Professional Documents
Culture Documents
Araştırmacı yazar Rıza Yıldırım’ın altı yüzden fazla köyde, Sadık Güleç
dört yüzden fazla dede, ana, aşık, kamber ve taliplere yap-
tığı saha çalışmalarının ardından kitaplaştırdığı Geleneksel
Alevilik-İnanç, İbadet, Kurumlar, Toplumsal Yapı, Kolektif
Bellek İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Geleneksel
aleviliğin zaman içerisinde yaşadığı dönüşümü kentlileşme-
nin etkilerini konuştuğumuz Yıldırım, 7o’li yıllardaki göçleri
vurgulayarak, “Alevi toplumu içinden çıkan ilk kentli-eği-
timli grup, tarihin ilk ‘Alevi entelijansiyası’nı oluşturuyordu.
Dolayısıyla modern kent Aleviliğinin şekillenmesinde öncü
bir rol oynadılar. Geleneksel Alevi toplumunun tartışmasız
liderleri olan dedeler ise bu dönemde toplum üzerindeki
etkilerini yitirmeye başlamışlardı. Zaten görgü cemleri ve
musahiplik gibi temel ritüel ve kurumların terk edilmesi
yeni toplumsal-dini yapıda dedelere olan ihtiyacı sembolik
39
‘ SMA ,A R A A MA ARAK
K A ’
‘ RA R A AR A
AK A T R Y R ’
‘A T A S YAS ’ R T ’
‘K K R M RAS’
‘ KK R M K AY A ’
‘K MA ST TK T R R
S K AR AR’
‘A G RK R AR K A A
A MAK S SYA ST AR’
‘S K MA MG KS A
A R TT ’
lemiyor. En objektif olduğu düşünülen pozitif bilimler bile ‘19. yüzyıl ortalarından
dönemin siyasal konjonktüründen etkileniyor. Fizik, kimya,
itibaren misyonerlerin
matematik alanlarında birçok buluş toplumsal ve siyasal
gelişmelerle yakından bağlantılıdır. Örneğin Einstein’in Osmanlı topraklarında
meşhur maddenin enerjiye dönüşebileceğine dair keşfi ve faaliyet yürütmeye
buradan hareketle atom bombasının icadını düşünün. Eins- başlamasına kadar.
tein 2. Dünya Savaşı’na hazırlanan bir dünyada yaşamasaydı
Misyonerler ilk başta doğu
belki bu fikre hiç ulaşamayacaktı. Sosyal ve beşerî bilimle-
re gelince, bunların siyasal-toplumsal gelişmelerle ilişkisi kiliselerinin yanı sıra
şüphesiz çok daha yoğundur. Aslına bakarsanız bu alanlarda Alevileri de Protestanlığa
yapılan hiçbir çalışmayı konjonktürel bağlamından bağımsız döndürebileceklerini
anlayamayız.
düşünmüş ve bu yolda
Alevilik üzerine yapılan çalışmalar da böyledir. Geleneksel çeşitli faaliyetlere
Alevilik’te uzunca bir literatür değerlendirmesi bölümü girişmişlerdi. Bu
var. Alevilik hakkında bugüne kadar yapılan belli başlı faaliyetler Osmanlı
çalışmaları tartıştığım bu bölümde farklı bir tarz izleye-
devletine Anadolu’da
rek akademik çalışmaları politik ve sosyal arka planlarıyla
beraber değerlendirdim. Bir bakıma, Alevilik çalışmalarının yaşayan Alevileri tekrar
entelektüel tarihini sosyal ve politik tarihiyle birleştirerek hatırlattı. Özellikle II.
yazmak istedim. Bu açıdan bakınca, akademik çalışmalarda Abdülhamit döneminde
karşımıza çıkan ana yaklaşımlar ve kavramsallaştırmaların
Alevilerin misyonerlere
dönemin şartlarına göre şekillendiği hemen fark ediliyor.
‘kaptırılmaması’ amacıyla
Alevilik hakkında yazılanları ve geliştirilen kavramsal yak- bir dizi politika geliştirildi.
laşımları kabaca şu şekilde dönemlere ayırdım. İlk dönem Temel amaç Alevilerin
olarak Osmanlı ulemasının 16. yüzyıl başında inşa ettiği
inançlarını düzelterek
söylemle başladım ki bu söylem günümüze kadar etkinliği-
ni çeşitli seviyelerde korumuştur. Osmanlı ulemasına göre (ıslah-ı itikat) Sünni
Alevilik (o dönemki adıyla Kızılbaşlık) Osmanlı siyasal-di- Müslümanlık içinde kabul
ni düzenine başkaldırının adıydı. O yüzden politik olarak edilebilir bir kıvama
isyancı (baği ve taği) dini olarak sapkın (rafizi) idi. Osman-
getirmekti. ’
lı döneminde yazılan kitap, risale ve fetvaların tümünde
hâkim motivasyon Kızılbaşlığın bu iki unsurun bileşimi
olduğunu ispat edip kitleleri buna ikna etmektir. 16. yüzyıl
sonlarına doğru Osmanlı topraklarına dönük Safevi tehdidi
bertaraf edilince Kızılbaş-Alevi meselesi İstanbul’un günde-
minden düştü.
merkezlerine) camiler yapıldı, çeşitli araçlarla önde gelen Ale- ‘Alevilere dönük akademik
vilere ve onların çocuklarına ‘İslam öğretilmeye çalışıldı’.
ilginin 1970’lerde tekrar
Devr-i Hamit’in hemen arkasından gelen Jön Türk ve İttihat ve canlanmaya başladığını
Terakki döneminde İmparatorluğu bir arada tutacak ideoloji görüyoruz. Bu canlanma
olarak Türkçülük benimsenmiş ve İslamcılık terk edilmişti. belirgin bir şekilde
İstanbul’a hâkim olan bu politik anlayış Aleviliğe yaklaşımları
birbirinden ayrışan iki
da belirledi. Baha Sait Bey, Yusuf Ziya Bey (Yörükan) gibi dö-
nemin entelektüelleri Aleviliği Türk harsının (kültürünün) asli kulvarda gelişmeye
bir unsuru olarak tasvir etmeye başladılar. Bu dönem Alevilik başladı. Alevi gençlikle
üzerine yazan en etkili isim şüphesiz Fuat Köprülü idi. Onun tanışan solcu aydınlar
da temel gayreti diğerleri gibi Aleviliği kurulmakta olan yeni
– ki bunların içine kısa
Türk kimliğine entegre etmekti. Böylece Aleviler yüzyıllardır
süregelen dışlanmışlıktan kurtulacak, bir süre sonra Türkiye sürede Alevi kökenli
Cumhuriyeti’ni doğuracak olan bu yeni merkezin bir parçası solcu aydınlar da katıldı –
olacaktı. Ne var ki Köprülü de bütün gayretlerine rağmen eski Aleviliği Türkiye tarihinde
şablonun etkisinden kurtulamıyor, Aleviliği ortodoks (kita-
sosyalizmin ön evreleri
bi-yüksek-normal) İslam karşısında bir heterodoksi olarak
kavramsallaştırıyordu. olarak kavramsallaştırmaya
çalışıyorlardı. Bu alanda
Türkiye Cuhmuriyeti’nin kurulması ile beraber esas olarak Nazım Hikmet’in Şeyh
Ziya Gökalp’in sözcülüğünü yaptığı ve İttihat ve Terakki
Bedreddin Destanı
Fırkası’nın resmi politikası olan kültürel milliyetçilik yeri-
ni jakoben milliyetçiliğe bıraktı. Türk Milleti tepede bir elit şüphesiz öncü ve belki en
tarafından tasarlanacak ve kitlelere dikte edilecekti. Bu yeni etkili eser olarak kabul
anlayış Aleviliğe herhangi bir şekilde ihtiyaç ve ilgi duymadı- edilmelidir.’
ğından 1950’lere kadar Aleviler Ankara’nın gündeminde yer
almadı. Çok partili sisteme geçilmesi, Alevilerin şehirlere göç-
meye başlaması ve kamusal alanda görünür olmaları, nihayet
1960’lardan itibaren sol hareketlerin ana insan kaynağı haline
gelmeleri, Alevi toplumunu tekrardan Türkiye gündemine
getirdi.
‘A R ’ R T AR K
YAY AR YA MAYA A A AR’
Özetle, demek istediğim Orta Çağ Anadolusu’nda dinin ‘Bana kalırsa Safevi
tekelini elinde bulundurduğunu iddia eden bir politik güç
devletini kuran Kızılbaşlar
yoktu. Dolayısıyla farklı anlayışların yan yana yaşayabildiği
oldukça çoğulcu bir dini ve fikri manzara vardı. Bu dünyayı İran’da da hiçbir zaman
en iyi tanımlayan kavram bence ‘heterojenlik’dir: ortodoksi 12 İmam Şiası fıkhına tabi
ve heterodoksinin olmadığı her anlamda heterojenliğin ege- olmadı. Safevi tarihçiliğinde
men olduğu bir dünya. Dolayısıyla Alevilik ve Sünnilik de
genel kabul Kızılbaşların
birbirinin zıddına gelişen iki ayrı dini-toplumsal yapı olarak
o dönemde görülmez. daha Şah İsmail döneminde
güçlerinin kırılmaya
Yine olitik olarak smanlı ran çekişmesinin başladığı, Şah Tahmasb
ve ran’da aynı zamanda dini bir önder olan
ah smail’in iktidar olmasının Sünni, Alevi döneminde ise büyük
ayrımını belirginleştirdiğini söylüyorsunuz oranda sistemin dışına
ran’da ia burada smanlı h kimiyetinde itildiği şeklindedir. Ben bu
Sünni Hane bir dini anlayış ortaya çıktı
akat smanlı Aleviliğinin burada daha arklı görüşe katılmıyorum.’
bir mecrada seyretmesini yalnızca iktidar
olamamasına mı bağlamalıyız
Bana göre 15. yüzyıl Anadolu ve hatta bütün bir İslam
dünyasında çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu yüzyılda
meydana gelen gelişmeler daha sonraki dönemlerde meyda-
na gelen olayların yönünü belirledi. Din tarihi bakımından
bu yüzyılın önemi siyasetle dinin kaynaşması suretiyle bü-
yük politik-dini düzenlerin kurulmasıdır. Osmanlı ve Safevi
düzeni bunların en öne çıkan iki örneğidir. Her iki devlet de
belirli bir noktada resmi bir mezhep benimsedi ve bu mez-
hebi hakimiyet alanı içinde yaşayan herkese dayattı. Osman-
lılar malum olduğu üzere dört Sünni mezhepten Hanefiliği
resmi mezhep olarak benimsediler. Diğer üç Sünni mezhebe
tolerans göstermekle beraber onların dışında kalan İslam
yorumlarına izin vermediler. Osmanlılar kurdukları düze-
ne ‘din ü devlet’ diyorlardı ki bu tabir gerçekten de rejimin
niteliğini tam olarak anlatmaktadır. 15. yüzyıl ortalarından
itibaren kurulan Osmanlı rejimi gerçekten de din ile devletin
(yani siyasetin) ayrılmaz bir şekilde kaynaştığı bir toplumsal
düzen öngörüyordu. Dolayısıyla siyasal muhalifle dini sap-
kın bu yeni düzende aynı anlama geliyordu.
Rıza Yıldırım, ‘Geleneksel Alevilikten Modern Aleviliğe: Tarihsel Bir Dönüşümüm Ana Eksenleri’,
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 62 (2012): 135-62.
1
SAYI: 33
Murat Sevinç
‘Hey Garson!’u anlattı:
Ağaç kemirmiyoruz, her
günün kıymetini biliyoruz
Rıza Yıldırım
‘Geleneksel Alevilik’i anlattı:
Aleviler Kemalizm ve sosyalizm
içinde asimile oldular
Selim Temo
‘Horasan Kürtleri’ni anlattı:
Kitabı yazmadan önce
okumuş gibiydim