You are on page 1of 5

TEKİNSİZLİĞİN SİNEMASI:

BLUE VELVET

Feride Orak

Giriş

Bilinçaltının dışavurumunu işleyerek ve izleyiciyi rahatsız eden görüntüler kullanarak


kendine ait bir üslup oluşturan David Lynch auteur bir yönetmendir. Filmlerinde gerçekliğe
farklı bir boyut katan Lynch, kurduğu hikayelerde insan kimliğinin doğasını araştırırken
izleyiciyi kendi bilinçaltının sinematik yansımasıyla karşılamaktadır. Bu çalışmada David
Lynch’ın 1986 yapımı Blue Velvet (Mavi Kadife) filmi psikanalitik kuram çerçevesinde
incelenmiştir.

Freud’un “Tekinsiz”i

Tekinsizi, dehşet veren bir ruh hali olarak açıklamaya girişen Freud, dehşet, korku ve
anksiyete (kaygı) farkları üzerinden açıklamasını derinleştirir. Tekinsizin işleyiş şekli
bastırılmış olanın geri dönmesi, tanıdık olanın yabancı hale gelmesi, onun farklı tezahürlerle
kendisini göstermesidir. Ancak hemen hepsinin dayanak noktası bunların etkisinin öznenin
anlam dünyasında yalnız ve çaresiz kalmasına neden olmalarıdır.

Tekinsizliği mümkün kılan iki temel faktör vardır. Birinci faktör, Freud’un eksik bir
tanım olduğunu ifade ettiği, “zihinsel belirsizlik”, “yabancılık hissi”, “ait hissetmeme” faktörü
biçiminde açıklanabilir. (Erdem, 2019:80)

Tekinsizlik, sadece, zaten bilindiği varsayılan bir şeyin kazandığı yeni kavrayışla
ortaya çıkan yabancılık niteliğinden doğan bir yeniden algılanış değil; aynı zamanda,
bilinçaltında bastırılanların geri dönmesiyle yüzeye çıkan korku ve kaygıdır. Bir başka
deyişle, “bastırılanın geri dönüşü” nü mümkün kılan şeydir. Dolayısıyla mutlak bir son olarak
tekinsizlik hissine sebep olan her şey, tüm ortak yönleri ve kökleri ile sunulmuş olur.

Lynch’in filmlerinin yansıttığı ruh hali ya da duygu, bir düşünsel belirsizlik şekliyle
-onun ‘’karanlıkta ve kafa karışıklığında kaybolmak’’ şeklinde adlandırdığı şey- çok güçlü
biçimde bağlantılıdır. Lynch’in filmlerinde ‘tekinsiz’in kendisini çok açık bir şekilde ortaya
koyduğu yer burasıdır. Tekinsiz, ilginç, acayip ya da grotesk olan her şeyde bulunmaz, kaldı
ki -abartıları sayesinde korkuya yol açmayı reddeden o şeylerin tam tersidir. ‘Tekinsiz’in
özellikleri, Freud’un ‘korku alanı’ diye terimleştirdiği olgu anlamında, gerçek korkudan
ziyade kaygının, görünenden ziyade zihinde yer edenin özellikleridir. ‘Tekinsiz’, ‘tanıdık’
olanı ‘tanıdık olmayan’a dönüştürmekte, çok açık bir şekilde bildik olan şey içinde rahatsız
edici bir bildik olmama hali ortaya koymaktadır. Freud’un ifadesiyle: ‘’Tekinsiz, gizli bir
biçimde fazlasıyla bildik bir şey olduğu için tekinsizdir, onun ‘baskı altında’ olmasının sebebi
de budur.’’ İşte Lynch’in sinemasının özü budur. (Rodley, 2013: xiii)

Psikanalitik Bağlamda Film


Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur. Kuramda zihnin yapısı,
kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılmaktadır. Psikanaliz kuram
genel olarak birkaç hipotezlerden oluşur. İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen
nesneleri yoluyla anlaşılabilmektedir. İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini
rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade etmektedir. Bilinçdışı çatışmalar
nevrozun kaynağıdır. Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın
bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir.
‘’Psikanaliz kuramına dayalı film eleştirisi, filmlerin eleştirilmesinde özelikle yönetmenin
ruhsal dünyasının ve bilinçaltının dışavurumunu ya da toplumsal, kolektif bilinçaltının
dışavurumunun izlerini bulmaya girişmekte ve filmleri tıpkı bir düş süreci gibi ele alarak,
filmlerin manifest (açık) içeriğinin altında yatan latent (örtük) içeriğini ortaya çıkarma amacını
taşımaktadır. Psikanalitik eleştiri yaklaşımı içinde yalnızca yönetmen değil, filmlerinin içerik
malzemesi ve karakterleri de psikanalitik veriler olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda
psikanalitik film eleştirisi filmlerin yalnızca bilinçli bir yaratıcı eylemin ürünleri olarak değil,
bilinçdışını da göz önüne alan bir şekilde değerlendirilmesine olanak tanıdığı gibi, filmlerin
eleştirilmesinde diğer kuramsal yaklaşımların eksik bırakabileceği birçok alanı ele almış ve
aynı zamanda bu yaklaşımların da üzerine inşa edilebilecekleri temellerin oluşturulmasını
sağlamıştır.’’ (Özden, 2004: 179)

Blue Velvet filmi üniversite tatili için kasabaya gelen Jeffre’nin kesik bir kulak
bulmasıyla başlamaktadır. Bu kulak kasabanın dedektiflerinden birine götürülür ve dedektifin
kızı olan Sandy ile olayın iç yüzünü araştırılmaya başlanır. Filmde ilk sahne kadife
görünümlü bir gökyüzü eşliğinde rahatlatıcı bir müzikle görüntüler arası yumuşak geçişlerle
başlamaktadır. Bu huzur verici görüntülerden sonra Jeffre’nin babasının bahçeyi sularken
bayılması, görgü tanığının yeni yürüyen bir bebek olması ve su içmeye çalışan bir köpek
görüntüsü seyirciyi rahatsız etmeye başlamaktadır. Jeffre’nin babasının rahatsızlanmasından
sonra böceklerle birleşen görüntülerin verilmesi rahatsızlık uyandırmasının yanı sıra iyi ve
kötü kavramını metaforlaştırmıştır. Böcekler filmde kötülüğün sembolü olarak
kullanılmaktadır. Jeffre’nin Dorothy’nin evine böcek ilaçlayıcısı olarak girmesi böceklerin
metaforik sunumuna örnek olmaktadır. Lynch, hiçbir insanın masum olmadığını Jeffre
karakteri üzerinden vermektedir. Jeffre karakteri Doroty’ye yardım ederken, onun
kadınlığından faydalanmaya başlar ve böylelikle film izleyicide rüya-gerçek ikilemi
yaşatmaktadır. Jeffre şimdiki zamana konumlandırılmıştır. İzleyicide iğrenme, rahatsız etme
gibi duygular açığa çıkarılır. Filmde rahatsız edici unsurlar ön plandadır, netleşmeyen sonlar
vardır.

Filmde Dorothy cinsel obje konumundadır. Cinsel ve fiziksel şiddete maruz bırakılır.
İtaat etmesi ve erkeklerin isteklerini yerine getirmesi gereken bir obje gibi
konumlandırılmıştır. Filmde cinsel dürtüler ön plandadır. Sadist ve mazoşist eylemler vardır.
Tip üzerinden cinsel dürtüler ve istekler anlatılmaktadır. Dorothy giyinişi, hali ve tavrıyla
vamp bir kadındır. Sandy ise saçları, giyinişi ve masum tavırlarıyla masumiyeti temsil
etmektedir. Mazoşist duygulardan dolayı Dorothy cinsellik sırasında kendisine vurulmasını
ister ve Jeffre bunu yapmak istememektedir. Dorothy çılgına döner ancak ona şiddet
uygulanınca sakinleşir. Jeffre bu duruma çok üzülmektedir ve Dorothy’ye yardım etmek
istemektedir. Dorothy Jeffre’nin ilgisini üstünde hissettikçe ona hastalıklı bir şekilde
bağlanmaktadır. Bu durum onun için saplantılı bir hale gelir.

David Lynch bir sahnede, Jeffrey kadını gizlice dolabın içinde izlerken ve
kötü karakter Frank'in kadına yaptıklarına şahit olurken bilinçaltına atılan kaygılara bir giriş
yapar ve toplumun inşasını gözler önüne serer. Bu sahne aslında filmin tamamını özetler
niteliktedir. Frank ilk olarak kaba davranışlar sergileyerek Dorotyh'den viskisini ister. Ona
korku ile hizmet eden kadının başka çaresi yoktur. Daha sonra Frank, kadınla kaba cinsel
ilişki beklentisi yaratıldıktan sonra işler biraz daha farklılaşır. Frank, kadının önüne diz çöker.
Kadını arzularken bir yandan ona anne diye hitap eder. Dorotyh de ona ayak uydurarak
annesi yerine geçer. Tam burada yönetmen erkek bireyin odipal kompleksine vurgu yapar.
Frank tüm bunları yaparken kadına bağırarak ona bakmamasını söyler ve kadın ona her
baktığında sert bir yumruk geçirir. Bunun sebebi ise Frank, toplum bilinci ile bilinçaltına
itilmiş duygularını dışa vurmuştur. Bu eylemi gerçekleştirirken kimsenin ona bakmamasını

ister. Çünkü aynı zamanda yaptığı eylemden utanç duyar.

Filmin kötü adamı Frank kendine duyduğu nefreti başkasına zarar vererek hafifleten
bir karakterdir. Bir sahnede Frank dudağına ruj sürer, bu durum onun kendinden iğrenmesini
ifade eder. Daha sonra Jeffre’i öper ve bu iğrenmeyi ona bulaştırır. Böylece Jeffre gözlemci
konumundan çıkıp gözlemlenen konumuna gelmektedir. Jeffre’nin tüm yaşadıkları kafasında
yarattığı hastalıklı bir karakterdir. Sandy’i bu karakterle aldatmıştır. Bu karakter Jeffre’nin
bilinçaltında yarattığı ve bastırdığı uç arzularını ifade etmektedir. Rüya bittikten sonra Sandy
ve Jeffre mutlu hayatlarına geri dönmektedir.

Sonuç
Her izleyene göre düşler dünyası farklıdır. Bu dünyalar arası geçiş Dorothy'nin evinin
arkasındaki merdivenler ile olur. Merdivenlerden inip çıktıkça izleyici bu iki dünya arasında
gidip gelmektedir. Freud sinemayı gündüz gördüğümüz düşler olarak tanımlamaktadır.
Karanlık sinema salonlarında uyku-uyanıklık arası bize gösterilen düşlerdir. Özellikle ana
akım filmlerde düşler ile rüyalar arasındaki ayrım keskindir. Mavi Kadife filmini ele
aldığımızda ise hangisi düş hangisi gerçekliğin yansıması karar verilememektedir. Gece
görülen sahneler gerçeklikten kopmuş, sapık fanteziler dünyası olarak yorumlanabilmektedir.
Fakat tüm o sahneler bilinçaltına atılan düşüncelerin dışavurumudur. Filmde gündüzleri ise
rüya gibi yapılanmaktadır. Renkler, radyodan gelen huzur verici konuşmalar seyirciyi iyi
hissettirmektedir. David Lynch iki tarafı da abartılı – absürt bir şekilde filme yansıtmıştır.
Gündüzleri gerçek olamayacak kadar sahte, geceleri ise görmek istenmeyecek kadar karanlık
ve korkunçtur. Filmin başkarakterleri ise toplumdaki her birey gibi bu iki dünya arasında
sıkışmış ve ince bir buz tabakasında yürümektedir. Karakterler düşlerin içine veya salt-
korkutucu gerçekliğin içine düşebilir. Filmdeki iki uç karakter Sandy ve Frank'dir. Biri düşler
dünyasında yaşamakta diğeri ise tüm değerleri yok edip korkutucu salt gerçekliği
yaşamaktadır.
Lynch’ın filmlerinin genel özelliği olarak tek bir algı yaratmadığı birden çok düşünce
sistemi geliştirdiği söylenebilmektedir. Her izleyen kendi çıkarımlarını yapıp, bilinçaltının
dışavurumu olarak filmi kendince kurgulayabilmektedir. Filmlerin yarattığı tekinsizlik hissi
ve karanlık sahneler ile seyirciyi hemen olay örgüsünün içine alacak yapıda inşa edilmiştir.
Yönetmenin Blue Velvet başta olmak üzere hiçbir filminde açıklık getirmemesi, izleyiciye
kendi çıkarımlarını yapmaya fırsat vermektedir. Böylelikle izleyen her seyirci kendi
bilinçaltının dışavurumu olarak almak istediği mesajı filmden alabilmektedir.
Kaynakça

 Erdem B. (2019), Freudyen Teorideki “Tekinsizlik” Olgusunun Türk


Modernleşmesinde Darbeleri Mümkün Kılan Obskürantist ve Self-Oryantalist
Tutumlarla İlişkiselliği Üzerinden Okunması, Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi
 Ümer E. (2017), Tekinsizin estetiği ve sanat yapıtı, SDÜ ART-E Güzel Sanatlar
Fakültesi Sanat Dergisi
 Rodley C. (2013), David Lynch ‘Tekinsiz’in Sineması, İstanbul, Agora Kitaplığı
 Vlog Admin(2017), Bilinçaltına Karanlık Bir Bakış: Blue Velvet, Steemit
 Kartal A. (2014), Bir Lynch Klasiği: Blue Velvet, Gazete Bilkent

You might also like