You are on page 1of 114

BENEDICT ANDERSON

Bugün içinde yaşadığımız dünya bir uluslar siMcttıltllı c;cı�



HAYALI
değil, yalnızca 150 yıl önce, bugün varolan ulusııl dev iri lrı lıı
yarısı bile henüz ortada yoktu. Son iki yüzyıldıı ıııilytııılıtll ıı
insan, kendi uluslarına olan bağlılıkları nedeniyle bıışkıılııı 11111
düşmanlık ve kin besledi, farklı ulustan insanları knt lcııı l lıı

CEMAATLER
bir yana, insanları bile bile ölüme gidecek kadar fcdıık(lı kılıııı
bu bağlılığı, bir ulusa ait olma duygusunu nasıl anluyubillı ıı'/
Benedict Andeıs0n, milliyetçi siyasal hareketler üzerine yııpıl
m.ış çoğu çalışmanın sormadığı bu soruya yanJL arıyor lllıı�
Jann doğuşunu ve gelişimini, dinsel cemaallerlc, huncdıııı
lıklann çöküşüyle, kapitalizm ve yayıncılığın gelişmcst, ı�,ıııı Milliyetçiliğin
devlet dillerinin oluşumu ve "uunan" kavrayışımızın dcğı�ıııı·
siyle ilişkilendiriyor. Ulusu, kan bağı ve din gibi eski tip cc Kökenleri ve Yayılması
maatlerin yerini alan hayal edilmiş bir topluluk olarak ele ıılıııı
yazar, milliyetçiliğin, ille kez Amerikalar'da ortaya çıkııkııııı
sonra. önce Avrupa'dalci halk hareketleri, sonra eınperynlıı.1
güçler ve nihayet Üçüncü Dünya'nın anti-emperyaUst mUcııck­
leri tarafından kopyal.arup çoğaltılabilir bir model oluşturdu�ıı­
nu savunuyor.
İnsanlığı ve coğrafyayı ulusal sınırlarla bölerek, berbiri kcndj

t
nin ''en eski ve en köklü olduğunu" iddia e<len ve sürekli "ılı�
düşmanlara" karşı bir ''biz" kimliğiyle kendilerini mcşrulıışıı
ran ulus-devletlerden kurtulmak mümkün mü? Aııderson, ulu,
ve milliyetçilik üzerine, resmi-tarihten gelen önyargılarırnm Vl'
inançlarımızı sarsacak ve yeniden düşünmemizi sa ğ layacııı..
tezleriyle, ilgiyle okunacak bir tarih sunuyor bize...
__ ı I

1111111 �
Metis Toplum ve Tarih Sadece www.eskikitaplarim.com'da paylaşılması için
ısBN975-342-026-9 taranmıştır. Lütfen bu pdf dosyasının ilk sayfasını silerek
başka bir f?�da paylaşım yapmayınız. Saygılarımla.
Tarayan: Fılız Vural
9 8975 �2026 r-··--··-·-·-,-,-�· ıvıcıd yAYINLARI

'
'
Metis Yayınları
. Beyoğlu, lsıanbul
ipek Sokak No. 9, 80060
Benedict Anderson
HAYALI CEMAATLER
Milliyetçili�in Yay,lması ve Kökenleri
Benedict Andeıson H·AYALİ
CEMAATLER
Özgün Adı: lmagined Communities,
Reflccıfons on ıhe Origins and Spread of Nationalism
Fransızca Basımı: Ediıions la decouvene, Paris, 1990
lngilizce ilk Basım: Verso 1983;
Genişletilmiş ikinci Basım: Verso 1991
© Benedicı Anderson 1983, 1991. Milliyetçiliğin
@ Bu çevirinin bütün yayın hakları Metis Yayınları'na aittir Kökenleri ve Yayılması
Birinci Basım: Ağustos 1993
ikinci Basım: Ekim 1995 ·

Yayına Hazırlayanlar: İngilizce'den Çeviren:


Sosi Dolanoğhi, Semih Sökmen İSKENDER SAVAŞIR

Dizgi: Metis Yayıncılık Ltd.


Basım: Yaylacık Matbaası, Cilt: Örnek Mücellithanesi

ISRN 975-342, 026-9

• 1

MEI1S YAYINLARI
. İçindekiler

ikinci Basıma Öıtsöz


9

1. Giriş
15

. 2. Kültür�[ Kökler
23

3. Ulusal Bilincin Kökenleri


52

4. Criollo
. .Öncüler
63

5. Eski Diller,Yeni Modeller


83

6. Milliyetçilik . ve Emperyalizm
99

7. Son Dalga
129

8. Yurtseverlik ve Irkçılık
159

9. Tarih Meleği
/�4

.10. Nüfus Sayımı, Harita ve Müze


/82

11:Hafıza ve Unutuş
207
.
Annem ve Tantiene Teşekkür
için
sevgilerimle

Okurların da kolayca görebileceği gibi, milliyetçilik hakkındaki


•düşüncelerim Eridi Auerbach, Walter Benjamin ve Victor Tur:
ner'ın yazılarından derinden etkilendi. Kitabın kendisini hazırlar­
ken kardeşim Peny Anderson, Anthony Barnett ve Steve He­
der'in eleştiri ve öğütlerinden muazam ölçüde yararlandım. J. A.
Ballard, Moharned Chambas, Peter Katzenstein, merhum Rex
Mortimer, Francis Mulhem, Tom Naim, Shiraishi Takashi, Jiıiı
Siegel, Laura Summers ve Esta Ungar da farklı şekillerde, paha
biçilmez yardımlarda bulundular. Kuşkusuz bu eleştirmen dost­
larımın hiçbiri metnin kusurlarından sorumlu tutulamaz;_ bunların
bütün sorumluluğu bana.ait Belki son olarak eğitim ve meslek o­
larak bir Güneydoğu Asya uzmanı olduğumu eklemem gerekiyor.
Bu, kitabın kimi yanlılıklarını ve örnek seçimlerini açıklayabile­
ceği gibi, küresellik iddialarını da sınırlandırabilir.
İkinci Basıma Önsöz

. '

Kim Cennet'ten uzaklaştıkça fırtınanın şiddetinin artacağını önce­


Kendine biçtiği görev, tarihin havını tersine tşramaktır.
Walter Benjamin, /1/unıinations
den kestirebilirdi? -
Hayali Cemaatler'in orijinal metninin doğrudan vesilesi olan
1978-79'daki Çinhindi'ndeki silahlı çatışmalar, üzerlerinden yal­
nızca 12 yıl geçtikten sonra bile, sanki başka bir çağa aitmiş gibi
görünüyorlar. O zaman'beoi ürküten olasılık, sosyalist devletler
Böyle doğdu hei- çeşit insanın karışımından arasında yeni büyük savaşlanıi çıkmasıydı. Şimdi bu devletlerin
O lııgiliz denen kauşıkh şey: yansı Tarih Meleği'nin ayaklarının dibinde dı,ıran enkaza karıştı,_
Boyalı bir Breıon·ıa bir lskoç arasındaki• gerisi de yakında onları izlemekten korkuyor. Kalanların yüz yüze
Şiddetli şehvetten, heveskar tecavüzlerden doğdu:
Kızlı erkekli dölü,hızla öğrendi bo�n eğmeyi kaldığı savaşlar ise iç savaşlar. Yeni bin yılın başında Sovyet
Düvelerini Romalı'nın boyunduruğuna vermeyi: Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden, cumhuriyetler dışında pek
Oradan da melez, katışıktı bir ırk geldi, az şey kalacağa benziyor.
Ne bir adı, ulusu, ne dili, ne de sanı olan:
Sıcak damarlarında onun da karışım akan
' Bütün bunların öngörülebilmesi gerekir miydi? İ983'ıe, Sov­
Ki ateşlenmişti bir Saksoıı'la Danimarkalı'dan: yetler Bi�liği'nin "21. yüzyılın_ entemasyonalist düzeninin öncüsü
Anababasına adil davranan kııları olduğu kadar,- 19. yüzyılın ulus öncesi hanedanlık d�vletinin de .
Ulusları a}'.l'lmsız bir şehvetle içlerine aldı. mirasçısı" olduğunu yazmıştım. Ama Viyana, Londra, Konstanti­
lşıe bu iç bulandıncı �oydu lngi/izleı'in.
iyi damıtılmış kanını banndı�... nopolis, Paris ve Madrid'den yönetilen devasa çok dilli ve çok
halklı mülkleri yok eden milliyetçi infilakların.izini sürerken, bu
Daniel Defqe, Tlıe Tnıe-Bom Englislınıan'den
yolun hiç değilse Moskova'ya kadar çıkacağını göremedim. Tari­
hin Hayali Cemaatler'in "manbğı"nı, yazarının·becerebildiğinden
dana yakından izliyor olması, hüıüolü bir teselli veriyor insana.
Son 12 yıl içerisinde çehresini değiştiren yalnız dünyanın ken­
disi olmadı. Yöntem, ölçek, gelişkinlik ve miktar bakııpından mil­
liyetçilik araştırmaları da büyük bir dönüşüm geçirdi. Yalmz İngi-

HAYALI CEMAATLER 10 . ÖNSÖZ 11

lizce'de J. A. Armstrong'.un Nations Before Narionalism'i (1982), liklerle, temelde bağımsız birer ekten ibaret olan iki yeni bölüm­
John _Breuilly'nin Nationalism aflfl the State'i (1982), Emest Gell- · den ibaret.
ner'in NatiOn$ and Nationalisın'i� (1983), Miroslav Hroch'un So­ Metnin ana gövdesinde, iki ciddi çeviri yanlışı, hiç değilse bir
cial Precondiıions. of Narional Revival in Europe'u (1985), Antho- tane yerine getirilmemiş vaat ve bir yanıltıcı vurgu keşfettim.
n y Smith'in The Etlınic Origins ·ot Nations'ı (1986), P. Chatter­ 1983'te İspanyolca okuyamadığımdan, daha eski çeviriler mevcut
jee'Din Nationalist Thought and ıhe Colonial Worldu (1986) ve olduğu halde Jose Rizal'in Noli Me Tangere'si için, düşüncesizce
Eric Hobsbawm'ın Nations and Nationalism since J780'i• -bun­ Leon Ma. Guerrero'nun İngilizce çevirisinden yararlandım. Guer-
lar d;;--kilit metinlerin yalnızca bazıları- tarihsel kapsam .v� teorik rero'nun çevirisinin ne kadar göz kamaştırıcı bir tarzda yoz. ve bo­
güçleriyle, konu hakkındaki geleneksel literatürü büyük ölçüde zuk olduğunu ancak 1990'da.kcşfcttim. Otto �ııuer'in Dic Na­
geçersi� kıldılar. Kısmen bu y;ıpıtlardan hareketle, kendi inceleme tiorıalitaetenfrage und die Sozialdemôkratie'den uzun ve önemli
alanlarının konularını milliyetçilik ve·n:ıilletle ilişkilendiren tarih­ bir alıntı için, tembellik edip, Oscar Jaszi'nin çevirisine başvur­
sel, edebi, antropolojik, sosyolojik, feminist ve diğer araştırmalar dum. Yakın zamanlarda Almanca orijinale başvurduğumda, Jaszi'
da olağanüstü serpildi. 1 nin çevirisinin ne kadar büyük bir ölçüde kendi siyasal eğilimleri
Hayali Cemaatleri çlünyada ve metinlerde meydana gelmiş bu tarafından lekelenmiş olduğunu gördüm. Metnin en az iki ye­
devasa değişikliklerin
' taleplerine-göre
. yeniden uyarlamak, mevcut rinde: Brezilya milliyetçiliğinin, diğer Latin Amerika milliyetçilik­
olanaklarımla altından·kalkabileceğim bir şey değildi. Dolayısıyla, leriyle kıy�slandığında niçin bu kadar geç ve kendine özgü bir
metni kendine özgü üslubu, hatları ve ruh haliyle belirli bir dö­ tarzda ooeJiştiğini. açıklama yolunda, sadık kalmadığım bir vaatte
neme özgü, "restora�yondan geçmemiş".bir parça olarak bırak­ bulunmuşum. Elinizdeki metin bu yerine getirilmeyen sözü ger-
mak bana d:µıa· uygun geldi. Bu konuda beni avutan iki şey var. çekleştirmeyi amaçlıyor.
Bir yandan, eski sosyalist dünyadaki gelişmelerin nihai sonuçlan • Raşlangıçtaki planım milliyetçiliğin Yeni Dünya'daki köken­
hala geleceğin karanlığının kefeniyle örtülmüş bulunuyor. Diğer lerini vurgulamayı hedefliyordu. Bilinçsiz bir taşralılığın, uzun
yandan,.Hayali Cemaa(leı'in kendirie özgü yöntem ve ilgileri, ha­ zamandan beri bu konu hakkındaki teorilere çarpık ve yanlı bir
la milliyetçilik hakkındaki yeni araştırmaların kıyısında yer aldı- nitelik kazandırdığını düşünüyordum. Milliyetçiliğe "karşı" olsun­
ğından, henüz aşilm;ımış gibi duruyorlar. lar, ondan "yana"·oısunlar, modem dünyada önemli olan her şe­
Bu yeni basımda yapmaya çalıştığım, aslında metnin ilk biçi­ yin kökenlerinin Avrupa'da olması gerektıgı kibrine alışkın olan
mini hazırlarken .de kaçınmam.gereken olgu, tasarım ve yorum Avrupalı alimler, halk dili temelli milliyetçiliğin "ikinci kuşağını"
hatalarını düzeltmek oldu. Deyim yerindeyse, 1983'ün ruhuyla (Macar, Çek, Yunan, Polonyalı, vb.), son derece kolay bir tarzda
. yapılan bu düıeltmeler, ilk basım üzerinde yapılan kimi değişik- modellerinin hareket noktası olarak alabiliyorlardı. Hakkında çı­
kan bütün yazılardan, Hayali Cemaaıler'in bu Avrupa merkezci
• Emesı Gellner ve Eric Hobsbawm'ın bu kitapları Türkçe olarak yayın­ taşralılığı yerinden oynatamamış olduğunu ve milliyetçiliğin Ame­
landı: E. Gellneı, Ulus ve Ulusçuluk, insan Yayınlan, 1992;'E. Hobsbawm, rikalar'daki kökenleri hakkındaki kilit bölümün g<;irmez1ikten ge­
1·780'den Giinünıüze Millet ve Mil/iyeıçilik, Ayrıntı Yayınlan. 1993. Konuy­
la ilgili olaıak yine bu yılın iki yayınına daha dikkat çekebiliriz: "Ulusçuluk
lindiğini görmek beni şaşırtlı. Bu soruna bulabild. !ğim yegane
özel Sayısı", Birikim Dergisj, Ocak-Şubat 1993; E. Balibaı ,·e I. Wallersıein, "acil" çözüm: maalesef, 4. Bölüm'ün adını "Crioll? Oncüler" şek-
Irk Ulus Sınıf, Belirsiz Kimlikler, Metis Yayınlan, 1993. (ç.n.) linde değiştirmekten ibare_ t oldu.
1. Hobsbawm akademik çalışmalardaki bu patlamadan milliyetçilik çağı­ İki "ek" ise birinci baskıdaki ciddi teorik kusurları gidenne
/un artık sonuna yaklaştığı sonucunu çıkarmakta hayli cesur davrandı: Miner­
va'nın baykuşu alacakaıanlıkta uçaı. amacını taşıyor.2 Birkaç eleştirmen dostum, 7. Bölüm'ün ('Son
HAYALI CEMAATLER 12 ÖNSÖZ 13

Dalga") milliyetçiliğin Üçüncü Dünya'daki modelİenme sürecini runda bıraktı. Konu üzerine yazıfmış bilimsel yazılana çoğunda
aşırı ölçüde basitleştirdiğiiıi iddia ettiler. Daha da önemlisı, ·söz Makyavelci bir elçabukluğu, l:!ir burjuva fantazisi ya da tarihsel
\

konusu bölüm bu milliyetçiliklerin edindiği tarz üzerinde, metro­ haki katın .çarpıtılması olarak görüleçı şey, bana şimdi daha derin
polden ziyade yerel sömürge devletinin etkisinin ne olduğu soru­ ve daha ilginç gelmeye başladı. Bir an için, belirli bir tarihsel dö­
suyla yüzleşmekten kaçınmıştı. Aynı zamanda, milliyetçilik hak­ nüm noktasında "kadimlioin"," eni'li0" " u oldu-
kındaki düşüncelere önemli bir katkı olduğunu düşündüğüm, za­ unu düşünürsek ne olur? Eğer milliyetçilik benim farzettiğim
manla ilgili değişen kavrayışlann diğer zorunlu koordinatına, yani gibi bilinç biçimindeki köklü bir değişikliğin ifadesiyse, bu ko­
mekanla ilgili değişen kavrayışlara kitapta yer verilmemiş olduğu­ puşun· farkına varmak, daha eski bilinç biçimlerini unutmak ve
nun farkına varmaktan rahatsız oldum. Taylandlı genç bir tarihçi kendi anlatısını yaratmak durumunda değil 'midir? Bu açıdan ba- .
olan Thongchai Winichakul'un parlak doktora tezi, beni harita­ kıldığında, l 820'1er sonrası milliyetçi düşüncelerin çoğunun tipik
cılığın milliyetçi muhayyileye olan katkısını düşünmeye kışkırttı. bir özelliği olan atalara dair fantaziler kurma, bir gölge-görüngü
Dolayısıyla "Nüfus Sayımı, Harita ve Müze" adlı bölüm, 19. izlenimi veriyor; gerçekte önemli olan 1820'ler sonrasındaki milli­
yüzyıl sömürge devletiniıı (ve bu devletin zihniyet yapısından tü­ yetçi "hafiza" ile, modern.yaşamöyküsü ve özyaşamöyküsü uzla­
reyen politikalann) tamamen bilinçsiz bir tarzda, kendisiyle müca­ şımlan ve bunlara içkin öncüller arasındaki yapısal uyumdur.
dele etmek üzere ortaya çıkan milliyetçilerin kullandığı grameri, Teorik erdem ya da zaafları bir yana, her iki "ek"in de daha
nasıl diyalektik bir tarzda şekillendirdiğini çöz.ümlemek üzere ya­ gündelik kısıtlıbklan var. "Nüfus Sayımı, Harita ve Müze" bölü­
zıldı. Hatta daha da ileri giderek, devletin, sanki bir kehanette bu­ münün verilerinin tamamı Güneydoğu Asya'dan geliyor. Sömür­
lunuyormuşcasına, daha tari.lısel varoluş kazanmadan kendi yerel geleştirilmemiş Siyam'ın yanı sıra, bütün büyük emperyalist güç­
düşmanlannı hayal ettiği bile söylenebilir. Nüfus sayımının kişile­ lerin (İngiltere, Fransa, Hollanda, Pc,rtekiz, İspanya ve Amerika
ri soyut bir şekilde diziselleştinnesilnicelleştirmesi; haritanın siya­ Birleşik Devletleri) eski sömürgelerini içerdiğinden, bu bölge bazı
sal mekanı nihai olarak bir logoya dönüştürmesi ve müzenin bil· bakımlardan karşılaştırmalı teoriler için muazzam fırsatlar sunu­
·tün dinleri dünyevi bir soyağacında bir araya getirmesi, birbirle­ yor. Ama yine de bu bölge için geçerli olsa bile, çözümlemenin
riyle iç içe geçerek bu tahayyülün oluşumuna katkıda bulun_muş­ yerkü� ölçeği_ nde uygulanıp uygulanamayacağını zaman göste­
tur. recek. lkinci ekte de, zaten bölük pörçük olan ampirik malzeme­
İkinci "ek"in kaynağı ise, 1983'te Renan'ı alıntılarken ne söy­ nin neredeyse tamamı, hakkındaki bilgimin oldukça yüzeysel
lediği hakkında en ufak bir fi�rim olmadığını keşfetmekten kay­ o·lduğu Batı Avru� ve Yeni Dünya'yla ilgili. Ama odak nok­
naklanan mahcubiyetti: Benim alaycı olduğunu sandığım bir yer­ 1 tasının bu bölgeler olması gere.kiyordu çünkü milliyetçiliğe özgü
de, aslında son derecede garip, yadırgatıcı bir şey söylüyordu. Bu hafiza kaybı ilk kez oralarda dile getirildi.
mahcubiyet beni, yeni ortaya çıkan milletlerin kendilerini neden
ve nasıl kadim olarak haY.al etmek zorunda olduklarına oairma­ Benedict Anderson
kul hiçbir açıkİama yap��;:;;-ış' ôiiİuğÜmİİ;; da.farkına· varmak ZO· Şubat 1991

ment, Economics Research of ıhe United Nations University'nin desteğiyle


2. Birinci ek, ilk kez Ocak l989'da·Karaşi'de, World lnstitute for Develop­

yapılaıi bir konferansa tebliğ olarak sunuldu. ikincisine temel olan bır ön me­
tin ise Tlıe Tiınes Liıerary Supplemenı, 13 Haziran 1986'da. "Ulusu Anlat-
mak" başlığı altında yayınlandı.
ı
',
Giriş

Belki henüz çok farkında olmasak da, 'Marl<sizm'in ve M;ı.rksist


hareketlerin .tarihinde meydana gelen temelli bir dönüşüm, üstü­
müze çöl.<müş durumda. Bunun en belirgin işareti Vietnam, Kam­
boçya ve Çin arasında geçenlerde çıkan savaşlar. Bağımsızlıkları
ve devrimci sicilleri tartışma götürmez rejimler arasında çıktıkla-
nndan ve söz konusu rejimler dökülen kanı açıkça Marksist olan
teorik bir perspektiften hareketle ıneşrulaşttrmak için gönülsüz
birkaç girişimin ötes�nde hiçbir şeye kalkışmadıklanndan bu
savaşların dünya-tarihsel bir önemleri var. 19Q9'daki Çin-Sovyet
çatışmalarını ve Sovyetlerin Almanya (1953), Macaristan (1956),
Çekoslovakya (1968) ve Afganistan'daki (1980) askeri müdaha:
lelerini hala -tercihe göre-- "sosyal eıuperyalizm"dı::n, "sosya­
lizmi savunmak"tan hareketle yorumlamak mümkündü, ama bu
terimlerin Çinhindi'nde olan bitenlerle bir ilişkisi olduğuna cidden
inanan herhangi ·birinin var olduğunu sanını yorum.
Eğer Vietnam'ın Aralık 1978 ve Ocak 1979'daki Kamboçya iş­
gali devrimci Marksist bir rejimin bir diğerine karşı giriştiği ilk
geniş ölçekli konvansiyonel savaştıysa 1, Çin'in Şubat'ta Viet­
naf!l'a karşı giriştiği saldın da, bunun tekil bir örnek olarak kal-

ı. Bu formillasyon suçlama amacıyla değil, savaşın ölçek ve tarzını vurgu­


lamak amacıyla seçilmiştir. Yanlış anlamaları önlemek için Aralık 19.78 iş­
galinin, iki devrimci hareke.tin panizanlan arasında belki daha 1971 'de baş­
tıımış olnn silahlı çouşmo.tıınn bir uzantısı olarak gerçekleştiğini söylemek ge­
rekiyor. Nisan 1977'den sonra Kamboçyalılar'ın başlattığı ama Vietnamlılafın
da hız.la tekrarladığı silahlı sınır ihlallerinin bilyüklüğü ve kapsamı, Vietnam'ın
Aralık 1977'deki geniş çaplı operasyonuna varana kadar hızla arttı. Ancak düş·
man rejimi alaşağı eıme ya da geniş toprak parçalan ele geçirme amacı gütme­
yen bu operasyonlar, harekete geçirilen birlikler açısından da Aralık l 978'le
karşılaştınlabilecek ölçekte değildi Savaş..n nedenleri hakkındaki tartışma
HAYALI CEMAATLER 16 GiRiŞ 17

mamasını sağlamış oldu. Bugün artık ancak güveni sarsJlmıi.z yalnızca sosyalist dünyayla da sınırlı değil. Neredeyse her ytl Bir­
olanlar, bu yüzyılın son yıllarında çıkacak olası savaşlarda, küçük· leşmiş Milletler yeni üyeler kazanıyor. Bir zamanlar birliklerini ta­
sosyalist devletler bir yana SSCB ile ÇHC'nin aynı tarafta sava­ mamen pekiştirmiş oldiıklannı düşünen nice "eski millet", kendi-
şacağı ya da aynı taraf! ôestekleyebileceğine dair. iddialarda b�lun­ - !erini sınırlan içinden doğan "alt"-milliyetçilikler tarafından mey­
maya kalkışabilirler. Günün birinqe .Yugoslavya ile Arnavutluk'· dan okunan bir konumda buluyorlar. Bu milliyetçilikler elbette bir
un vuruşma aşamasına geçmeyeceğini kim iddia edebilir? Kızıl gün "alt"lıktan kurtulacaklarını hayal ediyorlar. Gerçeklik oldukça .
/
Ordu'nun Doğu Avrupa'daki mevzilerinden çekilmesini talep çıplak: Bunca zamandır kehaneti yapılan '' ınilliY.�tç�ağrnın
. eden çeşitli gruplar, Kızıl Ordu'nun l 945'ten beri buradaki yoğun sonu_"._görül}ürdeolmaktan çok uzak. Hatta, ulusl�k zamanimizıii
mevcudiyetinin bölgenin çeşitli Marksist rejimleri an\5ında � politik hayatı-;;�e�r6içiıiioe'ineşni-kabül -edilen degeri.-
çatışmalan gündem dışı bırakmadaki rolünü hatırlasalar iyi eder- . Oİgular açık olmaklabirlikte nasiı açıklanacaklan uzun zaman­
ler. ---�- dır süren bir tartışmanın konusu olmuş. Ulu�. milliy�t. milliyet­
Bu tür değerlendirmeler, II. Diinya Savaşı'ndan bu yana ba­ çilik - çözümlenmek bir yana her birinin tanımlanabilirlik açı­
şarıya ulaşmış bütün devrimlerin; kendilerini milli terimleFle - sından son derecede kötü bir şöhreti var. Milliyetçiliğin modem
Çin Halk Cumhuriyeti, Sosyalist Vietnam Cumhuriyeti ve diğer­ dünya üzerindeki etkisiyle kıyaslandığında, b· u konudaki kabul
le-Ti- tarif ettikleri ve bu yolla, devrim öncesi geçmişten dev­ edilebilir teorilerin sayısı çok sınırlı. Devasa bir liberal tarihçilik
ralınan bölgesel ve toplumsal mekana sıkı sıkıya kök salmış ol­ ve toplumsal bilimler geleneğini devralan ve milliyetçilik üzerine
dukları gerçeğinin altını çizmeye yarıyor. Sovyetler Birliği'nin ise İngilizce'deki en)yi ve kapsayıcı metni yazan Hugh Seton-Wat­
tam tersine, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı ile SOJl, üzüntüyle şunu kaydediyor: "Dolayısıyla, ulus için herhangi
birlikte adında milli bir terime yer vermeyen nadir devletlerden bir 'bHim_şe._ ! tanım' yapılamayacağını teslim etmeJ�...Z..Q.f.!'nda_ka/ı­
biri olması, ona 21. yüzyılın enterıiasyonalist düzeninin bir öncü­
sü ol_manın yanı sıra, 19. yüzyılın ulus öncesi hanedanlık devlet­
ve
yÜ;um;-oysaortiıoaBır fenomen var ·varolmaya devam edi­
yoi.;'4 Liberal gelenekten hiç de daha az devasa olmayan Marksist
lerinin bir mirasçısı olma ayncalığı·nı da kazandınyor� tarihçilik ve toplumsal bilimler geleneğini devralan ve çığır açıcı
. Erle Hobsbawm •��.!<şist har�!sçLyÇ,_ de_y!� ler E1!1!��� �i_:-. The Break-up of Britain'ın yazan Tom Naim, büyük bir açık­
_
çimleri bakımından mıllı olmakla kalmadılar, ozlennde de 2YI� sö�lülükle, "Milliyetçilik teorisi t.iarksl�m'in _!>üyük �sel_.!?..�
yani milliye�i �olğu�� Bu eğiiiiruılsurmeyecegı� auşfül<iurecek �ı?__ lığ�n.!..�.�!l.�<!iyo.!," diyor.5 Ama, teorik saydamlık peşinde
hiçbir işaret yok."3·demekte son derecede hakh. Ustelik bu eğilim sarfedilen uzun ve bilinçli bir çabanın üzücü sonucunu ima ettiği
ölçüd� aslında bu itiraf bile yanıltıcı. Milliyetçiliğin Marksist teori
üzerine yapılmış en derinlikli çahşmalar şunlar'dır: David W. P. Ellioıfun der­
lediği Tlıe Tlıird Jndoclıina Conf/idin içinde Stephen P. Heder'ın 'The Kampu­ için rahatsızlık veren bir anomali olduğunu ve tam da ou yüzden
ctıean-Vietnamese Conflict". s:21-67: Anthony Bameıı. "lnter-Communist hesaba katılmaktan çok hasır altı edildiğini söylemek daha doğru
CoJ1flicts and Vieınam", Bu/�ıiıı ofConcemed Asiaıı Sclıolars, 11:4 (Ekim­ · olur. Marx'ın l 848'deki klasjk formülasyonunda yeralaJ) kritik
Aralık 1979), s. 2-9: ve Laura Sunımers, "in Matters of War and Socialism An ° zamiri açımlamadaki başansızlığı başka nasıl açıklanabilir ki: "El­
thony Barnett would Shame and Honour Kampucbea Too Much", a.g.e., s. 1O-
l 8. . . . bette her ülkenin proletaryası kendi burjuvazisi He sorunlarını
2. Birleşik Krallığın SSCB ile bu onuru paylaşmaya hakkı olmadığinı dü­
şilnen biri varsa, �(lığın adının hangi milliyete gönderme yaptığını kendisine 4. Nations and Sıaıes adlı kitabına bkz. s. 5. Vurgular eklendi.
sormalı: Büyük Brit�lrlandalılar mı? 5. Bkz. "Modem Janus", New Left Review, 94 (Kasım-Aralık 1975) s. 3.
3. Eric Hobsbawm, "Some Rcflections OJ! The Break-üp of Britain'", New Bu makale değiştirilmeden The Breal<:up ofBritain'a 9. bölüm olarak alınmış­
Left Review, 105 (Eylül-Ekim 1977), s. 13.
tır, s. 329-63.
HAYALI CEMAATLER 18 GiRfŞ 19

çözmek zorundadır"?6 Ya da-yüzyıldan uzun bir süredir "milli damıtım sürecinin ürünü olarak gerçekleştiklerini; ancak bir kez
burjuvazi" kavramının, "milli" sıfatının statüsünü teorik olarak te­ yaratıldıktan sonra "modüler" hale geldiklerini ve dolayısıyla çok
mellendirme yolunda ciddi hiçbir girişim yapı_lmaksızın kullanıl­ farklı toplumsal coğrafyalara, farklı bilinçlilik dereceleriyle aşı­
ması �asıl anlaşılmalı? Üretim ilişkilerinden hareketle tanıİnl.andı­ lanııbilir, farklı siyasal ve ideolojik kümeleruneleri içerebilir ya da
ğında bir dünya sınıfı olan burjuvazinin içindeki bu bölümlenme; onlar tarafından -içerilebilir ·olduklarını göstermeye çalışacağım.
teorik bakımdan neden önemli olsurrki? Aynı zamanda bu özel kültürel yapımlann neden bu kadar derin
Bu kitabın amacı milliyetçilik denen "anomali"nin daha doyu­ bağlılıklar uyandırdtklannı da açıklamaya çalışacağım.
rucu bir açıklamasına ulaşabilmek için nihai olmayan bazı öneriler
sunmaktır. Benim izlenimim hem Marksist hem de liberal teorile­
rin bu alanda "görünüşü kurtarmak"* için girişilmiş gecikmiş bir KAVRAM VE TANIMLAR
Batlamyusçu çabayla dumura·uğramış olduklan. ve gerekenin, ta­
biri caizse, Kopemikçi bir ruh içinde yeniden bir perspektif dü­ , Yukandaki sorulan yanıtlamaya kalkışmadan önce "u1us" kavra­
zenlemesi olduğu. Kalkış noktam, milliyetçilik kadar milliyetin mını gözden geçirmek ve iş görür bir tanıma ulaşmak yerinde ola­
de (ya da belki de bu kelimenin anlamlarının çokluğundan ötürü cak gibi görünüyor. Milliyetçilik üzerinde çalışan teorisyenleri, şu
"ulus-olmaklık" nitelemesi tercih edilmeli) özel bir kültürel yapım . üç paradoks şaşırtmış hatta kızdırageİmiştir: l. Ulusların, tarihçi­
türü olduğu. Bunfan doğru dürüst anlayabilmek için tarihsel var­ nin gözündeki nesnel modernliği karşısında milliyetçilerin gö-
lıklannı nasıl kazandıklannı, zaman içeı:isinde anlamlançın nasıl zünde sahip olduktan öznel kadimlik. 2. Sosyo-kültürel bir kav­
değiştiğini ve niçin, bugün, böyle derin bir duygusal meşruiyet ram olarak rnfüiyetin biçimsel evrenselliği -modern dünyada
buyurduklarını titiz bir şekilde incejemek zorundayız. Bu kültürel tıpkı kadının ya da erkeğin bir cinsiyete "sahip olması" gibi,
yapımlann 18. yüzyıl sonuna1 doğru yaratılmalarııiın, farklı tarih­ herkes bir milliyete "sahip olabilir, olmalıdır ve olacaktır"- kar­
sel güçlerin kesiştiği noktada meydana gelen bir kendiliğinden şısında.kavramın somut tezahürlerinin iflah olmaz bi.r biçimde ti­
kel olması; öyle k.i omeğin "Yunan uyruğundan olmak'' tarumı ge­
. • '"Görünüşü kurtarmak''. Kopemik öncesi bilginlerin, Batlamyuıs sistemi• reği sui generis'tir*. 3. Milliyetçiliklerin, siyasal güçleriyle karşı­
nin öngördükleri ile yıldız ve gezegenlerin görünür hareketleri arasındaki tuıar­ laştınldığında ortaya çıkan felsefi sefaletleri, batta tutarsızltklan.
sızlıklan açıklamak, görüneni anlamlandırmak için giriştikleri çoğunlukla ma­ Başka bir deyişle diğer -çilik'lerle kıyaslandığında milliyetçilik,
ıemaıiksel olan işlemlerin Ulmüne verilen addı. (ç.n.)
6. Kari �farx ve Friedrich Engels, Selected Works 1. cilt içinde T/ıe Coın­ kendine Hobbes'l;u-, Tocqueville'ler, Marx'lar ya da Weber'ler
munist Manifesto, s. 45. Vurgu eklenmiştir. Herh?ngi bir teorik aÇJmlamada ölçeğinde büyük düşünürler yaratamadı. Bu "boşluk", kozmopo­
kullanılan "elbeııe'" kelimesi, kendini kaptırmış okur için uyarıcı bir alarm lit ve çok dilli aydınların milliyetçiliğe yukandan bakması sonucu­
işareti işlevi görmelidir. nu doğurdu .. Oakland'la karşılaşan Gertrude Stein gibi. "Oakland'
7. Aira Kemilainen'in ·de dikkat çektiği gibi, milliyetçilik üzerimdeki aka­
demik araştınnalann iki "kurucu atası" Hans Kohn ve Carleton Hayes'in her da bir Oakland yok" sonucuna varmak bel.İci de fazla kolay. Bu
ikisi de ikna edici bir biçimde milliyetçiliğin aogum taıihınin Ou··a·öıdu­ bakımdan Tom Naim kadar anlayışlı bir milliyetçilik araştırmacısı
ğunu iddia etmişlerdi Vardıkları bu sonuca, belli ülkelerin milliyetçi ideolog­ bile şöyle y�biliyor: "'Milliyetçilik' modem kalkınma tarihinin
lan dışında ki!flse karşı çıkmadı. Kemiliiinen aynı zamanda "milliyetçilik" te­ patolojisidir; tıpkı bireylerdeki nevroz gibi o ıia kaçınılmazdır.
riminin 19. yüzyıl sonuna kadar genel kullanıma girmediğini de kaydediyor.
Örneğin standart 19. yüzyıl sözlüklerinin çoğunda yer almıyordu. Adam Smith Köklerini, toplumlar için çocuksuluğun dengi olanveounyaİÜn
de "milletlerin'' serveti meselesi ile boğuşurken, "toplum" ya da "devlet''in
ötesinde bir şey kasdetmiyordu. Aira Kemilliinen, Naıionalism, s. 10, 33 ve .
48-49. •, • emsalsiz, kendine öıgil. (Laı. ç.n.)
HAYALI CEMAATLER 20 GiRiŞ 21

büyük bir kısrnın·a dayatılan çaresizliğin ikilemlerinde bulur ve mülasyonun sakıncası, milliyetçiliğin sahte maskeler takındığını
tıpkı.nevroz· gibi' o da.asli bir muğlaklıkla yüklüdür, içinde ·dy­ kanıtlama endişesi içinde olan. Gellner'm,. "icat"ı, "hayal" ve
mentia'ya• doğru benzer bir ağırlaşma eğilimi banndmr ve tedavi- "yaratım"la birlikte değil, "uydurma" ve "s.ahtekarlık"la birlikte
· · düşünmesi. Böylelikle ulusİarlakarşılaştıniabfıecekve-bu karşı­
si büyük ölçüde imkansızdır."� . · ·
Buradaki güçlüğün bir kısmı bilinçsizce de ols� sözgelimi bü­ laştırmadan avantajlı çıkacak "haki�" toplulukların varolduğunu
yük-Y-ile-Y aş'a benzer büyü\(-M-ile-Milliyetçilik diye bjr nesne .. ima etmiş oluyor. Aslında yüz yü.ze temasın geçerli olduğu ilkel
yaratıp sonra bunu bir ideoloji diye sınıflandırmaktan kaynak­ köyler dışınçiaki bütün cemaatler (ve hatta•be!ki onlar da) hayal
lanıyor. (Herkesin bir yaşı varsa, .o zaman Yaş_ yalnızca ·analitik edilmiştir. Cemaatler birbirlerinden hakikilik/sahtelik boyutu üze-
bir terim halini alır.) Milliyetçilik, "liberalizm" 1 "faşizm" gibi oı-· tin<te �-�ğ�!�!t.iiit�ffm.��t�.€.f�'ıiJf! .°.�. ��!İşJiiii?iajf., ea=-
gularla de�il de "akrabalık", "din" gibi olgularla bir arada düşü­ valı koyluler; hayatta hıç gormedıklen ınsanlarla kendılen ara-
nülürse, her şey daha kolay olabilir. sında bağlar bulunduğunu hep biliyorlardı, ama bu bağlar eski­
O halde, �!)tr(?poloji� bir ruhla, ulus hakkında şu iantmı öneri­ den, sınırsızca uzatılabilecek tikel akrabalık ve himaye ağlan ola­
. yorum: lJlus hayal eiilmiı bir siyasal topluluktur - kendisine rak hayal ediliyordu. Yakın zamana.kadar Cava dili "toplum" ele­
, \ aynı zamanda �gemenlilsJJ�ITl . _c;le_s,ın_ _ı!. !�� içkin olacak şekil- diğimiz soyutlamayı karşılayacak bir kelimeden yoksundu. Bu­
· · . gün ·biz .a_ncien regime Fransız aristokrasisini bir sınıf olarak
· de hayal edilmiş bir cemaattir.
Hayal edilmiştir, çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diı;er düşünebiiir-iz; ama kuşkusuz böyle hayal edilmeye çok geç bir ta­
rihte başlandı. 12 "Comte de X kimdir?" sorusuna veri.lecek normal
. o
üyeleri tanımayacak, onlarla tanışmayacak, çoğu hakkında hiçbir
şey işitmeyecektir ama yine de herbiriİtin zihninde toplamlaınnın cevap "aristokrasinin bir üyesi" değil, ,;X'in efendisi", "Baronne
hayali yaşamaya devam eder.9 Renan da, "Ancak, bir ulusun özü \ de Y'nin amcası" 'ya da_"Duc de Z'nin adamlarından biri" türün­
tüm bireylerin ortak pek çok şeye sahip olnialan ve ayıiı zamanda ı d�n bir cevaptı.
hepsinin pek çok şeyi unutmuş olmasıdır" 10 diy·e yazclığında o l Ulus sınırlı olarak hayal edilir, çünkü belki de bir milyar insanı
kendine özgü sinsi tatlı dilliliğiyle bu hayali niteliğe işaret ediyor- kapsayan en büyüğünün bile, ötesinde başka uluslara mensup in­
. du. Gellner da, biraz vahşice de olsa benzer bir şey iddia ediyor: sanların yaşadığı, esnek de olsa sonlu sınırlan vardır. Hiçbir ulus
"Milliyetçilik uluslaniı kendi öz-pilinçlerine uyanma süreci deifü­ �endi�J!'..U��!ığın tümü ile örtüşüyor olarak hayaf eiıriez:·ırn
dir,uluslann
·�--. ·- ...
,. v�röfmaaıgi·yer<
.... . '
fe-ônlanicat
.,._ ' -· . - eder:"rı Ancalc'°6ü'f6r-
··•··•·.,_...,,
. ı:nesihçi milliyetçiler bile, sözgelimi bazı çağlarda Hıristiyanlar'ın
baştan aşağı Hıristiyan bir gezegen düşleyebildikleri gibi, insan


�.

• Keli111e a�la �ı "bunaklık" olup, b�g(ln büyilk ölçiide şizofreni karşılığı


,
ırkının bütün üyelerinin _kendi uluslarına katılacağı bir günün rü­
kullanılan tıbbı tenm. (ç.n.) yasını _görmezler.
8. Tlıe Break-up ofBriıain, s. 359 ·,
• 9. Bkz. Seton-Watson, Naıions and Sıares, �- 5: "Bütün söyleyebileceğim,
Ulu,j egerom..Qlara.lç..hl!�_edilir, çünkü kavram, Aydınlanma
ulusun belli bir topluluktaki· önemli sayıda insanın kendilerinin bir ulus oluş- , ve Devrim'in, ilahi olarak bÜyrulmuş, hiyerarşik hanedanlık
turduğıınu düşünmeye ya da bir ulusmuşçasına davranmaya başladıktan zaman mülklerinin meşruiyetini aşındırmakta oldiığu bir çağda doğ­
varolrnaya başladığıdır." Buradaki "kendilerini dUşünmek"i "kendilerini hayal muştu. Uluslar.evrensel dinlerin en sofu taraftarlarının bile bu
etmek" diye çevirebiliriz.
10. Emesı Renan, "Qu'est-ce qu'une nation?" ["Bir Ulus Nedir?"], CEuvres
Completes, 1, s. 892. Şunu ekliyor: "her Fransız yurttaşı Saint-Barthelemy 12. Hobsbawm, 1789'da 23 milyonluk bir nüfusta 400 bin kişiden oluştu­
katliamını, Xlll. yüzyılda Midi'deki kıyımları unutmuş olmalc zorundadır. ğunu söyleyerek aristokrasiyi "tespit" ·ediyor. Bkz. Tlıe Age of Revoluıion, s.
Fransa'da, Frank kökenden geldiğini ispat edebilecek on aile yoktur..i' 78. [Türkçesi: Devrimler Ça§ı, V Yayınları, 1989. (ç.n.)]. Ama noblesse (soy­
11. Emesi Gellner, Thoughı and Clıange, s. I 69. Vurgular eklenmiştir. luhık) hakkındaki bu istatistiki resim aııcien regiınlde hayal edilebilir miydi?
HAYALI CEMAATLER 22

I dinlerin canlı çoğulluğu ile karşılaşmaktan ve her iman öğretisinin


/ Kültürel Kökler
taşıdığı ontolojik iddialar ile illkesel kapsamı arasındaki alJomor­
fizİn'le* yüz yüze kalmaktan kaçınam�dığı bir çağda rüştlerine er­ ,,
mişlerdir; bu yüzden, Tann'ya tabi o.Jacaklarsa bile bu tabiiyetin
doğrudan Tann'ya olduğu bir özgürlüğün rüyasını görürler. Bu
özgürlüğün amblemi ve.mihenk taşı egemen devlettir.
Son olarak ulus, bir topluluk, bir cemaat olarak hayal edilir,
çünkü her ulusta fiilen geçerli olan v
eşitsizlik ve sömi,irü ilişki!eri
ne olursaofsiın:uiUscfaıma deriıl eyatay bir yÖldaşlık olarak ta­ Milliyetçiliğin modern kültürünün hiçbir sembolü, Meçhul Asker
.
( sarlanır.· Soıi iki yilzyıl boyu�ca~miİyoni'arca insanın, birbirlerini mezar ya da anıtlan kadar şaşırtıcı ve kayda değer değildir. Tam
öldilrmekten çok, böylesi sınırlı hayaller uğruna ölmeye razı ot­ da kasten boş bırakılmış olmalan ya da içinde kimin yattığını hiç
malannı mümkün kılan şey, son kertede.bu 1<ardeştikti. kimsenin bilmemesi nedeniyle, bu anıtlann çevresinde kutlanan
Bu ölilmler bizi aniden milliyetçiliğin sorduğu en merkezi so­ toplumsal törenlerin, önceki zamanlarda hiçbir gerçek öncülü
ruyla yüz yüze bırakıyor. Yakın tarihin (ilci yüzyıldan azıcık uzun) yoktur.• Milliyetçiliğin bu modernliğinin gücünü anlamak için,
daralmış hayallerinin bu kadar devasa fedakarlıklara kaynaklık e­ Meçhul Asker'in adını "keşfeden" ya da arutkabri gerçek birtakım
debilmelerini sağlayan '!F-Y ne? Bir yanıtın ilk ipuçtannın milliyet­ kemiklerle doldurmak isteyen bir işgüzarın kamuoyunda kar­
çiliğin kültürel köklerinde bulunabileceğine inanıyorum.. şılaşacağı tepkiyi tasarlamak yeter. Tuhaf, çağdaş bir küfür tanı!
Ama teşhis edilebilir fani kalıntılardan ya da ölümsüz ruhlardan
. yoksun oldukları halde, yine de bu mezartann her yaııına hayale­
timsi ulusal imgeler sinmiştir.2 (Bu yüzden çoğu ulus, içinde yat­
·mayan sakinlerinin milliyetinin özel olarak belirlenmesine gerek
1: Antik Yunan'da da boş anıt1'abirler vardı, ama bunlar şu ya da bu neden­
den ötUril gömölememiş. belirli, bilinen bireysel cc.setler için inşa edilmişti.
Bu bil giyi Biza-ısçı meslektaşım Judith Heırin'e borçluyum.
2. Örneğin ıu olağanüstO söz s3natlanna bir göz atın: 1. ·o uzun, gri Uni­
formalı saflar bizi hiç çaresiz bırakmadı. Siz bunu yapacak olursanız, zeytuni,
haki, kahverengi, mavi-gri Uniformalaa içinde bir milyon hayalet, beyaz
haçlarını terk edec:elc ve gök gü.rültusO gibi sesleriyle siu:-şu tılsımlı kelime­
leri baykıracaklaıdır: Görev, namus, vatan!" 2. "Benim Amerikan askeri hak­
londaki değerlendirmem yıllar önce savaş alanında şekiUenmişti ve o zaman­
dan beri de hiç değişmedi. O zaman da şimdi düşündüğüm gib.i, onun dün­
yanın en soylu yaratıklarından biri olduğunu düşünUyordum; yalnızca askeri
karakterlerin en mükemmeli değil, ama aynı zamanda en lekesizi olduğunu
(aynen biJyle) düşiinüyorum... Başanlı yuıtScverliğin en büyük örneklerinden
biri olarak tarihe mal olmuşlardır (a.b.) . Özgür!Uk ve hürriyet ilkelerinin bir
öğretmeni olar-de gelecek kuşaklara aitler. Erdemleri ve başarılarıyla da bu­
gUne. biıe aitler.· Douglas MacArthur, ·ouıy, Honour, CountJy", Wesı
Point'teki ABD Askeri Akademisinde 12 Mayıs !962'de verilen nutuk; Ge­
• değişken biçimlilik. (ç.n.) neral'in A So/dier Speaks adlı kitabın4an, s. 354 ve 357.
HAYALI .CEMAATLER . 24 KÜLTÜREL' KÖKLER 25
'
/
.'
duyulmayan meçhul asker anıtları inşa eder. Alman ya daAmeri­ ve karıı,nlık ölümsüzlük sezgilerine karşılık veriyor. Böylelikle
kan ya daArjanµnli olmaktan başka ne olabilirler ki...?) ölülerle doğmamış olanların ilişkisiyle, yeniden oluşumun gize­
Bir an için bir Meçhul Marl<_sistAnıtı ya da düşİnüş Liberaller . miyle de-ilgilenmiş oluyor. Kendi çocuğuıiun oluşum ve doğu­
için bir iınıtkabir tasarlamaya kalkışacak olursak, Meçhul f\sker muna tanıklık eden ve bir tür "sürekliliğin" dili içinde mukadde­
anıtlarının kültürel mariidarlığı daha da açık seçik ortaya çıkar. Bu ratla 'rastlantının iç içe geçmiş olduğunu, bulanık bir biçimde de
tür örnekler tasarlamaya kalkıştığımızda bir abeslik ·duygusuna olsa, hissetmeyen kimse var mıdır? (Yine, _evrimci/ilerlemeci dü­
kapılmamak elde mi? Bunun nedeni, Marksiim'iri ve.Libera­ şüncenin zaafı, herhangi· bir süreklilik fikrine duyduğu, neredeyse
lizm'in ölüm ve ölümsüzlükle pek fazla u'ğraşmamalarıdır. Eğer_ 1 Heraklitosçu husumettir.) · · . · ·
milliyetçi tahayyül bunlarla uğraşıyorsa bu, dinsel tahayyüller ile t Belki de bayat olan bu 'gözlemleri yapıyorum, çünkü B.l!h.J\Y.0! ;::..­
yakın bir akrabalığı olduğuna işaret ediyor olmalı. Bu hiç de rast- \ ���J!_t�i)'.Il_Y& _ l}!�<\.!!lil!. iY.�!Çi!\ıt2...�2��11J,Ç, ağı,��ğil, ay!Jı,
lantısal değil; milliyetçiliğin kültürel köklerini incelemeye, bir dizi .z.�ın.�nda_JIJ.!J�el dJ!.§i:i_�tarz!�ı:ımn,m!günbatırnıdır.Aydınlanma.
mukadderattan sonuncusu olan ölümle başlamakta yarar var. çağı, dünyevi akılcılık çağ�beraberinde:ire'nciCmÖdern karanlığı-
İnsanın ölnie tarzı çoğunlukla rastlantısalmış gibi görünüyor, · da getirdi. Dinsel inançların geri çekilmesiyle, onların kısmen

faniliği ise kaçınılmaz bir olgu gibi. İnsan hayatı zorunluluk ve yatıştırdığı ·ıstırap ortadan' kalkmadı. Cennetin çözülmesi: Hiçbir
· rastlantının böylesi bileşimleriyle dolu. Kendi özgül genetik mira­ şey mukadderatı daha rastlantısal kılmaz. K�rtuluşun, selametin
sımızın, cinsiyetimizin, yaşadığımız dönemin, fiziksel· yetenekle­ abesliği: Hi.çbir şey başka bir sürektilik. tarzını daha gerekli
rimizin, anadilimizin vb. aynı zamanda hem rastlantısal hem vaz­ kılmaz. O halde gereken, mukadderatı sürekliliğe, rastlantıyi anla­
geçilmez oldukların:n hepimiz farkındayızdır. Geleneksel dinsel . ma, dünyevi bir tarzda dönüştürecek yeni bir.şeydi. Daha sonra
dünya görüşlerinin büyük erdemi (tabii bu, söz konusu dünya gö­ göreceğimiz gibi, bu işi, yapmaya çok az şey ulus kavramı kadar
rüşlerinin belli tahakküm ve sömürü ilişkilerini meşrulaştı.rmakta · elverişliydi ve elverişlidir. Ulus-devletlerin "yeni" ve "tarihsel"
oynadiklan rolden ayırt edilmeli), Kozmos'taki insanla, bir tür o- oldukları yaygın olarak kabul edilmekle birlikte, genellikle siyasal
!arak insanla ve hayatın rastlantısalhğıyla ilgilenmiş olmalarıdır. ifadesi olma 1ddiasında oldukları ulusun ���1.i_�,ir,_ _g��Qljşt��-k..l!.\:'.::
Budizm, Hıristiyanhk ve İslam'ın düzinelerce farklı toplumsal n�.2!t!!!4 ve daha da önemlisi, sın•�. �•z .�ir. _gel,c?.c.e,ğe_ do�ru ke­
oluşumda, binlerce.yil şaşırtıcı bir şekilde varlık sürdürebilmesi, sintisizce ilerlediğine inanılır. Milliyetçfliğin büyüsü, .
rastlaiihyı
'
insanoğlunun· büyük ıstıraplarına -hastalığa, sakatlığ�. keder,
'

.
yaşlılık ve. ölüme- gösterdiği hayali tepkinin başarısının bir .
'

itikat saydım. ·oaha sonra tutarlı olma yolunda girişilmiş onurlu bir çaba:
ı kanıtıdır. Niçin kör doğdum? Niçin en _iyi arkadaşım felç geçirdi? olduğunu gördüm; evrim kur�mını tslam'ın öğreıileri ile tutarlı kılmanın
imkanı yoktu. Ya resmi·oıarak fiziğin madde hakkındaki görüşlerini kabul
\ Niçin kızım zeka özürlü? Büyük dinler bunları açıklamayı deni­ eden, ancak bunu sınıf mücadelesi, devrim ya da ne bileyim ne ile ilişkilen­
. , yor. Marksizm de dah�l olmak üzere bütün evrimci/ilerlemeci dü- dirmeye çalışmayan bilimsel maddecilik hakkında ne diyece!iı.? Protonlarla
1 şünce tarzlarının en büyük zaafı, bu tür sorulan sabırsız bir ses­ proletarya arasındaki büyük iıçurum, örtUk ve metafizik bir insan tasarımı
i sizlikle geçiştirmeleridir.3 Dinsel düşünce, mukadderatı sürek­ içermiyor mu? Ancak bu konuda aı:tık Sebasliano Timpanaro'nun On Maıeri­
alism ve T/ıe Freudian Slip'deki son derece fikir açıcı metjnlerine ve Ray­
liliğe dönüştürerek (karma,
'
ilk günah vb.) insandaki
·,
belli belirsiz mond Williams'ın bunlarla ilgili derinlilili düşüncelerine bakmamız mümkün:
"Timpanaro's. Materialişt 't:hallenge", NewLeft Review_, 109 (Mayıs-Haziran,
3. Bkz. R�gis Debray, "Marxism and ıhe'National Question", New Left 1978), s. 3-17. 1'
Review, 105, Eylill-Ekim 1977, s. 29. Endonezya'da 1960'1arda saha araştır­ 4. Merhum Başkan Sukarno sürekli olarak ve büyük bir içtenlikle, "Endo­
ması yaparken bir sürü Müslüman'ın Darwin'in görüşlecin'i reddetmelerindeki ı\eı.ya"sının 350 yıldır tahammill eımeJ\te olduğu sömürgecilikten söz ederdi.
rahatlık karşısında hayretler içinde kalmıştım. Başlangıçta bunu bir tür batıl Halbuki "J;'.ndonezya:" kavramının kendisi bir 20. yilı.yıl icadıdır ve bugünkü
HAYALI CEMMTLER 26 KÜLTÜREL KÖKLER 27
/ yazgıya dönüştürmesidir. Debray'Ja birlikte biz de "Evet, Fransız Tarihte çok az şey SuluTakımadaları'ndan Fas'a kadar uzanao·İs­
olarak doğmam tamamen rastlantıdır, ama ne de olsa Fransa'run lam ümmetinin, Paraguay'dan Japonya'ya Hıristiyanlığın, Sri
kendisi ebedidir" diyebiliriz.. Lanka'.dan Kore yarımadasına kadar Budist dünyanın kapsadığı
Söylemeye bile gerek yok; 18. yüzyılın sonuna doğru milli­ topraklar kadar g� �aştıncıdır. Büyük kutsııl kültürler (bizim
yetçiliği "üreten" şeyin dinsel kesinliklerin aşınması oldu�unu ya amaçlarımız bakımından bunlara "Konfüçyanizm" de dahil edile­
_
da bu aşınmanın kendisinin karmaşık bir açıklama gerektırmedı­ bilir) dev cemaat tasarımları barındırıyorlardı. Ama Hıristiyanlık,
inni iddia etmiyorum. Ne de milliyetçiliğin tarihsel olarak dini, bir İslam ümmeti ve kendisini Çinli değil, dünyanın merkezi olarak
;ekilde "aştığını" iddia ediyorum. İddiam: milliyetçiliğin bilinçli niteleyen Orta Krallık bile ancak �tsal bir cljlıe_y��cıl ığn'.!!
olarak benimsenmiş siyasal ideolojilerle ilişkilendirilerek değil, hayal edilebilirlerdi. Yalnız İslam örneği üzerinde duralım: Ma­
kendisini önceleyen ve onlardan kaynaklanmış olduğu büyük kül­ guindanao'lar Mekke'de dillerini bilmedikleri, sözel iletişim kura­
türel sistemlerle ilişkilendirilerek incelenmesi gerektiğidir. madıkları Berberiler'le karşılaştıklarında, yine de birbirlerinin
Şimdiki amaçlarımız bakımından bizi ilgilendiren iki kültürel "ideograf'larım anlayabiliyorlardı, çünkü her ikısinin de pay­
sistem·, dinsel cımıaa:ı ile hanedanlık mülkü. Çünkü her ikisi de laştıkları kuL�al metinler yalnızca klasik Arapça olarak mevcuttu.
egemen �ldukları dönemlerde, tıpkı milliyetin bugün olduğu gibi Bu anlamda tıpkı Çin karakterleri gibi klasik Arapça da, seslerden
veri kabul edilen çerçevelerdi. Bu yüzden hem bunların sorgu değil işaretlerden bir cemaat yaratmaya hizmet ediyordu. (Mate­
sual gerektirmeyen inandıncılıkiannın berisinde yatanın ne oldu- matik bugün bu eski geleneği sürdürüyor.TaylandWar'ın +'ya _ne
ğunu gözden geçirmek, h�m de çözülmelerine yol açan bazı kilit · dediği hakkın'cıa Romenler'in en ufak bir-fikri yoktur ve tersi; ama
unsurlara değinmek gerekiyor.
. ,
\� her iki grup qa simgeyi aynı şekilde kavrıyorlar.) Büyük klasik
tı '.{• �\. 1!) , cemaatlerin hepsi, kutsal bir dil aracılığıyla dünya ötesi bir iktidar
DİNSEL CEMAAT -'> /.>J \\�• .\��c� düzlemiyle kurdukları ilişkiden ötürü, kendilerinin kozmosun
merkezinde durdukları tasarımına sahiptiler.· Latince'nin, Pali'nin,
Endonezya'nın çoğu Hollandalılar ıarafından ancak 1850 ile 1910 yıllan ara- Arapça'nın ya da Çince'nin kapsayabileceği alan, bu yüzden teo-

1
sında ele geçirilmişıi. Çağdaş Endonezya'nın önde gelen ulusal kahramanla- rik olarak sınırsızdır. (Hatta, söz konusu diJ'iıe ,kadar ölü -ko­
nndan liiri 19. yüzyılda yaşamış Cavalı Prens Diponegoro'dur. Oysa Prens'in .
keneli anılan Cava'yı [kurtarmak değil] "istila" eımek istediğini açıkça kanıtlı- nuşulan dilden uzak- olursa o kadar iyi: Bu durumda saf bir işa­
yor. Hatta bir kolektivite olarak "Hollandalılar" diye bir kavram onun için retle� dünyasına ulaşmak için ilke düzeyinde herkesin eşit imkanı
yoktu. Bkz. l:larry J. Benda ve John A. Larkin'in derlecliği The World of Sout- olacaktır.)
lıeası Asia, s. 158 ve Ann Kumar ''Dipooegoro (1778?-1855)", Jndon1!$ia 13, Ama mayasını kutsal dillerin oluşturduğu bu klasik �maatlerin
Nisan 1972, s. 103. Benzer bir şekilde Kemal Atatürk devlet bankalanndan
birini Etibank, bir diğerini-Sümerbank diye adlandırdı. (Seıon-Waıson, Nati­ niteliği modem ulusların hayali cemaatlerinkinden·farklıyd_ı. Kri­
\ ons and Staıes, s. 259). Bu bankaJar·bugün faaliyet göstenneye devam ediyor tik fark, eski cemaatlerin kendi dillerinin emsalsiz kutsallığına
ve kuşkusuz, b.��15.J?i!.ib.!i, malle l(e�al'in kend_is! �- e dahil;_o�ma_k _ü_z:,re bir­ duydukları güven ve buna bağlı olarak cemaate üye olma konu­
Ç9 K Tjirk, .Hiuı _ye_.!!ü�(l�rıJe !eı:ı<!ı . �Waı::•.!!!.. g�ruyor. ç_ok_ !azla gufme��
başlamadan önce Arthur'u ve Boaclicea'yı hatırlayın ve _ Tolkien �n_ y� ğı �i­
sundaki görüşlerinden kaynaklanıyor. Çinli mandarinler Orta
lerin ticari başarısı üzerinde düşünün. [Arthur ve Boadicea: lngµızler ııı etnik, Krallığın ideogramlanoı resmetmeyi öğrenmeye çalışan barbar­
kültürel ve dilsel atalan olan Saksonlar henüz Britanya'ya gelmeden önce ya­ lann çabalarını onaylayarak·izliyorlardı. Bu barbarlar, tam olarak
şadıktan halde, lngilizler tarafından ulusal kahraman olarak �nim�nmiş yan özümsenme yolunun yarısını katetmişlerdi bile.5 Yarı medeni ol­
tarihsel, yan efsanevi Kelt asıllı şahsiyetler; J. R. R. Tolkien: Bır Orıaçağ
uzmanıyken yazdığı fantastik üçleme The Lord of the Rings ile büyük yanlo mak barbar olmaktan kıyaslanıınıayacak.kadar iyiydi. Bu tavır ne
uyandıran lngiliz yazar. (ç.n.)) yalnızca Çinliler'e özgüydü, ne de kadim çağlarla sınırlıydı. Ör-
HAYALI ÇEMAAT�R 28 KÜLTÜREL KÖKLER 29
/
I neğin 19, yüzyıl başl�ndan liberal Pedro Fennin de Vargas'ın, yazılmış işaretlerle ulaşmak mümkündü ve bunlarİri yerine başka
"barbarlar hakkındaki" şu politikasına bakın: bir şey konamazdı. Burada, bütün dillerin kendisine eşit mesafede
Tarımımızı g�lişıirmek için Kızılderililerimizi lspanyollaştırmak gereke­
dunnasııia (ve dolayısıyla birbirlerinin yerine kullanılabilmesine)
cek. Tembellikleri, aptallıktan, normal insan girişimlerine duydukları ilgisiz­ imkan verecek kadar dilden kopmuş bir dünya fikrine yer yoktur.

1.
lik. kökeninden uzaklaştığı ölçüde daha da yozlaşan aşağı bir ırktan geldikl_ eri­ Ontolojik gerçeklik ancak tek ve ayrıcalıklı bir temsil* sistemrile
, ni düşündUrUyor... Kızı/derilileri be)'azlarla çift/eştirdrek ortadan ka/dımıak, kavranabilir: Kilise Latincesi'nin, Kuran Arapçası'nın ya da Sı­
haraç ve diğer yükümlü/iiklerden azat etmek ve onlara toprakla özel mülkiyet
vennek bizim çok avantajımıza olacaktır. 6
nav Çincesi'nin hakikat dili.7 Ve hakikat dilleri olarak da, milli­
yetçiliğe tamamen yabancı bir eğilime, "başkalarını kendi dinine
Burada çarpıcı olan bu llberalln "Kızılderililer "iııi, çok geçmeden döndürerek kazanma" eğilimine sahiptirler. Dönmekten kastetti­
haleflerinin Brezilya'da, Arjantin'de ve ABD'de yapacağı gibi si­ ğim, şu·ya da bu dinsel görüşlerin benimsenmesindeQ çok, sim­
lah ve mikropla imh.a etmeyi değil de, hala onları "haraçtan azat yevi bir soğurulma. Bu süreç içinde eskiden barbar olanlar "Orta
·ederek" ve "toprak üzerinde özel mülkiyet vererek" ortadan kal­ Krallık" olur, Atlas Dağları İslamiyeti olur, İlongo.Hıristiyanlığı
dırmayı önermesi. Zulümle karışık horgörüsünün yanı sıra koz­ olur. İnsan varlığının bütün tabiatı kutsallık bakımından işlene­
mik iyimserliğine de dikkat edin: Kızılderili ııihai olarak kurtarı­ bilir. (Halk dilleri tarafından görmezlikten gelinen -Volapük ya da
labilir-herkes gibi özel mülkiyet edindiğinde v� beyaz, "medeni" Esperanto ile karşıJaştınldığında, bu eski dünya dillerinin sahip
meniyle döllendiğinde. (Fermin'in tavn, "sahici" Malayları, Gur­ olduğu muazzam itibarı diişünün,) Eninde sonunda, bu kutsal dil
kalan ve Hausalan "melezler"e, "yan.eğitilmiş yerliler"e, "kır­ aracılığıyla dönme sayesindedir ki bir "İngiliz" Papa8; bir "Man--
m�lar" ve benzerlerine tercih eden daha sonraki Avrupalı emper- çu" da Göğün Evladı olabildi.
yalistlerin tercihlerinden ne kadar farklı). Her ne kadar Hıristiyaiıhk gibi cemaatleri hayal edilebilir kılan
bu kutsal dillerse de, söz konusu cemaatlerin kapsam ve im­
-Ama geçmişin büyük küresel cemaatlerinin hayal edilmesini_ kfuılan yalnızca bu kutsal yazıdan hareketle açıklanamaz: Bu yazı­
mümkün kılan kutsal ve sessiz dilleriydiyse de, bu görüntülerin yı okuyabilenler, eninde sonunda büyük cehalet okyanuslarının
gerçekliği, çağdaş Batı zihniyetine son derece yabancı bir fikre ortasına konmuş küçük okuryazar adacıklarından ibarettirler.9
dayanıyordu: işaretin keyfi olmamasına. Çin, Latin ya da Arap Daha bütünsel bir açıklama, bu okuryazar zümre ile toplumları
ideogramları gerçekliğin ondan kopmayan uzantılarıydı, rasgele
imal edilmiş temsilleri değil. Kilise ayinlerine uygun olan dilin • Yazar, her temsilin bir ilk misalin tekrarını içerdiğini vurgulamak için,
hangisi (Latince mi halk dili mi) olduğu hakkındaki uzun tartış- burada lngilizce represenıation'daki tekrar eki olan re"yi re-preseıı ıation şekliO:
de yazmış. (ç.n.)
ı mayı biliyoruz. Jslami gelenekte Kuran yakın zamana kadar, keli­ 7. Kilise Yunancası bir hakikat dili statüsü kazanamamış gibi görUnOyor.
, menin tam anlamıyla çevrilemez olarak tasarlanıyordu (dolayısıy­ Bu "başansızlığın" nedenleri çok çeşitli; ama kritik etkenlerden biri Yunanca'
la da çevrilmiyordu); çünkü Allah'ın hakikatine ancak Arapça'da nın Doğu lmparatorluğu'nun birçok bölgesinde (Latince"nin aksine) yaşayaıı
yazılmış işaretlerle ulaşmak mümkündü ve bunların yerine başka bir halk dili olmaya devam etmesi. Bu konuda aydınlatılmarnı Judith Hcrrin'e
borçluyum.
bir şey konamazdı. Burada, bütün dillerin kendisine eşit mesafede
. 8. Nicholas Brakespear. bu görevi 1154-t'l59 yıllan arasında iV. Adrian
adı altında yerine getirdi.
5. Çinli leşmiş Moğol ya da Mançııl:ir'ın Göğün Evladı olarak bu kadar ra­ · 9. Marc Bloch bize "lord'lann ve baron'la'ln büyük bir çoğunluğunun [or­
hat kabul edilebilmeleri de buradan kaynaklanıyor. taçağlardaj herhangi bir rapor ya da hesabı kendi !>aşlanna inceleyebilmekten

-
6. Joho Lynch, Tlıe Spanish-Arıierican Revolutions, 1808-1826, s. 260. aciz olduklanru" hatırlatıyor. Feudal Society, 1, s. 81. [Türkçesi: Feodal Top­
Vurgu.tar eklenmiştir.
lum, Savaş Yayınlan. (ç.n.)J
HAYALI CEMAATLER 30 · KÜLTÜREL KÖKLER 31

arasındaki ilişkiyi de hesaba katmak zorundadır. Bu zümreyi bir Büyü!( han, bu emsalsiz savaşı kazandıktan sonra, büyük bir şatafat ve za.
tür teolojik teknokrasi gibi görmek yanlış olur. Yaşar kıldıkları fer gururu içinde başkenlj Kanbalu'ya döndü. Bu Kasım ayındaydı ve Şubat ve
bizim Paskalyanuz'ın ayı olan Man'ıa da o_rada ikamet etmeye devam etti. Bu­
diİler nüfuz edilmez olsalar da, toplumun gerçeklik duygusunun
nun bizim başlıca kutlamalanmızdan biri olduğunu bildiğinden, bütün Hıris­
kıyısında yaşayan hukukçu ve iktisatçıların jargonlarının suni tiyanlar'ı huzura çağırdı ve onlann, havarilerin dört fncili'ni içeren kendi Ki­
nüfuz edilmezliğine sahip değillerdi. Aksine, zirvesini ilahi olanın tap'lannı yanlannda getinnell:rini buyurdu. Törensel bir eda ile IGtap'ın ıüt­
.oluşturduğu kozmolojik bir hiyerarşide stratejik bir konum tu­ sülerle babire parfOmlenmesinden sonra, onu içıen bir sofulukla· öptü ve hazır
bulunan bütün soylulan da aynı şeyi yapmaya çağırdı. Paskalya ve Noel gibi
tuyorlardı; kutsal olanın müritleriydiler. ıo "Toplumsal gruplar" bütün Hıristiyan bayramlannda izlenen normal protokoldü bu; Müs!Ornan­
hakkındaki temel tasarımları, sınırları belirli ve yatay olmaktan lar'ın, Yahudiler'in ve puıaıaparların bayramlarında da aynı protokolü izlerdi.
çok merkez\ ve hiyerarşikti. Papalığın iktidarının doruğunda sahip Bu davranışının sebebi sorulduğunda, "insanlığın değişik sınıfları tarafından
olduğu güç, ancak, hem bütün Avrupa'ya yayılmış Latince konu­ saygı gösterilen ve ibadet edilen dört büyük Peygamber var. Hıristiyanlar lsa
Mesih'i kendi ilahtan olarak görüyorlar, Müslümanlar Mubammed'i, Yahudi­
şan bir ruhbanlar topluluğunun varlığından, hem de bu çift dilli ler Musa'yı, putaıaparlar ise putlannın en büyüğü olan Sogomombar-kan'ı ...
enteiijensiyanın, halk dili ile Latince ar.ısında kurduğu aracılığU1, J:iepsinin hakkını veriyor, dördüne de saygı gösteriyor ve aralanndan han gisi•
dünya ile cennet arasında bir aracılık olarak yorumlanmasına im­ nin hakikati göklerde en yüceyse onu yardıma çağırıyorum.· dedi. Ama öte­
kan tanıyan bir dünya tasanmmın herkes tarafından paylaşılıyor kilere davranış tarzından majestelerinin Hıristiyanlar'm imarunı en doğru ·ve
iyi olarak kabul ettiği açıktı ...12 .
olmasından hareketle açıklanabilir. (Aforozun ürkütücülüğü bu
kozmolojiyi yansıtmaktadır.) Bu pasajda asıl kayda değer olan büyük Moğol'un sakin dinsel
Ama bütün görkem ve güçlerine karşın, büyük dinlerin terimle­ göreciliği değil (söz konusu olan hala dinsel.bir görecilik), Marco
rinden hareketle hayal edilmiş cemaatlerin kendiniıı bilincinde ol­ Polo'nun tavrı ve dili. Kendisi gibi Hıristiyanlar'a yazdığı halde,

1
mayan iç tutarlılıgı, Ortaçağlar'ın sonundan itibaren sürekli bir ' Kubilay'ı ikiyüzlü ya da putatapar diye nitelemek hiç aklına gel-
inişe geçti: Bu inişin nedenleri arasında, burada, söz konusu ce­ miyor. fHi.ç kuşkusuz "uyrukJarıoın sayısı, mülkünün kapsamı ve
maatlerin emsalsiz kutsallıklarına ilişkin iki tanesini vurgulamak \ gelirinin miktarı bakımından, dünyada bugüne kadar gelmiş geç­
· \
istiyorum. . miş en büyük hükümdar" olduğundan.)13 Ve farkında olmadan
Bunlardan birincisi, Avrupa dışı dünyadaki keşiflerin.etkileri. 1 (daha sonra "onlann"a dönüşen) "bizim" zamirini kullanışında. .L
0
Bu keşifler özellikle Avrupa'da (ama yalnızca orada değil), "kül­ Hıristiyanlığı "doğru" diye nitelemektense "en doğru" ibaresini <.''' •
türel ve coğrafi ufku ve dolayısıyla da insan hayatının alabileceği tercih etmesinde, çoğu milliyetçinin dilini haber veren imanın böl- rv.ıeltJ
mümkün biçimler hakkındaki fikirleri aniden genişletti".11 Bu g selleşmesi ?lgus\)nun tohuml �oı sezebiliriz (" ��i�" [!!illeti-_
_ � .
süreç Avrupa'nın seyahatnamelerinin en büyüğünde açıkça belir­ mız, reka�!cÇı ve ka:J.!U!§!.�f.ı bır dijzlemde, "en ıyısı"dir).
gindir. Venedik yurttaşı, iyi bir Hıristiyan olan Marco Polo'nun "1712"de Pers seyyah "Rica"nın Paris'ten, dostu ''İbben"e yaz-
· 13. yüzyılın sonunda Kubilay Han hakkında yaptığı şu hayranlık dığı mektup çok aydınla�cı bir kontrast sunuyor:
ve dehşet karışımı betimlemeye bir göz atın: Papa Hıristiyanlar'ın şefidir; kendisi artık daha çok alışkanlıktan ötürü ta­
pılan çok eski bir puttur. Bir zamanlar Prenslerin bile hesaba katması gere­
ken büyük bir güçmüş, çünkü bizim muhteşem sultanlarımız, Iremetya ya da
ı O. Bu, cahillerin okumadığı anlamına gelmiyor. Ama okuduklan kelime­ Gürcistan krallarını ne kadar kolaylıkla tahttan indirebilirse, o da onlan öyle
ler değil, görünür dünyaydı. "Akıl fikir sahibi_ herkes için maddi _dünr� bir tabııan indirirmiş. Ama_ şimdi kimse artık' ondan korkmuyor. Saint Peter diye
maskeden öte bir şey değildi; gerçekten öneml.ı olan her şey onun berısınde
olup bitiyordu; bu da onlara, daha derin bir gerçekl\ği işaretlerle ifade etmek 12. The Travels of Marco Polo, s. 158-9. Vurgular eklenmiştir. ÖpOl­
üzere tasarlanmış bir dil gib\ geliyordu." Bloch, a.g.e., s. 83. mekle birlikte İncil'in okunmadığına dikkat edin.
11. Erich Auerbach, Miınesis. s. 282. 13. A.g.e. , s. 152.
HAYALI CEMAATLER 32 KÜLTÜREL KÖKLER 33
. İ!)gilizce bir dünya imparatorluğu dili haline gelmemiş olsaydı,
adasındaki o bilinmezliğe mahkum kalmaz mıydı? Bu insanların
anılan ilk Hırisıiyanlar'dan birinin varisi olduğunu iddia ediyor ve bu gerçek•

ı
ten de çok :ı;engin bir verasetmiş, çünkU ha:ı;inesi devasa ve kontrolll altında
büyUk bir ülke var.14
kıtadaki y.akın çağdaşları, Descartes ( 1596- t 650) ve Pascal
Bu 18. yüzyıl Katoliğinin kasıtlı ve görmüş geçirmiş uydurma­ (1623•6262) yazışmalarını Latince yapiyorlardı; oysa Voltaire'in
lan, 13. yüzyıldaki selefinin saf gerçekçiliğinin aynadaki bi.r aksi (1694-1778) neredeyse bütün mektuplan Fransızca'ydı.' 9 "1640'
gibi, ama artık "görelileşme" ve "bölgeselleşme" tamamen bilinçli tan sonra Latince olarak yayımlanan kitapların azalması ve halk
bir hate gelmiş ve siyasal"bir amaç kazanmış. Ayetullah Ruhullah dillerindekilerin sayılannın artmasıyla, yayıncılık giderek ulusla­
Humeyni'nin, Deccal'i bu sapkınlıkla ya da hatta şeytani bir şah­ rarası [a.b. •] bir girişim olmaktan çıkıyordu."2 0 Kı_sacası, La-
1 siyetle değil de (zavallı soluk C�r bu role hiç uymuyordu), bir tioce'nin düşüşü, eski kutsal dillerle bütünleştirilen kutsal cemaat­
ulus ile özdeşleştirmesini bu geleneğin paradoksal bir doğrultuda lerin parçalanma, çoğullaşma ve bölgeselleşme sürecini örnek-
'ı geliştirilmesi diye değerlendirmek makul olmaz mı? liyordu. ; --·
İnişin ikinci bir nedeni, kutsal 'dilin kendisinin itibar kaybetme-·
siydi. �atı Avrupa hak1'inda yazarken Bloch, "Latince'nin yal­
nızca öğretimin yapıldığı dil olmadığına, öğretilen yegane dil ol­
duğuna" işaret etmişti.IS (Bu "yegane", Latince'nin kutsallığını
HANEDANLIK MÜLKÜ

.açıkça ortaya koyuyor, başka hiçbir dilin öğretilmeye değer oldu- Bugün insanın kendisini, bir hanedanlık tarafından yönetilen bir

ı
ğu düşünülmüyordu.) Ama 16. yüzyıla varıldığında bütün bunlar mülkün, çoğunluk için hayal edilebilir yegane "siyasal" biçim ola­
hızla değişiyordu. Bu değişikliğin nedenleri üzerinde durmamıza rak göründüğü bir dünyanın içine yerleştirmeye çalışması, belki
burada gerek yok; kapitalist yayıncılığın merkezi önemi aşağıda de çok güç. Çünki,i "ciddi" monarşi, çok temel bazı bakımlardan
tartışılacak. Değişimin ölçek ve hızını anmak yeterli. Febvre ve siyasal hayat hakkındaki modem tasanmlara çapraz bir doğrultuya
Martin'in tahminlerine göre l 500'deri önce basılan kitaplann yüz- işaret ediyor. Kraliyet her şeyi yüksek bir merkez çevresinde ör-
de 77'si hala Latince'ydi (tabii bu aynı zamanda, yüzde 23'Unün g�tler. Meş�iyetini, y.u�aşlarda� Ç_?k uyruklardan ibaret 'olan
daha'bu dönemde bile halk dillerinde yazıldığını da gösteriyor). 16 nufustan degıl, kutsalli'l<tanruir.Modem tasanmlara göre devletin
150 ! 'deki 88 basımdan 8'i dışında hepsi Latince iken, I 575'ten egemenliği, Yasa! Olarak ıespit edilmiş sınırlannın içinde kalan her
sonraki basımların çoğu hep Fransızca oldu. 1 1 �ı-Reform dö­ santimetre kare üzerinde, aynı tamlıkıa, yaygınlıkta ve şaşmazlıkla
neminde kısa bir geri dönüş yapar gibi olduysa da, Latince'nfo işler. Ama devletin bir merkezden hareketle tanımlandığı bu eski
hegemonyası için ölün:ı çantan çalmıştı artık. Yalnızca genel bir tahayyüle göre, sınırlar geçirgen ve belirsizdi ve egemenlikler sı­
popülerlik meselesinden de-söz etmiyoruz burada. Bir süre sonra; nırlarda tam olarak tespit edilemeyen bir şekilde iç içe geçerdi.21
ama aynı baş döndürücü hızla, Latince tüm Avrupa yüksek enteli­ Paradoksal gibi görünse de, modem çağ öncesi imparatorluk ve
jensiyasının dili olmaktan çıktı. 17. yüzyılda Hobbes (1588-HlV krallıkların iktidarlarını son derece heterojen ve üstelik her zaman

ı • aynen /xiyle; ya:ı:ann'�i/noılan için kullanılmışur. (ç.n.)


14. Henri de Montesquieu, Persian Leııers, s. 81. Kitap ilk kez 172l'de 18. T/ıe Coming of ı/ıe Book, s. 330.
yayımlandı. 19. A.g.e., s. 331-2.
15. Blocb. Feudal Sociery, I, s. 77. Vurgu eklenmiştir. 20. A.g.e., s. 232-3. lngiliz.cc çevirisine kıyasla metnin orijinali daha mü­
16. Lucien Febvre ve Henri-Jean Martin. The Coming of ılıe Book, s. tevazı ve ıarihsel olarak daha doğru: "Giderek Latince kitapların daha az, ulu•
248-9. sal dildeki metinlerin ise dah3 yük.sek oranda yayınlanmasıyla Avıııpa'daki ki•
17. A.g.e., s. 321. tap ticareti bir çok parçaya bölünmü�ıür" L'Appariıion du Livre, s. 356.
HAYALi CEMAATLER 34 KÜLTÜREL KÖKLER 35

birbirlerine bitişik yaşamayan nüfuslar üzerinde uzun dönemler Jaszi'nin de �aklı �l� gözlemlediği gibi, "Hab şbur glar'm attığJ
boyunca sürdürebilmelerini mümkün kılan, bu özellikleriydi.22 sayısız kazı� , fe� v� yaptı �arı evliliklerin �yıtlanndan iba-
Eski monarşilerin y�lnızca savaşlar değil, bugünkünden çok ret olan bu liste... belli bır komik veçheden de yoksun deitildi." \
farklı bir cinsel politika aracılığıyla da genişlediğini hatırlamalıyız. f? inin lig
� � ye izin verdiği mülklerde, kademelendirilmiş bir
Genel dikeysellik ilkesi uyannca'. hanedanlar arası evlilikler, hete­ carıyeler sıstemı _mülkün !>ütünleştirilmesinde merkezi bir rol oy­
rojen nüfuslan yeni sıyasal çerçevelere tabi kılıyordu. Bu bakım- nuyordu. Hatta kraliyet soyları itibarlarını, çağnştırdıklari kutsal­
. dan en temsil edici örnek kuşkusuz Habsburg Hanedanı'dır. O ı� halesinin yanı sıra soy karışımından alıyorlardı.24 Çünkü bu.
zamanlar dendiği gibi, Be/la gerant alii, tu, felix Austria, nube!* tür karışımlar olağanüstü .bir statünün göstergeleriydi. Bu bakım­
. Işte biraz kısaltılmış oiarak, son•dönemlı:rinde hanedanın unvan­ �a ? �ndra'da 11.-yüzyıldıın beri (o zamanki de kuşkulu) "İngi­
lar listesi: Iız ' bır hanedanın büküm sürmemiş olması tipiktir; ya Bourbon'
lann milliyeti için ne diyeceğiz?25
Avusturya lmparaıonı; Macaristan, Bohem ya, Dal maç ya, Hırvatistan, Slo­ Ama l 7. yüzyılda kutsal kraliyetlerin sahip oldukları otomatik
venya, Galiçya, Lodomcrya·vc lliı'ya Kralı; Kudüs Kralı vd.; Avusturya Arşi­
dükü [a.b.]; Toskana ve Krakow Granddükü; Lotharingiya, Salzburg, lstirya, meşruiyet-rine burada üzerinde durmamıza gerek olmayan ne­
Carinthiya, Camiola ve Bµkovina Dilkil;_ Transilvanya Granddükü ve Boğdan denlerden ötürü- Batı Avrupa'da yavaş yavaş inişe geçti.· ı649'
Margravı; Yukarı ve Aşağı Sileıya, Modena, Parma, Piacenıa ve Guastella, da modem dünyanın ilk devriminde Charles Stuart'ın başı kesildi
Auschwitı ve Sator, Teschcn, Friaul, Ragusa ve.Zara Dükü; Habsburg ve v� 1650'lerde Avrupa'nın önemli devletlerinden biri, bir kral ta­
Tirol, Kiburg, Görz ve Gradiska Prens-Kontu; Trient ve Briien Dükü; Yukarı
ve Aşağı Lausitz'dc ve lstirya'da Margrav; Hohenembs, Fcldkirch, Bregenı, �fmdan değil, plebyen kökenli bir Koruyucu• tarafından yön�l­
Sonncnberg vd. Kontu; Tricste ve Cattaro Lordu, Windisch Markın üzerinde dı. Ama Pope ve Addison'un devrinde Anne Stuart hfila kralların
Lord; Voyvodina ve Sırbistan Büyük Voyvodası... vb.23 ellerini dokundu�a şeklindeki hasta tedavi yöntemlerini uygu­
luyordu; bu tedavıler ancien regime'in sonuna kadar Aydınlanma
szi' . -d���k·gözl;;ı;ıi-.�bii�'"�Heibslı Fransası'nda Bourbon XV. ve XVI. Louis tarafından da uygu-
..,,u,.,·"'ayısı • �rr;Teti�yaptıkl;ı: • eı:ı
, µ· ,ıcyı\!aı:ıncı

• Başkaları savaşsın, sen mutlu Avusturya, evlenmeye bak! (LAi., ç.n.) • l 642'de lngi!iz Kralı I. Charles'ın idamından sonra, devlet baş\canı olan
21. Hükümr'.n adlandırmahı.rının bu dönüşüme paralel olarak nasıl değişti­ ordu kon.ıu � Olıver Cromwell'ın benimsediği lakap. (ç.n.)
ğine dikkat edin. Okul çocukları kralları ilk adlanyla (William the Conque­
ror'ın -Fatih Guillaume- soyadı neydı"!), devlet başkanlannı ise soyadlany­ . �4. Ozelbkle modem öncesi Asya'da. Ama aynı ilke monogam ve Hı­
nstıyan A�pa'da da işlerliğini sürdürüyordu. 1910'da Oıto Forst diye.biri
la (Ebeıt'in adı neydi?) hatırlarlar. Teorik olarak herkesin başkanlığa seçile­ yayırnladıgı, Ahnenıafel Sei1ter KaiJerliclıen und Königlichen Hoheiı des
bilir olduğu bir yurttaşlar dünyasında, ilk adlann sınırlılığı, onlan özgül bir d_urclıfı: ucluigsıen Hem Ervıerzogs Fronz Ferduıaııdda yakında öldürülecek Ar­
belirleme yapmak bakımından yetersiz kılıyor. Ama iktidann bir soyadın te­ şıdllk un atalanridan 2 047 tanesinin listesini çıkarmış. Liste ı 486 Alman,
kelinde olduğu monarşilerd6, zorunlu olarak, rakam ve lakaplarla desteklenmiş 1!� Fransız,_ 1?6 lıalyan, 89 lspanyol, 52 Polonyalı, 47 Danimarkalı, 20 ln­
ilk adlar gerekli aynmlan yapıyor. gılız ve 4 millıyet daha içeriyor. Bu "tuhaf belge" a.g.e:, s. 136, dipnot l'de
22. Burada geç.erken, Naim'in İngiltere ile lskoçya arasındaki 1707 Birleş­ oJınulanmış. Burada Franz Joseph'in dengesiz; veliahunın öldürülme haberini
me Yasası'nın paıricfler arası bir pazarlığın sonucu olduğu görüşünde ger­ �dı�_nda s�ylediklerini ak�adan geçemeyeceğim: "Böylelikle daha ilstiin
çekten de haklı olduğunu söyleyelim; çünkü l:!irleş·menin mımarlan aristokrat bır guç benım koruyamadıgım düzeni temin etmiş oluyor." (A.g.e., s. 125.)
politikacılardı. (T/ıe Break-up of Briıain'daki açık seçik tartışmaya bakınız., 25. Gellner da haned �ann �pik olarak yabancı olmalan gerçeğini vurgu•
s. 136 vd.) Yine qe böylesi bir pazarlığın iki aumhuriyet arasında yapılabi­ luyor ama bunu çok dar bır şekıl
leceğini' düşünmek olanaksız. Paıarlığ1 mümkün kılan Birleşik Krallık'ın _ � yommluyor:_ Yerel aristokratlar kendi ça•
hşmalannda taraf tutmayacağı ıçın yabancı bır kralı tercih eder. Tlwughı ar.d
sağladığı dolayımdı. Change, s. 136.
23. Oscar Ja.zi, Tlıe Dissoluıion of ılıe Habsburg Monarchy; s. 34.
HAYALI CEMAAT,LER 36 KÜLTÜREL KÖKLER 37
/
landı.26 Ama l 789'dan sonra artık Meşruiyetin• yüksek sesle ve ZAMAN TASAVVURLARI
bilinçli olarak savunulmasi gerekti ve bu· sür�ç içinde monarşi
"yan-standart" bir model haline geldi. Tenno ve Göğün Evladı, Ne var ki ulus olarak �arlanan cemaatlerin, basit bir şekilde din­
. ;,İinparator"a dönüştüler. Uzaktaki Siyam'da V. Rama (Çulalong­ sel cemaatlerin ve hanedanlık mülklerinin içinden çıkarak onların
kom) oğul ve yeğenlerini, yeni dünya modelinin inceliklerini öğ­ yerini aldığını düşünmek dar görüşlülük olur. Kutsal cemaatin
rensinler diye St. Petetsburg, Londra ve Berlin saraylarına gön­ dil ve soylann gerilemesinin berisinde, dünyayı kav.tama tarzınd;
derdi: 1887.'de iktidarın en büyük oğul kanalıqdan devri ilkesini meydana- gelen kök_lü bir değişini yatıyordu ve ulusun "tasavvur
yasallaştırarak·Siyıi.m'ı, "Avrupa'nın 'medeni,' monarşileri ile tu­ edil�esi"ne en çok katkıda buiunan da bu oldu.
tarlı bir hale getirdi".21 Yeni sistem l91 0'da-tiıhta, daha eski bir B·u dönüşüm hakkinda bir fikir edinebilmek için kutsal cemaat­

ı
çağda sözü bile edilmeyecek dengesiz bir eşcinseli geti. rdi. Ancak lerin görsel olarak nasıl temsil edildiğine bir göz atmak; örneğin
VI. Rama'nın taç giyme törenine katılan İngiliz, �us, Yunan, İs­ Orıaçağ kiliselerind�ki kabartma ve vitrayları ya d_a e_ski İtalyan V!!
veç, Danimarkalı -ve Japon (!)_ prensçikler sayesinde diğer· mo- Flaman ustalannın resimlerini in�leniek yararlı olur. Bu süretle:
narşilerin onayı alınmış oluyordu.2 8 : . . rin tipik özelliklerinden biri, yanıltıcı �ir şekilde "mod!!m kılık kı­
1914'te bile dünya siyasal sisteminin üyelerinin çoğu hanedan­ yafet" diyebileceğimiz bir şeyleri çağnştırmalandır. Yıldızı izleye­
lık de\:'letleriydi ama aynntıh olarak incelediğimizde göreceğimiz rek lsa'nın doğduğu a�ın bulan çobanların ·hatlan Burgund_iya
gibi, eski $eşruiyet ilkesinin temellerinin çürül))ekte ·oıciuğu. --�öylülerininkileri andını. Bakire Meryeı:n bir Toskana tüc€annın
uzunca bir süredir, hanedanlar kendilerine daha "ulusal" payanda­ kızı olarak resmedilir. Birçok resimde, resmi ısmarlayan, günde­
lar �yorlardı. Büyük Friedrich'in (hükümdarlığı 1740-1786) or­ lik şehirli ya da soylu kıy�feti içinde, ç9banlann ya_nında diz 1
diısunda "yabancılar" hatin sayılır bir yer tutuyordu. Schamhor­ çökmüş olarak görünür. Besbelli ki bugün bize aykıırı gelen bu 1
. st'un; Gneisenau'nun ve Clausewitz'in reformları sayesinde Bü­ ·şeyler; Orıaçağ mu_minlerinin gözilne soiı derecede· doğal geliyor­
yük Friederich'in ikinci kuşaktan yeğeni III. Friedrich Wilhelm'in du. Tasarlaı_ıan gerçekliğin resriıedilme tarzının büyük ölçüde
(hükümdarlığı l 797�1840) ordusu tamamen "ulusal-Prusyalı" g�rsel ve işitsel olduğu bir dünya ile karşı karşıyayız. Hıristi­
olan)ardan oluşuyordu.29 yanhk evrensel biçimini bir dizi özgüllük ve tikellik aracılığıyla
kazandı: şu kabartma, o pencere, bu vaaz, o öykü, bu dinsel
• B�rda büyüle harfle anılan "Meşruiyet", 1 · 8t,S.'te Viyana Kongresi tara- oyun, o kutsal emanet. Butün A vrupa'ya yayılmış Latince oku­
0fından benimsenen ve bütün devletlerin hanedanlık ilkesi açısından meşru yup yazan ruhbanlar; Hıristiyan muhayyilesinin oluşmasının asli
olan soyların.temsilcisi tarafından yönetilmesini öngören perspektiftir. · unsurlanndan biriydiyse, onlann tasanmlannın, daima kişisel ve
26. Marn Bloch, Les Riıis Tlıauınaturges; s. 390 ve-398-9.
27. Noel A. Batıye; "The Military, Govemment and Society in Siam, tikel ofan görsel ve işitsel yaratılar aracılığıyla cahil k.itlelere ak­

l
1868-1910", Comell Üniversitesi Doktora Tezi, 1974, s. 270. \ tanlması da aynı derecede önemliydi. Vaazlannı dinleyen herkes
28. Stephen Greene, "Thai Gov�mmenı and Adminisıraıion in tbe Reign tarafıiıdan atalanyla da zaaflarıyla da bilinen mütevazı köy papazı,
ofRama VI (1910-1925)", Londra Universitesi Doktora Tezi, 1971, s. 92.
29. 18P6"da Prusya Ordusu'nun subay listesindeki 2:.8, b.lJ!.Mşinin bine!�
yine de cemaati ile kutsal olan arasında daha doğrudan bir aracılık
fazlası yabancıx_dı. ··orta sınıf Prusy:ılılar kendi ordularında azınlıkta kalıyor- yapıyordu. Kozmik ve evrensel olanla dünyevi ve· tikel oian bu
tardı; b u, Prusya;grdusu olan bl�!!�ğJ!, ülk� �n bir ordud_l!!, deyişine şekilde karşı karşıya getirilince, Hıristiyanhk, ne kadar devasa
.yol açtt." 1798'de.reformcular '"yabancılann sayısının yan yarıya azalhlma­ olursa olsun, öyle olduğu ne kadar güçlü bir şekilde tµssedilirse
�mı· ·
sını talep ettiler, ama er 50'si 6uiıa rağmen hfila yabancıydı ..... Alf­
hissedilsin, tikel Bavyera ya da Endülüs cemaatlerine. göre deği­
red Vagts, A ffistory o ı itariıın, s. ve 85. [Prusya re�ormlan hakkınlla
Tilrkçe bir.kaynak için bkz. Burhan Oğuz, �man Gerçeği ve Türkler. (ç.iı.)] şen_ bir biçimde ve dai�a kendilerinin bir tekran, bir kopyası ola-
HAYALI CEMAATLER 38 KÜLTÜREL KÖKLER 39

rak sunulmuş oluyordu. Modem müzelerin restorasyoncu anlayı­ Benjamin'in "Mesihçi" zaman dediğine benzer bir biçimde, za­
şıyla Bakire Meryem'i Sami hatlarla ya da "birinci yüzyıl" kılık manı, geçmişle geleceğin eşzamanlı olarak içinde bulunduğu anlık
kıyafeti içinde resmetmek o zamanlarda tahayyül bile edilemezdi, . bir şimdi olarak kavrıyor.33 Böyle bir bakış için "bu sırada" ifade­
çünkü zamanın, geçmiş'le şimdi'nin birbirlerinden radikal bir si gerçek bir anlam taşıyamaz.
şekilde ayrıştığı sonsuz bir neden sonuç zinciri olarak kavran­ Bizim eşzamanlılık tasarımımız ise uzun bir süredir oluşmakta
ması, Ortaçağ Hıristiyan zihniyetine tamamen yabancıyçlı.JO Bloch ve ortaya çıkışı, kuşkusuz daha araştırılması gereken birçok yolla, ·
insanların, İsa'nın ikinci gelişinin her an gerçekleşebileceği an­ dünyevi bilimlerin gelişmesine bağlı. Ama bu, öylesine köklü
laminda zamanın sonunun yakın olduğunu düşündüğünü söylü- öneme sahip bir tasarım ki, onu her yönüyle hesaba katmadan,
· yot: Aziz Pavlus, "Efendinin gününün, gecenin içinde bir hırsız milliyetçiliğin karanlık oluşumuna nüfuz etmeyi ümit etmek bile
gibi yaklaşmakta" ol�uğunu söylemişti. Dolayısıyla 12. yüzyıl va­ mümkün değil. Ortaçağ'ın zaman-boyunca-eşzamanlılık kavraxı­
kanüvisi Piskopos Freisingli Otto'nun sık sık çağdaşlarından "za­ şının yerini alan -yine Benjamin'den ödünç alacak olursak­
manın sonuna yerleştirilmiş olan bizler" diye söz etmesi doğaldı. "homojen ve içi boş zaman" fikri oldu. Burada eşza!1Janlılık, de•
Bloch, Ortaçağ'da insanların "kendilerini tefekküre verdiklerinde yim yerindeyse;çaprazlama (transverse) zamandır; zamanlan ke­
. zihinlerine en uzak olan fikrin,.uzun bir geleceğe sahip genç ve serek işleyen ve işareti, haber ya da vaat ve, gerçekleşmesi değil,
diri bir insan soyu düşüncesi olduğu,"3 1 sonucuna varıyor. saat ve takvimle ölçülen zamansal rastlantı ve çakışmalar olaQ bir
Auerbach, bu bilinÇ,biçiminin unutulmaz bir taslağını çizmişti: eşzamanlılık,..34
Bu dönüşümün hayali bir cemaat olarak ulusun doğuşu için
İshak'ın kurban edilmesi, lsa'nın kendini feda etll)esiİıi haber veriyor şek­
linde yorumlandığında ve böylelikle ilkinin ikincinin "gerçekleştirdiği" vaadi neden bu kadar önemli olduğunu, ilk kez Avrupa'da -18. y(jzyılda
ilan ettiği dilşünüldüğilnde, birbirleriyle ne zamansal ne de nedensel bir iliş­ ·ortaya çıkan iki tahayyül biçiminin -roman ve gazetenin- yapı0
kisi olan bu iki olay arasında yine de bir bağlantı kurulmuş olur - varlığı, lannı inceleyerek görebiliriz:3·s Ç_ünkü bu biçimler, ulusun ne tür
akıl yoluyla yatay boyut üzerinde tespit edilemeyecek bir bağlantı._ Bu bağ­ bir hayali cemaat olduğun_u "�•• etmenin teknik araçlarının
lantı ancak her iki olay da, dikey olarak, he_m böyle bir tarihi tasarlayabilecek "re:treSeı<\<;\; 0;..."
hem de bu tarihin aı:ı,la.şılabilirliğinin anahtarını sağlayabilecek yegl\ne özne kaynağıdırlar.
olan Tann'nın inayetiyle ilişkilendirildiği takdirde tespit edilebilir... Şimdi ve Önce eski moda romanların tipik yapısını gözünüzün önüne ge­
burada, artık yalmzca dünyevi bir olaylar zincirinin 'b ir halkasından ibaret ti_rin; yalnızca Balzac'ın şahaserlerine. değil, o feci best-seller'lara
değil, aynı zamanda h�r zaman varolmuş olan ve gelecekte de varolacalc olan. da özgü olan yapıyı... Açıkça bu yapı, kendisi "homojen ve içi
bir şeydir de; ve·kesin olarak söylendiğinde, Tann'nın gözünde ebedidir, bütün
zamanlara yayılmıştır, parç·aı, dünyevi olaylar düileminde zaten tüketilmiş boş olan bir zaman"da, eşzamanlılığı sunmak için bir mekanizma
clan��� .

Auerbach haklı. olarak,' böylesi bir eşzamanlılık aQlayışının bizim • Bkz. bu bölümde sf. 29'dalci ç.n.
zihniyetimize tamamen yabancı olduğunu vurguluyor. Bu anlayış, 33. Walter Benjamin, llluminaıions, s. 265 (Benjamin'in "Mesihçi" za­
man kavramı için Tilrkçe'de bkz. Walter Benjamin Seçkisi, Son Bakış ta Aşk;
Metis Yayinlan, 1993)
34. A.g.e., s. 363. Bu fikir öylesine derinde yatıyor ki, aslen modem olan
30. Bizim için "modem kıhk kıyafet" kavramı, bu kavram aracılığıyla·
bütün tasanriılann "aynı zamanda·' kavramınin türevleri olduğu söylenebilir.
geçmişle geleceğin metaforik açıdan eşitlenmesi, ama yine de geçmişle gele­ 35. Her ne kadar Princesse de Cleves 1678'de yayınlanmıştıysa da, Rich­
cek arasındaki ölümcül, ayrımı, çaktırmadan ifade etme yollarından biridir. ardson'un, Defoe'nun ve Fielding'in çağı 18. yüzyılın başlandır. Modem ga-·
31. Bloch, Feudal Society, s. 84-6. zetenin kaynaklan ise 17. yüzyıl sonu Hollanda gazeteleridir; ama gazete ge­
32. Auerbach, Mimesis, s. 64. Vurgular eklenmiştir. Aziz Augustinus'un nel bir basılı malzeme kategorisi haline ancak l 700'den sonra geldi. Bkz.
Ahdi Atik'i •·geleceğin geçmişe düşilrdilğü gölge"ye benzetmesi ile karşılaştı­ Febvre ve Martin, The Coming of ıh� Book, s. 197.
rın. Alıntılayan Bloch, a.g.e., s. 90.
HAYALI CEMAATLER ·40 KÜLTÜREL KÖKLER 4'1
,.'
ya d_a "bu sırad�" tabirine getirilmiş karmaşık bir açımlamadır. tığı bu hayali dünyanıQ yeniliğini gösteriyor-38
Sırf örnek olsun.diye, bir roman çatısının_ basit bir kesitini ele Homojen ve içi boş bir zamanda takvim boyunca ilerleyeiı bir
· alalım;. adamın _birinin (A) bir kansı (B) ve· bir metresi (C) var; sosyolojik organizma fikri, tarihte aşağı (ya da.yukarı doğru) iler­
metresin de başka bir sevgilisi (D) var. Bu kesit için şöyle bir za­ leyen kütlesel bir.cemaat olarak tasarlanan. modem ulus fikrinin
man şeması kurabiliriz: çok açık bir benzeşipir.39 Bif Amerikalı.240 000 000 küsur yurt­
taşından ancak bir avuç içi kadarının, onları tanımak bir yana,
'Zanıaıı n nı adı hı bilebilir. Herhangi bir anda ne yapmakta oldı,ıklan hakkında
Olaylar A, B ile tanışıyor A, C'ye telefon ediyor D barda sarhoş oluyor ·en ufak bir fikri bile yoktur. Ama kendisiyle ortak ve eşı_amanlı
'C ve D sevişiyorlar B alışveriş yapıyor A akşama B ile evde faaliyetlerinin sürekliliğine güveni tamdır.
yemek"yiyor Eğer biri hariç:, hepsi. milliyetçi hareketlerle iç içe geçmiş dört
· D bilardo oynuyor C kölU bir rüya
.
görüyor .romana kısaca göz atacak olursak, geliştirmeye çalıştığım pers�
pektif, biraz daha somutluk kazanabilir. 1887 yılında "Filipino
Bu sekansta A ile D'nin hiç kaı:şılaşmadığına, hatta, eğer C iş- Milliyetçiliğinin Babası" Jose Rizal, bugün f!lipino edebiyatının
. teri iyi idare ettiyse, birbirlerinin varlıklarından habersiz bile ola­ · en büyük başarisı addedilen Noli Me Tangere* adlı roıruınını yaz-
bilecekleriİıe dikkat edin-36 O_ halde A ile D'yi birbirlerine bağla­ dı. Roman, aynı zamanda bir "Yerli" (lndio) tarafından yazılmış
yan nediı;? Birbirlerini tamamlayan iki tasarım: Bir kere birtakım
(
ilk romandı.40 İşte muhteşem başlangıcı;
"toplumlar"'Wessex, Lübeck, Los Angeles) içinde yer alıyorlar: Ekim sonuna doğru, halk arasında·Capitan Tiago diye bili9en Don Sanıia­
Bu_ toplumlar o kadar sağlam ve istikrarlı bir gerçekliğe sahip sos­ go de los'Santos bir akşam yemeği panisi veriyordu. Her ne'ka(lar, her zaman
yolojik varlıklar ki,. üyelerinin (A ve D'nin), birbirleriyle hiç yaptığının aksine, p-aniyi ancak aynı günün.ikindisinde ilan-ettiyse de, kısa:
tanışmadan sokakta karşılaştıkları ve aralarında böylesi bir bağ� zamanda Binondo'da ve şehrin 'diğer mahallelerinde ve hatta [lspanyollar"ın
müstahkem şehri) lntraıiıu.ros 'ta bile konuşulan başlıca konu haline geldi. O
lantının varoldı.İğu bile düşünülebilir.37 İkincisi, A ve p, her şeyi yillarda eli açıklığıy' la şöhret yapmıştı. Ülkesi gibi evi'nin de kapısının her za.
bilen (her şeye nazır) okurların zihinlerinde yer alıyorlar. Bağlan­ man açık olduğu bilinirdi - tabii tic.ıretle, yeni' ve cüreıli olan. fikirler dı­
tıları ,görenler yalnız okurlar. O sırada A'nın C'ye telefon.etmekte şında her şeye:
olduğunu, B'İıın alışveriş yaptığını ve D'nin bilardo ·oynadığını Ye böylece partinin haberi, Tann'nın o mutlak hikmeti içinde yarattığı ve
Manila'da büyük bir sevecenlikle çoğalan süngetııilcr, yanaşmalar ve kapı as.a­
görenler, -Tanrı gibi hepsini birdeıı görenler- yalnız onlar. Bu
· işlerin her birinin aynı şekilde saatlenmiş ve takvimlenmiş bir za. lakları arasında, bir ·elektrik akımı hızıyla yayıldı. Bunların bir kısmı çiz­
ıiıelerfrıi dlalatmaya gitıi, diğerleri yaka düğmelerinin ve kravaılannin peşine
. manda, ama birbirlerinden büyük ölçüde habersiz olabilen kişiler
tarafından yapılıyor olması, yazar)ann okurlarının zihninde yarat- • Dokunma Bana; lsa'nın ölmesiyle göğe ağması arasında Mecdelli Mer­
yem'e söylediği söz. (ç.n.)
. 39. Hiçbir şey, 'romanın ne kadar homojen ve içi boş bir zaman içinde yer
36. Haı(a h_ ikayenin sürükleyiciliği tam da I, il, ve ili zamanlarında A, B, aldığını. eski vakayinamelerin, efsane ve kutsal kitapların o kadaf tipik bir ö­
C ve D'nin birbirlerinin ne yapmayı ıasarladıklanndan habersiz olmalarına zelliği olan, girişte. yer alıp genellikle insanın yaradılışına kadar uzanan o
bile dayanabilir. soyağaçlannın·romanlardaki yokluğu kadar iyi gösteremez.
37. Bu çokseslilik, modem romanı, Peıronius'un Saıyr.ikon'u gibi parlak 40. Rizal. b)l rom?nı, o zamanlar etnik melezlerin:ve yerli seçkinlerin /in-.
bir öncüden bile tayin edici bir şekilde ayıran özelliktir. Peıronius:un anlatısı gunfran'ca'sı olan sömürgecilerin dilinde (lspanyQ!ça) yaz<!ı. Romanla birlikte,
tek bit. iz üzerinden gelişir. Eğer Encolpius, sevgilisinin sadakatsizliğinden yalnızca·lspanyoli:iı değil Tagalog. lıocano gibi "etnik" dillerde de yayın ya­
yakınıyorsa, aynı· zamanda bize Ascylıus'la yatmakta olan G . ito gösterilmez. pan ilk "milliyetçi" basın doğdu. Bkz. Leopoldo Y. Yabes, "The Modem Li­
38. B u bağlamda, herhangi bir romanı, hikayesi anlatılan döneme ait bir . terature of ıhe Philippines", s. 287-302; Pierre-Bemard Lafoiıt ve Denys
belge ya da o dönemden kalma· anlatılarla karşilaştınnak çok yararlı olacaktır. Lombard'ın derlçdiği Liııeratures Coıııeıııporaines de l'Asie du Sud-Eşı:
HAYALI CEMAATLER 42 KÜLTÜREL KÖKLER 43

dUştUler; ama her birini asıl meşgul eden, ev sahiplerini yıllardır süren bir daanang Bııhay ni Florante at ni Laura sa Cahariang Albania'nın
dostluktan kaynaklanan bir samimiyetle nasıl selamlayabilecekleri ve fırsat
olursa, o kadar beklendikleri halde daha önce niçin gelemediklerinin maze.reıi­ (Arnavutluk Krallıği'nda Florante ile Laura'nın Hikayesi) karşı­
ni nasıl beyan edebilecekleriydi. laştırılması kadar somut bir fikir veremez. Bu kitabın� baskısı­
Yemek, Anloague Sokağı'ndaki bir evde veriliyordu. Kapı numarasını ha­ nın tarihi 1861'dir, ama çok daha önce, 1838'de.tamamlanmış
tırlayamıyoruz, dolayısıyla depremlerde yı kılmad ıysa bugün de olsa ıanıyabi­ olabiİir.44 Çünkü, her ne kadar Rizal doğduğunda Balagtas hala
lece�niz şekilde anlatacağız onu. Mal sahibinin kendisi eyi elbette yıktırma­
mışıır: Filipinler'de bu iş, genellikle, hükümeııcn sayısız ihale almış olan hayattaydıysa da, başyapıtının dünyası No/i'ninkine alabildiğine
Tann'ya ya da Ooğa'ya bırakılır...41 yabancıdır. Ortam, 1880'1erin Binondosu'nun zaman ve mekanı­
na alabildiğine uzak bir dünya, muhteşem bir Ortaçağ Arnavut­
Uzun boylu bir yorum yapmak herhalde gerekmiyor. Daha baş­ luğu... Kahramanları: Florante adlı, Hıristiyan bir Arnavut soylu
langıçtan birbirlerini tanımayan, anonim yüzlerce insanın, belirli ve onun can dostu İranlı bir Müslüman, aristokrat Aladin r"Mo­
bir on yılın belirli bir ayında bir akşam yemeği partisini tartışması ro•;•). Filipinİer ancak Hıristiyan-Moro bağlantısıyla çağnştınlır.
imgesinin (o güne kadar Filipino yazınında hiç rastlanmamış olan Rizal'ın lspanyolcası'na "gerçekçi", alaycı ya da milliyetçi bir etki
bir imge), hay�li bir cemaat çizdiğini kaydetmek yeterli. "Anlo­ kazandınnak için Tagalog kelimeler karıştırdığı yerde, Balagtas
ague Sokağı'nda bugün de olsa tanıyabileceğimiz" eve .rastlayacak özel bir kasıt gütmeksizin, sırf söyleyişinin görkemini ve tınısını
olanlar, biz Filipino okurlarız. Bu evin, romanın "iç" zamanından zenginleştinnek için Tagalog dörtlüklerinin arasına İspanyolca
Manila'mn "dış" zamanına geçişindeki kolaylığın hipnotize edici söyleyişler serpiştirir. Noli okunmak için yazılmıştı; Florante at
bir etkisi var; karakterlerin yanı sıra, yazar ve okurların da oluş­ Laura yilksek sesle terennüm edilmek için. En çarpıcı olanı da Ba­
turduğu tek bir topluluk, takvim zamanı boyunca ilerleyip duru­ lagtas'ın zamanı nasıl ele aldığı. Lumbera'nın dikkat çe_kıiği g!bi
yor. 42 Ses tonuna da dikkat edin. Okurların bireysel kimlikleri "hikayenin gelişimi kronolojik düzene uymaz. Olaylar III ıned,as
hakkında hiçbir fikri olmadığı halde Rizal, ilişkilerinde en küçük res 0 başlar ve blitünü ancakflashback hizmeti gören bir dizi ko­
bir sorun yokmuşçasına, alaycı bir senli benlilikle yazıyor.43 nuşma aracılığıyla öğreniriz."45 399 adet dörtlük, kahram�nı� Al�
Hiçbir şey Foucault'nun tarif ettiği türden ani bili. nç kesintileri adin'le konuşma.lan sırasında aktardığı çocukluğuna, Atınadalcı
hakkında, Noli ile "lndio"lar tarafından yazılmış daha önceki ede­ öğrencilik yıllan ve daha sonraki askeri serüvenlerine aynl­
biyatın en övülen eseri, Francisco Balagtas'ın (Baltazar) Pinag- mıştır.46 Balagtas'm tek sıra yürüyen anlatılar yerine başvurabile­
ceği tek altematif,flashback hizmeti gören bu konuşmalardı. Flo­
41. Jost Rizal, Noli Me Tangere, (Manila: Instiıuıo Nacional de Histo{ia, rante ve Aladin'in "eşzamanlı" geçmişlerini öğreniyorsak, bunları.
1978) s. 1. Hayali Çeınaaıler'in ilk bas ı mında lspanyolca'ya hakim değil4ltirıi. karşılıklı konuşmakta olan sesleri aracılığıyla öğreniyoruz, des­
ve dolayısıyla Leon Maria Guerrero'nun kötülüğü de öğretici olan çeviri­ tanın yapısından hareketle değil. Bu teknik romarunkuıe ne kadar
sinden yararlanmak zorunda kaldım.
42. Rizal'in aynı cümle içinde "yaraııığı�ndaki (cri6) geçmiş zamandan
nasıl "çoğalan"ın (multiplü:a) ima ettiği, hepimizi-birlikte-kapsayan bir geniş • Birçok Avrupa dilinde farklı anlamlarda kullarulan bir !elim_edir lspan­

. zamana· geçtiğine dikkatinizi çekerim. yolfar Endülüs ve Kuzey Afrika'da yaşayan Müslümanlara M�nSC? _diyor­
43. Okurlann anonim tanınmazlığırun öteki yüzü, yazann dolayş ıı şöhre­ lardı. Fas' ın bugün Batı dillerindeki adı Moracco ayn ı kök� en tü.remıştır. Ke­
tiydi (hfüa da öyle). Daha sonra göreceğimiz gibi bu anonimlik/şöhret �ifti lime lngilizce'ye siyahi anlamına gelen "moor" olarak geçtı.
kapitalist yay ınc ılığın gelişmesi ile yakından ilişkil.idir. Manila'da enerjik Do­ •• her şeyin ortasında (ç.n.).
miniken tarikatı daha 1593'te Docırina Christiana'yı yayınlamıştı. Ama bun­ 44. A.g.e., s. 115.
dan sonra yilzyıllar boyunca yayınc ılık Kilise'nin s ıkı kontrolü altında kaldı... ·45. A.g.e., s. 120.
Liberalleşme ancak l 860'larda başladı, Bkz. Bienvenido L. Lumbera, Tagalog 46. Auerbach'ın çok başanlı bir şekilde incelediği bu tekniği Homeros da
Poeıry 1570-1898, Tradilion and /nfluences in iıs Developmenı, s. 35, 93. kullanmıştı. (Bkı.. Mimesis. 1. Bölüm, "Odysseus'un Yara izi".)
HAYALI CEMAATLER 44 KÜLTÜREL KÖKLER 45

uzak: "Florante'nin Atina'.da öğrencilik yapmakta olduğu bahar­ lerE· ücra köyleri, manastırları beıimlemesiıie iınkaıı verir.. : Periquillo"nun
serüverıleri, birkaç kez Yerlilerin ve Zenciler'in arasına karışmasına neclen
da, Aladin de hükümdan· n sarayından kovulmuştu... " Karakterle, olur.49.
rini, "toplum"un içine "yerleştirmek" ya da onları izlerleriyle
tartışma.k;Balagtas'ın aklına gelmez. Çok heceli Tagalog kelime­ Burada, romanın içindeki düny;ı ile dışındaki dünyayı k�ynaş­
lerinin kıvrak akışının ötesinde bu metinde "Filipino" olan çok bir tırabilecek ·kadar sabft bir sosyolojik manzara boyunca ilerleyen
şey de yoktur.47 . tekil bir kahramanın.hareketinde,."ulusal muhayyileyi" yine işba-
Noli'nin yazılmasından 70 yıl önce, I 8 l 6'da Jose Joaqufn Fet­ . şında görüyoruz. Bu pikaresk* tour d'horison [ufuklar gezisi] -
nandez de Lizardi, El Periquillo Sarnienıo (Kaşınan Papağan) adlı hastaneler, _hapisaneler, -ücra köyler, manastırlar, Yerliler, .Zenci­
bir roman yazdı_; bu türün Latin Amerika'daki ilk örneği. Bir eleş- ler- yine
. de bir rour de monde . [dünya. gezisi] değildir.
. ·ufuk
. tirtnene göre bu metin, ''.Meksika'daki İspanyol yönetimini •yırtıcı. açıkça sınırlandırılmıştır: sömürge dönemi Meksikası. Bu sosyo-
bir biçimde mahkOm ediyor. Cehalet, batıl itikat ve yozlaşma ı,iı lojik içeriğin en .belirgin göstergesi, ·kullanılan çoğullar dizisidir.
yönetimin en belirgin özellikleri olarak gösteril_iyor."48 Bu "milli­ Çünkü insanın aklına, .hemen hiçbirinin kendi içinde özel bir
yetçi" romanın biçiminin öz.ünü, içeriği hakkında aşağıdaki betim- önem taşımadığı ama her birinin (eşzamanlı bir ayn varoluş için­
lemeden anlamak mürr.kün: de) bu sömürgenin baskıcılığını temsil ettiği benzer hapisanelerle
dolu bir toplumsal mekanı getiriyor.� (Kitiıb-ı Mukaddes'teki ·ha­
Kahraman [kaşı nan papağanl,'başlang ı çtan beri kötü etkilere maruz kal­
mıştır -· cahil mürebbiyeler batıl itikatlar ·edinmesine yol ;ıçar, annesi şıs
pisanelerle karşılaştırın. Hiçbir zaman şu ya da bu toplumun tipik
maı;ıı r; öğretmenlerinin onu disipline sokmaya ya:_ gönülleri ya da yetenekleri özellikleri olarak tasarlaiımazlar. ·Her biri, Salome'nin Vaftizci
yoktur. Her n e kadar babası oğlunun avukatlar .ve parazitler güruhunun sa­ Yahya'.ya tu'tulduğu hapisane gibi; tılsımlı. bir yalnızlık için­
yılano ı şişirmektense yararl ı bir meslek edinmesini isterse d .e, oğluna aş ı rı dedir.)
düşkün anne kazanır. onu bir üniversiteye yollayarak batı l saçmalıklar dışında
hiçbir şey öğrenememesini temin eder ... Periquillo, birçok iyi ve akı llı kişiy­ Son olafll.k, hem Rizal hem Lizardi'nin İspanyolca yazmış ol­
le karşılaştığı halde iflah olmaz bir cahil olarak kalır. Çalışmak ya da herhan- · masından hareketle, incelemekte olduğumuzun, "Avrupalılığa"
gi bir şeyi ciddiye almak rstemcz ve sı rasıyla rahip, ,kumarbaz, hırsız. eczac ı bulaşmış bir çerçeve olduğu izlenimini dağıtmak üzere, fşte kara
çirağ ı , doktor ve bir taşra kasabasında katip olur. Bu olaylar yazara, bir yan­ talihli, genç Endonezyalı, komünist-milliyetçi Mas Marco Karto­
dan asıl mesaj ı olan . .lspanyol hükümeti ve eğitim· sisteminin parazitleri ve
cahilleri teşvik ettiği fikrini geliştirirken, bir yandan da /ıqsıane/efi, /ıapisane- dikrorrio'nun51 1924'te tefrika edilmiş bir öyküsünün, Semarang
Hitam'ın (Siyah Semarang) girişi:
41. •"Paalam Albaniang pinamamayanan
ng casama. t, lupit, bangis caliluhan, . • Romanı önceleyen ve biçimsel olarak en yakın olan anlatı türü. Rom.an­
acong tangulan mo, i, cusa maılg pinatay dan başlıca farkı ilginin roman kahramanının kişiliği üzerinde değil, başından
sa iyo, i, malaq'ııi ang panghihinayang." geçen serüvenlerin ve bulunduğu mek�nlann çeşitliliğinde yoğunlaşmasıdır.
"!Slveda Arnavutlu k, şimdi sen {ç.n.)
köiUIUk, zµlüm ve sahtekarlık krallığı! . 49. A.g.e., s. 35-6. Vu rgular eklenmiştir.
Ben, şimdi öldürdüğün askerin . 50. Tekil bir kahramaıııiı çorak bir toplıımsal manzara boyunca . dolaşması
Yuıe de yasını tutuyorum kötü kaderinin." ilk {anti-) sömürgeci romanlann bir çoğunda görülen bir özelliktir.
. Bu ünlü kıta kimi zaman Filipiiıo yunseverliğinin örtük bir ifadesi olarak 51. Radikal bir gazeteci olarak sürdilrdüğü parlak ve kısa bir meslek haya­
yorumlanmıştır ama Lumbera bunun bir anakronizm olacağın ı ikna edici bir tından sonra Marco,.Hollandalı sömürge yetkilileri taraf ı ndan. Yeni Gine'nin
şekil�e gös_teriyor. Tagalog Poeıry, s. 125. Çeviri Lumbera'nındır. Tagalog batısındaki Boven Digul'a, tarihin ilk toplama kamplarından birine-kapatıldı ..
metnı 1861 basımının bir tıpkı basımı olan 1973 edisyonuna uyacak şekilde . Orada altı yı l kaldıktan sonra 1932'de öldü. Bkz., Hemi Chambert-Loir. "Mas
biraz değiştirdim. Marco Kanodikromo {c. 1890-1932) ou L'Education Pı;ılitique", s. 208. Liı,
48. Jean Fr�nco, An lnıroducıicn ıo Spaııish-Aınerican literaıu,e, s. 34. ıeraıures conıeınporaines de l'Asie du Sud-Esı. Ge�nlerde Marco'nun meslek
_
//AYALI CEMAATLER 46 KOLTOREL KÖKLER 47
'
Cwnarıesi akşamı saaı 7'ydi; Semarang'da gençler Cumartesi gecel�rini dam" diye.bahsedilen bir kahraman. Bu zamirli tamlamanın ka­
hiçbir zaman evlerinde geçirmezler. Ama bu gece etrafta kimse yoktu. Gün
boyu süren yağmurdan ötürü bütün sokaklar ıslak ve kaygan olduğundan, sıtsız "içtenliği"ni kanıtlayan, tam da metnin sakarlığı ve.edebi
herkes evde kalmıştı. safdilliği. Kimden bahsedildiği hakkında ne Marco'nun ne de
Dükkan ve bürolardaki işçiler için Cumartesi sabahlan-bir beklenti zamanı okurlarının en ufak bir kuşkusu olabilir. 18. ve 19. yüzyılda Av­
olurdu - boş zamanlann, akşamilsıü şehirde dolaşmanın keyfini iple çektik­ rupa'da yazılmış incelikli ve şakacı romanlarda kullanılan "kahra­
leri bir zaman. Ania bu akşam hayal kınklığına uğrayacaklardı - kötü ha­
vanın ve kampunglardaki' çamurlu yolların sebep olduğu uyuşukluk yüzün­ manı.mız" mazmunu, yazarın (herhangi) bir okurla giriştiği oyunu
den. Genellikle her türden trafikle sıkışan ana yollar ıssızdı. Arada bir fayton­ vurguluyordu; Marco'nun "biıj.m 0enç adam"ı ise, kısmen de ye-
cunun, atlan acele ettirmeye çalışan kamçısının şaklaması ya da parke üzerin­ niliğinden ötürü, Eıufonezyaça��yabilen okurlar topluluğ"1 ve
deki nal sesleri işitiliyordu. ı

ır'
dolayısıyla örtük_ bir şekilde, tohum ha.lindeki bir Endonezya
Semarang ıssızdı. Sokak lambalannın ışığı, parlayan asfalta yansıyordu.
Arada sırada, rüzgar doğudan estikçe, ışıklar soluklaşıyordu ... "hayali cemaati" anlamına gelmektedir. Marco'nun bu topluluğu
Uzun bambu şezlonga oturmuş genç bir adam gazete okuyordu. Kendini ta­ bir adla özgüUeştirme gereği duymadığı.na dikkat edin; topluluk 1
mamen kaptırmışu. Kimi zaman öfkesi, kimi zaman gülümsemeleri, oku­ zaten orada, mevcut. (Dili anlayabilen HoU_andalı sansürcüler de l
duğu hikayeye ne kadar kapılmış olduğunu gösteriyordu. Belki de kendisini
bu kadar mutsuz hissetmesini önleyecek bir şey bulmak ·umuduyla gazetenin mevcut. Genç adarnın öfkesinin "bizim" toplumsal sistemimize
sayfalanru çeviriyordu. Birdenbire manşeti, REFAH olan bir makaleye rast­ değil, toplumsal sisteme yönelmiş olmasından da görülebileceği_
.
ladı: gibi, bu "bizimlik"in dışında bırakılmışlardır.)
REFAH Son olarak, bu hayıı.li cemalin varlığı, bizim de şu okuyan bi­
Yol kenannda yoksul bir serseri,
açta açıkta kaldığı için öldü. zim-genç-adam hakkında okuyor olmamızla pekişmektedir. O da
Bu kısa haber genç adamı duygulandırmıştı. Biçare canın yol kenarında çamurlu bir Semarang yolunun kenarındaki serserinin cesediyle
çektiği acılan neredeyse gözünün önüne getirebilecekti... İçinde patlama nok­ karşılaşmıyor; gazetedeki basılı haberden hareketle hayal ediyor.s3
tasına yaklaşan bir öfke, bir merhamet hissediyordu. Bir an sonra da öfkesi, Ölen serserinin bir birey olarak kim olduğuyla da hiç ilgilenmiyor;
küçük bir grubu zenginleştirirken böylesi bir sefalete yol açan toplumsal sis- düşündüğü temsili bir gövde, kişisel hayat değil.
teme yöneldi.52
Sema,:ang Hitam'da., kurgusal bir edebi ürün bağlamında bir
El Periquillo Sarniento'da olduğu gibi burada da bir çoğullar gazetenin yer alması pek uygun, çünkü dönüp gazetelere baktığı­
dünyasındayız; dükkanlar, bürolar, faytonlar, kampunglar ve gaz­ mızda., bizi en çok çarpacak olan, ne kadar köklü bir biçimde kur­
la aydınlatılan sokak lambalan. Nolfde olduğu gibi'biz Endonez­ gusal oldukları ... Gazetelerin özünü oluşturan edebi uzlaşım ne­
yalı okurlar hemen takvim zamanının ve tanıdık bir manzaranın dir? The New York Times'ın birinci sayfalarından herhangi birine
içine atılıyoruz; kimimiz o "çamurlu" Semarang sokaklarında btle baktığımızda, Sovyet muhalifleri hakkında birtakım hikayeler,
yüıiirnüş olabilir. Yine tekil bir kahraman ile dikkatli seçilmiş, ge­ Mali'de kıtlık, iç bulandıncı bir cinayet, Irak'ta bir darbe, Zim­
nel ayrıntılardan oluşaıi sosyolojik bir manzara karşı karşıya geti­ babwe'de ender bir fosilin bulunması ve Mitterand'ın yaptığı bir
riliyor. Ama burada aynı zamanda yeni olan bir şey de var: hiç ad­ konuşma hakkında ha�rler bulabiliriz. Bu olaylar niçin böyle bir
landırılmayan ama kendisinden tutarlı bir şek.ilde "-bizim genç a-
53. l 924'te Marco'nun yakın bir dostu ve yoldaşı Rasa Merdika (ÔZgürlük
Duygusu) adlı bir roman yayımladı. Chambert-Loir (yanlış olarak Maroo'ya
hayatı hakkında parlak bir çalışma yayınlandı: Takashi Shiraisbi, An Age in atfettiği) bu romanın kahramanı hakkında " 'sosyalizm' kelimesinin anlamı
Moıion:.Popular Radicalism in Java, 1912-1926, Bölüm 2, 5 ve 8. hakkında en ufak bir fikri yok: yine de onu çevreleyen toplumsal örgütlenme
52. Paul Tickell'in lngilizce çevirisinden. Tlıree Early lndonesian Shorı karşısında derin bir sıkıntı duyuyor ve ufkunu iki yöntemle genişletme ihti­
Sıories by Mas Marco Karıodikromo
• (c. 1890-1932), s. 1. Vurgular eklen- yacını hissediyor: seyaJıaı ve okuma" diye yazıyor. ("Mas Marco", s. 208.
miştir. Vurgular eklenmiştir.) Kaşınan Papağan 20. yüzyıla ve Cava'ya taşınmış.
KÜLTÜREL KÖKLER 49
HAYALI CEMAATLER 48

Schoeffer. standartlaştınlmış üretime yönelik bir işletmenin ba­


a�ya getirilmiş? Bunlan biı�irlerjne bağlayan ne? Bunun saf kap­
_ şındaydılar; 20 yıl sonra Avrupa'nın her yerinde [a.b.) büyük
nslerden ıbaı:et o ıma_ �ğı a�ık. Ama yine de birbirlerinden bağım­
_ basım işletmeleri faaliyet gösteriyordu."57 Özel bir anlamda da
sız olarak, faıllen bırbirlennden ya da birbirlerinin neye kalkıştık­
lan_ndan haberdar oıı:ııaksızın meydana geliyorlar. Birinci sayfada olsa kitap._moderıı_tarzda kitl�sel ö!!r�kte ��ti!e!!..!.1..!<_1..anayı ürü­
.
yer almalarını� ve bır araya getirilmelerinin nedensizliği (akşam nüydü.58 "Özel anlam"la neyi kastettiğim, kitapla, sanayiİeşmeriin
tuğla, şeker ve dokuma gibi diğer ilk ürünleriyle karşılaştınldı­
bas �ı�ında Mınerand'ın konuşmasının yerini tiir beyzbol maçı
_ ğıı:ıda ortaya çıkabil\r. Çünkü bu diğer ürünler matematiksel mik­
alabılır), aralanndakı bağın hayali bir bağ olduğunu oösteriyor.
Bu hay�li bağ �!rb �leriyle tarlarla, (kilo, adet ya da parçalarla) ölçülür. Bir kilo şeker, kul­
_ ilişkisi doğrudan olm�yan iki kay­
l�ışlı bir nicelikten ibarettir, kendi içinde bir nesne değildir. 0ysa
naktan geliyor. Bınncısı yalnızca bir takvim rastlantısı. Gazetenin
kitap, aynk, kendi içine kapalı bir nesnenin aynen büyük bir öl­
tepesinde yer alan tarih, o sayfanın üzerindeki en önemli amblem
çekte yeniden üretilmesidir - bu yönüyle çağımızın dayanıklı
en asli bağlant!yı sağlıyor- homojen, boş zamanın, daima ileri�
tüketim mallarının habercisidir. 59 Bir kilo şeker. diğerine kanşır;
ye doğru vuran tiktaklan.S4 Bu zamanın içinde, "dünya" emin
her kitabın münzevi bir kendine yeterliliği vardır. (Kitlesel ölçekte
adımlaı:la ileriye doğru yüı� yor. Bunun işareti: Eğer iki gün boy­
üretilmiş mallann kişisel koleksiyonlan olan kütüphanelerin, Pa­
unca süren kıtlık haberlennden sonra, Mali aylar boyunca The
ris _ gibi şehir merkezlerinde daha 16. yüzyılda tanıdık kurumlar­
New York Times'ın sayfalanndan kaybolacak olsa, okurlar bir an
dan biri haline gelmeleri, bu yüzden şaşırtıctdeğil.)15()
için bile olsun, Mali'nin yok olduğunu ya da kıtlı<>ııi bütün Mali
Bu açıdan bakıldığında gazete kitabın "aşın ucu"dur, devasa öl­
yurtıaşlannı silip süpürdüğünü_ düşünmez. Gazeı:nin "roman"sı
çekte satılan ama popülerliği uçucu bir kitap. Bir günlük best-sel­
biç�mi, "Mali karakteri"nin oralarda bir yerde, öyküdeki bir son­
ler'lar diyebilir miyiz?61 Basıldığı sabahın ertesinde gazetenin işi
raki rolünü beklerken, bir yandan sessiz sedasız ilerlemekte ol-
. duğu konusunda bir garanti oluşturur.
Hayali bağın ikinci kaynağı, bir kitap biçimi-olarak gazete ile 57. Anvers'deki bilyük Planıin ya)'lnevi her birinde t OO'den fazla işçi ça­
.
pıyasa arasındaki ilişki. Gutenberg 1ncili'nin, ilk yayımlanışıyla lışan 24 matbaayı konırol ediyordu. (A.g.e.. s. t 25).
15. y�zyılın sonu arasında geçen 40 küsur yıl içinde Avrupa'da 58. Marshall McLuhan'ın Guunberg Gal(U}'sinin gevezelikleri arasında,
savunduğu eıı önemli doğru bu (s. 125). Her ne kadar başka piyasaların ölçeği
20 mılyon adet imal edildiği tahmin ediliyor.ss 1500'le 1600 karşısında kiıap piyasasının. daha sonra, bir cüce gibi kaldığı söylenebilirse
arasında bu sayı 150 !llilyon ve 200 milyona ulaşmıştı.s6 "Daha de, fikirlerin yayılmasında oynadığı merkezi rolden öıiirü, modem Avrupa·nın
erken bir dönemden beri... basımevleri, manastır işliklerinden gelişiminde de merkezi bir rol oynadı.
çok modem atölyeleri andırmaya başlamışlardı. 1455'te Fu;t ve 59. Burada ilke. ölçekten daha öneml.i. 19. yüzyıla kadar baskı adetleri nis­
peten mOıev:wydı. Luıher'in lnc:il'i gibi bir besi-seller bile ilk basıldığında ti­
rajı 4� adetti. Dideroı. Encyclopedie'yi, o günün koşullan için olağanüstü
addedıten 4250 adcı basU{dı. Onalam:ı 18. yüzyıl baskısı 2000'di. Fcbvre ve
54 G eıe okumak, ıuıarlı bir öykü kurma konusundaki bütün tasarılarını
_. : � Martin, Tlı � Coming ofılıe Book, s. 2_18-20. Diğer yandan kiıap, diğer daya­
)'lhrmış bır yazann romanını okumak gibidir.
nıklı ıüketım matlanndan, pazannın içkin sınırWığıyta aynlıyordu. Parası
55. Feb� ve !"'artiıı. The Coming of tire Book, s. 186. Bu, 236 şehirde
bas�lmış 35 bın edısyon anlamına geliyordu. Daha 1480'de bile ı IO"dan fazla
olan herkes Çek arabalan alabilir. oysa ancak Çekçe bitenler Çekçe kitaplar
alacakur. Bu aynının önemi üzerinde ileride durulacak. .
şehır� maıb aa v�rdı. Bunlardan 50'si bugünkü ltalya'da, 30'u Almanya'da. 9'u
, _ 60. Osıetik daha ·15. yüzyılda Venedikli yayıncı Aldus, taşınabilir "cep ki­
F�sa da, 8 en ısc Hollanda ve lspanya'da, 5'eri Belçika ve lsviçre'de 4'ü
ıabı"nın öncillüğünü yapmıştı.
l�gılıere'de, �'si B ?hemya'da ve 1 'i Polonya'daydı. "Bu ıarihıen itibaren basılı
61. �emarang Hiıaın'ın da gösterdiği gibi. bu iki besısellcr biçimi biıbir•
kııabın evrensel bır kullanıma ulaşhğı söylenebilir.� (A.g.e., s. ı 82). _
lenne bır zamanlar, bugün olduktanndan daha yakındı. Dickens popiller ro­
�6; A.g.e., s. ��2 '. Yazarlar 16. yüzyılda kitapların her okurun utaşabile­ mantannı poı>_üler gazetelerde dizi halinde bashrdı.
ceğı bır hale geldiğim belirtiyorlar.

/'
HAYALI CEMAATLER 50 KÜLTÜREL KÖKLE(?. 51

I bitmişliği -tuhaf değil mi, kitlesel olarak üretilen ille metalardan liği olan topluluk için anonimleşıı:ıeye �uyulan güveni yaratmış
birinrn, m odem dayanıklı tüketim mallarına içkin olan bu işi bit­ olur.·
me, modası geçme eğilimini haber vermesi?- aynı iamanda. tam Milliyetçiliğin özgül kökenlerini tartış maya başlamadan önce­
da bu yüzden, olağanüstü bir kitlesel ayinj mümkün kılar: Bir buraya kadar ileri sürülmüş iddialan lasaca özetlemekte yarar var.
kurgu olarak gazetenin neredeyse eşzamanlı olarak tüketilmesi Temelde, bir·ulusu hayal etmenin, ancak ve ancak her üçü de son·•
(''tahayyül" edilmesi). Şu sabah ya da akşam baskısının, şu gün derece eski ve insanlann zihinleri üzerindeki hükmü aksiyom
değil bugün, üstelik şu saatle-bu saat.arasında inanılmaz ölçekler­ mertebesinde olan üç kültürel tasanmın etkilerini yitinneye başla­
de tüketileceğini biliyo�.· (Yine kullanımı saate bağlanmamış, dıktan yer ve za manlarda mümkün olduğunu savundum. Bunlar­
sürekli bir akış izleyen şekerle karşılaştınn; bozulabilir, a ma eski­ dan birincisi, kendileri de hakikatin aynl maz bir parçası oldukla­
m ez; m odası geç m ez.) Bu kitlesel ayinlerin -Hegel, gazetelerin nndan kutsal yazı dillerinin, ontolojik hakikate ulaş makta aynca­
modem insan için sabah dualannın yerini tuttuğunu söylemişti­ l ıklı bir konuma sahip oldu'klan fikriydi. Hıri�tiyanlığın, İslam
paradoksal bir anlamı vardır. Kafatasının surl.an içinde, sessiz bir ümn:ıetinin ve diğerlerinin büyük kıtalarüst,ü dayanışmalannı var­
mahremiyet halinde yerine getirilir.62 Ama, varlıklanndan emin eden bu kutsal yazı anlayışıyclı. İkincisi, toplumlann yüksek mer­
olunmakla birlikte kimlikleri hak,kında en 'ufak bir fikre sahip o­ kezlerin -başka insanlardan ayn ve farklı olan, koz_m olojik (ila-
lunmayan _binlerce (veya milyonlarca) kişinin, aynı ayini ·eşuı,­ hi) bir bağ ış/buyruktan ötürü hükmeden krallann- altında ve et­
manlı olarak yerine getirdiğine herkesin duyduğu güven tam dır. rafında örgütlendiği inancıydı. Bu inan� göre insani sadakatler·
Dahası bu ayinler bitmez tükenmez bir şekilde günlük ya da yanm zorunlu olarak hiyerarşik,ve m erkeziyetçiydi. Çünkü tıpkı kutsal
günlük aralıklarla takvim boyunca tekrarlanır. Hayali bir cemaatin yazı gibi yön_ etici de heıp varlığa içkindi, hem de ona ıılaşmanın
dünyevi, tarihsel bir saate bağlanmış bir biçimi için daha iyi bir duraklanndan biriydi. Üçüncüsü ise, kozmoloji ile tarilii ayırt
örnek nasıl bulunabilir?63 Diğer yandan,, kendi gaze�sinin, tı­ edilmez, dünyanın ve insanlann kökenlerini ise özdeş kılaıi zaman ·
patıp aynılannın otobüste, berberde, komşulannda tüketildiğine tasanmıydı... Bir araya geldiklerinde bu inançlar, insanlann ha­
,tanık olan gazete okuru, hayali dünyanın gündelik hayata kökle­ yatlannı eşyanın tabiatına sıkı sıkıya bağİamış, varoluşun günde­
rini sıkı sıkıya salmış olduğu konusunda teskin edil miş olur. Noli lik dertlerine (her şeyden önce de, öl mek, yitirmek v� köleleş­
Me Tangere'de olduğu gibi kurgu, gerçekliğe sessizce ve sürekli inek) belli bir anlam vermiş ve çeşitli biçimlerde bun!arclan bir
bir biçimde siZar; böylelikle de modem uluslann ayırt edici özel- kurtuluş yolu sunmuş oluyorlardı.
İktisadi değişim in, (toplumsal ve bilimsel) "buluşlar"ın, gide­
62. "Basılı malzemeler, şu ya da bu köyle özdeşleştirilemeyecek, uzaklar­ rek artan ve hız kazanan iletişimin baskısı altında bu iç içe geçmiş
dan görünmez bir kamuoyuna hitaıı eden davalara arka çıkmayı teşvik etti." kesinliklerin·eşitsiz çöküşü -önce Batı Avrupa'da, daha sonra
Elizabelh L. �isenstein, _"Some Conjectıires about the Impact of Printing on başlça yerlerde,- kozmoloji ile tarihi birbirlerinden hoyratça ko­
Westem·Socıety and Thought", Journal of Modem Hisıory\ 40: 1 {Mart,
1968), s. 42. · pardı. Dolayısıyla, kardeşlik, iktidar ve zamanı anlamlı bir şekilde
63. Ona sınıf toplumuna egemen olan maddi anarşi ile soyut bir siyasal yeniden birbirine b.ağlama arayışının da bu g�liş melerle birlikte
devlet do.zeni arasındaki ilişki bağlamında, Naim, "temsili mekanizmalar ger­ oaşlaması, şaşırtıcı olmasa gerek. Bu aray ışı hem kışkırtma hem
çek sınıfsal eşitsizlikleri, yuntaşlar arasındaki soyut eşitliğe, bireysel bencil­ de verimli kılma konusunda en önemli etken kapitalist yayınc ılık
liği de gayri şahsi bir kolektif iradeye dönüştürdü; bu dönüşüm olmasaydı or­
taya çıkacak kaosu yeni bir devlet meşruiyetine dönüştünnilş oldu" diye yazar. oldu; sayılan hızla artmakta olan iµsanlann kendileri. Üstüne dü­
The Break-up of Briıain, s. 24.. Elbette. Ama temsili mekanizma (seçimler şünmelerine. ve kendilerini başka insanlarla çok kökten bir anlam­
mi?) az _bulunur ve gelgeç bir şenliktir. Gayri şah.si iradenin nerede üretildi­ da yeni tarzlarda ilişkilendirmelerine imkan verdi.
ğinin cevabı bel)ce, hayal dünyasının gündelik düzenliliklerinde aranmalı.
ULUSAL Bft/NC!N KÖKENLERi 53

lar: "Böylelikle, ulusal [a.b.] sınırlan yok sayan, gerçek anlamda


Ulusal Bilincin Kökenleri "uluslararası" yayınevleri kuruldu."4 Ve 1500-1550 yıllan Avru­
pa'nın olağanüstü bir refah dönemi olduğundan, yayu;ıcılık da bu
genel büyümeden payını aldı. Bu dönemde yayıncılık, "herhan!ri
bir zamançla olduğundan daha fazla, zengin kapitalistlerin deneti­
mi altında olan büyük bir sanayiydi."5 Tabiatıyla "kitap satıcıları­
nın öncelikli kaygusu kar etmek ve ürünlerini satmaktı; dolayı­
sıyla en başta çağdaşlannın mümkün olduğu kadar geniş kesimini
ilgilendirecek yapıtlar anyorlardı."6
Pazar baş!angıçta okuryazar Avrupa'ydı; geniş bir çevreye ya­
Her ne kadar, basılı malzemelerin bir meta haline dönüşmesi, eş­
yılmış, ama sayılan açısından dar bir Latince okurlan kesimi..Bu
�anlılık hakkında toptan yeni bazı fikirlçrin doğmasına yol açan pazann doygunluk noktasına ulaşması 150 yıl kadar aldı. Kutsal­
kılıt unsurduysa da, bu noktada, henüz yalnızca "yatay-dünyevi,
lığıoın yanı sıra Latince'nin belirleyici özelliklerinden biri, çift dil­
çaprazlama zaman" tipi cemaatlerin doğuş anına gelmiş oluruz.
lilere özgü bir dil olmasıydı. Nispeten az sayıda insan ana dili ola­
Bu tür cemaatlerden; topluluklardan .biri olan ulus, neden bu ka­
rak ko �uşuyor, herhalde daha da azı Latince rüya görüyordu.16.
dar popüler oldu? Bunda rol oynamış olan etkenler besbelli ki ç�k
karmaşık ve çeşitlidir. Ama önceliğin kapitalizme verilmesi için yüzyıl Avrupası'nda çift dillilerin toplam Avrupa nüfusuna oranı
önemli gerekçeler var. oldukça düşüktü; büyük bir olasılıkla dünya nüfusundaki bugün­
Daha 1500'e varıldığında bile Benjamin'in "mekani.k yeniden kü ve -proleter enternasyonalizmine rağmen- gelecek yüzyıl­
üretim çağı" dediği çağın başlangıcına işaret eden en azından 20 lardaki orandan daha yüksek değildi.O zaman da, şimdi de insan
yığınlarının büyük_ çoğunluğu tek dilliydi. Dolayısı'yla, seçkin La­
milyon kitap basılmışı olduğuna daha önce değinmiştik. Az bulu­
nur ve batıni bir hikmet olan elyazmalan bilgisinin aksine, basılı tince pazarının doygunluk noktasına erişmesi, bu kez dev kitlele­
malzeme bilgisi, yeniden üretim ve dağıfım ile hayat kazanıyor­ rin oluşturduğu tek dilli pazarın taşıdığı potansiyelin kapitalizmin
_ du.2 Eğer gerçekte·n I600'e kadar, Febvre ve Martin'in düşündü­ mantığı için davetkar hale gelmesi anlamına geliyordu. Kuşkusuz,
_
ğü gibi 200 milyon k\tap yayınlanmışsa, o zaman Francis Bacon' Karşı-Reform Latince yayıncılıkta geçici bir dirilmeye yol açtı
ın matbaanın "dünyanın durumunu ve görünüşünü"3 değiştirdioi- ama 17. yüzyılın ortasına varıldığında bu hareket gerilemeye baş­
ni düşünmesine şaşırmama!c gerekiyor-.
0
lamıştı ve Ka�olik kitaplıklar şevk içinde ağzına kadar dolmuştu.
Kapitalist girişimciliğin nispeten eski biçimlerinden biİi olan Aynı zamanda Avrupa ölçeğinde yaşanmakta <;>lan nakit sıkıntısı,
kitap yayıncılığı, kapitalizmin bütün o durmak bilmeyen pazar
arayışını yaşadı. İlk yayınevleri bütün Avrupa'da şubeler ·kurdu- · 4. Febvre ve Martin, Tlıe Coming of ılıe Book, s. 122. (Ancak meınin
Fransızca orijinalinde "ulusal sınırlar" yerine yalnızca "par-dessus les fronıie­
J. ·J500'de Avrupa'd � matbaanın bilindiği bölgelerdek _i nüfus. 100 milyon res" deniyor. L'Appaı-it(on, s. 184.)
kadardı. Febvre ve Martın, Tlıe Coming of ıhe Book, s. 248-49. 5. A.g.e., s. 187. Fransızca orijinalde "zengin" yerine "puissants" (güçlü)
2. 1559'da basılmasına kadar aşağı yukan hiç bilinmeyen Man:o Polo'nun deniyor. L'Appariıion. s. 394.
Seyahatnaıne'sinin durumu bu bakımdan semboliktir. Polo, Travels, s. xiii. 6. "Dolayısıyla matbaa teknolojisinin doğuşu. bu bakımdan.. mevcut kitle
tUkeıimi ve standartlaşma toplumuna giden yolun evrelerinden biriydi."
_ �yan Eüsabe!� L. Eisensıein, "Some Co.njecıures about the· Im­
3. Alın ul
A.g.e. s. 259-60. (Fransızca orijinaldeki "une civilisation de masse et de stan­
pact of Pnnııng on Westı;m Society and Thought: A Preliminary Report"
Joumal of Modem Hisıoıy, 40:1, Mart 1968: dardisaıion" için "standartlaşmış, kitle tüketimi toplumu" daha iyi bir çeviri
olabilirdi. L'Apparition, s. 394.)
HAYALI CEMAATLER 54 ULUSAL BiLiNCiN KÖKENURİ 55

yayıncılan:giderek daha çoic halle dillerind� basılmış ucuz edis­ bir deyişle, _adı sayesinde y_eni kitaplan da "satan" ilk yazar ol-
yonların perakendeciliğine yöneltti.7 d u. 10
Kapitalizmin halle dillerinin yaygınlaşması yolunda yarattığı Luther'in açtığı yola başkaları da girmekte gecikmedi ve böy­
devrimci etki, iltjsi doğrudan· doğruya ulusal bilincin gelişmesine lelikle Avrupa'yı gelecek yüzyıl boyunca kasıp kavuracak dinsel
katk1da bulunan üç dışsal etkenden ötürü yeni bir ivme kazandı. propaganda savaşı başlamış oldu. Devlerin '.'insanların zihni" için
Birincisi ve son kertede en az.önemli olanı Latince'nin kendi için­ yürüttüğü bu mücacjelede, tam da kapitalizm tarafından yaratıian
deki değişim�. Hümanistlerin İ-lıristiyanlık öncesi antik çağlann ve genişlemekte olan halk dilindeki yayın pazanndan yararlanma­
çok yönlü edebiyatını canlandırma ve yayın pazarı. aracılığıyla sını daha iyi bildiği için, Protestanlık saldırıda olan taraf olarak
yaygınlaştırma yolundaki çabalan yüzünden, eskilerin incelmiş. kalmayı başarabildi; oysa Karşı-Reform Latince kalesini savun­
üslubunun başanşı bütün Avrupa entelijensiyası tarafından daha maya çalışıyordu. Bu farkın .amblemi, matbu bozgunculuğun
çok takd�r edilir olmuştu. Artık kullandıktan dil giderek Cice� _. ulaşmış olduğu hacmin gerektirdiği ve Protestan dünyada bir
ro'nunkini andırmaya ve dolayısıyla Kilise'nin ve gündelik haya­ karşılığı olmayan. Vatikan'ın Index Librorum Prohibitorum'
tın dilinden uzaklaşmaya başlamıştı. Latince bu şekilde.Ortaçağ'ın uydu.• Bu kuşatılmışlık zihniyetinin en çarpıcı ifadelerinden biri,
Kilise Laiincesi'nden çok farklı, batıni bir nitelik kazandı. Çünkü I. François' nın 1535'te herhangi bir kitabın yayımlanmasını, ce­
.
eski Latince'nin nüfuz edilmezliği, konusu ya da üslubundan zası asılarak idam olan bir suç ilan etmesiydi! Gerek yasağın ge­
değil, sadece yazılmış olmasından, yani bir metin olpla statüsün� rekse uygulanamamasının başlıca nedeni mülkünün doğu sınırla­
den bynak.lanıyordu! Şimdi ise Latince, yazılanın içeriğinden, di­ nnıiı, kaçak yollardan ülkeye sokulabilir devasa bir yayın akışı
lin kendisinden ötürü nüfuz edilmez bir hal almış�. üreten Protestan devlet ve şehirler tarafından kuşatılmış olma­
. İkinci etken, kendi başansını büyük ölçüde kapitalist yayıncı­ sıydı. Yalnız Calvin'in Cenevresi'ne bakalım: Burada 1533-1540
lığa borçlu olan Reform'un etkisiydi. Matbaa çağından önce Ro­ yıllan arasında 42 edisyon yayımlanmıştı; bu sayı 1550-1564.
ma, Batı Avrupa'da sapkınlığa k�rşı giriştiği bütün savaşlan ka­ arasında 527'ye ulaştı. Dönem.in .sonunda burada en az 40 farklı
zandı, çünkü iç iletişim hattan daima hasımlannınkinden daha yayınevi fazla mesai yaparak faaliyet gösteriyordu. 11
iyiydi. Ama 1517'de Martin Luther tezlerini·Wittenberg katedrali­ Protestanlıkla, u.cuz, popüler edisyonlardan kar eden kapitalist
nin kapısına çiviledikten hemen sonra tezlerin Alman�a çevirileri yayıncılık arasındaki koalisyon kısa zamanda, özellikle de Lac
yayımlanmış ve "15 günde ülkede tezlerin görülmediği bölge kal� · tince'yi ya hıç bilmeyen ya da çok az bilen tüccar ve kadınlar ara­
manuştı."8 1520-1540 arasındaki 20 yılda, 1500-1520 yıllannın sında yeni okur kamuoylan yaratırken, aynı zamanda onlan din­
üç k'atı Almanca kitap yayımlandı'- Lutheı'in merkezi bir rol oy­ sel-siyasal davalar uğruna seferber etti. Biı sarsıntıyı hisseden
nadığı şaşırtıcı bir dönüşüm. 1518-1525 yıllan arasında satılan yalnızca kilise değildi._ Aynı deprem A vrupa'da hanedanlık esası­
bütün Almanca kitaplann üçte biri oniın eserleriydi. 1522 ila 1546 na.dayanmayan ve şehir devleti de olmayan ille siyasal birimleri do-
yıllan arasında Kitab-ı Mukaddes çevirisinin tamamı ya da bir kıs­
mı toplam 430 edisyon halinde yayımlandı. "Burada karşı karşı­ • Yasak Kitaplar Listesi, (ç.n.)
ya olduğumuz tarihte ilk kez kitlesel bir okura hitap eden ve her­ 10. Buradan, Comeille, Moliere ve La Fonıaine'in elyazması trajedi ve ko­
kesin iıntlnlannın elvereceği bir popüler yazındır.N9 Sonuç olarak· medilerini doğrudan doğruya yayıncılara satabildikleri .17. yüzyılın Fransası'
Luther, bu şekilde tanınan ilk best-seller yazar oldu. Ya da başka na varabilmek için artık kısa bir adım gerekiyordu. Söz .konusu yayıncılar,
yazarlann piyasadaki şöhretlerini göz önünde bulundurarak, bu yazarların el­
yazmalannı mükemmel bir yaunm olarak değerlendiriyorlardı. The Coming
8. A.g.e., s. 289-90. of ıhe Book, s. 161.
7 .. A.g.e., s. 195'. 9. A.g.e. . , s. 291-5. il. A.g.e., s. 310-15.
HAYALİ CEMAATL�R 56 ULUSAL [!/LİNCİN KÖKENLERi 57

ğurdu: Hollanda Cumhuriyeti ve Püritenlerin Commonwealth'i.* duğunu akılda bulundurmakta yarar var; üstelik söz konusu dev­
(1. françois'nın paniği dinsel olduğu kadar siyasaldı da.) let, değişik zamanlarda yalnızca bugünkü İngiltere ve Galler'i
Üçüncü etken, konumlan sayesinde geleceğin mutlakiyetçileri ·cwales) değil, İrlanda, İskoçya ve Fransa'nın da kimi bölgelerini
olmaya aday bazı monarklann halk dillerinden, idari merkezileş­ kapsıyordu. Bu koşullarda elbette tabi nüfusun büyük bir bölümü
menin bir aracı olarak yararlanmalanydı. Burada, Batı Avrupa or­ ne Latin ne.Nonnan Fransızcası'nı ne de Erken İngilizce'yi bili-
taçağında Latince'nin evrenselliğinin, evrensel bir siyasal sisteme . yordu.13 Erken İngilizce'nin tahta çıkmasından ancak neredeyse
tekabül etmediğini hatırlatmakta yarar var. ·Bu bakımdan, manda­ bir yüzyıl sonra, Londra'nın iktidan "Fransa"dan püskürtüldü.
rin bürokrasinin kapsamıyla·fırçayla çizilen karakterlerin kaps;­ Seine kıyılarında da, daha yavaş bir tempoda da olsa, benzer
mı!Jın sınırlarının örtüştüğü Çin İmparatorluğu ile Batı Avrupa bir gelişme yaşandı. Bloch'un da hafif alaycı bir tarzda söylediği
arasındaki kontrast öğretici olabilir. Batı İmpa_ratotluğu'nun çö­ gibi, "Latince'nin yoz bir biçimi sayılan Fransızca'nın kendisine
zülüşünden sonra-Baiı Avrupa'da .yaşanan siyasal parçalanma; edebi bir saygınlık edinebilmesi birkaç yüzyıl sürdü" 14 ve ancak
hiçbir hükümdarın Latince'yi yalnızca-ve-yalnızca-kendi-devlet­ 1539'da I. François'nın Villers-Cotterets Fermanı'nı yayınlama­
dili kılacak şekilde tekeline alamaması sonucunu doğurdu; Latin­ sıyla mahkemelerde kullanılan dil haline geldi. 15 Diğer hanedanlık
ce'nin dinsel otoritesi kendine hiçbir zaµıan siyasal bir karşılık mülklerinde Latince çok daha uzun bir süre -Habsburglar'da 19.
bulamadı. yüzyıla kadar- varlığını korudu. Yi!le başka bazı mülklerde La­
İdari halk dillerinin doğuşu hem yayıncılığı hem de 16. yüzyı­ tince'nin yerini "yabancı" halk dilleri aldı; 18. yüzyılda Romanof
lın büyük dinsel kabanşlannı öncelemişti; dolay1sıyla kutsal haya­ sarayının dili Fransızca ve Almanca'ydı. 16
li cemaatlerin aşınmasında, (hiç değilse başlangıçta) bu etkenin Her durumda dilin "seçimi" rastlantı değilse de, tedrici, bilinç­
diğerlerinden bağımsız bir rol oynadığı varsayılmalı. Ama aynı siz ve pragmatik bir sürecin sonucu olarak görünüyor. Bu yö­
zamanda, idarenin halk diline dönmesine, proto-milliyetçilik bir nüyle de, 19. yüzyılda kendilerine düşman popüler dilsel milliyet-_
yana, herhangi bir derin ideolojik dürtünün eşlik ettiğini düşün­ çiliklerle karşı karşıya kalan hanedanlann izlediği bilinçli politika­
mek için hiçbir neden yok. Latin Avrupa'nın kuzeybatı köşesini lardan (bkz. 6. Bölüm) mutlak bir biçimde ayrılıyorlar. Bu farkın
oluşturan "İngiltere"nin durumu özellikle aydınlatıcı. NormŞ!} fet­ belirgin göstergelerinden biri bu idari dillerin yalnızca idari birer
hinden önce sarayın yazınsal. ve idari dili Anglosakson'du. Fetihi dil, işler kolaylaşsın diye memurlar tarafından memurlar için kul­
izleyen bir buçuk yüzyıl boyunca kraliyet belgelerinin neredeyse lanılan bir dil olması. Bu dili, hanedana tabi değişik nüfuslara sis.
tamamı Latince yazıldı. 1220-1350 yıllan arasında Nonnan Fran­ tematik olarak dayatmak yolunda en ufak bir düşünce yoktu.17
sızcası, bu devlet Latin�esi'.nin yerini aldı. Bu arada, bu yabancı
egemen sınıfın dili ile tabi nüfusun Anglosakson dilinin yavaş ya­ 12. Seton-Watson, Naıions and Sıaıes, s. 28-29; Bloch, Feodal Socieıy,
vaş kaynaşmasından Erken İngilizce doğdu. Bu kaynaşma da s. 75.
yeni dilin -1362'de saray dili olarak benimsenmesini ve Parlamen­ · 13. idarenin halk dili çevresinde birleşıirilmesinin birdenbire ya da tama­
to'nun açılmasını mümkün kıldı. B.unu 1382'de Wycliffe'in halk men gerçekleştirildiğini düşürımemeliyiz. Londra tarafından yönetilen Guyen­
ne'de idari dilin Erken lngilizce olması pek mümkün değil.
dilindeki elyavnası Kitab-ı Mukaddes çevirisi izledi. 12 Buradaki 14. Bloch, Feudal Sociery, 1, s. ?8.
dizinin bir "milli" diller dizisi değil, bir "devlet dilleri" dizisi ol- 15. Scton-Waıson, Naıions aııd States, s. 48.
16. A.g.e., s..83. ·
• 1. Charles'ın idariı edildiği 1642 yılı ile il Charles'.ın yeniilen parlamen­ 17. Bu noktayı destekleyen boş bir kanıt yine 1535'tc kitap yayınını ya­
to tarafından lngiltere'ye çağrıldığı 1688 yılı arasında hüküm süren rejim kas­ saklayan ama.ancak 4 yıl sonra Fransızca'yı sarayın resmi dili haline getiren
tediliyor olmalı. (ç.n.) 1. François'dan geliyor! ·
•r·

HAYALI CEMAATLER 58
ULUSAL BILINc!N KÖKENLERi .59
Amu yine de bu halk dillerinin, bir
anlamda Latince ile rekabet
eden iktidar-dilleri statüsüne (Paris't nun kaçınılmazlığı, teknoloji ve kapitalizm arasındaki iç içe geçen
e Fransızca, Londra'da [Er­
ken] İngilizce) y(IJcseltilmeleri, Hıristi karşılık etkileşimler. Matbaa öncesi Avrupa'da ve elbette dü nya­
yanhğın hayali cemaatinin
aşınmasına katkıda bulundu. nın diğer yörelerin�. konuşanlan için hayatları�� � zaman da
Temelde, Latince'nin giderek batıni şimdi de her şeyi olan dillerin çe'şitliliği baş �öndu;111cil boyutlıu.:·
bir nitelik kazanması, Re­
form'un ve İdari·halk dillerinin sars daydı; 0 kadar ki, eğer kapitalist yayıncılık sözlü dillerden her bı­
ak gelişimi, bu bağlamda,
ön�liJct.� olumsuz bir anlamda etkili o[d rinin sunduğıı potansiyeli sömilnneye kalkışsaydı, son d�recede
ular - Latince'nin alaşağı .
edılmesıne katkıda bulunarak. Yeni hay küçük ölç ekli bir kapitalizm olarak kal ırdı. Aı:na bu çe�ıtli _ leh�­
al edilen ulusal topluluk.
lano;etkeoleri n biri hatta belki de üçü lerin, belirli sınırlar içinde çok daha·az sa)'.ldaki yayın dıllen �­
nün birden ·katkısı olmak­
sızın ortaya çıkabileceklerini düşünm de derlenmesi mümkilndü. Sesler için kullanılac� _herhangı .bır
ek pekala mümkün. Yeni
ulusal toplulukların hayal edilebilirliğin . işaret sisteminin rastlanusallığı, bu derl em e sürecını k�laylaşur-
e asıl olumlu etkide bulu­
nan, yeni bir üretim ve üretim ilişkil dı.20 (Aynı zamanda, işaretlerin ideografik olma d.erecesı ne kad�
eri sistemi (kapitalizm),
iletişim teknolojisi (matbaa) ve insanlığ bir yüksekse, bu derleme potansi�e�inin ka�samı da o kadar ge?ış
ın mahkOm olduğıı.<iilsel
çeşitli.lik arasındaki, belki de rastlan oluyordu. Burada en tepede cebınn durdugu ve onu sırası�la Çı�­
tısal ama altüst edici etkile­
şimdi.18 ce ve İngilizce'den geçen ve Fransızca ve Endo �ezyac�nın dü­
_
İnsanlığın dilsel çeşitliliğe mahkOm zenli hece temelli alfabel erine ulaşan bir bıyerarşıden soz e�:k
olmasımn asli bir önemi
var. Ne kadar insanüstü işler başarır mümkün.) Başka hiçbir şey, birbirleriyle ilişki�i halk di�e�nın
sa başarsın, Içapitalizm, ö­
lüm4e ve dillerin çeşitliliğinde kendisi "derlenmesine"; dilbilim ·ve sözdiziminin dayattıgı sınırlar ıçınde,
ne iki inatçı hasım buldµ. 19
Belli diller ölebilir ya da yeryüzünd matbaa yoluyla çoğaltılabilen ve piyasa a_ra cılığıyla yayş�ı Iaş� ­
en sjlinebilir ama insanlığın _
dilsel birleşmesinin imkanı yoktu ve nlinaya elverişli yayı n dilleri yaratan kapıtalızm kadar büyük bır
yoktur. Yine de insanların
birbirlerinin dilini karşılıklı olarak anl katkıda bulunmad t.21
ayamaması, kapitalizm ve • •
yayıncılık tek dilli kitlesel okur kamu.
oylan yaratana kadar, ihmal Bu yayın dilleri, üç farklı yoldan ulusal bil_incin �emellennı at­
edilebilir bir tarihsel öneme sahipti. ular. Bunlardan en birincisi ve önemlisi, Latınce'nın _ �tıod_a �a
IÇuıtuJuoamaz bir dilsel çeşitlilik anl konuşulan halk dillerinin üzerinde bir düzeyde, bırleş�k �ır �u�
amında bu genel mahkO­
miyet fikrini akılda bulundurmakta yara badele ve iletişim alanı yaratmak oldu. Konuşurken b ırbırlennı
r olmakla birlikte, qu ka­
çınılmazlığı, bütün milliyetçi ideolojil
erin yaptığı gibi belli, tike
bazı dillere atfetmek ve bu dillerle tike l
20. Bu konu hakkında yararlı bir tartışma için,.�kz. ,H. Steinberg, fi�e
l bazı bölgesel biriinler ara­
sında bir denklik kurmak hata olur. ön� Hundred Years of Printing, S. Bölüm. Bugünkü lng�ı�ede o�gh �arflen_run ,
� olan, diller çoğulluğıı- "altlıough". "bough". "loııgh", ·rough", ·cough" ve hı CCO';lgh kelimclen nde
farlclı şekillerde telaffuz edilmesi, hem bugün s���a� halıne gelmış olan ln­
18. Bu etkileşim, bu tür "rastlantı"la gilizce yazımın ne kadar geniş bir lehçeler çeşıılil_ıjı � �o? ucu o!arak ortaya
nn ilki değildi. Febvre ve Martın,
-"'.vrupa'da 13. yüzyılın sonundan beri çıkmış olduğunu hem de nihai ürilnUn ideografık rutehji?J gösıenyor. •
varlığı açıkça hissedilebilir bir burjuva
zı olduğuna, ancak k§ğıdın 14. yOı ­ 21, "Başka hiçbir şey ... kapitalizm kadar büyOk ka�da bu!u n,?1 adı :. bo­
yılın sonuna kadar yaygın bir şek
lanı!ma�ıjın� i,aret ediyorlar. Resim ilde kul­ şuna seçilmiş bir deyiş değil. Hem Steinberg hen:ı Eısen �ıeı n_ baskı nın
ve metinlerin ,kitlesel ölçekte yeniden
üretilebılmesını, ancak kağıdın hass baskı olarak özelliklerine, modem tarihi harekete geçıren dahice bı r bul� o)a•
as ve düz yüzeyi mümkün kılacakt
b�nun gerçekleşmesi içinse bir 7S Yıl ı- rak • neredeyse tannsal bir güç aıfetme eğilimindeler. F.ebvre _ve Martın ıse
. daha belclemek gerekecekti. Ama kAğıt
�•r_Avrupa icadi değildi Başka bir tarih
: ten, İslam dünyası aracılığıyla Çin ıa­ baskının berisinde matbaacılan n ve yaymevlerinin durdu�n.u h'.ç unutm _ ��?r;
nhinden kopup gelnu_ ştı. Tlıe Coming of ılıe Book, s. 22, 30 ıar. Matbaanın Avrupa'da ortaya çıloşından � yıl ö�ce �an.de ıcat. edildigını.
19. Yayın dünyasında hala çokuluslu ve 4S.
devler yok. ancak burada, devrimci etki bir yana -tam da kapıtalizmın olmamasından
ötlirü- önemli bir etkisinin dahi ôlmadığını hatırlamakta yarar var.
ULUSAL BiLiNCiN KÖKENLE{?/ 61
HAYALI CEMAATLER 60
nuşulan Çekçe'den farklı olarak, yayın Almancası'na özümsene­
anlamakta güçlük çeken ve 'hatta kimi zaman tamamen başansız bildiğinden, büyük ölçüde konuşul��a yetinilen ve dol�yısıyl_a
kalan, devasa sayıdaki Fransızcalar, İngilizceler, tspanyolcalar' standartın altında olarak değerlendınlen Platt Almancası na dö­
dan birini bilenler, artık birbirleriyle baskı ve kağıt aracılığıyla an­ nüştü. Yüksek Almanca, Kral'ın lngili�i ve daha so � Merke­
laşabiliyorlardı. Bu süreçte bir yandan kendi dil alanlan içinde yer - . _
zi Tayca bu gelişmeye bağlıı olarak yem bır sıyasal-kultürel p�r.:
alan yüzbinler ya da milyonlarca insanın farkına vanrtcen, aynı za­ laklık kazandı. (20. yüzyılın ikinci yansında Avrupa'nın çeşıtlı
manda yalnızca o yüzbinler ya da milyonların bu şekilde kendile­ "alt"-milliyetlerinin, kendi tabi statülerini, yayına ve radyoya ge­
riyle aynı alana ait olduğunun da farkına vardılar. Yayın aracılı­ çerek değiştinne mücadeleleri buradan kaynaklanıyor.)
ğıyla bağlı olduklan bu okur-yoldaşlar, kendi dünyevi, tikel ve Son olarak, yayın dillerinin sabitlik kazanmasının ve a_raJ�n­
görünür görünmezlikleriyle ulusal olarak hayal edilen cemaatlerin daki statü farklılaşmalannın, kökenleri bakımından kapıtalızm,
nüvelerini biçimlendirdiler. teknoloji ve insanların dilsel çeşitliliği arasındaki devri�lere gebe
İkinci olarak, kapitalist yayıncılık dile yeni bir sabitlik kazan­ etkileşimlere bağlı olarak-ortaya çıkan bili�ç�iz sü�len� s�nuc�
dırdı. Bu.sabitlik, uzun vadede, öznel millet kavramlıın için son oldu<>unu vurgulamak gerekiyor. Ama mıllıyetçılık tanhındeki
derece merkezi bir rol oynayan kadimlik fikrinin inşa edilmesine birç;k konuda olduğu gibi, bu sonuç da bir kez ortaya çıktıkt�
katkıda bulundu. Febvre ve Martin'in hatırlattığı gibi, basılı kita­ sonra. taklit edilebilir, duruma uygun olduğu t�dirde Maky�velcı
bın zamanda ve mekanda neredeyse sonsuzca yeniden üretilebile­ _
bir ruhla bilinçli olarak sömürülebilir formel bır model halını aldı.
cek sabit bir biçimi vardır. Bu biçim, artık manastır yazınanlannın Bugün Tayl�nd hükümeti, y�ı,ancı misyonerlerin azm!ık da � ka­
bireyselleştirici ve bilinçsizce modernleştirici katkılan ndan etki­ _
bileleri için bir yazı sistemi geli$tirme ve onlara kendı dıllerınde
lenmiyordu. Örneğin her ne kadar m�em Fransızca. Villo.n'un yayınlar yapma çabalannı aktif bir şekil�e �nünü kesmeye çalı­
15. yüzyılda yazdığı Fransızca'dan belirgin bir biçimde farklıysa şıyor: Aynı hükümet, bu azmlıklann hangı dılde_konu_ştukları kar­
da, değişim hızı 16. yüzyılda tayin edici bir şekilde Javaşladı. şısında büyük ölçüde kayıtsız. Bugünkü T�r��e, Iran Irak ve
"17. yüzyıla gelindiğinde Avrupa dilleri, genel olaral(, modem _ :
SSCB sınırlanna dahil edilmiş olan ve Türk dıllen aılelenne men­
biçimlerini kazanmışlardı."22 Başka bir şekilde s�ylefllek gere­ sup dilleri konuşanların durumu özellikle ibret verici. Bir zaman­
kirse, aşağı yukan üç yüz yıldır istikrar kazanmış bu ya.yın diUeri lar Arapça yazı sistemine sahip, derlenebilir ve dolayısıyla k�ı­
giderek koyulaşan bir cila edinme süreci içindeler; 17. yü.zyıl ata­ hklı olarak anlaşılabilir bir konuşulan diller ailesi oluşturan bu dıl­
lanmızın kelimeleri bizim _için, Villon'un kelimelerinin onun 12. ler bu<>ün söz konusu birliklerini bilinçli manipülasyonlar sonucu
yüzyıl atalan için olmadığı kadar ulaşılabilir bir nitelik �•yor. yitirm� durumdalar. Türk-Türkiye'nin milli bilincini, daha gen!ş
Üçüncü olarak, kapitalist yayıncılık eski idari halk dillerinden bir İslami kimlik aleyhine yi.ikseltmek için Atatürk, zorunlu Latın
farklı bir iktidar dili yarattı. İster istemez, bazı lehçeler yayın dili­ alfabesini dayattı.13 Sovyet otoriteleri de bu örneği, önce İslami­
ne daha "yakındı" ve bu le�eler yayın dilinin alacağı njjıai biçim yet'e ve 1ran'a karşı Latin harfleri�i dayatarak ��a sonra �ta­
üzerinde egemenlik kuruyorlardı. Bu avanta}dan yoksun. olan ku­ lin'in ı 930'lannda ise Ruslaştmcı bır zorunlu Kinlızasyonla ızle-
'.

zenleri_, her ne kadar yayın diline özümsenebiliyorlars.t da, her


mekte gecikmediler. 24
şeyden ön� kendi yayın biçimlerini dayatma konusund� başarılı
olamamış (ya da ancak kısmen başarılı olmuş) olmaktan otürü iti­
bar kaybettiler. Kuzeybatı Almancası, örneğin Bohem:,'3.'da ko- 23. Hans Kohn, The Age of Naıioiıolisın, s. 108. Hakkını yememek için
Kcmal'in aynı zamanda bu yolla Türk ıD!lli �cıçi!i�in! Bat! Av�pa'nın.mo­
dem, Latin alfabesini benimsemiş medenıycııyle ilışkilendirmeyı umdugıınu
22. Tlıe Coıning of ıhe Book, s. 319. Bkz. L'Appar;ıion, s. 177: "Au· da eklemek gerekiyor.
XVlle si�cle, les langues naıionales apparaissenı un pcu partouı criı;;ıallistes."
HAYALI CEMAATLER 62

Buraya kadarki akı. l yürütmelerimizin sonuçlarını, kapitalizm, Criollo Öncüler


teknoloji ve insaıiuıı dilsel çeşitliliğe olan mahkOmiyetinin birbirle­
riyle buluşmasının, yeni bir cemaat tarzının hayal edilmesini
mümkün kıldığını ve bu yeni tarzın modem ulusların temel mor­
folojisini hazırladığını söyleyerek özetleyebiliriz. Bu toplulukla­
nn potansiyel kapsamları daha baş�n s�nırlıydı, aynca bu sınır­
lamı (o dönemde hanedan yayılmacılığının doruk noktasını temsil
eden) mevcut siyasal sınırlarla ilişkileri de, olsa olsa rastlantı­
saldı.
Ama diğer yandan bugün her ne kadar kendini ulus olarak ta­ 18. yüzyıf sonu ile 19. yüzyıl başı Amerikan devletleri, Avrupa'
sarlayan ulusların -ve ulus-devletlerin-. çoğu bir "ulusal yayın daki 19. yüzyıl ortası ıniJliyetçiliğinden hareketle türetilebilecek ve
dili"ne sahipse de, bu ulusların çoğunun dillerinin ortak olduğu, · belki de bu yüzden, milliyetçiliğin yükselişi hakkında Avrupa'
bazılarında ise nüfusun ancak küçük bir kesiminin konuşurken dalci tartışmalann çoğuna egemen olmuş iki etken tarafından açık­
ya da yazılı olarak bu dili "kullandığı" da aşillr. Latin Amerika' lanamayacağı için özel bir öneme sahip.
nın ya da "Anglosakson ailenin" ulus-devletleri, paylaşılan dille­ Bir kere, ister Brezilya'yı düşünelim, ister ABD'yi, ya da ister
rin lıir örneğini oluşturur; buna karşılık eskiden sömürge olan İspanya'nın eski sömürgelerini, hiçbirinde dil, onları bağlı bulun­
devletlerin bir çoğu da (özellikle Afrika'dakiler) ikinci türün, ulu­ dukları imparatorluk metropolünden ,ayıran bir unsur değildi.
sal dilin ancak nüfusun kfiçük bir kesimi tarafından konuşulduğu ABD de dahil olmak üzere hepsi, savaştıkları insanlarla aynı dili
uluslann örnekleridir. Başka bir deyişle, somut düzeyde, çağdaş ve aynı geçmişi paylaşan "criollo"lar tarafından kurulmuş devlet-·
ulus devletlerin oluşumu ile belirli yayın dilleriniıi kapsamı hiç de !erdi. 1 O kadar ki, ulusal kurtuluş için girişilen bııı ilk mücadele­
eşbiçimli değil. Yayın dilleri, ulusal bilinç ve ulus-devletler ara­ lerde, dilin hiçbir zaman söz konusu edilmediğini söylemek yanlış
sındaki bu bağlantılı-kopukluğu anlayabilmek için Batı yarımkü­ olmaz.
rede 1776 ile 1838 arasında ortaya çıkmış yeni bir siyasal birimler İkincisi, Nairn'in başka bakımlardan ikna edici olan şu tezinin
kümesine göz atmamız gerekiyor. Bu birimlerin hepsi kendilerini Batı yanmküreye uygulanabilirliğinden ciddi bir şekilde kuşku­
hem bir ulus hem de -Brezilya ilginç bir istisna olmak üze� lanmak gerekiyor:
hanedanlık esasına dayanmayan bir cumhuriyet olarak tanımladı­ Milliyetçiliğin özgül olarak modem anlamıyla doğufu . aşağı sınıflann
lar. Bu ômekler sadece düİıya sahnesine çıkan bu türden il.le dev­ siyasal rilştlerine ulaşmasına ba ğlıydı ... Her ne kadar zaman zaman demokra• I
letler olduklarından ve dolayısıyla bu tür devletlerin "ney� benze­ siye karşı d�manca bir tutum takındılarsa da. milliyetçi hareketler şaş� bir /
� po_J)(lli � ve aşağı sınıftan siyasal hayata 9ahil etme'y1i4 i @lar{
mesi" gerektiğine dair ilk gerçek modelleri sunduklarından değil, Enlipilc biçımıeriiıde bu. huzıirsiiz bir orta sınıf ve aydın önderliğin, halk
aynı zamanda sayılan ve eşzamanlı doğumlarıyla da karşılaştır­ sınıflannın enerjilerini harekete geç iri p yeni devletlere destek doğrulıusunda
malı bir inceleme için verimli örnekler oluşturuyorlar.· yönlendirmeleri kılı ğına bllril.ndO. 2

1. Criol/o: (biç değilse teorik olarak) safkan Avrupalı olmakla birlikte


Amerikalarda doğmuş kişi. (Terim daha sonra Avrupa dıfında herhangi bir
yerde doğmuş olanlan kapsayacak şekilde genişledi.)
24. Seton-Waıson, Nations and Sıaus, s. 317. 2. The Break-up of Briıain, s. 41.
HAYALI CEMAATLER 64 CRIOLLO ÖNCÜLER 65

Hiç değilse Orta ve Güney Amerika'da 18. yüzyılın sonunda, ve.efendilerin hak ve görevlerini ayrıntılı bir şekilde belirleyen
Avrupa tarzı "orta sınıflar" henüz önem kazanmamıştı. Entelijen­ yeni ve daha insancıl bi_r köle yasası çıkanlınca "cri�l�o?ar, köle­
siya denebilecek de pek bir şey yoktu. Çünkü "o sakin sömürge lerin ekonomi için hayati bir önem taşıdıktan ve kötilluk ve �a:
günlerinde, okumak, insanlann hayatının ağırbaşl� ve züppe ritmi­ ğımsızlığa (!) eğilimli olduklan gerekçesiyle devlet müdah�les�
ne pek az müdahale ediyordu."3 Daha önce de gördilğümüz gibi reddettiler." Venezuela'da ve hatta bütün İspanyol Karayıplen'
Amerika'daki ilk İspanyolca roman l 816'da, bağımsızlık savaş­

l
nde toprak sahipleri yasaya direndiler ve l 794'te geri alınmasını
lannın patlak vermesinden epey sonra yayınlanmıştı. Veriler, ba­ sa.Sladılar.s Liberator [Kurtarıcı) unvanı ile tanınan Bolıvar'ın
ğımsızlık sav�şlannda önderliğin, _kendilerinden çok daha az sa­ ke�disi bir keresinde, "bir zenci ayaklanmasının 1spanyol isti­
yıdaki bazı tüccarlar. ve çeşitli meslek sahipleri (avukatlar, asker­ lasından bin kere daha kötil olacağı"· yolunda fikirler yürüttil.9
ler, eyalet ve taşra memurları) ile itti fak kurmuş hatın sayılır _top- Diğer yandan Onüç Eyalet'iıı bağımsızlık savaşına önderlik eden­
rak sahiplerinden oluştuğunu açıkça gösteriyor.4 lerin çoğunun köle sahibi kırsal işletmeciler olduğunu da unutma­
"Aşağı sınıftan siyasal hayata dahil etmeye çalışmak" bir yana, malıyız. Thomas Jefferson'ın kendisi, l 770'lerde Londra'ya sa­
Venezuela, Meksika ve Peru gibi önemli örneklerde, Madrid'den dık hükümetin asi efendilerinden kaçan kölelere özgürlük veren
bağımsızlaşma yolundaki atılıma başlangıçta hız vermiş kilit et­ kararı karşısında Virginialı toprak sahiplerinden bmriydi. 10 Mad­
kenlerden biri, "aşağı sınıfların" siyasal seferberliğinden, yani rid'in Venezuela'da 1814-16 yıllan arasında başanlı bir geri dö·
zenci-köle ve yerli ayaklanmalanndan duyulan korku olmuştu.s nilş yap!Jlasının ve ilçra Quito'yu 1820'ye kadar elinde tutabil:
(Hegel'in "Dünya-Tininin kdtibi'.' diye adlandırdığı Napolyon'un mesinin ardında yatanın, ayaklanan criol/o'Iara karşı Venezuela
l 808'de İspanya'yı yenerek, criollo'lan acil bir durumda yanma­ da kölelerin, Quito'da ise yerlilerin ona karşı sağladığı dest�� ol:
dadan talep edebilecekleri askeri yardımdan yoksun bırakmasıyla ması bu bakımdan öğreticidir. tı Üstelik o dönemde artık ıkincı
·bu korku daha da arttı.) Peru'da Tupac Amaru'nun (1740-1781) sınıf.bir Avrupa gücil haline gelmiş ve yakınlarda işgal altında
önderlik ettiği bilyükjacquerie'nin• anısı hafızalarda hitıı tazey­ kalmış olan İspanya'ya karşı kıta ölçeğinde sürdilrülen mücadele•
di.6 1791'de ise Toussaint L'Ouverture'iln önderlik ettiği siyah nin bu kadar uziın sürmüş olması, bu Latin Amerika bağımsızlık
köle ayaklanması, t 804'te Batı yanmkilresinde ikinci bağımsız hareketlerinin toplumsal tabanlarının bir bayii "cılız" olduğunu
cumhuriyetin kurulmasıyla sonuçlandı - ve Venezuela'nın kö­ _
düşündilrilyor. . . . ,
leci toprak sahiplerini dehşete düşürdü.7 1789'da Madrid'de köle Ama bunlar yine de ulusal bağımsızlık hareketlenydı. Bolıvar
köleler hakkındaki fikrini değiştirdi. 12 Ve kurtarıcı dostu San Mar-
• kanlı ayaklanma (ç.n.)
3. Gerhard Masur, Simtiıı Bolfııar, s. 17.
4. Lynch, Tlıe Sparıislı-Aınerican Revo/ı,ıions, s. 14-7 ve sonrası. Önder­ 8. Lynch, T/ıe Şpanislı,American Revoluıions, s. 192.
liğin kompozisyonundaki bu oranlar, nisbctcn daha önemli ticari ve idari İŞ• 9. A.g.e., s. 224.
!evlerin lspanya:da doğmuş lspanyollar'ın tekelinde olmasından kaynaklanı• .
10. Edward S. Morgan, "The Heaıt of Jefferson", Tlıe New York Review
yordu; oysa toprak m0lk.iycti criollo'lara tamamıyla açıklı. . of Books, Ağustos 17, 1978, s. 2.
5. Bu açıdan bu bağımsızlık savaşlarıyla bir yüzyıl sonrasının Boer milli- . .
11. Masur, BoUvar, s. 207; Lynch, T/ıe Sparıislı-Amencan Revolutıons,
yet.çiliği arasında belirgin benzerlikler vardır. s. 237.
6. Tupac Amanl'nun lspanyol Kralı'na bağlılığı ıoptan reddcımediğini bel• _
12. Bu sUreç içinde yalpa vurmadı değil. 181? 'da Ven�z.uela'�ın ba��
ki de kaydetmek gerekiyor. O ve (çoğunluğu yerli olan ama bazı beyazlan ve _ azat ettı. 1816da Haıtım­e
sızlık ilanından kısa bir sure sonra kendı kölclennı )'
mestiıo'lan [melez) da içeren) yandaşlannın büyük bir hışımla karşı çıktık• kaçıığında Başkan.Alexandre P6tion'dan, kuı1anlmış bUtün bötgı;lerde kölelı�c
lan Lima'daki rejimdi. Bkz. Masur. BoUvar, s. 24. son verme vaadine karşılık askeri yardım elde etu. Vaat, 1818 de Cara�s.�
7. Seton-Watson. Naıions ond Sıaıes, s. 201. yerine getirildi -ama unutulmamalı ki. 1814-1816 yılları arasında Madnd ın
HAYALI CEMAATLER 66 CR!OLLO ÖNCÜLER 67

tin 1821 'de, "gelecekte bu toprağın insanlarının Kızılderililer ya da l�. yüzyılın başında Meksika, Saray'a, 3 milyon pesoluk bir gelir
yerliler olarak adlandınlmayacaklannı; Peru'nun çocukları ve y_urt­ sağlamıştı: Yüzyılın sonuıia varıldığında ise bu mi.ktar neredeyse.
taşlan olacaklarını ve bundan böyle Perulular olarak anılacaklarını" beş kat artarak 14 milyona ulaşmıştı; bu miktarın yalnızca 4 mil­
ilan etti.13 (Kapitalist° yayıncılığın henüz bu cahil insanlara ulaşma­ yonu yerel idari masrafları karşılamaya harcanıyordu:ı6 Buna pa­
mış olmasına rağmen, diye bir ekleme yapabiliriz.) ralel olarak 1780-1790 arasında İspanya'dan kıtaya göç, 1710-
O halde bilmecemiz şu oluyor: N�en bu kadar erken bir dö­ 1730 arasındakinin beş katına ulaşrnıştı.ı7
' nemde, Avrupa'nın büyük bir kısmından çok daha önce ulus ol­ Atlantik üzerindeki Uetişimin kolaylaşmasının ve Amerikalı­
ma tasarımları geliştirenler, özellikle criollo toplulukları oldu? Ne­ ların kendi metropolleri ile·aynı dil ve kültürü paylaşıyor olması­
. den genellikle baskı altında tutulan ve İspanyolca konuşmayan ge­ nın Batı Avrupa'daki yeni iktisadi ve siyasal öğretilerin nispeten
niş bir nüfus baniıdıran bu sömürge eyaletleri, bu nüfusu bilinçli hızlı bir şekilde yaygınlaşması anlamına geldiği konusunda da
olarak kendi milletim diye yeniden tanımlamayı seçen criollo'lar kuşkuya yer ·yok. 1770'1erin sonunda Onüç Eyalet'in jsyanınıiı
doğurdu? Ve neden bin bir bağla bağlı oldukları İspanya'yı 14 ya­ başarısı ve 1780'1eıjn sonunda Fransız Devrimi'nin başlangıcı et­
bancı bir düşman olarak tanımladılar? Neden sessiz sedasız, üç kilerini güçlü bir şekilde duyurdu. Bu "kültürel devrim"in en açık
yüzyıl boyunca varlığını sürdürebilmiş olan İspanyol-Amerikan kanıtı, yeni bağımsızlığını kazanmış topluluklara, n.eredeyse ev­
imparatorluğu birdenbire 18 farklı devlete parçalandı?· rensel bir şekilde egemen olan cumhuriyetçilik'tir.18 Amerika'da,
Bunu açıklamak için en sık ileri sürülen iki etken, Madrid'in Brezilya dışında hiçbir yerde hanedanlık ilkesini yeniden yarat­
·denetimini sıkılaştırması ve Aydınlanma'mn özgürleştirici dü­ mak denenmedi; Brezilya'da bile, Portekiz hanedanlığının temsil­
şüncelerinin 18. yüzyılın ikinci yansında yayılmasıdır. Yetenekli cisi Napolyon'dan kaçarken oraya göç etmemiş olsaydı, böyle bir
"aydın-despot" IlI. Carlos'un (hük.1759-1788) pôlitikalannın deneme büyük bir olasılıkla mümkün olmazdı. (Orada 13 yıl kal­
yüksek criollo·sınıtlarını hayal kınklığıı_ıa uğranığına, kızdırdığına dıktan sonra geri dönerken oğluna Brezilya Kralı I. Pedro olarak
ve korkuttuğuna kuşku yok. Kimi zaman alaycı bir tarzda Ame­ taç giydirdi.) 19 .
rikalafın ikinci fethi diye anılan süreç içinde Madrid yeni vergiler
koydu, vergi mekanizmasını daha etkili kıldı, bazı ticaretleri kendi sonucuydu. Lynch, The Spanish-Ameiican Revoluıions, s. 4-11.
tekeline aldı, kıta içi ticareti sınırlandırdı, idari hiyerarşileri merke­ 16. Tlıe Spanish-American Revoluıions, s. 301. 4 milyonu İspanyol Am­
zileştirdi ve yoğun bir peninsulares göçünü teşyik etti.15 Örneğin erika'nıiı diğer yörelerinin idari masraflarını karşılamaya giderken 6 milyonu
net kardı. ·
11. A.;g.e., s. 11. • .
Venezuela'daki başarılan kısmen, bu kez lspanya'run köleleri azat etme politi­ 18. Birinci Venezuela Cunihuriyeti Anayasası'nın (1811) kimi bölilrnleri j
kasına bağlıydı. Bolfv�. 1821 'de Gran Colombia'run (Venezuela, Yeni Grana­ kelime kelime ABD'ninkinden alınrnışb. Masur, Bolfvar, s. 131.
da ve Ekvator) başkanı olunca, Kongre'den bütün kölelerin ojullarını azat 19. Brezilya'mn istisnai durumunun yapısal nedenleri hakkında son derece
eden bir yasa geçirtmeyi başııcdı. "Köleliğinin ıam�� �aldınlmasım, büyük incelikli ve mükemmel bir çöıürnleme.Jose Murillo de Carvalho, "Political
toprak sahiplerinin tepkisini çekmemek için istememişti::: Masur, Bolfvar, s. Elites and Staıe Buildiİig: The Case of Nineteenth-Centuıy Brazil', Compara­
125, 206-7, 329 ve 388. \ ıive Sıudies in Socieıy and Hisıo,y, 24: 3 (1982), s. 378-99'da bulunabilir.
13. Lynch, The Spanish-American Revoluıions, s. 276. Vurgular eklen- Şu iki unsur nispeten daha önemli olmuştu: 1. Eğitim farkları. lspanyol
miştir. Amerikalar'da "sonunda on üç farklı ülke haline gelecek topraklara yayılmış
14. Bir anakronizm. 18. yüzyılda hala genel olarak kullanılan terini Las 23 üniversite olduğu halde, Portekiz, sömürgelerinde herhangi bir yüksek
Espai'ias'ıı (İspanyalar), Espaiia (İspanya) değil. Setol].-Waıson, Naıions and öğrenim kurumunun örgüılenmesini sistematik olarak yasaklıyordu - yal­
Sıaıes, s. 53. nızca ilahiyat fakülteleri, yüksek öğrenim kurumlan arasında sayılmıyordu.·
15. Merkezin bu yeni saldırganlığı kısmen Aydınlanma öğretilerinin, kıs­ Yüksek öğrenim ancak anayuntaki Coimbrıi Üniversiıesi'nde edinilebilirdi ve
men kronik mali sorunların ve· 1779'dan sonra da kısmen İngiltere ile savaşın buraya giden seçkin criollo çocuklanmn büyük çoğunluğu hukuk fakültesinde
HAYALI CEMAı'.TLER 68 CRIOLLO ÖNCÜLER 69

Ama her ne kadar İspanya'nın saldırganlığı ve liberalizm ruhu­ yansıtıyordu. Ama zaman içinde bu birimler.coğrafi, siyasal. ve
nun etr.isi, İspanyol Amerika'daki d�niş içg�düsünü anlamakta iktisadi etkenleri_n etkisiyle daha sağlam bir gerçeklik edindiler.
merkezi bir rol oynuyorsa da, kendi- başlarına, Şili, Venezuela ve İspanyol Amerikan imparatorluğunun devasalığı, topf"l!k ve ikliın-··
Meksika gibi birimlerin nasıl olup da duygusııl olarak kabul edilir )erinin olağanüstü çeşitliliği ve hei- şeyden önemlisi sanayi öncesi
ve siyasal olarak geçerli varlıklar haline geldiğini20 ya da neden çağda iletişimin zorlukları, bu birimlerin yalıtılmış bir nitelik ka­
San Martin'in, oralıların bundan_ böyle "Perulular" diye "yeni uy­ zanmasına yol açtı. (Sömü"rge döneminde Bıienos Aires'ten Aca-
durulmuş bir kelime ile anılacağını ilan ettiğini açıklamaya yet­ pulco'ya deniz yolculuğu dört ay, dönüş yolculuğu ise daha da
mezler,. Ne de yapılan hakiki fedakarlıkları açıklayabilirler. Her ne uzun sürüyordu; kara hattı Buenos Aires'ten Santiago'ya normal
· kadar bağımsızlık tarihsel toplumsal bir oluşum_ olarak·uzun va­ olarak iki ay, Cartagena'ya dokuz ay sürüyordu.23 ). Ek olarak
d�de yüksek criollo sınıfların işine yaradıysa·"da_, o sınıfların Madrid'in ticari politikaları idari birimleri bağımsız iktisadi° böl­
1808-28 yıllan arasında yaşayan gerçek üyelerinin birçoğu mali gelere dönüşme doğrultusunda etkiliyordu. "Amerikalılar'a ana­
açıdan.mahvoldu. (Yalnızc,ı t�k bir örnek vermek gerekirse; Mad- vatanla herliangi bir şekilde rekabet etmek yasaklanmıştı; kıtanın
rid'in 1814-16 arasındaki karşı saldırısı sırasında,. "Venezuela' değişik yöreleri bile birbirleriyle ticaret yapamazdı. Amerika'nın
daki toprak ·sahiplerinin üçte ikisinden çoğunun mülklerinin ö­ bir yanından başka b_ir yanına yollanan malların önce İspanyol li­
nemli bir kısmına el kondu."21 ) Neredeyse aynı miktarda insan da manlarına uğrayan dolambaçlı bir rota izlemesi gerekiyordu ve sö­
dava uğruna can verdi. Rahatı Y:erinde sınıfların fedakarlık konu­ mürgelerle ticaret yapmak İspanyol donanmasının tekeÜndeydi. •24
sundaki öu gönüllülükleri üzerinde düşünmeye değer. Bu deneyimler, "her ulusun bağımsızlık hareketinin başladığı
Nedir öyleyse? Bir .yanıtın ilk ipıiçlan "yeni Güney Amerika 1810 yılındaki topraklarını korumasını öngören uıi possidetis•" il­
cumhuriyetlerinden. her birinin 16. yüzyıldan 1_8. yüzyıla kadar kesinin neden "Amerikan devriminin temel ilkelerinden biri"
idari bir birim olagelmiş olması"nda yatıyor. 22 Bu yönleriyle 20. olduğunu açıklıyor.25 Bolfvar'ın kısa ömürlü_Gran.Colombfa'sı
yüzyıl 6rtasının Afrika'daki ve Asya'nın kimi bölgelerindeki yeni ile Rio _d e la Plata Birleşik Eyaletleri'nin kısa zamanda eski birim­
devletlerini önceliyor ve 19. yüzyıl sonuyla 20. yüzyıl başının lerine (bu_İllar bugün sırasıyla Venezuela-Kolombiya-Ekvator ve
.yeni Avrupa devletlerinden keskin bir şekilde ayrılıyorlar. Ameri­ Arjantin-Uruguay-Paraguay-Bolivya olarak biliniyor) çözülme­
ka'daki idari birimlerin başlangıçtaki şekillenmesi, bir ölçüde·rast­ sine de kuşkusuz bu deneyimler katkıda t,ulunmuş olmalı. Ancak
Iantısal ve keyfiydi; belirli askeri fetihlerin mekansal sınırlarını yine de, kendi başlanna, "doğal"-coğrafi oisun, siyasal-idari ol­
·sun pazar bölgeleri duygusal bağlılıklar yaratmaz. Kim canını Co­
okuyorlardı. 2. Crio/lo'lara sunulan meslek olanaklanndaki farklılı�lar. De mecon ya da AT için feda eder?
Carvalho, "Amerika'da doğan lspanyollar'ın ispanya tarafındaki (a.b.] yüksek
mevJcjlerdcn çok daha yüksek ölçekte dışlandığına" dikkat çekiyor. Aynca
geçerken· "sömürge çağının ilk üç yüz yılında Brezilya'da faal halde hiçbir Yalnızca Amerikalar'da değil dünyan,n diğer yörelerinde� idari
matbaanın olmadığına" dikkat çeken Stuaıt B. Schwaıtz'ın "Tiıe Formation of birimlerin· zaman içinde nasıl anayurtlara dönüştüğünü görmek
a Colonial Identity in Brazil" adlı yazısına da başvurulabilir, Nicholas Canny için, idari örgütlenmelerin anlam yaratma tarzlarına bakmak lazım.
ve- Anthony Pagdtn'in derlediği Colonial ldentity in the Aı/anıic \Vorld,
1500-/800 içinde, Bölüm 2, s. 38. · ·
20." Aşağı yukan aynı şeyler Lo11dra ile Onüç Koloni'nin ilişkisi ve_ 1776 . • kuJlanan sahibidir (Laı., ç.n.)
Devrimi'nin ideolojisi için de söylenebilir. 23. Lyôch, The Spanish-American Revoluıions, s. 25-26 ..
21. Lynch, The Spanish-American Revollllions, s. 208; Masur, BoUvar, 24. Masur, BoUvar, s. 19. Doğal olarak bu önlemler ancak kısmen uygu­
s. 98-9 ve 231. ,· lanabiliyor, haıın sayılır bir kaçakçılık faaliyeti daima sürüyordu.
22. Masur, BoUvar, s. 678. , 25. A.g.e., s. 546.
HAYALI CEMAATLER 70 CR/OlW ÖNCÜLER 71

Antropolog Victor Tumer, anlam yaratan bir yaşantı olarak za­ Matbaa öncesi çağda hayali dinsel cemaat, gerçekliğini çok köklü
manlar; statüler ve.yerler arasındaki "yolculuk" hakkında çok bir şekilde, bitmek tükenmek bilmeyen sayısız yolculuklara borç­
aydınlatıcı şeyler yazdı.26 Böylesi bütün yolculuklar yorum gerek- luydu. Batı Hıristiyanlığının altın çağının en çarpıcı görüntüsü,
·. tirir (örneğin dogumdan ölUme yolculuk çeşitli dinsel tasanmlara inanan ve arayanların herhangi bir zorlama olmaksızın, manastır
yol açmıştır). Bizim buradaki amaçlarımız açısından merkezde yer hikmetinin ünlü "bölgesel merkezleri '.'nden geçerek Roma'ya ak­
alan tipik yolculuk hac'tır. Önemli-olan yalnızca Roma, Mekke ya, masıdır. Bu kurumlar bugün bizim İrlandalı, Danimarkalı, Porte­
da Benares'in Hıristiyanlai, Müslümanlar ya da Hindular'ın zi­ kizli.- Alınan vesaire diye adlandıracağımız çok sayıda insant ken,
hinlerinde, kutsal bir coğrafyanın merkezi olarak yer tutması de­ dilerine çekiyordu; ve kutsal anlamlan üyelerinin manastır yemek­
ğil; bu merkeziliğin, uzak ve başka bakımlardan ilişkisiz sayısız hanesi�de böylesi bir kurumun yokluğunda anlamsız gelecek bu­
.yöreden sürekli bir hacılar akışı tarafından yaşanması ve (drama­ luşmalanyla oluşan cemaat sayesinde çözülüyordu.
turjideki aıılam.ıyla) "gerç�kleşmesi"dir. Bir anlamda muhayyile- Her ne kadar dinsel haclar, imgelemin yolculukları içersinde en
. İlin eski dinsel cemaatlerinin dış sınırlan iıisanlann yaptıkları hac­ muhteşem ve dokunaklı olanlarıysa da, daha mütevazı ve sınırlı
larla belirlenmişti.27 Daha önce de kaydettiğimiz gibi, cemaatleri dünyevi karşıhklan29 geçmişte de vardı, bugün de var. Bizim a­
hakkında herhangi bir şekilde bır fikre sahip olunmaksızı.n, Ma­ maçlaninız açisından bunların· en önemlileri mutlakiyetçi mona(­
laylar'ın, Farsiler'in, Hintliler'in, · Berberiler'in ve Türkler'in şilerin ve sonuç olarak dünya imparatorluğu statüsündeki Avrupa
Mekke'deki garip karşılaşması kavranamaz. Kibe önünde bir Ma­ merkezli devletlerin: yarattığı farklı geçişlerdir. Mutlakiyetçiliği
lay'la karşılaşan bir Berberi'nin kendisine.bir anlamda "Neden bu harekete geçiren içs.el güdü, ademi merkeziyetçi, tikelci, feodal bfr
insan benim yapmakta olduğum şeyleri yapıyor, birbirimizle soyluluğa karşı doğrudan hükümdar tarafından kontrol edilen_ ve
konuşamadığımız halde benim telaffuz ettiğim kelimeleri telaffuz ona sadık birleşik bir iktidar aygıtı yaratmaktı. Birleşiklik, insan
ediyor?" diye sorduğunu düşünebiliriz. Bir kere öğrendikten sonra v� belgelerin birbiri yerine geçebilmesi anlamına geliyordu. İn­
y_eriltc.e.l(�YP.ePJ�ktir: "Çünkü biz... Müslümanız.",Tabii büyük_ sanların bu değiştirilebilirliği, tam da yeni oldukları için kendi
dinsel haclann koreografisinin daima iki veçhesi oldu: Okuma başlanıia bağımsız bir güçleri olmayan ve dolayısıyla efendile-rinin
yazma bilmeyen ve yalnızca halk dillerini konuşabilen büyük bir iradesinin "ışınlan"lan gibi (tabii farklı derecelerde) işlev görebi­
sü_rü, törensel geçişin sıkış tıkış fiziksel gerçekliğini oluşturdu; lecek homines novi'nin*· göreve alınmas• mümkün kılıyordu.30
her halk dili cemaati içinde seçilmiş, okur yazar, çift dilli küçük
bir uzmanlar kesimi ise birleştirici ayinlerin işlerini yerine getirdi, l 895'te icat edilen radyo, basını atlayarak, basılı sayfanın nilfuz edemediği
kendi'izlerçevrelerine ortak hareketlerinin anlamını yoromladı.ıs bölgelerde bile hayali topluluğun işitsel bir tasarımının oluşmasını sağladı.
Radyonun Vietnam ve Çinhindi ve genel olarak 20. yüzyıl ortası milliyetçi­
liklerindeki rolO çok az değerlendirilmiş ve incelenmiştir. [Bu konuda Türkçe'
26. Bkz. The Foresı Of Symbols, Aspecıs of Ndembu Riıual, özellikle de ye çevrilmiş olan bir kaynak için bkz. Franz Fanon, Cezayir Bajımsızlık
"Beıwixt and Between: l_lıe. Liminal Period.in Riıes de Passage" bölümil. S3!'.qıı_'!!.!!__Ana.!�Tisf,. l')_l)_<!!J'��nl�, l?,�� (çj[)ı.
Daha sonra yazdığı daha kannıışı :k bir yorum için ise Dramas, Fields, and • yçni msanlar (ç.n.) ---
Metaphors, Symbolic Action in Human Society, 5. B_ölüm "Pilgrimages as 29: "Dünyevi hac" yalnızca şık bir söz sanatı olarak ele alınmamalı. Con­
, Social Processes" ve 6. Bölüm "Passages, Margins, and Poveny: Religious rad, il. Leopold'un karanlığın yüreğindeki gölge ajanlannı "hacılar" diye nite-­
Symbols of Communitas.", lediğinde,- ironik olduğu kadar yerinde ve kesin bir nitelemede bulunuyordu.
27. Bkz. Bloch, Feudal Socieıy, I, s. 64. [Sömürgecilik deneyiminin Batı edebiyatındaki en ünlil anlatısı olan Con'.
· 28. Bununla, kimi milliyetçi hareketlerin .oluşumunda· çift dilli eotelijen­ rad'ın bu kitabı, Karanlığın Yür�ji adıyla Tüı:icçe'ye çevrildi. (ç.n.)]
siya ile'bilyük ölçüde cahil köylü ve işçilerin karşılıklı rolleri arasında belir­ 30. Bu özellikle a) monogaminin dini ve hukuki olarak zorunlu kılındıeı,
gin benzerlikler var - tabii radyonun doğuşundan önceki dönemler için. b) ünvan ve mirasın en büyük oğula devredildiği, c) hanedanlık dışındaki
. HAYALİ CEMAATLER 72 CRIOL.W ÖNCÜLER 73

Dolayısıyla mutlakiyetçiliğin memurları temelde feodal soylu­ hangi bir yazı dili ilkece bu işlevi görebilir- tekel haklarını eline
larınkinden farklı olan yolculuklar yapıy"orlardı.31_ Aradaki fark geçirebildiği takdirde... (Yine de bu tekeli Latince'dense halk dil­
şöyle şemalaştırılabilir: Tipik feodal yoiculukta Soylu A'nm lerinden birinin ele geçirmesinin, hükümdarın memurlarının rakip
vmsi, babası ölünce bir adım yukarı çıkarak onun yerini alır. Bu aygıtlara kaçmasını önleyerek, ek bir merkezileştirici işleve sahip
çıkış unvanının onaylanması merkezle atalarının mülkü arasında _
.' olduğu iddia edilebilir: .Deyim yerindeyse Madrid'in memur­
yapacağı bir gidiş-dönüş yolculuğunu gerektirir. Yeni memur için hacılannın Paris'inkilerle değiştirilebilmesinin önü kesilmiş olur.)
ise i�ler daha karışıktır. Onun rotasını çizen ölüm değil, yetenek­ Yeni Çağ A�rupası'nın bµyük krallıklarının Avrupa ötesine ya­
tir. ününde duran bir merkez değil bir doruktur. Yamacı eğriler yılmahınnın, ilkece, yukarıda betimlenen modelin sınırlarını gör­
çizerek tırmanır ve tepeye yaklaştıkça bu eğrileri� küçülüp darala­ kemli kıtalaiötesi bürokrasiler yaratacak şekilde genişletmesi bek­
cağını umar. V rütbesinde A şehrine gönderildikten sonra başkente lenebilirdi. Ama öyle olmadı. Mutlakiyetçi aygıtın araçsal akılcı­
W rütbesinde döneceğini umar; buradan X rütbesinde B eyaletine lığı -en çok da göreve doğum değil yetenek temelinde adam al-.
ilerler; C naipliğinde Y rütbesinde devam ed�r; ve bu haccı baş­ ması- Atlantik'in doğu kıyılarında ancak arada bir işledi.32
kentte Z rütbesinde son bulur. Yolculuğunda dinlenebileceğinden O.urum Amerikalar'da çok açık. İspany�I Amerika'da 18 l 3'ten
emin olabileceği hiçbir konak yoktur; bütün duraklar geçicidir. önceki 170 naipten yalnızca 4'ü criollo idi. l 800'de Batı İmpara­
Yuvaya dönmek bir memurun isteyebileceği son şeydir; çünkü torluğu'ndaki ( 13 700 000 kişilik bir yerli nüfusa dayatılan)
içkin bir değere sahip bir yuvası yoktur. Buna ek olarak: Yukarı .3 200 000 kişilik "beyaz" criollo'ların yalnızca %5'inin İspan­
doğru liir helezon gibi uzanan bu yolda hac-yoldaşları olarak hiç ya'da dqğmuş İspanyollar olduğu hesaba katıldığında, bu oran
işitmediği yer ve ailelerden gel�n ve bir daha hiç karşılaşmamayı daha da çarpıcı bir nitelik kazanıyor. Devrimin eşiğinde Meksi­
umduğu memur meslektaşları ile karşılaşır. Memurların bu yol­ ka'da criollo'ların peninsulares'e•. oranı 70'e 1 olduğu halde tek
daşlık deneyiminden, özellikle de hepsinin tek bir devlet-dilini bir criollo piskopos vardı.33 Söylemeye bile gerek yok, İspan­
paylaşması durumunda bir bağlılık bilinci ("Niçin biz... burada... ya'da bir criollo'nun önemli bir resmi me'>;kiye geldiği neredeyse
birlikteyiz?") doğar. Eğer B eyaletinden A memuru C eyaletfoi işitilmemişti.34 Dahası criollo memurları� hac yolculukla�nı_n
idare ederken, C eyaletinden D memuru B eyaletini idare ediyorsa �
önündeki yegane engel, dikey yükselmelenne karşı olan degıldı.
-mutlakiyetçiliğin giderek daha olası kıldığı bir durumdur bu­
değiştirilebilirlik deneyimi açıklama gerektirir hale gelir. Bir mut­ • lber Yanmadası'nda doğup. Latin Amerika'da yaşayan beyazlar. (ç.n.)

"
lakiyetçilik ideolojisi, hükümdar kadar bu yeni insanların kendi­ 32. Elbette bu akılcılık da fazla abartılmamalı. Katoliklerin devlet görev­
lerine 1829'a kadar alınmadığı Britanya cmsalsi:t değildi. Bu dışlamanın lrlan-.
lerinin de yarattığı bir ideoloji geliştirilir. ,., da milliyetçiliğini beslemede öiıemli bir rolü olduğundan kimsenin kuşkusu
İnsanların birbirleriyle değiştirilebilirliğini, belgelerin değiştiri­ olabilir mi?
lebilirliği pekiştirdi; bunu ise standart bir devlet-dilinin gelişmesi 33. Lyneh, Tlıe Spanislı-American Revoluıions, s. 18-1�, 298. Yaklaşık
mümkün kıldı. Londra'da 1 !- yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında Ang­ 15 000 peninsulares'in yansı askeıdi.
34. 19. yUıyılın ille on yılının herhangi bir anında lspanya'da iskan et•
losakson, Latince, Norman Fransızcası ve Erken İngilizce'nin mekte olan yaklaşık 400 Güney Amerikalı olduğu anlaşılıyor. lspany�'ya bir
devlette bir şekilde birbirl�rini izlemesinin de gösterdiği gibi, her- çocıik.ken götilrO!en "Arjantinli" San Manin bunlardan biriydi. Orada 27 yıl
yaşadı, soylu gençler için kurulmuş olan Kraliyet" AkademiS:i'ne giıdi �e Na­
polyon'a karşı silahlı mücadelede de seçkin bir rol oynadı : bağı� ızlılc ıl�• ı:u
Unvanların hem tevarüs edilebilir olduğu. hem de kavramsal ve hukuki olarak .
duyunca yurduna döndü. Bir süre için Madrid'de Kralıçe Mane Louıse ın
g�reve bağlı rütbcleıden ayn olduğu, yani taşra aristokrasilerinin haıın sayılır "Amerikalı" sevgilisi olarak tanınan Manuel Mello'nun ya11ındalcalan Bollvar
bır bağımsız gücü olduğu yerler için geçerliydi - Siyam'dansa İngiltere. da bu Güney Amerikalılaıdandı. Masur'a göre, l 805'1erde , kendisi gibi "zen­
31. Bkz. Bloch, Feudal Society, II, s. 422'de dipnot gin, işsiz güçsüz ve sarayla arası açık Güney Amerikalılar'dan olu$30 bir gru-
HAYALI CEMAATLER 74 CRJOLLO ÖNCÜLER 75

lspanya'da doğmuş memurlar Zaragosa'dan Cartegena'ya, ora­ Peki, metropolde bu dışlamanın akılcıymış gibi algılanmasına
dan Madrid'e, Lima'ya ve tekrar Madrid'e seyahat edebiliyorken, yol açan neydi? Kuşkusuz kadim Makyavelcilik geleneği ile Av­
"Meksikalı" ya da "Şilili" criollo'lar tipik olarak yalnızca sömürge rupalıların ve Avrupa gücünün 16. yüzyıldan başlayarak gezegen
Meksikası ya da Şilisi'nde görev yapabiliyorlardı. Yatay hareket­ ölçeğinde yayılmasına eşlik eden biyolojik ve ekolojik bulaşıcıhk
leri de dikey yük�lişleri kadar kısıtlanmıştı. Bir criollo'nun bu anlayışlannın iç içe geçmesi. Hükümranın bakış açısından, çoğa­
sarmal tırmanışının doruğu, ulaşmayı umabileceği en yüksek idari lan sayılan ve her kuşakla giderek artan yerel kökJeriyle Amerikalı
merkez, imparatorluğun, kendisini içinde bulduğu idari birimini­ criollo'lar tarihte eşi olmayan bir siyasal sorun oluşturuyorlardı.
nin başkentiydi.35 Ama bu dar ve rahatsız hac sırasında, dostJuk­ MetropoUerin ilk kez, Avrupa'nın çok uzağında yaşayan ve o za­
lannın temelinin yalnızca haccın katettikleri bölümü deği.l, Atlantik man için devasa sayılabilecek sayılardaki (Amerikalar'da. I 800'de
ötesinde doğmuş olmaktan kaynaklanan kader ortaklığı olduirunu 3 milyondan fazla İspanyol) "Avrupalı yoldaş"la ilgili bir şeyler
sezdiği yoldaşlarla "karşılaşıyordu. Babasının kıtaya göç eım:sin­ yapması gerekiyordu. Yerlileri silah, hastalıkla fethetmek ve Hı­
den bir hafta sonra bile doğmuş olsa, Amerikalar'da doğmuş ol• ristiyanlık ve tam:ımen yabancı bir kültür yoluyla (ve o günler için
mak anı.ası -<!il, din, soy ve terbiye bakımından İspanya'da daha ileri bir siyasal örgütlenmeyle) kontrol etmek mümkündüyse
doğmuş bir İspanyol'dan farkı olmadığı h!llde- onu astlığa de;aynı şey silahlar, hastalıklar, Hıristiyanlık ve Avrupa kültürü
mahkum ediyordu. Yapılabilecek bir şey yoktu - kunulunamaz ile ilişkisi aynı olan criollo'lar için geçerli değildi. Başka bir de­
bir şekilde bir criollo'ydu. Ne kadar akıldışı gelmiş olmalı ona bu yişle; criollo'lar ilkece, kendi sözlerinin .geçmesini sağlayacak si­
dışlanma! Yine de bu akıldışılığın berisinde şu mantık yatıyordu: yasal, kültürel ve askeri araçlara sahiptiler. Aynı zamanda hem bir
Amerikalar'da doğan biri gerçek bir İspanyol olamaz; ergo• ls­ sömürge cemaati hem de bir yüksek sınıflılar. İktisadi olarak tabi
panya'da doğan peniıısular da gerçek bir Amerikan olamaz. 36 kılınıp sömürülüyorlardı ama imparatorluğun istikran için de vaz­
geçilmezdiler. Buradan bakıldığında criollo ileri gelenleri ile hü­
kümranın_iktidan için kritik bir rol oynayan ama aynı zamanda
ba mensup �u. Çoğu criollo tarafından duyulan nefre.ı ve aşağılık duygusu on­ onu tehdit eden bir tehlike olan feodal baronlann konumu arasın­
larda devnmcı dUnülerc dönüşüyordu." Bol(var, s. 41-7 ve 469-70 (San
Manfn için). da bir paralellik görmek mümkün. Böylelikle, naip ve piskopos
• öyleyse (laı. ç.n.). olarak tayin edilen peninsulares, mutlakiyetçilik öncesi bürokra­
35. Zaman içinde askeri hac yolcului(Jan sivil olanlar kadar önem kazandı. silerdeki homines novi'nin qynadığı rolü oynamaya başladı.37
"lspanya'run Amerika'da düzenli birtii(Jerden oluşan bUyillc garnizonlar bulun­ Naip, Endülüs'deki evinde feodal bir büyük adamdıysa da bura-
durmaya yetecek ne parası, ne işgUcü vardı; bilyUk ölçüde sömürge milislerine
yaslanıyordu. Bunlar da 18. yüzyılın onasından itibaren genişletilip yeniden
örgütlendiler·, a.g.e., s. 10. Bu milisler kııa ölçdinde hir güvenlik aygıtının
birbirleriyle değişUrilebilir parçalan delil, son derece yerel unsurlardı. 1760' !arak da yaşandı. "Siyah kanı" - katran lekesi taşıyor olmak emperyalizm al­
fardan itibaren Britanya harckatlannın sayısı çoğaldıkça giderek daha kritik bir tında bir "beyaz" için telafisi olmayan kirlenme olarak algılandı. Bugün. hıç
ıol oynamaya başladılar. Bolfvar'ın babası, Vencıuella limanlannı saldırgan­ değilse ABD'de, ·muıano" (melez) anık müzelik olmuş durumda. "Siyah ka·
lara karşı koruyan önde gelen bir milis komutanıydı. Boüvar daha çocuk de­ nı•nın en ufak bir zerresi bile, insanı m0thiş bir şel,ilde Siyah Güzeldiı'e da­
necek yaşta babasının birliğinde hizmet göımUştO (Masur, BoUvar, s. 30-38). hil etmeye yetiyor. Bunu Fermfn'in ırklan kaynaştırmaya yönelik iyimser
programıyla ve doğacak ırkın ten n:ııgi karşısındaki aldınşsızlığıyla karşılar

.
�u ba�ı n_ıdan Veneıuella ve_Şili'nin ilk kuşak milliyetçi önderlerinin tipik bir
omeğıydi. Bkz. Robcıt L. Gilmore, Candillism and Miliıarism üı Venez:ueUa, tınn.
1810-1910, Bölüm 6 ("The Militia") ve 7 ("The Military"). 37. Madrid'in sömllrgelcrin idaresinin gü�eoilir ellerde olması konusunda

1
36. Bağımsızlığın AmerikaWar'da yol açtığı şu dönOşüme dikkat çekilme­ duyduğu derin kaygı açısından bakıldığında "en yüksek mevkilerin yalnııca
h: llk_.�şak_,t �nler �k "eıı�ek" olmaktan çıkıp, doğum yerlerini bir lspanya'da doğmuş lspaiıyollar _tarafından işgal edilmesi gerekliliği de bir ak­
�gı.E!_.taşı� en düşükler" oldular. Bu tersine dönilşler ırkçılıkla ilgili o- siyom gibi göıülüyordu." Masur. Bolivar, s. 10. .
HAYALI CEMAATLER 76 CRIOLL{) ÖNCÜI:ER 77

da, 5 bin mil ötede, criollo'larla karşı karşıya kaldığında fiilen rinde:n·ötürü hayat boyu kirlenmiş kalacaklan"40 iddiasıyla criol­
metropoldeki efeııdis_ine bağımlı bir homo novus haline geliyor­ lo'lann tarikata kabul edilmesine şiddetle karşı çıkiyorlardı.
du. İspanyol görevli ile criolw ileri gelen arasındaki gergin denge, ·Boxer� daha önceki fratiklerle kıyaslan�ığında 17. ve 18. yüzyıl-·
bu anlamda, eski divide et impera • politikasının yeni bir ortamda­ !ardaki ırksal ayrım ve dışlamaların arttığını gösteriyor. Kölecili-
ki ifadesinden ibaretti. ğin, I510'dan sonra Portekiz'in öncillüğünde antik çağlardan beri
Ek olarak, özellikle Amerikalarda ama aynı zamanda Asya ve ilk k-ez yeniden doğuşu da. bu habis eğilime büyük bir katkıda bu­
Afrika'nın da kimi yörelerinde criollo tqpluluklannın gelişı;neye · lundu: Daha 1550'Ierde Lizbon nüfusunun %IO'u kölelerden
başlaması, kaçınılmaz bir şekilde Avramerikalılar'in yanı sıra Av­ oluştıy6rdu; 1800'e varıldığında: Portekiz Brezilyası'nın 2.5 mil­
. rasyalılar'ın ve Avrafrikalılar'ın nadide bir hilkat garibesi olmak­ yon küsur sakininden yaklaşık bir milyonu köleydi.41
tan çıkıp; belli b_ i r görünürlüğe sahip toplumsal gruplar olarak Aydınlanma da dolaylı yoldan metropoldekilerle crio/lo'lar ara­
kendilerine bir yer edinmeleri sonucunu doğurdu. Bu grupların sındaki ölümcül ayrımın billurlaşmasına katkıda bulundu. Aydın ı
. ortaya çıkması modem ırkçılığı haber veren bir düşünce tarzınİn otokrat Pombal, iktidarda kaldığı 22 yıl sırasında ( 1755-77) yal- �
serpilip gelişme.sine yol açtı", AvruP.a'run küresel fatihlerinin ilki nızca Cizvitleri Portekiz egemenliğindeki topraklardan sürmekle
olan.Portekiz, bu gelişmenin iyi bir örneğidir. 15. yüzyılın son on kalmadı, "renkli" uyruklarının. "nigger" ya da "mestiço" (a.b.] \
yılında 1. Dom Manuel; "Yahudi sorunu"nu · hala geniş !<itleleri gibi hakaretamiz terimlerle anılmasını bir suç haline getirdi. Ama
Hıristiyanlığa dönmeye zorlayarak "çözebiliyordu"; o, bu çözü­ bu kararını, philosophe'lann öğretilerinden değil, Roma impara- ,
mü tatı:İıinkar ve "doğal" bulan belki de son Avrupalı hükümdar­ �lti�� ��1'.ttaşliğı
- kavraml�nndan har��etle gerekçelendirdi.42 t_
dı.38 Aradan bir yüzyıl geçmeden, 1574 ile 1606 arasııida Asya' Daha:tıpık ·olanı, kültürün ve-karakterin oluşmasında iklim ve 1
daki Cızvit misyonlannı yeniden örgütleyen büyük Alexandre Va­ '
"ekoloji"nin fayin edici bir etkisi olduğunu öne süren. Rousseau i
·lignano'nun, Hintliler ve Avrupalı-Hintlilerin papazlığa kabul ! ve Herderin yazılarının·sahip oldukları yaygın etkiydi.43 Buradan
'
edilmesine şu sözlerle şiddetle karşı çıktığını görüyoruz: hareketle, yabani bir yarıkürede.doğan criollo'lann metropoldeki­
.i
•.• lerden tabiatları gereği farklı ve daha aşağı oldukları, dolayısıyla
Bütün bu bulanık ırklar çok aptal ve kötüdür ve so� derecede aşağ• bir ru­
ha sahiptirler .... Mesıiço ve casıiço'lara gelince, onlardan ya hiçbirini ya da yüksek mevkilere uygun olmadıkları yolundaki elverişli ve kaba
çok azını kabul etmeliyiz; özellikle mesıiço'lardan. çünkü yerli· kanına sahip · çıkanmda bulunmak güç değildi.44 ·
\
· olma dereceleri ölçüsü"'de Hintlilere benzerler ve Poıtekiıliler'den daha az say­ Bu noktaya kadar dikkatimizi Amerika'da)(i memurfann strate­
gı görürler.39 jik bakımdan önemli ama yine de küçük dünyaları üzerinde yo-
(Ama diğer yandan Valignano, Japon, Koreli, Çinli ve "Çinhin­
dililer"in papazlık mesleğine kabul edilmelerini aktif olarak des­
. 40. A.g.e., s. 253.
tekliyordu - belki de bu yörelerde henüz hatırı sayılır sayıda 41. Rona Fields, T/ıe Porıuguese Revoluıion and ıhe Anned Forces Mo-
mestiw•• ortaya çıkmadığı için.) Benzer bir şekilde Goa'daki vemenı, s. 15.
Portekizli Fransiskanlar, "safkan beyaz anababadan doğmuş·olsa­ 42. Boxer, The Porıuguese Seabome Empire, s. 257-258.
Iar bile, bebekliklerinde Hintli ayah'Jar•0 tarafından emzirildikle- 43. Kemilainen, Naıionalism, s. 72-3.
44. Burada peninsu/ares'le criollo'lar arasındaki ırkçı aynını vurguladım,
çünkü tartışmakta oldu_ğıımuz kon!' criollo milliyetçiliğinin yükselişi. Bu, ne
criollo'lann bu sürece paralel olarak .gelişen mestizo'Jara, Zenciler'e ve Yerli­
• böl ve yönet (Laı. ç.n.) •• melez, kırma (ç.n.)
ler'e yönelik ırkçılığını, ne de kendisi tehdit ahında olmayan metropol!Jn bu
••� sütanne, dadı. (ç.n.) talihsizleri bi! yere kadar korumaya gönüllü olduğunu'.azimsadığım şeklinde
38. C. R. Boxer, TM Porıuguese Seabome Empire, 1415-1825, s. 266.
yorumlanmalı.
39. A.g.e., s. 252.
HAYALİ CEMAATLER 78 CRIOLLO _ÖNCÜLER 79

ğunlaştırdtk. Ama banndırdıklan peninsulares-criollo çelişkisiyle likleri neydi? İşe asıl olarak pazann eklentileri olarak başladılar.
bu dünyalar, 18. yüzyılın sonunda Amerikan ulusal bilincinin ·or­ İlk gazeteler, metropol haberlerinin yanı sıra ticari tiaperler.(gemi­
taya çıkışından çok daha önceki bir tarihten beri varlıklarını sür- lerin ne zaman gelip gittiği, hangi limanlarda hangi malların hangi
dürüyorlardı. Naipliklerin hac yollarının darlığının tayin edici so­ fiyatlardan satıldığı), sömürgeye yapılan siyasal ata�alar, zengin­
nuçlan ancak, bu naipliklerin kapsamlannın birer ulus olarak ha­ lerin düğünleri vesaire hakkında haberler içeriyordu. Başka bir
yal edilmeye·başlanmasıyla, başka bir deyişle kapitalist yayıncılı- deyişle,.şu düğünle o gemiyi, bu fiyatla şu piskoposu aynı sayfa­
ğın sahnede görünmesiyle ortaya ·çıkti. da bir araya getiren,, sömürge idaresinin yapısı ile bizzat pazar sis­
_
Matbaa Yeni İspanya'da erken bir tarihte yaygınlaştı. Ama iki teminin kendisiydi. B!,I yoldan Caracas'ın gazetesi çok doğal,
yüz yıl kadar Kilise ve Taht'ın sıkı denetimi altında kaldı. 17. neredeyse apolitik bir tarzda, belli bir aynı gazeteyi okuyanlar top­
yüzyılın sonuna kadar yalnız Mexico City ve Lima'da matbaalar luluğu arasında.bu gemilerin, gelinlerin,- piskoposlann ve fiyat­
vardı ,ve bunların da·ürünleri yalnızca kiliseyi ilgilendiren eserler­ lann ait olduğu bir hayali cemaat yarattı. Tabii zaman içinde buna
di. Protestan Kuzey Amerika'da ise 17. yüzyılda matbaacılık yok siyasal unsurlann·da katılacağını beklememek olmazdı.
gibiydi. Ama 18. _yüzyıl sırasında neredeyse bir devrim yaşandı. Bu tür gazetelerin en bereketli özelliklerinden biri taşralıhk­
1691 ile 1820 arasında en az 2120 "gazete" yayımlandı ve bunlar­ lanydı. Sömürgelerdeki bir criollo fırsat bulduğunda (kendi dün­
dan 46l'inin ömrü 10 yıldan uzun oldu.4s yası hakkında hiçbir şey•söyle'meyen) Madrid gazetelerini okuyaa
Benjamin Franklin adı Kuzey Amerika'da criollo milliyetçili-• bilirdi ama aynı sokakta yaşayan bir İspanyol memur, Caracas
ğinin geliş'mesine kopmaz bir bağla bağiıdır. Ama mesleğinin.bu mamulü bir gazeteyi, elinden geldiği sürece asla okumazdı. Diğer
bakımdan önemi belki de o kadar açık değil. Bu noktada Febvre sömürgelerde de sonsuzca tekrarlanan bir asimetri. Bu tür bir baş­
ve Martin, ''. l 8. yüzyılda Kuzey Amerika'da matbaacılar, gazetede ·. ka öı;c;llik de çoğulluktu. 18. yüzyılın sonuna doğru gelişen İs­
yeni bir gelir kaynağı keşfedene kadar yayıncılığın gelişmedi­ panyol-Amerikan gazeteleri, kendilerininkine paralel dünyalarda
ği"ni hatırlatarak bir.kez daha ayd_ınlatıcı oluyorlar.46 İşe yeni yaşayan diğer taşralılann tamamen bilincinde olunarak yazılıyor­
başlayan matbaacılar, ürünleri arasında çoğunlukla en büyük (ba­ du ..Mexico City, Buenos Aires ve Bogota'nın gazete okurİan,
zen de tek) yazan olduk)an bir gazete bulunduruyorlardı. Böyle­ birbirlerinin gazetelerini okumuyor da olsal.ar, varlıklarının çok a­
likle �l�n �uzey Amerika'ya öz�ü bir olgu . olan ��cı-�.:. çık seçik bir şekilde farkındaydılar. İspanyol-Amerikan milliyet­
- çiliğinin ilk dönemlerinin çok bilinen bir özelliği olan muhteşem
�� tıpı dogdu. Matbaacı-gazetecınin karşısındaki en önemli so­
run okurlara ulaşmak olduğundan, posta müdürü ile arasında o bir kapsayıcılıkla yerel bir tikelciliğin hızla birbirini izlemesi de
kadar yakın bir ittifak kuruldu ki sık sık biri aynı zamanda öbürü bununla ilişkili. İlk Meksika milliyetçilerinin kendilerinden nosot­
de oluyordu. Böylelikle matbaacının bürosu Kuzey Amerika'nın . ros los Americanos, ülkelerinden de nuestra Amirica• diye bah­
iletişim ağının ve topluluğun düşünce hayatının. anahtarı haliiıe setmesi, Meksika, İspanya'nın Amerikan mülkleri içersinde en
geldi. İspanyol Amerikası'nda daha yavaş ve kesintili bir şekilde değerlisi olduğundan kendilerini Yeni Dünya'nın merkezi olarak
de olsa benzer süreçler 18. yüzyılın ikinci yansında ilk· yerel mat- gör�n yerel criollo'lann kibri olarak yorumlanmıştır.48 Ama as­
baaların kurulması'yla sonuçlandı.47 ·• lında bütün İspanyol Amerikası'nda insanlar kendilerini "Ameri­
_Kuzey'deki ya da Güney'deki ilk Amerikan gazetelerinin özel- kan" olarak düşünüyorlardı, çünkü bu terim İspanya dışında qoğ-

45. Pebvre ve Manin, TIİe Coming ofıhe Boole, s. 208-11. • Biz Amerikalılar; bizim Amerikamız (ç.n.)
46. A.g.e., s. 211. 4�. Lyncb; "I:he Spanish,American Revoluıion, s. 33.
47. Pranco; An /nıroducıion ıo Spanish-American Liıeraıure: s. 28.
.HAYALI CEMAATLER. 80 CRIOLW ÖNCÜLER 81

riııiş oİıtıaktan kaynaklanan kader. ortaklığına işaret eqiyordu.49 dırmasını kendilerine lllaledebildiler. Başlangıçtaki Onüç Eyalet
Ayıiİ zamanpa, daha önce görmüş olduğumuz gibi, gazete kav­ Venezuela'dan daha küçük; Arjantin'in ise üçte biri kadar bir ala­
ramı "dünya olaylan"nin bile belli bir halk dili okurlarının özgül na yayılmıştı.51 Coğrafi olarak üst üste yığılmış oİduklıırından
hayali d·ünyasııia kmla_rak yansımasını gerektirir. Yine bu hayali Boston; N�w York ve Philadelphia'daki pazar merkezlerine her
cemaat içiiı zaman içinde istikrarlı ve katı bir eşzamanlılığın ne ka-· birinden kolaylıkla ulaşılabiliyordu ve 11üfuslan gerek ticaret ge­
dar önein�i olduğunu da daha önce görmüştük. İspanyol Ameri- rek yayın aracılığıyla göreli olarak sıkı bağlarla birbirlerine bağ­
kan İmparatorluğu'nun devasa kapsamı ve bileşenlerinin göreli lanmıştı, Gelecekteki 183 yıl boyunca doğu kıyısındaki eski Ç!!­
yalıtİlıµışlığı, b9yl� bir eşzamanlılığı hayal etmeyi güçleştiriyor­ kirdeğin yeni ve eski nüfusları batıya doğru hareket ettikçe "Bir­
du.so Meksilçalı criollo'lann Buenos Aires'teki gelişmelerden ha-. leşik Deyletler';in sayısı artmaya devam etti. Ama ABD örne­
_berdar olması aylar alabiliyordu; üstelik bu haberler Rio de la Pla-. ğinde bile göreli bir "başansızlık"tan ya da küçülmeden söz-edile-·
ta gazeteleti aracılığıyla değil, Meksika gazeteleri aracılığıyla ak- bilir - İngilizce konuşulan Kanada'nın özüm�enememesi ya ·da
. tanhyordu. Olaylarsa Meksika'daki olaylanıı bir "parçası'' olmak- Teksas'ın on yıl süren· ( 1835-46) bağımsız egemenliği örnekle­
tan çok onlara "benzer" olarak algılanıyordu: . rinde olduğu gibi. Eğer Kalifomiya'da 18. yüzyılda hatırı sayılır
. Bu anlamda, İspanyol-Amerikan deneyiminin İspanyol-Ame- büyüklükte İngilizce konuşan bir topluluk olsaydı, Peru'nun 13
. rikası ölçeğinde kalıcı. bir milliyetçilik yaratmaktaki "başarısızlı­ eyaletine k,arşı bir Arjantin rolünü oynayan bağımsız bir devlete
ğı", heni kapitalizm ve teknolojinin 18. yüzyılın sonundaki geliş­ dönüşmez miydi? ABD'de bile, duygusal milliyetçilik bağlan,
mişlik düzeyini, hem de İspanyol kapitalizm ve teknolojisinin im­ Batı sınırının hızla genişle·mesi• ve Kuzey ve Güney ekonomileri­
paratorluğun idari kapsam·ı karşısındaki yerel geriliğini yansılı- nin yol açtığı çelişkiierle birleşerek, Bağımsızlık·B ildirgesi'nden
yordu. (Her milliyetçiliğin kapsamı üzerinde; kendi doğduğu düiı­ · neredeyse yüzyıl sonra ayrılıkçı bir savaşa yol açacak kadar gev­
ya-tarihsel.dönemin anlamlı bir etkisi olsa gerek. Hint milliyetçi­ şekti. Bu . savaş çarpıcı bir şekilde Venetuela ve Ekvator'u Gran
liği, Ayaklanma'.dan* sonra sömürge pazar ve idaresinin, impara­ Colombia'dan, Uruguay ve Paraguay'ı ise Rio de la Plata Birleşik
torluk güçleri içinde en ileri ve .ürkülesi olanı ·ıarafından birleş- Eyaletleri'�den kopa�n savaşları çağrıştırıyor. sı.

tirildiği gerçeğinden bağımsız olarak düşünülebilir mi?)
Kuzey'deki İngilizce konuşan, Protestan criollo'lar, "Ameri­ Şimdilik, sonuç olarak buraya kadarki akıl yürütmelerimizin yö­
ka" fikrini gerçekleştirmek bakımından çok daha iyi konumlan­ nelmiş olduğu sınırlı .ve özgül doğrultuyu tekrar etmekte yarar
mışlardı; o kadar ki, sonunda gün.delik dilde "Amerikan" adlan- var. Bu doğrultu, Batı yanmkürede, diyelim 1760-1830 yıllan
arasında metropole karşı direnişin sosyo-ekonomik temellerini
* 1857'deki Büyük Hint Ayaklanriıası kastediliyor. O zamana kadar hete­
·rojen bir yapı gösteren Britanya yönetimi ayakl anmadan sonra geniş bir•ye�.
niden düzenlemeye tabi tutuJniuştu. Bkz. Sosyalivn ve Toplumsal'Mücade­ 51. Koloninin ıoplam yüzölçümü 518 9_85 krn2 idi. Venezuela'nın yüzöl­
leler Ansiklopedisi, c. IV, s. 1947-48. (ç.n.) . . çümü 566 693 km2 , Arjantin'inki 1 725 245 km2 ; lspanyol Amerika'nınki
:49_ "Bir peon (tanm işçisi) İspanyol kahyanın kendisini dövdüğünden ya­ ise 5 499 879'km2 idi.
kındı. San Martfn büyük bir öfkeyle isyan etti ama isyaiıı sosyalist değil' ınil­ 52. Paraguay özellikle kayda değer bir örnek oluşturuyor. 17. yüzyılın­
liyetç:iydi. 'Görüyor musiın? 3 yıllık devrimden şoiıra hala bir ınaıurrango başında Cizl(itler'in kurdukları hayırhah diktatörlük sayesinde, yerliler İspan­
(İspanyolla,r içiiı kulla,ııılan bir argo deyim) Amerikalı'ya el kald.ırabiliyor."' yol Ameri_ka'nın diğer yörelerine · kıyasla qaha·iyi muamele görüyorlardı ve
A.g.e., s. 87. . , Guarani yayın dili statüsüne kavuşabildi. Paraguay ancak l 767'de, kraliyet
50. Marquez'in Yüz Yıllık Yalnız/ık'ta çizdiği göz kamaştırıcı Macondo Cizvitler'i İspanyol Amenka'dan sürdükten sonra Rio.de la Plata'ya dahil oldu
.. resııii, lspanyol-Amerikah nüfuslarının yalıtılmışlığını ve üeralığını büyüle- ve ancak bir kuşak boyunca bu sınırlar içinde kaldı. Bkz. Seıon-Watson, Na­
yici bir şekilde gözler önüne serer. ıions and Sıaıes, s. 200-201.
HAYALI CEMAATLER· 82

açıklamaktan çok, bu direnişin neden başka biçimlerdense çoğul,


"uiusal" biçimlerde tasarlandığını açıklamaya yönelik. Etkili olan. Eski Diller, Yeni Modeller
iktisadi çıkarlar biliniyor ve bunlar elbette asli bir öneme sahip.
Liberalizm ve Aydınlanma elbette, özellikle de ancien regime'leri
ve imparatorluk sistemlerini eleştirmeyi mümkün J<ılan ideolojik
bir cephanelik sağlayarak önemli bfr katkİda bulundu. Ama id­
diam, .ne. iktisadi çıkarla Liberalizm'in ne d� Aydınlanma'nın,
kendi başlarına, eski rejimlerin kötülüklerine karşı savunulacak
hayali cemaatlerin biçim ya da türlerini açıklayamadığı ve açılç- ·
· layamayacağı ... Başka bir deyişle, bunların ikisi de, merkezde _, Amerikalar'daki başarılı ulusal kurtuluş hareketleri döneminin ka­
yer alışlarıyla hayranlık ya da tiksinti uyandıran şeylerden farklı panması,_ milliyetçilik çağının Avrupa'da başlamasıyla aşağı yu­
olarak, görüş alanının sınırlarında yer aldığından zar zor seçi­ karı örtüştü. ısı.o ile 1920 arasında Eski Dünya'nın çehresini de­
lebilen yeni bir bilincin çerçevesini yarataı;nazdı.S3 Bu görevin ye­ ğiştire.n bu dah�liarelceilenntabiatını göz önünde bulundur­
rine getirilmesinde, hac yollarındaki criollo memurlar ve taşralı duğumuzda,. bunları seleflerinden ayırt eden iki çarpıcı özellik gö­
criollo yayıncılar belirleyici bir tarihsel rol oynadılar. rüyoruz. Birincisi, biltün bunlarda �yayın di_Jt' sorunu mer �\
kezi bir siyasal ve ideolojik önem taşıdı;_ oysa devninci Amerika-�'ı
Iar'da İngilizce ve İspanyolca hiç söz konusu edilmemişti. İkin­
cisi, hepsi de öncüllerinin sağladığı· uzak (Fransız Devrimi'nin
altüst oluşlarından sonra pek o kadar,da uzak olmayan) görünür
modellerden·.yararlandı. Dolayısıyla "ulus", ya�_yav�J_ekil;
!enen bir görüş çerçevesi olmaktan çok, bilinçli olarak yönen:­
nebilecek .!?iı:_!iedef_h�ini afiıi'.'Hatta, birazcİan °göreceğımiz gibi,
"ulus", patenti alınması imkansız bir icat haline geldi. Birbirlerin-•
den çok farldı ve bazen beklenmedik eller tarafından aşınlabilir-ol­
du. Dolayısıyla bu bölümde ana konumuzu yayıncılık ve korsan­
lık oluşturacak.

18. yüzyılın sonuna doğru büyük Johann Gottfried von Herder


(1744-1803), Avrupa dışındaki belirgin bazı örnekleri ·keyifle·
görmezden gelenık; "Deı:ın jedes �olk işt Vqlk; �.§ ha_l_!eine Na­
tional Bildung wie Sf!ine Sprache'.. diyebilmişti. 1 Ulusallıği'dıl
üzerinde bir özel mülkiyeie bağfayan ve muhteşem bir şekilde
/ng-Avrupalı olan bu ulusallık kavramı, 19- yüzyıl Avrupası'nı

53. l 776'daki Bağıııİsızlik Bildirgesi'ııde yalnızca "halk" kelimesinin geç­ • Her halk bir halk olaralc nasıl kendi diline sahipse kendi ulusal terbiye­
tiğinin, "ulus"un ise ille kez 1789 Anayasası'nda·arıı endam ettiğinin farkına sine de sahiptir. (ç:n.)
varmak öğretici oluyor. Kemilliinen, Nationalism, s. 105. 1. Kemilliinen, Nationalisni, s. 42. Vurgu_lar eklenmiştir.
HAYALI CEMAATLER 84 ESKi DİLLER. YENi MOD�LLER 85

sınırlı olarak, milliyetçiliğin doğası hakkındaki teorileri ise daha Peru'daki lnkalar örneğinde olduğu gibi hiç bilinmeyen muhte­
yaygın bir şekilde etkiledi. Neydi bu düşün kökenleri? Büyük bir şem medeniyetlerin Avrupalılar �ndan "keşfi", insanlı� tela­
olasılıkla A vnıpa dünyasının 14. yüzyıldan başlayarak zaman ve _
fi edilmez bir çoğulculuğa mahkfim olduğu görüşünü getirdı. Bu
mekanda köklü bir şekilde küçülmüş olması. Biı küçülmeye önce medeniyetlerin gelişmesi büyük ölçüde Avrupa'nın! Hıristiyanlı­
Hümanistlerin kazılan, daha sonra da, paradoksal bir tarZcia, Av­ ğın, Antikliğin ve hatta insanın tarihinin dışında cereyan etmişti;
rupa'nın küresel ölçekte yayılması yol açmışu. soyağaçlan Cennet'in dışında yer alıyor ve ona özümse���ordu.
/ Auerbach'ın çok özlü bir şekilde ifade ettiği gibi: (Anc� homojen ve içi boş bir zaman onlan banndırabılırdı.) Bu
Hümanizmin şafağı ile birlilcıe, lncil'dekiler kadar, klasik tarih ve efsane­ "keşifler"in etkileri, dönemin hayali siyasalannın garip coğrafya­
lerdeki olaylan da bugünden ayırt edenin yalnızca aradan geçen zaman değil,
aynı zamanda ıanıaınenfarku hayat koşullan olduğuna dair bir duygu ortaya
Ianndan hareketle kavranabilir. More'un 15.16'da yayınlanan
çıkmaya başladı. Kadim hayat ve ifade biçimlerini yenilemeyi programına Otopya'sı. yazarın Anvers'de karş1laştığ1, Amerigo Vespucci'nin
almış olan hümanizm, bildiğimiz daha önceki dönemlerden hiçbirinin sahip ol­ ı 497-98'deki Amerikalar seferine kaulmış bir denizcinin anlatuk­
madığı derinlikte bir taıihsel perspe.ktif yarattı: Hümanistler antik çağlan ve lan olma iddiasındadır. Francis Bacon'ın Yeni_Atlantis'ini (1626)
bu arka plan,ile birlikte aradaki Orıaçağ'ın karanlık dönemlerini tarihsel bir
derinlik içinde gördü... Bu, antik kültüre doğal gelen oıaışik hayatın ya da 12.
yeni kılan şey. belki de her şeyden çok Pasifık Okyanusu'nda ge­
ve 13. yilzyıllann tarihsel. masumiyetini yeniden kurmayı [imklnsız kılı- çiyor olmasıydı. Swift'in harika Houyhnhnms Adası (1726) ada­
yordu). 2 nın Güney Atlantik'teki konumunu gösteren uydurma bir harita
1
"Karşılaşurmalı tarih" denebilecek şeyin gelişmesi, zaman içinde içeriyordu. (Platon'un Devlet'inin düzmece ya da gerçek herhangi
o güne kadar işitilmemiş olan ve açık bir şekilde "antikliğin" bir haritada bulunmasının ne kadar tasavvuru imkansız olduğu
karşısına konan "modernite" kavramına yol açu. Antiklik ile mo­ düşünülürse, bu konumlann anlamı daha iyi anlaşılabilir.) Gerçek
dernliğin bu şekilde karşı karşıya konması, her zaman da antik­ keşifleri kendilerine "model alan" bütün bu gırgır ütopyalar, yitik
liğin lehine yapılmıyordu. Konu, 17. yüzyılın son çeyreğinde Cennet'ler değil, çağdaş"toplumlar olarak anlatılmıştır. Bunun bir
Fransiz düşünce hayauna egemen olan "Antikler'le Modernler'in anlamda zorunlu olduğu söylenebilir; çünkü bu ütopyalar çağdaş
Savaşı" sırasında son derecede sert biçimlerde tanışıldı. 3 Yine toplumların eleştirisi olarak tasarlanmışlardı ve keşifler yitik b! r an­
Auerbach'ı alıntılayacak olursak; "XIV. Louis.döneminde Fran­ tiklikten model arama zorunluluğunu ortadan kaldırmıştı. 5 Ütop­
sızlar kendi kültürlerini antik kültüre eşdeğerde geçerli bir model yacılarla birlikte, Avrupa'nm o günkü toplumsal ve siyasal ku­
saymak ve bu görüşü A vrupa'nın geri kalan kısmına dayatmak rumlanna karşı yönelttikleri bozguncu yazılannda giderek daha
cüretini gösterdiler."4 fazla "gerçek" bir Avrupa-dışı'ndan yararlanan, Vico, Montes­
16. yüzyıl sırasında, Çin'de, Japonya'da, .Güneydoğu Asya' quieu, Volıaire ve Rousseau gibi Aydınlanma'nın parlak düşü­
da ve Hindistan alt kıtasında, o zamana kadar ancak belirsiz riva­ nürleri sahneye çıktı. Sonuç olarak, Avrupa'yı medeniyetlerden
yetler aracılığıyla haberdar olunan ya da Meksika'daki Aztekler ve yalnızca biri, üstelik ille de en iyisi ya da Seçilmiş Olan olması ge­
rekmeyen bir tanesi olarak düşünmek mümkün oldu.6
2. Mime.sis, s. 282. Vurgular eklenmiştir.
5. lngiliz tiyatrosunun iki ünlil Moğolu �!nda da benzer. hoş bir � on!­
3. Savaş, 1689 yılında 59 yaşındalci Cbarles Perraulı'nun, bilim ve sanat­ .
rast vaıdır. Marlowe'un Tamburlaine tlıe Greaı ı (1587-1588) 1407 de öl muş
lann kendi yaşadığı dönem ve yerde en mlllcemmel biçimine kavuştuğunu iddia ünlü bir hanedan kurucusunu betimler. Dryden'ın Auraııgzeb'i (1676) ise o
eden Siecle de Lauis le Grand şiirini yayımlamasıyla başladı. dönemde (1658-1707) hüküm sürmelcte olan bir imparatoru anlatıc
4. Mimesis, s. 343. Auerl>ach'ın "dil" değil "lctlltür" dediğine dikkatinizi 6. Böylelikle. bir yandan Avrupa emperyalizmi fütursuz bir şekilde cr­
çekerim. Buradaki "kendi"liğc herhangi-bir "milleı-lik" atfetmekten de sakın­ talığı kınp geçerken. diğer medeniyetler de kendi kutsal soyağaçtannı yok
mamız gerekir. eden bir çoğulcdukla karşı karşıya kalmanın yaraıuğı travmayı yaşadılaı.
_HAYALI CEMAATLER 86 ESKi DiLLER, YENi MODELLER 87

. Keşif ve fetih, sırası geldiğinde Avrupa'nın dil Üzerindeki gö­ içre statüye sahiptiyse, 9 zaman hepsi ilkece, eşit bir ilgiye ve in­
rüşlerinde de bir.devrim yarattı. baha en eski günlerden beri Por­ celemeye layık demekti. Ama kimin tarafından? Artık hiçbiri Tan­
tekiz, Hollanda ve İspanyol denizcileri, misyonerleri, tüccar ve n'ya ait olmadığına göre mantıken bu dillerin yeni sahipleri tara­
askerleri, pratik amaçlar uğruna -seyrüsefer, dine çağırma, tica- fından: her dilin kendi konuşanları -ve okuyanları- tarafından.
. ret ve savaş- Avrupa-dışı dillerden basit sözlükler halinde derle­ Seton-Watson'ın çok yararlı bir şekilde .gösterdiği gibi, 19.
nen kelime listeleri toplamışlardı. Ancak bilimsel karşılaştırmalı yüzyıl, Avrupa ve yakın çevresi için, halk dillerinde faaliyet gös­
diller incelemesinin ancak 18. yüzyılın sonuna doğru gerçekten teren leksikograflaı:, gramerciler, filologlar ve ediplerin altın ça­
yolu açılabildi. İngilizler'in Beiıgal'i fethetmelerinin urünlerinden ğıydı.10 Bu meslekten aydınların enerjik faaliyetlerinin biçimlen­
biri, William Jones'un Sanskritçe hakkındaki öncü incelemeleri mesinde-merkezi bir rol Qynadıklan 19. yüzyıl Avrupa milliyetçi­
oldu (1786); yavaş yavaş Hint medeniyetinin Yunan ya da İbrani liği, bu açıdan, 1770-1830 arası Amerikalar'a tam bir kontrast oiuş­
medeniyetinden çok daha eski olduğu kavranmaya başladı. Na� turuyordu. Dükkandan okula, bürodan konuta (güç bela da olsa)
polyon'un Mısır seferinin sonuçlarından biri, Jean Champollion' taşınabilen tek dilli sözlükler, söz konusu dilin yayın mirasının
un hiyerogliften deşifre etmesi oldu (1835); Avrupa dışı antik devasa dağarc1klanydı. Çift dilli sözlükler ise, diller arasındaki
dönemler çoğullaştı. 7 Sami dilleri incelemelerindeki gelişmeler.­ yaklaşmakta olan eşitlikçiliği görünür kılıyordu - dışarıdaki si­
İbranice'nin eskilik bakımından emsalsiz. olduğu ya da ilahi mi­ yasal gerçeklikler ne olursa olsun, bir Almanca-Çekçe/Çekçe-Al­
rasın bir parçası olduğu yolundaki fikirlerin aşınmasına yol açtı. manca sözlüğün sayfalan arasında eşlenen dillerin statüleri ortak-
B_ir kez daha, ancak homoien. ve içi boş !bir zamanın barındıra- · tı. Sözlük çalışmasının gerektirdiği biteviye işleri yapmaktan.bık­
bileceği soyağaçları kuruluyordu. "Dil, dışsal bir-güçle konuşan mayan cansıkıcı hayalperestler ister istemez A vrupa'nın, en çok
insan arasındaki bir süreklilik·oımaktan çıkarak, dHi klillananların da üniversitelerin büyük kitaplıklarının cazibesine kapılıyor, onlar
\ kendi aralarında kurup gerçekleştirdikleri içsel bir alan olmaya· tarafından besleniyorlardı. Doğrudan doğruya hizmet verdikleri
başladı. "8 Bu keşiflerden karşılaştırmalı gramer incelemelı;ri ya­ m�şterilerinin çoğu da, kaçınılm,az bir biçimde üniversite ya da
pan, dilleri aileler şeklinde sınıflandıran. unutulmuş "proto-dil- . ünıversite öncesi öğrencileri oluyordu. Hobsbawm'ın "Nasıl o-
!eri" bilimsel akıl yürütme yoiuyla yeniden kuran filoloji çıktı. kullar ve üniversiteler milliyetçiliğin en bilinçli taraftarlan olduy- /;
Hobsba�m'ın haklı olarak söylediği gibi "evrimi çekirdeğine sa, okul ve üniversitelerin gelişmesi de miUiyetçiliğin_gelişmesi- !'
yerleştiren ilk bilim''. doğmuş oluyordu. 9 nin bir ölçüsü olmuştur" deyişinin, başka yer ve zamanlar için de- ,,
ğ_ilse de 19. yüzyıl Avrupası için doğru olduğuna kuşku yoktur.il 1i
Bu noktadan itibaren eski kutsal diller -Latince, Yunanca ve \
İbranice- aşağı sınıftan halk dillerinin alacalı kalabalığı ile eşit ·
10. "Zamanımızda dil tarihi, geleneksel siyasal, iktisadi ve toplumsal ta­
düzlemde ilişki kurmak zorunda kaldılar. Bu, kapitalist yayıncılı­ rihlerden çok katı çizgilerle ayrıldığından, uzmanlıktan fedakarlık etmek paha­
ğın söz konusu kutsal dillere dayattığı ve onları pazara açan tenzil­ sına da olsa, bunları bir araya getirmek bana arzu edilir bir şey olarak görün­
i rütbe sürecini tamamlıyordu. Eğer bütün diller ortak bir dünya- dü." Naıions and Sıaıes, s. 11. Gerçekten de, Seton•Watson'un metninin en
değerli yönlerinden biri tam da dil tarihine gösterdiği bu hassasiyet - ama ta­
bii, bu ıarihten yararlanma biçimi konusunda onunla aynı :fikirde olunmayabi-
Oria Krallık'ın kendisini yalnızca Uzak Doğu'yl,a sınırlayan marjinalleşmeye lir..
tabi kalması, bu sürecin göstergelerinden biridir. 11. The Age of Revolution, s. 166. Amerikan milliyetçiliği. açısından
7. Hobsbawm, The Age of Revolution, s. 337. akademik kunımlar önemsizdi. Hobsbawm'ın kendisi, o sırada Paris'te 6 bin
8. Eôward Said, Orientalism, s. 136. [Türkçesi: Oryantalizm, Pınar Ya- Amerikalı öğrenci bulunmasına karşın, bunların Fransız Devrimi sırasında·
· · ' neredeyse hiçbir rol oynamadıklarına işaret eder (s. 167). Aynı zamanda, 19.
yınlan, 1982. ·(ç.n.))
9. Hobsbawm, The Age of Revoluıion, s. 337. yüzyılın ilk yansında eğitimdeki hı:ı;lı yaygınlaşmaya karşın, okullardaki geoç
HAYALİ CEMAATLER 88 ESKi DİUER, YENİ-MODELLER 89

Dolayısıyla bu Ieksikografik devrim, her bir küçük infilakın, Benzer bir şekilde 18. yüzyılın sönİında Rumence'nin gramer,
sonunda çıkan yangının geceyi gündüze dönüştürmesine kadar bir ·sözlük ve.tarihi.eri belirmeye başladı. Buna, Rumence'.yi Orto­
diğer .infilakı tutuşturduğµ· bir cephanelik yangınının artan kükre- doks-Slav komşulanndan kesin bir şekilde ayıran Kiril alfabesini,
yişine t,enzetilebilir. . Latin alfabesiyle değiştirme yönünde bir hareketlilik eşlik ediyor­
18. yüzyılın. ortasına vanldığında, Alman, Fransız ve İngiliz ., du; söz konusu hareketliİik önce Habsburg, sonra Osmanlı top- ·
alimlerinin. çalışmalan, gerekli filolojik ve Ieksikçıgrafık eklerle rakiannda başarıya ulaştı. 15 Academie Française'i örnek alarak
: desteklenmiş Yunanea klasiklerin kullanışlı basımlannı ulaşılabilir ,..; kurulmuş olan Rus Akademisi, 1789-94 yıllan arasında 6·ciltlik
kılmakla kalmamış, aynı zamanda düzinelerce kitapla, ışıltılı ve bir Rusça sözluk, 1802'de ise resmi bir gramer yayınladı. Her
· net hir şekilde, putatapar, eski Helen medeniyetini yeniden kur­ . ikisi de, halk dilinin Kilise Slavcası üzerindeki zaferini simgeli­
ınuştu. Yüzyılın son çeyreğinde bu "geçmiş", çoğunluğu Osmanlı yordu. Her ne kadar Bohemya'da Çekçe 18. yüzyılda bile yalnız­
sınırlannın'ötesine yolculuk et�iş, orada eğitim görmüş, Yurtanca ca kö,ylülüğün diliydiyse de (soyluluk ve yükselen orta sınıflar
konuşan bit dizi genç Hıristiyan aydın için ulaşılabilir hale gel- Almanca konuşuyordu), 1792'.de Josef Dobr ,ovsky ( 1753:ı 829)
di.12 Batı Avrupa medeniyetinin_ me.rkezlerindeki Helenperestlik-, adlı bir Katolik papaz, Çek dili ve edebiyatımın ilk sistematik tari-
hini yazdı: Geschichte der bölıınischen Sprache und iiltem Litera-
,
I[1 ten coşan bu gençler, modem Yunanhlar'ı barbarlıktan anndırma,
yani onlan Perikles ve Sokrates'e yaraşır .varlıklara dönüştürme ·,i tur. 1835-1839 arasında Jcisef Jungmann'rn öncü nitelikteki
/ işin,e kalkıştılar.13 Bu genç adamlardan birinin, (daha sonra kendi- · Çekçe-Almanca ·sözlüğü ya,yınlandı.16
si de tutkulu bir leksikograf olacak olan) Adamantios Koraes'in, lgnotus'un yazdıklarına göre Maca_r mi�liyetçiHğinir_ı doğ�i'!,
l 803'te Paris'te Fransız bir dinleyici kitlesine yöneltti'ği aşağıdaki ''.taf!l].).e_n�Q!l�g:Jç l<�d�r..Y.�!ı:1. bi!_ c_:ıJar: o zamanlar Viyana'da ya­
şu sözler, bihnç düzeyindeki bu değişikliğin tipik bir göstergesi­ şayan ve Maria Teresa'nın muhafızlan arasında yer alan verimli
dir: Macar yazan György Bessenyei'nin 1772'de bazı okunması im-·
kansız eserler yayınlaması ... Bessenyei'nin magna opera'sının•
amacı, Macarca'nın en yüksek edebi türlere bile uygun olduğunu
Uius; ilk kez kendi cehaletinin yarattığı o sefil manzarayı gözden geçiriyor
ve gözleriyle bu manzarayı atalanmn ihtişamından ayıran mesafeyi ölçtüğünde
titriyor. Ancak bu acılı keşif, Yunanlılan umutsuzluğa sevketmiyor: Sanki kanttl;tmaktı." 17 "Macar edebiyatının babası" Ferenc Kazinczy'nin
içlerinden 'kendi kendilerine biz Yunanblar'ın halefıyiz diyorlar, ya yeniden ona (1759-1831) çok sayıdaki es�rleri ve daha sonra Budapeşte Üni­
.... - . . ---·�----- ... •-··-""---········•--.. ·-·�-:·····-:- ....... � .
• .... -· •· ·
versitesi olacak okulun I 784'te Tmava adlı küçük taşra kasaba­
layık hale gelmeliyiz ya da bu adı artıli taşımamalıyız. 14 '

sından Budapeşte'ye taşınması Macar milliyetçiliğine. ek bir dürtü


kazandırdı. Bu milliyetçiliğin ilk ifadesi, Latince konuşan . . Macar
sayısının modern ölçütler açısından cüzi olduğunu hatırlatması da çok yararlı
oluyor: 1842'de Fransa'da yalnızca 19 bin lycee öğrençisi, 1850'de impara­
torluk Rusyası'nın 68 milyonluk·nüfusu içersindc 20 bin lise öğrencisi, 1848
Avrupası'nda muhtelemen toııtam 48 bin üniversite öğrencisi. Yine de o yılki
devrimlerde bu minik, ancak stratejik grup kilit bir rol oynadı (A.g.e., s. 166- • başyapıtlar (Laı. ç.n.)
67). · 15. Orta ya da Doğu Avrupa konusunda uzmanlık gibi bir iddiaya sahip
12. ilk Yunanca gazete Viyana'da 1784 yılında yayınlandı .. 1821 'de Os­ değilim. Aşağıdaki tahlilde geniş ölçüde Seton-Watso:n'dan yararlandım. Ru­
manlı-karşıtı ayaklanmadan büyük ölçüde sorqmlu olan Philike Hetairia,' mence için bkz. Naıions a11d Sıaıes, s. 177.
1814'te "Rusya'nın o büyük, yeni tahıl l'imanı, Odesa'da" kuruldu. 16. A.g.e., s, 150-53.
13. B.kz. Elie Kedou.rie'nin Nationalisın irı Asia a11d Africa'ya yazdığı 17. Paul lgnotus, Hungary, s. 44. "Bunu kanıtladı da; ama eserinin pole­
giriş, s. 40. mik değeri, ürettiği örneklerin estetik değerinden daha yüksekti." Söz konusu
• 14.A.g.e., s. 43-44, Vurgular eklenmiştir. Koraes'in "Medeniyetin Yu'na­ pasajın, başlığı "M_a_ç�r .!:!!J!�yıı.un icat Ed�" olan bir bölümde yer aldı­
nistan'daki Mevcut Durur.ıu"nun tam metni, s. 157-82'dedir.. Yunan milliyet­ ğını I?.elirtmek-yaraniôlabilir. Söz konusu bölüm ş u anlamlı cümleyle açılı­
', yor: ·�r .ul�ş,_bidç_aç in � d6j!D�g e.ı:.�Isffği!ıe l<Jır.M.Y.! �iğiııde_doğar."
çiliğinin sosyolojik temelleri.hakkında çarpıcı modernlikte bir tahlil içerir.
--- ··,-.- - - .� .. --.. ---.:--· . ,�,.,.,�=--- .,.
'
'HAYALI CEMAATLER 90 ESKi DiLLER, YENi MODELLER 91

soyluluğunun, l 780'1erde, İmparator il. Joseph'in imparatorluk !ar, öğretmenler, vaizler ve avukatlar. Folklor çalışmalarına ve
idaresinin anadili olarak Latince yerine Almaıica'yı geçinne kara­ popüler epik şiirlerin yeniden keşfedilip bir araya getirilmesine
nna gösterdikleri düşmanca tepki oldu. ıs gramer ve sözlüklenıı yayınlanması eşlik etti. Bütün bunlar, adı­
1800-1850 arasındaki dönemde, Kuzey Balkanlar'da, yerli na daha güçlü siyasal talepler ileri sürülebilecek edebi [yani basılı)
alimlerin çabalan sonucunda birbirlerinden farklı üç_ yazınsal dil Fin dilinin standartlaşmasına hizmet eden süreli yayınlann çık­
1 şekillendi: Slovence, Sırp-Hırvatça ve Bulgarca. Her ne kadar o masına yol açtı. nıı Telaffuzu farklı olmakla birlikte Danimarkalı­
zamana kadar yaygın olarak, "Bulgarlar"Ia Sırp ve Hırvatların ay-
1 nı ulustan olduklan düşünülüyorduysa ve hatta her iki grup da
lar'Ja uzun bir ortak yazı dili tarihi paylaşan Norveç'in durumun- l
da ise milliyetçilik, Ivar Aasen'in·yeni Norveççe grameri (f848)
� İlirya Hareketi içinde yer aldıysa da, !_Ş78'd� ayn bir Bulgar dev­ ve sözlüğü (1850) ile ortaya çıktı. Bu metinler özgül olarak Nor-
\ Jeti varlık bulacaktı. 18. yüzyılda hödüklerin dili olarak aşağılanan veççe olan bir yayın diline duyulan talebe hem k�ıhk veriyor
Ukraynaca'ya (Küçük Rusça) ancak be.ili bir horgörüyle tajlam­ hem bu talebi kışkırtıyorlardı.->:k
mül ediliyordu. Ama 1798'de lvan Kotlarevsky'nin Ukrayna ha­ 19. yüzyılın daha sonraki döneminde, 1870'1erde yerel Hol­
yatını hicveden Aeneid'i. büyük bir popülerlik kazandı. 1804'te landa ağzını edebi bir dile dönüştüren ve onu artık Avrupalı olma­
Harkov Üniversitesi kuruldu ve hızla Ukrayna edebiyatındaki pat-. yan bir şey diye adlandıran Boer vaiz ve ediplerinin t\fı:ik.!?,er.
lamanın merkezi haline geldi. l8 l9'da, resmi Rusça gramerinden milliyetçiliğine öncülük tiğini görüyoruz. Ç�ğu Be��l Ameri­
yalnızca 17 yıl sonra ilk Ukraynaca grameri yayımlandı. Ve 1830' .
kan Koleji (kuruluş� 18 66) ve St. Joseph Cızvıt KoleJı (kuruluşu
tarda bunlan Taras Şevçenko'nun yapıtları-izledi. Seton-Watson'a 1875) mahsulü Maruniler ve Kopt'lar klasik Arapça'nın canlan­
göre "Ukraynaca'nın k�bul edilebilir bir edebi dil haline gelmesi, masında ve Arap milliyetçiliğinin yayılmasındaki başlıca rolü oy-
başka herhangi bir kişiden çok onun sayesinde olmuştur. Bu ç!Lli;!L nadılar.22 Türk milliyetçiliğinin tohumlarını da 1870'lerde İstan­
kullanılmaya başlaması, Ukrayna ulusal bilincinin oluş_masın3aki �ul'<!? halk dilinde canlı bir yayl_!lcılığın oifiiya.�§m.d! izle��k
belirleyici evreydi." 19 Kısa bir süre söiıra;-'t84'6'da· Kiev'de ilk /
, mümkiln.23 -
millıyetçi Ukrayna örgütü kuruldu - bir tarihçi tarafından! . ı' Diğer.yandan aynı dönemin başka bir basılı sayfa türünün, no­
18. yüzyılda bugünkü Finlandiya'nın devlet dili lsveçce'ydi. . ' , ita sayfalarının, partisyonların da halklılaşmasına tanık olduğunu
Bölgenin 1809'da Çarlıkla birleşmesinden sonra resmi dil Rusça . \unutmamalıyız. Dobrovsky'den sonra Smetana, Dvorak ve Jana-
oldu.. Ama Fince ve Fin geçmişi hakkında "uyanmakta" olan ilgi, :::- / cek, Aasen'den sonra Grieg, Kazinczy'den sonra B6la Bartok
kendini önce 18. yüzyılın sonunda Latince ve lsveçce metinler f geldi; yüzyılımıza dek süren bir gelişme...
aracılığıyla ifade ettikten sonra 1820'lerde giderek halk dilinde Bütün bu leksikograflann, filologların, gramerdlerin, folklor­
göstenneye başladı.20 Uç vennekte olan Fin milliyetçi hareke­ culann, kamuoyu oluşturanların, bestekarlann devrimci faaliyetle-.
tinin önderleri "meslekleri dille uğraşmak olan insanlardı: yazar- rini bir boşluk içinde sürdünnedikleri de açık olsa gerek. Eninde

18. Seton-Watson, Nations and States, s. 158-61, T�pki, Joseph'in halefi 21. Seton-Watson, Nations aııd Sıaıııs, s. 72.
II. Lcopold'u (hükümdarlığı 1790-1792) Latinoe'yi yeniden ihdas etmeye ikna 22. A.g.e., s. 232 ve 261.
edecek kadar şiddetliydi. Bkz. Vl. Bölüm. Bu konuda Kazincy'nin politik ola­ 23. Kohn, The Age of Nationalism, s. 105-7. Bu, Türkçe, Farsça ve
rak il. Joseph'in tarafını tutmuş olması anlamlıdır. Qgnotus, Hungary, s. 48) Arapça'nın unsurlanru birleştiren, hanedanlığa özgü "rcsmi"ce olan "Osmanlı­
19. Naıions and Sıaıes, s. 187. Söylemeye bile gerek yok, çar yönetimi bu ca"nın reddedilmesi demekti. Beklenebileceği gibi ilk gazetenin kurucusu İb­
insanlan harcadı. Şevçcnko Sibirya'da ezildi. Ama Habsburglar Polonyahlan rahim Şinasi 5 yıldır eğitim görmekte olduğu Fransa'dan yeni dönmüştü.
dengelemek için Galiçya'da Ukrayna milliyetçilerine belli bir destek verdiler. Onun açlığı yolu kısa zamanda başkaları izledi. � •ya_yanldığında lsıan-
20. Kemiliünen, Nationali.rm, s. 208-15. ��� ?_giinlOk _�ıe a �ydı.
,.,, ..,-. ı,ıı,
. ·

..' ı-ı<, .3er.


�, 1 •
,) ı- ',-"ı�� Jıl-,1�, ., ıı.,?Pı,,,.,,
'ı,� "_.o ı...ıı:--r<stı�·
f J ,
<;:qo�ı.•r,
{
;,,_ x ,. -"�P-�
ı' Jc'.. J "-"'-!·�R-
ot-- .
!'�"-
A J A ;

;;;,·_:( ·"I,
'

#
HAYALI CEMAATLER 92 ESKi DiLLER, YENi MODELLER 93

sonunda bunlar, yayın pazarını!} üreticileriydi ve o sessiz çarşı nerede olursa olsun, bu "yükseliş" halk dilinde ·yapılan kapitalist
aracılığıyla da tüketici kamuoyuna bağlanmışlardı. Kimdi bu tü­ ,X!yrncılık ile ilişkisi içinde anlaşılmalıdır. ,
keticiler? En genel anlamıyla okuyan sınıfların aileleri; 'yalnızca Burjuvazi-öncesi' egemen·sıiııflar kendi iç bütünlüklerini bir �
"çalışan baba" değil, aynı zamanda hizmetçi ile desteklenen anne anlamda dil dışında ya da tıiç değilse yayın dili dışında kurmuş­
· ve okul çocukları da. l 840'ta o zamanın en ileri devletleri olan lardı. Siyam hükümdan soylu bir Malay kadını cariye olarak
B_ritanya ve Fransa'da bile, nüfusun yarısının (geri Rusya'da ne­ aldığında ya da İngiltere Kralı bir İspanyol prensesle evlendiğin­
redeyse %98'inin) okuryazar olmadığını hesaba katarsak, :Qfil!.­ de, oturup gerçekten ciddi ciddi konuştukları oluyor muydu? Ku- }
yan sını�5Jn..!>elli bi!=,_.güce sal_ıip_insa�ar olQJ.J��laşılır. Daha .!:illan da�ı_şmalar, akrabalıklann, himayenin ve kişisel sadakat- 1
so�ut olarak bCınlar soylular, toprak sahipleri, saray erkim ve . l�rin ürünüycfü. "Fransız" soylular, "Fransız" monarklara karşı 1
ruhbanlardan oluşan eski egemen sınıfa ek olarak, orta sıoıflann "lngiliz" kralına, paylaşılan bir dil ve kültür zemini üzerinde de- ,
yükselmekte olan pleb kökenli küçük memurları, meslek sahipleri ğil, Makyavelci hesaplar bir yana, paylaşılan akrabalıklar ve dost- \
ve ticaret ve sanayi burjuvazileriydi. luklardan ötürü yardım edebilirlerdi. Geleneksel aristokrasilerin /
göreli küçüklüğü, siyasal tabanlarının sabit olması, cinsel ilişki ve
ı
:,

:
Hatırı sayılır büyüklükteki yerel savaşların olmamasına karşın,
19. yüzyıl ortası Avrupası, devlet harcamalarında ve (sivil ve
askeri) �eJ)et.! :ıjiı:okrasileıjqin_ _b�yüklüğünde hızlı bir artı§ll tanık
mirasın da ima ettiği gibi, siyasal ilişkilerin kişiselleşmesi, sınıfsal
iç bütünlüklerinin hayali olduğu kadar somut da olduğu anJamma
.f oldu. 1830 ile 1850 arasında°kişi başına'.kamu harcariıalan İs- geliyordu. Okuryazar olmayan bir soyluluk yine de bir soyluluk
panya'da %25, Fransa'da %40,.Rusya'da %44, Belçika'da %50, olarak davranabilirdi. Ama ya burjuvazi? İşte buyrun size, mecazi
i Avusturya'da %70, ABD'de %75 ve Hollanda'da %90'ın· üze­ anlamda anc!'< kopyaları aracılığıyfiıvırrôfafüıen·6ır �TUile'
rinde arttı.24 Aynı zamanda bürokratik uzmarilaşma anlamına ge­ deki bir fabrika sahibil.yon'daki fabrika'sahibine anc'ak ortak bir
,len bu bürokratik genişleme, o zamana kadar olduğundan çok da� etkilenmeler zinciri ile bağlıydı. Onlan birbirlerinin varoluşundan
ha fazla sayıda ve toplumsal köken bakımından çok çeşitli insana haberdar olmaya zorlayan hiçbir gerekçe yoktu; tipik olarak bir­
\ birlerinin kızlarıyla evlenmiyorlar ya da•birbirlerinin mülkünün
1 r�s�1! terfi ��al-�ı açtı. Arpalıklarla şişirilmiş ve soyluluktan
başını kurtaramayan Avusturya-Macaıistan'ın sakat devlet aygı­ mirasına konmuyorlardı. Ama kendileri gibi binlerce ve binlerce
tında bile böyledir bu: Sivil yannın üst kademelerindeki orta sınıf insanın va.rolduğunu, yayın dili sayesinde gözlerinin önüne geti­
kökenli kişileriiı yüzdesi l 804'te sıfırken, 1829'da 27'ye, ı 859' rebijmeyi başarıyorlardı. Okuryazar olmayan__!)ir b_1;1_ıjuv�i-��-ı. '
da 35'e ve 1878'de 55'e çıktı. Silahlı kuvvetlerde de benzer ama !>ile �d_il�.mg:. Yani dünya-tarihsel açıdan bakıldığında, burjuva- !
beklenebileceği gibi daha yavaş bir gelişme yaşandı; subayların ziler tamamen hayali bir temel üzerinele. dayanışma kurmayı bece- !
orta sınıflı bileşkesi l 859'dan l 9 l 8'e, % IO'dan %75'e çıktı. ıs rebil«:!1J.!!s. sınifİardİ Ama·Latince'oin halk dillerindeki kapitalist \
L

Bürokratik otta sınıfların genişlemesi, Avrupa'nın ileri ve geri yayıncılık tarafından iki yüzyıldır yenilgiye uğratılmış bulunduğu
devletlerinde karşılaştınlabiiir oranlarda cereyan edeiı eşit bir ge­ 19. yüzyıl Avrupası'nda, bu dayanışmanın halk dillerinin anlaşı­
liş,meydiyse de, ticaret ve sanayi burjuvazilerinin yükselişi, kuş­ lırlıklan ile çizilen azami bir sının vardı. Başka bir deyişle, kişi
kusuz, kiminde kitlesel ölçekte ve hızlı, kimindeyse yavaş ve gü­ herkesle yatağa girebilir, ama ancak bazı insanların sözlerini oku­
dük bir şekilde yaşanan son derece eşitsiz bir gelişmeydi. Ama yabilir,
Soylular; toprak sahipleri, meslek adamlı;n, memurlar ve piya­
sa adamları - demek ki bunlardı filolojik devrimin potansiyel
... 4_ - ·--

tüketicileri. Ama böylesi bir :müşteri kitlesi hiçbir yerde tamamen


24. Hobsbawm. Tlıe Age of Revolıııioıı, s. 229.
25. Pcıer J. Kaızcnsıein, Disjoiııed Parıııers, Ausıria aııd Gerıııaııy siııce
1815, s. 74, 112.
HAYAL/ CEMAATLER 94 ESKi DiLLER. YENi MODELLER 95

gerçeklik kazanmadı ve gerçek tüketicilerin bileşimi bölgeden tince'nin halk dillerinden herhangi biri ile değiştirilmesi, zaten o
bölgeye farklılıklar gösterdi. Bunun nedenlerini görmek için, Av­ yayın dilini kullanmakta olanlara büyük avantajlar vaat ederken,
rupa ile Amerikalar arasındaki daha önce değindiğimiz temel kullanmayanlar için de aynı derecede tehdit edici oluyordu. Her­
karşıtlığa geri dönmek gerekiyor. Amerikalar'da çeşitli impara­ hangi biri teriminin özellikle altını çiziyorum, çünkü ilerde daha
torlukların kapsamı ile buralardaki halk dillerinin kapsamı ara­ aynntıh tartışacağımız gibi, Habsburg sarayının 19. yüzyılda Al­
sında neredeyse mükemmel bir çakışma vardı. A vrupa'da ise manca'nın statüsünü yükseltmesinin kimilerinin sanabileceği gibi,
böylesi çakışmalar seyrekti ve Avrupa-içi hanedan imparatorluk­ Alman milliyetçiliği ile en küçük bir ilişkisi yoktu. (Bu koşullarda
ları temelde çok dilliydi. Başka bir deyişle, güç ve yayın dilinin her hanedanlık mülkü içerisinde, bilinçli bir milliyetçiliğin en son
çizdiği·haritalar birbirinden farklıydı. olarak resmi halk dilini anadili olarak konuşanlar arasında ortaya
r 19. yüzyılın ayırt edici özelliği kolan okuryazarlık, ticaret, sana­ çıkması beklenir. Tarihsel kayıtlar da bu beklentiyi doğruluyor.)
!•Yi, iletişim ve devlet. aygıtlanndai genel büyüme, her hanedanlık · Dolayısıyla farklı siyasal koşullara göre leksikografların müş­
( mülkü içinde halk "dili temelinde birlik yaratma doğrultusunda terilerinin de farklı tüketici kesimlerinden oluştuğunu görmek şa­
1 güçlü itkiler yarattı. Latince 1840'1ara kadar Avustuıya-Macaris- şırtıcı değil. Örneğin bir Macar burjuvazisinin neredeyse hiç var­
tan'da bir devlet dili olma rolürie tutunabildi ama hemen ardından olmadığı, ama 8 kişiden birinin aristokratik bir statü iddia ettiği
neredeyse tamamen yokoldu. Devlet dili olabilirdi ama 19. yüz­ Macaristan'da, Almanca dalgasına karşı yayın-Macarcası'nı savu­
yıld�, özellikle de bütün bu dillerin birbirlerinin alanlaıinm içine nan cephe, küçük soyluluğun bazı kesimleriyle yoksullaş_nuş top­
geçtiği bir dünyada işletme, bilim, basın ya da edebiyat dili ola-. rak sahiplerinden oluşuyordu.27 Aşağı yukan aynı şey Lehçe
mazdı. okurları için de söylenebilir. Ama daha tipik olanı, küçük toprak
Diğer yandan hiç değilse başlangıçta büyük ölçüde plansız olan sahipleri, akademisyenler, meslek adamları ve işadamlanndan o­
bir süreç içinde, devlet dili olarak benimsenmiş olan halk dilleri luşan bir koalisyondu. Bu koalisyon içindeki gruplardan ilki,
gide'rek artan bir güç ve statü kazanıyorlardı. Örneğin İngilizce, "itibar" sahibi önderler, ikinci ve üçüncü gruplar, efsane, şiir, ga­
Galce'yi İrlanda'nın çoğu bölgesinden dışan iteledi, Fransızca zete ve ideolojik formülasyonfar, sonuncu grup ise para ve pazar­
Brötanca'yı duvara sıkıştırdı ve Kastilyaca Katalanca'yı marjinal­ lama imkanları sağlıyordu. Cana yakın Koraes, Yunan milliyet­
liğe indirgedi. Tamamen dışsal nedenlerden ötürü, yilzyılm orta­ çiliğinin aydınların ve girişimcilerin ağırlıklı bir rol oynadığı erken
sında Britanya ve Fransa gibi devlet dili ile nüfusun dilinin büyük dön�mindeki müşterileri hakkında şu hoş anekdotu sunuyor.
ölçüde·örtüştüğü mülklerde26, yukarıda sözü edilen dillerin genel Daha az yoksul olan, hali valcti yerinde bazı sakinleri ve bir iki okulu ve
olarak iç içe geçmesinin dramatik siyasal sonuçlan olmadı. (Bu dolayısıyla hiç değilse antik yaza.rlan okuyup anlayabilen birkaç bireyi olan
ömekl�r Amerikalara en çok benzeyen örneklerdi.) Avustuıya­ kasabalarda, devrim daha.önce başladı ve daha hızlı ve ferahlatıCl bir şekilde
Macaristan'ın belki de en uç örneğini oluşturduğu bir dizi başka ilerlemesi mümkün oldu. Bu kasabalann bazılarında okullar genişletilmeye ve
yabancı dillerle. Avrupa'da [a.b.J okutulan bilimlerin öğretimine başlandı bile.
mülkte ise, bu iç içe geçişin sonuçlarının patlamalara yol' açması Zenginler lıalyanca'dan. Fransızca'dan, Almanca'dan ve lngilizce'den çevrilen
kaçınılmazdı. Devasa, derme çatma ve çokdilli ama giderek okur­ kitaplann basımını destekliyorlar; eğitilmeye hevesli genç adamları kendi he­
yazarlaşan bir nüfus barındıran bu mülk içinde 19. yüzyılda La- saplarına Avrupa'ya gönderiyorlar; kızlar da hariç tutulmamak üzere kendi
çoculdanna daha iyi bir eğitim veriyorlar... 28
26. Daha önce de görd!lğOriıüz gibi, bu iki durumda halk dillerinin devlet
dili haline gelmesi süreci çok.erken bir noktada başlamıştı. Birleşik Kralhk 27. Hobsbawm, Tlıe Age of Revolwion, s. 16S. Daha önceki bir aynnıılı
söz konusu olduğunda 18. yüzyılın başında Gaeltachı'ıri askeri olarak bastı- · tartışma için bkz. lgnotus, Hungary, s. 44-56; aynca bkz. ı,sıi. The Dissolu­
nlması ve 1840'1ann kıtlıjı, katkılan bakımından önemli etkenler oldu. ıion, s. 224-S.
HAYALI CEMAATLER 96 ESKi DiLLER. YENi MODELLER 97

sistematik bir programı hayata geçirmeye çalışan insanlar tarafın­


dan yapılmamıştı. Hatta devrim sonrasına dair bir şahsiyet olan
Macarca'dan Yunanca örneğine uzanan tayf üzerinde çeşitli bi­
Napolyon'a kadar 20. yüzyıl devruıılerinin bizi alıştırdığı türden
leşimlerden oluşan bu okuma koalisyonları, önce Orta ve Doğu
önderler de çıkarmadı ortaya. "32 Ama bir kez gerçekl�tik�n _so�­
A vrupa'da gelişti ve yüzyıl ilerledikçe Ortado_ğu'ya doğru yayil-
ra devrim, birikmekte olan basılı hafıza içinde yerini aldı. Devn­
l dı.29 Halk dilinde hayal edilen bu cemaatlere kentli ve kırsal kitlel­
min, yaratanlar ve kurbanları tarafından ezici ve baş döndürücü
i erin katı İma derecesi kuşkusuz büyük .bir çeşitlilik gösteriyordu.
bir şekilde .yaşanan olaylan kendine ait adı olan bir "şey" haline
,. Bu katılım büyük ölçüde söz konusu kitlelerle milliyetçiliğin mis­
geldi: "Fransız Devrimi". Say.ısız su damlacığıyla yuvarlak bir ta­
yonerleri :ırasında nasıl bir ilişki olduğuna bağlıyd.ı. Bir uçta belki
şa dönüştürülmüş devasa ve şekilsiz bir kaya gibi, bu tarihsel d�­
köylüJükten gelme ve ona yakın kalmaya devam eden katolik bir
neyim de milyonlarca basılı kelime tarafından sayfa �zerin�� b�r
rahipliğin hayati bir aracı rolü oynadığı İrlanda'ya işaret edilebilir.
"kavram" ve sırası geldiğinde bir model olarak şekillendirildı.
Diğer bir aşın uca, Hobsbawm'ın ironik yorumu işaret ediyor:
"O"nun niçin patlak verdiği, "o"nun neyi hedeflediği, "o"nun
" l 846'da köylüler, serfliğin kaldın imasını vaat ettikleri halde Po­
niçin başanya ya da başarısızlığa ulaştığı, dostlar ve düşman�ar
lonyalı devrimcilere karşı durdular ve beyefendileri katledip,
arasında sürdürülen sayısız polemiğin konusu oldu; ama deyım
İmparator'un memurlarına güvenmeyi tercih ettiler." 30 Ama yerindeyse onun "o" olduğu hakkında artık kuşkuya yer yoktu. 33
aslında okuryazarlığın gelişmesiyle ve kitlelerin öteden beri ı
Çok benzer bir şekilde, baklannda yayınlar yapılır yapılmaz 1
mütevazı bir tarzda her gün konuştukları dilin bir yayın diline
Amerika'daki bağımsızlık hareketleri de "kavramlar", "modeller" ,
yükseltilmesinde yeni bir ihtişam keşfetmeleriyle fiili bir popüler
hatta "şemalar" haline geldi. Bolivar'ın zenci ayaklanması korlcu- :
destek edinmek hemen her yerde kolaylaştı.
su ile San Martfn'in kendi yerlilerini Perulular diye adlandırması,
Dolayısıyla Naim'in şu çarpıcı formülü bir yere kadar doğru:
kaotik bir şekilde birbirleriyle itişmişlerdi. Ama basılı kelimeler ı
"Milliyetçiliğ.in yeni orta sınıf kökenli entelijensiyasmın kitleleri
Bolivar'ın korkusunu tamamen sildi geçti, öyle ki bugün eğer
\ tarihe davet etmesi gerekiyordu ve davetiyenin de onların anlanı:
habrlanırsa ancak sonuçsuz bir aykınlık, bir anomali olarak hanr­
ı .
bileceğiJ>!r dilde yazılmış olması gerekliydi. "31 Ancak neden da­ lanıyor. Amerikan kargaşasının içinden şu- hayal edilmiş gerçe k
vetiyenin. bu kadar cazip geldiğini ve neden çok farklı ittifakların likler ort aya çıktı= ulus-devlet, cumhuriyetçi kurumlar, eşit yurt-
. bu davetiyeye başvurduklarını (Naim'in orta sınıf entelijensiyası, · . . �
taşlık, halk egemenliği, ulusal bayrak ve marşlar vb. Bunlann
1 hiç de yegane ev sahibi değildi), son olarak milliyetçiliğin korsan- kavramsal karşıtları ise tasfiye oldu: hanedanlık imparatorlukları,
lanabilirliğine başvurmadan anlayamayız. V
Hobsbawm'ın gözlemine göre, "Fransız Devrimi, modem an­
monarşik kurumlar, mutlakiyetçili��er, �biiyetıeı:; devralı��ş j
soyluluklar, serflilcler, gettolar ve dige�len. (Bu baglamda hiçbır
ı lamda şekillenmiş bir hareket ya da parti tarafından ya da hatta şey : söz konusu yeni oluşumun merkezinde yer alan 19. yüzyıl
28. Kedourie, Naıionalism in Asia and Africa, s. 170. Vurgu eklenmiştir. ABD'sinde kitlesel köleliğin gözardı edilmesi ve tipik Güney
Buradaki her iY çok ıipik. Koraes, •Avnıpa"ya göz ucuyla bakıyor, asıl karşı
kaışıya olduğu Konsıanıinopolis. Osmanlıca henüz yaı,ancı bir dil değil. Ve
çalışmayan milstakbcl eşler de ya}'ln pazarına girmekteler. 32. The Age of Revoluıion, s. 80.
n .
2c:>. Örnekler için bkz. Seıon-Waıson. Naıions and Sıaıes, s. 72 (Finlan­ 33. Karşılaştınruz: ·sanayi Devrimi in ad( bile. '\� pa üı.ennde �kadar
_
diya). s. 145 (Bulgarisıan), s. 153 (Bohemya), ve s. 432 (Slovakya); Kohn. hantal bir eıkisi olduğunu yansıtmaktadır. Şeyın kendisı [a.b. J Bntanyada ke­
, limeden önce vardı. lngiliz ve Fransız sosyalistleri -tarihte emsalleri olma­
T/ıe Age of Ncıionalisın, s. 83 (Mısır) ve 103 (lran).
30. Tlıe Age of Revoluıion, s. 169. yan bir grup- ancalc 1820'1erde ve bOyilk bir ihtimalle Fransa'daki siyasal
31. Tlıe Break-up of Britain, s. 340. devri: mle analoji kurarak ıerimi icat eltiler.• A.g.e.. s. 45.
HAYALI CEMAATLER 98

cumhuriyetlerinin ortak dili kadar çarpıcı olamaz.) Dahası, ba­


ğımsız devletlerin çoğulluğu da kuşkusuz şemanın geçerliğine ve Resmi Milliyetçilik ve Emperyalizm
genellenebilirliğine onc1-y sağlamış oluyordu.
Sonuç olarak daha önce değilse de 19. yüzyılın ikinci on yı­
I11ida, "bağımsız ulusal devlet modeli" korsanlanabilir hale gel­
mişti.34 (Bu korsanlamayı ilk yapanlar, bu bölümün üzerinde dur­
duğu, marjinalleşmiş halk dillerinde eğitilmiş olanlann oluştur­
dukları koalisyonlardı.) Ama onların zamanında tam da bilinen
modeller haline geldikleri içindir ki bu modeller, artık kendilerin­
den çok bariz sapmalara izin vermiyor, ba�ı "standartlar" da­
yatıyorlardı. Geri ve gerici Macar ve Polonyalı toprak sahipleri 19. yüzyılda özellikle de ikinci yansında, gerek filoloji ve leksi­
bile, baskı altındaki yurttaşlarım (hiç değilse arka odaya) "davet kografi alanlannd�ki devrim, gerekse kendileri de yalnızca kapita­
etme" gösterisinde bulunma gereğini duyuyorlardı. Dilerseniz, lizmin değil, aynı _zamanda hanedanlık devletlerinin fil hastalığına
San Martfn'in Perululaştırma mantığının_işlemekte olduğunu söy­ tutulmuş olmasının birer ürünü olan Avrupa içi milliyetçi hareket­
leyebilirsiniz. Eğer "Macarlar" bir ulusal devlet hak ediyorduysa, ler, çok sayıda hanedan için giderek artan kültürel ve dolayısıyla
bu Macarlar anlamına gelmeliydi, bütün Macarlar;3s bu ise, ege­ da siyasal güçlükler çıkarmaya başladılar. Çünkü daha önce de
menliğin nihai odağının Macarca konuşanların ve okuyanların or­ gördüğümüz gibi bu �anedanların meşruiyetlerinİJl t��_elinin ırıil7
taklığmda yattığı bir devlet ve sırası geldiğinde de serfliğin kal­ li!ikle b�� i!gi_s_i_y()k!u. Romanoflar Tatarlar'Ia Letonyalılar'ı, Al­
dınlması, yaygin eğitimin desteklenmesi, oy hakkİnm y.aygınlaş­ maiilar'la Ermeniler'i, Ruslar'la Finliler'i yönetiyorlardı; Habs­
tınlması vb. anlamına geliyordu. Bu yüzden, demagojik bir tarzda burglar Macarl;ı.r'la Hırvatlar'ın, Slovaklar'la İtalyanlar'ın, Uk­
en geri toplumsal gruplar tarafından yönetildiklerinde bile ilk Av­ raynalılar'.la Avusturya Almanlan'nın üstüne tünemişlerdi. Hano­
rupa milliyetçiliklerinin "popülist" niteliği Amerikalar'dakinden ver hanedanı İskoç, İngiliz, Galli ve İrlandalılar'ın yanı sıra, Ben­
daha derindi: seı:fliğin kaldınlması zorunluydu; hukuki kölelik galliler ve.Quebecliler üzerinde de hüküm sürüyordu. 1 Dahası
artık hayal bile edilemezdi - en azından yeni kavramsal model kıta_da·aynı hanedanın üyeleri sık sık, farklı, bazen de rakip dev­
sarsılmaz rerini aldığı için. letleri yönetiyorlardı. Fransa ve İspanya'yı yöneten Bourbonlar,
Prusya ve Romanya'yı yöneten Hohenzollemler, Bavyera ve Yu­
nanistan'ı yöneten Wittelsbachlar hangi millete ait sayılacak?
34. Modelin Fransız ve Amerikan unsurlardan oluşan bir karmaşa oldu­
ğımu söylemek daha doğru olacak. Ama 1870 sonrasına kadar Franşıı'nın 1. Eninde_ sonunda Britanya imparatorluğu olacak birimin. 1 ı. yüzyılın
"gözlemlenebilir gerçekliği" yeniden tahta geçen monarşiler ve Napolyon'un başından beri "l:ngiJiz·· ol�n bir hanedanlık tarafından yönetilmemiş olması
büyük yeğeninin ikamc-hanedancılığı idi. hoş bir vakadır: O zamandan beri Normanlar'dan (Plantagenetler),· oaUiler'den
35. Bu da her zaman çok açık seçik bir mesele değildi; M�.!$_.ral_hfu'.@n (Tudorlar). lskoçlar'dan (Stuartlar), Hollandalıla(dan (Orange Hanedanı) ve Al-
_ııx!!!'J!\Ql}.19 yanş! M!ca,. değU_ğj,, Serflerin ancak üçte biri MacarcITon�u­ manlar'dan (Hannoverliler) oluşan alaca bulaca bir grup kendine imparatorluk
yordu. 19. yüiyıun başında yul<sek Macar aristokrasisi Fransızca ya da Al­ tahtında bir yer buldu. Filoloji devrimine ve lngiliz devriminin I. _Dünya
manca konuşuyordu; orta ve küçük soyluluk "yalnızca Macarca'nın değil Slo­ Savaşı'ndaki ihtilaçlanna vanncaya kadar buna kimse aldırmadı da. Windsor
vakça, Sırpça ve Rumence deyişlerin yanı sıra Halk Almancası'nın da bulaş­ Hanedanı, Schöıibrunn Hanedanı ve Versailles Hanedanı ile kafiye yapar. [Her
mış olduğu uyduruk bir Latince konuşuyordu ... " Ignotus, Hungary, s. 45-6 üç terimin de kraliyet ailesinin soyuna değil. ikl!met ettikleri mekana işaret
ve 81. eniği kastediliyo.r. (ç.ıİ.))
HAYALI CEMAATLER 100 RESMi MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYALİZM 101

Bu hanedanların, esaseq idari olan amaçlarla, farklı hızlarda da tüsünden ötürü Alrnanca'yı dayattıkça,. Almanca konuşan uyruk­
olsa belli başlı bazı yayın-hal.le dillerini devlet dili olarak kabul et­ larının tarafını tutuyormuş gibi görünüyor ve diğerlerinden düş-
tiklerini gördük. Bu dilin "seçimi" !bilinçsiz bit miras ya da kul­ manltk topluyordu. Ama bunu dayatmadığında ya da diğer diller­
lanışlılık tarafından belirlenebiliyordu. den herhangi birine, özellikle de Macarca'ya taviz verdiğinde de
Ancak Avrupa'daki leksikografi devrimi, dillerin son derecede yalnızca birleşme engellenmiş olmakla. kalmıyor, Almanca konu- . '.
özgül bazı grupların --0 dili konuşup okuyanların- handiyse şan uyruklar da incinmiş olma hakkını kendile.rinde görüyorlardı.
özel mülkiyeti olduğu inancını yarattı ve hiç değilse Avrupa'da bu Dolayısıyla hanedanı hem Almanlar'ın koruyuculuğunu yaptığı \
inancın yavaş yavaş yayılmasını sağ:ladı. Üstelik birer cemaat ola­ hem de onlara ihanet ettiği için nefret edilme tehdidi ile başbaşa
rak hayal edilen bu gruplaniı bir eşitler kardeşliği içerisinde özerk bırakıyordu. (Tam da aynı şekilde, Türkçe konuşan uyrukları ta-
bir yere de haklan vardı. Bu filolojik yanıcı maddeler, hanedan lan _ rafından hain oldukları, Türkçe konuşmayanlar da Türkleştirdik­
zaman içinde giderek keskinleşen tatsız bir ikilemle karşı karşıya leri için Osmanlılar'dan nefret ettiler.)
bıraktı. İkilem hiçbir yerde Avusturya-Macaristan'da olduğu ka­ Yüzyıl ortasına. varıldığında, bütün hanedanlar şu ya da bu
dar açık görülmez. Örneğin aydınlanma mutlakiyetçisi II. Joseph, hal.le dilini devlet dili olarak kullandıkları ölçüde4 ve bütün Avru­
l 780'1erin başında devlet dilini Latince'den Almanca'ya çevirme­ pa'da ulus düşüncesinin itibarı hızla artmakta olduğundan, Avru- ·.
ye karar verdiğinde, "sözgelimi Macarca'ya değil Latince'ye karşı pa-Akdeniz monarşilerinde, göz kırpmakta olan ulusal.kimlikler­
mücadele verdi... Soyluluk, Ortaçağ Latincesi ile idare edildiği den birine doğru yanaşma yönünde belirgin bir eğilim vardı. Ro­
sürece, kitlelerin çıkan uğruna etkili hiçbir şey yapılamayacağinı manoflar Büyük·Rus, Hanover hanedanı İngiliz, Hohenzollemler
' düşünüyordu. İmparatorluğunun bütün bölgelerinEeki dili birleş­ de Alman olduklarını keşfettiler - kuzenleri de, biraz daha güç­
tirmek ona acil 11ir Ö!]I � gibi görünüyordu. Bu zorunluluğun lükle de olsa Rumen, Yunan ve benzen olduklarını keşfetti. Bu
baskısı altında, kapsamında devasa bir kültür ve edebiyat b_arın­ yeni kimlikler, bir yandan, kapitalizm, kuşkuculuk ve bilim ça­
dıran ve bütün bölgelerde hatırı sayılır bir azınlık tarafından ko­ ğında, farazi kutsallığa ve yalnızca kadimliğe dayanması giderek
nuşulan Almanca'dan. başka bir' dilli seçemezdi."2 Gerçekten de daha da zorlaşan meşruiyet için yeni bir dayanak oluştururken
"Habsburglar bilinçli ve sonuç ahı,; bir tarzda Almanlaştıran bir diğer yandan beraberlerinde yeni tehlikeler getirdiler. Kaiser II.
güç değillerdi... Almanca konuşmqyan Habsburglar dahi vardı. \Vilhelm kendisine " l no.'lu Alman" rolünü biçtiğinde, kendisi­
1
Zaman zaman Almanlaştırma polüiR3:lannı teşvik eden Habsburg-. nin kendi�iy_i!_aynı türden bir sürü-içinden biri olduğunu, işle­
. ll!rın_�balannı milliyetçi bir bakış açısı yönlendirmiyordu; ö'n=° vinin temsili olduğunu ve dolayısıyla ilkece Alman yoldaşlarına
. lemleri imparatorİuklarını birleştirme ve evrenselleştirme niyelle- ihaııet edebileceğini örtük olarak teslim etmiş oluyordu (hane­
,. rinin sonuçlarıydı."3 Asıl hedefleri Hausmacht'tt*. Ama 19. yüz­ danın ·ş aşaalı günlerinde tasavvur 'dahi edilemeyecek bir fikir.
' yılın ortasından sonra Alİnancailc.ffiôirstatiikıwuımaya başladı: _Kiro.4a..�ey�ih��). 1918'de Almanya'nın başına gelen fe­
. "evrensel imparatorluğa ait" ve "tikel-ulusal." Hanedan bu ilk sta- laketten sonra ima etmiş olduğu bu söze yakalandı. Alman ulusu
adıiıa davranan sivil politikacılar (açıkça) ve Genel Kurmay
• Kelime anlamı "'evin iktidan" olan ve soyut bir ulus-devlet'in deği_ l, (olağan-cesaretiyle, gizlice) bilinmeyen, bir Hollanda varoşuna se-
hanedanlığın iktidarını anlatmak için kullanılan terim. (ç.n.)
2. Jaszi, The Dissoluıion, s. 71. il Jos:eph'in Macar Kralı olarak taç giy­ 4. 1844'te Macar Krallığı'nda Macarca'nın en sonunda Latince'nin yerini
me andını içmemiş_olması bu bakımdan ilginçtir, çünkü bu onu_Macar soylu­
luğunun "anayasadan kaynaklanan" ayncalıklanna saygı göstermek zorunda ���� mı� �zun bir çağı so�a erdirdiği söylenebilir. Ama daha önce de gördü­
gumuz gıbı aslında 19. yuzyılın epey geç vakitlerine kadar Macar orta ve
bırakacaku. Jgnotus, Hungaıy, s. 47. küç(!k soyluluğunun·halk dili, uyduruk bir Latince'ydi.
3. A.g.e., s. 137. Vurgular eklenmiştir.
HAYALI CEMAATLER /02 RESMi MIUIYE'TÇIUK VE EMPERYALlzM 103

petlediler onu. Kendisini Şahlığa değil, İ ran Şahı rolüne atayan kafir ve vahşileri dine döndürüyorlardı.)
Muhammed Rıza Pehlevi de hain damgasını böyle yedi. Verilen "Resmi milliyetçiliği" -ulusla hanedanlık imparatorluğunun
karan değilse d� ulusal mec�isin yargılama �akkıni kabul ettiği, iradi olarak bu şekilde lçaynaş�ını-·-anıartıarun-yolu:bunun
sürgüne - ayrılma anında oynanan. şu küçük komediyle kanıtla- Avrupa'da T810'lerden beri yay!lmakta olan popüler milliyetçi ha­
' nıyor: Jetinin merdivenlerini tınnanmadan önce fotoğrafçılar için. reketlerden sonra ve onlara tepki olarak geliştiğini hatırlamaktan
toprağı öptükten sonra,. bir miktar kutsal İ ran toprağını yanına geçer. Amerikan ve Fransız tarihinin modelleri üzerine kurulu bu
. aldığını duyuruyor. Bu sahne Güneş Kral değil Garibaldi hak- milliyetçiliklerin kendileri de şimdi birer model haline gelmişler­
iqndaki �ir filmden aşınlma.s di.7 Ulusal kılığa bürünmüş imparatorluğun çekici görünebilmesi
H�edanların "vatandaşlığa kabul edilmeleri"* - çoğu durum­ için bütün yapılması gereken yaratıcı bir elçabukluğuydu.
da eğlenceli akrobatik �umaralar gerektirebilen bir manevra so­ Bütün bu gerici ve ikincil modelleme süreci hakkında bir pers­
nunda - Seton-Watson'ın vurucu bir terimle "resmi milliyetçilik" pektif kazanabilmek için, paralel ama yararlı bir biçimde karşıt ba­
dediği §eyin.doğmasına yol açtı.6 Çarlığın Ruslaştİrina politikası zı valcalan gözden geçinnekten yarar sağlayabiliriz.
bunların yalnızca bilinen en iyi örneğidir. Bu "resmi milliyet­ . Romanof otokrasis.inin "sokağa düşmekten" başlangıçta ne ka­
çilikleri" anlamanın en iyi yolu, onları, tabiyet değiştirirken hane­ dar tedirgin olduğunu Seton-Watson mükemmel bir şekilde gös­
danın Ortaçağlar'dan beri biriktirilmiş devasa çok dilli mülkleri teriyor.s Daha önce gördüğümüz.gibi, 18.. yüzyıl poyunca St. Pe­
üzerindeki iktidarını koruyabilmenin, ya da başka bir deyişi�, ulu- ·. tersburg sarayının dili Fransızca, taşra soyluluğununki Alman­
sun dar ve kısa derisini imparatorluğun dev bedenini kapsayacak ca'ydı. Napolyon istilasının ardından 1832'de resmi bir raporda
şekilde gennenin bir yolu olarak düşünmektir. Bu yüzden Çar'ın Kont Sergei Uvarov, mülkün Otokr�i. Ortodoksi ve Ulusallık'
uyruklarından oluşan heterojen nüfusun "Ruslaştırılması", biri tan (natiorıalnosı) oluşan üç temefilke üzinnekÜrulriıası gerelctlği
kadim, diğeri ise çok yeni karşıt iki siyasal düzenin şiddetli ve bi­ önerisinde bulundu. Bu ilkelerin ilk ikisi eskiydiyse de· üçüncüsü
linçli bir şekilde birbirlerine lehimlenmesi anlamına geliyordu. çok yeniydi - ve "ulus"un yarısının hala. serf olduğu, yansın­
(Her ne kadar Amerikalar'ın ve Filipinler'in İspanyollaşttnlma­ dan fazlasının Rusça'dan başka bir anadil konuştuğu bir çağda
sıyla bunun arasında belli bir paralellik varsa da, merkezi bir fark henüz oldukça hamdı. Bu rapor Uvarov'a Eğitiin Bakanlığı'nı ka­
yine de var. Çarlığın 19. yüzyıl sonunun kültürel fatihleri bilinçli zandırdı ama hepsi o kadar. Çarlık yarım yüzyıl daha Uvarovvari
bir Makyavelcilik'ten, 16. yüzyıldaki İspanyol öncµIeri ise bilinçli kışkırtmalara direndi. III. Aleksandr'ın saltanatına (1881-94) ka-
olmayan, gündelik bir pragmatizmden hareket ediyorlardı. Üstelik dar Ruslaştınna resmi hanedanlık politikası haline gelmedi; yani
yaptıkları zaten tam anlamıyla bir "İspanyollaştirma" da değildi - Uknıyna, Fin ve Letonya milliyetçiliklerinin imparatorluk içinde
ortaya çıkmasından çok sonra bile. İlk Ruslaştınna uygulama­
· • Burada "vatandaşlığa kabul edilme" olarak çevirdiğimiz İngilizce kelime larının tam da Baltık Almanları gibi o güne kadarki en Kaisertreu•
naturaliı.ation aynı zamanda "'yerlileştirme" ve '"doğallaşbrma'" anlamını da ta­ "milliyetler"e yönelmesi de aynca ironikti. 1887'de Baltık eyalet-
şıyor. (ç.n.)
5. Harvard Üniversitesi"nde Profesör Şehabi'den Şah"ın öncelikle Londra . • "Kaiser'in güvenebildiği" anlamına gelen sözcük. (Alın., ç.n.)
tarafından 1941'de Mauritius'a sürgüne gönderilirken yanına lran toprağı alan 7. Bütün bunlarla Scharnhorst, Clausewitz ve Gneisenau'nun Fransız Dev­
babası Rıza Şah'ı taklit ettiğini öğrendim. rimi'nin bütün kendiliğinden yeniliklerini muhafazakar bir ruhla ve bilinçli
6. Seton-Wa_tson, Naıions and Stares, s. 148. Maalesef yazann vurucu.lu­ bir. tarzda uyarlayarak 19. yüıyıhn büyUk birimlere ayrılmış, profesyonel su­
ğu yalnız Doğu Avrupa'ya yönelik. Seton-Watson, Romanof ve Sovyet re­ baylann denetimindeki diizeııli ordusunu inşa eden askeri reformlan arasında
jimleriyle haklı olarak alay ediyor ama Londra, Paris, Berlin, Madrid ve Was­ öğretici bir paralellik var.
hington'da uygulanan benzer politikalan atlıyor. 8. Seton-Watson, Naıions and States, s. 83-7
HAYALI CEMAATLER 104 RESMi MiUIYETÇII.1K VE EMPERYALiZM 105

!erinde Rusça'nın eğitim dili olması bütün devlet okullarında oldu. Bu benzerliğin tadını çıkarmanın iyi bir yolu coğrafi boy­
başlangıç sınıflarından sonraki bütün sınıflar için zorunlu hale lamları karşılaştınhak.
getirildi ve uygulama daha sonra özel ·okullar için de zorunlu Tom Naim, The Break-up of Britain'da 18. yüzyılda geliş­
kılındı. 1893'te imparatorluk.smırlan içindeki en seçkin kolejler­ mekte olan bir İskoç burjuvazisine ve çok seçkin bir İskoç enteli­
den biri olan Dorpat Üniversitesi, sınıflarda Almanca konuşul-· jensiyasına·rağmen niçin bir İskoç milliyetçi hareketi olmadığı so­
duğu gerekçesiyle.. kapatıldı. (Almanca'nın o güne kadat, popüler rusunu ortaya atıyor. 11 Hobsbawm, Naim'in derin tartışmasını şu
. bir milliyetçi hareketin sesi değil, taşradaki devlet dili olduğunu sabırsız sözlerle bir kenara itti: "{İskoçlar'ın) bu zamanda bağım­
unutmayın.) Ve daha bir sürü örnek. O kadar ki Seton-Watson. sız bir devlet talep etmelerini beklemek saf bir anakronizmdir." 12
1905. bevrimi'nin "otokrasiye karşı işçi, köylü ve· radikal ay­ Ama Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'ni imzalayanlardan Diri
dınların bir �evrimi olduğu kadar Rus olmayanların Ruslar'a karşı olan Benjamin Franklin'in David Hume'dan beş yıl önce doğdu­
bir devrimi" olduğunu iddia edecek kadar ileri gidebiliyor. "İki ğunu hatırlarsak, azıcık anakronistik olanın Hobsbawm'ın bu yar­
ayaklanma elbette bağlantılıydı: Toplumsal devrim Polonyalı . gısı olduğunu düşün�e eğilimine girebiliriz.13 Sorun -ve çözü­
işçilerin, Letonyalı ve Gürcü köylülerin başlıca failler olduğu Rus mü- başka bir yerde yatıyor gibi görünüyor.bana.
olmayan bölgelerde daha da sertti."9 Diğer yanda da Naim'in kendi "İskoçy�"sını sorunsuz, ilksel
Aynı zamanda Ruslaştırma bir hanedanlık siyaseti olduğu için bir veri gibi kabul etme yolundaki o bildik milliyetçi eğilimi var.
ana amaçlarından birine -tahtın ardında büyüyen bir "Büyük Bloch, Danimarkalılar ve Fatih William'ın tahribatlarının kuzey­
Rus" milliyetçiliğini besle_meye- ulaşmadığını varsaymak da bü­ de, Alcuin ve Bede gibi ışıklann aydınlattığı Anglosakson North­
. yük bir yanlış olacaktır. Üstelik bu yalnızca milliyetçi duygulara umbria'nın kültürel hegemonyasını• tamamen yok ettiğini kayde­
dayanmıyordu. Eninde sonunda devasa bürokrasi ve imparator­ derek bize İskoçya denen bu "varlığın" tarihinin ne kadar yamalı
. !uğun sunduğu gelişmekte olan pazar Rus memur ve girişimcilere olduğunu hatırlatıyor:
büyük fırsatlar sunuyordu. · Kuzey bölgesinin bir kısmı esas lngilıere'den tamamen kopanlmıştı. Vi�
İngilte_re Kraliçesi ve hayatının daha sonraki bir aşamasında kingler'in Yorkshire'a yerleşmeleriyle Anglosakson konuşan diğer nilfuslardan
Hindistan İmparatoriçesi• Victoria von S�e-Coburg�Gotha, Bü­ kopan Norlhumbria'daki Edinburg kalesi ve çevresindeki ovalar, dağlann Kelt
tün Rusyalar'ıo Ruslaştıncı Çan m. Aleksandr'dan hiç de daha şeflerinin egemenliği altına girdi. Yani iki dilli lskoç lcrallı!ı İskandinav- isti­
lasının geri tepen sonuçlanndan biriydi. 14
az ilginç değildi. Aslında unvanı şahsından daha ilginçti, çünkü
bir amblem gibi imparatorlukla ulus arasına dökülmüş kalın lehim
tabakasını temsil ediyordu.ıo Onun saltanatı da St. Petersburg'da • lngiliz resmi tarihi lngilıere'nin tarihini Fatih William'ın 1066'daki fet­
izlenen Ruslaştırma politikasını sıkı bit şekilde andıran Londra hiyle başlatır. Oysa daha önce bugün lskoçya olan yerin bir kısmıyla örtüşen
tarzı bir "resmi milliyetçiliik" politikasının başlangıcının işareti Northumbria, lngilizce'nin en eski atası olan Anglosakson dilinde karanlık
diye anılan ça�lann en zengin kültürel ilretiminin merkeziydi. ·su yörenin ge­
lecekteki lskoçya'nın bir parçası haline gelme süreci ancak Fatih William'ın
• l 857'deki büytilc ayaklanmadan sonra Britanya yönetiminin aldığı ön­ fethi sonucu buradaki kültürel dinamizmin sönmesiyle başladr. (ç.n.)
lemler �ında sömürgenin yönetimini Doğu Hindistan Şirketi'nden alıp 11. The Break-up ofBriıain, s. 106'dak.i dipnoi..
do�nıdan devlete devretmeye bağlı olarak Kraliçe Victoria'nın Hindistan im- 12. "Some Reflections," s. 5.
paratoriçesi ilan edilmesi de vardı (ç.n.). 13. Gary Wills, manidar adı Jnvenıing America: Jejfuson's Declaration of
9. Naıions and Sıaıes. s. 87. lndependence olan kitabında milliyetçi Jefferson'un düşüncesinin Locke'ın de­
1O. Bu lehimin çözülmesi Britanya 1mparatorluğu'nun Briıanyiı Common­ ğil Hume, Hutcheson, Adam Smith ve lskoç Aydınlanması'nın diğer mümtaz
weallh'ine, orad� Commonwealth'e, oradan da lcimbilir neye dönüşmesine a­ şahsiyetlerinin etkisi altında şekillendiğini yazıyor.
yarlıydı ..· 14. Feudal Soçiety. l, s. 42.
HAYiıLf CEMAATLER 106 RESM/.MIUiYETÇILIK VE EMPERYALiZM. 107

Seton-Watson da kendi adına İskoç dilinin İngilizce ile Fransız: aşın bölgeler edinme sürecinin yeniden başladığı doğrudur. Ama
canın iç içe geçmesiyle geliştiğinfyazıyor: bu fetihlerin "ruhu" hala ulus-_öncesi çağa aitti. Bunu hiçbir şey
·Hindistan'ın ancak .Victoria'nın tahta geçmesinden 20 yıl sonra .
Bu dil yalnızca lskoçya'run doğusunda değil, Kuzey lngiltere'de de ko­
nuşuluyordu. Ama güneye kıyasla lngilizce'nin etkisi daha az, lskandinav ve Britanya'ya dahil edilmesi kadar çarpıcı bir şekilde kanıtlamıyor.
Kelt kaynaklannin etkisi daha çoktu. lskoçça ya da "kuzey lngilizcesi" ,. o­ Başka bir deyişle, 1857 Ayaklanması'nın sonrasına kadar "Hin-
valar nüfusunun tamamının yanı sıra Galce'nin lskoçya'da aldığı biçimi.. bilen distan" bir devlet tarafından değil,- hele bir ulus-devlet tarafınan J
ya da bilmeyen-saray çevresi ve ıoplumsal·seçkinler tarafından da konuşulu­ hiç değil, ticari bir giri_şirn �ından yönetiliyordu. . \
yordu. Robert He!lryson ve William Dunbar gibi şairlerin diliydi. iki tacın
1603'teki pirleşmesi güney lngilizcesi'ni saraya, idareye ve lskoçya'daki yu­ Ancak değişim yoldaydı. 1813'te ·ooğu Hindistan Şirketi'nin
kan sınıflara da yayarak başat hale getirmeseydi, modem zamanlara kadar ayn fennaiıının yenilenmesinin zamanı geldiğinde, Parlamento yılda
bir edebi dil olarak sürebilirdi. ıs 100 bin rupee'nin hem "şarkh" hem "Batılı" eğitimin teşvikine
Buradaki kilit nokta bir gün İskoçya diye hayal edilecek olan· ayrılmasını buyurdu. 1823'te Beogal'de İ:ıir Kamu Eğitim Komi­
şeyin büyük bir kısmında daha 17. yüzyılda bile İngilizce konu­ tesi kuruldµ; ve 1834'te Thomas Babington Maeaulay bu komite­
şulması ve asgari bir okuryazarlığın bulunduğu koşullarda yayın nin başkanı oldu. "Bir Avrupa kiltüphanesiniıi tek bir rafının bile ı.
İngilizc�si'ne ulaşılabilmesidir. Sonra 18. yüzyılın başında İngi­ Hindistan ve Arabistan'ın bütün yerel edebiyatından daha değerli :
lizce konuşan ovalar, Gaeltacht'ı yok etmek için Londra'yla iş­ olduğunu" ilan etti 17 ve ertesi yıl kötü şöhretli "Eğitim Raporu"nu ;;
birliği yaptılar. Her iki "kuzeye açılım"da da bilinçli bir İngiliz- '· üretti. Uvarov'dan daha.şanslı olduğundan önerileri hemen uygu­
. !eştirme politikası izlenmemişti - İngilizleşme her iki durumda lamaya konuldu. Macaulay'ın kendi tarifsiz sözleriyle, "kanı ve
da asıl ol.arak bir yan ürün oldu. Ama bu iki açılım; birlikte, daha rengi bakımından Hintli ama zevkleri, görüşleri, ahlakı ve zekası
milliyetçilik çağından "önce" Avrupa tarzı, halk dillerine dayalı bir bakımından İngiliz olan yeni bir insan sınıfı" yaratmak üzere ta­
milliyetçi•hareketin imkanlarını fiilen tasfiye et�_şlerdi. Peki ya· mamen İngiliz usulü bir eğitim sistemi uygulanacaktı.ıs 1836'da
Amerikan tarzı milliyetçilik? 18. yüzyılın ortasında başlayan gü­ şöyle yazıyordu:
neye doğru akll!l "kitlesel bir entelektüel" göçten söz ederlcen Na­ lngiliz eğitimi görmüş hiçbir Hindu kendi dinine içten bir şekilde bağlı
im yanıtın bir yönüne değinmiş oluyor. 16 Ama eric�lektüel göçten kalamaz. Eğitim planlanmız iılendiği takdirde, Bengal'in saygıdeğer sınıflan
içinde tek bir puıatapann dahi kalmayacağı benim sağlam kanaatimdir [hep
de fazlası vardı. İskoç politikacılar yasa çıkarmak için güneye ge­ sağlamdır bu kanaatlerJ.19 · .
liyorlardı ve Londra'nın pazarları İskoç işadamlanna açıktı. Onüç
Eyalet'teki (ve daha az da olsa İrlanda'daki) durumun aksine mer­ Burada kuşkusuz yanın yüzyıl önce Fermfo'in Bogota'daki halini
keze göç eden bu hacılanı:ı önünde hiçbir engel yoktu. (18. yüzyı­ çağrıştıran safdil bir iyimserlik var. Ama asıl önemli olan putata­
lın Latince ve Almanca ôkuyan Macarlarını Viyana'ya götüren en­ parlan arındınlmaz ten renkleri ve kanlarına karşın, Hıristiyan'
gelsiz yolla karşılaştırın.) İngilizce'nin "İngiliz" dili haline gelme- dan da çok kültürel bakımdan İngilizler'e dönüştürmek üzere bi­
sine daha zaman vardı. / linçli olarak dile getirilip izlendiğini gördüğümüz uzun vadeli (30
Aynı şey başka bir açıdan da söylenebilir. 17 .. yüzyılda Lond­ yıl!) plandır. Ferrnfn'in ırklar arası fiziksel çiftleşme tasarısıyla
ra'nın Yüzyıl Savaşlan'nın feci.sonundan beri durmuş olan deniz-
17. Bu kendini beğenmiş, genç, orta sınıf. İngiliz Uvarov'un her iki yerel
yazın hakkın.da hiçbir şey bilmediğinden emin olabiliriz. .
• lrlanda Galcesi ve lskoçça'nın ortak atası olan Kelt dili. (ç.n.) 18. Bkz. Donald Eugene Sn\ith, lndia asa Stcular Sıaıe, s. 337-38 ve
15. Nationsaııd Sıaıes, s. 30- 1. Percival Spear, lndia, Pakistan and ıhe Wesı, s. 163.
16. The Break-up of Briıain, s. 123. 19. Smith, lndia, s. 339.
HAYALI CEMAATLER 108 RESMİ MiLLlYETÇILIK VE EMPERYALiZM 109
. .
karşılaştınldığmda Victoria çağında başka birçok şeyin olduğu !eniyor. 1932'de Macaulay'ın "Rapor"undan yilzyıl sonra "yal­
gibi emperyalizmin de sahte masumiyet alanında ne kadar ilerleme nızca Britanyalılar'ııı!ti kadar ağır bir sınavdan geçmekle kalmayıp
kaydetmiş olduğunu gösteren bir zihinsel çiftleşme tasarısı kaste­ gençliklerinin en belirleyici yıllarını İngiltere'de geçirmek zorunda
diliyor. Her halükarda bu noktadan itibaren, farklı hızlarda da kalan" Hintli memurlardap öfkeyle söz ediyordu:
olsa. genişlemekte olan bütün imparatorlukta Macaulaycılığın uy­
Anavaıanlanna döndüklerinde oradaki memur kardeşlerininkiyle neredeyse
gulanmaya başlandığı rahatlıkla söylenebilir. :ıo aynı olan bir hayat tarzı sürdilriiyor ve neredeyse dinsel bir tarzda onlann top­
Ruslaştırma gibi İngilizleştirme de (aralarında İskoçlar'ın da lumsal töreleriıie ve ahlaki ölçütlerine sadık kalıyorlardı. O günlerde Hindistan
batın sayılır bir yer tuttuğu) orta sınıf metropol sakini ordularına doğumlu [a.b.- bizim İspanyol-Amerikan crio//o1arla karşılaştJnn] memur
-memurlar, öğretmenler, tüccarlar ve çiftçiler- üzerinde gü­ kendisini atalannın'toplumundan neredeyse tamamen koparıyor ve Britanyalı
meslekıaşlannın çok sevdiği o hava içerisinde yaşa>'.ıp davranıyordu. ��iy�ıi
neşin batmadığı millk boyu�ca hızla yayılan pembe ufuklar sunu, ııe terbiyesi bakımından lıerlıangi bir lngiliz kadar Jngiliz'di. Bu onun ıçın hıç
yordu. Yine de St. Petersburg'dan yönetilen imparatorlukla Lon­ de küçük bir fedakarlık değildi, çünkü bu yolla kendi hal.kının toplumundan
dra'dan yönetilen arasında merkezi bir fark vardı. Çarlık Avras­ tamamen yabancılaşmış oluyor .ve toplumsal ve ah.laki bir parya haline geli­
ya'nın ılımlı ve arktik iklimlerde yer alan bölgeleriyle sınırlı, "sü­ yordu.. Kendi ülkelerinde oranın Avrupalı sakinleri kadar yabancıyclılar."22
rekli" bir kıta mülküydü. Hani neredeyse bir sınırdan diğe·rine yü­ İşte Macaulay buraya kadar. Ama çok daha vahim olanı kendi
rünebilirdi. Doğu Avrupa'nın Slav halklarıyla aradaki dilsel akra­ ülkelerindeki bu yabancıların, Amerikalı criollo'lardan hiç de daha
balık ve -hafif terimlerle söylemek gerekirse- Slav olmayan az ölümcül olmayan bir şekilde İngiliz maturrangolann akıldışı
halklarla varolan tarihsel, siyasal, dinsel :ve iktisadi bağlar St Pe­ boyunduruğuna mahkum-edilmiş olmalarıydı. Sorun yalnızca ne
tersburg yolundaki engellerin göreli olarak daha kolay aşılabil.ir kadar İngilizleşmiş olursa olsun bir Pal'in daima Raj'ın en yüce
olması anlamına geliyordu.21 Oysa Britanya İmparatorluğu her doruklarının· dışında tutulması değildi. Yatay olarak çeperinde de
kıtaya yayılmış, ·çoğu tropik, sayısız mülkten oluşan bir bohçacı dolaşamaz - örneğin bir yan geçişle Altın Sahili'ne ya da Hong
torbasıydı. Tabiyet altına· alınmış halkların çok küçük bi.ı: azınlığı­ Kong'a, dikey olarak da metropole gidemezdi. "Kendi halkının
nın metropole herhangi blr uzun vadeli dinsel, dilsel, kültürel ya toplumuna tamamen yabancılaşmış" olabilirdi ama müebbeten on­
da hatta siyasal ve iktisadi bir bağı vardı. Jübile Yılı'nda• bir ara­ lar arasında hizmet etmeye mahküındu. (Tabii, "onlar"ın kim ol­
ya geldiklerinde İngiliz ve Amerikan milyonerlerin telaş içinde duğu Britanya'nın altkıtadaki fetihlerinin kapsamına bağlı olarak
topladıkları ve daha sonra asık suratlı imparatorluk devlet müze­ değişiyordu.23)
lerine dönüşen Eski Ustalar koleksiyonlarını andırıyorlardı. Resmi milliyetçiliklerin 20. yüzyıldaki Asya ve Afrika milli­
Sonuçlar Bipin Chandra Pal'ıo acı hatıralarında çok iyi örnek- yetçiliklerinin doğuşu i,çin yarattığı sonuçlan daha sonra gözden
geçireceğiz. Şimdiki amaçlaı:ıınız bakımından vurgulanması gere-
• Kraliçe Viktoria'nın saltanatJrun yıldönümü için Londra'da yapılan. kut­
lamalara Afrika'nın yerel kabile şeflerinden Hindistan'ın Racalarına kadar im­ 22. Bk. Memories of My Life and Times, s. 331-2. Vurgular eklenmiştir.
paratorluktaki bütün yerel yöneticiler çağrılmıştı. (ç.n.) 23. Gerçi Hintli menıurlann Burrna'da istihdam edildiği doğru ama 1937'
20. Bkz. örneğin Roffun bir blöfçü suratı ıalcınarak anlattJğı ve kısa za­ ye kadar Burma idari olarak Britaoya Hindisıaru'mn bir parçasıydı. Hintliler
manda ciddi ciddi Malezya Eton'u diye nam salan l 905'te kurulmuş Kuala Britanya Malayası ve Singapuru'nda da tabi kônumlarda --özellikle depo­
Kangsar Malay Koleji. Macaulay'in ilkelerine sadık kalınarak öğrenciler "say­ lis- olarak çalışıyorlardı ama "yerel" ya da "göçmen· diye sıruO.andınlıyor­
gıdeğer sınıflar" dan, yani uysal Malay aristokrasisinden seçilmişti. Yatılı öğ­ larclı. Yani Hif!lpolis güçlerine "g�· tayi� leıi yapılarnazd! , B��i vurgu­
rencilerin yarışı çeşitli Malay sultanlanrun doğrudan varisleriydi. William R. nun memurlar �rinde olduğuna dikkat edin; bol sayıda Hintli ışçı, tüccar ve
Roff, The Origins of Malay Naıionalism, s.100-105. hatta meslek adamı Güneydoğu Asya'daki, Güney ve Doğu Alt'rika'daki ve hat­
21. Ural-ötesi hallcların durumu bambaşka bir konu: .ta Karayipler'deki Britanya sömürgelerine giui.
HAYAL{CEMAATLER 110 RESMi MIUIYETÇILIK VE EMPERYALiZM 111

ken İngilizleştirmenin bütün dünyada binlerce Pal ürettiğidir. Hiç­ dılar ki, karşılannda eski gürültülü kesip biçme yöntemleri tama-
bir şey resmi İngiliz milliyetçiliğinin temel çelişkisi olan impara­ me n yararsız kalıyordu."26
torlukla ulus arasındaki içsel uyumsuzluğu bunun kadar iyi ör­ Ancak. bugün Meiji oligarklan diye andığımız asiler iktidara ge­
nekleyemez. Boşuna "ulus" demiyorum, çünkü insan kendini bu lince askeri hünerlerin in ptomatik olarak siyasal meşri.ıiyet getir­
Paller'in durumunu "ırkçılık"la açıklama eğilimine kaptırabilir. mediğini keşfettiler. Bakufu'nun tasfiyesinden sonra Tenno ("İm­
İn parator") hızla yeniden tahta geçirilebilse de barbarlan sürmek o
ta�1���� :i�·�!b�;::k!;�:uı��u �!�r :::t1:� t:;:���- kadar kolay olmayacaktı.27 Japonya'nın jeopolitik güvenliği hala
n n
ıj

mürgelerde de, Avustralya'da, Yeni Zelan da'da, Kan ada'da ve 1868 öncesindeki kadar kmlga ndı. Oligarşinin içerideki durumu­
Güney Afrika'da da Paller vardı. Oralan da İn giliz ve İskoç öğ­ nu pekiştirm.ek için başvurulan araçlardan biri, kısmen bili nçli
retmenler doldurdu; oralarda da uygulanan kültürel politika İngi­ olarak Hohenzollem'i n Prusya-Almanya örneğinden esi nlenmiş
lizleştirmeydi. Paller'e gelince; 18. yüzyılda İskoçlar'a açık olarıik bir yüzyıl ortası "resmi milliyetçiliği"ydi. 1868'1e 187 1 arasında
yükselen helezon onlar için artık kapan mıştı. İngilizleşmiş Avus­ Tokyo'ya şiddet araçlan üzeri nde merkezileşmiş bir tekel verecek
tralyıılı Iar Dublin'de ya da Manchester'da, hatta Ottawa ya da şekilde, bütü n yerel "feodal" askeri birim kalıntılan ortadan kaldı­
Capetown'da bi_le devlet hizmeti göremiyorlardı. Can berra'da nldı. l 872'deki İmparatorluk Fermanı, bütün yetişkin erkekler
Genel Vali olabilmeleri bile çok sonra gerçekleşecekti.24 Yalnız
"İngiliz İngilizler", yani o yan gizli İngiliz ulusunun üyeleri bun- meslek hayatına Hollandaca el kitaplanndan Batı tıbbını öğrenerek başlamıştı.
lan yapabiliyordu.
(1854'e kadar Hollandalılar'ın Japonya'ya girmesine izin verilen yegane Batı­
Doğu Hi ndistan Şirketi'nin avlağını yitirmesinde n üç yıl sonra
lılar olduğu hatırlanacaktır; onlann erişebileceği yerler de Bakufu denetiminde­
ki, Nagasaki limanının açıklanndaki Deshima adasıyla sınırlıydı.) O zamanın
Kaptan Perry kara.gemileriyle onca yıldırJaponya'nın kendi terci­ Hollanda dilinde eğitim veren en iyi merkezi olan Osaka'daki Tekijyuku'dan
hi olan yalıtılmışlığını temin eden surlan hoyratça alaşağı etti. mezun olduktan sonra mesleğini icra etmek üzere evine geri döndü -.ama ba­
1854'ten so nra (Tokugawa'lann Shogun!Juk rejimi) olan Bakufü,
şarılı olamadı. '!Donanma bilimi, öğrenmek üzere Nagasaki'ye yaptığı bir sefer­

hızla yayılmakta olan Batı karşısındaki belirgin iktidarsızlığından


den sonra (yazılı el kitaplarındaki talimatlardan hareketle :Japonya'.nın ilk bu­
harlı gemisini tasarlayacak ve yapımını denetleyecekt.i) 1853'te Uwajima'da
ötürü özgüve nini ve iç meşruiyetini yitirdi. Sonunda 1868'de ço­ bir Batı düşüncesi öğretmeni olarak iş buldu. Hayatının fırsatına Perry'nin ge­
ğu Satsuma ve Choshu han'hklanndan gelen ve Son no Joi (Hü­ lişinden sonra lcavuştu; 1856'da Edo'ya taşınarak gelecekte Ulusal Askeri Aka­
kümdara İbadet Edin, Barbarları Sürün) sancağı altında birleşmiş
de_ mi olacak merkezde ve Bakufu'nun Batılı metinler üzerine en üst araştırma

küçük bir orta _dereceli samuraylar çetesi rejimi devirdi. Başanla­


merkezinde ders vermeye başladı. Başta Napolyon'un strateji ve taktik ala­
nında getirdiği yenilikler olmak üzere Avnıpa'nın askeri eserlerinden yaptığı
nnın nedenlerinde n biri 18·1 5'ten beri Prusya ve Fransız kurmay­ çeviriler, ünlenerek 1_860'da askeri danışman olarak Choshu'ya geri çağnlma­
lannın sistemleştirdiği Batı askerlik bilimini 1860'tan sonra ola­
sını sağladı. 1864-65 arasında yazılannın pratiğe ne kadar ilişkin olduğl!nu
ğa nüstü bir yaratıcılıkla özµmsemiş olmalanydı. Böylelikle bir İn­
kumandan olarak Cboshu içsavaşındaki başansıyla kanıtladı. Daha sonra ilk
Meiji şa:.-aş bakanı oldu ve rejimin zorunlu askerlik ve hukuki bir kast olarak
giliz silah tüccan nôan satın aldıklan en yeni model, çoğu Ameri- samuraylığın tasfiyesi yolundaki devrimci planlannı hazırlad.ı. ·Bu çabalan
kan iç savaşı artığı .73 00 tüfekten çok etkili bir tarzda yararlanabil- . ı
yüzünden çileden çıkmış bir samuray tarafından öldürüldü. Bkz. Alben M.
diler.25 "Tüfek kullanımı nda... Choshu'lu adamlar o kadar ustay-
Craig, Chos/ıu in ılıe Meiji Resıoration, özellikle s. 202-4, 267-280.
26. O zamanın Japon bir gözlemcisine göre; alıntılayan E .. Herbert Nor­
man, Soldier and Peasanı in Japon, s.· 31.
24. Tabii Edward döneminin son yıllarında birl<aç "beyaz sömürgeli" 27. Bunu kendi acı kişisel deneyimlerinden biliyorlardı. 1862'de bir İngiliz
Londra'ya göç ederek milletvekili ya da basın patronu oldu. bölüğü Satsuma'nın Kagoshima limanını dümdüz etmişti; l 864'te ortak bir
25. Bu noktada anahtar kişi "Japon Ordusunun Babası" diye tanınan Omu: Amerikan, İngiliz, Hollanda donanma birimi Shimonoseki'deki Choshu istih­
ra Masujiro'ydu ( J 824-1869). D.üşük rütbeli bir Choshu samuray olan Omura kamlannı tahrip etti. Bkz. John M. Maki, Japanese Miliıarism, s. 146-7.
HAYALI CEMAATLER 112 . RESMi MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYALiZM JJ3

arasında okuryazarlığın evrensel hale getitjlmesinin teşvik edilme­ resinde seferber edecek kadar ani, kitlesel ve tehditkar olmuş ol­
sini buyurdu. 1873'te Britanya Birleşik Krallığı'ndan epey önce masıydı. Bu seferberlik olanağının Batı müdahalesinin zamanla­
Japonya askerliği herkes için zorunlu
.
hale' getirdi. Aynı zamanda masıyla, yani l 760'1arda değil de, l860'1arda gerçekleşmiş ol­
rejim, hukuki olarak tanımlanmış, ayrıcalıklı bir sınıf olan samu- masıyla çok yakın bir ilişkisi olduğunu vurgulamakta yarar var.
raylığı tasfiye etti - yalnızca bütün yeteneklere (yavaş yavaş) Çünkü artık yeni "ulusal topluluğun" gerek resmi gerek popüler
açılmakta olan subaylıklar açısından değil, sistemi artık "kuUanı­ biçimleri egemen Avrupa'da yanın yüzyıldır kendi gerçekliklerini
labilir" hale gelmiş olan yurttaşlar-ulusu modeline uyarlamak ba­ yaratmaktaydı. Yani, özsavunma artık giderek "uluslararası norm"
kımından da vazgeçilmez bir adım. Japon köylülüğü feodal lıan haline gelmekte olan doğrultuyla tutarlı olarak, hatta o doğrultuda
sisteminin boyunduruğundan kurtarıldı ve bundan böyle doğru­ şekillendirilebilirdi.
dan doğruya devlet ve ticari-tarımsal toprak sahipleri tarafından Cephaneliğe dayalı sanayileşme programının gereklerini karşı­
sömürülmeye başladı.28 1889'da bunları Prusya tarzı bir anayasa layabilmek için köylülüğe dayatılan acımasız mali yükümlülükle­
ve sonunda bütün erkeklere oy hakkı izledi. rin yol açtığı korkunç acılara rağmen kumarın tutması, kuşkusuz
Bu düzenli kampanya sırasında kı�men rastlantısal olan üç un­ kısmen oligarklann inatçı kararlılığı sayesinde oldu. Zürih banka­
surun Meiji adamlarına yardımı oldu. Birincisi Japonya'nın, iki­ larında açılan gizli hesapların henüz hayal bile edilemeyecek bir
buçuk yüzyıllık yalıtılmışlığının ve Bakufu'nun içteki yatıştırrria­ geleceği beklediği bir dönemde iktidara gelme talihine kavuşmuş
lannın sonucu olan Japonya'nın göreli olarak oldukça türdeş etnik . olan oligarklan, Japonya'dan toplanmış artığı ülke dışına kaçır­
ve küİtürel yapısıydı. Gerçi Kyushu'da konuşulan Japonca Hon­ maya kışkırtacak bir şey yoktu. Aslçeri teknolojinin rahat bir tıns
shu'da büyük ölçüde anlaşılmazdı, hatta sözel iletişim E<!o-Tok­ tempoda geliştiği bir dönemde hüküm sürecek kadar talihli olduk­
yo'yla Kyoto-Osaka arasında bile sorunluydu ama yarı-Çinlileş- lanndan, yanşıriacı silahlanma programlan sayesinde yüzyıl so­
· miş ideografık okuma sistemi uzun zamandır bütün adaya yerleş­ nunda Japonya'yı bağimsız bir askeri güce dönüştürebildiler. Her
mişti; bu sayede okullar ve yayın aracılığıyla kitlesel okuryazarlık biıi de okul ve yayın aracılığıyla birer propaganda malzemesi ha-
kolayca ve büyük tartışmalara yol açmadan gelişebildi. İkincisi line getirilen Japon düzenli ordusunun l894-95'te Çin karşısın­
İ_mparatorluk soyunun eşi bulunmaz kadimliği (Japonya, mo­ daki, donanmasının 1905'te Çarlık karşısındaki göz kamaştırıcı
narşinin kayıtlı tarih boyunca tek bir hanedanın tekelinde bulun­ başarılan, Taiwan'ın l895'te, Kore'nin l9lO'da iİhakı muhafa­

ı
duğu yegane ülkedir) ve (Bourbonlarla Habsburglann aksine) zakar oligarşinin gerçekten de Japonlar'ın giderek kendiİerini üye­
sembolik Japonluğu, resmi-milliyetçi amaçlar için İmparator'dan si olarak tasarlamaya başladıkları ulusun gerçek temsilcileri oldu-
yararlanılmasını göreli olarak !<olaylaştırıyordu.29 Üçüncüs�. Batı ğu izleniminin yaratılmasında çok önemli bir rol oynadı.
müdahalesinin nüfusun siyasal olarak bilinçli bütün unsurlarını Bu milliyetçiliğin yönetici çevrelerin dışında da saldırgan ve
yeni ulusal terimlerle tasarlanmış bir özsavunma programının çev- emperyalist bir çehreye bürünmesi, en iyi şu iki etkenle açıklana­
bilir: Japonya'nın uzun yalıtılmışlığının mirası ve resmi-milliyetçi
28. Bütün bunlar 1810'da Blücher'in Berlin'e yönelttiği, tutkulu "bize bir modelin gücü. Maruyama çok keskin bir gözlem gücü ile Avru-
ulusal ordu bulun" çağn$ı üzerine Prusya'da yapılan refonnlan andınyor. Bkz. pa'daki bütün milliy�t?iliklerin, birbirleriyl7 e�l<ileşim halindeki
Vagtts, A Hisıory oi Miliıarism, s. 130; Gordon A.. Cra\g, The Politics ofıhe v .
Prussian Army, 2. Bölüm.
hanedanlık devletlerının yarattıgı geleneksel bır çoğulcu bağlam
29. Ama Japonyalı araştırmacılann en eski kraliyet me:ıarlıklannda yap­ içinde ortaya çıktığına işaret ediyor- daha önce de değindiğim
tıklan son kazılarda ailenin başlangıçta J(oreli olduğu.yolunda güçlü kanıtlar gibi Latin Avrupa'nın evrenselciliğinin hiçbir zaman siyasal bir
-eyvah!- ortaya çıkardığını öğrendifıı.Tapon hükümeti bu alanlarda yeni karşılığı olmadı:
f kazıların yapılmasını önlemek için elinden geleni yapıyor.
HAYALİ CEMAATLER 114 RESMi MIUiYETÇ!LiK VE EMPERYALiZM 115

Bu nedenle Avrupa'da ulusal bilinç daha doğuşundan itibaren uluslararası bir kil(olan Nihon Kaizo Hoan Taiko'su (Japonya'nın Yeniden Ku­
toplum bilincinin damgasını taşıyordu. Egemen devletler arasındaki çelişkile­ ruluşu İçin Bir Çerçeve) kadar çarpıcı bir şekilde gösteren çok az
rin, bu ııluslararası toplumun bağı_msız üyeleri arasındaki ihtilanar olduğu, şey vardir:
doğruluğundan kuşku duyulamayacak bir öncüldil. Tam da bu yilZden Grotius'
tan• bu yana savaş uluslararası hukukta önemli ve sistematik bir yer tutuyor­ Nasıl bir ulus içerisindeki sınıf mücadeleleri eşitsiz dağılımın yeniden dü­
du.30 zenlenmesini sağlarsa uluslar arasındaki onurlu bir dava uğruna girişilen sa­
vaşlar da bugünkü adil olmayan aynmları düzeltccekıir. Britanya İmparator­
Oysa yüzyıllar süren Japon yalıtılmışlığt şu anlama geliyordu: luğu bütün dünyada servete sahip olan bir milyonerdir; Rusya da yerkürenin
kuzey yansını işgal eden büyük bir toprak sahibi. Japonya ise kıyılara ser­
... ulusla�arası meselelerde eşitlik bilincinin izi bile yoktu. Barbarlann piştirilmiş adacıklanyla [a.b.] proleıer!erden biridir; büyük tekelci güçlere
sürillmesini savunanlar, uluslararası ilişk.ilere, üstlerin astlar üzerindeki ege­ savaş ilan etmeye hakkı vardır. Proletaryanın jilke içindeki sınıf savaşı hak­
menliğine dayalı ulusal hiyerarşideki konumlanndan hareketle bakıyorlardı. kını tanıyıp da, proletaryanın uluslar arasındaki savaşını militarizm ve sal­
Sonunda, ulusal hiyerarşinin .öncülleri yatay olarak uluslararası alana akta­ dırganlık diye lanetleyen Batılı sosyalistler kendi kendileriyle çelişkiye dü­
nlınca, uluslararası· sorunlann çözümü tek bir seçeneğe indirgenmiş oldu: fet­ şüyorlar... Eğer işçi sınıfının birleşip adil olmayan otoriteleri kan dökerek de­
hetmek ya da fethedilmek. Uluslararası ilişkileri istişare edecek daha yüksek virmesi meşruysa, Japonya'nın ordu ve donanmasını yetkinleştirerek adil ol­
bir normatif standartın yokluğunda, güç siyasetinin kural haline gelmesi ka­ mayan uluslararası sınırlan yeni<len düzenlemek üzere savaşmasını kayıtsız
çııulmazdır;·dünün ürkek savunuculuğu bugünün sınır tanımaz yayılmacılığı şartsız onaylamak gerekir. Akılcı sosyal demokrasi adına Japonya, Avustralya
olur çıkar.31 •. • ve Doğu Sibirya üzerinde millkiyeı hakkı iddia ediyor.3 3
İkinci olarak oligarşinin başlıca modelleri Avrupa'nın kendi Artık geriye 1900'den sonra imparatorluk yayıldıkça Macaulay
kendilerini vatandaşlığa alan•• hanedanlanydı. Bu hanetlanlar bir tarzı bir Japonlaştırmanın bilinçli bir devlet politikası olarak uygu­
yandan kendilerini giderek ulusal terimlerle tanımlarken diğer landığını söylemek kalıyor. İki savaş arasındaki yıllarda Kpreli­
yandan da güçlerini Avrupa ötesine de yaydıkları için, modelin ler, Mançuryalılar, Taiwanlılar ve Pasifik Savaşı'nın patlak ver­
emperyalist bir tarzda kavranmasına şaşmamak gerekiyor.3 2 mesinden sonra da Burmalılar, Endonezyalılar ve Filipinolar Av­
1885'teki Berlin Kongresi'nde Afrika'nın parsellenmesinin de rupa'da işlerliği kanıtlanmış politikalara tabi tutuldular. Ve tıpkı
gösterdiği gibi büyük uluslar küresel fatihlerdi. O halde Japonya' Britanya İmparatorluğu'nda olduğu gibi Japonlaşmış Koreliler,
nın da "büyüklüğü"nün kabul edilebilmesi için Tenno'nun İm­ Taiwanlılar ya da Bunnalılar'ın metropo!e geçiş imkanları mutlak
parator'a dönüşmesi gerektiği, oyuna geç de katılmış olsa, kapa­ olarak engellenmişti. MükemmeUaponca konuşup okuyor olabi­
tılacak büyük bir açığı da olsa, onun da denizaşın �erüvenlere lirlerdi ama asla Honshu'daki vilayet yönetimine, hatta kendi
kalkışması gerektiği iddialan, kulağa son derece fT!akul gelecekti. bölgeleri dışındaki yerlere tayin edilmeyeceklerdi.
Bu çağrışı�lann okur nüfusun bilincine nasıl bir damga vur­
duğunu, Kita Ik.ki'nin (1884-1937) 1924'te yayınlanan ve çok et-
Bu üç farklı "resmi milliyetçilik" biçimini gözden geçirdikten son­
• 16. yüzyılda yaşamış, uluslararası hukukun kurucusu olarak bilinen ra, büyük güç olrria iddialan bulunmamakla birlikte, yönetici sı­
Hollandalı düşünür. Bll§ta gelen yapıtı De lure Belli ac Pacis'dir ("Savaş ve
Barış Hukuku", 1625). (ç.n.) nıflan ya da bu sınıflar içindeki önde gelen unsurları ulusal terim­
•• Bkz. s. 102'deki çevirenin notu. (ç.n.) lerle tasarlanmış toplulukların dünya ölçeğindeki yaygınlaşma­
30. Maruyama Masao, Thouglıt and Belıaviour in Modem Japaııese Poli­ sından rahatsız olan devletlerin de bu modeli bilinçli olarak izle­
tics, s. 138. yebileceğini vurgulamak önemli. Böylesi iki devleti, Siyam'ı ve
31. A.g.e., s. 139-140.
32. Maalesef zamanın resmen milliyetçileşen fıanedan/ık devletlerinin ye­
gane alternatifi -Avusfurya-Macaristan- Uzak Doğu'da önemli bir mevcu­
diyeti olan güçler arasında değildi. 33. Çeviren ve aktaran Richard Storry, Tlıe Doub/e Patriots, s. 38.
HAYALI CEMAATLER JJ6 RESMi MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYALiZM 117

Avusturya-Macaristan içerisindeki Macaristan', gözden geçirmek Singapur'daki otoritelerin politikalarına benzemekle kalmıyordu,
öğretici olabilir. onlarınkinden esinlenmişti. Ve Hollanda Hint Adalan ve Britanya
Meiji'nin çağdaşı olan ve uzun süre hüküm süren (1868-1910) Mafayası'nda olduğu gibi 19.·yüzyıl boyunca ithal edilen işçilerin
Çhulalongkom, mülkünü, Batı yayılmacılığından, Japon muadili­ çoğu güneydoğu Çin'den geliyordu. Tıpkı esinlendiği sömürgeci
ninkinden bariz biçimde farklı bir tarzda korudu.34 Britanya'nın yöneticiler gibi bu politikalar ona herhangi bir kişisel rahatsızlık
Burma ve Malayası ile Fransız Çiıihincİi arasına sıkışmıştı; ciddi vermiyor, siyasal sorun çıkarmıyordu. Gerçekten de bir hane­
bir savaş makinesi geliştimiektense (1894'e kadar bir Savaş Ba­ danlık devleti için bu politikalar, Tayland toplumunun "dışında"
karılığı kuruµnadı) kendisini kurnaz ve manevracı bir diplomasiye iktidarsız bir işçi sınıfı yaratarak toplumu büyük ölçüde "dingin"
adadı. Silahlı kuvvetleri, 18 . yüzyıl Avrupası'nı çağnştırır bir şe­ bıraktıklanndan kısa vadede son derece makuldüler.
kilde Vietnamlı, Khmer, Laosiu, Malay ve Çinli paralı askerler­ Bıraktığı parçalan toplamak zorunda kalan oğlu ve selefi Wac­
den ve haraç yükümlülerinden oluşan alacalı bir kanşundı. M(?­ hirawut (hükümdarlığı 191O-1925) bu kez Avrupa'nın kendi ken­
dernleştirilmiş bir eğitim sistemi aracılığıyla resmi bir milliyetçiliği dilerini vatandaş ilan eden hanedanlarını örnek afdı�İngiltere'de
yaymak için de ciddi bir şey yapılmıyordu. O kadar ki, ilköğre­ Viktorya döneminin sonuÔda yetiştiği halde -ra da yetiştiği 1
tim, ölümünden on yıl sonrasına kadar zorunlu kılınmadı; ülkenin için- kendini ülkenin "ilk ��iyet�i��� �bi �a� bir �re u�-
ilk üniversitesi, Tokyo'da İmparatorluk Üniversitesi'nin kurulma­ gun görüyordu.36 Ama . bu mılliyetçiligının hedefi Sıyam tıcareti­ I
sından kırk yıl sonraya, 1917'ye kadar kurulmadı. Yine de Çhu­ nin %90'ıru elinde tutan Birleşik Krallık ya da yakın bir zaman
lalongkom kendini bir modernleşmeci olarak algılıyordu. Ama önce eski mülkün doğusundaki bazı bölgeleri kapmış olan Fransa
modelleri Birleşik Krallık ya da İngiltere değil, Hollanda Doğu değil, babasının daha yeni ve o kadar uqıursamaz bir t.rzda ith.al
Hint Adalan'nın, Britanya Malayası'run ya da Raj'ın sömürgeci ettiği Çinliler'di. Çinli karşıtı tavrının üslubu broşürlerinin en ünlü
beamtenstaaten�1anydı. 35 Bu modelleri izlemek demek, kraliyet ikisinin başlıldanndan da belli oluyor: Şarlan Yahudileri (1914) ve
hükümetini akılcılaşunp merkezileştirmek, haraç veren yan özerk Tekerimize Sokulan Çomak.
devletçikleri lağvetmek ve biraz sömürgeciliğinki andıran öoğrul­ Neden bu değişim? Kasım l910'da taç giymesinden önce ve
tularda iktisadi gelişmeyi teşvik etmek dernekti. Liman tesislerini . sonra meydana gelen dramatik olayların kuşkusuz etkisi olmuş ol­
inşa etmek, demiryollan yapmak, kanal kazmak ve ticari tanını mah Bir önceki Haziran, Bangkok'taki Çinli tüccarlar (ilk göç­
geliştirmek üzere yön duygusunu yitirmiş, siyasal olarak zayıf bir men !erin sınıf atlayan çocukları) ile işçilerin Siyam siyasetine
işgücü yaratmak için bekar genç erkeklerin ülkeye göç etmesini girişinin işareti olan genel grevi bastınnak için polisin çağrılması
teşvik etmek - tuhaf bir şekilde çağdaş Suudi Arabistan'ı haber gerekmişti.37 Ertesi yıl Pekin'deki Göksel Monarşi, tüccarların da
veren çarpıcı bir örnek. Bu gastarbeite,..• ithalatı Batavia'daki ve
36. "Vajiravudh'un [Wachirawut) milliyetçi programının esin kaynağı, en
• devlet memurlan. (A/m., ç.n.) başta Va�iravudlc'un en iyi bildiği Batı ulusu ve ö sırada kendisini emperyalisti
•• konuk işçi. (Alın., ç.n.) .
bir coşkuya kaptırmış olan Büyük _ Briıanya'ydı.• \Valter F. Vsella, Chaiyo!
34. Bunu izleyen bölüm "Sıudics of tbe Thai State: the Sıate of Thai King Vajiravudk and ıhe Developmenı of T/ıai Naıionalism, s. XIV; s. 6 ve
Stııdics" adlı çalışmamın kısaltılmış şeklidir. Elieı:er B. Ayal (Derleyen), The s. 67-8'e de bakınız.
Sıaıe ofThai Studi in içinde. 37. Grev, hOkümetin Çinliler'deıi de yerli Taylar'dan alınana eşit bir kelle
d

35. Battye, genç monarlan 1870'te Batavi� ve Singapur'a. 1872'de Hindis­ vergisi alınması karanna tepkiydi. O gOne kadar göçü teşvik. eıme1c için Çin·
tan'a yaptığı ziyaretlerin, kendi tallı sözleriyle, "güvenilir modeller seçmek" liler daha düşük bir vergi Odilyordu. Bkx. Bevars D. Mabry, The Deve/opmenı
olduğunu çok hoş bir tanda gösteriyor. Bkz. "The Military, Govemment and of Labor lrısıiıuıions in Tlıciland, s. 38. (Çinlilerin sömU.rülmesi çoğunlukla
Society in Siam, 1868-1910", s. 118. afyon çiftlikleri arac1lığıyla oluyordu.}
HAYALI CEMA4TLER 118 RESMi MiLLiYETÇiLiK. VE EMPE_J}YALIZM 119

azımsanamayacak katkısıyla karışık gruplar tarafından alt üst edil­ ve kırsal bucaklar üzerindeki kontrollerini yitirme olasılığı, sınıfın
di. •"Çinliler" hanedanlık ilkesine yönelik köklü bir tehdit oluştu­ alt katmanlarında panik yarauyordu. Ancak bir yandan Latince sa­
ran popüler bir cumhuriyetçiliğin habercisi gibi görünüyorlardı. vumilurken, bir yandan son derece fırsatçı bir tarzda Macarca'nın
. İkincisi "Şark" ve "Yahudi" kelimelerinin de ima ettiği kadarıyla haklarını da savunuyorlardı, "çünkü uzun vadede Almanca ida­
İngilizleşmiş monark, İngiliz yönetici sınıfının kendine _özgü ırk­ reye karşı �avunulabilece� işlerliği olan yegane seçenek Ma�
çılığını da özümsemişti. Ama ek olarak Wachira�t bir tür Asyalı idare gibi görünüyordu."40 Bela Grünwald alaycı bir tarzda, "İm­
Bourbon"du. Ulus öncesi çağlanla atalan çekici Çinli kızlan eş ya paratorun fermanına karşı Macarca idarenin imkaıµnı vurgulayan
da cariye olarak almaktan çekinmemişlerdi. Dolayısıyla Mepdelci bucakların, l 81 l 'de, yani 27 yıl sonra Macarca idarenlıı bir im­
terimlerle konuşacak olursak damarlarında Tayland "kanı"ndan kansızlık olduğunu ilan e�erini," kaydediyor. Yine 20 yıl sonra
çok Çinli "kanı" vardJ.38 . çolc "milliyetçi" bir Macar bucağında, "Macarca'ya geçilmesinin
İşte karşımızda resmi milliyetçiliğin doğasını gösteren güzel bir anayasamızı ve bütün çıkarlanmızı tehlikeye atacağı," söyleoi­
örnek - yeni oluşmakta olan ulusal terimlerle tasarlanmış toplu­ yordu.41 On bir milyonluk bir ülkede siyasal hak ve toprak teke­
luğun dıŞ!lflda bırakma ·ya da marjinal.leştirme tehdidine karşı ege­ line sahip 136 bin kişilik bir sınıf olan42 Macar soyluluğu, ancak
men grupların benimsediği önleyici bir strateji. (Wachirawut'un · • 1840'larda ve o zaman da tarihin kendilerini marjinalleştirmesini
resmi milliyetçiliğinin bütün siyasi kaldıraçlarını h�kete geçirdi- önlemek \izere Ma�laşma'ya gerçekten bağlandı.
' ğini söylemeye bile gerek yok: p�vlet kontrolünde zorunlu llköğ- Ama aynı zamanda·okuryazarlığın yavaş yavaş artması (1869'
ı: relim, devlet tarafından örgütleıien propaganda, tarilün tesmi. � · da yetişkin nüfusun üçte biri), bir yayın·dili olarak Macarca'nın ·
,I; ·olarak y�nid�n. . yazimı -burada gerçek cilıİıaİctan.çok ğösteriş ·du:: . yaygınlaşması ve küçük, fakat enerjik bir liberal entelijensiyanın
zeyinde-_!!li)itıııizm v�la ulusun özdeş olduğunun son- : . gelişmesi, soyluluğunkinden çok-farklı bir şekilde tasarlanmış
lf suz kere tekrarlanH1ası. 39) popüler bir Macar milliyetçiliğini uyandırıyordu. Daha sonraki
kuşaklar için Lajos Kossuth'un (1802-1894) temsil edeceği bu
·.

19. yüzyılda Macar milliyetçiliğinin gelişmesi ise "resmi" mo- popüler milliyetçilik, şanlı doruğuna ·ı 848 Devrimi'nde kavuştu.
•.delin damgasını daha farklı bir şekilde taşıyor. Latince konuşan . Devrimci rejim Viyana'nın _tayin ettiği valilerden kurtulİnakla kal-
. Macar soyluluğunun, II. Joseph'in 1780'lerde Almanca'yı impa- ·
ratorluğun yegane devlet dili haline getirme girişimine nasıl öf­ 40. lgnotus. Hungary. s. 47-8. 1820'de imparator il. Franz, Pest'te bir ara­
)ceyle karşı çıktığını daha önce kaydetmiştik. Bu sınıfın nisbeten ya gelen Macar ileri gelenlere Tiger im SchlafrocJc (Gecelikli Kaplan) başl.ıkh
.avantajlı kesimi, imparatorluk-Almanı bürokratlann egemenliğin­ konuşmasında Latince hitap ederek iyi bir izlenim bıraktı. Ama l825'te ro-.
deki merkezileştirilmiş, işleyişi hantallıktan kurtanlmı� bir idare n:ıantik-radikal büyük se.ny.ör Kont IstvM Szechenyi. Dieı'te (Meclis) Macan:a
konuşarak "soylu yoldaşlanru hayretler içerisinde bıraktı.• Jaszi, 11ıe Dwolu­
alunda kendi arpalıklarını yitireceklerinden korkuyorlardı. Vergi ıion, s. 80; ve lgnoıus, Hungar)', s. 51.
ve zorunlu askerlik karşısındaki bağışıklıklarının yanı sıra, serfl�r 41. Jaszi'nin The Dis.soluıion'ıında, kendi TJıe O/d Hwıgaıy'sinden yaptığı
çevrilmiş alınll, s. 70-1. Grünwald (1839-1891), ilginç ve trajik bir kişiydi.
. �akso!l kökenli Macarlaşmış soylu bir ailenin çocuğuydu; çok baş.ınlı bir
38. Soyağacıyla ilgili aynntılar için bkz. "Studies of the Thai State" adlı ıdarecı ve Macaristan'ın ilk sosyal bilimcilerinden biriydi. 0-nlii Macar toprak
çalışmam, s. 214. sahiplerinin kontrolündeki "bııcaklaı"ın ıılus için bir parazit olduğunu kanıt­
39. Wachirawııt aynı zamanda son çeyrek yüzyılda Siyam'daki sağ rejimle­ layan araşıımıalanru yayınlaması üzerine kamuda vahşi bir lanetleme kam­
rin başlıca sloganı olan Chaı, Sasana, Kasaı (Ulus, Din, Monark) sloganını panyasının hedefi ·haline geldi. Paris'e kaçtı ve orada kendini Seine'e atarak
da icat etti. Burada Uvarov'un Otokrasi;Ortodoksi, Milliyet 0çlils0nün tersine . boğuldu. lgnotus, Hungaıy, s.108-109.
çevrilmiş Tay biçimi il� karşı karşıyayız. 42. Jasz.i, The Dissoluıion, s: 299.
HAYALI CEMAATLER 120 RESMi MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYAI.;/ZM 121

·madı, sözde Macarlığın kökenlerine uzanan feodal Soylu Bucak­ ağlarıyla büyük ölçekli kapitalist girişimleri teşvik etti.46 Feodal
lar Meclisi'ni de tasfiy� etti; serfliği ve soyluların vergi bağışıklı­ ayrıcalık ve güvenliklerinden geniş ölçüde yoksun kalan, büyük
ğını kaldıracak, mülk tahsisatını köklü bir şekilde değiştirecek re­ latifunda tarzı ·toprak işleten, enerjik Alman ve Yahudi girişimci-·
fo.rmlann yapılacağını ilan etti. Ek olarak, Macarca konuşan her­ !eriyle rekabet etme yeteneğinden yoksun eski orta ve küçük Ma­
kesin Macar sayılması (eskiden yalnızca ayrıcalıklılar Macar sa­ car soyluluğu, öfkeli ve ürkmüş bir kırsal eşraf derecesine düştü.
yılırdı) ve her Macar'ın Macarca konuşması (eskiden yalnız bazı Ama talih kuşu onlardan yanaydı. l 866'da Königgratz'da
Macarlar Macarca konuşmaya alışkİndı) karara bağlandı. lgno­ Prusya ordusu karşısında uğradığı yeıailgiyle küçük düşen Viya­
tus'un da yaptığı kuru yorumda söylediği gibi, "'Ulus', mülkiyet na, 1867 Ausgleich'ında (Taviz) İkili Monarşi kurumuna razı ol­
· dışında hiçbir ayrımcılık yapmadan köylüleri43,ve Macarlaşmaları mak zorunda kaldı. Bu noktadan sonra Macaristan Krallığı kendi
kaydıyla Macar olmayan Hıristiyanları ve isteksizce ve 20 yıl son­ iç meselelerini yürütmekte . hatın sayılır bir özerkliğin tadını çıkar-
'
ra olsa da sonunda Yahudileri 'bünyesine.dahil etmekle', (Libera­ dı. Ausgleich'tan ilk-yararlananlar, bir grup liberal zihniyetli yük-
lizm ve Milliyetçiliğin çifte yıldızının parlamasını sınırsız bir iyim-. sek Macar aristokratı ile eğitilmiş meslek sahipleri oldu. Kültürlü
serlikle izleyen) zamanın standartlarıyla kendini cömert hissederek bir toprak ağası olan Kont Gyula Andrassy'nin yönetimi, 1868'
.doğrulayabilirdi."44·Macar olmayan azınlıkların önderleriyle yap� dl! çıkardığı bir Milliyetler Yasası ile Macar olmayan azınlıklara
tığı sonuçsı.ız görüşmelerde Kossuth'un tavrı, bu halkların Macar­ "Macaristan'ı bir federasyona çe,virmek dışında, iddia. ettikleri ya
lar'la aynı yurttaşlık haklarına sahip olmaları gerektiğiydi; ·ama da edebilecekleri bütün haklan" tanıdı. 47 Ama 1875'te başbakan­
"tarihsel şahsiyetleri" olmadığından kendi başlarına bir ulus kura- lığa'Tisz;a'nın gelmesiyle, gerici eşrafın, Viyana'nın müdahale
mazlardı. Bugün biı tavır biraz. küstah görünebilir . Ama 1848'in edemediği koşullarda·eski konumlarını yeniden kazanabilecekleri
öncü ruhlarından pai'lak, genç, radikal-milliyetçi' şair Sandor bir.dönem açılmış oldu. '
Petöfi'nin (1823-1849) bir keresinde azınlıklardan "�!!il.Yurdun İktisadi alanda Tisza rejimi büyük toprak .ağalarını serbest
bedenindeki ülserler" diye bahsettiği hatırlanacak olursa45, Kos- bıraktı48 ama siyasal iktidar asıl olarak küçük toprak sahibi eşrafın
suth'un ta�n daha farklı bir ışıkta görünecektir. . elindeydi. Çünkü,
Çarlık orduları Ağustos 1849'da 'devrimci rejimi bastırdıktan
MülksOzleşmfş olanlar için arıık tek bir sığınak kalmıştı: ulusal ve yerel ı
sonra Kossuth ömür boyu sürecek sürgününe gitti. Artık sahne hükümetin idari' şebekesi ve ordu. idare ve ordu için Macaristan'ın çok sayıda
Kont Kalman Tisza (1875-1-890) ve oğlu Istvan'ın (1903-1906) · �adroya ihtiyacı vardı; ya da yo_!<sa bile hiç değils.e varJ!lış gib.i xaıı.aruJirı:li.
gerici rejimlerinde vücut bulacak ''.resmi" Macar milliyetçiliğinin Ulkenin yarısı dizginlenmesi' gereken "milliyetler"den oluşuyordu.' Kırda
.dfriltilmesine�hazırdı. Bu dirilişin nedenleri çok öğretici. 1850' yargıçlık yapan güvenilir Macar l.>cyefeııdi!ere ödencıi maaş, iddiaya göre, ulı ı­
sal çıkar açısından bakıldığında düşük bir maliyetti. Milliyetlerin çokluğunun
- lerde Viyana'daki otoriter-bürokratik Bach idaresi, ağır siyasal yarattığı sorun aynı zamanda tanrının bir lütfuydu; arpalıkların çoğalması için
baskıları, 1848 devrimcilerinin ilan ettikleri bazı toplumsal vetikti­ bir mazere.t oluşt(!nıyordu.
sadi politikalarla (en kayda değeri sertlikle soyluların �l'gi'bağı-,
şıklığının lağvedilmesi) birleştirdi ve modernleştirilmiş iletişim 46. lgnotus, Bach'ın soyluların ayrıcalıklarını mali katkılarla. telafi
ettiğini kaydediyor, "büyük bir ihtimalle Kossuth rejiminden alacaklarından
ne daha fazla, ne de.daha az." s. 64-65.
.43. Kossulh rejimi bütün yetişkin erkeklere oy hakkı vennekle birlikte o 47. A.g.e., s. 74.
kadar yOksek bir mülkiyet sınırlaması getiriyordu ki, göreli olarak.az sayıda 48. Bunun sçnucunda 1867 ile 1918 arasında tahsis edilmiş mülklerin sa­
insan oy kullanabiliyordu. yısı 3 kat arttı. Kili.se mülkleri de dahil edilirse, ikili Monarşi'nin sonuna va­
44, lgnotus, Hungary, s. 56. rıldığında Macaıistan'daki toprağın üçte biri tahsis edilmişti. Alman ve Yahu­
4�. A.g.e., s. 59, di kapitalistler de Tisza rejiminden yararlandı.
HA'IALi CEMAATLER 122 RESMİ MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYALiZM /23

Böylelikle, "toprak ağalan tahsis edilmiş mülklerini, eşraf ise yalnızca %54'ünü!J Macarca'yı anadili ?!arak konuştuğu bu
tahsis edilmiş işini koruyabilmiş oluyordu."49 İşte 18751ten sonra ülkenin 413 kişilik parlamentosunda yalnız 8 Rumen ve Slovak
Milliyetler Yasası'nı bir kağıt parçası haline getiren acımasız zo­ temsilci vardı.53 Viyana parlamen'toyu kapatmak üzere asker_
runlu Macarlaştırma politikasınm toplumsal temeli buydu. Oy hak­ gönderdiğinde, "tek bir kitlesel toplantı, tek bir afiş ya da yeni
kının hukuki yollarla daraltılması, çürük seçim bölgelerinin* art­ 'Viyana mutlakiyetçiliği' çağına karşı tek bir halk protestosuna
ması, hileli seçimler ve kırsal bölgelerde örgütlü siyasal zorba­ rastlanmamış olmasina" şaşm.amak gerekiyor. Tam tersine çalışan
lık50, aynı zamanda hem Tisza'nın iktidarını ve tabanını pekiştirdi sınıflar ve milliyetler ulusal oliga'rşinin iktidarsız mücadelesini
hem de bunliınn.milliyetçiliklerinin "resmi" niteliğini belirginleş­ kötücül bir sevinçle izlediler. "54
tirdi. Ama gerici Macar eşrafının "resmi milliyetçiliğinirı" I 875'ten
Jaszi haklı olarak 19. yüzyıl sonunda uygulanan Macarlaştır­ sonraki zaferi yalnızca söz konusu grubun siyasal gücüyle ya da
ma'yı, "Rus Çarlığının Lehler, Finler ve· Ruthenyalılar'a karşı; Ausgleich'tan devraldığı manevra alanıyla açıklanamaz. Hakikat
Prusya'nın Lehler ve Danimarkalılar'a karşı ve feodal İngiltere' şu ki l 906'ya kadar Habsburg sarayı, kendini, birçok bakımdan
ni_n İrlandalılar'a karşı uyguladığı politikalarla" karşılaştınyor.sı imparatorluğun temel direklerinden biri olmaya devam eden bir
Şu olgular gericilikle resmi milliyetçiliğin nasıl iç içe geçtiğinı çok ·rejime karşı çıkacak konumda hissetmiyordu. En önemlisi de, ha­
iyi örnekliyor: Her İle kadar dilsel Macarlaştırma rejimin politi­ nedan toparlamayı zaten beceremediği kendi resmi milliyetçiliğini
kasının merkezi unsurlarından biriydiyse ve Rumenler nüfusun Macarlar'ınkine dayatacak yetenekten yoksun olmasıydı. Rejim
%20'sini oluşturuyorduysa da, I880'lerde merkezi ve yerel hü­ yalnızca, önde gelen sosyalist Viktor Adler'in deyişiyle, "Absolu­
kümetlerin önemli dallamıdaki memurların yalnız %2'si Rumen' tismus gemi/dert durch Schlamperei (pasaklılıkla sulandınlmış bir
di; üstelik "bu %2 de en düşük kademelerde istihdam ediliyor­ . mutlakiyetçilik)"SS olduğu için değil. Hanedan çoktan yitmiş tasa-
du."52 Diğer yandan Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Macar Par­
lamentosu'nda, "işçi sınıfının ya da (ülkenin çoğunluğunu oluş­ 53. Jaszi. Tlıe Dissoluıion, s. _334.
turan).topraksız köylülüğün tek bir temsilcisi yoktu... ve nüfusun .
54. A.g.e., s. 362. 2Q. yüzyıla kadar bu "ulusal oligarşinin" düzmece bir
niteliği olmaya devam etti. Jaszi savaş arası yıllarda Macarisıan'ın gerici dik­
• Çürük seçim bölgesi diye karşılanan '"Rotten borough'" terimi lngiliz si­ tatörü olacak, 1. Dünya Savaşı'nda yaralanmış bir subayla ünlü bir Macar ga-
yaset yazınında .nüfusu genel orana göre çok düşilk olduğu halde milletvekili zetesinin muhabirinin yaptığı bir söyleşiye dair eğlenceli bir hikıiye anlatıyor.
çıkaran seçim bölgeleri için kullanılır. (ç.n.) Horthy gaze.ıe yazısında düşüncelerinin '"Macar anayurduna, atalarının Ülkesi­
49. A.g.e., s. 81 ve 82.' ne'" kanatlarını açtığının söylenmesi karşısında küplere· binmişti. "Unutma'",
50. Zorbalık büyük ölçüde kötü şöhretli '"pandoor'"lann işiydi. Bunlar-Or­ dedi "askeri şefim Baden'deyse anayurdum da Baden'dir'". Tlıe Dissoluıion, s.
duya bağlı olmakla birlikte bucak idaresinin hizmetine sunulan şıddetli bir kır 142. .
-polisi işlevi görüyorlardı. 55. A.g.e., s. 165. "Ve Avusturya imparatorluğu diye bir şeyin hala var
· -51. Tlıe Dissoluıion, s. 328. olduğu o güzel eski günlerde, in•san olaylar katarını kendi haline bırakıp. sı­
52. Lajos Mocsary'nin �esaplar:ına göre (Some \Vords ·on ıiıe Naıionaliry radan bir demiryolu hattında sıradan bir katara binip eviiıe dönebilirdi... Tabii
Problem, Budapeşte, 1886). A.g.e."de alıntılanıyor, s. 331-332. Mocs.iry yollarda arabalar da vardı - ama sayılan çok değildi! Havanın fethi orada da
(1826:-1916), l 874'te parlamentoda Kossuth'un özellikle azınlıklar konusun-· başlamıştı; ama çok yoğun ölçekte değil. Arada sırada Güney Amerika'ya ya
daki fikirleri uğruna mücadele etmek için kilçük bir Bağımsızlık Panisi kur­ da Uzak Doğu'ya bir gemi kalkardı ama çok sık değil. Dünya pazarlarına ya da
muştu. Tiszıl'nın 1868 Milliyetler Yasası'nı hayasızca ihlal etmesini eleştiren iktidanna sahip olma hırsı yoktu. işte insan Avrupa'nın merkezinde, dünyanın
konuşmaları önce parlamentodan atılmasına, sonra kendi partisinden ihraç eski eksenlerinin odak noktasındaydı; 'sömürge' ve 'denizaşırı' kelimelerinin
edilmesine yol açtı. I888'de tamamen Rumenler'den oluşan bir-seçim bölge­ tınısı heniiz uzak ve denenmemişti. Biraz lüks ve gösteriş vardı gerçi ama
sinden parlamentoya girdi, ama tamamen bir siyasal parya haline gelmişti. Ig­ Fransızlar'ınki·kadar abartılı değildi. Spor yapılırdı; ama o çılgın Anglosak­
no\us, Hungary, s. 109. sonlar gibi değil. Orduya büyük paralar. harcanırdı; ama ancak büyük güçlerin
'
HAYALI CEMAATLER 124 RESMi MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYAL(ZM 125.

rımlara başka her yerde olduğundan dah· a uzun süre tutunmaya tarzda şunları yazıyordu:
çalıştı. "Habsburg hanedanının her üyesi kutsıµ olana, kendilerini Rus Devrimi (1905] çağında sınıfsal ve ulusal husumetlerle parçalanmakta
ilahi iradenin-icra memurları kılan özel bir bağla bağlı olduklarını da olsa kimse ülkeye [Macaristan) karşı çıplak askeri güç kullanmaya cüret
.edemeyecektir. Ama: ülkenin iç çelişkfleri Taht'a, Bernadotte Hanedanı'nın
düşündürten dinsel bir mistisizme sahipti. Tarihsel felaketler kar­ kaderini paylaşmak istemiyorsa, kullanmak zorunda olduğu bir güç aracı ve­
şısındaki vurdumduymazlıkları da, atasözlerine konu olan nan­ riyor. Taht aynı zamanda iki iradenin birden organı olup Avus:urya ve Maca­
körlükleri de bu özellikleriyle açıklanabilir:Der Dank voin Hause ristan'ı yönetmeyi amaçlayamaz. Dolayısıyla Avusturya ile Macaristan'ın
Habsburg• yaygın bir slogandı."56 Kutsal Roma İmparatorluğu' aynı iradeyi paylaşmalarını sağlayacak adınilan atıp tek bir mülk (Reich) inşa
etmelidir. Macaristan'ın iç parçalanmışlığı Taht'a bu hedefe ulaşma olanağını
ndan giderek dalıa büyük porsiyonlar kaparak kendisini Alman­ veriyor. Orduyu, Macaristıın'ı Olkeye yeniden kazanmak üzere yollamalı .ama
ya'ya dönüştürmekte o)an Hohenzollem Prusyası'na duyulan ha­ sancaklanna da şunlan yazmalı: Yolsuzluklardan anndınlmış,,evrensel ve eşit
set de, Habsburg hanedanını il. Franz'ın muhteşem "kendine oy hakkı! Tarım emekçilerine koalisyon hakkı! Ulusal özerklik! Bağımsız bir
yurtseverliği" üzerinde ısrar etmeye yöneltiyordu. Macar ulusal devleti (Naıionalsıaaı) fikrine karşı, Büyük Avusturya Birleşik
Dcvleıleri fikrini (u.b. ), içinde her ulusun kendi ulusal meselelerini bağımsız
Aynı zamanda, son günlerinde hanedanın şaşırarak da olsa bir tarzda düz:enfeyeceği ve bütün uluslann ortak çıkarlannı korumak üzere ·
Sosyal Demokratlar'Iiı arasında bazı akrabalıklar keşfe�esi de il­ birleşeceği bir federal devlet (Bundessıaaı]. Milliyetlerin federal devleti (Naito­
ginçtir. O kadar ki, ortak· hasımlarından bazılar� alaylı bir tarzda na/itiiıenbundesstaİıı] fikri, kaçınılmaz: ve vazgeçilmez'bir şekilde, mUlkU, ilci-­
cilik çürümesi tarafından yok edilmekte olan Taht'a hizmet edecektir. [a.b.!­
"Burgsozialismus"dan [Saray 'Sosyalizmi] söz etmeye başladılar: Werkzeug der Krone].58
Her U<i taraf için de bu deneysel koalisyonun berisinde kuşkusuı;:
bir Makyavelcilik ve idealizm karışımı vardı. Avusturya Sosyal Bu Büyük Avusturya Birleşik Devletleri (BABD) fikrinin beri­
_Demokratlan'nın Kont Istvan Tisza'nın dayattığı iktisadi ve askeri sinde Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ve bir gün İşçi Parti­
"ayrılıkçılığa" karşı 1905'te giriştikleri öfkeli kampanyada bu ka­ si tarafından yönetilecek Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birle-.
rışımı gör .mek mümkün. Öriıeğiiı Kari Renner, "'Macar pazarı şik Krallığı'nı_ n izlerini sezmek mümkün; ama aynı zamanda kap­
Avusturya sermayesi -için', Alman dış politikasında onca enerjik samı çok şaşırtıcı b.ir biçimde Çarlığınki ile aynı olan Sovyet Sos­
bir tarzda .savunulan 'Fas pazarının, Almanya için olduğundan yalist Cumhıiriyetler Birliği'ni de haber verir gibi. Hakikat şu ki
çok daha fazla önem taşımasına rağmen', ayrılıkçı planlarına rıza bu hayali kuranın ziliniiıde BABD, tikel bir hanedanlık mülkünün
gösterdikleri Macarlar'ın karşısındaki korkaklıklarından ötürü (Büyük Avusturya'nın) zorunlu varisiydi - oy· hakkına kavuş­
Avusturya burjuvazisini azarlıyordu. Reıiner, bağıms.ız bir Macar muş üyeleri de yüzyıllardır süren Habsburg bezirganlığının üret-
gümrük bölgesi talebinde, Avusturya sanayisinin, Avusturya işçi tiği bileşenlerle aynıydı.
sınıflarının ve Macar tarım nüfusunun çikarlarıııa karşı· kentli kö­ Bu tür "imparatorluk" tahayyülleri, biraz d;ı. Avrupa'nın büyük
pekbalıklarırun, dolandmcılann ve siyasal demagogların patt�-­ bir hanedanlık imparatorluğunun- başkentinde doğmuş bir sosya­
sından paşka bir şey,görrnüyordu."57 Otto Bauer de benzer bir lizmin talihsizliklerinden biriydi. 59 Daha önce de değindiğimiz
gibi l�si�?.��fry.Ie..�P. itajist y�yı�cılı_�3-,-��ığı .!>JL)(�L!®.'.�.
en zayıfından piraz daha güçlü olmaya yetecek kadar." Rober-t Musil, T/ıe
Mar. Wit/ıouı Qualiıies, 1, s. 3.1-32. Bu kitap yüı.yılımız:ın en b!lyük mizahi 58. Otto Bauer, Die Naıioııaliıiitenfrage und die Sozialdemocraıic (1907),
romanlarındandır. ·yazann Werkausgabe'si içinde c. J, s. 482. Vurgular orijinaldeki gibidir. Ha­
• "Bu bir Habsburg teşekkürü". (Alm., ç.n.) yali Cemaatlerin ilk baskısında, Jaszi çevirisiyle buradakini karşılaştırmak
56. Jılsı.i, Tlıe Dissoluıion, s. 135. Vurgular yazarın. 1848 ayaklanma­ iyi bir düşünce jimnastiği ola_caktır.
larından _sonra -�etternich kovulup kaçmak zorunda kalınca, "bütün sarayda 59. Ama kuşkusuz aynı zamanda da medeniyet dillerine hllkimiyetiyle,
nereye gıdeceğinı, nasıl yaşayacağını soran tek bir kişi çıkmadı." Fani dünya! Aydınla:nma mirasıyla ve herkesin sorunlanna nüfuz etme yeteneğiyle gurur
57. A.g.e., s.. '181. Vurnular eklenmiştir. . duyan çok tanıdık bir Avrupalı solcu aydın.tipinin tipik zihniyetini de yan-
'
HAYALI CEMAATLER 126 RESMi MiLLiYETÇiLiK VE EMPERYALiZM 127

� cemaatler (ölü doğan ama hala hayal edilen BABD de dahil olmak ağızlarına sevkedecek bir altüst oİuş. Bu resmi İnilliyetçilikler;
• 1 üzeref�endilerini. sürekli şöyle ya da böyle kadim addediy()rJll!ı:iı,_____ , kendilerini önceleyen ve büyük ölçüde kendiliğinden ortaya çıkan
"Tarih"in kendisinin hala bir anlatıya dizilmiş·inciler gibi, "büyük popüler milliyetçilik modelinden uyarlanmış, g�!\ci,d .emesek.�i� .. ;
' olaylar" ve "büyük önderler" olarak tasarlandığı bir çağda, toplu­
muhafazakar politikalar'dı.61 Dahası bunlar nihai olarak Avrupa
İ !uğun geçmişini kadim hanedanlardan hareketle deşifre etmek ve Levant'la sınırlı kalmadılar. 19. yüzyıl sırasında boyunduruk
f besbelli çok kışkırtıcıydı. İşte bu yüzden imparatorluğu· ulust an,
{ / tahtı proletaryadan ayıran dokunun neredeyse saydamlaştığı bir
altına alınmış devasa Afrika ve Asya bölgelerinde de çok benzer
politikalar aynı türden gruplar tarafıridan kullanıldı.62 Son olarak
1 BABD çıkıyordu ortaya. Bütün bunlarda Bauer o kadar da belli bir kırılmayla, Avrupalı olmayan kültür ve tarihlere yansıdık­
sıradışı değildi. Her ikisi de tek kelime İngilizce konuşamayan tan sonra, (aralarında Siyam'la Japonya'nin da yer aldığı) doğru­
Fatih William ve I. George hala hiçbir problem çıkartmadan "İn­ dan. tabiyetten kaçınabilmiş birkaç bölgede, bu politikalar yerli
giliz Kralları" kolyesinin incileri olarak yerlerinde oturmaya de­ yönetici grupl;ır tarafından devralınıp takİit edildi.
vam etmiyorlar mı? "Aziz" Stephen (hükümdarlığı: 1001-1038) . !'Jemen her durumda resı;ni milliyetçilik ulusla han,edaıı,l�k. mül- \
halefini şöyle uyarabiliyordu: kü arasındaki bir aykırılığın üstünü öı;!üyordu. .Bu yüzden bütün :
Yabancıların ve konuklann önemi o kadar büyüktür ki kraliyet süsleri dünyada bir sürü yeni çelişki ortaya çıktı: Macarlaştınlması gere-/
arasında alıın'cı sıraya yerleştirilebilirler... Çünkü çeşitli bölge ve eyaletlerden ken Slovaklar, İngilizleştirilmesi gereken Hintliler, Japonlaştınl-· i
gelen konuklar beraberlerinde çeşitli diller ve töreler, çeşitli bilgiler ve silah: ması gereken Koreliler vardı; ama bunların hiçbirinin Macarlar'ı,l
lar g�tirirler. Biliün bunlar kraliyet sarayına şan katar, görkemini arttınr ve
yat>ancı güçlerin vakanna dehşet salar. Çünkü dil ve töreler İngilizler'i ya da Japonlar'ı idare etmeyi mümkün kılan hac yolcu-\
· -·ba�!!!lı.�\l<\!l �ir.-.

ı·
, luklarına katılmalarına izin verilmeyecekti. Davet edildikleri şölen
.. .
!eşik bir ülke kırılgan ve cılızdır. 60
her defasında·bir Barmecide ziyafeti• çıkıyordu. Bütün bunların 1
Ama böyle sözler daha sonra Macaristan'ın İlk Kralı mertebesine_
yükseltilmesini engellemeyecekti. • Binbir Gece Masalları'nda Bağdatlı prens Barmecide'in dilenciye.boş ta-
baklarla verdiği hayali ziyafet. (ç.n.) . . · ,
61. Yarım yüzyıl önce Jaszi tam da bundan kuşkulanmıştı: :·insanın milli- ·•
1
yeıçiliğin daha sonraki emperyalist gelişmesinin milliyet fıkriırin gerçek kay- , /
Sonuç olarak demek ki, Avrupa'da 19. yüzyılın ortalarından naklanndan mı, yoksa başlangıçtaki milliyetçi hedeflere yabancı bazı grupla- . .i
başlayarak, Seton-Watson'un "resmi milliyetçilikler" dediği bir rın tekelci çıkarlarından mı kaynaklandığını sorası geliyor." A.g.e., s. 286. i'!
şeyin geliştiğini iddia etmiş olduk. �u milliye�9i!��!�.r. P.PJ>.üler �!il� ,Vurgul�.eklenmiştir.
sel-milliyetçiliklerin ortaya çıkmasın�!}.jfoc�.Jarih��Lolarak 62. Son günlerine kadar bugün "Endonezyaca" adıyla bildiğimiz bir dil ile
yönetilen Hollanda Hint Adalan örneği bu nokta için çok iyi bir ters örnek
"imkansız"dı;
-· ·· çünkü bunlar temelde.popüler. hayalin ürünü.oİıiiı . oluşturuyor. Sanırım büyük bir sömürgenin Avrupa dili olmayan bir dil tara­
cemaatler tarafından dışlanma ya da· marjinalleştirilme tehdidi fından yönetildiği tek örnek bu. Örneğin aykırılığının nedeni birincil olarak
altındaki iktidar gruplarının �rıcelikle hanedanların ve aristokrat es)<iliği; 17. y!izyAlın hemen başında, yani resmi milliyetçilik·çağından çok
grupların ama saqece onların değil- verdiği·karşılıklar'dı. Bütün önce, bir şirket (Vereenigde Oostindische Compagnie) tarafından kurulmuştu.
Kuşkusuz daha modem zamanlarda da Hollandalılar, kendi dil ve küllilrlerinin
yapıyı çatırdatan bir altüst oluş başlıyordu; 1918'den v.e 1945'ten İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca .ya da ltalyanca gibi Avrupai bir ka­
sonra bu grupları Estoril'deki ve Monte Carlo'daki•kanalizasyon şesi olup olmadığı Ronusun<!a biraz güvensizdiler. (Kongo'da Belçikalılar Fla­
manca değil, Fransızca kullanacaklardı.) Son olarak sömürgenin eğitim politi­
kası olağandışı ölçüde muhafazakardı: l 940'ta yerli nüfus 70 milyonun epey
sıtıyor. Bu gururda enıemasyonalist ve aristokratik unsurların payı aşağı yu- üzerindeydi ve üniversitelerde 637 "yer!i" öğrenci, üniversiteden mezun 37 .
karı eşittir. yerli vardı. Bkz. George McT. Kahin, Naıionalism aııd Revoluıioıı in lndone­
60. Jaszi, T/ıe Dissoluıion, s. 39. sia, s. Jı. Endonezya örneği hakkında daha fazlası için, bkz. 7. Bölüm.
HAYALI CŞMAATLER 1�8

}���e!li )'.alnıZf.l!.!.r�!!_�k değildi; !!�el!, .?Y!II- ��da.imparator-.


. ' _ ltık!�n çeJ.<irdeğinıJ� �eiilü:slann -. ·Macar, İngiliz Vf! }.a�n.'!. �°S- Son Dalga
lannın-. doğm*.ta Qlmasıy4!. BU uluslar da "yaban�ı" yö_ n��!!ri-
. - ,
--'-®Sçguctuıenyle dırenıyorlardı. ı 850 sonrası" emperyalist ideoloji:­
nin el çabukluğunu andırır bir doğası.vardı. Halk sınıflarının, Ce­
zayir örneğinde olduğu gibi, sömürgenin hukuken metropole içe-
. rilmiş olduğu durumlarda bilt: sömürgelerin "yitirilmesipi" ne ka­
dar bµyük bir kayıtsızlıkla karşıladığı bu el çabukluğunun derece­
si hakkında bir fikir verebilir. Sonunda imparatorlukların yasını
tutan hep yönetici sınıflar oldu - elbette burjuvazi ama her şey­ .
den önce aristokrasi; ama onlar da kısmen rol yapıyordu. Birinci Dünya Savaşı hanedanlığın altın çağını sona erdirdi. I 922'
de Habsburglar, Hohenzollemler, Romanovlar ve Osmanlılar ar­
tık yoktu. Bedin· Kongresi'nin yerini Avrupalı olmayanların dış­
lanmadığı Milletler Birliği almıştı. Bu noktadan itibaren uluslara­
rası norm artık ulus-öevletti; o kadar ki, varlığını sürdürebilen im-­
paratorluklar bile Milletler Birliği'ne imparatorluk üniformasıyla
değiE ulusal kıyafetleriyle katılıyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın
mahşerinden sonra ulus-devlet ·taşkın noktasına ulaştı. 197Q'lerin
ortasında Portekiz İmparatorluğu bile geçmişte kalmıştı.
Gerçi İkinci Dünya Savaşı sonrası devletlerinin kendine özgü
bir doğaları var; bununla birlikte onlar da gözden geçirmekte
olduğumuz modeller dizisi hesaba katılmadan anlaşılamaz. Bu
soy ilişkisinin altını çizmenin bir yolu,.keıidimize (çoğu Avrupalı
olmayan) bu yeni ulusların. sonunda bir Avrupa dilini resmi dil o­
larak benimsediklerini hatırlatmak olabilir. Bu yönleriyle Ameri­
kan. modelini andınyorlarsa da, dilsel Avrupa milliyetçiliğinden
tutkulu popülizmini, resmi milliyetçilikten de Ruslaştıncı siyasal
yönelimini devraldılar. Böyle yaptılar çünkü Amerikalılar'la Av­
rupalılar'ın yaşamış oldukları karmaşık tarihsel-deneyimler artık
her yerde bir model gibi hayal edilebiliyordu ve çünkü resmi dil
olarak k�llandıkları Avrupa dili onlara emperyalist resmi milli­
yetçilikten miras kalmıştı. Yeni devletlerin "ulus inşa etme" poli-.
tikalannda, gerçek, popüler bir milliyetçi coşku ile kitle iletişimi,
eğitim sistemi, idari düzenlemeler ve benzeri yollarla sistematik,
hatta Makyavelci bir tarzda milliyetçi ideolojinin yaygınlaştınlma­
sını sıklıkla yan yana görebiliyoruz. Popüler milliyetçilikle resmi
HAYALI CEMAATLER 130 SON DALGA 131
'
olanının �u alaşımı da Avrupa emperyalizminin yarattığı çarpık- kün kılan ycj.lruzca kadrolardaki batın sayılır süreklilik değil, me­
lıklann bır ürünü: sınırlann iyi bilinen keyfiliği çeşitli tek dilli murlann devlet deneyiminin temelinde y� yolculuklar ağıydı. ı
halklann tepesine rahatsız bir şekilde yerl�miş çift dilli entelijen­ Ama 19. yü�yılın ortasından sonra ve özellikle 20. yüzyılda yo­
_
sıyalar . Dolayısıyla bu uluslann çoğunu hala gerçekl�me halinde la koyulanlar artık giderek bir avuç insan olmaktan çıkıp çeşitli in-
olan tasanlar, ama Uvarov'dansa Mazzini tarzında çizilmiş tasa- . sanlan banndıran dar kalabalıklar haline gelmeye başladı. Süre­
. nlar olarak düşünebiliriz. · · cin berisinde üç merkezi faktör yatıyordu. En başta ve en önemlisi
Son zamanlann "sömürge milliyetçiliği" gözden geçirilirken, sanayi kapitalizminin fiziksel hareketliliğini büyük ölçüde artıran
bununla daha eski bir çağın sömürge milliyetçilikleri arasındaki şaşırtıcı başanlanydı - geçen yüzyılda demiryollan ve buharlı
��rkezi bir benze�lik hemen göze çarpıyor: her milliyetçiliğin gemiler, bu yüzyılda motorlu ulaşım ve havacılık. Eski Amerika­
bol ?�sel kapsamının bir önceki emperyalist idari biriminkiyle lar'm sonu gelmez yolculukJan hızla geçmişte kalıyordu.
_ İkincisi, imparatorluklann "Ruslaştırmalannın" ideolojik oldu­
�şbıçı �h olması. Bu benzerlik hiç de rastlantı�al öeğil; sömürge
ı�sı ��ına yapılan h�c yolculuklannın coğrafyasıyla açık biçim- .. ğu kadar pratik bir yanı da vardı. Yer küreye yayılmış_ Avrupa im­
de ılişkilı. Aralarındaki farklılık, 18. yüzyıl criotıo·hac yolculuk­ para:orluklannın yalnızca büyüklükleri ve boyunduruk altındaki
l �nı � hıitlannın yalnızca metropoldeki mutlakiyetçiliğin merke­ nüfuslarının kalabaltkJığı bile, yalnızca metropolden alınma ya da
zıleştırme hırsı tarafından değil, aynı zamanda gerçek iletişim ve hatta criollo kadrolarla kurulmuş bir bürokrasinin ne kurulabilir
ulaşım sorunlan ve genel bir teknolojik ilkellik tarafından belirlen­ ne de maliyeti kaldınlabilir olması anlamına geliyordu. Sömürge
diği �erçe�nden ka �n�anıyor. 20. yü:yılda bu sorunlann çoğu­ devletinin ve bundan bir süre sonra şirket sermayelerinin.bir me­
nun �stesınden gelındı ve onlann yerini Janus gibi yüzü hem murFar ordusuna ihtiyacı vardı. Kullanışlı olabilmeleri için bun­
geçmışe hem geleceğe dönük bir "Ruslaştırma" aldı. ların iki dilli olmaları, merkezdeki ulusla sömürgeleştirilen halk
Daha önce 18. yüzyılın sonundaki imparatorluk idari birimleri­ arasıında bir dilsel dolayım olarak işlev görmeleri gerekiyordu.
� ��s.n:ı�n yüksel�ekte olan criollo _memurlann çeperini de be­
in, Yüzyıl başında, ner yerde devletin özelleşmiş işlevlerinin çoğal­
Iırled �? ıçı � �lusal bır anlam kazandığını iddia etmiştim. Aynı şey masıyla birlikte ihtiyaç daha da arttı. Eski bölge memu�nun ya­
20. y�zyıl ıçın de geçerli. Genç kahverengi derili ya da siyahi bir nma sağlık-memuru, sulama mühendisi, tanın geliştirme ·işçisi,
İn?ı_ lız, metropolde, crio/to· öncülerinin asla edinemeyeceği bir öğretmen, polis ve benzeri geldi. Devletteki her büyümeye, ko­
eğıtım _ gördüğü durumlarda bile, bu, tipik olarak sözkonusu bü­ vanındaki hacıların sayılannın kabarması �lik etti. 2 Üçüncüsü de
rokratik haccı ilk ve son yapışı oluyordu. Bundan sonraki yükse­ modem eğitimin yalnız sömürge devleti eliyle değil, özel dinsel ve
liş �e d �şü � eğrisinin varabileceği en üst nokta, tayin edilebileceği
en ust ıdan merkez oluyordu:- Rangoon, Akkra, Georgetown .ya 1. Temel gnıp olmakla birli.kte tabii yalnız memurlann devlet deneyimini
değil. Örneğin Noli Me Tangere'nin (ve birçok başka milliyetçi romanın)
da C �lombo. Am.a her kısıtlı yolculuğunda aralaniıda giderek ar­ coğrafyasını düşünün. Her ne kadar Rizal'in karakterlerinin.bazıları lspanyolsa
tan bır ortaklık hissedebileceği iki dilli yoldaşlar bulabiliyordu. da ve her ne kadar Filipino karakterlerin bazıları (roman sahnesinin dışında)
Yolculuğu sırasında, etnik olsun, dilsel olsun, coğrafi olsun ken­ lspanya'ya seyahat ediyorsa da, karakterlerin anlatılan yolcuhıkları, romanın
yayuı:lanmasından 11 yıl, yazannın idam edilmesinden 2 yıl sonra ilan edile­
di kök �ninin çok önemli olmadığını oldukça hızla kavny�rdu. cek olan Filipinler Cumhuriyeti'nin sınırlanyla·özdeş.
__
Kokenı olsa olsa şu ya da bu hac yolculuğuna koyulmasını saırıa­ 2. Tek bir örnekle yetinelim: l 928'de Hollanda Doğu Hint Adaları'nın
mış olabilirdi: Hedefini ya da yoldaşlannı temelden belirlemi;or­ bordrosunda neredeyse 250 bin yerli vardı ve bunlar bütün devlet memur­
_ larının %90'ını oluşturuyordu. (Aralarında büyük uçurumlar olan Hollandalı
du. İşte bu kalıptan sömürü devletini adım adı_m ulusal devlete
ye yerli memurların ücret ve emeklilik haklannın toplandığında devletin ınas­
dönüştüren o ince, yan gizli süreç doğdu. Bu dönüşümü müm- raflanrun .%50'sini oluştumıası'bir göstergedir!) Bkz. �nıry Vandenbosch,
HAYALI CEMAATLER 132 SON DALGA 133

laik örgütler aracılığıyla da yaygınlaştınİmasiydı. Bu yaygınlaş­ şenlikler.düzenlemeye başladı. Her bir yere, yalnız yerel Hollan­
tırma, yalnızca devlete ve şirket hiyerarşilerine kadro sağlamak dalı ve diğer Avrasyalı cemaatlere değil, tabi halklara da, fiziksel
için değil,' modem bilginin s�mürgeleştirilmiş halklar için bi/e ah­ katılımlannı ve mali katkılarını sağlamak üzere buyruklar yol­
laki bir öneme sahip olduğu fikri genel kabul gördüğü için de landı. tık Cava-Endonezya milliyetçilerinden Suwardi Surjanin­
.. eğitimli işsizler sorunu çeşitli sömürge devletle-
yapıldı-3 (Hatta grat (Ki Hadjar Dewantoro) bunu protesto etmek üzere Hollanda­
rinde ortaya çıkmaya başlamıştı bile.) ca çıkan bir g�te için ünlil "Als ik eens Nederlander was" (Bir
Sömürge bölgelerindeki milliyetçiliğin doğuşunda entelijensiya­ IÇereliğine Hollandalı Olsam) başlıklı ya:zısm! yazdı. 5
Iann önemli bir rolü olcluğu genellikle kabul edilir. Bunun önemli Bence (tıali bir Holla�ıtlı olduğumu hayal eımeye devam ediyoruz) yerli­
nedenlerinden biri, sömürgeciliğin, yerli toprak ağalarının, büyük lerden bağımsızlığımızı kutlamaya katılmalannı istememizde yersiz �ep­
tüccarların ve sınai girişimcilerin hatta geniş bir meslekler sını­ siz- bir şey var. Bir �ere sömOrgeleştirdiğimiz ülkelerinde kendi bağımsız­
fının bile seyrek görülür şeyler olmasını sağlamasıdır. Neredeyse lığımızı kutladığımız için onlann hassas duygıılannı inciteceğiz.. Şu an biz
mutluyuz çünkü yüzyıl önce kendimizi yabancı egemenliğinden kunardık ve
her yerde iktisadi güç, ya sömürgecilerin tekelindedir ya da eşit bütün bunlar hfila bizim egemenliğimiz altında yaşamak.ta olanlann gözle­
olmayan bir şekilde ik_tidarsız bir parya (yerli olmayan) -sö­ rinin önOnde olup bitiyor. Bu zavallı kölelerin de bağırnsızlıklannı kutlayabi-
mürge Afrikası'nda Lübnanlı, Hintli, Arap; sömürge Asyası'nda leceği tam da böyle bir anın öılemini çekmekte olabilecekleri, hiç aklımıza
Çinli, Hintli ve Araır- işadamları sınıfıyla böl(lşülüt. Aynı şe­ gelmiyor mu? Yoksa belki de ruhlan tahrip eden politikalanmız yüzllnden
bütOn insan ruhlanrun zaten ölmüş oldu�nu mu dOşüoOyoruz? Eğer öyleyse
kilde entelijensiyanın öncü rolünün iki dilli okuryazarlığından ya kendimizi kandınyoruz, çOnkU ne kadar illçel oluısa olsun her cemaat baskının
da daha doğrusu okuryazarlığından ve iki dilliliğinden kaynak­ her tilrilne karşı çıkar. Ben bir Hollandalı olsaydım, bağımsıılığı çalınmış bir
landığı da yine gen.el kabul görür. Basılı-malzeme okuryazarlığı halkın ülkesinde bağımsızlık kutlamalan dUzenlemwlim.
daha önce sözünü ettiğimiz homojen, boş bir zaman içinde salınan Bu sözlerle Hollanda milliyetçiliğini emperyalizme lehimleyen
hayali cemaati mümkün kılar. İki dillilik demek, bir Avrupa dili
ekleme vurduğu darbeyle Suwardi, Hollanda tarihipi Hollan­
olan resmi dil aracılığıyla en genel anlamıyla Batı kültürüne ve
dalılar'a karşı çevirmiş· oluyordıı. Üstelik kendisini hayali ve ge­
daha özgül olarak, 19. yüzyıl sırasında başka yerlerde üretilmiş
çici olarak Hollandalı'ya dönllştürmekle, Hollandalı okurlarını da
milliyetçilik, milletlik, ve ulus-devlet olma tarzlanna ulaşma im­
kendilerini geçici Endonezyalılar'a dönüştürmeye çağırmış olu-_
kfuu demelcti.4
yor, böylelikle Hollanda sömürgecilik ideolojisinin ardında yatan
l 9 l 3'te Batavia'daki Hollanda sömürge rejimi,. Lahey'in
bütün ölümcül ırkçılıkları aşındırmış oluyordu.6
.
örneğini izleyerek bütün sömürgede Hollanda'nın Fransız emper­
Suwardi'nin Endonezyalılar'ı memnun ettiği kadar Hollandalı
yalizminden :ulusal kurtuluşu"nun yüzüncü )'ılı. için k.itlesel
5. önce 13 Temmuz'da De E:q,res'te yayınlandı ama hemen ardından "En­
The Duıclı &sı lndies, s. 171-73. Yine de Hollandalılar bürokratik zeminde donezyaca"ya çevrilerek yerel basında da yayınlandı. Suwardi o zaman-24
Britanya Hindisıanı'nın yerli devlet olmayan kı�ınılannda lngilizler'e kıyasla y3ıındaydı. Olağanın dııında iyi bir eğ!Um gormuş üerici bir aristokrat olan
dokuz kat daha yoğundular. Suwardi, 1912'de sıradan bir Cavalı olan Dr. Tjipto Mangoenkoesoemo ve.bir
3. Aşın muhafazakar Hollanda Hint Adalan'nda bile Batı tarzı ilköğretim Avrasyalı olan Eduard Douwes Dellir'le birlikte sömllrgenin ilt( siyasal par­
gören yerlilerin sayısı 1?00-1904 yıllan arasındaki onalama 2,987'den 1928' tisi olan lndische Partij'i kurmuştu. Suwardi hakkında kısa fakat yararlı bir
de 74,697'ye, aynı dönem içerisinde Batı tarzı ona öğretim görenlerinki ise çalışma için bkz. Savitri Scherer, "Harmony and Dissooaııce: Early National:
25'tcn 6,468'e fırladı. Kahin, Naıionalism, s. 31. ist Thought in Java", 2. Bölüm. Tezin birinci eki ün!O makalenin buradaki
4. Anthôny Bamett'in deyişini ödOnç alarak söyleyecek olursam iki dillilik pasajın.da alınnlandığı lngilizce bir çevirisini içeriyor.
aynı zamanda "aydınlara, keodileriyle ayru halk dilini konuşan yoldaşlanna 6. Burada "hayal edilmiş" ile "muhayyel" topluluklar arasında kurulan
'biz' de 'onlar' gibi olabiliriz" deme imkllnını verdi. eğit.sel ilişkiye dikkat edin.
SON DALGA . 135
HAYAlf CEMAATLER 134
birlikte bugün de önemli olmaya devam eden bir anlam. Modem/
. o�u�larını da sinirlendiren �oşesi, 20. yüzyılda dünya ölçeğinde
- _ örgütlenmiş bir Burma milliyetçiliğinin yükselişi genellikle 1908'
gorulen bır olguyu örnekliyor. Çünkü imparatorlukların resmi
de Rangoon'da Budist Genç Erkekler Derneği'nin (Young Men's
milliyetçilikleriniı:ı paradoksu, sömürgeleştirilenlerin bilincini
Buddhist Association - YMBA) kuruluşuyla b'aşlatılır; Malaya'
ka�ınılmaz bir şekilde giderek Avrupa'nın "ulusal tarihleri" diye
nınkiyse 1938'de Kesatuan Melayu Muda'nın (Malaya Gençlik
düşünülen ve yazılan şeylerle tanıştırmasıydı - yalnızca ikiyüzlü
Birliği) kuruluşuyla. Endonezyalılar her yıl l 928'deki gençlik
kutlamalar aracılığıyla değil, kütüphanelerde ve dersanelerde de.7
kongresinde yazılan Gençlik Andı'nı (Sıımpalı Pemuda) tekrarlar­
Vietnamlı gençler philosophe'lan* ve Devrimi ve Debray'ın
lar. Ve daha bir sürü örnek. Genç İrlanda'yı, Genç İtalya'yı -ve
"Almanya'ya tarihsel husumetimiz" dediği şeyi öğrenmeden ede­
benzerlerini düşündüğümüzde Av.rupa'nın da buralardan daha
mezlerdi.8 İngiliz ulusal tarihi diye yorumlanan Bütün Parlamen­
önce geçmiş olduğu tamamen doğru. Avrupa'da da sömürgelerde
tolann Anası Magna Carta, Muhteşem Devrim, Britanya İmpara­
de "genç" ve. "gençlik" dinamizmi, ilerlemeyi, fedakar bir idealiz­
torluğu'ndaki bütün okulların müfredatına girdi. Belçika'nın Hol­
mi ve devrimci iradeyi simgeliyordu. Ama Avrupa'da "genç"in
landa'ya karşı bağımsızlık mücadelesi bir gün Kongolu çocuk­
tanımlanabilir sosyolojik hatları yoktu. İnsan orta yaşlı olduğu
ların da okuyacağı ders kitaplarından silinemezdi. Ne de ABD ta­
halde Genç İrlanda'nın parçası olabilirdi; okuryazar olmadan
rihi Filipinliler'in okuyacaklarından, ne de son olarak Portekiz'
Genç İtalya'nın parçası olmak mümkündü. Bunun nedeni, tabii
inki Angolalı v� 1'_1ozambikli çocukların okuyacaklaimdan. İşin i­
_ bu milliyetçiliklerin dilinin ya bütüri üyelerin beşikten beri anadil
ronık yanı, bu tarıhlerin yüzyıl başında artık tamamen ulusal te­
olarak konuştuğu bir halk dili ya da İrlanda örneğinde olduğu
rimlerle tanımlanmış bir tarihçilik-bilinciyle yazılmış olmalarıydı.
gibi, nüfusun değişik kesimlerinde, criollo tarzı bir halk dili ola­
(John Plantagenet'e Magna Carta'yı dayatan baronlar İngilizce
rak algılanabilecek derin kökleri olan metropoliten bir dil ol­
konuşmuyor, kendilerini "İngiliz" diye tanımlainıyorlardı, ama
masıydı. Dil ile yaş, sınıf ve statü ardSında zorunlu bir bağlantı
700 yıl sonra Birleşik Krallığın dersanelerinde net bir şekilde ilk
yurtseverler diye tanımlanacaklardı.) yoktu.
Sömürgelerde durum farklıydı. Gençlik her şeyden önce önem­
Yine de sömürgelerde ortaya çıkan milliye.tçi entelijensiyaların
li sayıda insanın Avrupa tarzı bir eğitim ediııeb,ildiği ilk kuşak de­
öyle tipik bir özellikleri var ki, onları halk dilleri temelinde hareket
mekti. Bu eğitim onları, dilsel ve kültürel olarak anababalarının
eden 19. yüzyıl milliyetçi entelijensiyalarından farklılaştınyor.
kuşağından olduğu gibi, sömürgeleştirilmiş yaşıtlarının geniş kit­
Neredeyse değişmez bir şekilde çok gençtiler ve gençliklerine kar­
lesinden de ayırıyordu (Bkz. B. C. Pal). Burma'nın İngilizce ko­
maşık bir siyasal anlam atfediyorlardı - zaman içinde değişmekle
nuşulan ve kısmen YMCA'dan* esinlenerek kurulmuş olan YMBA'
sı İngilizce okuyan okul çocukları tarafından kurulmuştu. Hollan­
• Fransızca filozof anlamına gelen terim, daha sonra bUtün Batı dillerinde da Hint Adaları'nda karşılaşılan şeyler arasında Jong Java (Genç
öncülüğünü Voltaire'in yaptığı ve bir disiplin olarak; felsefe ile ilişkileri Cava), Jong Ambon (Genç Ambon) ve Jong Islamietenbond
muğlak olan 18. yUzyıl düşünürleri için kullanıldı. (ç.n.) (Genç Müslümanlar Birliği) var - sömürge diliyle tanışık olma­
7. 1913: ıeki kutlamal'.'1" resmi milliyetçiliğin başka bir bakımdan tipik
_ yan herhangi bir genç yerlinin anlayamayacağı adlar. Demek ki
amblemlen olmak!� da ışımıze yanyorlar. Yadedilen "ulusal kurtuluş" (1795'
t � B�tavıa Cumhunyeti'nin kuruluşu değil) Orange Hanedanı'nın Kutsal lt­
tıfak ın muzaffer ordulan tarafından yeniden tahta getirilmesiydi ve kurtulmuş • Young Men's Christian Association (Hıristiyan Genç Erkekler Derneği).
ulusun yansı �o� g�m�den 18 �0'da Belç! ka Krallığı'nı kurmak üzere aynldı. Zaman içerisinde dini niteliğini yiıiren bu demek gençler arası bir dayanışma
Ama Suwardı nın sömilrgedekı dersanesınde yuttuğu yorum elbette "ulusal örgütüdür. Yunlar işleıir; işleyişi yöreden yöreye büyük farklılıklar gösterir.
kurtuluş" yorumuydu. (ç.n.)
8. "Marx.ism and the National Question", s. 41.
HAYALI CEMAATLER /36 SON DALGA /37

sömürgelerde "Gençlik" dediğimizde, hiç değilse başlangıçta fetihlerindekine (yakJ�ık 1910) denk düşüyordu.
"Okullu Gençlik" demiş oluyoruz. Bu da bir kere daha bize sö­ Sumatra'nın doğu kıyısında y�ayan halkların bir kısmı dar
mürgelerdeki okul sisteminin sömürge milliyetçiliğine katkısını Malacca Boğazı'nın öte yakasında ve Malay Yanmadası'nın batı
hatırlatıyor.9 sahilinde yaşayan halklara fiziksel olarak benzemekle kalmıyorlar
Devasa büyüklüğüyle, sömürge zamanlarında bile kalabalık etnik olarak da akrabalar, birbirlerinin dillerini anlıyorlar, ortak
olan nüfusuyla, coğrafi parçalanmışlığıyla (yaklaşık 3 bin ada), bir dinleri var, ve benzeri. Bu aynı Sumatralılar binlerce kilometre
dinsel kannaşasıyla (Müslümanlar, Budistler, Katolikler, çeşit çe­ doğudaki adalarda yaşayan Ambolular'la ne bir anadil, ne etnik
şit Protestanlar, Bali Hindulan ve "Animistler") ve etnik ve dilsel köken, ne de ortak bir din payl�ıyorlar. Ama bu yüzyıl içinde
çeşitliliğiyle (IOO'den fazla farklı grup) Endonezya vakası bu sü­ kendlileriyle Ambonlular't" yoldaş, Endonezyalı ve· Malayalılar'ı
recin çok çetrefil bir örneğini sunuyor. Üstelik melez sahte-Helen ise yabancılar olarak kavramayı öğrendiler.
isminin de düşündürebileceği gibi, kapsamının sömürge öncesi Bu bağın en önemli gıdası Batavia'daki rejimin yüzyıl b�mdan
dönemin herhangi bir birimiyle en ufak bir ilişkisi yok; aksine, en sonra açtığı gideçek artan sayıdaki okullardı. Bunun nedenini an­
azından General Suharto'nun l 975'te eski Portekiz sömürgesi lamak için, her ne kadar bildik Müslüman tanında, bir ünlü ule­
Doğu Timor'u vahşice işgal etmesine kadar sınırlan son Hollanda madan diğerine sık sık yatay öğrenci geçişleri oluyorsa da, daima
yerel ve kişisel girişimler olan geleneksel yçrli okulların aksine,
9. Burada ilgimizin odağında s_ivil okullar.yer alacak. Ama bunlara tekabül hükümet okullanıun yapısal olarak devlet bürokrasisıninkine ben­
eden askeri karşılıklan da önemliydi. Prusya'run 19. yüzyılın başında öncü­ zeyen yüksek derecede akılcıl�tınlmış ve katı bir biçimde merke­
lüğünü eıtiği meslekten subayların hizmet elliği düzenli ordu, sivil okula
kıyasla daİıa özelleşmiş değilse de bazı bakımlardan daha aynntılandınlmış bir
zileşmiş dev boyutlarda, bir hiyerarşi oluşturduklarını hatırlamak
eğiıscl piramit gerektiriyordu. Yeni askeri akademilerin ürettiği genç subaylar gerekir. Standart ders kitapları, diploma ve eğitim sertifikaları,
("Türkler") sı]( sık milliyetçiliğin gelişmesinde önemli roller oynadılar. Bun­ y� gnıbu 10 sınıfları, öğretim araçlarının düz.enli bir şekilde dere­
ların amblemlerinden biri Nijerya'daki 15 Ocak 1966 darbesinin ardındaki be­ celendirilmesi, kendi içinde bir bütün oluşturan, tutarlı bir dene­
yin olan Binbaşı Chukuma Nzeogwu'dur. lbo kabilesinden bir Hıristiyan �lan
Nzcogwu, l960'ta Nijerya'nın bağımsızlığını kazanmasından sonra, sub:ıyla­ YllJl evreni yarattı. Ama bu hiyerarşinin coğrafyası da aynı dere­
nn beyaz olduğu bir paralı askecler gilcünü ulusal bır orduya dönUştümıck cede önemliydi.
içiri Sandhurst askeri akademisine gönderilen ilk genç Nijeryalı grubundandı. Standart ilkokullar sömürgenin köy ve kasabalarına dağılmıştı;
Q;ğer Sandhurst'teyken, l 966'da kendi hükümetini devirecek olan gcl�ğin
ortaokul ve liseler nisbeten daha büyük kasabalarda ve eyalet mer­
Albay Afrifa'sıyla karşılaştıysa. her iki yerlinin de imparatorluk zamanındaki
barınaklanna dönmeleri bir yazgıymış demektir.) Müslüman Hausa birlikle­ kezlerinde bulunuyordu; eğitimin üçüncü kademesi (piramidin
rine Sokoto'nun Sardauna'lannı ve diğer Müslüman Hausa aristokratlan tepe noktası) i�e sömürgenin başkenti Batavia'nın 160 km. gü­
öldürmekte önderlik etmesi Prusya modelinin gOcOnün delillerinden biridir. neybatısındaki serin Priangan yaylalarında Hollandalılar tara­
Böylelikle Nzeogwu, Abubakar Tafawa Balewa'nın Hausa-Milslüman egcmen­
)jğindeki bükOmetini devirmiş oldu. Kaduna Radyosu'ndan yurttaşlarına,
fından inşa edilen Bandung'la sınırlıydı. Böylelikle 20. yüzyıl
"artık Nijeryalı olmaktan utanmayacaksınıı" (Anıhony H. M. Kirk-Grcene'in okullan, kuruluşu daha eskiye dayanan memur yolculuklannın
Crisis and Conflicı in Nigeria: A Dqçumentary Sourcebook adlı kitabından. paraleli olan yeni bir haclar dizisini ortaya çıkardı. Bu haclann
s. 126) diye seslenmesi de, sömürge okullaruıdan kaynaklanan milliyetçiliğin Mekkesi, Singapur, Manila, Rangoon ya da hatta eski Cava'nın
gücüniln göstergelerinden biri. Yine de mifüyetçilik Nzcogwu'nun milliyetçi
. darbesinin kısa zamanda bir Ibo komplosu olarak yorumlanmasını önlemeye saltanat merkezleri olan Jogjakarta ya da Surakarta değil, Batavia'
yetecek kadar derine nüfuz etmemişti. Temmuz'un askeri ayaklanmaları, Eylül
ve Ekim'de lbolar'a karşı girişilen kıyımlar ve Mayıs J967'de Biafra'nın ay­ 10. Sömürgelerdeki Batı ıarıı okullar için Oz.crinde hiç düşünülmeyen bir
nlması bu yüzdendi. (Bkı. Robin Luckham'ın mükemmel, The Nigerian Mi­ askiyom·olan belli bir öğrencinin şu_ya da bu sınıf için "fazla yaşlı" olması
liıary'si).• fikri, geleneksel Müslüman okullara tamamen yabancıydı.
HAYALI CEMAATLER 138 SON DALGA 139

ydı.11 Koca sömürgenin her yerinden -ama dışında kalan hiçbir


.
° lıkları içinde inlanders'in hepsinin, hangi dilsel, kültürel gruptan
yerden değil- yola çıkan gencecik hacılar ilkokulda farklı, belki gelmiş olurlarsa oisu'nlar eşit derece horgörülebilir olduğunu da
de hasım köylerden, ortaokuldaJarklı etnik ve dilsel gruplardan, ·ima ediyordu. Ama bu sefalet eşitliğinin bile bfr çapı vardı.
üçüncü kademedeki kurumlarda ise mülkün her yerinden yol­ Çünkü inlander deyimi daima beraberinde "nerenin yerlisi?" soru­
daşİarla karşılaşarak içeriye ve yukarıya doğru yürüyüşlerini sunu getiriyordu. Hollandalılar kimi zaman iıılanders'ten sanki bir
sürdürdüler.12 Ve nereden gelmiş olurlarsa olsunlar, yine de bir­ dünya kategorisiymişc�sine sözediyorlarsa da, deneyim bunun
birlerinin aym_kitapları okumuş, ayıiı toplama-çıkarmaları yapmış pratikte mümkün olmadı_ğını gösteriyordu. lnlanders belli bir ren­
olduklarını biliyorlardı. Oraya kadar varamasalar da. -,-çoğu vara­ ge boyanmış bu sömürgenin çizilmiş sınırlan içinde kalıyordu -
mıyordu zaten- Mekke'lerinin Batavia olduğunu, ·bütün bu yol­ onun. ötesindekiler duruma ·göte natives, indigeııes ya da in­
culukların "anlamını" başkentten aldığtıİı, başkentin "bizim" niye dios'tu. Üstelik sömürge hukuku terminolojisi insana kalp para
"burada" "birlikte" olduğumuzu açıkladığını biliyorlardı. Başka gibi gelen-; hani neredeyse kulağa "yabancı yerliler" gibi tınlayan
bir şekilde söyleyecek olursak, ortak deneyimleri ve dersa�enin _
bir başka terim daha içeriyordu: vreemde oosterlingen (yabancı
dostane bir rekabete dayanan yoldaşlığı, inceledikleri (rengi Bri­ şarklılar). Çinli, Japon ya da Arap olabilen bu yabancı şarklıların
tanya Malayası'ndan ve Am�rikan Filipinleri'nkinden daima farklı statüsü sömürg�de yaşadıkları halde hukuken "yerli yerliler"in­
olan) haritaya, bölgeye özgü hayali bir gerçeklik kazandınyordu. kinden üstündü. Dahası Meiji oligarklarııiın iktisadi gücü ve aske­
Bu gerçeklik her gün arkadaşlarının aksan ve fizyonomile_riyle ye­ ri becerisi Hollanda'yı l 899'dan sonra sömürgedeki Japonlar'ı
niden onaylanıyordu.13 "fahri Avrupahlar" mertebesine yükseltecek ·kadar ürkütmüştü.
Ve böyle hepsi bir arada, tam olarak ne oluyorlardı? Bu nokta­ Bütün bunların sonucu olan bir _ katmanlaşmayla, Holliındalılar'ı,
da HollandalıJar'ın cevabı .çok netti: Anadilleri ne olursa olsun, Çinliler'i, Araplar'ı, Japonlar'ı ,- natives'i, indigenes'ı, indios'u
hiç kurtulamayac�ları bir şekilde inlaııders'tiler_. İngilizce "nati-. dışarıda.bırakarak inlaııders giderek daha özgül bir içerik kazandı,
ves" (yerliler), Fransızca "indigenes" gibi bu kelime de taşıdığı ta ki olgunlaşmiş bir l!lfVa gibi Endonezyalı adıyla anılan o muh­
anlam yükünün bir parçası olarak kasdedilmemiş bir paradoks teşem kelebeğe dönüşünceye kadar.
banndınyordu. Diğer bütün sömürgelerde olduğu gibi bu sömür­ Her ne kadar inlaııder ve native, bölgesel bir barınağı ima
gede de sözkonıisu kişilerin hem daha aşağı oldukları, ama hem ettiğinden, tam' anlamıyla ırkçı bir tarzda genelleştirilebilecek kav­
de "oraya ait oldukları" anlamına geliyordu (nasıl Hollandalılar ramlar olmasa da,'4 Endonezya örneği. bizi, her "yerli" barınağın
. da, "yerlileri" olarak Hollanda'ya aitseler). Hollandalılar bu dili •önceden yazgılı ve değiştirilemez olduğunu düşünmeye sevket­
kullanmakla kendilerini üstün kılmanın yanısıra "oraya ait olma­ meıİ)eli. İki örnek bunun ·tersinin doğru olduğunu gösterecek:
dıklarını" da söylemiş oluyorlardı. Kelime aynca ortak aşağı- Fransız Batı Afrikası ve Fransız Çinhindi.
Yalnızca bir ortaokul olmakla; birlikte Dakar'daki Ecole Normal
11. Tepe noktası tabii son-kertede Lahey, Amsterdam ve Leiden'di; ama William Ponty, şaşaali günlerinde Fransız �atı Afrikası'nın eğitim
ciddi olarak orada eğitim görmeyi umabileceklei bir avuç insandan ibaretti. piramidinin tepe noktasını oluşturuyord.u. 15 Bugün( Gine, Mali,
12. Laik olduklarından okulların çoğunda kızlarla oğlanlar beraber eğitim
görüyorlardı ama oğlanlar ağırlıklı çoğunluğu �luşturuyordu. Bu da her türlü
gelenel,sel çizginin dışına çıkan "sıra arkadaşlığı" ,aşk ve evlilikleriyle sonuç­ 14. Calais'den başlayarak gezegende Birleşik Krallık dışında kalan her yerde
. lanı yordu. kullanılabilecek "Half-breed" (soysuz) ve "nigger" terimleriyle karşılaştırın .
13. Sukamo 60 yaşına kadar elde etmek için onca uğra.ştiğı Batı lrian'ı hiç 15. Bu ünlü okulun kökenleri ve gelişmesi için bkz. Abdou Moumouni,
gönnemişti. Tıpkı okul haritalarında olduğu gibi burada da yapıntmın nasıl L'Education en Afrique, s. 41-49; siyasal önemi için Ruth Sclı:achter Morgen­
gerçekliğe sızdığını görüyoruz. Bkz. No/i ve El Periquil/o Samienıo. thau, Poliıical Parıies in French Speakiııg Wesı Africa, s.12-14, 18-21. Okul

,
HAYALİ CEMAATLER 140 SON DALGA 141

Fildişi Kıyısı, Senegal ve benzeri diye bildiğimiz yerlerden Wil­ Çok benzer bir tarzda bu tuhaf melez terimin, "Çinhindi"nin,
liam Ponty'ye zeki çocuklar gelirdi. Dolayısıyla bu çocukların bir kuşağın göreli olarak iyi eğitim görmüş gençleri için gerçek,
Dakar'da sonuçlanan hac yolculuklarının başlangıçta Fransız yaşanmış ve hayal ,•dilmiş bir anlamı oldu.1 7 Gerçi genel olarak
[Batı] Afrikası'nın terimleriyle yorumlanmasına şaşırmamalıyız. bu bölgedeki aktif Fransız işgüzarlığı bir yüzyıl öncesine gidiyor­
Bunun unutulmaz simgesi paradoksal rıegritude kavramıdır - du ama "Çinhindi" denen şeyin varlığı ancak 1887'de ilan edildi;
Afrikalılığın ancak William Ponty'nin dersanelerinde kullanılan en geniş bölgesel kapsamına ise ancak 1907'de ulaştı.
Fransızca'da ifade edilebilen özü. Yine de William Ponty'nin bir "Çinhindi"nin sömürgeci yöneticilerinin eğitim politikalannın,
tepe noktası olması uçucu bir rastlantıdan ibaret kaldı. Fransız genel hatlarıyla iki temel amacı vardı; ts her ikisi de sonunda
Batı Afrikası'ndaki ortaokulların sayısı arttıkça, parlak çocukların "Çinhindi" bilincinin gelişmesine hizmet etti. Birinci hedef sö­
bu kadar uzun bir hacca çıkmaları gereksizleşti. Herhalüklirda mürgeleşti.rilmiş halklarla Çinhindi'nin hemen dışındaki dünya
Dakar'ın idari alandaki merkeziliği hiçbir zaman William Pon­ arasında varolan siyasal-kültürel bağlan koparmaktı: "Kamboç"
ty'nin eğitim alanındaki merkeziliğine denk düşmedi. Fransız Batı ve "Laos" sözkonusu olduğunda 19 hedef, bu bölgeler üzerinde
Afrikası'nın, William Ponty'nin sıralarında birbirlerinin yerini uzak bir egemenlik kurmuş ve bu bölgelerle aynı ayinleri, kurum­
alabilen oğlanları, daha sonra Fransız Batı Afrikası'run sömürge lan ve Hinayana Budizmi'nin aynı kutsal dilini paylaşan Siyam'
idaresi aygıtında bürokratik bir yer değiştirebilirliğe sahip olmu­ dı. (Ek olarak o zaman da bugün de Lao ovalarında kullanılan dil
yorlardı. Dolayısıyla okulun mezunları evlerine dönüp sonunda, ve yazı Siyam'daki Tayla_r'ınkine çok yakından akrabaydı.) Fran­
bir yandan daha sonraki kuşakların yitireceği bir "Batı Afrikalı" sızlar'ın, Kmer keşişleri, Tay yörüngesinden çıkararak Çinhindi
camaraderi• ve yakın bir dayanışmayı korurken Gine ya da Mali' yörüngesine sokmak üzere tasarladıklan "yenilenmiş pagodn
nin milliyetçi önderleri oldular.16
vardı ama yeri sapaydı (Cape Coast) ve devletten yarı bağımsızdı (bağım­
başlangiçıa Saint-Louis'deki adsız sansız bir ecole normale'ken 19 l 3'ıe Da­ sızlıktan epey sonraya kadar dini kurumların elindeydi). Bu bilgileri Mohamed
kar'ın hemen dışında Goree'ye taşındı. Daha sonra Fransız Batı Afrikası'nın Charribas'a borçluyum.
dördüncü valisi• (1908-1915) William Merlaud-Ponty'nin adını aldı. Serge 17. Bu, başka şeylerin yanısıra, anadili Vietnamca, Khmer ya da Lao olan
Thion'dan öğrendiğime göre Bordeaux çevresinde Guillaume'dansa William gençlerin kanlabileceği, ömrü bir kuşak s0ren Çinhindi Komünist Partisi'ne
uzunca bir süredir modaydı. Bunu lngiltere'yle şarap ticaretinin yaranığı tarih­ (1930-1951 ?) yolaçtı. Bugün bu partinin kurulması bazen "eski Vietnam
sel bağlara atfetmekte herhalde haklı olmalı; ama Bordeaux'nun (Guyenne) yayılmacılığının" bir ifadesi olarak yorumlanıyor. Aslında Fransız eğitim sis­
Londra'dan yönetilen mUlkün aynlmaz bir parçası olduğu çağlara bile geri git­ teminden (ve daha sınırlı bir ölçüde idari sisteminden) bu partiyi doğurtan Ko­
mesi mümkün. mintem'di.
• Erkeklerin yatılı okullar. ordu gibi kurumlarda uzun süre bir arada bulun­ 18. Bu politikalar Gail Paradise Kelly tarafından "Franco-Vietnamese
muş olmasından kaynaklanan, laubaliliği de içeren dostluk, dayanışma ve Schools, 1918 ıo l938"de etraflı ve yetkin bir ıekilde tartışılıyor. Ama maa­
çıkar ortaklığı. (ç.n.) lesef yazar Çinrundi'nin yalnızca Vietnamca konuşan nüfusu üzerinde yoğun­
16. Belki Britanya Batı Afrikası'nın sömürgeleri birbirlerine bitişik ol­ laşıyor.
madığından ya da Londra belli başlı bütün bölgelerde aynı anda ortaokullar 19. Sakar bulunabilecek bu terminolojiyi kullanmam bu varlıkların sö•
açmaya başlayacak kadar zengin ve cömert olduğundan ya da belki rakip mürge döneminde yatan kökenleıjni vurgulamak için. "Laos", Lao konuşan
Protestan misyoner örgüılerin yerelciliğ.inden Britanya Batı Afrikası'nda bun­ nüfusun yandan fazlasını Siyam'da bırakacak şekilde bir rakip beylikler
lara benzer bir şey yokıu. Sömürge devleti tarafından Acaa'da l927'de kurulan kümesinden derlenmişti. "Kamboç" ise ne sömürge öncesi herhangi bir tarih­
AchiD1ota Okulu kısa zamanda Altın Kıyısı'na özgU bir eğitim piramidinin sel mUJkUn sınırlannda kalmış bir alana ne de Khmer konuşan halklann da­
doruğu haline .geldi ve bağımsızlıktan sonra bakan çocuklannın babalannın ğılımına uyuyordu. Khmer konuşan yilzbinlerce insan "Koçin Çini" denen
yerlerini almayı öğrenmeye başladıkları yer oldu. Rakip bir doruk olan Mfant­ bölgede sıkışıp kalarak zaman içerisinde Khmer Krom (ırmağın aşağısındaki
sipim Ortaokulu'nun daha eski olmak (1876'da kurulmuştu) gibi bir avantajı Khmer'ler) adını alacak topluluğu oluşturdu.
HAYALJ CEMAATLER /42 SON DALGA 143

okullan"nı, ilk kez, Siyam'dan en son alıninış bölgelerde denem­ (andıkları 1..atin l eştirilmiş bir fonetik alfabe olan quôc ngfi'nun
. eye başlamaları bu kaygı_ôan ötürüydü.20 kullanımı teşvik edilmeye baş.landı.23
Doğu Çinhindi'ndeyse (benim "Tonkin", "Annam" ve "Koçin Eğitim politikasının ikinci hedefi, sömürge bürokrasisinin ve
Çini" için kullandığım kısaltma) hedef, Çin ve Çin medeniyetiydi. büyük ticari girişimlerin ast mevkilerinde siyasal olarak güvenile­
Her ne kadar Hanoi ve Hue'deki hanedanlar yüzyıllardır Çin'den bilir, sadık ve kültürlenmiş bir yerli seçkinler grubu olarak hizmet
bağımsızlıklarını korumuşlardıysa da, yönetimlerini bilinçli olarak vermek üzere, hassas bir şekilde ayarlanmış miktarda Fransızca
Çin'den esinlenmiş bir mandarinlik aracılığıyla sürdürüyorlardı. konuşa!} ve yazan Çinhindili üretmekti.24
Devlet aygıtına girebilmek Konfüçyus klasiklerinden yazılı sınav­ Sömürge eğitim sisteminin girdisi çıktısıyla oya .lanmamıza ge­
lardan geçmeye bağlıydı; hanedanbğın belgeleri Çin karakterle- rek yok burada. Şimdiki amaçlanmız açısından sistemin en önem­
• riyle yazılıyordu; ve yönetici sınıfın kültürü büyük ölçüde Çinli­ li özelliği, derme çatma da olsa tek bir piramit oluşturmasıdır.
leşmişti. t895'ten sonra K'ang Yu-wei ve Liang Çi-çao gibi Çinli 1930'1ann ortalarına kadar bütün üst katlar.doğudaydı. O zamana
reformcuların ya da Sun Yat-sen gibi milliyetçilerin yazılan sö­ kadar yegane devlet destekli /yele, Hanoi ve Saygon'daydı; ve
mürgenin kuzey sınınndan içeri sızmaya başlayınca, eskiden ku- bütün savaş_öncesi sömürge döneminde Çinhindi'ndeki tek üni­
. ru1muş bağlar daha da rahatsız edici bir nitelik kazandı.21 Bu yüz­ versite Hanoi'de, deyim yerindeyse, Genel Vali'nin sarayının
den Konfüçyus sınavları 19l 5'te "Tonkin"de, t918'de "Annam" "sokağının hemen altmdaydı".ıs Bu üst ka�lara tırmanabilenler
. da kaldınldı. Bundan böyle Çinhindi'nde kamu hizmetlerinde yer arasında Fransız bölgesindeki halk dillerini konuşanların hepsin­
alabilmenin yolu, yalnızca, gelişmekte olan Fransız sömürge eği­ den vardı; Vietnamlı, Çinli, Khmer ve Lao (birkaç tane de genç
tim sisteminden geçecekti. Dahası Çin'le -ve belki de yeni sö­
mürgeleştirilmiş Vietnamlılar kıtşağı için eski hanedanlık belgele­ 23. "Fransız sömürge mcmurlannın (çoğu) .•. sömürgeciliğin başanlannın
rini ve kadim edebiyatı ulaşılmaz kılarak yerli geçmişle de- iliş­ kalteı olabilmesi için yazı si.stemi de dahil olmak üzere Çin eıkilerinin diz­
kileri koparmak için.�2 17. yüzyılda Cizvit misyonerler tarafından ginlenmesi gerektiğine emindi. Misyonerler Vietnam'ın bir bütün olarak Ka­
geliştirilen ve yetkililerin K"oçin Çini'nde l 860'lardan beri kul- tolikliğe dönmesinin önündeki başlıca engelin Konfüçyüsçü yazı adamlan
olduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden onlara göre Çioce'yi ortadan kaldırmak
aynı zamanda Vietnam'ı mirasından yalıtmalc ve geleneksel seçkinleri ıa­
rafsızlaşıırmak demekti." (Marr, Vieıııamese Tradiıion, s. 145). Kelly bir
20. Bu hedefe ul�mak içio Phoom Penh'de 1930'1arda hem Khmer hem sömürge yaıannı şöyle alıntılıyor: "yalnız.ca qııôc ngii'nun öğretilmesinin so­
Lao konuşan keşişlerin devam etıiği Ecole Superieure de Pati adlı bir dini nucu ... Vieınamlılar'a yalnız.ca Fransız yazını, edebiyatı ve felsefesinin öğre­
fakülte kurdular. Ama Budist gözleri Bangko:.·ıan çevirme çabası faz,Ja başanlı tilmesi sonucunu doğuracaktır. Biz de zaten bunlara maruz kalmalannı istiyo­
olmuşa benzemiyor. l 942'de Siyarn·ın Japon yardımıyla kuuybau "Kamboç" ruz. Yani onlara yararlı olacağına ve kolaylıkla özümsüyebilcceklerine hük­
un çoğÜnuo kootrolOnO ele geçirmesinden kısa bir sOre sonra, Fransızlar mettiğimiz yapıılara; yalruz.ca quôc ngu·cıa yazacağımız metinlere.·. "Franco­
Ecole'On saygıdeğer bocalanndan birini "bozguncu" Tay eğitim malz.emeleri Vietnamese Schools", s. 22.
bulundurup dağııtığı grrekçesiyle tutukladılar. (Büyük bir ihtimalle bu malı.e­ 24. Bkz. a.g.e., s. 14-15. Çinhindi nüfusunun daha geniş ve aşağı tabakası
mel er Mareşal Plaek Phibunsongkhram'ın gürültülü bir şekilde Fransız karşıtı için 1917 tarihli Kamu Eğitimi Yasası'nın yazan Cenel Vali Albert Sar­
olan rejiminin (1938-1944) haıırlaıtığı milliyetçilik doı.ıı yüksek ders metin- raut'nun önerisi şuydu: "MOıevazı bir çiftçi ya da zanaatkar olarak mesleğinde
leriydi.) varoluşunun doğal ve toplumsal koşullarını hafifletmesine yetecek kadannı
21. David G. Marr, Vieınameu Tradition on Trio/ 1920-/945, s. 146. öğreneceği, en temel unsurlanna indirgenmiş. basit bir eğitim.", a.g.e., s.
Rousseau gibi dert çıkaran Fransız yazarlannın Çince çevirileri de aynı dere­ 17.
cede korkutucuydu. (Kelly, "Franco-Vietnamese Schools", s. 19). 25. l 937'de 580'i hukuk ve tıp fakültelerinde kayıılı toplam 631 ·öğrenci
22. Bu alfabenin son biçimi genellikle 1651'de şaşırtıcı Dictionarium an­ vardı. A.g.e., s. 79; aynca 1906'da kurulan, 1908'de kapatılan. 1918'de yeni­
nanıiıicwn, lusitanum et latinum'u yayınlayan yetenekli leksikograf Alexan­ den açılan ve l 930'lann sonlanna kadar irice bir meslek okul olan kurumun
dre de Rhodes'a atfedilir. acaip tarihi için bkz. s. 69-79.
HAYALI CEMAATLER 144 'SON DALGA 145

Fransız memuru). Nasıl Batavia ve Bandung'da biraraya gelen iki sonucu oldu. Bir yandan hükümetin quôc ngu'da yazılmış
çok dilli ve çok kültürlü öğrenci gövdesi kendi anlamını "En, yüzbi'nlerce elkitabı basması, Avrupalı icadı bu alfabeyi yay­
donezyah" diye yorumluyorduysa, diyelim ki My Tho'dan, Ba.t­ gınlaştırarak, hiç kasdedilmediği halde 1920 ile 1945 arasında
tambang'dan, Vientiane'den ve Vin_h'den hareketle tırmanmaya Vietnam kültürel (ve ulusal) dayanışmasının en önemli popüler
başlay;ınlar da buluşmalarını "Çinhindililik" diye yonımlamayı ifade aracı haline gelmesine neden oldu.ıs I930'1ano sonunda
öğreneceklerdi.26 Gerçek olmakla birlikte bu· "Çinhindililik" çok Vietnamca kon4şan nüfusun yalnızca % IO'u okuryazar olmuş­
küçük bir grup tarafından ve çok uzun olmayan bir süre için hayal tuysa da, bu, halkın tarihinde hiç. ulaşılmamış bir orandı. Üstelik
edildi. Endonezyalılık kaldığı ve derinleştiği halde niçin Çinhin- yazarlığı Konfüçyus temelinde olanlann aksine bu okuryazarlar,
. dililik bu kadar uçucu oldu? sayı1aruıın hızla artmas1DJ tutkuyla istiyorlardı. (Benzer bir şekilde
Bir kere 1917'den itibaren sömürgeci eğitim tarzında ilk önce "!(amboç'.' "e "Laos"ta da yetkililer önce geleneksel yazıyla, daha
Doğu Çinhindi'nde uygulanan belirgin bir değişiklik meydana sonra asgari ölçekte Latioleştirilmiş bir alfabeyle halk dillerinde
geldi. Konfüçyus sınavları sisteminin tasfiye edilmiş ya da edil­ yazılmış basit ders kitaplarının b�sılmasını teşvik ettiler.)29 Diğer
mek üzere oluşu, giderek daha çok sayıda Vietnamlı seçkini ço- yandan tiu politika Doğu .Çinhindi'nin Vietnamca konuşmayan
. cuklanna bürokratik bir gelecek temin etmek üzere en iyi Fransız yerli sakinlerinin dışlanmasına hizmet etti. Cochin .Çioi'ndeki
okullarına göndermeyi denemeye ikna etti. Bunun sonucu olarak Khmer Kromlar örneğinde ise, s9mürge rejiminin_ onlara Protek­
varolan bir iki iyi okul için başlayan rekabet, bu okulları büyük torat'ta teşvik edilenler türünden "Franko-Khmer" okullar açılma-
ölçüde bir Fransız ayncalığı olarak gören colon'lann* güçlü tep- sına izin vermek konusundaki istekliliğiyle de birleşerek, ihtifi!.S·
kilerini çekti. Sömürgeci rejimin soruna bulduğu çözüm ayn ve lana yeniden Mekong'a yönelmesini sağladı. Böylece artık Çin­
tabi bir "Franko-Vietnam" eğitim.sistemi yaratmak oldu. Bu siste­ hindi'nin merke;ı;inde(ve küçük bir azınlık için, Fransa'da)_yük­
min alt sınıflannda ağırlık quôc ngu'yla verilen·Vietnamca ders­ sek eğitimi hedefleyen gençler, Saygon üzerinden giden ana­
lerdeydi; Fransızca yine quôc ngu kullanılarak ikinci dil olarak yoldansa giderek daha stk'Phnom Penh sapağını tercih etmeye
öğretiliyordu.27 Bu politika değişikliğinin birbirlerini tamamlayan başladılar.

* Sömürgeye yerleşen merkez ülke yurttaşları. (ç.n.)


26. Aşağıda özellikle Khmerlerle Vietnamlılar üzerincle durac.ığım için, bu­ bert Sarraut lycee'lerinde 1917-19 18 ders yılında, normal standardın altında
rada önde gelen Lao'lar hakkında birkaç şey söylemek yararlı olacak. Laos'un "yerli bölümleri" açıldı. Bu "yerli bölümler" sonunda sırasıyla Lycee Petrus
şimdiki başbakanı Kaysone Phoumvihan 1930'1ann sonunda Hanoi .Üniver­ Ky ve Lycee du Protectoraı oldular (a.g.e., s. 60-63). Yine de indigenes'lerden
siıesi'nin tıp fakültesine gitti. Devlet Başkanı Prens Souphanouvong, Fran­ ayncalıklı bir azınlık "gerçekten Fransız" olan lyccc'lere gitmeye devam eder­
sa'da mühendislik derecesi almadan önce Hanoi'deki Albert Sarraut lycee'sine ken (genç Norodom Sihanuk da Chausseloup-Laubat'ı onurlandırdı), "Fran­
gitmişti. 1945 Ekimi il�. 1946 arasında Vinetiane'deki sömürgecilik karşıtı sızlar"dan bir azınlık da (çoğunlukla Avrasyalılar'la hukuken Fransız statüsü­
kısa ömürlü Lao lssara (Ozgür Lao) hükümetin_e başkanlık etmiş olan ağabeyi ne sahip yerliler) Petrus Ky'ye ve bunun Hanoi'deki kardeş okuluna gittiler.
Prens Phetsarath Raıanavongsa gençliğinde Saygon'daki Ly�e Chasseloup­ 28. Marr, 1920'de "[quôc ngü'ya angaje] enıelijensiyanın en iyimser üye­
Laubaı'dan mezun olmuştu. il. Dünya Savaşı'ndan önce "Laos"taki en yüksek lerinin bile 20 yıl sonra Demokratik. Vietnam Cumhuriyeti'nin önemli bütün
eğitim kurumu Vientiane'deki küçük College [yani onaokııl) Pavie'ydi. Bk:ı. şiyasal., askeri, iktisadi, bilimsel ve akademik işlerini quôc nga yazı siste­
Joseph J. Zasloff, Pathet Lao, s. 104-105 ve "33 49", [Phetsarath Ratana­ miyle bağlantılı Vietnamca yilrütüceklerini tahmin edemeyeceklerini kayde­
vongsa'nın takma adı] lron Man of Laos, s.12 ve 46. Paris'teki okul günle-. diyor. 'Vietnamese Tradiıion, s.. 150. Tabii bu, ayru zamanda Fransızlar için
rini anlatırken Phetsarath'ın Lao, Khmer ve Vietnamlı olduğu saptanabilecek de tatsız bir_ sürpriz oldu.
okul arkadaşlarından hiç düşünmeden "Çinhindili öğrenciler" diye sözetmesi­ 29. l930'1ann sonundaki Khmer miUiyetçilerinin ortaya attıkları ilk soru­
nin aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum. Bkz. örneğin a.g.e., s. 14-15. nun Khmer yazısının sömürge yetkilileri tarafından, onların deyimiyle •quôc
27. Böylelikle daha önce "yerlilere açılmış" olan Chasseloup-Laubaı ve Al- ngü"laştırılması "tehlikesi" olması öğretici.
HA YALI CEMAATLER 146 SON DALGA 147

İkincisi, Phnom Penh'deki College Sisowath'ın statüsü 1935' Khmer memurları için o kadar kolay değildi. Doğu Çinhindi'n­
te Saygon ve Hanoi'deki devlet Iycee'leri gibi tam teşekkül.lü bir deki toplam Khmer nüfusun belki yüzde lO'unu oluşturan Khmer
devlet Iycee'si statüsüne yükseltildi; müfredat diğer /ycee'lerde­ Krom topluluğundan gelen yaklaştk 326 000 (1937) gençten daha
kiyle aynıydı. Her ne kadar başlangıçta öğrenciler College'in ken­ ihtiraslı olanları bile pratikte "Kamboç" dışındaki kariyer şans­
di gelenekleriyle tutarlı olarak yerel Çinli-Khmer tüccar ailelerin­ lannın çok sınırlı olduğunu keşfediyorlardı. Khmer ve Lao'lar
den, Vietnamlı memurların ai_lelerinden seçilmiştiyse de, yerli Saygon ve Hanoi'deki Fransızca orta ve yüksek okullarda Viet­
Khmerler'in oranı düzenli bir şekilde arttı.30 l940'tan sonra ciddi namlılar'la yanyana oturabilirlerdi, ama orada aynı idari makam­
bir Fransız lise eğitimi görmüş olan ve Khmer konuşan gençlerin lan paylaşma ihtimalleri zayıftı. Mezun olduklannda, Dakar'daki
büyük kitlesinin, bu eğitimlerini sömürgecilerin Norodomlar için Cotonou ve Abidjan'dan gelme gençler gibi, sömürgeciliğin onlar
yapmış oldukları tertipli başkentte aldıklarını söylemekle herhalde için tayin ettiği "yurtlara" geri döneceklerdi. Başka şekilde söy­
haksızlık etmiş olmayız. leyecek olursak, eğitsel hac yolculuklarının yönü Hanoi'ye çev­
Üçüncüsü Çinhindi'ndeki eğitsel ve idari hac yolculukları ara­ riliydiyse de, idari yolculukları Phnom Penh ya da Vientiane'de
sında gerçek bir eşbiçimJilik yoktu. Fransızlar, Vietnamlılar'm da­ sona eriyordu.
ha güvenilmez ve tamahkar olmakla birl.ikte, "çocuksu" Khmer ve Bu çelişkiforden, daha sonra ilk Kamboçya milliyetçileri diye
Lao'lara kıyasla kesinlikle daha enerjik ve zeki oldukları yolunda­ hatırlanacak olan, Khmer konuşan öğrenciler belirdi. Khmer mil­
ki görüşlerini ifade etmekten hiç çekinmiyorlardı. Bu yüzden B·atı liyetçiliğinin "babası" sayılabilecek adam, Son Ngoc Thanh, Viet­
Çinhindi'nde Vietnamlılar'dan geniş ölçüde yararlandılar.3 1 1937' namlılaşmış adının da düşündürebileceği gibi, Saygon'da eğitim
de "Kamboç"ta ikamet eden 176 bin Vietnamlı -sömürgede ya­ görüp, orada bir süre küçük bir hukuki mevkide bulunmuş bir
şayan ve Vietnamca konuşan toplam l9 milyonun yalnızca %1 'i Khmer Krom'du. Ama 1930'lann ortasında Mekong Deltası.-'nın
ama Protektorat'ta yaşayanların yaklaşık %6'sı- Çinhindi'nin Blois'sında daha parlak bir gelecek aramak uğruna Delta'nın Pari­
kendileri için ciddi bir anlam ifade ettiği, göreli olarak başarılı bir si'ni terk etti. Prens Sisowath Youtevong okumaya devam etmek
grup oluşturuyordu: Aynı şey l945'ten önce Laos'a gönderilen üzere Fransa'ya gitmeden önce ortaokulu Saygon'da bitirmişti.
50 bin kişi için de geçerliydi. Özellikle sömürgenin beş alt bölü­ 1 5 yıl sonra II. Dilnya Savaşı'nın ardından Phnom Penh'e dön­
münden her birine sırayla tayin edilebilen memurlar için Çin­ düğünde Khm�r Demokrat Partisi'nin kurulmasına katkıda bu­
hindi'ni faal.iyet göstermeye devam edecekleri bir sahne olarak lundu ve 19%-1947 arasında başbakanlı.k yaptı. Savunma Bakanı
hayal etmek kolaydı. Sonn Voeunnsai de hemen hemen aynı yolculukları yapmıştı.
Tam bir Çinhindi kariyeri geliştirmelerinin önünde hukuki ya l95 l - l 952'deki Demokrat Başbakan Huy Kanthoul, 1931 'de
da resmi bir yasak olmamasına karşm, bu tür bir hayal Lao ve Hanoi'deki bir ecole normalden mezun olmuş, sonra Phnom
Penh'e dönmüş ve sonunda oradaki Lycee Sisowat'ın öğretim
30. Vientiane'de aynı sUreç hemen görülmedi. Toye I93O'larda (yanlış ola­ kadrosuna katılrnıştı.n Bütün bunlar içinde belki de en tipik olan
rak iye� dediği) College Pavie'den, 96 Vietnamlı öğrenciye karşılık yalnız 52 örnek., öldürülen Khmer siyasal önderlerin oluşturduğu hüzünlü
l.aoslu öğrencinin mezun olduğunu aktarıyor. Laos, s. 45. . listenin başında yer alan Ieu Koeus'tu.33 1905'te o zaman bala
31. Vieınamlılar'a Çinhindi'nin daha iletj doğu kesimlerinde Fransızlar'la
rekabet etmenin dışında bir seçenek sunan bu akışın etkileri Franko-Victnam
okul sisteminin kurulmasına muhtemelen paraleldir. 1937'de "Koçin Çini", 32. Bu biyografik bilgileri bana ulaştırmak nezaketini Steve Heder
"Tonkin" ve "Annam"da y�şayan 39 bin Avrupalı'ya karşılık, "Kamboç" ve gösterdi.
"l.aos "un ikisinde birden 3100 Avrupalı vardı. Marr, Vieınamese Tradiıion, s. · 33. 1950'de Demokrat Parti karargfilıına bilinmeyen kişiler ama muhteme­
23. len prensla tarafından d0zenlenmiş bir bombalı saldında öldü.
HAYALI CEMAATLER 148 . SON DALGA 149

Bangkok'tan yönetilen Baµartıbang'da doğmuştu. Battambang'da Balililer·� ka'rşı; Toraja'nın Buginiler'e karşı; Cavalılar'ın Am­
bir "Çinhindi" ilkokulundan önce yerel bir "yenilenmiş pagoda bo�lular'a karşı ve benzeri. 1945 ile 1948 arasında heybetli genel
okulu"na gitmişti. 1921 'de Protektorat'ın başkentinde College Si­ vali Tümgeneral Hubertus van Mook'un iziediği sözde ,;federalist
sowath'a devam etti, oradan da 1927'de. Fransızca konuşulan politika", yeni Endonezya Cumhuriyeti'ne karşı tam da bu kötü
sınıfının birincisi olarak mezun olacağı Hanoi'de bir col/ege de anılan seferber etmeyi hedefliyordu.Js Ama 1950 ile 1964 ara­
commerce'e gitti. Bordeaux'da kimya okumak umuduyla girdiği sında bağımsız Endonezya'nın hemen her bölgesinde patlak veren
burs sınavını kazandı. Ama sömürge devleti dışarı çıkışını engel- · · etnik ayaklanmalar furyasına karşın, "Endonezya" varlığını sür­
ledi. Doğduğu yer olan Battambang'a dönerek bir eczane açtı ye dürebildi. Kısmen, Batavia'nın eğitimin tepe noktası olmayı so­
Bangkok, eyaleti . 1941'de geri aldıktan sonra bile eczaneyi nuna _kadar sürdürmesi nedeniyle, ama aynı zamanda sömür­
işletmeye devam etti. Ağustos 1945'teki Japon çöküşünden sonra ·genin idari politika.lan eğitim görmüş Sundanhlar'ı "Sundanistan"
Demokrat bir milletvekili olarak "Kamboç"ta bir kere ·daha ortaya kırlarına ya da Bataklar', Kuzey Sumatra yaylanndaki doğum yer­
· çıktı. Khmei alfabesi için bir daktilo tasarladığı, 2 ciltliJc. koca bir.· lerine sürgün etmemesi nedeniyle. Sömürge döneminin sonuna
Pheasa Klimer (Khmer dili) ya da 1967 edisyonunun girişindeki· varıldığında neredeyse bütün etı_ıik ve dilsel gruplar, rollerini
yanıltıcı başlıkla Kamöoç Diltni (La Langue Cambodgienne, :Un takımadalardan oluşan bir sahnede oynayacakları fikrine alışmış­
Essai d'etude raisonne) yayınladığı ölçüde, kendi tarzında eskf lardı. Bu yü.:ı:den- 1950-64 arasındaki ayaklanmaiardan yainızca
dönem Avrupas_ı'nın şöhretli filologlannın doğrudan bir varisi birinin ayrılıkçı ihtirasları ".ardı; diğerleri tek bir Endonezya siya­
olduğunu kaydetmek gerekiyor. 34 Ama kitabının 1. cildi, yazann�n sal sistemi içerisinde rekabet etmenin biçimleriydi.36
; Battambang' da bitkisel bir hayat sürdüğü, Lycee Sisowath'ın E� olarak 1920'Jerde tuhaf bir rastlantıyla "Endonezya dili"nin
henüz daha Khmer dilinde lycee'ler üretmemiş olduğu ve Çinhin­ bilinçli bir varoluşa kavuştuğunu da gö:ı:den kaçırmamak gereki­
di'ıün hentiz ancak uçucu bir gerçekliğe sahip olduğu 1937'de .. yor. Bu rc!5tlantının · nasıl meydana g�ldiği o kadar öğretici ki,
değil, ancak 1947'de yazan Phnom Penh'te Meclis Başkanı of- konudan biraz uzak.laşmaya değer. Hirit Adaian'nın çok sınırlı bir
duğ.unda gün yüzü görebildi. l 947'de anadili Khmer olanlar - kısmının, üstelik de ancak son dönemlerde Hollandaca aracılığıyla
hiç değilse "Kamboç1'ta olanları- artik Saygon ya da Hanoi'deki yönetildiğine daha önce değinilmişti. Hollandalılar fetihlerine 17.
dersanelere gitmiyorlardı. ''Çinhindi"nin kendileri için bir tarih, ytizyılın başında başladığına göre -ve iiılanders'in Hollanda diliyle
"Yietıt�"ın ise gerçek ve yabancı bir ülke !)lc!uğu yeni bir kuşak ciddi anlamdaki_ eğitimine ise ancak.20. yüzyılın başında başlan­
sahneye çıkıyordu. dığına göre başka nasıl yöne_tilebilirdi ki? Onun yerine yavaş ve
Gerçi 19. yüzyılda Hue'deki Nguyen hanedanının buyruğuyla büyük ölçüde tasarlanmamış bir süreç içinde eski, adalar-arası bir
girişilen zalim istila ve işgallerin, daha sonra Yietnam'ın bir tür lingua franca tuhaf bir resmi dile doğru evrim gösterdi.3'
parçası olmaya yazgılı Koçiİı Çini'ndekiler de dahil olmıµc üzere
Khmer'ler arasında, halkta acı anılar bıraktığı doğru, ama benzer 35. B 4. K�in, Naıicnalism, 12. Bölüm; Anthony Reid, The Indonesiıın
kötü anılar Hollanda Hint Adalan'nda da vardı: Sunçianlılar'ın Naıional Revoluıion /945-50, 6. Bölüm ve Henri Alers, Om een rode of
groene Merdeka.
Cavalılar'a karşı; Bataklar'ın Minangkabaular'a karşı; Sasaklar'ın 36. istisna, ölü doğan Güney Moluccalar Cuııtlıuriyeti'ydi. Çok Hıristiyan­
laşmış Amboniular öteden beri baskıcı sömürge ordusunda hizmet ediyordu.
34. Phnom Penh'te Libraire Mitserei (Öl.gür Dostlar) tarafından yayınlandı. Bir çoğu da van Mook'un komutası altında yeni doğan devrimci Endonezya
"Yanıltıcı" çünkü bütün metin Khmer dilinde yazılmış. Ieu Koeus hakkındaki·. Cumhuriyeti'ne karşı savaşmıştı; 1950'de Hollanda'run Enclonezya'nın bağım­
biyografik aynntılar Steve Hederin cömertçe bana verdiği 1964 Kramatoryum sızlığını tanımasından sonra, yeni cumhuriyette kendilerini _nahoş bir ge­
cildinden alınmıştır. leceğin beklediğini .düşünmek için epey-nedenleri vardı.
HAYALI CEMAATLER 150 SON DALGA 15/

Dienstmaleisch (belki "hizmet Malaycası" ya da "idari Malayca") hayali cemaatler türeterek, tikel dayanışma grupları inşa edebilme
denen bu dil tipolojik olarak "Osmanlıca" ile ya da Habsburg im­ yetenekleridir. İmparatorluk dilleri de eninde sonunda halk dilleri,
paratorluğunun çok dilli barakalarında· doğan "mali Almanca" ile dolayısıyla da mümkün çeşitli halk dillerinden biriydiler. Radikal
aynı gruba aitti.38 Resqıiyet içindeki yerini 19. yüZ)'llın başında bir Mozambikli eğer Portekizce konuşuyorsa bunun anlamı Porte­
pekiştirmişti. Yüzyılın ortasından sonra sahneye kapitalist yayın­ kizce'nin Mozarnbik'i hayal etmeyi (ve aym zamanda kapsamının
cıhğın ginnesiyle, dil de piyasa ve medyaya açıldı. Başlangıçta Tanzanya ve Zambiya'ya kadar uzanıp orada kalmasını) mümkün
. özellikle Çinli ve Avrasyalı gazeteci ve yayıncılar tarafından kul­ kılan araç olduğudur. Bu açıdan bakıldığında Mozarnbik'te Porte­
lan.ılırken, yüzyılın sonunda inlaıulers_ tarafından da benimsendi. kizce (ya da Hindistan'da İngilizce) kullanılması, İngilizce'nin
Soyağacının Dienst-dalı hızla unutuldu· ve onun yerini Riau Ada­ Avustralya'da ·ya da Portekizce'nin Brezilya'da kullanılmasından
lan'ndaki f;ırazi bir ata aldı. (Adalardan da en önemlisi I 819'dan hiç de farklı değildir. Dil bir dışarıda bı.rakma aracı değildir: İlke
beri Britanya Singapuru olmuştu - belki de bu iyi olmuştu.) İki olarak bir dili herkes öğrenebilir. Dil dışlayıcılığın tam tersine, te­
kuşak boyunca yazar ve okurlar tarafından şekiIIendirildikten son­ melde içericidir ve içericiliğini sınırlayan tek şey Babil'den dev­
ra 1928'de Genç Endonezya'nın ulusal ve milliyetçi dili, bahasa raldığımız yazgıdır: Kimse bütün dilleri öğrenebilecek kadar uzun
lndonesia olarak benimsenmeye hazırdı. O zamandan beri de hiç yaşamıyor. Milliyetçiliği icadeden belli bir dilin kendisi değil,
ardına bakmadı. yayın dilidir.40
Yine de Endonezya örneği ne kadar ilginç olursa olsun, sonuçta Mozarnbik'teki Portekizce ile Hindistan'daki İngilizce hakkın­
bizi eğer Hollanda daha büyük bir güç olsaydı39 ve yöreye 1600 daki tek soru işareti, idari ve eğitsel sistemlerin, özellikle de ikin­
yerine 1850'de gelmiş olsaydı, ulusal diiin kolaylıkla Hollandaca cisinin iki dilliliği siyasal açıdan yeterli sayılabilecek bir düzeyde
da olabileceği sonucuna götünnemeli. Ganalılar'ın ulusal dilinin yaygınlaştırabilip yaygınlaştıramadıklarıdır. 30 ytl önce kimse ha­
Ashanti değil de İngilizce olması, onların milliyetçiliğinin Endo­ hasa lndonesia'yı anadili olarak konuşmuyordu; neredeyse herke­
nezyalılar'ınkinden daha az gerçek olduğu anlamına gelmiyor. sin kendi "etnik" dili vardı; bazıları, özellik.le milliyetçi hareket
Dilleri, bazı milliyetçi ideolojilerin yaptığı gibi, bayraklar, ulusal içinde yeralan bazı insanlar ek olarak bahasa lndonesioldienstma­
giysiler, halk dansları ve diğerleri gibi ulus olmanın bir, amblemi leisch'i de konuşuyorlardı. Bugün Endonezyaca'yı anadil olarak
olarak ele almak .her zaman yanlıştır. Dillerin en önemli ö�lliği
40. Bıı açıdan Marr'ın doğu Çinhindi'ndeki dil gelişmesini anlatması çok
37. Bkz. John Hoffriıann·ıo değerli anlatısı "'A Foreign lnvestmenı: lndies aydınlatıcı. Yaklaşık 19JO'a kadar "çoğu eğitilmiş Vietnamlı'nın Çince, Fran­
Malay to 1902", lndonesia, 27 (Nisan 1979), s. 65-92. sızca ya da her ikisinin birden 'yüksek' iletişimin asli araçlan olduğuna
38. Askeriye "ulusdışı bir kast gibi bir şey oluşturuyordu. Üyeler özel ha­ inandığını" kaydediyor. (Vieınamese Trad_ition, s. 137J. Ancak 1920'den son­
yatlannı olağan koşullarda kendi ulusal ortamlanndan farklı yerlerde yaşıyor ra ve kısmen devletin fonetik quôc ngu alfabesini teşvik etmesine bağlı ola­
ve ç,oğunlukla iirarisch deuısch ('mali Almanca') denen özel bir dil konuşu­ rak, her şey hızla değişti. Bu noktada, "Vieınamca'nın ulusal kimliğin önem­
yorlardı. Bu alaycı ad, bu tuhaf dilsel kanşım gramer kuraUannı fazla ciddiye li, belki de asli [a.b.] bir bileşeni olduğu inancı gelişiyordu. Fransızca'yı ana­
almadığı için edebi Afmanca'nıo temsilcileri tarafından takılmıştı." Jaszi, The dillerinden daha rahat kullanan -aydınlar bile yurttaşlannın %85'inin aynı dili
Dissoluıion, s. 144. Yazann vurgulan. konuşmakta olmalannın önemini takdir etmeye başladılar." (s. 138). Bu nok­
39. Yalnızca en aşikar anlamında da değil. Çünkü 18. ve 19. yüzyıllarda tada Avrupa ve Japonya'nın ilerleyen ulus-devletleri için kitlesel okurya­
Hollanda'mn pratik açıdan tek, kocaman ve çok karlı bir sömürgesi oldu­ zarlığın ne kadar önemli olduğunun bilincine varmışlardı. ·Ama yine Marr'ın
ğundan,_ memurlannı, Avrupa dili olmayan tek bir diensııaafde eğitmesi pra­ gösterdiği gibi uzun bir süre için dil tercihi ile siyasal 13Vlr arasında açık bir
tikti. Zaman içerisinde metropolde geleceğin memurlannı dilsel olarak hazır­ ilişki yoktu: "Vieınam anadilini savunmak kendi içinde iUe de yurtseverlik
layacak özel okul ve fakülteler açıldı. Britanya gibi çok kıtalı imparatorluklar­ olmadığı gibi, Fransızca'yı teşvik etmek de işbirİikçiliği anlamına gelmiyor­
du.", s. 150.
da ise tek bir yerel dil kökenli diensttaal yetmezdi. ..
j
HAYALI CEMAATLER 152 SON DALGA 153

konuşan, düzinelerce etnik ve dilsel gruptan gelen milyonlarca 1891 'de Schwyz, Obwalden ve Nidwalden Konfederasyonu'
genç Endonezyalı var. nun 600. yıldönümµ için yapılan kutlamaların tam ortasında İs­
Şimdilik, 30 yıl sonra yalnız Mozambik Portekizcesi konuşan viçre devleti, I 29 J.'in İsviçre'njn "kurulduğu" ytl olduğuna "karar
bir Mozambikliler kuşağı olup olmayacağı açık değil. Ama 20. verdi".42 600 yıl bekleyen ve eğlenceli yönleri de olan bu karar
yüzy_ılın sonuna vard_ığımız şu sıralarda böyle bir kuşağın ortaya İsviçre milliyetçiliğinin ayırt edici özelliğinin ·eskilik değil, yenilik
· çıkması da Mozambik ulusal dayanışmasının olmazsa oimaz olduğunu düşündürüyor. O kadar ki Hughes, 1891 jübilesinin bu
koşulu değil. Bir kere iletişim teknolojisindeki gelişmeler, özel­ milliyetçiliğin doğum tarihi olduğunu iddia edecek kadar ileri
likle de rl!dyo ye televizyon, yayıncılığa, yüzyıl önce sahip ol­ giderek şöyle söylüyor: "19. yüzyılın ilk yarısında kültürlü oı:ta
madığı müttefikler sağlıyo�. Çok dilli radyo-TV yayını, okuryazar sınıflar ulus olmanın ağırlığını pek hissetmiyorlardı: Mme de_Stael
olmayanların ve anadili faı-klı olan halklann gözünde de l}ayali bir [1766-1817], Fuseli [1741-1825], Angelica Kauffmann [1741-
cemaat yaratabilir. (Bura�a ortaçağ Hırıs'tiyanlığının görsel ta­ 1807], Sismondi [1773-1842], Benjamin Constant [1767-1830],
sarımlar ve iki dilli yazı adamları tarafından yaratılmasına.benzer bunların hepsi İsviçreli mi?"43 Eğer ima edilen cevap, "hiç de"
yönler var.) İkinci-olarak, deminden beri iddia ettiğim gibi 20. ise, bu, manidarlığını İsviçre'yi çevr�Jeyen bütün· Avrupa'nın 19.
yüzyıl milliyetçiliklerinin çok köklü bir özellikleri de, bir modele yüzyılda "kültürlü orta sınıflann" (sanki, filologlar+kapitalistle­
·dayanıyor olmalarıdır. Birbuçuk yüzyıllık insan deneyiminden ve rin) merkezi rolµ oynadıkları, halk dili _temelli milliyetçiliklerin
milliyetçiliğin daha önceki üç modelinden ibret alabilirler ve alı­ doğuşuna tanık oima.sından alıyor. Neden o zaman milliyetçilik
yorlar. Dolayısıyla milliyetçi önderler resmi milliyetçilik modelin­ İsviçre'ye o kadar geç geldi ve bu-gecikmişliğin aldığı nihai şekil
den esinlenmiş sivil ve askeri eğitim sistemlerini, 19. yüzyılın po­ üzerindeki, özellikle de bugünkü "ulusal diller" çoğulluğu üze­
püler milliyetçiliklerinden esinlenmış seçimler, parti örgütleri ve rindeki etkisi ne oldu?
kültürel kutlamaları ve A�erikalar'ın dünyaya getirdiği cumhuri­ Yanıtın bir -kısmı İsviçre devletinin genç olmasıyla ilgili.
yetçi-yı,ırttaş fikrini harekete geçirebilecek durumdalar. En önem­ Hughes'un kuru bir üslupla kaydettiği gibi bu devletin tarihini
lisi de "ulus" fikrinin neredeyse bütün yayın dillerinde kendine verileri biraz çekiştirmeden 1813-15 öncesine götürmek güç.44
sağlam bir yer edinmiş olması; ulus. olmak artık siyasal bilinçten Yazar bize ilk gerçek İsviçre yurttaşlığının, (erkeklere) doğrudan
neredeyse ayrılamıyor. oy hakkının verilmesinin, "iç" gümrük duvarlannın kaldınlma­
Ulusal devletin ezici: norm haline geldiği bir dünyada bütün sının l 798'deki Fransız işgalinin yarattığı Helvetia Cumhuriye­
bunların anlamı ulusların dilsel ortaklık olmadan da -nosotros ti'nin' başarılan olduğunu hatırlatıyor. Devletin önemli sayıda
los Americaııos'�nki gibi n•aiv bir tarzda değil, modern tarihin İtalyanca konuşan\
yurttaş edinmesi, ancak
. 1803'te, Ticino'nun
mümkün kıldıklarının bilinciyle- hayal edilebileceğidir.41 Bu ele geçmesiyle gerçekleşti. Tarafsızlık ve s<;m derece muhafazakar
bağlamda Avrupa'ya dönüp, dilsel çeşitliliği dil temelli milliyetçi­ bir anayasa karşılığında, Fransızca konuşulan kalabalık Valais,
lik teoril'erini savunanları sopalamakta örnek olarak kullanılan bir Cenevre ve Neuchatel, gözünü intikam bürümüş Fransız karşıtı
ulusu kısaca-gözden geçirerek bu bölümü bitirmek uygun görli­ Kutsal İttifak'tan ancak 1815'te alınabildi.45 Bugünün çok dilli
nüyor.
42. Christopher Hughes, Swiızerland, s. 107. Seıon-Watson'un haklı ola­
41. Edildiği değil, edilebileceği diyorum, çünkü bu imkanın reddedildiği ve rak hayranlığını ifade eıtiği bu mükemmel meıin, !bundan sonraki iddia­
hala da reddedilmeye devam edildiği bir sürü örnek var. Eski Pakistan gibi bu laamızın temelini oluşturuyor.
örnekler etnik ve kültürel çoğulculuktan hareketle değil, hac yolculuklarının
önlerinin tıkanmış olmasıyla açı.klanabilir.
ı. 43. A.g.e., s. 218. Yılları ben ekledim.
. 44. A.g.e., s. 85.
HAYALI CEMAATLER 154 SON DALGA 155

İsviçresi fiilen 19. yüzyılbaşının bir ürünüdür.46 1848'de, �viçre devletinin varolmasından iki kuşak sonra bile,
İkinci bir etken ülkenin geriliğfydi. Ülkenin engelleyici eski dinsel yanlmalann, siyasal ve dilsel olanlardan daha öo plan­
topoğrafyasıyla. kullanılabilir kaynaklardan yoksunluğu onu daha da olması da öğretid 1ir. Şaşırtıcı bir değişmezlikle Katolik olarak
güçlü komşuları tarafından özümsenmekten korudu. Bugün tesbit edilmiş bölgelerde Protestanlık, Protestan olarak tesbit edil­
isviçre'nin, Il. Dünya Savaşı'ndan önceki hayat standardı lngil­ miş olanlarında ise Katoliklik yasadışıydı ve yasalar son derece
tere'ninkinin yansı kadar olan yoksul ve büyük ölçüde .kırsal bir kau bir şekilde uygulanıyordu. (Dil ise kişisel tercih ve elverişlilik
ülke olduğunu hatırlamak güç olabilir. l 850'de asgari_ ölçüde konusuydu.) Ancak 1848'den sonra, biltüo Avrupa'yı kaplayan
kentsel sayılabilecek alanlarda yaşayanların oranı yalnız %6'ydı; devrim dalgası geri çekilirken ve halk dili temelli milliyetçi hare­
1920'de bile bu oran ancak %27.6'ya ulaşmıştı.47 Demek ki 19. ketler yaygınlaşırken dil dinin yerini aldı ve ülke değişmez bir dil
yüzyıl boyunca nüfusun ana kitlesini, çok eskilerden beri paralı temelinde tanımlanmış bölgelere bölündü (ve din kişisel bir tercih
asker ve Papalık Muhafızları olarak ihraç edilen dayanıklı gençler konusu haline geldi).50
dışında, durağan köylüler oluşturuyordu. Ülkenin geriliği yalnız Son olarak ·bu kadar küçük bir ülkede bİı kadar farklı ve kimi
iktisadi değil, siyasal ve kültüreldi de. Sınırları 1515 ile 1803 zaman karşılıklı olarak anlaşılması olanaksız Almanca lehçelerinin
arasında değişmeyen ve sakinlerinin çoğunun bir ya da daha fazla böyle uzun zaman varlıklarını sürdürmeleri, kapitalist yayıncılığın
Almanca aksan konuştuğu "eski İsviçre", esnek bir ıµ:istokratik ve standartlaşmış modem eğitimin İsviçre köylü toplumuna geç
kanton oligarşileri koalisyonu tarafından yönetiliyordu. "Konfe­ geldiğini düşündürüyor. Yani Hochsprache'nin (yayın Almanca­
derasyonun uzun ömrünün sım ikili doğasıydı. Dış düşmanlara sı) ulusal dil olarak statüsü, yakın zamana İcadar, iirarisch deuısch
karşı yeterli bir halk birliği, iç ayaklanmalara karşı yeterli bir oli­ ile dienstmaleisch'inJ<lne benziyordu. Dahası Hughes, bugün "yük­
garşiler birliği üretebiliyordu. Köylülerin her yüzyılda aşağı yuk­ sek" memurların federal dillerden en azından ikisini iş görebilir
arı üç kere yaptıkları gibi ayaklanmalarıyla. farklılıklar bir kenara düzeyde bilmeleri gerektiğini söylüyor; bu, hiç değilse daha ast
itiliyor ve diğer kantonların hükümeıleri yardım ellerini uzatıyor, kadrolardakilerden benzer bir bilgi beklenmediğini düşündürü­
arabuluculuk yapıyorlardı - çoğunlukla yönetici yoldaşlarından yor. 1950 tarihli Federal Yönerge de dolaylı yoldan benzer bir so­
yana ama her zaman değil. "48 Monarşik kurumların yokluğu bir nuca işaret ediyor: "Elitim gönnüş Alman İsviçrelileri, tıpkı eli­
yana bırakılacak olursa. durum tsviçre'nin doğu sınırındaki Lich­ tim gönnüş İtalyan İsviçrelileri gibi elbette Fransıı.ca'yla da� gö­
tenstein'ın son tuhaf kalıntısı olduğu, Kutsal Roma İmparatorlu­ rebilirler".51 Temelde Mozambi.k'inkinden çok farklı olmayan bir
ğu'nun sayısız küçük prensliklerininkinden farklı değildi.49 • durumla karşı karşıyayız - çeşitli tek dilli halkların üzerine yer­
leşmiş iki dilli bir siyasal sınıf. Tek fark şu: "İkinci dil" eski bir
45. Bunlara ek olarak Aargau., St Gallen ve Grisons. Bu sonuncusu bugün sömürge yönetimininki değil, güçlü bir komşunun dili.
özel bir önem kazanmış durumda; çünkil lsviçre"nin ulusal dilleri içerisinde en Yine de 1910'da nüfusun %73'ünün anadilinin Almanca. %22'
hası olan Romanş'ın bugiln halli konuşulduğu soô yuva - ama Romanş da
ulusal dil sıatüsünü 1937'de edindi! A.g.e., s. 59 ve 85. sinin Fransıı.ca. %4'ünün İtalyanca, % ! 'inin de Romanş olduğu
46. Geçerken Mme. de Stael'in ancak bu ürünün doğuşuna tanık olmaya
yetişecek kadar yaşadığına değinelim. Hem ıaten Sismondi'ninki gibi onun
ailesi de 1815'e kadar "[sviçre"nin dışında bağımsız bir devletçik olarak kalan 49. Monarşi yokluğu, devletlik ya da milletlik atfetmenin sorunlu olacağı
Cenevre'den gelmişti. O halde İsviçre milliyetinin yOkiln!l omuzlarında his­ gevşek bir politik koalisyon olan Hanse birliğinin de ayın edici özelliğiydi.
setmemelerine pek de şaşmamak gerekiyor. [Hans�. Kuzey Denizi kıyıStndaki Brcmen. Lllbeg ve Hambıırg şehir devletleri
47. A.g.e., s. 173 ve 274. 19. yllzyılda herhangi bir "k!llt!lrlU orta sınıf' arasında kurulmuş, kökeni Rönesans'a giden ticari ve politik birlik. (ç.n.)J
zaten çok küçük olmak durumundaydı. 50. A.g.e., s. 274.
_48. A.g.e., s. 86. Vurgular eklenınişıir. 51. Ag.e., s. 59-60. Vurgular ekleomişıir.
HAYALI CEMAATLER 156 SON DALGA 157

· (bunlaF uzun yıllar boyunca değişmeyen oranlar) hesaba katılırsa,.


resmi milliyetçiliğin çağı' olan 19. yüzyilın ikinci yarısında bir Al­
manlaştırma politikasının izlenmemiş olması şaşırtıcı bulunabilir. Bu bölilmü sona erdir_meden temel tezini tekrarlamakta yarar
1914'e k'adar güçlü Alman yanlısı eğilimlerin bulunduğu kesin. var. Çoğunlukla Asya ve Afrika'nın sömürgeleştirilmiş bölgele-·
Almanya ile Alman İsviçresi arasındaki sınırtar aşın dereqede ge- · rinde yaşanan milliyetçiliğin "son dalgası", kökeninde, büyük
çirgendi. Aristokratlarla meslek adamlannın yanısıra ticaret ve ya- ölçüde sanayi kapitalizminin başarılarının mümkün kıldığı küresel
tırım da serbestçe gidip geliyordu. Ama İsviçre sırtını diğer iki emperyalizme karşı bir tepkiydi. Marx'ın benzersiz üslubuyla
büyük Avrupalı güce, Fransa ve İtalya'ya da dayamıştı ve Alman­ s9ylediği gibi: "Ürünleri için giderek genişleyen bir pazar bulma
laştırma'nin siyasal riskleri ortadaydı. Dolayısıyla İsviçre taraf­ ihtiyacı burjuvaziyi bütün yeryüzü boyunca kovalamaktadır."54
sızlığının diğer yüzü, Alman, Fransız ve İtalyanlar arasındaki hu- Ama kapitalizm aynı zamanda, en azından yayıncılığın gelişmeşi
kuksal eşitlikti.52 . · . aracılığıyla, Avrupa'da popüler, halk dili temelli milliyetçiliklerin
. Saydığımız bütün bu veriler İsviçre milli'yetçiliğinin· "son dal­ yaratılmasına katkıda bulunuyordu. Bunlar da kadim hanedanlık'
ga"nm bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret edi­ ilkesini aşındırarak imkanı olan her hanedanı kendi kendini vatan­
yor. Hughes doğum tarihi olarak 189I'i öne·rmekte haklıysa, o daş ilan etmeye zorluyordu. Yeni milliyetçilikle eski hanedanlık il,
zaman İsviçre milliyetçiliği, Burma ya da Endonezya milliyet­ kesini birbirlerine lehimleyen resmi milliyetçilik (Britanya İmpa­
çiliğinden h!)psi hepsi on küsur.yıl daha yaşlı demektir. Başka bir ratorluğu), Avrupa.dışı sömürgelerde, kolaylık olsun diye "Rus­
deyişle, dünya µrihinde ulusun uluslararası bir norm haline gel­ laştırma" diye adlandırabileceğimiz politikalara yol açtı. Bu idep­
mekte olduğu ve ulus olmanın eskisine kıyasla çok daha karmaşık lojik eğilim pratik gerekliliklerle de çok iyi kaynaşıyordu. 19.
bir tarzda "modellenebilmesinin" mümkün olduğu bir sırada or­ yüzyıl sonu imparatorlukları, bir avuç ulusal kadro tarafından
taya çıktı. İsviçre siyasetinin muhafazakarlığı ve sosyo-ekonomik yön�tilemeyecek kiıdar büyük ve dağınıktı. Dahası, gerek metro­
yapısının geriliği milliyetçiliğin doğumunu "geciktirdiyse" ,5� mo­ polde gerekse sömürgelerde kapitalizmle işbirliği halindeki devlet
d_em 9ncesi siyasal kurumların hanedan ve monarşi temelli olma­ hızla işlevlerini çoğaltıyordu. Bir araya geldiklerinde bütün bu
ması da, onu resmi milliyetçiliğin aşınlıklarından korudu (karşıt güçler, kısmen devlet ve şirket bürokrasilerinin ihtiyaç duyduğu
bir örnek için 6. Bölüm'deki Siyam tartışmasına bakınız). Son o­ kadroları üretmek üzere tasarlanmış "Ruslaştıncı" okul sistemleri­
larak tıpkı Güneydoğu Asya örnekleri gibi İsviçre milliyetçiliğinin ni yaratıyordu. Bu standart ve merkezi okul sistemleri, kendi
de tam 20. yüzyılın iletişim devrimlerinin eşiğinde ortaya çıkmış Mekke'Ierini genellikle sömürge başkentlerinde bulan yeni hac
olması, hayali cemaati öilsel homojenliğe gerek quymadan "temsil yolculuktan yaratıyordu; çünkü imparatôrluğun içine gizlenmiş
etmeyi" mümkün kıldı. olan [egemen] ulus, hacılann daha yakına gelmesine izin vermi-·
yordu. Bu eğitsel hac yolculuklannın bir paraleli ya da tekrarını
her zaman değilse de çoğunlukla idari alanda bulmak mümkündü.
Eğitsel ve idari hac yolculuklan arasındaki bu iç içe geçmişlik,
yerlilerin kendilerini "ulusal" terimlerle algılayabilecekleri hayali
52. 1937'de Romanş'ın terfi etmesi, başlangıçtaki hesaplan gizlemiyordu.
53. Gerçi Macaristan'ın toplumsal yapısı da geriydi ama Macar aristokrasi­ • cemaatler için bölgesel bir zemin hazırlıyordu. Sömürge devleti-
si farazi dil gruplannın çok önemli de olsa yalnızca bir azınlık oluşturduğu,
çok halklı devasa bir hanedanlık imparatorluğunun içinde yaşıyordu. lsviçre'
nin küçük ve cumhuriyetçi oligarşisi hiçbir zaman benzeri bir tehdidin alunda 1� · ·54, Marx ve Engels, Communisı Manifesto, s. 37. Marx'tan başka kim
yaşamamıştı. dünyayı dönüştürmekte olan bu sırufı "kovalanıyor" diye tarif edebilirdi?·
HAYAıt CEMAATLER 158

nin yerlileri okul ve bürolara neredeyse "davet" eden, sömürge Yurtseverlik ve Irkçılık
kapitalizminin ise onları yönetim kurullarının dışında b�r�k �
genişlemesi, güçlü bir yerel burjuvaziyle ba�ları olmayan, iki d�­
li, yalnız entelijensiyalann şimdiye kadar eşme rastl�nmamış bıı:
.
ölçekte ·sömürge milliyetçiliklerinin ilk sözcülen halıne gelmelen
. sonucunu doğurdu.
Ama iki dilli entelijensiyalar olarak, özellikle 20. yüzyıhn ba­
şınd� yaşayan entelijensiyalar olarak �• dersane içinde o�s�n Önceki bölümlerde ulusun hayal edilme ve bir kez hayal edildik­
. .
•dışında olsun, yüzyılı aşkın bır Amenkan ve Avrupa tarihinın ten sonra da modeUenme, uyarlanma ve dönüştürülmesi süreçleri­
çalkantılı ve kaotik deneyimlerinden damıtılmış ulus, ulusluk ve nin anahatlanru çizmeye çalıştım. Böylesi bir çözümleme zorunlu
milliyetçilik modellerine ulaşma iınkinlanna �ptiler. B� �el­ olarak öncelikle toplumsai değişme ve dönüşüme uğramış bilinç
ler binlerce şekilsiz rüyanın şekil kazanmasına yardı_m etti. Cnolo biçimlerini konu edindi. Ama toplumsal değişmenin ya da dönüş­
milliyetçiliği, halk dili temelli milliyetçilik ve resmi milliyetçilik müş bilinçlerin, kendi başlarına, halkların kendi hayallerinin icadı
farklı bileşimlerle kopya edildi, uyarlandı ve geliştirildi. Son ? ta­ olan bu şeye duydukları bağlılığı -ya da kitabın başında sorul­
rak da, kapiıalizmin fiziksel ve entelektüel iletişim araçlarını gı�e­ muş soruyu bir kere daha diriltirsek- insanların niçin bu icat uğ­
rek artan bir hızla dönüştürmesiyle entelijensiyalar da hayal ettik­ runa ölmeye hazır olduğunu açıklayabileceği kuşku götürür.
leri cemaati, yalruı.ca okuryazar olmayan topluluklara değil, başka İlerici, kozmopolit aydınl_ann (özellikle Avrupa'da mı ac �ba?)
bir dilde okuyan topluluklara da yaymakta yayıncılığa mahkOm milliyetçiliğin neredeyse patolojik olan doğasını, köklerinin Oteki
olmaktan kurtuldular. karşısındaki korku ve öfkede yattığını, ırkçılıkla akra�alığını vur­
guladık.lan 1 .bir dönemde, ulusların bir sevgiyi, sık sık da çok fe­
dakar bir sevgiyi esinlediklerini hatırlamak yararlı olur. Milliyetçi­
liğin kültürel·ürünleri -şiir, düzyazı, müzik, görsel sanatlar- bu
sevgiyi binlerce farklı biçimle açıkça ifade ediyorlar. Ama diğer
yandan benzer bir şekilde öfke ve nefret ifade eden milliyetçi
ürünler bulmak ne kadar zor.2 Emperyalist yöneticilerinden nefret

t. Blcı. Naim'in Break-up of Britain'ından bu kitapta alıntılanan 14-15.


sayfalar ve Hobsbawm'ın bir turist rehberinde rastlanabilecek tilrden kestirme
sloganı: "temelde Marlcsistler Marksist olarak milliyetçi değillerdir". "Some
Retlections·. s. 10.
2. Okur aklına 0ç tane olsun Nefrete Övg0 getirebilir mi? God Save ıhe
Qucen/King'in ikinci kıtası bu-bakımdan öğretici: "Ey Tanrım kalk ayağa/
Darmadağın et dOşmanlanru/ Serilsinler toprağa/ Kanşbr politikalannı / Hi-
lelerini hDsrana uğrat/ Sende bütOn umudumuz/ Tannm bizi kurtar". Bu
dUşmanlann belirlenebilir herhangi bir kimlikleri olmadığına. "bizim" delil
"o"nun dUşmanlan olduklanna gö�. lngiliı bile olabileceklerine d_ikkat edin.
Bütün marş bir ulus değil, monarşi ululamasıdır - ulusun adı bır Jek kere
bile geçmez.
HAYALI CEMAATLER 160 YURTSEVERUK VE lRKÇlUK- 161

etmek için her türlü gerekçeye sahip olan sömürgeleştirilmiş halk­ "Zorba"ların milliyetinin belirtilmediği gibi, Rizal'in tutkulu ·yurt­
lar söz konusu olduğunda bile, ulusal duygunun ifadesinde nefre­ severliğinin muhteşem bir şekilde "onların" dilinde dile geldiğine
tin ne kadar az bir yer tuttuğu gerçekten şaşırtıcıdır. lşte mesela dikkat edin.4
Rizal'in emperyalistler tarafından idam edilmeyi beklerken yazdığı­ Bu siyasal sevginin doğasının bir yönü, dillerin bu sevginin
ünlü Ultimo Adios'un birinci kıtası ve son kıtaları: nesnesini nasıl betimlediğinden hareketle deşifre edilebilir: ya ak­
rabalığı anlatan kelime dağarcığıyla (anayurt, Vaıerland, paıria) ya
1. Adi6s, Patria adorada. regi6n del sol querida, da yuvayı (heiınat ya da tanah air [toprak ve su, Endonezyalıları�
Peıla del Mar de Oriente, nuestro perdido eden,
A �ane voy, alegre, la triste niustia vida;
takımadaları için kuUand1k.ları deyiş)). Her iki söyleyiş de insanın
Y fuera mas brillante, mas fresca, m�s florida, doğal olarak bağlı olduğu bir şeye işaret eder. Daha önce de gör­
.
Tambien por ti la diera. la diera por ıu bien ... düğümüz gibi "doğal olan" her şeyde seçilmemiş bir yön vardır.
XII. Entonces nada importa me pongas en olvido: Bu yolla milletlik ten rengine, cinsiyete, anababaya, kuşağa, insa­
Tu atm6sfera. tıi espacio. ıus valles cruzare; nın seçmeden bağlı olduğu her şeye özümsenir. Ve bu "doğal
Vibrantc y limpia nota sere par ıu ofdo; . bağlarda" insan, "gemeinschaft'ın• güzelliği" denebilecek bir şeyi
Aroma, tuz. colorcs, rumor, canıo, gemido,
Constante repitiendo la esencia de mi fe. sezer. Başka bir şekilde söyleyecek olursak tam da seçilmemiş ol­
dukları -için, bu bağların çevresinde bir çıkar gözetmezlik halesi
Xlll. Mi Patria idolatrada, doloi- de mis dolores,
Querida Filipinas. oye el postrer adi6s. vardır.
Ahf, te dejo todo: mis padres, mis amores. Her ne kadar son 20 yıl içerisinde eklemlenmiş-bir-iktidar­
Voy donde no hay esclavos, verdugos ni opresores; aygıtı-olarak-aile hakkında çok şey yazıldıysa da, bu tür bir kav­
D<ınde la fe o.o mata, donde el que rcina es Dios.
rayışın insanlığın ezici çoğunluğuna yabancı olduğuna kuşku
XIV. Adios. padres y hermanos, ırozos del alma mfa, yok. Geleneksel olarak aile1 çıkar gözetmeyen bir sevgi_ ve daya­
Amigos de la infancia, en el perdido hogar;
Dad gracias, que descanso del fatigoso dia;
nışma alanı olarak kavr;ınmıştır. Aynı şekilde tarihçiler, diplomat­
Adi6s. dulee eıçtnınjera, mi amiga, mi aJeşn a; lar, politikacılar ve sosyal bilimciler büyük bir rahatlıkla "ulusal
Adi6s, queridos seres.
Morir es descansar. çıkar" kavramını kullanıyor olsalar da, hangi sınıftan olursa olsun
sıradan insan için ulus kavramının bütün anlamı, herhangi bir
3. Jaime C. de Veyra, El "Üfıinıo Adi6s"de Rizııl: esıudo criıico-uposi:
ıivo, s. 89-90.
çıkar ifade etmemesinde yatar. Ulus, tam da bu yüzden fedakarlık
1. Elveda sevgili ülke. güneşin sevgilisi / Şark denizlerinin incisi, yitik talep edebilir.
cennetimiz! / ·Daha parlak da olsaydı bu hayat. daha diri. daha bereketli / Terle Daha önce de değindiğimiz gibi bu yüzyılın büyük savaşlanm
ederdim yine zevkle, bu buruk hayabmı verdiğim gibi / Sırf senin mutlu­ olağandışı kılan şey, öldürülmelerine izin verdiği insan sayısının
luğun için ...
XII. Önemli değil unutulmak / Dolaşabiliyorsam iklimini, boşluğunu, emsalsizliği değil, ne kadar çok sayıda insanı canlannı vermeye
bUtiln kuytu köşelerini / Çın çın çınlayan saf bir ses olmak / Koku olmak, ikna edebildiğidir. Ölenlerin sayısının öldürenlerinkini kat be kat
ışık, renk, söylenti olmak, şarkı, inleme olmak/ Ve bütün bunlarla tekrarla­
mak sana olan inancımın özünü. • Tönnies'in ilnlü Geseflschafı und Gemeinschaft kitabından beri, gelenek­
Xlll. Tapındığım ülke, acıların en acısı ( Sevgili Filipinler, duy son ve­ sel bağlara dayalı organik cemaatleri (Genıeinsc/ıaft), sözleıjmcye dayalı mo­
damı/ Her şeyi sana bırakıyorum, ailemi, aşklarımı/ Yolum ne kölelerin ne dem topluluklardan (Gesellsclıafı) ayırt etmek için kullanılan terim (Afm.,
zorbaların barındığı/ inancın öldürmediği, Tann'run hükmettiği memleket. ��
XlV. Elveda anne, baba, kardeşlerim, ruhumdan geriye kalanlar/ Çoculcluk 4. Ama kısa zamanda büyük. Filipino devrimcisi Andı-es Bonifacio ta­
arkadaşlarım. yitirdiğim evimde/ Şükret, bitiyor tüketici gilcüm / Sevgili ya­ rafından Tagalog'a çevrildi. Bu çeviri Jaime C. de Veyra, El •üııimo Adi6s"
bancı dosıum, neıjcm elveda/ Elveda sevilenler. Huzur bulacağım ölümde. de Riı.al: esıudio crlıico-expositivo'da s. 107-109'da bulunabilir.
HAYALİ CEMAATLER 162 . YURTSEVERLiK.VE IRKÇILTK 163

aştığı kesin değil mi? Nihai fedakarlık fikri ancak kader aracılığıy­ bayağı, ezgi ne kadar sıradan olursa olsun, bu marşların söylen­
la bir arınma fikriyle birlikte varolabilir. mesinde bir eşzamanlılık deneyimi vardır. Böyle anlarda birbirle­
İnsanın -genellikle kendi seçmediği- ülkesi uğruna ölmesi, rine ıamamen yabancı insanlar aynı ezginin eşliğinde aynı dizeleri
İşçi Partisi, Amerikan Tıp Derneği ya da halta Uluslararası Af Örs okur. İmge: Tek bir tını.6 Marseillaise'i, Waltzing Matilda'yı ya
gütü uğruna ölmenin rekabet edemeyeceği bir ahlaki görkem taşır. da Endonezya Raya'yı söylemek, tek bir tınıda buluşma, hayali
• Devrim uğruna ölmek de görkemini daima, temelde an olduğu cemaatin fiziksel gerçekliğini yankıda bulma imkanı demektir.
hissedilen bir şeyden alır. (Proletarya yalnızca buzdolabı, tatil ya (Aynı imkan, Mezmıırlar Kitabı'ndaki şiirler gibi bazı törensel
da iktidar peşinde koşan bir grup olarak tasarlansaydı, kendi şiirler [belki bir yandan kendi kendine içinden söyleyerek] oku­
üyeleri de dahil olmak üzere insanlar onun uğruna ölmeye ne nurken de doğar.) Nasıl da kendinden geçer insan bu tek tınıda!
ölçüde razı olurlardı ki?)5 İronik de olsa, tarihin Marksist yorum­ Başkalarının da bizimle tam aynı anda ve şekilde bu şarkıları
ları, kaçınılmaz bir zorunluluğun ifadesi oldukları hissedildiği söylediğinin bilincinde olsak bile onların kim oldukları, hatta yanı
(düşüı:ıüldüğü değil) ölçüde bir çıkarsızlık ve anlık halesi ediniyor başımızdakiler dışında kalanların nerede oldukları hakkında en
olabilirler. küçük bir fikrimiz yoktur. Bizi birbirimize bağlayan hayali bir ses
Burada bir kere daha dile dönmekte yarar olabilir. İlk göze çar­ dışında hiçbir şey yoktur.
pan, modem diye bilinen dillerin bile taşıdığı ilksellik. Kimse bir Ama bu korolara zaman içerisinde katılınabilir. Ben bir �ton­
dilin doğum tarihini veremez. Her dil uçsuz bucaksız bir geçmişin yalı olsam da kızım Avustralyalı olabilir. New York'a göç eden
algılanamaz bir noktasından yükselip doğar. (Homo sapiens aynı bir İtalyan'ın oğlu atalarını PiJgrim Fathers'da" arayacaktır. Ulu­
zamanda homo diceııs olduğu ölçüde dil için türünkünden daha sallığın çevresinde bir mukadderat halesi varsa da, bu yine de ta­
yeni bir köken düşünmek çok güç görünüyor.) Bu yüzden diller rih içinde yer alan bir mukadderattır. Bu noktada San Martfn'in
çağımız toplumlarındaki başka her şeyden daha köklü şeyler ola­ Quechua konuşan yerlileri "Perulular" diye vaftiz eden fermanı -
rak görünüyorlar. Yine başka hiçbir şey bizi ölülere duygusal ola­ din değiştirmeyle akrabalığı olan bir hareket- tipik bir örnek ola­
rak dilden daha fazla bağlayamaz. İngilizce konuşanlar neredeyse � alınabilir. Çünkü daha başlangıçtan ulusun kandan değil, dil­
dört yüz elli yıl önce yaratılmış "Earth to earth, ashes to ashes, · den hareketle kavrandığını ve insanın bu hayali cemaate "davet
dust to dust" (topraktan gelen toprağa, külden gelen küle, tozdan edilebileceğini" gösteriyor. Bu yüzden bugün, pratikte çıkardık­
gelen toza) formülünü işittiklerinde, boş, homojen zamanın öte­ lan güçlük ne olursa olsun, en içine dönük, en kapalı uluslar bile
sinde her şeyin aslında hemzaman olduğuna dair hayaletimsi bir vatandaşlığa alma•• (şahane kelime!) ilkesini kabul ediyorlaı:.
sezgi hissetmeden edemezler. Bu sözler ağırlıklarını,.ancak kıs­ Aynı zamanda hem bir tarihsel mukadderat hem de dil aracılı­
m�n anlamlarının vekanna borçludurlar; bu ağırlık aynı zamanda ğıyla hayal edilmiş bir cemaat olarak bakıldığında ulus kendisini
atalarla paylaşılan bir "İngilizlik"ten de kaynalqanır. aynı zamanda hem açık hem kapalı bir topluluk olarak sergiler.
İkincisi, öyle•bir eşzamanlı topluluk biçimi vardır ki, ancak ve
özellikle şiir ve şarkılar biçimindeki dille anlatılabilir. Milli bay­ • En ünlüsü Mayflower olan teknelerle lngiltere'deld.din baskısından ka­
ramlarda söylenen milli marşları alın örneğin. Sözler ne kadar çarak Amerika'dak.i ilk yerleşimleri kuranlar için kullanılan terimlerden biri.
(ç.n.)
' •• Bkz. s. 102'deki çevirenin notu (ç.n.)
5. Bu kesinlikle devrimci hareketlerin maddi hedefleri olmadığı şeklinde 6. Bu a capel/a koroyu, tipik olarak decani/cantoris ıarzında yaşanan gün­
anlaşılmamalı. Ama bu hedefler bir bireysel kazanımlar toplamı olarak değil, delik hayatın deneyimi ile karşılaştınn. [decani/cantoris: Kilise müziğinde pa­
Rousseau'nun ortaklaşılan bonlıeur [saadet] dediği pazın ya da bununla görevli ruhbanın (decani) ezgili çağrısına cemaatin koro
· şeyin koşullan olarak kav-
"
ranır. halinde karşılık verdiği müzik biçimi. Oysa a capel/a eşliksiz korodur. (ç.n.))
HAYALI CEMAATLER 164 YURTSEVERLİK VE IRKÇIUK 165
/
Corufia Savaşı'nda John Moore'un ölümü üzerine yazılmış şu Zamanın muhtemel tepe noktasından önce ve erken bir zamanda hissedil­
ünlü dizelerin aksak ı;itmi bu paradoksun iyi bir örneğini oluş­ dikleri için eski ihtirasların beyhude kibirlerinin, bizimkilere kıyasla bir avan­
tajları vardı: tasanlarının gilnUmilzde de epey karşılık bulabilmesi. Çünkü es­
turuyor: ki Kahramanlar varlıklarını Anıllannın ve bütün Mekanik koruyucularının
ötesinde de sürdUrebiliyorlardı.. Ama ihtirasın artık liya'nın Kehanetinden•
1. Ne bir davul sesi, ne cenaze marşı korkabileceği, V. Charles'ın kendini Hektor'dan ayiran mesafenin iki Methu­
Cesedini sipere koşturduğumuz.da sela ömrü olmasını umamayacağı zamarum.ızın gecikmiş sahnesinde biz anı­
Tek bir asker ateşlemedi silahını lanmız için böyle mumyalar bekleyemeyiz. 8
Uğurlarken kahramanı,mezanna
Burada kadim Mısır, Yunanistan ve Filistin, Kutsal Roma
il. GömdUk onu kara gecenin ortasında
· Mezannı süngUlerirnizle kazdık İmparatorluğu ile buluşuyor, ama binlerce yıl ötesinde gerçekle­
Ayın gUçlükle ulaşan hOlyalı ışığında şen bu buluşma ancak Browne'm 17. yüzyıl İngilizce nesrinin
Fenerlerimizi söndürmemeye çalıştık tikelliği sayesinde mümkün oluyor.9 Bu cümleler bir noktaya ka­
m. Gereksiı bir tabut önmOyordu göğsünil dar elbette çevrilebilir. Ama "probable Meridian of tirne"ın, "Mec­
Ne çarşaf ne kefene sardık onu hanicall preservations"ın, "such Mummies unto our memories"in
Savaşçı pelerinine sanlmış
Uzandı, dinlenen bir savaşçı gibi... ve "two Methusela's of Hector"un- tekinsiz ihtişamı ancak İn­
gilizce okurlarının tüylerini ürpertecektir.
V. Boşaltırken.dar yatağını
Dilıeltirken kimsesiz yastığını dUşUndiilc Bu sayfada bu ihtişam kendisini okura tamamen açıyor. Diğer
Düşmanlar yabancılar dolaşacak Uz.erinde yandan büyük Endonezyalı yazar Pramoedya Ananta Toer'in,
Biz uzak deniılerdeyken... . "Yang Sudah Hilang"ının hiç de daha az tekinsiz ve muhteşem ol­
VIU. Yavaşça üzgün yatırdık meianna mayan son satırları aynı basılı sayfa üzerinde büyük bir olasılıkla
Kan içinde benilı gelmiş ihtişamının alanından çoğu okur için bakın nasıl kapalı kalıyor: ıo
· Ne bir taş diktik ne tek bir satır yazdık '
Yalnıı: bıraktık onu şaruyla!7 Suara itu hanya terdengar beberapa detik saja dalam hidup. Getarannya se­
benıa:r berdengung, takkan terulangi lagi. Tapi sepeıti juga halnya dengan kati
Lusi yang abadi mengı;.ırisi kota Blora, dan seperti kati itu juga, suara yang
Dizeler, İngiliz dilinden ayrılamayacak bir güzellikle bir kahra­ tersimpan mengg�si kenangan dan ingaıan itu mengalir juga- mengalir ke­
manlığın anısını kutluyorlar - tam çevrilemeyecek, ancak İngiliz­ muaranya. lı:elaut yang tak bcıtepi. Dan tak seorangpun tahu kapan lauı itu
ce konuşanların ve okuyanların işitebileceği bir güzellik. Oysa
Moore da, ona bu övgüyü düzenler de İrlandah'ydı. Ve Moore'un • ' "çünkü, işte o gün geliyor, fınn gibi yanıyor; ve bütün kibirliler, ve
kötülük işleyenlerin hepsi, saman olacaklar; ve gelmekte olan giln onlan ya­
İspanyol ve Fransız "düşmanlarının" bugünkü çocuklarının da kacak, orduların Rabbi diyor, öyle ki onlarda kök ve dal bırakmayacak", (Ki•
şiirin·tınısının tadına varamamaları için hiçbir neden yok: Diğer tab-ı Mukaddes, Malaki 4: 1 ). (ç.n.)
. bütün diller gibi İngilizce de daima yeni konuşanlara. dinleyenlere •• Yukarıda sırasıyla "z;ımanın muhtemel tepe noktası•, "Mekanik koru­
ve okurlara açıktır. yııculan" ve "anılanmız için böyle mumyalar" diye çevirdiğimiz deyi şler. (ç.n.)
8. Hydriotaphia, Ume-Buriall or A Discourse of rlıe Sepulchrall Umes
Thomas Browne'un bir iki cümleyle bütün insanlık tarihini laıelyJound in No,folk.. s. 72-73. "Zamarun muhtemel tepe noktası" için Pis­
enine boyuna kapsayışına kulak verin: kopos Freisingli Otto ile karşılaştınnıı.
9. Ama bu buluşmada "lngiltere"nin adı geçmiyor. Akla lspanyolca
aracılığıyla bütün dünyayı Caracas'a ya da Bogota'ya getiren taşra gazeteleri
geliyor.
7."The Burial of Sir John Moore", The Poems o/Charles Wolfe içinde, s. 10. Ama yine de bir kez. yüksek sesle okuyun! ôıgUn yaz.ı.rnı bugUnkü
1-2. . uygulamaya göre uyarladım ve·aJıntıyı tamamen fonetik bir tarzda yazdım.
YURTSEVERLiK VE IRKÇ/UK /67
HAYALI CEMAATLER 166

akan keri ng dan berhenti lieıdeburan. nolar"dan oluşan şekilsiz bir bulamacın içine iteliyor. Bu kelime
Hilang. dağarcığının doğası, "Charlie" ve "V.C." gibi diğer Vietnam sa­
Semua itu sııdah hilaog dari jangkaııan panc[b]a-indera. ı ı vaşı terimleriyle, ya da "Boches", "Hunlar", "Japs" ya da "Kur­
\
Her dil edinilebilir olsa da edinilmesi insan hayatının önemli bağalar" gibi daha önceki bir dönemin yalnızca tek bir özgül ulusa
bir kısmını alır: Her yeni fetih giderek kısalmakta olan günlerle öla uygulanan ve dolayısıyla nefretle olsa da, hasmının bir uluslar .
çülür. İnsanın başka dillere ulaşmasının önündeki engel onlann birliğinin üyesi olduğunu teslim eden terimlerle karşılaştırıldı-
)!ÜZ vennezliği değil, kendi faniliğidir. Her dilin biraz özel ve ğında daha da açık seçik bir şekilde ortaya çıkıyor. ıs
mahrem olması bu yüzden·. Fransız ve Ameri.kan emperyalistleri . Meselenin esası şudur: Milliyetçilik tarihsel mukadderatın te­
VietnamWar'ı yıllar boyunca yönetti, sömürdü ve öldürdü. Ama rimleriyle düşünür, oysa ırkçılık zamanın başlangıçlanndan bu
başka neyi talan etmiş olurlarsa olsunlar, Vietnam dili yerli ye­ yana iğrenç bir çiftleşmeler dizisiyle aktanlan ebedi bulaşıklıklar
rinde kaldı. Vietnam'ın "nüfuz edilmezliği" karşısında habire ifa­ rüyası görür: Tarih dışıdır. Zenciler: o görünmez katran fırçası sa­
de Qdilen o hiddet; ölmekte ol.an sömürgeciliklerin türettiği zehirli yesinde sonsuza kadar zenci kalacaklardır; İbrahim'in tohumu Ya­
argolann ("gooks", "ratons"• vb.) berisinde yatan o karanlık u­ hudiler, ne pasaport taşırlars� taşısınlar, hangi dilde konuşur,
mutsuzluk işte bu yüzdendir.12 (Uzun vadede ezilenlerin dilinin okur, yazarlarsa yazsınlar sons� kadar Yahudi'dirler. (Bu yüz­
devasa mahremiyetine gösterilebilecek yegine tepki, ricat ya da den Naziler için Yahudi bir Alman daima bir sahteka.rdı.)16
daha da fa:ı:Ia katliamdır.) Irkçılık rüyalarının kökenleri ulus değil, sınıf ideolojilerinde,
Bu etiketlerin iç_sel biçimi tipik olarak ırkçıdır ve bu biçimi en çok da yöneticilerin ktitsallık, "mavi" ya da "beyaz" kan iddia­
deşifre ettiğimizde ırkçılık ve anti-seinitizmin•milliyetçilikten türe­ larında, aristokratlar içi "üremelerde" yaı:ar.11 O.halde modem ır k­
diğini ve dolayısıyla "yeterli tarihsel derinlikten bakıldığında, fa­ çtlığın farazi aile _babasının bir küçük burjuva milliyetçisi değil,
şizmin bize milliyetçilik hakkında başka herhangi bir tarihsel olay­
dan daha çok şey öğrettiğini" iddia eden Nairn'in niçin temelde . 15. Y�lnızca daha eski bir dönemde de değil. Yine de Debray'ın şu sözle­
yanıldığını da göreceği�. 13 Örneğin "çekik-gözlü"den türetilen nnde antıkacı kokan bir yön var. "Avrupa için bağımsızlık bayrağını sıkı sı­
"çekik" gibi bir kelime yalnızca sıradan bir siyasal düşmanlık kıra kav�ş �vrimci bir Fransa'run hegemonyası dışında bir umuı göre­
mıyoru� . Kımı zaman bütün bu 'anti-Boche' miıolojisinin ve Almanya'ya
ifade e_tme:ı:. Hasmını biyolojik fizyonomisine_indirgeyerek millet­ olan tanhsel düşmanlığımızın, bir ·gon devrimi ya da hatta milli-demokratik
liğin üstünü siler. 14 Raton nasıl yerine geçmekle "Cezayirli"yi in­ �irası_mızı kurtarmaya hizmet edip etmeyeceğini dOşOndilğilm oluyor",
kar ediyorsa. "çekik" de yerine geçerek Vietnamlı'yı inkar edi­ Manusm and the National Quesıion", s. 41.
16. Siyonizm'in onaya çıkışının ve lsrail'in do�unun önemi. birinci.si­
yor. Aynı ·zamanda "Vietnamlı"yı, "Koreliler", "Çinliler", "Filipi- nin, eski dinsel cemaatın. diğer uluslann yanı sıra.bir ulus olarak hayal
edilmeye başladığına, ikincisinin ise simyevi bir dönilşOmle gezgin müminin
yerel yurtsevere dön�ğüne işaret etmesindedir.
• gooks: yapışkan pislik, (A.B.D. } aşağılayıcı anlamda Endonezyalı; ra- 17. "Top� sahibi aristokrasi ise yönetici sınıfların ıabiau gereği üstün
ton: (Fr.} sıçan yavrusu. (ç.n.} olduğu kavramını ve staıil meselelerine hassas olmayı sağladı; her iki özellik
11. Tjerita dari Blora [Blora'dan Hik§yeler] içinde, s. 15-44, s. 44'de. · de 20. yüzyıla kadar önemli bir rol oynamaya devam etti. Ve bu yeni kaynak­
12. Buradaki mantık şöyle: 1. Onlara nüfuz edemeden öleceğim. 2. Benim larla da beslenerek daha sonra bayağılaştınlıp [a.b.] ırksal üstünlük öğretileri
iktidanm o kadar gilçlO ki onlar benim dilimi öğrenmek zorunda. 3. Ama bu adı. altında Alman halkı için çekici hale getirildiler.• Barrington Moore- Jr.,
da benim 'mahremiyetimin ihlal edilmesi demek. Onları "gooks" diye ad­ Social Origins ofDicıarorship aııd Democroçy, s. 436. (Türkçesi: Dilctatörlii­
landırmak pek hafif bir intikam. liin ve Demokrasinin Toplwnsal Kökenleri, V Yayınlan, 1989.)
13. The Break-up of Britain , s. 337 ve 347. 18. Gobineau'nun tarihleri millcemmeL l 8 l 6'da Fransız tahtını'İı Boıırbon­
14. "Çekik"in açık, bilinçli bir karşıtı olmadığına dikkat edin: "Yuvarlak" lar'a iade edilmesinden iki yıl sonra doğdu. Diplomatik kariyeri (1848-1877}
mı, "düz" mil, "oval" mi?
HAYALI CEMAATLER /6/j YURTSEVERL/..K VE LRKÇfUK 169

Joseph Arthur, Comte de Gobineau olması şaşırtıcı değil. 18 Irkçı­ burjuvaya merkez ülke dışında imparatorluğun her yerinde aris­
. lık ve anti-semitizmin ulusal sınırlan aşan bittarzda değil de te­ tokratlık oynama imkanı sağlıyordu. Her sömürgede bir kara mi­
melde ulusal sınırlar içinde ortaya çıkması da ... Başka bir deyişle zah duygusu veren şu eğlenceli tableau vivant'la• k�ılaşmak
bunlar dış savaşları değil, içerdeki baskı ve egemenliği gerekçe­ mümkündü: Mimoza ve begonvillerle dolu bahçelerde ve ferah
lendirirler.19 mali�anelerden oluşan bir fon önünde ve odalıklardan, kahyalar­
Aynı doğrultuda sonuçlar yaratari iki ayn nedenden ötürü 19. dan, bahçıvanlardan, dadılardan, hizmetçilerden ve her şeyden
yüzyıld·a Avrupa dışında görülen ırkçılık hep Avrupa egemen­ önemlisi atlardan oluşan bir yardımcı oyuncular kadrosu eşliğinde
liğiyle ilgili oldu. İlk ve en önemli neden resmi milliyetçiliğin şiir konuşan bourgeois gentilhomme'lar.20 Bu kadar yüksek bir
yükselmesi ve sömürgeci "Ruslaştırma" idi. Tekrar tekrar vurgu­ üslup tutturamayanların, örneğin genç bekarlann bile b1r köylü
landığı gibi resmi milliyetçilik, tipik olarak tehdit altındaki hane­ ayaklanması öncesinde bir Fransız soylusununkini andıran muh­
dan ve aristokrat gruplarının -yüksek sınıfların� popüler halk teşem ve .ikircikli bir statüsü vardı:
dili temelli milliyetçiliklere verdikleri karşılıktı. Sömürge ırkçılığı Aşağı Burma'da Moulmcin'dc (bu garip kasabanın metropoldeki okurlara
hanedan meşnıiyetini ulusal topluluğa lehimleyen "imparatorluk" açıklanması gerekir] çok sayıda insan benden nefrel ediyordu - hayatımda ilk
kavramının° önemli unsurlarından biriydi. Bunu, içerideki kendi kez; bu kadar önemli oluyordum. Kasabanın bölgesel emniyet amirlerinden bi-
(giderek sarsılan) konumunu gerekçelendiren doğuştan ve içkin riydim.21
üstünlük iddiasını, devasa denizaşırı mülklere genelleştirerek ya­ Bu "tropikal Gotik" tarzı mümkün kılan, yüksek kapitalizmin
pıyordu; örtük olarak (ya da çok da örtük olmayarak) eğer İngiliz metropole verdiği ezici güçtü - öylesine büyük bir güç ki, ku­
lordlan diğedngilizler'e üstünse -çok da önemli değil- deni­ liste tutulabiliyordu. Feodal-aristokratik kılık giymiş kapitalizmi
yordu, bu diğer İngilizler de boyunduruk altınd�i yerlilerden ay­ hiçbir şey sömürge askeriyesi kadar iyi örneklemez. Bu askeriye­
nı derecede üstündür. O kadar ki insan, son dönem sömürge im­ lerle metropold.ekiler arasındaki, çoğu zaman resmi kurumsal te­
paratorluklannın, kadim iktidar ve ayncal,ık kavramlarına yeryüzü rimlerle qile ifade edilen o uğursı,ız aynm iyi bilinir.22 Avrupa'da
ölçeğinde ve modern bir sahnede geçerlilik kazandırarak, merkez metropolün kendi yurttaş tabanından ·askerlerle kurulmuş kitlesel
ülke içindeki aristokratik istihkamları tahkim etmeye hizmet et­ "Birinci Ordu" vardı; ideolojik olarak işlevi heimaı'ı- savunmak
tiğini iddia etmek istiyor. olarak tanımlanıyor, pratik ve faydacı hakiler giyiyor, satın alına­
Bunu bir yere kadar yapabilir de, çünkü -işte bu da ikinci ne­ bilen en yeni silahlarla donatılıyordu; barışta barakalarda tecrit
denimiz- hızla genişleyen bürokratik aygJtı ve Ruslaştıncı poli­ ediliyor, savaşta ise siperlerde ya da ağır makinalı tüfeklerin beri­
tikalanyla sömürge imparatorluğu çok sayıda burjuva ve küçük sine konuşlandınlıyordu. Avrupa dışındaysa (subay seviyesinin
altında) yerel etnik ve dinsel azmlıklardan paralı askerlik teme-
Louis Napolyon'un lkinci imparatorluğu ile Cezayir'deki eski imparatorluk
prokonsü!U Marie Edmt Patrice Maurice, Comte de MacMahon'un gerici mo­
narşist rejimi sırasında doruğuna ulaştı. Essai sur l'iııigaliıi des Races Hu­ • canlı tablo (Fr., ç.n.) •• vatan, anayurt (Alın., ç.n.)
ınaines'i 1854'te yayınlandı - 1848'in popüler halk dili temelli milliyetçi· 20. Zarif ve ironik bir metin eşliğinde baş döndürücü bir tableaux vivant
ayaklanmalanna bir tepki olarak, denebilir mi? fotoğraflan koleksiyo'lu için bkz. "E. Breton de Nijs", Tempo Doeloe.
19. Vorster ve Botha dönemindeki Güney Afrika ırkçılığı bazı bağımsız 21. George Orwcll, "Shooting an Elephant", The Orwe/J Reader içinde,
Afrika devletlerinin önde gelen politikacılanyla, (ne kadar örtük ve ölçUIU bir s. 3. Köşeli parantezler içindeki laOar elbene benim eklemelerim.
tarzda sunmaya çalıştılarsa da) son derece dostane ilişkiler kurdu. Sovyetler 22. KNIL (Koninklijk Nederlandsch-lndisch Leger) Hollanda'daki KL'den
Birliği'nde '(ahudiler'e karşı ayrımcılık yapılması Brejnev'le Kissinger arasın­ (Koninklijk Leger) tamamen aynydı. Legion �tranger'in kıta Fransası"nda faa­
da saygılı iş ilişkilerinin kurulmasını engellemedi. liyet göst.ermesi neredeyse daha baştan yasaklanmıştı.
HAYALI CEMAATLER 170 YURTSEVERLiK VE IRKÇlUK 171

linde kurulmuş "İkinci _Ordu" vardı; yatak odası ya da bir balo görülen tipik dayanışmaydı. Farklı ulusal metropollerden gelen
giysisini çağrıştıran süsleri takmış takıştırmış; kılıçlarla ya da • sömürge yöneticilerini, aralarındaki rekabet ve çelişkiler ne olursa
günü geçmiş silahlarla donatılmış; barışta gösterişte, savaşta at olsun birbirlerine bağlayan bu dayanışma, tuhaf devlet-ötesi _nite­
sırtında. A vrupa'nın askerlik öğretmeni olan Prusya Genel Kur­ liğiyle, insana hemen Avrupa'mn 19. yüzyıl aristokratlarının bir­
mayı nasıl meslekten askerler arasındaki anonim dayanışmayı, ba­ birlerinin av köşkleriyle, kaplıca merkezleriyle ve balolarla dola:
listiği, <iemiryollarını, mühendisliği, stratejik planlamayı ve ben­ yımlanan-sınıf dayanışmalarını ve "subaylarla centilmenler" ara­
zerlerini vurguladıysa, sömürge ordusu da ihtişamı, apoletleri, ki­ sındaki kardeşliği. hatırlatıyor. Bu kardeşlik, partizan ve. siviller­
şisel kahramanlığı, polo oyunlarını ve subaylar arasında geçmiş den farklı olarak, yakalanan düşman subaylara ayrıcalıklı mua­
günlere öykünen bir sarayfı nezaketini vurguluyordu. (Bunu ya­ mele öngören Cenevre anlaşmalannda hoş bir 20. yüzyıl ifadesi
pabilmesinin ardında orada arkada Birinci Ordu'yla Donanma'nın buluyor.
dunnası yatıyordu.) Bu zihniyet varlığını uz.un süre koruyabildi. Buraya kadar geliştirilen iddiaya, ters yönden, sömürge halk­
l 894'te Tonkin'de Lyautey şöyle yazıyordu:· lanndan hareketle de yaklaşılabilir. Çünkü, bazı sömürgeci ideo­
Buraya on yıl önce gelmemiş olmamız ne yazık! Burada ne mesleki ilerle­ loglarin beyanlan bir yana bırakılacak olursa, "tersine ırkçılık" de­
meler sağlanır ne başarılar elde edilirdi. Burada önemsiz bir teğmen, bir askeri nen o belirsiz şeyin sömürgecilik karşıtı hareketlerde ne kadar az
karakol şefi ve keşif kolu başkanı yok ki altı ay içinde Fransa'daki bir su­ görüldüğü gerçekten şaşırtıcıdır. Bu konuda dil kolaylıkla insanı
bayın tüm meslek hayatı boyunca gösterdiğinden daha fazla inisiyatif, irade,
dayanıklılik ve kişilik göstermiş olmasın.23
yanıltabilir. Örneğin Cava dilindeki (Hollandaca ya da Nederland­
ca'dan türemiş) londo kelimesi yalnız "Hollandalı" değil, aynı za­
1951'de Tonkin'de "cesaretini 'stil' ile birleştiren subaylan tutan" manda "beyazlar" anlamına da geliyordu. Ama kelimenin türeme
Jean de Lattre de Tassigny, "kırmızı bir Sipahi şapkası ve fuları tarzı iki anlamın fiilen örtüştüğünü gösteı;iyor, çünkü Cavalı
takan pervasız süvariyi [Albay CastriesJ, onun muhteşem atlılannı köylüler Hollandalılar dışındaki beyazlarla nadiren karşılaşırlardı.
ve rahat tavırlarını bir dükün edasıyla birleşti_rebilmesini hemen Benzer bir şekilde Fransız sömürgesi olan bölgelerde "les blancs"
sevdi. Bütün bunlar onu 1950'ler Çinhindi'nde, tıpkı. 1930'1ar Fransızlığı beyazlığından ayıırt edilmeyen. yöneticiler için kul­
Parisi'nde olduğu gibi kadınlar karşısında direnilmez kılıyor­ lanılıyordu. Her iki durumda da, bildiğim kadarıyla londo ya da
du. "24 blanc ne bir statü kaybına işaret etti ne de aşağtlayıci ikinci ay­
Sömürge ırkçılığının aristokrasiden ya da sahte-aristokrasiden nınlar üretti.25
türemiş olduğunun öğretici bir başka işareti de beyazlar arasında
rolan 19. ve 20. yüzyıl Fransız emperyalizmi için kritik bir önem taşıyordu.
"Ordu üzerine ınetropoCde kurulan sıkı denetim hiçbir zaman tamamen la
23. Leııres du Tonkin eı de Madagascar (1894-1899), s. $4. Hanoi'den France d'ouıremer'i [denizaşırı Fransa] kapsayacak şekilde genişletilmedi.
gönderilen, 22 Aralık 1894 tarihli mektup. Vurgular eklenmişir. Fransız lmparatorluğu'nun 19. yüıyıldaki genişlemesi kısmen, sömürgeci
24. Bemard B. Fail, Heli is a Veıy Small Place: Tlıe Siege of Dien Bien zihniyetli askeri kumandanlann denetlenemeyen inisiyatiflerinin sonucuydu.
Phu, s. 56. Clausewitz'in kemiklerinin nasıl sızlayacağı insanın gözlerinin Fransız Kongosu gibi büyük ölçüde General Faidherbe'in yaralısı olan Fransız
önüne geliyor. [Tıpkı Sepoy gibi Osmanlıca Sipabi'den türeyen Spahi Ceza­ .Batı Afrikası'nda genişleme hinterland'a yapılan bağımsız askeri seferlerle
yir'deki "ikinci Ordu"nun paralı ve düzensiz süvarilerine verilen addı.] Lyautey gerçekleşti. l 842'te Tahiti'de bir protektorat'ın kurulmasından da, daha sınırlı
ile de Lattre'nin Fransaları'hın Cumhuriyetçi bir Fransa olduğu doğru. Ama bir ölçüde de olsa l 880'1erde Çinhindi'nde Tonkin'in Fransızlarca işgalinden de
. sık sık geveze olabilen Grand Muette, 3. Cumhuriyet'in başından beri, kamu sorumlu olan, subaylann bir oldu bi.ttisiydi. l 897'de Gallieni, Fransız hükü­
hayatının diğer büllln kurumlanndan giderek dışlanmakta olan Aristokratlar metine danışmadan Madagaskar'daki monarşiyi kestirme bir şekilde kaldınp
için bir .sığınak haline gelmeye başlamıştı. 1898'de biltiln Tuğ ve Tüm gene­ Kraliçe'yi sürgüne yolladı, hilkümet daha sonra oldu bittiyi kabul etti. John.
rallerin dörtte biri aristokrattı. Dahası arisıokrat egemenliğindeki bu subay kad- S. Ambler, Tlıe French Anny in Politics, 1945-1962, s. 10-1_1 ve 22.
I HAYALI CEMAATLER 172

, Tam tersine sömürgecilik karşıtı milliyetçiliğin ruhu, Maİcario


YURTS.EVER.LIK VE IRKÇ/LIK 173 .

odur. Ananın dizinin dibinde karşılaşılan ve ancak mezarda terk


J
Sakay'ın kısa ömürlü· Katagalugan Curnhuriyeti'nin yürek parça­ edilen o dille geçmişler onarılır, dostl�klar hayal edilir, geleceğin·
layıcı Anayasası'na (1902) çok daha yakındır. Bu Anayasa başka rüyaları kurulur.
şeylerin yaiıı sıra şunları söylüyordu:
. .
'Bu Tagalog takımadaliı.nnda doğmuş hiçbir Tagalog, bir insanı ırkından ya
da teninin renginden ötürü diğerleriiıden üstün tutmayacaktır; açık renkli ya da
koyu, zengin, yoksul, eğitim görmüş ve cahil, herkes tall)amen eşittir ve tek
bir lo6b'da [içsel ruh) olmalıdır.. Eğitimde, servetle ve görünüşte farklıliklar
. olabilir-ama, asli tabiatta· (pag/<aıao) ve bir davaya İıizmet etme yeteneğinde.
asla. 26 • . . · .

Buna b�nzer şeyler .hiç güçlük çekmeden yeryüzünün diger yan­


larında da bulunabilir. İspanyolca konuşan Meksikalı mestizo'lar
soylannı.Kastilyalı fatihlere değil, yarı yarıya yok edilmiş Aztek­
ler'e, Mayalar'a; Toltekler'e, Zapotekler'e götürüyorlar. Kendile:
ri de crio/loiılan Uruguaylı devrimci Yl,\rtseverler, criollo baskısı­
l)a k3"Şı ayaklanıp tarif edilmez işkenceler altında 178l'de ölen
son yerli asi Tupac Aman1'nun adını alıyorlar.
Bütün bu bağlılıkların nesnesinin "hayali" olması -·anonim,
yüzleri olmayan Tagalog yoldaşlar, yok edilmiş kabileler, Rusya
Ana ya da tanah air-_ bir paradôks gıbi görilnebilir.·Ama amor
patriae b·u bakımdan, daima müşfik bir tahayyülün eşlik ettiği
diğer duygulardan ayrılmıyor. (Bu· yü�en tanımadığımız insan­
ların düğün fotoğraflarını seyretmek, arkeologların Babil'in Asma
Bahçeleri için yaptığı zemin planlarını incelemeye benzer.) Göz-'
-insanın kendisiyle birlikte doğan o özel siradan göz- aşık için
neyse, dil ?e -tarihin kendisinin kıldığı anadili- yurtsever için

. 25. Cavaca'da da Endoriezyaca'da da "Hollandalı" ya da "beyaz" için aşağı­


layıcı bir argo kelimeye rastladım. Bunu Anglosakson hazine ile karşılaştınn:
niggers, wop�. kikes, gooks, slants, fuzzywuzzies ve daha yüzlercesi. lrkçİ
bir argodan böylesine azade olmak· daha çok sömürgeleştirilmiş hal_klar için
geçerli olabilir, Amerika'daki -ve herhalde başka,Yerlerdekilerde- siyahlar
zengin für karşı kelimeler dağarcığı geliştirdiler (honkies, ofays, v,b.)
26. Reynaldo Jleto'nuiı usta işi Pasy6n and Revoluıion: Popu{ar Move­
menıs in ılıe Plıilippines, 1840,/910, s. 218'inde alıntılandığı gibi. Sakay'ın
asi cumhuriyeti ancak 1907'ye kadar'daya.nabildi. O tarihte Amerikalılar ta­
rafından yakalanıp idam edildi. ilk cümleyi anlamak için 300 yıllık İspanyol
yönetimi ve Çinli göçünün adalarda hatın sayılır bir mesıizo nüfusunun
oluşmasına yol açhğını hesaba·katmak gerekir. \'

.' /
TARiH MELECI 175
. .
Tarih Meleği. kının korunması olanaksız icatlar olduğu belki çok kolay unutu­
luyor. Başka bir deyişle korsanlanmaya hazır bekliyorlar. Bu kor­
sanlamalardan, ve yalnızca onlardan, şu aykırılık doğuyor: Küba,
Arnavutluk ve Çin gibi toplumlar, devrimci-sosyalist oldukları öl­
_çüde, kendilerini Fransa, İsviçre ve Amerika Birleşik Devletle­
ri'nden "ileri" olarak görüyorlar, ama diğer yandan üretkenlikleri
düşük, .hayat standartları sefil, teknolojileri geri olduğu ölçüde de,
ayru kesinlikle "geri" diye anlaşılıyorlar. (İşte buradan da Çu En­
Bu kısa çalışmaya.Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti, Demokratik lay'ın 2000 yılında kapitalist Britanya'ya yetişme yolundaki hü­
Kampuçya ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında geçenlerdeki savaş­ zünlü rüyası doğuyor.)
larla başlamıştık; bu yüzden bitirirken en uygunu o kalkış noktası­ Daha önce de değindiğimiz gibi Hobsbawm, "Fransız Devri­
na geri dönmek olur. Arada söylenen şeylerin herhangi biri bu.sa­ ·mi'nin ne modem anlamda bir parti ya da hareket ne de sistematik
vaşların patlak vermesiyle ilgili kavrayışımızı derinleştirdi mi? bir programı uygulamaya çalışan birtakım insanlar tarafından ya­
The Break-up of Britain'da Tom Naim, Britanya'nın siyasal pılıp yönetildiğini" söylerken haklıydı. Ama kapitalist yayıncılık
sistemi ile dünyanın geri kalan bölgelerindekiler arasındaki ilişki sayesinde Fransız deneyimi yalnızca insan hafızasından kazına­
üz.erine değerli bazı şeyler s_öylüyor: maz bir hal almakla kalmadı, kendisinden öğrenilebilir hale geldi.
Neredeyse bir yüzyıl süren modelleştirici teoriler ve pratik deney­
Sadece o, [Briıanya sistemi] diğerleri gibi "bir teorinin sonucunda varılmış
kasıtlı bir icadın ürünü değildi; yavaş ve bildik tan<la gelişti." Daha sonra ge­ lerde� sonra, ilk başarılı "planlanmış" devrimi yapan (sözkonusu
len diğerleri "anayasalcılığırun yüzyıllar içinde evrildiği bu devletin deneyim­ başarı varlığını Hindenburg'un daha önceki Tannenberg ve Masur
lerinin meyvalarını bir vuruşta toplamak istediler ... " ilk olduğu için önce Gölleri zaferlerine borçlu olsa da)* ve sistematik bir programı uy­
İngiliz, tlaha sonra Briıanya deneyimi hep ayn kaldı. İngiliz Devrimi'nin zaten gulamaya girişen (pratikte geçer akçe doğaçlama da olsa) Bol­
önce başarıya ulaştığı, sonra da yayıldığı bir dünyada ikinci.oldukları için,
daha sonraki burjuva toplumları bu erken gelişmeyi tekrarlayamazlardı. Bunu şevikler geldi. Bu plan ve programlar olmadan sınai kapitalizm
inceleyip ıakliı etmeleri aslen farklı olan bir şeyle sonuçlandı: gerçekten mo­ çağına yeni yeni girmekte olan bir ülkede devrimin söz konusu
dern bir öğreti olan soyut ya da "gayri şahsi" ve soyut doğasından ötürü daha olamayacağı da açıkça görünüyor. Bolşevik devrim modeli, Tüm
sonraki tarih içerisinde taklit edilebilir devlet öğretisi.
Bu, gelişimsel süreçlerin olağan mantığı olarak görülebilir. Daha sonra
Rusyalar'dan da geri toplumlarda devrimi hayal edilebilir kıldığı
"eşitsiz ve bileşik gelişme" gibi adlarla onurlandırılacak şeyin ilk örneklerin­ için bütün 20. yüzyıl devrimleri için belirleyici oldu. (Deyim ye-
den biriydi. Siyasal .olsun, iktisadi olsun, toplumsal ya da teknolojik olsun rindeyse tarihin akışını durdurma olanağının önünü açtı.) Mao Ze­

t
gerçek tekrar ve taklit nadiren mümkündür, çünkü evren şimdiden kopya dung'un becerikli ilk deneyleri modelin Avrupa dışı için de yararlı
edilmeye çalışılan ilk örnek tarafından fazlasıyla değiştirilmiştir. 1
olabileceğini doğruladı. 1962'de 2.5 milyonluk yetişkin işgücü
Naim'in modem devlet için söyled,ikleri, bizim savaş yorgunu
sosyalist ülkelerimizin bu çağda gerçekleştirdikleri diğer kavram­ • Birinci Dünya Savaşı'nın başında Alman ordusunun planı iki cephede
birden savaşmaktan kaçınmak üzerine kuruluydu .. Plana gfüe önce batı cephe­
lar ikizi., devrim ve milliyetçilik kavramları için de ayı:ıı derecede sinde Fransa çökertilec�k. ancak ondan sonra doğu cephesinde Rusya ile he­
geçerli. Tıpkı kapitalizmle Marksizm gibi bu çiftin de.patent hak-
ı saplaşılacaktı. Ancak plan uygulamaya konduğunda diplomatik baskılara bo­
· yun eğen Rusya henüz seferberliğini tamamlayamadan Doğu Prusya'ya girdi.
i. S. 17-IS'de. Vurgular eklenmiştir. Alıntı içindeki alıntı Charles Frede­ Buna rağmen rediflerden oluşan cılız bir orduyla Hindenburg, zaten koordine
rick Strong'un Modem Poliıical Consıiıutions'ından, s. 28. olamadan hareket eden L ve il. Rus ordularını sırasıyla Tannenberg ve Masur
Gölleri'nde hezimete uğrattı. (ç.n.)
HAYALI CEMAATLER 176 TARiH MELE<JI 177

ordusunun y;tlnız %2.5'�nun "işçi sıpıfı", %0.5'inden azınınsa · ya ôa Büyük Güney ya da Güney İmparatorluğu dtizenli olarak .
"kapitalist" olduğu Kamboçya'da bu modelleme sürecinin doruğa saray belgelerinde ve resmi tarih derlemelerinde kullanılmaya
ulaştığını görebiliriz.2 başladr. Ama varlığını bugüne kadar sürdüremedi."3 Bu yeni ad
Çok benzer bir şekilde milliyetçilik de 18. yüzyıldan beri çağ­ iki b�mdan ilginç. Birincisi "Viet"nam� hiçbir unsur barındır­
lara, siyasal rejimlere, iktisadi ve toplumsal yapılara göre ,farklıla­ maması. İkincisi bölgesel göndermesinin tamamen ilişkisel ol�ı
şan bir modellenme ve uyarlanma süreci geçirdi. Bunun sonucun­ - Orta Krallığın "güney"i.4
da, "_hayali cemaat" tasavvur edilebilir bütün çağdaş toplumlara Bugünün Vi�tnamlıları'nın 19. yüzyıl Mançu hanedanlığının
yayıldı. Modem Kamboçya'yı "devrim" modeli transferinin aşın küçümseyerek icat ettiği Viet Nam'ı gururla savunuyor olmalap
bir örneği olarak kullanabiliyorsaJc, belki de eşitlikçi davranmak yalnızca Renan'ın ulusların "pek çok şeyi unutmaları" gerektiği
uğruna Vietnam'ı, ·ulusun adı üzerinde kısa�a oyalan<!rak, milli­ yollu deyişini hatırlatmakla kalmıyor, paradoksal bir şekilde milli-
yetçilik transferi örneği olarak kullanabiliriz. yetçiliğin hayal gücüne işaret ediyor.
· 1802'deki taç giyme ·töreninde Gia-long, mülkünü, "Nam Dönüp 1930'lann Vietnarru'na ya da 1960'lann Kamboçyası'
Viet" diye adlandırmak istedi ve onay almak üzere elçilerini Pe­ na bakıldığında, mutatis-mutandis•, çeşitli benzerlikler göze çar-
kin'e yolla,dı .. Ancak Göklerin Oğlu Mançu İmparatoru "Viet. -: . pıyor: cahil, sömüri;ilen ve kalabalık bir köylülük, ufacık bir işçi
Nam"da ısrar etti. Bu tersine çevirmenin gerekçesi şöyleydi: "Viet sınıfı, parçalı bir burjuvazi ve küçük ve kendi içinde bölünmüş bir
Nam'' (ya da Çince'de Yüeh-nan) kabaca "Viet'in (Yüeh'in) gü- entelijensiya.5 Bu koşullan nesnel olarak değerlendiren hiçbir cid­
neyinde", yani on yedi yüzyıl önce Han'lar tara(ından fethedilmiş ' di çözümleyici, her iki durumda da yakında patlak vermek üzere
olan ve bugünkü Çin'in Kwangtung ye Kwangsi eyaletlerinin, .• olan devrimleri ya da onların birer enkazı andıran zaferlerini ön­
yanı smra Kızıl Irmak vadisini kapsadığı iddia edilen bölge demek- ' . göremezdi. (Aslında aşağı yukarı aynı şey, benzer gerekçelerle
tir. Oysa Gia-long'un "Nam Viet"i yalnızca "Guney Viet" demek 1910'un Çini için de söylenebilir.) Sonunda her ikisini de müm­
· ol�uğu ölçüde, bütün eski mülk üzerinde· bir iddia içeriy.ordu. Ale­ kün kılan "devrimi planlamak" ve "ulusıi hayal etmek"ti.6
xander Woodside'ın sözleriyle, "bu yüzyıldakinin aksine geçen ,
yüzyılda Vietnam kelimesi, Pekin'den kaynaklandığı için Viet­ • farklılıklar hesaba katılmak kaydıyla (Lat., ç:n.).
namlı yöneticilerden çok itibar· görmüyordu. O zamanlar yapay. bir 3. Vietnam and ıhe Chinese Model, s.120-21.
· adlandırma olduğundan ne Çinl_il�r ne de Vietnamlılar tarafından 4. Bu çok da şaşırtıcı değil. "Vietnamlı bürokrat Çinli; Vietnamlı köylü
Güneydoğu Asyalı görünürdü. Bürokrat Çince yazmak,_ Çin tanı cübbeler
çok kullanılıyordu.· Çinliler hakaretamiz bir Tang kelimesi olan· , giymek, Çin tarzı bir evde yaşamak, Çin tarzı bir tahıeravanda ıaşinmak ve
"Annam" da ısrar ediyorlardı... Vietnam sarayıysa·I838-39 yılın­ hatta Güneydoğu Asya'da.ki bahçelerinde bir altınbalığı havuıu bulundurmak
da, kraliyet için kendi başlarına yeni bir adda karar kıldı -ve· gibi Çin tarzında gösterişli tüketim yapmak durumundaydı.", A.g.e., s.199.
Çinliler'i haberdar etmeye gerek görmedi. Bu yeni ad, Dai Nam 5. 1937 nüfus sayımına göre Vietnam nüfusunun %93-95'i hfilli kırda ya­
şıyordu. Nüfusun % IO'dan fazlası herhangi bir alfabeyi okuyamıyordu. 1920
ile 1938 yıllan arasında ortaokulu (7.-10. sınıflar) bitirmiş olanların sayısı 20
binden fazla değildi. Ve Vietnamlı Marksistlerin "yerli burjuvazi" dedikleri,
2. Edwin Wells'in Carnbodge, Ministere du Plan-et lnstit\ll National de la Marr'ın, mUlkünde yaşamayan· toprak sahipleri artı baıı girişimci ve birkaç
Sıatistique et des Recherches Econoriıiques'in Re�ulıaıs finals du Recense" yüksek memur diye tarif ettiği kesimin toplamı ise yaklaşık I O 500 aile ya
menı General de la Popıdaıion /962'sinde Tablo 9'dan hareketle yaptığı he­ da nüfusun %0.5 ediyordu. Vieınamese Tradiıion, s. 25-26, 34 ve 37. 2. dip­
saplamalara göre. Wells çalışan nüfusun geri kalan kısmını şöyle sınıflan­ nottaki verilerle karşılaştırın.
dırıyor: Hükümet (!lemurları ve yeni küçük burjuvazi %8; gelenekseİ küçük 6. Ve Bolşevikler örneğinde olduğu gibi talihli felaketler: Çin için 1937'
burjuvazi (işportacılar vb.) %7.5, tarım proletaryası %1.8, köylüler %78.3.. de Japonya'nın kitlesel istilası; Vietnam için Maginot hattının yarılması ve
Çalışmakta olan imalat işletmelerine sahip 1300'den -aı kapitalist vardı. kendisinin de kısa bir süre için Japonlar tarafından istila edilmesi; Kamboçya
>

HAYALI CEMAATLER 178 TARiH MELEĞi 179

Pol Pot rejiminin politikaları ancak çok sınırlı bir ölçüde gele­ Bu yüzden .resmi milliyetçilik modeli en çok, devrimcilerin
neksel Khmer kültürüne ya da önderlerinin zalimliğine, paranoya­ devlet kontrolünü başarılı bir şekilde ele geçirip, ilk kez devlet
sına ya da megalomanilerine atfedilebilir. Tarihte Khmer'lerin de gücünü hayalleri· doğrultusunda,kullanabilecek bir konuma geE­
payına megaloman despotlar düştü; ama bunlardan bir kısmı Ang­ diklerinde önem.kazanmaktadır. En kararlı radikal devrimcilerin
kor'dan sorumluydu.• Fransız, SSCB, Çin ve Vietnam devrimle­ bile devleti, bir ölçüde de olsa devrik rejimden devralıyor olmalan
rinden ve bütün bunlar hakkında-yazılmış Fransızca kitaplardan bu önemi.daha da arttırır. Devralınan, bazen yalnız simgesel dü­
. türetilmiş, devrimlerin ne yaptığı, yapabileceği, yapması ve yap- zeydedir ama bu önemini azaltmaz. Troçki'nin bu konudaki.ra­
mainası gerektiği hakkındaki modeller,· bütün bunlardan çok daha hats.ızlığına karşın SSCB'nin başkenti eski Çarlık başkenti olan
önemliydi.7 . Moskova'ya taşındı; 65 yılı aşkın bir süre SBKP önderle_rinin
Milliyetçilik için de aşağı yukarı aynı şeyler geçerli. Çağdaş politikalarını belirlemek için seçtikleri_yer, sosyalist devletin deva­
milliyetçilik iki yüz yıllık tarihsel değişimin varisi. Şimdiye kadar sa topraklan içinde bula bula Kremlin, Çarlık iktidarının bu kadim
·kısac;a anlatmaya çalıştığım bütün gerekçelerden ötüıü de dev­ kalesi oldu. Benzer bir şekilde ÇHC'nin başkenti Mançular'
raldığı qıiras Janus gibi iki yöne birden bakıyor. Mirası bırakan-. ınkiyle aynı (oysa Çan Kay-şek başkenti Nanking'e taşımıştı);
Iar arasında San Martin'le Garibaldi'ni'n yanı sıra. t,Jvarov'la Ma­ ÇKP önderleri de Göklerin Oğulları'nın Yasak Şehri'pde topla­
_Ca\llay de var. Görmüş oİduğumuz gibi "resmi milliyetçil�k" baş-· nıyortar. Aslında hangi sosyalist önderlik olursa-olsun ,' bu tür
langı,çtan beri, imparatorluk ve hanedan çıkarlarını korumakia ya­ yıpranmış ve ılık koltuklan doldurmak üzere telaş etmemiş olan­
kından ilişkili, •biliınçli, savu�macı bir pölitika'y.dı. Ama'bir kere· ların sayısı çok azdır. Bu kadar göze çarpmasa da başarılı devrim­
"herkesin görebileceği bir gerçeklik" kazandıktan sonra Prusya' ciler eski devletin iç tesisatını devralırİar; kimi zaman memurlar ve·
nın 19. yüzyıl başındaki askeri reformları kadar ve aym çeşitlilikte muhbirl�r ama her zaman dosyalar, arşivler, yasalar, mali kayıt­
siyasal ve toplumsal sistem tarafından kopya edilebilir bir şey ha­ lar, sayımlar, haritalar, raporlar, yazışmalar, notalar ve benzeri.
line geldi. Bu milliyetçilik üslubunun sürekli kalan tek özelliği Eski sahibi kaçtığında, yeniden eski parlak haline dönmek için
resmi olmasıydı ve öyle olmaya devam ediyor - yani devletten yeni sahibinin düğmeyi çevirmesini bekleyen büyük bir maliki­
kaynaklanıyor . ve her şeyden öne� devletin çıkarlarına hizmet edi­ nenin elektrik şebekesi gibi.
yor. Dolayısıyla devrimci önderliğin bilinçli olarak ya da olmayarak
malikanenin efendisi rolünü oynamaya başlamasına çok şaşma­
mak gerekiyor. Burada yalnızca Cugaşvili'nin kendisini lvan
Groznii'yle özdeşleştirmesini ya da Mao'nun zorba Ç'in Şih
için Mart l 970'den· sonra Vietnarn'daki Amerikan savaşının ldtlesel bir şe­ Huang-ti'ye ifade ettiği hayranlığı ya da Josip Broz'un Ruritanya
kilde doğu bölgelerine taşması. Her örnekte, Kuomintang-olsun, Fransıı SÖ· görkem v� törenselliğini diriltmesini düşünmüyoruz. 8 "Resmi
mürge yönetimi olsun., feodal-monarşi olsun_varolan ancien regime dış güçler
tarafından ölümcül bir tarıda aşındırıldı. milliyetçilik" devrim sonrası önderliklere çok daha zoı: tespit edi­
7. insan Fransa için levee en masse'a ve Terör'e "evet", Thermidor ve Bo­ lebilir yollardan da sızar. Demek istediğim, önderliğin kolaylıkla
napartizm'e "hayır", Sovyetler Birliği için Savaş .. Komünizmi'ne, kolektivi- eski iıanedanlıklarıiı ve hanedanlık devletlerinin farazi national•
. ıasyon ve Moskova Duruşmaları'na "evet", NEP ve de-Staliniıasyon'a·
"hayır"; Çin için köylU gerilla komünizmine, ileriye Doğru BUyUk Sıçrayış'a, nost'una uyarlanabilmesi. Geriye ·yönelik çarpıcı bir hamleyle,
KUltUr Devrimi'ne "evet", J..ushan Plenumıi'iıa "hayır"; Vietnam için Ağustos
Devrimi'ne ve l 94S'te Çinhindi Komünist Partisi'nin resmen kaldırılmasına 8. Milovan Djilas'ın tamamen polemikten ibaret olmayan olafanUstü an­
."evet", Cenevre' Anlaşmalaniıda olduğu gibi "eski" komünist partilere zede- latısına bkz. Tito: The Story /rom inside, 4. BölUm, özellikle s.133 ve dip-
. leyici tavizler vermeye "hayır" diyebilir.
TARiH MELEöf. 181
HAYAI1 CEMAATLER 180

tekrarlanmayacağını ya da yakında sosyalist ulusun hayali cemaa­


"Çin", "Yugoslavya", "Vietnam" ya da •"Kamboçya" hakkında,·
tinin elde edilebileceğini ummak için çok az neden var. Ama
'·hiçbir şey bilmeyen hanedanlıklar (her zaman "şayanı takdir" bu-��
"Marksist olarak Marksistler milliyetçi değildir" ya da "milliyet­
lunmasalar da) ulusal kıl. ınabilir. Bu uyarlamadan da şaşmaz bir ı
çilik modem gelişme tarihinin patolojisidir" gibi kurgulan terk
şekilde, devrimci milliyetçi hareketlerle kıyaslandığında, devrim '.
edip, gerçeklik ve haya _l düzlemlerinde 'geçmişin nasıl yaşandığını
S(?nrası önderliklerin çok çarpıcı bir özelliği.olan "devlet" Makya- •,
yavaş yavaş öğrenmeye başlamadıkça, böylesi savaşları önlemek
velci!iği doğar. Hanedanlık devletinin ;ulusallaştırılması·ne kadar
ya da sınırlandırmak için yapabileceğimiz yararlı hiçbir şey yok.
geçmişe götürülebilirse, eski süsler de devrimci önderliği kuşat­
Walter Benjamin Tarih Meleği ile ilgili olarak şöyle yazmıştı:
makta o kada� çok kullanılabilir. Marksist Demokratik Kampuç- .. . .
ya'nın bayraklarını süsleyen VIt Jayavarman'ın Angkor'u, (tıp- , Onun yüzü geçmişe çevrilidir. Bize bir olaylar zinciri gibi görünenleri, o
kı Lon Nol'un kukla cumhuriyetininkini ve Sihanuk'un mo-: : tek bir felaket olarak görür, yıkıntılan durmadan üst üste yığıp ayaklarının
.önüne fırlatan bir felaket. Biraz daha kalmak isterdi melek, ölüleri hayııta
narşist Kamboç'unu süsleyen Angkorlar gibi) doğru yanıtı inanç döndllnnek, kırık parçalan yeniden birleştirmek... Ama Cennet'ten kopup ge­
değil, iktidar olan bir şekil bulmacasıdır.9 . . len fırtına kanatlannı öyle şiddetle yakalamıştır ki, bir daha kapayamaz onları.
Önderlikleri·vurguluyorum çünkü eski şebekeleri ve sarayları :, Yıkıntılar gözlerinin önünde göğe doğru yUkselirken,'fırunayla birlikte ça­
devralanlar halk değil önderliklerdir. Kamboçya ve Vietnam ·. resiz, sırtını döndüğü geleceğe sllrUklenir. işte ilerleme dediğimiz şey bu fır-
tınadır. 12 · .
arasındaki sömürge dönemi sırasında olup bitenlere Çin halkının :,
geniş kitlele?nin aldı�ı�ını _k�msenin düşündüğünü sanmıyorum. Ama Melek ölümsüzdür. Bizim yüzlerimizse önümüzdeki ka­
Khmer ve Vıetnam koylulennın de halklan arasında savaş istemiş ..:/ ranlığa çevrili...
olması ya da bu konuda onlara danışılmış olması da uzak bir ihti-
mal. Bunlar, p opüler J!lilliyetçiliğin sonradan ve daima özsavun-
ma diliyle sefe�r edildiği, kelimenin gerçek anlamıyla, "kabine· .1
savaşlan"dır. (Ozsavunma dilinin neonlarla aydmlaulmış "Sovyetı ·,
hegemonyacılığı" sloganına rağmen ikna edicilik kazanamadığı
Çin'de savaşın yol açtığı coşkunun özellikle düşük bir düzeyde
· olması bu yüzden.)10
Bu konuda Çin, Vietnam ve Kamboçya hi'ç de emsalsiz
değiller. 11 Bu yüzden sunduklan sosyalistler-arası savaş misalinin /
· ?· Anlattığım eğilimler elbette yalnızca dev:rimci Marksist rejimlere özgü
değıl. Burada odak� o�lann bulunması hem Marksizm'in ıarihsel olarak pro­
leter _entemasyonahzmıne ve feodal ve kapitalist devletlerin yokedilemesine'·
angaJe olmasınd � �':1 de so � dönem Çi� hindi savaşlarından. Eııdonezya'daki
sağcı Suharto reıımının geçmışe yönelik ikonografisinin deşifre edilmesi için
Language and Power: Exploring Poliıical Cultures in /ndonesid adlı kita­
bımın 5. BölllmU'ne bkz.
12. llluminations, s. 259. Meleğin gözU Weekeııd gibi magazin program­
·10. "Resmi milliyetçiliğin" icatlan ile diğer 'türler arasındaki fark genel­ larının yüzü geriye bakan hareketli kamerasıdır. Sonsuz bir bulvar Uzerinde
likle yalanla mitler arasındaki farktır.
birbiri ardına bir sllril enkaz daha, sonra ufukta yitip gitmek 0zere bir an için
.. 11. �it �r yan�-�lki d�_ yüzyıl sonu tarihçileri, devrim sonrası sosyalist kameranın önünde belirir. (fUrkçesi: Walter Benjarnin Seçkisi, Son B�kışta
reıımlenn resmı mıllıyetçı aşırılıklarını bUyilk ölçüde sosyalist modelle Aşk içinde, "Tarih Kavramı Üzerine", s, 43, Metis Yayınları, 1993).
kırsal gerçeklik arasındaki kopukluktan hareketle açıklay�aklar.
NÜFUS SAYIMI, HARiTA VE MÜZE 183

ciddi uzmanlık iddialarım bu bölgeyle sınırlı. Ama Güneydoğu


Nüfus Sayımı, Harita ve Müze Asyıı'nın karşılaştırmalı tarihe ilgi duyanlar için özel bazı avantaj­
ları da var, sömürgeleştirilmemiş Siyam'ın yanısıra bütün "beyaz"
sömürgeci güçler -Britanya, Fransa, İspanya, Portekiz, Hollan­
da ve AmerikaBirleşik Devletleri-· tarafından sömürgeleştirilmiş
bölgeler içeriyor. Asya ve Afrika'nın diğer yöreleri hakkındaki
bilgileri benden daha fazla olan okurlar, akıl yürütmemin daha
geniş bir tarihsel ve coğrafi sahne için de geçerli olup olmadığına·
Hayali Cemaatler'in 1. baskısında, "yeni devletlerin 'ulus inşa karar verebilmek bakımından daha elverişli bir konumda olacak­
etme' politikalarında, gerçek, popiller bir milliyetçi coşku ile kitle lardır.
· ile.tişimi, eğitipı sistemi,. idari düzenlemeler ve benzeri yollarla sis­
tematik, hatta Makyavelci bir tarzda milliyetçi ideolojinin yaygın­ NÜFUS SAYIMI
laştınlmasını sıklıkJa yan yana görebiliyoruz," diye yazmıştım. 1 O
zamanki dar görüşlü varsayımım, Asya ve Afrika'nın sömürge­ Sosyolog Charles Hirschman son zamanlarda yayınladığı iki
leştirilmiş dünyalarındaki resmi milliyetçiliğin modelinin cjoğru­ değerli makalede Boğaz Yerleşirnleri'iıde ve Malaya yarımada­
dan doğruya 19. yüzyıl Avrupası'nın hanedanlık.devletleri oldu­ sındaki Britanyalı nüfus sayımı hazırlayıcılarının ve onların birçok
ğuydu. Daha sonra düşündüğümde bu görüşün aceleci ve yü­ parçadan oluşan bağımsız Malezya devletindeki haleflerinin men­
zeysel olduğuna ve dolaysız şecerenin sömürgy devletinin ta­ talite'lerini incelemeye başladı.2 19. yüzyıl sonundan yakın geç­
hayyüllerinde aranması gerektiğine ikna oldum. Bu ilk bakışta mişe kadarki nüfus sayımlarında kullanılan "kimlik kategorile­
şaşırtıcı görünebilir, çünkü sömürge devletleri, üstelik de sıklıkla ri"yle ilgili olarak sunduğu fotokopiler, bu kategorilerde ola­
şiddetli bir tarzda milliyetçiliğe karşı idi. Ama insan sömürge ide­ ğanüstü hızlı ve görünüşte keyfi bir değişmeler dizisi gösteriyor.
oloji ve .politikalarının ötesine, bunların 19. yüzyılın ortasından Kategoriler şişiyor, parçalanıyor, yeniden birleştiriliyor, karıştı­
itibaren içinde seferber edildikleri gramere bakacak olursa, şecere nlıyo.r, yeniden düzenleniyor (ama siyasal bakımdan güçlü olan
belirgin bir biçimde daha açık seçik hale geliyor. kimlik kategorileri daima listenin başında yer alıyor). Bu sayım­
Bu grameri çok az şey,.19. yüzyıl ortasından önce icat edilmiş. lardan Hirschman iki temel sonuç çıkarıyor. Birincisi sömürge
olmakla birlikte sömürgeleştirilmiş bölgelerin mekanik yeniden dönemi ilerledikçe sayım kategorilerinin giderek daha görünür ve
üretim çağına girmeleriyle birlikte biçim ve işlevlerini değiştiren dışlayıcı bir biçimde ırksal bir nitelik kazandığı.3 Diğer yandan
. üç iktidar.kurumu kadar görünür bir şekilde ön plana çıkanyor.
Bu üç kurum nüfus sayımı, harita ve müzeydi: Birlikte sömürge
2, Charles Hirschman, "The Meaning and Measurement of Ethnicity in
devletinin mülkünü, bu mülkün coğrafyasını, yönetilen insanların · Malaysia: An Analysis of Çensus Classifications", J. of Asian Sıudies, 46:3
doğasını ve eskiliğinin meşruluğunu nasıl hayal �ttiğini derinden (Ağustos 1987), s. 552-82 ve "The Making of Race in Colonial Malaya: Po­
şekillendirdi. Bu bölümde bu ağın karakterini incelemek için dik­ lilical Economy and Racial ldeology", Sociological Forum 1:2 (Bahar 1986),
katimi Güneydoğu Asya'yla sınırlandıracağım, çünkü varacağım s. 330-62. .
3. Sömürge çağı boyunca sa)'llan "Avrupalılar" şaşırtıcı bir çeşitlilik gös­
sonuçlar ancak bir deneme niteliğinde ve herhangi bir konudaki teriyor. Ama 188l'de hala "meskun". "yersiz yunsuz" ya da "mahkOm" gibi
başlıklar alnnda sayılırlarken 1911'e vanldığında (beyaz) ırk mensubu kardeş­

1. Bkz. bu kitapta s. 129. ,.• liğine dahil edilmişlerdi. Sonuna kadar sayımcılann "Yahudi" <liye işaretle­
diklerini nereye koyacaklanna bir karar verememiş olmalan pek hoş.
HAYALI CEMAATLER 184 NÜFUS SAYIMI, HARİTA VE MÜZE 185
dini kimlik ise birincil bir sayım sınıflandırması olarak giderek hayal ettiği bu kimlikler hala şeyleştirilmeyi, birer nesneye dö­
kayboluyor. 1871 'deki ilk sayımda "Klingler"in. "BengaUiler"in nüştürülmeyi bekliyordu; idari aygJtın daha da derinlere nüfus et­
yanına yerleştirilmiş olan "Hindoo"Iar daha sonra kayboluyor. mesi sayesinde çok geçmeden bu da.mümkün olacaktı. Ek olarak
"Bengalli"ler, "Burmalılar", "Tamiller"le birlikte "Tamiller ve sayımcılann bütünlük ve tek-anlamlılık tutkusu da insanın dikkati­
Hindistan'ın Diğer Yerlileri" başlıklı geniş kategoriye sıkıştırılmış ni çekiyor. İşte çoğul, siyasal bakımdan "travesti", sınırları �lir­
olan "Parsiler" varlıklarını sayımda hala göründiikleri 190 t 'e ka­ siz ya da değişen kimlikler karşısındaki hoşgörüsüzlükleri. işte
dar koruyabilmişler. ·tkinci sonucu ise, geniş ırksal kateoorilerin her ırksal grubun altında yer alan diğer. "Diğer"lerle karıştırıl­
<:>
bagım
- sızlıktan sonra da korunduğu ve hatta yoğunlaştınldığ ı, an- maması gereken "Diğer" alt kategorisi. Sayımın yalanı herkesin
cak bu kez "Malezyalı", "Çinli", "Hintli" ve "Diğer" diye yeniden burada yer aldığı ve herkesin son derece açık bir yeri -ve yal­
adlandırılıp sıralandığı. Yine de aykırılıklar 1980'1ere kadar nızca bir yeri- olduğudur. Kesirlere yer yok.
sürmüş. 1980 sayımında genel Hintli başlığı altında ve ''Mala­ Sömürge devletinin bu tahayyül tarzının kökleri 1870 sayım­
yalı", "Telegu", "Pakistaıilı", "Bangladeşli", "Sri Lankalı Tamil" larından çok_ daha eskiye gider. Dolayısiyla 19. yüzyıl sonu S;i­
ve "Diğer Sri Lankah •·• gibi alt kategorilerin yanrsıra "Sihler" de yımlannın neden yin.e de köklü bir yenilik olduklarını anlamak
tedirgin bir şekilde sahte bir etnik kategori olarak dahil edilmişler. için Avrupalılar'ın Güneydoğu Asya'ya nüfuz etmelerinin ilk
oünlerine geri <:>oitmek gerekiyor. Filipin ve Endonezya takım-
.,
Ama Hirschman'ın muhteşem fotokopileri insanı ·onun çö­ adalarından seçilmiş iki örnek aydınlatıcı olacak. Yakınlarda ya-
zümlemesinin doğru��n ilgi alanına giren şeylerin ötesine yınlanan önemli bir kitapta William Henry Scott. en eski İspanyol
geçmeye kışkırtıyor. Omeğin 191 I ·Federal Malay Devletleri kayıtlarından hareketle İspanyollar öncesi Filipinler'deki sınıfsal
Sayımı'nı ele aldığımızda "Irklara Göre Malay Nüfusu" başlığı yapıyı yeniden kurmaya çalıştı.4 Scott meslekten bir tarihçi ola­
altında şunların sayıldığını görüyoruz: "Malay", "Cavalı", rak, Filipinler'in adını, "İspanya"nın II. Felipe'sine borçlu oldu­
"Sakai'', "Banjarlı", "Boyanlı", "Mendeling" (a.b.), "Krinçi" ğunun ve buranın İngiliz ya da Hollandalılar'a düşmemiş ol­
(a.b.), "Jambi", "Açhinli", "Bugis" ve "Diğer". Bu "gruplar"d
an masının tamamen bir talih ya da talihsizlik eseri olduğunun ve
"Malay" ve "Sakailer"in çoğunun kökeni Sumatra, Cava, Güne daha sonraki istilalarla siyasal bakımdan parçalandığının ya da ye­
y
Bomeo ve Celebes adaları. Hepsi de komşu devasa Hollanda niden birleştirildiğinin tamamen bilincinde. 5 Bu yüzden insan bu
sömürgesinin parçalan. Kendi "Malay"lannı kurarken bakışlarını ;
I
alçakgönüllü bir tarzda kendi sömürge dönemi sınırlanyla
sınırlandıran sayımcılar, Federal Malay Devletleri'nin dış·mda ka­ 4. William Henry Scott, Cracks in ıhe Parchmenı Curıain, 1. Bölüm,
"Filipino Class Stnıcıure in the Sixıeenth Cen�ry". _ _
lan bu kökenleri herhangi bir şekilde kaydetmiyor. (Denizin öte 5. 17. yüzyılın ilk yansında ıalamadalardaki İspanyol yerleşımlen sık sık
yakasındaki Hollandalı sayımcıların ise "Açtı-inli" ve "Cavalı"nın .dönemin en büyük "ulusötesi" şirketi olan Vereenigde Oost-lndische Com­
üzerinde değil, onlarla aynı düzeyde yer alan bir "Malay" katego­ pagnie'nin güçlerinin saldınlanna maruz kaldı. Takımadalann Katolik �nle­
risi tahayyül ettiklerini söylemeye bile gerek yok.) Yalnızca birer ri var!İklannı sürdilrebilmelerini bilyük ölçüde en baş döneklerden bın olan
Konıyucu'nun [Cromwell] saltanatı boyunca Amsıerdam'ı köşeye sıkıştırmış
yer apı olan "Jambi" ve "Krinçi" ise uzaktan bile etnik ya da dilsel olmasına borçluydular. Şirket başarılı olsaydı Batavia'dansa (Cakarta) Manila,
sayılamayacak kategoriler. ·]91 l 'de bu başlıklar altında kademe Güneydoğu Asya'daki "Hollanda" imparatorluğunun merlı:ezi olabilirdi. 1762'
kademe kategorize edilenlerin çok küçük bir kesirinden daha faz­ de Londra, Manila'yı lspanya'dan alarak neredeyse ik.i yıl elinde tuttu. Mad­
rid'in Manila'yı ancak Florida ve Mississippi'nin doğusundaki diğer "lspan­
lasının kendilerini bu başlıklar altında tarif ediyor olma olasılığı yol" yerleşimleri karşılığında geri alabildiğini kaydetmek eğlenceli oluyo:.
çok düşük. Sömürge devletinin sınıflandırıcı ye karışık kafasının Görüşmeler farklı şekilde cereyan etseydi, takımadalar 19. yüzyıl boyunca sı­
yasal olarak Malaya ve Singapur'a bağlı olacaklardı.
HAYALI CEMAATLER 186 NÜFUS SAYlMI, HARiTA VE MÜZE 187

tuhaf koriuyu seçmesinin ardında Filipinler'de uzun yıllar yaşamış düşünmek iç�ri en ufak bir gerekçe yok-· statüsünün yüksekliği
ve yüzyıldır bir ilk Cennet arayışı içinde olan Filipin milliyet­ atalarının ve kendisinin,. kökenleri ne olursa olsun Cireboiı toplu­
çiliğine göçlü bir duygusal bağla bağlanmış olmasının yattığını mu ile bütünleşmiş olduğunu kanıtlıyor. Peki o halde VOC bu
düşünmeden ed�miyor. Ama hayal göçünü asıl şekillendiren ş_e­ ·sınıflandırmayı nereden buldu? Çinliler'i hayal etmeyi mümkün
yin yararlanmak zorunda kaldığı kaynaklar olması daha muhte­ l_cılan neydi? Hiç kuşkusuz, merkezi bir kumanda altında Mergui
mel. Çünkü rahip ve fatihler hangi kıyıya_ inerlerse insinler her Körfezi ile Yangtze-kiang'ın ağzı arasinda hiç durmaksızın kürek
yerde principales, hidalgos, pecheros ve eselavos (prensler, soy­ çeken o. yırtıcı ticari dayanaklar. Nasıl fatihler sonsuz sayıda bir
lular, sıradan insanlar ve köleler) gördüler-· Ortaçağ sonlarının hidalgo dizisi gördüyse, Güneydoğu Asya kıyılarındaki diaspo­
İberyası'nın toplumsal sınıflandırmasından uyarlanmış zümre- . ranın kendine özgü coğrafi ve toplumsal yapı_sı, Orta Krallığın he­
benzeri yapılar. Bıraktıkları belgeler devasa, dağınık ve tenha terojen nüfusu ve karşılıklı olarak anlaşılması olanaksız bir süıü_
takımadalardaki "hidalgos"un birbirlerinin varlığından büyük öl­ dilin konuşulmakta olduğu hakkında hiçbir şey bilmeyen Şirket'in
çüde habersiz oldukları ve 6irbirlerini hidalgos olarak değil, düş­ okyanu·sıar aşan bakışı da sonsuz bir Chinezen dizisi görüyordu.
man ya da potansiyel köleler olarak gördükleri hakkında bol mik­ Ve bu yaratıcı sayım sayesinde, Chinezen diye kategorileştirdiği ·
tarda dolayli delil sunuyor. Ama kullandığı kavramsal ağın bas­ kendi kontrolündeki bıi insanların sayıma göre-giyinmeleri, otur­
kısı öyle güçlü ki, bu deliller -Scott'un muhayyilesinde marji­ maları, evlenmeleri, gömülmeleri ve miras bırakmaları gerek­
nalleşerek sömürge öncesindeki "sıiııf yapısı"nın büyük ölçüde tiğinde ısrar etmeye başladı. O kadar uzaklara gitmeyen ve daha
İspanyol kalyonlarının "pupalan" tarafından yaratılmış bir "sa­ az ticari zihniyetli olan İberyalılar'ın Filipinler'de, sarıgley adı
yım" hayali olduğunu görmesini güçleştiriyor. Kalyonların her altında İıe kadar farklı bir sayım kategorisi hayal ettiklerini gör­
gittiği yerde, hidalgo'lar ve esclavo'fa� bitiveriyordu; ıohum ha­ mek çarpıcı.oluyor. Sangley, Hokkience'de "tüccar" anlaniına_ge­
lindeki bir sömürge devl�ti bunlan·"yapısal" olarak ancak böyle len sengli'nin İspanyolca'daki karşılığıydı.7 İnsan bu sayım ön­
adlandırabilirdi. cesi İspanyolların, kalyon ticaretinin Manila'ya çektiği insanl�a
. Endonezya'da da MasQn Hoadley'in araştırmaları sayesinde "kimsiniz siz?" diye sorup "biz tüccarız" gibi son derecede makul
elimizde, 17. yüzyıl sonundan, Cava'nın kıyı limanı Ch:ebon'da bir cevap almalanm gözlerinin önüne getirebiliyor. 8 İki yüzyıl·
görülmüş önemli bir davanın ayrıntılı bir dökümü var.6 Şans ese­ boyunca Asya'nın yedi denizine açılmayan İberyalılar taşranın
ri Hollanda kayıtlan (Vereenigde Oost-lndische Compagnie) da, kavramsal sisinde rahat ettiler. Sangley'in "Çin_li"ye dönüşmesi
yerel Cirebon kayıtlan da hala me.vcut. Elimizde yalnızca Cirebon 90k yavaş oldu- terim ancak 19. yüzyılın başında yerini VOC
kayıtlan olsaydı ünvan.ı Ki Aria Marta Ningrat olan cinayet sanığı tarzı chino'ya bırakarak kayboldu.
hakkında tek bildiğimiz Cireôon sarayında yüksek bir memur Dolayısıyla l870'1erde sayım yapanların getirdikleri asıl yeni­
olduğu olacaktı. VOC kayıtlan onu öfkeyle bir Çinli diye tanımlı­ lik' etnik-ırksal sınıflandırmalar kunnak değil, bunları
yorlar - hatta onun hakkında verdikleri yegane önemli malumat . sistematik
bir µırzda nicelleştirmeKti. Malayo-Cava dünyasının sömürgecilik
da bu. O halde. Cirebon sarayının insanları rütbe ve statü teme­ öncesi döneminin yöneticileri de kontrolleri altındaki nüfusu say­
linde, VOC'nin ise "ırk"a benzer bir şey temelinde sınıflandırdığı maya çalışmışlardı ama onlarınki vergi kayıtlan ve askere alım lis-
açık. Cinayet sanığının kendisini "bir" Çinli diye tanımladığını
..
· 7. Blçz. öme�n &!gar Wickberg, The Chinese in Phi/ippine life 1850-
1898, 1. ve 2. Bölümler. . . .
·6. Mason C. Hoadley, "State vs. Ki Aria Marta Ningrat (1696) and Tian 8. Manila"nm iki yüzyılı aşkın bir süre antreposu olduğu kalyon ticaretin­
Siangko (1720-_l)", (yayınlanmamış yaZJ, 1982). de Meksika gümüşü karşılığında Çin ipek ve porseleni mübadele ediliyordu.
HAYALI CEMAATLER 188
NÜFUS SAY/MI, HARiTA VE MÜZE /89
teleri şeklini almıştı. Amaçlan somut ve belirliydi - vergi ve as­
rinde farklı ölçeklerde olmak üzere, yöneticiler özellikle İsla�i­
kerlik yükümlülüğü dayatılabilecek insanların izini silnnek. Çün­ yet'le Budizm'e karmakanşık birtakım tavizler vermek zorunda
kü bu yöneticiler yalnızca iktisadi artık ve silahlandınlabilir insan kalıyorlardı. Özellikle de dini tapınaklar, okullar ve mahkemeler
gücüyle ilgiliydiler. Bölgedeki ilk Avru palı güçler bu bakımdan
serpilip gelişmeye devam ediyordu; bunlard� n y� rlanmayı be­
seleflerinden çok farklı değillerdi. Ama l 850'den sonra sömürge
lirleyen de sayım değil, popüler, bireysel tercıhJerdı. Devlet bun­
otoriteleri bir kavramsal şebekeler labirentine göre ve herhangi bir
lan düzenleme, kısıtlama, sayma, standartlaştırma ve hiyerarşik
doğrudan mali ya da askeri amaç gütmeksizin, üstelik eskilerin
bir tanda kendi kurumlarına tabi kılmanın ötesinde nadiren bir
hep ihmal ettiği kadın ve çocukları da dahil ederek nüfusu saymak
. şey yapabiliyordu.9 Tapınaklar. camiler, ok�I �e ınahkem�l�r ta�
için giderek daha gelişkin idari araçlar kullanmaya başladılar. Eski
da sayımın topografyasında birer aykınlık �bı durdukları ıçın, �ı­
günlerde vergilendirilebilir ve askere alınabilir olanlar, sayılabilir
rer özgürlj.ik alanı ve zaman içinde dindarların, daha sonrada �ıl­
olduklarını gayet iyi biliyorlardı; bir düşmanlık temelinde de olsa,
liyetçilerin ve sömürgecilik karşıtlarının savaş başlatacakları bırer
yönetenlerle yönetilenler birbirlerini çok iyi anlıyorlardı. Ama
kale olarak anlaşıldılar. Aynı zamanda sık sık dini cemaatlerin
1870'de vergi ödemeyen, askere alınamaz bir "Koçin-Çinli"
siyasal ve hukuksal olarak etnikleştirilmesi ile sayımla bunlar
kadın, kendinin tepelerde böyle adlandınldığmdan hiç haberi ol-
arasında daha yakın bir ilişki kurulması için girişimlerde bulunu­
·. madan Boğaz Yedeşimleri'ndeki mutlu ya da mutsuz hayatını luyordu. Sömüroe Malayası'nın Federal Devletleri'nde bu iş gö­
sürdürebil.irdi. Bu noktada yeni sayım sisteminin tuhaflığı ortaya
rece kolaydı. Rejimin "Malay" dizisi içerisinde saydığı kişiler bü­
çıkıyor. Canlı muhayyilesinin nesnelerini titiz bir dikkatle sayma
yük ölçüde tslami yasaya göre işleyen "kendi" iğdiJ ;dilmi� Sul­
çabasıydı bu. Sınıflandırma sisteminin tüketici doğasına ve ni­ ·
tanları'nın mahkemelerine postalanıyorlardı_lO Yanı İslamı · yal­
celleştirmenin kendi mantığına göre bir "Koçin-Çinli"nin, devletin nızca "Malay" için kullanılan farklı bir terim haline gelmiş oluyor­
egemenlik alanı içerisindeki çoğaltılabilir ve toplanabilir bir
du. (Ancak l 957'deki bağımsızlıktan sonra bazı siyasal gruplar,
"Koçin-Çinliler" dizisinin basamağı olarak anlaşılması gerekiyor­ "Malay"ı yalnızca "İslami" için kullanılan farklı bir terim h�line
du. Sömürge devletinin büyüklüğü artıp işlevleri çoğaldıkça yeni _
oetirerek bu mantıoı tersine çevinneye çalışacaklardı.) Bırbırle�
demografik topografya da toplumsal ve kurumsal köklerini ·daha 0
riyle habire kavoao eden bir dizi misyonerin sömürge çagını n so-
o

derine saldı. Hayali haritasımn kılavuzluğunda devlet yeni eğitim,


V

nunda daamık birtakım bölgelerde önemli ölçüde Hıristıyan . 1 aş-


hukuk, kamu sağlığı, polis ve göçmenlik bürokrasilerini örgüt­ tınnayı b;şardıklan devasa ve heterojen Hollanda Hint Adalan'
lüyordu; ancak bunlar daima paralel diziler şeklinde anlaştlan et­ nda, paralel bir girişim çok daha hatın sayılır engellerle karşılaştı.
nik-ırksal hiyerarşiler ilkesine göre inşa edilmişti. Tabi nüfusların Ama bu bölgeler bile l 920'1er ve 1930'1arda "etnik" Hıristiy�� lık:
farklı okullar, mahkemeler, klini.kler, polis karakolları ve g�
lar'ın (Batak Kilisesi, Karo Kilisesi, daha sonra Dayak Kılısesı
menlik büroları ağı içerisindeki akışı, zaman içinde devletin eski vb.) gelişmesine tanık oldu; bunlar kısmen devletin kendi sayım
fantazilerine gerçek bir toplumsal hayat kazandıran "trafik alış­ _ topografyasından hareketle farklı dini tebliğ bölgelerini farklı mis­
kanlıkları" yarattı.
yoner gruplarına vermesiyle meydana geldi. Ancak lslam konu­
Söylemeye bile gerek yok, bu gidiş gelişler sancısız değildi; sunda Batavia'nın benzer bir başansı olmadı. Hacıların sayısınm
devlet sık sık rahatsız edici gerçekliklere tosluyordu. Bunların en artmasını sınırlandınnaya çalışmakla ve onlan Cidde'de öz.el ota-
başında çok eski, çok istikrarlı hayali cemaatlerin temeli olagelmiş
ve laik devletin otçıriter ızgara-haritası ile en ufak bir ilgisi olma­ 9. Fransız sömürgeciliğinin Kamboçya"da Budizm'in Siyam·ıa olan eski
yan dini aidiyetler geliyordu. Farklı Güneydoğu Asya sömürgele- bağlantılarını koparma mücadelesi için bkz. 7. Bölüm, s. 1�1.
_
ı O. Bkz. William Roff, The Origins of Malay .Naııonalısın, s. 72-4.
HAYALI CEMAATLER 190 NÜFUS SAY/MI, HARİTA VE MÜZE 19/

rak bu iş için kurulmuş bir karakol noktasından gözetlemekle bir­ neksel Üç Dünyası'nın "kozmograf" diye adlandın1abilecek olan
likte, Mekke'ye haccı yasaklamaya cesaret edemedi. Bu önlem­
lerin hiçbiri Hint Adalan Müslümanlan'nın dışarıdaki devasa
If' simgesel bir tasarımıydı. Kozmograf bizim haritalannüz gibi ya­
tay olarak düzenlenmemişti; tek bir dikey eksen üzerinde bir dizi
İslam dünyası ile, özellikle de Kahire'den kaynaklanan yeni dü­ dünya-üstü gök ya da cennetle dünya-altı cehennem, görünür
şünce akımlarıyla temas kurmalarını engelleyemedi.•• dünyayı aralarına sıkıştırmışlardı. Liyakat ve selamet uğruna gi­
rişilenlerin dışında herhangi bir yolculuk zaten boşunaydı. Dün­
yevi olan ikinci tür ise askeri tatbikatlarla kıyı denizciliği için
HARİTA hazırlanmış şematik kılavuzlardan ibaretti. Kabaca daire çeyreği
temelinde düzenlenmiş olan bu haritaların başlıca özelliği, ölçek
Ama. bu arada Kahire ve Mekke de şaşırtıcı ve yeni bir tarzda hakkında teknik hiçbir malumatlan olmadığından bunları çizenle­
görselleştirilmeye başlamıştı; artık Müslüman coğrafyasının kutsal rin yürüyüş ve seyir süreleri hakkında düştükleri notlardı. Yal­
birer konumlan olmanın yanı sıra, üzerinde Paris, Moskova, Ma­ nız;ca dilnyevi, kutsal olmayan mekanı kapsayan bu haritalar,
nila ve Karakas'ın da bir noktayla gösterildiği birtakım sayfalar manzaraya göz hizasında yatay olarak bakmaya alışkın çizerler
üzerinde birer noktaydılar da Kutsal olmak ya da olmamak konu­ sanki daha alt bir hizadan kozmografın dikey ekseninden de etki­
sunda tamamen kayıtsız olan bu noktalar arasındaki düzlem ilişki­ lenmişcesine, tuhaf bir çapraz perspektiften ya da bir perspektifler
si de, kuş uçuşunun matematik olarak hesaplanan ölçilmünün öte­ karmaşasından çizilmişlerdi. Thongchai daima yerel olan bu kı­
sind'! hiçbir şey tarafından belirlenmiyordu. Avrupah sömürge­ lavuz-haritaların hiçbir zaman daha geniş ve istikrarlı bir coğrafi
c_ilerin beraberlerinde getirdikleri Merkator haritaları, yayın ara­ bağlama yerleştirilmediklerine ve modem haritaların getirdiği
cılığıyla Güneydoğu Asyalılar'ın muhayyilesini biçimlendirmeye kıışbakışı görüntü uzlaşımının onlara tamamen yabancı olduğuna
başlamıştı. işaret ediyor.
Yakınlarda yaptığı çok parlak tezinde Taylandlı tarihçi Thong­ İki harita türü de sınırlan göstermiyordu. Çizerleri Richard
chai Winichakul, belirli sıoırlan olan Siyam'ın 1850'yle 1910 Muir'in şu zarif formülasyonunu anlaşılmaz bulurlardı:
arasında nasıl karmaşık bir silreç sonucunda varlık kazandığının Bitişik dc\'let bölgelerinin kavuştuktan yüz.eyde ycıalan uluslararası sınır­
izini silrdü. 12 Anlatısı özellikle öğretici, çünkü her ne kadar so­ lann, egemen otoritenin sınırlannı ve içerdikleri siyasal bölgelerin mekansal
nuçta sınırlan sömürgecilik tarafından belirlendiyse de, Siyam biçimlerini belirlemekte öz.el bir önemleri vardır. Sınırlar... devlet egemenlik­
sömüırgeleştirilmernişti. Dolayısıyla Tayland'ın durumunda "ge­ lerinin arasındaki dikey yüzeyle dünya yüı.eyinin kesiştikleri noktalarda yer
alır.•• Dikey ara yüzeyler olduklan için sırurlann yatay yayılımlan yoktur_. 13
leneksel" bir siyasal iktidar yapısı· içerisinde yeni bir devlet­
zihninin doğuşu·olağandışı bir açıklıkta görülebilir. Sınırtaşlan ve benzeri işaretler vardı ve Britanya, Aşağı Burma'
1851'de zeki bir hükümdar olan IV. Rama'nın (Kral ve Ben'in dan mülkün batı kıyılarına doğru nüfuz ettikçe bunların sayısı
Mongkut'u) tahta-geçişine kadar Siyam'da her ikisi de elle çiz!l­ arttı. Ama bu taşlar kesintili bir biçimde, stratejik dağ, geçit ve ka­
miş olan iki tür harita bulunuyordu; burada hentiz mekanik yeni­ lelere yerleştiriliyorlardı ve çoğunlukla hasmın yerleştirdikleriyle
den üretim çağı doğmamıştı. Biri Budist Kozmolojisi'nin gele- aralarında hatırı sayılır bir mesafe vardı. "Kıışbakışı" olarak değil
kraliyet iktidarının uzandığı noktalan gösteren işaretler olarak göz
1 1. Bkz. Harry J. Benda, Tlıe Crescenı and ıhe Rising Sun, l . ve 2. Bö­ düzeyinde ve yatay bir tarzda anlaşılıyorlardı. Taylandlı yönetici-
lümler
12. Thongchai Winichakul:. "Siam Mapped: A Hisİory of ıJıe Geo-Body of
Siam" (Doktora Tezi, Sidney Universiıesi, 1988). ·13. Richard Muir, Modem Poliıical Geography, s. 119.
HAYALİ CEMAATLER 192 ' . NÜFUS SAY/MI, HARİTA VE MÜZE. 193

ler sınırlan, yerdeki hiçbir şeye tekabül etmeyen, ama diğer ege­
fından gerçekleştirilecekti. Güneydoğu Asya'da 19. yüzyılın ikin­
menlik bölgelerinin arasına sıkıştırılmış ve bütün diğer egemenlik­ ci yansı askeri araştırmacıların altın çağı oldu - önce sömür­
leri dışlayan sürekli bir harita çizgisinin parçalan olarak ancak
gecilerin, daha sonra Taylandlıfar'ın. Nüfus sayımı hazırlayıcı­
1870'1erde kavramaya başladılar. Amerikan misyoner J. W. Van larının kişilere dayattığı türden bir gözetimi mekiina dayatmak
Dyke'ın yazdığı ilk coğrafya ders kitabı l 874'te yayınlandı - o
üzere harekat halindeydiler. Her nirengi noktasıyla, her savaşla,
sırada Siyam'a bir sel gibi akmakta olan kapitalist yayıncılığın ilk
her anlaşmayla birlikte iktidarla harita ilişkisi birµ daha ilerliyor­
ürünlerinden biri. 1882'de V. R ,ama, Bangkok'ta özel bir haritacı- du: Thongchai'in çok yerinde bir şekilde söylediği gibi:
. hk okulu açtı. l 892'de eğitim bakanı Prens Damrong Rajanuphab
ülke için modem bir okul sistemini yerleştirirken coğrafyayı or­ · Sağduyuya ve çoğu iletişim teorisine göre harita gerçeklik hakkında ya­
pılmış bilimsel bir soyutlamadır. Harita sadece, "orada" nesnel bir tarzda zaten
taokul _düzeyinde zorunlu bir ders haline getirdi. 1900'de ya da o varolan şeyi temsil eder. Benim betimlediğim tarihte bu ilişki tersine çev­
sıralarda, W. G. Johnson'ın daha sonra basılacak bütün ülke rilmişti. Harita mekansal gerçekliği öngördü, tersi.değil. Başka bir deyişle,
coğrafyaları içiıi bir model oluşturacak olan Phumisat Sayam'ı . ' harita temsil ettiği gerçekliğin modeli değil, o gerçeklik için bir modeldi. ..
Dünya yOzeyine dair yansıtmaları somutlaştırmanın gerçek bir aracı ·haline
. (Siyam'ın Coğrafyası) yayınlandı. Thongchai kapitalist yayıncı­
14
gelmişti. Harita artık yeni idari mekanizmalar için ve onların iddialarını des­
lıkla bu haritaların mekansal gerçekliğe dair sundukları yeni ta­ tekleyen askeri birlikler için gerekliydi... Haritasını çıkarmak idari ve askeri
sarımın kesişmesinin, Tayland siyasal hayatının dili üzerinde do­ operasyonlann hem içinde çalıştıkları hem hizmet ettikleri bir-söylemdi. ıs
laysız bir etkisi olduğuna işaret ediyor. 1900'le 1915 arasında,
mülkü, kutsal başkentler ve görünür, birbirlerinden ayrık nüfus Yüzyıl başına _varıldığında Prens Damrong'un İçişleri Bak.anlı­
merkezleri şeklinde tasarladıklarından geleneksel krung ve mu­ ğı'ndaki (tam da ancak haritalar çizildikten sonra bulunacak bir
ang kelimeleri tamamen ortadan kayboldu.IS Onların yerini mülkü ad) reformlarıyla birlikte, komşu sömürgelerdeki pratikleri izleye­
görünürlüğü olmayan bir şekilde sınırlandınlmış, bölgesel mekan rek Tayland'ın idaresi de tamamen bölgesel-haritasal bir temele
·
diye tasarlayan prathet, yani. "ülke" aldı. t6 oturtuldu.
Nüfus sayımları gibi Avrupa tarzı haritalar da bütünleştirici bir Sayımla harita arasındaki kritik kesişmeyi gözden kaçırmak
sınıflandırma temelinde iş görüyorlar ve bürokratik üretici ve tü­ pek akıllıca olmaz. Çünkü yeni harita, sayımın var olmaya çağır­
keti�il�rini sonuçlan· bakımından devrimci politikalara doğru yön­ dığı "Hakkalar", "Tamil olmayan Sri Lankalılar" ve "Cavalılar:•ın
lendırıyorlardı. 176l'de John Harrison'un kronometreyi icat et­ '1 . oluşturduğu şonsuz dizileri, siyasal bakımdan bölgelere göre ne­
mesinin kesin boylam ölçümlerini mümkün kılmasından beri, rede sona erdiklerini sınırlandırarak birbirlerinden ayırıyordu.
bütün gezegenin eğri yüzeyi, boş denizlerin ve araştırılmamış Tersi yönden de, demografik bir nirengileme aracılığıyla, sayım, .
bölgelerin ölçülmüş kutulara hapsedildiği geometrik bir ızgaranın haritanın biçimsel topografyasını siyasal olarak dolduruyordu.
boyunduruğu altına alınmıştı.17 Bu kutuların, deyim yerindeyse, Bu değişikliklerden, haritanın, her ikisi de son dönem sömür­
"doldurulması" işi kaşifler, araştırmacılar v e askeri güçler tara- ge devletleri tarafından kurumlaştırılan ve Güneydoğu Asya'nın
20. yüzyıl resmi millliyetçiliklerini önceleyen iki tecellisi.ortaya
14. Thongchai, "Siam Mapped", s. 105-110, 286. çıktı. Gayri meşru birer yabancı.olduklarının tainamen bilincinde
15. Cava'daki (büyük ölçüde eski Siyam'dakine benzer olan) eski iktidar olan, ama coğrafi.mekanın yasal yollardan aktarılabilirliğinin ve
kavramlan için daha etraflı bir tartışma için Language and Power· adlı ·ki- yasal mirasın çoktan kurumlaşmış olduğu bir medeniyetten gelen
tabımın l . Bölüm'üne bakınız. .
16. Thongchai, "Siam Mapped", s. 110. Avrupalılar, 19 güçlerinin yayıhşını sık sık yanayasal yollarla ge-
· ıhe Makiııg oftlıe
17.'David S. Landes, Revoluıion.in Time: Clocks and
.
Modem World, 9. Bölüm.
18. "Siam Mapped", s. 310.
HAYALI CEMAATLER Jf)4 . NÜFUS SA'İ'JM/, HARiTA VE MÜZE 195

rekçelendirırieye çalıştılar. Bunlar arasında nisbeten yaygın olan­ normalleştikçe, her "parça" coğrafi bağlamından tamamım ko­
larından biri, Avrupalılar'ın farazı egemenliklerini, tasfiye ettikleri'. parılabilir bir hale geldi. Aldığı nihai biç\mde bütün ek açıkla­
ya da tabi kıldıkları yerel yöneticiler:den "miras" edinmeleriydi. malar, enlem_ boylam çizgileri, .yer adları, ırmakları, denizleri,
Her halükarda gasp edenler, özellikle diğer Avrupalılar'a karşı dağları gösteren işaretler ve komşular haritadan toptan çıka�Ia­
yeni mallarının mülkiyet tarihini yeniden kurma işine koyulmak bilirdi. Artık dünyanın pusµlası olmaktan vazgeçmiş saf bir işa­
durumundaydılar. 19. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle özgül, ret... Bu şekliyle harita sonsuz bir yeniden üretilebilirlikle, afiş-·
net sınırlan olan bölgesel birimlerin tarihselliğini yeni haritacılık !ere, resmi damgalara, antetli kağıtlara, dergi ve ders kitabı kapak­
söylemi içinde kanıtlama amacını güden "tarihsel haritalar"ın or­ larına, masa·örtüleri ve otel duvarlarına akµınlabilir bir diziye ka­
taya çıkışı da bundandır.. Böylesi haritaların kronolojik bir düzen tılmış oluyordu. Her yerqe görülebilen ve anında tanınabilen lo­
içinde dizilmesiyle mülkün kimi zaman devasa tarihsel derinliklere go-harita popüler hayal gücüne derinlemesine nüfuz etti ve sö­
ulaşan bir siyasal-biyografik anlatısı ortaya çıkmış oluyoi-du.20 mürgecilik karşıtı milliyetçi hareketlerin doğuş�nda güçlü biram­
Sıra kendilerine geldiğinde, 2_0. yüzyılda sömürge devletlerinin blem hizmeti gördü. 22
varisi haline gelen 'ulus-devletler de bu anlatıy!, uyarlayarak da Modem Endonezya bu sürecin parlak ve acı bir ömeğini sunar.
· olsa benimsediler. 21 l 828'de Yeni Gine'de ateşli hastalıklann musallat olduğu ilk Hol­
Haritanın ikinci teceUisi, kökenleri hayli masum olan bir logo landa yerleşimi kuruldu. Her ne kadar yerleşim l 836'da terk edil­
olarak haritaydı. İmparatorluk devletleri sömürgelerini haritada mek zorunda kaldıysa da, Hollanda tahtı, kıyılardaki Tidor Sul­
imparatorluğun rengine boyarlardı. Londra'nın imparatorluk ha­ tanı'nın egemenliğindeki birkaç bölge dışmda adanın 14 ı. boyla­
ritalarında Britanya sömürgeleri genellikle pembe-kırmızi, Fran­ mın (yerde herhangi bir şeye denk düşmeyen, yalnızca Conrad'ın
giderek azalmakta olan beyaz boşluklarını bir kutu içine alan bir
. sa'nınkiler mor-mavi, Hollanda'nınkiler san-kahverenoi o ve ben-
zeri gibiydi. Bu şekilde boyandığında her sömürge bir "yapboz çizgi) batısında kalan bölümleri üzerinde egemenliğini ilan etti.
bilmecesinin" bir parçası gibi görünüyordu. Bu "bilmece" etkisi Lahey, Sultan'ı satın alarak, Batı Yeni Gine'yi de Hollanda Hint
Adalan'na ancak 1901 'de dahil etti - logolaştırmanın tam za­
19. Yalnızca olağan anlamında ıoprakıaki özel mülkiyeı ve mirası kasdet­
manıydı. II. Dünya Savaşı'nın sonrasına kadar adanın büyük bir
miyorum. Üzerlerindeki nüfusla birlikte topraklann hanedanlık evlilikleri'ara­ bölümü Conrad-beyazı kaldı; adada yaşayan. bi.r avuç Hollan­
cılığıyla siyasal aktan mı daha da önemljydi. Evlendiklerinde prensesler koca­ dalı'nın çoğu misyoner, maden araştırmacısı ve uslanmak bilmez
Ianna dükalıklar ve küçük beylikler getiriyorlardı ve b'J aktanmlar resmen gö­
rüşülüp "imzalanıyordu". Kullanılan Bella geraııı alii, tu, felix Austria, nube!
[Başkaları savaşsın, sen mutlu Avusturya, evlenmeye bak! (ç.n.)] deyişinin, 22. Önde gelen çağdaş Filipinli yazın adamı -tartışma götürmez bir yurt­
sömürge öncesi Asya'nın herhangi bir devletinde anlaşılabilmesi olanaksızdı. sever..,.,- Nick Joaquin'in yazılarında, bu amblemin en incelmiş zeka üzerinde
20. Tayland yönetici sınıfının bu hayal kurma tarzını özümsemesi için bile ne kadar güçlü bir etkisi olduğunu görmek mümkün. 1898-99 anti­
bkz. Thongchai, "Siam Mapped", s. 387. "Üstelik bu tarihsel haritalara göre Amerikan mücadelesinin trajik kahramanı General Antonio Luna hakkında ya­
coğrafi gövde modern bir tikellik değildir; varlığı bin yıl öncesine geri gö­ zarken Nick Joaqufn onun "üç yüz yıldır crio/lo'Iar için bir içgüdü halini
tilrülür. Böylelikle tarihsel haritalar ulusallığın yakın geçmişte doğmuş almış olan görevi, Filipinler'in biçimini yabancı bir müdahaleciden korumak
olduğuna dair bütün imalann ve bugünkü Siyam'ın bir takım kopuşların so­ gö-revini" yerine getirmekte gecikmediğini yazıyor. A Quesıion of Heroes, s.
nunda varolduğu perspektifinin ve aynı zamanda Siyam'ın atalannın Siyam'Ja 164 (vurgular eklenmiştir). Başka bir yerde şaşırtıcı bir şekilde, "lspanyol­
Avrupalılar arasındaki ilişkilerden doğmuş olabileceği fikrinin önünü tıkamış lar'ın Filipino asiye karşı gönderilen Filipino müttefiklerinin, dönmelerin,
olurlar." paralı askerlerin yalnızca takımadaların lsp:ınyol ve Hıristiyan kalmasını
21. Bu süreç yalnızca Makyavelci bir taktik değildi. Bütün .Güneydoğu değil, asnı zamanda çöiülmemelerini de" sağladığını-ve "İspanyollar ne ka�­
Asya'nın ilk milliyetçilerinin bilinci köklü bir şekilde sömürge devleti ve ku­ detmiş olurlarsa olsunlar Filipinler'in birliğini korumak için mücadele ettikle­
rumlan ıarafından şekillendirilmişti. Bkz. 7. Bölüm. rini" kaydediyor. A.g.e., s. 58.
NÜFUS SAY/MI, HARiTA VE MÜZE 197
HAYALI CEMAATLER 196
farldı bir şekilde görüyor olmasıdır. 24
radikal Endonezya 'milliyetçilerini barındıran özel hapisane kamp­ Bu farklılık nüfus sayımı ve haritaya çok şey borçludur. Yeni
larının gardiyanlarıydı. Bu kamplar için, sömürgenin diğer yer­ Gine'nin uzaklığı ve engebeli arazisi binyıllar boyunca olağanil!tü
leşimlerine çok uzak ve ''taş çağı",nda yaşayan yerli nüfusa milli� bir dilsel parçalanmaya yol açtı. Hollandalılar 1963'te adayı terk
yetçi düşünce hiç bulaşmamış oldı,ığundan Hollanda Yeni Gine­ ettiklerinde 700 000 kişilik nüfus içinde, karşılıklı olarak anlaşıl­
si'nin Güneydoğu ucunda, Merauke'nin kuzeyindeki bata.'lclıklar ması olanaksız 20(?'den fazla dilin konuşulduğunu tahmin ediyor­
s�ilmişti.23 lardı.25 Nisbeten uzaktaki "kabile" gruplanmn çoğu birbirlerinin
Milliyetçi şehitlerin orada defnedilmiş veya toplanmış olmaları varlığından bile habersizdi. Ama özellikle l 950'den sonra Hollan­
sömürgecilik karşıu mücadele folklorunda Bau Yeni Gine'ye mer­ dalı misyoner ve memurlar; nüfus sayımları yaparak, iletişim ağ­
kezi bir yer kazandırdı: Özgür Endonezya; Sumatra'nın kuzeybatı larım yaygınlaştırarak, okullar kurarak ve "kabile" ötesi hükümet
ucundaki Sabang'dan -neresi olacaktı ki?- Merauke'ye .ka­ yapılan oluşturarak bunları "birleştirme" yolunda cidqi bir çabaya
dar... l 960'1ann sonuna kadar birkaç yüz mahpus dışıQda hiçbir giriştiler. Bu girişimin öznesi Hint Adaları'nı birincil olarak Avru­
milliyetçinin Yeni Gine'yi kendi gözleriyle görmemiş olması hiç palı bir dille değil "idari Malay" dili aracılığıyla yönetıniş olmak
fark etmiyordu. Hollanda'nın sömürge boyunca dolaşıp durmakta bakımından emsalsiz olan bir' sömürge devletiydi.26 Dolayısıyla
.olan ve doğusunda hiçbir şeyin olmadığı bir Batı Yeni Gine Batı Gine daha önce Endone?:ya'nıo yetiştirilmiş olduğu (ve do­
gösteren logo-haritaları, gelişmekte olan hayali bağları pekiştiri­ la yısıyla zaman içinde ulusal dil haline gelen) dilde "büyütülmüş"
yordu. 1945-49 arasında süren sömürgecilik karşıtı sert savaşlar oldu. İşin ironik yanı şu ki bahasa lndonesia, yeni gelişmekte
sonunda, Hollanda, egemenliğini Birleşik Endonezya Devletle­ olan Batı Yeni Gine, Bau Papua milliyetçiliğinin ünguafranca'sı•
ri'ne terk etmek zorunda kalınca (burada üzerinde durmak zorun-. oldu.27
da olmadığımız nedenlerden ötürü) Batı Yeni Gine'yi bir kere da-· Ama aralarında sık sık kavga eden genç Batı Papua milli­
ha ayırıp geçici bir sömürge yönetiminden sonra bağımsız ulus­ yetçilerini, özellikle 1963'ten sonra asıl bir araya getiren şey hari­
luğa hazırlamayı denedi. Bu girişimden Amerikan <)iplomasisinin ta oldu. Her ne kadar Endonezya devleti bölgenin adını West
yoğun baskıları ve Endonezya'nıo askeri akınları sonucunda an­ Nieuw Guinea'dan önce lrian Barat'a (Batı Irian) sonra da Irian

l
cak l 963'te vazgeçildi. 62 yaşındaki Başkan Sukamo kırk yıldır Jaya'ya çevirdiyse de, yerel gerçekliği sömürge çağının kuşbakışı
yorulmak bilmeden hakkında nutuk attığı bölgeyi ancak o zaman atlasından okumaya devam ediyordu. Tek tük antropologlar, mis­
ziyaret edebildi. Batı Yeni Gine nüfusuyla Endonezya devletinin yonerler ve yerel memurlar Ndaniler'in, Asmatlar'ın ve Baudiler'

'..f
temsilcileri arasındaki öaha sonraki ilişkilerin sancılı niteliğinin �
in varlığından haberdar olup onlar hakkında düşünüyor olabilir-·
nedeni, Endotıezyalılar'ın az ya da çok içten bir tarzda bu halkları ler, ama devletin kendisi ve onun aracılığıyla bir bütün olarak En­
kendi "kardeş ve bacıları" olarak, oysa bu halkların onları çok donezya nüfusu, haritaya göre adlaıulınbmş gölge bir "Irianlı"yı

23. Bkz. Robin Osbome, Jndonesia's Secreı War, The Guerilla Sıruggle in Hint Adalan ve l 976'ya kadar Endonezya'nın logolarında yeralmamasının bir
lrian laya, s. 8-9 türevi olduğunu söylemenin bir bata olacağını sanmıyorum.
24. 1963'ten beri, kısmen Endonezya devletinin l965'ten sonra askerileş­ • Frenklerin dili anlamına gelen ve ilk önce Latince olmak üzere uluslara-
mesinden, kısmen de OPM (Özgür Papua Örgütü) diye anılan örgütün etkili rasılık statüsüne kavuşmuş dilleri anlatmak için kııllarulan terim. (ç.n.)
gerilla faaliyeılerinden ötürü bir sürü kanlı olay yaşandı. Ancak bu kaıliamlar 25. Osbome, lndonesia's Secreı War, s. 2.
Cakana'nın eski Ponekiz sömürgesi Doğu Timor'da yaptıklarının yanında 26. Bkz. bu kitapta�- 127.
sönük kalıyor. l976'daki işgalden sonraki üç yıl içinde adanın 600 000 ki• 27. Bunun en iyi işareti Endonezya karşıu milliyetçi gerilla örgütünün adı
şilik nüfusunun tahminen üçte biri savaş, açlık, salgın hastalık ya da "ye: olan Organisasi Papua Merdeka'nın Endonezyaca kelime!� oluşmasıdır.
niden iskfuı" nedeniyle öldü. Farkı� kısmen Doğu Timor'un Hollanda Doğu
HAYALI CEMAATLER 198 NÜFUS SAY/MI, HA,RITA VE MÜZE 199

görüyor; gölge olduğu için de ancak logomsu bir tarzda hayal dı, ölçüldü, resimleri çekildi, yeniden kuruldu, çitlendi, çözüm­
ediyor: "zenciyi andınr" öz�llikler, penis kılıfları ve benzeri. Bir lendi ve sergilendi. 29 Sömürge Arkeolojik Hizmetleri, olağanüstü
bakıma bu, 20. yüz.yılın başında HoJlanda Doğu Hint Adalan'nın. yetenekli alim-meniurla�ın hizmetlerinden yararlanan· güçlü v�
ırkçı yapılan içinde Endonezya'nıil nasil hayal edilmiş olduğunu prestijli bir kurum haline geldi.30
, hatırlatıyor. Benzer bir şekilde sınırlarını 141. meridyen ve kom­ Bunun neden tam da o zaman meydana geldiğini araştırmak
şu· Kuzey ve Güney Moluccalar'ın oluşturduğu tohum halindeki bizi konumuzdan çok uzaklaştırır. Burada değişimin iki büyük
bir "Irianlı" ulıisaİ_ topluluğu ortaya çıktı. En önde gelen ve çekici Doğu Hi_ ndistan Şirketi'nin ticari-si:imürge rejimlerinin, yerlerini,
sözcüsü Amold Ap l 984'te devlet tarafından öl<;lürüldüğünde
"!nan" (yerel) kültürüne ayrilmış devlet müzesinin yöneticisiydi. 29. Düny.adaki en büyük Budist sıupa olan Borob�dur'un ·müzeleştirilmesi
bu süreci örnekler. l 8 l 4'ıe Raffles rejimi tarafından "keşfedildi"• ve cangıldan
kurıarıl�ı. 1845'ıe kendi reklamını yapan maceracı Alman sanatçı Schaefer,
Batavia'daki Hollanda yetkililerini kendisine ilk baskıları yapmak üzere para
vermeye ikna etti. 185l 'de Baıavia buradaki kabanmalar hakkında sistematik ,
MÜZE bir tarama yapmak ve bütünlüklü ve "bilimsel" bir ıaşbaskılar dizisi üretmek
üzere sivil mühendis F.C. Wilden önderliğinde bir devlet memurları ekibini
Ap'in ·mesleği ile öldürülmesi arasındaki bağ rastlantısal değil. gönderdi. 1874'te Sömürgeler Baka nlıği'nın talebi üzerine Leiden'deki Eski
Eserler Müzesi mUdürü Dr. C. Leemans _ ilk büyük bilimsel- monografı ya­
Çünkü müzeler de, müzefeştiren hayal gücü de köklil bir şekilde yınladı; kendisi Borobudur'u hiç görmemiş olduğundan büyük ölçüde Wil­
siyasaldır. Ap'ın müzesinin uzaktaki Cakarta tarafından kurulmuş sen'ın ıaşbaskılanndan yararlanmıştı. 1880'lerde profesyonel fotoğrafçı Cep­
ı:>lması, yeni Endonezya ulus-devletinin, doğrudan selefi olan sö­ has.ayrıntılı bir modem fotoğraf taraması yayırıtadı. 190l'de sömilrge·rejimi
mürgeci Hollanda Doğu Hint Acİalan'ndan nasıl ders almış oldu­ bir Oudheidkundige Commissie (Eski Eserler Komisyonu) kurdu. 1907-11
arasında Komisyon stupa'nın Van Erp adlı bir mühendisin başkanlığınd� bir
ğunu gösteriyor. Güneydoğu Asya'da halen sürmekte olan müze­ ekip tarafından· tamamen restore edilmesine nezaret etı.i. Kuşkusuz bu
ler salgını genel bir siyasal ıniras sürecinin işlemekte olduğunu başarının bir karşılığı .olarak Komisyon, 1913'te sömürge çağı son�na kadar
düşündürüyor. Bu sürecin anlaşılabilmesi için 19. yüzyılda yeni anıtı pınl pınl tutmak.la görevli olacak Oudheidkundigen Dienst'e (Eski Eser-
!er Servisi) terfi etti. Bkz. C. Leemans, Boro-Budur, s. ii-ıv; ve N. J. Krom,
olan sömürgeci arkeolojinin böylesi müzeleri nasıl mümkün kıldı-
lnleidig ıoı de Hindoe'Javaansche Kunsı. 1, 1. Bölüm.
ğının gözden geçirilmesi gerekir. 30. Groslier'in yazdığına göre Hindistan Arkeolojik Tarama'sına "enerji
19. yüzyılın başına kadar Güneydoğu Asya'nın sömürgeci yö­ getiren" ve kendisi de bir eski eserler meraklısı olan Kral Naibi Curzon
neticileri boyunduruk altına aldiklan medeniyetlerin kadim anıtla­ (1899-1905) meselı:;yi çok iyi ifade ediyor: "Hem kazmak ve keşfetmek, hem
sınıflandırmak, hem yeniden üretmek ve betimlemek, hem !kopya ve· deşifre
. nna çok az ilgi gösterdiler: William Jones'un Kaikütası 'nın ürkü­ etmek, hem de hayran olriıak ve muhafaza etmek bizim görevimizdir." (Fou­
tücü temsilcisi Thomas Stamford Raftles, yere\ objets d'drt'lardan cault bile daha iyi söyleyemezdi.) 1899'da o zaman Britanya Hindistanı'nın bir
büyük bir kişisel koleksiyon oluşturmakla kalmayıp onların tarihi­ parçası olan Burma Arkeolojik Departmanı kuruldu ve çok geçmeden Pagan'ın
ni de sistematik bir tarzda araştıran ilk yerel memurdu. 28 Ardından resto_ rasyonunu başlattı. Bir yıl önce Saygon'da &ole Française d'Extreml­
Orient, hemen ardından da Çinhindi Moıeler ve Tarihsel-Anıtlar Müdürlü�ü
ve gider�k artan bir hizla Borobudur'iın, Angkor'un, Pagan'ın ve kurulmuştu. Fransızlar'ın 1907'de Siemreap ve Battambang'ı Siyam'ilan alma­
diğer kadim yerlerin görkemleri birbiri ardından kazıldı, aynştınl- larından hemen sonra Güneydoğu Asya'nın bu en muazzam eski anı(ını Cur­
zonlamak için bir Angkor Muhafazası kuruldu. Bkz. Bernard Philippe Gros­
lier, Jndoclıina, s. 155-7, 174-7. Yukarıda da belirtildiği gibi Hollanda Eski
28. 1811 'de Doğu Hindistan Şirketi'nin .gilçleri Hint Adaları'ndaki bütün Eserler Komisyonu J.901'de kurulmuştu. Tarihlerdeki örtüşme-1899, 1898,
Hollanda bölgelerini ele geçirdi (Napolyon Hollanda'yı bir yıl önce Fransa'ya ',, l 1901..:... yalnız rakip s!imürgeci güçlerin birbirlerinin yaptıklarını ne kadar
dahil etmişti). Raffles, 1815'e kadar Cava'yı yönetti. Anıtsal Hisıory ofCava'
sı 1817'de Singapur'u kurmasından ilci yıl önce yayınlandı. .{,' dikkatli bir tarzda izlediklerini göstermekle kalmıyor, yüzyıl sonunda emper-

1'
HAYALI CEMAATLER 200 .·.·',•,. NÜFUS SAY/MI, HARiTA VE MÜZE 201

doğrudan doğruya merkeze bağlı gerçek modem sömürgeye .bı- • kurgulara içkin olan formel ideolojik program, bu anı.tları yapan­
rakmasıyla ilişkili olduğunu söylemek yeterli olabilir.3• Dolayı- larla sömürge yerlilerini daima belirli bir hiyerarşiye yerleş­
. sıyla artık sömürge devletinin prestiji anayurttaki üstünün prestiji tiriyordu. Bazı durumlarda, örneğin Hollanda Doğu �int Ada­
ile yak.men ilişkili hale gelmişti. Arkeolojik çabalartn muhteşem ları'nda l 930'lara kadar yapıldığı gibi, anıdan yapanların yerli- ·
anıtların restorasyonu üzerinde yoğunlaşmış olduğu (ve bu anıt­ terle aynı "ırk"tan olmadıkları iddia ediliyordu ("aslında" Hintli
ların· halKin eğitimi için hazırlanmış haritalarda işaretlendiği) he­ göçmenlerdi). 33 Başka bazı durumlarda Burma'da olduğu gibi
men dikkati çekiyor (bir tür ölüler sayımına başlanmıştı). Kuşku, . yerlileri atalarının·başarılarım gerçekleştirmekten yoksun bırakan
SUZ bu vurgu genel Şarkiyatçı modaları da yansıtıyordu. Ama ya­ dönemsel �ir yozlaşma hayal edilıyordu. Bu ışık altında yeniden
tırılaıi fonların büyüklüğü, devletin bilimsel olmayan kendine kµrulan anıtlar çevredeki kırsal yoksulluk manzarasıyla birlikte
özgü gerekçeleri de olduğunu düşündürüyor. En önemlisi sonun­ yerlilere şunu söyler gibiydi: Bizim varlığımız bile size büyüklük­
cus.u olan farklı üç gerekçe akla geliyor. ten ve özyönetim olanağından hep ya da uzun zamandan beri yok­
Başlangıç olarak arkeolojik atılımın zamanlaması devletin eği­ sun olduğunuzu kanıtlıyor.
tim politikaları hakkındaki ilk siyasal mücadelelerle örtüşüyor­ Üçüncü gerekçe bizi daha derinlere götürüyor ve haritaya daha
du.32 Hem sömürgeci hem de yerli "ilericiler", modem okullara çok yaklaştınyor. "Tarihsel haritalar"la ilgili tartışmamızda şö­
yatırım yapılması için ısrar ediyorlardı. Onlarin karşısına bu okul­ mürge rejimlerinin kendilerini fethin yanısıra, başlangıçta dolam­
ların uzun vadeli sonuçlarından ürken ve yerlilerin yerli kalmasını baçsız Makyavelci hukuki gerekçelerle kadimlikle de ilişkilen­
tercih eden bir dizi muhafazakar dizilmişti. Bu ışıkta bakıldığında dırdiklerini görmüştük. Ama z;ı.man geçtikçe kaba. bir fetih hak­
arkeolojik restorasyonlar ve onları izleyen geleneksel edebi metin­ kında giderek daha az konuşulmaya ve alternatif meşruiyetler
lerin devlet desteğiyle yayınlanması, böylece aynı zamanda ileri­ aranmaya başlandı. Giderek daha çok sayıda Avrupat, Güneydo­
cilerin ·baskılarına direnmek için .de bir bahane sağlamış olan mu­ ğu Asya'da doğuyor ve orayı evleri kılmak istiyordu. Giderek tu­
hafazakar bir tür eğitim programı olarak görülebilir. Yeniden rizme bağlanan anıtsal arkeoloji devletin genelleştirilmiş, ama aynı
zamanda yerel Gelenek'in muhafazakarı gibi görünmesine olanak
yalizmin geçirmekte olduğu bUyUk dönüşüme de işaret ediyor. Beklenebi­ veriyordu. Eski kutsal yerler sömürgenin haritalarina içerilecek ve
leceği gibi liağtmsız Siyam çok daha ağırkanlı bir tarzda arkadan geliyordu. · (sık sık olduğu _gibi ortadan kaybolmuş da olsa devletin diriltmeye
Arkeoloji Servisi 1924'te, Ulusal Müze .si 1926'da kuruldu. Bkz. Charles Hig­ çalıştığı) kadim prestijleri haritacıları sarmalayacaktı. Yeniden inşa
ham, The Arclıaeology of Mainland Souıheası Asia, s. 25.
31. iflas eden VOC 1799'da tasfiye edildi. Hollanda Hint Adalan Sömür­ edilmiş anıtların çevresinde çoğunlukla iyi biçilmiş bir çimiıı ol­
gesi ise ancak 1815'te Kutsal İttifak Hollanda'yı yeniden kurup Orange'h 1. ması ve daima oraya buraya tarih açıklayıcı levhaların serpiştiril­
Willem, Napolyon ve müşfik kardeşi Louis tarafından icat edilen Hollanda mesi bu paradoks için iyi bir tablo oluşturuyor. Üstelik gezinen
tahtına geçince kuruldu. Briıanya Doğu Hindistan Şirketi ise l 857'deki büyük
Hindistan Ayaklanması'na kadar varlığını sürdürebildi.
bir iki 'turist dışında anıtlar insansız bir biçimde korunacaklardı
32. Oudheidkundige Commissie, Hint Adaları için yeni "Etik Politika"yı (elden geldiği kadar dini tören ve haclara kapalı tutularak). Bu
ilan cdciı hUkUmet tarafından (190l 'de) kurulmuştu. Bu politika, ilk'kez, sö­ şekilde müzeleştirildiklerinde laik bir sömürge devletinin kraliyet
mürgeleşıirilenlcr arasında hatırı sayılır sayıda insan için Batı tarzı bir eğitim amblemleri halini alıyorlardı.
öngörüyordu. Genel Vali Paul Doumer (1897-1902).hem Tarihsel Anıtlar ve
Müzeler Müdürlüğünü hem de sömürgenin modern eğitim aygıtını kurdu. Ama yukarıda da değindiğimiz gibi, dünyevi devletin bu araç-
Buı'ma'da eğitimdeki ortaokul öğrenci sayısını 27 401'den 233 543'� çıkararak
8 kat, üniversitelerdeki sayıyı 115'ten 2 365'e çıkararak 20 kal arttıran büyük 33. Bu tarz bir düşüncenin etkisi altında muhafazakar Tay aydınlan, aii<eo­
genişleme ıam da Burma Arkeolojik Departmanı faaliyete geçtiği zaman baş­ log ve memurlan Angkor'u hiç iz bırakmadan yok olan ve elbette şu tiksinç
la�ı. Bkz. Robert H. Taylor, Tlıe Sıaıe in Burma. s. 114. Kamboçyalılar'la bir ilgisi olmayan esrarengiz Khom'a.atfediyorlar:
HAYALI CEMAATLER 202· NÜFUS SAY/MI, HARiTA VE MÜZE 203
<t
sallıklarının tipik bir özelliği, sonsuz sayıda yeniden üretilebilir­ bağımsızlık sonrası devletlerin, bu siyasal müzeleştirme biçimini
:l
likleriydi. Bu yeniden üretilebilirliği teknik olarak mümkün kılan de miras almış olmaları herhalde çok şaşırtıcı değil. Örneğin9
yayın ve fotoğraftıysa da siyasal ve kültürel düzeyde mümkün Kasım 1968'de Kaİnboçya'nın bağımsızlığının 1 5. yıldönümü
kılan, yöneticilerin kendilerinin yerel yerlerin kutsallığına olan kutlamalarının bir parçası olarak Norodom Sihanuk, Angkor'daki
inançsı'zlıklarıydı. Her yerde adım adım bir ilerleme sezilebiliyor: Bayon tapınağının büyük bir ahşap ve kağıt hamurundan kopya-
1) Düzinelerce fotoğrafın eşliğinde tek tek belli harabelerin yeni- . sını Phnom-Penh'deki ulusal spor stadyumunda sergilettirmişti.35
. den inşa edilmesini anlatan kocaman, teknik düzeyde gelişmiş ar­ . Kopya, olağanın da dışında kaba ve çirkindi ama amacına hizmet
keolojik raporlar. 2) Sömürge içindeki, yeniden inşa edilmiş belli ediyordu- sömürge dönemi logolardan biri aracılığıyla anında
başlı bütün yerlerin örnek resimleriyle gösterişli bir. şekilde süs­ tanınabilirlik. "Ah bizim Bayonumuz!" - ama arada sömürgeci
ı .
lenmiş kamu tüketimine sunulan kitaplar (Hollanda Hint Ad:ı- Fransız restorasyoncularının anısı olmadan. Fransızlar'ın yeniden
. ları'nda olduğu gibi Hindu-Budist tapınaklar lstam camileriyle bir inşa ettikleri Angkor Wat,9. Bölüm'de de değinildiği gibi sıra­
arada gösterilebiliyorsa ne iyi).34 Kapitalist yayıncılık sayesinde sıyla Sihanuk'un kraliyetçi, Lon Nol'un askeri ve Pol Pofun Ja­
yüksek bir maliyetle de olsa devletin mülkünün resimsel bir sa­ koben rejimlerinin bayrağının merkezi oldu.
yum uyruklarına sunulmuş oluyor. 3) Yukarıda anlatılan dünyevi-. Mirasın popüler düzeyde de sürdüğüne dair veriler daha da
!eştirme sürecinin mümkün kıldığı genel logolaşma. Bu evreyi çarpıc_ı. Aydınlatıcı bir örnek, Endonezya Eğitim Bakanlığı'nın
örnekleyen, tipik dizileriyle pullar - tropikal kuşlar, yemişler, l950'lerde ulusal tarihten _öykülerle ilgili olarak ısmarladığı bir re­
hayvanlar, neden anıtlar da olmasın? Ama kartpostallar ve okul­ sim dizisi. Resimler kitlesel olarak üretilip-bütün ilkokullara dağı­
lardaki ders kitapları da aynı mantığı izler. Buradan piyasaya atı­ tılacaktı; ülkenin her yerinde genç Endonezyalılar, sınıflarının du­
lacak tek bir adım kalmıştır: Hotel Pagan, Borobudi.ır Fried• varlarında ülkelerinin tarihinin görsel temsilleriyle karşılaşacaklar­
Chicken ve benzeri. dı. Resimlerin fonlarının· çoğu beklenebileceği gibi 20. yüzyıl başı
Mekanik yeniden üretim çağ:ında olgunlaşan bu tarz arkeoloji ticari sanatının duygusal-natüralist üslubunda resmedilmişti, insan
köklü bir şekilde siyasal olmakla birlikte, siyaseti o kadar derin figürleri de ya sömürge dönemi müzeİerinin diyoramalarından ya
bir düzeydeydi ki, Güneydoğu Asya'da 1930'1ara varıldığında da wayang orang diye bilinen tarihselliği sahte halk piyeslerinden
%90'ı yerli olan sömürge devleti personeli bile bunun bilincinde alınmıştı. Ama dizinin en ilginç örneği çocuklara Borobudur'un
.!
değildi. Her şey çok normal ve gündelik hale gelmişti. İşte tam da ı; bir resmini sunuyordu. Gerçeklikte 504 Buda imgesi, 1 460 re-"
kraliyet amblemleri.nin sıradan bir şekilde ve sonsuzca yeniden 9 simli ve 1212dekoratif taş panel barındıran bu dev anıt, fantastik
f
üretilebilirliğiydi devletin gerçek gücünü ortaya çıkaran. bir ·eski Cava heykelleri deposudur. Ama saygıdeğer sanatçının
Sömürgeci selefleriyle aralarında belirgin süreklilikler olan bu M.S.9. yüzyıl dinamizminin harikasını hayal etme tarzının sa­
pıklığında qğretici bir yan· var. Hiçbir heykelin izinin görülmediği
34. Kendi kendini "Çinhindi eski Arkeoloji Müdürü'' [a.b.) diye tarif eden Borobudur tamamen beyaza boyanmış. Anıtı iyi biçilmiş çimle­
Hollandalı akademisyen A. J. Bemet Kempers'in Ancienı /ndonesian Ar1'ı hoş rin, kenarlarında düzenli ağaçlarıyla patikaların çevrelediği manza­
bir geç açmış çiçek gibi. 24'1e 25. sayfaların arasında kadim yerle,şimlerin yer­ rada, tek bir insan bile görünmüyor.36 Bu boşluğun çağdaş bir
İerini gösteren haritalar yerahyor. Birincisi özellikle aydınlatıcı, çünkü dik­
dörtgen şeklinin doğudaki sınırını 141. Meridyen oluşturuyor ve fütursuzca Müslüman sanatçının kadim bir Budist gerçeklik karşısında duy-
hem Filipinler'in Mindanao'sunu hem Briıanya Malayası'nın kuzey Bomeo'
sunu hem Malay yanmada,sını hem de Singapur'u içeriyor. Ne olduğu anlaşı­ 35. Bazı tuhaf fotoğraflar için bki. Kambuja, 45 (15 Aralık 1968).
lamayan tek bir "Kedah" dışında haritada hiçbir yer adına.ya da yerleşime rast­ 36. Bu tartışmada daha etraflı bir şekifde Language and Power adlı kita­
lanmıyor. Hindu-Budizm'den lslam'a geçiş 340. resimden sonra oluyor. bımın 5·. Bölümünde çözümlenen malzemı:den yararlanılmıştır.
HAYALI CEMAATLER 204
. . NÜFUS SAYJMJ, HARiTA VE MÜZE 205
duğu rahatsızlığı yansıttığı söylenebilir. Ama: gördüğümüzün, sö­
mürge arkec>lojisinin bilinçsiz, aina doğrudan bir varisi olduğun­ kontrolü altında mükemmel bir görünürlüğe sahip bir insan man­
dan kuşkulanıyorum: devletin kraliyet amblemi olarak Borobudur _zarası yaratmayı hedeflemekle kalmıyordu; bu "görünürlüğün".
ve "tabii, işte o" logosu. Herkesin zihninde varolan bir özdeş Bo­ koşulu herkesiin, hı>r şeyin deyim yerindeyse· bir "dizi num .a­
robudur'lar dizisindeki konumundan ötürü, daha da güçlü bir ulu­ rası"na sahip olinasıydı.37_Bu tahayyül tarzı yoktan var edilmedi.
sal kimlik simgesi haline gelen bir Borobudur. Seyrüsefer, astronomi, saat yapımı, kadastro, fotoğraf ve baskı
teknolojilerinin ve tabii kapitalizmin derin ve itici gücünün ürü­
nüydü.
Demek ki, nüfus sayımı, harita ve müze birbirleriyle iç içe ge­ H�ta ve sayım böylelikle sırası_geldiğinde "Burma" ve "Bur­
çerek son dönem sömü'rgeci devletin kendi mülkü üzerindeki dü­ 1' malılar", "Endonezya" ve "Endonezyalılar"ı olanaklı kılacak gra-­
şünme tarzını aydınlatıyor. Bu çarpık çurpuk düşüncenin "çar­ meri şekillendirdi. Ama bu olanakların somutluk kazanması -
pıklığı" devletin gerçekten kontrol_ ettiği ya da etmeyi düşündüğü sömürge devletinin yitip gitmesinden çok sonra bugün bile bu so-
her şeye -halklara. bölgelere, dinlere, dillere, ürünlere, anıtlara . mutlukların çok güçlü bir canlılıkları var- sömürge devletinin ta­
ve benzeri- sonsuz bir esneklikle uygulanabilecek bütünsel, sı­ rih ve iktidarı hayal etme tarzının kendine özgü biçimine çok·şey
nıflandırıcı bir ızgarayöı. Izgaranın mümküiı kıldığı şey, her. şey . borçluydu. Sömürge-öncesi Güneydoğu Asya'da arkeoloji hayal
hak1'ında onun biı değil şu olduğunun söylenebilmesiydi; buraya edilebilır bir girişim değildi; sömürgeleştirilmemiş Siy.am'da oyu­
ait, şuraya dı}ğil. Sınırlıydı, belirgindi ve dolayısıyla--ilkece-. nun çok sonraki bir evresinde ve sömürge devletlerinin tarzı için­
sayılabilirdi. (Sınıflandırmada ve alt sınıflandırmada kullanılan de benimsendi. Arkeoloji, coğrafi-demogtafık sınıflandırmada
komik "diğer'! kategorisi gerçek hayattaki bütün aykıı:ılıklan. bü­ "Hollanda Hint Adalan" ve "Britanya Burması" kutularına yer­
rokratik .bir tronipe l'ceil • altında gizliyordu.) ·Çurpukluğu ise leşti.rilmiş yerler olarak bir "kadim anıtlar" dizisi yarattı. Bu dizi­
diziselleştirme denebilecek bir şeydi: dünyanın tekrarlanabilir ço­ nin içinde tasarlanan her harabe gözetim ve sonsuz yeniden
ğullardan_ oluştuğu kabulü. Tikel olan daima bir dizinin geçici üretilebilirliğe elverişli hale· geldi. Sömürge devletinin arkeolojik
temsilcisi olarak var oluyor ve bu şekilde işlem görüyordu. Sö­ servisi bunların haritalandınlmış ve fotoğrafı_ çekilmiş bir şekilde
mürge devletinin herhangi bir_ Çinli'den önce Çinliler dizisini, . bir araya getirilmesini teknik olarak mümkün kıldığında, devletin
herhangi bir milliyetçi ortada yokken milliyetçiler dizisini hayal et­ kendisi de b� dizide atalarının albümünü tarihsel zaman içinde es-
mesi bundandı. kiden yeniye doğru seyredebilecekti. Kilit unsur hiçbir zaman öz­
Kimse bu zihniyet için dörtlü roman dizisinin sonuncusuna gül bir Borobudur ya da özgül bir Pagan değildi; devletin, yal­
Rumah Kaca --Camdan Ev- adını veren büyük I::ndonezyah ro­ nızca arkeolojik bağlantılara sahip· olduğu bu yerlerde- ciddi bir
mancı Pramoedya Ananta Toer kadar iyi bir mecaz bulamamıştır. çıkan yoktu. Ama kopyalanabilir dizi, halefi tarafından kolaylıkla
Bu "Camdan Ev" imgesi mutlak gözetlenebilirlik \çin Bentham'ın devralanılabilecek tarihsel-bir alan derinliği y�tıyordu. Bu süre-
Panoptikon'u•• kadar güçlü bir imgedir. Çünkü sömürge devleti,
37. Camdan Ev hayallerinin siyasal sonuçlar düzleminde örnek bir sonucu
-kendisi de eski bir siyasal mahkum olan Pramoedya'nın ac:ı bir şekilde
• Göz aldanması; klasik resimde derinlik ve mesafe etkisi yaratmak için farkında olduğu bir sonuç- bütün Endonezyalılar'ın her zaman üzerlerinde
kullanılan bir teknik. Bu teknikle boya giderek daha ince vurularak iki boyu·t­ bulıındunnak zorunda oldukları sıruflandıncı nüfus kağıdıdır. Nüfus sayımı ile
lu dilzlemin Oç boyutluluk vermesi sağlanır. (ç.n.) çşbiçimli olan bu kart, üzerinde "bozguncula,r" .ve "vatan hainleri" için özel
•• Bentham'ın tasarladığı, bütün· hilcrelerin tek bir merkezden gözetle­ damgaların bulunduğu bir tür.siyasal sayımı temsil eder. Bu· sayım tarzının
nebildiği hapishane modeli. (ç.n.) ancak ulusal bağımsızlığın kazanılmasından sonra mükemmelleştirilebildiği
kayda değ er.
. HAYALI CEMAATLER 206

cin nihai mantıki ürünü, boşluğu, bağlamsızhğı, •görsel hafızada


yer tutuşu ve sonsuza dek yeniden ilretilebilirliğiyle sayım ve ha­ I:Iafıza ve Unutuş
ritayı. kopmaz bir kucJlklaşma. içinde her doğrultuda bir araya geti-·
ren logo oldu - ister Pagan'ın logosu olsun, .ister Filipinler'in,
fark etmez.

YENİ MEKAN VE ESKİSİ

. . New York, Nueva Leon, Nouvelle Orleans, Nova Lisboa, Nieuw


Amsterdam. Bu' tuhaf alışkanlığı Avrupalılar daha 16. yüzyıida
edinmeye başlamışlardı; önce Amerikalar'da ve Afrika'daki, daha
sonra-ise Asya, Avustralya ve Okyanusya'daki uzak yerleri kendi
ülkelerindeki mekanların "yeni" biçimleri diye adlandırarak onları
da "eski" kılmış oluyorlardı. Üstelik.bu gelenek söz konusu yer­
ler'farklı imparatorlukların hakimiyetioe geçtiğinde de korunuyor­
'' ıf du; böylece Nouvelle Orleans gürültüsüz patırtısız bir şekilde
-New Orleans, Nieuw Zeeland ise New Zealand haline geldi.
ı Yeni olan genel olarak siyasal ya da dini konumların "yeni"
diye adlandınlması değildi. Örneğin Güneydoğu Asya'da isimleri
,'. yenilik anlamına gelen epey eski kasabalar vardı: Cihangmai
(Yeni Şehir), Kota Bahru (Yeni Kasaba), Pekambaru (Yeni Pa-·
zar). Ama bu adlandırmalarda "yeni" olan değişmez bir şekilde yi­
tip gitmiş bir şeyin "halefi" ya da "varisi" anlamına geliyordu.
"Yeni" ve "eslı:.i" arasında artzamanlı bir ilişki kuruluyor ve yeni
olan, ölülerden muğlak bir kutsama bekliyormuş gibi görünüyor­
du. 16.-18. yüzyıllar arasındaki Amerikan aaJandırmalarının şa­
şırtıcı yanı "yeni" ile "eski"nin boş, türdeş bir zaman içinde eş­
zamanlı olarak anlaşılmalanydı. Nueva Vizcaya'nın yanı sıra Viz­
.;
caya, New London'ın yanı sıra Londra da var olmaya devain
edıyordu; verasettense kardeş rekabetinin dili...
·, HAFIZA VE UNUTUŞ 209
HAYAU CEMAATLER 208
·palılar'ın Amerikalar'a göçlerinin ölçeği şaşırtıcıydı. 18. yüzyılın
B·u eşzamanlılık ancak batın sayılır insan grupları kendilerini ' sonuna vanldığında İspanyol Bourbonlan'nın Batı İmparatorlu­
1
hatırı sayılır başka gruplara jxıralel hayatlar yaşıyor, hiç karşılaş­ ğu'nurıı toplam nüfusunu oluşturan 16 900 000 kişi içinde "be­
masalar da aynı doğrultuda hareket ediyor olarak düşünecek ko­ yazların" sayısı 3 200 OOO'den az değildi (sayısı 150 OOO'i geç­
numda bulduklarında ortaya çıkabilecek bir tarihsel yenilikti. Ge­ meyen peııinsulares dahil olmak üzere).3 Bu göçmen cemaatin
mi yapımı, seyrüsefer, saat yapımı ve haritacılıktaki kapitalist ya­ yalnızca büyüklüğü ve yerli nüfus karşısındaki askeri, iktisadi ve
yıncılık aracılığıyla dolayımlanmış teknolojik yenilikler birikimi teknolojik gücünün eziciliği, kültürel bütünlüğü ve yöredeki siya­
1500 ile 1800 arasında bu tür bir tahayyülü olanaklı hale getir� sal üstünlüğünü korumasına yetiyordu.4 Üçüncü olarak impara­
mişti. 1 Artık kendini binlerce kilometre ötedeki İber yarımadası ya torluk merkezlerinin emrindeki heybetli bürokratik ve ideplojik
da İngiltere'ye hala bağlı hissederek Peru altiplanolannda Y!i da aygıtlar bu merkezin iradesini criollo'lara dayatmasına imkan ve­
Arjantin pampalarında ya da "Yeni" İngiltere'nin limanlarında ba­ riyordu. (Yalnızca lojistik sorunlar dUşünüldüğünde bile Londra
nnmak düşünülebilir bir şey haline gelmişti. Karşılaşacağını çok ve Madrid'in asi Amerikalı sömUrgelilere karşı bu kadar uzıin
da ummadığı eşleriyle, insanın, ortak bir dil (değişen derecelerde karşı devrimci savaşlar sürdürebilmesine şaşmamak elde değil)
de olsa), ortak elini inançlar, töre ve gelenekler paylaştığının bilin­ Bu koşulların ne kadar yeni olduğıı, aşağı yukarı bunlarla çağ­
cine varması mümk(ln hale ·gelrnişti.2 daş olan Güneydoğıı Asya ve Doğıı Afrika'ya yapılan büyük Çin­
Bu paralellilc ya da eşzamanlılık duygusunun (?rtaya çıkmaktan li ve Arap göçleriyle karşılaştın!� anlaşılabilir. Bu göçler hiç­
da öte devasa siyasal sonuçlar doğurabilmesi için paralel gruplar bir merkez tarafından "planlanmadığı" gibi, nadiren istikrarlı ege­
arasındaki mesafenin uzak, yeni olanının büyük ve yerleşilc ol­ menlik ilişkileri üretti. Çin örneğindeki yegane cılız paralel, 15.
ması, eski olana kesin bir şekilde tabi olması gerekiyordu. Bu yüzyılın başında hadım edilmiş parlak amiral Cheng-ho'nun ön-
koşullar Amerikalar'da daha önce hiçbir. yerde olmadığı kadar decliğinde Hint Okyanusu ötesine yapılan olağanüstü seferlerdir.
gerçekleşti. Bir kere Atlantik Okyanusu'nun enginliği ve iki ya­ j, İmparator Yung:lo'nun buyruğuyla başlayan bu cüretli girişimle-
kasındaki coğrafi koşulların bu kadar farklı olması, Las Espaiias' "

ın Espaiia'ya dönUşmesi ya da İskoçya'nın Birleşik Krallık ta­ 3. Burada "beya:ı"ın karmaşık toplumsal geıçelcliklerle ancak teğet bit
rafından yutulması örneklerinde olduğıı gibi geniş nüfusların daha · ilişkisi olan hukuki bir kategori olduğunu söylemeye bile gerek yok. Libera­
büyük siyasal-kültürel birimlere tedricen özümsenmesini ola­ tor'un [Bolfvaı) kendisinin de dediği gibi, "Biz. Amerika'yı beyaza kesmek ve
naksız kılıyordu. İkincisi 4. Bölüm'de de belirtildiği gibi Avru- .,• kurbanlanyla çiftleşmek Ou:re buraya gelmiş vahşi İspanyolların iğrenç so­
yuyuz. Bu çiftleşmelerin gayri meşru çoculclan daha sonra Afrika'dan taşınan
kölelerle birleşti." Vurgu eklenmiştir. Lyncb, The Spanislı Anıerican Revolu­

·ı
ı". Landes"iıİ de Revolution in Tune, 9. Bölüm'de eğlenceli bir tanda an­ ıions, s. 249. Ama burada "ebedi Avrupalı" özünün i:ılerini aramalctan ka­
lantğı gibi bu birikim hassas bir boylam ölçümü bulma yolundaki çılgın çınmak gerelcir. Çağdaş Seylan'da, Endone:ıya'da, Fılipinler'de toplumsal, ikti­
•uıusıararas,· (yani Avrupa ölçeğindeki) yanşıa doruğuna ulaşıı. 1776'da 13 sadi ve siyasi rollerini sorunsuz bir tanda taşıyan sofu Budist-Singhalese Da
koloni bağımsızlığını ilan ederken, Genıleman's Magaline'de yera!an John
Harrison'un vefaı ilanında şöyle yazıyordu: "Son derece u:ki bir teknisyendi
.., Soııza'lan, mümin Katolik·Florinese Da Silva·ıan, sinik Katolik•Manilalı
Soriano'lan haıırlamak, uygun koşullarda A vrupalılar'ın Avrupah olmayan
ve [Wesıminsıer'dan) boylaıru keşfetmesinin ödülü ol.arak 20 bin sterlin aldı.• kültürler tarafından yumuşak bir tanda özilmsenebileceğini farlcetrnek için ye-
2. Pramoedya Ananta Toer, büyük tarihsel romanı Bunu Manusia'nın (ln• terlidir. .
sanlığın Dünyası) girişinde bu bilincin gecilcmiş bir tarzda Asya'ya yay_ıl­ 4. Daha sonraki devasa göçmen Afrikalı nüfusun kaderi ile karşılaşıınn.
masına ustaca bir aııfta bulunur. Genç milliyetçi kendi doğum gününün ge­ Köleciliğin zalim mekani:ımalan yalruzca bu nüfusu siyasal ve kültürel ba­
leceğin Kraliçe Wilhelmina'sırunkiyle aynı olması (31 Ağustos 1880) üu:rine kımdan parçalamakla kalmadı, Venezuela ve Bau·Afrika'dalci siyah cemaatle­
düşünmektedir. •Ama benim Ulkem gecenin karanlığıyla önUIOyken, onunki rin pa.ratel doğrultularda hareket etıilclerini hayat edebilmenin olanaklanru da
günışılclanyla yıkanıyordu; ve onunkini gecenin karanlığı kucaldadığında, be· yok etti.
nim adamda ekvator güneşi parlıyordu.•, s. 4.
HAYALI CEMAATLER 210 HAFTZA VE UNUTUŞ 2ll

rin amacı Güneydoğu Asya ve daha batıdaki bölgelerle yapılan dış Afrika kıyısında sağlam bir taban oluşturan Muscat Beyi Sayyid
ticarette özel Çinli tüccarların yaratllğı hasarlara karşı saray tekeli­ Sa'id, Zanzibar'a yerleşerek adayı hızla serpilen bir yonca ekono­
nin sürekliliğini korumaktı.s Yüzyıl ortasma vanldığında bu poli­ misinin merkezi haline getirdi. Ama Britanya askeri yollara baş­
tikanın başarısızlığa uğradığı açıkça ortaya çıktı; bunun üzerine vurarak onu .Muscal'la bağlarını kesmeye zorladı.8 Yani Batıv\.v­
Ming hanedanı denizaşırı serüvenleri terk etti ve Orta Krallık'tan rupalılar'la aynı zamanlarda büyük sayılarda denizaşırı maceralara
göçleri önlemek için elinden geleni yaptı. 1645'te Güney Çin'in atılmakla birlikte ne Çinliler ne de Araplar, iç bütünlüğe sahip,
Mançular'ın eline geçmesi üzerine yeni hanedanla herhangi bir zengin, özbilinçli ve büyük metropôldeki çekirdeğe tabi criollo ce­
siyasal bağlantı kurmanın kendileri için tasavvur edilmez olduğu maatler oluşturmayı başarabildiler. Dolayısıyla da dünya Yeni
büyük bir mülteci dalgası Güneydoğu Asya'ya aktı. Daha sonraki Basralar'ın, Yeni Wuhanlar'ın doğuşuna tanık olmadı.
Ch'ing politikası da esas olarak son.dönem Ming politikasından Amerika'daki bu _tür tekrarlar ve bunların yukarıda anlatılan ne­
farklı değildi. Örneğin 1712'de İmparator K'ang-hsi Güneydoğu ·denleri milliyetçiliğ in niçin Eski değil de Yeni DUnya'da ortaya
Asya ile her türlü ticareti yasaklayan bir ferman yayınladı ve çıktığını açıklıyor.9 Dahası 1776-1825 arasında Yeni Dünya'yı
hükümetinin "yabancı hükümetlerden dışarıda olan Çinliler'i infaz kasıp kavuran devrimci savaşların iki tuhaf özelliğine de ışık tu­
edilmek üzere geri göndermelerini" talep edeceğini açıkJad ı.6 Son tuyor. Bir yandan criollo devrimciler�en hiçbiri güç dağılımını de­
büyük denizaşırı göç dalgası, sömürgeleştirilmiş Güneydoğu ğiştirerek, merkezi, Avrupa'dan Amerika'ya taşıyarak tabiiyet
Asya ve Siyam'da vasıfsız Çinli işçilere büyük bir talep doğduğu ilişkisini tersine çevirip imparatorluğun bütünlüğünü korumanın
ve hanedanın da çözülmekte olduğu 19. yüzyılda yaşandı. Bu düşünü kurmuyordu. ıo Başka bir deyişle, hedef, Yeni Londra'nın
göçmenlerin Pekin'le siyasal ilişkileri tamamen kesilmiş oldu� eskisinin yerine geçmesi, onu yıkması ya da yok etmesi değil sü­
ğundan ve çoğu da yörede anlaşılmaz bir dil konuşan cahil insan­ ren paralelliklerinin korunmasıydı. (Bu düşünce tarzının ne kadar
lar olduklarından ya kısmen ya da tamamen yerel kültürler ta­ yeni olduğu, düşün daima eski merkezin yerine geçmek olduğu
rafından özümsendiler ya da bölgede ilerlemekte olan Avrupalı­ çöküş halindeki eski imparatorluklara bakarak anlaşılabilir.) Diğer
lar'a net bir şekilde tabi kılındılar.7 yandan, her ne kadar bu savaşlar büyük ıstıraplara yol açıp, bar­
Araplar'a gelince, onların göçlerinin çoğunun çıkış yeri Os­ barlıklara tanık olduysa da, kayıplar şaşırtıcı bir şekilde azdı. Av­
manlı ve Mughal imparatorluklarında önemli bir merkez olmayan rupa emperyalizminin "cehennem arabaları" ile karşı karşıya kalan
Hadramaut'tu. 1772'de Batı Bomeo'da Pontianak krallığını kuran diğer halkların aksine ne Kuzey ne de Güney Amerika'da criol­
tüccar gibi girişimci bireyler yerel beylikler kunnanın yollarım bu­ lo'lann yok olmaktan ya da köleleştirilmekteq korkmaları için bir
labilirlerdi; ama söz konusu tüccar da yerli bir kadınla evlenerek
lslamlığını değilse de "Araphğı"m yitirdi ve Ortadoğu'daki bir
güce değil, Güneydoğu Asya'da yükselmekte olan Hollanda ve 8. Bkz. Marshall G. Hodgson, The Venture of lslam, cilt 3, s. 233-5.
' 9. HilS çoğu Avrupalı araştırmacının bütün verilere karşın milliyetçiliği
İngiliz imparatorluklarına tabi kılındı. 1 �32'de kendisine Doğu ! bir Avrupa icadı saymaları, Avrupa-merkezciliklerinin derinli�nin şaşırtıcı
b.ir göstergesi.
.• t 10. Ama diğer yandan Brezilya'run ironik durumunu dilşOnOn. l 808'de
5. Bkı. O. W. Wolıers, Tlıe Fail of Srivijaya in Ma/ay History, Ek C. Kral VI. Joao, Napolyon'un ordulanndan kaçarak Rio de Janerio'ya gitti. Her
6. Nakleden G. William Skinner, Chinese Societ)• in Thailand, s. 15-6. ne kadar Wellington 1811 'de Fransızlar'ı pOsküıttüyse de, ülkesindeki cumhu­
7. Çinlilcr'e karşı girişilen kıyımlann 18. yüzyılın ortasında sona erme­ riyetçi huzursuzluktan ürken göçmen hükümdar l 822'ye kadar Güney Ameri­
sine .kadar, denizaşın Çinli cemaaller Avrupalılar'da derin bir paranoya u­ k:a'da kaldı; öyle ki J8081e 1822 arasında Rio, Aı_ıgola, Mozambik, Macao ve
yandıracak kadar bOyO'k görünüyordu. Bu tarihten sonra bu sevimsiz gelenek Doğu Timor'a kadar uzanan bir dilnya imparatorluğunun mukezi haline geldi.
yerli nüfuslara aktarıldı. Ama bu imparatorluk bir Amerikalı değil Avrupalı tarafından yönetiliyordu.
• HAFIZA VE UNUTUŞ 213
HAYALI CEMAATLER 212
f Kuzey Amerikalı bir şey değil, evrensel bir deaer ;e hakikate sa­
gerek vardı. Ne de olsa İspanyolca ya da -İngilizce ·konuşan
Hıristiyan "beyazlar"dı; aynca BaU.imparatorluklannın iktisadi '' hip bjr şeydi. Kısa bir süre· sonra 1789'da F;nsız Devrimi'nin
bir yanardağ gibi patlamasıyla Yeni İ:>ünya'daki infilak paralelini
6erveti Avrupa kontrolünde kalacaksa, merkez onların aracılığın­
Eskisi'nde bulmuş oldu. ı3
dan vazgeçemezdi. Bu yüzden Avrupa dışı gruplar içinde Avru­
Bugün ulusun tamamen yeni bir şey gibi hayal edildiği bir
pa'ya tabi olmakla birlikte ondan umutsuz bir şekilde korkma­
hayat ortanunı yeniden kurmaya çalışmak güç. Ama o çağda ger­
larına gerek olmayan tek gruptular. Bütün acı ve burukluklanna
karşın devrimci savaşların akrabalar arası bir savaş olduğunu bil­ ' çekten de öyleydi. 1776'daki Bağımsızlık Bildirgesi Kristof Ko­
l�mb'dan, Ro�noke'den ya da Püriten Pilgrim Fathers'dan hiç
mek rahatlatıcıydı.11 Akrabalık bağı, düşmanlık bir kez yatıştıktan
'

söz etmez; bagımsı.zlığı meşrulaştırmak için öne sürülen oerek­


sonra eski merkezlerle yeni milletler arasındaki kültürel kimi za­
çeler de Amerikan halkının kadimliğini ön plana çıkarm;k an­
man da siyasal ve iktisadi bağların yeniden kurulabilm�sini sağ-
l�nda "tarihsel" değildir. Hatta, düşünebiliyor musunuz, Ame­
lıyordu. nkan ulusunun adı bile anılmaz. Geçmişten kökten bir şekilde ko­
pul��ta olduğuna -"tarihin sürekliliğinin parçalanması"- dair

YENİ ZAMAN VE ESKİSİ .. derın bır duygu hızla yayıldı. Bu sezgiyi hiçbir şey Konvansiyon
Nationale'jn 5 Ekim I 793'te yüzyılların Hıristiyan takvimini bir
·' kenara atıp ancien rigime'in tasfiyesi ve 22· Eylül 1792'de Cum­
Eğer yukarıda tarUştığımız tuhaf yer isimleri criollo'ların kendile­
huriyet'in ilanı olan Yıl Bir'le birlikte yeni bir dünya çaği baş­
rini Avrupa'dakilere paralel ve onlarla kıırşı�tınlabilir cemaatler
latma karan alması kadar iyi ömeklemez. •4 (Daha sonraki devrim­
olarak hayal edebilme konusundaki yeni beliren yeteneklerini me­
lerin hi ?biri kendi yeniliğine bu kadar yüce bir güven duymaya­
cazi düzeyde temsil ediyorduysa, 18. yüzyılın son çeyreğinde
cal'tı; bıraz da Fransız Devrimi hep bir ata olarak görülmeye de-
meydana_ gelen olağanüstü olaylar bu yeniliğe ansızın tamamen
vam ettiğinden.)
yeni bir anlam kazandırdı. Bu olaylardan birincisi kuşkusuz Oniiç
köklü yenilik duygusundan (1813'te Meksika Cumhuriye­
Koloni'nin _1776'daki Bağımsızlık Bildirgesi ve sonraki yılliırda ., ��
ti nı ılan eden) Jose Marfa Morelqs y Pav6n'un İspanyollar ta-·
bu bildirgeyi başarılı bi.r askeri savunmayla koruyabilmeleriydi.
, rafindan idam edilmeden biraz önce icat ettiği o güzel terimle,
Bu bağımsızlık ve bağımsızlığın cumhuriyetçi bir bağımsızlık
nue �tr � �anta reııolucion• doğ �u.1S Yine San Martın'in 1821 yı­
oluşu, mutlak anlamda �msalsiz olan ama var olduğu andan itibar­
lındaki, gelecekte bu toprağm ınsanlan Kızılderililer ya da yerli-
e? ayn� �erecede mutlak bir anlamda akla uygun olan bir şey gibi
hissedılıyordu. Dolayısıy!ıl 181 l 'de, Tarih miimkün kıldığında,
·
Birinci Venezuela Cumhuriyeti'nin anayaşasını kaleme alan dev­ • kutsal devrimimiz. (lsp., ç.n.)
rimciler Amerika Birleşik Devletleri'nin anayasasından kelime ke­ 13. Fransız devrimi de Yeni OUnya'daki paralelini, Toussaint L'Oııverture'
On �r,�ıanm�1run 1 ??_!'de patlak vermesinde buldu. Bu ayaklanma l 806'da
lime bölümler ödünç almayı taklitçilik gibi görmediler.ıı Çünkü
�3:11ı run eski kölelennın Bau Ball yanmkürenin ikinci bağımsız. cumburiye­
adamların Philadelphia'da yazdıkları, Venezuelalılar'ın gözünde ıını yaratmasıyla sonuçlandı.
14. Genç Wordswonh, 1791-92'de Fransa'daydı ve daha sonra The Pre-
lude'da o günleri anan şu ün!O dizeleri yazdı:
1 1. Kıışı:usuz Libeı:aıor'un bir noktada bir zenci, yani köle isyanının "bir Kutluydu o ıafakıa yaşıyor olmak
lspanyol ıstılasından bın kat daha kötü" olacağını söylemesine inildln veren
buydu (bkz. bu kitapla s. 65) Bir köle ayaklanması, başarılı olduğu takdirde,
cnollo_lann yokolması anlamına gelebilirdi. ·
' Ama genç olmak cennette olmanın ta kendisi gibiydi.
Vurgu eklenmiştir.
15. Lynch, The Spanislı-Ameril:an Revoluıions, s. 314-5.
12. Bkz. Masur, }loUvar, s: 131.
HAYALI CEMAATLER 214 HAFIZA VE UNUTUŞ 215

ler olarak adlandınlmayacaklar; Peru'nun çocukları ve yurttaşları kopuşlar tarihsel bir diziye yerleştirilmiş, dolayısıyla da iarihsel
olacaklar ve bundan böyle Perulular diye anılacaklar''l6 şeklindeki ı
. ' emsal ya da modeller olarak işlev görebilecek şek.ilde kavranmaya
sözleri de aynı duygudan kaynaklanıyordu. Bu cümle "kızılderili" başladılar. .
ve/veya "yerlilere", Paris'teki Konvansiyon'un Hıristiyan takvi� Bu yüzderı hem 1815 ile 1850 arasında Avrupa'da gelişen
mine yaptığını yapıyordu - eski ve zamanın kirlettiğini tasfiye "ikinci kuşak" diyebileceğimiz milliyetçi hareketler için hem de
ederek tamamen yeni bir çağ açmak. "Perulular" ve "Yil ·Bir" �y­ Amerika'daki bağımsız ulusal devletleri devralan kuşak için artık
Ielikle . varolan dünyada retorik düzeyinde köklü bir gedik açmış "yeniden yakalaınakiO güzel cüretktır kopuşu" mümkün değildi.
oluyordu. · .· Farklı gerekçelerle ve farklı sonuçlarla her ilci grup da milliyetçili­
Ancak işler uzun süre böyle kalamazdı - tam da başlangıçta ğin, dizisel bir sürekliliğe sahip bir tarihsel geleneğin ifadesi ola­
gediğe yol açan nedenlerden ötürü. 18. yüzyılın son çeyreğinde rak soyağacıiıı kurmaya başladılar.
yalnız Britanya'da, çoğu da ihraç edilmek üzere yılda _150 bin ile Avrupa'da yeni milliyetçilikler hemen kendilerini "bir uykudan
200 bin saat üretiliyordu. Avrupa'nın toplam üretiminin yılda 500. uyanıyor" gibi hayal etmeye başladılar -Amerjkalar'a tamamen
bin civarında olduğu saôılıyor. 17 Periyodik olarak yayınlanan yabancı bir söz oyunu. 5. Bölüm'de de gördüğümüz gibi daha
gazeteler artık kentli yaşamın tanıdık bir unsuru halini almıştı. 1803'te genç Yunan milliyetçisi Adamantios Koraes kendisini
Homojen boş zaman boyunca yaşanan eşzamanlı eylemleri temsil sempatiyle izleyen Parislfdinleyici grubuna "ilk kez [Yunan] ulu­
etmek bakımından göz kamaştırıcı olanaklara sahip olan roman da su kendi cehaletinin oluşturduğu iğrenç manzarayı tarıyor ve ken­
öyle. ıs Bizim. eşzamanlı okyanus aşın eşleştirmelerimizi kavra­ disini atalarının ihtişıımından ayıran mesafeyi gözleriyle ölçünce
nabilir kılanın toplumsal nedenselliğe ilişkin, tamamen düqyaya titriyor," diyordu. İşte burada Yeni Zaman'dan Eskisi'ne geçişin
içkın, dizisel bir anlayış olduğu giderek hissediliyordu; ve dün­ .' _mükemmel bir örneğini görüyoruz. "İlk kez" hala 1776 iJe 1789'
yaya dair bu duygu Batı muhayyilesi üzerindeki hakimiyetini hızla !arın bir yankısını barındırıyor ama Koraes'in tatlı bakışları ileri­
derinleştiriyordu. Bu bakımdan Yıl Bir'in ilanından 20 yıldan az ye, San Martin'in geleceğine değil, titreyerek geriye ataların ihti­
bir süre sonra ilk akademik Tarih kürsülerinin kurulması anlaşı­ şamına yönelmiş durumda. Bu heyecanlandırıcı ikiliğin sönmesi
labilir bir şeydiı: - 1810'da Berlin·üniversitesi'nde, 1812'de uzunı sürmeyecek, yerini, kronolojik olarak M.S. tarımda hesap­
Napolyon'un Sorbonne'unda. 19. yüzyılın ikinci çeyreğine va­ lanmış bir uykudan "sürekli" ve tedrici bir uyanışa bırakacaktı: en·
nldığinda Tarih artık-kendine özgü ayrıntılı bir.dizi mesleki der­ eski öze dönmenin garantili bir yolu.
giye sahip bir "disiplin" olarak resmen kurulmuştu.19 Yıl Bir hızla Bu söz oyununun şaşırtıcı popülerliğine çeşitli unsurların kat-
yerimi M.S. l 792'yeıo, bıraktı ve 1776 ve l 789'd� devrimci
'&f<lrnerli bir A.D.'ye indirgenip (yeni jeoloji biliminin emsalsiz katkılarda bu­
16. 4. Bölüm'de s. 65-6'da alıntılanmıştır. lunınakı.a olduğu) dizisel bir kozmolojik tarihi kuşatan (İngilizce) halk dilin­
17. Bkz. Landes, Revo1uıion in Time, s. 230-1, 442-3. deki B.C. [Before Chrisr, Milattan Önce] ile birleşti. Ne Budist ne de İslami
18. Bkz. bu kitapta 2. Bölüm, s. 39: dünyanın bugün bile "Gauıama Buda'dan Önce" ya da "Hicreı'ıen Önce" diye
19. Bu dönüşüm hakkında derin bir tartışma için bkz. Hayden Whiıe; bir çağı hayal etmediği, her ikisinin de tedirgin bir tarzda da olsa yabancı B. C.
Meıa-History: The Historical {ınaginaıion in Nineteenıh Century Europe, [M.Ö.J ile yetindiği düşünülürse, Anno Dominiyi A.DJB.C.'den ayıran uçu-
s. 135-43. rumun ne kadar derin olduğu anlaşılabilir.
20. Ama bu seferki farklı bir M.S. [Milattan Sonra] idi. Kop�ıan ön� 21. 195 !'de bile Lintong Mulia Sitorus gibi zeki bir Endonezyalı sosya­
aydın çevrelerde kınlgan bir tarzda da olsa'. Ortaçağ Latincesi'nden aldığı teolo­ list. "19. yüzyıl sonuna kadar, beyazlar her alanda hani hani çalışuken renkli
jik bir haleyle için için parıldıyordu; Anno Domini, Beytlehem'de ebediyetin tenli lıalklar derin bir uyku içerisindeydiler" diye yazabiliyordu. Sedjarah Per­
dünyevi zamarun içine taşmasının arusını taşıyordu. Kopuştan sonra ortak gerakan Kebansaaıı lndonesia (Endonezya Milliyetçi Hareketinin Tarihi), s. 5.
l
HAYALI CEMAATLER 216 '",, HAFIZA VE UNUTUŞ 217 ·.
1
kıda bulunduğuna kuşku yok. 21 Buradaki amaçlarımız bakımın.- dilerinin olagelmiş bir şeyi "yeniden keşfetmek" ,olarak yorum­
dan yalnızca ikisine değineceğim. Bir kere bu söz oyunu Ameri- ·t la�alanna izin veriyordu. (Dahası, milliyetçilik bir kez bir silrek­
kan milliyetçiliklerine de kaynaklık eden ve Amerikan milliyetçi \ lili k olarak kavranmaya bıı.şladı mı, tarihlendirilebilecek herhangi
_
hareketlerinin başarısı sayesinde Avrupa'da da.hatırı sayılır bir � bir köken bulunabilmesinin olanaksız olduğu dillerden daha köklü
,:ı tarihsel bir şey yokmuş gibi görünmeye başlar.)23"
·güç kazanan paralelliği hesaba katıyordu. Milliyetçi hareketlerin
neden yadırgatıcı bir biçimde medeni Eski Dünya'da, belki belir- Amerikalar'da sorun farklı bir şekilde ortaya konuyordu. Bir
gin bir biçimde barbar _Yenisi'nden daha sonra patlak verdiğini .ı,t
.'i.(
yandan I830'Iara vanldığında ulusal bağımsızlık neredeyse.her
22
açıklar gibi görünüyordu. Uzaktan kışkİrtılmış olsa da, gecik- yerde uluslararası bir kabul görmüştü. Yani !bir miras haline gel­
miş birer uyanış olarak yorumlandıklarında, söz oyunu, çağlar ] mişti ve dolayısıyla _bir miras olarak da soyağacı çıkarılmak duru­
boyu sü'rmüş uykunun berisinde devasa bir kadim geçmiş açıyor- · ·
du. ·�nci olarak, Avrupa'nın yeni milliyetçilikleri ile dil arasında
-�
J mundaydı. Ama bunun için elde A vrupa'daki araçsallıklar yoktu.
Amerikan milliyetçi hareketleri için dil hiçbir zaman sorun ol­
kritik bir mecazi halka oluşturuyordu. I;>aha önce de değindiğimiz mamıştı. Daha önce de gördüğümüz gibi ilk milliyetçi, tahayyülleri
gibi, 19. yüzyıl· Avrupası'nın belli başlı devletleri kocaman; çok mümkün_ kılan şey tam da merkezle ortak bir dile (ve ortak bir
dilli siyasal birimlerdi ve sınırlan neredeyse hiçbir zaman dil top­ dine, ortak bir kultüre) sahip olmal_ctı. Tabii "Avrupalı" bir düşü­
luluklarının sınirlanyla örtüşmüyordu. Buı birimlerin okuryazar nüş tarzının izlerini sezebileceğimiz bir takım ilginç örnekler yok
üyeleri, bazı dilleri medeniyet dilleri olarak düşünme alışkanlığını değil. Örneğin Noah Webster'ın 1828'dekf (yani "ikinci kuşak")
Ortaçağ'dan devralmışlardı - artık Latince değilse de Fransızca, ingilizce'nin Amerikan Sözlüğü'nün amacı, soyağacı İngilizce'
İngilizce, ·İ spanyolca ya da. Almanca. 18. yüzyılın zengin Hollan­ ninkinden farklı olarak kurulan Amerikan diline resmi bir onay
dalı bürgherleri evde yalnız Fransızca -konuşmakla övünürlerdi; kazandırmaktı. Paraguay'da 18. yüzyılda Cizvitler'in başlattığı
"Çek" Bohemya'da oldıiğu kadar Çarlık imparatorluğunun batı­
,,• Guaranf kullanma geleneği, Jose Gaspar Rodriguez de Francia'
sında da kültür dili Almanca'ydı. 18. yüzyılın sonlarına kadar nın uzun ve yabancı düşmanı diktatörlüğü sırasında ( 1814-1840)
kimse bu dillerin belirli bir bölgeyle tanımlanniı� b'ir gruba ait İspanyolca'dan köklü bir şekilde farklı bir "yerli" dilin ulusal bir
olduğunu düşünmüyordu. Ama kısa bir süre sonra ve 3. Bölüm' dil halini almasını mümkün kıldı·. Ama ulusa bir bütün olarak, dil
-de anlatılan nedenlerden ötürü "medeni ôln:ıayan" halk.dilleri, aracılığıyla tarihsef derinlik kazandırmak aşılmaz engellerle karşı­
daha önce Atlantik Okyanusu'nun oyn�dığı. rolü oynamaya başla­ )aşıyordu. Criolw'lann neredeyse tamamı çeşitli kurumsal yollarla
dılar, yani tabi ulusal cemaatleri eski hanedanlık mülklerinden (okullar, basılı n:ıedya, idari alışkanlıklar ve 'benzeri aracılığıyla)
"ayırdılar"..Ama Avriıpa'nın popüler milliyetçi hareketlerinin ço­ .! yerli Amerikan dillerindense Avrupa dillerine bağlanmışlardı. Dil­
ğunun öncülüğünü, bu halk dillerini kullanmaya alışkın olmayan sel soyağacının herhangi bir şekilde aşın vurgulanması, tam 'da
okuryazarlar yaphğından, bu aykırılık açıklanmaya. muhtaç du­ korunması elzem olan "bağımsızlık hatirasını" silikleştirme tehli­
rumdaydı. "{,Jyku"dan daha iyi bir açıklama da yok gibi görü­ kesini barındırıyordu.
nüyordu, çünkü bu açıklama kendilerinin birer. Çek, Finli ya da Sonunda hem Yeni hem Eski Dünyalar'da uygulanabilen çö­
Macar olduklarının bilincine varmakta olan entelijensiya ve burju­ züm Tarih'te, daha doğrusu belirl! bazı tarzlarda kurgulanan bir
vazilerin Çek, Fin ve Macar dil, folklor ve müzikleri hakkında
yaptıkları araştırmaları, derinlerde bir yerde öteden beri hep ken- . 23. Yine de tarihsel derinlik sonsuz değildir. Bir noktada İngilizce; Norman
·Fransızcası'yla Anglosakson içinde, Fransızca Latince'yle "Cermen" Frankçası
22. Bu devrimlerin Avrupalılar gözünde Atlantik ötesinde meydana gelmiş için()e yitip gider. Aşağıda buna ek bir derinlik alanının nasıl yar.ıtıldığını
gerçekten önemli ilk siyasal olaylar olduğu söylenebiHr. göreceğiz.
HAYALI CEMAATLER 218 HAFIZA VE UNUTUŞ 219

Tarih'te bulundu. Tarih Kürsüleri'nin ne kadar büyük bir hızla ne demek olduğunu öğretecek bir Oeidipus gerek."27
Yıl Bir'in yerini aldığını gördük. Hayden White'ın da değindiği Böylesi bir kavramsallaştırma herhalde emsalsizdir. Michelet
gibi, Avrupa tarihçiliğin·e hükmeden beş dehanın hepsinin de yalnızca ölüler adın:ı :konuştuğunu i_ddia etmekle .kalmıyordu; do­
Konvansiyon'un .zamanı kırmaya yönelik girişimini izleyen çey­ kunaklı bir yetkeyle, kendileri "anlamadığından" onların "aslında"
rek yüzyıl içinde doğmuş olması son derece dikkate değer: Ranke ne kastettiklerini, ne istediklerini kendisinin söyleyebileceği konu­
1795'te, Michelet 1798'de, Tocqueville 1805'te, M:aix ve Burck­ sunda ısrarlıydı. Bundan böyle ölülerin sükutu, onların en derin
hardt 1818'de.24 Beşi içerisinde doğmakta olan milliyetçi tahayyül arıulannın tekrar hayata döndürülmesinin önünde bir engel oluş­
tarzını en iyi örnekleyenin, kendi kendisini Devrim'in tarihçiliğine turmayacaktı.
atamış olan Michelet olması belki �e hiç şaşırtıcı değil, çünkü bi­ Artık Amerikalar'da ve başka yerlerde aynı izi süren giderek
linçli bir tarzda ölüler adına yazmaya başlayan ilk o olmuştur.25 daha çok sayıda "ikinci kuşak" milliyetçi kendileriyle dilsel bir
Aşağıdaki alıntı tipiktir: bağ kµrulması imkansız olan ve böyle bir bağı ku� ayı zaten is­
Evet, her ölü küçük bir mal varlığı bırakır, hafızasını, ve ona ihtimam temedikleri ölüler "için" konuşmayı öğreneceklerdi. Ozellikk Gü­
gösterilmesini ister. Dostu olmayan•kişinin eksikliğini yargıcın gidermesi ney Amerikalar'da bu tersine çevrilmiş vantrilogluk, bilinçli bir
gerekir. Zira yasa, adalet bizim unutkan şefkatlerimiz.den, çabucak kuruyan indigenismo'nun• önünü açtı. Kıyılarda dillerini anlayamadıkları
gözyaşlarımızdan daha güvenilirdir. Bu yargıç Tarih'ıir. Ve ölüler, Roma Hu­
kuku'ndaki gibi söyleyecek olursak, yargıcın meşgul olması gereken o mise-. Kolomb-öncesi "yerli" medeniyetleri "adına" İspanyolca konuşan
rabiles persona/!'dir. Meslek hayatım boyunca, tarihçinin bu görevini asla Meksikalılar.28 Bu tıür hayata döndürmenin ne kadar devrimci
gözardı etmedim. Çok fazl!l ·unuıulmuş çok fazla ölilden, ileride benim de ih­ olduou
tiyacım olacak yardımı esi�gemedim. Onlan, ikinci bir hayaı için mezar­ o ancak Fermfo de Var<> 0as'ın 2. Bölüm'de alıntılanan sözle•

larından çıkardım, unutulmuşlukıan kurtardım ... Şimdi biz:lcrlc yaşıyorlar,


riyle karşılaştırıldığında anlaşılabilir. Fermfn'in �erlileri "imha et-
onların ailesi, dosttan olduğunu hisseden bizlerle. Bir aile, yaşayanlarla ölüler mek"ten keyifle bahsettiği yerde, siyasal torunları için yerlileri
arasındaki ortak bir içeni böy·le oluşur.26 "hatırlamak", hatta onlar "adına konuşmak" bir saplantı haline
Başka yerlerde olduğu gibi burada da Michelet. hayata dön­ gelinişti; belki tam da o zamana kadar çoğu zaten imha edilmiş ol­
duğundan.
_dürdüklerinin rasgele derlenmiş, anonim bir ölüler yığını olma­
dığını açıkça ortaya koyuyor. Onlar Tarih boyunca yaptıkları fe­
dakarlıklarla, her ne kadar kendileri tarafından bir fedakarlık
KARDEŞ KATLİNİN YATIŞTIRICilJĞI
olarak anlaşılmamışsa da, l 789'daki kopuşu ve Fransız ulusun.un
ortaya çıkmasını mümkün kılanlardı. Bu ölüler hakkında 1842'de
şöyle yazdı: "Onlara, anlamını çözemedikleri kendi bilmecelerini Michelet'nin "ikinci kuşak" formüllerinin odağında hep yitme teh­
açıklayacak, anlamadıkları kendi sözlerinin, kendi hareketlerinin likesinde olan halle ve olaylann hayata döndürülmesinin yat-

27. Roland Banhes'ın Micheleı par lui-meme'inde almulanıyor, s. 92. Bu


24. Meıahistory, s. 140. .1770'_de doğan Hegel, Devrim patlak verdiğinde alıntının kaynağı olan cilt henüz (Euvres Compleıes içinde yayınlanmadı.
yinnisine yak.laşmışıı ama Vorlesungen über die Philosoplıie der Welıges­ · [Micheleı par /ui-meme'den yapılmış bir Türkçe çeviri için bkz. Roland Bar­
clıichıe'si (Tarih Felsefesi Üzerine Konferanslar) ancak l 837'de ölümünden tbes Seçkisi, Yazı ve Yorum, Metis Yayınlan, 1990. (ç.n.)l
altı yıl sonra yayınlanabildi. • yerlicilik. (ç.n.)
25. While, Metahisıory, s. 159. 28. Tersinden de doğrulanabilir: Bütün Meksika'da Heman Cortes'in ıek
26. Jules Micheleı, CEui>res Compleıes, XXI, s. 268. Bitmemiş Hisıoire bir heykeli vardır. Mexico Ciıy'de bir kovuğa özenle gizlenmiş olan bu anıt
du X!Xe Siecle'ın önsözünde ("Jusqu'au 18e Brumaire"). Göndermeyi Meıa­ ancak 1970'1erde Jose L6pez; Portillo'nun nefret uyandı:ran rejimi sırasında
history'ye borçluyum ama Whiıe'ın kullandığı çeviriler ıatnıin edici değil. yapunlmışı1.
;l
HAY�LI CEMAATLER 220 , ili HAFIZA VE ,UNUTUŞ 221

masında şaşırtıcı bir yan var. 29 "Unutuş" il.zerine düş�nmeye ge­ ,,


ı
kiyor: Unutmak zorunda olmak değil; zaten unutmuş olmak zo­
rek göımilyor. Oysa 1882'de, Philadelphia'daki Bağımsızlık Bil­ ....l
' runda olmak. Vergi ya da askerlik yasalarının tehditkar toıiunu
dirgesi'nden yüzyıldan fazla ve Michelet'nin ölümünden sekiz yıl " l. hatırlatan bu sözdizimi, eski trajedileri "zaten unutmuş olma"nın
sonra Renan, Qu;est-ce qu'une nation?'u [Ulus Nedir?] yayıpla­ ,},
dığında onu meşgul eden tam da. bu unutma ihtiyacıydı. Birinci
:Q,f� 1' önde gelen bir çağdaş yurttaşlık görevi olduğunu ima ediyor.
Sonuçta Renan, kendi sözleriyle okurlarının doğal olarak hatırla­
· bölümde �lıntıladığıinız şu sözleri bir kere daha gözden geçirin: 41 dıklarını vars�ydığı bir şeyi "zaten unutmuş olmak ;zorunda ol­
.' j
Ancak, bir ulusun özü tüm bireylerin ortak pek çok şeye sahip ölmalan
. ve aynı zamanda hepsinin pek çok şeyi unutmuş ol.masıdır..,
'1 dukları"nı söylemiş oluyordu.·
Bu paradoksu nasıl anlamlandıracağız? Fransızca'da tekil bir
. Her Fransız yurttaşı Saint-Beıthelemy katliamını, XIII. yüzyılda Midi'deki isim. olan "la Saint-Barthelemy"nin, öldürenlerle ölenler, yani 16.
kıyımlan unutmuş olmak zorundadır. 30 ı,
yüzyıl ortası.nda orta ve kuiey A vrupa'yı kasıp kavuran şerefsiz
İlk bakışta bu iki cümlenin anlamı sorunsuzmuş gibi görünii­ Kutsal Savaşlar'da yerel bir rol oynamış ve kendilerini hep bir­
yor.31 Ama birkaç dakika düşünmek bile aslında ne kadar yadır­ • 1 likte evcimen ve mutlu "Fransızlar" diye dilşilnm:edikleri'kesin
gatıcı olduklarını göstermeye yetiyor. Örneğin insanın dikiçati Re­ olan Katolikler'le Protestaµlar arasındaki farkı görünmez kıldığını
· nan'ın "Saiıit-Barthelemy" ile ya da "Midi"deki 13. yüzyıl katli­ saptayarak başlayabiliriz. Benzer bir şekilde "Midi"deki 13. yüz­
amlarının ne demek olduğunu okurlarına açıklama gereği duy­ yıl katliamları da "Midi"nin saf Fransızlığı sayesinde kurbanlarla
madığına çekiliyor. Ama tabir caizse "Fra.nsızlar"dan başka kim katiller arasındaki farkı sılikleştiriyor. Okurlara, öldürülen Albi�
"Saint-Barthelemy"nin 24- Ağustos 157.Z'de Valois hanedanından genceliler'in çoğunun Provençal ya da Katalanca konuştuklannı,
İX. Charles'la Florilnsal.ı annesinin Huguenot'lara karşı giriştiği katillerinin çoğunun da Batı. Avrupa'nın çeşitli. bölgelerinden gel-
vahşi- kıyım demek olduğunu, ya da "13. yüzyıl ortası katliam­ diğini hatırlatmaya gerek yok. Bu söz oyiınlannm · etkisi, Orta-
larının" suçlu bir papalar zincirinin en suçlu papalarııidan biri olan . çağ'da ve Yeniçağ'ın başlannda:yaşa:nmış olan devasa ölçekteki
III. Innocent'ın kışkırtmasıyla ·Pireneler'le Güney Alpler ar�ında dinsel çatışmaların -kim olacak?- yoldaş Fransızların arasında
,!
kalaiı geniş bölgede yaşayan Albigenceliler'in imhasJna gönderme
yaptığını anlayabiljr ki? Olaylar 300 ya da 600 yıl önce meydana ı' yaşanmış olduğunu yatıştırıcı bir tarzda ima etmektir. Renan'ın
Fransız çağdaşlanndan çoğunun "la Saint-Barthelemy"den ya da
geldiği halde Renaı:ı için okurlarında birtakım "anıların" bulunabi­ "Midi katliamlan"ndan haberdar olmadığına aşağı yukarı emin
leceğin·i varsaymakta şaşırtıcı bir yan yok. Doit avoir oublie'nin olabileceğimize göre, her genç Fransız kadın ve erkeğine artık bir·
(doit o_ ublier değil) zorfan:ıa sözdizimi de insanın dikkatini çe- . "aile.tarihi" damgasıyla damgalanmış bir dizi eski katliamı "hatır­
latmak" amacıyla devlet tarafından ve özellikle devletin okulları.
29. Kuşkusuz, hayatının bilyük bir bölümünil yeniden başa geçmiş ya da aracılığıyla sürdürülen sistematik bir tarihçilik kampanyası ile kar­
onlan i:kllme eden rejimler altır.da ısurap çekerek geçirdiğinden. l 789'a ve şı karşıyayız deme�tir, Sürekli "hatırlatılan" trajedilerin "zaten u­
Fransa'ya bağlılığının etkileyici bir göstergesi Louis Napolyon'a sadakat ye- nutmuş olmak zoı:unda olunması" daha sonraki 'Ulusal soyağacı
mini etmeyi reddetmesidir. Ulusal Arşivcilik mevkiinden·aniden kovtılduktan kurgularında da başvurulacak tipik mekanizmalardan biri olacak­
sonra l 874'teki ölümüne kadar yoksullıılc- sınınnda yaşadı- ama ömrü yine
de sahtekfu'İn düşüşünü ve ·cumhuriyeiçi kurumlann yeniden kuruluşunu gör- tır. (Renan'ın her Fransız yurttaşının Paris Komüıiü'�ü "zaten
·
meye vefa etti. .· unutmuş olmak zorunda" olduğunu söylememesi aydınlatıcıdır.
30. Renan .J823'te, Michele!'den çeyrek yüzyıl sonra doğmuş ve genç­ 1882'de Komüiı'ün hatırası hfila efsanevi olmaktan çok gerçekti
liğinin büyük bir bö!Omünü Michelet'ye eziyet eden sinik milliyetçi rejim ve acılar "yatıştırıcı bir kardeş katli" damgası altırda okupamaya-
içinde geçirmişti. ·
31. Heyhat _1983'te ben de öyle sanmışbm. cak kadar tazeydi.) . .
HAYALI CEMAATLER 222 HAFIZA VE UNUTUŞ 223

Bütün bunlarda Fransızlar'a özgü bir yan olmadığını söyleme­ 191:S'le 1920 arasında Pamir dağlarıyla Vistula ırmağı arasında
Y! bile gerek yok. 1861-65 arasındaki düşmanlıkların, bir ara dö­
!
yaşanmış muazzam sınıf savaşı Sovyet sinema ve edebiyatında
nüştüğü gibi iki egemen ulus-devlet arasında bir savaş değil de, "bizim" iç savaşımız diye hatırlandı/unutuldu; oysa Sovyet devleti
"kardeşler" arasında bir "iç" savaş olduğunu genç AmerikaWar'a genel olarak mücadelenin ortodoks Marksist yorumuna sadık kal­
hatırlatmak/unutturmak üzere devasa bir pedagoji sanayii hiç dur­ dı. .
maksızın işliyor. (Konfederasyon bağımsq;lığıoı korumayı başa­ Bu bağlamda Amerikalar'ın criollo milliyetçilikleri özellikle
rabilseydi, hafızada bu "iç savaş"i.n yerini hiç de kardeşçe olma­ aydınlatıcı. Çünkü bir yandan Amerikan devletleri onyıUar boyun­
yan biir şeyin alacağından emjn olabiliriz.) İngiliz tarihi hakkın­ ca zayıf ve fiilen merkezsizdi ve eğitime yönelik ihtirasları olduk­
daki ders kitapları her öğrencinin Fatih William diye adlandırmayı ça mütevazıydı. Diğer yandan yerleşen "beyaz"ların, "siyah" kö­
öğrendiği bir Kurucu Ata'ya dair.eğlenceli şeylerle doludur. Aynı lelerle ve neredeyse imha edilmiş "yerlilerle" karşı karşıya olduğu
öğrencilere William'ın İngilizce konuşmadığı;hatta o çağda İngi-· Amerikan toplumu Avrupa'da eşine rastlanmayan bir tarzda yarıl­
liz dili var olmadığı için konuşamayacağı ya da "neyin Fatihi" mıştı. Yine de onsuz kardeş katlinin yatıştıncılığının doğamaya-
olduğu öğretilmez. Çünkü "neyin Fatihi" olduğuna verilebilecek : cağı kardeşlik tahayyülü şaşırtacak kadar erken bir tarihte ve üste­
anlaşılabilir yegane modem cevap "İngilizlerin Fatihi" olurdu; bu lik tuhaf bir sahici popülerlikten de yoksun kalmayarak ortaya
ise yırtıcı Normandiyalı'yı Napolyon ya da Hitler'in onlardan çıktı. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu paradoks özellikle parlak
daha başarılı bir selefi kılardı. Dolayısıyla tıpkı "la Saint Barthele­ bir_şekilde örneklendi.
my" gföi "Fatih" de insana derhal unutmak zorunda olduğu şeyi 1 840'ta, Florida'nin Seminoleleri'ne karşı sürdürülen sekiz
hatırlatmak amacını güden bir kaydırma içermektedir. Nonnandi­ yıllık vahşi bir savaşın tam ortasında (ve Michelet kendi Oedipus'
yalı William ile Sakson Harold, Hastings savaş meydanında, unu çağırırken) James Fenimore Cooper;beş ciltlik son derece
dans partnerleri olarak değilse de hiç değilse kardeş olarak karşi popüler Leatherstocking Tales'mın dördüncüsü olan The Path­
karşıya gelirler. finder'ı yayınladı. Bu romanın (ve birincisi hariç butün ciltlerini)
Ama tabii bu yatıştırıcı eski kardeş cinayetlerini devlet memur­ merkezinde, orman adamı Natty Bumppo'yu soylu Delaware şefi
larının soğuk hesaplarına atfetmek fazla kolay olurdu. Daha farklı Chingachgook'a ("Chicago"!) bağlayan, Leslie Fiedle_r'ın "sert,
bir düzlemde, devletin ancak zar ior bilincine ya:rabildiği ve dışsal neredeyse dilsiz ama hiç sorgulanmayan" diye tarif ettiği sevgi ya-
bir şekilde denetlediği muhayyilenin derinden derine yeniden . tar.32 Ama bu kan kardeşliğinin Renan'ı çağrıştıran ortamı, cina­
biçimlenmes"inin yansımalanydılai-. 1930'larda çok farklı ·uıustan yete. bulanmış l 830'lar değil, Britanya İmparatorluğu egemenli­
bir sürü insan İber yarımadasında dövüşmeye gittiler, çünkü bu­ ğinin unutulan/hatırlanan son yıllandır. İki erkek de Fransızlar,
rayı yeryüzü ölçeğindeki tarihsel güç ve davaların hesaplaştığı bir_
arena olarak görüyorlardı. Uzun ömürlü Franco rejimi, Şehitler 32. Bkz. love and Deaılı in ıhe American Novel, s. 192. Fiedler bu
Vadisi'ni inşa ettiğinde bu kasvetli ölüler şehrine, yalnızca kendi ilişkiyi tarih dışı bir tarzda ve psikolojik olarak yorumluyor ve burada Ameri­
gözünde Bolşevizm ve ateizme karşı sürdürülen dünya ölçt;kli kan edebiyatının heteroseksüel sevgi ile hesaplaşamamasının ve ölüm, fücur
mücadele uğruna ölmüş olanları aldı. Ama devletin kıyılarında ve m�sum homoeroıizme takmasının izlerini görüyor. Bence burada söz ko­
nusu olan milli bir erotizm olmaktan· çok erotize edilmiş bir milliye\çilik.
"İspanya" İç Savaşı'na dair bir "hatıra" ortaya çıkmaya başlamıştı _
Irklar arası cinsel ilişkinin başlangıçtan beri kan bir şekilde yasaklandığı
bile. Apcak kurnaz diktatör öldükten ve bu "hatıra"nın da katkı­ Protestan toplumlanndaki erkek erkeğe bağlanmalann, Katolikliğin geniş bir
sıyla şaşırtıcı bir yumuşaklıkla burjuva demokrasisine geçildikten mesıizo nüfusun oluşmasına izin verdiği Latin Amerika'nın milliyetçi edebi­
yatındaki paraleli erkek kadın. arasındaki "kutsal aşk"lardır. (İngilizce'nin
sonradır ki hatıra· resmiyet kazanabildi. Çok benzer bir şekilde "mestizo" kelimesini İspanyolca'dan almak ıonında kalması -da aydınlatıcı.)
HAYAU CEMAATLER 224 )
' HAFIZA VE.UNUTUŞ 225

onlann "yerli" müttefikleri ("şeytani Mingolar") vem. Geörge'un


hain ajanlanna karşı hayatta kalma uğruna savaşan "Amerikalılar"· •' geçirilen kaç bin gün, doğrudan ulaşabileceğimiz bir yerin ardında
kalır! Şu sararmış fotoğrafta halıya ya da beşiğe uz.anmış yatan ·
olarak gösterilir. bebeğin siz olduğunuzu öğrenmek için bir başkasının yardımına
l851'cİe Herman Melville. Ishmael ile Queequeg'in Spouter ·muhtaç olmak ne tuhaf. Mekanik yeniden üretim çağının güzel.
Inn'de aynı yatakta keyifle. yatışlannı anlatırken ("qrad;t, o anda, çocuğu fotoğraf, aynı zamanda hem göfiinürdeki bir sürekliliği
kalplerimizin balayında ben ve Queeqıieg yatıyorduk yanyana") kaydedip hem hafızadan yitmesini vurgulayan devasa öir modem
soylu Polinezyalı vahşi, şöyle bir ironiyle Amerikalılaştınlıyordu: belgesel veriler birikimi içinde (nüfus kağıtlan, ' günlükler, karne­
ler, mektuplar, hastane dosyalan ve benzerleri) yalnızca en belir­
Kafatasının mükemmel olduğuna kuşku yoktu. Gülünç gelebilir iıma bana
· George Washington'un hDni şu popiller büstlerindeki kafatasım çağrıştırdı.
'( gin olanıdır.. Bu ya!>ancılaşm·adan "hatırlanamadığı" için anlatıl-·
Kaşlann üzerinde düzenli bir tarzda geri çekilen eğim aynıydı; onun da kaşlan ması gereken, yeni bir kişi olmaklık, bir özdeşlik (evet, siz ve o
tıpkı tepeleri ormanlarla kaplı ikii çıkıntı gibi öne fırlamıştı. Qucequeg bebek_9zdeşsiniz)' anlayışı doğar. Biyolojinin, insan bedenindeki
gelişmesi yamyamca olmuş bir George Washington'du. 33.
.' her.bir hücrenin yedi yılda bir değiştiği hakkındaki kanıtlanna
Beyaz ve siyah Amerikan ''.kardeşliğinin" ilk silinmez imgesini karşı, kapitalist yayıncılığın pazannı
. her yıl yaşarnöyküleri ve öz-
yaratmak, "İç Savaş"tan ve Lincoln'ün Özgürlük Bildirgesi'nden yaşamöyküleri doldurur. .
epey sonra 1881 'de Mark Twai.n'e düştü: Jim ve Huck geniş Mis­ Tıpkı 2. Bölüm'de tartışılan roman ve gazeteler gibi bu an­
sis"sippi boyunca dostça gezindiler. 34 Ama atmosfer, siyahın hali latılar da homojen ve boş bir zaman içinde yer alırlar. Demek ki
köle olduğunun hatırlandığı/unutulduğu bir savaş öncesi çağıydı. ·çerçeveleri tarihseı,·ortamlan sosyolojiktir. Çoğu özyaşamöykü­
Irklar, sınıflar ve bölgeler arasında en şiddetli düşmanlıklarla sü yazannın ancak dolaylı, metinsel verilerden harekeiıe bilebi­
parçalanmış bir tÔplumda "kendiliğinden" o�aya çı.kan 19. yüz­ leceği anababasının ve onlann anababalannın koşullanyla başla-.
yılın bu kardeşlik tahayyülü, Michelet ve Renan'ın çağında milli­ yabilmesi bu yüzdendir; yine yaşamöyküsü yazarının, hakkında
yetçiliğin yeni bir bilinç biçimini temsil ettiğini gösteriyor- ulu­ yazdığı kişinin asla hatırlayamayacağı iki M,S. takvim tatjhini,
sun artık bir yenilik, dalganın kınldığı en üst nokta olarak dene­ doğum tarihiyle ölüm tarihini, kaydetmekteki titizliği de bu yüz­
yim alanına girmesinin olanaksız olduğu bir noktada ortaya çıkan dendir. Bu anlatının modernliğini en çarpıcı bir. şekirde ı:,aösteren
bir bilinç� bir örnek Matta'ya Göre İncil'in girişidir. Yazar, Patriyark İbra-
him'den İsa Mesih'e uzanan ve birbirinden üreyen, otiız erkeklik
MİLLE1LERİN YAŞAMÖYKÜSÜ kupkuru bir liste sunar. (Bir kadının adı yalnızca bir kere, o da
üremeden ötürü değil, Yahudi olmayan bir Moablı olduğu için
Bilinçteki bütün köklü değişiklikler, doğaları gereği beraberle­ geçer.) Bırakalım sosyolojik, •küJtürel, fizyolojik ya da siyasal bi.1-
rinde tipik bazı arnneziler getirirler. Belirli tarihsel koşullard� bu gileri, İsa'nın ataları hakkında hiçbir tarih verilmez. Aynı zaman­
unutuşlardan çeşitli anlatılar fışkınr: Buluğ çağının fizyolojik ve da Beytlehem'deki kopuşun hatıra tıaline gelmesini yansıtan bu
duygusal değişimlerini yaşadıktan sonra çocukl_uğun bilincini anlatı üslubu -aziz mertebesine yüks.eltilecek şecereci için svn de­
··"hatırlamak" artık olanaksızdır. Bebeklikle ilk yetişkinlik arasında rece makuldu, çünkü İsa'yı tarihsel bir "şahsiyet" olarak değil,
Tann'nın gerçek Oğlu olarak görüyordu.
33." He.rmiın Melville, Moby Dick, s. 71. Yazar cilmlenin o habis son
Modem kişiler için doğru olan, uluslar için de doğru. Dünye­
kısmının nasıl da tadını çıkarmış olmalı. . vi, dizisel bir zamanın içinde yaşıyor olma bilinci ve bunun sürek­
34. Huckleberry Finn'in Renan'ın "la Saint-Barlhelemy"den bahsetmesin­ .liİik hakkında ima ettiği her şey, ama bir yandan dit bu süreklilik
den birkaç ay önce yayınlan,dığını kaydetmek hoş oluyor.
HAYALI C4MAATLER 216
HAFIZA VE UNUTUŞ 227
derieyiminin 18. yüzyıl so.nu kopuşlarının bir sonucu olarak unu­ harlan, dokunaklı şehadetlery, suikastleri, infazları, sava
tulması, bir "özdeşlik" anlatısını gerekli kılar. Michelet'nin yargı­ şlar ve
s�yk.ın�I�, çekip kurtarır. Ama anlatının amaçlarına hizm
cının işi.artık hazırdır. Ama kişilerle ilgili anlatılarla uluslarla ilgili et ede­
bılmesı ıçın bu şiddetli ölümlerin "bizim ·" diye hatırlanm
olıınlar arasında merkezi bir fark var. Bir "kişi" hakkındaki dün­ ası/unu-
. tulması gerekir.
yevi'hikayenin bir başı ve sonu vardır. Kişi ıinababasının genle­
rinden-ve toplumsa koşullardan, ölümün� kadar bir rol oynamak
f

üzere kısa süreli bir tarihsel sahneye çıkar. Ondan sorira giderek
sönükleşen bir şöhret ve etki halesinin ötesinde hiçbir şey...
(Bugün Hitler'in hayatı ha�ındaki bir-anlatının, Hitler'in 30 Ni­
san J 945'te dosdoğru cehenneme gittiği gözlemiyle sona erm�si­
nin ne kadar tuhaf olacağını düşünün.) Oysa ulusların saptanabilir
bir doğumları yoktuı:, eğer ölümleri gibi bir şey varsa bile, hiçbir
zaman doğal değildir. 35 Bir Başlatan olmadığı için ulusların tarihi
İncil gibi, bir üreırieler ·zinciri halinde "geriden gelerek" ya­
zılamaz. Yegane alternatif tarihi "geriye gö -türerek", Pekin İnsa­ ,,
nı, Cava İnsanı, Kral Arthur ya da arkeoloji fenerinin sarsak ışığı
neyi aydınlatacak olursa oraya doğru y�pmak.tır.' Ama böylesi bir
yapım, tuhaf bir şekilde geleneksel soyağaçlannı tersine çevirerek
köken olarak �iman bir şimdi'den başlayan ölümler-in damgasını
taşır. İkinci Dünya Savaşı Biriqcisi'rii doğuı:ur; Sedan'dan Aus­
terlitz çıkar; Varşovıi Ayaklanması'nın atası İsrail Devleti'dir.
Uİusun yaşaİnöyküsünü yapılandıran ölümler özel bir türden­
dir. il. Felipe'nin saltanatının tam ortasında meydana geldiği hal­
de, Femand Braudel'in muazzam La Mediterranee et le Monde
Mediterraneen a l'Epoque. de Philippe /fsinin* 1200 sayfasında
"la Saint:Barthelemy"den tek bir kez-bile söz edilmez. Braudel
için önemli olan ölümler, toplanıp ortalandıklarında dönemsel ö­
lüml_ülük oranlarını vererek, haklarında en son merak edeceği şey
milliyetleri olan milyonlarca anonim insanın yaşam koşullarındaki
yavaş seyreden değişikliklerin haritasını çıkarmasına irnkan_veren.
anonim bir olaylar yığınıdır.
Ancak ulusun yaşamöyküsü, Braudel'in gamsızca biriken me­
zarlıklarından ve cari ölümlülük oranının içinden bazı örnek inti-

• Türkçesi: il. Philippe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz U)'garlığı, Eren


Yayıncılık, i9&9-90 (ç.n.) .
35. Bu tür mahşerler için "soykınm" terimi çok yakın zamanda icat edildi.

You might also like