You are on page 1of 121

T.C.

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ


SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI

XIII. YÜZYILDA SELÇUKLULARIN ANTALYA VE ALANYA


YÖRESİNDEKİ SİYASİ VE TİCARİ FAALİYETLERİ

Cansu Şimşek
1130204510

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN
Doç. Dr. Abdullah BAKIR

ISPARTA-2019
(ŞİMŞEK, Cansu, XIII. Yüzyılda Selçukluların Antalya ve Alanya Yöresindeki
Siyasi ve Ticari Faaliyetleri, Yüksek Lisans Tezi, Isparta,2019)

ÖZET

Türkiye Selçuklular döneminde Antalya ve Alanya’nın fethi büyük önem


taşımaktaydı. Selçuklu sultanları bu bölgenin ele geçirilmesi için çeşitli mücadelelere
girişmiştir. Antalya’nın ele geçirilmesiyle birlikte hem iç ticaretin hem de dış ticaretin
gelişmesi sağlanmıştır. Bu yeni siyaset, ülke içinde ve dışında yenilikleri de beraberinde
getirmiştir. Antalya ve Alanya’nın Akdeniz kıyısındaki önemli limanlarından birisi
olması onun hâkimiyetini güçleştirmişse de Selçuklu Devleti, buranın önemini çok iyi
kavradığı için ele geçirmek için çaba sarf etmiştir.

Selçuklu ordusu, 1206 yılı sonlarında Antalya önlerine gelerek şehri kuşatmıştır.
Aynı zamanda Selçuklu Devletinin uyguladığı politikalar sayesinde Antalya önemli bir
dış ticaret merkezi haline gelmiştir. Mısır’dan gemilerle Akdeniz limanlarına ulaşan
tüccarlar burada ticari ilişkilerde bulunmuşlardır. Bu durum, Antalya’da dış ticaretin
artırılması için daha fazla gemi yapılmasını ve bu gemilerin korunabilmesi için de savaş
gemisi inşasını gündeme getirmiştir. Böylece Türkler, dış ticaretin gelişmesine paralel
olarak savaş gemilerinde oluşan bir deniz gücünü de oluşturmak için harekete
geçmişlerdir. Türk denizciliği için Antalya ve daha sonraları Alanya bir ocak görevi
üstlenmiştir. Antalya ve Alanya’nın fethi ile denizlere ulaşılmış, güney-kuzey ticaret
yolundaki iki önemli liman ele geçirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Türkiye Selçuklu Devleti, Antalya, Alaiye, Ticaret,


Liman, Ticari İlişkiler, Kervansaray.

iii
(ŞIMŞEK, Cansu, Political and Commercial Activities of Seljuk’s in Antalya
and Alanya Region in XIIIth Century, Master Thesis, Isparta, 2019)

ABSTRACT

During Turkey Seljuk’s period conquest of Antalya and Alanya was very
important. Seljuk Sultans undertook various struggles for the capture of this region.
With the seizure of Antalya, both domestic and foreign trade were developed. This new
policy has brought innovations both inside and outside the country. Although Antalya
and Alanya are one of the most important ports on the Mediterranean coast, it has made
it difficult for her to dominate, but the Seljuk State has made great efforts to capture the
importance of the region.

The Seljuk army came to Antalya in late 1206 and besieged the city. At the same
time, thanks to the policies implemented by the Seljuk State, Antalya has become an
important foreign trade center. The merchants who reached the Mediterranean ports by
ships from Egypt had commercial relations here. This has brought about the
construction of more ships in Antalya to increase foreign trade and the construction of
warships in order to protect these ships. Thus, in parallel with the development of
foreign trade, the Turks took action to form a maritime force that was formed on
warships. Antalya and later Alanya became a quarry for Turkish shipping. With the
conquest of Antalya and Alanya, the seas were reached and two important ports on the
south-north trade road were seized.

Keywords: Turkey Seljuk State, Antalya, Alaia, Trade, Harbor, Commercial


Relations, Caravanserai.

iv
İÇİNDEKİLER

TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI .......................................................................... i


YEMİN METNİ ..............................................................................................................ii
ÖZET...............................................................................................................................iii
ABSTRACT .................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v
KISALTMALAR ..........................................................................................................vii
ÖNSÖZ ..........................................................................................................................viii
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM
ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDE ANTALYA

1. ANTALYA’NIN ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDE TARİHİ DURUMU ... 10


1.1. Antalya’nın Coğrafi Durumu ............................................................................... 10
1.2. Roma Hâkimiyetine Kadar Antalya’nın Tarihi Durumu ...................................... 11
1.3. Roma Hâkimiyetinde Antalya’nın Tarihi Durumu ............................................. 14
2. ALANYA’NIN ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDEKİ TARİHİ
DURUMU .................................................................................................................. 17
2.1. Alanya’nın Coğrafi Durumu ve İsminin Menşei .................................................. 17
2.2. Roma Hâkimiyetine Kadar Alanya’nın Tarihi Durumu ....................................... 18
2.3. Roma Hâkimiyetinde Alanya’nın Tarihi Durumu ................................................ 19
3. ANTALYA VE ALANYA’NIN FETHİ ÖNCESİ TÜRKİYE
SELÇUKLULARI .................................................................................................... 20

İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ANTALYA

1. TÜRKİYE SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ANTALYA’Nın FETHİ İÇİN


YAPILAN MÜCADELELER.................................................................................. 24
2. ANTALYA’NIN TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİNDE FETHİ ............ 31
2.1. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in İlk Saltanat Dönemi ................................................ 31
2.2. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in İkinci Saltanatı ........................................................ 34
2.3. Antalya’nın Fethi .................................................................................................. 38
2.4. Antalya Fethinden Sonraki Gelişmeler ve Yapılan Anlaşmalar........................... 42
2.5. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Antalya’ya Yönetici Ataması .................................. 42
3. ANTALYA’NIN selçuklular’ın ELİNDEN ÇIKIŞI ............................................... 46
3.1. I. İzzeddin Keykavus ve Antalya Mücadelesi ...................................................... 46
3.2. Antalya’nın Geri Alınması (1216) ....................................................................... 48

v
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLU DÖNEMİNDE ALANYA İÇİN YAPILAN
MÜCADELELER

1. ALÂADDÎN Keykubad Dönemi Alanya ................................................................. 53


1.1. Alâaddîn Keykubad Döneminde Alanya İçin Yapılan Mücadele ........................ 53
1.2. Alaiye (Alanya) ve Alara Kalesi’nin Fethi .......................................................... 55
2. ALANYA’NIN FETHİNDEN SONRA YAPILAN FAALİYETLER .................. 59

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLULARI’NIN ANTALYA VE ALANYA YÖRESİNDEKİ
TİCARİ FAALİYETLERİ

1. SELÇUKLULARDAN ÖNCE TİCARET .............................................................. 62


2. TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİ ANTALYA VE ALANYA
TİCARETİ ................................................................................................................ 63
2.1. Antalya’da Ticari Durum ..................................................................................... 63
2.2. Milletler Arası Transit Ticaretinde Antalya ve Alanya ........................................ 66
2.3. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Denizcilik Faaliyetleri .......................................... 68
2.3.1. Liman ve Tersaneler ...................................................................................... 68
2.4. Kervansaraylar ve Hanlar ..................................................................................... 71
2.5. Türkiye Selçukluların Yaptığı Bazı Ticari Anlaşmalar ........................................ 78
2.6. Türkiye Selçuklularında Gayrimüslimler İle Ticari Faaliyetleri .......................... 82
SONUÇ ........................................................................................................................... 85
EKLER ........................................................................................................................... 87
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 99
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................. 112

vi
KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser


a.g.m. : adı geçen makale
a.g.t. : adı geçen tez
Ans. : Ansiklopedi
b. : bin, ibn (oğlu)
bk. : Bakınız
C. : Cilt
çev. : çeviren
DİA. : Diyanet İslam Ansiklopedisi
Ed. : Editör
Fak. : Fakülte
GTT. : Genel Türk Tarihi
H. : Hicri
haz. : Hazırlayan
İA. : İslam Ansiklopedisi
İSAM. : İslam Araştırmaları Merkezi
İÜEF. : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
İÜEFTD. : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
Ktp. : Kütüphanesi
mad. : Madde
MEB. : Milli Eğitim Basımevi
M. : Miladi
nr. : numara
s. : Sayfa
Sy. : Sayı
ss. : Sayfalar Arası
SAD. : Selçuklu Araştırmaları Dergisi
SÜTAD. : Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi
TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı
TTK. : Türk Tarih Kurumu
vb. : ve benzeri
yay. : yayınevi, yayınları, yayınlayan
yy. : Yüzyıl

vii
ÖNSÖZ

Selçuklu Devleti, Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesinde ve yaşanan siyasi


gelişmeler ile birlikte bölgede ticari geleneğin oluşmasında oldukça etkin bir rol
oynamıştır. Bu dönemde gerek Akdeniz’in gerekse Anadolu’nun en önemli limanlarını
oluşturan Antalya ve Alanya fethedilmiş olup, bu önemli limanların Anadolu’nun diğer
bölgeleri ile bağlantısını sağlayan ticaret yolları inşa edilmiştir. Bu güzergâhlar
kullanılarak Karadeniz’in kuzeyi dâhil olmak üzere Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden
Antalya’ya gelen tüccarlar bölgedeki ticareti canlandırmıştır. Böylelikle Türkler,
Anadolu’ya yerleşmelerinin ardından denizlerde de hâkimiyet kurma yolunda önemli
ilerleme kaydetmiştir.
Giriş de; Konunun değerlendirilmesi, önemi ve izlenen yöntem ve tekniklerden
bahsedilmiştir.
Birinci Bölümde; Antalya ve Alanya’nın Antik Çağ ve Roma Devrinde tarihi
durumu, Selçukluların Antalya ve Alanya Fetih Öncesi durumu anlatılmıştır.
İkinci Bölümde; Türkiye Selçuklular Döneminde Antalya için yapılan
mücadelelere yer verilerek dönemin Sultan’larının Antalya için uyguladıkları siyasal ve
sosyal çabalar işlenmiştir.
Üçüncü Bölümde; aynı bakış açısıyla Alanya İçin Türkiye Selçukluları ’nın
gösterdiği çabalar anlatılmıştır.
Dördüncü bölüm olarak da; Türkiye Selçukluları ‘nın Antalya ve Alanya
yöresindeki uyguladığı ticari faaliyetler, Antalya ve Alanya’nın üzerinden geçen
kervansaraylar, ticari politikalar, bazı yabancı devletlerle yapılan anlaşmalar ele
alınarak konu sonlandırılmıştır.
Bu çalışmayı yapmamda büyük emekleri olan, tüm desteğini esirgemeyen
kıymetli hocam Doç. Dr. Abdullah Bakır’a teşekkürlerimi sunarım. Tez çalışmam süresi
boyunca bana desteklerini esirgemeyen eşim Mustafa Şimşek’e ve sabırlarından dolayı
kızım Eslem Şimşek’e şükranlarımı sunuyorum.
Cansu Şimşek

ISPARTA-2019

viii
GİRİŞ

Konunun ve Kaynakların Değerlendirilmesi

Çalışmanın konusu; Selçuklu Devleti döneminden itibaren Antalya ve Alanya


bölgesinin, siyasi ve ticari durumu olarak belirlenmiştir. Antalya ve Alanya limanları
fethedildikten sonra, bu liman şehirlerinin Anadolu’nun kuzeyi ile bağlantısını sağlayan
yollar, daha sonra da bu güzergâhlar üzerine kervansaraylar inşa edilmiştir. Tarih
içerisinde bu jeopolitik konumundan dolayı Anadolu, birçok milletin dikkatini
çekmiştir. Selçuklu fetihleri ile bu fetih sonrası izlenilen siyasetin bir sonucu olarak
Anadolu Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında bir köprü vazifesi görmüş, bünyesinde
barındırdığı ticaret yolları sayesinde gerek ekonomik gerekse sosyokültürel açıdan
zenginleşmiştir.

Selçuklular, Antalya’nın fethinden sonra ticareti geliştirebilmek adına çeşitli


çalışmalar yapmışlardır. Venediklilerle yapılan ticari anlaşmalar ile Venedikli ve
Cenevizli tüccarlara tanınan çeşitli haklar bu çabaların bir parçasıdır. Kente kültürel
tesisler yapılması, Alaiye’nin alınması ve Akdeniz’de bir deniz filosu oluşturulması da
önemli tarihi gelişmeler olarak görülmektedir. Antalya ve Alanya denizcilik alanında
yerini tarih içerisinde hep korumuştur. Özellikle, Mısır ve Doğu Akdeniz’in önemli
limanları arasında ticaret açısından oldukça etkili olmuştur. Bu derece de önemli ticaret
yollarına açılan kapılarının olmasından dolayı Selçuklular bu bölgeleri ellerinde tutmak
için büyük bir çaba göstermişlerdir. Selçuklu sultanları bu bölgeyi aynı zamanda kışlık
merkez olarak kullanmışlar ve devletin idaresini buradan yönetmişlerdir.

Bu denli önemli olan konunun araştırılması gerektiği ve sosyal, kültürel,


ekonomik, siyasi yönden değerlendirilmesi gerektiği açısından önem taşımaktadır.
Selçuklu sultanlarının verdiği mücadeleler ve farklı ülkeler ile kurulan ticari ilişkileri
açısından konunun sınırları çizilerek incelenmiştir.

1
Kaynaklar

İbn Bibi, el-Evamirü’l-Alâiyye Fi’l-Umuri’l- Alâiyye

Emir Nasıreddin Hüseyin b. Muhammed b. Ali er-Caferi el-Rugadi’nin, kısa


adıyla İbn ’el Bibi el-Müneccime veya İbn Bibi, Türkiye Selçukluları tarihine ilişkin
olarak Farsça yazdığı El-Evamirü’l Alâiye Fi’l-Umuri’l- Alâiye adlı eseriyle tanınmıştır.
Yazarın hayatı hakkında bilinenler, sadece eserinde kendisi hakkında verdiği bilgilere
dayanmaktadır. Ünlü İlhanlı devlet adamı ve tarihçisi Ata Melik Cüveyni’nin emri ile
yazılan bu eser, Türkiye Selçuklu Tarihi hakkında 1192-1280 yılları arası dönemin
önemli olaylarını ve bu olaylar ilişkin en detaylı bilgileri ihtiva eder.1

İbn Bibi’nin eserinin mukaddimesinde verilen bilgilere göre; Ata Melik Cüveyni
kendisinden Anadolu’nun fethinden itibaren Türkiye Selçuklularının tarihini kaleme
almasını emretmiştir. Ancak, yazar konuya ilişkin belge ve bilgi eksikliği nedeni ile
önceki olayları araştırma fırsatı bulamadığından eserine II. Kılıç Aslanın oğlu I.
Gıyaseddin Keyhüsrev ’in tahta çıktığı tarih olan 1192 yılında başlamamıştır. II. Murat
zamanında Yazıcıoğlu Ali tarafından Osmanlıca tercümesi yapılan bu eser, Mürsel
Öztürk tarafından yazılan bir Türkçe çevirisi de bulunmaktadır. İlave olarak, M. Halil
Yinanç tarafından muhtasar halde Türkçe çevirisi de yapılmıştır. Birinci elden aktardığı
değerli bilgilerle bu eserden yararlanılmıştır. Bu eser Houtsma tarafından 1902 yılında
Selçuklu Tarihi dizisi içinde yer almıştır.2

Kerimü’d-Din Mahmud Aksarayî (ö. M. 1323)Müsameretü’l Ahbâr ve


Müsameretü’l Ahyar

Türkiye Selçuklu döneminin diğer bir yerli kaynağı Müsameretü’l-Ahbâr, İbn


Bibi’nin El-Evamirü’l-Alâiyye Fi’l-Umuri’l Alâiyye adlı eserinin ardından Selçuklu
tarihine ilişkin detaylı hususları ihtiva eden en önemli eser olarak görülmektedir.
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî tarafından 723 (1323) tarihinde, İlhanlı hükümdarı
Ebu Said Bahadır Han’ın tahta geçmesiyle (716/1316) Anadolu’nun hükümdarlığına
tayin ettiği Emir Çoban Noyan’ın oğlu Emir Timurtaş Noyan’a ithafen kaleme
alınmıştır. Aksarayî, Anadolu’nun Moğollar tarafından idare edildiği dönemi detaylı bir

1
İbn Bibi. El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali El-Ca’feri Er-Rugadi, Selçukname I, çev. Mürsel Öztürk,
KTBY, Ankara, 1996, s. 1.
2
Mehmet Şemsettin Günaltay, İslam Tarihinin Kaynakları Tarih ve Müverrihleri, Endülüs Yayınları,
İstanbul, 1991, s. 419.

2
şekilde aktarmaktadır. Verdiği bilgiyle Selçuklu Devleti’nin gerileme dönemine ilişkin
olarak İbn Bibi’nin aktarmış olduğu bilgilerin doğruluğunu kontrol etme ve
eksikliklerini tamamlama imkânı vermektedir. İbn Bibi’nin eserin yazımını
tamamladıktan (1282) sonra ise 1323 tarihine kadar Anadolu’nun belli başlı önemli ve
yerli kaynağı olarak kalır. Mürsel Öztürk tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.3

Anonim Selçuk-Name

Selçuklu tarihi için önemli bilgiler ihtiva eden diğer bir kaynak ise
Selçuknâme’dir. Yazarı belli olmayan ve Selçuklu ailesinden bir melik için yazılan bu
eser, kısa ve didaktik yapıdadır. Eserin giriş bölümünde Selçuklu hanedanı ve Büyük
Selçuklulara ilişkin kısa bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler Süleyman Şah’tan başlayarak
yazılmış olup, 1298 tarihinde yaşanan olaylar ile son bulmaktadır. Esere, önemli
olayları tarihleri ile birlikte veren iki sayfalık bir kronolojik liste daha sonradan ilave
edilmiştir. Eser, 1363 yılında meydana gelen bir olayın başlık halinde verilmesi ile sona
ermektedir. Bu eseri diğer kaynaklardan ayıran özelliği, nakledilen her olay için net bir
tarih verilmesidir. Bu tez çalışması için, eserin Feridun Nafiz Uzluk tarafından yazılan
Türkçe tercümesinden istifade edilmiştir.4

El-Azîmî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ali el- Azîmî: Azîmî Tarihi

Dönemin büyük tarihçilerinden biri olan Halepli Azîmî’ nin (1090-1160) bu


önemli eseri daha sonraki yıllarda diğer tarihçilerin de sıklıkla yararlandığı bir kaynak
olarak ön plana çıkmıştır. Bu eserde, Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan itibaren tahta
çıkan sultanlar ve yürüttükleri siyasi ve askeri faaliyetler hakkında detaylı bilgiler
verilmektedir. Diğer taraftan, Büyük Selçuklular ile Anadolu’daki Türkmen
hareketlerine ilişkin bilgilere de eserde yer verilmiştir.5

İbnü’l- Esîr: el- Kâmil Fi’t – Tarih

İslam dünyasının Ortaçağ’daki tarihçileri arasında en önemlisi olarak kabul


edilen İbnü’l- Esîr, 1160 (öl. 1234) Cizre’de dünyaya gelmiştir. Yazar, yaratılıştan
1231 yılına kadar meydana gelen olayları tarihsel kronolojiye uygun olarak aktarmıştır.
Musul Atabeylerinin de emrine görev yapmış olan müellif, elçi olarak gittiği bölgelerde

3
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsameretü’l- Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK, Ankara, 2000, s.16.
4
Anonim Selçukname, Anadolu Selçukluları Tarihi. III., çev. F. Nafiz Uzluk, Ankara, 1956.
5
el- Azîmî, Azîmî Tarihi, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara,1988.

3
gördüğü diğer eserlerden de bilgi toplamıştır. Örneğin, 1230 yılına kadar geçen olayları
aktardığı el- Kâmil Fi’t Tarih isimli eseri, sadece Selçuklu Tarihi için değil, bütün İslam
Tarihi için de büyük önemi olan kaynaklardan biri olarak görülmektedir.6

Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah: Câmiu’d-Düvel

Müneccimbaşı Ahmed Dede (1631-1702), Câmiu’d-Düvel adlı eseriyle ün


kazanmıştır. Daha sonra öneminden dolayı eser, Damat İbrahim Paşa’nın çabaları
sonucu Şair Nedim başkanlığındaki bir kurul tarafından “Sahaifu‟l-ahbar” ismi ile
Türkçe tercümesi yapılmıştır. Selçuklular ve Anadolu beyliklerine ilişkin önemli tarih
bilgilerini ihtiva etmesi nedeni ile bu eserden önemli ölçüde istifade edilmiştir.7

Reşîdü’d-dîn Fazlullah: Câmiu’t- Tevârih

İlhanlı devlet adamlarından biri olan Reşîdü’d-dîn Fazlullah (d.1240/öl.1318)’ın


Câmiu’t – Tevârih adlı eseri, Oğuzlardan Türkiye Selçuklularına kadar Türk tarihine
ilişkin çok önemli bilgiler içermektedir. Bahse konu eserin Selçuklulara ilişkin bilgileri
ihtiva eden bölümü Ahmet Ateş tarafından Türkçeye çevrilmiştir.8

Görüldüğü gibi Reşîdüʾd-dîn Fazlullah’ın kaleme aldığı “modern anlamda ilk


dünya tarihi olarak kabul edilen” Câmi‘ü’t- Tevârih, isimli kitap, Şemseddin
Günaltay’ın ifadesiyle “Türk tarihinin İslâm devrinde yazılan ana kaynakları arasında
büyük önem taşımaktadır. Reşîdü’d-dîn Fazlullah, İslâm dünyasının yetiştirdiği önemli
devlet adamlarından biridir. Yazar bu eseri İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın emri ile
yazmıştır. Barthold tarafından belirtildiği gibi “İhatasının genişliği bakımından hâlâ
eşsiz duran bir eser” olan Câmi‘ü’t-Tevârih’in iki farklı sürümü bulunmaktadır. İlk
sürüm 1306-1307 yıllarında tamamlanmış olup üç ciltten oluşmaktadır. İkinci sürümü
ise 1310 yılında tamamlanmış ve dört ciltten oluşacak şekilde düzenlenmiştir. Gazan
Han’ın eserin tamamlanmasından önce vefat etmesi nedeni ile müellif tarihini halefi
Olcaytu’ya ithaf etmeyi düşünmüştür. Ancak, Olcaytu bunu kabul etmemiş, yazardan
kendisi için yeni bir umumî tarih yazmasını emretmiştir. Bu nedenle, eserin ilk cildine
“Târîh-i Gâzânî”, “Târîh-i Mübârek-i Gâzânî” veya “Dâstân-ı Gazan Hân” ismi

6
İbnü’l Esîr, el- Kâmil fi’t- Târîh Tercümesi. I-XII. , çev. Abdülkerim Özaydın, Abdullah Köşe, Ahmet
Ağırakça, İstanbul,1987.
7
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, yay. Ali Ongül, Akademi Kitabevi, İzmir, 2001, s.
9.
8
Reşîdü’d-dîn Fazlullah. ,Câmiu’t Tevârih. I-II. , çev. A. Ateş, TTK Yayınları, Ankara,1999.

4
verilmiştir. Bu eserin giriş bölümünde Türk ve Moğol kabileleri ile bu kabilelerin farklı
kolları, şecereleri, Gazan Han’ın soyu anlatılmıştır. İlave olarak, Argun Han’ın tahta
çıkışı, Gazan Han’ın hanımları ve çocukları hakkında da bilgi verilmiştir. Eserin ikinci
bölümde ise Cengiz Han’dan Gazan Han dönemine kadar gelen Moğol tarihi
anlatılmaktadır.9

Er- Râvendî: Râhâtü’s Sudur ve Âyetü’s- Sürûr

Râvend’ de doğan ve 1181 yılında Irak Selçuklu sarayına girdiği bilinen er-
Râvendî (öl. 1206-1207)’nin Râhatü’s- Sudur ve Âyetü’s- Sürûr adlı eserini Türkiye
Selçuklu sultanı I. Gıyâseddin Keyhüsrev’e arz etmiştir. Bazı bölümleri bir siyasetname
özelliği taşıyan eserden daha çok teşkilat konusunda bilgi alınmaktadır.10

Yazıcızâde Alî: Tevârîh-i Âl-i Selçuk

Osmanlı döneminin önemli devlet adamlarından biri olan Yazıcızâde Alî (XV.
yy.) Sultan II. Murat (1421-1451) döneminde yaşamıştır. Yazarın bilinen tek eseri
Tevârîh-i Âl-i Selçuk olup, eser Selçuklular, Gazneliler, Moğollar, Harzemşahlar,
Anadolu Beylikleri ve Osmanlı döneminin ilk dönemlerine ilişkin önemli bilgileri ihtiva
eden bir umumî Türk tarihi niteliğindedir. Eserde Selçuklular ile ilgili bölümünde İbn
Bibi’nin el-Evâmiru’l-‘Alâ’iyye fi’l-umûri’l-‘Alâ’iyye adlı kitabı Türkçe ’ye çevrilerek
verilmiştir. Bu bağlamda, bu çalışma kapsamında İbn Bibi’nin eseri için olduğu gibi
Ortaçağ döneminde Anadolu’nun tarihi coğrafyası ile Selçuklu sultanları ve III. Haçlı
seferi (1189-1192) esnasında ülkenin içinde bulunduğu siyasi duruma ilişkin olarak bu
eserden yararlanılmıştır. Eserin nüshaları Abdullah Bakır tarafından analiz edilerek
Türkçe ‘ye çeviri yazımı (transkripsiyon) gerçekleştirilmiştir.11

9
Reşîdüʾd-dîn Fazlullah, Câmi’ü’t-Tevârih, Selçuklu Devleti, çev. Erkan Göksu-H.Hüseyin Güneş,
Selenge Yayınları, İstanbul, 2010, s. 7,8.
10
Er- Râvendî, Râhatü’s- Sudur ve Âyetü’s- Sürur I-II. çev. A. Ateş, TTK Yayınları, Ankara,1999.
11
Yazıcızâde Alî, Tevârîh-i Âl-i Selçuk (Oğuznâme-Selçuklu Tarihi), Haz. Abdullah Bakır, Çamlıca
Basım Yay. İstanbul, 2017.

5
Anna Komnena

Anna Komnena (1083-1153) İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Aleksios


Komnenos’un kızı olan yazar, Alexiad (Alexias) adlı eserinde babasının Bizans
İmparatorluğu döneminde yaşanan olayları ele almıştır. Eserde, ilgili dönemde
Balkanlar ve Anadolu’nun içinde bulunduğu siyasi ve ticari durum ile ilgili önemli
bilgiler içermektedir. Eserin bu tez çalışması kapsamında önemi ise I. Haçlı Seferi
(1096-1101) zamanında İmparator Aleksios’un Batı Anadolu topraklarını Türklerden
geri almak için yapmış olduğu seferlere ilişkin bilgiler içermesidir. İlave olarak, bu
eserde, Anadolu’daki yerleşim yerleri, bölge ve coğrafi yapılara ilişkin bilgilerden
yararlanılmıştır. Eser’in Türkçe Tercümesi 1996 yılında Bilge Umar tarafından
yapılmıştır.12

Ioannes Kinnamos: Historia

XII. yüzyılın önemli Bizans tarihçilerinden olan Ioannes Kinnamos ’un, yazmış
olduğu eser II. Ioannes Komnenos (1118-1143) ve I. Manuel Komnenos (1143-1180)
dönemlerine ilişkin bilgiler ihtiva etmektedir. II. Ioannes Komnenos döneminde
meydana gelen olayların kısa anlatıldığı eserde, I. Manuel Komnenos’un iktidarı
dönemine ilişkin olaylara daha fazla yer verilmiştir. Eserin Türkçe çevirisi Charles M.
Brand ve Işın Demirkent tarafından yapılmıştır.13

Strabon (M.Ö. 64 / M.S. 24) Geographika

Strabon’un imparator Augustus zamanında, Roma’da yazdığı on yedi ciltlik


Geographumena veya Geographika (Coğrafya) isimli bu çalışmasının XII. , XIII. ve
XIV. ciltleri Anadolu coğrafyası ile ilgili temel bilgiler içeren önemli bir kaynak
durumundadır. Yazar eserin yazım aşamasında “hassas” bir anlayışla hareket etmiş,
yaşadığı çağda Avrupa, Asya ve Afrika’nın önemli bölgelerini içeren ve Doğu
Anadolu’dan Sardinya Adası’na, Karadeniz kıyılarından Etiyopya’ya kadar gidip
gördüğü bölgeler ile ilgili anıtsal bir eser kaleme almıştır. Bu açıdan eseri Antik Çağ’ın
adeta bir ansiklopedisi niteliğindedir.14

12
Anna Komnena, Alexiad Malazgirt’in Sonrası, çev. Bilge Umar, İnkılap Kitapevi, İstanbul,1996.
13
Ioannes Kinnamos, Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), çev. Işın Demirkent, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s. XIX.
14
Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2009, s. XVXVI.

6
Charles Texier (1802-1871) Küçük Asya

Charles (Felix-Marie) Texier, ünlü bir Fransız arkeolog ve gezgini olarak 1802
yılında Versailles’da doğmuş ve 1871 yılında Paris’te ölmüştür. Fransız Hükümeti
tarafından Anadolu’ya gönderilen yazar, ilk eserine 1833 yılında, ikinci eserine ise 1843
yılında başlamıştır. Uzun yıllar boyunca seyahat etme, inceleme ve kazı yapma fırsatı
bulduğu Anadolu’da yapmış olduğu araştırma ve çalışmaların sonuçlarını kaleme
almıştır. Kaleme alınan eserin Türkiye Arkeolojisi açısından en önemli kısmı, Hititlerin
başşehri Hattuşaş (Boğazköy) ile bölgenin açık hava tapınağı olarak bilinen
Yazılıkaya’nın topografik haritasının çıkarılıp birçok bölgesinin resmedilmesidir. Bu
sayede bölgenin tanınırlığına katkı yapmıştır.

Gezmiş olduğu bölgelerde sadece Antik döneme ait çalışmalar ile sınırlı
kalmayan yazar, ilerleyen dönemlere ilişkin (Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, vb.)
çalışmalar yapmıştır. Bu bağlamda, önemli şehirlerin, yapı ve anıtların çizimlerini
hazırlamıştır. İlave olarak, Anadolu’nun jeolojik yapısı, coğrafik özellikleri ile yer altı
ve yer üstü kaynakları, kültür merkezlerinin tarihi ve o dönemde bölgede yaşayan halkın
etnik, kültürel, sosyo-demografik ve ekonomik açıdan önemli bilgiler aktarmıştır.15

İbn Battuta Seyahatnamesi

Asıl adı Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim
Levati Tancı olan seyyah, İbn Battuta olarak bilinmektedir. Fas’ın Tanca şehrinde
doğan İbn Battuta tarafından yazılan “Tuhfetü’n-Nuzzar fi Garaibi’l-Emsar ve Acaibi’l-
Esfar” isimli eser Türkçeye de çevrilmiş olup, Anadolu’nun o günkü durumuna ilişkin
detaylı bilgiler içermektedir.

Yazar Anadolu’yu M. 1330-1340 yılları arasında gezmiş olup, M. 1332-1333


yılları arasında Kayseri’de bulunmuştur. İlgili dönemde bölgede yaşayan Türkmen,
Hanefi yapılanma ile Eretna Devleti’nin refahına ilişkin önemli bilgiler vermiş, Ahilik
ile ilgili detayları birinci elden vermiştir. Eserinde, Ahilik geleneğinin ne kadar güçlü

15
Charles Texier, Küçük Asya, c. 1, çev. Ali Suat, Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı,
Ankara, 2002, s. XI.

7
bir siyasi yapı oluşturduğunu aktaran İbn Battuta Ahiler tarafından ağırlanmış ve
kendisine Ahilik geleneğine uygun şekilde ihtimam gösterilmiştir.16

Orta Çağ’ın en büyük seyyahlarından biri olarak görülen İbn Battuta Faslı bir
Müslümandır. Yazar, seyahatnamesinde Antalya bölgesinin genişlik, güzellik ve ihtişam
bakımından dünyanın en önemli bölgelerinden biri olduğunu; planı ve düzeni dikkate
alındığında diğer ülkelerde bulunan benzer liman şehirlerine göre çok üstün bir
durumda olduğunu belirtmiştir.17

Süryani Kaynakları

Gregory Abû’l-Farac Abû’l-Farac Tarihi

Eserin yazarı 1225 senesinde Malatya’da doğmuştur. Süryani edebiyatının


önemli yazarlarından biri olarak görülen Gregory Abû’l-Farac farklı lisanlara hakim
olması dolayısı ile eserini farklı dillerde yazılmış birçok farklı kaynaktan faydalanarak
yazmıştır. Ansiklopedi tarzında hazırlanan bu eser, yazarın hayatının Malatya’da
geçmesi nedeni ile son derece önemli bilgiler içermektedir. Ancak, Anadolu’da yaşanan
bazı önemli olaylara bu eserde yer verilmemiştir. Babai İsyanı ile ilgili sunulan bilgiler
diğer kaynaklar ile karşılaştırıldığından uygun ve önemli olduğu düşünülmek ile birlikte
isyanın çıktığı bölgede yaşaması ve yapılan mücadelelere bizzat şahit olmasına rağmen
detaylı bilgi sunmamış olması garip karşılanmaktadır. Selçuklu hükümdarları ile ilgili
kısımlarda zaman zaman Hristiyanlık taassubu ile olsa gerek nesnel yorumlarda
bulunmuştur. Son olarak, eserin Türkiye tarihi ile önemli olaylara ışık tutan
başvurulması gereken eserler arasında yer aldığı göz önünde bulundurulmalıdır.18

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un


Zeyli (1136-1162)

Urfalı Mateos tarafından yazılan ve 952–1136 yılları arası dönemdeki anlatan


vakayiname isimli eserde, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluş dönemi ve
Anadolu’nun bir Türk yurdu halini almasına ilişkin detaylı bilgiler verilmiştir. Yazarın,
yaşadığı yerde meydana gelen ve tanıklık etmiş olduğu olaylara ilişkin bilgi vermiş

16
İbn Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi, C. I, çev. A. Sait Aykut, YKY, İstanbul, 2004, s.XLVI-
XLVII, LII-LIII.
17
ANONİM 2008, Gezginlerin Gözüyle Antalya, Ed. Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma
Enstitüsü, s. 94.
18
Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, C.II. çev. Ö. Rıza Doğrul, TTK. Yayınları, Ankara, 1999.

8
olması eserin tarihi açıdan önemini artırmaktadır. Esere, Papaz Grigor tarafından bir de
zeyl (1136–1162) eklenmiş olup, Türkçe tercümesi de yapılmıştır. 19

19
Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952–1136) Papaz Grigor’un Zeyli(1136–1162), çev.
Hrant D. Andresyan, TTK, Ankara, 2000, s. XVII-XXV.

9
BİRİNCİ BÖLÜM

ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDE ANTALYA

1. ANTALYA’NIN ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDE TARİHİ


DURUMU

1.1. Antalya’nın Coğrafi Durumu

M.Ö. 158 yılında Bergama hükümdarı II. Attalos Fladelfs20 (M.Ö. 159-138)
tarafından kurulan Antalya, Pamfilya21 bölgesinin en önemli şehirlerinden birisidir.
Tarihte coğrafi öneme sahip bir şehir olarak yerini almıştır.22 Coğrafi durumuna
bakılacak olursa Antalya Ovası Kuzeyde ve batıda yüksek sıradağların bulunduğu bir
bölgedir. Antalya bölgesi güneyine inildiği zaman denize doğru ve doğu yönünde 70-80
km boyunca uzanan düzlük bir alanda yer almaktadır. Yayla, kuzeybatıdaki Lycia
(Antalya, Muğla) dağlarına ve Perge23 yukarısındaki dağlara doğru uzanmaktadır.24

Antalya, coğrafi konumundan dolayı istilalara açık bir durumdadır. Üç traverten


parçasının birincisi üzerinde kurulmuş bulunmaktadır. Kuzeyi ve batısı batı Toroslarla
çevrili, doğusu ve güneyi açık bir pozisyondadır. Kurulduğu yerin coğrafi konumunun
elverişliliğinden dolayı Antalya birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.25

20
İsmin menşei; Tanrı Atta ile ilgisi olmamasıyla beraber Bergama kralları Attala/ Attalos'lardan biri
dolayısıyla Attala yahut Attaleia (sonuncusunun Helen dilinde anlamı: Attalos Yurdu) iken şimdi
Adala'ya dönmüş tür; Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1993, s.15.
21
Günümüzdeki Antalya vilayetinin düzlük alanları içerisinde bulunmaktadır. Antikçağ döneminde
Pamphylia’da; Olbia, Perge, Silyon, Aspendos, Side önemli kentleri arasındadır. Bk, Giray Ercenk,
“Pamphylia Bölgesi ve Çevresi, Eski Yol Sistemi”, Belleten, c.LVI,1992.
22
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographıka. XII-XLII-XLV) , çev. Adnan Pekman, İstanbul,
1993, s.195; Charles Texier, Küçük Asya, s.51.
23
Antalya’nın doğusunda yer alan Perge, Aksu ilçesi içerisinde bulunmaktadır. Anadolu’nun en düzenli
kentleri arsındadır; Onur Kara, Mustafa Demirel, “Perge Antik Kenti 2012-2014 Yılı Kazıları”
Antalya,2015, s.VIII.
24
E. J.Davıs, Anadolu XIX. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Antik Kentlerine Yapılan Bir
Gezinin Öyküsü, çev. Funda Yılmaz, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,2006,s.142.-160.bkz, Ovanın
kara tarafındaki sınırı 60-90 m yüksekliğinde dik bir kayalıktır. Bu kayalık, bir noktada Antalya
duvarlarından ve denizden uzanmaktadır.
25
Muhammet Güçlü, XX. Yüzyılın İlk Yarısında Antalya, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Kültür
Yayınları, Antalya, 1997, s.1

10
Antalya ovasından, kuzeye doğru Toros dağları ile çevrilmiş olan Pamfilya
bölgesi ile başlar. Bu Toros silsilesinin içinde Pisidya (Pisidie)'ya26 açılan bir geçit
bulunmaktadır. Bütün bu alanın ismi Despoiras Dağıdır ve Eğirdir (Eğdir)27 ile
Beyşehir28 (Beycheri) göllerine uzanmaktadır. Çok sayıda dik uçurumlar
bulunmaktadır. Pisidya bölgesi içerisinde bulunan dağlar vasıtasıyla biriken sular
Akdeniz’e dökülmekteydi. Bunlar Aksu (Cestnıs), Köprüçay (Eurymedon) ve Manavgat
çayı (Melas) dır.29

1.2. Roma Hâkimiyetine Kadar Antalya’nın Tarihi Durumu

İlkçağda Antalya’nın içinde bulunduğu bölgeye Pamphylia denilmektedir.


Pamfila kelimesi yunanca kökenli olup Pan-çok ve phyle-soy anlamına gelen
kelimelerin birleşmesinden oluşmaktadır.30 Bölgenin kuzeyinde Pisidya, güneyinde
Akdeniz, batısında Lykia, doğusunda Kilikya bulunmaktaydı. Pamphylia Körfezinden
Kıbrıs adasına kadar uzanan kısma Pamphylia Denizi denilmekteydi. Bölge Pamphylia
Körfezinin kuzeybatı köşesindeki dağların sahilden kuzeye doğru uzaklaştığı yerden
başlayıp ova boyunca Melas (Manavgat) Nehrinin denize döküldüğü yere kadar uzanan
coğrafi bir yer ismidir. Bölgenin önemli şehirleri Attelia(Antalya), Perge(Murtuna),
Sillyon(Yanköy Hisarı), Aspendos(Belkıs), Side (Eski Antalya) olup,
Katarhaktes(Düden), Kestros(Aksu), Eurymedon(Köprü çayı), Melas(Manavgat çayı)
gibi dört esas nehri vardır. 31

26
Burdur, Eğridir ve Beyşehir, göllerini kaplamakla beraber, güneyde Antalya ile sınırlarını içine alan
bölgedir. Bk; Bilge Hürmüzlü, “Pisidia’da Gönüllü Geleneklerinin Işığında Kültürler Arası İlişkiler”,
SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Isparta, 2007,s.1.
27
Metin Tuncel, “Eğridir”, İslam Ansiklopedisi, c.10, TDV. , İstanbul, 1994, s.494; Eğridir Ortaçağ
döneminde Mısır ile ticaret ilişkisini sağlayan Antalya Limanı ile Anadolu bağlantısını sağlayan
güzergâhta önemli bir konaklama ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Diğer taraftan, bu şehirde XII.
yüzyılın son yarısıyla XIII. yüzyılda ilmî ve sosyal hareketlerin de canlı olduğu görülmektedir.
26
Beyşehir Gölü’nün güneydoğu kenarında kurulmuştur. Beyşehir Gölünden çıkan Beyşehir çayı şehrin
mahallelerini birbirinden ayırmaktadır. Şehrin adı Türkçe kaynaklarda el-Medine es- Süleymaniye el-
Eşrefiyye, Süleymanşehir, Begşehir gibi farklı isimlerde yer almaktadır; bk. M. Akif Erdoğru “Beyşehir”
, İslam Ansiklopedisi, TDV,1992, s.84.
29
Despoiras ‘tan sonra Baoulo ismini alan bu dağlar doğuda bulunan kıyıya yaklaşmaktadır. Bozburun
Dağı ile bilinen ikinci bir silsile de birinciye paralel olarak uzanmaktadır. bk. ; Texıer ,a.g.e .,s.48.
30
Tuncer Baykara, “ Bir Selçuklu Şehri Olarak Antalya” Antalya IV. Selçuklu Semineri, Antalya Valiliği
Yayınları, Antalya, 1992.s.38.
31
Bilge Umar, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, c. I., Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu Yay.,
İzmir, 1982, s.2.

11
Sahilin iç bölgeler ile bağlantısı ise Kestros (Aksu), Eurymedon (Köprüçay) ve
Melas (Manavgat) gibi nehirler üzerinden sağlanmaktaydı. Olbia ve Attaleia dışındaki
tüm Pamphylia adları yerli adlara dayanmaktadır. 32

Bu bölgede bulunan Side, Aspendos, Perge gibi kentler, çevresinde dağlar


sayesinde verimli geniş ovaları ile kuşatılmış ve büyük ticari ve askeri gemilerin
demirlemesine imkân veren koyların mevkileri dikkate alınarak konumlandırılmıştır.33
Pamphylia çeşitli devletleri ve kültürleri toprakları üzerinde yaşatmıştır. Pamphylia
bölgesinde sırasıyla Prehistorik, Hititler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar,
Ptolemaioslar, Selevkoslar, Bergamalılar, Roma Eyaleti-Kilikia, Amyntas, Roma ve
Bizans devirleri yaşanmıştır.34

Pamphylia’da iki metropolit bulunmaktadır; bunlar; Perga ve Side imparatorluk


açısından en önemli yerlerdir. Aralarında, Smyrna35 ile Ephesos,36 Tarsos'la Anazarbos,
gibi, toplulukların aralarında kuvvetli bir rekabet vardır. Ephesos meclisinde, hem
Perga hem Side metropolis olarak kaydedilmiştir. İki metropolitin, piskoposluklarını ne
zaman paylaştıklarını anlayabilmek adına elimizde hiç bir vesikanın bulunmadığından,
Chalcedon'da hazır bulunan piskoposların listesinden, taksimatın o tarihte mevcut
olmadığı görülmektedir. Vilayetlere göre sonradan tertip edilen bu listede ortaya çıkanın
Perge ve Side’den bahsettiği kanısına varmıştır.37

Solimler bölgenin bilinen ilk sakinleridir. İlk yıllarda kendi dillerini konuşan
halk, ilerleyen yıllarda meydana gelen göçlerin etkisiyle Fenike, Kayra ve Grek dillerini
konuşmuşlardır. Hititlilerle Mısırlılar arasında meydana gelen uzun süren savaşlardan
sonra Antalya ve çevresine Yunanistan’dan ve adalardan Grekler gelip yerleşmişlerdir.

Göçlere bağlı olarak nüfusu giderek artan Antalya ve çevresi MÖ. 334 yılında da
İskender’in istilasına uğramıştır. İskender’in bu bölgeye gelmekteki en önemli amacı

32
Muzaffer Demir, “Roma Cumhuriyeti-Pamphylia (Antalya ve Çevresi), İlişkilerinin Nitelikleri Üzerine
Değerlendirmeler”, Selçuklulardan Cumhuriyete Sosyal Bilimlerde Antalya 1, Palet Yayınları,
Antalya,2018,s.23.
33
Baykara, a.g.e. s.38.
34
Muhammet Güçlü, XX. Yüzyıl İlkyarısında Antalya, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Kültür Yayınları,
Antalya, 1997, s.1.
35
Ege Bölgesinde, güney ucu İzmir dolaylarında bulunmaktadır; Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, s.
32.
36
Ephesos; Anadolu’nun batı tarafında, günümüzdeki İzmir ilinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde yer
almaktadır; bk; Umar, a.g.e. , s.61.
37
W.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,
1960,s.464.; Strabon,a.g.e.,s.56.

12
Perslere karşı yapılan mücadelelerde deniz üssü elde etmekti. Bölge İskender’in genç
yaşta ölümünün ardından komutanlarından Antigonus’un yönetimine girmiştir.
Antigonos’un yenilgisi ile sonuçlanan İpsos Savaşından (MÖ.301) sonra ise
Selevkosların Asya Krallığı ile Ptolemaisler arasında el değiştiren karışık ve düzensiz
bir döneme girmiştir. 38

Bilinen en eski adı Attaleia olan kent, batıda Lykia, doğuda Cilicia Trakheia ve
kuzeyde Pisidia ile çevrilidir. Şehir adını, kurucusu olan Pergamon Kralı II. Attalos
Philadelphos (M.Ö.158–138)’tan almıştır. 39

Nar anlamına gelen Side (Eski Antalya) Akdeniz’in en işlek liman şehriydi.
Roma Suriye Kralı III. Antiokhos mücadelesi sonunda Suriye kralı yenilmiştir. Bu
mücadeleyi sona erdiren M.Ö. 188 tarihli Apameia40 (Dinar) anlaşması gereği
Pamphylia bölgesinin batı kısmı Bergamalılara verildi. Ticari durumdan dolayı
Bergama Kralı II. Attalos41 ( M.Ö. 159–138) burayı almak için çok uğraştı. Başarılı
olamayan kral, uzun araştırmalardan sonra Pamphylia körfezinin batı ucunda
“Korykos”42 köyünün bulunduğu koyda kendi adına izafeten batı Akdeniz’de Persler
tarafından tahrip edilen eski Yunan şehrinin yerinde 30.000 esire on yıl içinde Attaleia
şehrini kurdurmuştur. 43

Pamfilya’nın batı bölümü Bergama Kralı II. Attalos’un egemenliği altına


girmiştir. Bölgenin stratejik öneminin bilincinde olan II. Attalos, Roma
egemenliğindeki Side’yi ülke sınırlarına dâhil etmeye çalışmış ve kendi adını verdiği
Attalia-Atalia-Satalia Adalia44 isimleri ile bugünkü Antalya şehrini inşa etmiştir. 45

Antalya’nın kuruluşu ile ilgili şöyle bir efsane anlatılır; Bergama kralı II. Attalos
MÖ 158 yılında krallığını genişletmek ve yeni liman şehirlerini egemenlik alanına dâhil

38
Güven Dinç, “9 No’lu Antalya Şeriyye Sicili Defterine Göre 1853-1859 Yılları Arasında Antalya
Şehrinin İdare ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih
Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Antalya, 2005, s.7.
39
Strabon, a.g.e., s. 191,195.
40
Apameia; Afyon iline bağlı Dinar bölgesine verilen isimdir. Selçuklu döneminde daha düzlük bir alan
içerisinde yer almıştır; Umar, a.g.e., s.81.
41
Bk;Ek.9.
42
Kilikia, Korakesion (Alanya) ve Alexandria Kat Isson (İskenderun) arasında bulunan bölgeyi içine
almaktadır, Deniz Kaplan, “Korkykos Antik Kentinin ve Kilikia Bölgesinin Korınth Sütün Başlıkları”,
Olba, XIV, 2006, s.1.
43
M. Orhan Bayrak, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, Evrim Yayınları, İstanbul, 1979,s. 74.
44
İlk çağdaki adı Attaleia ( Attalos Yurdu) olarak geçmektedir. Attalos Akdeniz kenarlarında güçlenmek
amacıyla o bölgede bir kent kurdular ve burayı Attalia diye isimlendirdiler; Umar, a.g.e., s.77.
45
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yay., İstanbul, 1998, s.462.

13
etmek amacı ile akıncılarından kendisi için bütün hükümdarların gıpta ile bakacakları,
eşsiz güzelliklere sahip, cennet gibi bir yer bulmalarını ister. Bu emri alan akıncılar,
haftalar hatta aylar boyunca dolaşmış ancak kralın istediği gibi bir yer bulamamışlardır.
Ta ki yolları Torosların eteklerinde, Antalya’ya varıncaya dek! Tepeleri karla kaplı Bey
dağları el değmemiş ormanlarının yeşilliği, gümüş kıyıları ve denizin mavisi karşısında
solukları kesilmiştir. Akıncılar, Toroslardan aşağıya indiklerinde dünya cenneti bir
ovanın eşsiz görüntüsü karşısında kalmışlardır. En sonunda bu günkü Antalya şehrinin
olduğu yere gelmişler, karşılarında gördükleri güzellik karşısında nihayet “cenneti”
bulduklarını düşünerek Bergama’ya dönmüşlerdir. Kralın huzuruna çıkan akıncılar,
krala “emriniz üzerine cenneti bulduk!” demişler. Bu yeri birde kendi gözleri ile görmek
arzusunda olan Kral II. Attalos, Antalya’nın bulunduğu yere geldiğinde akıncılara hak
vermiş ve burada büyük bir kent kurulması talimatını vermiştir. Bergamalılar bu doğal
güzelliklerin ortasına ihtişamlı bir kent inşa etmiş ve şehre kral Attalos’a ithafen
46
Attaleia ismini vermişlerdir.

1.3. Roma Hâkimiyetinde Antalya’nın Tarihi Durumu

M.Ö. 79 tarihinde İsaurucus lakabıyla bilinen Konsül P.Servilius bölgede hâkim


olan deniz haydutlarını bertaraf ederek, şehirde Roma’nın fiili hâkimiyetini başlattı.
Surlar takviye edildi. Bizans döneminde şehir Akdeniz havzasının önemli bir limanı
konumuna geldi. Ayrıca VII. yüzyılda kurulan thema teşkilatında Kibirrheot themasının
başkenti oldu. Kale ile çevrili olan şehrin ismi ilk eserlerde Attaleia, Attalia, Avrupa
dilleri ile yazılan eserlerde Adalia, Türk eserlerinde Adayla, Antaliyye olarak
geçmektedir.

Bizans kaynaklarında ise Yeni Satalya olarak anılmaktadır. Attaleia ismi Attalia,
Atalia, Satalia, Cetelia, Sattalien, Adalia, Adayla, Antaliyye gibi tarihi süreci geçirerek
Antalya şekline dönüşmüştür. M.Ö. kralın vasiyeti ile Romalılara bırakılmıştır. Lykia
veya Pamphylia eyaleti adlarını 395 yılına kadar taşıyan şehir 395- 1207 yılları arasında
ise Bizans egemenliğinde kalmıştır.47

46
Hüseyin Çimrin, Bir Zamanlar Antalya, Tarih, Gözlem ve Anılar, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası,
Antalya,2006, s. 11.
47
Bayrak, a.g.e., s.74.

14
Bizans egemenliğine girdiği yıldan itibaren Akdeniz ticareti açısından en işlek
limanlardan biri olan Antalya, VII. yy’dan sonra yoğun bir şekilde Arap akınlarına
uğramış olup, 860 yılında Abbasi halifesi Mütevekkil ’in kumandanı Fazl bin Karin
tarafından kısa bir süreliğine de olsa zaptedilmiştir. Kaynaklara göre Antalya’da mevcut
surlar Bizans İmparatoru VI. Leon ve oğlu Konstantin Porphyregenetos döneminde
onarım görmüştür. Surların dışındaki ikinci surlar ile bunun çevresinde bulunan
hendeğin bu dönemde yapıldığı bilinmektedir. 48

Antalya şehri ve çevresi antik kalıntılar yanında, önemli bir Türk varlığına da
sahiptir. Özellikle Antalya şehri çevresi ile daha yakın ilişkiler içinde olduğundan,
geçmiş ile gelecek arasındaki uyumu en iyi şekilde kurmak zorundadır.49

Bir liman şehri olarak Antalya, yakınında yer alan diğer bölgelere göre daha çok
dikkat çekmiş ve tarihin her döneminde saldırılara uğramıştır. Bölgede egemen olmak
için mücadele eden birçok uygarlık olmuş, bu mücadelelerin ardından şehir, Roma
egemenliğine girmiştir. İmparatorluk 395 yılında ikiye ayrılmış olup, Antalya Bizans
İmparatorluğu’na bağlanmış ve bir Hristiyan şehrine dönüşmüştür. Bizans döneminde
önemi daha da artan şehrin doğu ile batı arasında zengin ürünlerin taşındığı önemli bir
ticaret merkezi haline gelmiştir. Öyle ki Antalya bu dönemde Doğu Akdeniz’in en işlek
limanıydı. 50

Roma döneminde Akdeniz kıyıları, gayet canlı ve görkemli bir devre sahne
olmuştur. Bu devirde kıyılarda yer alan verimli ovalar canlanmış, üretilen fazla ürünler
Roma’ya kadar ulaştırılmıştır. Ancak, VII. yy. sonrası İstanbul’un farklı bir merkez
olarak yükselişi, Müslümanların saldırıları karşısında, Roma kentlerinin küçülmesi,
Müslümanların denizden ve karadan yaptığı saldırılar nedeni ile Roma halkı savunma
imkânı buldukları bölgelere çekilmiştir.

Antalya, kayalıklar üzerinde konumlandırılmış olup, kara ve deniz tarafından


gelecek saldırılara karşı surlar ile desteklenmişti. Diğer taraftan, İstanbul’un önemli gıda
ihtiyacını karşılayan Mısır’a giden güzergâh üzerinde bulunması nedeni ile diğer kıyı

48
Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1220-
1237), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s.27.
49
Tuncer Baykara, “ Bir Selçuklu Şehri Olarak Antalya” Antalya IV. Selçuklu Semineri, Antalya Valiliği
Yayınları, Antalya, 1992.s.38.
50
Hüseyin Çimrin, Antalya Tarihi Ve Turistik Rehberi, Akdeniz Kitabevi, Antalya, 1999, s.48.

15
şehirleri olan Side ve Perge’ye nazaran daha canlı bir şehir dikkat çekmektedir. Bu
özellikleri ile şehir VIII-X yy. döneminde ticari açıdan önemli bir merkez halini
almıştır.

Şehir önemli bir ticaret merkezi olup Avrupa ve Mısır arasında ticaret yapan
gemilerin en önemli uğrak noktalarında biridir. 51 Şehir, XI. yüzyıl sonlarında Türklerin
egemenliğine geçmiştir. 1097 yılında yapılan I. Haçlı seferinin ardından yeniden Bizans
kontrolüne girmiştir. Nihayet, Türkler XII. yüzyılın ilk yarısında tekrar kentin
yakınlarına kadar gelmiş ve bölgede etkili olmaya başlamıştır. Halkın tarlaları
ekemediği, yiyecek ihtiyacının deniz yolu ile karşılandığı belirtilmektedir. 52

İstanbul’un gıda ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan Mısır ile arasındaki en


kısa yol üzerinde yer alıyor olması nedeni ile Antalya, VIII-X yüzyıllarda önemli liman
şehri halini almıştır. Gerek şehir planlaması gerekse düzenli olması nedeni ile diğer
şehirlere göre daha üstün bir konumda olan Antalya ahalisi için taifeler birbirinden
farklı mahallelere yerleşmiştir. Hristiyan tüccarlar "Mina" (liman) isimli semtte
oturmaktaydılar. Bu mahallenin çevresini kaplayan büyük duvarın kapılarının, Cuma
vakti ve her gece kapalı olduğu görülmektedir. Şehrin asıl halkını oluşturan Rumlar ise
başka bir mahallede yerleşmiş olup, bu bölge de surlarla çevrilidir. Benzer şekilde
Yahudiler de kendi mahallelerinde yaşamlarını sürdürmüştür. Burada da yine karşımıza
büyük duvarlar çıkmıştır. Şehrin beyi, ailesi, devlet erkânı ve kapıkullarının ikamet
ettiği bölge de diğer taifelerden tamamen ayrı ve etrafı da surla çevrili olup kale görevi
görmüştür.53

Savunma imkânları bakımından güçlü bir konumdadır. Buna rağmen Antalya,


XI. yüzyıl sonlarında Türkler tarafından fethedilmiş, ancak 1097 sonrasında I. Haçlı
seferinin sonrasında tekrar Bizans egemenliğine geçmiştir. Türkler, XII. yy. başlarında
Antalya önlerine gelerek yörede etki göstermeye başlamışlardır.54 Anadolu’nun üç
tarafının denizler ile çevrili olması nedeni ile Antik Çağ’dan itibaren önemini
korumuştur. Özellikle kıyı kentleri deniz ticareti yapan gemilerin uğrak yerleri haline
gelmiştir. Bu yerler içinde konumu itibariyle Antalya ayrı bir öneme sahip bir kenttir.

51
Feridun Emecen, “Alanya”, İslam Ansiklopedisi, cilt 3. ,TDV İstanbul,1991,s.233.
52
Baykara, a.g.e.,s.105.
53
Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancı, İbn Battuta Seyahatnamesi, C.I. , çev. A.Sait Aykut, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul,2000,s.405-406.
54
Baykara, a.g.e., s.105.

16
Şehir, devamında Roma, Abbasi, Bizans, Türkiye Selçuklu, Osmanlı Devleti gibi
önemli medeniyetler için önemli bir deniz ticaret merkezi olarak dikkat çekip tarihteki
yerini almıştır. 55

2. ALANYA’NIN ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDEKİ TARİHİ


DURUMU

2.1. Alanya’nın Coğrafi Durumu ve İsminin Menşei

Alanya (Alâiye), antik çağda Koracesium adıyla Perge, Side ve Aspendos gibi
kentler ile birlikte Pamphylia bölgesinin önemli bir şehri olarak ön plana çıkmıştır.
Günümüzdeki Antalya körfezinin doğu ucunda bulunmaktadır.56

Kentin Batısı Manavgat ve Gündoğmuş, kuzeyi Konya, doğusu Gazipaşa ve


güneyi ise Akdeniz ile çevrilidir.57 Kuzeyde Toroslar ile güneyde Akdeniz arasında
sıkışıp kalan bir kıyı kentidir. Kent sarp ve ulaşılması zor bir yarımada üzerine
kurulmuştur. Bir liman kenti olan Alanya, aynı zamanda gemi yapımı için gerekli
ağaçların bol olması gibi faktörler kentin önemini arttırmıştır. Tarihi İpek yolunun deniz
bağlantısını sağlayan şehir, aynı zamanda bir ticaret merkezi olma özelliğinden dolayı
büyük ilgi görmüştür.58

Güneyi denize açık bir yarımada ve bunun hemen gerisindeki kıyı ovası üzerinde
gelişmiş olan kentin, kuzeyinde kıyı ovasından itibaren birdenbire yükselen Toroslar
bulunur. Bir yarımada özelliği taşımaktadır. Özellikle kıyı ovası üzerinde gelişmiş olan
Akdeniz kıyılarımızdaki önemli alanlar içerisinde yer alan Alanya; tarihi, coğrafyası,
sosyal ve kültürel özellikleriyle incelenmeye değer bir yapıdadır. Alanya hakkında
şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalar, buradaki kültürel yapının özelliklerini uzun
zamandır koruduğunu ortaya koymuştur. Günümüz Alanya'sında gerek dil yapısının,
gerek folklorik özelliklerinin, gerekse kültürel özelliklerin uzun yıllar boyunca

55
Strabon, a.g.e., 1993, s.195.
56
Giray Ercenk, “Pamphylia Bölgesi ve Çevresi Eski Yol Sistemi”, Belleten, c.LVI, Sayı,216, 1992,
s.363.
57
Alanya Belediyesi 2015-2019 Stratejik Planı, s. 34.
58
Ali Yardım, Alanya Kitabeleri, Yay. İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 2002, s.5.

17
değişmeyerek bugüne kadar ulaşabilmesinde coğrafi faktörlerin de önemli bir takım rolü
olmuştur.59

Farklı kaynaklarda ise Alanya’nın Kuzeyde Toros Dağları, Güneyde ise


Akdeniz’in yer aldığı ufak bir yarımada üzerine kurulduğu, Antik çağda Pamfilya ve
Klikya60 arasındaki bölgede yer alması nedeniyle isminin bazen Pamfilya bazen de
Klikya olarak anıldığı aktarılmaktadır.61

Uygun iklimi, verimli toprakları ve coğrafyası ile tarihin en eski dönemlerinde


beri bir yerleşim yeri olarak bölge Antik çağlardan başlayarak Akdeniz ticaretinin
Güney Anadolu’daki en önemli merkezlerinden biri olarak görülmüştür. Toros vadileri
boyunca yapılan yollar sayesinde İç Anadolu ve çevresi Akdeniz ile birleştirmiştir. Bu
nedenle; Alanya’da gerek ticari gerekse kültürel bir birikim oluştuğu görülmektedir.

Strabon Dağlık Kilikya (Kilikhia Trakheia)’nın başlangıç noktası olarak


belirttiği Alanya’yı çok dik bir kayaya kurulmuş sarp bir kale olarak tanımlamıştır.62
Alanya’nın köklü bir tarihsel ve kültürel mirasa sahip olması aynı zamanda coğrafi
konumundan dolayı tarihsel süreç içerisinde büyük öneme haiz olmuştur.

2.2. Roma Hâkimiyetine Kadar Alanya’nın Tarihi Durumu

Alanya’nın Tarih öncesi dönemlerini tanıtan belge çok azdır. Tarihçi Strabon,
“Geographika” eserinde kentin bilinen ilk adı olan Coracesium (Korakesium)’dan
“Batıdan Kilikia’ya girerken karşılaşılan ilk kent” şeklinde ifade etmiştir. Kentin sarp
ve ulaşılması zor bir yarımada üzerine kurulmuş olması kentin bu isme verilmiş
olmasında etkili olmuştur. Şehir bazen Kilikya, bazen de Pamfilya bölgesinde yer
almıştır. Kara ulaşımının zorluğu ve denizden fethedilmesinin güç olmasından dolayı
şehir eski önemini kaybetmiştir.

Alanya ve çevresinde kurulan birçok yerleşim yeri, zamanla eski önemini


kaybetmiş ve nüfusu azalmıştır. Bu durum diğer Bizans şehirlerinde de görülmüştür.

59
Süha Kocakuşak, “Alanya’da Yerleşme Adlarının Özellikleri”, s.171. Tacuam. ankara. edu. tr.
60
Coğrafi bölge olarak; Çukurova dolayları gibi görünse de içerisine Adana Ovası, batı da Mersin,
Antalya ve Isparta’nın bir bölümü ile kuzeyde Konya, Karaman, Niğde, Kayseri, doğu da Osmaniye,
Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep gibi geniş coğrafyayı kaplayan bir yerdir; Ahmet Ünal, K. Serdar
Girginer, Kilikya-Çukurova, Homer Kitapevi, İstanbul,2007,s.15
61
Alanya Tarihçe, Alanya Belediyesi, Alanya Belediyesi İşlem Müdürlüğü,2019,s. 1
62
Strabon,a.g.e.,s,252.

18
Bunun neticesinde bu şehirlerin çoğu Türkler ’in koruması altına girmiştir. Alanya
adının da, Kuzey Osetya’dan gelip buralara yerleşen ve kendilerinin Alania halkından
olan Hristiyan Türk ordularından olduğunu iddia eden Rum ahalisinden geldiği iddia
edilmektedir.63

Antikçağ’da korsanlar için önemli görülen bölgelerden biri halini alan şehir
(Korakesion) ilk olarak MÖ 199 yılında III. Antiochus’a (Büyük) karşı göstermiş
olduğu direnç ile anılmıştır. Anılan dönemde bölgede bulunan Selevkoslar ile
Ptolemeler arasında geçen hâkimiyet mücadelesi nedeni ile oluşan siyasi boşluk
Torosların Ermeniler tarafından istila edilmesi, sahillerin de korsan yuvasına dönüşmesi
ile sonuçlanmıştır. Bu nedenle, dönemin önemli gücü olan Romalılar bu duruma
müdahale etme ihtiyacı hissetmiş ve bölgeyi korumak için harekete geçmiştir. Bu
nedenle bölgeye Vali olarak gönderilen Publius Servilius Vatia, korsanlara karşı
mücadele etmiş olsa da sorunu çözememiştir.64

Diodotos Tyrphon isimli korsan, Romalılar duruma el koymaya karar vermeden


önce Korakesion şehrini ele geçirmiş ve burayı kendine bir üs haline getirmiştir.
Hazinelerini muhafaza etmek amacı ile büyük bir şato inşa ettiren bu korsan, MÖ 65
yılında Romalı komutan Pompeius’un duruma el koymasına kadar süreçte bölgede
hüküm sürmüştür. Pompeius emrindeki Roma donanması ile korsanlar arasındaki deniz
savaşını Romalılar kazanmış ve bölgede yaşanan korsan sorununa nokta koymuşlardır.65

2.3. Roma Hâkimiyetinde Alanya’nın Tarihi Durumu

Alâiye66 şehri, tıpkı Antalya gibi III. Attolus’un vasiyeti ile Roma egemenliğine
geçmiştir. Ancak MÖ. II. yüzyılda korsanların saldırısına uğrayan kent, bir korsan
limanı ve üssü hâline gelmiştir. Bölge halkı şehri, MÖ. I. yüzyılda Büyük Antiochus’a
başarı ile savunmuş olsa da Romalı Pompeius tarafından işgal edilerek Roma
egemenliğine geçirilmiştir. Bu savaş esnasında Koracesium adıyla bilinen kale ciddi

63
Yıldırım, a.g.e., s.5.
64
Mahmud Demir, “13. Yüzyıl Doğu Akdeniz’in (Antalya-Alanya-Misis-Tarsus Anabarza-Lazkiye-
Süveydiye) Siyasi, Sosyal VE Ekonomik Tarihi”, Akdeniz Ortaçağ Araştırmaları Ana Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi, Antalya, 2017, s.41.
65
Mahmut Demir ,a.g.t., s.41.
66
Pamphylia bölgesinde yer almaktadır. Günümüzdeki Antalya körfezinin doğu ucunda bulunmaktadır;
Adnan Gürbüz, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Alaiye Kalesi, Selçuk Üniversitesi Türkiye Araştırmaları
Dergisi, 2001,s.208.

19
şekilde hasar görmüştür. Roma döneminde şehrin surları genişletilmiş ve yeni binalar
inşa edilerek şehir büyütülmüştür. 67

M.S. 395 tarihinde Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması ile şehir Bizans
toprakları içerisinde kalmıştır. Sonradan bu şehir Bizans tarafından Kalonoros ismi ile
anılmaya başlanmıştır. Zaman içerisinde şehrin ve yakınında bulunan kalelerin Bizans
topraklarıyla bağlantıları kesildiği için buralar müstakil hareket eden yerler haline
gelmiştir.

İlkçağ döneminde Korakesion ismi ile anılan şehir, Roma egemenliği altında
olduğu tarihlerde de önemini muhafaza etmiş ve deniz korsanları tarafından bir sığınak
yeri olarak görülmüştür. Kıbrıs Krallığı’na bağlı olduğu dönemde 1221 yılında I.
Alâaddîn Keykubad tarafından fethedilen şehre sultanın ismine atfen Alâiye adı
verilmiştir. 68

3. ANTALYA VE ALANYA’NIN FETHİ ÖNCESİ TÜRKİYE


SELÇUKLULARI

Türkiye Selçuklu Devleti Selçuklu Hanedanı’nın Arslan Yabgu Koluna mensup


olan Kutalmışoğlu’na mensup olup Süleyman Şah’ın Batı Anadolu’ya gelmesiyle
kuruldu. 69
Büyük Selçuklunun devamı niteliğini taşıyan Arslan Yabgu’nun esir
düşmesi nedeni ile Tuğrul ile Çağrı beylerin başa geçmesiyle şekillenen süreçte yerini
almışlardır.70

Fethettikleri bölgelere milli benliklerini de götüren Türkler, gittikleri yerlere


yenilikler getirmiş, sadece Müslümanları değil, gayrimüslimleri de etkilemeyi
başarmışlardır. Selçukluların siyaseti gerek Malazgirt’ten önce gerekse sonra
Anadolu’yu Türkleştirmek, İslamlaştırmak ve Türk yurdu haline getirmeyi
amaçlamaktadır. 71
Malazgirt Savaş’ında Bizans Devleti’ne karşı üstünlük sağlanması

67
Ercenk, a.g.e., s. 363.
68
İdris Bostan, “Alanya” ,İslam Ansiklopedisi, c.2. , İstanbul, 1989,s.339.
69
Ali Sevim, “Süleyman Şah”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 38, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul, 2010, s.103.
70
Tuğrul Bey’in çocuğunun olmaması nedeni ile öldükten sonra Selçuklu tahtına kardeşi Çağrı Bey’in
oğlu Alp Arslan geçti. Kaynaklarda Tuğrul Bey tarafından kardeşinin oğlu Süleyman veya Alp Arslan’ın
veliaht olarak seçildiği, ancak kısa bir süre için Süleyman’ın tahtta kaldığı, sonrasında rakiplerine karşı
üstünlük sağlayan Alp Arslan tahtın yeni sahibi olduğu aktarılmaktadır. Bk. Aksarayî, a.g.e., s. 11;
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, 2017, s. 147.
71
Yaşar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Çizgi Kitapevi, Konya, 2000, s.167.

20
sonucu , Selçukluların fethedilen topraklara Türkleri yerleştirme siyaseti güttükleri için,
Türkiye Selçukluları ’da atalarının bu siyasetini devam ettirmişlerdir.72

Anadolu’nun Türkleşmesini ve İslamlaşmasını sağlayan sosyal tabakanın


birbirleriyle ilişkilerini sağlayarak devlet vatandaşların haklarını koruyarak sosyal yapısı
güçlü olan bir topluluk olarak ortaya koymuştur.73 Bu durum eski Türk devletlerinden
itibaren tüm hükümdarların en önem verdiği konular arasında yerini almıştır. Selçuklu
hükümdarları bu görevi layıkıyla yerine getirmektedir.74

Devletin kurucusu ve Anadolu’ya yapılan fethin lideri olan Kutalmış’ın oğlu


Süleyman Şah büyük bir çığır açarak kendinden sonra gelen sultanlara ışık olmuştur.
Süleyman Şah ve kardeşlerinin hangi durumda Anadolu’ya geldikleri ve devletin
kuruluşunun hangi tarihte gerçekleştiğine ilişkin olarak yerli ve yabancı tarihçiler
arasında tartışmalar günümüzde de devam etmektedir.75

Süleyman Şah’ın Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkimiyetini kabul ederek 1074


yılında İznik merkez olmak üzere Türkiye Selçuklu Devletini kurmuştur.76 Ancak,
Bizans kaynaklarında Süleyman Şah’ın İznik’i fethettiği ve burayı başkent yaptığına
dair bilgilere yer verilmemiştir. Süleyman Şah’ın İznik’i ele geçirdiğine ait ilk bilgiyi
Botaneiates ile yaptığı anlaşma sonucu olayın aydınlatılması açısından önem
taşımaktadır.77

Süleyman Şah 1075 yılında İznik’i ele geçirmiş ve bu tarihten sonra komşusu
olan Bizans İmparatorluğu’nun iç işleri ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bu
dönemde Bizans İmparatorluğunun yaşamakta olduğu siyasi bunalımdan faydalanarak

72
Abu’lFarac, a.g.e.,s.324.
73
Nizamülmülk, Siyasetname (Siyeru’l-Müluk) çev. Nurettin Bayburtlugil, İstanbul, 1995, s. 149.
74
Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, c. I, İstanbul,1969,s.194.
75
Erdoğan Merçil, Müslüman Türk devletleri Tarihi, Türk Tarih KurumuAnkara,2006,s. 103, eserde;
Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda önemli bir dönüm noktası olan Dandanakan savaşını
kazandıktan sonra, İran üzerinden Doğu Anadolu’ya yapılan Türk akınları bölgedeki Bizans’ın gücünü
kırma yönünden büyük bir önem taşımaktadır. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Türk tarihinin dönüm
noktalarından biri olan Malazgirt savaşında Bizans’ı mağlup etmesi Türkler ’in Anadolu’ya yerleşmesine
imkân sağlamaktaydı. Bunun sonucunda Anadolu’ya göç etmesi sayesinde kurulduğundan bahsetmekte
ve Anadolu’yu fetih tarihinin başlıca kahramanı Selçuk’un torunu Kutalmış’ın oğlu Süleyman Şah
olduğundan bahsetmektedir.
76
İbn Bibi,a.g.e.,s.12.
77
Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 2008, s.151

21
devletinin sınırlarını iyice genişleten Süleyman Şah, gelişen siyasi olayları kendi
lehinde kullanabilmiştir.78

Süleyman Şah, ülke sınırlarını Marmara-Karadeniz ve Akdeniz yönlerinde


genişletmiştir. Kısa sürede Bursa ve çevresi dışında, Kocaeli yarımadasını da geçerek
Üsküdar ve Kadıköy’e doğru yönelmiştir. Anadolu kıyılarında gümrük daireleri kuran
Süleyman Şah, boğazdan geçen ticari gemilerden de vergi almaya başlamıştır.79

Süleyman Şah’ın vefatı sonrasında Anadolu’da tesis edilen birlik lidersiz kalmış
ve bir otorite boşluğu doğmuştur. Ancak bu durum uzun sürmemiştir. Çünkü Süleyman
Şah Anadolu’nun birçok yerini fethetmiş ve bölgenin bir Türk yurdu olması yönünde
büyük katkı sağlamıştır.80

Devam eden süreçte; Kutalmışoğlu I. Süleyman Şâh’ın oğlu Sultan I. Kılıçarslan


bazı beylikleri hâkimiyeti altına almış, Anadolu Türk birliğini kurmak için büyük çaba
göstermiştir. Haçlı Seferlerinin başlaması ve Anadolu’ya Haçlı ordularının gelmesi, bu
çabalarına, bir süre için, engel olmuştur. Daha sonra Sultan II. Kılıçarslan ve halefleri
zamanında, Anadolu’nun birleşmesi ve merkezîleşmesi hareketine daha düzenli ve
plânlı olarak devam etmiştir.81

Türkiye Selçuklu Devleti’nin mücadeleleriyle Orta- Asya ve Azerbaycan’dan


yapılan Türk göçleriyle birlikte Anadolu’da kısa zamanda Türk hâkimiyetini
sağlanmıştır. Selçuklulara karşı Bizans’ın son mücadeleleri de kaybettikleri
Miryekefalon Savaşıyla bitmiştir. Bundan sonra da Karadeniz ve Akdeniz’in bazı kıyı
kentleri (Samsun, Sinop, Antalya, Alanya) Selçuklular tarafından fethedilerek sınırları
içerisine alınmıştır.82

Süleyman Şah ile başlayan süreç fetih politikalarıyla birlikte büyük bir
gelişmeye sahne olmuştur.83 Türkiye Selçuklu hükümdarlarının da başlıca gayesi, idare
ettikleri toplumlar için refah sağlamak olmuştur. Ancak, ekonomik açıdan bakılacak

78
Osman Turan, “Süleyman Şah I”, İslam Ansiklopedisi, c. XI. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm
Medeniyeti, İstanbul, 1969, s.106.
79
Ali Sevim, “Süleyman Şah”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 38, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul, 2010. s.103.
80
Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 1994, s.128.
81
Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, c. I, Yay. Haz. Refet Yınanç, TTK Yay.,
Ankara, 2013, s. 4-6.
82
Ali Sevim, a.g.e., s. 222-223.
83
Yınanç, a.g.e, s.128.

22
olursa Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk yüzyılı döneminde gerek iç gerekse dış
meselelerinin fazla olması nedeni ile ekonomik konular ile ilgilenme olanağı
bulamamışlardır. Önceliğini devletin sınırlarını genişletme ve Anadolu’da Türk siyasî
birliğini kurma politikalarına vermiş, bunda başarı sağlandıktan sonra ekonomik
konuları ele alma imkânı bulabilmişlerdir. Selçuklu hükümdarları, bu konuda da
ekonominin temel altyapısının (yol, köprü, kervansaray, han vs. gibi) kurulmasına
büyük katkıda bulunmuşlar ve bu sayede gerek doğu-batı gerekse kuzey-güney yönlü
ticaret yollarının Anadolu’dan geçmesini sağlamışlardır.84 Türkiye Selçukluları
toprakları dışındaki yerleri fethetmek istemişler. İdareleri altındaki yerlerde birliği
sağlamak imar faaliyetleri gerçekleştirerek halkın refah düzeyinin yükselmesi içinde
büyük çaba gösterilmiştir.85

84
Anadolu’da, ekonominin temel altyapısını oluşturan kervansarayların inşasına, ilk olarak Sultan II.
Kılıç Arslan zamanında (1155-1192) başlanmıştır. Kayıtlara göre padişah zamanında ilki Konya-Aksaray,
ikincisi Konya-Akşehir istikametleri üzerinde olacak şekilde iki kervansaray inşa edilmiştir. Anonim
Selçuk-nâme, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952, s. 25, Osman
Turan, “Selçuk Kervansarayları”, TTK Belleten, X/39, 1946,s.476.
85
Mükrimin Halil Yinanç, Millî Tarihimizin Adı, Hareket Yay. İstanbul, 1969, s.31.

23
İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ANTALYA

1. TÜRKİYE SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ANTALYA’Nın FETHİ


İÇİN YAPILAN MÜCADELELER

Akdeniz geçmişten beri birçok topluluğun dikkatini çeken yerler arasında


bulunmuştur. Bu yüzden en başta Türkiye Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman
Şah’ın dikkatini çekmiş ve arkasından diğer sultanlarda Antalya için mücadelelerde
bulunmuşlardır.

Orta Anadolu’daki seferlerini sürdüren Süleyman Şah, yönünü Marmara


bölgesine çevirerek önce İznik’i fethetmiş ve bu bölgeyi temellerini atmakta olduğu
devletin başkenti yapmıştır. Bölge, Türkiye Selçuklu Devletinin devlet birliğini kurma
konusunda önemli bir yere sahiptir.86

Süleyman Şah faaliyetlerini gün geçtikçe hızlandırmaktaydı. Onun Bizans


imparatorlarının Pers ve İslam istilalarına karşı inşa ettirip takviye ettirdiği çok sayıdaki
kale ve müstahkem yerlerin savunulması, Anadolu’nun bir Türk yurdu haline
getirilmesinde büyük önem taşımaktadır.

Akdeniz limanları, Selçuklu sultanlarının tarih boyu dikkatini çekmiş ve buraları


ele geçirmek için mücadele etmişlerdir. Antalya için yapılan fetihlerde bu doğrultuda
ayrı bir öneme sahiptir. Süleyman Şah’da fetih politikalarını uygularken Akdeniz
sahillerini gözden kaçırmamış bu bölge için mücadele etmiştir. Süleyman Şah Antalya
bölgesini ele geçirerek Anadolu fetih politikasına devam etmiştir. 87Akdeniz’in aktif bir
ticari limana sahip olması bir hayli dikkatini çekmiştir. Ayrıca onun bu fetihleri adalar
denizi ve Akdeniz’e ulaşan Türklere, Avrupa ülkeleri ile etkileşime girme fırsatı
vermesiyle ilerleyen yıllarda Avrupa ortalarına kadar fetihlerini sürdürecek olan

86
Süleyman Şah’ın önemli hizmeti kuşkusuz Selçuklu devletinin birliğini kurması, feodal Türk hukukuna
göre devletin genişlemesine yapacağı fetihleri bu doğrultuda planlayarak nüfusunu genişletmiş ve
Akdeniz’de yaptığı fetihle de dikkat çekmiştir. Bk; Sevim, “Süleyman Şah ”, s. 104.
87
Feridun Emecen, “Antalya”, İslam Ansiklopedisi, c.3., TDV., İslam Ansiklopedisi, İstanbul,1991,s.233.

24
Osmanlı imparatorluğun fetih planlarına öncülük yapmış olması bakımından da önemli
sayılmaktadır.88

Bu süreçten sonra da Antalya üzerinde birçok devlet hâkimiyet kurup ele


geçirmek istemiştir. Süleyman Şah’ın fethettiği Antalya’yı 1103’te Bizans İmparatoru
Alexius Commenos kuvvetleri tarafından geri alınmıştır. 1117 de ise Antalya tekrar
Türklerin eline geçmiştir.

Sultan Melik Şah’ın Bizans İmparatoru Alexius Commenos ile yaptığı antlaşma
sonucu,89 Antalya Venedik kolonisi oldu. Fakat 1120 de Bizans İmparatoru Ionnes
Comnenos kenti tekrar geri almıştır. Kent sürekli bir el değişikliği içerisine girmiştir.

Daha sonraki süreçte I.Mesud ’un da Antalya bölgesi dikkatini çekmiştir.


I.Mesud kardeşi Şahin Şah’ı tahtan indirerek 1116 yılında devletin başına geçerek
faaliyetlerini hızlandırmıştır.90 Sultan Muhammed Tapar tarafından Malatya’ya
gönderilen Melikşah, Tuğrul Arslan’ı azlederek tahta çıkmıştır. Kardeşleri Arap ile
Mesud’u tutsak ettiren Şahinşah, Danişmend Gazi’nin kendisi için tehlike olabileceğini
değerlendirdiği zamana kadar Malatya’da kaldı. Danişmend Gazi’nin baskısının artması
üzerine, Bizans İmparatoru Aleksios’a giderek Danişmend Gazi’ye karşı bir ittifak
oluşturma çabası içine girmiştir. ŞahinŞah’ı oldukça olumlu şekilde ağırlayan Aleksios,
kendisine yüklü miktarda altın vererek memleketine göndermiştir. Konya’ya gitmek
üzere yola koyulan Şahinşah, Emir Gazi tarafından düzenlenen tuzak sonucu
yakalanmıştır. Bunun üzerine, Malatya’da esir olarak tutulan kardeşi Mesud’un sultan
olduğu ilan edilmiştir.91

I. Mesud tahta çıktıktan sonra sultan olmasında büyük katkıları olan kayınpederi
Emir Gazi’nin nüfusu altında yaşamaya başlamıştır. İçinde bulunduğu zamanı iyi
anlayıp koşulları kendisi lehine çevirmeyi başaran Emir Gazi’nin ise I. Kılıç Arslan’ın
siyasi ve askeri gücünden çekindiği, bu nedenle devletine karşı olumlu, sıcak bir
politika izlediği görülmektedir. Kılıç Arslan’ın ölümü sonrası başlayan taht

88
Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s.128,129.
89
Hüseyin Çimrin, Kuruluşundan Günümüze Antalya Kent Kronolojisi, Antalya Ticaret ve Sanayi
Odası Kültür Yayınları, Antalya, 2005, s.13.
90
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.167.
91
Abu’l Farac, a.g.e., s. 349-350.

25
mücadelelerinden faydalanan Emir Gazi egemenlik alanını genişletme ve Anadolu’da
etkin güç olma fırsatı bulmuştur.92

Bu dönem, devletin toparlanma ve Anadolu da egemenlik kurup sahasını


genişletme zamanı olarak görülmektedir. Kısacası Sultan Mesud saltanatının ilk
dönemini, Danişmendli Emir Gazi’nin egemenliği altında geçirmiştir. Bu zaman içinde
Anadolu’nun güçlü siyasi gücü Danişmendlilerdi. Bizanslılar ile Haçlılar arasında ki
mücadeleyi onlar sürdürmüşlerdir. Selçuklu birlikleri tekrar kendilerini toparlayıp,
Anadolu’ya hâkimiyetlerini sağlayıncaya dek Danişmendliler Türk toplumunu koruyup
kollamışlar, hâkimiyetleri altındaki toprakları Bizanslılara karşı müdafaa edip
savunmuşlardır. Karadeniz kıyılarında fetihler de bulunmuşlar, civardaki Türk
hâkimiyetinin temellerini atmış 93bulunmaktadır.

Fakat daha sonra Sultan Mesut ve Emir Gazi’nin Batı-Anadolu kıyılarında


fetihlere girişimleri ve Ioannes ’in harekete geçerek Kastamonu’yu ele geçirmesi
üzerine Amasya ve Çankırı Selçuklu valileri Alp Arslan ve Tuğrul ile birlikte, İbrahim,
İnal ve Aydoğdu adlarındaki emirler, imparatora bağlılıklarını bildirmek durumunda
kalmıştır. Bunun üzerine karşı harekâta geçen Emir Gazi Kastamonu’yu yeniden ele
geçirdikten sonra, Albara kalesini de fethetti. Diğer yandan Ioannes, Kastamonu ve
Çankırı kentlerini kuşattı, Çankırı’yı ele geçirdi. Esir aldığı Türkleri İstanbul’a
gönderdi. Vefat eden babası melik Gazi’nin yerine Danişmendli tahtına geçen melik
Muhammed sultan Mesut’la bir ittifak yapıp Ioannes’e karşı şiddetle mücadele ederek,
Çankırı ve çevresini Bizans’tan kurtarmayı başardılar.94

Bu sırada Trabzon hâkimi Konstantin Gabras da Bizans aleyhine Selçuklularla


bir ittifak yapmak sebebiyle, bağımsız bir hale gelmişti. Bu askeri ve siyasi gelişmelerin
İmparatorluk açısından oluşturduğu tehlikenin giderek artması üzerine Ioannes, 1139
yılında, harekete geçerek Niksar’ı kuşatmıştır. Ancak Selçuklular tarafından giderek
artan baskı ve saldırılar nedeni ile kuşatmayı bırakarak 1141 yılında İstanbul’a dönmek

92
İbnü’l Esir, el- Kamil Fi’t-Tarih, çev. Abdullah Köse, M. Beşir Eryarsoy, Ahmet Ağırakça, Abdülkerim
Özaydın, c.10,Ocak Yay. 2016, s.489.
93
Turan, a.g.e., s.167-168.
94
Sevim,a.g.e.,s.139- 140; Anadolu’da Danişmendli hakimiyet mücadelesi anlatılarak, Sultan Mesut
devrinde, Özellikle emir Gazinin Danişmendli tahtında bulunduğu dönemde Türkiye’deki siyasi
hükümranlığın Selçuklulardan Danişmendlilere geçtiğini, Sultan Mesut’un Türkiye Selçuklu Sultanı
yapan emir Gazi, Sultan Kılıç Arslan tarafından fethedilen ve ölümünden sonra da oğlu Tuğrul Arslan’ın
yönetimine geçen Malatya’yı alarak 1124’de ele geçirmesinden bahsetmektedir.

26
durumunda kalmıştır. Daha sonra yönünü Antalya’ya çeviren Sultan Mesut, Pamfilya
bölgesini (Güney-Batı Anadolu) fethe başlamış, Uluborlu’yu kuşatmıştır. Bu dönemde
diğer Selçuklu kuvvetleri Antalya çevresinde bazı saldırılarda bulundular. Bu saldırıları
durdurmak amacıyla İmparator Ioannes, 1142 yılında, harekâta başlayıp Beyşehir’e
kadar ilerleyerek Beyşehir Gölündeki adaları işgal etti.95 Buradaki adalarda yaşayan
insanlar Hristiyan olmalarına karşı Türklerle çok iyi bir bağ kurmuşlardı. Bu yüzden ada
halkı Türklerin tarafını destekliyorlardı. Onlar İmparatora itaat etmeyip ona karşı
mücadelede bulundular. İmparator buradaki adalara sığınan ve sultana bağlı kalan halka
destek vermek adına gemiler inşa ederek adalara asker gönderdi. Gemilerin bazıları
fırtınada battılar.

Fakat bu duruma rağmen adalar ele geçirilmiş oldu. İmparator, sultanın


egemenliğinde yaşamak isteyen halkı Konya’ya sürgün etti.96 Selçuklu yönetiminde
bulunan Hristiyanları Konya’ya kadar sürdü. Akabinde Çukurova’ya giden Ioannes,
burada 1143 yılında öldü. Ayrıca, Danişmendli hükümdarı melik Muhammed’in ölümü
üzerine, oğulları arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeni ile Danişmendli devletinin
Anadolu’daki gücü zayıflamış olup, bu durumun bir sonucu olarak Selçuklu Devleti’nin
ülke üzerindeki hâkimiyeti yeniden güç kazanmıştır.97

Sultan Mesut’un fetihleri hız kazanmış ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin


sınırlarını genişletmek için faaliyetlerini hızlandırmıştır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin
gelişmesi için var gücüyle mücadele etmiştir. Özellikle Bizanslıların Ermeni ve Haçlılar
ile ilişkilerini engellemek amacı ile Brakena Kalesini Selçuklu Devleti’nin sınırlarını,
Anadolu’da Bizans aleyhine genişletmesini sağlayan askeri hareketleri durdurmak
amacıyla sefere çıkan İmparator Manuel, Batı Anadolu’ya doğru harekete geçti.
Menderes Irmağı havzasında Selçuklu egemenliğinde olan şehirleri kentleri ele
geçirdikten sonra Konya’ya doğru yola çıkmıştır. Akşehir yörelerine geldiğinde
tarihinde ilk defa Selçuklular ile savaşa girmiş oldu. Bu arada Sultan Mesut, Malatya’yı
kuşatmakta idi.98 Sultanın elçileri gelerek sultanın barış teklifini İmparatora ilettiler.
Sultanın elçi heyetinin başında çoğu savaşta ün kazanan Süleyman isimli komutan

95
Sevim, Yücel, Türkiye Tarihi I. Fetihten Osmanlılara Kadar, s.125.126.; Faruk Sümer, “Mesud I”
İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul,1991,s.340,
96
Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1995, s.26.
97
Sevim, Yücel,a.g.e.,s.125.126.
98
Sevim, Yücel ,a.g.e., s. 144.

27
bulunuyordu. İki tarafın yaptığı görüşmeler sonucunda Antalya ve İçel dolaylarında bazı
bölgeleri, Prakana Kalesini ve daha önceden Bizans’tan aldıkları bazı kaleleri geri
vermesiyle şartıyla barış sağlanmak istenmiştir.99

Sultan Mesut Eskişehir yörelerinde, 1147’de haçlı ordusuna karşı galip gelmiş
ve birçok kişiyi de tutsak almıştır. Alman İmparatoru Konrad, dağlarda ormanlardan
kaçarak güçlükle canını zor kurtarmıştır. Bu yenilgi üzerine Fransa Kralı Louis,
ordusuyla İznik, Balıkesir Bergama ve İzmir üzerinden Selçuklu kuvvetlerinin
saldırıları karşısında Denizli’ye ulaştı. Denizli’den Antalya’ya giderken gerek Selçuklu
gerekse Bizans kuvvetlerinin saldırılarına uğramış ve pek çok kayıplar vermiştir.
Kazandığı bu zaferler Sultan Mesut’un Türkiye’de Selçuklu hükümranlığını Anadolu’da
yeniden kurması ile neticelenmiştir. 100 Bunun üzerine Bağdat Abbasi Halifesi kendisine
hilat göndermiştir. Sultan Mesud’un bu başarısı onun nüfuz ve şöhretini arttırmış ve
Bağdat Halifesinin kendisine üç defa hilat göndermesi ve saltanat alametleri101 vermesi
önemini son derece arttırdığını göstermektedir.

1155 ile 1243 arası dönem Türkiye Selçuklular’ın bağımsızlık, gelişme ve


yükselme dönemini kapsamaktadır. Sultan Mesud’un ölümü üzerine oğlu II. Kılıç
Arslan (1155-1192) yerine geçmiştir.102Sultan Mesud tarafından Elbistan melikliğine
atanan Kılıç Arslan, haçlılara karşı başarılı savaşlarda bulunmuştur hatta Maraş,
Göksun, Behisni ve Raban gibi haçlıların elinde bulunan kent ve kaleleri fethetmeyi
başarmıştı. Babasının vefat etmesi üzerine Çukurova Seferinden dönerek Konya
Selçuklu tahtına geçmiştir. Fakat çok geçmeden Kılıç Arslan taht iddiasıyla harekete
geçen kardeşi Dolat’ı etkisiz duruma getirdikten sonra Kayseri ve Elbistan’a yürüyüşe
geçen Yağıbasan ile savaşa girişmek üzereydi ki, din adamlarının araya girmesiyle barış
imzalamak zorunda kaldı. 103 Anadolu’da Selçuklu hâkimiyetini sağlamlaştıran II. Kılıç
Arslan’ın gittikçe artan gücü ve Bizans sınırı boyunca Türkmenlerin yeniden Batı
Anadolu’daki Bizans topraklarına saldırması Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos’u
çok rahatsız etmiştir. Anadolu’da birliğini sağlayan, güçlü bir Selçuklu Devleti’nin
Bizans için yarattığı tehlikenin farkında olan İmparator, bir taraftan babasının izlediği

99
Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I.Mesud Dönemi (1116-1155), Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 2003,s.603.
100
Sevim, Yücel ,a.g.e., s. 144.
101
Aksarayî, a.g.e., s. 29.
102
Turan, a.g.e., s.197.
103
Sevim, Yücel, a.g.e., .s.96.

28
politikaları gözden geçirirken bir taraftan da II. Kılıç Arslan’ın rakipleriyle irtibata
geçmiştir.104

Sultan II. Kılıç Arslan Konya’ya doğru ilerleyen Bizans ordusunu Eğirdir
civarında olduğu kesin olmamakla beraber, pusuya düşürdü ve büyük bir bozguna
uğrattı. (17 Eylül 1176)105 Kılıç Arslan, piyade sayısı olarak Bizans’ın sayıca daha fazla
olduğunu görmekteydi. Bu nedenle açık bir savaştan kaçınmak istemiştir. Bizans
ordusu, Türkmenlerin sahte ricatıyla karşılaşmış ve korunaklı bir bölgeye çekilmiştir.
Bu esnada bölgede pusu kuran Kılıç Arslan’ın emrindeki güçler uzaktan ok taarruzuna
başlamışlardır. Pusuya düşen Bizans ordusunun paniğe kapılmasının ardından Bizans
ordusunun çoğunluğu yok edilip, ağırlıkları Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir.106
Savaşı kazanma imkânı olmadığının farkına varan İmparator Manuel barış teklifinde
bulunarak kurtulmak istedi. Bu barış teklifini Sultan Kılıç Arslan bazı şartlar ile kabul
etti ve İmparatordan savaş tazminatı istedi. Kılıç Arslan’ın yaptığı bu başarılı
mücadeleler onun diğer bölgelere de yönelmesine vesile olmuştur. Antalya’da bu
şehirlerarasında yerini almıştır.

II. Kılıç Arslan’ın kazandığı bu savaş sonrasında, Türkleri Anadolu’dan


çıkarma çabasını yüzyıllardır sürdüren Bizanslıların bu hayalleri son bulmuş, bölgede
üstünlük Selçuklulara geçmiştir.107

Türk-Bizans sınırlarına yığılan konar-göçer Türkmen aşiretlerinin baskısı


şiddetini gittikçe arttırmaktaydı. Manuel’in 1180 yılındaki ölümünden sonra Sultan II.
Kılıç Arslan batıdaki Türk yayılmasını bizzat yönetmiştir. 1182 yılında Uluborlu şehri
ve civarı Türk sınırları içine alındığı gibi Eskişehir ve Kütahya şehirleri ile çevreleri de
birer Türk bölgesiydiler. 1182 sonlarına doğru Türk sınırı Denizli civarına kadar
ulaşmış, hatta Rodos Adası karşındaki Lycian Kalesine kadar yayılmış olan Türkmenler

104
Turan,a.g.e.,s.200.
105
Hasan Geyikoğlu, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003, s.255.
106
Ebru Altan, İkici Haçlı Seferi(1147-1148),TTK, Ankara, 2003, s.123-124.
107
Türkleri Anadolu’dan atmak maksadıyla büyük bir ordu ile harekete girildiğinden, II. Kılıç Arslan’ın
barış teklifini yenilemesinin bir faydasının olmaması Konya’ya doğru ilerleyen Bizans ordusunun
Denizli’den sonra Eğirdir Gölü’nün kuzeyinde Kumdanlı’da Myrriokephalon denilen dar ve sarp bir
geçite girmesinden ve bu dar geçitte Sultan II. Kılıç Arslan’ın kurduğu pusuya düşmesi, yapılan savaşta
Türk ordusunun Bizans ordusunu müthiş bir bozguna uğrattığından bahsetmektedir. Daha geniş bilgi için
bk., Merçil, a.g.e., s. 127.

29
Denizli ve çevresini sık sık vurmaya başlamışlardı.108 II. Kılıç Arslan, bir taraftan
komutanlarından Atabeg ve Sami’yi109 Ege bölgesinin fethine gönderirken, diğer
taraftan bizzat kendisi, Antalya’yı fethetmek amacıyla devletin sınırlarını Akdeniz’e
ulaştırmak istemiştir. Malazgirt ve Myriokephalon savaşları arasındaki dönem, Anadolu
üzerinden milletlerarası ticari faaliyetlerine hiç uygun değildi. Doğu-batı arasındaki
Akdeniz ticareti de bu dönemde, Haçlı Seferlerinin etkisiyle, henüz bir başlangıç
aşamasında bulunuyordu. Nitekim bu dönemde Kayseri-Aksaray-Konya-Antalya kervan
yolunun kullanılmaya başlandığı, o dönemde bu güzergâh üzerinde kervansaraylar inşa
edilmiş olmasından da anlaşılmaktadır. Bu dönemde Aksaray yakınlarında Kılıç Arslan
Kervansaray inşa ettirmiştir. Ekonomik olarak da ülkenin gelişmesine katkısı büyük
olmuştur.110

Bu dönemde Türklerin elinde Akdeniz sahillerinde bir liman kenti


bulunmamasına rağmen, bu sahillere giden ve gelen yabancı tüccarlar Selçuklu
ülkesinden geçmek durumunda idiler. Bunun önemini gören ve liman kentlerinin ticari
açıdan faydasını fark eden II. Kılıç Arslan, 1182 yılında Antalya'yı kuşatmış olması bu
durumun önemini kavradığını göstermektedir.111

Sultan II. Kılıç Arslan çok arzuladığı Antalya üzerine sefer düzenlemesi
Manuel’in yerine geçmiş olduğu imparator Alexios’un 1183 yılında ki ölümü Bizans’ta
taht kavgalarına sebep olmuştu. Alaşehir’de bulunan Ioannes Comnenos’un oğulları bu
taht kavgasında Sultan II. Kılıç Arslan’dan yardım istediler. Sultan 40.000 kişilik bir
ordu göndererek bunlara destek oldu. Böylece taht kavgası Türklerin Ege denizine
ulaşmalarını temin etmişti.112Antalya kuşatmasından bir sonuç alamamakla beraber
Sultan II. Kılıç Arslan bu seferiyle birçok Bizans şehrinin kendi istekleriyle Türk
hâkimiyetine girmelerini de sağladı.

Ülkenin güvenliğini sağlayan II. Kılıç Arslan, topraklarını eski Türk hâkimiyet
geleneğine göre, on bir oğlu arasında paylaştırmıştır.113 II. Kılıç Arslan’ın son

108
Abdülhaluk Çay, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 94,95.
109
Niketas ,a.g.e., s: 133
110
Aksarâyî,a.g.e.,s.33.
111
Cahen, Osmanlılardan Önce Türkler,s.117; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi
Vesikalar, Türk Tarih Kurumu,,Ankara,1988,s.121; Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları” Belleten,
c.X, 1946 ,s.39.
112
Çay, a.g.e.,1987, s. 94,95
113
İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, M.E.B. Yay., İstanbul, 1992,s.163.

30
zamanlarında oğulları arasındaki taht mücadelesi çetin bir şekilde sürdü hatta kendini
sultan ilan edenler dahi olmuştur. Sultan Kılıç Arslan 1192 Ağustos ayında hastalanıp
Konya’da hayatını kaybetti. Öldüğü sırada veliahdı olan en küçük oğlu Gıyasettin
Keyhüsrev tahta oturmuştur.114

2. ANTALYA’NIN TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİNDE FETHİ

2.1. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in İlk Saltanat Dönemi

II. Kılıç Arslan (1155-1192), Türkiye Selçuklu Devleti’nin beşinci hükümdarı


olarak, saltanatının 30 yılını 1185 yılında doldurmuştur. Sultan, bu 30 yıllık sürede
oldukça yoğun askerî ve siyasî faaliyetlerde bulunmuştur. Sürekli mücadele, olması,
özellikle ara verilmeden yapılan sefer ve savaşlar Sultan’ı maddeten ve manen çok
yıpratmıştı. 115
Yükünü oğulları arasında paylaştırmak ve ömrünün son dönemlerini
dinlenerek geçirmek isteğini iki önemli kararla ortaya koymuştur. Bu kararlardan biri,
Türk devlet geleneği gereğince, Selçuklu ülkesini 11 oğlu 116
arasında paylaştırmak
olmuştur. Diğer bir karar ise en küçük oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev’i veliaht ve halef
tayin etmekti. Sultan II. Kılıç Arslan, 1185 yılında ilk, 1192 yılında ise ikinci arzusunu
gerçekleştirmiştir.117

II. Kılıç Arslan’ın ölümüyle Selçuklu şehzadeleri arasındaki mücadele çok


şiddetlenmiştir. İlk olarak I. Gıyaseddin Keyhüsrev Konya’da saltanatı 118
ele
geçirmiştir. Lakin 1196’da Tokat meliki Rükneddin Süleyman Şah’a yenilip İstanbul’a
kaçmıştır.

Böylelikle Gıyâseddîn Keyhüsrev, babası II. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra


Türkiye Selçuklu Devleti sultanı olmuştur. 119 Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev, 1192-1205

114
I. Gıyasettin Keyhüsrev’in ilk tahta çıkışında onun hükümdarlığına pek itiraz olmamış en önemli
Şehzade Kutbettin Melik şah da ölmüştü. bk., Erdoğan Merçil ,Türkiye Selçukluları, Türkler
Ansiklopedisi c.VI: Editör: Hasan Cemal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.513.
115
Salim Koca, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Temel İç ve Dış Politikaları ve Sultan I.Gıyaseddin
Keyhüsrev (1192-1196-1205-1211)”, Selçuklu Araştırma Dergisi, Güz 2016, s.30.
116
Ali Sevim, “ Keyhüsrev I”, İslam Ansiklopedisi, c.25, TDV, Ankara,2002,s.347.
117
Salim Koca, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Temel İç ve Dış Politikaları ve Sultan I.Gıyaseddin
Keyhüsrev (1192-1196-1205-1211)”, Selçuklu Araştırma Dergisi, Güz 2016, s.30.
118
Yazıcızade Ali, a.g.e.,174.
119
Merçil, a.g.e, s. 513.

31
ve 1205-1211 olacak şekilde iki defa Türkiye Selçuklu hükümdarı olmuştur.120 Daha
babasının hayatta iken, melik olarak uç bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin büyük
bölümü kendisine tabi olmuş ve gelen tehditlere karşı ağabeyleri Muhyiddin Mesut ve
Kutbeddin Melikşahla birlikte başarılı mücadelelerde bulunabilmiştir.121 Tahtı “en
vefalı evlat” dediği I. Gıyaseddin Keyhüsrev ’e bırakan Sultan II. Kılıç Arslan, 77
yaşında vefat etmiştir (1192).

I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya ile birlikte Uluborlu ve Kütahya bölgelerine de


egemen idi. Keyhüsrev kardeşleri üzerinde bir hâkimiyet kurma çabası içine girmemiş
olsa da II. Kılıç Arslan döneminde yaşanan taht kavgaları nedeni ile sakin bir dönem
geçirememiştir.122 Keyhusrev tahta çıkar çıkmaz oğulları İzzeddin Keykâvus’u
Malatya’ya, Alâaddîn Keykubad’ı Tokat’a, Celâleddin Keyferidûn’u Koyluhisar’a
melik olarak atamıştır. Diğer taraftan, kardeşi Mugısüddin Tuğrul Şah’ı ise Saltuk ilinde
(Erzurum) melik olarak bırakmıştır. Diğer kardeşi Muizzüddin Kayser Şah da Urfa’da
bırakan şah, kardeşleri ve oğullarının kendi adlarına para bastırıp hutbe okutmaların
veya merkezin iznini almadan diğer devletlerle savaş veya barış yapmalarına izin
vermemiştir. Diğer taraftan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan Artuklu,
Mengücüklü ve Eyyûbî emirlerine Keyhüsrev’e tâbi oldukları bildirildi.123

I. Gıyâseddin Keyhüsrev, uç Türkmen beyleri ile birlikte Bizans’ın bir ordusu ile
Konya’ya sefere çıkmıştır. Yeğenini tahttan indirterek öldürten II. Süleymanşah’ın uç
beylerinden olan Yağıbasanoğulları, Gıyâseddin Keyhüsrev’in, tahta çıkışına da destek
olmuştur.124 I. Gıyaseddin Keyhüsrev , Selçuklu töresinin gereğince Konya’da tahta
oturdu. I. Gıyaseddin Keyhüsrev , İmparator III. Aleksios tarafından tüccarların (1195–
1203) hapsedilmesi üzerine bir sefer planlamıştır. Menderes Nehri vadisi boyunca
Frigya’daki Antioch şehrine kadar ilerlediği dönemde Karia ve Tantalus ’ta yaşayan
halktan yaklaşık beş bin esir almış ve bunları Akşehir bölgesinde yerleştirmiştir. Bu
insanlara yeni bir hayat kurmaları için her türlü yardım devlet bütçesinden yapılmıştır.

120
Tuncer Baykara, I.Gıyaseddin Keyhüsrev, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997, s.17 ve 31.
121
Erdoğan Merçil ”Türkiye Selçukluları” Editörler; Hasan Cemal, Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler
VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 513.
122
Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002,
s.285.
123
Ali Sevim, “Keyhüsrev I. Anadolu Selçuklu Sultanı(1192-1196, 1205-1211)”, İslam Ansiklopedisi,
c.25, Türkiye Diyanet Vakfı, 2002, s. 347.
124
Mikail Bayram, “Türkiye Selçukluları Uç Beyi Denizlili Mehmet Bey”, Editörler; Hasan Cemal,
Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002,s.294.

32
Beş yıl boyunca vergiden muaf tutulan bu insanlar Sultan’ın bu muamelesinden
memnun kaldıkları için Bizans ile tekrar iyi ilişkiler kurulduğu dönemde de ülkelerine
dönmemişlerdir. 125
Hatta bundan etkilenen bir kısım Hristiyan tebaa da kendi istekleri
ile Selçuklu topraklarına göç etmişti.126 Gayrimüslim tebaaya da bir hayli iyi
davranmış, esirlere memleketlerini unutturacak seviyede davranmıştır. Farklı bölgelerde
yaşayan insanların pek çoğu daha iyi bir yaşam süreceklerine inandıkları Selçuklu
topraklarına göç etmişlerdir.127

Diğer taraftan Tokat Meliki Rükneddin Süleyman Şah’ın Konya’ya ve sultanlığa


hâkim olma düşüncesi iyice şekillenmiştir. Melik tarafından önce Sultan’ın babasını
zehirlediği ve annesinin Hristiyan olduğu gibi iddialar ortaya atılarak I. Gıyaseddin
Keyhüsrev’i yıpratmaya çalışmıştır. Akabinde, diğer kardeşlerini yerlerinde
bırakacağını vaat ederek kendi tarafına çekmişti. Daha sonra Rükneddin Süleyman Şah
Konya üzerine yürümüş, muhasarası dört ay kadar sürmüştür. Bu arada halk I.
Gıyaseddin Keyhüsrev’e sadakatini göstermiş ve şehri savunmuştur. Şehrin ileri
gelenleri tarafından Süleyman Şah’a bir elçi gönderilmiştir ve anlaşma talebinde
bulunulmuştur. Ancak, Süleyman Şah başkenti almakta kararlıydı ve bu fikrinden
vazgeçmiyordu. Bu kararı duyan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya halkının çektiği
sıkıntıya bizzat şahit olduğundan şehri terk edeceğini bildirmiş ve anlaşma sağlanmıştır.
Anlaşma sonrası Keyhüsrev bir süre Anadolu’da kaldıktan sonra İstanbul’a geçmiştir.128

II. Süleyman Şah, bozulmuş olan Türk birliğini sağlamak için mücadele
vermiştir. Bizans İmparatoru vergiye bağlanmıştır. Karışıklıklardan yararlanmaya
çalışan Ermeni Kralı Leon’u cezalandırmıştır. Mengücekliler ve Artuklular’a
hâkimiyetini göstermiştir. 1201 tarihinde Erzurum’a gelip Saltuklu egemenliğine son
vermiştir.

Daha sonra Gürcistan seferine çıkmıştır. Ama Sarıkamış civarlarında bir Gürcü-
Kıpçak ordusuna yenilmiştir. Gürcü problemini halletmek için 1204’te tekrar sefere
çıkmış ve yolda ölmüştür129.Yerine oğlu III. Kılıç Arslan Konya’da tahta çıktı. Fakat

125
Uğur Keskin , “I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in Bizans Serüveni ve Bizans’la İlişkiler”, Selçuk
Üniversitesi, (Yüksek Lisans Tezi), Konya,2006,s.45.
126
Merçil, a.g.m., s 513.
127
Niketas, Khoniates, a.g.e.,s.502.
128
Merçil, a.g.e.,s. 513.
129
Eserde; Uzun ve zaferlerle dolu bir mücadele hayatından sonra yaşlanan ve yorulan II. Kılıç Arslan,
eski Türk hâkimiyet anlayışına göre ülkeyi 11 oğluna paylaştırıp kendisinin Konya tahtında oturması ve

33
çocuk hükümdar istemeyen Türk Beyleri, Sultan Keyhüsrev’in eski hacibi Zekeriya’yı
gönderip kendisini tahta davet ettiler. Sultan Keyhüsrev’in Uluborlu Melikliği sırasında
bu bölgede akıncı beyi olarak bulunan ve büyük nüfuz sahibi olan eski Danişmendli
prensleri de Keyhüsrev’i istiyorlardı. Sultan Keyhüsrev önce Uluborlu’ya geldi.
Buradan Konya’ya gidip şehri kuşattıysa da alamamıştır. Fakat Konya halkı
ayaklanarak Sultanı çağırdılar. III. Kılıç Arslan, Konya civarında Gavele kalesine
yollanıp öldürtüldü.

III. Kılıç Arslan’ın bir yıllık saltanatı sırasında Isparta şehri Bizans’tan
Danişmendli Beyleri tarafından alınmış ve Eğirdir Gölü civarından Bizanslılar tamamen
uzaklaştırılmıştı. 1206’da da Sultan Keyhüsrev Denizli’yi fethetti. Bu suretle Bizans
hâkimiyeti göller bölgesinden tamamen sökülüp atıldığı gibi Menderes Vadisinin Doğu
yarısı Türkler’in eline geçti.

II. Süleyman Şah kardeşine iç bünyesini iyice kuvvetlendirdiği bir ülke


bırakmıştır. Sultan Keyhüsrev oğulları Melik Keykavus’u Malatya’ya, Melik
Keykubat’ı da Danişment (Tokat) vali gönderdi. Yanlarına Atabeyleri ve maiyet tayin
etti. Erzurum’da kardeşi Melik Muğiseddin Tuğrul Şah vali idi. Erzincan da ise
Mengücoğulları valilik yapıyordu. Bu durumda Güneydoğu Anadolu’ya dönülebilirdi.
Burada Eyyübi ve Artuklu Melikleri Kahire ‘deki Eyyübi Büyük Sultanına tabi idiler.
II. Süleyman Şah Güney- doğu Anadolu’ya hâkim olan Eyyübi Artuklu meliklerini
Konya’ya bağlamak için parlak bir siyaset takip etmişti. Sultan Keyhüsrev, bu siyasete
devam etmiştir. Bunun sonucunda Güneydoğu Anadolu da Selçuklu idaresi altına
girmiştir.130 I. Gıyaseddin Keyhüsrev ’in Antalya ile mücadelesi ve fetih politikası
ikinci saltanat döneminde gerçekleşmiştir.

2.2. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in İkinci Saltanatı

I. Gıyaseddin Keyhüsrev uzaklaştırıldığı tahttan dokuz yıllık bir ayrılıktan sonra


1205’te tekrar tahtına oturdu.131 Tahtan uzaklaştırıldığı dönemde İstanbul’a giden ve

bu durumun şehzadeler arasında bir saltanat mücadelesine yol açtığından ve devlet bu durumda yeni bir
kargaşaya sürüklenirken Haçlı seferide durumu ağırlaştırdığından ve Gıyasettin’in hangi durumda tahta
geçtiğinden bahsetmektedir. Bk., Muhammed Şahin, Türklerin İslam Dinini Kabulü, Türk Tarihi ve
Kültürü, Ankara, 1999, s.95-96.
130
Orhan Yüksel, “Selçuklular”, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1980, s.317.
131
Sultan büyük bir şenlik içerisinde büyük bir törenle Konya’ya girdi. Uzun ve çileli bir gurbet
hayatından sonra ağabeyisi Süleyman Şah’tan siyasi birliği kurulmuş babası devrinden daha kuvvetli bir

34
burada Bizans’ın ileri gelenlerinden Manuel Mavrozomes’in kızı ile evlenen
Gıyaseddin, Haçlı işgali sırasında İstanbul’dan ayrılarak Menderes vadisine,
kayınpederinin yanına gitmiştir. Selçuklu Devletinde ise başka planlar yapılmaktaydı.
Sultan’ın genç olmasından hoşnut olmayan ve daha önce Selçuklular’ın hizmetine
girmiş Danişmendli beyleri, Emir Mübarizeddin Ertokuş ile anlaşarak I. Gıyaseddin
Keyhüsrev ’i tekrar tahta oturması için davet etmişlerdi. Bu çağrıya uyan I. Gıyaseddin
Keyhüsrev önce Melikliğini yaptığı Uluborlu’ya, sonra da Konya’ya geçmiştir.
Konya’yı bir ay kadar muhasara etmiş ancak başarılı olamamıştır. Ilgına geri çekilmişti
ki beklenmedik bir tesadüfle Aksaray ile Konya şehirleri arasındaki rekabet nedeni ile
hem Aksaray’da hem de Konya’da adına hutbe okunmuştur.

1205’te tekrar Konya’ya girerek Selçuklu tahtına oturdu.132 İlk iş olarak, ilk
hükümdarlığı döneminin sonunda sürgün olarak Şam’a gitmiş olan Sufi Mecdüddin
İshak’ı tekrar Anadolu’ya davet etti. Bunun için duygusal bir şiir de kaleme alan sultan,
büyük mutasavvıfı bizzat karşılamış ve ona izzet ve ikramda bulundu.133

I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ağabeyi II. Rükneddin Süleyman Şah tarafından siyasi


birliği kurmak üzere devletin sultanı134 oldu. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, askeri ve siyasi
stratejisini belirledikten sonra II. Kılıç Arslan’ın oluşturduğu barış ve güven ortamını
devam ettirmek ve Anadolu’yu uluslararası ticareti emniyet altına almak istiyordu. Aynı
dönemde III. Aleksios’un damadı I. Theodoros Laskaris tarafından İznik merkezli
müstakil bir devletin temelini atmıştır. Haçlı kumandanlarından biri olan Louis, kendine
vaat edilen İznik ve Bitinia dukalığını işgale girişmiş ancak yakın sahillerin ötesine
geçememiştir.

İznik bölgesinde bir Rum İmparatorluğu Laskaris tarafından 1206 yılında


kuruldu. Laskaris, 1208 yılında Patrik tarafından taçlandırıldı ve Bizans
İmparatorlarının halefi olarak kabul edildi. Bu durumun bir sonucu olarak, İstanbul’da
Latin İmparatoru’nun karşısında İznik’te Bizans imparatorluğu ortaya çıktı. Diğer

tahta tekrar başa geçmiştir. Sultan ilk iş olarak da kendisi gurbette iken Hocası Mecdeddin İshak’ı
Konya’ya davet etmiştir. Bk; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.296.
132
Erdoğan Merçil, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, c. IV., Editörler; Hasan Celal Güzel, Ali
Birinci, Türkiye Yayınları, Ankara, s. 133.
133
Seyfullah Kara, “Türkiye Selçuklularında Dinî Hayat”, Türkler VII., Editörler; Hasan Cemal, Kemal
Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002,s. 310.
134
Sevim, Anadolu’nun Fethi, s.160

35
taraftan, İstanbul’dan kaçan birçok din ve devlet adamı da Laskaris etrafında
toplandı.135

Theodoros Laskaris 1206’da İznik ve civarında varlık gösterdiği dönemde,


Karadeniz sahillerinde Komnenoslar (1204-1461) faaliyet göstermekteydiler.
İstanbul’un işgali ve Komnenosların Karadeniz’deki yayılma çabaları Anadolu’da
ticaretin bitme noktasına gelmesine neden oldu. Bu sorunu çözmek adına I. Gıyaseddin
Keyhüsrev ve Theodoros Laskaris arasında bir anlaşma yapılmış ve Trabzon’da hüküm
süren Aleksios Komnenos ’tan Amisos (Samsun)’u almak niyeti ile harekete geçilmiştir.
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev Karadeniz sahillerinde güvenliği sağladıktan sonra
aynı şeyi Akdeniz136 için düşündü ve harekete geçti. Sultan ikinci defa tahta çıkmasının
ardından öncelikle Mavrozomes olmak üzere yakınları ve akrabalarına da önemli unvan
ve makamlar vermiştir. Beklenmedik bir şekilde Mavrozomes Batı Uçlarından Denizli
ve Honas yöresine melik olarak tayin edildi. Bizans’ın ünlü Komnenos ailesine mensup
olan Mavrozomes İstanbul’un Lâtinler tarafından işgal edilmesi sonucu burada sürgün
olan Keyhüsrev’i himayesine almış, konuk etmiş ve kızını da ona eş olarak vermiştir.137
İkinci defa tahta çıkmasının ardında da kayınpederi ve onun akrabalarını da Konya’ya
getirtmiştir. Bu dönemde Mavrozomes, Keyhüsrev ile İznik-Rum İmparatoru Laskaris
arasında bir danışman ve arabulucu rolü de üstlenmiştir.

Diğer taraftan, Denizli ve Honas yörelerini içeren bölge Sultan I. Mesud


döneminden itibaren Türkmenlerin yoğun şekilde varlık gösterdiği bir alan olarak
bilinmektedir. Burada varlık gösteren Türkmenlerin Batı Anadolu’da bulunan sahil
şehirlerine sürekli akın yaptıkları görülmektedir. Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in
Mavrozomes’i bu yöreye melik tayin etmesinin amacı, Batı Anadolu’da giderek gücünü
artıran İznik-Rum İmparatoru Laskaris’e karşı güçlü bir tehdit oluşturmak ve kendisine
tabi olan birini Bizans mirasına ortak etmekti. Sultan, bu sayede Batı Anadolu’daki
fetihleri için bir hak ve meşruiyet oluşturma düşüncesinde idi.

135
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara, 1986, s.394.
136
Merçil, a.g.m., s. 134.
137
Sultan Keyhüsrev, Aleksios’un Samsun’u işgali girişmesi üzerine harekete geçirerek yenilgiye uğratıp,
Samsun ve çevresini tekrar sınırları içerisine aldı. Avrupa ticaret yolu güvenliği sağlanmış oldu. Bu arada
kayınpederi Manuel Mavrozomes’e Denizli, Honas ve Ege Denizine kadar uzanan bölgenin idaresini
vererek güçlenen Laskaris’in yayılma politikasına önlem aldı. Bk.; Sevim, “Keyhüsrev I”, s.347.

36
Fakat Mavrozomes’in Denizli ve Honas yöresindeki idaresi kısa sürmüştür. Bir
süre sonra kendisine merkezi idarede görev verildiğinden Konya’ya gelmiştir. Melik
Mavrozomes, Müslüman olmamasına rağmen Gıyâseddîn Keyhüsrev’ den sonra tahta
çıkan İzzeddîn Keykâvus ve Alâaddîn Keykubad döneminde de devlet kademesindeki
önemli yerini korumuş ve siyasi politikaların belirlenmesinde önemli rol oynamıştır.138

1204 yılında Bizans İmparatorluğu parçalanmış ve bu durum Selçuklu


Devleti’nin lehine gelişmeleri beraberinde getirmiştir. İlk olarak Selçuklu Devleti’nin
karşısında güçlü bir devlet bulunmamaktadır. Bizans ordusu ve idari teşkilatı tamamen
dağılmış olup, yeni kurulan devletler ise askeri bakımdan zayıf düşmüşlerdir. Ayrıca bu
küçük devletler kendi aralarında bir rekabet içine girişmişlerdir. Bu rekabet, Türkiye
Selçuklu Devleti’nin bölgedeki önemi ve etkisini artırmıştır.

Diğer taraftan, Bizans İmparatorluğu’nun dağılmasının Selçuklu Devleti


açısından negatif gelişmelere neden olduğu bilinmektedir. Örneğin, bu dağılmanın
ardından Bizans’ın Karadeniz ve Akdeniz sahil bölgelerinde yer alan topraklarda otorite
boşlukları oluşmuştur.139 Bu boşluktan istifade eden bazı şahıslar bölgede önemli ticaret
merkezlerini ele geçirmeye başlamıştır. Karadeniz bölgesinde Sultan II. Süleymanşâh’ın
meliklik döneminde yapılan fetihler sonrasında, Samsun yakınlarında bir Müslüman
ticaret kolonisi yerleştirilmiştir. Kısa sürede büyüyen bu koloni şehir halini almış,
bölgede Müslüman ve Hristiyan halk arasında ticari çıkarlara dayalı iyi bir ilişki düzeni
oluşmuştur.

Fakat batıdan David, doğudan Aleksios kardeşlerin bölgeyi kuşatma altına


almaları Müslüman kolonisinin ticari faaliyetlerini tehlikeye soktuğu gibi Sabbas
yönetimine de tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bu durum karşısında Müslüman tüccarlar,
Keyhüsrev’den, Sabbas ise Laskaris ’den yardım istemiştir. Trabzon Rum
İmparatorluğu ile Samsun hâkimi Sabbas arasında başlayan mücadelenin bir sonucu
olarak bölgedeki güven ve huzur ortamı tamamen ortadan kalkmıştır. Bu ortam nedeni

138
Selçuklu Sultanları ancak ekonomi meselelere askeri başarı elde ettikten sonra vakit ayırma fırsatı
bulabilmişlerdir. Bu durumlarda da öncelik ekonominin temel altyapısını (yol, köprü, kervansaray, han
vs. gibi) kurulup geliştirilmesine verilmiştir. Bu sayede ticaret yollarının Anadolu’dan geçmesi
sağlanmıştır. Diğer taraftan, yapılan uluslararası antlaşmalarla Selçuklu ticaretini dış dünyaya açmışlar ve
onunla bütünleştirmişlerdir. Böylece Anadolu, tarihinin hiçbir devrinde görülmemiş bir ekonomik
gelişmeye sahne olmuştur. Bu gelişmenin etkisi topluma, refah, mutluluk ve zenginlik olarak geri
dönmüştür. Daha geniş bilgi için bk., Koca,a.g.m.,s.44-45.
139
Koca,a.g.m.,s.45-46.

37
ile Karadeniz’in iki önemli limanı Samsun ve Sinop işlemez duruma gelmiştir. Deniz ve
kara ticaret yollarının kapanması ile Kırım ve İstanbul ile Samsun ve Sinop arasındaki
ticarî faaliyetler sekteye uğramış, Samsun ve Sinop’a gitmek üzere İslâm ülkelerinden
yola çıkan kervanlar Sivas’ın ötesine geçememiştir. Yolların açılmaması sonucu
sıkıntıya düşen tüccarlar büyük zararlara uğramışlardır. Bütün bu ilişkiler Sultan’ın
Akdeniz de yapacağı fetihler ve ticari girişimler için önemli yer teşkil etmiştir.140
I.Gıyaseddin Keyhüsrev, askeri ve siyasi stratejisini belirledikten sonra, babası II. Kılıç
Arslan tarafından oluşturulan güven ortamının devam etmesini ve Anadolu’nun ticaret
rotaları üzerinde emniyetli bir yer olarak görülmesini sağlamaya çalışmıştır.141

1204’de Latinlerin İstanbul’u işgali nedeniyle Karadeniz ve Akdeniz limanlarına


çıkan kervan yolları güvenliğini kaybetmiş ve yolların kapanmasıyla bu sorunu halleden
Keyhüsrev yönünü Akdeniz’e çevirmiştir.142

Honaz ve Lâdik’in fethini Antalya’nın fethiyle iç içe alan kaynaklar vardır. 1207
tarihinde Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev Antalya bölgesine ordu göndermiştir.
Mavrozomes de bu hareket üzerine büyük bir direniş göstermemiş, Selçuklu yönetimine
geçmiştir. Selçuklu ordusu Honaz ve Lâdik meselelerini çözerek Antalya’ya yönelip
Antalya mücadelesine girişmişlerdir.143

2.3. Antalya’nın Fethi

Anadolu’nun özellikle kıyı bölgelerinde yer alan liman şehirleri, deniz ticareti
için tarihin eski dönemlerinden beri önemli bir ilgi odağı olmuştur. Bunlar arasında ise,
Antalya ayrı bir öneme sahiptir. Adını II. Attalos’tan 144
alan kent birçok topluluğun
dikkatini çektiği gibi Antalya için Selçuklularda büyük mücadele vermiştir. Antalya,
Anadolu’nun Akdeniz kıyısındaki önemli limanlarından biridir. Çevrede daha uygun
eski limanlar bulunmasına rağmen savunma imkânlarının elverişliliğinden dolayı
Bizanslılar tarafından burası tercih edilmiştir. Bu sebeple de önemli olup Akdeniz’den

140
Koca,a.g.m.,s.45-46.
141
Ostrogorsky.,a.g.e.,394.
142
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk- İslam Medeniyeti, İstanbul, Ötüken, 2008, s.293-294.
143
Keskin, a.g.e, s.84.
144
Strabon, a.g.e., s.195.

38
İstanbul’a ulaşılacaklar için önemli bir konumdadır.145 Avrupa ve Mısır’dan gelen
ürünlerin Anadolu’ya giriş noktası olan şehirde Müslüman ve Türk tüccar kolonisinin
de ikamet ettiği nakledilmektedir.146

Gürcistan krallığı ile müttefik kuran Türklere karşı harekete geçen Trabzon
İmparatoru Alexius Komnenos, Sultan Keyhüsrev tarafından, kendi topraklarında
yenilgiye uğratıldı ve Bizans’ın, Türkleri Karadeniz kıyısından uzaklaştırma ümidi
kayboldu. Böylelikle Karadeniz sahilinde ilerlenmiştir. Karadeniz’den sonra Türkler ‘in
Akdeniz’e inmesinden çekinen Kıbrıs Latin Krallığı, Antalya’da muhasara altında
bulunan Bizanslılar’a yardım yollamıştır fakat kaleyi ve limanı alamamıştır. Ama
hedefinden vaz geçmemiştir. 147

II. Kılıçarslan zamanında da 1182’de Uluborlu’nun fethinden sonra Antalya bir


süre kuşatılmış fakat fethedilememiştir. II. Kılıçarslan’dan sonra burası Türkler için
önemli bir hedef olmuş fakat fethi sonraki bir zamana bırakılmıştı. 1204 sonrasında
Türkler Antalya’ya doğru bir harekâtın içine girmişlerdir. Bu arada Sparta Kalesi ve
çevresi fethedilmiştir. Antalya’da olup bitenler Türklerin dikkatini çekmiştir. 148

Türkler Antalya’ya yöneldikleri sırada Antalya Bizans idaresinden çıkmıştı.


1204 sonrasında Antalya’da da idare değişmiş Aldo Brandini adında bir İtalyan şehri ele
geçirmişti. Bu mücadele sırasında ticaret hayatının güvenliği kalmamıştı. Bu yeni
durumun etkileri Selçuklu payitahtına kadar uzandı.149 I. Gıyaseddin Keyhüsrev
Antalya’nın fethine büyük önem vererek her yönden stratejik öneme sahip bir bölgeyi
ele geçirmek için mücadele içine girişmiştir.

Sultan yargı işlerine (dad-ı zalame) bakmakta olduğu bir dönemde tacirler
topluluğundan bir grup adliye gelerek elbiselerini yırtmaya, yüzlerini toprağa sürmeye
başladılar ve padişaha o dönem Frenklerin elinde bulunan Antalya bölgesinde yaşamış

145
Antalya İstanbul ile Mısır arasındaki en kısa yol güzergâhında bulunmaktaydı. Devlet yapısında belirli
bir güce ulaşan Türkiye Selçuklu önemli bir limana sahip olarak deniz ticaretini sürdürmek istiyordu. Bk.
Yüksel, a.g.e, s. 319.
146
Yaşar Bedirhan, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yay.,Konya,2004,s.266.
147
Yüksel, a.g.e, s. 319.
148
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.306.
149
Antalya Anadolu’nun Akdeniz kıyısındaki önemli, limanlarından birisidir. Aslında, yörede daha uygun
eski limanlar varken, Akdeniz’e İslamlar hâkim olduklarından, savunma imkânlarının elverişliliğinden
dolayı tercih edilmiş oldu. Antalya, İstanbul ile Mısır arasındaki en kısa yolun üzerinde bulunmaktaydı,
bu sebeple de önemli olup, Akdeniz’ den İstanbul’a ulaşacaklar içinde Adalar denizindeki fırtınalı
zamanlarda önemli yer teşkil etmektedir, bk.; Tuncer Baykara, I. Gıyasettin Keyhüsrev (1164-1211),
Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s. 36.

39
oldukları eziyeti anlattılar, mallarına el konulduğundan bahsettiler ve yardım istediler.
Sultan bunları duyunca, onların durumuna üzüldü. Mallarını geri alıp mallarını eksiksiz
ve sağlam olarak telim edeceğini bildirdi. Bulunamayan eşyaları kendi hazinesinden
karşılayacağı temin etti.150

Daha Uluborlu’da iken, Antalya’nın durumunu dikkatle incelemiş olan I.


Gıyaseddin Keyhüsrev, hareket zamanının artık gelmiş olduğunu anlamıştı. Bir an önce
harekete geçmek istiyordu.151 Bizans’ın parçalanmasıyla birlikte ticaret yollarında bir
emniyetsizlik baş göstermiştir. Sultan Gıyaseddin bu amaçla kervan yollarının asayişini
sağlamak için Antalya’nın fethini planlamaktaydı. 152
Antalya’ya sefer fermanı ilan
edilerek, her taraftan askerlerin, subaşıların kumandasında gelmeleri istenmişti.
Selçuklu ordusu, 1206 yazında Konya’dan batıya doğru harekete geçti. Keyhüsrev bu
sırada Uluborlu’ya da uğramıştır. Hatta bu kalabalık ordunun etkisiyle batıda Menderes
havzasındaki durumu da düzeltme imkânı elde etmiştir. Uluborlu’daki büyük Selçuklu
ordusunun batıya yönelmesi ihtimali Honas ve Lâdik yöresindeki Bizans idaresini
etkilemiş idi. Nitekim çok geçmeden yöre yeniden Selçuklu idaresini geçmiştir.
Selçuklu ordusu, 1206 yılı sonlarında Antalya’yı kuşattı. Birkaç gün hazırlık sonrası
mancınıklar kuruldu ve şehir, kuvvetli şekilde baskı altına alındı.

Çünkü Kıbrıs’taki Haçlılar Antalya’yı gıda temin edebilecekleri bir yer olarak
görmekteydiler. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ferman göndererek her taraftan asker
toplatarak şehri kuşatmıştır. Şehrin düşeceği sırada Aldo Brandini, Kıbrıs’tan yardım
alınca Selçuklu ordusu çekilmek zorunda kalmıştır. İbnü’l-Esir’de sultanın şehri
kuşatmış olmasına rağmen Kıbrıs’tan gelen destek güçleri nedeni ile geri çekildiğini ve
kuşatmayı bir abluka hareketine dönüştürdüğünü ifade etmektedir 153
. Aslında Antalya
kale surlarının yakınlarına gelindiğinde, ordusunu bir el işaretiyle durdurdu. Sultan
kenti kuşatmaya başlamasına rağmen on altı gün kuşatmaya ara vermek zorunda kaldı.
Çünkü Kıbrıslılar Anadolu sahillerinde bulunan şehirler ile iyi bir ticaret ilişkisi
içerindeydiler. Özellikle yiyecek maddelerini Antalya’dan sağlamakta idiler. Bu nedenle
kentin Valisi Aldo Brandi’nin isteğine uyarak Antalya’yı sultanın kuşatmasında

150
İbni Bibi, a.g.e., s. 115,116.
151
Baykara, a.g.e., s.37.
152
Ravendi, a.g.e., s.462.
153
İbn Bibi,a.g.e.,s.95.

40
kurtarmak için Kıbrıs’tan G.De Monbeliard komutasında ağır silahlanmış 200 piyade
askeri yardımcı birlik ile yardıma geldiler.

I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in şehri kolaylıkla ele geçiremediği, fethin


gerçekleştiği tarihten bir sene önce şehrin üzerine asker gönderdiğini, ancak Kıbrıs’tan
şehre destek olmak üzere gönderilen askerler nedeni ile başarılı olamadıkları ve sultanın
kuşatmadan vazgeçtiği ve şehri sıkı bir abluka altında tutmaya devam ettiği
bilinmektedir. 154
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, bir süre için kenti zapt etmekten vazgeçip
askerlerinin bir bölümü ile Konya’ya döndü. Askerlerin diğer bölümü ise Antalya
yöresinde kalarak, kenti uzaktan kuşatmaya devam ettiler. Antalya kenti iki ay süreyle
kuşatıldı. Kuşatma kısa sürede etkisini gösterdi ve Kıbrıslılar ile Antalya’nın yerli
halkı arasında silahlı çatışma başgösterdi. İki ayı geçen kuşatmadan sonra gelişen bu
olayı haber alan Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev kesin sonuç alınabilecek günlerin
geldiğini düşünerek savaş için hazırlanılmasını emretti.155

I.Gıyaseddin Keyhüsrev 1207 Şubat tarihinde ordusu ile kente gelerek


Antalya’yı kuşattı. 5 Mart 1207 sabahı sultan yanındaki komutanlara emir vererek ok
yağmurunu başlattılar. Kale burçlarındaki askerler ok yağmurunda başlarını bile
çıkartamıyorlardı. Kalenin duvarlarına geniş ve uzun merdivenler kuruldu. Ancak kale
duvarlarına yanaşmak imkânı yoktu. Konyalı Hüsameddin Yavlak Arslan ilk zafer
işaretini vererek kale burcuna bayrağı dikmiştir.156 Selçuklu ordusu bu olaydan sonra
daha da hızlı bir şekilde harekete geçmiştir. Antalya Kalesi’nin bir burcunda Selçuklu
bayrağı dalgalanmaya başlamıştı. Bir yandan da düşman ok yağmuruna tutuluyordu.
Mücadele çok uzun sürmedi. Ardından kale kapıları da açılarak bütün asker kente girdi.
Gün kararmadan Antalya Kalesi’nin her burcunda Selçuklu bayrağı dalgalanmaya
başladı. Antalya henüz kuşatma altındayken Antalya’da yaşayanlar şehrin Selçuklu
hâkimiyetine girmesinin kendileri için iyi olacağını düşünmüşler ve şehrin kapılarını
açmışlardır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev bir zamanlar Roma İmparatoru onuruna yapılan

154
Abû’l-Farac, a.g.e.,s. 488.
155
İbni Bibi ,a.g.e., c.I, s. 95-96, Çimrin,a.g.e.,s.135.
156
Antalya’nın fethi Türkiye’nin ekonomik ve ticari hayatında önemli bir yer tuttu. Bu nedenle
Selçuklular ilk defa Haçlılar ile ticari anlaşmalar yaptılar. Akdeniz de bir ithalat ve ihracat limanı olduğu
gibi deniz kuvvetleri içinde bir kilit noktası haline geldiler. Turan, a.g.e., s.307.

41
üç gözlü kapıdan törenle Hadrianus Kapısından157 geçti. Doğruca limana indi. Sahilde
demirlemiş gemileri gözden geçirdi.

2.4. Antalya Fethinden Sonraki Gelişmeler ve Yapılan Anlaşmalar

Fetih sonrası Kıbrıslı Haçlılar ile Ticari ve ekonomik faaliyetleri içeren bir
anlaşma yapılmıştır. Sultan tarafından ticarete verilen önem Güneydoğu Anadolu’da da
kendini göstermiştir. Ermeniler tarafından oluşturulan tehdit nedeni ile Sultan Maraş
yönünde harekete geçmiş ve bu bölgeyi tekrar Selçuklu topraklarına dâhil etmiştir.
Buradan yola çıkarak Ermeniler üzerine yürümüş ve bazı bölgeleri ele geçirmiştir.
Bunlar arasında bir dönem Selçuklu egemenliğinde kalan Pertus Kalesi de ele
geçirilmiştir. Bunun sonucunda Ermeniler Eyyubiler aracılığı ile Sultan’a barış
tekliflerini iletmiş ve Sultan’a tabi olmuştur. Bu anlaşmaya bir süreliğine de olsa sadık
kalan II. Leon I. Gıyaseddin adına para bastırmıştır.158 Sultan ilk iş olarak tüccarların
zararlarını karşılamak için harekete geçti. Antalya şehrini ele geçirerek deniz kıyısında
önemli tüccarlardan alınan malları geri verdi. Ayrıca tüccarlardan alınan bac, ve avarız
vergilerinden onları muaf tuttu. 159

Böylece Selçuklu ülkesinde Antalya, sağlamış olduğu vergi kolaylıkları nedeni


ile önemli bir dış ticaret merkezi haline gelmiştir. Devrin diğer bir güçlü devleti olan
Mısır’a açılan bir liman olması nedeni ile Antalya Selçuklu ülkesine yeni dış ticaret
kapılarını açmıştı. Doğal olarak dış ticaretin sürdürülebilmesi için Antalya’da gemilerin
yapılmasını, ticaret gemilerinin korunması içinde savaş gemilerinin inşasını gündeme
getirmiştir.

2.5. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Antalya’ya Yönetici Ataması

Türkler, dış ticaret geliştikçe bunu koruyabilmek adına bir deniz gücü de
oluşturmak için harekete geçmişlerdir. Böylece ilk Türk Deniz Gücü Antalya’da
kurulmuş, Türk denizciliği için Antalya ve daha sonraları Alanya bir ocak görevi

157
Bk; Ek-6.
158
İbni Bibi ,a.g.e., c.I, s. 95-96, Çimrin,a.g.e.,s.135
159
Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr, Çeviri: er-Râvendî;
Gönüllerin Rahat ve Sevinç Alâmeti II. Çev. A. Ateş. Ankara 1999,s.424. “bac; pazarlardan alınan
vergidir.”

42
üstlenmiştir.160 Zaman içerisinde sükûnet geri geldi. Antalya halkı toparlanmaya,
kendilerini yeni Türk idaresine alıştırmaya çalıştılar. Altıncı günde Sultan I. Gıyaseddin
Keyhüsrev, Antalya “emaret ve serleşkerliğine” yani beylik ve subaşılığına
Mübarüziddin Ertokuş’u tayin etti. Sultanın has kullarından idi. Sultan bir müddet orda
ikamet etti. 161

Ertokuş, Sultan’ın en güvendiği adamlarından biri idi. Gurbet hayatında da onun


yanında kalmıştı. Yeterli, yetenekli, olgun eli açık, dirayetli, her türlü işlere yatkın,
uçların durumunu iyi bilir, halkın işlerini görmekte tedbirli bir insan olarak tanınıyor ve
biliniyordu. Ertokuş böylece şehrin durumuna el koyarak kısa zamanda düzeni sağladı,
halkın güvenliğini temin etti. Savaş sırasında dağlara kaçıp saklanan Antalya halkı
sultanın emrini duyunca sığındıkları yerlerden çıkmaya başladılar. Antalya’da Türk
sultanının idaresinde yeni bir hayat başlamıştır. İşlerin tam bir düzene girmesine kadar
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev burada kaldı. Mübarüziddin Ertokuş’un ilk işlerinden
birisi, surları güçlendirmek oldu. Kuşatma sırasında kalenin harap olan yerleri tamir
edildi, ambarlara zahire konularak şehre kadı, hatip, imam, müezzin tayin edip minber
ve mihrap inşa ettiler. Ayrıca savunma için görevliler tayin edilerek kaleye muhafızlar,
hisar erleri, neft atıcıları gibi birçok görevliyi atadı. Kıbrıslılar ve Venediklilerin
durumları da Antalya’nın fethedilmesinden sonra farklı bir boyut kazanmıştır.
Kıbrıslılarla çeşitli anlaşmalar yapılmıştı. Bu anlaşmaların büyük bir alanı Antalya ve
Anadolu sahilleri ile ilgiliydi. Kıbrıslılar kendilerine gerekli olan yiyeceklerin
birçoğunu Anadolu sahillerinden karşılamaktaydılar. Kıbrıs Kralı ile yapılan anlaşma
Türkiye Selçukluların Hristiyan bir devlet ile yaptığı ilk ticaret antlaşmasıdır. Bu
antlaşmaya göre, iki tarafın tüccar ve gemicilerinin karşılıklı olarak birbirinin
memleketine girip çıkabileceği taraflarca kabul edilmiştir.162 Venediklilerle
Selçuklular arasında ilk ticaret antlaşması yapıldı. Antalya’da Türk donanması
kurularak önemli bir adım atıldı.

Mübarizüddin Ertokuş Antalya limanında inşa ettirdiği gemilerle Alaiye fethine


katılmıştır. Sonraki yıllarda Güney Anadolu kıyılarının fetih hareketine (1225) denizden

160
Çimrin, a.g.e., s.49.
161
Yazıcızade Ali, a.g.e., s. 237.
162
Osman Turan, Anadolu Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1988, s. 110-113.

43
katıldı. Alaiye’ deki tersaneyi de yaptırdı. Antalya’da bu olumlu gelişmeler üzerine
Türk iş adamları Antalya’ya gelip yerleştiler.

Venediklilerle yapılan antlaşmalarda Antalya’da Türk ticareti adına önemli


gelişmelerden olmuştur. Türk mimari eserleri ile şehir donandı. Sultan, işleri düzene
girmesi üzerine, Konya’ya doğru hareket etti. Keyhüsrev, Düden menziline ulaştı.
Burada saltanat naiplerine emir vererek, kalmalarını, yolları, derbent ağızlarını
tutmalarını emretti. Antalya’da alınan ganimetlerin ülke içine taşınanlarından devlet
hakkı olan beş de bir (penç-yek) burada tahsil edilecekti. Sultan Gıyasettin Keyhüsrev,
burada önemli işleri de çözüme kavuşturmuştur. Seferin açılmasına neden olan olaylar
için tüccarların zararlarının birer birer belirlenmesini ve bu zararlar aynen kendilerine
verilmesini istedi. Böylece tüccarlardan zarara uğrayanların zararları tam olarak
karşılanmıştır. Hatta onların diğer tüccarlardan alınan vergilerden de muaf tutarak
onların haklarını korumaya almıştır. Bu durumda Selçuklu ülkesinde Antalya, sağlamış
olduğu kolaylıklar ve güven ortamı sayesinde önemli bir ticaret merkezi 163
olarak
gelişme imkânı bulmuştur. Buranın Mısır’a açılan bir ticaret kapısı olması buraya çok
büyük bir önem katmaktaydı.164

İbni Bibi eserinde ; “Tüccarlar canü gönülden Sultan’a dualarda ve övgülerde


bulunarak vatanlarına ve yurtlarına hareket ettiler. Padişahın gösterdiği o cömertliği
ve yiğitliği dünyanın her yerinde anlatmaya başladılar. Şanı yüce ve saltanatı devamlı
olan o zatın aklından geçenleri gerçekleştirsin ve onu bütün girişimlerinde başarılı
kılsın. Zafer ve fetih her zaman onun yanında olsun. Çağın güçlü kişilerinin boyunları
ve devrin padişahlarının alınları onun yüce dergâhının önünde eğilip yere sürülsün.
Onun yüce şahsiyetini Allah da yüceltsin, güçlü yönetimle arkadaş yapsın,”Âmin diyen
kula Allah Merhamet etsin” diye eserinde Gıyaseddin’in ne kadar saygı gördüğünden
bahsetmiştir.165 Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in atabegleri ve muallimleri devrin en
seçkin kişilerinden idi. Bu onun için büyük avantaj olmuş ve yaptığı başarılı fetihlerde
bunun büyük etkisi olmuştur.

163
Buranın Mısır’a açılan bir ticaret kapısı olması buraya çok büyük bir önem katmaktaydı. Ticaretle
ilgilenen toplumların uğrak noktalarından birisi olmuştur; Bk; Baykara, a.g.e ., s.38,39.
164
Baykara, a.g.e ., s.38,39.
165
Tüccarlar durumuna ve rütbesine göre hilat ve nafakalar vererek onları amaçlarına ve maksatlarına
kavuşturmuştur ve bütün Rum ülkelerinde ne ticareti yapılırsa yapılsın ve oradan hangi tüccar geçerse
geçsin vergiden muaf tutulmuşlardır. Bu durumda tüccarların sevgisini kazanmıştır. Bk., İbn Bibi, a.g.e.,
c.I. s.121.

44
İkinci defa tahta çıktığı sırada, hocası Mecdeddin İshak’a Farsça manzum bir
mektup göndermiştir. Bu mektup onun eğitimine dair en güzel kanıt olup, devrin
eğitimini en mükemmel bir şekilde aldığını göstermiştir. Türkçe yanında, Farsçayı da
öğrenmiş, Arapça da okumuştur. Bütün bunlar onun ne kadar donanımlı olduğunu
göstermiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev , hür düşünceli olup geniş hoşgörüye sahipti.
Çatısı altında yaşayanlara geniş hoşgörüyle yaklaşıp onlara büyük değer vermekteydi.
166
Antalya gibi hem eşsiz manzaraya sahip hem de ticari ekonomik faaliyeti bir o kadar
önemli stratejik noktaya sahip bir bölgeyi Selçuklu hizmetine katarak büyük izler
bırakmıştır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev altı yıl hüküm sürmüş, saltanatta kalmıştır. Çeşitli
saltanat mücadeleleri geçirmiştir. Karaman ülkesinden kendi idaresi altında olmayan
birçok şehir ve kalelere sahip olmuştur.

İznik İmparatoru Laskaris, sultanın başarılı askeri hareketlerini Selçukluların


Anadolu topraklarına egemen olmasını yayılmasını istemiyordu. Bu yüzden I.
Gıyaseddin Keyhüsrev de İznik devletinin güçlenmesini istemiyordu. Sultan, İstanbul
Latin İmparatoru Henri ile bir antlaşma yapmıştır. İznik tahtını ele geçirmek isteyen III.
Alexsios sultandan yardım istemiştir. Bu nedenle I. Gıyaseddin Keyhüsrev yanında
Aleksios olduğu halde, Laskaris’e karşı girişimde bulunarak Denizli-Lâdik arasındaki
bölgede yapılan savaşta, Türkiye Selçuklu ordusu üstün durumdayken, çarpışmalara
katılan I.Gıyaseddin’in şehit edilmesi nedeniyle ordu paniğe kapılıp çekilmiştir. İbni
Bibi eserinde; Laskaris’in ordusunun mutlu olduklarından, kaçan Müslümanların peşine
düştüklerinden, bu karışıklık sırasında çok fazla insanın kimilerinin boğularak
kimilerinin korkudan hayatını kaybettiğini bazılarının esir alındığından bahsetmektedir.
Savaş sonucunda Bizans ordusu da çok ağır kayıplara uğramıştır.167 Sonuç itibariyle
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev Laskaris ile savaşırken hicretin 609. yılında (1212–
1213) şehit olmuştur. 168

166
Baykara, a.g.e., s.45.
167
Sevim, a.g.e., s.162-163. İbni Bibi, a.g.e., s.131.
168
Ahmed Bin Mahmud, Selçukname, çev. Erdoğan Merçil, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011.
s. 303,304.

45
3. ANTALYA’NIN selçuklular’ın ELİNDEN ÇIKIŞI

3.1. I. İzzeddin Keykavus ve Antalya Mücadelesi

I. Gıyaseddin Keyhüsrev şehit düşünce, ülkenin padişahlık tahtı boş kalması


üzerine, ülkedeki refahı, huzur ve adaleti sağlamak için ülkenin ileri gelenleri tahta
kimin geçeceği konusunda çıkış yolu aramaya başlamışlardır.169 I. Gıyaseddin
Keyhüsrev, şehit olduktan sonra geride İzzeddin Keykavus, Alâaddîn Keykubad ve
Celaleddin Keyferidun adlarında üç erkek çocuğu vardı.170

İzzeddin Keykavus’un annesi Komek ve Rükneddin Kılıçaslan’ın annesi bir


Rum cariyesiydi. Alâaddîn Keykubat’ın annesi ise Gürcistan Kralı’nın kızı Tamar’ dır.
Veliahtlık İzzeddin’in hakkı iken annesi tarafından da hükümdar sülalesinden gelmesi
sebebiyle Babası Alâaddîn Keykubad’ı veliaht tayin etmiştir.171

Çok geçmeden Kayseri’de toplanan devlet erkânı Keyhüsrev’in büyük oğlu I.


İzzeddin Keykavus’u tahta çıkarmaya karar verdi. Keykavus 20 Temmuz 1211’de
törenle Selçuklu tahtına oturdu. 172

Sultan Keykavus öncelikle Sinop ve Antalya’yı almak ve denizlerdeki


egemenliğini sağlamlaştırmak niyetinde idi. Bu nedenle Laskaris’in barış önerisini
kabul ederek, batıda Latinlere karşı tampon bölge oluşturmuş bulunuyordu. Selçuklu-
Bizans ilişkilerinin yönünü de bundan sonraki gelişmeler belirleyecektir.173 Sultan
Keykavus babasının siyasetine daha parlak bir şekilde devam etti. Samsun’un yanında
başta Ereğli ve Amasra limanları olmak üzere Karadeniz sahillerinde daha birçok yerler
fethetti bu suretle deniz yolunu Türklere açtı. Artık Güney Karadeniz sahilleri, Türklerle
Bizanslılar arasında paylaşılmış oluyordu.174 İzzeddin Keykavus ülkesinde hâkimiyeti
sağladıktan sonra babasının siyasi politikasına uygun olarak Anadolu’nun gelişmesi için
çaba harcadı.

169
İbn Bibi,a.g.e.,s.132-133.
170
Sevim, Yücel, a.g.e., s.109.
171
Burhanettin Onat , Bir Zamanlar Antalya ,Me-Pa A.Ş., İstanbul, 2000, s. 51.
172
Sevim, Yücel, a.g.e., s.109.
173
Şahin Kılıç, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans İlişkileri” ,Türkler, Ankara,2002,s.624.
174
Zarif, a.g.e., s.320.

46
Öncelikle Kıbrıs Kralı Hugue ile bir ticaret antlaşması yaptı. Daha sonra benzer
anlaşma Venedikliler ile de yapıldı. Akdeniz’de sağlanan ticari güvenliğin bir benzerini
Karadeniz’de de sağlamak amacı ile Sinop üzerine harekete geçilmiştir.

Selçuklu ile Bizans arasında kurulan ilişkilerden en önemli noktalardan birisi;


Bizans’ın bir kolu olan Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Selçuklu egemenliğine
girmesidir. Laskaris, Ereğli ve Amasra’yı alarak, Sinop’un batı bölgelerine hâkim
olmuş, Karadeniz’in batısında güçlü bir konuma gelmiştir. Nitekim bu tablodan Sultan
çok rahatsız olmuştur. Bu durudan dolayı Sinop üzerine yürümüştür.175

Diğer taraftan, Trabzon Komnenos Devleti İmparatoru Aleksios da Sinop’u


almak niyetinde idi. İzzeddin Keykavus Sinop’a doğru ilerlerken aynı anda yanında beş
yüz kişi ile ava çıkan Aleksios Türklere esir düşmüştü. Sultan Sinop önüne gelerek
saldırıya geçti. Bu esnada Behram isimli kumandanın bin kişi ile gelip şehrin deniz
bağlantısını kesip ve gemileri yakması bölgede yaşayan insanları zor duruma
sokmuştur. Bu nedenle, Aleksios’un serbest bırakılması ve halktan isteyenlerin şehirden
ayrılmasına müsaade edilmesi şartıyla bir antlaşma yapıldı. Sonrasında 3 Kasım 1204’te
Selçuklu ordusu Sinop’a girdi.

İzzettin Keykavus Sinop’un fethi sebebiyle “Sultanü’l- galip” ünvanını aldı. 176
Halife Nâsır Lidinillâh tarafından kendisine iletilmek üzere Şubat 1212 tarihinde
yazılmış bir fütüvvet name birçok önemli ve değerli hediye gönderilmiştir.177Şehrin
ekonomik olarak da gelişmesine katkıda bulunacak girişimlerde bulunarak bazı
önlemler de almıştır. Valilerine fermanlar göndermiş, yurttan zengin kişilerinin
seçilmesini ve bu kişilerin Sinop’a gelmelerini emretmiştir. Sinop’a gelip yerleşmek
isteyenlere de kolaylıklar sağlamıştır. Sinop’u alarak orada Türk iskânına da büyük
önem vermiştir. Sinop’un alınması denizcilik adına da büyük bir gelişme olmuştur.178

Öte yandan Ermeniler için iki kardeş arasındaki Selçuklu sultanlığı


mücadelesinden istifade ile Lü’lüe (Ulukışla) ile Ereğli ve Larende kalelerini ele
geçirmişlerdi. Sultan, Sinop zaferi sonrası planladığı sefer ile bu kaleleri tekrar ele
geçirmiş ve Ermenileri Torosların güneyine itmiştir. Sinop’un alınması Antalya’ya

175
Yaşar Bedirhan, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yayınları, Konya, 2004,s.268.
176
Merçil, Türkiye Selçukluları, s.170.
177
Emine Uyumaz, Türkiye Selçuklu Devleti’ne Gelen ve Giden Elçiler, İstanbul: Bilge Kültür Sanat
Yayınları, 2011, 71-72.
178
Bedirhan, a.g.e, s.269.

47
yönünü çevirmesinde büyük katkı sağlamıştır. Bu durum denizcilik adına yapılan
gelişmeleri hızlandırmıştır.179

3.2. Antalya’nın Geri Alınması (1216)

I.İzzeddin Keykavus, Sinop’un fethinden sonra Antalya’nın fethiyle


ilgilenmiştir. Çünkü Antalya Rumlarının isyanı ve geçmişten beri devam eden gıda
maddelerinin Anadolu kıyılarından sağlamaları Antalya’yı almalarını gerekli kılmıştı. O
yüzden buraya yerleşmek isteyen Kıbrıs Frenklerinin şehri işgal ederek Türkleri
öldürmesi nedeniyle Sultan Antalya Fethine çıkmak zorunda kalmıştır.180

İbn Bibi ‘ye göre Antalya düşman saldırıları karşısında savunulması gereken bir
deniz kenti idi. En kısa sürede bu konunun ele alınarak korunması gerekmekteydi.
Sahilde bulunan diğer gruplar bu zayıflıktan haberleri olunca isyana başlamışlardır. Bu
durumu zamanında önleyemezse geri dönülmez hasarlara yol açacağından
bahsetmiştir.181 En önemli ticaret merkezi olan Antalya’nın yerli Rumlar tarafından
işgal edilmiş olması ve bu işgal hareketinin de diğer bölgelere yayılma istidadı
göstermesiyle ilgilidir. Bu durumda Antalya meselesi daha fazla ertelenemezdi. Bundan
dolayı Keykavus, kuzeyde elde ettiği başarıyı yeterli bularak güneye yöneldi. Sultan I.
Gıyaseddin Keyhüsrev ’in şahadetinden sonra ortaya çıkan otorite bunalımını fırsat
bilen Antalya’nın Hristiyan halkı kendi arasında anlaşıp bir gece baskını ile şehri ele
geçirmeyi, Selçuklu ordusu gelirse de şehri Kıbrıs Franklarına teslim etmeyi
planlamıştı.182

Sultan I. İzzeddin Keykavus Antalya’nın yeniden fethedilebilmesi için uygun


ortamı bulunca devlet erkânını ikna ederek Konya’dan hareket etmiştir. Şehri ilk
kuşatan sultanın atlı birlikleri olmuştur. Sonrasında diğer birlikler de gelince 1207
yılındaki kuşatmada olduğu gibi şehir halkı korkuya kapılmış ve Frenk Meliklerinden
yardım istemiştir. Melikler tarafından kendilerine savaşçı askerlerle dolu birkaç gemi
gönderilmiştir.183

179
Merçil, a.g.e., 170.
180
Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları” Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c.VIII. İstanbul,
Çağ Yayınları, İstanbul,1922, s.277.
181
İbn Bibi, a.g.e.,s. 163-164.
182
Koca,a.g.e.,s.35.
183
İbni Bibi, a.g.e.,s. 163-164.

48
Antalya şehrinin Selçukluların elinden çıkmasında Kıbrıslıların etkisi olmuştur.
İlk fetih esnasında da olduğu gibi Kıbrıslıların şehre olan ilgisi devam etmiştir. İbn Bibi
tarafından aktarılan bilgilere göre bölgede yaşayan gayrimüslim halkın fırsat bulmaları
halinde Antalya’yı Kıbrıslı Frenklere teslim etme arzuları nedeni ile Kıbrıslıların halk
üzerindeki etkisine, belki de halkı isyana teşviklerine ışık tutmaktadır. 184
Bu
kışkırtmaların sonucu olarak, önce idarecileri, sonra yaşına dikkat etmeksizin bütün
Türk erkeklerini öldürmüşler, kadın ve çocukları da esir almışlardı. Sabaha kadar süren
katliamdan sonra şehre hâkim olmuşlar; öldürdükleri Türklerin cesetlerini de denize
atmışlardı.185Üç gün sonra isyan haberini duyan Sultan İzzettin Keykavus henüz
Selçuklu ülkesinde hükümranlığını tam anlamı ile yerleştirememişti. Antalya
Hristiyanları ile olan hesabı bir süre ertelemek durumunda kalmıştır. İktidarını
yerleştirince de devletin yüksek menfaatlerini gözeterek, Sinop’un fethini öne almış, bu
meseleyi bir süre daha ertelemişti. Sinop’ta kazandığı parlak zafer kendisine bütün
Karadeniz bölgesini fethetme imkânı vermiş olmasına rağmen o Antalya meselesini
daha fazla ertelenmesini mahzur görmüş, görüldüğü gibi bölgedeki işlerini tamamlar
tamamlamaz hemen Konya’ya dönmüştür. Konya’ya dönen Sultanın ilk ele aldığı iş
Antalya konusu oldu. Danışma meclisini toplantıya çağırdı. Bu toplantı da kısa bir
değerlendirme yapan Keykavus özetle fikirlerini ortaya koymuştur. Deniz kenarında bir
uç olup, Antalya gibi bir şehrin hemen geri alınması gerektiğini acizlik ve gevşeklik
gibi durumu kaldıramayacağının üstünde durarak konuya çok önem vermiştir.

Özellikle Keykavus’un taht mücadelesi sırasında kontrolün zayıflamasından


faydalanan Antalya Rumları, Kıbrıs Kralının desteği ile ayaklanmışlardır. Şehri Kıbrıs
Franklarına vermeyi hedeflemişlerdir. Bu durumdan haberdar olan Sultan Antalya
Rumları ile olan durumu erteleyerek Sivas’a yönelmiştir. Konya’ya geldikten sonra
Antalya meselesine el atmıştır.

İleri gelen devlet adamları Sultanın Antalya hakkında fikirlerini doğru


bulmuşlardır. Sultan ne buyurursa yerine getireceklerini ve canlarını feda etmekten,
emirlerini yerine getirmekten bir an geri kalmayacaklarını bildirdiler. Böylece, devlet
büyükleri ve komutanlar arasında fikir birliği sağlanmıştır. Bundan sonra oy birliği ile

184
İbni Bibi, a.g.e.162.
185
Yapılan bu zulümler karşısında haber alan İzzeddin Keykavus hızlı bir şekilde harekete geçerek emir
ve askerlerini toplayarak emir ve fermanlar göndererek kısa zamanda ordu Konya ovasında
toplandı.Bk.,Turan,a.g.e.,s.330.; İbn Bibi, a.g.e., s.141-146.

49
Antalya’nın geri alınmasına karar verilerek savaş hazırlıklarına girişilmiştir. Önce
ordunun toplanması gerekiyordu. Hemen iktalarının başında bulunan subaşılarına
ulaklarla ferman gönderildi ve onlara emirlerindeki askerlerle birlikte Konya ovasında
toplanmaları istenmiştir. Antalya’nın fethi niyetine Konya’nın Ruzbe ovasında otağ-ı
hümayun kuruldu. Memleketin her tarafından gelen askerler otağ-ı hümayunun etrafında
toplandılar. Saltanat divanı memurları kuşatma silahlarını çıkardılar. Sultan, bütün
hazırlıklar bitince orduya hareket emrini verdi. 186

Şehri ilk kuşatan sultanın atlı birlikleri olmuştur. Sonrasında diğer birlikler de
gelince 1207 yılındaki kuşatmada olduğu gibi şehir halkı korkuya kapılmış ve Frenk
Meliklerinden yardım istemiştir. Melikler tarafından kendilerine savaşçı askerlerle dolu
birkaç gemi gönderilmiştir.187

Frankların yanında, Maraş beylerinden biri olan ve bu dönemde Selçuklu


idaresine karşı başkaldırmış olan Melik İbrahim’de bulunuyordu. Frankların yardıma
gelmesiyle ümide kapılan asiler hayvanlarını surların içine aldılar, kalenin içine küçük
mancınıklar kurdular ve silahlandılar. Ellerinde esir bulunan Türklere de işkence
yapmaya başladılar.188 Selçuklu ordusunun atlı kısmı Antalya kalesinin önüne ulaşınca,
Sultan hemen kuşatma emrini verdi. Kale karadan ve denizden çepe çevre kuşatıldı.
Okçu birlikleri kaledekileri ok yağmuruna tutarak baskı altına aldılar. 189
Öyle ki
asilerden hiç kimse burçlardan başını bile kaldırmaya cesaret edemedi. Ancak, onlar
mancınıklarla içeriden taş atmaktan başka bir şey yapamadılar. Ertesi gün Selçuklu
ordusunun ağırlıkları yani muazara ilahlarıyla piyadeler yetiştiler. Bütün gece çitler
bağlandı, merdivenler dizildi, mancınıklar kuruldu. Sabahleyin asiler tekrar baskı altına
alındı ve okçuların desteğinde merdivenlerle kaleye çıkılmak istendi. Fakat merdivenler
kaledekiler tarafından itilip düşürülüyordu. Dar merdivenler işe yaramayınca Sultan on
kişinin birden çıkabileceği geniş merdivenler yapılmasını emretti.

Ayrıca o komutanları topladı. Konunun temini için onları teşvik etti ve


cesaretlendirdi. Geniş merdivenler tamamlanınca Sultanın sancağının işareti ile davul ve
borazan sesleri arasında tekrar saldırıya geçildi. Geniş merdivenler işe yaradı. Okçuların
desteğinde askerler silahlarla geniş merdivenlerden kalenin burçlarına tırmandılar.
186
Koca, a.g.e., s.36,Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye,s.330.
187
İbn Bibi, a.g.e., s. 163-164.
188
Koca, a.g.e., s.37.
189
Faruk Sümer, “ Keykavus I”, İslam Ansiklopedisi, c.25,TDV, ,s.352.

50
Burçlardaki asileri yere deviren Selçuklu askerleri aşağıya inip kalenin kapısını açtılar.
Selçuklu ordusu içeri girdi. İsyancıları kılıçtan geçirdi ve kaleyi aldı.

Ertesi gün Sultan İzzeddin Keykavus belinde “kemer”, başında “külah” ve


kolunda yay olmak üzere hâkimiyet sembolleri ile birlikte bir fatih olarak törenle şehre
girdi ve tahta oturdu.190 1216 yılında kuşatma bir ay sürmüş ve ayın son günü fetih
tamamlanmıştır. 191

İkinci bir seferi de zaferle tamamlamış olan Sultan I. İzzeddin Keykavus rütbeli
rütbesiz tüm askerlerin katıldığı bir hafta sürecek bir tören tertip etti. Bundan sonra
Sultan yaptığı tayin ve düzenlemelerle şehri tekrar eski hale getirdi.192 Şehrin Sübaşılığı
görevi ise bölgede daha önce görev yapmış olan Mübarezeddin Ertokuş’a verdi.193

İzzeddin Keykavus tarafından bu savaşta başarı gösteren emir ve askerlere


ihsanda bulunulmuştur. Halkın huzurunda yapılan bu eylem esnasında Sultan tarafından
halkın ihtiyaç ve sorunlarının öğrenilerek giderilmesi emri verildi. Hasar gören kale
surları onarıldı. Sahilde yaşayan halkın geleneklerini, âdetlerini ve dillerini bilen
Mübarizüddin Ertokuş Sübaşılık görevine getirildi.194 Diğer taraftan, savaş nedeni ile
şehirden ayrılanları geri getirebilmek adına bir çağrı yaptı. Savaşta hayatını kaybeden
düşmanların malları hazineye aktarıldı, bir kısmı iktâya katıldı. Kalenin yıkılmış olan
yerlerini onarttı. Kalenin düşüşü sırasında kaçanların geri dönmeleri için bir ferman
çıkarttı. Savaşta ölenlerin ve kaçıp geri dönmeyenlerin kaydını tutturdu. Bu toprakların
bir kısmına has olarak hazine adına kaydettirirken bir kısmını da komutanlarına ikta
olarak dağıtmıştır. Ayrıca Franklarla birlikte hareket etmiş olan, fakat kalenin fethi
sırasında otuz adamı ile dağa kaçmış bulunan Melik İbrahim’i yakalattı ve affetti. Hatta
kendisine birkaç kasaba vererek gönlünü aldı. Karadeniz’den sonra Akdeniz’e de
ulaşmış olan Sultan I. İzzeddin Keykavus, “İki denizin sultanı” (Sultanü’l-Bahreyn)

190
Koca, a.g.e., s.37.
191
Sevim, Yücel, a.g.e., s. 150- 151.
192
Keykavus, şehrin ekonomik gelişmesini sağlayacak tedbirleri ihmal etmemiştir. Bu hususta valilere
gönderdiği fermanla memleketin her tarafından zengin kişilerin gelmesini istemiş, gayrimenkullerini
satmakta güçlük çekenlere de destek sağlamıştır. Bk., Koca, a.g.e., s. 37-38.
193
İbni Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi İbni Bibi’nin Farsça Muhtasar Selçuknamesinden, çev. M.
Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi,Ankara,1941,s.60.
194
Mustafa Saatçi, “Selçuklu İktisadının Temelleri”, Selçuklular Devrinde Kültür ve Medeniyet, Kayseri:
Erc. Ü. Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay., 1991, s.227-228.

51
unvanı alarak Konya’ya döndü. 195
Zaferini birer fetihname ile komşu ülke
hükümdarlarına duyurdu, onlara bu vesileyle türlü hediyeler gönderdi.196

Antalya, Sultan I. İzzeddin Keykavus’un çabaları ve aldığı önlemler ile kısa


sürede gelişti. İslam ve Türk kültürünün egemen olduğu bir şehir haline gelen Antalya,
ikliminin uygun olması nedeni ile Keykavus tarafından kışlık merkez yapıldı. Şehrin
idarecileri 1211 yılında meydana gelen kanlı Rum baskınından gerekli dersi almış
olmalılar ki farklı dinden topluluklar için ayrı ayrı mahalleler oluşturdular. Bu
mahalleler arasında da duvarlar bulunuyordu. Mahalleler arasında birinden diğerine
geçişte sabah açılan akşam kapanan kapılarla sağlanmaktaydı. Gerçi, Anadolu’nun diğer
bölgeleri gibi Antalya’da da Müslümanlarla gayrimüslimler arasında dini sebeplerden
dolayı hiçbir mesele bulunmuyordu. Türklerin davranışlarında, dinlerinde ve
siyasetlerinde daima mevcut olan hoşgörü hâkimdi. Onlar yabancı unsurların
inançlarına197 ve kültürlerine karışmıyorlar ve hatta saygılı davranıyorlardı. Bu
davranışta Antalya’da olduğu gibi Selçuklu hâkimiyetine giren her şehirde iç barışı
devamlı ve kalıcı hale getirmişti. 198
Bu başarılar Selçuklu Devleti'nin gücünü ve
itibarını arttırmıştı.199 I.İzzeddin Keykavus’un Antalya seferi sırasında Ermenilerin bu
durumdan yararlanarak Antakya’yı alması üzerine Antalya seferinden sonra o bölgeye
yönelmiştir.

195
Koca,a.g.e.,s.35-38.
196
Bibi,a.g.e.,s.60.
197
Koca, a.g.e.,s.35-38. Abdülkerim Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, İslam Tarihi VIII, Kayhan
Yayınları, İstanbul, 1994,s.162.
198
Koca, a.g.e., s.35.
199
Sümer, a.g.e., s.353.

52
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE SELÇUKLU DÖNEMİNDE ALANYA İÇİN YAPILAN


MÜCADELELER

1. ALÂADDÎN Keykubad Dönemi Alanya

1.1. Alâaddîn Keykubad Döneminde Alanya İçin Yapılan Mücadele

I. Alâaddîn Keykubad Selçuklu Sultanlarının en büyüklerinden biri olarak


görülmektedir.200 I. İzzeddin Keykavus 1120 tarihinde hayatını kaybedince devlet
erkânı Kezipert Kalesinde tutuklu bulunan I. Alâaddîn Keykubad’ın tahta çıkmasını
istemiştir. Bunun üzerine Alâaddîn Keykubad Sivas’a giderek Keykavus’un naaşını
ziyaret etmiş ve tahta çıkmıştır.201

Böylelikle I. İzzeddin Keykavus ölümünden sonra devlet büyükleri Alaaddin


Keykubat’ı tahta çıkardılar.202 Bu durumdan dolayı Keykavus’un varisinin
bulunmadığını, çocuğu olsa bile yaşının küçük olduğu şeklinde yorumlara neden
olmuştur. Bu nedenledir ki devlet büyükleri kimin Selçuklu tahtına oturacağını bir süre
tartışmışlar, bu tartışmalarda Erzurum Meliki Tuğrulşah, Koyluhisar hâkimi ve küçük
kardeşi Melik Celaleddin Keyferidin ve hapiste bulunan Alâaddîn Keykubad taht için
önemli adaylar olarak ön plana çıkmıştır. Sonunda, Alâaddîn Keykubad, Sultan
tutulduğu kaleden çağırılarak Sivas’ta tahta çıkmıştır. Sivas’tan başkente yolculuğu
esnasında her yerde merasim ile karşılanmış, Konya’da ise ikinci kez görkemli bir
karşılanma töreni yapılmıştır.203

I. Alâaddîn Keykubat tahta çıktıktan sonra askeri ve siyasi eylemlerin bir kısmı
Antalya’da yürütmüştür. Ilıman iklimi nedeni ile yaptığı seferler sonrasında Antalya’da
konaklamayı tercih eden Sultan, şehri kendisi için kışlık merkez haline getirmiştir.204

200
İbn Bibi ,a.g.e.,s. 55.
201
Bedirhan, a.g.e, s.271.
202
İbn Bibi, a.g.e., s. 15.
203
Merçil, a.g.e.,s.516.
204
İbn Bibi, a.g.e.,s. 242.

53
Abbasi Halifesi Nasırli-dinillah da Şeyh Şahabeddin Ömer Suhreverdi ile hilat
ve menşur gibi saltanat alametleri göndermiştir. 205
Onun çağdaşlarını ve yakınlarını da
tanımış olan İbn Bibi hükümdardan dini konular yanında tarih ve kimya eğitimi almış
bir kişi olarak söz etmektedir. Aynı zamanda donanımlı bir yapıya da sahiptir.206 İbni
Bibi eserinde ona övgü dolu şiirler yazmıştır;

“Seher vakti bargâhı açılır, adalet arayanlar ülkenin her yanından oraya
gelirdi.

Sabahleyin adalet dağıtırken, işlerin tedbirini de almak gerekirdi.

Büyükler, aslanlar ve yiğitler saf saf ayakta dururlardı.

Namlı ve tecrübeli yaşlılar ise; tahtın önünde otururlardı.

O zaman acele edilmeden karar verilir, o kararla dünya düzen içinde olurdu.

Padişah her gün rızk dağıtır, karıncayı dahi nasipsiz bırakmazdı…207

Sultan Keykubad’ın ilk yıllarında Moğollar, Doğu Türk Hakanlığını diğer bir
ismiyle Harzemşahlar’ı yıkarak Anadolu’ya yaklaşmışlardı208. Bu arada Asya ve
Avrupa’da Moğol istilası büyük bir baskı yaratıyordu. Sultan Moğolların Anadolu’ya
gelebilme olasılığını düşünerek bir dizi tedbir aldırmıştır. Hudut kalelerini ile Konya,
Kayseri ve Sivas gibi şehirlerin surlarını yeniden inşa ettirmiş, 209
sonrasında da yeni
fetih hareketlerine girişmiştir.

Sultan I. Alâaddîn Keykubad tahta çıktığında Türkiye Selçuklu Devleti’nin


idaresinde bulunan başlıca merkezler, Konya ( Akşehir, Ereğli, Ulukışla, Larende),
Niğde ve Aksaray Kayseri, Elbistan, Maraş, Malatya, Sivas, Tokat, Amasya, Niksar,
Sinop, Kastamonu, Ankara ve Çankırı, Kırşehir, Kütahya, Uluborlu, Isparta, Denizli,
Aydın ve Antalya idi. Trabzon İmparatorluğu, Ermenistan ve doğudaki Türk beylikleri
ise vassal statüsünde oldukları için Selçuklu Devleti ile aralarında bir problem yoktu.

205
Merçil, a.g.e., s.516.
206
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul, 2000, s. 75.
207
İbni Bibi, a.g.e., s.445.
208
Orhan Yüksel, “Selçuklular”, Türk Ansiklopedisi, c.XXVIII, Milli Eğitim Basımevi,
Ankara,1980,s.321.
209
Merçil, a.g.e.,s. 172.

54
Anadolu’nun batısına hâkim olan İznik İmparatorluğu ile de ilişkiler dostane idi. Hem
dışarda hem içerde faaliyetlerini sürdürmüştür.

1.2. Alaiye (Alanya) ve Alara Kalesi’nin Fethi

I. Alâaddîn Keykubad, Moğol saldırılarına karşı ülkesini korumak adına


önlemler almış, daha sonraki süreçte Alanya’nın fethine yönelmiştir. Yani; Sultan
herhangi bir Moğol tehlikesine karşı yurtta savunma önlemleri aldıktan sonra yazı
Kayseri de geçirmiştir ve Alanya’nın fethiyle uğraşmıştır.210

Selçukluların kurulduğu dönemden beri Doğu ve Anadolu civarındaki İslam


ülkelerinde yayılmalarını sağlayan bazı nedenler bulunmaktadır. Bunlardan biri
Selçuklu hanedanı içinde Arslan Yabgu zamanında başlayan saltanat mücadelesinin
halkı sürekli olarak Doğu Anadolu’ya gitmeye zorlaması, ikincisi ise İslam
medeniyetinin yüksek olduğu Artuklu ve Ahlatşahlar’a ait yerlere hâkim olma isteğidir.
Üçüncüsü ise; Türkiye’de milli birliğin tamamlanması ve jeopolitik sınırlara ulaşılması
düşüncesi olmuştur.

Bunun üzerine Keykubad siyasi programına göre fetihlere


başlamıştır.211Alâaddîn Keykubad 1220 yılında Türkiye Selçuklu Devleti tahtına
oturmasıyla Türkiye Selçuklu Devleti’nde istikrarlı bir saltanat devri başladı. Babası
I.Gıyaseddin Keyhüsrev ve kardeşi I. İzzeddin Keykavus yaptıkları başarılı seferlerle
ülke sınırlarını genişlettikleri gibi, önemli ticaret merkezlerinden olan Sinop ve
Antalya’ya sahip olmuşlardı.212

Bizans İmparatorluğu’nun en önemli merkezlerinden olan Antalya limanı,


Akdeniz ticaretinin dönüm noktası Türkiye Selçukluların eline geçmiştir. Bu dönemde
Venedikliler ile Türkler arasında ticari ilişkiler başlamıştır. 1214 yılında I.İzzeddin
Keykavus Sinop’u fethetmiştir. Bu durumda o güne kadar yalnız orta Anadolu ve
çevresindeki kara ticareti ile yetinmek durumunda kalan Selçuklular, Karadeniz ve

210
Farac,1987, s.491; Sevim, a.g.e., s.168.
211
Zeki Atçeken, Yaşar Bedirhan, Malazgirt’ten Vatana Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Eğitim
Kitabevi Yayınları, Konya, 2004, s.185.
212
Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1220-
1237), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s.22,23.

55
Akdeniz’in bir kısmını denetim altına alarak Orta Çağ tarihinin önemli güçlerinden biri
olarak ortaya çıkmıştır.213

Anadolu, coğrafi olarak da batı ile doğuyu, kuzey ile güneyini en kestirme yol
olarak birbirine bağlamasından dolayı sürekli ilgi odağı olmuştur. Bu avantajı ile ticaret
kervanlarının sık uğradığı bir yer haline gelmiştir. Bölgede bulunan devletlerin
hâkimiyetlerini pekiştirmek adına ticaret yollarının da kontrol altına alınması
gerektiğinden liman şehirleri her daim önemini korumuştur. Dolayısı ile kuzeyde Sinop
güneyde ise Antalya’nın fethi denizlere ulaşılmasına olanak sağlamıştır.

Bu önemli iki şehrin gerek kuzeyde gerekse güneyde başka liman şehirleri ile
takviye edilmesinin öneminin farkında olan Sultan I. Alâaddîn Keykubad ilk seferini
güney sahillerinde önemli bir mevkide olan Alaiye (Kalonoros, Galanoros) üzerine
yaptı. 214
İleri görüşlü bir şahsiyet olan Antalya Valisi Mübarizeddin Ertokuş ile Emir-i
Ahur Eseddin (Ayas-ı Mecnun), Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alâaddin Keykubad’ı
Kalonoros’un alınması hususunda ikna etmişlerdi. Sultan I. Alâaddîn, Kaloros Kalesi’ni
karadan ve denizden kuşatmaya karar verdi.215 Kuşatma hem karadan hem denizden
yapılmak suretiyle yaklaşık iki ay sürmüştür. Tüm siyasi, coğrafi unsurlar bir araya
getirilmiştir.216

İbn Bibi’nin eserinde, “Antalya gibi cennet güzelliğine sahip değilse de toprağı
tamamen amber yapısındadır” şeklinde tasvir edilen Kalonoros kalesinin yanında gök
bir araziye benzetir.217

Alanya ve Alara Kalesinin 218


ele geçirilmesi Alâaddîn Keykubad döneminde
gerçekleşmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti ekonomik, kültürel ve siyasal alanda altın
çağını yaşamaktaydı. Akdeniz’in en işlek limanlarından biri olan Alanya’nın ele
geçirilmesinin önemini kavrayarak gerekleri arasında; siyasi ve ticari olarak Selçuklular
Antalya’daki etkinliklerini arttırma olarak görmüşlerdir. Alanya, Akdeniz Bölgesi

213
Aynur Durukan, , “Antalya 2. Selçuklu Eserleri Semineri”, Damla Ofset Matbaacılık, Antalya, 1988,
s.31.
214
Emine Uyumaz, a.g.e., s.22,23.
215
Ali Rıza Gönüllü, Cumhuriyete Alanya (1908-1938), Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Ankara, 2008, s. 6.
216
Seton Lloyd ve Rice D. Storm, Alanya(Alaiye), çev. Nermin Sinemoğlu, Türk Tarihi Kurumları
Yayınları,Ankara1964., s.4.
217
İbn Bibi, a.g.e., s. 257-258.
218
Bk; Ek-13,14,15.

56
içerisinde Antalya’dan sonra en büyük ticari limandı. Aynı zamanda kalesi de
bulunmaktaydı. Anadolu’da Selçuklular fetih hareketlerinde bulunurken Pamfilya
bölgesi boşalmış, Helenistik ve Roma kentleri, Side, Perge ve Aspendos terk edilmiş bir
vaziyetteydi. Antik dönemde Coracesium, Bizans çağında Kalonoros diye anılmıştır. 13.
yüzyılda Ermeni yâda Rum asıllı Kyr Vart tarafından idare edilmekteydi.219

Antalya Sübaşısı Mübarizeddin Er-Tokuş ve Esededdin Ayaz, Antalya gibi


hudut konumunda olan Kalonoros kalesi için; “Burası cihan padişahından başkasına
yaraşmaz, eğer orduya ferman buyurursanız orasını feth ederiz” demişlerdir. Emirlerin
bu önerisini uygun bulan Sultan Alâaddîn Keykubad uç beylerine, asker, mühimmat
tedariki için fermanlar yazılmasını buyurmuştur. Sultan tarafından imzalanan fermanlar
ulaklarla uç beylerine iletilmiştir. Sultan Kayseri’den Konya’ya geldiğinde uç
beylerinden gelen askerler ile birlikte on günden az bir süre zarfında, tam tertibat ve
teçhizatlı bir ordu Konya’da toplanmıştır. Kara ordusunun Antalya’daki deniz
kuvvetleriyle desteklemesi uygun görülmüştür.

Bu hazırlıklardan sonra, Sultan kaleyi hem karadan hem de denizden kuşattı. Kış
mevsiminde başlayan muhasara iki ay kadar sürdü, fakat bir netice alınamadı. Sultan
tarafından sefere katılan gönüllü ve fakirlere 10.000 dirhem gümüş, 100 baş sığır ve
1000 baş koyun verilmek sureti ile maneviyatı yükseltti. Daha sonra da askerlerin üç
kola ayrılmasını emretti.220 Ordu kalenin etrafını çepe çevre sardı. Askerin attığı ok
yağmurundan kale halkı şaşkına döndü. Sultan’ın buyruğu üzerine kalenin etrafına
yerleştirilmiş olan 100 büyük mancınıkla şehre saldırdılar. Bu şekilde iki ay
savaştılar.221

Kyr Vart, Mübarizeddin Er-Tokuş’a haber gönderdi. Haberci Mübarizeddin’in


yanına gelip durumu anlattı. Mübarizeddinin cevabı da; “siz padişahımızın rikabı
nereye gidip orada savaşa girerse, zaman sizin hükümlerinize boyun eğer ve dünya emir
ve fermanınızın altına girer. Biraz önce Kyr Vart’ın habercisi yanıma geldi ve siz
sultanımızın onu, ateş saçan heybetinizin dışında tutmanız, sağlıklı günlerin insaf
gölgenizin altında almanız ve bu konularda onlarla anlaşma ve sözleşme yapmanız
halinde o, başı göğe değen bu kaleyi size bırakacak” dedi. Emir Mübarizeddin, devlet
219
Nilüfer Karal, “Alara Kazısı Çini Buluntuları” , Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat
Tarihi Ana Bilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2012,s.11.
220
Uyumaz, a.g.e., s23.
221
İbn Bibi, a.g.e. s.261,262.

57
sahibinden bu hükmü duyduktan sonra ikametgâhına gitti, haberciyi çağırdı ve harekete
geçtiler. 222

Daha sonra da askerlerin üç kola ayrılmasını emretti. Bir kol kaleye tırmanmaya
çalışırken, ikinci kol denizden gelen yardımları önlemek üzere görevlendirildi. Üçüncü
kol ise kaleyi deniz tarafından kuşatacaktı. Ayrıca, Sultan büyük mancınıklar ile kalenin
dövülmesini istedi. Kale sahibi Kyr Vart bu hücumları görünce fazla dayanamayacağını
anladı, daha önceden haberleştiği, Antalya Sübaşısı Mübarizeddin Er-tokuş’a elçi
gönderip barış istedi. Ertokuş durumu 223
Alâaddîn Keykubad’a arz edince Sultan bu
durumdan memnun oldu. Sultan’ın ordusu ve Antalya’dan gelen deniz kuvvetleri ile kış
mevsiminde kaleyi kuşatması ordunun zor duruma düşmesine neden olacaktı.

Ancak Kyr Vart Türklerin bu son saldırısı karşısında daha fazla


dayanamayacağını anlamış, Antalya Sübaşısı Mubarizeddin Er-tokuş aracılığı ile
sultana anlaşma teklifinde bulunmuştur. Yapılan anlaşmaya göre Sultan Alâaddîn,
kaleyi teslim alarak Kyr Vart’ın kızı ile evlenecek, karşılığında ona Akşehir beyliği ve
birkaç köyün mülkiyetini verecekti. 224
Bu durumda Kyr Vart, Antalya sübaşısına
başvurarak; hayatına dokunulmaması, Akşehir ve yörelerinin kendisine verilmesi ve
kızını sultana vermesi şartlarıyla kenti Sultana teslim edeceğini bildirmesi Selçuklunun
gücünü göstermiştir.225 Yani Mübarezeddin Ertokuş idaresindeki deniz kuvvetlerinin de
Antalya’dan destek verdiği kaleyi 1221 kışında kuşatmış olan Sultan Alâaddîn
Keykubad iki aylık bir muhasaradan sonra, kale komutanı Kyr Vart’ı teslim almayı
başarmıştır. Sultan kaleyi teslim almak ve Kyr Vart’ın kızı Mahperi hatun ile evlenmek
karşılığında Konya Akşehir’i Kyr Vart’a ikta olarak vermeyi kabul etmiştir. Beldeye
sahip olan Sultan I. Alâaddîn Keykubad yüce Allah’a şükretmiş, Beylerine teşekkür
etmiş ve bu beldenin şanına uygun şekilde yeniden inşa edilmesini emretmiştir.226

Bu fetih sonrası Sultan tarafından kaleye kendi adına nispetle “Alaiye”


denilmesi, yeniden imarını ve bölgede bir tersane inşası talimatını verdirdi. (1221)
Sultan Alâaddîn kaleyi teslim aldı. 227
Kyr Vart, ikta ve temlik menşurunu aldıktan

222
İbn Bibi, a.g.e., 264.
223
Uyumaz, a.g.e., s.24.
224
Merçil, a.g.e.,s.172.
225
Sevim, Anadolu’nun Fethi, s.170.
226
Tuncer Baykara, “Türkiye Selçuklular Devrinde Antalya”, Antalya Kültür Envanteri, İl Özel İdaresi
Kültür Yayınları, Antalya, 2004,s. 108.
227
Merçil, a.g.e., s.172.

58
sonra, sultanın karargâhına inerek, ondan özür ve af diledi. Diz çökerek saygısını sundu
ve Sultan’ın, Kale’yi teslim alabileceğini bildirdi. Sultan I. Alâaddîn Keykubad, çetr ve
sancağı ile birlikte, davul ve zurna sesleri arasında, Kale’ye doğru ilerledi. Bu sırada,
onun geldiğini duyan büyükler ve ilim peşinde koşan keşişler akın akın, aşağıya indiler
ve sultanı karşıladılar. Kalonoros’u fetheden (1221) Sultan I. Alâaddîn Keykubad,
Yaratan’ın verdiği bu nimete şükretmek gayesi ile hangi çalışmaların yapılacağını
bildirmek için, devlet erkânını topladı ve onlara fethin ülkenin siyasi ve ekonomik
gelişmesi açısından önemini anlattı. Fetih sonrası, Sultan I. Alâaddîn Keykubad,
Selçuklu tahtına geçtikten sonra, ilk olarak aldığı bu yere, kendi adına izafeten “Alaiye”
ismini verdi.228

2. ALANYA’NIN FETHİNDEN SONRA YAPILAN FAALİYETLER

Kalonoros (Galanoros)’un fethedilmesiyle Sultan şehre Alâiye ismini verdikten


sonra burada bir müddet iç sorunlar ile uğraşmıştır, buradaki ileri gelenleri itaat altına
almıştır. İtaat altına aldığı kişiler üzerindeki gücünü arttırmasına rağmen bu kişilerin
Keykubad’a karşı düşmanlıkları da artmıştır.229

Sultan I. Alâaddîn Keykubad, memleketin her köşesinden getirdiği halkı,


Alanya’da iskânını sağladı. Buraya zanaatkârlar ve bilginleri yerleştirdi. Sultan I.
Alâaddîn Keykubad bu faaliyetlerinden sonra, kale surlarını yaptırdı. İbn Bibi’nin ifade
ettiği gibi, “Sultan’ın fermanı üzerine mahir yapı ustaları, işçiler, ressamlar çalışmaya
başladılar. Bunun neticesinde de Alanya fetihten kısa bir müddet sonra askeri, dini ve
sivil mimari eserleri ile donatılarak, Türk-İslam beldesi haline getirilmiştir.230

Kışı geçirmek üzere Antalya’ya giden Sultan yolculuk süresince fetihlerini de


sürdürmüştür. Alara Kalesini de dönüşünde ele geçirmek istiyordu. Alara Kalesi de Kyr
Vart’ın kardeşinin hâkimiyetindeydi. Alara Kalesi de bu yolculuk esnasında Türklerin
eline geçmişti. Selçukluların Sinop, Antalya ve Alaiye fetihleri, Türklerin denizcilik ile
tanışması ve iyi bir denizci millet olma yolunda ilerleme kaydetmeleri bakımından son
derece önemlidir. Bu fetihler özellikle Akdeniz ve Karadeniz’de gerek askeri ve gerekse
ticari seferlere olanak sağlamıştır. Aynı dönem içerisinde bazı emir ve beylerin

228
Ali Rıza Gönüllü, Meşrutiyetten Cumhuriyete Alanya (1908-1938), Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu, Ankara, 2008, s.6,7.
229
Uyumaz, a.g.e.,s.591.
230
Gönüllü, a.g.e., s.6,7.

59
sultanları tahta çıkartmakta oynamış oldukları kritik roller nedeni ile güçlerinin arttığı
görülmektedir. Hatta bazılarının zenginliklerinin ve harcamalarının sultandan daha fazla
olduğu rivayet edilmektedir. Alanya’nın fethinde de bu durumu görmekteyiz. 231

18 yıllık ömrü boyunca Sultan’ın en fazla önem verdiği konu bağımsız bir
Selçuklu Devleti olarak varlığını sürdürebilmek, Anadolu’dan geçen uluslararası ticaret
yollarının gelirlerinden faydalanmak olmuştur.232

Sonuç itibariyle Antalya Valisi Mübarizeddin Ertokuş’un isteğiyle Alâaddîn


Keykubad ilk büyük fetih hareketi olarak Alanya’yı aldı ve adına izafeten Alaiye adını
vermiş oldu. Keykubad aldığı şehirleri büyük bir Türk nüfusuyla donatarak iskân
politikasını uygulayıp yerleştirdi. Alanya surları ve kalesi ile çok sayıda farklı yapılar
inşa edilmiş ve kışlık merkez olarak önemli bir yer oluşturmuştur.

Alanya surlarının Konya surları kadar burcu bulunmaktadır 1226 yılında bitirilen
kalenin inşasında; Yakut Karaca ve Ebu Ali el Kettani ismindeki ustaların çalışmıştır.
Ahmedek olarak isimlendirilen iç kaledeki 1227, 1228 ve 1231 tarihli burç, kapı ve
sarnıç kitabeleri sultanın ismini taşımaktadır. Alanya’da Kızıl Kule (1226), Tersane
(1227), Akşebe Sultan Mektebi ve Türbesi (1230), Allaeddin Camii(1230), Girene
Çeşmesi(1231) gibi eserler bulunmaktadır.233

Türkiye birliğini kesin bir şekil de sağlayan Alâaddîn, döneminin en büyük


şahsiyetleri arasında yer almıştır. Halife tarafından Türkiye hükümdarlarının “Sultanul
Azam” (En Büyük İmparator) unvanını almıştır. Aynı zamanda âlim ve şairdi. İlim ve
sanat adamlarına büyük önem vermiştir. Ününü duyduğu ilim adamlarını yanına çağırtıp
onlara çok değer vermiştir. Bahaeddin Veled ile oğlu Celaleddin Rumi’ye çok büyük
değer vermiştir.

Özellikle ordu ve donanmayla çok yakından ilgilenmiş askeri olanakları


sağlamıştır. Doğru bir ticari politikasıyla iktisat yöntemiyle de ülkesini ileri seviyeye
taşımıştır. Altın, gümüş ve değerli taşların Türkiye’ye ithali, gümrükten muaftı. Ticaret
eşyası, devletin himayesi ve sigortası altında sağlanmaktaydı. Korsan ve eşkıya
tarafından zarara uğrayanlar zararlarını hazineden temin etmekteydiler. Yapılan

231
Merçil, a.g.e, s.172.
232
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “XI. Ve XIII. Asırda Anadolu’daki Fikir Hareketleri ve İçtimai
Müesseselere Bir Bakış,” III, TTK Kongresi, Ankara, 1943,s.296.
233
Aynur Durukan, a.g.e.,s.31.

60
kervansaraylar ile ticaret yollarında emniyet sağlanmaktaydı. Şeker, dokuma, silah
fabrikaları yapılmıştır.234

Sultan, bu siyasi, ekonomik, askeri hareketleri yaparken yerli devlet adamları


yerine sonradan dâhil olan Harizmliler’in devlet kademelerinde yükselmesi, devlet
adamları içinde bir çekişmeye neden olmuştur. Kendilerini devletin asıl üyesi olarak
gören yerli devlet adamları, Yassıçimen Savaşından sonra Selçukluların hizmetine dâhil
olan Harizmliler’i ve onları koruyup kollayan sultanı çıkarlarına ters bulmaya
başladılar. Alâaddîn ’in zehirlenerek öldürülmesi de bu çekişmelerin boyutunu
göstermektedir.235

Alâaddîn Keykubad’ın hükümdarlığının son dönemlerinde kendini göstermiş


olan Moğol baskısına dayanamayan Selçuklu devleti 1300’de beyliklere ayrılmış ve
parçalanmıştır. Selçuklular döneminde Antalya bölgesine Teke Türkmenleri
yerleştirilmiş olup devletin parçalanmasından sonra bu bölgeyi de içine alarak beylik
kuran Hamitoğulları’nın (1300-1422) Teke Türkmenlerinden olması büyük olasılıklı
bir görüştür. Antalya ve civarlarına Teke Türkmenlerinin yerleşmesinden ötürü buraya
Teke ili ismi verilmiştir.236

234
Yüksel, a.g.e., s.322.
235
Anonim, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III (Histoire Des Seldjoukides D’asie Mineure)
(Selçukname),çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952, s.31.
236
Musa Seyirci, “Antalya’da Selçuklu Tarihine Genel Bakış”, Antalya 1. Selçuklu Eserleri Semineri,
Antalya Valiliği Yayınları, Antalya, 1986,s.9.

61
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE SELÇUKLULARI’NIN ANTALYA VE ALANYA


YÖRESİNDEKİ TİCARİ FAALİYETLERİ

1. SELÇUKLULARDAN ÖNCE TİCARET

Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulması ile Anadolu’nun siyasi, sosyal ve


ekonomik çevresinde önemli değişmeler görülmüştür. 237
Türkiye Selçuklu Devleti’nin
kurulmasından önce sürekli istilalar ve siyasî istikrarsızlıkların hüküm sürdüğü Anadolu
yeterli nüfustan ve zenginlikten yoksun, harap bir şekildeydi.238 Denizden ve karadan
saldırılar da eklenince şehirler giderek küçülmüştür. Bu durumu gören halk, savunma
olanaklarının daha uygun olduğu bölgelere göç etmiştir. 239

Antalya’yı da içine alan Akdeniz kıyıları, Roma çağında oldukça görkemli ve


canlı bir görünüm kazanmıştır. Akdeniz, Roma kıyılarındaki verimli ovaların
canlanmasına yol açmış, bu sayede fazla ürünlerin Roma’ya kadar ulaşmasını
sağlamıştır. Bu dönemde, ticari faaliyetler kara ve deniz yoluyla yapılmaktadır. Türk
tarihinde planlı ve teşkilatlı olarak denizcilik faaliyetinde bulunan ilk Türk şahsiyeti,
Çaka-Bey'dir. "Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya yapılan akınlar sırasında
Bizanslılar'a esir düşen Çaka Bey (1078), İmparator III. Nicephoros Botaniates (1078-
1081)'in sarayına gönderilmiştir. Botaniates, Çaka Bey’e esir muamelesi yapmayıp ona
bazı unvan ve ayrıcalıklar da vermiştir. Çaka Bey, bu ortamda Grekçeyi, Bizans'ın iç ve
dış politikasını, askeri yapısını öğrenmiştir. Görüp öğrendiği bilgilerin etkisiyle
denizciliğe büyük önem verdiği ve geliştirdiği görülmektedir.240

Anadolu’nun doğusu, sürekli olarak Müslümanlar ile Bizans arasında el


değiştiren bir bölge olmuştur. Bizans tarafından yürütülen feodal toprak düzeninin
sonucunda bölge halkı yoksullaşmış, bazı bölgelerden göç etmek durumu ile karşı

237
Salim Koca, “Türkiye Selçuklularının İzledikleri Ekonomik Politikalar”, s.346.
238
Mustafa Kafalı, “ Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi”, Türkler, c. VI, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, s. 178-181.
239
Tuncer Baykara, “Türkiye Selçukluları Devrinde Antalya” Dünden Bugüne Antalya, c.1., Antalya,
2007, s.106.
240
Hasan Geyikoğlu, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003, s.255.

62
karşıya kalmıştır. II. Basileios’tan sonra ise imparatorluk feodal derebeylerin
egemenliğine girmiştir. Vergi sisteminde yaşanan çöküşe ülkenin kötü yönetimi
eklenince halk perişan hale gelmiş ve isyanlar baş göstermiştir.

Bizans kuvvetleri karşısında Türklere yardımcı olan Anadolu halkı da fetihlerin


hızlanmasında önemli bir rol oynamıştır. 241
Müslüman ve Hristiyan halklar arasında
Doğu-Batı yönünde gelişen bu ticari faaliyetleri Anadolu’yu da önemli bir merkez
haline getirmiştir. Ancak, yapılan fetihler haçlı mücadeleleri ve Bizans’a karşı kazanılan
Malazgirt Zaferi arasındaki dönemde Anadolu uluslararası ticaret açısından pek uygun
şartlarda bulunmamaktaydı. Bu nedenle Akdeniz’in ticari önemi bu dönemde pek ortaya
çıkmamıştır.

Orta Bizans döneminde bölgede ekonomik hayat tarıma dayalı olduğu için
büyük toprak sahipleri kendi bölgelerinde söz sahibi olmuş ve merkezi otorite
zayıflamıştır. Bu durumun önemini vurgulayan Ebu’l Ferec bu durumu; “Tegrit ahalisi
insafsız arazi sahiplerinin talep ettiği ağır vergilerin tazyikinden kurtulmak için
şehirlerini bırakarak yabancı yerlere dağılmışlardır.242Diye ifade etmiştir.

Anadolu, Müslüman Hristiyan toplumları arasında bir köprü vazifesi kurarak


dünya ticareti yönünden önem taşımaktadır. Selçukluların uyguladığı fetih hareketleri
sonucunda Anadolu’yu, İslami doğrultuda ticari ve ekonomik faaliyetler açısından
geliştirerek ileriye taşımışlardır.243Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleriyle birlikte
Akdeniz de ticarette meydana gelen gelişmeler Türkiye de kuzey güney yönünde doğu
batı istikametinde ikinci bir faaliyetin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.244

2. TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİ ANTALYA VE ALANYA


TİCARETİ

2.1. Antalya’da Ticari Durum

Antalya, sarp kayalıkların üzerine inşa edilmiş, her taraftan surlar ile desteklenen
bir şehir konumunda idi. Bu özellikleri nedeni ile tarihin her döneminde önemli bir
merkez olan şehir, İstanbul’dan Mısır’a giden en kestirme yol üzerinde olması nedeni

241
Cahen, a.g.e.,s. 204.
242
Farac, a.g.e., s.273
243
Turan., Selçuklu Kervansarayları,s.37.
244
Yınanç, a.g.e., s.5.

63
ile İstanbul’un gıda kaynağı olarak görülmüştür. Bizans’ın elinde olduğu dönemde diğer
kıyı şehirlerine nazaran canlı bir şehir olma özelliğini korumuştur. Şehrin güçlü
savunma imkânlarına rağmen Türkler tarafından XI. yy. sonlarında fethedilmiş, I. Haçlı
seferi ile 1097 yılında yeniden Bizans egemenliğine girmiştir.245

Türkler, XII. yüzyılın ilk yarısında tekrar Antalya önlerine gelerek burada etkili
olmaları sonucunda; bölge halkı Türkler ‘in bölgedeki hakimiyeti nedeniyle tarlalarını
işleyememişlerdir. Bu yüzden şehir yiyecek içecek ihtiyacını denizden karşılamıştır. 246

Antalya’da Türk hâkimiyeti Türkiye Selçuklu Devleti’nin bölgede egemen


olması ile sağlanabilmiştir. 5 Mart 1207 tarihinde Antalya’yı ele geçiren I. Gıyaseddin
Keyhüsrev tarafından, daha önce kendisine tahta geçiş döneminde destek sağlamış olan
Mübarizüddin Ertokuş Antalya’ya vali olarak tayin edilmiştir. Antalya’nın Türklerin
eline geçmesi ile şehir Avrupa ve Mısır ticaret gemilerinin sık olarak uğradığı bir liman
halini almış ve Türklerin Akdeniz’e açılmasına imkân vermiştir. Bir dönem Kıbrıs
Krallığının eline geçen Antalya’nın tekrar Türklerin eline geçmesinin ardından limanın
onarımı üzerinde büyük bir önem verilmiştir. Böylece şehir ticari gelişim göstermesine
ilave olarak Selçukluların Akdeniz donanmasının merkezi haline gelme yolunda önemli
bir ilerleme kaydetmiştir.247

Malazgirt (1071) ile Myriokephalon (1176) savaşları arasındaki yıllar, Anadolu


üzerinden milletlerarası ticari faaliyetlere uygun değildi. Aslında doğu batı arasındaki
Akdeniz ticareti de bu durumda, Haçlı Seferleri'nin etkisiyle, henüz bir başlangıç
konumunda olup gelişme gösterememiştir.

Sultan II. Kılıç Arslan döneminde, Anadolu koşullar itibari ile ticaret ve nakliyat
için hazır durumda idi. Dolayısı ile bu dönemde, Kayseri-Aksaray-Konya-Antalya
arasında kervan yolunun faaliyete girdiği, bu yol üzerinde yer alan kervansaraylardan
anlaşılmaktadır. 248
Bu dönemde Akdeniz sahilleri henüz Türkler’in elinde değildi,
ancak sahillere gidip gelen tüccarlar İç Anadolu’yu kullanıyorlardı. Bu ticaretten daha

245
Mısır’ın ardından da Rodos’un alınmasının sonucunda Mısır ile İstanbul arasındaki ticaret yolunun
devreye girmesi bu aktif ticaret yolunun yön değiştirmesine sebep oldu. Fakat Antalya yolu bir süre daha
ticari faaliyetini ve önemini sürdürdü. Bk; Emecen, a.g.e.,s.233.
246
Baykara, a.g.m., s.106.
247
Mustafa Akkaya, “Güney-Kuzey Ticaretinde Antalya Limanı”, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007, s.120.
248
İsmet Kayaoğlu “Anadolu Selçukluları Devrinde Ticari Hayat”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi,c.24., s.360.

64
fazla gelir elde etmek arzusunda olan II. Kılıç Arslan, 1182 yılında Antalya'yı kuşattı.
Ancak şehri fethedemedi. II. Kılıç Arslan'dan sonra oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ilk
döneminde (1192-1196) Bizans hâkimiyetinde bulunan Antalya'dan Selçuklu
topraklarına girerek, Mısır ile İstanbul arasında işleyen bir ticaret yolu oluşturmuştur.

Antalya, Uluborlu’daki I. Gıyaseddin Keyhusrev’in idaresinde olup, idari sahası


günümüzdeki Burdur ve Isparta’yı kapsamakta, kimi zaman Denizli İli’nin güney-doğu
alanlarına kadar uzanmaktadır.249 Antalya Sübaşılığı, 1240’lardan sonra “Sahiller
Beyliği” Emir/Melik’üs- Sevahil’e geçmiştir. Bununla birlikte Antalya ve Antalya’nın
batısının eski idari geleneği, yani II. Kılıçaslan’ın Uluborlu’yu fethinden sonra
Keyhusrev’i başına getirdiği idari düzenin devam ettiği görülmektedir.

1277 ve 1280’de Bedreddin Ömer’in Alaiye ve Uluborlu’da Emir’üs-Sevahil ve


Melik üs-Sevahil olarak inşaat yazıtları ele geçirilmiştir. Şehrin ekonomik hareketliliği
sebebiyle birçok defa sikke ve para bastırıldığı da görülmektedir. Antalya’da 660=1262
de başlayan sikke kesimi 661,671, 673, 674, 676, 678, 686, 688, 689 hicri yıllarında
devam etmektedir. En son 702/1302’de basıldığı görülmektedir. Bu tarihler bilinen
sikke tarihlere göre olup, yenileriyle bu tarihlere eklemeler yapılmıştır. Bu durumda
Antalya ekonomik açıdan XIII. yy. ’ın ikinci döneminde önemli seviyede bir ekonomik
canlılığa şahit olmuştur.250

Selçukluların kara devleti özelliğini değiştirenler, zaman içerisinde denize önem


veren denizciliğin askeri ve ticari yararlarını ortaya koyan Türkiye Selçuklu sultanları
olmuştur. Ebul Kasım’ın İznik ve çevresine hâkim olması, Gıyaseddin I. Keyhüsrev’in
ve oğulları İzzeddin Keykavus’un Sinop’u ve ikinci defa Antalya’yı, Alâaddîn I.
Keykubad’ın ise Alaiye’yi fethetmeleri bu çabaların bir sonucudur. Fakat Moğollar
karşısında alınan Kösedağ mağlubiyeti ve buna bağlı olarak Türkiye Selçukluları ’nın
çöküşe geçmesi, Bu tarihlerde Anadolu’da denizciliğin gelişmesinin önündeki en
önemli engeller olarak görülmektedir. 251

249
Akkaya, a.g.e., s.120.
250
Baykara, a.g.m, s. 107.
251
Erdoğan Merçil, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri” Başlangıcından XVII: Yüzyılın
Sonuna Kadar Türk Denizcilik Tarihi, c.I., editörler: İdris Bostan, Salih Özbaran, Deniz Basımevi
Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s.29.

65
2.2. Milletler Arası Transit Ticaretinde Antalya ve Alanya

Anadolu’nun uluslararası ticaret açısından etkinliğinin artmış olması nedeni ile


Antalya bölgesi ile bağlantılı ticaret yollarının da önemi artmıştır. Denize paralel bir
şekilde şehrin kuzeyini kaplayan Toros Dağları nedeni ile Anadolu’nun iç bölgeleri ile
bağlantısı sınırlıdır. Fakat Antalya’ya geçiş imkânı tanıyan bazı noktalar sayesinde
Konya başta olmak üzere diğer şehirler ile bağlantısının devam etmesine olanak
vermiştir. Selçuklu döneminde Antalya’nın iç bölgelerle bağlantısını sağlayan önemli
yollar bulunmaktadır. Bunlar; Konya’yı Isparta’ya bağlayan yol ile Antalya’yı
Konya’ya bağlayan yollardır.252

Antalya’yı önemli ticaret yolları ve diğer önemli şehirler ile bağlayan başka
güzergâhlar da bulunmaktadır. Bunlardan ilki Batı Anadolu ile bağlantısını sağlayan
Denizli-Antalya yolu, ikincisi ise Burdur üzerinden Antalya’ya giden ve Selçukluların
ilk yolu olarak bilinen yoldur. Bu yolları kullanarak Anadolu’nun farklı bölgelerinden
Antalya’ya ulaşan tüccarlar, surlar üzerinde bulunan kapılardan şehre girerek
getirdikleri ürünleri Mısır’a ulaştırmaktadır. Böylece Antalya, Anadolu ile Mısır
arasındaki ticaretin en önemli merkezi haline gelmiştir.253

Selçuklu Türkiye’sinin en çok gelir elde ettiği saha milletlerarası transit ticareti
idi. Ülke kervan yolları ile ağ gibi örülmüştü. 254
Antalya, Alaiye, Sinop’un ele
geçirilmesiyle Karadeniz ile Doğu Akdeniz arasındaki yolla birlikte yeni bir ticaret yolu
ağı başlamış oldu. Mısır’dan gemilerle Akdeniz limanlarına ulaşan tüccarlar, Antalya ve
Alaiye ’den, Konya- Ankara-Sinop yolu ile Karadeniz’e ulaşmaktaydılar. Bağdat ve
Halep yolu da Malatya’da birleşerek, Sivas Amasya üzerinden Samsun ve Sinop
limanlarına ulaşıyordu. Selçuklu ’nun elinde olmasa da Ayas-Samsun yolu, transit
ticaret yönünden büyük önem teşkil etmektedir. Konya ve Kayseri’ye gelen tacirler,
Sivas-Amasya üzerinden Samsun’a geçmektedir. Selçuklu için bu yollar önem
taşımaktadır.255

252
Osman Çetin, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu ‘da İslamiyet’in Yayılışı, İstanbul,1981,s.171.
253
Akkaya, a.g.e., s.121-122.
254
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimaı Tarihi, Barış Kitap Basım Yayın, İstanbul,1999,s.27-
30; Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, Dergâh Yay. ,İstanbul,2002,s.117-121.
255
M. Said Polat, “Anadolu Selçuklularında Ticari Hayat”, Marmara Üniversitesi Ortaçağ Tarihi
Anabilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), İstanbul,1992,s.79.

66
İran Moğolları ile Rusya’daki Moğolların aralarının açılması ve Rusya’daki
Moğollar ile Memlüklüler arasındaki bağların güçlenmesine, daha önceden Anadolu da
yapılan köle ticaretinin daha sonra boğazlar yoluyla yapılmasına neden olmuştur. Bu
durum Sinop ve Samsun limanlarının ticaretine büyük zarara uğratmıştır.256 Uzak
doğudan gelen ticaret yollarının biri kuzeyden geçerek Kırım sahilindeki limanlara diğer
yol ise İran üzerinden geçerek Anadolu’ya geçmekte ve buradan ikiye ayrılarak biri
Trabzon’dan Karadeniz’e diğer bir kolu ise Akdeniz sahilindeki limanlara geçmekteydi.
Önemli deniz güzergâhları üzerinde bulunan Antalya Körfezi aynı zamanda denizciler
için büyük önem taşımaktaydı.257 Aniden bastıran fırtınalarıyla körfez, gemileri zor
durumda bırakmaktaydı. İran üzerinden gelen tacirler Erzurum- Bayburt ve Zigana
geçidinden sonra Trabzon limanına ulaşıyordu. Bir diğeri ise Erzurum- Erzincan- Sivas-
Kayseri- Aksaray- Konya üzerinden Antalya- Alaiye ve Ayasa ulaşan yoldu. Bu yollar
Kayseri’den Ayasa bağlanıyordu. Aynı zamanda Gürcistan’ı da Akdeniz limanlarına
bağlıyordu. Konya, doğu-batı ticaretinde Sivas’tan sonra ikinci öneme sahipti.
Bağdat’tan gelen tacirler ise Mardin- Malatya- Elbistan- Kayseri üzerinden Akdeniz
limanlarına ulaşabiliyorlardı. Bu dönemde Batı Anadolu orta ve doğu Anadolu’ya göre
ticari açıdan çok geri olduğu için Konya’dan Ege limanlarına çıkan sadece bir yol vardı.
O da Eğirdir- Burdur- Denizli yolunu takip etmekteydi. Ayrıca Bizans’ın başşehri
İstanbul’u doğuya bağlayan yol İstanbul- İzmit- İznik- Eskişehir- Akşehir- Konya-
Ulukışla- Adana- Halep- Şam üzerinden Mısıra ve Halep’ten ayrılan diğer bir kol Kilis-
Nusaybin- Musul- Bağdat ve Basra’ya varıyordu. Hac yolu olarak gelişen İstanbul’u
Halep’e bağlayan yollar da bulunmaktaydı. Bu yollar Selçuklular döneminde transit
ticarette aktifti. Bu yollar üzerinde bulunan Anadolu şehirleri ticari açıdan gelişmişti. 258

Selçuklu Sultanları Türkiye üzerinde toplanan yollara ve ticari gayelerine göre


hareket ederek bu doğrultuda girişimlerde259 bulunmuşlardır. Örneğin; Sinop’un
alınmasından sonra Karadeniz’e çıkma şansı bulan Türkler, bu şehrin güvenliği
tehlikeye girdiğinde müdahale etme gereği duymuştur. Çünkü Kıpçak, Bulgar ve Rus
diyarlarından gelen tüccarların malları yağmalanmaya başlanmıştır. Bu durum Selçuklu

256
Cahen, a.g.e., s.321.
257
Bozkuş, a.g.m., s.220.
258
Polat, a.g.t., s.80.
259
Tüccarlara vergi indirimlerinin uygulanması, ahilik teşkilatının kurulması, Doğu-Batı ve Kuzey-Güney
olmak üzere iki önemli ticaret güzergâhının oluşturulması ve ticaret yollarının korunması gibi faaliyetler
ülkede ticaretin hızla gelişmesini sağlamıştır. Bk; Turan, a.g.e., s.324.

67
menfaatine ters düştüğünden I. Alâaddîn Keykubad Karadeniz ve Akdeniz’in siyasetine
ağırlık verme kararı almıştır. İlk olarak, Suğdak’a sefer düzenlenmiştir. I. Alâaddîn
Keykubad döneminde yapılan Suğdak seferi, hem Anadolu tüccarlarının hem de
İskenderiye, Antalya, Sinop yolunu daha emniyetli bulan Mısır tacirlerinin Sinop ve
Antalya ile bugünkü Rusya bölgesinde yer alan ülkeler arasındaki ticaretin güvenliğini
sağlamak amacı ile yapılmıştı.260

2.3. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Denizcilik Faaliyetleri

2.3.1. Liman ve Tersaneler

İslam dünyası X. yüzyıla kadar gerek denizde gerekse karada Hristiyan


dünyasına karşı doğu-batı mücadelesinde kesin bir üstünlük sağlamıştır. Bu dönemden
sonra İslam dünyasının karadaki üstünlüğü devam etmesine rağmen, denizde üstünlük
Hristiyanların eline geçmişti. Dolayısı ile Akdeniz ticareti de batı dünyasının elinde idi.
Akdeniz ticaretinde meydana gelen bu değişiklik Anadolu’nun diğer şehirlerinde de
ekonomik açıdan olumlu etki yapmıştır. Anadolu’nun Türkler tarafından
fethedilmesinden önce Anadolu’da yüzyıllarca devam eden Bizans – Emevi ve Abbasi
mücadeleleri nedeni ile Akdeniz dünya ticaretinin dışında kalmıştır. Öyle ki, ticaret için
Anadolu’dan daha uzun olmasına rağmen Harezm – İran güzergâhı tercih edilmekte idi.
Anadolu’nun Batı ve Orta bölgeleri Güneydoğu Anadolu ile karşılaştırıldığında
ekonomik açıdan daha geri olduğu görülmekte idi. Bunun nedeni ise, bu bölgelerin
gerek medeni gerekse ekonomik açıdan daha üstün konumda olan İslam dünyasının etki
alanı içinde yer almasıdır.261

Ülkelerin içinde bulunduğu denizcilik ve bununla ilgili faaliyetlerin yoğunluğu


ülkelerin stratejik konumlarına göre farklılık göstermekte olup, bir milletin denizci
olabilmesini sağlayan en önemli unsur yaşanılan ülkenin denize göre konumu veya
denize olan bağımlılığıdır. Türkler tarihte ilk defa Oğuz Türklerinin Anadolu’ya
gelmesi ile denizlerle tanışmıştır. Bu tarihten sonra açık denizlere yelken açarak denizin
gizemli dünyasını keşfe çıkmışlardır. 1081 yılına gelindiğinde öncü Türk Beylikleri
tarafından Bizans’tan alınan topraklar ile Ege ve Marmara kıyılarına kadar ulaşılmıştır.

Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, TTK. Yay. Ankara,1994.s.53.


260
261
Abdülkadir Yuvalı, “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya’ da Ticari Hayat”, Antalya IV. Selçuklu
Semineri, Antalya, 1993, s. 94.

68
Bunun bir sonucu olarak, tarih boyunca üzerinde hüküm süren milletlere denizci olma
imkânı tanımış olan Anadolu gibi önemli bir kara parçasına hâkim olmuşlardır.262

Türkler, Anadolu’ya gelmelerinden kısa bir süre sonra denizlere hâkim olma
yolunda ilerleme imkânı bulmuşlardır. Türklerin denizcilik geçmişi ve denizcilik
kültürü olmamasına rağmen, yüzlerce yıldır denizle iç içe olan Avrupalı devletler ile
rekabet edebilecek seviyede bir deniz gücüne sahip olmaları yolunda birçok adım
atmışlardır.263 Orta Asya’dan gelen Türkler, bu coğrafyada kalıcı olabilmenin başlıca
şartının denizlere hâkim olmak olduğunun farkına varmışlardır.264

Ortaçağ’da Akdeniz’e farklı kavimler tarafından hâkim olunmuştur.


Müslümanlardan önce Akdeniz hâkimiyeti Romalıların elinde bulunmakta idi.
Akdeniz’deki bu Roma hâkimiyeti Müslümanların Sasani ve Bizans İmparatorluğunu
mağlup ederek İspanya'ya kadar gelmeleri ile son bulmuştur. Akdeniz'de Müslüman
hâkimiyeti kurunca Avrupalılar deniz ticaretinden uzaklaşmışlar, bu dönemde ne Bizans
nede diğer Batılı devletlerin gemileri bu denize girememişlerdir. Diğer taraftan,
İspanya'daki Endülüs Emevi Devleti ve Abbasilerin zayıflaması sonucu Akdeniz’de
Avrupa'nın diğer küçük devletleri söz sahibi olmaya başlamıştır. Normanlar ve İtalyan
şehir devletleri olan Venedik, Ceneviz ve Piza bunlar arasında öne çıkan devletlerdir.
Bu nedenle oluşan boşluktan faydalanan korsanlar Akdeniz’de boy göstermeye
başlamıştır. Akdeniz ele geçirilen devletlerden özellikle Venedik kendini geliştirerek,
Akdeniz kıyısındaki bütün limanlara seferler düzenlemeye başlamıştır.265

Antalya Limanı 266


Kaleiçi mahalleleri olarak tabir edilen bölgenin aşağısında ve
50 metrelik bir yükseklikte yer almaktadır. Bu özelliği nedeni ile korumalı bir
mevkidedir. Bölgenin hinterlandının kuzey ile bağlantı sağlayan yollar üzerinde olması
nedeni ile liman büyük bir öneme sahiptir. Ticaret yollarının üzerinde olmasının
yanında, köle ticareti için de önem taşıyan bir liman durumundadır. Doğu Afrika’dan
getirilen köleler önce Mısır’a oradan da Antalya üzerinden Anadolu’ya

262
Ekinci, a.g.m., s.5.
263
Türkiye Selçuklu Devleti’nin önemli limanları hâkimiyetine almaya başlaması deniz kültürünün
yerleşmeye başlamasını sağlamıştır. Bk; Ekinci, a.g.m., s.5.
264
Hamza Keleş, Muhammet Şahin, Özgür Aktaş vb, “ Tarih Öğretmen Adaylarının Türk Denizcilik
Tarihi ile İlgili Olayların Önemine İlişkin Düşünceleri”, c. 21, Kastamonu Eğitim Dergisi, 2013, s.1576.
265
Mustafa Gül, Mustafa Balcıoğlu, “Anadolu Selçuklularında Denizcilik Faaliyetleri”, On dokuz Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Samsun, 2014, s.57-58.
266
Bk; Ek-12.

69
ulaştırılmaktadır. Dolayısı ile şehir, Anadolu’ya köle girişinin en önemli merkezi
konumundadır. Aynı durum kuzeyden gelen ve Mısır’a götürülen köleler için de
geçerlidir. Bu özelliği ile şehir, gerek güneyden kuzeye gerekse kuzeyden güneye köle
ticaretinin önemli noktalarından biri olma özelliğini uzun yıllar boyunca korumuştur.267

Güneye doğru bakıldığında Antalya’nın etrafında deniz gözükmekte ve açık


havalarda uzaktan buharlı gemilerin görüldüğünü E.J.Davis eserinde bahsetmiştir.268
Antalya bölgesi görüldüğü gibi çok uzun yıllar boyunca denizcilikte önemli bir yer
oluşturmuştur. Antalya limanının ağzında iki kule denizden yükselmiştir. Teknelerini
kötü havalarda bu bölgeye zincirlemekle birlikte liman, güney ve güneybatıdan esen sert
rüzgârlar estiği zaman çok güvensiz olmuştur.269 Antalya’nın başlıca ihracatını buğday,
kereste ve yüklü oranda sülük oluşturmuştur. Karadeniz ve güney limanlarından yüklü
miktarda keresteye gerek duyulmaktaydı. Bu keresteler çok kaliteliydi. Mısır ve
Suriye’de kullanılan kerestenin çoğu Antalya’dan gelmekteydi. Reçineli çam kirişler
çok sağlam ve dayanıklıydı. Bu ihtiyaçlara cevap veren Antalya doğrudan iç bölgelere
ulaşımı olan geçitlere yakın konumu ile Mısır ve Suriye açısından önemli bir yer
edindi.270

Antalya ve Alanya limanları aracılığı ile Anadolu’nun çeşitli merkezlerinden


gelen ürünler doğu ülkelerine gönderiliyordu. Özellikle Mısır’a papalığın Haçlı seferleri
sonrasında koyduğu ambargo Selçukluların işine yaramıştı; Çünkü bu olay üzerine
Mısır, ticaretinin büyük bölümünü Anadolu ile yapmaya başlamıştı. Yoğun bir ticaret
ilişkisi içerisinde Anadolu içerisinde üretim yapan diğer bölgeler ile kuzey ve güneyde
bulunan limanları birleştirmek, doğuda İran, Irak ve Suriye ile batıda Bizans arasındaki
bağlantıyı sağlamak adına karayolu ticaretine Selçuklular döneminde çok önem
verilmiştir.271 Ticaretin tarihin en eski dönemlerinden beri yoğun olarak yapıldığı Suriye
ve Mısır dolaylarında ki, Akdeniz ticareti büyük önem taşımaktaydı. Bölgeyi ele
geçirmek için güçlü bir donanma hazırlanma yoluna gidildi. Akdeniz sahillerindeki
tersaneler ele geçirilerek buradaki denizci halktan ihtiyaçlarını karşılamışlardır.272 Bu

267
Akkaya, a.g.e., s.118.
268
E. J.Davis, Anadolu XIX. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Antik Kentlerine Yapılan Bir
Gezinin Öyküsü, çev. Funda Yılmaz, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,2006,s.142.
269
Davis, a.g.e., 162.
270
Davis, a.g.e., s.166.
271
Yuvalı,a.g.e.,s.96.
272
Cengiz Kallek, “Ticaret”, İslam Ansiklopedisi, TDV, c.41, s.134.

70
doğrultuda yolların en önemlileri arasında olan Antalya ve Alanya’yı doğuda İran, Irak
ve Suriye; kuzeyde Kırım’ı bağlayan yollar sayesinde Akdeniz’deki ticaret korunma
altına alınmıştır. Birinci yol, Antalya ve Alanya limanlarını Konya-Aksaray- Kayseri-
Sivas- Erzincan- Erzurum üzerinden İran’da Tebriz’e bağlanmıştır. Bu yolun Sivas’tan
güneydoğuya ayrılan bir kolu, Malatya-Diyarbakır-Mardin- Musul üzerinden Bağdat ve
Basra’ya ulaşmaktaydı.

Anadolu’da İtalyan şehir devletlerine mensup tacirler yanında, Horasan, Irak ve


diğer devletlerinde tacirleri bulunuyordu. Mısır ile Anadolu arasında canlı bir ticaret söz
konusu değildi. Ülkede ticari hayatın büyümesi için birçok tedbirler alınmıştır.
Karadeniz yolunun açılmasıyla birlikte güneye doğru bir hareket başlamıştır, bu
durumda Avrupa’dan ve Mısırdan gelen malların giriş kapısı olan Antalya’nın Suriye
limanlarında can ve mal güvenliğinin sağlanmasının yanında ticari önemi de artmıştır.
Antalya’nın fethinden önce Samsun’da benzer bir durum söz konusuydu, Türk ve
Müslüman tacir kolonisi bulunmaktaydı. 273
Kara yolunun tehlikeli, yorucu güvenliğin
düşük olması nedeniyle Haçlı orduları, tarafından çoğunlukla deniz yolu tercih
edilmiştir. Marsilya, Cenova, Napoli, Venedik bazı Avrupa şehirlerinin sahip olduğu
gemiler, Haçlıları Suriye ve Filistin limanlarına taşıdılar. Bu gemiler, döndüklerinde
Asya ve Afrika’dan çeşitli ticari malları Avrupa’ya getirip sattılar. Bu durumda Doğu-
Batı ülkeleri arasında büyük bir ticaret köprüsü kurulmuştur. Bu durumda Akdeniz
liman şehirleri zenginleşmiş, Avrupa halkıda çeşitli malları kâğıt, pusula, barut gibi farlı
gelişmeleri tanıma şansı yakalamış oldular.274

2.4. Kervansaraylar ve Hanlar

Türkiye Selçuklu mimarisinde çok sayıda örneği bulunan kervansaraylar


özellikle XIII. Yüzyılda yayılma göstermişlerdir. 275 Selçuklular, Roma ve Doğu Roma
İmparatorluğu dönemlerinde açılan yolları kullanmakla birlikte merkez Konya ve
çevresine odaklanan yeni yollar da açmışlardır. Böylece Pamphylia olarak tabir edilen

273
Yuvalı,a.g.e.,s.96.
274
Sevim, a.g.e., s. 12.
275
Ayşıl Tükel Yavuz, “ Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Mekan- İşlev İlişkisi İçinde Savunma ve
Barınma” Vakıf Haftası Dergisi, 1992, s.253.

71
bölgenin genel görüntüsü geliştirilmiş, inşaat faaliyetleriyle altyapı tamamlanmış ve
ticaret için güvenlik sağlanmıştır. 276

Hanlar; ürünlerin transfer ve güvenli ulaşım sağlaması açısından önemli yerler


olarak kullanılmış olup, isimlerini de üretilen ürünlerden almakta idi. Şehirler arası
geçiş güzergâhları üzerinde kurulan ve insanların ihtiyaçlarının karşılayacak şekilde
inşa edilenlerine kervansaray adı verilmekte idi. Ticari kervanlar bu kervansaraylarda
konaklar, beraberinde getirdikleri ürünleri pazarlar ve parasal işlemleri
yürütmekteydiler. Bu yapılar Ribat olarak da anılmaktadır. Ribatlar, sınır boylarında ve
diğer stratejik öneme sahip bölgelerde orduların binek hayvanları ile birlikte
konakladıkları yerler olarak ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle bu yapılar savunma
duvarları ile çevrili olup, tek kapıdan giriş sağlanılan, gözcü kuleleri ile ahır ve ambar
gibi bölümlere sahip yapılar olarak inşa edilmiştir. 277

Türkiye Selçuklu şehirlerinde iş hayatı, işlenen eşyanın cinsine göre sıkı


kurallara bağlı lonca kuruluşlarının çalışmalarına dayanıyordu. Bugün esnaf dernekleri
olarak bildiğimiz bu kuruluşlar farklı zanaat birimlerine ayrılmışlardı. Her zanaat
biriminin de başında bir ustası bulunmaktaydı. Bu sebeple hemen her eşya türü için
şehirlerde büyük hanlar inşa edilmiştir. Bu han sayıları da şehrin büyüklüğüne göre de
değişmekteydi. Bu hanlar yalnızca tacirlerin kaldığı yapılar olmamakla birlikte aynı
zaman da bu yapılar söz konusu malların alım ve satım işlemlerinin de gerçekleştiği
alan olarak kullanılmaktaydı. Yolcuların konaklaması için yapılmış hanlarda vardı.
Ticaret özellikle büyük şehirlerde meydan pazarlarından, ticaret hanlarında ve
dükkânlarda gerçekleşmekteydi. Bu işlem hükümetçe maaşlı veya iltizam usulüyle
atanan “ şahneler” tarafından denetlenip vergilenmekteydi.278

E.J.Davis, Yenice Han’ın taştan yapılmış, temiz ve ferah bir yer olduğundan
Antalya (Adalia), çoğunluğunun Rumların oluşturduğunu çarşılarının çok zengin
olduğundan fakat burada ticari canlılığın zayıf olduğundan bahsetmektedir.279

Antalya ve Alanya’dan başlayan diğer önemli bir yolda Anadolu’yu güney -


kuzey doğrultusunda ilerleyerek Seydişehir – Beyşehir - Konya - Ankara – Çankırı -

276
Bozkuş, a.g.m., s.217.
277
Şebnem Akalın, “Kervansaray”, İslam Ansiklopedisi,c.25,TDV., Ankara,2002, s. 299.
278
Durukan,a.g.e.,s.27.
279
E.J.Davis, a.g.e.,s.161

72
Kastamonu üzerinden Sinop’a ulaştırmaktaydı. Bu yoldan, Sinop aracılığıyla Kırım’la,
özelliklede 1227 yılında fethedilen Suğdakla ticaret yapılmaktaydı. Doğulu tacirlerden
Mısırlı ve Suriyelilerin bu yol aracılığıyla Kırımla ticaret yapmasını sağlamaktaydı.
Antalya’dan bir diğer yol da, Burdur veya Denizli- Dinar- Afyon üzerinden Bizans
İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’a ulaşmaktaydı. İstanbul’a, Antalya dışında
güneydeki üçüncü önemli olan Yumurtalık’tan da Konya üzerinden bir yol
bağlanmaktaydı. Mısır’a ulaşımı sağlayan yol ise, İstanbul’dan Konya, Adana, Halep ve
Şam üzerinden geçmekteydi.280

Ticaret yollarının bulunduğu rotalar üzerinde kurulan ve çeşitli ihtiyaçları


karşılamakta olan kervansaraylar geçici olarak konaklar, tüccarların beraberinde
getirdikleri malların pazarlanması ve maddi işlemlerin yürütülmesine olanak
sağlamıştır. Ribat olarak da anılmaları kervansarayların kaynağını işaret etmektedir. 281
Bu yollarda kalabalık kervan kafileleri devamlı ticari eşya taşımaktaydılar. Soygunlara
ve her türlü tehdide karşı kervanların güvenliğini konaklamalarını ve ihtiyaçlarını
gidermek için kervansaraylar inşa edilmiştir.

Genellikle bir menzillik 30-40 km bir alan, Konya- Nevşehir arası yollarda daha
sık aralıklarla kervansaraylar yer almaktadır. Her türlü saldırılara karşı korumak için
çok amaçlı büyük korunaklı yapılar inşa edilmiştir. Yapılar; sultanlar, devletin ileri
gelenleri ve zenginler tarafından vakıf olarak yapılmışlardır.282

Anadolu’da kervansaray inşasına II. Kılıçarslan döneminde başlanmış, ilk


kervansaray güzergâhı Konya-Kayseri arasında yapılmıştır. Aksaray-Kayseri, Kayseri-
Malatya, Kayseri-Sivas, Sivas-Amasya, Konya-Ankara, Konya-Beyşehir, Konya-
Afyon, Antalya-Adana, Alanya-Antalya güzergâhından geçmiştir.283

Özellikle kervansarayların yapımına II. Kılıç Arslan döneminde başlanmışsa da


yaygınlaşması XIII. Yüzyıl sonlarında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemindedir. XIII.
Yüzyılın ilk yarısında şehirler ve ülkeler arası ticaretle uğraşan refah ve zenginlik

280
E.J. Davis, a.g.e., s.161.

Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul, 1983, s.93


281

Aynur Durukan, ”Selçuklular Döneminde Ticaret Hayatı ve Antalya”, Antalya 3. Selçuklu Semineri,
282

Antalya Valiliği Yayınları, İstanbul,1989,s. 29- 30.

Esra Yılmaz, “XII. ve XIII. Yüzyıllarda Tebriz-Antalya İpek Yolu Güzergâhı”, Eskişehir Osmangazi
283

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir,2016,s.40-41.

73
düzeyi, yüzyılın ikinci yarısında yerini ekonomik çöküşe bırakmıştır. Bu sebeple
çevrelerinde küçük birer ticaret merkezi haline gelen hanlar, XIII. Yüzyıl sonlarında
özellikle Osmanlı döneminde batı Anadolu’nun alınmasıyla birlikte ana yolların yön
değişmesiyle kendi başlarına bırakılarak yıkılmıştır.284

Kervansaraylar, yazlık ve kışlık olarak açık ve kapalı tasarlanmaktaydı. Her


ikisinin de olduğu kervansaraylar bulunmaktaydı. Dikdörtgen ya da kare olarak
kervansaraylarda tek bir avlu bulunmaktaydı. Yazlık kervansaraylarda tek avlu
bulunmaktaydı. Yatak yerleri avludan daha yüksekte bulunmaktadır. Kervan taşıyanlar
yüklerini avlunun ortasına indirmekteydiler. Taş veya taş-tuğla karışımı inşa edilen bu
hanların çatısı, kubbe ve ahşap örtülüdür. Kışlık diye adlandırılan hanlarda, yolcuların
geceyi geçirmeleri için ayrılan yerin önünde bir avlu yer almaktaydı.285 Kapının sağ ve
solunda servis odaları bulunmaktaydı. Ortasında ise şadırvan veya çeşme
bulunmaktadır. Kervansarayların birbirine olan mesafeleri otuz kilometre mesafe ile
inşa edilmekteydiler. Mesafenin aralığını kervanın gün içerisindeki alabileceği yol
düşünülerek hesap edilmekteydi. Dinlenme, yeme içme, tedavi olma, ayakkabı onarımı,
ibadet ihtiyaçlarını giderme gibi özel alanlar bulunmaktadır. Buraların güvenliğini
muhafızlar sağlamaktaydı. Giriş ve çıkışlar izin dâhilindeydi. Kervanların hava
kararmadan önce giriş yapması ve hava aydınlanmadan da ayrılması gerekmekteydi.
Kervanda kalmak için yolcuların belirli bir miktarda ücret ödemeleri gerekirdi.286

En önemli hanlar arasında Antalya-Alanya yolunda, Çakallar bölgesinde Alara


kıyısında yer alan Alara Han, I. Alâaddîn Keykubad tarafından 1231-1232 yılında inşa
edilmiştir. Kervansaray, dikdörtgen planlı, dışa kapalı bir yapıdır. Antalya-Burdur yolu
üzerinde Bucak beldesi yakınlarında yer alan Susuz Han, Selçuklu Sultanı II.
Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde, Bağdatlı Sadık Ağa tarafından yaptırılmıştır.
Dikdörtgen planlı kapalı ve açık kısmı olan bir kervansaraydır. 287
Bu durumda XIII.

284
Durukan, a.g.e., s.29-30.
285
Anadolu Selçuklu kervansaraylarının kale görünümünde bir mimarisi vardır. Duvarları Moloz taşla
inşa edilmiş veya kesme taşla kaplanmış olup, pencerelerin sayısı en aza indirilmiştir. Avlulu ya da
avlusuz tiplerin yapı dışına açılan tek girişi vardır. Avlulu tiplerdeki ahır daima avluya açılır.
Kervansaraylardan pek çoğunun duvarları, dıştan payandalarla desteklenmiştir. Orhan Cezmi Tuncer,
“Kervan yolları”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı II, Ankara, 2006, s. 424-425.
286
Yılmaz, a.g.e., s.40-41.
287
Gökçe Günel, “Anadolu Selçuklu Dönemi’nde Anadolu’da İpek Yolu - Kervansaraylar – Köprüler”,
İnsan Bilimleri Kaynak Araştırma Dergisi, 29.sy., Ankara, 2010,s.141.

74
Yüzyıl, Anadolu’da kervansarayların en hareketli en parlak olduğu yıllardır. 288

Anadolu’ da kuzey - güney istikametinde yoğunlaşan bu ticaret rotasına doğu-batı


ekseninde bir rota daha eklendi.289

Uzun mesafeli ticarette önemli bir yeri olan Türkiye Selçukluları; kuzey-güney
eksenindeki ticari yol hattının giriş-çıkış kapıları olan Sinop ve Alanya gibi önemli
liman kentlerini Konya’yı merkez alarak, ticari ve askeri yollar vasıtasıyla
birleştirmiştir. Bu yolların üzerine hem güvenliği sağlamak hem de ticareti canlı tutmak
amacıyla konak, han, menzil ve köprü gibi askeri, sosyal-ekonomik yönleri olan yapılar
inşa ettirmişlerdir. Selçuklular, Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu dönemlerinde
açılan yolları kullanmakla birlikte merkez Konya ve çevresine odaklanan yeni yollar da
açmışlardır. Böylece Pamphylia olarak tabir edilen bölgenin genel görüntüsü
geliştirilmiş, inşaat faaliyetleriyle altyapı tamamlanmış ve ticaret için güvenlik
sağlanmıştır. Daha önce yapılan araştırmalarda yollar ve üzerindeki yapıların önemli bir
kısmı incelenmiştir. Bölgeyi en kaba haliyle üç önemli yol iç kesimler ile birbirine
bağlamaktadır. Bu yollar kuzeyden Manavgat, Alara ve Alanya’ya inmektedir. Özellikle
Beyşehir ve Seydişehir üzerinden güneye inen yollar üzerindeki hanların sayıca fazlalığı
yolun önemine işaret eder. Yolun Konya’dan Bozkır’a oradan da Susam Beli üzerinden
Gelesandıra Yaylası’na ulaşıp Alara Kemer Köprü ’ye inen kısmı Alâaddîn Keykubad
tarafından, Alanya’nın fethi için takip edilen yoldur. Burası İpek Yolu olarak tabir
edilen uzun mesafeli ticaret yolunun da bir uzantısı olup iç kesimler ile Alanya’nın
bağlantısını sağlamaktadır. Mahmutlar-Demirtaş üzerinden Hadim’e ulaşan tarihi yol
ise Alanya’nın doğusunun, yani bugünkü Demirtaş ve Gazipaşa bölgelerinin iç
kesimlerle ulaşımını sağlamaktadır. Bu kısım diğer yollara göre daha az incelenmiştir.
Alanya’nın doğusuna inen bu yolun Sapa Dere ve Karapınar arasındaki tespit edilen
önemli mevkileri sırasıyla (güneyden kuzeye): Sorgun Han, Katırizi, İncir Kırı Hanı,
Örüce Han, Seyir Kaşı, Efenin Hanı, Çaltı Yokuşu ve Kaplan Han olarak
adlandırılmaktadır. Yol Tırılar Yaylası ve Sapa Dere’yi geçip bugünkü Kuş Yuvası
geçidinin biraz doğusundan Karapınar’a ulaşmakta, oradan da Göksu nehrini takip290
etmiştir. Tahtalı Dağ’ın eteklerinden Gevne Vadisi yoluyla Taşkent’e, oradan da Hadim

Özen, a.g.e., s.23.


289

Mehmet Ali Bozkuş, “Ortaçağ Alanya’sında Ticaret ve Ticari Yollar”, Phaselis Disiplinler arası
290

Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2016,s.218-219

75
ve Konya’ya doğru uzanmaktadır.291 Üzerinde bulunan yapıların çoğu geç döneme ait
harap yapılar olmakla birlikte, tarihi yolun üstünde han ismi kullanılan birçok mevki
bulunmaktadır ve araştırmalarda yolun ilk çağlardan itibaren kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Mahmutlardan çıkan bu yol aynı zamanda Ermenek’e giden yolun da
önemli bir kısmını oluşturmaktaydı. Bu yoldan Taşkent’e gelmeden bir kol Ermenek’e
dönüyordu. Evliya Çelebi bu yolu takip etmiştir. Kuzey-Güney istikametli diğer
yollardan farklı olarak yatay seyreden yol Antalya’dan başlayıp Manavgat’a oradan da
Alanya üzerinden Ermenek’e uzanmaktadır.292

Anadolu’da bulunan Selçuklu kervansaraylarının birçoğunda geniş bir avlu ve


bu avluya bakan bir hol bulunmaktadır. Avlunun etrafı çeşitli mekânlar ile çevrili olup,
bu mekânlar mescit, hamam gibi özel bölümlerden oluşmaktadır. II. Kılıçaslan’ın
saltanatının son yılı olan 1192'de tamamlandığı bilinen Alay Han, bu klasik planın ilk
örneğidir. Selçuklu hanlarından toplam dokuz tanesi günümüze kadar varlığını devam
ettirmiş olup I. İzzeddin Keykavus'un ( 1211-1220) inşa ettirdiği Evdir Han, geniş bir
avlu çevresinde sıralanan iki sıra beşik tonozlu revaklarıyla avlulu -dört eyvanlı
şemanın Anadolu'daki tek örneğidir. Evdir han, Antalya-Isparta yolunda Antalya'nın 18
km. kuzeybatısında, Uzun kuyu bölgesinde bulunmaktadır. Sultan I. İzzeddin Keykavus
tarafından yaptırılmıştır.293 Evdir Han, Antalya’dan kuzeye giden kervan yolundaki ilk
duraktır.

Alâaddîn Keykubad tarafından yaptırılan Alara Han’da (629/1231-32) ise


bunlardan farklı bir plan uygulanmış olup, dar ve uzun şekilde inşa edilen avluya açılan
mekânlar ahır ile çevrelenmiştir.294

Kırkgöz Han; Antalya-Burdur karayolu üzerinde ve Antalya’ya 30 km.


mesafede, Döşemealtı’nda yer alan Kırkgöz deki Pınarbaşı mevkiinde yer almaktadır.
Bu Han, tarihi kervan yolu üzerinde Antalya-Afyon arasındaki ikinci uğrak yeridir.

Ağlasun Han; Antalya - Isparta yolunda Bucak’tan 28-30 km. Ağlasun köyü
içindedir. Isparta'ya 27 km. burada bulunan büyük bir hanın taşları sökülerek çeşitli

291
Tuna Bozkurt , “Tarihi Yol Güzergâhı Üzerine İlk Tespitler”, Selçuk Üniversitesi Uluslar Arası
Sempozyum Geçmişten Günümüze Bozkır, Konya, 2016,s.1496.
292
Bozkuş, a.g.e., s.218-219.
293
Ataman Demir, ″Anadolu Selçuklu Hanları, Alara Han″, İlgi, Sayı: 51, 1987, s. 18-23.
294
Akalın, a.g.e., s.300-301.

76
inşaatlarda kullanılmış olup, şimdi mevcut değildir. Hanın bulunduğu yer bugün295 dahi
"Han-ardı" olarak anılmaktadır. Bu meydanda haftalık pazar kurulmaktaydı.

Burma Han; Seydişehir-Alanya yolunda Ebu’l-Hasan Hanı'nın 15 km. kadar


güneyinde, Burma Han köyünde bulunmaktadır. Ebu’l-Hasan Han’ı, Seydişehir-Alanya
yolunda Ortapayarn Hanı'nın güneybatısında, Köprü-Suyu vadisindeki Bulasan köyü
yakınında yer almaktadır.

İncir Han; Antalya Isparta yolunda Bucak’ın, kuzeyinde İncir köyü yakınında
bulunmaktadır. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır. 636.1238.39
yılında yapımı tamamlanmıştır. Hol bölümü 30.50x42.50 m. ölçüsünde ve dörder sıralı
yirmi dört taş ayaklı olup avlusu kısmen yıkılmıştır.

Kargı Han; Seydişehir-Alanya yolunda Mut-beli hanının 10 km. güneyinde,


Kargı suyu 296yanında, Kesik belde bulunmaktadır. Kare planlı olup, kapalı kısım sekiz
taş ayaklıdır.

Kırkgöz Han; Antalya-Isparta yolundadır. Evdir handan 14 km. kuzeyde, Çubuk


boğa yakınında yer almaktadır. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1236-1246) tarafından
yaptırılmıştır.

Köprü-Suyu Han’ı; Antalya-Alanya yolunda Antalya dan 45 km, Aspendos


harabelerine yakın konumdadır.

Orta Payam Han; Seydişehir-Alanya yolunda yer almaktadır. Seydişehir’in


batısındaki Gömböş ovasında, Göymen köyünün 5 km. doğusundaki Orta Payam
köyünde konumlanmaktadır.

Susuz Han; Antalya-Isparta yolunda yer alır. Bucak ilçesinin Susuz köyünde,
XIII. yy. ortalarında yapılmıştır.

Şarapsa Han;297 Antalya-Alanya yolunda bulunur. Alara'dan 20 km. Şarapsa


köyü yakınından, Alanya'ya 15 km’dir. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde

295
Muhammet Görür, ″Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları Kataloğu″, Anadolu Selçuklu Dönemi
Kervansarayları, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2007, s. 473-528.
296
Ataman, a.g.e., s.8.
297
Kenan Bilici, ″Şarapsa Han″, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Ankara, 2007, s. 393

77
(1236·1246) inşa edildiği gösterilmekte ise de, inşaat tarihi yoktur.298 Ayrıca Şarapsa
Han’ın yakınında bulunan manar, I. Alâaddîn Keykubad’ın Kolonoros (Alanya)
fethinden sonra yeni ele geçirilen yerlerle beraber Antalya ve Konya’yı birbirine
bağlayan iletişim sistemini sağlayan bir yapı olarak ortaya çıktığı tahmin
edilmektedir.299

2.5. Türkiye Selçukluların Yaptığı Bazı Ticari Anlaşmalar

Kazandıkları zaferlerle denizlere ulaşma imkânı bulan Türkler, yabancı


gemilerin de ticaret amacı ile limanlarına gelmesini teşvik etmişlerdir. I. Gıyaseddin
Keyhüsrev, Antalya’yı aldıktan sonra Kıbrıslılarla bir ticaret antlaşması yapmış,
Venediklilere de Anadolu’da ticaret yapabilmeleri için bir ferman vermiştir. Oğlu I.
İzzeddin Keykavus da benzer bir ferman göndermiştir. Bu antlaşma ve fermanlar
sonrası gerek Venedik gerekse Fransız tüccarlar Türk topraklarında ticari şirketler
kurmaya başlamıştır. 1229’ da Venedikliler ile bir anlaşma yapılmış olup, onlara Asya
ülkelerinin mahsullerini alma ve Venedik’ te üretilen sanayi ürünlerini Türkiye’nin
sanayi ürünleri ile mübadele etme imkânı verilmiştir. I. Alâaddîn Keykubad bu ticari
gelişmeleri desteklemek amacı ile çeşitli önlemler almıştır. Bu önlemler arasında,
zengin kervanların denizde veya karada saldırıya uğraması halinde, bunların zararlarının
devlet hazinesinden tazmin edilmesi de vardır. Sultan, ticareti geliştirebilmek adına ikili
ilişkilere de önem vermiş olup, 1216 yılında Kıbrıs ile her iki tarafın tacirlerinin diğer
devlet topraklarında uğrayacağı saldırıların tazminini garanti altına alan bir anlaşma
imzalamıştır. İlave olarak, iki ülkeye ait kervanların 30-40 km. aralıklar ile inşa edilen
kervansaraylarda üç gün süre ile konaklamasına, yüklerinin bir kısmını gerektiğinde
buralarda depolayabilmelerine, hasta hayvan ve yolcuları tedavi edebilmelerine imkân
tanınmıştır. 1220 yılında, I. Alâaddîn Keykubad döneminde iki ülke arasında imzalanan
bir anlaşma ile gümrük vergilerinde karşılıklı olarak indirime gidildiği görülmektedir.300

298
M. Kemal Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi, İstanbul Edebiyat Basımevi, c.15,1915, s.144-162.
299
Mehmet Emin Şen, “XIII. Yüzyıl Selçuklu Topraklarında Gözetlemeye Dayalı Kıyı Kontrolü ve Uzun
Mesafe İletişim Sistemleri Üzerine”, Disiplinler Arası Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2016, s.24.
300
İnci Özen, “Burdur Kervan Yolu Üzerinde Yer Alan Anadolu Selçuklu Kervansaraylarının Taçkapı
Süsleme Programları” , Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarih Anabilim
Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), Isparta, 2012, s.23.

78
Antalya’nın ele geçirilmesinden sonra Kıbrıs Krallığı ve Venedikliler ile yapılan
anlaşmaların benzeri Latinler, Pisalılar301 ve Akdeniz’e komşu diğer devlet ve
milletlerle de yapılmıştır. Nitekim Kıbrıs Kralı Henri’ye ait 1236 tarihli ferman
Marsilya, Monpellier ve diğer Provence halklarının da Alâaddîn Keykubad zamanında
Anadolu’da ticaret yaptıklarını doğrular niteliktedir.302 Özellikle Venedikliler ticaret
açısından diğer devletlerinde ilişkiler kurduğu bir konumda yer almıştır. Hatta daha
öncesinde Bizans İmparatoru, Venediklilerle bir anlaşma yapmıştır. Antalya’dan
Lazkiye’ye kadar olan liman kentlerinde Venediklilere ayrıcalıklar vermişlerdir.303
Selçuklu Sultanları’da bu gelişmelerden geri kalmamışlar ve faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir.

Ülkeler arası ve şehirlerarası ticaretin en önemli merkezlerinden; Sinop ve Teke


Yöresi içinde Antalya ve Alanya önemli bir yere sahiptir. Ticaret faaliyetleri çok
hareketli bir şekilde devam etmiştir. Antalya ve Alanya’da hem deniz hem de kara
ticaretinin bir hayli yoğun olduğu bu iki alan içinde ticari yapılanmalar bulunmaktaydı.
Antalya’da ticari mübadeleleri sağlamak amacı ile büyük sermayeli tacirlerin
yerleştirildiği ve onlara birçok ayrıcalık verildiği görülmektedir. Tacirlerin mallarını
satabilmeleri ve karşılığında eşya alabilmeleri için ticari nitelikte bazı anlaşmalara
ihtiyaç duyulmuştur. Ticaret hayatının daha canlı olduğu Antalya’da birçok ekonomik
mücadeleler baş göstermiştir. Alanya’nın ise ticaret hayatı Antalya’dakine göre canlı
olmamasına rağmen küçümsenemeyecek bir değeri vardır. Özellikle çok düşük % 2’lik
bir gümrük tarifesi uygulandığından, Antalya ve Yumurtalık (Ayas) ile birlikte,
tacirlerin güney Anadolu’da ilgilerinin çektiği yerler arasında bulunmaktaydı. 304

1206 yılında I. Gıyaseddin Keyhüsrev ‘in Bizanslıları yenerek Sinop ile Samsun
dan denize ve Kırım’dan Suğdak’a kadar uzanan ticaret yolunu açması 1214 yılında
Sinop’un ilk kez 1207 ve ikinci kez 1216’da Antalya’nın 1223’de Alanya’nın
fethedilmesi sonucu Akdeniz ve Karadeniz ticareti büyük oranda Selçukluların
hakimiyetine geçmiştir.

301
Ostrogorsky, a.g.e., s.339.
302
Turan, Resmi Vesikalar, s.125.
303
Sedat Bilinir, “Lazkiye’de İslam Fethinden Haçlı Kontrolüne Kadar Geçen Hâkimiyet Süreci (636-
1098)” , Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Tarih Bölümü, Hatay,2018, s.126.
304
Durukan, a.g.e.,s. 27.

79
Bizans İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında yapılan anlaşmalar,
Selçuklular döneminde de sürdürülmüş, sadece Venediklilere değil, Cenevizliler,
Pizalılar ve Provanslılar’da Anadolu ile ticaret yolu yeniden açılmıştır. Batılıların en
önemli ticaret üslerinden biri bu dönemde Kıbrıs’tır. Sadece batılı tacirler değil,
özellikle Mısırlı ve Suriyeli tacirlerde sık sık Antalya ve Alanya yoluyla Anadolu ile
ticaret yapmaktaydılar.

Özellikle Selçuklu sultanlarından I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzeddin


Keykavus ve I. Alâaddîn Keykubad dönemlerinde 305
Venediklilere farklı haklar
tanınmıştır. Tacirlerin hayat ve malları, bir deniz kazasında bile dokunulmazlıkları
konusunda karşılıklı güvence altına alınıştır. Yollarda zarar gören, saldırıya uğrayan
veya soyulan tacirlerin zararları devlet hazinesinden karşılanacaktır. Böylece
Selçukluların devlet sigortası amacıyla uyguladıkları sistem sayesinde devlet güvencesi
altına alınmıştır.306

Türkiye Selçuklu ile ilk defa Kıbrıs Krallığı arasında bir antlaşma imzalanmıştır.
1204 yılında Kıbrıs Kralı Hugo’nun İzzeddin Keykavus’a gönderdiği mektupta bu
antlaşmadan bahsetmektedir. Bazı vergilerin kaldırılması zararların karşılanması bütün
bunlar Türkiye Selçuklularını Antalya’yı milletlerarası bir ticaret şehri haline
getirmiştir.307

Selçuklular ile Latinler arasındaki ilk ilişkiler Antalya’nın ilk fethinden sonra
başlamış olup, I. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemine denk gelmektedir. Zamanla güçlenen
ikili ilişkilerin bir sonucu olarak iki medeniyet arasında bağlar kuvvetlenmiştir.
Bunlardan ilki 1209 yılında I. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde imzalanmış olup, I.
İzzeddin Keykâvus tarafından ikinci bir fermanla yenilenmiştir. İkincisi ise. I. Alâaddîn
Keykubâd döneminde 1220 yılında imzalanmıştır. Bu antlaşmalardan sadece 1220
tarihli ferman geçerliliğini korumuştur.308

İtalya’daki eski bir Bizans kenti olan Venedik bağımsızlığını, Doğu Akdeniz’de
Venedik, İstanbul, Kahire üçgeninde kurmuş olduğu ticari ağa borçludur. Venediklilerin
en önemli özelliği, gittikleri yerlerde kurmuş oldukları siyasi bağlardır. Dolayısı ile bu

305
İsmet Kayaoğlu, “ Anadolu Selçukluları Devrinde Ticari Hayat, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi,1981, s.361-362.
306
Durukan, a.g.e., s. 29.
307
Yuvalı,a.g.e.,s.96.
308
Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara, 2012.

80
ülke, ekonomik açıdan bakıldığında “hâkim” lakabına layık olduğu görülmektedir. Bu
önemli endüstri ülkesinde Zenci-Müslüman ve Dalmaçyalı kölelerin ticareti de
yapılmaktaydı. Ticarete önem vererek ticaretten beslenmekteydiler. Selçuklu ile de
münasebetleri kaçınılmaz olmaktaydı. 309

Alâaddîn Keykubad tarafından Venedikliler ile yapılan görüşmeler için


Sipehsalar Şemseddin Emirü’l-Gazi görevlendirilmiştir. İki ülke arasında imzalanan bu
anlaşma şartları bu iki elçi arasında tartışılıp kararlaştırılmış olup, son hükümler
Keykubad’ın ağzından yazılan bir ferman ile açıklanmıştır. Bu durumda anlaşma
aslında iki bölümden meydana gelmekteydi.310 Birinci bölümde Keykubad’ın fermanı
ile Selçukluların Venediklilere tanıdığı haklar, ikinci bölümde ise Teopulo’nun
ağzından Venedik Cumhuriyeti’nin 311Selçuklulara tanıdığı haklara ilişkin hükümler yer
almaktaydı. Anlaşmada yer alan hükümlere bakıldığında, o dönemde geçerli olan %10
312
gümrük vergisinin Venedikli tüccarlar için %2 olarak uygulanacağı, tahıl, değerli
maden ve taşlar için tam serbestlik verileceği belirtilmektedir. İlave olarak,
Venediklilere diğer ülkelere olandan daha fazla ayrıcalık tanındığı, deniz kazası
durumunda dahi ürünlerinin devlet güvencesi altına alındığı, hatta cinayet dışında
Venedikliler ile Selçuklu halkı arasında geçecek anlaşmazlıklara Venedikliler tarafından
seçilen yargıçların bakmasının kabul edildiği görülmektedir. Bunun bir sonucu olarak,
Venediklilerin Antalya ve İskenderiye arasında normal olarak gerçekleştirdikleri deniz
ticaretinin hatırı sayılır bir büyüklüğe eriştiği görülmektedir.

Mart 1220 tarihli bu antlaşma ile Venedikliler, daha önce Bizans İmparatorluğu
tarafından kendilerine tanınan hakların bir benzerini Selçuklulardan da alabilmişlerdir.
Ancak mütekabiliyet esasına dayalı olarak imzalanan anlaşma uygulamada tek taraflı
olarak işlemiş, Müslüman tüccarlar Venedikli tüccarlar kadar istifade
sağlayamamıştır.313 Görüldüğü gibi ticari malların sınırlar dışında akışı bugün olduğu
gibi geçmiş de de ancak milletlerarası ticari antlaşmalarla mümkündü. Bunun
örneklerini pek çok açıdan görmek mümkün olmuştur.

309
Louis Andrea, Ekonomik Tarih (Eski Zamanlardan Genel Harbin Sonuna
Kadar) , çev. Ziya Karamürsel, Devlet Basımevi, İstanbul-1938.s.24.
310
Şerafettin Turan, Türkiye İtalya İlişkileri, İstanbul,1990,s.123.
311
Chan ,a.g.e., s.96.
312
Turan, a.g.e., s.123.
313
Çavuşdere,a.g.t.,s.63.

81
2.6. Türkiye Selçuklularında Gayrimüslimler İle Ticari Faaliyetleri

Sultan I. Alâaddîn Keykubad tarafından hem Müslim hem de gayrimüslim tebaa


ile oldukça iyi ilişkiler kurulmuştur. Genceli Giragos tarafından aktarılan bilgiye göre
Yassıçimen Seferi sonrası Kayseri’ye dönen Sultan, imamlar ve papazlar tarafından
karşılanmıştır. Müslümanlar ön plana çıkarak Hristiyan tebaanın Sultan’a tebrik ve
dostluk dileklerini iletmelerine imkân vermeme çabası içine girince, Hristiyan tebaa bir
tepe üzerine çıkarak kendilerini göstermeye çalışmıştır. Bunları gören Sultan yanlarına
gelmiş ve aralarına karışmıştır. Onlardan çalgılarını çalmalarını ve yüksek sesle
şarkılarını söylemelerini istemiştir. Diğer taraftan, adaleti, ilme irfana verdiği değer ve
ülkesindeki ekonomik refah nedeniyle devrin ileri gelen birçok âlimi (Necmeddin Daye,
Ahmed b. Mahmud-ı Tûsî, sultanü’l-ulemˆ lakabıyla tanınan Bahaeddin Veled b.
Hüseyin el-Bekir, Ahî Evren), yaşamak için Anadolu’yu tercih etmiştir.

Bu politikalar sayesinde zaten ekonomik açıdan güçlü olan devlet kültürel


açıdan da zenginleşmiş ve itibarı daha da artmıştır. 314
Ticaretin uygulanmasından ve
alışveriş akışı olmasından dolayı birçok milletle münasebetler bulunmaktaydı. Özellikle
İtalyan tüccarların yeri ayrı olmuştur. Hristiyan olmaları nedeni ile Venediklilerin
gözünde Bizans uyruğuna sahip olarak görülen bu kişilerin başkent içinde yaşama
imkânı bulmuşlardır. Bu topluluk Haliç’te kendine özgü yapılarda uzun süre yaşamaya
devam etmiştir. 315

Gayrimüslimler Türkiye Selçuklu içerisinde de önemli bir yere sahiptir.


Azımsanamayacak nüfusları vardır. Şehirlerin nüfusu hakkında Ulu cami gibi halkın
toplandığı yapılardandır. Buna göre Selçuklu başkenti Konya 72.000, dönemin milletler
arası ticaret merkezi Sivas’ın 57.000; ikinci siyasal merkez ve askeri harekât üssü
Kayseri 22.000, uç kentleri Ankara’nın 9.500, Çankırı’nın 4.500; liman kentleri Antalya
ve Sinop’un 10.000; kışlık merkez Alaiye’nin 5000 nüfusa sahip olabileceği
görülmektedir.316

Bu nüfus sayesinde, Anadolu’nun her yerinde etkinlik göstermişlerdir.


Gayrimüslim tebaa ile kurulan sosyal ilişkiler sayesinde Anadolu ticaret yollarına sahip

314
Emine Uyumaz, “Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-1237)”,Türkler,
editörler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, c.6, Ankara,2002,s.1028
315
Michel Kaplan, Bizans’ın Altınları, çev. ; İhsan Batur, Yapı Kredi Yay., İstanbul,2001,s.79.
316
Koray Özcan “Anadolu’da Kentler Sistemi ve Mekânsal Kademelenme’’, Metujfa, 2006,s.24.

82
milletler arası köprü görevi gören önemli bir bölge haline gelmişti. Dolayısı ile
Selçuklular, Anadolu’dan geçen bu transit yollardan büyük kazanç elde etmeye
başlamışlardır. Gerek Bizanslılar gerekse Türkler dışarıdan gelen ürünler ile alış veriş
yapma, birbirlerinin adetlerini öğrenme ve gerektiğinde bir arada yaşayabilecekleri
olanakları bulmuşlardır. Anadolu'yu doğu-batı, kuzey-güney yollarıyla birleştiren
Selçuklu Kervansarayları sayesinde kervanlar saldırılara karşı korunuyor, yolcuların her
türlü ihtiyaçları karşılanıyordu. Türk hâkimiyeti altında gayr-i müslimlerin çoğunluğunu
Hristiyanlar oluşturuyordu. Yaşadıkları alan içerisinde ticaretle meşgul oldukları
görülmekteydi.

Selçuklu Kervansarayları da gayrimüslimlere de hizmet etmekteydi. Vakıflardan


birçok ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Selçuklu Türkiye'sinde yabancı tüccarlara
imtiyazlar verilerek ve düşük gümrük tarifesi uygulanmış, yollarda zarar gören,
saldırıya uğrayan veya deniz kazası yaşayan tüccarların malları, güvence altına
alınmıştır. Bu durum bir "devlet sigortası" politikası olarak görülmekte ve dünya ticaret
tarihi açısından önemli bir uygulama olduğu bilinmektedir.317

Gayrimüslimler ticaret de aktif olmaları sebebiyle etkinlik göstermişlerdir.


Sultan Alâaddîn Keykubad zamanında şeker ve Antalya Kerniha (ipekli) ları Antalya
limanından ihraç ediliyordu. Kütahya şapları ve XIII. yüzyılda Frenkler tarafından
işletilen Konya şapları da Antalya limanından ihraç ediliyordu. Yine Alanya'dan
portakal ve çeşitli meyveler değişik ülkelere ihraç ediliyordu. Ayrıca Alanya limanından
Mısır ve Suriye'ye sedir çamları gönderiliyordu. XIV. yüzyılın ortalarında Selçuklu
Devleti'nin eski gücü ve düzeni ortadan kalkınca Mısır ve Suriye ticareti de daha
elverişli bir liman olan Antalya limanına kaymış ve Alanya ise ticari bakımdan eski
canlılığını yitirmişti.318

Türkiye Selçukluları; Anadolu’nun Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında bir


köprü vazifesi görmesine ve dünya ticareti açısından stratejik bir konum kazanmasına
olanak sağlamıştır.319 Anadolu’daki yollar doğu-batı ve kuzey-güney istikametinde iki

317
Muhammet Kemaloğlu ,“Türkiye Selçuklularında Gayr-ı Müslim Tebaa ile Kurulan Sosyal İlişkiler”,
Mehmet Akif Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ,sy.7., 2012,s.180-181.
318
Işın Demirkent, “XII. Yüzyılda Bizans Ege Bölgesinden Güneye İnen Yolları Hakkında” Anadolu’da
Tarihi Yollar ve Şehirler Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi,
Dünya Basımevi, İstanbul, 2002, s. 29.
319
İbn Bibi, a.g.e, c. I, s. 162- Cahen, age., s. 147-148.

83
ana güzergâh olarak teşkil edilmiştir. Doğu-Batı yönünde teşkil edilen rota Antalya,
Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum üzerinden İran ve Türkistan’a
ulaşırdı. Kuzey-güney yönünde olanı da yine Antalya üzerinden Kayseri yoluyla Sivas’a
gelir ve birinci yolla birleşirdi. Buradan da Tokat-Sinop veya Tokat-Samsun
güzergâhından deniz yoluyla Kırım’da Suğdak Limanı’na ulaşmaktaydı. Bu yol
Elbistan-Malatya-Diyarbakır üzerinden Irak’a uzanmaktaydı. Bunlardan sağ koldan
ayrılan ara yolların en önemlilerinden biri İzmir-Bodrum-Denizli-Antalya ve Anamur
güzergâhını teşkil etmekteydi.320 Bu yollar ve sürekli ticari ilişkilerde gayrimüslimlerle
olan bağları kuvvetlendirmiş Selçuklu ülkesi içerisinde etkinliklerini sürdürmüşlerdir.

320
Yusuf Halaçoğlu, “ Ulaşım ve Yol Sistemi”, İslam Ansiklopedisi, cilt.3.,TDV İsanbul,1991,s.127.

84
SONUÇ

Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumu nedeni ile tarihin ilk dönemlerinden beri
önemli ticaret yollarının geçtiği bir merkez konumundadır. Bu nedenle bölge birçok
farklı medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Bölgede ticaretin canlanmasını
sağlayan Türkiye Selçuklu Devleti de bu açıdan Türk tarihi içinde son derece önemli bir
yere sahiptir. Bu çabaların bir kısmı da çalışmamıza konu olan Antalya ve Alanya
bölgesinden geçmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar konu hakkında yeterince
aydınlatıcı bilgiler vermemiştir.

XIII. yüzyılda Selçukluların Antalya ve Alanya yöresindeki siyasi ve ticari


faaliyetleri hakkında yapmış olduğumuz çalışma neticesinde konu tarihi süreç içerisinde
değerlendirilmiştir.

Antalya’nın stratejik ve ekonomik öneme sahip olması çalışmamızın odak


noktası olmuştur. Konu ele alınırken; Antalya’nın İstanbul ile Mısır arasındaki en kısa
yol üzerinde bulunması, bu dönemde devlet yapısında belirli bir güce ulaşan Türkiye
Selçuklu Devleti’nin büyük ve önemli bir limana sahip olmasına değinilmiştir. Antalya
Selçuklular tarafından fethedildikten sonra Venediklilerle ve akabinde diğer devletler ile
yapılan ticari anlaşmalar önemli gelişmelere yol açmıştır. Kentte kültürel tesislerin,
camilerin inşasına başlanması da kentin yapısını zenginleştirmiştir.

I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde söz konusu bölgede yapılan faaliyetler ve


buranın ele geçirmesiyle birlikte Selçuklular zamanında yoğun denizcilik faaliyetleri
başlamıştır. Ticaretin gelişmesi için batılı tüccarlarla ilişkilere önem vermiştir. Özellikle
Antalya limanı; doğunun ve batının baharat ve benzeri mallarının geçiş noktası
olmuştur. Bu durum, ekonomik olarak büyük kazançlara yol açmıştır. I. Alâaddîn
Keykubad’ın Alanya’yı fethetmesi ve Alara kalesini de ele geçirmesi Selçuklu
Devleti’nin denizcilerde ki gücünü arttırarak yeni yapılacak seferlere başarı
kazanmasını sağlamıştır. Bu durum kendinden sonraki bölgede ortaya çıkmış olan Türk
devletlerine örnek teşkil etmiştir.

Tez çalışması neticesinde; Selçuklu ülkesinde Antalya ve Alanya dolaylarının


fethi ve bölgenin jeopolitik konumunun getirdiği ticari, sosyal önemi ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Çalışmamızda XIII. Yüzyılda bölgedeki Türkiye Selçuklu Devleti’nin

85
sosyal, ekonomik, askeri faaliyetleri bölge tarihini aydınlatan kaynaklar
değerlendirilerek ortaya konulmaya çalışılmıştır.

86
EKLER

Ek-1. Anadolu Ticaret Yolları ve Kervansaraylarının Dağılışını Gösteren Harita;


Cengiz Bektaş, “Selçuklu Kervansarayları Korumaları Üzerine Bir Öneri”,
İstanbul,1999,s.43.

87
Ek-2.

88
EK-3

(Mehmet Ali Bozkuş, “Ortaçağ Alanya’sında Ticaret ve Ticari Yollar”, 2016,


s.218.)

89
Ek-4.

Ek-5.

(Buket Şenoğlu “ Antalya’daki Selçuklu Yapılarında Bahçe Mekânının


Analizi”,2015,s.47.)

90
Ek-6. (2019)

Hadrianus Kapısı (Üç Kapılar)

91
Ek-7.(2019)

92
Ek-8.(2019)

Ek-9.(2019)

(II. Attalos Heykeli)

93
Ek-10.(2019)

94
Ek-11.(2019)

95
Ek-12.(2019)

Ek-13.(2019)

(Alanya Kalesi)

96
Ek-14.(2019)

97
Ek-15.(2019)

98
KAYNAKÇA

Kaynak Eserler

Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, C.II. çev. Ö. Rıza Doğrul, TTK. Yayınları, Ankara,
1999.

Ahmed Bin Mahmud, Selçukname, çev. Erdoğan Merçil, Bilge Kültür Sanat Yayınları,
İstanbul, 2011.

Aksarayî, Kerimüddin Mahmud-i Müsameretü’l- Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK,


Ankara, 2000.

Anna Komnena, Alexiad Malazgirt’in Sonrası, çev. Bilge Umar, İnkılap Kitapevi,
İstanbul,1996.

Anonim, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III (Histoire Des Seldjoukides D’asie
Mineure) (Selçukname),çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952.

Anonim Selçuk-nâme, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, çev. Feridun Nafiz Uzluk,
Ankara, 1952.

El- Azîmî, Azîmî Tarihi, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara,1988.

Er- Râvendî, Râhatü’s- Sudur ve Âyetü’s- Sürur, I-II. çev. A. Ateş, TTK Yayınları,
Ankara,1999.

Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul,
2008.

İbn Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi, C.I, çev. A. Sait Aykut, YKY, İstanbul, 2004.

İbn Bibi, El Evamirü’l- Ala’ iye Fi’l-Umuri’l Ala’ iye (Selçukname) c. II., Hz. Mürsel
Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara, 1996.

İbn Bibi, El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali El-Ca’feri Er-Rugadi, Selçukname I, çev.


Mürsel Öztürk, KTBY, Ankara, 1996.

İbn Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi İbni Bibi’nin Farsça Muhtasar
Selçuknamesinden, çev. M. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara,1941.

99
İbn Fadlan, İbn Fadlan Seyahatnamesi, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınevi, 2010,
İstanbul.

İbnü’l Esir, El- Kamil Fi’t-Tarih, çev. Abdullah Köse, M. Beşir Eryarsoy, Ahmet
Ağırakça, Abdülkerim Özaydın, c.10,Ocak Yay. 2016,

Mıkhael Attaleıates, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 2008.

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr, Çeviri:


er-Râvendî, Gönüllerin Rahat ve Sevinç Alâmeti II. Çev. A. Ateş. Ankara 1999.

Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiü’d-Düvel, yay. Ali Öngül, Akademi


Kitabevi, İzmir, 2001.

Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret


Işıltan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995.

Nizamülmülk, Siyasetname (Siyeru’l-Müluk), çev. Nurettin Bayburtlugil, İstanbul,


1995.

Reşîdü’d-dîn Fazlullah, Cami ’üt Tevârih, çev. Erkan Göksu- H.Hüseyin Güney, Azra
Matbaacılık, İstanbul,2014.

Reşîdü’d-dîn Fazlullâh. ,Câmiu’t Tevârih. I-II. , çev. A. Ateş, TTK Yayınları,


Ankara,1999.

Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,


2009.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952–1136) Papaz Grigor’un


Zeyli(1136–1162), çev. Hrant D. Andresyan, TTK, Ankara, 2000.

Yazıcızâde Alî, Tevârîh-i Âl-i Selçuk (Oğuznâme-Selçuklu Tarihi), Haz. Abdullah


Bakır, Çamlıca Basım Yay. İstanbul, 2017.

100
Kitaplar Ve Tezler

AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimaı Tarihi, Barış Kitap Basım Yayın,
İstanbul,1999.

AKURGAL, Ekrem, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yay., İstanbul, 1998.

ALTAN, Ebru, İkici Haçlı Seferi(1147-1148),TTK, Ankara, 2003.

ANONİM 2008, Gezginlerin Gözüyle Antalya, Ed. Suna-İnan Kıraç Akdeniz


Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü.

ATÇEKEN, Zeki, Bedirhan, Yaşar, Malazgirt’ten Vatana Anadolu Selçuklu Devleti


Tarihi, Eğitim Kitabevi Yayınları, Konya, 2004.

BAYKARA, Tuncer, I. Gıyasettin Keyhüsrev (1164-1211), Türk Tarih Kurumu,


Ankara, 1997.

BAYRAK, M. Orhan, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, Evrim Yayınları, İstanbul, 1979.

BEDİRHAN, Yaşar, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yayınları, Konya, 2004.

BEDİRHAN, Yaşar, Selçuklular ve Kafkasya, Çizgi Kitapevi, Konya, 2000.

CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.

ÇAY, Abdülhaluk, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1987.

ÇETİN, Osman Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu ‘da İslamiyet’in Yayılışı,


İstanbul,1981.

ÇİMRİN, Hüseyin, Antalya Tarihi Ve Turistik Rehberi, Akdeniz Kitabevi, Antalya,


1999.

ÇİMRİN, Hüseyin, Bir Zamanlar Antalya, Tarih, Gözlem ve Anılar, Antalya Ticaret ve
Sanayi Odası, Antalya, 2006.

ÇİMRİN, Hüseyin, Kuruluşundan Günümüze Antalya Kent Kronolojisi, Antalya


Ticaret ve Sanayi Odası Kültür Yayınları, Antalya, 2005

101
DAVİS,E.J.,Anadolu XIX. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Antik Kentlerine
Yapılan Bir Gezinin Öyküsü, çev. Funda Yılmaz, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul,2006.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, Meşrutiyetten Cumhuriyete Alanya (1908-1938), Atatürk Kültür


Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 2008.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, Meşrutiyetten Cumhuriyete Alanya (1908-1938), Atatürk Kültür


Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 2008.

GÜÇLÜ, Muhammet, XX. Yüzyıl İlkyarısında Antalya, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası
Kültür Yayınları, Antalya, 1997.

GÜNALTAY, Mehmet Şemsettin, İslam Tarihinin Kaynakları Tarih ve Müverrihleri,


Endülüs Yayınları, İstanbul, 1991.

KAFESOĞLU, İbrahim , Selçuklu Tarihi, M.E.B. Yay., İstanbul, 1992.

KAPLAN, Michel Bizans’ın Altınları, çev. ; İhsan Batur, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul,2001.

KESİK, Muharrem, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I.Mesud Dönemi (1116-
1155), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2003.

KOCA, Salim, Sultan I. İzzeddin Keykavus (1211-1220), TTK Yay., Ankara, 1992, s.
61.

KÖPRÜLÜ, Fuat, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara,


2012.

KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, TTK. Yay. Ankara,1994.

KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklular Devri Türk Tarihi, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1998.

KÖYMEN, M.Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi c. I, TTK Yayınları,


Ankara, 2000.

LOUİS ANDREA, Ekonomik Tarih (Eski Zamanlardan Genel Harbin Sonuna Kadar)
, çev. : Ziya Karamürsel, Devlet Basımevi, İstanbul-1938.

102
MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara,
2006.

ONAT , Burhanettin , Bir Zamanlar Antalya ,Me-Pa A.Ş., İstanbul, 2000.

Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara,
1986.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, Anadolu Selçukluları, İslam Tarihi VIII, Kayhan Yayınları,


İstanbul, 1994.

SEVİM , Ali, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi (Siyaset, Teşkilat ve Kültür),
TTK Yay., Ankara 1995.

SEVİM, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah , TTK Yay., Ankara , 1990.

SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi , (Başlangıçtan 1086’ya kadar),


TTK, Ankara, 1988.

SETON Lloyd ve RİCE D. Storm, Alanya(Alaiye), çev. Nermin Sinemoğlu, Türk


Tarihi Kurumları Yayınları, Ankara,1964.

SEVİM, Ali, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi I. Fetihten Osmanlılara Kadar (1018–1300),
Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara,1990.

ŞAHİN, Muhammed, Türklerin İslam Dinini Kabulü, Türk Tarihi ve Kültürü,


Ankara, 1999.

ŞAPOLYA, Enver, Behnan Selçuklu İmparatorluğu Tarihi , Ankara, Güven Yay.,


1972.

TABAKOĞLU, Ahmet, Türk İktisat Tarihi, Dergâh Yay. ,İstanbul,2002

TEXİER, Charles, Küçük Asya, c. 1, çev. Ali Suat, Enformasyon ve Dokümantasyon


Hizmetleri Vakfı, Ankara, 2002.

TURAN, Osman , Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları,


İstanbul, 1996.

TURAN, Osman, Anadolu Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1988.

TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk- İslam Medeniyeti, İstanbul, Ötüken,


2008.

103
TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, 2017.

TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, c. I, İstanbul,1969.

UMAR, Bilge Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1993.

UMAR, Bilge, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, c. I., Ege Üniversitesi Basın-Yayın
Yüksek Okulu Yay., İzmir, 1982.

UMAR, Bilge, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, c.I., Ege Üniversitesi Basın-Yayın
Yüksek Okulu Yay., İzmir,1982.

UYUMAZ, Emine, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi
Tarihi (1220-1237), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003.

UYUMAZ, Emine, Türkiye Selçuklu Devleti’ne Gelen ve Giden Elçiler, İstanbul, Bilge
Kültür Sanat Yayınları, 2011.

ÜNAL, Ahmed, GİRGİNER, K. Serdar, Kilikya-Çukurova, Homer Kitapevi,


İstanbul,2007.

ÜNAL, Ahmet, GİRGİNER, K. Serdar, Kilikya-Çukurova, Homer Kitapevi,


İstanbul,2007.

W.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1960.

YARDIM, Ali, Alanya Kitabeleri, Yay. İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 2002.

Yazıcı, Nesimi, İlk Türk İslam Devletleri, Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 2002.

YINANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, c. I, Yay. Haz. Refet
Yınanç, TTK Yay., Ankara, 2013.

YINANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi,


İstanbul, 1994.

YINANÇ, Mükrimin, Halil, Millî Tarihimizin Adı, Hareket Yay. İstanbul, 1969.

ÇEVİK, Ruki, “Alaeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklularında Devlet ve Sosyal


Hayat”, Gazi Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı,
(Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Mart 2015,

104
DEMİR, Mahmud, “13. Yüzyıl Doğu Akdeniz’in (Antalya-Alanya-Misis-Tarsus
Anabarza-Lazkiye-Süveydiye) Siyasi, Sosyal ve Ekonomik Tarihi”, Akdeniz
Ortaçağ Araştırmaları Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2017.

DİNÇ, Güvenç, “9 No’lu Antalya Şeriyye Sicili Defterine Göre 1853-1859 Yılları
Arasında Antalya Şehrinin İdare ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Akdeniz
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans
Tezi), Antalya, 2005.

GÜNLER, Mevlüt, “Türkiye Selçuklu Devleti’nde Saltanat Mücadeleleri ve Devlet ile


Toplum Üzerindeki Etkileri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müdürlüğü, (Yüksek Lisans Tezi) Konya, 2010.

KARAL, Nilüfer “Alara Kazısı Çini Buluntuları” , Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2012.

KESKİN, Uğur, “I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in Bizans Serüveni ve Bizans’la İlişkiler”,


Selçuk Üniversitesi, (Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2006.

KOÇ, Sedat, “Büyük Selçuklu-Türkiye Selçuklu İlişkileri”, Atatürk Üniversitesi Sosyal


Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), Erzurum, 2013.

ÖZEN, İnci, “Burdur Kervan Yolu Üzerinde Yer Alan Anadolu Selçuklu
Kervansaraylarının Taçkapı Süsleme Programları” , Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarih Anabilim Dalı,(Yüksek
Lisans Tezi), Isparta, 2012.

POLAT, Said, “Hristiyanlarında Ticari Hayat”, Marmara Üniversitesi Ortaçağ Tarihi


Anabilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), İstanbul,1992.

TAŞÇI, Nihal, “Anadolu Selçuklularının Batı Anadolu Politikası ve Bizans’la


Münasebetleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlköğretim
Anabilim Dalı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi)
Konya, 2008.

YILMAZ, Esra, “XII. ve XIII. Yüzyıllarda Tebriz-Antalya İpek Yolu Güzergâhı”,


Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans
Tezi)Eskişehir,2016.

105
Makaleler

AKALIN, Şebnem, “Kervansaray”, İslam Ansiklopedisi,c.25,TDV., Ankara,2002.

AKKAYA, Mustafa, “Güney-Kuzey Ticaretinde Antalya Limanı”, Adnan Menderes


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007.

Alanya Belediyesi 2015-2019 Stratejik Planı.

Alanya Tarihçe, Alanya Belediyesi, Alanya Belediyesi İşlem Müdürlüğü,2019.

ALPTEKİN, Coşkun, “Türkiye Selçukluları” Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,


c.VIII. İstanbul, Çağ Yayınları, İstanbul,1922.

BAYKARA, Tuncer, “Türkiye Selçuklular Devrinde Antalya”, Antalya Kültür


Envanteri, İl Özel İdaresi Kültür Yayınları, Antalya, 2004.

BAYKARA, Tuncer, “ Bir Selçuklu Şehri Olarak Antalya” Antalya IV. Selçuklu
Semineri, Antalya Valiliği Yayınları, Antalya, 1992.

BAYKARA, Tuncer, “Türkiye Selçukluları Devrinde Antalya” Dünden Bugüne


Antalya, c.1., Antalya, 2007.

BAYRAM, Mikail, “Türkiye Selçukluları Uç Beyi Denizlili Mehmet Bey”, Editörler;


Hasan Cemal, Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler VI., Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 2002.

BİLİCİ, Kenan, ″Şarapsa Han″, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür ve


Turizm Bakanlığı, Ankara, 2007.

BİLİNİR, Sedat, “Lazkiye’de İslam Fethinden Haçlı Kontrolüne Kadar Geçen


Hâkimiyet Süreci (636-1098)” , Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Tarih
Bölümü, Hatay,2018.

BOSTAN, İdris, “Alanya” ,İslam Ansiklopedisi, c.2., İstanbul, 1989.

BOZKURT, Tuna, “Tarihi Yol Güzergâhı Üzerine İlk Tespitler”, Selçuk Üniversitesi
Uluslar Arası Sempozyum Geçmişten Günümüze Bozkır, Konya, 2016.

BOZKUŞ, Mehmet Ali “Ortaçağ Alanya’sında Ticaret ve Ticari Yollar”, Phaselis


Disiplinler arası Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2016.

106
ÇAVUŞDERE, Serdar, “Selçuklular Döneminde Akdeniz Ticareti, Türkler ve
İtalyanlar, Tarih Okulu Yaz, Sayı IV,2009.

DEMİR, Ataman, ″Anadolu Selçuklu Hanları, Alara Han″, İlgi, Sayı: 51, 1987.

DEMİR, Mustafa, “Anadolu’da Mezarlıkların İlk Türk Şehirleşmesindeki Rolü”,


Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu,
Mezarlıklar Vakfı Yayınları İstanbul, 1998.

DEMİR, Muzaffer “Roma Cumhuriyeti-Pamphylia (Antalya ve Çevresi), İlişkilerinin


Nitelikleri Üzerine Değerlendirmeler”, Selçuklulardan Cumhuriyete Sosyal
Bilimlerde Antalya 1, Palet Yayınları, Antalya,2018.

DEMİRKENT, Işın, “XII. Yüzyılda Bizans Ege Bölgesinden Güneye İnen Yolları
Hakkında” Anadolu’da Tarihi Yollar ve Şehirler Semineri, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, Dünya Basımevi, İstanbul, 2002.

DURUKAN, Aynur , “Antalya 2. Selçuklu Eserleri Semineri”, Damla Ofset


Matbaacılık, Antalya, 1988.

DURUKAN, Aynur, ”Selçuklular Döneminde Ticaret Hayatı ve Antalya”, Antalya 3.


Selçuklu Semineri, Antalya Valiliği Yayınları, İstanbul,1989.

EMECEN, Feridun, “Antalya”, İslam Ansiklopedisi, c.3., TDV., İslam Ansiklopedisi,


İstanbul,1991.

ERCENK, Giray, “Pamphylia Bölgesi ve Çevresi Eski Yol Sistemi”, Belleten, c.LVI,
Sayı,216, 1992.

ERÇENK, Giray, “ Pamphylia Bölgesi ve Çevresi Eski Yol Sistemi”, Belleten,


c.LVI,1992.

ERDOĞAN Merçil, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri”


Başlangıcından XVII: Yüzyılın Sonuna Kadar Türk Denizcilik Tarihi, c.I.,
editörler: İdris Bostan, Salih Özbaran, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul,
2009.

ERDOĞRU, M. Akif, “ Beyşehir”, c.6. İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul,1992.

GEYİKOĞLU, Hasan, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”,


A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003.

107
GEYİKOĞLU, Hasan, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”,
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003.

GÖRÜR, Muhammet ″Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları Kataloğu″, Anadolu


Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2007.

GÜL, Mustafa, Mustafa Balcıoğlu, “Anadolu Selçuklularında Denizcilik Faaliyetleri”,


On dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Samsun, 2014.

GÜNEL, Gökçe, “Anadolu Selçuklu Dönemi’nde Anadolu’da İpek Yolu -


Kervansaraylar – Köprüler”, İnsan Bilimleri Kaynak Araştırma Dergisi, 29.sy.,
Ankara, 2010.

Gürbüz, Adnan, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Alaiye Kalesi, Selçuk Üniversitesi Türkiye


Araştırmaları Dergisi, 2001.

GÜRBÜZ, Adnan, “XVI-XVII. Yüzyıllarında Alaiye Kalesi”, Selçuk Üniversitesi


Türkiye Araştırmaları Dergisi,2001.

HALAÇOĞLU, Yusuf, “ Ulaşım ve Yol Sistemi”, İslam Ansiklopedisi cilt.3.,TDV,


İsanbul,1991.

HÜRMÜZLÜ, Bilge, “Pisidia’da Gönüllü Geleneklerinin Işığında Kültürler Arası


İlişkiler”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Isparta, 2007.

KAFALI, Mustafa, “Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi”, Türkler, c. VI, Yeni Türkiye


Yayınları, Ankara, 2002.

KAFALI, Mustafa,“ Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi”, Türkler, c. VI, Yeni Türkiye


Yay., Ankara 2002.

KALLEK, Cengiz “Ticaret”, İslam Ansiklopedisi, TDV, c.41.

KAPLAN, Deniz, “Korkykos Antik Kentinin ve Kilikia Bölgesinin Korınth Sütün


Başlıkları”, Olba, XIV, 2006.

KARA, Seyfullah, “Türkiye Selçuklularında Dinî Hayat”, Türkler, VII., Editörler;


Hasan Cemal, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.

KARA, Onur, DEMİREL, Mustafa, “Perge Antik Kenti 2012-2014 Yılı Kazıları”
Antalya,2015.

108
KAYAOĞLU, İsmet “Anadolu Selçukluları Devrinde Ticari Hayat”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.24.

KELEŞ, Hamza, Şahin, Muhammet, Aktaş, Özgür vb, “ Tarih Öğretmen Adaylarının
Türk Denizcilik Tarihi ile İlgili Olayların Önemine İlişkin Düşünceleri”, c. 21,
Kastamonu Eğitim Dergisi, 2013.

KEMALOĞLU , Muhammet “Türkiye Selçuklularında Gayr-ı Müslim Tebaa ile


Kurulan Sosyal İlişkiler”, Mehmet Akif Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi ,Say.7., 2012.

KILIÇ, Şahin, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans İlişkileri”, Türkler, Ankara,2002.

KILIÇ, Turgut, “İlk Türk Donanması ve Osmanlılardan Önce Türk Denizcilik


Faaliyetleri”, İÜ. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, say.34, İstanbul, 1984.

KOCA, Salim “Türkiye Selçuklularının İzledikleri Ekonomik Politikalar”, Türkler


Ansiklopedisi, c.VII: Editör: Hasan Cemal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.

KOCA, Salim, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Temel İç ve Dış Politikaları ve Sultan


I.Gıyaseddin Keyhüsrev (1192-1196-1205-1211)”, Selçuklu Araştırma Dergisi,
Güz 2016.

KOCA, Salim, “Türkiye Selçuklularının İzledikleri Ekonomik Politikalar”, Türkler


Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,2002, c.VII.

KOCAKUŞAK, Süha, “Alanya’da Yerleşme Adlarının Özellikleri”, Tacuam. ankara.


edu. tr.

MERÇİL , Erdoğan, ”Türkiye Selçukluları” Editörler; Hasan Cemal, Kemal Çiçek,


Salim Koca, Türkler, VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002

MERÇİL, Erdoğan, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri”


Başlangıcından XVII: Yüzyılın Sonuna Kadar Türk Denizcilik Tarihi, c.I.,
editörler: İdris Bostan, Salih Özbaran, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul,
2009.

MERÇİL, Erdoğan, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, c. IV., Editörler; Hasan
Celal Güzel, Ali Birinci, Türkiye Yayınları, Ankara.

109
MERÇİL, Erdoğan, “Türkiye Selçukluları”, Türkler Ansiklopedisi c.VI: Editör: Hasan
Cemal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.

MEZ, Adam, “Orta Zaman Türk-İslam Dünyasında Deniz Nakliyatı”, Çev. Cemal
Köprülü, Ülkü Dergisi, c.11, Mart–1938.

Muhammet, KEMALOĞLU, Muhammet “Türkiye Selçuklularında Gayr-ı Müslim


Tebaa ile Kurulan Sosyal İlişkiler”, Mehmet Akif Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, sy.7. 2012.

MUSTAFA Akkaya, “Güney-Kuzey Ticaretinde Antalya Limanı” Adnan Menderes


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007.

ÖZCAN, Koray, “Anadolu’da Kentler Sistemi ve Mekânsal Kademelenme’’,


METUJFA, 2006.

ÖZERGİN, M. Kemal, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İstanbul Üniversitesi


Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul Edebiyat Basımevi, c.15,1915.

SAATÇİ, Mustafa, “Selçuklu İktisadının Temelleri”, Selçuklular Devrinde Kültür ve


Medeniyet, Kayseri: Erc. Ü. Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay., 1991.

SARI, Cemali, “Dünden Bugüne Antalya”, Antalya Valiliği İl Kültür ve Turizm


Müdürlüğü Yayınları, Antalya,2010.

SEVGİ, Ahmet, “Anadolu Selçuklularında Hoşgörü Ortamı”, Türkler Ansiklopedisi,


Cilt 7,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.

SEVİM, Ali, “Süleyman Şah”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 38, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010

SEVİM, Ali, “Keyhüsrev I. Anadolu Selçuklu Sultanı(1192-1196, 1205-1211)”, İslam


Ansiklopedisi, c.25, Türkiye Diyanet Vakfı, 2002.

SEYİRCİ, Musa, “Antalya’da Selçuklu Tarihine Genel Bakış”, Antalya 1. Selçuklu


Eserleri Semineri, Antalya Valiliği Yayınları, Antalya, 1986.

SÜMER, Faruk “Mesud I” İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul,1991.

SÜMER, Faruk, “Mesud I” İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul,1991.

110
ŞEN, Mehmet Emin, “XIII. Yüzyıl Selçuklu Topraklarında Gözetlemeye Dayalı Kıyı
Kontrolü ve Uzun Mesafe İletişim Sistemleri Üzerine”, Disiplinler Arası
Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2016.

TUNCEL, Metin, “Eğridir”, İslam Ansiklopedisi, c.10, TDV., İstanbul, 1994.

TUNCER, Orhan Cezmi, “Kervan yolları”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi


Uygarlığı II, Ankara, 2006.

TURAN, Osman, “Selçuk Kervansarayları”, TTK Belleten, X/39, 1946.

TURAN, Osman, “Süleyman Şah I”, İslam Ansiklopedisi, c. XI. Selçuklular Tarihi ve
Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul, 1969.

TÜKEL YAVUZ, Ayşıl, “ Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Mekân- İşlev İlişkisi


İçinde Savunma ve Barınma” Vakıf Haftası Dergisi, 1992.

UYUMAZ, Emine, “Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-
1237)”, Türkler, editörler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni
Türkiye Yayınları, c.6, Ankara,2002.

UYUMAZ, Emine, “Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-
1237)”,Türkler, editörler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni
Türkiye Yayınları, c.6, Ankara, 2002.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı “XI. Ve XIII. Asırda Anadolu’daki Fikir Hareketleri ve


İçtimai Müesseselere Bir Bakış,” III, TTK Kongresi, Ankara, 1943.

YUVALI, Abdülkadir “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya’ da Ticari Hayat”,


Antalya IV. Selçuklu Semineri, Antalya, 1993.

YÜKSEL, ” Orhan , “Selçuklular”, Türk Ansiklopedisi, c.XXVIII, Milli Eğitim


Basımevi, Ankara,1980.

111
ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler

Adı ve Soyadı : Cansu Şimşek

Doğum Yeri ve Yılı : Isparta/1988

Medeni Hali : Evli

Eğitim Durumu:

Lisans Öğrenimi : 2007-2011 Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat


Fakültesi, Tarih Bölümü

Yabancı Diller ve Düzeyi:

İngilizce (E Düzeyi)

112

You might also like