Professional Documents
Culture Documents
YAKMAU Ml?
GÜNÜMÜZDE
SAĞCI FİKİRLER
SIMONE DE BEAUVOIR
BROY YAYINLARI: 73
ikinci basım: mayıs ’91
kapak düzeni
HOY AJANS
SIMONE DE BEAUVOIR
Günümüzde
Sağcı Fikirler
çeviren
CEMAL SÜREYA
BROY YAYINLARI
SADE’I
YAKMALI MI?
1 Kendine sepet sepet gül getirtip iştahla koklayan, sonra da ırmağın çamu
runa bulayan yaşlı Sade: Günümüzün gazetecileri böylesi öykülerin nasıl
uydurulduğunu ortaya koydular.
SIMONE DE BEAUVOIR
mez; belli bir çizgide koca olacaktır, sonra baba, marki, yüzba
şı, şato sahibi, general olacaktır, karısının servetiyle olsun,
kendi soyluluğuyla olsun, sağlanmış ayncalıklardan vazgeç
meyi bir an bile akimdan geçirmez. Yine de onlardan artık pek
memnun değildir, gerçi toplum ona uğraşlar, görevler, ünler
sunmaktadır, ama ilgilendiği, istediği, özlediği şeylerden uzak
tadır, bütün hareketlerine geleneklerin ve koşulların hakim ol
duğu, sıradan biri gibi yaşamayı istememekte, aynı zamanda
diri bir birey olmaya can atmaktadır. Bunuysa yapacak tek bir
yer vardır. Neresi? Herhalde iyüikler taslayan bir karının bağ
nazca beklediği evlilik yatağı değil de, Sade’ın düşlerini serip
serpeleme hakkım satın aldığı başka bir ev. O çağın genç
aristokratlarının çoğunda görülen özelliklerdir Sade'ın özellik
leri de. Hepsi de kısa bir süre önce somut bir iktidarı ellerinde
tutup da artık dünyada gerçek hiçbir şeye sahip olmayan gerici
bir sınıfın çocuklandır. Özlemini çektiği koşullan yatak odala-
nnda simgelerle canlandırmaya çalışan bir kuşak; feodal zorba
olmanın, tek olmanın, hükümdarlığın özlemini. Bunlar arasın
da Charolais dükünün şölenleri kanlılığı Ue Önlenmişti. Sade'ın
can attığı da bu hakim olma simgesidir. Ne mi istenir sevişir
ken? Çevrede herkes bir sizinle uğraşsın, bir sizi düşünsün, bir
size çalışsın... Bir kadınla yatarken zorba olmayı istemeyen
kimse erkek değildir. Egemenliğin sarhoşluğu hemeninden
zalimliğe bitişir, çünkü zevk düşkünü kişi, işini gören nesnenin
canım yakarak, gücünü uygulayan sinirli bir bireyin tadacağı
bütün tatları sınar; egemenliği vardır, tirandır.
Şimdi çok daha başka bir serüven başlıyor: On iki yıllık tut
saklık sırasında -ö n ce Vincennes'de, sonra B astille'de- bir
adam can çekişirken, bir yazar doğuyor. Adamın yıkılışı heme-
nindcndir, güçsüzlüğe indirgenmiş, tutukluluğunun nice süre
ceğini bilmeyen, esprisi bunu yorumlamanın sayıklam alan
içinde sapıtmış bir adam. Hiçbir veriye dayanmayan birtakım
ince hesaplarla mapusluğun ne gün biteceğini bulmaya geldi
ğini, Madame de Sade'la. Matmazel Rousett'yle yazışmalarm-
dan anlıyoruz, ama vücudu, eti bir vazgeçiş sürecine girmiştir,
artık genç cinselliğini masa başı tatlanyla değiştirmeyi dene
mektedir. Uşağı Carteron, cezaevinde çubuğunu bir korsan gi
bi tüttürdüğünü ve bir oturuşta dört kişilik yemek yediğini an
latıyor. Kendinin her şeyde aşırı sözleri uyarınca hasta bir obur
haline gelmiştir, kansından dev sepetlerle yiyecek getirtir bo
yuna; yağ toplar her yerleri. Bütün o sızlanmalar, savunmalar
arasında yine de Markiz'e işkence etmekten vazgeçmediğini
görüyoruz; kıskançtır, yüzüne karalar çalmaktan özel bir tat
duyar onun; kendisini yoklamağa geldiğinde giyimini eleştirir,
en ciddi kılıkla dolaşsın ister. Bununla birlikte bu gibi avuntu
lar seyrek ve çok süiktir. 1782'den sonra kendi için yaratama
yacağı hayatı artık yalnız edebiyat alanında isteyecektir, hare
keti. kafa tutmayı, özdenliği ve düşlemenin bütün kıvançlanm.
bütün bunlan hep edebiyatta. Burada da aşındır: Yemeği nasıl
yiyorsa, öyle yazıyor, tutkuyla Dialog entre un P ritre et un
Moribond'u (Papazla Cançekişenin Konuşması) les Cent
vingt Journies de Sodome (Sodome'un Yüzyirmi Günü), les
Infortunes de la vertu (Erdemin Karayazısı), Aline et Valcour
(Aline ile Valcour) izliyor. 1788 kataloguna göre o sıralarda
otuz beş perde tiyatro, yanm düzine öykü ve Portefeuille d ü n
SADE'I YAKMALI MI ?
9 A line et Valcour,
SADE'I YAKMALI MI ?
10 Sade ise şöyle diyor: Cinsel birleşmede kişiyi asıl coşturan şey çirkinlik,
nefret ve dehşet öğesidir; bozulmuş nesnenin yeri başka oluyor; bugün bir
sürü adam yataklarında yaşlı, çirkin, hattâ pis kokulu bir kadının bulun
masını güzel bir tazeye değişmektedirler.
SIMONE DE BEAUVOIR
Kötü doğayı açıklamak Sade için yeni bir fikir değildi; ya
pıtlarım iyice okuduğu Hobbes çok daha önce "insan, insanın
kurdudur," demiş ve insan için doğal halin bir savaş hali oldu
ğunu belirtmişti: İngiliz ahlâkçılarının ve mizahçılanmn yapıt-
lan da bu önemli ortak çizgiden geçer, zaten Sade da bunlar ara
sından Swift'i kopya ederek işe başlamıştır. Fransa'da, Vauve-
nargues, eti temel sakatlıkla kanştıran ve Hristiyanlığm bir
uzantısı olan jansenist ve püriten geleneği benimsemişti. Bayie
ve hele Buffon. doğanın bütün bütüne iyi olmadığı gerçeğini
ortaya koymuşlardı; XVI. yüzyıldan beri yürürlükte olan ve
özellikle Diderot’nun ve ansiklopedistlerin yapıtlarında rastla
dığımız o ilkel yabansı halin iyilikle dolu olduğu efsanesine
XVIII. yüzyü başlannda Emeric du Cruce'nin nasıl saldırdığını
biliyoruz; tarih, yolculuklar ve bilim deneyinde saklı tezi bir
sürü kamda desteklemek ve güdülerini izlesin diye deliğe tıktı
ğı için de toplumun Sade'ı kabul ettiğini söylemek kolaydır.
Ancak onu kendinden öncekilerden ayıran özellik şu noktada
toplanmaktadır; Kendinden öncekiler Doğa'mn kararlığım be
lirtirken hemen onun karşısına tanrıdan ya da toplumdan çık
mış bir ahlakla dikiliyorlardı; Sade ise "Doğa iyidir, onun doğ
rultusunda gidelim" ilkesinde birinci noktayı atmakta, ikinci
noktayı tuhaf bir şekilde almaktadır. Yasalan, kinin ve yıkma
nın yasalan bile olsa. Doğanın örneği yine de uyulması gereken
bir değer taşır. Sade yeni bir inanışı kendi yöndeşlerine karşı
çevirirken nasıl bir hile kullandı, önce bunu incelemek gerek.
SADE'I YAKMALI MI ?
11 La Nature
SIMONE DE BEAUVOIR
13 Sade'ın bayağı cinsten suçları mahkûm edip yalnız "ben"deki devrimi ta
m amlayan suçlan öğütleyen Süm er'le benzerliği burada çok yakındır.
SADE'I YAKMALI MI ?
neğin hiç önemi yok bence: En ufak bir bağlantı bile yok
onunla aramızda.
çıkan bir belirtisi olarak. Halta bir hiç olarak. Dünyada yerini
bulamayanların sonsuzluğa can atmalan kabul edilir şey değil
dir.
Brice Parain söyler: "Her sorun bir inanç işidir." Bütün anti-
komünist sistemler buna dayamr işte. İkinci derecede ayrımlar
arasında özellikle bu noktada birleşm eleri ilginçtir. İn
san ve durumlarının maddî gerçeği önemsizdir onlar için. Sa
dece öznel tepkileri hesaba katarlar. Sosyalizmi bir üretim sis
temi olarak değil, duygusal ve töresel nedenlere dayanan bir
irade oyunu olarak açıklamaya eğilimlidirler. Ekonomik ge
rekler, bir soyutlamadan başka bir şey değildir: ekonomi son
çözümleme noktasında psikolojiye dayandınlır. Genellikle sı
nıflar, özellikle proletarya, ruh halleriyle tanımlanır.4
Saf bir okur burada bir soru sorabilir: kendilerini niçin na
sipsiz görüyorlar? Komünizmin Sosyolojisi'nde buna Monnc-
rot cevap vermeye çalışmıştır.Ona göre sınıf kavgası, temelin
de bir öç alma duygusu yatan, ruhsal bir tepküer bütününü mey
dana getirmcktedir.Marksizm, "Kinin ve diyalektiğin barutu
dur." Diyalektiği kendinde harekete geçiren kin. tarihsel gc-
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FÎKlRLER
bir amacı yoktun onun adına mekanik ve saçma bir tarzda, bü
tün bütüne dıştan hareket etmektedir. Sözgelimi işçi kitleleri
için çalışıyorsa, bu, onann özgürlüklerine kavuşmalarını yü
rekten istediği için değildir."Kapitalist dünyanın bütün çelişki
lerini artırmak ve ağırlaştırmak içindir."
Uzun bir süre din, ayrıcalıklılar için bir ideoloji ödevi gör
müştü: İlk günahla yoldan çıkmış, gözü bağlı, suçlu iasan hıris-
tiyanlığın ışığında bir karşıl-değer halinde beliriyordu; tek kur
tuluş vardı onun için: İlâhi iradeye boyun eğmek. İlâhi irade ise
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FİKİRLER
dışı olduğu için, insandan başka bir şey olduğu için, insanda
rastlanmayan bir şey olduğu için, insanüstü denmektedir ona.
Buıjuva düşünürü bu yokluğu yalnız buıjuvada bulunan karan
lık bir öze dönüştürmek isüyor. Bu yeni öğenin araya gitmesiy
le burjuva çıkarları değerlerini değiştiriyor, ayrıcalıklı kişinin
varlığı kutsal, sahip olduğu üstünlükler bir hak, çalışması bir
görev hafine geliyor. Ayncalıklı kimselere mutlu azınlık deni
yor. Kazanılmış ayrıcalıklı durumlar bir üstünlüğün sonucu
imiş gibi işlem görüyor, hepsine birden de uygarlık adı takılı
yor. Öte yanda ise kitle bir hiçtir. Kısaca eşitsizliğe adaletin bir
tamamlayıcısı gözüyle bakılıyor.
"Tarih içinde, asıl söz konusu olan hayattır, önemli olan pa
ranın, buluşların, doğruların varlığı değil, güç iradesinin zaferi,
ırkın, hayatın, her zaman ve yalnızca hayatın varlığıdır."
Spengler, kitabının sonunu bu sözlerle bağlar. O sadece tekni
ğin ve ekonominin rolünü ikinci planda görmekle kalmıyor, in
sanı da üretimci ve "kendi ürününün ürünü" olduğu oranda Ta
rih dışına atıyor. Tarihin konusunun ve gerçeğinin "o insani
hayvanın varlığıyla" birleşince görülmeğe değer niteliğini yiti
riyor. "Yaşayan Tarihte sürekli bir oluşma ve değişme görüntü
sü. oıganik biçimlerin doğaüstü bir ölümü ve bir geleceği ile il
gili bir görüntü seziyorum" diyor Spengler.
bağlı spiritüel bir ilerleme söz konusudur ona göre. Aslında iki
sistem de temelde birleşmektedirler. Toynbee de uygarlıklar
arasında kesintiler bulunduğunu ve ekonomik nedenlerin an
cak ikici derecede bir rolleri olabileceği kanısındadır. Tarih,
göksel bir öğeye bağlıdır: Durgunluk, hareketlilik durumları
nın uyumlu bir şekilde art arda gelişine (Eski Çincedeki yin ve
yang'a)Jang, ortamın, ırkın vb. meydan okuyuşuna bir ce
vapmış gibi harekele geçer. Ama bir çıkış döneminden sonra
uygarlık parçalanmaya yüz tutar. Bir "iç proletarya" bir de "dış
proletarya" meydana gelir. Uygariığm evrensel bir devlet yara
tarak yukardaki sert cevabı yapıştırdığı dönemler, bunalım dö
nemleridir. Günün birinde bir uygarlık, ölümü bir yana ilerek
yaşamasını sürdürebilseydi, bizi üstün -insanın eşiğine kadar
götürecekti. Ne var ki Tann bize bir vade göstermiyor. Batının
geleceği iyice belirlenmişe benziyor: bunalım dönemine daha
yeni gimıiş bulunuyoruz. Toynbee fikirlerini şöyle bağlıyor:
"Yeryüzünün esprisi, zamanın zinciri üstünde liflerini demet
leyip çözerken, toplumlann doğuşu, artışı, yıkılışı ve çözümle
mesiyle beliren insanın tarihini kurtarmaktadır. Bu hayat kar
maşığı ve edim kalabalığı içinde basit ve temel bir ritmin nabzı
nı duyabiliriz. O ritnı, yin ile yo/ıg'ın kaşılıklı değişme hareke
lidir. Bu ritmle hayata giren hareket ne kesinsiz bir vuruşun dal
galanmasıdır ne de bir düzen değirmeninin dönüşüdür. Araba,
her devrimde amacına yaklaşmışsa bir tekerleğin sürekli dönü
şü hiç de boş bir tekrarlama içinde olmuş değildir; yin'in ve
ya/ıg'ın ritminden çıkan müzik, yaratışın şarkısıdır."
rekli mutluluk son amaç olunca aşağı düzeyde bir nitelik ortaya
çıkmakta, insan kendi yüceliğini yitirmektedir. İnsanlık, mut
luluğu ancak varoluşun onurunda bulabilir. Şu halde varlığın
yüksek çıkartan adına tarihin başansızhğı ve insanın mutsuz
luğu sürüp gitmelidir. Ampirik planda bu başansızhk kuşkusuz
şaşırtıcı olmakta ve Tarih seçik bir anlam taşımamaktadır "Bir
akış, insanlığı eski kültürleriyle birlikte bilinmez bir yıkıma ya
da bir yenilenmeye doğru sürüklemektedir?" Ancak daha tepe
den baktığımızda bu yeryüzü başansızlığını kutlamamız gere
kir. Çünkü o başansızlık "yüceliğin üst sıfatıdır.” Hiçbir yere
götürmediği ölçüde "Tarih. Varlığın artıp artıp duran bir esini
dir."; "Tarihsel olan, başanstzlığa uğramış olan demektir, ama
zaman içinde soasuz bir şimdiki bulunuşu da belirtir." Yüceli
ğin isterlerini karşılamak için tarihselliğimi üstlenmeli, yani
köklerimi istemeliyim; Tarihi, varolmanın bir ufku olarak,
sonsuzluğun bana verdiği bir ipucu olarak anlamalıyım. Ama
daha ileri de gitmemeliyim. Çünkü Tarih kesin "oluş"un sadece
bir görünümüdür. Her an yıkılma tehlikesi taşıyan bir belirtisi
dir sadece.
13 Sağcı kimselerin saçma öykülere önem vermeleri hurdan gelir. Bir yön
temle gösterilmiş olaylara, bilimsel yasalarla ispatlanmış şeylere karşı
ağızdan ağıza dolaşan öyküleri severler, kendi ayrıcalıklı adamlarının an
lattıkları da bir çeşit ayrıcalık kazanır. Sağcılar için bir gerçeğin tek güven
cesi onun propagandasını seçkinlerin yapmasından ibaret olmaktadır. F i
garo gazetesinde bu yöntemin uygulandığını görüyoruz.
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FİKİRLER
lamak için yine ondan alır. Gerçeği, bilimin yaptığı gibi bölüm
lere ayırmaktansa, her yanımızı çeviren ipuçlarından yürüye
rek anlamaya çalışmalıyız. Doğanın ipuçları vardır sade ve
bunlar kesinsizdirler, bir iki anlamı birden kucaklarlar. Başan-
sız kaldıkça Tarih de öyledir. Bilinç de genellikle öyledir. Ama
ipucunun en yüksek düzeyi varlığın kendi sindedir.
Bu gizlilik efendinin önemini birinci sıraya getirmektedir.
Çünkü o gizleri ancak bazı doğuştan yetenekli kimseler yakala
yabilecektir. Birtakım düşünürlerin gizli bilimlere, simyaya,
yıldızlar bilimine yönelmeleri biraz da bunun içindir. Sözgeli
mi Hitler fala inanırdı: Bunu doğal biri sonuç olarak kabul et
mek gerekir, çünkü kafataslanndan bir şeyler çıkaran bir kim
senin el çizgilerinde ya da gök belirtilerinde bazı şeyler bulmak
isteyeceği normaldir. O göksel, o gizli dalga her şeye giriyor,
her şeyi bağlıyor: Bilmiyorum neyin içinde, bilmiyorum neyi
seçebiliyoruz onunla. İnsan, öbür insanlarla değil. Yeryüzünün
esprisiyle bir uyum gösteriyorsa, kaderi de meydanlarda değil,
kahve fincanında ya da yıldızlarda çözülecektir. Mistik, insanı
büyüye götürür. Sağın, Doğudan az ya da çok esinlenmiş sem
bolistleri alkışlam ası, Guenon'un, Daumal'in, Schmidl'in,
Abellio'nun kitaplarını sımsıcak benimsemesi, Gurdjieffe’e iti
bar sağlaması hep bundandır.
Mistik, inşam aynı zamanda sessizliğe sürükler. Sağın anti-
entellektüalizmini dille olan bağlantısında da görebiliriz. Her
keste ortak olan dile güven beslemek temelde demokratik bir
davranıştır; sim gelerin ve şifrelerin arkasında gizlenmiş
gerçek, sözle anlatılamayandan doğar. Nietzsche, dili bir iha
net olarak görür: "Çılgınlıktır şu dil denen şey!" Spengler de
şöyle konuşun "Dil ve gerçek sonunda birbiriyle uyuşamazlar.
Yaşlı bir kankocanın çiftliklerinin önünde oturup, akşam, ses
sizlik içinde, hiç konuşmadan anlaşmalarında, dilin verdiğin
den daha katışıksız bir kavrama olanağı vardır." Briçe Parrain
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FİKİRLER
Sözünü ettiğimiz dokuz milyon varlık ilk bakışta insan türüne ilişkin bü
tün nitelikleri taşıyor... Ancak onlann arasında gördüğümüz kadınlar, fiz-
yolojimiz'in kolayca kabul edemeyeceği biçimdedirler. Kadın, insan türü
içinde az bunulur bir nesnedir... Genellikle teninin aklığı, inceliği ve tatlılı
ğıyla belirir. Yürümek onun için yorulmakla birdir. Yer mi, içer mi bilin
mez. Hiçbir zor işe gelemez. Binlerce kadından rastlantılı olarak aldığımız
şu çizgileri o meşin derili, maymunlar gibi kapkara derili yaratıklarda bu
labilir miyiz? Bulamayız. Her gün mum ışığıyla şeker kelleleri arasında
oturan satıcılar, öküz ardında yürüyen çiftçiler, im alathanelerde hayvan
gibi çalıştırılan, tarla çapalayan. küfe taşıyan, sepet götüren zavallılar var
sa, ruhun anlamına, eğitinin erdemlerine, yüreğin tatlı sarsıntılarına ulaşa
mayacak ölçüde yaratıklara rastlıyorsak. Doğa bunların otuz iki omuru, bir
dil altı-kemiği olmasını. Fizyoloji bilginlerinin gözünde maymun sınıfında
kalm asını istiyorsa... Duygu adaını, tuvalet odası filozofu, fırlatıp atıyor
onları. B iz de nasıl kadın türünün dışında görüyorsak, tıpkı öyle.”
AHLAK
mek için eline tüfeği aldığı anda kendini bulur. Drieu genç nazi-
lerdeki dinamizme hayıan ölmakta ve Doriot'nun yanında yer
almaktadır. Hitler'in ve Mussolini’nin kişiliklerinde kahramanı
selamlamak da aym nedenlerden çıkıyor.
rey." Özgür olmakla kendi olmak tek ve aynı anlama gelir: Da
ha çok ve her zaman ayn tutacaksın kendini. "Gerçek AvrupalI
nın söyleyeceği tek kelime yalnız özgürlüktür, beni ortaya çı
karan, gerçeğimi arayan, bulan, inandırıcı kılan yalnız
odur...16 Gerçek özgürlük ancak komşumdan ayn olmak tut
kumda, hakkımda, gereksinmemde var olacaktır." Rouge-
mont’un onca tutkuyla Avrupa'nın barbarlığa karşı savunulma
sını öğütlemesi hep o Kişi, yani farklılık adınadır. Bütün sağ,
ağız birliği etmiştir. Aron bile bu konuda makyavelci kuşkucu
luğunu bir yana bırakarak romantik bir şekilde "her İnsanî yara
tığın, yeri doldurulmaz yeteneğini, çok önemli bir kıvılcımı"17
övmeye girişmiştir. Gaudel'in bildirilerindeki birey kelimesini
de kişi anlamında gömıek gerekir: "Birey her şeyden önce ge
lir. Toplum bireyin verebileceği her şeyi almak için vardır.";
"Bireyin yeri doldurulamaz... İnsanlığı genellikle gerçekleştir
mek değil, bireyi gerçekleştirmek söz konusudur.” İçindeki her
bireyin "bir yetenekle yüklü" olduğu bir uygarlığın özlemi Paul
Sdrant'ı sağın kullandığı klişelerden ilginç bir antoloji yapma
ya götürm üştür18. Paul Sdrant, Dien-Bien-Fu askerleri için
şunlan yazmıştır: "Bunlar, öyle önemsiz göremeyeceğimiz bir
uygarlığın tanığıdır. Yeteneklerin bulunduğu ve en yüksek dü
zeylerden birinde onurlanmış bir uygarlıktı bu. îşte çağdaş
dünya böyle bir uygarlığın ölüm fermanını imzaladı... Yetenek
kavramı aşağılanırken Onur’un kendisi de aşağılanmış oldu;
çünkü o yeteneğin bütünlenmesinde cisimlenen şey onurdan
başka bir şey değildir. Ama en iyiler bu korkunç düzensizliği
kabul temediler. Birleştirme ve belli düzeye getimıe girişimine
karşın, her şeye karşın, kişilikler beliriyor ve yıkılmış kastlar
yeniden örgütleniyor."
16 "Böyle söylemiyorsa gerçek değildir, bir Avrupalı değildir; hatta bir insan
olduğundan bile kuşkulanırım onun." Sağm nasıl ve ne biçim fikirler üret
tiğine ayrı bir örnek bu. (Preuves)
17 Les Guerres en Clıaines, sayfa 479
18 L e Parisienne. Tem m uz 1954.
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FİKİRLER
20 L'H om m e â Cheval
SIMONE DE BEAUVOIR
Sistemin çok tatlı bir uyumu var. Daha çok birtakım tekrar
lardan güç almaktadır. Üstüne kurulduğu varsayım da. bir zor
balık edimi kadar, zora dayanıyor. Kitlenin özden yoksun oldu
ğu söylenmekte, öbür fikirler buna uygun olarak zincirlenmek
tedir. Ama bir grubun ya da bir bireyin zenginliği niçin bir veri
olarak kabul ediliyor? Öz de aslında, ampirik dünyaya ilişkin
değil midir acaba? O dünyada sadece işaretlerle belirmiş olmu
yor mu? Zaten Seçkini ayıran tek işaret ayrıcalıktır. Ayrıcalık
lar içindedir ki Seçkin kendini biliyor, onaylıyor, öbür bireyler
den ayrılıyor.
mekten kendini alam ıyor "Bu kanıtların çoğu önce kendi ken
dimizi şaşırtıyor-bazen sağladığımız pratik tutarlığın ötesine
geçince d e - karşıtlanmızın bize saldırırlarken kullanabilecek
leri açık olmayan, yüzeyde kalan, geçici şeyler oluyorlar. Ya
çok yüksek noktalara ilişiyorlar ya da çok alçak noktalara... Bü
tün biçimleriyle ruhun 'üstünlüğünü’ne ve 'önceliği'ne daya
nan, tarihi yapanın o olduğuna dayanan idealizmden çıkmış ka
m dan bir köşeye atacağım. Bugün için bunlar artık bayağılığa
düşmüş kanıdandır. Yurtseverlikle ilgili kanıdara dayanmak da
artık faydasız geliyor bana. Yalnız öyle bir kanıt var ki binlerce
kitap ve dergiyle alışverişi olan entellektüellere uyuyor. Bu,
komünist dünyanın yalanlanna. gerçek karşısındaki hor görü
cü tutumuna ilişkin kanıttır. Biz hepimiz bir gerçek ve ruh bu
nalımının değişik derecelerini yaşıyoruz." Piovene daha sonra
bu konudaki düşüncelerini bir sonuca bağlıyor: "Buıjuvazi
yurdumuzda yenilmek üzeredir. Tutuculuk güdüsü, er meyda
nında kalmak önerisi, sadece yaşıyor olmakla kendisinde de
ğerler biriktirdiği sanısı dışında, geçerli tutamaklan da yok."
SEÇKİNLERİN HAYATI
lere çıkarmaktadırlar.
Bu o kadar kolay bir şey değil. Mascolo. yazar için şöyle di
yor: "Hep insandan söz ediyor. Oysa yalnız biçimler konusun
da bir beğenisi olabilir? İnsanî biçimi dc onlar çizmektedir.
Açıkça belirtilme istenmeyen ilkeler, değerler. Fikirler bütün
lenmiş bir halde İnsanî biçimle birlikte gelirler... Bununla bir
likte insandan konuşmak, yani insanın taşıdığı şeylerden ko-
nuşmaksızm insandan konuşmak olanaksızdır. İnsan bir laşıyı-
33 Le Commıınisme.
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FİKİRLER
37 Debidour, Gustave Tlıibon üstüne yazdığı bir yazıda şöyle diyor: "Sağcı
yazarların toplumsal bağı kutlamak için lıep biyolojiden alınma bir düş
oyununa başvurm aları çok ilginç bir noktadır. Organlar, mide, ağaç, ko
van vb. düzenin simgeleri olarak bunları ele alıyorlar."
GÜNÜMÜZDE SAĞCI FİKİRLER
Kış yazı doğuruyor, yaz da kışı. Doğa, hayatı ölüme eşit kılı
yor. Barres’de atalann toprağı kavramı, ölülerin toprağı kavra
Eğer hayat boş bir biçimse ve tek gerçek özü ölümse, o za
man yaşarkenki hareketlerimizde ölümün önceliğini belirtme
miz uygun bir şey olacaktır, canlı kişinin onunla oynamaktan,
ona meydan okumaktan, onu savuşturmaya çalışmaktan, onu
kabul etmekten daha geçerli hiçbir uğraşı yoktur. Kahramanlı
ğın göklere çıkarılması, bencilliğe bir hukuk kurmak içindir.
Çünkü kendi hayatını tehlikeye koyan kimse başkasının hayatı
konusunda hiç kaygılanmıyor demektir. Nietzsche'ye göre
efendiler "tehlikeler içinde yaşayarak" köleleri kölelikleri için
de tutma haklarını belirtiyorlar. Yine Nietzsche'ye göre "her
zaferde hayatın horgörülmesi vardır." Hayatı en çok hor gören,
kendini en büyük cömertlik içinde tehlikeye atan kimseler za
SIMONE DE BEAUVOIR
- SİNEMA Dtztst
• ARKADAŞIM YILMAZ GÜNEY/Agâh Özgüç/(2. basım) 10000.- TL.
• TÜRK SİNEMASINDA YENİ KONUMLAR/Burçak Evren
/16000.- TL.
• TÜRK SİNEMASINDA CİNSELLlK/Agâh Özgüç/12000.- TL.
• CAHlDE/Agâh Özgüç 1(2. basım) 10000.- TL.
• TÜRK SİNEMASINDA ON KADIN/Agâh Özgüç/10000.- TL.
- ANLATI DİZİSİ
• EPİK BlR GREV/Füsun Erbulak/10000.- TL.
• GIACOMO JOYCE/James Joyce-Zeynep Avcı/6000.- TL.
• AŞK ERMİŞİ BHAGWAN/Ma Deva Waduda-Füsun Erbulak
/12000.- TL.
• PARİS'TE TÜRKLER/Yusuf Fehmi-Ergun Hiçyılmaz/5000.- TL.
• NİÇİN GEÇ KALDIM/Füsun Erbulak/(4. basım) 15000.- TL.
• HAPSEDİLMİŞ KADIN/Gisdle Halimi-Feyza TuIga/15000.- TL.
• KAYBOLAN KASABA/Yasemin Yazıcı/12000.- TL.
• ERKEK ÇÖLÜNDE BÎR KAMELYA/G.Sand-Salâh Birsel/25000.- TL.
- BİLGİ DİZİSİ
• GORBAÇOV VE SOSYALİZMDE YENİ YOLLAR/Arslan
Başer Kafaoğlu/(3. basım) 20000.- TL.
• FREUD: CİNSELLİĞİN YERYÜZÜ/Stefan Zweig-Ali Avni Öneş/
30000.- Tl.
• NIETZSCHE: ERDEM ÖDEVl/lsmet Zeki Eyuboğlu/25000.- TL.
• GOETHE: IŞIK... BİRAZ DAHA IŞIK/Salâh Birsel/30000.- TL.
- BROY DERGİLERİ
• TEK SAYILAR/6000.- TL.
• BROY-2.CILT/40000.- TL.
çevıren
CEMAL SÜREYA
Sade; günümüzde rürlii görünümler altında
dönen temel soruna eğilmemizi istiyor bizim:
insanın insanla ilişkilerine . diyen Simone de
. .