You are on page 1of 11

Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited.

Usage subject to PEP terms &


conditions (see terms.pep-web.org).

yalnızlık kader,
yaşam heder (midir?)
M. LEVENT KAYAALP

Bir ufka vardık ki artık


Yalnız değiliz sevgilim
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık,
Ama bütün korkulardan uzak
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Ahmed Arif

demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor muammer bey


olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması
Attila İlhan
Un seul etre vous manque, et tout est dépeuplé *
Alphonse de Lamartine

F
reud, “Erkekte Özel Bir Nesne Seçimi Tipi” başlıklı
makalesine, aşkı belirleyen koşulları tasvir etme işinin
şimdiye dek şairlere bırakıldığını, onların da, başkaları-
nın ruhlarının gizli devinimlerini sezmelerine imkan
veren ince duyarlılıkları ve kendi bilinçdışılarının
konuşmasına izin verme cesaretleri sayesinde bu işi başardıklarını ifade
ederek başlar. Ancak hemen ardından şairlerin entelektüel ve estetik
zevk uyandırma kaygısıyla gerçeği olduğu gibi yansıtmadıklarını ekler.1
Yalnızlık ise, bir yandan varlıkbilimsel bir nitelik taşıması, diğer yandan

*
Bir kişinin özlemini çekiyorsunuzdur ve her yer ıssızdır.
1
S. Freud (1910) Un type particulier de choix d'objet chez l'homme, in La vie sexuelle, Alm.
çev. J. Laplanche, PUF, Paris, 1982, s.47.

11
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık

da, aşkın negatifi olmasa da ötekilik (alterité) bağlamında aşkın karşısın-


da yer alması nedeniyle, şairleri en az aşk kadar meşgul etmiştir. Kimisi
aşkın ve inancın gücüyle yalnızlığa militanca meydan okumuş, kimi onda
ötekiliğin can yakıcı keşfini görmüş, kimisiyse yalnızlığı birinin eksikliği
olarak dile getirmiştir. Şairlerin ifadelerinin son derece yalın ve dokunak-
lı olmalarına karşılık, yalnızlığın çok özel ve öznel bir durum oluşundan
başka bir çıkarsamaya imkân vermedikleri de bir gerçektir. Başka bir
deyişle şairler yalnızlıktan değil, yalnızlıklardan söz etmişlerdir.
Kuramcı olarak, başlangıçta uzun bir yalnızlık dönemi yaşamasına
rağmen (belki de bu nedenle) Freud, aşk konusunda olduğu gibi doğru-
dan yalnızlığı konu edinen makaleler yazmamıştır. Ancak yapıtının
birçok yerinde, başka konuları işlerken yalnızlığa değinmiştir. Bu anlam-
da, Freud'un yalnızlığı andığı kontekstleri ele almak yalnızlık konusun-
daki düşüncesinin izini sürmek konusunda yol gösterici olabilir.

I
Çocukluk anksiyetesinin kökenine ilişkin bilgilerimi üç yaşındaki küçük bir
erkek çocuğuna borçluyum. Işıksız bir odada bulunduğu bir gün bağırdı-
ğını işittim: “Teyze bir şey söyle korkuyorum, çünkü burası öyle karanlık
ki.” Teyze ona cevap verir: “Beni görmediğine göre bu neye yarayacak
ki?.- Olsun, der çocuk, biri konuştuğu zaman aydınlık oluyor.”2
Freud, 1919 tarihli Yabansı (Das Unheimliche) başlıklı makalesinde
estetik alanına girdiğini varsaydığı ancak ne estetik ne de psikolojik
açıdan yeterince incelenmeyen yabansı yaşantısını ele alır.3 Önce
kavramı etimolojik açıdan uzun uzadıya inceler, semantik ambivalansı-
nı vurgular4 ve edebiyattan ve özellikle de Hoffmann'ın yapıtlarından
verdiği örneklerle yabansı yaşantısını ortaya çıkaran durumları sıralar:
Düşüncenin kadir-i mutlakiyeti, arzuların anında gerçekleşmesi, zararlı
gizli güçler, ölülerin geri dönmesi. Bu arada Hoffmann'ın Şeytanın İksiri
romanından hareketle Otto Rank'ın “eş” (double) kavramına eğilir.5
Rank'ın, eş kavramını “ölümün gücünün enerjik bir biçimde tekzibi”

2
S. Freud (1905) Trois essais sur la théorie de la sexualité, Alm. çev. B. Reverchon-Jouve,
Gallimard, Paris, 1977, dipnot 79.
3
S. Freud (1919) L'inquiétante étrangeté, içinde: L'inquiétanre étrangete et autres essais,
çev. B. Féron, Gallimard, Paris, 1985, s.213.
4
a.g.e., s.217-223.
5
a.g.e. s.236

12
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık Kader, Yaşam Heder (midir?)

olarak ele alan yaklaşımına değinir ve “eş”in ruhsal yaşamın geçmişte


kalmış ilksel dönemlerine ait bir oluşum olduğunu belirtir. İlerki satır-
lardaysa yabansının, bildik, aşina, evcil (heimlich) iken, bilinçdışına
atıldıktan sonra dönüşüme uğrayarak yabansı (unheimlich) olarak geri
döndüğünü vurgular.
“Eş”in yalnızlıkla olan ilişkisine değinmemesine karşılık Freud'dan
beklediğimiz yalnızlığa atıf makalenin III. Bölümünde, çok da beklen-
meyen bir çerçevede, ölüm-canlanma bağlamında ve soru kipinde
kendini gösterir: “Pekiyi, sessizliğin, yalnızlığın, karanlığın yabansılığı
nereden gelmektedir?”6 Bu noktadan itibaren Freud bir ayırıma gider:
Edebiyatın aktardığı kurgusal yabansı ve çok iyi betimlenmemiş, yaşa-
nan yabansı. Sorunun yanıtı yabansı yaşantısının ortaya çıkışında
tehlikenin rolüyle başlar ancak, çocukta anksiyetenin ortaya çıkışını
belirleyen etkenler ve ölümün yabansılığı karşısındaki entelektüel
belirsizlikten geçerek yabansı tanımına varır: “yaşanmış yabansı,
bilinçdışına atılmış çocuksu kompleksler bir izlenimle tekrar canlandı-
ğında ya da aşılmış ilkel inanışlar yeniden doğrulanır göründüklerinde
oluşur.”7 Bu noktadan sonra Freud tekrar edebiyata döner Oscar Wilde
de dahil olmak üzere değişik yazarlara gönderme yapar ve makaleyi III.
bölümün başında sorduğu sorunun cevabıyla bitirir: “Yalnızlığa, sessiz-
liğe ve karanlığa gelince; bu konuda tek söyleyebileceğimiz, bunların,
insanların büyük bir bölümünün, hiçbir zaman tamamen kurtulamadık-
ları çocuksu bir anksiyete yükledikleri koşullar olduklarıdır. Psikanali-
tik araştırma bu sorunu başka bir yerde ele almış ve tartışmıştır.”8
Başka yer Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme'nin “Nesnenin Keşfi”
bölümüdür. Burada karşımıza çıkan da çocukluk anksiyetesidir: “Ço-
cukların en erken yaşlardan itibaren sergiledikleri tutum, kendilerine
bakan kişilere bağlanmalarının cinsel aşk niteliğinde olduğunu gösterir.
Çocuklardaki anksiyete temelde, sevilen kişinin yokluğu duygusundan
başka bir şey değildir. Bu nedenle her yabancıya korkuyla yaklaşırlar;
karanlıktan korkarlar çünkü karanlıkta sevilen kişi görülmez ve bu
anksiyete ancak elini tuttuklarında ortadan kalkar.”9

6
a.g.e. s. 254
7
a.g.e. s.258
8
S. Freud (1919) s.262
9
S. Freud (1905) s.135

13
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık

Freud'da yalnızlık düşüncesinin izlerini süren bu uğraş bizi sonuçta


onun gösterdiği adrese, yani anksiyeteye, özellikle de çocukluk anksiye-
telerine götürdü. Bu noktada kaçınılmaz olarak gözlerimiz Freud'un
anksiyete kavramını zaman zaman birbiriyle çelişen önermelerle tartış-
tığı İnhibisyon, Semptom ve Anksiyete başlıklı yapıtına yöneliyor. Ne
tesadüftür ki Freud'un yalnızlıktan ve özellikle de yalnızlıktan duyulan
korku ya da onun tabiriyle “yalnızlık fobisi”nden söz ettiği ender çalış-
malardan biri de bu makaledir. Burada Freud, fobilerden söz ederken
yalnızlık fobisini regresyon olarak değerlendirir ve çocuğun mastürbas-
yondan kaçınma çabasıyla ilişkilendirir.10 Ancak makalenin yalnızlık
açısından önemi, bu saptamada değil, Freud'un anksiyete kuramında
yaptığı değişiklikte yatmaktadır. Bu tarihe kadar Freud anksiyetenin
tek kaynağı olarak bilinçdışına itilen libidoyu görmüştür. Kuşkusuz
Psikanalize Giriş Dersleri'nde görüldüğü üzere, anksiyeteyi doğum ve
anneden ayrılıkla ilişkilendirdiği yaklaşımları da olmuştur.11 Ancak
yine de ona göre “psikanalizin en önemli sonuçlarından biri, nevrotik
anksiyetenin libidodan doğduğunu, onun bir ürünü olduğunu, şarap için
sirke neyse, libido için de anksiyetenin o olduğunu gösterebilmiş olma-
sıdır”.12 Oysa İnhibisyon, Semptom ve Anksiyete'de bunun tam tersini
savunur: “Burada, daha önce sandığım gibi, anksiyeteyi yaratan bilinç-
dışına atma değil, bilinçdışına atmayı yaratan anksiyetedir.”13 Daha
sonra “asla anksiyete bilinçdışına atılmış libidodan kaynaklanmaz”14
diyerek bu görüşünü pekiştirir.
Freud'un anksiyete kuramında yaptığı bu kökten değişiklik anksiye-
tenin kaynağı olan tehlikenin de yerini değiştirir; içsel tehlike, yani
dürtünün yarattığı tehlike, dışsal bir tehlike durumunu hatırlattığı için
anksiyeteye neden olur. Anksiyete aslında bir habercidir ve yaklaşmak-
ta olan dışsal tehlikeyi haber vermektedir. Bu tehlike de kastrasyon
tehlikesinden başka bir şey değildir. Ancak kadınlarda kastrasyon
kompleksinin bulunmasına karşılık kastrasyon anksiyetesinin bulun-

10
S. Freud (1926) Inhibition, symptome et angoisse, Alm. çev. J. Doron ve R. Doron, PUF,
Paris, 1997, s.42.
11
S. Freud (1917) Introductory lectures on psychoanalysis, Alm. çev. J. Strachey, Penguin
Books, Londra, 1974, s.444
12
S. Freud (1905) dipnot 79
13
S. Freud (1926) s.24
14
a.g.e., s.25

14
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık Kader, Yaşam Heder (midir?)

maması kuramın bu haliyle güvenilirliğini sarsmaktadır. Freud her iki


cins için de geçerli ve bir tehlike olarak gündeme gelebilecek travmatik
etken arayışı içinde Otto Rank'ın “doğum travması” kavramına eğilir.
Otto Rank'ın yapıtının 1924'de yani İnhibisyon, Semptom ve Anksiye-
te'den 2 yıl önce yayınlanmasına karşılık Freud'un konuya ilgisi daha
eskilere dayanmaktadır. Rüyaların Yorumu'na eklediği notta doğumun
ilk anksiyete olgusu olduğunu ve bu nedenle de her tür anksiyetenin
kaynağı ve modelini oluşturduğunu belirtir15 ve Erkekte Özel Bir Nesne
Seçimi makalesinde aynı görüşü yineler.16 Ayrıca, yukarıda da belirtti-
ğimiz gibi, Psikanalize Giriş Dersleri'nde doğum sırasında bebeğin
yaşadığı rahatsız edici durumlar ile anksiyetenin somatik belirtileri
arasında benzerlikler bulmuşsa da anksiyetenin kaynağını doğumda
aramaktan vazgeçmiştir. Bu nedenle de Otto Rank'ın savına karşı çıkar
ve iki temel eleştiri getirir. Birincisi çocuğun doğum anından itibaren,
daha sonra hatırlayabileceği ve anksiyete yaratabilecek duyusal, özel-
likle de görsel izlenimlere sahip olmamasıdır. Başka bir deyişle, doğum
anında doğum tehlikesinin hiçbir ruhsal içeriği yoktur. İkinci olarak da
Rank'ın tezinin doğru olması durumunda, çocuğun, karanlıkta ya da
yalnız bırakılması halinde, bu rahim içi durumun yeniden tesis edilme-
sini memnuniyetle karşılaması beklenirdi ki deneyim bunun tersini
göstermektedir.
Bu eleştirilerden sonra Freud benzer koşullarda çocukta anksiyete
yaratan başka bir durumu tarif eder: Yalnız ve karanlıkta olan çocuğun
tanıdık kişi (anne) yerine karşısında başkasını bulması. Aslında bu üç
koşul da tek bir koşula, sevgi duyulan kişinin yokluğunun hissedilmesi-
ne indirgenebilir. Dolayısıyla anksiyete nesne kaybı çerçevesinde ele
alınabilir. Böylece kastrasyon anksiyetesi de aşırı değer verilen bir
nesneyi kaybetme anksiyetesi olarak bu çerçevede yerini bulur. Freud
daha sonra bir adım daha geriye doğru giderek yeni doğanın, ihtiyaçla-
rını karşılamasındaki yetersizliğini ve bundan doğan gerilimle başa
çıkmadaki çaresizliğini ilk tehlike olarak tanımlar. Burada söz konusu
olan Freud'un daha önce de değindiği “medetsizlik” (hilflosigkeit)
durumudur.17 Dışsal bir nesnenin bu tehlikeli duruma son vermesi
15
S. Freud (1900) L'interprétation des reves, çev. I. Meyerson, Paris, PUF, 1999, s.344, dip-
not 1
16
S. Freud (1910), s.54
17
S. Freud (1926) s.51

15
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık

deneyimi bir süre sonra tehlikenin bu nesnenin kaybına odaklanmasına


yol açar. Bu şekilde, yaşam boyunca anksiyeteyi doğuran tehlikeler
değişecektir. “Medetsizlik tehlikesi yaşamın, egonun henüz olgunlaş-
madığı dönemine, nesne kaybı tehlikesi çocukluğun ilk yıllarının
özerklik eksikliğine, kastrasyon tehlikesi fallik döneme, süper-ego
anksiyetesi latans dönemine tekabül eder. Ancak tüm bu tehlike du-
rumları ve anksiyete koşulları bir arada varlıklarını sürdürmeye devam
edebilirler ve egoyu uygun olandan sonraki dönemlerde dahi anksiyete-
ye sevk edebilirler ya da içlerinden birçoğu aynı anda etkili olabilir-
ler.”18 Bu durumda yalnızlığa verilen tepkileri ve yalnızlığı yaşama
biçimlerini bu çerçevede, yani yetişkinde de varlığını sürdüren çocuksu
anksiyeteler çerçevesinde ele almak uygun olacaktır.

II
Yalnızlığın tanımını yapmak ne kadar kolaysa, duygusal yükünü belir-
lemek ve çağrıştırdığı yaşantıları bir başlık altında toplamak o kadar
zordur. Özellikle bireyin yalnızlık karşısındaki duruşunun değişkenliği
yalnızlığın kendisinin paradoksal bir durum olduğu izlenimini uyandır-
mıştır. D. Anzieu yalnızlığı içerdiği çatışkılar (antinomi) bağlamında ele
almış ve tanıma buradan gitmiştir: “yalnızlık ancak, birine rastlamanın
umulmasına karşılık hiç kimsenin bulunamaması durumunda ortaya
çıkar”.19 Başka bir deyişle yalnızlık, şairin de belirttiği gibi, ötekinin
eksikliğinin yarattığı bir durumdur. Buna karşılık J.C. Arfouilloux yalnız-
lığın paradokslarına değinirken, ötekinin özlenen ve beklenen mevcudi-
yetinin yalnızlık sorunsalını halletmediğini hatta daha da karmaşıklaştır-
dığını vurgular: “Öteki oradayken, mevcudiyeti bazen beni rahatsız
edecek hale gelir, yalnız olmayı tercih ederim; ama bazı anlarda, oraday-
ken bile onu özlerim, gelecekteki yokluğunu öncelerim; ya da onun, bana
göre her zaman eksik kalan mevcudiyeti, içimde taşıdığım boşluğu
doldurmaya yetmez, hatta bu boşluğu benim için daha hissedilir, daha
katlanılmaz hale getirir”.20 Kullanıldığı kontekste göre harcıalem pop,
melodramatik Yeşilçam ya da dramatik varoluşsal çaresizlik tınıları
18
a.g.e. s.55
19
D. Anzieu (1987) “Antinomies de la solitude”, Nouvelle Revue de Psychanalyse, 36, 123-
127.
20
J.C. Arfouilloux (1987) “Celui qui ne cessait de m'accompagner”, Nouvelle Revue de
Psychanalyse, 36, 143-159.

16
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık Kader, Yaşam Heder (midir?)

taşıyabilen ve genellikle imkânsız aşklar hanesine kaydedilen bu “ne


seninle, ne sensiz” söylemi, yalnızlığın ötekinin eksikliğinden öte özne-
nin kendisiyle ilgili bir durum olduğunu düşündürmektedir.
Yalnızlığın tek paradoksu ötekinin mevcudiyeti/yokluğu değişkeni-
nin ambivalansı değildir. Yalnızlık kimileri için tarifsiz kederlerin
kaynağıyken kimileri için de yaratıcılığa giden yolun ihtiyari durakla-
rındandır; kimileri yalnızlıktan kaçmak için her yolu denerken (ne
ilginçtir ki denenen tüm yollar ve stratejiler yalnızlık duygusunu,
ortadan kaldırmak şöyle dursun daha da yoğunlaştırır) kimisi de yalnız
kalabilmek için dış koşulları zorlar. Musa ile başlayan ve Hıristiyanlık
ile de devam eden, Tanrı'ya yaklaşmak için dünyadan ve dünya nimet-
lerinden uzaklaşma deneyimi olarak keşişlik geleneği ve ona ilişkin
veriler aslında yalnız kalmanın ne kadar zor, hatta imkansız olduğunu
düşündürür. Hıristiyanlığın ilk yıllarında çölü geçme, daha sonra inziva
deneyimiyle simgeleştirilen bu geleneği seçenleri bekleyen en önemli
tehlike “iğva”dır. Kendini Tanrı yoluna adayanların simgesi haline
gelen Aziz Antuan'ın yaşamı, ortaçağda çok yaygınlık kazanan iğva
konusunu işlemek isteyen ressamlara esin kaynağı olmuştur. Özellikle
Jerome Bosch ve Matthias Grünewald'ın yapıtlarında dikkati çeken
unsur, inzivadaki Aziz Antuan'ın aslında pek de yalnız olmaması, daha
doğrusu yalnız kalamamasıdır; şeytansı özelliklerle resmedilmiş enva-ı
çeşit gerçeküstü yaratık münzevi keşişi taciz eder ve yoldan çıkarmaya
uğraşır. Grünewald'ın yapıtındaki yaratıklar bir yandan insan kılığına
girmiş şeytanı temsil ederken bir yandan da kaynağı insanda olan temel
günahlara gönderme yapar. Dolayısıyla her iki yapıt da, münzevi keşişi
bunaltan, kandırmaya ve yoldan çıkarmaya çalışan güçlerin aslında
kendi iç dünyasından kaynak ve güç aldığı mesajının görsel ifadesi
olarak değerlendirilebilir.
Gerek bu iki yapıt, gerekse Aziz Antuan'ın iğvasını konu edinen di-
ğer yapıtlarda gözlenen en temel özellikse yarattıkları rahatsız edici
duygudur. Özellikle insan, hayvan, balık, böcek ve şeytana ait anatomik
özellikleri bir arada barındırabilen ve bu anlamda kısmen tanıdık olan
ancak varolan tanımlama kategorilerinin hiç birine uymadıkları için de
bize yabancı gelen yaratık figürlerinin yarattığı rahatsızlık ve belirsizlik
duygusu, yabansı (unheimliche) tarifine hayli uymaktadır. Bu anlamda,
aynı eş örneğinde olduğu gibi, iğvada da, bilinçdışına atıldıktan sonra

17
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık

dönüşüme uğrayarak geri dönen unsurların söz konusu olduğu düşünü-


lebilir. Gerek eş gerekse iğva olgularındaki ortak özellik her ikisinin de
yalnızlık koşullarında ortaya çıkmalarıdır.
Freud'un, “eş”in yalnızlıkla ilişkisine değinmemesine karşılık, çağda-
şı Guy de Maupassant, “eş”inin rahat bırakmadığı münzevi kahramanının
öyküsünde “Horla” adını verdiği bu geri dönüşün yalnızlık koşullarında
ortaya çıkış sürecini çarpıcı biçimde sergiler.21 Bizde de, “kendini ifade
ve eşya ile münasebetini tayin ve kainattaki yerini tespit gibi konularda
beceriksiz” kahramanların yazarı Oğuz Atay, “Korkuyu Beklerken” adlı
öyküsünde bilinçdışına atılanın yalnızlık ortamında eş olarak değil de bu
kez delilik olarak geriye dönüşünü Fransız meslektaşından geri kalmaya-
cak bir ustalıkla betimler.22 Kuşkusuz burada akla, bilinçdışına atıldıktan
sonra delilik olarak geri dönenin ne olduğu sorusu gelebilir. Sorunun
yanıtı, Guy De Maupassant'ınkileri değilse de Oğuz Atay'ın yapıtlarını
tanıma ihtimali olmayan birinde, Masud Khan'da bulunabilir. Masud
Khan'a göre erken çocukluk döneminde yaşanan ve Freud'un tabiriyle
birincil bilinçdışına atmaya maruz kaldıktan sonra unutulan yalnızlık
deneyimleri kaybolmazlar; ileride hususi (privé) delilik durumlarında
tekrar ortaya çıkarlar. Yazar burada bilerek “psikoz” terimini değil de
hususi delilik terimini kullandığını vurgular ve ekler. “çünkü her insan
kendi hususi deliliğinin delisidir ve yalnızdır.”23
Yalnızlığın paradoksları ya da başka bir deyişle yalnızlığın kavram-
laştırılması ve tasarımlandırılmasındaki güçlükler birkaç nedenden
kaynaklanmaktadır. Bunlardan ilki yalnızlığın fiili yani nesnel gerçekli-
ğe endeksli olarak yaşanan bir durumdan çok hayali, yani ruhsal ger-
çeklik düzeyinde yaşanan bir durum olmasıdır. Dolayısıyla son derece
öznel bir yaşantıdır; bu bağlamda ötekinin mevcudiyeti yalnızlık duygu-
sunu ortadan kaldıran değil, ortaya çıkaran etkendir. Öteki olmadan
yalnızlık mümkün olmadığı gibi farklılık ve bireyoluş da mümkün
değildir. Bu noktada, bizim dışarıdan bakarak yalnız olarak nitelediği-
miz otist çocukların kendilerini ne ölçüde yalnız hissettikleri tartışmaya
açık bir konudur. Winnicott'un “Kendi Başına Olabilme Kapasitesi” de

21
Maupassant, (1886) Le Horla, içinde: Le Horla, Gallimard, Paris, 1988,23-57
22
O. Atay (1973) Korkuyu Beklerken, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s.35-99.
23
M. Khan (1979) Enfance, solitude et folie, İng. çev. J.B. Pontalis, Nouvelle Revue de
Psychanalyse, 19, 178-179.

18
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık Kader, Yaşam Heder (midir?)

çocuğun birinin yanında kendi başına olabilme kapasitesinden çok,


birinin yanında yalnız hissedebilme kapasitesi olarak anlaşılmalıdır.
Çocuk ancak kendini ötekinin yanında yalnız hissedebilirse kendini
ötekinden farklı olarak konumlandırabilir. Zaten Winnicott da erken
dönemlerdeki yalnızlığın annenin egosunun sunduğu destekle telafi
edildiğini belirttikten sonra ötekinden farklı oluşun fark edilişinin 1.
tekil şahıs zamirinin (İngilizce'de I) kullanılmasıyla kendini gösterdiği-
ni vurgular. Başka bir deyişle egonun çekirdeğinin oluşmasını koşulla-
yan yalnızlık duygusudur. Ardından “ben yalnızım” (I am alone) öner-
mesi gelecektir.24 Otistik çocuğun başkasının yanında rahatlıkla yalnız
kalabildiği, ancak 1. tekil şahıs zamirini kullanmadığı (ya da hiç ko-
nuşmadığı) göz önüne alınırsa bu yalnızlığı ve de ötekinden farklılığı
hissetmediği düşünülebilir.
Yalnızlığın kavramlaştırılmasındaki güçlüklerin ikinci nedeni de yal-
nızlığın çoğunlukla ayrılık, terk edilme, yani nesne kaybı bağlamında ele
alınmasıdır. Başka bir deyişle yukarıda da belirtildiği üzere ötekine
endekslenmektedir. Bu tür nesne kaybı yaşantıları kuşkusuz geçmişteki
kayıpları tekrar gündeme getirmektedir. Ancak Freud'un anksiyete
kuramına dönülürse nesne kaybı anksiyetesini de doğuran “medetsiz-
lik”in (hilflosgkeit) temel tehlike olarak tüm anksiyetelere kaynaklık
ettiği görülür. İnsanoğlunun diğer hayvanlara göre nispeten kısa süren
intra-uterin yaşamı ve onlara göre daha az tamamlanmış olarak dünyaya
gelmesi yalnızlığın zaman zaman çaresizlik olarak yaşanmasına neden
olan temel eksiklik olarak görülebilir. Freud'un da belirttiği üzere “bu
biyolojik etken, ilk tehlike durumlarını düzenler ve insan canlısını bir
daha hiç terk etmeyecek olan, sevilme ihtiyacını yaratır”.25 Temel eksik-
lik, kabul edilip yaratıcılık yoluyla telafi edilebileceği gibi, bir zamanlar
yaşanmış olduğu varsayılan hayali bir eksiksizlik özlemiyle reddedilip
sonuçta medetsizliğe davetiye de çıkarılabilir. Jean-Michel Quinodoz'un
ifadesiyle, ehlileştirilmediğinde yalnızlık kötü bir danışman olabilir, ama
ehlileştirildiğinde* son derece değerli bir dost da olabilir.26 Bu durumda

24
D.W. Winnicott (1958) The Capacity to be Alone, içinde: The Maturational Process and
the Facilitating Environment, Hogart Press, Londra, 1965, 29-36.
25
S. Freud (1926) s.67.
*
Fransızca apprivoiser sözcüğünün Türkçe karşılığı "ehlileştirmek, evcilleştirmek"tir ve
daha çok vahşi, tehlikeli hayvanları konu alır. Bu anlamda yabansı (unheimlich) bir bağ-
lantı kurulabilir. Öte yandan apprivoiser fiili latince "privatus"dan (hususi) kök almakta-

19
Copyrighted Material. For use only by IstanbulBilgiUni. Reproduction prohibited. Usage subject to PEP terms &
conditions (see terms.pep-web.org).

Yalnızlık

yalnızlığın ortak kader, yalnızlığın yaşanma biçimlerininse yaşam boyu


(yenilenmediği takdirde) yinelenen ve yinelendiği ölçüde yaşamı heder
eden hususi öyküler olduğu söylenebilir.
Ne mutlu kendi öykülerini yeniden yazmaya girişenlere.

dır ve "kişiye özel hale getirme" anlamını da taşımaktadır. Dolayısıyla yalnızlığın sadece
evcilleştirilmesi değil, hususileştirilmesi de söz konusudur.
26
J.M. Quinodoz (1991), La solitude apprivoisée, PUF, Paris, 2001, s.15.

20
PEP-Web Copyright

Copyright. The PEP-Web Archive is protected by United States copyright laws and international treaty provisions.
1. All copyright (electronic and other) of the text, images, and photographs of the publications appearing on PEP-Web is retained by
the original publishers of the Journals, Books, and Videos. Saving the exceptions noted below, no portion of any of the text, images,
photographs, or videos may be reproduced or stored in any form without prior permission of the Copyright owners.
2. Authorized Uses. Authorized Users may make all use of the Licensed Materials as is consistent with the Fair Use Provisions of
United States and international law. Nothing in this Agreement is intended to limit in any way whatsoever any Authorized User’s
rights under the Fair Use provisions of United States or international law to use the Licensed Materials.
3. During the term of any subscription the Licensed Materials may be used for purposes of research, education or other
non-commercial use as follows:
a. Digitally Copy. Authorized Users may download and digitally copy a reasonable portion of the Licensed Materials for their own use
only.
b. Print Copy. Authorized Users may print (one copy per user) reasonable potions of the Licensed Materials for their own use only.

Copyright Warranty. Licensor warrants that it has the right to license the rights granted under this Agreement to use Licensed
Materials, that it has obtained any and all necessary permissions from third parties to license the Licensed Materials, and that use of
the Licensed Materials by Authorized Users in accordance with the terms of this Agreement shall not infringe the copyright of any third
party. The Licensor shall indemnify and hold Licensee and Authorized Users harmless for any losses, claims, damages, awards,
penalties, or injuries incurred, including reasonable attorney's fees, which arise from any claim by any third party of an alleged
infringement of copyright or any other property right arising out of the use of the Licensed Materials by the Licensee or any Authorized
User in accordance with the terms of this Agreement. This indemnity shall survive the termination of this agreement. NO LIMITATION
OF LIABILITY SET FORTH ELSEWHERE IN THIS AGREEMENT IS APPLICABLE TO THIS INDEMNIFICATION.

Commercial reproduction. No purchaser or user shall use any portion of the contents of PEP-Web in any form of commercial
exploitation, including, but not limited to, commercial print or broadcast media, and no purchaser or user shall reproduce it as its own
any material contained herein.

You might also like