You are on page 1of 121

,....

-8'ı


:::§

i Abdullah Yıldız
1
Yusuf'un
••

u_
Gömleği
Abdullah YILDIZ
1954 yılında Adana'nın Kozan ilçesine bağlı Ayşehoca köyün­
de doğdu.
İlkokulu köyünde okudu. Adana İmam Hatip Lisesi'ni 1973
yılında bitirdi. Aynı yıl girdiği Konya Selçuk Eğitim Enstitü­
sü'nden 1976'da mezun oldu. 1980'den itibaren çeşitli eğitim
kurumlarında toplam 23 yıl öğretmenlik yaptı. 1976-1978 yıl­
larında haftalık Yeniden Milli Mücadele dergisinde; 1978-1980
döneminde aylık Pınar dergisinde yazılar yazdı. 1981'de Pınar
Yayınları'nın oluşumunda yer aldı.
1991 yılından bu yana Umran dergisinde, Ocak 2001'den bu
yana da her Salı günü Akit/Vakit gazetesinde yazıyor. 2006'da
bir grup yazar arkadaşı ile birlikte kuruluşuna öncülük ettiği
Namaz Gönüllüleri Platformu'nun halen devam eden Namaz­
la Diriliş Programları, bütün Türkiye ve Avrupa'da binlerce
insanın namazla buluşmasına ve namaz bilinci kazanmasına
zemin hazırladı.

Yayımlanmış Eserleri:
Namaz-Bir Tevhid Eylemi, Pınar Yayınları
Tarih Bilinci, Pınar Yayınları
Kur'ôn'ı Anlamaya Giriş- Kur'ôn 'ı Anlamak Farzdır, Pınar Yayınları
28 Şubat-Belgeler, Pınar Yayınları
Meşrutiyetten Cum. İktidar Kavgaları ve Sanal İrtica, Pınar Yayınları
Kur'ôn'ın Hayata Müdahalesi, E d i syon, Umran
21. Yüzyıl ve İslôm'ın İmkônları-Konuşmalar, Edisyon, Umran
Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar, AKV
Yusuf'un Üç Gömleği, Pınar Yayınları
Haydi Namaza, P ınar Yayınları
Duô-Söylemden Eyleme, P ınar Yayınları
Yol Haritamız Kur'ôn, P ınar Yayınları
Ramazan'la Dirilmek, E d i syon, P ı nar Yayı nları
Hz. Şuayb-Namaz - Ticaret-Ada let, P ı nar Yayınları
Balyoz ve Kalem, P ınar Yayınları
Kur'ôn'ı Nasıl Okudular, Pınar Yayınları
Kur'ôn'ı Nasıl Anladılar, P ı nar Yayınları
Kur'ôn'ı Nasıl Yaşadılar, P ınar Yayınları
Oruç: Ötelere Seyahat, Pınar Yayınları
40 Hadis 40 Ders, Pınar Yayınları
12 Emir - İsra Suresi lşığmda Kur'an Edebi, Pınar Yayı nları
••

Yusuf'un Uc ,

Gömleği
Abdullah Yıldız

� \'
ta""
11 1
lrıNARi
;-1
pınar yayınları: 201
genç öncüler kitaplığı: 1
yusufun üç gömleği-abdullah yıldız

ısbn 978-975-352-232-8

9. basım: şubat 2014

pınar yayınları
halıcılar cad. kocaoğlu apt. no: 38/1 d:4 fatih-İstanbul
tel: 0212 520 98 90 - 0541 520 98 90
www.pİnaryayİniari.com • bİlgİ@pİnaryayinlari.com
yayınevi sertifika no: 22787

kapak-içdüzen: pınar
baskı - step ajans rek. rnat. tan. ve org. ltd.şti.
cilt:
göztepe mh. bosna cd. no:ll 34200
bağcılar-İstanbul tel: 0212 446 88 46
sertifika no: 12266
.

içindekiler

T a kd i m .......................................................................... 7
Sunuş .................... ............. . . . . . . . . ................................. 13

Gi riş: Apaçık Kita b' ı n (el-Kitabü'l-Mübin}


En Güzel Kıssa'sı (Ahsenü'l-Kasas} . . .. . . . ... .... . . ... ... 17
. . . . .

1. Bölüm: Sa hte Ka nlı Gömlek:


Masumiyet / Mağduriyet / Mazlumiyet Gömleği. .... 23
Peyga m be rl i k G e l e n eği : İ b ra h i m, İ s h a k
v e Ya k u b' d a n YCıs uf' a ( h eps i n e se l a m olsu n ) ........ 25
A ra şt ı ra n la r İ ç i n İ b retler ve Derslerle Do l u Kıssa .... 31
S a h i p l e ri n i Sapkı n l ığa i te n H a sta l ı k :
H a set/Kıska n ç l ı k ........................... .......................... 32
' İ y i l i k Gösterisi' i le G iz le n e n Kor k u n ç Tuz a k ........... 35
Ya l a n a A let E d i l e n Sa hte K a n L e keli Gömlek . . . . . ..... 37
A l l a h E rd e m li K u ll a rı n ı Ödüllendirir . .. .. .. . ........ ........ 40

2. Bölüm: Arkadan Yırtılan Göm lek:


İffet / İsmet ve İhlas Göm leği ..................................47
Yusuf (a.s) E n Zorlu Sı navı A l l a h' a
Sığı n a ra k A ş ıyor . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 48
Yusuf ( a .s) Büyük ve Korku n ç
B i r T ez g a h l a Ka rşı Ka rşıya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . 52
. .

Zinda n ı Z i n aya T e rc i h Etm ek . .. . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . 58


Z i n a Ka pısı n d a n G i ri l e n Büyü k/Ebedi Zi n d a n, . . . . . . . 60 .

D ü nyevi Z i n d a n d a n Daha Korku nç! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60 .

Zinda n d a ki Yusuf: Ö rnek B i r Davetçi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62


Hz . usuf' u n Ö r n e k T e b l iğinden
Ç ı ka rı l a b i lecek Davet İ l keleri . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . 64
. . . .

B i r " M i l l et" i T e rke d i p Başka


B i r " M i l l et" e T a b i O l m a k . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . 67
.

Y ı l l a r S ü re n Zi n d a n H ayatı
ve M ed rese-i Yus ufiye . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 73
. . .. . . . . . . .

3. Böl ü m: Yusuf Kokulu Gö mlek:


İktidar, İstikrar ve İstikamet Gömleği 81
......................

Zinda n d a n Sa ra ya : Peyga m ber Y u s u f ( a . s )


M ıs ı r Su lta n ı . . . . . . . . . . . . ... .. .. .. . . ... .. .. .. ... . .. . . . ... . . . . .. .. ... 8 3
. . . . .

Yusuf ( a .s) Kardeşi B ü nya mi n' e Kavuşuyor . . . . . . . . . . . . 87 .

Hz . Ya k u b' u n, H a s ret, Ka h ı r ve Üz ü ntüs ü n ü . .. . . . . . . 94 .

Ya l n ız A l l a h' a Şe kva Etmesi . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . 94


. .

O k u m a P a rçası: Hz. M u h a m med ( a .s) Yusuf ( a . s )


Rol ü n d e, E b u Süfyan b i n H a ris d e
Ka rdeş leri Rol ü n de . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99
. . . .

"Sa b r- ı C e mi!" Sa h i bi Ya k u b (a. s),


Yusuf' u n u n Ö n ce Göm l eği ne/Kokusu n a,
Sonra Kendisine Kavuşuyor . . .. . .. .. . . . . . . . . . . . . . .. . . .. .... . 104
. .

Hz . usuf'ta n Hz. M usa'ya: M ıs ı r' da . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 109


T evhid İ n a n c ı n ı n Yerleşmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 109 .

Kıssa l a r ı n E n G üz e l i n den Davetçilere


E n G üz e l Ders l e r . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. .. . . . . . . . . . . . . ... . . . .. . . .. 110
. .

Sonuç .................................................................... 115


Takdim

T a ri h i m iz i n s o n 200 y ı l l ı k d ö n e mi , sadece to plu msa l çal­


ka ntı l a r ı n ta r i h i ol may ı p aynı za m a n d a ge nç l iği n ki m l i k
a rayış ı n ı n da ta ri h id i r. Os m a n l ı ' n ı n s o n d ö n e m l e r i n d e
ge n ç l i k l e i l g i l i başlaya n şi kayet v e serze n işler, h e r geçen
gün dozaj ı n ı a rt ı ra ra k deva m etm e kted i r.
N üfu su nu n ya klaşık o l a ra k % 72 'si 35 ya ş ı n a lt ı n d a,
%50 'si 25 ya ş ı n a lt ı n d a, %25 ' i ise 15-25 yaş gru bu n d a n
o lu şa n ü l ke m i z, ge n ç n ü fu s b a kı m ı n d a n b ü yü k b i r
pota nsiyele sa h i ptir. G e n ç b i r n üfu sa sah i p o l m a n ı n e n
büyü k ava ntaj ı, i y i o rga n i ze v e ka n a l ize e d i l i rse o ü l ke n i n
sa h i p o l a cağı d i n a m i z m d i r. İ yi eğiti m a l m ış, heyecan ve
ideal sa h i b i, b i reyse lleşmem iş, cesu r, ka ra r lı , daya n ış­
macı, h a kk ı n ı a raya n, to p lu m s a l/di ni/a h l a ki soru m lu lu k­
l a r ı n ı b i l e n , to p lu mu n ge leceği i l e ke n d i ge leceğ i n i b i r b i­
rine bağı m l ı o l a ra k gören b i r ge n ç n üfu s; o ü l ke için en
büyü k to plu m sal sermayed i r.
ABDULLAH YILDIZ

Bugün ge l i n e n n o ktada ge nç l iğ i m iz üze r i n d e u l us l a ­


ra ras ı b i r oyu n u n oyn a n dığı ka b u l e d i l m e kted i r. G e n çl i k,
d ü şma n ı n beşinci ko l fa a l iyet i n i n boy hedefi h a l i n e ge l­
mişti r. Bugü n gençliğ i ke n d i değ e rleri nden kopa rma,
dej e n e re etme ve d i ns izleştirme fa a l iyet i eş za m a n l ı
o l a ra k yürüt ü l m e kted i r.
Sırb ista n, U krayna, G ü rcista n ve Kı rgızista n 'da ya p ı­
l a n kadife darbelerin b u şe k i l d e ka za n ı l m ı ş ge nçl i k
ö rgütleri üze ri n d e n başa r ı l d ığ ı n ı gözö n ü n e a l ı rs a k;
T ü rkiye'n i n karşı ka rş ıya ka l d ığ ı te h l i ke n i n boyutları
daha iyi a n la ş ı l a b i l i r.
B i r kısım m edya, sivil to p l u m kuru l u ş l a rı, ge n ç l i k
derne kleri, vs . a racı l ığ ı i l e, daha ö n ce rastl a n m a d ı k b i r
ta rz d a, a kı l al maz b ir şeki l d e to p l u m u yoz l aştı rma ve
a pta l l a şt ı r m a fa a li yet i n e ağ ı r l ı k ve ri l m i şt i r. Sa n atçı
Ö zd e m i r E rdoğ a n ' ı n bu ko n u d a söyled i kleri m a n i d a rd ı r:
"Türkiye'de bir kesim var, vatan-millet hamaseti
yapıyor. Bir başka kesim de tamamen organize olm uş ve
htnzırca plônlarla Türkiye'yi çökertmek için çalıştyor.
Pop-star tarzt yanşmalar da bu plôntn bir parçası. Bu
durum para ve reyting kaygıstndan öte bir şey. Bir toplu­
m un kültürünü, mil/iliğini, o toplumu bir arada tutan
değerleri yok etmeye yönelik bir plan . . . Bilinçli bir şekil­
de uygulanan bu politikalar halen devam ettiriliyor. Pop­
star veya sanat güneşi gibi kavram ve yarışmalarla halkı
etkilemek, kandırmak ve manevi değerlerinden uzaklaş­
tırmak için yapılan bilinçli organizasyonların sonucudur
bu durum . . . Bilinçli bir şekilde bu toplum batırılıyor. Ülke
satılıyor. . . Onlar bir kültürü bitirip, yerine kendi kültürle-
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

rini veya istedikleri kültürü yerleştirmek için paralar


harcıyorlar."
Bu, geç m iş iyle bağla rı nı zayıf latmı ş, haf ı za s ı z, kö k­
s ü z, ta ri h i n i u n utm uş, k i ml i k ve ki ş il i k zaafı i ç i n de, gele­
ceğiyle i lg i l i u m utla rı n ı t ü ketmiş bir ge n ç nesil ü retme­
ye yö n el i k to p l u m sa l tra nsforma syon p roj e s i n i n p la n l ı
v e progra m l ı o la ra k u ygu la n d ığı a n la m ı na ge l m ekted i r.
U yg u la n ma kta o la n to p l u m sa l m ü h e n d i s l i k p roj esi ,
to p l u m sa l tra n sfo rma syo n u sağla ya b i l me k i ç i n , eğle nce
kült ü rü (te l evo l e kü ltürü), futbol, a ra besk m ü z i k, TV d iz i­
l e ri, şa ns oyu n la rı, po p-sta r ya rışma la rı, s h ow progra m­
la rı, pa ra ve ma d d i kayna k da ğıta n ya rışma progra m la rı,
l ü ks tüketi m i kö rükleyen progra m la r i l e başta ge n çl i k
o l ma k ü ze re topl u m u uyuşt u ru p pa sifi ze etmek iste n­
mekted i r. M edya kitle eğl e n ce kü ltürü, sa na l bir d ü nya
o l uşt u r u p, ge n ç l e ri n h e r t ü r l ü d uygus u n u ta h ri k ederek
t ü m değerleri yıkma k a ma cı i l e ku l la n ı l ma kta d ı r. Kısa
yolda n köşe d ö n m e fe lsefesi n i be n i m setme, b u sa na l
d ü nya n ı n e n ön e m l i a ma cı ola ra k o rtaya ç ı kma kta d ı r.
T ü ket i m kö rü k l e n m e kte ve ne pa ha s ı na o l u rsa o l s u n
sa h i p o l ma a n layışı, g itti kçe ha k i m u ns u r ha l i ne ge l m ek­
ted i r. Dolayısıyla ge n ç l i k ü ze r i n d e a s ı l ta h ri bat, değe rler
siste m i e rozyona uğra t ı la ra k ya p ı l ma kta d ı r.
Kuşa kla r a ra s ı n da ça tışma kö rü klen m e kte ve h e r
geçe n g ü n b u çatışma d e r i n leşti ri l me kted i r. A i le içi geri­
l i m a rtma kta ; ge n ç l e r a il e l e r i n d e n ş i ka yetçi o l u rken,
a i leler de ge n ç lerden ş i ka yetçi o l ma kta ; b u d u ru m da
a i le içi güve n i y ı k ma kta d ı r.
Değe r l e r s i ste m i b oz u la n , geleceğ i n d e n e n d işe
d uya n , m ut l u o l ma ya n, ke n d i n e güve n meye n, za h m etsiz
9
ABDULLAH YILDIZ

ra h m et peş i n de o l a n b i r ge n ç l iğin, ru hsal sa rs ı ntıla r


geç i rmesi ve bu nu da atlata b i l mesi için u yu ştu ru cu ve
eğlence kültü rü n ü n b i r u ydu su h a l i n e ge l mesi kaç ı n ı l­
maz o l m a kta d ı r.
G e lecek ko rku su i l e kültüre l ki rle n m e n i n o lu ştu rdu­
ğu kaos, k ü rese l le şm e n i n ya rattığı z i h i nsel kırıl ma, te l e­
vole kü ltü r ü n ü n u yu ştu rma fon ks iyonu , ge n çl i kte hem
ke n d i s i n e h e m de top lu mu n a ka rşı b i r ya bancı laşma
meyd a n a getirm eye başla m ıştır. T ü rkiye'd e ki kavra msa l
ka rgaşa, devlet ku ru m l a rı n ı n s ü re k l i kavga içe ris i n d e
o l m ası, ke n d i top lu msal değe rleri ye rine Batı l ı değerle­
rin ku tsa n m ası, bir güve n , bir aşağı l ı k ko m p l e ks i ve b i r
k i m l i k kriz i n i b e ra be r i n d e geti rmekte d i r. ' B i z k i m i z',
' h a n g i i k l i m i n çocu kla rıyız' soru l a rı adeta o n l a r için b i r
a n l a m ifade etm e m e kted i r. G e n ç l i k b i r a i d iyet e ksikliği n i
h e r geçe n g ü n d a h a fa zla h issetmekte d i r.
T V ve b i lgisaya ra m a h ku m, a rka daşla rı o l maya n ,
a rka daşları i l e i l etişi m soru n la rı ya şaya n v e b i rb i r l e ri n e
güve n meye n b i r nesil olu ş m a kta; bu da psikoloj i k soru n­
l a ra, du ya rsızl ığa ve mu tsu z lu ğa neden o l m a kta d ı r.
P ı n a r Yayı n l a rı ola ra k ü l ke m iz ge nçliğine ka rşı yü rü­
tülen du ya rsızlaştırma, hafızasızla ştı rma, k i m l i k ve a id i­
yets izleşti rme b i r ba şka deyişle "hiç"leştirme fa a l iyetle­
rine du ya rs ız ka l m a m ak a m a c ıyla ve ku ru lu ş misyonu­
mu zu n da gere ktird iğ i n e i n a n d ığ ı m ı z ye n i b i r p roj eyi bu
kita pla hayata geçi riyoru z.
Bu ye n i serim izi, ge n ç l e ri m i z i n başta di ni b i l i n ç
o l m a k üze re, siyasa l, ta r i hi /coğrafi , kültüre l/esteti k
b i l i n ç l e r i n e ka d a r t ü m a l a n l a rı ka psayaca k, o n l a rı

10
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Va hy' i n göz üyle b a ka n, İ b ra h i m! du ru ş s a h i bi, kültürel,


s iyasa l, e ko n o m i k, ta ri h i vs. sa h a l a rı ku şatıcı te m e l bakışı
ye rleşm i ş, ra h metli M e h met A kif' i n "A s ı m ' ı n N e s l i ",
N e c i p Fa z ı l ' ı n " B üyü k Doğu N e s l i ", Seyyid Kutu b'u n
" Ö ncü Ku r'a n N e s l i " o l a ra k isim l e n d i rd iği, k ü resel kıskacı
ya ra ca k Ö ncü ve Ö n d e r G e n çler o l a ra k yetiş m e l e ri n i n i l k
basa m a k l a rı n ı o lu ştu racak gi riş meti n le ri o l a ra k ta sarla­
d ı k.
Genç Öncü ler Kitap l ığı a d ı n ı ve rd iğimiz bu serim ize
A bdu l l a h Yı l d ız hoca m ı z ı n Ku r'a n -ı Keri m ' i n "A hse n ü ' I
Kasas" [ Kıssa l a rı n E n G ü ze l i] a d ı n ı verd iği Yu su f Su res i
tefsi riyle başl ıyoru z . H z . Yu suf'u n olağa n d ı ş ı hayat h i ka­
yesi nden, ge n ç ka rdeşlerimiz için ç ı ka rı lacak güze l örnek­
l i kl e ri o ku ya ca ksını z "Yu suf'u n Ü ç Gö m leğ i"n de.
A h la kı n ve değerler siste m i n i n d ej e n e re e d i l m eye
ça l ı ş ı l d ığı, t ü m ö l ç ü l e ri n m a d d i göste rge l e re i n d i rge n d iği
ve i nsa n l ığ ı n " n e reye gid iyorsu nu z" soru su nu soracak
öncü ve ö n d e rl e r bekled iği g ü n ü m üzde, ça b a m ı z ı n öncü
ve önde rl iğe a day ge n ç ka rdeş lerim ize yol göste rici ola­
cağ ı n ı ü m it ed iyoru z .
Ça ba bizden, tevfi k A l l a h ( cc)'ta n d ı r.

PINAR YAYINLARI

11
Sunuş

A ll m ve H a kim olan Yüce Rabbimiz, hayatımızın her a n ı nda

ve her a lanında bize yol göstermek için son vahiy olan Ku r'an-ı
Kerl m' i n i, son peyga m beri Hz. Mu hammed {s.) a racılığıyla
bizlere i letme k I Cıtfu nda bu lu n du . Ve bu m ü ba rek kita pta,
Hz. Mu hammed (s.)'den önce tarih i n çeşitli za man ve me­
ka n larında tevhld m ücadelesi veren peyga m be rlerin kıssa­
larına yer vererek bu n l a rı n her b i ri üzerinde u zu n u zu n te­
fek k ü r e d ip d ü ş ü n m e m izi, o n l a rd a n sayıs ı z i b retl e r ve
dersler a lmamızı mu rad etti. Biz müslümanla ra düşen görev
ise; farklı za man ve mekan larda insa n l ığ a aynı tevhidi ger­
çekliğ i haykır a n bu peyga m berlerin başların dan geçen olay­
ları, k avimlerin in onlara gö st erd ikl eri tepk il e ri, bu tepkiler

karşı sın da peyga m ber ler in örnek d u ru şlarını d ikk atl e ince­
lemek ve bu ö rn eklikl eri çağımıza. günlük hayatımıza taşı­

maktır.

Bütün za man la r ve mekanla r için örnek ve öndeı- ins an-

l3
ABDULLAH YILDIZ

lar olan peyga m berler, kimlik ve kişi lik özell i klerinden söy­
lem ve eylem biçi mlerine kadar bütü n yönleriyle d ü n ü n i n ­
s a n l ar ı n a yo l gösterd ik ler i g i b i b ug ü n ü n i n s a n v e
toplu m larına da y o l gösterirler v e ya rı nlara da kılavu zlu k
e d e rl e r. T a ri h i n e n za l i m ve en acı m asız yö netici l e ri n e
( N e m rut'a v e Firavu n'a ) ka rşı d i renen Hz. İ bra h i m v e H z .
Mu sa'nın (onlara selam olsu n ) tavizsiz d i k du ru şları, bugü­
nün muvah hid mümin leri için güzel bir örnekli k olu ştu rduğu
gibi, tevhidi daveti n bütün yöntemleri n i u ygu laya ra k putpe­
rest kavmi n i n önde gele n leriyle u zu n solu klu bir mücade­
leye giren Hz. N Cı h'u n (a.s) kıssası, cinsel sa pıklığın e n u ç
noktasında yaşaya n kavm i n i sa pıklıkta n vazgeçirmeye ça l ı­
şa n Hz. L Cıt'u n (a .s) kıssası, ada letsizl i k, vu rgu n, soygu n ve
ta lanı siyasi-eko n o m i k dü zenleri n i n temeli h a l i n e getiren
Medyen ve Eyke halkını Ha kk'a çağı ra n Şu ayb'ın (a .s) kıssası,
HCıd'u n, Salih'in (aleyh imüsselam) kıssa ları, Roma zu lüm dü­
zen i ne baş ka ldırı p mağa raya sığı nan A sha b-ı Kehf' i n kıssası
ve di ğe rleri de bu günün dünyasında mümin leri n yolu nu ay­
dın lata n güzel örnekl i kler oluştu ru rlar.
Bütün m ü m i n leri n anlamaları ve yaşa maları içi n kolay­
laştmlmış bu lu n a n ilahi kita b, yaşa n m ış beşeri tecrü beler
olan peyga mber kıssa ları n ı sık sık hatırlata ra k onlardan gü­
n ü müz için pratik dersler çıkarmamızı ve bir a n la mda o kıs­
saları bugüne taşıma mızı ister bizden.
"Biz, bu çalışmamızda; insanlık tarihinin en güzel, en ha­
yırlı insanfanndan Hz. Qsuf'un (a.s) gOzelliklerle dolu kıssa­
sını, bugünün dünyasında yasayan müminler olarak günü­
müze taşımaya gayret edeceğiz. Bunu da YusufAlcyhisselam'ın
hayatmın üç önemli aşamasına işaret eden simgesel üç göm-
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

/ek ekseninde çerçevelemeyi deneyeceğiz. Hz. usuf'un çocuk­


luk dönemini hatırlatan kanlı gömleğinin onun maz/Omiyet
ve mağduriyetini simgelediğini, delikanlılık dönemini özetle­
yen arkası yırtık gömleğin onun iffe t ve ismetini simgeledi­
ğini, olgunluk ve iktidar dönemini işaret eden son gömleği­
nin yani kardeşleri vasıtastyla babası Yakub'a gönderdiği
'Yusuf kokulu' gömleğin de onun istikrar ve istikametini sim­
gelediğini düşünerek bu güzel kıssadan günümüz için, günü­
müzün Genç Öncüleri için dersler çıkarmaya çalışacağız."
Yeri ge l m işken; bu kita p ça lışmasının, 200 3 'te A ra ştı rma
ve Kültü r Va kfı'nda peyga m berler ta ri hi dersi verdiğim sırada
bir d üşü nce ola ra k bel i rdiği n i, N isa n 200 3 'te de Vakit ga ze­
tesindeki köşe mde "YCısuf' u n Ü ç Gömleği" başlıklı bir yazı
ka leme al dığı m ı hatı rlatma lıyım. Bu yazıyı ayrıca, Kur'ôn'ı An­
lamak Farzdır isiml i kita bı m ız ı n ikinci baskıs ı na da (s.191 )
okuma pa rçası ola ra k koym uştum. Bu derslerim ve ça lışma­
la rımda n hareketle, Yusuf'un Üç Gömleği'ni kita p hal ine ge­
tirmem noktasında beni cesaretlendiren değerl i ka rdeşlerim
Uğur A ltu n ve Zafer Ö zdem ir'e de teşekkürler ediyorum.

15
Giris ,

Apaçık Kitab'ın (el-Kitabü'l-Müblnl


En Güzel Kıssa' sı (Ahsenü'l-Kasas]

Al/ahu Teôlô (c.c), Kitab-ı Keri'm'inde, Yusuf kıssasını "ahsenü'l­

kasas" (kıssa ların en güzeli) olara k n itelendirir. Anlatım tarzı,


bütün lüğü, içeriği, m esaj ı, d e rsleri, i b retleri . . . i l e kıssalar
içinde en güzeli ... İ nsanlar arasında YOsuf'u n cemal ve kemaline
eş bir güzellik . . .
Yusuf kıssası, "Yusu f'da ve kardeşlerinde su a l eden ler
(araştırıp öğren meyi arzu layanlar, ders ve ibret almak iste­
yenler) için ayetler va rd ı r." (12/7 ) beya n ı u ya rınca, gerçek­
ten çok i bretli, çok güze l bir kıssad ı r. Bu kıssan ı n en güzel
a nlatımı da, Ku r'an-ı Kerl m'de ve Yusuf suresindedir. H içbir
kitapta, h içbir eserde bu kıssa bu kadar ya lın, açık ve a n la­
şılır, bu kadar güzel bir ta rzda na kledi l i p a n latılmamıştır.
ABDULLAH YILOIZ

Kur'a n-ı Kerim, ayetleri "mübinnya ni a paçık ve anlaşılır


olan bir kita ptır. Mübin; kendi özünde açık, seçik ve ayd ı n­
lık ya n i kendisi n i n ne old uğu açık ve belli, kendisi n i n ne ol­
d uğu n u ta nıtmaya kendisi yeterli olan demektir. Ku r'an'ın
m ü bin oluşu n u n en g ü ze l ö r n e k l e ri n d e n biri de Yusuf
aleyh iselam süresidir.
"A l lah insa n l a ra, onları n bild i kleri yol ve şeki l lerle h ita b
eder." d iyen İmam Şatıbi 'nin ifadesiyle, Kur'an; "herkesin
a n layacağı bir lisan ve söylemle gel m iştir. Dini yükümlülük­
ler, toplu mdaki zayıf -güçlü, zeki-ka l ı n kafa l ı, okum uş-ü m m i,
büyük-küçük herkes dikkate alınara k, hepsi n i n a n layıp kav­
ra maya güç yeti receği bir müşterek seviye esas tutulara k
i nsa n la ra su n u l m uştu r."1
YOsuf suresi n i n daha i l k ayetlerinde bu açık ve a n la şı l ı r
o l u ş vurg u l a n ı r. A yrıca, Kura n'a m u h atap o l a n h e rkesin,
A l lah'ın e n büyük n i meti olan akl ı n ı kulla narak bu kıssadan
kendisi içi n dersler ve i bretler çıka rması tavsiye olu n u r:

Rahmôn ve Rahim Allah'm adwla.


1 Elif, Lam, Ra. İ şte bunlar apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.
2 G e rçe kten Biz, onu A ra pça bir Ku r'a n olara k indird i k
ki, belki a kl ı n ızı ku lla n ı r da a n la rs ı nız.
3 Sana bu Kur'a n'ı va hyetmekle biz, sana kıssa ların e n
güze l i n i anlatıyoruz. Gerçek ş u ki, sen, d a h a önce,
bundan h a be ri o lmayanlardandın.

"Ahsenü'l-kasas": E n güzel an latış veya en güze l kıssa,


öykü, menkıbe anla mına gelir. "Kasas", sözlük a n la m ı itiba­
riyle bir şeyi n izin i sürerek a rkasına düşmek demektir. ( Kehf,

18
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ


18/64 : " İ zlerin i takip ede­
rek geriye döndüler." Ka­
--1
!
sas, 28/11 : " ( Musa'nın)
kız ka rdeşine; 'onu n i zi n i suf s uresi, gerçekten, Kur'an' ın
tün insa n la rı n orta k a nlayış
ta kip et' dedi ." ) Yi n e bu ,
s eviyes ine h ita p ettiğin i göste­
anlamda, izlemeye değer
ren eşs iz b i r örnektir. Çocu k,
bir haber na kletme k, bir
gen ç, yaşlı, kad ı n, e rkek, da­
hikaye anlatmak manas ına
vetçi, eğitimci, yönetici, köylü,
gelir ki, T ürkçe ayıtma k ve kentl i, o ku mu ş, o ku ma m ı ş . . .
bazı lehçelerde ayırtma k herkes, Yusuf kıssas ını a n l a r ve
denilir. o n d a n ken d i çapı, ka pas ites i
Kıssa is e; es a s e n izi o ra n ı nd a h i s s e a l ı r. Bu kıssa,
s ü rü l meye d eğer hal ve özelli kle Genç Ö ncüler için ayrı

du ru m manas ınadır. Bu n­ bir a n lam taşır.

d a n d ol ayı şehname/er
gibi kaleme alınan, dillerde
dolaşan destan ve hi kayelere de kıssa adı verilir. Bu na Farsça'da
'desta n' veya 'efsane' denilir. A ncak bizi m dil im izde destan
deyimi şöh reti yaygın olmak bakımı nda n, efsane deyimi ina­
n ı lmayacak gibi acayipliği bakımı ndan, kıssa da i bretl i özel­
liği bakımından ku llanılır. Demek ki, bi r haber veya hikayeni n
kıssa adını alabi l mesi, izlen meye değer ve yazıl maya değer
bir özelliği taşıması na bağl ıdı r. Bu nu n içi ndir ki, edebi yatta
kıssanı n özel bir yeri ve önemi va rdı r. Bir hikayenin di llerde
dolaşaca k bi r desta n veya efsane halini al ması, kai ıcı bi r gü­
zelliği i fa de eden bi r olağanüstü lü kl e ilgilidir. G üzellik is e ço k
yaygı n bi r şey ol madığından gerçe kt en de kıs sa denilebiie­

cek hi kayeler çok nadi r olu r. Kıssaların gerçeği de, hay aıisi de
va rdır. Şüp he yok ki, en güzel kıssa lar haki ki olanla rdı r: Ya ni ,
19
ABDULLAH YILOIZ

gerçek bir olayın, ka lıcı güzelliğe dela let eden bedi'I n ükte­
lerle tasviri ve belagatlı bir ş e ki lde anlatı lmış olanları. Zira
haki ki güzel lik, daima hayallerin ötesindedir. Ve ideal güzel­
lik, ancak gerçek güzelliğe bir sembol, bir m isal ol ması bakı­
m ı ndan önem taş ır. Bir masu m güzelliğin en mükemmel bir
macerası olan ve ebedi güzelliği n gerçek yüzünü görmüş bir
gözü n, geçici güzelliğin cilvelerine nasıl bir küçümseme ile
baktığın ı a nlatan Yusuf kıssası, gayb aleminden müteş abih
bir sembol ile tecel l iye baş layıp, gitgide gel iş erek mealini
bu l muş bir hakikatin belagatlı bir anlatı m ı ve aynı za manda
Mu hammedi güzelliğin ezeli bir simgesi ve n iş a n ıdır.2
Evet, Yusuf s u resi, insanlı k ta ri h i n i n gel m iş geçmiş e n
güzel i k i insa nı nd a n birinin (YG su f'u n ) hayat hikayesinin d i ­
ğer güzel i nsana ( Mu ha mmed'e) aktarımıdır. Ra bbim iz, Hz.
usuf'u n (a .s) çocu kluğu ndan gençliğine, zindan hayatından
i ktidar (su lta n ) koltu ğu na, tertemiz ahlakından tevhid'e da­
vet üsl u bu n a kadar her alanda en güzel örnek oluşu nu, bir
bütün halinde, o eşsiz belagat ve fesa hat timsa li üslubu yla,
latif ve nezi h an latımı ile Hz. Mu h a mmed'e (s.) h ita ben bize
h i kaye eder.
Ve gerçek şu ki, bu sure nazil olmadan önce, P eygam­
berimiz (s.) el bette bu tür bilgilerden habersizdi. Zira O, ken­
disine va h iy gel meden önce "i man nedir, Ku r'a n ned i r, bil ­
m ezd i" (42/52 ) Ve O , bu kıssaya dair h i ç b i r bilg iye s a h i p
d eği ldi. Ne akl ı na gelmiş ti, ne de hayaline; ne iş itmiş ti ne
de düş ü n müştü. Bu kıssa, Ya hu di ve Ku reyş b ilgi nl erini n Pey­
ga m berim izi imtihana çekip zor du ru mda bı ra kmak iste me­
leri üzerin e, R a bbi m izden bir ICıtu f ve ikra m ol a ra k va h iy
yolu ile ge l m iş o la n gayb ha berle rindendi. Peyga mb erimi-

20
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

zin bu kıssayı - haşa- bir başka kaynakta n a l ı ntıla m ış olması


ya da bir roman veya h i kaye gibi d i n leyi p bu güzellikte ak­
ta r ması da asla m ü m kü n d eğild i . Ara p ça ' n ı n belagat ve
fesahat şaheseri olan böylesine güzel bir a nlatım, böyle yüce
bir gayb ha beri hiç şüphe yok ki, a nca k Allah vergisi olabilir.
Bu sure n i n ifad e ve ihta r ettiği hakikatleri ka lpleriyle a k­
ledip d üşünebile n ve onu n a paçık beyanını can kulağıyla d in­
leyip a nlaya bilen kimseler, Yusuf suresindeki fa rklı güzelliği
ve eşsiz u lvl a n latım ı hemen fa rkeder ve b u nu n bir i nsa n
veya peygam be r kelamı olmad ığı n ı bilirler. Fakat bu surenin
başı nda ve son u nd a bu hakikati n hatırlatıl ması, okuya n la rın
ya da d i n leyen lerin bu kıssayı, sıradan bir hikaye veya roman
gibi a lgılama ması ve doğru da n Ra b Teala'dan gelen sözler
olarak gön lüne n a kşed i p hazmetmesi içind i r:

'� . . Biz, sana kıssaların en güzelini anlatworuz. Gerçek


şu ki, sen , daha önce, bundan haberi olmayanlar­
dandm." {12/3}
"İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir"
{12/102}.
Bu Kur'ôn "Uydurulmuş herhangi bir söz değildir."
{12/111}

21
r

!
-

I; YQsuf aley ın çocukluk !1 1


j
dönemi bir gömlekle; üzerine
yalancı kan bulaştırılan "kanlı ı
1 gömlek"le simgelenir. Bu gömlek,

1
bir yandan Yüsuf'un kıskanç, I
! sevgisiz ve mağrur kardeşlerinin
yalana, hileye, hud'aya, azgınlığa,
ı
taşkınlığa... 1
I
dalmışlıklarını simgelerken, öbür 1
yandan da Yüsuf'un meleksi
masumiyetini, mağduriyeti,
mazlumiyetini simgeler.*
Masum/günahsız Yusuf mağrur
kardeşlerinin gadrine uğradığı

[___ için mağdur, zulmüne uğradığı


için mazlQmdur. _J ı
1. Bölüm
Sahte Kanii Gömlek:
Masümi�et / Mağduri�et / Mazlümi�et Gömleği

H z. Cısuf'u n kıska nç ka rdeşlerin i n, ku rdu kları h i leli düzen le­


ri ne ve ya lan larına babalarını ina ndırmak için delil olarak ku l­
lanmak üzere, o masu m meleğin gömleği ne sa hte ka n leke­
leri bu laştırma larına kadar u za n a n süreç bir rüya ile başlar.

4 Hani b i r za manlar Yusu f, babasına dem işti ki: "Ba ba­


cığım, ben rüyada onbir yıld ızla gü neşi ve ayı benim
için secde ed iyorla rken/saygıyla yere ka panmışl a r­
ken gördüm."
5 ( Ba bası) "Yavru cuğu m ! "dedi; "rüya n ı kardeşlerine
a n latma. Son ra sana bir tu za k ku ra rlar. Doğru su şey­
ta n insan için a paçık b i r d üşma ndır."

Her şey bir rüya ile başlam ıştı . . .


23
ABDULLAH YILOIZ

Evet, Hz. usuf'un sevgiler ve kıskançlı klar, i yilikler ve kö­


tülükler, çi leler ve h i leler, hüzünler ve sevi nçler, saray ve zi n­
dan, idbar ve ikbal. .. arasında sürüp gidecek olan serencamını n
başlangıç noktası işte b u rüya idi. B u rüyada 11 yıldız, gü­
neş ve ay onun önünde secde ed iyorlar ya da saygıyla yere
ka panıyorlardı. A yette yıldızlar, gü neş ve ay için ku l la nı la n
11sôcidln:secde ediciler" ifadesi, -kıssanın son u nda daha iyi
anlaşılacağı üzere- Yu suf içi n A l lah'a secde etmeleri ya da
Yu suf'a saygı duymaları, onu n üstü n lüğü n ü onaylamaları
a n lamındadır; yoksa Yu suf'a ta p ı n maları veya i badet etme­
leri a n lamında değildir. Zira, 11 yıld ız, ister 11 ka rdeşi şek­
linde yorumlansın, ister gerçe k a n lamda an laşılsın; keza gü­
neş, ba bası Ya kup (a .s), ay da an nesi olara k tevi l edilsin ya
da gerçek anla m la rında anlaşı lsın, farketmez: bütün bun la­
rın anca k ve anca k A l la h'a ibadet etme leri ve her a n l a m ıyla
sadece O'na secde etmeleri ya raşı r.
Hz. Yaku b, Ra bbinin kendisine bahşettiği b ilgi ve yete­
nek sayesinde, oğl u YG suf'un rüyası n ı yoru mlamış ve Hz. İ b­
ra him ve Hz. İ shak'ta n gelen n übüw et silsilesin i n Hz. u suf'la
deva m edeceği n i anlam ıştı. Rüyada gördüğü gibi, o yü ksek
ve parlak gök cisi mleri n i n ona secde etmesi misa l i ne ben­
zer bir şekilde Rabbi onu seçecek, parlak bir maka ma geti­
recekti. Ya n i, YCısu f'un gördüğü rüya adeta kendi geleceği­
n i n bir misa l i ve aynası idi.
Bu yüzden de, basi ret sa h ibi, bilge babası Yaku b (a.s),
ona, gördüğü rüyayı kardeşlerine an latmaması n ı söylem işti.
Zi ra, ka rdeşleri on u n bu parlak geleceğini kıskanabi l i r, bu
durum onların i htiras ve haset damarlarını ka barta bilir, şey­
ta n onları çok olumsu z duygu lara, düşü ncelere ve davra nış­
lara sürü kleyebilird i .
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Pe�gamberlik Geleneği:
İbrahim, İshak ve Yaküb'dan
Yüsuf'a (hepsine selam olsun)
Bilge peygam ber Ya kub a ley­
Ya ku b ( a .s) basi ret, feraset,
hisselam, "r üyan ı kar deş lerin e
sabır, tevekkül, irade ve ka­
a nlatma" talimatı ile, henüz ço­
rarlılık sa hibi seçkin, bilge bir
cuk yaştaki oğlu YCısuf'a hayat
peyga m be rd i r. Soyu, İ shak
der sler in in i l k ve en ön emlile­
( a .s) vasıta s ıy l a İ br a h i m 'e r in den bir i n i ver iyor d u :
( a .s) daya n m a kta d ı r. O, Hz. Sır saklamak; her bildiğini, her
İ s h a k'ın , Hz. İ s h a k d a Hz. gör d ü ğ ün ü , h er d uyduğun u
İ bra him'in � udur: Hz. İ bra him'in her kesin yan ın da an latmamak...
diğer oğl u İ smail'in ( a.s) so­ Zira o sırr ın , o bilgi n i n n erelere
yundan ise Hz. M uhammed ve kim l er e kad ar ulaşacağı n ı,

( a .s) dü nyaya gelecektir. Ba­ in san larda n e g ibi duyg ular ı ha­
r e kete geçireceğin i, ne gibi ge­
bası İ shak gibi, Hz. akCıb da
l işmeler e yol a çacağın ı bazen
"millet-i İbrahim11 üzere idi;
tah m in etmek bile zor dur.
on u n di n i n e teslim o l m uş,
onun şeriatına, yol una bağl ı
ka lmış idi; çocu kla rın a da bu
dine teslimiyeti m ir as bırakmıştı:
"Kendine yazık eden beyinsizden başka, İbrahim'in mil­
letinden kim yüz çevirir? Biz İbrahim'i dünyada seçkin birisi
yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.
Rabbi ona, 'teslim ol!' emrini verince, o 'Ben ôlemlerin
Rabbine teslim oldum.' dedi.
İbrahim, bunu kendi oğullarrna vasiyet etti, Yakub da

öyle yaptı: 'Ey oğullarrm! Muhakkak ki, bu Din'i size Allah


seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnrzca müslüman ola­
rak can verin!' dedi.
25
ABDULLAH YILDIZ

Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yaküb'a ölüm hali


gelip çattığı zaman , oğul/arma; 'Benden sonra neye ibadet
edeceksiniz?' dediği zaman, oğullan; 'Senin Allah'tna ve ata­
larm İbrahim, İsmail ve İshôk'tn Allah'ma, tek olan o Allah'a
ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanla­
nz.' dediler." (Baka ra 2/1 30 -1 3 3 )
H z . Ya kub' u n atalarından devrald ığı İ b ra h i m! gelenek,
oğl u Yusuf ile deva m edecekti.
Ya kub'u n ( a .s) a n nesi n i n adı Refa ka idi. Kardeşi Ays ile
beraber, ikiz ola rak doğmuştu. Kardeşin i n a rdından doğduğu
için ona "Ya'kub" denmişti . Ya kub'un diğer bir adı da İ srail'd i .
Ka rdeşi Ays'ta n kaçarak dayısının ya n ı na giderken gündüz­
leri sakl a n ı p geceleri yürüdüğü içi n kendisine " İ srail" den­
m işti . İ sra il'in kelime a n l a m ı 'geceleyi n (A l la h'a ) yü rüyen'
demektir. Bu yüzden Hz. a ku b'un soyuna İ sra i loğu lla rı, b u
soydan gelen peygam berlere de "Beni İ srail peyga mberleri"
denir.
Hz. a ku b'u n doğu m u ve peyga m berl iği daha önceden
müjdelenm işti:
"Biz ona (İbrahim'in hammma) İshôk'ı müjdeledik. İshôk'tn
ardmdan da (torunu ) Yaküb'u" ( H ud, 11/71 ).
Ya ku b (a .s), ö nce dayısı L e ban'ın büyük kızı L eyya i le,
ondan son ra da küçük kızı Rahil ile evlenm iştir. L eyya'dan
Ra bil, Ya h uda, Şem'un ve Lavi adındaki oğu lla rı doğm uştur.
R a h il'de n de Yusuf ve B ü nya m i n d ü nyaya gel m iştir. H z .
akQ b'un d iğer i ki hanım ından altı oğl u d a h a va rd ı . Toplam
on i ki erkek evlada sa h i pti.3
Yüce Rabbim iz, Kita b-ı Kerl m'inde Ya kub aleyh isselamın
örnek alınaca k, üstün özell iklerinden ve güzelliklerinden söz
eder:

26
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

- H idayete e rd i rilm iştir (6/84).


- Seçki n/seçilmiş ve hayı rlıdır (38/47).
- Sa lih davra n ış sa h i bi bir insandır (21/72 ).
- H e p a h i reti hatı rlaya n halis bir ku ldu r ( 38/46 ) .
- G üçlü bir i radesi v e ince bir kavrayış yeteneği ( basi reti)
va rdır (38/45 ) .
- "Sabr-ı cemil" sa hibidir ; en güzel sa bır, tüke n mez bir
sa bır sa h ibidir (12/8 3 ) .
- Ve o ya l n ızca A l la h'a güve n i p daya n m ıştı r (12/67).
Bu nlara ilaveten, Ku r'an'da İ brahim, İ shak ve Ya küb'a yüce
bir "doğruluk dili (lisôn-ı sıdkr' verildiği beyan edil i r:
"Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve kendilerine
yüce bir doğruluk dili verdik.// (19/49 , 50 )
)
"Lisan-ı sıdk" için Mu ham med Esed, "doğru ola n ı n ya-
hut doğru lu ğu n/gerçekliğin üstü n di li" der ve ayete şu ma­
nayı verir: "Ve onlara doğru olanı [ başkala rına] u laştı rmaları
için üstün bir a n latım gücü bahşettik." Ayrıca, Zema hşerl 'ye
atfen, "lisa n" ya hut "d il" teri m i n i n, bu rada, di lle akta rılabi­
lecek, dille u laştı rı labilecek şeyleri ifade için mecaz olarak
ku llanıldığını ilave eder.4 Bu ibareyi bir çok müfessir ise şöyle
a n la m ıştır: " Doğruda n/doğru lu kta n ya na üstün b i l i n m ele­
rin i" ya hut "iyi a n ı l malarını sağladı k".
H z. üsuf, işte böylesine sağla m bir n ü büw et geleneği­
n i n mirasçısıyd ı ve bu gele neğe sıkı sıkıya bağlı olarak b ilge
babası n ı n diz i n i n dibi nde yetişm işti.
Zaten Ku r'a n'da onu n hayatı, ba bası Ya küb'u n hayatı ile
iç içe a n latı lır. Hz. akü b'u n yaşadığı evlat sevgisi ve evlat acısı,
evlat ihaneti, gözleri n i n ka rarması, saçla rı n ı n ağarması, be­
linin bükülmesi, onu n örnek sabrı, du ası, tevekkülü . . . Yusuf
kıssasıyla birlikte an lati l ı r.
27
ABDULLAH YILDIZ

ı---�-­
! l Kur'a n- ı Kerl m'de beya n
buyuru l d uğu üzere, Ya k u b

1 Bi z bu aç ıklam a la rdan şun u


' (a .s), örnek bir peyga m ber

ı
ı ve örnek bir davetçi olara k,
an l ıyoruz ki; YOs uf'un ataları
oğu l la rına sağla m bir tevhidi
olan peygamberler, pek çok
il s eç kin özelli klerine i lav eten gelenek bırakmıştır:
" doğ rulukları" ve " doğ ru s öz­ "O zaman (Ya'kub), oğul­
lülükleri" i le üstün v e s aygın larına; 'Benden sonra neye
bir şöhrete s ahip i di ler. "Lisa n- ı kulluk edeceksiniz?' demişti.
s ıdk" yani " doğ ruluk di li", pey­ (Onlar da): 'Senin Rabb'in ve
gam berlerin tev hid m ücade­ atalann İbrahim, İs mail ve
l esin d e etkin bi r s öylem v e İshak'ın Rabb'i olan tekA llah'a
eylem gelişti rmelerinin bi rin­
kulluk edeceğiz. Biz O'na tes­
cil şartıdır. Hem Allah'tan al­
lim o lan/anı' dediler" ( Ba­
d ık la rı vahyi gerç ekliği ins an­
kara, 2/1 3 3 ) .
lara olduğ u gi bi aktarmala rı
hem de hayatlar ın da as la ya­ Bu tevhld geleneğin in en

lan s öylememele ri i ti ba ri yl e sa m i m i, en s ıkı ta ki pçis i ve


lis an- ı s ıd k s a hi bi olan pey­ n i hayet peyga m be rli k rüt­
gam berler, tari hin a kışın ı de­ besi ile şereflendi ri lecek olanı
ğişti rmede ön emli bi r avan­ Hz. Osuf'tu:
t aj a s ahip o lur l a r. Bugün, "Ben atalanm İbrahim,
yal an v e yan l ış üzerin e kur­ İshôk ve Yakub'un dinine/mil­
gulan an Batıl ( ı) hayat tarzın ı
letine uydum. Bizim, A llah'a
d eği şti r erek ç ağ a H akk ın/
hiçbir şeyi ortak tutmamız
Doğru'n u n damgas ın ı basmak
yakışmaz. Bu, bize ve insan ­
isteyen gün üm üz davetçi leri
lara A llah'ın bir lütfudur. Fa-
ve G en ç Ön cü le ri de, tı pkı o
peygam be rler gibi l isan- ı sıdk ı kat insanlann çoğu şükret­
sah i bi olmak zorun da d ı rlar. mez/er." (YOsuf 12/38 )

28
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Hz. Osuf a l eyhissela m, � stün özel l i klere sa h i p b i r pey­


ga m be rd i:
- Olağanüstü güzel ve son derece zeki idi (12/31 -32 ) .
- Ra bbine ka rşı soru m lu lu k bilinci taşıya n b i r m ü m i n d i
(12/57 ) .
- Ya l n ız Rabbine sığın ı p du a ederd i (12/3 3 -34).
- İ h lasa e rdirilmiş ku llarda ndı (12/24).
- Mu hsinlerdendi yan i güzel davrananlardandı (12/22 ,56 ).
- Sadıkfn dendi yan i doğru söyleyen lerden d i (12/51 ).
- İff et ('ısmet) sahib iyd i ve haramlara ka rşı güçlü bir i ra-
desi va rd ı (12/32 ).
- Kendisine isa betle h ü küm verme yeteneği ve ilim ve­
ril mişti (12/22 ) .
- M ü l k/sa lta nat sa h i bi kı l ı n mış v e ra h m ete erdirilm işti
(12/5 6 ) .
- Ve o e n büyük payeye; peyga m berl i k m a kamına seçil­
m iş, üstelik kendisine olayların içyüzü n ü kavra ma ve sözleri/
rüyaları yoru mlama bilgisi veril mişti:

6 "Ve işte böyle, Rabbin sen i seçecek ve sana te'vl l-i


ehadlsden (olayların/ sözleri n/ rüyaları n yoru mu n­
dan) bilgiler öğretecek. Bu ndan önce atalar ın İ brahim'e
ve İ shak'a n imeti n i ta mamlad ığı gi bi, hem sana, hem
de Yaku p soyu na n i meti n i ta mamlayaca ktır. Mu hak­
ka k ki Rabbin ali md i r, hakimdir."

Ya ku b a l ey h i sselam, oğlunu n rüyasın ı yoru m la m ış ve

YO su f'u n A l lah tarafı ndan peyga mber seç il eceğini anlamıştı.


M isal aleminde o büyük ve yüksek yıldız la rı n Yu suf iç i n secde
29
ABDULLAH YILDIZ

eder halde görün meleri, i leride Ra bbinin ona peyga mber­


l i k vereceğine ve büyü k büyük adamları n ona boyun eğe­
ceğine, o n u n e m ri n e bağım l ı kılınacağına işa retti. Ya k u b
aleyhisselamın Ku r'a n'daki b u beyanından a n l ıyoruz ki, A l­
lahu Teala Yusuf'a ayrıca "te'vl l-i ehadls" i l minden de öğre­
tecekti .
"Ehacfıs" terimi; söz ya d a haber anlam ı ndaki "hadi's" i n
ve 'yeni vuku bulan bir şey, olay, hadise' a nlamındaki "hôdis'�n
çoğuludur. Dolayısıyla "te'vil-i ehacfıs"; sadec e sözlerin, ha­
berleri n, rüya la rı n yoru m u n u yapma deği l aynı zam a n d a
olayları n, had iselerin iç yüzü n ü kavrama yeteneği v e bilgi­
sini de ifade eder. Ya n i ya nefisteki sözün realitedeki a n la-
m ı n ı veya n efsin i l işkil i olduğu hadiselerin i leride va racağı

~
akıbeti ve nihai anlamı a n-
-.

l a m a k d e m e k o l u r. Rüya
ta b i r etm e k de, ya sözü
Tarihin herhangi bir döneminde veya hadiseyi tevil etmek
yaşaya n m ü m i n i n s a n l a r ve manasında b i r a n l ayışt ı r.
özellikle de günümüzün Genç R üyalar kişinin kendi iç dün­
Ö ncüleri, hayatla rı n ı n her aşa­ yasında ki, ke ndi ben l iği n­
masında karşılaşmaları m uhte­ deki gizli şuur algılamala­
mel olan sorun la rı, zorlu kla rı, rı n a gö re söy l e n e n b i r
i mtihanları aşmalarında kendi­ muamma, bir bil mece n i­
leri için önemli i puçları olabi­ teliğinde bir haya l ve ga rip
lecek, onlara kılavuzl u k edecek bir temsil ile meydana ge­
örnek t ut u m ve d avra nışları, l i rl e r. P eyga mb e r l e rd e n
gü zel ahlak n u m u ne leri n i işte başkasının rüyası ya da rüya
bu Y usuf kı ssasında bulacaklar­ tab iri ise, k e s i n b i r b ilgi
d ı r. ifade etmez. Ve ruya n n
ı
asıl tabiri meydana gelen

30
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

olaylar i le açıklık kaza n ı r. Bazı rüya la r aynen görüld üğü gibi


çıka r.5
Olayla rın, rüyaları n, ha berlerin gerçek a n l a m ı n ı b i l me
yetkisi mutlak anla mda elbette A l lah'a aittir. A yette "te'vl l"den
önce "min" (-den/-dan) edatı n ı n yer a l ması, olayların ve her
şeyin ta m ve mu tlak bilgis i n i n a nca k A l la h'a a it olduğu na,
Yusuf dahil bütün peyga m berlere ise a n cak kısmi bir bi lgi­
nin verildiğine işa ret eder. ( "Onun nihai anlammı / yorumunu
(te'v'ilini) ancak Allah bilir."3/7) 6
Ve her şeyi n içyüzü n ü en iyi bilen, hüküm ve h ikmet sa­
h i bi olan Ra bbimiz, hem fiziki hem de manevi ba kımdan üs­
tün özell iklere sahip olan, ba bas ı n ı n dizi d i bi nde güze l bir
te rbiye alan, güzel Yusuf'a olayla rın/sözleri n/rüya ların tevi­
l i nden bi lgiler de öğretecek ve ona, macera, sıkı ntı ve ıstı­
ra plarla dolu a ma bütün i nsa nlar için eşsiz güzellikte i bret­
ler ve dersler içeren, sonu manevi mutlu lu kla nokta lanan
bir hayat ta kdi r edecekti.

Araştıranlar İçin İbretler ve Derslerle Dolu Kıssa


Hz. akub i le oğu l ları n ı n, Hz. usuf ile ka rdeşleri n i n başla rın­
dan geçe n i breta miz olayları özetleyen bu kıssa, çeşitli yön­
leriyle a raştırı l ı p incelenmeye, soru ştu ru l maya değer güzel
bir kıssadır, kıssaların en güzelidir.

7 A ndolsu n ki, Yusuf ve ka rdeşlerinde a raştırı p-sora n­


lar için i b retler/dersler va rdır.

Yusuf aleyh isselam i le ba basının ve ka rdeşlerin i n kıssa- ·

sı nda, en genel a n la mda ha kkı, gerçeği, doğru yu a raştırıp


31
ABDULLAH YILDIZ

soruşturanlar ve ondan yararlanmak isteye n le r için nice h is ­


seler vardır. l<ur'an'ın Hz. YOsuf'un ( a.s) baş ı nd an geçen bu

inişli-çık ışlı macerayı 11kıssa!ann en güzeli" diye nitelendir­

mesi de bu sayısız i b ret ve ders dolu hisselerl e alakalı ol sa


ger ekti r. Bu güzel kıssa da, İ srai loğu lları n ı n M ısır diyar ına ne
sebeple geçtiğ ini soranlara, P eyga m beri m iz i ç eş itli soru larla
bu naltmak isteye n Me kke müşri klerine ve onlara a kı l hoca­
l ığ ı yapan Ya hu d i b ilgin leri ne, Hz. Mu hammed'i n hak pey­
ga mber ol duğu nu a n lataca k b i r çok ala metler olduğ u gibi,
bugü n ü n ve geleceğ i n m ü m i n i nsanları içi n de sayısız ders­
ler ve ibretler va rd ı r.

Sahiplerini Sapkınlığa iten Hastalık: Haset/Kıskançlık


8 Ka rdeşleri demişlerd i ki: "Yusuf ve kardeşi (Bünya­
m i n ) babam ıza bizden daha sevgilidi r; biz ise güçlü
ve birbirine bağl ı bir grubuz. G e rçek şu ki, babamız
çok açık bir dala let (ya n ı lgı, şaşkınlık) içindedir."
9 "YCısuf' u öldürün ya da bir yere atın ki, baba nızın
yüzü/sevgisi size kalsın . Ondan son ra da sa lih bir top­
l u l u k olursunuz ."
10 Onlardan bir kon uşmacı şöyle dedi: "Eğer m utlaka
bir şey yap ma n ız gerekiyorsa, YCısuf'u öldürmeyin,
bir kuyun u n dibine bırakın da oradan geçen bir ker­
van onu bulup yanına a lsın ."

YCısuf'u n kardeşleri n i n - ki o n u n rüyasında on bir yıldız ile


temsil olunduğu gibi, kardeşleri o nbir tane idi- kıska nçlık­
tan gözleri kararmıştı. Öyle ki, kendilerine "millet-i İbrahim"
üzere olmayı, ya l n ız Allah'a ibadet etmeyi öğütleyen ilim,

32
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

basi ret ve fazi let timsa l i baba la rı n : 'dalalet' ya n i şaşkı n l ı k ve


hatta sa p ı k l ı kla itham edecek n oktaya ge l mişlerd i . An ne leri
çok erke n vefat ettiği için küçücük yaşlarında yeti m ka l a n
Yusuf i l e B ü nya m i n'e ba ba l a rı n ı n d a h a fazla şefkat göster­
mesi n i, daha fazla üzerleri ne titremesini a n laya mayaca k ka­
dar insa n l ı kta n, i nsa n i d uygu lard a n uza klaşmışlard ı . O n l a r
için biricik erdem güç, kuvvet, çokluk i d i . Ka rdeşler, Kur'a n' ı n
deşifre ettiği üzere, 'Biz bir usbeyiz' ya n i 'güçlü, sı kı, bi rbi­
rine bağl ı, tutku n ve m utaass ı p bir top l u l uğuz' demekle, bu
saçma a n layış l a r ı n ı d ışa vuruyorlard ı . Üste l i k "Yusuf ve ka r­
deşi" deyip de "ka rdeşim iz" dememekle, açı kça üvey ka r­
deşleri Yusuf ve Bünya m i n' i dışl ıyorlar, hatta o n la rı 'ka rdeş'
bile saymıyorlard ı . ( B u ayetten a n laşılıyor ki; B ü nya m i n, Hz.
Cısuf' u n a na-baba bir öz ka rdeşi idi. Diğer on ka rdeş bu i ki­
sinin ya l n ızca ba ba b i r, a naian ayrı üvey ka rdeşleri o l uyo r­
lard ı . )
On ka rdeşin YCısuf' u kıska n ma l a rı n ı n temeli nde 'babala­
nntn sevgisini elde etme' d ü rtüsü yatıyor gibi görü nse de;
hasetten kara ra n ve katı laşa n taş yürekleri, onla rı, peyga m­
ber olan b a b a l a r ı Ya kCı b'u 'da l a l et/sa pkı n l ı k' l a suçlayacak
n o ktaya ve ka rdeşleri n i öldü rmeye kastedecek b i r çılgı n l ı k
çizgisine kad a r sürü klemişti. O n l a r ı n bu ya ptıklarına pişman
o l u p, 'biz hatalı idik1 demeieri için o n y ı l l a r ı n geçmesi ve
M ısı r'a su lta n o l a n güçl ü ve mevki sa h i bi Yusuf la ka rşılaş­
maları ge rekiyord u (Bkz: Yusuf 12./91 ) .

33
Kıskanç/Jk/haset işte böyl edir; kıskanç/hasetçi i nsan, ça­
l ışıp çabal aya ra k bell i kaza n ı ml a r el de etmek veya güzel
erdeml e re sa h i p ol mak suretiyl e kendini ka nıtl a m ayı de­
ğil de, başkal arın ı çel meleyerek, köstekl eyere k ya da saf
dışı bıra ka ra k, yok edere k öne geçmeyi terci h eder. Zira
birinci yol ona zor, ikincisi ise kol ay görü n ü r. Daha doğ­
rusu , şeytan onu böyl e düşün meye yöneltir. A rtık o şey­
ta nl aşmış bir insandır. Bu yüzden Yüce Rabbimiz, "kıska n­
d ığı za m a n k ıs ka n ç/ ha setç i n i n şerri n d e n . . . fel e kl er i n
R a bbi'ne sığı n ma m ızı" (11 3/5 ) tavsiye buyu ru r.
Bizler de, tıpkı Hz. Osuf gibi, kötü insa n ların, bazen en ya­
kı n ı mızda bul unan, akra ba ve kardeşimiz ol a n insanların
kıska nç tavırl a rı il e karşıl aşabil iriz. Hal k a rasında 'a kra ba­
n ı n akra baya a krep etmez ettiği n' diye bir söz vardı r. Bir­
birlerine sa h i p çıkması gereken akra balar bil e bazen bir­
birine köstek ol abil irler. Bu du ru mda, onl a rı n şe rl erinden
All ah'a sığı narak affedici ve bağışl ayıcı ol mak, kötül ü kl e­
rine iyil i kl e ceva p ve rmek (41/34-35 ), hatal a rını anl adık­
l a rında da ya nl ışl a rı n ı başl a rına ka kmamak gerekir. Yine
tıpkı Hz. Cısuf'u n ya ptığı gibi : "Bugün size bir ayı pl a m a ve
a za rl a m a yoktu r. A ll ah, sizi, mağfiretiyl e bağışl asın. O,
merha met edenlerin en merhametl isidir." {12/92 )
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

'İ�ilik Gösterisi' ile Gizlenen Korkunç Tuzak


İ şte bu şeyta n i kıskançlık dürtüsü, onları, sabi ka rdeşleri ma­
sum YOsuf'a korku nç bir tuza k ku rmaya yöneltm işti. Ö n ce
onu öld ürmeyi düşündüler, so n ra da -aralarından insaflı bi­
ri n i n te kl ifi üzeri ne- bi r su kuyusuna atmaya kara r ve rdiler.
Böylece YOsuf'u b irileri a l ı r, götürür, köle olara k sata r, o bu­
ra lardan uza klaşı n ca da 'babaları kend i leri ne ka l ı rdı' ... A ma,
ö nce YOsuf'u kendi lerine ema net etmeyen, ke ndil erine gü­
ven meyen ba baları Ya kOb'u i kna etmenin bir yol u n u bulma­
lıydılar; kendileri n i n YOsuf'u gerçekte n sevd i kleri ne, o n u n
iyi l iğ i n i d üşündüklerine babalarını inandıracak ya lanla r uy­
durmalı ydılar:

11 Dediler ki: "Ey babamız ! Sa na ne oluyor da Yu suf hak­


kında bize güvenmiyors u n ? H a l buki biz o n u n iyi l iğ i n i
isteyen leriz."
12 "Ya rın onu bizimle bera ber gö nder de yiyip içsi n/gez­
sin, oynasın. E l bette biz onu koruyu p-gözeti riz."

H atırla malıyız ki, İ blis de Hz. Adem ve eşi n i bu yol la ka n­


dırm ış, A l lah'ın ken d i lerine yasakladığ ı ağacın m eyvelerin­
den yemeleri n i sağ laya ra k aya kları n ı kayd ırmış ve onlann
Cen net'ten çıkmalarına neden olm uştu. Yüce R a b b i m iz; "Ey
A dem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yiyin;
fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
( A raf 7/19 ) buyu rd uğ u n da, "sa ptırıcı" şeytan hemen ha re­
kete geçmiş ve o n la rı n gizli olan çirkin yerlerin i ü rya n bıra­
kıp kendilerine göstermek için onlara şöyle fısıldamıştı : "Rab­
biniz, b aşka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer
melek ya da ebedi kalıcılardan oiursunuz diye sizi şu ağaç-
35
-

ABDULLAH YILOIZ

tan men etti." ( A raf 7/20 ) Ve onl a rı i kna etmek için sa hte
iyi lik nu marası, dostlu k gösterisi ya pmış, onlara : "Elbette
ben size öğüt verenlerdenim." ( A rat 7/2 1) d iye yem i n et­
mişti . . .
Bilge peyga m ber Ya kub (a.s), oğu l ları n ı n bu ya lanları n ı
i l k ba kışta a n l a m ıştı . Ü stel i k, ka rdeşleri n i n Yusuf'a 'üvey'
mu a melesi ya ptı kları da, kıskanç tutu m la rı da onu n bil me­
d iği bir du ru m deği l d i . YOsuf'u onlara ema net etmek, bir
bakıma 'ku rda ku zu teslim etmek' gibi bir şeydi ... A ma açıkça;
'Size güvenm iyoru m, sizin ona bir kötü lük ya pmanızda n kor­
kuyoru m' demesi de uygu n olmazdı. . . Derken, mübarek ağ­
zından şu cümleler dökü l d ü :

13 Babaları d e d i k i : "Doğru su, onu götü rmen iz b e n i kay­


gılandırır/üzer; korka rım ki onu ku rt yer de sizin ha­
beri n iz bile olmaz."
14 Ded iler ki: "Biz böyle güçlü-k a labalık bir toplu lu k ol­
duğu muz halde, eğer onu ku rt yerse, o za man biz
kesinlikle hüsrana uğrayanlardan/acizlerden olmu ş
oluruz."

Oğu l ları n ı n 'bu kadar güçlü-kuvvetl i ağa beyle ri n i n ya­


n ı nda onu ku rt ka pa rsa, o za man biz adam değiliz demek­
tir' anlamındaki bu cevapları karşısında, Yakub aleyhisselamın
sevgili Yusu f'u nu onlara ema net etmekten başka bir seçe­
neği ka lma m ıştı. Yüreğindeki derin kaygıya, korku ya, endi­
şeye rağmen, güzeller güzeli Yusuf'u on larla b i rl i kte gön­
derdi. Yüce A liah'ın Yusu f için ta kd i r buyu rduğu alın yazısı,
demek ki böyle gerçekleşecekti . Ya n i Yusuf için -ta bir yeri n­
deyse- kader ağlarını örüyordu .

36
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

İşin ilginç ta rafı, Hz. akCıb'u n "korka r ı m ki, o n u ku rt yer


de sizin h a be ri n iz bile ol maz" sözü, kıska nçl ı kta n gözleri n i
ka n bü rüyen oğu l l a rı tarafı n d a n, uydu rd u kları ya l a n l a ra ba­
ba l a rı n ı i n a n d ı rm a k için sözde daya n a k ya pılacakt ı .
Rivayet edilir k i ; Hz. Ya ku b b i r rüya görmüştü. Ken d isi b i r
dağı n baş ı ndayd ı . Yusufu da sa h rada görd ü . O n kurt b i rden
Yusuf'a hücum ett i ler ve Yusuf kurtların a rasında kayboldu ...
Belki de Ya k u b a l eyhissel a m, bu rüya n ı n etkisiyle, oğul­
larına 'on u ku rt ka par d iye korkuyorum' demişti . . .

Yalana Alet Edilen Sahte Kan Lekeli Gömlek


15 N i hayet ka rdeşleri, Yusuf'u a l ı p götürd ü kleri ve ku­
yu n u n d i b i n e b ı rakmaya topluca ka ra r verd i kleri za­
man Biz d e ona şöyle vahyettik: "Gü n gelecek, sen
o n l a ra, hiç beklemedi kleri (se n i n kim olduğun u bil­
medikleri) bir sırada bu ya pt ı kla r ı n ı h a be r verecek/
hatırlataca ksı n".
16 Ve a kş a m va kti, ağlaya ra k ba balarına gel d iler.
17 Dediler ki: "Ey baba m ı z ! Gerçek şu ki, biz a ra m ızda
ya rış ya p m a k içi n gitmiş, Yusuf'u da eşya m ı z ı n ya­
n ı nda b ı ra km ıştık ... Bir de baktık ki, onu kurt yemiş !
Ne va r ki biz doğruyu söylesek bile sen bize ina na­
cak değilsin."
18 Ve o n u n göm leği ni, üzerindeki ya lancı ka n lekesiyle
geti rd iler. Baba l a rı dedi ki: "Hayır, n efisleriniz sizi al­
datı p böyle b i r işe/hileye sürükled i ! Art ı k bana d ü­
şen, güzelce sa b retmektir. Bu a n lattıklarınıza/uyd u r­
d ukların ıza ka rş ı l ı k ya rd ı m ı n a sığını lacak olan sadece
Alla h'tı r."
37
ABDULLAH YILDIZ

Bütü n bu o l u p biten lerden ha bersiz olan masum Yusuf,


kötü n iyetl i ağa beyleri tarafı n d a n a l ı n ı p götü rü l d ü . Rivayet­
l e re göre, o s ı ra l a r h e n ü z 7 ya da 12 yaşı nda o l a n Yusuf,
belki de, 'ağa beyleri m beni gezd irip eğle ndirecek' d iye se-
vin mişti. Ama taş yürekli
ka rdeşleri onu eğl e n d i r­
m e k, yed i r m e k, içi rmek
Biliyoruz ki, Yusuf' u n ka rdeşle­ şöyle d u rsun, sinsi p l a n ­
rin i n "biz o n u n iyil iğini isteyen­ ları n ı b i r a n önce uygula­
leriz" sözünde ifadesin i b u l a n mak için acele ediyorlardı. . .
sa hte iyi l i k söyl e m l eri, 'iyi l i k
Derken, ara ları nda ka­
meleği' numaraları, su ret-i hak­
ra rlaşt ı rd ı k l a rı g i b i o n u,
tan görün meler, şeytan i bir yön­
ken d i ça bası ve i m ka n l a rı
temdir ve şeyta n ı n ken d i leri n i
ile çıkıp kurtula mayacağı
kuşattığı, gön ü lleri n e vesvese
verdiği insa n ları n sıkça başvu r­ bir su kuyusunun içine at­

d u kl a rı b i r yol d u r. Şeyta n ve tılar: Bu fikir, Yusuf'u n ağa­


o n a uya n la r, o n u n izi n i sürüp beyleri içinde, diğerleri ne
yolu nd a n gidenler, ya p m a kta ora n l a az da olsa merha­
oldukları kötül ükleri hep sözde metli sayılabi lecek biri n i n
'iyiiik', 'güzellik', 'dü rüstlü k'.. gö­ ö n e risiyd i . . . Son ra , kor­
rüntü leriyle maskelerle r. "On­
kulu gözlerle ağabeylerine
lara; 'yeryüzü n de bozgunculuk
ba ka n m a s u m YCısuf' u n
yapmayın' denildiğinde, 'biz sa­
üzerinden çıkardıkları göm­
dece ı s l a h e d i c i l e riz' d e r l e r."
l eğe kest i k l e ri koyu n u n
( Ba ka ra 2/1 1) M ü m i n le r, mü­
m i n davetçiler ve Genç Önçü­ ka n ı nd a n sürerek, uyd u r­

ler, bu tür sa hte gösteriler ve d u kları ya l a na ba ba l a r ı n ı


davra n ışlar karşısında çok d i k­ i n a n d ı rmaya ka l kı şt ı l a r:
katli olmalıdı rlar. Zira, çok iyi bil iyorlard ı ki,
bi lge peyga m ber Hz. Ya-

38
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

kO b'u bu tür n u m a ra l a rla ka n d ı rmak kolay değildi. .. Sa h i, ba­


ba la rı, 'korka rım, o n u kurt yer de sizin hiç haberi n iz ol maz'
dememiş m iydi ? 'Onu kurt yedi', dersek; gömleğine da sahte
ka n leke le ri bulaştırırsa k, ba bam ızı bu ya l a n ı m ıza i n a n d ı rırız,
d iye düşü n d ü l e r ve timsa h gözyaşları a kıta rak b a b a l a r ı n a
geld iler. . . "Ey babamız . . ." d iyerek söze başl a d ı l a r. . . Kurgu la­
d ı kları hi kayeyi, olabild iğince sa hici b i r eda ile a n latt ı l a r. As­
lında onlar, söylediklerine ken d i leri bile ina n m ıyorlardı. .. "Biz
doğruyu söylesek de, sen bize inan mazsın" demeleri bu yüz­
dendi . . .
Ya ku b a leyh isse l a m, onların sahte gözyaşları v e ken d i le­
rinden e m i n o l m aya n tavırl a rı ndan, d üzmece cü m lelerin­
den, durumun h iç de öyle ol m a d ığı n ı a n l a m ıştı . Zi ra o, i nce
b i r kavrayış yeten eğ i n e sa h i p b a siretli b i r peyga m be rd i
(38/45). N itekim, oğu llarının d üzmece sözleri bittikten sonra
Hz. akOb kinaye l i b i r ifade ile şöyle demişti :
- Bugü n e ka d a r bu kurt g i b i yavaş/yum uşa k huylu bir
kurt görmed i m ! Oğl u m u yem iş d e s ı rtındaki göm leği yı rt­
m a m ış ! . .7
YCısuf' u n sa hte ka n sürü l müş gömleği nde ne b i r diş izi
va rd ı ne d e bir yırtı k ! Ka rdeşleri m utla ka YOsuf'a bir kötü l ü k
ya pmışlard ı v e bu kurgu l a n m ı ş oyu n l a ya ni 'ku rt yedi' ma­
sa l ıyla da baba l a r ı n ı ka n d ı raca kla rını sa n m ışlardı. Hz. a kOb
(a .s) b u masala asla i n a n m a m ıştı ve i n a n mayaca ktı; yıllar
boyu YOsuf' u n öldüğünü d ü ş ü n m eyece k, o n u n sağ o l d u ­
ğ u n u , yaşa d ığı n ı h issederek hasretle ve sa b ı rla YOsuf'una ka­
vuşacağı gü n ü bekleyecekti . . . Güçlü bir i radeye sa h i p olan
( 38/45) H z . a k O b'a d ü şen, a rt ı k güzelce sabretm e kti. 18.
ayette geçe n "Sabr-ı cemil"; e n güze l sabır, uzun sol u klu sa­
b ı r, bitmek tüke n me k bil mez b i r sa b ı r demekt i r. Doğrusu bu

39
ABDULLAH YILDIZ

da, a ncak ve sadece Alla h'a güvenip daya n ı la ra k gerçekleş­


tirile b i l i r ( 12/67).
İ şte Ya k u b a l eyhissela m da öyle ya ptı; ka h rı n ı , kederi n i,
üzüntüsü n ü içine gömdü, yutku ndukça yutku ndu; ya l n ızca
Rabbine sığın a ra k, halini, çaresizl iğin i, hüzn ü n ü ya l n ızca O'na
şekva ederek (12/86) derin bir sessizl iğe b ü rü n d ü ve sa brın
en güzel örneğ i n i ve rd i . . . G üzeller güzeli YOsuf' u n u n ka n l ı
göm leği n i a l ı p öptü, kokladı, yüzü ne-gözü ne sürdü, ağladı,
ağla d ı ... Ta ki, gözlerine a k indi ... Derin sessizliği ne bu kez
derin b i r ka ra n l ı k eklendi . . . Ama açık olan, a payd ı n l ı k ola n
ka l p gözü ile oğlu n u n yaşa m a kta olduğu n u h issederek asla
umutsuzl uğa d üşmedi, güzelce sabred ip YOsuf'una kavuşa­
cağı günü beklemeye koyu i d u . . .
Başa gelenlere katl a n ı p sabretmekten başka n e ya pıla­
b i l i rd i ki?
Kuşkusuz Yüce Al lah, zulme uğra m a k su retiyle mağd u r
edilen ihsa n/iyilik sa h i bi ku l l a rı na, erdemli, d ü rüst, n a m uslu
ku l la rı n a m utlaka ya rdı m ederdi, edecekti ve o n l a rı n sa b ı r
ve sebatla r ı n ı ka rş ı l ı ksız b i ra kmayaca ktı . . .

Allah Erdemli Kullarını Ödüllendirir


Rivayet edilir ki, Hz. Yusuf kuyuda üç g ü n aç ve susuz, sa­
bı rla ve u m utla bekled i. Babası ona, Allah'ın, sabreden, gü­
zel davra n a n güzel i nsa n la rla beraber olduğu n u öğretm işti.
Olup bite n lere bir a nl a m veremeyen masum YOsuf'un, Yüce
Ra bbi ta rafı n d a n ken d isine b i r ya rd ı m e l i n i n uza nacağı n a
ina ncı ve güve n i ta mdı . . . Kuşkusuz All a h, ya rd ı m ı ya l n ı zca
kendisinden bekleyen mazlum ve mağd u r ku llarına bir çıkış
yol u gösterecekti.

�o
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Ve .. ku lları n ı n ne ya p m a kta oldukları n ı her an görüp gö­


zetlemekte olan, külli i radesi ile ka inatta o l u p biten her şeye

~
h ü km ed e n C e n a b-ı Al l a h
(c.c), ü ç ü n cü g ü n ü n so-
n u nda, M edyen ta rafların-
d a n gel i p M ıs ı r'a gitmekte Sabr-ı cemil timsali çilekeş pey-
o l a n b i r kerva n ı n yol u n u gam be r H z. a kCı b u n h i ç yan ı n­
'

YOsuf'un içinde korku, en­ d a n ayı rmad ığı bu kan l ı göm­


d işe ve fakat u m utla bek­ l e k, o müşfik ve bilge nebin i n
lediği kuyu n u n civa rl a rı n a d izi d ibinde yetiştirip en güzel
d üşürd ü . . . terbiyeyi verdiği melek Yusuf'un
ma'sOmi yet, mağduri yet ve
19 Derken b i r kerva n mazlu m i yet gömleği i d i . Bu
çıkageldi ve hemen gömlek, yal n ı zca H z . Q suf'u n
sucu l a rı n ı (kuyuya) zulme ve gad re uğrayışı n ı sim­
gönderdiler. Biri ko­ gelem e kl e ka l mıyor, aynı za­
vasını sarkıttı; "Müjde m a n d a Hz. a kO b' u n gözleri n i
hey, m üjde ! İşte bir kara rtıp beli n i b ü kecek b i r çi­
erkek çocuk!" dedi. leli bekleyişin de başlangıcı o l u ­

Ve o n u satı l ı k b i r yo rdu. Hz. akub'un güzeller gü­


m a l olara k gizleyip zel i oğl u na ; o melek çocuğun
koru d u l a r. All a h ise da babasına hasreti tam 40 yıl
on ların ne ya ptı kla­ sürecekti. Böylece, b a b a oğ u l -

r ı n ı/ya p a ca k l a r ı n ı iki peygam ber, bundan sonra


bi liyord u . b a ş l a rı n a gelecek s ı kı ntıl a ra ,
20 Ve sonunda onu dü­ b e l a v e musibetlere katlanma­
şük bir d eğerle bir­ larını bera be ri n de getire n çe-
kaç d i rheme sattı­ tin bir i rade sın avın a ve zorlu
i
l a r. Ona faz!a önem sabır sınavına giriyorla rdı. !
vermemişlerdi. i 1
L_ - _J

41
ABDULLAH YILDIZ

21 Onu satın a lan M ısırlı, eşine dedi ki : "Buna güzel ba k;


ola ki bize faydası doku n u r, ya da onu evlat ediniriz."
Böylece YOsuf'u oraya yerleştir (ip kendisine i m kanlar
ver)dik ki, ona olayla rı n/sözlerin/rüyaların yoru muna
d a i r bilgiler öğrete l i m . Allah e m rinde ga l i ptir; fakat
insa n ların çoğu b u n u bil mezler.

Kerva n ı n sucusu, kuyudan ya n ı nda bir çocukla döner­


ken çok sevi nçli i d i : 'Heeey, müjdeee ! Bir erkek çocuk b u l­
d u m ! ' derken, o n u 'satı l ı k bir m a l' olarak değerlend irmek­
ten ya n i köle olara k satma ktan başka bir şey düşünmemişti.
Para kazanmak içi n uzun yollar kat eden, çöller, bayı rla r aşan
kerva n sahiplerinin a kıllarına bundan başka bir şey de gel­
mezd i zate n . Belki de, m i n icik YOsuf' u n korkudan titreyen
h a l i ne, aç-susuz, yorgun ve güçsüz görü n ü m ü n e ba ka ra k,
o n u n köle paza rı nda çok p a ra etmeyeceği n i düşü n d ü l e r.
Gözleri n i pa ra kaza n m a h ı rsı bü rüyen insa n ların YOsuf'ta ki
erde mi, güze l l iği, manevi h asletleri fa rketmeleri zaten bek­
lenemezd i. Bu yüzden onu esir paza rında bi rkaç d i rhem pa­
raya satıverdiler... (Bir rivayete göre; YOsuf'u su kuyusunda
bulup geti ren Malik ve a rkadaşları, onu kerva n ı n d iğer üye­
leri n d e n sa klayı p M ısı r'd a ucuz bir fiyata satıve rd i l e r. B i r
başka rivayete göre d e ; YOsuf'u n ka rdeşle rinden Yehuda -ki
onu öldürmeyip kuyuya atma fi krini ve ren de o idi- her gün
ona yiyecek geti ri rdi, o gün YOsuf'u kuyuda bula mayıp ka r­
deşleri ne haber vermiş ve onlar da kerva na yetişe re k "Bu
bizim kölemizd i r, b ı ra kı p gitm iş, isterse niz satın a l ı n" demiş­
l e r ve o n u başl a r ı n d a n savmak için yok pahasına satm ış­
l a rd ı ; Yusuf da ölüm korkusundan bir şey d iyemem işti.)8
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

M ısı r'da, esir paza rına


gid i p ka rısı n ı n h iz meti n i
görecek tem iz ve güve n i­
l i r bir köle a raya n ve o n u Kur'a n-ı Kerim, Yusuf suresinin
görür görmez manevi de­ 20. ayeti; Hz. Yusuf'u kuyudan
ğerin i ve güzel ka ra kterin i ç ı ka rı p ca n ı n ı kurt a ra n a ma
i l k ba kışta fa rked i p satı n sonra bu mazl u m çocuğu ken­
a l a n M ısır Azizi feraset sa­ d i leri için bir meta h a l i ne geti­

h i b i bir insa n d ı . "Aziz" o rip M ısır'da bi rkaç dirheme sa­

dönemin Başbaka n, Ma­ t a n ç ı ka rcı/pa ragöz t i ca ret

liye Baka n ı gibi m a ka m la­ kafiles i n i n, pa ra kaza n m a h ı r­

rında b u l u n a n l a ra ve rilen sıyla gözleri kör olacak ve Yusuf'un

bir u nva n d ı . Rivayet olun­ altın ka ra kterini göremeyecek

duğuna göre bu a d a m ı n kad a r zaaf i ç i n d e old u kl a rı n ı


deşifre eder. Böylece, bizlere
adı "Kıtfır" veya "ltfır" idi,
de, i nsa n l a rı maddi, fiziki ölçü­
çocuğu yoktu, eşi n i n a d ı
lerle değil manevi ölçülerle de­
da "Ra'll" y a da "Züleyha"
ğerlendirmeyi sa l ı k verir.
idi.
Yine rivayet o l u n u r ki,
sahabeden Abd u l l a h b i n
Mes'Cıd (r. a ) şöyle demiştir: İ nsa n la r içinde uzağı gören en
ferasetli ü ç kişi e n başta gelir: B u n la rd a n b i risi, YCısuf' u n
ilerde büyük adam olacağı n ı kestiren Aziz'd i r. Bu sebeple ka­
rısına, ona iyi b a kması n ı tavsiye etmiştir. İ kincisi, Hz. M usa'yı
çoba n tutması için babasına "Bu adam güçlü ve güve n i l i r bi­
ridir" d iyere k o n u kira lata n Ş u ayb Aleyhisse l a m ' ı n kızı d ı r.
Ü çüncüsü de Hz. Ömer' i h ilafete aday gösteren Ebu Bekir'dir.9
Ta kd i r-i ila h i, böylece Yusuf'u M ısı r'a yerleşti rm işti. Zira
YOsuf' un M ıs ı r'da yeri n e geti rmesi gereken kutl u görevler
ABDULLAH YILDIZ

va rd ı . Ü st ta b a kası zengi n ve m ü reffeh b i r h ayat yaşayı p


iyice yozlaşmış bulunan, a lt ta ba kası ise z u l ü m a ltında ezi­
len M ıs ı r topl u m u i l a hi mesaj la bu l uşma l ıyd ı . Ya kub a l ey­
hisse l a m ı n ra h le-i ted risinde yetişen böylesine erde m l i, gü­
zel, iyi h a s l et l e re s a h i p b i r i ns a n a , b e l l i b i r olgu n l u k
seviyesi ne eriştiğinde risa let görevi verilecekti.

22 O, tam e rge n l i k çağ ı n a gel i n ce, kendisine h ü k ü m


( m u h a keme gücü} v e i l i m (derin b i r kavrayış yete­
neği) ve rd i k. İşte Biz, ihsa n/güzel davra n ış sa h i ple­
ri n i böyle mü kafatlandırırız.

A l l a h u Tea l a Hz. Cısuf'u, kendisine suikast d ü ze n l eyen


ka rdeşl e ri n i n e l i n de n ku rta rm ış, yeryüzü nde güve n i l i r b i r
yere (M ısır'a) yerleşti rmiş v e onu çeşitl i teh l i ke lerden koru­
m uştu . Yusuf a leyhissel a m, ayetteki ifade i le, "eşüddüne"
erişip hem bedensel kuwetin i n ta m güçlendiği, h e m de zi­
h i n, a kı l ve i rade o l a ra k olgu n laştığı kema l çağına gel i nce,
Allahu Tea l a ona seçkin bir ye r, h ü kü m ve i l i m verd i, ya n i
olağa n üstü b i r n üfuz, kavrayış üstü n l üğü v e b i r d e veh bl i l i m
verd i.
Yüce Rabbimizin, tarih i n çeşitli dönemlerinde çeşitl i top­
l u m la ra kutlu mesaj ı n ı u laştırmakla görevlendirdiği peyga m­
berler, bu zorlu görevi taşıya bi lece k ve insa n l a ra model ola­
bi lecek güze l l i klerle, yetene klerle ve e rdemlerle don a n m ış
örnek insa n la rd ı r.
Yusuf a leyh issel a m, 7, 12 veya bir rivayete göre 17 ya­
şına kadar ba bası Ya kCıb aleyh isse l a m ı n ra h le-i ted risinden
geçm işti. Diğe r üstün öze l l i kleri ve güze l l i kleri n i n ya n ı nda,
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

"te'vll-i ehad is"ten de nasibdar olan bilge nebi Hz. a kGb'un


ke ndisine öğrettiği evrensel, ilahi hakikatler, olayları/sözle ri/
rüya l a rı isa betle yoru mlama bilgisi, öğütled iği sa l i h davra n ış
ka l ı pla rı, a kta rd ığı engin h ayat tecrübele ri, onu şahsiyet a bi­
desi bir güzel insan h a l i n e

-·-ı
r-
geti rmişti . 1
- ��-·� ,

!
Veh h a b o l a n Allah (c.c},
ce m a l o l a ra k g ü ze l k ı l d ığ ı Yüce Rabbimiz, bu kıssayı Resôl-i
YCısuf'u, böylece kemal özel­ Ek rem i n e böyle a nlatmakla;
likleriyle de güzel k?lmış, ona "Ey M u h a m med ! Sa na da işte

ilim ve h ikmet vererek gü­ aynen böyle yapıyoruz" demiş


o l u y or ve bize d e ebedi bir
ze lliği n e g ü ze l l i k katm ıştı .
vadde bulunuyor: Tarihin h e r­
İ şte Alim ve H a kim olan Rab­
hangi b i r döneminde davetçi­
bimiz, böyle güzel işler ya­
lik görevin i üstlenip de güzel,
p ı p e rd e m l i davra n ışla rd a
iyi, e rdemli d av ra n ışlar sergile­
b u l u n a n, ça l ışka n, d ü rüst, yen, Allah'a ve insan la ra karşı
soru m l u l u k b i l i n c i n e sa h i p sorumlulukiarının b i l i n ci nde
m utta ki ve muhsin insa nlara olan takva, i hlas ve ihsan sa-
böyle m ü kafatl a r ve ri rd i . l h i b i kulları m ı ve ken d i dava m
!
1

Yusuf a leyh issel a m, ge­ uğruna can l a-başla m üca de le

rek babasından a l d ığı güzel i e d e rke n tüm d ünyevi a rzu, is-


!
terbiye ve gerekse en büyü k l tek ve özlem lerinden sırf Allah

m ü rebbi olan Rabbinden a l­ 1 rızası için uzak d u ra n Genç Ön-

dığı ilim ve hi kmet uya rınca, ! cüleri de bu sabır ve sebatla­

; rından dolayı işte böyle m ü ka-


M ısır Azizinin kendisine ema­
1 fatlandıracağını ve onlara çeşitli
net ettiği konağının idaresini j b içi m l e rd e ya rd ı ml a rd a b u l u -

en güzel bir şekilde ve başa­ ! nacağın ı müjdeliyor.


rıyla yü rütecek, o n u n güve­ L ___
_

n i n i asla kötüye k u l l a n ma-


ABDULLAH YILDIZ

yaca k, bu a rada insan yöneti m i, siyaset, ekonomi, tica ret


kon u l a rında kendisini gel iştirip yetişti rmeyi de i h m a l etme­
yerek seçkin bir kon u ma gelecekti .
2. Bölüm
Arkadan Y1rtılan Gömlek:
İffet / İsmet ve İhlas Gömleği

Yüsuf'un ikinci gömleği, arkadan yırtılan iffet göm l eği idi.


Maddi ve ma nevi güzelliklerin kendisinde cem olunduğu me­
lek yüzlü YOsuf' u n gençlik çağında kuşa n d ığı bu göm lek; M ı­
s ı r sosyetesi n i n en önde ge len kad ı n l a rı n da n biri n i n ya m a n
fitnesine o g ü ç l ü i radesiyle d i re n i rken a rkadan yırtı la n göm­
leğiyd i ve YOsuf'u n ka rşılaştığı çetin sı navdan başa rıyla ve al­
n ı n ı n a kıyla çı kış ı n ı se mbolize ed iyord u.
Ahlaki yozlaşm a n ı n, çirkefl ik ve iğrençliğin en aşağı sevi­
ye lerinde b u l u n a n M ısır'ın en zengin ve en güze l kad ı n la rın­
dan birinin müptezel zina teklifiyle imtihan edilen Hz. YCısuf'un
başı n d a n geçen bu olayı, bu çirkin tekl ifi h i kaye ede rken
Kur'a n-ı Kerlm'in kullandığı nezih üslup da ayrıca d i kkat çe­
kicidir:
1l7
-
ABDULLAH YILDIZ

23 Derken, evi n d e ka l m a kta olduğu kad ı n, o n u n n ef­


sinden nı u ra d almak i stedi ve ka pıları sımsıkı ka pa­
tara k: "Sen i istiyoru m, hadi gelse n e !" dedi. Yusuf:
"Alla h'a sığı n ı rı m ! Çünkü o be nim efendimdir, yeri m i
güzei tutm uştur. Doğrusu za limler hiç ifl a h olmazlar"
dedi.

Çoc u k vaş ında M ıs ı r'a ge len Yusuf, M ısır Aziz i n i n evi nde
son derece iyi şartla rda beslenmiş, büyüm üş, olg u n l u k ça­
ğına e rişm işti. Allah'ın l ütfu i!e gerek fizik güze l l iği ge rekse
a h l a k güze l l iği ba k ı m ı n d a n insa n l ı k ta ri h inde eşine rastlan­
mayaca k bir mevkide i d i . İ şte ta m bu noktada Rabbi o n u
çeti n b i r s ı n avd a n geçi rmeyi m u ra d eyl e m işti . Delika n l ı l ı k
çağını yaşaya n b i r genç için e n z o r i mti h a n l a rd a n bi ri, belki
de başa rı l ması e n güç ola n ı, cinsel a rzu ve iste kleri ta hrik
edilere k s ı n a n maktı. Hz. Cısuf'u n ka rşı ka rşıya ka l d ığı zina fit­
nesi de bu türden bir zorl u sı navd ı :

Yüsuf [a.sl En Zorlu Sınavı Allah'a Sığınarak Ası�or


Hz. usuf'u n M ısır'a geldiği nden beri sarayında yetişip büyü­
d üğü, kendisinden hep iyi l i k görd üğü ve hizmetinde, ya rd ı­
m ı nda b u l u n duğu M ısır Azizi n i n a h l a ke n ke ndisi gibi olma­
ya n şehvet tutku n u h a n ı m ı, sa rayı n d a ki b u g ü ze l i nsa n
hakkında kötü d üşü nceler beslemeye başl a m ış, o n u ken d i
şehevi a rzularına a let etmek istem işti . . .
( Biz, a d ı n ı n Züleyha veya Rail olduğu söylenen 'A zizin
H a n ı mı' için Ku r'a n! ifadeyle hep "O/Kadın" d iyeceğiz. Yeri
gel m işken, ayrıca, "o/kad ın" h a kkında çeşitli kaynaklarda ve
-maa lesef- bazı İ slami kaynaklarda abartılara k a n latıl a n ve
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

onu 'zava l l ı, masum bir aşk tutku nu ve mağduru' gibi ta kdim


eden, ayet ve hadislerde asla söz edilmediği ha lde, onu 'Yusuf
aşkı n d a n gözleri kör ola n, i htiya rlaya n, a ma YGsuf'u n bir du­
as ıyla te kra r eski güze l l iğine kavuşa n, nihayet o n u n la evle­
n i p m u ra d ı n a e ren bir örnek ôşık gibi kutsaya n ya klaş ı m l a rı
ya n ! ış ve son d e rece teh l i ke l i b u l uyoruz. Ü stad M evd u d i,
Tefhimü'l-Kur'ôn'da; Yusuf 1 2/2 1 . ayeti açıkla rke n ş u n l a rı
söyler: Ta l m u d'a göre ismi "Zelıcha" (Zeliha) olan bu kad ı n
müs! ü m a n ge leneğinde de a y n ı isi � e ta n ı n ı r. M üs l ü m a n l a r
a rasında dolaşa n b a z ı rivayetlere göre Hz. Yusuf (a.s) o n u n la
daha son ra evle n m iştir, lakin bu rivayetin ne Kur'a n! ne de
İ sra ı ll bir tem e l i yokt u r. As l ı na ba karsan ız ka ra kteri kon u­

sunda kötü b i r izle n i me sa h i p olduğu bir kad ı n la peyga m be­


rin evie nmesı o n u n izzetini zedeler. Bu fi kir Ku r'a n'da ki şu
ge nel h ü kü m l e teyid edilir: "Kötü kara kterli kad ı niar öyle er­
keklere, kötü ka ra kterli e rkekler öyle kad ı n la ra . Temiz ka ra k­
te rli kad ı n la r, öyle e rkeklere te miz ka ra kterli e rkekler öyle
kad ı n l a ra . . ." ( N u r 24/2 6). Prof. D r. Suat Yı l d ı rı m da, Kur'ôn-ı
Hakim ve Açık!ama!t Mea!i'nde (Yusuf 12/2 1}; ayn ı ka naati
paylaşır. )
Evet, Kur'a n' ı n n e z i h ifadesiyle, o/ka d ı n, YGsuf'un nefsin­
d e n m u rad a l m aya ka l km ış ve bütün ka p ı la rı k i l it leyere k
'haydi, ge lsene' dem iş, yatağına dave t etmişti . . . Be l l i ki, o/
kad ı n, ka pıların sı msıkı ka patı ld ığı, ki mseciklerin görmediği
bir orta mda, böyle bir tekl ife hiçbir erkeği n 'hayı r' d iyeme­
yeceğini d üşünüyordu . Böyle bir konumda böyle bir tekl ife
'hayır' demek, gerçekten ba bayiğitlik isterd i, ka ra rl ı l ı k isterd i,
çel i k bir irade isterd i . . .
İ şte bu sebeple, o kad ı n ı n zina tekl ifi ne Hz. YGsuf'un ver-

�9
ABDULLAH YILDIZ

d iği ka rş ı l ı k son de rece önemli ve a n la m l ı d ı r: 'Allah korus u n !


Ben böyle b i r kötülü kten Alla h'a sığı n ı rım. Doğrusu o benim
efe n d i m d i r, ve l i n i meti m d i r; ba na güze l bakm ış, yer y u rt ih­
sa n etm iş; ba n a güzel bakma n ız ı söylem iştir. Allah saklasın,
onun iyi l iği ne karşı hiç böyle bir n a n körl ü k olur m u ? Doğ­
rusu za l i mler ifl a h olmazlar. Ya n i efe n d i n i n yatağına h a i n l i k,
iyil iğe ka rşı köt ü l ü k, ihsa n ve i kra ma ka rşı n a n körl ü k zu l ü m
ve h a ksız l ı kt ı r. Genel olara k za l i m ler felah b u l ma z l a r, ifl a h
o l mazla r. Şu halde b i z ş i m d i sen i n dediği n i ya pa rsa k ikimiz
de za l i ml e rden o l u ruz ve asla iflah ol mayız.'10
Hz. Yüsuf' u n ''Allah'a sığmırım! Çünkü o benim efendim­
dir, yerimi güzel tutmuştur. Doğrusu zalimler hiç iflah olmaz­
lar" cüm lesindeki "Ra bbi" ibaresi ni 'o benim efe n d i md i r'
değil de, 'o ben i m Ra b b' i m d i r' şe klinde tefsir edenler d e
va rd ı r. ( 'Rab' kel i mesi hem 'efendi' a n la m ı nda d ı r hem de
Allah'ın çok daha geniş anlam sa hasına sa h i p güzel isim le­
ri n d e n b i rid i r. ) B u d u r u m da H z. Yusuf, 'Al l a h'a sığı n ı rı m ,
Alla h'dan haya ederim, çü n kü o Allah, benim Rabb' i md i r :
ye ri m i güzel tutmuşt u r.' demiş olmaktad ı r k i ; bu da 'ben,
ye rimi güzel tuta n, bana ilim ve h i kmet ve ren, ben i n ice sı­
kıntılardan ku rta rıp bu hale getiren Ra bbime ka rşı n a n kör­
l ü k edemem' demek o l u r.
Her iki mana da, sonuç olara k Hz. Yüsuf'un sağlam bir
ka ra ktere, çe lik b i r iradeye ve tertemiz bir a h l a ka sa h i p ol­
duğu n u ortaya koya r.
El bette Hz. Osuf da insa n d ı; gençti ve delika n l ı l ı k çağın­
dayd ı. Bu tekl ife 'evet' de me mesi için, Allah korkusu ndan
başka hiçb i r enge l de yoktu orta l ı kta . Fa kat Yusuf Alla h'ta n
korkup sa kınan, h aya eden, hem Alla h'a hem de ku l la rına
ka rşı soru m l u l u kl a rı n ı n bili ncinde olan erdem ti msa l i h a l is-

50
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

m u h l is b i r insa n d ı . Ra bbi olan Alla h'a ka rşı da, kendisine çok


iyi baka n efe n d isi M ıs ı r Azizine ka rşı da n a n körl ü k etmesi,
iha net etmesi beklenemezd i.

24 Andolsu n kad ı n o n u a rz u l a m ıştı . Eğer Ra bbinin b u r­


h a n ı n ı görü p (zin a n ı n h a ra m l ığı n ı ) hatırlamasayd ı,
Yusuf da onu a rzu l a m ışt ı . O n d a n fu hşu ve fen a l ığı
uza k tuta l ı m d iye böyle ya ptı k. Çü n kü o bizi m ih lasa
erd irilmiş ku l l a rı m ızdan biriyd i.

Ka d ı n, o n u tuzağı n a d üşü rmeye cidden n iyet etm işti.


M a ksad ı Yusuf' u n iffetl i ve n a m uslu b iri olup o l ma d ığı n ı de­
nemek veya şa ka ya p m a k değil d i . Evl i bir ka d ı n ol masına
rağmen o n u a rz u l a m ış ve onunla yatağa girmek istem işti .
Yusuf da neredeyse ona meyletmiş gitm işti; insa n d ı, erkekti
çü n kü; d oğası gereği o da onu a rzu l a m ıştı; ama Ra bbinin
burhanım/delilini görd ü ve vazgeçti. Yusuf, içindeki bu meyle
rağmen ona aynı şeki lde ka rş ı l ı k vermedi, vezirin h a n ı m ı n ın
isteğine ve tekl ifi ne uym a d ı . Bu d u ru m un, asla YCısuf' u n er­
keklik hiss i n i n eksikl iğinden veya gücü n ü n zayıfl ığı ndan kay­
n a kland ığı sa n ı l ma m a l ı d ı r. Du ru m u böyle olan birinin iffetl i
olmas ı n ı n büyü k bir a n lamı ka l mazd ı, zaten . . . O rta m öyle­
sine uygu n d u ki, doğa l şa rtların h ü k m ü n ü icra ed i p, son u­
cu n "o/kadın"ın isteği doğru ltusunda meyd a n a gel mesi için
her şey ta m a m idi. Allah korkusu ve saygısı ndan başka h iç­
bir engel yoktu o rtada ve her a n, her fı rsatta ke ndisine sı­
ğındığı Ra bbi ona bu rhanını ya n i zin a n ı n h a ra m l ığı hakkın­
d a ki i l a h! h ü k m ü n ü göster m i ş, göz ü n ü n ö n ü n e geti rmiş,
hatı rlatmıştı. O, a rtık h a ra m ı n çirkin l iğini bütü n çıpla klığı i le
aynelya kln görüyord u .
Jl
ABDULLAH YILOIZ

E l m a l ı l ı ' n ı n a ç ı k l a m a s ı n a göre; Al l a h u Tea l a, o n a işte


böyle b u rh a n ı n ı gösteriyord u ki, ondan her fen a l ığı, iyil iğe
ka rş ı l ı k kötü l üğün ve ihanetin çirki n l iğini, öze l l i kle fa hşayı/
fu hşu/fahişeyi uza k tutsun. Zira o, Allah'ın gerçekten i h laslı/
sa mimi kul la rı nd a n d ı . Ayetteki ibare "muhlasn ola ra k oku­
n u rsa, s ı rf Alla h'a itaat için seçi l m iş, lekesiz d e m e k o l u r;
"muhlis11 oku n u rsa, dini ya ln ızca Alla h'a tahsis eden, d i n da r,
ya l n ızca Allah rızası n ı gözeten, i h laslı demektir ki, her iki şe­
kilde de kıraat va rd ı r.11
Kuşeyrl, bu ayetin tefsirine i l işkin şöyle bir kıssa a n latıl­
dığını nakleder: Zü l eyha, evi n i n bir köşesinde b u l u n a n pu­
tun üzeri n i ö rtm üş (so n ra 'hadi' demiş), fa kat Yusuf ( a .s )
sorm uştu; "Şu ya ptığı n i ş i n m a n a s ı nedi r?1' Zü leyha, "Put­
ta n uta n ıyorum" d eyi nce Yusuf, "Se n i n p utta n uta n d ığın­
dan ziyade b e n Hak Tea l a'da n uta n m a ktayı m " d e m işti.12
Rabbinden ittika eden Yusuf, e lbette büyük h aya sa h i b i idi;
her şeyden önce Al lah'ın çizdiği s ı n ı rları çiğnemekten çeki n­
mekte, haya etmekte idi. El bette haya sa h i bi ol maya n takva
sahibi de ola maz . . . Allah'ta n korkup çekin meyen ku ldan da
uta n maz, çekin m ez. Ah met Rıfat merhum, Tasvir-i Ah/dk
a d l ı eserinde, "Utanmıyorsan dilediğini yap11 nebevi hadi­
s i n d e n söz e d e r. A l l a h'ta n h aya etmeyen k i m d e n h aya
eder ! ? . . .

Yüsuf la.si Bü�ük ve Korkunç Bir Tezgahla Karşı Karşı�a


Al lah'ın i h las sa h i b i ku l u olan h aya ve edep timsa l i Yusuf
a leyh isse l a m ı n, bu iğrenç tekl ifi ka b u l etmeyip ken d i nden
kaçmaya başlad ığı n ı gören kad ı n adeta del iye dön m üştü :

52
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

25 Sonra i kisi de ka-


pıya doğru koştu-
! a r. K ad ı n o n u n
g ö m l e ğ i n i a rka-
r
ı
-- ·


Böylece; Hz. Osuf'un ikinci göm-
d a n çek i p y ı rttı . leği, sadece o n u n ismetin i ve
Ve kapının yanında iffetini, n a m us ve h aysiyet i n i
k ad ı n ı n e fe n d i- kararlılıkla koruma çabasını sim-

siyle ka rş ı laştı lar. gelemekle kalmaz, aynı zamanda


i h las ve takva sahibi bir kul olan
Kadın: "Senin eşine
YOsuf'un hem Rabbine hem de
fen a l ı k ya p m a k
efendisine sad a katin i, vefasını
isteyen i n cezası,
kanıtlayışının delili olur. Ve onun,
zindana atı l m a k- Ra bbinden h aya etm e k s u re-
ta n veya acı b i r tiyle, hem h a ra m işleyip Rab-
azaba uğratılmak- binin gazabına uğramaktan hem
ı
ta n başka ne ola- de efendisine ihanet etmekten l
b i l i r?" dedi. k u rt u l m ası, gü n ü m üz ü n mü- 1
ı
m i n Genç Ö ncüleri için çok gü-

!
26 Yusuf: "O benden
zel b i r örneklik o luşturur.
m u rad a l m a k is-
ted i" dedi. Kadı- l_ !
..J

n ı n a krabası ndan
bir şa h it şöyle şa hitlik ett i : "Eğe r gömleği önden yır-
tılm ışsa kad ı n doğru söylemiştir, bu ise ya lancı lardan-
d ı r."
27 "Yok eğer göm leği a rka d a n yırtı l m ışsa kad ı n ya l a n
söyiem iştir, bu ise doğru söyleyen lerdendir."
28 Efend isi, göm l eğin arka d a n y ı rt ı l m ış o l d uğu n u gö-
rünce dedi ki: "Bu iş, siz kad ı n ların oyu n larından bi-
ridir. Gerçekten de sizin tezgah ınız büyüktür/korkunç-
tur".
53
ABDULLAH YILDIZ

29 "Yusuf! Sa kın sen bundan bahsetme ! Kad ı n ! Sen d e


günahından dolayı istiğfar et. Doğrusu sen günahkarlardan
oldu n".

M ıs ı r Azizinin ka rısı, öylesine şi rret, öylesine ka ra ktersiz,


öylesine a h l a k yoksunu idi ki; ke limenin ta m a n lamıyla 'hem
suçlu; hem de güçlü' gibi davra n ıyord u : Evinde yetiştird iği
delika n l ı (Yusuf) i le yatma k istemesi yetmiyormuş gibi, Hz.
Cısuf (a.s) günaha girmekten Allah'a sığı n ı p kaçmak istedi­
ğinde hemen peşi nden koştu, o n u tutup kendine çekmek
iste rken göm leği n i a rkada n yırttı ve ta m o s ı rada kocası ka­
pıda belirince, bu kez mağd u r rol ü oynaya ra k Hz. YCısuf' un
ken d is i n e tecavüze ka l kı ştığı n ı i d d i a etti . B u d u ru m . Hz.
YCısuf' un ne ka d a r zorlu b i r sı navla, ne kadar hayasız bir ra­
kiple ka rşı ka rşıya olduğu n u ortaya koyuyord u . Bu çirkef ka­
d ı n, bu pozisyonda ya ka l a n d ığında, kocası n ı görür görmez
yüzü kıza rması, ke ke leyi p n e ya pacağın ı şaş ı rması gerekir­
ken, işi pişki n l iğe vurm uş, iffet timsa l i Yusuf'u suçl a m aya
ka l kışm ıştı. Yusuf'u suçla rken, "ba na fen a l ı k etmek isteyen"
yerine "eşine fen a l ı k etmek isteyen" demesi, pişki n l iğin b i r
başka ka n ıtı idi. Oysa, Yusuf'u zinaya zorla rke n, bir kocası
olduğu, ona sad ı k ka l ma s ı gerektiği a k l ı n d a n b i le geçme­
m işti . . .
Allah'ın halis ku l la rına ya rd ı m ı işte böyle za manlarda ge­
l irdi : Durumu görü p kavraya n d ü rüst bir a kra bası, o kad ı n ı n
suçlu l uğunu kan ıtlayaca k b i r d e l i l ileri sürmekten çekinmedi
ve YCısuf' u n suçsuzl uğu n u ortaya çıka rd ı . . . Evet, YCısuf' u n
göm leği arkadan yırtılmıştı; demek ki, sa l d ı ra n "o/ka d ı n"dı,
Yusuf'u zina etmeye zorlaya n o m u hteris, o gözü d ö n m üş
kad ı n . . .
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

O/ka d ı n ı n kocası olan M ısır Azizi ( Kıtfi r), gerçekten zor


d u rumda idi. . . Karıs ı n ı n ve onun gibi şehvet ve eğlence pe­
şinde koşa n d iğer ka d ı n l a rı n amaçlarına u laşmak için ne kor-
kunç deslseler çevird iklerini,
ne hileli tuza kl a r ku rd u k­
ları n ı b i l iyord u besbe l l i . . .
Bu reza leti faş etmemek, Hz. Cısuf'u fuh uş ve köt ü l ü kten
orada ü zeri n i ka pat m a k a l ı koyan şey, Allah'ın zi nayı ha­
istiyo r, i n sa n l a r ı n d i l i n e ra m k ı l a n h ü k m ü n ü hatı rlayıp
d üşerek d a h a faz l a rezil bu fii l i n çirki n l iğini görmesi ve
olmak istemiyordu. YCısuf'un Alla h'tan h aya etmesi i d i . O/
temiz a h la kı na, d ü rüstlü­ kad ın, ken d i nce h aya edeceği
ğü n e güve n d iği için; bu şey i n ( p ut u n ) ü zerin i ö rtere k
olayd a n kimseye söz et­ gön l ündeki haya perdesini kal­

memesini kendisinden rica d ı rm ıştı. Yusuf (a.s) ise, Rabbi­

etti. Karısı na da, belki us­ nin kendisini her a n görüp gö­
zetl e d iğ i n i, ya p ı p ettiği h e r
l a n ı r da çi rkefl i kten vaz­
şeyde n h e r a n h a be rd a r oldu­
geçe r d iye, tasa rlayı p da
ğu n u , h e r kon uştuğu n u işitti­
icra etmeyi başa ra ma d ığı
ğini b i l iyord u . Eğer bu fii l helal
o iğrenç niyetinden dolayı
olsa idi, o da zaten kendini kap­
A l l a h 'a tevbe ve i stiğfa r
tırmış gitmişti. Fa kat YUsuf'un
etmesini tavsiye etti . . .
h ayası, ta kvası, iffeti, ismeti o
A m a olan o l m uş, m a ­ kad a r yüksek, a hl a kı o kad a r
lum h a b e r M ısır'ın yü ksek nezih/temiz i d i ki, öyle kritik b i r
ta bakası a rasında h ızla ya­ a n d a bile Rabbinden haya ede­
yı l m ıştı. Kocası n a i h a n et bil iyor, O'n u n b u rhan ı n ı görü p
a n l a m ı n a da ge len aşağı­ hatırlayabiliyor, gözünün önünde
lık pla n ı n ı n ortaya çıkma­ tuta b iliyo r, O'n u n d eneti m i n i
sından dolayı yüzü bile kı­ ense kökünde hissedebiliyordu.
za rmaya n, a r etmeyen bu
ABDULLAH YILDIZ

yılan r u h l u kad ı n, bu iğrenç teşebbüsünden pişman o l u p


tevbe edeceği yerde, YCısuf'u e l d e etmek i ç i n yen i yen i azim
(büyük ve dehşetli) tuza kla r (12/28} kurmaya deva m etti.
YCısuf'a ilişkin n iyetini öğre n i p bunu ded i kodu ve hatta a lay
konusu ya pan M ıs ı r sosyetesi n i n önde gelen kad ı n la r ı n ı sa­
rayına davet edere k kendilerine Hz. YCısuf'u ta kd i m etti. B i r
bakıma, böylesine ya kışıklı b i r ge nce aşık olmakta ne kad a r
h a k l ı olduğu n u , onlar da ke ndi yerinde olsa lar ayn ı şeyi ya­
paca klarını görsel bir şovla kendilerine anlatmaya ça l ıştı . Ve
hiç perva etmeden, bu gencin kend isiyle yatmayı ka b u l et­
memesi h a l i n de onu ha pse attıracağı n ı açıkça ilan etti.

30 Şeh i rde bazı kad ı n l a r da "Azizin ka rısı, delika n lısın­


d a n m u rad a l maya ka lkm ış; sevgi yüreğin i ya kıp ka­
vu ruyorm uş; görüyoruz ki, kad ı n açıkça yoldan çık­
m ış" dediler.
31 Azizin ka rısı, onların d üzenleri n i/dedikodularını işi­
ti nce, onları davet edip kendilerine m ü kel lef bir zi­
yafet hazırladı. Her birinin eline de bir b ıça k tutuş­
t u r d u . Son ra Yusuf'a "çı k ka rşı larına" d e d i . G ö r ü r
görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüier ve (şaş­
k ı n l ı kla) ellerini kestiler. Dediler ki: "Haşa ! Al lah için,
b u b i r insan değil, olsa olsa yüce bir melekti r."
32 Kad ı n : "İşte" dedi, "bu gördüğün üz, ben i hakkında
kınadığınız ki mse ! Yem i n ederim ki, ben o n u n nef­
sinden m u rad a l m a k istedim de o, iffetli davra n d ı .
Yi n e yem i n e d e r i m k i , e m ri m i yeri n e geti rmezse,
m utla ka zindana atılacak ve kesinlikle aşağıla n a n l a r­
d a n olacaktı r".

56
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Bu ayetler, M ıs ı r yüksek sosyetesi n i n içinde b u l u nd uğu


çirkefl iği, rez i l l iği, a h l a ki yoksunluğu ve cinsi sapı kl ığı deşifre
etmesi ba kı m ı nd a n da hayli d i kkat çekicidir. H e psi de "o/
ka d ı n"ın ka ra kterinde olup gerek koca ları vasıtasıyla gerekse
de doğrudan yönetim erki üze ri nde etkileri b u l u n a n bu ka­
dınlar, ka rşılarına çıka n ya­
kışıklı b i r erkeği elde et-
mek için e l lerinden ge len
her şeyi ya p m a kta n asla Hz. Osuf'un iffeti n i ken d i l e rine

geri d u r m u yo r la rd ı . H z . örnek alma ları gereken mümin


Genç Ö ncül e r, Aziz'in karısı n ı n
YOsuf' u n güze l l iği b u ka­
şahsı n da Kur'an'ın tan ı m l a d ığı
d ı n l a rı öylesi n e b üy ü le­
bu şirret, b u a zgın, bu sapkın
mişti ki, 'bu, olsa olsa yüce
kad ı n tiplerine karşı uya n ı k ve
bir melektir' demelerine
d ikkatli o l m a l ıd ı rl a r. Ar perdesi
rağmen, gözleri maddi gü­ yırtı l m ış, k a rşısın d a ki e r keği
zellikten başka bir şey gör­ ağın a d üşürmek için her türlü
m eyen b u kad ı n l a r, far­ şeytan i hile ve yöntemlere baş­
kına varmadan, ellerindeki vurmaktan çekinmeyen bu tip
meyve bıça k l a rı ile ken d i kad ı n l a r/ kı z l a r, her h a l d e Ü s­

parma kla rı n ı kesiverm iş­ t ad Sa i d N u rsl' n i n "as ak i r-i


şeytan iyenin ences taifesi: şey­
lerdi.
tanın askerlerinin en pis ta kımı"
Ve "o/ka d ı n ", iğre n ç
dediği kad ı n ve kızlar olmalıdır.
ka rarını, ken d isi g i b i şeh­
Mümine hanımlar da, "o/kadın"ın
vet d üşkün ü b u kad ı n la­
erkek versiyonları olan aşağıl ı k
rın önü nde açıklad ı : "Ye­ i n s şeytan l a rı konusu nda d i k­
m in ederim ki, emrimi katl i olma l ı, kendileri de şeyta­
yerine getirmezse, mut­ n ı n a d ı m la rı n ı i z l e me kten ıs­
laka zindana atılacak ve ra rla kaçı n m a l ı d ı rl a r.
kes in likle aşağı lananlar-
57
ABDULLAH YILOIZ

dan olacak!" Bu, Yusuf içi n çok ciddi bir tehdit a n l a m ı n a ge­
l iyord u .

Zindanı Zina�a Tercih Etmek


İ ffet abidesi Yusuf aleyh isselam azim (büyük ve korku nç) bir
tuzak/d üzen/p!an ve te hd itle karşı ka rşıya i d i . O/ka d ı n ı n a r­
zusu gel i p geçici bir heves olmadığı gibi, a n l ı k ve kısa s ü re l i
b i r a h l a ksız teklif de deği l d i . Ü stelik, isteğini yeri n e getir­
mezse Yusuf'u zindana attı rmakla tehdit ediyord u . H i ma­
yesi a ltında bulu nduğu, evi nde yetiştiği kad ı n, kötü emeline
u laşmak için her a n her şeyi ya pabilecek türden ka ra ktersiz
bir d işi şeyta n d ı . . . Doğrusu bu tür kad ı n ların fitnesi ya m a n
o l u rd u v e onlara karşı çok d i kkatli o l m a k gerekird i . . .
Ded i kod u n u n çevreye yayı l ması ve şeh ri n i leri gelen le­
rince d uyu l ması, b i r i ki g ü n l ü k b i r m esele o l m ayacağı n a
göre, Yusuf'un ayl a r süre n b i r baskı a ltında ka l d ığı n ı, sürekli
olara k h a n ı m ı ta rafı ndan zinaya zorland ığı n ı söyleye b i l i riz.
İşte Yusuf a l eyhissel a m, böyle uzun sürel i bir baskı ve te h­
d it ka rşısında iffetini, n a m u s u n u korumak, temiz a h l a k ı n ı
ki rletmemek i ç i n uzun süreli b i r direnç, ka ra rl ı l ı k ve uzun
soluklu bir sabır göste rm işti.

33 Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim ! Zi n d a n bana, b u n l a r ı n


ben i davet ettikleri şeyden d a h a sevim lidir. Eğer Sen,
bu kad ı n ların tuzağın ı/d üzenini benden uza k tutmaz­
san, (korka rım ki) ben onlara meylederim de ca h i l­
lerden o l u ru m".
34 Ve Rabbi, onun d uasın ı ka bul buyurdu da onların h i­
leli d üzen leri n i ke ndisinden uza klaştırd ı . M u h a kka k
ki O, evet O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir.

58
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

H z . YOsuf'u n "bunlann beni davet ettikleri" ifa desinden


a n laşı l ıyor ki, ona zina teklifi nde b u l u n a n sa dece M ıs ı r Azi­
zinin ka rısı değildi; onun sa raya davet ettiği M ıs ı r sosyete­
sine mensup d iğe r kad ı n la rı n da birçoğu onu bu işe zorla­
m ışlar, hatta b u konuda a ra la rı n da işbirliği ya pmışlard ı .
B u d u ru m, M ıs ı r ' ı n ü st ta b a kas ı n ı n içinde b u l u n d uğu
a h la ki çürümüşl üğü ve zevk ü sefaya, içki ve eğlenceye, fu hşa
daya l ı yaşa m biçi m i n i ya nsıtması ba k ı m ı n d a n da hayli d i k­
kat çe kici idi. Dem e k ki, onlar açısı n d a n bu tür sa pkın i lişki­
ler, cinsel fantezi le r gayet doğa l d ı ve o n l a rın iğrenç yaşa m
biçi m leri böyle h a re ket etmeleri n i gerekti riyord u .
H z . Osuf gibi, güzel ve ya kışıklı a m a b i r o kadar da a h l a k
ve iffet a bidesi b i r insa n ı n böyle çirkef ve a h lakın dibe vur­
duğu bir orta mda, böylesi bir açık hava zindanında yaşa m ı n ı
sürdü rmesi m ü m kü n deği l d i . Yusuf biliyord u k i , küçü k bir
zaaf geçirebileceği bir a nda işleyebi leceği b i r te k zina fii l i n i n
kendisini i ç i n e çekeceği bu gayya kuyusu n u a n dı ra n a nafor,
onu zinda n d a n d a h a rezi l b i r hayat ta rzı n ı n d i psiz batağı n a
kadar sürü kleyebi l i rdi. Ve oradan hem bu d ü nya da hem de
öbür d ü nyada ku rtu l m a k m ü m kü n olmaya bi l i rdi. Bu yüzden
küçük zindan ona, zina fii l i n den ya n i daha büyük zindan
olan h a ra m temeline daya l ı M ıs ı r hayat ta rzından d a ha se­
vi m li, daha yaşa n ı l ı r geldi.
Bir erkek ola ra k Hz. Cısuf'un pozisyonu nda olup da Allah'ın
hara m h ü k m ü n ü d i kkate a l mayan ya da Allah'ta n yeterince
haya etmeyen insa n l a r için zina -hele zindana nispetle- el­
bette nefse hoş ve sevim l i ge lebi l i r. H atta, zina n ı n h a ra m l ı­
ğı n ı bilen ve Allah'ın çizdiği s ı n ı rl a rı çiğnemekten çe kinen i n ­
sa n l a r bile, bir a n l ı k gaflet göstererek nefislerine uya b i l i r ve

59
ABDULLAH YILDIZ

şeyta n ı n ya da 'şeyta n ı n askerle ri' h a l ine ge l miş ka rşı cins­


l e ri n i n tuzağ ı n a d üşebi l i rl e r. ( H iç kuşkusuz, i l a hi m esaj ı n
meşru k ı l d ığı çerçeve içinde ka larak m ü m i n b i r kad ı n la e r­
keği n h e l a l yold a n b i rleşmesi, A l l a h ' ı n hoş görd üğü, H z .
Peyga mber' i n seva p v e ibadet sayd ığı, eşler a rasında sevgi
ve m u ha b beti a rt ı ra n, nes l i n deva m ı n ı sağlaya n ve d a h a
başka güze l likler içeren fıtri b i r sünnet-i sen iyyedir.)
İşte bu gerçekleri çok iyi bilen Hz. usuf, Rabb' i ne sığı na­
ra k, kad ı n ların fitnesi ve tuzağına ka rşı O'n d a n ya rd ı m di­
ledi. İ şte kul, böylesine kritik, böylesine zor za m a n l a rda gö­
n ü lden Rabb'ine yönelerek dua ve niyazda bulunursa, kuluna
şah damarından d a ha ya kın olan Allah cel l e cela l ü h u, o n u
işitir v e ona ya rd ı m eder:
"Ey Rabbim" dedi Yusuf a leyhisselam; "zindan, bunfa­
nn beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir.
Sen onların oyunlarım/tuzaklarını benden uzak tutmazsan,
korkanm ki onlara meyleder de côhillerden olurum." ( 12/33)
Ve ku l la r ı n ı n ne ya pıp ettiğin i, gön ü l lerinden neler ge­
çird iği n i yakl'ne n bilen Allahu Tea la YCısuf' u n d ua s ı n ı ka b u l
buyurdu d a , kad ı n ların tuzağı n ı ondan uza k tuttu.

Zina Kapısından Girilen Bü�ük/Ebedi Zindan,


Oün�evi Zindandan Daha Korkunç!
Bir m ü min, son derece iffetl i, i h laslı ve muttaki o lsa da -hatta,
Hz. usuf gibi b i r peygam ber olsa da- zina imti h a n ı ile ka rşı
karşıya kal a b i l i r. Hele, Yusuf (a .s) dönemindeki M ıs ı r sosye­
tesinin yaşam tarzından daha a h l a ksız olan bugü n ü n dün­
yasında, zinaya, fahşaya, h a ra m l a ra giden bütün yol l a r ve
ka p ı l a r son u n a kad a r açık olup cazip hale get i ri l m işken, bir

60
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

m ü m i n i n böyle b i r i mti h a n l a ka rşılaşmaması düşünü lemez.


İ şte böyle b i r o rta mda, bir m ü mi n, '2inaya yaklaşmaym.
Zira o, bir hayôsızllkt1r ve çok kötü bir yoldur." ( İ sra 17 /3 2)
ayetini, tıpkı Yusuf gibi, Ra bbinin bir b u rha n ı olara k sürekli
gözünün önüne getirmeli ve Allah'ın her an ke ndisini görüp
gözetlediği n i n b i l i ncinde o l m a l ı d ı r. Ayetin "zina yap mayın"
değil de "zinaya yaklaşmayın !" şekl inde gel m iş ol ması üze­
ri nde her genç m üs l ü m a n iyi düşünmelidir. Zinaya açılan ka­
p ı l a rı a ra l aya n ı n o ka pıyı ka patması çok zor hale geleb i l i r;
zinaya giden yol l a ra girip o h ayasızlıkla a rasındaki mesafeyi
kısaltan kişin i n a rt ı k geri dönmesi i m kansız ola b i l i r. Bu yüz­
den Ra bbimiz "yaklaşmayın" buyuruyor; zira ya klaşırsa n ız,
şeyta n ı n ayağı nızı kaydırıp sizi fa hşa kuyusuna düşürmesi an
mese l i d i r. İ şte bu noktada m ü min, önce l ikle Rabbani d ene­
timi ense kökünde h issetme lidir. Ama bu yeterli ol maya b i­
l i r. Zira b i r had is-i şerifte buyu rulduğu üzere, "Yalnız kalan
kişinin arkadaşı şeytandır". Şeyta n ve nefis (nefs-i emmôre)
ise sürekli olara k köt ü l üğü, fa hşayı e m redicidir. O halde m ü­
m i n ler, h a ra ma, fa hşaya, m ü n kere, şeyta na ve nefislerine
karşı tek başlarına savaşa mazlar. Birlik olmak, cemaat olmak,
birbirlerini denetlemek, desteklemek, birbirlerin i yı kayan e l­
l e r o l m a k, birbirlerine h a k k ı ve s a b rı tavsiye etm e k (Asr
103/3), iyil i k ve ta kvada ya rd ı m laşmak zorundadırlar.

"Ey iman edenler! .. İyilik ve takva üzerinde


yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde
yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'm
azabı çetindir." ( M a id e 5/2)

61
ABDULLAH YILDIZ

Zindandaki Yusuf: Örnek Bir Davetçi


Evet, Hz. YOsuf' u n masum ve suçsuz olduğu a paçı k o rta­
d ayd ı ; kad ı n ı n a k ra b a l a rı nd a n YOsuf lehine ta n ı k l ı k ya pan
b i r şa h it va rd ı ve üstelik onun delil olara k gösterd iği üzere,

� YOsuf'un gömleği de a rka-


dan yırtı l m ıştı . Ama ne va r
ki, M ısı r'da d ed i kodu ya­
Hz. YOsuf'un m a ruz ka l dığı tür­ yıldıkça yayılm ıştı. Bu de-
d en, b e n ze r b i r tekl ifle, teh-
d i kodu furyasından ra hat­
d itle, tezgah la, tuzakla karşı kar­
sız olan M ısır Azizi ve diğer
ş ı ya ka l a n m ü m i n e rkek v e
yöneticiler YOsuf'u n d u ru­
mümin kadınların, özellikle Genç
Ö ncülerin; "zi n d a n ı zinaya ter­ munu görüşmek üzere top­

c i h e d e n " b i r b i l i nçle d e rh a l l a n d ı l a r. O rtaya kon u l a n

Rab'lerine sığın m a ları ve nefis­ bütün delil ler YOsuf'un le­


leri n i n ve şeyta n ı n emrine uy­ hine olduğu ha lde, belli bir
m a m a k için O'nda n yard ı m d i ­ süre, en azından dediko­
l e m e le ri g e re k i r. D a h as ı, d u l a r son b u l u n caya ka­
şeytan ı n ya l d ızlayıp çekici gös­ dar, onu zindana atma yö­
terd iği zina fii l i n i işleyen i nsan­ n ü ndeki görüş ağı r bastı
l a rı n içine d üşeceği korku nç,
ve m a s u m Yus u f h a ks ı z
ka ra n l ı k, d i ps i z çu ku rl a ra v e
yere zindana atı l d ı .
e bedi zi n d a n la ra karşı, zinayı
red detmeleri ha linde başlarına
3 5 B u kadar delili gördük­
gelebileceğini zannettikleri kim i
l e ri h a l d e, son ra yine de
m a h ru m iyet l e ri n , sıkıntı la rı n,
o l u ms u z l u kl a rın, ö b ü rüyle kı­ YOsuf'u bel l i b i r s ü re için

yaslanamayacak o randa küçü k zindana atma görüşü ağır


ve basit zind a n l a r olduğunun bastı.
b i l i ncinde o l m a l a rı gerekir. 36 O n u n l a b e ra be r zin­
d a na i ki genç d a h a gird i .

62
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

On la rda n b i ri dedi ki: "Ben rüyada ken d i m i şa ra p sı­


ka rke n görd ü m". Diğeri de dedi k i : "Ben de baş ı m ı n
üstünde e k m e k taşıdığımı, kuşların da ondan yedi­
ği n i görd ü m . B ize bunun a n l a m ı n ı/yoru m u n u h a ber
ver. Çünkü biz sen i i hsa n/iyi l i k ede nlerden görüyo-
ruz."

Zindan, H z . YCısuf'un i mt i h a n l a rla, i n iş-çıkışla rla dolu h a­


yatı n d a yen i b i r d ö n e m ec i n başlangıcı o l uyo rd u . . . Ya k u b
aleyh issela m ı n ciğerparesi Yusuf, önce kuyuya atı l m ış; son ra
o kuyuda neredeyse açl ı kta n ölmekte i ken bir kerva n ta ra­
fı n d a n ku rta rı l m ı ş, a m a yi n e o n l a r ta rafı n d a n göt ü rü l ü p
M ısır'da esir paza rında satı l m ış; derken o n u satın a l a n Aziz' i n
ka rısı ona i y i bakıp b üyütm üşse de, sonunda ona göz koyup
uzun s ü re ke ndisini zinaya zorlam ıştı. Erdem l i, i h laslı, güzel
a h l a k sa h i b i o l d uğu kad a r fizik güze l l i klerle de tezyin e d i l m iş
olan Hz. Osuf, bu maddi ve manevi güzellikleri kendisine bah­
şeden Ra bb' i n i h içbir za m a n u n utmam ış, O'na sığın m ış ve
O'n u n lütfu ve ke remi ile h a ra m la rı n en çirki n i nden ken d i n i
koruya ra k z i n d a n a gi rmeyi te rcih etmişti . . . Zi n d a n, e lbette
m a h ru m iyet demekti, çile demekti, ıst ı ra p demekti. Önce
ölüm korkusuyla, son ra baba hasretiyle, sonra ka d ı n fitne­
siyle i mti h a n edilen Yusuf, ş i m d i de zindanla imtihan edili­
yord u .
Yusuf aleyh isselam bir peyga m ber olarak kendisine Rabbi
tarafı ndan i l i m ve h i kmet verilen, te'v'il-i ehôd/s (o layla rın,
sözlerin, rüya la r ı n yoru m u ) öğretilen, basi ret sa h i bi, güzel
a h l a k n u m u nesi bir peyga m be r ol a ra k i n sa n l a ra h a kkı ve
ha kikati içeren ilahi mesaj ı tebliğ etmek ve onları tevhld inan-
63
ABDULLAH YILOIZ

cına davet etmekle görevli i d i . O da öyle ya ptı ve ken disiyle


beraber ha pse giren iki genç a rkadaşı, ke ndisine rüya l a r ı n ı
a n l atıp da b u n u n yoru m u n u ya pmas ı n ı isteyi nce, fı rsatı ka­
çı rmayıp o n l a ra tevhld ve şirkin ne demek olduğu n u açık­
la maya başla d ı :

37 Yusuf dedi ki: "Size yiyeceğiniz bir yemek gelecek ya,


işte o gelmeden önce kesinl ikle ben size b u n u n ta­
birini bildirmiş olurum. Bu, Rabbimin bana öğrettiği
i l i m ie rdendir. Çünkü ben Alla h'a i n a n maya n ve a h i­
reti i n ka r eden bir kavmi n mil leti n i/d i n i n i terkettim."
38 "Ve ata l a r ı m İ bra h im, İshak ve Ya kOb' u n m i l leti n e
uyd u m . B izim, Alla h'a h içbir şeyi orta k tutma m ız ya­
kışmaz. Bu, bize ve insa n l a ra Allah'ın bir I Otfudur. Fa­
kat insa n la r ı n çoğu şü kretmezler."
39 ''Ey ben i m z i ndan a rkadaşları m ! Ayrı ayrı birçok ta n­
rılar m ı daha hayırlı, yoksa her şeye hakim ve ga l i p
o l a n bir tek A l l a h m ı ?"
40 "Sizin Allah'ı b ı rakıp da o ta ptıkların ız, sizin ve ata la­
rınızın a d l a n d ı rd ığı birta kım isi m lerden başka bir şey
deği l d i r. B u n l a ra ta pmanız için Allah hiçbir d e l i l in­
d i rm i ş deği l d i r. Hüküm a nca k A!la h'a aittir: O, size,
kendisinden başkasına ku l l u k etmemenizi em retti.
İ şte dosdoğru d i n budur. Fa kat insa n la rı n çoğu b u n u
b i l mezler."

Hz. üsuf'un Örnek Tebliğinden Çıkarılabilecek Davet İlkeleri


Bütü n peyga m berler gibi, Yusuf a leyh isselam da; ima n-küfü r
/ tevhld-şirk ikileminden yola çıka ra k başla mıştı te bliğine.
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Zira bu te meli otu rtmadan d iğer i l a hi gerçekleri a n latma k


i m ka nsız, hatta faydasız o l u r. Bu yüzden H z . Yusuf; Allah'ın
bir tek ilah olduğunu, hiçbir va rl ı k, maka m ve otoritenin asla
O'na eş ve ortak tutulamayacağı n ı, h ayatım ıza yön verecek
hükümler/yasalar koymaya tek yetki l i maka m ı n sa dece O
olduğu n u, O'n u n kahredici gücünün ve mutlak ilminin -ken­
d isine öğrettiği yorum bilgisi d a h i l- her şeyi kuşattığı n ı, iba­
det ve itaatin ya l n ızca O'na ya p ıl ması gerektiği n i, yaşa n ı l a n


hayat ta rz ı n ı ifade e d e n millet v e d i n kavra m l a r ı n ı be l i rle-


yen i l ke l e r i n de ya l n ızca .- -· .

.
Allah ta rafı nd a n l bra h i m, !
İ shak, Ya kub gibi -kendisi- ı
Kur'an-ı Kerlm'i n ana hatla rıyla
nin ve m u hata p l a r ı n ı n ta-
ve öz o l a ra k a ktardığı basiret
nıdığı- peyga m be rlere bil­
ve feraset sah i b i peygam b e r
d i ri l e n ölçüler o l d uğ u n u Yusuf
açıkça onlara söyledi. aleyhisselamın zindan a rkadaş­
Hz. YCısuf'u n Ku r'an'da larına yaptığı bu kısa, öz ve de­
yer veri len bu özl ü dave­ rinlikli konuşma; kon uya giriş
tinden ç ı ka r ı l a b i lecek el­ ve kendini ta kdim tarzı, h itap

bette pek çok ilke ve pren­ ta rzı, davet üslubu, tebliği n i n


içerdiği v e öncelediği kon u l a r,
sip va rd ı r. İ şte bizim tespit
verdiği mesajlar, muh ata plarını
ede bildiğimiz bi rkaç i l ke:
a kletmeye, m u h a keme ve mu­
kayese ya p maya, ken d i i na n ç
O Yusuf a leyhisselam,
ve d eğer ya rgı l a r ı n ı s o rgula­
muhataplarının tam maya yönlendirmesi .. itibariyle,
da ken d i rüya ta­ bütün davetçiler ve özellikle de
biri bilgisine ihtiyaç günümüzün Genç Ö ncüleri için
d uyd u kl a rı ve ağ­ örnek oluştu racak güzelliktedir.
zından çıkacak her
65
ABDULLAH YILDIZ

kelimeyi dikkatle dinlemeye hazır oldukları bir anda


davetine başlamıştır. Demek ki, davetçi, mesaj ı n ı m u­
h ata p l a r ı na a kta rma k için en uygun zamanı kolla­
m a l ı, sözleri n i n can kulağıyla d i n le n i p a lgılanabi le­
ceği e lve rişli a nları ya kalama l ı d ı r.
O YOsuf a leyh isselam, 'beklediğiniz yemek gelmeden
önce' d iyerek kon uşmak ve özlü mesaj ı n ı a kta rmak
için on lard a n kısa bir süre izin istem işti r. Demek ki,
davetç i n i n mesaj ı n ı a kta rırke n m u hata p l a rı n ı bıktı­
rıp usandırmaması, gereksiz cümleler ve uzun a n ­
latımlarla i nsa nların kafasın ı şişirmemesi gerekmek­
tedi r.
O YOsuf a leyhisselam, rüya tabiri ilminin kendisine
Rabbi tarafından öğretildiğini daha i l k başta n söy­
lemek gereği ni d uymuştur. Demek ki, davetçi, göre­
vi n i ya pa rken Al lah'ın ke ndisine lütfettiği bi lgi ve ye­
teneklerden dolayı asla kendisine bir pay çıkarmama lı,
bilgi ve yetenekleri n in havasını atma malı, Alla h'a ta m
b i r tes l i miyet ve tevazu h a ! i içinde o l ma l ıd ı r.
O YOsuf a leyhissel a m, çağrısına hemen ve doğru d a n
iman-küfür / tevhid-şirk ikilemi i l e başlamıştır. De­
mek ki, davetçinin dolambaçlı yollara ve dolaylı cüm­
lelere gi rmeden öncelikle tevhidi n hakikati n i, Alla h'a
ve a h i rete ima n ı n önemini, beli rleyici l iğini; ş i rkin ve
küfrün ise a n lamsızlığı n ı, saçma l ığını ve insa n o n u­
runa asla yakışmad ığ ı n ı a n latması gerekmektedir.
O Yusuf aleyhissela m, 'ey benim zindan arkadaşlanm'
şekl i n de samimi ve kucaklayıcı bir ifade ile kader
a rkadaşlarını 'bir tek i l a h' (tevhid) i le 'birden fazla

56
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

ilah' (teksir-şi rk) konusunda m u kayese ya p maya ça­


ğırm ıştır. Demek ki, davetçi hem h ita p tarzı itiba riyle
hem de soru l a rla muhataplarını düşünmeye, muha­
kemeye çağırmak ba k ı m ı n da n Hz. Yusuf'u örnek a l­
m a l ı d ı r.
O Yusuf a leyh issel a m , a rkadaşlarına, İ b ra h i m! tevhid
geleneğin in kend ilerine Allah'ın b i r lutfu olduğu n u ,
a m a şirk tem e l l i ata l a r d i n i n i n hiçbir delile dayan­
madığını söylem iştir. Demek ki, davetçi, tevh id' i ve
tevhid geleneğini, şi rk' i ve şirk ge leneği n i a n latı rken,
her şeyi beli rleyen bu akidevl temeli ka b u l veya ret
noktası n da insa n ları m utla ka akla ve delile çağırma­
lıdır.
O Yusuf a leyh isselam, a rkadaşlarına sık sık 'insanlarm
çoğu şükretmez/er', .1insanlarm çoğu bilmezler' ha­
tı rlatması n ı ya pa ra k, çoğu n l uğun a kiı, b ilgisi ve dav­
ra n ış ka l ı pl a rıyla deği l ken d i özgür ve fıtri a kıllarıyla
hareket etmelerini ima etm iştir. Demek ki, davetçi
m u hata b ı n ı genel geçer olumsuz inanç ve değer yar­
gıları n d a n kopa rmalı, o n la rı n fıtri vicd a n ı n a seslen­
melidir.
Kuşkusuz, ahsenü'l-kasas ( kıssa ların en güzeli) olan Yusuf
kıssasından ve o n u n bu sözlerinden daha pek çok davet il­
kesi çıka rı la b i l i r, çıka rı l ma l ı d ı r d a . Biz bu fa slı, fazla uzatma­
mak için, b i r meseleyi daha açıkla maya ça l ışa ra k kon uyu ta­
m a m l a m a k istiyoruz.

Bir "Millet"i Terkedip Başka Bir "Millet"e Tabi Olmak


Hz. Yusuf'un özlü tebliğinde d ikkatim izi çeken önemli bir hu-
67
ABDULLAH YILDIZ

sus da, "milletn ve "Millet-i İbrahimn kavra m ı n ı n, o n u n da­


vet i n i n m i h e n k noktasını teşki l etmesidir. Esasen, Ku r'a n ' ı n
bütü n ü ne ba ktığım ızda 'mi l let' kavra m ı n ın, Hz. Adem'den
beri deva m etmekte olan hak-batıl m ücadelesini a n lamada
a n a htar b i r rol üstlendi­
----·-ı ğini görürüz:
l
Ö ncel i kl e K u r'a n ' ı n
Peygamberler, insa n l ı k tari hi­ Türkçe mea l v e tercü me­
nin yıldız i nsanla rı, ö rnek şah­ lerinde genellikle 'din' şek­
siyetleridir. Ve bu örnek i nsan ­
linde çevrilen 'millet' ke­
lar; hayatları boyunca çok çeşitli
limesinin, dilimizdeki 'ulus,
sıkıntı l a rla, çilelerle, mahru mi­
ırk, kavim' ile ve batı d il-
yetlerl e, h a sta l ıklarla, z u l ü m­
lerle, işkencelerle, ihanetlerle, ' !erindeki 'nation' ile h iç­
h a ka retlerle, s ü rg ün l e rle, za­ bir a lakası olmadığı n ı; keza
ferlerle, mağl u biyet lerle, zen­ i 'millet'le 'din ' a ra s ı n d a
gin l i klerle, fak i r l i kl erle, hapis­ ö n e m l i fa rkl ı l ı k l a r b u l u n­
l e rl e . . imti h a n e d i l mi ş l e rd i r.
d uğu nu hatı rlata l ı m .
Fakat, onlar her hal ve ortamda
"Millet"i n söz l ü k a n-
hakkı tebliğ etme ve i nsanlığa
, lamlarına bakarsak: D. Meh­
ö rn e k o l m a görevlerini e ks i k­
siz yerine getirmişler, asla eğil­ met Doğa n, Büyük Türkçe

memişler, b ükülmemişler, da­ 5öz/ük'ünde13 'millet' ke­


valarından taviz vermemişlerdir. limesinin 'kavim' manasında
Bugün bu göreve talip oian da­ , k u l l a n ı m ı n ı n 19.yüzyı lda
vetçiler ve G e nç Ö ncü l e r de, yaygınlaştığını söyler. Oysa
peygam berlerin başla rı na ge­
'millet' kavramı, 'kavim'den
len türlü s ı kı ntıları göze a l m a l ı
çok fa r k l ı m a n a la r taş ı r.
v e davaları n d a n tavi z verme­
den uzun sol uklu bir mücade­ Aynı Sözlük'te 'millet' şöyle

leye soyunmalıdırlar. açı kl a n ı r: "1. D i n, i na n ç,


i l a h i h ü kümlerin ta ma m ı,

68
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

şeriat; 2. Mezhep, d i n i meslek; 3. D i n ve mezhebe mensup


olanları n ta m a m ı, ü mmet ( İslôm milleti); 4. Top l u l u k, cemaat
(Küfür tek millettir) . . . "

Esas itiba riyle, Ara pça bir terim olan 'millet'; ke l i me an­
la m ı olara k 'din, şeriat, dinde gidilen yol, tarikat, sünnet, yol'
a n l a m la rına gel i r ve izlenen 'be l l i yol', Allah'ın peyga m ber­
ler aracılığıyla gönderdiği 'şeriat' manasına kullanılır: Firuzabacfı,
Kômus'unda 'Millet, şeriat veya d i n demektir' derken; Rağıb
e l-Isfa h a n!, 'Millet, a n l a m ı iti b ariyle din'e benzerse de a ra la­
r ı n d a ki fa rk ş u d u r : Millet, a nca k Peyga m ber'e izafe e d i l i r'
der.
Bu meya nda Yusuf s u res i n i n 38. ayeti örnek veri lir: ''Ata­
larım İbrahim'in, İshôl<m, Yakub'un milletine uydum." "Millet-i
İbrahim" terkibi Ku r'a n' da yed i kez daha geçer: 2/130, 135;
3/95; 4/125; 6/161; 16/123; 22/78. Anca k, b u ayette geçen
'millet'i n doğru a n laşıl ması için, 'millet' ve 'kavm' kel i mele­
ri n i n ya nya n a ve ta ma men fa rklı a n l a m la rda ku l l a n ı l d ığı bir
önceki ayete de ba kmak gerekir: Bu ayette Yusuf (a .s), zin­
dan a rkadaşla rı na; '� . . Kuşkusuz ben, Allah'a inanmayan ve
ahiret gerçeğini de tanımayan bir kavm'in millet'ini terket­
tim" (12/37) der. Hz. usuf'un terkettiği şey, M ısır halkı n ı mey­
dana geti ren etn i k top l u l u k (kavm) değil, onların şirk ve zu­
lüm esasına daya l ı a h l a ksız, iffetsiz, ada letsiz yaşa m biçimi
(mille t)d i r.
Demek ki; Hz. Cısuf'un terkettiği mil let/din, M ısı r'da ege­
men olan batıl hayat tarzı d ı r ; tabi old uğu millet/din ise ata­
ları İ bra h i m, İ shak ve Ya kCıb'un hakka dayalı hayat tarz ı d ı r.
Buna göre millet, 'dinin hayat b u l ması d ı r' denebi l i r. Dahası,
millet; bir toplumun hayatına yön veren ilkeler ve değerler
b ütünüdür. Elmalılı Hamdi Yazır, al lame Şehristanl'nin el-Milel
69
ABDULLAH YILDIZ

ve'n-Nihôl isimli eseri nden şöyle akta rır: 'Millet', 'din ' ve 'şe­
riat' haddi zatında aynı şeylerse de kavram olarak her biri­
n i n fa rklı yön leri sözkonusudur. İ tikat yön üyle 'din', amel yö­
n üyle 'şeriat', icti ma (birlik, toplama) yön üyle de 'millet'
denilir. Fi lva ki, iti kat edilen neyse, esas iti bariyle amel ed ilen
de odur; amel edilen neyse, esas itibariyle icti ma edilen de
odur. Bu bakımdan millet, bir topluluğun çevresinde toplan­
dığı ve üzerinde yürüdüğü, bir diğer deyişle ictimai ruhu­
nun tabi olduğu, toplumun kendisinin de bağlı bulunduğu
egemen prensipler ve tutmuş olduğu yoldur. H a kkı h a k,
batı l ı batı l, eğrisi eğri, doğrusu doğrudur; şu kadar ki, bat ı l
hüsra na, hak da güzel sonuca götürür. Demek k i , millet, top-


lumun kendisi değildir; ona
'cemaat, ümmet, kavm veya
ehl-i millet' denilir.14
Zindan arkadaşla rının daha ilk Ku r'a n, hakk'ı tebliğ ve
b a k ışta fa r k l ı b i r a h la ka, e r­ temsil eden peyga m berle­
deme, bi lgiye sahip olduğu n u rin batı l ' l a m ü cadelesi n ­
farkettikleri Yusuf aleyhisselam; d e n söz ederken; mücade­
onlara, M ısır'da egemen olan
l e n i n esas itiba riyle fa rklı
hevaya dayalı seküler hayat tar­
hayat tarzları arasında ya n i
zını terk ettiğin i ve ata ları İ bra­
, hak ve batı l milletler a ra­
him, İ shak ve YakOb1un hayat
sında cereya n ettiğin i vu r­
tarzına tab i olduğu n u söyleye­
gular. Zira, itikat ve a m e l
rek, saygı d uydu kları kişil iğin­
nihayetinde belli b i r yaşa m
deki farklılığın buradan kaynak­
biçimine yani "millet"e dö-
landığının altını çizmiştir. O'nun
hayat tarzın ın, üslubunun, dav­ ' n üşür; amele ve hayat ta r­

ran ış ka lıpları n ı n m erkezi n d e zı n a ya n s ı m aya n iti ka d ı n

sadece A l l a h va rd ı r. ise b i r kıymet-i h a rbiyesi


ol maz, olamaz.

70
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Kur'a n, İ bra h i m süresinin 9.ayetinde "Nuh, Ad ve SemOd


kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberlerini" hatı r­
latı r ve 13. ayette i n ka rcı mil letlerin kesin tavrına yer veri r:
"İnkôr edenler peygamberlerine dediler ki: 'Ya sizi mut­
laka yurdumuzdan ÇJkaracağız ya da mutlaka milletimize
döneceksiniz'!"
Örneğin; Hz. Şuayb (a.s), Meyden ve Eyke h a l kına tevhld
i n a n c ı n ı tebliğ etm iş, tevhid in a m el/eyleme dön üşmüş bi­
çimi olan n a m azı, kendisine ta bi olan m ü m i nl e r cemaati
(raht) i le birlikte dosdoğru, sürekli k ı l m ış ve hayat ta rzı ola­
ra k da topl u m u na mikyôl (ölçü), mizan (de nge) ve kıst (ada­
let) temeline daya l ı bir yaşa m modeli önermiştir {H ud, 1 1/84-
87). Kavm i n i n önde gelen leri ise, Şuayb ve bera berindekileri,
ke ndi hayat ta rzlarına müda h a le eden n a mazd a n vazgeçir­
mek ve şirk temeline daya l ı, vu rgu n, soygun ve ta l a n ı esas
a l a n m i l letlerine / hayat ta rzlarına döndürmek için her türlü
baskı ve şiddete başvu rmuşlard ı r :
11Ey Şuayb" dedi ler; 11atalarımızın taptıklarını terketme­
mizi veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmaktan vaz­
geçmemizi sana namazın mı emrediyor?" Ve deva m ettiler:
11Seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden çıkara­
cağız ya da mutlaka bizim milletimize geri döneceksiniz.'
(Şuayb): 'istemesek de mi?' dedi." (7 /87-88)
Bir başka örnek de Roma ü l kesi nin batıl hayat ta rz ı n ı ter­
ked i p mağaraya sığı n a n Ash a b-ı Kehf'd ir. O n l a r da za l i m bir
m i l letin aynı türden tehdid iyle ka rşı ka rşıya idi ler:
1� sizi ellerine geçirirlerse muhakkak taşlayarak öldürür­
••

ler veya kendi milletlerine çevirirler ki, o zaman da siz asla


kurtuluşa eremezsiniz." { 1 8/20)
Ku r'a n-ı Kerim, fa rklı m i ll et/d in ler a rasında asla uzlaşma
71
ABDULLAH YILOIZ

olmayacağı n ı ve hak ile batıl a rası n d a ki mücadelen in, biri


d iğeri ne ta bi olmadıkça son bulmayacağı nı kesin bir formülle
şöyle ifade eder:
"Sen onlann milletine tabi olmadıkça, Yahudiler ve Hı­
ristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir." (2/120)
Bu ayeti, yuka rıdaki kavra msa l ta n ı m l a ma çerçevesinde
a n la maya ve a n l a m l a n d ı rm aya ça lışırsa k, bugü n ü n d ü nya­
sında o l u p biten leri ve ü mmet olara k ka rşı karşıya ka l d ığı­
m ız teh d it ve teh l i ke leri daha doğru kavra ma i m ka n ı na sa­
hip oluruz. Mesela; mürettep 1 1 Eylül 2001 olayın ı n a ka binde
ABD Başka n ı Bush'u n ve Tem m uz 2005'te İ ngi ltere Başba­
ka n ı Blair'in söylemiş oldu kları: "Bu bizim hayat tarzımıza
yönelik bir saldmdır." sözü n ü n ne a n lama ge ldiğini d a h a iyi
kavraya b i l i riz.
Onların hayat ta rzl a rı n ı n ya n i m i l letleri n i n ana mihve­
rini öğrenmek için, Baka ra süresinin 120. ayetine tekra r dö­
nelim. Ayetin deva m ı şöyledir:
"De ki: 'Asıl doğru yol, Allôh'm yoludur� Sana gelen ilim­
den sonra eğer onlarm hevôlarma uyarsan, anda/sun ki,
Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz."
Şu h a lde, "onlann milletlerine uymak" demek "onlarm
hevôlarma uymak" d e m e kt i r. Ya n i o n l a r, hevaları n ın ve
nefsani arzularının şekillendirdiği bir hayat tarzına s a h i p
olup dini inançlarını da kendi heva ve heveslerine uydur­
muşlardır. Dolayısıyla onların m i l letine uyma kla heva la rı n a
uyma k ayn ı şeyd i r. Oysa gid i lecek yol, yaşa nacak hayat ta rzı
bir ta ned i r; o da Allah'ı göste rdiği ve çerçevesi n i Ku r'a n'da
çizd iği d in/hayattır. Bu hayatı n merkezinde ise Allah va rd ı r
v e h ayatın bütün a l a n l a rı n ı O'n u n koyd uğu i l keler ta nzim
eder.

72
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Yıllar Süren Zindan Ha�atı ve Medrese-i Yüsufi�e


Hz. Yusuf, bu özlü ve çok önemli tebliğ cümlelerinden sonra,
fazla uzatmadan ve dolaylı cümleler de ku l l a n maya gerek
duymadan, onların rüya la rı n ı, Ra bbinin kendisine öğrettiği
ilim sayesinde bir çırpıda yorumlad ı :

41 "Ey ben i m z i n d a n a rkadaşları m ! Biriniz efe n d is i n e


y i n e şa ra p sunacak. Diğeri de ası laca k, k u ş o n u n ba­
şından yiyecek. İşte öğren mek istediği niz iş böylece
h a l loldu."

Yusuf'u d i n leyen zindan a rkadaşları şaşkı n l ı k içinde ka l­


mış, rüya göre n i kinci şa hıs ise adeta şoke o l m uştu . Efendi­
sine şa ra p sunaca k olan ise ku rtu lacağı için sevinçliyd i . . .

42 Yusuf, h a p isten ku rtu lacağı n ı i n a n d ığı, o i ki kişiden


birine dedi ki: "Beni efe n d i n i n ya n ı nda a n". ( Benden
söz et ki, beni ku rta rs ı n ) . Fa kat Şeyta n, ona, efendi­
sinin ya n ı nda a n mayı u n uttu rd u . Bu yüzden Yusuf,
daha y ı l l a rca zindanda ka l d ı .

Evet, Hz. Yusuf, rüyasından hare ketle kurtulacağı n a h ü k­


mettiği zindan a rkadaşına, efendisinin ya n ı nda kendisinden
söz etmesini rica etmişti. Belli ki, kısa za manda sa m i m i ol­
dukları zindan a rkadaşı n ı n efendisi, M ısır yönetimi nde etkin
bir kon u m a sa h i pti. ( Rivayete göre, Yusuf'u n zindan a rkada­
şının efendisi M ısır Kra l ı, ken d isi de kra l ı n şerbetçi başı idi.)
Yusuf (a .s), böylece masumiyeti n i n hatı rla nacağı n ı ve zin­
dandan bir a n önce kurtu lacağını ü m it etm işti; a m a öyle ol-
73
ABDULLAH YILDIZ

mad ı . Şeyta n, zindan a rkadaşına YCısuf'u efe n d is i n i n ya n i


kra l ı n ya n ı nda a n mayı un uttu rd u . Demek k i , Ce n a b-ı H a k,
onun uzun süre daha zindanda ka l ması n ı m u rad etmişti . . .
Yusuf' u n b i raz d a h a pişmesi gerekiyordu . . .
Ta k i , M ıs ı r H ü kümdarı b i r gece bir rüya görü p d e , er­
tesi sa ba h bu n u yorumlayaca k bi lge bir zat a rayı ncaya ka­
d a r. . .
( B u rada b i r p a ra ntez açıp o d ö n e m i n M ıs ı r yön eti m i
ha kkı nda n a kledilen b a z ı rivayetleri hatı rlata l ı m : O s ı ra l a r
M ısır'da Amalika kavmi egemendi. M ıs ı r ta rihinde "Hiksos­
lar" (Çoban Kra l la r) d iye bili nen bu kavim, Ara bista n ta raf­
larından gel miş, Kıpt kökenli Firavu nları yenerek M ısır'ın ha­
kimiyetini ele geçirm işti. H ü kümda rlarına "Melik" deniyordu.
M ısır ta rihçilerinden Manetho, b u n ların Ara p olduğu ka na­
ati nded i r. Bunlar ya klaşık 400 yıl M ısı r'da hüküm s ü rd ü kten
son ra sa lta nat tekra r Kı ptilere geçmiş ve devlet başka n la­
rına da Firavun den meye başla m ıştı. Hz. Cısuf za ma n ı ndaki
M ısır Melikinin a d ı Reyyan bin Velid idi. M u htemelen, Sina
ya rımadası yoluyla doğuda n gelip M ıs ı r'ı istila ettikten sonra
ü l kede M .Ö. 1700-1580 a rası h üküm s ü ren a ltı H i ksos kra­
lından biri idi. M üca h id'in beya n ı n a göre bu zat, sonra d a n
H z . Cısuf'un peyga mberliğini ka bul ederek müslim olm uştu.15)

43 Bir gün h ü kü mdar dedi ki: "Ben rüya mda yed i cılız
i neğin yed i se miz i n eği yed iği n i ve yed i yeşi l başakla
yedi kuru başa k görüyorum. Ey ileri gelen ler! Siz rüya
ta bir edebiliyorsanız ben im bu rüyamın ta birini bana
bildi rin ."
44 Dediler ki: "Rüya dediğin şey karmaka rışı k haya l lerd i r.
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Biz ise böyle ka rışı k haya l lerin yoru m u n u bilemeyiz."


45 O iki kişiden kurtulmuş olanı nice zaman sonra (Yusuf'u)
hatı rla d ı da dedi ki: "Ben size o rüya n ı n ta biri n i ha­
ber veririm, hemen ben i gönderi n ."

İ şte, kimi i nsa n la r böyledir. Dostları n ı, bazen en zor za­


manda kader birliği ya ptıkları arkadaşları n ı, a ncak işleri düş­
tüğü nde h atı rla r ve a ra rlar. Hz. usuf'un, rüyası n ı yorumla­
d ığı ve k u rtu l acağı n ı söyled iği zindan a rkadaşı, ge rçekten
ku rtu l m uş, ama özgür olma n ı n sa rhoşl uğuyla, Yusuf'u yıl­
larca aklına bile getirmem işti. Şeyta n ona Yusuf gibi bir dostu
un utturmuştu; şeyta n ı n görevi zaten bu idi. Ama o şah ıs, a n­
ca k Yüsuf'u n çözebileceği bir problemle ka rşılaşınca, kader
arkadaş ı n ı hatırlayabildi. Allah ona bir biçimde Yusuf'u ha­
tı rlatm ıştı, ama o şa h ıs açısından burada da bir çıka r i l işkisi
va r gibiyd i : Yüsuf'u n rüya ları doğru olara k yoru mladığı ger­
çeği ni bizzat tecrü be edere k öğrendiği için; h ü kümdarı n rü­
yasını da yoru mlata ra k, bu sayede sa rayda paye elde etmek
ya da h ü kümdarın gözüne girmek n iyeti nde o l m a l ıyd ı . Ve
hemen zindana, Hz. usuf'a koşa ra k Melik' i n rüyası n ı a n l attı :

46 "Yusuf, ey d oğru sözl ü ! ( Me l i k' i n rüyasındaki) Yed i


semiz i n eği ye mekte olan yed i c ı l ı z inek ile yed isi ye­
ş i l ve d iğer yed isi de kuru başa klar h a kk ı n d a b ize
fetva ver / yorum ya p. U marım ki, o insa nlara (doğru
ceva p ile) dönerim de, bel ki onlar (se n i n kadrini) bi­
l i rler."
47 Yusuf dedi ki : "Yedi sene adeti n iz üzere ekin ekin iz;
yiyeceğiniz az bir kısmı d ışında biçtikleri n izi başağı nda
bıra k ı n ız."
75
ABDULLAH YILOIZ

48 "Son ra o n u n a rkasından yed i kura k yıl gelece k; sa k­


layacağı n ı z az bir m i kta rın dışında önceki bi riktirdik­
leri n izi yiyi p bitirecek."
49 "So n ra b u n u n a rkasından öyle bir yıl gelecek ki, in­
sa nlar onda bol bol yağmura kavuşturulaca k ve onda
sıkı p-sağaca kla r."

Hz. usuf'u h ayra n l ı k ve h ayret içinde d i n leyen eski zin­


d a n a rkadaşı, hemen koşa ra k d uyd u kl a r ı n ı old uğu gibi hü­
kümdara a kta rdı .

50 H ü kümdar "On u ba n a getirin" ded i . E lçi Yusuf'a ge­


l ince, Yusuf ona dedi ki: "Haydi efe n d i ne geri dön
de, ona sor ba ka l ı m, o el leri n i kesen ka d ı n la rı n zoru
ne idi? H iç şüphe yok ki, Ra bbim onların h i leli-dü­
zen le ri n i çok iyi bilir."

Yusuf a leyh issel a m, h ü kü mdarın bu ifadesiyle, zindan­


d a n kurtu l u p h ayat ı n d a y e n i b i r sayfa n ı n a ç ı la ca ğ ı n d a n
emindi. Anca k O , geçmişte ism i ne sürülen b i r lekeyi, çirkin
söyle ntiyi tam a m e n bitirmeden, daha doğrusu insa n la rı n
kendisi hakkında en küçük b i r 'acaba' demelerine b i l e mey­
dan b ı rakmayaca k biçimde kökten h a l letmeden zindandan
çıkıp iktidar mevkiinde yer almak istem iyord u.
Zira o biliyord u ki, iktidar mevkii, hele peyga m berlik ma­
ka mı en küçük bir lekeyi h atta leke şüphesini, söyle ntisini
bile ka ldırmazd ı . Dolayıs ıyla, seneler öncesinden başlaya ra k
( rivayete göre 8 y ı l ) M ısır h a l kı arası nda ku lakta n ku lağa ve
muhtemeien a ba rtı lara k yayı l a n 'Yusuf ile Azizin ka rısı' ola-

75
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

yında ve 'sa rayda o n u görüp şaşkı n l ı kta n elini kesen kad ı n ­


lar' o layı nda YCısuf' u n kes i n l i kle masu m olduğu v e kad ı n la­
rın kendisine tuza k ku rd uğu bir kez d a ha ka nıtl a n m a l ıyd ı .
Böylece, Hz. Cısuf' u n tertemiz b i r i n s a n olduğu n u, terte­
miz b i r a h l a ka sa h i p o l d uğunu cümle alem bilmeli idi. B u
yüzden, YCısuf a l eyh isselam, i ş b u mesele h a l l o l m a d a n zin-
dandan çıkmak istemedi.
Zeki ve adil bir insa n olan
h ü kü md a r, Azizin ka rısı
başta olmak üzere, her iki Zin d a n d a kal d ığı u z u n zam a n
olayda sa n ı k ve ta n ı k olan zarfı n da ( b i r rivayete göre, se­
bütü n kad ınları topladı ve kiz yıl} Hz. Osuf, örnek a h l a kı,
d u ru m u a ç ı klığa kavu ş­ fedakarlığı, ilmi ve irfa n ı ile zi n­

tu rd u : dan a rkadaşlarını etkilemiş, ha­


pishaneyi Medrese-i YCısufiye'ye
51 H ü kü md a r, o ka­ dönüştürmüştü. M ısır zindan­
d ı n l a ra; "Derd i n iz l a r ı n ı n kara nl ı k dehlizlerinde
n ey d i ki, o va kit YCısuf a l ey h isse l a m ı n ken d ile­

YCıs uf'u n n efsi n ­ rine açtığı ilim ve h i k met pen­


ceres i n i n ışıkla rıyla ayd ı n la n a n
den murad almaya
birçok zindan arkadaşı, tevhl'din
ka l kt ı n ı z ?" d e d i .
h a ki kat i n i öğren iyord u . . . De­
O n l a r " H aşa, Al­
m e k ki, m ü m i n d avetçiler ve
lah için, biz ondan
Genç Ö ncüler, h akkı ve h aki­
hiçbir kötülük gör­
kati tebliğ için hiç bir meka n ve
m e d i k" d e d i l e r. za m a n s ı n ı rı tan ı m a m a lı, h e r
Aziz' i n karısı d a : fırsatta v e her zam a n dava la­
"Şi m d i h a k/ha ki­ rın ı muhataplarına en güzel şe­
kat olduğu gibi or­ kilde a n latmalı ve yaşantılany!a
taya çıktı. Asl ında da temsil etmelidirler.
onun nefs i n d e n
77
ABDULLAH YILDIZ

ben m u rad a l m a k iste miştim. O ise şeksiz-şü phesiz


doğru l a rd a n d ı r" dedi.

M ıs ı r H ü kümdarı önünde ya pılan ve bir çok insa n ı n da


ta n ı k old uğu b u kesin itirafl a rı kendisine ileten elçiye Hz.
usuf şöyle ded i :

5 2 " B u (du ruşmayı isteyişi m, Aziz' i n ) yokluğunda gerçek­


ten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın
iha net edenlerin hileli-düzenlerini başa rıya ulaştı r­
madığını ken d isinin de bilip öğrenmesi içi n d i ."
53 "Yi ne de ben nefsimi tem ize çıka ra m a m . Çünkü ger­
çekten nefis, -Ra bbimin kendisi n i esirged iği dışı nda­
va r gücüyle kötü lüğü e m redend i r. Şüphesiz, benim
Ra bbim, bağışlaya n d ı r, esirgeyendir."

İ ffet ve ismet sembolü olan Hz. usuf'un haklılığı, masu­


m iyeti, vefası b i r kez daha ka n ıtla nmış ve o, tüm M ısırlılar
nezdinde a kl a n m ıştı. Ra b b i m izin 'ihsôn ve ihlôs sahibi bir
kul' olara k ta n ı m la d ığı YUsuf'un (a.s) ak ve pak olan a h lakını,
iffeti n i, abide şahsiyetini herkes öğren mişti. Ama o, böyle
bir kon u mda bile kendi nefsine bir pay çıka rmıyor, -peyga m­
ber de olsa- insan nefsinin her fı rsatta kötü lüğü em rettiği
gerçeğin i hatı rl ıyor ve insa n l a ra hatırlatıyord u . ( Bazı m üfes­
sirler, 'ben nefsimi temize ç ı karmam . . ." ifadesi n i n Azizin ka­
rıs ı na a it olduğu görüşü nded ir, ki zayıf bir görüştü r; müfes­
sirlerin çoğu sözko n u s u ifa d el e ri n H z . usuf'a a it o l d uğu
ka naatindedirler.)
Bu nca s ı kı ntılar, ıstı raplar çeken, bu nca çeti n imtiha nlar­
dan geçen, bunca zorlu tecrübeler yaşayan, Rabbinin lütfettiği

78
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

ilim ve h i kmetle olgun laşara k sa brı, sebatı, iradesi, ka rarlı­


lığı pekişen Yusuf a leyh issela m, a rtık i ktidar merd ive n lerini
emin a d ı m l a rla tırmanabilird i ...

79
3. Bölüm
Yusuf Kokulu Gömlek:
İktidar, istikrar ve istikamet Gömleği

E vet, Yusuf aleyhisselôm için Mısır'da yeni bir dönem, i kbal


dönemi başl ıyordu a rtık. El bette bu da ayrı bir sınavd ı; hatta
iktidarla sınanmak, sı navl a r ı n en zorl u la rı nd a n bi riyd i. Ama
ka rdeşleri n i n ke ndisini içine attıkları ölüm kuyusundan Rab­
bine güve n i p daya n a ra k ku rtulan, kad ı n la rı n ya m a n tuzağını
yine Ra bbine sığınara k a lteden Hz. usuf, sekiz yı l l ı k çileli zin­
dan hayatı n ı n a rd ı n d a n M ısı r'da en yetki l i m a ka m l a ra kadar
gelecek, a m a istika metini asla şaşı rmayaca k, i h lası n ı ve ih­
sa n ı n ı yitirmeyecek, "millet-i ibrahim" üzere yü rüyecek, de­
ğişmeyecek, dönüşmeyecek, ata l a rı İ bra h im, İshak ve Ya kub
gele neği ne sad ı k ka lacaktı. Bir başka ifa de ile, üzerine giy­
d iği tevhid gömleği ni çı karmayaca ktı. Zi nda ndan ç ı ktığı nda
otuz yaşla rında olan Yusuf (a.s), Hazine baka n ı olara k göreve
81
ABDULLAH YILDIZ

başlad ığı Sa ray'da giderek yükselip M ısır'ın tek hakimi ha­


l ine gelecek ve ya klaşık seksen yıl orada tevhld inancını yer­
leştirmek için m ücadele edecekti. Kendisini h ü k ü m d a rl ı k
m a ka m ı na getiren Melik Reyya n b i n Velid' i n, o n u n risale­
tini tasdi k edip m ü m i n olduğu rivayeti16 di kkate a l ı n d ığında
Hz. Yusuf'u n M ısır'ı bir İ slam d iya rı h a l i n e getird iği söyle ne­
bilir.
Yı l l a rd ı r baba hasretiyle ya n ı p tutuşan Yusuf (a.s), işte
bu i ktidar yıl larında, ka rdeşleri vasıtasıyla ba bas ı n ı n sağ ol­
d uğu n u öğrenecek, önce öz ka rdeşi Bünya m i n'i, son ra da
ba bası Ya kub'u M ısı r'a getirtecekti. Hz. a ku b'u M ısı r'a getir­
meden önce, ona gönderdiği üçüncü gömleğin Yusuf koku­
sunu ta uza kl a rd a n a l a n ba bası, göm leği yüzü ne s ü recek ve
gözleri a ç ı l acaktı. ( Rivayet e d i l i r ki; İ bra h i m a leyh isse l a m
ateşe atı l a cağı za m a n e l b ises i n i soym u ş l a rd ı d a , Cebra i l
a leyh issel a m o n a ce nnetten b i r göm lek getirm işti. İ bra h i m
(a.s) o n u İsha k'a (a.s) ve rmiş; İ shak da Ya ku b'a (a.s) ema net
etm işti. Hz. a ku b, işbu göm leği, Yusuf'u ka rdeşleri kuyuya
atma k üzere götü rmezden önce, onun boyn u n a b i r muska
gibi ta km ış, üstüne de e l bisesini giyd irm işti. Ka rdeşleri elbi­
sesini soyup ka n lekesi bulaştırmışlar, ama boynundaki muska
gibi göm lek ka l m ıştı17 . . . Bel ki de Yusuf a leyh isselamın baba­
sına gönderd iği göm lek bu gömlekti ... )
İşte bu göm lekle Yusuf a leyh issel a m, ba bası n a s a n ki,
"ben hayattayım, buradayım, MISlr'da iktidardayım; ama
istikametimi kaybetmedim, atalanm İbrahim, İshôk ve
Yakub geleneği üzere, tevhid üzere icraatlanmı istikrarla
sürdürmekteyim" mesaj ı n ı vermek istem işti . Bu göm l e k,
aynı za manda evladın babasına, ba ba n ı n da evladına yıllar

82
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

süren h asretinin, aza l maya n, bitmeyen m u h a b beti nin sim­


gesi idi. Sa br-ı cemil sa hibi Ya kub'un önce bu göm leğe, sonra
VOsuf'una, VOsuf'un da babasına yıllar (bir rivayete göre k ı rk
yı l ) sonra kavuşması, ina ncın, sevginin, sa brın, d i rencin, u mu­
dun zaferi olara k oku n m a l ıyd ı . .

Zindandan Sara�a: Pe�gamber Yusuf (a.sl Mısır Sulta n ı


Yusuf a l eyh isse l a m ın, h ü kü mdarın rüyası n ı doğru yoru m la ­
masıyla başlaya n sü reç, hükümdarın o n a kesin bir güven d u­
yup kendisine d a n ışman ya pması, sonra onun da Hazine ba­
ka n l ığına ta l i p o l masıyla d eva m edecek, n i h ayet Hz. usuf
(a .s), ü l kede her isted iği icraatı gerçe kleşti rebileceği en üst
m a ka ma, M ıs ı r S u lta n l ığına kad a r ulaşaca ktı.

54 H ü kümdar dedi ki: "On u bana geti ri n, kendi ya n ı m a


( d a n ı ş m a n ) a l ayı m ." S o n ra o n u n la kon uşu nca d a :
"Se n b u g ü n ya n ı m ızda gerçe kten büyü k b i r m evki
sa h ibisin, güve n i l i r birisin" dedi.

H ü kümdar, rüyasının yorumunu ya nına gelen Hz. usuf'tan


bir kez d a ha ve detayl ı olara k d i n ledi. Kad i r ve kıymet bilir­
l iği ile ta nınan h ü kü mdar, onun bilgece kon uşma üslubu, ifa­
delerinin d e ri n l iği, bi lgisi ve kendinden emin tavırla rından
hemen etkilendi ve ona h ayra n kal d ı . Rivayete göre, onu
kendi yeri ne otu rta ra k bu rüya doğru ltusunda bundan sonra
neler ya pılması gerektiğine dair fikirlerini sord u . Yusuf (a .s)
da düşü nce lerini, yine kendinden emin bir ta rzda açı k ve net
olara k söyled i :
83
ABDULLAH YILDIZ

"Be n i m d üşüncem od u r ki, bu bol l u k senelerinde çok


ekin e ktirirsin ve depolar bina edersin, elde edilen ürün leri
o d e p o l a rd a m u hafaza edersin; kıtl ı k seneleri gel i nce b u
fazla ü rü n leri sata rız, böylece hazi neye büyük gel i rler sağ­
l a n m ış o l u r."
Hz. usuf'un, ha pisten önce ya n ı nda yetişip büyüdüğü ve
saray ı n ı n idaresini üstlendiği Aziz' in uzun süre M a l iye Ba­
ka n l ığı ya ptığı (zira 'Aziz' ünva n ı bu tür ba kanlara veriliyordu)
hesaba katı l ı rsa; Yusuf a leyhisse l a m ı n o dönemde i ktisat ve
siyaset bi lgisi n i gel iştird iği ve ekonomi yönetimi kon usunda
b i rta kım önem l i tecrü beler kaza n d ığı düşünülebilir. Ahmet
Cevdet Paşa'n ı n Kısas-ı Enbiyô ve Tevôrih-i Hulefô isi m l i ese­
rinden18 öğrend iğim ize göre, Hz. usuf, bol l u k za manında de­
pola rda mal sto k edip kıtl ı k za m a n ı n da da b u n l a rı n üfCısu
m evcO deye göre ( ka rn e usO l ü ) d ağıt m a k gerektiği n i b i l i­
yord u ve zaten b u n u işbaşına gel d iği nde titizlikle ve ada­
letle uyguladı. Kıtl ı k za m a n ında kişi başına bir ölçek ya da
b i r deve yükü dağıtmayıp fazla verilecek olsa, bu d u r u m u
fı rsat bilen kimi pa ragözlerin, i htiyaçtan fazla za h i re a l ı p kat
kat fazla fiyatla ( ka raborsa) satmalarına sebebiyet verece­
ğini de biliyord u ve h ü kümda rl ığında bunla ra asla fırsat ver­
m e mişti.
Bu yüzden, Yusuf'u n isa betli önerilerini dinleyen hüküm­
d a r, "Fa kat ba n a bu işi kim yapıverecek?" deyince, h iç te­
redd üt etm e d e n, özgüve n y ü k l ü b i r eda i l e kend i n i ö n e
sürd ü :

55 O d a , o n a d e d i k i : "Beni bu ü l kenin hazineleri üze­


ri n e (yönetici) k ı l . Çü n kü ( hazinel eri) iyi koru rum,
(yönetmeyi de) iyi b i l i ri m ."
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

H ü kümdar, bu tekl ifi derh a l ka bul etti. Öyle ki, tüm ha­
zineleri n i n yöneti m ve kontro l ü n ü YCısuf'a bıra ka n h ü kü m­
d a r, giderek h e r a l a n d a yön etimi Hz. Cısuf' u n i n isiyatifi n e
devretti. Öyle ki, ü l ke n i n tüm ekonomik, siyasi, aske ri ida­
resi Yusuf'a geçti. Rivayet o l u n u r ki, h ü kümdarın ken d i eliyle
taç giydiri p devlet m ü h rü n ü pa rmağı na geçi rd iği Hz. YCısuf
(a .s), son derece sade bir hayat yaşa m ış, uygu l a ma l a rında
ada let ve ha kka n iyetten asla ayrı l m a m ış, yed iden yetm işe
bütü n M ısır halkının sevgisin i kaza n mış, ü l ke bütün üyle onun
sözü nden çıkmaz olm uştur.
Böylece YCısuf a leyh issela m, Ra b b i n i n ken d isine öğret­
tiği tevll-i ehadis i l m i sayesinde ve a kl ı n ı, basiretini ku l l a n ı p
Aziz' in ya n ı nda i ken ekonomi, yönetim v e d iğer kon u l a rda
kend isin i yetiştirerek M ısır'da e n önemli ve en belirleyici ma­
ka ma kad a r gel m işti. O n u n tertemiz ahlakını ve iffeti n i kir­
letmeme ça bası, bir süreliğine zindanda ka l masıyla sonuç­
l a n s a d a , n i h ayet i n d e o, y i n e b u g ü ze l a h l a kı, vefa s ı ve
Ra bbinin I Cıtfu ile i kba l merdiven leri n i tırma n d ı .

56 Ve işte biz böylece YCısuf'a o yerde güç ve i m ka n ( i k­


tidar) verd ik. Neresinde isterse orada ma ka m tutu­
yord u . Biz ra h metimizi diled iğimize nasip ederiz. Ve
iyil i k/i hsa n edenlerin m ü kafatını zayi etmeyiz.
57 i m a n edip takva yol u n u tuta n lar için e l bette a h i ret
m ü kafatı d a ha hayırl ı d ı r.

H z . Cısuf' u n M ıs ı r'da yaş a d ığı d ö n e m e i l işki n o l a ra k,


Mevd Cıdl' n i n Hz. Peygamber'in Hayatı ve Tevhid Mücade­
lesi isi mli kitabı nda şu bilgilere rastl ıyoruz:
85
ABDULLAH YILDIZ

"İ ncil-Tevrat ile M ısır ta ri h i n i mukayese l i olara k i n ce le­


m iş o l a n çağd a ş a raştı rmacı l a r, M ıs ı r h ü kü m d a rl a rı nd a n
"Hyksos" (Çoba n ) kra lları arasında yer alan Apophis' in Yusuf
(a.s) olabileceği i hti ma l i nden söz ederler. Zi ra, bu kra l ı n ya­
şad ığı d evi r, Hz. YOsuf' u n M ısır'da yaşad ığı döneme d e n k
gel mekted i r.
M ısır'ın başkenti Memphis idi. (Kalıntıları bugün Ka hire'nin
ya klaşık 24. km. güneyinded i r. ) Hz. Yusuf'un buraya 7, 12
ya da 17-18 yaşları nda i ken geldiğine dair rivayetler va rd ı r.
Mısır Azizi' n i n sa rayında ka l a n Yusuf, Zü leyha'n ı n zina tekli­
fini reddedince 8 sene zindanda ka l m ış, 30 yaşında i ken Mı­
sır kralı olmuş ve 80 yaşına (Tevrat/İ nci l'deki kayıtla rda 100
yaş ına) kad a r da ra kipsiz olara k M ısır ta htında ka l m ıştır. H ü­
kü mdarlığı n ı n 9. veya 10. yılı nda ba bası Ya kub (a.s)'ı b ütün
ai lesiyle birlikte F i l isti n'den M ıs ı r'a çağırmış ve ken d i lerini
D i m yat i l e Ka h i re a ras ı n d a ki b i r bölgeye yerleşt i r m i şt i r.
Ya ku boğu l la rı ya n i İ sra iloğu l la rı Hz. M usa doğu ncaya kad a r
bura la rda ka l m ışlard ı r. (Tevrat/İ nci l'de Hz. YOsuf'u n a i lesinin
yerleştiği yerin adı Cuşan veya Guşen ola rak yazılıdır. Talmud'a
göre; Hz. Ya ku b'u n gelişine d a i r haber M ısır'ın başşe hrine
u laşı nca, Hz. Yusuf bütün hü ku met erka n ı, m ü mtaz kişi ler
ve büyü k bir ord u ile ken d isi n i ka rş ı lamaya çıkmış ve ta nta­
nalı bir şekilde başkente getirm işti. O gün b<-1şşehirde ve bü­
tü n ü l kede ta m bir şen l i k ve m utl u l u k yaşa nm ıştı. )"19
Demek ki; Yusuf a l eyh issela m, sekiz yıl zinda nda yattı k­
tan sonra, otuz yaşında M ısır yönetimine gel miş, sonra tahta
çıka rak ü l kede her isted iği icraatı ya pacak bir kon u ma ge l­
m işti. M ısır ta htında ya klaşık elli yıl ra kipsiz ka lan Hz. usuf
(a.s), h ü kü mdar oluşu n u n 9-10. yıllarında ba bas ı n ı M ısı r'a
getirtmişti. Böylece yı l la rd ı r içinde tüten baba (Yakub) ve

86
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

ka rdeş ( B ü nya m i n ) hasreti, bu ayrı l ı k acısı da mutlu son l a


nokta l a n m ıştı . Ku r'a n, işte bu ilginç v e i b ret dolu kavuşma
had isesini nefis b i r üslupla
tasvi r eder:

Yusuf (a.sl Kardeşi i man, i hsan, ihlas ve takva sa­


Bün�amin'e Kavuşu�or h i bi o l a n Yusuf a leyhissel am,
Ku ra k l ı k ve kıtl ığın M ısı r'ı bu meziyetlerinin, güzel ahlakının
ve M ıs ı r K ra l l ığ ı n a bağlı ve yıllar s ü re n sa b rı n ı n , seba­

S u riye, F i l i st i n ve d iğ e r tı n ı n m ü kafatı n ı bu d ü nyad a


i ken görmüş, Ra bbi tarafı ndan
bölgeleri kasıp kavurduğu
güzel b i r ma ka m a getiril m işti .
za manlardı. Hz. akCıb (a .s)
5 7 . ayette Allah'ın m üj delediği
ve H z . O s u f' u n ( a . s ) d a
a h i ret m ükafatı ise, elbette bu
hasret ve ayrı l ı k ateşiyle
d ünya m a kamlarıyla asla kıyas­
yüreklerinin ya nıp dağlan- lanamazdı. Dolayısıyla Hz. Osuf'u
d ığı va kitle rd i . . . Bir gün . . . örnek a l a n m ü m i n le r ve Genç
Evet bir g ü n . . . Öncüler, O'n u n bu d ü nyad a
u la ştığı maddi m a ka m ve m ev­
58 YCısuf'u n ka rdeş­ kilerden ziya d e manevi ma­
kamlara ve ahiret yurdund a
leri çıkageldiler ve
ulaşacağı n imetlere, m ükafat­
o n u n ya n ı na g i r­
l a ra göz d i kmeli, onlara kavuş­
diler. O, onları gö­
maya çalışmalıdırlar: Maddi ma­
rü r görmez ta nıdı,
ka m la ra kavuşt u k l a r ı n d a i se,
oysa onlar onu ta­ asla böbürlenip kibirlenmemel i,
.
n ıya m a m ışla rd ı . şımarm a malı, değişmemeli, d .- j
59 Onların erzak yük­ n üşmemeli, tevhld a kidesinden
leri n i hazı rlatı nca ve d ava l a rından asla taviz ver­
dedi ki: "Ba na ba­ memelid i rl e r.
banızdan olan kar-
87
ABDULLAH YILDIZ

deşi nizi getiri n . Görüyorsunuz ya, ben ölçüyü ta m


tuta rım ve ben konu kseve rlerin en hayı rlısıyı m ."
60 "Eğer onu bana getirmeyecek olursa nız, a rtık benim
katımda sizin için bir ölçek/erza k yoktu r ve ya n ı m a
da ya klaşmayın."

Mısı r'a gelenler, yı l la r önce Yusuf'u götürüp kuyuya ata n


ka rdeşleriyd i ve a na-baba bir öz ka rdeşi olan Bünya m i n on­
ların arasında yoktu. Görüşmeler sırasında bir kardeşleri daha
olduğu n u söylemiş o l m a l ıyd ı l a r. Yusuf (a .s) on ları ta n ı d ığı,
onlara ya k ı n l ı k gösterdiği ve "ka rdeşin izi" demeyip de "ba­
ban ızdan olan sizin öbür ka rdeşin izi" ded iği halde yine de
bu sözden, bu istekten bir anlam çıkarıp onu ta nıyamam ış­
lard ı . Yusuf a leyh isselam, böyle söylemekle, onu hem ta nı­
m ıyormuş gibi davra n mış, ama hem de "on u geti rirseniz bir
ölçek erza k daha veririm, değilse hiçbir türlü erza k ala maz­
sın ız; dolayısıyla onu geti rmeden boş yere gelmeyin" diye­
rek sevg i l i öz kardeş i n i ya n ı n a getirmeleri sağla m a k iste­
mişti . . .

61 Ded iler ki: "On u ba basından istemeye ça l ışacağız ve


her h a l ü ka rda biz bunu ya pabiliriz."
62 Yusuf bir tarafta n da adamlarına : "Sermayeleri n i yük­
leri n i n içine koyuveri n, belki ai leleri n i n ya n ı n a dö­
n ü nce farkına va rırlar ve bel ki yine gel irler" dedi.
63 Dön ü p babalarına geldikleri va kit, ded i ler ki: "Ey ba­
ba m ı z ! Bize e rza k yasa kl a n d ı . Ka rdeş i m iz i bizi m l e
gönder d e , erza k a la bilelim. B i z o n u kes i n l i kle koru­
yacağız."
64 Baba l a rı dedi ki: "Bundan önce size ka rdeşi ni güven-

88
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

d iğim gibi ben onu size nasıl güve n i ri m ? En hayı rl ı


koruyucu Allah'd ı r ve O, merha met eden lerin en mer­
h a metlisi d i r."
65 Derken yü kleri n i açtı l a r ve sermayelerini kendilerine
geri veri l m iş b u l d u l a r. Dediler ki: "Ey ba ba m ı z ! Daha
ne isteriz? İ şte sermaye m iz de bize geri veri l miş. Bu­
n u n l a yine a i lemize erza k alır geti ririz, ka rdeşimizi de
koru ruz, üstelik b i r yü k daha fazla e rza k a l ı rız. Zaten
bu a ld ığı m ı z pek az b i r erza ktır."
66 Baba l a rı dedi ki : "Hepi niz çepeçevre kuşat ı l ı p çare­
siz ka l m a d ı kça onu bana mutl a ka getireceğin ize d a i r
A l l a h adına kesin bir söz vermed ikçe, o n u , a s l a sizinle
gönderme m". O n l a r d a kesin bir söz verince, baba­
ları dedi ki: "Bu söyled i klerinize Allah ve kildi r".
67 Ve dedi ki: "Ey yavru l a rı m ! ( M ısı r'a) hepi n iz bir ka pı­
dan girmeyi n; ayrı ayrı ka p ı l a rd a n giri n . Gerçi ben ne
ya psa m, Allah'ın ta kdirini sizden engelleyemem. H ü ­
küm yal n ızca Allah'ındır. Tevekkül edenler de yal n ızca
O'na tevekkül etme l i d i rler."
68 M ısır'a va rd ı klarında, babaları n ı n kendilerine e m ret­
tiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiler. (Gerçi) bu, Allah'tan
gelecek hiçbir şeyi o n l a rd a n savamazd ı . Ama sadece
Ya' kü b, içindeki bir d i l eği söylem işti. Şüphesiz o, ilim
sa h i biyd i, ç ü n kü ona biz öğretmiştik. Fa kat insanla­
rın çoğu bunu bil mezler.
69 Yüsuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i)
ya n ı n a a l d ı . Dedi ki: "Bilesin, ben, sen in ka rdeşi n i m !
Artık onların yaptıklarına/yapacaklarına sakın üzülme!"

89
ABDULLAH YILDIZ

Ka rdeşi Bünya m in'e kavuşa n Hz. usuf' u n, durumu d iğer­


lerine bel l i etmemek için özel bir meka nda o n u n la kuca k­
laştığı, göz yaşları içinde ona sa rıldığı ve 'ben sen i n ka rde­
şinim' d ed iği a n l a ş ı l ıyor. Yusuf ona ayrıca nasihat ed iyor:
"Biz i ki kardeş hayı rlısı ile birleşip mesud old uğu muz için,
a rtı k ka rdeşlerimizin bize geçmişte ya ptı klarına üzü l me, boş
ver, onlara a l d ı rma ." Ve birazd a n olacaklar hakkında da onu
bilgilendi riyor: "Az sonra ben i m adamları m ı n sana ya paca k­
ları oyu n d a n dolayı sa k ı n te laşl a n ı p üzü lme. Ve bu sa n a a n­
lattıkları m ı kimseye sezd i rme, hiç d uymamış gibi seri n ka n l ı
ol . ."20
.

70 Son ra onla rın erza k yüklerini hazırlatı nca, su ka b ı n ı


ka rdeş i n i n yükü n ü n içi ne koyd u. D a h a son ra b i r tel-
lal şöyle bağırd ı : "Hey kerva n ! Siz gerçekten h ı rsızsı-
nız!"
71 (Kerva n d a kiler) on lara döndüler de dediler ki: "Ne
kaybettiniz?"
72 Onlar da dediler ki: "H ü kümda rın su ka b ı n ı a rıyoruz.
Onu b u l u p getirene bir deve yü kü ödül va r. Ben de
buna kefi l i m".
73 "Alia h'a yem i n ederiz ki," ded iler, "M u h a kka k siz de
a n l a mışs ı n ı zd ı r ya, biz b u raya bozguncu l u k ya p m a k
i ç i n gel medik. Biz h ı rsız da değil iz."
74 "Peki ya lancı çıka rsa n ız o n u n ( h ı rsız l ı k eden in) cezası
nedir?" dediler.
75 "O kimin yükünde çıka rsa, ceza olara k o şa h ıs a l ı ko-
n u l u r. Biz za l i m lere işte böyle ceza veririz."
76 B u n u n üzerine Yusuf, ka rdeşinin eşya l a rından önce

90
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

onların eşyalarını a ra maya başlad ı . Son ra su ka b ı n ı


ka rdeş i n i n ( Bü nya m i n ' i n ) yükü n ü n içi n d e n ç ı ka rd ı .
İşte Yusuf'a b i z böyle b i r ça re öğrettik. Yoksa, kra l ı n
kanunla rına göre, kardeşin i alıkoymasına imka n yoktu.
Anca k A l l a h dilerse o başka. Biz d i lediğim izi derece­
lerle yü kseltiriz. Ve her b i lgi sa h i b i n i n üstü nde daha
iyi bir bilen va rd ı r.

Deni l iyor ki; Hz. usuf, babası Hz. Ya kub'un şeriatında h ı r­


sızlığın cezası n ı n, h ı rsızın kendisini ça ld ığı malın sa h i bine tes­
lim etmek olduğu n u ve m a l sa h i b i n i n de, o h ı rsızı bir yı l l ı­
ğına mal edindiğini biliyordu. Hatta, rivayete göre, Hz. usuf'un
başından şöyle b i r olay geçm işti :
Yusuf çok küçük yaşta i ken a n nesi ( Ra hll) vefat etmiş ve
Yusuf ile Bünya m i n öksüz ka l m ıştı. YCısuf'a b i r süre liği ne ha­
lası bakm ış, onu öz evlad ı gibi be n i mse m iş ve ya n ı ndan ayı r­
ma k iste mem işti. Hz. akub gelip de 'a rtık Yusuf'u götü rme­
l iy i m' d ey i n ce , halası çok ü z ü l m ü ş, Yus uf ' u b ı ra km a k
istememişti. Yusuf'u ya n ı nda b ı ra kma k için ça re a raya n ha­
las ı n ı n aklına i lginç bir fi kir geldi. Hz. Ya kub'un şeriatına göre,
bir eşyayı ça l a n kimse, eşyası ça l ı n a n ı n mal ı/hizmetçisi ola­
ra k bir yıl ya n ı n d a ka l ıyordu ... Rivayete göre, Hz. a ku b'a de­
desi Hz. İ bra h i m'den manevi değe ri pek yüksek b i r kemer
ka l m ış, o da b u n u sakla ması için kız ka rdeşine ve rmişti. Ha­
lası, işte bu kemeri Yusuf' u n beline bağlaya ra k üstüne elbi­
sesi n i giydi rd i ve o n u oyna ması için d ışarı yol la d ı . B i r s ü re
sonra da kemerin kaybolduğu n u i l a n etti ve a ramaya baş­
ladı . . . Az sonra eve dönen YCısuf'un üzeri n i de a ra d ı . Kemer
YCısuf'tayd ı. Ya ku b (a .s) tebessüm ederek, kızka rdeşinin bu
91
ABDULLAH YILDIZ

tatlı h i lesi n i hoş ka rşıladı. ( B u ça re, bir h ile/tuza k gibi görü­


nebilir, a ma YCısuf'u n o ke meri ça lmadığı n ı her i kisi de b i l i­
yord u. H a lası, Ya kOb'u, ken d i şeriatı ndaki bir uygulamadan
yara rla n a ra k, sevg i l i Yusuf'u kendisine bıra kmaya tat l ı b i r
şekilde i k n a etm iş oluyordu.) Sonuçta Ya kub (a.s); 'A ka rdeş­
çiğim, gön l ü m ü hoş ettin . Yusuf bir sene daha ya n ı nd a ka l­
sın' ded i.21
Hasılı, Hz. Osuf bu kura l ı biliyord u ve belki aşağıda ka r­
deşleri n i n ima ettiği şey de d a h a üç-beş yaşlarında i ke n ba­
şından geçe n b u olaydı ... Bir rivayete göre, Yusuf' u n a nası­
nın ba bası, bir puta tutku n m uş, Yusuf da çocu kken a n ası n ı n
e m riyle dedesi n i n o putu nu gizl ice a l ı p götürmüş v e kırm ış.
İşte, aşağıdaki ifadede, ka rdeşlerinin şimdi kızgı n l ı kla söyle­
mek istedikleri bu id i.22

77 Ded iler ki : "Eğer o ça l m ışsa, daha önce b u n u n kar­


deşi de ça l m ıştı". O vakit Yusuf b u n u içine attı, on­
l a ra h iç belli etmed e n : "Siz çok daha kötü b i r ko­
nu mdasınız; Allah sizin an lattıklarınızın içyüzünü daha
iyi bil iyor" ded i.

Hz. usuf'un, ka rdeşleri n i n bu kötü n iyetl i ve ken d i lerini


sözde tem ize çıkarıp Bünya m in'i ve Yusuf'u itham eden ifa­
delerine ca n ı n ı n sıkıldığı ve üzüldüğü belliyd i a m a içinden
geçenleri d ışa vu rma m a k için sa bretti, yutkundu ve bir kar­
ş ı l ı k ve rmedi; sadece 'siz çok daha kötü duru mdası n ız ..' d i­
yerek ki naye l i bir ifade kulla n d ı . Evet, onlar çok d a h a zor
d uru mdayd ı la r. Bu yüzden de ka rdeşleri olduğu n u bil me­
d i kleri YOsuf'a ya lva rmaya başlad ı lar:

92
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

78 Ded iler ki: "Ey vezir! E m i n ol ki, b u n u n çok yaşlı b i r


babası va r. O n u n i ç i n ye rine bizden birini a l ı koy. Ger­
çekten de biz sen i iyi l i k eden lerden görüyoruz."
79 O dedi ki: "Eşya mızı ya n ı nda bulduğum uzdan başka­
sını tutu k l a m a kta n Alla h'a sığı n ı rız. Çünkü öyle ya­
parsa k za l i m l e rden olu ruz."

Bünya m i n, Hz. usuf' u n tem bi h lediği gibi, 'eşyayı ben ça l­


d ı m' veya 'eşyayı ben ça l m a d ı m' gibi herha ngi bir şey söy­
lemem iş, dolayısıyla 'sü kut i kra rda n gel i r' i l kesine göre du­
ru mu ka b u l lenere k YCısuf'un ya n ı nda ka l m ıştır.
An laşı l a n o ki, Hz. usuf, d iğer ka rdeşlerine henüz kendi­
sini ta n ıtma k za ma n ı n ı n gelmed iği n i düşün müş, ama ka rde­
şini ya n ı nda a l ı koyma k için de zorba l ığa başvurmak, m a ka­
m ı n ı n ve yetkisi n i n verd iği gücü ku l l a n m a k yeri n e soru n u
s ı rf adil ve ka n u ni yol l a rd a n çözüme kavuştu rm uştu r. Yusuf
(a .s), b u rada ka rdeşlerine bir p l a n/tuzak kurmuş gibi gözük­
mekted ir; a ma bu B ü nya min' le a nlaşa ra k yap ı l a n tatl ı bir da­
n ışıklı dövüştür.

80 O n l a r, o n u ku rta rmakta n ü m it kestikleri za man, du­


ru mu ken d i a ra l a rında görüşmek üzere b i r ya na çe­
k i l d i l e r.. Büyü kleri dedi ki: "Baba n ı z ı n sizden A l l a h
a d ı n a kes i n söz a ld ığı n ı v e daha önce Yusuf kon u ­
sunda ettiği n iz kusuru b i l m iyor musu n u z ? Babam
ba na izin ve rinceye veya Allah h a kkımda b i r hüküm
ve rinceye kad a r ben a rtık b u radan ayrı lamam. Allah,
h ü küm ve ren lerin en h ayırl ısıdır."

93
ABDULLAH YILDIZ

81 "Siz d ö n ü n de baban ıza deyin ki: Ey baba m ı z ! i n a n


k i , oğl u n h ı rsızl ı k ya ptı . B i z a nca k bildiğim ize şa h itlik
ediyoruz. Yoksa biz gaybın bekçileri / gizliyi bilen ler
değil iz."
82 "Hem orada bulunduğumuz şehir ha lkına, hem içinde
b u l u nd uğumuz kerva na sor. Ve biz kesi n likle doğru
söylüyoruz."

Hz. Yaküb'un, Hasret, Kahır ve Üzüntüsünü


Yalnız Allah'a Şekva Etmesi
Ve Ya kub'un oğu lla rı babala rı n ı n ya n ı n a döndüler. . . Büyü k­
lerinin te mbi h leri doğru ltusu nda, durumu ba ba la rı n a izah
ettiler; o n u i kna etmeye, teskin etmeye ça lıştı lar. Yusuf has­
retine B ü nya m i n h a s reti d e e k l e n e n çilekeş p eyga m be r
Yaku b (a.s) büsbütün ça resiz, b üsbütü n perişa n ka l m ıştı .
Ama yine de Alla h'ta n ü m i d i n i kesm iyor, sabrın e n güzel ör­
neğin i gösteriyord u :

83 Ba ba l a rı dedi ki: "Hayı r, sizi nefisleriniz a ldatıp böyle


b i r işe sürüklemiş. Artık bana güze lce sa bretmek d ü­
şüyor. U m u l u r ki Allah hepsi n i birden ba na geri ge­
tiri r. Ç ü n kü O, her şeyi bilir, hüküm ve h i kmet sa h i­
bidir."
84 Ve onlardan yüz çevi rd i de: "A h YCısuf'um, a h !" / "Ey
Yusuf üzerindeki tasa m, gel !" dedi. Ve içine göm­
d üğü üzüntüden gözlerine a k d üştü. Artık yutku nu­
yor da yutku n uyordu.
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

85 Dediler ki: 11Hala Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Allah'a


ye m i n ede riz ki, son u nda eriyip gideceksin, tüke n i p
helak olaca ksı n . Hayret doğrusu !"
86 Dedi ki: 11Ben d aya n ı l maz ka h rı m ı, kederimi a ncak
Alla h'a şikayet ederim ve Allah ta rafı n d a n sizi n bil­
med iğiniz şeyleri de b i l i ri m."
87 11Ey oğu l la rı m, gid i n de Yusuf ve kardeşinden bir ha­
ber getiri n . Allah'ın ra h metinden ü m it kesmeyi n; zira
kafi rler top l u l uğundan başkası Allah'ın ra h meti n den
ü m it kesmez."

"Sabr-ı cemil" sa hibi; en güzel bir sabrın, bitip tüken me­


yen bir sa brın sa hibi Hz. Ya ku b (a.s) hem YCısuf'ta n hem de
Bünya m i n'den asla ü mit kesmemişti. Ama derdine dert, has­
retine hasret, ka hrına kah ı r ekle n m işti. Ama yine de O, h a l i n i,
ça resizliğin i, ya l n ı zca A l l a h'a a rzed iyor, ked e ri n i, tasa s ı n ı,
üzüntüsü n ü içine göm üyordu . . .
{Rivayet o l u n u r k i ; H z . Ö m e r ( r.a), bir gü n yatsı na ma­
zını kıld ırı rken, zam m-ı s u re ola ra k Yusuf suresi n i okuyord u .
86. ayete ge l i nce, Ya kub a leyh issela m ı n yürekleri bu rka n ça­
resizl iğini, kederi n i, Yusuf hasretini hatı rlaya ra k h ü ngü r h ü n­
gür ağlamaya başlad ı . Öyle ki, a rka safla rda b u l u n a n l a r bile
onun h ıçkı rı kla rını işitti ler.23)
Oğu l larına tekra r M ısı r'a gid ip Bünya m i n ve Yusuf'u a raş­
tırma larını, sadece yen i h asreti Bünya m i n'den değil yıllard ı r
hasretin i çektiği YCısuf'ta n da b i r h a b e r getirmeleri n i em­
retti. Baba la rı n ı n bu ısra rı üzerine, oğu l la rı tekra r M ısı r'a git­
ti ler. . .

95
ABDULLAH YILDIZ

88 YCısuf'u n h uzuruna gird i kleri za man dediler ki: "Ey


ş a n l ı vezir! Biz ve a i lemiz ciddi sıkıntı içindeyiz. Pek
az bir sermaye ile ge ldik. Sen bize erza kı yine ta m
olara k ver, ayrıca sad a ka da ihsan eyle. Çünkü Allah
sad a ka ve ren leri m u h a kka k m ü kafatla n d ı rı r."
89 Yusuf dedi ki: "Siz ca h i l l iğiniz yüzü nden Yusuf'a ve
ka rdeşi ne neler ya ptığı n ızı bil iyor musun uz?"

Böylece, bu sure n i n baş tarafı nda geçtiği üzere, Yusuf


kuyuya atı l d ığı za m a n kendisine va hye d i l m iş olan "Sen on­
lara bu ya ptı kları n ı hiç beklemedikleri (sen in kim olduğunu
b i l m ed ikleri) b i r s ı rada h a be r vereceksi n/hatı rlataca ksı n "
( 12/15) i l a hi vaadi gerçekleşmiş o luyord u . . . Bu h atı rlatma
üzeri ne:

90 O n l a r "Yoksa sen .. , sa hiden Yusuf m usu n ? ! " dediler.


O da "Ben YOsuf'u m, bu da ka rdeşim" dedi. "Doğ­
rusu Allah, bize I Otufta b u l u n d u . Gerçek şu ki, kim
sakı n ı r ve sa brederse, kuşkusuz Allah, güze l işler ya­
pa n ların m ü kafatını zayi etmez."
91 Dediler ki: "Al l a h'a yem i n olsun, Allah gerçekten seni
bize üstün kılm ıştır. Biz gerçekten de büyü k hata iş­
lem iştik".
92 Yusuf: "Bugü n size bir ayı plama ve azarlama yoktur.
Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merha met eden­
lerin en merha metl isidir." d iye ka rş ı l ı k verd i .

YCısuf' u n ka rdeşleri, n ihayet YOsuf'u ta n ıyabil m işler, bu


arada, çok geç de olsa hatalarını a nl a m ışlardı; Allah YOsuf'u

96
YUSUF'UN ÜC GÖMLEGİ

fıtrate n Ve a h lake n Üstün ya r3tm ı c;,t: . Q ·� L kıska n ı p orta dan


ka i d ı rm a ya ka l kışma kla çok büyük lı ı :- rı;:ıta ı ş i e m i ş l erd i Ve.

işte şimdi pişman o l m uşlardı, hata ! a r : n ı itıraf ediyorla rd ı . Bir


peyga mbere ya kışa n da, o n l a rı a La r i 2 m a �i , ayı p l a m a k, ya p­
t ı k l a r ı n ı b a ş l a r ı n a ka krr1ak olamazd ı . B u sebe ple, o n l a ra
Allah'ta n mağfiret d i ledi, ma ğ fı ret d ı l e m e le r in i tavsiye etti
ve onlara, Allah'ın merh a m etl i leri n en merhametlisi oldu­
ğunu hatırlattı. . .
Evet, Yu suf s u resi n i n 9 1- 9 2 . ayette yer a i a n ta rihi d iya­
log, asırlar sonra, peyga m berler siisiles i n i n sonuncusu Hz.
M uh a m med' i n kutlu ashabı "örnek ve öncü Kur'ôn nesli" ta­
rafı ndan, a deta yen iden sa hneleniyor; Hz. Ali (r.a), asha b ı n
ö n d e gelenleri n i n de ta n ı k old uğu bir problemi bu iki ayetle
çözüyord u .

.- --
i
G ü n ü m üzde "öncü Kur'ôn nesli" olmaya aday Genç
Öncüler, tıpkı Yusuf a lehisse l a m gibi, e n yak ı n l a rı
başta olmak ü ze re i nsa n ların kusu rlarını affedip ba­
ğışlama erdem i n i gösterebilmeli, "kötü lüğe iyilikle
karşılık verme li", i nsan la rı n ıslah olması, h idayet bul­
ması için d ua etmeli, onlar için Allah'tan mağfiret d i­
lemeyi başara bilmelidirler.
Ö ncü olmak, davetçi olmak, peyga mberlerin miras­
çısı olmak için, elbette zora talip olmak ve zor olan
bu erdemleri üzerinde taşımak gerekir.

ı
__

97
Okuma Parçası:
Hz. Muhammed (a.s) YOsuf (a.sJ Rolünde,
EbO Süf�an bin Haris de Kardeşleri Rolünde

O lay, Mekke'nin Fethi'nden hemen önce, Mekke ile Medine


a rası n d a ki E bva veya Nlku' l-Akab mevkiinde yaşa n ı r. Pey­
gamberimizin süt kardeşi EbO Süfya n b. Haris (o sırada Mekke
reisi olan EbO Süfya n b. H a rb' le ka rıştırılmamal ı), Müslüman
olmaya ka ra r vermiş; Mekke'den çıkıp İslam ordusunun bu­
l u n d uğu E bva'ya kad a r gelmiştir. E l bette M üs l ü m a n olma
ka ra rını, be lli bir m u hasebe sürecin i n sonucunda vermiştir.
İşte bu olayın h i kayesini Celaleddin Vata ndaş'ın dili nden din­
leye l i m :
EbCı Süfya n b . H a ris ( r.a), RasCı l ü lla h' ı n a mca oğl u, süt
ka rdeşi ve çocukl u k a rkadaşıyd ı . RasO l ü l lah'ın peyga mber­
li kle görevlendiril meden önce sıkl ı kla görüştüğü sayı lı dost­
larından biriydi. Çok iyi a n laşırlard ı . Anca k risa let görevi baş­
layıp da RasCı l ü l la h M ekkelileri İsla m 'a d avet edi nce, Ebu
Süfyan b. H a ris RasO l ü l l a h'a ka rşı ge lerek davetin i i l k redde-
99
ABDUL�AH YILO:Z

« ··· i ; · r ı: · ? :cıc. yr:: - ci . d i!! ı.. ' ? ; ; k eş rar, i:ııarn ci < NC ı l l 1 i ; ş ke n c e

\ ·.: �•ı· . . ıy'.� d u ;d A · r··ı;5 , ;:ı ı;a ı i şt k ; zı r: za rı ı a n da, R a s u i ü l !a h ' ı n

l'a : ş ı , , n c:a ı:e zorba i:: i 'C:faı vo n ı n d a yer a lm aya deva m etti.

f i attc1 •,ci d;:ıiıa da : : � ri ı=, ')t:w i.ı (ı, R a s Q ! u ! ı a h ' ı h icveden, İ s l a m 'ı

ı·ed d e d •2 n ;iirler söyledi O nun ş i ı r l e ri dillerde dola ş ı rd ı ; b a ­

şc. r ı ! ı b ı r şa i r d : . Ay:xa Kme yş' i n Müsl ü ma n l a rla ya ptığı sa­

vaş l a r ı n h e m e n h e ps i n d e ye r a l d ı . O bu ya pt ı k ! a n y l a , adeta
diğer rıüşrik zorba larla yarışıyor, ama yaptıklarının Rasulülla h'ı
daha derinden yara l adığı n ı b i l m iyord u . RasCı l ü l la h d iğer
zorba m üş riklerin ya ptı k l a rı nedeniyle üzü l üyord u, a m a süt
kardeşi ve dostu Ebu Süfyan b. Ha ris' in ya ptıklarına daha
çok üzülüyord u . . .
E b u Süfyan b. Haris, Rasulülla h'a d üşma n l ığın ı v e İ sla m'a
karşıtl ığın ı Mekke'nin feth i n e ya kın b i r ta rihe kad a r deva m
ettirdi. Duru m u n u hiçbir şekilde değiştirmed i . Ve değişi m
s ü reci, H ud eybiye a n laşması n d a n son ra tica ret i ç i n gittiği
Suriye'de d uydukla rıyla başl a d ı . Duydukları ka rşısında hem
şaşırd ı ve hem d e üzüldü. M ed i n e'deki İ s l a m d evleti ve
Rasu l ü l la h'ın peyga m berl iği, ta bu bölgedeki insa n la r tara­
fından konuşuluyor ve bazı ları henüz görmediği Rasu l ü l l ah'ı
ya kı n d a n ta n ı m a i steği n i d i l e get i riyo rd u . Ebu Süfya n b.
H a ris, ken d i a ra la rı ndan çıkm ış, üstelik kendisi n i n kuze n i ve
süt ka rdeşi olan ve yı l la rd ı r kendisine her türlü zulmü reva
görd ü kleri Rasul ü l l a h'ın, bu şeki lde başka bölge lerdeki in­
sa n l a r ta rafı nd a n mera k ve takd i rle kon uşu l a n bi risi oldu­
ğun a nlayınca, d üşünceleri karışmaya başladı. O zamana ka­
dar ya ptı kla rıyla hep başka la rı n ı taklit ettiği n i, ya ptığı şeyin
doğru m u ya n lış mı olduğu n u hiç düşün mediğini fa rk etti.
Bunu ' Yaşlılarımız bir yol edinip gittiler, biz de onlara uyduk.
Onlar putlara sığmarak Muhammed'e karşı geldiler, biz de

100
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

onların yaptığtnı yaptık' d iyerek dile getirmeye ve bu düşün­


cesi n i M e k ke'ye d ö n ü nce bazı a rkad a ş l arıyla payla ş maya
başla d ı . Arkadaşla rıyla kon uştuğu zaman fa rk etti ki, bir çok
kiş i n i n d u r u m u ken d isi n i nkinden fa rklı değil. G ü n ler bu şe­
kilde geçmeye başladı . . .
Ebu Süfya n b . H a ris, d u ru m u eşine de açtı. O n u n ; 'Arap
olanlann ve olmayanlann Muhammed'e tôbi olduklannt gö­
rüp duruyorsun. Çevresindeki insanlann sayısı her gün daha
da artıyor. Herkes O'nu seviyor ve O'na güveniyor. Siz ise
O'na düşman!tkta birbirinizle yanşıp durdunuz. Halbuki O'nu
tasdik etmek ve yardımcı olmak herkesten çok sana düşerdi.
O'na yardım edenlerin ilki sen olmalıydın' sözleri ka rşısında
hatasını daha d a iyi a n ladı. N i hayet M üs l ü m a n o l maya ka­
ra r verdi; bu nedenle Med ine'ye gideceğin i söyleyip, oğl u n u
da ya n ı n a a l a ra k yola çıktı.
Rasu l ü l lah'la görüşmek ve Müslü m a n l a ra katıl m a k için
Medine'ye ha reket eden Ebu Süfyan b. Haris, yolda İslam
ord usuyla ka rşı laştı . İ slam ordusu Mekke'yi fethetme k için
gel iyord u . Ebu Süfya n b . Ha ris, İ s l a m o rd us u n u gör ü n ce
korktu; kendisi İ slam'ın en katı d üşma n la rından biri old uğu
için ö l d ü rü l m e kten korkuyord u . Bu neden l e görü l memek
için sa klandı. Geceyi sa kla nara k geçi rdi . İslam ordusu biraz
i leride mola vermişti . Sabaha doğru, ortal ığı n sakin olduğu
bir za manda oğl u n u n e l i nden tutup ord ugaha girdi. Bir yo­
l u n u bulup Rasu l ü l la h'a kad a r u laştı. Rasul ü l l a h, ka rşısında­
kinin EbCı Süfya n b. Ha ris olduğu n u a n l ayı nca yüzü n ü çevi­
rip o n u n la i lgilenmedi . Ebü Süfyan b. Ha ris bundan sonrasını
şöyle a n latır:
"Rasü l ü l lah benden yüzünü çevi rince, döndüğü o ta rafa
geçti m. Yine yüzüme bakmadı ve öbür ta rafa dönd ü . Bana
101
ABDULLAH YILDIZ

bakmıyor, benimle i lgilenmiyordu. Utandım. Yakın, uza k her


şey beni sı kmaya b aştad ı . N e yapacağım ı bilemiyord u m .
O'na çok sıkıntı vermiş, O'nu çok üzmüştüm. Bana kırgı ndı.
RasCı lüllah benden yüz çevirince çevresi ndeki M üslüma nlar
da yüz çevird i ler. H iç kimse bana bakmıyor ve benimle ko­
n u ş m uyord u . O ra d a n u z a k l a şt ı m . K en d i m i b i r ş e k i l d e
RasCılüllah'a kabul ettirmem gerektiğini düşünüyordum. Ama
bunu nasıl başa racağımı bilmiyordum. EbCı Bekir'le ka rşılaş­
tım. Ona yaklaşıp, beni RasCı lü lla h' la görüştü rmesini rica et­
tim. Fakat 'Rasulüllah'm yüz çevirdiği kişiye ben taraftar ol­
mam' d ey i p o d a b e n d e n yüz çevird i . O n u n ya n ı n d a n
uzaklaşırken Ö mer'le ka rşı laştım. Ricamı bu sefer ona bil­
dirdim. Ama o 'Ey A llah'm düşmam! RasO/ü llah'ı ve arkadaş­
lanm üzen sendin değil mi! Üstelik O'na düşmanltğmı her
taraftan duyulacak kadar ileri götürdün değil mi!' demeye
başladı. Ö mer'in bana ya rdımcı olmayacağı nı a nlayınca am­
cam Abbas'ı aradım. Abbas'ı bulu nca onun ya rdımını iste­
dim. Müslüman olduğumu ve Müslüman olunca RasCılüllah'ın
sevineceğin i umduğumu, ama bun ların gerçekleşmed iğini,
RasCılüllah'ın beni görmek dahi istemed iğin i a n lattım. Ab­
bas 'Yeğenim! O'nun senden yüz çevirdiğini bildikten sonra,
benim seninle konuşmam doğru olmaz. Eğer sana yakmlık
gösterirsem O'nu üzmekten ve öfkelendirmekten korkanm'
ded i. Ne yapacağımı bilemez bir halde gezinmeye başladım.
Ali ile ka rşı laştı m . O da bana öncekilerin i n söyled i klerine
benzer şeyler söyledi. Art ı k başka larıyla görüşmemin bir
fayda sağla mayacağını a n lamıştım. Gidip RasCılüllah'ın çad ı­
rı n ı n önüne oturdum. Sıca ktan ve susuzlukta n ölünceye ka­
dar O'n u n ka pısı n ı n önü nde oturmaya ka ra r verdim. Ordu
hareket edince ben de orduyla birlikte hareket ettim. Ne

102
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGi

RasCı l ü l l a h ne de M üslümanlard a n bir kişi ben i m le konuşu­


yordu . Ya n ı m d a oğlu m old uğu h a lde, koca o rd u n u n orta­
sında ya l n ızd ı k. Bazen RasCı l ü l lah'ın görebileceği yerlere ge­
çiyordu m . Ama O ben i görünce yüzünü çevi riyor ve bana
bakm ıyord u . B u şekilde Mekke ya k ı n l a rına, Ebta h vadisine
kada r geldik. Ordu mola verd i . Ben de yan ımda oğlu m ol­
d uğu h alde Ras O l ü l l a h'ın çadırının önü nde beklemeye baş­
ladım. H iç kimse benimle muhatap olm uyo r ve ben i mle ko­
nuşmuyordu. Bu hal üzere beklerken Ali geldi ve bana yardımcı
olabileceğin i söyledi. Çok sevi ndim. Dedi ki; 'Rasulüllah'a ar­
kasmdan yaklaş ve YOsuf'un kardeşlerine söylediği şu sözleri
söyle: 'Allah'a yemin ederiz ki, Allah seni gerçekten bize üs­
tün kılmıştır. Doğrusu biz sana karşı yaptıklaflmızla suçlu­
yuz' (Yusuf, 12/91). O'na karşı söyleyebileceğin bundan daha
başka söz yok'. H e m e n gidip, Rasu l ü l la h' ı n a rkası n d a d u r­
d u m ve Ali'nin söyled iği ayeti o ku d u m . Rasu l ü l l a h dönüp
ba n a baktı ve gülü mseyerek 'Bu güne kadar yaptıklaflmz­
dan dolayı kmanmayacaksmız. Allah sizi bağışlasm. O mer­

hametlilerin en merhametlisidir' (Yusuf, 1 2/92) dedi. Hem


sevindim, hem de uta ndım. Utancımdan yüzüne bakamıyor­
dum. Bir şiir okuya ra k durumumu bildirmeye ça l ıştım . Oku­
duğum şiir şöyleyd i : 'Ben, Lôt'ın süvarileri Muhammed'in sü­
varilerini yensin diye sancak taşıdığım gün, gecenin başında
yolunu şaşırıp, zifiri karanltkta ne yapacağmı bilemeyen kimse
gibiydim. Şimdi ise yolunu bulmuş ve selamete ulaşmış kişi
gibiyim. . '. Affım ı ka bul etti ve yan ı nda kaldım."24
.

Görüldüğü gibi, Hz. Yusuf (a.s) i l e ka rdeşleri a rasında ge­


çen harika bir d iya log sa hnesi ( 1 2/9 1-92), a radan yüz yı l l a r,
bin yıllar geçtikten son ra, Hz. M u h a m med (a.s) ile EbCı Süf­
ya n b. H aris { r.a) a rasında adeta yeniden ca n l a n ıyord u . As-
103
ABDULLAH YILDIZ

h a b a ra s ı n d a "Kur'ôn-ı
·-· -�·--.. ,
Nôtıku ( Konuşan Kur'a n )
ola ra k bilinen H z . A l i ( r.a),
'Ö rnek Kur'a n n esli' olan H z . Kur'an-ı Haklm'de yer alan
Peygam be r ashab ı n ı, her yö­
i ki cümleyi al ıyor ve böy­
n üyle ö rnek almaları gereken
l ece h ayat ı n i ç i n e d a h i l
günümüz müslümanları, İ slam
ediyord u . E n ya k ı n a k ra­
d avetçileri ve Genç Öncüler,
b a l a rı n ı n zu l m ü n e uğra­
tıpkı Hz. Ali (r.a) gibi Kur'an'la
yıp yurdundan sürü len Hz.
konuşmalı, Kur'an'la düşünmeli,
Peygamber' in durumunu,
herşeye Kur'an gözlüğüyle bak­
kardeşlerinin zulmüne uğ­
m a l ı, karşılaştı kları sorun la rı
rayıp sonu nda M ısır'a esir
Kur'a n'd a n a l d ı kl arı ferasetle
satılan fakat sonra M ıs ı r
çözmeye çalışmalıdırlar. O za­
S u lta n ı olan H z . Cısuf' u n
man görülecektir ki, ''Yaşayan
d u r u m u n a benzeten H z.
Kur'an" olan Allah RasCılü'nü n
Ali (r.a), Peyga m berimizin
{s.) hayatında can l ı hale gelen
süt ka rdeşi Ebu Süfyan b.
vahiy, bizim hayatımızda da ye- ı;
i i H a ri s ( r. a )'e, ken d is i n i,

_J
n iden ca n lanaca ktır.
1
L --- ___
YCısuf'tan özü r d ileyip ha­
tal a r ı n ı ka b u l eden ka r-
deşlerin i n yeri ne koyma­
s ı n ı tavsiye ediyo r, o d a bu tavsiyeyi aynen yerine getiri nce,
işte böyle göz yaşa rtıcı bir tablo ortaya çı kıyord u . . .

"Sabr-ı CemTI" Sahibi Yakub (a.sl, Yüsuf'unun Önce Gömleğine/


Kokusuna Sonra Kendisine Kavuşu�or
Yusuf aleyhisselam, yıllar sonra ka rdeşi Bü nya m i n'e kavuş­
m uş; kendisine hainlik eden kardeşleri, ya ptı kla rı korku nç
hatayı geç de olsa itiraf ve ka bul etm işler; Yusuf da büyük

104
T

YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

b i r a l ice n a p l ı k göstererek on ları affetm işti.


Hz. Osuf için, tek sorun ka lm ıştı; yı llardır hasretiyle ya n ı p
tutuştuğu babasına, çilekeş peyga m ber Ya kCıb aleyh isselama
kavuşmak . . . Ama, bunun za man a lacağını, o günün u laşım
i m ka n l a rı açısından hafta l a r, ayla r sü receğini bi l iyord u . Bu
neden le, onunla manevi olarak buluşmak, hayatta olduğu n u,
"Millet-i İ bra h i m, İshak ve Ya kup" üzere dosdoğru b i r istika­
mette tevhld üze re yü rüd üğü n ü m üjdelemek a macıyla, üze­
rindeki -belki de kuyuya atıldığı günün sabah ı, babası Ya kub'un
boyn u n a m uska gibi ta ktığı rivayet edilen, Hz. İ bra h im'den
ka l a n ve n ü büwet geleneğin i temsil eden m ü b a re k göm­
leği- Yusuf kokulu göm l eğin i çıka rı p kardeşleri vasıtasıyla
Ya k u b a leyh isse l a m a gön de rd i . Bu, Yusuf a l ey h isse l a m ı n
üçüncü gömleği i d i . B u gömleğe; YCısuf' u n istikra rı n ı, isti ka­
metin i si mgeleyen; değişmediği ni, hala babas ı n ı n eğitip ye­
tiştirdiği o şahsiyetli Yusuf olduğu n u, o güzel ve tem iz a hlakını
ki rletmed iği ni, ihsa n ı n ı, ihlasını yitirmediğini belgeleyen "ik­
tidar gömleği" de diyebiliriz. İşte Hz. YCısuf'un, ken d i koku­
sunu; ki m l iğini, kişil iğin i, ka ra kterini, h uyu nu, a h la kı n ı ve di­
ğer güze lliklerini ya nsıta n bu gömleği ni babasına göndermesi
çok a n lamlı ve çok ince mesajlar taş ıya n bir davra n ıştı :

93 "Al ı n şu gömleğimi götü rü n de ba b a m ı n yüzüne ko­


yun, gözü açı l ı r. Ve bütün a i l en izle topl uca bana ge­
l i n ."
94 Ne za m a n ki, kafi le ( M ısı r'da n ) ayrı ldı, öteden baba­
l a rı dedi ki: "Eğer bana b u n a k demezsen iz, i n a n ı n
b e n Yusuf'un kokusunu a l ıyoru m ."
95 (Ya n ı ndakiler:) "Va l la h i sen hala o eski şaşkı n l ığında­
sın." ded iler.
105
ABDULLAH YILOIZ

H z. a kO b'un kilometrelerce uzakta n YOsuf'un kokusunu


a lması, ister 'telepati' densin, ister 'h iss-i ka b le' l-vukO' ya n i
önsezi, sonuçta O'na Alla h'ı n b i r IOtfu, i kra mı, müjdesi idi.
Artık vuslat/kavuşma va kti yakındı ve YakOb'un çektiği has­
ret çilesi bitmek üzereydi. . .
O önce YOsuf'un u n kokusu na, sonra gömleği ne, son ra
da bizzat kendisine kavuşaca ktı. . .

96 Fakat ne za man ki, gerçekten müjdeci geldi, göm­


leği Ya kO b'un yüzüne koydu, gözü tekra r görü r hale
geldi. "Ben size demedim mi, sizin bilmedi kleri n izi
Allah ta rafından (va h iy i le) ben bilirim." dedi.

YCısuf'unun kokusu n u ta uza klardan alan Ya kub a leyhis­


selam, onun sağlık, sıh hat, selamet ve istika met üzere ol­
duğunun ka n ıtı olan gömleğini aiıp yüzüne gözüne sürünce,
gön l ü öylesi n e fera h l a m ıştı ki, daha önce içine gömd üğü
hüzü n le kara ra n gözleri, şimdi Allah'ı n bir lütfu olara k se­
vinçten açı lıverdi. Bu durum, YOsuf'a kötü lük eden ka rdeş­
lerinin bir kez daha hata la rı n ı iti raf etmelerine ve istiğfar d i­
lemelerine sebep oldu . . .

97 Çocu kla rı dediler ki: "Ey babamız, sen bizim günah­


l a rı m ı z ı n bağışl a n ması n ı d ile. Biz gerçekten h ata l ı
davra n a n la r idik."
98 Ya ku b dedi ki: "Sizin için Rabbimden ilerde bağış­
lanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıd ı r, çok
merha met edicid ir."

106
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Ve Hz. Ya kub, bir an ewel M ısır'a ulaşıp YCısuf'una ka­


vuşmak arzusuyla yola koyuldu. Bütün aile üyeleri de onunla
birlikte M ısır'ın yolunu tuttu lar. . .

99 N ihayet onlar YCısuf'u n yan ı na vardıkları zaman, Yusuf


a nasını ve babasını bağrına bastı ve "Buyurun Allah'ın
d ilemesiyle güven içinde Mısır'a girin" dedi.
100 Babası n ı ve anasını ta htı n ı n üstü ne çıkartıp otu rttu
ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye ka­
pa n d ılar. B u n u n üzeri ne Yusuf dedi ki : "Babacığım,
işte bu durum, o rüya m ı n çıkmasıd ı r. Doğrusu Rab­
bim onu gerçek kıldı. Şeytan ben i m le ka rdeşlerimin
arası n ı bozd u kta n sonra, beni zindandan çıkarma kla
ve sizi çölden geti rmekle Rabbim bana haki katen ih­
san buyurd u . Doğrusu Ra bbim dilediğine l utfu n u i h­
sa n eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, h ü kü m ve h ikmet
sa h i bidir."
101 "Ey Rabbim ! Bana m ü l k/h ü kümranlık verdin ve bana
olayları n/sözlerin/rüyaların yoru munda n bir ilim öğ­
retti n . Ey göklerin ve yerin yaratıcısı ! D ü nyada ve
a h i rette benim velim sensin, benim ca nımı müslü­
man olara k a l ve beni sal i h lerin arasına kat !"

Rivayet olunur ki, Yusuf (a .s) ve Melik, ya n larında dört


bin asker, birta kım devlet adam ları ve Mısır halkından çok
sayıda i nsan, gelen kafileyi ka rşılamaya çıkmışlard ı . Ya ku b
(a.s), oğlu Ya h uda'ya dayan a rak yü rüyordu, ka rşıdan gelen
kafileye ve atl ılara bakıp, " Ey Ya h uda, şu karşıd a ki adam
M ısır'ın Firavu n'u mu?" diye sord u . O da "Hayır, Firavu n de­
ğil, oğlun" dedi. Ya klaştı kları za man Yusuf'dan önce Ya ku p
selam verd i ve; "Selam sana ey hüzünleri gideren" dedi .25
107
ABDULLAH YILDIZ

Yusuf aleyh isse lam, babası Ya kQb'u ve üvey anası olan


teyzesini (YQsuf'u n öz a nası, ke ndisi küçük yaşta i ken vefat
etm işti) tahtının üzerine çıka rtı p otu rta ra k onurlandırd ı ve
hü rmet etti. Onlar da Yusuf'a kavuştu kları için Alla h'a şükür
secdesine ka pandılar. Böylece, Yusuf'un çocukken gördüğü
rüya (onbir yıld ızla güneş ve ayı n kend isi için Alla h'a secde
etmesi) gerçekleşm iş oldu.
Bütün bu güzel gel iş meleri, m utlu sonu Allah'ın (c.c) bir
lütfu ve ihsanı olara k gören Yusuf aleyhisselam, her fırsatta
Rabbine sığı nan, şü kreden bir ku l olarak Alla h'a dua etti:

- L�
J":' \Jı q:..J
..:...
, -
l. t
� � .J ,
.ı � l;.. ; \;. , �\ � ı..r-:
.:� �.:.:\:' .ii w; )'

, �.� y-: ö,_r:
, · �ı .J- 8.iJı <../: ı..Ş-ı )- �\ ı...rf· )· \lı.J- 01
-
. . - '. � 11....,
, _,._.
�WıJ� �lj
"Ey Rabbim! Bana mülk/hükümranlik verdin ve bana
olaylarm/sözlerin/rüyalarm yorumundan bir ilim
öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve
ôhirette benim velim sensin! Benim cammı müslüman
olarak al ve beni salihlerin arasma kat!" {12/101)

ı ---- ---·· - ı
1
1

İ şte, her müslüman ve her Genç Ö ncü, tıpkı Yusuf gibi, bütün
iyil ikleri, güzellikleri, başarı ve mutlu l ukları Allah'tan bilerek
ş ü kretmeli ve h e r fırsatta Yusuf a leyh isse l a m ı n yuka rıdaki
duasını okumalıdır. Bir müminin iman üzere ölmek ve hem bu
dünyada sal i h insanlarla bir arada olmaktan hem de öbür dün­
yada sa lih lerle birlikte haşrolmaktan daha güzel bir arzusu, is­
teği, d uası olabilir m i ?

108
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Hz. Osuf 'tan Hz. Musa'wa: Mısır' da


Tevhid İnancının Yerleşmesi
Kıssula rın en güze l i n i n güze l bir kavuşma sah nesi ve güzel
bir dua ile sonuna geldiğimiz bu noktada, Hz. YCısuf'un M ısır'a
geti rip yerleştirdiği Ya ku boğu l l a r ı n ı n (ya n i Hz. a kub'un d iğer
adı İsra i l o l ma kla, ona izafeten İ srailoğu l l a r ı n ı n ) daha son ra
bu bölgede neler ya ptı kları hakkında kısa bir bilgi vermekte
fayda va r:
Yu karıda d a ifade edildiği üzere, babası Ya kub aleyh isse­
la m ı ve b ütün a i l e efra d ı n ı M ısı r'a d avet edere k bel l i bölge­
lere yerleşti re n Yusuf a l eyh isse lam; i ktidarın tüm d izgi n le­
rini elinde tutan bir h ü kümdar ve ilahi mesaj ı tebliğle memur
b i r peyga m be r o l a ra k M ıs ı r to p l u m u n a tevhid inancını e n
güzel b i r ta rzda yaymaya gayret etti. Böylece M ıs ı r'a yerleş­
miş b u l u n a n İ sra i loğu l l a rı, Hz. M usa doğu ncaya kad a r böl­
gede ka l d ı l a r... B u n d a n sonras ı n ı üstad M evdudl şöyle özet­
ler:
"Yusuf aleyhisselamdan başlayarak ya klaşık 400-500 sene
M ısı r'da i kti d a rı e l lerinde tuta n İ srai loğu lla rı, b u süre içinde
bu bölgede Allah'ın d i n i n i -ya ni İ slam'ı- yaymaya büyü k gay­
ret sarf etti ler. Bu ça lışmalar sonucu Allah'ın d i n i n i ka b u l et­
miş ola nla rı n sadece dini i n a nçları değil, aynı za manda ya­
şa ntı ları ve kü ltü rleri de değişti . Bu sü reçte, i m a n l ı ve i n a nçlı
M ısırlılar gayet ta bii ki kendi ı rklarından ola n d iğer M ısırlı­
lard a n her ba k ı m d a n fa rklı bir inanç ve yaşa ntıyı ben i mse­
miş ve böylece İ sra i l oğu llarına daha çok ya klaşmış ve on la rla
kaynaşmış olabili rler. M üş ri k ye rliler böylece i m a n l ı M ısırlı­
lara -tı pkı H i n d ista n'da yerli H i n d u l a rı n yerli müslüma n l a ra
ya ptıkları gibi- ya bancı mua melesi ya pmış olabili rler. M ısırlı
109
ABDULLAH YILDIZ

müslümanlar da - H i ntli müsl üma nlar gibi- yerli m üşri kler


tarafından " İ sra iloğu lları" olarak n itelendiri l m iş olabilir. Biz­
zat M ısırlı m üslümanlar bütün di ni, sosyal ve kültürel faa l i­
yetleri bakı m ı n d a n yerli m üşriklerd e n kopmuş olabilirler.
Onların a lışverişleri ve kaynaşmaları a rtık daha çok i sra ilo­
ğullarıyla gerçekleşmiş olabilir. Bu sebepten dolayıdır ki, M ı­
sır m i l liyetçiliği aşırı derecede herkesi sarınca i sra iloğulları­
n ı n uğra dığı her türlü zu l ü m, baskı ve işkenceye M ısırlı
müsl ümanlar da h ed ef oluverdiler. Ve i sra iloğulları M ısır'ı
terk etmeye mecbur edilince onlara M ısırlı müslü manlar da
katıldılar, ama a rtık herkesin adı " İ sra iloğul la rı" olmuştu. Bu
tah m i nimizin doğru olduğu n u gösteren Tevrat'ta çeşitli ka­
yıt ve işaretler va rd ır. M esela, İ srailoğullarının M ısır'da n h ic­
reti n i a nlata n "HurOc/Çıkış" bölümünde i srailoğulları içi n şu
ifade ku llanı lıyor: "Onlar ile beraber kanşık bir kalabalık ta
vardı." ( 12 : 38). Bundan son ra İ sra iloğu lları ndan olmaya n
bu M ısırlı müslümanlar için sürekli olara k "ya ba ncı ve ec­
nebi" deyimleri ku llanılmıştır. N itekim, Tevrat'ta Hz. M usa'ya
verilen ta li mat şöyledir: "Senin için ve senden bulunan ya­
banct için kuşaktan kuşağa aym anayasa geçerli olacaktır.
Hudôvend kattnda yabancılar da senin gibidirler." ( 12/43-
5 1) 26

Kıssaların En Güzelinden Davetçilere En Güzel Dersler


Yüce Rabbimiz, bu güzel kıssayı Hz. Peyga mber (s. )'in şah­
sında biz müslümanlara eşsiz bir üslupla hikaye ed iyor ki,
onu okuyup a n layalım, tefekkür edelim ve gerekli dersleri,
ibretleri çıkarıp yolu muzu dosdoğru tuta l ı m .

110
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

102 ( Ey M u ha mmed ! ) İ şte bu, sana vahiyle bildird iğimiz


gayb h a be rlerindendir. Yoksa onlar ya pacakları işe
topl uca ka ra r verip tuza k kura rla rken sen yanlarında
değildin.

Hz. Osuf hakkında şimdiye kadar hiç d uymadığı, bilme­


d iği gerçekleri vahiy yoluyla yen i öğren e n Peyga m berimiz
elbette heyecan içindeydi. Diğer hakikatleri i nsanlara hemen
ve old uğu gibi a ktara n Allah RasO lü (s), Yusuf gerçeği n i de
i nsanlara a n latmak ve onların yen i d uyaca kları bu gayb ha­
berlerinden etkilenerek iman etmelerine vesile olmak için
sa bırsızlan ıyord u . İ şte tam bu noktada, Yüce Rabbimiz, pey­
gamberinin karşılaşabileceği olumsuz tepkilerden dolayı daha
fazla üzülmemesi, sü kôt-u haya le ve ümitsizliğe d üşmemesi
için bir takım gerçekleri bütü n açıklığıyla ona hatı rlattı:

103 Sen ne kadar şiddetle a rzulasan da, i nsa nların çoğu


iman edecek deği ldir.
104 Oysa sen, buna karşılık onlardan herha ngi bir ücret
de istem iyors u n . O Ku r'a n, alemler için a nca k bir
öğüt/hatı rlatmad ı r.
105 Ayrıca göklerde ve yerde nice ayet/ibret va rd ır ki, on­
lar yüzleri n i çevirerek ya nlarından geçer giderler.
106 Onların çoğu Alla h'a ima n etmezler de a nca k şirk ko­
şarlar.
107 Onlar, Alla h'ın aza bından hepsini saraca k bir felake­
tin gel mesi n d e n veya fa rkı nda deği llerken a nsızın
başların a kıya m etin ko puve rmesi n d e n kend ilerini
emin mi görd ü ler?

111 �
-

ABDULLAH YILDIZ

Ve Rabb irn ız, insan i a rı kend i yoluna nasıl çağ ı racağ ı, on­
l a ı "1 neıer söylemesi gere ktiği kon usunda Peyga mberimizi
yön le n d i rd i; ona davetin ve tevhid m ücadelesinin yasa ları n ı
bır kez d a ha hatı rlattı ·

108 De k i : "İşte benim yol u m budu r ! B e n i nsa n la rı b i r


basiret üzere Allah'a davet ederim; ba na uya n l a r d a
( böyle). B e n Allah'ı tesbih ederim ve ben m üşrikler­
den deği l i m ."
109 Senden ö nce gön derd iği m iz peyga m berler de o ül­
kel e ri n/ke ntlerin h a l k ı n d a nd ı, o n la r da ken d i lerine
va h iy ve rd iğimiz b irta k ı m e rkeklerden başkası değil­
lerdi. Şimdi o yerleri h iç gezi p dolaşmıyorlar m ı ? Ken­
d i lerinden ö nce gel i p geçen lerin a kı betleri n i n nasıl
olduğu n a b i r ba ksa l a r ya ! Ahiret yurd u ta kva sa h ip­
leri içi n e l bet d a h a h ayırl ı d ı r. Hala a k l ı n ızı ku l l a n ma­
yaca k mısın ız?
110 Peyga m berler (onların i m a n etmelerinden) u m utla­
rı n ı kesi p de ken d ileri n i n ya lancı durumuna d üştü k­
lerini sa n d ı kları bir s ı rada o n la ra ya rd ım ı mız geldi/
yetişti ve d i le d i klerimiz ku rta rı ld ı . Zor l u a za b ı m ız,
suçlular top l u l uğ u n d a n asla geri çevrilemez !
111 Gerçekte n de o n la rı n kıssa larında temiz akıl sa h i p­
leri için b i r i b ret va rd ı r. Bu Ku r'a n , uydurulabilecek
bir söz değildir. La kin ken d isinden ö nce gelen kita p­
ların doğrulayıcısı, her şeyi n ayrıntıla rıyla açıklayıcısı
ve iman edecek bir kavim için de hidayet ve ra hmet­
tir.

112
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

Bu ayetler tevhid açısından açısından önemli i l keler içe­


rir. İ şte bizim, bu ayetlerden h a re ketle tespit ettiğimiz bazı
davet i l keleri :

O Va hyi gerçe kl iği insa n l a ra ne kad a r güzel a n latsa n ız,


o n l a rı n da sizin gibi i m a n etmeleri n i ne ka dar şiddet
ve ı srarla a rzulasa n ı z da, b i l i n i z ki, i n sa n l a r ı n çoğu
i ma n etmezler. (Tı pki, Rasü l ü l lah'ı Hz. Cısuf kıssası ko­
nusunda i mti hana çeken Ya hudi ve Ku reyş b i i g i n le-­
rine, Peyga m berimizir bu en güzel kıssayı a n l atma-·
s ı n a rağme n , ' b u eski lerin m a s a l l a rı' diyerek yine
i n ka ra deva m etmeleri gibi.)
O Davetçiler, insan ları Allah yol una çağırmak içın y3 pa­
ca kları a n !ati m l a r, nasihatler, ça l ışmalar ka rşı lığı nd3,
on l a rd a n asla b i r ücret/karş ı l ı k/hed iye istememeli
d i rler.
0 Kur'a n alemlere bir öğüt ve hatırlatma old uğu na göre,
davetçilerin ya pmaları gereken de insa n l a ra bıkma­
dan, usa n madan öğüt vermek ve vahyi gerçekleri de­
va m l ı olara k ve her fı rsatta hatı rlatma ktır.
O Ama yine b i l melidirler ki; insa n l a r va hyi gerçe klen
öğrenseler de, h atta iman etmelerini gere ktirecek
nice ibret ve rici olayla rı aya n-beya n görseler de, ço­
ğu n l u kla iman etmezler ve şirk koşmaya devam eder­
ler; üste l i k, başla rı n a hiçbir fela ket, bir azap gel me­
yecekmiş gibi, vurd u m d uymaz davra n ırlar.
O Böylesine d uya rsız ve ilgisiz b i r i nsan u ns u ru karşı­
sında davetçilere d üşen; birbirine yasla n m ış, kenet­
lenmiş b i r cemaat olara k dosdoğru bild ikleri yolda
devam etmek, insa n la rı basiretle ve hikmetle Allah'ın
113 �
-

ABDULLAH YILOIZ

yol u n a çağırmak ( "Rabbinin yoluna hikmetle ve tatlı


dille, güzel öğütlerle davet et, onlarla en güzel şe­
kilde mücadele et." N a h l 16/125), Allah'ı s ü rekli tes­
bih ve ten z i h etmek ve i m a n la rı n a asla şirk kırı ntısı
dahi b u laşt ı rma ma kt ı r.
O Davetçiler şu n u u n utma m a l ı d ı rlar ki; çoğu n luğu yol­
d a n ç ı km ı ş bir top l u ma A l l a h'ta n bir aza b ı n, bir fe­
l a ketin n e za m a n geleceği n i, kıya meti n ne za m a n
kopacağı n ı kimse bilemez ve b u kon uda kimse emin
ola maz. O h a lde, davetçiler, iyil iği e m redip köt ü l ü k­
ten a l ı koymad ı k l a rı ta ktirde gelece k aza b ı n ken d i le­
ri n i d e kuşatacağı n ı b i l e re k davet ça l ış m a l a rı n ı sü­
rekli ve kesi ntisiz o l a ra k s ü rd ü rm e l i, Hz. YCıs uf' u n
(a.s) duası n ı s ı k s ı k tekra rlamalıd ırlar:

" (Yô Rabbi!) Benim cammı müslüman olarak al


ve beni salihlerin arasma katr'

Yu ka rıdaki ayetlerde yer a l a n , davetin esaslarına ve ta rih bo­


yunca d eğişmeyen tevh id m ücadeles i n i n yasa larına ilişkin te­
mel hatı rlatmalar; gü n ümüzün m ü m i n davetçileri ve Genç Ön­
cülerin i n de sürekli göz ö n ü nde b u l u n d u rm a l a rı ve d ikkatle
uymaları, uygula m a l a rı gereken şaşmaz ilke ler ve prensipler
içermektedi r.

lN
Sonuc '

"Ahsenü'l-Kasas" (kıssalann en güzeli) olan Yusuf kıssasın ı n


h e r aşaması, günümüz müsl üman ları v e m ü m i n davetçi leri
açıs ı n d a n sayısız i b retler ve derslerle doludur. M ü m i n le r,
içinde bulund ukları yere ve za mana göre, YOsuf'un eşsiz mü­
cadelesinin kendi kon u m larına teka bül eden aşa masın ı ör­
nek almalı ve o aşa maya uygun olan gömleği kuşa n malıdır­
lar.
B ugü n, zu lüm ve ada letsizliğin egemen olduğu bir dün­
yada; hain kardeşleri, akrabaları, yönetici leri tarafından göm­
lekleri sa hte ya da sah ici ka n lekeleriyle ıslatılıp işke nce gö­
ren , ya ra l a n a n, s a kat l a n a n , kuyu l a ra/z i n d a n l a ra atı l a n ,
yurtlarından sürü len müminler; tıpkı H z . Osuf (a.s) gibi, ya l­
n ızca Rab'lerine i n a n ı p güvenerek mazlumiyet/ mağduri­
yet/ masumiyet gömleğini kuşa ndıkları taktirde, Kadir-i Mut­
l a k o l a n , Ceb b a r ve Ka h h a r o l a n Alla h'ı n ya rd ı m e l i n i n
mutlaka kendilerine u laşacağının bil incinde olmalıdırlar.
115
ABDULLAH YILDIZ

Bugün, fa hşa ve münkerin, iffetsizlik ve hayasızlığın, haz


ve eğlencen i n bir hayat ta rzı haline getirild iği küresel dün­
yada; edepleriyle, iffetleriyle, namuslarıyla nezih bir hayat
yaşama k için direnen müminler, özellikle de mümin genç­
ler; Hz. Osuf'u n iffet, ismet ve ihlas sembolü arkadan yır­
tılan gömleğini örnek ala rak takva elbiselerini -hanım ise­
ler h ica p l a r ı n ı/ h u m u rl a rı n ı/ başörtü l e ri n i ta kva b i l i n c i
i le- kuşa nmalı, gerektiğinde z i n d a n ı zi naya te rci h e d e n bir
YCısufı duruşla haramlardan kaçınma lı ve çağdaş haram uy­
garlığma ka rşı Peyga m ber a h lakını bir model olarak i nsan­
l ığa sunabilmelidirler.
Bugün, yönetici elitlerin ya lan, dolan, h ı rsızlık, yolsuz­
luk, adam kayı rma gibi olumsuzluklara battığı bir d ü nyada;
doğru sözlü, d ü rüst, emin, lekesiz, ehliyetli mümin yöneti­
ciler; ya lpalamamak, istika metleri n i şaşı rma mak, Dosdoğru
Yol'dan sapmamak, İ slami kimlik ve kişiliklerinden taviz ver­
memek, değişip dönüşmemek için, Yusuf a leyhisselamın is­
tikrar ve istikametini sembolize eden iktidar gömleğini ku­
şan ma lı; tıpkı O'n u n gibi, i ktida rd a n ö n ce "nasıl" iseler
i ktidarlarında da "öyle" ol mayı ve "öyle" ka lmayı başarabil­
melidirler.
Ve n i hayet bugün; sekü ler temele dayalı Batıl ı değerle­
rin tüm dü nyaya "küresel değerler" d iye dayatı ld ığı, İ sla m i
değerlerin "tehdit" olara k a lgılanıp yok edilmek iste ndiği,
tüm yeryüzünün müslümanlara zindan edil meye çal ışıldığı
bir dünyada; mümin davetçiler ve Genç Öncüler, tıpkı M ı­
sır zindanlarını "Medrese-i YCı sufıye"ye dönüştüren Hz. usuf
gibi, ka rşılarına çıkabilecek h içbir zorluğa ve engele aldırma­
dan, tevhid mücadeleleri n i ve ha kkı/hakikati tebliğ görev-

116
YUSUF'UN ÜÇ GÖMLEGİ

lerini sürekli ve kesintisiz olara k sürdürebil melidirler.


Bugü n ü n "örnek Kur'an nesli" olmaya aday Genç Öncü­
ler, hayatla rın ı n he rhangi bir aşamasında, hangi engelle kar­
şılaşırlarsa ka rşılaşsınla r, bil melidirler ki, öncü tevhid erleri
olan peyga m be rleri, Ku r'a n'da kıssası uen güzel kıssa" ola­
ra k adlandırılan Hz. Cısuf'u ve "Yaşayan Kur'ôn" olan Hz. Mu­
ham med (s.)'i kendile rine model alarak mücadelelerini sür­
d ü rdükleri, zul me, fa hşaya, haramlara ka rşı dik d u rd u kları
ve eği l medikleri takti rde, Alla h'ı n I Cıtfu, i hsa nı, yard ı m ı ve
desteği onları n ya n ı nda olacaktır.
''Allah bize yeter; O ne güzel vekildirJN (3/173)

117
ABDULLAH YILDIZ

Dipnotlar

1 ŞatıbT, el-Muvôfakôt, İz yay., c.2, s. 65-66, 82-83.


2 E l m a l ı l ı M u ha mmed Hamdi Yazır, Hak Dini - Kur'ôn Dili, Yusuf suresi,
12/3.
Hz. Yusuf'un kıssasını "Üç Gömlek Hikayesi" başlığıyla kitaplaştıran sa­
yın Necmeddin Şahinler; birinci gömleğe "haset gömleği", i kinci göm­
leğe "ihtiras gömleği", üçüncü gömleğe de "hakikat gömleği" ismini
verir. Biz ise, bu üç gömleği, Hz. usuf'u merkeze alarak isimlendirmeyi
denedik.
3 Şamil Ansiklopedisi, Yakub maddesinden naklen; İbn Kuteybe, Kilabu'l­
Meqrif; İbn H a l d u n, Tarih.
4 M u ha mmed Esed, Kur'ôn Mesajı, Meryem suresi, 19/49-50.
s E . H .Yazır, a.g.e., Yusuf suresi 12/6.
6 M . Esed, a.g.e., Yusuf suresi 12/6, dipnot.
7 Hasan Basri Çantay, Kur'ôn-ı Hakim ve Meôl-i Kerim, 1/349 (BeyzavT'den).
8 H . B.Çantay, a .g.e., 1/349 ( BeyzavT'den).
9 E . H .Yazır, a .g.e, 4/2853; H . B.Çantay, a.g.e., 1/349.
10 E . H .Yazır, a.g.e., Yusuf suresi, 12/23.
11 E . H .Y azır, a.g.e., Yusuf 12/24.
12 Şam i l İslam Ansiklopedisi, "Haya" maddesi.
13 O. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar yay., 2005-İstanbul.
14 E . H .Yazır, a.g.e., c . l, s.484.
ıs E . H .Yazır, a.g.e., 4/2875-2876; H. B.Çantay, a.g.e., 1/349; M. Esed, a .g.e.,
2/465; M. Necati B u rsalı, Yusuf ve Züleyha, Çile yay., 1984-İstanbul, s.
63-64.
16 E . H .Yaz ı r, a .g.e., 4/2875; H . B .Çantay, a.g.e., 1/349.
17 M . N . B u rsalı, a .g.e., s.46, 5 1 (Mehmet Vehbi, Tefsir, 4/2473).
18 Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevôrih-i Hulefô, Bedir yay.,
1976-İstanbul, s.23.
19 E bG'l-A'la e l-Mevd G dT, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz.
Peygamber'in Hayatı, Pınar yay., 2002-İstanbul, s. 382.
20 E . H .Yazır, a.g.e., 12/69. ayetin tefsiri.
21 M . N . Bursalı, a.g.e., s . 23-24 (Mehmet Vehbi, Tefsir, 7/2568)
22 E . H .Yazır, a.g.e., 12/77.ayetin tefsiri.
23 Yusuf el-KandehlevT, Hadislerle Müslümanl!k, 4/1479.
24 Celaleddin Vatandaş, Hazreti Peygamber'in Hayatı, Pınar yay., 2005-İs­
tanbul (Vakıcfı, Meğazi, 11/806-812; İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, IV/50;
İbn H işam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/42, 43).
25 E . H .Yazır, a.g.e., 4/2925.
26 MevdGcfı, a .g.e., s.382-383.

118
Mutlaka O
kunması
Gereken Kitap/ar!

.;

fd'"Kaost�n Önce �

Son Çıkış •
f
ı

t .... .; Selcuk �·ütük

Aklı
hklara
·l
I ka

l Re ber

f
"

I ®
.. AR �l\.'l \�I
l'l'

.
:
Cözümlü
IJünya
Ahiret
Problemlert .. le iiltt.
Kardeşime
'
� Mektup
I � ' • •
-- ) '
·! /'" ' · ··!·.

,,
Mutlaka Okunması Gereken Kitaplar!

ıld ız
Abdullah Y

- TBai l irnic�ı
Ha y d i
Namaza

ı , r, J

Yahud ilik ve
Si yo njznı
Ta rı h ı

You might also like