Professional Documents
Culture Documents
45-66
D NSEL ÇO/ULCULUK VE
DI'LAYICILIK ARASINDA MEVLÂNÂ
Cengiz BATUK
ÖZET
Bu makale Mevlânâ’n n gayri-müslimlere bak n n dini ço ulculuk ve d la-
mac l k aras nda bir yerde olu unun tahlil etmeyi hedeflemektedir; ancak bu yer
basitçe dinsel kapsamac l k (inclusivism) de ildir; çünkü Mevlânâ’n n çal malar Bat
dünyas n n H ristiyan olmayanlar ve Bat l olmayanlara ili kin geli tirdi i gibi bir
“öteki” kavram n yans tmaz. Bu nedenle, Mevlânâ’n n gayri-müslimlere yakla m n
Bat l d lamac l k, kapsay c l k, ço ulculuk, diyalogculuk ve i birlikçilik kavramlar
ba lam nda anlamaya çal mak yanl olacakt r. Bat H ristiyanl di er dinleri ve
inançlar “Ben ve Öteki” düalistik metafizi i temelinde alg lar. Mevlânâ’n n ça r s n n
Müslümanlar ve Müslüman olmayanlardan (H ristiyanlar, Yahudiler, Budistler, Ate-
istler ve Putperestler vb.) kar l k bulmas n n nedeni de onun di er inanç sahiplerini
alg lamas nda bir “öteki” dü üncesine müsaade etmemesidir.
Anahtar Kelimeler: Mevlânâ, ço ulculuk, d lamac l k, kapsay c l k, dinleraras di-
yalog
ArQ. Gör. Dr., Rize Ü. lahiyat Fak. Dinler Tarihi ABD. cebatuk@hotmail.com
46 Cengiz Batuk
1
Bu üç kavramKn dKQKnda yukarKda sayKlan diyalogcu, iQbirlikçi gibi farklK yaklaQKmlar da sergilenmek-
tedir. Bu yaklaQKmlarKn tümüyle ilgili genel bilgi için bkz. Donald K. Swearer, Dialogue: The Key to
Understanding Other Religions, (Philadelphia: The Westminister Press, 1977) ss. 25-50; Martin E.
Marty (edit.), Attitudes Toward Other Religions: Some Christian Interpretations, (New York: Harper and
Row Publishers, 1969); Cafer SadKk Yaran (edit.), ,slâm ve Öteki, ( stanbul: Kaknüs YayKnlarK, 2001);
Mahmut AydKn, Monologdan Diyaloga, Ça;da H ristiyan Dü üncesinde H ristiyan – Müslüman Diyalo-
gu, (Ankara: Ankara Okulu YayKnlarK, 2006).
2
Elçilerin Qleri 4:12.
3
Yuhanna, 14:6.
4
Hick, ,nançlar n Gökku a; , s. 54.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 47
5
Köylü, “Dinsel DKQlayKcKlKk (Ekslusivizm)”, ss. 31-32.
6
Gündüz, “ÇaTdaQ HKristiyan DüQüncesinde Öteki’nin nklusivist Yorumu”, ss. 105-110; Hick,
,nançlar n Gökku a; , s. 55.
48 Cengiz Batuk
7
Hick, ,nançlar n Gökku a; , ss. 55-58; Yaran, “Dinsel KapsayKcKlKk ( nklusivizm)”, ss. 67-80.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 49
8
Dinsel çoTulculuTa iliQkin detaylK bilgi ve tartKQmalar için bkz. Mahmut AydKn, Dinsel Ço;ulculuk ve
Mutlakl k ,ddialar , (Ankara: Ankara Okulu YayKnlarK, 2005).
9
Hick, ,nançlar n Gökku a; , s. 35.
10
Johnson, “John Hick’in ÇoTulcu Hipotezi ve ÇatKQan Hakikat ddialarK Sorunu”, s. 47.
11
Mevlânâ, Mesnevî, III, 1260-1269 (Mesnevîden yapKlan aktarKmlar için “Mevlânâ, Mesnevî, çev.
Veled zbudak, Göz. Geç. Abdulbaki GölpKnarlK, (Ankara: MEB YayKnlarK, 1988) c. 1-6” kullanKlmKQ
olup sayfa numaralarK yerine cilt ve beyit numaralarK verilmiQtir).
50 Cengiz Batuk
zin üstünde yüzmekte olan bir gemidir. Deniz karanlKk içinde deTil, aydKnlKktKr ve
insan onun yerine köpükle yani dünyevi bir takKm meQgalelerle uTraQmaktadKr:12
Ot gibi aya; n yere ba;l … hakikate eri emez de bir yelle ba n sallar durursun.
Aya; n yok ki bir yerden bir yere gidebilesin, yahut çal p çabalay p aya; n bu
balç ktan kurtaras n.
Nas l kurtarabilir, nas l bu balç ktan aya; n çekebilirsin? Hayat n bu balç ktan.
Hayat n terk etmekse senin için pek mü kül bir ey!
Fakat ey yoksul adam, Hak’tan hayat bulursan topraktan müsta;ni olur, bu bal-
ç ; o vakit terk edersin.13
Öykünün sonrasKndaki ifadelere dikkat edildiTinde Mevlânâ’nKn hakikati
kavrama karQKsKnda insanK baTlayan, sKnKrlandKran Qeylerden söz ettiTi görülür.
Evet hakikat bütünüyle kavranamaz; ama bunun en önemli nedeni Hakk’a baTlK
olmamak, Hak’tan hayat bulmamaktKr. Hayat kaynaTK olarak baQka Qeylere yö-
nelmektir. Mevlânâ, burada insanlarKn “Hak” ya da “hakikat” karQKsKnda farklK
konumlanKQlarKnK deTil “Hak”tan ayrK kalmalarKnK, uzaklaQmalarKnK, bir anlamda
yabancKlaQmalarKnK ifade etmektedir.
Mevlânâ’nKn gerek Mesnevî’sine gerekse diTer metinlerine “ben – öteki”
düalizmi açKsKndan bakKldKTKnda hem dinsel çoTulculuTa hem de dKQlayKcKlKTa kapK
aralayan ifadeleriyle karQKlaQmak mümkündür. YukarKda zikrettiTimiz fil hikayesi
bunlarKn en önemlisini oluQturmaktadKr. Nitekim bir kKsmKnK aQaTKda da tartKQaca-
TKmKz bu ifadelerden hareketle Mevlânâ pluralist bir model olarak takdim edil-
mektedir.14
Mevlânâ’nKn peygamber ve veliler arasKnda fark görmediTi dolayKsKyla her-
hangi birine tabi olmanKn yeterli olacaTKnK ifade ettiTi görülür:
Her Peygamberin, her velînin bir mesle;i vard r; fakat de;il mi ki hepsi halk
Hak’ka ula t r yor, birdir.15
Bu ifadelerine bakKlKnca Mevlânâ’nKn peygamberleri farklK dinlere mensup
insanlar olarak gördüTü zannedilebilir; oysa ona göre bütün peygamberler tevhi-
din davetçileridirler. Nitekim onun sa’ya inanan insanlarK yollarKndan saptKrmak
için hileli bir yöntem kullanan Yahudi vezir ve padiQahKn öyküsünü anlattKTK
beyitlerin hemen baQKnda Yahudi padiQahK QaQK olarak nitelendirdiTini görürüz.
Öyle ki, sa’ya düQmanlKk besleyen bu padiQah, sa’nKn Musa’dan bir farkK olmadK-
TKnKn, hatta her ikisinin tamamen aynK olduTunun farkKnda deTildir. Bunu ifade
etmek için de Mevlânâ QaQK çKrak ve usta öyküsünü anlatKr. UstasK çKraktan evdeki
QiQeyi getirmesini ister. ÇKrak iki QiQe olduTunu hangisini getireceTini sorar. Usta
12
Mevlânâ, Mesnevî, III, 1270-1274.
13
Mevlânâ, Mesnevî, III, 1280-1284.
14
Mevlânâ’nKn pluralistik yorumu için bkz. AydKn, “A Muslim Pluralist: Jalaluddin Rûmi”, ss. 220-
236.
15
Mevlânâ, Mesnevî, I, 3086.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 51
bir tane QiQe olduTunu söyler ve onu alKp gelmesini ister. ÇKrak evde iki QiQe olduTu
konusunda Ksrar edince usta bu defa “birini kKr ve diTerini getir.” der; ancak çKrak
QiQeyi kKrdKTKnda geriye hiç QiQe kalmaz. Mevlânâ da sa’nKn mesajKnKn Musa’nKn
mesajKyla aynK olduTunu anlayamayan padiQahK, QaQK çKraTa benzetir ve
sa’yK/ sa’nKn mesajKnK ortadan kaldKrmaya uTraQtKTKnda aslKnda Mu-
sa’yK/Musa’nKn mesajKnK ortadan kaldKrdKTKnK ifade etmektedir.16
Kur’an’Kn, ncil’e inandKTKnK söyleyenleri Allah’Kn onda indirdikleri ile hük-
metmeye17, ona göre yaQamaya davet ettiTi ayetlerini hatKrlatKrcasKna Mevlânâ da
Hz. Peygamberin yolundan gitmeyenin bari adam gibi sa’nKn öTretisi üzerine
yaQamasKnK ister:
,sâ (a.s.)’ n tarîk , mücâhede ve halvet ve ehvetten ictinâbt r; ve tarîk- Mu-
hammedî ise, kad n n ve erke;in cevr ve gussalar n [eza ve cefalar n ] çekmektir.
Mâdem ki tarîk- Muhammedî’ye gidemiyorsun, bâri tarîk- Îsâ’ya git; tâ ki büsbütün
mahrum olmayas n.18
Yine Mevlânâ, Kur’an’Kn iman edenlerle Yahudiler, Sâbiîler ve HKristiyan-
lardan Allah’a ve ahiret gününe inanKp iyi icraatlarda bulunanlarKn üzerine korku
olmadKTK, onlar için Rableri katKnda hazKrlanmKQ mükafatlar olduTunu19 söyleyen
ifadelerini çaTrKQtKracak tarzda iyinin, güzelin ve doTrunun bazen hiç umulmadKk
bir yerde de olabileceTini hatKrlatKr:
Ey insandaki binlerce Cebrail! Ey âdi bir kal pta gizli Mesihler!
Ey Kilisede gizli binlerce Kâbe! Ey ifriti, ,blisi yan ltan, yanl lara sevkeden!
Sen mekân ilinde mekâns zl k secdegâh s n. ,blislerin dükkan senin yüzünden
y k lm t r.20
Mevlânâ’yK dinsel çoTulculuk çizgisiyle birlikte ananlar kendilerine daya-
nak olarak yukarKdaki ifadelerinin yanK sKra onun TanrK anlayKQKnK kullanmaktadKr-
lar. Gerçekten de Mevlânâ kelamcKlarKn kavramsallaQtKrarak alabildiTine soyutlaQ-
tKrdKklarK TanrK’nKn yerine insanKn içsel olarak duyumsayabileceTi yani ayette
belirtildiTi Qekilde insana Qah damarKndan daha yakKn olan bir TanrK’yK önerir:
“Tanr , ah damar ndan daha yak nd r insana. Halbuki sen, ok gibi olan dü ünceni
uzaklara atmadas n. Ey yay kurup oku atan! Av yak nda sen uza;a dü mü sün.”21 Bu
yüzden de Mevlânâ, içsel tecrübeyi yani aQkK merkeze alKr; zira aQk, varlKklardan
Allah’a doTru gerçekleQecek olan yükseliQi saTlar. AkKl, sadece temeli tanKtKp öteye
götürmezken aQk, insanK Allah’la birleQtirir. Ona göre akKl hakikatin önündeki
perdedir. AkKl, âlemin TanrKdan ibaret olduTunu göstermek için türlü tasnifler ve
16
Bkz. Mevlânâ, Mesnevî, I, 325-334.
17
Maide 5/47.
18
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, XXI. FasKl, s. 82.
19
Bakara 2/62; Maide 5/69.
20
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 4584-4586.
21
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 2354-55.
52 Cengiz Batuk
açKklamalar yapar; ancak içe nüfuz edip asKl gerçeTi göremez. Oysa Mevlânâ’ya
göre Allah’K dKQarKda aramak körlüktür, QaQkKnlKktKr.22 Bu nedenle Armstrong’a göre
Mevlânâ, herkesi içindeki saklK gerçekliTi görmeye çaTKrKr. çsel gizemi görmeyi
engelleyense benliktir. Bu yüzden insan benlikten sKyrKlabilirse yalKtKlmKQ ayrK
varlKklar olmaktan çKkKp bütün varlKTKn temelinde bir olur.23 Bu aynK zamanda
insanKn kendi içindeki Öz’ün yani “içerdeki TanrK’nKn hükümranlKTK”yla24 zahirin
de bütünleQmesini ifade eder.
Armstrong, Mevlânâ’nKn Musa ve saf çoban diyalogundaki ifadelerinden
onun baQka insanlarKn tanrKsallKk kavramlarKna saygK göstermemiz gerektiTini
anlatmakta olduTunu öne sürer.25 Buna göre insanlar TanrKyK farklK Qekillerde de
algKlKyor olsalar da aslKnda aynK Qeyden söz etmektedirler. Musa ile saf çoban ara-
sKnda geçen öyküde26, Musa bir çobanKn TanrKyla içten samimi bir Qekilde konuQ-
masKna tanKk olur; ancak çoban TanrKdan sanki sKradan bir insandan bir arkada-
QKndan söz ediyor gibi bahseder: “Ey kerem sahibi TanrK! Neredesin ki sana kul,
kurban olayKm. ÇarKTKnK dikeyim, saçKnK tarayayKm. Elbiseni yKkayayKm, bitlerini
kKrayKm.. Ulu TanrK, sana süt ikram edeyim. ElceTizini öpeyim, ayacKTKnK ovayKm.
Uyuma vaktin gelince yerceTizini silip süpüreyim. Bütün keçilerim sana kurban
olsun. Bütün naTmelerim, heyheylerim senin yâdKnladKr TanrKm!” Adeta çoban,
küçük bir çocuTun TanrKdan söz etmesi gibi TanrK hakkKnda konuQmaktadKr. Bu
sözleri duyan Musa, sinirlenir ve ona “Sen bunlarK kime söylüyorsun, amcana,
dayKna mK? TanrK sKfatlarKnda cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mK?” der. Arala-
rKndaki karQKlKklK diyalog bu minval üzere devam eder. Musa çobanKn TanrKya bu
ithamlarK yapmakla kafir olduTunu dahi söyler. Musa’nKn uzun izahlarK ve açKk-
lamalarK sonunda çoban, “Ya Musa, aTzKmK baTladKn, piQmanlKktan canKmK yak-
tKn.” der ve çöle doTru yola düQer. Öykünün bundan sonraki kKsmKnda bu defa
Musa TanrK tarafKndan azarlanKr:
Kulumuzu bizden ay rd n. Sen uzla t rmaya m geldin, yoksa ay rmaya m ?
Kaadir oldukça ayr l ;a ayak basma. Bence en ho lan lmayan ey ayr l kt r.
Ben, herkese bir huy, herkese bir çe it st lah verdim. Ona medih olan söz, sana
zemdir; ona göre bald r, sana göre zehir!
Bizse temizden de münezzehiz, pisten de. A; rl ktan da ar y z, çeviklik ve titizlik-
ten de! Kullara ibadet edin diye emrettimse bir kâr, bir fayda elde edeyim diye de;il,
kullara ihsanlarda bulunay m diye.
22
Topçu, Mevlânâ ve Tasavvuf, ss. 10-11, 31-32.
23
Armstrong, Tanr ’n n Tarihi, ss. 307-308.
24
Schuon, Tasavvuf: Kabuk ve Öz, s. 104.
25
Armstrong, Tanr ’n n Tarihi, s. 308.
26
Mevlânâ, Mesnevî, III, 1720-1815; VI, 1090-1095.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 53
27
Mevlânâ, Mesnevi, III, 1750-1772.
28
bn Arabî, ,lâhî A k, s. 76.
29
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 1715-1719; Burada bn Arabî’nin surete iliQkin Qu sözlerini hatKrlamakta
54 Cengiz Batuk
yarar var: “Öyleyse bil ki, tabiî suret (form); hangi nisbetle tezahür ederse etsin (ve adem sevgili de
adem olarak kalsa da), o suret, o sevgilinin hayaldeki bir mümessilidir. Bu, hayal mertebesinde (hazre-
ti’l-hayaliyye), hayalî bir bakKQ ve ona ait bir gözle idrak olunabilen varlKk (vücûd) misallerinden biri-
dir.” bn Arabî, ,lahî A k, s. 75.
30
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 3748-3758.
31
Mevlânâ, Mesnevî, III, 171-179.
32
Yanbul, 13. Yüzy l Halk Sufizminde Dinsel Ço;ulculuk: Mevlânâ Örne;i, s. 93.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 55
33
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, XXII. FasKl, s. 86.
34
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 2626.
35
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 1855.
36
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 1860-65.
37
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 2377-78.
38
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 2450-52.
39
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 2419-20.
56 Cengiz Batuk
40
Gündüz, “ÇaTdaQ HKristiyan DüQüncesinde Öteki’nin nklusivist Yorumu”, ss. 111-112; Yaran,
“Dinsel KapsayKcKlKk ( nklusivizm)”, ss. 68,73; Race, Christians and Religious Pluralism, ss. 45-47.
41
Race, Christians and Religious Pluralism, ss. 47-48.
42
Mevlânâ, Mesnevî, II, 364-369.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 57
43
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 2620-29.
44
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 815-817.
45
Tatar, “Gerçek ile Kurgu ArasKnda “Öteki”, s. 15.
46
Tatar, “Gerçek ile Kurgu ArasKnda “Öteki”, s. 17.
47
Tatar, “Gerçek ile Kurgu ArasKnda “Öteki”, s. 17.
58 Cengiz Batuk
48
Nisa 4/136.
49
Maun, 107/4.
50
Mevlânâ, Mesnevî, II, 370-375.
51
Mevlânâ, Mesnevî, IV, 820.
52
Mevlânâ’nKn insan anlayKQKna iliQkin detaylK bilgi için bkz. Erginli, “Mesnevî Perspektifinden Madde
ve Mânâ ArasKnda nsan GerçeTi”, ss. 251-260.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 59
53
Dorrien, The Word as True Myth, Interpreting Modern Theology, s. 18.
54
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, XVIII. FasKl, s. 76.
55
Mevlânâ, Mesnevî, VI:124; Eflâkî, Âriflerin Menk beleri (Menakib al-Ârifin), 3/342, c.1, ss. 490-491
(MenkKbeler bundan sonra bölüm ve menkKbe numarasKyla gösterilecektir).
56
Yuhanna 8:7.
57
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 135-136.
60 Cengiz Batuk
Ey insan, sen nâme-i ilâhinin nüshas s n. Cemâl-i âh’inin âyinesi sensin. Âlem-
de her ne varsa, senden hariç de;ildir. Diledi;in her eyi kendinde ara; zira hepsi sen-
sin.”58
Yine Mevlânâ, harici kurtarKcKlar arayan insana da adres olarak kendisini
gösterir:
Ten Meryem gibidir ve her birimizin Îsâ’s vard r. E;er bir de dert zuhûr ederse,
Îsâ’m z peyda olur ve do;ar. Ve e;er dert olmazsa, o gizli yoldan gelen Îsâ yine asl na
vâs l olur…
Zirâ yeryüzünde Mesih sensin. Mesih, felek taraf na gidince ilaç da fevt olup gi-
der. 59
58
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, XVII. FasKl, s. 73.
59
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, V. FasKl, ss. 22-23.
60
Mevlânâ, Mesnevî, VI, 3420-3425.
61
Eflâkî, Âriflerin Menk beleri, 3/105.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 61
62
Mevlânâ, Mesnevî, III, 1250-1259.
63
Diyalogun QartlarK konusunda bkz. AydKn, “DinlerarasK Diyalog Üzerine”, s. 139.
64
Mevlânâ, Mesnevî, IV, 779.
65
Cenazeye katKlanlardan bir Rum keQiQin Qu sözü de Mevlânâ’ya duyulan sevgi ve ihtimamK göster-
mesi bakKmKndan hayli ilginçtir: “Mevlânâ ekmek gibidir. Hiç kimse ekmeTe ihtiyaç duymamazlKk
edemez. Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüz mü? Siz, onun kim olduTunu nereden bileceksiniz?”
Eflâkî, Âriflerin Menk beleri, 3/580, c.2, ss. 59-61; Cenaze merasimiyle ilgili olarak ayrKca bkz. Feridun
bin Ahmed, Sipehsâlâr Risalesi, Hz. Mevlânâ ve Yak nlar , s. 123.
62 Cengiz Batuk
korumasK altKna alKr; hangi dinin daha üstün olduTunu soran hahama “sizin dini-
niz” Qeklinde hitap eder. Lakin bu tarz hadiselerin neredeyse tamamKnKn sonu bir
ihtidayla sonuçlanKr. Papaz, rahip, haham ya da Ermeni ve Rumlar Mevlânâ’nKn
doTrudan onlarKn Müslüman olmalarKnK talep etmemesine hatta haham örneTin-
de olduTu gibi kendi inancKnKn daha üstün olduTunu ifade etmesine ve sa’dan
korku ve utancK nedeniyle elli yKllKk inancKnK deTiQtirmek istemeyen HKristiyan
mimara inancKnKn saTlam olduTunu beyan etmesine raTmen bu kiQilerin bile Müs-
lüman olduklarK kaydedilmektedir.66 Bu anlatKlan hadiselerin nakledenden kay-
naklanabilecek subjektiflik problemleri olmasKna raTmen hemen hepsinde öne
çKkan önemli bir nokta asla Mevlânâ’nKn muhataplarKnKn Müslüman olmalarKnK
doTrudan istememiQ olmasKdKr. Yani muhataplarKnKn hiçbirisine Müslüman olma-
larK yönünde açKk telkinlerde bulunduTuna dair bir ifade yoktur. Tam tersine
onlarK kendi inançlarK üzere kabul ettiTi, o Qekilde arkadaQlKk ve dostluk kurduTu
anlatKlKr. Biraz da onun bu hoQgörüsü ve samimiyeti insanlarK etkileyerek Müslü-
man olmalarKnK saTlamKQ olabilir.67
Bütün bunlarla birlikte Fîhi Mâ Fîh’de çok istisnai bir durumla karQKlaQKyo-
ruz. Burada bir HKristiyanla Mevlânâ arasKnda geçen bir diyalog aktarKlKr. HKristi-
yan bir kiQi, Mevlânâ’ya gelerek kendisine Sadreddin Konevi’nin dergâhKna men-
sup bir grubun geldiTini, kendisinin onlara su ikram ettiTini ve bu esnada onlarKn
sa’nKn Allah olduTunu kabul ettiklerini ancak bunu toplumdan gizlediklerini
söylediklerini aktarKr. Bu üslup karQKsKnda çok kKzan Mevlânâ, karQKsKndaki kiQiye
yalan söylüyorsun diyerek çKkKQtKktan sonra, “Yahudilerin mekrinden bir mahal-
den bir mahalle kaçan ve kâmeti iki arQKndan daha az bulunan bir QahsKn, yedi kat
gökleri hKfz etmesini nasKl tecvîz edersin?” dedikten sonra, sa’nKn TanrK olamaya-
caTKna dair bir takKm deliller ileri sürer. HKristiyan, onunla tartKQamayacaTKnK an-
layKnca biraz da tartKQmayK bitirmek amacKyla “Biz böyle bulduk ve mezheb itti-
haz eyledik.”der. Bu cevap karQKsKnda Mevlânâ, muhtelif örnekler vererek babala-
rKn yolu –onlarKn yolu dalalet üzere ise- üzere gitmenin yanlKQlKTKnK açKklar. Baba-
larKn yanlKQlarKnda KsrarcK olmamak gerekmektedir. NasKl ki babalarKn miras olarak
66
Eflâkî, Âriflerin Menk beleri, 3/40, 3/52, 3/53, 3/54, 3/67-68, 3/143, 3/184, 3/208, 3/296, 3/539,
3/540, 3/580, 3/600; Bunlar ve benzeri rivayetlere iliQkin deTerlendirmeler için bkz. Yeniterzi,
“Mevlânâ’nKn Gayri Müslimlerle Diyalogu”, ss. 113-123; GölpKnarlK, Mevlânâ Celâleddin, Hayat , Fel-
sefesi, Eserleri, Eserlerinden Seçmeler, ss. 191-197; Güner, “Dünya BarKQKna Bir KatkK Olarak Mevlânâ’da
‘Öteki’ Olgusu”, ss. 5-7.
67
Waardenburg ve Keller, bu tarz hadiselerden dolayK Mevlânâ’nKn –aynK zamanda bn Arabî’nin-
diTer dinlere iliQkin teolojik anlamda çok net gerçeklik ortaya koymadKklarKnK, o dinleri ve mensupla-
rKnK daha iyi anlamak adKna öTrenmekten çok bu dinleri kendi dinine uydurmak istediklerini söyle-
mektedirler. Ona göre Mevlânâ bir anlamda gizli misyonerlik yapmaktadKr. Bkz. Keller, “Perceptions
of Other Religions in Sufism”, ss. 185-187; Waardenburg, “The Medieval Period 650-1500”, ss. 24-25.
Balivet, ihtida olaylarKna iliQkin, “Bu durum Mevlânâ’nKn slâm dininin üstünlüTünü kuQkuya yer
bKrakmadan kanKtladKTK ilahiyat tartKQmalarKnKn ardKndan gerçekleQmiQ olabilir.” demektedir. Bkz.
Michel Balivet, eyh Bedrettin: Tasavvuf ve ,syan, çev. Ela Güntekin, stanbul: Tarih VakfK Yurt Ya-
yKnlarK, 2000, s. 13’den aktaran Yaran, “ bn Arabî, Mevlânâ ve Yunus Emre’ye Göre “Öteki”nin Du-
rumu” s. 331, 349.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 63
bKraktKTK kalp (sahte) altKnK gerçek altKnla deTiQtirme imkanK olduTunda tereddüt
edilmeden deTiQtiriliyorsa: “ mdi Hâk Teâlâ Hazretleri Îsâ’dan efdal bir nebî ba’s
ve Îsâ’nKn yedinde zâhir kKldKTK ve ondan ziyâdesini onun yedinde izhar eylediTi
vakit, aynK için deTil, Allah için bu nebîye mutâbaat vâcib olur…”68 der. Bu sözler-
le Mevlânâ açKkça sa’dan daha faziletli bir peygamber gönderdiTini ve ona tabi
olmanKn vacip olduTunu ifade eder. Bu ise bize Mevlânâ’nKn, “ne olursan ol yine
gel” çaTrKsKyla aslKnda muhataplarKnK nereye çaTKrdKTKnK da göstermektedir. Yine
Mevlânâ’nKn pergel metaforuyla anlattKTK Qey durduTu yerin slâm olduTunu gös-
teriyor olsa gerektir:
Pergel gibi bir aya; mla eriat üstünde sa;lamca durdu;um halde, di;er aya; m-
la yetmi iki milleti dola yorum.69
Hayatta oldukça Kur’an’a kulum, seçilmi Muhammed’in yoluna topra; m. Biri-
si, sözlerimden bundan ba ka bir söz nakil ve rivayet ederse ondan da bîzâr m, o sözden
de.70
Sonuç olarak Mevlânâ, ben ve öteki düalizmine dayanan bir öteki algKsKna
sahip olmadKTK ve dini hakikat ve kurtuluQ baTlamKnda deTil tevhid ekseninde
algKladKTK için onun birbiriyle çeliQir gibi gözüken ifadeleri aslKnda bir çeliQki arz
etmemektedir. Dinsel çoTulculuk, dini, hakikat ve kurtuluQ düzleminde algKla-
maktadKr. Bu ise bir “öteki”ni zorunlu kKlmaktadKr. Oysa dini, tevhid olarak algK-
layan ve âlemi “Allah’Kn vechi” olarak gören Mevlânâ için ikilem hiçbir konuda
mevcut deTildir; din konusunda bile. kilem olsa olsa insanKn algKsKndadKr. Onun
nazarKnda din “tek”tir. Bu yüzden de karQKsKndaki insanlarK “farklK bir din” Qeklin-
de nesneleQtirerek deTil, farklK Qeylere inanan, TanrK konusunda farklK algKlara
sahip olan insanlar olarak görür. Belki de bu nedenle Ksrarla inananlar üzerinden
bir söylemi tercih eder. KarQKsKndakileri HKristiyanlar, Yahudiler, Mecusiler ya da
putperestler olarak algKlar ve onlara kendi eylemleri, kendi doTrularK ve kendi
zaaflarK açKsKndan yaklaQKr; ama hiçbir zaman –inanan olarak- bireyi bir kenara
bKrakarak nesnel anlamda HKristiyanlKk, Yahudilik ya da Mecusilikten söz etmez.
Bu baTlamda Mevlânâ bir ‘sKcak ontoloji’yi yani Allah’Kn veçhine nispetle
evreni ve beQeri varlKTK varoluQsal formatlar içinde ele alan bir perspektifi ön gör-
mektedir. Bu ise tevhid’in karQKsKnda duran bir Qirki ifade etmemektedir. !ems-i
Tebrizî’nin ifadesiyle “Tevhid, her Qeyin TanrK’dan ve her Qeyin TanrK ile kaim
olduTunu ve her Qeyin yine TanrKya döneceTini bilmektir.”71 DolayKsKyla Tevhid
her Qeyin ontolojik olarak merkezinde yer alan bir güçtür; ancak bu tektipleQtirici,
emperyal ya da otoriteryan bir güç kaynaTKnK göstermez; zira “Kur’an’da da ifade
68
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, XXX. FasKl, ss. 114-116.
69
Fürüzanfer, Mevlânâ Celâleddin, çev. F. N. Uzluk, “Çevirenin Önsözü”nden s. 14; HidayetoTlu,
Hazreti Mevlânâ Muhammed Celaleddin-i Rumî, Hayat ve ahsiyeti, s. 53.
70
GölpKnarlK, Mevlânâ Celâleddin, s. 204.
71
Eflâkî, Âriflerin Menk beleri, 4/49 (c.2, s. 98).
64 Cengiz Batuk
edildiTi üzere, baQta blis olmak üzere inkarcKlara ve farklK inançlara sabreden;
“Dileseydik sizi tek bir ümmet yapardKk.” ayetinde dile getirildiTi Qekliyle farklK
anlam dünyalarKnKn ve kültürlerarasK kontrastKn oluQumuna izin veren Allah,
dolaylK olarak ‘tevhid’in emperyal ve tektipleQtirici bir husus olmadKTKnK açKTa
vurmaktadKr.”72 Bu yüzden de Kur’an’da tevhid’e kontrast olarak sunulan tüm
inanç ve eylemler ‘tevhid’ ifadesiyle aynK düzlemde yer almazlar. “Aksine onlar
tevhid ifadesinin sonsuz direnç gösteren (daha geriye götürülemez) anlam alanK
‘önünde’ açKTa çKkan Qeyler olarak genel resmin oluQumuna katkK yaparlar.”73
Resme bütün olarak bakKldKTKnda tevhid, diTer unsurlarKn yanKnda duran
bir Qey deTildir. DoTrudan kontrast halindeki bir âlemin oluQumuna izin verdiTini
söyleyen bir TanrK’nKn ifadesidir. Bu nedenle de Mevlânâ, eylemsel ya da inanç
bazKnda kendisini Müslüman olarak algKlamakta ve kendisinin ifade ettiTi üzere
bir ayaTK QeriatKn ( slâm ahkâmKnKn) üzerinde durmakla birlikte o, diTer inanç ya
da farklK TanrK algKlarKnK tKpkK Musa ve çoban öyküsünde ifade ettiTi gibi Tan-
rK’nKn olmasKna müsaade ettiTi unsurlar olarak algKlamKQ ve onlara karQK oldukça
müsamahakâr olmasK gerektiTini düQünmüQtür. Bu yüzden onun çeliQki gibi gö-
züken ifadeleri aslKnda bir çeliQkiyi ya da farklK zaman dilimlerindeki deTiQik algK-
lamalarKnK deTil tüm insanlara ‘tevhid’ merkezli yaklaQtKTKnK göstermektedir. Dik-
kat edilecek olursa Kur’an-K Kerim’de bütüncül olarak blis’in bile Allah’Kn kuQatK-
cKlKTK altKnda olduTunu, Allah’Kn karQKsKnda duran ve bir mekâna sahip olan ikincil
bir güç olmadKTK ifade edilmekle birlikte gerek blis’in ve gerekse diTer inanmayan-
larKn düQünceleri ve eylemleri ciddi eleQtirilere tabi tutulmuQtur. Yer yer onlara
son derece KlKmlK ve pozitif Qeyler söylenirken çoTu zaman eleQtiri ve suçlamalar
(sapkKn inanKQlar, tahrif, düQmanlKk vb) da yapKlmKQtKr. Bu ise göstermektedir ki,
tevhid’in diTer inançlara izin veren veya onlara tolerans gösteren bir anlam alanK
oluQu, seküler demokrasilerin öngördüTü teorik tarafsKzlKkla aynK Qeyi ifade et-
memektedir. Bir ifade olarak tevhid, aynK zamanda bir taraf olmayK da ifade eder.
DiTer inanç mensuplarKna karQK tevhidin alanK çerçevesinde tolerans gösteren ve
onlarK karQKda duran ve bir mekân iQgal eden bir öteki olarak algKlamayan
Mevlânâ, gerek sözleri ve gerekse eylemleriyle tKpkK Kur’an ifadeleri gibi taraf
olduTunu göstermiQtir. O, kendi ifadeleriyle “Ahmed”in safKnda olmayK tercih
etmiQtir.
KAYNAKÇA
Armstrong, Karen, Tanr ’n n Tarihi, ,brahim’den Günümüze 4000 Y ll k Tanr Aray , çev.
Hamide Koyukan, ( stanbul: Ayraç YayKnlarK, 1999).
AydKn, Mahmut, “A Muslim Pluralist: Jalaluddin Rûmi”, The Myth of Religious Superiority,
Multifaith Explorations of Religious Pluralism, Paul F. Knitter (edit.), (New York:
Orbis Book, 2005), ss.220-236.
72
Tatar, “Klasik slâm DüQüncesinde Gayri Müslimleri Temsil Sorunu”, s. 22.
73
Tatar, “Klasik slâm DüQüncesinde Gayri Müslimleri Temsil Sorunu”, s. 22.
Dinsel Ço ulculuk Ve D lay c l k Aras nda Mevlânâ 65
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, çev., Ahmet Avni Konuk, Yay. Haz. Selçuk EraydKn, ( stanbul: z
YayKncKlKk, 1994).
Mevlânâ, Mesnevî, çev. Veled zbudak, Göz. Geç. Abdulbaki GölpKnarlK, (Ankara: MEB
YayKnlarK, 1988) c.1-6.
Race, Alan, Christians and Religious Pluralism,Patterns in the Christian Theology of Religions,
London: SCM Press, 1983.
Schuon, Frithjof, Tasavvuf: Kabuk ve Öz, çev. Veysel Sezigen, stanbul: z YayKncKlKk, 2006.
Swearer, Donald K., Dialogue: The Key to Understanding Other Religions, (Philadelphia: The
Westminister Press, 1977).
Tatar, Burhanettin, “Gerçek ile Kurgu ArasKnda “Öteki”, Milel ve Nihal, Haziran-KasKm
2005, C. 2, sayK: 2, ss.5-18.
, Burhanettin, “Klasik slâm DüQüncesinde Gayrimüslimleri Temsil Sorunu”, Milel
ve Nihal, ,nanç, Kültür ve Mitoloji Ara t rmalar Dergisi, Ocak-Nisan 2006, C. 4, sayK:
1, ss.11-32.
Topçu, Nurettin, Mevlânâ ve Tasavvuf, stanbul: Hareket YayKnlarK, 1974.
Waardenburg, Jacgues, “The Medieval Period 650-1500”, Muslim Perceptions of Other
Religions,A Historical Survey, J. Waardenburg (edit.) (New York – Oxford: Oxford
University Press, 1999), ss.18-69.
Yanbul, Halil, 13. Yüzy l Halk Sufizminde Dinsel Ço;ulculuk: Mevlânâ Örne;i, (Samsun:
O.M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, BasKlmamKQ Yüksek Lisans Tezi, 2003).
Yaran, Cafer SadKk, “Dinsel KapsayKcKlKk ( nklusivizm)”, ,slâm ve Öteki, C. S. Yaran (edit.),
( stanbul: Kaknüs YayKnlarK, 2001), ss.67-82 .
, Cafer SadKk, “ bn Arabî, Mevlânâ ve Yunus Emre’ye Göre “Öteki”nin Durumu”
,slâm ve Öteki, C.S.Yaran (ed.), ( stanbul: Kaknüs YayKnlarK, 2001), ss.307-350.
Yeniterzi, Emine, “Mevlânâ’nKn Gayrimüslimlerle Diyalogu”, Kubbe-i Hadrâ’n n Gölgesinde,
Mevlânâ Celâleddin Rûmî Üzerine Makaleler, ( stanbul: Rûmî YayKnlarK, 2005),
ss.113-123.