Professional Documents
Culture Documents
... Teşki̇latsizlik Müşkülati
... Teşki̇latsizlik Müşkülati
Şu sıralar Melih Cevdet Anday'ın toplu yazılarını okuyorum.Bu sabah 'Bakır Çağı'
kitabını açtığımda Usta'nın Sakallı Celal'in aykırı duruşunu anlattığı "Tek Çalışan Bir Doğru"
denemesi beni gülümsetti. Orhan Karaveli'nin kitabından çok önce Sakallı Celal'i bilenler
bilir.Hakkındaki pek çok söylenti ile şehir efsanesi olan, hani şu: "Türkiye'de aydın geçinenler
Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını
sanırlar." ya da "Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir." gibi pek çok veciz sözün
kaynağı olup, yaşayışı, hayat karşısındaki duruşu, kılığı kıyafeti tuhaf adam.
O'nun teşkilatsız (örgütsüz) bir aydın olduğunu belirten Anday, biraz ironi ile Şarlo'nun,
elektrikli sandalyede idama giden kadın katili Mrs. Vardou rolünde söylediği:"Ben teşkilatlı
olarak öldürülseydim, bu gün büyük adamdım" sözüyle Sakallı Celal'in örgütsüz, cemaatsiz,
partisiz yalnızlığını ve böylesine derinlikli yönlerine rağmen değerinin bu nedenle geniş
kitlelerce bilinemediğini vurguluyor.
Ölümden sonraki kahramanlığı bile belirleyen arkanızdaki kitle, teşkilat, dayandığınız sınıf
ve toplumsal grup aidiyeti sanırım.Ama Anday'ın gözden kaçırdığı bir husus var
kanımca.Kahraman, lider, önder, öncü olmak da; gösterişsiz, tenha ve basit bir yaşam sürmek
de çoğunca yaptığımız seçimlerin ve bilinçle sürdürülen edimlerimizin sonucu. Dolayısıyla
Sakallı Celal bağlamında sorarsak; Kahraman olmak isteyen kim ki teşkilatını, topunu
tüfeğini yedeğinde tutsun?
Metadan ibaret bir dünyada, zenginlik, statü, başarı, onam v.b. konularda zirveye çıkmak için
kendimizden ödün vermez, kendimizi paralamaz isek, günün birinde zirve kendiliğinden
ayağımıza gelecektir kimilerince. Bu felsefeyi yaşamın fâni başarı çizelgelerinde zirveye
ulaşmak için bir çeşit ‘bekle, sabret ve gör’ mantığıyla içselleştirmenin, bir strateji olarak
benimsemenin; zirveye çıkmak için ‘kendini paralamaktan’ daha tutarlı olduğunu kabul etmek
de başka bir yanılgıya savurur insanı.
Ulaşmak için yöntem şu ya da bu, ne olursa olsun, neden düşülür insanı kendine
yabancılaştıran ‘zirve’ arzusunun peşine? Erdem, zirveyi isteyenlere bırakarak, yolumuzun
düz(gün)lüğüne bakmak, zira asıl olanın ‘menzil’ değil, ‘yol ve yolculuk’ olduğunu kalpten
ve akıldan uzak tutmamak olamaz mı? Her kişiye aradığı nesne için Pazar ola...
Metin Dikeç
3.01.2016/Pazar
Ankara