Professional Documents
Culture Documents
Antalya Tarihi Cansu Şimsek
Antalya Tarihi Cansu Şimsek
Cansu Şimşek
1130204510
DANIŞMAN
Doç. Dr. Abdullah BAKIR
ISPARTA-2019
(ŞİMŞEK, Cansu, XIII. Yüzyılda Selçukluların Antalya ve Alanya Yöresindeki
Siyasi ve Ticari Faaliyetleri, Yüksek Lisans Tezi, Isparta,2019)
ÖZET
Selçuklu ordusu, 1206 yılı sonlarında Antalya önlerine gelerek şehri kuşatmıştır.
Aynı zamanda Selçuklu Devletinin uyguladığı politikalar sayesinde Antalya önemli bir
dış ticaret merkezi haline gelmiştir. Mısır’dan gemilerle Akdeniz limanlarına ulaşan
tüccarlar burada ticari ilişkilerde bulunmuşlardır. Bu durum, Antalya’da dış ticaretin
artırılması için daha fazla gemi yapılmasını ve bu gemilerin korunabilmesi için de savaş
gemisi inşasını gündeme getirmiştir. Böylece Türkler, dış ticaretin gelişmesine paralel
olarak savaş gemilerinde oluşan bir deniz gücünü de oluşturmak için harekete
geçmişlerdir. Türk denizciliği için Antalya ve daha sonraları Alanya bir ocak görevi
üstlenmiştir. Antalya ve Alanya’nın fethi ile denizlere ulaşılmış, güney-kuzey ticaret
yolundaki iki önemli liman ele geçirilmiştir.
iii
(ŞIMŞEK, Cansu, Political and Commercial Activities of Seljuk’s in Antalya
and Alanya Region in XIIIth Century, Master Thesis, Isparta, 2019)
ABSTRACT
During Turkey Seljuk’s period conquest of Antalya and Alanya was very
important. Seljuk Sultans undertook various struggles for the capture of this region.
With the seizure of Antalya, both domestic and foreign trade were developed. This new
policy has brought innovations both inside and outside the country. Although Antalya
and Alanya are one of the most important ports on the Mediterranean coast, it has made
it difficult for her to dominate, but the Seljuk State has made great efforts to capture the
importance of the region.
The Seljuk army came to Antalya in late 1206 and besieged the city. At the same
time, thanks to the policies implemented by the Seljuk State, Antalya has become an
important foreign trade center. The merchants who reached the Mediterranean ports by
ships from Egypt had commercial relations here. This has brought about the
construction of more ships in Antalya to increase foreign trade and the construction of
warships in order to protect these ships. Thus, in parallel with the development of
foreign trade, the Turks took action to form a maritime force that was formed on
warships. Antalya and later Alanya became a quarry for Turkish shipping. With the
conquest of Antalya and Alanya, the seas were reached and two important ports on the
south-north trade road were seized.
iv
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
ANTİK ÇAĞ VE ROMA DEVRİNDE ANTALYA
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ANTALYA
v
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLU DÖNEMİNDE ALANYA İÇİN YAPILAN
MÜCADELELER
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLULARI’NIN ANTALYA VE ALANYA YÖRESİNDEKİ
TİCARİ FAALİYETLERİ
vi
KISALTMALAR
vii
ÖNSÖZ
ISPARTA-2019
viii
GİRİŞ
1
Kaynaklar
İbn Bibi’nin eserinin mukaddimesinde verilen bilgilere göre; Ata Melik Cüveyni
kendisinden Anadolu’nun fethinden itibaren Türkiye Selçuklularının tarihini kaleme
almasını emretmiştir. Ancak, yazar konuya ilişkin belge ve bilgi eksikliği nedeni ile
önceki olayları araştırma fırsatı bulamadığından eserine II. Kılıç Aslanın oğlu I.
Gıyaseddin Keyhüsrev ’in tahta çıktığı tarih olan 1192 yılında başlamamıştır. II. Murat
zamanında Yazıcıoğlu Ali tarafından Osmanlıca tercümesi yapılan bu eser, Mürsel
Öztürk tarafından yazılan bir Türkçe çevirisi de bulunmaktadır. İlave olarak, M. Halil
Yinanç tarafından muhtasar halde Türkçe çevirisi de yapılmıştır. Birinci elden aktardığı
değerli bilgilerle bu eserden yararlanılmıştır. Bu eser Houtsma tarafından 1902 yılında
Selçuklu Tarihi dizisi içinde yer almıştır.2
1
İbn Bibi. El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali El-Ca’feri Er-Rugadi, Selçukname I, çev. Mürsel Öztürk,
KTBY, Ankara, 1996, s. 1.
2
Mehmet Şemsettin Günaltay, İslam Tarihinin Kaynakları Tarih ve Müverrihleri, Endülüs Yayınları,
İstanbul, 1991, s. 419.
2
şekilde aktarmaktadır. Verdiği bilgiyle Selçuklu Devleti’nin gerileme dönemine ilişkin
olarak İbn Bibi’nin aktarmış olduğu bilgilerin doğruluğunu kontrol etme ve
eksikliklerini tamamlama imkânı vermektedir. İbn Bibi’nin eserin yazımını
tamamladıktan (1282) sonra ise 1323 tarihine kadar Anadolu’nun belli başlı önemli ve
yerli kaynağı olarak kalır. Mürsel Öztürk tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.3
Anonim Selçuk-Name
Selçuklu tarihi için önemli bilgiler ihtiva eden diğer bir kaynak ise
Selçuknâme’dir. Yazarı belli olmayan ve Selçuklu ailesinden bir melik için yazılan bu
eser, kısa ve didaktik yapıdadır. Eserin giriş bölümünde Selçuklu hanedanı ve Büyük
Selçuklulara ilişkin kısa bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler Süleyman Şah’tan başlayarak
yazılmış olup, 1298 tarihinde yaşanan olaylar ile son bulmaktadır. Esere, önemli
olayları tarihleri ile birlikte veren iki sayfalık bir kronolojik liste daha sonradan ilave
edilmiştir. Eser, 1363 yılında meydana gelen bir olayın başlık halinde verilmesi ile sona
ermektedir. Bu eseri diğer kaynaklardan ayıran özelliği, nakledilen her olay için net bir
tarih verilmesidir. Bu tez çalışması için, eserin Feridun Nafiz Uzluk tarafından yazılan
Türkçe tercümesinden istifade edilmiştir.4
3
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsameretü’l- Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK, Ankara, 2000, s.16.
4
Anonim Selçukname, Anadolu Selçukluları Tarihi. III., çev. F. Nafiz Uzluk, Ankara, 1956.
5
el- Azîmî, Azîmî Tarihi, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara,1988.
3
gördüğü diğer eserlerden de bilgi toplamıştır. Örneğin, 1230 yılına kadar geçen olayları
aktardığı el- Kâmil Fi’t Tarih isimli eseri, sadece Selçuklu Tarihi için değil, bütün İslam
Tarihi için de büyük önemi olan kaynaklardan biri olarak görülmektedir.6
6
İbnü’l Esîr, el- Kâmil fi’t- Târîh Tercümesi. I-XII. , çev. Abdülkerim Özaydın, Abdullah Köşe, Ahmet
Ağırakça, İstanbul,1987.
7
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, yay. Ali Ongül, Akademi Kitabevi, İzmir, 2001, s.
9.
8
Reşîdü’d-dîn Fazlullah. ,Câmiu’t Tevârih. I-II. , çev. A. Ateş, TTK Yayınları, Ankara,1999.
4
verilmiştir. Bu eserin giriş bölümünde Türk ve Moğol kabileleri ile bu kabilelerin farklı
kolları, şecereleri, Gazan Han’ın soyu anlatılmıştır. İlave olarak, Argun Han’ın tahta
çıkışı, Gazan Han’ın hanımları ve çocukları hakkında da bilgi verilmiştir. Eserin ikinci
bölümde ise Cengiz Han’dan Gazan Han dönemine kadar gelen Moğol tarihi
anlatılmaktadır.9
Râvend’ de doğan ve 1181 yılında Irak Selçuklu sarayına girdiği bilinen er-
Râvendî (öl. 1206-1207)’nin Râhatü’s- Sudur ve Âyetü’s- Sürûr adlı eserini Türkiye
Selçuklu sultanı I. Gıyâseddin Keyhüsrev’e arz etmiştir. Bazı bölümleri bir siyasetname
özelliği taşıyan eserden daha çok teşkilat konusunda bilgi alınmaktadır.10
Osmanlı döneminin önemli devlet adamlarından biri olan Yazıcızâde Alî (XV.
yy.) Sultan II. Murat (1421-1451) döneminde yaşamıştır. Yazarın bilinen tek eseri
Tevârîh-i Âl-i Selçuk olup, eser Selçuklular, Gazneliler, Moğollar, Harzemşahlar,
Anadolu Beylikleri ve Osmanlı döneminin ilk dönemlerine ilişkin önemli bilgileri ihtiva
eden bir umumî Türk tarihi niteliğindedir. Eserde Selçuklular ile ilgili bölümünde İbn
Bibi’nin el-Evâmiru’l-‘Alâ’iyye fi’l-umûri’l-‘Alâ’iyye adlı kitabı Türkçe ’ye çevrilerek
verilmiştir. Bu bağlamda, bu çalışma kapsamında İbn Bibi’nin eseri için olduğu gibi
Ortaçağ döneminde Anadolu’nun tarihi coğrafyası ile Selçuklu sultanları ve III. Haçlı
seferi (1189-1192) esnasında ülkenin içinde bulunduğu siyasi duruma ilişkin olarak bu
eserden yararlanılmıştır. Eserin nüshaları Abdullah Bakır tarafından analiz edilerek
Türkçe ‘ye çeviri yazımı (transkripsiyon) gerçekleştirilmiştir.11
9
Reşîdüʾd-dîn Fazlullah, Câmi’ü’t-Tevârih, Selçuklu Devleti, çev. Erkan Göksu-H.Hüseyin Güneş,
Selenge Yayınları, İstanbul, 2010, s. 7,8.
10
Er- Râvendî, Râhatü’s- Sudur ve Âyetü’s- Sürur I-II. çev. A. Ateş, TTK Yayınları, Ankara,1999.
11
Yazıcızâde Alî, Tevârîh-i Âl-i Selçuk (Oğuznâme-Selçuklu Tarihi), Haz. Abdullah Bakır, Çamlıca
Basım Yay. İstanbul, 2017.
5
Anna Komnena
XII. yüzyılın önemli Bizans tarihçilerinden olan Ioannes Kinnamos ’un, yazmış
olduğu eser II. Ioannes Komnenos (1118-1143) ve I. Manuel Komnenos (1143-1180)
dönemlerine ilişkin bilgiler ihtiva etmektedir. II. Ioannes Komnenos döneminde
meydana gelen olayların kısa anlatıldığı eserde, I. Manuel Komnenos’un iktidarı
dönemine ilişkin olaylara daha fazla yer verilmiştir. Eserin Türkçe çevirisi Charles M.
Brand ve Işın Demirkent tarafından yapılmıştır.13
12
Anna Komnena, Alexiad Malazgirt’in Sonrası, çev. Bilge Umar, İnkılap Kitapevi, İstanbul,1996.
13
Ioannes Kinnamos, Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), çev. Işın Demirkent, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s. XIX.
14
Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2009, s. XVXVI.
6
Charles Texier (1802-1871) Küçük Asya
Charles (Felix-Marie) Texier, ünlü bir Fransız arkeolog ve gezgini olarak 1802
yılında Versailles’da doğmuş ve 1871 yılında Paris’te ölmüştür. Fransız Hükümeti
tarafından Anadolu’ya gönderilen yazar, ilk eserine 1833 yılında, ikinci eserine ise 1843
yılında başlamıştır. Uzun yıllar boyunca seyahat etme, inceleme ve kazı yapma fırsatı
bulduğu Anadolu’da yapmış olduğu araştırma ve çalışmaların sonuçlarını kaleme
almıştır. Kaleme alınan eserin Türkiye Arkeolojisi açısından en önemli kısmı, Hititlerin
başşehri Hattuşaş (Boğazköy) ile bölgenin açık hava tapınağı olarak bilinen
Yazılıkaya’nın topografik haritasının çıkarılıp birçok bölgesinin resmedilmesidir. Bu
sayede bölgenin tanınırlığına katkı yapmıştır.
Gezmiş olduğu bölgelerde sadece Antik döneme ait çalışmalar ile sınırlı
kalmayan yazar, ilerleyen dönemlere ilişkin (Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, vb.)
çalışmalar yapmıştır. Bu bağlamda, önemli şehirlerin, yapı ve anıtların çizimlerini
hazırlamıştır. İlave olarak, Anadolu’nun jeolojik yapısı, coğrafik özellikleri ile yer altı
ve yer üstü kaynakları, kültür merkezlerinin tarihi ve o dönemde bölgede yaşayan halkın
etnik, kültürel, sosyo-demografik ve ekonomik açıdan önemli bilgiler aktarmıştır.15
Asıl adı Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim
Levati Tancı olan seyyah, İbn Battuta olarak bilinmektedir. Fas’ın Tanca şehrinde
doğan İbn Battuta tarafından yazılan “Tuhfetü’n-Nuzzar fi Garaibi’l-Emsar ve Acaibi’l-
Esfar” isimli eser Türkçeye de çevrilmiş olup, Anadolu’nun o günkü durumuna ilişkin
detaylı bilgiler içermektedir.
15
Charles Texier, Küçük Asya, c. 1, çev. Ali Suat, Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı,
Ankara, 2002, s. XI.
7
bir siyasi yapı oluşturduğunu aktaran İbn Battuta Ahiler tarafından ağırlanmış ve
kendisine Ahilik geleneğine uygun şekilde ihtimam gösterilmiştir.16
Orta Çağ’ın en büyük seyyahlarından biri olarak görülen İbn Battuta Faslı bir
Müslümandır. Yazar, seyahatnamesinde Antalya bölgesinin genişlik, güzellik ve ihtişam
bakımından dünyanın en önemli bölgelerinden biri olduğunu; planı ve düzeni dikkate
alındığında diğer ülkelerde bulunan benzer liman şehirlerine göre çok üstün bir
durumda olduğunu belirtmiştir.17
Süryani Kaynakları
16
İbn Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi, C. I, çev. A. Sait Aykut, YKY, İstanbul, 2004, s.XLVI-
XLVII, LII-LIII.
17
ANONİM 2008, Gezginlerin Gözüyle Antalya, Ed. Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma
Enstitüsü, s. 94.
18
Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, C.II. çev. Ö. Rıza Doğrul, TTK. Yayınları, Ankara, 1999.
8
olması eserin tarihi açıdan önemini artırmaktadır. Esere, Papaz Grigor tarafından bir de
zeyl (1136–1162) eklenmiş olup, Türkçe tercümesi de yapılmıştır. 19
19
Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952–1136) Papaz Grigor’un Zeyli(1136–1162), çev.
Hrant D. Andresyan, TTK, Ankara, 2000, s. XVII-XXV.
9
BİRİNCİ BÖLÜM
M.Ö. 158 yılında Bergama hükümdarı II. Attalos Fladelfs20 (M.Ö. 159-138)
tarafından kurulan Antalya, Pamfilya21 bölgesinin en önemli şehirlerinden birisidir.
Tarihte coğrafi öneme sahip bir şehir olarak yerini almıştır.22 Coğrafi durumuna
bakılacak olursa Antalya Ovası Kuzeyde ve batıda yüksek sıradağların bulunduğu bir
bölgedir. Antalya bölgesi güneyine inildiği zaman denize doğru ve doğu yönünde 70-80
km boyunca uzanan düzlük bir alanda yer almaktadır. Yayla, kuzeybatıdaki Lycia
(Antalya, Muğla) dağlarına ve Perge23 yukarısındaki dağlara doğru uzanmaktadır.24
20
İsmin menşei; Tanrı Atta ile ilgisi olmamasıyla beraber Bergama kralları Attala/ Attalos'lardan biri
dolayısıyla Attala yahut Attaleia (sonuncusunun Helen dilinde anlamı: Attalos Yurdu) iken şimdi
Adala'ya dönmüş tür; Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1993, s.15.
21
Günümüzdeki Antalya vilayetinin düzlük alanları içerisinde bulunmaktadır. Antikçağ döneminde
Pamphylia’da; Olbia, Perge, Silyon, Aspendos, Side önemli kentleri arasındadır. Bk, Giray Ercenk,
“Pamphylia Bölgesi ve Çevresi, Eski Yol Sistemi”, Belleten, c.LVI,1992.
22
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographıka. XII-XLII-XLV) , çev. Adnan Pekman, İstanbul,
1993, s.195; Charles Texier, Küçük Asya, s.51.
23
Antalya’nın doğusunda yer alan Perge, Aksu ilçesi içerisinde bulunmaktadır. Anadolu’nun en düzenli
kentleri arsındadır; Onur Kara, Mustafa Demirel, “Perge Antik Kenti 2012-2014 Yılı Kazıları”
Antalya,2015, s.VIII.
24
E. J.Davıs, Anadolu XIX. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Antik Kentlerine Yapılan Bir
Gezinin Öyküsü, çev. Funda Yılmaz, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,2006,s.142.-160.bkz, Ovanın
kara tarafındaki sınırı 60-90 m yüksekliğinde dik bir kayalıktır. Bu kayalık, bir noktada Antalya
duvarlarından ve denizden uzanmaktadır.
25
Muhammet Güçlü, XX. Yüzyılın İlk Yarısında Antalya, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Kültür
Yayınları, Antalya, 1997, s.1
10
Antalya ovasından, kuzeye doğru Toros dağları ile çevrilmiş olan Pamfilya
bölgesi ile başlar. Bu Toros silsilesinin içinde Pisidya (Pisidie)'ya26 açılan bir geçit
bulunmaktadır. Bütün bu alanın ismi Despoiras Dağıdır ve Eğirdir (Eğdir)27 ile
Beyşehir28 (Beycheri) göllerine uzanmaktadır. Çok sayıda dik uçurumlar
bulunmaktadır. Pisidya bölgesi içerisinde bulunan dağlar vasıtasıyla biriken sular
Akdeniz’e dökülmekteydi. Bunlar Aksu (Cestnıs), Köprüçay (Eurymedon) ve Manavgat
çayı (Melas) dır.29
26
Burdur, Eğridir ve Beyşehir, göllerini kaplamakla beraber, güneyde Antalya ile sınırlarını içine alan
bölgedir. Bk; Bilge Hürmüzlü, “Pisidia’da Gönüllü Geleneklerinin Işığında Kültürler Arası İlişkiler”,
SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Isparta, 2007,s.1.
27
Metin Tuncel, “Eğridir”, İslam Ansiklopedisi, c.10, TDV. , İstanbul, 1994, s.494; Eğridir Ortaçağ
döneminde Mısır ile ticaret ilişkisini sağlayan Antalya Limanı ile Anadolu bağlantısını sağlayan
güzergâhta önemli bir konaklama ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Diğer taraftan, bu şehirde XII.
yüzyılın son yarısıyla XIII. yüzyılda ilmî ve sosyal hareketlerin de canlı olduğu görülmektedir.
26
Beyşehir Gölü’nün güneydoğu kenarında kurulmuştur. Beyşehir Gölünden çıkan Beyşehir çayı şehrin
mahallelerini birbirinden ayırmaktadır. Şehrin adı Türkçe kaynaklarda el-Medine es- Süleymaniye el-
Eşrefiyye, Süleymanşehir, Begşehir gibi farklı isimlerde yer almaktadır; bk. M. Akif Erdoğru “Beyşehir”
, İslam Ansiklopedisi, TDV,1992, s.84.
29
Despoiras ‘tan sonra Baoulo ismini alan bu dağlar doğuda bulunan kıyıya yaklaşmaktadır. Bozburun
Dağı ile bilinen ikinci bir silsile de birinciye paralel olarak uzanmaktadır. bk. ; Texıer ,a.g.e .,s.48.
30
Tuncer Baykara, “ Bir Selçuklu Şehri Olarak Antalya” Antalya IV. Selçuklu Semineri, Antalya Valiliği
Yayınları, Antalya, 1992.s.38.
31
Bilge Umar, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, c. I., Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu Yay.,
İzmir, 1982, s.2.
11
Sahilin iç bölgeler ile bağlantısı ise Kestros (Aksu), Eurymedon (Köprüçay) ve
Melas (Manavgat) gibi nehirler üzerinden sağlanmaktaydı. Olbia ve Attaleia dışındaki
tüm Pamphylia adları yerli adlara dayanmaktadır. 32
Solimler bölgenin bilinen ilk sakinleridir. İlk yıllarda kendi dillerini konuşan
halk, ilerleyen yıllarda meydana gelen göçlerin etkisiyle Fenike, Kayra ve Grek dillerini
konuşmuşlardır. Hititlilerle Mısırlılar arasında meydana gelen uzun süren savaşlardan
sonra Antalya ve çevresine Yunanistan’dan ve adalardan Grekler gelip yerleşmişlerdir.
Göçlere bağlı olarak nüfusu giderek artan Antalya ve çevresi MÖ. 334 yılında da
İskender’in istilasına uğramıştır. İskender’in bu bölgeye gelmekteki en önemli amacı
32
Muzaffer Demir, “Roma Cumhuriyeti-Pamphylia (Antalya ve Çevresi), İlişkilerinin Nitelikleri Üzerine
Değerlendirmeler”, Selçuklulardan Cumhuriyete Sosyal Bilimlerde Antalya 1, Palet Yayınları,
Antalya,2018,s.23.
33
Baykara, a.g.e. s.38.
34
Muhammet Güçlü, XX. Yüzyıl İlkyarısında Antalya, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Kültür Yayınları,
Antalya, 1997, s.1.
35
Ege Bölgesinde, güney ucu İzmir dolaylarında bulunmaktadır; Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, s.
32.
36
Ephesos; Anadolu’nun batı tarafında, günümüzdeki İzmir ilinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde yer
almaktadır; bk; Umar, a.g.e. , s.61.
37
W.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,
1960,s.464.; Strabon,a.g.e.,s.56.
12
Perslere karşı yapılan mücadelelerde deniz üssü elde etmekti. Bölge İskender’in genç
yaşta ölümünün ardından komutanlarından Antigonus’un yönetimine girmiştir.
Antigonos’un yenilgisi ile sonuçlanan İpsos Savaşından (MÖ.301) sonra ise
Selevkosların Asya Krallığı ile Ptolemaisler arasında el değiştiren karışık ve düzensiz
bir döneme girmiştir. 38
Bilinen en eski adı Attaleia olan kent, batıda Lykia, doğuda Cilicia Trakheia ve
kuzeyde Pisidia ile çevrilidir. Şehir adını, kurucusu olan Pergamon Kralı II. Attalos
Philadelphos (M.Ö.158–138)’tan almıştır. 39
Nar anlamına gelen Side (Eski Antalya) Akdeniz’in en işlek liman şehriydi.
Roma Suriye Kralı III. Antiokhos mücadelesi sonunda Suriye kralı yenilmiştir. Bu
mücadeleyi sona erdiren M.Ö. 188 tarihli Apameia40 (Dinar) anlaşması gereği
Pamphylia bölgesinin batı kısmı Bergamalılara verildi. Ticari durumdan dolayı
Bergama Kralı II. Attalos41 ( M.Ö. 159–138) burayı almak için çok uğraştı. Başarılı
olamayan kral, uzun araştırmalardan sonra Pamphylia körfezinin batı ucunda
“Korykos”42 köyünün bulunduğu koyda kendi adına izafeten batı Akdeniz’de Persler
tarafından tahrip edilen eski Yunan şehrinin yerinde 30.000 esire on yıl içinde Attaleia
şehrini kurdurmuştur. 43
Antalya’nın kuruluşu ile ilgili şöyle bir efsane anlatılır; Bergama kralı II. Attalos
MÖ 158 yılında krallığını genişletmek ve yeni liman şehirlerini egemenlik alanına dâhil
38
Güven Dinç, “9 No’lu Antalya Şeriyye Sicili Defterine Göre 1853-1859 Yılları Arasında Antalya
Şehrinin İdare ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih
Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Antalya, 2005, s.7.
39
Strabon, a.g.e., s. 191,195.
40
Apameia; Afyon iline bağlı Dinar bölgesine verilen isimdir. Selçuklu döneminde daha düzlük bir alan
içerisinde yer almıştır; Umar, a.g.e., s.81.
41
Bk;Ek.9.
42
Kilikia, Korakesion (Alanya) ve Alexandria Kat Isson (İskenderun) arasında bulunan bölgeyi içine
almaktadır, Deniz Kaplan, “Korkykos Antik Kentinin ve Kilikia Bölgesinin Korınth Sütün Başlıkları”,
Olba, XIV, 2006, s.1.
43
M. Orhan Bayrak, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, Evrim Yayınları, İstanbul, 1979,s. 74.
44
İlk çağdaki adı Attaleia ( Attalos Yurdu) olarak geçmektedir. Attalos Akdeniz kenarlarında güçlenmek
amacıyla o bölgede bir kent kurdular ve burayı Attalia diye isimlendirdiler; Umar, a.g.e., s.77.
45
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yay., İstanbul, 1998, s.462.
13
etmek amacı ile akıncılarından kendisi için bütün hükümdarların gıpta ile bakacakları,
eşsiz güzelliklere sahip, cennet gibi bir yer bulmalarını ister. Bu emri alan akıncılar,
haftalar hatta aylar boyunca dolaşmış ancak kralın istediği gibi bir yer bulamamışlardır.
Ta ki yolları Torosların eteklerinde, Antalya’ya varıncaya dek! Tepeleri karla kaplı Bey
dağları el değmemiş ormanlarının yeşilliği, gümüş kıyıları ve denizin mavisi karşısında
solukları kesilmiştir. Akıncılar, Toroslardan aşağıya indiklerinde dünya cenneti bir
ovanın eşsiz görüntüsü karşısında kalmışlardır. En sonunda bu günkü Antalya şehrinin
olduğu yere gelmişler, karşılarında gördükleri güzellik karşısında nihayet “cenneti”
bulduklarını düşünerek Bergama’ya dönmüşlerdir. Kralın huzuruna çıkan akıncılar,
krala “emriniz üzerine cenneti bulduk!” demişler. Bu yeri birde kendi gözleri ile görmek
arzusunda olan Kral II. Attalos, Antalya’nın bulunduğu yere geldiğinde akıncılara hak
vermiş ve burada büyük bir kent kurulması talimatını vermiştir. Bergamalılar bu doğal
güzelliklerin ortasına ihtişamlı bir kent inşa etmiş ve şehre kral Attalos’a ithafen
46
Attaleia ismini vermişlerdir.
Bizans kaynaklarında ise Yeni Satalya olarak anılmaktadır. Attaleia ismi Attalia,
Atalia, Satalia, Cetelia, Sattalien, Adalia, Adayla, Antaliyye gibi tarihi süreci geçirerek
Antalya şekline dönüşmüştür. M.Ö. kralın vasiyeti ile Romalılara bırakılmıştır. Lykia
veya Pamphylia eyaleti adlarını 395 yılına kadar taşıyan şehir 395- 1207 yılları arasında
ise Bizans egemenliğinde kalmıştır.47
46
Hüseyin Çimrin, Bir Zamanlar Antalya, Tarih, Gözlem ve Anılar, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası,
Antalya,2006, s. 11.
47
Bayrak, a.g.e., s.74.
14
Bizans egemenliğine girdiği yıldan itibaren Akdeniz ticareti açısından en işlek
limanlardan biri olan Antalya, VII. yy’dan sonra yoğun bir şekilde Arap akınlarına
uğramış olup, 860 yılında Abbasi halifesi Mütevekkil ’in kumandanı Fazl bin Karin
tarafından kısa bir süreliğine de olsa zaptedilmiştir. Kaynaklara göre Antalya’da mevcut
surlar Bizans İmparatoru VI. Leon ve oğlu Konstantin Porphyregenetos döneminde
onarım görmüştür. Surların dışındaki ikinci surlar ile bunun çevresinde bulunan
hendeğin bu dönemde yapıldığı bilinmektedir. 48
Antalya şehri ve çevresi antik kalıntılar yanında, önemli bir Türk varlığına da
sahiptir. Özellikle Antalya şehri çevresi ile daha yakın ilişkiler içinde olduğundan,
geçmiş ile gelecek arasındaki uyumu en iyi şekilde kurmak zorundadır.49
Bir liman şehri olarak Antalya, yakınında yer alan diğer bölgelere göre daha çok
dikkat çekmiş ve tarihin her döneminde saldırılara uğramıştır. Bölgede egemen olmak
için mücadele eden birçok uygarlık olmuş, bu mücadelelerin ardından şehir, Roma
egemenliğine girmiştir. İmparatorluk 395 yılında ikiye ayrılmış olup, Antalya Bizans
İmparatorluğu’na bağlanmış ve bir Hristiyan şehrine dönüşmüştür. Bizans döneminde
önemi daha da artan şehrin doğu ile batı arasında zengin ürünlerin taşındığı önemli bir
ticaret merkezi haline gelmiştir. Öyle ki Antalya bu dönemde Doğu Akdeniz’in en işlek
limanıydı. 50
Roma döneminde Akdeniz kıyıları, gayet canlı ve görkemli bir devre sahne
olmuştur. Bu devirde kıyılarda yer alan verimli ovalar canlanmış, üretilen fazla ürünler
Roma’ya kadar ulaştırılmıştır. Ancak, VII. yy. sonrası İstanbul’un farklı bir merkez
olarak yükselişi, Müslümanların saldırıları karşısında, Roma kentlerinin küçülmesi,
Müslümanların denizden ve karadan yaptığı saldırılar nedeni ile Roma halkı savunma
imkânı buldukları bölgelere çekilmiştir.
48
Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1220-
1237), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s.27.
49
Tuncer Baykara, “ Bir Selçuklu Şehri Olarak Antalya” Antalya IV. Selçuklu Semineri, Antalya Valiliği
Yayınları, Antalya, 1992.s.38.
50
Hüseyin Çimrin, Antalya Tarihi Ve Turistik Rehberi, Akdeniz Kitabevi, Antalya, 1999, s.48.
15
şehirleri olan Side ve Perge’ye nazaran daha canlı bir şehir dikkat çekmektedir. Bu
özellikleri ile şehir VIII-X yy. döneminde ticari açıdan önemli bir merkez halini
almıştır.
Şehir önemli bir ticaret merkezi olup Avrupa ve Mısır arasında ticaret yapan
gemilerin en önemli uğrak noktalarında biridir. 51 Şehir, XI. yüzyıl sonlarında Türklerin
egemenliğine geçmiştir. 1097 yılında yapılan I. Haçlı seferinin ardından yeniden Bizans
kontrolüne girmiştir. Nihayet, Türkler XII. yüzyılın ilk yarısında tekrar kentin
yakınlarına kadar gelmiş ve bölgede etkili olmaya başlamıştır. Halkın tarlaları
ekemediği, yiyecek ihtiyacının deniz yolu ile karşılandığı belirtilmektedir. 52
51
Feridun Emecen, “Alanya”, İslam Ansiklopedisi, cilt 3. ,TDV İstanbul,1991,s.233.
52
Baykara, a.g.e.,s.105.
53
Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancı, İbn Battuta Seyahatnamesi, C.I. , çev. A.Sait Aykut, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul,2000,s.405-406.
54
Baykara, a.g.e., s.105.
16
Şehir, devamında Roma, Abbasi, Bizans, Türkiye Selçuklu, Osmanlı Devleti gibi
önemli medeniyetler için önemli bir deniz ticaret merkezi olarak dikkat çekip tarihteki
yerini almıştır. 55
Alanya (Alâiye), antik çağda Koracesium adıyla Perge, Side ve Aspendos gibi
kentler ile birlikte Pamphylia bölgesinin önemli bir şehri olarak ön plana çıkmıştır.
Günümüzdeki Antalya körfezinin doğu ucunda bulunmaktadır.56
Güneyi denize açık bir yarımada ve bunun hemen gerisindeki kıyı ovası üzerinde
gelişmiş olan kentin, kuzeyinde kıyı ovasından itibaren birdenbire yükselen Toroslar
bulunur. Bir yarımada özelliği taşımaktadır. Özellikle kıyı ovası üzerinde gelişmiş olan
Akdeniz kıyılarımızdaki önemli alanlar içerisinde yer alan Alanya; tarihi, coğrafyası,
sosyal ve kültürel özellikleriyle incelenmeye değer bir yapıdadır. Alanya hakkında
şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalar, buradaki kültürel yapının özelliklerini uzun
zamandır koruduğunu ortaya koymuştur. Günümüz Alanya'sında gerek dil yapısının,
gerek folklorik özelliklerinin, gerekse kültürel özelliklerin uzun yıllar boyunca
55
Strabon, a.g.e., 1993, s.195.
56
Giray Ercenk, “Pamphylia Bölgesi ve Çevresi Eski Yol Sistemi”, Belleten, c.LVI, Sayı,216, 1992,
s.363.
57
Alanya Belediyesi 2015-2019 Stratejik Planı, s. 34.
58
Ali Yardım, Alanya Kitabeleri, Yay. İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 2002, s.5.
17
değişmeyerek bugüne kadar ulaşabilmesinde coğrafi faktörlerin de önemli bir takım rolü
olmuştur.59
Alanya’nın Tarih öncesi dönemlerini tanıtan belge çok azdır. Tarihçi Strabon,
“Geographika” eserinde kentin bilinen ilk adı olan Coracesium (Korakesium)’dan
“Batıdan Kilikia’ya girerken karşılaşılan ilk kent” şeklinde ifade etmiştir. Kentin sarp
ve ulaşılması zor bir yarımada üzerine kurulmuş olması kentin bu isme verilmiş
olmasında etkili olmuştur. Şehir bazen Kilikya, bazen de Pamfilya bölgesinde yer
almıştır. Kara ulaşımının zorluğu ve denizden fethedilmesinin güç olmasından dolayı
şehir eski önemini kaybetmiştir.
59
Süha Kocakuşak, “Alanya’da Yerleşme Adlarının Özellikleri”, s.171. Tacuam. ankara. edu. tr.
60
Coğrafi bölge olarak; Çukurova dolayları gibi görünse de içerisine Adana Ovası, batı da Mersin,
Antalya ve Isparta’nın bir bölümü ile kuzeyde Konya, Karaman, Niğde, Kayseri, doğu da Osmaniye,
Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep gibi geniş coğrafyayı kaplayan bir yerdir; Ahmet Ünal, K. Serdar
Girginer, Kilikya-Çukurova, Homer Kitapevi, İstanbul,2007,s.15
61
Alanya Tarihçe, Alanya Belediyesi, Alanya Belediyesi İşlem Müdürlüğü,2019,s. 1
62
Strabon,a.g.e.,s,252.
18
Bunun neticesinde bu şehirlerin çoğu Türkler ’in koruması altına girmiştir. Alanya
adının da, Kuzey Osetya’dan gelip buralara yerleşen ve kendilerinin Alania halkından
olan Hristiyan Türk ordularından olduğunu iddia eden Rum ahalisinden geldiği iddia
edilmektedir.63
Antikçağ’da korsanlar için önemli görülen bölgelerden biri halini alan şehir
(Korakesion) ilk olarak MÖ 199 yılında III. Antiochus’a (Büyük) karşı göstermiş
olduğu direnç ile anılmıştır. Anılan dönemde bölgede bulunan Selevkoslar ile
Ptolemeler arasında geçen hâkimiyet mücadelesi nedeni ile oluşan siyasi boşluk
Torosların Ermeniler tarafından istila edilmesi, sahillerin de korsan yuvasına dönüşmesi
ile sonuçlanmıştır. Bu nedenle, dönemin önemli gücü olan Romalılar bu duruma
müdahale etme ihtiyacı hissetmiş ve bölgeyi korumak için harekete geçmiştir. Bu
nedenle bölgeye Vali olarak gönderilen Publius Servilius Vatia, korsanlara karşı
mücadele etmiş olsa da sorunu çözememiştir.64
Alâiye66 şehri, tıpkı Antalya gibi III. Attolus’un vasiyeti ile Roma egemenliğine
geçmiştir. Ancak MÖ. II. yüzyılda korsanların saldırısına uğrayan kent, bir korsan
limanı ve üssü hâline gelmiştir. Bölge halkı şehri, MÖ. I. yüzyılda Büyük Antiochus’a
başarı ile savunmuş olsa da Romalı Pompeius tarafından işgal edilerek Roma
egemenliğine geçirilmiştir. Bu savaş esnasında Koracesium adıyla bilinen kale ciddi
63
Yıldırım, a.g.e., s.5.
64
Mahmud Demir, “13. Yüzyıl Doğu Akdeniz’in (Antalya-Alanya-Misis-Tarsus Anabarza-Lazkiye-
Süveydiye) Siyasi, Sosyal VE Ekonomik Tarihi”, Akdeniz Ortaçağ Araştırmaları Ana Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi, Antalya, 2017, s.41.
65
Mahmut Demir ,a.g.t., s.41.
66
Pamphylia bölgesinde yer almaktadır. Günümüzdeki Antalya körfezinin doğu ucunda bulunmaktadır;
Adnan Gürbüz, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Alaiye Kalesi, Selçuk Üniversitesi Türkiye Araştırmaları
Dergisi, 2001,s.208.
19
şekilde hasar görmüştür. Roma döneminde şehrin surları genişletilmiş ve yeni binalar
inşa edilerek şehir büyütülmüştür. 67
M.S. 395 tarihinde Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması ile şehir Bizans
toprakları içerisinde kalmıştır. Sonradan bu şehir Bizans tarafından Kalonoros ismi ile
anılmaya başlanmıştır. Zaman içerisinde şehrin ve yakınında bulunan kalelerin Bizans
topraklarıyla bağlantıları kesildiği için buralar müstakil hareket eden yerler haline
gelmiştir.
İlkçağ döneminde Korakesion ismi ile anılan şehir, Roma egemenliği altında
olduğu tarihlerde de önemini muhafaza etmiş ve deniz korsanları tarafından bir sığınak
yeri olarak görülmüştür. Kıbrıs Krallığı’na bağlı olduğu dönemde 1221 yılında I.
Alâaddîn Keykubad tarafından fethedilen şehre sultanın ismine atfen Alâiye adı
verilmiştir. 68
67
Ercenk, a.g.e., s. 363.
68
İdris Bostan, “Alanya” ,İslam Ansiklopedisi, c.2. , İstanbul, 1989,s.339.
69
Ali Sevim, “Süleyman Şah”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 38, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul, 2010, s.103.
70
Tuğrul Bey’in çocuğunun olmaması nedeni ile öldükten sonra Selçuklu tahtına kardeşi Çağrı Bey’in
oğlu Alp Arslan geçti. Kaynaklarda Tuğrul Bey tarafından kardeşinin oğlu Süleyman veya Alp Arslan’ın
veliaht olarak seçildiği, ancak kısa bir süre için Süleyman’ın tahtta kaldığı, sonrasında rakiplerine karşı
üstünlük sağlayan Alp Arslan tahtın yeni sahibi olduğu aktarılmaktadır. Bk. Aksarayî, a.g.e., s. 11;
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, 2017, s. 147.
71
Yaşar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Çizgi Kitapevi, Konya, 2000, s.167.
20
sonucu , Selçukluların fethedilen topraklara Türkleri yerleştirme siyaseti güttükleri için,
Türkiye Selçukluları ’da atalarının bu siyasetini devam ettirmişlerdir.72
Süleyman Şah 1075 yılında İznik’i ele geçirmiş ve bu tarihten sonra komşusu
olan Bizans İmparatorluğu’nun iç işleri ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bu
dönemde Bizans İmparatorluğunun yaşamakta olduğu siyasi bunalımdan faydalanarak
72
Abu’lFarac, a.g.e.,s.324.
73
Nizamülmülk, Siyasetname (Siyeru’l-Müluk) çev. Nurettin Bayburtlugil, İstanbul, 1995, s. 149.
74
Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, c. I, İstanbul,1969,s.194.
75
Erdoğan Merçil, Müslüman Türk devletleri Tarihi, Türk Tarih KurumuAnkara,2006,s. 103, eserde;
Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda önemli bir dönüm noktası olan Dandanakan savaşını
kazandıktan sonra, İran üzerinden Doğu Anadolu’ya yapılan Türk akınları bölgedeki Bizans’ın gücünü
kırma yönünden büyük bir önem taşımaktadır. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Türk tarihinin dönüm
noktalarından biri olan Malazgirt savaşında Bizans’ı mağlup etmesi Türkler ’in Anadolu’ya yerleşmesine
imkân sağlamaktaydı. Bunun sonucunda Anadolu’ya göç etmesi sayesinde kurulduğundan bahsetmekte
ve Anadolu’yu fetih tarihinin başlıca kahramanı Selçuk’un torunu Kutalmış’ın oğlu Süleyman Şah
olduğundan bahsetmektedir.
76
İbn Bibi,a.g.e.,s.12.
77
Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 2008, s.151
21
devletinin sınırlarını iyice genişleten Süleyman Şah, gelişen siyasi olayları kendi
lehinde kullanabilmiştir.78
Süleyman Şah’ın vefatı sonrasında Anadolu’da tesis edilen birlik lidersiz kalmış
ve bir otorite boşluğu doğmuştur. Ancak bu durum uzun sürmemiştir. Çünkü Süleyman
Şah Anadolu’nun birçok yerini fethetmiş ve bölgenin bir Türk yurdu olması yönünde
büyük katkı sağlamıştır.80
Süleyman Şah ile başlayan süreç fetih politikalarıyla birlikte büyük bir
gelişmeye sahne olmuştur.83 Türkiye Selçuklu hükümdarlarının da başlıca gayesi, idare
ettikleri toplumlar için refah sağlamak olmuştur. Ancak, ekonomik açıdan bakılacak
78
Osman Turan, “Süleyman Şah I”, İslam Ansiklopedisi, c. XI. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm
Medeniyeti, İstanbul, 1969, s.106.
79
Ali Sevim, “Süleyman Şah”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 38, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul, 2010. s.103.
80
Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 1994, s.128.
81
Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, c. I, Yay. Haz. Refet Yınanç, TTK Yay.,
Ankara, 2013, s. 4-6.
82
Ali Sevim, a.g.e., s. 222-223.
83
Yınanç, a.g.e, s.128.
22
olursa Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk yüzyılı döneminde gerek iç gerekse dış
meselelerinin fazla olması nedeni ile ekonomik konular ile ilgilenme olanağı
bulamamışlardır. Önceliğini devletin sınırlarını genişletme ve Anadolu’da Türk siyasî
birliğini kurma politikalarına vermiş, bunda başarı sağlandıktan sonra ekonomik
konuları ele alma imkânı bulabilmişlerdir. Selçuklu hükümdarları, bu konuda da
ekonominin temel altyapısının (yol, köprü, kervansaray, han vs. gibi) kurulmasına
büyük katkıda bulunmuşlar ve bu sayede gerek doğu-batı gerekse kuzey-güney yönlü
ticaret yollarının Anadolu’dan geçmesini sağlamışlardır.84 Türkiye Selçukluları
toprakları dışındaki yerleri fethetmek istemişler. İdareleri altındaki yerlerde birliği
sağlamak imar faaliyetleri gerçekleştirerek halkın refah düzeyinin yükselmesi içinde
büyük çaba gösterilmiştir.85
84
Anadolu’da, ekonominin temel altyapısını oluşturan kervansarayların inşasına, ilk olarak Sultan II.
Kılıç Arslan zamanında (1155-1192) başlanmıştır. Kayıtlara göre padişah zamanında ilki Konya-Aksaray,
ikincisi Konya-Akşehir istikametleri üzerinde olacak şekilde iki kervansaray inşa edilmiştir. Anonim
Selçuk-nâme, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952, s. 25, Osman
Turan, “Selçuk Kervansarayları”, TTK Belleten, X/39, 1946,s.476.
85
Mükrimin Halil Yinanç, Millî Tarihimizin Adı, Hareket Yay. İstanbul, 1969, s.31.
23
İKİNCİ BÖLÜM
86
Süleyman Şah’ın önemli hizmeti kuşkusuz Selçuklu devletinin birliğini kurması, feodal Türk hukukuna
göre devletin genişlemesine yapacağı fetihleri bu doğrultuda planlayarak nüfusunu genişletmiş ve
Akdeniz’de yaptığı fetihle de dikkat çekmiştir. Bk; Sevim, “Süleyman Şah ”, s. 104.
87
Feridun Emecen, “Antalya”, İslam Ansiklopedisi, c.3., TDV., İslam Ansiklopedisi, İstanbul,1991,s.233.
24
Osmanlı imparatorluğun fetih planlarına öncülük yapmış olması bakımından da önemli
sayılmaktadır.88
Sultan Melik Şah’ın Bizans İmparatoru Alexius Commenos ile yaptığı antlaşma
sonucu,89 Antalya Venedik kolonisi oldu. Fakat 1120 de Bizans İmparatoru Ionnes
Comnenos kenti tekrar geri almıştır. Kent sürekli bir el değişikliği içerisine girmiştir.
I. Mesud tahta çıktıktan sonra sultan olmasında büyük katkıları olan kayınpederi
Emir Gazi’nin nüfusu altında yaşamaya başlamıştır. İçinde bulunduğu zamanı iyi
anlayıp koşulları kendisi lehine çevirmeyi başaran Emir Gazi’nin ise I. Kılıç Arslan’ın
siyasi ve askeri gücünden çekindiği, bu nedenle devletine karşı olumlu, sıcak bir
politika izlediği görülmektedir. Kılıç Arslan’ın ölümü sonrası başlayan taht
88
Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s.128,129.
89
Hüseyin Çimrin, Kuruluşundan Günümüze Antalya Kent Kronolojisi, Antalya Ticaret ve Sanayi
Odası Kültür Yayınları, Antalya, 2005, s.13.
90
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.167.
91
Abu’l Farac, a.g.e., s. 349-350.
25
mücadelelerinden faydalanan Emir Gazi egemenlik alanını genişletme ve Anadolu’da
etkin güç olma fırsatı bulmuştur.92
92
İbnü’l Esir, el- Kamil Fi’t-Tarih, çev. Abdullah Köse, M. Beşir Eryarsoy, Ahmet Ağırakça, Abdülkerim
Özaydın, c.10,Ocak Yay. 2016, s.489.
93
Turan, a.g.e., s.167-168.
94
Sevim,a.g.e.,s.139- 140; Anadolu’da Danişmendli hakimiyet mücadelesi anlatılarak, Sultan Mesut
devrinde, Özellikle emir Gazinin Danişmendli tahtında bulunduğu dönemde Türkiye’deki siyasi
hükümranlığın Selçuklulardan Danişmendlilere geçtiğini, Sultan Mesut’un Türkiye Selçuklu Sultanı
yapan emir Gazi, Sultan Kılıç Arslan tarafından fethedilen ve ölümünden sonra da oğlu Tuğrul Arslan’ın
yönetimine geçen Malatya’yı alarak 1124’de ele geçirmesinden bahsetmektedir.
26
durumunda kalmıştır. Daha sonra yönünü Antalya’ya çeviren Sultan Mesut, Pamfilya
bölgesini (Güney-Batı Anadolu) fethe başlamış, Uluborlu’yu kuşatmıştır. Bu dönemde
diğer Selçuklu kuvvetleri Antalya çevresinde bazı saldırılarda bulundular. Bu saldırıları
durdurmak amacıyla İmparator Ioannes, 1142 yılında, harekâta başlayıp Beyşehir’e
kadar ilerleyerek Beyşehir Gölündeki adaları işgal etti.95 Buradaki adalarda yaşayan
insanlar Hristiyan olmalarına karşı Türklerle çok iyi bir bağ kurmuşlardı. Bu yüzden ada
halkı Türklerin tarafını destekliyorlardı. Onlar İmparatora itaat etmeyip ona karşı
mücadelede bulundular. İmparator buradaki adalara sığınan ve sultana bağlı kalan halka
destek vermek adına gemiler inşa ederek adalara asker gönderdi. Gemilerin bazıları
fırtınada battılar.
95
Sevim, Yücel, Türkiye Tarihi I. Fetihten Osmanlılara Kadar, s.125.126.; Faruk Sümer, “Mesud I”
İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul,1991,s.340,
96
Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1995, s.26.
97
Sevim, Yücel,a.g.e.,s.125.126.
98
Sevim, Yücel ,a.g.e., s. 144.
27
bulunuyordu. İki tarafın yaptığı görüşmeler sonucunda Antalya ve İçel dolaylarında bazı
bölgeleri, Prakana Kalesini ve daha önceden Bizans’tan aldıkları bazı kaleleri geri
vermesiyle şartıyla barış sağlanmak istenmiştir.99
Sultan Mesut Eskişehir yörelerinde, 1147’de haçlı ordusuna karşı galip gelmiş
ve birçok kişiyi de tutsak almıştır. Alman İmparatoru Konrad, dağlarda ormanlardan
kaçarak güçlükle canını zor kurtarmıştır. Bu yenilgi üzerine Fransa Kralı Louis,
ordusuyla İznik, Balıkesir Bergama ve İzmir üzerinden Selçuklu kuvvetlerinin
saldırıları karşısında Denizli’ye ulaştı. Denizli’den Antalya’ya giderken gerek Selçuklu
gerekse Bizans kuvvetlerinin saldırılarına uğramış ve pek çok kayıplar vermiştir.
Kazandığı bu zaferler Sultan Mesut’un Türkiye’de Selçuklu hükümranlığını Anadolu’da
yeniden kurması ile neticelenmiştir. 100 Bunun üzerine Bağdat Abbasi Halifesi kendisine
hilat göndermiştir. Sultan Mesud’un bu başarısı onun nüfuz ve şöhretini arttırmış ve
Bağdat Halifesinin kendisine üç defa hilat göndermesi ve saltanat alametleri101 vermesi
önemini son derece arttırdığını göstermektedir.
99
Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I.Mesud Dönemi (1116-1155), Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 2003,s.603.
100
Sevim, Yücel ,a.g.e., s. 144.
101
Aksarayî, a.g.e., s. 29.
102
Turan, a.g.e., s.197.
103
Sevim, Yücel, a.g.e., .s.96.
28
politikaları gözden geçirirken bir taraftan da II. Kılıç Arslan’ın rakipleriyle irtibata
geçmiştir.104
Sultan II. Kılıç Arslan Konya’ya doğru ilerleyen Bizans ordusunu Eğirdir
civarında olduğu kesin olmamakla beraber, pusuya düşürdü ve büyük bir bozguna
uğrattı. (17 Eylül 1176)105 Kılıç Arslan, piyade sayısı olarak Bizans’ın sayıca daha fazla
olduğunu görmekteydi. Bu nedenle açık bir savaştan kaçınmak istemiştir. Bizans
ordusu, Türkmenlerin sahte ricatıyla karşılaşmış ve korunaklı bir bölgeye çekilmiştir.
Bu esnada bölgede pusu kuran Kılıç Arslan’ın emrindeki güçler uzaktan ok taarruzuna
başlamışlardır. Pusuya düşen Bizans ordusunun paniğe kapılmasının ardından Bizans
ordusunun çoğunluğu yok edilip, ağırlıkları Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir.106
Savaşı kazanma imkânı olmadığının farkına varan İmparator Manuel barış teklifinde
bulunarak kurtulmak istedi. Bu barış teklifini Sultan Kılıç Arslan bazı şartlar ile kabul
etti ve İmparatordan savaş tazminatı istedi. Kılıç Arslan’ın yaptığı bu başarılı
mücadeleler onun diğer bölgelere de yönelmesine vesile olmuştur. Antalya’da bu
şehirlerarasında yerini almıştır.
104
Turan,a.g.e.,s.200.
105
Hasan Geyikoğlu, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003, s.255.
106
Ebru Altan, İkici Haçlı Seferi(1147-1148),TTK, Ankara, 2003, s.123-124.
107
Türkleri Anadolu’dan atmak maksadıyla büyük bir ordu ile harekete girildiğinden, II. Kılıç Arslan’ın
barış teklifini yenilemesinin bir faydasının olmaması Konya’ya doğru ilerleyen Bizans ordusunun
Denizli’den sonra Eğirdir Gölü’nün kuzeyinde Kumdanlı’da Myrriokephalon denilen dar ve sarp bir
geçite girmesinden ve bu dar geçitte Sultan II. Kılıç Arslan’ın kurduğu pusuya düşmesi, yapılan savaşta
Türk ordusunun Bizans ordusunu müthiş bir bozguna uğrattığından bahsetmektedir. Daha geniş bilgi için
bk., Merçil, a.g.e., s. 127.
29
Denizli ve çevresini sık sık vurmaya başlamışlardı.108 II. Kılıç Arslan, bir taraftan
komutanlarından Atabeg ve Sami’yi109 Ege bölgesinin fethine gönderirken, diğer
taraftan bizzat kendisi, Antalya’yı fethetmek amacıyla devletin sınırlarını Akdeniz’e
ulaştırmak istemiştir. Malazgirt ve Myriokephalon savaşları arasındaki dönem, Anadolu
üzerinden milletlerarası ticari faaliyetlerine hiç uygun değildi. Doğu-batı arasındaki
Akdeniz ticareti de bu dönemde, Haçlı Seferlerinin etkisiyle, henüz bir başlangıç
aşamasında bulunuyordu. Nitekim bu dönemde Kayseri-Aksaray-Konya-Antalya kervan
yolunun kullanılmaya başlandığı, o dönemde bu güzergâh üzerinde kervansaraylar inşa
edilmiş olmasından da anlaşılmaktadır. Bu dönemde Aksaray yakınlarında Kılıç Arslan
Kervansaray inşa ettirmiştir. Ekonomik olarak da ülkenin gelişmesine katkısı büyük
olmuştur.110
Sultan II. Kılıç Arslan çok arzuladığı Antalya üzerine sefer düzenlemesi
Manuel’in yerine geçmiş olduğu imparator Alexios’un 1183 yılında ki ölümü Bizans’ta
taht kavgalarına sebep olmuştu. Alaşehir’de bulunan Ioannes Comnenos’un oğulları bu
taht kavgasında Sultan II. Kılıç Arslan’dan yardım istediler. Sultan 40.000 kişilik bir
ordu göndererek bunlara destek oldu. Böylece taht kavgası Türklerin Ege denizine
ulaşmalarını temin etmişti.112Antalya kuşatmasından bir sonuç alamamakla beraber
Sultan II. Kılıç Arslan bu seferiyle birçok Bizans şehrinin kendi istekleriyle Türk
hâkimiyetine girmelerini de sağladı.
Ülkenin güvenliğini sağlayan II. Kılıç Arslan, topraklarını eski Türk hâkimiyet
geleneğine göre, on bir oğlu arasında paylaştırmıştır.113 II. Kılıç Arslan’ın son
108
Abdülhaluk Çay, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 94,95.
109
Niketas ,a.g.e., s: 133
110
Aksarâyî,a.g.e.,s.33.
111
Cahen, Osmanlılardan Önce Türkler,s.117; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi
Vesikalar, Türk Tarih Kurumu,,Ankara,1988,s.121; Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları” Belleten,
c.X, 1946 ,s.39.
112
Çay, a.g.e.,1987, s. 94,95
113
İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, M.E.B. Yay., İstanbul, 1992,s.163.
30
zamanlarında oğulları arasındaki taht mücadelesi çetin bir şekilde sürdü hatta kendini
sultan ilan edenler dahi olmuştur. Sultan Kılıç Arslan 1192 Ağustos ayında hastalanıp
Konya’da hayatını kaybetti. Öldüğü sırada veliahdı olan en küçük oğlu Gıyasettin
Keyhüsrev tahta oturmuştur.114
114
I. Gıyasettin Keyhüsrev’in ilk tahta çıkışında onun hükümdarlığına pek itiraz olmamış en önemli
Şehzade Kutbettin Melik şah da ölmüştü. bk., Erdoğan Merçil ,Türkiye Selçukluları, Türkler
Ansiklopedisi c.VI: Editör: Hasan Cemal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.513.
115
Salim Koca, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Temel İç ve Dış Politikaları ve Sultan I.Gıyaseddin
Keyhüsrev (1192-1196-1205-1211)”, Selçuklu Araştırma Dergisi, Güz 2016, s.30.
116
Ali Sevim, “ Keyhüsrev I”, İslam Ansiklopedisi, c.25, TDV, Ankara,2002,s.347.
117
Salim Koca, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Temel İç ve Dış Politikaları ve Sultan I.Gıyaseddin
Keyhüsrev (1192-1196-1205-1211)”, Selçuklu Araştırma Dergisi, Güz 2016, s.30.
118
Yazıcızade Ali, a.g.e.,174.
119
Merçil, a.g.e, s. 513.
31
ve 1205-1211 olacak şekilde iki defa Türkiye Selçuklu hükümdarı olmuştur.120 Daha
babasının hayatta iken, melik olarak uç bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin büyük
bölümü kendisine tabi olmuş ve gelen tehditlere karşı ağabeyleri Muhyiddin Mesut ve
Kutbeddin Melikşahla birlikte başarılı mücadelelerde bulunabilmiştir.121 Tahtı “en
vefalı evlat” dediği I. Gıyaseddin Keyhüsrev ’e bırakan Sultan II. Kılıç Arslan, 77
yaşında vefat etmiştir (1192).
I. Gıyâseddin Keyhüsrev, uç Türkmen beyleri ile birlikte Bizans’ın bir ordusu ile
Konya’ya sefere çıkmıştır. Yeğenini tahttan indirterek öldürten II. Süleymanşah’ın uç
beylerinden olan Yağıbasanoğulları, Gıyâseddin Keyhüsrev’in, tahta çıkışına da destek
olmuştur.124 I. Gıyaseddin Keyhüsrev , Selçuklu töresinin gereğince Konya’da tahta
oturdu. I. Gıyaseddin Keyhüsrev , İmparator III. Aleksios tarafından tüccarların (1195–
1203) hapsedilmesi üzerine bir sefer planlamıştır. Menderes Nehri vadisi boyunca
Frigya’daki Antioch şehrine kadar ilerlediği dönemde Karia ve Tantalus ’ta yaşayan
halktan yaklaşık beş bin esir almış ve bunları Akşehir bölgesinde yerleştirmiştir. Bu
insanlara yeni bir hayat kurmaları için her türlü yardım devlet bütçesinden yapılmıştır.
120
Tuncer Baykara, I.Gıyaseddin Keyhüsrev, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997, s.17 ve 31.
121
Erdoğan Merçil ”Türkiye Selçukluları” Editörler; Hasan Cemal, Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler
VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 513.
122
Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002,
s.285.
123
Ali Sevim, “Keyhüsrev I. Anadolu Selçuklu Sultanı(1192-1196, 1205-1211)”, İslam Ansiklopedisi,
c.25, Türkiye Diyanet Vakfı, 2002, s. 347.
124
Mikail Bayram, “Türkiye Selçukluları Uç Beyi Denizlili Mehmet Bey”, Editörler; Hasan Cemal,
Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002,s.294.
32
Beş yıl boyunca vergiden muaf tutulan bu insanlar Sultan’ın bu muamelesinden
memnun kaldıkları için Bizans ile tekrar iyi ilişkiler kurulduğu dönemde de ülkelerine
dönmemişlerdir. 125
Hatta bundan etkilenen bir kısım Hristiyan tebaa da kendi istekleri
ile Selçuklu topraklarına göç etmişti.126 Gayrimüslim tebaaya da bir hayli iyi
davranmış, esirlere memleketlerini unutturacak seviyede davranmıştır. Farklı bölgelerde
yaşayan insanların pek çoğu daha iyi bir yaşam süreceklerine inandıkları Selçuklu
topraklarına göç etmişlerdir.127
II. Süleyman Şah, bozulmuş olan Türk birliğini sağlamak için mücadele
vermiştir. Bizans İmparatoru vergiye bağlanmıştır. Karışıklıklardan yararlanmaya
çalışan Ermeni Kralı Leon’u cezalandırmıştır. Mengücekliler ve Artuklular’a
hâkimiyetini göstermiştir. 1201 tarihinde Erzurum’a gelip Saltuklu egemenliğine son
vermiştir.
Daha sonra Gürcistan seferine çıkmıştır. Ama Sarıkamış civarlarında bir Gürcü-
Kıpçak ordusuna yenilmiştir. Gürcü problemini halletmek için 1204’te tekrar sefere
çıkmış ve yolda ölmüştür129.Yerine oğlu III. Kılıç Arslan Konya’da tahta çıktı. Fakat
125
Uğur Keskin , “I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in Bizans Serüveni ve Bizans’la İlişkiler”, Selçuk
Üniversitesi, (Yüksek Lisans Tezi), Konya,2006,s.45.
126
Merçil, a.g.m., s 513.
127
Niketas, Khoniates, a.g.e.,s.502.
128
Merçil, a.g.e.,s. 513.
129
Eserde; Uzun ve zaferlerle dolu bir mücadele hayatından sonra yaşlanan ve yorulan II. Kılıç Arslan,
eski Türk hâkimiyet anlayışına göre ülkeyi 11 oğluna paylaştırıp kendisinin Konya tahtında oturması ve
33
çocuk hükümdar istemeyen Türk Beyleri, Sultan Keyhüsrev’in eski hacibi Zekeriya’yı
gönderip kendisini tahta davet ettiler. Sultan Keyhüsrev’in Uluborlu Melikliği sırasında
bu bölgede akıncı beyi olarak bulunan ve büyük nüfuz sahibi olan eski Danişmendli
prensleri de Keyhüsrev’i istiyorlardı. Sultan Keyhüsrev önce Uluborlu’ya geldi.
Buradan Konya’ya gidip şehri kuşattıysa da alamamıştır. Fakat Konya halkı
ayaklanarak Sultanı çağırdılar. III. Kılıç Arslan, Konya civarında Gavele kalesine
yollanıp öldürtüldü.
III. Kılıç Arslan’ın bir yıllık saltanatı sırasında Isparta şehri Bizans’tan
Danişmendli Beyleri tarafından alınmış ve Eğirdir Gölü civarından Bizanslılar tamamen
uzaklaştırılmıştı. 1206’da da Sultan Keyhüsrev Denizli’yi fethetti. Bu suretle Bizans
hâkimiyeti göller bölgesinden tamamen sökülüp atıldığı gibi Menderes Vadisinin Doğu
yarısı Türkler’in eline geçti.
bu durumun şehzadeler arasında bir saltanat mücadelesine yol açtığından ve devlet bu durumda yeni bir
kargaşaya sürüklenirken Haçlı seferide durumu ağırlaştırdığından ve Gıyasettin’in hangi durumda tahta
geçtiğinden bahsetmektedir. Bk., Muhammed Şahin, Türklerin İslam Dinini Kabulü, Türk Tarihi ve
Kültürü, Ankara, 1999, s.95-96.
130
Orhan Yüksel, “Selçuklular”, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1980, s.317.
131
Sultan büyük bir şenlik içerisinde büyük bir törenle Konya’ya girdi. Uzun ve çileli bir gurbet
hayatından sonra ağabeyisi Süleyman Şah’tan siyasi birliği kurulmuş babası devrinden daha kuvvetli bir
34
burada Bizans’ın ileri gelenlerinden Manuel Mavrozomes’in kızı ile evlenen
Gıyaseddin, Haçlı işgali sırasında İstanbul’dan ayrılarak Menderes vadisine,
kayınpederinin yanına gitmiştir. Selçuklu Devletinde ise başka planlar yapılmaktaydı.
Sultan’ın genç olmasından hoşnut olmayan ve daha önce Selçuklular’ın hizmetine
girmiş Danişmendli beyleri, Emir Mübarizeddin Ertokuş ile anlaşarak I. Gıyaseddin
Keyhüsrev ’i tekrar tahta oturması için davet etmişlerdi. Bu çağrıya uyan I. Gıyaseddin
Keyhüsrev önce Melikliğini yaptığı Uluborlu’ya, sonra da Konya’ya geçmiştir.
Konya’yı bir ay kadar muhasara etmiş ancak başarılı olamamıştır. Ilgına geri çekilmişti
ki beklenmedik bir tesadüfle Aksaray ile Konya şehirleri arasındaki rekabet nedeni ile
hem Aksaray’da hem de Konya’da adına hutbe okunmuştur.
1205’te tekrar Konya’ya girerek Selçuklu tahtına oturdu.132 İlk iş olarak, ilk
hükümdarlığı döneminin sonunda sürgün olarak Şam’a gitmiş olan Sufi Mecdüddin
İshak’ı tekrar Anadolu’ya davet etti. Bunun için duygusal bir şiir de kaleme alan sultan,
büyük mutasavvıfı bizzat karşılamış ve ona izzet ve ikramda bulundu.133
tahta tekrar başa geçmiştir. Sultan ilk iş olarak da kendisi gurbette iken Hocası Mecdeddin İshak’ı
Konya’ya davet etmiştir. Bk; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.296.
132
Erdoğan Merçil, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, c. IV., Editörler; Hasan Celal Güzel, Ali
Birinci, Türkiye Yayınları, Ankara, s. 133.
133
Seyfullah Kara, “Türkiye Selçuklularında Dinî Hayat”, Türkler VII., Editörler; Hasan Cemal, Kemal
Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002,s. 310.
134
Sevim, Anadolu’nun Fethi, s.160
35
taraftan, İstanbul’dan kaçan birçok din ve devlet adamı da Laskaris etrafında
toplandı.135
135
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara, 1986, s.394.
136
Merçil, a.g.m., s. 134.
137
Sultan Keyhüsrev, Aleksios’un Samsun’u işgali girişmesi üzerine harekete geçirerek yenilgiye uğratıp,
Samsun ve çevresini tekrar sınırları içerisine aldı. Avrupa ticaret yolu güvenliği sağlanmış oldu. Bu arada
kayınpederi Manuel Mavrozomes’e Denizli, Honas ve Ege Denizine kadar uzanan bölgenin idaresini
vererek güçlenen Laskaris’in yayılma politikasına önlem aldı. Bk.; Sevim, “Keyhüsrev I”, s.347.
36
Fakat Mavrozomes’in Denizli ve Honas yöresindeki idaresi kısa sürmüştür. Bir
süre sonra kendisine merkezi idarede görev verildiğinden Konya’ya gelmiştir. Melik
Mavrozomes, Müslüman olmamasına rağmen Gıyâseddîn Keyhüsrev’ den sonra tahta
çıkan İzzeddîn Keykâvus ve Alâaddîn Keykubad döneminde de devlet kademesindeki
önemli yerini korumuş ve siyasi politikaların belirlenmesinde önemli rol oynamıştır.138
138
Selçuklu Sultanları ancak ekonomi meselelere askeri başarı elde ettikten sonra vakit ayırma fırsatı
bulabilmişlerdir. Bu durumlarda da öncelik ekonominin temel altyapısını (yol, köprü, kervansaray, han
vs. gibi) kurulup geliştirilmesine verilmiştir. Bu sayede ticaret yollarının Anadolu’dan geçmesi
sağlanmıştır. Diğer taraftan, yapılan uluslararası antlaşmalarla Selçuklu ticaretini dış dünyaya açmışlar ve
onunla bütünleştirmişlerdir. Böylece Anadolu, tarihinin hiçbir devrinde görülmemiş bir ekonomik
gelişmeye sahne olmuştur. Bu gelişmenin etkisi topluma, refah, mutluluk ve zenginlik olarak geri
dönmüştür. Daha geniş bilgi için bk., Koca,a.g.m.,s.44-45.
139
Koca,a.g.m.,s.45-46.
37
ile Karadeniz’in iki önemli limanı Samsun ve Sinop işlemez duruma gelmiştir. Deniz ve
kara ticaret yollarının kapanması ile Kırım ve İstanbul ile Samsun ve Sinop arasındaki
ticarî faaliyetler sekteye uğramış, Samsun ve Sinop’a gitmek üzere İslâm ülkelerinden
yola çıkan kervanlar Sivas’ın ötesine geçememiştir. Yolların açılmaması sonucu
sıkıntıya düşen tüccarlar büyük zararlara uğramışlardır. Bütün bu ilişkiler Sultan’ın
Akdeniz de yapacağı fetihler ve ticari girişimler için önemli yer teşkil etmiştir.140
I.Gıyaseddin Keyhüsrev, askeri ve siyasi stratejisini belirledikten sonra, babası II. Kılıç
Arslan tarafından oluşturulan güven ortamının devam etmesini ve Anadolu’nun ticaret
rotaları üzerinde emniyetli bir yer olarak görülmesini sağlamaya çalışmıştır.141
Honaz ve Lâdik’in fethini Antalya’nın fethiyle iç içe alan kaynaklar vardır. 1207
tarihinde Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev Antalya bölgesine ordu göndermiştir.
Mavrozomes de bu hareket üzerine büyük bir direniş göstermemiş, Selçuklu yönetimine
geçmiştir. Selçuklu ordusu Honaz ve Lâdik meselelerini çözerek Antalya’ya yönelip
Antalya mücadelesine girişmişlerdir.143
Anadolu’nun özellikle kıyı bölgelerinde yer alan liman şehirleri, deniz ticareti
için tarihin eski dönemlerinden beri önemli bir ilgi odağı olmuştur. Bunlar arasında ise,
Antalya ayrı bir öneme sahiptir. Adını II. Attalos’tan 144
alan kent birçok topluluğun
dikkatini çektiği gibi Antalya için Selçuklularda büyük mücadele vermiştir. Antalya,
Anadolu’nun Akdeniz kıyısındaki önemli limanlarından biridir. Çevrede daha uygun
eski limanlar bulunmasına rağmen savunma imkânlarının elverişliliğinden dolayı
Bizanslılar tarafından burası tercih edilmiştir. Bu sebeple de önemli olup Akdeniz’den
140
Koca,a.g.m.,s.45-46.
141
Ostrogorsky.,a.g.e.,394.
142
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk- İslam Medeniyeti, İstanbul, Ötüken, 2008, s.293-294.
143
Keskin, a.g.e, s.84.
144
Strabon, a.g.e., s.195.
38
İstanbul’a ulaşılacaklar için önemli bir konumdadır.145 Avrupa ve Mısır’dan gelen
ürünlerin Anadolu’ya giriş noktası olan şehirde Müslüman ve Türk tüccar kolonisinin
de ikamet ettiği nakledilmektedir.146
Gürcistan krallığı ile müttefik kuran Türklere karşı harekete geçen Trabzon
İmparatoru Alexius Komnenos, Sultan Keyhüsrev tarafından, kendi topraklarında
yenilgiye uğratıldı ve Bizans’ın, Türkleri Karadeniz kıyısından uzaklaştırma ümidi
kayboldu. Böylelikle Karadeniz sahilinde ilerlenmiştir. Karadeniz’den sonra Türkler ‘in
Akdeniz’e inmesinden çekinen Kıbrıs Latin Krallığı, Antalya’da muhasara altında
bulunan Bizanslılar’a yardım yollamıştır fakat kaleyi ve limanı alamamıştır. Ama
hedefinden vaz geçmemiştir. 147
Sultan yargı işlerine (dad-ı zalame) bakmakta olduğu bir dönemde tacirler
topluluğundan bir grup adliye gelerek elbiselerini yırtmaya, yüzlerini toprağa sürmeye
başladılar ve padişaha o dönem Frenklerin elinde bulunan Antalya bölgesinde yaşamış
145
Antalya İstanbul ile Mısır arasındaki en kısa yol güzergâhında bulunmaktaydı. Devlet yapısında belirli
bir güce ulaşan Türkiye Selçuklu önemli bir limana sahip olarak deniz ticaretini sürdürmek istiyordu. Bk.
Yüksel, a.g.e, s. 319.
146
Yaşar Bedirhan, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yay.,Konya,2004,s.266.
147
Yüksel, a.g.e, s. 319.
148
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.306.
149
Antalya Anadolu’nun Akdeniz kıyısındaki önemli, limanlarından birisidir. Aslında, yörede daha uygun
eski limanlar varken, Akdeniz’e İslamlar hâkim olduklarından, savunma imkânlarının elverişliliğinden
dolayı tercih edilmiş oldu. Antalya, İstanbul ile Mısır arasındaki en kısa yolun üzerinde bulunmaktaydı,
bu sebeple de önemli olup, Akdeniz’ den İstanbul’a ulaşacaklar içinde Adalar denizindeki fırtınalı
zamanlarda önemli yer teşkil etmektedir, bk.; Tuncer Baykara, I. Gıyasettin Keyhüsrev (1164-1211),
Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s. 36.
39
oldukları eziyeti anlattılar, mallarına el konulduğundan bahsettiler ve yardım istediler.
Sultan bunları duyunca, onların durumuna üzüldü. Mallarını geri alıp mallarını eksiksiz
ve sağlam olarak telim edeceğini bildirdi. Bulunamayan eşyaları kendi hazinesinden
karşılayacağı temin etti.150
Çünkü Kıbrıs’taki Haçlılar Antalya’yı gıda temin edebilecekleri bir yer olarak
görmekteydiler. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ferman göndererek her taraftan asker
toplatarak şehri kuşatmıştır. Şehrin düşeceği sırada Aldo Brandini, Kıbrıs’tan yardım
alınca Selçuklu ordusu çekilmek zorunda kalmıştır. İbnü’l-Esir’de sultanın şehri
kuşatmış olmasına rağmen Kıbrıs’tan gelen destek güçleri nedeni ile geri çekildiğini ve
kuşatmayı bir abluka hareketine dönüştürdüğünü ifade etmektedir 153
. Aslında Antalya
kale surlarının yakınlarına gelindiğinde, ordusunu bir el işaretiyle durdurdu. Sultan
kenti kuşatmaya başlamasına rağmen on altı gün kuşatmaya ara vermek zorunda kaldı.
Çünkü Kıbrıslılar Anadolu sahillerinde bulunan şehirler ile iyi bir ticaret ilişkisi
içerindeydiler. Özellikle yiyecek maddelerini Antalya’dan sağlamakta idiler. Bu nedenle
kentin Valisi Aldo Brandi’nin isteğine uyarak Antalya’yı sultanın kuşatmasında
150
İbni Bibi, a.g.e., s. 115,116.
151
Baykara, a.g.e., s.37.
152
Ravendi, a.g.e., s.462.
153
İbn Bibi,a.g.e.,s.95.
40
kurtarmak için Kıbrıs’tan G.De Monbeliard komutasında ağır silahlanmış 200 piyade
askeri yardımcı birlik ile yardıma geldiler.
154
Abû’l-Farac, a.g.e.,s. 488.
155
İbni Bibi ,a.g.e., c.I, s. 95-96, Çimrin,a.g.e.,s.135.
156
Antalya’nın fethi Türkiye’nin ekonomik ve ticari hayatında önemli bir yer tuttu. Bu nedenle
Selçuklular ilk defa Haçlılar ile ticari anlaşmalar yaptılar. Akdeniz de bir ithalat ve ihracat limanı olduğu
gibi deniz kuvvetleri içinde bir kilit noktası haline geldiler. Turan, a.g.e., s.307.
41
üç gözlü kapıdan törenle Hadrianus Kapısından157 geçti. Doğruca limana indi. Sahilde
demirlemiş gemileri gözden geçirdi.
Fetih sonrası Kıbrıslı Haçlılar ile Ticari ve ekonomik faaliyetleri içeren bir
anlaşma yapılmıştır. Sultan tarafından ticarete verilen önem Güneydoğu Anadolu’da da
kendini göstermiştir. Ermeniler tarafından oluşturulan tehdit nedeni ile Sultan Maraş
yönünde harekete geçmiş ve bu bölgeyi tekrar Selçuklu topraklarına dâhil etmiştir.
Buradan yola çıkarak Ermeniler üzerine yürümüş ve bazı bölgeleri ele geçirmiştir.
Bunlar arasında bir dönem Selçuklu egemenliğinde kalan Pertus Kalesi de ele
geçirilmiştir. Bunun sonucunda Ermeniler Eyyubiler aracılığı ile Sultan’a barış
tekliflerini iletmiş ve Sultan’a tabi olmuştur. Bu anlaşmaya bir süreliğine de olsa sadık
kalan II. Leon I. Gıyaseddin adına para bastırmıştır.158 Sultan ilk iş olarak tüccarların
zararlarını karşılamak için harekete geçti. Antalya şehrini ele geçirerek deniz kıyısında
önemli tüccarlardan alınan malları geri verdi. Ayrıca tüccarlardan alınan bac, ve avarız
vergilerinden onları muaf tuttu. 159
Türkler, dış ticaret geliştikçe bunu koruyabilmek adına bir deniz gücü de
oluşturmak için harekete geçmişlerdir. Böylece ilk Türk Deniz Gücü Antalya’da
kurulmuş, Türk denizciliği için Antalya ve daha sonraları Alanya bir ocak görevi
157
Bk; Ek-6.
158
İbni Bibi ,a.g.e., c.I, s. 95-96, Çimrin,a.g.e.,s.135
159
Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr, Çeviri: er-Râvendî;
Gönüllerin Rahat ve Sevinç Alâmeti II. Çev. A. Ateş. Ankara 1999,s.424. “bac; pazarlardan alınan
vergidir.”
42
üstlenmiştir.160 Zaman içerisinde sükûnet geri geldi. Antalya halkı toparlanmaya,
kendilerini yeni Türk idaresine alıştırmaya çalıştılar. Altıncı günde Sultan I. Gıyaseddin
Keyhüsrev, Antalya “emaret ve serleşkerliğine” yani beylik ve subaşılığına
Mübarüziddin Ertokuş’u tayin etti. Sultanın has kullarından idi. Sultan bir müddet orda
ikamet etti. 161
160
Çimrin, a.g.e., s.49.
161
Yazıcızade Ali, a.g.e., s. 237.
162
Osman Turan, Anadolu Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1988, s. 110-113.
43
katıldı. Alaiye’ deki tersaneyi de yaptırdı. Antalya’da bu olumlu gelişmeler üzerine
Türk iş adamları Antalya’ya gelip yerleştiler.
163
Buranın Mısır’a açılan bir ticaret kapısı olması buraya çok büyük bir önem katmaktaydı. Ticaretle
ilgilenen toplumların uğrak noktalarından birisi olmuştur; Bk; Baykara, a.g.e ., s.38,39.
164
Baykara, a.g.e ., s.38,39.
165
Tüccarlar durumuna ve rütbesine göre hilat ve nafakalar vererek onları amaçlarına ve maksatlarına
kavuşturmuştur ve bütün Rum ülkelerinde ne ticareti yapılırsa yapılsın ve oradan hangi tüccar geçerse
geçsin vergiden muaf tutulmuşlardır. Bu durumda tüccarların sevgisini kazanmıştır. Bk., İbn Bibi, a.g.e.,
c.I. s.121.
44
İkinci defa tahta çıktığı sırada, hocası Mecdeddin İshak’a Farsça manzum bir
mektup göndermiştir. Bu mektup onun eğitimine dair en güzel kanıt olup, devrin
eğitimini en mükemmel bir şekilde aldığını göstermiştir. Türkçe yanında, Farsçayı da
öğrenmiş, Arapça da okumuştur. Bütün bunlar onun ne kadar donanımlı olduğunu
göstermiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev , hür düşünceli olup geniş hoşgörüye sahipti.
Çatısı altında yaşayanlara geniş hoşgörüyle yaklaşıp onlara büyük değer vermekteydi.
166
Antalya gibi hem eşsiz manzaraya sahip hem de ticari ekonomik faaliyeti bir o kadar
önemli stratejik noktaya sahip bir bölgeyi Selçuklu hizmetine katarak büyük izler
bırakmıştır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev altı yıl hüküm sürmüş, saltanatta kalmıştır. Çeşitli
saltanat mücadeleleri geçirmiştir. Karaman ülkesinden kendi idaresi altında olmayan
birçok şehir ve kalelere sahip olmuştur.
166
Baykara, a.g.e., s.45.
167
Sevim, a.g.e., s.162-163. İbni Bibi, a.g.e., s.131.
168
Ahmed Bin Mahmud, Selçukname, çev. Erdoğan Merçil, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011.
s. 303,304.
45
3. ANTALYA’NIN selçuklular’ın ELİNDEN ÇIKIŞI
169
İbn Bibi,a.g.e.,s.132-133.
170
Sevim, Yücel, a.g.e., s.109.
171
Burhanettin Onat , Bir Zamanlar Antalya ,Me-Pa A.Ş., İstanbul, 2000, s. 51.
172
Sevim, Yücel, a.g.e., s.109.
173
Şahin Kılıç, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans İlişkileri” ,Türkler, Ankara,2002,s.624.
174
Zarif, a.g.e., s.320.
46
Öncelikle Kıbrıs Kralı Hugue ile bir ticaret antlaşması yaptı. Daha sonra benzer
anlaşma Venedikliler ile de yapıldı. Akdeniz’de sağlanan ticari güvenliğin bir benzerini
Karadeniz’de de sağlamak amacı ile Sinop üzerine harekete geçilmiştir.
İzzettin Keykavus Sinop’un fethi sebebiyle “Sultanü’l- galip” ünvanını aldı. 176
Halife Nâsır Lidinillâh tarafından kendisine iletilmek üzere Şubat 1212 tarihinde
yazılmış bir fütüvvet name birçok önemli ve değerli hediye gönderilmiştir.177Şehrin
ekonomik olarak da gelişmesine katkıda bulunacak girişimlerde bulunarak bazı
önlemler de almıştır. Valilerine fermanlar göndermiş, yurttan zengin kişilerinin
seçilmesini ve bu kişilerin Sinop’a gelmelerini emretmiştir. Sinop’a gelip yerleşmek
isteyenlere de kolaylıklar sağlamıştır. Sinop’u alarak orada Türk iskânına da büyük
önem vermiştir. Sinop’un alınması denizcilik adına da büyük bir gelişme olmuştur.178
175
Yaşar Bedirhan, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yayınları, Konya, 2004,s.268.
176
Merçil, Türkiye Selçukluları, s.170.
177
Emine Uyumaz, Türkiye Selçuklu Devleti’ne Gelen ve Giden Elçiler, İstanbul: Bilge Kültür Sanat
Yayınları, 2011, 71-72.
178
Bedirhan, a.g.e, s.269.
47
yönünü çevirmesinde büyük katkı sağlamıştır. Bu durum denizcilik adına yapılan
gelişmeleri hızlandırmıştır.179
İbn Bibi ‘ye göre Antalya düşman saldırıları karşısında savunulması gereken bir
deniz kenti idi. En kısa sürede bu konunun ele alınarak korunması gerekmekteydi.
Sahilde bulunan diğer gruplar bu zayıflıktan haberleri olunca isyana başlamışlardır. Bu
durumu zamanında önleyemezse geri dönülmez hasarlara yol açacağından
bahsetmiştir.181 En önemli ticaret merkezi olan Antalya’nın yerli Rumlar tarafından
işgal edilmiş olması ve bu işgal hareketinin de diğer bölgelere yayılma istidadı
göstermesiyle ilgilidir. Bu durumda Antalya meselesi daha fazla ertelenemezdi. Bundan
dolayı Keykavus, kuzeyde elde ettiği başarıyı yeterli bularak güneye yöneldi. Sultan I.
Gıyaseddin Keyhüsrev ’in şahadetinden sonra ortaya çıkan otorite bunalımını fırsat
bilen Antalya’nın Hristiyan halkı kendi arasında anlaşıp bir gece baskını ile şehri ele
geçirmeyi, Selçuklu ordusu gelirse de şehri Kıbrıs Franklarına teslim etmeyi
planlamıştı.182
179
Merçil, a.g.e., 170.
180
Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları” Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c.VIII. İstanbul,
Çağ Yayınları, İstanbul,1922, s.277.
181
İbn Bibi, a.g.e.,s. 163-164.
182
Koca,a.g.e.,s.35.
183
İbni Bibi, a.g.e.,s. 163-164.
48
Antalya şehrinin Selçukluların elinden çıkmasında Kıbrıslıların etkisi olmuştur.
İlk fetih esnasında da olduğu gibi Kıbrıslıların şehre olan ilgisi devam etmiştir. İbn Bibi
tarafından aktarılan bilgilere göre bölgede yaşayan gayrimüslim halkın fırsat bulmaları
halinde Antalya’yı Kıbrıslı Frenklere teslim etme arzuları nedeni ile Kıbrıslıların halk
üzerindeki etkisine, belki de halkı isyana teşviklerine ışık tutmaktadır. 184
Bu
kışkırtmaların sonucu olarak, önce idarecileri, sonra yaşına dikkat etmeksizin bütün
Türk erkeklerini öldürmüşler, kadın ve çocukları da esir almışlardı. Sabaha kadar süren
katliamdan sonra şehre hâkim olmuşlar; öldürdükleri Türklerin cesetlerini de denize
atmışlardı.185Üç gün sonra isyan haberini duyan Sultan İzzettin Keykavus henüz
Selçuklu ülkesinde hükümranlığını tam anlamı ile yerleştirememişti. Antalya
Hristiyanları ile olan hesabı bir süre ertelemek durumunda kalmıştır. İktidarını
yerleştirince de devletin yüksek menfaatlerini gözeterek, Sinop’un fethini öne almış, bu
meseleyi bir süre daha ertelemişti. Sinop’ta kazandığı parlak zafer kendisine bütün
Karadeniz bölgesini fethetme imkânı vermiş olmasına rağmen o Antalya meselesini
daha fazla ertelenmesini mahzur görmüş, görüldüğü gibi bölgedeki işlerini tamamlar
tamamlamaz hemen Konya’ya dönmüştür. Konya’ya dönen Sultanın ilk ele aldığı iş
Antalya konusu oldu. Danışma meclisini toplantıya çağırdı. Bu toplantı da kısa bir
değerlendirme yapan Keykavus özetle fikirlerini ortaya koymuştur. Deniz kenarında bir
uç olup, Antalya gibi bir şehrin hemen geri alınması gerektiğini acizlik ve gevşeklik
gibi durumu kaldıramayacağının üstünde durarak konuya çok önem vermiştir.
184
İbni Bibi, a.g.e.162.
185
Yapılan bu zulümler karşısında haber alan İzzeddin Keykavus hızlı bir şekilde harekete geçerek emir
ve askerlerini toplayarak emir ve fermanlar göndererek kısa zamanda ordu Konya ovasında
toplandı.Bk.,Turan,a.g.e.,s.330.; İbn Bibi, a.g.e., s.141-146.
49
Antalya’nın geri alınmasına karar verilerek savaş hazırlıklarına girişilmiştir. Önce
ordunun toplanması gerekiyordu. Hemen iktalarının başında bulunan subaşılarına
ulaklarla ferman gönderildi ve onlara emirlerindeki askerlerle birlikte Konya ovasında
toplanmaları istenmiştir. Antalya’nın fethi niyetine Konya’nın Ruzbe ovasında otağ-ı
hümayun kuruldu. Memleketin her tarafından gelen askerler otağ-ı hümayunun etrafında
toplandılar. Saltanat divanı memurları kuşatma silahlarını çıkardılar. Sultan, bütün
hazırlıklar bitince orduya hareket emrini verdi. 186
Şehri ilk kuşatan sultanın atlı birlikleri olmuştur. Sonrasında diğer birlikler de
gelince 1207 yılındaki kuşatmada olduğu gibi şehir halkı korkuya kapılmış ve Frenk
Meliklerinden yardım istemiştir. Melikler tarafından kendilerine savaşçı askerlerle dolu
birkaç gemi gönderilmiştir.187
50
Burçlardaki asileri yere deviren Selçuklu askerleri aşağıya inip kalenin kapısını açtılar.
Selçuklu ordusu içeri girdi. İsyancıları kılıçtan geçirdi ve kaleyi aldı.
İkinci bir seferi de zaferle tamamlamış olan Sultan I. İzzeddin Keykavus rütbeli
rütbesiz tüm askerlerin katıldığı bir hafta sürecek bir tören tertip etti. Bundan sonra
Sultan yaptığı tayin ve düzenlemelerle şehri tekrar eski hale getirdi.192 Şehrin Sübaşılığı
görevi ise bölgede daha önce görev yapmış olan Mübarezeddin Ertokuş’a verdi.193
190
Koca, a.g.e., s.37.
191
Sevim, Yücel, a.g.e., s. 150- 151.
192
Keykavus, şehrin ekonomik gelişmesini sağlayacak tedbirleri ihmal etmemiştir. Bu hususta valilere
gönderdiği fermanla memleketin her tarafından zengin kişilerin gelmesini istemiş, gayrimenkullerini
satmakta güçlük çekenlere de destek sağlamıştır. Bk., Koca, a.g.e., s. 37-38.
193
İbni Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi İbni Bibi’nin Farsça Muhtasar Selçuknamesinden, çev. M.
Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi,Ankara,1941,s.60.
194
Mustafa Saatçi, “Selçuklu İktisadının Temelleri”, Selçuklular Devrinde Kültür ve Medeniyet, Kayseri:
Erc. Ü. Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay., 1991, s.227-228.
51
unvanı alarak Konya’ya döndü. 195
Zaferini birer fetihname ile komşu ülke
hükümdarlarına duyurdu, onlara bu vesileyle türlü hediyeler gönderdi.196
195
Koca,a.g.e.,s.35-38.
196
Bibi,a.g.e.,s.60.
197
Koca, a.g.e.,s.35-38. Abdülkerim Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, İslam Tarihi VIII, Kayhan
Yayınları, İstanbul, 1994,s.162.
198
Koca, a.g.e., s.35.
199
Sümer, a.g.e., s.353.
52
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
I. Alâaddîn Keykubat tahta çıktıktan sonra askeri ve siyasi eylemlerin bir kısmı
Antalya’da yürütmüştür. Ilıman iklimi nedeni ile yaptığı seferler sonrasında Antalya’da
konaklamayı tercih eden Sultan, şehri kendisi için kışlık merkez haline getirmiştir.204
200
İbn Bibi ,a.g.e.,s. 55.
201
Bedirhan, a.g.e, s.271.
202
İbn Bibi, a.g.e., s. 15.
203
Merçil, a.g.e.,s.516.
204
İbn Bibi, a.g.e.,s. 242.
53
Abbasi Halifesi Nasırli-dinillah da Şeyh Şahabeddin Ömer Suhreverdi ile hilat
ve menşur gibi saltanat alametleri göndermiştir. 205
Onun çağdaşlarını ve yakınlarını da
tanımış olan İbn Bibi hükümdardan dini konular yanında tarih ve kimya eğitimi almış
bir kişi olarak söz etmektedir. Aynı zamanda donanımlı bir yapıya da sahiptir.206 İbni
Bibi eserinde ona övgü dolu şiirler yazmıştır;
“Seher vakti bargâhı açılır, adalet arayanlar ülkenin her yanından oraya
gelirdi.
O zaman acele edilmeden karar verilir, o kararla dünya düzen içinde olurdu.
Sultan Keykubad’ın ilk yıllarında Moğollar, Doğu Türk Hakanlığını diğer bir
ismiyle Harzemşahlar’ı yıkarak Anadolu’ya yaklaşmışlardı208. Bu arada Asya ve
Avrupa’da Moğol istilası büyük bir baskı yaratıyordu. Sultan Moğolların Anadolu’ya
gelebilme olasılığını düşünerek bir dizi tedbir aldırmıştır. Hudut kalelerini ile Konya,
Kayseri ve Sivas gibi şehirlerin surlarını yeniden inşa ettirmiş, 209
sonrasında da yeni
fetih hareketlerine girişmiştir.
205
Merçil, a.g.e., s.516.
206
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul, 2000, s. 75.
207
İbni Bibi, a.g.e., s.445.
208
Orhan Yüksel, “Selçuklular”, Türk Ansiklopedisi, c.XXVIII, Milli Eğitim Basımevi,
Ankara,1980,s.321.
209
Merçil, a.g.e.,s. 172.
54
Anadolu’nun batısına hâkim olan İznik İmparatorluğu ile de ilişkiler dostane idi. Hem
dışarda hem içerde faaliyetlerini sürdürmüştür.
210
Farac,1987, s.491; Sevim, a.g.e., s.168.
211
Zeki Atçeken, Yaşar Bedirhan, Malazgirt’ten Vatana Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Eğitim
Kitabevi Yayınları, Konya, 2004, s.185.
212
Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1220-
1237), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s.22,23.
55
Akdeniz’in bir kısmını denetim altına alarak Orta Çağ tarihinin önemli güçlerinden biri
olarak ortaya çıkmıştır.213
Anadolu, coğrafi olarak da batı ile doğuyu, kuzey ile güneyini en kestirme yol
olarak birbirine bağlamasından dolayı sürekli ilgi odağı olmuştur. Bu avantajı ile ticaret
kervanlarının sık uğradığı bir yer haline gelmiştir. Bölgede bulunan devletlerin
hâkimiyetlerini pekiştirmek adına ticaret yollarının da kontrol altına alınması
gerektiğinden liman şehirleri her daim önemini korumuştur. Dolayısı ile kuzeyde Sinop
güneyde ise Antalya’nın fethi denizlere ulaşılmasına olanak sağlamıştır.
Bu önemli iki şehrin gerek kuzeyde gerekse güneyde başka liman şehirleri ile
takviye edilmesinin öneminin farkında olan Sultan I. Alâaddîn Keykubad ilk seferini
güney sahillerinde önemli bir mevkide olan Alaiye (Kalonoros, Galanoros) üzerine
yaptı. 214
İleri görüşlü bir şahsiyet olan Antalya Valisi Mübarizeddin Ertokuş ile Emir-i
Ahur Eseddin (Ayas-ı Mecnun), Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alâaddin Keykubad’ı
Kalonoros’un alınması hususunda ikna etmişlerdi. Sultan I. Alâaddîn, Kaloros Kalesi’ni
karadan ve denizden kuşatmaya karar verdi.215 Kuşatma hem karadan hem denizden
yapılmak suretiyle yaklaşık iki ay sürmüştür. Tüm siyasi, coğrafi unsurlar bir araya
getirilmiştir.216
İbn Bibi’nin eserinde, “Antalya gibi cennet güzelliğine sahip değilse de toprağı
tamamen amber yapısındadır” şeklinde tasvir edilen Kalonoros kalesinin yanında gök
bir araziye benzetir.217
213
Aynur Durukan, , “Antalya 2. Selçuklu Eserleri Semineri”, Damla Ofset Matbaacılık, Antalya, 1988,
s.31.
214
Emine Uyumaz, a.g.e., s.22,23.
215
Ali Rıza Gönüllü, Cumhuriyete Alanya (1908-1938), Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Ankara, 2008, s. 6.
216
Seton Lloyd ve Rice D. Storm, Alanya(Alaiye), çev. Nermin Sinemoğlu, Türk Tarihi Kurumları
Yayınları,Ankara1964., s.4.
217
İbn Bibi, a.g.e., s. 257-258.
218
Bk; Ek-13,14,15.
56
içerisinde Antalya’dan sonra en büyük ticari limandı. Aynı zamanda kalesi de
bulunmaktaydı. Anadolu’da Selçuklular fetih hareketlerinde bulunurken Pamfilya
bölgesi boşalmış, Helenistik ve Roma kentleri, Side, Perge ve Aspendos terk edilmiş bir
vaziyetteydi. Antik dönemde Coracesium, Bizans çağında Kalonoros diye anılmıştır. 13.
yüzyılda Ermeni yâda Rum asıllı Kyr Vart tarafından idare edilmekteydi.219
Bu hazırlıklardan sonra, Sultan kaleyi hem karadan hem de denizden kuşattı. Kış
mevsiminde başlayan muhasara iki ay kadar sürdü, fakat bir netice alınamadı. Sultan
tarafından sefere katılan gönüllü ve fakirlere 10.000 dirhem gümüş, 100 baş sığır ve
1000 baş koyun verilmek sureti ile maneviyatı yükseltti. Daha sonra da askerlerin üç
kola ayrılmasını emretti.220 Ordu kalenin etrafını çepe çevre sardı. Askerin attığı ok
yağmurundan kale halkı şaşkına döndü. Sultan’ın buyruğu üzerine kalenin etrafına
yerleştirilmiş olan 100 büyük mancınıkla şehre saldırdılar. Bu şekilde iki ay
savaştılar.221
57
sahibinden bu hükmü duyduktan sonra ikametgâhına gitti, haberciyi çağırdı ve harekete
geçtiler. 222
Daha sonra da askerlerin üç kola ayrılmasını emretti. Bir kol kaleye tırmanmaya
çalışırken, ikinci kol denizden gelen yardımları önlemek üzere görevlendirildi. Üçüncü
kol ise kaleyi deniz tarafından kuşatacaktı. Ayrıca, Sultan büyük mancınıklar ile kalenin
dövülmesini istedi. Kale sahibi Kyr Vart bu hücumları görünce fazla dayanamayacağını
anladı, daha önceden haberleştiği, Antalya Sübaşısı Mübarizeddin Er-tokuş’a elçi
gönderip barış istedi. Ertokuş durumu 223
Alâaddîn Keykubad’a arz edince Sultan bu
durumdan memnun oldu. Sultan’ın ordusu ve Antalya’dan gelen deniz kuvvetleri ile kış
mevsiminde kaleyi kuşatması ordunun zor duruma düşmesine neden olacaktı.
222
İbn Bibi, a.g.e., 264.
223
Uyumaz, a.g.e., s.24.
224
Merçil, a.g.e.,s.172.
225
Sevim, Anadolu’nun Fethi, s.170.
226
Tuncer Baykara, “Türkiye Selçuklular Devrinde Antalya”, Antalya Kültür Envanteri, İl Özel İdaresi
Kültür Yayınları, Antalya, 2004,s. 108.
227
Merçil, a.g.e., s.172.
58
sonra, sultanın karargâhına inerek, ondan özür ve af diledi. Diz çökerek saygısını sundu
ve Sultan’ın, Kale’yi teslim alabileceğini bildirdi. Sultan I. Alâaddîn Keykubad, çetr ve
sancağı ile birlikte, davul ve zurna sesleri arasında, Kale’ye doğru ilerledi. Bu sırada,
onun geldiğini duyan büyükler ve ilim peşinde koşan keşişler akın akın, aşağıya indiler
ve sultanı karşıladılar. Kalonoros’u fetheden (1221) Sultan I. Alâaddîn Keykubad,
Yaratan’ın verdiği bu nimete şükretmek gayesi ile hangi çalışmaların yapılacağını
bildirmek için, devlet erkânını topladı ve onlara fethin ülkenin siyasi ve ekonomik
gelişmesi açısından önemini anlattı. Fetih sonrası, Sultan I. Alâaddîn Keykubad,
Selçuklu tahtına geçtikten sonra, ilk olarak aldığı bu yere, kendi adına izafeten “Alaiye”
ismini verdi.228
228
Ali Rıza Gönüllü, Meşrutiyetten Cumhuriyete Alanya (1908-1938), Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu, Ankara, 2008, s.6,7.
229
Uyumaz, a.g.e.,s.591.
230
Gönüllü, a.g.e., s.6,7.
59
sultanları tahta çıkartmakta oynamış oldukları kritik roller nedeni ile güçlerinin arttığı
görülmektedir. Hatta bazılarının zenginliklerinin ve harcamalarının sultandan daha fazla
olduğu rivayet edilmektedir. Alanya’nın fethinde de bu durumu görmekteyiz. 231
18 yıllık ömrü boyunca Sultan’ın en fazla önem verdiği konu bağımsız bir
Selçuklu Devleti olarak varlığını sürdürebilmek, Anadolu’dan geçen uluslararası ticaret
yollarının gelirlerinden faydalanmak olmuştur.232
Alanya surlarının Konya surları kadar burcu bulunmaktadır 1226 yılında bitirilen
kalenin inşasında; Yakut Karaca ve Ebu Ali el Kettani ismindeki ustaların çalışmıştır.
Ahmedek olarak isimlendirilen iç kaledeki 1227, 1228 ve 1231 tarihli burç, kapı ve
sarnıç kitabeleri sultanın ismini taşımaktadır. Alanya’da Kızıl Kule (1226), Tersane
(1227), Akşebe Sultan Mektebi ve Türbesi (1230), Allaeddin Camii(1230), Girene
Çeşmesi(1231) gibi eserler bulunmaktadır.233
231
Merçil, a.g.e, s.172.
232
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “XI. Ve XIII. Asırda Anadolu’daki Fikir Hareketleri ve İçtimai
Müesseselere Bir Bakış,” III, TTK Kongresi, Ankara, 1943,s.296.
233
Aynur Durukan, a.g.e.,s.31.
60
kervansaraylar ile ticaret yollarında emniyet sağlanmaktaydı. Şeker, dokuma, silah
fabrikaları yapılmıştır.234
234
Yüksel, a.g.e., s.322.
235
Anonim, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III (Histoire Des Seldjoukides D’asie Mineure)
(Selçukname),çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952, s.31.
236
Musa Seyirci, “Antalya’da Selçuklu Tarihine Genel Bakış”, Antalya 1. Selçuklu Eserleri Semineri,
Antalya Valiliği Yayınları, Antalya, 1986,s.9.
61
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
237
Salim Koca, “Türkiye Selçuklularının İzledikleri Ekonomik Politikalar”, s.346.
238
Mustafa Kafalı, “ Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi”, Türkler, c. VI, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, s. 178-181.
239
Tuncer Baykara, “Türkiye Selçukluları Devrinde Antalya” Dünden Bugüne Antalya, c.1., Antalya,
2007, s.106.
240
Hasan Geyikoğlu, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003, s.255.
62
karşıya kalmıştır. II. Basileios’tan sonra ise imparatorluk feodal derebeylerin
egemenliğine girmiştir. Vergi sisteminde yaşanan çöküşe ülkenin kötü yönetimi
eklenince halk perişan hale gelmiş ve isyanlar baş göstermiştir.
Orta Bizans döneminde bölgede ekonomik hayat tarıma dayalı olduğu için
büyük toprak sahipleri kendi bölgelerinde söz sahibi olmuş ve merkezi otorite
zayıflamıştır. Bu durumun önemini vurgulayan Ebu’l Ferec bu durumu; “Tegrit ahalisi
insafsız arazi sahiplerinin talep ettiği ağır vergilerin tazyikinden kurtulmak için
şehirlerini bırakarak yabancı yerlere dağılmışlardır.242Diye ifade etmiştir.
Antalya, sarp kayalıkların üzerine inşa edilmiş, her taraftan surlar ile desteklenen
bir şehir konumunda idi. Bu özellikleri nedeni ile tarihin her döneminde önemli bir
merkez olan şehir, İstanbul’dan Mısır’a giden en kestirme yol üzerinde olması nedeni
241
Cahen, a.g.e.,s. 204.
242
Farac, a.g.e., s.273
243
Turan., Selçuklu Kervansarayları,s.37.
244
Yınanç, a.g.e., s.5.
63
ile İstanbul’un gıda kaynağı olarak görülmüştür. Bizans’ın elinde olduğu dönemde diğer
kıyı şehirlerine nazaran canlı bir şehir olma özelliğini korumuştur. Şehrin güçlü
savunma imkânlarına rağmen Türkler tarafından XI. yy. sonlarında fethedilmiş, I. Haçlı
seferi ile 1097 yılında yeniden Bizans egemenliğine girmiştir.245
Türkler, XII. yüzyılın ilk yarısında tekrar Antalya önlerine gelerek burada etkili
olmaları sonucunda; bölge halkı Türkler ‘in bölgedeki hakimiyeti nedeniyle tarlalarını
işleyememişlerdir. Bu yüzden şehir yiyecek içecek ihtiyacını denizden karşılamıştır. 246
Sultan II. Kılıç Arslan döneminde, Anadolu koşullar itibari ile ticaret ve nakliyat
için hazır durumda idi. Dolayısı ile bu dönemde, Kayseri-Aksaray-Konya-Antalya
arasında kervan yolunun faaliyete girdiği, bu yol üzerinde yer alan kervansaraylardan
anlaşılmaktadır. 248
Bu dönemde Akdeniz sahilleri henüz Türkler’in elinde değildi,
ancak sahillere gidip gelen tüccarlar İç Anadolu’yu kullanıyorlardı. Bu ticaretten daha
245
Mısır’ın ardından da Rodos’un alınmasının sonucunda Mısır ile İstanbul arasındaki ticaret yolunun
devreye girmesi bu aktif ticaret yolunun yön değiştirmesine sebep oldu. Fakat Antalya yolu bir süre daha
ticari faaliyetini ve önemini sürdürdü. Bk; Emecen, a.g.e.,s.233.
246
Baykara, a.g.m., s.106.
247
Mustafa Akkaya, “Güney-Kuzey Ticaretinde Antalya Limanı”, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007, s.120.
248
İsmet Kayaoğlu “Anadolu Selçukluları Devrinde Ticari Hayat”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi,c.24., s.360.
64
fazla gelir elde etmek arzusunda olan II. Kılıç Arslan, 1182 yılında Antalya'yı kuşattı.
Ancak şehri fethedemedi. II. Kılıç Arslan'dan sonra oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ilk
döneminde (1192-1196) Bizans hâkimiyetinde bulunan Antalya'dan Selçuklu
topraklarına girerek, Mısır ile İstanbul arasında işleyen bir ticaret yolu oluşturmuştur.
249
Akkaya, a.g.e., s.120.
250
Baykara, a.g.m, s. 107.
251
Erdoğan Merçil, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri” Başlangıcından XVII: Yüzyılın
Sonuna Kadar Türk Denizcilik Tarihi, c.I., editörler: İdris Bostan, Salih Özbaran, Deniz Basımevi
Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s.29.
65
2.2. Milletler Arası Transit Ticaretinde Antalya ve Alanya
Antalya’yı önemli ticaret yolları ve diğer önemli şehirler ile bağlayan başka
güzergâhlar da bulunmaktadır. Bunlardan ilki Batı Anadolu ile bağlantısını sağlayan
Denizli-Antalya yolu, ikincisi ise Burdur üzerinden Antalya’ya giden ve Selçukluların
ilk yolu olarak bilinen yoldur. Bu yolları kullanarak Anadolu’nun farklı bölgelerinden
Antalya’ya ulaşan tüccarlar, surlar üzerinde bulunan kapılardan şehre girerek
getirdikleri ürünleri Mısır’a ulaştırmaktadır. Böylece Antalya, Anadolu ile Mısır
arasındaki ticaretin en önemli merkezi haline gelmiştir.253
Selçuklu Türkiye’sinin en çok gelir elde ettiği saha milletlerarası transit ticareti
idi. Ülke kervan yolları ile ağ gibi örülmüştü. 254
Antalya, Alaiye, Sinop’un ele
geçirilmesiyle Karadeniz ile Doğu Akdeniz arasındaki yolla birlikte yeni bir ticaret yolu
ağı başlamış oldu. Mısır’dan gemilerle Akdeniz limanlarına ulaşan tüccarlar, Antalya ve
Alaiye ’den, Konya- Ankara-Sinop yolu ile Karadeniz’e ulaşmaktaydılar. Bağdat ve
Halep yolu da Malatya’da birleşerek, Sivas Amasya üzerinden Samsun ve Sinop
limanlarına ulaşıyordu. Selçuklu ’nun elinde olmasa da Ayas-Samsun yolu, transit
ticaret yönünden büyük önem teşkil etmektedir. Konya ve Kayseri’ye gelen tacirler,
Sivas-Amasya üzerinden Samsun’a geçmektedir. Selçuklu için bu yollar önem
taşımaktadır.255
252
Osman Çetin, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu ‘da İslamiyet’in Yayılışı, İstanbul,1981,s.171.
253
Akkaya, a.g.e., s.121-122.
254
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimaı Tarihi, Barış Kitap Basım Yayın, İstanbul,1999,s.27-
30; Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, Dergâh Yay. ,İstanbul,2002,s.117-121.
255
M. Said Polat, “Anadolu Selçuklularında Ticari Hayat”, Marmara Üniversitesi Ortaçağ Tarihi
Anabilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), İstanbul,1992,s.79.
66
İran Moğolları ile Rusya’daki Moğolların aralarının açılması ve Rusya’daki
Moğollar ile Memlüklüler arasındaki bağların güçlenmesine, daha önceden Anadolu da
yapılan köle ticaretinin daha sonra boğazlar yoluyla yapılmasına neden olmuştur. Bu
durum Sinop ve Samsun limanlarının ticaretine büyük zarara uğratmıştır.256 Uzak
doğudan gelen ticaret yollarının biri kuzeyden geçerek Kırım sahilindeki limanlara diğer
yol ise İran üzerinden geçerek Anadolu’ya geçmekte ve buradan ikiye ayrılarak biri
Trabzon’dan Karadeniz’e diğer bir kolu ise Akdeniz sahilindeki limanlara geçmekteydi.
Önemli deniz güzergâhları üzerinde bulunan Antalya Körfezi aynı zamanda denizciler
için büyük önem taşımaktaydı.257 Aniden bastıran fırtınalarıyla körfez, gemileri zor
durumda bırakmaktaydı. İran üzerinden gelen tacirler Erzurum- Bayburt ve Zigana
geçidinden sonra Trabzon limanına ulaşıyordu. Bir diğeri ise Erzurum- Erzincan- Sivas-
Kayseri- Aksaray- Konya üzerinden Antalya- Alaiye ve Ayasa ulaşan yoldu. Bu yollar
Kayseri’den Ayasa bağlanıyordu. Aynı zamanda Gürcistan’ı da Akdeniz limanlarına
bağlıyordu. Konya, doğu-batı ticaretinde Sivas’tan sonra ikinci öneme sahipti.
Bağdat’tan gelen tacirler ise Mardin- Malatya- Elbistan- Kayseri üzerinden Akdeniz
limanlarına ulaşabiliyorlardı. Bu dönemde Batı Anadolu orta ve doğu Anadolu’ya göre
ticari açıdan çok geri olduğu için Konya’dan Ege limanlarına çıkan sadece bir yol vardı.
O da Eğirdir- Burdur- Denizli yolunu takip etmekteydi. Ayrıca Bizans’ın başşehri
İstanbul’u doğuya bağlayan yol İstanbul- İzmit- İznik- Eskişehir- Akşehir- Konya-
Ulukışla- Adana- Halep- Şam üzerinden Mısıra ve Halep’ten ayrılan diğer bir kol Kilis-
Nusaybin- Musul- Bağdat ve Basra’ya varıyordu. Hac yolu olarak gelişen İstanbul’u
Halep’e bağlayan yollar da bulunmaktaydı. Bu yollar Selçuklular döneminde transit
ticarette aktifti. Bu yollar üzerinde bulunan Anadolu şehirleri ticari açıdan gelişmişti. 258
256
Cahen, a.g.e., s.321.
257
Bozkuş, a.g.m., s.220.
258
Polat, a.g.t., s.80.
259
Tüccarlara vergi indirimlerinin uygulanması, ahilik teşkilatının kurulması, Doğu-Batı ve Kuzey-Güney
olmak üzere iki önemli ticaret güzergâhının oluşturulması ve ticaret yollarının korunması gibi faaliyetler
ülkede ticaretin hızla gelişmesini sağlamıştır. Bk; Turan, a.g.e., s.324.
67
menfaatine ters düştüğünden I. Alâaddîn Keykubad Karadeniz ve Akdeniz’in siyasetine
ağırlık verme kararı almıştır. İlk olarak, Suğdak’a sefer düzenlenmiştir. I. Alâaddîn
Keykubad döneminde yapılan Suğdak seferi, hem Anadolu tüccarlarının hem de
İskenderiye, Antalya, Sinop yolunu daha emniyetli bulan Mısır tacirlerinin Sinop ve
Antalya ile bugünkü Rusya bölgesinde yer alan ülkeler arasındaki ticaretin güvenliğini
sağlamak amacı ile yapılmıştı.260
68
Bunun bir sonucu olarak, tarih boyunca üzerinde hüküm süren milletlere denizci olma
imkânı tanımış olan Anadolu gibi önemli bir kara parçasına hâkim olmuşlardır.262
Türkler, Anadolu’ya gelmelerinden kısa bir süre sonra denizlere hâkim olma
yolunda ilerleme imkânı bulmuşlardır. Türklerin denizcilik geçmişi ve denizcilik
kültürü olmamasına rağmen, yüzlerce yıldır denizle iç içe olan Avrupalı devletler ile
rekabet edebilecek seviyede bir deniz gücüne sahip olmaları yolunda birçok adım
atmışlardır.263 Orta Asya’dan gelen Türkler, bu coğrafyada kalıcı olabilmenin başlıca
şartının denizlere hâkim olmak olduğunun farkına varmışlardır.264
262
Ekinci, a.g.m., s.5.
263
Türkiye Selçuklu Devleti’nin önemli limanları hâkimiyetine almaya başlaması deniz kültürünün
yerleşmeye başlamasını sağlamıştır. Bk; Ekinci, a.g.m., s.5.
264
Hamza Keleş, Muhammet Şahin, Özgür Aktaş vb, “ Tarih Öğretmen Adaylarının Türk Denizcilik
Tarihi ile İlgili Olayların Önemine İlişkin Düşünceleri”, c. 21, Kastamonu Eğitim Dergisi, 2013, s.1576.
265
Mustafa Gül, Mustafa Balcıoğlu, “Anadolu Selçuklularında Denizcilik Faaliyetleri”, On dokuz Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Samsun, 2014, s.57-58.
266
Bk; Ek-12.
69
ulaştırılmaktadır. Dolayısı ile şehir, Anadolu’ya köle girişinin en önemli merkezi
konumundadır. Aynı durum kuzeyden gelen ve Mısır’a götürülen köleler için de
geçerlidir. Bu özelliği ile şehir, gerek güneyden kuzeye gerekse kuzeyden güneye köle
ticaretinin önemli noktalarından biri olma özelliğini uzun yıllar boyunca korumuştur.267
267
Akkaya, a.g.e., s.118.
268
E. J.Davis, Anadolu XIX. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Antik Kentlerine Yapılan Bir
Gezinin Öyküsü, çev. Funda Yılmaz, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,2006,s.142.
269
Davis, a.g.e., 162.
270
Davis, a.g.e., s.166.
271
Yuvalı,a.g.e.,s.96.
272
Cengiz Kallek, “Ticaret”, İslam Ansiklopedisi, TDV, c.41, s.134.
70
doğrultuda yolların en önemlileri arasında olan Antalya ve Alanya’yı doğuda İran, Irak
ve Suriye; kuzeyde Kırım’ı bağlayan yollar sayesinde Akdeniz’deki ticaret korunma
altına alınmıştır. Birinci yol, Antalya ve Alanya limanlarını Konya-Aksaray- Kayseri-
Sivas- Erzincan- Erzurum üzerinden İran’da Tebriz’e bağlanmıştır. Bu yolun Sivas’tan
güneydoğuya ayrılan bir kolu, Malatya-Diyarbakır-Mardin- Musul üzerinden Bağdat ve
Basra’ya ulaşmaktaydı.
273
Yuvalı,a.g.e.,s.96.
274
Sevim, a.g.e., s. 12.
275
Ayşıl Tükel Yavuz, “ Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Mekan- İşlev İlişkisi İçinde Savunma ve
Barınma” Vakıf Haftası Dergisi, 1992, s.253.
71
bölgenin genel görüntüsü geliştirilmiş, inşaat faaliyetleriyle altyapı tamamlanmış ve
ticaret için güvenlik sağlanmıştır. 276
E.J.Davis, Yenice Han’ın taştan yapılmış, temiz ve ferah bir yer olduğundan
Antalya (Adalia), çoğunluğunun Rumların oluşturduğunu çarşılarının çok zengin
olduğundan fakat burada ticari canlılığın zayıf olduğundan bahsetmektedir.279
276
Bozkuş, a.g.m., s.217.
277
Şebnem Akalın, “Kervansaray”, İslam Ansiklopedisi,c.25,TDV., Ankara,2002, s. 299.
278
Durukan,a.g.e.,s.27.
279
E.J.Davis, a.g.e.,s.161
72
Kastamonu üzerinden Sinop’a ulaştırmaktaydı. Bu yoldan, Sinop aracılığıyla Kırım’la,
özelliklede 1227 yılında fethedilen Suğdakla ticaret yapılmaktaydı. Doğulu tacirlerden
Mısırlı ve Suriyelilerin bu yol aracılığıyla Kırımla ticaret yapmasını sağlamaktaydı.
Antalya’dan bir diğer yol da, Burdur veya Denizli- Dinar- Afyon üzerinden Bizans
İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’a ulaşmaktaydı. İstanbul’a, Antalya dışında
güneydeki üçüncü önemli olan Yumurtalık’tan da Konya üzerinden bir yol
bağlanmaktaydı. Mısır’a ulaşımı sağlayan yol ise, İstanbul’dan Konya, Adana, Halep ve
Şam üzerinden geçmekteydi.280
Genellikle bir menzillik 30-40 km bir alan, Konya- Nevşehir arası yollarda daha
sık aralıklarla kervansaraylar yer almaktadır. Her türlü saldırılara karşı korumak için
çok amaçlı büyük korunaklı yapılar inşa edilmiştir. Yapılar; sultanlar, devletin ileri
gelenleri ve zenginler tarafından vakıf olarak yapılmışlardır.282
280
E.J. Davis, a.g.e., s.161.
Aynur Durukan, ”Selçuklular Döneminde Ticaret Hayatı ve Antalya”, Antalya 3. Selçuklu Semineri,
282
Esra Yılmaz, “XII. ve XIII. Yüzyıllarda Tebriz-Antalya İpek Yolu Güzergâhı”, Eskişehir Osmangazi
283
73
düzeyi, yüzyılın ikinci yarısında yerini ekonomik çöküşe bırakmıştır. Bu sebeple
çevrelerinde küçük birer ticaret merkezi haline gelen hanlar, XIII. Yüzyıl sonlarında
özellikle Osmanlı döneminde batı Anadolu’nun alınmasıyla birlikte ana yolların yön
değişmesiyle kendi başlarına bırakılarak yıkılmıştır.284
284
Durukan, a.g.e., s.29-30.
285
Anadolu Selçuklu kervansaraylarının kale görünümünde bir mimarisi vardır. Duvarları Moloz taşla
inşa edilmiş veya kesme taşla kaplanmış olup, pencerelerin sayısı en aza indirilmiştir. Avlulu ya da
avlusuz tiplerin yapı dışına açılan tek girişi vardır. Avlulu tiplerdeki ahır daima avluya açılır.
Kervansaraylardan pek çoğunun duvarları, dıştan payandalarla desteklenmiştir. Orhan Cezmi Tuncer,
“Kervan yolları”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı II, Ankara, 2006, s. 424-425.
286
Yılmaz, a.g.e., s.40-41.
287
Gökçe Günel, “Anadolu Selçuklu Dönemi’nde Anadolu’da İpek Yolu - Kervansaraylar – Köprüler”,
İnsan Bilimleri Kaynak Araştırma Dergisi, 29.sy., Ankara, 2010,s.141.
74
Yüzyıl, Anadolu’da kervansarayların en hareketli en parlak olduğu yıllardır. 288
Uzun mesafeli ticarette önemli bir yeri olan Türkiye Selçukluları; kuzey-güney
eksenindeki ticari yol hattının giriş-çıkış kapıları olan Sinop ve Alanya gibi önemli
liman kentlerini Konya’yı merkez alarak, ticari ve askeri yollar vasıtasıyla
birleştirmiştir. Bu yolların üzerine hem güvenliği sağlamak hem de ticareti canlı tutmak
amacıyla konak, han, menzil ve köprü gibi askeri, sosyal-ekonomik yönleri olan yapılar
inşa ettirmişlerdir. Selçuklular, Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu dönemlerinde
açılan yolları kullanmakla birlikte merkez Konya ve çevresine odaklanan yeni yollar da
açmışlardır. Böylece Pamphylia olarak tabir edilen bölgenin genel görüntüsü
geliştirilmiş, inşaat faaliyetleriyle altyapı tamamlanmış ve ticaret için güvenlik
sağlanmıştır. Daha önce yapılan araştırmalarda yollar ve üzerindeki yapıların önemli bir
kısmı incelenmiştir. Bölgeyi en kaba haliyle üç önemli yol iç kesimler ile birbirine
bağlamaktadır. Bu yollar kuzeyden Manavgat, Alara ve Alanya’ya inmektedir. Özellikle
Beyşehir ve Seydişehir üzerinden güneye inen yollar üzerindeki hanların sayıca fazlalığı
yolun önemine işaret eder. Yolun Konya’dan Bozkır’a oradan da Susam Beli üzerinden
Gelesandıra Yaylası’na ulaşıp Alara Kemer Köprü ’ye inen kısmı Alâaddîn Keykubad
tarafından, Alanya’nın fethi için takip edilen yoldur. Burası İpek Yolu olarak tabir
edilen uzun mesafeli ticaret yolunun da bir uzantısı olup iç kesimler ile Alanya’nın
bağlantısını sağlamaktadır. Mahmutlar-Demirtaş üzerinden Hadim’e ulaşan tarihi yol
ise Alanya’nın doğusunun, yani bugünkü Demirtaş ve Gazipaşa bölgelerinin iç
kesimlerle ulaşımını sağlamaktadır. Bu kısım diğer yollara göre daha az incelenmiştir.
Alanya’nın doğusuna inen bu yolun Sapa Dere ve Karapınar arasındaki tespit edilen
önemli mevkileri sırasıyla (güneyden kuzeye): Sorgun Han, Katırizi, İncir Kırı Hanı,
Örüce Han, Seyir Kaşı, Efenin Hanı, Çaltı Yokuşu ve Kaplan Han olarak
adlandırılmaktadır. Yol Tırılar Yaylası ve Sapa Dere’yi geçip bugünkü Kuş Yuvası
geçidinin biraz doğusundan Karapınar’a ulaşmakta, oradan da Göksu nehrini takip290
etmiştir. Tahtalı Dağ’ın eteklerinden Gevne Vadisi yoluyla Taşkent’e, oradan da Hadim
Mehmet Ali Bozkuş, “Ortaçağ Alanya’sında Ticaret ve Ticari Yollar”, Phaselis Disiplinler arası
290
75
ve Konya’ya doğru uzanmaktadır.291 Üzerinde bulunan yapıların çoğu geç döneme ait
harap yapılar olmakla birlikte, tarihi yolun üstünde han ismi kullanılan birçok mevki
bulunmaktadır ve araştırmalarda yolun ilk çağlardan itibaren kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Mahmutlardan çıkan bu yol aynı zamanda Ermenek’e giden yolun da
önemli bir kısmını oluşturmaktaydı. Bu yoldan Taşkent’e gelmeden bir kol Ermenek’e
dönüyordu. Evliya Çelebi bu yolu takip etmiştir. Kuzey-Güney istikametli diğer
yollardan farklı olarak yatay seyreden yol Antalya’dan başlayıp Manavgat’a oradan da
Alanya üzerinden Ermenek’e uzanmaktadır.292
Ağlasun Han; Antalya - Isparta yolunda Bucak’tan 28-30 km. Ağlasun köyü
içindedir. Isparta'ya 27 km. burada bulunan büyük bir hanın taşları sökülerek çeşitli
291
Tuna Bozkurt , “Tarihi Yol Güzergâhı Üzerine İlk Tespitler”, Selçuk Üniversitesi Uluslar Arası
Sempozyum Geçmişten Günümüze Bozkır, Konya, 2016,s.1496.
292
Bozkuş, a.g.e., s.218-219.
293
Ataman Demir, ″Anadolu Selçuklu Hanları, Alara Han″, İlgi, Sayı: 51, 1987, s. 18-23.
294
Akalın, a.g.e., s.300-301.
76
inşaatlarda kullanılmış olup, şimdi mevcut değildir. Hanın bulunduğu yer bugün295 dahi
"Han-ardı" olarak anılmaktadır. Bu meydanda haftalık pazar kurulmaktaydı.
İncir Han; Antalya Isparta yolunda Bucak’ın, kuzeyinde İncir köyü yakınında
bulunmaktadır. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır. 636.1238.39
yılında yapımı tamamlanmıştır. Hol bölümü 30.50x42.50 m. ölçüsünde ve dörder sıralı
yirmi dört taş ayaklı olup avlusu kısmen yıkılmıştır.
Susuz Han; Antalya-Isparta yolunda yer alır. Bucak ilçesinin Susuz köyünde,
XIII. yy. ortalarında yapılmıştır.
295
Muhammet Görür, ″Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları Kataloğu″, Anadolu Selçuklu Dönemi
Kervansarayları, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2007, s. 473-528.
296
Ataman, a.g.e., s.8.
297
Kenan Bilici, ″Şarapsa Han″, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Ankara, 2007, s. 393
77
(1236·1246) inşa edildiği gösterilmekte ise de, inşaat tarihi yoktur.298 Ayrıca Şarapsa
Han’ın yakınında bulunan manar, I. Alâaddîn Keykubad’ın Kolonoros (Alanya)
fethinden sonra yeni ele geçirilen yerlerle beraber Antalya ve Konya’yı birbirine
bağlayan iletişim sistemini sağlayan bir yapı olarak ortaya çıktığı tahmin
edilmektedir.299
298
M. Kemal Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi, İstanbul Edebiyat Basımevi, c.15,1915, s.144-162.
299
Mehmet Emin Şen, “XIII. Yüzyıl Selçuklu Topraklarında Gözetlemeye Dayalı Kıyı Kontrolü ve Uzun
Mesafe İletişim Sistemleri Üzerine”, Disiplinler Arası Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2016, s.24.
300
İnci Özen, “Burdur Kervan Yolu Üzerinde Yer Alan Anadolu Selçuklu Kervansaraylarının Taçkapı
Süsleme Programları” , Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarih Anabilim
Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), Isparta, 2012, s.23.
78
Antalya’nın ele geçirilmesinden sonra Kıbrıs Krallığı ve Venedikliler ile yapılan
anlaşmaların benzeri Latinler, Pisalılar301 ve Akdeniz’e komşu diğer devlet ve
milletlerle de yapılmıştır. Nitekim Kıbrıs Kralı Henri’ye ait 1236 tarihli ferman
Marsilya, Monpellier ve diğer Provence halklarının da Alâaddîn Keykubad zamanında
Anadolu’da ticaret yaptıklarını doğrular niteliktedir.302 Özellikle Venedikliler ticaret
açısından diğer devletlerinde ilişkiler kurduğu bir konumda yer almıştır. Hatta daha
öncesinde Bizans İmparatoru, Venediklilerle bir anlaşma yapmıştır. Antalya’dan
Lazkiye’ye kadar olan liman kentlerinde Venediklilere ayrıcalıklar vermişlerdir.303
Selçuklu Sultanları’da bu gelişmelerden geri kalmamışlar ve faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir.
1206 yılında I. Gıyaseddin Keyhüsrev ‘in Bizanslıları yenerek Sinop ile Samsun
dan denize ve Kırım’dan Suğdak’a kadar uzanan ticaret yolunu açması 1214 yılında
Sinop’un ilk kez 1207 ve ikinci kez 1216’da Antalya’nın 1223’de Alanya’nın
fethedilmesi sonucu Akdeniz ve Karadeniz ticareti büyük oranda Selçukluların
hakimiyetine geçmiştir.
301
Ostrogorsky, a.g.e., s.339.
302
Turan, Resmi Vesikalar, s.125.
303
Sedat Bilinir, “Lazkiye’de İslam Fethinden Haçlı Kontrolüne Kadar Geçen Hâkimiyet Süreci (636-
1098)” , Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Tarih Bölümü, Hatay,2018, s.126.
304
Durukan, a.g.e.,s. 27.
79
Bizans İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında yapılan anlaşmalar,
Selçuklular döneminde de sürdürülmüş, sadece Venediklilere değil, Cenevizliler,
Pizalılar ve Provanslılar’da Anadolu ile ticaret yolu yeniden açılmıştır. Batılıların en
önemli ticaret üslerinden biri bu dönemde Kıbrıs’tır. Sadece batılı tacirler değil,
özellikle Mısırlı ve Suriyeli tacirlerde sık sık Antalya ve Alanya yoluyla Anadolu ile
ticaret yapmaktaydılar.
Türkiye Selçuklu ile ilk defa Kıbrıs Krallığı arasında bir antlaşma imzalanmıştır.
1204 yılında Kıbrıs Kralı Hugo’nun İzzeddin Keykavus’a gönderdiği mektupta bu
antlaşmadan bahsetmektedir. Bazı vergilerin kaldırılması zararların karşılanması bütün
bunlar Türkiye Selçuklularını Antalya’yı milletlerarası bir ticaret şehri haline
getirmiştir.307
Selçuklular ile Latinler arasındaki ilk ilişkiler Antalya’nın ilk fethinden sonra
başlamış olup, I. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemine denk gelmektedir. Zamanla güçlenen
ikili ilişkilerin bir sonucu olarak iki medeniyet arasında bağlar kuvvetlenmiştir.
Bunlardan ilki 1209 yılında I. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde imzalanmış olup, I.
İzzeddin Keykâvus tarafından ikinci bir fermanla yenilenmiştir. İkincisi ise. I. Alâaddîn
Keykubâd döneminde 1220 yılında imzalanmıştır. Bu antlaşmalardan sadece 1220
tarihli ferman geçerliliğini korumuştur.308
İtalya’daki eski bir Bizans kenti olan Venedik bağımsızlığını, Doğu Akdeniz’de
Venedik, İstanbul, Kahire üçgeninde kurmuş olduğu ticari ağa borçludur. Venediklilerin
en önemli özelliği, gittikleri yerlerde kurmuş oldukları siyasi bağlardır. Dolayısı ile bu
305
İsmet Kayaoğlu, “ Anadolu Selçukluları Devrinde Ticari Hayat, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi,1981, s.361-362.
306
Durukan, a.g.e., s. 29.
307
Yuvalı,a.g.e.,s.96.
308
Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara, 2012.
80
ülke, ekonomik açıdan bakıldığında “hâkim” lakabına layık olduğu görülmektedir. Bu
önemli endüstri ülkesinde Zenci-Müslüman ve Dalmaçyalı kölelerin ticareti de
yapılmaktaydı. Ticarete önem vererek ticaretten beslenmekteydiler. Selçuklu ile de
münasebetleri kaçınılmaz olmaktaydı. 309
Mart 1220 tarihli bu antlaşma ile Venedikliler, daha önce Bizans İmparatorluğu
tarafından kendilerine tanınan hakların bir benzerini Selçuklulardan da alabilmişlerdir.
Ancak mütekabiliyet esasına dayalı olarak imzalanan anlaşma uygulamada tek taraflı
olarak işlemiş, Müslüman tüccarlar Venedikli tüccarlar kadar istifade
sağlayamamıştır.313 Görüldüğü gibi ticari malların sınırlar dışında akışı bugün olduğu
gibi geçmiş de de ancak milletlerarası ticari antlaşmalarla mümkündü. Bunun
örneklerini pek çok açıdan görmek mümkün olmuştur.
309
Louis Andrea, Ekonomik Tarih (Eski Zamanlardan Genel Harbin Sonuna
Kadar) , çev. Ziya Karamürsel, Devlet Basımevi, İstanbul-1938.s.24.
310
Şerafettin Turan, Türkiye İtalya İlişkileri, İstanbul,1990,s.123.
311
Chan ,a.g.e., s.96.
312
Turan, a.g.e., s.123.
313
Çavuşdere,a.g.t.,s.63.
81
2.6. Türkiye Selçuklularında Gayrimüslimler İle Ticari Faaliyetleri
314
Emine Uyumaz, “Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-1237)”,Türkler,
editörler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, c.6, Ankara,2002,s.1028
315
Michel Kaplan, Bizans’ın Altınları, çev. ; İhsan Batur, Yapı Kredi Yay., İstanbul,2001,s.79.
316
Koray Özcan “Anadolu’da Kentler Sistemi ve Mekânsal Kademelenme’’, Metujfa, 2006,s.24.
82
milletler arası köprü görevi gören önemli bir bölge haline gelmişti. Dolayısı ile
Selçuklular, Anadolu’dan geçen bu transit yollardan büyük kazanç elde etmeye
başlamışlardır. Gerek Bizanslılar gerekse Türkler dışarıdan gelen ürünler ile alış veriş
yapma, birbirlerinin adetlerini öğrenme ve gerektiğinde bir arada yaşayabilecekleri
olanakları bulmuşlardır. Anadolu'yu doğu-batı, kuzey-güney yollarıyla birleştiren
Selçuklu Kervansarayları sayesinde kervanlar saldırılara karşı korunuyor, yolcuların her
türlü ihtiyaçları karşılanıyordu. Türk hâkimiyeti altında gayr-i müslimlerin çoğunluğunu
Hristiyanlar oluşturuyordu. Yaşadıkları alan içerisinde ticaretle meşgul oldukları
görülmekteydi.
317
Muhammet Kemaloğlu ,“Türkiye Selçuklularında Gayr-ı Müslim Tebaa ile Kurulan Sosyal İlişkiler”,
Mehmet Akif Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ,sy.7., 2012,s.180-181.
318
Işın Demirkent, “XII. Yüzyılda Bizans Ege Bölgesinden Güneye İnen Yolları Hakkında” Anadolu’da
Tarihi Yollar ve Şehirler Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi,
Dünya Basımevi, İstanbul, 2002, s. 29.
319
İbn Bibi, a.g.e, c. I, s. 162- Cahen, age., s. 147-148.
83
ana güzergâh olarak teşkil edilmiştir. Doğu-Batı yönünde teşkil edilen rota Antalya,
Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum üzerinden İran ve Türkistan’a
ulaşırdı. Kuzey-güney yönünde olanı da yine Antalya üzerinden Kayseri yoluyla Sivas’a
gelir ve birinci yolla birleşirdi. Buradan da Tokat-Sinop veya Tokat-Samsun
güzergâhından deniz yoluyla Kırım’da Suğdak Limanı’na ulaşmaktaydı. Bu yol
Elbistan-Malatya-Diyarbakır üzerinden Irak’a uzanmaktaydı. Bunlardan sağ koldan
ayrılan ara yolların en önemlilerinden biri İzmir-Bodrum-Denizli-Antalya ve Anamur
güzergâhını teşkil etmekteydi.320 Bu yollar ve sürekli ticari ilişkilerde gayrimüslimlerle
olan bağları kuvvetlendirmiş Selçuklu ülkesi içerisinde etkinliklerini sürdürmüşlerdir.
320
Yusuf Halaçoğlu, “ Ulaşım ve Yol Sistemi”, İslam Ansiklopedisi, cilt.3.,TDV İsanbul,1991,s.127.
84
SONUÇ
Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumu nedeni ile tarihin ilk dönemlerinden beri
önemli ticaret yollarının geçtiği bir merkez konumundadır. Bu nedenle bölge birçok
farklı medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Bölgede ticaretin canlanmasını
sağlayan Türkiye Selçuklu Devleti de bu açıdan Türk tarihi içinde son derece önemli bir
yere sahiptir. Bu çabaların bir kısmı da çalışmamıza konu olan Antalya ve Alanya
bölgesinden geçmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar konu hakkında yeterince
aydınlatıcı bilgiler vermemiştir.
85
sosyal, ekonomik, askeri faaliyetleri bölge tarihini aydınlatan kaynaklar
değerlendirilerek ortaya konulmaya çalışılmıştır.
86
EKLER
87
Ek-2.
88
EK-3
89
Ek-4.
Ek-5.
90
Ek-6. (2019)
91
Ek-7.(2019)
92
Ek-8.(2019)
Ek-9.(2019)
93
Ek-10.(2019)
94
Ek-11.(2019)
95
Ek-12.(2019)
Ek-13.(2019)
(Alanya Kalesi)
96
Ek-14.(2019)
97
Ek-15.(2019)
98
KAYNAKÇA
Kaynak Eserler
Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, C.II. çev. Ö. Rıza Doğrul, TTK. Yayınları, Ankara,
1999.
Ahmed Bin Mahmud, Selçukname, çev. Erdoğan Merçil, Bilge Kültür Sanat Yayınları,
İstanbul, 2011.
Anna Komnena, Alexiad Malazgirt’in Sonrası, çev. Bilge Umar, İnkılap Kitapevi,
İstanbul,1996.
Anonim, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III (Histoire Des Seldjoukides D’asie
Mineure) (Selçukname),çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952.
Anonim Selçuk-nâme, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, çev. Feridun Nafiz Uzluk,
Ankara, 1952.
El- Azîmî, Azîmî Tarihi, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara,1988.
Er- Râvendî, Râhatü’s- Sudur ve Âyetü’s- Sürur, I-II. çev. A. Ateş, TTK Yayınları,
Ankara,1999.
Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul,
2008.
İbn Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi, C.I, çev. A. Sait Aykut, YKY, İstanbul, 2004.
İbn Bibi, El Evamirü’l- Ala’ iye Fi’l-Umuri’l Ala’ iye (Selçukname) c. II., Hz. Mürsel
Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara, 1996.
İbn Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi İbni Bibi’nin Farsça Muhtasar
Selçuknamesinden, çev. M. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara,1941.
99
İbn Fadlan, İbn Fadlan Seyahatnamesi, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınevi, 2010,
İstanbul.
İbnü’l Esir, El- Kamil Fi’t-Tarih, çev. Abdullah Köse, M. Beşir Eryarsoy, Ahmet
Ağırakça, Abdülkerim Özaydın, c.10,Ocak Yay. 2016,
Mıkhael Attaleıates, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 2008.
Reşîdü’d-dîn Fazlullah, Cami ’üt Tevârih, çev. Erkan Göksu- H.Hüseyin Güney, Azra
Matbaacılık, İstanbul,2014.
100
Kitaplar Ve Tezler
AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimaı Tarihi, Barış Kitap Basım Yayın,
İstanbul,1999.
BAYRAK, M. Orhan, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, Evrim Yayınları, İstanbul, 1979.
CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
ÇAY, Abdülhaluk, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1987.
ÇİMRİN, Hüseyin, Bir Zamanlar Antalya, Tarih, Gözlem ve Anılar, Antalya Ticaret ve
Sanayi Odası, Antalya, 2006.
101
DAVİS,E.J.,Anadolu XIX. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Antik Kentlerine
Yapılan Bir Gezinin Öyküsü, çev. Funda Yılmaz, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul,2006.
GÜÇLÜ, Muhammet, XX. Yüzyıl İlkyarısında Antalya, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası
Kültür Yayınları, Antalya, 1997.
KAPLAN, Michel Bizans’ın Altınları, çev. ; İhsan Batur, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul,2001.
KESİK, Muharrem, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I.Mesud Dönemi (1116-
1155), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2003.
KOCA, Salim, Sultan I. İzzeddin Keykavus (1211-1220), TTK Yay., Ankara, 1992, s.
61.
KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklular Devri Türk Tarihi, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1998.
LOUİS ANDREA, Ekonomik Tarih (Eski Zamanlardan Genel Harbin Sonuna Kadar)
, çev. : Ziya Karamürsel, Devlet Basımevi, İstanbul-1938.
102
MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara,
2006.
Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara,
1986.
SEVİM , Ali, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi (Siyaset, Teşkilat ve Kültür),
TTK Yay., Ankara 1995.
SEVİM, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah , TTK Yay., Ankara , 1990.
SEVİM, Ali, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi I. Fetihten Osmanlılara Kadar (1018–1300),
Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara,1990.
103
TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, 2017.
UMAR, Bilge, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, c. I., Ege Üniversitesi Basın-Yayın
Yüksek Okulu Yay., İzmir, 1982.
UMAR, Bilge, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, c.I., Ege Üniversitesi Basın-Yayın
Yüksek Okulu Yay., İzmir,1982.
UYUMAZ, Emine, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi
Tarihi (1220-1237), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003.
UYUMAZ, Emine, Türkiye Selçuklu Devleti’ne Gelen ve Giden Elçiler, İstanbul, Bilge
Kültür Sanat Yayınları, 2011.
W.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1960.
YARDIM, Ali, Alanya Kitabeleri, Yay. İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 2002.
Yazıcı, Nesimi, İlk Türk İslam Devletleri, Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 2002.
YINANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, c. I, Yay. Haz. Refet
Yınanç, TTK Yay., Ankara, 2013.
YINANÇ, Mükrimin, Halil, Millî Tarihimizin Adı, Hareket Yay. İstanbul, 1969.
104
DEMİR, Mahmud, “13. Yüzyıl Doğu Akdeniz’in (Antalya-Alanya-Misis-Tarsus
Anabarza-Lazkiye-Süveydiye) Siyasi, Sosyal ve Ekonomik Tarihi”, Akdeniz
Ortaçağ Araştırmaları Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2017.
DİNÇ, Güvenç, “9 No’lu Antalya Şeriyye Sicili Defterine Göre 1853-1859 Yılları
Arasında Antalya Şehrinin İdare ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Akdeniz
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans
Tezi), Antalya, 2005.
KARAL, Nilüfer “Alara Kazısı Çini Buluntuları” , Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı,(Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2012.
ÖZEN, İnci, “Burdur Kervan Yolu Üzerinde Yer Alan Anadolu Selçuklu
Kervansaraylarının Taçkapı Süsleme Programları” , Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarih Anabilim Dalı,(Yüksek
Lisans Tezi), Isparta, 2012.
105
Makaleler
BAYKARA, Tuncer, “ Bir Selçuklu Şehri Olarak Antalya” Antalya IV. Selçuklu
Semineri, Antalya Valiliği Yayınları, Antalya, 1992.
BOZKURT, Tuna, “Tarihi Yol Güzergâhı Üzerine İlk Tespitler”, Selçuk Üniversitesi
Uluslar Arası Sempozyum Geçmişten Günümüze Bozkır, Konya, 2016.
106
ÇAVUŞDERE, Serdar, “Selçuklular Döneminde Akdeniz Ticareti, Türkler ve
İtalyanlar, Tarih Okulu Yaz, Sayı IV,2009.
DEMİR, Ataman, ″Anadolu Selçuklu Hanları, Alara Han″, İlgi, Sayı: 51, 1987.
DEMİRKENT, Işın, “XII. Yüzyılda Bizans Ege Bölgesinden Güneye İnen Yolları
Hakkında” Anadolu’da Tarihi Yollar ve Şehirler Semineri, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, Dünya Basımevi, İstanbul, 2002.
ERCENK, Giray, “Pamphylia Bölgesi ve Çevresi Eski Yol Sistemi”, Belleten, c.LVI,
Sayı,216, 1992.
107
GEYİKOĞLU, Hasan, “ Selçuklular’ın Deniz Politikası ve Denizcilik Faaliyetleri”,
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003.
KARA, Onur, DEMİREL, Mustafa, “Perge Antik Kenti 2012-2014 Yılı Kazıları”
Antalya,2015.
108
KAYAOĞLU, İsmet “Anadolu Selçukluları Devrinde Ticari Hayat”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.24.
KELEŞ, Hamza, Şahin, Muhammet, Aktaş, Özgür vb, “ Tarih Öğretmen Adaylarının
Türk Denizcilik Tarihi ile İlgili Olayların Önemine İlişkin Düşünceleri”, c. 21,
Kastamonu Eğitim Dergisi, 2013.
MERÇİL, Erdoğan, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, c. IV., Editörler; Hasan
Celal Güzel, Ali Birinci, Türkiye Yayınları, Ankara.
109
MERÇİL, Erdoğan, “Türkiye Selçukluları”, Türkler Ansiklopedisi c.VI: Editör: Hasan
Cemal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.
MEZ, Adam, “Orta Zaman Türk-İslam Dünyasında Deniz Nakliyatı”, Çev. Cemal
Köprülü, Ülkü Dergisi, c.11, Mart–1938.
SEVİM, Ali, “Süleyman Şah”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 38, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010
110
ŞEN, Mehmet Emin, “XIII. Yüzyıl Selçuklu Topraklarında Gözetlemeye Dayalı Kıyı
Kontrolü ve Uzun Mesafe İletişim Sistemleri Üzerine”, Disiplinler Arası
Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2016.
TURAN, Osman, “Süleyman Şah I”, İslam Ansiklopedisi, c. XI. Selçuklular Tarihi ve
Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul, 1969.
UYUMAZ, Emine, “Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-
1237)”, Türkler, editörler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni
Türkiye Yayınları, c.6, Ankara,2002.
UYUMAZ, Emine, “Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-
1237)”,Türkler, editörler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Yeni
Türkiye Yayınları, c.6, Ankara, 2002.
111
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Eğitim Durumu:
İngilizce (E Düzeyi)
112