You are on page 1of 74

TİCARET HUKUKU

1
BİRİNCİ KISIM

TİCARİ İŞLETME HUKUKU

2
BİRİNCİ BÖLÜM
TİCARÎ İŞLETME
I – TİCARİ İŞLETMENİN TANIMI
TTK. md. 11/I’e göre ticarî işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir
sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.

II – BİR İŞLETMENİN TİCARİ İŞLETME SAYILABİLMESİ İÇİN GEREKLİ UNSURLAR

A) GELİR SAĞLAMAYI HEDEF TUTMA


Tanımdan da anlaşılacağı üzere, bir işletmenin ticari işletme sayılabilmesi için gelir sağlama
amacının bulunması şart ve yeterlidir. İşletmenin bu amacına rağmen gelir sağlayamamış olması (yani
zarar etmesi), diğer unsurların bulunması şartıyla o işletmenin ticari işletme sayılmasına engel olmaz.
Dolayısıyla, gelir sağlama amacının fiilen gerçekleşip gerçekleşmediği ticari işletme niteliğinin
kazanılması açısından önemli değildir.
Ticari işletmeyi işleten kişinin hukukî statüsü, o işletmenin ticari işletme olarak
nitelendirilmesinde önem taşımaz.

B) DEVAMLILIK
Bir işletmenin ticari işletme olarak kabul edilebilmesi için, faaliyetin devamlı şekilde yürütülmesi
gerekir. Diğer yandan işletme içinde yürütülen faaliyet niteliği gereği kesintiye uğrayabilir. Yani faaliyet
periyodik (dönemsel) nitelik arzedebilir. İşte bu nitelikteki işletmeler (yazlık sinemalar, plaj işletmeleri vb.),
eğer diğer unsurlar bulunuyorsa, ticari işletme sayılır. Dolayısıyla, devam kasıt ve amacı (niyeti) bulunduğu
sürece faaliyetin niteliği gereği kesintiye uğraması, o işletmenin ticari işletme sayılmasını engellemez.

C) BAĞIMSIZLIK
Bir işletmenin ticari işletme olarak kabul edilebilmesi için faaliyetin bağımsız şekilde yürütülmesi
de gerekir. Bu nedenle şube, bağımsız şekilde faaliyette bulunmayıp merkeze bağımlı olduğundan ayrı bir
işletme sayılamaz. Buna karşılık, acente tarafından yürütülen faaliyet bağımsız nitelik taşıdığı için
acentelik faaliyetiyle ilgili olarak açılan işletmeler de ticarî işletme sayılır.

D) ESNAF FAALİYETİ SINIRLARINI AŞMA


TTK. md. 11/I’de ticari işletmenin tanımı yapıldıktan sonra, aynı maddenin II. fıkrasında, ticari
işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınırın Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir kararnamede gösterileceği
belirtilmiştir. Dolayısıyla, bir işletme gelir sağlamayı hedef tutsa, faaliyeti de bağımsız ve devamlı
şekilde olsa, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak KHK ile belirlenen ölçüleri aşmadığı takdirde ticari
işletme sayılmaz.

III – TİCARİ İŞLETMENİN İÇ ÖRGÜTLENMESİ

A) TİCARİ İŞLETMENİN MERKEZİ


TTK. md. 40/I’e göre her tacir, ticarî işletmenin açıldığı günden itibaren 15 gün içinde ticari işletmesini
ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek zorundadır.
Kanunun bu hükmünden de anlaşılacağı üzere, her ticarî işletmenin bir merkezinin bulunması gerekir.
TTK'da merkezden bu şekilde bahsedilmekle beraber tanımı yapılmamıştır. Ancak doktrine göre ticari
işletmenin merkezi, işletmenin, idarî, hukukî ve ticarî faaliyetlerinin toplandığı ve yürütüldüğü yerdir.

B) ŞUBE

1- Bir Yerin Şube Sayılabilmesi İçin Gerekli Unsurlar

a) Merkeze Bağımlı Olma


Şube ile merkez aynı gerçek veya tüzel kişiye aittir. Bu nedenle şubenin, merkezden bağımsız bir
işletme politikası olamaz; şubenin kârı da ve zararı da merkeze aittir; şube aracılığı ile elde edilen hakların,
üstlenilen borçların sahibi de, şube değil işletmenin kendisidir.

3
b) Dış İlişkilerde Bağımsızlık
Bir yerin şube olarak nitelendirilebilmesi için, o yerin, en azından merkezin yaptığı asli nitelik
taşıyan işlemleri üçüncü kişilerle kendi başına yapabilme yetkisine sahip olması gerekir.

c) Yer ve Yönetim Ayrılığı


Bir yerin şube olarak nitelendirilebilmesi için, o yerin merkezin bulunduğu yerden ayrı bir yerde
bulunması gerekir. Ancak yer ayrılığı, şubenin, mutlaka merkezin bulunduğu şehirden başka bir şehirde
açılmak zorunda olduğu anlamına da gelmez. Yönetim ve organizasyon ayrı olduğu sürece, şube, merkezin
bulunduğu şehirde açlabileceği gibi, merkezin bulunduğu bina içinde dahi olabilir.
Şubenin merkezden ayrı bir yönetime ve dolayısıyla merkezden ayrı bir muhasebeye ve ticari
defterlere de sahip olması gerekir. Ancak yönetim ayrılığından kasıt, ticarî defterlerin mutlaka şubede
bulundurulması ve hesapların orada tutulması değildir. Şubeye ait defterlerin, şube adına merkez tarafından
tutulabilmesi de mümkündür.

2- Bir Yerin Şube Olarak Nitelendirilmesine Bağlanan Hüküm ve Sonuçlar

a) Ticaret Siciline Tescil Açısından


TTK. md. 40/III’e göre, merkezi Türkiye’de bulunan ticarî işletmelerin şubeleri bulundukları yer
ticaret siciline tescil ve ilân olunur. Merkezleri Türkiye dışında bulunan ticarî işletmelerin Türkiye'deki
şubeleri de, kendi ülkelerinin kanunlarının ticaret unvanına ilişkin hükümleri saklı kalmak şartıyla, yerli ticarî
işletmeler gibi tescil olunur (TTK. md. 40/IV).

b) Ticaret Unvanı Açısından


TTK. md. 48’e göre her şube, kendi merkezinin ticaret unvanını, şube olduğunu belirterek
kullanmak zorundadır. Merkezi yabancı ülkede bulunan işletmeler de Türkiye’deki şubelerinin ticaret
unvanında, merkez ve şubenin bulunduğu yerleri ve şube olduklarını göstermek zorundadırlar.

c) Temsilcilerin Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması Açısından


BK’na göre, tacir atamış olduğu ticarî temsilcinin temsil yetkisini, merkez veya belli bir şubenin işleri
ile sınırlandırılabilir.

d) Ticari İşletme Devirlerinde Devrin Kapsamı Açısından


Ticari işletmenin devri halinde bu devrin kapsamına, işletmenin şubesi de otomatikman girer.

e) Usul Hukuku Açısından


Şube aracılığıyla yapılan işlemlerden dolayı merkezin yanı sıra şubenin bulunduğu yerde de
dava açılabilir (HUMK 14). Ancak şubeyle yapılan bir işlem dolayısıyla da olsa tacir aleyhine iflâs yoluyla
takip, ancak merkezin bulunduğu yerde yapılabilir ve iflâs davası da merkezin bulunduğu yerde
açılabilir. Merkezleri yurtdışında bulunan ticari işletmeler hakkında iflâs davası ise Türkiye'deki şubenin,
eğer birden fazla şube varsa, merkez şubenin bulunduğu yerde açılır (İİK. md. 154/II).

V – TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ

A) DEVRİN ŞEKİL VE KOŞULLARI


Ticarî işletmenin devri için tek bir sözleşme yapılması yeterlidir. BK., işletmelerin devrine ilişkin
sözleşmeler için herhangi bir şekil şartı öngörmemiş olsa da, TTK. md. 11/III’e göre ticari işletmelerin
devrine ilişkin sözleşmelerin yazılı şekilde yapılması ve ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi şarttır.
Devrin, işletmenin aktif – pasif tüm kalemlerini kapsaması gerekir. Sadece aktiflerin devrini
öngören bir sözleşme, BK’nın 202. maddesi gereğince geçersizdir.

B) DEVRİN HÜKÜM VE SONUÇLARI


1- Ticarî işletmenin devri sonucunda, kural olarak, işletmeye devamlı olarak özgülenen tüm unsurlar
devralana geçer. Ancak taraflar, devir sözleşmesine hüküm koyarak, münferit bazı unsurları devrin
kapsamı dışında tutabilirler. Örneğin ticaret unvanı, devrin kapsamı dışında bırakılabilir.
2- Ticarî işletmesini devreden kişi tacir sıfatını kaybeder. Çünkü ticareti terk etmiştir.
3- Devrolunan ticarî işletmenin borçları, devrin Ticaret Sicili Gazetesinde ilânından itibaren
devralana geçer.

4
Devralanın sorumluluğu, her bir borç için öngörülmüş olan zamanaşımı süresince devam eder.
Devralan, devir sırasında kendisi tarafından bilinmeyen borçlardan da sorumludur. Devreden
ile devralan devir sözleşmesinde, bazı borçlardan dolayı devralanın sorumlu olmayacağını kararlaştırsalar
bile, böyle bir anlaşma alacaklılara karşı ileri sürülemez.
4- Devrin tescil ve ilânından önce doğmuş bulunan borçlarından dolayı devreden de, devralanla
birlikte 2 yıl daha müteselsilen sorumludur. Bu 2 yıllık sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için ilân
tarihi, daha sonra muaccel olacak (müeccel) borçlar bakımından borcun muaccel olduğu tarihdir.
İşletmenin devrinin ilanın sonra, devralanın girişeceği işlemler nedeniyle doğacak boçlardan dolayı,
devredenin herhangi bir sorumluluğu yoktur.
5- Ticari işletmesini devreden bir gerçek kişi tacir sıfatını kaybetse de ticareti terkettiğini ilân ettiği
tarihten itibaren 1 yıl daha iflas yoluyla takip olunabilir.

VI - TİCARİ İŞLETMENİN REHNİ


Ticarî işletmenin rehni 1971 tarih ve 1447 sayılı Ticarî İşletme Rehni Kanunu’nda düzenlenmiştir.

A) TİCARİ İŞLETME REHNİNİN KONUSU


TİRK. md. 1'e göre rehin, ticaret veya esnaf ve sanatkârlar sicilinde kayıtlı bir ticarî işletme üzerinde
kurulabilir. Görüldüğü gibi TİRK’e göre rehin sadece ticarî işletmeler üzerinde değil, esnaf işletmeleri
üzerinde de kurulabilir.

B) TİCARİ İŞLETME REHNİNİN KURULUŞU

1- Rehin Sözleşmesinin Yapılması


TİRK. md. 2/I’e göre, ticarî işletme rehni sözleşmesi, tüzel kişiliği haiz (bulunan) ve sermaye şirketi
olarak kurulmuş kredi müesseseleri (bankalar), kredili satış yapan gerçek ve tüzel kişiliği haiz
müesseseler ve kooperatifler ile esnaf işletmesinin ya da ticarî işletmenin maliki arasında yapılır.
Rehin sözleşmesinin, işletmenin kayıtlı bulunduğu sicil çevresindeki bir noter tarafından resen
düzenlenmesi gerekir.
Lehine ticarî işletme rehni kurulan kişi, sözleşmesin yapılmasından sonra rehinli alacağını başkasına
devredebilir. Alacağı devralan kişi yasada belirtilen kişi ve kurumlardan olmasa bile rehin hakkından
yararlanmaya devam eder. Yani rehin sözleşmesinin TİRK. md. 2/I’de belirtilen bir müesseseyle yapılması
yeterli olup, sözleşmenin yapılmasından sonra alacaklı tarafın değişmesi, rehni sona erdirmez.
İşletme sahibi, üçüncü kişinin borcu için de işletmesini rehnedebilir. Ancak, kredili satış yapan
müesseselerin rehin hakkının kapsamına, münhasıran (sadece ve sadece) kredili satışın konusunu oluşturan
makine, araç, alet ve motorlu taşıt araçları gireceğinden, böyle bir durumda, işletme sahibinin başkasının
borcu için ticarî işletmesini rehnedebilmesi mümkün değildir.

2- Sözleşmenin Ticaret veya Esnaf ve Sanatkârlar SicilineTescili


Rehin sözleşmesinin düzenlenmesi, rehin hakkının doğumu için yeterli değildir. Rehin hakkı,
sözleşmenin, işletmenin kayıtlı bulunduğu sicile tescil edilmesiyle doğar. Tescili talep süresi,
sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 10 gündür.
Ticarî işletme rehni sicili, alenîdir (herkese açıktır). Ticaret veya esnaf ve sanatkâr sicilindeki bir kayda
dayanarak rehin hakkını kazanan iyiniyetli kişinin bu kazanımı korunur.

C) TİCARİ İŞLETME REHNİNİN KAPSAMI

1- Rehnin Kapsamın Giren Unsurlar


 Ticaret unvanı ve işletme adı
 Menkul (taşınır) işletme tesisatı: Rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetine tahsis
edilmiş (özgülenmiş) olan makine, araç, alet ve motorlu nakil araçları rehnin kapsamına dahildir. Bu
neddenle henüz montajı için hazırlıklara başlanmamış olan ve işletme dışındaki depolarda bekletilen
makineler, rehnin kapsamına girmez.
İşletmeye rehnin tescilinden sonra yerleştirilen makine ve diğer menkul işletme tesisatı,
otomatik olarak rehnin kapsamına girmez. Bu yeni unsurlar üzerinde rehin hakkının doğumu için
sözleşmede noter aracılığıyla değişiklik yapılarak yeni unsurların listeye alınması ve tescili gerekir.
 Sınaî haklar (Patentler, markalar, modeller, resimler ve lisanslar gibi)

5
UYARI: Ticaret unvanı ve işletme adı ile menkul işletme tesisatının rehnin kapsamına alınması
zorunludur. Bu unsurların rehnin kapsamı dışında bırakılabilmesi mümkün değildir. Ancak, sınaî
haklar rehin sözleşmesi ile rehnin kapsamı dışında bırakılabilir.

2- Rehnin Kapsamına Alınamayacak Olan Unsurlar


 Ticari işletmenin üzerinde faaliyet gösterdiği gayrimenkul (taşınmaz),
 Kiracılık hakkı,
 Müşteri çevresi üzerindeki hak,
 Sicile kayıtlı gemiler (sicile kayıtlı olmayan gemiler ise ticari işletme rehninin kapsamındadır).
 Kredili satış yapan müesseseler lehine kurulacak ticarî işletme rehni, yalnızca vadeli satışın
konusunu oluşturan ve ticarî işletmenin faaliyetine tahsis olunmuş, makine araç, alet ve motorlu nakil
aracını kapsar. Bu durumda ticaret unvanı, işletme adı, sınaî haklar ve işletmenin diğer menkul
işletme tesisatı rehnin kapsamı dışında kalır.
 İşletmede stoklanmış hammadde, üretilmiş mal stoğu rehnin kapsamına girmez.

D) TİCARİ İŞLETME REHNİNİN HÜKÜM VE SONUÇLARI


1- Rehin veren işletmeyi veya rehne dahil münferit unsurları devretmek, aynî bir hakla sınırlamak, yer
değiştirmek veya başka bir şey ile değiştirmek isterse, alacaklının iznini almak zorundadır.
2- Rehin konusu işletmenin tümüyle devri halinde rehin hakkı devralana karşı da ileri sürülebilir.
3- Ticarî işletme rehnine, krediyle alınan makine, araç, alet konu yapılırsa, rehinli mallar, alacaklının
belirleyeceği rizikolara karşı sigorta ettirilir.
4- İşletmeye dahil unsurların tamamı veya bir kısmı için tazminat ya da sigorta tazminatı ödenmesi
gerekirse, alacaklı, bu tazminatlar üzerinde de rehin hakkına sahip olur.
5- Alacağın muacceliyet kazanmasından önce yapılan ve işletme sahibinin borcunu ödememesi
halinde alacaklının ticarî işletmenin veya işletmeye dâhil münferit bir unsurun mülkiyetini kazanmasını
öngören sözleşme geçersizdir.
6- Aynı işletme üzerinde birden fazla rehin kurulursa, alacaklıların hakları, rehinlerin tescili sırasına
göre tayin olunur.
7- Borcun vadesinde ödenmemesi üzerine alacaklı rehin konusu işletmenin paraya çevrilmesini
talep eder.

E) TİCARİ İŞLETME REHNİNİN SONA ERMESİ

1- Alacağın Son Bulması

2- İşletmenin Kaydının Sicilden Terkini (Silinmesi)


Rehin konusu işletmeye ait kaydın ticaret veya esnaf ve sanatkar sicilinden silinmesi halinde rehinli
alacak derhal muaccel hale gelir. Bu durumda alacaklı durumun kendisine tebliğinden itibaren 2 ay içinde
rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlamazsa rehin hakkı sona erer.
TİRK'in uygulanması ile ilgili ortaya çıkan anlaşmazlıklarda görevli mahkeme, işletmenin tescil
olunduğu sicilin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemeleridir.

6
İKİNCİ BÖLÜM
TİCARÎ İŞ VE TİCARİ HÜKÜMLER
I – TİCARİ İŞİN BELİRLENMESİ

A) TTK’YA GÖRE TİCARÎ İŞ


TTK. md. 3’e göre ticari iş, TTK'da düzenlenmiş hususlar ile bir ticarî işletmeyi ilgilendiren bütün
işlem ve fiillerdir.

1- TTK'da Düzenlenen Tüm Hususlar


TTK'da düzenlenen tüm hususlar, ticarî iştir. Bu nedenle bir ticarî işletmeyi ilgilendirmeyen iş ve
hususlar, eğer TTK’da düzenlenmişse ticarî iş sayılır. Örneğin iki öğrenci ya da memur arasında bono
düzenlenmesi, bir esnafın at arabası ile bir memurun eşyasını taşıması, iki esnaf arasında cari hesap
sözleşmesi yapılması, iki avukat arasındaki haksız rekabet…..bono, taşıma sözleşmesi, cari hesap
sözleşmesi ve haksız rekabet TTK.’da düzenlendiği için ticarî iştir.

2- Ticarî İşletmeyi İlgilendiren İşlem ve Fiiller


TTK'da düzenlenmemiş olsa bile, bir ticari işletmeyi ilgilendiren diğer her türlü işlem ve fiilller de
ticarîdir. Örneğin; bir tacirin ticarî işletmesinde kullanılmak üzere araç-gereç satın alması (satım sözleşmesi),
ticari işletmesi için makine kiralaması (kira sözleşmesi), ticarî işletmenin bakım ve onarımı için bir müteahhite
iş vermesi (eser sözleşmesi), ticarî işletmenin ödenmeyen alacaklarının tahsili için bir avukata vekâlet
vermesi (vekâlet sözleşmesi) durumunda, sözkonusu işlemler BK’da düzenlenmiş olmalarına rağmen ticari
işletmeyi ilgilendirdikleri için birer ticari iştir.

B) TİCARÎ İŞ KARİNESİ
TTK. md. 19/I, c.1, “bir tacirin borçlarının ticarî olması asıldır" demek suretiyle, tacirlerin her türlü
işlem ve fiillerinin ticarî olduğununa dair bir karine getirmiştir.
TTK. md. 19/I, c.2 ise, “gerçek kişi tacir işlemi yaptığı anda bunun ticarî işletmesiyle ilgili
olmadığını karşı tarafa bildirdiği ya da somut olayın özellikleri, işin ticarî sayılmasına elverişli
bulunmadığı durumlarda borç adidir” hükmüyle, gerçek kişi tacirin bu karineyi iki şekilde çürütebileceğini
öngörmüştür. Örneğin, bir tacirin evinde kullanılmak üzere bir esnafa perde diktirtmesi ticari iş sayılmaz.
Dikkat edilecek olursa, kanun koyucu 19/I, c.2’deki bu istisnayı sadece gerçek kişi tacirler için
öngörmüştür. Bu nedenle tüzel kişi tacirlerin her tür işlemi, ticarî sayılır. Yani tüzel kişi tacirlerin adî hukuk
sahası yoktur.

C) BİR TARAF İÇİN TİCARÎ SAYILAN İŞLER


TTK. md. 19/II’ye göre, taraflardan yalnız biri için ticari nitelikte olan sözleşmeler, kanunda
aksine hüküm olmadıkça diğer taraf için de ticarî iş sayılır. Örneğin öğrenci (A), tacir (S)’den buzdolabı
satın almıştır. Bu sözleşme (S) için ticari nitelikte olduğundan öğrenci (Ö) bakımından da ticari iş sayılacaktır.
Taraflardan yalnız biri için ticari nitelikteki bir işin diğer taraf bakımından da ticarî iş sayılabilmesi
için, taraflar arasındaki ilişkinin mutlaka sözleşmeden kaynaklanmış olması gerekir. Taraflar arasındaki
ilişki bir haksız fiilden ya da sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanıyorsa, iş her iki taraf içinde adidir.

II – BİR İŞİN TİCARÎ OLARAK NİTELENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI

A) TİCARÎ İŞLERDE MÜTESELSİL SORUMLULUK (TESELSÜL KARİNESİ)


Borçlar Kanunu’na göre birlikte borç altına giren borçlular arasında alacaklıya karşı sorumluluk kural
olarak adidir. Müteselsil borçluluktan söz edebilmek için, borçluların müteselsil borçlu olma hususundaki
iradelerinin sözleşmeden açıkca anlaşılması gerekir. TTK. md. 7/I’e göre ise, iki veya daha çok kişi,
içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla diğer bir kimseye karşı birlikte
borç altına girerlerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar.
Adi işlerde alacaklı, kural olarak önce borçluya başvurmak zorundadır. Alacaklı alacağını borçludan
alamazsa kefile başvurabilir. Ancak sözleşme ile kefilin kefaletinin müteselsil olduğu belirtilmişse, alacaklı
doğrudan kefile de başvurabilir. Ticarî bir borca kefalet halinde ise, sözleşmede aksi kararlaştırılmış
olmadıkça, kefil, borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu tutulur (TTK. md. 7/II).

7
B) TİCARÎ İŞLERDE FAİZ
 Sözleşmede öngörülmemiş olsa da anapara (kapital) faizine hak kazanılması: TTK. md. 20’ye
göre, ticarî işletmesi gereği bir iş veya hizmet gören tacir, sözleşmede öngörülmemiş olsa bile ücret
ve verdiği avanslar, yaptığı masraflar için de ödeme tarihinden itibaren faiz talep edebilir. Buna
karşılık adi iş niteliğindeki ödünç sözleşmelerinde, sözleşmede öngörülmemişse, vadeye kadar geçen
süre için anapara faizi söz konusu değildir.
 Faize faiz yürütülebilmesi (bileşik faiz): Faizin, belli devreler sonunda anaparaya eklenmesi ve
bundan sonra anapara ve faizlerden oluşan yeni tutara tekrar faiz yürütülmesi halinde bileşik faizden
söz edilir. TTK. md. 8/II’ye göre, 3 aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek birlikte
tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde
olan ödünç sözleşmelerinde geçerlidir. Bu hüküm sözleşenleri tacir olmayanlara uygulanmaz. Bu
hükme aykırı sözleşmeler yok hükmündedir (TTK. md. 8/IV). Görüldüğü gibi Kanunumuz bu
düzenlemesiyle adi işlerde bileşik faiz uygulamasını yasaklamıştır.
 Kanuni orandan daha yüksek oranda temerrüt faizi istenebilmesi: TTK. md. 8/I’e göre, ticari iş
niteliğindeki sözleşmelerde taraflar, temerrüt faiz oranını serbestçe belirleyebilirler. Bu oran
sözleşmeyle belirlenmemişse, temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.
 TTK. md. 10’a göre, aksine sözleşme yoksa, ticari bir borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade
yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar.

C)TİCARİ İŞLERDE ZAMANAŞIMI

Ticari işlere ilişkin olarak kanunlarda öngörülen zamanaşımı sürelerinde kanunla öngörülmediği
sürece değişiklik yapılamaz.

III – TİCARÎ HÜKÜMLER

A) GENEL OLARAK

TTK'daki hükümler ile bir ticarî işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda
yazılı özel hükümler ticari hükümlerdir.

B) TİCARÎ İŞLERE UYGULANACAK HÜKÜMLERİN SIRASI

TTK'nın 1/II. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, mahkeme, hakkında ticari bir hüküm
bulunmayan ticari işlerde, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar verir.
Bu hükümden hareketle ticari işlere uygulanacak hükümlerin sırası aşağı şekildedir:
1- Hangi Kanunda Yer Alırlarsa Alsınlar Emredici Hükümler
2- Emredici Hükümlere Aykırı Olmamak Kaydıyla Sözleşme Hükümleri
3- Emredici Özelliğe Sahip Olmayan Tamamlayıcı veya Yorumlayıcı Ticarî Hükümler (Yedek
hukuk kuralları)

4- Ticarî Örf ve Adet


Taraflar arasındaki sözleşmede ya da ticarî hükümlerde uyuşmazlığın çözümünde yararlanılabilecek
bir düzenleme yer almamışsa hâkim, uyuşmazlığı, ticarî örf ve âdeti dikkate alarak çözümler.
Bir bölgeye veya bir ticaret dalına özgü ticari örf ve âdetler genel olanlara üstün tutulur. İlgililer aynı
bölgede değillerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmedikçe, ifa yerindeki ticari örf ve âdet uygulanır.
TTK md. 2/III’e göre, ticari örf ve adetler sadece tacirler arasında doğrudan doğruya uygulama alanı
bulur. Tacir sıfatına sahip olmayan kişiler hakkında uygulanmaları ise, ancak onlar tarafından bilinmesi ya
da bilinmesinin gerekli olması koşuluna bağlıdır. Dolayısıyla tacir olmayan tarafın ticarî örf ve âdeti bildiği
ya da bilmesinin gerekli olduğunu ispat etmek, bunu iddia edene düşer.

5- Genel Hükümler
Uyuşmazlığın çözümünde yararlanılabilecek bir ticari hüküm ya da ticarî örf ve adet kuralı
bulunmuyorsa, uyuşmazlığa genel hükümler uygulanır. Hâkim, bu kuralların yardımıyla da uyuşmazlığı
çözemiyorsa, kanun koyucu gibi davranarak hukuk kuralı yaratır.

8
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TİCARÎ DAVALAR VE GÖRÜLECEĞİ MAHKEMELER
I – TİCARÎ DAVALAR
TTK.’nın “ticari davalar ve delilleri” başlığı altında düzenlenen 4. maddesinin ışığı altında doktrin ticari
davaları üç gruba ayırmıştır.
 Mutlak ticari davalar: Bu davalar, tarafların sıfatına ve işin ticari işletmeyle ilgili olup olmadığına
bakılmaksızın ticari sayılan davalardır.
 Yarı nisbi ticari davalar: Bu davalar, uyuşmazlığın, en azından bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi
koşuluyla ticari sayılan davalardır.
 Nisbi ticari davalar: Bu davalar, uyuşmazlığın, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olması
koşuluyla ticari sayılan davalardır.

A) MUTLAK TİCARÎ DAVALAR

1- TTK'da Düzenlenen Hususlardan Doğan Davalar (TTK 4/I,a)


TTK'da düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların sıfatına ve uyuşmazlığın ticarî
işletmeyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticarî sayılır. Örneğin iki esnaf arasında yapılmış olan cari
hesap sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, cari hesap sözleşmesi TTK.’da düzenlendiğinden ticari davaya
vücut verecektir.

2- Menkullerin rehni karşılığında ödünç para işiyle uğraşanlarla yapılacak işlemleri düzenleyen
MK. md. 962 - 969'dan doğan davalar (TTK 4/I,b)

3- TTK 4/I,c’de Gösterilen Borçlar Kanunu Hükümlerinden Doğan Davalar


 Bir malvarlığı veya bir işletmenin devralınması ve işletmelerin birleşmesiyle ilgili BK 202 ve
203. maddelerinde düzenlenen hususlardan doğan davalar,
 Hizmet sözleşmesiyle ilgili olarak BK'nın 444 ve 447. maddelerinde düzenlenen rekabet
yasağından doğan davalar,
 Yayın sözleşmesi ile ilgili BK'nın 487 ilâ 501. maddelerinde düzenlenen hususlardan doğan
davalar,
 Kredi mektubu ve kredi emri ile ilgili BK'nın 515 ilâ 519. maddelerinde düzenlenen hususlardan
doğan davalar,
 Alım ve satım komisyonculuğu ile iligili BK'nın 532 ilâ 545. maddelerinde düzenlenen
hususlardan doğan davalar.
 Ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları ile iligili BK'nın 547 ilâ 554.
maddelerinde düzenlenen hususlardan doğan davalar.

4- Fikrî Mülkiyet Hukukuna Dair Mevzuatta, (TTK 4/I,d)

5- Borsa, Sergi, Panayır ve Pazarlar İle Antrepo ve Ticarete Özgü Diğer Yerlere İlişkin Özel
Hükümlerde Düzenlenen Hususlardan Doğan Davalar (TTK 4/I,e)

6- Bankalara, Diğer Kredi Kuruluşlarına, Finansal Kurumlara ve Ödünç Para Verme İşlerine
İlişkin Düzenlemelerde Öngörülen Hususlardan Doğan Davalar (TTK 4/I,f)

7- Finansal Kiralama Sözleşmesinden Doğan Davalar (FKK. md. 31)

8- Kooperatifler Kanunu'nda Düzenlenen Hususlardan Doğan Hukuk Davaları (Koop.K.md.99)

9- İflâs Davası (İİK. md. 154/IV)

10- TİRK'in Uygulanmasından Çıkan Uyuşmazlıklar (TİRK. md. 22)

9
UYARI: YUKARIDA BELİRTİLEN DAVALAR, TARAFLARIN SIFATINA VE İŞİN (UYUŞMAZLIĞIN)
TİCARİ İŞLETMEYLE İLGİLİ OLUP OLMADIĞINA BAKILMAKSIZIN TİCARİ SAYILDIKLARI İÇİN
DOKTRİNDE “MUTLAK” OLARAK NİTELENDİRİLİRLER.

B) HAVALE, VEDİA (SAKLAMA) VE FİKİR VE SANAT ESERLERİNE İLİŞKİN HAKLARDAN


DOĞAN VE BİR TİCARİ İŞLETMEYİ İLGİLENDİREN DAVALAR (YARI NİSPÎ TİCARİ DAVALAR)
Havale, vedia (saklama) ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan uyuşmazlığın ticarî dava
sayılabilmesi için, uyuşmazlığın, taraflardan birinin ticarî işletmesiyle ilgi olması yeterlidir (TTK 4/I, son
cümle).

C) HER İKİ TARAF İÇİN TİCARİ SAYILAN HUSUSLARDAN DOĞAN DAVALAR (NİSPÎ TİCARÎ
DAVALAR)
TTK.’da düzenlenen tüm hususlardan doğan davalar ile başka kanunlarda düzenlenmiş olup da TTK
md. 4/I b,c,d,e,f’de belirtilen işlerden doğan davaların, tarafların sıfatına ve işin ticari işletmeyle ilgili olup
olmadığına bakılmaksızın ticari sayıldığını (mutlak ticari dava); havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin
haklardan doğan davaların ise uyuşmazlığın en azından bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi koşuluyla ticari dava
(yarı nisbi ticari dava) olarak kabul edildiğini yukarıda görmüştük.
Peki, günlük hayatta sıkça karşılaştığımız satım, kira, ödünç, eser gibi sözleşmelerden doğan davalar
hangi durumda ticari dava sayılacaktır? Çünkü bu sözleşmeler TTK.’da değil BK.’da düzenlenmiş olup
TTK.’nın 4. maddesinin 1. fıkrasının b,c,d,e,f bentlerinde belirtilen iş ya da hususlardan da değildir. TTK. md.
4/I c.1’e göre satım, kira, ödünç, eser gibi sözleşmelerden doğan davalar her iki tarafın da ticari
işletmesiyle ilgili olması durumunda ticari sayılır. Örneğin tacir (A)’nın evinin ihtiyacı için tacir (S)’den
buzdolabı satın alması durumunda, iş, her ne kadar TTK. md. 19/II’ye göre tacir (A) için de ticari sayılsa da bu
durum satım sözleşmeden doğan davanın ticari dava sayılmasının gerektirmeyecektir. Buna karşılık
perakendeci tacir (A) ile toptancı tacir (S) arasındaki satım sözleşmesinden doğan uyuşmazlık, her iki tarafın
da ticari işletmesiyle ilgili olduğu için ticari davaya vücut verecektir.
Haksız fiillerden doğan davaların ticarî dava sayılabilmesi için de, haksız fiilin, her iki tarafın
ticarî işletmesiyle ilgili olması gerekir. Örneğin bir seyahat firmasına ait otobüsün şehir içinde bir yayaya
çarparak zarar vermesi halinde açılacak olan tazminat davası ticarî dava değildir. Ancak TTK'da
düzenlenmiş haksız fiillerden (haksız rekabet, çatma) doğan davalar, tarafların sıfatına bakılmaksızın
mutlak ticari dava sayılır.

II – TİCARÎ DAVALARIN GÖRÜLECEĞİ MAHKEMELER

TTK. md. 5/I’e göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına
bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalara bakmakla görevlidir.
Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4.
madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer
işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır (TTK. md. 5/II).
Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki
görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır (TTK. md. 5/III). Yani bir ticari
dava, o yerde ayrı bir ticaret mahkemesi bulunmasına rağmen asliye hukuk mahkemesinde açılmışsa ya da
ticari niteliği bulunmayan bir dava asliye ticaret mahkemesinde açılmışsa, mahkeme görevsizliğini resen
(kendiliğinden) gözeterek, dava dosyasının görevli mahkeye gönderilmesine karar verir. Taraflardan biri, 2
hafta içinde, görevsizlik kararı veren mahkemeye başvurarak dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini
talep etmezse dava açılmamış sayılır.

10
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TACİR
I – TACİR SIFATININ KAZANILMASI

A) GERÇEK KİŞİLERDE
TTK. md. 12/I uyarınca "bir ticarî işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir
denir". Hükümden de anlaşılacağı üzere, tacir sıfatının kazanılabilmesi için bir ticarî işletmenin varlığı ve bu
ticari işletmenin kısmen de olsa belli bir kişi adına işletilmesi gerekir.

1- Bir Ticari İşletmenin Varlığı


Görüldüğü üzere tacir sıfatının kazanılabilmesi için gerekli olan ilk koşul, bir ticari işletmenin varlığıdır.
Ancak TTK. md. 12/III’e göre, “bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her
ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde
bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur”. Ticarî işletme açmış gibi işlem
yapan bu kişi, iyiniyet sahibi kişilere karşı tacir gibi sorumlu olacağından, tacir olmanın nimetlerden
yararlanamaz, sadece külfetlerine katlanır.

2- Ticarî İşletmenin Kısmen de Olsa Belli Bir Kişi Adına İşletilmesi


Tacir sıfatının doğumu için gerekli olan ikinci koşul ise, ticari işletmenin işletilmesidir. Tacir sıfatının
kazanılması açısından işletmenin kimin adına işletilmekte olduğu çok önemlidir. Çünkü TTK. m. 12/I, kendi
adına ticarî işletme işleten kişiyi tacir saymıştır. Bu nedenle bir ticari işletmeyi kendi adına değil de başkası
adına işleten kişiler (veli, vasi, vekil, ticaret şirketlerinin ortakları, ticari temsilciler) tacir sıfatını
kazanamazlar.
Borçlar Kanununda düzenlenen ve tüzel kişiliği bulunmayan adi şirketlerde ise ortaklar işletmeyi
hem kendi adlarına hem de diğer ortaklar adına işlettikleri için, herbir ortak ayrı ayrı tacir sıfatına sahiptir.
Küçük ya da kısıtlılara ait bir ticari işletmenin onlar adına yasal temsilcileri (veli ya da vasileri)
tarafından işletilmesi durumunda tacir sıfatı küçük ya da kısıtlılara ait olacaktır. Ancak yasal temsilci ceza
hükümlerinin uygulanması bakımından tacir gibi sorumlu olur (TTK. md. 13). Dolayısıyla velisi
tarafından adına ticari işletme işletilen bir küçüğün tacir olduğu için iflâsı istenebilir, ancak hileli iflâs halinde
öngörülen cezalardan veli sorumludur.
Bazı hallerde işletme fiilen işletilmeye başlanmamış da olsa kişinin tacir sayılması söz konusu olabilir.
Nitekim TTK md. 12/II uyarınca, "bir ticarî işletmeyi kurup açtığını sirküler, gazete, radyo, televizyon ve
diğer ilân araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilân etmiş
olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır".

3- Ticaret Yapması Yasaklanmış Kişilerin Tacir Sıfatı


TTK md. 14’e göre, kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri
dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin
veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten
kişi de tacir sayılır. Örneğin ticaretle uğraşması kanunen yasak olan bir devlet memuru kendi adına ticari
işletme işletirse, tacir sayılacaktır.

B) TÜZEL KİŞİLERDE

1- Ticaret Şirketleri
TTK 16/I'e göre tüm ticaret şirketleri tacirdir. Bunlar kollektif, komandit, anonim ve limited
şirketleridir. Ticaret şirketleri, ticaret siciline tescil edilip tüzel kişilik kazandıkları andan itibaren başka hiçbir
işleme gerek kalmaksızın tacir sıfatına sahip olurlar.

2- Ticarî İşletme İşleten Dernekler ve Vakıflar


Amaçlarına varmak için bir ticari işletme işleten dernekler ve vakıflar da tacir sayılırlar.
Kamu yararına çalışan dernekler ile gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki
işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi işletseler dahi, kendileri tacir sayılmazlar. Örneğin
Afyonkarahisar Maden Suyu İşletmesi'ni işleten Kızılay Derneği, bu nedenle tacir sıfatını kazanamaz.

11
3- Kuruluş Kanunları Gereğince Özel Hukuk Hükümlerine Göre Yönetilmek veya Ticarî Şekilde
İşletilmek Üzere Devlet, İl Özel İdaresi, Belediye, Köy Gibi Kamu Tüzel Kişileri Tarafından Kurulan
Kurum ve Kuruluşlar
Ancak il özel idaresi, belediye ve köy gibi kamu tüzel kişileri, bir ticarî işletmeyi işletseler dahi
kendileri tacir sayılamazlar.

C) DONATMA İŞTİRAKİ İLE İLGİLİ ÖZEL DÜZENLEME


Donatma iştiraki, birden fazla kişinin müşterek mülkiyet şeklinde malik oldukları bir gemiyi, aralarında
yapmış oldukları sözleşme gereğince hepsi nam ve hesabına deniz ticaretinde kullanmalarıdır. Donatma
iştirakinin tüzel kişiliği yoktur. Ancak TTK. md. 17 uyarınca tacirlere ilişkin hükümler donatma iştirakine
de aynen uygulanır. Bu nedenle:
 donatma iştirakinin ticaret siciline tescili zorunludur,
 müşterek donatanların tacir sıfatı bulunmamaktadır ve
 müşterek donatanların değil donatma iştirakinin iflâsına karar verilebilir.

II – TACİR SIFATININ KAYBI


Gerçek kişilerde tacir sıfatı ticaretin terk edilmesiyle sona erer. Ancak ticaret siciline kayıtlı bir
tacirin ticareti terk ettiğini ticaret siciline bildirerek, kaydın terkinini (silinmesini) de istemesi gerekir.
Tüzel kişilerin tacir sıfatı ise, kural olarak tüzel kişiliğin son bulmasıyla ortadan kalkar.

III – TACİR OLMANIN HÜKÜM VE SONUÇLARI

A) İFLASA TÂBİ OLMA


TTK. md. 18/I’e göre, tacirler her türlü borçlarından dolayı iflâsa tâbidirler. İİK. md. 44 gereğince
ticareti terk eden, dolayısıyla tacir sıfatı ortadan kalkan kişi, durumun ilânından itibaren 1 yıl süreyle daha
iflâs yoluyla takip olunabilir.

B) TİCARET SİCİLİNE KAYDOLMA

C) ODALARA KAYDOLMA

D) TİCARÎ DEFTERLERİ TUTMA (bu konu ileride ayrıntılı olarak anlatılacaktır)

E) TİCARET UNVANI SEÇME VE KULLANMA (bu konu ileride ayrıntılı olarak anlatılacaktır)

F) BASİRETLİ BİR İŞ ADAMI GİBİ DAVRANMA

G) İHBAR VE İHTARLARI BELLİ ŞEKİLDE YAPMA


TTK. md. 18/III’e göre, tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe,
sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya
güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.

H) TİCARÎ İŞ KARİNESİNE TÂBİ OLMA

İ) ÜCRET VE FAİZ İSTEME

J) ÜCRET VE CEZANIN İNDİRİLMESİNİ İSTEYEMEME


TTK. md. 22'e göre, tacir sıfatına sahip borçlu, BK.’da yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza
kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.

K) FATURA VE TEYİT MEKTUBUNA SEKİZ GÜN İÇİNDE İTİRAZ ETME


TTK. md. 21/II uyarınca bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren 8 gün içinde içeriği
hakkında bir itirazda bulunmamışsa, fatura içeriğini kabul etmiş sayılır.

M) HAPİS HAKKINI KULLANMADA KOLAYLIKTAN YARARLANMA

N) SATIŞ VE MAL DEĞİŞİMİNDE (TRAMPADA) ÖZEL HÜKÜMLERE TÂBİ OLMA

12
BEŞİNCİ BÖLÜM
TACİR YARDIMCILARI
I – GENEL OLARAK
Tacir yardımcıları, işletme sahibi tacirin kendi isteği ile seçtiği ve ona işletmenin birtakım iş ve
işlemlerinde yardımcı olan kişilerdir. Tacir yardımcıları, tacire bağımlı olup olmamalarına göre iki gruba
ayrılılrlar.

II – BAĞIMLI TACİR YARDIMCILARI

A) TİCARÎ TEMSİLCİ (MÜMESSİL)

1- Tanımı
BK. md. 547’ye göre ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin
işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü
olarak yetki verdiği kişidir.

2- Tacir ile Ticari Temsilci Arasındaki İlişki (İç İlişki)


Ticarî temsilci, bir ticari işletmenin işlerini yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı
altında, ticari temsil yetkisi ile işletme sahibini temsil etmek üzere atanır. İşletme sahibi ile ticarî temsilci
arasındaki hukuki bağ (iç ilişki) uygulamada genellikle hizmet sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu
ilişki vekâlet ya da şirket sözleşmesinden de doğabilir.
Ticari temsilciler, sadece ticari işletmeler için atanabilir. Bu nedenle ticari temsilci atamaya yetkili
kişi, ticari işletmeyi işleten tacirdir.
Tacir, kural olarak ticarî temsilci atamak zorunda değildir. Ancak merkezleri Türkiye dışında
bulunan ticarî işletmeler, Türkiye’deki şubeleri için yerleşim yeri Türkiye'de bulunan tam yetkili bir
ticarî temsilci atamak zorundadırlar.
Ancak gerçek kişiler ticari temsilci olarak aranabilir. Ancak temsilci olarak atanacak gerçek kişinin
tam ehliyetli olması gerekmez; ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir.
İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verdiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak
ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir (BK.
md. 547/II). Bu nedenle tescil kurucu nitelikte değildir. Ticarî temsilci olarak atanan kişi tescilden önce bu
sıfatı kazanır ve yetkilerini kullanabilir. Tacir, temsilcilik yetkisini zımnî (örtülü) şekilde de verebilir.

3- Ticari Temsilcinin Temsil Yetkisinin Kapsamı

a) Temsil Yetkisinin Kapsamına Giren İşlemler


 İşletmenin amacına giren her türlü işlemi işletme sahibi adına yapmak,
 Şube açmak ve işletme merkezinin bulunduğu yeri değiştirebilmek,
 Yetkileri daha sınırlı olan bir ticarî vekil atamak (ancak ticarî temsilci atayamaz),
 Bono, poliçe, çek düzenlemek (kambiyo taahhüdünde bulunabilmek); kredi alabilmek,
 Sulh, tahkim ve davadan feragat edebilmek,

b) Temsil Yetkisinin Kapsamına Girmeyen İşlemler


 Ticarî temsilci, işletme sahibinden özel yetki almadıkça, taşınmazları devredemez ve
taşınmazlar üzerinde üçüncü kişiler lehine sınırlı aynî hak kuramaz. Ancak taşınmaz alım-satımıyla
uğraşan bir işletmeye atanan ticarî temsicinin, taşınmazlar üzerinde işlem yapabilmesi için kendisine
özel yetki verilmiş olmasına gerek yoktur.
 Ticarî temsilci, işletmenin ortadan kalkmasına, tasfiye olunmasına yol açabilecek işlemleri
yapamaz. Dolayısıyla işletmeyi devredemez, temsil ettiği tacirin iflâsını isteyemez.
 Ticarî temsilci, özel yetki almadıkça, işletme üzerinde rehin hakkı kuramaz.
 Ticarî temsilci, tacirin hukukî yapısı ile ilgili temel değişiklikleri de yapamaz. Örneğin, bir gerçek
kişi tacir tarafından işletilen işletmeye ortak kabul edemez; tüzel kişi tacirlerde tür değişikliği yapamaz;
mevcut ortaklardan birini şirketten çıkaramayacağı gibi şirketin feshini de isteyemez.

13
4- Ticari Temsilcinin Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması

a) Şube İşleriyle Sınırlama (Yer İtibariyle Sınırlama)


Ticarî temsilcinin temsil yetkisi, yönetmekle görevlendirildiği şubenin işleriyle sınırlandırılabilir.

b) Birlikte Temsil Kaydıyla Sınırlama


İşletme sahibi, aynı işletme için birden fazla ticarî temsilci atayıp bunların yetkilerini birlikte temsil
bakımından sınırlayabilir.
Ticarî temsilcinin temsil yetkisine getirilen bu sınırlamaların tescil ve ilânı gerekir. Aksi halde, bu
sınırlamalar iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Yani aksi ispatlanıncaya kadar üçüncü kişilerin bu
sınırlamaları bilmedikleri farzedilir.
Ticarî temsilcinin temsil yetkisine bu iki sınırlama (şube işleri ile ve birlikte temsil) dışında, başka
şekillerde getirilen sınırlamalar iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.

5- Ticari Temsilcinin Temsil Yetkisinin Sona Ermesi

a) Tek Taraflı Sona Erdirme (Azil ve İstifa)


Ticarî temsilcilik ilişkisi, işletme sahibi tarafından her zaman sona erdirilebilir. Azil yetkisini
kullanmaktan, önceden feragat edilmesi geçersizdir. Ticarî temsilci de de, her zaman istifa edebilir. Temsil
yetkisinin sona erdiği ticaret siciline tescil ve ilan edilmediği sürece, bu yetki iyiniyetli üçüncü kişiler için
geçerliliğini korur. Ticarî temsilciye verilen temsil yetkisi ticaret siciline tescil ve ilân edilmemiş olsa bile, azil-
istifa nedeniyle bu yetkinin sona ermiş olduğunun tescil ve ilân edilmesi gerekir. Aksi halde iyiniyetli üçüncü
kişilere karşı ticarî temsilcinin temsil yetkisinin devam ettiği kabul olunur.

b) Ölüm, Medenî Hakları Kullanma Ehliyetinin Kaybı, İflâs


Temsilcinin ölümü ya da fiil ehliyetini kaybetmesi temsilcilik yetkisini SONA ERDİRİR. Ancak,
işletme sahibinin ölümü, fiil ehliyetini kaybetmesi, ticarî temsilcinin yetkisini SONA ERDİRMEZ.
Ayırt etme gücüne sahip olan ticarî temsilcinin kısıtlanmasını gerektiren nedenlerin ortaya çıkmış
olması, temsilcinin temsil yetkisinin son bulmasına yol açmaz.
Tacirin iflâsı ticari temsilcinin yetkisini SONA ERDİRİR. Çünkü bu durumda müflis tacirin ve
dolayısıyla ticari temsilcinin işletme üzerindeki tasarruf ehliyeti sona erer, yetki iflas masasına geçer. Buna
karşılık, ticarî temsilcinin iflâsı, ticarî temsilcilik yetkisinin SONA ERDİRMEZ.

c) İşletmenin Devir ve Tasfiyesi

B) TİCARÎ VEKİL

a) Tanımı
BK. md. 551/I'e göre ticarî vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi
verilmeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir.

b) Atanması
Ticarî vekiller, tacir veya ticarî temsilciler tarafından atanır. Herhangi bir şekle bağlı olmayan bu
atama, açık şekilde yapılabileceği gibi zımnen (örtülü) de yapılabilir.
Ticarî vekil, ancak bir ticarî işletme için atanabilir. Ticarî vekilin atanması, ticaret siciline tescil ve
ilân olunamaz. Buna rağmen, tescil ve ilân yapılmışsa, bu tescil hukukî sonuç doğurmaz.

c) Temsil Yetkisinin Kapsamı ve Sınırlandırılması


Ticari vekilin yetkisi, işletmenin alışılmış (olağan) bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticarî vekil
açıkça yetkili kılınmadıkça, tacir adına ödünç olarak para ve benzerlerini alamaz, kambiyo
taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez, işletmeye dahil taşınmazları
devredemez ya da bunlar üzerinde üçüncü kişiler lehine ayni hak kuramaz.

d) Ticarî Vekilin Yetkisinin Sona Ermesi


Ticarî temsilcilik sıfatını sona erdiren haller ticarî vekil hakkında da uygulanır. Ancak ticarî vekilin
temsil yetkisinin sona erdiği tescil ve ilân edilemeyeceğinden, mektup, sirküler göndermek suretiyle derhal
müşterilere duyurulmalıdır. Aksi halde tacir, ticarî vekilin iyiniyetli üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerle bağlı
tutulur.
14
C) DİĞER TACİR YARDIMCILARI

BK. md. 552’ye göre, toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin
görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca
okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler:
 Ticari işletmenin alışılmış (olağan) bütün satış işlemlerini yapmak,
 Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak,
 Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği
gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu
nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara
ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul etmek.
Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri,
kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa işletme içinde,
satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde,
faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler.

III – BAĞIMSIZ TACİR YARDIMCILARI

A) ACENTE

1- Tanımı
TTK. md. 102’ye göre acente; ticarî mümessil, ticarî vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi
işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge
içinde sürekli olarak ticarî bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına
yapmayı meslek edinen kişidir. Acente gerçek kişi olabileceği gibi, bir tüzel kişi de acente olarak atanabilir.

2- Unsurları

a) Acente, tacirin bağımsız yardımcılarındandır. Acentenin, ticarî mümessil, ticarî vekil, satış memuru
veya işletme çalışanı gibi tacire bağımlı bir durumda olmaması gerekir. Bağımsız tacir yardımcısı olarak
acente, müvekkili tacirin doğrudan denetim ve gözetimi altında değildir. Dolayısıyla müvekkilin, acenteye
faaliyet ve çalışma düzeniyle ilgili olarak (idarî) talimat vermesi söz konusu değildir. Ancak müvekkil,
yapılacak sözleşmenin tür, içerik ve şartları hakkında acenteye talimat verebilir.

b) Acente, bir ticarî işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etme veya bunları o işletme
adına yapma şeklinde faaliyet gösterir.

c) Acentenin faaliyeti süreklilik arz eder.

d) Süreklilik unsurunun doğal bir sonucu olarak, acentelikten bu işi meslek edinmiş olması gerekir.

3- Acentenin Borçları

a) Müvekkilin İşlerini Görme, Menfaatlerini Koruma

b) Haber Verme Yükümlülüğü

c) Verilen Talimata Uygun Hareket Etme

d) Önleyici Tedbirler Alma

e) Müvekkile Ait Parayı Zamanında Ödeme


Acente, tahsil ettiği parayı zamanında müvekkiline ödemezse, ödemesi gereken tarihten itibaren
gecikme faizi ve ayrıca tazminat ödemek zorunda kalır.

f) Rekabet Yapmama
Aksi yazılı olarak kararlaştırılmadıkça, acente, aynı yer veya bölge içinde birbirleriyle rekabette
bulunan birden fazla ticarî işletme hesabına acentelik yapamaz.

15
4- Acentenin Hakları

a) Ücret isteme hakkı


Acente, kurulan işlem yerine getirildiği anda ve ölçüde ücrete hak kazanır. Ücretin, doğumu
tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde ve her hâlde sözleşmenin sona erdiği tarihte ödenmesi gerekir.

b) Olağanüstü Giderlerin Karşılanması

c) Faiz isteme hakkı


Acente, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır.

d) Hapis Hakkı
Acente, acentelik sözleşmesinden doğan tüm alacakları kendisine ödeninceye kadar, zilyetliğinde
bulunan müvekkiline ait taşınırlar ve kıymetli evrak üzerinde hapis hakkına sahiptir.

e) Tekel Hakkı
Aksi yazılı olarak kararlaştırılmış olmadıkça, müvekkil, aynı zamanda ve aynı yer veya bölge içinde
aynı ticaret dalı için birden fazla acente atayamaz.

5- Acentenin Yetkileri

a) Müvekkil Adına Sözleşme Yapma


Acenteye, müvekkili adına sözleşme yapma yetkisi de verilmek isteniyorsa, bu yetkinin özel olarak
ve yazılı şekilde verilmesi gerekir. Yetki belgesinin acente tarafından tescil ve ilân ettirilmesi de gerekir.
Acenteye verilen temsil yetkisi sınırlandırılabilir. Bu sınırlamaların, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı
ileri sürülebilmesi için, tescil ve ilân edilmiş olmaları gerekir. Acente, yetkisi olmaksızın veya yetkisinin
sınırlarını aşarak müvekkili adına sözleşme yaparsa müvekkil, sözleşmenin yapıldığını haber alır
almaz sözleşmeye icazet verebilir. Müvekkil, yapılan sözleşmeye icazet vermediği takdirde, acente yapmış
olduğu sözleşmeden kendisi sorumlu olur.

b) Hakkı Koruyan Beyanları Müvekkil Adına Yapma ve Kabul Etme

c) Müvekkili Mahkemede Temsil Etme

d) Özel ve Yazılı Yetki Gerektiren Hâller


Müvekkilinin özel ve yazılı izni veya vekâleti olmadan, acente;
 Bizzat teslim etmediği malların bedelini kabul edemez,
 Bedelini bizzat ödemediği malları teslim alamaz,
 Bu işlemlerden doğan alacağı yenileyemez veya miktarını indiremez (TTK. md. 106).

6- Acentelik Sözleşmesinin Sona Ermesi

a) Son Bulma Nedenleri

aa) Sürenin sona ermesi


Belirli süreli acentelik sözleşmesi, sürenin dolması üzerine kendiliğinden son bulur.

bb) Feshi ihbar


Belirsiz süreli acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri 3 ay öncesinden ihbar etmek suretiyle
sona erdirebilir.

cc) Haklı nedenlerle fesih


Hem belirli hem de belirsiz süreli acentelik sözleşmeleri haklı nedenlerle her iki tarafça sona
erdirilebilir. Örneğin; acentenin, müvekkili adına tahsil ettiği paraları göndermemesi, müvekkiline ait iş sırlarını
başkalarına açıklaması, acentenin acentelik ücretini ödememesi, müşterilere sürekli şekilde ayıplı mal
göndermesi gibi. Haklı nedenin tarafların kusurundan kaynaklanmasına ve fesih hakkını kullanan tarafın
zarara uğramış olmasına gerek yoktur.

dd) Taraflardan birinin ölümü, iflâsı, kısıtlanması


16
b) Son Bulmanın Hüküm ve Sonuçları

aa) Tazminat talebi


Fesih hakkının kullanılmasına taraflardan birinin kusurlu davranışı yol açmışsa, diğer taraf
sözleşmeyi feshetmek zorunda kalması nedeniyle uğradığı zararların tazminini isteyebilir. Haklı neden bir
kusurdan kaynaklanmıyorsa (uzun süren hastalık gibi), fesih halinde kural olarak herhangi bir tazminat
ödenmesi de söz konusu olmaz.

bb) Denkleştirme istemi


TTK. md. 122’ye göre, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
 Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra
da önemli menfaatler elde ediyorsa,
 Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış
müşterilerle yapılmış işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret
isteme hakkını kaybediyorsa ve
 Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente
müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
Tazminat, acentenin son 5 yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin
ortalamasını aşamaz.
Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya
acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente
denkleştirme isteminde bulunamaz.
Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme
ilişkisinin sona ermesinden itibaren 1 yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.

cc) Rekabet yasağı anlaşması


TTK. md. 123’e göre acentenin, işletmesine ilişkin faaliyetlerini, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden
sonrası için sınırlandıran anlaşmanın yazılı şekilde yapılması ve anlaşma hükümlerini içeren ve
müvekkil tarafından imzalanmış bulunan bir belgenin acenteye verilmesi gerekir.
Anlaşma en çok, ilişkinin bitiminden itibaren 2 yıllık süre için yapılabilir ve yalnızca acenteye
bırakılmış olan bölgeye veya müşteri çevresine ve kurulmasına aracılık ettiği sözleşmelerin taalluk ettiği
konulara ilişkin olabilir. Müvekkilin, rekabet sınırlaması dolayısıyla, acenteye uygun bir tazminat ödemesi
şarttır. Müvekkil, sözleşme ilişkisinin sona ermesine kadar, rekabet sınırlamasının uygulanmasından yazılı
olarak vazgeçebilir.

7- Zamanaşımı
Acentelik sözleşmesinden doğan tüm talep hakları 5 yıllık zamanaşımı süresine tâbidir.

B) ALIM – SATIM KOMİSYONCUSU


Alım-satım komisyonculuğu Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir.

1- Tanımı
Alım-satım komisyoncusu, komisyon sözleşmesi gereğince, ücret karşılığında kendi adına müvekkili
(vekâlet verenin) hesabına kıymetli evrak ve taşınırların alımı veya satımını üstlenen kişidir.

2- Unsurları
 Komisyoncu, kendi adına müvekkilin (vekâlet verenin) hesabına hukukî işlem yapar.
Komisyoncunun yapmış olduğu hukukî işlemden doğan hak ve borçlar da kendisine aittir.
Yapılan işlem dolayısıyla vekâlet verenin hak ve borç sahibi olabilmesi için, komisyoncunun yapılan
işlemden doğan alacak ve borçları vekâlet verene devretmesi gerekir.
 Alım-satım komisyonculuğunun konusu kıymetli evrak ve taşınır eşya alım-satımıdır.
 Komisyoncu ile vekâlet veren arasındaki ilişki kural olarak sürekli değildir ve vekâlet veren
komisyoncuya tek bir sözleşmenin yapılması için yetki verir.
 Komisyoncu, ücret (komisyon) karşılığında faaliyet gösterir.
 Komisyonculuğun meslek şeklinde yapılması şart değildir.

17
3- Komisyoncunun Borçları

a) Müvekkilin (Vekâlet Verenin) Talimatlarına Göre Hareket Etme


Komisyoncu, vekâlet verenin verdiği talimatlara göre hareket etmek ve özellikle malı vekâlet veren
tarafından belirlenenden daha düşük bir bedelle satmamak zorundadır. Aksi halde komisyoncu, aradaki
farkı gidermekle yükümlü olur.
Satım komisyoncusu, müvekkilinden izin almadıkça veresiye mal satamaz; alım komisyoncusu
da, mal kendisine teslim olunmadıkça ödeme yapamaz.

b) Bilgi Verme ve Müvekkilin (Vekâlet Verenin) Çıkarını Koruma

c) Elde Ettiği Hak ve Borçları Müvekkile (Vekâlet Verene) Devretme ve Hesap Verme

4- Komisyoncunun Hakları

a) Ücret Talep Etme


Komisyoncu, işlemin tamamlanmasından sonra ücrete hak kazanır. Yani komisyoncunun ücret
talep edebilmesi için sözleşmenin üçüncü kişi tarafından ifa edilmiş (yerine getirilmiş) olması gerekir.
Komisyoncu kural olarak sözleşmenin üçüncü kişi tarafından yerine getirilmemesinden sorumlu
değildir. Sözleşmenin yerine getirilmememesi yerine göre sadece ücret talep etme hakkının düşmesine
neden olur. Ancak kendisine yetki verilmemiş olmasına rağmen veresiye mal satan komisyoncu, alıcı
durumundaki üçüncü kişinin bedeli ödeme borcunu yerine getirmesini de garanti etmiş sayılır.
Komisyoncu, sözleşme yaptığı üçüncü kişinin borçlarını yerine getireceği hususunda vekâlet verene açıkça
garanti verebilir. Böyle bir durumda komisyoncuya ayrıca bir ücret (dükrüar ücreti) ödenir.

c) Hapis Hakkı
Komisyoncu, vekâlet veren hesabına sattığı malın bedeli ya da hesabına satın aldığı malın kendisi
üzerinde, komisyon sözleşmesinden doğan alacakları ödeninceye kadar, hapis hakkına sahiptir.

d) Bizzat Taraf Olma


Komisyoncu, borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senedi ve diğer kıymetli evrak ve
ticari malları, vekâlet veren tarafından aksine talimat verilmiş olmadıkça, bizzat satabilir veya satın alabilir.

5- Komisyonculuğun Son Bulması


Komisyon sözleşmesi verilen emrin yerine getirilmesi ile sona erer. Komisyon sözleşmesinin,
vekâleti sona erdiren nedenlerle henüz iş görülmeden son bulması da mümkündür.

7- Zamanaşımı
Komisyon sözleşmesinden doğan tüm talepler 5 yılda zamanaşımına uğrar.

C) SİMSAR (TELLÂL)

1- Tanımı
BK. md. 520/I’e göre, simsarlık sözleşmesi simsarın, taraflar arasında bir sözleşme kurulması
imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde
ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsarlık sözleşmelerine kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.
Simsarlık sözleşmesi herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak taşınmaz simsarlığına ilişkin
sözlşemelerin yazılı olarak yapılması zorunludur.

2- Unsurları
a) Simsar tacirin bağımsız bir yardımcısıdır.
b) Simsar ile tacir arasındaki ilişki geçici niteliktedir.
c) Simsar aracılık yapar. Aracılık faaliyetinin kapsamı, simsarlık sözleşmesine göre belirlenir. Ancak
simsarlık sözleşmesi, simsara temsil yetkisi vermez. Yani simsar, özel yetki verilmedikçe, kendisini
görevlendiren taraf adına sözleşme yapamaz, bedeli tehsil edemez, satım konusu malları teslim alamaz.
d) Simsarın, aracılık faaliyetini meslek şeklinde yapması şart değildir, arızî olarak da yapabilir.
e) Simsar, aracılık faaliyetini ücret karşılığında yapar. Ücret ödenmeyen aracılık faaliyetleri vekâlet
hükümlerine tabidir.
18
3- Simsarın Borçları
Simsar, sözleşme kurulması imkânını hazırlama veya kurulmasına aracılık etmenin dışında
müvekkilin menfaatlerini gözetmek de zorundadır.

4- Simsarın Hakları

a) Ücret Talep Etme

aa) Ücret talep etme hakkının doğumu


Simsarın ücret talep edebilmesi için, yürütülen aracılık faaliyeti sonucunda sözleşmenin geçerli bir
şekilde kurulmuş olması şarttır.
Simsarın faaliyetine rağmen taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi kurulamamışsa, simsar ücret
ödenmesini isteyemez. Ancak sözleşmeyle böyle bir durumda dahi ücret ödeneceğini kararlaştırabilir.
Sözleşmenin geçerli olarak kurulmasından sonra sözleşmenin ifası aşamasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar
nedeniyle sözleşmeden dönülmesi, simsara ödenmiş olan ücretin iadesini gerektirmez.
Eğer bir sözleşmenin yapılmasına olanak sağlamak üzere, birbirinden habersiz olarak tayin edilen
birden fazla simsarın hizmetinden yararlanılmışsa, ücret, sözleşmenin kurulmasına olanak sağlayan simsara
ödenir. Buna karşılık bir sözleşmenin yapılması için müştereken tayin edilen simsarlar, simsarlık ücretini eşit
olarak paylaşırlar.

bb) Ücretin miktarı


Simsarlık ücreti sözleşme ile belirlenmemişse, ücret, tarifelere, bulunmaması halinde mahallî
teamüle göre bu da yoksa hâkim tarafından belirlenir.

cc) Ücretin borçlusu


Simsarlık ücretinin, görevlendirmeyi yapan kişi tarafından ödenmesi gerekir.

dd) Zamanaşımı
Simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar 5 yılda zamanaşımına uğrar.

b) Masraf Talep Etme


Simsar, yapmış olduğu masfafların ödenmesini kural olarak isteyemez; aracılık faaliyetinin
gerektirdiği masraflar, simsarlık ücreti ile karşılanır. Ancak sözleşmeye, masrafların müvekkil tarafından
ayrıca ödeneceğine ilişkin bir hüküm konulabilir. Simsar tarafsız davranmaz veya dürüstlük kurallarına
aykırı olarak diğer taraftan ücret sözü alırsa ücret ve masraf talep etme hakkını kaybeder.

5- Simsarlığı Son Bulması


Simsarlık; azil, istifa, taraflardan birinin ölümü, medeni hakları kullanma ehliyetinin son bulması ve
taraflardan birinin iflâsı ile sona erer.

19
ALTINCI BÖLÜM
TİCARET SİCİLİ
I – TİCARET SİCİLİ ÖRGÜTÜ
TTK. md. 24’e göre ticaret sicili, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının gözetim ve denetiminde ticaret ve
sanayi odaları veya ticaret odaları bünyesinde kurulacak ticaret sicili müdürlükleri tarafından tutulur. Bir
yerde oda mevcut değilse veya yeterli teşkilatı yoksa, ticaret sicili, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
belirlenecek bir odadaki ticaret sicili müdürlüğü tarafından tutulur.
Ticaret sicili, ticaret sicili müdürü tarafından yönetilir. Ticaret sicili müdürü, tüzükte belirlenen
nitelikleri haiz kişiler arasından oda meclisi tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığının uygun görüşü alınarak
atanır. Aynı usulle sicil müdürlüğünün iş hacmine göre, yeteri kadar müdür yardımcısı görevlendirilir.
Ticaret sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet ve ilgili oda müteselsilen
sorumludur.
Ticaret sicili müdürü ve yardımcıları ile diğer personeli, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı kamu
görevlisi olarak cezalandırılır ve bunlara karşı işlenmiş suçlar kamu görevlisine karşı işlenmiş sayılır.

II – SİCİLE KAYDI GEREKEN HUSUSLAR


Her tacir, ticarî işletmesini, seçtiği ticaret unvanını ve işletme adını, ticarî işletmesinin şubesini ticaret
siciline kaydettirmekle yükümlüdür. Bu temel konular dışında sicile kaydı gereken hususlar, TTK, ilgili diğer
kanunlar ve TST'de gösterilmiştir.

III – SİCİL İŞLEMLERİ

A) GENEL OLARAK
Sicil işlemleri, tescil, değişiklik ve silinme şeklinde karşımıza çıkar. Tescil, bir hususun sicile
kaydedilmesi (yazılması); değişiklik, sicile yazılmış bir hususta sonradan meydana gelen değişiklik nedeniyle
sicil kayıtlarının değiştirilmesi ve düzeltilmesi; silinme ise, sicile geçirilmiş olan bir hususun ortadan kalkması
veya sona ermesi nedeniyle ilgili kaydın silinmesidir.
TTK. md. 35’ e göre, ticaret sicili alenidir (açıktır); başka bir deyişle, herkes ticaret sicilinin içeriğini
ve dairede saklanan bütün senet ve vesikaları inceleyebilir, bunların onaylı suretlerini alabilir.

B) SİCİL İŞLEMLERİNİN YAPILIŞI


TTK. md. 27’ye göre tescil işlemi, kural olarak ilgililerin istemi üzerine yapılır. Resen veya ilgili
makamın bildirmesi üzerine tescil, mevzuatta bu yolda açık hüküm bulunması halinde söz konusu olur.

1- İstem (Talep) Üzerine Tescil


Tescil istemi ilgililer, temsilcileri veya hukuki halefleri tarafından yetkili sicil müdürlüğüne dilekçe
ile yapılır. İlgili bir tüzel kişi ise, istem, onun yetkili organları tarafından yapılır.
TTK. md. 30’a göre, tescili isteme süresi kural olarak 15 gündür. Ancak sicil müdürlüğünün yetki
çevresi dışında oturanlar için bu süre 1 aydır.

2- Re’sen (Kendiliğinden) veya İlgili Makamın Bildirmesi Üzerine Tescil


İlgilinin istemi olmadan tescil ancak Kanun veya Tüzük'de bu hususu öngören açık bir hüküm
bulunması halinde mümkündür. Örneğin, merkez kaydının silindiğinin ilgili sicil memuru tarafından
bildirilmesi üzerine şube kaydı da resen silinir; iflâsın açılması, kaldırılması, kapanması halleri de, iflâs
memurunun yapacağı bildirim üzerine sicil memuru tarafından resen sicile işlenir. Şirketlerin birleşmesinde
de birleşmenin kesinleşmesi üzerine tüzel kişiliği sona eren şirket veya şirketlerin ve bunlara ait işletmelerin
kayıtları, sicil memuru tarafından resen silinir.
Tescili zorunlu olup da, kanunî şekilde ve süresi içinde tescili istenmemiş bir hususun
varlığını öğrenen sicil memuru, o hususu re’sen tescil edemez. Bu gibi hallerde sicil memuru, ilgilileri
belirleyeceği uygun süre içinde tescili yapmaya ya da o hususun tescilini zorunlu kılan nedenlerin
bulunmadığını ispat etmeye davet eder. Sicil müdürünce verilen süre içinde tescil isteminde bulunmayan ve
kaçınma sebeplerini de bildirmeyen kişi, sicil müdürünün teklifi üzerine mahallin en büyük mülki amiri
tarafından bin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır.

20
3- Sicil Memurunun İnceleme Görevi
Sicil memuru tescil için aranan kanunî koşulların mevcut olup olmadığını, tescil edilecek hususun
gerçeğe uygun olup olmadığı, üçüncü kişilerde yanlış bir fikir yaratıp yaratmayacağını incelemelidir.
Örneğin, bir gerçek kişi tacirin ticaret unvanına bir şirketin mevcut olduğu izlenimini verecek ek yapılmışsa,
bu unvanın tescili yolundaki istem, sicil memurunca reddedilir. Tescili istenen hususun, kamu düzenine
aykırı olmaması da gerekir.

4- Sicil Memurunun Kararlarına İtiraz


Sicil memuru, yapacağı incelemeden sonra tescil istemini reddederse, ilgililer, sicil memurunun bu
kararına karşı kararın kendilerine tebliğinden itibaren 8 gün içinde sicilin bulunduğu yerde ticarî davalara
bakmakla görevli asliye mahkemesi nezdinde itiraz edebilirler.

5- Geçici Tescil
Çözümü bir mahkeme kararına bağlı bulunan veya sicil müdürü tarafından kesin olarak
tescilinde duraksanan hususlar, ilgililerin istemi üzerine geçici olarak tescil olunur. Ancak, ilgililer 3 ay
içinde mahkemeye başvurduklarını veya aralarında anlaştıklarını ispat etmezlerse geçici tescil resen
silinir. Mahkemeye başvurulduğu takdirde kesinleşmiş olan hükmün sonucuna göre işlem yapılır.
Sicil memurunun inceleyerek reddettiği her istem dolayısıyla ilgilinin geçici tescil yapılmasını
istemeye hakkı vardır.

6- İlân
İlân, bütün Türkiye’ye etken olmak üzere Ankara’da yayımlanan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi
ile yapılır.

IV – TESCİL VE İLÂNIN ETKİSİ

A) GENEL OLARAK
Ticaret sicili, resmi sicillerdendir. Dolayısıyla sicil kaydı aksi ispat olununcaya kadar doğru sayılır.
Tescilin iki türlü etkisinden söz edilir: Tescil, sadece bir hakkın veya bir hukukî durumun doğmuş
olduğunu bildirirse bildirici (açıklayıcı); bir hakkın, belli bir hukuki durumun ortaya çıkması (doğması) için
yaplırsa kurucu etkisinden söz edilir.
Ticaret siciline tescil, kural olarak bildirici etkiye sahiptir. Örneğin tacir sıfatı, ticarî işletmenin belli
bir kişi adına işletilmesiyle kazanılır; bundan sonra tacirin ticarî işletmesini tescil ettirmesi, kişinin tacir sıfatını
kazanmış olmasının bir sonucudur. Ticaret sicilinde kayıtlı bulunmamak, kişinin tacir olmadığını göstermez.
Ticaret siciline yapılacak tescil, istisnaî bazı hallerde kurucu etkiye sahiptir. Bu hâller şunlardır:
 Ticaret şirketlerinin tüzel kişilik kazanabilmesi için ticaret siciline tescil şarttır.
 AŞ.lerde sözleşme değişikliğine ilişkin genel kurul kararları tescilden önce hüküm ifade etmez.
 AŞ.lerde kuruluştan sonra devralma ile ilgili sözleşmeler ticaret siciline tescil edilmedikçe geçerli değildir.
 Ticarî işletme rehninin kurulabilmesi için, rehin sözleşmesinin sicile tescil edilmesi gerekir.

B) ÜÇÜNCÜ KİŞİLER BAKIMINDAN


Ticaret sicili kayıtları, nerede bulunursa bulunsunlar üçüncü kişiler hakkında, kural olarak, tescilin
Ticaret Sicili Gazetesi ile ilân edildiği, günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade eder. Ancak bazı
hususlar hemen tescille beraber hüküm ifade eder. Örneğin ticaret şirketleri tescille tüzel kişilik kazanır.
Bir husus ticaret siciline tescil ve ilan olunmuşsa, üçüncü kişilerin bu hususları bildikleri farzedilir.
Yani üçüncü kişilerin tescil edilen kayıtları bilmedikleri yolundaki iddiaları dinlenmez (olumlu etki). Örneğin
tacir, atamış olduğu ticarî mümessili azlettiğini ticaret siciline tescil ve ilân ettirmişse, bundan sonra üçüncü
kişilerin azlolunan ticarî mümessille yapacağı sözleşmeler taciri bağlamaz. Üçüncü kişiler mümessilin
azledilmiş olduğunu bilmediklerini ileri süremezler, yani iyiniyet iddiasında bulunamazlar.
Buna karşılık tescili zorunlu bir husus tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilânı gerektiği halde ilân
olunmamış ise bu hususları üçüncü kişilerin bilmedikleri farzedilir (olumsuz etki). Örneğin tacir, ticarî
temsilciyi azletmiş ancak durumu tescil ve ilân ettirmemişse, temsilcinin üçüncü kişilerle yapacağı
sözleşmeler kendisini bağlar.

C) GÖRÜNÜŞE GÜVEN
Tescil kaydı ile ilan edilen durum arasında aykırılık bulunması hâlinde, tescil edilmiş olan
gerçek durumu bildikleri ispat edilmediği sürece, üçüncü kişilerin ilân edilen duruma güvenleri korunur.

21
YEDİNCİ BÖLÜM
TİCARET UNVANI VE İŞLETME ADI
I – TİCARET UNVANI

A) GENEL OLARAK
Ticaret unvanı, tacirin, ticarî işletmesine ilişkin işlemleri yaparken kullandığı isimdir. Ticaret
unvanını sadece tacirler kullanabilir; tacir olmayan kişi (esnaf) ticaret unvanı kullanamaz.

B) TİCARET UNVANININ OLUŞTURULMASI

1- Çekirdek

a) Gerçek Kişi Tacirlerde


Gerçek kişi tacirlerde ticaret unvanının çekirdek kısmı, kişinin ad ve soyadından oluşur. Dolayısıyla
ad ve soyadı Ahmet Yılmaz olan kişinin, ticaret unvanı da, "Ahmet Yılmaz"dır.
Ad ve soyadın kısaltılmadan yazılması gerekir. Bu nedenle unvan, "A. Yılmaz" şeklinde
yazılamaz.

b) Ticaret Şirketlerinde

aa) Kollektif şirketlerde


Kollektif şirketlerde ticaret unvanının çekirdek kısmı, ortaklardan birinin ad ve soyadıyla, şirketi ve
türünü gösteren ibareden oluşur. Örneğin, "Ahmet Yılmaz ve Mehmet Güçlü Kollektif Şirketi" ya da sadece
"Ahmet Yılmaz Kollektif Şirketi".
Eğer ortak sayısı ikiden fazlaysa, "Ahmet Yılmaz ve Ortakları Kollektif Şirketi" şeklinde bir unvan da
alınabilir. Ad ve soyadın kısaltılmadan yazılması gerekir.

bb) Komandit şirketlerde


Bu şirketlerin ticaret unvanında, komandite ortaklardan hiç olmazsa birinin ad ve soyadıyla şirketi
ve türünü gösteren ibare bulunur. Bu şirketlerin ticaret unvanlarında komanditer ortakların ad ve
soyadlarının bulunması yasaktır.
Komanditer ortağın ismi ticaret unvanına konulursa, bu ortak üçüncü kişilere karşı komandite ortak
gibi sorumlu olur. Ad ve soyadın kısaltılmadan yazılması gerekir.

cc) Limited, anonim ve kooperatif şirketlerde


Limited, anonim ve kooperatif şirketlerin ticaret unvanının çekirdek kısmı, işletme konusu ile
şirketin türünü gösteren kelimelerden oluşur. Örneğin, "Gıda-Ticaret Limited Şirketi". Buna karşılık "Ahmet
Yılmaz Anonim Şirketi" TTK’ya uygun bir ticaret unvanı değildir.
Limited, anonim ve kooperatif şirketlerin ticaret unvanında yer alan ve şirketin türünü gösteren ibare,
unvanda bir gerçek kişinin ad veya soyadı ek olarak yer almadığı takdirde, kısaltılarak yazılabilir.
Örneğin "Gıda-Ticaret A.Ş." (veya A.O.). Buna karşılık, "Ahmet Yılmaz Gıda-Ticaret Anonim Şirketi"
şeklindeki ticaret unvanı, "Ahmet Yılmaz Gıda-Ticaret A.Ş." (veya A.O) olarak yazılamaz.

c) Diğer Tüzel Kişi Tacirlerde


Amacına ulaşmak için ticarî işletme işleten dernek ve vakıfların unvanı, kendi adlarının aynıdır.
Kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümleri dairesinde yönetilmek veya ticarî şekilde
işletilmek üzere devlet, il ve belediye gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan ve tüzel kişiliği bulunan
kurum ve kuruluşların ticaret unvanı da, adlarının aynıdır.

d) Donatma İştirakinde
Donatma iştirakinin ticaret unvanının çekirdek kısmını, müşterek donatanlardan hiç olmazsa birinin
ad ve soyadı veya deniz ticaretinde kullanılan geminin adı ile birlikte donatma iştirakini gösteren ibare
oluşturur. Örneğin "Ahmet Yılmaz Donatma iştiraki" ya da "Martı Donatma İştiraki".
Unvanda bulunan ad ve soyadları ile gemi adının kısaltılmadan yazılması gerekir.
22
2- Ek
Ticaret unvanının ikinci unsurunu ek oluşturur. Ek kullanmak, kural olarak zorunlu değildir. Ancak
tacir isterse, ticaret unvanına, işletmenin niteliğini gösteren veya unvanda zikredilen kişilerin kimliklerini
belirten ya da fantazi adlardan oluşan ekler yapılabilir. Örneğin "Ahmet Yılmaz Un Fabrikası" ya da "Ahmet
Yılmaz ve Ortakları Turizm Kollektif Şirketi". İlk örnekte, "Un Fabrikası", ikinci örnekte ise "Ortakları" ve
"Turizm" kelimeleri ek niteliğindedir.
Kullanılan ekin, tacirin kimliği, malî durumu veya işletmesinin büyüklüğü bakımından üçüncü kişilerde
yanlış bir izlenim yaratmaması, gerçeğe ya da kamu düzenine aykırı olmaması gerekir.
"Türk", "Türkiye", "Millî" ve "Cumhuriyet" kelimelerinin ek olarak kullanılabilmesi için Bakanlar
Kurulu'ndan izin almak gerekir.
Aşağıdaki hallerde ise ek kullanılması zorunludur:
 Gerçek ya da tüzel kişi tacirler, unvanlarının Türkiye'nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce
tescil edilmiş olan bir unvandan ayırdedilebilmesini sağlamak için ek almak zorundadırlar. Örneğin,
İzmir ticaret sicilinde kayıtlı bir şirketin ticaret unvanı "Gıda Ticaret Anonim Şirketi" şeklindeyse,
sonradan İzmir'de faaliyete geçen bir diğer şirket, aynı ticaret unvanını ayırdedici bir ek almadan
kullanamaz. "Turkuaz Gıda Ticaret Anonim Şirketi" gibi.
 Her şube, kendi merkezinin ticaret unvanını şube olduğunu belirterek kullanmak zorundadır.
Merkezi yabancı ülkede bulunan bir işletmenin Türkiye'deki şubesinin ticaret unvanında ise,
merkezin ve şubenin bulunduğu yer ile şube olduğunun gösterilmesi gerekir. Örneğin "X Bank,
Merkezi: Paris, İstanbul Şubesi".
 Tasfiye haline giren şirketin ticaret unvanına "tasfiye halinde" ibaresi eklenir.

B) TİCARET UNVANINI TESCİL ETTİRME VE KULLANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ


Her tacir, ticarî işletmenin açıldığı günden itibaren 15 gün içinde ticarî işletmesini ve seçtiği ticaret
unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilân ettirmeye mecburdur.

D) SONRADAN MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER - TİCARET UNVANININ DEVAMI

1- Adın Değişmesi
Ticarî işletme sahibinin veya bir ortağın ticaret unvanında yer alan adı kanunen değişir veya yetkili
makamlar tarafından değiştirilirse ticaret unvanı olduğu gibi kalabilir.

2- Yeni Ortak Girmesi veya Ortağın Ayrılması


Bütün ortakların ad ve soyadlarının ticaret unvanında yer aldığı bir kollektif veya komandit şirkete ya
da donatma iştirakine yeni ortakların ya da donatanın girmesi halinde ticaret unvanı olduğu gibi kalabilir.
Kollektif, komandit şirketler ile donatma iştirakinde ad ve soyadı ticaret unvanında yer alan
ortak/donatan, şirket veya iştirakten ayrılırsa, ticaret unvanı, ayrılan kişinin yazılı izinleri ile aynen devam
edebilir. Ayrılan ortak/donatan, adının ticaret unvanında kalmasına yazılı olarak izin vermezse, unvanda
gerekli değişiklik yapılarak durum tescil ve ilân olunur.

3- Ortağın ya da Tacirin Ölümü


Kollektif, komandit şirketler ile donatma iştirakinde adı ticaret unvanında yer alan ortak/donatan
ölürse, mirasçılar, ölenin yerine geçerek şirketin/donatma iştirakinin devamını kabul eder veya
şirkete/iştirake girmemekle birlikte bu hususta izinlerini yazılı olarak bildirirlerse unvan eski şekliyle
devam eder.

4- Ticarî İşletmenin Devri


Ticaret unvanı ticarî işletmeden ayrı olarak devredilemez. Bir işletmenin devri, aksi açıkça kabul
edilmiş olmadıkça, unvanın da devri sonucunu doğurur. Devir hâlinde devralan, unvanı aynen kullanma
hakkına sahiptir.

5- Ticaret Unvanını Kullanma Hakkı


Usulen tescil ve ilân edilmiş olan ticaret unvanını kullanma hakkı sadece sahibine aittir. Hem gerçek
hem de tüzel kişi tacirler tescil ve ilân ettirmiş oldukları ticaret unvanlarını, ülke sınırları içinde tekel
şeklinde kullanma hakkına sahiptirler.

23
E) TİCARET UNVANININ KORUNMASI
Tescil olunmuş ticaret unvanları TTK. md. 52'ye göre özel olarak korunur. Bu hükme göre;
ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi,
bunun tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde
değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını,
gereğinde araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi
tazminat isteyebilir. Maddi tazminat olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün
görülen menfaatinin karşılığına da hükmedebilir. Mahkeme, davayı kazanan tarafın istemi üzerine, giderleri
aleyhine hüküm verilen kimseye ait olmak üzere, kararın gazete ile yayımlanmasına da karar verebilir.
Tescil edilmemiş ticaret unvanları ise, haksız rekabet hükümlerine göre (TTK. md. 54 vd.)
korunabilir. Örneğin, tacir (A)’nın, tescil edilmemiş olmamasına rağmen piyasada çok tanınmış ticaret
unvanının benzerinin tacir (B) tarafından kullanılması halinde, ekonomik çıkarı zarar gören tacir (A) haksız
rekabet hakkındaki hükümlere dayanarak (TTK. md. 54 vd.) dava açabilir.

II – İŞLETME ADI

A) GENEL OLARAK
TTK. md. 53’e göre işletme adı, işletme sahibi ile ilgili olmaksızın doğrudan işletmeyi tanıtmak ve
benzeri işletmelerden ayırdetmek için kullanılır. Hükümgende anlaşılacağı üzere ticaret unvanı, taciri
gösterirken; işletme adı, işletmeyi diğer işletmelerden ayırdeder. Örneğin; Turkuaz Otel, Çınar Sineması,
Altın Makas… gibi.
Ticaret unvanını sadece tacirler kullanabilir; buna karşılık işletme adını esnaf da kullanabilir.
Tacirin ticaret unvanı kullanması zorunlu iken, işletme adı kullanmak zorunda değildir.

B) İŞLETME ADININ OLUŞTURULMASI VE TESCİLİ


İşletme adının ne şekilde oluşturulacağı TTK.’da gösterilmemiştir. Ancak işletme adının, aldatıcı
nitelikte olmaması ve kamu düzenine aykırı düşmemesi, başka kişiler tarafından kullanılan işletme adıyla
karışıklığa yol açmaması gerekir. İşletme adının kullanılması zorunlu olmamakla birlikte eğer tacir (ya da
esnaf) işletme adı kullanıyorsa, bunu, tescil ettirmekle yükümlüdür.

C) İŞLETME ADININ DEVRİ


Ticaret unvanı işletmeden ayrı tek başına devredilemez iken, işletme adı işletmeden ayrı olarak
tek başına devredilebilebilir. İşletmenin devrine ilişkin sözleşmeler, sözleşmede aksine hüküm
bulunmadıkça, işletme adının da devrini de kapsar.

D) İŞLETME ADININ KORUNMASI


Tescil edilmiş işletme adı sahibi tarafından tüm Türkiye’de özel olarak korunur. Bu hususta
TTK’nın ticaret unvanlarına ilişkin hükümleri uygulanır. İşletme adı tescil ettirilmemişse ancak haksız
rekabet hükümleri çerçevesinde korunabilir.

24
SEKİZİNCİ BÖLÜM
HAKSIZ REKABET
I – HAKSIZ REKABETE İLİŞKİN HÜKÜMLERİN AMACI VE İLKESİ

TTK. md. 54’e göre, haksız rekabete ilişkin TTK hükümlerinin amacı, bütün katılanların
menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.
Haksız rekabetten söz edilebilmesi için fail ile mağdur arasında bir rekabet ilişkisinin
bulunmasına da gerek yoktur. Dolayısıyla uğraşı alanları farklı olan tacirlerin kullandığı "Anadolu Turizm
Seyehat Acenteliği Ltd. Şti." unvanı ile "Anadolu Turizm Ticaret Limited Şirketi" unvanı arasında, TTK. md.
55’e göre karışıklığa yol açma ve bu nedenle de bir haksız rekabet hali söz konusudur.
Diğer yandan, haksız rekabetten söz edilebilmesi için kusura gerek yoktur. Failin kusurlu davranıp
davranmadığı, sadece haksız rekabet nedeniyle hangi tür davaların açılabileceğinin belirlenmesi yönünden
önem arz eder.

II – DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI DAVRANIŞLAR VE TİCARİ UYGULAMALAR (TTK. MD. 55)

A) DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI REKLAMLAR VE SATIŞ YÖNTEMLERİ İLE DİĞER HUKUKA


AYKIRI DAVRANIŞLAR
B) SÖZLEŞMEYİ İHLALE VEYA SONA ERDİRMEYE YÖNELTMEK
C) BAŞKALARININ İŞ ÜRÜNLERİNDEN YETKİSİZ YARARLANMA
D) ÜRETİM VE İŞ SIRLARINI HUKUKA AYKIRI OLARAK İFŞA ETMEK
E) İŞ ŞARTLARINA UYMAMAK
F) DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI İŞLEM ŞARTLARI KULLANMAK

III – HAKSIZ REKABETİN SONUÇLARI

A) HUKUKİ SORUMLULUK

1- Açılabilecek Davalar (TTK. md. 56/I)

a) Tesbit davası
Bu dava ile davalının fiilinin haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı belirlenir.

b) Men davası
Bu davayla, devam eden veya tekrarlanma tehlikesi bulunan haksız rekabetin durdurulması istenir.

c) Haksız rekabetin sonucu olan maddî durumun ortadan kaldırılması davası


Bu davayla, haksız rekabetin sonucu olan maddî durumun ortadan kaldırılması, haksız rekabet
yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa, bu beyanların düzeltilmesi istenir. Örneğin, karışıklığa yol açan
markayı içeren ürünlerin toplatılarak yok edilmesi bu davayla istenir.
Haksız rekabet dolayısıyla tesbit, men ve hukuka aykırı durumun ortadan kaldırılması
davalarının açılabilmesi için failin kusurlu olması şart değildir.

d) Maddi tazminat davası


Haksız rekabet sonucunda uğranılan zararın giderilmesi için tazminat davası açılması, failin
kusurunun bulunması koşuluna bağlıdır.

e) Manevi tazminat davası


Mahkeme, davayı kazanan tarafın talebi üzerine kesinleşen hükmün ilân edilmesine de karar ve-
rebilir. Hükmün ilânı, dava açılırken talep edilmelidir. İlân masrafları, davayı kaybeden tarafça ödenir.

25
2- Davanın Tarafları

a) Davacı Taraf

aa) Haksız rekabet yüzünden müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticarî işletmesi veya diğer ekonomik
menfaatleri bakımından zarar gören veya zarar görme tehlikesine maruz bulunan kişi, dava açmaya
yetkilidir.
bb) Haksız rekabet yüzünden ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle
karşılaşabilecek müşteriler de TTK 56/I'de sözü edilen davaları açabilirler, ancak araçların ve malların
imhasını isteyemezler.
cc) Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik
menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin
ekonomik menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumlar tesbit, men ve
haksız rekabetin sonucu olan maddî durumun ortadan kaldırılması davalarını açabilirler. Sözü edilen
birlik, kurum ve kuruluşlar, haksız rekabet nedeniyle tazminat davası açamaz; tazminat talep hakkı, zarar
gören kişiye ve müşterilere tanınmıştır.

b) Davalı Taraf

aa) Haksız rekabeti yapan kişi (fail)

bb) İstihdam eden (adam çalıştıran)

cc) Basın, yayın, iletişim ve bilişim kuruluşları

3- Hükmün Bir Başkası Hakkında İcra Olunması (Uygulanması)


Men ve hukuka aykırı durumun ortadan kaldırılması davaları sonucunda fail aleyhine verilen hüküm,
haksız rekabete konu oluşturan malları doğrudan veya dolaylı bir şekilde failden ticari amaçla elde etmiş
kişiler hakkında da icra olunur.

4- Zamanaşımı
Haksız rekabet davalarının, davaya hakkı olan tarafın bu hakkının doğumunu öğrendiği günden
itibaren 1 ve her halde bunların doğumundan itibaren 3 yıl içinde açılması gerekir. Ancak haksız rekabet
fiili, ceza kanunlarına göre daha uzun zamanaşımı süresine tâbi olan bir suç oluşturuyorsa, ceza zamanaşımı,
hukuk davaları hakkında da geçerli olur. Men davalarında zamanaşımı süresi söz konusu değildir.

B) CEZAÎ SORUMLULUK
TTK. md. 62'de gösterilen fiiller dolayısıyla suçu işleyenler iki yıla kadar hapis veya adli para
cezasıyla cezalandırılırlar. Haksız rekabet suçları takibi şikâyete bağlı suçlardandır. Şikâyet hakkı, hukuk
davası açma hakkına sahip bulunanlara aittir.

26
DOKUZUNCU BÖLÜM
TİCARÎ DEFTERLER
I – DEFTER TUTMA YÜKÜMÜNE TÂBİ OLANLAR
Tacir statüsünde olan kişiler defter tutmakla yükümlüdür. Tacirin birden fazla işletmesi varsa her bir
işletme için ayrı defter tutulur.
TTK 12/II'ye göre bir ticarî işletme kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve diğer ilân araçlarıyla
halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek durumu ilân etmiş olan kişi, fiilen işletmeye
başlamamış olsa bile tacir sayılır. Tacir sayılan kişinin de, tacir sıfatına bağlanan sonuçlara katlanması
gerekir. Dolayısıyla bu kişiler de defter tutmak zorundadır.
Bir ticarî işletme açmış gibi işlemlerde bulunan ve iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu
olanlar da defter tutmakla yükümlüdür. Zira tacir gibi sorumlu olan kişi, sadece tacir olmanın külfetlerine
katlanır; nimetlerinden yararlanamaz.
Bir ticarî işletmenin adî şirket aracılığıyla işletilmesi halinde ortaklar tacir niteliğine sahip
olduklarından, her bir adi şirket ortağının ayrı ayrı defter tutması gerekir.
Tacirlere ilişkin hükümler donatma iştiraki hakkında da uygulanacağından, donatma iştiraki defter
tutmakla yükümlüdür.
Ticarî defterleri tutma yükümlülüğü, tacir sıfatının kazanılmasıyla başlar ve bu sıfatın kaybı ile
sona erer. İşletmesini ticaret siciline tescil ettirmekle yükümlü olan işletme sahipleri için bu
yükümlülük, ticaret siciline tescil ettirme yükümlülüğünün doğduğu andan itibaren geçerlidir.
Defter tutma zorunluluğuna tâbi olan tacirin, defterlerini bizzat tutmasına gerek yoktur. Ancak tacir
defter tutma işini bir başkasına bırakmış bile olsa bu kişinin deftere geçirdiği kayıtlar, tacirin kendisi
tarafından tutulmuş sayılır. Tacir, kusuru defter tutan memuruna yükleyerek sorumluluktan kurtulamaz.

II – TTK’DA İSMEN SAYILMIŞ TUTULMASI ZORUNLU TİCARÎ DEFTERLER


 Yevmiye (günlük) defter
 Defteri kebir (büyük defter)
 Envanter defteri
 Pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri.

III – DEFTERLERİN ONAYI


Fiziki ortamda tutulan yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri ile pay defteri, yönetim kurulu
karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin açılış onayları, kuruluş sırasında ve
kullanılmaya başlanmadan önce noter tarafından yapılır. Bu defterlerin izleyen faaliyet dönemlerindeki
açılış onayları, defterlerin kullanılacağı faaliyet döneminin ilk ayından önceki ayın sonuna kadar
notere yaptırılır. Pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla
izleyen faaliyet dönemlerinde de açılış onayı yaptırılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir.
Yevmiye defteri ile yönetim kurulu karar defterinin kapanış onayı, izleyen faaliyet döneminin
üçüncü ayının sonuna kadar notere yaptırılır. Ticari defterlerin elektronik ortamda tutulması hâlinde bu
defterlerin açılışlarında ve yevmiye defteri ile yönetim kurulu karar defterinin kapanışında noter onayı
aranmaz.

IV – DEFTER VE BELGELERİN SAKLANMASI


Defter ve belgelerin saklama süresi 10 yıldır. Bu süre, ticari defterlere son kaydın yapıldığı,
envanterin çıkarıldığı, ara bilançonun düzenlendiği, yılsonu finansal tablolarının hazırlandığı, ticari
yazışmaların yapıldığı veya belgelerin oluştuğu takvim yılının bitişiyle başlar.
Bir tacirin saklamakla yükümlü olduğu defterler ve belgeler; yangın, su baskını veya yer sarsıntısı
gibi bir afet veya hırsızlık sebebiyle ve kanuni saklama süresi içinde zıyaa uğrarsa tacir zıyaı öğrendiği
tarihten itibaren 15 gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinden kendisine bir
belge verilmesini isteyebilir. Bu dava hasımsız açılır.
Gerçek kişi olan tacirin ölümü hâlinde mirasçıları ve ticareti terk etmesi hâlinde kendisi defter ve
kâğıtları saklamakla yükümlüdür. Mirasın resmî tasfiyesi hâlinde veya tüzel kişi sona ermişse defter ve
kâğıtlar 10 yıl süreyle sulh mahkemesi tarafından saklanır.

27
V – HUKUKİ UYUŞMAZLIKLARDA DEFTER VE BELGELERİN İBRAZI
TTK. md. 83’e göre, ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar,
tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir. Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin
hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır.
Malvarlığı hukukuna ilişkin olan, özellikle de mirasa, mal ortaklığına ve şirket tasfiyesine ilişkin
uyuşmazlıklarda, mahkeme, ticari defterlerin teslimine ve bütün içeriklerinin incelenmesine karar
verebilir.

VI – TİCARİ DEFTERLERİN KANIT GÜCÜ

A) TİCARİ DEFTERLERİN SAHİBİ ALEYHİNE KANIT OLMASI


Taraflardan biri iddiasını, karşı tarafın defterleriyle ispat etmek istediğini, başka bir deyişle, hasmının
ticari defterlerinin içeriğini mahkeme önünde beyan ederse, mahkeme hasım tarafa, ticari defterlerini
mahkemeye ibraz etmesi için süre verir. Böyle bir durumda;
1- Hasım taraf ticari defterlerini ibraz etmezse, defterlerin ibrazını istemiş olan taraf iddiasını ispat
etmiş sayılır.
,

2- Defterlerini ibraz etmesi istenen taraf, defterlerini ibraz ederse;


a) İbraz edilen defterlerde, ileri sürülen iddia hakkında kayıt yer almamışsa, iddiasını ispat
edememiş sayılır.
b) İbraz edilen defterlerde sadece sahibinin aleyhine kayıt varsa, iddiasını ispat etmiş sayılır.
c) İbraz edilen defterlerde, sahibinin hem aleyhine hem lehine kayıt varsa;
aa) Defterler kanuna uygun tutulmuşsa lehe ve aleyhe kayıtlar birlikte dikkate alınır.
bb) Defterler kanuna uygun tutulmamışsa lehe kayıtlar dikkate alınmaz, sadece aleyhe kayıtlar
dikkate alınır.

B) TİCARİ DEFTERLERİN SAHİBİ LEHİNE KANIT OLMASI


1- Her iki tarafında defter tutma yükümüne tabi olmalıdır (UYARI: Defterlerin sahibi aleyhine
kanıt olabilmesi için karşı tafafın da tacir olmasına gerek yoktur).
2- Uyuşmazlık her iki tarafın da defterlerine geçirmesi gereken bir ticari işten kaynaklanmalıdır.
3- Kanıt oluşturması istenen defterler kanuna uygun şekilde tutulmuş olmalıdır.
4- Defter kayıtları birbirini doğrulamalıdır.
5- Karşı taraf ileri sürülen iddiayı kendi defter kayıtları veya diğer kesin kanıtlarla çürütememiş
olmalıdır.

28
ONUNCU BÖLÜM
CARİ HESAP
I – TANIMI VE ÖZELLİKLERİ

TTK. md. 89/I’e göre cari hesap sözleşmesi, iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden
doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak
ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin yapmış
oldukları bir sözleşmedir. Cari hesap sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli değildir.
Diğer yandan cari hesap sözleşmesinin taraflarının tacir olmasına gerek yoktur. Cari hesap TTK.’da
düzenlendiğinden, tacir olmayan kişiler arasında (örneğin iki esnaf) yapılan cari hesap sözleşmesi de ticarî
iş sayılır.

II – CARİ HESABIN HÜKÜMLERİ VE İŞLEYİŞİ

A) CARİ HESABA GEÇİRİLEMEYECEK ALACAKLAR


Takas edilemeyen alacaklarla, belli bir amaca harcanmak veya ayrıca emre hazır tutulmak
üzere teslim olunan para ve mallardan doğan alacaklar cari hesaba geçirilemez.

B) CARİ HESABA GEÇİRİLEBİLECEK ALACAKLAR


Yukarıda sayılmayan ve takası mümkün olan alacaklar cari hesaba geçirilebilir. Taraflar sadece belli
bir sözleşmeden doğan alacakların cari hesaba geçirilmesi hususunda anlaşabilecekleri gibi, aralarındaki
her türlü ilişkiden doğan alacakların cari hesaba geçirilmesini de kararlaştırabilirler.
Cari hesaba kural olarak sözleşmenin yapılmasından sonra doğacak alacaklar geçirilir. Ancak
taraflar, cari hesap sözleşmesinin yapılmasından önce doğmuş bir alacağın cari hesaba geçirilmesini
kararlaştırabilirler. Anlaşmadan önce doğmuş bir alacağın bu şekilde cari hesaba kaydedilmesi aksi
kararlaştırılmış olmadıkça bu alacağın yenilendiği anlamına gelmez.
Kambiyo senetleri, bedellerinin tahsil edilmesi (alınması) halinde geçerli olmak koşuluyla cari
hesaba kaydedilebilir. Bedeli alınamayan kambiyo senedi, sahibine geri verilerek kaydı silinir.

C) ANLAŞMA SÜRESİ VE HESAP DEVRELERİ


Cari hesap sözleşmesi belli süreli yapılabileceği gibi belirsiz süreli de olabilir. Cari hesapta
tarafların hukuken hangisinin alacaklı ya da borçlu olduğu ancak sözleşmenin sona ermesinden sonra
hesabın kesilmesi ile belli olur.
Cari hesap sözleşmesi içinde bir de hesap devreleri bulunur. Hesap devresi hakkında sözleşme
veya ticarî teamül yoksa, her takvim yılının son günü hesabın kapatılması günü olarak kabul edilmiş
sayılır.

D) ALACAĞIN CARİ HESABA GEÇİRİLMESİNİN SONUÇLARI


 Cari hesaba geçirilen alacaklar münferiden talep ve dava edilemez.
 Cari hesaba kaydedilen alacağın ödenmesi talep ve dava edilemez.
 Cari hesaba geçirilen alacak hakkında zamanaşımı işlemez.
 Cari hesaba geçirilen alacağın ödenmesi istenemez ve dolayısıyla da alacak muaccel olmaz. Bu
nedenle cari hesaba geçirilen bir alacak dolayısıyla temerrüde düşülmesi de söz konusu olamaz.
 Cari hesaba geçirilen bir alacak devir ve rehin sözleşmelerine konu oluşturamaz.
 Alacağın cari hesaba geçirilmesi, bu alacağın yenilendiği anlamına gelmez. Cari hesap
sözleşmesinin yapılmasından önce mevcut olan bir alacak tarafların rızasıyla cari hesaba
kaydedilirse, aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu alacak da yenilenmiş olmaz. Bunun sonucu olarak
da alacağın cari hesaba geçirilmesi, bu alacakla ilgili olarak verilmiş teminatların ortadan
kalkmasına da neden olmaz.
 Aksi kararlaştırılmış olmadıkça alacağın cari hesaba geçirilmesi bu alacakla ilgili sözleşmeden
doğan dava ve savunma haklarını düşürmez.
29
E) TAKAS, BAKİYENİN BELİRLENMESİ VE KABULÜ
Cari hesap sözleşmesinde takas (alacak ve borç kalemlerinin birbirini götürmesi) her hesap devresi
sonunda yapılır. Bunun için ayrıca bir takas beyanında bulunmaya da gerek yoktur.
Her bir hesap devresi sonunda, hesap kapatılarak alacak ve borç kalemleri arasındaki fark belirlenir
ve bakiye bir cetvel halinde karşı tarafa gönderilir. Cari hesabı tutan tarafça yapılan bu belirleme işleminin
hukukî sonuç doğurabilmesi için, bakiyenin karşı tarafça kabul edilmiş olması gerekir. Belirnenen bakiyeyi
gösteren cetveli alan taraf, aldığı tarihten itibaren 1 ay içinde noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla
veya güvenli elektronik imza içeren bir yazıyla itirazda bulunmazsa, bakiyeyi kabul etmiş sayılır. Cetveli
alan tarafın bakiyeyi kabulünden sonra bakiye, hangi taraf lehine alacak vermişse onun adına yeni hesap
devresine ilk alacak kalemi olarak yazılır. Hesap devresinin kapatılması ile hangi tarafın hukuken
alacaklı olduğu ortaya çıkmaz; kimin alacaklı olduğu ancak cari hesap sözleşmesinin sonunda hesabın
kesilmesi ile belli olur ve bundan sonra belirlenen (nihaî = son) bakiyenin ödenmesi istenebilir.
Bakiyenin kabulünün hukukî sonuçları şunlardır:
 Hesap devresi sonunda çıkarılan bakiye, karşı tarafça kabul olunur veya kabul edilmiş sayılırsa,
bakiye (borç) yenilenmiş olur.
 Cari hesap kalemlerinden biri için teminat verilmişse, hesap kapatılarak bakiye kabul edilmiş bile
olsa bu teminat varlığını korur.
 Hesap devresi sonunda belirlenen bakiyenin kabulü üzerine alacaklı taraf, bu tutarın kendisine
ödenmesini isteyemez. Bu tutar bir sonraki devrenin ilk alacak kalemi olarak hesaba geçirilir.

F) BAKİYENİN HACZİ
Cari hesaba geçirilen alacaklar münferiden hacze konu oluşturmaz; cari hesap sözleşmesinin
tarafı olan kişinin alacaklısı, sadece ona ait hesap bakiyesini (artan tutarı) haczettirebilir. Bakiyenin
haczine ilişkin karar, cari hesabı tutan tarafa tebliğ edildiği tarihte hesap kapatılarak, bakiye belirlenir.
Belirlenen bu bakiye alacaklıya hemen ödenmez, ancak hesap devresinin sonunda ödenir.

III – CARİ HESABIN SONA ERMESİ

A) BELLİ SÜRELİ CARÎ HESAPLARDA


1- Sözleşmede gösterilen sürenin dolması ile cari hesap sona erer.
2- Taraflardan birinin iflâsı ile de cari hesap sözleşmesi sona erer.
3- Taraflardan birinin ölümü ya da kısıtlanması halinde ise, diğer taraf veya kısıtlananın kanunî
temsilcisi ya da mirasçıları, 10 gün önceden haber vermek kaydıyla cari hesap sözleşmesini feshedebilir.
4- Taraflardan birinin alacaklısının hesap bakiyesini haczettirmesi halinde borcundan dolayı
haciz tebliğ edilen taraf 15 gün içinde haczi kaldırmazsa, diğer taraf sözleşmeyi feshedebilir.

B) BELİRSİZ SÜRELİ CARÎ HESAPLARDA


1- Belirsiz süreli carî hesap sözleşmesini, taraflar feshi ihbar yoluyla her zaman sona erdirilebilirler.
2- Belirsiz süreli carî hesap sözleşmesi, taraflardan birinin iflâsı ile de sona erer.

IV – CARİ HESAPTA ZAMANAŞIMI


Cari hesabın tasfiyesine, kabul edilen veya mahkeme kararıyla saptanan artan tutara ya da faiz
alacaklarına, hesap hata ve yanılmalarına, cari hesabın dışında tutulması gereken veya haksız olarak cari
hesaba geçirilmiş olan kalemlere veya tekrarlanan kayıtlara ilişkin bulunan davalar, cari hesap
sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrarlar.

30
İKİNCİ KISIM

ŞİRKETLER HUKUKU

31
BİRİNCİ BÖLÜM
ADİ ŞİRKET
I – GENEL OLARAK ADİ ŞİRKET
Adi şirket Borçlar Kanunu’nun 620-645. maddelerinde düzenlenmiş, tüzel kişiliği bulunmayan bir
şirkettir. BK. md. 620’ye göre adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını
ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.
Bu madde hükmü dikkate alındığında şirket kavramının unsurları; sözleşme, kişi, amaç, sermaye
ve ortak amaç doğrultusunda birlikte çaba göstermektir.

A) SÖZLEŞME
Kural olarak adî şirket sözleşmesi hiç bir şekle bağlı değildir. Ancak TTK’da düzenlenmiş
bulunan ticaret şirketlerinde, şirket sözleşmesinin hem yazılı olması hem de ortakların imzalarının noter
tarafından onaylanması zorunludur.

B) KİŞİ
Adi şirket en az 2 kişi ile kurulabilir. Şirkete gerçek kişilerin yanında tüzel kişiler de ortak olabilir.

C) AMAÇ
Adi şirkette amaç, bir menfaat veya kazanç (kâr) elde edip ortaklar arasında paylaşmaktır.

D) SERMAYE
Şirkete sermaye olarak konulabilecek değerler şunlardır.
 Para, alacak, kıymetli evrak ve taşınır mallar, taşınmaz mallar,
 Maden ruhsatnameleri, imtiyazlar, patentler, markalar gibi sınaî haklar,
 Kişisel emek, ticari itibar,
 Telif hakları, lisanslar, know-how (teknik bilgi) gibi ekonomik değeri olan bütün haklar,
 Taşınır ve taşınmazlardan faydalanma ve kullanma hakları (örneğin kira, oturma ve intifa hakları),
 Ticari işletmeler.

E) ORTAK AMAÇ DOĞRULTUSUNDA BİRLİKTE ÇABA GÖSTERMEK

II – ADİ ŞİRKETİN KURULUŞU

Adi şirketin kuruluşunu kanun herhangi bir şekle bağlı tutmamıştır.


Adi şirketin tüzel kişiliği yoktur, bu nedenle de şirket hak ve borçlar edinemez, hak ve yetkileri
de kullanamaz. Yani adi şirket malvarlığı edinemez, borç yüklenmez; hukukî işlem ve eylem yeteneği gibi
hak ve yetkiler ile usul hukukuna ilişkin davacı veya davalı olabilme sıfatı (husumet ehliyeti) yoktur.
Bir ticarî işletme adî ortaklık şeklinde işletiliyorsa;
 Ticaret unvanını tacirler kullanır. Fakat adî şirket, ticarî işletme şeklinde işletiliyorsa, ortakları tacir
sayılacağından, ortaklar unvan kullanabilirler.
 Adi şirket tüzel kişiliğe sahip olmadığından, iflası da istenilemez. Fakat adî şirket, ticarî işletme
şeklinde işletilip, ortakların da ticaret siciline kaydedilmeleri durumunda, ortaklar tacir sayılacakları
için, iflâsı istenebilir.

III – ADİ ŞİRKETİN TÜRLERİ

A) ALENİ (AÇIK) ADİ ŞİRKET – GİZLİ ADİ ŞİRKET


Aleni adi şirketlerde ortakların hepsi dış ilişkilerde üçüncü kişilerce "ortak olarak" tanınır. Yani
şirketin işlerini gören ve şirketi temsil edenler tüm ortakların adına ve hesabına iş yapar.
Gizli adî şirketle ise, esasen bir adî şirketin varlığı dışa karşı mevcut değildir. Ortaklık
tamamen bir iç ilişki şeklinde olup, dışa aksetmemektedir, dolayısıyla böyle bir durumda bir adî ortaklığın
varlığından ve bunun hukuki sonuçlarından da bahsetmek mümkün değildir.

32
B) İRADİ ADİ ŞİRKET – KANUNİ ADİ ŞİRKET
İki veya daha fazla kişinin bir araya gelip kendi iradeleri ve istekleri doğrultusunda bir adî şirket
kurmaları halinde, adî şirketin doğumu, yani meydana gelişi iradîdir.
Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şirketlerin belirgin özelliklerini taşımayan bir şirket, adî
şirket sayılır. Örneğin bir kollektif şirketi kurmak isteyen kişiler, TTK’da öngörülen şekil şartlarından biri
veya bir kaçını yerine getirmez ve şirket de ticaret siciline tescil ve ilan edilmez ise, bu şirket tüzel kişilik
kazanamaz ve bir adî şirket sayılır. Bu halde şirket, kişi iradesinin dışında, kanundan doğmaktadır.

IV – ADİ ŞİRKETLERDE İÇ İLİŞKİLER

A) ORTAKLARIN BORÇLARI

1- Sermaye Koyma Borcu


Her ortak, şirket amacının gerektirdiği önem ve nitelikte bir sermayeyi ortaklığa koymak zorundadır. B u
yükümlülüğe, katılma payı denilmektedir. Sermayenin niteliği nakit, mal veya çeşitli haklar veyahut da emek
olabilir. Katılma payının miktarı şirket sözleşmesinde belirtilmemiş ise, ortakların payları eşit kabul edilir.

2- Zarara Katılma Borcu

a) Şirket Alacaklılarına Karşı Sorumluluk


Ortakların zarara katılmaları, adî ortaklıkla emredici bir kuraldır. Ancak, sermaye olarak emeğini
koymuş olan ortaklar sözleşme ile zarardan muaf tutulabilir. Ancak sözleşme ile öngörülen bu muafiyet,
ortağın üçüncü kişilere karşı müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

b) Zarara Katılma Kuralları


Zarara katılma konusunda ortaklar sözleşmeye istedikleri hükümleri koyabilirler. Bu hükümler,
sadece iç ilişkide geçerli olur, dışa karşı hüküm ifade etmezler.
Sözleşmede sadece kâr dağıtımına ilişkin oran belirtilmiş, buna karşın zarara katılma oranı
belirlenmemiş ise, zarara katılma, aynen kâra katılma oranındadır. Aynı şekilde, sözleşmede zarara
katılma oranı belli edilmiş, kâra iştirak belli değilse, zarara katılma oranı, kâra katılma oranı olarak uygulanır.
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, katılım payının değeri ve niteliği ne olursa olsun, her ortak
zarara eşit olarak katılır.

3- Şirketi Yönetme Borcu


Adi şirkette, şirketin yönetimi ortaklar için bir borç olduğu kadar, aynı zamanda da bir haktır. Yönetim
yetkisi sözleşme ile bir veya bir kaç ortağa ya da bir üçüncü kişiye bırakılmamış ise, bütün ortaklar
şirketi yönetmekle yükümlüdürler. Diğer yandan olağanüstü işlemlere her ortağın katılması
zorunludur. Aksi halde yapılan işlem geçerli olmaz.

4- Rekabet Yasağı

5- Özen Gösterme Borcu

B) ORTAKLARIN HAKLARI

1- Mali Nitelikteki Haklar

a) Kâr Payı İsteme Hakkı


 Şirket sözleşmesinde, kârın paylaşılmasına ilişkin bir düzenleme varsa, buna göre kâr dağıtılır.
 Şirket sözleşmesinde bu konuda bir açıklık yoksa, katılma payının değeri ve niteliği ne olursa
olsun, bütün ortaklar kârı eşit şekilde paylaşırlar.
 Şirket sözleşmesinde sadece kârın veya yalnızca zararın paylaştırılması düzenlenmiş ise, her ikisi de
bu ölçü ve oranlar içinde paylaşılır.
 Şirket sözleşmesinde kârın ortaklardan yalnızca biri veya bir kaçına verileceğine, ya da ortaklardan
birinin veya bir kaçının zarara katılmayacaklarına ilişkin hüküm varsa, bu düzenlemeler geçersizdir.
33
b) Ücret, Faiz, Avans ve Masrafları İsteme Hakkı
Ortaklardan birinin şirket işleri için yaptığı giderlerden veya üstlendiği borçlardan dolayı diğer
ortaklar, ona karşı sorumludurlar. Bu ortağın, yönetim işleri yüzünden uğradığı zararları, diğer ortaklar
gidermekle yükümlüdürler. Şirkete avans olarak para veren ortak, verdiği günden başlamak üzere faiz
isteyebilir.
Adi şirkette yöneticilere kural olarak bir ücret verilmez, ancak aksi sözleşmede kararlaştırılabilir.

c) Tasfiye Payını İsteme Hakkı

2- Kişisel Nitelikteki Haklar

a) Yönetim ve İtiraz Hakkı


Şirket sözleşmesinde veya ortakların kararı ile şirketin yönetimi için bir kimseye yetki verilmemişse,
ortakların hepsi şirketi yönetmeye tek başına ve bağımsız olarak yetkilidir. Ortaklardan birine veya bir
kısmına yönetim yetkisi verilmiş ise, o ortaklar tek başlarına şirketi yönetmeye yetkilidirler.
Şirketi yönetmeye yetkili olan her ortak, tamamlanmasından önce işleme itiraz etmek suretiyle, bu
işlemin yapılmasını engelleyebilir. İtiraz hakkı, yönetim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle,
yönetim hakkı olmayan bir ortağın itiraz hakkı da yoktur.
Şirketin yönetimi bir ortağa veya üçüncü bir kişiye bırakılmış olsa dahi, her ortağın olağanüstü işlerin
yapılmasına katılması ve bu konuda oy kullanması mutlak bir haktır. Olağanüstü işlerin yapılmasına ilişkin
kararların mutlaka oybirliği ile alınması gerekir. Olağanüstü işlere örnek olarak, umumi vekil atamak,
şirketin konusuna girmiyorsa taşınmaz alım-satımı, bağışlamada bulunmak, kambiyo taahhüdünde
bulunmak, sulh ve tahkim yapmak gibi işlemler gösterilebilir.

b) İnceleme (Denetleme) Hakkı


Adi şirkette, yönetim yetkisi olmasa bile, her ortağın şirketin işleyişi hakkında bilgi alma, defter ve
kayıtlarını inceleme, bunlardan örnek alma ve mali durumu hakkında özet çıkarma hakkı vardır. Ortakların
bu denetleme hakkı, kötüye kullanılmadığı sürece kısıtlanamaz.

C) ORTAKLAR ARASINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER


Şİrkete yeni bir ortak alınması, bütün ortakların rızasına bağlıdır. Ortaklardan biri diğer ortakların
rızasını almadan bir üçüncü kişiye şirketteki payını devrederse, üçüncü kişi ortak sıfatını kazanamaz. Bu
durumda, devir işlemi, payı devreden ortak ile payı devralan üçüncü kişi arasında hüküm ifade eder.

V – ADİ ŞİRKETTE DIŞ İLİŞKİLER

A) GENEL OLARAK TEMSİL


Adi şirketi, üçüncü kişilerle yapılacak işlemlerde, ortaklar temsil eder. Şirket sözleşmesi ya da genel
kurul kararı ile bir temsilci atanmamışsa, her ortak şirketi üçüncü kişilere karşı temsil hakkına sahip sayılır.
Buna kanuni temsil denir. Olağanüstü işlerde ise, tek ortağın yönetim hakkı olmadığından, tek başına
şirketin temsili de mümkün değildir.

B) TEMSİLİN ÇEŞİTLERİ

1- Doğrudan Temsil
Temsilcinin ortaklık adına ve hesabına hareket ettiği durumlarda doğrudan doğruya temsil söz
konusu olur. Temsilcinin yaptığı işlemler nedeniyle ortakların hepsi, kendisiyle işlem yapılan üçüncü kişinin
alacaklısı ve borçlusu olurlar.

2- Dolayısıyla Temsil
Dolayısıyla temsil, adî şirket ortaklarından birinin kendi adına ve fakat şirket hesabına üçüncü
kişilerle bir hukuki işlem yaptığı zaman söz konusu olur. Bu durumda, yapılan işlemle sadece işlemi yapan
ortak ve işlem yaptığı üçüncü kişi bağlıdır. İşlemi yapan ortak, işlemin sonuçlarını alacağın devri ve borcun
üstlenilmesi hükümlerine göre diğer ortaklara geçirmemişse, üçüncü kişi ancak kendisiyle işlem yapan ortağın
alacaklısı ve borçlusu olur. Ancak bu ortağın, yaptığı işlemler nedeniyle diğer ortaklara rücu hakkı vardır.

34
3- Yetkisiz Temsil
Yetkisiz temsil veya vekâletsiz iş görmeye ilişkin hükümlere göre, bir kimse hiç vekâleti olmaksızın
veya kendisine verilmiş yetkiyi aşmak suretiyle, şirketin adına ve hesabına, üçüncü kişi ile bir işlem yaparak
hak kazanıp, borç yüklenmişse, elde edilen hak ve borçların şirkete geçirilmesi ile, yetkisiz temsilci her
türlü sorumluluktan kurtulur. Bu da, diğer tüm ortakların yapılan işleme icazet (onay) vermeleri halinde
gerçekleşmiş olur. Bu durumda, bütün ortaklar, üçüncü kişiye karşı birinci derecede ve müteselsilen sorumlu
olurlar. Şirket ortaklarının, yetkisiz temsilci tarafından yapılan hukukî işleme onay vermemesi halinde,
üçüncü kişiye karşı sadece işlemi yapan yetkisiz temsilci sorumlu olur.

C) TEMSİL YETKİSİNİN SONA ERMESİ VE SONUÇLARI


Temsil yetkisi çeşitli şekillerde sona erer. Örneğin, ortakların alacakları bir "azil" kararıyla olabileceği
gibi, temsilcinin istifa etmesi, ölmesi veya fiil ehliyetinin yitirilmesi ya da iflâs etmesi hallerinde temsil
yetkisi sona erer. Çünkü, temsilci ile şirket arasındaki ilişki, BK.'daki vekâlet hükümlerine tabidir.

VI – ŞİRKET MALLARI
Adi şirketin tüzel kişiliği olmadığından, şirkete ortaklar tarafından getirilen mallar, haklar ve alacaklar
şirketin malı değil, bütün ortaklara aittir. Buna "elbirliği mülkiyet" denilmektedir. Buna göre, ortaklardan her
biri, şirkete getirilen sermayenin tamamı üzerinde hak sahibidir. Bu nedenle, hiç bir ortak, tek başına satış,
bağış veya rehin gibi işlemleri yapamaz. Şirket ilişkisi, ortaklar arasında devam ettiği sürece, sermayeyi
teşkil eden malların ortaklar arasında paylaştırılması da mümkün değildir. Ancak ortaklar, şirket
sözleşmesi ile, şirket malları üzerinde "paylı mülkiyet" esasını kabul edebilirler.

VII – ADİ ŞİRKETİN SONA ERMESİ

A) SONA ERME HALLERİ

1- Şirket sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkânsız


duruma gelmesi

2- Sözleşmede şirketin mirasçılarla sürdürülmesi konusunda bir hüküm yoksa, ortaklardan birinin
ölmesi

3- Sözleşmede şirketin devam edeceğine ilişkin bir hüküm yoksa, bir ortağın kısıtlanması, iflası
veya tasfiyedeki payının cebrî icra yoluyla paraya çevrilmesi

4- Bütün ortakların oybirliğiyle karar vermesi

5- Şirket için kararlaştırılmış olan sürenin bitmesi

6- Bir ortağın feshi bildirimde bulunması


Süresiz veya bir ortağın hayatı boyunca kurulmuş şirkette, her ortağın feshi bildirme hakkı vardır. Bu
hak hesap yılı sonunda hüküm ifade etmek üzere 6 ay önceden kullanılabilir.

7- Haklı Sebeplerin Ortaya Çıkması Halinde Mahkeme Kararı İle Fesih

B) SONA ERMENİN HÜKÜMLERİ


Sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi sonucunda şirket feshedilince, şirketin kuruluş
sözleşmesinde yer alan amacı değişir; ancak ortadan kalkmaz. Böyle bir durumda ortaklık, tasfiye işleri
bitinceye kadar devam eder.
Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün
ortakların elbirliğiyle yapılır. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu
konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması
isteminde bulunabilir.

VIII – ZAMANAŞIMI
BK. md. 147’ye göre, bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya
kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar
arasındaki alacaklar 5 yılda zamanaşımına uğrar.

35
İKİNCİ BÖLÜM
TİCARET ŞİRKETLERİ HAKKINDA GENEL HÜKÜMLER
I – TİCARET ŞİRKETLERİNİN TÜRLERİ
TTK. md. 124’e göre ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden
ibarettir. Bunlardan kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş
komandit şirket sermaye şirketi sayılır.

II – TÜZEL KİŞİLİK VE EHLİYET


Ticaret şirketleri, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanırlar. Tescilden sonra, Türkiye Ticaret
Sicili Gazetesi'nde yapılan ilân açıklayıcı niteliktedir. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarından, şirket
mal varlığının sahibi, şirketin ortakları değil, bizzat tüzel kişi olan şirkettir. Bunun sonucu olarak da aktif ve
pasif dava ehliyetine sahip olan yine şirkettir. Ticaret şirketleri, MK’un 48. maddesi çerçevesinde bütün
haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler.

III – TİCARET ŞİRKETLERİNDE SERMAYE


TTK. md. 127’ye göre, Kanunda aksine hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine sermaye olarak; para,
alacak, kıymetli evrak ve sermaye şirketlerine ait paylar, fikrî mülkiyet hakları, taşınırlar ve her çeşit
taşınmaz, taşınır ve taşınmazların faydalanma ve kullanma hakları, kişisel emek, ticari itibar, ticari
işletmeler, haklı olarak kullanılan devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi
değerler, maden ruhsatnameleri ve bunun gibi ekonomik değeri olan diğer haklar, devrolunabilen ve
nakden değerlendirilebilen her türlü değer, konabilir.

IV – TİCARET ŞİRKETLERİNDE BİRLEŞME

A) BİRLEŞMENİN TÜRLERİ

1- Yeni Kuruluş Şeklinde Birleşme: İki veya daha fazla şirketin yeni bir şirket içinde bir araya
gelmeleridir.
2- Devralma Şeklinde Birleşme: Bir şirketin diğerini devralmasıdır.
Birleşme, devrolunan şirketin malvarlığı karşılığında, bir değişim oranına göre devralan şirketin
paylarının, devrolunan şirketin ortaklarınca kendiliğinden iktisap edilmesiyle gerçekleşir.
TTK. md. 136’ya göre birleşmeyle, devralan şirket devrolunan şirketin malvarlığını bir bütün
hâlinde devralır. Birleşmeyle devrolunan şirket sona erer ve ticaret sicilinden silinir. Birleşen ya da
devrolunan şirketler tasfiyesiz sona ererler. Bu şirketlerin malvarlıkları külli hâlefiyet kuralları gereği bir
bütün halinde devralan ya da yeni kurulan şirkete geçer.

B) GEÇERLİ BİRLEŞMELER
TTK. md. 137’ye göre

1- Sermaye şirketleri;
a) Sermaye şirketleriyle,
b) Kooperatiflerle ve
c) Devralan şirket olmaları şartıyla, kollektif ve komandit şirketlerle birleşebilirler.

2- Şahıs şirketleri;
a) Şahıs şirketleriyle,
b) Devrolunan şirket olmaları şartıyla, sermaye şirketleriyle,
c) Devrolunan şirket olmaları şartıyla, kooperatiflerle birleşebilirler.

3- Kooperatifler;
a) Kooperatiflerle,
b) Sermaye şirketleriyle ve
c) Devralan şirket olmaları şartıyla, şahıs şirketleriyle birleşebilirler.

36
C) BİRLEŞMENİN AŞAMALARI

1- Birleşme Sözleşmesinin ve Birleşme Raporunun Hazırlanması


Birleşme sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Sözleşme, birleşmeye katılan şirketlerin yönetim
organlarınca imzalanır ve genel kurulları tarafından onaylanır. Birleşmeye katılan şirketlerin yönetim
organları, ayrı ayrı veya birlikte, birleşme hakkında bir rapor hazırlarlar.

2- Ara Bilanço Çıkarılması


Birleşme sözleşmesinin imzalandığı tarih ile bilanço günü arasında 6 aydan fazla zaman
bulunuyorsa veya son bilançonun çıkarılmasından sonra, birleşmeye katılan şirketlerin malvarlıklarında
önemli değişiklikler meydana gelmişse, birleşmeye katılan şirketler ara bilanço çıkarmak zorundadır.

3- Birleşme Sözleşmesinin ve Birleşme Raporunun İşlem Denetçisine Denetlettirilmesi

4- Birleşme Kararı
Yönetim organı, genel kurula birleşme sözleşmesini sunar. Örneğin, birleşme sözleşmesi;
 Anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde, esas veya çıkarılmış sermayenin
çoğunluğunu temsil etmesi şartıyla, genel kurulda mevcut bulunan oyların dörtte üçüyle,
 Limited şirketlerde, sermayenin en az dörtte üçünü temsil eden paylara sahip bulunmaları
şartıyla, tüm ortakların dörtte üçünün oylarıyla,
 Kollektif ve komandit şirketlerde birleşme sözleşmesinin oybirliğiyle onaylanması gerekir.

5- Ticaret Siciline Tescil ve İlân (Devrolunan şirket, birleşmenin ticaret siciline tescili ile infisah eder)

D) BİRLEŞMENİN HUKUKİ SONUÇLARI


Birleşme, birleşmenin ticaret siciline tescili ile geçerlilik kazanır. Tescil anında, devrolunan
şirketin bütün aktif ve pasifi kendiliğinden devralan şirkete geçer. Devrolunan şirketin ortakları
devralan şirketin ortağı olur.
Birleşmeye katılan şirketlerin alacaklıları birleşmenin hukuken geçerlilik kazanmasından
itibaren 3 ay içinde istemde bulunurlarsa, devralan şirket bunların alacaklarını teminat altına alır.
Devralan şirket alacağın birleşme dolayısıyla tehlikeye düşmediğini bir işlem denetçisi raporuyla ispat
ederse, teminat verme yükümlülüğü ortadan kalkar.
Devrolunan şirketin birleşme kararının ilânından önce doğmuş olan borçlarından dolayı, ortakları,
birleşmeden sonra da sorumlu kalmaya devam ederler. Devrolunan şirketin borçlarından doğan,
ortakların kişisel sorumluluğuna ilişkin istemler, birleşme kararının ilanı tarihinden itibaren 3 yıl geçince
zamanaşımına uğrar.

V – TİCARET ŞİRKETLERİNDE BÖLÜNME

A) GEÇERLİ BÖLÜNMELER
Sermaye şirketleri ve kooperatifler, sermaye şirketlerine ve kooperatiflere bölünebilirler.

B) BÖLÜNMENİN AŞAMALARI

1- Bölünme Sözleşmesinin ve Bölünme Plânının Hazırlanması


Bölünme sözleşmesinin ve bölünme planının yazılı şekilde yapılması ve bunların genel kurul
tarafından onaylanması şarttır.

2- Ara Bilanço Çıkarılması


Bilanço günüyle, bölünme sözleşmesinin imzası veya bölünme planının düzenlenmesi tarihi
arasında, 6 aydan fazla bir zaman bulunuyorsa veya son bilançonun çıkarılmasından itibaren, bölünmeye
katılan şirketlerin malvarlıklarında önemli değişiklikler meydana gelmişse, bir ara bilanço çıkarılır.

3- Bölünme Sözleşmesinin veya Bölünme Plânının ve Bölünme Raporunun Uzman İşlem


Denetçisine Denetlettirilmesi

37
4- Bölünme Kararı
Bölünme kararı, bölünmeye katılan şirketlerin genel kurullarınca, birleşme kararı için öngörülen
nisaplara uyularak alınır.

5- Ticaret Siciline Tescil ve ilân (Bölünme ticaret siciline tescille geçerlilik kazanır)

C) BÖLÜNMENİN HUKUKİ SONUÇLARI


Bölünmeye katılan şirketler, alacaklıların alacaklarını bildirmeleri için yapılan ilân tarihinden itibaren
3 ay içinde, istemde bulunan alacaklıların alacaklarını teminat altına almak zorundadırlar. Bölünme ile,
alacaklıların alacaklarının tehlikeye düşmediğinin, bir işlem denetçisinin raporuyla ispatı hâlinde, teminat
altına almak yükümü ortadan kalkar.
Devrolunan şirketin bölünme kararının ilânından önce doğmuş olan borçlarından dolayı, ortakları,
bölünmeden sonra da sorumlu kalmaya devam ederler. Devrolunan şirketin borçlarından doğan,
ortakların kişisel sorumluluğuna ilişkin istemler, bölünme kararının ilanı tarihinden itibaren 3 yıl geçince
zamanaşımına uğrar.

VI – TİCARET ŞİRKETLERİNDE TÜR DEĞİŞTİRME

A) GEÇERLİ TÜR DEĞİŞTİRMELER

1- Bir sermaye şirketi;


a) Başka türde bir sermaye şirketine;
b) Bir kooperatife;

2- Bir kollektif şirket;


a) Bir sermaye şirketine;
b) Bir kooperatife;
c) Bir komandit şirkete;
3- Bir komandit şirket;
a) Bir sermaye şirketine;
b) Bir kooperatife;
c) Bir kollektif şirkete;
4- Bir kooperatif bir sermaye şirketine dönüşebilir.

5- Kollektif ve Komandit Şirketlerin Tür Değiştirmelerine İlişkin Özel Düzenleme


TTK. md. 185’e göre bir kollektif şirket; şirkete bir komanditerin girmesi ya da bir ortağın
komanditer olması hâlinde, komandit şirkete dönüşür.
Bir komandit şirket; tüm komanditerlerin şirketten çıkması, ya da tüm komanditerlerin
komandite olması hâlinde, kollektif şirkete dönüşür.

B) TÜR DEĞİŞTİRME PROSEDÜRÜ

1- Kuruluş ve Ara Bilanço


Tür değiştirmede, yeni türün kuruluşuna ilişkin hükümler uygulanır; ancak, sermaye
şirketlerinde ortakların asgari sayısına ve ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmaz.
Bilanço günüyle tür değiştirme raporunun düzenlendiği tarih arasında 6 aydan fazla zaman
bulunuyorsa veya son bilançonun çıkarıldığı tarihten itibaren şirketin malvarlığında önemli değişiklikler
meydana gelmişse ara bilanço çıkarılır.

2- Tür Değiştirme Plânı ve Tür Değiştirme Raporunun Hazırlanması


Plân yazılı şekle ve genel kurulun onayına tabidir. Diğer yandan yönetim organı, tür değiştirme
hakkında ayrıca yazılı bir rapor hazırlar.

3- Tür Değiştirme Plânının ve Tür Değiştirme Raporunun İşlem Denetçisine Denetlettirilmesi

38
4- Tür Değiştirme Kararının Alınması
 Anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde, esas veya çıkarılmış sermayenin
üçte ikisini karşılaması şartıyla, genel kurulda mevcut oyların üçte ikisiyle; limited şirkete
dönüştürme hâlinde, ek ödeme veya kişisel edim yükümlülüğü doğacaksa tüm ortakların onayıyla;
 Limited şirketlerde, sermayenin en az dörtte üçüne sahip bulunmaları şartıyla, ortakların dörtte
üçünün oyuyla;
 Kollektif ve komandit şirketlerde bütün ortakların oybirliğiyle alınır.

5- Ticaret Siciline Tescil ve İlân


Yönetim organı tür değiştirmeyi ve yeni şirketin sözleşmesini tescil ettirir. Tür değiştirme tescil ile
hukuki geçerlilik kazanır. Tür değiştirme kararı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilân edilir.

C) TÜR DEĞİŞTİRMENİN HUKUKİ SONUÇLARI


Tür değiştirmede, yeni türe dönüştürülen şirket eskisinin devamıdır.
Tür değiştiren şirketin, tür değişikliği kararının ilânından önce doğmuş olan borçlarından dolayı,
ortakları, tür değiştirmeden sonra da sorumlu kalmaya devam ederler.
Tür değiştiren şirketin borçlarından doğan, ortakların kişisel sorumluluğuna ilişkin istemler, tür
değiştirme kararının ilânı tarihinden itibaren 3 yıl geçince zamanaşımına uğrar.

VII – BİRLEŞME, BÖLÜNME VE TÜR DEĞİŞTİRMENİN İPTALİ VE EKSİKLİKLERİN SONUÇLARI


Birleşme, bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin Kanunda düzenlenmiş hükümlerin ihlali hâlinde,
birleşme, bölünme ve tür değiştirme kararına olumlu oy vermemiş ve muhalefetini tutanağa geçirtmiş
şirket ortakları; bu kararın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanından itibaren 2 ay içinde iptal davası
açabilirler. İlanın gerekmediği hâllerde süre tescil tarihinden başlar.
İşlemlerde herhangi bir eksikliğin varlığı hâlinde, mahkeme taraflara bunun giderilmesi için
süre verir. Hukuki sakatlık, verilen süre içinde giderilemiyorsa veya giderilememişse, mahkeme, kararı iptal
eder ve gerekli önlemleri alır.

39
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KOLLEKTİF ŞİRKETLER
I – KOLLEKTİF ŞİRKETİN TANIMI VE KURULUŞU

A) KOLLEKTİF ŞİRKETİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ


TTK. md. 211'e göre kollektif şirket, ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla,
gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirinin sorumluluğu şirket alacaklılarına karşı
sınırlanmamış olan şirkettir. Bu tanımdan da anlaşıldığı üzere, kollektif şirketin özellikleri şunlardır:
 Kollektif şirket ticari işletme işletmek amacıyla kurulur
 Kolllektif şirket ticari bir işletmeyi ticaret unvanı altında işletmek amacıyla kurulur
 Kolllektif şirket en az iki gerçek kişi tarafından kurulur: Tüzel kişiler şirkete ortak olamazlar.
 Şirket borçlarından dolayi ortaklar tüm malvarlıkları ile sınırsız ve müteselsil sorumludur
 Kollektif şirket tüzel kişiliğe sahiptir: Kollektif şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.

II – KOLLEKTİF ŞİRKETİN KURULUŞU

A) ŞİRKET SÖZLEŞMESİ
Kollektif şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve imzaların da noterce onaylanması gerekir.
Bu şartlardan birinin eksik olması halinde, kollektif şirket, tüzel kişilik kazanamaz ve bir adî şirket sayılır.
Şirket sözleşmesinin içeriğinde yer alması gereken "zorunlu kayıtlar" şunlardır:
1- Ortakların adları, soyadları ile yerleşim yerleri ve vatandaşlıkları.
2- Şirketin kollektif olduğu.
3- Şirketin ticaret unvanı ve merkezi.
4- Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde şirketin işletme konusu.
5- Her ortağın sermaye olarak koymayı taahhüt ettiği para miktarı; para niteliğinde olmayan
sermayenin değeri ve bu değerin ne suretle biçilmiş olduğu; sermaye olarak kişisel emek konulmuşsa bu
emeğin niteliği, kapsamı ve değeri.
6- Şirketi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları, bunların yalnız başına mı, yoksa birlikte mi
imza koymağa yetkili oldukları.
Ortaklar, emredici hükümlere aykırı olmamak şartıyla, şirket sözleşmesine diledikleri kayıtları
koyabilirler. Bunlara "sözleşmenin isteğe bağlı unsurları" denilmektedir. Örneğin kâr ve zararın nasıl
paylaşılacağını, tasfiye bakiyesi paylarını, ortaklar arası ilişkileri, şirketin süresi gibi unsurları ekleyebilirler.

B) TESCİL VE İLÂN
Kollektif şirketi kuranlar, şirket sözleşmesinin noterlikçe onaylı bir suretini onay tarihinden itibaren 15
gün içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline vererek şirketin tescilini istemek
zorundadır. Şirket, tescil ile tüzel kişilik kazanır.

III – KOLLEKTİF ŞİRKETTE ORTAKLAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER

A) ORTAKLARIN KİŞİSEL NİTELİKTEKİ HAK VE BORÇLARI

1- Yönetim Hakkı

a) Yönetim Hakkının Kazanılması


TTK. md. 218’e göre, aksine sözleşme ya da alınmış bir karar yoksa, ortaklardan her biri ayrı ayrı
şirketi yönetme hak ve görevine sahiptir. Şirket sözleşmesiyle yönetim işleri ortaklardan birine veya
birkaçına verilebilir. Böyle bir durumda diğer ortaklar yönetim hakkına sahip değildir. Ortakların
çoğunluğunun kararıyla yönetim işleri ortaklardan birine veya birkaçına verilebilir. Böyle bir durumda
diğer ortaklar yönetim hakkına sahip değildir.

40
b) Yönetim Hakkının Kaybedilmesi
Ortağın ölümü, şirketin iflâsı veya tasfiye haline girmesi ya da ortağın fiil ehliyetini kaybetmesi gibi
hallerde, ortağın yöneticilik sıfatı sona erer.

c) Yönetim Hakkının Kapsamı

aa) Olağan işlemler


Şirket amaç ve konusunun elde edilmesi için yapılan işlemler, olağan işlemdir. Bu işlemleri
kural her ortak yapabilir. Bunlar; şirketin günlük işleri, defterlerin tutulması, ücretlerin, giderlerin veya
kazançların ödenmesi, haberleşme (mektup, telgraf, telefon gibi) işlerinin yapılması, şirketin yararına
uygun gördükleri takdirde, sulh, feragat, kabul ve tahkim gibi işlemlerdir.

bb) Olağanüstü ve temel işlemler


Bu tür işlemlerin yapılabilmesi için bütün ortakların OYBİRLİĞİ şarttır. Örneğin;
 Şirket adına bağışta bulunmak,
 Şirket adına kefil olmak, üçüncü kişi lehine garanti vermek,
 Ticari mümessil (temsilci) tayin etmek,
 Şirket konusuna girmiyorsa taşınmazları satmak, satın almak veya teminat göstermek,
 Şirketin özüne ilişkin üretim araçlarını elden çıkarmak, rehnetmek veya ticari işletme rehni
kurmak
 Şube açmak,
 Başka bir ticarî işletmeyi devralmak,
 Tasfiye veya konkordato kararı almak.
 Şirkete yeni bir ortağın alınması,
 Şirketin amaç ve konusunun, türünün, unvanının değiştirilmesi.

2- İtiraz Hakkı
Şirket işlerinin yönetimi, ortakların tümüne veya birkaçına verilmiş ise, bunların her biri yalnız başına
yönetim hak ve görevine sahiptir. Ancak, yönetim hakkına sahip bir ortak, diğer yönetici ortak tarafından
yapılacak bir işin, şirketin menfaatlerine uygun olmadığını ileri sürerse, o iş, ancak yönetim hakkına sahip
diğer ortakların çoğunluk kararıyla yapabilirler (TTK. md. 221/I).
Olağanüstü işlemlerin söz konusu olduğu durumlarda itiraz hakkından bahsedilemez. Çünkü
bu tür işlemlerde tüm ortakların oybirliği şarttır.
Yönetim hakkı olmayan bir ortağın itiraz hakkı da yoktur. İtiraz hakkından söz edebilmek için,
aynı konuda yönetim hakkına sahip en az iki ortağın varlığı gerekir. Ancak, yönetim hakkı sözleşmeyle bir
ortağa verilmişse ve bu ortak, hileye dayalı işlem yapıyorsa, her bir ortak mahkemeye itiraz ederek
işlemin yapılmasına engel olabilir.

3- Denetim Hakkı
Kollektif şirkette, yönetim hakkına sahip olsun olmasın, her ortak denetleme hakkına sahiptir.
Ortak, şirket işlerinin gidişi hakkında bizzat bilgi edinmek, şirketin belgelerini ve defterlerini incelemek,
bunlara göre kendisi için şirketin finansal durumunu gösterecek bir hesap tablosu düzenlemek hakkına
sahiptir. Denetim hakkının bu içeriği sözleşme ile daha da genişletilebilir, ancak daraltılamaz.

4- Oy Hakkı

5- Rekabet Yasağı

a) Kural
TTK. md. 230’a göre, bir ortak, ortağı olduğu şirketin yaptığı ticari işler türünden bir işi, diğer
ortakların izni olmaksızın kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi aynı tür ticari işlerle uğraşan bir
şirkete sorumluluğu sınırlandırılmamış ortak olarak giremez. Hükümden de anlaşıldığı gibi, rekabet
yasağının kapsamına "şirketin yaptığı ticarî işler türünden işler" girer. Bu nedenle, rekabet yasağının
sınırının belirlemesinde, şirket sözleşmesinde yer alan "işletme konusu" değil, şirketin fiilen yaptığı ticarî işler
önem arz eder. Rekabet yasağının yer bakımından sınırı ise, şirketin iş ve çıkar çevresidir.

41
b) Rekabet Yasağına Giren işler
Ortak, ortağı olduğu şirketin yaptığı ticari işler türünden bir işi; kendi adına ve hesabına yapamaz,
kendi hesabına başkalarına da yaptıramaz, başkası adına ve hesabına da yapamaz, aynı tür ticari
işlerle uğraşan başka bir şirkete sınırsız sorumlu ortak olamaz.

c) Rekabet Yasağına Aykırı Hareketin Yaptırımı

aa) Şirket tüzel kişiliğine tanınan haklar


 Şirket, rekabet yasağına aykırı hareket eden ortaktan tazminat talep edebilir.
 Şirket, tazminat talebinden vazgeçip, ortağın kendi adına yaptığı veya kendi hesabına yaptırdığı
işleri ve bunun sonuçlarını şirket adına ve hesabına yapılmış sayabilir.
 Söz konusu iş, ortak tarafından üçüncü kişilerin hesabına yapılmış ve ortak da bundan bir takım
çıkarlar elde etmiş ise, şirket, ortaktan elde ettiği bu çıkarları şirkete devretmesini isteyebilir.
 Bunlardan başka, rekabet yasağına aykırı hareket eden ortak, şirketten çıkarılabilir.

bb) Her bir ortağa tanınan hak


Her bir ortak şirketin feshini talep edebilir.

d) Zamanaşımı
Rekabet yasağına aykırı davranmaktan doğan talep hakkı, yasağa aykırı işlemin yapıldığının veya
ortağın bir diğer şirkete girdiğinin öğrenildiği tarihten başlayarak 3 ay ve her hâlde işlemin yapıldığı
tarihten itibaren 1 yıl sonra zamanaşımına uğrar.

B) ORTAKLARIN MALİ (PARASAL) NİTELİKTEKİ HAK VE BORÇLARI

1- Sermaye Koyma Borcu


TTK, kollektif şirketin kurulması için asgari bir sermaye miktarı öngörmemiştir. Ortaklar, şirkete,
istedikleri miktarda ve türde sermaye koyabilirler.
Bir ortağın sermaye borcunu yerine getirmemesi hâlinde, temerrüde düşen ortağa noter
aracılığıyla uygun bir süreyi içeren bir ihtar gönderilir. İhbarda, ortaktan verilen süre içinde borcunu
yerine getirmesi ihtar edilir. İhtara rağmen mütemerrit ortak sermaye borcunu yerine getirmiyorsa, her bir
ortak haklı sebeple şirketin feshini mahkemeden isteyebilir. Bu durumda, diğer ortakların tümü mütemerrit
ortağın şirketten çıkarılmasına ve şirketin devamına karar verebilir.

2- Faiz ve Tazminat Ödeme Borcu


Ortak sermaye borcunun ifasında temerrüde düşerse, gecikme faizi ile şirketin uğradığı zararı
ödemek zorundadır. Bunun için mütemerrit ortağa ihtar çekme zorunluluğu bulunmamaktadır.

3- Kâr Payı Hakkı ve Zarara Katılma


Ortaklar kâr ve zararın paylaşılma koşullarını ve oranlarını şirket sözleşmesinde serbestçe
belirleyebilirler. Ancak, bir veya bir kaç ortağın kâra katılıp, zarara katılmamalarını içeren sözleşme
hükümleri geçersizdir. Aynı şekilde, bir ortağın zarara katılmayacağına ilişkin anlaşma da geçersizdir. Şu
kadar ki, emeğini sermaye olarak koyan ortak zarara katılmayarak sadece kâra katılabilir.
Kâr ve zararın paylaştırılması konusunda sözleşmede hüküm yok ve bu konuda bir karar da
alınmamışsa, kâr ve zarar, ortakların koymuş oldukları sermayenin miktarı ve türü ne olursa olsun eşit
şekilde paylaştırılır.

4- Tasfiye Payına Katılma Hakkı

IV – KOLLEKTİF ŞİRKETİN VE ORTAKLARIN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERLE İLİŞKİLERİ

A) ŞİRKETİN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERLE İLİŞKİLERİ (ŞİRKETİN TEMSİLİ)


Şirketi temsile yetkili olan kimse, işletme konusuna giren her türlü iş ve işlemleri şirket adına
yapmak ve şirketin unvanını kullanmak yetkisine sahiptir.

42
Temsilcilerin işletme konusuna giren iş ve işlemlerdeki temsil yetkilerinde, içerik bakımından
herhangi bir sınırlama yapılamaz. Bu tür sınırlamalar tescil ve ilan edilemez; yanlışlıkla edilmiş olsa bile
iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Ancak, tescil ve ilan edilmek koşuluyla, temsil yetkisi
birden fazla ortağa birlikte imza yetkisi (birlikte temsil) yetkisi verilerek sınırlandırılabilir. Halbuki ticari
temsilcilerin temsil yetkileri, hem birlikte temsil bakımından hem de yer itibariyle sınırlandırılabilir.
Haklı sebeplerin varlığı hâlinde temsil yetkisi, bir ortağın başvurusu üzerine, mahkemece
kaldırılabilir. Temsilcinin istifası, azli, ehliyetini kaybetmesi temsil yetkisini sona erdirir.

B) KOLLEKTİF ŞİRKET BORÇLARINDAN DOLAYI ŞİRKETİN SORUMLULUĞU


Temsilcilerin şirket adına yapmış oldukları işlemlerden dolayı, kollektif şirket tüzel kişiliği
doğrudan doğruya ve birinci derecede sorumludur. Ayrıca ortakların şirkete ait işleri görürken işledikleri
haksız fiillerden de şirket doğrudan doğruya sorumludur.

C) KOLLEKTİF ŞİRKET BORÇLARINDAN DOLAYI ORTAKLARIN SORUMLULUĞU


Ortaklar, kollektif şirketin borç ve yükümlülüklerinden dolayı ikinci dereceden, bütün malvarlığı ile
(sınırsız) ve müteselsilen sorumludur. Bu nedenle, alacaklılar, alacaklarını önce şirket tüzel kişiliğinden
isteyebilirler. Alacaklılar, ortaklara doğrudan doğruya gidemezler.
Ortakların, şirket borçlarından dolayı ikinci derecede sorumluluğunun iki istisnası vardır:
 Şirkete karşı yapılan icra takibinin semeresiz kalması: Bu durumda İİK hükümleri uyarınca,
usulüne uygun bir aciz vesikasının alınmış olması gerekir.
 Şirketin herhangi bir nedenle sona ermesi

V – ORTAKLAR ARASINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER

A) ORTAĞIN ÖLÜMÜ

1- Şirket Sözleşmesinde Ölüme İlişkin Özel Bir Düzenleme Yoksa


Bir ortağın ölümü hâlinde, sözleşmede, şirketin ölen ortağın mirasçılarıyla devam edeceğine ilişkin
özel bir hüküm yoksa, şirketin devamı için ortakların bu konuda oybirliği ile karar vermeleri şarttır.
Otaklardan birisi dâhi şirketin devamını istemezse, şirket sona erer. Şirketin devamına oybirliği ile karar
verildikten sonra, mirasçıların şirkete girebilmeleri için, talepte bulunmaları ve bunun sağ kalan ortakların
tamamı tarafından onaylanması gerekir. Ortaklar mirasçıların şirkete girmelerine razı olmazlarsa, ölen
ortağın tasfiye payı hesaplanıp mirasçılarına verilir ve şirketle ilişikleri kesilir.

2- Şirket Sözleşmesinde Ölüme İlişkin Özel Bir Düzenleme Varsa


Bir ortağın ölümü hâlinde, sözleşmede, şirketin ölen ortağın mirasçılarıyla devam edeceğine ilişkin
özel bir hüküm varsa, bu hüküm, sağ kalan ortakları bağlar. Mirasçıların bu durumda bir seçim hakkı vardır.
Mirasçılar, şirkete kollektif ortak olarak girmek isterlerse, bu, kurucu yenilik doğuran bir hakkın
kullanılmasıdır ve sağ kalan ortakların kabul beyanına gerek kalmaksızın sonuç doğurur; yani sağ kalan
ortaklar bu isteği reddedemez.
Diğer yandan, mirasçılar şirkete komanditer ortak olarak katılmayı önerebilirler. Bu önerileri sağ
kalan ortaklar tarafından oybirliği ile kabul edilirse, şirket komandit şirkete dönüşür. Oybirliği
sağlanamazsa, ölen ortağın payı mirasçılara verilir ve şirketle ilişkileri kesilir.
Mirasçılar bu seçim haklarını ölüm tarihinden itibaren 3 ay içinde kullanmak zorundadırlar. Bu 3
aylık süre içinde kanunen komanditer ortak sayılırlar. 3 aylık süre içinde bir beyanda bulunmazlar ise,
kollektif şirketi kabul etmiş sayılırlar.

B) KOLLEKTİF ŞİRKETTE PAYIN DEVRİ


Ortak, payını diğer ortakların tümünün onayı (oybirliği) ile devredebilir. Pay tamamen veya kısmen
devredilebilir. Devralan ortak, şirketin o ana kadarki borçlarından sorumludur. Devreden ortak ise, devrin
tescil ve ilanı tarihine kadarki borçlardan süresiz olarak sorumludur.

C) BİR KİŞİNİN KOLLEKTİF ŞİRKETE ORTAK ALINMASI


Bir kişinin şirkete ortak olarak alınması bir temel işlemdir ve sözleşme değişikliğini gerektirir. Bu
nedenle bu konudaki kararın oybirliği ile alınması gerekir.

43
D) ÇIKMA
Şirket sözleşmesi ile her ortağa hiçbir gerekçe göstermeden şirketten çıkma hakkı verilebileceği
gibi ortağın şirketten çıkabilmesi belli şartlara tabi tutulabilir. Diğer yandan, sözleşmede herhangi bir hüküm
bulunmasa dahi, bir ortak, diğer ortakların onayı (oybirliği) ile şirketten her zaman çıkma hakkına da
sahiptir.

E) ORTAĞIN ŞİRKETTEN ÇIKARILMASI

1- Ortağın İflâsı
Ortaklardan birinin iflâsı şirketin sona erme nedenidir. Ancak diğer ortaklar iflas eden ortağı
şirketten çıkararak şirketin sona ermesini önleyip şirkete aralarında devam edebilirler. Bu durumda müflis
ortağın şirketteki payı iflâs masasına ödenir.

2- Ortağın Kişisel Alacaklısının Şirketi Fesih Talebi Üzerine Çıkarma


Bir ortağın kişisel alacaklısı, borçlunun kişisel mallarından ve şirketteki kâr payından alacağını
alamazsa, tasfiye sonunda borçlu ortağa düşecek paya haciz koydurmaya ve 6 ay önce ihbarda bulunmak
ve hesap yılı sonu için hüküm ifade etmek üzere, şirketin feshini istemeye yetkilidir. Diğer ortaklar şirketin
feshini önleyebilmek için, borçlu ortağı hesap yılı sonundan itibaren sonuç doğurmak üzere şirketten
çıkarabilirler. Diğer yandan, mahkemece feshe karar verilmezden önce, şirket veya diğer ortaklar borcu
öderlerse, fesih davası düşer.

3- Belirsiz Süreli Şirketlerde Feshi İhbarda Bulunan Ortağın Şirketten Çıkarılması


Belirsiz süreli şirketlerde, ortaklardan biri şirketin feshi ihbarında bulunduğu takdirde, diğer ortaklar
feshi kabul etmeyerek, o ortağı şirketten çıkarıp şirketin kendi aralarında devam etmesine karar verebilirler.

4- Bir Ortağın Kişisel Alacaklısının Şirketin Süresinin Uzatılmasına İtiraz Etmesi

5- Haklı Nedenlerle Çıkarma


Bir ortağın kendisinden kaynaklanan sebeplerden dolayı şirketin feshinin istenebileceği
durumlarda, diğer ortakların tümünün oyuyla (oybirliğiyle), o ortağın şirketten çıkarılmasına ve şirketin
devamına karar verilebilir.

6- Mahkeme Kararı İle Çıkma


Yalnız iki kişiden oluşan bir kollektif şirkette, ortaklardan birinin şirketten çıkarılmasını gerektiren
haklı sebepler varsa, diğer ortağın istemi üzerine mahkeme fesih ve tasfiyeye karar vermeksizin şirketin
bütün iş ve işlemleri, varlıkları, alacak ve borçlarıyla davacı ortağa bırakılmasına ve diğer ortağın
şirketten çıkarılmasına karar verebilir.

VI – KOLLEKTİF ŞİRKETİN SONA ERMESİ


1- Konkordato İle Sonuçlanmış Olsa Bile Şirketin İflâsı
2- Şirket Sermayesinin Tamamının veya Üçte İkisinin Kaybedilmesine Rağmen, Sermayenin
Tamamlanmasına veya Geri Kalan Sermaye İle Yetinmeye Karar Verilmemiş Olması
3- Şirketin Diğer Bir Şirket İle Birleşmesi
4- Tescil Merasimindeki Eksiklikler
5- Ortaklardan Birinin İflası
6- Şirket Süresinin Sona Ermesi
7- Şirket Amacının Elde Edilmesi veya Edilmesinin İmkânsız Olması
8- Bir Ortağın Ölümü veya Kısıtlanması
9- Ortaklar Kararı ile Fesih
10- Bir Ortağın Şirketin Feshini İhbar Etmesi
11- Mahkeme Kararıyla Fesih
a) Haklı Sebeplerle Bir Ortağın Talebi Üzerine
b) Bir Ortağın Kişisel Alacaklısının Şirketi Fesih Talebi Üzerine
c) Ortağın Sermaye Borcunu Ödememesi
44
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ADİ KOMANDİT ŞİRKETLER
I – ADİ KOMANDİT ŞİRKETİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
TTK. md. 304’e göre komandit şirket, ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla
kurulan ve şirket alacaklılarına karşı ortaklardan bir veya birkaçının sorumluluğu sınırlandırılmamış de diğer
ortak veya ortakların sorumluluğu belirli bir sermaye ile sınırlandırılmış olan şirkettir. Bu tanımdan hareket
ederek adi komandit şirketin özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
 Adi komandit şirket, kollektif şirket gibi, bir ticarî işletmeyi işletmek için kurulabilir.
 Komandit şirket ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla kurulur.
 Komandit şirkette iki tür ortak bulunur. Bunlardan ilki, şirket borçlarından dolayı üçüncü kişilere
karşı tüm malvarlığı ile ve müteselsilen sorumlu olan komandite ortaktır. Komandite ortaklar, ancak
gerçek kişilerden olabilir. İkincisi ise, sorumlulukları sadece şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye
miktarı ile sınırlandırılmış olan komanditer ortaktır. Komanditer ortaklar, hem gerçek kişilerden hem
de tüzel kişilerden olabilir.
 Komandit şirket tüzel kişiliğe sahiptir: Şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.

II – ADİ KOMANDİT ŞİRKETİN KURULUŞU

A) ŞİRKET SÖZLEŞMESİ
Komandit şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve imzaların da noterce onaylanması
gerekir. Şirket sözleşmesinin içeriğinde yer alması gereken "zorunlu kayıtlar" şunlardır:
1- Ortakların adları, soyadları ile yerleşim yerleri ve vatandaşlıkları.
2- Şirketin komandit olduğu.
3- Şirketin ticaret unvanı ve merkezi.
4- Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde şirketin işletme konusu.
5- Her ortağın sermaye olarak koymayı taahhüt ettiği para miktarı; para niteliğinde olmayan
sermayenin değeri ve bu değerin ne suretle biçilmiş olduğu; sermaye olarak kişisel emek konulmuşsa bu
emeğin niteliği, kapsamı ve değeri. Ancak, KOMANDİTER ORTAKLAR KİŞİSEL EMEK VE TİCARİ
İTİBARLARINI SERMAYE OLARAK KOYAMAZLAR.
6- Şirketi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları, bunların yalnız başına mı, yoksa birlikte mi
imza koymağa yetkili oldukları.
Ortaklar, emredici hükümlere aykırı olmamak şartıyla, şirket sözleşmesine diledikleri kayıtları
koyabilirler. Bunlara "sözleşmenin isteğe bağlı unsurları" denilmektedir.
Sözleşmesi kanuni şekilde yapılmamış bir komandit şirket, adi şirketlere ilişkin hükümlere tabidir.

C) TESCİL VE İLÂN
Komandit şirketi kuranlar, şirket sözleşmesinin noterlikçe onaylı bir suretini onay tarihinden itibaren
15 gün içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline vererek şirketin tescilini istemek
zorundadır. Şirket, tescil ile tüzel kişilik kazanır. Tescil yükümlülüğü yerine getirilmeksizin şirket adına
işlere başlanmışsa, bütün ortaklar giriştikleri işlerden dolayı üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumludur.

III – KOMANDİT ŞİRKETTE ORTAKLAR ARASINDAKİ (İÇ) İLİŞKİLER

A) ORTAKLARIN KİŞİSEL NİTELİKTEKİ HAKLARI VE BORÇLARI

1- Yönetim ve İtiraz Hakkı

a) Komandite Ortağın Yönetim ve İtiraz Hakkı


Komandit şirkette yönetim hakkı komandite ortağa aittir. Komandite ortakların yönetim hakkı
konusunda kollektif şirkete ilişkin hükümler uygulanır. Dolayısıyla komandit şirkette, aksine sözleşme ya da
alınmış bir karar yoksa, her bir komandite ortak ayrı ayrı yönetim hak ve görevine sahiptir.
45
İtiraz hakkı, yönetim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle komandit şirkette itiraz hakkı,
yönetim hakkına sahip komandite ortaklara aittir.

b) Komanditer Ortağın Yönetim ve İtiraz Hakkı


Komandit şirkette komanditer ortağın yönetim ve itiraz hakkı yoktur. Ancak, olağanüstü iş ve
işlemlerde, şirket sözleşmesinin değiştirilmesi, tür değiştirme, birleşme ve bölünme gibi yapısal
değişikliklerde; şirkete ortak alınması, çıkarılması ve payın devri türünden temel işlemlerde komanditerler
de oy hakkına sahiptirler.

2- Denetim Hakkı

a) Komandite Ortakların Denetleme Hakkı


Komandit şirkette komandite ortakların denetleme hakkının kapsamına, kullanılmasına kolektif şirkete
ilişkin hükümler uygulanır. Dolayısıyla yönetim hakkı olsun ya da olmasın her bir komandite ortak denetim
hakkına sahiptir.

b) Komanditer Ortakların Denetleme Hakkı


Komanditer ortakların denetleme hakkı ise TTK. md. 310’da özel olarak düzenlenmiştir.
 Olağan denetim hakkı: Her komanditer, iş yılı sonunda ve iş saatleri içinde, şirketin envanterleriyle
bilançosunun içeriğini, diğer finansal tablolarını, bunların doğruluğunu ve geçerliliğini incelemeye
yetkilidir. Komanditer, bu incelemeyi bizzat yapabileceği gibi bir uzmana da yaptırabilir. Uzmanın
şahsı hakkında bir itiraz ileri sürülürse komanditerin istemi üzerine mahkeme tarafından bir işlem
denetçisi atanmasına karar verilir. Mahkemenin vereceği karar kesindir.
 Olağanüstü denetim hakkı: Haklı sebeplerin bulunması hâlinde, mahkeme, komanditerin istemi
üzerine şirketin işlerinin ve varlığının bizzat veya bir işlem denetçisi tarafından incelenmesine her
zaman izin verebilir. Komanditerin bu olağanüstü denetleme hakkı, mutlak bir ortaklık hakkı olup,
şirket sözleşmesi ile de kısıtlanamaz veya ortadan kaldırılamaz.
TTK. md. 311’e göre, komanditer ortak şirketle rekabet ederse, şirket defter ve belgelerini
inceleme hakkını kaybeder. Kanunumuz bu hükmüyle rekabet eden komanditer ortağın olağan
denetleme hakkını önemli ölçüde daraltmıştır. Dolayısıyla, şirketle rekabet eden komanditer ortak,
yılsonunda ancak şirket bilançosunu ve finansal tablolarını inceleyebilecek; ancak bunların
doğruluğunu ve geçerliliğini inceleyemeyecektir.
TTK bu hükmü ile, şirketle rekabet eden komanditer ortağın sadece olağan denetleme hakkının
kapsamını daraltmıştır. Bu nedenle komanditer ortak şirketle rekabet etse bile olağanüstü denetim
hakkını mahkemeye başvurarak her zaman kullanabilir.

3- Rekabet Yasağı

a) Komandite ortaklar aynen kollektif ortaklar gibi rekabet yasağına tabidirler.


b) Komanditer ortaklar kural olarak rekabet yasağına tabi değildirler. Ancak komanditer ortakların,
rekabet yasağına giren işleri yapmaları halinde, denetim hakkı yukarıda da anlatıldığı gibi önemli ölçüde daralır.

B) ORTAKLARIN MALİ (PARASAL) NİTELİKTEKİ HAK VE BORÇLARI

1- Sermaye Koyma Borcu

a) Komandite ortaklar kolektif ortaklar gibi ekonomik değeri olan her şeyi sermaye olarak koyabilirler.
b) Komanditer ortaklar ise, kişisel emek ve ticarî itibar dışında kalan her şeyi sermaye olarak koyabilirler.

2- Kâr Payı Hakkı ve Zarara Katılma


Kâra katılma oranları şirket sözleşmesi ile belirlenmemiş ve bu konuda bir karar da alınmamışsa
komandite ve komanditer ortaklar eşit ölçüde kâra katılırlar.
Komanditer ortakların zarara katılma borcu, şirkete koymayı taahhüt ettiği sermaye miktarı ile
sınırlıdır.

3- Tasfiye ve Ayrılma Payı


46
IV – KOMANDİT ŞİRKETİN VE ORTAKLARIN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERLE İLİŞKİLERİ

A) ŞİRKETİN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERLE İLİŞKİLERİ (ŞİRKETİN TEMSİLİ)


Komandit şirketi üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde kural olarak komandite ortaklar temsil eder.
Komanditer ortaklar, ortak sıfatıyla şirketi temsile yetkili olamazlar. Ancak, şirket
sözleşmesinde aksine hüküm bulunmamak şartıyla, komanditer ortak ticari mümessil (temsilci), ticari
vekil veya seyyar tüccar memuru olarak atanabilir.

B) KOMANDİT ŞİRKET BORÇLARINDAN DOLAYI ŞİRKETİN SORUMLULUĞU


Temsilcilerin şirket adına yapmış oldukları işlemlerden dolayı, komandit şirket tüzel kişiliği
doğrudan doğruya ve birinci derecede sorumludur. Ayrıca ortakların şirkete ait işleri görürken işledikleri
haksız fiillerden de şirket doğrudan doğruya sorumludur.

C) KOMANDİT ŞİRKET BORÇLARINDAN DOLAYI ORTAKLARIN SORUMLULUĞU

1- Komandite Ortağın Sorumluluğu


Komandite ortaklar, aynen kollektif ortak gibi, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı üçüncü kişilere
karşı ikinci dereceden, sınırsız (tüm malvarlığı ile) ve müteselsilen sorumludur.

2- Komanditer Ortağın Sorumluluğu

a) Kural
TTK. md. 319’a göre, bir komanditerin sorumluluğu koyduğu veya taahhüt ettiği sermaye
miktarını aşamaz. Dolayısıyla, komanditer ortak şirket borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı kişisel,
sınırlı ve ikinci derecede sorumludur. Komanditer ortak, sermaye borcunun tamamını şirkete ödemişse,
şirket borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı sorumlu olmaktan kurtulur.

b) İstisnalar

aa) Komanditer ortağın sorumluluğun genişlemesi: Komanditer ortak, şirkete koymayı taahhüt
ettiği sermayeyi aşan bir tutar ile sorumluluğu üzerine aldığını yazı ile bildirmiş veya ilan etmişse üçüncü
kişilere veya bildirimin muhatabına karşı bu tutar kadar sorumlu olur.

bb) Komanditer ortağın sınırsız sorumlu olduğu hâller


 Komanditer ortağın adının unvanda yer alması
 Komanditer ortağın yasal temsilci gibi şirket adına işlemlere katılması
 Ticari mümessil, ticari vekil veya seyyar tacir memuru olarak hareket ettiğini açıkça
bildirmeksizin, üçüncü kişilerle şirket adına işlemlerde bulunan komanditer ortak, bu işlemler
nedeniyle iyiniyetli üçüncü kişilere karşı komandite ortak gibi sorumlu olur.
 Şirket, ticaret siciline tescil edilmeden önce işlemler yapılmışsa, komanditer, iyiniyetli üçüncü
kişilere karşı komandite ortak gibi sorumlu tutulur.

V – KOMANDİT ŞİRKETİN SONA ERMESİ

Kollektif şirketlerin sona ermesine ilişkin hükümler komandit şirketlerde de uygulanır. Ancak, şirket
sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça komanditerin ölümü veya kısıtlanması şirketin sona
ermesi sonucunu doğurmaz.
Komandit şirkette tek bir komanditer var ve bu ortak da şirketten ayrılırsa, şirket kollektif ortaklığa
dönüşür. Tek bir komandite ortağın ortaklıktan ayrılması hâlinde ise, ortaklık infisah eder (sona erer).
Kollektif şirketlerin tasfiyesine ilişkin hükümler de komandit şirketlere uygulanır. Dolayısıyla, aynen
kolektif şirketlede olduğu gibi, şirket sözleşmesi ile ya da bir kararla tasfiye memuru şeçilmemişse, tüm
ortaklar veya bunların kanuni temsilcileri tasfiyeye memur sayılır. Bu nedenle, tasfiye halinde komandite ve
komanditer ortaklar eşit haklara sahiptir.
Tasfiyenin sonunda, şirket unvanının Ticaret Sicilinden silinmesinin sağlanması yükümlülüğü, bütün
tasfiye memurlarına aittir. Şirketin tüzel kişiliği, sicildeki kaydının silinmesi ile ortadan kalkar.

47
BEŞİNCİ BÖLÜM
ANONİM ŞİRKETLER
I – TANIMI VE ÖZELLİKLERİ

TTK. md. 329’a göre anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı
yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.
 Anonim şirket sermayesi belirli ve paylara bölünmüştür. Esas sermayesi özel kanunlarda aksine
hüküm olmadıkça 50.000 TL, kayıtlı sermaye sistemini benimsemiş halka açık olmayan anonim
şirketlerde 100.000 TL’den az olamaz. Bu en az sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir.
 Şirket tüzel kişiliği borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumludur.
 Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur.
 Anonim şirketler, kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi amaç ve konular için kurulabilirler.
 Payın itibari değeri en az 1 kuruştur. Bu değer ancak birer kuruş ve katları olarak yükseltilebilir.
 Anonim şirkete hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar
sermaye olarak konulamaz.
 TTK. md. 338’e göre, özel kanunlarda aksine hüküm bulunmadığı takdirde, anonim şirket bir veya
daha fazla pay sahibi kurucu tarafından kurulabilir.

II – ANOMİM ŞİRKETİN KURULUŞU

A) KURUCU İŞLEM (ÖN ANONİM ŞiRKET)


TTK. md. 335’e göre anonim şirket, kurucuların, kanuna uygun olarak düzenlenmiş bulunan,
sermayenin tamamını ödemeyi şartsız taahhüt ettikleri, imzalarının noterce onaylandığı esas sözleşmede,
anonim şirket kurma iradelerini açıklamalarıyla kurulur (ÖN ANONİM ŞİRKET). Ancak TTK. md. 355’e
göre şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır (TÜZEL KİŞİLİĞE SAHİP ANONİM ŞİRKET).

B) ANONİM ŞİRKETTE KURUCULAR

1- Kurucu Sıfatının Kazanılması


Anonim şirtette kurucu, pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayan gerçek ve tüzel kişilerdir. Bir
kişinin kurucu sayılabilmesi için hem pay taahhüt etmesi hem de esas sözleşmeyi imzalaması zorunludur.

2- Asgari Sayı
TTK. md. 338’e göre, özel kanunlarda aksine hüküm bulunmadığı takdirde, anonim şirket bir veya
daha fazla pay sahibi kurucu tarafından kurulabilir.

C) ESAS SÖZLEŞMENİN DÜZENLENMESİ


Anonim şirket esas sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve bütün kurucuların imzalarının
noterce onaylanması şarttır. TTK. md. 339’a göre, esas sözleşmede yer alması zorunlu hususlar şunlardır:
1- Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunacağı yer,
2- Şirketin işletme konusu,
3- Şirketin sermayesi ile her payın itibarî değeri, bunların ödenmesinin şekil ve şartları,
4- Pay senetlerinin nama veya hamiline yazılı olacakları; belirli paylara tanınan imtiyazlar,
5- Paradan başka sermaye olarak konan haklar ve ayınlar; bunların değerleri
6- Kurucularla yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere şirket kârından sağlanacak menfaatler.
7- Yönetim kurulu üyelerinin sayıları, bunlardan şirket adına imza koymaya yetkili olanlar.
8- Genel kurulların toplantıya nasıl çağrılacakları; oy hakları.
9- Şirket bir süre ile sınırlandırılmışsa, bu süre.
10- Şirkete ait ilanların nasıl yapılacağı.
48
11- Pay sahiplerinin taahhüt ettiği sermaye paylarının türleri ve miktarları: Anonim şirkette
paydaşlar paranın dışında, üzerlerinde sınırlı bir ayni hak, haciz ve tedbir bulunmayan, nakden
değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikrî mülkiyet hakları ile sanal ortamlar da dâhil, tüm malvarlığı
unsurlarını ayni sermaye olarak koyabilirler. Konulan ayni sermayeye şirket merkezinin bulunacağı
yerdeki asliye ticaret mahkemesince atanan bilirkişilerce değer biçilir. Anonim şirketlere hizmet
edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olarak konamaz.
12- Şirketin hesap dönemi.

D) PAY TAAHHÜTLERİNİN ONAYLANMASI


Esas sermayeyi oluşturan payların tamamının, kurucular tarafından esas sözleşmede taahhüt
olunduğunun, esas sözleşmenin altında yer alan bir noter şerhi ile onaylanması zorunludur (TTK. md. 341).
Pay taahhüdünün, şirketin tescilinden önce devri, şirkete karşı geçersizdir.

E) ŞİRKETİN TESCİL VE İLANI


Şirket esas sözleşmesinin tamamı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izniyle kurulacak olan anonim
şirketlerde izin alınmasını, diğer şirketlerde şirketin kuruluşunu (esas sözleşmedeki imzaların noterce
onaylanmasını) izleyen 30 gün içinde şirketin merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve
Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan olunur. Şirket ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.
Tescilden önce şirket adına işlem yapanlar ve taahhütlere girişenler, bu işlem ve taahhütlerden
şahsen ve müteselsilen sorumludurlar. Ancak, işlem ve taahhütlerin, ileride kurulacak şirket adına
yapıldığı açıkça bildirilmiş ve şirketin ticaret siciline tescilinden sonra 3 aylık süre içinde bu taahhütler
şirket tarafından kabul olunmuşsa, işlemi yapanlar değil, yalnız şirket sorumlu olur. İşlem ve
taahhütler şirketçe kabul olunmadığı takdirde kuruluş giderleri kurucular tarafından karşılanır.

F) FESİH DAVASI
TTK. md. 353’e göre, kuruluş işlemlerindeki eksiklikler nedeniyle anonim şirketin butlanına
veya yokluğuna karar verilemez. Ancak, şirketin kurulmasında kanun hükümlerine aykırı hareket edilmek
suretiyle, alacaklıların, pay sahiplerinin veya kamunun menfaatleri önemli bir şekilde tehlikeye düşürülmüş
veya ihlal edilmiş olursa, yönetim kurulunun, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, ilgili alacaklının veya pay
sahibinin istemi üzerine şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesince şirketin
feshine karar verilir. Mahkeme, derhal feshe karar vermeyip, eksikliklerin giderilebilmesi, esas sözleşmeye
veya kanuna aykırı hususların düzeltilebilmesi için şirkete süre verebilir. Davanın, şirketin tescil ve ilanından
itibaren 3 aylık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir.

G) KANUNA KARŞI HİLE


Şirketin tescilinden itibaren 2 yıl içinde bir işletme veya aynın, sermayenin onda birini aşan bir
bedel karşılığında devralınmasına veya kiralanmasına ilişkin sözleşmeler, genel kurulca onaylanıp ticaret
siciline tescil edilmedikçe geçerli olmaz. Şirketin işletme konusunu oluşturan veya cebrî icra yoluyla
iktisap edilen ayın ve işletmeler hakkında bu hüküm uygulanmaz.

III - ANONİM ŞİRKETİN ORGANLARI

A) GENEL KURUL

1- Genel Kurulun Devredilemeyen Görev ve Yetkileri


a) Esas sözleşmenin değiştirilmesi.
b) Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının
belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları.
c) Denetçinin ve işlem denetçilerinin seçimi ile görevden alınmaları.
d) Finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile
kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin kullanılmasına dair kararların alınması.
e) Kanunda öngörülen istisnalar dışında şirketin feshi.
f) Önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı.
Tek pay sahipli anonim şirketlerde bu pay sahibi genel kurulun tüm yetkilerine sahiptir.

49
2- Genel Kurul Toplantı Türleri
Genel kurul toplantıları olağan ve olağanüstü olarak ikiye ayrılır. Olağan toplantının her hesap yılı
sonundan itibaren 3 ay içinde ve yılda en az 1 defa yapılması zorunludur. Süreye bağlı olmaksızın,
gerektiği takdirde genel kurulun toplantıya çağrılması ise, olağanüstü toplantıları oluşturur.

3- Genel Kurulun Toplantıya Çağrılması


Genel kurulu olağan toplantıya çağırma yetkisi, süresi dolmuş olsa bile, yönetim kurulundadır.
Yönetim kurulu gerektiği takdirde genel kurulu olağanüstü toplantıya da çağırabilir.
Tasfiye memurları da, görevleri ile ilgili konular için, genel kurulu toplantıya çağırabilirler.
Yönetim kurulunun devamlı olarak toplanamaması veya toplantı nisabının oluşmasına imkân
bulunmaması durumlarında, mahkemenin izniyle, tek bir pay sahibi genel kurulu toplantıya çağırabilir.
Sermayenin en az 1/10’unu (HAAŞ’lerde 1/20’sini) oluşturan pay sahipleri de, yönetim
kurulundan, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara
bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını noter aracılığıyla isteyebilirler. Yönetim kurulu çağrıyı
kabul ettiği takdirde, genel kurul en geç 45 gün içinde yapılacak şekilde toplantıya çağrılır. Aksi hâlde,
çağrı istemde bulunan pay sahiplerince yapılır.
Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından
reddedildiği veya isteme 7 iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahipleri şirket
merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, genel kurulun toplantıya çağrılmasına karar
verilmesini isteyebilirler. Mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri
uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar. Mahkemenin kararı kesindir.

4- Genel Kurul Toplantılarının Gündemi


Olağan genel kurul gündemi kanunla (TTK. md. 409/I ile) bellidir. Bu toplantılarda, organların
seçimine, finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, kârın kullanım şekline, dağıtılacak kâr ve
kazanç paylarının oranlarının belirlenmesine, yönetim kurulu üyelerinin ibraları ile faaliyet dönemini
ilgilendiren ve gerekli görülen diğer konulara ilişkin müzakere yapılır, karar alınır. Olağanüstü genel kurul
toplantılarında ise gündemi genel kurulu toplantıya çağıranlar belirler.
Kanunda öngörülmüş istisnalar haricinde, gündemde bulunmayan konular genel kurulda
görüşülemez ve karara bağlanamaz. Ancak TTK. md. 413’e göre, yönetim kurulu üyelerinin görevden
alınmaları ve yenilerinin seçimi, yılsonu finansal tablolarının müzakeresi maddesiyle ilgili sayılır. TTK’nın bu
maddesi, genel kurula, mevcut yönetim kurulu üyelerini her zaman görevden alabilme olanağını tanımıştır.
Genel kurul, yılsonu finansal tabloları, görüşüme sonucunda tasvip etmezse, yönetim kurulunu gündemde
yer almasa bile görevden alabilir.

5- Genel Kurulu Toplantıya Çağrı Şekil ve Şartları


Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye
Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere,
toplantı tarihinden en az 2 hafta önce yapılması gerekir.
Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı
belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı
gazetelerin, iadeli taahhütlü mektupla bildirilmesi gerekir.
Pay sahiplerinin tümü veya temsilcileri, aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde, çağrıya ilişkin
usule uyulmaksızın, genel kurul olarak toplanabilir ve yine bütün pay sahipleri varolduğu sürece karar da
alabilirler. Çağrısız toplanan genel kurulda, gündeme oybirliği ile madde eklenebilir.

6- Genel Kurulda Toplantı ve Karar Nisabı (Yetersayısı)


Genel kurul, TTK’da veya esas sözleşmede, aksine daha ağır nisap öngörülmemişse, sermayenin
en az 1/4’ünü karşılayan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin varlığıyla toplanır. İlk toplantıda bu
nisaba ulaşılamadığı takdirde, ikinci toplantının yapılabilmesi için nisap aranmaz. Kararlar toplantıda
hazır bulunan oyların çoğunluğu ile alınır.
TTK bazı durumlarda ağırlaştırılmış toplantı ve karar yetersayıları da öngörmüştür. Bunlar;
 Kanunda veya esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde, esas sözleşmeyi değiştiren
kararlar, şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği genel kurulda, toplantıda mevcut
bulunan oyların çoğunluğu ile alınır. İlk toplantıda öngörülen toplantı nisabı elde edilemediği
takdirde, en geç 1 ay içinde ikinci bir toplantı yapılabilir. İkinci toplantı için toplantı nisabı, şirket
sermayesinin en az 1/3’ünün toplantıda temsil edilmesidir.

50
 Bilanço zararlarının kapatılması için yükümlülük ve ikincil yükümlülük koyan kararlar ile
şirketin merkezinin yurt dışına taşınmasına ilişkin sözleşme değişikliği kararları sermayenin
tümünü oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin oybirliğiyle alınır. İlk toplantıda
ulaşılamadığı takdirde izleyen toplantılarda da aynı nisap aranır.
 Şirketin işletme konusunun tamamen değiştirilmesi, imtiyazlı pay oluşturulması ve nama yazılı
payların devrinin sınırlandırılmasına ilişkin sözleşme değişikliği kararları sermayenin en az
%75’ini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oylarıyla alınır. İlk toplantıda
ulaşılamadığı takdirde izleyen toplantılarda da aynı nisap aranır.
 Pay senetleri menkul kıymet borsalarında işlem gören şirketlerde, sermayenin artırılması ve
kayıtlı sermaye tavanının yükseltilmesine ilişkin esas sözleşme değişiklikleri ile birleşme,
bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin konularda, genel kurul, sermayenin en az 1/4’ünü karşılayan
payların sahiplerinin veya temsilcilerinin varlığıyla toplanır. İlk toplantıda bu nisaba ulaşılamadığı
takdirde, ikinci toplantının yapılabilmesi için nisap aranmaz. Kararlar toplantıda hazır bulunan
oyların çoğunluğu ile alınır.

7- Genel Kurul Kararlarının İptali

a) İptal Sebepleri
Kanuna veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı genel kurul
kararlarına karşı iptal davası açılabilir.

b) İptal Davası Açabilecek Kişiler


 Toplantıda hazır bulunan pay sahipleri ancak karara olumsuz oy vermiş ve bu muhalefetlerini
tutanağa geçirtmiş iseler veya oylarını kullanmalarına haksız yere izin verilmemişse dava açma
hakkına sahiptirler.
 Toplantıya katılmayan pay sahipleri sadece toplantıya çağrının usulüne uygun yapılmadığını,
gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediğini iddia ederek iptal davası açabilirler.
 Toplantıya katılsın katılmasın tüm pay sahipleri, toplantıya katılmaya yetkili olmayan kimselerin
katılıp, oylarını kullanmaları halinde iptal davası açabilirler. Ancak bu katılım, karar alınmasında etkili
olmamışsa dava reddolunur.
 Yönetim kurulu koşulsuz dava açma hakkına sahiptir.
 Yönetim kurulu üyeleri genel kurul kararının uygulanmasından kişisel sorumlulukları doğacaksa tek
başlarına iptal davası açmaya yetkilidir.

c) İptal Davasının Açılabileceği Süre


İptal davası, kararın alındığı tarihten itibaren 3 ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer mahke-
mesinde açılmalıdır. Bu süre hak düşürücü bir süredir. Dava anonim şirket tüzel kişiliğine karşı açılır.

B) YÖNETİM KURULU

1- Yönetim Kurulu Üyelerinin Atanmaları ve Seçimi


Kural olarak yönetim kurulunu seçme yetkisi, genel kuruldadır. Kuruluş sırasında yönetim kurulu
üyeleri sözleşme ile atanır. Yeni TTK, tedrici kuruluşa yer vermediğinden, ilk yönetim kurulu üyelerinin
esas sözleşmeyle atanması zorunludur.
Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişilerinden birine, esas sözleşmede
öngörülecek bir hükümle, pay sahibi olmasalar da, işletme konusu kamu hizmeti olan anonim şirketlerin
yönetim kurullarında temsilci bulundurmak hakkı verilebilir.
Görevde olan yönetim kurulu üyelerinden birisinin, bu sıfatı son bulursa, boşalan yere yönetim
kurulu, geçici olarak üye seçip, ilk genel kurulun onayına sunar. Bu şekilde seçilen üye, onaya sunulduğu
genel kurul toplantısına kadar görev yapar ve onaylanması hâlinde selefinin süresini tamamlar.
TTK. md. 359’a göre, anonim şirket yönetim kurulu 1 kişiden oluşabilir. Bu sayı esas sözleşmeyle
çoğaltılabilir. Kamu tüzel kişileri tarafından gönderilen temsilciler, seçilmesi gerekli üye sayısını etkilemez.
Üyeler en çok 3 yıl için seçilebilirler. Esas sözleşmede aksine hüküm yoksa, tekrar seçilebilirler.
Genel kurul, yönetim kurulu üyelerini, toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğunun oyuyla
seçer. Yönetim kurulu üyelerinin ticaret siciline tescil ve ilanı gereklidir.

51
2- Yönetim Kurulu Üyelerinde Aranan Nitelikler
 Yönetim kurulu üyeliğine seçilebilmek için pay sahibi olma zorunluluğu yoktur.
 Gerçek kişilerin yanında tüzel kişiler de yönetim kurulu üyesi seçilebilir.
 Yönetim kurulu üyelerinin ve tüzel kişi adına tescil edilen gerçek kişinin tam ehliyetli olması şarttır.

3- Yönetim Kurulunun Görev ve Yetkileri

a) Yönetim Yetkisi
Anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Yönetim kurulu esas sözleşmeyle,
yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye
yetkili kılınabilir. Yönetim, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir. Yönetim kurulu,
ticari mümessil ve ticari vekiller de atayabilir.

b) Temsil Yetkisi
TTK. md. 370’e göre, esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden
oluşmuyorsa, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu,
temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. Ancak,
bu durumda en az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisine sahip olması şarttır.
Temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki
işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler.
Temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi
bağlar. Ancak üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya bilebilecek
durumda bulunduğu ispat edilirse, yetkisiz temsilciler tarafından yapılan işlemler şirketi bağlamaz.
Temsil yetkisi, tescil ve ilan edilmek koşuluyla, merkezin veya bir şubenin işlerine özgülenerek
veya birlikte temsil yetkisi getirilerek sınırlanabilir. Temsilcilerin temsil yetkisine başkaca konulan
sınırlamalar iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmez.
Temsile veya yönetime yetkili olanların, görevlerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden şirket
sorumludur. Şirketin bu durumda rücû hakkı saklıdır.

c) Yönetim Kurulunun Devredilemez Görev ve Yetkileri


 Şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili talimatların verilmesi,
 Şirket yönetim teşkilatının belirlenmesi,
 Muhasebe, finans denetimi ve finansal planlama için gerekli düzenin kurulması,
 Müdürlerin, imza yetkisine sahip bulunanların atanmaları ve görevden alınmaları,
 Yönetimle görevli kişilerin, özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim
kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerinin üst gözetimi,
 Pay, yönetim kurulu karar ve genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin tutulması, yıllık faaliyet
raporunun ve kurumsal yönetim açıklamasının düzenlenmesi ve genel kurula sunulması, genel kurul
toplantılarının hazırlanması ve genel kurul kararlarının yürütülmesi,
 Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması.

4- Yönetim Kurulu Üyelerinin Hakları

a) Yönetim kurulu üyelerinin kişisel nitelikteki hakları (Yönetim ve temsil hakkı, bilgi alma hakkı)

b) Yönetim kurulu üyelerinin mali nitelikteki hakları


 Huzur hakkı: Aksine esas sözleşmede hüküm bulunmadığı takdirde, üyelere her toplantı günü
için ücret verilir. Buna huzur hakkı denir. Huzur hakkının miktarı esas sözleşme ile belirlenmemişse
genel kurulca belirlenir.
 Ücret: Huzur hakkı ile birlikte veya onun yerine üyelere aylık ücret de verilebilir. Ücret esas
sözleşme ile belirlenmemişse, genel kurul tarafından belirlenir.
 Kazanç payı
 İkramiye: Genel kurulun takdirindedir.
52
5- Yönetim Kurulunun Yükümlülükleri

a) Sermayenin Kaybı ve Borca Batıklık Durumunda Çağrı ve Bildirim Yükümü


Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle
karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırmak zorundadır.
Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının 2/3’ünün zarar sebebiyle
karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin 1/3’ü ile yetinme
veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.
Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, bir ara
bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin
anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine
bildirir ve şirketin iflasını ister.

b) Riskin Erken Saptanması ve Yönetimi Yükümlülüğü

c) Şirketle İşlem Yapma, Şirkete Borçlanma Yasağı


Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına
herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir.
Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan
alt ve üst soyundan biri ya da eşi yahut 3. dereceye kadar (3. derece dâhil) kan ve kayın hısımlarından
biri şirkete nakit borçlanamazlar. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk
yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz.

d) Rekabette Bulunmama Yükümlülüğü (Rekabet Yasağı)


Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren
ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle
uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez.

e) Şirketin Finansal Tabloları İle Yıllık Faaliyet Raporlarının Düzenlenmesi


Yönetim kurulu, geçmiş hesap dönemine ait, Türkiye Muhasebe Standartlarında öngörülmüş bulunan
finansal tablolarını, eklerini ve yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunu, bilanço gününü izleyen hesap
döneminin ilk 3 ayı içinde hazırlayıp ve genel kurula sunmak zorundadır.

6- Yönetim Kurulu Toplantıları

a) Toplantı ve Karar Yetersayıları


Esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam
sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır.
Yönetim kurulu toplanmadan da karar alabilir. Ancak bunun için, üyelerden hiçbirinin toplantı
yapılması isteminde bulunmaması ve üyelerden birinin hakkında karar alınacak öneriyi tüm üyelere yapmış
olması gerekir. Ayrıca öneriye, üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onay vermesi de gerekir.
Yönetim kurulu üyeleri birbirlerini temsilen oy veremeyecekleri gibi, toplantılara vekil
aracılığıyla da katılamazlar.

b) Müzakereye Katılma Yasağı


Yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin
ya da eşinin yahut 3. dereceye kadar (3. derece dahil) kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve
şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz.

7- Yönetim Kurulu Üyesi Sıfatının Sona Ermesi


Yönetim kurulu üyelerinden birinin iflasına karar verilir veya ehliyeti kısıtlanır ya da bir üye üyelik
için gerekli kanuni şartları yahut esas sözleşmede öngörülen nitelikleri kaybederse, bu kişinin üyeliği,
herhangi bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden sona erer.
Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşmeyle atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin
bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı hâlinde, genel kurul kararıyla
her zaman görevden alınabilirler.
53
IV – ANONİM ŞİRKETLERDE DENETİM

A) GENEL OLARAK DENETİM


Bakanlar Kurulunca belirlenecek anonim şirketlerin ve şirketler topluluğunun finansal tabloları denetçi
tarafından, Türkiye Denetim Standartlarına göre denetlenir. Denetime tabi olduğu hâlde, denetlettirilmemiş
finansal tablolar ile yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, düzenlenmemiş hükmündedir.

B) DENETÇİNİN SEÇİMİ

1- Denetçinin Genel Kurulca Seçilmesi


Denetçi, şirket genel kurulunca; topluluk denetçisi, ana şirketin genel kurulunca seçilir.

2- Denetçinin Mahkeme Tarafından Seçilmesi


Aşağıda belirtilen durumlardan birinin gerçekleşmesi hâlinde, yönetim kurulunun, yönetim kurulu
üyelerinden birinin veya herhangi bir pay sahibinin istemi üzerine, denetçi, mahkeme tarafından atanır.
 Denetçinin, faaliyet döneminin 4. ayına kadar seçilememesi
 Seçilen denetçinin görevi reddetmesi veya sözleşmeyi feshetmesi
 Seçilen denetçinin görevlendirme kararının iptal olunması ya da butlanı
 Seçilen denetçinin kanuni sebeplerle veya diğer herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi
veya görevini yapmaktan engellenmesi

3- Denetçinin Yönetim Kurulunca Seçilmesi


Denetçi, denetleme sözleşmesini feshettiğini ihbar ederse, yönetim kurulu hemen, geçici bir
denetçi seçmek ve genel kurulun onayına sunmak zorundadır.

C) DENETÇİNİN GÖREVDEN ALINMASI


Seçilmiş denetçinin şahsına ilişkin haklı bir sebebin gerektirmesi ve özellikle taraflı davrandığı
yönünde bir kuşkunun varlığı hâlinde, yönetim kurulunun, sermayenin %10’unu oluşturan pay
sahiplerinin (AZLIĞIN) istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi,
onu görevden alıp başka bir denetçi atayabilir. Davanın, 3 hafta içinde açılması gerekir.

D) DENETÇİNİN DENETLEME SÖZLEŞMESİNİ FESHETMESİ


Denetçi, denetleme sözleşmesini, sadece haklı bir sebep varsa veya kendisine karşı görevden alınma
davası açılmışsa feshedebilir. Denetçi, denetleme sözleşmesini, yazılı ve gerekçeli olarak feshedebilir.

E) DENETÇİ OLABİLECEKLER
Denetçi, bağımsız denetim yapmak üzere, 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre ruhsat almış yeminli mali müşavir veya serbest
muhasebeci mali müşavir unvanını taşıyan ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları
Kurumunca yetkilendirilen kişiler ve/veya ortakları bu kişilerden oluşan sermaye şirketi olabilir.

F) DENETÇİ OLAMAYACAKLAR
Denetçi olabileceği kanunla öngörülmüş kişiler;
 Denetlenecek şirkette pay sahibiyse,
 Denetlenecek şirketin yöneticisi veya çalışanıysa veya denetçi olarak atanmasından önceki 3 yıl
içinde bu sıfatı taşımışsa,
 Denetlenecek şirketle bağlantısı bulunan bir tüzel kişinin, bir ticaret şirketinin veya bir ticari
işletmenin kanuni temsilcisi veya temsilcisi, yönetim kurulu üyesi, yöneticisi veya sahibiyse ya
da bunlarda %20’sinden fazla paya sahipse yahut denetlenecek şirketin yönetim kurulu üyesinin
veya bir yöneticisinin alt veya üst soyundan biri, eşi veya 3. dereceye kadar (3. derece dâhil) kan
veya kayın hısmıysa,
 Denetlenecek şirketle bağlantı hâlinde bulunan veya böyle bir şirkette %20’den fazla paya sahip
olan bir işletmede çalışıyorsa,

54
 Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde
denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunmuşsa,
 Son 5 yıl içinde denetçiliğe ilişkin meslekî faaliyetinden kaynaklanan gelirinin tamamının %30’undan
fazlasını denetlenecek şirkete veya ona %20’den fazla pay ile iştirak etmiş bulunan şirketlere
verilen denetleme ve danışmanlık faaliyetinden elde etmişse denetçi olamaz.
10 yıl içinde aynı şirket için toplam 7 yıl denetçi olarak seçilen denetçi 3 yıl geçmedikçe denetçi
olarak yeniden seçilemez.

G) DENETÇİLERİN HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ

1- İbraz Yükümü ve Bilgi Alma Hakkı


Denetçi ve denetleme konusu çerçevesinde işlem denetçisi, kanuna uygun ve özenli bir denetim için
gerekli olan bütün bilgileri kendisine vermesini ve dayanak oluşturabilecek belgeleri sunmasını yönetim
kurulundan isteyebilir.

2- Denetim Raporu Hazırlayıp Yönetim Kuruluna Sunma Yükümü

3- Görüş Yazısı Hazırlama Yükümü


Denetçi, denetimin sonucunu görüş yazısında açıklamak zorundadır. Şirket defterlerinde,
denetlemenin uygun bir şekilde yapılmasına ve sonuçlara varılmasına olanak vermeyen ölçüde belirsizlikler
bulunuyorsa veya şirket tarafından denetlenecek hususlarda önemli kısıtlamalar yapılmışsa, denetçi, bunları
ispatlayabilecek delillere sahip olmasa bile, gerekçelerini açıklayarak görüş vermekten kaçınabilir.
Kaçınma olumsuz görüşün sonuçlarını doğurur.
Olumsuz görüş yazılan hâllerde yönetim kurulu, görüş yazısının kendisine teslimi tarihinden
itibaren 4 iş günü içinde, genel kurulu toplantıya çağırır ve genel kurul yeni bir yönetim kurulu seçer.
Esas sözleşmede aksi öngörülmemişse, eski yönetim kurulu üyeleri yeniden seçilebilir. Yeni yönetim kurulu
6 ay içinde, kanuna, esas sözleşmeye ve standartlara uygun finansal tablolar hazırlatır ve bunları denetleme
raporu ile birlikte genel kurula sunar.

4- Denetçilerin Sır Saklama Yükümlülüğü

V – ANONİM ŞİRKETLERDE PAY VE PAY SAHİPLİĞİ

A) GENEL OLARAK
Payın itibarî değeri en az 1 kuruştur. Bu değer ancak birer kuruş ve katları olarak yükseltilebilir.
Anılan itibarî değer Bakanlar Kurulunca yüz katına kadar artırılabilir.
Anonim şirkette, itibarî değerinden aşağı bedelle pay çıkarılamaz. Payların, itibarî değerinden
yüksek bir bedelle çıkarılabilmeleri için esas sözleşmede hüküm veya genel kurul kararı bulunmalıdır.
Ancak, kayıtlı sermaye sistemini kabul eden anonim şirketlerde esas sözleşme ile yönetim
kuruluna primli pay çıkarma yetkisi tanınabilir.
Pay şirkete karşı bölünemez. Bir payın birden fazla sahibi bulunduğu takdirde, bunlar şirkete karşı
haklarını ancak ortak bir temsilci aracılığıyla kullanabilirler.

B) İMTİYAZLI PAYLAR
Anonim şirkette ilk esas sözleşme ile veya esas sözleşme değiştirilerek bazı paylara imtiyaz
tanınabilir. Oyda imtiyaz, eşit itibarî değerdeki paylara farklı sayıda oy hakkı verilerek tanınabilir. Bir paya en
çok 15 oy hakkı tanınabilir. Esas sözleşme değişikliği, işlem denetçilerinin seçimi ve ibra ve
sorumluluk davası açılması kararlarında oyda imtiyaz kullanılamaz.

C) PAY BEDELLERİNİN ÖDENMESİ

1- Ödeme Zamanı ve Şekli


Nakit olarak taahhüt edilen payların itibarî değerlerinin en az %25’i tescilden önce, gerisinin de
şirketin tescilini izleyen 24 ay içinde ödenmesi zorunludur.

55
2- Pay Bedelini İfa Etmemenin Sonuçları
Payların bedelleri, yönetim kurulu tarafından, esas sözleşmede başkaca hüküm bulunmadığı
takdirde, pay sahiplerinden ilan yoluyla istenir.
Sermaye koyma borcunu süresi içinde yerine getirmeyen pay sahibi, İHTARA GEREK
OLMAKSIZIN, temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür.
Ayrıca, yönetim kurulu, mütemerrit pay sahibini, iştirak taahhüdünden ve yaptığı kısmi ödemelerden
doğan haklarından yoksun bırakmaya ve söz konusu payı satıp yerine başkasını almaya ve kendisine
verilmiş pay senedi varsa, bunları iptal etmeye yetkilidir. Esas sözleşmede öngörülmüşse, mütemerrit pay
sahiplerinden sözleşme cezası ödemeleri de istenebilir. Ancak bu yaptırımların uygulanabilmesi için,
yönetim kurulu tarafından, mütemerrit pay sahibine, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile ilan yoluyla ve ayrıca
şirketin internet sitesinde yayımlanacak bir mesajla İHTARDA BULUNMASI ŞARTTIR. Bu ihtarda,
mütemerrit pay sahibinin temerrüde konu olan tutarı 1 ay içinde ödemesi, aksi hâlde, ilgili paylara ilişkin
haklarından yoksun bırakılacağı ve sözleşme cezasının isteneceği belirtilir.
Son olarak, şirket uğramış olduğu zararların tazminini mütemerrit paydaştan talep edebilir.

D) PAYIN SAHİBİNE SAĞLADIĞI HAKLAR

1- Pay Sahibinin Kişisel Nitelikteki Hakları

a) Genel Kurula Katılma Hakkı


Pay sahibi, paylarından doğan haklarını kullanmak için, genel kurula kendisi katılabileceği gibi, pay
sahibi olan veya olmayan bir kişiyi de temsilcisi olarak genel kurula yollayabilir. Temsilcinin pay sahibi
olmasını öngören esas sözleşme hükmü geçersizdir. Katılma haklarını temsilci olarak kullanan kişi, temsil
edilenin talimatına uyar. Talimata aykırılık, oyu geçersiz kılmaz.
Bir payın üzerinde intifa hakkı bulunması hâlinde, aksi kararlaştırılmamışsa, oy hakkı, intifa hakkı
sahibi tarafından kullanılır.

b) Oy Hakkı
Pay sahipleri, oy haklarını genel kurulda, paylarının toplam itibarî değeriyle orantılı olarak
kullanır. Her pay sahibi sadece bir paya sahip olsa da en az bir oy hakkına sahiptir. Ancak, birden fazla
paya sahip olanlara tanınacak oy sayısı esas sözleşme ile sınırlandırılabilir.
Oy hakkı, payın, kanunen veya esas sözleşmeyle belirlenmiş bulunan en az miktarının
ödenmesiyle doğar.
Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da
hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya
herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz.
Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu
üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.

c) Bilgi Alma ve İnceleme Hakkı


Anonim şirkette finansal tablolar, konsolide finansal tablolar, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu,
denetleme raporları ve yönetim kurulunun kâr dağıtım önerisinin, genel kurulun toplantısından en az 15 gün
önce, şirketin merkez ve şubelerinde, pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulması zorunludur.
Bunlardan finansal tablolar ve konsolide tablolar 1 yıl süre ile merkezde ve şubelerde pay sahiplerinin
bilgi edinmelerine açık tutulur.
Şirketin ticari defterleriyle yazışmalarının, pay sahibinin sorusunu ilgilendiren kısımlarının
incelenebilmesi için, genel kurulun açık izni veya yönetim kurulunun kararı gerekir.
Bilgi alma veya inceleme istemleri cevapsız bırakılan, haksız olarak reddedilen, ertelenen pay sahibi,
reddi izleyen 10 gün içinde, şirketin merkezinin bulunduğu asliye ticaret mahkemesine başvurabilir. Pay
sahibinin bilgi alma ve inceleme hakkı, esas sözleşmeyle ve kararla kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz.

d) Özel Denetim İsteme Hakkı


Her pay sahibi, pay sahipliği haklarının kullanılabilmesi için gerekli olduğu takdirde, belirli olayların
özel bir denetimle açıklığa kavuşturulmasını, gündemde yer almasa bile genel kuruldan isteyebilir.
Genel kurul istemi onaylarsa, şirket veya her bir pay sahibi 30 gün içinde, şirket merkezinin bulunduğu
yerdeki asliye ticaret mahkemesinden bir özel denetçi atanmasını isteyebilir.

56
Genel kurulu istemi reddederse, sermayenin en az onda birini (halka açık anonim şirketlerde
yirmide birini) oluşturan pay sahipleri veya paylarının itibarî değeri toplamı en az 1.000.000 TL olan pay
sahipleri 3 ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi
atamasını isteyebilir.

2- Pay Sahibinin Mali (Parasal) Nitelikteki Hakları

a) Kâr Payı
Her pay sahibi, dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkına sahiptir.
Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kâr payı, pay sahibinin sermaye payı için şirkete yaptığı
ödemelerle orantılı olarak hesap edilir. Yıllık kâr ise yıllık bilançoya göre belirlenir.

b) Hazırlık dönemi faizi


Anonim şirkette pay sahiplerine koymuş oldukları sermaye için faiz ödenemez. Ancak, işletmenin
tam bir şekilde faaliyete başlamasına kadar geçecek hazırlık dönemi için pay sahiplerine, Türkiye
Muhasebe Standartlarına uygun olmak koşuluyla, belirli bir faiz ödenmesi esas sözleşmede
öngörülebilir. Haksız yere ve kötüniyetle kâr payı veya hazırlık dönemi faizi alan pay sahipleri, bunları geri
vermekle yükümlüdür. Şirketin geri alma hakkı, paranın alındığı tarihten itibaren 5 yıl geçmekle
zamanaşımına uğrar.

c) Tasfiye Payı

d) Rüçhan Hakkı
Anonim şirkette her pay sahibi, yeni çıkarılan payları, mevcut paylarının sermayeye oranına göre,
alma hakkına sahiptir. Genel kurulun, sermayenin artırımına ilişkin kararı ile, pay sahibinin rüçhan hakkı,
ancak haklı sebepler bulunduğu takdirde ve en az esas sermayenin %60’ının olumlu oyu ile
sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Özellikle, halka arz, işletmelerin, işletme kısımlarının, iştiraklerin
devralınması ve işçilerin şirkete katılmaları haklı sebep olarak kabul edilir.
Yönetim kurulunun, pay sahiplerine rüçhan halarını kullanabilmeleri için en az 15 gün süre vermesi
zorunludur. Pay sahibi rüçhan hakkını devredilebilir.

VI - ANONİM ŞİRKETİN SONA ERMESİ

A) SONA ERME SEBEPLERİ


1- Sürenin Sona Ermesi
2- İşletme Konusunun Gerçekleşmesi veya Gerçekleşmesinin İmkânsız Hâle Gelmesi
3- Esas Sözleşmede Öngörülmüş Herhangi Bir Sona Erme Sebebinin Gerçekleşmesi
4- Şirketin İflâsına Karar Verilmesi
5- Genel Kurul Kararı (Genel kurulun şirketin fesihine karar verebilmesi için, sermayenin en az
%75’ini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oyu gerekir)
6- Şirketin Mahkeme Kararıyla Sona Erdirilmesi (Feshi)
a) Organların Eksikliği, Genel Kurulun Toplanamaması
b) Haklı Sebeplerle Fesih

B) ANONİM ŞİRKETİN SONA ERMESİNİN HÜKÜM VE SONUÇLARI


Sona erme, iflastan ve mahkeme kararından başka bir sebepten ileri gelmişse, yönetim kurulunca
ticaret siciline tescil ve ilan ettirilir.
Sona eren şirket tasfiye hâline girer. Tasfiye hâlindeki şirket, pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil,
tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak
kullanır. Tasfiye hâlinde şirket organlarının yetkileri tasfiye amacıyla sınırlıdır. İflas hâlinde tasfiye, iflas
idaresi tarafından, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılır.

57
ALTINCI BÖLÜM
LİMİTED ŞİRKETLER
I – LİMİTED ŞİRKETİN ÖZELLİKLERİ
 Bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından kurulabilir. Ortakların sayısı 50’yi aşamaz.
Ortak sayısı bire düşerse, durum, bu sonucu doğuran işlem tarihinden itibaren 7 gün içinde
müdürlere yazıyla bildirilir. Müdürler, bildirimin alınması tarihinden başlayarak 7. günün sonuna
kadar, şirketin tek ortaklı olduğunu, bu ortağın adını, yerleşim yerini ve vatandaşlığını tescil ve ilan
ettirmek zorundadır.
 Her ticaret şirketi gibi, ticaret unvanı altında kurulur.
 Esas sermayesi belirlidir ve bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur. Limited
şirketin esas sermayesi en az 10.000 TL’dir. Bu tutar, Bakanlar Kurulunca on katına kadar
artırılabilir. Limited şirkete hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş
alacaklar sermaye olamaz.
Esas sermaye paylarının itibarî değerleri en az 25 TL olarak belirlenebilir. Şirketin durumunun
iyileştirilmesi amacıyla bu değerin altına inilebilir. Esas sermaye paylarının itibarî değerleri farklı
olabilir. Ancak, esas sermaye paylarının değerlerinin 25 TL veya bunun katları olması şarttır.
 Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu değildir.
 Ortakların sorumlulukları, taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemek ve şirket sözleşmesinde
öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmek bakımından şirkete karşıdır.
 Kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.

II – LİMİTED ŞİRKETİN KURULUŞU

A) ŞİRKET SÖZLEŞMESİ
Şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve kurucuların imzalarının noterce onaylanması
şarttır.

1- Şirket Sözleşmesinde Bulunması Zorunlu Kayıtlar


 Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunduğu yer.
 Şirketin işletme konusu.
 Esas sermayenin itibarî tutarı, esas sermaye paylarının sayısı, itibarî değerleri, varsa imtiyazlar,
esas sermaye paylarının grupları.
 Müdürlerin adları, soyadları, unvanları, vatandaşlıkları.
 Şirket tarafından yapılacak ilanların şekli.
Şirket sözleşmesi, TTK’nın limited şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak kanunda buna açıkça cevaz
verilmişse sapabilir. Diğer kanunların öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı nitelikteki şirket sözleşmesi
hükümleri, o kanuna özgülenmiş olarak hüküm doğururlar.

2- Şirketin Kurulma Anı


Şirket, kanuna uygun olarak düzenlenen şirket sözleşmesinde, kurucuların limited şirket kurma
iradelerini açıklayıp, sermayenin tamamını şartsız taahhüt etmeleri ve nakit kısmı hemen ve tamamen
ödemeleriyle kurulmuş olur.

B) TESCİL VE İLAN
Şirket sözleşmesinin tamamı, kurucuların imzalarının noterce onaylanmasını izleyen 30 gün içinde,
şirketin merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan olunur.
Şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.
Tescilden önce şirket adına işlem yapanlar, bu işlemler dolayısıyla şahsen ve müteselsilen
sorumludur. Bu gibi taahhütlerin, ileride kurulacak şirket adına yapıldıklarının açıkça bildirilmeleri ve şirketin
ticaret siciline tescilini izleyen 3 aylık süre içinde şirket tarafından kabul edilmeleri koşuluyla, bunlardan
yalnız şirket sorumlu olur.
58
III - ŞİRKETİN ORGANLARI

A) GENEL KURUL

1- Yetkileri
Limited şirket genel kurulunun devredilemez yetkileri şunlardır:
a) Şirket sözleşmesinin değiştirilmesi.
b) Müdürlerin atanmaları ve görevden alınmaları.
c) Denetçilerin atanmaları ve görevden alınmaları.
d) Topluluk yılsonu finansal tabloları ile yıllık faaliyet raporunun onaylanması.
e) Yılsonu finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun onaylanması, kâr payı hakkında karar
verilmesi, kazanç paylarının belirlenmesi.
f) Müdürlerin ücretlerinin belirlenmesi ve ibraları.
g) Esas sermaye paylarının devirlerinin onaylanması.
h) Bir ortağın şirketten çıkarılması için mahkemeden istemde bulunulması.
ı) Müdürün, şirketin kendi paylarını iktisabı konusunda yetkilendirilmesi.
i) Şirketin feshi.
j) Genel kurulun kanun veya şirket sözleşmesi ile yetkilendirildiği ya da müdürlerin genel kurula
sunduğu konularda karar verilmesi.

2- Genel Kurulun Toplanması

a) Toplantıya Çağrı
Genel kurul müdürler tarafından toplantıya çağrılır. Olağan genel kurul toplantısının, her yıl
hesap döneminin sona ermesinden itibaren 3 ay içinde yapılması zorunludur. Şirket sözleşmesi
uyarınca ve gerektikçe, müdürler, genel kurulu olağanüstü toplantıya da çağrabilir.
Genel kurulun, toplantı gününden en az 15 gün önce toplantıya çağrılması zorunludur.
Her ortak kendisini genel kurulda ortak olan veya olmayan bir kişi aracılığıyla temsil ettirebilir.

b) Oy Hakkı ve Hesaplanması
Ortakların oy hakkı esas sermaye paylarının itibarî değerine göre hesaplanır. Şirket
sözleşmesinde daha yüksek bir tutar öngörülmemişse her 25 TL bir oy hakkı verir. Ancak, şirket sözleşmesi
ile birden fazla paya sahip ortakların oy hakları sınırlandırılabilir. Buna rağmen her ortak, en az bir oy
hakkına sahiptir. Şirket sözleşmesinde açıkça düzenlenmişse yazılı oy da verilebilir.
Oy hakkının esas sermaye paylarının sayısına göre belirlenmesine ilişkin şirket sözleşmesi hükmü;
denetçilerin seçimi, özel denetçi seçimi ve sorumluluk davası açılması hakkında karar verilmesi hâllerinde
uygulanmaz.

c) Oy Hakkından Yoksunluk Hâlleri


 Herhangi bir şekilde şirket yönetimine katılmış bulunanlar, müdürlerin ibralarına ilişkin kararlarda oy
kullanamazlar.
 Şirketin kendi esas sermaye payını iktisabına ilişkin kararlarda, esas sermaye payını devreden ortak
oy kullanamaz.
 Ortağın bağlılık yükümüne veya rekabet yasağına aykırı faaliyetlerde bulunmasını onaylayan
kararlarda ilgili ortak oy kullanamaz.

3- Karar Yetersayıları

a) Olağan Yetersayı
Kanun veya şirket sözleşmesinde aksi öngörülmediği takdirde, seçim kararları dâhil, tüm genel kurul
kararları, toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınır.

59
b) Ağırlaştırılmış Yetersayılar
Aşağıdaki genel kurul kararları, temsil edilen oyların en az 2/3’ünün ve oy hakkı bulunan esas
sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabilir:
 Şirket işletme konusunun değiştirilmesi.
 Oyda imtiyazlı esas sermaye paylarının öngörülmesi.
 Esas sermaye paylarının devrinin sınırlandırılması, yasaklanması ya da kolaylaştırılması.
 Esas sermayenin artırılması.
 Rüçhan hakkının sınırlandırılması ya da kaldırılması.
 Şirket merkezinin değiştirilmesi.
 Müdürlerin ve ortakların, bağlılık yükümüne veya rekabet yasağına aykırı faaliyette bulunmalarına
genel kurul tarafından onay verilmesi.
 Bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir
ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebepten dolayı şirketten çıkarılması.
 Şirketin feshi.

4- Genel Kurul Kararlarının İptali


Anonim şirket genel kurul kararlarının iptaline ilişkin hükümler kıyasen limited şirketlere de uygulanır.

B) MÜDÜRLER
Limited şirket müdürler tarafından yönetilir ve temsil edilir.

1- Müdürlerin Atanması
Şirket sözleşmesi ile, şirketin yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa
veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. Şirketin yönetim ve temsil yetkisinin üçüncü kişilere
verilmesi durumunda, en az bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması şarttır
Tüzel kişiler de müdür olarak atanabilir. Bu durumda, müdür olarak atanmış tüzel kişi, bu görevi
kendi adına yerine getirecek bir gerçek kişiyi belirler.
Şirket müdürlerinden en az birinin yerleşim yerinin Türkiye’de bulunması ve bu müdürün şirketi tek
başına temsile yetkili olması şarttır.

2- Müdürlerin Görev ve Yetkileri


Müdürler, kanunların ve şirket sözleşmesinin genel kurula görev ve yetki vermediği bütün konularda
görevli ve yetkilidir. Müdürler, aşağıdaki görevlerini ve yetkilerini devredemez ve bunlardan vazgeçemezler:
 Şirketin üst düzeyde yönetilmesi ve yönetimi ve gerekli talimatların verilmesi.
 Kanun ve şirket sözleşmesi çerçevesinde şirket yönetim örgütünün belirlenmesi.
 Şirketin yönetimi için gerekli olduğu takdirde, muhasebenin, finansal denetimin ve finansal
planlamanın oluşturulması.
 Şirket yönetiminin bazı bölümleri kendilerine devredilmiş bulunan kişilerin, kanunlara, şirket
sözleşmesine, iç tüzüklere ve talimatlara uygun hareket edip etmediklerinin gözetimi.
 Küçük limited şirketler hariç, risklerin erken teşhisi ve yönetimi komitesinin kurulması.
 Şirket finansal tablolarının, yıllık faaliyet raporunun ve gerekli olduğu takdirde topluluk finansal
tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi.
 Genel kurul toplantısının hazırlanması ve genel kurul kararlarının yürütülmesi.
 Şirketin borca batık olması hâlinde durumun mahkemeye bildirilmesi.

3- Müdürlerin Yükümlülükleri

a) Özen ve bağlılık yükümü


Müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin
menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler.

60
b) Rekabet yasağı
Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemiş veya diğer tüm ortaklar yazılı olarak izin vermemişse,
müdürler şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunamazlar. Bu konuda şirket sözleşmesi, ortakların onayı
yerine ortaklar genel kurulunun onay kararını öngörebilir.

4- Müdürlerin Görevden Alınması, Yetkilerinin Geri Alınması ve Sınırlandırılması


Genel kurul, müdürü veya müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkını ve temsil yetkisini
sınırlayabilir.
Diğer yandan her ortak da, haklı sebeplerin varlığı hâlinde, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil
yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir.
Limited şirkette, sözleşmede aksi öngörülmemişse, ticari mümessiller ve ticari vekiller de ancak
genel kurul kararı ile atanabilirler ve yetkileri genel kurul tarafından sınırlandırılabilir. Müdürler, ticari
mümessil ve ticari vekil atayamazlar.
Ancak, müdür veya müdürlerin çoğunluğu, ticari mümessili veya ticari vekili her zaman görevden
uzaklaştırabilir. Bu kişi genel kurul kararı ile atanmışsa, görevden alma ve yetkilerini sınırlandırmak için
genel kurul gecikmeksizin toplantıya çağrılmak zorundadır.
Şirketin yönetimi ve temsili ile yetkilendirilen kişinin, şirkete ilişkin görevlerini yerine getirmesi
sırasında işlediği haksız fiilden şirket sorumludur.

C) DENETÇİ
Anonim şirketin denetçiye ve işlem denetçileriyle denetime ve özel denetime ilişkin hükümleri limited
şirkete de uygulanır.

IV – LİMİTED ŞİRKETİN SONA ERMESİ VE TASFİYESİ

A) SONA ERME HÂLLERİ

1- Şirket Sözleşmesinde Öngörülen Sona Erme Sebeplerinden Birinin Gerçekleşmesi

2- Kanunda Öngörülen Sona Erme Hâllerinin Gerçekleşmesi

3- Genel Kurul Kararı

4- İflasın Açılması

5- Şirketin Mahkeme Kararıyla Sona Erdirilmesi (Feshi)

a) Organların Eksikliği, Genel Kurulun Toplanamaması


b) Haklı Sebeplerle Fesih

B) TESCİL VE İLAN
Sona ermenin, iflastan ve mahkeme kararından başka bir sebepten ileri gelmişse müdür, birden fazla
müdürün bulunması hâlinde en az iki müdür tarafından ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi zorunludur.

C) LİMİTED ŞİRKETİN TASFİYESİ


Limited şirketin tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere
ilişkin hükümler uygulanır.

61
ÜÇÜNCÜ KISIM

KIYMETLİ EVRAK HUKUKU

62
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
I – KIYMETLİ EVRAKIN TANIMI TEMEL UNSURLARI

A) TANIM
Türk Ticaret Kanunun 645. maddesine göre «Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunların
içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemeyeceği gibi başkalarına da devredilemez».

B) KIYMETLİ EVRAKIN TEMEL NİTELİKLERİ

1-Kıymetli Evrak Bir Senettir

2- Kıymetli Evraktaki Hak Para İle Ölçülebilen (Malvarlıksal) Bir Değere Sahip Olmalıdır

3- Kıymetli Evrakın İçerdiği Hak Tedavül Niteliği Olan (Devredilebilen) Bir Haktır

4- Kıymetli Evrakta Hakla Senet Arasında Kuvvetli Bir Bağ Vardır


TTK. md. 646’ya göre kıymetli evrakın borçlusu, ancak senedin teslimi karşılığında ödeme ile
yükümlüdür. Bu nedenle alacaklı, senedi ibraz etmek şartı ile ödeme yapılmasını talep edebilir. Borçlu da,
ancak senedi ibraz ve teslim edene ödemekle yükümlüdür. Kıymetli evrak ibraz edilmeden borcu ödeyen
borçlu, sonradan kıymetli evrakı (senedi) ibraz edene bir kere daha ödeme yapmak zorunda kalır. Hatta
senedin alacaklısının borçluya ayrı bir ibraname vermesi, kıymetli evrakı geçersiz kılmaz.

5- Kıymetli Evrakta Soyutluk (Mücerretlik) İlkesi Geçerlidir


Kıymetli evrak, doğumuna neden olaydan veya hukukî (temel) ilişkiden bağımsız ve soyuttur. Diğer
bir ifade ile, senette yerleşmiş olan hakkın yaratılmasına sebep olan işlem arasında bağlantı (illiyet) yoktur.
Bu nedenle kıymetli evrak, sözleşmedeki sakatlıktan etkilenmediği gibi, hatta sözleşme baştan geçersiz olsa
bile, kıymetli evrakta doğmuş olan hak geçerli olur ve ekonomik işlevini ifaya devam eder.

6- Kıymetli Evrak Özel (Ağırlaştırılmış) Şekil Şartlarına Tabidir


Bu şekil şartlarından biri veya bir kaçı söz konusu kıymetli evrakta mevcut değilse, kıymetli evrak,
kanunda başka bir hüküm yoksa kıymetli evrak olarak doğmamış sayılır.

7- Kıymetli Evrak Tipleri Kanunda Sınırlı Sayıda Sayılmıştır (Numerus Clausus)


Kıymetli evrakı düzenleyen kişiler, kanunda açıkça sayılmış olan senet tiplerinden biri seçmek
zorundadır.

II – KIYMETLİ EVRAKIN ÇEŞİTLİ BAKIMLARDAN SINIFLANDIRILMASI

A) TEMSİL ETTİKLERİ HAKKIN TÜRÜ BAKIMINDAN

1- Pay Senetleri
Pay senetleri, pay sahipliği ile ilgili hakları ve özellikle şirkete konulmuş olan sermayeyi temsil
ederler. Bunlar, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin çıkardıkları ve
sermayenin belirli bölümünü temsil ve sahiplerine o oranda ortaklık hakkı veren senetlerdir.

2- Alacak Senetleri (Para Senetleri)


Kambiyo senetleri (poliçe, bono, çek) ile tahvil gibi borçlanma senetleri bu gruba dâhildir. Bu
senetlerin içeriğinde yer alan hak, nakit olarak ifade edilmiştir.

3-Emtia Senetleri
Bu tip senetler, ayni hak türünden bir hakkı temsil ederler. Emtia senetleri, sahiplerine ya bir şeyin
mülkiyeti veya da o şey üzerinde sınırlı bir ayni hakkı (rehin hakkı) sağlarlar. Konşimento, taşıma
senedi, makbuz senedi ve varant bu türden senetlerdir.

63
B) DÜZENLENMELERİNE SEBEP OLAN İŞLEM VEYA İLİŞKİ İLE İLGİLİ OLMAK BAKIMINDAN

1- Soyut (Mücerret) Kıymetli Evrak


Kıymetli evrakın doğumuna neden olan temel hukukî işlem veya ilişkiden etkilenmemesi, kıymetli
evrakın sebepten mücerret (soyut) olması demektir.
Soyut kıymetli evrak ile temel borç ilişkisi hukuken birbirinden ayrılmıştır. Bu nedenle; temel borç
ilişkisini gösteren kayıtların bu tip kıymetli evraka konulması caiz değildir; alacaklı sadece soyut kıymetli
evraka dayanarak dava açabilir; temel borç ilişkisinin varlığını ve geçerliliğini ispatlamakla yükümlü değildir.
Kambiyo senetleri soyut, yani mücerret senetlerdendir.

2- İllî Kıymetli Evrak


Geçerlilikleri, meydana gelişlerine sebep olan hukukî işlem veya ilişkinin geçerli olması şartına
bağlı olan senetlerdir. Burada kıymetli evrakın doğumuna sebep olan temel borç ilişkisi sakat veya geçersiz
ise, söz konusu sakatlık veya geçersizlik, az veya çok kıymetli evrağı etkiler. (Örneğin konşimento gibi)

C) DEVİR ŞEKİLLERİ BAKIMINDAN KIYMETLİ EVRAK

1- Nama Yazılı Kıymetli Evrak


Belli bir şahıs namına yazılı olup da, onun emrine kaydını ihtiva etmeyen ve kanunen de emre
yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak nama yazılı senet sayılır. Hemen hemen bütün kıymetli evrak
nama yazılı olarak düzenlenebilir.
El değiştirme yeteneği en az ve ağır olan senetlerdir. Nama yazılı kıymetli evrak, “devir beyanı” ve
“senedin teslimi” ile devredilir. Devir beyanı senedin arkasına yazılabileceği gibi, ayrı bir kağıt üzerine de
(alonj) yazılabilir. Devir beyanının yazılı olması ve altının imzalanması gerekir.
Nama yazılı senetlerin devri “alacağın temliki (devri)” müessesesine benzer bazı sonuçlar
doğurur. Yani senet borçlusunun senet alacaklısına karşı sahip bulunduğu def’iler, diğer hak sahiplerine
karşı da ileri sürülebilir. Bu nedenle nama yazılı senetlerde soyutluk ilkesi geçerli değildir.

2- Emre Yazılı Kıymetli Evrak


Emre yazılı olan veya kanunen de öyle sayılan evrak, emre yazılı senetlerdir. Örneğin, kambiyo
senetleri (poliçe, bono, çek) kanunen emre yazılı senetlerdendir.
İpotekli borç senedi ve irad senedi, pay senetleri, emre düzenlenemezler. Diğer bütün kıymetli
evrak emre yazılabilir. Emre yazılı senedin devri için, senedin “ciro”su ve “teslim”i gerekir.

3- Hamile Yazılı Kıymetli Evrak


El değiştirmesi en kolay senetlerdir. Senedin metninden veya şeklinden, hamili kim ise o kimsenin
hak sahibi sayılacağı anlaşılan her kıymetli evrak, hamiline yazılı senet sayılır.
Kambiyo senetlerinden sadece çek hamiline düzenlenebilir. Hamile yazılı senetlerin devri için,
senedin “teslim”i yeterlidir.

III – SENEDİN TÜRÜNÜN DEĞİŞTİRİLMESİ


Nama ya da emre yazılı senet, ancak kendisine hak verdiği ve borç yüklediği tüm kişilerin
muvafakati ile hamile yazılı senet haline getirilebilir. Bu muvafakatin doğrudan senet üzerine yazılması gerekir.
Hamile yazılı senetlerin nama veya emre yazılı senet haline getirilmesi hususunda da aynı kural geçerlidir.

IV – KIYMETLİ EVRAKTA DEFİLER

A) SENEDİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE İLİŞKİN DEFİLER


Kıymetli evrak belirli şekil şartlarına tabi olan nitelikli bir senettir. Bu itibarla, senette bulunması
gereken unsurlardan birinin bulunmaması, yani şekil noksanlığı, senede el yazısı ile imza atılması
gerekirken parmak izi basılması, ciro zincirinin kopuk olması, senede kanunen geçerli olmayan bir şartın
yazılması senetten anlaşılabilen ve senedin hükümsüzlüğüne ilişkin defilerdir. Bu defilere doktrinde "mutlak
defiler" de denilmektedir. Bu tür defiler, herkese karşı ileri sürülebilir.
Senedi düzenleyenin senedi düzenlediği anda ehliyetsiz olması, imza taklidi, temsil yetkisinin olmaması,
senet metninde tahrifat yapılmış olması, imzanın hata, hile veya tehdit ile atılmış olması hallerinde, kişisel
koruma söz konusudur ve ancak o kimse bu defileri ileri sürebilir. Fakat bütün bu hallerde, diğer imza
sahiplerinin senetten doğan sorumluluklarında herhangi bir etkilenme olmaz, çünkü "imzaların bağımsızlığı
ilkesi" uyarınca, senetteki şekil şartları tamam olduktan sonra, usulüne uygun olarak atılmış diğer imza
sahiplerinin hak ve borçlarına zarar vermez, yani senet bu kimseler bakımından hükümsüz sayılmaz.
Sahtelik ve tahrife yönelik defîler de "mutlak nitelikte defiler'' olup herkese karşı ileri sürülebilir.

64
B) SENET METNİNDEN ANLAŞILAN DEFiLER

1- Şekil Şartlarına Uymamadan Doğan Defiler


Örneğin, bono ya da emre muharrer senet kelimesinin senette yer almaması, keşide tarihinin
bulunmaması gibi. Bütün bu hallerde senet hükümsüz olduğundan, bu defiler mutlak defilerdir.
2- Hamilin Haklı Hamil Olmadığı Defi
3- Senede Yazılan Kayıtlardan Doğan Defiler
Örneğin keşidecinin poliçeye "kabul için ibraz zorunluluğu" koymasına rağmen, poliçe muhataba
kabule arz edilmemişse, senet metninden anlaşılan defiler sözkonusu olur.
4- Sürelere Uyulmamasından Doğan Defiler
Örneğin; görüldüğünden belli bir süre sonra vadeli poliçe, 1 yıl içinde muhataba kabule arz
edilmezse bu durum defi olarak ileri sürülebilir.
5- Zamanaşımı Defi
6- Vadenin Henüz Gelmediği Defi

C) KİŞİSEL DEFİLER
Borçlunun, alacaklı kim ise, ona karşı ileri sürebileceği defilerdir. Bu defilerin başlıcaları şunlardır:
1- Temel İlişkiden Doğan Defiler (Geçersizlik, yanılma=hata, aşırı yararlanma=gabin, zabt, ayıp,
sözleşmenin ifa edilmediği ve zamanaşımı defileri gibi)
2- Temel İlişki Dışında, Taraflar Arasındaki Başka Bir İlişkiden Doğan Defiler (takas gibi)

ÖRNEK: A ile B arasındaki bir alım-satım sözleşmesinde, satıcı (A), alıcı (B)'ye 50 ton buğdayı
50.000 TL'ye satmış ve karşılığında (B), satıcı (A)'ya 50.000 TL bedelli ve iki ay vadeli bir bono imzalayıp
vermiştir. Fakat (B) kendisine gönderilen buğdayın sözleşmeye aykırı olması (yani bozuk, taşlı vs) nedeniyle
reddetmiş ve satım sözleşmesini de feshetmiştir. Bono, alıcının elinde kalırsa, yani bu senet (A) tarafından
henüz ciro ile devredilmemişse, senet borçlusu (B), aralarındaki satış sözleşmesinden doğan kişisel defiyi,
senet alacaklısı (A)'ya karşı ileri sürebilir. Uygulamada buna bedelsizlik defi denilmektedir. Ancak senet
ciro ile tedavül etmiş ve üçüncü kişi (Ü)'nün eline geçmişse, (B), (A)'ya karşı sahip olduğu bu kişisel defiyi
(Ü)'ye karşı ileri süremez.
ÖRNEK: Düzenleyen D 10.000 TL bedelli bir bono düzenleyip lehtar L'ye verse; daha sonra bono
L'den C'ye ondan da S'ye ve nihayet H'ya ciro ile geçmiş olsa. Senedi düzenleyen D, S'den 10.000 TL
alacağı olsa ve senet S tarafından kendisine ödenmek üzere ibraz edilse idi, düzenleyen D, S'ye takas ileri
sürebilecekti. Ancak bono artık H'ya geçtiğinden, D ile S arasındaki takasa ilişkin kişisel definin senedin son
hamili olan H'ya karşı ileri sürülmesi mümkün değildir. Çünkü D ile H arasında takasa ilişkin hiçbir ilişki yoktur.

V – KAMBİYO SENETLERİ
Türk hukukunda kambiyo senetleri poliçe, bono ve çektir.

A) KAMBİYO SENETLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ


 Kambiyo senetleri bir alacak hakkını içerir
 Kambiyo senetleri ibraz senetleridir
 Kambiyo senetleri sıkı surette şekle bağlı senetlerdir
 Kambiyo senetlerinde müteselsil sorumluluk ilkesi geçerlidir
 Kambiyo senetleri mücerret (soyut) senetlerdir
 Kambiyo senetleri kanunen emre yazılı senetlerdir
 Kambiyo senetlerinde imzaların bağımsızlığı ilkesi geçerlidir

B) KAMBİYO SENETLERİNDE EHLİYET


Kambiyo senetleri için TTK’da özel ehliyet şartları aranmamaktadır. TTK. md. 670’e göre,
"sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kimse, kambiyo senetleri ile borçlanmaya da ehildir". Buna göre
fiil (işlem) ehliyetine sahip olan herkes kambiyo taahhüdünde bulunabilir. Yani ayırt etme gücüne sahip
olmak, ergin olmak ve kısıtlı olmamak şartıyla kambiyo sebedi imzalanabilir.

65
İKİNCİ BÖLÜM
POLİÇE
I – KAVRAM VE NİTELİKLERİ
Poliçe, belirli bir kişi emrine, içinde tutarı yazılı paranın ödenmesini öngören belli bir kişiye karşı
keşideci tarafından yazılan ve senet metninde poliçe kelimesini içeren bir senettir. Senedi düzenleyen
(keşideci) diğer bir kişiye (muhatap) poliçede adı yazılı olan kimseye (lehtar) belli bir miktar paranın,
kanunun aradığı şekil şartlarının yerine getirilmesi kaydıyla ödenmesi emrini verir.
Poliçe bir havale niteliğindedir ve keşideci ile muhatap arasındaki ilişkiye "karşılık ilişkisi" adı verilir.
Muhatap, poliçeyi kabul etmedikçe kambiyo ilişkisine girmez ve poliçeyi kabule de zorlanamaz. Düzenleyen
ile lehtar arasındaki ilişki, "bedel ilişkisi" denir. Muhatap ile lehtar arasındaki ilişki, "havale ilişkisi"dir.

II – POLİÇEDE BULUNMASI ZORUNLU UNSURLAR

A) POLİÇE KELİMESİ
Senet metninde "poliçe" kelimesinin bulunması gerekir. Poliçe için tüm şartlar mevcut olup da,
senette sadece poliçe kelimesinin bulunmaması halinde, bu senet emre yazılı havale sayılır. Senet metninde
hem “poliçe” hem de “emre” kaydı yer almıyorsa, poliçe batıldır (hükümsüzdür).

B) BELİRLİ BİR BEDELİN KAYITSIZ VE ŞARTSIZ HAVELESİ


Poliçedeki belirli meblağın ödenmesine ilişkin havalenin "kayıtsız, şartsız" olması gerekir; aksi
halde, senet poliçe olarak geçerli olmaz. Bedel poliçenin çeşitli yerlerine yazılabilir. İki bedel arasında fark
bulunması halinde, yazı ile yazılmış bedele itibar edilir. Eğer bedel yalnız rakam ile veya yalnız yazı ile
birden çok gösterilmiş olup da bu bedeller arasında fark bulunursa, en az olan bedel geçerli sayılır.

C) MUHATABIN ADI VE SOYADI


 Muhatabın ad ve soyadını içermeyen poşiçe, kambiyo senedi niteliğini kazanamaz.
 Poliçede birden fazla muhatap gösterilebilir. Bu takdirde, muhatapların poliçeyi ayrı ayrı kabul
etmeleri gerekir ve sonuçta hamile karşı müteselsilen sorumlu olurlar. Muhataplardan birinin poliçeyi
kabul etmemesi durumunda, hamil poliçenin kabul edilmemesi nedeniyle başvurma hakkını kullanabilir.
 Muhatapların alternatif şekilde gösterilmesi mümkün değildir. Örneğin “Ahmet Yılmaz işbu
poliçeyi kabul etmediği takdirde, Mehmet Güçlü” şeklinde muhatap gösterilemez.
 Düzenleyen bizzat kendisini muhatap göstererek kendi üzerine poliçe çekebilir.
 Hayali bir kişi de muhatap olarak gösterilebilir.

D) LEHTARIN ADI VE SOYADI


Poliçede birden fazla lehtar gösterilmesi mümkündür.

E) DÜZENLEYENİN İMZASI
İmzanın senedin tüm metnini kapsayacak şekilde poliçenin altına ve el yazısı ile atılması gerekir.

F) DÜZENLEME TARİHİ
Düzenleme tarihi olmayan bir poliçe, diğer tüm şartları içerse bile, senet poliçe niteliğini
kazanamaz, batıldır. Bir poliçede birden fazla düzenleme tarihi olamaz. Poliçedeki düzenleme tarihi,
vadeden veya cirodan sonraki bir tarihi gösteriyorsa, poliçe geçersiz olur.

III – POLİÇEDEKİ ALTERNATİF UNSURLAR

A) DÜZENLEME YERİ
Düzenleme yerinin poliçede yer almaması halinde, senet poliçe niteliğini yitirmez; düzenleyenin
soyadının yanında yazılı olan yer düzenleme yeri sayılır. Ancak, düzenleyenin ad ve soyadının yanında
da hiçbir yer adı yazılmamışsa senet poliçe niteliğini kaybeder.

B) ÖDEME YERİ
Poliçede ödeme yeri açıkça gösterilmemişse, muhatabın soyadı yanında gösterilen yer, ödeme
yeri sayılır.

66
IV – POLİÇEDE İSTEĞE BAĞLI KAYITLAR

A) VADE
Poliçede bir vadenin bulunmaması, poliçenin geçersizliğine neden olmaz; ancak böyle bir poliçe,
görüldüğünde ödenir.
Bununla beraber TTK, poliçeye 4 türlü vadenin konulabileceğini ifade etmektedir. Bu dört türlü
vadeden farklı bir vadeyi veya birbirini izleyen çeşitli vadeleri gösteren poliçeler batıldır.
TTK. md. 703’de öngörülen vade tipleri şunlardır:

1- Belli Bir Günde


“2 Ocak 2011 tarihinde ödeyiniz” gibi.

2- Senedin Düzenlenme Gününden İtibaren Belirli Bir Süre Sonra


“Düzenlenmesinden 61 gün sonra” gibi. Vadenin hesabında, sürenin başladığı gün hesaba katılmaz.

3- Görüldüğünde
Poliçeye hiç vade konulmamış ise, görüldüğünde ödenmek üzere çekildiği kabul edilir. Poliçe açık
olarak görüldüğünde vadeli olarak da düzenlenebilir. Bu tip poliçeler, poliçenin muhataba ibrazında
ödenmelidir. İbraz süresi ise, keşide tarihinden itibaren 1 yıldır. Düzenleyen bu süreyi uzatabileceği gibi
kısaltabilir, cirantalar sadece kısaltabilir. Bu tip poliçelerde faiz şartı koşulabilir.

4- Görüldükten Belli Bir Süre Sonra


“Görüldüğünden 61 gün sonra” gibi. Bu tip poliçelerde de ibraz süresi 1 yıldır. Düzenleyen bu süreyi
uzatabilir, kısaltabilir. Cirantalar sadece kısaltabilir. Bu tip poliçelerde de faiz şartı koşulabilir.

B) SORUMSUZLUK KAYDI
Düzenleyen poliçeye “poliçenin kabul edilmemesinden sorumlu değilim”, “garantisiz” şeklinde bir
kaydı koyabilir ve böylelikle kendisine vadeden önce başvurulmasını önleyebilir.
C) Menfi (olumsuz) emre kaydı, protestodan muafiyet kaydı, kabule arz yasağı veya mecburiyet
kayıtları, yetkili mahkeme ve icra dairesi kaydı, “bedeli malen / nakden alınmıştır” kaydı, isteğe bağlı diğer
kayıtlardır.

V – POLİÇEDE KABUL

A) GENEL OLARAK KABUL KAVRAMI VE ANLAMI


Muhatabın poliçe ilişkisine girmesi, "poliçenin kabulü" ile olur. Kabul, muhatabı doğrudan
poliçe ilişkisine sokan soyut bir taahhüttür. Kabul beyanının yazılı olması gerekir. Muhatap, düzenleyen ile
aralarında iç ilişki olsa da, poliçeyi kabul etmek zorunda değildir.

B) KABUL BEYANININ ŞEKLİ


Kabul beyanı, poliçenin ön yüzüne “kabulümdür imza" veya “ödeyeceğim imza" ya da sadece
"imza" edilerek yapılır. Hukukî niteliği itibariyle kabul, tek yanlı, kayıtsız, şartsız yazılı bir irade beyanıdır.

C) KABULÜN ŞARTLARI

1- Kabul Şartsız Olmalıdır


Kabul kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Şartlı kabul, kabul sayılmaz. Dolayısıyla böyle bir kabul hamile,
başvurma hakkını kullanma olanağını verir.

2- Kabulün Kayıtsız ve Şartsız Olması Kuralının İstisnaları

a) Kısmî kabül
Muhatap, poliçe bedelinin bir kısmını (örneğin, 10 bin TL bedelli bir poliçenin 7 bin TL'sini) kabul
edebilir. Bu durumda hamil, başvurma hakknı kabul edilmeyen kısım için kullanır.

b) Poliçedeki yazılan bedelden fazla kabul beyanında bulunmak

c) Poliçede başka bir ödeme yerinin gösterilmesi


Her muhatap, poliçeyi kabul ederken, poliçede yazılı olan ödeme yerinden başka yeri ödeme yeri
olarak gösterebilir.
67
D) POLİÇENİN KABUL İÇİN İBRAZ SÜRESİ VE YERİ

1- Süre
Poliçe düzenlendiği günden vadeye kadar, kabul için muhataba veya temsilcisine ibraz edilebilir.
Vade günü ibraz süresine dâhil değildir ve vade günü artık kabul için ibraz söz konusu olamaz.
Genel olarak kabul hangi gün olmuşsa, poliçeye o günün tarihi atılır. Ancak bu muhatabın isteğine
bağlıdır. Kabul tarihi atılmamış olsa da, kabul geçerlidir.
Diğer yandan "görüldüğünde ödenecek poliçelerde" kabul söz konusu değildir.

2- İbraz Yeri
Kanuna göre, kabul için ibraz yeri muhatabın yerleşim yeridir.

E) KABUL İÇİN İBRAZIN İSTEĞE BAĞLI OLMASI


Kural olarak poliçenin ibrazı isteğe bağlıdır. Hamil isterse poliçeyi muhataba kabul için arz eder
isterse etmez. Bekler vadede ödeme için ibraz edebilir. Ancak düzenleyen belli bir süre belirleyerek veya
belirlemeyerek, poliçenin muhataba arzını yasaklayabilir.

F) KABUL İÇİN İBRAZIN ZORUNLU OLDUĞU HALLER

1- Görüldükten belli bir süre sonra vadeli poliçelerin kabul için muhataba arzı zorunludur.
Kabule arz süresi 1 yıldır.
2- Düzenleyen tarafından poliçenin kabule arzının zorunlu kılınması halinde, hamil,
düzenleyen tarafından konmuş olan kabul için ibraz zorunluluğuna uymazsa, rücu haklarını kaybeder.
3- Cirantalar tarafından kabule arzın şart kılınması halinde, hamil, cirantanın poliçeyi kabul için
ibraz zorunluluğu şartına uymaz ise, sadece bu şartı koyan cirantaya karşı rücu haklarını kaybeder.

G) DÜZENLEYENİN KABULDEN SORUMLU OLMAYACAĞI KAYDI


Düzenleyen, poliçenin muhatap tarafından kabul edilmemesi halinde sorumlu olmayacağı şartını
poliçeye koyabilir. Ancak böyle bir şart poliçenin ödenmemesinden sorumlu olunmayacak anlamını
taşımaz. Düzenleyen, poliçenin ödenmemesi sorumluluğundan kendisini kurtaramaz. Düzenleyenin,
poliçenin muhatap tarafından kabul edilmemesinden sorumlu olmayacağı yolundaki kaydın amacı ve anlamı
şudur; hamil, poliçenin kabul edilmemesi halinde, kabul etmeme protestosu düzenler ve vadeyi beklemeden
cirantalara başvurabilir; fakat vadeden önce düzenleyene başvuramaz.

H) POLİÇENİN KABULE ARZININ YASAKLANMASI


Kabule arzı yasaklanmış bir poliçede, hamil vadeden önce ne keşideciye ne de cirantalara
müracaat edebilir. Ancak kabule arz yasağına rağmen, hamil poliçeyi muhataba kabul için arz eder ve bu
da kabul ederse, bu kabul geçerlidir. Fakat reddedilirse, diğer poliçe borçlularına başvurma hakkı yoktur.

İ) POLİÇENİN KABUL EDİLMEMESİNİN VE ÖDENMEMESİNİN SONUÇLARI

1- Poliçenin Ödenmemesi
Hamil, poliçeyi zamanında ve usulüne uygun olarak ödenmek üzere muhataba ibraz etmiş olduğu
halde, ödeme yapılmazsa, diğer borçlulara başvurma hakkını elde eder.

2- Poliçenin Kabul Edilmemesi


Hamil poliçeyi usulüne uygun ve zamanında muhataba kabul için arz eder ve muhatap, poliçeyi
kabulden tamamen veya kısmen kaçınması halinde, hamil vadeyi beklemeden başvurma hakkını
kazanır.

3- Poliçenin Ödeneceğinin Şüpheli Olması


Poliçeyi kabul etmiş olsun olmasın, muhatap "iflâs etmiş", "ödemelerini tatil etmiş" veya
"aleyhindeki herhangi bir icra takibi semeresiz kalmış" veyahut "kabule arzı düzenleyen tarafından
yasaklanmış bir poliçenin düzenleyeni iflâs etmiş ise hamil vadeyi beklemeden başvurma hakkını
kullanabilir.

68
4- Başvurma Hakkının Kullanılmasının Şekil Şartları
Yukarıda açıklanan maddi şartların ortaya çıkmasıyla, hamilin başvurma hakkı doğar. Ancak
hamilin başvurma hakkını elde edebilmesi için kabul etmeme protestosu çekmesi gerekir. Protestonun,
poliçenin kabule arzı için belli olan süre içinde noterden çekilmesi gerekir. Ancak, protestodan muafiyet
hallerinde, protesto çekilmesine gerek yoktur. Senet hamilinin protesto yükümlülüğünü yerine
getirmemesi durumunda, kabul etmiş muhatap haricindeki kişilere karşı başvurma hakkını kaybeder.
Hamil, poliçeyi belirli süreler içinde ibraz etmez veya protesto çekmezse haklarını
kaybeder. Görüldüğünde ve görüldükten belli bir süre sonra ödenecek poliçelerin 1 yıl içinde ibrazı gerekir.
Hamil yükümlü olduğu kabul etmeme protestosunu çekmemişse, sadece kabul etmeme nedeniyle
sahip olduğu başvurma hakkını kaybeder ve fakat vadede ödenmek üzere ibraz ve ödememe halinde,
protesto çekerek rücu edebilir. Ödememe protestosunun, ödeme gününü takip eden 2 işgünü içinde
çekilmesi gerekir.

VI – POLİÇEDE CİRO

A) GENEL OLARAK
Ciro, emre yazılı senetten doğan hakları bir başka şahsa devir, rehin veya bu hakların tahsilini
sağlamak amacıyla senet hamilinin yazı ile tespit ve imzasıyla teyit ettiği bir beyandır.

B) CİRONUN ŞEKLİ
Ciro senetteki hakkı devretmeye ilişkin yazılı bir beyan olup, senet üzerine veya senede
bağlanmış olan alonj denilen bir kâğıt üzerine yazılır. İmzanın el yazısı ile atılmış olması gerekir; sadece
mühür kullanılarak yapılan ciro geçerli olmaz. Muhatabın ve keşidecinin imzalarının dışında senedin ön
yüzüne konulan her imza "aval" hükmünde sayılır. Kimin için aval verildiği açıklanmamışsa, avalin
düzenleyen için verildiği kabul edilir.
Ciroda tarih ve yerin belirtilmesi gerekmez.
Cironun kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Ancak ciro şartlı olarak yapılmışsa, ciro geçersiz
olmaz, fakat şart yazılmamış sayılır. Bununla beraber, kısmî ciro batıldır.
Cironun şartsız olmasının istisnaları şunlardır:
 Ciranta, kabule arzı düzenleyen tarafından yasaklanmamış poliçenin kabule arzını şart koşabilir.
 Ciranta, poliçeyi bir daha ciro edilmemek şartıyla ciro edebilir. Bu durumda, poliçe ciro edilirse,
ciranta sonra gelenlere karşı sorumlu olmaz.
 Ciranta, poliçenin kabul veya ödenmemesi hallerinden sorumlu olmayacağı şartını koyabilir.
 Çizilmiş cirolar, yazılmamış hükmündedir.

C) CİRONUN YAPILABİLECEĞİ ZAMAN


Cironun ilke olarak vadeden önce yapılmış olması gerekir. Ödememe protestosundan veya bu
protestonun düzenlenmesi için belirli olan sürenin geçmesinden sonra yapılan ciro, alacağın temliki
hükmündedir. Bu durumda, kişisel defilerin ileri sürülebilme olanağı söz konusu olur.

D) CİRODA KİŞİLER
Ciro, senetteki tüm hakların devri amacıyla yapılır. İlk ciroyu, ancak senedin lehtarı yapabilir.
Lehtarın cirosu olmadan, poliçenin tedavüle çıkması söz konusu olamaz.
Hamil, senedi istediği kişiye devredebilir. Poliçe, kabul etmiş olsun olmasın muhataba ciro
edilebilir. Ancak böyle bir durumda poliçedeki hak ortadan kalkmaz, ancak donmuş olur, çünkü senedi
esasen ödeyecek olan kişi muhataptır. Muhatap isterse poliçeyi ciro ederek tedavüle çıkarabilir.
Poliçe, düzenleyene ciro edilebilir. Bu durumda poliçe sanki hiç tedavüle çıkmamış gibi olur.
Senedin bir takım cirolardan sonra düzenleyene ciro edilmesi ve poliçenin kabul edilmemesi veya
ödenmemesi halinde, düzenleyen cirantalara rücu edemez.
Poliçe, herhangi bir cirantaya veya avalistlerden birine de ciro edilebilir. Ancak böyle bir
durumda poliçeyi tekrar aşağıdan yukarıdaki bir cirantaya ciro edilmesi halinde, ciranta kendi adının
üstünde bulunan cirantalara başvurabilir. Örneğin poliçeyi lehtar C1'e, C1'de, C2'ye; C2’de, H'ya ciro
etmiş olsa ve poliçe H tarafından tekrar C2'ye ciro edilmiş olup da poliçe kabul edilmese veya ödenmese, bu
durumda C2, senedin hamili olarak, lehtar ve keşidecinin yanı sıra, cirantalarden ancak C1'e başvurabilir.
Poliçeyi kendisine ciro eden H'ya başvurması mümkün değildir.

69
E) CİRONUN HÜKÜMLERİ

1- Cironun Devir (Temlik) İşlevi


Temlik cirosunda, ciro ve teslimle senetten doğan tüm haklar kayıtsız şartsız ciro edilene geçer.

2- Cironun Hamilin Hak Sahipliğini Belirleme (Teşhis) İşlevi


TTK’ya göre, "düzgün ciro zincirine göre belirlenebilen” senedin zilyedi, "şeklen hak sahibi"
sayılmaktadır. Muntazam ciro zincirinde ilk hamilin (lehtarın) imzasının bulunması gerekir.

3- Cironun Teminat İşlevi


Ciranta, kural olarak ciro edilene ve bunu takip eden diğer senet alacaklılarına karşı, poliçenin
kabul edilmemesinden veya ödenmemesinden sorumludur. Ancak ciranta, cironun teminat fonksiyonunu
sınırlayabileceği gibi, tamamen de ortadan kaldırabilir. Şöyleki;
a) Ciranta, cirosuna "işbu senet ciro ile devredilemez" veya "işbu senet emre değildir"
kaydını yazmak suretiyle, senetteki sorumluluğunu sınırlayabilir. Bu durumda ciranta, poliçenin kabul
edilmemesi veya ödenmemesi halinde, sadece kendisi, ciro ettiği kişiye karşı sorumlu olur. Bu kimseden
sonra gelenlere karşı cironun teminat fonksiyonu yoktur.
b) Ciranta, poliçeyi ciro ederken, cirosuna “teminatsız" veya “sorumsuz" ve benzeri kayıtları
yazarsa, sonraki cirantaların ve hamilin kendisine karşı başvurma hakları ortadan kalkar. Bu durumda hamil,
bu sorumsuzluk kaydını koyanın dışındaki kimselere başvurabilir.

F) CİRONUN TÜRLERİ

1- Temlik (Devir) Cirosu


Temlik cirosu poliçeden doğan tüm hakları senedi devralana geçirmek amacıyla yapılır. Temlik
cirosu, tam ciro ve beyaz ciro şeklinde yapılabilir.

2- Tahsil Cirosu
Tahsil cirosu ile senedi devralan hamil, devredenin temsilcisi veya vekili durumundadır.
Bunun sonucu olarak, muhatap, cirantaya karşı sahip olduğu defileri, senedi tahsil cirosuyla devralmış
olan hamile karşı da kullanır. Bununla beraber, muhatap, tahsil cirosu ile poliçeyi iktisap edenin şahsına
karşı sahip olduğu defileri ileri süremez. Tahsil cirosu, “tahsil içindir”, “kabz içindir”, “vekâleten” veya tahsil ya
da vekâlet amacını ifade eden herhangi bir kayıtla senet üzerinde belirtilir.
Poliçeyi tahsil cirosu ile devralmış olan hamil, senedi ancak tekrar bir tahsil cirosu ile
devredebilir, temlik cirosu ile devredemez.

3- Rehin Cirosu
Poliçeden doğan hakları rehnetmek amacıyla yapılan ciroya "rehin cirosu" denir. Rehin cirosu,
“bedeli rehindir", “bedeli teminattır" vb. bir kaydın senet üzerine yazılması suretiyle yapılır.
Poliçeyi rehin cirosu ile devralan kişi, senedin mülkiyetini kazanamaz ve senedi ciro etmek
isterse, ancak “tahsil veya tevkil cirosu'' ile devredebilir. Rehin cirosunda ciranta, tüm malvarlığı ile
sorumlu değildir. Rehin cirosu tam veya beyaz ciro yapılabilir, ancak kısmi rehin cirosu yapılamaz.

VII – RETRET
Retret, başvurma hakkı sahibinin, poliçeden dolayı kendisine borçlu olanlardan biri üzerine
çekeceği “yeni bir poliçedir". Retret çekmek, poliçeye konacak bir kayıtla yasaklanabilir. Düzenleyen
retreti yasaklamışsa, hiç bir başvurma borçlusuna retret çekilemez. Ciranta ve avalistlerin koyduğu retret
yasağı, sadece bu kişilere retret çekmeyi önler.
Retret, muhatap olarak gösterilen borçlunun yerleşim yerinde görüldüğü anda ödenir.

VIII – ZAMANAŞIMI
Poliçeden doğan haklar, poliçeyi kabul etmiş muhataba karşı vadenin geldiği tarihten itibaren 3 yıl geçmekle
zamanaşımına uğrar. Hamilin, düzenleyene, cirantalara ve aval verenlere karşı açacağı davalar, protesto tarihinden ve
poliçede protestosuz kaydı varsa, vadenin geldiği tarihten itibaren 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Cirantanın başka
cirantalara veya düzenleyene karşı açacağı davalar ise, cirantanın poliçeyi ödediği veya poliçenin dava yoluyla
kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar.

70
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BONO
I – MAHİYETİ VE HUKUKÎ NİTELİĞİ
Türk Ticaret Kanunu'nda poliçeyi takiben düzenlenmiş olan bono veya emre muharrer senet
hakkında sadece dört madde sevk edilmiştir. Bononun özelliklerini düzenleyen bu dört maddeden başka
diğer konular için, poliçe hakkındaki hükümlere yollama yapılmıştır. Poliçeye ilişkin bu hükümlerde, bononun
niteliğine uyduğu oranda uygulama alanı bulur.
Bono da, poliçe gibi bir kambiyo senedidir. Ancak poliçe, bir havale ilişkisi olmasına karşın, bono bir
kredi aracıdır. Poliçe ile bono arasındaki önemli fark, poliçede üçlü ilişki olmasına karşın (düzenleyen,
lehdar, muhatap), bonoda ikili ilişki (düzenleyen ve lehtar) vardır.

II – BONODAKİ ŞEKİL ŞARTLARI

A) ZORUNLU UNSURLAR

1- "Bono" veya "Emre Yazılı Senet" Kelimesi


Senet metninde "bono" veya "emre yazılı senet" kelimesinin bulunması gerekir. Senet metninde
"bono" ya da "emre yazılı senet" kelimesi yoksa, diğer tüm şekil şartlarının bulunması ve açıkça emre yazılı
olması koşuluyla bu senet "emre yazılı ödeme vaadi" sayılır. Aksi takdirde, yani senet metninde bu iki
yasal terimden hiç birisi yoksa ve senet açıkça emre yazılı olarak da düzenlenmemişse, hükümsüz olur.

2- Kayıtsız Şartsız Bir Bedel Ödeme Vaadi


Bononun da kayıtsız ve şartsız belirli bir meblağın ödenmesi vaadini içermesi gerekir. Bonoda yer
alan ödeme vaadi, genellikle, «İşbu bono karşılığında Ahmet Yılmaz’a ...TL ödeyeceğim» şeklinde ifade
edilmektedir.
Ödeme vaadi şarta bağlanamaz, aksi halde senet geçersiz olur; örneğin, "kira sözleşmesi
akdedildiği takdirde veya 10 ton buğday teslim edildiği takdirde A'ya 10 bin TL ödeyeceğim" şeklindeki
ödeme vaadi, evin kiralanması veya malın teslimi şartına bağlandığından, bono hükümsüzdür.
Ödeme vaadinin belirli bir miktar para borcuna ilişkin ve kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Senetteki
bedel hem yazı hem de rakam ile gösterilmiş ve iki meblağ arasında fark bulunması halinde, yazı ile
gösterilene itibar olunur.

3- Kime veya Kimin Emrine Ödenecekse Onun (Lehtarın) Adı ve Soyadı


Ödeme yapılacak kişi gerçek kişi ise adı ve soyadının; tüzel kişi ise, ticaret unvanının bonoda göste-
rilmesi gerekir. Bu nedenle bono hamiline düzenlenemez; düzenlenirse batıldır.

4- Bonoyu Düzenleyenin (Keşidecinin) İmzası


İmzanın el yazısı ile atılmış olması gerekir. Bonoda düzenleyen ile muhatap, yani senetteki bedeli
ödeyecek kişi aynıdır. Bu nedenle, bonoyu düzenleyen de, poliçedeki muhatap gibi sorumludur.

5- Düzenleme Tarihi
Düzenleme tarihi olmayan bono batıldır.

B) ALTERNATİF UNSURLAR

1- Düzenleme Yeri
Bonoda düzenleme yeri zorunlu unsurlardan değildir. Senette düzenleme yeri gösterilmemişse, bu
durumda bonoyu düzenleyenin ad ve soyadının yanında yazılı yer düzenleme yeri sayılır. Ancak senette
böyle bir yer ismi de yoksa, bu senet bono hükmünde değildir; bono geçersizdir.

2- Ödeme Yeri
Bonoda ödeme yeri gösterilmemişse, senedin düzenlendiği yer ödeme yeri ve aynı zamanda da
düzenleyenin yerleşim yeri sayılır. Senette düzenleme yeri de gösterilmemişse, bonoyu düzenleyenin ad ve
soyadının yanında yazılı yer, düzenleme yeri sayılır. Bunların hiç biri bonoda yer almıyorsa, o zaman bono
hükümsüzdür.
71
B) İSTEĞE BAĞLI UNSURLAR

1- Vade
TTK, vade konusunda poliçeyi düzenleyen hükümlere yollamada bulunmuştur. Böylece poliçeye
yazılabilen dört tür vade bonoya da konulabilir. Ancak vade poliçede de olduğu gibi, zorunlu ve hatta
alternatif bir şekil şartı da değildir. Vadeyi içermeyen bir bono, görüldüğünde ödenir. Görüldüğünde
veya görüldüğünden belirli bir süre sonra ödenecek bononun düzenleme tarihinden itibaren 1 yıl
içinde ibraz edilmesi gerekir. Görüldüğünde ödenecek bono, ödenmediği takdirde, ödememe protestosu
çekilerek borçlulara rücu edilir. Görüldüğünden belirli bir süre sonra ödenecek bonolarda ise, keşidecinin
bononun üzerine “görülmüştür” şerhini yazıp, tarihini koyarak imza etmesi gerekir.

2- Menfi (Olumsuz) Emre Kaydı, Protestodan Muafiyet Kaydı, Yetkili Mahkeme ve İcra Dairesi
Kaydı, “Bedeli Malen / Nakden Alınmıştır” Kaydı

III – BONOYA UYGULANACAK HÜKÜMLER

Yukarıda da açıklandığı üzere, Türk Ticaret Kanunu'nda bonoya uygulanacak hükümlerin sayısı
sadece dört tanedir. Uygulamada bonoya nazaran daha az tesadüf edilen poliçe hakkında ise, yasa ayrıntılı
hükümler sevk etmiştir.
Türk Ticaret Kanunu'nun poliçe ile ilgili hükümleri, bononun niteliğine aykırı düşmemek
kaydıyla, bonoya da uygulanır. Bu nedenle poliçenin;
 Ciroya,
 Vadeye,
 Ödememe hâlinde başvurma haklarına,
 Senet metnindeki değişiklikler ve tahrifatlara,
 Zamanaşımına,
 Sürelerin hesabına,
 İşlemlerin yapılacağı yere,
 İmzaya,
 İptale,
 Kanunlar ihtilafına,
 Faiz şartına,
 Senette türlü bedellerin bulunması halinde hangisinin dikkate alınacağına,
 İmzaların bağımsızlığına,
 Yetkisiz ve yetkisini aşan temsilciye,
 Açık poliçeye ve
 Avale ilişkin hükümleri niteliğine aykırı düşmek şartıyla bonoya da uygulanır.

72
DÖRDÜNCÜ KISIM
ÇEK
I – ÇEKİN ÖZELLİKLERİ
 Çek hukuki niteliği itibariyle poliçe gibi bir havaledir ve aynı zamanda da kanunen emre yazılı bir senettir.
 Çek bir ödeme aracı iken poliçe kredi aracıdır.
 Muhatap banka çeki kabul edemez, ciro edemez ve aval veremez. Oysa poliçede kabul vardır,
muhatap ciro edebilir ve aval de verebilir.
 Çekte vade yoktur, ibraz süreleri vardır. Çek ekonomik yönden bir ödeme aracı olduğu için de
ibraz süreleri oldukça kısa belirlenmiştir.
 Çekte vade yoktur, görüldüğünde ödenir. Bu nedenle çek kabul için değil, ödenmesi için ibraz
edilir. Halbuki poliçeye 4 türlü vadeden biri konabilir. Vade konmamışsa görüldüğünde ödenir.
 Çek düzenleyebilmek için, düzenleyenin muhatap banka ile bir çek anlaşması yapmış ve çek
hesabında bir karşılığın (provizyonun) olması gerekir. Halbuki poliçe düzenleyebilmek için,
düzenleyenin muhatap ile daha önceden anlaşma yapmış olmasına gerek yoktur.
 Çekte muhatap sadece bir bankadır. Muhatap, mevduat bankalarının dışında, katılım bankaları,
kalkınma bankaları ve yatırım bankaları da olabilir. Ancak poliçede muhatap herhangi bir kişi olabilir.
 Hayali bir banka üzerine çekilen çek geçersizdir. Halbuki poliçede hayali bir kişinin muhatap
olarak gösterilmesi, poliçenin geçerliliğini etkilemez.
 Çek hamiline düzenlenebilir. Ancak poliçe hamiline düzenlenemez.

II – ÇEKTE ŞEKİL ŞARTLARI

A) ZORUNLU UNSURLAR

1- Çek Kelimesi
Senet metninde çek kelimesi bulunmaz ise, açıkca emre yazılı olmak ve diğer zorunlu unsurları
taşımak kaydıyla, bu senet, “emre yazılı havale” hükmündedir.

2- Kayıtsız ve Şartsız Belli Bir Bedelin Ödenmesi Emri


Çekte birden fazla bedel varsa, durum poliçede olduğu gibi çözülür. Çekte faiz şart edilemez,
edilmişse çek geçerlidir, fakat faiz yazılmamış kabul edilir.

3- Muhatabın Unvanı
Banka veya katılım bankası dışındaki bir muhataba çekilen çek havale hükmündedir.

4-Düzenleme Tarihi
Düzenleme tarihi esaslı şekil şartıdır. Düzenleme tarihi olmayan çek batıldır.

5-Düzenleyenin İmzası (Poliçeye ilişkin hükümler uygulanır)

B) ALTERNATİF UNSURLAR

1-Düzenleme Yeri
Çekte düzenleme yeri gösterilmemişse, düzenleyenin adının yanında bulunan yer düzenleme
yeri sayılır. Böyle bir yer adı da yoksa, senet, çek olarak geçerli olmaz, adi havale sayılır.

2-Ödeme Yeri
Çekte ödeme yeri gösterilmemişse, muhatabın adının (unvanının) yanında gösterilen yer ödeme
yeri sayılır. Burada birden fazla yer gösterilmişse, ilk gösterilen yerde ödenir. Hiç bir yer gösterilmemişse
muhatap bankanın merkezinin bulunduğu yer ödeme yeri sayılır.
Diğer yandan çekte ödeme yerinin olmaması nedeniyle geçersiz olması ihtimali yoktur. Çünkü Çek
Kanunu’na göre bankalar çek defterlerinin her yaprağına, çekle işleyen hesabın bulunduğu şubelerin adını
yazmağa mecbur olduklarından, çekte mutlaka hesabın bulunduğu şube adı olacaktır. Düzenleyen, ödeme
yerini çeke yazmamış olsa da, çek hesabının bulunduğu şube, çekin ödeme yeri sayılır.

73
III – ÇEKİN İBRAZI VE İBRAZ SÜRELERİ
Çekte bir tek vade tipi vardır. Çek görüldüğünde ödenir. Başka bir tip vade konamaz, konursa çek
geçerlidir, fakat vadeler yazılmamış sayılır.
Çek hakkında kabul işlemi yapılamaz. Çek üzerine yazılmış bir kabul kaydı, yazılmamış sayılır.
Çekte birden fazla birbirini izleyen vade konsada durum değişmez, çek görüldüğünde ödenir
(UYARI: Böyle bir durumda poliçe batıl oluyordu). Hatta, bir çek, düzenleme tarihinden önce ibraz edilirse
ödenmelidir. Ancak 5941 sayılı Çek Kan. geçici 1/V md. gereğince, 31.12.2017 tarihine kadar, üzerinde
yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek üzere muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.
Poliçe ve bonodan farklı olarak çek bir tedavül değil, bir ödeme aracıdır. Bu nedenle de aşağıda
inceleyeceğimiz ibraz süreleri çok kısa olarak düzenlenmiştir. Çekte 3 tip ibraz süresi vardır:
 Çek düzenlendiği yerde ödenecekse, ibraz süresi 10 gündür.
 Çek, düzenlndiği yerden başka bir yer veya aynı kıtada fakat başka bir ülkede ödenecekse, ibraz
süresi 1 aydır. Avrupa ve Akdeniz ülkeleri aynı kıta ülkeleri sayılır.
 Ayrı kıtalarda çekilip ödenecek olan çeklerde ibraz süresi 3 aydır.
Bu süreler, çekte yazılı olan düzenleme tarihinin ertesi günü başlar.
Hamil çekten doğan hakkını elde edebilmek için, çeki ibraz süreleri içinde muhatap bankaya
ödenmek üzere ibraz etmelidir. Dolayısıyla, hamil ibraz süresi içinde çeki bankaya ibraz edemezse,
keşideciye, cirantalara ve diğer sorumlulara (avalistlere) karşı kambiyo hukukundan doğan başvurma
hakkını kaybeder. Bunun için hamil, ibraz süresi içinde çeki bankaya ibraz ettiğini ve ödeme yapılmadığını
tespit ettirmelidir ki başvurma hakkı düşmesin. Çekte ödememe durumu ya noter aracılığı ile, ya da muhatabın
çek üzerine yazılı ve imzalı beyanı ile yahut da bir takas odasının aynı nitelikteki beyanı ile tespit edilir.
Diğer yandan muhatap banka ibraz süreleri geçtikten sonra ibraz edilen bir çeki ödemek
zorunda değildir.
İbraz süresi geçtikten sonra yapılan ciro, alacağın temliki hükmündedir ve bunun hukukî
sonuçlarını doğurur. Doğal olarak bu durumda çek hamiline karşı kişisel defiler ileri sürülebilir.
Muhatap çeki öderken, ciro silsilesinin düzgünlüğünü incelemekle zorunludur; imzaların
düzgünlüğünü incelemekle yükümlü değildir.

IV – ÇEKTEN CAYMA
Çekten cayma, ibraz süresi geçtikten sonra hüküm ifade eder. Dolayısıyla, düzenleyen çeki
düzenleyip lehtara verip tedavüle çıkardıktan sonra, ibraz süresi içinde çekten cayamaz. Bu nedenle
düzenleyen ibraz süresi dolmadan çekten caymış olsa bile, muhatap süresi içerisinde ibraz edilen çeki
ödemek zorundadır. İbraz süresi dolduktan sonra ibraz edilen bir çek, düzenleyen tarafından cayılmış
olmadıkça muhatap banka tarafından ödenebilir.

V – ÇEKİN DEVRİ
Çek nama düzenlenmişse, devir (alacağın temliki) beyanı ve teslim ile devredilir. Çek emre
düzenlenmişse, ciro ve teslim ile devredilir.
 Cironun kayıtsız şartsız olması gerekir.
 Kısmi ciro geçersizdir.
 Muhataba yapılan ciro makbuz hükmündedir.
 Muhatabın cirosu batıldır.
 Çeklerde rehin cirosu yapılamaz. Çünkü çek kredi aracı değil, ödeme aracıdır.
Çek hamile düzenlenmişse, sadece teslim ile devredilir. Hamile yazılı çek ciro edilmiş ise, cironun
burada sadece teminat işlevi vardır.

VI – ÇEKTE ZAMANAŞIMI
Hamilin, cirantalarla düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları,
ibraz süresinin bitiminden itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Çek borçlularından birinin diğerine karşı sahip olduğu başvurma hakları, bu çek borçlusunun çeki
ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren 3 yıl geçmekle
zamanaşımına uğrar.

74

You might also like