen tümünü bu
müzede hayranlıkla seyredebilir ve en yüksek tinsel
yüksekliğe ulaşmak tutkusunu asla bırakmamış olan
bir sanatın bütün açılımlarına tanık olabiliriz.
Gustave Morcau belki eşsiz bir sembolist ressam
olarak kabul edilebilir. Ama, onun sanatında bizi
kendine çeken özellik, öz ve içeriğin parlaklığından
çok, renkçi inceliklerinden çok, içrek (balını, esote-
rique) amaçlarından çok, soyut sanatın habercisi
olan soyut başlangıçları ortaya çıkartan teknik araş
tırmalarıdır. .
112
Mııcha
113
Resim, Gravür ve Heykel
girdi, Figaro illustre ve öteki gazetelere resimler ver- MUNCH Edvard (Loiten, Norveç 1863 - Ekely, Oslo
meye başladı. yakınları 1944). Babası doktordu. İçlerinde dina-
Sarah Bcrnhardt'ın, başrolünü oynadığı Victorien damlan, subaylar, öğretmenler bulunan bir Norveç
Sardou'nun Gismonda piyesinin afişini ısmarlaması , burjuva ailesinde dünyaya geldi. Çocukluk ve yeni-
1894 yılını meslek yaşamının dönüm noktası yaptı. yetmelik yıllarını hastalık ve ölüm kararttı. Annesi
Mucha'nın Yeni Üslfıp'a tam anlamıyla uygun tarzı veremden öldüğünde beş, kendisinden bir ya ş büyük
ilk kez ortaya çıktı ve büyük bir başarı kazandı. Bu- olan ablası Sophie aynı hastalıkıan öldüğü zaman
nun üzerine Sarah Bernhardt Aiglon'a kadar oyna-
dığı bütün oyunların afişlerini ona ısmarladı. Aktri-
sin isteği üzerine vitray, dekoratif pano, ziynet eşyası
ve giysi taslakl arı çizdi.
lspirtizma olaylarıyla ilgilendi ve atölyesini, o sıra
da moda olan içrek Sembolizmin yandaşlarını kabul
ettiği gerçek bir "Dindışı Kilise"ye dönüştürdü. Mae-
terlinck ve Huysmans dostları arasmdaydı. İpnotiz
macı Albcrt de Rochas ile dostluk kurup ondan pa-
ra-psikolojik olguları öğrenmeye çalıştı.
Arzu etmesine karşın bir ressam olarak ün kazan-
mayı başaramadı ama bütün dünyanın en çok ara-
nan afışçisi oldu. 1904 yılında Amerika Birleşik Dev-
letleri'nc gitti, başlangıçta güçlüklerle karşılaşması
na karşın daha sonra dekorasyon işleri aldı.
191 ! 'den itibaren, ülkesine döndü ve bir dizi resim-
de Slav destanını yüceltti. Ama saygın bir sembolist
olmasına karşın, Mucha, sembolist çizime kazandır
dığı özel canlılıkla tanındı.
La Plıııııe, Numero coıısacrıi ıi Alplıoııse Muclıa, Paris EovAROMu:scır Kendı Portresi. 1895
1897 - 8 . Reade: Arı ııoııveau aııd Alphoııse Mııcha, Lon-
don 1963 - J. Mucha: Aİplıoııse Mııclıa, lıis life aıııl arı by
lıis soıı, London 1966.
on dört yaşındaydı. Beş çocuğunun öğrenimlerine
özen gösteren babası, ailenin havasını bozan parası
kıntıları içindeydi. Edvard, o dönemle ilgili olarak,
daha sonra şunları yazdı: "l lastalık, delilik ve ölüm,
beşiğimin baş ucunda nöbet bekleyen ve ömrüm bo-
yunca yanı mdan ayrılmayan kötü meleklerdir." Deli-
lik sözcüğüyle, günler boyu odasında dua eden ba-
basının gizemcilik bunalımına gönderme yapmakta-
dır.
Oslo Teknik Koleji'nde bir yıl öğrenim gördükten
sonra -babası mühendis olmasını istiyordu-, resim
tutkusu nedeniyle, buradan ayrılıp Sanat ve Zanaat
Okulu'na yazıldı. Yeteneğini ilk kabul edenlerden
biri olan ressam Thaulow, 1885 yılında, üç haftalık
bir Paris yolculuğu için gereken olanakları sağladı.
Empresyonist resimleri görmesi, araştırmalarının ge-
lişimini değiştirdi ve resim yolunu aydınlattı. Dönü-
şünde, ablası Sophie'yi betimleyen Hasta Çocuk tab-
losunu yaptı; tam anlamıyla empresyonist renkli bir
atmosfer içinde, şiirsel ve bireşimsel bir betimleme-
dir bu. ilk sergisini 1889 yılında Christania'da açtı.
Bu sergide yüz on yapıtını sergiledi; resimlerde yer
alan yüzlerin katılığında ve bu yüzleri saran atmos-
ferde Munch'un sert mizacı belli oluyordu. Bu sergi-
den sonra hükümet kendisine bir gezi bursu verdi,
114
Munch
bu sayede Paris'te üç yıl yaşadı. Bonnat'nın atölye- bazı tablolannı bu yönteme göre yaptı. Ama, onun
~inde dört ay ça lış tı ve Manet'yi, Gauguin'i, Seurat . için nasıl
resim yapacağı değil de neyin resmini ya-
ve nebileri keşfetti. Noktacılık'ın etkisinde kaldı ve pa cağı önemli olduğu için b.u yöntemi hemen bırak -
115
Re,im, Gravür ve l leykel
tı:"Soluk alıp veren, hisseden, acı çeken ve seven tını biçimlerini içeren bir dışavurumcu ·(ekspresyo-
ca nlı varlıklar olmaları
gerekir. Bir dizi bu tür resim nist) Sembolizm olarak tanımlanabilecek üslubuna
yapacağım; insanlar bunların kutsal niteliğini kavra- tam egemen durumda, bir renk fırtınasına tutulmuş
yacaklar ve sanki kilisedelernıişcesi nc bunların kar- gökyüzü ile yılankavi çizgili bir görünümden ortaya
şısında şapkalarını çıkartacaklar." Avrupa'yı dolaştı: çıkan yüzün, Çığ/ık'ın, ilkin resmini, sonra gravürü-
İıalya'ya, şairler ve yazarlarla tanıştığı Berlin'e gitti. nü yaptı. Ertesi yıl, 1896'da, bu tam anlamıyla Yeni
Portresini yaptığı Strindberg ve aralarında Kıskanç Üslup olan tarzı, solgun yüzlerin ölüm korkusunu
lık olmak üzere kendisine birçok resim esinlendi- yansııtığı Korku adlı tabloda görüyoruz. Bu ölüm
ren Norveçli kadın Ducha ile dostluk ilişkileri kur- korkusu, yetişkinliği bütün duyumsuzluklara sunul-
du. 1892 yılında, Berlin'de açtığı sergi açtığı sergi madığı zamanlarda, yerine göre Harpya<ll, vampir
öylesine bir skandal yarattı ki kapatmak zorunda ya da iffetsiz madonna olan kadına karşı kuşkuyla
kalındı, ama Berlin Sezession'unun bu sergiden kay- yanyana bulunmaktadır. Öpüş adlı tabloyla ilgili
naklanmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu harekete üye olarak, Strindberg la Revue blanche'da şunları yaz-
oldu ve temel izleği aşk ve ölüm o lan ünlü Hayatın maktadır: "... bitlerin, mikropların, vampirlerin ve
Efrizı'ni gerçekleştirdi. kadınların törelerine uygun olarak, küçüğü büyüğü
l 908 yılına kadar Almanya'da kaldı , ama bu, Pa- nü gövdeye indirmekte o lan iki varlığın birleşmesi".
ris'e gitmesine ve yazlarını Norveç'te geçim1esine 1908 yılında, Munch, duygusal çalkantılarının, sana-
engel olmadı. 1896 yılında yaptığı Paris yolcu luğu, tına yansıyan saplantılarının ve aşırı alkolün neden
Gauguin, Emile Bemard, Maurice Denis ve Mallar- olduğu bir sinirsel bunalım tehlikesiyle karşı karşıya
me gibi sembolist şairlerle tanışması bakımından dır. Kopenhag'da bir sinir kliniğinde yedi-sekiz ay
çok önemli. Bu sırada, ıslak kazı, ağaç üzerine gra- tedavi gördü ve burada portrelere ve taşbaskıyla re-
vür ve taşbaskıya başladı. Karşıdan görünen, sanrılı simlediği bir öyküye, Başlangıç ve Son'a121 (Alfa ve
bakışlı, solgun yüzlerde aşırı yalınlığa ulaşmış anla- Omega) çalıştı.
116
O,ben
Klinikten iyileşip çıkmıştır ama, artık sanatsal ya- G. Schliefler: l·:dl'ard Mııııclı, grııplıisdıe Kuıısı. Dresde,
ratısını yeni bir anlayış yönlendiriyor gibidir. Yapı t 923 - J.H. Langaard: Eclvcm/ Mııııclı, Malereıı, Oslo
tında arlan bir şid det ve uyumsuzluk gösterir, oysa
1932 - J.P. Hodin: l:dvard Mııııclı: Nordeııs Geııius,
Sıockholm 1948 - F.B. Deeknaıel: Eclwırıl Muııdı, Bo,ıoıı
insan olarak, ya tışma ve dinginliği bulmuştur. 1950 - H.E. Gerlach: Edvarı/ Mııııclı, Seiıı /,eheıı wu/ <eiıı
Rahat rahat çalışab ilmek için Oslo fiyordunda bir Werk, Hamhourg 1955 - E. Göpcl: Edmrd Mııııclı. Selbsı
mülk satın aldı. 1910 yılında, Oslo Üniversitesi tören hildııisse ııııd D0k11nıeıııe, Munich 1956 - J.H. Laııgaard
eı R. Revold: Eclvard Mwıclı, New York et Toronıo 1964
salonu için kendisine dekorasyon ısmarlandı. Yapıı
- J. Selz: l,dvard Mııııcfı, Paris 1974 - Cuııılogııe aposiıi
ğı kompozisyonlar, güneş, insan dağı ve araştınnacı oıı aıı Musee Nıııioııııl cl'Arı Moderne, Pariı /974.
larıyla yeni bir Hayatın Efrizi oluştururlar. Ama bu-
rada 1892 yılının Munch'unu aramak boşunadır. (1) Harpya·ıar: (Grek) Thauma,la Okeanos kızı Elctk-
Bir ulusal öğünce durumuna geldi. Onurlandırıl ra'nın çocukları olan kadın yüzlü iki yırııcı kuş: Aello
mayı hak etmişti ve Norveç onun için büyük sergiler (kasırga), Kelaiııo (bora) (Çev.)
açtı. Munch'un Genncn ülkelerinde büyük bir etkisi (2) "'Var olan ve var olmuş olan ve gelecek olan, her şeye
k_adir olan Rah Allah diyor: Alfa ve Onıegıı benim."
oldu; söz konusu etki, uygulamalarından çok yapılı (incit, Yuhaıına'ııııı Vahyi,
1-8) (Çev.)
nın özünden kaynaklanıyordu, çünkü anlayış olarak
sembolisııi ama üslup bağlamında Ekspresyonizmin
(dışavurumculuk) habercisiydi. Onun belirgin nite- OSBERT Alphonse (Paris 1857 - Paris 1939). Güzel
likleri olan umutsuzluk, boğuntu ve "hayatı değiştir Sanatlar Okulu'ııda Lehmann, Cormon ve Bon-
mek"e gücü yetmemek duygusunu ne Briicke'nin ne nat'nın öğrencisi oldu. Başlangıçta lspanyol sanatı
de 8/aue Reiter'ın ressamları hissettiler, ama bu duy- nın özellikle de Ribera'nın etkisinde kaldı. 1887 yı
guyu dile getirme, ıualden yansıtma tarzı ekspresyo- lından sonra, Puvis de Chavannes, Seon ve Seurat
nistlere özgüdür. ile tanışması tekniğini değiştirdi. Koyu renkleri bıra
Buna karşılık, onu bir sembolist ressam kabul et- kıp, genellikle, uzun beyaz giysiler giyen kadın silü-
mek mantığa uygundur, çünkü Almanya'ya gitme-
den önce Fransa'da aldığı etkiler ve esininin özü ba- Aı PH0'1SF 0,RFRT: l)e,ıize ÔVgü 189 3
kımından gerçekten bu akımın içinde yer alır.
Munch'un sana tında yer alan her şey simgesel ya da
allegoriklir, aşk ve ölüm korkusu iki gözde teması
dır. Michel Hoog, 1974 sergisinin kataloğu için yaz-
dığı önsözde çok haklı olarak şunları yazmaktadır:
"Çağdaşlarından çoğu için olduğu gibi onun için de
resim, empresyonistlerin güneşli kaygısızlığından,
Maneı ve Stcvens'in ilgisizliğinden, Gauguin'in
Maori ülkesine kaçışından, Gustave Moreau ya da
Böcklin'in tarihsel düşünden daha başka bir şey dile
getirebilir ve dile getinnek zorundadır." Moreau şöy
le demişti: "Ne dokunduğum şeye, ne de gördüğüm
şeye inanıyorum. Ancak gönnediğim şeye ve yalnız
ca duyumsadığım şeye inanıyorum." Kaba gerçekçi-
liğin kalıntılarını reddetmek konusunda onunla aynı
düşünceyi paylaşan Munch, "saat köstekli tannlar"ın
resmini yapmayı reddetmek konusunda ondan ayrı
lıyordu. Munch, Wagnercilik dalgası diyebileceğimiz
~eye ve o sırada çok güçlü olan halk ozanı Sembo-
lizmine karşı duyarsızdır, yabancıdır. "Ben gördü-
ğüm şeyin resmini yapmıyorum, ama görmüş oldu-
gum şeyin resmini yapıyorum", diye yanıtlar Mo-
reau'yu. Daha çok, tanıyıp portresini yaptığı Mallar-
ıne'de yaklaşmış gibi görünmediği Yerlaine'de, ben-
leri bir tutum duyumsadığımız Redon'da, bunların
kişiliklerinde var olan şeydir bu. Moreau ve Maeter-
linck kaçarlar. Munch kaçmaz, içinden çıkmadığı
cehennemini ve gizli oturumunu resimlerken içinde-
kileri dışa vurur.
117
Resim, Gravür ve Heykel
118
l'uvis de Chavannes
119
Resim. Gravür ve Heykel
PıtRRE PLvis DF CııAVA~~Fs: Sanatlar ve ilham Penim İçin Ônemlı Kutsal Orman 1884-1889
küçük boyutlu resimlerine kadar bütün resimlerinde duvar resimlerinin, birincisi gibi Azize Genevieve'in
vardır. Sorbonnc ya da Pantheon'daki büyük deko- Yaşaını'nı konu alan, ikinci evresini gerçekleştirdi.
ratif koıııpozisyonlannı gördüğümüz zaman aklımı Bütün bu büyük "şeyler" daha küçük boyutlu yapıt
za Masaecio ya da Ghirlandajo gelir. Chasseriau'nun lara çalışmasına engel olmad ılar. Bunlar arasında en
etkisi ve 1847 yılında yaptığı İtalya yolculuğu, mes- ünlüsü, 1881 Sergisinde sergilenen ve daha başın
leki oluşumunu, çalıştığı atölyelerin (l lenri Seheffer, dan itibaren eleştirmenleri şaşırtıp birbirine düşür
Delaeroix ve Thomas Couture'ün atölyeleri) verdiği ten Zavallı Balıkçı (le Pauvrc Pecheur) adlı tablosu-
eği timden daha çok yönlendirdi. 1850 Sergisinde bir dur. Albert Wolff, Panlheon'daki kompozisyonlannı
Pieta sergiledi, ama ikinci kez katılmak için 1859 yı sevmesine karşın, resmin konusunu bayağı ve sanat-
lına kadar beklemesi gerekti. Portreler, dinsel ya da çıya "yakışmaz" buldu. Huysmans, "Kutsal Kitap'ın
Kutsal Kitap'tan esinlenmiş resimler yaptı, daha son- yüceliğinin bu beceriksiz ve gülünç taklidi"nc öfke-
ra büyük kompozisyonlar yapmaya girişti. Daha lendi. Pek az resim böylesine şiddetli bir saldınya
1854'te, erkek kardeşinin Brouehy'dcki (Saône-et- hedef olmuştur. Cami ile Mauclair bu konuda şunlan
Loire) evinin yemek salonunu bezekl emişti. 1863 yı yazıyordu: "Yazgıcı, yalın ve bir halk şarkısı kadar
lında, Amiens müzesinin bezeklenmesine katkıda dokunaklı bir şiirdir bu, acıların insanının, ilk çağla
bulunan Savaş ve Barış, Çalışma ve Dinlenme, besle- rın ya da günümüz insanının şiiridir. Kesinlikle bire-
yen Picardic"I allegorilerini yaptı. 1866'da, Claude şinısel olan bir sanatın etki gücü, su götürmez bir
Vignon'un Passy'deki konağının holünü ve Marsil- güzelliği olan, ama karşısında resim sanatıni tümüy-
ya'daki Longchamp sarayını bezekledi. Sonra, Genç- le unuttuğumuz bu garip tabloda olduğundan daha
kızlar ve Ölüm, Oduncular ve Yaz'ın ardından, Poiti- iyi asla ortaya çıkmadı." Puvis de Chavannes, duvar
crs Belediye Sarayı için iki büyük kompozisyon ger- resimlerinde o lduğu gibi sehpa resimlerinde de pers-
çekleştirdi: Sarrasiııleriııı Yenen Clıarles Martel pektif yasalarını umursamaz ve pırıl pınl ışıkta sol-
(Charlcs Martel vainqueur des Sarrasins) ve Rade- gun biçimler boyar. Dekoratif kompozisyonlarında
gonde Saint-Croix Manastırında (Radcgonde au cou- ren~i taşla u zlaştırmak kaygısı va rdı r; ve gökyüzü,
vent de Saint-Croix). Daha sonra, 1874-1878 yıllan Flandrin'in Hıristiyan panathenaialar'ında,ll> Pu-
arasında, Pantheon duvar resimlerinin Azize Geııevi vis'i n Panthcon efrizlerinde yararlandıkları , "Bizans
eve'iıı Yaşaını'nı (La vie de sainte Genevieve) konu işi" (altm sarısı fonlar, donmuş biçimler) denilen üs-
edinen ilk evresini, 1882'ye doğru ressam Bon- luptan kaynaklanan o fıldişimsi renk ya da zaman-
nat'nın konağının, l 884'te Sorbonnc'un merdiveni- dan bağımsız altın rengi görünümüne bu yöntemle
nin, 1887'de Lyon müzesinin, 1888 Roucn müzesi- ulaşmaktadır.
nin ve Paris Belediye Sarayı'nın Zodiak (Burçlar Ku- Işık-gölge (açık-koyu) kullanımını yavaş yavaş bı
şağı) salonunun, 1892 yılında aynı yapının onur raktı. Şekilleri solgunlaştı ve renklerin donukluktan
merdiveninin duvar resimlerini yaptı. Bunun ardın on ların düşsü niteliklerini pekiştirdi. Bu da, "ne ya-
dan Boston kütüphanesinin bezeklerini ve Panthfon zık ki bütün biçimlerini gerçekliklerinden uzaklaştı-
120
Puvis de Clıavaııııes
ran bir özetçi yorum ve keyfi boyama yöntemi kabul Gauguin, ne söylemiş olursa olsun, ona karşı duyar-
etmiş" olduğu için, eleştirilmesine yol açtı. Ne do- sız değildi, çünkü Tahiti'deki kulübesini Puvis'in iki
kunsal ton değerleri, ne de oylum vermeye çalışıyor değişkesini yaptığı Umu(un bir röprodüksiyonuyla
du; aynntıyı umursamaması kınanıyordu. süslemişti. Bu iki değişkeden birinde, gençkız uzun
Tarih sahnelerini hor görüyor ve inanç, sanık ve bir beyaz giysi içindedir, ikincisinde ise çıpl aktı r.
yalnızlığı değerlendiren kutsal ıemalan yeğliyordu. 1872 yılında yapılmış bu resimde de bir allegori söz
Puvis de Chavanncs'ın resmi, bütün olarak, ömrü konusudur, çünkü Puvis 1870 savaşına anıştırmada
boyunca sürüp giden şiirsel bir düşten başka bir şey bulunmaktadır. Resim eleştirmenlerce iyi karşılan
değildir. Gauguin onunla ilgili olarak şunları söyler: madı. Bertall, le Grelofda şöyle yazıyordu : "Bay Pu-
"Puvis düşüncesini açıklıyor, evet, ama betimlemi- vis de Chavannes'ın Umufu. Çok cılız!.. Gerçek şu
yor." Ve şöyle sürdürüyor Gauguin: "Puvis bir tablo- ki yurtseverliği biraz fazla eksik." Casıagny'ye gelin-
ya Saflık adını verir ve, bunu açıklamak için, eli ce: "Çocuksu tepelerin karşısında elinde bir tutam ot
zambaklı bir genç bakire çizer; böyle bir simgenin tutan şu cılı z küçük kız, nasıl bir yürek kabarması
anlaşılması olanaksızdı r. Gauguin'e gelince Saflık:ı yaratabilir bizde? Umut iyin çok yetersiz", der.
betimlemek için saydam sulann resmini yapar." Ne Puvis, yaşam ı boyunca olduğu gibi, ölümünden
var ki, Povis de Chavannes, genellikle, Gauguin'in sonra da ağır eleştirilerden kurtulamadı. Ottawa'ya
an l ayışına uygun simgeden çok allegoriden yararla- gitmeden önce, bu yakınlarda Grand Palais'de açı
nır. Ama, bu konuda saygı uyandıran, ne var ki be- lan büyük rctrospektif de ikilemi çözümlemeyi başa
timlerinin çekiciliğine karşın belli bir soğukluk içe- ramadı: Gecikmiş (tehirli) biri mi, yoksa bir yenilikçi
ren bir ağırbaşlılık ve amaç yüceliğiyle çaba gösterir. ıui? Bununla birlikte, bir duvar ressaıı:ıı olarak, çağı -
122
Ranson
mızda, Gotik dönemi ve ön-Rönesansın büyük !tal sonra, annesi bir atardamar IIkanması sonucu öldü.
yan freskçileriyle karşılaştınlabilecek tek kişi olduğu Bu ölüme son derece üzülen·babası, bu cılız, hasta
tartışılmaz bir gerçek. Başlangıçta Chasseriau ve In ve huysuz çocuğun yetiştirilmesi için kayın ana-ha
gres'den esiniendi ve Delacroix ile Couture'ün dene has'Inı yardıma çağırdı. Oğlunun ortaya çok erken
yimlerinden yararlandı, ve bu çelişkilere karşın, bü çıkan resim yeteneğini görünce, onu Limoges Deko
tün modalann dışında kalıp kendine özgü bir estetik ratif Sanatlar Okulu'na verdi. Paul Ranson daha
yaratarak yapıılan nı gerçekleştirdi. sonra bu okuldan aynlıp Paris'teki okula girdi. 1888
yılında girdiği Julian Akademisi'nde serusier ile ta
A. Declairieux: Puvis de Chavannes et ses oeuvres, Lyon
ruştı. Nebilere katıldı. Erginlik yaşına ulaşmadan,
1928- C. Mauclair. Puvis de Chavannes, Paris 1928- J.P.
Foucart: La genese des peinıures murales de Puvis de kendisi gibi büyük burjuva kökenli on yedi yaşında
Chava11nes au Musie de Picardie, avec preface de J. Cas bir gençkızla evlendi. Bu hercal gönüllü, kültürlü
sou, Amiens 1976 Catalogue Puvis de Chavannes, Paris
-
genç hanım evinin kapısını büyük bir ineelikle koca
1976-1977, Ottawa 1977.
sının arkadaşianna açtı ve Ranson'un Montparnasse
(1) Fransa'nın, Amiens kentinin bulunduğu bölgesi. (Çev.) Bulvan 25 nurnarada bulunan atölyesi nebilerin "ta
(2) Ortaçağ'd� Batıhlann Müslümanlara verdiği ad. (Çev.) pınak"ı durumuna geldi. Atölyenin bulunduğu bu
(3) Panathenaia (Grek): Atina kentinin koruyucusu tann- eski konakta, Madame de Maintenon, Madame de
ça Athcna iç in Atina ve bütün Attika da yapılan ulusal
"
Montespan'ın çocuklannı yetiştirnıişti. Ranson za
ve büyük bayram. (Çev.)
man zaman nevrasteni nöbetleri geçirmektedir, ama
öte yandan şen-şakrak bir arkadaştır ve "tapınak"ta
RANSON Paul (Limoges 1861 Paris 1909). Paul
- gürültücü bir arkadaş topluluğu bir araya gelmekte
Ranson doğduğunda babası Gabriel Ranson, Limo dir. Burada bir kukla tiyatrosu kurup, Ranson'un ra
ges belediye başkanıydı. Doğumundan birkaç gün hip Prout'a adanmış farslannı oynadılar, içki içtiler,
123
Resim, Gravür ve Heyke/
PAPı RA•Nı'l: "Ckrlıli Ağaç Altıııda İkı Kadııı' Duvar halısı R. Negri: Bonnard e i Nabis, Milano 1970.
124
Resim, Gravür ve Heykel
Yaşamının sonuna doğru, dünyasına uzun süre çıkarmaktadır. "Alışılmamış olan", onun yapıtında,
egemen olmuşolan karamsarlık yerini güven ve ne- her zaman olağanüstü bir önem kazanır, ve bu ne-
şeye bıraktı, ve özellikle pastellerinde ve çiçek resim- denle bizi düşündürür ve allak bullak eder. insan
lerinde evrenini karartmış olan siyahlann yerini yüzlü bir örümcek bize gizemle gülümser, gözleri
renk aldı. kapalı bir kesik baş bir bardakta durur, bir çiçek sa-
Odilon Redon, katkısız durumuyla düşü, en gü- pı üzerinde melankolik gözlü bir çocuğu tutar ve bir
ven verici görünüşlerin arkasından sökün eden gizi gözün içine yerleşmiş bir başkası, bataklık çiçeği bir
ve her zaman en gündelik gerçekten doğmaya hazır soytan başını inci çiçeğinin çanlanyla birleştirirken,
olan fantastik' i yorumladı. imgenin gerçeği düşsele bizi keskin bakışlarla dikkatle inceler. Redon'a göre
dönüştürmesi, bitkinin bir yüz, topun bir göz olması çiçeklerin bir ruhu vardır, çiçekler yaşarlar ve acı çe-
onun sanatında çok doğaldır. Fantastik bir tema, bir kerler; kimi bitkibilimciler de aynı şeyi söylemezler
mitos değildir, doğallıkla ortaya çıkar. Redon bu ko- mi? Ve böyle doğa bizi durmadan gözetlediği için
nuda şunlan söyler: "En gerçekdışı yaratılanma ya- de, Redon, her yerde, ormanda, belleğinin odaların
şamın yanılsamasını vermek yeteneğini kimse elim- da, gözkapaklannda açmış uykunun haşha$ına kar-
den alamaz." Ama onun yapıtında gerçekdışı, düşse şın faltaşı gibi açılmış gözler görür.
lin büyüsünü yaşamın güven verici temasıyla birleş Fantastik, onda, iç yaşamın bizzat ifadesi haline
tirir. Onun özgünlüğü "inanılmaz varlıktan, gerçek- geldi. Yaşamının sonunda, 1910 yılı temmuzunda
sinin yasalanna göre, insanca yaşaırnak"tan kaynak- açılan sergisinin kataloğunun önsözündc, s·anaıçı es-
lanmaktadır. Guslave Moreau, mitoloji ve Kutsal Ki- tetiğini şu sözlerle özeller: "Yürek duyarlığının gizli
tap'ın kahramanlanna bağımlı kaldığı halde, Odilon ve gizemli yasalanna, kısır açıklamalardan medet
Redon kendi bilinçaltının kuşku ve hayallerini dile ummadan, uysallıkla boyun eğenlere sesleniyorum
getiren görüntüleri yalnızca kendi iç dünyasından ben."
126
Redon
Redon, zihinsel bir isteğe (zihnin diretmesine) as- dan Angelique'i kurtaran bir Roger, Redon'un dün-
la boyun eğmedi ; görüntü onun bilinçaltından ken- yasının hiçbir zaman g ündelik yaşamın dünyası o la-
diliğinden doğdu; bir düşün, bir içsel görmenin öz- mayacağını bize anım satırlar. Portrelerinde bile, çi-
dcklcşmesi, ·somutlaşmasıdır bu. Gençlik ustası Bres- çek dcmctlerinde bile gerçekdışı bir şey, belirsiz bir
din, siyah ve beyaza, "düşsel, gerçekdışı nesnelerin şey vardır. );aşamının sonuna kadar ge rçekdışının ve
yeniden üretimi"ne inandımııştı onu. Kendine (A düşselin ressamı olarak kaldı.
soi -memc) adlı kitabında, Bresdin'in şu sözlerini "Benden olanlar (beni anlayanlar) için, anl a mlı ,
anar: "Telkin edici sanat, gölgelerin gizemli oyunu- telkin edici, belirsiz bir sanat yaptığıma inanıyo
na başvurmaksızın hiçbir şey veremez." Ve Redon, rum," diye yazıyor. Ve şöyle sürdürüyor: "Telkin edi-
kendi yolunu ilkin fü zen ve gravürde buldu. Işık ci sanat, düşünmeye yönlendirerek, kendisini aydın
gölgeden yararlandı, ışığın etkilerini daha iyi belir- latan, kendisini yücelten düşle ri kışkırtmak amacıy
ginleştirmek için gölgeleri (koyulukları) derinleştir la, birbirine yakın ve düzenli değişik plastik ögelerin
di. lik gravür kitabının açınlayıcı bir adı vardır: Düş ışımasıdır."
te (Dans le reve). Düşe, bilinçaltına yönelmeyi sür- "Duyguların sürekli merkezi ve her zaman esnek,
dürdü; bir deniz kabuğunu betimlemekle yetindiğin sevdiği ve dikkatle izlediği dünyanın harikalarından
de bile, rengin belirsizliği onu alışılmamış bir nesne- büyülenmiş" ve "kendi serüveninden, yazgının ken-
ye dönüştümıüştür. Redon, Goya ve Edgar Poc'ya disini içine attığı bu mutlu ya da büyüsel, bu eşi ben-
olan saygısı nedeniyle, fantastiğe olan tutkusunu zeri bulunmayan olgudan vazgeçmeksizin", "kendini
sürdürse de nesneyi betimler. Kederli gözünü üzeri- saran evrensel dünyanın itkilerinin öldürücü ritmine
mize dikmiş tepegöz dev, ölü bir kafaya bakan (açı günü gününe katlanan" sanatçı olmayı başardı.
lan) duvar, pencereye tünemiş karga sonsuza yönel- Bilinçaltının keşfine girişerek, Sürrealizmi hazırla
miş garip bir topa benzeyen göz, hüzünlü yas çanı dı ve muştuladı, Freud'un evcillcştimıeye uğraştığı
çalan maske, omuzlarında bir kukuletalı papaz pele- bilinçaltının canavarlarına kapıyı ardına kadar açtı.
rini atmış oyuncu, gençliğinin bunaltıcı boğuntusu Ama, Rene Huyghe'ün Gerçek'in Nöbet Değişi
nu yansıtan anlam yüklü sorulardır. mlnde (La Releve du Reel) söylediği gibi, "Re-
don'un uyarısı, tıpkı Cczanne'ınki gibi, ancak kıs
men duyuldu. Ve gerçek'ten kaçmayı ve öznelin la-
birentlerine ya da katkısız soyut oluşumlara sığın
mayı yeğleyen modem sanat, kendi kışkırttığı belala-
rın önünde rasgelc sürüklenen bir çağın kanşıklıkla
nna tanıklıktan başka bir şey değildir. Redon, do-
ğayla uyum halinde olan, ama onu aşan ve onu an-
cak bir insanın tasarlayabileceği ve -belki de durma-
maqısına - ardından koşacağı bir serüvene sürekle-
yen insanın sonsuz zenginliklerine dönüş yapmak is-
tiyordu."
Redon, gerçekten de, tam anlaşılamamıştır. Onun
sessizlik ve giLem dünyası, boğuntul arı ve sannlany-
la, hayranlık ve coşkularıyla, koşut bir dünyanın , bi-
linçaltının dünyasının kapılarını açarlar bize.
Sembolizm ve Empresyonizru arasında seçim yap-
mak zorunda kaldı, ama bu harekete en ağır eleştiri
yi yöpeltenin de kendisi olduğunu unutmayalım :
"Tavanını çok basık bulduğum için empresyonist ge-
miye binmeyi reddettim," dedikten sonra, empresyo-
nistlerin "gerçeğin sarayından" ancak "ocağın baca-
ÜDİLON REDo N: Parsifal. 1892 sını" görebildiklerini ekleyip şöyle sürdürüyor: "Gi-
zem alanında, çözümlenmemiş olanın bulanıklığın
Daha sonra, Redon'un saplantısı daha dingin, da- da ve o tadına doyulmaz tedirginliğinde nesneyi
ha aydınlık görünüııı ka:ıcansa ı.la, gizemliliğini, anla- aşan, aydınlatıın ya da oylumunu genişleten ne varsa
şılmazlığını gene sürdürür. Sessizliğe çağıran, duda- onlara tamamen kapalıdır. Simgeye yol açan her
ğın üzerine konmuş pamıa~lar figürü, çiçekli bir şeyden, beklenmedik, belirsiz, tanımlanmaz sanatı
bahçede kendi içine dönmüş bir Buda, alışılmamış mızın kapsadığı ve ona gizeme benzeyen bir görü-
bir deniz üzerinde bir kımıızı sandal, renk taşkının- nüm veren her şeyden kendilerini korurlar ve bun-
128
Rodin
JozsEF RiPPL-RÔNAİ: ·Güllü Genç Kadın ·. 1898. Duvar J OZSEF RiPPL-RONAİ: Kendi Porıresi
halısı
129
Resim, Gravür ve Heykel
neklcrini farketti. Bunun yanısıra, Museum'da Bar-
ye'nin derslerini de izledi, ama Güzel Sanatlar Oku-
lıİ'nun sınavlarında başansızlığa uğradı. Hayatını
kazanmak için nakkaş olarak çalışmaya başladı;
sonra, girdiği '·Scvres Fabrikası'nda Carrier-Belleu-
se'lc tanışıp yard ımcısı oldu. Onunla birlikte Brük-
sel'e gidip Borsa' nın dekorasyonunda ça lıştı. Aynca
dostlannın büstlerini yontup Kırık Burunlu Adam'ı
(l 'Homme au nez casse)'sergiledi. 1875 yılında Ro-
ma ve Floransa'ya gitti. Donatello ve Michelange-
lo'yu inceledi. Daha sonra heykelci' Bourdelle'c şun
lan söyleyecektir: "Geleneksel kurallara sıkı sıkıya
bağlılıktan beni Michelangelo kurtardı. Bana öğreti
lenlere (lngres okulu) taban tabana zıt kurallar öğ
reterek (gözlemlerimle) beni kurtardı ."
1881 yılında, politikacılann gelip gittiği Madame
Adam 'ın evinde, Leon Gambetta ve,,;ıeteneğini ka-
130
AUGUSTF RooiN: Dusunce 1886 Au,usn, Rooı": Ebed, Gözde. 1889
AuGusrF RooiN: Ben Güzelim 1882
131
Resim, Gravür ve Heykel
maktadır; burada, etin şehveti en çılgın idealizmle yaşamı boyunca en ağır eleştirilere hedef olduktan
kanşır; bu kapı, onun bütün düşlerini, bütün özlem- sonra, yaşamının sonuna doğru üne kavuştu. Yük-
lerini simgeler ve yalvaçlanndan biri olacağı yeni sek kişiler atölyesini ziyarete geldiler ve ününün do-
anlayışı dile getirir. Bernard Champigneulle, Rodin ruklarında, geleceğin Rodin müzesi olacak olan Bi-
üzerine kaleme aldığı incelemede şun lan yazar: "Ro- ron konağını kurtardı ve atölyesini buraya taşıdı.
din imgelem gücünü özgür bıraktı: Kutsal Kitap'ın Rodin sanatsal vasiyetnamesinde şunları yazar: "Sa-
tanrısını Grek tanrılarıyla, Dante'nin kahramanları natçı büyük bir örnektir. Mesleğine tapar: Onun en
nı Baudelairc'in lanetli kadınlarıyla harman etti. değerli ödülü, işini iyi yapmanın kıvancıdır... Dünya
Gerçekte, aktörcsi, dini ve ahret mutluluğu anlayışı, ancak bütün insanlar sanatçı ruhuna sahip oldukları
. tek başına sanattır." zaman, yani hepsi yapt ıklan işten zevk aldıkları za-
man mutlu olacaktır."
C h. Morice: Rodiıı, Paris 1900 - R.M. Rilke: Aııgıısıe Ro-
diıı, Berlin 1913. - C. Mauclair: Aııgıısıe Rodiıı, Paris
1918 - J. Charhonneux: Les scıılpıures de Rodiıı, Paris
1949 - Judith Cladcl: Rodin - C. Goldscheider: Rodiıı, sa
vie, wn oeııvre, suıı lıerirage, Paris 1962 - A.E. Elsen: Ro-
diıı, New York 1963 - D. Sutıon: Triıımplıaıır Saıyr; Tlıe
World of Aııgıısıe Rodiıı, London 1966 - Y. Tallandier:
Rodiıı, Paris 1967 - B. C hampigneulle: Rodiıı, Paris 1967
- J. Cassou: Rodiıı, Sculpıııres, Paris 1970.
132
Rosselli
ROPS Felicien (Namur 1833 - Essonncs 1898). İlkin 1872 yılından itibaren Sembolizmden ayrılıp Na-
Namur Akademisi öğrencisi olan Rops, Brüksel Üni- -türalizme yöneldi. Islak kazı tekniğini sürdürdü,
versitesi'ndc hukuk eğitimi gördü. Bu sırada Saint- ama bir süre sonra, yumuşak vernik' ve lekebaskı
Luc'ün atölyesine de devam etti; burada, Artan, yapmaya başladı.
Charles de Groux ve Dubois ile tanıştı. 1856 yılında, Özellikle, gravürleri, kabartma desenleri ve guvaş
desenci yeteneğini kanıtladığı, Uylenspiegel adlı bir lanyla tanınan Rops, "sapkın" ve "şeytansı" kadın
haftalık mizah dergisi kurdu. Sanat yaşamında üç ressamı olarak da mükemmeldir. Başta, Peladan'ın
evre vardır. 1855'ten 1860'a uzanan romantik dö- "Son Gündh'i ve Barbey d'Aurevilly'nin "İblisler''ı
nem. Rops bu beş yı l boyunca, Uy/enspiegefda ya- (les Diaboliques) için yaptığı resimler olmak üzere,
yınlanan ya <la ayrı basımı yapılan yüz doksan taş bu kadın resimleri, çağdaşlarını büyülemiştir. Ama
bask ı sı yaptı. Vallon ve Flaman ülkelerinin burjuva onun, başlangıçta Daumicr'nin, daha sonra da Co-
ya da köylü töreleri üzerine çalışmalar, sanatçı, ya- urbet'nin etkisini yaşamış bir ressam olduğunu da
zar ya da aktrist portreleridir bunlar. unutmamalıyız. Genellikle sıcak tonlu yağlıboya ça-
lıştı. Manzara ve deniz resimleri de yaptı.
135
Resim, Gravür ve Heykel
karşılık, hemen hemen bütün zamanını, betimleme- SCHWABE Carlos (Hambourg-Altona 1866 - Avon,
nin doğruculuk'undan (verisme) uzak olan eğilim le Seine-et-Marne 1929). Almanya'da doğdu, İsviçre'de
rine ve mizacına daha denk düşen ve daha kendili- büyüdü, 1888 yılında Cenevre yurttaşı oldu. Cenevre
ğinden olan suluboyaya, ve Dante, Shakespeare, Endüstri Sanatları Okulunda okuduktan sonra,
Browning ve Sir Thomas Malory'nin Kral Arthur Fransa'ya geldi; burada, ilkin Paris'e daha sonra da
Desıanı'nı res imlediği ve imgelem gücünü başıboş Barbizon'a yerleşti. 1891 yı lından itibaren yapıtlarım
bıraktığı desene ayırdı. Güzel Sanatlar Ulusal Derneği ve Gül + Haç sergi-
lerinde sergiledi. 1892 yılında, Durand-Rue l'de açı
lan ilk Gül + Haç sergisinin afişini yaptı. Sembolist
gravürcülcrin en ilginci ve Yeni Üslup (Art no u-
135
Resim. Gravür ve Heykel
Catulle Mendes'in Çocukluğun İncili için yaptığı !enen ilk yapıtlarında güçlü bir gerçekçilik vardır.
suluboyaları ilk Gül + Haç sergisinde, Zola'nın 1886'dan itibaren, ilk üslübundan yavaş yavaş uzak-
Düfü için yaptıkları, 1892 yılı Güzel Sanatlar Ulusal laşarak neo-empresyonist bir tekniği benimsedi.
Demeği 'nin sergisinde, Baudelaire'in Fleurs du Mati Sembolist bir etkinin eşlik ettiği bu neo-empresyo-
için yaptıkları ise 1897 Ulusal Demek Sergisi'nde ve
1900 Evrensel Sergi'de yer aldı. Albert Samain ve
Maeterlinck'in şiirlerini de resimledi. Titiz ve zarif
bir belirginliği olan deseni, çoğu zaman, Dürer,
Mantegna ve Botticelli'nin deseniyle karşılaştırılır.
Bu bağlamda önrafaelci etkileri de unutmamak ge-
rekir. Philippe Jullian onunla ilgili olarak şunları ya-
zar: "Uygun motinerin kenarlarını işlediği ve daha
geniş bir taslağın tam sayfası üzerinde çalıştığı beze-
meciliği, işleme sanatından kaynaklanmaktadır."
L. Beneditc: "La peinture decorative au· Salon" in Arı et
Decoraıion, I" semesıre 1898 - G. Soulier: "Carlos
Schwabe" in Arı et Decoraıioıı, I" semesırc 1899 • G. So-
ulier: "Oeuvres rcccntes de Carlos Schwabe", in Arı el Ve-
coraıion, I" semesıre 1901 - P. Julian: Les Symbolisıes,
Paris 1973.
136
Seon
(panteizm) tanıklık eden Doğa Üçlemesi bize bırak mamladı. 1881 'de Puvis de Chavannes'ın öğrencisi
tığı vasiyetnamesidir. oldu, daha sonra bu ilişki on yıl süren bir iş arkadaş
B. Segantini: Segaıııiııi serini e leııere,
Torino 19 l O - G. lığına dönüştü. Özellikle Pantheon'un bczcklenmcsi
Nicodenıi: Giovaııııi Segıınıiııi, Milano1956 - L. Budigna: çalışmalanna katıldı. Güzel Sanatlar Ulusal Derneği
Giovııııııi Segaııtiııi, Milano 1962 - K.
Abraham: Oeııvres ve Fransız Sanatçılar sergilerinde yapıtlarını sergile-
Compleıes 1907-1925, Paris 1965- 1966 - M.C. Gozzoli: di. Empresyonistlerle, Le Barc de Boutteville'de sem-
L'opera completa di Segatıtini, Milano 1973.
bolistlerle birlikte grup sergilerine, Pclndnn ve Kont
de La Rochefoucauld'ya birlikte kurucularından biri
SEON Alexandre (Chazelles-sur-Lyon 1855 - Paris olduğu Gül + Haç'ın çeşitli sergilerine katıldı. üs-
l 9 l 7). Lyon Güzel Sanatlar Okulu'nda başladığı sa- bert ve Seurat'nın dostu o lan Alexandre Seon'un
nat eğitimini Paris'tc Lchmann'ın atölyesinde ta- sembolist sanata ilişkin kuramlannı, Alphonse Ger-
137
Resim, Gravür ve Heykel
main La Plumı:! de şöyle yorumladı : "Güzel tapıncına vam ettiğiküçük atölyelerin "massier" si (orta klaşa
ilişkin neo-realist eğilim lere karşı tepkisini öğretisel masrafları toplayıp harcayan öğrenci) o ldu. 1888
olarak ilkin Seon açıkladı... idealist bir yeniden do- sergisine verdiği Bröton Dokumacı işliği (Atelier de
ğuş için çalışır: Bir simgeyi abartılmış bir tipte çizgi- tisscrand Breton) adlı tablosu, hiç kuşkusuz gelenek-
lerle somutlaştırmak , bu simgeyi renkler aracılığıyla sel tarzda olduğu için, önemli bir derece aldı. Ailesi-
türdcşleştirmek." Seon, Pcladan, Mazel ve d'Hau- nin içi rahatladı. Bu olaydan sonra gittiği Pont-
raucourt'un kitaplannı resimledi. Toplumsal sorun-
larla ilgilendi ği için "ül kücü-düşünceci" ressam ola- Paul Sinısier'nin Portresi: Odılon Redon. 1903
rak anıldı. Puvis de Chavannes'ın estetiğine bağlı
kaldı. Resminde büyük bir sa flık ve mutlak bir ke-
sinlik olmasına karşın, yumuşak tonları , içinde mor,
gri ve mavinin birleşt iği armonilerle kulland ı.
A. Gennain: Uııe peinıııre idetılisıe-ideisıe, Alexaııdre Se-
Paris 1892 • C. Saunier: "Gazelle d'Art-Alexandre
0 11,
Seon" in La Revııe 8/a;ıclıe, main-aoüı 190 1.
138
Serusier
Aven'de tanıştığı
Gauguin onu kendi yeni tekniğine elci Georges Lacombe ve besteci Pierre Hennant ile
alıştırdı. Oradan kendisiyle birlikte bir sigara kutusu Claude Terrase da katıldılar. Nebiler, Paul Fort ve
kapağı bezeği, bir nazarlık, getirip en yakın arkadaş Lugne-Poe aracılığıyla tiyatroya açıldılar ve Özgür
lan olan Ranson, !beis, Maurice Denis, Bonnard, Tiyatro'ya katkıda bulundular. Serusier, Alfred
Rene Piot, Roussel, Vuillard'a gösterdi. Serusier, Jarry'nin Übü Krafının (Ubu roi) geri perdesini re-
Brady pasajındaki küçük bir kahvede her ay bir kez simledi, ve Lugne-Poe için dekorlar yapıp oyunlann
geleneksel akşam yemeğinde buluşan nebiler (İbra sahnelenmesine yardım etti. Brötanya'ya her zaman
nice'de Nebiim sözcüğü yalvaçlar anlamındadır) sadık kaldı; 1891 yılında gittiği Pont-Aven'da, Hol-
derneğini kurmayı düşündü. Bu toplantılardan biri- landalı Verkade ve Danimarkalı Ballin'le tanıştı. Da-
ne davet edilen Vollard, Anılarında izlenimlerini ha sonra Huegoat ve Chateauneuf-du-Faou'ya gitti
anlatmaktadır. Serusier, Gauguin'i ustası sayıyordu. ve sonunda, gidişlerini sık laştırdığı Chateauneuf-du-
1889 yazında, Pouldou'ya onun yanına gitti ve bura- Faou'ya 1912 yılında kesinlikle'yerleşti.
da Charles Filiger ve Hollandalı Meyer de Haan gibi Aynca, Fransa dışında birçok yolculuklar ya ptı,
ressamlarla tanıştı. 1895'te lıalya'ya gitti, Denis'yle birlikte gezdiği Al-
1890 yılından itibaren, aylık akşam yemeklerinin manya'da Alman primitinerinin sanatını keşfetti .
dışında, her cumartesi öğl eden sonra "tapınak"ta, Daha sonra Prag'a ve Verkade'nin çekilip, çeşitli
yani Paul Ranson'un Montpamasse Bulvan, No: dinsel sanat çalışmalan yaptığı Beuron benediktin
25'te bulunan atölyesinde buluşmaya başladı nebi- manastırına gitti. P. Dcsidcrius ve Didier Lenz'den
ler. Atölyenin duvarlarını Mauriee Denis, Bonnard, esinlenen Beuron dinsel sanat okulunun, nebilerin
Roussel, Vuillard bezeklemişlerdi. Başlangıçta, heyk- sa natıyla yakın ilişkisi bulunduğunu, başta Serusier
139
Resim, Gravür ve Heykel
olmak üzere nebilerin sanatını gerçekten etkilemiş bütün renkleri ve mantarların kokusunu barındıran
olduğunu biliyoruz. Charles Chasse şöyle · yazıyor: orman bitkilerinde; "derin vadi" nin üzerinde yükse-
"Scrusier' nin sanatsal gelişimi, genel eğilimindeki len ağaç tepelerinde; çayırların derinliklerindeki
baskın yönelimin, özel ile genel, kendi ruhu ile ev- yaprakların üzerindeki sonbaharda; siste; yün eğiren
ren arasında bir denge kurmak, ve böylece, bağlan kadında; eğrcltiotu mağaralarında; kaya köpüklerin-
dığı ülküye matematiksel bir temel sağlamak oldu- de ve çağlayanlarında onun fundalık gezgini ruhu
ğunu göstermiştir; tıpkı matematiğe de insancıl ve titrer ..."
dinsel bir dayanak vermek istediği gibi."
M. Denis: Theories, Paris 1920 - C h. Chasse: "Paul Serusi-
cr", in L 'Art et /es Arıisıes, 1927 - W. Jaworska: Gauguin
eı /'Ecole de Ponı-A ven, Neuchaıel 197 1 - M. Guicheteau:
Paul Senısier, Paris 1976.
Serusier kendi görüşünü şöyle açıklıyor: " Bireşim LfoN SPiLLİAERr. Aynadan Krndı Portresi. 1908
(sentez), bütün biçimleri, düşünebileceğimiz en az
sayıda biçimlerin (doğru çizgiler, birkaç açı, çember
ve elips kemerleri) içine yerleştirmekten ibarettir; Legrand onunla ilgili olarak şunları yazmaktadı r:
buradan çıkacak olursak, çeşitlilik denizinde boğu "Spilliaert, Ensor'la birlikte, Sembolizm ile Ekspres-
luruz." yonizm arasındaki en önemli kavşaklardan biridir.
Gençliğinde Swedenborg ve Schure'nin görüşleri Aynı zamanda, Belçika'da, Sürrealizmin öncülerin-
nin peşinden giden Serusier, biçimlerin ve renklerin den biridir."
uyum ve dengelerine ilişkin kendi kuramını esinlen- Dostu Verhaeren'in etkisinde kalan sanat~:ı, doğal
diren "kutsal ölçüler" estetiğinin yandaşı oldu. Kura- olarak dönemin edebiyat ve resim hareketine karıştı.
mını 1908-1912 yılları arasında Ranson Akademi- Stefan Zweig ve Frans Hellens'le tanıştı. Paris'te,
si'nde öğretti ve 1921 yılında yayınlanan Resmin Van Gogh, Gauguin ve Picasso'nun yapıtlarıyla kar-
A.B.Csi (l'A.B.C. de la Peinture) adlı kitabında özet- şılaştı; 1917-1921 yıllan arasında Brüksel'de yaşa
ledi. M.A. Leblond, sanatı,;ının 1919 yılında Druet dıktan sonra Ostende'e dönüp, 1935'ten itibaren ke-
galerisinde açılan sergisine ilişkin olarak şunları ya- sinlikle Brüksel'e yerleşti. Birçok sanat topluluğuyla
zıyor: "Serusier bana her zaman Bröton gizinin "su ilişkisi olmasına karşın hiçbirine gerçekten katılma
arayıcısı" gibi görünmüştür; Kelt efsanesinin nemli dı. Yapıtına iki tema egemen oldu: Deniz ve yalnız
ve içe işl eyen buğusunun ortaya çıktığı her yerde; lık. Özellikle suluboya, pastel, guvaş ve renkli kalem
140
Sıuck
kullandı. Küçük boyutlu resimlerde değişik teknikle- STUCK Franz von (Tettenweiss, Bavyera 1863 -
ri birbirine kanştırdı. Münih 1928). 1881-1884 yıllan arasıncf'a Münih
Plastik Sanatlar Okulu'nda okuduktan sonra, Li-
P. Roberıs-Jones: Du rı!alüme a!ı surrı!alisme, Bruxelles denschmidt ve Bruno Piglheim akademilerine de-
1969. F.C. Legrand: Le Symbolisme eıı Belgique, Bruxel-
les 1971. vam etti. Bu dönemde, önrafaelcilerin ve artık sem-
bolist bir sanatçı olarak tanınan fernand
KhnopfPun yapıtlanyla ilişki kurdu.
STRATHMANN Cari (Düsseldorf 1866 - Munih fliegende 8/iitter ya da Allegorien und Embleme
1939). 1882-1886 yılları arasında Düsseldorf Güzel dergilerinde yayınlanan desenlerinin de tanıklık etti-
ği gibi, ilkin çok iyi bir resimleyici olarak tanındı.
Sanatlar Akademisi'nin derslerini izledikten sonra,
1889'a kadar Weimar Güzel Sanatlar Akadcmi- Daha sonra resme başladı ve sembolist temalara el
attı. Dietz, Thoma, Böcklin ve Lcnbach'ın etkisi al-
si'nde okudu. Daha sonra Münih'e giden Strath-
mann burada Fliegehde Bliitter ve fugenc!e resimleyi- tında birçok kır tannsı ve tannçasını yeniden üretti.
ci olarak katkıda bulundu ve kısmen dekoratif sa- Daha sonra, Yon Marees ve Hitdebrandt'ın teknik
natlar alanında çalıştı. Kompozisyonlarında sembo- etkilerinin yol göstericiliğinde en katkısız Jugendstil
tablolannı gerçekleştirdi.
listlerin gözde temalannı işledi: Karşı konulmaz ka-
dın, günah, sefahet, genellikle erotik konular. Bizans
1892 yılında, resmi akademik kuruluşlarla kopuş
manın bir belirtisi olarak, Uhde ve Trübner'le birlik-
mozayiklerinden ve Hollandalı manierist ressamlan-
nın etkisinde kaldı. Titiz bir teknik, işlemeler, değer te Münih Sezession'unu kurdu. Başlangıçta, yalnızca
li taşlar, inciler ve altın yapraklarla canlandınlmı ş resimsel olgu söz konusuydu, ama daha sonra, de-
zengin renkler kullandı. Bezek bolluğu üslubunun koratif sanatlar, mimari ve grafik sanatlar da hare-
belirgin özelliğidir. kete katıldılar. Hareket, 1896 yılında /ugend dergisi-
nin kurulmasıyla yoğunluk kazandı, gerçek kişiliğini
Catalogue Le Symbolism e eıı Europe, Paris 1976. ve tam bağımsızlığını elde etti.
F RANZ V o N STUCK: Sfenks. 1895
141
Resim, Gravür ve 1/eyke/
Bu yeni topluluk Münih'te önemli sonuçlar elde bach'ın izlerini taşıyan bir Sembolizm her zaman
etti. Yalnızca sanatçıları coşturmakla kalmıyor, der- egemen olmuştur. Yılana teslim olan kadının betim-
giyle ilgilenen ve 1897 Münih Uluslararası Sergisi'ni lendiği tablolarında da gözlemlendiği gibi belli bir
destekleyen birçok insanı da etkiliyordu. Viyana Se- erotizmden yararlaııdı. Kendini yılana teslim eden
zession'u dekoratif Sembolizme yönelirken, daha kadın teması 1889-1912 yılları arasında, değişik ad-
şiddetli olan Münih Sezession'u, bazen birbirini ta- lar altında birçok kez yeniden işlendi : Günah, Kötü-
mamlayan bazen de birbiriyle çelişen iki akıma, lük, Şehvetperestlik. Şehvetperest, çekici ve karşı ko-
Sembolizm ve Ekspresyonizme bölünmüştü. nulmaz kadın, kendisini halkalarıyla saran baştan
Stuck'un sana tında, Kır Tanrılarının Savaşları çıkartıcısına kendini sunmaktadır. Sazan da, Saflık
(1889), Amazonların Savaşları (1897}, bir süvarinin (1889) tablosunda olduğu gibi, elinde bir zambak
cesetleri çiğnediği Savaş (1894) ve Sfenks (1895) ad- tutan bir gençkızı betimlemek için Burne-Jones ve
lı tablolarında da görüldüğü gibi, Böcklin ve f.:en- Whistler'den esinlenir. Ama, gençkızın gözlerinde
142
Thorn Prikker
143
Resim, Gravür ve Heykel
leyen Flaman primitiflerine d uyduğu gerçek sevgi bağlamda, 'lsa'nın eşi'nin duygusal gerilimini vurgu-
yüzünden bu eğilimlerinden yavaş yavaş uzaklaştı. lamayı amaçlamaktadır. Ve rahibenin portakal çiçe-
Öte yandan, Gauguin'in yapıtlanyla karşılaşması, ğinden tacını diken tacına dönüştüren şiirsel buluşa
Maurice Denis ve yurttaşı Jan Toorop'un yapıtlarına hayran olmamı z gerekir." Nesnelerin özüne yer aç·
duyduğu hayranlık, sa n atçıyı 1892'den itibaren mak için görünüşlerin geri çe kildi ği bu ince arabesk-
Sembolizme yönlendirdi. Genellikle dinsel esinli re- li sanat, Thom Prikker'in, Madamc Kröller-Müllcr'in
simleri, çok saf mistik bir duyarlıktan kaynaklanır. kolleksiyonu içi n birçok tablosunu satın alan 11.P.
Van Nu en Straks dergisine katkıda bulundu, XX'ler Bremmer'in aralarında bul unduğu bir dostlar toplu-
topluluğuyla ilişki kurdu ve Henry van de Yelde ile luğunun dışında tek başına kaldığı Hollanda'da pek
iyi karşılanmadı. Dostları arasında bulunan tek ede-
biyatçı olan Henri Borel'e yazdığı mektupta, olgula-
rın görsel izlenimlerini değil, fakat aşk, kin ve inanç
gibi özlerini yakalamak hayalini dile getirmektedir.
1895 yılında, sanatını yaşamın özel hizmetine
sunmak amacıyla sembolist resmi bırakmaya karar
verdi. 1904 yılında, Krefeld Kunstgewerbeschule'sine
öğretmen oldu. Tıpkı Maurice Dcnis gibi yavaş ya-
vaş dinsel sanata yöneldi ve artık kiliselerin dekoras-
yonu için duva r resimleri, vitraylar, duvar halıları
yaptı .
144
Toorop
nın alçak-kabartmalannda görülen Endonezya sana- o sırada Belçika'da gözde olan De Groux, Khnopff,
tından uzaklaşmadı. Hollanda'ya 1872 yılında geldi, Ensor, Vogels, Van Rysselberghe ve Finch gibi sem-
Dcırt ve Amsterdam'da resim öğrenimi gördü. Bir bolist eğilimli sanatçılarla tanıştı. 1884 yılında, şair
bun; kazanıp Brüksel'e gidince, burada, 1894 yılında Emile Ycrhaeren'le birlikte Londra yolculuğu yaptı.
"Özgür Estetik"e dönüşecek olan XX'ler topluluğu Dönüş yolunda, Fransa'da Sar Peladan ve Redon 'la
ile ilişki kurdu. Bunların arasına katılıp üyeleri oldu; tanıştı, her ikisinden de etkilendi. Ensor'la birlikte
145
Resim, Gravür ve Heykel
Paris müzelerini dolaştıktan sonra lıalya'ya gitti. senlerden oluşan Gerçek Şenlikler (les Fetes reclles)
1886'da Londra'da Whisıler'le tanıştı; önrafaelciler- adlı bir kitap yayınladı. Cenevre Güzel Sanatlar
den ve William Morris'in "Sanat ve Sosyalizm" ku- Okulu'nda Menn'in öğrencisiydi, Hodler ve heykeltı
ramlanndan etkilendi. Seurat'yı keşfedip bir süre raş Vibert ile dostluk ilişkileri kurdu. Bir düş havası
noktacı tarzda resim yaptı. Sırasıyla ıcozofık, top· içinde betimlediği memleket manzaralan nedeniyle
lumsal ve dinsel (1905'te Katolik oldu) düşünceler sembolist sanatçılar arasında yer almaktadır. Aynı
den esinlenen çok sayıda ve değişik resimleri vardır. zamanda mimari araştırmaları yaptı. Buna koşut
Sembolizmi, 1890 yılından itibaren, kişiselleşti, ma- olarak, şiir, öykü ve sanal eleştirileri yazdı.
nierizm ve yazınsal etkilerden (Maeterlinck, Peladan
ya da Gül + Haç) yararlanan şaşırtıcı bir ustalığa S. Merrill: "A. Trachsel": in La Plııme, I" fevrier 1893 • J.
Widmer: Erinııerwıgeıı aııddeıı Maler ııııd Diclııer Alberı
ulaştı. Mistik duygulan, Yeni Üslı'ıp'tan alınmış bir Traclısel, Beme 1929.
dünyadan, fantastik'in egemen olduğu bir hayaletler
dünyasından sökün eden, büyüsel, kutsal ya da din-
VALLOTION Felix (Lozan 1865 · Paris 1925). Val-
dışı simgelerle yüklü gerçekdışı kişiler aracılığıyla
lotton'lar, Vallorbe'lu (Vaud Kantonu) eski bir eşraf
kendilerini dile getirirler.
ailesinin soyundan geliyorlardı. Felix, 1875 yılında,
G.H. Marius: l/ollandsclıe sclıilderkunsı, l 920 • J .8. Lozan kanton kollejine girdi. Genç yaşta resme yete-
Knipping: lan Toorop, Amsıerdam 1947 · S. Tschudi nek gösterdi, Vaud'lu ressam Guignard'ın yöneti-
Madsen: Sources of Arı ııouveaıı, Oslo 1956 · B. Cham· minde akşam derslerini izledi ve 1882 yılında Paris"e
pigneulle: L '.Arı ııouveau, Paris 1972.
gelerek fulian Akademisi'ne girdi. Lefebvre, Boulaıı
ger ve Bouguereau'nuıı klasik derslerini izlemekten-
TRACHSEL Albert (Nidau, lsviçrc 1863 · Cenevre se Louvre'a gidip Anıonello da Messiııe. Vinci ve
1929). Hodler'in sadık bir sınıf arkadaşı olan Trach- Dürer'in kopyalarını yapmayı yeğledi. Hayatını ka-
sel ilkin Cenevre, Zürih ve Paris'te mimarlık öğreni zanmak için moda ressamlığı yaptı, le Rire, l'Assieıte
mi yaptı. 1897 yılında, Mercure de France yayınla au Beurre ve la Revue b/aııche gibi gazele ve d.:rgile-
nnda, aynı yıl Gül + Haç sergisinde sergilediği de- re katkıda bulundu. 1899 yılında, tablo tüccarı
146
Val/otton
13crnheim'lar ailesinden Gabrielle Rodrigucs-Henri- Oldukça ender sayıda olan katkısız sembolist tablo-
q ues ile evlendi. Para sorunu ortadan kalktı. Fransa, ları, arkadaşlarının eğilimleriyle tam bir uyumsuzluk
lsviçre ve başka ülkelerde geziler yaparak yaşamının içindedir. "Güzel" çizmeye çalışmayan sanatçının
~onuna kadar Paris'tc oturdu. hoyrat kompozi syon larında, aksine, karikatürümsü
Biri özyaşamöyküsel nitelikli la Vie meurtriere ol- bir yan vardır. Jose Pierre, Sembolizmi ele aldığı kü-
mak üzere üç roman ve oyunlar yazan Vallotton, bi- çük kitabında onunla ilgili olarak şunları yazmakta-
ze yapıtı hakkında bilgi veren Livre de raison adlı bir dır: "Nebilerin bitkisuyunda, Vallotton bir bardak
kitap bıraktı. Yapıtlarını düzenli olarak lsviçre'de dolusu içki ctkişi yaptı... Boıınard ve Vuillard'ın hoş
Cenevre, Lozan ve 13crn'de sergilerken, Paris'te ilk landığı, lamba ışığında küçük burjuva sindirim gö-
günlerinden itibaren, iğne kazı, ı slak kazı, sonra da rünümlerinin dinginliği, onun elinde görülmemiş bir
ağaç üzerine gravür çalıştı. Yapıtlarını, 1891 yılında acımasızlık kazandı. Çünkü, Valloıton'un bir an ol-
Bağımsızlar Sergisi'nde (Salon des independants), sun yakasını bırakmayan şiddet eğilimi, özellikle
Gül + Haç' ın ilk sergisinde ve 1893'tcn itibaren ne- portrelerinde, bir ruh hekimi gibi davranmasına yol
biler topl uluğunun sergilerinde sergiledi. Bonnard açmaktadır."
ve Vuillard'ın dostuydu. Aynı zamanda, Jules Re- Dunoyer du Segonzac onunla ilgili olarak şunları
ııard, Remy de Gourmont, Tristan Bernard araların yazmaktadır: "Vallotton, başlangıç döneminden iti-
da olmak üzere birçok yazarın kitaptan için ağaç baren, kendini gösterip kabul ettirdi. Kılı kırk yarar-
baskılar yaptı. 1899 yılından itibaren, gerçekçi ol- casına içten olan sanatı, bilinçsizce, lsviçre ve Alman
mak arzusu ile sembolist eğilimlerini uzlaştırdığı prirnitinerine akrabadır. Ama onlardan kesinlikle
burjuva ev içi resimleri, nüler ve manzaralar yaptı. esinlenmemiştir. Holbein'e karşı derin bir hayranlık
147
Resim, Gravür ve Heykel
148
Vroubel
sayesinde ünü Rusya sınırlannı aştı. 1902 yılında bir . ödülü kazandı. 1843'tc gittiği İtalya'da dört yıl kaldı.
psikiyatri hastanesinde tedavi gördü, ama bilinçli ol- İngiltere'ye dönüşünde bir dizi devsel kompozisyon
duğu zamanlarda, boğuntu ve içedoğuşlarla yüklü yapımına girişti ve bu çalışmalanna koşut olarak,
resimler yapmayı sürdürdü. toplumsal sorunları konu edindiği küçük boyutlu re-
simler yaptı. Aydın çevrelerde beğenildi ve 1867 yı
S. Yaremitch: Miclıail Alexarıdrowiıclı Wroubel, Moscou lında Royal Acadcmy'ye üye seçildi. Fransa'da da
1911 - V. Rakitin: Micluıil Wroııbe/, Moscou 1971 - N.M. Bume-fones düzeyinde başarı kazandı. 1887 yı lında
Taraboukine: Yroubel, Moscou 1974.
Georges Petit galerisinde açtığı sergi ününe katkıda
bulundu.
WA1TS George Frederick (Londra 1817 - Londra
1904). İngiliz sembolist resminde ön planda ro l oy-
namasına karşın, Watts'ın kişiliği,
tam deyimiyle ön- GFORGF FRFOFRI( K W An,. Umuı. 1885
rafaelci akımın dışında kalmıştır. Çok genç yaşta
Umut adlı tablosuyla melankolik soylu kadınlan Londra'ya gitti ve buraya yerleşmeye karar verdi.
Khnopfru çok etkiledi. Philippe Jullian onunla ilgili 1859 yılında, Taymis kıyılannı betimleyen bir dizi ıs
olarak ~unlan yazmaktadır: "Watts'ın felsefi düşün lak kazı yayınladı ve ilerde yetkinlik kazanacağı
cesi, aysı tonlarla dolu paleti, buğulu deseni, onu, portre ressamlığına başl adı. Velazquez ile Rossetti
ahlak kaygılan, canlı renkleri ve gerçekçi titizlikleri,
gerçeğe sırtını dönmüş ressamların pek hoşlanmadı
ğı önrafaelcilerin çok benimsedikleri bir sanatçı du-
rumuna getirdi. Huysmans'ın kahramanının beğeni
lerini paylaşan bütün bir kuşak Watts'ı Des Essein-
tes'in gözleriyle gördü." Watıs yalnızca allegoriden,
gündeliğin ve tarihin görünümlerinden uzak bir al-
legoriden hoşlanıyordu. Bu özelliği , tarihsel geçmişi
yadsımayan önrafaelcilcrden ayırmaktad ı r.
151
Resim_, Gravür ve Heykel
152
Wojtkiewicz
153
Resim, Gravür ve Heykel
egııım ını önce Krakov'da, daha sonra 1903-1906 lmgclemci bir anlayışın coşkusuyla bizi fantastik
yılları arasında Güzel Sanatlar Okulu'da sürdürdü. bir dünyaya götürür. Masallar ve düşlem konuların
Yapıtl arını Varşova, Berlin ve Paris'te sergiledi. An- dan esinlenerek çocuk resimleri yaptı. Toulouse-La-
drc Gide sanatçının yapıtıyl a kişisel olarak ilgilendi, ııırec'in etkisi altında, lirizm yüklü gülünç sahneler
1907 yılında Paris'te Druet galerisinde sergi açması betimledi. Ekspresyonizmin karıştığı Sembolizmin-
na yardımcı oldu ve kataloğun önsözünü yazdı. de, kimi zaman Sürrealizm havası bile vardır.
Wojtkicwicz, Polonya sembolistleri ikinci kuşağının
en önemli temsilcisidir. Catalogue Le Symbolisme en Eıırope, Paris 1976
154
Edebiyat
Demek ki bu öteki ormanda, yani tanımlamalar ormanında, iki yön ortaya çıkmaktadır. Biri
öznelciliğin(subjectivisme) yolu, öteki de felsefi idealizmin yolu. Birbirinin içine girmeler, birbiri-
ne karışmalar kaçınılmazdı. Örneğin Charlcs Moricc'in yaptığı tanımlamada olduğu gibi: "Simge
(sembol), ruhumuzun, duygularımızı yaratan nesnelerle kaynaşmasıdır, bizi zamanın ve mekanın
dışına götüren bir yapıntıdır (fiction)." (Du sens religieux de la poesie, Şiirin Dinsel Anlamı Üzeri-
ne, 1893).
155
Edebiyat
SEMBOLiZM VE DEKADANS
Her ne kadar Sembolizm "çok ileri götürülmüş bir öznelcilik" ise de, Romantizmin bir değişik tü-
rü olarak görünmektedir. Henri Peyre'nin yaptığı gibi, 1885-1890 yıllan şiirinde Lamartine mode-
linin önemini göstermek kolaydır, ve tıpkı Paul Morand'ın yaptığı gibi Samain'i "otobüsün üst ka-
tına uygun bir Lamartine" olarak sunmak tamamen haksız değildir. Ama bu sürekliliği, özellikle
dekadans sağlamış ve dekadans ile Sembolizm arasındaki karışıklık olanaklı kılmış gibi görün-
mektedir.
Dekadans, yani Verlaine'in bir süre "erguvan ve altın balkımalar içinde" gördüğü bu sözcük,
yeni bir çağ (kuşak) bunalımıdır. Daha Paul Bourget 1881 yılında kuramını oluşturmadan, Baude-
laire bunun belirgilerini (araz) tanımlamıştı: "Yontulmamışlık karşısında haksız düşmek, zarif ve
ender olan'ın yazgısal payı değil midir?" Bohemlerin tuhaflıkları, dandylerin aşırı incelikleri bu-
nun bir örneğidir, ama "Barbarlar"a karşı bir savunma için. Verlaine'in iç çöküntüsü, Tristan Cor-
biere'in acı alayları, Germain Nouveau'nun coşkulu atılımları, dönemin beylik sözleriyle de dile
gel miş olsa, bunun alabi ld iğine çok çeşitli bir anlat ımıdır. Marcel Schwob, Çift Yürek'te (Coeur
double) bu çağ bunalımı deyimini ve duygusunu çok iyi betimlemiştir: "Romancıların, insan yaşa
mının bütün yönlerini ve düşüncelerin içyüzlerini bize gösterdikleri olağanüstü bir döneme gel-
miştik. Daha duyumsamadan duygulardan iyice bıkmıştık: Kimileri, tuhaf ve bilinmez bir karanlık
mağaraya salıverdiler kendilerini; kimileri, yeni yeni duyguların çok ince araştırmal arı uğruna ola-
ğandışının çekimine kapıldılar; kimileriyse, her şeye yayılan uçsuz bucaksız bir acıma duygusu
içinde yitip gittiler." Huysmans'ın Des Esseintes'i (A Rebours, Hırçın, 1884), Gabriele D'Annun-
zio'nun Andrea Sperelli'si (Şehvet Çocuğu, 1889), Oscar Wilde'ın Dorian Gray'i (Dorian Gray'in
Portresi, 1891), Kont Robert de Montesquiou'nun kişiliğinde zarif somut örneğini bulan "deka-
dan" tipini oluşturdular. Bu insanlar, zenginliklerinin kendilerine sağladığı zevklerden ölçüsüzce
yararlanmak, en ender duygulara varıncaya kadar her şeyin ıcığını cıcığını çıkartmak için, düşle
nen Latin dekadansı döneminde ve "yapısı çaresiz bir derde yakalanmış ve batarken her şeyi söyle-
mek zorunda olan" modern edebiyatta bir sığınak arıyorlardı. Ama her sığınak bir aynadır.
Sembolizmi dekadansın yerine ikame etmek (koymak) için küçük bir fiske gerekiyordu. Jean
Moreas bunun için uğraştı. Hiç kuşkusuz, dekadan sözcüğünün çok yıprandığını, Verlaine'in dedi-
ği gibi "saçma"laştığını, ya da Verhaeren'in ileri sürdüğü gibi ölmüş olduğunu farkeden Jean Mo-
reas, 18 Eylül 1886 tarihli Le Figaro gazetesinde yayınlanan "Bir Edebi Bildiri" başlıklı, büyük bir
gürültü koparan bildiriyle tepki gösterdi. Yarışma herkese açıktı: Anatole Baju ve Rene Ghil deka-
dansı desteklediler. Rekabet, Fransa'da olduğu gibi dışarda da sürüyordu. İngiltere'de Savoy'un
son sayısı, The Decadent Movement in Literature (Edebiyatta Dekadan Hareket) başlığı altında,
Arthur Symons'ın The Sembolist Movement in Literature (Edebiyatta Sembolist Hareket) adıyla ya-
yınlanacak kitabını haber veriyordu. Rusya'da, Zinada Vengerova, Avrupa Ulağı'nda (Vestnik Ev-
ropy) 1892 yılında yayınlanan "Fransa'da Sembolist Şairler" adlı bir makalede Verlaine, Mallarme,
Rimbaud, Laforgue ve Moreas' ı tanıtıyordu; bir yıl sonra, bu kez Kuzey Ulağı'nda Oussov "Deka-
danlar Üzerine Birkaç Söz" adlı yazısında Verlaine, Mallarme, Rimbaud ve Baudelaire'i ele alıyor
du.
SEMBOLiST DiRiLiŞ
B,rioussov'un başında bulunduğu 1895 "Rus Sembolistleri" dekadan mıydı yoksa sembolist miydi?
Daha çok, gördükleri şeylere karşı duydukları aynı tiksintide, yaşlıların öğretilerine karşı aynı is-
yanda, Batı şairlerine karşı aynı ilgide birleşiyorlardı. Biely, İki Yüzyıl Arasınddda, dirilişin gerçek-
leşmesi için yüzyıl başının beklenmesi gerektiğini ileri sürüyordu: "Dün Dekadan adıyla anılanlar,
156
Bir Adın Önemi
THEO VAN RvsSEL BERGııE: Bır Okuma. 1903 (Soldan sağa: F. Le Damec, E. Verhaeren, F.Viele-G riffın, H.C. Cross, F.
Fcneon, A. Gide, H. Gheon, M.Maeterlinck).
Batı Sembolizmi çoktandır bir yaygın felsefece desteklenmekteydi. Neresindeyiz?de bir durum
saptaması yapmaya çalışan Robert de Souza, La Revue blancht!ı yayınlayarak, her şairin "kendisi-
ne uygun olan manevi dayanağı ya da felsefeyi seçmiş bulunduğu"nu kabul ediyordu. Örneğin,
Villiers de !'isle-Adam, "Tin (ruh), Evren'in erek ve özünü yaratır" diyen Hegel'in bir tilmiz ve
dönmesiydi. Yeats, Hindu düşüncesini sindirmişti. Bu düşünceyi D'Annunzio, Schopenhauer felse-
fesi aracılığıyla öğrenmişti. Schopenhauer'in, yüzyılın sonunda iki Fransızca çevirisi yayınlanan
;rade ve Tasarım Olarak Dünya'sı büyük bir etki yapmıştı. Andre Gide, Eğer Tohum Ölmezst!de
(Si le grain ne meurt), genç sembolistlerin arasında, dünyanın düşünselliğine inanmanın ve bu
dünyayı yalnızca bir tasarım (vorstellung) olarak görmenin nasıl uygun ve yaygın bir davranış Ql-
duğunu anlatmıştır. Gourmont, Schopenhauer'ci bir inanç açıklaması yaptı: "Düşünen özneye ya-
ni insana göre dünya, yani ben'in dışında olan her şey, ancak insanın ondan edindiği düşüncede
157
Edebiyat
var'dır." Üstelik Schopenhauer, dünyayı, acı kaynağı irade olarak dünya ve sanatsal tasarım olarak
dünya diye ikiye ayırarak, biricik gerçeklik olması nedeniyle, düşünen insanın kaçınılmaz olanağı
olan saf sanatın saygınlığını arttırmıştı.
Nevrozundan kurtulamayan ve yaldızlı keşiş yaşamını bırakmak zorunda olan Des Esseintes Hır
çın'ın (A Rebours) sonunda Hıristiyanlar'ın tanrısına yakarır: "Yapmacığa olan eğilimleri, ayrıksılık
gereksinimleri" aslında belki de "bir ideale, bilinmeyen bir evrene, uzak bir mutluluğa yönelik esrime-
ler, atılımlar"dan başka bir şey değildir. 1864'te Mallarme'nin kafasını kurcalayan, ve l 885'te Ruhen·
Dario'nun dile getireceği "ebedi gök"e yeni bir çağrıda bulunur. Baudelaire tarzı bocalamanın iki kut-
bundan biri olan ideal'in tanımlanması da simgeninki kadar güçtür, ama aynı zamanda hareketin pa-
rolalarından biridir. Etiemble'in belirttiği gibi sembolistlerin idealizmi, felse!i anlam bağlamında
idea'dan (idee, düşünce), ahlak bağlamında ise ülkü'den (ideal) kaynaklanır. Birinci anlayış More-
as'ın bildirisinde yer almaktadır: "Sembolist şiir, bununla birlikte, Düşünce'yi, kendi kendisinin amacı
olmayan, ama ldea'yı dile getirmeye hizmet ederken bağımlılığını sürdüren algılanabilir bir yapıya ka-
vuşturmaya çalışır. Ama, Louis Le Cardonnel, "uyku kaçıran uğursuz aşk"ı, vücudun "kıskanç öfke-
si"ni kınarken ve Bavyera Kralı il. Louis'nin içine sürüklendiği "muzaffer coşku"ya çatarken, en gele-
neksel ahlakçılıkla işbirliği yapmaktadır.
Rene Ghil "aynı ve neredeyse bilinçsiz idealizm hevesinin", "yükselen şiir kuşağı"na "bir bağlantı
görünümü" verdiği kanısındadır artık: "Ortaya çıkan idealizm, daha sonra, bir yandan kısa ve özel sap-
malarla, Güzellik'in lanetlediği günahın çekici korkusuna kapılmış Baudelaire'den ve belirsiz ve çö-
kertici bir gizemcilik içeren Sagesse'ten°>; öte yandan, Correspondance1ın şairi Baudelaire'den ve im-
gelemin karşı çıktığı, bilimin olumsuzlanması anlayışını Baudelaire'den miras alan Mallarme'den ge-
çerek yoluna devam edecektir: Tam anlamıyla belirgin bir felsefe anlayışından çok tinselci bir sanat
anlayışına dönüşen bir idealizm olduğu söylenebilir bunun: Yani saçma görünüşlerden kaynaklanan
bir yaratıcı düşüncenin doruk noktası, ki bu görünüşlerin altında -bu yaratıcı düşünceye benzeyen
Ben'in önsel (a priori) sezgisi sayesinde- bir benzeşimden öteki benzeşime geçerek onun (bu yaratıcı
düşüncenin) ölümsüzlüğünü kavrayabiliriz."
( 1) Bilgelik, bu akımın önde gelen şairlerinden Paul Verlaine'in mistik şiirlerinin ( 1874- 1880) yer aldığı kitabın adı. (Çev.)
158
Söylencese/ (Mitolojik) Bir Evren
!anan Mallarme, 189l'de Yazınsal Gelişim Üzerine Soruşturma yapan Jules Hubert'e "Simgeyi
oluşturan bu esrarın (gizin) kusursuz kullanımıdır" şeklinde bir açıklama yapmaktadır. Burada
simge basit allegoriden aynlıyor. Hegel, daha önce, allegorinin "soğumuş simge" den başka bir şey
olmadığına işaret etmişti. Goethe'nin schankende Gestaten, "kapalı, karışık, belirsiz imgeler" dedi-
ği türden bir şey. 1893 yılında yayınlanan ve oldukça büyük yankı yapan Çağdaş Rus. Şiirinin Geri-
lemesinin Nedenleri ve Yeni Akımları adlı bir kitapta Merejkovski şunları söylüyordu: "Simgeler,
gerçekliğin derinliklerinden doğallıkla ve kendiliğinden doğmalıdır. Eğer yazar herhangi bir dü-
şünceyi dile getirmek için bunları yapay olarak bulgularsa, ölü olan her şey gibi tiksintiden başka
bir şey uyandırmayacak olan ölü allegorilere dönüştürür onları." Ve bağıran bir düşüncenin yer
almadığı lbsen tiyatrosunu örnek gösteriyordu.
Öyleyse, olgun aşama, Mallarme'nin Des Esseintes için Düzyazı'nın başında ileri sürdüğü
"abartma" (hyperbole) olabilir. Bu sözcük, kaynaktaki anlamına dönecek olursak, algılanabilir
dünyadan kavranabilir dünyaya geçen ve "uzun süren arzunun görkemi düşünceler" e erişen şeyin
yaptığı gözüpek sıçramayı belirtmektedir. Ama, aynı zamanda, sözbilimsel anlamda,. bir "büyü ki-
tabı"nın büyüsel sözü olan anlatımı aşan bir anlatım biçimidir bu.
159
Edebiyat
Uygunluklar, Baudelaire'in dediği gibi, "Bir ağaç sürgününe gereksinim duymaksızın her yerde,
her iklimde, her güneşin altında yetişen bu ağaç"ın, yani söylencenin "bilinmeyen ve güçlü birli-
ği"ni esinlemek için burada da işlev görmektedirler. Evrensel olan söylenceler, ayrıca, dünya kadar
eskidirler, ve "erişebileceği gerçekliğe en yetkin yaklaşım" olan "insanın en güçlü içgüdüleri tara-
fından yaratılmış(...) bu "efsane varlıkları"na Yeats'in güvenmiş olmasını anlıyoruz.
Bilgi aracı olarak söylence, demek ki, simge ile ayrıcalıklı bir ilişki kurmaktadır. Şair, ona bir
başka ve tek bir anlam yükleyerek, yalın bir allegori gibi kullanabilir. Henri de Regnier, 1900 yı
lında verdiği Günümüz Şairleri konulu konferansta, "Bir söylence bir ldea'nın (düşüncenin) sesli
kavkısıdır"<21 diyerek açıkliyordu bunu, Yeats'e göre Helena kusursuz güzelliğin karşı konulmaz
gücünü temsil etmektedir. George'a göre, Algabal, "Mutlak kudretinde yalnızlık ve kısırlığı bula-
cak olan zorba ve insandışı ruhun simgesi"dir. Bu konuda, Henri de Regnier'nin kendisinden da-
ha anlamlı bir örnek yok gibidir. Yazıtta (Epigramme, jeux rustiques et divins), Stympalos gölü
kuşlannın< 1 > efsanesi, geçen zamanın allegorisini yapmaktadır. Aynı kitapta yer alan insan ve De-
nizkızı (l'Homme et la sirene) Odysseus gibi söylence! iç kışkırtısının işkencesini çeken şairden
başkası değildir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, söylence, mümkün birkaç anlamı varsa ve giz yüklüyS'e simge-
sel olabilir ancak. Ulaşılmasına kesinlikle izin vermediği bir bilinmeze götürür. Sembolist şairler,
bu nedenle, Faunalar, Khimairalar, sefenksler, hünsalar gibi gizemli simgelere ilgi duymuşlardır.
Çok anlamlılığın aylasında aynı simge görünür ve yiter: Salome. Salome, Laforgue'da yapaylığın
kurbanıdır, Kostantinos Kavafis'te acı tutkunudur, Huysmans'da isteri ya da Frengi Tanrısının so-
mutlanmasıdır. Mallarme ya da Laforgue'un soğuk Artemis'i, Milosz'da "içgüdülerin Salome'si"
olmakta ve, Bakkha kimliğiyle, Oscar Wilde (Salome, 1896), Kasprovics (Herodias'ın Şenliği,
1905) ya da Herman Suderman'da (Johannes, 1898) kendinden geçmektedir.
Sembolistler, tıpkı Baküs dininde olduğu gibi, söylencesel kişilerin doğa güçleri tarafından yö-
netildiklerine inanıyorlardı; yüzyıl sonu büyük mitoloji bilginlerinin çok değer verdikleri ve Mal-
lanne'nin Antik Tanrılarda (Dieux Antiques) yaydığı "natüralist" anlayışın ışığıyla aydınlanan yeni
uygunluklar (correspondances) buradan kaynaklanmaktadır: "Eskil sözün çözülmesinin içerdiği
aynı büyü ile, bilinen söylencelerin su, ışık ve ilksel rüzgar olarak yavaş yavaş yok olduğunu gör-
menin şaşkınlığına nice zevk karışmakta. " Hayatı ve toprağın nesnelerini yeniden bulmak için bir
şanstı bu.
Sembolist dönem, edebiyat için, "bir olağanüstü ve köklü bir bunalım" çağıdır. Bunun farkına va-
ran Mallarme iki dilden (sözden) söz ediyor: "Biri özde var olan (saltı k), öteki ham ve dolaysız, iki
dilsel durum." Bunalımın belirtisidir bu bölünme. Saltık sözü (dili) seçmek, hiç kuşkusuz, sembo-
listlerin müzikle olan yakın ilişkisini anlamış oldukları şiiri seç111ek demekti. Mallarme bunu "Mü-
zik, şiiri oluşturmak için Dizeyle birleşmektedir" diyerek açıklıyor.
Mallarme, müzik ile şiir arasında, Wagner'in dramatik yapıtında görülen ve bu alanda örnek
olabilecek bir işbirliği düşünmektedir. Şiirin müzik olması için yapılan girişimden habersiz değil
dir ama. Bu değişimi, "Kararsız ve ilkel hecelemelere dönüş yapan Verlaine tarafından sinsice ve
vaktinden önce hazırlanmış", diye tanımlamaktadır.
(2) Hcnri de Regnier, "kavkı " sözcüğüyle, deniz-ıann kahin Triton' un boru olarak kullandığı deniz kabuğuna gönderme yap-
maktadır. (Çcv.J
(3) Stymphalos (Grek): Heraklcs'in öldürdüğü kuşlar. (Çev.)
160
Söylencesel (Mitolojik) Bir Evren
"Eskiden ve Geçenlerde" nin (Jadis et naguere) ünlü Şiir Sanatı (Art Poetique) adlı şiiri, gerçek-
ten de, "bulanık şarkı'nın olanaklannı açıklamış ve parolasını söylemişti:
"Her şeyden önce müzik".
Şair, bununla, oynak ruh hallerine uyarlanmış, onlar gibi devingen, kendi yanlış kullanımlanyla
uygunlaştınlmış bir dilden söz etmektedir. Yerlaine'i düşünen Huysmans şiiri şöyle tanımlıyor:
"Paris'te bizi yaşattıkları şu Amerikan hapishanesinden uzakta, bizim öteleri düşlememize olanak
sağlayan bir müzik gibi belirsiz bir şey".
Bununla birlikte burada bir yanlışlıktan sakınmak gerek. Mallarme "müzikten malını geri al-
mak"tan ya da "müzikten her şeyi geri almak"tan söz ederken, şiirin müziği şu ya da bu şekilde öykün-
mesini, Rene Ghil'in istediği gibi "şiiri orkestraya uyarlayan çalgılanmışsöz"ü düşünmüyor. Mallarme,
Rene Ghil'e yazdığı bir mektupta durumu açıklamaya özen gösteriyor: "B°ir şeyden dolayı kınayacağım
sizi: Giriştiğimiz onarım (geri verme) eyleminde, müzikten her şeyi, aklın uyumlarından (ritimlerin-
den) başka bir şey olmayan uyumlarını ve düşün çağrıştırdığı tutkularımızın renklendirmeleri olan
renklendirmelerini geri alma eyleminde, kendinizi Dize doğmasına kaptırıyorsunuz biraz. Bir yazar-
dan çok bir besteci gibi konuşuyorsunuz."
Demek ki kendi yöntemleri ile ve dilden oluşturduğu kavramsal kullanıma kadar şiir müzikseldir:
"Müzik, kesinlikle, bütünde var olan ilişkilerin birliği (uyumu) olarak, tam ve açıkça, bakırın, telin,
ağacın çıkardığı basit seslerden değil, ama doruk noktasına ulaşmış olan zihinsel sözden kaynaklan-
maktadır."
Kuşkusuz, ilkin Latin Amerika'da daha sonra da İspanya' da, Sembolizmin yerini onunla tamamen
karışmadan tutan Modernismo, yalnızca yeni temalarıyla ("Prensesler, krallar, görkemli şeyler, uzak ve
erişilmez ülkeler yararına" -Dindışı Düzyazılar, 1895- hayattan ve Amerika'dan kaçınma) değil, fakat
müziksel bezeğiyle de tanımlanabilir:
Valle lnctan da Ruban Dario gibi Sonatlar yazdı. Verlaine tarzında yazan Manuel Machado, kısa,
kıvrak ve müzik.sel dizeyi ve "minör makamı"nı lspanyol şiirine özgü uzun ve tumturaklı dizelere
yeğledi. Buna karşılık, 1903 yılında yayınlanan Yalnızlık/alla modemizme yakın olan Antonio
Machado, düşüncesizce yapılan müziksellik araştırmalarının uyduruk gevazeliklerle sonuçlandığı
nı görerek bundan uzak durdu.
Bir başka sorun da şuydu: Sembolist şiirin başka bir dile çevirilmesi kesinlikle olanaksızdı, ama
yalnızca yeni yapıtları tanıtmak amacıyla bile olsa bol bol çevirisi yapıldı (Örneğin, Japon Ueda
Bin ve Fransız sembolistlerinden yaptığı çeviriler). İşte başarılı bir çeviri örneği, ama kaçınılmaz
değişikliklerden etkilenmemek olanaksız. Arpad Toth, Yerlaine'in Güz Şarkıs(nın ilk dizelerini
şöyle çevirmiş:
161
Edebiyat
Toth ritme ve belli bir müzik tonuna saygı göstermek istemiş, ama uyaklarla yarattığı sesdeşlik aşı
n ve gerçekten "tekdüze", akıcı ses yinelemeleri ve ikilenmeler yitmiş, metnin bazı aynntılan (ke-
manlar, yaralı yüı:ek) atlanmış ve çeviri sanki yakıştırmaya dönüşmüş · Macarca'nın özlülüğünün
bedeli olarak.
ÖZGÜR KOŞUK
Verlaine dizeyi içinden bölmeye, seslemsel (hecelere dayalı) dize içinde ritme öncelik vermeye yö-
nelmişti. Özgür koşukçular (serbest nazımcılar) daha da ileri gittiler: Hece sayısını önemsemediler;
kendi içlerinde uyum sağlayan ölçülerle gerçekleşip doğrulanan ritmik ölçülere önem verdiler.
Böylece, "matematiksel ritm" yerine ruhun iç devinimini yansıtmaya daha elverişli olan "psikolojik
ritmi" gerçekleştirmek istiyorlardı. Rimbaud İçe Doğuş/alda (İlluminations) yer alan iki şiirle (Ma-
rine ve Mouvement) yöntemi içgüdüsel olarak buldu. 1886 yılında la Vogue'da yayınlanan bu me-
tinler, Dujardin'in tanıklığına göre, "kendilerine bir çıkış yolu arayan bazı gençlerin, sayesinde
aradıklan yöntemi bulduktan, ya da onu en azından yetkinleştirdikleri" bir tetik işlevi gördüler.
Gustave Kahn'ın Rimbaud'nun şiirlerinin yayınlanmasında oynadığı rolü biliyoruz. Bir yıl son-
ra, kendi kaleminden çıkan Göçebe Sarayları (!es Palais nomades) yayınlayınca, özgür koşuğun
babalık davasına kalkışıp, "Esnek yöntem, eski şiirin genellikle ikili mırıltısından kulağı kurtararak
ve şiire kaynağındaki bellek eğitimi sanatını durmadan anımsatan görgü) (empirique) ahengi orta-
dan kaldırarak, herkese kendi içindeki şarkıyı dinlemek ve olabildiğince tam olarak dile getirmek
olanağı sağladı" diyecektir. Bunu küçük bir rekabet izledi: Moreas, Kahn ' ın kendi bulgusunu çal-
dığını ileri sürdü, ve Marie Krysinska adlı Montmartre'lı bir şair hanım, 1882 yılında le Chat No-
ilda yayınlanan metinlerini anımsattı. Ama, hiç kimse, bu alanda epeyce ileri gitmiş olan Lafor-
gue'u ya da özellikle Amerikalı şair Walt Whitman'ı (Laforgue onun Armağan/alını çevirmişti)
aklına getirmedi. Birkaç kez elden geçirilmiş olan Çimen Yaprakları (Leaves of grass) adlı büyük
kitabın bölümlerinden biri olan Trampet Sesleri'nden (1865) işte bir örnek:
(4) Söz konusu şiiri Fransızca çevirisinden Türkçeye çevirmeyi uygun bulmadığımız için, aynı şiirin bir başka bölümünü, Mcmcı
Fuat'ın lngilizceden yaptığı çevirisiyle sunmayı yararlı gördük. (Çev.)
162
Zaman ve Mekan İçinde Sembolizm
Mallarme bu "tadına doyum olmaz kurtuluş"u onayladı ve, özgür koşuğu, Psychede, Amphitr-
yon'da ya da La Fontaine'in Fable'lerinde görüldüğü türden, değişik ölçülü dize anlayışından ayrı
tutmaya özen göstererek genç şairlere saygısını dile getirdi: "Yenilik tümüyle, özgür koşuğa uygun
olarak, yerleşiyor, ama XVII. yüzyılın fable ya da operaya getirdiği türden bir yenilik değil bu (her-
kesin bildiği çeşitli ölçülerin, kıta kıta ayırmadan, düzenlenmesinden başka bir değil değildi), söz
konusu yeniliği "çokbiçimli" olarak adlandırabiliriz: Şimdi artık, yeni bir hazzın oluşması koşuluy
la, resmi ölçünün, istenildiği gibi, tam anlamıyla bozulduğunu düşünebiliriz. Önce, önsezili oku-
run onamasına uygun olarak, saf ve yararlı bir doğrulukla parçalara ayrılmış bir ses akışması, son-
ra Bay Moreas, ya da sözcükleri vurgulaya vurgulaya (takti ederek) söyleyen tutkuyla irkilen bitkin
bir dalgınlık tavrıyla Bay Viele-Griffın; ve en başta da, sözcüklerin tonal değerini çok ustalıkla no-
talamasıyla Bay Kahn."Ayrıca, Charles Morice, Verhaeren, Dujardin, Mockel ve daha niceleri gibi
kendilerini sözlerime kanıt gösterebileceğim adlar var; yayınlara başvurulması için veriyorum bu
adlan."
Cesaret her zaman böylesine büyük değildi. Kimi zaman Verhaeren, çoğu zaman Henri de
Regnier; ama genellikle öteki şairler, Claudel'in Kent (la Ville) adlı şiirindeki şair Coeuvre'ün yü-
celttiği "ölçüsüz, uyaksız şiir" den çok, yani özgür koşuktan çok eski karma dize anlayışına daha
yakındılar.
ÖNCÜLER
163
Edebiyat
ir Sanatı'nı (Art Poetique) yazmaya hazırlandığı sırada, Eurekdya övgüler düzen Claudel'i etkile-
di.
Fransa'da, Baudelaire'le birlikte, Sembolizme dönüşecek yönde en ileriye giden şair Nerval'dir.
Gaetan Picon'un da yazdığı gibi, "bütün bir çağın dağınık ve düzensiz bir biçimde duyumsadığı
şeyi tepeden tırnağa ve tam anlamıyla yaşamış olan tek romantik şair Nerval'dir... " Zengin roman-
tik söylemi bırakıp, şiiri kesinlikle Baudelaire'den Mallarme'ye götüren yamaca yönlendirdi." Ner-
val'in şiiri, düş dünyasından yavaşça gerçeklik dünyasına geçer, ve bizzat kendisi, Aurelidyı "ger-
çek yaşamda düşün (düşlemin) iç dökmesi" olarak sunar. Ateşin Kız/arı'nın (Filles du feu) sonun-
da Düş/emler (les Chimeres) başlığı altında toplanan on iki sone (sonnet) Nerval'in bütün şiir de-
neyini bir özekte toplamaktadır. Şiir dizisi, bir tür Orpheus arayışının özeti olan El Desdicha-
do'nun boğuntulu girişiyle başlar ve Pytharoras'cı erdeme sonsuz bir övgü olan Altın Dizelerle
(Vers dores) biter.
Sembolizmin düşünsel ortamı, en azından, Taine'in de açıkladığı gibi, kendine özgü niteliği
"her şeyde bir benzerini görmek" olan Cariyle idealizmine ve bizi lrade'nin anlaşılmaz gücünden
kurtulmaya çağırmak için bu gücü açınlamaktan başka bir şey yapmayan Schopenhauer kötüm-
serliğine; Hartmann'ın 1877'de Fransızcaya çevirilen Bilinçaltı felsefesine; ve özellikle, sanatın
amacının, doğanın derinliklerinde ve insanın ruhunda uyuyan gerçeği yakalatmak olduğuna ina-
nan Richard Wagner'in açtığı "bilinmeyen olanaklar dünyası"na anıştırma yapmaksızın, hiç kuş
kusuz, yeniden yaratılamaz.
FRANSIZ SEMBOLIZMl'NE BAKIŞLAR
Verlaine, Rimbaud, Charles Cros, Tristan Corbiere, Germain Nouveau, Sembolizmin öncüleridir-
ler. Ama katı, yalıtık bölümlemeler yapmak yanlış olur: Mallarme şiirlerini ilkin Parnasse contem-
perain'de (Çağdaş Parnas) yayınladı, Rimbaud şiirlerini Banville'e gönderdi, Verlaine "sanatçı" şa
irlerle düşüp kalktı; ve Henri de Regnier gibi Sembolizmin pamacıları da olacaktı. Aynca, Sembo-
lizm döneminde, sembolist olmayı kesinlikle aklından geçirmemiş bir yazann, bazen kendisi iste-
memiş de olsa, akım la ilişki kurmuş olduğunu da düşünmek gerekir. Diyelim ki Mallarme ve hatta
Verlaine bir süre bu işe bulaştılar, peki o sırada Afrika'da bulunan ve Paris edebiyat çevrelerinin
yapıtına yakıştırdığı yazgıdan habersiz olan Rimbaud'ya ne demeli?
Başlangıç tarihi hiç kuşkusuz 1886 yılı. Yani İçe Doğuşlar (Illuminations) ve Cehennemde Bir
Mevsim'in (Une Saison en Enfer) la Vogue'da yayınladıkları yıl. Bir yıl önce yayınladığı makalede
"sözümona dekadanlar"ın "Sembolist" olarak tanımlanmasını isteyen Moreas'ın "Edebi Manifesto"
sunu yayınladığı yıldır bu. Gerçekten de, o yıl, hiçbir okul ve hiçbir okul bilinci yoktu. Ağabeylerle
(Samain, Moreas, Le Cardonnel, Regnier), Verlaine'cilerle (du Plessys, Tailhade, Ernest Raynaud),
Wagnercilerle (Wyzewa, Edouard Dujardin), "Condorcet'ninkiler" (Rene Ghil, Stuart Merrill, Qu-
illard, Mikhael) ile çok değişik topluluklar vardı. Parola "Köhne düşünceleri, eskimiş yapıtları ala-
şağı etmek"ti, ama bu yazı, haziran ayında, "dekadizme gelecek" vaat edilen le Decadent adlı bir
gazetede okunabiliyordu. llk ortak tepki, aralarında Verlaine'in Parsifali, Mallarme'nin Sungıisu
(Hommage) olmak üzere Wagner'e adanmış sekiz sonenin la Revue wagnerienne'in şubat 1986
sayısında yayınlanmasıyla başladı.
1887 daha çok bilinçlenme yılıydı. Wyzewa, Bay Mallarme'nin Sembolizmi (le Symbolisme de
M. Mallaime) üzerine yayınladığı makalede, Sembolizm kavramını pek iyi anlamadığını itiraf et-
mesine karşın, öğretinin yaygınlaşmasına epeyce katkıda bulunan "Gand'lı Belçikalılar"dan biri,
Maeterlinck, yayınlanan bir makalesinde, güncel simgenin klasik simgenin tersi olduğunu açıklıy
ordu: Güncel simge, soyuttan somuta (Venüs'ün heykel olarak yaratılması aşkı temsil ediyordu)
gitmek yerine, "düşünce yoluyla çağrışımlar sağlamak amacıyla, görülen, işitilen, duyumsanan, do-
164
Zaman ve Mekôn İçinde Sembolizm
165
Edebiyat
lngiltere'de Sembolizm sözcüğü pek kullanılmaz. Nineties (doksanlar) edebiyatı için daha çok
"dekadans" deyimi yeğlenir. Ama, bu deyimin, o dönemin birbirine kanşmış olan birçok hareketi
tamamen yansıttığı kuşkulu.
Dönem henüz Victoria çağıdır. Ama yıkıcı güçlerin zorlaması karşısında Victoria döneminin
yapısı çatlamakta ve her yandan çökmeye başlamaktadır. Edebiyatta, yabancı etkilerin ve özellikle
Baudelaire'in etkisinin hakkını teslim etmek gerekir. Bu etkilere hiç kimse Swinbume'den (1837-
1909) daha duyarlı değildi. Daha Şiirler ve Baladlar'ın (Poems and Ballads) ilk dizilerinden itiba-
ren, Baudelaire'in Fleurs du Mafininkini anımsatan, ama ondan daha çılgın ve yapı olarak daha
yapay olan kolay bir marazi esin (damar) gözlemlenebilir Swinburne'de. Ve zaten Swinbume'ün
Baudelaire'e yaptığı erken ölüm sungusu "Ave atque vale" bir doğrulama niteliğindedir.
Swinburne'ün yeni-romantizmi güzelcilikten (esthetisme) ayn düşünülemez. Swinburne, kendi
tarzlarında Sembolizmin öncüleri olan (Dante-Gabriele Rossetti' nin Seçilmiş Kadın'ı ilc;_ilk döne-
minde bundan yararlanan Claude Debussy akla geliyor) önrafaelci toplulukla ilişki kurmuştu.
Walter Pater'in, bu titiz humanistin, bu görevinin bilincinde olan eğitimcinin, aynı doğrultuda bir
etki yapmış olması garip görünebilir. Rönesans Üzerine İncelemeler'i (1873) ve gerçekten de Latin
dekadansını çağrıştıran Epikuroscu Marius ile, kendisine karşın İngiliz dekadantizminin çıkış nok-
tası olmuştur.
Pater'in düşüncelerini, aykırı düşünce biçiminde Oscar Wilde dile getirecektir. Oscar Wilde,
Pater ve Baudelaire gibi, "belli bir olağandışılığın, sarı-sabırın çiçek açması gibi bir şeyin, bütün
gerçek sanat yapıtlarının bir öğesi olduğu"na inanmıştı. Ama Dorian Gray'in Portresi gibi bir ya-
pıttan ne anımsamalıyız? Özellikle yenik düştüğünde, alabildiğine eleştirilmesine neden olan edep
kurallarını hiçe sayan töretanımazlığı (immoralisme) mı? Günah ve yaşlılık trajiği mi? Eski etkile-
re (italyan Rönesansı) ya da yenilerine (Gautier, Baudelaire, Huysmans) açıklık mı? George Moo-
re yeni Fransız yazınına karşı özel eğilimi Oscar Wilde'la paylaşmaktadır: Tutku Çiçekleri (Flo-
wers of Passion, 1878) hiç kuşkusuz Baudelaire'in /es Fleurs du Malinin devamı gibidir. Bir süre
Zola'nın Natüralizminin etkisinde kalan Moore daha sonra Sembolizm akımına bağlandı: Dujar-
din ile ilişki kurdu, La Revue independantea yazdı, "yazışmalar" yaptı, ve öyle görünüyor ki Basit
Bir Kazdnın (A Mere Accident) yazara Hırçın'ı (A Rebours) biliyordu. Aynı anda lngiltere ve
Fransa'da birlikte yayınlanan Bir Delikanlının itirafları (1888), Mallarme'ye sunulmuştur, Verlai-
ne'in Fetes galantes'ını göklere çıkartı r, ve Sembolizmi kısaca tanıml ar: "Sembolizm, söylemek is-
tediğiniz şeyin tersini söylemekten ibarettir."
Moore daha sonra başka yollar tuttu. Bununla birlikte, l 890'dan sonra parola, her zamankin-
den daha çok "yeni" sözcüğüdür. Gelenekçi topluluğun "dekadans"a gölge düşürmeye başladığı
sırada, gençler belli bir çekicilik buldukları bu deyimden açıkça yararlandılar. Kuruluş düşüncesi
W.B. Yeats'ten kaynaklanan ve 1891-1894 yılları arasında süren "Manzumeciler Derneği"niır
(Rhymers' Club) üyeleri de bu kanıyı paylaşmaktadırlar. Derneğin üyeleri arasında bulunaq Emest
Rhys, Richard Le Gallienne, Arthur Symons ve Dowson, 1892 yılında ilk Manzumeciler Derneği
Kitabı'nı yayınlayan yayıncı John Lane'in desteğini sağlamışlardı. 1894 yılında yayınlanan ikinci
kitap dağılmak üzere olan manzumecileri tekrar birleştirdi. Destekleme işini daha sonra, uzlaşma?:
çağcıllığın saxunucusu olan. Sarı Kitap (The Yellow Book) adlı bir dergi yüklendi. Derginin yayın
cısı gene Lane'di, edebi yönetici Henry Harland, sanat yönetmeni ise Aubrey Beardslcy'di. Beards-
ley'in çizdiği, tehlikeli anlayışları içeren nefis resimler, kimi zaman "Beardsley dönemi" olarak ad-
landırılan dönemin simgesi sayılabilirler. Yıkıcı niteliği ve Oscar Wilde'ın mahkum oluşunun in,
dirdiği darbe nedeniyle dergi uzun ömürlü olmadı.
166
Zamaİı 'Ve M'1kiin İçinde Sembolizm
1896 yılında, The Savoy adlı yeni bir dergi Yellow Bool<un programını sürdürmeye çalıştı. Bu
dergi daha da kısa ömürlü oldu. Symons dergide ön planda göründü. "Biz ne realistiz, ne romanti-
kiz, ne de dekadanız", diye açıkladı. Şiir ve sanatı, gerçeğin ifadesi olarak savunmak söz konusuy-
du. Katkıda bulunanlar arasında Beardsley'in yanısıra Yeats ve Dowson vardı.
Bilançoyu da l 899 yılında Edebiyatta Sembolist Akım'la gene Symons çıkardı: Sembolist akım
la, "sanat, güzel şeyler arasından ebedi güzelliğe götüren tek ve biricik yola yeniden girmektedir,"
diye yazmaktadır. Doksanla;ın (nineties) hareketli bir dönem olmasına karşın, taşkın gençler yer-
lerini daha sağlam yeteneklere bırakacaklardı. Bir Yeats'ın, daha sonra da bir T.S. Eliot'un sanatı
nın gelişmesi için uygun ortam hazırlanmıştı.
Almanya, "Beşler Bildirisi"nden (1887) sonra Fransa'da artık gerilemeye başladığı sırada keşfet
mişti Natüralizmi ... 1890 yılında ise, Baudelaire, Verlaine ve Rimbaud ile başlayan yenileşme hak-
kında henüz pek bir şey bilmiyordu. Bu bilgisizliğin ortadan kalkması ve daha yüksek bir şiir anla-
yışının yerleşmesi için Stefan George bekleniyordu: Stefan George, Fransız Sembolizmi'yle kurula-
cak ilişkinin canlandıracağı Alman lirizminin gerçek büyüklerinin, Jean-Paul, Novalis ve Hölder-
lin'in unutulmuş sanatını tekrar bulacağını düşünüyordu.
George, Sembolizmi 1889 yılında Paris'te keşfetti: 1890'da yayınladığı Ezgiler kısmen Paris de-
neyiminin ürünüdür: Aşk Şölenleri, Bir Parkta, Taraçada, Gece Ezgisi gibi, Fransız sembolistlerinin
çoğu zaman seçtiği temaları anımsatan şiir adlan bunu oldukça kanıtlamaktadır. Ama George, yü-
zeysel alıntıların ötesinde, doğrudan doğruya Mallarme düşüncesinin tapınağına yürüdü: Ezgi-
ıe;in tek konusu, kutsal ve mutlak bir dilin dile gelmez büyüsü sayesinde dünyanın gizli anlamını
bulgulayabilecek tek varlık olan sanatın rahibi şairin gücüdür; ve kitabın adı olan Ezgiler (ilahi-
ler), şairin dinsel tutumunun ifadesinden başka bir şey değildir.
George, 1892 yılında, aralarında özellikle Hofmannsthal'in Titien'in Ölümü olmak üzere bir-
çok genç yazarın yapıtlarını ve Mallarme ile Baudelaire gibi Fransız şairlerinden çeviriler yayınla
yacağı Bliitter für die Kunsı (Sanat için Sayfalar) adlı dergisini kurdu. George, Alman toplumunun
maddeciliğini suçlayarak, sanatın biricik görevine çekilmesini savunuyordu: Güzelliğin araştırıl
ması. O sırada egemen olan Natüralizmin toplumsal düşüncelerine karşı alınmış kesin bir tavırdı
bu.
George küçük bir topluluğun kılavuzu durumuna geldi. Çok değer verdiği yandaşları arasında
tek bir özgün yetenek çıkmadı: Bunların arasında, sanat yeteneklerinden hiçbirini kalıt almaksızın
us tanın biliciliğini geliştiren Wolfskehl (1869- l 948) ve Derleth (1870-1948) en dikkati çekenler-
dir. George'un ilk yol arkadaşlarından biri olan Max Dauthendey (1867-1918), Ultra-violeı (1893)
adlı kitabından Sembolizmi fantastiğe kadar götürdü. Sembolizmin geleceği, tıpkı Fransa'da oldu-
ğu gibi Almanya'da da karışık ve umut kırıcıdır. Benimsenmiş bir Ortaçağ, 1900'e doğru yeni-ro-
mantiklerin gözdesi oldu: Yan saydam vücutlara yerleşmiş kederli ve esrarengiz ruhlar, duyguları
nı tuhaf ve yapmacıklı bir dille ifade ediyorlardı. Sembolizmin artçıları arasında Ernst Hardt
( 1876-1947) ve Vollmöller ( 1878-1948) gibi yazarlar vardı. Başka yazarlarda ise, gizlicilik (occul-
tisme), "dekadant" erotizm, kozmik büyüklük eğilimi gibi yozlaşmış Sembolizm biçimleri görülüy-
· ordu. Ama bu eğilimler artık Ekspresyonizmin kapı komşusuydular.
Sembolizm Avusturya'da daha başka koşullarda gelişti. Natüralist tepki söz konusu değildir
burada; Viyana düşünsel hayatı evrendeşliği (kozmopolitliği) sayesinde, çeşitli sembolist topluluk-
ların kurulduğu Fransa'ya damgasını basmış olan dekadant anlayışın hemen etkisinde kaldı.
167
Edebiyat
ince cümlelerde, dile gelmezi saptamak, betimlenmezi çağrıştırmak, daha ilk yapıtlarından iti-
baren Hofmannsthal ve Rilke'nin başlıca tutkuları gibidir. Maeterlinck ve D'Annunzio dönemin-
de, bu edebiyat anlayışının zamanaşımıyla bir ilişkisi yoktur: Almanlar kadar şiddetli olmasa da
Avusturya'da da artçılar dönemine karşı çıkıldı.
Avusturya'nın dış etkilere açılmasında iki ilginç ve kültürlü insan önemli bir rol oynadı: Pa-
ris'te yaşayan, Baudelaire ve Verlaine'nin şiirini, Goncourt'lann ve Huysmans'nın romanlarını Vi-
yana'ya tanıtan gazeteci Hermann Bahr (1863-1934); Fransız ve İngiliz edebiyatlarının derin uz-
manı, çağ sonu anlayışının tipik temsilcisi, töredışı ve kuşkucu insan, yanılsamalar ve aşk yalanla-
rının kaba güldürülerinin ruh çözümleyicisi doktor Arthur Schnitzler (1862-1931).
Hofmannsthal on yedi yaş şiirlerinde ve Dün adlı dramında hemen kusursuzluğun doruklarına
ulaştı. Katı ve kesin anlatım biçimleri, aynı zamanda yalın ve gizemli ruh hallerini ve izlenimleri
müzikli bir dille yansıtırlar.
Hofmannsthal'in, George'la tanışması ve Sanal için Sayfalara katkısı, Alman Sembolizmi ile
Avusturya Sembolizmi arasında bağ kurmaktan daha fazla bir anlam ifade eder. iki yazar arasın
daki ilişkinin daha sonra gerginleşmiş olmasına karşın verimli bir deneyimdir bu. Daha sonra Hof-
mannsthal, George'un güzelciliğini tartışma konusu yaptı; Sembolizmi bir süre sonra, barok görü-
nümler kazandı, hatta yeni-romantizme saptı ya da klasisizme dönüş yaptı denilebilir. Bununla
birlikte, yaşamın anlamına ilişkin düşüncesini sürdürdü. Tamamlanmamış romanı Andreas ya da
içli Dışlılar, bizi başlangıç bölümünün Venedik'inin çekiciliklerinden gizemli tarikat törenlerine
götüren bir gencin tinsel güzergahını çizerken, Gölgesiz Kadın (1919) Sembolizmin inceliklerine
dönüşü simgeler. Hofmannsthal hiç kuşkusuz ne tek bir düşüncenin, ne de tek bir üslubun adamı
dır. Seçmeci hayranlıklarıyla, kültürlü, zamanın eğilimlerine ve geçmişin sesine duyarlı bir yazar
olan Hofmannsthal'i sınıflandırmalara sokmak olanaksızdır: Sırasıyla, Maeterlinck'in müzikli ve
kapalı tarzını, Mallarme'nin estetik idealizmini, Verlaine'in Fetes galantes'ının hafif ve çağrışımcı
fantezisini, Alman Romantizmi'nin allegorik söylencelerini anımsatan yapıtında Sembolizmin de-
ğ işik akımları bir araya gelirler.
168
Zaman ve Mekan İçinde Sembolizm
!ardı. Biely anılarında bu konuda şunları yazıyor: "Genç sembolistleri birleştiren şey, bir ortak
program, gelecekle ilgili bir evet değil, ama geçmişin olumsuzlanması ve reddi bağlamında bir or-
tak karar, "babalar"ın suratına fırlatılan bir hayır idi."
Rus Sembolizmi, genellikle, iki topluluğa, iki akıma ve iki döneme ayrılır. Bu bölünmeyi ayrın
tılı olarak belirtmek için çok şey söylemek gerekir (Örneğin Biely, Brioussov'un Terazı'sinde yaz-
maya başladı, ve ayrıca, Sologoub'un yaşamla uyumsuzlukları, Brioussov'un kent şiiri ve Bal-
mont'un coşkulu ezgileri arasında büyük benzerlikler bulabilmek çok güçtür). Bununla birlikte,
1900'den itibaren, Batı örneğinin çekiciliğinin giderek azaldığı, buna karşılık, Blok, Biely ve lva-
nov'da popülizme dönüş ve büyük ulusal şiir geleneğini sürdürme bilincinin söz konusu olduğu
bir gerçek.
İkinci Rus Sembolizmi'nde Vladimir Soloviev'in ( 1853-1900) etkisini özellikle hesaba katmak
gerekir: Şair ve felsefeci olan Soloviev, Rusya'nın kişiliğinde,
onun acılarında ve büyüklüğünde,
insanlığının barışmasının (uzlaşmasının) merkezi olan bir teokrasinin kurulacağı kurtuluşun vata-
nını, Üçüncü Roma'yı gören, Ortadoks Hıristiyan inancına dayalı "yıkım kuramı"nın (felaket na-
zariyesinin) kuramcısıdır. Yaşamının sonuna doğru bu inancını yitiren Soloviev, Avrupa'yı istila
edecek Deccal'in gelişini önceden haber veriyordu. Önerdiği idealist dizgelerin merkezinde,
Blok'a en güzel şiirlerinin bazılarını yazdırmış olan dişi, Ebedı Erdem, Sofıa bulunmaktadır. De-
mek ki, ikinci Rus Sembolizmi, Fransız Sembolizmi'nden, intelligentsia'nın bir kesiminin yapacağı
devrime dinsel bir icazet hazırlayan kapalı bir tarih anlayışı dolayısıyle ayrılmaktadır.
Aynın çizgisinin tam olarak nereden geçtiği belli: İki kuşağı birbirinden ayıran mesafeden ya
da iki poetika arasındaki farklılıktan çok (çünkü her şairin kendi poetikası vardır), Slavseverler ile
Avrupa hayranları arasındaki ezelı ve ebedi kavganın yeniden canlanması söz konusudur.
Akım olarak Rus Sembolizmi'nin sona erişi, 1910 yılında, biri İvanov'un öteki Blok'un kale-
minden çıkan iki makalenin Apollon adlı dergide yayınlanmasına bağlanmaktadır. İvanov'un Sem-
bolizmin Temel Kuralları, Rus Sembolizmi'nin dinsel misyonunu doğruluyordu. Blok'un Rus Sem-
bolizmi'nin Güncel Durumu Üzerine başlıklı yazısı da aynı doğrultudaydı. Bunun üzerine bir tar-
tışma çıktı, Brioussov, Sembolizmin sanattan başka bir şeyle ilgisinin bulunmadığını ve bulunma-
sını istemediğini ileri sürerek yanıtladı.
Bununla birlikte, iki büyük Rus sembolisti Biely ve Brioussov'un başyapıtları bu tarihten sonra-
ya aittir. Biely, Petersbourgu 1913 yılında yayınladı, Blok'un İtalyan Şiirleri, Gül ve Haç~ 1914 yı
lında, Rusya'ya Doğrıisu 1915, On ikiler ve lskitleı'i 1918 yıllarında yayınlandılar. Ama şimdi, gü-
rültü çıkartan, "avamın beğenisine tokat" niteliğinde olan Fütürizmdir. Khlebnikov, "Gerçek
Söz'ü yaşam ve yaşamsal yararlılığın dışında " yaratan "bütün Slav sözcüklerini birbirine dönüştür
me gücüne sahip büyüsel taşı bulma"yı düşlemektedir: Önünde sonunda, eski "Söz Simyası" düşü
dür bu. Anna Akhmatova'nın, Goumiliev'in, Mandelstam'ın daha ölçülü sesleri, Sembolizmin şairi
dünya nimetlerinden el etek çekmeye zorlamasını kabul etmiyorlardı: 1912 yılından itibaren, "Ak-
meistler", "Özne ile nesne arasındaki ilişkilerin daha doğru bilgisini, yapıların daha büyük dengesi
içinde" özümlemeyi düşünüyorlardı. Bunun için, terk edilmiş bir vücudun üzerindeki ruh gibi nes-
nenin üzerinde süzülen sessel ve kavramsal nesne ve biricik şiirsel gerçek olan kendinde (bizatihi',
en soi) sözcük'e güveniyorlardı.
Kopuşmayı burada da vurgulamak doğru olmaz. Akmeistler, Brioussov'la birlikte XIX. yüzyıl
Fransız şiirininen yetkin uzmanı ve çevirmeni olan, sembolist kuşağın bağımsız ve yalnız şairi An-
nenski'yi usta olarak kabul ediyorlardı.
169
Edebiyat
Yüzyılın başında, kaynaşması Reformlar dönemini anımsatan düşünsel, tinsel ve yazınsal bir dev-
rim yaşamış ülkeler vardı. Macaristan'ın durumu da böyleydi. 1906-1908'e doğru, bir genç yazar-
lar topluluğu, gerici düşüncelere karşı mücadele etmeye ve ulusal gelenekleri koruyarak, Macar
kültürünü çağcıl ufuklara açmaya karar verdi. 1908 yılında, genç şairlerin bir tür manifestosu ni-
teliği taşıyan bir şiir antolojisi Nagyvarad'da yayınlandı, ve Budapeşte'de Batı'nın (Nyugat) ilk sa-
yısı çıktı. Derginin adı, ilginç bir şekilde, aynı dönemde yayınlanan İspanyol dergisini, Revista de
Occidenteyi anımsatmaktadır, önem bakımından da la Nouvelle Revue Françaisele karşılaştınla
bilir. Dergide bir süre sonra Nietzsche ve Bergson, Fransız ve Belçikalı sembolistler, Poe ve Swin-
burne, Yeats ve Walter Pater, Rilke ve D'Annunzio yer almaya başladılar. ·
Derginin sancaktan, karşı-yurtsevirliği, "Fransız töretanımazlığı" ya da "estetik anarşizmi" ne-
deniyle eleştirilen otuz iki yaşındaki şair Endre Ady idi. 1906 yılında yayınlanan Yeni Şiirlefden
Elie'nin Arabası Üzerineye kadar, varoluş boğuntusunu, yalnızlığı, fiziksel güçsüzlük, ölümü bek-
leyiş, melekle savaşım, lanetlenmiş aşk, şiir yalvacının "Macar Bataklığı"na karşı mücadelesini dile
getirdi. Özgün bir simgeler ağı yaratarak ve çok kişisel bir koşuklama dizgesi kullanarak, Fransız
sembolistlerinin kazanımlarıyla Kutsal Kitap şiirinin yapılarını, Nietzsche'ci ve sosyalist dil ile Cal-
vin'ci mezmurların ve "kouroutz" şarkılarının tınısını uzlaştırmayı başardı.
Ady'nin ardından, savaştan sonra Nyugafa daha bağlantısız bir yönelim veren Babits, Zavallı
Küçük Çocuğun Yakınmaları kitabı büyük bir başarı kazanmış olan Kosztolanyi, önemli çevirmen
Arpad Toth, Bartok'un libretto yazarı Balazs ve "nesnel keder"in şairi ve Macar özgür koşuğunun
babası Milan Füst gelirler.
Sembolizm dünya çapında bir yazınsal olay olduğu için, bu bağlamda eksiksiz olmak isterdik.
Ama, ne var ki, en has ve en çarpıcı örnekleri ele aldık.
İtalya'da "Sembolizm"den çok bir "Dekadantizm"den söz edilebilir. Sembolizm İtalyan kültü-
rüne bir zenginlik getirmiştir, ama bununla birlikte Avrupa'nın katkılarına pek karşı çıkmamış ve
bunları yüzeysel olarak özümlemiştir. Pascoli, en iyi şiirlerinde, uyuşumlardan ustaca yararlanmış
tır. Son derece yetenekli bir sanatçı olan D'Annunzio, karabatak gibi bir görünüp bir yiten bir
sembolisttir, ve Cennet Şiirfnin Sembolizmi Sabah Yakarıları'nın Sembolizmi değildir. Verlaine'in
tekdüzeliğinin etkisine, Laforgue'un ironisine duyarlı olan "alacakaranlık" şairler (Gozzano, Co-
razzini) aslında daha çok yeni-romantiktirler. ispanya modemizmi ya da Hollanda 1880 kuşağı
için de aynı şeyler söylenebilir.
Sembolist tiyatro
Edebiyatta Sembolizm konusunda yaptığımız açıklamalar sembolist tiyatro için de tekrarlanabilir.
Gerçekten olup-olmadığı konusunda düşünmemizi gerektirecek kadar sınırlandırılması ,güç bir
gerçekliktir bu. Belki de bazı eğilimlerini ya da yönelimlerini anlatmakla yetinmek gerekir.
WAGNERCI DRAMIN ÇEK1CILICI
Wagnerci dram sembolistleri büyülüyor ve onları deneyimlerini tiyatroya yaymaya çağırıyordu. La
Revue wagneriennein kurucuları olan Teodor de Wyzewa (1863-1917) ve Edouard Dujardin, yö-
nelimin öncüleri oldular; Oujardin, Antonia 'nın Efsanesi ile tasarıyı açıkladı. Bu büyük üçlemenin
kadin kahramanı, Maia'nın örtüsünü yırtarak, "solgun yaşamın uykusundan uyanır" ve şöyle der:
(...) ruhun atılımı
simgeyle görünüşün ötesine.
170
Sembolist Tiyatro
Parsifafden esinlenen, bir başka bağnaz Wagnerci Sar Peladan, "Gül + Haç'ın üç buyruğunun te-
melini, TempleU>ve Graal'ı<6>, ve yazınsal tiyatroda Wagner'in öğrencisi olmayı" tasarladı o sıralar.
Onun Wagnerci yapıtları olan Babil, Oidypus ve Sfenks, Semiramis, la Prometheide, yeteneğinden
çok düşüncelerinin içtenliğine tanıklık ederler.
Eksiksiz bir gösteri olan Wagner dramı, şiir, müzik, dans ve dekor arasında gerçek bir sanat
birliği oluşturur. Mallarme'nin "Salı" günlerinin gediklilerinden olan Camille Mauclair'e ( 1892-
1945) inanacak olursak, "Mallarme'nin düşlediği yapıtta (. ..) sözün, jestin, dekorun, balenin ve
müzikli anlatımın kaynaşması kaçınılmaz" bir şeydi. Bu iddialı uygulama, gerçekte, oldukça ola-
naksızdı, çünkü masrafları alabildiğine yükseltiyordu. Bundan dolayı, sembolistler bu uygulama-
nın tersine bir yalınlık (süssüzlük) estetiğini salık veriyorlardı. Üstelik, Mallarme'ye göre gösterinin
yönetimi, müzikten kendi malını geri alan ve dramı sözün tapınağına dönüştüren şairin elinde ol-
malıydı. Bu nedenle, Edouard Schure (1841-1929), "müziği kesikli konuşan dramı" müzikal dra-
ma yeğlediğini açıklamıştı. Nihayet, Claudel, Florent Schmitt'in Altın Kafdyı (Tete d'Or) müzikle-
me önerisini geri çevirmiş ve Maeterlinck de Debussy'nin nefis Pelleasını eleştirmişti.
Wagnerci bir dram olan sembolist tiyatro, bilinçli olarak söylenceye başvurdu. Baudelaire, da-
ha önce, "söylencenin kutsal ve yüce niteliğini" anladığı, "insanın evrensel yüreğinde (...) evrensel
olarak kavranabilecek durumlar", (Richard Wagner ve "Tannhaüser" Paris'te) araştırdığı için
Wagner'e saygılarını sunmuştu. Schure'ye gelince, o da, "idealist tiyatro"nun, "düş'ün tiyatrosunun
(...) insanlığın destanında Ruhun Büyük Yapıtı'nı anlatacağı"nı ileri sürmüştü. Daha da ayrıntıya
inen Mallarme, "Tam anlamıyla imgelemeci ve soyut yani şiirsel olan Fransız düşünüşü (...) bu ko-
nuda, bütünlüğü içinde bulgulayıcı olan Sanat'ın, Destan'a uyarlanmasına karşıdır", der. Ama bu
onun söylenceleri dışladığı anlamına gelmez. Ona göre, tam tersine, "Tiyatro söylencelere başvu
rur, ama durağanlarına, çok eskilerine, herkesin bildiklerine değil, ama kişisellikten kurtulmuş
olanına, çünkü tiyatro bizim değişik bakışımızı oluşturur: Ki, sanat, onu bizim varlığımızda seyret-
mek için, ulusal işleve uygun olan büyülere çağrışım yapar". Bir tür soyut söylencedir bu, yani var
olmayan bir /gilur. Hiç olmazsa, ister Grek söylencelerini (Euripides'in yiten oyunlarının bıraktığı
boşluğu doldurmak isteyen Annenski'nin söylencesel trajedilerinin ya da Hofmannsthal'ın bazı
oyunlarının durumu) yeniden işleyen, ister ulusal destanlar olsun (Yeats, lrlanda'nın Cuchulain,
Emer ve Conchubar gibi söylencesel kahramanlarını sahneledi) söylencesel esinli yapıtlar var.
Wyspianski gibi oyun yazarları bir kesimden öteki kesime kolayca geçebilirler.
(') 12. yüzyılda kurulan, amacı Kudüs'ü korumak olan ve öğreti olarak Augustinusculuk"u benimseyen şövalye tarikatı . Le
Templier. (Çev.)
(6) Graa/: lsa 'nın son yemeğinde kullandığı tas. Çarmıha gerilen lsiı 'nın kanının bu tasta toplandığına da inan ılır. Kelt asıllı olan
kuısal ıasöyküleri Ortaçağ'da bu Hırisıiyan inancıyla birleşerek Graal Efsaneleri adı verilen Bröto n d estanlannı oluşturmuş
lardır. Bu destanlarda şövalyeler kutsal tası ararlar. (Çev.)
l7l
Edebiyat
bu tür belirtilere rastlanmaz: Combemon şehidinin öyküsü, ancak daha sonra, la /eune Fille Vio-
a
/aine'de değil de l'Annonce faile Marie'de Ortaçağ'a oturtulur. Ve gene, her zaman olduğu gibi
klasik bir Ortaçağ söz konusudur, tıpkı Soulier de satin'in ispanyası gibi.
Yeats'in tiyatrosunda, eylemin belli tarihlerde geçtiği oyunlar vardır: Tam anlamıyla tarihsel
bir olaya -General Humbert'in komutasındaki Fransız birliklerinin Killala körfezine çıkışlan ve
bunu izleyen İngiliz işgaline karşı ayaklanma- anıştırma yapan Cath/een in Houliban'da 1798; bu-
na benzer bir konusu olan Yıldızların Likornılnda XIX. yüzyılın başı. Ama yeniden kurma çabası
hemen hemen önemsiz şeylerle yetinir, ve oyun yazarı tarihi aşan bir gerçeklik göstermek ister:
Ataerkil İrlanda imgesi, birdenbire gençleşen yaşlı kadınla somutlanan bir başka İrlanda imgesi
için ortadan kaldınlmıştır. Önemli olan, bir başka gerçeğe, bir başka gerçekliğe aktarma eylemidir.
Altın Kafdnın serüveni, davranışı Napolyon destanını anımsatan fatihi "yanmanın devsel kilise-
si"ne yönlendirir, ve birçok bakımlardan lsa'nınkine benzeyen azabı ona modellik eder ve onu za-
mansallıktan kurtarır. Gül ve Haçın Gaetan'ı tarihten alınmamıştır; oyunun sonunda, artık yalnız
ca yoksulluk kalır ve herhangi bir sonuca ulaşılmadığı izlenimi uyanır. Jean-Louis Backes bu ko-
nuda da şunlan yazar: "Romantik tarihsel oyunlardan alınan anlatı biçimlerinin sembolist yazar-
lardaki kalıntılan, bu yazarlar bakımından, kesinlikle gerçekçiliğe dönüş anlamına gelmez. Ger-
çeklik, tam tersine, onu yadsıyan bir tarih dışı gerçeklikle karşılaşması için öne sürülmektedir."
Zaten, romantizmle olan bağlanna karşın, çabucak özgürlüğüne kavuşmuştur İbsen. Yüzyılın
sonunda, Jarry, Übü Krafda (Ubu roi) tarihsel oyun (ve özellikle, aralarında ili. Richard olmak
üzere Shakespeare'in tarihsel oyunları) şemasını tekrar ele almıştır, ama onu yansılamak, yani
yadsımak için yapmaktadır bunu. Übü'nün Paris'e "maliye nazırı" olarak dönüşü, birçok tarihe ay-
kırı durumlar, çerçeveyi kırma yöntemleridir, ve durmadan ortaya çıkan kahramanın serüvenleri
ise, çevrimsel yapıların hiç kuşkusuz zamanın çizgiselliği yendiğini göstermektedir. Blok'un da
yazdığı gibi: "Galiba iki zaman ve iki mekan var; biri takvime bağlı, tarihsel olan; öteki ölçüye gel-
mez, müzikal. Uygar bilinçte yalnızca birinci zaman ve birinci mekan yer alıyor; kendimizi ancak
doğaya yakın hissettiğimiz, kendimizi kozmik orkestradan gelen müzik dalgasına teslim ettiğimiz
zaman ikincilerde yaşarız."
Gerçekten de, sembolist tiyatro bir başka bütünsellik araştırmasıdır. Mallarme, Crayonne au ıhe<iı
re'da, yeni dramın "gökyüzüyü sayfasına yazılmış ve İnsan'ın tutkulannın davranışıyla yansıladığı
oyunun" temsili olduğunu ileri sürer. Schure'ye göre idealist tiyatro, "insanı tanrısala bağlamayı,
dünyasal insanın kişiliğinde, aşkın (transcendant) dünyanın", inanılması gereken "öteki dünyanın
bir yansımasını, bir onayını gösterme"ye çalıştı. Hiç kuşkusuz öğretinin katı uygulaması olanaksız
dır: İbsen'i n Hortlaklarda ya da Yaban Ördeğtnde yaptığı gibi, "varlığın karanlık yanı"nı esinle-
mekle, ya da Villiers de l'Isle-Adam'ın "felsefi ve dialog şiiri" Axefde olduğu gibi, "okurun imge-
lem gücüne seslenerek yazarın düşlerini sahne olanaklarıyla" gerçekleştirmekle yetinebiliriz.
Villiers'nin kahramanı Axel d'Auersberg, hocası Janus'un çabalarına karşın, ülküye karşı ger-
çeği seçmiştir. Altın ve yaşam tutkusu ruhunu ele geçirir. Ama "tutkusal dünya"da mesaj aracılı
ğıyla bulgulanan en mutlak idealizm sonunda utku kazanır. Sembolist tiyatro, görünüş ve düşün
cenin (ideanın) yazgısından çok, ideale doğru kaçışa (Saint-Pol Roux'nun ideorealizminin onun
için saptadığı amaç) çağınr bizi.
Bu dönemin tiyatrosunda birçok mutlak araştırmacısı vardır. lbsen'de: Örneğin, kendini ger-
çekliğin içten yapıtına tamamen adamak için toplumsal yükümlülüklerini bırakan Brand; bir kule
yapan ve bununla çatıyı taçlandırmak isteyen Solness. Ama sergileniş anlam belirsizliğini sürdü-
172
Sembolist Tiyatro
rür: Kahramanın (Solness) başarısızlığı ya da acı alayı (Jean-Gabriel Borkman) idealizme öldürücü
bir darbe indirir. Zaten, gerçekçilik reddedildiği, uygulanmaz durumda olduğu zaman, mutlak
idealizm usa daha çok mu yatkındır? Olsa olsa bir uç nokta vardır. Yani, kahramanın gücünü yi-
tirmesi, oyunun bir felsefe tezine indirgenmesi, gösterinin bir ayrıntılı çizime indirgenmesi, ve ti-
yatronun ölümü.
Camille Mauclair, Sembolizmin "kendi ilkeleri yüzünden sahneye çıkmak yeteneğinden yok-
sun" olduğunu ileri sürdü. Bu nedenle, hiç kuşkusuz, rahatsız edici bir durum var burada. Mallar-
me oyuncuyu istenmeyen kişi olarak görür; Maeterlinck, "bir başyapıtın rastlantısal ve insansal
ögelerle sunulmasını çatışkılı" bulur, çünkü "simge, insanın etkin varlığını kesinlikle kaldırmaz",
ama bununla birlikte, kitaptan dışarı çıkmaması gereken bu tiyatronun sahnelendiği de olur. Ti-
yatro toplumsal bir eylem olduğu halde, simyacılığa özgü gizli eylemler düşlediler. O halde, bir
kurnazlık yapmak, örneğin, Schure'nin önerdiği "halka inen, en yetkin içgüdüleriyle, en şiirsel ge-
lenekleriyle onun uyuyan ruhunu uyandıran" bir tiyatro düzeni, "keskin bir gözlem ve derin bir
sevginin kavrayıcı bakışıyla çağdaş gerçeği inceleyen bir Kent (lbsen'in, Tolstoy'un ve Haupt-
mann'ın tiyatrosu) ve bir düş tiyatrosu, ya da bir seçkinler topluluğuna seslenen ve "tarihin, efsa-
nenin ve simgenin aynasında üstün bir insanlığı çağrıştıran" bir ruh tiyatrosu hayal etmek gerekir:
Axel, Peladan ya da Gabriel D'Annunzio'nun dramları.
Yaşanan deneyler, tiyatronun ancak böyle bir şeyin dışında kalarak var olabileceğini gösteri-
yor. Bu açıdan, Maeterlinck'in, "gündelik trajik"imizin bilincine varmamızı isteyen ve bunun için
de azla, yani sessizlikler, bekleyişler ve imlerle (işaretlerle) yetinen yapıtı örneklik etmektedir.
Sonuç
Avrupa tiyatrosu iki türlü ele alınıp sunulabilir. Sembolizmi, edebiyatta idealizm olarak tanımla
mak gibi katı bir tanımlamada direnirsek, çok sınırlı bir yazar listesi elde ederiz, ve ayrıca, her bi-
rinin (Örneğin Mallarme) zaman zaman mezhep dışına çıktıklarını kabul etmek zorunda kalırız.
Sembolizmi, "yüzyıl sonu" olarak tanımlayan geniş bir tanımı kabul edecek olursak, yazınsal akım
anfayışından uzaklaşmış oluruz. Sembolizm yaygın bir akım olduğu için, iki komşu dünya arasın
da duraksarız.
Sözün kısası, Sembolizm, Valery'nin demek istediği gibi bir yutturmaca (söylence, mitos) muy-
du ve bu deyimin esnekliğinden başka bir değeri yok mudur? Ama daha çok, çok belirgin bazı is-
teklere denk düşüyormuş gibi görünüyor: Müzikle yarışmak, poetikayı yenilemek, şiirin özünü
kavramak, Özler dünyasını keşfetmek ve her ne olursa olsun, giz (esrar) duygusu, görüngülerin ve
"ben"in derinliklerinin ötesi duygusu vermek. Gaetan Picon'un çok doğru belirttiği gibi: "Dilde ay-
rıcalıklı bir dil ya da deneyimde ayrıcalıklı bir deneyim, Sembolizmin çeşitli biçimleri birbirleriyle
ayrıcalıkta buluşmaktadırlar."
173
Edebiyat
ADY Endre (Erdmindszent 1877 - Budapeşte 1919). "Ata mirası kötülük"e karşı umutsuz bir savaşıma gi-
Macar şairi. içinde yerinde duramayan bir tayın ateşini rişmiştir. Kadına gelince, "Leda Bahçede" dizisinde
taşıyan bir ruh: Şair kendisini bu sözcüklerle tanımlı hem tapınç, hem de nefret nesnesidir.
yor. Ady'nin gerçekten de güçlü bir kişiliği vardır. Hem Ady 1908 yılında, zamanaşımına uğramış değerleri
kendi iç kargaşasını hem de ülkesininkileri güçlü bir yıkmak ve yeni sesleri duyurmak isteyen genç Macar
biçimde yansıtmayı başardı: yazarlarının çevresinde toplandığı Nyugat (Batı) der-
gisinin başına geçti. Bu dönemde birçok kitap yayınla
Macar ağacı benim ruhumda dı: Elie'nin Arabasırıda (Az ille szekeren, 1908), Beni
Ve ölüp düşmekte yaprakları Sevsinler isterdim (Szeretnem ha szeretnenek, 1909),
Ah ben de tıpkı öyle yokolup gitsem Bütün Gizlerin Şiirleri (Minden titkok versei, 1910).
Yapraklarla yapraklarla, Şair bu kilaplannda, Kutsal Kitap peygamberlerinin
söyleyiş biçimleri yakalamak ve kıyamet saplantılarını
Macar Scmbolizmi'nin bu ustasının yapılında, yaratıcı geliştirmek için sembolist üslubun süslerinden vazgeç-
örnekseme hiç kuşkusuz böyledir. ti. Zaman, Ölüm ve Hiçlik izlekleri bir tür korkutucu
Üçlü oluşturdu. "Virtüoz olmaya değil Her şey olmaya
geldim", demektedir Ady: "Her şey'i istedim, Hiçlik'i
kabul edebilirim öyleyse". Ady, Leda'dan ayrıldıktan
sonra, 1915 yılında Csinszka adlı bir soylu gençk ı zla
evlendi. Şairin ona adadığı şiirler, savaşın kasıp kavur-
duğu dünyada son sığınak olan aşkın güzellik ve saflı
ğını överler. Felaketi önceden haber vermiş olan Ady,
onu şiddetle eleştirir. Son vahiyinde, Macar halkının
kendisiyle birlikte ölüme atıldığını görür ( Ölüler Ordu-
su, A hallottak elen, 1918).
Ady, Fransız şairlerini okudu. Onda Baudelaire'in
öfkeli söyleyişi ve Verlaine'in dingin ahengi görülür.
Ama onun Sembolizmi son derece özgündür. Eğretile
melerini (isliarelerini) Macar gerçeğinin gündelik ya-
şamından ya da Kutsal Kitap söylencclerinden alır.
Özellikle, Nietzsche'ninkine yakın olduğu söylenen,
acımasızlığı yaşayan insa nın sesiyle konuşur:
Andre Ady'nin Portresi
Yüz cenncı ve yüz cehennemin verdiğinden
Asla daha fazla muıluluk yoktur soylu Macar'a:
Transilvanya sınınnda doğdu, Debrecen Üniversi- insanım. acımasız bir dünyada yaşadım,
tesi'ndc okudu ve gazeteciliğe yöneldi. 1899 yılında Bir Macar'ım ve tanık oldum Macar'ın yıkımına,
yerleştiği Nagyvarad'da, tutkulu bir aşkla bağlandığı Dirildim ve direniyorum ölüme karşı.
ve şiirlerine Lcda olarak giren Adet adında evli bir ka-
dınla tanıştı ( 1903). Onun teşvikiyle 1904 yılında gitti-
O. Szabo: A forradalmas Ady, 1919 • L. Ady: E. Ady, Buda-
ği Paris'e 1906-1907 yıllarında geri döndü. Burada pest 1923 · M. Benedek: Ady-breviarium, iki cilt, Budapest
şaşkınlık içinde Bali toplumunu keşfetti ve düzensiz 1924 - B. Revesz: Ady Tragediaja, Budapesı ı 924 - A.
bir hayat yaşadı. Ülkesine dönünce, varlığını sürdür- Schöpflin: Ady, Budapest 1934 • P. Hazard: E. Ady, Paris
mekte olan yan-feodal düzeni ve kendi ateşli benliği 1947 • A. Karatson: Le symholismeen Hongrie, Paris 1969.
nin karşı çıktığı yaşam biçimlerini eleştirdi. 1906 yılın
da yayınlanan Yeni Şiirler (Uj versek) kitabıyla Macar ANNENSKI Innokenti Fedorovitch (Omsk 1856 - Sa,
yazınında devrim yarattı ve ilk iki kitabında egemen int-Petersbourg 1909). Rus şairi. Küçük yaşta yetim
olan geleneksel biçemle ilişkisini kesti. Kendini halkı kaldı, ağabeyi Nicolas ıarafından Saint-Petersbo-
nın oğulu ilan eden şair, Batıdan kendisiyle birlikte ye- urg'da büyütüldü, edebiyat öğrenimi gördü ve 1896 yı
ni zamanların şarkılarını getirdiğini ileri sürdü. Bu ki- lında lise müdürü oldu. Devrimci karışıklıklara karı
tabın neden olduğu tartışmalar, 1907 yılında Kan ve şan öğrencileri koruduğu için görevinden alındı, daha
Altırı' ın (Ver es Arany) yayınlanmasıyla daha da şid sonra müfettiş oldu ve kalp krizinden erken yaşta öldü.
detlendi. Dünyayı sarsan iki büyük güç olan şehvet ve 1904 yılında, ilk şiirlerini Nikto (Kimse) takma adıyla
açgözlülük, kitabın adını oluşturan iki imge ile simge- yayınladığında kırk sekiz yaşındaydı; Dingin Şarkılar
. lenmiştir. Erkek, sarhoşluk ve sefahat iblisine, yani (Tikhie Piesni) adını taşıyan bu kitaba Baudelairc,
174
Balmont
Rimbaud, Verlaine ve Mallarme'den çeviriler eklen· bcr"inden çıkmakta güçlük çeken bir şairi göstermek-
mişti. Blok ve Brioussov kitabı olumlu karşıladılar. An· tedirler:
nenski hayattayken oyunlar (Filozof Melanippe, Çar
lxion, Laodamie), iki eliştiri kitabı { Yansımalar Kitabı, Tek kahramanıyım kendimin, şiirden şiire
1906, 1909) ve başka çeviriler yayınladı. Ölümünden Kapanır üzerime şarkım nasıl açıldıysa.
bir yıl sonra yayınlanan ikinci şiir kitabı Selvi Sandık Şiirlerimde ıuısak etmek isterdim dünyayı
175
Edebiyat
Nietzsche'ciliğin izlerini taşıyan kışkırtıcı ve köpeksi BiR ŞAiRiN YAZGISI
(cynique) bir söyleyiş va rdır. Zaten kendisi de "En
iyi olmak istiyorum, eşsiz olmak istiyorum", demek- Arayış sözcüğü hiçbir zaman bu kadar uygun düş
tedir. Gorki tarafından 1905 devrimine sokulan ve medi. Baudelaire her zaman bir başka yerin arayışı
sığındığı Paris'te 1906 yılında yayınlanan Öc Alanın içindeydi. Tuhaftır, bu çok az yolculuk yapan insan
Şarkıları'nda politik şiir tutkusundan uzaklaşan Bal- (1841 yılında, Kalküta'ya gitmek üzere ailesiyle bir-
mont ilk Rus Sembolizmi'nin sınırlannı aşar. 1915 likte "Paquebot-des-mers-du-Sud" e bindi, ama
yılında yayınlanan kuramsal denemesi Büyü Olarak Maurice adası ile Bourbon adasından öteye geçme-
Şiir, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş bir Sembo- di; yaşamının sonunda, 1864'te gittiği Belçika'dan,
lizm yöntemi önerir. Ona göre şiir, şairin büyü yaptı vücutça çökmüş durumda, bir sürü "tehdit edici bu-
ğı eski uygarlıklarda görülen, atadan kalma ve çok dalalık"a karşı intikam notlan destesiyle döndü) yol-
eski dil kullanımını bulmak zorundadır. Öyleyse culuk şairi oldu: "Yolculuk etme ya da zengin olma
müzik eşsiz bir büyü sanatıdır. Müzisyen, tıpkı şair isteği" (Paris Sıkıntısı -Spleen de Paris-, Liman -
gibi, dünyayı yorumlar, insan ve doğa arasında ilişki Port-) duyanlann çıkmak istediği yolculuklann, en
kurar, adlandırarak dünyayı yeniden yaratır, karma- gizli dileklerin yerine geldiği ayna-ülkelerin ( Yolcu-
şadan ahenk çıkanr. Her harfin gücü üzerinde du- luğa Davet, lnvatation au voyage), "Yenlyi bulmak
rur: için Bilinmez'in dibine" ( Yolculuk, le Voyage) götür-
mek isteyen sonsuz yolculuklann şairi. Baudelai-
"Her harf kendi başına konuşmak ister( ... ) M'de re'de "erişilmesi olanaksız bir başka yeri arayan ebe-
kışlann ölü gürültüsü vardır, A'da egemen ilkbahar, M di yolcu"yu gören Guy Michaud, onun için, "Yazgı
taş gibidir. A harfi parlak kırmızı yakuııur, ama kimi sını yenmedi, onu gerçekleştirdi", demektedir. Ger-
zaman ay gibi büyüleyici opal, çoğu zaman da güneşte çekte, şairin kendisine inanacak olursak, bir anne-
bütün renklere dönüşen elmastır." nin ilenmelerinin izlerini taşıyan ve hep kendisini
ayaklandırmaya çalışan Sisyphos'un tepesine inen
Böylece Sembolizmin saplantılanndan birini yeni- ağır bir yazgıdır bu. Dul bayan Baudelaire-Du-
den keşfeder: Şiirsel sözü saf müzik büyüsüne dö- fays'nin müstakbel general Aupick'le evlenmesi,
nüştürmek. Ve Balmont, Nietzsche'ye bir şey borç- Louisle-Grand lisesine verilişi, aile meclisinin Neu-
luysa, bu üstün-insanın övgüsünden çok, müzikte illy noteri Bay Ancelle'i onun tüzel danışmanı yapan
Baküscü anlayışın üstün tutulmasına yöneliktir. girişimi gibi olay ve karışıklıklar mutsuzluğunun
1913 yılında Rusya'ya dönen Balmont 1914 yılın kaynağı oldular.
da yurtsever coşkulannı dile getirdi. 1917 yılında bir Durmadan yakındığı yaşam sıkıntılarından, "yok-
süre Devrim'i benimsedi ama daha sonra yolunu sulluk"tan, ilk kez 1850'de farkettiği ciddi hastalık
ayırdı. Resmi bir görevden yararlanarak Fransa'ya il- tan kaçmak için kendisine sığınaklar arar Baudelai-
tica etti. Belki de, Mandelstam'ın da dediği gibi "Rus re. Barbey d'Aurevilly'nin 1845 yılında göklere çı
şiirinde bir yabancı"ydı Balmont. kardığı dış görünüş ve dandylik düşkünlüğü, bu
mağrur ve aşın özgür şıklık tutkusu, bu derinliklerin
L. Kobtinski-Ellis: Poety-simva/isıy, Moscou 1909 - E.
Lo. Gaıto: Poesia russa delta Rivaluıione, Roma 1923 • R. şairi için bir başka çelişki olmak gerekir. La Fanfar/o
Poggioli: L 'Ane de Consıanıin Balmonı in Rivisıa di liııe adlı öyküsünün kahramanı Samuel Cramer, siyah
raıure slave, ili, Roma 1928 - B. Mikajlovkij: Russkaja /iı giysisi ve öküz kanı rengi kravatıyla, dandy ve ultra-
ıeratura XX veka, Moscou 1939 - H. Schneider: Der frühe fashionab/e Baudelaire'in kendi portresi kabul edile-
Ba/monı, 1970.
bilir. Bu terslik yanıltmasın bizi. Baudelaire için dan-
dizmin gerçek bir çağcıl stoacılık değeri vardır, tilki
ısırmasının altındaki Lakedaimon'lu (Sparta'lı) gü-
BAUDELAJRE Charles (Paris 1821 - Paris 1867). lüşüdür o.
Bu Fransız şairi herhangi bir sembolist okulun tem- "Çocuk sevgilerinin yeşil cenneti"nden koğu lmuş
silcisi saymak olanaksızdır. Bununla birlikte Sembo- olan Baudelaire ister doğal, ister yapay olsun başka
lizmle ilgili bütün yapıtlar ya da hemen hemen hepsi cennetler aramak zorundadır. Yapay cennetleri, Şa
ilk bölümü ona ayınrlar. Mallarme onun için "Ağıt" rap ve Haşhaş'tan (1851), Haşhaşın Şiirı'nden
yakmıştı, Valery ise Variete adlı kitabında yer alan (1860) ve Thomas de Quincey üzerine yazdığı Bir
bir makalesinde ("Baudelaire'in Durumu", Situation Afyon Yiyicisi incelemesinden tanıyoruz. Bu yazısın
de Baudelaire) Fransa'da (Verlaine, Rimbaud, Mal- da, "gizemli etkiler"i ve "bu uyuşturuc u maddelerin
larme) ve yabancı ülkelerde (Swinbume, D'Annun- sağlayabileceği sağlıklı olmayan zevkler"i, "uzun sü-
zio, George), yüzyıl sonunun büyük şairleri üzerinde re kullanılmalannın sonucu olan kaçınılmaz suçlar"ı
yaptığı etkinin altını çizmektedir. ve nihayet "düzmece bir idealin peşinden koşmanın
176
Baudelaire
BAUDELAİRE'IN SEMBOLİZMi
177
Edebiyat
178
Blok
179
Edebiyat
<lirdi. Dinsel söylenceleri ve 1900 yıllarının felsefesi- ya'dır. Çünkü, Blok'un düşüncesi ne kadar kişisel
ni kendine mal ederek, kendi evreninin gelişimine olursa olsun, temel ilkesi, Brioussov'un Me eum esse
uygun olarak bunlan yeniden yarattı. Ebedi kadının sloganıyla özetlenen Rus Sembolizmi'nin belirleyici
simgesi olan melek-kadın Kutsal Meryem, Blok'un niteliği olan benmerkezliği aşar. Blok'un ulusculuğu
ironik bir tersinleme ile dünyanın ruhunu yüklediği belirgin bir varlık ilişkisinde somutlanır: Çulluk Ala-
kent fahişesidir aynı zamanda. Küçük Panayır Bara- ntnda (Ruslar'ın Tatar boyunduruğuna karşı girişti
kası gibi bir şiirde kendi mistisiznıini yansılamaya ği savaşın olduğu yer) Rusya'yı kendi karısıymış gibi
kadar vardınr işi. tasarlar şair, ve 1908 yılı nda yazdığı bir başka şiirde
şöyle der: "Rusya, mutsuz Rusya, senin izbelerinin
külrengi, senin şarkıların, aşkın ilk gözyaşları gibidir
rüzgarda". Ama bir ulusun bir kadınla özdeşleştiril
mesi ancak ebedi Sophia söylencesi aracılığıyla anla-
şılabilir.
Blok tiyatroyla çok erken ilgilendi. Gençliğinde,
gelecekteki kansının evinde yapılan amatör tiyatro
gösterilerine katıldı. Daha sonra aktrist Nathalia Vo-
lokhova ile kurduğu ilişki yaşamında tiyatroya daha
çok yer açtı. ilk Lirik Dramları (1906) yani Panayır
Barakası, Alanda Kral ve Bilinmeyen Kadın, "kaçı
nılmaz bir biçimde yalnız", "karmaşık ve içinden çı
kılmaz duyarlıklarla yüklü" ve yaşama yabancı kal-
makta kararlı çağcıl ruhu dile getirmektedirler. Ar-
tık "kişi likler" yoktur: Kişiler "yaratıcılarının maske-
leri"nden başka bir şey değildir. Yazgının Şarkısı
(1908) tam anlamıyla özyaşamöyküseldir. Blok, Gül
ve Haç'ta bir ozan (trubadur) kimliğiyle ortaya çıkar.
Bu dramda, Blok, seçilmiş ama anlaşılmamış yalnız
şairin trajedisini betimlemek için destansı Brötanya
dekorundan yararlanır.
Trajedinin Doğuşu' nun yazan Nietzsche gibi Blok
da dünyanın özünün müzik olduğu düşüncesinde
dir. Şair bu müziği dinlemek zorundadır ve, kendisi-
ne "sembolist" sıfatı veriliyorsa, "gerisinde" gizli bir
Alexandre Blok'un PorırcsL eylemin bulunduğu gizli bir bilgiye sahip bulunan
bir büyücü, gücünü meleklerden ve gök varlıkların
dan alan bir büyücü olduğu içindir (Rus Semboliz-
Blok 1903 yılında Lioubov Mendeleeva (ünlü mi'nin Güncel Durumu Üzerine, 8 Nisan 1910'da ya-
kimyacının kızı) ile evlendi; ltalya ve Fransa'ya üç yınlanan makale).
yolculuk yaptı ,
ve her ahı yılda bir mistik bir anlam
yüklediği Bad-Nauheim'da oturdu. Kendisine On V. Zirmunskj: Poezija Alexandre Bloka, Sainı-Peıersbo
urg 1919 • M. Bekeıova : A. Blok, Sainı-Peıersbourg 1922
ikileri esinlendiren Ekim Devrimi'ne kadar, yaşa · J. Gauvin; E. Bicken: Alexandre Blok, poeıe de la ırage·
mında dikkati çekecek önemli bir olay olmaksızın die russe, Fribourg 1943 · S. Bonneau: L 'Uııivers poeıique
yaşa,dı: Ekim Devrimi onun için yüce bir umut oldu, d 'AleXllndre Blok, Paris 1946 · N. Berberova: A . Blok eı
ama son acılarına eklenen acı düş kınklıklanna da son ıemps, Paris 1947 · E. Mayı: Die lyrischen Dramen
Alexandre Bloks, Vienne 1950 • C. Kisch: A . Blok, Lon-
yol açtı. don 1960 · R. Kempall: A. Blok, La Haye 19 65.
Blok'un lirik yapıtı üç kesimden (ciltten) oluşur:
Bunlardan birincisi (1898-1904), Soloviev'in etkile-
rini taşır ve egemen öge Güzel Kadın'ın mistik sim- BRJOUSSOV Valery Iakovlevich (Moskova 1873 -
gesidir. Moskova 1924). ilk Rus sembolistlerinin önderi ka-
ikincisine (Maske ve Kar, 1907) Bilinmeyen Ka- bul edilen Rus şair. Üç küçük ciltlik Rus Sembolistle-
dın'ın, Çingene Kadın'ın yüzü egemendir; koşukla rı'ni (1894- 1895) kendi hesabına yayınladığı zaman
ma daha özgür olup sözcük dağarcığı gündelik dile henüz Moskova Üniversitesi'nde öğrenciydi. Bu ki-
daha yakındır, kuşkuculuğu büyüdükçe esini topra- taplar Brioussov'u kısa zamanda ünlendirdiler ya
ğa daha çok yönelir. Üçüncüsünün ana teması Rus- da, söylenenlere kulak verecek olursak, onu "küçük
180
Castro
gazetelerin, açıkgöz ve konu seçiminde pek titiz seven Sembolizmini birdenbire bıraktı ve çağçıl ken-
davranmayan fıkra yazarlannın kederli kahramanı" tin ve onun sahip olduğu güçlerin şarkısını söyleme-
haline gPtirdiler. Gerçekte, Heine'nin etkisi Fransız ye başladı (Dörtbir Yanda, 1903). Çağcıllık izleği, ey-
şairlerinin etkisine kanşıyor; Pamascı belirginlik ise, lem çağnlannın duyulduğu Stefanosta da egemen-
özgür koşuğun, Rene Ghil'in sözsel çalgılandırma dir. Brioussov aynı zamanda Rene Ghil'in ileri sür-
yönteminin, Mallarme kapalılığının (l'hermetisme) düğü "bilimsel şiir"e de inanmaktadır.
ya da Laurent Taihade tarzı bir sözcük ıapıncının Ünü alabildiğine yaygınlaştı. Romanlan (Ateş Me-
yanısıra etkinliğini sürdürüyordu. Ama Brioussov'un leği, Utku Sunağı) ve eleştirel denemeleri ( Uzaklar ve
sembolist akımın ·şefi olması isteniyordu; ve, kısa bir Yakınlar) bu üne katkıda bulundular. Ama gelenek-
süre sonra ordusuz bir komutan durumuna düşse çilik eşikte bekliyordu. Savaş sırasında birçok gaze-
bile, sembolist akımın şefi oldu. tenin muhabiri oluşu, 1917 devriminden sonra Bolş
evik Partisi'ne üye olm ası kurtaracak mıydı onu bu
tehlikeden? Hayır, o aslında siyaseti küçümsüyordu.
"Benim yapacak başka işim", var diyordu; "siyasal
aritmetik öğretmekten çok şiirsel yüksek matematik
öğretmeye eğilimim var benim (...). Sanatın hiçbir
ayak bağı bulunmamalıdır, ancak o zaman büyük
olabilir." Bundan sonra, Sembolizmi'-şavundu, ama
bunun nedeni, yaratım yöntemlerini öğrettiğine gö-
re, Sembolizmin "sanatsal yaralının kurtuluşu" hare-
ketinden başka bir şey olmamasıydı. Ama Sembo-
lizm o zamandan bu yana modem sanatın daha ge-
niş alanlannda geçerli duruma geldi.
181
Edebiyat
biyatı tanımasına olanak sağladı. Bu akımın özellik- çevrelerle pek az ilişki kurdu. Ama Mallarme'nin
le duygulanımlanndan ve ender an l atım özellikle- evine gitti. 1890 yılında, ilk önemli dramı Altın Ka-
rinden, Oaristys (1890) adlı yapıtında gözlemlenen fayı (Teıe d'Or) imzasız olarak yayınlayınca, Albert
nedensiz biçim inceliğinden yararland ı. Bu yapıtın Mockel'e göndermeyi ihmal etmedi ve yapıtını bir
önsözü ve Saat/elin aşınlıkları şiddetli tartışmalara sembolik dram olarak sundu. "Cebes yeni insanın
yol açtı. Bunun üzerine, Eugenio de Castro felsefi karşısınd a eski in sandır. Bundan dolayı, kendisi de
kaygılannı söylenceler aracılığıyla dile getirdi: Sagra- bir şey bilmeyen kardeşinin yardımından yoksun du-
mor (1895) Faust'un dirilişidir; Kral Galaor (1897) rumda olduğu için, acınası zayıflık ona kan ve göz-
yaşam tutkusunu yok etmek için kızını kapatır. Şair, yaşından başka bir şey veremez. Prenses, sahnedeki
daha sonra, yavaş yavaş, Portekiz geleneksel liriz- unvanından başka, tatlılık ve yumuşaklık düşüncele
miyle uyumlu, daha yalın ve daha yumuşak bir şiire rini temsil eder: Ruh, kadın, bilgelik, dindarlık." Bu
yöneldi. (Bu Kasvetli Hayatın Şarkı/an, 1922; Eski kitabın ilkin sembolist olduğunu, bilinçli olarak iç-
lambanın Yalımları, 1925). rekliği (batıniliği) seçtiğini ve özgür koşuğu ya da
daha doğrusu, o kendisinin pek hoşlanmadığı ta-
M. da Silva Gaio: Eugenio de Castro, Lisbonne 1928 - G. nımlamayla "Claudel versesi111" adı verilen tarzı be-
Banelli: Eugenio de Casıro, Aorence 19 50.
nimsediğini kabul edecek olursak, Claudel'i sembo-
list de sayabiliriz. 1890 yılında yazılan ve gene Altın
CLAUDEL Paul (Villeneuve-sur-Fere 1868 - Paris Kafa gibi üzerinde yazann adı olmaksızın ve Bağım
1955). Fransız yazar. Claudel'i "gecikmiş bir sembo- sız Sanat kitabevinde yayınlanan Kentin (la Ville)
list" olarak mı kabul edeceğiz, yoksa tersine, Jacques daha güç ve daha kalabalık olan ilk değişkesi, Har-
court kahvesinde bir tür topluluk oluşturan genç ya-
zar dostlanyla (Marcel Schwob, Camille Mauclair,
Jules Renard) ilişkisinin izlerini taşır.
Tardenois'da geçen bir dram, Gençkız Vio/aine
(La Jeune Fille Violaine) Amerikan dramı Değişto
kuş (l'Echange), Çin dram ı Yedinci Günün Dinlen-
mesi (le Repos du septieme jour) ile Altın Baş ve
Kentin iki yeni değişkesinden oluşan ve 1901 yılın
da Ağaç (l'Arbre) adıyla yayınlanan kitabını Sembo-
lizmin tiyatro alanındaki başyapıtı olarak kabul
edersek haksız davranmamış oluruz. Claudel ayrıca,
diplomat olarak bulunduğu Çin'de, Mallarme'nin
"görmeyi öğrenmek" ilkesini uyguladığı düz yazılar
(Doğu Bilgisi, Connaissance de l'Est) da yazıyordu.
Bu kitapla ilgili olarak Frederic Lefevre'e şunlan
söyleyecektir: "Bir alıştırmalar kitabı: Herhangi bir
sözcük topluluğuna bir anlam veren dolu ve boş ha-
nelerden oluşan yapay dantelaya, diplomatik şifre
anahtanna benzetiyorum bunlan."
Yeni yüzyılın başlamasıyla birlikte Claudel üst üs-
Paul Claudtl'ın Portresı: Fe lıx Valloııon
te bir şiir kitabı (Beş Büyük Od, Cinq Grandes
Odes), bir kuramsal kitap (Şiir Sanatı, Art Poetique),
Madaule'ün dediğigibi "Sembolistlerin yüzeysel bir ve yeni bir oyun (Partage de midi) kaleme aldı. Bu
yandaşı" olduğunu mu ileri süreceğiz? Ne olursa ol- üç yapıt yaşam ış olduğu yakıcı tutkunun izlerini ta-
sun, yazın yaşamına Sembolizmin doruk noktasında şımaktadır. Ama bunlar, bizi bunaltan sorulan ya-
olduğu dönemde girdiğini biliyoruz. 1886 yılında, nıtlamak ve "bizi saran canlı ve devingen nesnelerde
Paris Notre-Dame kilisesinin kubbeleri altında yal- (...) bizim hayatımızı oluşturan iç tepiye herhangi bir
nızca Hıristiyan mutluluğunu keşfetmedi; la Vo- açıklama " getirmek için, aynı girişimi dile getirirler.
gue'da, kendisinin de söylediği gibi, üzerinde bir Claudel, "imge bir bütünün parçası değildir" diye
"meni etkisi" yapan Rlmbaud'nun dehasıyla karşılaş yazarken· sembolist öğreti yönünde yol almaktadır;
tı. Ama bununla birlikte, Rimbaud'dan belirsiz bir Tann 'nın imgesi olan ve aynı zamanda kendi varlı
imge düzeni ya da moda yöntemler almıştır; Rimba- ğında evrenin imgesini taşıyan insan, dünyanın im-
ud'yu bulgulaması din değiştirmeyi (ya da dine dö- gesini tannsal düzeye aktarabilir ve her imgede gö-
nüşü) hazırlayan tinsel bir serüvendir. Claudel edebi rünmeyen gerçekliğin simgesini bulabilir.
182
Cros
Guy Michaud, Claudcl'in daha önceki yapıtlannın olmaksızın-, Brötanya'nın, "Arınor'un san fundalık
"Art poetiquein içerdiği öncüllerin uzun ve görkemli lan "nın rengidir. Kitap bir öndeyişten sonra yedi bö-
bir gelişimi" olduğu kanısındadır. Bir düşünce ver- lümden oluşmaktadır: Ça, /es Amours jaunes (Bun-
mek amacıyla bile olsa, burada, olgunluk döneminin lar, Sarı Aşklar), Serenade des serenades ("Serenatlar
büyük dramlanna (l'Annonce faile a Marie, Coufou- Serenadı"- sahte lspanyol aşk şiirinin yansılaması-),
tainc Üçlemesi, le Soulier de satin), aralannda en de- Raccrocs ("Mutlu Rastlantılar" - Aşk ve Paris izle-
ğerlisi la Can/ate de trois voix olmak üzere şiir kitap- nimleri şiirleri-), Armor, Gens de mer (Deniz insan-
lanna ve değişik konularda kaleme aldığı makaleler- lan, Rondels pour apres (Sonra için Rondeller). Kita-
den özgür inci! yorumlanna kadar uzanan şaşırtıcı bın mantıksal yapısının tarih sırasını sapmaya zorla-
düzyazı toplamına değinmemizin olanağı yoktur. dığından söz edildi. Gerçekte simgesel bir düzen söz
Bunlar hiç kuşkusuz Sembolizmin (eğer bu deyimle konusu: Corbiere, Paris'te yaşadığı sırada kapıldığı
belli bir süreyle sınırlı bir akım belirtiliyorsa) dışına Brötanya özlemini okura duyumsatmak istiyordu.
taşar, ama hepsi de bir dinscİ Sembolizmin damgası Böylece Gens de mer Corbiere'in düşsel bir özya-
nı taşırlar: Çünkü Claudel'e göre, "simge aracılığıyla şam öyküsü değeri ve gemi içinde kadının yer alma-
gerçekten ve özdeksel olarak Tann'ya gidilir". dığı bir erkekler evreni görünümü kazanıyor. Görül-
düğü gibi ·sembolist bir şiirden çok sembolik bir şiir
G. Duhamel: Paul Claudel, Paris 1913 · F. Lefevre: Les
söz konusu. Zaten zamansal çelişki de var. Ama
sources de Paul C/audel, Paris 1927 - J. Madaule: Le genie
de Paul Claude/, Paris 1933 - V. Binde!: P.aul Claudel, Fa- Corbiere bürünse! (prosodique) bir özgürlük dersi,
ris 1934 - E. Friche: Etııdes claudiennes, Porrentruy 1943 ve şairin şarkı yoluyla uykuyu baştan çıkannaya ça-
· L. Gilleı: Claudel pıisem, Fribourg 1944 · B. Halda: lıştığı (çünkü şarkı şairin yalnızlıktan kurtulması
Connaissance de Claudel, Paris 1945 · Commenı lire Paul için elinde kalan biricik olanaktır) ve Huysmans'ın
Claudel, Paris 1946 • E. Francia: Paul C/aııdel, Brescia
1947 · J . Madaule: Le drame de Pau/ Claudel, Paris 1951 övgüsünü kazanan Uykunun Dualartnda (les Lita-
• M . Ryan: lnıroducıion ıo Paııl Claııdel, Oxford 1951 - nies du Sommeil) olduğu gibi ses uyumsuzluklarına
H. Guillemin: Claudel et sorı arı d 'ecrire, Paris 1955 - H. dayalı bir müziksellik dersi vennektedir.
Mondor: Claudel, Paris 1960 - P. Ganne: C/aude/, Paris Aralık 1874'te, bir dostu Paris'teki evinin döşeme
1968 • P. Brunel: C/aude/ et Shakespeare, Paris 1971 - E.
Francis: C/audel, Paris 1973. sinde kendinden geçmiş durumda buldu Corbiere'i
ve Dubois hastanesine götürdü. iflah olmaz bir mi-
(1) Le verseı: Ayet; düzya.zı biçiminde, ama uyumlu ve di- zahçı olan Corbiere buradan anababasına şunları
zemli tümcelerden oluşan şiir. (Çev.) yazdı : "Tabut yapılan Dubois'dayım". Gerçekten de
birkaç ay sonra ölümle buluştu.
CORBIERE Tristan (Morlaix 1845 - Morlaix 1875). A. Arnoux: Une ôme et pas de violorı ... Trisıan Corbiere
Paris 1919 - Rene Martiııeau: Trisıan Corbiere, Paris
Fransız şair. Verlainc onu şöyle tanımlar: "Bir Brö-
1925 • J. Rousselot: Trisıan Corbiere, Paris 1951 • A.
ton, bir denizci ve mükemmel bir küçümseyici". So nnenfeld: L 'oevuvre poeıique de Trisıan Corbiı!re, 1960.
Morlaix yakınlannda doğdu, ağır bir romatizmaya
yakalandığı için bırakmak zorunda kaldığı Saint-
Brieuc lisesindeki "kafes hayatı"ndan yakındı. Dok- CROS Charles (Fabrezan 1842 - Pa'l'İs 1888). Fran-
torun tavsiyesi üzerine, 1863 yılında, "kuzeyin Ni- sız şair. Aynı zamanda bir uzman (lbranice ve Sans-
ce"i Roscofl'a yerleşti, burada denizcilerle ilişki ku- kritçe öğrenmişti), bir bilgin (kim~a ve tıp okudu),
rup öyküleriyle ilgilendi. Öylesine zayıftı ki denizci- bir mucit (gramofonu Edison'la aynı zamanda keş
ler kendisine "ankou", ölümün hayaleti, adını tak- fetti, renkli fotoğrafın ilkelerini buldu), bir müzisyen
mışlardı. 1971 yılında, iki dostunun, Kont Rodolphe ve empresyonist ressamlann dostuydu. Her koltu-
de Battine ve onun "Henninie" adıyla anılan bulvar ğunda ikiden fazla karpuz vardı:
tiyatrosu aktristi sevgilisinin peşinden Paris'e gitti.
Daha sonra, gerçek bir Parisli olmaya karar verip sa- Her şeyi düşledim, söyledim, üllıemde
kalını kesti, bıyığını kıvırdı ve büyük terzilerden bir Çalgısını çaldım lirin, havanın ve ateşin.
dandy gibi giyindi. Şiirlerini toplayıp babasının pa- Duyabildiler beni, okuyabildiler hem de.
rasıyla 1873 yılında, /es Amours jaunes (San Aşklar) Ve uyumaya giııi insanlar, şaşkın.
adlı bir kitap yayınladı. Emile Henriot, kitabına bu
adı veren şairin, zoraki (san) gülümseme gibi zoraki Verlaine 1871 eylülünde Rimbaud'yu karşılamak
(san) aşk da vardır, demek isteyip-istemediğini me- için Doğu Gan'na gittiğinde onun yanındaydı. Top-
rak ediyordu. Sarı aynı zamanda, Yahuda'nın, iha- lantılara ve vızgelirci1 1l albüme, Vilains Bonshom-
netin, dekadansın (çöküşün), çürümenin ve ölümün mes (Kötü herifler) ve daha sonra Subilginleri'nin
de rengidir. Ve nihayet -bu kez küçümseyici aynın (Hydropathes) toplantılanna katıldı, Paris Yüksek
183
Edebiyat
184
Dario
D'Annunzio'nun gizem anlayışı, Maeterlinck'in Gabriele D'Annunzio, Torino 1938 - F. Gatti: Viıa di
Serres chaudesunu okuyarak gelişmiştir. Gülün Ro- Gabriele D'Annunzio, Florence 1956 - A. Doderet: Vingı
ans d 'Amitie avec D'Annunzio, Paris 1956 - T. Antongi-
manları bunu doğrulamaktadır. Sperelli doğa görü-
ni: Quaranı'anni con D'Annunzio, Milano 1957.
nümünde, "bir simge, bir belirge, bir işaret ve iç labi-
rentlerde kendisine kılavuzluk eden bir muhafız ta-
kımı" görür. Ölümün Utkusunun kahramanı Geor- DARİO Ruhen (Metapa 1867 - Leon 1916). Asıl adı
ges Aurispa, "gizeme eğilimli, simgeler ormanında Felix Ruhen Garcia y Sarmiento olan Nikaragualı
yaşamaya yatkın dinsel bir ruh"a sahiptir. Hiç kuş şair, Sembolizmin, daha doğrusu lspanyol dili çerçe-
kusuz, çoğu zaman, mekan ile ben arasında, "gizem- vesi içinde kalacak olursak modemizmin en iyi tem-
li ilişkiler ile nesnelerin görünen yaşamı, isteklerin silcisidir Güney Amerika'da. Kreol olmasına karşın
ve anıların özel yaşamı arasında" bir uyuşum söz ko- herhangi bir ırk kompleksi olmadı, ama Salinas'ın
nusudur. Bununla birlikte, D'Annunzio'nun evrensel dediği gibi "Paris kompleksi" vardı: Fransız edebiya-
benzeşim düşüncesine kadar yükseldiği olur: tıyla beslenen şair, gazetecilik yaparak Latin Ameri-
ka'yı dolaşırken hep bu düşünsel Eldorado'yu düşlü
Bak. Bütün düşüncelerini sana teslim ediyor toprak. yor gibidir. Bunca istediği yolculuğu yapmak, Remy
Oku. Görünen kılıklarıyla hiçbir zaman açıklamadı de Gourmont, Moreas ve özellikle Yanıt (Responso)
düşüncelerini. (Güneşi güpegündüz benden adlı şiirinde (1896) yücelttiği Verlaine'i ziyaret et-
saklamadığından bu yana anık okuyabiliyorum mek için 1893 yılına kadar beklemek zorunda kaldı.
onları). Bak nasıl da uyuyorlar kendi düşüncelerinde. •
Peki, biz ne yapacağız şimdi? Baba ve görkemli usta, göksel lirci,
Sen, büyüleyici tınıyı veren
Bununla birlikte D'Annunzio, Mallarme'ci bir Olimpik çalgıya, kır kuşuna.
arayışa katılmadı. Zaten, Nietzsche'ci yanı kısa za- Pan oğlu! Sen, koroyu yöneıen Pan
manda ağır basmaya başladı. Bu etki daha Ölümün Kederli ruhunun sevdiği kutsal revakta
Utkusıinda (Trionfo della morte) ortaya çıkıp Boru ve davul sesleri arasında.
1894' ten itibaren egemenlik kurdu. Yeni mmanla-
nnda (Kayalıklarda Btikireler, Ateş, Belki Evet, Belki
Hayır) üstün insanın çeşitli görünümleri betimlen-
mektedir. D'Annunzio, kendisini Duçe'nin (Mussoli-
Rubıin Dai ro'nwı Portresi: R. Maninez
ni) yönlendirdiği tiyatroda, gerçeği bulgulamak için
ortak ahlakın kurallarını parçalayan insanların ça-
balarını sahneye getirmeye çalıştı. Övgü'deki (Laudi)
gösterişli şiire gelince, "insanüstü" olmayı amaçla-
maktadır bu şiir. Cennet Üzerine Şiirlerden itibaren
düzgün söyleyiş daha gözü pek olmuştur. D'Annun-
zio, taşkın ululamalarına daha yatkın olan özgür ko-
şuğun kaynaklarını keşfetti bu sırada. Maia ( 1903),
Elektro (1904), Alkyone (1905), Merope (1912) ve
Asterope adlı beş (yedi olmaları gerekiyordu) kitabı
D' Annunzio'ya bir ikinci Sembolizm niteliği getir-
mişler midir? Hiç düşünmemiş olsa da, nesnelerin
saf özünü araştırmaktan hiç bu kadar uzaklaşmamış
görünüyordu. Guy Tosi'nin de yazdığı gibi: "Mallar-
me çabalayıp dururken, felsefi simge anlayışını bıra
kan D'Annunzio, yüzyıl sonu estetiğinin allegorik ve
sembolik temalarına dönüş yapmaksızın, olağanüstü
söyleneelerinin peşine düşüyordu. Bunu yaparken,
kimi zaman kösnül, kimi zaman sezgisel ve tasalı,
ama hiçbir zaman soyut olmayan şair kişiliğine bo-
yun eğiyordu."
G .A. Borgese: Gabriele D'Annunzio, Napoli 1909 - F.
Flora: Gabriele D'Anııımzio, Napoli 1926 - A. Meozzi:
Gabriele D'Aıırıurııio, Pisa 1930 - G. Antona-Traversi:
Viıa di D'Annunzio, Florence 1933 ve 1943 - L. Russo:
185
Edebiyut
Buenos Aires'te dört yıl konsolosluk görevinde ve mekan deyişi bulmuştur. Pierre Darmangeat'nın
bulunduktan sonra, 1898 yılında lspanya'ya gitti ve da yazdığı gibi, Daıio "yüksek düzeyde evrenselliği
buradan da 1900 yılında Fransa'ya geçti. Tıpkı Gü- sayesinde, ispanya lspanyolları'na bir Amerika ls-
ney Ameıika'yı dolaştığı gibi Avrupa'yı da dolaştı. panyolu'nun şu benzersiz mesajını ulaştırmaktadır:
1906 yılında Nikaragua'nın ispanya ortaelçisi oldu. Tepeden tırnağa Amerikalı ve lspanyol kalarak, Av-
Bu görevinden alınınca 1910 yılında Paıis'e gitti. rupa şiirinin teknik ve temalarını bilen bir şiir. Kü-
1914 yılında Ameıika'ya döndüğünde sağlığı kötü çük kardeş, gücün amansız baskısından kurtulduk-
durumdaydı. Bu ebedi göçebe, yurduna döndükten tan sonra, iki lspanyol dünyanın şiirsel dayanışması
iki yıl sonra öldü. Bu arada kendi yazdığı özyaşa nı sağlamlaştırmaktadır." (lntroduction a la poesie
möyküsünü, Kendi Kaleminden Ruben Daıio'nun ibero-americaine (lberik-Amerika Şiirine Önsöz), P.
Yaşamı'nı (la Vida de Ruben Dario escrita por el Darmangeat ve A.D. Tavares Basıos, Le Livre du Jo-
mismo) yayınlamak olanağı buldu (1916). ur, 1947).
Gök'le (Azul) ünlenmeden önce (1888) üç şiir ki-
A. Gonzales Blanco: Ruben Dario, Madrid 191 O - T. Caes-
tabı yayınlamıştı. Bu kitapla "Fransız kafalı" şair çık
ıro: Rubin Dario, El Ombre y il poeta, L'Avana 1916 -
tı ortaya. Aşın baygın ve düşçü bir romantizmin aşı E.K. Mapes: L 'inflııence française dans /'oeuvre de Ruben
rılıklarına karşı çıkan Dario, sanat için sanat ve Par- Dario, Paris 1925 - F. Contreras: Rubin Dario, Su vida
nas şairlerinin yoluna girdi. Yalın ve kısa, son derece e sıı obra, Barcelone 1930 - J. Cabezas: Rııben Dario,
ahenkli dizelerin, parıltılı imgelerle örgülenmiş yapı Madrid 1943 - P. Salinas: La poesia de Ruben Dario, Bue-
nos Aires 1948 - F. Lopez Esırada: Rubin Dario, 1971.
larda, yirmi bir yaşındaki bir şairin istek ve duygula-
rını dile getirdiği bu kitapta sembolistlerden çok Ca-
tulle Mendes yakındır. Dindışı Düzyazılar'da (1896, DOWSON Emst Christopher (Lec, Kent Kontluğu
Prosas profanas) modemizme yöneldi. "Sonsuz bir 1867 - Catford 1900). lngiliz yazar. Çocukluğunun
melodi" yaratmak amacıyla Verlaine'in Feıes galan- ve delikanlığının büyük bir bölümünü veremli ana-
tes'ının ve aynı zamanda Theophile Gautier'in Gris babasının yanında yurtdışında geçirdi. Sonra, 1886
Majör Senfonlye dönüşen Symphonie en blanc maje- yılında, Oxford'un Queen's College'ına girdi ve ken-
ur'ünün müzikal önerilerini uyguladı. Dario'nun öz- disini kısa zamanda yıpratacak sefih bir hayat yaşa
günlüğü ince epikurosculuğunda ve erotizminde maya başladı. İki yıl sonra çalışmak zorunda kalın
kendini belli eder. Teması, Yaşam ve Umut Şarkıla ca, Londra'ya yerleşip şiir ve hikayeler yayınladı.
n'nda (Cantos de vida y esperanza) zenginleşti. Ken- Manzumeciler Derneği'ne katıldı, ama giderek ser-
disinin de belirttiği gibi "sonbaharın özlerini ve öz- serilik ve içkiye teslim oldu. Babasının ölümü, anne-
sularını barındıran" bu şiirler sembolist mitolojiye sinin intihan, sevdiği Adelaide Foltinowicz'le evlen-
-örneğin Kuğularda Leda çağrıştırması- boyun eğer mesi, 1897 yılında yaptığı bir başka evlilik ve hasta-
ler, ama aynı zamanda, Amerika'nın yazgısından lığı kötü yazgısını hızlandırdı.
kaygılanan Dario'ya da tanıklık ederler. Bu çarpıcı Poe, Baudelaire, Swinbume ve Yerlaine'in etkisin-
tanıklığa iyimserin Selıimı'nı (Salutacion del opti- de kaldı Dowson. Özgün deyişi, iğrenç bir dünyada
mista), Kristof Kolomb'a Övgüyü (A Colon) ya da koruduğu çok saf bir idealizmden kaynaklanmakta-
Rooseve/fe adlı şiiri örnek gösterebiliriz: dır. Arthur Moore'la birlikte romanlar (Maskelerin
Komedisi 1893, Adrian Rome, 1899), bir öykü kitabı
(...) Amerika (/ki/emler, 1895) yazdı ve özellikle şiir kitapları bı
kasırgalarda tiıreyen ve yalnız aşkla yaşayan Amerika, raktı: Şiirler (1896), Bezekler (1899). Dowson' un şi
Sakson bakışlı ve barbar ruhlu insanlar, irlerinin çoğunluğu umutsuzca sevilen bir gençkıza
yaşıyor Amerika. Ve düş görüyor. Seviyor ve ıiıriyor; seslenirler, bir sevgi ve melankoli ortamında geçer-
güneşin kızıdır Amerika. ler. insan uzun güne ancak sabır ve tevekkül saye-
Dikkat edin. Yaşıyor o, lspanyol Amerika, sinde katlanabilir.
lspanyol aslanın bin göçebe yavrusu. Şiiri, Rodenbach ya da Mikhael'in şiirini anımsatır.
Tann adına, Roosevelt, Özellikle Yerlaine'in şiirine yakın olmayı amaçlar.
korkunç nişancı ve güçlü avcı olmak gerek Sahne fantezisi Dakikanın Soytarısı'nı (1897) açık bir
tutmak için bizi demir pençelerinizde. şekilde Yerlaine'den esinlenmiştir. Amor Profenusgibi
bir ·şiir bu yakınlık hakkında bir fikir verebilir.
Söyleyiş Dario'nun son kitaplarında (Göçebe Şar
kı, l907;Güz Şiiri, 1910) daha düş kınklığı içindedir, Belleğin sınırlan ötesinde,
ama kesin bir adım atılmıştır. Yalnızca lspanyol şiiri Tansal bir fundalıkta, gizemli,
kurtulmuş değildir bağlarından , modemizm de Av- Bir günsonu buluştuğumuzu düşledim
rupa öykünmesi engelinden kurtulup özel bir zaman ve şaşıp ·kaldığımızı o eski aşkımıza.
186
George
Rastlantıyla buluşmuş, çok olmuş ayrılalı, kökenli bir Alman şair. Darmstadt kollejinde öğre
Dolaşıyorduk gecenin indiği yamaçlarda. nim gördü. Genç yaşta yurt dışına çıkıp 1889 yılında
Konuşmaya çalışıyorduk yüreğin eski diliyle Paris'e gitti. Burada sembolist çevrelere girdi ve
Ah ne yazık! o zavallı gölgeler! özellikle Mallarme'ye yaklaştı. O sırada ancak bir ki-
tap yayınlamıştı: Abece Kitabı. (Die Fibel). Esin kay-
V. Plarr: Ernst Dowson, London 1914 - A. Huxley: The nağı ve biçim bakımlarından oldukça geleneksel ya-
English Poeı, Ernsı Dowson, London, 1918-T.B. Swann:
Ernsı Dowson, 1965.
187
Edebiyat
Soğuk çelikten olsun istedim çabuklaştırmak istedi. Yeni Egemenlik'te (Das neue
Sağlam ve cilalı toka. Reich, 1928), yanlış yere nasyonal sosyalizmle kanş
Oysa kuyunun dibindeki damarda tırılan katı bir milliyetçilik dile gelir. Ama kısa bir
Yoktu böyle bir maden süre sonra, Üçüncü Reich döneminde, bir mistik
Dökümde işe yarayacak. topluluk, bir görünmez kilise, gelecek felaketlerin
ötesinde, şairin yönetiminde dünyayı kurtarmaya ça-
Olsun! Ne istediğimi biliyorum ben: lışacak bir seçkinler birliği düşleyecektir. Sessizce
Garip, kocaman bir şemsiye çiçeği sanki hizmet etmeyi öğrenmek ama şunu bilmek gerekir:
Kalıba dökülmüş bir ahın panltısında
Ve mücevherlerin görkemli panlıısı. Varlığın uyanması için bir büyü gerekir.
(İnsan ve Din adamı)
Roma imparatoru olan Suriyeli Elagabal {Helio-
gıı,bale) dekadansın en önemli kişilerinden biridir. Gerçekte, 1938 yılında Locarno'da ölen şairin tu-
George bu kişiliği 1892 yı lında (Algabal), Baudelai- haf bir kişiliği vardır. Yapılı, aynı zamanda, hem ke-
re'in daha önce, ilkbahar nedir bilmeyen bahçeleriy- sin bir yörüngeyi, hem de Sembolizmle kurulan iliş
le bir yeraltı sarayı olarak betimlediği şu "değerli taş kinin öyle kolayca kopanlamayacağını kanıtlayan
lar tüneli"nin altında, gururlu ve yalnız, egemen ve bir almaşıklığı ortaya çıkartıyordu. Nietzsche için
kısır istencin simgesi olarak seçti. yazdığı ve 1900-1901 yıllannda Sanal için Yaprak-
1892 yılı şairin yaşamında ve sanatında bir dö- ıa;da yayın lanan ve daha sonra Yedinci Halkaya gi-
nüm noktası oldu. Ekim ayında, güzellik ve tinselli- ren şiirle başlayarak, Zerdüşt'ü {Zaratustra) anımsa
ğin ilke olarak benimsendiği ve çevresinde bir özel tan çağrılar yaptı. Ama, solgun nitelemesi hala kul-
topluluk oluşturan Sanat için Sayfalar (Blatter für lanılmakta ve güller ile altın, "soluk kesen öpüşme
die Kunst) adlı bir dergi kurdu. Aynca, George için ler" ve duyular şenliği için dekor oluşturmaktadır.
bedensel ve tinsel bir bunalım yılıdır. Çoban Türkü- Maximin, belki de, ilkbahann soluğunun önünde gi-
lerinin ve Övgülerin, Efsanelerin, ve Şarkıların ve As- den ve "solmamış gülleri kurtarabilecek", ve özsel
ma Bahçelerin Kitabtnda (Die Bücher der Hirtenund bir gerçeklik arayışında, çok solgun bir Sembolist
Preigedichte, der Sagen un Siinge, und der Hiingen- görünümden daha gerçek bir sembolizme geçirebi-
den Giirten, 1895) ve Ruhun Yı/tnda (Das /ahr der lecek kişidir. Çünkü, Maurice Boucher'nin de belirt-
Seele, 1897) bu yılgınlık duyumsanır. tiği gibi, "Stefan George'un şiiri, bütün devinimlerin
Kısa bir süre sonra, Holbein, Goethe, fean -Paul, devinimsiz ve ölümsüz aynası olan değişmez'e yö-
Nietzsche gibi ulusal örnekleri benimsedi ve daha nelmiştir" ve Üstad, "dünyanın bütün görüntülerin-
ustalıklı bir· kitapla (Hayatın Halısı, Der Teppich des de ve tinin düşlerinde, mağaranın duvarlannda yal-
Lebens, 1899) kötümserliğinin üstesinden geldi. Me- nızca gölgelerini ve yansımalannı gördüğümüz ebe-
lek, uzun bir öndeyişte, başkalanna açılışı muştula di gerçeklikleri ele geçirmek ve devinimsizlcştirmek
yan bir uzlaşma ve eylem mesajı getirmektedir. Ya istemiştir."
da bu açılış bir Başkasına yöneliktir. Genç Maximin
L. Klages: Sıefaıı George, Berlin 1902 · S. Kavereau: Sıe
ve onun kendisini bilinmez bir amaca yönlendiren faıı George eı R.M. Rilke, Berlin 1914 • A. Pellegrini: Sıe
akıl almaz yazgısına. Yedinci Halkada {Der Sicbe- faıı George, Milano 1924 - E. Morwiız: Die Diclııuııg Sıe
nete Ring, 1907) ve Bağdaşma Yıldızı'nda (Der faıı George, Berlin 1948 - E. Salin: Sıefaıı George, 1954 -
Stern des Bundes) onu yeni bir Mesih olarak yücelt- K. Hildebrandt: Erinnenıngen aıı Sıefan George, 1965 -
M. Durzak: Sıefan George, 1974 - P.W. Guenther: Sıefan
ti. George und die bi/denden K ünsıe, 197 3.
Bu yandaş bir efendidir, bu doğaüstü varlık bir in -
sandır, ama dünyaya Lannsal ve vahiy getirmektedir.
Demek ki, söyleyiş değişikliğine karşın, eski arayış GHIL Rene {Tourcoing 1862 - Niort 1925). Fransız
devam etmektedir. George, Maximin'in Ônsözilde, şair. Asıl adı Rene Guibert. 1885 yılında, Belçika'da
"Bizim, olaylann özünde bulunan basit bir şeyden yayınlanan la Basoche adlık dergide, simge (sembol)
heyecanlanacak ve bize nesneleri tannlann gördüğü ve telkin edici şiir-müzik kavramını ilk kez uzlaştır
gibi gösterecek birine gereksinimimiz vardı", diye dığı "Mühürümün Altında" başlıklı bir dizi makale
yazıyordu. yayınladığı zaman, Mallarme'nin sadık ve söz dinler
Artık yalnızca yandaşlan (tilmizleri) arasında ya- tilmizi o lduğunu, olmak istediğini söylüyordu. Aynı
şayacak olan George kendini onlara adayacaktır. Sa- yıl yayınladığı Ruhların ve Kanın Efsanesı'ne Mallar-
vaşın çalkantısında ve onu izleyen Almanya'nın ka- me havası egemendir. Mallarme'nin önsözüyle ya-
ranlık yıllannda, zinciri kırabilecek ve yıkıntılar üze- yınlanan Traite du Verbe (1886) büyük yani(ı uyan-
rinde Düzeni kurabilecek "Gerçek lnsan"ın gelişini dırdı. Bu kitapta bazı temel ilkeler karmaşık ve kaba
188
Gide
idealist Ben, görünüşlerin maddesizleştiği benzeşim Narkisos'un Kitabı Paul Yalery'ye adanmıştır ve
lerde, simgesel birliğin saf ve olumlu ideasını ver- altbaşlığı "Simge Kuramı" dır. Bu düşünce Gide'in
mek savındadır; kimilerine göre ise, materyalist Ben, aklına, yerel söylenceye göre lngiliz şair Young'un
Bilimden, bir bireşimin nesnel heyecanını sağlayan kızı Narcissa'ya ait olduğu rivayet olunan bir meza-
olgusal ilişkiler istemektedir." Ama ikinci akım belki rın başında Yalery'yle birlikte oldukları sırada, Mon-
de yalnızca kendisinden ibaretti. pellier botanik bahçesinde geldi. Gide bu kitaba
özellikle 1891 yılında çalıştı. Onun Narkisos'u Cen-
w. Theile: Rene Ghif, 1965. net'i, "ahenkli ve gerçek biçimlerin uyumlarını zor-
189
Edebiyat
!anmadan bulguladıkları; her şeyin olduğu gibi gö- 1906; Un coeur virginal, 1907), tiyatro oyunları (Li-
ründüğü; kanıtlamanın yararsız olduğu idealar Bah- lith, 1892; Thıiodaı, 1893), şiir kitapları (Hiıiroglyp
çesi'ni dü.~lemckte<lir." Adem, logaritmik ağaç hes, 1894; Oraisons mauvaises, 1900; Divertisse-
Ygdrasil'in bir dalını tutmak hatasını işlemiştir: ments, 1913) kaleme aldı. Ama bu her şeyden elini
Adem'in kaburga kemiklerinden bir kadın dünyaya
gelirken zaman yerini almakta, ve ağacın dibinde
duran Kutsal Kitabın sayfaları ortalığa saçılmakta
dır: "Bilinmesi gereken gerçeğin okunduğu çok eski
Kitap'ın yırtık sayfal arı"nı sofuca toplamak şairlerin
görevi olacaktır.
Narkisos geriye dönüp bakmamakla hata işl emiş
tir, uçuşan gölgeler gibi geçen suyun seyrine dalmış
tır. Şair, bakan ve Cennet'i gören kişidir: "Ne yarattı
ğını bilen şair, kendi ilk örneğini (archetype) bul-
mak için, her nesnede -ve bir tek nesne yeterlidir
ona- simgeyi keşfeder; görünüşün onun bir bahane-
sinden, onu gizleyen bir giysiden, din dışı gözün Yatan Fı~r, İdealızm için. Charles Filiger'in ilüısırasyonu
üzerinde'takılıp kaldığı ama bize onun orada oldu-
ğunu gösteren giysiden başka bir şey olmadığını bi-
lir." Sanat yapıtı, şiir, öngün ldea'nın (l'ldee anterie-
ur) yeniden canlandığı bir kristaldir. Louys bu kitap- eteğini çekmiş insanın gözde anlatım aracı dene-
ta kendi Creddsunu (amentü, ilke, inanç) buldu. Ve meydi. Denemede geniş kültürünü sergiledi (Prome-
gerçekten de, bu Platoncu inanç açıklaması kendi nades litııiratres, 1904-1913; le Latin mysıique,
saflığında sembolist öğretiyi açı klığa kavuşturmakta 1892); denemelerinde aynı zamanda sert ve kösnül
dır. Gide, "Göstermek için yazıyoruz", diye yazdığı kişiliğin tuhaflık.lan duyumsanır (Physique de /'amo-
zaman, deyimi sembolistlerin kullandığı anlamda a
ur, 1903; Letıres d'un satyre, 1913; Letıres l'Amazo-
kavrıyordu: Biçimlerin gerisinde bulunan gerçekleri ne, 1914). Eleştirici olarak, Taine'in dogmatizminin
"bulgulamak" anlamında kullanıyordu. Ona kalan ve izlenimciliğinçok uzaklanndadır; bir sanat yapı
belki de kendini bulgulamak ve kendini kendinde tının her şeyden önce yazınsal değerini saptamaya
bulgulamaktı . önem verir. Çağının yazarları ve özellikle sempolist-
lere ilişkin tanıklıkları yeri doldurulmaz değerdedir
S. Braak: Aııdre Gide eı /'ônıe moderne, Amsıerdam l 923 (le Livre des masques, t 896). Bir portreler galerisi
- P. Souday: Aııdre Gide, Paris 1927 - Ch. du Bos: Le dia-
logue avec Aııdre Gide, Paris 1929, 1961 - L. Pierre-Qu- sunmasının nedeni, ona göre Sembolizmin bir okul
inı: Aııdre Gide, sa vie, son oeuvre, Paris 1932, 1952 - E.
Gouiran: Andre Gide Essai de psychologie liııeraire, Paris
1934 - M. Sachs: Andre Gide, Paris 1936 - A. Pellegrini:
Andre Gide, Florence 1937 - P. Archambault: Humaııiti
d'Aııdre Gide, Paris 1946 - L. Thomas: Andre Gide: The Remy de Goumıont 'un Portresi· Raoul Dufy
Eıhic of ıhe anist, London 1950 - C. Mauriac: Conversaıi
on avec Andre Gide, Paris 1951 - R.M. Alberes: L'odysee
d'Andre Gide, Paris 1951 - K. Mann: Andre Gide, 1966 -
G.D. Painıer: Aııdre Gide, 1968 - P. de Boisdeffre: Andre
Gide, Paris 1970 - A. Angli:s: Andre Gide eı fes dibuıs de
la Nouvelle Revuefrqnçaise, Paris 1978.
190
Hofmannsthal
niteliğinden çok "çok çeşitli, zengin, çok zengin bir ölümün ve çurumenin kaçınılmaz döngüsünden
meyve bahçesi" görünümünde olmasından kaynak- kurtulmanın biricik yolu olan kendini zevklere bı
lanmaktadır. Sembolizmi, "sanatta bireyciliğin ifade- rakmayı dile getirirler. Kendisini başka varlı klarla,
si", "yeniye, ilginee ve hatta tuhafa karşı eğilimler" dünyayla, gölle rin ve aynalann görünür kıldığı uy-
olarak tanımladı. Sembolizm "özgürlük ve anarşidir, gunluklarla birleştiren bağa karşı duyarlıdır şai r.
idealizmin çocuğu" dur ve "estetik bireyin tam ve
özgür gelişimi" anlanıma gelmektedir. Bu sanal ta- Yeniden iner bir koku ve gece ve ko rku
pıncı, yeni bir Özenticilik'e yönelmiş gibidir. Ve, yol boyu, karanlık yolumuz boyunca
Dilsiz göller parıldar şafakta,
P. Delior: Remy de Gourmonı eı soıı oeuvre, Paris 1909 • Ve, pınldar d algın dalgın ayna lan karasevdamızın,
A. de Ridder: Remy de Gourmonı, 1919 · M. Coulon: Ve büıü n fısıl tılı sözcüklerde, dalgalanmasında
L 'enseignemenı de Remy de Gourmonı, Paris 1925 • P.E.
Jacob: Remy de Goıırmonı, 193 1 • A. Lippman: Remy de Akşam havasın ın ve ilk pınltılannda yıldızların
Goıırmonı, ıhe jirsııhirty years, New York 1942. Derinden titreşir ruhlar tıpkı bacılar gibi.
(Üçlükler / V)
HOFMANNSTHAL Hugo von (Viyana 1874 - Ro-
Tıpkı George gibi Hofmannsthal de yazmayı dur-
dau 1929). Avusturyalı yazar. Viyanalı olmanın ve
durdu ve dört yıl boyunca hemen hemen hiçbir şey
kendisine yakıştınlan resmi şair konumunun acısını
yazmadı. Lord Chandos'a Mektup (1901 ), Mallar-
çekti. Bununla birlikte, yalnızca Güllü Şövalye'nin
libretto yazan değildir, ve bizi ilgilendirmesinin ne- me'nin yaşadığı "şiir bunalımı"na benzeyen bu bu-
nalıma tanıklık etmektedir. Özgün tadını hala koru-
deni bu özelliği değil, fakat Sembolizmin mirascısı
ve temsilcisi oluşudur. yan bu metin, dışavurum (anlatım) çabası karşısında
şairin uğradığı yılgınlığı dile getirmektedir: "Bana
yalnızca yazmak için değil düşünmek için de verilen
dil ne Latince, ne İngilizce, ne ltalyanca, ne lspan-
yolca, ama tek bir sözcüğünü bilmediğim bir dil, ba-
na nesnelerden söz eden bir dil." Sembolist evren ve
iğretileme sorunlan, "birbirinin içinde akan parıltılı
renkler" kafasını daha çok kurcalamaya başladılar;
191
Edebiyat
bu nedenle şairin yapıtı gerçek ve gerçekdışına iliş hangi bir katkısı olmaksızın, kavuştu Hofmannsthal.
kin bir derin düşünce gibidir. Bin Bir Gece'nin uzan- Biri lngiliz, öteki Alman (Hans Sachs'ın Zengin Ada-
tısı olan Altı Yüz Yetmiş İkinci Günün Masalı ger- mın Ölümü Komedisı) iki eski yapıtın uyarlaması
çekle düşü öylesine birbirine karıştırır ki okur so- olan bu manzum "öğrenek" (moralite) oyunu her yıl
nunda hangi dünyada bulunduğunu bilemez duru- Salzbourg Festivalinde oynandı: Oyunda, ölümden
ma gelir, Calderon'un la Vida es suenddaki kahra- çağrı alan bir zengin adamın son yolculuğunda ken-
manı Sigismond'un durumunun Hofmannsthal'in disine eşlik edecek birini araması işlenmektedir. Ak-
kafasını kurcaladığını biliyoruz: 1901 yılında bu rabalarının , dostlarının, metresinin ve altınının ter-
oyundan yaptığı uyarlama, ondan esinlenerek yaza- kettiği adamı ancak yaptığı Hayırlı işler ve lnanç'ı
cağı yeni bir oyunun (Kule, 1925) öncüsü gibidir. yüreklendirebilirler. Hofmannsthal, Salzbourg Festi-
Tiyatronun Hofmannsthal'in yapıtında bunca vali için Dünyanın Büyük Tiyatrosunu (Das grosse
önemli bir yer tutmasının nedeni, onun dil sorununa Salzburger Welttheatcr, 1922) yazdı; bu özkutsayıcı
bir çözüm getinnesinden kaynaklanmaktadır. Mal- (autosacramental) oyunun baş kişisi olan dilenci,
lanne'nin Crayonne au theıitre'da (Tiyatroda Çırpış zengin adam dış dünyanın karanlıklarına geri yolla-
tırılan Yazı ) dile getirdiği düşüncelere bağlı olan nırken, Tann'nın cennetine gi.nnektedir.
Hofmannsthal, dili her şeyin düzenleyicisi durumu- Hofmannsthal, demek ki, sembolist bir sanattan
na getinniş bir gerçeklik yararına dış gerçekliği bo- tam olarak allegorik diyebileceğimiz bir sanat yö-
şaltır. Böylesine bir tarihsel çağrışım, gerçeği, yazgı nünde evrim göstermiştir. Hiç kuşkusuz, Hennann
nın içinde yeni bir boyut kazandığı bir tür devinimli Broch'un özetlediği gibi, onun sanatında bir simge
ve renkli gölgeye dönüştünneye olanak sağlar. Bu kuramı söz konusudur: "Simge, düş ile yaşamın bu-
çağrışım, görkemlerine karşın, Hennann Broch'un luşmasından itibaren oluşur, ve dünyanın gerçekliği
da belirttiği gibi, "eninde sonunda kendini Hiçlik'le konusundaki bütün şiirsel bilgi simge aracılığıyla or-
özdeşleştiren" ve "başka türlü davranamayan yaza- taya çıkar, bu gerçekliğe ilişkin sorun simge aracılı
rın kişisel bunalımlarını dile getinnektedir. Oğlunun ğıyla sürekli olarak yeniden dile getirilir." Ama bü-
intiharından sonra, Hofmannsthal'in ani ölümü, tün dikkatleri Üzerlerinde toplayan ve ilk şiirlerinin
dünyasal başarılar ile iç yıkım arasında bölünmüş sembolist görünümünü ve kızkardeş ruhlarını unut-
bir varoluş yaşadığını oldukça kanıtlamaktadır. turan büyük silüetleri sahneye getirerek, yaşam ile
Bunalımı atlatan Hofmannsthal tekrar yazmaya düşün nasıl birleştikleri ya da ayrıldıkları işini özel-
başladı, başlangıçta manzum küçük drama bağlı likle tiyatroya bırakmıştır.
kaldı. Daha sonra, Beyaz Yelpaze (1897) ile Maeter-
linck'in üslubuna yaklaştı. Dünyanın Küçük Tiyatro- R. Borchha rdı: Rede über Hofmannsthal, Bertin 1907 •
M. Kommcrel: flugo von Hofmannsıha/, Francfort 1930 -
su'nda (1897) tam anlamıyla barok olan bir temayı H.H. Schaeder: Hugo von Hofmannsıhal, Berlin J 933 •
tekrar işledi ve altından zaman ınnağının aktığı bir KJ. Naef: Hugo von Hofmannsıhal Wesen u. Werke, Zu-
köprü üzerinde, sonuncusu bir deli olan yan allego- rich 1938 · CJ. Burckhart: Erinnernngen an Hofmannst·
rik kişilikleri sergiledi. Yazar daha sonra ender de- hal, 1943 • H. Hammelmann: Hofmannsıhal, London
1957 · R. Alewyn: Ueber Hugo von Hofmannsıluıl, 1967.
korların araştınnasına girişti: Zobeyde'nin Düğü
nilnünde (Die Hochzeite der Sobeide, 1899) lran;
Serüvenci ile Şarkıcı Kadın ya da Yaşamın Armağan
ları'nda (Der Abenteurer und die Süngerin, 1899) IBSEN Henrik (Skien 1828 - Krisıiania 1906). Nor-
Venedik; ya da büyük modellere yöneldi: Kral Oidi- veçli yazar. Onunla ilgili olarak Regis Boyer, "Ne na-
pus, Oidipus ile Sfenks ve Richard Strauss'un güçlü türalist, ne sembolist, ne anarşist idi", diye yazar. Bu-
bir müzikal dram çıkardığı Elektra'da Grekler, ve nunla birlikte, Hortlaklaı'ıh Fransa'daki bir temsilin-
Otway'dan uyarladığı Kurtanlmış Venedik ile lngi- den sonra, dönemin bir eleştirmeni şöyle yazabil-
lizler. Bunlara kendine özgü büyük tutkuyu ekledi. mektedir: "Schopenhauer'in tinsel kötümserliğinden
Bu durum özellikle, öcünün alındığını öğrendiği za- sonra, Tolstoy'un katlanılabilir mistisizminden son-
man sevinçten olduğu yere yığılan öfkeli Elektra'sın ra, Hortlaklarda güya en eksiksiz ifadesini bulan
da görülür. hastane Sembolizmi bana yüzeysel geldi ve canımı
Richard Strauss'la işbirliği özellikle olumlu sonuç sıktı, ilgi duyamadım." Sembolist tiyatronun yandaş
verdi. Elektra'dan Güllü Şövalye'nin (1911) dizgin- ları hiç kuşkusuz l!ısen'in hakkını savundular, ama
siz hayatına, Ariane Naxostahın (1911) fan,tezisine, yazan sevmeyen Catulle Mendes, Küçük Eyol/u
daha sonra Gölgesiz Kadın'ın (1919) gizli Semboliz- okuduktan sonra şunları yazarken bir kez daha kes-
mine geldiği için, seçmeci bir özellik gösterir bu iş kin görüşlüdür: "Bulgulanması istenilen simgeler,
birliği. Ama daha geniş bir ilgiye belki de /edermann eğer konulmuşsa, belki de buradadır; ama o, hiç ol-
(1911) sayesinde, hem de seçilmiş bestecisinin her- mazsa tamamen kendisi olduğu zaman, yani coşku
192
İbsen
dizçökmeleri alnının yüceliğini kendisine açınlama kattır. lbsen, Toplumun Savunucularinda (1877),
dan önce, pek öyle düşlememiştir bunu." yalan ve ikiyüzlülükle savaşır. Küçük Eılde (1878)
ister sembolist olsun ister olmasın, bir Mutlak ha- kadını savunur, ama başlangıçta Nora' nın olduğu
cısı olmuştur lbsen. En güzel şiirlerinden birinde gibi güzel bir ıaşbebek değil, gerçekten, kişi olarak
şöyle der: "Kalabalığın gürültüsü ürkütüyor beni. var olm asını ister onun. 1881 yılında yazdığı Hort-
Sokaklann çamuru kirletsin istemiyorum giysimi. laklar daha önceki yapıtlarının uzantısıdır: Bayan
Geleceğin gününü tertemiz bayram giysileri içinde Alving, benzer koşullarda, olası bütün acı l ardan ge-
beklemek istiyorum." lbsen, Norveç'in güneyinde çerek hayatı tam bir gelişime uğramış Nora'dır. lb-
Skien ad lı küçük bir kasabada doğdu, Kristiania'da sen bu yapıtında dönemin tabu kabul edilen konula-
okudu. Eczanede çalışırken tıp öğrenimine başladıy rını işlemişti; yapıl başlangıçta reddedildi.
sa da kısa bir süre sonra vazgeçti. Özellikle Norveç
romantikleri olmak üzere bol bol okudu, ve 1850 yı
lında, takma adla Catilina adlı bir dram yayınladı.
Oyun bütün acemiliklerine karşın, Tann çağnsı gibi,
zıt güçlerin insan ruhunda giriştikleri savaşım gibi
geleceğin büyük temalanndan bazılannı içeriyordu.
Daha sonra, Sa~aşçının Tümseğı'nde, kuzey ilkçağla
nndan esinlendi. Sergen Norveç Tiyatrosu'na eğitici
ve yazar olarak girmesi onun için kesin bir dönüm
noktasıdır: Eksiksiz bir tiyatro deneyimi vardı ve
üretmek zorunda kaldı. 1858'de, yani Susannah
Thoresen'le evlendiği yıl, yeni Kristiania tiyatrosuna
müdür olarak atandı ve burada, lzlanda sagaların
dan alınan bir oyunla, Helgeland Savaşçıları (Hoer-
moendene pa Helgeland) ile parlak bir başan ka-
zandı. Ama tiyatro iflas etti: İbsen bunun sonucu
olarak kötü bir dönem yaşamaya başladı (bu karam-
sarlık 1862 yılında yazdığı Aşk Komedisinde kendi-
ni belli eder) ve halkın desteğini ancak bir tarihsel
oyunla, Taht Davacıları'yla (1863) kazanabildi. Bir
yolculuk ödeneği ülkeden ayrılmasına olanak sağla lienrih İbse,ı 'ın Porı resı:J. Man in 1895
dı ve bu aynlık tam yirmi yedi yıl sürdü: Roma,
Dresden, Münih ve tekrar Roma'da yaşadı. Büyük
yapıtlar dönemidir bu yıllar. Kendisini, artık yalnız Bir Halk Düşmanlnda ( 1882) memleketlilerine
ca zihninin dinlenebileceği büyük bir buz kilisesine meydan okur: Halkın, içinde yaşadığı büyük gerçek-
sığınmaya davet eden buzullar delisi Gerd'in çağnsı lerden habersiz olduğunu, yaralannı kendisine gös-
na uyarak, Ülküsüne ulaşabilmek için her şeyi terke- teren ve bunlan dağlamak isteyen kişiyi düşmanla
den, küçük bir lüteryen rahibin özveri trajedisi o lan nn en büyüğü saydığını ortaya koydu. Ama, kendine
Brandla (1866) başlar bu dönem. Peer Gynfün karşın, ülkünün vazgeçilmez gereksiniminde herke-
(1867), gerçek karşısında tabanları yağlayan bir ser- sin yıkımına yol açan düşçüye karşın, Yaban Örde-
seri olan baş kişisi bir anti-Brand'dır. Kusuru, yaşlı ğinde (1884) yeni koşullara uymak için geriye dö-
annesi Ase'nin çılgın imgeleminden kaynaklanmak- nüş yapar: Werle, Hjarlmar Ekdal'ın yuvasını yıktık:
tadır; çocukluğunu annesinin olağanüstü imgelem tan ve güzel Hedvig'in intiharına neden olduktan
gücü doldurmuş, annesinin gerçekleşmesi olanaksız sonra kendini öldürür. Rosmersholm ( 1886), umu-
düşleri onu ebedi serseriye dönüştürmüştür. Ülküsü- dunu yitiren soylu ruhlann ve yanı lgı ya düşen seçkin
nü ancak ölümün eşiğinde, kendisini otuz yıl bekle- zekaların sefaletlerini sergiler. Geride bir çağlayan
miş olan yirmi yaş sevgilisi Solveig'in yüreğinde bu- ve yüzyıllık ağaç dizileri görünen dingin Rosmers-
lacaktır. 1867 yılında, lbsen ünlüdür, çevresini saran holm malikanesinin güzel ve görkemli görünümüyle
kin ve kıskançlıklan yenmiş ve yeteneğine egemen- şiir tekrar haklarına kavuşmuştur bu oyunda. Bunu
dir. Modem komedilerde topluma doğrudan doğru Deniz Kadını'nda (1888) da sürdürür.
ya çatmak için romantik dramlan, simgelerle yüklü Hedda Gabler ( 1890); başkalarının mutluluğunu
siyasal oyunlan bırakır. Bu dönemin ilk oyunu umursamadan çalarak ömrü boyunca alay eden bu
Gençler Birliğidir (1869): Bu birliğin elebaşısı Stens- "yırtıcı kuş" (lbsen takmıştır bu lakabı ona) ölürken
gaard, hayata sıfırdan başlamış, çok ihtiraslı bir avu- kendi kendisiyle matrak geçer.
193
t:debijat
lbsen, 1891 yılında, ününün doruğunda ülkesine zemli hayalete dönüşüyordu; bu da Henri de Regni-
döndü. Mutlu değildi. Nietzsche okumalan yatıştır er'nin lbsen'in kişilerinin "kendi hortlaklan gibi" ol-
mıyordu onu. Sevgilisi için yaptığı kuleden aşağı dü- duklannı yazmasına neden olmuştu. Eleştiriciler, ya-
şe n Yapı Ustası Solness ( 1892) kendisinden başkas ı ban ördeğinde bir simgesel anlam arayarak Ve her
olmamak gerekir. "Kendimi en çok koyduğum oyun kişinin gerisinde ahlakı ya da felsefi düzeyde bir
budur", diye itirafta bulunmak zorunda kalmıştı. kavram görmek isteyerek, bu tiyatroyu bir allegori
Küçük Eyolf (1894), bir çocuğun (Fareli Kadın'ın tiya_trosuna dönüştürüyorlardı. 1892 yı l ında yayınla
bir fyorta götürdüğü sakat çocuk) ölümünün neden nan lbsen ve Çağdaş Tiyatro adlı bir kitap yazmış
olduğu acının birbiriyle didişen iki insanı birleştirdi olan Auguste Ehrhard, lbsen'in Sembolizmini şöyle
ği daha sıcak, daha sevecen bir oyundur. /ean Gabri- tanımlıyordu: "Sembolizm, hem gerçekliğin yansıtıl
el Borkman (1896), yapıtı uğruna her şeyini feda masını görmek arzumuzu, hem de onun aşı lmasına
edebileceğine, bütün bağlanııı kopartabileceğine yönelik gereksinimimizi karşılayan bir sanat biçimi-
inanan bir dahinin dramıdır: Hayatla yeniden ilişki dir. Soyut ve somutu birlikte kalıba döker. Gerçekli-
kurmak istediği gün ölür. İbsen'in hayattayken ya- ğin bir gizli yanı, olgulann da gizli bir anlamı vardır:
yınladığı son oyun olan Ölülerin Arasında Uyandığı Düşüncelerin somut (maddi) tasarımlandır bunlar;
mız Zaman'da (1899) da bir dahinin trajedisi işlen düşünce olguda ortaya çıkar. Gerçeklik, görünme-
mektedir: Heykelci Rubck gözde modeli Maya ile yen dünyanın algılanabilir imgesi ve simgesidir. Böy-
birlikte dağa çekilir. lesine bir Sembolizm anlayışı, birkaç yıldır Fran-
Laurent Tailhade, ibsen tiyatrosu konusunda şun sa'da uygulanan, tam insanı esinlendirmek, belirgin
lan yazmaktadır: "Burada durum insanlara egemen- nesnelerin gerisinde belirsiz bir sonsuzluk bulgula-
dir, zorunluluk sarmıştır onları. Onların üzerine ha- mak zorunluluğu ilkesine dayanan, ama şu ana ka-
yalet bir ı şık, onları bir kefen gibi sarıp sonsuza dek dar salt bir biçim çalışmasından öteye geçemeyen,
dünyadan uzaklaştıran hastalıklı bir atmosfer salar." kimi şarlatanlann ve sayısız beceriksizin elinde say-
Gerçekten de, bu kişilerin yakıcı bir gerçeklikleri gınlığını yitiren şu incelmiş tarzdan çok farklıdır.
vardır, ve yazar düşüncelerini savunmak için gerçek- Gerçek Sembolizm, maddenin ülküselleştirilmesi,
likten yola çıkmaktadır. Çünkü onun tiyatrosu, idea- gerçeğin yüz değiştirmesidir; sonluluk aracılığıyla
lizmi bilse ve onun tehlikelerini gösterse de idealiz- sonsuzluğun çağnştınlmasıdır." Çünkü, eğer bir lb-
mi savunan bir düşünce tiyatrosudur kuşkusuz. Kişi sen Sembolizmi varsa, bunun sembolistlerin anladığı
leri de kendilerine ve dirimsel görevlerine ilişkin anlamda bir lbsen sembolizmiyle ilişkisi olmaması
olarak kapıldıkları saçma yüce düşüncelerle yaşa gerekir.
maktadırlar. Ama böyle yüceliklerde yaşamak müm-
H. Bahr: Henrik lbseıı, Vienne 1887 - H. Jaeger: llenrik
kün müdür, arzu edilen bir şey midir? lbsen'in Jbsen, Copenhague 1888 • G.B. Shaw: The quiıııessence of
Bjömson'a yazdığı gibi, bireyin görevi.belki de ken- lbsenism, London 1891 - A. Ehrhard: Heıırik lbsen et le
dini gerçekleştirmektir: "insanın erişebileceği en yü- ıheıiıre conıemporain, Paris 1892 - LA. Salome: Henrik
ce ülkü." Önemli olan, her ne olursa olsun, yalan- lbsen, Frauengesıa/ıen, Berlin 1892 - H. Koht: Henrik lb-
dan kaçmak ve onu ortaya çıkarmak, yeniden doğ sen, 2 cilt, Oslo 1928-29 · G. Wethly: lbsens Werke ıı.
Welıansclıauung, Strasbourg 1934 - A. Foschini: lbsen,
mak ve bir yeniden doğuşa katkıda bulunmaktır. Napoli 1936 - P. Tennant: lbsen, dramaıic ıechnique,
Branılda Agnes şöyle haykırır: Cambridge, 1948 - J.W. Mc Farlane: lbsen, London 1960
- H. Meyer: lbseıı, London 1967 - H. Bien: lbsens Realis-
"Bu uçsuz bucaksız çölde, yükselen dalgaları mus, 1970. ·
d uyumsuyorum, yükselen bir şafağı duyumsuyorum.
Geleceğin bütün düşünceleri, bütün eylemleri daha IVANOV Viatcheslav Ivanovitch (Moskova 1866 -
şimdiden uyanıyorlar. Solumalar var, ürperişler var.
Roma 1960). Rus şair. 1910 yılında Apollon dergi-
Yeniden doğuş saati geldi. Ve mırıltılar duyuyorum: sinde yayınladığı "Sembolizmin Temel ilkeleri" baş
Doğmak ve yaratmak saatidir bu." lıklı bir makalede, Rus Sembolizmi'nin dinsel gör-
evini doğruluyordu. Kimilerine bir ikinci Rus Sem-
Böyle karşılıklar, böylesine mırıltılarla lbsen sem- bolizmi'nden söz etmek olanağı sağlayan bu olgu
bolist kuşağı etkilemeyebilir miydi? Paris'te ilk kez kesin bir dönemeç niteliği taşımaktadır. Balmont,
1890 mayısında şahnelenen yazar (Hortlakların Öz- Brioussov ya da Sologoup Batıya yöneldiği halde,
gür Tiyatrodaki -Theatre libre- temsilleri) Antoine Blok ya da Biely gibi, ulusal şiirin büyük geleneğini
tiyatrosundan ("natüralist" bir sahneleme olmalı) sürdürmek- istiyordu lvanov. Nietzsche'nin felsefesi
Lugne-Poe tiyatrosuna (öyleyse daha çok "sembo- kafasını öylesine kurcalıyordu ki, trajedinin kaynak-
list" bir sahneleme söz konusu) geçti. Georgette Ca- lannı ve Dionysos tapıncını bizzat kendisi inceledi
mee'nin oyunuyla deniz kadını Ellida beyaz bir gi- (Dionysos ve ltkel Dionysosculuk üzerine bir tez ha-
194
/arry
zırladı). Ama konusu, Dion)'Ws ile lsa'yı, Nietzsc- dı. Yapıt yayınlanınca, 1896 yılında, Lugne-Poe'nun
he'ci bireycilik ile Soloviev'e göre Hıristiyan ortaklı yönetiminde Theatre de l'Oeuvre'de oynandı ve
ğını (topluluğunu) uzlaştırmaktı. Ahiret söylencesi esaslı bir gürültü çıkardı.
onun kişiliğinde önemli bir yer tutmaktadır. Derin
bilgili (Biely kendisine "Çağımızın Faust'u" diyordu)
bir şair olarak dil alanında köken bilimle ve yeni söz-
cüklerle ilgilendi.
1905-1907 yılları arasında, Saint-Petersbourg'daki
ünlü "kule"sinde, şairleri, filozofları ve sanatçıları
bir araya getirdi. Öte yandan, Petersbourg "Din ve
Felsefe Demeği"ne çok bağımlıydı, çeşitli dergilere
katkıda bulundu: Altın Post, Terazi, Apollon, Yeni
Yol. Bellibaşlı şiir kitapları: Saydamlık (Prozratch-
nost', 1904), Eros (1907), Ateşli Av Borusu (1911)
ve, uzun aradan sonra, Roma Soneleri ( 1936). Bu
dönemde ltalya'ya göç edip Katolik rahip ve Padova
Üniversitesi'ne profesör oldu.
N.N. Janovskij: Viatches/av lvanov, Moskova 1936 • N.
Zajcev: Viaıcheslav Ivanov, 1963.
195
Edebiyat
196
Luforgue
Viyana üniversitelerinde okudu. Arkadaşları, Nyugat çekinmeyen, işlenmiş ve sağcı! bir sanatçı dilinde."
dergisinin gelecekteki yazarlan gibi, o da Schopcn- Burada Baudelaire'in etkisi hissediliyor, ama henüz
hauer, Nietzsche ve Freud'un düşüncelerine, Parnas- kesin biçimini almamış olan Sembolizminin etkisin-
cı ve sembolist şiirlerin seslerine kulak verdi. Kosz- den çok şiirsel Natüralizminin etkisi.
tolanyi'nin derleyip, 1913 yılında, Modem Şairler ki- Yanık Türküler (Les Complaintes) 1885 yılında
tabında yayınladığı çeviriler yeni bir hava getirdi, yayınlandı. Paris'teki "Cehennem Alanı"nın açılı ş tö-
ama ilk kitabı Dört Duvar Arasında'nın (Negy fal reninin belirtisi olan şenlikl er sırasında yoksul pana-
közöıt, 1907) da tanıklık ettiği gibi kendisi de bu ye- yır kadın şarkıcılan dinlerken, 1880'den itibaren
ni havadan etkilendi. Duyarlığı onu içtenci bir yön- böyle bir kitabı düşünmüştü. Kasım 1882 ile kasım
temden, Zavallı Küçük Çocuğun Yakınmaları'nın (A 1883 tarihleri arasında yazılan kitap, Laforgue'a ye-
szegeny kisgyermek panaszai, 1910) Verlaine'ci ya ni bir estetiğin "metafizik ilkeleri"nin ipuçlannı geti-
da Rilke'ci tarza yönlendirdi. "Hüzün kızkardeşimle ren bir karar gecesinden sonra, Coblence'ta gerçek
nişanlandı" nakarat dizesi, daha sonraki kitaplann biçimiyle ortaya çıktı. Dilini "daha titiz, daha palya-
(iskambil Oyunu, Büyü, Haşhaş) söz ustalığında çoca" kullanan şa ir, "tek amacı her ne pahasına
kendine bir sığınak arayan, ama savaş sırasında ve
savaş sonu ulusal yıkım döneminde (Ekmek ve Şa
rap, Çıplak) çoğalan bir acıcılığın özgün örneğidir.
Aynca, son yıllannda şiddetli fiziksel acılar çekti.
Bununla birlikte, şairin fildişi kulesinin sonuna ka-
dar savunucusu kaldı.
SLegzardy - J. Gengery: Koszıolanyi Dez.vö, Szeged 1938 -
Mmc Dezsö Kosztolanyi: Kosıtolanyi Dezsô; Budapesı
1938 - L. Boka: Koszıo/anyi, 1961.
197
Edebiyat
re-Dame de Lune'ü yazdı. Kurban kılığına girmiş ve ilk şiir kitabı olan Bir Yaverin At Gezintileri ve
ölümün simgesi olan çorak yıldızın ışığı altında, Öteki Şiirler (Adjutantenritte und andere Gedichte,
ateşli şenliklerin ortasında, "ayın dandyleri" palyaço- 1883) klasik temalan işlemektedir: Savaş, yurtsever-
lar konuşup durmaktadırlar. lik, ölüm, doğa sevgisi gibi lirizmin her zamanki or-
"Okurların dikkatine"sinin altında, Elsencur 1 tak konulan.
Ocak 1896 yazan Des fleurs de bonne volonte (iyi
Niyet Çiçekleri) adlı kitabının üzerinde Hamlet'in
gölgesi dolaşmaktadır. Duygusal kararsızlıklannı di-
le getirmek için gene bir yığın pılıpırtıyla "soytanla-
şan" şair görülür bu kitapta.
Özgür söyleyişin örneklerini özellikle ölümünden
sonra yayınlanan şiirlerinde bulabiliriz. Gelen Kış bu-
nun en ünlü örneklerinden biridir.
C. Mauclair: Jules Laforgue, Paris 1896 - F. Ruchon: Jıı/es Yalnızca yöntemi yenidir: Kısa ve güçlü kıtalann
Laforgue, Geneve 1926 - J. Cuisinier: Ju/es I.Aforgue, Pa- her biri bir başka izlenimi dile getirmektedir. Şair ne
ris 1925 - L. Guichard: Ju/es Laforgue eı ses poesies, Paris
1950 - M:.J. Durry: Ju/es I.Aforgue, Paris 1952 - W. Rarn- doğrudan doğruya söyler, ne de açıklar: Birkaç kısa
sey: Jules I.Aforgue and ıhe ironic inheriıance, New York görünüm sunar ve anlamın izlenimden çıkmasını
1953 - A. Abdel-Aziz: L'eıslıeıique du Ju/es Laforgue, Pa- yeğler. Savaş Öyküleri (Kriegsnovellen, 1894) ö lçülü
ris 1954 - P. Reboul: Jules Laforgue, Paris 1963. bir anlatım ve ya l ın bir dille 1870 savaşından kısa
bölümler anlatır. Buna karşılık, Poggfred (1896-
(l) l'Eıemulliıe: Sonsuz (eıernel). ve hiçlik (la nuUite) söz-
1908) gülünç ve mizahlı bir destan görünümünde-
cüklerinden oluşan bır sözc iık. "Sonsuzhiçlik" anlamı
na geliyor. (Çev.) dir: Şair yirmi dokuz şarkıda, duyarlı ve duygulu ya-
(2) /es violupıes: le viol (ır.ı:a geçme, tecavüz, ihlal) ve la şamını özetleyerek ke ndini çözümlemeye çalışır, Son
volupte (cinsel zevk, şehvet, zevk, keyif) sözcüklerin- kitabı Gecikmiş Ürün'de (Spate Ernte) başyapıtı
den üretilmiş çoğul bir sözcük, (Çev.) Hans da yer almaktadır. Adayı tehdit eden dalgalar
ile ada sakinlerinin mutluluğunu tehdit eden fettan
kadın arasındaki ilişki sembolist tarzdadır. Lilien-
cron'la ilgili olarak lirik Sembolizmden söz edilir.
LILIENCRON Detlev von (Kiel 1844 - Alt Rahls- Belki de özellikle bir empresyonisıtir, çoğu zaman
tadt, Hamöourg yakınlan 1909). Alman şair. Bir as- Sembolizmle bir arada bulunan ve Verlaine, Mae-
ker ailenin çocuğu. Kendisi de subay olup 1866- terlinck, D'Annunzio, Dehmel ya da Max Dauthen-
1870 savaşına katıldı. Daha sonra A.B.D.'ne gitti, dey'de rastlanan yaygın tarzın temsilcilerinden biri-
bentler müfettişi olup küçük ve soğuk bir adaya dir.
yerleşmeden önce birçok meslek denedi. Epeyce geç
A . Bettlheim: Leben uııd Wirken des Freihe"n Det/ev voıı
de olsa imparator il. Wilhelm'in bağladığı aylık sa- Lilimcron, Berlin 191 7 - I. Wichmann: Li/iencron lyrische
yesinde yazma rahatlığına kavuştu. Aııfiiııge, Kiel 1922- H. Leip, 1938.
198
Machado
"''
diği kişiyle ilgili olarak değişik etkilenmeler söz ko-
nusudur bu kitapta, ama betimlemelerde Akdeniz
etkisi egemendir (örneğin, Liman, Un port), adımba
şı mitolojiye rastlanır, ilk metinlerden birinde par-
~
.....
maklan arasında olağanüstü bir lotus tutarken be-
timlenen tanrıça lştar'a Simge (le symbole) adlı son
Pierre Louys'ün Porıresı: H. Baıaille
şiirde de başvuru! ur. Louys, böylece, yüceltmek iste-
diği şeyi dolaylı yoldan göstermektedir; kitabın Ya-
lery'ye adadığı ilk şiirinde bunu daha açık-seçik söy-
ler: 398), Kral Pausole'ün Serüvenleri (les Aventures du
roi Pausole, 1901) gibi başka romanlarla da başarı
Elinizden ıutacağım sessizlikle, çömeziniz, kazandı. Psykhe (Psyche) ya nın kaldı.
Birlikte yürüyeceğiz daracık yollarda. Pierre Louys'e göre, "şi ir, bizim sıcak limonlukla-
Elimde parıltılar içinde bir günebakan, rımızda yaşamayan bir Doğu çiçeğidir. Yunanistan
Sizinkinde bir zambak bir sedef vazo gibi. bile şiiri lyonya'dan aldı, Andrc Chenier ve Keats şii
ri bize, dönemlerinin şiirsel çölüne, oradan getirdi-
Gideceğiz, ben Kıbrıs, sizse Akkii yönüne ler; ama onu bize Asya'dan getiren şairlerle birlikte
Dokunmak için kutsal Simgc'ye, görmeye Kutsal Haç'ı, ölüyor bu çiçek. Onu her zaman güneşin kaynağın
Biz krallar için yenmeyi becere meyen şövalyeler, da aramaya gitmek gerek."
Ama mavi düşün, boş hayallerin adanılan.
E. Goubert: Les celebriıes d'aııjoıırd'lıui, Pierre Loııys, Pa-
ris 1904 - R. Cardinne-Petit: Pierre Loııys inıinıe, Paris
Gökkuşağı adasına kaça cağım izniniz sayesinde 1942 - H.W. Schenouda: Essai sıır la vie eı l'oeııvre de Pi-
Tapınmak ve öpmek için, Baküs şenliğine karşın, erre Loııys, Paris 1947 - R. Cardinn e-Peıiı: Pierre Louys
Çıplak ayak izlerini Afrodiı 'i n gezdiği yorlcrde; iııcoıııııı, Paris 1948 - Claude Farrere: Moıı ami Pierre
Loııys, Paris 1954.
Oysa bu gizemli, bu tapınak gecesinde siz
Sunağın üzerinde Üç Çivi'yi göreceksiniz MACHADO Antonio (Sevilla 1875 - Collioure
Ve buluşacak gözlerimiz ıannlann üzerinde. 1939). lspanyol şair. "98 Kuşağı"nın en önemli tem-
silcisi, ya da, Sevilla kökenli olmasına karşın 'Kastil-
Böylesine bir dilek açıklamasından sonra, Pierrc ya'yı bu bölgenin pek az şairinin erişebildiği düzey-
Louys'in ünlü Bilitis'in Şarkılartnda (Chansons de de duyumsadığı için böyle kabul ediliyor.
Bilitis, 1894) kösnül ve ince bir paganizm (erotik Machado'nun bütün yazın yaşamını Sembolizmin
sahnelerin araya girdiği yapmacıklı betimlemeli, ce- kapsadığını düşünmek çok yanlış olur. Yola Sembo-
sareti ölçülü ve edepli) örneği vermesi hiç de şaşırtı lizmden çıktı. 1899 yılında yaptığı bir Paris yolculu-
cı olmamak gerekir. Roman alanında, Afrodit ğu Fransız yazarlanyla tanışmasına olanak sağladı ,
(1896), Bunuel'in Cet obscur objet du desir (Arzu- ama Oscar Wilde'la ve özellikle Ruben Dario ile de
nun Şu Gizemli Nesnesi) adlı filminin senaryosunu tanıştı; Dario ile arkadaş oldular. 1902 yılında yayın
aldığı Kadın ve Kukla (la Femme et le pantin, lanan Yalnızlıklar (Soledades) kitabı bu dönemin
199
Edebiyat
200
Maeterlinck
201
Edebiyat
idealini gerçekleştiriyordu: Halk yığınının kendisini Bunlara koşut olarak, daha yüksek tasavvurların pe-
keşfedip kendisini bulduğu, basit yaratıklann sürükle- şindeydi Maeterlinck. Kusursuz Ruysbroek (l'Orne-
yici ve kolayca anlaşılabilir dramını halk yığınına bıra menl des noces sprituel/es, 1891), Novalis (1894) ve
karak, en yüce metafizik düşüncelere yükselmek ve bu Emerson'un (1895) dağınık mistisizm tarikatlanna
düşünceleri sanatçılann ve düşünürlerin tefekkürüne kapılmış çevirmeni olarak, bilinmez bir gerçekliğin kı
sunmak üzere bunlan yapıntı varlık larda canlandır rıntılannı sessizlikten kurtarmak istiyordu. Çeşitli
mak. Kendi acılannın , kendi yoksulluklannın gösteri- okumaların ürünü olan Le Tresor des humbles ( 1896),
sine çağnlı halkı duygulandırmak ve aynı gösteriden kendi varlığını kavramaya, hayatı, ve aynı zamanda,
çok büyük bir felsefe çık armak." Bununla birlikte, bu bütünsel bir gerçekliğin durmadan yenilenen ama hiç-
tutkular, insanlık duygusu .ve heyecan yararına gölge- bir zaman tatmin olmayan umudunu kabul etmeye bir
de kalmışlardır Pel/eas'ta: Şakaktan kırlaşmaya başla çağrıd ır. Kimi zaman bireysel bilincin çabasını (Sages-
mış bir erkeğin ormanda rastladığı bir bilinmeyen ka- se et la destinee, 1898; le Temp/e enseveli, 1902), kimi
dına karşı kıskanç tutkusu, genç kadın Pelleas'ın yüre- zaman, en sıradan bir araç olan insanı (la Viedes abeil-
ğinde uyanan aşk, Goulaud'nun küçük kardeşi, iki er- les, 1901,ya da la Viedesfourmis, 1930, gibi ünlü hay-
keğin çatışması, Melisande'ın anne olduğu sırada ölü- van yaşam lan buradan kaynaklanmaktadır) değerlen
mü, eski Tristan söylencesini (Debussy'nin olağanüstü .dirdi. Ölüm'le (la Mort) metafizikçi oldu ve aslından
bestesinin Wagner'den etkilenmiş olması bir rastlantı daha şiirsel bir kamutanncılık (panteizm) yarattı (Bü-
olmamak gerekir) yenilemektedirler. Maeterlinck'in yük Giz, le Grand Secret, 1921). Günümüzde, bu iddi-
şair daman On iki Şarkı'dan (Douze chansons} sonra alı yapıtları bir yana bırakmak ve bilim karşısında saç-
kurudu. Pel/eas'ı aynı başanyı tekrarlayamayan başka ma kabul etmek uygun olur. Bununla birlikte bunlar
dramlar izledi, - sanki Sembolizm tiyatroda da yeni bir Macterlinck'in yapıtına şaşırtıcı bir birlik sağlamakta
gelenekçiliğe tutsak oluyordu: la Morı de Tintagi/e, In- dırlar, ve yazann tiyatrosuna bir dönüş yapmak için
ıerieur (1894), Aglavaine et Selyseııe (1896), Monna bunlardan yola çıkmak son derece aydınlatıcı olur.
Vanna (1902). Bunların en iyisi, başta Anglo-Sakson Oyunlannın yayınına önsöz yazarken onun da yaptığı
ülkeleri olmak üzere çok büyük bir uluslararası başarı budur zaten. Eğer, Prenses Maleine'de "birçok tehlikeli
kazanan Mavi Kuş'tur (l'Oiseau bleu, 1909). bönlükler, bazı gereksiz sahneler ve kişilerine çoğu
kez yorucu bir düşten uyandınlmış biraz sağıruyurge
Maurice Maeterlinck'in Pe/lı!as ve Mtl isande'ı: Carlos zerler görünümü veren tekrarlann çoğunluğunda şa
Sc hwabe'ın lllustrasyonu şırtıcı bir yan" buluyorsa, dramı canlan dıran düşünce
yi, şu anlaşılmaz yazgılann anlamını, biraz yabanıl ev-
ren imgesini, ölümün varlığı saplantısını kabul ediyor
demektir: "Bu sınırsız ve yararsız zayıflığı dile getire-
rek, kendi varlığımızın sonuncu ve temel gerçekliğine
a labildiğine yaklaşınz ve, kişileri bu düşmanca hiçliğe
böyle teslim edersek, birtakım bağışlama ve sevecenlik
davranışı, birkaç tatlı söz, birkaç temelsiz umut, acıma
ve sevgi sözü sağlayabiliriz. Yaşamı, yaşamak gücünü
ve arzusunu donduran bu büyük gerçeğin sınırlanna
taşıd ığımız zaman, insan olarak yapabileceğimiz şeyi
yapm ışızdır. "
202
Mallarme
yı gizi elden kaçırırlar, yarattığın a inanmanın tatlı lcr), le Sonneur (Zangoç), A cel/e qui esi tranquil/e
mutluluğunu zihinlerden (ruhlardan) uzaklaştınrlar. (Sessiz Kadına) , Vere novo, l'Azur (Gök), /es Fleurs
Bir nesneyi adlandırmak (nitelendirmek), bir şiiri (Çiçekler), Soupir (İçli Ezgi), Brise Marine (Deniz
azar azar bulgulamaktan kaynaklanan zevkin dörtte Meltemi), A un pauvre (Bir Yoksula), Epilogue (Son-
üçünü yok eder: Çağnşım yapmak, düşün ta kendisi- deyiş).
dir. Simgeyi (sembolü) oluşturan gizin yetkin bir bi- Mallarme 1868 yılında Avignon Lisesi'nc atandı.
çimde kullanılması şöyledir: Bir ruhsal durumu gös- Bu yer değişikliği "Toumon bunalımı"nın savuştu
termek için bir nesneyi yavaş yavaş' çağrıştırmak, ya rulmasında yeterli oldu mu? Bu sırada yazdığı ve
da, tersine, bir nesneyi seçmek ve ondan, bir dizi çö- böylece "Güçsüzlük canavarını yere sermek" istediği
zümle, bir ruhsal durum çıkarmak." Bununla birlik- lgitur adlı düzyazı öyküyü okuduğumuz zaman, bu-
te, bunlar, Mallarme'nin sembolist okulun önderi ol-
duğu anlamına gelmez ("Okullardan iğreniyorum",
diyordu) ve Wyzewa'nın yazdığının tersine, sembo-
list olduğunu da kesinlikle ileri sürmemişti. Bunu
yapamayacak kadar çok bağımsız ve çok yalnız bi-
riydi. Paris'te doğdu, çocukluğu, annesinin 1847 yı
lında ve kızkardeşi Maria' nın 1857 yılında ölümleri
nedeniyle yaslı geçti. Sens Lisesi öğrencisi olduğu
dönemde yazdığı şiirler, ölüm saplantısını ve bir sı
ğınak arayışını dile getirirler. 1860 yılında fes Fleurs
du Mali keşfetti ve bu okuma onun üzerinde derin
izler bıraktı. Yaşadığı dönemde kalemiyle geçinme-
nin olanaksız olduğunu bildiği için lngilizce öğret
meni olmaya karar verdi ve yirmi yaşına gelince İn
gilizce öğrenmek üzere lngiltere'ye gitti. Marie Ger-
hard'la evlenerek, geçindirmek üzere bir başka so-
rumluluk yüklendi. 1863 yılında, Toumon Lisesi öğ
retmenliğine atandı. Kızı Genevieve 1864 yılında
burada doğdu; ve burada, aynı yıl, Herodiadeı (Sa-
lome) yazmaya başladı.
Bu çalışma onu bir yıkımın boğuntularına sürük-
ledi. Arkadaşı Cazalis'e yazdığı bir mektupta, "Kor-
kunç bir yıl geçirdim. Düşüncem düşündü ve bir
katkısız Kurama (Görüşe) ulaştı. Bu uzun yıkım bo-
yunca, varlığımın tepki olarak çektiği acı sözle anla- Stiphane Mallarme',ıın Portrest Edvard Munch. 1896
tılabilecek gibi değil, bereket versin tam anlamıyla
öldüm ... Şimdi kişisizim (impersonnel) ben", diyor-
du. Ruhsal bunalım, metafizik bunalım, şiirsel buna- nalımın atlatıldığından kuşkuya düşebiliriz. Şairin
lım: Mallarme, temmuz 1865'te, Herodiadeı yazma- bir tür tinsel ölümünü anlatan, Mutlak'a yönelik ta-
yı durdurdu ve onu "acımasız kışlara" bıraktı. Gele- kınaksal düşkünlüğii, "Düşüncellik hastalığı"nı, ay-
cekteki Bir Kır Tannsının Öğle Sonunun (Apres- na sınavını, beyaz sayfa saplantısını betimleyen ola-
midi d'un faune) ilk değişkesi olan Kır Tanrısının ğandışı bir yapıttır. Kendini olduğu gibi yeniden ele
Monoloğu (Monologue d'un faune) bir ara dönem geçirmeye girişen özdür (tin, ruh) Jgitur: insan ruhu-
oluşturdu (Banville'in önerdiği ve Comedie-Françai- nun merdivenlerinden inen şair nesnenin özüne gi-
se'i amaçlayan bir tasarıydı bu). Trajediden şiire dö- der; geçmişin, geleceğin sınırına bitişik olduğu ana
nüşen Herodiade tekrar boğazını sıkmaya başladı ve yeniden ulaşmak, hayatın atışına kaçlar her şeyi yok
ardından Şiirin Armağanı (Don du poeme) ya da Ör- etmek, sonuç olarak rastlantıyı ortadan kaldırmak
nekseme iblisi (Demon de l'analogie) adlı mensur şi isteyerek, yeniden katıksız kavram olmaya çalışmak
irin de gösterdiği gibi yaratma bunalımı sökün etti. · tadır. Mallarme, lgituru kendilerine okuyunca, Ca-
1869 yılında, Herodiadeın bir bölümünü -süslen- tulle Mendi:s yapıtı beğenmedi, buna karşılık Villiers
me sahnesi için bir taslak- ikinci derlemesi hazırlan de !'isle-Adam hayran kaldı.
makta olan Pamasse contemporainee gönderdi. Mallarme, 1871 yılında, "son bir sıkıntı ve savaşım
1866 yılında yayınlanmış olan ilk derlemede Mallar- kışı"ndan sonra Paris'e yerleşti. Bu sırada birkaç
me'nin altı şiiri yayınlanmıştı: /es Fenetres (Pencere- mensur şiir ve Poe'nun şiirlerinin çevirisini yayınla-
203
Edebiyat
dı. Şiir bakımından suskun geçen birkaç yıldan son- mış romantik' temayı geliştirmeyi bir kenara bırak
ra, 1873 yazında, Brötanya'da Theophile Gauti- makta ve en büyük saplantısını, saflık ile gizemlinin,
er'nin anısına Toast Funebre adlı çok giizel bir şiir arzu ile özlemin, aynı ile başkanın, belki de olanak-
yazdı. 1874 yılında, Roma sokağında, bir süre sonra sız olan uzlaştınlmalan girişimini dile getirmektedir.
"salı" günleriyle ünlenecek olan eve yerleşti, ve Seine Bundan birkaç ay önce şiirin, "Şiir, varlığın göıü
kıyısında, Valvins'de küçük bir ev kiraladı. Bu iki ev nümlerinin gizemli anlamının, bir temel ahenge in-
artık, dingin ve 1879'da küçük kızı Anatole"ün ölü- dirgenmiş insan dilinde ifadesidir. Böylece, hayatı
müyle yaslanan yaşamının iki kutbu haline geldi. mızı doğallıkla donatır ve biricik tinsel amacı ger-
Aralarında Poe Memorial derneğinin isteği üzerine çekleştirir", diye bir tanımlamasını yaparken, tanım
yazdığı Edgar Poe'ya Ağıt (Tombeau d'Edgar Poe, ladığı Sembolizm miydi yoksa yalnızca şiir miydi?
1876) da olmak üzere Ağıtlafının (Tombeaux) da Bu belirsizliği Mallarme'nin kendisi değil de "çırak
tanıklık ettiği gibi, ölüm teması artık kendisinden lar", benimsediler. Hiç kuşkusuz bol bol önsözler
hiç ayrılmayacaktır. Çalışma zamanın bir bölümünü yazdı, edebi şölenlerde kısa söylevler vermeyi, des-
kendisind.en en az beklenen şeylere ayırdı: La Demi- tekleme mektuplan yazmayı, 1880 yılında başl attığı
ere Mode (Son Moda) adlı bir kadın dergisi, /es Die- salı toplantılarında konuşma yapmayı esirgemedi
ux antiques (Antik Tanrılar) adlı bir mitoloji elkita- ("Hiç kimse onun gibi konuşmadı", diyecektir Va-
bının uyarlanması ve lngilizce Sözcükler üzerine bir lery). Ama mesafeyi korudu ve kendi kişisel araştır
başka el kitabı. ması için gereken sakınımı sürdürdü. 1888'de Rene
Mallarme yazınsal ün olarak tanımlanan şeyi önem: Ghil'le ilişkisini kesmek konusunda duraksamadı, ve
sememişti. Bununla birlikte bu ün azar azar geldi: Ver- 1891 yılında Vazınsal Evrim Üzerine Soruşturma ya-
laine'iiı Lanetli Şairler(Poetes maudis, 1883) dizisinde pan fules Huret'yi şöyle yanıtladı: "Şaire yaşamak
yer alan inceleme, Huysmanns'ın Hırçın'da (A Rebo- hakkı tanımayan bir toplumda şairin durumu, ben-
urs, 1884) kendisine ayırdığı sayfalar, Des Esseintes ce, kendi mezarını yontmak için kendi köşesine çe-
İçin Düzyazı (Prose pour Des Esseintes) adlı yanıt şiir kilen insanın durumudur. Bana okul önderi görünü-
bu üne katkıda bulundular. Rene Ghil kısa bir süre mü veren şeye gelince: ilkin şu; ben gençlerin dü-
sonra onu "olağanüstü mahrem bir rahip gibi Sim- şünceleriyle her zaman ilgilenmişimdir; ikincisi, hiç
ge'den söz eden" kişi olarak sunacaktır. 1885 martın kuşkusuz, yeni katılanların katkılarında bulunan ye-
da la Revue independante'da yayınlanan ünlü sonnet nilikleri kabul etme içtenliğimdir. Çünkü ben ger-
Erden, dayanıklı ve güzel bugün (Le vierge, le vivace et çekte yalnız bir insanım, ve şiirin, insanların ne ol-
le bel aujourd'hui), birkaç ay sonra, yan resmi "sembo- duğunu unuttukları görkemin kendi yerine sahip
list şiir" adını taşıyacak olan şiirin gerçekten de tam an- olacağı kurulu bir toplumun debdebe ve tantanası
lamıyla bir tipik örneğidir: Bir imge (kuğu}, bir tema için yaratıldığına inanıyorum. "
(bir başka yer özlemi}, bir müzik. Çalışırken, "kocalmaya uymakta"dır. Manet'nin
evinde tanıştığı, eski bir tiyatro oyuncusu olan Mery
Erden, dayanıklı ve güzel bugün Laurent'la sürdürdüğü ilişki, tiyatro, dans ve kutsal-
Esrik bir kanat darbesiyle parçalayacak bizi lık gibi sorunlan özgürce düşünmek olanağı sağlad ı
Şu katı unutulmuş gölü kırağının altında ona: )897 yılında la Revue independante'ta yayınla
Uçuşların kaçmayan saydam buzulunun ıuıulduğu! nan bir yığın Soçmalamalar (Divagations}. Mery
Laurent, "bir çılgınlık belgesi" olan "Bir Rastlantı
Bir zamanların kuğusu anımsıyor ki Rastlantıyı Kesinlikle Ortadan Kaldırmaz " (Un coup
Görkemli ama umutsuz kurtulmuştu de des jamais n'abolira le hasard) gibi yaman bir işe
Övmediği için yaşadığı yöreyi girişmeye yüreklendirdi onu. Özgür koşuk ve men-
Parıldatırken can sıkıntısını kısır kış sur şiir yöntemlerini aynı anda kullanan bu metin,
yepyeni bir baskı düzenlemesi sayesinde, bir düşün
Bütün boynu sarsacak bu beyaz ölümü cenin yörüngesini yansılamak ve gerçek bir "tinsel
Kendini yadsıyan kuşa boyun eğdirmiş alanda. sahneleme" gerçekleştirmek olanağı sağlamaktadır.
Ama kuş tüylerinin yakalandığı toprak korkusu değil. Mallarme 1894 yılında emekli olduktan sonra, gide-
rek daha çok yaşamaya başladı. Valvins'de ve 1898
Saf parıltısının gösterdiği hayalet bu yerde, yılında burada nefes darlığı krizi sonucu öldü. Ver-
Donup kalır soğuk diişiincle horgörünün laine'e gönderdiği kısa bir Ôzyaşamöyküsilnde, ya-
Kuğunun yararsız bir sürgünde giydirdiği. pıtı olacak olan tasarımla nasıl kanştığını kendisinin
açıkladığı yaşamı böylece sona ermiş oldu: "(...) ben,
Mallarme bu şiirde, hayatın olağan işlerinin tutsa- tıpkı bir zamanlar Sihirli Taş fırınının ateşini besle-
ğı, doğal saflığından
sürgün edilmiş şair gibi bayatla- mek için evinin eşyalarını, çatı kirişlerini yakanlar
204
Mikhae/
, 205
Edebiyat
ran Fransız şair. Gounnont'un ikinci Maskeler Kita- Orgie) ve Son Darbe (le Coup de gracc), Latin de-
bı'da (Le Deuxieme Livre des masques) yazdığı gibi, kandansının son belimlerindendir. Milosz'un kendi
onun şii rlerinde "Kabannış bir ırmağın buz gibi so- tarzını ve sıkıntı sını ifadesini belki de Brumes (Sis-
ğuk suları benzeri, kol ve ba caklarından ölümün ler) gibi bir şiirde aramak gerekir:
dalgalarının yükselişini belli belirsiz duyumsayan
büyük yazgı adaml arının sıkıntısı "nı duyar gibi olu-
ruz. 1886 yılında, Paris'in "kül rengi pazarl a n "nı ve Ah! n'olur! sus, denizden gelen müzik,
görünüme egemen olan sıkıntının kendisini ele geçi- Sularda sekip duran, soğukta, karanlıkta!
Kimse dinlemiyor seni, kimse bakmıyor bana!
rişini betimlediği Güz'ün on dört şiirini yayınlamıştı: Umudumun hırıldadığı sarhoş ezgi, sus!
Bu şiiri Romantizmden ayıran anlamlı bir tersine çe-
vinnedir bu. Spinoza' nın titiz okuru olan ve "sevinç Şarkısını düşlüyorum melıemlerin, yabanarılarının
ve acının geçiciliği"ne inanmış bulunan şair, ölü- Ve beyaz kuşların sonsuz seferleriyle çizgili göğün
şarkısın ı.
münden sonra yayınlanan mensur şiirler de yazmıştı. Nasıl da uzak! Sesler boğuluyor acımın
Ve güzün yas tülleriııde, ve ben yalnızca
MILOSZ Oscar-Venceslas de Lubicz-Milosz (Cze- Seni düşünüyo rum unutulmuş, soluksuz, aksak vals,
reia, Beyaz Rusya 1877 · Fontainebleau, 1939). Bölük pörçüksün rüzğarında boş kavşakların,
Fransızca yazan, Litva nya'lı yazar. Onunla ilgili Zayıf, zavallı parmaklan sinirlerime saldıran
Tcrkcdilmişlerin ağıdı, sen eski ninni.
önemli bir tez hazırlamış olan Jacques Bellemiıı -No
el, dışardan gelen bu şairi, "Sembolizm sonu ile Sür- Yedi Yalnızlık (Les Sept Solitudes, 1906) da geç
realizm'in başlarında yolunu şaşı nnış bir romantik" kalmış bir sembolistin yapıtıdır. Ama Milozs, tinsel
olarak kabul etmektedir. Atalarının uçsuz bucaksız bir yolculuğun betimlendiği /'Amoureuse initiation
topraklarında doğdu, 1889 yılında Paris'e yerleşti. (1910) ile romanda, Miguel Manara (1912), Mephi-
boseth (1914) ve ölümünden sonra yayınlanan Saü/
de Tarse (Tarsuslu Aziz Pavlus, Tarsuslu Saint Paul)
ile görkemli tiyatroda daha özgün bir üslup buldu.
Bu büyük Kutsal Kitap okuru (bunun için İbranıce
öğrenmişti) aynı zamanda gizlici (occultiste) edebi-
yatın tutkunuydu. 14 Aralık 1914 günü "tinsel gü-
neş"i gördüğünü sandı , ve bu içe doğuş, yapıtını bir
te bliğin (bildiri, mesaj) açıklanmasına, bir "hiç"in te-
mel kitabına, yani Tann ' nın sinesindeki bir Tanrı-dı
şı ' na yönlendirdi:· · Ars Magna (1924), Arcanes
(1926).
Bu yapıtların, Mutlak'ın bilgisi saplantısına tutul-
muş bir Sembolizmin uzantısında yer aldığını gör-
memezlik edemeyiz. Olağanüstü Lemuel'in itirafı
(1922), Cehennem ("bu ayn, farklı, iğrenç yer, bu lb-
lis'in ucsuz bucaksız beyni") acılarını tanıyan bir in-
sa nın itirarı , şairin "öteki güneşin ülkesi"nin sesini
duyduğu "Bilginin ezgisi"nde (le Cantique de la con-
naissance) doruk noktasına ulaşmaktadır. Milosz,
gençliğinin çekici Sembolizminden, tinsel çile yoluy-
la, ilk Örnekler dünyasına ulaştı.
Oscar-Venceslas Mılosz'un Portresi. A. Godoy: Milosz poeıe de /'amour, Paris 1944 - GJ. Zi-
donis: Uh poeıe liıuanien d'espriı cosmopoliıe et d'expres-
sion française: Oscar-Vencelas Mi/osı, Paris 1949 - S. Gu-
ise: La sensibiliıi isoıerique de Milosı, Paris 1964 - A.
Richıer: Milosı, 1965.
On yıl sonra, "kadınların ve hayaletler"in arasında
"içgüdülerin" ve u:ı:ak bir prensesle ilişkisi bulunma-
yan utançlarımızın "Salome'si"nin yer aldığı Çöküş MOCKEL Albert (Ougree-lez-Lii:ge 1886 - Ixelles
lerin Şiirini (le Poeme des decadences) yayınladı. 1945). Belçikalı şair. Liege'de la Wal/onie adlı bir şi
Parklar, kuğular, uyuyan sular en geleneksel sembo- ir dergisi kurdu, dergiye sembolist şairlerin çoğunlu
list bezekleri anımsatırlar. Son Şenlik (la Demiere ğu metinlerini verdiler: Bu nedenle Mockel akımın
206
Morgesıern
207
Edebiyat
çimsel bakımdan üstün bir yeıkini::e ulaşmış şiirle Günlerin Gölgesi (L'Ombre dcs jours, 1902) evre-
rinde mizah ve ironiyi ayrıcalıklı bir ustalıkla kulla- ne karşı kamutanncı bir güvenden esinlenmiştir. Bu-
nan Morgenstem yalnızca şaka ya da ):msılamayı nunla birlikte, yavaş yavaş bir kaygının izleri du-
amaçlamış gibidir. Ama bu sözcük ve düşüncl. rıvun yumsanır olur. Hastalığın izlerini taşıyan ve hiçlik
lan daha derin bir amacı ortaya çıkartırlar: "Büyük düşüncesi saplantısına kapı l an Anna de Noailles, ay-
bir çocuk"un saf gözleriyle görülen gerçeklik efsane rıcalıklı teması olan ölüm temasını geliştirir (Diriler
olmaktan çıkar ve yenilenmiş bir dil onda alışılma ve Ölüler, !es Vivants et les morts, 1913; Acı Çekmek
mış ve güleç simgeler bulgular. Bu ilginç yapıtlarda, Onuru, Honneur de soufrir, 1927). Düzgün söyleyiş
Sembolizm, gülünç ve saf bir lirizme ulaşır: Bu özel- klasikliğini sürdürür, ve bu şiir belagati ortadan kal-
lik, belki de, sıradan yazarlarda alay etıiği tumturak- dırmaz; Anna de Noailles'ın yapıtını ayakta tutan
lan ve kahince budalalıkları unutturmaktadır. ağırbaşlı ve çoğu zaman dopdolu bir belagattir.
F. Geraths: Chrisıian Morgensıern, Monaco 1926 - A. R. Gouillouin: La comıesse de Noailles, Patis 1908 - J.
Mack: Morgeıısıerns Welt and Werk, Zutich 1930 - H. Lamac: La comıesse de Noail/es, sa vie, son oeıı vre, Paris
Giffei: Chrisıian Morgensıern als mysıiker, Berne 1931 - 1931 - M . Prousı: Lettres ıl la comıesse de Noail/es 1901 -
H. Soınmerfeld: Berfin im Leben u. Seha/fen Chrisıiaıı 1919, Paris 1931 - J. Kirseck: Anııa de Noailles, Wünz-
Morgeıısıerns, Berlin 1934 - P. Geiger: Mysıik u. lnkarna- burg 1939 - C. du Bos: La comıesse de Noail/es et le elimat
tion bei Morgensıem, Köln 1936 - F. Hiebel: Chrisıian du gı!nie, Patis 1949 - E. de la Rochefoucault: Anna de
Morgeıısıem, 1957. Noailles, Patis 1956 - J. Cocteau: Anıra de Noailles, Paris
1963.
NOAILLES Anna de Brancovan, Kontes (Paris
1876 - Paris 1933). Romen asıllı Fransız şairi. Şiir PASCOLI Giovanni (San Mauro, Romagnola 1855
yazmaya öğrencilik döneminde başladı. Bununla - Bologna 1912). ltalyan şair, çocukluğu yaslarla
birlikte ilk şiir kitabı ancak 1901 yılında yayınlandı: (babası öldürüldü, annesi ve üç kardeşi birkaç yıl
Le Coeur innombrable (Sayısız Yürek). Sembolist
araştırmalardan daha çok bir tür Yeni-Romantizm'e
yakındır. Özgünlüğü, kamutanncı (pagan) bir gi-
zemcilik ve yaşamı kucaklama istencinden kaynak-
lanmaktadır:
208
Poe
du. Kişilik olarak kederli ve dışarıya kapalıydı. Hem tında öykülerini derleyerek Ta/es of the Grotesque
ezenleri, hem de ezilenleri ezen üstün bir güç sap-• and the Arabesque adıyla yayınladı. Bununla birlik-
lantısı ideolojisini yönlendirmişti. Ayrıca Latince şi te, bir şiirinin (Karga, The Raven) yayınlanmasıyla
irler yazdı, bunlarla ödüller kazandı. 1891 yılında 1845 yılında ünlendi.
ltalyanca yayınladığı Myricae adlı şiir kitabıyla, yeni
bir deyiş getirdi. Kültürü işe karıştırmadan, karşı-ya
zınsal bir yöntemle içinden geldiği gibi dile getirilen
görünümler ve anılar, "küçük çocuk poetikası" adı
verilen türün en yetkin örnekleridir: En basit gerçek-
ler karşısında ince duygulu bir-şaşkınlık ve gelenek-
sel kurallarla başarılı kopuşma. Ama Pascoli, dertli
bir duygusallık içinde, yapmacık sevgileri, çocuksu
düşlemleri de şiirleştirmiştir.
İlk Şiirler ( 1897), Casıelvecchio'nun Şarkıları
(1903), Yeni Şiirler(l909) adlı kitaplarında, konular
yüzeyde genişlemekte, söyleyiş tonu yükselmekte ve
insani amaçlarla esin karmaşıklaşmaktadır. Bununla
birlikte, Pascoli sanatının doruğuna Castelvecc-
hio'nun Şarkılartnda ulaşır, ve duyguların müzikel
transkripsiyonu, uyumların işleyişi gerçek bir sembo-
list nitelik göstermektedir.
Daha sonra, anlatım biçimini zorladı, belagatin,
yalnızca mırıltı ile yetindiği ve ilkbaharda ıslak otun
bir tazelik, yeşillik ve gençlik kokusu '"odor di fresco
e verde e gioventu") yayması gibi yayılan zarif ve çe-
kingen bir etkinin ince esinini susturduğu yapıtlar
yarattı.
Edgar Poe'nun Portresi.
E. Cecci: la poesia de Giovanni Pascoli, Napoli 1912 - D.
Bulfereıti: Giovanni Pascoli, l'uomo, il maeıro e il poeıa,
Milano 1914 - A. Valenıin: Giovanni Pasco/i, poı!ıe lyri-
que, Paris 1925 - G. Lipparini: Giovanni Pascoli, Milano
1938 - S. Anıonielli: La poesia de Pascoli, Milano 1955 - Aynı yıl öykülerinden bir seçme ve bir şiir kitabı, The
P.P. Pasolini: Passione e ideologia, Milano 1960 - B. Di Raven and Other Poems (Karga ve Öteki Şiirler) yayın
Porto: La re/igione in Pasco/i, 1967.
ladı. Karga'nın oluşumu, Şiirin Doğuşu'nda (Philosop-
hie of Composition, Yazma Felsefesi) başladı. Kansı
POE Eclgar (Boston 1809 - Baltimore 1849). Ameri- Virginia 1847'de öldü. Evrenin yapışını ve oluşumunu
kalı yazar. Doğum tarihi ve esin kaynaklan bakımın işlediği Eureka adlı bir mensur şiir, eleştirel vasiyetna-
dan bir romantiktir. Ama, Baudelaire'in benzeri ve mesi olan Şiirin İ/kesı'ni (The Poetic Principle), öykü-
kardeşi, Mallarme'nin saygısını kazanmış, Valeı-y ta- ler ve aralarında gizemli Ulalume olmak üzere şiirler
rafından izlenmiş ve sembolist kuşağın hayranlığını yayınladı. Baltimore'da, sokakta, esrarlı bir şekilde öl-
kazanmış bir şair olarak, bu kitapta kısa da olsa yer dü, ama ölümünün aşın lavdanom (esrarlı bir ilaç)
almaya hak kazanmıştır. kullanımından kaynaklanması hiç de uzak bir olasılık
Virginia'da yetişti, üvey babası John Allan'la kav- değil
ga edince Boston'a kaçtı. 1827 yılında Timurlenk ve Öyküler'indeki simgeselliğin sözünü etmenin yeri
Öteki Şiirler'i (Tamburlaine and other Poems) yayın burası değil. Buna karşılık, Eureka'daki Gerçeklik ara-
ladı. ~sa bir süre orduda bulunduktan ve şiirlerinin yışı, Evren'de bir "tinsel ruh" bulgulanması, Sembo-
ikinci basımından sonra (1831), Baltimore'da teyzesi lizm alanında öncü özellikleri göstermektedir. Mallar-
(halası) Maria Clemm'in yanında kaldı. Aralarında, me, yol göstericisi saydığı Poe'nun şiirlerini Fransız
bir yarışmada ödül kazanan Bir Şişede Bulunan El- ca'ya çevirdi. Poe'nun, özellikle, kendisini unutturma-
yazması da olmak üzere öykülerini yayınlamaya baş yı başarabilen yüksek düzeyde ve tasarlanmış bir dü-
ladı. 1836 yılında, on dört yaşındaki kuzini Virginia zenleme ile elde edilen şiirsel etki kuramı unutulmadı.
Clemm'le evlendi ve Richmond'a yerleşti. Eleştirmen M"allarme'nin Poe konusunda yazdığı gibi, "Bu doğal
oldu ve ezici bir çalışmaya girişti. Bu durumdan ya- ve büyüsel yapının çevresinde bulunan kimi yapısal
rarlanarak öykülerini dergilerde yayınladı. 1840 yı- gerçeği kullanmaktan kaçınmak, güçlü ve ince hesap
209
Edebiyat
210
Ri/ke
sonuna geldikleri ve çöküşlerini ağır ağır sonuna ka- şınız dışan dönük sizin; özellikle bu nedenle şimdi
dar kullandıklan" evlerde geçirdi. Paris'ıe hukuk öğ bir şey yapamazsınız artık. Kimse size öğüt veremez,
renimi gördü, Hugues Viırix takma adıyla çeşitli ya da bir yardımda bulunamaz, kimse. Sizin için tek
dergilere yazılar yazdı ve 1885 yılında, bir deniz ve bir yol var: Kendi içinize giriniz, sizi yazmaya yön-
orman ortamı içinde, düş kınklığına uğramış bir aş lendiren gereksinimi arayınız: Yüreğinizin derinlik-
kı anlattığı Yarınları (!es Lendemains) yayınladı. lerinde kök salıp salmadığını araştınnız." Rilke ile
imgeler, 1887'de yayınlanan Sites ve Episodes'da Sembolizmin buluşması Maeterlinck· sayesinde ger-
simgelere dönüşmeye yöneliktir, ama "altın düş", çekleşti. 1895 yılında, Prag'dan aynlıp Münih'e git-
"yalanlar" ve "gölge"de odaklanan yeni bir başansız meye hazırlandığı sırada, bu Belçikalı şairi keşfetti.
lık belgesi olarak. Regnier, arkadaşı Viele-Grifın'le Ondan sonra, acıma ve fanilik izleklerini, bu ken-
sembolist çevrelere girdi ve Mallanne'nin dinleyici- dinden kaçışı ve Saatler Kitabı'nın (1899-1905) şiir
lerinden biri oldu. Les Poemes anciens et romanes- sel tutanağını sunduğu, anın duygulanımlannda da-
ques (Eski ve Düşçü Şiirler, 1890), iç çöküntüsü ve ğılmayı geliştirdi. "içimizde bulunan en küçük ve en
özenticilik kanşımlan, özgür dizeleriyle, başyapıtları ele geçmez nesneler için, doğada bulgulanmaya ha-
/es /eux rustiques et divins (Kırsal ve Kutsal Oyunlar, zır karşılıklar bulunduğu içsel gerçeği"ni kendisine
1897) olacak olan ulaşılabilir bir Sembolizmi başlat veren Danimarkalı yazar Jens Peter Jacobsen'in
tılar. (1847-1885) etkisini de ihmal edemeyiz. Stefan Ge-
Regnier, 1896 yılında, Jose Maria de Heredia'nın orge' un duyduğu hayranlığa eşit bir hayranlık duy-
ikinci kızıyla evlendi. Üslubu Sembolizmden yavaş duğu Mallanne'ye gelince: "Gök" (Azur) şairinden
yavaş uzaklaşıp, giderek eski Pamas'a yaklaştı. Sim- çok Pencerelerin (les Fenetres) şairi Mallanne'ye ya-
ge varsa da, bir düşünceden çok bir duygunun beti- kındır Rilke.
lemesi olan allegoriye daha yakındır. Bu yöntemi,
Meda il/es d'argile (1900), la Cite des eaux (1902) -bu
kitapta düşü Versailles'ın boş ağaçlıklı yollannda
dolaşmaktadır-, lii Sandale ailee (1905) ve le Miroir
des heures'de sürdürdü. Aynı dönemde, sevdiği
XVIII. yüzyıl titiz üslubunda, zarif ve tatlı dilli, aris-
tokratik ve açık saçıklığı incelmiş bir romancı (la
Double maitresse, 1900; le Bon p/aisir, 1902; la Pec-
heresse, 1920) oldu.
P. Leauıaud:
Henri de Regnier, Paris 1904 - Jean de Go-
urmonı: Henri de Regnier eı soıı oeuvre, Paris 1908 - R.
Honnen: Henri de Regnier, soıı oeuvre, Paris 1923 - E. Ja-
loux: Souvenin sur Henri de Regnier, Lausanne 1941 - M.
Maurin: Heııri de Regnier, le /abyrinthe et le doub/e, Mon-
ıreal 1972.
211
Edebiyat
luk ettiği Rusya'ya, yaptığı resimlerde Tanrı'yı ara- saçlarını övmeme izin verdiği zaman, içimde yavaş
yan bir Fra Angelico olmak istediği lıalya'ya, sessiz- yavaş bir tür yabanıllık, tehlike ve sıçrayış halinde
liğin dostu bir ressamlar kolonisinin yerleştiği, Bre- bir önsezi oluşuyordu, ki ben kendiminkini bekleye-
men bölgesindeki Worpswede köyüne yönlendiren bilirdim (Norbert von Hellingrath'a mektup,
bir arayışın çıkış noktasıdır bu bilmece. Dinlemek, 13.2.1912).
günün biçimini yakalamak için titremek: Yakaran Bu · sıçrayış yeniden bilmecenin içine düşmekti.
şair ve gezgin (hacı) böyle davranır, ve şarkının do- Yeni Şiirlddeki "Melek", Rodin'in etkisinin bastırdı
ğuşu "soluk alan yüreğin dışında Tann'nın yükselişi, ğı ve Rilke'nin soluksuz kalmaya başladığı anın ha-
-gökyüzü onunla örtünür-, ve yağmur olarak yeryü- bercisidir. Bir an, her şeyin devinimsizleşmesinden
züne inişi" (lise Jahr'a mektup, 22.2.1923) ile birbiri- hoşlanır, ama birden, bu taşlaşmış dünyada, kork-
ne kanşır. Rilke, Worpswede'de, bir süre sonra ken- maya başlar. Başının bir hareketiyle, engelleyen her
disiyle evlenip kızı Ruth'un annesi olacak olan Clara şeyi, sın ı rlandıran her şeyi kovan maddesiz bir var-
Westhoffla tanıştı. Claı'a Westhoff onun ardından lıktır melek, ama boşluğun ve yokluğun yaratıcısıdır.
Paris'e gelecektir. Rilke bir yayıncının kendisine ıs
marladığı Rodin monografisini yazmak için gidiyor- Hafifçe eğerek başını kovuyor
du Paris'e, ama onu Paris'e götüren, aslında, "karşı uzaklara engelleyen ve sınırlandıran şeyi
konulmaz bir çağn" ve "yalnızlığın kendisini yaban- çünkü yüreğinden geçiyor sınırlannı çizen
cılaştırdığı nesnelerin sonsuzluğunu ele geçirmek" sonsuzluğu giyinmiş ebedi gelecek.
212
\
Rimbaud
nusu değil. Yalery'de bulduğu şeyler, bulmayı ta&ar- dum: Dekadan ve Sembolist okulun önderinin La
ladığı şeylerdir. Rilke'nin büyük yapıtını ve Yalery France Modernee katkıda bulunacak olursa mutlu
çizgisinde yer alan Fransızca yazdığı şiirlerini (/es olup gurur duyacağımı size bildirmek isterim (... )"
Vergers, /es Roses, /es Fenetres) okuyunca, tema ve Rimbaud'nun böyle bir rol oynamaya hiçbir za-
motifleri yalıttığı ve bunlardan yola çıkarak uzun sü- man kalkışmadığını açıklamanın bilmem bir gereği
redir kendisine sormakta olduğu sorulan yanıtladığı var mı? Bununla birlikte, yazınsal ün tutkusuna ka-
duygusuna sahip oluruz. Rilke, Valery'nin dünyasını pıldı bir zamanlar ve hatta bir okula bile katılmak
olduğu gibi görmüyordu, onun görmek istediği bu gereksinimi hissetti. Ama bu Pamas okuluydu, ve
dünyanın imgesiydi: Büyülü bir dünya, büyülü bir "umutlar"ını, düşlerini anlatmak için Theodore de
yaşam. Yani, Yalery'nin ansı ("Abeille" in Charmes), Banville'e mektup yazdığında ve dergilerinde "Par-
tam zamanında sokup bilinç1endirmeye geldiği hal- nascılar arasında küçük bir yer" vermesi için kendi-
de, Rilke'nin ansı görünmeze dönüştürmek için gö- sine üç şiir (Sensasion, Ophelie, Credo in unam) gön-
rünürün balını ganimet olarak almayı sürdürür. Eu- derdiğinde, Charleville'de henüz bir kolej öğrenci
palinos, ya da Ruh ve Raks'ta (l'Ame et la dance), siydi. Dekadanlan tanımadı; ama 1871 yılında Pa-
dönüşüm, nesnede bir ilişkinin, bir armoninin, beğe ris'e gelince "Yilains bonshommes"la (Kötü Herifler)
nimize sunulmuş bir güzelliğin bulgulanmasından ilişki kurdu ve Album zutiquee (Bk: Charles Cros)
kaynaklanmaktadır; oysa, Rilke için, dönüşüm, nes- katkıda bulundu; değişik bakımlardan Yerlaine,
ne ile bizim aramızdaki bir ilişkiden, yıllar boyu ya- Germain Nouveau ve Charles Cros'la arkadaşlıklar
şamımızla dokuduğumuz (Dokuzuncu Ağıt) bir kurdu. Ama bu yazınsal bakımdan onlan izlediği
bağdan kaynaklanmaktadır. Valery'ye göre, nesneyi anlamına gelmez. Daha başlangıçta, · "çağcıl şiirin
kurtarmak, onu biçimsizlikten, sıradanlıktan, hiçlik- (... ) ünlülerini gülünç" buldu, ve kendi yolunu tek
ten kurtarmak anlamındadır; Rilke'ye göre ise, onu başına aradı.
görünür olandan, kendi içimizde dönüştüremediği
miz dış dünyadan kurtarmaktır. Bir şey söylemek, Mavi yaz akşamlannda, yürüyeceğim patikalarda
ondan daha fazlasını söylemektir. Rilke, çiçekler, Bacaklarımı dalayacak başaklar, aşacağım çayırları:
meyveler, aynalar, rakkase üzerine yazdığı sonele- Düşleyip duyacağım serinliklerini ayaklanmın altında
rinde, şiirin nesnesini adlandınr, daha sonra da yal- Bırakacağım yıkasın rüzgarlar çıplak başımı.
nızca bu adın çağnştırabileceği değişkeler dizisini sı
ralar. Böylece, nesne, "daha güvenli bir şarkıdan Konuşmayacağım, düşünmeyeceğim hiçbir şeyi:
yüksele"bilir, "saf ilişkide yeniden yükselmek için Ama o sonsuz aşk yükselecek ruhumda
övgünün aşamalannı tırmana"bilir. Ve gideceğim uzaklara, çok uzaklara bir çingene gibi
Doğada, · muılu, sanki bir kadın varmışcasına
Edmond Jaloux: Rainer Maria Rilke, Patis 1927 - Lou yaşamımda.
Andreas-Salome: Rainer Maria Rilke, Leipzig 1928 •
Fritz Dehn: Rainer Maria Rilke urıd sein Werk. Eine Deu·
ıung, Leipzig 1934 • Pierre Desgraupes: Rainer Maria Ril- 1870 yılında yazı lan bu dizeler, Recueil De-
ke, Paris 1949 - Nora Wydenbruck: Rilke, Man aııd Poeı, meny'de (Demeny Derlemesi) yer aldılar. Rimbaud
London 1949 • Joseph François Angelloz: Ri/ke, Paris aynı yılın güzünde şiirlerini iki deftere geçirmiş ve
l 9 52 - C. Dedeyan: Rilke et la France, Paris 1961. bunlan Doua'li genç şaire (Paul Demeny) vermişti.
Bu şiirler, her konuda olduğu gibi edebiyatta da "öz-
RIMBAUD Arthur (Charleville 1854 - Marsilya gür özgürlük"ü yaşamak isteyen insanın doğuştan
1891 ). Fransız şair. Adı ve yapıtı, kendisine karşın, gelen bağımsızlığını dile getiriyorl~rdı. Bu iki defter-
Sembolizmin tarihine kanştı. Gerçekten de, Afri- den daha karma üsluplar içeren birincisi, lirin deği
ka'da tüccarlık yaptığı, Mallarme'nin de söylediği gi- şik notalanndan sesler verir: Yaz şiirleri, uzun tirad-
bi "şiiri yaşayarak yarattığı" sırada, Verlaine'in onu lar, mizahi denemeler, acı ve kin dolu, kimi zaman
Lanetli Şairler (Poetes maudits) dizisinde sunması intikamcı, pek ender olarak da duygulu şiirler. Buna
nın ardından, 1886 yılında la Vogue dergisinde lllu- karşılık, ikincisinde bir bütünlük ve pek az görülen
minations (içe Doğuşlar) ve Une Saison en Enfeı'in bir şiirsel nitelik göze çarpar: "Tıpkı lirmiş gibi, çe-
(Cehennemde Bir Mevsim) yayınlanması onu bir ef- kiyordum lastikl erini/yaralı ayakkabılarımın" (Ma
sane kahramanına yazı ve düşünce ustasına dönüş Boheme) diyen Çingene Orpheus'un serüvenleri yan-
türüyordu. Sesliler (Yoyelles) sonesine dayanarak bir sıtılmaktadır.
yazınsal yöntem kurmak isteyen küçük bir topluluk 1871, "korkunç yı l ", Rimbaud'nun "korkunç çir-
Paris'te bir araya geldi. 17 Temmuz 1890 günü, La kin (... ) nesnel şiir"e ve "ölü nesnelerin ruhunu al-
France Modernein yöneticisi Laurent de Gavoty ona mak"tan başka bir şey yapmayanlara (Gautier, Le-
şunları yazıyordu: "Aziz Şair, Güzel şiirlerinizi oku- conte de Lislc, Banville) karşı savaş açtığı yıldır.
213
Edebiyat
Rimbaud'un, gerçekliği oldukça kuşkulu olan Ko- lelik dönüşümünü gerçekleştirmek, yaradılışı keşfet
mün'e katılması olayından daha başka bir önemi mek, olanaksızı denemek, şiir dilini ·bir yakut tozuna
temsil eden bir olay. "Yalvaç mektupları" olarak bili- indirgemek ve dünyadan, öz ya da İdea'dan çok da-
nen iki mektup (biri eski öğretmeni lzambart'a yaz- ha fazla bir şey olan bir töz (cevher) çıkartmak isti-
dığı 13 mayıs tarihli, ikincisi Paul Demeny'ye yazdığı yor. Daha sonra ll/uminations adı altında derlenen
15 mayıs tarihli mektuplar) bir bozuşma, kendi ken- düzyazıları nereye yerleştirmeli? Ne tarihçiler, ne ya-
disiyle bozuşma mektuplarıdır. Rimbaud eski edebi- zı bilimciler, ne de kahinler gerçek bir tarih saptaya-
yatın yerine yeni bir edebiyat getirmek istemektedir; bildiler. Kimi zaman, falın başarısızlığını dile getir-
eski şiirinin yerine başka bir şiir; ilk örnekleri le Coe- seler bile (örneğin Soir hisıorique), başka falcılık ma-
ur supplicie, Chants de guerre parisien, Mes petites rifetlerine benzeyen betimlemeler sayıldılar; kimi za-
amoureuses, Accroupissements, le Poetes de sept ans, man, Yves Bonnefoy'nın "uyumlu girişim" diye ta-
a a
/es Pauvres l'eglise, Ce qu'on dit au poete propos nımladığı türden yeni bir tasarım keşfedildi bu şiir
de f/eurs gibi şiirlerde görülen -Bir başkasının şiiri lerde. Gerçekte, Rimbaud, bilinçli olarak, bir müzik-
'ni getirmek istemektedir. Şairin kendisine ilke edin- çi gibi kendinden söz etmekte ve model olarak "mü-
diği korkunç çaba, ne gövdesine ("Bütün duyuların zik cümlesi"nin (Guerre) yalınlığını önermektedir.
bozulması"), ne ruhuna ("aşkın, acının, deliliğin bü- Ama, "bütün uyumsal ve mimari olanaklar"dan ken-
tün biçimleri"), ne de dile hoşgörülü davranmakta- dini heyecanlandırmaktan ibaret olan bu "sancı''nm
dır. Rimbaud sözcükleri, söz dizimini ve ölçüyü zor- daha yüksek tutkuları vardır. Şair, değiştirmek ama-
lamaktadır. "Her şeyi, kokulan, renkleri, sesleri özet- cıyla dünyanın ana sese katılan seslerini (harmoni-
leyen, ruh için ruha; düşünceyi ele g~çirip ortaya çı ques) ele geçirmeye çalışmaktadır: "Belleğin ve du-
kartan bir düşünce"ye sahip olan bir "evrensel dil" yuların, yaratıcı içtepinin besini olacak yalnızca.
istemektedir. Bu karışık düşünceler, ("ilk yalvaç, şa Dünyaya gelince, ne olacak o, sen çıkınca? Her hal-
irler kralı , gerçek bir Tanrı" olarak selamlanan) Bau- de, hiçbir şey bugünkü görünüşlerden ." (/eunesse).
delaire'in uygunluklarını anımsaııyorlar ve sembolist Yöntem "basit sanrı" yöntemidir, yani başkasının ye-
öğretinin ilkelerini muştuluyorlar: "Şair, kendi ça- rine geçme (substituıion). Nasıl Oise vadisinin din-
ğında, evrensel ruhta ortaya çıkan bilinmeyenleri ta- gin bir görünümünün yerine egzotik bir görünüm,
nımlar." altın arayıcıları için el değmemiş topraklar (Larmes/
Ama Rimbaud'yu kesin biçimini almamış bir sem- geçiyorsa; nasıl aşık kralların düşlerinin yerine yapay
bolist saymak da yanlış olur. Bu ilkeler ilke olarak gökleri boyayan işçilerin çağrışımı geçiyorsa, ezgi ol-
kalmakta, ve bunların uygulanmalarının değişik an- mak isteyen köprüler, karmaşık sahneler, yalnızca
layışları temsil ettikleri görülmektedir. 1871 yılının sokaklarla birbirine bağlı dış mahallelerden değil,
iki ünlü şiirinin örnekleriyle yetinecek olursak, Sar- olağanüstü ama dayanılmaz bir uyumda bir araya
hoş Gemi (Bateau ivre) olağanüstü bir izlenim şiiri gelmiş, bazan dağlık, bazan ormanlık doğa parçala-
dir, ve Seslilerin (Voyelles) renkli harneri simyasal rından da oluşan devsel ve hızla çoğalan kentler de
bir tasarımı bulgular. Cehennemde Bir Mevsim'in üstüste yığı lmaktadır.
(1873) en önemli parçası olan Söz Büyücülüğü (Alc- Çünkü, /es llluminations'un üzerinde, tıpkı söz
himie du verbe), bu tasarımın son derece olumsuz simyacısının girişiminde olduğu gibi, bir başarısızlık
bir özetini sunmaktadır. Bu arada, Rimbaud'nun şiir tehdidi dolaşmaktadır. Cehennemde Bir Mevsim'deki
anlayışı, Verlaine'in ve ilginç bir arayışın süreçlerini L'Adieu, mensur şiirler derlemesindeki So/de, bir he-
izleyen ikili yaşamın etkilerinin dışında gelişti. 1872 sap tasfiyesi girişimi, ya da Yves Bonnefoy'nın dediği
ilkbahar ve yazının en iyi şiiri, belki de, Verlaine'in gibi "Rimbaud'nun tüm umutlarının bitpazan"na
ortaya çıkardığı Etudes neantes'dır. Çağrışımların sunul ması işlemidirlcr. Öykünün sonunu ve şairin
özgür kullanımı, imgelerin kaçışına, üzerimizde bir nasıl sustuğunu biliyoruz. Her şey, sanki sanatçı şiir
boşluk, yaşamın sürekli faniliği izlenimini bırakan di linin sınırlarını denemiş, başarısızlıktan çelişkili
bir korkuya (Michel ve Christine) kadar uzanmakta- bir başarı, bir ip cambazı baş~rısı sağl amış gibi so-
dır. Ses Büyücülüğilnde, bilinçli delilik, bir bunalım nuçlanmaktadır:
anında söz konusu edilmektedir; ama, 1872 yılında
yazdığı şiirlerin yeni ya da istenerek biçimleri bozul- Çan kulesinden, çan kulesine ip gerdim; pencereden
pencereye çiçek kordonu; yıldızda n yıldıza alıın zincirler:
muş değişkelerinde, Rimbaud "dayanılmaz öykü-
ve raks ediyorum.
sü"nü açınladığı oranda, bu şiirde söz konusu edilen
bilinçli delilik de aydınlığa çıkmaktadır. Yalnızca
kendini hastalık ateşine terkedip "katkısız ışığın al- Daniel Rops: Rimbaııd, le drame spiriıııel - G. Izambard:
Rimbaııd tel qııe je l'ai comıu, Paris t 946 - J . Gengoux: La
tın kıvılcımı" olmak için ateşe ve "büyük" Güneşe symbolique de Rimbaııd, Paris 1947 - J.M. Cam:: La vie
atlanmıyor; ama, tıpkı simyacılar gibi maddelerin ni- aveıııııreııse de Jean-Arılııır Rimbaııd, Paris 1949 - A.
214
Sainı-Pol R oux
Dhotel: Rimbaud et la revolte moderne, Paris 1952 - R. Bir düş sürüyor orada,
Etiemble: Le mytlıe de Rimbaud, Paris 1968 - J. Mondor: Bir dilek ileri aıılıyor;
Rimbaud ou le genie impaıienı, Paris 1955 - Y. Bonnefoy:
Bir umuı yaşıyor
Rimbaud par lui-nıenıe, Paris 1961 - H. Matarassof et J.
Peıiıfıls: Vie de A rtlıur Rinıbııııd, 1962 - A. RutT: Rimbııud, Hayal kırıklığına uğramış da olsa;
Paris 1968 - P. Gascar: Rimbaud et la commune, Paris Bir yansıma nişanlanıyor suda
1975. Ve yer değiştiriyor benden habersiz
Alaeakaranlığımda benim:
Anlaşılmamış bir bütün Evren
RODENBACH Georges (Toumai 1885 - Paris
1898). Belçikalı yazar. Toumai'de doğdu, Sainte- Ve düşler vafıiz edilmemiş.
Barbe de Gand kolejinde okudu, 1877 yı l ında Pa- (L 'iıme sous-marine)
ris'e geldi ve Brüksel barosunda kısa bir dönem staj
yaptıktan sonra, geriye dönüp Paris'e yerleşti. Böyle- Rodenbach, aralannda en ünlüleri Bruges-la-
ce Bruges'lü şair bir Parisli'ye dönüştü. Levy-Dhur- morıe (1892) olmak üzere romanlar da yazdı. Bu ki-
mer, onun zarif profilini, mavi gözlerini, san ve yu- tapta, gözetleme kuleleri, sessizlik dolu eski ·evleri,
muşak saçlannı, seçkin ve kibar havasını yansıtan
rahibe yurtlan ve durgun sulanyla Flandre betim-
. nefis bir portresini yaptı. lenmektedir. Yazann bir dostu ve yurttaşı olan Yer-
haeren onu şöyle tanımlamıştır: "Düş şairleri arasın
da, cümle seçkinleri arasında, sevdiği ve kendisini
seven iki dost ve ustanın, Edmond de Goncourt ve
Mallarme'nin yakınlannda yer alır."
J. Casier: L'oeuvre poeıique de Georges Rodenbach, Gand
1888 - P. Muiche: Georges Rodenbach, Bruxelles 1899 -
A. Orliac: Georges Rodenbach, Paris 1932 - J. Mirval: Le
poeıe du silence: Georges Rodenbach, Bruxelles 1940 - A .
Bodson Thomas: L ·esılıeıique de Rodenbaclı, Bruxelles
1942 - P. Maes: Georges Rodenbaclı 1855-1898, Gem-
bloux 1952.
215
Edebiyat
kıntılann altında belli belirsiz soluyan şeyi araştırır olan biçimleri kapsayan bir korkunç dram". Başlan
ve onu yaşamın yüzeyine geri getirir." Baudelaire'in gıç bölümünden başlayarak, insanı kozmik geleceği
"simgeler ormanı"nın yerine bir "karşıtlar onnanı " nin içine sokar ve Söz'ü, bu bilinmeyen Tann'yı se-
getirmek istemektedir ve şairin görevi bunları birleş lamlar. Ama, eğer "dünyalar, maddeleşmiş şiirler"se
tirmeye çalışmaktır. Bu nedenle, bir dönem ya da ler, sözcüklerle yapılan şiir nedir? Bu soruyu şöyle
sözcüğün en güçlü anlamında dönemler oluşturacak yanıtlıyor Saint-Pol Roux: "Bir şiir, bir ek yaşamdır,
olan Reposoir1a güçlü bir düzen verir: Çünkü, "her bir katkı, iki ruhun birleşmesinden doğan üçüncü
cilt şafakla başlar, güneşin devinimini izler ve yıldız kişidir (...) ilkin_Söz'den (Kelam'dan) doğar, uyum
larda sona erer". ve tözden halka halka oluşmuştur, ahengin soluğun
da birleşen bu halkaların çevresinde ortaya çıkar,
Cisimleşir, bu üçüncü -varlık şimdiye kadar kendisi-
ne kapalı olan Hayat' ı çoğaltır, ve bu nedenle, bu
mucizeden dolayı, şiir yaratmadır." Burada, 11/umi-
nation'un Epitken'ce (biçimlendirici) yönelimini gö-
rebiliriz; bu yeni Söz simyası da Rimbaud'yu anım
satmaktadır.
216
Symons
Kendi içine kapanmasının ve hayranı olduğu ro- kaldırmaya ve gerçekliği bulgulamaya .o lanak sağlar.
mantikler gibi algıladığı bir şiire kapanmasının ne- Burada hiçbir umut ışığı yoktur:
deni budur. Ama, kendine karşın, Baudelaire'in "ku-
sursuz bir biçimde damıtılıp billurlaşmış bir yüce sa- Tutsak hayvanlarız hepimiz,
nat" anlayışını benimsedi. Özellikle, "seçilmiş görü- Elimizden geldiğince ses veririz.
nümler"ini sürdürdüğü Verlaipe'in sanatına karşı Kapılar sımsıkı kilitli
217
Edebiyut
önderliğinde kurulan "Manzumeciler Dcmeği"ne Öte yandan, Symons, eleştirici olarak da tanınmış
katıldı ve 1892 yılında, her zaman yaptığı gibi dans- tı. 1899 yılında, Yeaıs'e, "Edebiyatın uzun yolunda
cıları överek, topluluğun ilk derlemesine katkıda bu· geçici bir sapma" olan "dekadans"tan "sanatın, güzel
lundu. Silüet/er (1892) adlı yeni §iir kitabı, gelişimi şeylerin arasından, ebcdı güzelliğe götüren tek ve bi-
ne tanıklık etmektedir: Artık, Browning tarzında ya ricik yolu tekrar bulduğu" Sembolizme geçirecek
da Baudelaire'nin yankısı olarak içten ve• insancıl olan Edebiyatta Sembolist Hareket adlı önemli bir
deyişler kadar, uçucu ve güzel imgeler, izlenimler de yapıt adadı. Nerval, Villiers, Rimbaud, Verlaine, La-
aramaktad ır. Bu kitapta, yağmurun altında parılda forgue, Mallarme, Huysmans ve Maeterlinck'e ayrıl
yan rıhtımlanyla, pencereler ve camlardan süzülen mış sekiz bölümden oluşan bu kitapta belli bir metin
incelemesi yapılmamakta, ama yeni bir yol bulun-
mak istenmektedir. Bu kitapta yaptığı simge tanım·
laması belki Carlyle'ı anımsatmakta, ama görünmez
dünyayı bir düş olmaktan çıkartan ve "kutsal ayinin
bütün görev ve sorumluluklarıyla, bir tür din haline
gelen" Fransız şiirinin savunulması devam etmekte·
dir. Bu tinsel arayış, buna koşut olarak, iyinin ve Kö-
tünün Görüntüleri (lmages of Good and Evi!, 1899)
adlı yeni bir şiir kitabında sürmekte, ve düşler dağı
lırken, ölümün tek gerçek olup olmadığını düşün
mektedir· şair. Maeterlinck'i anımsatan bu evrenin
gizi saplantısı, Symons'un düzyazı yeteneğini kanıt
ladığı Tinsel Serüven/elde (1905) yer almaktadır.
218
Va/ery
Pamas okuluna sadık kaldığını, ama yeni sembolist Albümde, Valery'nin "gerçek düşüncesi "ne baktı
anlayışın etkisinde de kaldığını belirtmektedir. Ger- ğı, sözü üzerine kendini sorguladığı, şiirin yazılışı
çekten de, yazın yaşamına içli şiirlerle giren Tailha- üzerine kafa yorduğu, 1906 tarihli bir düzyazı metin
de, yırtıcı Sembolizm'i keşfetti. Hiciv şiirleri, (Hıya (l'Amateur de poemes, Şiir Heveslisi) de bulunmak-
rağa Ülkesinde, 1891; Hayvan Suratlılar Arasında, tadır. Bu temel değişim bir bunalım sonunda ortaya
1899), Aristofanes'ce Şiirler adıyla ancak 1904 yılın çıktı. Kendisi için çizilmiş gibi görünen yoldan, 1892
da yayınlandı. Ama Sembolizm, Aristofanes'ci olabi- yılında, Cenova'da ayrıldı. Bir sevda bunalımından
lir mi? Guy Michaud'nun da belirttiği gibi, Tailha- derinlemesine sarsılmış, tutkularına yetişemeyen bir
de'in, döneminin esin kaynaklannda, bir yığın baya- yazınsal eylemden ve Mallarme'nin ortaya koyduğu
ğılıklamı ve çapsızlıkların gerisinde, büyük ve soylu eksiksiz örnekten gizliden gizliye düş kırıklığına uğ
olanı yakalamasına belki·de ironisi engel olmuştur. ramış durumda, şiiri bıraktı. Duygusal yaşamın ve
yazınsal yaşamın bunalımına karşı, hatır gönül say-
F. rle Kolney: L. Tailhade, son oeuvre, Paris 1922 - Mme. maksızın, zeka etkinliğinin kesinliğini çıkamıaktadır
Taiihade: Laurenı Tailhade au pays du mujle, Paris 1927 -
J. lJossu: Laurent Tailhade et son ıemps, 19.45. artık. Daha sonra şöyle bir açıklama yapacaktır:
219
Edebiyat
lışması sırasında, 1913-1917 yıllan arasında, uzun ricik değişmez eğilimi "zihinsel etkinliğini giderek
bir şiir yazdı: la /eune Parque (Genç Parkae). Bu ki- daha anlaşılır bir şekilde ortaya koymak ve kaçınıl
tapta benliğin bastırılması ve algılanabilir dünyaya maz olarak bizi dil kullanmaya zorlayan yanılsama
açılmanın çelişik kışkırtılanna karşı savaşım veren lara ve "asalaklar"a karşı özgürlüğünü mümkün ol-
bilinçli bilincin karmaşık simgesi düzenlenmektedir. duğunca sık savunmak ya da bu özgürlüğü yeniden
Charmes (Güzellik, 1922) da, zekanın "sözdizimi- ele geçirmek" olmuştu.
nin, armoninin ve düşüncelerin eşzamanlı güdümü-
ne kendini vermek" için dayandığı bir uyumdan (le A. Thibaudet: Paul Valery, Paris 1923 - F. Lefevre: Enıre
tiens avec Pau/ Valery, Paris 1926 - F. Porche: Paul Valery
Cimetiere Marin, Deniz Mezarlığı), bir imgeden (le et la poesie pure, Paris 1926 - P. Souday: Pau/ Valery, Pa-
Pythie, Pythia) kaynaklanan titiz çalışmalar ve "bi- ris 1927 - F. Rauhut: Paul Valery, Geist u. Mytlıos, Mona-
çimlerinin kızlan" yapıttır. co 1930-V. Larbaud: Paul Valery, Paris 1931-A. Mau-
Charles du Bos'nun tanıklığına bakılırsa, her şey rois: lıııroductioıı ıi la ıııethode de Paul Valery, Paris 1933
- E. Nouleı: Paul Valery, Paris 1937 - J. Pommier: Paul
den önce şair sayılmasından nefret etmişti Valery. Valery eı la creaıioıı liueraire, Paris 1946 - A. Gide: Paul
la /eune Parque, Charmes, insan zihninin olanakla- Valery, Paris 194 7 - J.P. Monod: Regard sur Paul Va/ery,
rının yeni bir keşif yönteminden başka bir şey değil Lausanne 1948 - G. Buck: Das Deııkeıı Paul Valery, Hei-
midir? Bu yapıtlar uzantılarını ancak, aralarında dclberg J 950 - P.0. Walzer: La poesie de Valery, Geneve
1953 - G. Lanfranchi: Paul Valery et l'experieııce du ıııoi
Sembolizm de olmak üzere değişik konulan ele alan pur, Lausanne 1958 - A.E. Mackay: The Universal Self.
bol ürünlü bir eleştirel yapıtta (Bu beş ciltlik dizinin Toronto 1961 - J. Hyıier: La poeıique de Paul Valery,
ilki Variete, 1924) bulabilmektedirler. Sembolizmin 1970.
Yaşamı (Existence du symbolismc) başlıklı deneme-
si, Valery tarzında bir girişle başlar: "Maddi varlığı
olmasa da, herkes kendisininkini yakıştırdığı ve bu- VERHAEREN Emile (Anvers yakınlarında Sainl-
nu yapmak özgürlüğüne sahip bulunduğu için, ta- Amand 1855 - Rouen 1916). Belçikalı şair. Escaut
nımlama sıkıntısı çekilmeyen bir yığın tasanmsal kıyılannda doğdu, Gand'ın Sainle-Barbes koleji ile
varlık yaratırcasına, Sembolizmi kurmaktayız." Bir Brüksel ve Louvain Üniversitelerinde öğrenim gör-
okul, bir öğreti değil, ama ortak bir olumsuzlama dü. Avukat stajına başladı ama yazın yaşamına atıl
vardı: Sembolistler, "çoğunluğun onayından vazgeç- mak için bu işi bıraktı. Dekadan la /eune Belgique
me konusundaki ortak kararda buluşuyorlardı". topluluğuna katıldı ve Flemenk Kadınlan (!es Fla-
Böylece özgürleşerek, kendi deneyimlerine başlaya mandes, 1883) adlı şiir kitabı olay çıkardı: Bu kita-
bilirlerdi. Şiirin ve şiir sanatının kahramanına gelin- bında "açık saçık eğlencelerin korkunç görünü-
ce: Bu portre daha çok Valery'nin kendi portresine mü"nü dile getirmektedir:
benzemektedir. Ustalan olan &!gar Poe ve Mallar-
me'nin (1923 tarihli Eupalinos, ou l'architicte, "Eu- (...) zincirden boşanması içgüdülerin, isteklerin,
palinos, ya da Mimar", diyaloğunda onlara zarif bir mide, karın ve sefahat çılgınlıklarının.
şekilde saygı sunmaktadır) izinden giden Valery,
"Bilginin girişimlerini ve sanalın eylemlerini müm- Bunca dirimsellik ve küstahlık karşısında, gele-
kün kılan temel davranışı" kazanmayı denedi. Bu- cekteki Sembolizmden çok Natüralizmi düşünüyor
nunla birlikte la /eune Parque'ın ve le Ciınetiere ma- insan. Chimay yakınlarındaki Forges manastırında
rin'in sonları, katkısız kurgu ile patırtılı dirimsel inzivaya çekilmenin bir ürünü olan Keşişlerde (!es
güçleri benimseme arasındaki kararsızlığı anımsat Moines, 1886), farfaralığın lam karşısı nda yer alan
maktadırlar: mistisizm dile gelmektedir. Hastalık, delilik korkusu,
dayanılmaz bir ikilik duygusu saplantısından kurtu-
Rüzgar uyandı ... Anık yaşama zamanıdır! lamayan Verhaeren, "düşüncenin bir tür kahraman-
Kitabımı bir geniş meltem açıp kapatır, ca coşkusu"nu yaşamak ister. Kötümserliğin ilerleyi-
Su kayadan toz olup görünür kıyı kıyı! şi, üç evreyi karşılayan üç kitapta kendini gösterir:
Pınl pınl sayfalar uçuşarak gidiniz: Akşamlar (!es Soirs, 1887), Yıkımlar (!es Debacles,
Yık Dalga! Yık keyifli sularında ey deniz, 1888), Siyah Yalımlar (les Flambeaux noirs, 1890).
Yelkenin yem yediği şu asude çatıyı! Albert Mockel'c göre Verhacren bu kitaplarında bir
(Çwiren: S.E. Siyavuşgi/) "doruk şairi " gibi görünmektedir.
Verhaeren bundan sonra dünyaya açıldı. Sosyalist
Ünlenen, 1925 yılında Fransız Akademisi'ne seçi· oldu ve Emile Vandervelde ile birlikte Halkevinin
len, Collegc de France'a 193 7 yılında profesör ata- sanat bölümünü kurdu; artık "dünyanın acısını anla-
nan Valery, şiir yapıtından giderek uzaklaştı. Çünkü, mak" ama aynı zamanda "yaşayan her şeyin sevinci-
1943 yılında ölümünden önce yazdığı gibi, onun bi- ne katılmak" istemektedir" bundan böyle "şiirin iki
220
Verlaine
durumu"nu birlikte götünnek isteyecektir. Sanrılı olan dünyadan daha katı ve daha doğru bir dünyayı
Kırlar (les Campagnes hallucinees, 1893), Aldatıcı tanımlamayı amaçlamaz, ama şiirde ruhun bütün
Köyler (les Villages illusoires, 1894) ve Gelişen değişik görünümlerini kabul eder", demektedir. iç
Kentler (les Villes tentaculaires, 1895) dönemidir dünyanın, bir içsel görünüm olan "seçilmiş görü-
bu. nüm"ün, "Belirli ile Belirsizin birbirine kavuştuğu/
Puslu şarkı"nın ("Şiir Sanatı", Art poetique; "Bir Za-
manlar ve Dün", /adis et naguere adlı kitaptan) şairi
dir Verlaine.
Verlaine, kısa sakalı, sabit bakışı ve yana eğik ko-
caman başı, "kendi varlığının temel güçlerine teslim
olmuş" gibi kararsız yürüyüşü ile, çağdaşlan için,
her şeyden önce bir kişilikti. Yalnız ve yaşlı bir ana-
babanın çocuğudur. Metz'de doğdu. Kendisinin de
belirttiği gibi "neşeli" bir çocukluk yaşadı. Asker
olan babasının emekli olması üzerine Paris'e"yerleş
tiler: Bu, Paul için, başansız bir ortaöğrenim, ve şii
rin yaratıcı kaynağı olan kendi içine kapanmanın
221
Edebiyat
şılaşması, savaş, Paris kuşatması, Komün, bohem ya- Bununla birlikte, bu sırada, bu ha neberduş serse-
şantı ve absentin başlatmış olduğu şeyi tamamladı. rinin dehası yeni kuşak şa irleri tarafında n kabul
Birlikte gidişlerini, "erkek erkeğe yaşamak" girişim edildi. Onlara "lanetli şairler"i , (ilk dizide: Tristan
lerini, bundan kaynaklanan yanlış a nlaşılmayı, 1873 Corbiere, Arthur Rimbaud, Stephane Mallarme.
temmuzunda, Brüksel olayından sonra aynlışlannın ikinci dizide: Marceline Desbordes-Valmore, Villiers
öyküsünü biliyoruz. de !'isle-Adam ve "Zavallı Lelian", yani kendisi), bu,
Önce Brüksel'de, sonra Mons'da iki yıl hapis ya- kişilikle rinde "maddi yapıda, anlaşılmam ış ideali
tan Verlainc, içindeki ve çevresindeki şeylerin sal- çok iyi dile getiren (...) saf ve inatçı dizeleri" buldu-
landığını duyumsamaktadır. Bilgelik'te (Sagesse) yer ğu şairleri tanıttı. "Dekadans döneminde, çağının
alan güzel bir sonede, umudun ve bir gün kendisine izinden gitmek için değil, tam 'tersi'ne, zarif, yüce ve
daha sağl am dayanaklar bulma inancının yok olma- seçkin olan'a karşı çıkmak, ona karşı direnmek için,
dığı bu başdönmesi durumunu dile getirmektedir: çarpıcı bir edebiyat"ı "dekadizme" teminat olarak
gösterdi. Sembolistlerin yönünde gider gibidir, ve
Ahırdaki bir saman çöpü gibi parlıyor umut. Rene Ghil'in kitabında, "uzun zamandır cesaret
Ne korkuyorsun uçup duran sarhoş andan? edilmedik türden olağanüstü içten bir sanat girişi
Bak, güneş altın gibi parlıyor bir uzak köşede. mi"ni selamladı.
Neden uyumuyorsun, dirseklerin masanın üzerinde? Kendisine önsözler yazdırdılar, konferanslar ver-
dirdiler, ama etiketlerden, okullardan, kuramlardan
Zavallı solgun adam, şu buz gibi kuyunun suyunu hoşlanmayan Verlaine bir bağımsız olarak kaldı.
iç. Uyu sonra. Haydi, görüyorsun ki burada kalıyo rum , 1887 yılında, kendisinden şiir sanatına ilişkin ilkele-
Ve nazlandınp şımarıacağım uykunun düşlerini rin bir açıklamasını isteyen Viele-Griffin'e bilincin-
Ve şarlcı mınldanacaksın, beşikte bir çocuk gibi. den şu sonucu çıkartabildiğini itiraf eder: "Nereden
kaynaklanırsa kaynaklansın , hangi yöntemle elde
Vakiıögle. Lütfen uzaklaşınız buradan madam. edilirse edilsin, her şey iyi ve güzel. Klasikler, ro-
Uyuyor. Çok ilginç, bir kadının ayak sesleri nasıl mantikler, dekadanlar, sembololar, yanm uya klılar
Beyninde yankılar yapar zavallı insanlann. ya da nasıl desem? Kasten kapılılır, yeter ki beni he-
yecanlandırsınlar ya da sadece hoşuma gitsinler, bel-
Vakit öğ l e. içki içerek kutlayacağım odada bunu. ki de, ben sebebini bilmesem de, benim için yararlı
Haydi, uyu! Bir çakıl taşı gibi çukurda parlıyor umut. bir şey yapsınlar." (Henri de Regnier'ye ağustos
Ah! Ne zaman açacak tekrar ne zaman eylül gülleri! 1887 tarihli mektup.)
Demek oluyor ki, değişik ve hiç kuşkusuz benzer-
Hapishane rahibinin ziyaretinden ve uzun süren siz, ama başıboşluklarına, kimi zaman da hatalanna
bir sohbetten sonra, aradığı dayanaktan kendisine karşın sürekliliğini koruyan bir yapıttan örneklerden
Katolikliğin sağlayacağına inandı. Ama bu inanca başka bir şey istemeyelim Verlaine'den. Sevi Şenlik
dönüş hiç kuşkusuz hayata geçmekten çok düşsel leri (Fetes galantes, 1869), sürekli bir aldatmaca
kaldı. Verlaine hapisten çıkınca, bir süre, dürüst ve oyununda doğrularla saf yanlışlann birbirine kanştı
düzenli bir hayat yaşamaya çalıştı: Fransa'nın kuze- ğı, ay ışığında yıkanmış gizemli bir ortama götürür
yinde tanmla uğraştı, lngiltere'de, Stickney ve Bour- bizi. Hiç kuşkusuz en yetkin başyapıtı ve Rimbaud
nemouth'da öğretmenlik yaptı. lngiltere dönemini, ile arkadaşlık döneminin ürünü olan Sözcük ro-
Sevda (Amour, 1888) kitabında yer alan, 1877 yılı manslar (Les Romances sans paroles, 1874), tekdü-
ocak ayında yazdığı güzel bir şiirde olağanüstü bir zeliği bir sanat düzeyine yükseltir. Jean-Pierre Ric-
biçimde dile getirdi: "Hava inci gibi ve solgun altın hard bunu çok iyi göstermiştir: Şair, pörsümüş duy-
rengi deniz". Ama yeniden içmeye başladı. Koruyu- gulann ben ve nesneler üzerine yönelen tehdidini
cusu ve eski öğrencisi Lucien Letinois'yı, 1883 yılın önlemek için, ses kakışması nı araştınr ve "belirsiz"
da, bir tifo sonunda yitirdi, ve kısa bir süre sonra · ile "dokunakh"yı birleştirmeye çalışır. Ariettes
tekrar batağa saplandı: Ayyaşlığını ve Paris'ten ge- oubliees dizisi, varlığın kişilikten kişiliksizliğe geçe-
tirttiği "Sevici kadın gözlü veletler"i saklamak için cek kadar tükendiği ve kendisinden tiksindiği Ver-
Kuzeyde bir küçük çiftlik satın aldı; annesini döv- laine'e özgü iç çöküntüsünün ayncalıklı örneğini
düğü için tutuklanıp hapse atıldı; hasta ve meteliksiz oluşturur:
durumda, iki hafifmeşrep kadın, ve daha çok, kendi-
sini sırayla kazıklayan iki "öç-tannçası" olan Philo- Yağmur yağıyor yüreğime
mene Boudin'den Eugenie Krantz'a geçerek, bir has- Kentin üzerine yağar gibi;
taneden ötekine, bir izbeden bir başka izbeye dola- Şu bitkinlik neyin nesi
şıp durdu. işlemekte yüreğime?
222
Villiers
Sagesse, 1881 yılında, yeni bir tarz başlattı, ve bu . tutukluk döneminden itibaren süregelen "düzmece
kitaptaki şiirsel konuşma, belki de dinsel konuşma duygu"dan kurtulma istenci, çelişkili çağrılar, Sages-
dan çok daha üstün niteliktedir. Verlaine, bu kitap- seteki bir şiirin aktardığı "Sesler" ile "kafanın içinde
ta, ben'in yittiği yansızlığı bırakmakta ve "kendini şarkı söyleyen şeyler"e şarkı söyleten o çok özel bi-
toparlamak", "mantığın alışkanlıklarına göre nesne- çem arasındaki bir kararsızlığın sürekliliğini gizleye-
leri yeniden ele geçirmek" istemektedir (Richard). mez. işte bu nedenle "her şeyden önce müzik"tir şiir.
"Can sıkıcı ve kolay işlerin sıradan hayatı", "büyük
kentler", çatının üzerindeki gökyüzü, "simsiyah ve Ch. Donos: Ver/aine intime, 1898 - E. Lepellctier: Pau/
Ver/aine, sa vie, son oeuvre, 1907 - L. Aressy: La derniere
yemyeşil çalılann/ Arasında esen" karayel, sıra sıra boheme: Ver/aine et son milieu, 1923 - F. Porche: Ver/aine
çitler ya da kocaman tahta atlar çağnşımı buradan ıel qu'il fut, 1935 - H. Mondor: L 'amitie de Ver/aine. Eıu
kaynaklanmaktadır. Paralliılemenfda (1889), işi eski de et ediıion critique, 1948 - P. Martino: Verlaine, 1951 -
yazış biçimini yansılamaya kadar vardırmaktadır.
J.P. Richard: Poisie eı profondeur, 1955 - A. Adam: Ver-
/aine, 1961 - O. Nadal: Ver/aine, Paris 1961 - Cl. Cuenot:
Le sıy/e de Paul Verlaine, l 963 - J.H. Bomecque: Ver/aine
Sözsüz romansların düzensiz par lui-meme, Paris 1966 - E. Zimmermann: Magies de
Ve yepyeni bir uyumu var birlikte Ver/aine, Paris 1967.
Öfkeli bu yürek ·çirkin bile bile
Ey sesi, titreyişi onların.
VIELE-GRIFFIN Francis (Norfolk, Virginia 1864 ·
Bergerac 1937). Amerika Birleşik Devletleri'nde do-
Jadis et naguiıre
(Bir Zamanlar ve Dün): 1885 yı
ğan Fransız şair. Fransa'ya sekiz yaşında geldi, Sta-
lında yayınlanan bu kitabın adı, Verlaine'in hiçbir
nislas kolejinde okudu ve burada Henri de Regnier
fedakarlık yapmaya niyetli olmadığını göstermekte-
ile arkadaş oldu. Onunla birlikte Mallarme'nin evin-
dir. Pierro~ Fetes galantes'a götürürse, Crimen amo-
deki toplantılara katıldı ve ilk şiirlerini (Cueil/e d'av-
ris de, "meleklerin en güzeli"nin, Rimbaud'ya şaşırtı
ril, 1886) Les Lendemains'in izinde yazdı. /oies'nın
cı bir şekilde benzeyen genç Şeytan'ın hizmetinde
(1889) önsözünde özgür koşuğu ve "kişisel ahenk"i
daha az ince bir şiir sanatının şatafatlannı sergile-
savundu; açıklamalar henüz çekingendi r, ve temel
mektedir. Aynı kitapta yer alan Ka/eidoscope, bir
gözlem bir mınlıı halinde dile gelir:
okula dönüşecek olan Verlaine'ci izlenimciliğin en
önemli örneğini vermektedir: Her şey sevinçten kederli;
Hangi yas dünyayı doldurmakta?
Bir sokakta, bir düş kentinin ortasında, Her şey hüzünlenmekte sevinçten.
Sanki her şey eskiden yaşamışız gibi olacak:
Bir an ki hem dokunaklı, hem de belirsiz... Viele-Griffın, bununla birlikte, "aşk yası" şairi ola-
Ey güneş yükselen sislerin arasında! rak kalmadı. Regnier'nin /es /eux rustiques et di-
vins'ine koşut olarak yazılan ve 1897 yılında la Clar-
Her şey düşteymişiz ve uyanmışız gibi olacak! te de la vie adıyla yayınlanan kitapta yer alan şiirler
Ve tekrar uyumuşuz ve tekrar düşteymişiz gibi! de, doğayı, neşeyi, hatta esrikliği yücelten bir coşku
Aynı periler alemi ve aynı çevre, ezgisi yükselir. Hiç kuşkusuz Hayat "Ölümün du-
Yaz, çayırlarda, bir an uçuşunun hareli sesinde. daklarındaki bir gülümseme"den başka bir şey değil
dir, ama Viele-Griffin, şiir yeteneğini, evrensel ener-
Dinsel esin, bir "Bağışlama Üçlüsü" oluşturan jinin büyük akımına katılma olarak tasarlamaktadır.
Amour (Sevda, 1888), Mutluluk (Bonheur, 1891) ve Platonculukla bir ilişkisi bulunmayan Sembolizmi,
içten Dinsel Törenldde (Liturgies intimes, 1892) ye- "Dönen ve birleşen ölümsüz davranışın/uzaktan bü-
niden doğar. Lucien Letinois üzerine "yanık hava", yüleyen biçimi"nin aranmasıdır. (Wieland le forge-
Sagessein Hıristiyan sonelerini anımsatır. Ama ten- ron, 1900). Bu nedenle Grek söylencesinin kaynak-
sel aşka övgü, sefahetin yüceltilmesi Paralliıle larından yararlanmıştır.
men(da sırayla boy gösterirler: Bu son, ama bir baş J. de Cours: Viele-Griffin, son oeuvre, sa pensee, son art,
ka zendostluğa sahip "sevi şenliği"nde, Verlaine, Af- Paris 1930 " N. Nicolas: La vie passionnee d'un poete
rodit için değil "Sodom ve Gomorra" için "yolcu- symboliste: Francis Vie/e-Griffin eı l'evolution de son an,
luk"a d;ıvet eder. Onun İçin Şarkı/a;da (les Chan- Paris 19 5 8 - Paris 1958 - R. Kuhn: Tlıe return ıo realiıy,
a sıudy of Francis Viele-Griffin, Geneve-Paris 1962.
sons pour elle, 1891) ya da Onun Onuruna Odlar'da
(les Odes en son honneur, 1893), artık "neşeyle ve
sertçe" sevmek söz konusudur yalnızca. Verlaine de- VILLIERS DE L'ISLE ADAM Auguste (Saint-Brie-
ğişmemiştir: Sevgililer (Amies)" döneminde ilk yılları uc 1838 - Paris 1889). Fransız yazar. Sembolizmden
nın sevici esinleriyle tekrar ilişki kurar. Mons'daki çok "Sümatüralizm"in temsilcisidir. Bununla birlik-
223
/
Edebiyat
te, bir öncü, Remy de Gourmont'un da belirttiği gibi yaletler kervansarayı"nın anlamını araştırmaya kal-
"Sembolizmin Chateaubriant'ı"dır. Ölümü, sembo- kıştığı için, Tribulaı Bonhomet'nin rasyonalizmi de
list kuşağın genç yazarlannı etkiledi. Mallarme ona topa tutulmaktadır. Villiers, kendi adına, hiç durak-
olan saygısını şu sözlerle dile getirdi: "Bir dahi! biz samadan bu igvaya boyun eğmişti. Varlıklar, nesne-
onu böyle anlıyoruz. Her kuşağın başlangıcında, en ler, olaylar ona göre bir "simgeler ormanı" dır.
azından kutsal görkemin yansısını sürdürmek için, L'Amour supreıne'de, Lysiane d'Aubelleyne'nin kut-
gençleri bir araya getiren bu duygulandıncı mecliste, sanmadan önceki son bakışı, ona, can attığı, dünya-
aralanndan birinin seçkinleştiği olur; onun varlığı dan vazgeçmenin ödülü olan ideal dünyada ebedi'
hemen duyumsanır, herkes aynı ruhsal sarsıntıyı ge- buluşma vaadi gibi gelir. Oraya nasıl ulaşılacaktır?
çirir." /sis'teki Tullia Fabriana gibi, içreklik yöntemiyle mi?
Öykülerinde olduğu gibi dayanılmaz bir yazgı ya- Axiil ve Sara gibi intiharla mı? Lysiane d'Aubelleyne
şadı. Eski bir soylu Bröton ailesinden geliyordu, bir gibi, dünya nimetlerine Hıristiyanca sırt çevirmeyle
"legitimiste" idi (yani Bourbon hanedanının Bour- mi? Villiers, çok yönlü bir kalıt ve kendi çelişkileri
bons de France kanadının yandaşıydı); bu neden le, nedeniyle kararsızdır: Gelenek bakımından Katolik,
pozitivizme olduğu kadar demokrasiye de karşıydı. tesadüfen Hegelcidir ve gizli bilgilere (ilmi ledün)
Ama soylu Villiers ailesi 1871'den sonra göçtü veto- düşkündür.
runlan hayatını yalnızca kalemiyle kazanmak zo- Büyük bir bölümü 1872 yılında yazılan ve 1885
runda kaldı. Anna Eyre ile evlenip servete konmayı yılında, küçük bir dergi olan La /eune France saye-
düşledi, ama bir gündelikçi kadınla yaşamaya razı sinde yayınlanan, Axiil, Villiers'nin bir tür tinsel vasi-
olmak zorunda kaldı. Yazın yaşamında da bir başa yetnamesidir. Sara, manastınn sessizliğinde Dün-
nsızlık ötekini kovaladı. Sembolizmin ayırdedici ya'ın igvasına kapılır; Axel ise, Janus ustanın yanın
özelliği olacak olan gizem duygusunun yer almasına da, Ruh'un igvasına. Her ikisi de, Auersperg şatosu
karşın ilk Şiirleri (Premieres Poesies) farkedilmedi: nun yeraltı geçitlerinden geçerek, simgesel olarak
Hayat'a inerler ve altın dağın önünde karşılaşırlar.
Gecenin karşısında yüce derinliklerde Aşklannı hayatın zararlanndan korumak için,
Duyumsuyor musunuz, ey ölüler - ey kurbanlar, Ölüm'ü, ruhun dirilişini isterler. Sembolist kuşak
Gökyüzüne bakarken başdönmclcri? üzerinde bu yapıtın büyük bir etkisi oldu. Hatta
"Sembolizmin incili" olarak kabul edildi.
Tiyatroda da umduğunu bulamadı (Axel ancak
ölümünden sonra yayınlanabildi). Bir gazete ya da M. Schmidt: Formen des Anges Angsı bei Vilfiers de /'isle·
Adam, Zurich 1934 - M . Daireaux: Villiers de l'Isle-
dergide yayınlanması daha kolay olan öyküde daha Adam, l'homme et l'oeuvre, Paris 1936 - D. Lanfredini:
başanlı oldu; özellikle 1883 yılında Contes cruels'in Vil/iers de /'isle-Adam, Florence 1940 - L. Thomas: Le
(Dayanılmaz Öyküler) yayınlanmasından sonra. Bu vrai Vil/iers de /'isle-Adam, Paris 1944 - P.G. Castex eı J.
kitabı, Yüce Aşk (l'Amour supreme, 1886), Tribulat Bollery: Conıes cruels: Villiers de /'isle-Adam eıude hisıo
Bonhomet (1887), Alışılmamış Öyküler (les Histoires rique eı liııeraire, Paris 1956 - A.W. Raitı: Vil/iers de /'isle-
Adam eı le mor symbolisme, 1965.
insolides, 1888) ve Yeni Dayanılmaz Öyküler (les
Nouveaux contes cruels, 1888) izledi. Yazardan,
"gerçek şeyler! olacak olan şeyler! - sokaklarda ko- WILDE Oscar (Dublin 1854 - Paris 1900). lngiliz
şan, koşmuş olan ve sonsuza dek koşacak olan, her- yazar. Tam anlamıyla bir sembolist değilse de "deka-
kesin ezbere bildiği şeyler! yani ciddi şeyler!" söyle- dansın ruhu" olarak kabul edilebilir. lrlanda'da doğ
mesini isteyen kahramanı, herkesin alay konusu du, ama yazar olarak lngiltere'de tanındı. 1874 yı
olan pozitivist burjuva Tribulat Bonhomet'nin aksi- lında Oxford Üniversitesi'ne girdi, ve burada Sanat
ne, "yoğun, bilinmeyen ve yüce izlenimler" uyandır için Sanat anlayışının ve aynksın giyimin sözcüsü
mak ve insanın "bir bütün dünyaya benzediği"ni ka- olarak tanındı. Dört yıl sonra, diploması ve şiir ödü-
nıtlamak ister. lü cebinde, Londra'ya gelip, başta Whistler olmak
Böylece Villiers birdenbire kopar gerçekten. "iki üzere dönemin ünlüleriyle arkadaş oldu. Güzellik ve
olay arasında sezgisel olarak bulunan gizemli ilişki estetik yeniliğin havarisi haline geldi. Şiirlerini ya•
ler"e, yani dünya ile öteki dünya arasında gizemli yınladı (1881), Amerika Birleşik Devletleri'nde bir
ilişkiler bulunduğunu telkin eden çakışmalara ina- konferans turnesi yaptı ve Fransa'ya geldi (Bk: Er-
nıyordu: Tıpkı, Dayanılmaz Öykülerinde, Baron'Xa- nest Raynaud'nun "Oscar Wilde Paris'te"sindeki ta·
vier de la V...'ye, eski dostu piskopos Maucombe'un nıklık; ve Moreas'la tarihsel karşılaşması için, "Sem-
yakında öleceğini haber veren karabasan gibi. Bir bolist Kargaşa", Melee symboliste). Londra'ya dö-
bilgin olarak rüzgardan, üzerinden geçen kuşun göl- nünce, burjuvaziyi şaşırtmaktan çok kendini eleştiri
gesinden korktuğu, evrenimizin oluşturduğu bu "ha- alanındaki çalışmalanna verdi. Aynca yazar olar
224
Wyspianski
kendini kanıtlamaya çalıştı. 1881 yılında yayınlanan 1890 yılında, başyapıtı, Dorian Gray'in Portresi
ve etkilenme bakımından oldukça yüklü olan Şiir adlı romanı yayınlandı. Bu kitap yalnızca Tersinenin
leri (Poems) gerçek özgünlükten yoksundu. 1885 yı (A Rebours) yeniden ele alınması (Kahramanı üze-
lında, "biçim, renk ve müziğin ustası, hayatın ve bü- rinde kararlı ve zararlı bir etki yapan o küçük, zorla-
tün sanatlann kralı ve hükümdan, sanatın gizlerinin ma kitap değildir tam olarak) ya da fantastik öykü
zilyeti" olan şairin sanatçılann en büyüğü olduğunu (Dorian Gray benzerinin portresini bıçakla parçala-
ilan etti. Gautier ve Saint Antoine'ın lgvôstnın Flau- yarak intihar etmektedir) değildir. Aynı zamanda,
bert'inin sanat anlayışına katıldı. The Harlot's House dandizmin el kitabı, bir karşı düşünceler kitabı
gibi bir şiirde (1 l Nisan 1885 tarihli Dramatic Revi- (Lord Henri Wotton'un açıkladıklanyla), yeni bir
ew'de yayınlandı), gecenin gölgelerini kovan tann- hazcılığın temel kitabıdır ve Wilde için, bir ayna ya
çanın son bölümdeki betimlemesi ile, Hoffmann'ca da bilim-kurgu oyunudur. Gerçekten de, ününün
bir tasanmlama olarak imgelem gücünü benimsedi: doruklannda ciddi bir skandalın içinde buldu ken-
dini Wilde. Marki de Queensbury tarafında eşcinsel
likle şuçlanınca, ona karşı bir iftira davası açtı. Da-
vayı yitirince, açılan karşı dava sonucunda iki yıl kü-
rek cezasına mahkum oldu. 1897 yılında hapisten
kırılmış, tükenmiş ve yıkılmış olarak çıktı. Kendini
unutturmak için Paris'e gitti ve üç yıl sonra bu kent-
te öldü. inziva sırasında, sözde kurbanı Lord Alfred
Douglas'a uzun bir mektup (De Profundis) yazdı; bü-
tün üzüntüsünü dile getirirken, acılarından yeni bir
umut olanağı çıkarmayı başardı. Sürgünde, Dieppe
yakınlarındaki küçük bir köyde yazdığı Reading Zin-
danı Baladı, lngiliz dilinin en güzel şiirlerinden biri-
dir. "Bütün dehamı hayatıma yatırdım, yapıtımaysa
yalnızca yeteneğimi koydum", diyordu. Birincisi onu
efsaneleştirdi, ikincisi ise yeni kuşaklan büyülümeyi
sürdürüyor.
Oscar Wilde "ın Porıresı. R.H. Sherard: The sıory of an wılıappy friendship, London
1902 - L.C. lngleby: Oscar Wi/de, London, ı 907 - A. Gi-
de: Oscar Wilde, in memoriam, Paris 1910 - R.T. Hop-
kins: Oscar Wilde, a study of tlıe man and his work, Lon-
don 191 2 - F. Harris: Oscar Wilde, his life and confessi-
Birden falso yaplt ölçü, ons, 2 cilı, New York 19 16 ve 1941 - A. Herzog: Die
Miircher Oscar Wildes, Zurich 1910 - A. Symons: A sıudy
Yoruldu dans eımckten dansçılar, of Oscar Wilde, London 1930 - H. Pacq: Le proces d'Os-
Dönmez oldu anık gölgeler, car Wilde, Paris 1934 - R. Merle: Oscar Wilde, Paris 1948
Ve, upuzun dilsiz sokakta, - E. Ebermayer: Das ungewiihn/iclıe Leben des Oscar Wil-
Sokuluverdi ürkmüş bir gençkız gibi de, Bonn 19 54 - F. Brennard: Oscar Wi/de: London 1960
- R. Croft-Cooke: Tlıe unrecorded of Oscar Wilde, 1972.
Gümüş sandallı şafak.
1887 yılında bir kadın dergisinin yöneticisi olan WYSPIANSKI Stanislaw (Krakov 1869 - Krakov
Oscar Wilde, aralarında Lord Arthur Savile'in Suçu, 1907). Polonyalı oyun yazan. Wawel'in eteklerinde
Cantervil/e'in Hayaleti, Gizsiz Sfenks olmak üzere doğdu. Halk geleneklerinde, efsanelerde, tarihte ve
düzyazı yapıtları yazdı. Bu eşsiz öykücü, büyük ba- halk ozanlarında kapalı bulunan canlı esin kaynak-
şarılar kazanan, pınl pınl diyaloglu dört oyunla, larını buldu. Mütevazı bir heykeltıraşın oğlu olan sa-
parlak bir oyun yazan olduğunu da kanıtladı: Lady natçı, resim ve tarih öğrenimi gördü, özellikle Paris
Windermere'in Yelpazesi (1892), Önemsiz Bir Kadın olmak üzere yabancı ülkelere geziler yaptı. Paris'te
(1893), Yürekli Olmak Önemli (1894), ideal Koca Gauguin'le tanıştı. Polonya'ya dönünce, Varşova
(1895). Aykın düşüncelerini (paradoks), Niyetler Güzel Sanatlar Okulu'na öğretmen olarak atandı ve
(1891) adlı deneme kitabında yayınladı. Örneğin, Hayat adlı bir dergiye katkıda bulundu. 1898 yılın
"suç ile kültür arasında hiçbir uyuşmazlık bulunma- dan itibaren, iyileşmez bir hastalığa yakalanmış ol-
dığı", "sanatın bir aynadan çok bir tül" olduğu, sa- duğunu bilmesine karşın, kendini coşkuyla tiyatroya
natçının doğanın kusurlarını düzelttiği, eleştiricinin verdi: On yıl içinde, M. Herman' ın yazdığı gibi, "Kla-
yaratıcı sanatçıdan üstün olduğu kanısındadır. sisizm ile Romantizmin, Natüralizm ile Semboliz-
225
Edebiyat
min, eski dil ya da halk dili ile Maeterlinck'ci esin - harekete geçirebilecek imgeler bulabildiği"ne inan-
lendirici dilin birleştiği bir bireşim" gerçekleştirerek mış olan Yeats, belki de bu nedenle, lrlanda'nın söy-
Polonya tiyatrosunu yenileştirdi. lencesel kahramanlannı şiirlerinde ya da Cuchulain,
Büyük PolQnyalı romantiklerin mirascısı olan sa- Emer ve Conchubar gibi dramlarında yüceltmek is-
natçı, dramatik yaralının bir temel sorun tarafından tedi. Simge, kendisinin de dile getirdiği gibi, "bir gö-
esinlendirildiği görüşündedir: Tiyatronun toplumda- . rünmez özün tek anlatım olanağı ve tinsel bir yalı
ki işlevi ve ulusu kurtarmak yeteneğidir bu. Wyspi- mın çevresindeki yan saydam bir lamba"dır.
anski, aynı zamanda, aynı romantiklerin muhalifi- Böyle bir tanımlama, katı bir Sembolizmden kay-
dir: Mesihçi, ilerde mutlu günlerin geleceği inancını naklanmaktadı r. Gerçekten de, iyi ellerde yetişmişti
savunan bildiriyi ve, kendi düşüncesine göre, gerçek Yeats. Mallarme ile hiç görüşmemiş olmasına karşın,
özgürlük nedir bilmeden yaşayan bir topluma göste- ona büyük bir saygı duyar ve Kamışlar Arasında
rişli bahaneler sağlayan boş sözlerini kabul etmiyor- Rüzgôr (The Wind among the Reeds, 1899) adlı şiir
du. Bu ölü biçimlerin eleştirisini, zorba putlann hic- kitabının yetkin biçimini ona borçlu olduğunu söy-
vini, tinsel güçlerin uyanması çağnsını, Tümen ler. "Bütün büyük sanatların simgeyle olan bozul-
(1900), Düğün (1902), Kurtuluş (1903) ve Akropol maz birliğini kanıtlayan ilk çağcıl zamanlar şairi"
(1904) adlı yapıtlannda buluruz. Wyspianski'nin olarak tanımladığı Blake ve •özgürlüğüne Kavuş
Düğün'de çok özel bir üslübu vardır. Yazannı bir muş Prometheus"una hayranlık duyduğu Shel-
gecede üne kavuşturan bu komedi, bir düğünün ba- ley'den yararlanan Yeats, romantizmin etkisinde
sit betimlenişinden düşlerin doğaüstü olaylanna ve kaldı ve kendini son romantik olarak tanımlayacak
konuklann saplantılanna geçer. Wyspianski, Ati- kadar ileri gitti. Ama Yeats aynı zamanda, en yeni
na'nınki gibi, Bayreuth'unki gibi bir anıtsal tiyatro Fransız edebiyatına hayranlık duyan Manzumeciler
yaratmak istiyordu. Sırayla ressamlık, dekorculuk, Derneğinin (Rhymers' Club) kurucusudur. 1894 yı
mimarlık, sahneye koyuculuk ve, elbette, yazarlık lında, 19 yaşında Paris'e geldi ve, Arthur Symons'la
yaparak bütün sanat biçimlerinden yararlandı. Kah- birlikte, Yerlaine'i ziyaret etti. Geleceğin oyun yazan
ramanlannın iç çatışmalannı dışlaştırmak ya da il- olarak, Yilliers de l 'lsle-Adam'ın Axefinden etkilen-
keleri, tarihsel anlan ve olaylara ilişkin düşünceleri di. Aynca, 1914 yılında, AB.D.'de Poetry dergisinin
çarpıştırmak için simgeye baş vurdu. verdiği şölen sırasında yaptığı konuşmada, özgür ko-
Ölüm duygusunun musallat olduğu karamsar bir şuk anlayışına çekince koyarak Fransız Semboliz-
dünya görüşünü, güzel biçimlere ve renklere vurgun mi'nin övgüsünü yaptı.
bir ressamın neşesiyle uzlaştırarak (tıpkı gerçeğin ve- Bununla birlikte, Yeats'i Fransız Sembolizmi'nin
rilerini düşsel esinlerle, gündelik olanı olağandışıyla, bir artçısı saymak doğru olmaz. Anavatanına bağlılı
olağanı olağanüstüyle uzlaştırması gibi), Varşova/ı ğı ve güçlü Keltçiliği ile onlardan hemen ayrılır. Ye-
Kadın (1898) Akhileus'luk (1903), Odysseus'un Dö- ats'in yazmaya başladığı sırada lrlanda sorununun
nüşü (1907) adlı yapıtlarının tanıklık ettiği, büyüle- çoktan patlak vermiş olduğunu anımsatmayı gerekli
yici bir güçle yüklü oyunlar yazdı. kendini "tek bir görmüyorum. Yalnızca lrlanda'ya özgü konulan iş
düşüncenin tutsağı" olarak tanımlamasına karşın, lemeye daha o zamanlar karar vermişti. Bunu şöyle
çok yönlü ve eksiksiz bir yaratıcıydı. açıklıyor: "Zenginliğe tapmaya adanmış bir çağın
çö küş döneminde, bizler, neredeyse unutulmuş bir
C. Backvis: Le dramaıurge Sıanislav Wyspianski, Paris dinin rahipleri sayıyoruz kendimizi. Şairler, kendi
1952 · S.K. Zimmer: Suınislav Wyspianski, Chicago 1959
· Newakowski: Sıanislav Wyspiaııski, 1972. kutsal kişiliklerini korumak için, soyut ve belirsiz bir
uluslararasıcılığın hizmetinden çıkmak; çevredeki
doğanın özelliklerini, bir ırkın ve bir ulusun en
YEATS William Butler (Dublin yakınlarında Sandy- önemli duygulannı benimsemek zorundadırlar. Ta-
mount 1865 - Roquesrune-Cap-Martin 1939). lrlan- rihin koşullan dolayısıyla, sanayileşmiş ve kişiliksiz
dalı yazar. M.L. Cazamian'a göre, maske ve simge- leşmiş bir uygarlıktan uzakta kalmış olan lrlanda,
nin çok ustalıklı ikili kullanımından yararlanan, yoğun bir şekilde, kendi ulusal özgünlüğünün bilin-
"modem şairlerin en nesnel ve öznel, en bilinçli ve cindedir. Sanatçıya ayrıcalıklı temalar sunar: Doğa
gizemli olan"ıydı. Maske benlik'in ikiye bölünmesine üstü sevgisi ve bağımsızlığının tutkusunu; böylece,
olanak sağlar: Yeats, aynı zamanda, hem kararsız şairleri ile halkı arasında, lrlanda ırkını, seçkin bir
John Sherman ya da Rahip William Howard, hem ırk ve dünyayı ayakta tutan dayanaklardan biri hali-
sannlı bilinmezci (occultiste) Michael Robartes ve ne getirmeye özgü bir inanç birliği yaratır."
gizemci meczup Owen Aherme'dir. "Her tutkulu in- Gal efsanelerinden yararlanmaya Usheen'in Yol-
sanın, adeta, bir başka tarihsel ya da düşsel döneme culukları'nda (The Wandering Usheen) başladı: Yal-
bağlı olduğuna ve yalnızca bu çağda kendi gücünü nızca söylencenin coğrafyasında değil, aynı zaman-
226
Yeats
da şairin iç coğrafyasında çıkılan üç yolculuk. Birin- senkreutz'a sunulan anlamlı bir armağan olan Dağ
cisi, Sligo'da geçen çocukluğunun denizle ilgili anı Mezarı (The Mountain Tomb) başlıklı şiirde duyum-
lan üzerine kurulmuştur. ikincisi, İngiltere'ye karşı sanan gizemcilik bu simgenin yanında yer alır:
düşmanlık duygulannı yansıtır. Üçüncüsü ise, haya-
tın belalarından kurtulmak için gösterdiği kişisel ça- Güller getirin, hala çiçckliyse güller;
baya ilişkindir: Buhar yükselmekte dağın yamacında çağlayandan,
Babamız Rosicross mczarındadır.
Yalnızca ruhlann göründüğü dünyanın sınırlanndaki
adalarda,
Daha mı yumuşaktır rüzgarlar yuvasında uyuyan
güvercin soluğundan?
Ya da, yıldızlann ışınlannda ve kokulannda, yitmiyor
muydu denizin boğuk uğultusu?
Ey görkemli aslan, dünyanın şanı, ah, dinlenmek
isteyeceksin ne zaman?
227
Müzik
228
Wagner Olgusu
tik ya da gerçekçi eğilimlerine karşı olarak ortaya çıkar; artık "geleceğin müziği"dir konu olan. Ya-
zınsal Sembolizmin atası olan Baudelaire, daha açık bir şekilde, Richard Wagner ve Paris'te Tann-
haüselde (Nisan 1861) yeni doğmakta olan estetik anlayışı büyük bir doğrulukla kavrayan izle-
nimlerini dile getirir. Lohengrin prelüdünde Baudelaire hem nesnel hem özdeksel derinlik ve ge-
nişlik bulduğunu keşfettiğini yazar. Bu "çok güçlü, çok korkunç bir tatdır" der. Bu sözler Baude-
laire'in şiirinin ya da Gustave Moreau'nun çok anlamlı resminin koşulunda olan bir tanımlama
değil midir? ·
Bu üç sanatçı da eleştirmenimizin dediği gibi "aynı ezgisel cümlelerin tekrarıyla gizemli niyet-
lerini anlatmazlar mı?" Baudelaire, bir başka yerde "müziğin görevinin sözün kesinliği yüzünden
veremediği duygunun anlatılamayacak yönünü anlatması değil midir?" der. Demek ki Sembolizm
bütün sanatlarda duygunun dile gelişidir. Wagner'in ilk kez Tannhaüselde ve Lohengriıide bize
anlattığı şey de budur. Öne sürülen bu düşünceler, yirmi yıl sonra, sembolist sanatı kolayca gülünç
duruma düşürecek Ortaçağa özgü ve destansı bir özelliği yeniden değerlendirmektedirler. Wag-
ner'in asıl damgası, yapmak istediği şeyin yüceliği, "tutkuda ve iradede güç, sinirli bir yorgunluk-
tur". Baudelaire bundan son derece doğru bir sonuç çıkarır: "Anlatımındaki tutkusal güçten ötürü
o bugünkü doğanın en gerçek temsilcisidir." İşte yeni estetiğin kutsal ve kesin sözleri; işte Baude-
laire'in eleştirel süzgecinden geçerek temeli atılan gelecekteki sembolist müziğin ilk gerçek koru-
yucu yasası.
Bu yıllarda Wagner'in önemini duyumsayan yalnızca Baudelaire değildi. Catulle-Mendes kısa
süre çıkmış olan Revue fantaisistete Wagnerizmin getirdiği yeni estetiğin eskisiyle bağlarını nasıl
kopardığını vurguluyor: "Fransız dinleyicisinin dikkatle izlemek zorunda kaldığı bu ağırbaşlı yara-
lıyı, yenilikteki atılganlığı nasıl karşılayacağını bilmek isterdik." Daha sonra Wagner Kuramı adlı
yazıda Wagner'in şiirle müzik ikizinin, dramın bütünlüğü içinde nasıl uyumla eriyebileceğini ilk
kez bu bestecinin gösterdiğini söyler. Ona göre Wagner'in özgünlüğü müzikli dramın Fransa'da
"uzağı gören soylu zekiilarca çoktan beklenir olduğunu göstermesidir." Belki sahne eseri Art nou-
veau'nun kendini açıkça ortaya koyabildiği tek türdür. Gene de bu ilk sembolistler için Wagne-
rizm çağdaşlığın ta kendisidir; bu bestecide yavaş yavaş olgunlaşmakta olan bir duyarlığın anlatı
mına rastlanmaktadır.
Şimdi de Wagnerci sembolistlerin ikinci dalgasına geliyoruz.
Wagner'in ilk eserlerinin Paris'teki bazı çalınışları en seçkin kişilerce müziğin dilinde derinle-
mesine bir yenileşme olduğunu belirtirken Tristaıiın sahneye konması, Nibelungen Halkastnın ilk
iki operasının bestelenmesi müzik sanatını yakından izleyenlere sembolist sanatın gerçek müziği
ne adım atıldığını anlatmaya başlamıştır. 1862 ile 1870 arasında Parisli birçok yazar ve ressam
kendi ülkülerinin doğrulanışını Münih'te ve Tribschen'de aramaya koşmuşlardı. Catulle Mendes,
Judith Gautier ve Villiers de )'isle -Adam'ın bir başka niyeti de Münih Uluslararası Güzel Sanatlar
Sergisi'ni gezmekti (1869 Nisan): Çünkü doğal olarak Wagner sanatı Schwabing ressamlarının da
aynı noktaya yönelmiş düşünceleriyle birleşmekteydi.
Bu geziden sonra Tristan ve Ren Altını sembolist estetiğin ülkülerinin tüm gerçekleştiği ilk
eserler olarak Fransızlarca benimsendi. Bunun nedenini Mendes, Fransa'da Wagner'in eserleri adlı
yazısında açıkça belirtiyor (bu yazı geziden birkaç yıl önce yazılmıştır): "Tristan Wagner'in başya
pıtları arasında en kolayca, en derinine inerek ve en sürekli biçimde Fransız ruhunu ele geçirecek
olanıdır. Bir insanın yazabileceği en harika dramdır bu ... Ölümle Sevginin yüce düğünüdür..." Bir
başka deyişle Tristan tümü kapsayan bir eserdir, ve Sembolizm sonuçta müzikte olduğu gibi başka
sanatlarda da o güne dek duyulmamış her şeyi canlandıran bir sestir. Gerçekten Tristan "baştan
aşağı Wagner" olan ilk eserdir, çünkü, bütün Batı'da bilinen bir mitosu ortaya çıkartır, kromatiz-
mi ve yönetici motif yöntemini kullanır. Çok sık söylendi, süzülmüş ve büyülü bir sanat anlayışına
229
Müzik
yöneliktir ve içimizdeki Eros'u bir yandan, Tanatos'u öte yandan dile getirir. Bu demek ki belirsi-
zin, kesinliksizin estetiğidir; bu yolla da değişkenliğe, belirsizliğe, kesinliksizliğe özel sanatsal tek-
nikler düzeyinde varmak ister. Bu ölçüye vurulduğunda Wagnerizm Sembolizmin bir parçasıdır
ve Tristan bunu çok güçlü biçimde ortaya atar.
Wagnerizm Fransa'daki son aşaması yeni estetiğin yaygınlaşmasının en açık belirtisidir. Artık
Parsifafın büyük zaferi 1885'in Wagner Dergisi bütün sembolist ustaların elele verdiği çok belirgin
bir andır. Örnek olsun diye anımsatalım ki bu derginin yazarları arasında: Elemir Bourges, Villiers
de l'lsle-Adam, Mallarme, Verlaine, Laforgue, Moreas, Verhaeren, Viele-Griffın, H. de Regnier,
Maeterlinck, yazar olarak; ressam olarak, Fantin -Latour, Jacques-Emile Blanche, Renoir; müzikçi
olarak Chabrier, Chausson, Vincent d'lndy ve Dukas yer almışlardı. Burada Sembolizm aşırı istek-
lerinden ötürü kocaman bir nebülöz gibi parçalayıp dolaştığının bir kanıtı görülmektedir. Gene de
bu akım müziksel anlatımını ilk kez Wagner'de bulmuştur.
Bayreuth'a karşı pek de kolay beğenir olmayan Debussy bile Parsifafde XX. yüzyıla götüren
bütün devrimleri gördüğünü kabul eder. "Parsifafde, karşısında eğilmek gereken bir dehanın son
çabasında, Wagner müzik bakımından daha az otoriter olmayı denemiştir. Müzik daha genişçe
soluk alır; bir Tristan'ın hastalıklı soluk soluğa izleyen ya da lsolda'nın kudurmuş hayvan bağırtı
larını dile getiren, Wotan'ın insandışılığı koca koca laflarla anlatan bir eserle karşı karşıya deği!iz.
Parsifafin üçüncü perdesi prelüdü gibi sakin bir güzelliğe Wagner müziği başka yerde erişmemiş
ti. Parsifafin süs yanı da en büyük güzellikte. Güçlü ve soylu, duyulmamış ve tek orkestra renkleri-
ni burada duyuyoruz. Müzik sanatına ve adına dikilmiş en güzel anıtlardan biri." (6 Nisan
1903'de Git 8/asda yazılmış bir makale).
Bayreuth Şe nlikler Tiyatrosu'nun temel atma töreni sırasında verilen konser. Wagner"in yönetiminde 22 Ma yı s
1872 günü Bayreuth eski Operası 'nda Beethoven"in ko rolu senfoni sı yorumlandı.
230
Müzik Tür ve Biçimlerine Yazının Etkisi
Wagner'in Trisıan ve lsolde'ı.ı. 4 Ekim 1883 günu Vıyana Operası 'nda sahnelenen ilk temsil sırasında W. Gause'un
yaptığı
desen.
Başka bir deyişle bir kez daha büyüleyici bir anlatım yoktan var etme gücünün belirginlikten
uzak deyişle anlatan, ilk kez Baudelaire'in gördüğü bir dil. Bu nitelikler Parsifafde özellikle mi-
tos'un kapalılığıyla da daha çok ortaya çıkıyor: Tristaıı'dan daha fazla sahne aksiyonu dinleyiciyi
sadece sesin çağrışımlarına kromatizmin diline daha da güçle gönderiyor. Parsifafde Ringe ya da
Şarkıcı Ustalala göre daha çok yazı cesareti görülmekte. Burada müzikle sözün birleşimi müziğe
"her şeyden öncen "belirsizin" "belirlt ile buluştuğu sınırda olma etkisini veriyor. Kuşkusuz rengin
bu belirsizliği, bunun tadı, sesin ses için oluşunun getirdiği kuşku insanın içine işliyor ve dramının
konusunun erotizmle mistisizmi birleştinnesi bunu daha da güçlendiriyor. Debussy tarafından
açıklanan ses anıtından çok Parsifal Sembolizme özel bir belagat ve tema getinniştir.
231
Müzik
Senfonik şiir romanıtk müzikten, programlı müzikten bir kalıntıdır ve yaygınlaşmasını Sembo-
lizmin yazınsal kaynaklanna dek uzatır. Bir tür olarak ruhsal durumların yansıtılmasına daha ola-
nak verir; müziğin belirsiz Ekspresyonizminin de anlatılamayanı, yan bilinçli olanı, büyülü olanı,
büyüyle gizli olanı ortaya koymaya daha da yardım eder. Üstelik, sembolistlerin senfonik şiiri, öy-
küsel olmayan bir programa bağlanmıştır; işte buna bağlı olarak da bir Saint-Saens'ı Franck'tan
bir Smetana'yı Scriabine'den, bir Dukas'yı Schönberg'ten, Strauss'tan daha kolaylıkla ayırabiliriz.
Bu konuda ortak ölçüt Liszt'dedir: Mazeppa ile Hamlet dramsal tiyatroya yakın eserleridir, burada
müzik bir öyküye dayanarak izlenebilir. Buna karşılık Orpheus ile /es Preludes (ikisi de 1854) daha
çok sembolist esin niteliği taşır çünkü öykü belirsizdir. Dramın değil, şiirin yapısına söylemi otur-
tan betimlemeler değil izlenimlerdir. Liszt'in son eserlerinden biri: Beşikten Mezara Kadar (Yon
der Wiege bis zum Grabe) bu bakış açısını tümden doğru gösterecek niteliktedir: Konu salt dü-
şünseldir, felsefeye dayanır, çalgılama özenli ve zengin, anlatım araştırıcı ve ustacadır. Bütün bun-
lar 1882 tarihli bu eseri sembolist senfonik şiirin en kusursuz örneklerinden biri yapar. Kromatizm
bile resimdeki ara renk olarak yer alır, Verlaine'in "Belirsizlik"ine eşitleşir. "Liszt'in eserlerini tanı
dıktan sonra armonik bakımdan tümden bir başka kişi oldum" diyordu Wagner, Richard Pohl'a!
işte bu yüzden bu müzik biçiminin Alman müziğindeki yaygınlığını daha kolay anlıyoruz: Stra-
uss'un senfonik şiirlerini Liszt'in ve Wagner'in çizgisinde görebiliriz (özellikle Ölüm ve Değişim
(Tod und Verkllirung), Zerdüşt Böyle-Dedi (Also sprach Zaratustra), Bir Kahramanın Hayatı (Ein
Heldenleben), ve Schönberg'in ilk eserleri Die verklarıe Nachl, Pelleas el Melisande). Birçok ba-
kımlardan değişik olan başka eserler de aynı çerçeveye sokulabilir: Chausson Poeme (1913), Faure
Pelleas et Melisande (1898), Franck, Psyche (1887); daha devrimci olanlarını da, Scriabine'in iki
Poeme'ini, Debussy'nin Nocturnes (1899)'ü. Sembolizmin orkestra müziği Liszt'in senfonik şiirden
·gelmedir; son örneklerinde yazın adamlarının getirmiş oldukları estetik programlara tamı tamına
uyar.
Fransız sanat şarkısı sembolist müziğin varlılığını ayrıca kanıtlıyor. Burada da yazın öndedir ve
açık seçik görülür; çünkü bu tür müzik doğrudan doğruya şiire dayalıdır; bu şiiri de sembolist şair
ler verirler. Dahası Fransız melodisini Alman lied'inden ayıran önemli noktalar budur. Alman-
ya'da sembolist ozanlardan esinlenen besteciler çok az; ancak Baudelaire, Rilke ya da George,
Schönberg'in ve Berg'in başvurdukları ozanlar olmuşlardır. Onlar da sembolist dille ilişkisi olama-
yacak gibi fazla cesur bir biçimde bu şiirleri ele almışlardır. Öbür müzikçiler Wagner sonrası dey-
işleriyle konu olan akıma yaklaşmışlarsa da seçtikleri şiir Yüzyıl sonu şiiridir (Strauss); ya da uzak
ülkelerin şiiridir, folklor kökenine inen şiirlerdir (Wolf, Mahler).
Özellikle Fransız sanat şarkısında Verlaine'in ünlü şiir sanatını temel alan bir davranış vardır:
Bu görüş, anlatımcı, dramatik ya da akla dayalı bir şiiri bir yana ittiği gibi çok söylevci bir mü-
ziğide kabul etmiyordu. Oysa, bu açıdan baktığımızda Alman lied'i ya çok dramatik olmuştur ki-
mi kez, ya da Mörike'yi bile öyle yorumlamıştır ve Mahler'de müzik yönünün zenginliği lied'i sen-
foniye doğru çekmiştir. Buna karşılık Strauss'un Hofmannsıhal'ın bir tek şiirini bile müziklemc-
mesi anlamlı değil mi? Çünkü bu şair şiir açısından baktığımızda Fransız sembolistlerine en yakın
Alman şairi sayılabilir. "Gerçek bilinemez; bilmek mi istiyorsunuz? Şiirden anlamayan müzikçiler
bu şiirleri müziklememeli" diye alaylı biçimde yazıyor Debussy (Monsieur Croche; Mart 1911) ve
232
Müzik Tür ve Biçimlerine Yazının Etkisi
buradaki aykırılık çok anlamlı; Fransız şarkısı tümden sembolist bir türdür, çünkü kendine Rey-
naldo Hahn'ın müziklediği Verlaine'in şiirinin başlığı Chanson grise'i örnek almıştır.
Bu tanımlama ikincil önemde, bir türün ikincil önemde bestecilerce ele alınması sanılmamalı.
Evet, Reynaldo Hahn, Henri Rabaud, Charles Tournemire, Faure bile, olanakları eksik sayılmasa
bile öylesine büyük besteciler de değillerdir. Ama Verlaine'in reçetesindeki inceliği kaçırmayalım:
Burada sadece hoşa gitmek değil büyülemek, yarım sözlerle anlatmak önerilmektedir. Bu durum-
da Fransız melodisi insanı şaşırtacak bir seçkinliğe, Schumann ve Brahms'ın en güzel lied'leriyle
karşılaştınlınca çok başka bir anlayışla müziklenmesine karşın onlar kadar geniş bir ilgi ve etki
çemberine ulaşıyor. Stil bakımından daha da belirgin bazı ölçütlere varılabilir. Her şeyden önce
ezginin ve müzik fikrinin anlığını öne sürebiliriz. Bu ölçüte bütün besteciler uyuyorlar. Örneğin
daha çok polifon bir yazıyı sürdürmekte olan Franck bile ses için yazdığında çok büyük bir anlığa, ·
bir hoş görünmeye erişiyor. L 'Ange et l'enfant, le Mariage des roses, le Vase brise, /es Cloches du so-
ir, le Premier Sourire de mai, bu şarkıların hemen hemen tümü "salon müziği" türüne giriyor; şiir
ler pamasyen şairlerindir ve tümden sembolist bir yapıya varılmasına engel sayılabilir; ama niyet
genel olarak oraya erişmektir, ve öğrencileri Duparc, Chausson ve Faure'den önce aramadığımız
nitelikleri Franck'ta buluyoruz. Duparc'ın Chanson iriste ile Extase (Jean Lahor'un şiirleri); l'lnvi-
tation au voyage, le Vie anterieur (Baudelaire'in şiirleri) bildiğimiz belirginlikleriyle bu başyapıtlar
besteciyi lied türünün en büyük ustaları yanına koymamızı sağlamaktadır. Ernest Chausson, Mae-
terlinck'in Serres chaudes adlı kitabını müziklemiştir. Daha ~z parlak olmakla birlikte aynı arılığı
araştıran bir bestecidir. En seçkin büyü ve beğenilirlik düzeyini Faure'de görüyoruz. Genellikle
karşılaştırılan besteci Schumann'a göre daha az yazmış olmakla birlikte en dikkati çeken yaratıla
rını seçmemiz gerekirse ezgileri arasında İkinci Defter'i (bunlar arasında Le Voyageur, Adieu, fes
Berceaux, Claire de lune) ve Üçüncü Defter'i (Au Cimetiere, Spleen, En sourdine, C'est l'extase, le
Parfum imperissable, Soir) ile la Bonne Chanson (Verlaine'in şiirleri üzerine dokuz melodi) özel-
likle sayılabilir. Besteci bu eserlerde sanatına tam egemendir. Yazısının ve deyişinin ustasıdır. Az
malzeme ile konusuna tam olarak varmaya çalışır, büyük bir özgürlükle duyuşunun en ince renk-
lerini imgeleminin en özgür esinlerini seslere yansıtır. Ezgilerin düzlüğü seçkinliklerini artırır, eşlik
çizleri istenilerek varılan bir tutumluluk içindedir ve ezginin doğruluğunu, yerindeliğini ortaya çı
kartır. Armoniler zengin ve ince tanılarla birbirine bağlanır. Bu şarkılarda en iyilerinin birer "ruh
hali" -tam sembolist bir yaklaşım- yakalanmış gibidir. Dizeler tam anlatımlarını ve güzelliklerini
saklar. Müzik dizelerin kıvrımlarını, vurgularını ve müziğini izler bir yanda da içinde akıp gittikle-
ri, yankılandıkları ve daha büyük bir değere vardıkları bir ses ortamı bulur. Evet, Faure'nin şarkı
lan Verlaine'nin anlayışına göre "Musiki, her şeyden önce musiki"dir.
Sembolist Fransız şarkısına uygulanabilecek armonik bakımdan gösterdiği cesarettir. Bu nok-
taya gelince Debussy hemen göze batıyor ve onun ardından Ravel. Bazı Alman besteciler, Strauss
ve Mahler gibi bestecilerde, aynı kaygı olduğunu görüyoruz, ama bu kaygı başka bir anlam taşı
maktadır. Strauss'da olduğu gibi bir dış gıdıklama, bir renk ya da Mahler'de olduğu gibi armoni
bir ruh durumunun anlatımına yarar biçimde kullanılmaktadır. Debussy'de böyle bir şey görmü-
yoruz. Sanki bir deney, salt teknik bir araştırma gibi görünüyor. işte zaman zaman dilindeki dev-
rim aşamasına varan modernlik buradan gelmekte. Debussy metin olarak çağındaki şiir akımları
nın neredeyse hepsine başvurmuştur: Banville'in pamasçılığına (Nuit d'etoiles, Pierrot) başvurmuş
tur; Leconte de Lisle'in (la fille aux cheveux delin piyano-şan biçimi 1880, fane) Paul Bourget'nin
(Beau Soir Voici que le printemps, Paysage sentimentul, Silence_ineffuble, Regret, Romance d'Ariel,
fes Cloches) şiirlerine. Gene de konumuza en uygun örnekler bunlar değildir. Çünkü bu müzikler-
de Debussy ne kadar söze, ses rengine, sözle sesin uygunluğuna duyarlı olsa da bu parçalarda
uzaklardan gelen birtakım etkiler -Rusya'dan, Almanya'dan- görülmekte; buna karşılık kendi gü-
233
Müzik
Böylesine ince, konservatuvar öğretiminin yetersiz kaldığı bir metni nasıl müziklemeli? Ezgide
iki sekizli genişliğinde bir kullanımla resitatife yakın sınırlı bir ses kullanımını yan yana görüyoruz;
bunlardan başka geleneksel kullanımdan uzaklaşan uygu kuruluşları ve bağlanışları buna katılı
yor. Fonksiyonların ilişkisi, yarım perdelerin yan yana gelişiyle olduğu gibi beklenmedik ton değiş
tirmeleri ayrıca da fonksiyon dışı ardarda uygu bağlanışlarıyla bir çeşit havada bırakılıyordu. işte
Pelleasta yeniden ele alacağı ezgi kuruluşu bu eserin Sembolizmini ve modernliğini anımsatmaya
aynca gerek yok. Debussy, 1885'te Villa Medicis'ten şöyle yazıyordu: "Sanıyorum ki müziğimi ku-
rallara uygun bir kalıba sıkıştırmaya olanağım olmayacak. Biçimsel açıdan demiyorum bunu, daha
çok yazınsal açıdan. Bir bakıma hareketin duyguların derinlemesine araştırıldığı bir anlatıma feda
edilmesini daha çok seviyorum. Ancak böyle olursa müzik daha insancıl, daha yaşanılmış olur; an-
latım olanaklarını inceletir ve derinleştirir."
Verlaine'in şiirleri üzerine yazdığı şarkılar (Fetes galantes.1891, Six ariettes oubliees 1888) ko-
nuyu yepyeni biçimde ele alan bir yaklaşımdır. Ton değiştirimi yapmadan birçok tonların üst üste
gelişi (Mandoline), tona) bütünlük yerine çok kesin bir motif dokusu (Fantoches), armoni ve ritim
bakımından çok özgün bir ezgi çizgisi (Claire de lune); bütün bunlarda bir devrimin ilkeleri yat-
maktadır. Fakat asıl ve kesin yön Baudelaire'in metinleri üzerine bestelenmiş şarkılardadır. Bu
parçalarda biçimsel ve yazınsal açıdan müzikteki Sembolizmin zorunlu olarak hangi yolla kendini
ortaya koyduğunu, beri yanda iki alanın da Wagnerizmden ne oranda etkilendiğini hemen anla-
rız. Cinq poemes de Charles Baudelaire'de. Debussy romantik geçmişten ve Wagner'den ayrılır o
güne dek kullanılan teknik yolların işlevini ve niteliklerini yenileştirir. Bu şarkılar sembolist hare-
ketin öncüsü, koyu Wagnerci olan Baudelaire'in etkisi altında meydana gelmiştir. Birinci ile (la
Mort des amants, 1887) sonuncu arasındaki (le fet d'eau 1889) on altı aylık sürede Debussy kendi
estetiğine, kendi anlatım dağarına varır.
Bütün bunlardan şunu çıkartıyoruz ki müzikte Sembolizm ancak Fransız yazınıyla ilişkili ola-
rak doğmuştur. Bu da Wagner olayını yerine oturtmaya yardım eder. Ne var ki müzik estetiğinin
bütün devrimleri ya da düzeltmeler zaten bu olaydan çıkmıştır. Fransız yazını uzaktan yakından
bir yazına bağlı olan şarkı ya da senfonik şiir gibi türlerin kesin sınırlarının saptanmasını da sağla
mıştır. Hepsi bu mu? Yeterince açık mı her şey. Tabii ki hayır!: Opera bir ortak ya da bir tür oldu-
ğu için müzik, yazın ve plastik sanatların kesiştiği yerde bulunduğu için gerçek sembolist eserleri
ortaya çıkartacaktır. Ama bu estetik açıdan başka tür bulanıklıklar pahasına olacaktır. İşte bunları
şimdi açıklamak gerekiyor.
234
Sembolizmin Çok Yönlülüğü
235
Müzik
incelemesine koşuttur. Onlar için sözcük her şeyden önce sesi ilgilendiren bir gereçtir. Le Prelude
a l'apres -midi d'un faune (1892) da sembolisttir ve bunda Mallarme'nin şiirine bağlantı düşünül
meyebilir. Gerçekten besteci şiirin müziklenmesini yapmamış, bu metin için bir "prelüd" yazmıştır.
Kuşkusuz şiirdeki duygusallığa ve inceliğe aynca erişmiştir. Fakat bunu daha çok, Mallarme'nin la
Musique et les Letıres adlı yazısında anlattığı yolda sağlamıştır. ("Müzik ile yazın, fikir, düşünce
dediğim olgunun biri karanlığa doğru uzanan öbürü kesinlikler içine parıldayan iki yüzüdür.").
Aslında Mallarme, Wagner meraklısı ve tiryakisi olarak fazla parlak, fazla zengin ve sonunda şiir
yükü taşımayan tınılar tanır. Debussy bu konuda orkestra pedallerinden özellikle yakınıyordu:
"Kemanın trombondan ayırt edilemediği çok renkli bir sakız gibi uzayıp giden..." Buna karşılık
Prelude'de belli bir tını, kesin bir tınıdır. Ana tema flütle söylenir, bütün parçaya sancı tatlılığını
verir. Bu kırtannsının günışığında "ama karanlığa uzanan" bir çağırısıdır. Erimiş, içe işleyen, fakat
Ren Altını'ndaki Alberich Alberich gibi ezici olmayan bir çağrıdır. Bunda daha da yenilik var. Ar-
moninin çizgilerden oluştuğu anlayışına genellikle daha bağlıyız. Schönberg bile bu tematik dü-
şünceden kendini kurtaramamıştır. Buna karşılık Debussy, uygulann tınısı ve sadece tınısı -bağla
nışları değil- kendisini ilgilendirdiği için bir "uygular ezgisi" sonucuna gerçekten varmıştır (Schön-
berg'de'"renkler ezgisi", Klangfarbenmelodie tanımını bulmuştu). Bu düşünce bütün sembolist ha-
reketin içinde saklı olan ünlü "an şiir" anlayışına yakındır. Aslında tam tonlu dizi de salt tını de-
ğerlerinin mutlak ve kesin biçimde öne gelişi müzikte bir sembolist armoninin olabilirliğine yol
açan bir ortak payda sayılabilir. Üstelik bu konuda yazın alanının müziği etkilemesi düşünüleme
diği için müziğin bu özgür davranışı daha da yeterlilik kazanmaktadır. Modlann öne çıkışı, ses
olayının odak noktası oluşu ile müzikçiler tümden teknik bir yolla şiirin kendi alanını kendilerine
mal etmiş oldular. Bu açıdan Chabrier, Debussy, hatta Ravel sol el için Piyano Konçertosu, Chan-
sons madecasses ile gerçek sembolist besteciler sayılır.
236
Sembolizm ile Empresyonizm
Ondine, Şehrazat, Batık Çan Kulesi, gibi adlan görüyoruz. Başka bestecilerde tek tek sayılabilecek
benzer adlara rastlıyoruz; Wagner'de Siegfried-ldyll, Kutsal Cuma Coşkusu, Liszt'te Ormanda, Ateş
Böcekleri, Villa d 'Este'nin Su Oyunları, Gri Bulutlar, ya da Schumann'da Orman Sahneleri. Bu mü-
ziklerde besteciler doğadan ritim ve armoni yönünden etkiler almışlardır. Debussy'nin 191 l 'de de-
diği gibi: "Çevremizde duyduğumuz bütün gürültüler müzikle anlatılabilir; etrafımızı saran dünya-
nın ritmini ince bir kulak müzikleştirebilir. Bazı kişiler önce kurallara, her şeyden önce kural.l ara
uymak isterler. Ben ancak duyduğumu dile getirmeye çabalıyorum ." Başka bir deyişle müzikçinin
hareket noktası birçok açıdan empresyonist ressamın hareket noktasına benziyor: Kulak duyuşu
nun öznel inceliğine dayanarak bu duyuşun okşayışlarını ve inceliklerini ortaya koymak.
• ,ı İ"" r- ,. . ,•.,
ı... - - !"'· r ·t , ,rı. ..
~ rı ,ı., ·"·'-·
Çıtı-tt ııl'f\111111>1'~,.
el
Claude Debussy'nın Le Marıyrc de saint Sibastirn'de lda Rubinstein- Leon Ba kst'ın deseni.
237
Müzik
Buna varmak için müzikçi öyle yöntemler kullanıyor ki bunlar Sembolizmin Empresyonizm le
özdeşleş_mesinin yapısa.l .sonucu gibi görünüyor. Tınısal değerleriyle daha önce ele aldığımız De-
bussy'nin bir parçasına, Prelude a l'apres-midi d'un fauneuna tekrar bakarsak, ilk anda ton bakı
mından özgürlüğün, mod bakımından tutarlılıkla yer değiştirdiğini görürüz (Faune -Kır Tanrısı
temasının tekrarında iki uzak tonla diyezin si bemolle olan ilişkisiyle birbirine kaynaştınlması).
Kromatik yapısıyle ve gidişiyle armoni kapalı, an garip duygularıyla yüklü bir tını ortamı yaratı
yor. Buna çalgılamadaki incelik ve yenilik katılırsa: Faune -Kır Tanrısı- temasını söyleyen solo flüt,
arp arpejleri, kornoların boğuk renkleri, bakırların ve tahtaların kıpırtılı bir su gibi hışırdayan
staccatoları... Prelüdün ilk çalınışından sonra Mallarme besteciye çok doğru olarak şunları yazmış
tı: "Prelude le l'apres-midi d'un faunea yaptığınız müziksel açıklama benim metnimle ancak şu
noktada ters düşüyor: Sizinki özlemde ve aydınlıkta büyük bir incelik, büyük bir zenginlik, bir
bungunluk.la dolu." Burada arı şiir düşüncesinin büyüsüne eşit, ışığın parçalanmasını dile getiren
küçük renk noktalarına eşit bir tanımlama var. Empresyonizm Sembolizmle iç içedir, dahası, mü-
zikçinin kendi isteğiyle.
Gene de nüansın bu biçimde öne alınışını, ilkede ve araçta anımsatmanın bu yüceltilmesi este-
tiklerin birbirine karışmasına yol açıyor; ne var ki bu karışma nüansın ya da anımsatmanın kendisi
gibi ancak bir an sürebiliyor. Güzelin bu çeşitli sınıfları, müziğe yabancı şiir dizgeleri, sanatçıların
kendilerini de yanlışlıklara sürüklemiştir. Debussy bunların ilk kez farkına varmış ve C. Malherbe
karşısında müziğin gizemli özelliğini savunmuştur." Bir müzik eserindeki sırları kim bilebilir? De-
nizin sesi, ufkun bükülüşü, rüzgarda yapraklar, bir kuş sesi bizde çok değişik izlenimler bırakırlar
ve birden, istesek de istemesek de bu kalıntılardan biri dışımıza yayılır ve müzik dili haline gelir,
kendi armonisini kendi taşır. Doktrinlerden ve bunların aşınlıklarından nefret ediyorum. Bunun
için kendimden olabildiğince uzaklaşarak kendi müzik düşümü yazmak istiyorum. Bir çocuğun
yapmacıksız içtenliğiyle kendi içimdeki peyzajın şarkısını söylemek istiyorum." (11 Şubat 1911,
Exselsio;daki konuşma, Martyre de sainı Sebastien üzerine). Bunun için değil mi ki Berlioz'un
müzikçiliğini yadsıyordu, çünkü onda "resimden ve yazından alınmış yollarla müzik görüntüsü
var" diyordu. Demek ki müziğe onu açıklayamayacak ilkelerle yaklaşmaktan kaçınmak gerek.
Örneğin, Empresyonizmin temel kavramlanndaı:ı biri olan Monet'in gerçekleştirmeye çalıştığı
"geçici an" kavramını ele alalım. Günün değişik saatlerinde eşyaların yüzeyindeki bütün değişik
likleri verme kavramı müziğe uygulanamaz. Çünkü müzik kendisi geçici anlan yakalayan bir sa-
nattır: "Bu prelüdün müziği Mallarme'nin güzel şiirinin çok özgür bir açıklamasıdır" diye yazıyor
du Debussy partisyonun başına. Sembolizmde olduğu gibi Empresyonizmde de yönelme çok ya-
nıltıcı bir adım olur: Müzikte doğa ancak ikincil bir rol oynayabilir; ancak dinlendikten sonra din-
leyici, belki besteci de, o çağın yazının ya da resminin istediği benzerliği bulabilir. "Çizmekten çok
duyguların anlatımı" ("Mehr Ausdruck der Empfindung als Malerei") diye yazmıştı. Beethoven,
Pastoral Senfoni'sinin başına. Doğanın, su oyunlarının Ravel'deki doğanın, Liszt'teki doğa'dan, su
oyunlarından farklılığını ortaya koymak öylesine zor değil. Oysa müzikologlar her ikisinde de Em-
presyonizmin müziksel yankısını görmek istemişlerdir.
Debussy'de müzikteki Empresyonizmin temel kişilerinden birini görmek çok yanlış olur. Eser-
lerinin adlarını ancak doğal benzetme yoluyla veriyordu ve düşünmek gerekir ki çağ Empresyo-
nizmden çok sembolist görüşün etkisi altındaydı, arada yirmi yıllık ayrılık vardı. Bir ad parçanın
üslubunu da kurabilir mi? Piyano prelüdlerinden adlar parçaların başına değil sonuna konmamış
mıdır? Geliştirmeye karşı Debussy'nin nefretinde, ezgisel buluşundaki tutumlulukla sadece bir du-
yusallık etkisi görülmek istenmiştir. Oysa müzik düşüncesi -mod konusunda da bunu görmüştük
öykünün, Wagnerleştirilmiş program müziğinin ta karşısındadır. Debussy resim yapmayı düşündü
ğü zaman var olmayan, yer tutmayan varlıkları ele almıştır ancak. Denebilir ki Deniiin üçüncü
238
Sembolizm ve XIX. Yüzyıl Sonu Ulusal Yeniden Doğuş
bölümündeki beşli ve üçlüler "gece göğünde kayan sakin ve beyaz ayin alayları" gibidir; "deniz
üzerindeki ışık oyunları" gibidir; gene de bu görüntü bir başka boyuta çekiyor: Bir başka dünyanın
özlemi içimizi kaplıyor, ancak sembolist şiirin yaratabileceği bir dünyanın. Bestecimizi resim dün-
yasından birisiyle karşılaştırmak gerekirse Monet'den çok onu Turner'e yakın bulmamız daha
doğru olur. Çünkü Monet'nin denizi hiçbir zaman korkunç değildir. Burada ressamın doğayla
uyuşumlu biçimde gözlemine katılınz. Oysa Deniz'de her şey Turner'de olduğu gibi komik ölçü
içinde devinir. Bu çok yönlü senfoninin son bölümünde, Rüzgarla Denizin Diyaloğu, rüzgar her-
hangi görüntüsel bir anlam taşımadıktan başka, korkunç gürültüsü, ölüm ve yıkım haberini ver-
mektedir. Halk, eleştirmenlerin ve müzikologların bunda empresyonist bir esin görmelerinin yü-
zeysel benzetmelerinin kurbanı olmuştur. Debussy romantiklerin bize unutturduğu bir şeyi yeni-
den bilincimize getirmektedir: Gerçek müzik insandaki kişi yönüne değil fakat daha derinlere ses-
lenmektedir.
Giderek sanat alanındaki bütün yeniden doğuşlar, yeni anlatımlar Sembolizmle karıştırılmıştır.
Sadece yıl benze'rliğine dayanarak (1875 ile 1905 yılları arasında) zaman zaman Rusya'da, İspan
ya'da, lskandinavya'da müzikte Sembolizm görüldüğü düşünülmüştür. Aslı nedir bunun?
lskandinav ülkeleri arasında Norveç ve Finlandiya, Grieg ve Sibelius'un müziklerinin sembolist
akıma girebileceği söylenebilir. Bu iki ülke gerçekte komşularından daha çok eski dinsel modları
nı saklamışlardır; böylece müzikologlar gözünde tam ton dizisine verilen değere benzer bir değer
verilmiştir bu modlara: Öte yandan lbsen ve Bjömson'un yazını, Kalevala folkloru bu ülkelerin
bestecilerine Alman ya da Fransız sembolistlerin tuttukları temaları da getirmiş oluyordu. İşte Si-
belius'un Tuonela Kuğusu: Ölüm ülkesi Tuonela ya da Manala'dır; çevresinde korkunç bir nehir
vardır; üzerinde Ölüm, ölülerin ruhlarını geçirir. Ölüm Kuğusu sonsuzluğun bu karanlık sulan
üzerinde kayarken İngiliz kornosuyla sonsuz şarkısını söyler; yaylılar surdinli bir tül boşluğu mey-
dana getirirler: Tıpkı Lohengriride olduğu gibi Tuoni sandalı (Ölüm) gözümüzün önünde canla-
nır. Grieg ise Sembolizme çok özel armoni kullanımıyla yaklaşmış olur: Belirsiz bir tonalite, geçit
sesleri, kromatizm; bütün bunlar tabii ki daha az kusursuz olarak ses rengi değerine Debussy'nin
verdiği önemle atbaşı gider. Bunun yanısıra folklordan ve İbsen'den alınmış Peer Gynt, kobolt (ye-
raltı cinleri) konusu, çağının şairlerinin çok sevdiği bir konudur ve bazı moda! ele alışlarla gerçek-
leştirilir. Bütün bunlar uygun ve temelli biçimde sembolist bir yaratıya çok yaklaşmış olur.
Rusya'da özgün bir sembolist yazın vardır, ama müzikte karşılığı var mıdır? Pek değil? Evet
Borodine'in eserlerindeki bazı yönler, Scriabine'in bütün yaratılan bu estetikten yararlanıyor gibi-
dir; ama bu ülkenin şairlerinin yapıtlarındaki niteliği müzik yaratılannôa bulamıyoruz; özellikle
Alman etkisinin genişlemesi ve Çaykovski yoluyla yayılması Rus müziğinde sembolist akımın etki-
sine engel oluşturdu.
Avrupa'nın öteki ucunda, lspanyol Isaac Albeniz, Debussy'ye yaklaşan çizgiler gösterir; beri
yandan 1893'te bu bestecinin Paris'te yaşamış olması müzik alanında sembolist akımın kendisini
etkilediğinin kanıtıdır: Pieces caracteristiquesinde folklor kaygısı bu yeni estetiğin müzik açısından
belirmesinde yardımcı olan özgün ritimlere götürür. Bir de çok garip biçimde, üç perdelik Roi Art-
hur operasında kuzey sislerine yaklaştıran bir yazın bc::ğc::nisi11i belirtmeden geçmemek gerekir.
Ama Albeniz'in en kişisel ve belki en yeni yaratısı lmages de l'Espagne'dır: Çok kişisel bir hayal gü-
cüyle bu eser bize gerçeğin bulunmadığı bir ispanya, kolay resimciliğin bulunmadığı bir ülke gös-
terir; daha da özellikle bu ispanya Paris Sembolizmini meydana getiren bir şiir, bir resim bir mü-
239
Müzik
zik dünyası yoluyla bize sunulur; üstelik bu Paris XfX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın ilk on yılına rast-
layan, son kertede doğurgan, verimli bir Paris'tir.
Sanılır ki verizmo kesin biçimde tanımlanmış, kolayca anlaşılan bir olgudur. Oysa operaların öyle
sembolist yanlan vardır ki gerçekçiliğin bu yönüne pekala sahip çıkabilir. Daha önce psikolojik
240
Çeşitli Müzik Okullarında Sembolist Eğilimler
düzeyde Puccini'nin kadın kahramanlarındaki gizemi dile getirmiştik. Bir Butterfly, bir Liu (Tu-
randofta) bir Mimi bile, Maeterlinck ya da Debussy'nin kişileriyle ortak çizgiler gösterirler; ama
önemli olan bu değildir; daha çok müzik bakımından bu benzerliğin görülmesidir. Biliniyor ki Ca-
valleria Rusticana (Mascagni) ya da Leocavallo'nun Pagliacci'si "bir yaşam kesiti" estetiğini temsil
ederler. Puccini'de olduğu gibi bunlarda da hoyratlık, bir iğrençlik bu müziklerde belirtilmiştir.
Ama bestecilerin bazı niyetleri, bazı geçitler, baş vurdukları bazı yöntemler bize Sembolizmi dü-
şündürür. Besteciler de bu okulun getirdiklerine açık kapı bırakmışlardır. D'Annunzio dramatik
şiirlerinden biri olan Masumların Seferi adlı eserini genç Puccini'ye göstermiştir. Mascagni de bu
yazara ilgi duymuştur. Ama sembolist çözümlere en çok yaklaşan Pagliacci'dir. Leoncavallo, De-
bussy gibi bir müzikçinin ve sembolist şairlerin temel yapılan olan tınısal değerlere ve imgelere ar-
monisini dikkatlice ele alarak önem vermiştir. Üç leitmotif (Pagliacci'nin üzgün gülüşü, sevgi ve
kıskançlık motifleri) daha prologda bize sunulmuş ve daha ilerde önemli dramatik ve yapısal iş
levler yüklenmiştir. Evet, bu, Wagner çözümüdür ama, Wagner çözümü zaten sembolist estetiğin
kaynağındadır; ve, Leoncavallo hu çözümü gerçekten içe işleyecek, vazgeçilemeyecek bir tutumlu-
lukla ele alır. İşte o üzünçlü gülüş motifi eserin en önemli motifidir ama en az duyulanıdır: Bütün
opera boyunca ancak üç kez duyulur (bu üç duyuluş da en önemli yerlerde olur); birinci kez pro-
logun başladığı yerde kornolarda ve mezzo-forte düzeyinde; ikinci kez birinci perdeyi bitiren Ca-
nio'nun büyük lamen tosunda, bu kez sesle orkestranın sesdeş olarak sergilediği forte sesinde ve ilk
duyuluşundan bir sekizli yukarda. Burada perde indikten sonraki orkestra postlüdünde besteci
motifi niçin tekrar etmiyor diye sorabiliriz. Bu, motifin üçüncü ve en yüksek noktasını geriye at-
mak ve fff gürlüğünde orkestranın bütünüyle ve eserin en son sayfasında duyurmak için. Müzik
düşüncesinin böylesine büyük bir tutumluluğu üzerine kurulmuş dramsal gelişim ancak Semboliz-
min etkisinde kalmış bir bestecide görülebilir. Koronun çok araştırmalı bir yolla kullanılmasıyla
birleşince bu tutum bu gelişim eserin sonunu büyük bir büyüleme gücüne eriştiriyor.
Verizmonun ötesinde opera konusunda geleneksel etkilerden kurtulmak isteyen bütün ulusal
okullar (Alman ve özellikle İtalyan okulu) kişisel ve gerçek bir anlatıma varabilmek için kimi kez
nesnel olarak Sembolizm yollarını denemişlerdir. Manuel de Falla' nın Vida breve (Kısa Yaşam)'ını
alalım: Her şeyden önce saikan bir "İspanyol" ki burada folklor her an önemli bir rol oynamakta
(konuda, ezgide, ritimde), gene de müzik bestecilik açısından Debussy'ye yaklaşan bir tutum için-
dedir (Falla, Debussy'yi tanımıştı ve ona hayrandı ). Besteci her şeyden önce Wagner daha sonra
da Debussy tarafından ortaya atılmış yazı ve anlatım sorunlarını yakından tanıyor. İşte, tam tonlu
dizi kullanışı ("uzaktan gelen seslerin" ilk duyuluşunda, ve diziden çıkan uygular); buna aynca
operanın. perdelerinin biçiminde bir parçalanmaya karşın genel yapısında bütünlük sorununu çok
değişik bir dil yanında dramsal gerilimi olan bir müzik diliyle varmış olması: Özellikle tıpkı Parsi-
falde olduğu gibi bir sahneden öbürüne geçmede koronun oynadığı rolü bağımsız ve zıt kesitlerin
koro yoluyla bütünlüğe erişmesini gösterebiliriz. Demek ki Falla'da müzik Sembolizminin tekni-
ğinden belli bir yaralanma vardır.
Avrupa'nın öteki ucunda Rimsky-Korsakov gibi bir Rus'ta sembolist anlayışa bir dokunuş gö-
rülebilir: Folklor'dan alınan konuların seçiminde masalımsı, büyü dolu doğa-üstü etkiler, aynı za-
manda Wagner'den ve İskandinav dramatürjisinden gelmektedir: Sadece eserlerinin adlarına bak-
mak bile yeterli geliyor: Sadko, Altın Horoz, özellikle Kar Kızı, Görünmeyen Kiteş Kentinin Masalı;
bütün bunlar Debussy'ye Ch'ildren's Corner\ yazd ıran ruh durumları ya da bu bestecinin prelüdle-
rindeki aynı oranda büyülü adlar değil midir? Aslında Rimsky, Wagnl!r'c daha yakın görünüyor,
ama en iyi sayfalarında (Altın Horoz gibi) ulusal temalar ezgilerdeki egzotizm daha önce dediği
miz gibi müzik alanındaki Sembolizme götüren moda) kullanıştaki temel bulguyu bize anımsatı
yor. Bir Borodine'in bir Moussorgski'nin bir Prokofieffin ya da Çek bestecilerin eserlerinde sem-
241
Müzik
bolist anlayışla karışan bu çeşit bir ulusal kaynak izine kolaylıkla rastlarız. Buraya kadar gelmeye
bile gerek yok, çünkü bu iki anlayışın karşılaşması belki bir rastlantı da olabilir. Sembolizm bütün
öteki estetik anlayışlar gibi hem bir görüştür hem de tekniktir. Yazarların ve bestecilerin kişiiel
eğiliml eridir aynı zamanda. Şurası açık ki bu noktadan bakıldığında Falla ile lslav bestecileri ro-
mantizmin son bir dönüşümü olan resimdeki sembolistlerden, özellikle yazındaki sembolistlerden
oldukça uzaktırlar. Her şeyden önce çok ağır basan bir geleneğin çocuklarıdırlar. Resmin ve yazı
_nın sembolistlerinde ulusal bir yeniden doğuş aslında ilk planda yoktur.
Bu açı dan baktığımızda Alman Schönberg ve Berg'in Macar Bartok'un başlangıçta hareket
noktaları gerçek sembolist idi. Diyebiliriz ki daha sonraki modernlikleri bu önceki anlatılmayanı,
erişilmeyeni anlatma çabalarında gerçekleşmiştir. Şiirde olduğu gibi "müzikte arılık" romantik
sonrası müziğin on iki ton ya da moda! anlayışa doğru gelişmesidir.
Erwartung 1909 (Bekleyiş) ile Die glückliche Hand (1913-Mutlu el), Schönberg'in bu iki eseri
Viyana okulunun devrim yapan atematik yöntemde yazılmış iki operasıdır; ne var ki bu iki eseri
Gurre-Liedefden sonra ele a ldığımızda Sembolizmle damgalanmış iki geçiş eseri olarak sayabili-
riz. Her iki eserden de ekspresyonist diye sözedilir. Aslında konu, temalar, karakterler duyusal ve
ruhsal hava, daha çok, bir Hofmannsthal ya da Blok'un ilk eserlerini anımsatır bize; ve, gerçekte
bu sembolist dramların konularını ilerde ekspresyonist akım yeniden ele alınmıştır, tersi değil. Bu-
nun kanıtını aynı veriler üzerine dayanan Wedekind'in Lu/ıisunu Berg'in ele almasında görüyo-
ruz.
Müzik açısından yapıları gözönüne alınırsa birbirinden oldukça uzak olan iki eser sembolist ti-
yatronun temelini meydana getiren bir benzerlik göstermektedir: Mitoslu bir evrene müzikal bir
anlatım verilmek istenmiştir. Oysa öte yanda Wilde, Salome'de, Maeterlinck Pelleasta aynı sorun-
larla karşılaşmışlardır; opera alanında bir Wagner'i bir Meyebeer'deıi ve bir Verdi'den, bir De-
bussy ile Strauss'u (bazı eserleriyle) Puccini'den ya da Stravinsky'den ayıran şudur: Normal olan
günlük bir gerçek yerine düşü, alışılmış tabulardan kurtulmuş bir gerçek-ötesi'ni benimsemek. Bu,
aynı zamanda kendine özgü olan bazı müzik yöntemlerini tıpkı Mallarme'nin "temel sözcük" de-
diği biçimde güçlü bir etkileme gücü taşıyan bazı müzik yöntemlerini benimsemektir.
Bu eserlerin varlığı çok önemlidir, çünkü bunlar, Sembolizmi tarih açısından olduğu gibi este-
tik açıdan yerlerine yerleştirmekte: Kişisel çözümler ya da karşıtlıkların ötesinde bütün besteciler
-bu opera bestecileri- böyle bir ruh hali aracılığıyle yeni bir ezgi anlayışı olanağı üzerinde düşün
meye başlamışlardır. Böylece de sembolist sahne eserinde bestecide bulunmuş cevaplar kadar so-
rulmuş soruların varlığı da ağır basmakta. Bu anlayışla ve iki operasıyla Schönberg Sembolizmle
-ki Sembolizm romantik duyuşun en uç noktası olmuş oluyor- XX. yüzyıldaki değişik sanatları ni-
teleyen salt teknik -belki devrimsel ama salt teknik,- formalizmler arasındaki sınırı bulmuş oluyor.
Bu gerçek okul -öncüsü yanında yüzyıl başındaki öbür opera bestecileri geride kalıyorlar. Gene de
salt bu yüzden herbirisi belki Schönberg'den de daha fazla sembolist sayılabilirler: Sadece Pelle-
asta Debussy, Sa/ome'siyle Strauss ve Mavi Sakal'ın Şatosu ile Bartok, Mallarme'nin düşünü gör-
düğü tiyatroyu gerçekleştirmiş olabilirler. Neden mi?
242
Üç Başyapıt: Mavi-Sakal, Salame, Pelleas
gerektirdiği bir anlatıma varmıştır. Yeni istekleri özetlediği kadar Sembolizmin eski kalan bütün
yanlannı da taşımaktadır.
Bir kez Maeterlinck-Debussy'ye göre konusunun daha çeşitli bu yüzden daha çok kullanılmış
olmasıyla Salomenin aşklarını, yazında (Flaubert, Wilde, Huysmans), resimde (Moreau, Klimt, Be-
ardsley) ve Strauss dışında başka müzikçilerde (Herodiade, Massenet: Salome'nin Trajedisi, F.
Schmitt) görüyoruz. Tarihler, 1877 (Flaubert) 1909 (Klimt)'a kadar uzanması konunun gerçek
sembolist yanının kanıtıdır. Avrupa'yı kaplayan bu büyük dalga içinde Strauss'un eseri De-
bussy'ninkine göre daha bir ortada gözüküyor. Neden? Çünkü dramdan çıkan ürkünçlük, ona te-
mel olan erotizm, dram kişilerinin nitelikleri Pelleastaki benzerleriyle karşılaştırılırsa çok daha çü-
rümüş görünmekte. Salome ve Herode'un ülkesinde acıma yok; bu yüzden de seyircinin kafasında
bir karşı çıkma, bir catharsis doğmuyor. Buna karşılık Debussy'nin eserinde ne gereksiz bir vahşet
ne de baştan çıkmış bir kokuşmuşluk var. Böylece Salometek başına Baudelaire'in Wagnerizm ko-
nusunda başlangıçta dediğimiz çifte buyruğunu yerine getirir ve Sembolizmin ruhunu yansıtır: Ür-
küntü ve esrime, "kokuşmanın fosforlaşması".
Özellikle kadın kahramanın psikolojik ve dramsal yapısı Salome ile Pelleas arasındaki büyük
ayrılığı ortaya koyar. Leiris, Salome'den söz ederken dişi örümceğin erkeğine kavuştuktan sonra
erkeğini yemesi diyor; üstelik Salome operanın başından sonuna dek sahneye egeınendir. Tabii ki
Melisande bu tür bir yaratık değil. Bunlara karşılık Elektra, Lulu; Dujardin ve Huysmans'ın ro-
manlarındaki kişiler, Wilde'ın, lbsen'in kahramanları, D'Annunzio'nunkiler, Strauss'unkilerle aynı
kefeye konur.
Gençlikle marazilik, safiyetle kokuşmuşluk bir tek rengin arkasından görünürler: Beyaz; bir tek
üslup ardına sığınırlar: Ses ve orkestra zenginliği. Jokanaan ve Salome'nin vücutları beyazdır, safi-
yet gibi, ölüm gibi, bir makyaj beyazlığı gibi, bir korku beyazlığı gibi. Librettistin seçtiği sözcükler
soğuğu, ay ışığını, renksiz olanı, belirtir. Bütün bu sıfatlar yapılan gereği durumun çok yönlülüğü
nü psikolojinin oynaklığını gösterirler; Eski Yunan'daki Hebe'nin Artemis'in aşkı gibi Salome'nin
Jokanaan'a duyduğu aşkı saftır, öldürücüdür; korkunç değildir ama doğa dışıdır.
Müzik olarak durumun benzerini bestecinin bilinçli coşkusunda, kontrollu başıboşluğunda gö-
rüyoruz. Tabii ki burada konu edilen şey "Yedi tül dansı"nın vaktiyle meydana getirdiği skandal
değil (ne var ki Wieland Wagner'in sahneye koyuşu, Anja Silja'nın oyunuyla bu skandal bugün de
canlı). Daha çok bazı olgular, bazı geçitler söz konusudur. Örneğin, Jokanaan'ın önce dirisinin
sonra ölüsünün karşısında danseden Salome sahnesi: Birbirleriyle çatışan gerginlikten doğan çıl
gın aşk, uzun ezgi çizgileriyle, tekrarlarlar (leitmotif, neredeyse) Salome'nin sesinde canlanırken,
çeşitlenmiş orkestrada zengin kalabalık, Oiyonisos coşkusu patlamakta; "bütün duyuların doludiz-
gin gidişi" var, ama bütün bunlar sistematik biçimde, bu demek ki yapay olarak ele alınmıştır. Sa-
/omedeki Strauss'un dili kontrollu olduğu için Mallarme'nin ya da Rimbaud'nin dilinden daha az
büyülü değildir. Bundan başka Salome rolünün sesi ele alışındaki özgünlüğü gözden kaçırmamak
gerek. Bu partideki güçlük sesin yapay renklerle bezenmesi, çoğu kez doğal renginin yok edilmesi,
hem saf hem baştan çıkancı oluşu. Büyülenme: Salomenin temel sözcüğü budur. Bu sözcük hem
bizim bu eser karşısındaki tutumumuzu, davranışımızı, hem de eserin kendisini açığa vurur. Bu
aynı zamanda bu operanın gerçek sembolist estetikten ne denli yararlandığını belli eder. Salome
sözcüğün tam anlamıyla çağının ürünüdür.
Masal büyüsü Pelleas et Melisand<lın ruhunu belirten anahtar sözcük olabilir. Maeterlinck'in
oyununda Debussy'yi çeken şey her şeyden önce "büyüleyici bir dil, bundaki duyarlık müzikte ve
orkestra! dekorda sürdürülebilir" ( Comoedia, Nisan konuşması, 1902). Strauss ile Debussy'yi ayı
ran farkı kolayca ölçebiliriz. Bu Rimbaud ile Verlaine arasındaki fark gibi. Dilden başka fark yok:
Maeterlinck'in sanatı, Debussy'nin düşündüğü dram anlayışına tam olarak cevap veriyordu: "Öyle
243
Müzik
kişiler olsun ki bunların bulundukları zaman, bulundukları yer, hiçbir zamana hiçbir mekana ait
olmastn" (Strauss-Wilde arasındaki bir başka fark) ve, "tartışmasınlar, ama yaşamı ve alın yazıları
nı yaşasmlar." Gerçekten Debussy kişiler arasında geleneksel farklılaşma yöntemini bir yana at-
mak istiyor (Oysa Strauss bunu almıştır). Bu geleneksel yöntem kişileri ve durumları zıt biçimlerde
karşı karşıya getirmektir. Bir oyun kahramanını bir cepheye, öbürünü öbür cepheye koymak De-
bussy'i ilgilendirmiyor. O öyle bir eser vermek istiyor ki bizi, doğrudan doğruya değil insanın ruh-
sal gerginlikleriyle ortaya çıksın. Bu noktada Debussy Strauss'la birlikte Freud psikolojisinin teme-
line inmiştir. Maeterlinck'in tiyatrosu bütün sembolistlerce paylaşılan bu isteğe cevap vermektedir.
Dram iki ayrı planda, aynı zamanda oynanmakta: Biri görünen, sözler ve hareketlerle ortaya çı
kan; öbürü, asıl olayın geçtiği, sahnedeki olayın akışını koşullandıran, iç dünyada geçen olaylar.
Davranışlar ve sözler kaçınılmayan yasaları açıkladıkları oranda önem kazanırlar. Oyunun kahra-
manları rüyadaki kişiler gibi: Nereden geldiklerini, nereye gittiklerini bilmezler.
Bu hayaletleri Debussy hangi yollarla canlandırmayı başarmıştır? Çok sade yollarla: Genellikle
Fransız dilinin kıvrımlarını gözeten bir reçitativo kullanır ama bu yöntemin de tutsağı olmaz. Söz-
cüklerin gizli anlamlarını kavratmak ve aktarmak için reçitativo'yu çok esnek bir araç durumuna
getirir, kimi kez de başkalarının bulmuş olduğu yöntemleri kullanır. Örneğin Debussy, Wagner'de
alay ettiği leitmotiti de kullanır. Gerçekten Wagner'de aslında, lı:itmotiller çok dinamik bir özellik
taşırlar: Orkestra geçitlerini birleştirmeye yardım ederler, anlatımın ve öykünün hizmetine koşar
lar; oysa Debussy'de motifler duruktur, parça parçadır, duruma göre değişir, kahramanların ruh
hallerine ve atmosfere göre kılık değiştirirler. Bu fark neden? Wagner'in getirmek istediği açıklığa
244
Üç Başyapıt: Mavi-Sakal, Salame, Pelleas
karşı olayların ve öykünün karanlık yönlerini müzik imgeleriyle çok fazla aydınlatmamak için.
İkinci perdenin başlangıcında flütler Pelleas'ın gelişini haber verirler, ama bu motif aynı biçimde,
ve aynı sözlerle, benzer durumda tekrar gelmeyecektir; Melisande, Golaud ve bahçedeki çeşme
için kullanılan motifler de öyle. Golaud'nun motiflerinden biri Melisande havuza düşürdüğü yü-
zük motifiyle benzeşiyor. Bazıları iç içe girerler, renk ve yapı değiştirirler, demek ki gerçeğin ancak
uzaktan belirtilmesi, kimi kez sadece gerçeğin düşüncesi için kullanılır bu motifler. Strauss'un
parlak görüntülü dünyasından çok uzaktayız. Debussy'deki Sembolizm bir gösteri, bir ayrıntı ince-
lemesi değil, bir izlenim, bir ara renk dünyasıdır.
Besteci, romantik modellerden, özellikle bu modeller ve konular çok tanıdık ve bildik olurlar-
sa, uzaklaşmakta: Aşk ve ölüm. Strauss da bunlardan uzak kalır, ama, daha çok durumun garip
yönünü ele alarak; bu yüzden de anlatımı bütün olanaklarıyla zorlayarak.
Debussy gösterişli anlatımı zayıflatmadan, ona karşı çıkanların ilkidir. Üçüncü perdenin birinci
tablosunda Pelleas ile Melisande'ın büyük sahnesinde - Melisande burada şatonun kulelerinden
birindedir ve büyük bir duygusal gerginlik olmasına karşın orkestra ancak pianissimo ile eşlik
eder. Alman bestecilerin böyle bir durumda orkestralarını nasıl kullanacaklarını düşünmek güç
değil. Havuz sahnesinde Debussy daha da ileri gider: Pelleas ile Melisande birbirlerine sevgilerini
söyledikleri yerde o dakikaya kadar forte çalan orkestra birden susar sonra Pelleas'ın reçitativosu-
na eşlik etmek için karanlıklardan (ppp) ile çıkar. Evet, bu operayla büyülü sözler söyleme sevgisi
son noktasını bulur. Bu, Verlaine'den beri sembolistlerin temel eğilimlerinden biridir, ince anla-
tımların ve sessizliklerin çok derinleşmiş bir anlaşılışıdır ve aynı zamanda, hiç değilse Debussy ile,
herhangi bir geleneğe de bağlanmaz. Bunun için bestecinin sembolistlere dayanarak bulduğu tını
ortamı onu XX. yüzyılın en büyük yenilikçi bestecilerinden biri haline getirir. Pelleas bir basamak,
bir köprü eserdir.
Mavi-Sakal'ın Şatosu (1911, A Kekszakıillu Herceg Yara), Bela Balasz'ın bir librettosu üzerine
Bart6k'un yazdığı bu opera Sembolizmin uç noktalarından biri olabilir. Çünkü eser uzun bir geç-
mişin, eskiden beri ele alınmış bir konunun son örneğidir. Bu tema Perrault'dan beri Gretry, Of-
fenbach ve Dukas tarafından ele alınmıştı; önce Kodaly için yazılmış olan bu şiir Maeterlinck'e
çok şey borçludur. Müzik bakımından ise Debussy deneyine çok şey borçludur. Mavi-Sakal, bir
son nokta olabilir.
Anlamı kapalı olan bu eser iki niteliğinden ötürü böyle tanımlanır: Librettoda Mavi-Sakal'ın
karılan ölmemişlerdir, hapsedilmişlerdir ve sonuncu kadın onların kurtarıcısı olmak ister, karanlı
ğın ortasına bir aydınlık getirir; fakat Mavi-Sakal buna izin vermez. Kadın öbürleriyle birlikte
mahpus olarak kalacaktır. Balası psikolojik olmaktan çok metafizik bir anlayışla işin bu iç görün-
tüsü üzerinde daha fazla durur.
Aslında Mavi-Sakal öyküsü kadınla erkeğin karşılıklı savaşımını anlatmıştır; akılcı olanı, yara-
tıcı olanı, içgüdüyü ya da: Yalnızlığın ve anlaşılmamanın sembolünü ortaya koyar. Rimbaud ve
Claudel'in metinlerinde gördüğümüz gibi. Ama en anlamlı yönü sevdiği adamın her şeyini bilmek
isteyen ve bunda ısrar eden kadının aşkı derinleştirmek isterken onu yok etmesidir. Fransız sem-
bolist yazarlarınca çok tutulan Lohengrin teması da böyleydi. Mavi-Sakal cennetin yasaklanmış
meyvası konusunu son kez işleyen bir tema olarak bu sembolist imgenin son örneğini vermektedir.
Dramatik gerilim ve durumun sertliği kahramanın adıyla, Balıisz'ın librettosunda ortaya çıkı
yor: Judith. Maeterlinck'de kadının adı Ariane'dı r. Böylece Holoferne öyküsü Mavi-Sakal öyküsüy-
le birleşir, kahraman düşman konusu meraklı kadın arkadaş konusuyla birleşir. Eğer erkek kadın
için bir tehlike ise kadın da erkeği tehdit etmektedir. Bu fikir giderek ortaya çıkar ve Salome'deki
gibi Sa/ome'den de daha güçlü, daha iyi bir biçimde bütün eserde kokan kan her iki tarafça da
akıtılmış olur. Burada kanla yücelme güçlüdür ve karşılıklıdır: Kurban.
245
Müzik
Dramatürji planı açısından Mavi-Sakal'da sembolist operanın yöntemlerini kullanma pek açık
bir biçimde ortadadır: Ara yoktur, bir saatlik bir perde, bir bas bir soprano, tıpkı Salomedeki gibi,
en az ses kullanımı, tıpkı Atıente'deki gibi; sadece bir diyalog; hiçbir dramatik aksiyon yok, sadece
psikolojik bir aksiyon olabilir; karanlık bir Gotik şato, bir mağara gibi çıplak. Duruk anlam ve sus-
ku yüklü bir opera, tıpkı Pelleas gibi. Konu semboliktir ve bu, icra edenin sesiyle prologda belirti-
lir:
"işte, ilk sözcükler yükseliyor,
Bizler bakıyoruz, perde açılıyor,
Yavaş yavaş ama bomboş bir sahne;
Giz dolu. Bu giz içte mi? Dışta mı?
Kim bilebilir?"
Kendinden önce aynı konuyu işlemiş olan bestecilere göre Bart6k daha geniş, daha güçlü ve
onların getirdiklerinden daha köklü yeniliklerle dolu bir müzik yapmıştır. Debussy'nin müziğine
yakın mı? Kuşkusuz, ama daha sert, daha vurumsal. Hapishane kapılarının açılması timballerin
sert vuruşlarıyla damgalanıyor, ksilofon daha bir gerginlik anlarının altını çiziyor. Bu müzikte Ja-
nacek'in etkisi de olduğu söylenir. Bize kalırsa daha çok ve belirgin olarak Schönberg'in etkisi var:
Dramsal resitatifın etkisi açısından. Zaten Bart6k Viyanalı bestecinin eserini daha 191Q'da dinle-
mişti. Burada, ayrıca folklora dayalı müziğin genel Sembolizmle mutlu biçimde birleşimi ve onu
sürüklemesi var: Ezgisel çizgi genellikle Macarcanın Parlando rubato'suna yakındır, ve tekrarlı no-
talarda acılı bir ağıt haline gelir; aşağı doğru inen ezgi çizgilerinde de öyle (Salome'nin yakarışları,
neredeyse). Bas çizgisinde ise pentatonik bir yapı var ve en sonda da tıpkı Debussy gibi bir kemer
kuruluş görüyoruz. Bart6k daha sonraki eserlerinde bu kemer yapısındaki kuruluşa sık sık başvu
racaktır: Ses gürlüğü yükselir sonra alçalır; tonalitelerin ince işlenişi de aynı: fa dizeyden do'ya ge-
liş sonra yeniden fa diyeze çıkış üzerine kuruludur. Bu artık-dörtlü aralığını Debussy 190l'de iki
noktümde de kullanmıştı: Nuages ile Fetes. Görüldüğü gibi Mavi-Sakal başvurduğu kaynaklarla,
felsefesiyle, yazı özellikleriyle Sembolizm en son operalarından biridir.
Acaba Sembolizm müzikte de var mıdır diye başlangıçta sormuştuk. Bu soruya cevap evet!
olacaktır, ama bu cevap zıtlıklarla, paradokslarla doludur. Bir kez, her şeyden önce, sembolist ya-
zarların tuttukları besteciler var: Wagner ve az çok ondan etkilenenler; bunlar şairlerin ve ressam-
ların tartışmalarına katılmışlardı: Chabrier, Faure, Sciriabine... en göze batanları. Sonra yazın çev-
relerinde sembolist şiiri izleyen ve bunu yaparken de ses değerlerinde yeni değerler bulgulayan
besteciler var: Bu bakımdan en büyük sembolist besteci Debussy'dir ve en iyi temsil edilmiş ulusal
okul Fransa'dadır. Etki olgusu, yani, Fransız olgusu mu söz konusu olan? Yalnızca bu da değil:
Sembolist müzik, yeni ve güçlü biçimde anlatımsal olmak istediği için, işte bu açıdan, başka este-
tiklerle de iç içedir: Özellikle empresyonistlerle ve, şu ya da bu şekilde, ulusal ve folklorik esinle-
melere açık olan müziklerle. Başka bir deyişle müzikteki Sembolizmi belirleyecek iki ölçeğimiz
var: Yazınsal sembolist estetikle şu ya da bu biçimde kurduğu ilişki; bir de, Wagnerizme karşı çı
kan armonik buluşlardan esinlenme yeteneği. Bu açıdan müzikteki Sembolizm en büyük yerini
operada buluyor, özellikle de Strauss'un Salomesinde, Debussy'nin Pelleas ve Melisande'ında, Bar-
t6k'un Mavi Sakalında, her ne kadar bu üç başyapıt birbirlerinden çok farklı olsalar bile.
246
Chausson
BARTOK Bela (Nagyszentmikl6s, Macaristan 1881 kaynaklanmasını almıştır. Fakat beri yanda folklor
- New York 1945). Bart6k çocukken ilk müzik eğiti Bart6k'un Sembolizminden, bu Sembolizmin süsle-
mini annesinden aldı. Daha sonra ünlü opera beste- meli ezgisinden ve ritim bozucu etkisinden kurtul-
cisi Erkel'in oğlundan ders aldı. l 903'te Budapeş masını sağlamı ştır. Bart6k'un müziği bir güç ve geri:
te'de müzik eğitimini tamamladı. Çok iyi bir piyanist lim sanatıdır (bu noktada Beethoven tarafınd an çok
olarak l 907'de bu kentin konservatuvarında profe- güçlü bir biçimde, özellikle yaylı dörtlülerinderı ötü-
rü etkilenmiştir): Köşeli ezgi çizgisiyle, çok incelmiş,
akıcı ve elle tutulmayan tınılan kabul etmez. Bar-
t6k'taki folklorculuk ye niliği onun gerçek deyişi ol-
muştur, oysa Sembolizm onda bir çı raklık çağının
ürünüdür.
247
Müzik
servatuvar'a Massenet'nin kompozisyon derslerine tanın patlamalarından "aşkın ölüme doğru görül-
girdi (1!!80), bir başansızlıktan sonra Franck'ın eği memiş bir güçle saldırması, yıkıma
kadar götüren
limine yöneldi. Bu ustanın açtığı yolda Duparc, doyumsuzluğa erişmiş bir isteğin sarhoşluğu (D' An-
d'lndy, Faure dahası, Debussy ile tanıştı ve bu beste- nunzio: Ölümün Zaferi), bunlar yok. Chausson'da,
ciden ilk destekleri gördü. on yıl süreyle Chausson ancak duymanın getirdiği sarhoşluk..." Bu eleştiri sa-
Ulusal Müzik Demeği'nin sekreterliğini yaptı. Bu tırlanndaki seçkinlik bile Chausson'(ın bu iki önemli
demek Fransız müziğinin savunmasını üzerine almış eserinde ne kertede gerçek sembolist esine bağlı ol-
yan-resmi bir kuruluştu. duğunu göstermeye yeter.
Empresyonistleri sevdi ve onlarla tanışıklık kurdu: Eserlerinin adlan da bu estetiğe bağlılığını tek ba-
Renoir, Degas, Carriere, ama müziği bakımından bir şına belirtmeye yeter: Senfonik şiir Viviane, "Belle-
sembolislli. Her şeyden önce ustası Cesar Franck'tan dame-sans-merci", o çağda çok zengin bir mitos
ötürü biraz geç kalmış bir Wagnercilik demek olan olan bu kavramı düşündürür; iki opera: la /egende
Sembolizmin mirascılanndandı; çok kişisel olan esi- de sainte-Ceci/e, Le Roi Arthus; Maeterlinck'in şiirle
ni dolayısıyla da bu estetiğe bağlıydı. Bunun sonucu ri üzerine şarkılar: Se"es chaudes, özellikle üçüncü-
çok özgün bir dilin Franck-Wagner kalıplan içine sü Lassitude ve beşincisi Oraisons.
Bir bakıma erken ölümü yüzün~11 müzik dili tam
evrimini göstermemiş bile olsa, bunlar bizi yanıltma
yan belirtilerdir. Bu noktada Debussy'nin yargısına
-bu yargı her zaman hoşgörülü değildir- güvenmek
gerek: "Emesi Chausson, Cesar Franck'ın Flaman et-
kisinin ağır basmasına karşın, en ince sanatçılardan
biridir. Franck'ın etkisi bazı çağdaş müzikçilerimize
kuşkusuz yardımcı olmuşsa da belki Chausson'a o
denli iyi gelmemiştir: Çünkü Chausson'un doğal ola-
rak incelik ve aydınlık yeteneklerine Franck estetiği
nin temeli olan duygu katılığı karşı gelmektedir...
Keman ve orkestra için Poemei Chausson en iyi
yönlerini taşır. Poeme 'ın son sayfalanndaki o düşsel
yumuşaklık kadar dokunaklı bir şey düşünülemez.
Burada müzik artık öyküyü ve anlatmayı bir yana
bırakır, esinin ortaya çıkardığı duygunun kendisi
Ernest Clıaus.~on ı·c Karısıııııı Porırest A Besnard 1892 olur." (SiM Dergisi, Ocak 1913). Du Bos'a mı, De-
bussy'ye mi bakalım? Önemli değil: Chausson bu iç
akmasıdır. Bu özgün dil Charles du Bos'a en önemli çelişkileri yüzünden bile en kusursuz sembolist bes-
kitapları olan Approximations adlı kitaplannda en teci örneğini bize verebilir.
ünlü sayfalan esinletmiştir. Bu kitabın başındaki
alıntı anlamlı bir biçimde Baudelaire'den alınmadır: J.P. Baricelli et L. Weinstcin: C/ıaııssoıı, Normand, Okla
U.S.A. 1955.
"Müzik çoğunlukla beni bir deniz gibi alıp götür-
mekte." Du Bos'un bu çok anlamlı yazılan Chaus-
son'un niçin bir sembolist olduğunu daha iyi açıklı DEBUSSY Claude (Saint-Germain-en-Laye 1862 -
yor. Önce, 1913'te, Jacques-Emile Blanche'larda ça- Paris 1918). Debussy'nin sembolist olduğu da em-
lınan konçertosu ressam Rossctti'nin Nuptial Sleep presyonist olduğu da ispatlanabilir. Alman müziko-
eserine esin oluyor. Daha sonra Poeme: "ilki loji alanı ve bugün biraz eski kalmış Fransız müzi-
(Franck) ağır, kalın, tanımlanamayan bir duygunun kologları Debussy'nin empresyonist olduğuna daha
kıvamlı balı gibi akar, ikincisi (Chausson) ışıklı bir yakındırlar. Buna karşılık W. Jankelevitch, S. Jaro-
yücel iş demektir, öte dünyadan gelmiş bir ışın de- cinsky gibi uyanık görüşlüler onun sembolist oldu-
mekti, kimi zaman da bir kanat çırpışı hafifliğin bir ğunu savunurlar. Başka sınıflamalar da yapılabilir.
kıpırtısı gibi ... Her şeyi kapsayan bir belsem, Chaus- Örneğin J. Combarieu, büyük Müzik Tarihi adlı kita-
son'un müziğinin sağlamlığı, özelliği, belki bu, öyle bında (1919-1921), onun bir sembolist yanı (la De-
bir bdsı::111 ki yaran ın üstünü örtüyor ve göstermiyor. moiselle elııe, Prelude iı /'apres-midi d'un faune, Pel-
içine ne denli Wagner işlemiş olursa olsun, -özellikle leas), bir natüralist yanı olduğunu söyler (la Mer,
Parsifalin Wagner'i- Chausson'dan o denli uzak lmages, Nocturnes). Bunlardan hangisi doğru?
-tekniği dolayısıyle demiyorum, (buna başkaları ka- Önce şunu kabul etmek gerekir ki Debussy'nin
rar versinler)- ama ruhsal ikliminden ötürü, Tris- çağında aynı anda çeşitli akımlar görülmüştür -bü-
248
Debussy
tün büyük çağlarda böyle değil midir?- Daha doğru dal bir anlayış kullanan ve bazı özel biçimleri ve tür-
bir deyişle yazındaki Sembolizm ile resimdeki Em- leri ele alan (senfonik şiir, şarkı, opera ya da sahne
presyonizm XJX. yüzyıhn ikinci yansıyla XX. yüzyıl müziği). işte bu anlayışla Pelleas\ Şarkıları, la Meri,
başlannda sanatta yeniliğin en güçlü anlatımı ol- Prelude'ü incelemiştik. Burada başka eserlerin de adı
muşlardır. Debussy çağının ürünüydü ve sembolist geçebilir: Le Martyre de saint Sebastien. D' Annun-
şiirde neyi seviyorsa (prerafaelit şairler de bunun içi- zio'nun metni üzerine Rus Baleleri için bestelenmiş
ne girer) beri yanda empresyonist resimde sembolist bu eser garip bir eserdir. ltalyan şairinin Fransızca
resme göre biraz daha devrimcidir, müzikte de onun yazılmış metnini okurken "müzik" diye belirtilmiş
olmasını istemiştir ("Bir Manet gönnek istiyorum" yerleri Debussy atlamıştır. Çünkü kafasında daha
diye Roma'daki Villa Medicis'ten bağınyordu). önce biçimlenmiş bir deyişe uygun durumlan yeğle
miştir. Bir perdeden öbürüne ilerleme yavaş yavaş
bir gelişme gösterir. Her perdenin kendi rengi olma-
sına karşın bütün eserde Pel/eas\a görülmeyen bir
bütünlük göze çarpıyor. Kuşkusuz Debussy metnin
tuhaflığından ve dinsel konudan etkilenmişe benzi-
yor. Besetci Parsifal'e hayrandı, bunu saklamıyordu.
Livreyi tümden kabul etmese bile ve "bazı çocuk ses-
lerinin sahip olamayacaklan kadar süslü ve kötü çiz-
giler var" demesine karşın Parsifa/1 beğeniyordu.
Wagner'in Parsifal'deki konusundan daha da belir-
sizliğe kaçan bir konuda Debussy bir senteze var-
mıştır. Müzik sürekli yükseklerde dolaşır. lsa figürü-
ne, çann ıha gerilişe ve çoban kavallanna, cennetin
kapılannın açı l masına ve bunun ardından gelen
göksel şarkıl ara dinsel müziği n en iyi, en güzel say-
faları olarak bakabiliriz. Debussy'nin lberi'dan beri
vardığı çıplaklık burada ürünlerini vermiştir. Senfo-
Claude Debussy'ııın Porrresı. Sıeınlcn
nik kalabalığın azal ulması, annonik dokunun ve yo-
ğunluğun hafiOetilmesi çok ince çalgılama yoluyla
bir çeşit vitray saydamlığı yaratır. Sahne müziği ya
Debussy sembolist okulun başı olarak kabul edi- da dinsel müzik, her ikisinin de neler gerektirdiğini
lir; bu okul da daha çok bir Fransız okuludur. Wag- burada görüyoruz: Bir gösterişten vazgeçme, bir yo-
nerizm yanında Rus müziğinden de hareket edip da- ğunlaştınna, tıpkı bir Valery'nin, bir Mallanne'nin
ha sonra Endonezya müziğinden etkilenen Debussy en derin araştırması gibi.
bu üç kaynaktan estetik idealini çıkannıştır. Endo- Debussy'nin son parçaları 1915'te bir yıl içinde ta-
nezya müziği ile Wagnerizm arasında ve her ikisi ile mamlandı: Suite en blanc et en noir, iki piyano için;
de Debussy'nin müziği arasında garip ve ince bir ya- bu da Martyre gibi boşluklarla dolu saydam bir ma-
kınlık vardır: Her üçü de büyülemeye başvuran bir teryel kullanır. Piyano için Oniki Etüd, ça lgısal virtü-
sanat anlayışını paylaşırlar. Wagner ile Debussy ara- özlüğü n çeşitli aşamalannı geçerken senfonik şiir
sındaki savaş sadece bir gereçler savaşıdır. Mallanne alanında /eux'nün getirdiğine koşut bir sonuç elde
ya da Verlaine gibi Debussy de hem nitelik hem kul- eder: salt ses değerleri üzerine dayalı bir müzik ger-
lanılan araçlarda ekonomi üzerine dayanır. Bir başka çekleştirilir. Debussy bu eserinde "işitilmeyen" için
şey daha: Debussy'nin ezgi çizgisi her şeyden önce de sanki bir dizek koymuştu ve şunu yazıyordu: "Ja-
czgiseldir, bu bakımdan tonalitenin ötesine geçmiş pon estamplannın en inceliklisi bile bazı sayfalann
gibi görünse de hiçbir zaman atonaliteye ginnemiş grafiği yanında çocuk oyuncağı kalır". Piyano için
tir. Tam tersine ya eski ya da Uzak Doğu dizilerin- venniş olduğu bir dizi eserin sonunda vanlan şaşırtı
den ve bu dizilerin içinde hazır bulunan bir ezgisel cı bir sonuç; bu sonuç bütün bu eserlerindeki anlayı
çizgi çıkannıştır. En sonda da Debussy bütün sanat- şı da açıklamakta: Debussy ilk "müzik kimyasının"
larda Sembolizmin ideali demek olan şeyi gerçekleş denemelerini de piyano için yapmıştı .
tirdi: Salt tını ve temel değerler üzerinde belli bir
uyuma vannak (müzikte ve şiirde ses, resimde renk). "Müzik kimyası " terimi bizi ister istemez Rimba-
Müzikteki Sembolizm daha önceki sayfalanmızda ud'nun "l'Alchimie du verbe''tni (Söz Simyası) anım
şöyle üç yollu anlatılmı şu: Temelde yazına bağlı satıyor. Şiirde olduğu gibi müzikteki Sembolizm de
Verlaine, Mallanne, Baudelaire'den etkilenmiş, mo- bu deyimde yatmakta: Dilin kendindeki vurgu ve
Müzik
renklerin aslına varmak. Rimbaud, Valeı-y, Mallarme sılmamış eseriyle t 888'de almış olan Dukas kısa bir
bu sonuca nasıl kendi yollanndan vardılarsa De- süre sonra Konservatuvar'ı bırakmış, yalnız çalışma
bussy de bu nokatya kendi yolundan varmıştır. ya başlamıştır.
Dukas, hem SainL-Saens'ın, hem Debussy'nin,
L. Wallas: /, es idees de Debııssy, Paris 1927 - E. et G. Ing-
hclhrechı: Claude Debussy, Paris 1953 · V.L. Seroff:
hem Faure'nin, hem d'lndy'nin arkadaşı olma ayn-
Claude Debııssy, Paris J 957 - L. Wallas: Debııssy et son calığına kavuşmuştur. Eleştiri etkinliği de göstermiş
ıeınps, Paris 19 58 · E. Lo<:kspeiser: Debııssy, his life aııd olan Dukas'nın bu alandaki ürünleri Müzik Üzerine
mind, New York J962 · M. Dieıschy: La passion de C/aıı Yazılar adıyla derlenmiştir.
de Debussy, Ncucnburg 1962 - J. Barraque: C/aude De- Dukas, Beeıhovcn, Berlioz ve Gluck'la beslenmiş;
bı.ıssy, 1964.
bu bestecilere uzun ve ciddi yıllar harcamıştır. Önce
onlan örnek almıştır. Do Tonunda Senfoni ve ünlü
DUKAS Paul (Paris 1865 - Paris 1935). Paul Du- Sihirbazın Çırağı ( 1897) adlı eserleriyle. Müzik dışı
kas'yı sembolistler arasına koymak doğru olur mu? eğilimleri, yazın konusundaki beğenisi, kaynaklar,
ilk bakışla hayır. Eserinin doğası, bunu yöneten an- eleştiri üzerindeki düşünceleri onda herhangi sem-
layış, bestecinin yetişmesi, bütün bunlar Dukas'yı tu- bolist bir beğeninin izini göstermemekte: Goethe,
tucular kampına, çağının akademil<leri tarafına ko- Corneille, Shakespeare, Balzac, işte bunlar Du-
yar. Bu bestecide "varlıktan ayırt edemeyeceğimiz kas'nın başvurduğu şiir dünyası. Ya da, zaman za-
bir şeyi, bu demek ki, başkalanndan ayn olma zo- man yaratıcı esinine dayanak olanlar: Bir Kral lear,
runluluğunu" yüceltenler olmuştur. Oysa bu, çağının bir Goeız ı,on Berlichingen; ilk eseri Polyeucıe konu-
dilindeki en büyüleyici, en yeni görüşlere kendini sunda bir uvertürdür. Bu güçlü kişileri Dukas kendi
kapaması anlamına da gelmez mi? besteleme tarzında da örnek almak ister: Müziği, te-
malanndaki güç, ritimlerindeki köşelilik ve sanki bir
çekingenliğin ya da duygusal görünmenin engelledi-
ği garip bir melankoli.
Gene de... Sembolizm Dukas'nın karşı gelmeye
çalıştığı ama kendisini baştan çıkaran bir anlayış gi-
bi görülemez mi? Bir kez Dukas'nın ele aldığı tür ve
biçimleri göz ardı etmeyelim: Uvertür, senfonik şiir,
opera, ya da dramatik sahne. Bunlar, Sembolizmin
gücünü en çok ortaya çıkaran türler, isterse başvu
rulan şairler lanetlenmiş (Baudelaire, Verlaine) ya
da çok incelmiş (Mallarme) şairler olmasın. Beri
yanda Dukas'nın müzik söyleminde sembolistçe dü-
şünmenin belirtileri var: Piyano Sonatı (1901)'nda,
"an müzik" eserlerinde bile bir karşıtlıklar duygusu-
nun, karanlıktan aydınlığı doğru bir gelişimin belir-
tilerini taşımakta, bu da, aydınlığın ve ussal kurulu-
şun biraz zorlukla elde edildiğini göstermektedir. Bu
aydınlık ve açıklık doğal değil, vanlması zorla elde
edilen değerler oluyor. Daha doğru bir anlatımla: O
güçlü açıklık Dukas'da kapalının, yan aydınlığın kö-
tü olarak yargı l anmasından sonra yavaş yavaş elde
edilen bir sonuçtur.
meyen öbür kadınlara duyduğu acıma ile onlara üs- açımıza pek uymuyor. Cockaygine, Londra sokakla-
tün gelecek ve bu acımayı da yenecektir. Böyle bir· nnın gürültüsünü temsil eden bu eser yanında in the
zaferden sonra, her zaman olduğu gibi, yatışmış fa. South sembolist sayılamaz; tam tersine, bunlardaki
kat üzgün olarak anlan bırakıp gidecektir. İşte, sev- modem düşünceler Elgar'ı yazın açısından bir Apol-
ginin bağladığı kişileri özgürlüğe kavuşturacak her linaire'e, müzik açısından Stravinsky'ye daha çok
türlü çabanın gereksizliğini ortaya koyuyor, Ariane yaklaştım. Çağdaş sanattaki bütün eğilimleri, biraz
sembolü. La Peri'de ise, koregrafik senfonik şiir ya- soluk bile olsa, özetleyen şaşırtıcı bir İngiliz besteci-
pısı içinde sembol, sevdiği · kadının, arzuladığı şeye sidir Elgar.
kavuşabilmesi için erkeğin kendi isteklerinden vaz-
geçmesidir. Bu yanperisel bir kişidir; büyüleme bu-
nun silahı, ölüm ise kurtuluşudur. Her iki eser de
açık biçimde sembolist yüklüdür. Bunlan dinlerken
Dukas'da üstü örtülmeye çalışılan bir sembolist nab-
zın atışını kolayca görürüz.
251
Müzik
anlatım taşır. Bütünde, biraz donuk olması yüzün- konusu olduğu zaman Falla' nın adı geçebilir. Beste-
den bile, Debussy-D'Annunzio'nun le Martyre de sa- ci çeşitli ulusal akımlar ile Sembolizm arasındaki
ini Sıibastienl ile bir akrabalık görebiliriz. bazı rastlantılara çok iyi bir örnek olabilir.
Diana M. Mc Veagh: Edward Elgar, Londres 1955 - Rolland-Manuel: Manuel de Falla, Paris 1930 - J ..Pahissa:
Percy M. Young: Elgar, Londres 1955. Vida y obras de Manuel de Falla, Bueııos - Ain,s 1947 - J.
Jaenisch: Manue/ de Falla ıınd die spanishe musik, 1952 -
K. Pahlen: Manııe/ de Falla uııd die Mıısik in Spanien,
FALLA Manuel de (Cadix 1876 - Alta Gracia, Ar- 1953.
jantin 1946). Falla bütün benliğiyle lspanya'ya ve ls-
panyol müzik geleneklerine (zarzuela, tonadilla,
cante flamenco, cante ıondo) bağlı gibi gözükür; ge- FAURE Gabriel (Pamiers, Ariege 1845 - Paris
ne de XX. yüzyılın başında Paris'te kalmış olması 1924). "Yanılmıyorsam, 1870 savaşını izleyen en
ona sembolist müzikçilerle, Sembolizmin .sorunlany- önemli estetik akım edebiyatta olduğu gibi plastik
la yakınlaşma olanağını sağlamıştır. Vida breve'nin sanatlarda da Natüralizmdir; bunun ardından (belki
orkestralamasını birliı«e gözden geçirdikleri Paul bir tepki olarak), yazınsal ve sanatsal bir akım oldu
Dukas onu yenilikçi çevrelere tanıtır. Falla bütün ya- ki müzik bundan kaçamadı ve felsefi, kuramsal ve
şamı boyunca Debussy, Ravel, Schmitt ve Dukas'ya müziksel açıdan kaynağını Wagner'den ve onun
hem bağlı hem hayran kaldı. Quaıro piezas espano- Parsifallnden aldı: işte bu yüzden Rose + Croix,
las (1908), Tre Melodias de Teofilo Gautier (1909) Preafaelizm, ve gizli güçlere inançlar ortaya çıktı.
gibi eserler ileri çevrelerin Falla üzerine yaptığı etki- Bütün bunları sonunda iki davranışa indirgemek
yi gösterir. olanak içindedir: Hareketsizlik ve çilecilik. Şimdi ya-
kalandığımız fırtına acaba bizi kendimize getirip
sağduyumuzu geri verecek mi: Düşüncede aydınlık,
biçimde katışıksızlık ve tutum, içtenlik, gösterişten
kaçmak." (Soleil du Midi'de 30 Nisan 1915 konuş
ması). Bu yukarda söyledikleriyle sembolist olayın
çok açık biçimde bir tanımlamasını Faure'nin yaptı
ğını ama bu akımın dışında durmaya çalıştığını gö-
rüyoruz. Faure, bir bakıma, pek yan tutmadan, siste-
matik bir çaba göstermeden sembolist olmuştur; bu
yüzden de bir Debussy'den ve kendi öğrencisi Ra-
vel'den ayrılır. Alçak gönüllülüğü yüzünden kendisi-
ne yaklaşılamayan bir kişilik olan, doktrinlere, mo-
dalara, sloganlara yanaşmayan Faure, her şeyden
önce kendine bağlı olmuş, komşusunun yaptığıyla il-
gilenmemiştir. Bunu yaparken de bestelemekle mo-
dülasyon yapmak arasında pek büyük bir aynın gö-
zetmeden gene de Sembolizmin temel çizgisi üzerin-
de kalmıştır: sese, tınıya ait değerlere tam saygı. Bu
yüzden Faure ile Schumann birbirlerine haklı olarak
yakın tutulur: Her ikisi de çok ince bir şiir anlayışı
göstermişlerdir ve bunu da hem ele aldıklan şiirler
Manud de Falla'nm PorıresL
de hem de bu şiirlerin müziklenmesinde yapmışlar
dır: Bunu da en ince uç noktasında "belirsizliğin be-
lirlilikle birleştiği noktada" göstermişlerdir. Fau-
re'nin müziği, denebilirse, her zaman "müzik" kal-
Bu etki, Noches en loj jardines de Espana (ispanya mıştır; en iyi şiirler üzerine dayanmakla birlikte hiç-
bahçelerinde geceler) ile kesinleşen deyişinin nasıl bir zaman bir program müziği olmamış, sembolist
biçim aldığını göstermektedir. Bu eserde, ezgisel, ar- dönemin biçim ve türlerine (şarkı, opera, sahne mü-
monik ve orkestra! dilinde, çok ünlü olmakla birlik- ziği, senfonik şiir) hağlı kalmıştır. Faure'nin eserleri-
te fazla lspanyol olan, El Amor brujo ile El Sombrero ni şöyle sıralayabiliriz: Piyano için parçalar: Beş Im-
de ıres picos'dan daha çok şiirsel düşünceye bağlı promptu, on bir Barcaro/le, on bir Nocturne, dört
kaldığını görüyoruz. Aslında oldukça zayıf bir neden Valse-Caprice, dokuz Prelüde, Tema ve Çeşitlemeler;
olmakla birlikte bu bakımdan sembolist akım söz piyano ve şan için şarkılar (bunlann analizlerini da-
252
Lekeu
kasında çok güçlü ve anlatım yüklü eserler bırakan
talihsiz Guillaume Lekeu." Gerçekten müziğe ve
bestelemeye tek başına başlayan, Beethoven'in dört-
lülerini yorulmak bilmeden okuyan Lekeu,
Franck'tan ancak yirmi kadar ders almıştı. Ezgi ara-
yışındaki incelik bile Lekeu'yü Sembolizmde bir gü-
zellik ve anlık ilkesi gören sanatçılar arasında sok-
maya yeter. Aslında Franck'ın öğretisi zaten kendi-
nin olacak olan bir yola onu daha sağlam biçimde
basmaya götürmüştü, o kadar. Lekeu'nün ne denli
tam bir şair, bir estet olduğu ve çok yönlü yaralısı
içinde tam ve bütün sanat eserini arayan eski bir dü-
şü gerçekleştirmeye çalıştığından kimse söz etmez.
253
Müzik
vermekte). Bu yüzden değil midir ki böylesine yete- dan herhalde çok rahatsız olmuş olmalı. Çünkü
nekli, böylesine gerçek bir sanatçıyı Mallarme, Gab- bunlar Pelleas\aki belirsiz anımsatmalann ve üstü
riel Seailles ve Wyzewa (Wyzewa onun Etude kapalı söylemelerin tam karşıtı. Gerçekten, eğer
symphonique'ıni çok methediyordu) gibi kimseler Sembolizm bir geriye çekilmenin, bir anksılığın, bir
onu toplantılanna kolaylıkla kabul etmişlerdi. Le- ses değerleri ve ölçülerde saygılılığın anlatımıysa,
keu sembolistlerin kullandıklan bütün türlerde aynı Mahler'in bu estetikle hiçbir ilgisi olmaması gerek.
başanyı göstermiştir: Oda müziği alanında üçlü, Ama işler bu denli basit değil. Rimbaud ve Mallar-
1890'da piyano-viyolonsel, piyano-keman, şarkı, me de birbirlerinden çok farklı gibi görünürler.
senfonik şiir ve opera. iki eserde yeteneklerini en
çok ortaya koyabilmiştir: ikinci Senfonik Etüd
( 1890), Keman-Piyano Sonatı (1892).
Senfonik Etüd'ün birinci parçası Hamlet adını ta-
şır ve şu alıntıyı sergiler: "Ölmek... Uyumak... Düş
görmek belki de ... Seni anımsamak... Senin canlı
buyruğun kafamın kitabının sayfalannı dolduracak."
Franck, birinci parçanın bitmiş halini görmüş ve Le-
keu'nün dediğine göre çok beğenmişti. ikinci bölüm
Ophelie adını taşıyor ve Goethe'nin il. Faust\ından
bir alıntıyla başlıyor: "Ebedi kadınlık bizi yukarlara
doğru çeker." En çok Wagnerci ya da Franckçı olan
bölüm birinci bölümdür; burada Parsifal ya da
Psyche'den yankılar görmekteyiz. ikinci bölümde,
armonide olduğu gibi ezgide de Lekeu'nün özgün
yaratıcı gücünün görüyoruz: Wagner sonrası deyiş
burada Debussy'yi anımsatan bir polifon ele alışla
içten içe aydınlanmaktadır.
Eugene Ysaye'ye ithaf edilmiş olan Keman-Piyano
Sonatı (1892), bir rapsodi, bir kendini tutma, biraz
özenli bir virtüözlük gösteriyle henüz genç bir mü-
zikçiyi belirtiyor ama, olağanüstü ezgisel zenginlik,
tutkulu bir anlatım, "dehaya yakın" bir müzikçiyi Gustav Mahler'ın Porrresı: Rodin
haber vermekte. inici bir sekizlinin arkasından üçle-
meli bir çıkıcı figür sonatın başlangıcını oluşturuyor;
birçok değişimlerden sonra sonuncu bölümün so- Aslında Mahler çok çeşitli girişimlerine, araştır
nunda ilk biçimde karşımıza çıkıyor. Dönüşlü biçim malanna karşın sembolistlerin dünyasına bazı ya-
hemen görülmekte. Franck'ın sonatından altı yıl kınlıklarla yaklaşabilir. Önceleri, edebiyat eleştirme
sonra Lekeu'nün sonatı müzikte yepyeni ve güzel, ni Hermann Bahr'ın kansı olan, Mahler'in müzikle-
değişik etki leri bize getirmekte. rini seslendiren şarkıcı Anna Mildenburg aracılığıyla
onu fung Wien çevresinde görüyoruz. Daha sonra,
ışık etkilerini çok önemseyen bir dekoratör olan AJf.
rcd Roller'le uzun süre sahneye koyuş bakımından
MAHLER Gustav (Kalischt, Moravya 1860 - Viyana işbirliği yaptığını görüyoruz. Örneğin, 21 Ekim
1911). Mahler, Debussy'nin tam çağdaşıdır. Müzik- 1898'de Freischütz'ün sahneye konmasında Kurtlar
teki Sembolizm açısından ikisini acaba karşılaştıra Boğazı sahnesinde hayalet ışıklarla gerçekleştirme
bilir miyiz? Buna pek olanak görülmüyor. Düşünce yönteminin o zamanki yeniliği ve örnekliği ile daha
lerinin zıtlığı bir öyküyle de ispat edilebilir: 1910 ni- sonra ekspresyonistler tarafından yeniden ele alındı
sanında Mahler İkinci Senfonisini yönetmek için Pa- ğını görmekteyiz. 1905'te bir Ren Altını ya da aynı
ris'e gelir. Büyük bir başan kazanır. Ama ikinci bö- yıldaki bir Don Giovanni temsili aynı etkileri kulla-
lümün ortasında Debussy, Dukas, Pieme kalkıp gi- nacaktır. Mahler kendi bakımından da çok bilgili,
derler. Ye böylece Schubert etkileri taşıyan bir "Is- en modem edebiyatı yakından tanıyan biri olarak
lav" müziğine karşı çıktıklannı anlatmak isterler. Viyana Operası'nın repertuvarına Salome'yi aldırt
Debussy, "antidiletante" olan, ikinci bölümdeki ezgi- mak için çok -ama boşuna- çalışmıştır. Bu müzikçi-
sel çocuksuluklardan, birinci allegrodaki geleneksel de Sembolizmin estetik değerlerinin bilinmediğini
geliştirme çabalanndan ve duygusallık patlamalann- görmüyoruz.
254
Ravel
· 255
Müzik
bu? 1917'de le Tombeau de Couperin, 1920'de la nın başındaki ithaf yazısı, davranışının. ve düşüncesi
Valse, 1925'te l'Enfant et les sorti/eges, 1929-31 'de nin belirtisi budur.
· iki konçerto, 1932'de Don Quichote a Dulcinee Ra- Bu yıllarda yarattığı müzik Satie'nin üzerindeki
vel 1937'de öldü. sembolist etkiyi biraz daha aydınlatabilir: Üç Prelu-
Ravel'in sanatında Sembolizmi belirtecek sadece des Fils des etoiles (1891), üç Sonneries de Rose +
birkaç dokunuştan da öteye bir şeyler var: Genellik- Croix (1892), Prelude de la Porte heroique du ciel;
le Ravel'in Piyano yapıdan için Debussy ve Chabri- bunlar en iyi örneklerdir. Bu son parçada duruk ve
er'nin etkileri, orkestra eserleri için Liszt'in etkisi, boş uygularla ilahiyi anımsatan bir uygulama ile Pu-
Ruslarla ortak olduğu şiirsel ve yan belirginler vis de Chavannes'ın soluk ve renksiz resimlerini
(Rimsky-Korsakov'un modeli üzerine Ravel'in She- anımsıyoruz. Bu müzik dekoratif olmaktan başka bir
herazade\ gibi) bütün bunlar, Ravel üzerindeki sem- amaç taşımıyor ve o çağın resimlerinde görülen iki
bolist etkiyi belirtirler. Şu ya da bu karşılaşmanın, sesli garip yaratıklan anımsatıyor. Debussy-
dostluklann ötesinde (örneğin bir Satie ile, 191 !'de D'Annunzio'nun Saint Sebastien'ı bu tür bir şiiri , bu
Chat Noir'da Sar Peladan'la arkadaşlık gibi) müzi- tür annmış bir mistisizmi akla getiriyor. 1897'den
ğin kendisinde de sembolist damga fazlasıyla var: 1915'e dek, alaycı parçalar artık ortadan kalkıyor;
lnce ve araştırmalı tınılar, genellikle modlara bağlı
olan, biraz abartılmış bir barok anlayışı, anlatımın
Mallarme'ye yakınlığı, sürekli basamak ve geçit no-
talan, hareketli baslar, iki elin birkaç sekizli aralıkla
ezgi çalması, eski makamlar, bütün bunlann yanın
da inanılmaz bir üslup duygusu, salı şiirin getirdikle-
rine yakın bir sıkılık ve üslup gözetimi; biraz kafa
ürünüdür bunlar, denmiştir her zaman ve bu nokta-
da Ravel biraz Valery'ye yakındır. Aslında bu yakış
tırma fena da değil. Her ikisi de Birinci Dünya Sava-
şı sırasında gelişen bir neo - sembolist akıma girer-
ler. Valery'nin la /eune Parque'ı Daphnis et
Chloe'nin akrabası sayılır.
Rolland-Manuel: Maurice Ravel, Paris 1948 · J. Bruyr:
Maurice Ravel, son lyrisme et /es sortileges, Paris 1949 - V.
Jankeleviıch: Ravel, Paris 1952 - R. Chalupı: Ravel au mi-
roir de ses /eıtres, Paris 1956 • H. Sıuckenschmidı: Maurice
Rave/, 1966.
256
Scriabine
Preludes flasques, Embryons desseches adlı eserlerde Schmiıı bir renkçidir. Fakat konusunun gerektirdiği
bunlan görüyoruz. Oysa bunlar bestecinin öbür renkleri arar ve kuşkusuz bu yüzden sembolist şair
eserlerinden çoğunlukla ayn tutulmuşlar, bu yolla lere, dilin bu virtüözlanna, yaklaşır. Bakırlar ve tah-
da onun gerçek eğilimlerini saklamışlardır. Gene de talar için de yazmış olsun (Selamik), orkestra için
1914'te Sporıs el Divertissemenıs adıyla yayımlanan yazmış olsun (le Palais hante, Mirages, /'entends dans
yirmi eskizde sanki açık havada bir dinlenme görü- le loinıain, Danse d'Abisag), ya da piyano için de
rüz ve Japon şiirinin Mallarme anlayışıyla uygulan- yazmış olsun (Reflets d'Allemagne), oda müziği top-
mış gerçek Hai-Kai'lerine rastlamış oluruz. Bu mü- luluktan için yazmış olsun besteci, sanatında büyük
ziklerde bir peyzajı ya da bir duyguyu anlatan şiirsel bir ustalık ve benzerini Dcbussy'de gördüğümüz tını
bir karakalem sentezinin beyitleşmesini görüyoruz. duygusu göstermektedir.
Belki bunu gözönüne alarak Satie'nin Sembolizmle
ilişkisi yoktur dememiz gerek. Gerçekten, Satie'nin
kendi deyişine göre, özellikle son döneminde sadece
bir dekor, bir "möble" müziği yapıyorum demesi as-
lında gereğinden fazla bir neden olarak ele alınmış
tır. Satie'de çok derinlere gömülmüş, çağın akımına
uymak için örtülmüş bir Sembolizm görmek, onun
konumuza ne denli yakın olduğunu anlamak daha
uygun olacaktır.
P.D. Templier: Erik Saıie, Paris 1931 - J. Cocıeau: Erik
Saıie, Liege 1957 - Rollo H. Myers, Londres 1968.
257
Müzik
Scriabine'den 1898 tarihli piyano için Reııerie, iki bir deyişle ileri, uç bir Wagnercilik demek olan sem-
senfoni (1900-1902), Senfonik şiirler: le Divin Poe- bolist estetiğin yankılarını görüyoruz. Örneğin Pro-
me (1904), le Poeme de /'extase, Promethee (Promet- methee'de Scriabine orkestrasına bir ışık klaV.)'esi ka-
heus) (1911) ve özellikle piyano için 1906 ile 1911 tıp çalgısal ve armonik değişimler boyunca renkleri
arasında dağılmı ş olağanüstü yedi piyano sonatını de yank ılamayı düşlüyordu. Böylece tam sembolist
sayabiliriz. çizgi üzerinde olduğunu gerçekten "kokular, renkler
ve sesler birbirine cevap veriyor" anlayışını düşledi
ğini görüyoruz.
258
Strauss
şarkısının başlıca metin yazarlan olarak görülüyor. 67 ve 69 Liederleriyle ve senfonik şiiri çok tutmasıy
Sonunda Viyana'da Strauss ile Hofmannsthal'ın iş la. Bu bestecide Debussy'de gördüğümüz gibi dev-
birliği de anlamlıdır: Bu şairin Elektra'st nevrozlu rimci bir müzik yazısı bulma olanağımız da yok. Is-
yanıyla "dekadantizm" psikolojisinin esinlediği ka- terse hem moda! hem politinal müzik yazabilir (Kra-
dın kahramanlar içine girer. Böylece hem kendi be- ınerspiege/ln dördüncü lied'i 1918, ya da Sa/ome'de-
ğenisi hem de yazınsal ilişkileriyle Strauss sembolist ki Yahudiler beşlisi) ama hiçbir zaman şu ya da bu
ncbulayı oluşturan eğilimlerden pek çoğuna yakın estetiğe yaklaşmayı ya da karşı olmayı düşünmemiş
olmuştur. tir. Strauss her şeyden önce kendisine bağlıdır. Onu
Acaba müziğinde de böyle mi? Daha önce Salo- Sembolizmle ilişkili olarak tanımlayabileceğimiz gi-
ıne'nin, müzikteki Sembolizm alanında başeserlerin bi, Schönberg'le, Stravinsky ile, Debussy ile, ya da
den birisi olarak karşımıza çıkllğını söylemiştir. Wagner'le olan ilişkisi ile de tanımlayabiliriz. Hangi
llu operayı gözönüne almazsak salı tekniği açısın yollarla? Her şeyden önce opera hakkındaki düşün
dan Strauss'un dilinin bize pek bir şeyler vermediği celeri, geleneksel perde ve sahne konulannı irdele-
ni görüyoruz: Strauss'a özgü bir armoni, bir konıra mesiyle: Kısa, bir akışta çıkan operalar yeğlediğini
PUQl yoktur. Strauss'un da şu ya da bu döneminde görüyoruz: Feursnoı. Salome. Elektra, Ariane, inter-
giriş bölümümüzde açıkladığımız gibi sembolist dile mezzo, Friedenstag, Daphne, Capriccio. Bunlar bir
yaklaştığı bir dönemi de yoktur. Ya da şöyle diyelim: opera yazma konusundaki kuşkulannı da dile geti-
Strauss Sembolizme değişik zamanlarda ve ancak rirler (Ariane, Capriccio). Bu, aşağı yukan Mallar-
bazı eserleriyle yaklaşmıştır. Örnekse, 1919'daki op. me'nin Un Coup de dessinde ortaya koyduğu bir UÇ·
259
Müzik
deney, Valery'nin "salt teknik" anlayışı ile koşut sayı te akım ı da gerçekleştirmiştir: Bu bir yanda De-
lamaz mı? Sonra, eski melodram anlayışını dirilt- bussy'nin bir yanda Verlaine'in çizmiş olduğu çizgi-
mek için garip girişimleri olmuştur: Enoch Arden nin bir başka paralelidir; belli bir tutuma, dahası,
(1897), Das Schloss am Meere ( 1898). Bu denemeler belli bir kapalılığa, romantik söz ve ses bolluğunun
Strauss'ta sözün ve müziğin, sözcüğün ve sesin ken- karşısına çıkarak varılması sembolist estetiğin en sü-
di alanlanndaki sınırlannı ve güçlerini düşündüğü rekli ve en kuşku götürmez ürünlerinden biridir.
nü gösteriyor. Aynı şeyi Schönberg'in Sprechgesang Aslında Strauss herhangi bir okula sokulamaya-
denemelerinde ya da Mallarme'nin "asıl sözcük", cak denli büyüktür. Gene de yaraıılannın bazı gö-
"dil sözcüğü" arasındaki farkı gözetmesinde görüyo- rüntülerini değişik çağlar değişik biçimde ele alacak
ruz. Bunlar bu dönemin belirtisidir. "Salt müzik" ve açıklayacaktır.
(Viyana okulunda) ya da "salt şiir" (Abbe Bremond
'W. Schuh: Über Opern vem Richard Sırauss, 194 7 · K.
çevresinde) bu düşüncelerin mantıksal ve kronolojik Pfisıer: Richard Sırauss, 1949 - Claude Rosıand : Richard
bir sonucu olmasına şaşmamak gerek. Strauss bun- Strauss, Paris 1949 - D. Erhardt: Richard Sırcıuss, 1953 -
lardan başka senfonik orkestranın giderek küçültül- F. Trenncr: Richard Sıraııss, Dokumenıe Seines Leben
mesi ve oda orkestrasının ortaya çıkması gibi bir çif- und Schaffeııs, 1954.
260
Sembolist Çağ
Bir sembolist çağdan söz edil~bilir mi? insanların Sembolizmi aslında yazınsal ve Fransız bir hareket
olarak görmeye alışkın oldukları Fransa'da bu görüş çoğu zaman kabul görmemiştir. Bu bakış açısına
göre, sembolist hareket bir çağ olamayacak kadar kısa sürmüştür. Ama, kendimizi, Fransız sembolist
şairlerinin en parlak dönemi olan 1885-1895 yıllarıyla sınırlandırmak yerine, uluslararası düzeyde,
bütün yüzyıl sonunu toptan ele almak ve hatta, Doğu Avrupa için, 191 Oyılına kadar uzanmak gerek-
mez mi? Giderek, uygarlık olaylarını, gelenekleri ve toplumsal dayanağı, salt estetik öğretilerin ötesin-
de dikkate alan eleştiriciler, Sembolizmi, Baudelaire'in mirasıyla başlayıp, Yeni Üsliip'un (Art nou-
veau) zaferiyle sonuçlanacak olan karşı-natüralist saldırılar sayesinde 1880'e doğru rahatça gelişen
idealist tepki hareketinin içine sokuyorlar.
Bu sırada, Avrupa'nın birçok ülkesini etkisine alan bir alışkanlıklar, beğeniler, modalar değişimine
tanıklık ediyoruz. Bu evrimi anımsayan Victor-Emile Michelet, 1933 yılında, aralarındaki farklılıklara
karşın, kuşağının bütün gençlerine aynı özlemleri mal etmeye çekinmemektedir: "O sırada, bayağı bir
materyalist görüşü savunan bilime, pis kokulu bir edebiyat ve sanata, zorba bir varsılerkine (zenginler
yönetimi) karşı gözüpek ve şiddetli bir isyan vardı. Kimileri çoktan unutulmuş gizli bir bilimi incele-
meye koyulmuştu: Epeyce abartılı bir şeki lde sırtlarına gizlici yaftası yapıştırıldı. Kimileri uzaktan -bel-
ki de çok uzaktan- simgeler dünyasını görüyorlardı; bunlara Sembolistler adı takıldı. Kimileri de birey-
sel gelişmeyi göklere çıkartıyorlardı: Anarşistlerdi bunlar. Hepsi birbirine yakınlık duyuyordu. Resmi
öğretilere karşı ittifak halindeydiler."
bir metafizik ve mistik yeniliğin ön belirtilerinden başka bir şey olmadıktan anlaşıldı. lngiliz önra-
faelçiler tarafından başlatılan ve kimi zaman Romantizmin son atılımlan olarak yorumlanan, bu
zamanın toplumsal gerçeğinden kaçış, Avrupa'yı kısa zamanda istila ettikten sonra Amerika ve Ja-
ponya'ya yöneldi.
Bu sonuç, sorunların yinelemesinden başka bir şey değildi, çünkü Fransa'da bile, sembolist po-
tada, birçok yabancı etki birbirine karışmıştı. 1905 yılında patlak veren milliyetçilik dalgasına iliş
kin olarak ve haklı bir şekilde, Fransız sembolistlerin kozmopolit düşünceli olduktan söylenmişti.
Aralannda ya da çevrelerindeki yazarlarının bazıları yabancı kökenliydi (Stuart Merrill, Edouard
Rod, Francis Viele-Griffın, Teodor de Wyzewa); o zamana kadar hemen hemen hiç tanınmayan
Rus ve İskandinav yazarların Fransız halkına tanıtılmasına katkıda bulunmuşlardı.
Gustave Kahn, bu konuda, sembolist dostlarının okuduğu kitaplara ve sanat beğenilerine iliş
kin bir fikir veriyor bize: "Goethe, Hoffmann ve öteki Almanlar'ı tanıyorlardı. Büyük ölçüde
Poe'nun etkisinde kaldılar, mistik yazarları, primitif ressamları tanıdılar. Walter Crane, Bume-Jo-
nes ve öteki önrafaelci ressam ve şairleri biliyorlardı. Fransız Romantizmi'nde, Hugo'nun etkisinin
dışında güzel örnekler buldular; az ya da çok an lasınlar, kendilerini alabildiğine ilgilendiren Wag-
ner'in destansı ve sembolik müziğinin büyük ölçüde etkisinde kaldılar. Bugünkü hareketin yaratı
cısı işte bu etkiler ve ideal kitaplığı oluşturan da eski yapıtlar toplamıdır."
262
Seçkin Aydın için Bir Sanat
263
Sembolist Çağ
264
Wagner'in Lehinde ve Aleyhinde
Brahm'la Almanya'ya, Constantin Stanislavski ile Rusya'ya ve bunların yanısıra İngiltere ve İskan
dinav ülkelerine yayıldığı görüldü. Hemen hemen her yerde bir özgür tiyatro (le theatre libre) ya
da bir benzeri açıldı.
Yalnızca eğlendirmeyi amaçlayan tiyatro etkinliklerini göz önünde bulunduran Antoine ve art-
çıları sahne çalışmalarında bir değişim gerektiği kanısındaydılar. Onlara göre tiyatro yapmak ethik
zorunlulukları da içermekteydi. Bununla birlikte, natüralist eğilimleri onları tiyatroda belli bir
toplumsal içeriğe öncelik vermeye yönlendirmedi yalnızca, aynı zamanda, aşağı yukarı, düş ve im-
gelemi bastırmaya yöneldiler; öte yandan, "ortam"ı gerçekliğine uygun bir biçimde yeniden kur-
mak da istiyorlardı. Artık sahnede gerçeğin kopyası olan eşyalar, aksesuarlar, ışık, arka fonlar var-
dı.
1890-191 O yılları arasında, bu natüralist temsiller aydın gençliği doyurmuyordu artık. Öğrenci
ler kendilerini ustalarına bağlayan bağlan kopardılar: Fransa'da Lugne-Poe, Antoine'dan, Rus-
ya'da Meyerhold, Stanislavski'den, Almanya'da Reinhardt, Brahm'dan ayrıldılar. Bütün Avrupa,
Natüralizmin soruşturmasına başladı. İki tiyatro adamı, değişik yollardan da olsa bu tepkinin söz-
cüsü ve kuramcısı oldular: İsviçreli Appia ve İngiliz Craig. imgeleme layık olduğu yer verilmek is-
teniyordu. Gerçeklik yaratmak için, sanatların dayandığı yöntemleri gizlemek yerine, bunların
doğrulanması ve vurgulanması gerektiği düşünülüyordu; böylece bunlar, seyircinin Düş yolculuğu
için tramplen olacaklardı. Maddi dünyanın egemenliğine karşı, İdeal'de inan birliği isteniyordu.
Sembolistler Wagner'e karşı gerçek bir hayranlık duyuyorlardı. Bu tutkuya Wagnercilik (Wagne-
rizm) adı verildi; hatta bu hayranlardan biri olan Edouard Dujardin, 1885 şubatında, yayınını üç
yıl sürdürecek olan la Revue wagnerienmJi kurdu. Bu, müziğe yakınlaşma konusunda, sembolist
tiyatronun Wagnerci dramdan sağladığı yararın ve özellikle temel ögesi olan sanatların bireşimi
anlayışının tanımlanması gerekiyor.
1861 yılında, yani sembolist hareket başlamadan Wagner'i keşfetmiş olan Baudelaire için, bu
sanatların bireşimi anlayışı, şiir ile müziğin dayanışması anlamındadır; etkinlik sağlamak için bir-
birlerinin desteğine gereksinimleri vardır. Edouard Schure'nin 1875 yılında yayınlanan Drame
musicafinde desteklediği yorumdur bu; ancak, Schure, Antik Yunan'ın üç esin perisinin birliğini
yeniden yaratmak için şiir ve müziğe dansı da katmaktadır.
265
Sembolist Çağ
Mallarme'nin ortaya attığı kısıtlamalardan şu belirgin yönelimler çıkmıştır: Düşe engel oluşturma
ması için dekorun yalınlaşması; amaç, geleneksel tiyatronun kalabalık örgütünün yerini söz'ün tu-
tacağı bir monologa ulaşmak olduğu için, daha çok bir "okuyan" (yorumcu) durumuna indirgene-
cek olan oyuncuya daha az yer verilmesi. Lucien Muhfeld'in la Revue d 'arı dramatique'in mayıs
1891 sayısında yayınlanan bir yazısının belirttiği gibi, bu anlayışlar geniş ölçüde yaygınlık kazan-
mıştı. Muhfeld, Mallarme'yle ilgili olarak şunları yazmaktadır: "Sanatsal kaygıdan yoksun olduğu
ve, kişiliklerin çok belirginleşmesi, sahnelemenin aşın gerçekçiliği nedeniyle, estetik haz için ge-
rekli olan düşsel açılımları engellediği için çağdaş tiyatroyu eleştirmektedir."
Paul Fort'a gelince: Kasım 1890'da Sanat Tiyatrosu'nu (le theatre d'Art) kuran Fort, Mallar-
me'nin düşüncesini paylaşmakta ve tiyatronun söz olduğuna, dekora gerek bulunmadığına inan-
maktadır: "Tiyatro, sözdür", "dekor yoktur": Pierre Quillard'ın la Fille aux mains coupees adlı oyu-
nunu sahneye koyuş yöntemi, yeni kuramların önemini göstermektedir: İkona figürleri ve Köln
okulu primitif ressamları tarzında, dua eden naif melekleri canlandıran, Paul Serusier imzalı bir
resim fonu önünde, kişiler bir gaz perdesinin arkasında görkemli bir ağırlıkta manzum diyalogla-
rını sürdürürlerken, ön sahnenin bir köşesinde yer alan bir yorumcu, olayı, kişilerin davranışlarını
ve mekan değişimlerini açıklamaktadır.
Sahneye koyuşun özeti şöyle: "Söz'ün büyüleyici gücüne dayanarak, hiçbir yanlışlık payının so-
yutlamayı bozamayacağı bütünsel bir düş elde etmeyi tasarlayarak, dekoru çağrıştırmak ve onu se-
yircinin zihninde canlandırmak için söze bel bağlandı."
Böylece tiyatro dekoru hemen hemen ortadan kalktı, onunla ilgili bir çağrışım sağlamak için
şematik bir taslakla yetinildi. Sembolistlerin sahneleme sanatında gerçekleştirdikleri ilk devrim
budur. Antoine'a ve onun gerçek su fıskiyeleriyle, kanayan yaralarıyla tam anlamıyla gerçek de-
korlar yaratmak tutkusuna çatan Pierre Quillard, insan sesine ters düşen bütün olanakların müm-
kün olduğu ölçüde sahneden kovulmasını istemektedir: "Oyuna uygun düşen renk ve çizgi ben-
zerlikleriyle düşü tamamlayan katkısız ve süslemeci bir yapıntı olmalıdır dekor. Çoğunlukla, za-
266
Yalın Bir Dekor
man ve mekanın sonsuz çoğulluğu izlenimini vermek için, bir fon ve birkaç hareketli kumaş par-
çası yeterlidir. Seyirci, kötü bir kulisteri gelen gürültü ve uyumsuz bir aksesuar yüzünden oyunun
akışından uzaklaşmayacak, kendini tamamen şairin istencine teslim edecek, iç dünyasının elverdi-
ği ölçüde, korkunç ve sevimli kişilikleri ve kendinden başka kimsenin giremeyeceği düşler ülkesini
görecektir; tiyatro, olması gereken -bir düş bahanesi- olacaktır."
Lugne-Poe'nun 1893 yılında sahneye koyduğu Maeterlinck'in Pelleas ve Me/isande oyununda
bu kurallar uygulanmıştı. Oyunun akışı için gereksiz olduklanndan eşya ve aksesuara yer verilme-
mişti. Sahne düzenlemesinin bütün aynntılan genel havaya uyacak şekilde hesaplanmıştı. Oyun-
cular da, bir müzik bestesindeki genel uyumda olduğu gibi, bütünlüğe uygun düşecek biçimde gi-
yinmişlerdi. Bir dip perdesi, çok karanlık bir parkla bir ormanı temsil ediyor, oyunun akışına göre
dip perdesinin üzerine uygun ışıklar yansıtılıyordu.
Dix-Neuvieme siec/e (On Dokuzuncu Yüzyıl) adlı dergi 17 Mayıs 1893 tarihli sayısında oyunun
başarısını irdelemektedir: "Kostümler, bu düş ortamına ve düşsel kişilere uygundur. Ölü renkler
kullanılmış ve eski efsane kişilerinin giysileri örnek alınmış. Mutlu, her şeyi çabucak unutmasıyla
acımasız ve istemeyerek yaptığı kötülüklere gülen gençliği temsil eden Melisande beyaz giyinmiş
tek kişidir. Öteki kişiler solgun renkli giysiler giyiyorlar. Son perdedeki Golaud'nun Pelleas'ı öl-
dürdüğü sahnede, parlayan kılıcın parlak ve katı imgesinin iyice belirginleşmesi için, kostümler ve
dekor koyu renkli olarak tasarlanmış."
Sembolistlerin sahneye koyuşl a ilgili görüşleri, yüzyıl başında Avrupa'da ortaya çıkan reform
hareketlerini muştulamaktadır. İsviçre'de Appia'nın, lngiltere'de Gordon Craig'in ve Granville
Barker'in, Rusya'da Meyerhold'un, Avusturya ve Almanya'da Max Reinhardt'ın, lspanya'da Adria
Gual'ın başlattıkları harekettir bu. Hepsi birbirinden farklıdır, ama hepsinin ortak bir amacı, Sem-
bolizm'e yol açan bir idealleri vardır: Anti-Natüralizm. 1913 yılında Jacque Copeau'ya Vieux-Co-
lombier Tiyatrosu'nu kurduran türden reformcu istençleri, sembolist çevrelere egemen olan dü-
şüncelerden beslenmektedir.
Gaston Baty ve Rene Chavance, la Vie de /'art thecıtral adlı yapıtta, 1932 yılında, bütün mo-
dern sahneleme anlayışlarının Sembolizmden kaynaklanmış olduğu.nu yazmakta kararsız davran-
mamaktadırlar: "Kostümlerin renklerinin dekorun renkleriyle uyumlu olmasını öngören görsel
gerçek, uzun süredir değeri anlaşılmamış olan ama bununla birlikte gün gibi ortada olan gerçek
yeniden gündeme gelmişti. Daha özel bağlamda, sahneleme tekniği açısından, aynntılan ve süsle-
meci ustalıklan çoğaltmak yerine, geniş açıklamalarla oı;tam yaratmanın yeterli olacağı düşünül
müştü; yalın bir dekorun, inceden inceye düşünülmüş dozu atmosfer yaratan renkli bir armoninin,
oyunun algılanmasındaki payları hesaplanmıştı."
Sembolizm, yazarların, ressamların ve tiyatro adam larının başvurdukları bir tutarlı bir sistem-
den çok bir anlayıştır. Peki aslında neyin nesidir? Temelde, nesnel karşısında öznele öncelik tanı
maktan ibarettir. Bu nedenle, sembolist hareket, Altnan ve İngiliz romantizmlerinin bir dip sü~gü-
nü (piçi) olarak tanımlanmıştır kimi zaman. Charles Morice, 1889 yılında yayınlanan la Litterature
a
de tout /'heure adlı yapıtında (1889), Novalis'i anımsatan bir yöntem çizgisini tanımlamaktadır:
"Nesnelerin dış görünüşü, sanatçının yorumlamakla görevli olduğu bir simgeden başka bir şey de-
ğildir. Nesnelerin gerçeklikleri yalnızca simgededir, onların ancak bir tek iç gerçeklikleri vardır."
Sembolist yazarlara ilişkin düşüncesi sorulan Remy de Gourmont, Jules Huret'nin ünlü Enque-
te sur /'evolution litteraire'ine (Edebiyatın Evrimi Üzerine Soruşturma) verdiği yanıtta aşağı yukarı
aynı doğrultuda konuşmaktadır: "Bu yeni edebiyata İdealizm adı verilecek olsaydı, daha iyi, hatta
tam olarak anlardım. İdealizm, dış dünyayı kesinlikle reddetmeksizin, onu, biçimine ve gerçek ya-
şamına ancak insanın beyninde ulaşan, hemen hemen biçimsiz bir madde olarak kabul eden felse-
fedir; duygu, beyinde, düşünme eylemi sırasında esrarengiz işlemlerden geçtikten sonra yoğunlaşır
267
Sembolist Çağ
ya da çoğalır, incelir ya da güçlenir ve özneye bağımlı olarak gerçek bir varlık kazanır. Böylece,
demek ki, bizi çevreleyen her şey, bizim dışımızda bulunan her şey, ancak biz var olduğumuz için
vardır. Öyleyse, ne kadar düşünen beyin varsa, o kadar değişik sanat vardır."
Öyleyse nedir bir sembolist? Sembolist, gerçekliği olduğu gibi tekrar üreten bir yazar ya da sa-
natçı değil, ama ona kendi iç dünyasına göre bir anlam veren bir yazar ya da sanatçıdır. Saint-Pol
Roux'nun dediği gibi, bir yasalar zinciri değildir Sembolizm, o, "öteki ucu Natüralizm olan sopa-
nın öteki ucudur" yalnızca. Roux, ironiyle şöyle bir saptamada bulunmaktadır: "Natüralizmin dış
görünüm tuzları, ruhları metafizik tuzlara zorlamaktadır, tıpkı Ortaçağ diyalektiğinin son dikenle-
rinin mistik güllere doğru eğilmesi gibi."
Bundan, nesnel gerçekliği canlandırmakla ilgili her türlü girişimi reddeden Sembolizmin, can-
landırma araçlarının tartışma konusu edilmesini de kendi varlığında taşıdığı sonucu çıkmaktadır.
Sembolizm, insanın, dünyanın karşısında tek başına olduğu kaynaklara dönüşü önermekte ve,
kendi hesabına, bir imler dizgesini yeniden bulgulamaktadır. Bu davranış, kapalılığa (l'hermetis-
me) varıncaya kadar bir yığın aşırılıklara yol açtı. Her ne olursa olsun, edebiyatta, bütün alışılmış
kavramlar altüst oldu: Bir sözcüğün sesi anlamına yeğ tutuldu, geleneksel koşuklama kırıldı, şiir
artık düz~azı olarak yazılır oldu, ve romanın dili de şiirselleşti. Bir şeyi doğrudan söylemek yerine
onu sezin/etmek, aslında kurulu (yerleşik) dillerin bir olumsuzlamasını da içermektedir. Yirminci
yüzyıl akımlarına yol açan temel bir yeniliktir bu.
268
Aurier
ADAM Paul (Paris 1862 - Paris 1920). Bir sanayici- list akıma katılmadı
ama Avrupa'da Sembolizme el-
ler ve subaylar ailesinden. Orta öğrenimini Paris'tc verişli düşün sel
ortam döneminde onun kuramlannı
iV. Henri Lisesi'nde tamamladıktan sonra kalemiyle hazırladı. Onun ilkeleri, tiyatro alanında, bütün
yaşamayı denedi. ili. Napoleon döneminde posta sembolist sa natçılarda olduğu gibi, natüralist anla-
müdürü olan babası 1870 Paris kuşatması sırasında yışlann ve daha genel olarak da gerçekçi anlayışla
bir hastalığa yakalanıp öldüğünde, Paul Adam he- nn karşısında yer alır. Bu ilkeler, özellikle, Dresden
nüz sekiz yaşındaydı. 1884 yılında, çok genç yaşta yakınlarındaki Hellerau'da Jaques-Dalcroze Enstitü-
yazın çevresine girmeye karar verdi. Bir süre la Re- sü'nde uygulanma olanağı buldular. 1913 yılında
vue independante'a katkıda bulunduktan sonra, ilk /'Annonce faile ıi Marie'nin sahnelenmesi sırasında,
romanı Chair molle'ü bir Belçikalı yayıncıda yayınla Jaques-Dalcroze dekorda gerçekçiliği reddetti ve
dı. Kitap skandala neden olup ahlaksızlıkla suçlan- düşsel bir mekan oluşturmak için ışıklı yansıtm'adan
dı. Paul Adam ağır para cezasına ve ertelemeli ola- yararlandı.
rak on beş gün hapse mahkum edildi. Daha sonra
Natüralizmden Sembolizme geçti; bazı dergilere kat-
AURIER Georges-Alben (Chateauroux 1865 - Paris
kıda bulunup bazı sembolist dergilerin kurucusu ol-
1892). Alfred Vallette'in çevresinde yer alarak Mer-
du (Paul Ajalbert'le le Carcan\ kurdu; le Symboliste,
cure de France\n kuruculanndan biri oldu. Başka
la Vogue). 1886 yılında, Jean Moreas'la birlikte iki dergilerle de ilişki kurup özellikle şiir yayınladı. Ör-
imgelem kitabı (le The chez Miranda ve /es Demoi-
neğin Decadent ve la Plume dergileriyle. Hayattay-
sel/es Gouberl) ve içtenci esinli bir roman (Soi) ya- ken bir şiir kitabı ve bir roman (Vieux, Savine edite-
yınladı. 1888 yılında, Etre adlı romanı sembolist ya-
ur) yayınlandı. Ölümünden sonra yayınlanan (1893)
zar saygınlığını ve niteliğini pekiştirdi. General Bou-
yapıtlanna Remy de Gourmont önsöz yazdı (Mercu-
langer'nin yandaşı olarak politikaya atıldıktan son-
re de France, editeur). Küçük bir cilt tutan bu yayı n
ra, kısa zamanda tekrar yazına dönüp birkaç yıl
da, şiirler, öyküler, aralannda Ailleurs adlı bir ro-
içinde yirmi cilt kitap yazdı. Bu kitaptan, deneme-
man olmak üzere yayınlanmamış metinler ve maka-
den gezi notlarına, öyküden romana daha başkalan lelerinin özel bir önemi vardır. Aurier, özgünlükleri-
izledi. Savaş sırasında, yaşlı olmasına karşın, yurtse- ni çok erken farkettiği Van Gogh ve Gauguin'in
ver harekete katıldı; birlikleri cephede izlerken Li-
hayranlanndandı. Sık sık yazılmasına karşın, le Mer-
gue inte/lectuelle de fraternite latinei (Latin Kardeşli cure de France, la Revue independanıe, le Modemiste
ği Aydın Birliği) kurdu.-
gibi dergilerde yayınlanan ve sembolistlerin resim
Yazmaya başladığı sırada egemen durumda bulu-
alanında önemsedikleri değerleri dile getiren dağı
nan natüralist akıma katıldıktan sonra sembolist ha-
nık makalelerin dışında, sembolist resim üzerine bir
·reketin yanında yer alan Paul Adam, daha sonra si-
kitap bırakmadı . Ona göre Van Gogh ve Gauguin,
yasal bakımdan gelenekçi ve milliyetçi görüşleri sa-
Sembolizmin öncüleridirler. Bu iki ressamın dışında
vunan bir düşünce yazınına yöneldi. Aşağı yukan
Eugene Carriere, Henry de Groux, J.F.Henner üze-
Maurice Barres'in izinden giderek sosyalizan eğilim .rinde durmakta ve daha sonra sembolist saydığı res-
lerden tutucu bir yurtseverliğe geçtiği için, son ya-
samlardan (Puvis de Chavannes, Gustave Moreau,
zınsal konumu siyasal evrimine denk düşmektedir.
Odilon Redon, Serusier, Vuillard, Willumsen) söz
etmektedir.
APPIA Adolpbe (Cenevre 1862 - Nyon 1928). Gor- Gauguin üzerine yazdığı bir yazıda (Mercure de
don Craig'le birlikte en büyük sahneleme reformcu- France, mart 1891), la Luııe de /acob avec l'ange
lan arasında yer almaktadır. Wagnerci operadan (la (Yakub'un Melekle Savaşımı) adlı tabloyu betimle-
Mise en scene du drame wagnerien, 1895) yola çıkıp dikten sonra, resim sanatına ilişkin bir kuram geliş
tiyatro gösterisinin tümüne ilişkin kuramlara ulaştı. tirmektedir. Bu kurama göre, canlandınlan nesneler,
Sahneye koymayı, her şeyden önce, bir müziği me- "kendilerinde daha başka bir değer bulunmayan im-
kan alanına aktarmak olarak kabul eder. Sahne, su- ler ve sözlerden başka bir şey değildirler". "Seyirci-
nulan dramın özünü dile getirmeye hizmet eden me- nin üzerinde bizzat doğanın yaptığı etkinin benzeri
kanın simgesel olarak düzenlenmesi amacıyla plan- bir etki yapabilecek bütün aldatıcı izlenimler"i red-
lar ve hacimler olarak tasarlanmıştı . Mekanın biçim- deer ve "ideist" (düşünceci, ideacı) adını verdiği bir
lenmesinde ışığın temel bir görevi vardır. Atmosferin telkin ya da simge sanatını salık vermektedir. ldeist
ve hacimlerin çağnşımına ve resimli dek'or fonlan- sanat, dile getirilecek bir düşüncenin gereklerine bo-
nın değiştirilmesine olanak sağlar. Öte yandan, kişi yun eğmelidir: "Buna göre, ideist bir ressamın kesin
lerin kendi aralanndaki ilişkileri simgesel olarak be- görevi, nesnel dünyada düzenli olarak bulunan bir-
lirler. Appia, kesinlikle belirtmek gerekirse, sembo- çok öge arasında mantıklı bir seçim yapmak; yapı-
269
Sembolist Çağ
270
Bourgeı
BERNHARDT Sarah (Paris 1844 - Patis 1923). Asıl sanın, cinsiyetsiz üstün varlığın, saf meleğin görün-
adı Henriette Rosine Bcmard'dır. Konservatuvar öğ tüsünü canlandırarak, yarattığı travestileıinin o bek-
reniminden sonra, 1862 yılında, Comedie-Françai- lenmedik ve şaşırtıcı inceliğiyle buluılann ve khi-
se'e oyuncu olarak girdi. Daha sonra bu tiyatrodan mairaların süvarilerini büyüleyecektir. Bu sayede de,
aynlıp Odeon Tiyaırosu 'na geçti ve burada François eşsiz ve değerli bir şairin, incelikler yargıcının, yeni
Coppee'nin le Passant (1869) adlı oyununda oynadı. Petronius'un, yeni estetiğin savunuculanndan biri-
Tekrar Comedie-Française'e dönünce klasik oyun- nin, yani Huysmans'nın Des Esseintes'ine model
larla (Racine'in Phedre'ı, Vicıor Hugo'un Hernani ve olan Kont Robert de Montesquiou'nun saygısını ka-
/?uy Blasl) üne kavuştu. 1915 yılında bir ayağı kesil- zanacaktır."
di, ama tahta bir ayakla mesleğini sürdürdü. Oyun-
culuğuna tanık olanlann belleğinde, sesi son derece
BOURGET Paul (Amiens 1852-Paris 1935). Yayın
müzikal bir sesi olan ve bu gücüyle her şeyi şiirsel ladığıilk şiirlerinde Musset ve Baudelaire'in etkileri
leştiren bir oyuncu olarak kaldı. Şiir okuyucusu
görülür. Daha sonra birçok makale ve el eştirel ince-
(söyleyicisi) olarak sembolist kuşağın hayranlığını lemeler yazdı. Bu yazılar 1883 yılında Essais de
kazandı. 1880 - 1910 yıllan arasında, otuz yıl bo-
yunca, bu kuşağın gözünde Modern Kadın'ın simge-
si oldu. Yüzyıl sonu imgelem dünyasında Hünsa
kimliğini temsil etti ve Esin Perisi oldu. Emest Ray-
naud, 1870-1890 arasını konu alan la Melee symbo-
/iste adlı kitabında (La Renaissance du Livre, Patis
1920) Sarah Bemhardı'ın Sembolizmin evrimine
yaptığı etki üzerinde önemle durur: "imge olarak,
Baudelaire'in la Madone\ına ve Mallarme'nin /'He-
rodiade\na benzer. Saltık ve çok renkli, dört bir yan-
da açan, zambaklar, kartallar, ay ışıklan, sfenksler
ve santorlarla dolu şiirlerin canlı sureti gibidir. Hün-
271
Sembolist Çağ
Genel olarak, yüzyıl sonu psikolojik romanın, içe- DUNCAN lsadora (San Francisco 1878-Nice 1927).
bakış romanının ve tezli romanın temsilcisi olarak · Bu lrlanda asıllı Amerikalı, ilkin klasik dans eğitiml
kabul edilir. Tam olarak bir sembolist sayılması ola- gördü, daha sonra geleneksel tekniklere şiddetle
naksızdır. Ama, makaleleri ve denemeleriyle, 1880- karşı çıktı ve dansçının vücudunu o zamana kadar
1890 yıllan kuşağında tam olarak belirginleşmeyen kapalı olduğu bütün kurallardan kurtarmaya girişti.
temalan yaygınlaştırdı. Michel Mansuy'a göre (Un Loie Fuller'le dost olup 1902 yılında onunla birlikte
moderne: Paul Bourget, Les Belles-Lettres edit, Paris Almanya'ya gitti. Her ikisi de temsil edilen kişiliğin
1960), yüzyıl sonu aydınlar ve üniversite öğrencileri bütün yapaylıklardan uzak bir şekilde ve bütün de-
kuşağının anlamlı bir portresini çizmiştir: "Yapıtlan rinlikleriyle kendini dile getirmesini istiyorlardı. Ne
(ve özellikle Denemeleri), 1884 yılı dolaylannda bir bale patiği, ne dekor, ama çoğunlukla açık havada
dekadan hareketin doğmasına özellikle katkıda bu- ve yalınayak bir dans.
lunmuştur."
272
Forr
273
Sembolist Çağ
Ama Paul Fort'un bu tür sııhnelediği en önemli üzerine yansıtılan elektrik ışıklarıyla bir ortam yara-
oyun Maeterlinck'in /'lntruse'ü (Çağrısız Konuk) idi, tılıyordu. Seyirci düşe, kendi zihinsel dekorunu kur-
mayıs ayında sahnelenen oyunun başrolünü Lugne- maya davet ediliyordu. Çıplak bir sahne üzerinde,
Poe üstlenmişti. Eleştirmen Henry Bauer şöyle yazıy maddi nesneler yerlerini tinsel gerçekliğin yansıtıl
ordu: "Maddi olmayan duyumların gerçekliği izleni- masına bırakıyorlardı.
mi hiçbir yerde böylesine bir yoğunlukta verilmedi." Roger Max, 1904 yılında yayınlanan, Loie Fuller
Daha sonra, parasal olanaksızlıklar yoğunlaştı. üzerine yazdığı kitapta, onun Mallarme'nin özlediği
Bununla birlikte tiyatro bir başka başarı elde etti: ideal gösteriyi gerçekleştirmeyi başardığını belirtir.
Aralık 1891 'de, Adolphe Rette ile Lugne-Poe'nun Zaten Mallarme de, National Observerln mart 1893
birlikte sahneye koydukları, Maeterlinck'in fes Ave- sayısında yayınlanan bir yazısında, sahne üzerinde
ugles'ü. İçrek Sembolizm yönleri ağır bastığı için "sürekli dekorların geleneksel yerleşimi" adını verdi-
bundan sonraki oyunlar pek iyi karşılanmadı: Paul- ği şeyin "ıskarta"ya çıkartılmasını överek sanatçıya
Napoleon Roinard'ın Ezgiler Ezgisi (Cantique des saygısını sunuyordu.
Canıiques) uyarlaması, Remy de Gourmont'un Camille Mauclair, yüzyıl sonunda bu dansçının
Theodat'sı, ve Paul Fort'un son temsili (Jules Bo- kendi kuşağı için temsil ettiği şeyi çok iyi dile getir-
is'nin /es Noces de Sathan'ı, /iyada'nın ilk Şiiri ve mektedir : "Loie Fuller, bizi olağan yaşamın iç ezici
Edouard Schure'nin Vercingetorixlnin iki sahnesin- çatışmalarını görmekten kurtarıyor ve ışıklı tüller-
de oluşan bir derleme). Şimdiye kadar Thcatre den kanatlarının yumuşak ve geniş uyumunda, dü-
d'Art'ı desteklemiş olan Mercure de France, son tem- şün pislik ve kötülüklerden arındırıcı ülkelerine gö-
sil sırasında Paul Fort'a artık yumuşak davranma- türüyor."
makta ve "bir kahkaha kutusunu, yalnızca kerestele-
rin kahkaha ve alaylarına hizmet edecek bir gülünç
soytarıyı" ilaç olarak kullanmazsa tiyatrosunun ka- GRANVILLE - BARKER Harley (Londra 1877-Pa-
panacağını haber vermektedir. ris 1946). Tiyatroya on üç yaşında başladı. Oyuncu-
Bu başarısızlığın üzerine Theaıre d' Arı kapılarını luktan yönetmenliğe geçti ve Londra'da Maeter-
kapattı. Ama onun deneyimi Natüralizmin yöntem- linck'in iki oyununu sahneye koydu : la Mort de Tin-
lerini sarsmanın mümkün olduğunu göstermişti. Üs- tagiles ve lnterieiur (1900). 1904-1907 yıllan arasın
telik, Paul Forı, sembolist sahneleme yönteminin en da J.E. Vcdrenne'le birlikte Court Theatre\ yönetti,
azından iki ilkesini ortaya atmak cesaretini göster- ve Maeıerlinck ile İbsen'i lngiliz halkına tanıttı. Da-
mişti: Kişilerin hareketlerinden çok sözün öne çık ha sonra özellikle Shakespearc'e yöneldi.
ması; uzman tiyatro dekorcuları benzeri bir ortam Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Paris'e yerleşti.
ya da bir eylemin resimlenmesi yerine, bir atmosfer 1937 yılında L'lnsıiıuı brilannique'c (Paris Üniversi-
ve telkin dekoru gerçekleştirmek için ressamlarla tesi) müdür olarak atandı. Üç yıl sonra, Amerika
(Henry Colas, Paul Serusier, Pierre Bonnard, Mauri- Birleşik Devleıleri'ne sığınmak üzere Fransa'dan ay-
cc Denis) işbirliği. rıldı. Burada l larvard Ünivcrsiıesi'nde ders verirken
Lugne-Poc kendi tiyatrosu Theaıre de l'Oeuvre'de İngiliz gizli servisleri hesabına çalıştı. 1946 yılında
bu yönde ilerledi. Onun Theaıre d'Art ile geçici ola- Paris'e döndü ve aynı yılın ağustos ayında öldü.
rak işbirliği yapmasına izin vererek, araştırmaların Gordon Craig'le birlikte tatsız tuzsuz gerçekci
hangi yönde yapılması gerektiğini göstermesi, en yöntemlere karşı bir tiyatro reformunu deneyen az
azından, Paul Fort için bir öğünç payıdır. sayıda lngilizlcrden biri oldu. Düşünceleri ve reper-
ıuarıyla, sembolist harekete gerçekte bağlı olmama-
sına karşın Lugne-Poe'nun araştırma çizgisiyle bu-
FULLER Loie (Chicago yakınlarındaki Fullersbourg luştu.
1862 - Paris 1928). Bu tiyatroya girmek isteyen Kendisi de bazı oyunlar yazdı ve bu oyun yazarlı
Amerikalı kız. önce şarkıcılığı (1885 yılında Chicago ğı onun sahneleme yönteminde oynadığı öncü rolün
Operası'nda Faust) ve tiyatroyu denedi ve sonunda unutulmasına katkıda bulundu. iki kuramsal yapıt
dansla üne kavuştu. 1892 yılında Paris'te Folies-Ber- bıraktı: The Study of Drama (1934) ve On Poetry in
gere'de Danse du feu (Ateş Dansı) ile sahneye çıktı, Drama ( 1937).
daha sonra lsadora Duncan ve Maud Allen'lc birlik-
te, 1900 Evrensel Sergisi'nde bir dizi gösteriye katıl HURET Jules (Boulogne-sur-Mer 1864 - Paris
dı. 1915). Doğduğu kentte uzun yıllar güçlükler içinde
Fransız
sembolistlerinin büyük hayranlığını ka- yaşadıktan sonra 1886 yılında Paris'e gelip çeşitli ga-
zandı.
Gösterisini dekorsuz bir mekanda yapıyordu. zetelerde çalıştı: l'Eveneınent, l'Estafeııe, sonra,
Vücudun hareketlerine uygun olarak, tül perdeler l 889'da, 3 Mart - 5 Temmuz 1891 tarihleri arasında
274
Huysmaııs
bir dizi yazı yayınlayarak saygınlık kazandı; bu yazı Rebours, "dekadansın elden düşmeyen kitabı " ola-
lar aynı yıl Enquete sur l'evolution lilleraire (Yazın rak anılar. Liı-bas, 80'1i yılların gizlicilik ve ruh ça-
sal Gelişme Üzerine Soruşturma) adıyla kitap olarak ğırmacılığının yükselişini ele alır; En Route, döne-
yayınlandı. Kitapta dönemin allmış dört yazarıyla min büyük dine dönüşlerinin ve bazı aydınların Ka-
yapılmış görüşmeler yer alıyordu. Barres'in le Jardin tolikliğe dönüşünün aynlmaz parçasıdır.
de Berenice ve Jean Moreas' ın Pelerin passionne ro-
manlarının yayınlanması dolayısıyla yapmıştı bu so-
ruşturmayı : Bu iki kitabın yayınlanması, Natüraliz-
min ve karşı akım Sembolizmin edebiyattaki yerleri-
nin saptanması bakımından olanak yaratmıştı. Bu
soruşturma dizisi, dönemin yazınsal sorunlarına iliş
kin çok önemli bir belge olarak kaldı.
Jules Huret başka kitaplar da yayınladı : Gezi not-
ları, toplumsal sorunlar üzerine çeşitli soruşturma
lar, adliye yazıları, röportajlar.
275
Sembolist Çağ
dan itibaren "dekadanas" deyimi hemen hemen yay- ne, sanatlann karışım ve bircşimine dayalı ilkeler çı
gınlık kazandı ve dekadan duyarlık iki harekete yol kardı.
açtı. Övgü (ta lngiltere'yc kadar; Oscar Wilde, Dori- Tiyatroda daha önce duyum beraberliğini (syna-
an Gray'in Portresi'nde Huysmans' ın romanını öv- isthesis) denemiş bir sembolist olan Paul-Napoleon
mektedir) ve şiddetli kınama. Daha önce adını andı Roinard, Laboratoire Art et Action'un kuruculan
ğımız Büyük Ansiklopedi, "Yeni okula ilkin giydiril- arasında bulunuyordu. Öte yandan Louise Lara
mek istenen gülünç tanıma uygun olarak", "deka- sembolist yazarlara hayrandı. 1919 kasım ayında
dan" Des Esscintes aracılığıyla sembolistleri halka A Mallarme'nin Herodiade\ okundu, ve mayıs 1920'de
Rebours'un tanıtmış olduğunu ileri sürmekten çe- "çoksesli süredeşlik" girişiminde Un coup de des de-
kinmemektedir. nendi. Ayrıca, Claudel, Laforgue, Wyspianski ve Re-
ne Ghil de Laboratoire Art et Action'un repertuann-
da yer alıyordu.
IAMMES Francis (Toumay, Hautes-Pyrenees 1868 -
Hasparren, Pyrenees-Atlantiques 1938). Şair. Yalın
LORRAIN Jean (Fecamp 1855-Paris 1906). Asıl adı
lığı, Katolikliğe dönüşü, Hıristiyan ve aile erdemleri-
Paul-Alexandre-Martin Duval'dir. Normandiyalı
ni savundu. Derin bir doğa duygusuna sahipti, bu
zengin bir armatörün oğludur. Dokuz yaşında Pa-
duyguyu kırlar üzerine yazdığı birçok şiirde (Georgi-
ris'e geldi ve çeşitli okullarda yatılı okudu. Orta öğ
ques chretienn,,s adlı kitap) dile getirdi. Dilinde gö- renimin sonunda dönemin birçok genci gibi resim
rülen yapmacıktan da anlaşılacağı üzere Semboliz-
yapmayı denedi, sonra edebiyat ve gazetecilik dün-
min etkisinde kaldı. Ama, esin kaynaklan bakımın
yasına girdi. Paris gazetelerinde yazdığı toplum yazı
dan, gündelik yaşamın yalın görünümlerine ve bü-
lanyla ünlendi. Resim sergilerinde, salonlarda, top-
yük söylencelere yönelerek sembolist temalan aştı.
lantılarda boy gösteren Paris yüksek sosyetesinin ser-
Aynca, ilk kez 1913 yılında Lugne-Poe tarafından
gilendiği bu yazılan kitap olarak (Poussieres de Pa-
sahnelenen la Brebis egaree adlı bir oyun da yazdı.
ris, 1899) yayınlandı. Aynca şiir ve roman yazdı. Ki-
Theatre del-'Oeuvre'de sahnelenen bu oyunda, Tan-
milerinde natüralist bir kimlikte (La Maison Phili-
n bağışına erişinceye kadar bir dizi sınavdan geçen
bert, 1904) görünen Jean Lorrain, öteki kitaplarında
iki aşık konu edilmektedir. Aynı oyun on yıl sonra
(Monsieur de Phocas, 1901 , ve Vice errant, 1901)
Darius Milhaud'nun müziğiyle l'Opera-Comique'te
cinsel sapkınlık ve nevrotik olay betimlemeleriyle
sahnelendi.
dekadansın tipik örneğidir.
LARA Louise (1876-1952). Asıl adı Louise-Victori- LUGNE-POE, Aurelieo Marie Lugoe (Paris 1869 -
ne Charlotte Larapidie Delisle'dir. Sanatçı bir aile- Villeneuve-les-Avignon 1940). Lugne-Poe'nun, uzun
den geliyordu: Halası Opera'da dansçıydı; babası ise süre inanılmasına ve söylentilerine kendisinin yol
Hollanda Ressamlar Demeği'nin kurucusuydu. Kon- açmasına karşın, Edgar Allan Poe ile hiçbir akraba-
servatuvar öğreniminden sonra Lugne-Poe'nun ti- lık bağı yoktur. Baba tarafı Roanne dolaylannda
yatrosunda (Theatre de l'Oeuvre) birçok role çıktı: Champoly kökenliydi, annesi ise Havre'da dünyaya
1894'te Henri de Regnier'nin la Gardiennei; 1895'te gelmişti. Buna karşılık, bir bankada görevli olan ba-
ludith Cladel'in le Volanı\ ve Violaine rolünü oyna- bası mesleğine Birleşik Dcvletler'de başladığı ve
dığı Claudel'in l'Annonce faile a Marie'si (1911 ). uzun süre Societe Generale'in Londra şubesi müdür
1895 yılında Odeon tiyatrosuna geçti ve bir yıl sonra yardımcı görevinde bulunduğu için, Anglo-Sakson
Comedie-Française'e katıldı. Burada ünlendi. Sanat- dünyası ile ilişkileri vardı. ·
sal nedenlerden çok siyasal uyuşmazlık (banşçıydı, 1886 kasımında, arkadaşlanndan biriyle ilk tiyat-
Kızıl Lara lakabıyla anılıyordu) nedeniyle 1918 yı ro topluluğu olan Le Cerde des Escholiers'yi kurdu-
lında buradan istifa etti. 1919 yılında, kocası mimar ğu zaman henüz Condorcet Lisesi öğrencisiydi. Sah-
Edouard Autant'la birlikte Laboratoire Art et Action nelenen birkaç oyun, repertuar (Octave Feuillet,
adlı öncü bir tiyatro kurdu. Ponsard, Alphose Daudet, Musset) bakımından belli
1919-1925 yıllan arasında, tiyatro, sembolist giri- bir özgünlük göstermez. Ama Lugne-Poe kendi yo-
şimlerden büyük ölçüde etkilenmiş bir repertuar ve lunu bulmuştur. Temmuz 1887'de bakalorya sına
sahneleme anlayı~ı sergiledi. Edouard Autant, özel- vında başarısızlığa uğrayınca, tiyatro mesleğine gir-
likle, "sesin renk olarak dile gelebileceği"ni, "rengin meye karar verdi.
ses olarak ve çalgı sesi olarak ifade edilebileceği"ni Konservatuvar sınavına hazırlanırken, oyuncu
ileri süren Rene Ghil'in kuramlanndan etkilenmişti. çevreleriyle ilişki kurdu ve bazı piyeslerde küçük rol-
Edouard Autant, bu görüşlerden, uyuşumlar ilişkisi- lere çıktı. Ekim 1888'de konservatuvara kabul edildi
276
Lugne-Poe
277
Sembolist Çağ
Poe, "Eğer o yanımda olmasaydı, ne başkalan için, ti doğrultusunda onun izinden gitti. Theophile Gau-
ne de kendim için bir şey yapabilirdim", diye yaz- tier ve Theodore de Banville'in bu artçısı, aynı za-
maktadır. manda Parnascı sanatın elebaşlanndan biri oldu. Sı
Lugne-Poe iki anı kitabı · bıraktı: Sous /es etoiles radan bir yazar olarak, belli bir teknik ustalıkla, Pa-
(Gallimard, Paris, 1933) 1912 yılına kadar Oeuv- ris salonlannda moda olan bütün türlerde yapı t l ar
re'ün öyküsünü dile getirir, ve Derniere Pirouette (Le verdi. Temalannı yüzyıl sonu döneminden aldığı
Sagittaire, 1946) ise 1912'den tiyatronun 1930'da açık saçık ya da erotik bir edebiyat geliştirdi. Örne-
kesin olarak kapandığı dönemi kapsar. ğin, Zo'har (Paris, 1886) adlı romanıyla mahremler
arası zinayı, ya da kahramanı Bavyera Kralı il. Lou-
MAUCLAIR Camillc (Paris 1872 - Paris 1945). Asıl is'ye benzeyen /e Roi vierge (Paris 1881) adlı orma-
adı Camille Faust. Şii r yazmaya ve Paris yazın çevre-
nında cinsel sapkınlıkları ele aldı. Aynı zamanda
leriyle ilişki kurmaya çok genç yaşta başladı. 1893 "Wagnercilik"in Fransa'da yayılmasına katkıda bu-
yılında Lugne-Poe ile birlikte Theatre de t'Oeuvre'ü
lundu. Tiyatro alanında, manzum oyunlar ve opera
kurdu. Şair, romancı ve eleştirici olarak geriye bir- librettolanyla başan kazandı. Nihayet, yaşamöykusel
çok kitap ve gazete makalesi bıraktı. Sembolist hare- dizelgesinde, Sembolizme karşı nesnel davranarak
ket üzerine tanıklıklannı ve anılannı yayınladı. Ser- sembolist şairlere yer verdiği, 1867-1900 yıllannı
vitude et grandeur litteraire adlı kitabı, özellikle, bu kapsayan bir Rapport sur le mouveınent poetiqu_e de
dönemin bir bilançosunu çıkarmaktadır. Aynca, 1867 a 1900 (Fransa'da Şiir Hareketi Uzerine Ra-
Empresyonizm, Rodin ve 1830-1900 dönemi Fran- por, Paris, 1902) bıraktı.
sı:t resmi üzerine birçok sanat tarihi yapıtı kaleme
aldı. MEYERHOLD Vsevolod Emilievich (Penza 1874 -
? 1942). Bir Alman ailesinin sekizinci çocuğu. Baba-
MAZEL Henri (Ni'mes 1864-Paris 1847). Sembolist sının bir alkol damıtımevi sahibi olduğu Rusya'da
dergilerin ve Mercure de France'ın yazarlanndandır. doğdu. 1895'te Rus vatandaşlığına geçinceye kadar
Adolphc Rette ite birlikte /'Ermitage\ yönetti. Tiyat- Kart Thcodor Kasimir Mciergold adını taşıdı.
royla özellikle ilgilenip bir "idealist" tiyatro kuram ı Tiyatro çalışmalanna başladığı Penza lisesini bitir-
oluşturdu. Ayrıca birçok oyun yazdı. Bunun dışında,
dikten sonra, Moskova Üniversitesi Hukuk Fakülıe
sembolist hareket üzerine bir anı kitabı da bıraktı. si'ne yazıldı. Ama kı sa zamanda bıktı, fakülteden ay-
rılıp tiyatroya yöneldi. 1896 yılında, o sırada Vladi-
MENDES Catulle (Bordeaux 1841 - Saint-Germain- mir Nemirovitch-Dantchenko'nun yönettiği Flarmo-
cn-Laye 1909). Yalnızca şair Jose Maria de Here-
ni Derneği Müzik ve Drama Enstitüsü'nün giriş sı
dia'nın damadı olmakla kalmadı, Parnas' ın şiir idea-
navını kazandı. Bu yılın öğrencileri, 1898 yılında
Ncmirovitch-Dantchenko ve Stanislavski tarafından
kurulan Moskova Sanat Tiyatrosu·nun oyuncu kad-
rosunu oluşturdu; Meyerhold burada özellikle Çe-
hov'un Martı ve Üç Kız Kardeş'ı, Hauptmann'ın Yal-
nız Ruhlar\, Shakespeare'in Venedik Taciri aralann-
da olmak üzere çeşi tli rollerde oynadı.
1902 yılında Sanat Tiyatrosu'ndan aynlarak, 1903
yılında kendi topluluğu Yeni Drama Derneği'ni kur-
du. Repcrtuarı başlangıçta Stanislavski'nin repertua-
rından çok farklı değildi: Çehov, Gorki, Hauptmann
ve İbsen sahneledi. Daha sonra, yazın danışmanı
sembolist Alexis Remizov olduğu için anti-natüralist
oyunlarla (Maeterlinck'in Monna Vanna'sı,
Przybyszcwski'nin Kar\) ilgilendi.
1904-1905 yıllarında Tifüs Tiyatrosu'na yerleşti,
toplumsal kanşıklıklar nedeniyle, lbsen'in Bir Halk
Düşmanı ile Gorki'nin Yazlıkçı/arını oynaması ya-
saklandı. Moskova'ya dönünce, Stanislavski'nin de
yardımıyla ilk Sanat Tiyatrosu Stüdyosu'nu kurdu.
Burada Maeterlinck'in Tinıagi/es'in Ölümü'nü sah-
neledi. Ancak oyun yalnızca ressam, oyuncu, yazar
Caıullt Mendes'ın PorıresL ve müzikçilerden oluşan bir seyirci topluluğuna oy-
278
Meyerhold
279
Sembolist Çağ
malist (biçimci) olduğu gerekçesiyle şiddetli saldın nunzio'nun Aziz Sebastien Şehidi ile Fransız sahnesi-
lara uğradı ve özeleştirisini yaptı. iki yıl sonra tiyat- ne gelişini ona borçluyuz. Güzelden anlayan biri
rosu kapandı. l 939'da tutuklandı ve kesinlikle orta- olarak kendisi de yazdı: les Aris ve /es Aris et la Vie
da!) kayboldu. adlı dergilerde yazdığı ve 1897 yılında /es Roseaux
Bütün yaşamı boyunca Natüralizme düşman ol- pensants adıyla yayınlanan sanat yazılan; şiir kitap-
masına ve sahneye koyma sanatında her zaman belli lan; romanlar (büyük bir başan kazanan la Petite
bir biçimleme geliştirmesine ka~ın. Meyerhold, Deınoise/le, ve 1818'de la Trepidation/. Ayrıca /es
1914 yılında Sembolizmle ilişkisini kesmişti. 1905- Pas effaces adlı anılannı bıraktı.
1913 yıllan arasında sembolist yazarlara (Alexis Re-
rnizov, Ale!{andre Blok, Andre Biely,Valeri Brious- MORICE Charles (Saint-Etienne 1860 - Menton
sov) yakın olmakla kalmamış, aynı zamanda, onla- 1919). Ortaöğrenimini Saint-Etienne ve Lyon'da ta-
rın, açık seçik göstermek yerine sczinlettirmek için mamladıktan sonra, 1882 yılında Paris'e gitti. ilkin
her sanatsal yaratıda bir gizem payı bırakmayı savu- la Nouve/le Rive Gauche dergisinde çalıştı. Verlai-
nan düşüncelerini de paylaşmıştı. O dönemde geliş ne'le dostluk ilişkileri kurdu ve kendisini yükselen
tirdiği bir uzlaşım tiyatrosu anlayışı Valeri Brious- yazın kuşağının umutlanndan biri olarak gören
sov'dan kaynaklanmaktadır. Ona göre, her sanat bir Malların€: ile tanıştı. 1889 yılında, çağdaşlannca bir
uzlaşımın ürünü olduğu için, bu uzlaşrrnlardan bi- kuşağın amentüsü, Sembolizmin manifestosu olarak
linçli olarak yararlanmak ve, gerçekliği olabildiğince kabul edilen la litterature de touı ıi l'heur'ü yayınla
yeniden üretmek yerine bir biçemlemeyle (stylisati- dı. 1890'da Mercure de Franceekibine katıldı. Sonra,
on) yetinmek gerekmektedir. Meyerhold'un ilkesi de hayatın kendisi için maddi bakımdan daha kolay
böyleydi. Artık uzlaşım silikleştirilmedi, tersine vur- olacağını düşünerek Belçika'ya yerleşti (Brüksel,
gulandı. Tasanın uygulaması yerini bir genellemenin 1896). Dergi ve gazetelere yazarak hayatını kazan-
ve simgelemenin sergilenmesine bıraktı. Bundan mayı denedi, ama ailesiyle birlikte yoksul hayat ya-
sonra dekor, natüralist tiyatroda olduğu gibi gerçek- şamak zorunda kaldı. 1901 yılında Paris'e geri dön-
liğin canlandınlması olarak değil, bu anl ayışa göre dü. 1908'den itibaren Paris-foumal'de çalışmaya
tasarlandı. Meyerhold, natüralist sahnelerde görülen başladı, 191 l'de yazın ve sanat sayfalarının yöneti-
yığılmanın yerine, armonisi çizgilerin ve renk lekele- mine getirildi. Birinci Dünya Savaşı süresince kendi-
rinin müzikal uyumunun ritmik hareketlerinden ni Alman düşmanlığı ve şovenizme kaptırdı.
kaynaklanan bir kompozisyon istediğini belirtiyor-
du. BÜ aslında, sembolist yazarlann müziğe öncelik PELADAN Josephin, "le Sar~ (Lyon 1859 - Neuilly-
vererek resim ve müzik arasında kurduklan bilinen sur-Seine 1918). Felsefe incelemelerine vurgun bir
uyuşumlardan başka bir şey değildi. Böylece, 1905 ailesi vardı. Hekim babasından içrek (esoterique)
yılında Stüdyo-Tiyatro'da sahneye koyduğu Gerhart öğretileri ve Doğu dinlerini öğrendi. Gizlicilik ve
Hauptmann 'ın Sch/uct ve Jau adlı oyunu için Oulia- mistisizme bağlandı. Ömrü boyunca kendini büyücü
nov'un yaptığı dekoru sedefli senfoni (sedef senfoni- (müneccim) sandı. Tiyatroda oynarmış gibi davra-
si) olarak tanımlaması bir anlam kazanmaktadır. nışları, kendisine yakıştırdığı kişiliğe uygun olarak
giydiği çizmeleri ve kadife yeleği yüzünden çağdaş
MONTESQUIOU Robert de (Paris 1855 - Menton lannın çoğunun alay konusu oldu. Wagncr'in etki-
1921 ). Adı ve kimi zaman da portresi (Whistler ve sinde kaldı. Özellikle de, mistik Gül + Haç (Rose +
Boldini'nin yaptığı portreleri), 1890-1910 dönemi Croix) tarikatının canlandırıcısı olmaya çalıştı. Ama
anılannın ayrılmaz parçalandır. Genellikle, sanata yalnızca Sar Peladan (Sar: Zerdüşt dininde "Mubit",
olduğu kadar genç sanatçılara da ilgi duyan, kendini din adamı anlamında) olabildi. Paris sembolist çev-
aristokratik ve monden bir estetizrne vermiş zengin relerinde bu adla tanındı ve kendisine yandaşlar
bir kaçık izlenimi uyandırmıştır. Huysmans'nın A buldu. Gerçekten, resim sergileri düzenledi. ilk Gül
Rebours adlı romanının kahramanı Des Esseintes ve + Haç sergisi (le Salon de la Rose + Croix) onun hi-
Proust'un Yitik Zamaıı Peşindel;indeki (A la rec- mayesinde, mart l 892'de, Durand-Ruel galerisinde
herche du ternps perdu) Baron de Charlus için mo- açıldı. Birçok sembolist ressam yapıtlarını burada
dellik görevi yaptı, daha doğrusu bu iki kişilik için sergiledi, ve açılışı Ortaçağ kıyafeti giymiş olarak Sar
esin kaynağı oldu. 1900'1erin Belle Epoque üslübu yaptı.
~embolist kuşağın kendisinden çok onun kişiliğinde Peladan, yazar olarak. l 884'te le Vice supreme
belirginleşir. Bununla birlikte, yazın ve sanat çevre- (Son Kötülük) adlı bir roman yayınladı. Bu romanda
lerinde boy göstermekten başka bir şey yapmamış tam saf temizli ği (iffeti) öğüt lüyordu. Kahramanı
olduğunu da sanmamak gerek. ilkin bir sanat koru- olan Prenses d 'Este (Este Prensesi), kocası kendisiyle
yucusu olarak oldukça önemli bir rol oynadı: D'An- zorla yattığı için cinselliği reddetmektedir. Bunun
280
Quil/ard
281
Sembolist Çağ
RACHILDE (Chaıeau-Leveque, 1860 - Paris 1953). sunu, ve son derece acımasız bir idealist ironiyi içe-
Gerçek adı Margueriıe Eymery idi. Perigeux yakınla ren bunca öyküyü imzalayınca, güçbeğenirlerin ede-
rında, babasının ailesinin işleııiği bir yurtlukta doğ bi tercihleri arasında, bütün bu iradeyi, ruhun kur-
du, hareketli bir çocukluk yaşadı. Babası subay ol- tuluşunu, düşü ve ölümü yürekten seven yazarların
duğu için bir garnizondan öteki garnizona dolaşıp ortasında ayn bir yer tutmak hakkına sahip olduğu
durdu. Bu göçebelik babası ordudan istifa edip aile nu ileri sürebilir."
topraklarına dönünceye kadar sürdü. Bu sırada on
iki yaşındaydı. Bir süredir öyküler yazıyordu. Rachil- REINHARDT Max (Viyana yakınlarında Baden
de takma adını alarak öykülerini yavaş yavaş bölge- 9.9.1873 - New York 30.10.1943). Tiyatro ile çok er-
sel gazetelerde yayınlamaya başladı. Ama bu taşralı ken ilgilendi ve on yedi yaşında oyunculuğa yöneldi.
kızın bütün amacı Paris"le başarılı olmaktı. 1878 yı Bu sırada, Berlin'deki Deuısches Theater\n yöneticisi
lında Paris'e giııi. İki yıl so11ra yayınlanan bir roman Otto Brahm'la tanıştı; Brahm onu topluluğuna aldı
onu üne kavuşturdu: Monsieur de la Nouveaute. Bu (1892-1893). Sonra, özellikle ustasının Natüralizmi-
sırada sembolist çevrelerle ilişki kurdu; serbest ama nin etkisine karşı çıkarak kendisi sahneye koyuculu-
bağımsız ve sakınımlıydı; güzelliğiyle de ünlenmişti. ğa girişti. Kendisi tiyatro yönetmeni olup 1905 yılın
1889 yılında Alfred Valeııe'lc evlendi. Bu evlilik onu da Deulsches Theateri satın aldı, ve buna, 1906 yı
Mercure de France'ın yazgısına ortak elli. lında, Strindberg'in içtenci tiyatro düşüncesinden
esinlenerek bir deneme sahnesi ekledi: Kiımmerspie
le (Oda Tıyatrosu) böylece gerçekleşti. Savaştan son-
ra, Berlin'de, yapımı mimar Hans Poelzig tarafından
gerçekleştirilen, kitle gösterilerine uygun geniş bir ti-
yatroya daha sahip oldu: Açılışını kasım 1919'da
Aiskhylos'un Oresteia'sı ile yaptığı bu Grosses Scha-
uspielhaus adını taşıyan tiyatroda 1920 şubatında
Romain Rolland 'nın Daııton'unu sahneledi. Ama
Berlin'de elde ettiği sonuçlardan hayal kırıklığına
uğradığı için, buradaki tiyatro kuruluşlarını bırakıp
Avusturya'ya döndü. 1920 yılında, Salzbourg'da,
Hofmannsıhal 'in katedralin içavlusunda sahnelediği
federmann adlı oyunuyla ünlenecek olan festivalin
temelini attı. 1932-1937 yıllan arasında yabancı ül-
kelerde birçok turneye katıldı. Bu turnelerden birin-
de, 1933 yılında Paris'e gelip Pigalle Tiyaırosu'nda
Johann Strauss'un Yarasasını sahneledi. 1937 yılın
da kesin olarak yerleştiği A.B.D.'de tiyatro çalışmala
rını sürdürdü ve bu ülkede öldü.
Rachilde'ın Portres ı. H. Baıaille "Sahnenin büyücüsü" olarak anılıyordu. Hiç kuş
kusuz tiyatroda bütün yeni teknik olanakl arı, biraz
da "gözbağcı" gibi kullandı: Özellikle hareketli sah-
Birçok roman, öykü ve oyun bıraktı. O dönemin neyi kabul ettirdi; ışık ve ses efektlerini altüst etti.
birçok yazan onun yeteneğinin övgüsünü yaptı. Ör- Buna karşın onu şu ya da bu akımın içine yerleştir
neğin, Francis de Miomandre, 1903 yılında, l'Arı mek zordur. l}iricik amacının düşlere gerçeklik ka-
Modeme dergisinde yayınlanan yazısında yapıtının zandırmak olduğunu ileri sürerek kendini bütün sis-
özgünlüğünü selamlamaktadır : "Bir gün, l'Ani- tem an layışlarına karşı korudu. 1924 yılında, ister
malln hayran olmaya değer bir kitap, la Tour oyuncu, ister seyirci olsun tiyatroyu seven herkesin
d'Amour\ın olağanüstü özümlenmiş bir başarı, tiyatroda "uyuşturucudan başka hiçbir şeyin vereme-
Hors-nature'ün lirizmin çılgın soluğuna sahip bir şiir yeceği coşku ve esrime"yi aradıklarını söylüyordu.
olduğunu ve la Sang/ante lronie'nin ölümün en do- Sembolist tiyatronun, ya da daha çok, genel ola-
kunaklı,en şiddetli, en dayanılmaz ürpertisini içerdi- rak Almanca konuşan ülkelerde kullanılan deyimle
ğini kahul etmemiz gerekecektir." Ve yazar, Rachil- yeni-romantik tiyatronun ateşli yandaşıydı. Henüz
de'in yapıtının bazı temalar bakımından sembolist Otto Brahm'ın · topluluğunda oyuncu iken, Martin
yazının içinde yer aldığını üstü kapalı bir şekilde be- Zickel ve Paul Martin'in çevresinde Sezessionsthea-
lirttikten sonra yazısını şöyle sürdürüyor: "Bir yazar ter'ın çalışmalarına katılmış ve 1898 yı lında Ber-
böylesine dört kitabı, ve daha başkalarını, ve tiyatro- lin'de (Schiffbauerdamm) sahnelenen, Maeter-
282
Sıanislavski
linck'in Pel/eas ve Me/isande'sında oynamıştı. 1902 SCHURE Edouard (Strasbourg 1841 - Paris 1929).
yılında Oscar Wilde'ın Salomesinden sonra bu oyu- le Drame mucisul (1875) ile Wagner'i Fransa'ya ta-
nu 1903 yılında kendisi sahneye koymuştu. Bu yıl nıtan ilk etkenlerden biri oldu. Çünkü bu deneme-
aynı zamanda Hofmannsıhal'e olan tutkunluğunun nin ardından gelen ve özel olarak Wagner'in yapıtı
başlangıcıdır: 1903 yılında, Sembolizmle ilişkisinde nı konu alan ilk kitap, Judith Gautier'nin 1882'de
bir dönüm noktası oluşturacak olan Elektra'yı sah- yayınlanan kitabı olacaktır. Mallarme'den başlaya
neye koydu. Sembolist hareketin temsilcilerinin tut- rak bütün sembolist kuşak bu keşiften dolayı Schu-
kulanna denk düşen çalışmasından birkaç belirleyici re'ye borçludur. Ama basit bir müzik tarihçisi değil
özellik çıktı: Özellikle pantemimin katılmasıyla di. Dönemin düşünce akımlannı da etkiledi. Mistik
oyuncunun oyununun biçemlenmesi; aynntıyı soyut incelemelerin yeniden başlamasına neden oldu.
genelliğe yükseltme arzusu; natüralist "hayat kesi- 1889 yılında yayınladığı /es Grands lnities (Perrin,
ti"ni reddetme istenci. Elektra hayvanlığın simgesi Paris) adlı kitapta, tinselci felsefeden yola çıkarak,
oluyor, bütün insansal kişilikten uzaklaşıp tepeden Bilim ve Din arasındaki karşıtlığa olan kesin inan-
tırnağa kin ve öç kesiliyor. Işıklandırma simgeleri cıyla, çağdaş düşüncenin bunalımını aşmaya çalışır.
belirginleştiren özel etkilere ulaşıyor: Örneğin, Elek- Bunun dışında şiirler, oyunlar ve romanlar yazdı.
tra'nın her görünüşünde, bir incir ağacından gelen Bunlardan biri olan l'Ange el Sphinge (Perrin, Paris,
ışık yere yönelmekte ve kan birikintilerini simgele- 1897) sembolist yazın ve resmin en önemli temala-
mektedir. nndan birini getirir: Erkeği kendi içgüdülerine bo-
Son sahneye koyma girişimi tam anlamıyla yeni- yun eğdirmeye çalışan, aynı zamanda hem melek,
romantiktir: 1906 yılında, Hofmannsthal'in Oidypus hem baştan çıkartıcı olan kadının çift kişiliği.
ve Sfenksi., Max Reinhardt daha sonra, başta Sha-
kespeare olmak üzere klasik yazarlara ağırlık verdi. SCHWOB Marcel (Chaville 1867 - Paris 1905).
Bununla birlikte, Avrupa sembolist hareketinde yer Yüzyıl sonunun en olağanüstü, en kültürlü insanla-
alan yazarlar gözdesi olmayı sürdürdüler: Her za- rından, en etkili eleştiricilerinden ve en tuhaf yazar-
manki gibi Maeterlinck (Aglavaine ve Selysette, lanndan biriydi. Bu engin bilgili insan, aynı zaman-
1907; Mavi Kuş -l'Oiseau bleu-, 1912) ve Hof- da hem argoyu (1889), hem Grek kibar fahişelerini
mannsthal (Deli ve Ô/üm -Der Tor und der Tod-, (Plangôn et Bacchis), Hıristiyan efsanelerini ya da
1908; Jedermann, 1911), ama aynı zamanda Stıind Anglo-Sakson yazınını (Shakespeare, Defoe, Poe,
berg ve Knut Hamsun. Stevenson) inceleyebilecek yeteneğe sahipti. Öykü
Max Reinhardt uzun süre sembolist yazarlann sa- kitaplannda ae Coeur double, ve Roi au masque
lık verdiği sahne olanaklanndan yararlandı. Örne- d'or, Vies imaginaires) mizah, fantastik, ince bir kö-
ğin, Maeterlinck ve Hofmannsthal'in istediği gibi, se- tülük eğilimi ve ironi göze çarpar. le Livre de Monel-
yircileri bir olağanüstü evrene, tinsel yaşama götür- /e (1894) adlı romanı , sembolist duyarlığın bütün
mek için, şiirsel sözün ve müziğin telkin gücü, ya da özelliklerinin özeti olarak kabul edildi ve le Mercure
renkli ışık kullanılması. "Gündelik yaşamın boğucu de France'la ilişkisi olan aydın gençlik üzerinde de-
luğu"nu unuııurmaya yönelik temel düşüncelerine rin bir etki yaptı.
vanncaya kadar, gerçek dışında, toplumsal kaygıla
nn doğrudan doğruya söz konusu olmadığı bir ide- STANISLAVSKJ Constantin (Moskova 1863 - Mos-
alde, duyulann esrimesindeki estetik zevkte sembo- kova 1938). Asıl adı Constantin Sergueievitch olan
list esinler bulunmaktadır. Stanislavski, sırma iplik dokumacılığında yeni bir
yöntem bulduktan sonra özgürlüğünü kazanıp iyice
ROINARD Paul-Napoleon (Neufchatel-en-Bray, zenginleşen bir toprak kölesinin beşinci kuşaktan to-
1856 - ?) Orıaöğrenimini Rouen'da tamamladıktan runudur. Alexeiev'ler XIX. yüzyılda dokuma fabri-
sonra Paris'te Güzel Sanatlar Okulu ve Tıp Oku- kalarının başında bulunacak lardı.
lu'na yazıldı. Şair ve oyun yazanydı. Bohem yaşantı Genç Constantin lise sıralannda oyunculuğa baş
sı sürdü. 1886'da Nos Plaies adlı bir şiir kitabı yayın ladı. 1885 yılında, babasının fabrikasındaki
büroda
ladı, sonra Montmartre'deki le Chat noir kabaresin- çalışırken İmparatorluk Tıyatrolan Okulu'nun giriş
den çıkmadığı için la Butte derneğini kurdu. Daha sınavını kazandı. Burada uygulanan drama öğreni
sonra la Revue septentrionale ve Essais d'art libre ad- mini dayanılmaz bulduğu için, üç hafta sonra aynl-
lı dergileri yöneııi. Anarşist hareketlere kanştığından dı. Başta Lyon'a olmak üzere, tekstil ticareti için
kuşkulanıldığı için 1895 yılında Paris'ten aynlıp Fransa'ya birçok yolculuk yaptığı için, tiyatrolan iz-
Brüksel'c sığındı. Bu keritte iki yıl kaldı. Dönüşünde lemek olanağı buldu ve aklına Paris Konservatuva-
bir şii r kitabı yayınladı : la Mor/ du ,eve (Mercure n'na girmek geldi. Ancak konservatuvar yabancı öğ
de France edit., 1902). renci almadığı için, kendisine dinleyici olarak ders-
283
Sembolist Çağ
!eri izlemek izni verildi. Ama bu yeni bir hayal kırık yatrosu'ndan eski öğrencisi Meyerhold'u destekleyen
lığına yol açtı. Bunun üzerine Rusya'ya dönüp Sanat ve onunla birlikte 1905 yılında Sanat Tiyatrosu'na
ve Edebiyat Dcmeği'nin tiyatro topluluğuna oyuncu ek bir laboratuvar kimliğinde olan Stüdyo-Tiyat-
olarak girdi. Aynı zamanda sahneye koyuculuğa da ro'yu kuran Stanislavski, çok belirgin düşünce· ayrı
başladı: 1891 yılında , Leon Tolstoy'un yeni oyunu lıkları nedeniyle ona kesinlikle karşı çıkmak zorun-
Eğitimin Meyveleri'ni sahneye koydu. da kaldı: Stüdyo'nun, gerçekçiliğin ömrünü doldur-
Böylece, aldığı takma adla Stanislavski'nin tiyatro duğıı ve sahnede usdışını yansıtmak gerektiği dü-
yaşamı başlamış oldu. Başarılı yazar Vladimir Nemi- şüncesini ilke kabul etmesini eleştirdi.
rovitch-Dantchenko ile birlikte, 1898 yılında, Mos- Meycrhold da kendi açısından, kendisini Stanis-
kova Sanat Tiyalrosu'nu kurdu. Repcrtuarlan baş lavski'dcn ayıran şeyin ne olduğunu uzun uzun
langıçta Natüralizme yönelikti (Çehov, Gorki). Son- açıkladı. Örneğin, 1926 yılında, 1898-1908 yıllan
ra sonra, 1904 yılında /ules Cesar ile Shakespeare'e arasında Sanat Tiyatrosu'nda uygulanan sahneleme
geçtiler. Bunu, Stanislavski'nin daha önceki estetik yöntemlerinden vazgeçti ve, ustasının, dekordan
anlayışından ayrıldığı izlenimini veren üç oyun izle- oyuncunun oyun tarzına kadar, temsil edilen her şe
di: Knut Hamsun'un Hayat Dramı, Leonid Andrei- yin gerçek olmasını savunan temel ilkesini suçladı.
ev'in İnsan Hayatı (1908) ve gene 1908 yılında, Ma- Ona göre, bu ilke yüzünden, oyunun kendi ritmi
eterlinck'in Mavi Kuş'u. Rusya'da oynamak üzere unutulmuş, oyuncuya hiçbir imgelem payı tanınma
sık sık.davet edilen Isadora Duncan aracılığıyla Gor- mış ve seyircinin elinden her türlü düş olanağı alın
don Craig'in düşüncelerini öğrendi ve onu Hamleı'ı mıştır. Stanislavski'den yalnızca, yeni anlatım biçi-
sahneye koyması için Moskova'ya davet etti. Ne ya- minden yararlanmamış olmasına karşın, Sanat Ti-
zık ki, çeşitli güçlükler yüzünden, Shakespeare'in yatrosu'na ruhsal durumlar tiyatrosu ününü sağla
oyunu ancak 1911 yılında temsil edilebildi, ve Sta- mış olan Çehov sahnelemelerini anımsamak iste-
nislavski, tiyatroya ilişkin kendi düşüncelerinin Gor- mektedir.
don Craig'inkilerden oldukça uzak olduğunu farket- Bununla birlikte, Stanislavski, ara larındaki düşün
ti. Bunun üzerine, özellikle oyuncu eğitimine ve Sta- ce ayrılıklarına karşın, 1938 yılında, Mcyerhold'un
nislavski yöntemi adı verilen yöntemi geliştirmeye Sovyet yöneticilerinin gözünden düşmüş olduğu bir
ağırlık verdi. Bu yöntem, her şeyden önce, gerçek sırada, tiyatroda kendini devam ettirebilecek kişinin
hayatı sahneye getiriyordu; oyuncu, dış biçimleri ondan başkası olmadığını ölüm döşeğinde açıkla
kopya etmek değil, fakat canlı varlık gibi davranmak mıştır.
284
Wyıewa
mek ıuhaf olur. Buna karşılık, Wagner ve Wagnerci- WYZEWA Teodor de (Kalusik, Polonya 1862 - Pa-
liğin adını anmadan Sembolizmi yeterince anlatmak ris 1917). Rus baskısından kaçmak için 1836 - 1859
olanaksızdır. Baudelaire, Verlaine, Mallarme ve da- yılları arasında Fransa'ya göçen, daha sonra1879 yı
ha başkalarının Wagner'e olan hayranlıklarına de- lında bu ülkeye yerleşen bir Polonyalı doktorun oğ
ğindik. la Revue wagnerienne gibi bir derginin Sem- ludur. Fransız eğitimi aldı. Bakaloryayı Beauvais
bolizmin en büyük kürsülerinden biri olduğunu bili- kollejinde aldıktan sonra, Yüksek Öğretmen Okulu
yoruz. Başka? Bilindiği gibi, Wagner, Meyerbeer'in giriş sınavlarına Louis-le, Grand Lisesi'nde hazırlan
"büyük opera"sına göre tanımlanırsa da, en büyük dı. Sözlü sınavlarda başarısız olunca, Douai Edebi-
gelişim ve katkısı, Avrupa 'nın en büyük söylenceleri- yat Fakültesi'ne girdi ve burada Paul Adam'la tanış
ni besteleyip sahneye getirmek olmuştur. Nietzsc- ıı. 1882 yılında, Chiıtellerault'da felsefe öğretti, son-
he'nin de gayet iyi belirttiği gibi, trajik kaynağa (tra- ra Paris'e gidip özel dersler vererek yaşamaya çalıştı.
jedi kaynağına) dönüşü, sembolist yazın, demek ki Edouard Dujardin'le tanışması ona yazın dünyasının
Wagner'e borçludur. Bunun sonucu olarak Wag- kapılarını açtı. Dujardin sayesinde la Revue indepen-
ner'in dramaturji ilkeleri ve "bütünsel" tiyatro düşü, dante'a katkıda bulundu ve bu dergide kasım 1886 - ·
sembolistler tarafından kabul edildi: Bayreuth'te, at- aralık 1887 tarihleri arasında etkin bir rol oynadı.
mosfer tiyatrosu yapmak ve tamamen içsel bir eylem Dergi ve gazetelerde sayısız makale yazdı, Rus ve
uğruna olaysaldan vazgeçmek öğrenildi. Nihayet, Alman yazarlarından çeviriler yayınladı ve sembolist
Wagner'in kahramanlarının özelliklerini tam anla- akımın perde arkasından yöneticisi oldu. 1913 yılın
mıyla belirleyen ikili nitelik: Ahlak bozukluğu ve da Fransız vatandaşlığına geçti. Edebiyat basınının
sa nık, günahın kaçınılmazlığı ve anlık özlemi; ken- bir "yerleşik yabancı"nın beğenilerinin etkisinde kal-
disi de Avrupa Romantizmi'nin bir mirası olan bu masını kabul etmek istemeyen Charles Maurras ve
ikili nitelik, giderek, sembolist ıiyaıro kahramanları l'Action françaiseln saldınlanna hedef oldu. Dokto-
nın ayırtedici simgesi haline geldi: Lulu ya da Meli- runun tavsiyesi üzerine kullanmaya başladığı morfi-
sande, Kundry'nin ıorunlandırlar. ne alışıı ve yüksek doz nedeniyle 8 Nisan 1917 tari-
Hiç kuşkusuz, bilindiği gibi resmi bir besteci du- hinde öldü.
rumuna gelen Wagner, sembolistlerin kendi yandaş la Vogue'un temmuz 1886 sayısında yazdığı bir
lan olduklannı öğrenseydi epeyce şaşırırdı : Baude- yazıda Mallarme'nin şiirini "telkin edici" olarak ta-
laire kibarca kendinden uzak tutmamış mıdır hiç nımladı ve sembolist estetiğin ilkesini açıkladı: Ona
duraksamadan? Ama sembolistlerin Wagner'in de göre bu estetik, "düşünceleri dile getirmek ve aynı
paylaştığı bir kaygılan vardı: Sanata Romantizmin zamanda bu düşüncelerin heyecanını telkin et-
yitirdiği bir arılık ve kesinlik verme istenci. mek"ten kaynaklanmaktadır.
285
En önemli dergiler ya da örgütler
Aşağı yukarı aynı düşünceleri paylaşan ve yazdıklarını yayınlayacak bir dergi ya da gazete bula-
mayan gençler topluluğunun önünde bir tek çare vardır: Kendi gazetesini kurmak! 1885 - 1900
yılları arasında, sembolist kuşak topluluktan da aynı şeyleri yaşadı. Sembolist kuşak kendini kanıt
layacak yaşa gelmişti, ama bütün köprü başlannı ağabeyler tutmuştu ve bunlan yerlerinden oyna-
tamıyordu. Bunun üzerine kendi yayın olanaklarını kendisi yarattı.Çoğu kısa ömürlü olan bir yığın
dergi dört bir yanda yayınlanmaya başladı. Sembolist akımı etkin duruma bu dergiler getirdiler
Avrupa'da, ve bu sayede Japonya'ya bile ulaştılar.
Hiç kuşkusuz aralannda bir uyum yoktu. Başlangıçtaki le Decadent gibi gazete boyutundan le
Mercure de France gibi güvenilir dergilere kadar uzanıyorlardı. Ama aralarından çoğunun bir or-
tak düşüncesi vardı: Hem siyasal, hem de yazınsal alanda yerleşik değerlerin reddi. Bundan dolayı
ve yalnızca la Revue blanche değil birçok çeviede, başta Natüralizm olmak üzere daha önce bili-
nen sanat ve yazın akımlanna karşı bir muhalefetle birlikte, anarşist düşüncelere karşı bir duygu-
daşlık oluştu. Bilimin her şeyi yönetmek savlarına karşı, dönemin gençleri ruhsal ve tinsel gereksi-
nimlerini dile getirdiler. Anababalannin içinde debelendikleri havailiklere, anlık'ın (müdrikenin)
zevkleriyle karşı çıktılar.
Bunun sonucu olarak, ortaya kaçınamadıkları (hatta biraz da buna çanak tuttular) bir tehlike
çıktı: Kendi içine kapalı ve yerleşik kurumlarla ilişkisini kesmiş bir hayat. Bütün bu yayınlar pek
ender olarak geniş kitleye ulaşabiliyordu. Geniş kitle, dönemin ayrıksıları olan dekadanlarla yal-
nızca alay ediyordu! Çünkü bu yayınların hayranlık beklentilerini (Verlaine, Mallarme, Villiers de
!'isle-Adam) gülünç buluyordu. Bütün ülkelerde durum aynıydı, öyle ki, her ne pahasına olursa ol-
sun özgünlükleri kanıtlama istenci, sembolistleri çoğu zaman kışkırtıcı bir estetizme, bir dandizme
ve kendi içine kapalı (hermetisme) bir yalnızlığa götürüyordu. Güzellik tapıncının ve mistik ya da
içrek öğretilerin sembolist çevrelerde yandaş bulması bir rastlantı değildir.
Bu küçük dergilerin olağanüstü zenginliğini bugün daha iyi kavrıyoruz. Bizi şaşırtan, daha çok,
dönemin büyük basınının, sembolistler tarafından havai ve çıkarcı olarak tanımlanan, suçlanan
bir büyük basının horgörüsü. Hiç kuşkusuz bu küçük dergiler de aşırılıklardan uzak durmuyorlar-
dı . Sövgülerinde olduğu gibi övgülerinde de yaygaracı bir dil kullanıyorlardı, ve kışkırtı , ayrıksılık,
yürürlükteki kurallara uzak durma kaygısı, kimi zaman tumturaklı ya da tamamen yapay bir üs-
lupla sonuçlanıyordu. Aslında bunlar pek önemli değil! Buna karşılık, büyük bir düşünce kaynaş
ması, tartışmalar ve cesaret söz konusu! Gerçekte, bunlardan, bugün biraz da öncü olarak tanım
ladığımız şey doğdu. Düşük baskılarıyla, günümüzün sanatsal ve yazınsal dergilerinin, bir toplulu-
ğun kendi varlığını sürdürmek ve düşüncelerini dile getirmek için yaslandı ğı dergilerin, özerklikle-
rini keşfettiler.
Bu yayın ların yanısıra, bazı örgütler de (XX'ler Topluluğu, Gül + Haç tarikatı), özellikle resim
alanında olmak üzere, Sembolizmin yayılmasında belirleyici bir rol oynadılar.
APOLLON. Bu- dergi Sainı - Peıersbourg'da 1909 - Die BLA1TER FÜR DIE KUNST (Sanat için•Sayfa-
1917 yıllan arasında yayınlandı. Aylık (yılda on sayı lar; Sanat Defterleri). Stefan George'un kurduğu bu
ve bir Edebiyat Yıllığı eki) olarak yayınlanan dergide dergi 1892'den itibaren yayınlanmaya başladı. Baş
sanat yazılan ve resimler yayınlanıyordu. Rus Sem- langı çta satışa çıkartı lmıyor, Stefan George'un dost
bolizmi'nin sözcüsü oldu (Brioussov, lvanov, Bolak, çevresinde dağıtılıyordu. 1919 yılına kadar yayınını
Annenski, Tchoulkov'un katkılarıyla). 1914'tcn ön- sürdürdü. Katkıda bulunanlar arasında (özellikle şi
ce, ba şıa Akmeizm olmak üzere Sembolizme karşı irleriyle) Dauthendey, Gerardy, Gundolf ve Hof-
çıkan akımlara sayfalarını açarak biraz yön değiştir mannsthal vardı. Bunların yanısıra Baudelaire'den
di. çeviriler.
286
la Mercure de France
raire et artistique adını taşıyan bu dergi, 1889'a ka- yönetilen dergiye Paul Adam, Hermann Bahr, Paul
dar yayınlandı. Anatole Baju tarafından kuruldu. Claudel, Paul Fort, Jean Lorrain, Henri Mazel, Henri
Derginin ilk sayısında (1886) Baju tarafından sapta- de Regnier, Edouard Schure katkıda bulundu.
nan anti-burjuva programı, Huysmans'ın A Rebours
adlı romanının kahramanı Des Esseintes\en yarar- LITERATORUL Dergi 1880 yılında, genellikle ilk
lanmaktadır: "Modern insan bir bıkkındır. isteklerin, sembolist olarak kabul edilen ve özellikle şair Tudor
duyarlıkların, beğeninin, lüksün, hazların incelmesi; Arghesi'yi destekleyen Macedonski tarafından kurul-
nevroz, isteri, morfınmanlık, bilimsel şarlatanlık, aşı du.
n Schopenhauer'cilik... toplumsla evrimin habercile-
ri bunlardır." Le Decadent, gösterişli bir bohem ya- le MERCURE DE FRANCE. 1889 yılında Alfred
şantısında, yerleşik sanat ve yazına karşı çıkan, dilde Yalette ve aralarında Jules Renard, Louis Dumur,
287
Sembolist Çağ
sonra Remy de Gourmont olmak üzere bir yazar NYUGAT (Batı). 1910 - 1914 yıllan arasında yayın
topluluğu tarafından kurulan bu dergi, ilkin, 1886 lanan bu dergi, bütün yeni eğilimlerin toplandığı
yılında Rodolphe Darzens'in kurmuş old uğu La yerdi. Dergiye yazanlar arasında dönemin en önemli
Pleiade\ sürdürdü. Derginin arka kapağında, la Plei- iki şairi bulunuyordu: Endre Ady ve Mihaly Babits.
ade, ikinci yıl", okunuyordu. Dergi daha çok natüra- Dergi Macaıistan'a en çağdaş ve en canlı Batı kültü-
list eğilimliydi. Otuz iki sayfalık fasiküller olarak ya- rünü getirmeyi amaçlıyordu.
yınlanıyordu. Daha sonra her sayının sayfalan arttı,
Sembolizmi desteklemesi giderek belirginleşti. Bu l'OEUVRE (Yapıt). Taşrada yayınlanan ender sem-
destek l 895'e kadar sürdü. bolist dergilerden biriydi, Valence-sur-Rhône'da ya-
Bir yıl sonra le Mercure de France, Picrre Louys'un yınlanıyordu. 1897-1899 yılları arasında yayın lanan
Aphrodite romanını, daha sonra Nietzsche çeviıileıi dergiye Paul Adam, Edouard Ducote, Francis Viele-
ni yayınlayan bir yayınevine dönüştü. Böylece, ikinci Griffin, Paul Fort ve Anre Gide katkıda bulundu.
Dünya Savaşı sırasındaki kesinti dışında, 1945 son-
rasına uzanan bir gelişim dönemi başlamış oldu. PAN. Dönemin en güzel dergilerinden biriydi. 1895-
Remy de Gourmont'nun Promenades litterairesin- 1900 yıllan arasında yayın landı. Yazın sorumlusu
de yazdıklarına göre, bu dergi, aynı dönemde yayın O.J. Bierbaum, resim sorumlusu ise Julius Meier-
lanan elli kadar dergi ya da gazete arasında, sembo- Graefe idi. Belli bir yönelimi yoktu. Genel olarak ye-
list kuşak için, "yeni edebiyatın bireşimi değilse bile ni eğilimlerle ilgiliydi yalnızca. Bu nedenle yeni-ro-
toplandığı yer"di. mantik eğilimli metinleri yayınladı. Yazarlan arasın
da Dauthendey, Dehmel, Flaischien, Hofmannsthal,
MIR ISKOUSS1VA (Sanat Dünyası). 1889 - 1904 Liliencron, Morgcnstem ve Schaukal bulunuyordu.
yılları arasında yayınlananbu resim ve edebiyat der-
gisinde, egemen durumda olmamalanna karşın, la PLUME (Kalem). ilk sayısı 15 Nisan 1889'da ya-
sembolist eğilimler yer almak olanağı buldular. Di- yınlanan bu dergiyi Leon Deschamps kurdu. Sembo-
aghilev ve Leon Bakst'ın yönettiği derginin başlı ca lizme sayfalarını açmasına karşın tam anlamıyla
amacı, Moskova ve Petersbourg sanat çevreleri ara- sembolist olmayan bu dergi bütün akımlara açıktı.
sında ilişki kurarak yeni eğilimlaıi birleştirmekten 1914 yılına kadar yayınını sürdürdü. Dergiyi la
ibaretti.
le MODERNISTE. Georges-Albert Auıier'nin yönet- "La Plume· clergısının özel sayı~ı 1894
tiği haftalık dergi. t 889'da sekiz sayı yayınlandı.
Dergiye katkıda bulunanlar: Saint-Pol Roux, Charles
Morice (Yazar); Gauguin, Bellenger, Julien Leclercq,
Rambosson (ressam, sanatsever).
288
lıı Uı• ı•ııı• \Vıı_ijııı•ııı •ıııw
Melee symboliste\n (La Rcnaissance du Livre, Paris, alanla ilgilenen anarşist eğilimli dergi hulun bcıııhu
l 920) ilk cildinde tanıtan Ernest Raynaud'a göre la list kuşağı (Gustavc Kahn, Remy de (iuuı nıoııl,
Plume tek başına dönemin bütün küçük dergilerinin Edouard Dujardin, Stephane Mallamıc, Fnıııci~ Vic-
temsilcisi olmuştur: "Oldu, ve daha fazlası da oldu, le-Griflin) bir araya getirdi. lbsen, TolblUY, Stıiııd
çünkü yalnızca edebiyatla değil bütün sanatlarla da berg, Hamsun gibi yazarları tanıtlı. MiiıiJ.. bfüuııu
ilgilendi; çeşitli taşra şairleri topluluklan için özel nun yazan Claude Debussy idi.
sayılar düzenledi, ve böylece harekete, günümüzün
iyi yürekli insanlarını bunca ilgilendiren adcm-i la REVUE CONI'EMPORAINE (Çağdaş Dergi). iki
merkeziyetçi (yadözekçi) bir atılım sağladı. Ressam- yıl(1885-1886) yaşadı. Çok açık bir düşÜnbc l ortamı
ların, heykelcilcrin ve sanat emekçilerinin yapıtlannı vardı. Yazarlan kozmopolit eğilimliydi (Edouord
sergiledi; sosyoloji ve müzikle ilgilendi. Ayrıca bir Rod, Gabriel Sarrazin, Emile Hennequin). Dergiye
gölge tiyatrosu da vardı." Paul Adam, Maurice Barres, Charles Morris, Jean
Moreas katkıda bulundular.
PROMETEO. 1908 yılında Ramon Gomez de la
Sema tarafından kurulan bu lspanyol dergisi otuz la REVUE INDEPENDANTE (Bağımsız Dergi).
sekiz sayı yayınlandı. Birçok sembolist yazar ya da Tam adı Revue independante, politique, litteraire et
dekadantizm adı verilen akımın yazarlannı (Rachil- artistique (Siyasal, Yazınsal ve Sanatsal Bağımsız
de, Oscar Wildc, Paul Fort, Maeterlinck, Camille Dergi) olan dergi, ilkin, kasım 1884 - 15 Mayıs 1885
Mauclair, Remy de Gourmont, D'Annunzio, Sainı tarihleri arasında on iki sayı yayınlandı. 1881 yılın
Pol Roux) yayınladı. 1913 yılına kadar yayınını sür- dan itibaren Savaş Bakanlığı'nda memur olarak çalı
dürdü. şan yirmi üç yaşındaki Fclix Feneon tarafından ku-
rulmuştu. Dergi bu dönemde tam olarak sembolist
la REVUE BLANCHE (Beyaz Dergi). 1889 - 1891 değildi. Yabancı yazına belli bir açıklığı olan dergi-
yılları arasında, Brüksel'de yayınlanan bir Fransız de çok değişik imzalar yer almıştır. Derginin gözdesi
Belçika dergisidir. Paul Leclercq, Joe Hogge ve Au- iki Alman 'dır: Sehopenhauer ve Wagner.
gusle Jeunhomme tarafından kuruldu. Başlangıçta Daha sonra, bir süre yayınlanmadı. Bunun üzeri-
naıüralisı olan eğilimi daha sonra kesinlikle Sembo- ne, bu sırada la Revue wagnerieıınei yayınlamayı
lizme bağlandı. sürdüren Edouard Dujardin, bu dergiyi de almaya
Alcxandre Natanson, 189 l 'de Paris'tc aynı adda karar verdi. Derginin yönetimini 1886-1888 yılları
bir başka dergi kurdu. Kaynakça olarak genellikle arasında Teodor de Wyscwa'ya verdi. Daha ~onra,
bu '1ergi gösterilir. Derginin yazı kurulu yazmanı ocak 1888'den 1889'a kadar dergi Gustave Kahn ta-
Lucicn Muhfeld idi. Yalnızca edebiyatla değil genel bir rafından yönetildi. la Revue independaııte bu dö-
nemde sembolist hareketi destekledi.
"La Revue Blaııche "ın afişi: Bıerre Bonnard. 1894 Nihayet, 1889 başında, François de Nion ve Geor-
ges Bonnamour yönetimi dergiye yeni bir yönelim
verdi. Bununla ilgili olarak dergide şu satıdan oku-
yoruz: "La Revue independante, bir süre önce, sizin
de dikkatinizi çekmek istediğimiz köklü bir değişim
geçirdi. Bundan böyle, la Revue independante bütün
okulların dışında olmaya çaba gösterecek. Sayfaları
nı fark gözetmeksizin bütün düşünce ve yeteneklere
açacak." Gerçekte, gerçekçi eğilime dönüş söz konu-
suydu. Camille Mauclaire, derginin, Laforgue'u sev-
diğini, ve "gizliciliğe yakın edebiyat"ın sevildiğini,
fakat "natüralist öğretiler'in de kabul edildiğini yazı
yor._Derginin yayını 1892'de kesinlikle sona erdi.
289
Sembolist Çağ
herci öğretilere tinsel bir tepki olarak doğan bu der-
nekler daha sonra simya ve içrekliğe yöneldiler.
Fransa'da Stanislas de Guaita 1888 yılında, Gül
+ Haç kabbalistik mezhebini kurdu. Josephiıı Pela-
dan buna üye oldu. Ama buradan ayrılıp Temple ve
Graal'ın Gül + Haç tarikatını kurdu, bu tarikata ay-
nı zamanda Katolik Gül + Haç adı verilir. Gül +
Haç dönemin sanatları için önemli bir yer tuttu,
çünkü Peladan onun aracılığıyla resim sergileri açtı.
1892 - 1897 yıllan arasında toplam olarak altı yıllık
sergi, genç sanatçıların yapıtlarına yer verdi. Mo-
reau, Puvis de Chavannes, Redon, Watts, Bume-Jo-
nes gibi ustalar bu sergilere katılmadılar. Ama
Rouault 1897 yılında resimlerini sergiledi.
Sembolistlerdeki Gül + Haç tarikatına karşı bu
coşku ya da sevgi, çağdaş mistisizm akımıyl a ilişkili
dir. Peladan sanatçılara şöyle çağrıda bulunmuştu:
"Leonardo'ya ve Semadirek Utkusuha (Victoire de
Samothrace) inanan sanatçılar, Gül + Haç'a katıla
caksınız. Amacımız, Batılı ruhtan aşkı söküp almak
ve onun yerine Güzellik sevgisini, idea sevgisini, Gi-
zem sevgisini koymaktır. Edebiyat, Louvre ve Bayre-
uth'un duyarlıklarını uyumlu bir esrimede birleştiri
yoruz."
ki.tabını anımsatan adıyla bile sembolist çizgide yer VOLNE SMERY (Özgür Eğilimler). 1897'de kuru-
almaktadır. Flaman yazar Vermeylen tarafından lan bu Çek dergisini bir sanat derneği (Miınes Sanat-
1893 yılında kuruldu. Belçika Flaman edebiyatı (Ka- çılan Derneği) çıkardı. Çek kültürünün uluslararası
re! van de Woestijne ve Prosper van Langendonck sanat akımlanna ve özellikle Sembolizme açılması
ile) bu dergiden kaynaklandı. Yayınına 1893-1894 na katkıda bulundu. Örneğin, 1902 yılında Prag'da
yılı sonunda son verdikten sonra, 1 Ocak 1896'dan bir Rodin sergisi ve l 905'te bir Munch sergisi dü-
1901 'e kadar yeniden yayınlandı. Bu ikinci dönemde zenledi.
yabancı edebiyatlara çok daha açıktı.
la WALLONIE (Vallonya). Sembolizmle ilgilenen
VER SACRUM. Bu aylık derginin ilk sayısı ocak birçok Belçika dergisi (la /eune Belgique, la Basoche,
1898'de yayınlandı. ilkin Viyana'da (1898), sonra la Pleiade) arasında en önemlisi bu dergidir. 1886-
Leipzig'de (1899) yayınlanarak iki yıl yaşadı. Özel- 1892 yıllan arasında Liege'de yayınlandı. Daha önce
likle sanat eleştirileri yayınladı. Yazarlan arasında gene Liege'de /'Elan litterairei kurmuş olan şair Al-
Hermann Bahr, O.J.Bierbaum, Hugo von Hof- bert Mockel'in verdiği atılımla, Belçika ve Fransız
mannsthal, Maurice Maeterlinck, Rainer Maria Ril- sembolistlerinin toplandığı yer aynı dönem kuşaklan
ke ve Paul Schaeerbart bulunuyordu. arasında bir köprü oldu.
291
1 '
1
Terimler Sözlüğü
DANDILIK (le Dandysme: Aşın şıklık, züppelik). geri getireceğinizi sanmayınız. Her anlamda en kor-
Tıpkı snobizm gibi, lngiliz hayranlığı sonucu, kunç bir çöküş dönemi yaşıyoruz."
1880'den itibaren Fransa'da yaygınlaştı. Dandiliği, Fran sa'nın bir çöküş dönemine girdiği savı özel-
"Kışkırtıcı tabakanın kibirli tavrı" olarak tanımlayan likle 1789 Devrimi'nden sonra yaygınlaşmıştır.
Baudelairc'den sonra, Paul Bourget bunun yaygın ISSO'ye doğru, dekadan dönemler ve özellikle Latin
laşmasında önemli bir rol oynadı: 1880- 1883 yılları dekadansı modası yaygınlaşırken dekadans üzerine
arasında lngiltere'yi gezdi ve Fransız dergilerinde yapıtlar yazılmaya başlandı. Üstelik, sözde bilimsel
yazılar yayınladı. Bu dandilik, dekadanlar arasında ·zırvalıklar modem ırklann psikolojik çöküşünü ka-
gözalıcı giysiler (Edouard Dujardin kadifeler giyiyor, nıtlamak amacıyla üstüste yığılmaya başladılar. XIX.
kırmızı eldiven takıyordu), ender ve yapay şeylere yüzyıl insanı nevrozludur. Baudelaire, Theophile
düşkünlük, biblo sevgisiyle kendini gösterdi. Bütün Gautier, Zola, Goncourt kardeşler, çağlarının bir so-
bunlar alışı lmış ve doğal olana karşı bir tiksintiye ta- nucu olarak, bu dekadansı, bu sinir ve duyarlık den-
nıklık etmektedir. Bu nedenle dandilik, duygusuz bir gesizliğini güçlü bir şekilde savundular. Zola, Mes
umursamazlık ve aristokratik bir küçümsemede dile Haines'de şunları yazmaktadır 1866 yılında: "Beğe
gelen estetik ve törel bir zorunluluk içermektedir. nim, bir bakıma, yozlaşmış durumda. Fazla baharat-
Dandilik, sanat ve yapmacık tapıncının savunucusu- lı edebi yahnileri, klasik çağların bol kepçe sağlığı
dur. nın yerine hastalıklı bir duyarlık getiren dekadansın
Oscar Wilde, Dorian Gray'in Portresihde yapıtlarını seviyorum. Çağımın insanıyım ben." The-
dandy'yi, bayağı bulduğu gerçekliği küçümseyen ve ophile Gautier, iki yıl sonra Baudelaire'in /es Fieurs
Güzellik'i yücelten kişi olarak tanımlamaktadır, du Mallne yazdığı önsözde dekadansın üslubunu
bel irginleştirmektedir: "Les Fieurs du Malin şairi,
DEKADANS (la decadence: Çökme, çöküş, çöküş yanlış yere dekadans üslubu olarak tanımlanan, ve
dönemi). Fransız yazarları arasında, XVIll. yüzyıl yaşlanan uygarlıkların ürünü olan bir aşın olgunlu-
dan itibaren dekadans ve beğenin yozlaşması konu- ğa erişmiş sanattan başka bir şey olmayan üslübu se-
sunda bir tartışma vardır. Eski Roma ve Grek örnek- viyordu: Dilin sınırlarını durmadan genişleten; bü-
lerine oranla bir yazınsal gerileme olduğu düşüncesi tün paletlerden renkler, bütün klavyelerden sesler
söz konusudur. Bizzaı Voltaire, XIV. Louis çağı üze- alan; en dile gelmez durumlarda düşünceyi, en belir-
rine yazdığı kitapta, yüksek beğeninin kaynağı olan siz ve en kıvrak çizgileriyle biçimi yansıtmaya çalı
klasikler ve Eskiler'in yanında yer alır. La Harpe'a şan; nevrozun en karışık gizlerini, sapkınlaşan yaşlı
gönderdiği 23 Nisan 1770 tarihli mektubunda şöyle tutkuların itiraflarını ve deliliğe dönüşen saplantının
yazar Voltaire: "Sevgili Çocuğum , yüksek beğeniyi tuhaf sannlarını dile getirmek için bunlara kulak ve-
293
Terimler Sözlüğü
ren, usta, karmaşık, yüksek düzeyde, aynmcık ve en belirgin özelliği yapay bir yaşam tarzıdır ve onun
arayış yüklü bir üslup." için asıl önemli olan öyle görünmektir. Oscar Wil-
1870 bozgunu ile, Fransa'nın çökmekle olduğu de'ın kişiliğinde bir tinsel ve estetik zorunluluk ka-
izlenimi daha da yoğunlaştı. Özellikle Paul Bourget zanmıştır: Yaşamını bir sanat yapıtı haline getirmek,
bazı yazılannda bu düşünceyi yaygınlaştırmaktadır. yaşamından bir sanat yapı tı yaratmak. Gerçekten de,
liı Revue bleue'rıün 6 Haziran 1885 sayısında bir snobizmin nesnelerin yüzeysel görünümleriyle yetin-
eleştirmen şu gözlemde bulunmaktadır: Şu dekadan mesine karşın, güzelcilik, derin bir bağlanma ve iç-
sözcüğü Bay Bourget'nin yazılarında öylesine çarpı cı tenlik gerektirmektedir.
bir abartmayla vurgulanmaktadır ki ilgimi çekti. Ne-
yin nesi olduğunu araştırdım ve biraz da şaşırarak, iDEALiZM (l'ldealisme: Düşüncccilik, varlığı dü-
kötümserlik hastalığının yalnızca bazı aynksılarda şünceye indirgeyen öğretilerin genel adı ). Pozitivizm
bulunmadığını, üstelik gençliğimizin önemli bir ke- (Auguste Comte, Hippolyte Taine) ve Natüralizme
simi kasıp kavurduğun'u ve hastalandırdığını öğren (Zola) karşı tepki bir "ldealizm' le ortaya çıktı. Bi-
dim." linç, dünyanın yaratıcısı olarak sunuldu. Bu açıdan,
Başka bir deyişle, Anatole Banju le Decadanı der- Schopenhauer'in belirleyici bir etkisi söz konusuydu.
gisini kurduğu ve bir "dekadan okul"dan söz edildi- idealizm kavramı iki yönelim içermektedir: Birincisi,
ği sırada, dekadans kavramı çoktan büyük ölçüde düşün, gerçekdışının yüceltilmesi olarak özetlenebi-
yaygınlaşmıştı. Birçok roman (Elemir Bourges'un le lir. Bu yönelimi dekadantizm temsil eder. ikinci eği
Crepuscule des Dieux'sü, Huysmans' ın A Rebours·u, lim ise, somut dünyanın üzerine, gerçekliğin özünü
Josephin Peladan'ın le Vice supreme'ı) bu kavramı kavramaya olanak sağlayan bir soyut kavramlar ev-
tanıtmıştı. Ya, özellikle yol açtığı sapmalar nedeniyle reni yerleştirir. Bu yönelimi, Mallarme'nin düşündü
şiddetle suçlanmaktadır, ki Max Nordau, 1894 yılın ğü biçimiyle Sembolizm temsil eder. Edouard Dujar-
da Degenrence (Yozlaşmışlık) adıyla Fransızca'ya din, sembolistlerin idealizmden ne anladıklannı,
çevrilen Entartung adlı yapıtında bunu yapmaktadır. Mallarme par un des siens (Albert Messcin editeur,
Ya da sevgiyle savunulmakta ve göklere çıkartılmak Paris 1936) adlı kitabında şöyle dile getirmektedir:
tadır: Birçok roman (Paul Adam, Jean Lorrain, Rac- "Mallarme için dış dünya, ancak düşünceler dünya-
hilde Fransa'da, Fransa dışında Oscar Wilde ve sının bir simgesi olarak vardı; bizim gibi 1885-1886
D'Annunzio) ressamlann tablolan, yapaylıktan ve yıllarının gençleri içinse, ancak, zihinsel olarak kav-
psikolojik incelikleri, çeşitli cinsel sapkınlık biçimle- randığı biçimiyle vardı . Dı ş dünya, şairin dileğine ,
rine kışkırtarak sergilemektedir. En çok işlenen tema beğenisine uygun olarak kurulan ve bozulan bir
hünsa temasıdır bu sırada. Eşcinsel aşklar yalnızca dekordur."
bir zihinsel tiyatro nesnesi olarak tasarlanmamakla,
ama güzelciler arasında gerçekten yaşanmakta ve KÖTÜMSERLiK (Le pessimisme). Kötümserlik,
gizlenmemektedir. yüzyıl sonu gençliğinin bunal ı mının bir özelliğidir.
Yani bir anlamda Nihilizmdir, hiçbir şeye inanma-
GÜZELCi, GÜZELCiLiK (l'Esthete, l'Esthetisme). mak ve böylece hiçbir şeyin gerçek olmadığını dü-
Dandyler ve snoblar gibi güzelcilcr de lngiliz moda- şünmektir. Bu an l ayış, 1870 savaşından ve Komün
sının ürünüdür. "Dekadans" kavramını kapsayan bozgunundan sonra ortaya çıktı. Schopenhauer'in
güzelcilik, 1885 yılından itibaren Fransa'ya yayılan felsefesi büyük bir yaygınlık kazandı. Paul Bourget,
bir kavramdır. Güzellik tapıncını yüceltir. 1900 yılı Nouveaux Essaies adlı kitabının 15 Kasım 1885 ta-
na kadar gelişimini sürdürdü. Paul Bourget, Etudes rihli önsözünde şunu vurgulamaktadır: "Çağdaş
et Portraits adlı kitabında şunlan yazıyor: "Yaşa mı, gençliğin ruhundaki kötümserliğin varlığı, olumsuz-
sanat duygularından ve yalnızca bundan oluştur lama ve bunalım (çöküntü) anlayışına en çok karşı
mak, en basit deyimiyle, güzelcilerin programıdır." olan kimseler tarafından da kabul edilmektedir bu-
1892 yılına doğru, Oscar Wilde güzelciliğin Pa- gün." Burada, " bunalım" deyimi çok önemlidir, çün-
ris'te somut örneği oldu. Teodor de Wyzewa la Re- kü bu kötümserlik, o dönemde pek yaygın olan ve
vue bleue'de, Oscar Wilde'in Paris'e gelişinde, güzel- yıkımını Huysmans'ın A Rebours romanının kahra-
cilerin prensi gibi karşılandığını yazmakta, ve Fran- manı Des Esseintes örneğinde gördüğümüz hastalı
sızlann "ingiltere'yi zarifliklerin, düşünsel incelikle- ğa, nevroza yol açmaktadır.
rin ve üstün yaratıklara özgü melankolik kösnüllü-
ğün son sığınağı saymaya alışmış" olduklarını ekle- MlSTtslZM (le mysticisme: Gizemcilik). Yüzyılın
mektedir. son yirmi yılı, Pamas yazarlan ve natüralistlerle bir-
Bu güzellilik bir maddi bağımsızlık gerektirmekte- likte ortadan kalkmış olan doğaüstüne dönüş ve
dir, yani belli bir serveti olan kibarlann i~idir. Onun dinsel bir kaygı ile aydın genç kuşak üzerinde etkili
294
Terimler Sözlüğü
oldu. Mistisizm deyimi, biraz bulanık bir şekilde, bi- lann reddini savunuyorlardı. Kimi sembolist şairler
lim ve pozitivizme karşı olan dönemin tepkisini be- parnascı olarak başladılar yazmaya: Örneğin Yerlai-
lirtmektedir genel olarak. Bu deyimin aracılığıyla ne (Parnasse conıemporain in, ortak estetik kaygı
ruh öne çıkartı lmaktadır, ancak bu öne çıkarma ke- üzerinde durmaksızın dönemin şairlerini bir araya
sin olarak dinsel anlamda olmayıp, daha çok, derin getiren ilk sayısında Mallarme de yer alıyordu).
Benlik'in gizini, bir altedilmez Bilinmez'i vurgula- Ama, gerçekte, sembolist hareket, pamascı estetik
maktadır. Bununla birlikte, bu mistisizmin, 1890 yı ile kopuşma getirmişti: Betimlemeci sanatın yerine
lından sonra, Charles Morice'in "Katolikliğin şiirsel bulguyu öne sürdü; katı biçimlerin öykünülmesi ye-
dirilişi" olarak tanımladığı olguya yönelmiş olduğu rine koşuklamayı özgürleştirdi.
nu ve sembolist ya da dekadan kuşakta, Katolik di-
nine dönüşlerle (Huysmans, Claudel) somutlandığı SNOPLUK (Le Snobisme: Züppelik). Snop tipi, ln-
nı biliyoruz. giliz modasının etkisiyle, 1880'den itibaren Fran-
sa'ya yayıldı. Soylu sınıfla düşüp kalkan ve son yeni-
NATÜRİZM (le Naturisme: Doğacılık). Maurice Le liklerden haberliymiş izlenimi vermeye özen göste-
Blond ve Saint-Georges de Bouhelier önderliğinde ren kişiyi simgeliyordu. Demek ki, bir dış görünüş
Sembolizme tepki olarak ortaya çıkan yazınsal ten, davranıştan çok bir anlayış söz konusu. Paul
akım. Maurice Le Blond, kasım 1895 - eylül 1896 ta- Bourget, 1884 yılında snopluğun tanımını şöyle ya-
rihleri arasında /es Documents sur le naturisme'de pıyordu: "Doğuştan gelen her türlü toplumsal üstün-
yayınladığı bir dizi yazıda bu akımın yönelimlerini lüğe, servet ya da üne aşın tapınç olarak özetlenebi-
açıkladı. Öte yandan, Saint-Georges de Bouhelier de lecek kendini gösterme hastalığı."
10 Ocak 1897 tarihli Figaro gazetesinde bir bildiri
yayınladı. Genel olarak, "natüralistler", natüralistle- SEMBOL (le Symbole: Simge). Gustave Kahn, Ori-
rin ve Zola'nın düşüncelerine yakınlık duyuyorlar gines du symbolisme (Albert Messein editeur, Paris
(Mauıice Le Blond zaten Denise Zola ile evlendi), 1936) adlı bir kitapla bu konuda şunlan yazıyor:
ama gözlem yerine duyarlığa öncelik tanıyorlardı. "Bu sözcükte bireşim (sentez) sözcüğünün bir ben-
1897'den itibaren la Revue naluriste adlı bir dergi zerini gören ve eleştirel bir yorum yapmaksızın sem-
yayınladılar. Aşağı yukan iki akımın habercisidirler: bolün canlı ve zengin bir bireşim olduğunu düşünen
Birduyumculuk (l'unanimisme) ve halkçılık (le po- Mallarmc özellikle sembolden söz eden kişidir." Bu
pulisme). sözlerden ne anlamak gerek? Mallarme, şiiri, dünya-
yı betimlemeye yönelik bir girişim olarak değil, fakat
ÖZENGENLİK (Le Dilettantisme : Heveslilik, ama- doğrudan doğruya şairin ruhundan kaynaklanan bir
törlük). Özengen tipi, yüzyıl sonunda moda oldu: evren düzenleyici eylem olarak anlıyordu.
Hiç birine bağlanmaksızın düşüncelerle oynayan ki- Aslında, 1885 - 1900 yıllan arasında, sembolist
şiyi simgeliyordu. Paul Bourget, 15 Mart 1882 tarihli şairler de aralannda olmak üzere, "sembol" sözcü-
la Nouvelle Revue'de yayınlanan bir makalesinde, ğünün birbirinden farklı tanımları yapıldı. Çoğu za-
çok yaygın olduğunu saptayarak Özengenliği şöyle man, özellikle istiare ve söylence ile kanştırıldı. Oy-
tanımlıyordu: "Bir öğretiden çok, bizi birbiri a rdın sa, Mallarme'ye göre bunlan birbirinden ayırmak
dan hayatın çeşitli biçimlerine doğru yönlendiren ve gerekmektedir. istiare (allegori, yerine), önceden
bizi bunlara götürür gibi yapıp gerçekte götürme- belli soyut düşüncelerin tasanmıdır; oysa, sembol bi-
yen, aynı zamanda hem zeki, hem de kışkırtıcı bir linmezden kaynakl anır, düşüncenin gizine ya da şai
zihinsel yetenek." rin kendi benliğinin derinliklerinden dile getirmeye
çalıştığı ruhsal duruma yönelir. Albert Mockel, 1927
yı lında sembol konusunda verdiği bir konferansta,
PARNAS (le Pamasse). Yayıncı Alfred Lemerre, sembole ulaşma sürecini yetkin bir biçimde dile ge-
1866 yılında, çeşitli şairleri bir a raya getiren le Par- tirmektedir: "Bir imge ya da bir imgeler dizisi, bir
nasse contemporain adlı bir derleme yayınlamıştı. Bu sözcükler bağlaşımı, bir müzik tınısı, bize bir düşün
topluluğun öncüsü Caitulle Mendes idi. ilkeleri The- ceyi sezinlctirse, bu düşünceyi sanki kendi içimizden
ophile Gautier'den alınmıştı: Biçimsel yetkinlik, nes- doğuyormuşcasına bulgulamamıza olanak sağlarsa,
nellik, sanat için sanat ilkesine bağlılık. Bununla bir- yazma sanatında bir sembol söz konusu olabilir."
likte, ancak, Parnasse contemporainln 1876 yılında
yayı nlanan üçüncü sayısında yazınsal Pamas akımı SYNAISTHESIS (le Synesthesie: Duyum beraberli-
ortaya çıktı. En ünlü temsilcileri Leconte de Lisle ile ği; renkli işitme). Gerçekliğin yeni ve simgesel bir
Jose Maıia de Heredia idi. Soğukkanlılığı, geçmişe imgesini oluşturmak için birbirlerini çağrıştıran ve
tapıncı, biçimsel yetkinliği ve bütün kişisel heyecan- telkin eden değişik duyumlar arasındaki birliğe
295
Terimler Sözlüğü
synaisthesis (Grekçe) adı verilir. Şiirin en üst düzey- TELKİN (la Suggestion: Telkin, aşılama). Mallarme
de bir bireşim sayesinde ulaştığı bu birlik, Baudelai- için telkin, sembolist estetiğin temelini o luşturur.
re'in Çorrespondances (Uygunluklar) adlı sonesinde Mallarme 1891 yılında bu konuda şunlan yazıyor
önerdiği estctigı oluşturdu. Bir dize bu estetiği özet- du: "Bir nesneyi adlandırmak, yavaş yavaş keşfedile
ler: "Kokular, renkler ve sesler yanıtlar birbirini." rek oluşan şiirsel hazzın dörtte üçünü alıp götürür:
Duyum beraberlikleri (synaisthesis) sembolisılerce Onu telkin etmek gerekir, bizim düşümüz budur."
araştırıldı. Rene Ghil, duyum beraberliklerini salık İki yıl önce, Charles Morice la Litterature de tout a
verip göklere çtkardı, tiyatro alanında bunlan dene- /'heure adlı yapıtında, adlandırmak yerine telkin et-
yenler (Roinard) oldu, ve Huysmans bunları A Re- mekteıı söz ellikleri zaman, sembolist şairlerin ne
boursöa dile getirdi. Ama Baudelaire'in sonesinden demek istediklerini tanımlamaktadır: "Telkin, uyu-
daha çok Rimbaud'nun özellikle Sesliler (Voycllcs) şumlann ve ruh ile doğanın ilişkisinin dilidir. Nesne-
sonesi duyum beraberliklerine başvurdu. Gerçekte, lerin yansımalarını dile getirmek yerine onların içine
sembolist çevrelerde "renkli işitme"'nin sık sık söz nüfuz eder ve onların sesi olur. Telkin asla duyarsız
konusu edilmesine karşın, dönemin sanat ürünlerin- değildir, öz olarak her zaman yenidir, çünkü dile ge-
de bunun pek az izi kaldı, ve sanatlar arasında çeşit tirdiği nesnelerin gizli, anlaşılmamış ve dile gelmez
li uyuşum deneyleri başarıdan çok başansızlıkla so- yanıdır. Eski bir sözcük söz konusu olduğunda bile,
nuçlandı. bize onu ilk kez okuyormuşuz izlenimi verir."
296
Resimler Listesi
297
Uesiııı/er Listesi
298
Resimler Listesi
DELVILLE, JEAN (1867-1953) Parsifal. 1890. Desin. 70x56 cm. Delville ailesi kolleksiyonu, Brüksel 67
Görkem/erin Melegi. 1894. Yağlıboya tual, 130 x 151 cm. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Diatheque de
Belgique 68
Madam Stuart Merrill'in Portresi. 1892, renkli tebeşir, 35,5 x 28 cm. Özel kolleksiyon. Fotoğraf:
Diatheque de Belgique 68
Şeytanın Hazineleri (detay). 1895. Yağhboya tual. 358 x268 cm. Musces royaux des Beaux-arts de
Belgique 68
DENIS, MAURICE (1870-1943) Kendi Portresi. 1896. Desin. Dominique Denis kolleksiyonu, Saint-
Germainen-Laye. Fotoğraf: Giraudon 69
Müneccimlerin Secdesi. 1904. Tual. Musee de Dijon. Fotoğraf: Hubert Josse 69
ilham Perileri. 1893. Tual, 135 x 68 cm. Muscc national d'Art Moderne, Paris 70
Kutsal Orman. 1900'e doğru . Yağlıboya tual. 124x293,5 cm. Musce du Petit-Palais, Paris. Fotoğraf:
Huberı Josse 70
Aristide Mai/ol. 1902. Desin.·D.Denis kolleksiyonu. Fotoğraf: Giraudon 102
DORE, GUSTAVE (1832-1883) Göçebe Yahudi. 1856. Ağaç 36
"Don Quijote" için illüstrasyon. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque nationale 71
DUFY, RAOUL (1877-1953) Remy de Gourmont'nun Portresi 190
DUJARDIN, EDOUARD (1861-1949) Portre: F. Vallotton, 1896 187
DUKAS, PAUL (1865-1935) Portre. Anuquet'nin gravürü. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque
nationale 250
DUNCAN, İSADORA (1878-1927) Bourdelle'in Desen' i. Fotoğraf: Bulloz 272
ELGAR, EDWARD (1857-1934) Portre. Bibliothcque nationale. Fotoğraf: Huberı Josse 251
ENCKELL, MAGNUS (1870-1925) Kendi Portresi. 1891. 72
Düş/em. 1895. Ateneum Müzesi. Helsinki 72
ENSOR, JAMES (1860-1949) Hop-Frog'un Öcü. Taşbaskı. 15
Maskeli Kendi Portreleri. 1899. Yağlıboya tual, 120 x 80 cm. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Bulloz 26
Isınmak isteyen iskeletler. 1889. Tual, 75 x 60 cm. Özel kolleksiyon 73
Kendi Portresi. 1885. Desin. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Giraudon 74
Atölyedeki iskeletler. 1900. Tual, ll2 x 80 cm. Özel Kolleksiyon 74
FABRY, EMiLE (1865-1966) Giriş. 1890. Yağlıboya tual, 140x80 cm 75
FALLA, MANUEL DE (1876-1946) Portre. Bibliothcque nationale. Fotoğraf: Hubert Josse 252
FANTIN-LATOUR, HENRI (1836-1904) Masa Köşesi. 1872. Yağlıboya tual. Musee du Jeu de Paume.
Fotoğraf: Hubert Josse 16
Ren Kızları. Pastel. Musee du Louvre. Fotoğraf: Huberı Josse 23
Kendi Portresi. 1858. Desin. Fotoğraf: Giraudon 75
Okuma, 1877. Yağlıboya tual. Musee de Lyon. Fotoğraf: Hubert Josse 76
FAURE, GABRIEL (1845-1924) Portre: J.Sargent. Özel kolleksiyon 253
FENEON, FELIX (1861-1944) Portre: P.Signac. Fotoğraf: Bulloz 273
DE FEURE, GEORGES (1868-1928) Sonsuzlugu Arayan Kadınlar. 1897'ye doğru . Suluboya, 65 x 50 cm.
Özel kolleksiyon 77
Kötülügün Sesi. 1895'e doğru . Ağaç üzerine yağlıboya, 65 x 59 cm. R. Walker kolleksiyonu, Paris.
Fotoğraf Bulloz. 77
FILIGER, CHARLES (1863-1928) Kendi Portresi. 1903'e doğru. Guaş ve suluboya, J5 x 16 cm. Le
Bateau Lavoir belgesi, Paris. Fotoğraf: Jacqueline Hyde 77
Sembolik Figür (Simgesel Yüz). Guaş, 64x69 cm. Manoukian Kolleksiyonu , Paris. Fotoğraf: Bulloz 78
Yatan Figür, Remy de Gourmont'un ldealizm'i için. 1893. Guaş . 15x27 cm. Altarriba kolleksiyonu,
Paris. Fotoğraf: Agraci 190
FORT, PAUL (1872-1960) Portre. 1887. A.Osbert'in deseni. Özel kolleksiyon 273
FRIEDRICH, CASPAR DAVID (1774-1840) Rügen'de Kayalar. 1818'e doğru. Özel kolleksiyon 40
FULLER, LOIE (1862-1928) La Loi'e Fuller Floies-Bergere'de: H. de Toulouse Lautrec. 1893. Karton,
6lx44 cm. Musee d'Albi 20
FÜSSLI, HEINRICH (1741-1825) Öpücük, 1819. Desin. Kunsthaus. Zürich 34
299
Resimler Listesi
HAWKINS, LOUIS WELDEN (1849-1910) Severine, 1895. Yağlıboya tual, 115 x 95 cm. Musec du
Louvre, Paris. Fotoğraf: Bulloz 86
Kendi Portresi 87
HEBERT, ANTOINE-AUGUSTE-ERNEST (1817-1909) Ophelie. Musee Heberı. Fotoğraf: Musces
nationaux 87
HELLEU, PAUL-CESAR (1859-1927) James Abbott McNeil Whistler'in Portresi. 1897 152
HODLER, FERDINAND. Düş. 1897-1903. Kağıt üzerine kurşunkalem, çini mürekkep, pastel,
suluboya. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Giraudon 9
Kendi Portresi 88
Gece. 1890. Tual, 116 x 299. Kunstmuseum, Bern 88
HOFMANN, LUDWIG VON (1861-1945) Pastoral Sahne. Özel Kolleksiyon. Fotoğraf: Bulloz 89
. HOFMANNSTHAL, HUGO VON (1874-1929) Portre 191
Jedermann için illüstrasyon . Fotoğraf: Roger-Viollet 191
HUGO, VICTOR (1802-1885) Yazgım. Lavis. Musee Victor Hugo, Paris. Fotoğraf: Bulloz 34
HUNT, WİLLİAM HOLMAN (1827-1910) Portre: J. Ballantyne. National Portrait Gallery, Londra 89
Claudio ve lsabella. 1850. Ağaç üzerine yağlıboya. 76X45 cm. Tate Gallery, Londra 90
John Evere// Mil/ais'nin Portresi. 1860. Desin. National Portrait Gallery, Londra 107
HUYMNAS, JORIS-KARL (1848-1907) Portre: G.Rouaulı. Taşbaskı 275
IBSEN, HENRIK (1828- 1906) Portre: J.Martin 1895. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque
nationale 193
JARRY, ALFRED (1873-1907) Portre: A.Cazals. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque nationale 195
KAHN, GUSTAVE (1859- 1936) Portre. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: H.Josse 196
KELLER, FERDINAND (1842-1922) Kendi Portresi. 1889. Tual, Musee des Office, Floransa. Fotoğraf:
Alinari-Giraudon 90
Böcklin'in Gomaıa. 1901-1902. Yağlıboya tual, 117 x 99 cm. Staatliche Kunsthalle, Karlsruhe 91
Resimler Listesi
KHNOPFF, FERNAND (1858-1921} Anılar. 1889. Pastel, 127 x 200 cm. Musees royaux des Beaux-arts de
Belgique, Brüksel. Fotoğraf: Diatheque de Belgique 53
Okşamalar. 1896. Yağlıboya tual, 50,5 x 150 cm. Musees royaux dcs Beaux-arıs de Belgique.
Fotoğraf: Diatheque de Belgique 92
Aziz Anıoine'ın Günah Egilimi. 1883. Yağlıboya tual, 83x83 cm. Özel kolleksiyon 92
Bir Yalnız Kadın. 1891 92
Melisande. 1902'ye doğru. Füzen, 33 x 33 cm. Özel kolleksiyon 201
KLIMT, GUSTAV (1862-1918) Danae. 1907'ye doğru. Yağlıboya, 77 x 83 cm. 49
Kırmızı Balıklar. 1901-1902. Yağ)ıboya tual, 181 x66,5 cm. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Bulloz 93
Öpüş. 1907. Yağlıboya, 180x 180 cm. Österreichische Galerie, Viyana 94
KLINGER, MAX (1857-1920) Bir Eldivenin Bulunması: Kaçırma. 1878. Desen. Fotoğraf: Grünke 95
KOUSNETSOV, PAVEL (1878-1968} Portre. 1912'ye doğru. . 96
Bir Kırgız Kadını. 1914. Fotoğraf: A.P.N. 96
KUBIN, ALFRED (1877-1959) Portre. 1921 96
Loth'un Karısı. Suluboya desen. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Bulloz 97
Edgard Poe'nun "Karga"sı için illüstrasyon. 210
KUPKA, FRANK (1871-1957) Çiçek Toplayan Kadın. Musee national d'Art Moderne, Paris. Fotoğraf:
Hubert Josse 97
301
Resimler Listesi
MASEREEL, FRANS (1889-1972) Maurice Maeterlinck'in Portresi. Ağaç üzerine gravür 201
MAURIN, CHARLES (1856-1914) Annelik. 1893. Yağlıboya tual, 80x 100 cm. Musee Crozaticr, le Puy.
Fotoğraf: Giraudon 105
MAXENCE, EDGAR (1871-1954) Tavuslu Profil. 1896'dan önce. Pastel ve guaş, 69,5 x 53,5 cm. Özel
kolleksiyon . Fotoğraf:' Bulloz 106
MELLERY, XAVIER (1845-1921) ideale Dogru. Yağlıboya tual, 153 x 131 cm. Koninklijk Museum voor
Schone Kunsten, Anvers. Fotol!raf: Diatheque de Belgique 106
MENARD, EMiLE-RENE (1861-1930) Yıkanan Kadınlar. 1916. Musee de Dieppe. Fotoğraf: Bulloz 107
MENDES, CATULLE (1841-1909) Portre. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Giraudon 278
MERRILL, STUART (1863-1915) Portre. Bibliotheque nationale. Fotol!raf: Bibliotheque nationalc 205
MEYERHOLD, VSEVOLOD EMILIEVICH (1874-1942) Portre. Fotoğraf: P .P.N. 279
MIKHAEL, EPHRAIM (1866-1890) Portre. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque nationalc 205
MILLAIS, JOHN EVERETT (1829-1896) Sonbahar Yaprakları. 1856. Tual, 103 x 75 cm. City Arı
Gallerics, Manchester 51
Portre: W.Hunt. 1860. Desin. National Porırait Gallery, Londra. 107
Ophelie. 1852. Tual, 76x 112 cm. Tate Gallery, Londra 107
MILOSZ, OSCAR VENCELAS DE LUBICZ-MILOZS (1877-1939) Portre. Fotoğraf: Roger-Viollet 206
MINNE, GEORGE (1868-1941) Aglayan Anne. 1890. Desin. 39x29 cm. Özel kolleksiyon 108
Ölen Çocuguna Aglayan Anne. 1866. Ağaç heykel 108
MOCKEL, ALBERT (1886-1945) Portre 201
MODERSOHN-BECKER, PAULA (1876-1907) Rainer Maria Rilke'nin Portresi. 1904. Tual, 34x26 cm.
özel kolleksiyon 211
MONTESQUIOU, ROBERT DE (1855-1921) Portre: G.Boldini. 1898. Yağlıboya ıual, 200x 100 cm.
Musee national D'Art moderne, Paris. Fotoğraf: Giraudon 20
MOREAU, GUSTA VE (1826-1898) Hayalet. 1875. Tual, 143 x 103 cm. Musee Gusıave Moreau, Paris.
Fotoğraf: Hubert Jossc 17
Orpheus. 1865. Ağaç üzerine yağlıboya, 134 x 99,5 cm. Musee du Louvre, Paris. Fotoğraf: Hubert
Josse 43
Portre: G.Rouault. Ecole des Beaux-arts, Paris. Fotoğraf: Giraudon 109
Sesler. Mine. Musee des Arts dccoratifs, Paris. Fotoğraf: H.Josse 109
Kartal Başlı Aslan 'lı Peri Kızı: Kağıt üzerine suluboya. 24x 16 cm. Musee Gustave Moreau, Paris.
Fotoğraf: Jacquelinc Hyde 110
Sodum 'un Melekleri. Yal!lıboya tual, 93 x62 cm. Musee Gustavc Moreau, Paris. Fotoğraf: Jacqueline
Hyde 110
Likornlar. Yağlıboya, tutkalboya ve suluboya tual, 115 x 90 cm. Musee Gustave Morcau, Paris.
Fotoğraf: Jacqueline Hyde 111
MORRIS WILLIAM (1834-1896) Portre: G.F.Watts, 1880. National Portrait Gallery, Londra 112
Kraliçe Guinevere. 1864. Yağlıboya tual, 71 x50 cm. Tate Gallcry, Londra 113
MUCHA, ALFONS MARIA (1860-1939) Slavia. 1908. Yağlıboya, tutkalboya tual, 154 x 92,5 cm.
Norodni Galcric, Prag. Fotoğraf: Musecs nationaux 113
MUNCH, EDVARD (1863-1944) Peer Gynt. 1896. Taşbaskı sı. 25
Çıg/ık. ı 895. 84 x 67 cm. Nasjonalgalleriet, Oslo 27
Vampir. 1893. Yağlıboya tual. Munch-Mµseet, Oslo 31
Aşk ve Psykhe. 1907. Yağlıboya tual, 118 x 99 cm. Munch-Muscet, Oslo 114
Kendi Portresi. 1895 114
Madonna (Meryem Ana) 1894. Tual. Nasjonalgallerict, Oslo 115
Ayrılış. 1893. Yağlıboya tual, 67 x 128 cm. Munch-Museet, Oslo 116
Stephane Mal/arme'nin Portresi. 1896. Litoğrafi . Bibliotheque nationalc. Fotoğraf: Bibliotheque
nationale 203
Stanislav Przybysı.ewski'nin Portresi. 1895. Pastel, 62 x 55 cm. Munch-Museet, Oslo 210
NOAILLES, ANNA COMTESSE DE (1876-1933) Portre: Laszlo. 1913. Palais de Tokyo, Paris. Fotoğraf:
Musees nationaux 208
OSBERT, ALPHONSE (1857-1939) Denize Övgü. 1893. Yağlıboya tual. Collcction Mademoisellc Yolandc
Osbcrt, Paris. Fotoğraf: Hubcrt Jossc 117
likçag Akşamı. 1908. Yağlıboya tual. 177x 163 cm. Musee du Pctit-Palais, Paris. Fotoğraf: Hubcrt
Jossc 118
302
Resimler Listesi
303
Resimler Listesi
RONDEL, HENRI {1857-1919) Maurice Barres'in Portresi. 1910. Yağlıboya tual. Özel kolleksiyon.
Fotoğraf: Giraudon 270
ROPS, FELICIEN (1833-1898) Ôlüın Baloda. 1865-1875. Yağlıboya tual, 151 x 85 cm. Rijksmuseum
Kröllcr-Müller, Otterlo 132
Pornokrates. 1896. lslak kazı ve lekebaskı, 69 x 45 cm. Özel kolleksiyon 133
ROSSETTI, DANTE GABRIEL (1828-1882) La Ghir/andata. 1873. Yağlıboya tual, 115 x 87 cm. Guildhall
Art Gallery, Londra. Fotograf: Bulloz 46
Kendi Portresi. 1847. National Portrait Gallcry, Londra 133
Astarte Syriaca. 1877. Yaglıboya tual, 183 x 106 cm. City Arts Gallerics, Manchester 134
Beata Beatrix. 1863. Yağlıboya tual, 86,3 x 66 cm. Tate Gallery, Londra 135
ROUAULT, GEORGES-HENRI {1871-1958) Gustave Moreau'nun Portresi. Ecole des Beaux-arts, Paris.
Fotoğraf: Giraudon · 109
· Joris-Karl Huysmans'ın Portresi. Taşbaskı 275
RUNGE, PHILIPP OTTO {1777-1810) Sabah. 1803. Tual, 109 x85,5 cm. Kunsthalle, Hambourg 41
RYSSELBERGHE, THEO VAN (1862-1926) Bir Okuma. 1903. Yağlıboya tual, 181 x 240 cm. Musee des
Beaux-arts, Gand 157
SAINT-POL ROUX {1861-1940) Portre. Bibliotheque nationalc. Fotoğraf: Hubert Josse 216
SAMAIN, ALBERT (1858-1900)-Portre. Fotoğraf: Roger-Viollet 216
SARGENT, JOHN SINGER {1856-1923) Gabriel Faure'nin Portresi. Özel kolleksiyon 253
SATIE, ERiK {1866-1925) Portre: J .Coctcau. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque nationalc 256
SCHMITT, FLORENT (1870-1958) Portre. Desin. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Hubert Josse 257
SCHWABE, CARLOS {1866-1929) Hüzün ve ideal. 1896. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Bulloz · 135
M.Maeterlinck'in Pelleas ve Me/isande'ı için illüstrasyon 202
Le Salon de la Rose+Croix'nın afişi. 1892. Bibliotheque nationale 290
SCRIABINE, ALEXANDRE (1872-1915) Portre. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque nationale 258
SEGANTINI, GIOVANNI {1858-1899) Yaşamın Kaynagında Aşk (detay). 1896. Yağlıboya tual,
69x 100 cm. Civica Galleria d'Arte Moderna, Milano 136
Kendi Portresi. 1895 136
Üvey Analar. (detay). 1891. Karton üzerine pastel, 40x73 cm. Kunsthaus, Zürih 137
SEON, ALEXANDRE {1855-1917) Orpheus'un Sızlanışı. 1896. Yağlıboya tual, 73 x 116 cm. Musee du
Louvrc, Paris. Fotoğraf: Giraudon 138
Slir Pe/adan 'ın Portresi. Tual, 132 x 80 cm. Musee dcs Beaux-arts, Lyon 281
SERUSIER, PAUL {1864-1927) Portre: O.Redon. 1903. Desin. Bibliotheque nationale. Fotoğraf:
Bibliothcque nationale 138
Selin Yanında Gôrme. 1891. Tual, 111 x 182 cm. Özel kollcksiyon 139
Tılsım. 1888. Ağaç üzerine yağlıboya, 27 x 22 cm. Collection François Denis. Fotoğraf: Giraudon 140
304
Resimler Listesi
THORN PRIKKER JOHAN (1868-1932) Gelin. 1892. Yağlıboya tual, 146x 88 cm. Rijksmuseum Kröller-
Müller, Otterlo 144
TOOROP, JAN (1858-1928) W.Degouve de Nuncques'un Portresi. 1891. Kağıt üzerine pastel,
41 x 33,5 cm. Collections de l'Etat belge'; Brüksel 66
Portre: G. Lemmen. 1886. Desen 144
Çiçekli Üçlü, 1885-1886. Yağlıboya tual, 1lOx 95 cm. Musee municipal, La Haye 145
Uykunun Saldırganlığı. 1898. Özel kolleksiyon. Fotoğraf: Bulloz 146
TOULOUSE-LAUTREC, HENRI DE (1864-1901) La Lofe Fuller Folies-Bergere'de. 1893. Karton,
61 x 44 cm. Musee d' Albi 20
VALERY, PAUL (1871 -1945) Portre. E.Rigal'in deseni. Bibliotheque nationale. Fotoğraf: Bibliotheque
nationale 219
VALLOTTON, FELIX (1865-1925) Top. 1899. Yağlıboya. Musee national d'Arı moderne, Paris.
Fotoğraf: Musees nationaux 147
Tembellik. 1896. Musee des Beaux-arts, Lozan 148
Eugenio Castro'nun Portresi 181
Paul Claude/'in Portresi 182
Edouard Dujardin'in Portresi 187
Rene Ghil'in Portresi. 1896-1898 189
Remy de Gourmont'un "Maskeler Kitabı, sembolist portreler"inde yayınlanan illüstrasyonlar
VERHAEREN, EMiLE (1855-1916) Portre: A.Rassenfosse. 1916. Bibliothcque nationale. Fotoğraf:
Bibliotheque nationale 221
VERLAINE, PAUL (1844-18%) Portre: E.Carriere. 18% 221
VROUBEL, MICHAEL ALEXANDROVITCH (1856-1910) Kendi Portresi. 1904. 148
Kuğu-Prenses. Özel kolleksiyon 149
Yenik Şeytan, Tretiakov Galerisi, Moskova 150
YEATS, WILLIAM BUTLER (1865-1939) Portre: F.Opfer. 1935. National Portrait Gallery, Londra 277
ÖNKAPAK: (Üstlen, soldan sağa:) Dante Gabriel Rossetti: Beaıa Betrix, 1863; Gustav Klimt: Ôpüş, 1907; Odilon
Redon: K;rmızı Dikenler; Edvard Munch: Madonna (Meryem Ana)-1894; Paul Gaugin: Vairumati, 1897. ARKA
KAPAK: (Üstlen, soldan sağa:) Franz son Stuck:)lkbahar, 1909; Paul Serusier: Yıkanan Kadınlar, 1908; Pierre Pu-
vis de Chavannes: Düş, 1883; Fustave Moreau: Dövmeli Salome.
305
i
1 1
Dizin
Adam, Paul 87, 207, 269, 285, llcrnard, Tristan 147 Carus, Gusıav 37, 38
287, 288, 289, 290, 294 Bernhardt, Sarah 65, 114, 271 Castro, Eugenio de 181
Ady, Endre 170, 174, 175, 288 Besnard, Alberl 55, 58, 89, Cczanne 70, 128, 291
Albeniz, Isaac 239 287 Chabrier, Ernest 76, 230, 235,
Aman-Jean, Edmond.- 48, 55. Biely, Andrei 61, 169, 179. 194. 236, 246, 255, 256
61, 86, 101 195, 280 Champigneulle, Bernard 56, 84,
Anncnski, lnnokenti 169, 174, Blakc, William 32, 75 94, 132, 264
286 Blok, Alexandrc 159, 169, 171, Chasseriau, Theodorc 37, 120,
Antoinc, Andre 264, 265, 266 175, 179, 194, 240, 242, 279. 123
Appia, Adolphe 265, 267, 269 280 Chausson, Ernest 230, 232,
Aurier, Georgcs-Alberı 52, 81, Boldini, Giovanni 11, 280 233, 247, 253
93, 263, 269, 288 Bonnard, Pierre 55, 69, 95, 124. Chopin, Frederic 210, 258
138, 139, 147, 273, 274, 277 Clairin, Georges 65
Babits, Mihaly 170, 175, 288 Bonnat, Lcon 109, 115, 117, Claudel, Paul 12, 163, 164, 165,
Bahr, Hermann 168, 254, 270, 120 171, 182. 240, 245, 265, 276,
272, 287, 291 Borissov-Moussatov 61. 96, 194 277, 287, 295
Balmont, Konstantin 168, 169, Borodine 239, 241 Coleridge 31, 71, 163
175, 194 Bosch, Jerôme 74 Corbiere, Tristan 10, 156, 164,
Barbey d'Aurevilly 47 , 67. 133. Rouicelli 63, 136, 148 183, 222
176, 210 Bouguereau 86, 106, 146 Cormon 57, 61, 117
Barres, Maurice 269, 270, 275, Bourget, Paul 156, 233, 271, Courbet, Gusıave 13, 30, 133,
281, 289 275, 293, 294 143, 151
Bartok, Bela 170, 240, 242, 246. Böcklin. Arnold 30, 40. 44, 52, Craig, Gordon 265, 267, 274,
247 58, 72, 91, 92, 95, 104, 117, 284
Baudelaire, Charles 10, 12, 28, 141, 142, 143, 151 Crane, Walıer 65, 71, 113, 262,
30, J6, 37, 49, 52, 56, 58. Brahms, Johannes 233, 258 264
76, 85, 88, 9Ş , 124, 132, Bresdin, Rodolphe 30, 36, 37, Cros, Charles 164, 183, 213
133, 136, 151 , 152, 155, 156. 48, 71, 124, 128 Çaykovski 239, 279
158, 160, 163, 164, 166, 167. Breıon. Andre 112, 159, 195
168, 171, 174, 176, 181 , 184 . Rrion , Marccl 71, 72 D'e,.nnunzio, Gabricle 12, 86,
186, 187, 197, 204, 209, 216, Brioussov, Valery 61, 156, 168, 136, 156, 157, 159, 168, 170,
218, 229, 231, 232, 233, 234, 169, 175, 180, 217, 265, 280, 173, 176, 184, 198, 241. 243,
235, 243, 248, 249, 250, 261 , 286, 291 248, 249, 252, 255, 256, 265,
262, 265, 271, 285, 286, 293, Bruegel, Pieıer 74 277, 279, 280, 289, 294
296 Brull Vinoles, Juan 61 Dante 32, 104, 131, 132, 135
Bazin, Germain 153 Burckhardt, Jacob 59 Dario, Ruben 12, 158, 159;
Beardsley, Aubrey 48, 50, 56. Burne-Jones, Edward 48, 61 , 161, 185, 199
77, 166, 167, 243, 264, 291 66, 93. 112, 113, 142, 150, Daumier, Honore 74, 133
Becthoven, Ludwig van 95, 262, 290 Debussy, Claude 13, 22, 24,
101, 238, 247, 250, 253 Byron 37 69, 77, 166, 171, 202. 228.
Berg, Alban 232, 240, 242 231, 232, 233, 234, 235, 236,
Berlioz, Hector 235, 238, 250. Cııbanel 58, 63, 98, 102 23'7, 238, 239, 240, 241, 242,
258 Carriere, Eugene 30, 63, 64, 65, 243, 244, 245, 246, 247, 248,
Bernard, Emile 57. 77. 79. 82. 70, 72, 81. 87. 248, 261, 263, 250, 251, 252, 253, 255. 256.
116, 124 269 257, 259, 260, 289
307
Dizin
( Degas, Edgar 109, 151, 248 Gallen-Kallela 52, 78 243, 262, 270, 271, 275, 280,
Degauve de Nuncqucs 48, 66 Gauguin, Paul 10, 12, 14, 25. 281, 287, 291. 294, 296
Delacraix, Eugene 30, 37, 93, 26, 30, 48, 52, 57, 64, 69, 77.
104, 109, 120, 123 78, 79, 95, 96, 98, 102, 115,
İbsen, Henrik 24, 25, 86, 172,
Delville, Jean 67 116, 117, 122, 139, 140, 144,
173, 192, 239, 240, 243, 272,
Denis, Maurice 411, 52, 66, 68, 152, 225, 235, 269, 288, 291
277, 278, 279, 289
102, 116, 118, 119, 124, 138, George, Stefan 11 , 89, 159, 160,
İndy, Vincent d' 76, 230. 248,
139, 144, 153, 251. 256, 274, 167, 168, 176, 187, 191, 207,
250, 253
277 211, 232, 258, 286
ivanav, Viatcheslav 169, 194.
Ghil, Rene 156, 158, 161, 164,
Derkinderen 52, 71 286
165, 175, 181, 188, 204, 222,
Darc, Gustave 36, 37, 71
276, 287, 291, 296
Dawsan, Ernst Christapher Gide, Andre 70, 103, 154, 157, Jammes, Franı.:i s 12. 28, 216.
166, 167, 186 158, 165, 189, 199, 219, 256, 276
Diıjardin, Edauard 162, 163, 287, 288 Jarry, Alfred 10, 78, 139, 172,
164, 165, 166, 170, 187, 196, Gluck 250, 279 195, 277
243, 265, 266, 281, 285, 287, Goethe 37, 136, 159, 188, 250, Jullian, Philippe 71 , 93, 151
289, 293 254, 262
Dukas, Paul 230, 232, 240, 245, Gogh, Vincent van 10, 24, 26, Kahn, Gustave 48, 162, 163,
250, 252, 254 29, 57, 81, 106, 140, 269, 291 165, 196, 262, 289, 290, 295
Dumant-Lindemann. Lauisc Goncaurt 50, 64, 168, 215, 293 Kandinsky 97, 143
272 Gongora 12 Keats, 107, 199, 287
Duncan, lsadara 272, 274, 284 Gourmont, Remy de 10, 14, 47, Keller, Ferdinand 52, 89, 90
Dunayer de Seganzac 14 7 58, 69, 78, 147, 155, 157, 165, Khnapff, Femand 48, 50, 92,
Duparc, Henri 233, 248. 253 185, 190, 206, 215, 224, 266. 100, 106, 132, 141, 145, 151,
Dürer 104, 136, 146 267, 269, 274, 277, 287, 288, 263, 291
289 Klee, Paul 98. 104, 143
Goya, Francisca 32, 95, 96, 128 Klimt, Gustav 32, 44, 50, 93,
Egedius, Halfdan 72
Granville-Barker, Harley 32, 101, 105, 143, 243
Elgar, Edward 251 274 Klinger, Max 41, 52, 95, 96
Enckell, Magnus 72 Grasset, Eugene 83 Kodaly 245, 247
Ensar, James 24, 26. 50, 73, Groux, Henri de 48, 52, 66, 84. Kosztolanyi, Dezsö 170, 196
96, 140, 145, 263, 291 145, 269 Kousnetsav, Pavel 96
Gual Queralt, Adria 85, 267 Kubin, Alfred 96
Fabry, Emile 75 Kupka, Frank 97
Falla, Manuel de 241, 242, 252. Hawkins, Louis Welden 86
255 Hebert, Antoine-Aul(uste-Ernesı Lacambe, Georges 97, 139
Fantin-Lataur, Henri 75, 124, 87 Laforgue, Jules 12, 14, 30, 59,
151, 230, 261 Henner, Jean-François 87, 269 110, 156, 160, 162, 168, 170,
Faure, Gabriel 232, 233, 246, Hadler, Ferdinand 87, 119, 146. 197, 218, 230, 276, 288, 289
248, 250, 252 263, 264 Lara, Louise 276
Feneon, Felix 93, 197, 273. Hofmann, Ludwig von 89, 94, Legros, Alphonse 75, 76, 151
281, 289 178, 262 Laurent, Ernest 55, 61, 99. 204
Feure, Gearges de 50, 76 Hofmannsthal, Hugo von 12, Lehmann 117, 137
Filiger, Charles 77, 139 89, 167, 168, 171, 191 , 232, Lekeu, Guillaume 253
Fart, 'P aul 85, 139, 216, 264. 240, 242, 259, 265, 282, 283, Lenbach 103, 141, 142
286, 288, 291 Le Sidaner, Henri 48, 98, 107
266, 273, 274, 277, 279. 281,
Huga, Victor 36. 37, 71 , 271. Levy-Dhurmer, Lucien 49, 61,
287, 288, 289
273 100, 107, 215
Fasca, Français 88
Hunt, William 44, 45 , 89, 107, Liliencron, Dctlev von 198.
Franck, Cesar 232. 233. 235. 108, 133 258, 288
248, 253, 254 Huret, Jules 165, 204, 267, 274 List, Wilhelm 101
Freud, Sigmund 97. 128. 197 . Huygue, Rene 30, 83, 128 Liszt, Franz 232, 237, 238, 256
244 Huysmans, Joris-Karl 11, 13. Lorrain, Jean 47, 48, 87, 110,
Friedrich, Caspar David 37, 38 28, 50, 110, 114, 120, 124, 159, 253, 276, 287, 291, 294
Fuller, Loie 272, 274 151, 156, 160, 161, 163, 166, Louys, Pierre 158, 159, 189,
Füssli, Heinrich 32, 34, 75 168, 183, 184. 204, 210, 218. 190, 199, 219, 287, 288
308
Dizin
Lugnc-Poe 69, 85, 139, 194, Merrill. Stuarı 118, 164. 165. Pelizza da Volpedo. Giuseppc
195, 201, 264. 265, 267. 272, 204, 262, 277 118
274, 276. 278 Meryon 36, 37 Pctit, Georges 100, 118, 150
Meyerhold 267, 278 Petrnv Vodkine 96. 118
Machado, Antonio 161, 199 Mikhael Ephraını 164. 165, Pica, Vittorio 281
Maeterlinck, Maurice 24, 30, 186, 204, 281 Pierre, Jose 95, 147
66, 69, 85, 108, 114, 117, 136. Millais. John Evereu 44. 45. Pissarro, Lucien 30, 78
146, 159, 164, 165, 168, 171, 90. 107, 133 Poc, Edgar 12, 28, 66, 71, 97.
173, 185, 192, 198, 200, 211. Milosz Oscar 110. 155, 158, 104, 105, 119, 128, 163, 170,
218, 226, 230, 233, 240, 241, 160. 165, 206 177, 178, 186, 203, 204. 209,
242, 243, 244, 245, 248, 253. Minne, Georgcs 108, 153 220, 262, 276
255, 262, 263, 265, 267, 270. Mirbeau, Octave 81. 201 Previati, Gaetano 118, l l'l
274, 277, 278, 279, 281, 282, Mockel, Alberı 163, 182, 206, Prokofiev 241
283, 284, 287, 289. 291 220, 263, 277, 291, 295 Proust, Marcel 111 . 236, 280
Maillol, Aristide 50, 101. 124, Moneı. Claude 30, 238. 23'l. Przybyszewski, Sıanislaw 210.
129 291 278
Malczewski, Jacek !03 Monıesquiou, Robert de 11, 47. Puccini 241, 242
Mahler, Gustav 232, 233. 254 48, 87, 110, 156, 270, 271. l'uvis de Chavannes, Pierre 30,
Mallarme, Stcphane 7, 11, 12. 275, 280 37, 47, 48, 52, 55, 61. 64.
13, 14, 18, 22, 27, 28, 30, 55. Moore, Albert Joseph 108 66, 71, 72, 87, 89, 93, !04,
64, 81 , 87, !04, 116, 117, Moreas, Jean 30, 52, 58, 81. 107, 117, 119, 137, 138. 25b.
124, 151, 152, 153, 156, 158, 156, 158, 162, 163, 164, 165. 261, 263, 269, 290
159, 160, 161, 163, 164, 165. 168, 185, 196, 207, 224, 228,
167, 168, 171, 172, 173, 175. 230, 269. 273, 275 , 289, 290 Ouillard, Pierre 164, 266, 273.
176, 181, 182, 185, 187, 188, 277, 281
Moreau, Gusıave 13, 14, 30.
189, 191, 192. 195, 196. 199. 37, 44, 47, 48, 49, 50, 93,
202, 204, 207, 209,211, 213. 105, 109, 117, 119, 126, 153. Raclıilde 273, 282, 287. 288.
215, 217, 218, 219, 220, 222, 229, 243, 269, 290 289, 295
223, 224, 226, 227, 228, 230. Morice. Charlcs 81, 124, 155. Ranson, Paul 48. 52, 69. 123.
234, 235, 236, 238. 242, 243. 163, 165, 266, 277, 280, 287. 138, 139
249, 250, 254, 255, 256, 257. 288, 290, 295, 296 Raphael 38
259, 260, 262, 263, 265, 266, Morgeııstem. Christian 207. Ravel, Maurice 233, 235. 236.
271, 273, 274, 276, 280, 281. 288 238, 252, 253, 255
283 , 285, 286, 287, 289, 294, Morris, Willianı 56, 62, 63, 71. Redon, Odilon 13, 14, 28, 30.
295, 296 112, 136. 146, 151, 152 37, 48, 50, 58, 69, 81, 93.
Manet, Edouard 30, 75, 76, 98, Mucha, Alfons 50, 113, 135. 97, 112, 117, 119, 124, 145,
115, 117, 119, 204, 249 264 152, 153, 262, 264, 269, 290
Mantegna 63, 136 Munclı, Edvard 25. 26, 32, 78, Rcgnier, Henri de 110, 158,
Marc, Franz 97, 104 96, 105, 114, 291 160, 163, 164, 165, 194, 199,
Marquet, Al bert 112 210, 222, 223, 230, 276, 287.
Marees, Hans von 52, 89, 141 288, 291
Nerval, Gerard de 97, 164, 218
Martin, Henri 55, 99, 105, 282 Reinhardt, Max 265, 267, 272.
Nietzsche 22, 31, 32, 41, 136,
Martini, Alberto 104 282
157, 165,' 170, 174, 176, 180,
Masek, Kare! 105 Rembrandt 63, 95
185, 188, 194, 195. 197, 207,
Massenet 240, 243, 248 Renard, Jules 147, 182, 287
2!0, 285, 288
Matisse, Henri 112, 273 Renoir, Auguste 70, 230, 248,
Noailles, Anna de 208
Mauclair, Camille 100, 120. 291
171, 173, 182, 201, 274, 277. Rethel, Alfred 38
Osberl, Alphonse 49, 101. 105. Ri lke, Rainer Maria 12. 132,
278, 281, 287, 289
117, 137 148, 155, 159, 168, 170, 197,
Maurin, Charles 105
Overbeck, Johann Friedrich 38 211, 232, 251, 291
Maxence, Edgar 49, 105
Rimbaud, Arthur 10, 13. 27,
Mazel, Henri 138, 278, 287 Pascoli, Giovanni 170, 208 28, 30, 76, 104, 156, 15&.
Mellery, Xavier 75, 93, 106 Peladan, Sar 30, 47, 55, 67, 162, 164, 167, 168, 175, 176,
Menard, Rene 49 72, 76, 133, 137, 138, 145, 177, 182, 183, 189, 196, 213,
Mendes, Catulle 136, 186, 192. 146, 171, 173, 184, 256, 263. 216, 218, 221, 222, 223, 243,
203,229, 240, 278, 295 270, 280, 290, 294 245, 249, 250, 254, 255, 296
309
Dizin
Rimsky-Korsakov 241, 256 Signac, Paul 263, 273 177, 181 , 183, 184, 185, 186,
Rippl-Ronai, Jozsef 102, 124, Sologoub. Fedor 169, 194. 217, 187, 197, 198, 204, 207, 213,
129 279 214, 218, 219, 221, 228, 230.
Rodenbach. Gcorgcs 93, 99, Spilliaerı, Leon 48. 140 232, 233, 234, 243, 245, 249,
100, 186, 215 Sıanislavski. Consıantin 265. 250, 255, 258, 260, 263, 273,
Rodin, Auguste 25, 66, 87, 103. 278, 283 . 280, 281, 285, 286, 295
129, 212, 263, 278, 291 Steinle, Jakob Edward von 40 Viele-Griffin Francis 30, 159,
Roinard, Paul-Napolcon 274. Stroıhmanıı, Cari 141 163, 165, 211, 222, 223, 230,
276, 283 Sırauss, Richard 192, 232, 233, 262, 287, 288, 289, ,291
Ro!)s, Felicien 50, 93. %. 119, 240, 242, 243, 244, 245, 246, Villicrs de l'Isle-Adam, Augus·
132, 263, 287 251. 258, 279, 282 te 7, 67, 157, 163, 172, 201,
Rosselli. Dıınte Gabriel 44, 47. Sıravinsky, lırnr 242. 251, 255. 203, 218, 222, 223, 226, 229.
49, 62, 63, 90. 93. 107. 113. 256. 259 230, 265, 286,
133, ısı. 166. 248 Strindberg 25, 97, 116, 210, Viollet-Le-Duc 71, 83
Rouault, Gcorges 112. 263. 290 277. 282. 283, 289 Vogeler, Heinrich 148
Runge, Philipp Otto 37 Sıuck, Franz von 44. 50, 14 l Vroubel, Michael 148
Ruskin, John 44, 45. 62, 71. 90. Swedenborıı 52. 140. 163 Vuillard, Edouard 69, 95, 129,
107 Swinburne 12. 48. 166. 170. 139, 147, 269, 277
Rysselberghe. Theo van 124. 176, 186
145, 263, 291 Symons, Arthur 156. 166, 167. Wagner, Richard 22;-fO, 71, 76.
217, 226 85, 88, 117, 136, 160, 164,
Sade, Marquis de 47 , 48 165, 170, 171, 187, 202, 228,
Saint-Pol Roux 165, 172, 215. Taine, Hippolyıc 52, 112, 164. 229, 230, 231, 232, 234, 235,
265, 268, 287, 288, 289 190, 271, 294 236, 237, 238, 240, 241, 242,
Saint-Saeııs, Camille 232. 250
Tailhade, Laurenı 87, 164. 181 . 243, 244, 246, 248, 249, 251,
Samain, Alberı 110, 136. 156. 194, 218 252, 254, 256, 258, 259, 261,
164, 165. 216 Thoma. Hans 90, 141, 143 262, 265. 266, 269, 278, 279,
Satie, Eric 255, 256 Thorn Prikker. )ohan 143 280, 281, 283, 284, 289
Schmitt, Florenı 171. 243. 252. Tieck 37 Wasmann, Rudolf Friedrik 40
255, 257 Toorop. Jan 50. 66, 71, 144. Watıs, George Frederick 93.
Schönberg, Arnold 232, 236. 263 150, 290
240, 242, 246, 256, 257. 258. Toulouse-Lautrec, Henri de 10. Welti, Albert 151
259, 260 57, 105, 154 Wilde, Oscar 11 , 29, 48, 56,
Schopcnhauer 14, 96, 157, 158. Trachsel, Alberı 146 97, ııo . ısı. 152, 156, 160,
164, 192. 197, 287, 289. 293 Trübncr 44, 141 166, 199, 224. 240, 242, 243,
Schumann. Roberı 233. 237. Turner. William 34. 63. 88. 239 244, 276, 277, 283, 289, 293,
252 Uhde, Wilhelm 44. 141 294
Schure, Edouard 72. 140. 159. Willumsen. Jens Ferdinand
165, 171, 172, 173. 265. 274, Valery, Paul 155, 159, 163, 165, 152, 269
283, 287 173, 176, 177, 179, 189, 199, Whistlcr, James Abbotı Mc
Schwabe, Carlos 135 204. 209, 212, 213, 219, 221. Neill 16. 18, 48, 75, 76, 86.
Schwob, Marcel 77. 156. 182. 235. 249, 250, 255. 256, 260. 108, 142, 146, 151 , 224, 280
195, 283 261, 262, 287 Whitıtıan, Walt 12, 162, 204
Schwind, Moriız von 40 Valle. lnclıin 161 Woestyne, Gustave van de 153
Scriabine 8, 67, 232, 239. 246. Vallotton, Felix 52, 95. 105. Wojtkiewicz, Witold 153
257 124, 146 Wolf, Hugo 232
Segantini, Giovanni 136 Van de Yelde. Henry 41, 84. Wyspianski 171, 210, 225, 276
Seon, Alexandrc, 67, 117, 137 144. 264, 291 Wyzewa, Theodor de 164, 165,
Serusier, Paul 48, 52, 69. 77. Verdi. Giuseppe 242 170, 187, 203, 254, 262, 264,
78, 98, 123, 124, 138, 152. Vcrhacren, Emile 30. 48, 66. 266, 285, 289, 294 '
266, 269, 273, 274, 277 93, 108, 140, 145, 156, 163,
Scuraı, Georges 55, 105, l 15. 165, 181 , 215, 220, 230, 263. Yeats, William 159, 160, 166,
117, 118, 137, 146 279, 291 167, 170, 171, 172, 217, 218,
Shakespeare, William 66, 135. Vcrlaine, Paul 11, 12. 18, 28. 226, 265
172, 195, 201, 250, 274, 277. 30, 55, 64, 76, 104, 117, 155,
278, 283, 284, 287 156, 160, 161, 16:.!, 164, 166. Zola, Emile 13, 14,. 30, 136,
Sibelius 239 167. 168, 170, 174, 175, 176. 166, 261, 275, 293, 294, 295
l 310