You are on page 1of 265

HERKES İ Ç İ N EKO N O M İ

EKONOMi BiliMi BiREYLERiN, KURUMLARlN VE TOPLUMUN KlTllK KOjULLARIYLA BAjA


ÇlKMAK iÇiN KULLANDIKLARI YÖNTEMLERiN iNCELENMESiDiR

DÖViZ KURLARI ARZ VE TALEP


KUVVETLERiNE TABiDiR

EI<ONOMI101
ARZ-TALEP DENGESi VE EKONOMiK BÜYÜMEDEN DÖViZ KURLARI
VE BAN KACILIGA KADAR EKONOMi HAKKINDA BiLMENiZ GEREKEN HER �EY

ENFLASYONUN ÇARESi PARA


BASMAK DEGil VERGiLERi
ARTlRMAK VE KREDi
BULMAKTIR

ALFRED MILL
Çeviren: Nurdan Soysal
Alfred Mill En temel ekonomik ilkelerden detaylı teorik kaynaklara
kadar ekonomik politika ve politik söylemle ilgili konular üzerine
araştırma yapan bir ekonomisttir.

Nurdan Soysal istanbul'da doğdu. Kadıköy Maarif Koleji ve iTü Elek­


trik Fakültesi'nden mezun oldu. TEK'te çalıştıktan sonra özel bir şir­
kette ihracat müdürü olarak görev yaptı. Emekli olduğundan beri
çeviri yapmaktadır. Erich Fromm'un itaatsizlik Üzerine ve Roger L w­

in'in Modern insanm Kökeni adlı eserleri diğer çevirileri arasındadır. Bir
çocuk annesi olan Soysal istanbul'da yaşamaktadır.
Alfred Mill

EKONOMI101
ARZ-TALEP DENGESi VE EKONOMiK BÜYÜMEDEN
DÖViZ KURLARI VE BANKACILIGA KADAR EKONOMi
HAKKINDA BilMENiZ GEREKEN HER �EY

Ingilizceden çeviren:
Nurdan Soysal
Say Yayınları

Herkes Için Ekonomi

Ekonomi 101: Arz-Talep Dengesi ve Ekonomik Büyümeden Döviz Kurları ve Ban­


kacılığa Kadar Ekonomi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey 1 Alfred Mill
Özgün adı: Economics 101

©20ı6 F+W Media,lnc. Her hakkı saklıdır.


Bu kitap Adams Media'nın izniyle yayımlanmıştır. Adams Media bir F+W Media Ine.
kuruluşudur ve S7 Littlefıeld Street, Avon, MA 02322, USA adresinde bulunmaktadır.

Türkçe yayın hakları Kesim Ajans aracılığıyla ©Say Yayınları


Bu eserin tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılan kısa
alıntılar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapılamaz. hiçbir şekilde kopya­
lanamaz,çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

ISBN 97B-60S-02-0S7B-7
Sertifıka no: ı0962

Ingilizceden çeviren: Nurdan Soysal


Yayın koordinatörü: Levent Çeviker
Editör: Sinan Köseoğlu
Kapak uygulama ve sayfa düzeni: Artemis Iren

Baskı: Lord Matbaacılık ve Kağıtçılık


Topkapı-Istanbul
Tel.: (02ı2) 674 93 S4
Matbaa sertifıka no: 4SSOı

ı. baskı: Say Yayınları, 20ı7


7. baskı: Say Yayınları, 20ı9

Say Yayınları

Ankara Cad. 22/ı2 • TR-34ıı O Sirkeci-lstanbul


Tel.: (0212) sı2 2ı S8 ·Faks: (0212) sı2 so 80
www.sayyayincilik.com • e-posta: say@sayyayincilik.com
www.facebook.com/sayyayinlari • www.twitter.com/sayyayinlari
www.instagram.com/sayyayincilik

Genel dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti.


Ankara Cad. 22/4 • TR-34ııo Sirkeci-istanbul
Tel.: (02ı2) S28 ı7 S4 ·Faks: (02ı2) sı2 SO 80
internet satış: www.saykitap.com ·e-posta: dagitim@saykitap.com
iÇiNDEKiLER

G i riş: Ekonomiyi Anlamak N için Önem li? .............................................. 9


Ekonomi Nedir? ............................................................................................ 13
Karşı Bedeller ve Fırsat Maliyeti ............................................... ..... . ... . 1 7
... .

Serbest Ticaretin Doğuşu ve Karşılaştırmalı


Üstünlüğün Önemi ....................................................... .......... .. ....... . . . . 21
U l uslararası Ticaret ve Ticaret Engel leri . . .
........... ......... .. ......... ......... . . . 26
Geleneksel Ekonomiler, Güdümlü Ekonomiler
ve Piyasa Ekonomileri ..... .. . . .
. ..... ......... ................................................ 31
Sosyalizme Karşı Kapitalizm ............................... ............... .... . . . .. 35
.... . ... .. ...

Takas ve Paranın Oluşması ............... ... . .. .


.. .. ... ...................... ... ..
. ............. 39
Çevrilemez itibari Paranın Keşfi .... ...... ... .... .. ....................... .. . ... ............. 43
Paranın Zaman Değeri ve Faiz Oranları . . ... . ... ... ..... ..... ........... .... . ... ..... 47
Bankacılığın Doğ uşu .. . . .. ..... .. ...
............ . . ...... .. . . . . .
. . .. . .. ................... .......... . . . 51
Bankalar Nasıl Para Yaratır? . .
......... ....... ................................... ............... . 54
Bir Sistem Olarak Bankalar: Regülasyon (Düzenleme)
ve Deregül asyon (Serbestleştirme) .
.................... ........................... 57
Arz ve Talep: Piyasalar ...................... .. ......................................... .......... . .. 61
.

Arz ve Talep: Tü ketici Davranışı . . ..


.......... ............. ... . ........ .. . .... .......... . .. . . 65
Arz ve Talep: Bir Fiyat Doğuyor . . . . .. . .......... ........................ .. ........ ........ . . . 69
Arz ve Talepteki Değişimler ..................................................................... 72
M u h asebe Ekonomiye Karşı . . .. ... .............. .... .... ... . ... ... . . . . . .. ........... . . .... . . 76
. ..

Üretim Fonksiyonu . .
..... ......... ..................................................... ............... . 79
Mal iyet Kontrolü .......................................................................................... 82
Kısa Vadede Tam Rekabet ........................................................................ 85
Uzun Vadede Tam Rekabet .. . .....
.... ... .
.... .... .......... . .. .
.... ........... ... . .. .......... 88
Oligopoller ve Eksik Rekabetçi Piyasalar . . . .. .. .. .. . ... ... ... . . 9 1 .. . ... . . .. . . . .. ... . ..

Gizli Anlaşma ve Kartel . .. .. . . .. .


. ...... ...... ... . ..... . . . ... . . ..
.... . ... . . . .. .... ..... . ... .......... 94
Oyun Ku ramı ................................................................................................. 97
Fiyatiandırma Davranışları ..................................................................... 1 00
Tekel (Monopol): iyi, Kötü, Çirkin ......................................................... 1 04
Devlet Piyasada: Tavan Fiyatlar ve Taban Fiyatlar ....................... 1 08
Devlet Piyasada: Vergiler ve S ü bvansiyonlar .................................. 1 12
Piyasa Başarısızlıkları ................................................................................ 116
Mali Piyasalar ve Borç Veri lebilir Fonlar Teorisi .............................. 1 20
Para Piyasası ................................................................................................ 1 23
Tahvil Piyasası ............................................................................................. 1 26
Hisse Senedi Piyasası (Borsa) ................................................................ 1 30
Döviz ve Döviz Kurları .............................................................................. 1 34
i hracat ve Dış Ticaret Dengesi .............................................................. 1 39
Resmi Rezervler ve Kur Politikası ......................................................... 1 43
Özel Sektör ve Kamu Sektörü ............................................................... 1 46
Yabancı Sektör ............................................................................................ 1 49
Finans Sektörü ve Mali Piyasalar .......................................................... 1 52
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYiH ) ............................................................. 1 55
GSYi H: Özel Harcama ve Yatırım .......................................................... 1 58
GSYi H: Kamu Harcamaları ve i h racat ................................................. 1 61
GSYiH Yaklaşımları .................................................................................... 1 64
Reel GSYiH Değişimleri ve iş Döngüsü .............................................. 1 67
GSYiH Bize Neyi Anlatmaz? ................................................................... 1 70
işsizl iğin Tanı mlanması ........................................................................... 1 73
işsizliğin Sın ıflandırılması ....................................................................... 1 76
işsizlik Neden Kötüd ü r? ........................................................................... 1 81
Enflasyon u n Tanımlanması ................................................................... 1 84
Enflasyon Tipleri ........................................................................................ 1 88
Enflasyon: Kazananlar ve Kaybedenler .............................................. 1 92
Dezenflasyon ve Deflasyon ................................................................... 1 95
Toplam Talep ve Toplam Arz ................................................................ 1 99
Makroekonomik Denge .......................................................................... 203
Keynesçi Görüş ve Maliye Politikası .................................................... 206
Federal Rezerv Sistemi (Fed) ................................................................. 21 1
Para Pol iti kası .............................................................................................. 215
Arz Yön lü Ekonomi ................................................................................... 220
Ekonomik Büyü me .................................................................................... 224
Ekonomik Büyü menin Koşul ları ........................................................... 227
Ekonomi Politikası Büyürneyi Nasıl Etkiler? ..................................... 231
Büyük Buhran Büyük Du rg u n l u kla Buluşur ..................................... 236
Yatırım Bankacılığının Çöküşü .............................................................. 241
Maliye Politikası Ateş Altı nda ................................................................ 244
Çevre ve Ekonomi ..................................................................................... 248
Dizin ............................................................................................................... 253
GiRiŞ
EKONOMiYI ANLAMAK NIÇiN ÖNEMLi?

Ekonomiyle ilgili bazı fikirlere önyarg ılı yaklaştığ ın ız oldu m u ?


Ekonominin nasıl işlediğini kitaplardan öğ ren meye çalışıp
d a hiç uyuyakaldınız m ı ? Peki, ekonomi hakkında daha çok
şey öğrenmek isteyip de ekonomistlerin o sevimsiz tekn ik
dille konuşmaları ve "sü rekli paradan söz etmeleri" yüzü nden
canınız sıkıldı mı?
Ekonomi 707'i okurken ekonomi n i n i l le de can sıkıcı olmak
zorunda olmadığını keşfedeceksiniz. Aslında bu konuyu keş­
fetmek, dünyaya daha önce hiç bakmad ı ğ ı n ız bir gözle bak­
manızı sağlayacak. Ekonomi, işsizl ik oranı ve sevgili babanızın
iç çamaşırını değiştirme eğ ilimi gibi tamamen farkl ı görü nen
şeyler arası nda bağlantılar kurmanıza i m ka n verecek. Ve d ü n­
yayı daha iyi anlayacaksın ız. Faiz oran ları değişince sonuçları­
nı kestirebileceksiniz. Hisse senetleri, tahviller, yatırım fonları,
teminatlı borç yükü m l ü l ü kleri hakkında anlamlı bir tartışma,
artık size Portekizcenin garip bir lehçesi gibi gel meyecek. Bu
bir fınans kitabı ol mamasına rağ men, tan ı mladığı ekonomi
prensi pleri, kendi finansal işlerinizi d üzenli yürütmenize yar­
d ı mcı olacak.
Ekonomide beklentiler, gerçekler haline gelir, para ise
sadece toplumsal bir kurgudur. Bu sıkıcı değil, i nsanın akl ı n ı
başından alan b i r şey! Ekonomi 707'i okuduktan sonra azalan
m arjinal fayda ve herkesin yeni gözdesi olan parasal gevşe­
me gibi kavramları öğrenecek ve seveceksin iz. Bu kavramları
anl amak, etrafı nızdaki ekonomiyi ve i nsanların para konu­
ları nda neden öyle davrandıkları nı {tabii her zaman akı lcı
d avranmayabilirlerı daha iyi kavraman ıza yard ı mcı olacak.
Hatta patronunuza değişken giderleri kontrol etmeyi ve karı
maksimuma çı karmayı öğ reterek bu bilgileri uygulamaya

9
Ekonomi 1 0 1

sokabilirsiniz. Döviz kurları v e birikimlerin akışı, sizin için


çocuk oyuncağı olacak. Sermaye ve yatırım bütü nüyle yeni
bir an l am kazanacak. TÜ FE oluşturmak ve nominal GSYi H'yı
azaltmak sizin için bir alışkan l ı k haline gelecek. Bir karavanda
yaşayıp gitar çalan ve şiir yazan hippi kuzeniniz, kendisine
neden teknik olarak işsiz sayıl mad ığını açı kladığınııda çok
heyecan lanacak.
E konomi bilimi, sadece, bazılarını dile getirmiş olduğum
soyut terimleri tarif etmek değildir. Bir bakıma, felsefe yap­
maktır! Çünkü ekonomi, hayatın ızı her yönüyle etkiler, yaptı­
ğ ınız her şeye tesir eder. Gerçekten de her şeyi kastediyorum!
Ekonomi, hiçbir şeyin bedava olmadığını öğretir. Her tercihin,
parayla hiç ilgisi yokmuş gibi görünse bile, bir bedeli vardır.
E konomi, evimizden uzakta bir yerlerde, adı sanı bel li
olmayan grupların yaptığı bir şey değildir. Tüm ekonomik
kararlar bireyler tarafı ndan al ı n ı r. Evet, yani sizi kastediyorum.
Ekonomi, kişiseldir. Fiyatları onlar belirlemez, biz belirleriz.
Ekonomi 101'i oku d u ktan sonra, dünyanı n neden böyle
işlediğini anlayacaksı nız. Burada, aşağıdaki g i bi şeyler öğ re­
neceksiniz:


iyi bir şeyden neden çok fazla sayıda ya da m i ktarda temin
edebil mektesiniz? (O şeyin size faydası azalmasına rağ­
men bunu neden ya da nasıl yapabi liyorsunuz?)

Ona başka bir isim verili rse işsizlik neden işsizl ik olmaktan
çıkar?

Uzun vadede doğ ru olan bir şey, kısa vadede neden doğru
olmayabi lir?

Beklentileri yöneten politika yapıcılar neden gerçekleri de
yönetebili rler.

Size enflasyon ile d efiasyon arasında birtercih yapma hakkı
tan ınacak olursa neden enflasyonu seçmeniz gerekir?

lO
Giriş

Bireyler finansal durumları nı yönetmekte neden h ükü­


metlerden daha başarı lıdır?

Ekonomi d ünyasını keşfe çıkmaya ve ufkun uzu genişlet­


meye hazır mısınız? Hadi g idelim!

11
EKONOMi NEDiR?
"Kötümser Bilimden" Kasveti Çıkarmak

Buzdolabının kapısını açıp içindekilere gözünüzü dikerek, "Evde


yiyecek bir şey yok;' dersiniz. Sonra giysi dolu gardıroba ba kıp, "Gi­
yecek hiçbir şeyim yok;' d iye düşünürsün üz. Kıtlıkla karşı karşıya
olduğunuz hissine kapı l ı rsınız. istediğiniz ya da ihtiyaç duyduğu­
n u z şeyden elinizde yeteri kadar bu l un madığı kanısına varırsın ız.
Oysa yiyecek çok şeyi niz, giyecek çok kıyafetiniz vardır. Hemen
oracıkta karşınıza çıkan seçeneklerden birini seçmeyi göz a rd ı
edersi niz fakat sonunda pes edip, pörsümüş üzüm lerin yanında
d u ra n o elmayı yiyeceğinizi, sonra da nefret ettiğiniz o pantolon la
gömleği giyeceğinizi bil i rsiniz. Ekonomi size yabancı değildir. Kıt­
lık söz konusu olduğunda, ka rşınızdaki seçenekiere bakar, değer­
lendirir ve sonra da biri n i seçersin iz.

K I TL I GI N i N C EL E NM E S i

Ekonomi, bireylerin, kuru mların ve top l u m u n kıtlık d u rumuyla na­


sıl başa çıkmayı seçtiğini inceleyen bilim dalıdır. insan ların kıtlığa
nasıl tepki verdiklerini görmek çok ilginçtir. Bazıları, herkesin kıt
kaynaklardan adil bir pay a lmasını sağlayacak karmaşık planlar ve
sistemler oluştururlar. Diğerleri ise kervan yolda d üzelir diye d ü­
ş ü n ü r. Herkes her gün ekonomiyi uygular. Tek bir bireyden d ü n­
yadaki en büyük topl uma kadar tüm insanlar s ü rekli yaşamlarını
s ü rd ürme, geçim lerini sağlama ve hatta ka rşılaştıkları göreli kıtlık
göz ö n ü ne alınd ığında, daha iyiye gitme m ü cadelesi verir.

Felsefenin Çocuğu
Ekonomi, her zaman bu adla bilinmese de, uzun zamandır vardı.
Bu alan bu şekilde adlandırılmadan çok daha önce, düşünürler kıt­
lık ve seçim üzerinde çalışıyorlardı. Modern ekonominin babası

13
Ekonomi 1 0 1

Adam Smith, bir ekonomist olarak değil, ahlak felsefesi alanında


eyleyen bir düşünür olarak görülüyordu.

Bu seçenekler üzeri nde çalışanlar ekonomistlerdir. Ekonomi


alanı geniştir çünkü insanlar engin bir seçenek çeşitliliğine sahiptir.
Bazı ekonomistler, bireylerin ve kurumların karar ol uşturma süreci­
ni inceler; diğerleri, ulusların kıtlığı ele alış şekilleri üzerinde çalışır.
Ekonomistler, üzerinde çalıştıkları şeyin davranışlarını açıklamak
için teori ler gelişti ri rler. Bu teorilerin bir kısmı, gerçek dünyanın
verileri karşısında sınanır, bazen de bu teoriler hiç sınanmadan
uygulamaya konur. Ekonomistler, üniversitelerde, fınans kurumla­
rında, büyük şirketlerde ve devlet kuruluşlarında çalışırlar.

M i K RC E KO NOM i

Mikroekonomi alanı, bireylerle işletmelerin karar oluştu rma sü­


reçlerine odaklan ır. M ikroekonomi, esasen mallar, hizmetler ve öz
kaynaklarla ilgilenir. Mikroekonomiyi anlama n ı n esası pazarlardır.
Alıcılarla satıcılar, öz kaynakları, malları ya da h izmetleri değişto­
kuş etmek için bir a raya geldiklerinde bir pazar oluşur ve bu pa­
za rların h a reket tarzı ekonomistleri n özel ilgi alanına girer. Verimli
bir şeki lde işl iyorlar m ı ? Katı l ı m cılar yeterli bilgiye erişebiliyorlar
mı? Pazara kim ve kaç kişi katı lıyor? Bir pazarda verilen kararlar,
ilgili başka bir paza rdaki kararları nasıl etkiliyor? Mikroekonomi bu
soruları ya nıtlamaya çalışır.

M A K RO E KO NOM i

Makroekonomi bir bütün olara k u l usların kıtlığı nasıl ele aldığını


inceler. Makroekonomistler ul usların mal ve h izmetleri paylaştır­
mak için oluşturdukları ya da kullandıkları sistemleri analiz eder­
ler. Sord u kları sorular çeşitlidir ve hem bireylerin hem de politika
üretenleri n ilgi alanına girer:

14
Ekonomi Nedir?

• Ekonomiyi nasıl ölçersiniz?


• Neden işsizlik var?

Para miktarındaki değişimler, ekonominin bütününü nasıl etki­
ler?
• Devlet harcamalarının veya vergi politikasının ekonomi üze­
rindeki etkisi nedi r?
• Ekonominin büyümesini nasıl sağlarsınız?

KlT Ll K

Kıtl ı k olmasa ekonomi bilimine ihtiyaç olmazd ı. Dolayısıyla, kıtlık


o l masayd ı bu kitaba da gerek kalmazd ı. Oysaki o kadar şanslı de­
ğilsiniz. Kıtlık, var olan evrensel bir durum ç ü n kü herkesin ihtiyaç­
ları n ı veya isteklerini karşılamaya yetecek kadar zaman, para ya da
nesne yok. Herkesin isted iği nesneler öz kaynaklarla yapılır. Eko­
nomiyi daha tekn ik bir dille anlatmak istersek öz kaynakları üreti m
faktörleri olarak adlandırı rız. Ü retim faktörleri toprak (doğal kay­
naklar), emek (işgücü), sermaye ve girişimciliktir.


Toprak, sadece bir arazi parçasından i baret ol mayıp, tüm doğal
öz kaynakları da kapsar. Ağaçl ar, mineral yatakları, denizdeki
balı klar, yeraltı suları ve yalın toprağı n hepsi toprağa dah i ld i r.
Toprak, yen ilenebilir ve yenilenemez doğal kaynaklar şekli n­
d e ikiye ayrılabilir. Çam ağaçları ve piliçler gibi yenilenebilir
öz kaynakların yeri kolayca yen iden dolduru labilir. Petrol ve
Atiantik morinası gibi yenilenemez kaynakları türetmek ise
zordur. Toprağa yapılan ödemeye kira denir.
Emek (işgücü), yetenek ve becerileriyle i nsanları belirtir. Emek,
vasıfsız işgücü, vasıfl ı işgücü ve profesyonel işgücü şeklinde
ayrı lır. Vasıfsız işgücü, usule uygun d üzgü n bir eğitim almamış
olup, hamburger hazırlamak ya da m ontaj hattında çalışmak
g i bi üretimle ilgili tekdüze işleri bell i bir ücret karşılığında
yapan kişilerden oluşur. Vasıflı işgücü, bildi kleri ve yapabil­
di kleri şeyler karşılığında ücret alan kişi lerden oluşur. Vasıflı

ıs
Ekonomi 1 0 1

işgücüne örnek olarak kaynakçıları, elektri kçileri, tesisatçıları,


mekani kçileri ve marangozları sayabiliriz. Profesyonel işgücüne
ise, bildi kleri şeyler karşılığında ücret ödenir. Doktorlar, avukat­
lar, mü hendisler ve h atta öğretmenler bu kategoriye girerler.
Ekonomide sermaye, parayı değil, üretim süreci nde kul lanı lan
tüm aletleri, fabrikaları ve teçh izatı belirtir. Sermaye, yatırımın
ürü n üdür. Nokta. Bu, kafa karıştırmıyor mu? Mu htemelen
şimd iye kadar, sermayenin para, yatırım yapmanın da borsada
yaptı kları nız olduğunu düşünerek mutl u l u k içinde yaşıyordu­
nuz. Üzgünüm. Sermaye, d iğer nesneleri yapmak için kullanı­
lan nesneler, yatırım d a bu nesneleri satın al mak için harcanan
parad ı r. Sermaye oluşturmak için sermayeniz olmalıdır. Çünkü
sermaye daima ödünç parayla satın alınır ve bunun da ödene­
cek bir faizi olur.

Bolluk Ülkesi Amerika'da Gerfekten de Kıtlık Var


mı?
Kıtlık herkes için mevcuttur. Yoksulundan zenginine, herkes bu
durumla karşı karşıyadır. Amerika'daki kıtlık elbette Somali'deki
kıtlıktan farklıdır. Amerika'da bol gıda ve temiz su bulunmaktadır
oysa Somali'de her ikisi de eksiktir. Kıtlık sadece öz kaynaklann de­
ğil, isteklerin de sınırsız olmasından ileri gelir. Bu durum Somali'de
olduğu gibi Amerika'da da mevcuttur.

Para Konutur
Tahsisat
Ekonomistler, doğru kişilere verilen doğru öz kaynakları, tahsisat
olarak tarif ederler. Marjinal fayda marjinal maliyete eşit olduğun­
da tahsis etkinliği gerçekleşir. Bu koşul karşılandığında en büyük
fayda topluma gelir.

16
KARŞI BEDELLER VE FlRSAT MALiYETi
Senden Benden Bir Varsayım Oluşturmak

Ne zaman bir üretim faktörü n ü kul lansan ız bir maliyet yaratılacak­


tır. Neden? Üretim faktörleri sınırsız değil, s ı nı rlıd ır. Sonuç olarak,
bir amaç için toprak, emek, sermaye veya g i rişimciliği kullanmaya
karar verdiğinizde, onu başka bir amaç için kullanma kabiliyetini
yitirirsiniz. Örneğin, öz kaynak olarak emeği -kendi emeğinizi- ele
alalım. Diyelim ki, bir saatinizi kitap yazarak, ders öğreterek ya da
hamak örerek harcayabil iyorsunuz. Karşı laştığı nız seçeneklere,
karşı bedel denir. Ha mak ördüğünüzü farz ed in. Bu bir saatlik süre
içinde ne kitap yazabilir ne ders verebilirsin iz. Eğer en iyi ikinci se­
çeneği niz kitap yazmaksa ekonomistler, hamak örmeye harcanan
bir saatin fı rsat mal iyeti nin, kitap yazmaya h arcayabi leceğiniz bir
saat olduğunu söylerler. Bir öz kaynağın ikinci en iyi seçenek için
kullanımı fırsat mal iyetidir.

Örtük ve Açık Maliyet


Fırsat maliyetine bazen, örtük maliyet de denir. Bir üretim faaliye­
tinin işgücü, hammadde ve genel giderler gibi kolayca hesaplanan
açık maliyetlerinin yanı sıra, hesaplaması daha zor olan örtük ma­
liyetleri de vardır.

FlR S AT M A L i Y E T i N i N H E S A B A K AT ILM A S I

Örneğin, güzel bir Cuma sabahı kendi kend i n ize, "Yapmam gerek­
tiği g i bi işe gidebilirim, evde kalı p bütün g ü n uyuyabilirim ya da
Cozumel'e uçup, plajda takı labil i r ve dalış yapabi l i rim;' diye düşü­
n üyorsu nuz. Farz edin, Cozu mel'e gitmeye karar verdi niz ve en iyi
i kinci seçeneğiniz ise işe gitmekti. Gezin izin maliyeti ne oldu? Ha-

17
Ekonomi 1 0 1

vaalanına gitmek için taksiye, uçak biletine, etelde h e r şey dahil


konakla maya ve Pa lancar Resifi'nde dal maya para ödediniz. Tek
masrafı n ız bu muyd u ? Hayır. Çalışmakla kazanabileceğiniz para­
dan da feragat ettin iz. Fı rsat maliyeti kötü son uç verir. Bir karar ve­
rirken onu da hesaba kattığ ı n ızda n daima emin olun.

M A RJ i N A L A N A L i Z

Ekonomistler, insanların, kara rlarının faydaları karşısı nda maliye­


tini de daima hesaba katan küçük bilgisayarlar gibi olduklarını
düşün meyi severler. Çoğ u n l u kla kararlarınızı birer birer verdiğiniz
için ekonomistler, bir kararın faydasını marjinal fayda olarak ad­
landırırlar. Marjinal fayda, para birimi olarak da fayda birimi olarak
da ölçülebilir, hangisini tercih ederseniz. Fayda birimleri, bir şeyi
yapmaktan elde ettiğiniz faydanın ya da mutluluğun miktarıdır.
Kolayca para birimine çevrilebi li rler.
Diyelim ki, havuzda b i r saat yüzmeyi seviyorsunuz. Yüzmekle
kaç fayda birimi elde ettiniz? Yüzmeseydi niz size kaç para öden­
meliydi? Eğer arkadaşınız size yüzmemeniz karşılığında giderek
artan m i kta rlarda para teklif etmeyi sürd ü rseydi, muhtemelen
yüzmeyerek kabul ettiğiniz para miktarının en azı ndan yüzdüğü­
nüz takd i rde elde etmiş olacağınız mutl u l u k ya da fayda mikta rına
eşit olacağını varsayma k yerinde olurdu. Yüzmemenizi sağlamak
20$ (dolar) tutuyorsa, yüzmeye 20$'dan fazla değer biçemezsiniz.
Yüzmek, sizin için 20 fayda birimi değerindedir.
Marj i nal maliyet, bağlı bir kavramdır. Marjinal maliyet, üret­
tiğiniz ya da tü kettiğiniz şey her neyse, ondan bir fazla birimi
ü retmenin ya da t ü ketmenin maliyetidir. Yüzme örneğine geri
döneli m . Havuzda yüzmenin marjinal maliyetinin 5$ olduğunu
varsaya lım. Yüzmekle 20 fayda birimi kazan ıyorsanız, 20$ değe­
rinde fayda elde etmek için 5$ öder miydi niz? Elbette öderdiniz.
Şimdi, havuzda yüzmenin 20,0 1 $'a mal olduğunu varsaya lım. 20$
değerinde fayda elde etmek için 20,01 $ h a rcar m ıydınız? Muh­
temelen harcamazd ın ız. Ekonomistler, marjinal fayda marjinal
mal iyete eşit olduğu ya da onu geçtiği müddetçe yüzeceğ iniz

18
Karşı Bedeller ve Fırsat Maliyeti

sonucunu çıkarırlar. Bu, sizin, marjinal maliyetin 20$'a eşit veya


daha az olduğu müddetçe yüzeceği niz a n la mına gelir. Marjinal
fayda marjinal mal iyete ağır basarsa, m u htemelen bunu ya par­
sın ız. Marjinal fayda marjinal maliyetten az olursa, muhtemelen
yap mazsınız. Marjinal fayda marjinal mal iyete eşitse, yüzseniz de
olur yüzmeseniz de; sizin için fa rk etmez.

E KO NO M I D E K i VA R S AYlM L A R

Ekonomistler, en sevdikleri konu üzeri nde konuşu rken belli var­


sayımlarda bulunurlar. Bu varsayımları sizin bil menizi (ve kabul
etmenizi) beklerler. Bunlardan önemli üçü a şağıdaki gibidir:

1. Başka hiçbir şey değişmez. Ekonomistler, "Gelir vergileri d üşer­


se tüketim a rtar," şekl inde bir iddia ortaya attıklarında bu,
"Gelir vergileri düşer ve başka hiçbir şey değişmezse tüketim
a rtar," şeklinde anlaşılmalıdır. i ki ifade a rasındaki farkı görü­
yorsunuz değ il mi? 'Ve başka hiçbir şey değişmezse" ifadesi,
seteris paribus varsayı mı olarak da bil i n i r. Seteris paribus, genel
hatlarıyla çevrilirse, "tü m diğer unsurlar sabitken" anlamına
gelir. Dolayısıyla kitabı okumaya devam ederken, sebep-sonuç
ilişkisiyle ilgili tüm ifadeleri n seteris paribus varsayımıyla yazıl­
dığını a klınızda tutun.
2. insanlar, manttklld/r ve akla uygun davramrlar. Ekonomistie­
rin yaptığı ve çok sevdi kleri bir diğer varsayım da, insanların
a kla uygun davrandığıdır. Ekonomistler, insanların seçimlerini,
mevcut tüm bilgileri ve o seçimin faydası ile maliyetini hesaba
katarak yaptıkları n ı farz ederler. Ayrıca ekonomistler, seçimle­
ri n an lamlı olduğunu varsayarlar. insanların mantıklı davran­
dığı varsayı mı, ekonomi düşüncesinin farklı ekaileri arasında
ta rtışmaya konu olur fakat ekonomik ka rarların çoğu için bu,
yararlı bir varsayı md ır.
3. insanlar bencildir. Ekonom istlerin son varsayı m ı, insanların
çıkarcı olduğudur. iş bir karar vermeye gelince i nsanlar, her

19
Ekonomi 1 0 1

şeyden önce kendilerini düşün ürler. Ekonomide katıksız özge­


ci l i k m ü mkün değildir. Ekonomistler, alaycı bir şekilde, insan
davra nışlarını kişisel çıkarların güdülendirdiğini farz ederler.
Örneği n, askerlerle dolu bir hendeğe el bombası atı lmış ve bir
asker, diğerlerini kurtarmak için kendi hayatı nı feda ederek
bombanın üzerine atlamış olsun. Ekonomistlere göre, bu asker
bu kararının marjinal faydasını ve marjinal maliyetini anında
hesaplayıp, silah a rkadaşlarını kurtarmanın getireceği marjinal
faydanın, kendi hayatının marjinal maliyetinden ağır bastığına
karar vermiş ve kişisel çıkarı n ı azami ölçüde artıran faydacı bir
hareket yaparak bom ba n ı n üzerine atlamıştır. Arkadaşlarını
bir asker olarak kendi faydasını azami seviyeye çıka rmak için
ku rtarmıştır.

Ekonomistlerin yaptıkları varsayımlar, eleştiriye ve tartışmaya


açıktı r. Birçok eleştirmen, e konomi alanının, gerçek dünya değer­
lerine sahip olamayacak kada r soyut ve teorik olma eğiliminde
olduğunu d üşünür. Çoğu ekonom istin en son ekonomik çöküşü
kestirmekteki başa rısızlıkları, ekonominin, kendini riske atarak
insan psikolojisini göz a rdı ettiği görüşünü destekler görünmek­
tedir.
Bir bilim dalı olarak ekonomi, bir dönüm noktasına gel miştir
ve ekonomistlerin çok değer verdikleri varsayım ların d i kkatlice
incelenmesi gerekmektedi r. Ekonomi, fizik gibi derli toplu, soyut
ve matematiksel olmak yerine biyoloji gibi dağınık, karmaşık ve
organik olmalıdır.

Para Konuşur
Tüketim
Hane halkının yeni mal ve hizmetler satın alması.

20
SERBEST TiCARETiN DOGUŞU VE
KARŞlLAŞTlRMALI ÜSTÜNLÜGÜN ÖNEMi
Neden Bütün Yollar Roma'ya Çıkar

H a ng isi daha yüksek b i r yaşam standardına götü rür, başkaları­


na bağ ımlı olmak mı yoksa tamamen kendi kendine yeterli olmak
m ı ? Bu soruya cevap vermeden önce, yaşa m ı nızı hangi yaklaşımın
daha iyi yansıttığını düşünün. Bir işiniz var ve tüm fatura ların ızı
ken d i niz mi ödüyorsunuz yoksa ailenizle birl i kte oturuyorsu nuz
ve geçiminizi onlar mı sağl ıyor? Geçi minizi kendiniz sağlıyorsanız,
büyü k olasılıkla kendi kendinize yettiğ i n izi düşün ü rsünüz. Hala
evde a ilenizle birlikte yaşıyorsanız, kendinizi bir dereceye kadar
bağ ı m l ı görürsünüz. Aslında gerçek şu ki, ister geçiminizi kendi­
niz sağlayın, ister evde ailen izle birlikte otu run, yediğiniz yemek,
g iydiğiniz kıyafet ve başın ızı soktuğunuz çatı için yine de başka l a­
rına bağımlısınız. i htiyaç d uyd uğunuz, istediğin iz şeyleri ve daha
yüksek bir yaşam standardını elde etmek için başkala rıyla alışveriş
ya p m a k zorundasınız.

Altmış Saniyede Ticaretin Tarihçesi


İnsanlar var oldukça ticaret de var olmuştur. ilkin ticaret, basit bir
konuydu. Örneğin, bir ailedeki insanlar, yiyecekleri komşularıyla
değiştokuş ederlerdi. Zamanla, insanlar uzaktan gelen yeni mal­
lada tanışıp, onların tadını alınca ticaret gelişti. Kabileler krallık
haline, krallıklar imparatorluk haline geldikçe ticaretin önemi art­
tı. Ticaretteki bu büyüme, nüfuzlu tüccar sınıfının doğmasına yol
açtı. Bu tüccarlar, kar arayışında zorluklara göğüs gerdiler ve bu fa­
aliyetleri, modern dünyanın şekillenmesine yardımcı oldu. Ticaret
hacmi, tarih boyunca inanılmaz boyutlarda büyümüş olsa da, de­
ğişmeyen şey, ticaretin daima bireyler arasında gerçekleşmesidir.

21
Ekonomi 1 0 1

M E R K A N TI L ilM

Ticarete ilişkin erken dönem teorilerden biri, on yedinci ve on


sekizinci yüzyılda Avrupa'nın ticaret politikasında egemen olan
merkanti lizmdi. Merkantil izm, bir ü l kenin ve dolayısıyla bireylerin,
ülke i h racatı nın değeri ithalatın ı n değerinden fazlaysa daha var­
lıklı olduğu görüşü nü baz a l ı r. M erkantilizme göre, bir ü lke ne ka­
dar altın topladıysa o kadar varlıklıd ır. Sonuçta ü l keler, daha ucuz
öz kaynak ithal edip, onları daha pahalı mamul i h raç maliarına dö­
nüştü rmek için yarıştılar. Avrupa'daki ülkelerin, yeni keşfedilmiş,
zengin öz kaynaklara sahip Ameri ka kıtalarını koloni leştirmek ve
sömürmek için birbirleriyle neden bu kadar hevesle mücadele et­
tiklerini anlamak zor değildir.
Merka ntilizmin bariz bir kusuru vardı. Bir ü l ke, daima ithala­
tından fazla i h racat ya pmaya çalışıyorsa ve diğer herkes de aynı
oyunu oynuyorsa, biri kaybedecektir. Devletler ü l kelerinin ihracat
avantajını korumak için, halkı i l le de zengi n leştirmese de mal
a kışını saptıran birçok yasayı ve vergiyi yürürlüğe koydular. Mer­
kantilizm sonunda, yarardan çok zarar getiren bir kazan-kaybet
durumu yarattı.

S E R B E ST T i CARET

On sekizinci yüzyıl iskoç düşü n ü rü Adam Smith'in sezgi leri, mer­


kantil izmi sona erdirmekte etkili olmuştur. Smith ve bazı çağdaş­
ları, devletlerin merkantilist politikalarının yanlış yönlendirilmiş
ve özel çıkarlar tarafından etkilen meye yatkın olduğunu görmüş­
lerdir. Uluslarm Zenginliği adlı kitabında, bir ü l kenin en iyi şeki l­
de ürettiği şeyde uzman laştığı ve bu ürünlerin serbest ticaretini
yaptığı takdirde, top l u m u n zenginleşeceğini iddia etmiştir. Adam
Smith, zenginl iği, bir u l u s u n t ü m bireylerinin ü rettikleri şeylerin
genel toplamı olarak görmüşt ü r. Onun ba kış açısına göre, serbest
ticaret, bazen diğer ü l kelerdeki kişilerden mamul mal ithal etme­
niz anlamına gelse bile, daha fazla zenginlik geti rir.

22
SerbestTicaretin Doğuşu ve Karşılaştırmalı Üstünlüğün Önemi

Serbest ticaret fikrini destekiernekte kullanılan bir iddia da,


karşılaştırmalı üstünlük kura mıd ır. Adam Smith, bir ül keni n en
iyi şekilde üretebildiği malda uzman laşıp, diğerleriyle bu malın
ticaretini yapmasını savunurken bir diğer etkili d üşünür David
Ricardo, bir ülkenin en düşük fırsat mal iyetiyle üretebildiği mal
üzerinde uzmanlaşıp, diğer gereksinimleri için bunu değiştokuş
etmesinin daha iyi olacağını öne sürmüştür. Bu i ki kavram, mutlak
üst ü n l ü k ve karşı laştırmalı üstünlük olara k bilini rler.

M utlak Üstünlük
Bir m a l ı ya da hizmeti başka birinden daha fazla veya daha hızlı
ü retebil iyorsanız, m utlak üstünlük mevcuttur. Mutlak üstünlük,
daha veri mli olduğunuzu, yani aynı mikta rdaki öz kaynakla daha
fazla ü retim yapabildiğinizi belirtir. Örneğin, Art (Ga rfunkel}, sa­
atte bir hit şarkı besteleyebilirken Paul (Simon), saatte iki hit şarkı
besteleyebilir. Dolayısıyla Pau l, şarkı yazma kon usunda bir mutlak
üstünlüğe sahiptir.

Karşılaştırmalı Üstünlük
Bir m a l ı bir başkasından daha düşük bir fırsat maliyetiyle ürete­
biliyorsanız karşılaştırmalı üstü nlük mevcuttur. Diğer bir deyişle,
bir malı ya da hizmeti üretmek için başka bir malın ya da hizmetin
daha azından ödün veriyorsan ız, karşılaştırmalı üstünlüğü nüz var­
d ı r. Önceki örnekte, Art ile Paul, bestecidir, peki ya her i kisi de aynı
zamanda karmaşık beyin a mel iyatları gerçekleştirebiliyor olsalardı
ne o l u rd u ? Art da Paul de, bir saatte i ki beyin ameliyatını başarıyla
gerçekleştirebilselerdi, hangisi şarkı bestelemekte, hangisi beyin
ameliyatı yapmakta karşı laştırmalı üstü nlüğe sahip olurdu?
Ka rşılaştırma lı üstünlüğü hesaplamak için, her kişinin üretim
esnasında karşı karşıya ka ldığı fırsat maliyetini belirlemelisin iz.
Art, bestelediği her şarkı için i ki başarı lı beyin ameliyatını feda
etmek d urumundadır. Paul ise bir saatte ya iki h it şarkı bestele­
yebil i r ya da i ki beyin ameliyatı yapabilir. Bu, Pau l'ün, bestelediği
her şarkı için bir beyin amel iyatı feda etmesi demektir, dolayısıyla,

23
Ekonomi 1 0 1

şarkı bestelernekte karşı laştırmalı üstünlüğe sahiptir. Öte yandan


Art, beyin ameliyatında karşılaştırmal ı üstü nlüğe sahiptir çünkü
yaptığı her beyin ameliyatı için yarım şarkı feda ederken Paul,
aynı ameliyat için bütün bir şarkıyı feda eder. Sonuçta, Art beyin
ameliyatında, Paul ise şarkı yaza rlığı nda uzmaniaşmaiıdır çünkü
karşılaştırmalı üstünlüğ e sah i p oldukları alanlar onlardır.

Verimlilik ve Karşılaştırmalı Üstünlük


Kimin ne üretmesi gerektiğine karar verirken karşılaştırmalı üs­
tünlüğü gözden kaçırmak kolaydır. Sadece bir kişi bir işi başkala­
rından daha verimli şekilde yapıyor diye onun o işi yapmak için en
uygun kişi olduğunu iddia etmek her zaman doğru olmaz. Fırsat
maliyetini hesaba katınayı her zaman aklınızda bulundurun.

K A R ŞlL A Ş TlRM A L I Ü S T Ü N L Ü K
V E E KO NOMi K D E G i ŞiM

Karşılaştı rmalı üstün l ü k kuramı, Amerikan ekonomisinin son alt­


mış yılda nasıl değiştiği n i daha iyi anlamanızı sağlar. Bu zaman
aralığ ında Bi rleşik Devletler, düşük nitelikli ü retim ekonomisin­
den yü ksek nitelikli çeşitli alanlara yönelmiş bir ekonom iye geçiş
yapmıştır. Altmış yıl önce kıyafetlerinizin çoğu yerli ü retimdi, oysa
günümüzde kıyafetlerinizin üzerindeki etiketle r, Vietnam, Bangla­
deş, Honduras, Fas ve tabii ki Çin g i bi çeşitli yerlerde üreti ldiklerini
göstermektedir.
Aynı zaman aralığında, büyük bir teknoloj i k yen ilenme dalgası
ve kültü rel gelişmeler g erçekleşmiştir. Örneğin, altmış yıl önce
ve g ü n ü m üzde birer grup l ise birinci sı nıf öğrencisi a rasında,
lise sonrası plan ları hakkında a n ket yapacak olsaydınız büyük
olasılı kla, 1 940'1ar ve 1 950'1erdeki öğrencilere kıyasla g ünümüz
öğrencilerinin çok daha fazlasının yükseköğrenime devam etme

24
SerbestTicaretin Doğuşu ve Karşılaştırmalı Üstünlüğün Önemi

peşinde olduklarını görü rdünüz. Geçmişte liseden ayrılıp, değir­


mende veya fabrikada çalışmak sta nda rttı; günü müzde, liseden
ayrılmak endişeye yol açar. Altmış yıl öncesine göre daha fazla
iş ve daha fazla unvan var. Diğer bir deyişle, g ü n ü m üzde altmış
yıl öncesinden çok daha büyük fırsatlar var. Elbette bu, dikkat
ed il mesi gereken önemli bir şeyi de bera berinde getirir: Fırsattan
faydalanmak için gerekli öğrenime veya eğitime sah i p almalısınız.
Peki, bunun karşılaştı rmalı üstünlükle ne alakası var? Bir örnek,
b u n u anlaman ıza yardımcı olabilir. 1 00 tipik Amerikalı lise öğren­
cisi n i düşünün, sonra da aynı yaşta 100 Bang ladeşli genci düşü­
nün. Hangi ülkede, tişört ü retmenin fı rsat m a liyeti daha yüksektir?
Amerikalı öğrencilere bakarsan ız, Bangladeşi iierden daha fazla
fırsata sahip oldu klarını ka bul etmek zorunda kalı rsınız. Ameri­
kalı lar, tişörtte uzman laştıklarında, çalışa n l a rın çoğ unun geçim­
lerini ta rımla sağlad ı kları Bangladeş'e göre daha fazla sayıda
potansiyel doktordan, hemşireden, öğ retmenden, m ühendisten,
motor ustasından, itfaiyeciden, polis memuru ndan, yöneticiden,
makinistten ve sosyal hizmetler uzman ı nd a n ödün vereceklerd i r.
Tişört üretmenin fırsat maliyeti, Ba ngladeş'te Amerika'dakinden
çok daha düşüktür, dolayısıyla Bangladeş'in tişört üretiminde
karşılaştı rmalı bir üstünlüğü vardır. ABD'n i n daha verimli bir tişört
ü retim kapasitesi ol masına (mutlak üstü n l ü k) rağ men, tişört için
tekn i k bilgi, ilaç, rafine kimyasallar ve sermaye donanımı satması
e konomik açıdan mantıkl ıdır.

25
ULUSLARARASI TiCARET VE TiCARET
ENGELLERi
Sınırlar Olmaksızın Serbest Ticaret

Ticaret hem gönüllü hem de serbest olduğu zaman, a lıcı da satıcı


da yararlan ır (süt alırsanız sütçü para kazanır, siz de bir inek sahibi
olmanız gerekmeden süt elde edersiniz). Gönü l l ü serbest ticaret
karşılıklı olarak kazançlı olduğu için varlık yaratır. Varlık, sahip oldu­
ğunuz her şeyin toplam değeridi r. Ekonomiyi Öğretme Vakfı'nda
yapılan bir deneyde, bir grup katılımcıya rasgele birtakım nesneler
veri lmiş ve bunlara değer biçmeleri istenmiştir. Sonra grup üyeleri,
nesnelerini serbestçe a l ı p satmışlard ı r. Biraz sonra g ru ptan yine, sa­
hip oldukları nesnelere d eğer biçmeleri istenmiştir. ikinci değerler
toplamı, birincisinden yüksektir. Gönüllü serbest alım satım eylemi
sayesinde yeni hiçbir şey eklenmeksizin bir varlık yaratılmıştır.

ULUSLARARASI TiCARET

Başka ü l kelerdeki insa n l a rla ticaret yaptığınızda, aynı şekilde kar­


şılıklı kazanç ve varlık ya ratımı meydana gel i r. i ki nci Dünya Sava­
şı'ndan önce, u lusların a rasındaki tica ret anlaşmaları, çoğ unlukla
ikil iydi, yani özel çıkarların koru nduğu ve ticaret engel lerinin (itha­
lat ve i h racat vergileri g i bi) ortak olduğu iki taraf a rasındaki anlaş­
malardı. Serbest ticareti n yararları anlaşılmamış ve u l uslar, soyut­
lanma ve yerli ekonomiyi koru m a politikalarına sürü klenmişlerdi.
i ki nci Dü nya Savaşı'nın sonlarına doğru, sanayileşmiş özgür
dünyanın birçok temsi l cisi, s ı k sık uluslara rası anlaşmazl ıklara
neden olan ekonomik soru nları ele a lmak üzere New Hampshire
eyaleti ndeki Bretton Woods kasabasında toplandı lar. Konferans,
Ul uslara rası Para Fon u'nu (IMF) ve Dünya Bankası'nı oluşturdu
fa kat uluslararası işbirl i ğ i n i teşvik edecek bir tica ret örgütü çıkar­
madı. 1947'de, ABD d a h i l birçok ülke bir a raya gelerek, Güm-

26
Uluslararası Ticaret ve Ticaret Engelleri

rük Tariteleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nı (GATI) oluştu rdu lar.


GATI'ın amacı, üye ü l kelerin serbest ticaretten eşit derecede
fayda lanabilmeleri için ticaret engel lerini azaltmaktı.
U l uslara rası ticaretteki büyü meye, a n laşma n ı n üyeleri n i n
yaşam standartlarındaki yükseliş eşl i k etti. 1 995'te, GATI, Dünya
Ticaret Örgütü ( DTÖ) haline geldi. GAn ve sonra da DTÖ yöne­
timinde giderek daha fazla ü l ke, engellerin azaltı lmasının ve ser­
best ticaretin destekçisi haline geldi. Sonuçta u l uslararası tica ret,
genişlemeye devam etti ve birçok ü l ke, sunduğu avantaj lardan
yara rlandı. Örneğin, i rlanda, AB'ye kat ı l ı p, u luslara rası ticarete
açıldığ ından beri Avru pa'nı n en yoksul ü l kelerinden biri olmaktan
çıkı p, en zenginlerinden biri haline gelmiştir.

UL U SLA R A R A SI T i C A R ET i N AL E Y H i N D E K i
D U R UML A R

Bariz taydalarına karşın uluslararası ticaretin birçok a leyhtarı da


vard ı r:

• Çevreciler, ü l keler uzmaniaştı kça ü retimin, çevreyi kirlenmek­


ten ve doğal yaşam alanlarının zarar görmesinden koruyacak
d üzen iemelerin daha az olduğu ü l kelerde yoğunlaşacağından
endişe duyarlar.
• işçi sendikaları, ü retimin, sendi kaların pek bulunmadığı düşük
ücretli ü l kelere kayd ı n lacağı ve dolayısıyla üyelerini olu msuz
etkileyeceğini ileri sürerek serbest ticarete karşı çıka rlar.
• insan hakları eylemcileri, üretimin, ça lışma koşul larının çok
kötü ve çoğ unl ukla i nsan l ı k dışı olduğu, ça lışanların sanayi­
leşmiş ülkelerdeki hak ve ayrıcal ı kların aynısı nı bu lamadıkları
ü l kelere kayması nedeniyle serbest ticarete karşıdırlar.
• U lusal egemenliğin kaybından end işe d uya n politi kacılar ile
seçmenleri, u lusu etkileyen kararların, h a l ka doğrudan tabi
ol mayan uluslararası bir organ tarafından verilmesi nedeniyle
serbest ticarete karşı çıka rlar.

27
Ekonomi 1 0 1

T i C A R E T E NG E L L E R i N E B i R B A Kl Ş

Ülkeler za man zaman, u l uslararası ticarete vergi veya sınır koyacak


hatta yasaklayacaklard ı r. Neden? Gönüllü ticaret karşılıklı olarak
kazançlı olsa da, yara rları top l u m içinde dağılır ve bazen maliyeti
doğrudan belirli bir grup taşır. H a l k, sanayileri n i korumaya, vergi
geli rleri ni a rtırmaya, çevreyi korumaya, hatta toplu msal bir deği­
şim yaratmaya aşırı ilgi duya b i l i r. Bazen bir ü l ke, bir diğer ülkeyi
cezalandırmak için ticaretini s ı n ı rlayabilir. Gümrü k vergileri, kota­
lar ve a m ba rgolar, bir ü l kenin bu diğer isteklerin i yerine getirmek
için ku lland ıkları araçlardan birkaçıdır.

Gümrük Vergileri
Gümrük vergisi bir tica ret vergisidir. Devlet gelirlerini artırmak
veya ekonominin bell i bir sektörüne fayda sağ lamak için kullanıla­
bilir. Sanayi kolu n uz dış rekabete maruz kalıyorsa, ithalata gümrük
vergisi koyması için Kongre'ye baskı yapabil i rsiniz. Örneğin, ABD
çelik endüstrisi, gümrü k vergi le ri sayesinde ucuz dış rekabetten
yıllarca korundu. 2007'de, H i n d i stan, gıda kıtlığını ön lemek için pi­
rinç ih racatına gümrük vergisi koydu. 1 930'da konan Smoot-Haw­
ley gü mrük vergisi, Amerikan sanayiini koruma ve devletin çok
ihtiyaç d uyduğu vergi gelirini a rtı rma amaçlıydı.
Gümrük vergisinin olu msuz tarafları da yok değildir:


Gümrük vergisi çoğ u n l u kl a, rekabeti ön leyici, israfı ve verim­
sizliği destekleyici etkiler yapar.

Gelir yaratma amaçlı g ü m rü k verg ileri, çoğu n l u kla, vergi gelir­
lerin i artıramazlar çünkü insanlar pahalılaşan ithal ürünleri
almaktan vazgeçerler.

ihracata gü mrük vergisi koymak, üreticilere ü retmemeleri için
bir sebep verebilir.

Kotalar
Kota l a r, ticaretteki s ı n ırlard ı r. itha lata bir vergi koymak yerine,
ü l ken ize ithal edilen m a l la r ı n sayısını sınırlamak için bir kota uy-

28
Uluslararası Ticaret ve Ticaret Engelleri

g u l ayabili rsin iz. 1 970'1er ve 1 980'1erde, Amerikalı a raba üretici­


leri ve işçi sendikaları, rekabeti sınırla n d ı rm a k ve Amerika l ı ların
işleri n i korumak için devletin yabancı a ra ba ithalatına koydu ğ u
kotaları destekledi ler. Sonuç, daha yüksek fiyat v e daha d ü ş ü k
kal ite oldu.
N i hayetinde, Alman ve Japon fi rmala rı, fabrika la rını ABD'de
kurmak suretiyle, kotaları baypas ettiler. Sonu nda, yerli üreticiler,
kendi ülkelerinde daha fazla rekabetle karşı karşıya kaldılar ve
yabancı şirketler fabrikaları n ı, sendikaların daha etkisiz olduğu
eyaletlerde ku rdukları için işçi send ikaları da mağdu r oldular.
Kotalar, başka sorunlar da yaratır:


Devlete vergi geliri getirmez, daha fazla soru m l u l u k getirirler.

Kotadan kaçınmaya çalışan ları kaçakçılığa teşvik eder, dolayı­
sıyla karaborsa yaratırlar.

Ayrıca, kota lar, yabancı fırmalar tarafından başka yabancı fir­
maların rekabeti ni kısıtlamak için manipüle edilebili r. Örneğin,
ABD'ye ithal edilen Alman arabalarına bir kota uygulanırsa
kotayı ilk dolduran Alman fi rması diğer Alman firmaları n ı n
A merika paza rında rekabet etmeleri ni etkin bir şekilde engel­
lemiş olur.

Para konuşur
Fiyat
Tüketiciler ile üreticilerin, karşılığında bir miktar mal ya da hizmet
aldığı ve sattığı parasal tutardır.

Ambargolar
Ambargo, başka bir ülkeyle yapılan ticarete konan yasaktır. Am­
bargonun amacı, genellikle, bir ülkeyi bir suçundan ötürü ceza­
landırmaktır. En aşina olduğunuz amba rgo, Ameri ka'n ın Küba'ya
uyg u ladığı ambargo olabi l i r. Komünist devrim i n ve sonradan da

29
Ekonomi 7 0 1

Küba Füze Krizi'nin a rdından ABD, a d a hal kıyla tüm ticareti yasak­
layan bir a m bargoyu yasalaştırmıştı. Bu olaylar a rtık çok gerilerde
kalmış olsa bile, ambargo devam etmekted ir. Neden hala sürdü­
ğünü anlamak için ticaret ambargosundan kimin çıkar sağ ladığını
bir kez daha düşü nebi l i rsin iz.

30
GELENEKSEL EKONOMiLER, GÜDÜMLÜ
EKONOMiLER VE PiYASA EKONOMiLERi
Işleri Böyle Yürütmüyoruz!

N eden bazı ülkeler çok zengin, diğerleri ise çok fakir? Bereketli do­
ğal kaynakların varlığı, bir ü l kenin zenginliğini açıklar mı? Neden
d ünyadaki farkl ı yerel g ru plar a rasında bu kadar ekonomik geliş­
me eksi kliği var? Bir ekonomide devlet ne kadar önemlidir ve dev­
letin ekonomideki isabetli rol ü nedir? Farklı ekonomik sistemlerin
i ncelenmesi, bunlara bir miktar ışık tutacaktır.

FA R K L I E KO NOM i K S i S T E M L E R

Top l u mlar, yaşam la rını sürdürmek için kıt öz kaynaklarını (toprak,


emek, sermaye ve girişimcilik) en iyi ne şeki lde kullanacakları na
karar vermelidirler. Ekonomistler, toplu mların sınırlı öz kaynakla­
rıyla yaşamları n ı sürdürmeleri için aşağıdaki ü ç temel soruyu ya­
n ıtlamaları gerektiği sonucuna varmışlard ır:

1. N e üretmel i?
2. Nasıl üretmeli?
3. Kim in için üretmeli?

i n sanlar, tarih boyunca bu soruları yan ıtlamak için çeşitli sis­


temler geliştirdiler. En ilkel toplumlar, ekonomistleri n, geleneksel
ekonomiler adını verdikleri ekonomileri oluşturdular. Uygarl ığın
i lerlemesiyle, güdümlü ekonomiler geldi ve n i hayet, Aydınla n­
ma'nı n ardından piyasa ekonomileri doğ d u . Ayrıca, bu temel
siste m lerin komünizm, sosya l izm ve kapitalizm (bu kitapta ilerde
i ncelenecektir) gibi kombinasyonları da türeti ldL

31
Ekonomi 101

1776'yı Hatırlamak için Bir Diğer Neden


Akıl Çağı ya da Aydınlanma Çağı olarak da bilinen on sekizinci
yüzyıl, insanların dünyaya bakış açılarında köklü değişimlere şa­
hit olmuştur. 1776 yılı özellikle önemliydi çünkü o yıl sadece Tho­
mas Jefferson'ın Bağımsızlık Bildirgesini yazdığı yıl değil, Adam
Smith' in de Ulusların Zenginliği adlı eserini yayınladığı yıl olmuştur.

Geleneksel Ekonomiler
Geleneksel bir ekonomik sistemde, neyi, nasıl ve kimin için ü ret­
meli sorula rı, gelenek tarafından ya nıtlanır. i l kel bir kültür ha kkın­
da bir belgesel seyretmişseniz geleneksel bir ekonominin hareket
halinde olduğunu da görmüşsü n üzdür. Ka lahari Çöl ü'ndeki Buş­
menler, d ü nyanın en sert çevre koşullarının bulunduğu, en temel
öz kaynakların bile kıt olduğu yerlerden birinde yaşarlar. Yaşam­
larını sürd ü rebilmek ve yeterli yiyeceği sağlamak için Buşmenler,
cinsiyete dayalı bir iş böl ü m ü geliştirmişlerd i r. Kad ınlar yiyecek
toplar, erkekler avcılık ya par. Sonra yiyecek tüm kabileyle paylaşı­
lır. Bu tü r bir sistemde, yen i l i k ve değişimdense, istikrar ve sü rek­
lilik tercih edilir. insanların görevleri ni, cinsiyetleri ve toplumdaki
statü leri beli rler. Bu sistemde, yaş l ı n ı n, çocuğ un, zayıfın ve engel­
linin bakımını g rup üstlenir. Grup, sahip oldukları az sayıda malı
paylaşır; özel mül kiyet, onla ra yabancı bir kavramdır. Genelde, bu
sistem içi ndeki herkes, top l u m la i l iş kisini anlar ve son uçta yaşam,
öngörü lebi l i r bir şekilde akar.

Güdümlü Ekonomiler
Avcı-toplayıcı toplumlar büyüyü p, sonunda doğal besin kaynakla­
rını tüketince bir kısmı, yerleşik çiftçiler haline gelerek yaşamları­
nı sürd ürdüler. Tarımın gel mesiyle ekinierin ekilmesi, biçil mesi ve
depolan ması için düzenli bir sistem ihtiyacı beli rdi. Bu, gelenek­
sel ekonomide var olandan daha büyük bir yapılanma gerektirdi.
Toplumun ayakta kalmasını gara ntilernek için, hangi ürün leri ye-

32
Geleneksel Ekonomiler, Güdümlü Ekonomiler ve Piyasa Ekonomileri

tiştirmek ve hasadın ne kadarını depolamak gerektiği konusunda


kararlar veri lmeliydi. Zamanla karar verme yetkisi merkezileşti ve
güdümlü ekonomik sistem gelişti. Güdü m l ü ekonominin temel
özelliğ i, merkezi leşmiş karar verme yetkisidi r. Ekonomideki kilit ka­
rarları, tüm topl um adına, bir lider (ya da bir g ru p güçlü kişi) verir.
Güdümlü sistemlerin örnekleri, kad i m uygarlıkların hepsini
deği lse bile çoğunu ve g ü nümüzün komü n i st ü l kelerini kapsar.
Mısır Firavunları, güdümlü ekonomide b u l u na n merkezi karar
verme merciini temsil ederler. Neyin üretileceği, nasıl üretileceği
ve ki m i n için üretileceği konusundaki kilit ekonomik kara rları,
Firavun ile çeşitli resmi görevlileri verirlerdi. Kararlar şu şeki lde
olabi lird i, "Size, işçi olarak köleleri kulla n ı p, tuğla ve harçtan
büyü k bir piramit inşa etmenizi emred iyorum ve onun hepsi
beni m içindir." Bu tür sistemin avantajı, karar merci lerinin, top­
l u m larında hızlı değişiklikleri yapabilmeleri n i sağlamasıydı. Örne­
ğ i n, Sovyet diktatör Josef Stalin'in beş yı l l ı k planları, Sovyetler
Birliği'ni çabucak köylü tarım toplumundan d ü nya nın endüstriyel
süper güçlerinden birine dönüştü rm üştü.

Emrinizde
İkinci Dünya Savaşı sırasında, ABD, fabrikalann yönetimini devlet
devralıp, üretimi savaş çabasına göre planladığında güdümlü eko­
nomi uygulamıştı. Amerikan yaşamının her yönü, bir şekilde dev­
letin ekonomiye dahil olmasından etkilenmişti. Bunun etkileri gü­
nümüzde bile görülebilir. Günümüzdeki maaş kesintileri sistemi,
savaş esnasında, devlete istikrarlı bir vergi geliri akışını sağlamak
için kurulmuştu.

Tarih, güdümlü ekonomik sistemin traj i k dezavantajlarını su


yüzü ne çıkarır. Önceden söz edildiği g ibi, Firavunlar köle işçi kul­
lanmışlar ve Stalin'in beş yıllık planları ancak, milyonlarca insanın
zorla yer değiştirmesi ve milyonlarcasının da ölümü vasıtasıyla
başanya ulaşmıştır. Karar mercileri, sıradan vatandaşların ihtiyaç
ve isteklerini nadiren karşılar. Ekonomi ve devlet vatandaşa hizmet

33
Ekonomi 707

edeceğine, vatandaş ekonomiye ve devlete hizmet eder. Kuzey


Kore, buna mükemmel bir örnektir. Mül kiyet, sadece devlete
aittir. Pek az şey işçileri ü retime teşvik eder, bu pek az şeyden
etkilenerek üretime teşvik olanlar da kaliteye pek önem vermezler.
Güdü m l ü sistemde bireysellik, yenilik ve çeşitlilik kesinlikle yoktur.

Piyasa Ekonomileri
Güdümlü ekonomik sisteme tam zıt olan sistem piyasa ekono­
misidir. Piyasa ekonomilerinin en beli rgin özelliği merkezi karar
merciinin kesi nl ikle b u l u n mamasıdı r. Tepeden inme planlamanın
aksine, piyasa ekonom ileri tabandan yukarı işler. Kendi kişisel çı­
karları n ı karşılamaya çalışan bireyler, ne, nasıl ve kimin için sorula­
rını ya nıtlar. Alıcı ya da satıcı olarak, kendi özg ü r i radeleriyle hare­
ket eden sivil vatandaşlar, ken d i refah seviyeleri n i yü kseltmek için,
öz kayna klarını veya bitmiş ürün lerini piyasada satarlar. Mantığa
aykırı görünse de, piyasa ekonomi leri, geleneksel ya da güdümlü
ekonomik sistemlerden daha yüksek bereket, çeşitlilik ve doyum
seviyesine u laşırlar.
Katı ksız piyasa ekonomisi sistemleri olarak sınıflandırılamasalar
da Hong Kong, ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda, piyasa ekonomi­
lerinin temsilcileridi r. Her birinde diğer yerlerden daha fazla mal ve
hizmet çeşitliliği görürsünüz. Ayrıca, odak noktası devlete hizmet
etmek ol madığı için, bireyler mesleklerini, kendi özel mülklerini
seçmekte ve sahip oldukları öz kaynakları en iyi ne şekilde kullana­
caklarına karar vermekte özgü rd ürler. Piyasalar yeniliği, üretkenliği
ve verimliliği ödü llendirir, rehavete, aylakl ığa ve israfa karşı caydı­
rıcıdır. Piyasaların bir olumsuz tarafı varsa o da, şartlar ya da tercih
nedeniyle ü retme yeteneği veya isteği olmayanların çoğunlukla
gözden düşmeleri ve sistemin faydalarından yara rlanamamalarıdır.

Para Konuşur
Üretkenlik
Belli miktarda öz kaynak kullanarak üretilen çıktı miktarıdır.

34
SOSYALiZME KARŞI KAPiTALiZM
Karl Marx ile Adam Smith Kozlarını Payiaşıyor

G ü n ü m üzde, geleneksel ekonomiler çok nadir, güdümlü ekono­


miler azalıyor ve katıksız piyasa ekonom i le ri ise mevcut değil. Gü­
n ü m üzde var olan sistemler, çeşitli güdümlü sistemler ile birlikte
işleyen piyasa sistemleri yani aslında ekonomik melezlerdir. En
yayg ı n iki ekonomik melez, sosyalizm ve kapita lizmdir. Solda ka­
tıksız bir güdümlü ekonomik sistemin, sağda da katıksız bir piyasa
sisteminin bulunduğu ekonomik bir süreç düşünün. Modern ulu s­
ları, bu süreç boyunca sıraya koyacak olsayd ı nız, en solda Kuzey
Kore ve Iran, ortada birçok Batı Avrupa ve Lati n Amerika ülkesi, en
sağ da ise, ABD, Avustralya ve Hong Kong g i bi eski ingiliz kolonileri
yer a l ı rdı. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, soldaki uluslar, güdüm­
l ü ekenomilerin i rdelenmesi esnasında tarif edilenlerdir. Bununla
birl i kte, sürecin orta yeri ve sağı, sosyalizm ile kapital izm ikilem i n i
yansıtır.

Kapitalizm ve Demokrasi
Kapitalizmi demokrasi ile karıştırmayın. İkisinin ille de birlikte yü­
rümesi gerekmez. Hindistan, dünyanın demokrasiyle yönetilen en
büyük devletidir ama sosyalist bir ekonomi olarak görülür. Hong
Kong, demokrasiyi gerçekte hiç yaşamarnıştır ama yine de, kapita­
lizmin somut bir örneğidir.

Sosyal izm ile kapitalizm a rasındaki fark, devlet yöneti minin


etki derecesinde ve ü retim faktörlerinin devlet m ü l kiyetinde
ol masında yatar. Kapitalist ü l keler, verim l i ü rü n dağılımı için pazar
fıyatlarının doğruluğuna g üven i r, ekono m i k öz kaynaklarda özel
m ü l kiyeti destekler ve ekonomik kara rların çoğ unu bireylere bıra ­
kırlar. Bununla birlikte, aşağıd� ki konuları devlete bıra kırlar:

35
Ekonomi 1 0 1

• Piyasaların d üzenlenmesi
• Rekabetin korunması
• Firmal a rın desteklenmesi ve vergilendirilmesi
• Özel a nlaşmaların uyg u latı lması
• Çalışanlardan gelen gelirin bir kısm ının işsiziere dağıtılması

Örneğin, ABD hü kümeti, işgücü piyasasının kura llarını oluştu­


rur, tekelleri biti rir, bazı çiftçi leri sübvanse eder, çevreyi kirleten­
leri verg ilendirir, sözleşme i h l a l i durumlarında davaya bakar ve
Sosyal Güvenlik vergilerini toplar.
Sosyalizmde devlet ekonomide çok daha aktif rol alır. Bi reylere
özel mül kiyet hakkı tan ı n masına rağmen, kilit konumdaki sanayi
dal larında firmalara devlet sah i p olabilir ve ekonomik kararlara
kapita lizmde olduğundan daha fazla denetim getirebil i r. Fran­
sa'da h ü kü metin, Fransız şirketlerinin resmen sahibi olmasa bile
çoğunluk h isselerini al ması alışıl madık bir şey değildir. Fransız
işgücü piyasası, Ameri kalı eşdeğerine göre çok daha sıkı bir
şekilde d üzenlenmiştir. 2006'da Fransız öğrenciler, Fransız şirket­
lerinin, işçilerini hizmetlerin i n i l k i ki yılı içinde istedikleri g ibi işten
çıkarma h a kkını elde etmek için devlete yaptıkları baskıyı protesto
etmek a macıyla sokaklara dökü ldüler. Bunu, iş gara ntisinin bulun­
madığı ABD ile kıyaslayın.

Anti-Sosyalist Başbakan
İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher, Birleşik Krallığın sosyaliz­
me doğru sürüklenişini tersine çevirmesiyle tanınır. İkinci Dünya
Savaşı'nın bitişiyle İngilizler, çeşitli kilit endüstrilerin millileştiril­
mesiyle sosyalizme doğru kaymışlardı. Thatcher, iktidardayken,
devlet mülkiyetindeki şirketlerin sivil hissedarlara sa tıldığı özelleş­
tirme sürecini başlattı.

Sosyalist ülkeler çoğu kez, birçok mal ve hizmetin fiyatlarını


düzenler. AB, ilaç, cep telefo n u h izmeti ve gıda gibi şeylerin

36
Sosyal izme Karşı Kapitalizm

fiyatlarını düzenler. Sosyal ist ü l keler, ça lışanlardan gelen geli­


rin işsiziere dağıtıl ması için verg ilendirme konusu nda da daha
etkindirler. Almanya, vata ndaşlarına bakım vaat eden cömert
beşikten-mezara sosyal ya rd ım sistemiyle ünlüdür. Alman refah
devleti, çoğu Amerikalının katlanılmaz bulacağı yeniden dağıtı­
labilen vergi sistemi ile fi nanse edilir. 2015 itiba riyle, Almanya'da,
en yüksek marjinal kişisel gelir vergisi ora n ı %47,5 i ken, ABD'de
bu oran %39,6 idi.

A D AM SM I T H , K A RL M A R X V E I N S A N TA B i ATI

John Maynard Keynes'e göre, "Ekonomistler ile siyasi düşünürlerin


görü şleri, haklı olduklarında da haksız oldu klarında da, genelde
a n laşıldığından daha etki l id i r. Aslı nda dü nyayı bu görüşler yöneti r.
Kend ilerinin herhangi bir d üşünsel etkiden tamamen muaf oldu­
ğ u na i nanan deneyimli kişiler, genellikle ölmüş birtakım ekono­
mistlerin köleleridir:' Keynes'in, ekonomi k düşüncenin insanların
yaşamla rı üzerindeki etkisine ilişkin anlayışı, zaman içinde gelişen
çeşitli ekonomik sistemlerde görülebilir. Bir tarafta, devletin, hal­
kın başl ıca koruyucusu olduğu ekonomik sistemler bulunur. Diğer
tarafta ise, kıtlık sorununun ancak, bireysel ekonomik özgürlükle
çözüleceğine inananlar vardı r.
Ka rl Marx, "herkesten yeteneklerine göre, herkese ihtiyaçlarına
göre," demiştir. Herkes ne yapabil iyorsa topluma onu verir, neye
i htiyacı varsa toplumdan onu alır, demek istemiştir. Marx, kıtlık
soru n u nun, toprak ve sermaye sahiplerinden gelen gelirin tama­
m ı n ı n ça lışanlara yeniden dağıtılması yol uyla çözülebileceğini
tasavvur etmiştir. Bu haya lci görüşüne göre, topl um, üretkenlik
d üzeylerine ba kılmaksızın herkesin eşit olacağı şekilde düzenlen­
diği zaman, sosyal adalete, ekonomik kaliteye ve kıtlıktan kurtu­
l uşa erişilebi lecekti.
Adam Smith'e göre, "Akşam yemeği beklentimizi kasabın,
biracının ya da fı rıncının hayı rseverliğine bağlamayıp, onların
kendi çıkarlarını gözetmelerine bağlarız. i nsan iyetlerini değil, öz

37
Ekonomi 101

sevgilerini muhatap al ı rız ve onlara asla kendi i htiyaçlarımızdan


bahsetmez, onların yara rlarından söz ederiz." Adam Smith'in
toplum görüşü farklıydı. Onun g örüş açısına göre, ü retkenlik, zen­
ginliğin belirleyicisiydi ve mantıklı kişisel çı kar, topluma kıtlı ktan
kaçmanın yolunu sağ layan motive edici güçtü. Adam Smith, top­
lum kişisel çıkarın gücünden yararlandığı zaman, olumlu etkinin
başarıyla elde edileceğine i n a n ı rd ı .
B u i ki adamın, temel kıtlık soru nu için çok farklı çözüm yolları
vardı. i nsan tabiatını hangisinin daha iyi kavrad ığını düşünüyor­
su nuz? insanların temelde iyi olduklarına ve birbirlerine yardımcı
ol maya çal ıştıkianna inanıyorsanız, Marx'ın fikirleri doğru g ibi
gelir. Buna karşın, insanların özünde bencil o l d u klarını ve kendi
hırsiarı nın peşinde koşt u klarına inanıyorsanız Adam Smith'in söz­
leri daha geçerli görü n ü r. Sizin hangisine inandığınızdan bağım­
sız olara k, her i ki düşünür de topl u m u, günümüzde hala belirgin
olan şeki llerde etkilemeyi başarm ışlardır.

38
TAKAS VE PARANIN OLUŞMASI
Bir Ine k için Bozukluğunuz Var mı?

insanoğlunun tüm icatları içinden en yayg ı n ve en yarariısı olarak


öne çıka nı, paradır. Onu kul lanmadığı nız ya da düşünmediği niz
bir gün geçmez. i nsanların pa raya sahip olmadıkları bir zamanı ta­
savvur etmek zordur ve onsuz hayatınızın ne halde olacağını dü­
şün mek korkutucu olabilir. Takastan, deniz kabukları na, madeni
paraya, banknota ve dijital paraya kada r para n ı n hikayesi, insanlık
tari h i n i n büyük bir bölümünü kapsar.

TA K A S

Para icat edilmeden önce ve paranın değersiz ya d a son derece


ender bulunduğu zamanlarda, insanların i htiyaç d uydukları veya
isted ikleri şeyleri elde etmek için kullandıkları yöntem takastı. Ta­
kas, bir mal ya da h izmeti başka bir mal ya da h izmetle değiştokuş
etme eylemidir. Bir çiftçi, bir d üzine tavuk yumurtası n ı bir fırıncı­
nın bir sornun taze ekmeği ne karşılık verd iğinde bu, takasın bir ör­
neğidir. Takas geçmişte daha yayg ın olmakla birlikte, g ü nümüzde
de hala mevcuttu r.
Ta kasın olu msuz yönleri de vardır. Taraflardan biri karşı tara­
fın su nduğu şeyi istemediği takdirde bir a l ışverişin ol mayacağı
bel lidir. Her iki tarafın da karşı tarafın sunduğu şeyi istemesi
durumuna, i htiyaçların karşılıklı çakışması denir. Çiftçi ile fırıncı
örneğ i nde, fı rınemın yum u rta lara ihtiyacı olmasaydı çiftçinin
ekmek alma şansı olmazdı. Bununla birlikte, çiftçi girişi mde bulu­
nur ve köydeki dostlarından oluşan ağdan yararlanırsa, fırınemın
ekmekleri soğutmak için dökme demirden bir sacayağına ihtiyacı
olduğunu anlayabil ir. Rastlantı bu ya, tam da o sırada demirci nin
kuzu yününden bir kazağa i htiyacı old u ğ u n u görü r. Bi raz daha
a raştı rma yapan çiftçi, geçen hafta doku macının canının om let
çektiğ i n i öğrenir. O zaman çiftçi yumurtaları kazakla, kazağı saca-

39
Ekonomi 1 0 1

yağıyla, sacayağını da taze ekmekle değiştokuş edecektir. Vay


canına! işleri yürütmen i n daha kolay bir yol u o l malı.

PA R A N I N OL U Ş M A S I

Yukardaki örnek, mal ve hizmetlerin değiştokuşu için daha etki li


bir yol u n gerekli olduğunu g österir. Takasın olumsuz yönlerinin
sonucu olarak, farklı yer ve zamanla rda var olmuş kültürler, sonun­
da parayı icat etm işlerd i r.

Paranın işlevleri ve Özellikleri


Para, aldığı şekle (altın, banknot, isti ridye kabuğu) bakı lmaksızın,
bir değiştokuş a racı, bir tasarruf a racı veya bir değer standardı ola­
rak işlev gören bir şeyd i r. Para,


mal ve hizmet alıp satma a macıyla kullanıldığında değiştokuş
a racı,

onu bugün elde edip, daha sonra kullanabi lecek olduğunuzda
tasarruf aracı ve

bir mal ya da hizmeti n ne kad a r olduğunu ölçmek için kullan­
dığınızda değer standardı olarak işlev görür.

Para, şu özelliklere sahip olduğunda işlevini en iyi şekilde


görür: taşınabilirlik, daya n ı kl ı l ı k, bölünebilirl i k, istikrar ve kabul
edilebil i rl ik.


Taşınabilirlik, para n ı n bir yerden bir yere taşı nma kolayl ığı
demektir.

Daya n ı klılık, çamaşırı yıkamadan önce parayı cebi nizden çıkar­
mayı u nutursanız parasız kal ma manız demektir.

Bölünebilirlik, para n ızın daha küçük birimlere ayrıiabil mesi ve
son unda kendini kanepenizin m inderleri arasında bulmasıdır.

isti krar, pa ranın değerinin çok fazla değişmemesidi r (bugün
bir dolar, bir şeyden hemen hemen geçen hafta olduğu kada­
rını alabiliyor ve gelecek hafta da öyle kalacak).

40
Takas ve Paranın Oluşması


Kabul ed ilebi lirlik, insanların para n ı n temsil etmesi gereken
şeyi yansıttığında hemfikir olmaları ve mal ile h izmet alışveri­
şini parayla yapmaya istekli olmalarıd ı r.

Taşınmaz Para
Pasifik'teki Yap adası, kesinlikle taşınmaz olan parasıyla tanınır.
Burada değiştokuş aracı olarak yüzlerce kilo ağırlığında, büyük,
yuvarlak taşlar kullanılır. Yap' ı ziyaret etmeyi düşünüyorsanız pa­
ranızı çevirmek için oraya varana kadar bekleyin çünkü o paralar,
uçakta koltukların altına veya baş üstü dolaplarına sığmayacaktır.

Paranın Evrimi
Çağ la r boyunca, farklı zaman ve kültürlerde birçok şey para yerine
geçmiştir. Tuz, tütün, deniz kabukları, büyük taşlar, değerl i ve de­
ğersiz metaller, deri ve sigara bunlardan birkaçıdır.

Emtia Para
Değiştokuş aracı olarak nispeten az bulunan mineraller, metaller
veya tarım ürünleri kullanıldığı zaman, bunlar emtia para olarak
görülürler. Madeni para olarak basılan altın ve g ü müş, emtia para­
ya örnektir. Emtia paranın bir avantajı, paradan başka amaçlarla da
kullanılabilmesidir. 1 980'1erde, birçok kadın, Çin'in Pandası veya Ka­
nada'nın Akçaağaç Yaprağı şeklinde altın para özelliği taşıyan ziynet
eşyalarıyla donanmışlardı. Amerikalı kolonidier tütünü içmekle kal­
mayıp, para olarak da kullanmışlardı. Kanıksadığı mız tuz, bir zaman­
lar o kadar az bulunurdu ki, Romalı askerlere tuzla ödeme yapılırdı.
Öte yandan, emtianın yararlılığı, onun para olarak kullanılmasına
dezavantaj da getirir. Bir ü l ke, bir ticari malı para ve öz kaynak olarak
ku l lanmak zorundaysa para, harcanmayacak kadar değerli olabilir.

Temsili Para
Temsili para, emtia paraya bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Al­
tını n özellikleri nden biri yoğunluğunun y ü ksek ol masıdır. Büyük

41
Ekonomi 707

miktarlarda altın gerektiren ticari işlem ler, altı nın aşırı ağır, dolayı­
sıyla na kliyesi nin zor olması nedeniyle nahoş o l muştur. Sarraflar,
bu soruna bir çözüm getirmişlerd i r. Emanet a ld ı kları a ltın karşılı­
ğında ma kbuz kesmeleriyle temsili para doğmuştur. Fiziki altını
değiştokuş etmek yeri ne, insanların tek yapması gereken, altın
karşı lığı ma kbuzları değiştokuş etmekti. Gerçek a ltını istedi klerin­
de, makbuzlarını verip, altı n larını geri alabilirlerdi. Bu, yıllarca ka­
bul gördü kten sonra, insanlar, temsi li kağıt para fikriyle daha rahat
ettiler ve bu kavram oturdu.

Çevrilemez itibari Para


i nsan lar, temsi li kağıt paraya zaten aşina oldukları için, paranın
evriminde bir sonraki adım, a n laşılması o kada r da zor bir adım
değildi. Kağıt parayı herhangi bir şeye çevri lebi lir hale getirmeye
ne gerek var? Tarihte birçok kez, temsi li paranın altın ya da gü­
müşe çevril işi, savaş ya da diğer krizler yüzünden d u rd u rulmuştur.
1 933'te Başkan Franklin Delana Roosevelt, doları bir temsili para
biçi mi hali nden, çevrilemez itibari paraya dön üştüren bir başkan­
lık emri i mzalamıştır. Çevri lemez itibari para, özünde değersiz ve
gerçek bir emtia ile desteklenmeyen veya telafi edilemeyen kağıt
ve sanal paraya denir. Bu bir para d ı r çünkü devlet öyle diyor ve biz
de bunu kabul etmeye istekl iyiz. ABD doları, eu ro, pound, yen ve
çoğu ülke parası, çevri lemez itibari para tanımına uyar.

Altın Standardı
Bir altın standardı uyarınca, para sabit bir altın miktarı ile destek­
lenir. Paranızı gerçek altınla değiştirebilirsiniz. Altın standardı, bir
ülkenin ancak sahip olduğu altın miktarının destekleyeceği kadar
para basmasına müsaade ederek fazla basımı ve devalüasyonu en­
geller. Olumsuz yönü, ekonomik büyümeye sınırlama getirmesidir.
Bir ekonominin üretim kapasitesi büyürken para arzı da büyümeli­
dir. Altın standardı, o paranın altınla desteklenmesini gerektirdiği
için metalin kıtlığı, ekonominin daha fazla sermaye üretmesini ve
büyümesini kısıtlar.

42
ÇEVRiLEMEZ iTiBARI PARANIN KEŞFi
Matrix'e Hoş Geldiniz

G ü n ü müzde mevcut çevrilemez itibari para standardı, altın sta n­


dardının zaafı na çözüm getirir. Altın standard ı n ı n en önem li ku­
suru, ekonomik büyü rnede sınır oluşturmasıdır. Ekonomist Ada m
Smith'e göre, varl ık, bir ü l kenin sahip olduğu altın ya d a gümüş
m i ktarı nın fonksiyonu deği l, daha ziyade bir ekonominin ürettiği
mal ve hizmetlerin toplamıdır. Bir ekonominin sahip olduğu para
m i ktarının, bir şeki lde varlık üretme kapasitesini yansıtması n ı n
bir a nlamı vard ı r. işletmeler büyüdükçe ü retim i htiyaçlarını karşı­
lamak ve kendi mal ve hizmetlerine talep yaratmak için gereken
araçl a rı, fabrikaları ve teçhizatı satın almak amacıyla pa raya gerek­
sinim duyarlar. Para a rzı, gerçek veya somut bir şeyle desteklen­
mediği için, ancak ekonomi büyüdükçe a rtabilir.

PA R A : H E R K E S i N H AYAL i A R K A DA Ş I

Bu esneklik, çevrilemez iti bari para standard ı n ı n neden devamlılık


gösterdiğini açıklar. Fakat çevrilemez itibari para n ı n sadece para
olduğunu unutmayın çünkü devlet, öyle olduğunu söylüyor ve in­
san l a r da bunu kabul ediyor. i nsanların kab u l etmesi için, paranın
birdenbire değersizleşmeyeceğine veya o n u destekleyen h ükü­
metin yarın devril meyeceğine güvenmeleri gerekir. Bu durumda
insanlar para arzına olan g üvenlerini kaybetmezler, ü l kenin mer­
kez bankası, paranın çok bol ya da çok kıt hale gel memesi için
mevcudiyetini dikkatle denetlemelidir.

Vaatler, Vaatler
Para borçtur. ABD doları, ABD Merkez Bankasının hamiline öde­
me vaadidir. "Ne ödemeyi vaat ediyor?" diye sorabilirsiniz. Cevap,
"yine dolar" olacaktır.

43
Ekonomi 7 0 1

Çevri lemez itibari para standard ı size bilimku rg u gibi gelir.


Günümüzün parası, özünde değersizdir ve ancak ayn ı tür paranın
daha fazlası karşı lığında itfa ed ilebilir. Sistem işler çünkü devlet
sistemin işlediğini söyler ve herkes buna inanır. Parayı destek­
leyen g üvenden başkası değildir. Doğrudan bankaya yatırmayı,
çevrimiçi fatura ödemeyi, ba n ka matik kartları ve çekleri düşün­
düğünüzde para fi kri hala tu haf geli r. Çalışırsınız, faturaları öder­
sin iz, market al ışverişinizi yaparsınız ve yaşamın ızı sürdürmeyi
başarırsın ız, hatta gün lerce, haftal a rca paraya dokunmadan, onu
görüp koklamadan ekonominin içinde işleriniz iyi gidebi lir. Para
hayalidir. Banka hesabın ızı düşünün. Banka kasasında, üzerlerin­
de isminizin yazılı olduğu küçü k banknot yığ ınları bu lunmaz. Cari
hesabın ızda da tasarruf hesabın ızda da, bilg isayarlarda depola­
nan bilgiden başka bir şey yoktur.

GÜVEN i N YiliRiLMESi
VE KiTLE S E L ÇARESiZLiK

Para, g üvenle desteklendiği için, bu güvenin sarsılması yı kıcı olur.


Parayı ya da en azından paranın temsil ettiği değeri aşındıran en
önem li etmenlerden biri enflasyondur. Sonuç olara k enflasyona
neden olan şey dalaşımda çok fazla paranın olmasıdır. Bu para faz­
lası, fiyatla rı yukarı çeker ve çoğ u şeyi pahalı laştı m. Altın standardı
geçerli olduğunda, insanların enflasyon beklentileri sınırlanır, bu
da sadece fiyatların daha sabit kal masına yol açmakla kal mayıp,
istihdamı ve ekonomiyi bir bütün olara k isti krarlı bir hale getirir.
Altın standardı bulunduğunda para, bir ban kada d ura n gerçek al­
tın la desteklenir. Bu, devletin fazladan para basması nı önleyerek,
ekonomiye sızan enflasyon ihtimalini büyük ölçüde azaltır, aynı
za manda da devletlerin çok ağır borçlanmalarına karşı bir kontrol
aracı görevi görür.
Fazla para basılması teh l i kelidir çünkü para n ı n değer kaybet­
mesine neden olur, enflasyona yol açar. i ki d ü nya savaşı arasın­
daki dönemde, Alman Wei mar Cumhuriyeti, fazla para basmış,

44
Çevrilemez Itibari Paranın Keşfi

bu da enflasyon un şahlanmasına ve mali yıkıma yol açm ıştı. Para,


çevrilemez itibari para olduğu nda, altın sta ndardına özgü dene­
tim ve denge mevcut ol maz.
Fazla para bası mı ve sa hte para basım ı, para a rzına ciddi bir
tehdit oluşturur.
Bu tehlikelere karşılık olarak, devletler, paralarını daha iyi bir
şeki lde güvenceye almak ve kalpazanlığı zorlaştırmak için yeni
yöntemler geliştirirler.

PA R A A R Z I ÖLÇ ÜL E R i : M 1 V E M 2

Para denen acayip nesne, ABD'de Federal Rezerv (Fed), yani Ame­
rika n merkez bankası tarafı ndan idare ed i l i r ve ölçü l ü r. Fed'in para
a rzını tarif ederken kullandığı başlıca iki ölçü, Ml ve M2'dir.

• M l ölçüsü, ekonomi içinde dalaşımda olan tü m cari hesap


bakiyeleri, nakit, madeni para ve seyahat çeklerinden oluşur.
• M2, M l 'in içinde bulunanla ra ilaveten t ü m tasarruf hesapla­
rının bakiyesinden, mevduat sertifikalarından, para piyasası
hesaplarının bakiyesinden ve yabancı bankalardaki ABD doları
tutarlarından oluşur. M l esasen değiştokuş aracı olarak kul­
lanı lırken M2 tasarruf a racı olarak ku l l a n ı l ır. M2 M l 'den daha
büyük miktardadır ve likiditesi daha azdı r.

Dolaşımda Olmayan "Para"


Bankadaki ulusal para ve madeni para Ml'in içinde sayılmaz. Ne­
den? Çünkü siz bankadan dışarı çıkana kadar o, para değildir. Do­
layısıyla teknik olarak, bir soyguncunun bankanın içindeyken para
istemesi doğru değildir.

M 1 ve M2'deki değişi mler Fed tarafından izlenir ve ekonomik


faaliyet göstergeleri olarak iş görürler. M l 'i n M2'ye oranındaki
ani d eğ işiklikler, yakındaki bir enflasyonun ya da d u rgunluğun

45
Ekonomi 707

göstergeleri olabilir. Genelde, M 1, işgücü ile ü retkenlikteki büyü­


menin birleşik oranından daha h ızlı büyürse, sonuç enflasyon
olacaktır. i nsanların harcamayıp, biriktirmesi nedeniyle M2, M 1 'in
zara rına a niden büyürse bu, e konominin durgunluğa gittiğini
gösterir.

46
PARANIN ZAMAN DEGERi VE FAiZ
ORANLARI
Carpe Diem! (Anı Yaşa!)

Ekonomistler, paran ın değeri nin zamandan etki lendiğini ileri sü­


rerler: Bugünün bir dolan, yarınki bir dolardan daha değerlid i r.
Bu, fırsat maliyeti ve enflasyon la ilgilidir. Cüzdanınızdaki parayı
a rkadaşı nıza borç verirseniz fırsat maliyeti n iz, bu paranın şimdiki
ku l l a n ı mından bulunacağ ınız özveri kada rd ı r. Arkadaşınız sonun­
da size bu mikta n geri öded iğinde para, enflasyon yüzünden alım
gücünü kaybetmiş olacaktır. Örneğin, pa rayı borç verdiğiniz za­
man SO$ olan sandalyenin fiyatı, i ki yıl sonra a rkadaşınız size geri
ödeme yaptığı nda SS$ olabi l i r. Bu da, sandalyeyi i l k gereksinim
d uyduğunuzda alamamış olmanızın yanı s ı ra şimdi almanın size
daha pahalıya mal olması demektir. Ayrıca, a rkadaşınızın Costa
Rica'ya taşın ıp, size geri ödeme yapmayı "unutma" riski de vard ı r.
Sonuçta, insanlar borç para verdiklerinde, fırsat maliyeti ile
enflasyonun etkisini telafi etmek için, çoğ u n l u kla ek bir ödemeyle
-faizle- ödüllendiril mek isterler. Tasarruf h esabınıza para yatırdı­
ğ ı n ız zaman, aynı nedenle faiz kazanma beklentisinde olursu nuz.
Aksi takdirde parayı yastığı nızın altına tı kıştı rırdınız.

FA i Z i N E S A SL A R I

Faiz, paranın kul lanımı karşılığında yapılan bir ödemedi r. Faiz ora­
nı, parayı kullanmanın bedelidir. Bu bedeli belirleyen nedir? Faizi,
birbi rinin üstüne yığılan bloklar şeklinde düşün mek, işi kolaylaştı­
rır. Bu bloklar, aşağıdakileri içerir:

• Fı rsat maliyeti
• Beklenen enflasyon ora n ı
• Temerrüt riski primi

47
Ekonomi 1 0 1

• Likidite primi
• Vade riski primi

Şimdi her birini daha yakı ndan i nceleyelim.

Temel Faiz Oranı


i l k blok, para ku llanımının fırsat m a liyetini ya nsıtır. Bazı kişiler, faiz
almak için mali kaynaklarını hemen kulla nmaktan kolayca vazge­
çerler. Diğerleri, paralarını hemen kullanmaktan ödün vermeye is­
tekli olmayabilirler. Enflasyonun ya da riskin bulunmadığı durum­
larda, tasarruf düzeyini, borçlanma düzeyi ne eşitleyen faiz oranı,
temel faiz oranı ya da gerçek faiz oranıdır.
Diğer bir deyişle, paran ızı %2 faiz ödemesiyle {buna getiri de
denir) kullanma fırsatından vazgeçmeye istekliyseniz bu, borç
verdiğiniz paranın temel faiz ora n ı olur. Ta hmin edeceği niz gibi,
gerçek faiz oranı, yere ve zamana göre değişi r. Eğer çoğ u kişi faiz
almak amacıyla para ku llanımından vazgeçmek yerine para larını
şimdi harcamayı tercih ederlerse, onların bu düşü ncelerini değiş­
tirmek için faiz oranları a rtmalıdır.

Enflasyon Geçmişi
İleri yaştaki birçok Amerikalı, 1970' lerin sonları ile 1980'lerin baş­
larında, mortgage (ipotekli konut edindirme) gibi kredilerde faiz­
lerin %20' lere yükseldiği dönemleri hatırlar. Günümüzdeki düşük
oraniara kıyasla, bu büyük bir farktır. Farkın nedeni enflasyondur.
Faiz oranları enflasyonu da hesaba katar. Günümüzde birikimleri­
nizin çok daha düşük oranda bir getirisi olsa bile, enflasyon düzelt­
mesi yaptığınızda fark büyük oranda kaybolur.

Beklenen Enflasyon Oranı


%2 temel faiz oranı, fırsat mal iyetin izi geri ödeyebilir fakat bu ge­
tiriyi yavaş yavaş tüketecek olan enflasyonu hesaba katmaz. Onun

48
Paranın Zaman Değeri ve Faiz Oranları

için, i kinci faiz bloku beklenen enflasyon maliyetini ya nsıtı r. Enf­


lasyonun yıllarca %3 oranı nda sabit kaldığını ve i nsanların bu ora­
n ı n %3'te kalacağından çok emin oldukları n ı farz edin. Kredi veren
veya yatırımcı, %2 gerçek faiz oranına beklenen enflasyon bedeli­
ni karşılamak için %3 ekleyip, %5 nominal faiz oranına u laşacaktır.
Nominal faiz oranı, kredi verenin ya da yatırımcının paranın kulla­
nım ücreti olara k isteyeceği temel faiz ora n ı d ı r.

Temerrüt Riski Primi


Bir k red inin ya da yatırımın kötüye gitme i htimali varsa yığına bir
blok d a ha eklemek anlamlı olur. Bu üçüncü bloka temerrüt ris­
ki pri m i denir. Temerrüt riski veya öden meme riski ne kadar bü­
yü kse blok o kada r büyük, toplam faiz ora n ı o kadar yüksek olur.
Borçlarını za manında ödediğini gösteren geçmiş performansa
sa h i p bi ri, borçları geri ödemede lekeli bir performansı olan kişi­
ye nazaran daha risksiz görü l ü r ve dolayısıyla d a ha d üşük bir fa iz
öder.

Likidite Primi
On yı l l ı k araba kredisi g ibi bir kredinin ya da yatırımın kar etmeye
başla ması ve başka bir kreditöre ya da yatırımcıya satılması ihti­
mali zorsa bir diğer faiz bloku eklenir. Çünkü kredi a l ı p satıldığın­
da para kazanılmalıdır fakat bu krediler, l i kit ol mayan emtia içinse
pek g etirisi yoktu r. Birçok kişi, on yıllık kredi süresi sonunda değe­
rini tamamen kaybetmiş olacak a raba gibi bir malı satı n almak için
kredi a l ma riskine girmek istemez. Bu dördüncü bloka li kidite pri­
m i denir. Nakde çevirmesi güç olan mallar, d a ha yüksek faiz oranı
gerekti ri rler.

Vade Riski Primi


Vade riski için son bir blok eklenir. Zaman geçti kçe faiz oranlarının
a rtma i htimali vard ı r. Böyle bir şey gerçekleşi rse yat ı rımın değeri
d üşer çünkü benzer bir yatırımdan %4 kazanabilecekken ancak
%2 kaza ndıran bir yatırımı kimse istemez.

49
Ekonomi 101

işte size, bir faiz o ra n ı n ı n nasıl hesaplandığına dair bir örnek:


Gerçek faiz oranı %2 ile enflasyon oranı %3 bi rleşip, %5 nominal
fa iz ora n ı n ı oluştu ru rl a r. Temerrüt riski priminin %4, l i kidite pri­
minin %2, vade riski priminin i se %1 olduğ u n u varsayın. Toplam
n om i nal faiz oranı % 1 2'ye (%2 +%3 + %4 + %2 + % 1 ) çıkacaktır.

so
BANKACILIGIN DOGUŞU
Tahmini MÖ 2000

Kısık sesler, serin mermer bankalar, paranın kokusu, üzerinde boş


makbuzların durduğu masalara zincirlenmiş kalemler, çarpıcı kilit­
leri olan sağlam çelik kapı lar, müşterileri uyg u n memu rlara yönlen­
diren kadife kordon lar... Banka önemli bir yerd ir. Bankaları her yerde
görürsünüz. Bir Starbucks'tan diğerine gidene kadar, en az birkaç
bankanın önünden geçersin iz! Küçük kasabalardan büyük şehirlere
kada r bankaların her yerde bulunması ekonomi için ne denli önem­
li olduklarını ortaya koyar. Her zaman dil uzatılan bankalar, ekono­
minin ayrılmaz parçalarıdır. Kapitalizm onlarsız işleyemez.

B A N KAC IL I G I N IL K H ALL E R i

Bankacılığın kökleri i l k uygarlıklara kada r uza n ı r. Mısır ve Ortado­


ğu'daki ilk toplumlar, modern bankacılığın dayandığı prototi pi
oluşt u rmuşlard ı r. Tarım ürün leri, devlet idaresindeki tahıl ambar­
larında depolanmış, mal koyma ve çekme işlemlerinin kayıtla rı
m u h afaza edil miştir. Tüccarların, gezginlerin ve hacıların mal a l ı p
satabilmesi, alışveriş yapabil mesi, vergi ödeyebilmesi veya d i n i
adaklar adayabil mesi için farklı ü l kelerin paralarını değiştokuş
eden dövizciler ortaya çıkmıştır.
Rönesans çağ ı nda italyan şehir devletleri, ticareti, devleti ve
Katoli k Kilisesi'ni finanse eden ilk ban kaların yurdu olmuştur.
Kilisenin tefeciliği (faiz işletmek) yasaklamasından kaçınmak için
ban kacı lar, bir ü l ke parasıyla borç verip, bir başka ü l ke parasıyla
geri ödeme almışlardır. Para, kredinin verildiği ve geri ödendiği
zaman larda farkl ı döviz ku rları uygulayarak kazanılm ıştır. italyan
bankacı ların başa rıları, ban kacılığın kıtaya daha da yayılmasını
teşvik etmiştir. i ng iltere'de sa rraflar sadece a ltını depolayı p mak­
buz kesrnekten soru mlu olma kla kalma m ış, kısmi rezerv bankacı­
lığını da geliştirmekle yükümlü olmuşlard ı r. Sa rrafla r, emanette

51
Ekonomi 1 0 1

bulunan a ltın miktarı ndan d a h a fazla makbuz kesmekle, bankacı­


l ı k sektörünün kar potansiyelini a rtırmışlardı r.
Ameri kan Devrimi'nden içsavaş'a kadar geçen sürede ABD,
genç c u m h u riyetin gelişmesine mali açıdan yard ı mcı olan görece
denetimsiz bir bankacılığın büyüdüğünü görmüştür. ABD'deki
modern bankacılığın kökleri, h ü kü mete içsavaş'ı finanse etme
olanağı veren 1 863'teki U l usal Ban ka Yasası'na uza nı r.

B A N K AL A R I N i ŞL E V i

Bankaların ekonomide çeşitli işlevleri vardır. i nsanların varl ıklarını


depolayan g üvenli yerler olara k h izmet verirler, a lternatif ödeme
yöntem leri sunara k ticaretin kolay�şmasını sağlarlar, ama işlevle­
rinin en önemlisi, borç alanlarla tasarruf sah i plerini bir a raya ge­
tirmelerid i r. Bu işlevierin her bi ri, ekonominin d üzgün işleyişi için
hayati önemdedir.
John Locke Yönetim Üzerine ikinci inceleme adlı eserinde,
insanların kendi özel m ü l klerinin keyfine varabilmeleri için bu
mülkleri n i n içinde emn iyette ol maları gerekti ğ i n i ileri sürer.
Thomas Jefferson, Bağ ımsızl ı k Bildirgesi'nde kullandığı, "Onlara
Yaratıcıları tarafından devredilemez haklar bahşed i l miştir, bunlar
yaşam h a kkı, özgürlük ve mutl u l u k a rayışıdır," ifadesinde Locke'ın
sözlerini yorumlamıştır. Jefferson'ın mutluluk dediği şeye Locke
mül kiyet der. Jefferson ile Locke, bankalardan değ i l de, hükü­
metlerden bahsetmiş olmalarına rağmen, ba n kalar önemli bir
güvenl i k işlevi görürler. Özel m ü lkiyetinizin emn iyette olduğunu
bildiğinizde, özgürlü klerinizin tad ını daha ra hat çıkarırsınız.

Bankamatik Kartının Öncüsü


Tarihçiler, çekierin izini, imzalı belgeler kullanarak servetlerini ha­
vale kurumları arasında transfer eden Tapınak Şövalyeleri ile Has­
tane Rabipleri'ne kadar sürmüşlerdir.

52
Bankacılığın Doğuşu

Bankalar, müşteri lerine çek yazma ayrıca lığı, ba n kamati k kartı,


kred i kartı ve ba n ka çeki sağlayarak tica retin kolayıaşmasını
sağ larlar. Tüketiciler, birikti rilmiş varlıklarına erişim i m kanı veren
çeşitl i yöntemler sayesinde daha sık ve daha fazla yerde satın a l ı m
yapabilirler. Bu, işletmelerin daha fazla toprak, e m e k v e sermaye
kullanmasına im kan verir, böylece sonuç, tamamen isti hdam edil­
miş bir ekonomidi r.
Tasarruf sahipleriyle borçlananlar a rasında bir köprü veya
a racı görevi görmek, muhtemelen ban kaları n en önemli işlevid ir.
Bankalar faiz ödemesi sunara k insanla rı p a ra biriktirmeye teşvik
ederler. Sonra bu tasarruflar, ba nkanın kar etmesi için, tasarruf
sah i plerine ödenenden daha yüksek fa izle borçlananlara verilir.
Tasarruf sahibi fayda sağ lar çünkü güvenli ve görece l i kit bir mali
yatı rı mla olası bir borçl unun önemli bir risk teşkil edi p etmediğini
değerlendirmek zorunda kalmadan faiz kaza n ı r. Borçlu, geniş bir
kaynak havuzuna erişim sayesinde fayda sağlar. Bu, ekonomi için
önemlidir çünkü a rtık borçl ular dayanıklı m a l l a r satın a labilir veya
sermayeye ya da konuta yatırım yapabilirler ki, bu da iş yaratır ve
ekonomik büyü meye yol açar.

53
BANKALAR NASIL PARA YARATlR?
"Abrakadabra!" ve Ötesi

Genel inanışın a ksi ne, para n ı n çoğu, devletin darphanesindeki


baskı maki nesinde yaratı l maz. Para, bankalar mevduat kabul edip,
kredi ku llandırdı klarında yaratılır. Bunun nasıl işlediğini anlamak
için bazı m u hasebe kurallarını bilmelisiniz. (Söz veriyorum, anla­
tırken canınızı olabildiğince az yakacağım.)

B i L A N ÇO

Bilanço, bankanın sahip olduğu a ktiflerle borçlandığı pasifleri kı­


yaslar. Muhasebe kon usunda hiçbir ders görmed iyseniz şu denk­
leme hiç aşina olmayabilirsiniz: Aktifler = Pasifler + Öz Sermaye.
Henüz uyuya kalmadıysanız, aşağıdaki açıklamayı okurken lütfen
bana sabır gösterin:


Bir bankanın aktifleri ya ni varl ı kları, binaları, teçh izatı, müşte­
rilere verdiği kredileri, hazine kağıtlarını, kasa mevcudunu ve
ayrılan karşılıkları (rezervleri/yedekleri) kapsar. Temelde, ban­
ka nın sahip olduğu her şeyd ir.

Bir ba n kanın pasifleri yani kayna kları, müşterilerin mevduatları
ve diğer bankalardan veya m erkez bankasından alınan borç­
lard ı r. Temelde, ban ka n ı n borçlu olduğu her şeydi r.

Öz sermaye ya da banka n ı n mali sermayesi, banka hissedarla­
rı n ı n a ksiyon hisseleri i l e temsil edilen sermayedeki paylarıdır.

Aktifler, pasifler ile öz sermayeye eşit olduğu için, örneğin,


ı .OOO.OOO$ varl ığı ve 5 00.000$ kaynağı olan bankanın öz serma­
yesi 500.000$ olur. Ayrıca, ban kanın pasifleri ndeki değişim ler,
a ktiflerinde de eşit m i ktarda değişim yarata bilir. Örneği n, müş­
teriler bir bankaya ı 00.000$ yatırırsa (borç/kaynak) bankanın
rezervleri ı 00.000$ (va rlık) a rtar. Öte yandan, m ü şteriler banka­
dan 25.000$ çekerse bankanın rezervleri de 25.000$ aza l ı r.

54
Bankalar Nasıl Para Yaratır?

Sermaye Yükümlülükleri Tanımı


Bankaların, kanunen, sermaye yükümlülüklerini muhafaza etme­
leri gerekir. Bu, bankanın, işlemlerini yürütmek için elinde bulun­
durması gereken nakit paradır (sermayedir), genelde kredilerinin
riskiyle alakah bir orandır (daha riskli krediler, daha fazla sermaye
yükümlülüğü yaratır). Sermaye yükümlülüğünün amacı, borçluların
kredilerini ödeyemerne durumunda, mudilerine ödeme yapabilme­
sini garantilemektir. Sermaye yükümlülükleri, bankaların güvenilir
krediler açmakta kazanılmış haklan olduğu arılarnma gelir.

B A N K A REZERV L E R i

Banka rezervi tam olarak nedir? Rezervler, borç vermek veya çek
hesaplarına karş ı l ı k tutmak için bulundurulan fonlard ı r. Borç ver­
mek için bu lundurulan rezervlere olağan üstü yedekler, tasarruf
değil de çek hesabı için bulund u rulanlara ise zorun l u rezervler de­
nir (bkz. "Sermaye Yükü m l ü l ü kleri Tanım ı"). Zoru n l u rezervler, ya
ban kanın kasasında nakit olara k ya da merkez bankası nın rezerv
hesabına yatırılarak tutu lur.
ABD'de, Fed'in (merkez bankasının) beli rlediği zorunlu rezerv
ora n ı, bankanın borç veremeyeceği çek hesabı yüzdesidir. Büyü k
ba n ka l a r için zoru nlu rezerv oranı % 1 O'dur. Demek ki, % 1 O zorun­
lu rezerv oranı düşünüldüğünde, müşteriler çek hesaplarına
1 00.000$ yatırırlarsa zorunlu rezerv 1 0.000$, olağanüstü yedekler
de 90.000$ artar. Sağlıklı bir ekonomide bankalar tüm olağanüstü
yedeklerini borç verme eğ ilim indedirler. Neden? Bankalar verdik­
leri kredilere faiz işleterek kar sağlarlar, o yüzden kredi miktarlarını
maksimuma çıkarmak için güçlü nedenlere sa hi plerd ir.

A B R A K A D A B R A KlS M I

Ban ka, olağanüstü yedeklerini borç vermeye devam ettiğinde


para yaratı lır. Örneğin, 1 00.000$ tutarındaki çek hesabı, olağa-

ss
Ekonomi 7 0 7

nüstü yedeklerde 90.000$'1ık bir a rtış doğurur. Banka, 90.000$'ın


tama mını bu parayla karavan a lacak bir müşteriye borç veri rse,
karavan satıcısı, bu 90.000$'ı ban kaya yatırabilir.
Bankadaki çek hesabı ne olur? Kısa sü rede 1 OO.OOO$'dan
1 90.000$'a yükselir. Para yaratılmış olur. Süreç, sadece bu işlemle
de bitmez. Şimdi yen i hesaplarda bankanın 90.000$'ı olduğunu
görebilirsin iz. Banka, zorunlu rezerv olara k bunun o/o 1 O' unu tutup,
gerisi ni yine borç verecektir. Kredi gelirleri, tekrar yatırılacak ve
8 1 .000$'1 ı k yeni para yaratılmış olacaktır. Bu işleyiş, tüm olağanüs­
tü yedekler borç veri lene kad a r devam eder.

Para Çarpanı
Ekonomistler, para a rzındaki büyürneyi para çarpanı vasıtasıyla
tahmin edebili rler. Bu, bir formüldür: Bir sayısı zoru nlu rezerv ora­
nına bölünüp, olağanüstü yedekler ile çarpılır.
Zoru nlu rezerv oranının o/o 1 O olduğu düşünülürse para çarpan ı
1 O'dur (zorunlu rezerv oranı %25 olsaydı para çarpan ı 4 olurdu). Bir
çek hesabına 30.000$ yatırılırsa ekonomistler, para arzının maksi­
mum 270.000$ artacağını tahmin ederler ([30.000$ - 3.000$] x 1 O).
Para çarpanının para a rzı ta hmineisi olara k doğruluğu, iki
faktör tarafından kısıtla n ı r. Çarpan, ba nkaların, olağanüstü yedek­
lerinin tamamını borç verdiğini ve tüm kredi tuta rlarının yeni­
den bankaya yatırı ldığ ı n ı varsayar. Bu varsayım la rdan biri doğru
çı kmazsa çarpan etkisi d üşer. Çoğu Amerika l ı parasını cebinde
tutarsa, bu, para çarpanına sınır getirir.

Para Bölücü
Para, yaratı ldığı kadar kolaylı kla yok da edilebilir. (Ne korku nç
bir şey!) Pa ranın, müşteriler ban kaya para yatırdığı ve banka da
kredi açtığı zaman yaratıldığını hatırlayın. Müşteriler hesapların­
daki ba kiyeleri çekti klerinde ve .kredilerini kapattı klarında para
yok olur. Şu örneği düşünün: M a ria, araba kred isini kapatmak için
1 0.000$'1 ı k bir çek yazarsa, çek hesapları 1 0.000$ aza l ı r ve para arzı
daralır. Sizin için iyi olan, e konomi için o kadar da iyi olmayabilir.

56
BiR SiSTEM OLARAK BANKALAR:
REGÜLASYON (DÜZENLEME) VE
DEREGÜLASYON (SERBESTLEŞTiRME)
Al Gülüm Ver Gülüm

Bankalar beraberce, tasarruf sahi pleriyle borçlula rı bir araya geti­


ren bir sistem olara k çalışırlar. Bunu, doğrudan birbi rlerinden borç
alarak ve vererek gerçekleştirirler. Bazen bankaların olağanüstü
yedekleri olmasına rağmen işletmeler ve a i leler borçlanmak is­
temezler. Doğu Bankası nın olağanüstü yedekleri olduğunu a ma
ken d i bölgesinde kredi verme fırsatı olmadığını farz edin. Batı
Bankasının hiç yedeği olmadığını, öte yandan bölgesinde kredi
için feryat eden işletmeler ve tüketiciler olduğunu d üşünün. Batı
Ban kası, Doğu Bankasından federal fon piyasası (ABD'de ticari
bankala rın ol uşturduğu ve birbirlerinden gecel i k borçlar aldıkl a rı
özel bir piyasa) dahilinde borç alıp, müşteri lerine kredi sağlaya­
bilir. Doğu Ban kası, federal fon faiz oranı sayesinde, Batı Bankası
ise m üşterileri ne uyguladığı daha yüksek faiz oranı sayesinde kar
eder. Herkes mutlu olur.

Yoksul Bir Bankaya Yardımda Bulunmak


Bir bankanın rezervleri düşükse ve g ü n l ü k zoru nlu rezervini kar­
şılayamıyorsa federal fon piyasası dahilinde diğer bankalardan
gecel i k borç alabi l i r. Örneğin, Acme Ban k'ın bir müşterisinin ha­
yatı boyunca yaptığı birikimi bir işg ü n ü n ü n sonunda çekip, kapı
kom ş usuyla birl i kte Cozu mel'e gittiğini düşünün. Bankalar, tasar­
ruf mevduatları için rezerv tutmadıklarından bu d u rumda Acm e
Ba n k, çek hesapları için tutmak zorunda o l d u ğ u gerekli rezervden
yoksun kalabilir. Fakat Road runner Ban k'ın, Fed'deki rezerv hesap­
larında asgari faizle tuttuğ u olağanüstü yedekleri olabilir. Road­
runner Bank için, olağanüstü yedeklerini Acme Bank'a daha yü k­
sek federal fon fa iziyle borç vermesi karlı olaca ktır.

57
Ekonomi 1 0 1

Bankalara Hücum Furyası


Bankalara h ücum furyası ya da banka pani kleri, Amerikan tarihi
boyunca defalarca yaşan m ı ştır. Bankalar, zorunlu rezervlerinin
% 1 QO'ünden çok daha az yedekle çalıştıkları için yeterli sayıda
müşteri, hesap bakiyelerini tek bir günde çekmeyi talep ederse
bankanın bu talebi karşı laması m ü mkün olmayabilir. Bu, tabii ki,
hem banka hem de müşteriler için fela ket olur. Banka ödeme aczi­
ne düşer, birikimlerini çekerneyen müşteri ler parasız kalırlar.
Müşterilerin hesa p bakiyelerini bir seferde çekmek istemele­
rine sebep olan şey ned i r? Sebep, gerçeğe daya l ı olsun olmasın,
korkud u r. Birçok banka pa niğine, bankaların mali durumlarının
sağlamlığı üzerine çıkan rivayetler veya spekü lasyonlar sebep
olm uştu r. Yeteri kadar kişi bu rivayetlere inanı rsa mantıken para­
larını o ba n kalardan çekip, başka finans kurum larına yatırmak ya
da yastık altında saklamak isteyeceklerdir. Bankanın ka pısında
kuyru k oluşmaya başladı m ı, diğer müşteriler de bunu fark edecek
ve rivayet yayılacaktır. Bankalar, diğer bankalara borçlanıp, müş­
teri lerinin paralarını ödeyebili rlerse bu hücum fu ryasını bertaraf
edebi lirler. Fakat spekü lasyon ve rivayetler her ta rafa yayılmışsa
bankalar da birbirlerine borç vermekten kaçınabilirler. Bu durum,
gerçekleştiği takdirde, daha da çok spekü lasyon yaratır ve finans
sisteminin bütü nünde bir h üc u m dalgası oluşabilir.

BA N K A D Ü Z E N L E M E L E R i
VE S E R B E S T L E ŞTi R M E L E R i

içsavaş'tan önce bankalar, eyaletlerin izniyle ku rulur ve kendi


paralarını tedavüle çıkarma yetkisine sahip olu rlardı. Hükümetin
savaş harcamaları için i htiyacı olan gelirleri karşılamak a macıyla
hazı rlanan 1 863 Ul usal Ba n ka Yasası Kong re'den geçmişti. Bu yasa,
federa l devletin izniyle ku ru lan bankaların yeni u l usal parayı ve
devlet tahvi lleri ni tedavüle çıkarabil melerini sağlamıştı.

58
Bir Sistem Olarak Bankalar

Para Konuşur
Bono
Borçlunun borcunu borç verene belirli bir tarihte faiziyle ödeyece­
ğini taahhüt eden kıymetli evraktır.

Bir kriz durumunda l i kiditeyi garantilernek için, büyük ba n ka­


lar küçük bankalardan bir banka paniği yaşamaları durumunda
çekmeleri için mevduat ka bul etmişlerd i r. Sistem, küçük bir ban­
ka n ı n yaşadığı hücumun, çok daha büyü k bir bankanın rezerv­
lerinden faydalan ması yol uyla halledilebi leceği fikrine daya n ı r.
B u n u n la birlikte sistem, küçük bir bankaya hücum olayı n ı n,
sistematik bir biçimde bütün bankalara si rayet edebileceğ i n i
kavrayamamıştır.

1 900'1erden Beri Yapılan Bankacılık Düzenlemeleri


1 907'deki geniş çaplı banka paniği, Kongre'nin, modern Federa l
Rezerv Sistemi'ni yani merkez bankasın ı n Amerikan versiyonunu
yaratan 1 9 1 3 Federal Rezerv Yasasını çıka rmasına yol açmıştı. Fed,
ü l kenin bankacı l ı k baş düzenleyicisi hizmeti ni görü r. Federal Re­
zerv Yönetim Ku ru lu, üye bankalarda d üzenlemeler yaparken Fe­
deral Rezerv bölge bankaları, diğerlerini denetler ve yönetim ku­
ru l u n u n getirdiği d üzenlernelerin uyg u la n masını sağlar. Ne yazık
ki, Fed, Büyük Buhran esnasında yaşanan ban kalara hücum tur­
yasına gerektiği g ibi karşıl ı k verememiştir. Gereken l i kiditeyi sağ­
lamak yerine, kred ileri kurutara k (en azından bazı ekonomistlerin
görüşlerine göre) bunalımı devam etti rmiştir.
Ban kacı lık sisteminde bir başka sınav da, 1 980'1erdeki tasarruf
ve kredi kriziyle yaşanm ıştır. Tasarruf ve kredi kuru mlarının agresif
kredi kullandırmala rı ve gevşek aracı lık taa h h üd ü, bir dizi tasarruf
ve kredi başarısızlığına yol açmıştır. FDIC'inkine (Federal Mevd uat
Sigorta Kuruluşu) benzer şeki lde FSLIC de (Federal Tasarruf ve
Kredi Sigorta Kuruluşu) kurumları batan mevduat sahiplerine
ödeme yapmıştır. Mali pisliği temizlemek ve mevduat sahiplerine

59
Ekonomi 1 0 1

geri ödeme yapmak i ç i n milya rlar harcanması sonucunda kaybe­


den, Amerikalı vergi m ü kellefi o l muştur.
Yirminci yüzyıl boyunca A merikan ekonomisi büyü müş ve
sanayi nin boyutu ve önemi a rtmaya başlamıştır. Yerel ve bölgesel
firmalar, kısa sürede, u l usal fırmalarla rekabet eder hale gelmiş­
lerdir. U l usal kapsamlı işletmelere, bölgesel ve böl ümlere ayrılmış
bir ban kacı l ı k sistemi h izmet etmekteydi. Ba n kacı l ı k d üzenlemesi,
bankaları diğer ü l kelerdekine nazaran görece küçük tutmuştur.
Bankacı l ı k sektörü, büyüyüp, ul usal ve uluslara rası düzeyde reka­
bet edebi lmek amacıyla serbestleşme getiril mesi için etkin bir
şekilde lobi yapmıştır.

Bankaların Serbestleştirilmesi
Yi rminci yüzyıl sonlarında bankacılıkta meydana gelen serbest­
leştirme, bankaların ü l ke genel inde çalışmalarına izin verdiği gibi,
sundukları hizmetleri a rtırmalarına da imkan tanıdı. Nihayetinde,
belirli d üzenlemeler yü rü rl ü kten kaldırıldı ve bankalar, spekülatif
yatırım işlerine giriştiler. Geleneksel bankaları bankava ri kurumlar­
dan ayı ra n duvar yıkıldı ve bir başka mali krizi n toh umları atılmış
oldu. G ü n ü müzde bankacı l ı k sektörü değişip d u rmaktad ı r. Gele­
cekteki banka krizleri ni engellemek için düzenleme getirilmesi
konusunda bir baskı mevcuttur. Bankalarla diğer fınans kurumları
arasındaki çizgi bulanıklaştığı için kanun koyucuların görevi, tüm
bankavari faal iyetleri kapsayan d üzenleyici bir çerçeve oluştur­
maktı r. Tarih, başarı lı o l u p olmayacaklarını gösterecektir.

60
ARZ VE TALEP: PiYASALAR
Sıkı Pazarlık 1 01

Haberleri izlerken biri, "Yüksek benzin fiyatları talebi d üşürecekti r;'


der. Bunun gibi bir ifadeyi nasıl değerlendi ri rsiniz? Bu adam te­
levizyonda konuştuğuna göre ne söyled i ğ i n i bil iyord ur, değil m i ?
Ç o k e m i n olmayın. Birçok kültürlü kişi, e konomik terminolojiyi
kullanara k ekonomi konusunda iddialar ortaya atar ve hatta inan­
dırıcı bile olabili rler ama ekonomi bilimini kötü biçimde yapma­
nın ürünü olan bir sü rü bilgi de ortada dolanmaktad ır. Ekonomiyi
iyi a n lamak için, a rz ve talebi iyi kavramalısınız. Bu kavramlar, çok
kolay a n laşılır olmalarına rağ men en karmaşık ekonomi tartışma­
larının bile esasıdır.

P i YA S A N E D i R ?

Piyasalar, al ıcılarla satıcıları bir araya getiren yerlerdir. Bununla bir­


likte piyasalar fizi ksel yerler olmak zorunda değillerd ir. Piyasa, alıcı
ile satıcı, bırakın fiziksel bir yeri, mail ya da i nternet kanalıyla bile
nerede, ne zaman etkileşirnde olursa orada, o anda mevcuttu r.
Piyasanın işlevini etkin bir şekilde görebilmesi için çeşitli koşul­
lar sağlanmış olmalıdır. Etkin bir piyasa için gereken tipik koşullar
şunlard ı r: Çok sayıda al ıcı ile satıcının kendi çıka rları doğrultusun­
da bağı msız ha reket etmeleri, ticareti yapılan mal hakkında etraf­
lıca bilgi sahibi olun ması ve piyasaya giriş çı kışın serbest olması.

Piyasa Etkinliği
Ekonomistler piyasa etkinliği konusunda hemfikir değillerdir. Bir
kısmı, rayiç fiyatın ürün hakkında mevcut tüm bilgileri etkin bir
şekilde yansıttığını ileri sürer. Diğerleri ise, fiyatların mevcut tüm
bilgiyi yansıtmadiğını iddia ederler. Bu bilgi asimetrisinin piyasa
etkinliğini baltaladığını öne sürerler.

61
Ekonomi 7 0 7

Piyasada ç o k sayıda katı l ı mcının bulun ması, tek b i r alıcının ya


da satıcın ı n, satılacak ürünün m i ktarı veya fiyatı üzerinde etkili
olmaması nı garantiler. Tek bir alıcı veya tek bir satıcı ol ması duru­
mu nda, onların fiyatlar üzerinde kayda değer etki lerinin olacağı
açıktı r. Örneğin, Wal m a rt çeşitli ü reticiler üzerinde monopson
gücüne (alıcının tek, satıcın ı n çok ol masından doğan a lıcı tekeli­
ne) sah i ptir. Bu üreticiler için yegane perakendeci Walmart oldu­
ğu için, öded iği fiyatları etkilemek amacıyla bu gücü kullanabilir.
Rekabetçi piyasalarda, tek bir ü retici ya da tü ketici bu düzeyde bir
nüfuz kullanamaz.

Para Konuşur
Monopson ve Tekel (Monopol)
Monopson, bir ürün için tek bir alıcının olduğu durumdur. Mono­
pal, bir ürün için tek bir satıcının olmasıdır.

Ticareti yapılan mal hakkında etraflıca bilgi sahibi olmaktan


kastedi len, alıcının da satıcının da ü retim mal iyetine tam olarak
ulaşabil meleri, ürün h a kkında tam bilgi sa hibi olmaları ve ü rünü
bir yerden düşük fiyata alıp, başka bir yerde yüksek fiyata satmak
anlamına gelen a ra kazanç fırsatı n ı n bulunmamasıd ır. Bu durum,
araba satı n alma durumu ile çelişir. Muhtemelen satıcı, a racın
özellikleri ve mal iyeti hakkındaki bilgilerin çoğ una sa hip olduğu
halde siz, satın alma ka rarınızı verirken en iyi i htimalle sınırlı bir
bilgiyle idare etmek zorundası n ızdır.
Piyasaya giriş çıkış serbestisi de, azami sayıda al ıcı ve satıcı­
nın katı l ı m ına im ka n tan ıyarak piyasa etkinliğini a rtırır. Ruhsat
gerekl i l i kleri, giriş engellerine bir örnektir. Devlet, mal ve hizmet
üretme k ya da satmak için ru h sat gerekliliği koymakla, olası satıcı
sayısını sını riayarak daha az rekabete ve daha yüksek fiyatlara
neden ol u r.

62
Arz ve Talep: Piyasalar

R E K A B E TÇ i PIYA S A L A R

Arz ve talebi, çeşitli faktörler etkiler, dolayısıyla fıyat ve miktar et­


kilenir. Bir malın piyasası ndaki değişiklikler diğer bir malın piya­
sasında değişiklik yaratır. Bu durum, fıyat değişiklikleri piyasalar
ara sında iletildiği için meydana gel i r. Politika ü retenler piyasaları
etki lerneye kal kıştı klarında bu fenomen g öz önünde bulund u rul­
malıdır yoksa istenmeyen sonuçlar ortaya çı kabi li r.
Bir a razi aracı kullanmak, Güneydoğu Asya'daki açlık sorununu
nasıl etkileyebilir? Bi rkaç yıl önce benzin fıyatları birden tırman­
maya başladı. Sonuçta, birçok Amerika l ı n ı n cüzdanına binen yükü
hafifletmek için kayda değer politik baskı yapıldı. Çoğu kişi, daha
az a ra ba kullanmak ya da seyahat etmek yerine yü ksek fiyatla r
ödemek zorunda kalmadan savurgan a raçlarını kullandıkları h e r
za m a n ki yaşam tarzlarını sürdü rmek istedi. Hoover lnstituti­
on'dan Thomas Sowell'e göre, politikacılar ve birçok kişi, "Parayı
veren düdüğü çalar," atasözü nü göz a rd ı etmeyi tercih etti. Olan
şey tam manasıyla buydu.
Benzin fiyatları arttığı için alternatif ya kıtlara talep a rttı. Alter­
natif yakıt talebindeki bu artış, etanol denen ürünü sağ layan mısır
yetiştirici leri tarafından memnuniyetle ka rşı landı. Etanolün daha
düşük maliyetle üreti lmesi ni isteyen mısır yetiştiricileri, daha fazla
sübvansiyon veril mesi için Kongre'de kulis faal iyetleri yaptılar.
Bu, a razilerin, diğer ürünlerin, özellikle de buğdayı n aleyhine,
mısır ü reti mine ayrı lmasıyla sonuçlandı. Buğdayın a rzı azaldığı
için fiyatları arttı, i kame ürün pirincin de fiyatı a rttı çünkü a rtık
pirince de daha fazla ta lep vardı. Bu durum, p i ri n ç fiyatı nın, Güney
ve G ü neydoğu Asya'daki halkın temel besin maddesi olan piri nci
al maya güçlerinin yetmeyeceği seviyeye kada r yü kselmesine
yol açtı. H ızla açlık baş gösterdi. Piyasalar bi rbiriyle konuşur. Hiç
kimse açl ı k yaratmak istememişti fakat insanlar kıtlığı göz ardı
etti klerinde istenmeyen son uçlar doğabi l i r.

Gerçekçi Olmayan Modeller Açıklayıcıdır


Fen dersi nde atomu ilk öğrendiğiniz za manı hatırl ıyor musunuz?
Öğretmen muhtemelen, tahtaya güneş sisteminin modeline ben-

63
Ekonomi 7 0 7

zer b i r şekil çizmiştir: Ortada büyü k b i r çekirdek v e yörüngesinde


küçük bir elektron. Sonradan, atomların gerçekte, tahtadaki bu
şekle benzemediğini öğrenmişsi nizdir. Fakat öğretmeninizin çiz­
diği model, atom ları anlamanıza yardımcı olmuştur. Ekonomide,
piyasa ları okurken, biraz gerçekd ışı bir şey öğren mekle başlarsınız
fa kat tam rekabetin basit bir model i, gerçek d ünyanın koşu llarını
anlamanıza yardımcı olur.

Koşullar
Etkin bir piyasanın işlemesi için bel li koşullar gerekir: her biri ken­
di çıkarı doğrultusunda bağımsız hareket eden çok sayıda al ıcı ve
satıcı, tica reti yapılan mal hakkında tam bilgi ve piyasaya giriş çıkış
serbestisi. Bu listeye ayn ı ürünle ri satan "fıyat kabullenici" (yani fi­
yatlar üzerinde pek etkileri olam ayan) fırmaları ekleyin, işte şimdi
tam rekabeti yaratmış oldunuz.
Aynı ü rün, fi rmaların ü rü n leri a rasında ciddi farklar olmaması
demektir. Hepsi de aynı malı ü retmekte ve satmaktadır. Buğday,
mısır, pirinç, arpa ve kahvaltı gevreği yapmak için gereken diğer
ürün leri düşünün. Bir çiftçin i n ü rettiği buğdayın, başka bir çiftçi­
nin ürettiğ i buğdaydan belirg i n bir farkı yoktur.

Rekabetçi Piyasalann Avantajlan


Neden tam rekabetçi piyasalar diğerlerine tercih edilir? Tam reka­
betçi piyasalar, ekonomistlerin dağılım açısından etkin dedikleri
piyasalardır. Tüketiciler, üreticilere zarar ettirmeden en büyük ya­
rarı en düşük fiyatla elde ederler. Tam rekabet, aynı zamanda üre­
tim üzerinde de etkili olur çünkü üretici uzun vadede birim başına
en düşük maliyetle üretim yapar.

Bir fırma ürününün fiyatı nı belirlemeyip, piyasa fiyatıyla satı­


yorsa ekonomistler bu tür firmaları "fıyat ka bullenici" fı rma olarak
adlandı rırlar.

64
ARZ VE TALEP: TÜKETiCi DAVRANlŞI
Ekonomistleri n Mutluluk Tarifi

Ekonom istler daima insanların davranışiarına ilişkin varsayımlarda


b u l u n u rlar. Mantıklı gelen bir varsayım da, i nsanları n kend ileri n i
m ü m kün olduğu kadar mutlu etmeye çal ışt ı klarıd ır. Ekonomi di­
linde buna fayda maksimizasyonu denir. Tü keticiler mal ve hizmet
aldı klarında bunu, faydayı maksimize etmek için yaparlar. Tüke­
tidierin faydayı maksi mize etme yetenekleri, h a rcamak zoru nda
old u kları miktarla sınırlıdır; buna bütçe kısıtlaması denir. Tüketici
davra nışı söz konusu olduğunda ekonomistler, tüketkilerin bütçe
kısıtlamaianna tabi olarak faydayı maksim ize etmeyi a maçladıkla­
rını öne sürerler.
Tü ketici davran ışları incelenirken sıra dışı kararlara odaklan­
mak önemlidir. En sevdiğiniz şekerlerle dolu bir çanak görd üğü­
nüzü farz edin. Her bir adet şekeri tüketmekten yarar sağladığı­
n ızda ekonomistler, marjinal faydayı hissettiğ in izi söylerler oysa
siz ekonomistlerin dediklerine aldırmazsı n ız çünkü şeker yiyip
şişman l ıyor ve mutlu oluyorsunuz. O an h issettiğ i niz, mutl u l u k
p u a n ı a l m a k gibidi r. Ne kadar şeker yerseniz o kadar mutl u l u k
puanı alırsınız. Faydanızı maksimize ediyors u nuz.
Şekere, kurabiyeye, keke veya dond urmaya hep aşırı d üş­
kün olmuşsanız, ilk başta yemenin keyif verdiğini, fakat birkaç
taneden sonra baştaki kadar mutluluk hissetmediğin izi bilirsiniz.
Ekonomistler bu fenomene azalan fayda adını verirler. Diğer
bir deyişle, yediğin iz her bir şeker, sizi bir öncekinden daha az
mutlu eder. Azalan marjinal fayda yararlı bir kavramd ır. Bir son­
raki yemek davetine katıldığınız zaman etrafa bu teri mi aklınızda
tutarak ba kın.
Azalan marjinal fayda, davranışlarınızın birçoğu n u açıklamaya
yard ı mcı olur. Bir nane şekeri nefesinize tazelik verirse, neden elli
tane yemeyesiniz ki? Cevap: azalan marjinal fayda. Bir saat spor
yapmak sağlığınız için iyiyse neden yirmi dört saat spor yapmaya-

65
Ekonomi 701

sın ız? Cevap yine: azalan marjinal fayda. Bir damla parfümle güzel
kokuyorsanız neden şişeyi boca etmeyesiniz? Ta hmin ettiniz,
azalan marjinal fayda.

TAL E P

Bir açık a rtı rmaya ta n ı k old uysa nız, bir mal için yapılan düşük tek­
l ifterin yü ksek tekliflerden daha fazla olduğunu fark etmişsinizd ir.
Yan i, i nsanlar bir mal için d ü ş ü k fıyat ödemeye daha yüksek fiyat
ödemekten daha isteklidir. Bu bir şey alma isteği ve yeteneğine ta­
lep denir. Daha fazla kişinin daha düşük fıyatla a l ma isteğine talep
kanunu adı verilir.

Talep Kanununun Nedenleri


Talep kanununun var oluşunu açıklayan üç neden aşağıdaki gibidir:

• Azalan marjinal fayda


• Gel i r etkisi
• i ka m e etkisi

Azalan Marjinal Fayda


Azalan marjinal faydanın talep kanununun bir açı klaması olması­
nın nedeni kolayca anlaşılabi l i r. Bir maddeden, giderek daha çok
tüketirseniz art arda gelen her bir birim bir önceki nden daha az
fayda ya da mutluluk puanı sağlar. Sonuçta, bir maddeden daha
fazla alma nızın yegane yol u ancak fıyatının düşük olmasıdır. Mar­
jinal kazanç (fayda) marjinal mal iyete (fiyata) eşit olu ncaya kadar
tüketirsin iz. En sevdiğiniz donat tezgahının "i ki alana üçü ncü yarı
fiyata" uyg ulaması sunduğunu varsayı n. Normal bir günde iki do­
nat al ıyorsunuz çünkü azalan marjinal fayda nedeniyle üçüncüyü
almaya değmiyor. Fakat böyle bir uygulama durumunda, yani fi­
yatı veya marjinal maliyeti, marjinal faydaya veya marjinal kazanca
eşit ya da daha düşük bir noktaya getirdi klerinde üçüncü donatı
almak sizin için mantı klı olur.

66
Arz ve Talep: Tüketici Davranışı

Gelir Etkisi
Gel i r etkisi, bütçe kısıtlamanıza dayalıdır. Bir malın fiyatı düşünce
a l ı m g ücünüz a rtar. Fiyat a rtınca alım g ü c ü n üz düşer. Gelir etkisi,
indirimli satışların a rdındaki mantığı açı klar. Mallar ind irime girin­
ce, sın ı rlı gelirinizle, düşük fiyattan daha çok mal alabilirsiniz. Za­
ten yaptığınız şey de bud u r.

Ikame Etkisi
Ikame etkisi, talep kanununun bir diğer açıklamasıdır. i kame etki­
si, görece daha ucuz malları görece daha pa halı ola nların yerine
geçirdiğinizi belirtir. Örneği n, marketten beş g ü n l ü k yemek -üç
tavuk etli yemek ve iki sığır etli yemek- için malzeme alışverişi
yaptığ ınızı düşünün. Market sığır etinde i n d i ri m yapmışsa bir g ü n­
l ü k tavuğun yerine sığ ı r eti alabilirsiniz. Bu d u rumda ne oldu? Ta­
lep kanunu gerçekleşti. Sığır eti fiyatı görece daha düşüktü, siz de
daha çok sığır eti aldınız.

Talep Esnekliği
Bir yıl içinde satın a ldığınız şeylerin tü m ü n ü düşünün. Çikletten
a ra baya, metro yolculuğundan acil servis ziyaretine dek çeşit çeşit
mal ve hizmet almış olabi l i rsiniz. Bazen fiyat konu su nda çok du­
yarlı olursunuz, bazen de fiyata bakmazsınız. Örneğin, bir a ra bayı
daha uygun fiyata almak için dolaşırsı nız a m a acil servise giderken
bunu d üşünmezsiniz. Ekonomistler, bu fiyat konusu ndaki duya rlı­
lığa talep esnekliği derler.


B i r malın alımını erteleyebiliyorsanız veya çok ya kın i kameleri
varsa ya da gelirinizin büyük bir yüzdesini a l ı p götürecekse
talep, fiyata d uyarlı ya da esnektir.

Ama alımın hemen yapı lması şartsa veya ya kın bir ikamesi
yoksa ya da gelirinizin önemli bir kısmına mal olmuyorsa,
talep, fıyattan etki lenmeyen ya da esnek ol mayan taleptir.

Acil bir apand isit amel iyatı ile yüz gerd i rmeyi kıyaslayın. Her
i kisi de ameliyattır fakat bu' amel iyatla rd a ki tü ketici talepleri

67
Ekonomi 101

old ukça farkl ıdır. Akut apandisit, sizin en iyi ameliyat fiyatını bul­
mak için dolaşman ızı bekleyemez. Bu hasta l ı ktan musta ripken
aklınızdaki en son şey, fiyatıd ı r. Amel iyat talebiniz esnek değildir.
Yüz gerdirme ise tamamen farklı bir meseledir. Birincisi, alım erte­
lenebilir. Ayrıca, yüz gerdirmenin Botoks ve kolajen enjeksiyonu
gibi uyg u n i kameleri vard ı r. Son olarak da, yüz gerdirme isteğe
bağlıdır ve sağlık sigorta ları n ı n çoğunun karşılamadığı bir kalem
olup, kişinin gelirinin büyük bir kısmını kapsar. Bu faktörlerin
kombinasyonunun sonucu olara k, yüz gerdirm e talebi genel likle
esnektir.

68
ARZ VE TALEP: BiR FiYAT DOGUYOR
Üreticiler ile Tüketiciler için Ortak Noktayı Bulmak

Tü keticiler talep eder, ü reticiler tedarik eder. Arz, ü reticilerin, pi­


yasada ol uşan çeşitli fiyatlara göre değişen ü retme ve satma ye­
teneklerini ve isteklerini yansıtır. Kurabiye veya ham petrol satıyor
olsaydınız, hangisi sizi daha çok üretmeye i kna ederdi, düşük fi­
yat mı, yü ksek fıyat mı? Düşü k fıyat dediysen iz, kendinizi çabucak
parasız kalmış bir halde bulurdunuz. Oysa yü ksek fıyat dediyseniz
kar etme fırsatı bulmuş olabilird i n iz. Arz kanu nu, ü reticilerin, fıyat
a rttı kça daha fazla satma yeteneğine ve isteğine sahip olacağını
bel i rtir. Arz kanununun nedeni, üretim a rttı kça marjinal maliyetin
de a rtması gerçeğidir. Akılcı ve çıka rcı bireyle r olan tedarikçi ler,
a nca k maliyetlerin i karşılıyorsa ü retim yap maya istekli olurlar.

A R Z E S N E KL i G i

Arz esnekliği, ü reticinin, ü retmek istediği m i ktar üzerindeki fiyat


değişikliklerine olan duyarlılığıdır. Arz esnekliğindeki kilit unsur,
mal ya da hizmeti üretmek için gereken s ü redi r. Ü reticiler fıyat
değişikliklerine hızlı cevap verebil iyorlarsa a rz, görece esnektir.
Aksine ü reticilerin, ürünlerinin piyasa fiyatındaki değişi kliğe karşı­
l ı k vermek için kayda değer bir süreye ihtiyaçları varsa arz, görece
esnek değildir. Mısır torti llası ile şarabı kıyaslayın. Mısır tortil lası
hazırda mevcut malzemelerle kolayca ü retilebi l i r. Mısır tartillası­
nın piyasa fiyatı an iden a rtmış olsayd ı ü reticiler bu fıyat değişik­
liğine karşılık vermekte pek fazla güçl ü k çekmezlerdi. Oysa Pinot
Noi r'ı n piyasa fiyatı aniden yükselseydi şarap ü reticileri bu fıyat
değişikliğine karşılık vermekte çok daha fazla zorla n ı rlardı. Asma­
ların büyümesi yıllar sü rer, üzüm lerin olması za man a l ı r ve şarabı n
yı lla n ması da zaman ister. Bütün bu etkenler, şaraba, görece esnek
olmayan arz özelliğini verir.

69
Ekonomi 1 0 1

Bi R FiYAT DOG U YO R

Arz, talebi karşıladığında ilginç bir şey olur. Bir fıyat doğar. Etkin
bir piyasada fıyatla r, ilgili mal ya da hizmete i lişkin a rz ve talebin
bir fon ksiyonudur. Piyasa, fıyatları belirlemek ve karneye bağlama
fonksiyonuna hizmet etmek için, suni fıyatlar d i kte eden ya da .
karneye bağlama yoluyla kimin ne alacağını belirleyen oligarklar,
devlet görevlileri ya da merkezi planlamacılar yerine, a rz ve tale­
bin gayrişahsi gücüne dayanır. Faydalarını maksimize etmeye ça­
lışan tü ketkilerle karlarını m a ksimize etmeye çalışan ü reticilerin
birbirleriyle boy ölçüşmesi, malın piyasadaki fıyatı nı ve aynı za­
manda a lınan ve satılan m i ktarını da belirleyen faktördü r.
Arz ve talep, mal ve h izmetlerin dağ ı l ı m kısıtla masını etkin
ve uyg u n bir şeki lde saptar. Fiyatlar etkindir çünkü piyasadaki
katılımcıların çoğu tarafından a n laşılmıştır. Bir çocuğa 5$ verip,
şekerci d ü kkanına yollarsan ız, kimseden yard ı m istemeden para­
sının neyi a lmaya yeteceğ i ni a n layabilir. Bir fiyat çok bilgi iletir. Bir
malın fiyatı, tü keticiye alıp a lmayacağını, üreticiye üretip ü retme­
yeceği n i bildirir. Fiyatlar adildir çünkü ta rafsızd ır; ne üreticiyi ne
de tüketiciyi kayırmazlar.

D E NG E Yi B U L M A K

Cari fiyatta mal ve hizmetlerde bir fazlalık ya d a darlık ol madığı


zaman piyasa nın dengede old u ğ u söylenir. Bu d u ru m mevcut ol­
duğunda fıyat, denge fiyatı ya da piyasayı temizleyen fiyat olarak
adland ırılır. Piyasa dengesi en çok a rzulanan sonuçtu r çünkü tüke­
tkilerin faydayı maksimize etmesini sağlarken ü reticilerin de karı
maksim ize etmesine i m ka n tan ı r.
Piyasa n ı n dengede olmadığı za manlar da olur. Bazen piyasa
fiyatı, denge fiyatından yü ksektir.
Bu d u rum ol uştuğunda ü reti m fazlası meydana gelir. Üreticile­
rin tedarik ettiği miktar, tü ketid ierin talebinden fazladır. Kazakla
dolu bir tasfiye satışı rafı n ı n ö n ü nden geçtiğinizde kendi kendini-

70
Arz ve Talep: Bir Fiyat Doğuyor

ze, "Bunu kim g iyer?" diye d üşün müşsünüzd ü r. Ya lnız değilsiniz.


Diğer pek çokları da, tasfiye rafına konmadan önce bu üretim
fazlası kaza kların önünden geçmişlerdi r. Y ü rüyüp geçmişlerd i r
ç ü n k ü kazağ ın tü keticiye marjinal mal iyeti, marjinal faydasından
fazladır. Tasfiye rafı na konmalarının a macı, bu kazakları, faydayı
maksi m ize etmek isteyen tal ihsiz birini satın a lmaya i kna edecek
kada r düşük bir fıyatla sunmaktır.
Piyasa fiyatı çok düşükse bir darlık meydana gelebilir. Darl ıklar,
talep edilen miktar tedarik edilen miktardan çok yüksekse oluşu r.
Piyasada darlık ol uştuğunda a l ıcılar o malı a l m a k için birbirleriyle
rekabet ederler ve dengeye erişilene kada r fiyatı a rtı rırlar. Açık
artırmalar bu fenomenden yararlanırlar ve o malı, en çok isteyen
tüketici elde eder. En çok onun istediğini n ereden biliyorsu nuz?
Çünkü en çok parayı o verdi. Çoğ u mal ve h izmetin payının sap­
ta n masında fiyatlar, adil, veri mli ve etki lidir.

71
ARZ VE TALEPTEKi DEGiŞiMLER
Her Çıkıştn Bir lnişi Vardır

Arz veya talepteki değişim, hem fiyatta hem de miktarda değişi­


me neden olur. Fiyat değişirken ü reticiler az veya çok, üretmeye
isteklidir. Fiyat, üreticilerin a rz ettiği miktarı etkiler fakat a rzı etki­
lemez. Örneğin, kahve a rzı hava koşu l larından, a razi fiyatla rından,
diğer kahve üreticilerinden, kahvenin vadeli a l ı m satımı ndan, ka­
kao karlarından ve kahve ü reticilerine verilen sübvansiyonlardan
etkilenir. Kahve arzı nı etkilemeyen tek şey, g üncel kahve fiyatıdır.
Bu; çoğ u n lu kla kafa karıştırır a ma öyle olması gerekmez. Arz, üre­
tici lerin çeşitli fiyatlarda, sabit değil de, farklı m i ktarlarda üretme
konusundaki istekliliğine bağ l ı d ı r.

A R Z I N D E G i ŞM E S i N E N E S E B E P O L U R

Arz, doğadan, girdileri n fiyatlarından, rekabetten, beklenen fıyat­


lardan, ilgili karlardan ve devletten etkilenir.


Doğa koşulları, kahve a rzı n ı beli rlemekte önem li rol oynar.
Yağ m u r, güneş, ısı ve hasta l ı k, kahve hasadını etkileyecek
doğa değişken leri n i n bariz örnekleridir. M ü kemmel hava
koşulları, çoğunlukla a rzda büyük artışlara yol açarken kötü
hava koşulları tersine sebep ol ur.

Girdi veya öz kaynak fiyatla rı, ü retici lerin tedarik kararlarında
doğrudan etkilidi r. Arazi, toh u m, gübre, haşere i lacı, hasat
ekipmanı, işgücü ve depolama kahve üreticilerinin karşı karşı­
ya kaldıkları masraflardan sadece birkaçıdır. Bu masraflar yük­
seld i kçe, yetiştirici lerin her piyasa fıyatında ü retme imkanının
azal m asıyla a rz düşer. Ü reti m maliyeti düşü nce a rz artar.

Rekabetin az ya da çok olması, a rzda artış ya da d üşüşe neden
olur. Kahvenin popülaritesi a rttığı için pazara g iderek daha
fazla ü retici girmiştir. Daha çok rekabetin g irmesi, her bir piya­
sa fiyatı ndan a rz edilen kahvenin mikta rını a rtırm ıştır.

72
Arz ve Talepteki Değişimler


Gelecek fıyat a rtışı beklentileri arzı d ü şürme eğili minde i ken
gelecek fıyat d üşüşü beklentilerinin etkisi ters yöndedir. Ü re­
ticiler gelecekte daha yüksek fıyatlar bekliyorla rsa, halihazırda
malı piyasaya sunmak için daha isteksiz olurlar. Kahve üreti­
cileri, fıyatlar yükseldiğinde satmak için ü rü n ü a l ı koyabilirler.
i lerde fıyatların düşmesi bekleniyorsa ü reticiler mallarını şimd i
daha çok satmak isterler.

i l g ili mal ve hizmetlerin karlılığı da, kahve gibi bir malın a rzı nı
etkiler. Örneğin, kahvenin yetiştiği toprak, kakao üretimi için
d e elverişlidir. Kakao pazarında karlar kahve piyasası ndakin­
den daha yü ksekse za manla daha çok a razi kahve ü retiminden
çeki lip, kakao üretimine katılacaktır. Benzer şeki lde, kahve
piyasasındaki karlar daha yüksekse sonunda, kakao üreti m i
pahasına daha fazla a razi kahve ü reti mine katılacaktır.

H ü kümet politikaları da a rzı etkileyebil i r. Devlet, ü retimi ver­
g i lendirebilir, sübvanse edebilir veya d üzenlemeler getirebi l i r
v e b u d a arzı etkileyecektir. Brezilya, ormanı korumak için
yerel kahve ü retimini düşürmek isterse Brezilya hükümeti,
ka hve üretimine vergi koya bi li r. Bu, ü retim maliyeti ni artırır ve
a rzı düşürür. H ü kü met, üreti mi teşvi k etmek ve a rzı artı rmak
i sterse üreticileri sübvanse edebilir, ya ni ü retmeleri için onlara
ödeme yapar. Vietnam, bu değerli i h raç malının a rzını artırmak
için dağlık bölgelerindeki kahve üreti m i n i sübvanse edebil i r.
Düzeniemelerin çoğ u n l u kla a rzı sınırlayıcı etkisi vardır. Viet­
nam dağlık bölgelerdeki yağmur ormanlarını korumaya almak
isteseydi, kahve yetişti ricilerinin üretim kabiliyeti ni etki li bir
şekilde sını riayacak kurallar koyup, d üzen lemeler yapardı.
• Teknoloji ile fiziksel sermayenin mevcud iyeti a rzın önemli
belirleyicileridir. Teknolojik yenilikler, b i rçok fa rklı sektörden
ü reticilerin her fiyata göre ü retim yapabilmeleri ve üretmek
i stedi kleri malların m i kta rını a rtırabilmeleri için i m kan sağla­
m ı ştı r.

i şg ü cüne ilişkin mevcut fiziksel sermaye m i ktarındaki artışlar
da fı rmaların ürünlerini a rtırmalarına yardımcı olur. Ekono­
m i stler, bu fenomene sermaye deri nleşmesi derler. Bir fırma­
n ı n sermaye derin leşmesi a rttıkça a rz da a rtar.

73
Ekonomi 1 0 1

Para Konuşur
Sermaye
Ekonomide sermaye, parayı değil üretim sürecinde kullanılan tüm
araçları, fabrikaları ve ekiprnanı ifade eder. Sermaye, yatırırnın
ürünüdür.

TA L E P T E K i D E G i Ş IM L E R E
N E L E R S E B E P OLU R ?

Mal ve h izmetlerde tü ketici beğenisi değişime tabidir, bu deği­


şimler m eydana geldiğinde de talep değişir. Bi rkaç yı l önce, E.
Koli bulaşması nedeniyle taze ıspanak, piyasad a n g eri çeki ldi. Bu
bulaşıcıl ı k, taze ıspa n a k ta lebini önemli ölçüde d üş ü rdü. Reklam
da, mal ve hizmetlere d uyulan merakı etkileyebilir. Sha mWow
(süper e m ici bir temizli k bezi m a rkası), isabetli bir örnektir. Bu
ürünün reklamları, TV'de çeşitl i ka nal larda veril iyordu. Birçok kişi
bu reklamı yüzü ncü kez seyrettikten sonra kendilerinin de bir
ta ne a l maları gerektiğine kara r verd i. ShamWow satışlarındaki ar­
tış, ürün fiyatındaki bir değişik l i kten ötürü değ i l, reklam sayesin­
de tü ketki lerin beğen i terindeki bir değişim n eden iyle meydana
gelmişti.

Tamamlayıcılar ve ikameler
Bir malla a ta kalı ürünlerin fiyatları da o mala olan talebi etkileyebi­
lir. Atakalı ürünler, ta mam layıcılar ve ikameler olara k sı nıflandırıl ı r.
Tamamlayıcılar diğer mal iarta bağlantı lı olara k ku llanılan ürün­
ler, i ka meler ise bi rbi rlerinin yerine kullanılan ürün lerdir. Si nema
biletleri ve Junior Mi nts (çikolata kaplı bir nane şekeri markası)
tamam layıcılardır. Sinema biletlerinin fiyatı artınca i nsanlar sine­
maya gitmeyi pek istemezler. Dolayısıyla, Ju nior M int ta lebi azalır.
Bilet fiyatları düşerse bu d ur u m u n tersi gerçekleşir. Uçak yolculu­
ğu ile otobüs yolcul u ğ u i kamelerd i r. Uçak biletleri ucuzlarsa oto-

74
Arz ve Talepteki Değişimler

büs biletine talep azalır, uçak biletleri pa hal ılaşırsa otobüs bileti
talebi a rtar.

Çapraz Fiyat Esnekliği


Malların tamamlayıcı mı, ikame mi olduğunun belirlenmesi tartış­
ma konusu değildir. Ekonomistler, bir malın tamamlayıcı mı, ika­
me mi olduğunu belirlemek için çapraz fiyat esnekliğini, bir malın
talep edilen miktarındaki değişim yüzdesini diğer bir malın fiyatın­
daki değişim yüzdesine bölerek hesaplarlar. Çapraz fiyat esnekliği
sıfırdan azsa o mallar tamarnlayıcıdır, sıfırdan büyükse o mallar
ikame dir.

Normal ve Düşük Mallar


Tüketidierin geli rlerindeki değişi mler talepte değişime yol aça­
caktır. Gelir ve ta lep aynı doğru ltuda giderse bu normal maldır.
Gelir ve talep ters yönlerde gidiyorsa bu m a l d üş ü k mal olarak ele
a l ı n ı r. Organik süt normal mal, süt tozu d ü ş ü k mal ise tüketici leri n
geli rindeki bir artışı n her iki malın talebi ndeki etkisi ne olur? Artan
gel i rle birl i kte organik süt talebi artar, süt tozu talebi düşer.
Al ıcıların sayısı, mal ve h izmet talebiyle doğrudan alakalıdır.
Alıcıların sayısı artarsa talep de artar, a ksi d u rumda da tersi olur.
Rus konut piyasasında yatırım yapmadan önce bu bariz il işki göz
önüne al ınmalıdır. Oradaki nüfus azalmaktad ı r.
Beklenen fiyatların, mal ve hizmet talebi üzerinde doğ rudan
bir etkisi olabilir. Yatırımcılar, bir hisse sened inin fiyatının ilerde
a rtacağı n ı düşün üyorlarsa bu hisse senedine talep a rtar. Benzer
şekilde bir hisse senedinin fiyatının d üş mesi bekleniyorsa bu
hisse senedi ne talep d üşer.

75
MUHASEBE EKONOMIYE KARŞI
Sen Patates Dersin, Ben Sarı Şalgam

Bir mu hasebeci, bir ekonomiste, neden meslek olarak muhase­


be yerine ekonomiyi tercih ettiğini sormuş. Ekonomist, "Sayılarla
a ram iyi fakat kişiliği m muhasebeci ol maya uygun değil;' diye ce­
vaplamış. Kişilik farkla rı bir yana, ekonomi ile m uhasebe a rasında­
ki önem l i bir ayrım da, toplam mal iyet ve karın beli rlenmesinde
yatar. M u hasebeci için, toplam maliyet, sabit ve değişken tüm açık
üretim maliyetleri nin -sattığ ı n ız seramik çanakları yapmakta kul­
landığınız kilin maliyeti g i bi şeylerin- toplamıdır. Açık mal iyetler
kolayca belirlenebi l i r ve ölçü lebilir. Genel giderler bil inen bir nice­
liktir. işgücünün maliyeti rahatl ıkla hesaplanabilir.
Ayrıca, muhasebeci için ka r, toplam gelir eksi toplam gidere
eşittir. işletmeniz 1 .000.000$ gelir (satış yoluyla eline geçen mik­
tar) elde ederse, değişken ve sabit g iderleri 800.000$ ise, karınız
200.000$ olur. Gel iri maksim ize edip, üretim g iderlerini d üşürme­
ye odaklan ı rsınız. Bu, karı n ızı a rtı racaktır.
Ekonomist için ise, toplam g ider değişken ve sabit tüm açık
maliyetler art1 fırsat maliyetine eşittir. Fırsat maliyeti örtülü bir mali­
yettir ve ü retim giderlerine göre tanımlaması ve ölçmesi çok daha
zordur. Ekonomist için kar, toplam gelir eksi fırsat maliyetini de içe­
ren toplam gidere eşittir. Fırsat maliyetini hesaba katmak, sadece
işin karlı olup olmadığını değil, öz kaynakların en iyi şekilde kulla­
nılıp kullanılmadığını da gösteren daha net bir tablo ortaya koyar.

Y E R i N D E B i R ÖR N E K

Ayda 5.000$ kazanan bir öğretmen olduğ unuzu ve işten ayrı lıp
dondurma satmaya karar verdiğinizi tasavvur edin. Sü rerek dolaş­
tı racağınız tekerlekli bir dondurucu a rabası al ı rsınız, gereken tüm
gereçleri de tedarik edersiniz ve gerekli ru hsat harçlarını ödersi­
niz. Toplam mal iyetinizin 2.000$ olduğunu farz edin. Oradan çıkıp,

76
M uhasebe Ekonomiye Karşı

koşturarak dondu rma satmaya başlarsın ız, aslında bu konuda da


iyisi n iz. Ay sonunda toplam 6.000$ gel i r elde ettiği nizi hesa plarsı­
nız. M u hasebe karın ız ned i r? 6.000$ toplam geli r - 2.000$ toplam
gider = 4.000$ mu hasebe karı.
E konomik karınız ned i r? 6.000$ topl a m gelir - (2.000$ açık
maliyet + 5.000$ fırsat mal iyeti) = - 1 .000$ ekonomik zarar. Fırsat
maliyeti, öğretmen olarak kazanabild iğiniz paradır.
B u örnekte, öğretmeni n aldığı maaşı biliyord u k onun için fırsat
ma liyetini daha kolay hesaplayabildik. Peki, ya d u ru m biraz farklı
olsayd ı ? Öğretmenin okul zamanı değil de yazın dond urma sat­
tığını, dolayısıyla öğretmen maaşının etkilenmediğini farz edin.
Bel ki başka fırsatlardan vazgeçiyor olabilir fakat mu htemelen bu
fırsatların ne olduğu veya o fırsatları değerlendird iği takdirde
kazan abileceğinin ne olacağı belli değ i l d i r. Çoğ u öğretmenin
ek gelir yaratma k için yazın verdiği özel derslerin piyasası ne
kadard ı r? Çeşitli faktörlere bağ lı olarak saati 1 O$'dan 1 OO$'a kadar
değişebilir. Ya da belki fırsatlar gelir elde etmekle ilgili değildir:
Öğretmen kumsalda uzanıp yatabilir, sonbaharda yeni öğretim
yılına hazır olmak için sağlığını yeniden kazan maya çal ışabilir.
Bir başka senaryo düşünelim ve dondurma satıcımızın 1 2
yaşında bir çocuk olduğunu farz edel im. Dondu rma satmak yeri­
ne başka ne yapabili r? Çim leri mi biçer yoksa gazete mi dağıtır?
(Hala gazete dağıtan birileri var mı ki?) Bu örnekte fırsat maliyeti
sıfıra yakındır.

Gelir ve Kir
Birçok kişi kazanç ve kar kavramlarını karıştırır. Kazanç, bir işten
elde edilen gelirin tümüdür. Tek tip bir ürünü belli fiyata satmakta
olan bir firmanın kazancı, satılan ürün adedi ya da miktarının satış
fiyatıyla çarpımına eşittir. Her birini 1$'dan sattığınız 100 elmanız
varsa, hepsini sattığınızı varsayarsak, toplam kazancınız 100$'dır.
Öte yandan kar, bir şirketin tüm giderlerini karşıladıktan sonra
elinde kalan gelirdir. Kazanç - Maliyet Kar.
=

77
Ekonomi 1 0 1

Bir sektördeki ekonomik karlar önemlidir çünkü diğer sektör­


lerdeki firmalara topra klarını, işçilerini, sermayelerini ve girişimsel
yeteneklerini ekonomik olara k karlı bir sektörde istihdam etmeleri
için teşvik sağlar. Ekonomik karlar, öz kaynakl a rı en etkin şekilde
kullanılmaya davet eder. Uzun vadede, rekabet, ekonomik karları
yok eder. Sektör, ekonomik karlar sıfır olduğu zaman en verimli
durumu ndadır. Ekonomik kar sıfı r olduğunda mevcut fı rmaların
pazarda n ayrı lması ya da yen i firmaların pazara girmesi için bir
teşvik kal maz. Biraz önce veri len örnekte 1 .000$'1 ı k ekonomik
zarar, dond urma piyasasını terk etmeniz için bir işa rettir çünkü öz
kaynakları nızı daha iyi bir sektörde kullanabilirdiniz. Oysa alterna­
tifi çim biçmek olan çocu k için dondurma satma k, öz kaynaklarını
en az diğer alternatiflerde olduğu kadar etkin şekilde kullanması­
nın bir yol udur, öyleyse çocuğun bu piyasadan ayrı lmasını gerek­
tirecek bir teşvik yoktur.

78
ÜRETiM FONKSiYONU
Değişmeyen Tek Şey Değişimin Kendisidir

işletmeler, piyasa koşu l larına uyum sağ layabil mek için sık sık ü re­
tim kararları almak zoru ndadır. Çay fiyatları yükselirse Yeşil Çay
adlı ü retici firma kendi poşet çayiarına talebin aza lacağını düşü­
n ü p, sırada bekleyen müşterinin bardağını doldu racak yeni bir
elemanı işe almaktan vaz m ı geçmel idir? Ş u a n tablet bilgisayar­
lar için alınan büyük sipa riş, Güçlü Elektro n i k adlı şirketin ü reti m
kapasitesinin ileride gelecek yüklü siparişleri karşılayacak şekilde
a rtırılması gerektiğini mi gösterir yoksa bu s i pariş anormal midir?
M i k roekonomi de makroekonomi de uzun vadeli ile kısa vadeli
ü retim kararları a rası nda ayrı m yapar. Bu ayrım lar, bel irl i bir zaman
d i l i m i ile pek alakalı değildir, daha ziyade fi rmaların girdilerinde
değişiklik yapma yeteneklerine dayalıdır.

UZU N U VE KISASI

Kısa vade, firma ların, üretim girdilerinden sadece birini, çoğunluk­


la i şgücünü değiştirdikleri zaman dilimidir. Uzu n vade, firmaların
ü retim sürecindeki tüm gird ileri değiştird ikleri dönemdir.
Bir restoran işletiyorsanız, kısa vadede (bugün ve gelecek
hafta) üretim düzeyini ayarlamak için işçi ç ı ka rabilir veya alabil ir­
sin iz. Mekanın ız yoğun oluyorsa daha fazla işçi çalıştırır veya ça lış­
ma saatlerini planlarsınız. işler durgunsa, işçileri eve gönderirsin iz.
Uzu n vade, mutfağı büyüteceğiniz veya yeni ekipman ekleyece­
ğiniz dönemdir. işletmenin faaliyetindeki bir a rtışa karşılık olarak
kısa vadede daha fazla işçi çalıştırabi lirsi niz ama uzun vadede
restora nı büyütürsünüz.
Bir firmanın kısa vadeli üretim kara rları, fi rmanın ü retim fonk­
siyonuna dayalıdır. Üretim fon ksiyonu, firmanın, işgücü gibi tek
bir g i rdide yaptığı değişikliğin, çıktısında nasıl bir değişikliğe yol
açtığ ı n ı gösterir.

79
Ekonomi 7 0 1

Üretim Fonksiyonunun Aşamaları


Üretim fon ksiyonu, fi rma n ı n çıktısında veya ürününde meydana
gelen d u ru m lara dayanan üç farklı aşamaya ayrı lı r:

1 . Üretim fonksiyonunun i l k aşaması, firmalar a rtan getiriyle kar­


şı laştı klarında meydana gelir. Bu, firma işçi sayısını artırdıkça
her bir ilave işçinin ürüne bir önceki işçiden daha fazla katkıda
bulun ması demektir. Her bir işçiden ürüne gelen katkıya mar­
jinal ürün denir. Dolayısıyla a rtan getiri durumu nda, hem ürün
hem de marjinal ürün a rtmaktadı r. Şirin M u m Şirketi'nde tek
başı na çal ışan bir işçi günde on mum ü retebiliyorken, daha
sonra işe alınan ikinci işçi (işböl ümü ve seri ü reti m mucizesinin
eseri olarak) günde on beş mu m ü retebiliyorsa, bu, ü ründe ve
marjinal üründe olan bir a rtış olup, işletmenin artan getiriler
aşaması nda olduğ u n u n göstergesidir.
2. Üretim i n i kinci aşamasına azalan getiri denir. Bu aşamada,
fırma işçi sayısını a rtırdığı için çıktı yine a rta r fakat her bir
işçinin ilave katkısı azalır. Şirin Mum Şirketi beşinci işçisini işe
aldığında o işçi gü nde on beş m u m üretebiliyor olabilir fakat
bu ü retim düzeyi (son derece tatminkar i ken), ürüne bir önceki
işçi nin katkısından daha fazla bir katkıda bulun maz. Bu, Şirin
Mum Ş irketi yüzüncü işçisini işe aldığında da olabilirdi, bu işçi,
SO adetten az üretebiliyor olabilir fakat yine de şirketin genel
sonucuna (ürüne) katkıda b u l u n maktadı r.
3. Son olara k, fırma, eksi getiri denen üreti min üçüncü aşama­
sıyla karşılaşır. Bu aşamada, fırmalar işçi ilave ettikleri için hem
ürün hem de marjinal ürün aza l ı r. Orta kademe yöneticilerin
çok olduğu büyük bir firmada çalışmışsanız, bunun nasıl ola­
bildiğini tasavvur edebilirsiniz.

Üretim Fonksiyonu Örneklemesi


Üretim fon ksiyonunu örneklemek için, bir restoranda geçen sıra­
dan bir işgününü zi hninizde can la ndırın. Çalışanların çal ışma sa­
atlerini planlayan yönetici old u ğ u n uzu fakat hiç tecrübeniz ol ma-

80
Üretim Fonksiyonu

dığını ve işleri çözmekte biraz yavaş olduğ u n uzu farz edin. Sabah
saat 6'da ilk müşteri kahvaltıya gelir. Hemen bir ça lışanınızı çağırır
ve acele işe koşturtursunuz. Çalışan ı, yemeği hazırlayabilir, servisi
yapabilir ve kasiyer olarak hesabı alabilir. Sonra daha çok müşteri
gelip, hizmet bekled ikleri için, daha çok yard ı m gerektiğini an lar­
sınız. Cep telefonu nuzu çıkarıp, Çalışan 2 ve 3'ü a ra r, çal ışma larını
emredersiniz. Onlar gelip ça l ışmaya başladı kları için, bireysel iş
veri m lerini ve restoranın toplam verimliliğini a rtıran bir işböl ümü
oluşur.
Fevkalade sonucu görü nce daha fazlasının daima daha iyi
olduğu sonucuna varırsınız ve Çalışan 4, S, 6 ve ?'yi de çağırmaya
karar veri rsiniz. Onlar çalışmaya başlayınca restoran ı n daha fazla
müşteriye hizmet verebild iğini fark edersiniz. Fakat veri mlilikteki
önceki kazançlar azalmaktadır. Bu azalan kaza nçları rastlantı gibi
düşü n ü r, bu açmazın üstesi nden gelmek için Çalışan 8'den Çalı­
şan 2 56'ya kadar bir sürü kişiyi işe alırsın ız. Kısa bir süre sonra,
restoran ı n mutfağı çalışanlarla dolar ve a d ı m atacak yer ka lmaz.
Servis iyice yavaşlar, müşteriler öfkelenir ve yönetimdeki bece­
riksizl iğinizden ötürü size söylemediklerini bı rakmazlar. Aslı nda,
256 çalışanla hiçbir şey üretemezsiniz. Buna eksi getiri adı veri lir.

81
MALiYET KONTROLÜ
Kar Amacı Yüzünden

işletmeler ya da firmalar, m ü m kün olan en çok karı elde etmek için


uğraşırlar. Buna Gordon Gekko'nun "Hırs iyidir"* Yasası diyebilirsi­
niz. işletmeler, maliyeti düşürü p, geliri artırmaya çabalayarak kar­
lılığı a rtırmaya çal ışırlar. Firmalar, rekabetçi bir ortamda geliri ar­
tırmak için pek bir şey yapamazlar. Hedef, Yumuşak Dokunuş adlı
tuvalet kağıd ının dörtlü pa ketini ı S'a satmaksa Walmart da aynı
ürünü ı S'a satmak zorunda kalacaktır. Fiyatia nd ırma gücünden
yoksundu rlar. Bu nunla birl i kte firmaların mal iyeti kontrol etme
yetenekleri vardır. O yüzden, karlarını maksimize etmek için müm­
kün olan en düşük mal iyetle ü retim yapmaya çalışırlar.
Onu şu şekilde düşünün: Bir g ü n emekli olmak için bankada
yeterince pa ran ızın olmasını i sterseniz zam a l ma (ya da daha
yüksek maaşlı daha iyi bir iş) doğrultusunda ça lışabilirsiniz. Fakat
bu tamamen sizin kontrolün üzde ol mayabil i r. Eğer alaca ksanız,
ne kadar zam alacağ ın ıza patro n u nuz/şirketiniz karar verir, daha
iyi maaşl ı bir işe girebil meniz de, nerede yaşadığın ıza, yeterl i l i k
belgelerinize, iş deneyi min ize, sektörünüzde ne kadar rekabet
olduğuna ve diğer faktörlere bağlıdır. Fakat maaşınıza kolayca
zam alamadıysa nız bile, Netflix'i iptal edebilir ve bu yolla birkaç
dolar tasarruf edebil i rd i n iz.

Para Konuşur
Amortisman
Sermaye eskidikçe değeri düşer çünkü bozulur ve sonunda değişti­
rilmesi gerekir.

*
Wa/1 Street adlı ABD yapımı fılmde Michael Douglas'ın canlandırdığı Gordon
Gekko karakterinin ünlü repliği.

82
Maliyet Kontrolü

G i D E RL E R i N T i PL E R i

E konomistler, giderleri farklı kategorilere ayı rırlar:

1 . Giderlerin i l k kategorisi, sabit giderler veya genel giderlerd i r.


B i r firman ın sabit g iderleri, ü retimin d üzeyi ne olursa olsun,
değişmeyen giderlerdir. Kira, emlak verg isi, yönetim kademe­
sinin maaşları ve amortisman bunların ö rnekleridir. Bir fabrika
tam kapasite çalışmakta da olsa, boş da kalsa genel giderler
aynı kal ır.
2. F i rmalar ayrıca değişken giderlerle de karşı karşıyadır. Değiş­
ken giderler fırmanın üretim düzeyine göre değişir. Yan gerek­
sinimler (elektrik, su, gaz, vs.), saatlik ücretler ve birim başına
verg iler değişken g iderlerin örnekleri d i r. Firmanın üretim i
a rttıkça değişken giderleri d e a rtar.
3. Toplam g iderler, fırmanın sabit giderleri ile değişken giderle­
ri n i n toplamıd ır.

Daha önce, ekonomistlerin, karl ılığı hesa pla rken fırsat mal iye­
tini de göz önünde bulundurd u klarını söylediği m izi hatırlarsınız.
Şimd i l i k onu unutun. Maliyetierin bu şekilde i ncelen mesi amacıy­
la kara, tam olarak m u hasebecilerin yaptığ ı g i bi bakıyoruz:
Kazanç - Mal iyet (Sabit ve Değişken) = Kk

Uzun Vadede Giderler


Uzun vadede, tüm giderler değişkendir. Zaman içinde firmalar ser­
maye ekieyebilir ya da çıkarabilirler, yeniden kira pazarlığı yapa­
bilirler ve yönetimin maaşlarını değiştirebilirler. Sabit ve değişken
giderler arasındaki ayrım, geçen zaman içinde yok olur.

Marjinal Üretim Maliyeti


Marjinal üretim mal iyeti, ekonomistleri n özel ilgi alanındadır. Mar­
jinal m a l iyet, ü retilen her birim için toplam m a l iyetteki değişimdir.

83
Ekonomi 101

Marjinal maliyeti, bir birim daha üretmenin ilave mal iyeti olarak
düşünün. Bir firma nın ü rettiği ürünün her bir ilave birimi için daha
fazla değişken mal iyet doğar ve toplam mal iyet a rtar. Bu, marjinal
mal iyetinin de arttığı a n la m ı na gelir. Örneğin, her yeni Big Mac'in
mal iyeti bir önceki Big Mac'in maliyetinden daha fazladır çünkü
McDonald's, ilave Big Mac ya pmak için daha çok malzeme almak
ve çalışa nlarına daha çok fazla m esai ödemek zoru ndadır.

Marjinal Kazanç
McDonald's gibi fi rmalar, marjinal mal iyetin marjinal kazanca eşit
olduğu noktada üretim yaptıkla rında karlarını maksimize ederler.
Diğer bir deyişle, bir fırma yapabileceği en büyü k karı gerçekleş­
tirmek isterse, bir birim daha ü retmenin ilave maliyetinin bir birim
daha ü retmenin getirdiği ilave kazançla aynı olduğu noktada üre­
tim yapar.
"Bir hamburger daha" yapmanın ilave mal iyeti (örneğin) 99
sent ise ve bu hamburger 99 sente satılabiliyorsa marjinal maliyet
ile marjinal kaza nç eşittir. B u rası, ekonomistleri n hayalini kurduğu
mutlu yerdir. "Bir hamburger daha" yapmanın ilave maliyeti 1 ,29$
olup, onun satışı da ancak 99 sent gelir getiriyorsa McDonald's,
hissedarianna bir açıklama yapmak zorunda kalacak ve muhte­
melen kısa süre içinde yen i bir CEO arayışına gi recektir.

84
KISA VADEDE TAM REKABET
Varmış Gibi Yapalım!

Ta m rekabet tek boynuzlu atlar ve deniz ejderleri gibidir; onu


sadece masal alem inde görebilirsiniz. Yi ne de ekonomistler tam
rekabet denen bu varsayımsal durumdan söz etmeyi sever. Tam
rekabet, beli rli bir sektördeki tüm işletmelerin eşit koşu llarda oy­
naması şart koşu lduğunda, firmaların bell i şekillerde davranacağı­
na d a i r uydurma bir fi kirdir. Tam rekabet k u ra m ı, ekonomistlerin,
insanlar sadece onları dinlediklerinde neler olacağını tarif etme­
leri n i sağlar. Bu ekonomi dersleri, çoğunl ukla karmaşı k formüller
içeren g rafikleri kapsar fakat biz onları dahil etm iyoruz. (Teşekkür
ettiğ i nizi duyar gibiyim.) Bir şey değil.

DÖRT A D IM D A TAM R E K A B E T

Yu ka rda bahsedilen eşit şartları oluşturanlar nelerd i r? Yeni başla­


ya nlar için açıklaya lım:


Ü retici ler ve tüketiciler tam bilgiye sah i ptir -ürün ve piyasa
ha kkında bili necek her şeyi bilirler- ve mantıklı kararla r verir­
ler. Bu, tüketidierin faydayı (yani mutl u l u k puanla rını), üretici­
lerin ise karı maksimize etmeye çalışma l a rı ve her iki grubu n
da bunları yapabilmek için ihtiyaçları olan bütün bilgilere
sahip olmaları demektir.

işletmeler piyasaya engeller olmadan girip ç ı kabil i rler. Bura­
da, işletmeler, başlangıç finansmanı sağlamak ya da tasfiye
satışlarını düzenlemek için risk sermayedariarına yalvarmak
zorunda deği llermiş gibi davran ıyoruz.

Tü m üreticiler aynı malları ("çıktılar" veya mamul mallar) üre­
tirler ve hepsinin de g irdileri (örneği n işgücü) aynıdır. Tam
Rekabet Dünyası nda, bir çift Keds veya bir çift Dolce & Gabba-

85
Ekonomi 1 0 1

na ayakkabı, tam olara k eşdeğerdir ve ü retmek i ç i n tam olarak


aynı öz kaynakları gerektirir.
• Aynı a la nda birçok üretici rekabet etmektedir, ya ni hiçbir
üreticinin (işletmenin) fiyatiandırma gücü yoktur; hiçbiri bunu
başaracak kadar büyük ya da tekel değildir. Herkes malını
diğer ü reticilere bakarak fıyatlandırır. Mavi Gök Kahve Şirketi,
a rabika kahve çekirdeğinin ya rım kilosunu 20$'a satıyorsa
Yeşil Yer Kahve Şirketi de a rabika kahve çekirdeğini hemen
hemen aynı fiyattan satma k zorunda kalacaktır yoksa işletme­
nin hiç müşterisi ol maz. Bu senaryoda tüm çıktıların aynı ve
tüm tü ketidierin de tam bilgiye sahip old u klarını, dolayısıyla
Mavi Gök kahvesinin Yeşil Yer kahvesinden geri kal madığını
bildiklerini unutmayı n.

Diğer bir deyişle, işletmeler birbirleriyle, hiçbir avantajları (ya


da dezavantajları!) olmadan rekabet etmelid i r. Sonuçta fiyatı, tek
tek işletmeler yerine sektör belirler ve talep tam olarak esnek­
tir. (Bir malın ka bul edilebilir birçok ikamesi varsa ta lebin fiyata
duya rlı olduğu nu, ya ni başka bir ifadeyle talebin esnek olduğunu
hatırlayın.)

R E K A B E T V E K I S A VA D E

Bir sektör için kısa vade, firmaların piyasaya girip çıkamadıkları


dönemdir çünkü bu dönemde sa bit sermayeleri ni değ i l, sadece
işgüçleri ni değiştirebi l i rler. Demek ki, talep d i be vurursa işletme­
ler sabit giderlerini ça bucak düşüremezler; talep fı rlarsa daha fazla
üretmek için çabucak büyüyemezler. Kısa vadede, tam rekabetin
mevcut olduğu bir sektörde fı rmaların ekonom i k karlar elde et­
meleri de, tüm sektörün çıktı larında arz ve talep değiştiği için za­
rarla çalışmaları da m ü m kü n d ü r.
Örneği n, üstü kap l ı donat sektörünün tam reka bet içinde
old uğunu farz edin. Yeni Zelanda'daki bilim i nsanlarının, üstü
kaplı donatların kahveyle birl i kte tü ketild i klerinde, tüketicinin

86
Kısa Vadede Tam Rekabet

sağ lığına son derece yara rlı olduğunu keşfettiklerini tasavvur


edin. Bu güzel haberin sonucu olarak donata talep a rtar. Bu, yeni
bir denge fiyatı oluşmasını sağ lar. Piyasa fiyatı nın, firmanın mar­
jinal gelirini yansıttığını hatı rlayın, dolayısıyla donat sektöründeki
firmaları n geliri, toplam ekonomik maliyetlerinden daha fazla
artm ıştır. Bu, üstü kaplı donat fı rmalarının ekonomik karlar elde
etti kleri anlamına gelir.
Altı ay sonra Cal ifornia'da ki bilim insanları, önceki Yeni Zelan­
da a raştırmasının hatal ı olduğunu ortaya çıkarırlar, asl ında üstü
kaplı donatları kahveyle birlikte tüketmek, tü ketici nin sağlığına
zararlı olabilir. Önce inka r ed ilir sonra tüketiciler yavaş yavaş, 25
kilo daha aldıklarını ve uyumakta zorlan d ı klarını fa rk ederler. Bu
noktada, üstü ka plı donat talebi ilk dengesinin de a ltına düşer.
Donat sektöründeki birçok firma için, piyasa fiyatındaki bu düşüş,
kısa vade zararıyla üretim yapmaları demektir çünkü toplam gel i r­
leri, toplam üretim g iderlerinden azd ır.

87
UZUN VADEDE TAM REKABET
Aşağı Çeken Rekabet

Kısa vadede olanın tersine uzun vadede firmalar piyasaya girip çı­
kabilirler. Ekonomik karların varl ığı karşısında yen i fı rmalar piyasa­
ya girer, eski fı rmalar ise zararlar karşısında piyasadan çıka rlar. Bir
önceki böl ümde verdiğimiz donat örneğine devam edersek, Yeni
Zelanda a raştırması n ı n ışığında, üstü kaplı donat sektöründeki
ekonomik karlar, sektöre yeni fi rmalar çeker. Yeni firmalar girdiği
için rekabet artar, bu da sektörün üstü kaplı donat a rzını a rtırması
demektir. Artan arz, donutların denge fiyatı nı d üşürür ve ekono­
mik kar yok olur.
Cal ifornia a raştırması ele alındığına, ekonomik zararla karşıla­
şan bazı fı rmalar durma noktasına gelecek ve sektörden çekile­
ceklerdir. Bu, rekabeti azaltır ve sektörün üstü kaplı donat arzı nı
azaltır. Aza lan a rz, piyasadaki denge fiyatını yükseltir. Sonunda
sektör sıfı r ekonomik ka rla uzun vade dengesine dönerken sek­
törde daha az sayıda firma kal ı r.

TA M R E K A B E T T E N E K S i K R E K A B E T E :
B i R S Ü R E KL i L i K

Tam rekabet gerçekte mevcut değildir. Tam rekabetin gerektirdiği


tüm koşu lla rı karşılayan bir sektör bulmanız olası değildir. Yine de,
tam reka bet, var olan piyasa yapılarını kıyaslamak için bir örnek
oluştu ru r. Gerçek olmamasına rağmen, iyi bir referans çerçevesi
sağlar.

Piyasaların Evrimi
Piyasa yapılarının sürekliliği, piyasaların evrimi olarak görülebilir.
Firmalar çok rekabetçi bir piyasada başlayabilir ve zamanla tekel ha­
line gelebilirler. On dokuzuncu yüzyıl sonları ile yirminci yüzyıl baş-

88
Uzun Vadede Tam Rekabet

ları, bir zamanlar rekabetçi olan sektörlerden doğan tröstlere tanık


olmuştur. Bazıları, "yıkıcı rekabetin" son bulmasını bile istemiştir.

Çoğu fı rma, sektöre g i rişte maliyet ya da devletin geti rdiği


gerekl i l i kler açısından engel lerle karşılaşı r. F i rma lar, kend ileri n i
reka betten ayrı tutmaya ciddi biçimde yatı rım yaptı kları için tam
aynı ü rün lerin ticaretini nadi ren yaparlar. Bu farkl ılaşma becerisi,
firmalara, fıyatları etkilemek için bir miktar i m ka n verir. ABD gibi
olgun piyasalarda firmalar büyük olma eğ ilim inded i r ve bağı msız
olmaları da gerekmez. Son olarak, bilgiye erişim eşit payiaşıimaz
ve sonuçta tam rekabet koşulu da var o l maz. Elinizde kalan ta m
rekabet değil, eksik rekabettir.
E konomistler, piyasa ları rekabet seviyelerine göre sınıflandı­
rı rlar. Yelpazenin bir ucunda, hayali olmakla birl i kte, tam reka­
betçi piyasalar bulunu r. Diğer ucunda ise tekel bulunur. i kisinin
a rasında en aşina olduğunuz piyasa yapı larını, tekelci rekabeti ve
oligo pol piyasasını bulursu nuz.

Tekelci Rekabet
Tekelci rekabet, tam rekabete çok benzeyen bir piyasa yapısı­
d ı r. B i rçok al ıcı ve satıcı va rdı r, engel ler asgari seviyededir ya da
en azından tüm fi rmalar için eşittir ve bilgiye kolayca ulaşılabi l i r.
B u n u n la birlikte tekelci rekabette, firmalar aynı ürünleri sunmaz,
ü rü n lerini rakipleri nin kinden farkl ılaştı rırl a r. Ü rü n farklılaşması,
ü reticilerin tüketici leri, kendi ü rün lerinin diğer ü reticilerin ürünle­
rinden farklı olduğuna i kna edebildi kleri sü reçtir.
Tekelci rekabeti düşündüğünüzde a kla gelmesi gereken sek­
tör fast food sektörüdü r. Fast food sektöründe, birçok farklı tüke­
ticin i n cebindeki dolarlar için yarışan birçok farklı ü retici vardır.
Gerekli ruhsatlar için ödeme yaptığı ta kd i rde herkes fast food
restoranı açmakta serbesttir. Çoğu üretici, neye g i rdiklerini iyi bilir
ve m ü şteriler de ü rün leri oldukça iyi anlar. Fast food sektöründe
neden tekelci rekabet mevcuttur? Ürün farkl ılığı nedeniyle. Her
firma farklı bir menü sunar. Taco Beli, Chick-fi i-A, McDonald's ve
Su bway, hepsi de müşterilerine çeşitli seçenekler sunarken fast

89
Ekonomi 101

food piyasası nda birbirleriyle rekabet ederler. Bu acımasız sek­


törde yen i girenierin ayakta ka labilme nedenlerinden biri ürün
farklılığıdır. Yeterince fa rklıysanız bir şansınız olabilir.
Bir süpermarketin sebze-meyve reyonunda kaç çeşit elma
olduğuna bir bakın. Elmaların sadece kırmızı veya yeşil olduğu
o günleri hatırl ıyor musunuz? Red Delicious, Pink Lady, Granny
Smith, Gala, Fuji ve H oneycrisp g ü n ümüzde mevcut çeşitlerin
bi rkaçı. Ayrıca küçük, orta ve büyü k tipleri de var. Orga nik ve ilaçlı
olanları da var. Bazıları tek tek satıl ıyor, bazı ları ise paketlenmiş
halde. Elma ü reticileri, ürünleri n i farklı laştı rmışlar. Neden? Reka­
bet eden fi rmaların fiyata nasıl etki ettiklerini hatı rlayın. Üretici ler
ürünlerini farkl ılaştırıp da başa rılı oldukları za man, ra kiplerinden
daha yüksek fiyat isteyebilirler.

Tekeller ve Kar
Tekelci rekabet firmalan uzun vadede ekonomik karlannı koruya­
bilirler mi? Hayır. Zamanla rekabetin mevcudiyeti, sonunda tekelci
rekabet firmalannın karlannı eritecektir. Sonunda, fazla kapasiteye,
yüksek maliyete sahip ve hiç ekonomik kan olmayan bir sektör kalır.

Ürün fa rklılaştırmadaki soru n, bunun hiç sonu gelmeyen bir


süreç olmasıdır. Firmalar fa rki ıiaşmak için sürekli yen i yollar bul­
mak zorundadır. Bu, firmaların reklama neden bu kadar büyük
paralar harcadıklarını açıklar. Reklamların çoğ u, yeni müşteriler
kazanma çabasından ziyade ma rka sadakati oluşturma çabasıdır.
Bu nunla birlikte fi rmaların öz kaynakları sınırlıd ır, dolayısıyla bu
öz kaynakları reklam ka nal ıyla ürün farkl ılaştı rmakta kullanı rlarsa
bu miktar kadarını üreti m için kullanamayacaklar demektir. Sonuç
olara k tekelci rekabet sektörleri, tam rekabetçi olmuş olsalar­
dı üretebilecekleri kada r çıktıyı ü retemeyeceklerdir. Tüketiciler
neler olmuş olabileceğini kaçı rıyorlar. End işelen meyin, tü ketici ler,
tekelci rekabetin getirdiği çeşitliliği çok tercih ediyorla r, dolayısıy­
la faydala rı en azından maliyetlerini eşitleyebil ir.

90
OLiGOPOLLER VE EKSiK REKABETÇi
PiYASALAR
Ya Dünya Hakimiyeti Ya Ölüm! 1

En aşina olduğunuz şirketlerin birçoğu tam reka betçi piyasaların,


hatta rekabetin yoğun olduğu piyasaların bile içinde değildir. Bü­
yük otomobil üreticileri, havayol ları, telekomüni kasyon şirketleri,
yiyecek üreticileri ve ucuzcu mağazalar, bir oligopol (takım tekeli)
piyasası, yani birkaç üreticinin olduğu bir piyasa yapısı içinde re­
kabet ederler.
Kullandığınız kamu hizmetlerinin çoğu yerel d üzeyde tekeldir.
Oligopol ve monopol (tekel) ABD'de yaygı n olan piyasa ya pıları­
dır. Evvelki bölü mde tekelleri detaylı bir şekilde açıkladık. Şimdi
oligopollere bakalım. Ameri kan ekonomisinin nasıl çal ıştığ ı n ı
öğrenmek için, b u eksik rekabetçi piyasa yapılarını i y i anlamanız
gerekir.

O L iGO PO L ( TA K I M T E K E L i )

Oligopol, birkaç büyük üreticinin hakim olduğu bir piyasayı ta­


nımlar. Rekabetçi ve tekelci rekabetin olduğu piyasa ların aksine,
oligopol ist fırmaların fiyatiandırma gücü daha fazladır. Oligopo­
lün bir başka özelliği de firma ölçeklerinin büyük oluşunun bu
piyasaya girmek isteyen fırmaların önüne büyük bir engel olarak
çıkmasıd ır. Oligopol çoğunlu kla, bir zamanlar rekabetçi olan pi­
yasaların olgunlaşmasının sonucud ur. Tekelci rekabetçi fı rmalar
büyüyü p başka fi rmalarla birleştikçe sonuçta piyasada daha az
sayıda fı rma kalır. Sektörlerde rekabeti koru m aya ve uyg ulatmaya
çalışan devletin düzenlemelerden soru m l u yetkilileri ol igopollerle
yakından ilgilenir.

91
Ekonomi 101

Rekabetin Kaybolması
Firmaların birleşmesi, sektörlerin olgunlaşması ve piyasaların oli­
gopol leşmesi neden önemlidir? Rekabet azalınca birtakım olum­
suz etkiler meydana gelir. Fiyatla r yükselir, topl umun yara rına olan
üretim ve dağıtım etkinliği kaybolur. Bunların, tü ketidierin üreti­
cilerden hoşlanmadığı sektörler old uğuna dikkat edin. {Havayolu
şirketini, çi kolata parçacıklı k u ra biyeyi sevd iği gibi seven biri ol­
muş mudur hiç?) "ilginç bir tesad üf;' demez miydiniz?
Bir piyasanın ol igopol şartları n ı sağlayıp sağlamadığını belirle­
mek için ekonomistler piyasa n ı n Herfındahi-Hirsch man Endeksini
{HHI) hesaplar. Endekste görece d üşük bir değer piyasayı reka­
betçi olarak, görece yü ksek bir değer ise oligopol olarak tanımlar.
Federal Ticaret Komisyonu ve Adalet Bakanlığı, endeks değerleri­
ni, bir sektördeki şirket birleşmelerine onay verip vermeyecekle­
rini beli rlemek için kullanırl a r. Birleşme, HHI'yi beli rgin bir şekilde
yükseltecekse, birleşmenin d u rd u ru l ması kuvvetle muhtemeldir
çünkü a ksi takdirde rekabet azalacaktır.
Düzenleyici ler ile e konomistler, bir piyasanın ol igopol olup
olmadığına karar vermek için, yoğunlaşma ora n larını da kulla­
nırlar. Az sayıda fırma n ı n elinde ne kadar çok pazar payı varsa
yoğunlaşma oranı da o kadar yüksektir. Örneğ in, dört firmaya
yığılma oranı %80 ise, en büyük dört fırma pazar payı nın %80'ine
sahip demektir. 2002 n üfus sayı mına göre, elektrik süpürgesi
sektörü n ü n dört firmaya yığılma oranı %78, sekiz firmaya yığ ıl ma
oranı %96, 1 idi. Elektrik süpürgesi sektörünün bir oligopol örneği
olduğunu söylemek yerinde o l u r. Karşılaştırma yoluyla tam reka­
betçi bir sektörde dört firmaya yığılma oranı %0, tekel hakim iye­
tindeki bir sektörde ise, tek firmaya yığılma oranı %1 OO'd ür.

Bir Sektörü Tanımlayan Nedir?


Bir sektörü yoğunlaşma oranlarını belirleme amacıyla tanımlayan
şey nedir? Duruma göre değişir. Günümüzde sektörün tanımı bu­
lanıklaşmaktadır. Eskiden gazete sektörü tek başına bir sektördü.

92
Oligopoller ve Eksik Rekabetçi Piyasalar

Günümüzde ise, medya olarak bilinen daha geniş bir sektörün par­
çasıdır. Yerel bir gazete, yerel gazete pazar payının %100'üne sahip
olabilse bile diğer medya türleri, onun sektörün geneli içindeki et­
kin payını düşürür.

Oligopolistlerin sahip olduğu büyük pazar payı, piyasayı onla­


rın görüşlerine göre şekillendirir. Daha rekabetçi piyasa yapıları
içinde birbirleri nden bağ ı msız hareket eden fi rma ların a ksine,
oligopol istlerin a ralarında karşılıklı olarak bağı m l ı bir il işki vardır.
Oligopol istler, çok büyük bir pazar payın ı kontrol a ltında tuttuk­
ları için, bireysel kararlarının piyasa fıyatları üzerinde hatırı sayı l ı r
bir etkisi olur. Durumun böyle olduğu bili nciyle bir ol igopol ist,
rekabetin daha çok fa rkı nda olmaya çal ışır, dolayısıyla üretim ve
fiyatiandırma kararlarını verirken bunu hesaba katar.

93
GiZLi ANLAŞMA VE KARTEL
Ya Dünya Hakimiyeti Ya Ölüm! 2

Rekabetin nimetlerinden bi ri, tü ketidierin piyasada daha dü­


şük fiyatl a r bulmasına yol açmasıd ı r. Oysa bu nimet, üretici için
bir lanettir. Düşük fiyat çoğu n l u kla düşük kar demektir. Rekabet
ile işbirliği a rasında bir tercih i m kanı verildiğinde kar maksimize
eden fi rmalar çoğunlu kla işbirl iğini tercih ederler. Anaoku lu nda
ne öğrenmiş olursanız olun, a l ışveriş yaptığınız işletmelerin işbirli­
ğine gitmelerini istemezsin iz ç ü n kü bu fi rmalar, çikolatanın yarım
kilosu n u n 1 OO$'a satılmasına veya yapay bir kıtlık yaratmak için
üretimini kısmaya kara r verebil i rler. işletmelerin, tü keticinin çok
hoşuna giden bu çok düşük fiyatları oluşturmalarını sağlayan bir
rekabet ortamı içinde olmaları sizin yararınızad ı r. Modern kapita­
lizmin babası Adam Smith, işletmelerin bir a raya gel melerinden
hayırlı bir şey çıkmayacağı konu su nda uyarıda bulunmuş, tarih de,
onu haklı çı karm ıştır.

Para Konuşur
Kartel
Birbirleriyle rekabete girmek yerine işbirliği yapmak konusunda
aniaşan bir grup üreticidir. Karteller, üyelerinin daha yüksek karlar
elde etmeleri için, topluca üretimi azaltarak fiyatları yükseltıneye
çalışırlar.

Gizli Anlaşma
ABD'de fi rmaların fiyatları ve ü retim i belirlemek için işbirliği yap­
maları yasa klanmıştır. On dokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci
yüzyıl başındaki tröstlerin suiistimal leri, Başkan Theodore Roo­
sevelt'in "tekel lerle mücadelesi" için itici güç olmuştur. H ükü met,
Sherman Antitröst Yasası ve son ra ki Clayton Antitröst Yasası ile

94
Gizli Anlaşma ve Kartel

gizli anlaşmaları ve rekabeti azaltıcı tü m iş faaliyetleri ni tamamen


yasa kla mıştır.

Para Konuşur
Gizli Anlaşma
Ekonomistlerin gözünde, şirketlerin kendi aralarında gizli anlaş­
malar yapması, rekabeti yapay bir şekilde azaltarak tüketicileri (ve
diğerlerini) aldatma veya dalandırma niyetini de ifade eden eylem­
lerdir.

Yasayı ihlal etmekte olsalar da, işletmeler za man zaman fiyat­


ları beli rlemek için gizli anla şmalar yapaca klard ı r. Gizlice aniaşan
şi rketler, piyasayı, kend ilerine yararlı olaca k şekilde bölebil irler.
Rekabetten kaçan firmalar, daha yüksek fıyatlar beli rler ve işlet­
me giderlerini düşü rürler. Gizli an laşma, yasadışı olduğu ve para
cezası veya hapisle cezalandırılabildiği için, fırmaların üst düzey
yöneticileri bu uyg u lama ile ilg ilenmek istemezler. Gizli anlaşma
suçlamasından kaçınmak için yöneticilerin toplantıları hemen her
zam a n avukatlar eşliğinde yapılır.

Kartel Oluşturma
Gizlice an iaşan şirketler ka rtel oluştura b i l i rler. Kartel, piyasanın
kal d ı rabileceği herhangi bir fiyatı isteyebilen tek bir ü retici ya da
tekel g i bi etkin bir şekilde işleyen şirketlerin oluşturduğu bir grup­
tur. M u htemelen en iyi bi l i nen modern kartel, Petrol i h raç Eden
Ü l keler Teşkilatı OPEC'tir. OPEC, petrol i h ra ç eden on üç ü l keden
oluşur, dolayısıyla ABD'nin a ntitröst yasalarına tabi değildir. OPEC,
çıktıyı kısıtlayarak yüksek petrol fiyatlarını ve üyeleri nin karları nı
koru maya çalışır. Kartelin her bir üyesi, sonuçtaki çıktıyı azaltıp,
fiyatları a rtıran bir üretim kotasına razı olur. OPEC, ucuz benzin se­
venler için kötü ha berdir.
Neyse ki, tüketiciler lehine, kartelierin de bir Aşil topuğu mev­
cuttur. Bir kartel in mü nferit üyeleri nin, anlaşmayı atiatma dürtüsü

95
Ekonomi 101

de vardır. Karteller, işbirliği ve rekabet dönem lerinden geçerler.


Fiyatlar ve karlar düşü kken ka rtel üyelerinin işbirliği yapıp, üretimi
sınırlama d ü rtüsü mevcuttur. Aldatma dürtüsünü uyandıran kar­
telin başarısıdır. Kartel başarı lıysa malın piyasa fiyatı artar. Kendi
çıkarını gözeten her bir üye, ü retim kotasını hafifçe aşmak ve
fazlalığı, a rz ka nununa boyun eğerek, artık yükselmiş olan fiyatta n
satmak dürtüsü duyacaktır. Sorun, bütün üyelerde bu d ürtünün
ol ması ve hepsi, topluca ü reti m kotasını aşaca kları için sonunda
fiyatların düşecek olmasıd ı r. Karteller, üyelerin karteli, dolayısıyla
birbi rleri ni a ldatması n ı n önlen mesi için yollar bulmak zorundalar­
dır. Uyuştu rucu kartel leri, s u i ka st ve adam kaçırma yöntemlerini
uygular ama OPEC biraz daha uygar bir yöntem ku llanır. Ka rtelin
tek başına en büyü k ü reticisi Suudi Arabistan'd ır. Aynı zamanda,
en düşük ü retim gideri de Suudi Arabistan'ın kidir. Üyenin biri
ya da üyeler karteli aldatmaya kalkarsa Suudi Arabistan, engin
petrol rezervlerini serbest bıra kı p, yine de karlı olarak diğerlerin­
den daha ucuza satmak su retiyle g rubu yola getirebi lir. Birkaç ay
boyunca ya da hatta yı llarca zarar etti kten sonra diğer ü l kelerin
işbirliği ya pıp, üretimi bir kez daha sınırlandırma d ü rtüleri oluşur.

96
OYUN KURAMI
Bir Sessiz Harf Satın Alabilir miyim?

Ekonomistler, Oyun kuramının oligopolistlerin davranışlarını anla­


mak için yararlı olduğunu keşfetmişlerdir. Oyun kuramı, başkaları­
nın tercihlerine bağlı olan kararların son uçlarını inceler. Oyun ku­
ra mı, birbirine bağımlı karar verme sürecini inceleyen bir etüttür.

TUTUKLU N U N AÇMAZI

Özellikle oligopolü n incelenmesine uygulanabilecek bir oyun, tu­


tuklu nun açmazıdır.
Adam ile Karl adlı i ki kişi, polis tarafı ndan soygu nculuk şüp­
hesiyle tutuklanmıştır. Baş dedektif, eli nde bu adamlara karşı çok
az delil olduğunu bilmektedi r ve onlara soyg unculuktan dava
açabil mek için içlerinden en az birinin itirafta b u l u n masına bel
bağ lamaktadır. Aksi takdirde onları sadece yasadışı izinsiz g iriş
nedeniyle kavuşturabilir.
Polis merkezine girince adamlar hemen birbirlerinden ayrılı p,
sorgulama için farklı odalara alınırlar. Sorgulamayı yapan polis
Adam ile Karl'ı ayrı ayrı bilgilendiri r: içlerinden biri sessiz kalı rken
diğeri suçunu itiraf eder ve ortağını ele veri rse, iti rafçı i ki yıl hapis
cezası a laca k, diğeriyse kötü şöhretli bir hapishanede infaz edil­
mek üzere on yıl hapis cezası alacaktır. Her i kisi de itiraf ederse,
m u htemelen üçer yıl hapis cezası alacaklard ı r.
Adam ve Karl için en iyi strateji hang isid i r? Bir a raya gelip
gizlice a n laşabi imiş olsalard ı muhtemelen i kisi de sessiz kalıp,
izinsiz g i rişten bir yıl hapis yatmayı tercih ederlerdi. Fakat gizlice
an laşma ları mümkün ol mad ığı için her biri kendi seçeneklerini
düşünmek zorundadır. Adam, "itiraf edersem ya i ki ya da üç yıllı­
ğ ı na ha pse girerim. Sessiz ka l ı rsam ya bir yılımı hapiste geçiririm
ya da o n yıl yatarım," diye dü şü.nür. Karl da tam olara k aynı şeyi

97
Ekonomi 101

düşünür. Birbi rleri nden ayrıld ıkları ve diğeri nin ne yaptığı konu­
sunda bir fikirleri olmadığı için her ikisi de mu htemel on yıllık
hapis cezasından ku rtu l m a k a macıyla suçlarını itiraf eder. Sonuçta
ikisi de üç yıl yatar. Bu mantıklı sonuca dominant strateji denir.

i Ş H AYAT I N DA OY U N K U R A M I

işteki bazı kararlar da aynı mantığı izler. Küçük, izole bir kasabada
sadece iki benzinci olduğunu ve bi rbi rlerinin g örüş alanının dışın­
da bulunduklarını farz edin. Yasaya göre fiyatlarını sadece günde
bir kez değiştirme izinleri vard ır. Her firman ı n iki fıyat seçeneği
mevcuttur. Yüksek ya da düşük fiyat isteyebi li rler. Geçmiş dene­
yim leri nden, her i kisi de yüksek fıyat istedi klerinde her birin in
1 000$ ka r ettikleri ni bilmekted i rler. Biri yüksek, diğeri düşük fiyat
isted iğinde yüksek fiyat isteyen istasyon 300$ kar ederken düşük
fiyat isteyen 1 200$ kar elde etmektedir. Her i kisi de düşük fiyat
isted i klerinde 750$ kar elde etmektedirler.
Gizlice a nlaşma fırsatları olsaydı her i kisi de hangi stratejiyi
seçerlerd i? Gizli anlaşma düşünüldüğünde her i kisi de yüksek
fiyat belirlemekte anlaşıp, günde 1 000$ kazanırlardı. Gizlice anlaş­
maları m ü m kün değilse ne ya pmalıdırlar? Düşünüş yolu şöyledir:
"Yüksek fıyat istersem ya 1 000$ ya da 300$ kazanı rı m. Düşük fıyat
istersem ya 1 200$ ya da 750$ kazanırım." Firmalar birbirlerinin
görüş alanının dışında old u kları ve öteki nin fiyatiandırma stra­
tejisini bilmelerinin yasal bir yolu olmadığı için, en uygun eylem
planları veya dominant stratej i leri, en az 750$'ı gara ntileyip,
1 200$ kazanma şanslarının da olduğu düşük fiyatı istemektir.
Tıpkı tutuklunun açmazında olduğu gi bi, oyu ncular anlaşma
im kan ı na sahip olmadı klarında m utlaka karı ma ksimize etmesi
gerekmeyen sonucu veren stratejiyi seçerler.
Tek seferlik bir oyun olan tutu klunun açmazı d u rumunun aksi­
ne, firmalar birbirleriyle her g ü n rekabet ederler. "Oyu nu" defa­
larca oynama fırsatı olduğundan sonuçtaki d u ruma g izli an laşma
denir. F i rmalar, kısasa kısas oyununu oynaya rak n ihayetinde her

98
Oyun Kuramı

ikisinin de yüksek fiyat beli rleyip, karı maksi m ize edecekleri bir
noktaya ulaşabili rler. Bu durum nasıl işler?

1 . i l k gün her i ki benzinci nin de yüksek fiyat istediğini varsayın.


Her i kisi de 1 000$ kar eder.
2. i ki nci gün, istasyonlardan biri yüksek fiyat isterken, diğeri alda­
tıp, d üşük fiyat ister ve 1 200$ kar eder.
3. Ta hmin edileceği gibi üçüncü gün, diğer istasyon misilierne
yap ı p, fiyatını düşürür ve her biri 750$ kazan ı r.
4. N i h ayetinde her i ki istasyon da, yüksek fiyat verip, birbi rleri n i
aldatmazlarsa uzun vadede h e r ikisinin de d a h a yü ksek karlar
elde edeceğini anlarlar. Aldatırlarsa ertesi g ü n kü ilave ka rları­
n ı n, sonuç olarak ortaya çıkacak düşük ka rları telafi etmeyece­
ğ i n i öğrenirler.

99
FiYATLANDIRMA DAVRANlŞLARI
Para, Para, Para

işletmeler, karlarını a rtırmak için birçok fiyatiandırma (ve fiyat dışı)


rekabetiyle uğraşırlar. Seçtikleri fiyatiand ırma davranışla rı, içinde
bulundukları piyasan ı n tipine, oligopol mü, tekel mi olduğuna
bağlıdır.

F i YAT L A N D I RM A V E O L iGO PO L L E R

Karşılı klı bağımlılık, oligopolistleri stratejik davra nmaya iter. Oli­


gopol lerde meydana gelen stratejik fiyatiand ırma davranışları,
fıyat önderliğini ve fıyat savaşlarını içerir. Bu fiyatiandırma davra­
nışiarına ek olarak, oligopoller, fiyat dışı rekabetle de uğraşırlar.
Yine de, bu fıyat ve fiyat dışı davranışların a macı hep aynıdır, yani
oligopolist firmala rın karları n ı n maksimize edil mesidi r.

Fiyat Önderliği
Fiyatiandırma kararını, piyasa n ı n geri kalanı için baskın bir firma
aldığı nda, bu du ruma fiyat önderliği denir. Bu kararlar, yeni fiya­
tın yürürlüğe girmesinden çok önce ilan edilir ve bu da gizli bir
anlaşma olduğunu yansıtır. Sektördeki küçük firmalar, genellikle
aynı şeyi ya pıp, fiyat önderin i n beli rlediği fiyata uyum sağlarlar.
Fiyat önderliği, firmala ra, doğrudan fıyat üzeri nden rekabet ettik­
leri duru mdakinden daha yüksek bir fıyat yakalama fırsatını sunar.
Tüketiciler, fıyat önderliği durumunda, fırmaların kartel oluştur­
duğu duruma kıyasla daha iyi, yüksek rekabetin olduğu duruma
kıyaslaysa daha kötü fiyatlar b u l u rlar.

Fiyat Savaşları
Firma lar, fiyat önderliği model i n i n d ışına çıkıp, birbi rlerinin fıyat­
larını düşü rmeye başladı klarında fiyat savaşları meydana gelir. Ku-

1 00
Fiyatiandırma Davranışları

lağa kötü gelse de, süreç içinde rekabetçi fıyatlar ol uşacağından


fiyat savaşları, çoğunlukla tü keticiler için yararlı olur. Bazı firma lar,
piyasanın bir kısmında fıyatlarını düşürebil mek için diğer kısm ın­
da fıyat yükseltmek suretiyle fıyat savaşları n ı finanse etmekle suç­
lanm ışla rdır. Bir fiyat savaşı, fırmalar bir kez daha g izli bir anlaşma­
ya varıp, fıyat önderliği modeline geri dönene kadar devam eder.

Ürün Farklılaştırması
Fiyat önderl iği tarzında çalışı rken firmalar, fiyatın a ksine, ürün
farklılaştırmasına dayalı rekabete girerler. Firmalar, kendi ürün leri­
nin fa rklılı klarını ve benzersizliklerini vurg u l ayarak pazar payları n ı
birbirlerinden çekip almaya çal ışırlar. Tekelci rekabet piyasasında
olduğu gibi, fıyat dışı rekabetle uğraşan oligopolistler, reklama
yüklü m i ktarlar h a rcarlar. Örneğin, önemli Amerikan birası mar­
kalan, fıyat üzerinden rekabet etmeyip, birbirlerinden pazar payı
kapabil mek için reklam yoluyla fıyat dışı rekabete girerler.

F i YATL A N D I RMA V E T E K ELL E R

Tam rekabetle başlayan yelpazenin karşı ucunda tekel bulunur. is­


minden de anlaşılacağı gibi tekel, tek bir satıcının egemen olduğu
piya sadı r. Birleşi k Devletler'de tekellerin mevcudiyetine genelde
izin veril mez ve h ü kümetin FTC'deki düzenleyicileri bunların oluş­
masını engellemek için her şeyi yaparlar. Bu yasağın nedeni, tekel­
lerin hem tüketiciler hem de piyasadaki olası rakipler için sorun
yaratmasıdır. Tekellerin isten mediği gerçeği n e karşın bazıları n ı n
v a r ol ması için birkaç iyi neden d e vard ı r. B i rleşik Devletler'deki
çoğu tekelin varoluş nedenleri aşağıdaki gibidir:

• Ölçek ekonom ileri


• Coğ rafya
• Devlet koru ması
• Devlet talimatı

1 Ol
Ekonomi 1 0 1

Fiyat Artışları
Rekabetçi bir fırma bütün rekabeti ortada n kald ı rdığında tekel
meydana gelir. Kilit kaynakların kontrolü nün ele geçiril mesi, şirket
birleşmeleri ve hatta h ü kü meti n de bir parça yard ım etmesiyle,
önceden rekabetçi olan fırmalar kendilerini, i m renilecek bir tekel­
ci pozisyonuna gelmiş halde bulabilirler. Bir tekel için tipik bir fı­
yatlandırma davran ışı, fiyatları m üm kün olduğu kadar a rtırmaktır.
John D. Rockefel ler'ın Sta n dard Oil Trust'ı, m uhtemelen en
tanınmış Amerikan tekelid i r. Öz kaynağı kontrol etmekle, rekabeti
satın almakla ve politik nüfuza sahip olmakla gücünün doruğun­
da bulunan Standard Oil, esas itibariyle Birleşik Devletler'deki
tüm petrol üretimini kontrolü a ltı nda tutmuştur. Bu durum, Bay
Rockefeller için iyidir çünkü o n u dünyanın en varlıklı adamı haline
geti rmiştir fakat tü keticiler ve potansiyel rakipler için, Standard
Oil Trust'ın doğurduğu son uç, yüksek fıyatlar, verimsiz bir üretim
ve piyasaya gi rişte bel i rg i n engeller olm uştur. Son u nda Standard
Oil Trust'ı yıkmak için Sherman Antitröst Yasası kullanılmış ve
devlet, o tari hten beri başka tekel lerin de oluşmasını önlemekte
etkin bir rol oynamıştır.

Fiyat Ayrımcılığı
Rekabet olmadığı için tekel ler, diğer firmaların iş yapmasını zorlaş­
tırmak a macıyla fıyat ayrı mcı lığı yapabilirler. Fiyat ayrımcılığı, aynı
mal ya da hizmet için farklı m ü şterilere farklı fiyatlar uygulama gü­
cüdür. Örneğin, demiryolu tekeli, aynı miktarda yükü taşımak için
farklı m ü şterilerden fa rklı fıyatlar isteyebil irdi. Gün ümüzde Clay­
ton Antitröst Yasası sayesinde fıyat ayrı mcı lığı, genelde yasadışıdır.
Bazı fiyat ayrımcı lığı biçim leri hala mevcut çünkü kabul edile­
bilir olara k görül üyorlar.
Sinemaya son gidişinizde veya uçağa son binişinizde fiyat
ayrımcılığından yararianmış olabilirsiniz. Tiyatrolarda çoğ unluk­
la yaşlı, öğrenci ve askeri personel indirim leri uyg u lanır. iş için
seyahat edenlerle tatilciler, aynı u çuşlar için her i kisi de ekonomi
sınıfında uçmalarına rağmen çoğunlukla çok fa rklı bilet fiyatla-

1 02
Fiyatiandırma Davranışları

rı öderler. Bu nasıl olur da, havayolları n ı n ya nına ka r kal ı r? Bu


savun ulabilir çünkü tatilcilerle iş seyahatine çıkanların uça k bileti
için talep esnekl ikleri farklıdır. Tati lcilerin bilete ta lepleri esnektir
çünkü seyahatlerini aylar öncesinden ayariayabil i rler ve çoğ un­
l u kla geri ödenmeyen biletleri tercih ederler. iş seya hatine çıkan­
ların talepleri o kadar esnek değildir, o yüzden geri ödemeli bilet­
ler için daha yüksek bir fıyat ödemeyi ve biletleri kısa süre içinde
ayı rma ayrıcalığına sahip olmayı tercih ederler. Temelde aynı bilet
için farklı fiyatlar uygulamaya izin verildiğ inden havayolu şirketi,
bilete ihtiyacı olanlarla bilet isteyenler arasında daha iyi bir bilet
dağ ı l ı m ı yapabil ir.

1 03
TEKEL (MONOPOL): iYi, KÖTÜ, ÇiRKiN
Sadece Bir Masa Oyunu Değil

Monopol (tekel) her zaman kötü bir şey değildir. Ama her zaman
iyi bir şey de değildir. Tekel bazen düpedüz çirkirıdir, tabii bir te­
kelin g u rurlu asıl patent sah i bi değilseniz. Tekelin var ol masına
izin verilirse bu, iyi bir sebebi ol masındandır. Yine de, sebebi iyi
olsa bile tekellerin bazı olu msuz etkileri olabilir. Tarih, tekellerin
deneti msiz bırakı ldıklarında ekonom iye zarar verebildiklerini gös­
termişti r.

iYi

iyi tekeller, üretilen çıktının (mal, madde, hizmet) tipine bağl ı ola­
rak çeşitli biçimlerde olurlar.

Doğal Tekel
Bunla rdan ilki, doğal tekeldir. Fabrika büyüdüğü için ortalama üre­
tim gideri düştüğü zaman ölçek ekonomileri mevcut olur. Ölçek
ekonom i l eri ü retimin tek bir ü retici tarafından yapılmasını teşvik
ettiğinde doğal tekel var olur. En yaygın şekilde sözü edilen doğal
tekel örneği, size kullandığınız elektriği satan ü retim ve dağıtım
şirketid i r. Doğal tekeli teşvik eden elektrik santra l lerinin bir özelli­
ği, santralin boyutu büyüd ükçe elektriğin kilovat saat maliyetinin
düşmesidir. Küçük bir jeneratörün üz olabilir. Evi nizin elektrik ihti­
yacını karşılamak için kul lanaca ğ ı n ız bu jeneratörün veya birkaç
küçü k jeneratörün işletme masrafını düşünün. Şimdi bir şeh irdeki
her hanenin kullanacağı bi rkaç taşınabilir jeneratörün masrafını
düşünün. Jeneratörlerin topluma getirdiği toplam sabit masraf
epeyce yüksektir, benzinli veya mazotlu jeneratörlerin değişken
işletme g ideri ise astronomik o l u r.
Bu d u ru m u, şehrin izdeki mevcut durumla kıyaslayın. Bütü n
şehrin elektriğini çokl u jeneratörler yerine çok daha d üşük bir

1 04
Tekel (Monopol): Iyi, Kötü, Çirkin

mal iyetle term i k santraller üretebilir. Kam u hizmeti veren kurum­


ların tekel olduklarını hatırlayın. Bu kuru m l a rı elektriğe tekel fiyatı
uyg u lamaktan a l ı koyan ned ir? Hükümetle r, kurumların elektrik
tü keticilerine uygu layabi lecekleri fiyatl a rı d üzenler. Hükümet,
fiyatları denetim a ltında tutmakla, kuru m u n ü reti mden mu hase­
be ka rı sağlamasına imka n tanırken düşük mal iyetli ü retimi teşvik
eder.

Teknolojik Tekel
Teknolojik tekel, bir diğer teşvik ed ilen tekel biçimidir. Bir firma
yen i bir ürün ya da yöntem icat ed ip, patent koru ma hakkı aldı­
ğ ı nda firma, bu bel irli ürünün teknoloj i k tekeleisi haline gelir.
ABD Patent ve Marka Ofisine göre, patent koruması, i l k başvuru
tari h i nden itibaren yirmi yıl süresi nce devam eder. Bu süre içinde,
başka bir fırma bu teknolojiyi geliştiremez veya ithal edemez. Pa­
tent sahibi, teknolojiyi geliştirebilir veya bu teknolojiyi geliştirme
haklarını yasal tekelci olarak faaliyet gösterecek başka bir fi rmaya
satabii ir.
Patent koruması esnasında patent sahi bi, bir tekelci olara k,
tekel fiyatı uygulayıp, ekonomik karlar elde edebi l i r. Tekel fiyat­
ları, rekabetle oluşan fıyatla rdan yüksekse bu neden teşvik edilir?
Patent koruması yeniliği, icatları ve a raştırma-gel iştirmeyi teşvik
eder. Koruma olmadığı takdi rde, firmaların, hiç yatı rım yapmadan
komşu fırma nın sadece ürünü kopya ederek kar sağlayabileceği n i
bilerek milyarlarca dolar yatı rı m yapmak i ç i n p e k sebepleri kal­
maz. Amerikalı ve Avru palı i laç fi rmaları n ı n, hayat ku rtaran birçok
ilaç gel iştirmeleri, patent koruması ve tekel karları sayesinded i r.
Patent koruması olmadığı takdirde ilaç endüstrisinin a raştı rmaları
sürdü rmek için pek nedeni kalmaz.

KÖT Ü ( ? )

Bazen devlet de mal ya da h izmet sağlamak için piyasaya müda hil


olur. Devlet tekelinin bir örneği, ABD Posta idaresid i r (USPS).

1 05
Ekonomi 1 0 1

ABD Posta İdaresi'nin Tekeli


Başka teslimat şirketleri de varken USPS'in neden bir tekel ola­
rak görüldüğünü merak edebilirsiniz. Ya UPS ile FedEx? Sadece
USPS'in bir kağıda yazılıp, kağıt bir zarfta verilen "mektubu" teslim
etme yetkisi vardır. UPS ile FedEx, paket teslimi hizmetini verirler,
o paket, bir kağıda yazılıp, yassı kağıt karton bir zarfta verilmiş bir
mektup bile olabilir.

Devlet tekelinin d i ğer örnekleri arasında yürütme organının


çeşitli departmanları ve acenteleri bulunur. Yaptıkları ve sağla­
dıkları şeylerin büyü k çoğ u n l u ğ u n u özel sektör de yapabilir fa kat
birçok nedenden ötürü devlet, bunları devletin fonksiyonları
olarak saymıştır.
Devlet tekellerinin lehinde ve aleyhindeki tartışmalar çoğun­
luk itibariyle felsefi zem i nded i r. Birçok muhafazakar ve özgürlük­
çü kişi, devletin savu rgan ve verimsiz olduğu gerekçesiyle, özel
kuru l uşların işlevleri n i yerine getirmesine karşı çıkarlar. Daha
popülist bakış açısına sahip olanlar ise, devletin daha tutumlu ve
daha veri m l i olduğu gerekçesiyle özel kuru l uşların bazı işlevlerini
devletin yerine getirmesi ni bir i htiyaç olarak görme eğ iliminde­
di rler. Siz karar verin.

ÇiRKiN

Katıksız, denetimsiz tekel çirki ndir. Bir mal ya da hizmetin yegane


sağlayıcısı olan bir firma, rekabeti önleyebilir. Tüketicinin ödeye­
ceği her fiyatı uygulayabilir. Top l u ma en zararlı olan tekel bud ur.
"Ga ni met galibindir;' denebilse de, tekelci hale gelen bir zaman­
ların rekabetçi fi rma ları, kura l l a rla kontrol altına alınmalı ya da re­
kabetçi şi rketler halinde parça lara ayrılmalıdır. Rekabet, çeşitli mal
ve hizmetleri, üretim giderlerini isabetli bir şekilde yansıtan re­
ka bet fiyatlarıyla tü keticiye sunarak topluma yararlı olur. Katıksız
tekel, bu d u rumun tersidi r. Katı ksız tekel, bir malı, gerçek üretim

1 06
Tekel (Monopol): Iyi, Kötü, Çirkin

maliyetini hiçbir şekilde yansıtmayan bir fiyatla piyasaya sürmek


demektir.
De Beers'in elmas tekeli, kötüye gitmiş bir tekelin klasik örne­
ğidir. Gücünün doruğundaki De Beers, k u ra l larını elmas sektörü­
ne zorla kabul ettirm iştir. Kaynağı kontrol ederek toptaneılan ve
kesicileri kendi taleplerine uymaya zorlamak su retiyle aldatıcı bir
kıtl ı k g örüntüsü yaratmış, sonuçta elma s piya sası De Beers'in 1 00
yılda n fazla süredir ekonomik karlar elde etmesini sağlamıştır.
Şimdi duyduğunuz tiksintiyle elmasları nızı satmadan önce, elmas
a l ma n ız için baskı görmediğinizi hatırlamalısınız. Elması aldınız
ç ü n kü yararı bedel inden ağır basıyordu. Alıcının sorun u, bu bede­
l i n ne kadarı nın De Beers'in karı olduğunu bilmemesidir.

1 07
DEVLET PiYASADA: TAVAN FiYATLAR VE
TABAN FiYATLAR
Ama Niyetleri Iyiydi

Zaman zaman halk, devletin piyasaya müdahil ol ması ve pazar­


da algılanan yanlışları d üzeltmesi için talepte bulunur. Bu sık sık
beklen meyen sonuçlara yol açar. i nsanların teşvikiere nasıl karşılık
verebileceği göz önüne a l ı nmadığında iyi n iyetli politikalar doğru
yoldan sapabi lir. insanlar, insan g i bi davran mayı bırakmayacakları
için h ü kü metler, hareketleri n i n ters dürtüler yaratıp yaratmaya­
cağı nı hesaba katmak zorundadır. Benzer şekilde, piyasanın mal
tedarik edemediği ya da fıyatları doğru tayin edemediği zamanlar
da vardı r. Bu durum, teşvi kleri piyasanın daha iyi işleyeceği şeki lde
sağ lamak ya da yeniden yön lendirmek için devletin müdahale et­
mesi ni gerektirir. H ü kü m etlerin kullandığı iki yaklaşım, tavan fıyat
ile taban fiyattır.

TAVA N F i YAT L A R

1 970'1erin başlarında, Ameri ka, giderek artan gıda fiyatlarıyla kar­


şılaştı. Sonuç olara k, h a l k, devletin piyasaya müdahil olup, a rtışları
durdurması için feryat etti. H ü kü met, sorunun kaynağına inece­
ği ve bu konuda bir şey ya paca ğ ı na, semptomları tedavi etmeye
kalktı. N ixon hükümeti, a i lelerin çilesini hafifletme gayretiyle fıyat
kontrollerini yasalaştı rd ı . Bu tür bir fiyat kontrolü, g ıda maddele­
rine uyg u lanan etkin bir tavan fıyattı. Perakendeciler, h ükümetin
şart koştuğu tavanın üzerinde bir fıyat uygu laya madılar.
Tavan fıyat, bir mal, h izmet ya da öz kaynak için belirlenen
azami yasal fiyattır. O zamanlar, teori, hükümet g ıda maddeleri
üzerinde bir tavan fıyat uyg u l a rsa fıyatların yükselişinin d uracağı
ve herkesin istediği gıda maddesini istediği fiyata a lacağıydı.
Elbette bu, insanların insan gibi davranmadığını varsayar. Fiyat-

1 08
Devlet Piyasada: Tavan Fiyatlar ve Taban Fiyatlar

ların a rz talep dengesinin sonucu olduğ u n u hatırlayın. Ayrıca bu


iki g ü cün tamamen insan tabiatı tarafı ndan şeki i lendirildiğini de
u n utmayın.
Tü ketici davranışını yönlendiren talep ka n u n u, fiyatlar düştü k­
çe tü ketidierin satı n alma dürtüsünün a rtacağı nı, fiyatlar yüksel­
dikçe satın alma d ürtülerinin azalacağını söyler. Üretici davranışı­
nı yön lendiren a rz ka nunu, fiyatlar yükseldi kçe üreticilerde daha
fazla ü retme dürtüsü olacağını, fiyatlar d ü ştü kçe daha az üretme
d ü rtüsüne sahip olacaklarını söyler.
Gıda piyasasında tavan fiyatın etkisi nedir? Teşvi kiere bakalım.
Tavan fiyat, tüketicileri satın alnıaya teşvi k eder ama üretici lerin
ü retm e hevesini kı rar. Halihazı rda etin yarım kilosunun 5 $'dan
satı ldığını farz edin. Tüketiciler fiyatı çok yü ksek bulurlar ve h ü kü­
metin yarım kilo et için 3$ tavan fiyat uyg u la masını talep ederler.
Temsilciler, senatörler ve başkanlar tekrar seçilmek istedikleri için
tü keticilere hita p edip, tavan fiyat uygulamasını yürürlüğe koyar­
lar. 3$'1ık fiyat, tüketicilere daha çok almaları için işa ret verirken
ü reticilere daha az üretmeleri için işaret verir. Tavan fiyatın sonu­
cu yarım kilosu 3$ fiyatlı etin yetersizl iğid i r. Bu fiyattan ete olan
talep etin arzı ndan daha fazladır. Tüketiciler 3$'1ık tavan fiyatı
elde etmişler ama birçok tü ketici hiç et alamam ıştır.

Fiyat Denetimleri Neden Etkisizdir?


Fiyat denetimleri, çeşitli nedenlerle etkisizdir. Hesaba katmaya de­
ğer bir neden, gözetim ve yaptının ihtiyacının artmasıdır. Bu da,
hiç de ucuza gelmeyen devlet bürokrasisinin artması demektir. Ar­
tan devlet harcamaları, daha çok vergiye ya da daha çok borçlan­
maya eşittir.

Sonunda Amerika fiyat denetiminden vazgeçti fakat altında


yatan enflasyonu kontrol a ltına almak on yıl sürdü. Bugün bile
insanların, hala hükümeti n çeşitli malların fiyatlarına sınır getir­
mesi n i talep ettiklerini duya rsın ız. 2007'de insanlar benzine fiyat

1 09
Ekonomi 707

sınırı getirilmesini istiyorlardı. i nsanlar, insan gibi davranmayı


sü rdü rürler ve hala düşük fıyatlar isterler. Hü kümetin ve tü ketici­
lerin, geçmişin hatalarından ders alacak kadar akıllı olup, piyasayı
kontrol etme gi rişimlerinin istenmeyen sonuçlar getirdiğini kav­
ra malarını isterdim.

TA B A N F i YAT L A R

Arz ve talebin temel i l kelerini göz ardı edenler sadece tüketiciler


değildir. Ü reticilerin de taban fıyat istedikleri zamanlar olur. Taban
fıyat bir mal, hizmet ya da öz kaynağa uygulana bi lecek asgari ya­
sal fiyattır. Muhtemelen en iyi bil inen taban fiyat, asgari ücretti r.
i şgücü piyasasında bu öz kaynağı haneler a rz ederken işletmeler
talep eder. Vasıfsız işçi nüfusu n u n yoğ un olduğu bölgeleri temsil
eden pol iti kacılara çoğu n l u kla asgari ücretin a rtırılması konusun­
da baskılar gelir. Asga ri ücretteki bir artışın haklı gerekçesi oldu­
ğuna çünkü işverenlerin daha yü ksek ücret ödeyip, aynı işçi sayısı­
nı muhafaza edeceklerine inanılır. Oysa bu, a ncak insanların insan
gibi davra nmadıklarını varsaydığınız takdirde yürür.
Örneğ in, seçmenlerden gelen baskı sonucu büyük bir şeh rin
belediye mecl isinin asgari ücreti federal sta ndardın üzerine, saati
1 O$'a çıkardığını farz edin. Ayrıca, şehir içindeki yoksul semtler­
de denge ücretin saat başına 8$, banliyöde ise saat başına 1 1 $
olduğunu da varsayın. Şehi r içinde ne olur, banl iyölerde ne olur?
Şeh ir içinde daha fazla ü retici (işçi) işgüçlerin i yüksek fıyattan
a rz etmek isteyecek fakat daha az sayıda tü ketici (işveren) bu
işgücünü yüksek fıyattan a l m a k isteyecektir. Sonuçta vasıfsız işçi
fazlalığı, yani işsizl ik ortaya çıkar. Banliyölerde, denge ücret 1 1 $
olduğu için asgari ücret a rtışının etkisi ol maz. Sonunda, işlerini
koruyabilen yoksullara yardımcı olma niyetindeki politika, işten
çıkarı l ı p, işgücü piyasasına g i rerek saati 1 O$'a iş a rayanların işsiz
ka lmasıyla sonuçlanır.
ilginç bir şekilde, asgari ücreti n artınimasını en çok savunan lar,
çoğ u n l u kla artıştan en çok zara rı görenler olur. Artık politikacı lar

1 1o
Devlet Piyasada: Tavan Fiyatlar ve Taban Fiyatlar

bunu öğrenmiştir, dolayısıyla çoğu za man asgari ücretteki artışla­


rı, yen i asgari ücretin vasıfsız işçinin ortalama denge ücreti nden
az ol masını sağlayacak şekilde yapacaklard ı r. Örneğin, vasıfsız
işçi için piyasadaki ortalama denge ücret saat başına 8$ ise, poli­
tikacılar, ekonom iye çok az etkisi olduğunu bilerek asgari ücreti
memnu niyetle 6$'dan 7,5 $'a çı karacakla rd ı r. Buna rağmen, asgari
ücreti "yükselttikleri" için bunu övünülecek bir başarı olarak göre­
ceklerdir.

111
DEVLET PiYASADA: VERGiLER VE
SÜBVANSiYONLAR
Hayatta Kesin Olan Pek Az Şeyden Birkaçı

Devlet, işletmeleri kıskandıra n bir güce sa hiptir. Bu, ödemeye


mecbur tutma, yani verg i lendirme olarak bilinen güçtür. Verginin
tersi sü bvansiyondur. Sü bvansiyon, destek olmak amacıyla devlet
tarafından bir sektöre ya da işletmeye para verilmesidir. Devlet,
vergilerle sübvansiyonları sadece geliri artırmak ya da yeniden
dağıtmak amacıyla değ i l, insanların dürtülerini şeki llendi rmek ve
piyasayı değiştirmek için de kullan ır.

V E RG iL E N D i RM E P i YA S AY I
N A S IL Ş E K iLL E N D i R i R ?

Bütün etkin hükümetlerin elinde vergi gücü vardır. Vergiler, mik­


ro-ekonomik politikanın bir a racı olarak kullanı labilirler. Örneğin,
hükümet, belli bir ürünün ü retimini düşürmek isterse üreticiye vergi
uygulayabilir. Bu, üretim giderlerini yükseltir ve piyasadaki arzı dü­
şürür. içsavaş'tan önce, u l usal bir para olmadığı için binlerce değişik
para dolaşımdaydı. Savaş, ulusal bir para dürtüsü yarattı. Kongre,
yeni doların başarısını gara ntilernek için tü m diğer para cinslerine
vergi uyg u ladı böylece onların ortadan kalkmasını sağladı. Nasıl
mı? ı $ size ı ,5$'a patlasaydı tedavüle dolar çıkarır mıydınız?
H ü kü met, vergilendirmeyi, ü retimi düşürme amacı gütme­
den geliri yükseltmek için de kulla nabilir. Örneği n, pahal ı mal ve
hizmetlere uygulanan l ü ks tüketim vergileri, piyasayı etkilernesi
gerekmeksizin geliri yükseltir. Pahalı bir otomobil alacaksan ız,
500.000$ mı yoksa 50ı .OOO$ mı harcayacağ ın ız, kararınızı pek
değiştirmez.
"Günah" vergisi (sigara ve a l kol gibi gereksiz fakat popüler
ürünlere uygu lanan verg iler) den ilen vergilerin amacı, gel i r ya rat-

112
Devlet Piyasada: Vergiler ve Sübvansiyonlar

mak olduğu kadar (yasadışı olmadığı halde) sakıncalı görü len


ürünlerin tü ketimini de düşü rmektir. Bu tür ürü nlere uygulanan
yüksek vergiler, bu ürünlerin karaborsasına yol açabilir (bu konu­
da kitabın ileriki böl üm lerinde daha fazla açıklama bulacaksı nız).

S Ü B VA N S i YO NL A R P i YA S AL A R I
N A S IL Ş E K iLL E N D i R i R ?

H ü kü met, sübvansiyonları bel li mal ve hizmetlerin ü reti mini cay­


dırmak yerine teşvik etmek için kullanır. Sü bvansiyonların etkisi,
mal ve hizmetlerin arzını artı rıp, fiyatını düşürmek şeklinde olur.
Birçok çiftçi ve hayvan yetiştiricisi, devlet tarafı ndan sübvanse edi­
l i r. Çiftl i k ürünleri ni sübvanse etmek, daima yeterli m i ktarın üstün­
de gıda maddesi bulunmasını garantiler ve yerli çiftlik ürünlerinin
ih racatında fiyat üstünlüğü sağlar. Bazen, çiftl i k sahipleri, üretme­
meye teşvik etmek için sübvanse edilir. Bu, tarı m ürünleri nde fi­
yatları suni olarak yüksek tutmak (bu, çiftçi ler için iyi, tüketiciler
için o kadar iyi değildir) için suni bir ü reti m azal ması sağlar. Çiftl i k
sübva nsiyonlarını eleştirenler, bunun verim sizl i k yarattığını v e kıt
kaynakların yanlış dağılımına sebep old u ğ u n u öne sürmektedir.

Sübvansiyonlar Rekabeti Engeller


Birçok yoksul ülkenin bel bağladığı esas ihraç malı, tarım ürünle­
ridir. Dünya Ticaret Örgütü'nün görüşmelerinde uzlaşmayı engel­
leyen çekişıneli bir konu, sanayileşmiş ülkelerin, yoksul ülkelerden
kendilerini serbest ticarete açmalarını istemelerine rağmen kendi­
lerindeki tarım sübvansiyonlarına son vermemeleridir. Bu sübvan­
siyonlar, yoksul ülkelerin zengin ülkelerle rekabet etmesini zorlaş­
tırmaktadır.

Devlet sübvansiyon ları n ı n büyük çoğ u n l u ğ u tarımla ilgili


olmasına rağmen hepsi de değildir. Örneğ i n, i h racat sübvansi­
yonları yerli piyasaların u l u slararası arenada rekabet etmelerini

113
Ekonomi 707

sağ lar. Ka lkınma sü bvansiyonları, üreticileri belirli coğrafi alanlara


yerleşmeye teşvik eder.
Bazı devlet destekleri dolayi ıdır (vergi muafiyeti ve düşük faizli
kredi garantisi gibi) a m a yine de ekonomi politikalarını uygula­
mak ve piyasayı etkilemek için kullanılırlar. (Vergi sübvansiyonları,
gel i r vergisi ka nununun bu kada r karmaşık ol ması nın sebeplerin­
den biridi r.)

Üniversite Kredisi ile Sübvansiyon


Bazı ekonomistler, üniversite öğrencilerinin kredi ve burslarla süb­
vanse edilmesinin sorunun çözümü değil parçası olduğunu iddia
etmektedirler. Mali yardım sistemi iyi niyetle olsa da, üniversitele­
re talebi artırmaktadır. Bildiğiniz gibi, talep artışı fiyat artışlarına
yol açar.

Diğer sübvansiyonlar, ü reticiler yerine tüketicilere yönlendiril­


miştir (dar gelirli ler için kira desteği gibi). Tüketici sübvansiyonları,
arz/talebi etkilemekten ziyade zarar görenleri korumayı amaçlar
fakat bu destekler piyasayı da etkiler.

T Ü K E T i C i S Ü B VA N S i YO N L A R I V E K A R A BO R S A

Karaborsa, yasadışı tica retin o l u şmasını sağ l a r. i htiyaç sah ibi ai­
lelere yapılan gıda ya rd ı m ları bile karaborsa faa l iyetlerine maruz
kal ı r. Gıda ya rdımı a l a n l a rın bir kısmı, 1 $ nakit ka rşıl ığında 2$'1ık
gıda yard ı m ı n ı başka la rına vermeye hazırd ı r. B u ndan yararlan ı r­
lar ç ü n kü a rtık can l a rı n ı n isted iğini almakta özg ü rd ü rler. Satı n
alan da bakkal iye m alzemelerini yarı fiyata a l ma kla yarar sağ­
lar. Sistemdeki sorun, verimsiz ol ması ve gıda yard ı m ı alıcıianna
fayda g eti rmemesid i r. Bir na kit ödeme sistemi içerisinde vergi
m ü kellefi kazançl ı d ı r ç ü n kü aynı değerdeki h izmeti mal iyetinin
çok a ltı nda verir. Alıcı da kaza n ı r çünkü bakkal iye ma lzemelerini,
gıda p u l uyla ödemek gibi uta n ç verici bir d u ru m la karşılaşma-

1 14
Devlet Piyasada: Vergiler ve Sübvansiyonlar

dan a labilir ve isterse daha çok önem verd iği başka bir şeyi de
satı n a l a bi l i r.
Bu tür bir sisteme karşı çıkı l masının nedenlerinden biri, bazı­
larının gıda yardımıyla yiyecek almak yeri ne sigara, alkol hatta
uyuşturucu alabil meleridi r. Şu örneği d ü ş ü n ü n : Gıda yardımı
alan bir kişinin aynı zamanda sigara bağ ı m i ısı olduğunu varsayın.
1 00$ ' 1 ı k gıda pulu alıp onları anında karaborsada satar, böylece
50$'1 ı k sigara alabi l i r. Sonuçta 50$'1ık sigarası va rd ır fa kat yiyecek
bir şeyi yoktur. Şimdi g ıda yardımı alan biri n i n 1 OO$'ı nakit olarak
aldığ ı n ı farz edin. Bunun SO$'ıyla sigara a l ı r fa kat hala yiyecek
a l m a k için 50$'ı kalm ıştır. Şimdi o da, vergi m ü kellefi de daha iyi
d u ru m dadır. Ayrıca nakit ödeme sistemi, kara borsayı ortadan kal­
d ı rı r ve uygulaması çok daha ucuzdur.

1 15
PiYASA BAŞARlSlZLlKLARI
Gel Vatandaş Gel, Yetişen Alıyor!

Piyasa bazen gerekli mal veya hizmeti sağlaya maz ya da fiyatı nı


isabetli tayin edemez. Ekonomistler, bunu piyasa başa rısıziiğı ola­
rak adlandırı rlar. Devletin bu d uruma müdahale etme kapasitesi
ve çeşitli baş etme yöntemleri vard ır.

K AM U M A L L A R I

Bazen piyasa insanların istediği bir mal ya d a h izmeti sağ layamaz.


Bir mal, rakipsiz ve h a riç tutulamayan bir m alsa serbest piyasa
m u htemelen onu sağlamayacaktır.


Bir m a l ya da hizmeti bir kişi nin tü ketmekte ol ması başka biri­
nin tüketmesini engellem iyorsa o mal ya da hizmet rakipsizdir.
Örneğin, sinema sa lon unda başka bir kişinin daha bulunması
sizin o hizmeti atmanızı engellemez, ta bii eğer o kişinin kuca­
ğ ı nda ağ layan bir bebek yoksa. Bir şeker, raki pli mala örnektir.
Şekeri siz yiyorsan ız başkası yiyemez.

Eğer bir malın ü reticisi, kullanmak için ödeme yapmak isteme­
yenlerden onu esirgeyemiyorsa bu mal hariç tutu lamayan bir
maldır. Umuma açık yollar, rakipsiz, hariç tutula mayan mallar/
h izmetlerdir. (Sinema, rakipsiz fakat hariç tutu labilen bir mala/
hizmete örnektir.) Özel bir şirketin kendi cebinden karşılayıp,
u m u ma açık bir yol yap m a k için pek sebebi yoktur. Demek ki,
bu tür malları sağ lamak, d evlete kalmaktadır.

OL UM L U D I Ş S A LL I K

Bazen bir mal ya da hizmetin ü retimi, üreticisi de tü keticisi de ol­


mayan başka birine d ışsal ya da a maçlanmamış bir yarar doğurur.

116
Piyasa Başarısızlıkları

Bu tü r bir dışsal yarar, olumlu dışsallık olarak adlandırı l ı r. Tipik bir


Ameri kan semtinde yaşadığınızı düşünün. Komşunuz, evinin de­
ğerini belirgin biçimde a rtıracak şekilde bahçe d üzenlemesi ve
evde tadilat yaparsa bundan siz de yararlanırsınız. Sizin evin izin
de değeri artar ama siz bu a rtışı sağlayacak bir h a rcama yapmamış
olursu nuz. Grip aşıları da olumlu dışsallık yaratırlar. Gribe yakalan­
ma end işesi duyuyorsanız doktora gider ve g ri p aşısı olmak için
ödeme yaparsınız. Grip aşısı olma kararınız, çevrenizdeki kişiler için
d ışsal yararlar oluşturur. Onlar bunun için ödeme yapmamış olma­
larına rağmen sizin bağışıklığınız, onların da bu hastalığa yakalan­
ma i htimallerini düşürür. Ekonomistler bu kişilere bedavacı derler.
Bir mal ya da hizmetin ü retimi olumlu bir dışsallık yaratır ama
bu asla yeterli ol maz. isten ilen mal ya da h izmeti a rtırmak için
devlet, onun üretimini desteklerneyi tercih edebilir. Hü kümet,
devlet okullarını bu nedenle sübvanse eder. Özel okullar var olsa
bile, tüm nüfusu eğitmeye yetecek kadar çok sayıda özel okul
yoktur. Eğitimli bir nüfus, olumlu dışsa l l ı k yaratır, o yüzden devlet
bütün çocukların eğitimini sü bvanse eder. Ameri ka'd a ki işletme­
ler işçilerine çalışanlar için hazırlanmış el kita plarını oku mayı veya
çalışan ların karşı ianna çıkan matemati k problemlerini çözmeyi
öğretmek zorunda değillerd ir.

O L U M S U Z D I Ş S ALL I K

Bir m a l ya da hizmetin ü retimi veya tüketimi topluma d ışsal ma­


liyetler getirdiğinde olumsuz d ışsallık meydana gelir. Çevre kirli­
liği, ü reti m sürecinin olumsuz dışsallığına bir ö rnektir. Örneğin,
bir aya kkabı imalatçısı, ayakkabı üretir fakat aynı za ma nda fab­
rikada n salınan hava kirliliğini de oluşturur. Firma, m ü şterilerine
ayakkabı ları satar fa kat aya kkabı fiyatı nda kirliliğin mal iyeti hesa­
ba katı lmaz. Fabrikanın yakınında yaşaya n insanlar, ü reti m maliye­
tinin bir kısmını kirlilik şeklinde üstlenirler fakat fabrikanın ürettiği
aya kkabılar için bir ödeme al mazlar. Bir firma n ı n ü retimi olumsuz
bir dışsa l l ı k yarattığ ı nda ü retilen maldan çok fazlası vardır. Bunun

117
Ekonomi 101

gibi bir durumda, devlet, ü rettiği ayakkabıların ve kirliliğin mikta­


rını azattması için ü reticiye vergi uygulayabilir.

K A R A BO R S A

Hükü met ne zaman fiyatları kontrol etmeye çal ışsa ya d a arz ve


talep g üçlerine müdahale etse karaborsa (yasadışı ticaret) ortaya
çı kar. Bir ü rün arz ve talep ed ildiği zaman piyasalar oluşur. Ürünün
ne olduğunun önemi yoktur. Biri bir şey yapar ve i nsanlar da onu
isterse onun piyasası oluşur. Ayrıca devlet fazlalık ya da eksiklik
yaratırsa birtakım girişi mci kişi ler işe karışıp, devleti alt etmenin ve
piyasayı dengelemenin yol u n u bulacaktır.

Tavan Fiyatların Bozulması


Devlet bir azami fıyat belirlediğinde mal ya da hizmette bir eksik­
lik oluşur. Piyasa, bu eksikliğe çözüm bu lur. New York şehrinde,
başlangıcı i kinci Dü nya Savaşı'na dayanan bir kira denetim sistemi
hala yürürlüktedir. Sonuç olarak çok beğenifen apartman daireleri
aşırı düşük fiyatlarla kiralanabilir. Fakat çok az sayıda düşük fiyatlı
daire mevcuttur. Kayda değer gel iri olan kişiler bu dairelerin bir
kısmı n ı kiralamak isteyebilirler ama bunu yasal biçimde yapa­
mazla r. Piyasa buna karaborsada devren kiralama şekl inde tepki
vermiştir. Kira deneti minden yararlanan bir kiracı geri dönüp, bu
daireyi çok daha fazla (ama yine de ortalamadan düşük) kira öde­
meye hazır birine devren kira lar. Gönüllü ticaretin varlık ya rattığını
unutmayın, dolayısıyla ilk ki racı da yeni kiracı da bu alışverişten
fayda sağlar. Ayrıca ev sahibi de devren kirala madan önceki halin­
den daha yoksul değildir. B u n u nla birlikte, New York beled iyesi bu
yasadışı kiralamaları takip eder. Şehir her sene, bu fiyat denetim
sistemini uygulamak için kıt öz kaynakları nı kullanır. Bunun çözü­
mü, kira denetimini kaldı rıp, kira bedel leri ni piyasa nın bel irleme­
sine izin vermektir.
Spor etki nl ikleri de, fiyat denetim lerinin yarattığı etkisiz sonuç­
lara örnektir. Bir etki nliği izlemeyi kim daha çok ister, 50$ öde-

1 18
Piyasa Başarısızlıkları

meye hazır olan m ı, 1 000$ ödemeye hazır olan m ı ? Bilet fiyatları


sınırlandırılmış olu nca daha fazla ödemeye hazır olanlar, aslında
etki n l i ğ i izlemekten daha az fayda sağlayacak olan kişilerle reka­
bet etmeye mecbur kal ırlar.

Taban Fiyatların Bozulması


Taban fıyatları bozmak için de piyasa lar oluşur. Asgari ücretten
daha d üşüğe çalışmaya hazır işçiler, sözleşmeli işçi olara k veya ya­
sad ışı na kit ödeme a larak çal ışmaya başvu ra bili rler. işçilerin düşük
ücretleri kabul etmeye zorlanma ları veya sınır dışı ed ilme duru­
muyla karşı laşmaları ne karşılıklı olara k ya ra r geti rir ne de buna
gönül l ü olu rlar. Bir işlemin taraflarından biri, bu işlemde yer a l ı p
a lmayacağını seçmekte özg ür değilse istismar baş gösterir. işle­
min gönüllü yapıldığı varsayı ldığında hem işçi hem de işletme fay­
da sağlar. işlem her iki taraf için de fayda l ı değ ilse gerçekleşmez.

1 19
MALi PiYASALAR VE BORÇ VERiLEBiLiR
FONLAR TEORiSi
Perdenin Arkasındaki Nedir?

Haberlerde birileri, "Dow Jones Sanayi Endeksi Ortalaması, yoğ un


alış satış sonucu g ü n ü 30 puan yukarıda kapadı. S&P 500 de yük­
seldi. NASDAQ karıştı. Fed'in yakın gelecekte sıfıra yakın faiz oran­
larını koruyacağını açıklaması üzerine yabancı piyasalar düşükten
açıldı. On yıllık hazi ne bonolarının getirisi düşerken birçok tahvil
gerilediği için özel sektör tahvi llerinin değeri d üştü;' dediğinde
neden bahsettiğini hiç merak ettiniz mi?
Eğer Wall Street Journal veya Financial Times a a bcneyseniz ya
'

da CN BC, Bloomberg veya Fox Business kanalını düzenli olarak


izliyorsan ız muhtemelen bu jargonu anlarsın ız. Oysa diğer birçok
Amerika l ı gibiyseniz mali piyasalar sizin için tam bir muammadır.
Çok karmaşık görünseler de mali piyasalar, parası olanlarla para
isteyenlerin bir araya getirilmesi a macına hizmet ederler.

B O R Ç V E R iL E B iL i R FO NL A R T EO R i S i

Ekonomistler, ma li piyasaların ve gerçek fa iz oranlarının nasıl be­


lirlend iğinin anlaşıl ması için basit bir model önermektedirler. (Ger­
çek faiz oranının, enflasyon ora n ı hesaba katıldıktan/çıkarıldıktan
sonra kalan neminal faiz tutarı olduğunu hatırlayın.) Ekonom ist­
lerin ortaya attıkları birçok parlak fikir gibi bu model de ta mamen
haya l id i r fakat mali piyasalarda neler olduğunu açıklamak için ya­
rarlıdır. Tanımladıkları varsayı m sal piyasaya borç verilebi lir fonlar
piyasası denir. Bu piyasa "tasarruf sah ipleri" ile "borçlanan ları" bir
araya getirmek için va rd ı r. Tasa rruf sahipleri a rz eder, borçlananlar
ise talep eder. Gerçek faiz oranı, tasarruf edilen tutarın, borçlanılan
tutara eşit olduğu noktada o rtaya çı kar.
Arz kanununa göre, ü retici ler, ancak daha yüksek fıyat ta hsil
edebildikleri zaman daha çok teda ri k etmeye istekli olurlar çünkü

1 20
Mali Piyasalar ve Bo rç Verilebi l i r Fonlar Teorisi

g id erek artan giderlerle karşılaşmaktadırl ar. Borç verilebilir fonlar


piyasasında fıyat, gerçek faiz oranıdır. Tasarruf sahipleri yani borç
veri lebilir fonların üreticileri, oran arttıkça daha çok fon, oran
düştü kçe daha az fon sunara k fiyata karşı l ı k verirler. Borçlanan lar,
borç verilebilir fonların tü keticileridi r; onların davran ışları talep
ka n u nuyla açıklanır. Faiz oranı yüksekken daha az isteklidirler ve
daha az borçlanabilirler, faiz oranları düşü kken daha isteklidirler
ve d a ha çok borçlanabili rler.

Para Konuşur
Yatınm
Yatırım teriminin kullanımı, çoğunlukla ekonomiye yeni başlayan­
ların kafasını karıştırır. Yatırım, ekonomide, fiziksel sermaye satın
almak için borçlanma anlamına gelir. Konu menkul kıymetler ise,
yatırımın anlamı büyük ölçüde tasarrufla aynıdır. Tasarruf sahip­
leri, borçlananların sermaye yatırımına girişebilmesi için gerekli
fonları sağlayan mali yatırımlarla ilgilenirler.

Borç verilebi lir fonlar teorisinin genişletilmiş bakış açısına göre,


tasarruf sahiplerini aileler, işletmeler, devletler ve yabancı sektör
temsil eder. Borçlananlar da yine aynı sektörlerdir. Ekonom inin
çeşitli sektörlerinin tasarruf ve borçlanma davra nışlarındaki deği­
şikl i klerin sonucu, gerçek faiz oranı nda ve takas edilen borç veri­
lebi l i r fonların miktarında olan değişikliklerdir. Örneğ in, yabancı
tasarruf sahiplerinin ABD'de daha çok tasarruf yapma kararı, ü l ke
için daha düşük gerçek faiz oranı ve takas edilen daha fazla borç
verilebilir fon miktarı şeklinde sonuçlanır. ABD h ü kü m etinin borç
alıp bütçe açığını kapatmaya çalışma ka rarı, borç veri lebilir fonla­
ra talebi artırır ve bu da daha yüksek gerçek faiz ora n ı ile takas edi­
len borç verilebilir fon miktarının artmasıyla sonuçlan ı r. Faiz ora n ı
beli rlemesine il işkin borç verilebilir fonlar teorisi, u z u n vadeli faiz
oranla rı ndaki değişim leri anlamak için yara rlıd ır.

121
Ekonomi 101

L i Ki DiTE TERC i H i
John Maynard Keynes'in li kidite tercihi teorisi, kısa vadeli nominal
faiz ora n l a rını açıklar. Keynes, faiz oranları n ı n bel irleyicisi olarak
tasarruf ve borçlanma davranışiarına bakmak yerine, kısa vade­
li faiz oranlarının, tü ketici nin l ikidite tercihinin veya nakit tutma
eğiliminin fon ksiyonu olduğunu öğretmiştir. Keynes'in teorisine
göre, faiz oranlarının açıklanmasında borç veri lebilir fonlar piyasa­
sının a ksi ne, para piyasası esastır.
Para piyasası, merkez bankasının para a rz ettiği ve ai lelerin,
işletmelerin ve devletin çeşitli nominal faiz oranlarıyla para talep
ettiği piyasadır. Merkez bankaları, faaliyetleri yasalarla düzen­
lenmiş tekeller gibi davra n ı r ve faiz oranından bağı msız olarak
para basarlar. Likidite tercihi, pa ra talebidir. Yüksek nominal faiz
oranlarında insanlar terci hen, tahvil gibi, faiz getiren ayni varlıkları
tutarlar. Fa kat faiz oranları düşünce insanlar nakdi varlık tutmayı
tercih ederler çünkü bunu yaparken fazla bir faiz getirisinden
fedakarlık etmiş ol mayacaklard ı r.

Ekonomi Teorileri de Rekabet Eder


Faiz oranlannın belirlenmesi konusunda neden iki teori vardır?
Ekonomistlerin, birçok ekonomik olay için rakip teorileri vardır.
Faiz oranlan, ekonomistlerin bakış açılannın farklılık gösterdiği
birçok kavramdan biridir. Borç verilebilir fonlar teorisi, klasik eko­
nomiyle birlikte anılırken para piyasası teorisi, Keynesçi ekonomi
ile bağdaştırılır.

Fed, yatırımı ve tü ketimi teşvik etmek için nominal faiz oranla­


rını düşü rmek isterse para a rzını a rtırır, yatırım ve tü ketimi kısma k
için nominal fa iz oranlarını yü kseltmek isterse mevcut para arzını
azaltır. Nominal gayrisafi yurtiçi hasıladaki a rtış veya aza l ışlar para
talebi nin a rtmasına veya azal masına neden olur.
Fed'in para arzını sabit tuttuğu varsayılırsa para talebindeki
artışlar daha yü ksek bir nominal faiz oranıyla sonuçlanı rken para
talebindeki düşüşler, nominal faiz oranını düşürü r.

1 22
PARA PiYASASI
Bir Patates Kızartması Bir de Hazine Bonosu Alayım Lütfen

Daha önce de tanımlandığı gibi para piyasası, merkez bankasının


para a rzında, ailelerin, işletmelerin ve devletin ise çeşitli nominal
faiz oranlarıyla para talebinde bulunduğu yerdi r. Firmalar, banka­
lar ve devlet, para piyasasından kısa vadeli fi nansman sağlayabi­
lirler. Bir yıldan kısa vadeli menkul değerler ( hisse sened i ve bono
gibi fi nansal araçlar) bu piyasada bulunur.

F i N A N S M A N BO N O S U

itibarı yüksek işletmeler, kısa vadeli bir borç sened inden başka bir
şey ol mayan fınansman bonolarını çıkarıp, i h raç ederek para piya­
sasında kolayca borçlanabi lirler. Örneği n, Behemoth Corporation
mü şterilerinden ay sonunda bir ödeme alacağ ını beklemekte fa­
kat çal ışanlarına o tarihten önce maaş ödemesi gerekmektedir. Bu
duru mda Behemoth Corporation, çal ışanlarına ödeme yapmak
için a l acağı nakit karşılığında finansman bonosu i h raç edebil i r.
Müşteriler Behemoth Corporation'a ödeme yapar yapmaz şirket,
finansman bonosunu elinde tutanlara geri ödemesini yapabi lir.
Finansman bonosu, şi rketin, nakit a kışı nı uzun vadeli bir borcun
yapabileceğinden daha ucuza sağ lamasına olanak verirken borç
verenin de fazla nakdinden bir miktar faiz kaza ncı elde etmek için
likit ve görece güvenli bir yol izlemesini sağlar.
Finansman bonosu teminatsız bir borçtur, ya ni herhangi bir
tür sermaye payı nı temsil etmez ve karşılığında h içbir madd i
teminat sunmaz. Nakit a kıştan geri ödemen izi alırsınız (verilen
örnekte olduğu gibi müşteri ler ay sonunda Behemoth Corpora­
tion'a ödemelerini yaptıklarında siz de baştaki yatırımınızla bir­
likte fa izinizi geri alırsınız). Fi rma borcu n u vadesinde ödemezse
seçeneksiz kalıp sıkışırsın ız. Bu, mahallenin tefecisini yollayıp, ofis
mobi lyaianna el koymaya benzemez.

1 23
Ekonomi 1 0 1

itibarı çok yüksek olmayan şirketler, alışılmış riskten daha faz­


lasını göze alan birini bulmak için daha yüksek faiz oranla rı öde­
mek zorunda kalırl a r. Yü ksek o ra n l ı finansman bonolarına talep
daha fazladır. Finansman bonoları genelde büyük miktarlar (örn.
beher nüsha için 1 00.000$) h a l inde satıl ı r, fa iz verg ilendiri lebi lir
ve SEC (ABD Sermaye Piyasası Kurumu) bunların satışını düzenle­
mez. Para piyasası fonlaflntn, özel yatırımcılar (sizin ve benim gibi
küçü k adamlar) arasında popüler olmasının nedeni bud ur. Bunlar,
riski birkaç fa rklı finansman bonosuna dağıtarak çeşitli kağıtlara
yatırım ya pma imkanı sağlarlar.

H A Z i N E BONOL A RI

Şirketler gibi h ü kümetin de bazen yönetim çarklarının d üzgün iş­


lemesi için elinde bir m i ktar n a kit bulundu rmaya ihtiyacı olur. Bu
durum oluştuğunda kısa vadeli nakit ihtiyaçlarını karşılamak için
hazine bonolarını açık a rtırmaya sunar. Hazi ne bonolarının bir yıl­
dan kısa olan vadeleri çeşitlidir. Yatırımcılar, hazine bonolarını se­
verler ç ü n kü bir yandan başka a maçlar için acilen nakde ihtiyaçları
olması d u rumunda li kiditeleri n i korurken risksiz faiz elde ederler.
H ü kü m et de fayda sağlar ç ü n kü hazine bonoları h ükümete, dev­
let harca maları için nakde kolay erişim sağ lar, hangi h ükü met ko­
layca erişilen nakdi sevmez ki?

İskonto Nasd işler?


Hazine Bonoları, nominal değere uygulanan bir iskonto ile satıldık­
ları için diğer devlet tahvili türlerinden farklıdır. Hazine bonoları­
nın nominal değeri l.OOO$'dır fakat alıcılar bundan daha az öderler.
Nominal değer ile ödenen meblağ arasındaki fark, bir faiz ödeme­
sini temsil eder. Örneğin, Zengin Adam 52 hafta vadeli l.OOO$'lık
hazine bonosunu 950$'a alırsa vade sonunda 50$ faiz alacaktır ki,
bu da 950$'lık yatırımın % 5,26'sına eşdeğerdir.

1 24
Para Piyasası

F E D E R A L FO NL A R

Diğer işletmeler gibi bankalar da bazen, kasaları na tıktı kları na kit­


ten daha fazlasına ihtiyaç d uyarlar. Kısa vadeli fi nansman i htiyaç­
ları n ı karşılamak için fed fonu olarak da bilinen federal fonları borç
a l ı p verirler. Ban kalar, yasal rezerv şartlarına uymak veya akdi takas
ba kiyelerini kapatmak için federal fon piyasasında bi rbirleri nden
borç a labili rler. Para piyasasının bu bileşeni, bankanın likiditesini
m u hafaza edebilmesi için önemlidir. Ayrıca mevcut fazla rezerv­
lerinin tümünü çalıştırarak getiri elde etmelerini teşvik edip, ve­
rim liliği artırır. Bankalar, rezervlerinin çoğ u n u merkez bankasında
emanette tuttukları için bankalar birbirleri a rasında rezerv bakiye­
leri n i takas ederken bu federa l fonları n ta kası da anında gerçek­
leşir. Merkez bankası, fed fonu oranlarını değ işti rerek bu piyasayı
etkiler, bu oranlar bankaların federal fon kullanımı için birbirlerine
uyg u ladıkları gecelik faiz oranıdır.

1 25
TAHViL PiYASASI
Bu Bono Şarkı Söylemiyor!

Devlet ve fi rmalar, uzun vadeli finansman sağlamak için tahvil


piyasasında borçlanabi l i rler. Yatırımcılar tahvil satın aldıklarında
anapara a rtı faiz ödemesi a l acakları beklentisiyle satıcıya borç
vermiş olu rlar. Ta hvil piyasası, tahvil çıkaran lara yüksek meblağlar
borç alabil meleri için iyi bir i m ka n verir. Alıcıya ise, faiz gel iri geti­
ren görece sağlam bir fina nsal yatırım imkanı verir.

F E D E R A L D E V L E T TA H V i L L E R i

Muhtemelen i ki tür tahvil size tanıdık gel i r:


Kuponlu tahvi ller nominal değerinden ya da ona yakın bir
değerden satı l ı r ve gara nti li faiz ödemeleri getiri rler.

Sıfır kuponlu tahvi ller, nominal değerinden iskontolu olarak
satı l ı r ve vade sonunda nominal değeri kadar getiri sağlarlar.

Her i ki tür de, anaparalarını korurken faiz geti risi elde etmek
isteyen kişiler için çekici yatı rımlardır. Ta hvilleri i ki ncil piyasada
satabilme im kanı onları görece li kit hale getirir ki, bu da yatırım­
cılar için önemlidir.
ABD h ü kümeti, vadeleri bir yıldan uzun olan çeşitli tü rden tah­
viller çıkarır. Federal bütçenin fı na nsma nında başlıca kaynaklar
Orta Vadeli Hazine Ta hvil leri ve Uzun Vadeli Hazine Tahvilleridir.


Orta vadeli hazine tahvi lleri, vadeleri iki ila on yıl arasında olan
orta vadeli tahvi llerd i r

Uzun vadeli hazine ta hvilleri, vadesi otuz yıl olan ta hvi llerdir.

On yıl vadeli hazi ne tahvilinin faiz oranı önemlidir çünkü hem


şi rket tahvilleri hem de mortgage için gösterge faiz oranı görevi

1 26
Tahvil Piyasası

görü r. On yıl vadeli hazine tahvi linin faiz o ra n ı dalgalandığı için


şirket tahvil i ve mortgage faiz oranları da dalgala nır.
Hazi neye ilaveten ABD hükümetinin bağı msız kurum ları da
tahvil çıkararak borçlanabi l i rler. Hazi ne tahvillerinin geri ödeme
gara ntisinden yoksun olmalarına rağ men kurum tahvil leri hükü­
met tarafından desteklenir ve böylece esas itiba riyle garanti li
görü l ü rler. Federal National Mortgage Assodation (Fannie Mae),
Federal Home Loan Mortgage Corporation (Freddie Mac) ve
Stud ent Loan Marketing Assodation (Sallie Mae), faaliyetlerin i
fi nanse etmek için ta hvil çıkaran ta n ı n m ı ş ku rumlardı r. Kurum
tahvi lleri. devlet tahvilinin güvencesi nin yanı sıra daha yüksek
faiz getirisi peşinde olan yatırımcılar için bir alternatif ol uştururlar.

E YA L E T V E Y E R EL YÖN E T iM TA H V i L L E R i

Eyalet yönetimleri ve yerel yönetimler de tahvil piyasasında borç­


lanabil i rler. Belediye tahvilleri çoğunlukla okulları, yolları ve diğer
kamusal projeleri finanse eder. Beled iye tahvi llerinde ödenen faiz,
federal gelir verg ilerinden m uaftır ki, bu da bu tahvii ierin yatırım­
cıya cazip gelmesini sağlar. Faiz vergiden muaf olduğundan bele­
diye tahvillerinin yatırımcıyı çekmek için yü ksek faiz ödemesi ge­
rekmez. Sonuçta eyaletler ve yerel yönetim ler, özel sektöre göre
daha ucuza borç alabilirler.

ŞI R K E T TA H V i L L E R i

Firmalar da şirket tahvi li i h raç etmek suretiyle ta hvil piyasasında


borçlanabilirler. Şi rket tahvi l leri, fırma ların bankadan fi nansman
sağla maksızın sermaye yatırı m ı için gerekli parayı bul malarını sağ­
lar. Şi rket tahvilleri ayrıca, işletmelerin, şi rket içindeki mül kiyetin
etkisini azaltmada n fon elde etmesine imkan verir. Tahviiieri n baş­
lıca ava ntajı, şirketlere fi nansal kald ı raç tem i n etmesid i r. Örneğin,
eğer bir şi rketin sermaye yatırımı için ı .OOOS'ı varsa ve % ı O'luk bir
getiri bekl iyorsa, şirket bu yatı rımdan ı 00$ kazanır. Öte yandan

ı 27
Ekonomi 707

fı rma ı .OOO.OOO$ borç alır ve yılda o/o ı O geti risi olan sermaye ya­
tırımı yaparsa kendi parasını riske atmadan ı 00.000$ kazanabilir.
Firmaların tahvi lleri g eri ödemek için vergi koyma yetkisi ol ma­
dığından (bu yüzden de bazen borcunu ödeyemediğinden) yatı­
rımcı lar, riski telafi etmek a macıyla hazine ve belediye tahvi llerine
oranla daha yüksek fa iz talep ederler.

TA H V i L L E R i N R i S K L E R i

Tahvi i ierin olu msuz yönleri d e vard ır. Yatırımcılar, yatırım riskiyle,
enflasyon riskiyle, faiz oranı riskiyle ve erken çağrı (erken çağrı,
tahvilleri çı karan kuru m u n onları beklenen vade sonundan önce
geri çekmesi -tedavü lden kald ı rması- demektir) riskiyle karşı kar­
şıya kalabilirler.


Yön eti mlerin veya fı rmaların borç aldıkları parayı ödeyememe
i htimalleri olduğu için bütün tahvil sahi pleri yatırım riskiyle
karşı karşıyadır.

Bir tahvilin vadesi dahilinde enflasyon artarsa, enflasyon yatı­
rımcı n ı n geti risini dengeler.

Bir tahvilin vadesi da hilinde faiz oranla rı yükseli rse, tahvilin
değeri, gerçek getirisi yeni yüksek faiz ora n ı na eşit olaca k sevi­
yeye kadar düşer. Bu, tahvil sahipleri için vadesinden önce sat­
maya çalışıriarsa anaparayı kaybedebilecekleri anlamına gelir.

Bir tahvilin vadesi dahilinde faiz oranları d üşüşe geçerse, tahvil
çıkaran kurum eski tahvi lleri dolaşımdan çekmeyi veya geri
çağırmayı tercih edebilir ve d üşük olan yeni faiz oranıyla yeni­
den finanse edebilir. Bu, tahvil sahipleri için vade sonunda ala­
cak oldukları yüksek faiz getirisinde kayba uğrarnaları demektir.

Olası yatırımcılar, tahviiierin kalitesinin belirlenmesinde dere­


celendirme kuruluşlarına g üvenirler. Moody's, Standard & Poor's
ve Fitch tahvilleri "sağ lam" seviyesinden başlayarak "plasman",
"çürük" ve "temerrüt" seviyelerine kadar derecelendirirler. Bir
tahvi lin derecesi d üştükçe i h raç eden, yatırı mcıyı, ilave riski telafi

1 28
Tahvil Piyasası

etmek için daha yüksek bir fa iz oranıyla öd ü l lend irmelidir. Dere­


celend i rme kuru luşları tü keticiye çok yara l ı bir hizmet ve çok
gerekli bilgiler sağ lar.
Yine de tüketiciler sadece tahvi l derecelend i rmelerine güven­
memelid ir. 2008 mali krizinde derecelendirme sü reci hakkında
ciddi sorular doğdu. O zaman zarfında, birçok tahvi lin derecesi o
kadar h ızla düştü ki, ellerinde yüksek dereceli sağlam tahvil tut­
tuğuna inanan yatırımcılar, çok kısa bir süre içinde, çürük tahvil
tuttu klarını keşfettiler.

FA i Z O R A N L A R I N I N Y E Ni D E N
D E G E RL E N Di RILM E Si

Faiz o ra n la rı birkaç bileşenden meydana gelir: gerçek oran, bekle­


nen enflasyon pri mi, temerrüt riski primi, l i kidite primi ve vade ris­
ki. Gerçek oran ve beklenen enflasyon pri m i, risksiz getiri oranını
oluşturur. Risksiz getiri oranı, bütün diğer fa iz oranlarının dayan­
dığı g österge görevini görür. Günümüzde A B D Hazinesinin ihraç
ettiği çeşitli tahvi ller, risksiz getiri oranının temsilcileridir.
Hazine tahvillerinin bu ayı rt edici özel liği vardır çünkü ABD 220
yılı aşkın tarihinde asla borcunu ödeyemerne durumuna düşme­
m iştir ve ABD Hazine tahvillerinin ikincil piyasasının "derin" old uğu
düşünülür çünkü ABD'ye d uyulan tam bir g üven ve sah i p olduğu
itibar tarafından desteklenir. Hazinede i kincil piyasa küçümsene­
mez. Çok fazla sayıda yönetim, banka, işletme ve kişi, ABD Hazine
tahvi llerini paralarını tutacakları risksiz bir yer olarak gördükleri
için tahvii ierin likiditesi konusunda kuşku doğurmayan bir ortam
oluşur. Hazine tahvili sahiplerinin kayda değer yegane riski, vade
riskidir. Tahvilin vadesi ne kadar uzunsa, faiz o ranlarının satın alım
anındaki mevcut orandan farkl ılaşması ihtimali de o kadar fazlad ır.
Tahvi l i n vadesi sırasında faiz oranları beklenmedik şekilde artarsa
ta hvilin değeri düşer. Yeni tahvil fiyatları d üşeceği için tahviiierin
efektif faiz oranı artar, bu da önceden i h raç edilmiş tahviiierin
cazibesi ni azaltır. Dolayısıyla bu durum, onla rı daha değersiz kılar.

1 29
HiSSE SENEDi PiYASASI (BORSA)
Şirketlerin Değerlendirilmesi

Tüm mali piyasalar içinde h içbiri medyada h i sse senedi piyasası


kadar yer al maz. Yatırımcıların h ü kümetlere ve fi rmalara borç ver­
diği tahvil piyasalarının a ksine h i sse senedi piyasası, yatırımcıların,
a ksiyon hisseleriyle temsil ed ilen firmaların kısmi mül kiyetini satın
alabildi kleri yerdir.

H i S S E S E N ET L E R i
( BAS i T L E ŞT i R i LM i Ş H A L D E )

Özel şirketler halka açık a l ı m l a r için hisse senedi ihraç etmezler.


Hisseler küçü k bir grup mal sahibinde, çoğ u n l u kla kurucularda
kalır. Oysa dış yatı rım isteyen ya da ihtiyacı olan şi rketler için bor­
salardan birinde a l ı m satım yapmak bu amaca h izmet eden iyi bir
yöntem d i r.


Firma lar, sermaye yatı rımı için gereken parayı i l k halka a rz sıra­
sında hisse sened i çıka ra ra k toplayabilirler.

Yatırımcı lar, hisse senetlerini şirketin temettü dağıtaeağı ya da
sermaye kazancı elde edecekleri beklentisiyle alırlar. Bir şirket
karı n ı n bir kısmını, bütün hisse sahiplerine hisseleri oranında
bölü ştürdüğünde yatı rı mcılar temettü ( ka rdan pay) alırlar.
Örneğin, bir şi rketin 1 00 h issesi varsa ve 1 .000.000$ kar elde
ed i p, karının yarısı ile yeniden yatırım yapar ve diğer yarısını da
hissedarianna dağıtmaya karar verirse, beher h isse, 500.000$ 1
1 00 = 5.000$ temettü elde eder.

Hisse senedi, al ındığı fiyattan daha yüksek bir fiyata satılırsa
sermaye karı kazandırı r. General Motors h i sselerinde 37,75$'a
bir hisse aldığ ıniZI ve bi rkaç ay sonra GM'nin benzin yerine
gü neş enerjisiyle çalışa n havalı yeni bir araba çıkaracağını

1 30
Hisse Senedi Piyasası (Borsa)

d uyurduğunu farz edin. GM'nin bu a ra ba n ı n satışından çok


para kazanması muhtemel görünür, o yüzden i nsanlar bu şir­
ketin hisseleri nden almak isterler. Talep, h isse fıyatı nı yükseltir.
Fiyat 50,25$'a ulaştığında satmaya kara r verip, 1 4,50$ sermaye
karı elde edersiniz.

Para Konuşur
Hisse senedi opsiyonlan
Hisse senedi opsiyonları, aksiyon hisselerinin önceden belirlenmiş
bir fiyattan alırnma izin veren bir türevidir. Şirketler çoğunlukla
hisse senedi opsiyonlarını, önemli çalışanlarının gösterdikleri per­
formansa ödül olarak çıkarırlar. Alıcılar, opsiyon sözleşmelerini ya
opsiyon borsasında satışa çıkarır ya da bekleyip hisse senedinin
pay bedeli artınca opsiyonu uygulamaya koyarlar.

H isse senedi alım satım larının çoğ u n l u ğ u i kincil piyasada


gerçekleşir. Bir hisse sened i için alım emri verdiğinizde büyü k
olası lıkla önceden başka bir kişinin sahip olduğu hisseleri al mak­
tasınızd ı r. Tina, piyasadan Coca-Cola hissesi a l ı rsa, bunu Coca-Co­
la'dan değil, başka bir kişiden almaktadı r. Coca-Cola'nın i ki hissesi
için 1 50$ öderse bu hisseleri satmış olan kişi 1 50$ alacak ama
Coca-Cola hiçbir şey almayacaktır. Firmanın, h i sse senedi alımın­
dan para aldığı yegane zaman, i l k halka a rzın gerçekleştiği ya da
firmanın önceden yeniden satın almış olduğu h isseleri sattığı
zamandı r.

HIS S E S E N E DI TIPL E RI

Şi rketler, adi hisse senetleri ve tercihli hisse senetleri olmak üzere


iki tip h i sse senedi çıka rırlar. Adi hisse senetleri, sahi plerine fı rma­
nın kısmi sahipliğini sağ lar ve fırmanın başka n l ı k seçiminde oy
hakkı tan ı r. Tercih li hisse sened i de firmada bir sa h i p l i k sağlamakla
birl i kte oy kullanma imtiyazı vermez. Tercihli h isse senedinin bu

1 31
Ekonomi 101

şekilde a n ı lmasının nedeni temettü dağıtıl ırken tercihli hisse sa­


hiplerin in, adi hisse sah iplerinden öncelikli ol masıdır. Her ikisinin
de mu htemel dezavantaj ları olması fırmanın adi ya da tercihli his­
se senedi çıka rma kararını etkiler. Adi hisse senedi, hissedarlara
şi rket yönetiminde söz hakkı tanıdığı için yeni adi hisse sahipleri
hisselerin çoğunluğunu kaza n ı rlarsa fırma nın esas kurucuları ken­
dileri ni aziedi l miş bulabilirler. Tercihli hisse senetleri hissedarlara
temettüyü garanti lediği için bu yükümlülük, karları yeniden yatı­
rıma yön lendi rerek büyümeye çal ışan firmalara engel teşkil ede­
bilir.

P E Ki, N E FA R K E D E R ?

Sonuçta, bu piyasaların fon ksiyonu tasarruf sa hipleriyle borç alan­


ların bir a raya gelmesini sağ lamaktır. Sermaye yatırımları n ı büyüt­
mek isteyen işletmeler, tahvil piyasasıyla h isse senedi piyasasına
ihtiyaçları olan fonların _kaynağı olarak bakarlar. Firmalar, işletme
giderleri nin gayet bili ncindedirler o yüzden yatı rımı finanse ede­
cekleri isabetli hisse sened i ve tahvil kombinasyonunu ya da ser­
maye yapısını bulmaları, hem i şletmenin kendisi hem de ekono­
minin bütünü için önemlidir.

Faiz Oranı ve Yatırım


Faiz oranıyla yatırım arasında ters bir ilişki vardır. Faiz oranı ne
kadar düşükse sermayenin maliyeti o kadar düşüktür ve firmalar
da o kadar çok fiziksel sermaye yatırımı yapabilirler. Benzer şekil­
de, faiz oranları arttıkça sermaye maliyeti artar ve firmalar fiziksel
sermaye yatırımı yapmaya o kadar isteksiz hale gelirler.

Düşük faiz oranları yatırımı teşvik etmek için yeterli midir? Ne


yazık ki hayır. Bir fı rman ı n sermayeye yatırım yapma kararı, bekle­
nen getiri oranına da bağ l ı d ı r. F i rmalar daha yüksek getiri oran ları
beklerlerse, her faiz oranında yatırım yapmaya istekli olu rlar. Kar

1 32
Hisse Senedi Piyasası (Borsa)

elde etme fırsatı n ı n çok az olduğunu düşü n ü rlerse sermayeye


yatırım yapmaya pek istekli olmazlar.
işte, bir işletmede faiz oranlarıyla beklenen getiri oranlarının
etkisine bakış şekl i. Beklenen getiri ora n ı n ı n, bir a ra banın gaz
pedalına uygulanan baskı, faiz oranının da fren pedalına uygula­
nan baskı olduğunu tasawur edin. Artan kar fırsatla rı, gaz peda­
lına daha fazla basmak, azalan kar fırsatla rı da ayağınızı gazdan
çekmek şeklinde temsil edi l i r. Benzer şekilde a rtan faiz oranları
frene basmak, düşük faiz oranları ise frene daha az basmak şek­
l i nde temsil edilir, sıfır faiz oranı da fren pedal ı na hiç basmamaya
benzer. Faiz oranla rı düşük, beklenen karlar yüksekse işletme
yatı rı m ya par ve büyür. Ama fa iz oranı, beklenen getiri oranından
yü ksekse fırma d urağan kal ı r. Sonuçta beklenen getiri oran ındaki
a rtışlar yatırımı hızlandıracakken faiz ora n ı nd a ki a rtışlar yatırımı
yavaşlatacak ya da hatta d urma noktasına getirecektir.

1 33
DÖVIZ VE DÖVIZ KURLARI
Işte Hayat Böyle Bir Şey!

ister inanın ister inanmayı n, döviz günlük hayatımızın bir parçası­


dır. Döviz, aldığınız ürünlerden çıktığınız tatiliere kadar yaptığınız
şeylerin çoğ u nu etkiler. Ü l keler a rasındaki döviz a kışı, aynı zaman­
da bir kayıt tutma meselesidi r. Ödemeler dengesi bir ülkeye giren
ve çıkan tüm dövizleri kaydeder. Net ihracat, net faktör geliri ve
net transferierin toplamı cari işlem ler dengesi ni gösterirken net
dış yatırım ve resm i rezerv hesabı fınansman hesa bını gösterir.

D ÖV i Z K U R L A R I

Elmaların fiyatı nı n e beli rler? Arz ve talep diye cevapladıysanız


doğru cevap vermişsinizd i r. Bir doların döviz kurunu ne belirler?
Yine, a rz ve talep dediyseniz on i kiden vurmuşsunuzdur. Bir dö­
viz diğerine çevrildiğinde döviz kuru oluşur ve bir kur bedeli öde­
nir. Döviz kuru, bir ü l ke parasının diğer bir ü l ke parası cinsinden
gü ncel fiyatıdır. 1 $ karşı l ığ ı nda örneğin 0,73€, 0,64f, 89,4 1 � veya
1 ,07SF, alabilirsiniz.
Döviz kurları, d ünyanın en büyük piyasası olan döviz piyasa­
sında belirlenir. Yı l l ı k ticaret hacmi, günde yirmi dört saat boyun­
ca ya pılan işlemlerle, 1 katrilyon dolara (bin trilyon dolara) yakla­
şır. Ticaretin büyük çoğ u n l u ğ u n u n ABD Doları cinsinden yapıldığı
döviz piyasasına ingilizler, Amerikalılar ve Japonlar yön verir. Euro
(€), pound sterlin (f), Ja pon yeni (�) ve isviçre frangı (\,) en çok
alışverişi yapılan diğer kuvvetli paralardır.
Bu işin içinde kimler va r?


Döviz piyasasındaki esas oyuncular, birbirine bağ lı aracı kurum­
lardan oluşan bir sistem vasıtasıyla bir araya getirilen büyük
ban kalardır. Ban kalar, işlerini yürütmek için dövize ihtiyacı olan
hem kurumsal hem de bireysel müşterilerine hizmet verirler.

1 34
Döviz ve Döviz Kurları

Döviz piyasasında, döviz kurlarını manipüle etmek veya ü l ke­


lerinin cari ve fi nansman hesapları a rasındaki dengesizlikleri
d üzeltmek amacıyla merkez bankaları da yer al ır.
Son olarak, a rbitraj fırsatlarından kar sağlamaya çalışan spekü­
latörler de bu uçsuz bucaksız piyasada yer a l ı rlar.

İyi Kur Bulmak


Seyahat ederken en iyi kurlan çoğu kez kredi kartınızda veya bir
ATM'de bulabilirsiniz. Bankalar döviz piyasasındaki esas oyuncu­
lardır ve müşterilerine en rekabetçi bazı kurları verebilirler.

Döviz kurları arz ve talebin güçlerine tabidir. Kurlar arttıkça


insa n la r, ellerindeki dövizi satmaya daha hevesli olu rlar fakat
a l ıcılar i se daha isteksizdirler ve tersi de geçerl id ir. Bir döviz kuru
a rttığında değer kaza nır, d üştüğü nde değer kaybeder. Döviz
kurl a rı ndaki değ işiklikler, işletmelerde ve ekonominin bütününde
zarara yol açabilir. Bu yüzden ekonomistler ve politika üretenler,
döviz kurları üzerindeki ha reketleri nin olası sonuçlarını iyi tartma­
l ı la rd ı r. Beğeniler, faiz oranları, enflasyon, nispi gelir ve spekülas­
yon, d öviz kurlarını ve sonucunda da bir bütün olara k ekonomileri
etkiler.

Beğeni ve Tercih
Tüketkilerin ithal mallarla ilgili beğen ileri değiştikçe ü l keler a ra­
sındaki döviz kuru da değişir. Gü ney Kore malı elektronik eşya ve
a rabaların Ameri kalı tüketiciler a rasındaki popülaritesi nin artması
Güney Kore parası won'a (W) talep doğurur. Amerikalı ithalatçıla­
rın G ü ney Kore mallarını alabil mesi için dolar a rz edip, won talep
etmeleri gerekir. Beğeni lerdeki bu değişimin sonucunda dolar de­
ğer kaybeder, won değer kazanır.
Bir ü l ke parasının değerlenmesi za m a n içerisinde, görece
pa h a l ı laşmaları nedeniyle mallarının popülaritesini azaltabilir.
insanların çoğ unlukla daha ucuz mal ları tercih ettiği düşüncesiyle

1 35
Ekonomi 101

ABD'ye mal ihraç eden imalatçılar mallarını kendi paraları yeri­


ne doğrudan dolar olara k fıyatlandırmayı tercih edebilirler. Bu,
imalatçıyı döviz bozd urmaktan kurtarır ama malının Amerikan
paza rında rekabet gücünü d üşürebilir. Alman a raba imalatçıları,
euro'nun dolar karşısındaki nispi kuvvetinin etkisini telafi etmek
için bu yola başvururlar.

Faiz Oranları ve Enflasyon


Gerçek faiz oranlarındaki değişimler de döviz piyasasını etki ler.
Nispeten istikrarlı bir eğilimde olan ticaret akışlarının aksine, de­
ğişen fa iz oranları döviz kurlarında ani dalgalanmalar yaratabilir.
Yüksek faiz oranları, tasarruf sahiplerini çeker, dolayısıyla bir ül­
kedeki gerçek faiz ora n l a rı diğer bir ülkenin ki ne oranla yükselirse
tasarrufl a r yüksek fa izin olduğu yere doğru a ka r. Her şey eşitken
Amerika'da faizlerin Japonya'daki faizlere oranla yüksek olması
yen a rzı nın ve dolar talebinin a rtmasına neden olur çünkü Japon
tasarruf sahipleri daha yüksek Amerikan faizleri ni almak isterler.
Sonuç, doların değer kaza n ması ve yen in değer kaybetmesidir.
Nihayetinde doların yen karşısında değerlenmesi, faiz oranı far­
kından oluşan kazançları dengeleyecektir. Buna, faiz oranı paritesi
adı veril i r.

Dövizin Maliyeti
Dövizin, kendine bağlı belirli bir maliyeti vardır. Döviz piyasasında
yer almak isterseniz döviz alırken ve satarken farklı kurlarla karşı­
laşacağınızı bilin. Dolayısıyla bir Fransız bankasında tasarrufhesa­
bı açıp daha yüksek bir faiz oranından yararlanmadan önce eurola­
nnızı alıp satmanın maliyetini göz önünde bulundurun.

Bir ekonomide enflasyonun varlığı, insanları, paralarını daha


istikrarlı bir dövize çevirmeye teşvik eder. Zimba bwe'de enflas­
yon ülke parası nın değeri ni bir kağıt parçasının değerinin de
altına d üşürmüştür. El leri ndeki parayı korumaya çalışan mantıklı

1 36
Döviz ve Döviz Kurları

Zim babweliler, G üney Afrika rand'ı gibi dövizler ka rşılığ ında Zim­
babwe doları vermeye istekli olacaklard ı r. Enflasyonun getirdiği
son u ç ü l ke parasının değerinin sadece yurtiçinde değil, döviz
piyasasında da düşmesidir.

Nispi Gelir ve Spekülasyon


M u htemelen en mantığa aykırı sonuç, ekonomik büyüme fark­
ları n ı n ürünü alandır. Bir ekonominin geliri, bir başka ül kenin
gelirine oranla a rttıkça arala rındaki döviz k u ru değişi r. Örneğin,
Ka nada'nın geliri ABD'ninkine oranla a rtarsa Kanada doları ABD
doları na oranla zayıflar. Neden? Kanadalılar daha çok gelir elde et­
ti kleri için ithalat istekleri de a rta r. Başka bir d eyişle, zengin leştikçe
daha s ı k alışverişe gidip, daha çok döviz cinsinden para arz eder­
siniz. Mantığa aykırı olan sonuç, ekonomi g üçlendikçe parasının
zayıfla ması, ekonomi zayıfladıkça parasının güçlenmesidir.

Güçlü ve Zayıf, İyi ve Kötü


Bir yıllık süre içinde uzmanlann ticaret açığının boyutu konusunda
yakındıklannı, bu arada başkalarının da zayıf dolardan şikayet et­
tiğini duymuş olabilirsiniz. Aslında zayıf dolar, ticaret açığı için bir
ilaçtır. Değer kaybetmiş dolar, ihracatı teşvik edip, ithalat hevesini
kırar. Güçlü ve zayıf kelimeleri yanıltıcı olabilir. İlle de iyi ve kötü
anlamına gelmeleri gerekmez.

Dövizden kar sağla maya çalışan bankalar, şirketler ve kişiler


piyasada spekü lasyon yapaca klardır. Örneğin bir spekülatör,
Avrupa'daki faiz oranlarının Amerika'dakinden daha h ızlı yüksele­
ceğinden şüphelenebil i r, dolayısıyla euro a l ı p, ka r getirecek şeki l­
de değerlenene kadar elinde tuta bilir. Yine de çoğu kişi için döviz
piyasasında spekülasyon yapmak, Las Vegas'ta ku mar oynamak
kadar kazançlıdır.
Spekülasyon yapmak riskli olmasına rağ m en spekülatörler, ku r
riskin i taşımakla önemli bir ekonomik fon ksiyonu yerine getirirler.

1 37
Ekonomi 7 0 1

Dövizle i lişkili riskten kaçınan ş irketler, işlemleri gerçekleştirirken


hangi ku ru ödeyeceklerin i veya elde edeceklerin i tam olarak
bil meyi tercih ederler. Bu şi rketler, işlemi n karlı lığını azaltacak
ani kur değişimlerinden sakınmak amacıyla bel li bir kuru garanti
eden bir vadeli işlem sözleşmesi satın al ırlar.

Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi


Uzmaniaşma ve dış ticaret, m ukayeseli üstünlüğe, sermaye ve iş­
gücü farkiarına ve tüketimdeki çeşitli liğe daya lıdır. Bununla birlik­
te döviz kurları uzma niaşmayı beli rlememelidir. Ekonomideki tek
fiyat ka nu nuna ya da satın a l m a gücü paritesine göre, döviz kuru
açıklandıktan sonra benzer ürünlerin fiyatları, nereden alındı kları­
na bakılmaksızın ayn ı olmalıdır.
ABD Doları ile i sviçre Fra n g ı a rasındaki paritenin ı S = ı , ı O Sr,
old uğunu varsayın. Uzun vadede, ABD'de ortalama 500$'a satılan
bir çift kayak, isviçre'de ortalama 550 s F:a satılmalıdır. Peki ya
isviçre'de kayaklar 600 s r;a satılsaydı ne olurd u ? isviçreli tü keti­
ciler, kayakları Ameri ka'dan ithal etmekle, döviz kuru, satın alma
gücü paritesini yansıtana kada r döviz piyasasında Sr, arz edip,
ABD doları talep etmekle karlı ç ı ka rlardı.

1 38
iHRACAT VE DIŞ TiCARET DENGESi
Çembere Değmeden Giren Basket

Birleşik Devletler'de üreticilerin çoğu, yerli piyasa n ı n talepleri ni


karşıl amaya odaklanır. Yine de bir kısmı yabancı pazarlara i h raç
etmek üzere mal ve hizmet üretirler. Diğer işletmeler de, talep
olan ya da Birleşik Devletler'de üreti lmeyen mal ve hizmetleri ithal
ederler. Birleşik Devletlerin ticaretinin yarısı Kanada, Meksika, Ja­
ponya, Çin, Almanya ve Birleşik Krallık ile gerçekleşmektedir.

D I Ş T i C A R E T D E NG E S i

Net i h racat ya da dış ticaret dengesi (bilançosu), tüm ihracatın


değeri eksi tüm ithalatın değerine eşittir. A BD'de net ihracat e ksi
çıkar çünkü ithalat değeri i h racat değeri n i geçer. Buna dış ticaret
açığı denir.
Çin, Almanya, Ja ponya gibi ü l kelerin dış ticaret fazlası vard ır
ç ü n kü i h racatlarının değeri ithalatlarının değerini geçer. Şaşırtıcı
biçimde, dış tica ret açığı olmasına rağmen ABD, yine de, küresel
ticaretin sadece %6,4'ü ne sahip olan Çin ile kıyaslandığında,
o/o 1 2'1ik kü resel payıyla dü nyanın en büyü k i h racatçısıd ır.
Dış ticaret dengesi, mal ticareti dengesi ve h izmet tica reti
dengesi şeklinde i kiye ayrılabilir. ABD'de dış ticaret açığına m a l
ticareti dengesi katkıda bulunur. Amerika l ı ların tercihi, yabancı
tü ketim mal ları ve öz kaynaklarıd ır. öte yandan, ABD bir hizmet
i h racatçısıdır. Nakliye hizmetlerini, lojisti kle ilgili teknik bilgisini,
m ü h endislik hizmetlerini, yasal konular ile diğer kon u lardaki tek­
n i k h izmetlerini d ünyanın geri ka lan yerlerine i h raç eder.

Ekonomik Analiz Bürosu (BEA)


ABD Ticaret Bakanlığının Ekonomik Analiz Bürosu, dış ticaret den­
gesini ölçmekle sorumlu devlet kuruluşudur. BEA'ya göre 2008'de

1 39
Ekonomi 1 0 1

dış ticaret açığı yaklaşık 6 9 6 milyar dolar olarak ölçülmüştür. Top­


lam dış ticaret açığı, 840 milyar dolarlık mal ticareti açığı ile 144
milyar dolarlık hizmet ticareti fazlasının birleşiminden oluşmuş­
tur.

Net Yabancı Faktör Geliri


Toprak, emek, sermaye ve girişimcilik, kullanıldıklarında kira, üc­
ret, faiz ve kar gibi gelirler elde ederler. Faktörlerin ü l ke içinden
ya da dışından ku llanılıp ku llanıl maması önemli değildir. Üretim
faktörleri yurtd ışından kullanıldığında veya bu faktörleri n sahip­
leri yurtd ışı nda i kamet etme kteyse faktör, ödemelerin döviz cin­
sinden yapılmasını gere ktirir. Ya bancı faktör gelirinin ü l ke içine
girmesi ya da yabancı faktör ödemesinin ü l ke dışına çı kmasına
bakılmaksızın her halüka rda döviz gerekl idir.

Net Transferler
Dış ticaretin ya nı sıra başka h a re ketler de döviz gerektirir. Para ha­
va lesi denen transfer ödemeleri ve dış yardımlar, döviz piyasasın­
da zengin ü l kelerden yoksul ü l kelere doğru bir para a kışı oluştu­
rur. Para havaleleri, alıcı tarafından kazanılmış olduğu için yabancı
faktör gelirinden farklıdır. N a kit ödeme şekli ndeki d ış yardım da
döviz i htiyacı yaratı r. ABD'n i n Pakistan, israil ve Mısı r'a yaptığı dış
yardımlar bunun örnekleridi r.

Net Dış Yatırım


Tek seferl i k değişimler gerektiren net ihracat, net yabancı faktör
geliri ve net transferierin a ksine net dış yatırım, tekerrür eden öde­
meler ile gelirler doğurur. Bir ü l kenin vatandaşla rı, başka bir ü l ke­
nin reel ya da fi nansal va rlıklarını aldıklan nda buna net dış yatı rım
denir. Net dış yatı rım, portföy yat ı rımını da kapsar. Yaba ncılar bir
ü l kenin fi na nsal varl ı klanndan satın aldıklannda portföy yatırımı
gerçekleşir. Son mali krizde, yabancı yatırımcılar ABD Hazine bo­
nolarının, orta ve uzun vadeli tahvi llerinin g üvencesini a radıklan

1 40
ihracat ve Dış Ticaret Dengesi

için dolar hızla değer kaza ndı. Ya bancı şirketlerden a ksiyon hissesi
a l m a k da portföy yatırımının bir diğer biçimidi r. Gelişmekte olan
ül kelerde çoğunlukla daha yüksek büyüm e ora n la rı ve faizler ol­
duğu için fi nans yatırımcıları bu ülkelerden tahvil ve hisse alabi­
l irler.

Zayıf mı, Güçlü mü?


Zayıf dolar mı daha iyi, güçlü dolar mı? Duruma göre değişir. İtha­
lat mı yapıyorsunuz, ihracat mı? İthalatçıların işine güçlü bir dolar
yarar çünkü bu, yabancı mallan nispeten ucuz kılar. İhracatçılarm
işine zayıf bir dolar yarar çünkü bu, Amerikan mallarını daha ucuz
kılar. Yurtdışmda bir tatile çıkıyorsanız orada bulunduğunuz süre
içinde doların güçlü olmasını, dönerken de zayıflamasını umut
edin ki, döndüğünüz zaman kurdan kar edebilesiniz.

Dış yatırım, ev sahibi ü l ke için önemli bir birikim kaynağ ıdır. Bu


birikimler, fiziksel sermayeye yatırım yapmakta ve ü l ke ekonomi­
sinin büyümesi nde ku llanılabil ir. Bu önemli bir noktayı gündeme
geti rir. Cari hesap bakiyesi, finans hesabı bakiyesi tarafından
tamamen dengelenir.
Dış yatırımın olu msuz bir yönü de vardır. Tasarruflar, portföy
yatı rımı kanalıyla ü lkeye a ka bildiği kadar kolaylıkla ü l keden dışarı
da a ka bilir. Tasarrufların a niden dışarıya a kması, o ü l kede bir
döviz krizine, enflasyona ve yüksek faiz oranlarına neden olabi l i r.
Bu d urum daha önce gerçekleşti. 2001 Arjantin krizi, bunun kayda
değer bir örneğidir. Arjantin, dış borçları n ı ödeyemedi ve kısa
sürede tasarruflar yurtdışına aktı bu da, mali sorunlara ve politik
kargaşaya yol açtı.

Sermaye Denetimi
Sermayenin dışa akmasından korkan ülkeler çoğu kez sermaye de­
netimi yasalan çıkanrlar. Sermaye denetimi yasaları, tasarrufların

141
Ekonomi 1 0 1

ülkeden dışa akışını sınırlandırır. 1990'ların sonlarındaki Asya


mali krizi sırasında Hindistan tasarrufların dışarı akmasını serma­
ye denetimi yasasıyla sınırladığı için başarılı denebilecek şekilde bu
sorunu aştı. Sermaye denetimlerinin olumsuz yönü, yabancı yatı­
rımcıların birikimlerini o ülkeye yatırmaktan kaçınmalarına neden
olmasıdır. Sermaye denetiminin yalnızca bahsi bile, bazen serma­
yenin dışa akmasını sağlayabilir.

1 42
RESMi REZERVLER VE KUR POLiTiKASI
Neden Euro Diye Bir Şey Var?

Ödemeler dengesinin fınansman hesabı, d ı ş yatırıma ilaveten


resm i rezervleri de içerir. ABD Federal Rezerv Sistemi gi bi merkez
bankala rı, döviz rezervi yani, resmi rezerv bulundururlar. Resmi re­
zervin amacı, kur piyasasında istikrar sağlayıcı bir etki yaratmaktır.
Ödemeler dengesinde bir açık meydana gel i rse Federal Rezerv,
bakiyeyi sıfırlamak için döviz rezervlerini d üşürür. Ödemeler den­
gesinde fazlalık ol ması duru munda Federa l Rezerv, bakiyeyi sıfır­
lamak için ilave döviz rezervi edinir.

D ÖV i Z R E Z E R V i O L A R A K A B D DO L A R I

Çoğu ü l kenin döviz rezervi stoku ABD doları olduğundan Birleşik


Devletler, çoğu ü l ke için dolar basmak gibi benzersiz bir konuma
sah i pti r. Çin'in ve Japonya'n ın resmi rezervleri finans camiasında
birçokları için endişe kaynağıdır. 20 1 5 itibariyle bu Asya ü l keleri­
nin, 5 trilyon dolar tuta rında rezervleri mevcuttur. Birtakım politi­
kacı l a r, ekonomistler ve fi nans uzma nları, Çin veya Japonya dolar
stoklarını düşürecek olurlarsa döviz piyasasında dolar arzının a n i
a rtışının b i r çöküş yaratabileceğinden korkmaktad ırlar. Diğerle­
ri ise, bunun tamamen Çinliler ve Japonlar için zararlı olacağını,
dolayısıyla böyle bir şey yapmak istemeyeceklerini öne sü rmek­
ted i rler.

S A B i T L E M E K M i D A LGA L A N M AYA
B I R A K M A K Ml? i Ş T E M E S E L E B U

i kinci Dü nya Savaşı'nın sonunda, uluslara rası işbirliğini ilerietmek


ve savaşa teşvik eden ekonomik unsurları azaltmak isteyen ü l keler
Bretton Woods, New Hampshire'da toplanara k dolara sabitlenmiş

1 4:3
Ekonomi 1 0 1

sabit bir döviz kuru sistem i oluşturdular. Böyle bir sistemin yararı,
işletmelerin, dalgala nan kurlar sonucu para kaybetmekten kork­
madan dış ticaretle u ğ raşabilmeleriydi. Ayrıca yabancı devletler,
kendi para biri mleri n i isti krarlı bir para birimi olan dolara sabitle­
yerek, düşüncesizce para basıp enflasyon yaratmamak g ibi akıllıca
ekonomik politi kalar izlemeye mecbur kal ıyorlardı. Bretton Woo­
ds sistemi, önce çok başarı lı oldu fakat 1 97 1 'de çöktü.
G ü n ü m üzde kurl a ra yaklaşımlar çeşitlidir. Bazı ü l keler paraları­
nı dalgalanmaya bıra kı rken d iğerleri paralarını dolara sabitler ve
bir kısmı da tek bir para biri m i n i ortaklaşa kulla nır.
ABD ve ingiltere, paralarını döviz piyasasında dalgalan maya
bıra kırlar ki bu da, kurları korum a k için resmi rezervlerini kullan­
mamaları demektir.
Bu sistemin yararı, politika ü retenlere, yurtiçi büyü rneyi teşvik
etmek veya kurları düşünmeden enflasyonu yavaşlatmak amacı­
na yönelik faiz politika ları uygu l amalarına i m ka n vermesidir.
Çin, Japonya ve Hong Kong ise, döviz rezervi stokları nın etkin
bir şeki lde ticaretini yaparak paralarını ABD dalarına sabitler. Bu,
ü l kelerine Amerikan pazarında diğerlerine karşı rekabet üstünlü­
ğü sağlar. Çin'in kur politikası Çin mallarının görece ucuz olmasını
sağ lar. Amerika'nın dalgalanan kur politikası a ltında Çin malia­
rına olan talebi ku ru yükselmeye sevk edecek, böylece sonunda
Çin mallarının bu kadar a rzu edil memesi ni sağlayacaktır. Çin'in
dezavantajı, kuru sabit tutmak için harcanan bütün paranın muh­
temelen daha yararlı bir şekilde kullan ılabilecek ol masıdır. Ayrıca,
kuru kontrol etmek, giderek dolara bağ lı daha çok fina nsal varl ık
edinmek demektir, bu da Ç i n'i Amerika'nın ekonom ik sıkıntıianna
karşı daha korunmasız bir hale getirir.
Bu yüzyılın başlang ıcında yeni bir kur politikası yaklaşımı
görd ü k. Avrupa, ekonomisi n i tek bir para biri m i yani euro altında
birleşti rdi. Örneğin, Fransa ve Almanya, a rtık kuru dikkate alma­
dan serbestçe tica ret yapabil iyorlar. Euro'n u n gelişi, dünya nın
dolardan sonra ikinci büyük para birimini yarattı. Tüm faydaları na
karşın e u ro, önemli bir soru n yaşamaktadır: Ü l keler kendi başları­
na onu kontrol edememekted i r.

1 44
Resmi Rezervler ve Kur Politikası

Para Konuşur
Para politikası
Bir ülkenin merkez bankasının fiyatları dengede tutmak, tam is­
tihdamı desteklemek ve uzun vadeli ekonomik büyürneyi teşvik
etmek amacıyla para arzını ve faiz oranlarını kontrol etmek yoluyla
gösterdiği çabalardır.

Yunanistan 201 O' da kredi notu düşürüldüğünde mali bakım­


dan ciddi bir darbe aldı. Bağımsız bir para pol itikası uygulayama­
yan Yunanlar, harcamalarını düşürmeye ve vergi leri yü kseltmeye
veya temerrüt riskine düşmeye mecbur bırakıldılar. AB'ni n bu
krize tepkisi euro'nun dü nyaya hükmeden bir para olma ihtimali­
ni ya zayıflatacak ya da destekleyecektir.

1 45
ÖZEL SEKTÖR VE KAMU SEKTÖRÜ
Işleri Oluruna Bırak

Ekonom i k bir sistem içerisinde i nsanların kişisel çıkarları, piyasa­


larda ve siyasi süreçte açığa çıkar. Bu ikisi iç içe geçmiştir, birbir­
lerini etkiler; bir ekonomistin siyasi sürecin herhangi bir kısmına,
piyasa ları nasıl etkileyeceğini d üşü nmeden ba kması olası değildir.
Döngüsel akım modeli denen bir model, hane halkı, işletmeler,
devlet ve yabancı sektör a rasındaki ilişkiyi gösterir. Bunların hepsi
de ürün {örn. mallar), faktör {örn. işgücü) ve fi nans {örn. hisse se­
nedi, tahvil, bono) piyasalarında bi rbirleriyle etkileşim içindedir­
ler. Bu piyasalar da, kuşkusuz, önceki incelemelerden anladığınız
gibi, birbirleriyle i l işkilidirler, bu teori, bu karşılıklı ilişkileri gösterir
ve tan ı m l a r.

ÖZ EL S E KTÖR

Ekonominin bütününü anlamanın başlangıç noktası, haneler ve


işletmeler ile ürün piyasası ve faktör piyasası a rası nda nasıl bir et­
kileşim olduğunu örnekleyen çok basit bir modeldi r. Özel sektör,
bir ekonomideki haneler ile işletmelerden ibarettir. Haneler, ü rün
piyasasındaki firmalardan mal ve hizmet alır.

Faktör piyasası
Hane, mal ve hizmet alaca k parayı nereden bulur?


Hane, kendi emeğ ini ve g i rişimciliğini {faktör piyasası yoluyla)
maaş ve kar karşı lığı nda fi rmalara satar.

Hane, firmalara kira karşılığı öz kaynak da satar.

Bir başkası için çalışıyorsanız faktör piyasasında emeğinizi sat­
maktasın ızdır, böylece ürün piyasasından istediğ iniz ve ihtiya­
cınız olan mal ve hizmetleri satı n alabilirsiniz.

1 46
Özel Sektör ve Kamu Sektörü


Bir işletme sahibi ya da g i rişi mciyseniz, firma n ı n karı karşılığın­
da g irişimcilik yeteneğinizi satarsınız.

F i rm alar, mal ve hizmet sağlamak için topra k, emek, sermaye


ve g i rişimcilik ku llanırlar.

Faktör Akımı ve Piyasa Akımı


Hane hal kları ile firmalar a rasında iki ta k ı m akım vardır. Mal ve
hizmetler ürün piyasasında bir yönde akarken toprak, emek, ser­
maye ve girişi mcilik faktör piyasasında diğer yönde a ka r. Tü ketim
harcamaları, mal ve hizmetlerin aksi yön ünde akar. Kira, maaşlar,
faiz ve karları kapsayan faktör ödemeleri, ü retim faktörlerinin a ksi
yönü nde akar.

K A M U S E KTÖR Ü

Basit özel sektör modelinin, devletin yaptığı şeyleri görmezden


geldiğine dikkat edin. O yüzden, özel sektör kadar kamu sektörü­
nü de d ikkate almalıyız. Kam u sektörü, yerelden federale yöneti­
min t ü m kademelerini belirtir. Kamu sektörü, ü retim faktörlerin­
den bazılarını (toprak ve emek) faktör ödemeleri (maaş, kira veya
faiz) karşılığında satın alara k hane halkıyla etkileşirnde bulunur.
Ka m u sa l yönetim, ürün piyasasında mal ve h izmet ala ra k fı rmalar­
la da etkileşim içindedir.
Kam usal yönetim, özel sektöre kamu mallarını ve hizmetle­
rini sağlamak için ü retim faktörleriyle firmalardan aldığı mal ve
h izmetleri kombine eder. Milli savunma, polis, itfaiye, okullar,
kütü p ha neler ve yollar, kam u sektörü nün sağladığı kamu malları
ile h izmetlerinin örnekleridir.

Faktör ve Ürün Piyasalarındaki Vergiler


H ü kü m et, hanelerden üretim faktörleri ni, fi rmalardan da malları
almak için gereken geliri nereden elde ediyor? Hem ürün piyasa-

1 47
Ekonomi 707

sındaki hem de faktör piyasasındaki verg iler, kamu sektörünün


kayna klarıdır. Kişisel gelirler ile şirket karları üzerindeki vergiler,
faktör piyasasından topla nır. Satış vergisi, ürün piyasasından top­
lanan bir vergidir. Bazen kam usal yönetim, fi rmaları sübvanse
eder, bu da kamudan fi rmalara para akışını yansıtır. Sübvansiyon
alan fırmalar gibi, birçok hane de Sosyal Güven l i k ödemeleri şek­
linde tra nsfer ödemeleri a l ı r.

1 48
YABANCI SEKTÖR
Dünya Çok Ama Çok Küçük

ABD kendi küçük ekonomik baloncuğunda yüzerken yerli ekono­


mi tabii ki bir başına var olamaz. ABD, çok daha büyü k olan dünya
ekonomisinin bir parçasıdır. Yabancı sektör, d ü nyan ı n geri kala nını
ifade eder.

S E N POTATO D E R Si N , B E N PATAT E S

ABD ekonomisi, d ünyanın d iğer taraflarıyla ( kitapta i leriki konular­


da ele a l ı nacak olan fınans piyasalarına ek olara k) hem ürün hem
de faktör piyasalarında etkileşim halindedir. Döngüsel akım teori­
si, piyasa ların etki leşimini, sadece yerli e konomi açısından değil,
baştan sona daha geniş bir dünya ekonomisi içerisinde açıklar.

ithalat ve ihracat
Ürün piyasasında mal ve hizmetlerin tü m ü ü l kenin kamu sektö­
rüne veya hanelere a kmaz. Ü l ke içinde ü retilen bazı yerli mal ve
h izmetler, başka ü l kelere i h raç edilir. Aynı şekilde, hanelerin ve
hükümetlerin satın aldığı mal ve hizmetlerin hepsi de ü l ke içinde
ü reti l m ez. Amerikalıla r, dü nyanın başka yerlerinden mal ve hiz­
met ithal ederler.

Yabancı Faktör Ödemeleri ve Geliri


Amerikalılar, dünyanın başka yerleriyle sadece mal ve hizmet tica­
reti yapma kla kalmaz, üretim faktörleri nin de ticaretini yaparlar.
Topra k, emek, sermaye ve g i rişimci l i k, ya bancı sektör ödemeleri
karşı lığında dünyanın diğer yerlerinden ü lkeye a kar. Ü retim fak­
törleri, yabancı faktör geliri karşılığında Ameri ka'dan dünyanın
d iğer yerlerine de a ka r. Bir ABD vatandaşı, geliri n i yu rtd ışında sağ­
lıyorsa bu, yaba ncı faktör geliridir. Üretim faktörlerinin ku llanımı

1 49
Ekonomi 7 0 7

i ç i n ya bancılara ya pılan ödemeler, b i r yabancı faktör ödemesi do­


ğ u ru r. Yerli üretim fa ktörleri yurtd ışında ku llan ıldığında yabancı
faktör geliri elde ederler. Yurtd ışı nda Ameri ka lı çal ışanlara yabancı
işverenlerin öded iği ücretler yabancı faktör geli rlerine örnektir.

Faiz ve Yabancı Faktör Geliri


Yabancı sermaye kullanımı, faizlerin menşe ülkeye ödenmesini
gerektirir. Bu, bir yabancı faktör ödemesini temsil eder. Buna ila­
veten, yabancı şirketlerin aksiyon hisselerine sahip Amerikalıların
elde ettikleri temettüler de yabancı faktör geliri kapsamındadır.

Yabancı Transferler
Kayda değer miktarda para da, mal ve hizmet ödemeleri haricinde
aile bireylerini desteklemeye yard ımcı olması için diğer ülkelere
transfer edilir. Para hava lesi veya bağış denen bu tür transferler
ekonomiyi etkilemekle birl i kte piyasada doğrudan bir değiştokuş
sağlamaz. Hindistan, geniş bir göçmen topluluğuna bağımlı ülke­
ler için birincil örnektir. Yurtdışında yaşayan birçok Hintli, Hindis­
tan'da kalan sülalelerine para g önderirler. Benzer şekilde, Meksika
da ABD'de çalışan göçmenlerin gönderdiği pa ra lara bağımlıdır.

Para HavaJelerinin Boyutu


Para havaleleri, Meksika'nın p etrol ihracatından sonra ikinci en
büyük gelir kaynağıdır. 2006'da Meksika ve Hindistan'ın her biri,
çoğu ABD'den kaynaklanan yıllık 25 milyar dolar para havalesi al­
mışlardır.

Dış Yatırım
Dış yatı rımın amacı, faiz ve kar şeklinde yabancı faktör gel iri elde
etmektir. Amerikalı g irişi mcilerin izianda'da a razi alıp bir Temalı

ı so
Yabancı Sektör

Pa rk kurma kararı, en iyi fikir olmasa da, Ameri ka'ya yabancı faktör
geliri olarak kron a kışını sağlamak amacıyla izia nda'ya dolar akışı
yaratır.
Dış yatırım, ABD'de olan durum gi bi, bir ticaret açığını finanse
etmek için de ku llanılabilir. Hali hazırda ABD, Çi n'den ABD'ye a ka n
tasarrufları dengelemek için Çin'e yaptığ ı i h racattan fazla m i k­
tarda ucuz Çin malla rı itha l etmektedi r. Çin'den ya pılan ithalata
harca nan her bir dolara karşı lık bir gelir akışı vardır çü nkü Çinliler
aynı dolarları hem Amerika'nın ihraç etti klerini hem de Ameri ka n
finansal varl ıklarını satın almak için kullanmaktad ırlar.

ı sı
FiNANS SEKTÖRÜ VE MALi PiYASALAR
Her Işte Parmağı Var

Döngüsel a kım teorisini ta rtışı rken şimdiye kada r a racı fınans ku­
ru mlarını tamamen resmin dışında bıraktık. Finans sektörü ya da
banka, kredi birliği, sigorta şi rketi ve borsa gibi a racı kurumlar, bu
i ncelemede sözü edilen işlemleri kolaylaştırmaya yardım ederler.
Aracı fı nans ku rumlarının önemi küçümsenemez. Neredeyse tüm
işlemlerin tam ortasında d u rurlar. En modern piyasalar bile onlar­
sız işlev göremez. Aracı kurum, çarkların düzg ü n dönmesini sağ­
layan yağ, kapıyı açan anahtar, ka natlarınızın a ltındaki rüzgardır.

A R AC I F i N A N S K U R U M L A R I

Ü rün piyasasında yürütülen işlemlerin çoğu, ya çek, ba nkamatik


kartı, kredi kartı, ATM'den çekilen nakit ya da ithalat ve ihracat
durumunda döviz ku llanımını gerektirir. Tü m bu h izmetler aracı
kuru m l a r tarafından sağlanır fakat el bette bunu iyi ka l pli olduk­
larından yapmazlar. B i lakis, her işte olduğu g ibi, kar pota nsiyeli
nedeniyle yaparlar, dolayısıyla h izmetleri için bir ücret a l ı rlar.

Aracı Finans Kurumları ve Ürün Piyasası


Finans sektörü, tamamen insanların para harca masını kolaylaştır­
mak içindir. Kasanın önünde telefonu nuzu sa lladığınızda kahve­
nin parasını ödemenizi sağlayan bir uygulamaya sahipseniz ne­
den bahsettiğimi tam olara k bilirsiniz. Finans sektörü her yerdedir:

• Bir h isse almak ya da satmak isted iğinizde fınans sektörü işe


dahil olur.
• Paris seyahati yapmayı plan layıp, gitmeden önce bir miktar
doları euro'ya çevirmeyi isterseniz fı nans sektörü işe dahil olur.

Köpek bakımevi açmak ister de, başlangıç fi nansmanına ihti­
yacınız olursa finans sektörü işe dahil olur.

1 52
Finans Sektörü ve Mali Piyasalar

• Elektrik fatu ra nızı otomatik ödemeye bağlamak isterseniz...


a n ladınız... fi nans sektörü işe dahil olur.

Aracı Finans Kurumları ve Faktör Piyasası


Bankalar gibi aracı kurumların ürün piyasasına nasıl dahil oldukla­
rı gayet açıktır; kendi al ışkanlı kların ıza kısa bir bakış atmanız bunu
size gösterecektir. Amazon.com'a cüzdanın ızdaki 20$'ı çıka rıp ver­
mek zordur ama kredi kartı nurnaranızı vermek çocuk oyu ncağı­
d ı r. Bunu nla birl i kte a racı kurumlar faktör piyasasına eşit derecede
dahild irler. Bu, toprak ve işgücü kullandıklarından değildir (kul­
la nıyor olmalarına rağmen). Bunun nedeni, faktör piyasasındaki
işlemlerin çoğuna deği lse de bir kısmına dahil olmalarıdır. Ame­
rika l ı çalışanların çoğu, nakit değil, maaş çeki a l ı r. Maaş çeki, bir
kava noza konup, a rka bahçeye gömül mez, bir bankaya ya da kre­
di kooperatifi ne yatırılır. Toprak (bir faktör) a l ı p satmak, neredeyse
her zaman aracı fı nans kurumlarını gerekti rir. Sermayenin kendisi
de bir üretim faktörüdü r. insanlar nereden sermaye bulur? Evet!
Finans sektöründen.

Finans Sektörü ve Tasarruflar


Finans sektörü, mortgage ve kredi faizleri şeklinde önemli miktar­
da getiri sağlar. Bu olgu, döngüsel akım teorisinin henüz ineeleme­
diğimiz bir boyutuyla, ekonominin harcamalar değil de birikimler
kısmıyla bağlantılıdır.

M A L i P i YA S A L A R

Bu noktaya kada r, hanelerin, fi rmaların, ka m u sa l yönetimlerin ve


dünya nın geri ka lanının elde ettiği gelirler, döng üsel akım mode­
linde harcandı. G i ren dolar = çı kan dolar. Oysa özel sektör, kamu
sektörü ve yabancı sektör, sadece para h a rcamaz, aynı zamanda
birikti rirler de. Fa rklı ekonom i k sektörlerin g el irlerinin bir bölü m ü-

1 53
Ekonomi 7 0 7

nü tasa rrufa ayı rmaları olgusunu açı klamak için döngüsel akım
modeli, üçüncü boyuta gi rer.
Üçüncü boyut, fı nans piyasal a rıdır. Hane halkı geleceği için
tasarruf ya par, kamusal yöneti m bir bütçe fazlasını işletir, işletme­
ler kaza nçlarını ileriki yatırımları için elde tutarla r, yabancı sektör
de ABD'deki reel ve portföy yatırımlarıyla ilgilenir. Bütün bu tasar­
ruflar nereye gider? Tasarruflar a racı finans kurumla rına, oradan
da (krediler şeklinde) ekono m i n i n tüm sektörlerine a kar:

• Hane halkı birikim yaptığ ında a ksiyon hisseleri, tahvil, bono


veya mevduat sertifi kası alabilir.
• Devlet, çeşitli hazine bonola rı i h raç ederek vergileri aşan har­
camalarını finanse eder.

1 54
GAYRiSAFi YURTiÇi HASILA (GSYiH)
Skor Tutmak

Skor tutmak önemlidir. Birkaç kilo fazianızı vermeye çal ışıyorsa nız
a ra sıra tartıya çıkmak, performansı nızı değerlendi rmenizi sağ lar.
Okulda öğretmenler, öğrenci lerin bilgilerini değerlendirmek için
not verirler. Beyzbolda, oyu nun hemen her safhasının istatistiği,
top atıcıların kim olacağına ve topa kimin vuracağ ına karar ver­
mek için kullanılı r. Veri ler ve istatistikler, bilgiye daya l ı kararlar ver­
mek için önemlidir. i kinci Dü nya Savaşı esnasında ABD hükümeti,
ekonominin savaş için gereken malzemeleri ü retebilme yeteneği­
ni daha iyi anlamak istedi. Bu, gayrisafi yurtiçi hasılan ı n, ekonom i k
sonuçları ölçmeni n b i r yol u olarak gelişmesine yol açtı. Günümüz­
de GSYiH, ekonomik performansın genel bir göstergesi olması
açısından önem lidir.

S ERVET VE GE L i R

Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYiH), bir yıl l ı k s ü re içinde bir ülkede ger­
çekleşen tüm nihai üretimin toplam değeri n i ölçer. GSYiH, ayn ı
za ma nda, yıllık yeni yerli üretim harcamalarının bir ölçüsü oldu­
ğu g i bi, yerli üretimden elde edilen gelirin de m i ktarıdır. GSYi H'yı
daha iyi anlamak için şu örneğe bakın. Fran k ile Louise'den olu­
şan basit bir ekonomi düşünün. Son za manlarda Fra n k havaların
soğ u k olmasından şi kayet etmekted ir, onun için battaniye örme­
si ka rşılığında Lou ise'e 1 $ teklif eder. Lou ise, para kaza nmak için
bu teklifi hemen kabul eder ve yeni bir battaniye örmeye başlar.
Bitirince 1 $'ı alıp battaniyeyi verir. Bu basit örnekte ekonominin
gideri, geliri ve sonucu ned i r? Cevap 1 $ . Fran k'i n harcadığı 1 $, bat­
taniye örmesi karşılığında Louise tarafından kazanılmıştır. 201 5'te
ABD'ni n GSYiH'sı 1 8, 1 2 trilyon dolardır, bir örgü battan iyeden çok
daha fazlası üretilmiştir.

1 55
Ekonomi 1 0 1

GSYİH'ya karşı GSMH


Kullanılan ekonomik performansın yegane ölçüsü GSYİH değildir.
GSMH'yı yani gayrisafi milli hasılayı hatırlayın. GSYİH ile GSMH
arasındaki kilit fark, tek bir kelimedir. GSYİH, ülkede bir yıl içinde
gerçekleşen tüm yeni üretimierin ölçüsü iken GSMH, bir yıl içinde
o millet tarafından gerçekleştirilen tüm yeni üretimierin ölçüsü­
dür. Texas'ta üretilen Toyotalar, ABD GSYİH'sının bir parçası ol­
dukları halde GSMH'nın parçası değildir.

GSYiH sabit değildir. GSYiH bir a kıştır. A ka n bir musluğu olan,


g ideri açı k bir banyo küveti düşünün. Musluktan a kan su GSYiH,
küvette biriken su milli servet ve giderden akıp g iden su da amor­
tisman g i bi bir dışa a kışt ı r. GSYi H serveti n dışa a kışını geçtiği süre­
ce milli servet büyür. Esasen GSYiH, yeni ü reti m i ölçer, biri kmiş
servetin ölçüsü değildir.

GE R i D ÖN Ü P D Ö NG Ü S E L A KI M A B i R B A K A L I M

Döngüsel akım modelinde ekonomide başl ıca ü ç sektör vardır:


özel, kam u ve yabancı. Özel sektör kendi içinde haneler ve işlet­
meler şekli nde ayrıl ı r. Her sektör, GSYiH'ya katkıda bulunur. Hane
hal kla rı, işletmelerin mal ve h izmet üretmesi için gereken üretim
faktörleri ni sağlar. Buna ilaveten kamusal yöneti mler, özel sek­
törün tedarik etmediği kam u m a l la rını sağ larlar. Ayrıca yabancı
sektör de mal ve hizmet tedarikçisi olduğu kadar üretim fa ktörü
sağlayıcısı olarak da iş görür. Yabancı sektör, yerli ü rünler için bir
pazar görevi de görür.
GSYi H, döngüsel a kı m modelinde üç şekilde temsil ed ilir.
işletmelerle kamusal yöneti m i n sağladığı mal ve hizmetler, tüm,
yerli ü reti m değerini yansıtır. Özel, kamu ve yabancı sektörün
döngüsel a kıma kattığı h a rcamalar, toplam harcamaları yansıtır.
Ve faktör piyasasında elde edilen kira, ücretler, faiz ve karlar da
ulusun geliridir.

1 56
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYiH)

S AY I L I R M l S AYlL M A Z Ml?

GSYi H, çoğu ekonomik faa liyeti kapsamakla birlikte hepsini içer­


mez. GSYiH, bir üretim ölçüsü olarak, fi nans işlemlerini tam olarak
içermez. Borsada hisse aldığı nızda sadece a racı kurum komisyo­
nu GSYiH'ya sayılır. Bunun nedeni, hisse a l ı m ı n ın, sahipliğin bir
hissedardan diğerine geçişini yansıtması ve hiçbir m a l ve hizmet
üreti l memiş olmasıdır. Benzer şeki lde GSYi H'da Sosyal Güvenlik
de h esaba katı lmaz. Sosyal Güvenlik ödemeleri, yeni bir mal ya
da h izmet üretim i ka rşılığında yapılmaz, verg i lendirilmiş bir ücret
alan kişiden alıcıya ya pılan bir transferi yansıtır.
H içbir mali işlemin gerçekleşmediği ü reti m de GSYi H'dan hariç
tut u l u r. Evde oturup, çocu klara bakan, yemek pişiren, temizl i k
ya pan, g ü n l ü k işleri yürüten b i r ebeveyn kesinlikle çok değerli
bir şey üretmekted ir fakat parasal bir ödeme yapılmadığı için bu
değer belirsizd i r ve hariç tutu lur. ilginçtir ki, tüm bu faaliyetleri
yapması için bir kişiye para ödenmesi GSYiH'dan sayı lır. Evinize
bir veranda inşa etmeniz, kendi çimierin izi biçmeniz ve kendi
yağ ı n ızı değiştirmeniz, hepsi de satın a l ı nabilen hizmetlerdir fakat
bunları kendiniz yaptığınızda GSYiH'dan sayılmaz.
Daire ve ev kirası tüketi min içinde, dolayısıyla GSYi H'ya dahil
edi l i r. Ev sahipleri ve mortgage ödeyenler kira ödemez o yüzden
BEA evlerine yaklaşık bir kira ödemesi değeri koyar. ister ev sahibi
olun ister kiracı, iş GSYiH'ya geldi mi, herkes kiracrd ı r.
GSYiH'yı şişirmemek için i kinci el satışlar ve yarı mamuller
hesaba katılmaz. Çoğ u ev satışı GSYiH'da yer a l m az. Konutları n
i ki nci el satışı, yeni bir üreti mi yansıtmaz ve hariç tutu lur. Konut­
ların satış tutarı sadece i l k kez satıldıkl a rı zaman GSYi H'ya dahil
edi l i r. i kinci el satışın sayı l ma masının esas nedeni, çifte sayı mdan
kaçınmaktır. Yeni ol mayan konutlar önceki senenin GSYi H'sında
hesaba katılmıştır. Taze ekmek üreten bir fı rına yapılan un, yağ
ve şeker satışını ele alın. Bileşenlerin a l ı m ı da ekmeğ in satışıyla
birl i kte GSYiH'ya dahil edi lseydi GSYi H şişiri l m iş olacaktı. Bundan
kaçı nmak için GSYiH, sadece ekmeğ in nihai ü retimini yani bitmiş
ürünü kapsar. Ekmeğin fiyatı, içindeki bi leşen lerin alımından
doğan maliyeti zaten içermektedir.

1 57
GSYiH: ÖZEL HARCAMA VE YATIRIM
Çünkü Buna Değersin

GSYi H, yen i yerli ürün leri ü retmek için yapılan tüm masraflar top­
lanarak da bulunabilir. Hane hal kları, işletmeler, kamusal yönetim­
ler ve başka u l usların hepsi de ekonomi içinde para harca rlar ve
her biri GSYiH'da farklı h a rcama değişkenleriyle temsil edilirler.
Her tip g ider, çeşitli etkilere tabidi r ve her biri ekonomik faaliyetler
hakkında önemli bilgileri ortaya koyarlar.

K i Ş i S EL T Ü K E T i M Gi D E RL E R i

Hane h a l kı, kişisel tüketim giderleriyle ilgilenir. Kişisel tüketim


gideri ya da sadece tü ketim, mal ve hizmet satın alma eylemid ir.
ABD'ni n GSYiH giderleri nin ü çte i kisinden fazlası tüketim başl ığı
altında bulunur. Diğer bir deyişle, Amerikalılar, her sene 9 trilyon
dolar civarında yeni yerli ü rü n a l ı rlar.
Ailelerin tüketim yeteneği, vergiler ödendikten sonra kalan
.
gelir, yan i net gel i r tarafından sınırlanır. Bu olgu, devlete hane
halkının tüketim kapasitesi üzerinde kayda değer bir baskı gücü
sağla r. Mevcut net gelir söz konusu olduğu nda, tüketiciler bu
gel iri ya ürün piyasasında h a rcar ya da fı nans piyasasında tasarruf
etmeyi seçerler. Böylece, tü ketim i n artması tasarrufun azalmasıy­
la, tasarrufun a rtması da t ü ketimin azalmasıyla son uçlanır.

Net Gelir Değişkenleri


Tü ketim, tüketidierin varlıklarında ki, faiz oranlarındaki ve gele­
ceğe dair beklentilerdeki değişim lere de d uyarl ıdır. Tüketki lerin
varlıklarındaki a rtış, tü keti m i teşvik ederken varl ıklardaki azalış tü­
ketim hevesini kırar. Son za manlarda konut fıyatlarında meydana
gelen iç patlama tü ketid ierin varlığında olu msuz etki yapmıştır.
Sonuç olara k tüketim aza l mış, tasarruflar a rtmıştır çünkü tüketici­
ler öz varl ı klarını yeniden ol uşturmaya çalışmaktad ı rlar. Konut fı-

1 58
GSYiH: Özel Harcama ve Yatırım

yatlarına ek olara k, tü keticileri n va rl ı kları n ı n çoğu emeklilik hesap­


ları şeklindedir. Dolayısıyla borsa nın Dow Jones Sanayi Endeksi ve
S&P S OO gibi kilit göstergeleri, genel likle hane halkının varlığını,
dolayısıyla da tü keti mi gösterir.
Araba, ev aletleri ve mobilya gibi daya n ı klı mallar genellikle
borç parayla al ınır. O nedenle faiz oranla rı, dayanıkl ı mal tü keti­
m iyle ilgili denklemin bir parçasıdır. Yüksek faiz oranları, daya n ı klı
malların tüketiminde cayd ırıcı olurken, düşük faizler dayanıklı mal­
ların alımını teşvik eder. Dayanıklı mal tü keti mini teşvik etmek için
hazı rlanan planlarda %0 finansman, 36 ay vadeli sıfır faizli kredi ve
geri ödemelerin bir sonraki yıl başlaması gibi seçenekler bu lunur.
Tü ketimi bel i rleyen beklentiler kolayca anlaşılabilir. insanlar
gelecekten korkunca büyük bir alım ya pmayıp, para biriktirme
eğ i l i m ine girerler. Aksi duru mda ise, gelecek kon usu nda iyimser
olanlar, tasarrufa daha az meyledip, daha çok alışverişe yöneli rler.

Otonom Tüketim
Ekonomistler, bazı tü ketimi n, net gel i rden bağı msız olduğunu ka­
bul eder ve buna otonom tüketim ad ını verirler. Durgunluk dö­
nemlerinde, dayanıklı mal ların tüketimi kısı l ı rken gıda, kira, giyi m
ve sağlık gibi zaruri tüketim nispeten etkilenmeden ka l ı r. 1 2 Eyl ü l
200 1 'de nasıldı hatırl ıyor m u sunuz? N e tü r tü ketim gerçekleşti, n e
tü r gerçekleşmedi? Mu htemelen gerekli v e dayanıksız malların
otonom tü keti mi hafiflerneden devam etm iş, daya n ı klı malların
(silah ve mühimmat ha riç) azalmış ve keyfi h a rcamalar d urma nok­
tasına gelmiştir.

GAY R i S A F i ÖZ E L YAT I R I M

Haneler ve işletmelerin, gayrisafi özel yatı rı m adı verilen bir başka


gideri daha vard ı r.

• Gayrisafi özel yatırım, işletmelerin sermaye ve envanter için


yaptıkları alımlar ile a ilelerin yeni konut alımla rını kapsar. Gayri­
safi özel yatırım ayrıca, net yatırım ve a mortisman olarak ayrı l ı r.

1 59
Ekonomi 101

• Net yatırım, ekonominin ü reti m kapasitesi n i a rtıran yeni ser­


maye alımlarıdır.
• Amortisman, eskimiş sermayeyi değiştirmek için yapılan yatı­
rım ha rcamasıdır.

Yatırı m ı n ne olmad ığını bel i rtmek önemlidi r. GSYiH hesap­


lanı rken menkul kıymetler yatırım olara k hesaba katı lmaz. Bu,
fı nansman yatırımı veya tasarruftur. Burada ele alına n ise, reel
(gerçek) yatırımdır. Bununla birlikte ekonomideki bu gerçek yatı­
rım, mali piyasalardaki finans yatırı mları ta rafından yapılı r.

Gelecek Beklentileri
Gelecekteki iş duru m u ve faiz oran larına ilişkin beklenti ler, ekono­
mideki yatırım düzeyin i etki ler. Olumlu beklentiler yatırımı artırır­
ken olu msuz beklentiler azaltı r. işletmeler, ürün leri ne olan talebin
gelecekteki beklentilerini karşı layacak doğru ü reti m kapasitesine
sahip olmak için bu şekilde karşılık verirler. Yatırı m kararında faiz
oran ları da önemli bir faktördü r. Faizler yükseldikçe yatırı mın karlı­
lığı d üşer. Yatırım kararı, g ü ncel faiz oranıyla beklenen gelir oranını
karşı laştı rır. Beklenen gelir ora n ı, faiz oranını aştığı müddetçe işlet­
meler, kar beklentisiyle yatırım yapacaklardır. Artm ış faiz oranları,
daha az sayıda yatırı m ı karlı kılar.

Planlı ve Plansız Yatırım


Yatı rı m, planlı ve plansız yatırım şeklinde i kiye ayrı lır. Ekonomik
"normallik" dönem lerinde işletmeler, daha fazla kar etmek için
sermaye ve envanter yatırım ı yaparlar. Bu pla nlı yatırımda, iş ko­
şulları n ı n üreticinin beklentilerine göre devam edeceği varsayılır.
Plansız yatırı mın gerçekleşmesi, kötü şeylerin gelmekte olduğu­
nun işaretidir. Araba satıcıları tü keticilere satmak üzere fabrikadan
stokları na araba sipa riş ederler. Stok birikmeye başla rsa tüketiciler
alım yapm ıyor demektir. Satıcılar sipariş vermeyi keser ve fabrika
ü reti mi d u rdurur. Ü retimdeki bu kesinti yayı l ı rsa toplu işsizlik ve
ekonomide durgunluk baş gösterir.

1 60
George Segal'in Washington DC'de Franklin Delano Roosevelt Anıtı'nda bulunan,
Büyük Buhran'ın mücadelelerini sembolize eden Büyük Buhran Ekmek Kuyruğu adlı
heykeli.

Washington DC'deki
Amerika Birleşik Devletleri
Maliye Bakanlığı.
,, . . . , · ' ' " ·'' · · · ·'' " " " "'' · · ·'' ",

Hazine çeki.

Washington DC'de bulunan Merkez Bankası.


Arturo Di Modica'nın New York fınans merkezinde bulunan ve Amerika'nın finansal
gücünü sembolize eden Saldiran Boğa adlı heykeli.

Arz talep grafiği.


Bu sayfa, yukarıdan
aşağıya:

Borsa. Elektronik pano.

New York Borsası.

Karşı sayfa, yukarıdan


aşağıya:

ABD parası.

Dünya paraları.

1 9. yüzyıl hisse senedi.


Washington DC'de bulunan Dünya Bankası Kuzey Bölgesi idare Merkezi.

Altın standardına göre para, sabit miktardaki altınla desteklenir ve bu da bir ülkenin
onu destekleyecek miktarda sah i p olduğu altın kadar para basabilmesine olanak verir.
. .
1 9 1 3'te Federal Rezerv Yasa sını ımıalayarak Federal R emv Sı�emini olu şturan
Başkan Woodrow Wilson .

..
Buyük Durgunluk'la ilgi!'ı gazete manşetleri.
Edinburg h'de modern ekonominin
babası olarak kabul edilen iskoç
düşünür Adam Smith'i anmak için
yapılmış olan anıt, iskoçya.

Devletin harcamalarının ekonomik


teşvik olarak görüldüğü düşünce
okulunu etkileyen ingiliz ekonomist
John Maynard Keynes.

1 987'den 2006'ya kadar ABD Mer­


kez Bankası Başkanı olarak görev
yapmış olan Amerikalı ekonomist
Alan Greenspan.
GSYiH: KAMU HARCAMALARI VE iHRACAT
Varsa Harcarsın

GSYi H, sadece haneler ile işletmelerin iç piyasada yaptıkları özel


harcama ları ve yatırımları toplayarak ölçül mez. Kamu harcamaları
ve u l usla rarası ticaret de GSYi H'yı etkiler.

K AM U H A R C AMA L A R I

Kam u harcamaları, sermaye, altyapı ve işçi tazm inatlarına dair fe­


deral, eyalet ve yerel yönetimlerin giderleri n i içerir. Askeri harca­
malar, yol yapımı ve öğretmen maaşları da buna dahildir. Kam u
harcama ları vergilendirme v e borçlanmayla fi nanse edilir. Ka mu
harcamalarının fırsat maliyeti, vazgeçilen tü ketim ve gayrisafi özel
yatı rımlardır (örneğin, yeni bir televizyon için SOO$ harcayabilir­
diniz a ma onun yerine bu parayı Sam Amca'ya yollamak zorunda
kald ı nız). Transfer ödemeleri (Sosyal Güve n l i k yardımla rı ve işlet­
melere verilen bel li sübvansiyonlar gibi) GSYiH'n ı n hesaplanma­
sında kamu harcamaları olara k yer almaz.
Ka m u harcamaları, ABD'de GSYiH'nın %40'ıdır. GSYi H'n ın yüz­
desi olarak ifade edilen kam u harcamaları d ü n yada çok değişken­
lik göstermektedir. Bu oran Bangladeş ve Orta Afrika Cumhuriyeti
gibi ü l kelerde %1 6 g ibi düşük bir oranken Küba ve Lesotho gibi
ü l kelerde %65'e kadar çıka r. Çoğu gelişmiş ü l kede GSYiH'nın
kamu h a rcamaları içindeki payı %35-50 civarındad ır.

Kamu Harcamalarındaki Sınırlar


Ka m u h a rcamaları, vergi gelirinin tutarı ve borçlanma yetisi ile sı­
n ı rlan ır. Birleşik Devletler gibi bir ü l ke için bu pek sını rlayıcı bir et­
ken değildir çünkü vergi zoru nludur ve ABD h ü kümetinin borcu,
fı nansman yatırımı olarak gözde bir araçtır. i ktidardaki siyasi parti
hangisi olursa olsun ka mu harca maları yükseliş eğilimi ndedir.

1 61
Ekonomi 101

Eve Ekmek Götürme Politikası


ABD'de politika yerel bazda yapılır. Yani temsilciler ve senatörler,
yeniden seçilme desteği almak için federal harcamaları kendi böl­
gelerine ve eyaletlerine yönlendirmeye isteklidirler. Politikacının
eve ekmek götüremernesi çoğunlukla yerine yenisinin seçilmesine
neden olur.

Kam u harcama ları, sıklıkla d u rgunluk dönemlerinde tüketimi


canland ı rmak için kullanılır çünkü ekonom i n i n diğer sektörleri
harcama yapmazken çoğu zaman kamu sektörünün harcama
yeteneği ve arzusu bulunur. Bu harcama çoğ u n l u kla bir bütçe açı­
ğına neden olur çünkü kamu sektörü elde ettiği vergi gelirinden
fazlasını harcar. Harcamanın veriml iliği, ekonomik düşünce ekol­
leri a rası nda hararetle tartışı l ı r. John Maynard Keynes'in eserinden
etki lenen ekonomistler, kamu harcamalarını ekonominin uyaranı
olarak desteklerler. Bu görüşe g öre, kamu h a rcamalarının çarpan
etkisi vardır: Devletin h a rcadığı bir dolar, GSYi H'n ı n bir dolardan
fazla a rtmasına yarar. Klasik ya da özgürlükçü önyarg ılara sahip
ekonomistler çoğ u n l u kla ka m u harcamalarının, özel harcamaları
daha etkin bir şekilde dengelediğini ve uya rıcı bir araç olarak
kullanıl maması gerektiğini iddia ederler (örneğ in, devlet vergiler
yoluyla paranızı elinizden a la ra k kendin ize yeni bir televizyon
satın a l manızı engel lememel idir).

N E T i H R ACAT

Net i h racat, yani i h racat eksi ithalat, GSYiH ölçü münde kullanılan
son h a rcama değişken idir. Yeni yerli üretim i n i h racatı GSYi H'ya
katkı yapar. Öte yandan itha lat GSYiH'yı eksiltir. Birleşik Devlet­
ler'in tipik olarak ticaret açığı bila nçosunda çoğu sene net ihracat
GSYi H'ya eklenmek yerine çıkarı l ı r. Son yı llarda i h racattaki büyü­
me GSYi H'ya destek o l muştur. Çoğ u ül keye kıyasla ABD'nin net
ihracatı, ekonomik faaliyetin çok ufak bir yüzdesini yansıtır. Hiçbir

1 62
GSYI H: Kamu Harcamaları ve Ihracat

ülke ABD kadar uluslararası ticaret hacmine sahip olmasa da, Bir­
leşik Devletler dü nyanın ticarete en az bağı m l ı olan ü l kelerinden
birid i r.

İhracat ve Ekonomik Büyüme


Net ihracat, Amerika'da çok önemli bir mesele olmayabilir fakat
gelişmekte olan ülkeler için net ihracat ekonomik büyümenin yo­
ludur. Çin, büyümesi net ihracata bağımlı ülkeler için önemli bir
örnektir. Çin ekonomisi olgunlaştıkça sanayisi, yerli üretime daha
çok yönlenmiş bir hale gelebilir.

Net i h racat hem döviz kurlarından hem de -tüketim ve yatırım


g ibi- faiz oranlarından etki lenir. Doların değerlenmesi, Ameri ka n
mallarını nispeten pahalı laştırır, dolayısıyla i h racat düşer, ithalat
artar. Öte yandan doların değer kaybetmesi Amerikan mallarını
nispeten ucuzlatır, dolayısıyla ihracat a rtar, ithalat düşer. Faiz
oranla rı, net ihracata, döviz kurları üzerindeki etkisi yoluyla tesi r
eder. Yüksek faiz doların değer kazanmasına yol açarak net i h ra­
catı düşü rür, düşük faiz ise doların değer kaybetmesini sağlayarak
net i hracatı teşvik eder.

1 63
GSYiH YAKLAŞlMLARI
Yalan lar, Daha Büyük Yalanlar ve Istatistikler

Şimdiye kadar GSYi H'ya g iderler toplamı olarak baktı k: Tü ketici gi­
derlerini, özel yatırımları, kam u harcamalarını ve net ihracatı top­
layın, işte size GSYi H! Oysa ekonomik büyürneyi ölçmenin yegane
yolu bu deği l. Ekonomistler, gelir yaklaşımını {gelirlerin toplan­
ması) veya üretim yaklaşımını da {hası lanın toplanması) kullana­
bilirler. Bu yaklaşı mların her birinin aynı cevabı {GSYiH) verdiğine
dikkat edin. Farklı şeyler hesaplamamaları gerekiyor. Ekonomiyi
her üç yaklaşımı da kulla na ra k ölçerseniz kabaca aynı sonucu bu­
l ursunuz.
Ayrıca ekonomistlerin yıldan yıla görü len GSYi H'Iarı kıyasla­
maları için reel ve nominal GSYiH arasındaki farkı da ele almaları
gerekir.

G S Yi H H E S A B I N D A GELIR YA KL A ŞlM I

Giderlere ekonom i k büyü menin {veya dara l manın) işareti olarak


ba karsak gelire de aynı şekilde bakabiliriz. Teorik olara k, gelir yön­
temini de gider yöntemini de kullansanız GSYi H aynı kalmalıdır
çünkü gelir gidere eşittir. Bu hesaplamada tasarruflar da giderin
bir biçimidir. Tüketimle, yatırım la, kamu harcamalarıyla ve net ih­
racatla uğraşabilme g ücü, kazanılan gelir ve yerli ürün üretimiyle
sağlanır. Gelir kirayı, maaşları, faizi ve faktör piyasasında satılan
ü reti m faktörlerinden elde edilen karları kapsar.
Geli ri n ölçümü, harcamaların ölçü münden daha karmaşıktır
ve ekonomistleri n bir m i ktar beyin jimnastiği yapmasını gerek­
tirir. Bunun bir nedeni, karların tüzel kişi lere, hissedarlara ve mal
sa hiplerine akmasıdır. Vergiler ile sübvansiyonlar da piyasada
ödenen fıyat ile ü reticilerin kazandığı gelir a rası ndaki farkı çarpıtır.
Son uçta ekonomistler için geliri ölçmek harcamaları ölçmekten

1 64
GSYIH Yaklaşımları

bir parça daha zor olsa da şimdilik gelirin kira, maaşlar, faiz ve
ka rların toplamına eşit olduğu sonucun u ç ı karmak yeterlidir. Bı ra­
kal ı m ayrıntıları BEA'daki ekonomistler dert edinsin.

Gelirin Eksik Beyan Edilmesi


Gidere karşı gelirin ölçülmesinde gerçek bir problemle karşılaşırız:
Haneler ve işletmeler, vergi yükümlülüklerini azaltmak amacıyla
gelirlerini eksik beyan etme dürtüsüne sahiptir.

Ü R E T iM V E YA H A S IL A YA KL A ŞlM I

GSYi H'yı hesaplamanın bir diğer yöntem i de, bir ü l kedeki tüm
ü retim faaliyetlerinin yarattığı geli ri toplamaktır. Bu yaklaşımda,
ü retim süreci nin her bir safhasındaki katma değer hesaplanır.
Örneğin, araba bir nihai ü ründür fakat m ü hendisin a ra girdisinin,
belirlenebiren bir değeri vard ı r. Bu yaklaşımdaki bariz güçl ü k, a ra
ürünle nihai ürün a rasındaki farka karar verebil mektir. 1 kg şeker
a ra ürün müdür nihai ürün müdür? Cevap, bunu kimin niçin aldı­
ğına bağ lıdır.
Bu yaklaşımda, hem piyasa üretimi hem de piyasa dışı üreti m
değerlendirilmelid i r. Piyasa ü retimi, pazarda satıl ması için ü re­
tilen mallardır (şirketlerin ü rettiği ıvır zıvır). Piyasa dışı ü retim,
pazarda satı rmayan hizmetleri (kamusal yöneti mler ya da ka r
amacı g ütmeyen kuru l uşların sağladığı h izmetleri; ö rneğin, yöre­
nizdeki okulun her yaz sunduğu ücretsiz öğle yemeği prog ramı­
nı) kapsar. Piyasa dışı üreti min bir fıyat eti keti olmadığı için onu
değerlendirmek zor olabilir, dolayısıyla genellikle ü retim mal iyeti
olara k düşünü l ü r.
Amerikan devlet kuruluşları GSYiH'yı hesaplamak için bu yön­
tem i kullanmazlar.

1 65
Ekonomi 1 0 1

R E E L G S Y i H ' YA K A R Ş I NOM i N A L GS Y i H

Nominal ve reel kavram l a rı, ekonominin genelinde görünür, bu


bağlamda GSYiH da bir istisna değildir. Nominal GSYiH, güncel
fiyatları ku l lanara k raporlanır. Ekonomistleri n yıldan yıla geçerli kı­
yaslamalar yapabi l meleri için geçen zaman içinde ol uşan fiyat de­
ğişiklikleri söylenmelidir. Reel GSYiH, sonucu fiyatları sabit tutarak
verir. GSYiH'yı hesap la rken fiyatlardaki değişikl i kler {enflasyon)
hesaba katıl mazsa sonuçlar yan ı ltıcı olabi l i r; aslında gerçekleşen
tek şey enflasyon olduğu halde ekonomi büyüyormuş gibi görü­
nebilir.
Reel GSYi H'yı hesaplamak i ç i n nominal GSYiH'da fıyatlar düşü­
rülmelidir. Renkli plaj topları ü reten son derece basit bir ekono­
mi düşünün. Bu ekonomi, 2 0 1 4'te her biri 1 $'dan olmak üzere
tamamı satılan 1 00 top ü retmiştir. 201 5'te her biri 1 ,25$'dan
olmak üzere yine hepsi satılmış olan aynı toplardan yi ne 1 00 adet
üretmiştir. Bu bilgi lerle her yı l ı n GSYiH'sı top sayısını o yılın piya­
sa fıyatıyla çarparak b u l u n u r, dolayısıyla 201 4'te nominal GSYi H
1 00$ i ken 201 5'te 1 25 $ olur. Dışarıdan bir gözlemci, hasılanın
%25 a rttığı şeklinde yanlış bir sonuca varabilir. Oysa gerçek, hası­
lanın değişmeyip, fiyatların %25 yükselmiş olmasıdır. Gerçekten
ne olduğunu karşılaştı rmak için fiyatlar sabit tutulmalıdır. 20 1 4
fiyatları kullanıldığında 201 4'te ve 201 5'te reel GSYi H 1 OO$'dır,
diğer bir deyişle, reel hasıla aynı kalm ıştır.

GSYİH Deflatörü
Bir ekonomideki toplam enflasyonu (veya deflasyonu) belirli bir
yılın nominal GSYİH'sını reel GSYİH'na bölerek saptayabilirsiniz.
Örneğin nominal GSYİH 125$, reel GSYİH 100$ ise enflasyon
%25'tir.

1 66
REEL GSYiH DEGiŞiMLERi VE iŞ DÖNGÜSÜ
Kemerierinizi Bağlayın

Son elli yıl boyunca Amerika, d urgunluk ve büyüme dönemlerin­


den ol uşan değişi mler yaşadı. Uzun vadeli bir ekonomik büyüme
geçmişine karşın i n iş çıkışlar meydana geldi. Diğer bir deyişle,
GSYi H, yıldan yıla topla mda yükselip alçal m ı ş olabilir fakat eğilim
yükselme yönündedir. ABD'nin reel GSYi H'sı 1 960'tan beri ı O tril­
yon dolardan fazla artmıştır.

G E N i Ş L EM E V E DA R A LM A

Ekonomistler b u büyümeler ve daralmalar dizisine i ş döngüsü


adını verirler (bazı ekonomistler, "döngü" teri m i, aslında var olma­
ya n kestirilebilir bir örüntüyü ima ettiği için "dalgalanma" teri mini
kullanmayı tercih ederler).
i şg ücü ve ü retken l i k a rttıkça ekonominin ü retme kapasitesi
de a rtar. Bu, ekonominin za manla büyü mesi nin nedenini açı k­
lar. Genişleme ve daralma dönemleri, ekonominin uzun vadeli
üretme kapasitesine göre hası ladaki toplam h a rcama farkiarına
bağlan ır. Genişleme dönemlerinde harcama, ekonominin kendi
uzun vadeli üretim kapasitesini aştığı noktaya kada r a rtar. Daral­
malar ise toplam harcama azalıp üretim kapasitesi atıl ka ldığında
meydana gel ir.

İş Döngüsü Ölçümleri
İş döngüleri, hem GSYİH'ya hem de işsizliğe bakılarak ölçülür. Eko­
nomik genişleme dönemlerinde işsizlik azalır, GSYİH artar. Dur­
gunluk dönemlerinde ise bu durumun tersi oluşur.

1 67
Ekonomi 1 0 1

U z u n b i r a raba yolculuğu ya ptıysanız iş döng üleri n i anlaya­


bilirsiniz. Gidiş geliş tek şeritli bir karayolunda trafiğin a kış hızına
göre g ittiği n izi düşünün. Akış h ızı bir normdu r ve bu norm orta la­
ma ekonomik büyüme ora n ı n ı yansıtır. Bazen önün üze çok yavaş
g iden bir a raba çıkar; siz de karşı yönden gelen trafiği gözler, yol
açıksa h ızlan ı p, yavaş g iden sürücüyü sollar geçersiniz. Sollamak,
harcamanın üretim kapasitesini geçtiği dönem leri simgeler. Yavaş
seyreden trafiği geçmeye çalışı rken arada bir hata yaparsınız. Kar­
şıdan gelen trafiği kol lar, sol lama hareketinizi yaparsınız ve karşı
şeritte tam yüklü bir tırın h ızla yol aldığını fark edersin iz. Hemen
kendi şeridi n ize geri dönersi niz, korkuyla titrer, hala hayatta oldu­
ğunuza şükrederek h ızınızı saatte 60 km'ye düşürü rsünüz. Bu tür
olaylar, ekonomik d a ra l maları temsil eder. Sonunda kendinizi
toparlayıp, yine trafiğin akış hızına göre seyretmeye başlarsınız.
Şimdi, iş döngüsünü gerçekten anlayabilmek için arabayı, gözle­
riniz bağlı şekilde, Swahili dilinde konuşan aşırı miyop bir yolcunun
verdiği yol bilgisine dayanara k sürdüğünüzü varsayın. Kuşkusuz
ilginç bir yolculuk olur. Neden gözler bağ lı ve neden Swahili dili?
Medyum lar, kahinler, meteoroloji uzmanları ve nadir ekonomistler
dışında çoğu Amerikalı, geleceği görmekte zorlan ı r. Ekonomistleri n
ve fınans uzmanları n ı n dilini a n lamak da çoğu zaman zordur.

İş Döngüsünün Dört Evresi


Ekonomistler genel olarak iş döngüsünün dört evresine dikkat çe­
kerler:

1. G enişleme, GSYİH aydan aya büyüyüp işsizlik azaldığında


gerçekleşir.
2. Tepe, GSYİH en yüksek seviyesindeyken -işsizlik artmaya
ve diğer ekonomik göstergeler düşmeye başlamadan hemen
önce- gerçekleşir.
3. Daralma, GSYİH'nın büyümesi yavaşladığı veya inişe geçtiği
zaman gerçekleşir. Durgunluk, özellikle peş peşe iki çeyrekte
reel GSYİH'da düşüş görülmesi olarak tanımlanır.

1 68
Reel GSYIH Değişimleri ve Iş Döngüsü

4. Dip, GSYİH'nın iyileşmeye başladığı daralma ile genişleme


arasındaki dönemdir.

Bu tarifler açık olduğu için ekonomistler ancak o evre geçtikten


sonra, hangi evre olduğunu saptayabilirler.

i Ş D ÖNGÜ S Ü T EO R i L E R i

Ekonomistler, ekonominin neden dalgalandığı kon usunda an laşa­


mazlar. Suçlu, savaşlar gibi dış neden ler midir? Yoksa iş yenilenme­
si g i bi iç faktörler m idir? Ayrıca sıkıntı l ı dönem lerde ne yapılması
gerektiği konusunda da a n laşamazlar. Devlet işe ne kadar karış­
malı? Bu, hangi ekonomistle konuştuğunuza göre değişir.

• M ilton Friedman'ın monetaristleri, iş döngüsü n ü n, para arzı­


n ı n kötü yönetilmesinden kayna klandığını ileri s ü rerler. Aşırı
gen işleme dönemlerini çok fazla para a rzı, dara l ma dönemle­
rin i ise dalaşımda çok az paranın bu lu n ması yaratır.
• Keynes, iş döngüsünün "ekonomik moralden" kaynaklandığı­
nı, aslında işletmelerin de bipolar (manik-depresif) olduğu n u
öne sürer. Keynes'in ekonomik morali, a kılcı karar verme yeti­
sini bulandıran d uyguları temsil eder. Bu ekonomik mora l i,
i şletmelerin yatırım yapma istekliliği ifade eder. işletmeler
m a n i k haldeyken aşırı derecede yatı rım yapar, depresif evreye
d ü ştü klerinde yatırıma isteksiz olurlar.
• Diğer çoğu teori, iş döngüsünün harcama değişimlerinden
kaynaklandığ ı n ı savu n u r fakat Reel Konjonktü r Teorisi, iş
döngüsünün nihai sebebi olarak verim l i l i kteki değ işimlere
odaklan ır.

1 69
GSYiH BiZE NEYi ANLATMAZ?
Para Her Şey Değildir

Merh u m başkan adayı Robert F. Kennedy 1 968'deki bir konuşma­


sında, ekonomik performansın o zamanki temel ölçütü olan GS­
MH'nın zayıflığını aşağıdaki şekilde ifade etmişti:

Kişisel mükemmeliyetimizden ve toplumsal değerlerimiz­


den, maddiyat birikimi uğruna çok uzun süredir fazlasıyla
vazgeçtik. Gayrisafi milli hasıla ... Amerika'yı bununla yar­
gılarsak ... hava kirliliğini, sigara reklamlarını ve katliam
dolu karayol/arımızı temizleyecek arnbu/ansiarı kapsıyor.
Kapılarımızın özel kilitlerini ve onları kıran kişiler için yapı­
lan hapishaneleri kapsıyor. KlZIIağaçları yok ederek çevreye
p/ans1z programsiZ yay1/ırken doğa harikalarımlZin yitimini
kaps1yor. Napalm bombasın1, nükleer savaş baş/tkiarımiZI ve
şehirlerimizdeki isyanları bastıran polisin zırh/1 araçlarını kap­
Siyor. Whitman'in tüfeğini, Speck'in b1çağm1 ve çocuk/arım1za
oyuncak satmak için şiddeti yücelten televizyon programları­
nt kaps1yor.
Bununla birlikte gayrisafi milli has1/a çocuklarımizın sağ­
lığını, eğitimin kalitesini veya oyunlarının sevincini hesaba
katmıyor. Şiirimizin güzelliğini veya evliliklerimizin sağlam­
liğıni kapsam1yor; toplumsal müzakere/erimizdeki zekôy1 ya
da kamu görevlilerimizin dürüstlüğünü hesaba katm1yor.
Ak/1m1Z1 da cesaretimizi de; bilgeliğimizi de öğrenimimizi de;
merhametimizi de ülkemize bağllllğlmızl da ölçmüyor; kısa­
casi hayati yaşamaya değer kılanlar dışmda kalan her şeyi
ölçüyor. Bize, Amerikalt olmaktan gurur duymamızı sağlayan
nedenler dışmda Amerika hakkında her şeyi an/at1yor.

1 70
GSYIH Bize Neyi Anlatmaz?

R E E L GS Y i H V E TO P L UM S A L FAY DA

Kennedy'nin vurg u lamak istediği konu a ç ı k . GSYi H, tüm kapsayı­


cılığına rağmen birçok önemli şeyi -özellikle çocu klarınıza ya da
yaşlı a n ne babanıza bakmak gibi ücretsiz işg ücünün çleğerini- ha­
riç tutmaktadır. Bununla birlikte, reel GSYiH a rttıkça m ilyonlarca
insanın kıtlığın ve mutlak yoksulluğun geti rd iği sıkıntılardan ku r­
tulduğu gerçeğini de göz önüne alın. Bugünün görece yoksulu
ile d ü n ü n görece zengini benzer koşullar içinde yaşamaktadır.
Önceki nesillerin yaşa mlarıyla kıyasla ndığında sağlık hizmeti,
eğitim, beslenme, sağlıklı yaşam ve konut edinme olanakları reel
GSYiH'daki artışlarla birlikte artmıştır. Bunlar da insan ömrünün
uza masına yol açmıştır.
Reel GSYiH'daki artışa, a rtan boş zaman da eşlik etti. Hafta l ı k
ortalama çalışma saati azaldı, tatil günleri n i n sayısı a rttı. GSYi H'nın
refa h ın ölçüsü olara k, zayıf ve kuvvetli olduğu noktalar vardır.

Kişi Başına GSYİH


Kişi başına GSYİH, GSYİH'nın nüfusa bölünmesiyle bulunur. Top­
lam refahın göstergesi olarak büyük bir kusuru vardır. Kişi başına
GSYİH, gelirin nüfusa nasıl dağıldığının göstergesi değildir. ABD
ile Norveç'in kişi başına GSYİH'ları yüksektir fakat Norveç ile kı­
yaslandığında temel fark, ABD gelirlerinin nüfusa eşit dağılmamış
olmasıdır. Kişi başına GSYİH'nın yüksek olması, toplumda görece
yoksulluk içinde yaşayan insanların olmadığı anlamına gelmez.

GS Y i H V E Ç E V R E

Eleştirmenler, GSYi H'nın çevresel bozulmayı hesaba katmad ığını


söylerler. GSYiH, harcama ve hasılaya odaklandığı için, ekonomi
mekanizması, büyümenin devam etmesi a macıyla daha fazla üre­
tim yapmak ister. Bu büyümenin bedelini çevre öder. Eleştirmen­
lere göre, ormanların yok edilmesi, iklim değişiklikleri, kirlilik ve

1 71
Ekonomi 101

diğer çevresel sorunlar, GSYiH 'ya dar görüşlü bir şekilde odaklan­
manın doğal sonucudur. Diğerleri ise, insanların reel GSYi H'daki ar­
tış sayesinde yeterince varlıklı oldu klarını, dolayısıyla çevreye özen
gösterecek vakitleri old u ğ u n u öne sürerek GSYiH'yı savunurlar.
Günümüzde en yü ksek GSYi H'ya sahip ü l keler, çevre bilinci olan
vatandaşların ortaya attığı konulara en çok değinen ü l kelerdir.
Bazı ü l keler, ekonomik büyümenin çevreye maliyetini de hesa­
ba katan "yeşil GSYi H" denen ölçümler keşfetmektedi rler.

E KO N OM i N i N D i G E R ÖLÇ ÜM L E R i

GSYiH'nın ölçtüğü kalemler hakkındaki şi kayetlere cevaben, ku­


surları n ı i rdeleyen başka formüller de keşfedilmiştir. Bunlardan
bazı ları aşağıdaki g i bidir:

• S ü rd ürülebilir Ekonomik Refah Endeksi, gelir dağılımı ve kirli­


liği de hesap eder.
• Gerçek Gelişim Göstergesi, bir ülkenin vatandaşlarının refa­
hını, ücretsiz işgücü (ev işleri, çocuk bakımı, gönüllü işler) ve
diğer istatistikleri de katarak ölçer.
• Fordham Sosyal Sağ l ı k Endeksi, uyuşturucu kullanı mı, cinayet
ve gelir dağ ılımı eşitsizl iği g i bi sosyal refah ı da hesaba katar.
• Birleşmiş Milletler insani Gel işmişlik Endeksi, ortalama yaşam
süresi ve eğitimden faydalanma imkanını da dahil eder.
• M utlu Gezegen Endeksi, e konomik sağlık yerine kişisel mutlu­
luğu veya iyiliği ölçmeye çalışır.

Para Konuşur
Gelir dağılımı eşitsizliği
Gelirin bir ülkedeki haneler arasında düzensiz şekilde dağılımıdır.

1 72
iŞSiZLiGiN TANIMLANMASI
lşim Nereye Gitti?

Duyabileceğiniz en sevindi rici şeylerden biri de şu sözlerdir: "Sizi


beğendik, bu şirket için en uygun kişisi niz. Tebrikler, işe alındınız!"
d uyabileceğiniz en kötü şeylerden biri ise şöyled ir: "Kovuldunuz!"
işsizlik, ekonominin birdenbire yaşamı nızla çok ilgili görünmesini
sağlayabilir. Ekonomistler, bu çok rastlanan olg uyu ta nım lar, ölçer,
sın ıflandırır, değerlendirir ve anlamaya çalışırlar. Bi rçok ekono­
mist, işsizlik sorununu min im ize etmeyi meslek haline getirmişler­
d i r, pol itika üretenler ise bunu gerçekleşti rmeleri için politik baskı
altı ndadır.

i Ş S i Z L i K N E D i R, N E D E G i L D i R ?

N üfus idaresine göre, 2008'de ABD nüfusu yaklaşı k 300 milyondu


ve 1 45 mi lyonu isti hdam ed i l mişti. Kaçı işsizdi ? Bu sorunun ceva­
bının verilen bilgiden çıka rı lamaması size şaşırtıcı gelebilir. Doğ­
ru, b u radan 1 55 m i lyon kişinin ça lışma d ı ğ ı son ucu n u çıkarabilir­
siniz ama bu hepsinin ille de işsiz oldukları a n l a m ına gelmez. Yen i
yü rüyen bebeklerle a naoku l u öğrencileri i şsiz midir? işsizierin
sayısını beli rlemek için, önce işsizlik teri m i n i tan ı m lamalısı nız. On
a ltı veya üzeri yaştaki kişiler, son dört hafta içinde fiilen iş aramış
ve halen işe alınmam ışlarsa işsiz olarak d üş ü n ü l ü rler. istihdam
edi l m i ş olanlar, geçen iki hafta içinde en az bir saat çalışmış olan­
lard ı r. Her i ki kriteri de karşıla mayan kişiler, isti hdam edilenlerle
edi l m eyenierin toplam sayısını veren işgüc ü n ü n içinde sayılmaz­
lar. H aberlerde sözü edilen işsizlik ora n ı işsizierin nüfus içindeki
ora n ı değil, halen istihdam ed ilmemiş olanların i şg ücü içindeki
ora n ı d ı r.

1 73
Ekonomi 707

İşsizlik Oranı Artıyor


İşsizlik oranındaki bir artış, daha az sayıda kişinin istihdam edil­
diği anlamına mı gelir? İstihdam edilenlerin sayısı arttığı zaman
işsizlik oranının da artması mümkündür. İkinci Dünya Savaşı sı­
rasında kadınların iş hayatına katılımı veya askeri personelin sivil
hayata dönüşü gibi işgücüne katılımda gerçekleşen demografik bir
değişiklik, toplam istihdam arttığı halde işsizierin işgücüne olan
oranının arttığı bir durum yaratabilir.

işgücüne katı imamanın birçok nedeni vardır. Tam zama nlı


öğrenciler, evde otu ra n ebeveynler, engell iler ve bakımevine
yerleştirilen kişiler işgücüne katılmazlar. Fiili görevdeki askeri
personel de, işgücü n ü n bir pa rçası olarak sayıl maz. Zaman içinde
herhangi bir noktada, işgücüne giren, çıkan ve yeniden giren
insanlar vardır. Ayrıca, insanlar her zaman işe al ınmakta, işten
çıkarı l m a kta veya ücretsiz izne çıkarılmaktadı rlar. Bazı kişiler de
istifa etmekte ya da emekli olmaktadırlar. işgücüne katılım oranı
sürekli dalgalanmaktad ır, bu da işsizl iğin ölçümünü çok zor bir
görev h a line getirir.

i Ş S i ZL i G i N ÖLÇ ÜLM E S i

ABD Ça lışma Bakanlığ ı'n ın işgücü istatisti k B ü rosu (BLS), ABD'de­


ki işsizliği izler. N üfus idaresi, ayda bir kez, Güncel N üfus An keti
yapar. Yaklaşık 60.000 örnek hane halkına işgücüne katılı mları ko­
nusunda ayrı ntılı soru lar yön eltilir. BLS bu a n ketteki verileri eko­
nomistlerle politika ü retenlerin kullandığı çeşitli istihdam istatis­
tikleri ni hesaplamakta kullanır.

İşsizlik Verileri
Son işsizlik ve işgücüne katılım verileri, www .bls.gov adresinden
bulunabilir. İşgücü İstatistik Bürosu'nun web sitesi, yüzlerce tablo-

1 74
Işsizliğin Tanımlanması

ya, grafiğe, basın açıklaması ve araştırma makalelerine erişmenize


imkan verir. Web sayfası, işsizlik verilerine ilaveten son enflasyon
bilgisini de içerir.

Ekonomistler, ü l kedeki işsizliğin tam bir tablosunu elde ede­


bilmek için nüfus anketinin yanı sıra kad rolu iş kayıtlarına, yen i
işsizl i k sigortası taleplerine v e diğer verilere de bakarlar. Tarı m
dışı kadrolu iş kayıtları, ekonomistlere, ekonomide ne kadar işe
a l ı m gerçekleştiği konusunda iyi bir fikir verir. Yeni işsizl ik sigor­
tası talepleri, Güncel Nüfus An ketinin son uçlarının doğruluğunu
onaylama görevi görür. Politika üretenler, ü retimde gerçekleşen
haftal ı k çal ışma süresine de bakarlar. Hafta l ı k çalışma süresi ndeki
d üşüşler fabrikaların boş ka ldığını ve işçilere geçici olara k yol
veri l m i ş olabileceğini gösterir. Haftal ı k çal ı şm a sü resindeki artış­
lar, fi rmaların gelecekte işçi alacakla rını g österebil ir.
B LS, an ket veri lerini, işsizl iği hesaplamanın yanı sıra işgücüne
katı l ı m oranını ve isti hda mın nüfusa ora n ı n ı hesaplamakta da
ku l l a n ı r. işgücüne katıl ı m oranı, istihdam ed il memiş veya edi l m iş
şekl inde sınıflanan ça lışma yaşındaki nüfusun yüzdesidir. ABD'de,
ortalama işgücü ne katı lım oranı %65'tir. istihdamın nüfusa oranı,
istihdam edilmiş olara k sınıflandırılan çalışma yaşı ndaki nüfusun
yüzdesidir. Gençler, işgücüne katılmayı geciktirdi kleri için son
on yılda her i ki oran da düşmüştür. Bu, koleje veya üniversiteye
devam eden lerin artmasın ı n veya askere yazı lanlardaki a rtışın bir
sonucu olabilir.

1 75
iŞSiZLiGiN SINI FLANDIRILMASI
Arada Kaynayanlar

işsizlik ta nımının dar tutul ması yüzünden, işsiz olduğunu ya da ye­


terli iş i m kanı bulamadığını düşü ndüğünüz kişilerin resmi işsizlik
istatistiklerinin kapsam ı dışında bıra kıldıklarını d üşü nebil irsiniz.

• Çok az bağlı çalışanlar, resmi işsizlik oranında hesaba katıl­


mazlar. Bu kişi ler, önceki on iki ay içinde iş arayıp da son dört
haftadır iş aramamış olan çalışmaya uygu n ve hazır kişilerdir.
• Bazıları hayal kırıklığı içinde iş a ramayı bırakmışlardır. Bu "bez­
gin işgücü", genel a n lamda işsizdir fakat teknik tanıma uyma­
d ı kl a rı için resmi işsizli k ora n ı onların sayısını da yansıtmaz.

Ayrıca, işlerini kaybetmiş olan birçok ta m za manlı çalışan, yarı
za manlı olarak tekrar işe a l ı n m ıştır. Artık bir fast food restora­
nının a rabaya servis böl ü m ü nde çalışan Detroitli bir otomotiv
mü hendisi buna örnektir.

BLS, resmi işsizlik oranına i laveten çeşitli işsizlik oranları da


yayı nla r:

• U 1 sadece on beş hafta ya da daha uzun süredir işsiz olan


kişileri kapsar.
• U2 istifa edenlerin veya işgücüne katılan ya da tekrar girenie-
rin a ksine, sadece işini kaybedenleri kapsar.

U3 resmi işsizli k oran ıdır.

U4 resmi işsizli k oranına bezgi n çalışan ları da ekler.
• US tüm çok az bağ lanmış çal ışanları kapsar.

Ve U6, en geniş kapsamlı işsizlik ölçüsüdür ve öncekilerin
tamamına ilaveten ekonomik nedenlerle yarı zamanlı . çalışan
kişileri de kapsar.

1 76
işsizliğin Sınıflandırılması

i Ş S i ZL i K T i PL E R i

Ekonomistler, işsizliğin çeşitli sınıflandırmalarının nedenleri üzerin­


de niteliksel ayrımlar yaparlar. işsizliğin hepsi de ayn ı değildir. Bazı
tipleri, birey için de ekonomi için de olumludur. Diğer tipleri, bi rey
için kötü olmakla birlikte toplumun yararınadır. Son olarak, hem bi­
rey için kötü hem de topl um için maliyetli olan bir işsizlik tipi vardır.
Üç işsizlik tipi de geçici, yapısal ve konjonktüreldir (döng üseldir).

Geçici işsizlik
o/oO işsizlik, toplum için iyi bir hedef midir? Kesi nlikle değildir. o/oO
işsizl i k hedefi, geçici işsizl iğin varl ığını göz a rd ı eder. Geçici işsiz­
l i k, insanlar gönüllü olarak işgücüne katı l d ı kları nda veya yeterli
oldukları iki iş arasında bulunduklarında meydana gelir. Geçicidir
çünkü işg ücü piyasası, tüm uygun çalışanlarla tüm mevcut işleri
otomatik olarak eşleştirmez.
iş a rayışı, doğru çalışanın doğru işi bulabilmesi için bir zaman
gerektirir. iş başvurusu ya panlar uygun işlerle eşleşti klerinde hem
ça lışanlar hem de toplum fayda görür. M a kine mühendisleri nin
hayvan bakıcılığı alanında değil makine m ühendisliği a lanında iş
bul masını istersin iz.
Geçici işsizl ik oranı nispeten düşüktür ve teknoloj i i lerleyip,
a rayış za manı azaldıkça giderek daha da d ü şer. Online iş arama
siteleri ile sosyal ağların ortaya çıkması, çoğu çalışan için iş arama
süresi n i kısaltmıştır.

Devlet Teşvikleri ve Geçici İşsizlik


Devlet teşvikleri ülkeler arasında geçici işsizlik oranlarında fark­
lılıklar yaratır. Cömert işsizlik yardımları, çalışanlara iş aramalda
daha çok zaman geçirme dürtüsü verip, ülkedeki geçici işsizliği
artırır. Amerikan işsizlik yardımları Avrupa'dakilerden daha dü­
şüktür. Sonuç olarak, Amerikalılar iş aramak için daha az zaman
harcar; dolayısıyla, geçici işsizlik nispeten daha düşüktür.

1 77
Ekonomi 101

Yapısal işsizlik
iş a rayanların becerileri, coğrafi konum nedeniyle ya da önemini
kaybetmesi yüzünden talep görmüyorsa yapısal işsizli k oluşur.
Sanayiler, ül kenin bel li bölgelerinde ortadan kalkınca veya başka
bölgelerde konuşlan ı nca ça lışanlar işle birl i kte taşınamayabilirler.
Bu, çalışanların artık talep görmeyen bir beceriyle ortada ka lmala­
rına neden olur. Bu çal ışanlar ya yeniden eğitim al malı ya da daha
az beceri isteyen bir işte daha düşük ücretle çalışmaya razı olmalı­
lard ı r. Ya pısal işsizlik çoğ u n l u kla ekonomist Joseph Sch um peter'i n
yaratıcı yok etme adını verdiği şeyin sonucudur. Yenilenme eski
teknolojiler ve bu teknolojilerle çal ışan eski endüstriterin yok ed il­
mesi, yen i teknolojiler ve bu teknolojilerle çalışan yeni endüstrite­
rin kurul masıdır.
Kişisel bilgisayarların icadı, daktiloların ölüm haberiydi. Yeni
teknoloji geliştikçe eski teknoloj i ile endüstrisi yok edildi. Zaman­
la, kalifiye daktilo tam i rcileri beceri lerinin a rtık talep edilmedi­
ğini gördüler ve işleri n i temelli olarak yitirdiler. Bu olu rken yeni
endüstride yeni işler yaratılmaktayd ı. Çalışa nların soru nu, kendi
becerilerinin yeni endüstriye dönüşememe ihtimalidir. Yapısal
işsizl iğin çözümü, öğrenmek ve yeniden eğitim almaktır.

İşsizlik Sınıflandırmaları
Bir insanın hem geçici hem de yapısal işsiz olması mümkün mü­
dür? İşsizlik sınıflandırması tam bir bilim değildir. Ehil olmadığı
başka bir işi aramak için işinden isteyerek ayrılan biri, hem geçici
hem de yapısal işsiz olur. Bir durgunluk döneminde işten atılan biri
kendini, geçici, yapısal ve konjonktürel işsiz olarak bulur.

Yapısal işsizliğin mevcudiyetinin bir diğer nedeni, etkin ücret­


Ierin i şg ücü piyasasınd a ki varlığıd ır. Etkin ücretler, piyasanın
denge ücretini aşar. Etkin ücretierin amacı, çalışanın verimliliğini
teşvik etmektir. Etkin ücret alan işçiler, rakip fi rmalarda eşde­
ğer ücretler alamayacaklarını bil irler böylece maaşlarını aldıkları

1 78
Işsizliğin Sınıflandırılması

fırma için daha çok çıktı ü retmeye motive olurlar. Etkin ücretleri n,
işgücü piyasasına katılım için daha çok kişiyi i kna etmek gibi ilave
bir etkisi de vardır. Etkin ücret, bu yeni g i ren lere cazip geldiği ve
daha düşük piyasa ücretleriyle çalışmak istemed i kleri için yapısal
işsizl i k düzeyinde bir a rtışı temsil ederler. Daha fazla katılımcı
piyasayı çekici bu ldukça o kadar kalifiye olmayan işçiler daha fazla
rekabetle karşı laşır ve daha yüksek işsizli k oranlarından mağd u r
olurl a r.

Konjonktürel (Oöngüsel) işsizlik


işsizliğin en sinsi tipi, konjon ktü rel alanıdır. Konjonktürel işsizl i k,
konjonktür dalgalanmalarındaki daralmalar yüzünden meyda­
na gelir. Gönüllü olmadığı g i bi, beceri uyuşmazlığının sonucu da
değ i l d i r. Durgunluk dönemleri nde, daima m evcut olan geçici ve
ya pısal işsizlik ora nlarına konjonktürel işsizlik de eklendiği için res­
mi işsizlik oranı artar. 2007'de başlayan d u rg u n l u kta resmi işsizlik
ora n ı n ı n o/oS'ten o/o 1 O'a yükseldiği görü ldü. ilave a rtış, tamamen
konjonktürel işsizf iğe bağ l ıd ı r.
Konjonktürel işsizl iğin gerçek sorunu, bir geri besleme dön­
güsü yaratmasıdı r. Bir grup, konjonktürel olara k işsiz ka lı nca
harcamaları keser ve bu da daha fazla konjonktürel işsizl iğe yol
açar. Bu geri besleme döngüsü, Büyü k B u h ra n esnasında %25
işsizl i kle sonuçlanmıştır. Politika üretenler, konjonktürel işsizliğe,
isteğe bağlı mali ve parasal politika ile ka rşı l ı k verirler. Ayrıca,
işsizli k parası gibi otomati k dengeleyiciler, d urumdan etkilenen
çalışan ların bi raz harcama kapasitesi edi n melerini sağlayarak geri
besleme döngüsünü kırmaya yardımcı olur. N i hayeti nde politika
ü reten lerin amacı, konjonktü rel işsizfiği toptan hertaraf etmektir.

TAM i S T i H D AM

Ekonomi opti mum kapasitede üretim yaptığı, yolda hız sınırı n ı


aşmadan ilerlediği, hızla nmadığı ya d a çok yava şlamadığı zaman,
tam istihdam ın söz konusu olduğunu varsayabiliriz. Tam istihdam,

1 79
Ekonomi 707

ekonom ide konjonktürel işsizlik bulunmadığ ında gerçekleşir. Bu


ekonomik Nirvana, politika ü retenlerin muhafaza etmeye çal ıştık­
ları hedefti r.
Ekonomistler, ta m istihda m ı, doğa l işsizli k oranıyla bağdaştı­
rırlar. Nobel li ekonomistler M i lton Friedman ile Edm u nd Phelps'i n
geliştirdiği doğal oran hi potezi, uzun vadede ekonominin enflas­
yon ora nından bağ ımsız olara k devam ettirdiği bir işsizl ik seviyesi
olduğunu öne sürer. Bu görüşe göre, ekonomi tam isti hdamı sür­
dürecek ve çoğu zaman doğal i şsizlik oranını görecektir.
Doğal işsizlik ora n ı n ı n fa rkl ılık göstermesi mümkündür. Geçici
ve ya pısal işsizlik ora n la rı değişirse doğal işsizl i k oranı da değişir.
iş araya n la rın arama s ü resini s ü rekli azaltan bir teknoloji, hem
geçici işsizliği hem de doğal işsizlik oranını d üşü rme etkisine
sahiptir. Uzun işsizlik sü releri için cesaret veren ya da cesaret kıran
işsizl i k ödeneğindeki kalıcı değişi klikler de doğal işsizlik oranını
etki ler. Son olarak da, çalışa n ı n verimindeki kalıcı artışlar doğal
işsizl ik oranını düşürür.
Ü l kelerin doğal işsizl i k ora n la rı farkl ıdır. ABD gibi daha pazara
yönel i k ekonomilerde doğal işsizli k oranı düşüktür. Sosyalist eko­
nomi lerde doğal işsizli k ora n ı daha yüksek olma eğilimindedir.
Ekonomistler, sosyal ist ekenomi lerin, işgücü piyasalarının daha
az esnek ol masına yol açan devlet politikaları nedeniyle hem
geçici hem de yapısal işsizl i k o ra nlarının daha yüksek olduğunu
farz ederler. En yüksek doğal işsizlik oranları, işgücünün vasıfsız
ve d u rağan olduğu, yen i i ş alanla rı açmanın ise yozlaşm ış, yetersiz
hükü metler tarafından engellendiği ülkelerde gerçekleşir.

1 80
iŞSiZLiK NEDEN KÖTÜDÜR?
imka nlarına Göre Yaşamak

işsizl i k, bireyler ve ekonomi için ölçülebilir bir mal iyet doğurur.


işsizl iğin fırsat maliyeti, ABD ekonomisi nin ölçeği ele alındığında
m u azzamdır.
işçiler işsiz kalı nca ü retim yapamazl a r. Ekonomist Arth u r
Oku n'a göre, resmi işsizli k oranı doğal işsizl i k oranını o/o ı oranında
geçtiği zaman, gerçekleşen reel GSYiH ile potansiyel reel GSYi H
a rasında %2'1ik fark oluşu r. 2009'un GSYiH ve işsizlik rakamları
ele a l ı ndığında, gerçekleşen hasıla ı 4 trilyon$ i ken işsizlik % ı O'd u
v e doğal oranın % 5 olduğu varsayıl ı rsa gerçekleşen hasıla n ı n
potan siyel değeri nin ı veya 2 trilyon doların a ltında o l m u ş olması
mu htemeldir. Kıyaslarsak, 2 trilyon dolarlık hasıla açığı, Fransa'nın
tüm ekonomik hasılasının feda edilmesine eşdeğerd i r.

i Ş S i ZL i G i N K i Ş i S EL V E TO PL U M S AL
B E D ELL E R i

işsizliğin bireylere getirdiği bedeller de a ğ ı rd ı r. Uza m ış bir işsizlik


dönemi, ailenin birikimlerini silip süpürebilir ve onları borç için­
de b ı ra kabilir. işsizl i k, hayatın normal akışını a ksatır ve uzarsa ilgili
bi reyde sağl ı k sorunla rına ve psikolojik problemlere yol açabilir.
Ayrıca aile içi şiddet vakaları nın oranı da işsizl i k ora n ı ndaki deği­
şikliklerle doğ rudan bağlantı lıdır. Ayrıca, i şsizliğin yüksek olduğu
dönem ler, boşanmaların ve çocuk terk etme va kalarının artışıyla
da bağdaştırılır.
Uzayan ve yaygın laşan işsizl ik, suç ve kargaşa ile de doğrudan
bağ l a ntılıdır. Kalıcı yüksek işsizl ik oranı yüzünden h uzuru kaçan
şeh i rler, mala karşı işlenen suçlar ve şiddet suçlarından da m u s­
tarip olurlar. Ameri ka'n ın iç kesimlerindeki şeh i rlere yapılacak bir
ziya rette bunun kanıtiarına �astlanabil i r. Gelişmekte olan dünya-

1 81
Ekonomi 101

daki huzursuzl uğun çoğ u, yüksek işsizli k oranlanyla örtüşür. Böyle


yerlerde, işsiz kalan kişilerin olay çıkardığı ya da bir yerleri havaya
uçurduğu pek de ender rastla na n bir şey değ ildir. Görünen o ki,
dünya n ı n birçok problemi için gerekli koşullan yaratan şey işsiz­
liktir.

İşsizlik Vergisi
Yüksek işsizlik oranları, işletmeleri de etkiler çünkü işsizlik öden­
tileri büyük oranda işletmelerden alınan vergiler kanalıyla yapılır.
ilaveten, yüksek işsizlik dönemlerinde geliri yükseltıneye çalışan
hükümetler ve yerel yönetimler, çoğunlukla işletmelerden alınan
vergileri yükseltir ve işçi alım kabiliyederini düşürmüş olurlar.

i Ş S i ZL i K T R E N DL E R i

ABD ekonomisi çeşitl i ekonomik değişimlerden geçti. Başta, Bir­


leşik Devletler bir tarım toplumuydu ve istihdamın çoğu çiftçil i kle
ilgiliydi. Sanayi Devri mi, ü reti m istihdamına yönelik bir değişim
getirdi. Günümüzde çoğu yen i iş kolu hizmet sektöründe açılmak­
tadı r. Amerika tarım ve üreti mden uzaklaştığı için bu alanlardaki iş
imkanlan giderek aza lacaktır. Küreselleşme, birçok düşük vasıflı işi
yurtd ışına kaydırm ış, Amerika'n ı n düşük vasıflı işçi lerine daha az
fırsat bırakmıştır.
i şg ücü talebini işçi verim i yön lendirir. işçiler ne kadar vasıflıysa
onların işgücüne talep o kada r çoktur. Geleceğ i n işçileri rekabet
edebi l m eyi sürdürmek istiyorlarsa, sadece Amerika l ı hemşerileriy­
le değ i l, dü nyanın geri kalan ıyla da rekabet etmekte olduklarını
idrak etmelidirler. Liseden mezun olup da fabrikada iyi maaşlı bir
iş bulabildiğiniz gü nler a rtık geride kaldı, tabii eğer Çin'de yaşa­
mıyorsanız. Küresel iş piyasasında rekabet edebilmek için Ame­
rikalılar eğitim almaya, hareketli ol maya ve i şverenlerin değişen
ihtiyaçlarına sürekli uyu m sağla maya hazı r olmalıdırlar.

1 82
Işsizlik Neden Kötüdür?

i Ş S i Z L i K T E D E MOGRA F i K FA R K L I L I K L A R

i şsizl iğe demografik açıdan bakıldığ ında, alt n üfuslar a rasında be­
l irgi n farklar gözlenir:

• Erkeklerde işsizlik oranı kadın lardakinden daha yü ksektir.


• Beyazların işsizlik oranı, ispanyol kökenlilerinkine göre daha
düşüktür.
• i s pa nyol kökenli lerin i şsizl i k oranı, siya h larınki nden daha
d ü şüktür.
• Genç işçiler, yaşlllara göre daha fazla işsiz kal ı rlar.
• Eğitimli işçilerin işsiz ka lma olasılığı okulu bırakmış işçilerden
çok daha azdır.

i şsizlikteki sapmayı göstermek için 2008 işsizlik oranlarındaki


25 yaş üstü, evli, beyaz kad ınlarla 25 yaş altı, bekar, siyah erkekler
a rasındaki farka ba kın. i l k g rupta işsizli k oranı %3,3 i ken ikinci
grupta oran o/o l 7,5'tir. işsizl iğin demog rafik bakı mdan en bel i r­
leyici faktörü yine de eğiti msel kazanımd ı r. D u rg u n l u k dönemle­
rinde bile, kolej mezunlarının işsizl i k oranları %6'nın altında kalır.

Eğitimin Avantajı
İşgücü İstatistik Bürosu'nun (BLS) Mayıs 2015 raporuna bir bakış
atınca, aşağıdaki grupların işsizlik oranları görülür:

• Lise diplamasından düşük derece: %8,6 (Mayıs 2014'te


%9,29'du)
• Lise mezunu, kolej eğitimi yok: %5,8 (Mayıs 2014'te %6,5'ti)
• Bir kolej veya ön lisans derecesi: %4,4 (Mayıs 2014'te %3,2
idi)
• Lisans derecesi veya daha yüksek dereceler: %2,7 (Mayıs
2014'te %3,2 idi)

1 83
ENFLASYONUN TANIMLANMASI
Değeri inanılmaz Düşen Dolar

Bi rkaç yıl önce benzin fiyatla rı a niden yüksel ince biraz hayal kı­
rıklığına uğramadınız mı? Benzin fiyatlarında ki a rtış, yükselen bu
maliyeti karşılamak için h a rcamalarınızı değiştirmeniz yüzünden
muhtemelen biraz zorl u k yaratmıştır. Şimdi, sadece benzin fiyat­
larının değil, aldığınız neredeyse her şeyin fiyatının aniden bek­
lenmedik şekilde a rttığını varsayı n. Sabit bir geliriniz varsa yüksek
fiyatların mali durumunuzu m ahvettiğini görmeden önce bütçe­
nizi tutturabil mek için yapabileceğiniz tek şey çok fazla değişiklik
yapma ktı r. Ekonominin nasıl işlediğini kavramak istiyorsanız enf­
lasyon, a n lamanız gereken bir fenomendi r.

E N FL A S YO N N E D i R ?

Merkez bankasını yöneten leri e nflasyon kada r korkutan başka bir


kelime daha yoktur. Fiyatlarda genel bir a rtış ya da paranın alım
gücünde düşüş olara k tan ı m la na n enflasyon sadece merkez ban­
kası yöneticilerine soru n yaratma kla kalmaz. Enflasyon, ekonomi­
de rol alan herkesi etki ler. Ka m u kurul uşla rı, işletmeler ve haneler
enflasyonun etkilerine ma ruz kalı rlar.
Enflasyon, ya aşırı talep ya da üreticilerin birim maliyetlerin­
deki a rtıştan doğar fakat dalaşımda çok fazla para olmasıyla da
devam eder. Başıboş bırakılırsa enflasyonun toplum için dehşet
verici sonuçları olabilir.
1 920'1erde Alman Weimar Cumhuriyeti aşırı enflasyon mağ­
duru oldu. H ükümet, vergi koyarak veya borçla narak gelirini artır­
mak yerine al ımlarını yapabi lmek amacıyla para basmaya başladı.
Sonuç, aşırı enflasyondu. Bazı tarihçi ler, enflasyon döneminin ve
sonucu nda Wei mar h ü kü m etine olan güven kaybı nın Hitler'in
iktidara yükselişine zem in hazı rlad ığını düşün mektedi rler.

1 84
Enflasyonun Tanımlanması

Hiperenflasyon
1945 ve 1946'da Macaristan'daki enflasyon o kadar şiddetliydi ki,
fiyatlar onlar ve yüzlerle değil, milyarlar, trilyonlar ve hatta oktil­
yonlarla (bin katrilyon) ölçülürdü. Macar hiperenflasyonu dönemi­
nin sonunda, dolaşımdaki toplam pengö tutarının değeri, 1 pengö­
nün başlangıçtaki değerinden bile azdı.

1 970'1erdeki Büyük Enflasyon diye bilinen dönemi hatırlayabi­


lirsin iz. Vietnam Savaşı, OPEC. ayarlanabilir kur sisteminin (dü nya
paralarının dolara sabitlendiği sistemin) çöküşü ve kötü yöneti len
para pol itikası, yükselen fiyatlara ve beli rsizl i k d u ru m una yol açtı.
Ameri ka n enflasyonu, Weimar Cumhu riyeti'ndeki ve günümüz
Zimba bwe'sindeki enflasyonun yanına bile yaklaşmamış olması­
na rağ men, politik kargaşaya yol açtı ve politika ü retenleri fiyat
seviyelerini idare etme yöntemlerinde kalıcı değişiklikler yapma­
ya itti.

E N FL A S YO N U N ÖLÇ ÜL M E S i

Enflasyon, ekonominin ortalama fiyat d üzeyindeki a rtış oranıdır.


Enflasyonu ölçmek için önce fiyat seviyesi nin ölçülmesi gerekir.
Ekonomistler, ekonomideki genel fiyat seviyesini ve dolayısıyla
enflasyonu ölçmek için çeşitli yollar bulmuşlard ı r. En çok bahse­
dilen enflasyon ölçüsü, tüketici fiyat endeksindeki (TÜFE) deği­
şimdir. Ayrıca ekonomistler ve politika ü retenler, ü retici fiyat en­
deksindeki (Ü FE) ve kişisel tü ketim harcamala rı deflatöründeki
değişim lere de di kkat ederler.

• Tüketici fiyat endeksi (TÜFE): Tüketici fiyat endeksi, işgücü


istatistik Bürosu'nun (BLS) enflasyonun ölçümü için oluşturdu­
ğ u pazar sepeti yöntemidir. TÜ FE'deki değişim ler, enflasyonu
veya deflasyonu gösterir. TÜFE, Amerikan ekonomisinde en
yayg ın ku llan ımı olan enflasyon ölçüm yöntemidir.

1 85
Ekonomi 1 0 1

• Üretici fiyat endeksi (ÜFE): Ü retici fiyatları ndaki enflasyonun,


gelecekteki tüketici fiyatları enflasyonunun en önemli göster­
gesi olarak iş gören bir ölçü m ü dü r.
• Kişisel tüketim harca maları (PCE) deflatörü: Yayg ın kullanılan
tüketici fiyat endeksi nden (TÜ FE) daha kapsamlı şekilde tüketi­
ci fiyat enflasyonunu ölçmek için kul lanılan bir fiyat endeksidir.

Enflasyon Ölçümü ve Kamu Politikası


Ekonomistler ve politika üretenler, enflasyona çok dikkat ederler.
isabetli politikayı belirlemek için belli enflasyon ölçülerini ihmal
etmeyi tercih etmek zorundalardır. BLS de BEA da manşet enf­
lasyon ve çekirdek enflasyon ölçümlerini yayınlar. Manşet TÜFE,
pazar sepetinin tümünü içerirken çekirdek TÜFE, daha dengesiz
olan gıda ve enerji fiyatlarını hariç tutar. Politik kararlarını verir­
ken Fed, çekirdek kişisel tüketim harcamalarına (PCE) dikkat eder.
Sadece mısır ve benzin fiyatları arttı diye faiz oranlarını yükselt­
mek istemezsiniz.

TÜFE
TÜFE, B LS'nin yayı nladığı fiyat seviyesi ve enflasyonu ölçmek için
ku llanılan Pazar sepeti yöntemidir. TÜFE, orta lama gıda, giyim,
barı n ma, enerji, ulaşım fiyatları ile şehirli orta lama bir tüketicinin
aldığı sağlık hizmetlerinin bedelini ölçer. TÜ FE'yi anlamak için, size
binlerce değişik kalemden oluşa n bir alışveriş l istesi veri ldiğini dü­
şünün. Sizden her bir ka lemin fıyatını araştırıp yazmanız ve sonra
da onları toplamanız istenmiş olsun. Listenin toplam bedeli, orta­
lama fiyat seviyesini yansıtır. Daha sonra, arada n bir sene geçince
yine aynı listeyi aldığın ızı ve s üreci tekrarladığınızı düşünün. Liste
toplamındaki artışlar, enflasyon u yansıtır.

ÜFE
ÜFE, TÜF E'ye benzer fa kat tü ketici fiyatları yerine ü retici fiyatları­
nı ele a l ı r. ÜFE, bütün yerli mal ve hizmetlerin ü retimini içerir. TÜ-

1 86
Enflasyonun Tanımlanması

FE'ni n a ksine ÜFE, bir üreticiden diğerine satı lan malları da kapsar.
Ü F E'deki değişimler, TÜ FE'de gelecekte ol uşacak değişim ierin de
ön göstergesidir. Tü ketici fiyatları değişmeden önce ü retici fiyat­
ları değişir. TÜ FE'deki değişi mleri öngörd ü ğ ü için, h ükümet ve
merkez bankası, olası tüketici enflasyonu beklentisi içinde maliye
politi kasıyla para politikasını beli rlemek için ÜF E'yi kullanırlar.

Kişisel Tüketim Harcamaları (PCE) Deflatörü


PCE deflatörü, BEA'nın yayınladığı tüketici enflasyonunun geniş
bir ölçü müd ür. Belirli bir pazar sepetini ölçen TÜ FE'nin aksine, PCE
deflatörü, haneleri n ve kar a macı gütmeyen kuruluşların tü kettiği
bütün mal ve hizmetleri ölçer. PCE deflatörü, daha kapsamlı bir
ölçümdür. Sabit bir pazar sepetiyle ilgilen mediği için tü keticinin
daha pahalı kalemler yerine daha ucuzla rını alma eği l imini ve za­
man geçtikçe tüketimini çeşitlendirme eğilimini de yansıtır.

1 87
ENFLASYON TiPLERi
Hiperenflasyonun Hiperventilasyonu

Enflasyonun başlıca iki tipi vard ı r: talep çekişii ve maliyet itişli


enflasyon. Politika ü retenlerin isa betli karşı lığı verebil meleri için
zaman içi nde bir noktada hangi enflasyon tipinin gerçekleştiğini
anlamaları önemlidir. i ki enflasyon tipi çelişki l i değildir dolayısıyla
i kisinin de aynı anda gerçekleşmesi mümkündür. Önlem alınmaz­
sa enflasyon ücret-fıyat sarmalının oluşmasına veya hiperenflas­
yona bile neden olabilir.

TA L E P Ç E Ki Ş L i E N F L A S YO N

Mal ve h izmetler için yapılan h a rcamalar fıyatları yukarı çektiğinde


talep çekişii enflasyon meydana gelir. Başka deyişle, toplam talep,
toplam a rzdan fazladır. Talep çekişii enflasyonu körü kleyen gelir­
dir, o yüzden bunu d urd urma çabaları, tüketicinin gelirinin düşü­
rül mesi n i veya tüketiciye h a rcamak yeri ne biriktirmesi için daha
fazla teşvik veri lmesini içermelidir.

Para Konuşur
Toplam talep
Ekonomideki fiyat seviyesi ve reel GSYİH arasında mevcut olan
ters ilişkidir. Toplam talep (TT) ailelerin, işletmelerin, kamusal yö­
netimlerin ve yabancı sektörün, bir ulusun yeni yerli üretimlerini
alma isteği ve kabiliyetidir.

1 88
Enflasyon Tipleri

Para Konuşur
Toplam arz
Firmaların her fiyat seviyesinde üretmeye istekli oldukları reel GS­
YİH'dır. Kısa vadede reel GSYİH ve fiyat seviyesi doğrudan ilişkili­
dir fakat uzun vadede reel GSYİH fiyat seviyesinden bağımsızdır.

Ka mu sektörü veya yabancı sektör pekiştirirse talep çekişii enf­


lasyon sürekl ilik gösterir. Düşük vergiler veya m üsrif h ü kümet har­
ca maları, talep çekişii enflasyonu azdırır. Merkez bankasının para
arzı na h ükmetmekteki başarısızi iğı da talep çekişii enflasyonu kö­
tü leştirir.
Talep çekişii enflasyon, sınır dışına da yayı labilir. Çin ve Hindis­
tan'ın ekonomik büyümesi, sadece bu ü l kelerdeki fiyatlara baskı
uyg u lamakla kalmayıp, ithalat talepleri a rttığı için d ü nya çapında
fiyatları etkilemiştir.

Para Konuşur
Varlık enflasyonu
Varlık enflasyonu, konut piyasası gibi sadece belirli bir sektörde
vuku bulan bir enflasyon tipidir ve aksine toplam enflasyon düşük­
ken meydana gelebilir. Bu, gözde terimle, "balon" denen ve fiyatla­
rın hızla dayanılabilir noktanın ötesine yükseldiği durumu yaratır.
Arz eksikliği durumu kötüleştirir. Sonunda bu sınıftaki varlıkların
değeri hızla düşerek piyasa çöker.

Devlet harcamaları, para basarak veya merkez ba n kasının bor­


cu parasallaştırması yöntem iyle finanse ed il iyorsa talep çekişii
enflasyon, hiperenflasyon haline gelebilir. H i perenflasyon yıllık
enflasyon oranının % 1 00 veya daha fazla olduğu d u rumdur. Tü m
h i pe renflasyon vakalarında devletin ya da merkez bankasının çok
fazla para basması durumu mevcuttur.

1 89
Ekonomi 101

Borcun Parasallaştırılması
Borcun parasallaştırılması, merkez bankasının yeni devlet borcu
satın alıp, dolaşımdaki para arzını artırdığı duruma denir. Borç
parasallaştırıldığı zaman devlet, vergileri yükseltmeden veya özel
sektöre borçlanmadan harcama yapabilir. Borcun parasallaştırıl­
masının dezavantajı, aşırı enflasyonİst olmasıdır.

M A LIY E T ITI Ş LI E N F L A S YO N

Mal iyet itişli enflasyon, g irdilerin fiyatları a rttığında meydana gelir.


işletmeler çal ışmak için h a m maddeler, işgücü, enerji ve sermaye
satın a l m a k zorunda lard ı r. B u n ların fiyatı a rtarsa ü reticilerin yeni
çıktı ü retme kabil iyetleri aza l ı r çü nkü Qreti min birim maliyeti art­
mıştır. Ü retim mal iyetindeki bu a rtışlar görece büyü k ve yaygın ise
bunun etkisi aynı anda, enflasyonu yükseltir, reel GSYi H'yı düşürür
ve işsizl i k oranını artı rır.

Stagflasyon
Yüksek enflasyon, azalmış reel GSYİH ve artmış işsizlik kombi­
nasyonunu, başka bir isimle stagflasyon terimiyle tanıyabilirsiniz.
1970'lerde OPEC'in petrol üretimini durdurması enerji fiyatları­
nın çok yükselmesine, enflasyon rakamlarının iki hasarnaklı hale
gelmesine ve işsizliğin artmasına yol açtı. Üreticiler, daha yüksek
işletme maliyetleriyle karşı karşıya kaldıkları için çıktıyı azalttılar.
Ürünlerine olan talebe oranla arz düştü bu da maliyet itişli enflas­
yona yol açtı.

Mal iyet itişli enflasyonun iyi bir tarafı varsa o da kendini sınırla­
ması d ı r. Mal iyet itişli enflasyon, GSYiH'daki düşüşlerle bağlantılıdır.
Azalmış GSYiH ve son ucundaki yüksek işsizli k, üretici fiyatlarının
aşağı i n mesine ya rdımcı olur. Maliyet itişli enflasyonla savaşmanın

1 90
Enflasyon Tipleri

püf noktası, talep itişli olmadığını kavram a ktır. Her biri için politik
reçete farkl ıdır, yanlış reçeteyi uygulamak, problemi çözeceğine
daha fazlasını yaratır.

Para Konuşur
Varlıklar (aktifler)
Varlıklar bir kişi ya da kuruluşun sahip olduğu her şeydir. Bankalar
için varlıklar rezervlerini, müşterilere verdikleri kredileri, menkul
değerleri ve gayrimenkullerini kapsar.

Politika üretenleri ha rekete geçiren şey genellikle işsizlik soru­


n u d u r. Artan işsizliğe harca ma artışıyla karş ı l ı k vermeye kalkarlarsa
enflasyon sorununu daha da büyütürler. Politika birim mal iyetler
yükseldiği zaman mal ve h izmet talebinde a rtış yaratarak karşı l ı k
verirse sonuçta ücret fiyat sarma l ı oluşur. Kıyaslarsak, yağ yangını­
nın çözümü orman yangınından farkl ıdır. Yağ yangınları, oksijen
kaynağ ını ortadan kaldı rmakla söndürülebilirken orman yangı n ı
suyla söndürülebi lir. Yağ yangınını suyla söndü rmeye ça lışmak
durumu kötü leştirmekten başka bir son u ç vermez. 1 970'1erde
olan da budur. Maliyet itişli enflasyonu doğal gid işatına bırakmak
yerin e Fed, üzerine para dökm üş, enflasyon da iyice a rtmıştı r.

İyi Enflasyon
Fiyatlarda artış beklentisi talebi artıracağı için az miktarda bir
enflasyonun ekonomi için sağlıklı olduğu düşünülür. Artan talep,
ekonominin genişlemesine yardımcı olur. Fakat enflasyon hızla
artınca (insanlar çok daha yüksek fiyatlar bekledikleri için) talep
çok fazla artar, bu da talep çekişii enflasyona ve fiyatların giderek
artmasına neden olur. Sihirli sayı %2'dir. %2 yıllık enflasyon ora­
nıyla fiyatlar görece istikrarlıdır ve yavaş artar. %2 enflasyon oranı,
fiyatların otuz altı yılda bir iki katına çıkması şeklinde sonuçlanır.

1 91
ENFLASYON: KAZANANLAR VE
KAYBEDENLER
Ya da, Ne Zaman Biriktirmek Yerine Borçlan malısınız

Enflasyon, kazananlar ve kaybedenler yaratır. Kimin kazandığını


bil mek, enflasyonun neden bazen devam etmesine izin verildiği­
ni anlamak için önem lidir. Enflasyon, beklenen oranda ve istikrarlı
olduğunda nispeten yararlıdır. i nsanlar ve kurumla r iş planların­
da ve karar verme süreçlerinde enflasyonu da hesaba katabilirler.
Beklenmedik bir enflasyon dalgasının oluşması toplu mda kaza­
nanlar ve kaybedenler yaratır. Enflasyondan kim kazançlı çıkabilir?

E N F L A S YO N D A N YA RA R L A N M A K

Önce enflasyon un ne olduğ u n u düşünel im: Fiyatlarda genel bir


artış ve paranın alım gücünde buna karşılık gelen bir d üşüş. Borç­
lana nlar, fıyatfardaki genel a rtıştan veya alım g ücü ndeki düşüşten
faydalanı rlar. Bireyler, işletmeler ve kamu ku ru l uşları genelde bek­
lenen enflasyon seviyesinin içine dahil edilmiş olan sabit bir faizle
borçla nı rlar. Eğer beklenenden yüksek bir enflasyon gerçekleşirse
borçlananın borcu n u n reel değeri düşer.
Bankaların o/oS sabit nominaf faiz ora n ıyfa milyarlarca dolar
borç verdiğini varsayın. Enflasyon beklenmed i k şekilde o/o2'den
o/o4'e ç ı ka rsa borçlananın öded iği reel faiz ora n ı o/o3'ten o/o 1 'e düş­
müş olacaktır. Daha basit şeki lde ifade edilirse borç verilen para,
geri ödenen paradan çok daha değerlidir.
Kısa vadede, tüketici fıyatlarındaki artıştan yararlanan bir diğer
grup da ü reticilerdir. Beklenmedik enflasyon gerçekleştiğinde tü­
ketici fıyatları yükselirken, ça l ı şanlara ödenen ücretler görece sa­
bit kal ı r. Bu, ücretlerin, tü ketki lerin ödediği yüksek fiyatları yansı­
tacak şekilde ayarlandığı zamana kadar üreticilerin daha fazla kar
etmelerini sağlar.

1 92
Enflasyon: Kazananlar ve Kaybedenler

Fazla Para Basma ve Enflasyon


Geçmişte, gelişmekte olan ülkelerde birçok hükümet fazla para
basarak dış borçlarını silmeye çalıştı. Fazla dış borçla karşı karşıya
kalan hükümetler, borcu ödemek için kendi paralarının değerini
düşürdüler. ABD'nin halihazırdaki borcunun boyutu düşünüldü­
ğünde, kimileri Amerikan hükümetinin de benzer şeyler yapma­
ya kalkacağından korkar. Çoğu gelişmiş ülkenin, hükümetin para
basma niyetini denetleyen bağımsız merkez bankası vardır. ABD'de
Federal Rezerv, politik baskılardan biraz olsun yalıtılmıştır ve hü­
kümet para arzını artırmak istediğinde onu kısıtlayabilir.

E N F L A S YO N L A KAY S E TM E K

Enflasyon, yardımcı olduğundan daha fazla zarar verir. Enflasyon,


beklentileri aşınca borç verenler de tasarruf sa h i pleri de kaybeder.
Her ikisi de belli bir enflasyon oranı varsayı m ı na göre belirlenen
fa izler kazanırlar ama gerçekleşen oran beklenen oranı geçin­
ce tasarruf sahipleri de borç verenler de zarar görü r. Birikiminizi
bir ban kadaki tasarruf hesabına yatırabilirsiniz. %4 faiz ödeyen
1 .000$ tutarında bir yıl vadeli basit bir tasarruf hesa bın ız olduğu­
nu varsayın. Enflasyon beklenmedik şekilde o/o2'den o/oS'e çıkarsa
elde ettiğiniz reel faiz oranı yaklaşık o/o- 1 o l u r. Başladığınızdan
daha kötü bir duru mdasınız. Yine de, nominal değer cinsinden
40$ faiz aldınız. Sorun, şimdi sahip olduğunuz 1 .040$'ın alım gü­
cünün başladığınız zamanki 1 .000$'dan daha az olmasıdır.
Enflasyonun düşük gelirliler için daha zor olduğu düşünülür.
Düşük gelirliler, yüksek gelirii lere göre va rlıklarının daha büyü k
kısmını nakit olarak tutarlar. Yüksek geliriiierin de elbette nakitleri
vard ı r fakat varlıklarının büyü k kısmını diğer reel ve finansal varlık­
larda bulundurma olasılıkları daha fazlad ı r. Yoksu llar, enflasyonun
bedelini daha ağır öder çünkü bu, esas varl ı kları olan nakit parayı
yok eder. Yü ksek gelirli ler, değeri enflasyonla a rtan varlıklar tuta­
ra k enflasyonun etkisinin bir miktarını telafi edebili rler.

1 93
Ekonomi 707

Sabit gel i rliler de enflasyondan zarar görürler. Beklenmedik


enflasyon dönem lerinde sabit gelirliler, reel gelirlerinin in işe geç­
tiğini görü rler. Maaşlı meslek erbabı ya da bir emekli maaşıyla ya­
şayan emekliler, enflasyon oranı, maaş a rtışlarını aştığı takdirde
alım g üçlerini kaybederler. Bu etkilerin bir kısmını hafifletmek için
işverenler veya sosyal güvence alanlar için h ü kü m et, hayat pahalı­
lığı ödemesi vasıtasıyla maaşla rı enflasyona uyarlar. Sabit gelirliler,
hayat pahalılığı ödemesine rağmen, fıyat ayarlaması enflasyondan
geri kaldığı için za ra r görü rler. Beklenenden yüksek enflasyonun
olduğu dönem lerde sabit gelirii ierin maaşı çok az ve çok geç a rtar.

Bir Enflasyon Göstergesi: Restoran Mönüsü


Bir restorana gittiğinizde, PVC ile kaplı mönüyü karıştırırken, bunun
enflasyon hakkında ne söylediğine dikkat edin. Restoranlar ınönüle­
rini PVC ile kaplatınca sadece onları dökülen sıvılardan korumakla
kalmıyor, fiyatların da görece sabit kaldığına dair bir kanıt sunmuş
oluyorlar. Enflasyon kontrolden çıktığında restoranlar fiyatlarını sü­
rekli güneellernek zorunda kalırlar, dolayısıyla fiyatları mönüde be­
lirtmek istemezler. Çoğu restoran fiyatlannın aksine, deniz ürünleri­
nin fiyatlan çok dengesizdir; bu yüzden genellikle tahtaya yazılırlar.

Enflasyon, bir ekonomideki kişi ve kuru l u şlar için pratik prob­


lemler yaratır. Para h ızla değer kaybettiğinden el lerinde olan pa­
rayı harcamak için acele etmeleri sonucunda işlemlerle daha sık
uğraşmak zorunda ka l ı rlar. işlem lerin artışı, ayakkabı köselesi ma­
l iyeti denen şeyi yaratır. Enflasyon olduğ unda, işlemlerin artma­
sı yüzünden aya kkabıların ızı daha çabuk eskitirsiniz. Enflasyon,
mallarını sürekli yeniden fiyatiandırmak zorunda olan üreticiler
açısından da sorun yaratır. Her şeyin bir bedeli olduğunu unutma­
yın. Malların üzerine fiyat yerleştirmek bedava değildir. Enflasyon
yüksekse işletmeler, malları yen iden fiyatlandırmaları için çal ışan­
larına ödeme yaptıklarından önemli mal iyetler doğar. Sürekli enf­
lasyon, işgücü kaynakları sürekli değişen fiyatlarla uğraştıkları için
hasıla m i ktarından feragat ed i l mesine neden olur.

1 94
DElENFLASYON VE DEFLASYON
Balonu Patlatmak

Fed politikasının başarılarından biri, 1 980'1erin başında, o zaman­


ki başkanı Paul Voleker'ın yönetimindeki m erkez ban kasının, faiz
oranlarını yükseltip, enflasyonu çift haneli rakamlardan daha ı l ı m l ı
%4'e d üşürmesi, böylelikle Büyük Enflasyon dönemi ni sonlandır­
masıyla gerçekleşti. O zamanlar aniayacak yaşta id iysen iz, Fed'in
önlem lerinin onlarca yıl l ı k bir durg u n l u kla son uçlandığını da
hatırlayacaksın ız. Geriye dönüp bakı ldığında, birçok ekonomist,
sonuçta enflasyondaki düşüşün ya da dezenflasyonun, durgun­
luğun maliyetine değdiğinde hemfi kir olurlar. 1 980'1erden sonra
enflasyon nispeten d üşük ve sabit kal d ı ve Büyük Moderasyon
olara k bilinen ekonomik bir çağın habercisi oldu.

D El E N F L A S YO N

Dezenflasyon bir ekonomi için çeşitli nedenlerle faydalıdır. Fiyat­


lar d a ha istikrarlı olduğu için dezenflasyon, ücret a rtışı için yapılan
baskıları azaltır. Dezenflasyon, sermaye yatırımı mal iyetini düşü­
rerek plan lamasını kolaylaştıran daha düşük ve daha istikrarlı faiz
ora n l a rına da yol açar. Dezenflasyonun m u htemelen en önem l i
sonucu, çok daha istikrarlı bir ekonomik orta m ı yaratacak şekilde
ü reticilerle tüketid ierin enflasyon beklentilerinin d üşmesid ir.

Beklentilerin Rolü
Ekonominin ilginç özell iklerinden biri de, kendini doğru layan
kehanetler ihtimalidir. Enflasyon dünya sında, korku veya kibir,
enflasyon oranındaki değişimler olarak gerçekleşir. Enflasyon kor­
kusu veya enflasyonun gerçekleşeceğine d a i r genel bir beklenti,
çoğu n l u kla enflasyonist bir dönemi tetiklemeye yeterlid ir. Enf­
lasyon korkusu içindeki tüketici daha çok h a rcama ya pıp, daha

1 95
Ekonomi 1 0 1

a z birikime yönelecektir k i , bu da talep çekişii enflasyona neden


olur. Son uçtaki talep çekişii enflasyon, gelecekteki bir enflasyon
beklentisini pekiştirir ve ücretliler, bunun etkisini telafi etmek için
daha yüksek nominal ücretler talep ederler. Bu da tabii ki, maliyet
itişli enflasyonla sonuçl a n ı r. Politi ka üretenler, enflasyon beklenti­
leri ni yönetmeyi beceremezlerse daha yüksek bir enflasyon bek­
lentisi ekonomik bilince yerleşir. Bu yüksek enflasyon beklentisiyle
ekonomi, eskisi kadar ç ı ktı ü retemez ve eskisine göre daha yüksek
fiyatla rla karşı karşıya kal ı r.

Söylediklerine Dikkat Et!


Enflasyon beklentilerini iyi yönetmek, Fed başkanının sözlerini
çok dikkatli seçmek zorunda olması demektir. Önceki başkan Alan
Greenspan'in, genelde "Fed konuşması" denen örtülü sözleri meş­
hurdu. Greenspan bir defasında şöyle demişti: "Sanırım sizi uyar­
malıyım, açık konuşursam söylediklerimi yanlış anlayabilirsiniz."

Merkez bankası yetki l i leri, sadece gerçekleşen enflasyonu


değ il, daha önemlisi g elecek enflasyon ha kkındaki beklentileri
de iyi yönetmeye çal ışırlar. Enflasyon korkusu, genelde enflasyon
yaratmaya yettiği için, politika ü retenler, ekonom inin psikoloğu
gibi davranmalıdırlar.
Beklentileri idare etmek söz konusu olduğunda laf üretip eyle­
me geçmemek olmaz; Fed söylediklerini uyg u lamalıdır. Çocuklar­
la ilg ilendiyseniz eyleme dökül meyen lafları n a n lamsız olduğunu
bilirsi niz. Bir ebeveyn, bir ergenin kaba davra nışiarına tehditle
karşılık verebi lir, "Bu şekilde davranmaya devam edersen hafta
sonu nda cep telefonuna el koyarım." Kaba davra nışlar devam
eder de ebeveyn tehdidini yerine getirmezse, itibarı zedelenir.
Söyledi klerini daima yeri ne getiren bir ebeveyn, çok daha inan­
dı rıcıd ır.
Benzer şekilde, Federa l Rezerv de, enflasyon korkusuna kar­
şılık faiz oranlarını yükseltirse itibarını destekler oysa enflasyon

1 96
Dezenflasyon ve Deflasyon

i hti maline zorla bir karşıl ı k veremezse inandırıcı lığını kaybeder.


Fed'in enflasyon savaşçısı olara k itibarı, Paul Voleker'ın başkan­
lığında büyü k oranda güçlenmişti çünkü kastettiğini söyledi,
söylediğini de yaptı.

D E F L A S YO N

Enflasyon kötü, dezenflasyon daha iyiyse deflasyon d a en iyisi ol­


malı, değil mi? Yan l ış. Deflasyon, ortalama fıyat seviyesi düşmekte
ve a l ı m gücü a rtmaktaysa gerçekleşir. B u n u n neresi yanlış? Def­
lasyonun sorunu, ekonomide ters yönde d ü rtüler yaratmasıdır. Fi­
yatlar d u rmadan düşüyorsa zamanla kampanyalar daha avantaj lı
hale geldikleri için tüketiciler, dayanıklı mal alı mlarını ertelerler.
Bu tutum devam ederse imalat durma noktasına gelir ve geniş
çapta işsizlikle son uçlan ır. O zaman, giderek daha az sayıda tüke­
tici m a l ve hizmet satın alma isteğine ve kabil iyetine sahip olacağı
için işsizlik deflasyonu pekiştirir. Üreticiler de deflasyona yatırım­
ları erteleyerek ve geci kmiş tüketimin etkilerini örtbas ederek kar­
şılık veri rler.
Deflasyon, ekonomik faal iyetleri etkilemek amacıyla esasen
faiz oranlarını kullanan merkez bankaları için bir politika açmazı
yaratır. Artan enflasyona karşı lık olara k m erkez bankaları, kredi
a kışı n ı azaltmak ve enflasyon baskısını hafifletmek için faiz oran­
larını yükseltirler. Faiz oranının en fazla nereye kadar çıkacağına
dair bir üst limit yoktur fakat tersi doğru değildir. Deflasyon söz
konusu olduğunda merkez bankaları, yatı rımı ve tüketimi teşvik
etmek için faiz oranlarını düşürürler. Faizlerin aşağı çekilmesi
a rzu edi ldiği ölçüde etkili ol mazsa merkez ban ka ları faizleri, eko­
nomistlerin "alt sınır sıfır" dedikleri dip seviyeye vurana kadar
düşü rmeye devam ederler. Faiz oranı sıfır olu nca artık daha aşağı
d üşemez.
John Maynard Keynes, para politikasındaki bu zayıfl ığa likid ite
tuza ğ ı adını vermiştir. Tüketiciler ve yatı rı mcılar %0 faizle borçlan­
mazla rsa hiç seçeneğiniz kal rrıaz.

1 97
Ekonomi 1 0 1

Deflasyonun Çaresi
Deflasyonun çaresi enflasyondur. Milton Friedman, çevrilemez
itibari para standardı olan ekonomilerde deflasyonun asla sorun
olmayacağını öne sürmüştür. Para ile ilgili tüm yetkililerin yapması
gereken tek şey, para basmak veya bağımsız merkez bankası olan
ekonomilerde, borcu parasallaştırmaktır, böylece deflasyon sona
erer. Bu politikanın, bir hükümetin, ülkeye helikopterden para bo­
şaltarak deflasyonu bitirmeye çalışmasına benzediği söylenir. Bu
politik çözüm "Helikopter Ben" lakabını kazanan Fed başkanı Ben­
jamin Bernanke tarafından 2002'de tekrarlanmıştır.

1 98
TOPLAM TALEP VE TOPLAM ARZ
Ekonomistlerin Kristal Küresi

Arz ve talep, GSYiH, işsizli k ve enflasyon kavra m larını anladı nız mı


artık gerçekleşen ekonomik dalgalanmaları anlamak için gerekli
a let takımına sahip ol ursunuz. Toplam arz ve toplam talep modeli,
ekonominin bütü nünü ana l iz etmenize imkan sağlar. Bel li olaylar
söz konusu olduğu nda neler olacağını bile kestirebili rsiniz. Dik­
katli o l mazsanız, ileride Fed faiz oranları nı yü kseltecek olursa bir
ekonom ıst gibi konuşabil i rsiniz.

TO P L A M TA L E P

Ta lebin, belli bir dönemde tü ketid ierin mal ve h izmet satın alma
istekleri ve kabiliyetleri old uğunu hatırlayı n. Toplam talep (n)
benzer bir kavramdır fakat bazı önemli fa rkl ı l ı kları va rd ır. n, bir
ü l kedeki tüm yerli mamul ürün lere olan taleptir. n, sadece hane­
lerden değil, ekonom inin tü m sektörleri nden gelir. Ayrıca n, fiya­
tı m i ktarla ilişkilendi rmeyip, fiyat seviyesini reel GSYi H miktarıyla
i lişkilendiri r.
Fiyat seviyesiyle reel GSYi H a rasındaki il işki ters yöndedir. Fiyat
seviyesi ne kadar yü ksekse, reel GSYi H o kada r az talep edilir ve
fiyat seviyesi ne kadar d üşü kse reel GSYiH o kadar çok talep ed ilir.
Bu doğrudur çünkü fiyat seviyesi yükseldikçe para ve diğer finan­
sal va rlıklar alım gücünü kaybeder. i h racatım ıza ta lep azalır ve
buna karşılık gelen yüksek faiz oranları, yatırım ve tüketim heve­
sini kıra r. Fiyat seviyesi düştü kçe ihracatımız yaba ncı lar için daha
makul fiyatlı hale geli r ve buna karşılık gelen düşük faiz oranları
yatırımı ve tü keti mi teşvik eder.
Tü ketim, özel yatırım, ka mu harca ması veya net i hracat, fiyat
değişim lerinden bağı msız olarak değ iştiği nde, n de değişir.
Örneğ i n, ülkenin genel havası iyileştiği nde, tü keticiler ve işletme-

1 99
Ekonomi 101

ler kend ilerini daha g üvende h i ssederler, fıyat seviyesine bakmak­


sızı n daha fazla tüketir ve yatı rım yaparlar. Tüketim ve yatırımdaki
bu a rtış, TI'yi artırır.
Benzer şekilde kamu h a rca maları veya net ihracattaki a rtışlar
da TI'yi a rtırır. GSYiH'nın herhangi bir harcama bileşenindeki
düşüş, TI'yi bastıracaktır. Devlet, gelir vergisi oranlarını artırırsa
ai lelerin harcanabi l i r net geliri d üşer ve daha az tü ketirler, bu da
TI'yi düşürür.

TO PL A M A R Z

Arz, üreticilerin bell i bir dönemde birtakım mal ve hizmetlerin çık­


tısı nı çeşitli fiyatla rla ü retme isteği ve kabil iyetidir. Toplam arz, arz­
dan daha ka psamlı bir kavram d ı r çünkü tek bir mal veya hizmeti
değil, tüm yerli üreti m i kapsar. Tek bir firma gi bi, bir ekonominin
de çalıştırılan işgücü m i ktarı n ı ç ı ktı miktarı ile veya sabit bir serma­
ye düzeyinden faydalanara k ü retebildiği reel GSYi H ile ilişki lendi­
ren bir ü retim fonksiyonu vard ır. Kısa vadede a rz edi len reel GSYi H
miktarı doğrudan fiyat d üzeyiyle il işkilidir. Oysa uzun vadede üre­
tici lerin topluca arz ettikleri reel GSYiH miktarı fıyat seviyesinden
bağı msızdır.

Kısa Vade
Firmalar neden kısa vadede fıyat seviyesi a rtışlarına daha çok çık­
tı üreterek ka rşılık verirler ve bunun tersi neden vuku bu lur? Bu
soruya cevap vermeden önce, makroekonomik anlamda kısa va­
deden ne kastedildiğine baka l ı m . Kısa vade, g i rdi fıyatlarının (esa­
sen nominal ücretleri n) fıyat seviyesi değişimlerine uya rianmadığı
zaman sürecidir. Ekonomi, beklen medik bir enflasyon yaşıyorsa,
kısa vade ücretierin enflasyona uyarianmadan önce sabit kaldığı
dönemdir. Bu dönemde fi rmalar, çal ışanlarına aynı ücretleri öde­
meye devam ettikleri için çıktıları g iderek yüksek fiyatlar kazan­
dığından daha yüksek karlar elde ederler. Firmalar yüksek karla­
ra toplam çıktılarını ya da reel GSYi H'yı artırarak karşılık verirler.

200
Toplam Talep ve Toplam Arz

Firmalar fiyat seviyesindeki düşüşlere karşı l ı k olara k, zarar ettikle­


ri için çıktı miktarını azaltırlar. Bu ilişkiye kısa vadede toplam a rz
(KVTA) denir.
KVTA birim üretim maliyetindeki değişikl i klerden etki lenir.
Birim ü retim mal iyetleri düştükçe ekonomi, her fıyat seviyesinde
daha fazla reel GSYiH üretebilir, birim mal iyetler a rttıkça ekono­
m i n i n reel GSYiH üretme kabiliyeti aza l ı r. Haki ki bir ekonomide
biri m üretim maliyetleri verimliliğin, yön etmel iklerin, vergilerin,
sü bvansiyonların ve enflasyonist beklentilerin etki lerine maruz
ka l ı r.


Verimlilik, işçi başına çıktı miktarıdır ve bu a rttıkça birim mali­
yet düşer. Verimlilikteki dü şüşler, daha yü ksek ü retim mal iyet­
lerine yol açar.
• Yönetmel i kler, işletmelere uyg u n l u k mal iyetleri geti rir ve
KVTA'yı düşürür. Örneği n, fabrikalar, k ü kü rtdioksit salınımını
d ü şürmek için baca filtresi takmak zoru ndad ır, bu da eldeki
paranın çıktıyı artı rmakta kullanılamayacağı anlamına gelir.
• Ü reticilere konan verg i ler üretim kapasiteleri n i doğ rudan
d üşürürken sübvansiyonlar üretim kapasitelerini artırır.

Enflasyonİst Beklentiler ve KVTA Değişimleri


Enflasyonİst beklentiler, birim üretim maliyetini, dolayısıyla da
KVTA'yı etkiler. Enflasyonİst beklentiler artınca işçiler ücret artışı,
borç verenler ise daha yüksek faiz talep eder ve spekülasyonun so­
nucu olarak mal fiyatları artar. Sonuç, KVTA'nın enflasyonİst bek­
lentilerle düşrnesidir. Enflasyonİst beklentilerdeki düşüşlerin ters
etkisi vardır ve KVTA'nın artmasına yardırncı olurlar.

Uzun Vade
Uzu n vadede, fıyat düzeyi firmaların ü retmeye istekli olduğu reel
GSYi H düzeyinden bağımsızdır. Uzun vade, g i rd i fıyatlarının fıyat

201
Ekonomi 107

düzeyi ndeki değişim lere uya rland ığı dönemdir. Fiyat düzeyindeki
artışların daha fazla ç ı ktı ü retmeye teşvik ettiği kısa vadenin aksi­
ne uzun vadede firmalar yü ksek karlar elde edemezler; dolayısıyla
çıktıyı a rtırmak için bir teşvik yoktur. Neden? G i rdi fiyatları, fiyat
düzeyindeki artışlarla uyu m l u d u r. Dolayısıyla uzun vadede firma­
ların girdi fiyatları (ücretler), genel fiyat enflasyonu ile aynı oranda
artar ve gerçek anlamda sabittir. Reel GSYi H'n ı n fiyat düzeyinden
bağ ımsız oluşuna uzun vadede toplam arz (UVTA) denir.

UVTA'daki Değişim
UVTA, üretim faktörlerinin mevcudiyetinden doğrudan etkilenir.
Toprak, emek, sermaye ve girişimcilik artarsa UVTA artar. Bu öz
kaynaklardaki azalmalar UVTA'yı düşürür. UVTA'daki artışlar eko­
nomik büyüme olarak nitelendirilir. UVTA'daki düşüşler, ekonomi­
de uzun vadeli bir inişi gösterir. Ortaçağda Avrupa nüfusunun üçte
birini yok eden Kara Veba salgını, UVTA'yı düşüren olaylara bir ör­
nektir. Buhar makinesinin icadı, UVTA'yı artıran teknoloji tipine
örnektir.

202
MAKROEKONOMiK DENGE
Hepsini Bir Araya Koymak

Ekonominin farklı sektörlerinin talep ettiği reel GSYi H, üreticilerin


a rz ettiği reel GSYi H'ya eşit olduğunda ma kroekonomik denge
oluşur. n, KVTA'ye eşit olduğunda kısa vadeli dengeler, n UV­
TA'ya eşit olduğunda uzun vadeli dengeler oluşur. TT, KVTA veya
UVTA'da değişi klikler olduğunda makroekonomik dengede deği­
şimler meydana gelir.
KVTA'ya ilişkin n, kısa vadede hem fiyat seviyesinde hem de
reel GSYiH da artışla son uçla n ı r oysa uzun vadede sadece fiyat
'

seviyesinde artış olur.

T T, K V TA V E U V TA' N I N K A R Ş i llKL I
E T K iL E Ş i M i
Tüketiciler, işletmeler, devlet ve yabancı sektör daha kıt olan çık­
tıları talep ettikçe firma lar, artan fiyat seviyesine çıktıyı artırarak
karşı l ı k verirler. Uzun vadede ücretler arta n fiyat seviyesine uyar­
lanır ve GSYiH, uzun vadeli potansiyeline daha yüksek bir fiyat
seviyesinde geri döner. Ta lep çekişii enflasyona TT'deki a rtışlar se­
bep olur. n'deki düşüşler ise tersine sebep olur. n, KVTA ile ilgili
olara k düştüğü için hem reel GSYi H hem de fiyat seviyesi düşer.
Uzun vadede, ücretler ile diğer girdi fiyatl a rı düşük fiyat seviyesi­
ne uya rlanır ve ekonomi, uzun vadeli GSY i H potansiyeline sürecin
başlang ıcındakinden daha düşük bir fiyat seviyesiyle geri döner.

İşsizlik ve Toplam Talep Değişimleri


Toplam talep değişirken işsizlik ne olur? TT'deki artışlar, reel GS­
YİH'daki artışlara yol açar. Reel GSYİH'daki artış, daha fazla işgücü
talebi yaratır ve işsizlik oranını azaltır. Azalan işsizlik, fiyat seviye­
sine bir artış getirir.

203
Ekonomi 7 0 7

KVTA'da n i l e i l g i l i değişimler, reel GSYiH'da v e fiyat seviye­


sinde değişimlere de neden o l u r. GSYi H ile fiyat seviyesinin aynı
yönde ha reket etmesine neden olan n değişimlerinin aksine,
KVTA değişimleri, GSYiH ile fiyat d üzeyinin birbirlerine ters yönde
hareket etmelerine yol açar.

• KVTA'da n'ye il işkin bir a rtış, daha düşük fiyat seviyesinde


daha yüksek bir GSYi H'ya yol açar çünkü ü retim maliyetleri
düşeceği için firmalar, her bir fiyat seviyesinden daha fazla
çıktı ü retmek isteyeceklerd i r.
• KVTA'da n ile ilişkili bir d ü şüş daha önce stagflasyon olara k
tan ı m lanan ekonomik d uruma yol açar. Stagflasyon, GSYi H'da­
ki d üşüşler fiyat seviyesindeki a rtıştarla bi rleştiğinde meydana
gelir. Üretim mal iyetleri arttığında. firmalar, her bir fiyattan
daha az çıktı üretirler.

K L A S i K B A KlŞ AÇlS I

Büyük Buhran öncesindeki ortodoks ekonomi görüşü, klasik gö­


rüş olarak tanımlanabilir. G ü n ü m üzde klasik görüşçüler, sadece
ekonominin Buhra n öncesi kavra mlarını savunan ekonomistleri
değil, ekonom i k soru nla ra piyasaya dayalı çözü mleri uygun gören
daha geniş bir ekonomist grubunu kapsar. Klasik kamp, serbest
piyasa e konomisini felsefe edi n i r.
Ekonomide klasik bakış açısı, toplam a rz ve toplam talebin
özü nde va r olan isti krarın üzerinde duran görüştü r. Verimli piya­
salar, denge durumuna çabucak ve etkin bir şekilde erişebilirler;
dolayısıyla uzamış işsizl i k dönemleri mümkün olmaz. Tüketiciler
harcamayı kestikleri nde tasarruf yapmaktadırlar. Artmış tasarruf,
reel faiz oranını düşürür ve sermaye yatırımını teşvik eder, dola­
yısıyla tüketimdeki azalmalar yatırımdaki a rtıştarla telafi edilir. Bu
da, AD'nin istikrarlı olması sonucuna götürür.
Ekonomide şoklar meydana gelirse, ulusal ekonomi aktörleri
karar verirken tüm mevcut bilgiyi hesaba kattıkları için esnek ücret­
ler ve fiyatlar, ekonominin, fiyat seviyesindeki değişimlere çabucak

204
Makroekonomik Denge

adapte olmasını sağlar. Örneğin, ça lışanlar deflasyon durumunda


daha d üşük ücretleri kabul edecek, enflasyon d u rum u nda ise daha
yüksek ücret talep edeceklerdir. Bu hızlı tepki, ekonominin uzun
vadeli tam istihdamlı dengesinde kalacağ ı n ı gösterir. Bu varsayım
söz kon usu olduğu nda devlet müdahalesi ne izin verilmez, sonuç
olara k en iyi politika, serbest piyasa ekono misidir.

Say Yasası
Klasik ekonomik görüşün merkezindeki varsayımlardan biri Say
yasasıdır. Fransız ekonomist Jean Baptiste Say, arzın kendi talebi­
ni doğuracağına, dolayısıyla bir piyasa ekonomisinin sürekli ihtiyaç
fazlası ve aşırı mal arzı yaratmayacağına inanır.

E konomik durg unluğa verilen klasik tepki, hiçbir şey yap­


m a m a ktır. TT'deki bir azal ma, GSYiH'nın ve fıyatların düşmesine
neden olur. Bundan i leri gelen yüksek işsizl i k, çalışanlar daha
düşük ücretlerle işe dönmeye istekli olacakları için ücretiere aşağı
yönde baskı yapar. Düşü k ücretler, firmaları, KVTA'yı artırmaya
teşvik eder ve ekonomi tam istihdam la dengeye döner. Piyasan ı n
gücü, ekonomiyi t a m istihdama döndürmek üzere çalıştığı için
devlet müdahalesi gerekmez.
Enflasyona verilen klasik tepki de hiçbir şey yapmamaktır.
Artan n, GSYi H'nın ve fiyatların yükselmesine yol açar. işsizli k
ora n ı, doğal oranın altına d üştüğü için, sonuç olara k, ücretiere
yu karı yönde baskı yapar. Az sayıda işsiz işçi varken firmalar isti h­
dam edilmiş çal ışan la rı almak için birbirleriyle ya rışırlar; ya ni, mev­
cut i şleri nden ayrı lmaları için i kna etmek a macıyla daha yüksek
ücretler teklif ederler. Çalışanlar ve diğer öz kaynaklar için oluşan
bu yoğ u n rekabet, işletmelerin üretim mal iyetini a rtırır. Sonu nda
üreti m i azaltırlar ve ekonomi, daha yüksek ama isti krarlı bir fiyat
seviyesiyle tam isti hdam durumuna döner. Yine bir devlet müda­
halesi gerekmez çü nkü piyasanın güçleri ekonomiyi uzun vadeli
ta m istihdam dengesine döndürür.

205
KEYNESÇi GÖRÜŞ VE MALiYE POLiTiKASI
lşgüzar

ingiliz John Maynard Keynes, sonunda klasik varsayımların o za­


manın gerçeğini ya nsıtmadığı sonucuna vara n, klasik eğitim gör­
müş bir ekonomistti. B u h ra n esnasında istihdam, Faiz ve Paranın
Genel Teorisi adlı kitabını yazd ı. Bu eserde, o zama nın geçerli var­
sayı miarı n a karşı çıkmış ve B u h ra n durumunda devlet müdaha­
lesinin haklı olduğu sonucuna varmıştı. Tasarrufun, yeni sermaye
yatı rım ı na hemen dönüşmed iğini gözlemlemişti. Tasarruflar, a rz
fazlaları olabil irdi ve olmuştu, bu da tüketimdeki azalmalar yatı­
rımdaki a rtışla rla telafi edi l mediği için TI'nin doğası gereği istik­
rarsız olduğunu gösterm işti.

Serbest Piyasa Düşmanı mı?


Keynes, ekonomide kutuplaştıncı bir karakterdir. Fikirleriyle sta­
tükoya karşı çıktığı için birçokları tarafından serbest piyasa eko­
nomisinin düşmanı olarak görülür. Günümüzde, Avusturya'nın
ekonomik düşünce ekolünden Friedrich von Hayek ve Ludwig von
Mises'in yazılanndan çoğunlukla Keynes'in iddialarının karşıtı ola­
rak bahsedilir.

Keynes, ücretlerle diğer g i rd i fiyatlarının aşağı doğru esnek


olmad ığını da gözlemlemişti. Ücretlerdeki düşüşleri ne çalışanlar
kolayca kabullenmiş ne de i şverenler önerm işti. Son uçta piyasa
güçleri ekonomide tam istihdam sağlama işlevini yerine getirme­
diği için yüksek işsizlik dönem leri devamlılık gösterebiliyordu. Bu
gözlemlerin anlamı, yü ksek işsizlik durumunda devlet müdahale­
sinin g erekli olduğuydu.

206
Keynesçi Görüş ve Maliye Politikası

K E Y N E S V E D U RGU N L U K ( R E S E S YO N )

D u rg u n l u k söz konusu olduğunda Keynesçi tepki, toplam talebi


teşvik edip, ekonomiyi ta m istihdama döndürmek için kamu h a r­
camalarını artı rmak ve gel ir vergilerini d ü şü rmekti r. Bu, devletin,
pol itikayı uygu layabilmek için bütçe açığı vermeye hazır olması
demektir. işin iyi tarafı, Keynes, ekonom iyi tam isti hdama dön­
d ü rmenin çarpan etkisi nedeniyle nispeten ucuza yapılabi leceği­
ni göstermiştir. Reel GSYi H ı 4 trilyon $, potansiyel reel GSYiH ıs

trilyon $ ise devlet, resesyon boşluğunu kapatmak için ı trilyon


$ değil, çarpan etkisi nedeniyle bunun yal n ızca bir kısmını harca­
mak zorundad ı r.
işte Keynes'in çarpan etkisi tanımı. Keynes, bireylerin tüketme
ve biriktirme eği l i mlerinin marjinal old u ğ u n u gözlemlem iştir.
Diğer bir deyişle, insanlara bir dolar verirseniz bunun bir kısmını
h a rcayıp, kalanını da tasarruf etmeye yatkındırlar. Devlet, kam u
işleri için para harcadıysa m üteahhitler v e işçiler elde ettikleri geli­
rin bir kısmını harcayıp, kalanını biriktirirler. Bu sü reç devam eder
ve ekonominin tümünde bir çarpan etkisine yol açar.
Örneğin, Amerikalıların gelirlerinin %80'ini harcamak gibi bir
m a rjinal eğilimleri varsa devletin altyapı için yaptığı harcamalarda
SO m i lyar $'lık bir artış, SO milyar $ devlet h a rcaması, 40 mi lyar
$ yeni tü ketici harcaması, sonra 32 m ilyar $ yeni tüketici harca­
ması şeklinde, toplam harcama 400 m i lyar $ olana kadar devam
eder. Bu nasıl işler? SO mi lyar $'lık bir devlet h a rcaması, daimi bir
tüketim ve geli r döngüsünü başlatır. Marjinal tü ketme eğ ilimi ne
kada r yü ksekse çarpan etkisi de o kada r yü ksektir. Keynes, i nsan­
ların gelirlerinin bir kısmını biri ktirmeleri n edeniyle devlet harca­
malarının, eşit ölçüde vergi kısıntılarından daha yüksek bir çarpan
etkisi getirdiğini de fark etmiştir. Böylece verg i kısıntısı değerinin
tamamı, tüketime harcanmamış olur.
Keynes'in gözlem leri ve etkisi, ekonomi bilimini ta mamen
değiştirmiştir. Günümüz politikasının altya pısı, Keynes ve destek­
çilerinin görüşlerine daya n ır. Çağım ızdaki tartışmaların çoğu, ser­
best piyasa kapitalizmine karşı sosya lizm çerçevesine oturtu lmuş

207
Ekonomi 7 0 1

olsa d a , Keynes, kapital izm i n savunucusuydu v e o n u n yaklaşımı,


en iyi şekilde, bir ka pitalizm-sosyalizm melezi olara k nitelendiri­
lebi l i r.

Keynes'in Benimsenmesi
1946 İstihdam Yasası parlamentodan geçirilirken Keynesçi ekono­
mi politikası, ülkenin kanunu haline getirilmişti. Truman'ın imza­
ladığı bu kanun, devletin maksimum istihdam, üretim ve alım gücü
için uğraş vermesini gerektirir. Bu yasa, Ekonomik Danışmanlar
Konseyi'nin oluşturulmasını da sağlamıştır.

E N FL A S YO N , i Ş S i ZL i K V E K A R Ş I - B E D EL

Keynesçi görüşün etkisi 1 930'1a rd a n 1 970'1ere kadar büyüme gös­


terd i. Yen i Zelanda doğ u m l u ekonom ist A W. Phillips'in a raştırması,
o dönemde Keynes'i n etkisinin d evletler üzerinde güçlenmesinde
yard ı mcı olmuştu. Phillips, ingi ltere'deki ücret enflasyonu ile işsiz­
lik oranı a rasındaki ilişkiyi i ncelemiş ve ücret enflasyonu dönemle­
rinin düşük işsizli k dönem leriyle bağlantı lı olduğu sonucuna var­
mıştı. Durgunlaşan ücret dönemleri, yüksek işsizli k dönem leriyle
bağ la ntılıdır. Amerikalı ekonomistler Paul Samuelson ile Robert
Solow, Phillips eğrisini ABD ekonomisine uya rladılar. Bu modeli
ku llanara k (ücret enflasyonu yerine) genel fıyat enflasyonunu iş­
sizli k oran ıyla kıyaslad ılar. Birçok politika ü reticisi ve ekonomist,
TI'yi canlandıran Keynesçi mali politi kaların bil i nen bir enflasyon
miktarı pahası na, düşük i şsizl i k oranını sürdürmek için kullanı la­
bileceği şeklinde mantı klı bir sonuca vardılar. Bu fikir şu şekilde
işledi: Politika üretenler işsizliği %7'den o/oS'e d üşürmek isterlerse
bunun ka rşı bedeli, enflasyon oranında o/o 1 'den o/o2'ye çıkan bili­
nen bir enflasyon oranı olurd u .
1 970'1erin tecrübesi, Phillips eğrisinin geçerliliğine d a i r ciddi
şüpheler uyandırdı. Stagflasyonu hatırlad ınız m ı ? 1 970'1erde hem

208
Keynesçi Görüş ve Maliye Politikası

enflasyon hem de işsizlik aynı anda arttı. Bu sonuçlar, bu ikisi nin


birbirleri nin karşı bedeli olduğunu ima eden Phillips eğrisinin
ta h m i n leriyle uyuşmadı.
Mi lton Friedman ile Ed mund Phel ps, gerçek dünya verileri­
n i, Philli ps eğ risinin ve daha da önemlisi, Keynesçi ekonom inin
geçerliliğini çürüten ka nıtlar olarak görd ü ler. Fried man ile Phelps,
uzun vadede işsizlik oranının enflasyondan bağı msız olduğu
sonucuna varan doğal oran hi potezini lanse etti ler. Devletin işsiz­
liği azaltmak amacıyla geçici enflasyon yaratması yararsız olacak­
tı. Çalışanlar reel ücretlerini düşmekten koru mak için enflasyon
doğru ltusu nda daha yüksek nominal ücretler talep edeceklerdi.

Para Yanılsaması
Keynesçi ekonominin bir varsayımı, insanların para yanılsaması
içinde yaşadıklarıdır. Saatte 10$ kazanıp, benzinin galonuna 1 $
ödemekteuse saatte 100$ kazanıp, benzinin galonuna 1 0 $ ödeme­
yi tercih ederler. Reel alım gücü her iki örnekte de aynı olmasına
rağmen insanlar daima yüksek nominal ücretler almayı daha çok
tercih ederler.

Ph i l lips eğrisi üzerinde yeni oluşan fi kir birl iği, i ki tür eğri oldu­
ğ u d u r: Enflasyonla işsizlik a rasında bir karşı bedel ilişkisi olduğu­
n u öne süren kısa vade Phillips eğrisi ve ekonomide doğal işsizlik
oranı gözleni rken var olan uzun vade Phillips eğrisi. Birkaç yılın
enflasyon ve işsizlik veri lerini örneklemek, i kisi a rasında ters bir
i l işki ortaya atabilir fakat mevcut tüm veriler dahil edildiğinde i ki
değ işken arasında bir ilişki ortaya çıkmaz.
Ekonomistler, kısa vade Phil lips eğrisi ile uzun vade Phillips
eğrisi a rasındaki değişikliklerin nedeni ni, değ işen enflasyon bek­
lentilerine bağlarlar. Phillips'in i ngi liz ekonom isi üzerine ilk başta­
ki gözlemleri, beklenen enflasyonun istikrarlı olduğu bir döneme
a itti. 1 97 1 'de aya rlanabi lir kur sisteminin çökmesi herhangi bir
tür altın standardını tamamen ortadan ka l d ı rd ı ve enflasyonda bir

209
Ekonomi 701

beli rsizl i k dönemi başlattı. Sonuçta, enflasyon beklentilerindeki


artışlar, a rtan enflasyonu ve ol uşan işsizliği açıklamaya yaradı.
Kısa vade Phil lips eğrileri, isti krarlı enflasyon beklentilerinin oldu­
ğu dönem lerde gerçekleşir. Enflasyon beklentileri değişince kısa
vade Phill ips eğrisi il işkisi bozulur ve enflasyon ile işsizl ikte eş
zamanlı a rtışlar veya azalışlar görülür. Yeni bir enflasyon oranı
beklentisi ekonomiye yerleşince yeni bir kısa vade Phillips eğrisi
ortaya ç ı ka r.
Alan Greenspan, enflasyon beklentil erindeki aza l maların
nedenini, kendisinin Fed başka n ı olduğu dönemde gerçekleşen
düşük enflasyon ve işsizlik oranlarına bağla r. Greenspan'e göre,
kendi g örev süresinde kü reselleşmeden elde edi len verimlilik
kazançları, enflasyon korku larını bastırmıştı r. Enflasyon beklenti­
lerinin etkisi hesaba katı ldığında Keynesçi politikalar, a ncak enf­
lasyon beklentileri sabit ka ldığı sü rece işleyecektir. Keynesçi n
politika ları daha yüksek enflasyon beklentisi yaratı rsa amaçlarına
ulaşamamış olur. TI'yi canlandırma ve işsizliği azaltma girişim leri
de zaten enflasyonu azd ı rı r.

210
FEDERAL REZERV SiSTEMi (FED)
Nefret Etmeyi Sevdiğimiz Banka

Amerika'nın, kendi bankacı l ı k sistemiyle uzun ve tari hsel önemi


olan bir aşk-nefret il işkisi vard ır. En çok kötülenen kurum, ulusal
m erkez bankası Federal Rezerv ya da kısaca Fed'd i r. Fed, Ameri­
ka'n ı n ilk merkez ba nkası değildir, hatta i ki ncisi bile değildir. Fed,
insanlar onunla ilgili ne tür h isler taşıyor o l u rsa olsun ve tarihçesi
her nasıl olursa olsun, Amerikan ekonomisinin merkezinde yer a l ı r
v e a n l ayışla karşılan mayı h a k eder.

B A N K A C IL I G I N TA R i H Ç E Si N i N Y E Ni D E N
GÖZ D E N GE Ç i RiLM E S i

ABD, Amerikan Devrimi'nin sonunda önemli bir savaş borcu n u n


y ü k ü altında kal m ıştı. Alexander Hamilton, borcu n üstesinden
gelmek ve tek bir para birimi oluşturmak amacıyla genç nesil için
bir m erkez ban kası kuru lmasını önerdi. M erkezi Philadelphia'da
olan The First Bank of United States için Ba n k of Eng land örnek
a l ı ndı. 1 79 1 'de başlayan imtiyaz anlaşmasının 1 8 1 1 'de son bulma­
sına izin verilene kadar ü lkenin merkez bankası olara k hizmet etti.
On dokuzuncu yüzyılda Amerika, başka bir merkez bankasının
kuru lmasına sebep olan bir dizi ekonom i k panik yaşad ı. Bu ba n ka
sonunda politik bir hedef haline geldi ve ü l keye ekonomik istikrar
getirmekte başarısız oldu.
The Second Bank of the United States'e, ABD ekonomisinin
1 8 1 2 Savaşı'nın ekonomik etkilerini atiatmasını sağ laması için
1 8 1 6'da yirmi yıl l ı k bir i mtiyaz veri ldi. The Second Bank, tek bir
para birimi belirledi ve Hazinenin hesapları içi n yed iemin görevi
görd ü . Çoğu kişi, The Second Bank of the Un ited States'in yoz­
laşmış olduğuna ve Başkan Andrew Jackson'ın siyasi baskıları n ı n
bankanın kaderi ni belirlediğine inanıyord u . i mtiyaz an laşmasının

21 1
Ekonomi 707

süresinin do lmasına üç yıl kala, 1 833'te Jackson, Hazine Bakanı' na,


ABD h ü kü metinin mevd uatlarını bankadan çekip, eyalet bankala­
rına yatı rması talimatın ı verdi. Bu hareket ba n kayı çok zayıflattı ve
The Second Bank of the U n ited States 1 841 'de iflas etti.
içsavaş esnasında ve sonrasında Birleşik Devletler başka ulusal
ban kalar da kurdu ve tek bir para birimini yerleştirdi. Bu ulusal
ba n kalar, h ükümetin tahvil i h raç ederek borçlanmasını sağlama­
ya yaradı. First Bank ve Second Bank'in a ksine bu u l usal bankala­
rın yönetimi hükümetten bağ ı m sızd ı.
1 907'deki Banka P;;ıniği, Federal Rezerv Sistemi'nin kurul ma­
sındaki saikti. Manta nalı bir yatırımcının bakır piyasasında söz
sahibi olmak için yaptığı başarısız girişim, kendisi ve kardeşiyle
bağlantı l ı fınans kuru m larına d uyulan güvenin kaybol masına yol
açtı. Bu kötü etki, onunla bağ l a ntısı olmayan kuru mlara da sıçradı
ve bi rkaç gün içinde New York fınans sisteminde toptan bir kaçış
başladı. Neyse ki, Theodore Roosevelt'in Hazine Bakanı ile J. P.
Morgan, bankacılık sistemine nakit enjekte ederek ortamı bi raz
yatıştırıp, sonunda banka l a ra h ücum furyasına son verdiler. 1 907
paniği, A merika'nın, bankacı l ı k sisteminde l i kiditeyi garantilernek
için borç veren nihai başvuru makamı olarak davranacak bir mer­
kez ban kasına ihtiyacı olduğunu gösterdi.

F E D E R A L R E Z E R V Si S T E M i ' N i N YA N i A B D
M E R K E Z B A N K A SI N I N K U R U L M A S I

1 9 1 3'te Woodrow Wi lson tarafından imzalanan Federal Rezerv Ya­


sası'n ın onaylanmasıyla Federal Rezerv Sistemi yani ABD Merkez
Bankası kuruldu. Merkez bankacıliğı konusunda önceki girişimle­
rin a ksine Fed, öncüllerinin güçlü yanlarından yararlandı. Federal
Reserve Yasası, tek bir merkez ban kası ol uşturmak yerine, bağım­
sız yönetimi olan kamu-özel ( ka rma) bir bankacıl ı k sistemi kurdu.
Fed'in merkezi, tek bir yerde d eğ i l, ABD'n in çeşitli yerlerindedi r.
Fed, ne tamamen devlet ku ru m u ne de tamamen özel kurumdur.
Fed, her i kisinin de özellikleri n i taşır.

212
Federal Rezerv Sistemi (FED)

Fed, ABD h ü kü metinin bankasıdır. Hazine, ABD h ü kümetinin


m u ha sebe kayıtlarını tutar, hü kümet de Fed'deki hesaplarından
çek yazar. Toplanan verg ilerin ve ta hvi l çıka ra ra k borç alınan
paraların hepsi, ABD hazinesinin Fed'deki hesabına yatırılır. Vergi
m ü kel leflerine geri ödeme yapılacağı zam a n veya Sosyal Güven­
ce alan lara ödeme yapı lacağı zaman, para Hazinenin Fed'deki
hesabından çeki lir.

Eldeki Nakit
Federal Rezerv'de bulunan paranın çoğu elektronik formdadır,
oysa bölge bankalarındaki kasalarda sıkı güvenlik altında milyon­
larca dolar bulunur. Fed'in ilk zamanlarında banka veznelerini soy­
gunculardan makineli tüfek yuvaları korurdu.

Federal Rezerv Sistemi'nin hükümet kanadı olan Yönetici ler


Kurul u'nun merkezi Washi ngton D.C.'dedir. Yöneticiler, tek aşa­
malı on dört yıl l ı k bir görev süresi için ABD Başkan ı tarafından
ata n ı r ve bu atama Senato tarafından onaylanır. Kurul, kendi leri
de bu Kurulun üyesi olan Fed başkanı ve başkan yard ımcısı tara­
fı ndan denetlenir. Başkan ile başkan yardı mcısı, sayısı sınırlan­
mamış dört yıl l ı k dönemler için ABD Başkan ı tarafından ata nır ve
bu atamalar Senato tarafı ndan onaylan ı r. Fed başkanı, Federal
Rezerv Sistemi'nin yüzüdür ve çoğu kişi tarafından ekonom i k
etki söz konusu olduğunda, güç sıralamasında ABD Başkanı'ndan
hemen sonra gel i r. Yöneticiler Ku rulu, ü l kenin ba n kacılık sistemi
için politikalar ü retir, düzenlemeler getirir, rezerv gereksinimlerini
bel i rler ve iskonto oranı ndaki değişiklikleri onaylar.
A BD'nin federal yapısı uyarı nca Fed, on i ki farklı coğrafi böl­
geye ayrı lm ıştır ve bölge merkezleri, ABD'nin çeşitli şehirleri nde
yerleşiktir. Her bölge, Federal Reserv Sistemi'nin eşit bir parçası­
d ı r. Bölge bankaları, bankaların bankası olara k işlev görür ve üye
ba n ka la rın mevd uatlarını kabul eder. Bölge ban kaları, kendi böl­
gelerindeki üye bankala rı izleyip, bu bölgelerde yönetmelikleri

213
Ekonomi 7 0 1

uygulattırarak düzenleyici bir r o l de oynar. Bölge bankaları, çek


yazmak ve elektronik ödeme yapmak yoluyla bankacıl ı k sistemin­
de hayati bir rol oynarlar. Son olara k, bölge bankalarının bir işlevi
de, ABD Hazi ne Bakanl ığı'ndan elde ettikleri nakit parayı bankacı­
l ı k sistem inde tedavüle sokmalarıdır.

FO M C

Federal Open Market Com m ittee (FOMC), yani Federal Açı k Piya­
sa Komitesi, ü l kenin para politikasının baş m i ma rıd ır. Komitenin
oy ku llanan on iki üyesi, Fed başkanı, Yöneticiler Kurulu, New York
Federal Rezerv Ban kası başkan ı ve dönüşü m l ü olarak hizmet ve­
ren dört diğer bölge ban kas ı n ı n başkanla rından oluşur. Komite
topla ntıl a rına tüm bölge bankalarının başka nları katı lır. FOMC,
ekonomik performansı gözden geçirmek ve Fed fonu oranlarını
hedefleyerek para politikasının gidişatma karar vermek için yılda
sekiz kere yani yaklaşı k altı haftada bir toplan ı r. Basın ve finans pi­
yasaları, FOMC toplantılarını ya kı ndan izler. Medya mensupları ve
yatırımcılar, politikan ı n i leriki yönünün ne olabi leceği konusunda
ipuçları bulabilmek için FOMC'ni n basın bildiri lerini dikkatle analiz
ederler.

Evrak Çantası Spekülasyonu


Fed'in faiz politikaları üzerine spekülasyon yaparak kar etmek iste­
yen yatırımcılar, Fed Başkanı olarak görev yaptığı süre içinde Alan
Greenspan'in evrak çantasının boyutlarını incelerdi. Çanta büyük
ve ağırsa faiz oranlarını değiştirme konusundaki savlarını destek­
lemek için gerekli evrakları taşıdığı kuramını geliştirmişlerdi. Çan­
ta hafifse faiz oranları muhtemelen aynı kalırdı.

214
PARA POLiTiKASI
Direksiyonu Bize Bırak

Para politikasının a macı, fıyat istikrarının, tam istihdam ı n ve eko­


nomik büyümenin gelişmesine yard ımcı olmaktır. Bir para arzı
tekeleisi olan Fed, ekonomide toplam ta lebi etkileme kon usunda
benzersiz bir kon u mdad ı r. Fed politikası, para a rzına doğrudan te­
sir edecek olan bankacıl ı k sistemi içindeki fazla rezervi etkiler ki,
bu da faiz oran larını değiştirir. Faiz oranlarındaki bu değişi klikler,
tüketim, yatırım ve net i h racat yoluyla toplam talepte değişiklik­
ler ol masına yol açar. Sonuçta TI'de meydana gelen değişim, GS­
YiH'yı, enflasyonu ve işsizliği etkiler.

M E R K E Z B A N K A S I E KO NO M i Y i N A S I L
ETKiLER

Merkez Bankası, ekonomiyi, fa iz oranlarına baskı uygu layarak ve


halka hitaben konuşarak etkiler. Ekonomik büyüme d u rumunda,
Fed ekonominin fazla hızlı büyüd üğü zam a n l a rda faiz oranlarını
çok hafif yükselterek enflasyon uyarısı yapabilir. Enflasyon dönem­
leri nde ise faiz oran larında frene basarak sürücüye sert bir uyarı
yapar ve ekonom inin yeniden kontrol altına a l ı n masını sağ lar.
D u rgunluk durumunda Fed'in en fazla ya pabi leceği, frenden
aya ğ ı n ı çekmek veya faiz oranlarını düşürüp sü rücüyü gaza bas­
maya cesaretlendi rmektir. Fed'in gücü orantı l ı değildir; enflasyo­
nu d u rdurabilir fakat sadece tam istihda m ı teşvik edebilir.

Zorunlu Rezerv
Bir bankanın zorunlu rezervi, karşı lığında kredi veremeyeceği cari
hesap bakiyesinin yüzdesi kadardır. Fed zoru n l u rezerv miktarını
yükseltirse ba nkaların elinde borç verebilecekleri karşılık miktarı
azalır. Bu, para arzını azaltır ve faizierin yükselmesi sonucunu doğu­
rarak sermaye yatırımından ve dayanıklı mal tü ketimi nden caydırır.

215
Ekonomi 101

Yatırı m ve tüketimdeki bu azalma, TI'yi düşürü p, reel GSYiH'nın


azalmasına, işsizl iğin a rtmasına ve enflasyonda bir d üşüşe yol açar.
Zorun l u rezerv miktarın ı n düşürü lmesi tam ters yönde etki yapar.

Zorunlu Rezerv Miktannı Değiştirmenin


Sakıncaları
Zorunlu karşılıklan değiştirmekteki sorun, düşürmenin kolay, yük­
seltmenin ise çok daha zor olmasıdır. Fed, karşılıklan düşürürse
bankalar rezervlerinin daha çoğunu borç verebilirler ve gerçek bir
sorun çıkmaz. Oysa enflasyon dönemlerinde zorunlu karşılıklan
yükseltmek, bankalar için neredeyse imkansızdır çünkü muhteme­
len, henüz borç verilmemiş olağanüstü rezervleri yoktur. Zorunlu
karşılık miktanndaki artış, bankacılık sektöründe, ani bir likidite
krizi başlatır. Bankalar, kredilerin geri ödenmesini isterler ve yeni
yüksek zorunlu rezerv miktarını karşılamak için ellerinden geleni
yaparlar.

iskonto Oranı
iskonto oranı, üye bankaların genel likle mali sı kıntıda oldukla­
rında Fed'e gecelik borçlanma için ödedikleri faiz oranıdır. i skon­
to oranını yükseltmek borçlanma cesaretini kırar, onu düşürmek
ise teşvik eder. Fed, enflasyo n u düşürmek isterse iskonto oranını
yü kseltir. Fed bunu yapı nca şu olayla r zinciri harekete geçer: Fed,
iskonto oranındaki a rtışı ilan eder; bankalar borçlanmaktan cayar;
olağanüstü karşılıkların borç veril mesi daha düşük bir i htimal ha­
line gelir; para arzı büyü mez; faiz oranı yükselir; tüketim, yatırım
ve net i h racat düşer; n aza l ı r; GSYi H düşer; işsizl i k artar; enflasyon
düşer. iskonto oranını düşürmek ise, tam ters etki yapar.

İskonto Oranını Değiştirmenin Sakıncaları


İskonto oranındaki sorun, bankaların doğrudan Fed'den borç alma­
ya isteksiz olmalarıdır. Bu isteksizlik, diğer borçlanma şekillerinin

216
Para Politikası

daha düşük oranlarla bulunabilmesi, hal böyleyken Fed'e başvur­


manın borçlanan bankada bir şeylerin kötü gittiğinin alenen kabul­
lenilmesi anlamına gelmesi olgusundan kaynaklanır. Mali durumu
iyi olan bir banka genelde kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılamak için
bankalar arası borçlanma piyasasından borç alır. Bir bankanın ana
karar mercii, Fed'den borç alarak yatırımcıları veya hissedarlarını
korkutup kaçırmak istemez.

iskonto oranı, gelecekteki faiz ora n ı politikasının göstergesi


olması nedeniyle yara rlıd ır. Mali piyasal a r sürprizlerden hoşlan­
m a d ı kları için onun bu gösterge işlevi önemlid i r.

Açık Piyasa Işlemleri


Fed'in para politikasını yürürlüğe sokması n ı n başl ıca yolu, açık pi­
yasa işlemleri (APi) olara k bili nen bir süreçtir. API, ABD Hazine ka­
ğ ıtlarının New York Federal Rezerve Bankası açık piyasa masası ile
on sekiz menkul kıymetler kuruluşundan oluşan seçkin bir gru p
a rası nda alınıp satı lmasıdır. Bu grupta d ü nyan ı n büyük ban kaları
ile büyük aracı kuru mların çoğu bulun u r. Bunların, açık piyasa iş­
lem lerinde Fed'in karşı tarafında yer almaları ve Fed ile piyasa bil­
g i lerini paylaşma ları beklenir. APi işlemlerinin etkisi, Fed'in Hazine
kağıtları alması duru munda bankacılık sistemi ndeki olağanüstü
karşı lı kların artması, Fed'in Hazine kağıtlarını satması durumunda
ise bankacı lık sistem indeki olağanüstü karşılı kların d üşmesi şek­
linde olur.

POL i T i KAL A R B i R B i R i N E T E R S D Ü Ş T Ü G Ü N D E :
M AL i / PA R A SAL M i K S E R

Federal Rezerv kendi politikalarını siyasal bir va kum içinde yürüt­


mez. Para politikası hükümetin mali politikası ile yan yana işler.
Arada ters düştükleri za manlar olsa da çoğ u za man para politikası
mali politi kayı yerleştirmek için ku llanılır. Bu iş için Fed Başkanı,
ABD Başkanı, Hazine Bakanı ve Kong renin önem li üyeleri, fiyat is-

21 7
Ekonomi 701

tikrarı, tam istihdam ve ekonomik büyüme gibi temel hedeflere


yönelik tutarlı bir politika oluşt u rmak için birbirleriyle temas ha­
linde çalışırlar.

Para Konuşur
Mali Politika
İşsizliği düşürmek veya fiyatlara istikrar getirmek için federal büt­
çenin kullanımıdır.

Durg u n luk dönemlerinde genişlemeci mali politika, geniş­


lemeci para politikasıyla pekiştirilir. Devlet harcamaları artıp,
vergiler d üştüğü için fa iz oranlarına yukarı doğru baskı uygulan ır.
Genişlemeci para politikası faizler üstündeki yukarı doğru olan
baskıyı, para arzı nı genişleterek ve kısa vadeli faiz oranlarını düşü­
rerek dengeler.
Enflasyonist dönemler başkanlar ve yasa koyucular için daha
problem l i dönemlerd i r. Daraltıcı maliye politikasının reçetesi,
harcam a ların azaltı lmasını ve verg ilerin artı n i masını gerektirir ki,
bunlar siyasi açıdan rağ bet görmezler. Daraltıcı (sıkı) para politi­
kası, enflasyonu durdurmakta etki lidir ve Fed'in siyasi baskılardan
yalıtılmış ol ması, onu bu görev için kusursuz kılar. Önceki Fed baş­
kanı Paul Volcker, h ü kümet beceremediğinde enflasyonu yendiği
için ta kdir ed ilmişti.

K I S A VA D E D E V E U Z U N VA D E D E PA RA
PO L i T i K A S I

Para politikasının kısa vadede ve uzun vadede etkileri farklıdır.


Kısa vadeli fa iz oranlarını düşü rmek, tam istihdamı ve ekonomik
büyürn eyi teşvik etmek a macıyla tasarlanan gen işlemeci para po­
litikaları, sonunda enflasyonu körükledi kleri için faizlerin yüksel­
mesine neden olurlar. Bu, para politikasının dikkatle uyg u lanması

218
Para Politikası

gerektiği anlamına gelir. Fed, parasal bir uya ran ortaya atarsa ge­
lecek enflasyonu engellemek için bu uyaranı ortadan ka ldırma­
yı da planlamış olmalıdır. Politika üretenlerin soru nu politikanın
zamanlamasını tespit etmektir. Parasal uyaranın vaktinden erken
kaldırıl ması uzun süreli bir d urg un lukla son uçlanabilir fakat düşük
faiz oranlarını çok uzun süre korumak da neredeyse kesin olara k,
daha yü ksek bir enflasyona yol açabilir.
Enflasyonu düşürmek için para politikasına çok fazla bel bağ­
lamak da sorunlara yol açabilir. Ekonomik dalgalanmalar üzerine
devlet, durgunluğu dengelemek için genişlemed maliye politika­
sı uygulayıp, sonra da enflasyon dönem leri n i kontrol altına alması
için Fed'e bel bağ larsa faiz oranları artar ve uzun vadeli ekonomik
büyü me engel lenir. Devlet bir noktada kendi harcamalarını kıs­
malı ve/veya uzun vadeli fa iz oranlarının çok yüksel mesini önle­
mek için vergileri yükseltmelidir.

219
ARZ YÖNLÜ EKONOMi
Sihir Ekonomisinin Yükselişi

Yüksek işsizl i k oranı ve enflasyondan ötürü 1 970'1er Amerikan


ekonom i k tarihinde sancı lı bir dönemdi. Stagflasyon, birçok poli­
tikacı ve ekonomistte şok yarattı. 1 970'1erde ekonomide Keynes­
çi görüş, politika ü reten çoğ u yetkilinin aklına yerleşmişti. Milton
Friedman ile Edmund Phelps enflasyon la işsizl i k a rasında tutarlı
bir ilişki olduğu görüşü n ü alenen çürütmüş ol malarına rağmen,
pol itika ü retenler bu inançtan vazgeçmeye pek istekli değillerdi.

Sefalet Endeksi
Arthur Okun, yoksulluğa ilişkin basit bir endeks olan sefalet en­
deksi kavramını ortaya attı. Sefalet endeksi, işsizlik oranı ile enf­
lasyon oranının toplamıdır. Normal şartlar altında sefalet endeksi
genelde 7 civarındadır. Carter yönetimi sırasında sefalet endeksi,
stagflasyon yüzünden durmadan artarak gelmiş geçmiş en yüksek
seviyesine, 20, 76'ya çıkmıştır.

Keynesçi ekonomi altyapısı 1 970'1erde politik kararların içine


öylesine işlemişti ki, Keynesçi ekonom inin etkili olduğu görüşüyle
çel işen veriler çoğ u kişi nin aklını karıştı rmıştı. işsizlik yü ksekken
devlet daha fazla harcama yapmalıdır, enflasyon sorun haline gel­
diğinde ise Fed, kemer sıkmalıdır. Stagflasyon ise, çoğu yetki li için
kontrol edilemeyen bir soru n geti rmişti. işsizl iği hafifletmek için
harcama yapmak sadece enflasyonu kötüleştirecekti. Fed'in kısın­
tı yapması işsizl iği düşürü rd ü . Keynes'ten etkilenenlerin politika
seçenekleri, toplam talebi a rtırmak veya azaltmak üzerine yoğun­
laşmıştı. Ne yapılmal ıyd ı? Bazı larının önerdiği cevap, toplam a rz
ve toplam talep modelleri nin a rz yönüne oda kla nmaktı.

220
Arz Yönlü Ekonomi

Bir Deyim Uydurmak


Keynes, her şeyde Demokratlarla, arz yönlü ekonomide ise Cum­
huriyetçileıle bağdaşıyor görünmesine rağmen durum böyle de­
ğildir. Arz yönlü ekonomi teorisinin eleştirilerinin çoğu 1980'de
Cumhuriyetçi partinin aday yoklama toplantısında Reagan'ın baş
rakibi George H. W. Bush'tan geldi. Bush, Reagan'ın ekonomi pla­
nına "sihir ekonomisi" adını takmıştı.

A R Z YÖN L Ü E KO NO M i

Stagflasyon temelde bir arz sorunudur, talep yön l ü bir çözü mün
işe yara mamasının sebebi bud ur. Klasik ekonominin serbest piya­
sa yaklaşımı, Ronald Reagan'ın seçilmesi nden sonra bir çeşit Rö­
nesan s yaşadı. Klasik ekonomi görüşünde esnek ve etkin piyasa lar,
ekonomide tam istihdamın korunacağını gara ntiler. Durg u n l u k
veya enflasyon dönem leri etkili olduğu za man esnek girdi fiyatları
toplam arzın artmasına veya azalmasına neden olur ve ekonomi­
yi, devlet müdaha lesi olmaksızın tam istihdama geri döndürür.
1 930'dan 1 970'e kadar, işgücü piyasasının esnekliği ve etkinliğin­
de bir d üşüş vardı. Arz yönlü iddia, hükümetin işleri bozduğu ve
piyasaların Keynesçilikten a rındırıl ması gerektiğiydi.
Başkan Carter dönem inde başlayan serbestleştirme Ronald
Reagan döneminde ivme kaza ndı. Eskiden devlet tarafından sıkı
denetim altında tutu lan havayolları serbest bırakıldı ve birbirle­
riyle rekabet etmeye zorlandı. Bu, çok daha fazla uçuşun ucuza
yapıl ması sonucunu getirdi. Aynı za manda en verimsiz havayolla­
rı nın da piyasadan çekil mesi ni sağladı.
Reagan yönetimi esnasında sendika lar g üç kaybetti. Çelik ve
otomotiv endüstrisinde yabancı firmaların reka beti sendikaların
durumunu zayıflattı. Send i ka ların güç kaybının mu htemelen en
güçlü işareti yeni seçilen başkanın eliyle geldi. Hava trafik kontro­
lörlerinin sendikası daha iyi ücret ve çalışma şartları için lobi yap-

221
Ekonomi 101

m ışia rd ı. 1 98 1 'de send i ka federal yasayı ihlal ederek g reve gitti.


işe dönmeleri, aksi ta kdi rde işten atılacakları şekl inde uyarı ldıktan
sonra 1 1 .000 hava trafik kontrolörü işe dön meyi reddetti ve Baş­
kan Ronald Reagan tarafından topluca işten atı ldı.
Ronald Reagan, seçimler için adayl ığını koyduğu sırada, yük­
sek gelirli kişilere uyg u lanaca k vergi indiriminin daha çok harca­
maya ve tasarrufa teşvik edeceği, dolayısıyla tüm Amerikalllara
zeng inlik katacağı fi krini lanse etmişti. Harcama ve tasarruf, sade­
ce tüketimi artırma kla kal m ayıp, daha fazla sermaye yatırımına
da yol açacaktı. Yatırımlar a rtınca işletmeler ü retim kapasitelerini
genişletirler ve bu da istihdamın artmasına yol açar. Sonuçta ser­
mayedeki artış daha yüksek ü retkenlik ve nihayetinde daha düşük
fiyatlar getirir.
Toplam talebi uyarmak için yapılan vergi indiriminin gücü,
Keynesçi ekonomistlerin iyi bildiği bir şeydi. Oysa a rz yönlü
dönüş, vergi indirimlerinin toplam talebi uyarmakla kalmayıp
arzı da a rtırmasıd ır. Reagan, vergi indirimi önerdiği anda Sovyet
tehdidine karşı savu nma h a rcamalarını a rtırmayı da önerdi. Eko­
nomistler, politikacı lar ve sıradan insanlar, vergi indirimi ile devlet
harca malarındaki a rtışın eş zamanlı oluşunu sorguladılar. Böyle
bir politika kom binasyonunun federal hükümetin daha fazla har­
cayıp daha az vergi toplayacak ol ması nedeniyle bütçe açığına yol
açacağı barizdi.

A R Z YÖN L Ü E KO NO M i Y E i T i R A ZL A R

Bazen gerçekler hari ka bir fikri mahvedebilir. Reagan, isted iği ver­
gi indirimini ve savu nma h a rcamalarındaki a rtışları elde etti fakat
muazzam bütçe açıklarını da getirmiş oldu. Vergi geli rlerinde a rtış
gerçekleşemedi. Aksine vergi geliri çarpıcı bir şekilde düştü ve Re­
agan dönemi nde h ü kü meti n bütçe açığı d urmadan büyüdü.
Arz yönlü ekonomi için yapılan eleşti rilerden bi ri, geliri etkin
bir şeki lde zenginler a rasında dağıtmasıdı r. Arz yönlü ekonominin
mantrası "gelirde vergi indirimi ve sermaye kaza nçları" olduğu

222
Arz Yönlü Ekonomi

için birinci dereceden yarar sağlayanların büyük gelir sahipleri


olması mantı klı görünür.
Arz yönlü ekonomiden a rtık pek söz ed il mese de görüşleri
ve m a ntığı hala Cumhuriyetçi ve Liberal siyasi platform ların bir
parçasıdır. Vergileri kısmak, insanların tasarruf etmesi ve yatırım
ya pması için teşvikler yaratmak ve ekonom iye devletin karışma­
s ı n ı n yarattığı genel bir güvensizlik, birçok seçmen a rasında hala
yankı uyandıran a rz yön lü ekonomi fı kirleridir. Demokratlar daha
halkçı bir gündem geliştirme eğilimindedirler. Orta di rekte vergi
indiri mine gitmek, va rlı klı kişilerden alınan verg ilerin yükseltilme­
si, i şletmelerin deneti m i n i n artırılması ve tran sfer ödemelerinin
gelirin yeniden dağıtımında ku llanılması, Demokratlar tarafından
geliştirilen ve iyi ya da kötü, Keynesçilerle ilişkilendirilen fikirlerdir.

E K S i K S i Z B i R A L E T Ç A N TA S I

Etüt edi lecek bir alan olara k a rz yönlü ekonomi, çoğu ana akım
ekonomist tarafı ndan alaya alınmasına rağmen dürtü lerin önemli
olduğunu hatırlatmaya yaramıştı. Politika ü retenler sadece seç­
men ierin ne isted iğini değil, ü rettikleri pol itikaların ü reticilerle tü­
keticilerin dürtülerini nasıl şekil lendireceği n i de göz önüne almak
zoru n dadırlar. H ü kümet, ekonomik davran ışı d üzenlemek için
yen i bir ta limat verdiğinde, ileride ortaya çıkabilecek beklenmed i k
son u çların d a üstesinden gelmeye hazırlıklı olmalıdır çünkü yeni
talimat kişilerin ve kurum ların dürtüleri ni değiştirir.
Ekonomi nin a rz yönünü göz ardı etmek, politika üreti lme­
sinde devleti sonu nda i ki seçeneğe mahku m eden tek tarafl ı bir
yaklaşıma yol açar: Toplam talebi artırmak ya da azaltmak. Poli­
tika ü retenler, toplam a rzın önemini fark ederek nihai ekonom i k
hedeflerine u laşmak i ç i n d a h a çok çözüm politikaları geliştirebilir­
ler. Örneğin, bir gelir verg isi ind i riminin talep yönlü ve arz yönlü
etkileri olduğunu fa rk etmek, politika üreten leri n bu görüşü çeşitli
seç i m bölgelerine kabul ettirmelerine i m ka n verir.

223
EKONOMiK BÜYÜME
Daha iyi Bir Toplum Yaratmak

Jared Diamond insa n l ı k tarihini konu alan kitabı Tüfek, Mikrop ve


Çelik'te kendisine yöneltilen bir sorunun onu nasıl i nsanlı kla ilgili
olayların gidişatını i ncelemeye ittiğinden söz eder. Hevesli bir kuş
gözlemcisi olan Diamond, defa la rca Yeni Gine'ye gitmiş ve orada
Yali isimli bir adamla dost o l m u ştur. Yali bir defasında Diamond'a
neden Avrupalıların çok şeyi varken Yeni Gine halkının çok az şeyi
old uğunu sorar. Diamond a rkadaşı nın bu sorusunu kendi kafasın­
da yanıtlamaya çalışırken insa n l ı k tarihini şeki llendiren güçleri ve
servet dağılımını etkileyici bir şekilde açı klar ve ortaya harika bir
kitap çıkar. Diamond ekonomik büyürneyi tanı miayabii mek için
tuğla g i bi bir kitap yazmıştır, oysa bir ekonomist için ekonomik
büyü me çok daha basit bir şeydi r: Sadece GSYiH'daki bir artıştır.

B Ü Y ÜM E N E D EM E KT i R ?

Ekonomik büyüme, bir ü l kenin kişi başı gayrisafi yurtiçi hasılasın­


da zaman içinde sürekli bir a rtış old uğ unda gerçekleşir. Çoğu sene
ABD'n i n GSYiH'sı yaklaşık %2 o ra n ı nda artar, ekonomi ise her otuz
altı yılda bir iki katına çıkar. Aynı zamanda nüfus o/ol oranında a r­
tar ki, bu da kişi başı GSYi H'n ı n 1 960'taki değerinin neredeyse üç
katı na çıkmış olduğunu gösterir. Ekonomik büyüme garanti de­
ğildir. Aslı nda, hiç büyümenin olmadığı veya negatif büyümenin
gerçekleştiği yıllar da vard ı r. Bu dönemler durg u n luğa bağlan ır.
Büyüme kendini o l u m l u ve olumsuz şekil lerde gösterir. Eko­
nomik büyüme, yaşam standartlarında, beslenmede, sağlık hiz­
metlerinde, ömür süresinde ve maddi bollu kta a rtışlara yol açar.
Ol umsuz tarafı, ekonomik büyümenin çoğ u n l u kla çevresel yıkım
ve artan gelir dengesizliğiyle sonuçlanmasıd ır. Ekonomik büyü­
me bir toplum hedefi olarak, h a ra retle tartışı lır ve her iki taraf da
kendi d u rumla rı için makul gerekçeler su nar.

224
Ekonomik Büyüm

N E D E N B Ü Y ÜM EL i ?

E konomik büyüme taraftarları büyümenin topl uma getirdiği ya­


rarlara odaklan ır. Gıda üretimi nde, sağl ı k h izmetleri nde, ömür
süresinde ve maddi bol l u ktaki ilerlemeler, e konomik büyüme
olmadığı takdirde m ü m kü n olmaz. Yüz yıl önce çoğ u Amerikalı,
tarı msal üretimle meşguldü ama yine de o/o2'den azı çiftçi olan
g ü n ü m üz Amerikalılarından çok daha az kal o ri a la ra k yaşıyorla rd ı .
Aynı dönemde, birçok hastalığın kökünün ku rutu l ması ve temel
sağ l ı k önlemleri ile sağ l ı k h izmetlerindeki ilerlemeler sayesinde
ortalama ömür 48'den 78'e yükseldi. Önceki nesil lerde sadece var­
lıklı kişilerin ulaşabildiği şeyleri daha fazla Amerika l ı n ı n elde ede­
bi leceği şeki lde maddi malların miktarı ve kalitesi de arttı. Aynı
dönemde haftalık ortalama çalışma süresi azaldı ve i nsanlara daha
fazla d in lenme zamanı sağ ladı. Ekonom i k b üyü me, çoğ u kişi için
bir n i m ettir.

Para ve Mutluluk
Para gerçekten mutluluğu satın alabilir mi? Ekonomistler kişi başı
GSYİH ile ülkenin genel mutluluk düzeyini kıyasladıklarında ilginç
bir eğilim fark ederler. Kişi başı GSYİH O$'dan 10.000$'a yükseldi­
ğinde mutluluk düzeyi yükselir. Ancak bu ilişki bu seviyeden sonra
bozulur. Dolayısıyla bu soruya verilecek cevap şudur: İlk 10.000$
mutluluğu satın alır. Ondan sonrasını ise kimse bilemez.

Ekonomi büyüyüp çeşitlendikçe giderek daha çok sayıda kişi


geçim i n i çiftçi likle sağ lama yolu ndan ayrı l ı p hayatını ilgi duydu­
ğ u alanda kazanma a rayışına girdi. Kayıtl ı tarihin büyük bölümü
boyunca herkesin ilgi alanlarının ve tutkularının peşi nde koşma
i m ka n ı yoktu. Son ı so yılda üretimde gerçekleşen yaratıcı patla­
ma insanın her alandaki uğraşlarında gelişmeler olmasını sağladı.
Yaşam çoğu insan için çirkin, acımasız ve kısa i ken şimdi görece
güzel, huzurlu ve uzun. Eski bir mezarlığı ziya ret ettiyseniz, genç-

225
Ekonomi 101

lerin ve çocukların mezarlarının çokluğu di kkatinizi çekmiştir. Bir


zamanın olağan vakaları şimdinin ender vuku bulan trajedileridi r.
Yüzyı ldan kısa süre öncesine kadar nüfusu kırıp geçiren hasta lık­
ların büyük bir kısmının kökü kurutuldu. Bütün bunlar, ekonomik
büyü me sayesinde m ü mkün oldu.

Maddi Bolluk ve Ekonomik Büyüme


Maddi bolluk, büyümenin getirdiği bir yarardır ve çoğunlukla eleş­
tirmenler tarafından büyüme politikasının arkasındaki itici güç
olarak görülür. Haklı olabilirler fakat büyüme, insanlık için anlamlı
faydalar da getiriyorsa, fazladan bir iPod veya McMansion, ödene­
cek küçük bir bedel sayılabilir. Maddi bolluk, insanların düşünmek,
icat etmek ve yaratmak amacıyla geçimlerini tarımla sağlamaktan
kurtulmasının doğal sebebidir. Toprağa ve çiftçiliğe dönmeyi se­
çenler için bile bu özgürlük mevcuttur.

insanlar daha çok uzmanlaştıkları ve daha ü retken hale gel­


d i klerinden toplum için değerleri de artmıştır. Günümüzde Ame­
rika l ı bir çocuğun yetişmesine hasredilen zaman ve öz kaynakları
düşün ü n. Ortalama bir Ameri kalı çocuğ u n beşeri sermayesine
250.000$'dan fazla yatırı m yapılm ıştır. Yard ım kuruluşları, bir
bireyin toplum için değerini yükseltmenin isti krarlı ve üretken bir
topl u m yaratmakta önemli olduğunu anlarlar. Gelişmekte olan
ü l kelere gıda yardımı yapan kuruluşlar, ailenin g ıda istihkakını
okulda okuyan kızia rına tesli m etmenin kızın a iledeki değerini
yükselttiği ni, bu nun da çocu k yaşta hamile kalma ve fu hşa yönel­
me i htimal lerini azalttığını keşfetmişlerdi.

226
EKONOMiK BÜYÜMENiN KOŞULLARI
Üretimin Tohumlarını Ekmek

Ekonomik büyü me kend iliğinden olmaz. Birkaç farklı unsurun


gerçekleşmesi gerekir. Bunla rın bazıları apaçık ortadad ır: Ürünleri
ü retecek insanlar ve ü rünleri n üreti lmesinde kullanı lacak öz kay­
naklar vs. Oysa diğerleri o kadar da aşikar değ i ld i r. Yasaların adil
bir şekilde uygulanmadığı ü l keleri düşünün. Böyle bir ülkede sü r­
d ü rülebilir bir ekonomik büyüme gerçekleşebilir mi?

B E Ş E R i S E R M AY E

E konomik büyürnede en önemli unsur beşeri sermayedir. Beşeri


sermaye bireyin sahip old uğu eğitimden, becerilerden ve yetenek­
lerden oluşur. Beşeri sermayeye ciddi ölçüde yatırım yapan ülkeler,
benzer özelliklere sahip oldukları halde beşeri sermayeye yatırım
yapmayan ülkelere göre ekonomik açıdan büyümeye daha yatkın­
d ı r. ABD, beşeri sermayeyi geliştirmek konusunda dü nyanın önde
gelen ü l kelerinden birid ir. Zorunlu ilk ve orta öğrenim, zorunlu aşı
ve iyi beslenme Amerika'nın dünyanın en ü retken u l usu haline gel­
mesine katkıda bu lunur. H içbir ülke eğitime ve beşeri sermayeyi
geliştirmeye ABD'den daha fazla para harcamamaktad ı r.
Kişisel özgürlük ve özel mül kiyet edi n m e kabiliyeti de beşeri
sermayeyi geliştirmek için gerekli unsurlard ı r. Bireyler meslekle­
rini seçmekte özg ür oldu klarında ve özel m ü l kiyetin ayrıcal ı kla­
rından yararlandı kları nda, ü retkenl ikleri kişisel özg ürlü klere veya
özel m ü lkiyete değer veril meyen ü l kelerdekilere göre daha yük­
sek o l u r. Bir kıyaslama yapacak olursak, yakın geçmişte kapitalist
Batı Almanya'da yaşayan sıradan bir vatandaş, kom ü nist Doğ u
Alma nya'da yaşayan sıradan bir vatandaştan çok daha üretkendi.
G ü n ü m üzde sıradan bir Gü ney Koreli, sıradan bir Kuzey Koreliden
çok daha üretkendir çünkü ekonomi k özg ürlük daha fazlasına
sah i p olmak için daha fazla ü r�tme d ü rtüsü sağ lar.

227
Ekonomi 707

Nüfus Artışı ve Ekonomik Büyüme


Beşeri sermayeniz olması için insanlannız olmalıdır. Ekonomllerin
gelişip büyümesi için nüfusun da artması gerekir. Üretkenliğin bü­
yümesinin yanı sıra nüfus artışı da meydana gelmelidir. Daha büyük
nüfuslar daha çok çıktı ve daha fazla yenilik üretebilirler çünkü nüfus
ne kadar fazlaysa üretken öz kaynaklar da o kadar fazladır. Bir ülke
daha çok nüfusa sahipse daha fazla girişimeiye sahip olması ihtimali
artar. Girişimciler ekonomik büyümenin faktörlerinden biridir.

Çok büyü k doğal öz kayna kların varlığı bazen beşeri sermayeyi


gel işti rme hevesini kırabilir. Doğal öz kaynak zenginliğinin getir­
diği paradoks, devletlerin, i hraç etmek amacıyla doğal öz kaynak­
larını istismar etmeye çok hevesli olması ve bu nedenle nüfusları­
nın beşeri sermayesine yatı rım yapmayı ihmal etmeleridir. Rusya
ile Ja ponya'n ın karşılaştı rı l ma sı, i l k bakışta çoğu gözlemcinin Rus­
ya'nın Japonya'dan çok daha zengin olduğunu d üşünmesine yol
açabili r. Sonuçta Rusya, d ü nyan ı n en büyü k maden yataklarına ve
doğal zengi nliğine sahiptir. Öte yandan Japonya'nın ekonomik
büyü me oranı Rusya'nınkinden çok daha yüksektir çünkü beşeri
sermayesine çok daha fazla yatırım yapmıştır.

Fi ZI K S EL S E RMAY E

Ekonomik büyürneyi oluşturmak için beşeri sermayeyi gel iştirmek


tek başına yeterli olmaz. E ko nomiler fizi ksel sermayeyi gel iştir­
meye de yatırım yapmalıdır. Fizi ksel sermaye, üretim sürecinde
ku llanılan aletler, fabrikalar ve teçhizattır. Fiziksel sermaye stoku
arttıkça ü l kede sermaye derinleşmesi yaşa n ı r. Sermaye derinleş­
mesi, her çalışanın yara rlanabileceği sermayenin mikta rına denir.
Sermaye derinleşmesi, daha ü retken bir işgücü sağlar. Orta lama
bir Amerikalı çal ışan, 1 30.000$ değerinde fiziksel sermayeyle des­
teklenir. Amerika'nın ü retken l i kteki üstü nlüğünün nedenlerinden
biri de budur.

228
Ekonomik Büyümenin Koşulları

Beşeri Sermayeye Karşı Fiziksel Sermaye


Birtakım sermayeler işgücünün yerini alırken diğerleri işgücünü
geliştirir. Otomobil şasilerine kaynak yapan bir robot, işçilerin ye­
rini alır, oysa pnömatik bir matkap, hem işçilerin yerini alır hem de
onlan geliştirir. Pnömatik matkaplı bir işçi, balyozlu birkaç işçinin
yaptığı işi tek başına yapabilir. Sermaye ister işgücünün yerini alsın
ister onu geliştirsin her halükarda daha yüksek verim sağlar.

Fiziksel sermaye, yatırımın sonucu olduğu için, geliştiril me­


sinde faiz oranları önem l i bir rol oynar. Düşük ve istikrarlı faiz
oranları yatırımı teşvik eder. Kısa vadede, yatı rım, toplam talepte
a rtış yaratır fakat uzun vadede, ekonominin sermaye stoku n u
genişletir. Yüksek veya istikrarsız faiz ora n l a rı, yatırım kara rlarına
zarar verir ve daha az sermaye oluşumuna neden olur.
Sermaye bir kez faaliyete geçti mi m u hafaza edil melidir. Ser­
maye, potansiyelini gerçekleştirmek için yeterli altyapıya gerek
d uyar. Yollar, suyol ları, raylı sistemler ve g üvenilir fenni ve sıh h i
tesisat şebekeleri, sermayenin kullanı m ı n ı kolaylaştırır ve verimli
ku llanılma şansın ı büyü k ölçüde artırır. Sovyetler Birl iği'nin başa­
rısızlı kları ndan biri, sermayeyi verimsiz kullan masıyd ı. Sovyetler,
Batılı emsallerin i gölgede bıra kan fabrikalar i nşa ettiler. Fakat
yetersiz altyapı nedeniyle, onlara ulaşmak çoğu n l u kla zordu. Bu,
ü rü n l erinin dağıtımını zorlaştırdı. Dünya n ı n kalkınmakta olan
kesimi, fabrika ların verim l i kullanımı için gerekli olan sabit güç
kaynakları ve ulaşım ağlarının eksikliğini çekmektedir. Avrupa,
Ja ponya ve ABD, bu ü l kelere kıyasla, sermaye çıktısının süre kl i
kullanımını ve nakliyesini kolaylaştıracak yeterli altyapıya sahi ptir.

A R A Ş T I RMA G E L i Ş Ti RM E

E konomik büyü menin devam etmesi için yaratıcıl ı k, yenilik ve icat


gerekl idir. Batı dünyasındaki ve Japonya'daki şirketler, araştırma
ve geliştirmeye, kalkınma kta olan ü l kelerdeki şirketlere oranla çok
daha fazla para harcarlar. Araştırma geliştirme, ilerde daha büyük

229
Ekonomi 101

karlar elde edebilmek için hali hazırdaki karların feda edilmesi ni


gerekti rir. Firmaların bu riski göze alması için teşvikler olmalı ve
firma lar koru nmalıdır. Yatırımcıla rı yasa marifetiyle koruyan pa­
tentler, fi rmaların a raştırma geliştirme faal iyetlerinin karlarını ger­
çekleştirmelerini sağ lar.
Gelişmekte olan ü l keler, ekonomik büyü rneyi sürdürmek ister­
lerse yenilenmeyi teşvik edecek yollar bulmak zorundadırlar.
Çin'in son on beş yıldır s ü ren etkileyici büyümesi, esasen başka
yerlerde geliştirilen malların ü retiminden kaynaklanm ıştır. Çin'de
birçok yetenekli, zeki ve yeni l i kçi insan olmasına rağmen yasalar
fikri m ü l kiyeti yeterli derecede korumamaktadı r. Komşu fabri ka­
nın a raştı rmaya para harcamadan ürünü kopya edip üretebildiği
bir ortamda, Çinli ü reticinin yeni ü rün lerin a raştırma geliştirme­
sine para harcamasını gerektirecek nedeni pek yoktur. Zamanla
Çin'in de fikri mülkiyeti koruyacak adımlar atması beklenmektedir.

H U K U K U N Ü STÜ N L Ü G Ü

Büyü menin diğer bir şartı da h u kukun üstü nlüğüdür. Devlet yetki­
li leri yasa lara uyma l ı ve herkesin yasalar önü nde eşit ol masını, ya­
saların adil bir şekilde uyg u l a n masını sağlama l ıd ı rlar. Yolsuzl uk ve
adam kayırmacı lık, sermayenin maliyetini büyük oranda artırarak
yerli ve yabancı yatı rımcıları cayd ı rır. Firma lar, bireyler ve yaban­
cı yatı rımcılar, mallarının yasayla korund uğunu bilmelidirler. Ge­
lişmekte olan ülkelerde sermaye yatırımı eksikliğinin bir nedeni,
yozlaşmış hükümetlerin, u l usal çıkarlar adı altında özel mül kiyete
el koyma ihtimallerinin çok daha fazla olmasıdır. Venezuela'nın
2007'de yabancılara a it petrol yataklarına el koyması, büyük ola­
sılı kla yeni yabancı yatı rımları engellemiştir. Venezuela'nın aksine,
ABD, Kanada, Avustralya, Yen i Zelanda ve Hong Kong gibi eski in­
giliz koloni lerinin, özel m ü l kiyetin üzerinde d u ran ingiliz umumi
hukukunu devralmış olmaları, bu ü l keleri ya bancı yatırımcılar için
güvenli ve cazip kılar. Yabancı sermaye sa hipleri, temelde yerli ya­
tırımcılarla aynı haklara sahiptir. Sonuçta, diğer çoğ u ü l keye göre
bu ü l kelerde daha fazla sermaye birikir.

230
EKONOMi POLiTiKASI BÜYÜMEYi NASIL
ETKiLER?
Hükü met işe Dahil Olur

H ü kü metin politikaları, ekonomik büyümenin belirlenmesinde de


rol oynar. Merkez ban kasın ı n istikrar sağ lama politi kaları faiz oran­
larını, dolayısıyla da sermaye yatırımını etkiler. Mal iye politikası,
devlet borcunun faiz oranının etkisiyle, sermaye yatırımına dolaylı
olara k tesir eder. Vergi politika ları tüketim ve tasarruf kararlarını,
faiz o ranları ve çalışma teşviklerini ve son u ç olara k ekonomik bü­
yümeyi etki ler.

FA i Z O R A N I PO L i T i K A S I

Fed, öngörülebilir, istikrarlı bir faiz politi kasını koruduğunda eko­


nomik büyürneyi destekler. Para politikası öncel ikle kısa vadeli fa iz
ora n larını etkilemesine rağ men, büyürnede rol ü olan unsur, Fed'in
uzun vadeli faiz oran ları üzerindeki etkisidir. Firmalar, gelecekteki
faiz oranları ve enflasyondan emin değ i llerse sermayeye uzu n va­
deli yatırımlar yapmazlar. Belirsizl ikten kaçınmak için Fed, mevcut
ve beklenen enflasyonu kontrol altına a l malıdır. Durgu nluk es­
nasında Fed'in tutu mu, borçlanmayı teşvik etmek için düşük fed
fon u oranı hedefiemek şeklindedir. Bununla birl i kte Fed, faiz oran­
larını çok uzun süre fazla düşük tutarsa, sonuçta büyük olası l ı kla
enflasyon gerçekleşir. Beklenen enflasyon ve yükselen uzun vade
faiz oranları, sermaye yatırı m ı ndan ve n ihayetinde de uzun vadeli
ekonomik büyümeden vazgeçirecektir. Enflasyonu d üşürmek için
yapılan kısa vadeli faiz ora n ı artışları, Wall Street'in hoşuna gitme­
yebilir fakat bu artışlar, beklenen enflasyo n u d üşürdüğü için uzun
vadeli faiz oranlarının düşük ve istikrarlı ka lmasını sağlar. Düşük ve
isti krarlı uzun vadeli faiz oranları, sermaye yatırımını teşvik eder.

231
Ekonomi 101

Şili'deki Piyasa Reformu


Chicago Üniversitesi'nde Milton Friedman'in öğrencisi olan ve
kendilerine Chicago Boys denen bir grup Şiiili ekonomist, diktatör
Augusto Pinochet döneminde ülkeye piyasa reformunun getirilme­
sinde etkili olmuşlardı. Uygulamaya koydukları reformlar, enflas­
yonu durdurmaya ve Şili'yi Güney Amerika'nın en hızlı büyüyen
ekonomilerinden biri haline getirmeye yaramıştı. Ne yazık ki, dik­
tatöde bağdaştırılmak, kıtanın diğer yerlerinde piyasa ekonomile­
rinin adının kötüye çıkmasına neden olmuştu.

Dengeli bir bütçeye yol açmayan bir maliye politikası, uzun


vadeli faiz oranlarına ve sermaye yatırımına etki eder. Sermaye­
nin içe a kışı veya artmış yurtiçi tasarruf olmadığında ortaya çıkan
bütçe açıkları, uzun vadeli faiz oranlarının yü kselmesine ve serma­
ye yatırımının aksamasına yol açar. Sermayenin içe akışı ve yurtiçi
tasarruflar, devlet borçlanmasını dengelerneye yeterli ise açığın
faiz oranına etkisi yoktur. Faiz oranlarının ani etkisi ne olursa olsun,
bütçe açıkla rı, yeterince büyükse, belirsizli k yaratır ve yatırımı etkin
bir şeki lde engelleyebilir. Bütçe fazlalığının bulunması, uzun vadeli
faiz ora n larını düşürür ve sermaye yatırımını teşvik eder.

V E RG i PO L i T i K A SI

Vergi pol iti kasındaki değişi k l i kler, hem fırmaları hem de muhte­
melen ekonomi k büyü me oranını etkiler. Firma lar üzerindeki ver­
gi yükünün artı rılması, sermayeye yatırım yapma kabiliyetlerini
ve isteklerini azaltır. Finans yatı rımcıları için sermaye kazançları
vergisini artırmak, firmaların fiziksel sermayede gerçek yatırımlar
yaptıkları tasarrufların akışını aza ltır. Çok yüksek vergi yüküyle kar­
şı karşıya ka lan işletmeler, ü reti mlerini başka bir yerde yapmaya
karar verebilirler. Sermaye a kışının serbest olduğunu kavramak
önemlid ir. işletmelere vergi koymak, siyaseten popüler olmakla
birli kte, büyü rneyi azaltman ı n reçetesidir.

232
Ekonomi Politikası Büyürneyi Nasıl Etkiler?

Para Konuşur
Sabit oranlı vergi
Sabit oranlı vergi, tüm hanelere, gelir düzeyine bakılmaksızın uygu­
lanan aynı vergi oranıdır. %15'lik bir sabit oranlı vergiyi ele alırsak,
40.000$ kazanan bir hane 6.000$ vergi öderken 100.000$ kazanan
bir hane 15.000$ öder. Sabit oranlı verginin yararı basit olmasıdır.
Dezavantajı ise, birçok hanenin vergi yüklerinde bir artış anlamına
gelmesidir. Çoğu %20-%30 marjinal vergi diliminde olsa da muafi­
yetler, kesintiler ve marjinal vergi oranının toplam gelir üzerinden
değil, artan gelir üzerinden hesaplanması nedeniyle ortalama vergi
oranları çok daha dü�üklür.

Kişisel gelirden alına n vergiler, çalışma şevkini, dolayısıyla


büyüme oran ını etkiler. ABD'de ne kad a r ü retkenseniz o kadar
gelir elde edersiniz. Ne kadar çok kaza n ı rsan ız marjinal vergi ora­
n ı n ız o kadar yüksek olur. Bu, ekonomistlerin, a rtan oranlı vergi
sistemi dedikleri şeydi r. Yü ksek gelirlerde vergi oranları artarsa,
toplumun en üretken bi reylerinin vergi yükü a rtar. Amerika'da
vergi oranları Avrupa'dakinden çok daha düşük ol masına rağ­
men, yeterince yüksek bir vergi oranı d ü şü n ü ldüğünde, üretken
çalışan ya verimini düşürecek ya da ü retkenliğin yüksek oranda
verg i lendiril mediği bir yere taşınacaktır. Ş i mdiye kadar Amerika,
Avrupa'daki yüksek vergi oranlarından ç ı ka r sağ lamıştır. Avrupa,
en iyi, en parlak bireyleri n i beyin göçüyle kaybetmiş, yüksek ver­
gilendirilen çoğu kişi, daha düşük vergi ora n la rının uyguland ığı
ü l kelere göç etmiştir.
Ekonomik işbirliği ve Kal kınma Örg ütü'ne (OECD) göre, beyin
göçü, o kadar ciddi boyutla rdadır ki, Avrupa ü l keleri, başka ü l ke­
lere göç etmiş vatandaşlarının geri dön melerini teşvik etmek
a ma cıyla devlet program la rı oluşturmaktad ırlar. Belki de, bir
verg i i ndirimi uyg u la mayı denemelidirler. Beşeri sermaye, ABD'de
sürekli a rtmakta olduğu için Avrupa'nın kaybı, Ameri ka'nın kazan­
odır.

233
Ekonomi 701

E KO NO M i K B Ü Y Ü M E N i N D E ZAVA N TAJ L A R I

Ekonom i k büyümenin dezavantajları ve aleyhinde konuşanlar da


yok değildir. Ekonom i k büyü m e, i h mal edildiği takdirde devam et­
mesine tehdit oluştura n gelir eşitsizl iğinin a rtmasına yol açar. Son
elli yıl boyunca ABD'deki gelir eşitsizliği çeşitli nedenlerle artmış­
tır. Sendi kaların güç kaybetmesi, marjinal vergi oranlarındaki azal­
ma, ya bancıların rekabeti ve meritokrasi (yeteneğe göre personel
ata ma sistemi), sık sık dile geti rilen birta kım nedenlerd i r. 1 980'1er­
den beri send i ka üyeliği deva m l ı azalmış ve sonuçta işçiler ücret
pazarlığında baskı gücünü kaybetmişlerdir. Bu düşüş, ekonomi­
deki yapısal değişiklikler ve sonuçta hükü metin send i kalara kar­
şı daha m u ha l if bir rol aynaması nedeniyle oluşmuştu r. Marjinal
vergi oranla rındaki d üşüşler, d a r gelirliyle yüksek gelirli arasındaki
uçuru mu derinleştirmiştir.
Nüfus idaresi'ne göre, 1 980'den 2008'e kadar, hane halkının
alt beşte birlik kesimi, orta lama hane gelirinde hiç artış görmemiş
veya çok az görmüşken üst beşte birlik kesim, gelirde sürekli bir
artış görmüştür. Küresel leşme de gelir eşitsizliğ ine katkı yapmış­
tır. Bu ü l kenin vasıfsız imalatı n ı n çoğu, yurtd ışına taşınmış, vasıfsız
Amerika l ı işçilere hizmet sektöründeki daha düşük ücretli işler
ka lmıştır. Gelir eşitsizl iğinin a rtış nedenlerine ilişkin bir teori de,
meritokrasinin gelişmesidir.
Meritokraside en iyi ve en parlak, en iyi ve en pariakla evlenir,
en iyi ve en parlak daha da iyisini doğurup, o kada r iyi ve o kadar
parlak ol mayanları geride bıra kır.
Ekonomik büyü menin deva m etmesi için kazançlar, nüfus
arasında daha dengeli şeki lde dağıtılmal ıdır. Adil olup olmama­
sı konu d ışıdır. Ameri ka hem kapitalizmi hem de demokrasiyi
uyg u lar. Topl umun daha ü retken bi reyleri, kapitalizm tarafından
ödü l lendirilirken daha az üretken ya da daha az vasıflı bi reyleri
gelirleri nin hiç artmadığını görü r. Bu olgu, demokrasiyle uyuşmaz
ve politik bir çözüm için fırsat yaratır. Amerikalıların hepsi de
kapital izmden doğ rudan ya ra r görmeseler bile, oy hakları vardır.
Demek ki, kapitalizm yüzü nden çok kaybedenler, seçme hakla rını

234
Ekonomi Politikası Büyürneyi Nasıl Etkiler?

ku llanmalı ve den klemi değiştirmeli ler. Gelirin yen iden dağılı­


mı, genel seçim ha kkı olan bir toplumda hayatın bir gerçeğidir.
Ekonomik büyüme taraftarları, edindi kleri kazançları, onu elde
edememiş olanlarla paylaşmaya hazı r olmalıdır.

235
BÜYÜK BUH RAN BÜYÜK DURGUNLUKLA
BULUŞUR
Tarih Tekerrür Eder

2007'den önce, yüksek risk faizli i potek kredilerini, teminatlı borç


senetlerini (TBS) ya da kredi temerrüt ta kaslarını hiç duymuş muy­
dunuz? 2007'de ABD tari h i ndeki muhtemelen en kötü mali kriz
başlad ı. 2008 ve 2009 boyunca bu fınans krizi küresel bir durgun­
l u k haline geldi. Mali ve e konomik krizin ölçeği, onlarca trilyon
dolar olara k ölçü l ü r. Bu kitap yazı lırken ekonomi yavaş yavaş iyi­
leşmeye başladı fakat bu iyileşmenin sürdürülüp sürdürülemeye­
ceği nden kimse emin olamıyor.

B Ü Y Ü K B U H R A N i L E BAG L A N T I L A R

i l k önce, ü l keyi yı llarca etkileyen bir diğer ekonomi k faciadan,


Büyük Buhran'dan söz etmeden, Büyü k Durg u n l u k'tan bahsede­
mezsiniz. 1 929 son baharında h isse senedi fiyatlarının düşmeye
başladığını ve aynı sene Kara Salı olara k bilinen 29 Ekim'de aniden
dibe vurduğ unu hatırlayabilirsi niz. Sonraki on yıl boyunca, kişisel
gelirler düştü, yatırı mlar d u rdu, işsizli k %25'e yükseldi ve uluslara­
rası ticaret aniden düştü.
Ne yazık ki, önceki bir banka krizi ( 1 907 Paniği) a kabinde
kurulan Fed, Büyük Buhran esnasında teste tabi tutu ldu ve başka
bir sistemati k banka paniğini engellemek için gereken l i kiditeyi
sağlamakta başarısız oldu. Fed'i eleştirenler, Buhran'ın bu denli
şiddetli yaşanmasın ı n büyü k ölçüde Fed'in suçu olduğunu ileri
sürdüler. Ortak görüşe göre sorun, Fed'in sisteme ucuz kredi a kıt­
ması gerekirken kredi a kışını kısıtlamasıdır.
1 929'da borsanın çöküşünden ve ortaya çıkan mali ve eko­
nomik krizden sonra Kong re, 1 933'te Glass-Steaga ll Yasasını
onayladı. Bu yasa, banka l a rd a ki mevduatları sigortalayıp, gele-

236
Büyük Buhran Büyük Durgunlukla Buluşur

cekte olabilecek bankaya h ücum olayları n ı önlemek için Federal


Mevd uat Sigorta Ku ru munu (FDIC) oluştu rd u. Glass-Steagall,
ticari bankaların çoğu yatırım faaliyetiyle ilg ilenmesini de yasak­
ladı. Ba nka Holding Şirketi Yasası, Glass-Steagall'i pekiştirerek
bankaları, sigorta pel içelerin i i mzalamaktan men etti. Bankacıl ı k
d üzenlemeleri, sektöre güveni tazeledi. Bu g üven, yaklaşık yetmiş
beş sene sürdü.

I FL A S A G i TM E K

Çoğu zaman söylendiği şekliyle Büyük D u rg u n l u k, yirminci yüz­


yılda, bir serbestleşti rme ve şahlanmış bir mali yenilik dönemi
esnasında başladı. Ticari banka larla yatırım ban kaları a rasında bir
engel görevi gören Buhra n-dönemi Glass-Steagall Yasası yürür­
l ü kten kaldırıldı ve yeni bir gölge bankacı l ı k endüstrisi yaratıldı.
Aynı zamanda Fed'in ve h ü kü metin d üzenleyicileri, piyasa güçle­
rinin makul uyg u la malara kendini zorlayacağına inanıp, ticaretin
kendi kendini d üzenleyeceğine giderek g üven mişlerdi. Bütün
bunlar devam ederken borsa, yatırımcılara aşırı g üven aşt iayacak
şekilde yükseliyordu.

Beklentiler ve Gerçek
Üreticilerle tüketiciletin beklentileri, ekonomide önemli güçlerdir.
Olumlu beklentiler, ekonomik faaliyetleri artırma eğilimindeyken
olumsuz beklentiler, ekonomik faaliyetleri bastırma eğilimindedir.
Başkan ile Fed Başkanı, politika üreten önemli kişiler oldukları
için, ekonomik iyimserliğin amigolarıdır.

l l Eylül 2001 'de, teröristler sivil uçakla rı kaçırı p, Dü nya Ticaret


Merkezi'ne ve Pentagon'a intihar saldırıları gerçekleştirirken bir
diğer uçak da Pennsylvania kı rsa lı na d üştü. Terörist saldırıların
etkisi, o zamana kadar gerilemekte olan borsada korku yarattı.
Bu korku, ABD'nin 2001 ve 2002'de sığ bir d u rg u n luğa itilmesine
.
237
Ekonomi 701

neden oldu. Federal Rezerv, hemen fed fonları n ı n oran larını düşü­
rerek ve bankacıl ı k sistem i n e büyük meblağlarda para enjekte
ederek karşıl ı k verdi.
Bush'un vergi indiri m lerin i n, i ki savaşın ve fınans sektörü­
nün serbestleştirilmesinin yan ı sıra bu enjeksiyonlar konut ve
ticari gayrimenkul yatı rımında ca nlılık yaratan bir para havuzu
oluşturdu. 2002-2005 yılları a rasında harcamalar evin teminat
gösteril mesi ve tarihteki en düşük faizle verilen konut kred ileri
sayesinde canlandı. Faaliyetleri serbestleşti rilen bankalar hemen
hemen her başvu rana kredi vererek ateşi körükled iler. Yükselen
konut piyasası bir servet etkisi yarattığı için tü keticiler, bir kredi
harcaması cümbüşüne devam ettiler. Aksi takd i rde sezdi rmeden
yükselmesi gereken fa iz ora n l a rı, Çin, Japonya ve petrol üreten
devletlerin büyük meblağ ları ABD'de tasarruf etmeye devam
etmeleri nedeniyle olağandışı şekilde düşük kaldı. Ayrıca, Fed'in
enflasyonla mücadele yeteneğine olan inanç da insanla rı n enflas­
yon korkusunu giderdi. Kamu, özel, fınans ve yabancı sektörlerin
hepsin i n de felaketi yaratan koşul larda parmağı vardı.

Varlık Değeri Balonları


Varlık değeri balonları, krediler hisse senedi, konut ya da emtia gibi
belirli bir varlığa aktığıncia meydana gelir. Halen değerli metaller
her zamankinden yüksek değerden alınıp satılmaktadır ve patlaya­
cak bir sonraki balon da muhtemelen odur. Ekonomistler arasında,
varlık balonlarını kontrol altına almak için merkez bankası yöneti­
cilerinin faiz oranlarını yükseltmeleri mi, yoksa doğal gidişatıarına
devam etmelerine izin vermeleri mi gerektiği konusunda bir tartış­
ma mevcuttur.

2006'da aşırı ısınan konut piyasası hız kesmeye başladı. Bir


süre sonra durumu idra k eden yatırımcı lar konut piyasasından
çekilip, paralarını petrol ve değerli metaller gibi emtiaya yatırma­
ya başladılar. 2007'de petrol fiyatları hızla yü kseli rken konut piya-

238
Büyük Buhran Büyük Durg unlukla Buluşur

sası serbest düşüşe geçti. Olayların bu kom bi nasyonu, tüketiciler,


enerj i ve gıda fıyatları gözle görülür şekilde a rtarken servetleri nin
aza l m a kta olduğunu görd ü kleri için harcama ya pan kesimi dur­
d u rd u . Gayri menkul yatırımcıları ve nihayeti nde de ev sahipleri,
mortgage bakiyesinden daha düşük değere sahip mül klerden
uza klaşmaya başladılar. Medyada stagflasyon m ı rıltıları duyulma­
ya başlandı. Yanıl ıyorlardı.

M E N K U L K I YM ET L E ŞT i R M E

iflasa g itmenin suçlularından biri de, menkul kıymetleştirme ya


da sekü ritizasyon denen mali yenilikti. Geleneksel olara k bankala r
mü şterilere kredi verir, b u krediyi bilançosu nda devam ettirir ve
faiz i l e harçlardan kar elde ederlerdi. Bu, bankaya, borçl unun te­
merrüt riskini dikkatle değerlendirmek için g üçlü bir dürtü sağ lar­
dı. M a l i yenilik ve h issedarların daha da yü ksek getirilere duyduğu
açl ı k, bankalara kredi lendirme faaliyetleri n i genişleterek karları n ı
a rtı rmaları için giderek d a h a çok baskı uyg u ladı. Bankalar, b u kar­
ları, kredi yaratıcısı haline gelerek, sonradan yatırım ba nkalarına
sattı kları başlangıçtaki kredileri oluşturmak için alınan harçlarla
sağ ladı lar. Yatırım banka la rı, kredileri paket halinde toplayıp, te­
m inatlı borç senedi (TBS) d iye adlandırılan bir senet türü olarak
sattılar.

Asil-Vekil Sorunu
İştirakçi ile saikleri birbirleriyle çeliştiği zaman asil-vekil sorunu
ortaya çıkar. TES'lerde yatırımcılar, bankaların, çıkardıkları tah­
villerin altını dikkatle imzalamalarma (finanse etmeyi üstlendik­
lerine) güveniyorlardı. Oysa artık, krediler batarsa bankalar zor
duruma düşmediklerinden borçlunun temerrüt riskini dikkatle
değerlendirmek için pek nedenleri de yoktu.

239
Ekonomi 1 0 1

TBS'Ier kurumsal yatırımcılara, sigorta şirketlerine, başka ban­


kalara ve koruma fonlarına satıldı. Yatırımcı lar, TBS'Ierin emniyeti i
bir yatırı m olduğuna inandılar ç ü n kü borçl ular genellikle mortga­
ge kredi lerini öderler, eğer ödeyemezlerse de, m ü l k, karşı teminat
olarak kullanıl ır. TBS'Ierin popülaritesi arttı, bu da piyasanın boyu­
tunu büyüttü. Artan popüla rite bankaların bir hazır kredi piyasası
gi bi davranarak git gide daha çok borç vermesi demektir. Banka­
lar m ü şteri edinmek için daha da düşük faiz oranları su narak ve
gara nti a ltına alma sta ndartlarını gevşeterek birbirleriyle rekabet
ettiler. Bu, daha çok kredi veril mesine neden oldu ve konut fiyat­
ları tırman maya devam etti. Bu, TBS piyasasını g üçlend irdi ve
sonunda çökecek olan bir kısır döngü yarattı.

240
YATIRIM BANKACILIGININ ÇÖKÜŞÜ
Balonu Patlatmak

Birçok kurumsal yatırımcının, bankan ın ve emeklilik fonu nun, ya­


pabilecekleri yatı rımları sınırlandıran tutucu yatırım politi kaları
vard ı r. Bu yatırımcılar, bir yatırımın risk d üzeyini belirlemeleri için
Moody's ve Standard & Poor's gibi tahvil derecelendirme kuruluş­
larına g üvenirler. Çoğu, sadece AAA veya AA+ derecesine sahip
tahvii iere yatırım yapa rlar. Bunlar en yüksek derecelerdir ve tipik
olara k yatırımın son derece güvenli old u ğ u n u gösterirler. Yatırım­
cıların ald ığı TBS'Ierin birçoğu, bu derecelere sahiptir.

R i S K YÖN E T I M i V E K R E D I T E M E R R Ü T TA K A S I
(CDS)

Bunun altı nda yatan sorun, derecelendirme kuruluşlarının sade­


ce üst d üzey TBS'Ieri derecelendirmeleriyd i. Bu kuruluşlar TBS'Ieri
birtakım dilimiere yerleştirirler; güvenli, yüksek kalitel i krediler üst
dilimlerde, daha düşük kal iteli krediler ise daha a lt d i l i m lerde bu­
lun u r. TBS'Ier bu şekilde paket halinde toplandı, böylece yatırımcı­
lara daha yüksek getiriler sağlayacaklardı. Daha d üşük, daha riskli
di l i mler daha yüksek faiz ödediler bu da TBS'Ierin bütünü nü, sa­
dece üst kalite mortgage'lardan ol uşan TBS'Ierden daha kazançlı
hale getirdi.

Asil-Vekil Sorunu Yine Vurdu


Yine bir asil-vekil sorunu iş başındaydı. Derecelendirme kuruluşla­
rı, TES'leri pazarlayan kuruluşlardan ücret alarak para kazanırlar
dolayısıyla müşterilerinin ürünlerine yüksek not vermek için ne­
denleri vardır. Kurumsal yatırımcılar, başka insanların paralarıyla
yatırım yaparlar, onun için protokolü uyguladıkları ve yüksek notlu
yatırımları aldıkları müddetçe, onlara ödeme yapan müşterilerinin

241
Ekonomi 707

getirisini azami seviyeye çıkartmaktan başka bir şey yapmak için


bir sebepleri yoktur.

Yatı rımcılara TBS pazarlayan bazı yatırım bankaları, işi daha


cazip hale getirmek için TBS'nin temerrüde girmesi du rumunda
yatırımcıya ödeme ya paca k olan kredi temerrüt takası (KTI) adı
altında bir tü r sigorta sattı lar. Bu, TBS'Ierin yatırımcıların gözü nde
m ü ke m mel yatırım haline gelmesi için yeterliydi. Yatı rım bankala­
rı ise, ilk önce TBS'Ieri sata ra k, sonra bir de, KTT'Ier için ücret alara k
para kazanıyorlardı. Ka rlar tavan yaptıkça, yöneticiler v e yönetim
ku ru l u başkanlarının bu ürünleri müşterilerine pazarlamak için
sebepleri de iyice a rtıyord u. Sadece tek bir ufa k sorun vardı.
TBS'Ier, sanıldığı kadar güvenli değildi ve KTT'Ier yeterli düzeyde
finanse edilmiyordu. TBS'Ier topluca temerrüde g irse, KTT'Ieri
satan bankalar yüzlerce m i lyar dolar ödemekle yükümlü olurlar.
Olan, tam da buyd u.

YAT I R I M B A N K A C I L I G I N I V U R A N K R i Z

Mortgage krizinin Wa ll Street'deki ilk kurban ı Bea r Stearns idi. Ko­


nut balonu patlad ığında TBS'Ierin değeri tartışma konusu oldu.
Bear, h em çok miktarda TBS pazarlamış hem de onlara yatırım
ya pm ıştı. Ağ ır mali kayı plar yüzünden Bear Stearns'ün bilançosu
kötü leşti. Aktifleri ni satsalardı fı rmanın değeri aniden düşerdi. Kısa
süre sonra diğer yatırım bankaları Bear'e kredi açmayı reddettiler
ve şi rket ödeme aczine d üştü. New York Federal Rezerv başkanı
Tim Geithner, Bear Stearns'ü kurtarmak için bir paket hazırladı. J.P.
Morgan'ın, Bear Stearns'ü derin bir iskantoyla satın almak için fon­
ları kullanacağı düşü ncesiyle ban kacılık devi J.P. Morgan Chase'e
borç verdi. Bunun yayg ın bir paniği önleyeceği ümit edildi fakat
tam tersi oldu. Bir süre sonra Lehman Brothers köşeye sı kıştı fakat
bu sefer firmayı kurtarmaya kimse gelmedi. Panik her yere yayı ldı.

242
Yatırım Bankacılığının Çöküşü

Para Konuşur
Manevi Zarar
Sigorta ya da devletin kurtarma paketi hazırlayacağı beklentisi in­
sanları risk almaya teşvik ettiği zaman manevi zarar meydana gelir.
Ekonomistler ve politika üretenler, karar verirken manevi zarar ko­
nusu üzerine eğilmelidirler. Bunu yapmamak, insanları daha fazla
risk almaya teşvik eder. Manevi zararı göz ardı etmek maneviyata
zarar verir.

TBS'Ier ödenmediği için yatırımcılar, sigortacı l ı k devi AIG'in


paza rladığı KTT'Ierini kullandı lar. AIG yüz m i lyarlarca dolar zarara
u ğ radı. AIG, Amerika'nın finans sisteminde kilit bir oyuncudur,
Wall Street ve Washington DC'de çoğu kişi, AIG'in "batamayacak
kadar büyü k" olduğuna inanıyordu. AIG batarsa fı nans sisteminin
tam a m ı çökebilirdi. ABD h ükümeti ve Federal Rezerv, başka fela­
ketierin olmasını önlemek a macıyla AIG için eşi görülmemiş bir
kurta rma eylemi gerçekleşti rdiler.
Mortgage krizi yaygınlaştığı için, fınans kuru mlarının ağırlıkla
yatır ı m yaptıkları TBS'Ierin değeri düştü. Ameri ka'n ı n en büyük
i ki yat ı rım ban kasının sansasyonel bir şekilde batması ve AIG'in
ku rtarı lmasıyla, finans kuru m la rı birbi rlerin e borç vermeyi kestiler.
Bankalar birbirleri nin bi lançosundan korkar oldular. Bankalar bir­
birlerine borç vermeyi durdurunca borç vermeyi toptan kestiler.
Kısa s ü re son ra, konut sektörüne ya da bankacılığa bağlı olmayan
işletmeler borç ala maz old ular, ticari senet piyasası dondu. Ticaret
d urma noktasına geldi. Büyük Durgunluk başla mıştı.

243
MALiYE POLiTiKASI ATEŞ ALTINDA
Daha Büyük Bir Gemiye Ihtiyacınız Olacak

Mortgage tahvil piyasasının çöküşü, trilyonlarca dolar değerindeki


varlığın değersiz hale gel mesi demekti. Bu ekonomik du rgunluk,
mali bir krizin, daha yaygın ekonomik bir krizle birleşen ölümcül
bir kombinasyonuyd u. E konomik durgu nluk karşısında Keynesçi
reçete, ekonomiyi canlandırmak için genişlemed para ve maliye
politikalarının uygulanmasıdır. Sorun, norma lde etkin olan politi­
ka a raçlarının ciddi bir şekilde kösteklenmiş ol masıydı.

FED

Fed'e göre durgunluğun reçetesi, başlıca hisse senedi satıcıların­


dan Hazi ne bonosu a l ı p, para yaratma sürecinin hünerini göster­
mesin i beklemekti. Bankalar borç vermeye istekli olmayınca bu
reçete işe yaramadı. Para yaratı lacağı yerde, finans sistemi parayı
yok ediyordu. Finans sistemindeki yanlışlıkların çoğu geleneksel
bankacı lığın dışında meydana geldiği için, Fed, i htiyaç d uyulduğu
zaman para bulma konusunda büyük baskı altında kaldı.
Fed'in bankalarla nasıl çal ışacağ ını belirleyen yasalar mevcut­
tur. Emrine arnade olan a raçlar bankalar için kullanı lmak üzere
tasarlanm ıştı, fakat bu m a l i kriz fa rkl ıyd ı. Serbestleşti rmen in
yarattığı gölge ba n kacılık sistem i, Fed'in kapsa mı dışı ndaydı.
Fed'in işleri yeniden d üzeltmesi için, gölge sistem daha düzenli
geleneksel ban kacı l ı k sistemine dönüştürül meliydi. Yaptıkları da
buydu. Büyük yatırım bankalarının sonu ncu ları olan Goldman
Sachs ve Morgan Sta nley, statülerini SEC yönetmeliklerine göre
değiştirip, Fed'e sund ular.

Parasal Gevşeme
Finans krizi boyunca Federal Rezerv Yöneticiler Kurulu'nun inter­
net sayfasını ziyaret etseydi niz, ilginç bir şeyler olduğunu görü r-

244
Maliye Politikası Ateş Altında

d ü n üz. Fed neredeyse her ay yeni bir para politikası a racı keşfe­
diyord u. Bunlardan ilki, Term Auction Facil ity (TAF) (Geçici Vadeli
i hale i m kanı) idi. Bu program, aşağı yön l ü algılanan reeskont pen­
ceresinden borçlanma riski ol madan ba n kaların Fed kredilerine
teklif vermesine i m kan tan ıyordu. Fed kısa süre içinde, sisteme
para enjekte etmek için başka borç verme i m ka n ları da yaratıyor­
du. Fed, ipoteğe dayalı men kul kıymetlerin ve acente borçları n ı n
a l ı m ı n a d a başladı. Nihayeti nde Fed'in yap m a kta olduğu şey, var­
l ı kl a r için nakit karşılığında pazar yaratm a ktı. Bu sü rece parasal
gevşeme denir.
Son u nda, mali çöküşü d u rdu rma k i ç i n 2008'de yaratılan
i m ka n la r, 201 O Şu bat'ında son buldu. Fed, d u rg u n l u k sırasında,
geleneksel politi ka önlemleri nden ödü n vermedi. FOMC, Fed
fon u oranları hedefi n i o/oO'a düşürdü. Bu, Fed'in açı k piyasa faa li­
yetleriyle elde edebileceği kada r genişlemeciydi.

Hükümet Yaratıcı Davranıyor


Fed, aynı anda hem donmuş bir bankacı l ı k sistemini onarmaya
hem de daha kapsamlı bir ekonomiyi normale döndürmeye ça lı­
şı rken h ükü met, sıra dışı ön lemler alara k karş ı l ı k veriyordu. Henry
Pau l son'ı n idaresindeki Hazi ne, bankacı l ı k sektöründeki ve ipote­
ğe dayalı menkul kıymetler piyasasındaki a n i mali krizi çözmeye
çabal ıyordu. Kongre ile başkanlar, önce Bush, sonra da Obama,
çok büyük bir politik müdahale planladılar. H ü kümetin soru nu,
kriz vurduğunda ağır vergi içeren bir mali genişlemeyle meşg u l
olmalarıydı. Vergiler aşı rı düşü k, harcamalar i s e aşırı yü ksekti. Eko­
nomistler, hükümetin daha ne kadar teşvi k verebi leceğini sorgu­
l uyorlardı.
2008'de Kong re, Hazine'ye, konut piya sası ile TBS'Ierin çökü­
şünden ağır darbe alan ban kaların sermaye yapılarını yeniden
d üzenleme gücünü veren Soru nlu Varl ıkları Kurtarma Programını
(Tro u bled Asset Relief Program, TARP) o n ayladı. Bu, hükümetin
ekonomiye istikrar kazandırma gayretleri n i n sadece başlangı­
cıyd ı. H ü kümet, zayıflayan otomobil ü reticisi General Motors'un

245
Ekonomi 101

kepenk kapatmaması için şirketin kontrolünü 50 milya r dolara


satın aldı.

Külüstüdere Nakit
Dayanıklı malların tüketimini teşvik etmeyi amaçlayan bir diğer
program, "külüstürlere nakit" diye de bilinen Car Allowance Rebate
System (CARS) idi. Bu programa göre, alıcılar, yakıt tüketimi daha
fazla olan eski arabalarını verip yakıt tüketimi daha az olan yeni bir
araç satın aldıklarında araba satıcılarından bir iskonto alacaklardı.
Hükümet, sonradan satıcıya ödeme yapacaktı. Hükümetin verile­
rine göre bu program dahilinde 680.000 otomobil satılmış ve bu
rakam ekonomide yurtiçi harcamaların canlanmasını sağlamıştır.

Konuta yatırımı ca nlandırmak için hükümet, a l ıolara 8.000$


tuta rında önemli bir vergi indiri m i sağ ladı. Ayrıca, işsizl ik yar­
dım ları, işsiz ka lan m i lyonlarca Amerikal ıyı da kapsayacak şekilde
genişletildi. Hükü met prog ram larının en büyüğü, ekonomiyi
genişletmek için 790 m i lyar dolar harca nmasının planlandığı
2009'da onaylanan ( Recovery Act) Toparlanma Yasasıydı. Vergi
kesintileri, iki savaş ve %0 faiz oranıyla birleşen teşvik, tarihi stan­
dartiara göre epey agresifti. Çoğ u ekonomist, h ü kü metle merkez
bankası n ı n krize tepkilerinin i kinci bir Büyü k Buhran'ı engel ledi­
ğine inanır.

Teori mi, Pratik mi?


Teoriler, ekonomistler ile politika üretenlerin, gerçekte olanların
hikayesini aniatış şeklini etkiler. Yeterince kişi inanırsa, gerçeğin
bu anlatımları gerçeği etkileme gücünü kazanır. Beklenen enflas­
yonun enflasyon yarattığı hikayesi hep anlatılır ve politika üreten­
ler bunu önemsemezlerse hikaye gerçek olabilir.

246
Maliye Politikası Ateş Altında

Bir ekonomi, d u rgun l uğa girdiğinde işletmeler ü retimi durdu­


rup, hemen işçilere geçici olarak yol verirler. Ekonomik düzelme
esnasında, mantıklı sonuç, bunun tersine işlemesidi r, oysa her
zaman böyle olmaz. Üretim yeniden başlad ığı nda firmalar çoğ un­
lukla kalan işgücü nün çok daha verim l i olduğunu keşfederler.
Sonuç olarak, firmalar daha fazla işçi almadan üreti mi sürekli artı­
rabilirler. Çıktı artmaya devam ettikçe, fi rmalar ilave işçi almadan
önce çal ışma saatleri ni artı rırlar. Sonunda ancak artan verimlilik
ile a rtan çalışma saatleri hesaba katıldıktan sonra talep hala
mevcutsa firmalar işçi al maya başlarlar. Ne yazık ki işsizler için bu
süreç çok uzun sürebilir. Ekonominin işsizl i k sorununu çözmeden
d üzelmesi politikacılara büyük zarar verir. GSYi H a rtabi lir fakat
işsizlik oranı bir süre daha yüksek ka labi lir. işsizler oy verir ama
aslında mantıklı açıklamalara aldırmazlar.
Enflasyon söz konusu olduğ unda Federal Rezerv'in yaptığı şey
ip cam bazl ığına benzer. Birçok uzmanın enflasyon gel iyor uyarısı
ya pmasının bir yararı ol maz. Enflasyonu beklemek çoğunlukla
enflasyonu ateşlerneye yeter. Fed, kredi akışını serbest bırakmak
için finans sistemine yüzlerce mi lyar dolarlık rezerv sokar. Eko­
nomi iki şekilde tehlikeye g i rer. i l ki, Fed para a rzı nı çok çabuk
dara ltırsa ekonom inin tekrar daha derin bir d u rgunluğa düşebi l­
mesidi r. i kincisi ise, Fed para arzını daraltmak için fazla beklerse
enflasyonun baş gösterebilmesidir, bu da Fed'in ekonomiyi tekrar
durg u n l uğa döndürmek şeklinde tepki vermesini gerektirir.

247
ÇEVRE VE EKONOMi
Çevreciler, Birleşin!

Çoğu Amerikalı, çevreyi korumanın topl um için önemli bir amaç


old uğuna inanır. H ü kü m etin ve çevrecilerin bu amaca ulaşmak
için izled i kleri yol, genelde ekonominin gerçekleri ni göz ardı et­
miştir. Tehdit Altındaki Tü rler Yasası'nın, Tem iz Hava Yasası'nın ve
Temiz Su Yasası'nın hepsinin de övgüye değer amaçları vardır.
Yürü rlü kteki kanu nları eleşti renler el bette can l ı ları n soyunun tü­
ken mesinden ya da hava n ı n, suyun kirlenmesinden yana değildir.
Eleşti riler ekseriyetle a maçların kendisine değil, bu amaçlara ulaş­
ma şekline yöneliktir. Ekonomistler, çevre için benzersiz bir bakış
açısı sunmaktadır. Onlara göre, ekonomi prensiplerinin bu uygula­
malara dahil edilmesi çevreyi koruma amacı na daha etkin ve daha
yara rlı bir biçimde u laşmak için kullanılabilir.

BÜYÜME SÜ RDÜRÜLEBiLiR Mi?

Sürekli büyüyen bir ekonominin bedeli, çevreye getirdiği zorlu k­


lardır. Nüfus giderek a rttıkça öz kaynakların nüfusu geçindirmesi
gerekir. Büyümenin ille de çevresel çöküşe neden olması gerek­
mez. Aksine piyasa lar, bireyler ve fırmalar öz kaynaklarını kullanır­
ken bir ka rşı bedel ödeyecekleri için, onların d ü rtülerini değiştir­
mekte kullanılabil ir.
Öz kaynaklara olan talep bu öz kayna kları n fiyatlarını artırma
eğilimi ndedir. Bu öz kayna kl a rı kul lanan bireyler ile firmalar, eğer
bunlar yenilenebilen kaynaklar deği lse, fıyatlar a rttıkça onları
daha az kullanma d ü rtüsü kazan ı rlar. Kaynaklar yeni lenebiliyorsa,
girişimciler kaynak üreti mini a rtırma dürtüsü kazanırlar. Bu i ki
dürtü g üçlü ve etkind ir.

248
Çevre ve Ekonomi

Yenilenebilen Öz Kaynaklar
Yenilenebilen bir öz kaynak olarak keresteyi ele alalım. Artan ke­
reste talebi, kereste fıyatlarının yükselmesine yol açar. Bu fiyat a r­
tışı, ağaç yetiştirici lerinin talebi karşılamak için piyasaya daha çok
ürün sü rmelerine neden olur. Artan kereste talebinin net etkisi,
orman ta lebinin a rtmasıd ı r. Artan orman talebi toprağı daha is­
teni r kılar ve daha çok arazi nin orman ü retim ine ayrı lmasına yol
açar. Bazı ları, ağaçlar kesil i rse sonunda h i ç ağaç kal mayacağını
iddia ederler. Oysa bu ifade ekonomik d ü rtüleri göz a rdı etmek­
ted i r. i nsanlar mısır yemeyi bı raksaydı mısır daha çok mu, daha az
mı kal ı rdı? Daha az kalırdı diye cevapladıysa n ız haklısı nız. insanlar
mısır yemeyi bıra kı rlarsa çiftçilerin mısır yetişti rmek için nedenleri
kal maz. Benzer şekilde, insanlar daha çok mısır yerse çiftçiler daha
çok mısır yetiştirir. Aynı şey, ağaçlar için de geçerlidir. Ağaçların
büyüm esi daha uzun süre alır, gerçi sonuçta fıyatla rı mısırdan çok
daha yü ksektir.

Yenilenerneyen Öz Kaynaklar
Köm ü r, petrol ve doğalgaz gibi yenilenerneyen öz kaynaklar söz
konusu olduğunda piyasalar, ü reticilere de tü keticilere de teşvik­
ler sağlar. Bu üretim fa ktörlerine talep a rttıkça fıyat da a rtar. Bu, o
öz kaynakları kullanan firmalara daha yü ksek ü retim giderleri ve
daha yüksek fiyatlar getirir. Yüksek fiyatlar, fırmaların bu öz kay­
nakların kullanım ında daha veri mli hale gelmeleri n i sağlar. Ör­
neğin bir fırma, ü retiminde doğalgaz kul l a nıyorsa ve gaz fıyatları
a rtarsa firmanın, doğalgazı mümkün olan en veri mli şekilde kul­
lanmak için iyi bir nedeni olaca ktır. Mü s rif ve veri msiz fi rmalar, öz
kaynakları daha verimli ku llanan firmala rla rekabette zorlanacak­
lard ı r. Sonunda kepenk kapatacaklardır.

Ekonomik Verimlilik
Ekonomik verimlilik, öz kaynaklar az israfla kullanıldığında ger­
çekleşir. Verimlilik, sadece ekonomistlerin değil, gezegene önem

249
Ekonomi 707

veren herkesin amacı olmalıdır. Daha az israf, üretimde daha az öz


kaynak gerekınesi demektir.

Teşviklerin Rolü
Tehdit a ltındaki türleri korum a k, birçok kişi için önemlidir. Tü rleri
korumaya yönelik yasa çıka rm a ları için hükü metlere büyük baskı
yap ı l m a ktad ır. Tehdit a ltındaki türleri koru mak için ekonomistie­
rin desteklediği yol la rdan biri o n la rı yemek üzere öldürmektir.
Neden Amerikan bizon u n u n sayısı neredeyse tükenmek üze­
reyken ineklerin sayısı üstel olara k arttı? inekler bizonları yedikleri
için m i ? Hayır, inekler çoğalı rken bizon ların yok olma teh likesiyle
karşı karşıya ka lmaları n ı n nedeni, ineklerin özel mül kiyet altında
olması, bizonların ise olmamasıydı. 1 889 itibariyle, bizon sayısı
milyon lardan l .OOO'in biraz üzerine kadar düşmüştü. Neyse ki,
günüm üzde Ameri kan bizonu yok olmanın eşiğinden dönmüş
durumda çünkü art ı k onlar da özel m ü l k haline geldi. Halen
500.000 bizon mevcut ve . bizon eti için bir pazar oluştuğundan
sayıları g iderek artıyor.

ÇEVREYi K i R LETME H A KK I

Çevre kirliliği ekonominin olu msuz yanlarından biridi r. Tüm üre­


tim sü reçleri bir biçimde kirl i l i k yaratır, dolayısıyla sıfır kirlilik,
mantıklı bir hedef değildir. Ki rliliğin doğru m i ktarı ned ir? Kirliliğin
doğru m i ktarı ya da toplu msal açıdan optimal miktarı, marjinal
topl u msal fayda marjinal top l u msal üretim g iderine eşit olduğu
zamanki miktardır. Bu, fi rmaların, üretimin topluma getirdiği eks­
tra yara r, kirlilik dahil ekstra mal iyete eşit olduğu noktaya kadar
üreti m yapmaları gerektiği a n la mına geli r. Firmalar, orta malı tra­
jed isi denen şey yüzünden (örneğin akarsuların, hiç kimseye a it
olmad ı kları, orta malı oldu kla rı, sahipsiz kaldı kları için herkesten
kötü m uamele görmesinden yani tüm ü reticilerce kirletilmesin­
den ötürü), çoğunlu kla toplumsal açıdan optimal miktarda çıktı

250
Çevre ve Ekonomi

ü retmezler. Firma lar, kirliliğin bedelini ödemezler, dolayısıyla çok


fazla ç ı ktı üretir, çok fazla kirl i l i k yaratı rlar. Firmaların uygun mik­
tarda kirlilik üretmelerini sağlamak için üretim kararlarına ki rlet­
me bedeli dahil edilmelidir. Devletler kirletme izinleri satmalı veya
vergi koymalıdır. Diğer bir seçenek de, kirleten i n kirliliğe maruz
kalan ve bunun mal iyetine katianan bireylere pazarlık usulüyle bir
tazmi nat ödemesidi r.

Birim Başına Vergiler


Bir m a l ya da hizmetin üretiminde firmaları n yarattığı kirlil iği dü­
şürmek için birim başına vergi konabilir. Ü reticiye konan vergi,
ü reti m g iderini a rtırır, bu da ü reticinin ü retim kabiliyetini ve iste­
ğini azaltır. Bunun piyasaya getirdiği sonuç, mal ya da hizmetin
fiyatının a rtıp, miktarı nın aza l masıdır. Sonuç, daha az ü retim, do­
layısıyla da daha az kirliliktir. Birim başı na vergideki sorun, büyü k
ihtimalle o endüstrideki tüm üreticilerin vergilendirilecek olması
ve daha temiz, daha verim l i çalışan üreticilerin de çok kirletenler­
le aynı oranda vergi ödeyecek olmasıdır. Vergi, sanayi nin yarattığı
kirliliği azaltır fakat bi reysel ü reticilerin kendi lerine çekidüzen ver­
mesine yaramaz. Mal ya da h izmete talep a rtarsa da kirlilik artma­
ya deva m eder. Nihai amaç, üreticiyi cezalandırmak değil, kirliliği
azaltmaktır.

Kirletme izinleri
Bir diğer seçenek de, kirletme izinleri piyasası oluşturmaktır. Hü­
kümet, bir izin programı dahilinde, bel li bir ki rletici maddenin o
sene atmosfere sal macağı miktara bir sınır koyar. Örneğin, geçen
sene atmosfere 7 m i lyon ton azot oksit salındığını ve h ü kümetin
bunu 6 mi lyon tona indirmek istediğini varsaya l ı m. H ü kümet, bu
hedefe u laşmak için gereken sayıda izni sanayiye ta hsis eder. Her
izin belgesi 1 ton emisyona i m kan tan ıyorsa h ü kümet fi rmalara, 6
mi lyon adet izin belgesini paylaştırır. Firmaların ü rettikleri kirletici
maddenin her bir tonu için bir izin belgesi teslim etmeleri gere­
kir. Bu sistem dahilinde, fi rmalar ve hatta bireyler bile izin belgesi

251
Ekonomi 7 0 7

alıp satabilirler. Nispeten tem iz çal ışan fi rmalar, kullanmadıkları


izi n belgelerini daha fazla kirleten firmalara satabili rler. Bireyler de
izi n belgesi alabilir ve atmosferi belli bir m i ktar kirl i l i kten koruya­
bil i rler. Bu program, firma ları daha verimli hale gel meye ve aynı
zamanda kirliliği de azaltmaya teşvik eder. Kirl ilik vergilerinin a k­
sine, bu çözüm, bütün fi rmaları eşit oranda cezalandırmak yerine
kirlil iği azaltmalarından ötü rü ödüllendirir.

İklim Borsaları
Dünyanın her yerinde kirlilik yaratan çeşitli endüstriler arasında
izin belgesi ticareti yapılabilen iklim borsaları mevcuttur. İklim
borsaları, firmaların izin belgesi alım satımına imkan veren hisse
senedi borsası gibi davranırlar. Çevre ve ekonomiyle ilgilenen öğ­
renciler ileriki yıllarda iklim brokeri olabilirler.

Coase Teoremi
Çevreyi ki rleten ya da za rar veren fi rmalar için son bir seçenek, kir­
lilikten zarar görenlere doğrudan ödeme ya pmaktır. Bu seçeneğe
Coase Teoremi denir. i ngiliz ekonomist Robert Coase, kirletenler
ile kirliliğin maliyeti ne katlananlar, her iki tarafın da kabul edebi­
leceği bir ödeme üzerine doğrudan pazarl ı k ya parlarsa etkin bir
sonuç elde edilebi leceğ ini öne sürmüştür. Coase teoreminde, her
iki tarafa da bir pazarlık mal iyeti gel meyeceği, mül kiyet hakları nın
açı kça ta nımlandığı ve bu işe dahil olacak kişilerin sayısının az ol­
duğu varsayıl mıştı r.
Natu re Conservancy ve Sierra Club gibi kuruluşlar çevresel
olara k d uyarlı alanları koru m a k için bu stratejiyi uygulamaktalar.
Çevreyle ilgilenen birçokları, yağmur orma nlarını korumak için
bu stratejiyi uygulam ışlard ı r. Kendi sah ip olduğunuz bir ormanı
kurta rmak, herkesin sah i p olduğu bir ormanı kurtarmaktan çok
daha kolayd ır. Sonuçta ekonomi prensipleri, çevresel hedeflere
ulaşmak için etkin ve veri mli bir şekilde kullanılabi l i r.

252
DiZiN

A Ç

altın standardı 42, 43, 44, 45, 209 çevre 27, 28, 32, 36, ı ı 7, ı 70, ı 7 1 ,
ambargo 28, 29, 30 ı 72, 248, 250, 252
a mortisman 82, 83, 1 56, 1 59, 1 60
araştırma-geliştirme ı 05 D

arz 42, 43, 45, 56, 6 ı , 63, 65, 69, 70,


deflasyon ı O, ı 66, ı 85, ı 95, ı 97,
72, 73, 86, 88, 96, 1 09, ı 1 0, 1 1 2,
ı 98, 205
ı 1 3, l l 4, l l 8, ı 20, ı 22, ı 23,
dezenflasyon ı 95, ı 97
1 30, 1 3 ı , 1 34, 1 35, 1 36, 1 37,
döviz ı o, s ı , 1 34, 1 35, 1 36, 1 37,
ı 38, ı 43, ı 45, ı 69, ı 89, ı 9o,
1 38, ı 40, ı 4 ı ' ı 43, ı 44, ı 52,
1 93, 1 99, 200, 203, 205, 206,
1 63
2 1 5, 2 1 6, 2 1 8, 220, 221 , 222,
döviz kuru 1 34, 1 35, 1 37, 1 38, 1 44
223, 247
durgunluk (resesyon) 45, 46, 1 59,
B 1 60, 1 62, 1 67, 1 68, 1 78, 1 79,
1 83, 1 95, 205, 207, 2 1 5, 2 1 8,
banka 26, 44, 45, 5 1 , 52, 53, 54, 55,
2 1 9, 22 1 , 224, 23 1 , 236, 237,
56, 57, 58, 59, 60, 82, 1 23, 1 25,
244, 245, 247
1 27, 1 29, 1 34, 1 35, 1 36, 1 37,
1 52, 1 53, 1 91 , 1 92, 2 l l , 2 1 2, E
2 1 3, 2 1 4, 2 1 5, 2 1 6, 2 1 7, 236,
237, 238, 239, 240, 241 , 242, ekonomik büyüme 42, 43, 53, 1 37,
243, 244, 245 1 45, 1 63, 1 64, 1 67, 1 68, 1 72,
bankamatik kartı 44, 52, 53, 1 52 1 89, 202, 2 1 5, 2 1 8, 2 1 9, 224,
beşeri sermaye 226, 227, 228, 229, 22� 22� 22� 22� 22� 23�
233 23 1 , 232, 234, 235
bilanço 54, 1 39, 1 62, 239, 242, 243 enflasyon 1 O, 44, 45, 46, 47, 48, 49,
Büyük Buhran 59, 1 79, 204, 236, SO, 1 09, 1 20, 1 28, 1 29, 1 35, 1 36,
246 1 37, 1 41 , 1 44, 1 66, 1 75, 1 80,
Büyük Durgunluk 236, 237, 243 1 84, 1 85, 1 86, 1 87, 1 88, 1 89,

253
Ekonomi 1 0 1

1 90, 1 91 , 1 92, 1 93, 1 94, 1 9S, ı so, ı s ı ' ı ss, ı S6, ı S8, 1 6 1 '
1 96, 1 97, 1 98, 1 99, 200, 202, 1 62, 1 64, 1 6S, 1 7 1 , 1 72, 1 82,
203, 20S, 208, 209, 2 1 O, 21 S, 1 84, 1 88, 200, 207, 222, 223.
2 1 6, 2 1 8, 2 1 9, 220, 22 1 , 23 1 , 234, 23S
232, 238, 246, 247 gelir dağ ı l ı m ı 1 72
gümrük vergisi 28
F
H
faiz 9, 1 6, 47, 48, 49, SO, S l , S3, SS,
S7, S9, 1 20, 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 24, hazine bonosu 1 23, 1 24, 244
1 2S, 1 26, 1 27, 1 28, 1 29, 1 32, hisse senedi piyasası (borsa) 1 30,
1 33, 1 3S, 1 36, 1 37, 1 40, 1 4 1 , 1 32
1 44, ı 4s, 1 47, ı so, ı s3, ı s6,
1 S8, 1 S9, 1 60, 1 63, 1 64, 1 6S,
1 86, 1 92, 1 93, 1 9S, 1 96, 1 97, ihracat 22, 26, 28, 1 1 3, 1 34, 1 3 7,
1 99, 20 1 , 204, 206, 2 1 4, 2 1 S,
1 39, 1 40, 1 41 , ı so, ı s ı , ı s2,
2 1 6, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 229, 23 1 ,
1 6 1 , 1 62, 1 63, 1 64, 1 99, 200,
232, 238, 239, 240, 241 , 246
2 1 S, 2 1 6
Federal Rezerv Sistemi S9, 1 43,
iskonto 1 24, 2 1 3, 2 1 6, 2 1 7, 242,
2 1 1 , 2 1 2, 2 1 3
246
fırsat maliyeti 1 7, 1 8, 23, 24, 2S, 47,
işsizlik 9, ı O, ı S, l l O, 1 60, 1 67, 1 68,
48, 76, 77, 83, 1 6 1 , 1 81
1 73. 1 74, 1 7S, 1 76, 1 77, 1 78,
finans 9, 1 4, S8, 60, 1 41 , 1 43, 1 46,
1 79, 1 80, 1 8 1 , 1 82, 1 83, 1 90,
1 49, ı S2, ı S3, ı S4, ı S7, ı S8,
1 9 1 ' 1 97, 1 99, 203, 204, 20S,
1 6� 1 6� 2 1 � 2 1 � 23� 23�
206, 208, 209, 2 1 0, 2 1 S, 2 1 6,
243, 244, 247 2 1 8, 220, 236, 246, 247
fiyat artışları 73, ı 02, 1 1 4, 249 ithalat 22, 26, 28, 29, 1 37, 1 39, ı S ı ,
fiyatiandırma 82, 86, 9 1 , 93, 98, 1 S2, 1 62, 1 63, 1 89
1 00, 1 01 , 1 02, 1 36, 1 94
K
G
kamu sektörü 1 46, 1 47, 1 48, 1 49,
gayrisafi milli hasıla (GSMH) ı S6, 1 S3, 1 62, 1 89
1 70 kapitalizm 3 1 , 3S, 36, s ı , 94, 207,
gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYiH) 1 22, 208, 234
ı ss, 224 kar 9, 2 1 , 49, S2, S3, ss, S7, 69, 70,
gelir 1 9, 28, 29, 33, 36, 37, 66, 67, 72, 73, 76, 77, 78, 82, 83, 84, 8S,
68, 7S, 76, 77, 82, 87, 1 1 2, 1 1 8, 86, 87, 88, 90, 94, 9S, 96, 98, 99,
1 26, 1 34, 1 37, 1 40, 1 47, 1 49, 1 00, 1 03, l OS, 1 07, 1 30, 1 3 1 ,

2S4
Dizin

ı 32, 1 33, 1 3S, 1 37, ı 40, ı 4 ı , mikroekonomi ı 4, 79


ı 46, ı 47, ı 48, ı so, ı s2, ı s6, mortgage krizi 242, 243
ı 60, ı 64, ı 6S, ı 87, ı 92, 200, muhasebe S4, 76, 77, ı OS, 2 1 3
202, 2 ı 4, 230, 239, 242
karaborsa 29, ı 1 3, 1 1 4, ı ı s, 1 1 8 0-Ö
kartel 94, 9S, 96, ı 00
oligopol 89, 9 ı , 92, 97, ı oo
Keynesçi ekonomi ı 22, 208, 209,
oyun ku ra m ı 97, 98
220
özel sektör ı 06, ı 20, ı 27, ı 46, ı 47,
kıtlık 1 3, ı 4, ı s, ı 6, 28, 37, 38, 42,
ı s3, ı s6, ı 9o
63, 94, ı o7, ı 7 ı
kota 28, 29, 9S, 96 p
kredi 48, 49, s ı ' S4, SS, S6, S7, S9,
ı ı 4, 1 4S, 1 S2, 1 S3, 1 S4, 1 S9, para piyasası 4S, ı 22, 1 23, ı 24,

ı 9 1 , 1 9� 2 1 � 2 1 � 23� 23& 1 2S

239, 240, 241 , 242, 24S, 247 para politikası 1 4S, 1 8S, 1 87, 1 97,
kredi kartı S3, 1 3S, 1 S2, 1 S3 2 1 4, 2 1 S, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 23 1 ,
24S
L
R
likidite 4S, 48, 49, SO, S9, 1 22, 1 24,
ı 2S, 1 29, 1 97, 2 1 2, 2 1 6, 236 rekabet 28, 29, 36, 60, 62, 64, 7 1 ,
72, 78, 82, 8S, 86, 88, 89, 90, 9 1 ,
M
92, 93, 94, 9S, 96, 98, 1 00, 1 0 1 ,
makroekonomi 1 4, 79 1 02, ı OS, 1 06, 1 1 3, 1 1 9, 1 22,
maliye ı 87, 2 ı 8, 2 ı 9, 23 1 , 232, 244 1 36, 1 44, 1 79, 1 82, 20S, 22 1 '

maliyet 1 6, 1 7, 1 8, 1 9, 20, 28, 49, 234, 240, 249

62, 63, 64, 66, 69, 7 ı , 72, 73, 76,


s
77, 82, 83, 84, 87, 89, 90, 1 04,
ı OS, 1 07, 1 1 4, ı 1 7, 1 32, 1 36, serbest piyasa ı 1 6, 204, 20S, 206,
ı 57, 1 6S, 1 72, ı 8 1 , 1 84, 1 88, 207, 2 2 ı
ı 90, 1 9 1 , 1 94, 1 9S, 1 96, 201 , sermaye 1 0, 1 S, 1 6, 1 7, 2S, 3 1 , 37,
204, 20S, 230, 2S0, 2S 1 , 2S2 42, S3, S4, SS, 73, 74, 78, 82, 83,
merkantilizm 22 86, ı 2 ı , ı 23, 1 24, 1 27, ı 28, 1 30,
merkez bankası 43, 4S, S4, SS, S9, 1 3 1 , 1 32, 1 33, 1 38, 1 40, 1 4ı ,
1 22, 1 23, 1 2S, 1 3S, 1 43, 1 4S, 1 42, 1 47, ı 49, 1 SO, 1 S3, 1 S9,
ı 84, 1 87, 1 89, 1 90, ı 93, 1 9S, 1 60, 1 6 1 , ı 9o, 1 9S, 200, 202,
ı 96, 1 97, 1 98, 2 1 ı , 2 ı 2, 2 ı s, 204, 206, 2 1 S, 222, 228, 229,
23 1 , 238, 246 230, 23 1 , 232, 24S

2S5
Ekonomi 7 0 1

sosyalizm 3 1 , 35, 36, 207, 208 tüketim 1 9, 20, 1 1 2, 1 1 3, 1 1 7, 1 22,


stagflasyon 1 90, 204, 208, 220, 1 38, 1 39, 1 47, 1 57, 1 58, 1 59,
22 1 , 239 1 6 1 , 1 62, 1 63, 1 64, 1 85, 1 86,
sübvansiyon 63, 72, 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 87, 1 97, 1 99, 200, 204, 206,
1 48, 1 6 1 , 1 64, 20 1 207, 2 1 5, 2 1 6, 222, 23 1 , 246

T U-Ü
tahvil 9, 58, 1 20, 1 22, 1 24, 1 26,
uluslararası ticaret 27, 28, 1 61 ,
1 27, 1 28, 1 29, 1 30, 1 32, 1 40,
1 63, 236
1 4 1 , 1 46, 1 54, 2 1 2, 2 1 3, 239,
üretici fiyat endeksi (ÜFE) 1 85, 1 86
241 , 244
üretkenlik 34, 37, 38, 46, 1 67, 222,
takas 39, 40, 1 2 1 , 1 25, 236, 241 ,
227, 228, 233
242
talep 43, 58, 6 1 , 63, 65, 66, 67, 68, V-Y
69, 70, 7 1 , 72, 74, 75, 79, 86, 87,
1 03, 1 07, 1 08, 1 09, 1 1 o, 1 1 4, vergi 1 5, 1 9, 22, 26, 28, 29, 33, 36,
1 1 8, 1 20, 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 24, 37, 5 1 , 60, 73, 83, 1 09, 1 1 2, 1 1 3,
1 28, 1 3 1 , 1 34, 1 35, 1 36, 1 38, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 8, 1 27, 1 28, 1 45,
1 39, 1 44, 1 60, 1 75, 1 78, 1 82, 1 47, 1 48, 1 54, 1 58, 1 6 1 , 1 62,
1 84, 1 88, 1 89, 1 90, 1 91 , 1 96, 1 64, 1 65, 1 82, 1 84, 1 89, 1 90,
1 99, 2 0 1 , 203, 205, 209, 22 1 , 200, 201 , 207, 2 1 3, 2 1 8, 2 1 9,
223, 247, 248, 249, 2 5 1 222, 223, 23 1 , 232, 233, 234,
tekel 36, 62, 86, 88, 89, 90, 9 1 , 92, 238, 245, 246, 25 1 , 252
94, 95, 1 00, 1 0 1 , 1 02, 1 04, 1 05,
verimlilik 24, 34, 8 1 , 1 25, 1 62, 1 69,
1 06, 1 07, 1 22
1 78, 201 , 21 0, 247, 249
ticaret 2 1 , 22, 23, 26, 27, 28, 29,
yatırım 9, 1 0, 1 6 49, 53, 60, 74, 75 ,
,

30, 5 1 , 52, 53, 6 1 , 62, 64, 89, 92,


89, 1 05, 1 21 , 1 22, 1 23, 1 24, 1 26,
1 1 3, 1 1 4, 1 1 8, 1 34, 1 36, 1 37,
1 27, 1 28, 1 30, 1 32, 1 33, 1 34,
1 38, 1 39, 1 40, 1 44, 1 49, 1 5 1 ,
1 40, 1 4 1 , 1 43, 1 50, 1 5 1 , 1 54,
1 62, 1 63, 237, 243, 252
1 58, 1 59, 1 60, 1 6 1 , 1 63, 1 64,
ticaret dengesi 1 39
1 69, 1 95, 1 97, 1 99, 200, 204,
toplam arz 1 88, 1 89, 1 99, 200, 201 ,
202, 204, 220, 22 1 , 223 206, 2 1 5, 2 1 6, 222, 223, 226,

toplam talep 1 88, 1 99, 203, 204, 227, 228, 229, 230, 23 1 , 232,
207, 2 1 5, 220, 222, 223, 229 236, 237, 238, 239, 240, 241 ,
tüketici fiyat endeksi (TÜFE) 1 85, 242, 243, 244, 246
1 86 yatırım bankacıliğı 241 , 242

256
HERKES İ Ç İ N EKO N O M İ

B i R Ç l R P I DA PA RA V E F i NAN S

Ekonomi 1 O 1 ekonomi konusunda h i ç b i r şey bi l m eyen ieri n


gazeteleri n ekonomi sayfalan nda çıka n haberleri okuyu p
anlayabi l meleri n i , ekonomiyle i lgi l i sohbetl e re katı labi l meleri n i
v e genel olarak ekonomi b i l i m i hakkı nda fı ki r edinebil meleri n i
sağlamak i ç i n hazı rlan d ı . Bu kitabı okuyarak yatı n m araçlan, arz­
talep dengesi , döviz ku rlan , m i kroekonomi gibi temel ekonomi
b i l i m i kavram lan n ı öğren ecek. akl ı n ızdaki pek çok soruya yan ıt
bulacak ve aşağıdaki l er gibi başka i lginç soru larla karşı laşacaks ı n ız:


N eden bazı e ko n o m i l e rde para o l a ra k kağıt
ban knotlar ku l l an ı l ı rke n bazıları n d a yüzl e rce ki lo
ağı rl ığında taş bl oklar ku l lanı l ı r?

Enflasyonist politikalar neden diktatörl ü kle son bulur?

Bi r ekonom ist neden "Aç ı k kon u ş u rsam
söyled i kleri m i yan l ı ş a n l ayab i l i rs i n iz," deme i htiyac ı
d uyar?

B i r ekonomist neden teh d it altı n daki h ayvan ları
ko ruyab i l m e k i ç i n o n l arı yememiz gerektiğ i n i öne
s ü rer?

D evlet nas ı l o l u r da fi rmalara çevreyi kirletme izn i
sata b i i i r?

internetsatış
saykitap.com 30 TL
I S B N 978-605-02-0578-7

7. BAS K I

Cil sayyayincilik.com
facebook.com/sayyayinıari
111 � 1
f

t twitter.com/sayyayinıari
9 i( i 0 " 2 ( ı ( o ,
1!1 instagram.com/sayyayinciıik

You might also like