You are on page 1of 342

T.C.

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

YENİÇAĞ TARİHİ PROGRAMI

ÖZDEMİROĞLU OSMAN PAŞA VE DÖNEMİ (1527-1585)

(Doktora Tezi)

20116009 Reyhan ŞAHİN ALLAHVERDİ

Danışman

Prof. Dr. Abdülkadir ÖZCAN

İstanbul-2012
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER...................................................................................................... I
ÖNSÖZ ............................................................................................................... III
ÖZET ................................................................................................................... V
SUMMARY ........................................................................................................ VI
GİRİŞ .................................................................................................................... 1
I. BÖLÜM
ÖZDEMİROĞLU OSMAN PAŞA’NIN İLK VAZİFELERİ VE
BEYLERBEYİLİKLERİ ................................................................................... 18
1. Habeşistan Beylerbeyliği .................................................................................20
2. Yemen Beylerbeyliği.......................................................................................23
2. 1.Yemen’de Zeydî Ayaklanmasının Çıkması ...............................................23
2. 2.Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Mutahhar İsyanını
Bastırmak İçin Yemen’e Memur Edilmeleri ....................................................29
2. 3. Lala Mustafa Paşa’nın Azli, Sinan Paşa’nın Serdarlıkla Yemen’e Gelmesi
ve Osman Paşa’nın Yemen’deki Faaliyetleri ...................................................39
2. 4. Vezir Koca Sinan Paşa-Osman Paşa İhtilafı ve Osman Paşa’nın
Yemen’den Ayrılması .....................................................................................45
3. Lahsa ve Basra Beylerbeyliği ..........................................................................50
4. Diyarbekir Beylerbeyliği .................................................................................65
II. BÖLÜM
1578-1590 OSMANLI-İRAN SAVAŞI VE OSMAN PAŞA’NIN
FAALİYETLERİ................................................................................................ 78
1. 1578 Osmanlı-İran Savaşının Başlaması ..........................................................78
2. Serdar Lala Mustafa Paşa’nın Sefer Hazırlıkları, Ordunun İstanbul’dan
Ayrılması ............................................................................................................89
3. Serdar Mustafa Paşa’nın Erzurum’a Varması ve Osman Paşa’nın Orduya
Katılması ............................................................................................................96
4. Çıldır Muharebesi ve Tiflis’in Zabtı .............................................................. 100
5. Koyun-geçidi Muharebesi (Emir Han Cengi) ve Şirvan’da Osmanlı
Hâkimiyetinin Tesisi (7 Receb 986/9 Eylül 1578) ............................................. 109
5. 1. Osman Paşa’nın Vezâretle Şirvan’da Kalması ....................................... 115
5. 2. Lala Mustafa Paşa ve Ordunun Şirvan’dan Ayrılıp Erzurum’a Hareket
Etmesi ........................................................................................................... 119
5. 3. Şirvan’da Kalan Askerin Durumu .......................................................... 123
6. Safevîlerin Şirvan ve Gürcistan’ı İstirdad Çabaları ve Osman Paşa ile
Mücadeleleri ..................................................................................................... 125
6. 1. Aras [Orus/Ereş] Han ile Muharebe ve I. Şemahı Zaferi ........................ 125
6. 2. II. Şemahı Savaşı - Şah-Oğlu Hamza Mirza ve Selman Han’nın Şemahı’yı
Kuşatması ve Kırım Kalgayı Adil Giray’ın Kızılbaşlar Tarafından Esir Edilmesi
...................................................................................................................... 135
7. Osman Paşa’nın Şemahı’dan Ayrılarak Demirkapı (Derbend)’yı Üs Edinmesi
......................................................................................................................... 140
7. 1. Demirkapı’daki Askerin Durumu ve Yerli Halk İle Yapılan Mücadeleler
...................................................................................................................... 145
7. 2. İranlıların Yeniden Şirvan’ı Zapt Etmesi ve Osman Paşa’nın
Demirkapı’daki Kaytaklarla Olan Muharebeleri ............................................ 152
II

8. Kırım Hanı Mehmed Giray’ın, Demirkapı’ya Osman Paşa’nın Yanına Gelmesi


......................................................................................................................... 156
9. Vezir Koca Sinan Paşa’nın Şark Serdarlığı ve Şark Seferinin İkinci Safhası .. 167
10. Şirvan’da 1581-1582 Yılı Olayları............................................................... 168
10. 1. Osman Paşa’nın Küreliler ve Mirza Selman Han ile Mücadelesi .......... 168
10. 2. Bakü Kalesi’nin Yeniden İnşâsı ........................................................... 170
10. 3. Gazi Giray’ın Selman Han ile Muharebesi ........................................... 172
10. 4. Ustaclu Pîre [Muhammed] Han ve Şah’ın Vekili Selman Mirza
Tarafından Bakü Kalesi’nin Muhasara Edilmesi ............................................ 173
10. 5. Gazi Giray’ın Esareti ve Safevîlerin Kabala Kalesi’ni Muhasarası ....... 175
11. Kefe Üzerinden Derbend ve Şirvan’a Asker, Mühimmat, Hazine Gönderilmesi
ve İran’la Sulh Görüşmeleri .............................................................................. 180
12. Şirvan’da Osmanlı Hâkimiyetinin Yeniden Kurulması ve Şemahı Kalesinin
İnşâsı ................................................................................................................ 201
12. 1. Osman Paşa’nın İmam-Kulu Han ile Muharebesi (Meşaleler Savaşı-9
Mayıs 1583) .................................................................................................. 201
12. 2. Şemahı Kalesinin Yeniden İnşâsı ......................................................... 208
13. Osman Paşa’nın Şirvan ve Dağıstan’daki İktisadî, İdarî ve İmar Faaliyetleri211
III. BÖLÜM
OSMAN PAŞA’NIN ŞİRVAN’DAN AYRILIP İSTABUL’A GELİŞİ VE
SADRAZAMLIK DÖNEMİ ............................................................................ 215
1. Demirkapı’dan Ayrılması ve İstanbul’a Hareketi........................................... 215
1. 1. Demirkapı-Kefe Yolunda Ruslarla Olan Mücadelesi.............................. 215
1. 2. Kırım Meselesi ve Osman Paşa’nın Kırım Hanı Mehmed Giray’ı Bertaraf
Etmesi ........................................................................................................... 219
2. Osman Paşa’nın İstanbul’a Varması ve Sadaret Makamına Getirilmesi ......... 227
3. Eski Han Mehmed Giray Oğullarının İsyanı ve Kırım Seferi ......................... 231
4. Tebriz Seferi ve Tebriz’in İstirdadı ................................................................ 243
4. 1. Sefer Hazırlıkları ve Lojistik.................................................................. 243
4. 2. Ordunun Erzurum Üzerinden Tebriz’e Hareket Etmesi ve Tebriz’in Alınışı
...................................................................................................................... 257
4. 3. Osman Paşa’nın Vefatı .......................................................................... 268
4. 4. Osman Paşa’nın Kişiliği ve Varisleri ..................................................... 274
KAYNAKÇA .................................................................................................... 293
ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................................... 331
III

ÖNSÖZ

Tezimiz XVI. asrın önemli asker, devlet adamı ve sadrazamlarından olan


Özdemiroğlu Osman Paşa ve dönemi olaylarını ihtiva etmektedir. XVI. yüzyıl gerek siyasî
gerekse iktisadî faaliyetler bakımından Osmanlı tarihinin en mühim dönemlerinden birini
teşkil etmektedir. Öyle ki Kanunî Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemleri, hem
karada hem de denizlerde doğudan batıya, kuzeyden güneye fetihlerin arttığı ve sınırlarının
oldukça genişlediği bir yüzyıldır. Bu yüzyılın olaylarını Osman Paşa ekseninde incelemeye
çalıştığımız tezde, arşiv kayıtları başta olmak üzere çağdaş Osmanlı ve İran kaynakları ile
araştırma ve incelemelerden istifade edilmeye çalışılmıştır.
Tez giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında tezin hazırlanış amacı,
kapsadığı konular ve yayarlandığımız kaynaklar; XVI. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun
doğu siyaseti ve bu bağlamda Osmanlı-Safevî münasebetlerinin başlangıcı ve gelişimi;
güneyde bilhassa Kanunî Sultan Süleyman döneminde Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’de
girişilen fetihler ve Osmanlı-Portekiz mücadelesi üzerinde durulmuştur.
Birinci bölümde Osman Paşa’nın ilk vazifeleri ve beylerbeylikleri ele alınmıştır.
Babası Özdemir Paşa sayesinde iyi bir eğitim alan Osman Paşa babasının sağlığında
müteferrikalık, emîr-i haclık ve sancak beyliği yapmış, Özdemir Paşa’nın ölümünün
ardından kendisine halef olmuştur. 1561’de Habeşistan beylerbeyi, 1567’de başlayıp devam
eden Zeydî ayaklanmasının bastırılması sırasında San’a beylerbeyi (Aralık 1567), Nisan
1568’de Yemen ve San’a’nın birleştirilmesiyle Yemen beylerbeyi olup bölgede huzuru
sağladıktan sonra mazuliyetle İstanbul’a gelişi, önce Lahsa (Ekim 1571), akabinde Basra
(Ağustos 1573) ve Diyarbekir (Haziran 1576) beylerbeylikleri dönemlerindeki askerî, siyasî
ve iktisadî faaliyetleri üzerinde durulmuştur.
İkinci bölümde 1578’de başlayan Osmanlı-İran savaşları incelenmiştir. Savaşın
nedenleri, seyri ve Osman Paşa’nın savaş içindeki rolü ve faaliyetleri bu bölümün
çerçevesini belirlemektedir. Bu bölümde Lala Mustafa Paşa serdarlığında başlayıp, Gürcistan
ve Azerbaycan’ın fethiyle devam eden, özellikle Osman Paşa’nın Şirvan’da vezirlik
payesiyle kalmasından itibaren (1578) hem yerli ahaliyle hem de İranlılarla yaptığı
savaşlardan, Osmanlı doğu sınırının Hazar sahillerinde Derbend-Dağıstan’a kadar
genişletmesinden bahsedilmektedir. Bununla birlikte Lala Mustafa Paşa'nın azledilip Vezir
Sinan Paşa ve akabinde Ferhad Paşa'nın serdarlığında devam eden fetih hareketlerine de
değinilmiştir.
IV

Üçüncü bölüm Osman Paşa’nın Şirvan’daki fetihleri tamamlayıp idarî teşkilatı


kurduktan ve yerine Hadım Cafer Paşa'yı bıraktıktan sonra İstanbul’a gelişiyle başlayıp,
Dağıstan-Kefe yolunda Ruslarla mücadelesi ve Kırım’daki ihtilalin bastırılmasıyla devam
etmektedir. Bu bölümde 1584’te sadrazamlığa getirilmesinden sonraki faaliyetleri ayrıntılı
olarak incelenmiştir. Bu bağlamda Sadrazam Osman Paşa’nın Kırım şehzadeleri arasındaki
problemlerin halledilmesi için İstanbul’dan ayrılıp Kastamonu’ya gelmesi, kışı orada geçirip
Kırım meselesini hallettikten sonra, İstanbul’a dönmeden hazırlıklarını tamamlayıp Tebriz
seferine çıkışı ve Tebriz'in Osmanlı idaresine katılması gibi konular üzerinde durulmuştur.
Tebriz’in alınışı sırasında hasta olan Sadrazam Osman Paşa ve ordusunun Anadolu’ya
dönüşü, bu sıralarda Safevîlerle yapılan muharebeler ve Osman Paşa’nın vefat etmesiyle bu
bölüm sona ermektedir.
Konu seçiminde ve çalışmaya başladıktan sonra bana yol gösteren Hocam Prof. Dr.
Abdülkadir ÖZCAN’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Tarih bölümü hocalarına, öğrencilik hayatım boyunca bana her zaman destek
olan Yard. Doç Dr. Cengiz FEDAKAR’a, İngilizce metinlerin çevirisinde yardımını
esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Y. Tansoy Yıldırım’a ve emeği geçen herkese; ayrıca
araştırmacılara sabırla hizmet veren İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi (İSAM) ile
Başbakanlık Osmanlı Arşivi çalışanlarına; aileme, Melahat-Yunus AHLATCI’ya ve bilhassa
her zaman yanımda olup beni cesaretlendiren EŞİM’e teşekkür ederim.

Reyhan ŞAHİN ALLAHVERDİ


İstanbul 2012
V

ÖZET

Osmanlı Devleti'nin en güçlü olduğu dönem olarak kabul edilen XVI. yüzyılda
devlet doğudan batıya, kuzeyden güneye genişlemiştir. Sultan I. Selim döneminden itibaren
doğu sınırında başlayan Osmanlı-Safevî mücadelesi Kanunî Sultan Süleyman döneminde de
devam etmiş, yine bu devirde bilhassa denizlerde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Mısır ve
Arabistan'ın alınmasından itibaren Osmanlı Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'na açılma zarureti
hissetmiş ve bölgede Portekizlilerle mücadeleye başlamıştır.
Bu yüzyılda yaşayan Özdemiroğlu Osman Paşa (1527-1585), Osmanlı'nın Kızıldeniz
politikasının yürütülmesinde görev yapmış, idaresi altındaki vilayetlerde ve katıldığı
seferlerde merkezî hükümetin ilgisini çekmeyi başarmıştır. Osman Paşa'nın siyasî kariyeri
Kanunî Sultan Süleyman çağında (1522-1566) babası Özdemir Paşa'nın yanında Mısır'da
başlamıştır. Henüz çocuk denecek yaşlarda küçük görevlerde bulunduktan sonra babasının
1560'da ölümüyle Habeşistan Beylerbeyliği’ne tayin edilmiş, babasının bıraktığı yerden
bölgedeki fetih politikasını sürdürmüştür. II. Selim zamanında (1566-1574) patlak veren
Zeydî ayaklanmasının (1567) yarattığı ortam onun Yemen Beylerbeyliği’ne getirilmesini
sağlamıştır. Ayaklanmanın bastırılıp, kaybedilen yerlerin geri alınmasından sonra mazulen
geldiği İstanbul'da bir yıl kaldıktan sonra, önce Lahsa (1571) ve Basra (1574) akabinde
(1576) Diyarbekir beylerbeyliği yapmıştır.
III. Murad döneminde (1574-1595) 1578'de başlayan Osmanlı-Safevî savaşlarında
Şark Serdarı Lala Mustafa Paşa'nın yardımcısı olarak bulunmuş, Çıldır ve Koyun-geçidi
savaşlarında; Tiflis ve Şirvan fetihlerinde büyük hizmetleri olmuştur. Serdar Anadolu'ya
dönerken Osman Paşa vezaretle Şirvan'da kalarak Şirvan ve Dağıstan'ın idarî
teşkilatlanmasını sağlayıp yerel idarecileri itaat altına almayı başarmıştır. Bu 5 yıllık süreçte
İranlılarla girdiği muharebeleri başarıyla yürütüp Kızılbaşları püskürtmüş ve Şirvan'daki son
muharebesi olan 1583 Meşaleler Şavaşı'yla tarihe geçmiştir.
Şirvan'daki görevini tamamladıktan sonra İstanbul'a gelen Osman Paşa sadrazamlığa
atanmış, kısa süre sonra hem Kırım'daki şehzadeler arasındaki meseleyi halletmek hem de
Şark seferi hazırlıklarını tamamlamak üzere İstanbul'dan ayrılmıştır. 1585'te başlayan Şark
seferine serdar tayin edilen Sadrazam Özdemiroğlu Tebriz'i kısa sürede fethederek bir kale
inşâ ettirmiş, yapılan muharebelerle Safevîler Tebriz'den uzaklaştırılmıştır. Bu muharebeler
sırasında hastalığı artan Osman Paşa, Tebriz muhafazasına Hadım Cafer Paşa'yı bıraktıktan
sonra Anadolu'ya dönerken vefat etmiştir (1585).
VI

ANAHTAR KELİMELER: Osmanlı, Safevi (İran), Yemen, Habeşistan, Basra,


Kafkasya.

SUMMARY

The Ottoman Empire is recognized as the most powerful empire that widened from
east to west and from north to south in the period of XVI. century. Ottoman-Safavid struggle
which started in the period of Sultan I. Selim continued in the period of Suleyman the
magnificent and important developments occurred in the sea regions. Ottoman Empire
perceived inevitable spread to The Red Sea and The Indian Ocean after conqured Egypt and
Saudi Arabia, then began to struggle by Portuguese in the region.
Ozdemiroglu Osman Pasha (1527-1585) who lived in XVI. century had served for
the conduct of the Ottoman’s Red Policy and took attention of central government by
participated to expedition in the provinces that under his administration. Osman Pasha
started his political career next to his father Ozdemir Pasha in Egypt in the era of Suleyman
the magnificent (1520-1566). After served on lower-level obligations when too young, he
was appointed to Abyssinia as a governor by the death of his father in 1560, and then he
continued his father’s conquest policy in the region. Zaidi uprising (1567) in the age of II.
Selim (1566-1574) helped him to appointed to Yemen as a governor. After forced down the
uprising and took back losted territories, he stayed in Istanbul one year and attained to Lahsa
(1571), Basra (1574) and Diyarbekir governor (1576) respectively.
He stayed as an assistant to the Orient found Serdar Lala Mustafa Pasha in the
Ottoman–Safavid wars which started in 1578. He gave great service in the Çıldır and Koyun-
geçidi wars and the conquest of Tiflis and Shirvan. Ozdemir Pasha stayed in Shirvan as a
vezir governor when Lala Mustafa Pasha was returning to Anatolia, and provide
administration and organizational structure for Shirvan and Dagistan by pushing city
administrators to obey to Ottoman rules. In the 5 years period in Shirvan, he conducted wars
with Iranians successfully and forced Qizilbashs to depart from the city. His last battle was
mesaleler wars in 1583 and he took place in history as a torches war.
Osman Pasha was appointed Grand Vizier when came to İstanbul after completed to
assignment in Shirvan. After a short time period, he assigned to solve conflicts between
prince in the Crimea and to complete preparations for the Orient expedition and left from
Istanbul. Oriental expedition started in 1585 and Grand Vizier Özdemiroğlu was appointed
VII

as a Serdar. In a short time Serdar took Tebriz, built a battles and dismissed Safavid from
Tebriz. His disease increased in these battles. He died leaving the way back to Anatolia after
he gave the protection of Tebriz to Hadim Pasha.

KEY WORDS: Ottoman, Safavid (Iran), Yemen, Abyssinia, Basra, Caucasia.


VIII

KISALTMALAR

ADVN.MHM Bâb-ı Âsafi Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi


A.NŞT.d Bâb-ı Âsafi Nişan ve Tahvil Kalemi Defteri
B Receb
Bkz. Bakınız
C Cemâziyelâhır
C. cilt
CA Cemâziyelevvel
C.EV. Cevdet Tasnifi Evkâf
CIEPO International Committee of pre-Ottoman and Ottoman Studies
Uluslararası Osmanlı Öncesi ve Dönemi Osmanlı Araştırmaları
C.MF Cevdet Tasnifi Maarif
Çev. Çeviren
DTCF Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi
der. Derleyen
DİA Diyanet İşleri Vakfı İslam Ansiklopedisi
Ed. Editör
EI2 Encyclopedia of Islam
göst. yer. gösterilen yer
HSD.CB Satın Alınan Evrak Cavit Baysun Evrakı
haz. Hazırlayan
hk. hüküm
İA Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi
İ.DH İradeler Tasnifi Dahiliye
İ.EV İradeler Tasnifi Evkâf
İ.Ü İstanbul Üniversitesi
KK Kamil Kepeci
krş. karşılaştır
Ktp. Kütüphane
M Muharrem
MAD.d . Maliyeden Müdevver Defter
MD Mühimme Defteri
MEB Milli Eğitim Bakanlığı
IX

N Ramazan
nr. numara
nşr. neşreden
OTAM Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
L Şevvâl
R Rebîülâhır
RA Rebîülevvel
S Safer
s. sayfa
Ş Şaban
ŞD Şura-yı Devlet
TED Tarih Enstitüsü Dergisi
TSMA Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi
TT.d. Timar Tevcih Defteri
TY Tarih Yazmaları
vd. ve devamı/ve diğerleri
vr. varak
Yay. Yayınlayan/Yayınları
Z Zilhicce
ZA Zilkade
1

GİRİŞ

Özdemiroğlu Osman Paşa (1527-1585) Osmanlı tarihinin en parlak devri kabul edilen

XVI. yüzyılda yaşamıştır. Bu yüzyılda devletin sınırları batıda Viyana'ya, güneyde Hint

Okyanusu ve Kızıldeniz sahillerine kadar ulaşmıştı. Doğuda İran Safevî Devleti'yle Kafkasya

hâkimiyeti için mücadele edilmekteydi. Güneydeki genişleme siyasetinin bir parçası olmayı

başaran, Yemen ve Habeşistan fetihlerinde ismini duyuran Özdemir Paşa'nın şöhreti, oğlu

Osman Paşa'ya miras olarak kalmış; o da bu miras ve aldığı askerî eğitim sayesinde devletin

doğu sınırlarının Hazar Denizi'ne kadar ulaşmasında büyük pay sahibi olmuştur.

Osman Paşa'nın yaşadığı dönem Osmanlı'nın deniz-aşırı fetihlere giriştiği, Kızıldeniz

sahillerindeki hâkimiyetini güçlendirdiği; Doğuda ise Safevî Devleti'yle yapılan ve yıllarca

süren savaşa denk gelmektedir. Osmanlı Devleti Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden (1517)

itibaren yüzünü Kızıldeniz sahillerine çevirmiş, Kanunî Sultan Süleyman döneminde

Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'nda hâkimiyet kurma politikası takip edilmiş, devlet buraların

teşkilatlandırılması konusunda büyük gayret sarfetmiştir. Bilhassa Yemen ve Habeşistan

eyaleti için önce Özdemir Paşa, onun ölümünden sonra (1560) oğlu Osman Paşa devlete

büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu cesur baba-oğul Yemen ile Habeş eyaletlerinin

karmaşık etnolojik ve dinî yapısına rağmen bölgede istikrarı sağlamayı başarmışlardır.

Yemen meselesinin halledilemesinden bir müddet sonra ise İranla devam eden 23

senelik barış devresinin ardından yeniden Şark politikasına ağırlık verilmeye başlanmıştır.

Devletin 1514'ten beri takip ettiği doğu siyasetinin en önemli nedenlerinden biri Safevî

Devleti'nin bilhassa Kafkasya'da yayılmasını önlemeye yöneliktir.

Bu çalışmanın temel amacı bu devirdeki olayları Özdemiroğlu Osman Paşa ekseninde

bütün yönleriyle ortaya koymaktır. Çünkü sözü edilen dönemin olayları müstakil olarak ele

alınmakla birlikte doğrudan Osman Paşa’nın hayatının ve o devrin olaylarının bir bütün

olarak ele alındığı kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Günümüze kadar Abdurrahman

Şeref'in yazdığı ve bir dizi halinde TOEM'de yayınlanan "Öztimuroğlu Osman Paşa" adlı

makalenin dışında, biri mezuniyet diğeri yüksek lisans tezi olmak üzere iki çalışma
2

yapılmıştır. Fikriye Uçarlar tarafından hazırlanan mezuniyet tezi (İstanbul Üniversitesi, Tarih

Bölümü, Bitirme Tezi, 1946/47) kapsamlı olmayan bir çalışma iken, Mustafa Karanfil tezini

Rahimî-zâde İbrahim Harîmî Çavuş'un Gonca-i Bağ-ı Murad ve Zafernâme-i Sultan

Murad Han adlı eserlerini esas alarak hazırlamıştır (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, 1998).

Osmanlı'nın Kızıldeniz (güney) siyasetini derinlemesine inceleyan Cengiz Orhonlu

Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti: Habeş Eyaleti isimli eseri hazırlamıştır.

Yine bu cümleden Salih Özbaran pek çok makale kaleme almış ve bu çalışmalarını

Yemen'den Basra'ya Sınırdaki Osmanlı adlı eserinde bir araya getirmiştir.

Osmanlı'nın Şark seferlerini ele alan iki önemli çalışmadan birisi Bekir Kütükoğlu'nun

hazırladığı Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri (1578-1612) iken diğeri Fahrettin

Kırzıoğlu'nun kaleme aldığı Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590) isimli

eseridir. Daha sonraki devirlerde bu eserlerin ışığında hazırlanan pek çok çalışma

bulunmaktadır. Ancak Şark seferlerini konu alan bu çalışmalar daha çok serdarlar ve

yanındaki ana/merkezî ordunun giriştiği savaşlarla ilgili olup, Osman Paşa’nın askeriyle

1579’da Derbend’e çekildikten sonra orada yaşadıklarına ve çekilen sıkıntılara yer

vermemişlerdir. Kızılbaş kuvvetleriyle yapılan muharebeler ele alınırken Dağıstan ahalisiyle

yapılan mücadeleler; Osman Paşa’nın Şirvan'daki idarî, iktisadî ve imar faaliyetleri geri

planda kalmıştır. Bununla beraber Fahrettin Kırzıoğlu eserinde Kafkasya’nın siyasî ve etnik

yapısını detaylarıyla ortaya koymuştur.

Ayrı ayrı hazırlanan bu çalışmalar ve devrin kaynakları incelenerek Osman Paşa'nın

hayatı kapsamlı olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. II. Selim ve III. Murad dönemlerinin

resmî belgeleri çalışmamızın ana çerçevesini oluştururken bu zaman diliminde yazılmış

tarihî kaynaklar resmî belgelerden kalan boşluğu doldurmakta ve olaylara dair ayrıntılı bilgi

vermektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Bab-ı Âsafî tasnifinde yer alan

Mühimme ve Mühimme Zeyli defterleri, Kamil Kepeci Ruus defterleri, Maliyeden

Müdevver defterler, Vakıf kayıtları, Nişan ve Tahvil kalemi defterleri yararlandığımız

başlıca vesikalardır.
3

Osman Paşa, müstakil olarak adına en çok gazavâtnâme, fetihnâme ve zafernâme

yazılan serdarlardandırdır. Onun yer aldığı fetihlerin tarihini anlatan eserler bazen fethedilen

yerin ismiyle anılırken, bir kısmı da doğrudan Osman Paşa'nın adını taşımaktadır. Bunlardan

en önemlisi Âsafî Dal Mehmed Çelebi’nin gazâvatnâme türündeki Şecâ’atnâme'sidir. Eser

Özdemiroğlu Osman Paşa’nın doğu seferlerini (986-993/1578-1585) ihtiva etmektedir.

Manzum ve mesnevi tarzda yazılan eser, 986/1578 yılında kazanılan Çıldır Savaşı ile

Tiflis’in fethini; Osman Paşa’nın vezaretle Şirvan’da vali tayinini ve Safevilerle yapılan

savaşları tasvir etmektedir. Eser Tebriz’in fethini anlatan bölümden sonraki hatime ile sona

ermektedir. İki nüsha yazması olan eserin yazma nüshaları İstanbul Üniversitesi

Kütüphanesi, TY 6043 ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan 1301'de kayıtlıdır.

Ayrıca eser yeni bir Giriş’le Abdülkadir Özcan tarafından tıpkıbasım olarak neşredilmiştir

(İstanbul 2007).

Ebubekir b. Abdullah, Târih-i Osman Paşa (Şark seferlerinde surhser ile vaki olan
ahvalleri ve Şirvan’da Osman Paşa ile surhserin mücadelelerini beyan eder) adlı eserinde
987-990/1579-1582 tarihleri arasında Kafkasya’da meydana gelen olayları ayrıntılı olarak
kaleme almıştır. Viyana Milli Kütüphanesi’nde (Viyana, Österreichische Nationalbibliothek,
no. H.O. 68) bulunan nüshaya Târih-i Osman Paşa, Millet Kütüphanesi’ndekine (Tarih
Kitapları 366) ise Şark Seferleri … adı verilmiştir. Viyana Milli Kütüphanesi’ndeki
nüshada Osman Paşa'nın Demirkapu’dan İvaz Efendi’ye (ö. 994/1586) gönderdiği bir
mektup ve Rahimizade İbrahim Çavuş’un Tebriz seferini anlatan bir risalesi de kayıtlıdır. Bu
nüsha Yunus Zeyrek tarafından Tarih-i Osman Paşa adıyla yayınlanmıştır (Ankara 2001).
Bu eserin bir diğer nüshası ise Fransa Milli Kütüphanesi'nde Tevârih-i Osman Paşa Bera-
yı Demürkapu Hikayat-ı Acîbe adıyla (Türkçe Yazmaları, nr. Gaulmin /Regius, 1324)
kayıtlı bulunmaktadır. Sözü edilen nüshaların tamamı görülmüş olup, aralarında istinsah
farklılıkları bulunmaktadır.
Hüseyin b. Mehmed, Gazavât-ı Özdemiroğlu Osman Paşa, Belediye (Atatürk)

Ktp., Belediye Yazmaları, nr. 0.118/2; Adlî mahlaslı bir şairin nazmettiği Fî Beyan-ı Feth-i

Şirvan ve Temürkapu ve Osman Paşa’nın Cenk İttiğüdir (Milli Ktp. Yazmalar

Kolleksiyonu, nr. 06 Mil Yz FB 179); Mehmed Vefaî Efendi'nin, Târih-i Gazavât-ı Sultan

Murad-ı Sâlis (Österreichische National Bibliothek, nr. 1031); Vusûlî Mehmed Çelebi'nin
4

II. Selim dönemini içeren, Selimnâme adlı eserleri Osman Paşa'nın dahil olduğu olayları

anlatan diğer önemli kaynaklardandır.

III. Murad döneminde tarih alanında pek çok eser kaleme alınmış ve kendisine
takdim edilmiştir. "Şehnâmecilik" onun zamanında da devam etmiş, Şehnâmeci Seyyid
Lokman ilk şehnâmesini bu dönemde (1578) tamamlamıştır. Bu eserde Şehzade Bayezid
isyanının bastırılması, Malta, Sakız ve Sigetvar seferleriyle Kanunî’nin ölümü ve II. Selim’in
cülûsu tasvir edilir. Daha sonra II. Selim döneminin anlatıldığı Selimhan-nâme’yi (TSM
Ktp., A.3595) kaleme almış, ardından III. Murad döneminin anlatıldığı iki ciltlik Şehinşah-
nâme’yi yazmıştır. Seyyid Lokman, Farsça yazdığı Şehinşah-nâme I’de (İÜ. Ktp., FY
1404) 1574-1579 yılları arasında geçen olayları anlatırken, Şehinşah-nâme II’de (TSM Ktp.,
B.200)1580-1584 yılı olaylarına yer verir. 1595’e, kadar görevde kalmış, yerine Tâlikîzâde
Subhi Mehmed bu göreve tayin olunmuştur. 1599’a kadar görevde kalan Talikîzâde, Osman
Paşa'nın Tebriz seferini anlattığı Muradnâme veya Tebriziyye ve Ferhat Paşa’nın Gürcistan
seferini tasvir eden Gürcistan Seferi Tarihçesi’ni kaleme almıştır.
Gelibolulu Mustafa Âlî, Lala Mustafa Paşa’nın Gürcistan, Azerbaycan ve Şirvan
seferlerinde katip olarak bulunmuş ve olayları anlattığı Nusretnâme'yi yazmıştır.
Fursatnâme ise Nusretnâme’nin devamı niteliğinde olup Sinan Paşa’nın emriyle
yazılmıştır. Âlî’nin en önemli eseri, 1591-1599 tarihleri arasında yazdığı Künhü’l-
Ahbar’dır. Dört rükne ayırdığı eserinin birinci rüknünde: kainatın yaratılışı ve Hz.
Adem’den, Hatemu’l-Enbiya, Hz. Muhammed (SAV) dönemine kadar olan olayları; ikinci
rüknünde: İslam’ın doğuşundan, Peygâmberler ve İslamî Arap tarihini; üçüncü rüknünde:
Türk ve Tatar kavimlerinin tarihini; dördüncü rüknünde ise Osmanlı Devleti ile çevresindeki
milletleri, devlet adamlarıyla, şairler ve alimlerin biyografilerini kaleme almıştır. Eserin
dördüncü rüknü iki cilt olarak hazırlanmış, birinci cildi başlangıçtan II. Selim devri sonuna
kadar; ikinci cildi, Kanunî Sultan Süleyman devrinden III. Mehmed’in ilk yıllarına kadar
gelen Osmanlı tarihine ayrılmıştır. Nushatü's-Selâtin, ise Âlî’nin yazdığı diğer bir eserdir.
Mustafa Selanikî, Selanikî Tarihi adıyla bilinen eserinde, Kanunî Sultan
Süleyman’nın saltanatının sonlarından, III. Mehmed’in devrinin ortalarına kadar olan
vakaları yazmıştır. Eserde III. Murad dönemi olaylarını, katıldığı Gence seferi ve özellikle
saray teşkilatı, idarî ve askerî bozulmaları tasvir etmiştir. Sokullu Mehmed Paşa ve Feridun
Ahmed Bey’den gördüğü himaye, olayları yakından takip etmesine ve günü gününe
yazmasına olanak sağlamıştır. Tarih-i Selanikî, müelliften sonraki tarihçiler tarafından
kaynak olarak kullanılmıştır. Eser Mehmet İpşirli tarafından neşredilmiştir.
5

Osmanlı-İran savaşlarına bizzat katılan Rahimî-zâde İbrahim Harimî Çavuş, bu


savaşlarla ilgili olarak üç eserin yanı sıra Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Tebriz’i fethini
anlatan kısa bir risale yazmıştır. Lala Mustafa Paşa’nın 985-988/1577-1580 tarihleri arasında
gerçekleştirdiği Çıldır, Tiflis ve Şirvan fetihlerinin ve Kars kalesinin inşasının destanımsı bir
şekilde anlatıldığı Zafername manzum ve mensur bölümlerden oluşur. Eserin tek nüshası
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Tarih Yazmaları 2372'de kayıtlıdır. Rahimî-zâde'nin
ikinci eseri olan Gonca-i Bağ-ı Murad, Osman Paşa’nın Kırım seferi için İstanbul’dan
ayrılması (992/1584), Kırım Hanı Mehmed Giray'ın isyanının bastırılması, Osman Paşa’nın
Tebriz seferi (993/1585), Gazi Giray’ın Erzurum’da orduya katılması, Tebriz’in fethi, Tebriz
hakkında bilgiler ve gelişen olaylar, Cafer Paşa’nın Tebriz’de muhafazada bırakılması ve
Osman Paşa’nın vefatıyla sona erer (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY 2372).
Rahimî-zâde, Gonca-ı Bag-ı Murad’ın kapsadığı konuları nesir olarak küçük bir
Risale halinde yazmıştır. Bu Feth-i Tebriz isimli risale Tebriz seferi esnasında müsvedde
olarak yazılmıştır (993/1585). Müellif bu risaleyi İstanbul’da manzum hale dönüştürmüştür.
Yunus Zeyrek Ta’rih-i Osman Paşa adlı yazmanın edisyonunu yaparken bu Risale’yi de
ona ilave etmiştir. Gencîne-i Feth-i Gence, ise Serdar Ferhad Paşa ile beraber doğu
seferinde bulunduğu sırada meydana gelen olayları içermektedir. Eser 991-994/1583-1586
yılları arasındaki seferleri ve 998/1590 yılına kadar sınır boylarında vuku bulan askeri ve
diplomatik gelişmeleri ihtiva eder.
Feridun Ahmed Bey, Münşeâtü’s-Selatîn'de hükümdar mektupları, ferman, berat,
fetihnâme, zafernâme vb. suretlerini toplamış ve eserini oluşturmuştur. Osmanlı hanedanına
ait olan mektupları, her padişah devrine göre derlemiş ve bir cilt haline getirmiştir. III.
Murad dönemine kadar olan padişah mektuplarını derlediği eserini 1574 yılında Sokullu
Mehmed Paşa’nın aracılığıyla Padişah’a takdim etmiştir. Fakat ikinci ciltteki mektuplar daha
sonra bir araya getirilmiştir.
Cenabî Mustafa ise bir mukaddime ve 82 babdan oluşan El-Aylemü’z-zâhir fî
ahvali’l-evâ’il ve’l- evâhir adlı eseri yazmıştır. Arapça olarak yazılan eserin her bir bölümü
bir hükümdar ailesine ayrılmış, son bölümünde ise Osmanlı tarihine yer verilmiştir. Bu
bölüm III. Murad zamanına kadar gelmektedir (997/1588). Eserini kendisi Türkçeye
çevirmiş ve bu eserden de bir “Muhtasar” yapmıştır.
Bu çalışmamızda Safevî Tarihi'ni ve Osmanlı Devleti’yle ilişkilerini anlatan Safevî
kaynakları da kullanılmıştır. Şah Abbas zamanında Türkmen İskender Beğ Münşî tarafından
kaleme alınan Âlem-ârâ-yı Abbasî; Safevî hanedanının ilk zamanlarını anlatan Hasan-ı
Rumlu'nun, Ahsenü't-tevârih; Safevî devlet teşkilatını kapsamlı bir şekilde ele alan
6

Tedhiratü'l-mülük: a Manual of Safavid Administiration (haz. V. Minorsky); Bitlis


Hâkimi Şerefhan'ın yazdığı Şerefnâme ve manzum olarak Cemalî b. Hasan Dizpulî'nin telif
ettiği Şehnâme: Güşay-ı Benam-ı Vezir-i Muazzam Osman Paşa b. Özdemir başlıca
kaynaklarımızdandır.
Osmanlı'nın Yemen'deki fetihlerinin anlatıldığı Yemen tarihlerinden de
yararlanılmıştır. Bunların en kapsamlısı Kutbuddin Muhammed b. Ahmed en-Nehrevâlî el-
Mekkî'nin el-Barku’l-Yemanî fî-Fethi’l-Osmânî (Riyad 1967) adlı eseridir. Bu eser daha
sonra Hacı Ali tarafından Mısır’da kâtiplik yaptığı dönemde Vali Ahmed Paşa’nın (ö.
1063/1653) Yemen’le ilgili sorularına cevap olmak üzere 1060/1649 senesinde Ahbarü’l-
Yemanî adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Ahbarü’l-Yemanî Kutbuddin’in eserinin
tercümesine ilaveler yapılmak suretiyle genişletilmiştir. Rumuzî Mustafa Efendi, Koca Sinan
Paşa’nın emriyle manzum bir Yemen tarihi olan Nâme-i Fütûh-ı Yemen’i kaleme almıştır.
Eser Hulusi Yavuz tarafından neşredilmiştir. Nihalî ise Fethiyye-yi Yemen isimli manzum
eseri telif etmiştir. Bu eserleri kaynak olarak kullanan Ahmed Raşid Târih-i Yemen ve
San’a, Atıf Paşa Yemen Tarihi dönemin olaylarının aydınlatılması bakımından önemlidir.
Bu dönemde olaylara sahne olan bölgelerin etnik ve coğrafî yapısını anlamak
bakımından seyahatnâmeler de önemli bir yer tutmaktadır. Bizzat XVI. yüzyılda yaşamış ve
Osman Paşa ile tanışma fırsatı bulmuş olan Âşık Mehmed'in, Menâzirü'l-Avalim'i bu
bakımdan önemli bir yer tutmaktadır. XVII. yüzyılın ve Türk Tarihi'nin en önemli seyyahı
olan Evliya Çelebi'nin yazdığı Seyahatnâme de Osmanlı'nın etno-kültürel ve coğrafî
yapısının tahlilinde büyük bir öneme sahiptir.
Osman Paşa’nın görev yaptığı eyaletlerin Osmanlı teşkilatına dahil edilmesine;

Osmanlı-İran münasebetlerinin başlangıcına ve geçmişte iki devlet arasında cereyan eden

savaşalara dair kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.

Osmanlı fetihleri devletin hemen kuruluş yıllarından itibaren Rumeli yönünde

gelişmiştir. Bunda tarihî, dinî ve siyasi faktörlerin yanı sıra bölgenin içinde bulunduğu

çatışma ortamı da etkili olmuştu. İstanbul’un alınışını kolaylaştıran bir dizi fetihten sonra

Osmanlı, kesin olarak Balkanlara yerleşmiş bulunuyordu. İstanbul’un fethinden itibaren

Doğu Roma İmparatorluğu’nun son kalıntıları da ortadan kaldırılmış, Anadolu’da uzun süren
7

bir müdacele sonunda Türk birliği sağlanmıştı1. Ancak XV. yüzyılın sonunda XVI. yüzyılın

hemen başında ülkenin doğu sınırında yeni bir tehlikenin ortaya çıkmasıyla birlikte

Anadolu’da karışıklıklar baş göstermiş, sefer güzergâhı konusunda uygulanan siyaset

değişikliğe uğramıştır. Daha ilk andan itibaren Osmanlı’yı tehdit eden bu tehlikenin adı

Safevî Devleti’ydi.

Safevî adı aynı isimle kurulacak olan Safevî Devleti’nin bânisi Şah İsmail [I]’in altıncı

kuşaktan atası Şeyh Safiyüddin Ebü’l-Feth İshâk’a dayandırılmaktadır. Erdebil2 sûfileri

başlangıçta sadece bir dinî tarikat iken sonradan siyasî bir teşekkül3 halini almaya başlamış,

Sultan Hoca Ali [Şâfiî4] Sünnîlikten ayrılarak Şi’îliğe meyletmiştir. Bundan sonra Şi’îlik

İran, Irak, Suriye ve Anadolu’da, genellikle Türkmenler arasında yayılmaya başlamıştır. Bu

zümreleri ilk olarak bir devlet teşekkülü olarak etrafında toplayan ise Hoca Ali’nin torunu

Cüneyd’dir 5. Cüneyd 1447’de babası Şeyh İbrahim’in yerine geçerek amcası Cafer ile

mücadeleye girişti. Ancak Azerbaycan’da hüküm süren ve oğlunun kayınpederi olan

Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah'dan destek alan Cafer ile mücadele edemeyerek

Erdebil’den ayrılmıştır6. Anadolu’ya gelen Şeyh Cüneyd Osmanlı Padişahı II. Murad’dan

Anadolu’da oturmak için müsaade istemiş7 ancak Osmanlı padişahı onu reddetmişti. Bunun

1
Osmanlı’nın fetih siyaseti hakkında bkz., Feridun M. Emecen, “XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı
Devleti’nin Doğu ve Batı Siyaseti”, XV ve XVI. Asırları Türk Devri Yapan Değerler (Ed.
Abdülkadir Özcan), İstanbul 1997, s.125-154.
2
Erdebil Sûfiliğinin ortaya çıkışı için bkz. Roger Savory, “The Lords of Erdebil”, Iran Under The
Safavids¸ Cambridge 1980, s.1 vd. Bilal Dedeyev, “Safevî Tarikatı ve Osmanlı Devleti ile İlişkileri”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, I/5, Sonbahar 2008.
3
Savory, İran şahlarının gücünün nereden geldiğini şu şekilde tespit etmiştir. Öncelikle eski İslam
düşüncesinin bir parçası olarak, Allah tarafından kendilerine devleti yönetme yetkisini veren ilahi
gücün (“Zillullah fi’l-arzi”) şahlarda bulunduğuna ve şahların kıyamet günü yeryüzüne gönderilecek
Mehdi’nin dünyadaki temsilcileri olduklarına inanmalarından, son olarak da "Safeviyye" olarak
bilinen "Sûfi" inancının lideri olmalarından kaynaklanmaktadır. Yani dinî ve dünyevî yetkileri bir
arada üzerlerinde toplamışlardır (Savory, aynı makale, s.2). Şahların gücünün kaynağının
"ilahî/tanrısal" olması, tebanın sorgusuz sualsiz kendilerine boyun eğmelerini sağlamıştır (Savory,
"Emergence Of The Modern Persian State Under The Safavids", Studies On The History Of
Safawid Iran, London 1987, s.6 vd.).
4
Tufan Gündüz, “Safevîler”, DİA, XXXV, s.451.
5
Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri (1578-1612), İstanbul 1993, s.1.
6
Ayşe Atıcı Arayancan, “Karakoyunlu Sultanı Cihanşah’ın Şeyh Cüneyd’e Karşı Aldığı Önlemler”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, sayı 3/11, (Bahar) 2010, s.74-75. Safevî tarikatının ortaya
çıkışı, devrin olayları ve Safevîlerin çağdaş devletlerle olan ilişkileri için bkz. Hasan-ı Rumlu,
Ahsenü’t-Tevârîh (terc. Mürsel Öztürk), Ankara 2006.
7
Safevîlerin Anadolu ile ilişkileri daha eskilere dayanmakla birlikte Osmanlıların Safevî tarikatiyle ilk
temasları Şeyh Hoca Ali döneminde başlamıştır (Bilal Dedeyev, aynı makale, s.208).
8

üzerine beyliklerden Karamanoğullarına sığındı. Bir müddet Konya’da kalan Şeyh,

Suriye’ye geçti ve oradan tarikatını yaymaya başladı8. Burada da barındırılmayınca

Akkoyunlu Uzun Hasan ile iyi münasebetler kurmuş, ancak onun Şirvan-şahlarla olan

mücadelesinde ölmüştür. Uzun Hasan onun yerine Erdebil’de bulunan oğlu Haydar’ı

tarikatın başına getirmiş ve onu kızıyla evlendirmiştir. Şeyh Haydar, Şirvan bölgesinde

Şirvan-şah Ferruh Yesar b. Halilullah ve ona destek olan Akkoyunlu Yakup’un gönderdiği

ordu ile yaptığı bir savaşta ok ile vurularak öldürüldü 9. Bu evlilikten doğan İsmail tarikat

mensuplarından bir ordu kurup onlara “on iki dilimli” kırmızı bir başlık giydirdi. Bu başlığa

izafeten Safevîler için “Kızılbaş” tabiri kullanılmaya başlandı10.

Bu teşkilat, zamanla Anadolu’dan gelen Rumlu, Ustacalu, Karamanlu, Tekelü, Bayat

ve Varsakların İsmail’e katılmasıyla büyüdü ve bu oymaklar giderek devletin nüvesini teşkil

eden en kuvvetli unsur haline geldiler 11. İsmail, 1502 yılında Tebriz’e gelerek “Şah” unvanı

aldı, Safevî Devleti’nin kuruluşunu ve Şi’îliği resmî mezhep ilan etti. Aslında bu durum

Şah’ın etrafındakiler tarafından endişe ile karşılanmıştı. Zira bir gün şaha gelerek;

Tebriz’deki 200-300 bin kişinin üçte ikisinin Sünnî olduğunu ve Sünnîlerden çekindiklerini,

eğer Tebrizliler Şi’îliği kabul etmezlerse şahın ne yapacağını sordular. Bunun üzerine Şah

İsmail: “Eğer insanlar karşı çıkmak için tek kelime bile ederse, Allah’ın yardımıyla, bir kişi

bile kalmayacak şekilde hepsini kılıçtan geçiririm” diye cevap vermişti12. Zaten iyice

zayıflayan Akkoyunlu Devleti’nin kalıntıları üzerinde hüküm süren şehzade Murad ve

şehzade Elvend’in mücadeleleriyle daha da güç kaybeden Akkoyunlular Şah İsmail

8
Walter Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd: XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet Haline
Yükselişi (çev. Tevfik Bıyıklıoğlu), Ankara 1992, s.15-16, 17-19.
9
Ahsenü’t-Tevârîh, s.582-585.
10
Kütükoğlu, aynı eser, s.2. Safevîlerin devlet ve ordu teşkilatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Tadhkirat al-Mulûk: A Manual Of Safavids Administration (translated Vladimir Minorsky),
London 1980; Savory, "Some Notes On The Provincial Administration Of The Early Safawid Empire"
Studies On The History Of Safawid Iran, s.114-15; Zabil Bayramlı, “Azerbaycan Safevî
Devleti’nin Askerî Teşkilâtı”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi,
4, 2010, s.213-226.
11
Safevî Devleti’nde bulunan Türkmen kökenli ümera için bkz. Faruk Sümer, Safevî Devleti’nin
Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1976; Savory, “Iran, History,
Turkomans To Present Day”, EI2, volume II, s.34.
12
Savory, “Theocratic State: The Reing Of Shah İsmail I (1501-1524)”, Iran Under The Safavids,
s.29.
9

tarafından ortadan kaldırılmış ve yerine Azerbaycan Safevî Devleti kurulmuştur13. 1503’te

Hemedan civarında olan Akkoyunlu kalıntılarını ortadan kaldıran Şah İsmail, orta ve güney

İran’ı hâkimiyeti altına aldı. Adından 1504’te Mâzenderan, Cürcân ve Yezd’i; 1505-1507

yıllarında Diyarbekir’i; 1508’de Bağdad ve güney-batı İran’ı; 1509-1510’da Şirvan ve

Horasan’ı topraklarına kattı14.

Bundan sonra gittikçe güçlenen Şah İsmail Osmanlılar için bir tehdit unsuru haline

gelmeye başladı. Anadolu’da Teke ve Hamidili Türkmenlerinin İsmail’e teveccüh

göstermesi daha II Bayezid zamanında bazı olayların yaşanmasına neden olmuştu.

Kızılbaşların en büyük faaliyeti Anadolu’ya gönderdikleri “halifeler” aracılığıyla Şi’îliği

yayma politikasıdır15. Devlet bu girişimleri engellemek adına savaşla karşı koymaya çalıştığı

gibi bazı Sünnî tarikatlar aracılığıyla da mücadele etmek yoluna gitmiştir16. II. Bayezid Teke

Kızılbaşlarını engellemek için bir kısmını Rumeli taraflarına tehcir etmişti. Ancak bu

uygulama Türkmenlerin Şah’a ilticasını engellemediği gibi Selim’in kardeşlerinin dahi Şah'a

temayül göstermesine neden oldu. Şah-Kulu Baba Tekeli isyanının (1511) çıkmasıyla

birlikte Anadolu’da huzur ve asayiş bozuldu17. Sultan II. Bayezid bu olaylarla baş

edemeyince Trabzon’da sancak beyi bulunan şehzade Selim tarafından uyarılmış, Selim

Erzincan ve Bayburd civarında olan Türkmenler üzerine bizzat saldırılarda bulunmuştu.

1512’de tahta geçtikten sonra Rumeli ve Anadolu’daki Şi’îleri tespit ettirip bir kısmını

katlettirdi18. Ardından Şah İsmail’e karşı kesin bir netice almak için sefere karar verdi.

Çaldıran savaşında (1514) Şah İsmail’i kesin bir yenilgiye uğrattıysa da Kızılbaş tehlikesi

son bulmadı. Bu savaş sonunda Diyarbekir, el-Cezire ve Kuzey Irak’ın bazı bölgeleri ve yerli

13
Necefli Tofiq Hümbet oğlu, Qarakoyunlu ve Ağqoyunlu Dövletlerinin Tarixi Müasir Türk
Tarixşünaslığında, Bakü 2000, s.30; Savory, aynı madde, s.33-34.
14
İsmail Safa Üstün, “ İran, Tarih, Safevîlerden Günümüze Kadar”, DİA, XXII, s.400.
15
Kütükoğlu, aynı eser, s.3.
16
Bkz. Yusuf Küçükdağ, “Osmanlı Devleti’nin Şah İsmail’in Şiî Propagandacılarına Halvetiyye İle
Karşı Koyma Politikası”, XIII. Türk Tarih Kongresi, IIII/ I, Ankara (4-8 Ekim) 1999, s.439-441;
Shahı Ahmadov, Azerbaycan’da Şiîliğin Yayılma Süreci, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri (İslam Meshepleri Tarihi) Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi,
Ankara 2005.
17
Bkz. Şehabeddin Tekindağ, “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim’in İran
Seferi”, Tarih Dergisi, XVII/22, 1967, s.51vd.
18
Kütükoğlu, s.4.
10

beylerin bir kısmı Osmanlı’ya bağlandı. Ancak Osmanlı’nın bu sırada içeride yaşadığı Celâli

isyanı ve bazı sıkıntılar Safevî Devleti’ni kesin olarak ortadan kaldırmayı engelledi19.

Kanunî devrine gelindiğinde yine bu isyanlardan olan Baba Zünnûn ve Kalenderoğlu

isyanı çıkmıştır. Kalenderoğlu isyanı 1527’de İbrahim Paşa tarafından bastırıldıktan iki yıl

sonra ise Adana civarında isyan eden Seydi ve İnciryemez lakablı Kızılbaşların isyanı da

bastırılmıştır20.

Şah İsmail’in 1524’te ölümünün ardından oğlu Tahmasb İran Şahı oldu. Yavuz Sultan

Selim’den sonra uzun süre iki devlet arasında bir savaş yaşanmamış, ancak Safevîler

tarafından Anadolu’daki isyanlar teşvik edilmişti. Osmanlı’nın batılı düşmanlarıyla dahi

ittifak arayışında olan Tahmasb döneminde iki devletin ilişkileri bozuldu. İran beylerinden

Azerbaycan Hanı Ulama Han’ın Osmanlı’ya, Osmanlı’nın Bitlis Hâkimi Şeref Han’ın da

İran’a iltica etmeleri21; İran’ın Bağdad Hanı Zülfikar’ın Kanunî’ye tâbi olup şehrin

anahtarlarını göndermesi iki taraf arasındaki sorunları iyice derinleştirdi. 1533 yılında

Sadrazam İbrahim Paşa serdarlığında Osmanlı ordusu İran’a hareket etti. Bu seferle Tebriz’e

girilerek Azerbaycan alındı (1534). Ertesi sene bizzat Padişah da sefere iştirak edince

Bağdad (1535) kolayca Osmanlı hâkimiyetine girdi. Ancak ordunun Azerbaycan’dan

ayrılmasından sonra Tahmasb, Tebriz’e gelerek Ulama Hanı mağlup etmiş ve bölgeye hâkim

olmuştu22. Irakeyn seferi olarak bilinen bu seferle önemli fetihler yapılmış ancak kesin

olarak Safevîler ortadan kaldırılamamıştır23.

19
Aliyev Salih Muhammedoğlu, “İran, Tarih-Osmanlı-İran Münasebetleri”, DİA, XXII, s.405.
20
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, Ankara 1988, s.347-348.
21
Tafsilat için bkz. Şeref Han, Şerefnâme-Kürd Tarihi (çev. ve haz. M.Emin Bozarslan), İstanbul
1971, s.483-496.
22
Uzunçarşılı, II, s.348-352. Tafsilat için bkz. Şerefnâme, II, s.504-507; Remzi Kılıç, Kanunî Devri
Osmanlı-İran Münasebetleri (1520-1566), İstanbul, 2006; Kılıç, “Osmanlı Devleti’nin İran
Politikası (16. ve 17. Yüzyıllar)”, Türk Dış Politikası Osmanlı Dönemi, I-II, (Ed. Mustafa Bıyıklı),
İstanbul, 2008, I, s.75-116; Kılıç, “Bağdat’ın Osmanlı Hakimiyetine Girmesi ve Kanunî’nin
Bağdat’taki Faaliyetleri”, Uluslararası Bağdat Sempozyumu, İstanbul, 7-9 Kasım 2008.
23
Osmanlı-İran savaşlarında kesin netice alınamasının en önemli nedeni coğrafya ve iklim şartlarıdır.
Fetihleri yaptıktan sonra askerin bölgede uzun süre kalması mümkün olamıyordu. Zira sözü edilen
engeller askere erzak ve yardım götürülmesine imkân bırakmıyordu. Bu nedenle de asker kışlamak
üzere bölgeden ayrıldığında İranlılar gelip şehirleri geri alıyorlardı. Buna bir de Şah’ın bizzat gelip
meydan muharebesi yapmaması da eklenenince sonuç Osmanlı açısından çok da başarılı olamıyordu.
Bu şekilde senelerce Osmanlı askeri yıprandı ve kesin bir netice elde edilemedi (Halil İnalcık, “
Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Belleten, XII, Ankara
(Nisan) 1948, s.351).
11

1547 senesine gelindiğinde ise Şah’ın kardeşi Elkas Mirza İran tahtını ele geçirmek

maksadıyla Osmanlı’ya sığındı. Bu durum İran’la Osmanlı’nın arasının yeniden açılmasına

sebep olunca, kaybedilen yerlerin de geri alınması maksadıyla padişah 1548’de yeniden İran

üzerine sefere çıktı. Tebriz bir kez daha istirdad edildikten sonra Van ve çevresi alınıp

Tahmasb mağlup edildi. Padişah’ın Diyarbekir’e dönmesini fırsat bilen Şah’ın, tekrar

harekete geçmesi üzerine, bu defa da Gürcistan üzerine Vezir Ahmed Paşa sefere memur

edildi. Bu seferle 20’ye yakın kale alındı. Ordu İstanbul’a döndükten sonra Şah’ın bir kez

daha saldırıya geçmesi, üçüncü bir seferi kaçınılmaz kıldı. 1553 senesinde yine padişah

bizzat sefere çıkıp, bu defa Nahçıvan24, Erivan (Revan) ve Karabağ tarafları zapt edildi.

Seferin dönüşünde Padişah Amasya’da iken Şah’ın barış elçisi ve mektubu Kanunî’ye

ulaşmış ve iki taraf arasında Amasya Antlaşması (29 Mayıs 1555) imzalanmıştır. Buna göre

Azerbaycan toprakları ile Tebriz, Doğu Anadolu ve Irak-ı Arap toprakları Osmanlılarda

kaldı25. Bu sulh ile Osmanlı İran sınırı çizilmiş, 1578’e kadar da gerek Kanunî gerekse II.

Selim zamanında bu antlaşmaya riayet edilmiştir.

Denizlerdeki faaliyetlere gelince, XVI. yüzyılda bilhassa Kanunî döneminde yürütülen

fetih politikası çok yönlü olup, kara ve deniz harekâtı şeklinde kendisini göstermiştir. Bu

dönemde özellikle Akdeniz (Rodos, Cezayir, Trablusgarb’ın fethi), ve Hint Okyanusu’nda

önemli gelişmeler yaşanmıştır.

Hint okyanusu ve Kızıldeniz coğrafi keşiflerden sonra Portekizlilerin, bölgedeki

Müslüman tüccar ve hacıları tehdit ettiği bir yer haline gelmişti. Portekizli bir denizci olan

Vasco do Gama’nın 1498’de Ümit Burnu’nu keşfiyle Hindistan’a daha kısa yoldan ve

okyanustan ulaşmayı başarmışlardı. Tarihî Kızıldeniz-Mısır-İskenderiye-Doğu Akdeniz

güzergâhı bu keşif sayesinde değişmiş, Portekizlilerin Kızıldeniz’in girişindeki Sokotra

adasıyla Basra Körfezi’nin girişi olan Hürmüz Boğazı’nı zapt etmesiyle doğunun ticarî

mallarını Akdeniz’e götüren yollar Müslümanlar için kapanmıştı. Memlük Sultanı Kansu

24
Nahçıvan seferi hakkında bkz. Vusûlî Mehmed Çelebi, Selimnâme (haz. Necdet Öztürk), Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı 50, (Ekim) 1987, s.45-49; Mehmed İpçioğlu, Kanunî Sultan
Süleyman’ın Nahçıvan Seferi, Ankara 2003.
25
Uzunçarşılı, aynı eser, II, s.359-361. Tafsilat için bkz. Kılıç, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda
Osmanlı–İran Siyasi Antlaşmaları, İstanbul 2001.
12

Gurî Poztekizlileri bölgeden atmak maksadıyla hazırlattığı donanma ile sefere giden

Anadolulu Selman Reis ve Hüseyin Bey Portekizlilere mağlup olmuşlardı26.

Osmanlı devrin en büyük Müslüman devleti olması sebebiyle hem bölge

Müslümanlarını koruyup kollamayı hem de Haremeyn-i şerifeyn’i muhafaza27 etmeyi bir

görev addediyordu. Osmanlı Devleti 1517’de Memlük Devleti’ne son vererek Mısır’a hâkim

olduktan sonra, bunun doğal bir sonucu olarak Yemen ve Hicaz da Osmanlı hâkimiyetine

girdi. Osmanlı’nın bu bölgeye hâkim olmak istemesinin dinî, siyasî ve ekonomik pek çok

nedeni bulunmaktadır28. Yemen, coğrafî29 bakımdan kutsal topraklara yakın olması, Hint

okyanusu ve Kızıldeniz ticaret yolu üzerinde bulunması, ayrıca bölge halkının çoğunlukla

Müslüman olması sebebiyle Osmanlı’nın önem verdiği bir bölgedir.

Daha önceki girişiminde başarısız olan Selman Reis Mısır’ın alındığı haberini

duyunca 1517’de Osmanlı hizmetine girdi ve kendisine Cidde sancak beyliği tevcih edildi.

Bundan sonra Cidde sahillerine gelen Portekizlilerle gücü elverdiğince mücadele etti. 1520

yılında Portekiz’in Hindistan genel valisi Diogo Lopes de Sequiera emrindeki 24 parçalık

donanma Kızıldeniz’e gelmiş, ancak Cidde’den karaya çıkmayı başaramayınca Habeşistan

Krallığı topraklarında karaya çıkarak elçilik heyetlerini buraya indirmişti. Böylece uzun

yıllar sürecek Hıristiyan yayılmacılığı bu tapraklarda güçlerini birleştirmiş oldu 30.

26
Muhammed Yakub Mughul, Kanunî Devri Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı
Hint Müslümanları Münasebetleri (1517-1538), İstanbul 1974, s.31-33, 35-36, 38-40, 62 vd.;
Şehabeddin Tekindağ, “Suveyş’de Türkler ve Selman Reis’in Arızası”, Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, I/9, Ağustos 1968, s.77 vd.; Uzunçarşılı, aynı eser, II, s.391; Cengiz Orhonlu, Osmanlı
İmparatorlu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, Ankara 1996, s.4-6.
27
Tafsilat için bk. Hulûsi Yavuz, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de Osmanlı Hâkimiyeti, İstanbul
1984.
28
Tafsilatlı bilgi için bk. Fevzi Kurtoğlu, “XVI. Asırda Hind Okyanusunda Türkler ve Portekizliler”,
II. Türk Tarih Kongresi, (20-25 Eylül) İstanbul 1937, s.911-923; Orhonlu, “XVI. Asrın İlk
Yarısında Kızıldeniz Sahillerinde Osmanlılar”, Tarih Dergisi, XII/16, (Eylül) 1961, s.1-23; George
William Frederick Stripling, The Ottoman Turks And The Arabs (1511-1574), Philadelphia 1977;
Salih Özbaran, “Osmanlı İmparatorluğu'nun Hindistan Yolu XVI. Asırda Ticaret Yolları Üzerinde
Türk-Portekiz Rekabeti, Tarih Dergisi, XXXI, (Mart) 1977, s.65-146; Hulusi Yavuz, “ XVI. Asır
İslâm Dünyasında Osmanlı-Portekiz Mücadelesinin Sebepleri, Marmara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, 3, İstanbul 1985, s.48-77; Salih Özbaran, Yemen’den Basra’ya Sınırdaki
Osmanlı, İstanbul 2004.
29
Yemen’in coğrafî yapısı hakkında bilgi için bkz. İbrahim Abdüsselam, Yemen Seyehatnâmesi ve
Coğrafya-yı Nebâtiyesi, İstanbul 2008.
30
Orhonlu, Osman İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, Ankara 1996, s.6,7,8.
13

1525 senesinde Selman Reis kumandasındaki donanama Babü’l-mendeb boğazını

geçerek Hint okyanusuna açılmış; önemli bir ticaret merkezi olan Aden’i almaya teşebbüs

etmişse de büyük bir Portekiz donanmasının geldiğini duyunca çekilmek zorunda kalmıştı.

Başarısız olunmasına rağmen Osmanlı donanmasının Hint okyanusuna çıkması bakımından

önemli bir seferdir. Selman Reis, Hayreddin Bey ile gerçekleştirdiği bir harekât ile

Yemen’de Hüseyin Bey’den sonra idareyi eline alan Mustafa Bey’i bertaraf etmişti31.

Portekizlilerin kontrolü iyiden iyiye ele almaları Hint Müslümanlarının Osmanlı’dan

yardım talep etmesine sebep olmuş; Gücerat32 Sultanı Bahadır Şah 1535 senesinde devrin

padişahı Kanunî’ye mektup ve elçi göndererek karadan Moğolların denizden Portekizlilerin

baskısı altında olduğunu bildirmişti33. Bu müracaat üzerine Suveyş’te bir donanma

hazırlanarak, İran seferi esnasında Anadolu beylerbeyliğine getirilen (Haziran 1535) eski

Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa34 yeniden Mısır valisi tayin edilerek bölgeye

gönderilmiştir (1537)35. Mısır’a gelen Süleyman Paşa hazırlıklarını tamamladıktan sonra

görevini, yerine atanan Davud Paşa’ya devretti. 22 Haziran 1538’de donanma Suveyş’den

Yemen’e doğru harekete geçti. Aden açıklarına gelen (3 Ağustos 1538) Süleyman Paşa Aden

emiri Şeyh İbn Davud’u yanına çekmeyi başarmış, ancak onu ve adamlarını katlettirip

Aden’i hile ile ele geçirmişti. Ardından Emir Behram Bey’i emrinde 500 kişilik bir kuvvetle

burada bırakmış, böylece Osmanlı okyanusta önemli bir üssü ele geçirmişti. Aden’den

ayrılan donanma Hindistan’ın batısında bulunan Diyu adasına demir attı (Eylül 1538). Ancak

31
Orhonlu, aynı eser, s.14-15.
32
Hindistan’ın Kathiavâr yarımadasının doğusundaki araziye tekabül eden bölgeye verilen isimdir.
Tafsilat için bkz., H.C. Fanshawe, “Gucarât”, İA, IV, s. 919-820; İqtidar Husain Siddiqi, “Hindistan
Müslüman Sultanları ile Osmanlılar Arasında Kültürel ve Diplomatik İlişkiler”, XV ve XVI. Asırları
Türk Asrı Yapan Değerler (Ed. Abdülkadir Özcan), İstanbul 1997, s. 115-124.
33
M. Yakup Mughul, aynı eser, s.123-127.
34
Tafsilat için bkz. Şerafettin Turan,“Süleyman Paşa, Hadım”, İA¸ XI, s.194-197.
35
Mughul, aynı eser, s.132-133; Turan, aynı madde, s.195; Uzunçarşılı, aynı eser, II, s.392. Portekiz
donanmasının geldiğine dair haberler asılsız olup en önemli sorun lojistik sıkıntısıydı (Svat Soucek,
"Ottoman Naval Policy Indian Ocean", X. Türk Tarih Kongresi, IV, 1986, s. 1143). Y. Hikmet
Bayur ise Gücerat sultanının Osmanlı’nın bölgeye yardım amacıyla değil de sultanlığı tamamen ele
geçirmek maksadıyla geldiğini düşündüğünü, Osmanlı’ya yeteri kadar yardım etmediğini ve Hoca
Safer’in Portekizlilerin geldiğine dair uydurma bir mektupla Süleyman Paşa’yı bölgeden
uzaklaştırdığını nakletmiştir (Hindistan Tarihi: İlk Çağlardan Gürkanlı Devletin’inin Kuruluşuna
Kadar (1526), I, Ankara 1946. Ayrıca bkz. Ertuğrul Önalp, “Hadım Süleyman Paşa’nın 1538
Yılındaki Hindistan Seferi” , OTAM, 23, Ankara 2010, s.195-239; Özbaran, aynı eser, 133-138.
14

Osmanlı donanmasının zorluklar nedeniyle gelmekte gecikmesi nedeniyle Bahadır Şah

1537’de Portekizliler tarafından öldürülmüş, ardından tahta önce Mîran Mehmed Şah Farukî

geçmişti ve Süleyman Paşa bölgeye geldiğinde tahtta III. Mahmud bulunuyordu. Onun

amirallerinden olan Türk asıllı Hoca Safer, Mahmud Şah’ın kendisine verdiği kuvvetlerle

Diyu’da bulunan Portekizlileri kuşatmıştı (24 Haziran 1538). Eylül’de Diyu’ya gelen

Süleyman Paşa 20 gün boyunca Diyu’yu muhasara etti. Muvaffak olamayınca Caffarâbad’a

gidip kuvvetlerini takviye ederek Ekim’de yeniden geldi. Süleyman Paşa birçok kaleye

zayiat vermekle birlikte Portekiz donanmasının geldiğini duyunca kuşatmayı kaldırmak ve

Diyu’dan ayrılmak zorunda kaldı36.

Süleyman Paşa Diyu’dan ayrıldıktan sonra uğradıkları güney Arabistan sahilindeki

Şihr’i ve etrafını Osmanlı hâkimiyetine alıp (30 Kasım 1538), oradan yeniden denize açıldı.

Yine Güney Arabistan sahilinde bulunan Zufar (Dufar) alındıktan sonra, Süleyman Paşa,

Yemen sahilinde olan Moha’ya geldi. Selman Reis’in ölümünden (H. 935/M.1528/29) beri

yerli imamlarla “Rumlu Levendler” olarak bilinen Türk beylerinin çekişme sahası haline

gelen Yemen’de fiilen Osmanlı idaresini tesise karar verdi. Bunun için Zebid Hâkimi olan

Nahuda Ahmed’e hil’at, sancak ve beylerbeyilik beratı gönderdi. Ancak Nahuda Ahmed

Süleyman Paşa’nın gönderdiği berata itibar etmedi. Bunun üzerine Süleyman Paşa Ahmed’i

ikna etmek için kethüdası Süleyman Ağa ile bir miktar asker gönderdiyse de karşılığında

“Biz bu memleketi kılıcımızla fethettik. Elimizden almak isteyen varsa gelsin kılıcı ile alsın”

şeklinde bir cevap aldı. Buna rağmen Süleyman Ağa onu 1.000.000 akçe vergi karşılığında

Zebid beyliğinde kalmaya razı edip antlaşma yaptı. Ancak Süleyman Paşa ayrıldıktan sonra

Nahuda Ahmed’in ahde uymaması üzerine bir askerî harekât düzenlenmesi gündeme geldi.

Sefer sonucunda Süleyman Paşa onu ortadan kaldırıp Yemen’i Osmanlı hâkimiyetine dâhil

etti (28 Şubat 1538). Bıyıklı Mehmed Paşa’nın oğlu Gazze sancak beyi Mustafa Bey’i

Yemen’e tayin etti37. Böylece Yemen Osmanlı hâkimiyetine girmiş oldu.

36
Mughul, aynı eser, s.136-138, 140 vd; Turan, aynı madde, s.195-196; Uzunçarşılı, aynı eser, II,
s.393-394; Orhonlu, aynı eser, s.17-18.
37
Mughul, s.167-169; Turan, aynı madde, s.195-196; Uzunçarşılı, aynı eser, s.394-395; Orhonlu,
aynı eser, s.19-21; Mustafa Rumûzî, Nâme-i Fütûh-ı Yemen/Yemen’de Osmanlı İdaresi ve Rumuzî
Tarihi (haz. Hulûsi Yavuz), I, Ankara 2003, Giriş, s.LXXXVI-LXXXVII.
15

Bundan sonra Yemen’in karşı sahili, Mısır’ın güneyinde bulunan Habeşistan (Kuzey

Sudan)’ın fethi gündeme gelmiştir. Orhonlu, Osmanlı’yı Habeşistan topraklarına iten

sebepleri 1550’lerde başlayan değerli maden buhranına ve doğu ticaretini ele geçirme

faaliyetlerine bağlamaktadır. Daha önce Portekizlileri Hint okyanusundan atmak için

1547’de Pîrî Reis38 ve 1554’te Seydi Ali Reis39 idaresinde donanmalar gönderilmiş ancak

devrin teknik imkânsızlıkları yüzünden başarılı olunamamıştı40.

Yemen’de olduğu gibi burada da Osmanlı’nın karşısına Portekizliler çıktı. Habeş

Kralllığı’nın Hıristiyan olması ve Portekizlilerin buralardaki misyonerlik faaliyetleri

Osmanlı için aşılması gereken bir problemdi. Osmanlı da kendisini bu bölgedeki

Müslümanların hukunu korumak zorunda hissetmiş ve bölgedeki Müslümanlar sayesinde

bölgeye girmeyi başarmıştır41.

Hadım Süleyman Paşa Hint ve ardından yapılan Yemen seferi dönüşünde

Kızıldeniz’de Kuseyr Limanı'nda karaya asker çıkarmış ve bu seferlerde yanında bulunan

Özdemir Bey’i Habeşistan’ın fethiyle görevlendirmişti. Nil nehrinde bir nehir filosuyla

güneye doğru inen Özdemir Bey, oralardaki Arap aşiretlerini itaat altına almayı başarmıştı.

İbrim, Derr, Mağrak ve Say gibi şehirler ve etrafındaki yerler Func Sultanlığı’nın idare

sahasında bulunuyordu. Özdemir Bey İbrim ve Derr kaleleriyle Mağrak ve Say şehirlerini

alıp, Say’da bir kale bina ettirerek güney sınırında güvenliği sağladı. Ardından Savvakin’i de

Osmanlı hâkimiyeti altına almayı başardı42. Habeşistan’ın Osmanlı Devlet teşkilatına dâhil

edilmesi ise daha sonra gerçekleşmiştir.

1554’te Yemen beylerbeyliğinden azledilen Özdemir Paşa memleketi olan Mısır’a

dönmüş ve hükümetin daveti üzerine İstanbul’a gelmişti. İstanbul’a geldikten sonra

kendisine iyi bir çevre edinen Paşa bu sayede Kanunî’nin dikkatini çekmiş ve huzuruna

kabul edilmişti. Bu kabul sırasında Padişah kendisinden bölgenin idarî, etnik ve coğrafî

38
Bkz., Orhonlu, “Hint Kaptanlığı ve Pîrî Reis”, Belleten, XXXIV/134, Ankara (Nisan) 1970, 235-
254.
39
Bkz., Orhonlu, “Seydî Ali Reis”, TED, 1, Ekim 1970, s.39-56.
40
Orhonlu, aynı eser, s.32.
41
Orhonlu, aynı eser, s.22-23.
42
Orhonlu, aynı eser, s.21-22.
16

yapısı hakkında geniş malumat edinmişti. Güneye sefer yapılmasına karşı çıkan Kanunî ardı

ardına yapılan bu görüşmelerin de etkisiyle ve bölgeye vakıf olan Özdemir Paşa’nın verdiği

malumat sayesinde donanma gönderilmesi konusunda ikna olmuştu. Akabinde serasker tayin

edilen Özdemir Paşa Mısır’a gitmiş ve hazırlıklarını orada yapmaya başlamıştır. Emrine

1000 adet tüfekçi ve gönüllü olmak üzere Mısır’dan 3000 kişi tayin edilmişse de bu sayıda

asker toplamak mümkün olmamıştır.

1555 senesi ortalarında başlayan Habeşistan seferinin ilk teşebbüsü karadan atlılar ve

Nil’den nehir donanmasıyla başladı. Ancak mevsimin ve doğa şartlarının elverişsiz olması

nedeniyle ordu ancak Said vilayetinin Şallal (Şellâle) mevkiine kadar ilerleyebilmiş, burada

orduda baş gösteren memnuniyetsizlik sebebiyle bu teşebbüs başarılı olamamıştır. Özdemir

Paşa’nın ikinci teşebbüsü ise Kızıldeniz sahilinden bir çıkarmayla başlamış, 1554 senesinde

ele geçirilen Sevvakin’e asker ve mühimmat nakledilmişti. Bu harakatın sonucunda 5

Temmuz 1555 (15 Şaban 962)’te Habeşistan Beylerbeyliği teşkil edilerek, Özdemir Paşa

1.400.000 akçe sâlyâne ile beylerbeyliğe getirilmiştir43.

Her ne kadar ele geçirilen yerler için büyük masraflar yapılmış ve elde tutulması güç

olmuşsa da, Osmanlı sözü edilen fetihlerle hem Doğu ticaretinde varlığını korumuş hem de

Müslüman dünyasının ve “kutsal toprakların” korunmasında önemli noktaları devlet

teşkilatına katmayı başarmıştır. Osmanlı, Kanunî döneminde Hint Seferleri sayesinde

okyanusta ve Kızıldeniz’de tamamen olmasa da en azından Kızıldeniz’in sol sahilinde

kontrolü ele geçirmiştir. Osmanlı’nın güney siyasetinin sonucu olarak ele geçirilen deniz

aşırı eyaletler için Portekizliler ve bazen de onlarla işbirliği yapan yerel hükümetlerle uzun

yıllar mücadele edilmiştir. Özellikle diğer bölgelerdeki devletlerle savaşa girişildiğinde ve

seferlerin yönü değiştiğinde buralarda sık sık isyanlar baş göstermiştir.

43
Orhonlu, aynı eser, s.34-38. Habeşistan beylerbeyliği ve kurulduktan sonra Özdemir Paşa’nın diğer
faaliyetleri hakkında bkz. Orhonlu, aynı eser, s.38-48; Orhonlu, “Osmanlıların Habeşistan Siyaseti”,
Tarih Dergisi, XV/20, Mart 1965, s. 39-54; A. Baldaccı, “Habeş Eyaleti”, İA, V/I, İstanbul 1964, s.3-
6; J.R. Blackburn, "Özdemir Pasha", EI (New Edition), volume VIII, s.235-236.
17

Kanunî’den sonra yerine tahta geçen oğlu II. Selim zamanında (1566-1574) da deniz

seferleri devam etmiş bilhassa Akdeniz’in en önemli adalarından biri olan Kıbrıs’ın ele

geçirilmesiyle (1571) Osmanlı, deniz ticaretinde oldukça önemli bir üsse sahip olmuştur44.

44
Bkz.Vusûlî Mehmed Çelebi, Selimnâme, s.79-88; Şerafettin Turan, “Lala Mustafa Paşa Hakkında
Notlar ve Vesikalar”, Belleten, XXII/88, 1958, s. 561.
18

I. BÖLÜM

ÖZDEMİROĞLU OSMAN PAŞA’NIN İLK VAZİFELERİ VE


BEYLERBEYİLİKLERİ

Osman Paşa, H. 933/M. 1527 senesinde Mısır’da dünyaya gelmiştir45. Dağıstan’ın

Çerkes kölemenlerinden olup Mısır’da yerleşen, Habeşistan ve Yemen Fatihi Özdemir

Paşa’nın oğludur. Annesi tarafından Abbasi hanedanına mensup olduğu rivayet

edilmektedir 46.

Özdemiroğlu’nun çocukluğuna dair çok fazla bir malumat bulunmamakla birlikte,

henüz 4-5 yaşında iken bir ihrama sarılı olduğu halde lalalarının kucağında gezdirilir ve

etrafı seyredermiş47. Çocukluğuna dair kesin olarak bilinen yegâne durum ise 6-7 yaşlarına

gelinceye değin konuşmamış olmasıdır. Bu nedenle ailesi onun konuşmayacağına dair

endişelenmiş ancak 7 yaşından sonra konuşmaya başlamıştır48. Abdurrahman Şeref onun

ömrünün kalan kısmında fazla konuşkan olmamasını geç konuşmasına bağlamaktadır 49.

Eğitim hayatı hakkında elde edebildiğimiz tek bilgi Sicill-i Osmânî’deki kayıttan

ibarettir. Onun Enderûn’da yetiştikten sonra “serbevvâbin” (kapıcı-başı) ve “mirahur”

45
Mustafa Karanfil, Harîmî’nin Zafernâme ve Gonca’sına Göre Özdemiroğlu Osman Paşa,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Andabilim Dalı Yeniçağ Bilim Dalı,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998, s.3. keza; Osman-zâde Taib, Hadikātü’l-
Vüzerâ, İstanbul 1271, s.39.
46
Âsafî Dal Mehmed Bey/Çelebi, Şecâ’atnâme (nşr. Abdülkadir Özcan) İstanbul 2007, s.66;
Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr-Gelibolulu Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbârı’nda II. Selim
III. Murad ve III. Mehmed Devirleri (haz., Faris Çerçi), III, Kayseri 2000, s.305; Peçuylu İbrahim,
Tarih (1059/1649) II, İstanbul 1980, s.17; Abdurrahman Şeref, “Öztemüroğlu Osman Paşa”, TOEM,
IV/21, 1329, s.1289.
47
Talikizâde Mehmed Subhi, Tebriziyye (haz. Bülent Özkuzugüdenli), Marmara Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2005, s.74.
48
Bahr-ı Nil kurbinde berrîden idi Mülk-i Mısr içre buhayrîden idi.
Kudret-i Hakkı ol gör Yusuf-i cemâl Toğduğundan sonra altı yedi sâl
Söylemedi kimesneye hergiz kelâm Lâldür dirlerdi anı hass u ‘amm
Niçe yıl gûş oldı ağız açmadı Ol sadefden dürr ü gevher saçmadı
…………………………………………………………………………………
Çün yedi yaşına girdi ol şerif Hadimine söyler oldı ol latîf
…………………………………………………………………………………
Bildiler ol mah-çün dilsiz değil Dürr yağar ağzından söz değil (Şecâ’atnâme, s.67).
Şeref, aynı makale, TOEM, IV/21, s.1290.
49
Şeref, aynı makale, s.1290.
19

olduğu kayıtlı ise de Osman Paşa ile ilgili bu eserde bulunan bilgilerde eksiklik ve hatalar

bulunmaktadır. Öyle ki kendisi bir yerde “Gönül”50 Osman Paşa bir yerde sadece Osman

Paşa şeklinde geçmekte ve başkasıyla karıştırılmaktadır51.

Henüz 14 yaşındayken “Mısır kullar ağalığı52” verilen Özdemiroğlu, Mısır’daki ilk

askeri görevine başlamış oldu53. Âlî’ye göre ise 19 yaşına geldiğinde kendisine bir tuğ ile

“mirlivalık54” yani sancak beyliği tevcih edilmiş, böylece kısa sürede ve genç yaşına rağmen

Mısır’ın muhafazasına memur beylerden biri haline gelmiştir55. Ancak devletin resmi

kayıtlarında ona böyle bir görev tevcih edildiğine dair bir vesika olmamakla birlikte,

karşımıza çıkan Zilhicce 960/Aralık 1550 tarihli ilk vesikaya göre 35 akçe yevmiye alan bir

“müteferrika” dır56.

Resmi olarak tespit edebildiğimiz ikinci görevi ise Mısır’da sancak beyliğidir.

Rebîülevvel 968/Aralık 1560 yılında “Mısır Emirü’l-haccı” tayin edildiğini gösteren,

“Mahrûse-yi Mısır’ın bu sene emirü’l-haclık hizmeti mahrûse-yi mezbûrede sancağa

mutasarrıf olan Öztimür Paşa oğlu Osman’a virmeğin buyruldu” kaydıdır57. Buna göre

emirü’l-hac olduğunda sancak beyliği yapmaktaydı. Bu kadar kısa sürede yükselmesi onun

iyi bir eğitim aldığının göstergesi olmakla birlikte, babası Özdemir Paşa’nın Habeşistan ve

Yemen’de elde ettiği başarılar, oğlu Osman için referans teşkil etmiş olmalıdır.

50
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, IV, (Yay. haz. Nuri Akbayar-Transkripsiyon Seyit Ali
Kahraman) İstanbul 1996, s.1305.
51
Aynı eser, IV, s.1286.
52
Kul ağalığı, yeniçerilere kul denildiği için başlarındaki ağaya da "kul ağası" denirdi (M. Zeki
Pakalın, Osmanlı Tarihi Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1993, s.314).
53
Giricek on dördine ol yüzi māh İtdi ağa Mısra anı pādişāh (Şecâ’atnâme, s.67).
54
Yakın dönemde askerî rütbelerden birinin adıdır. Miralay (albay) terfi ile mîr-i liva, mîr-i liva terfi
edince ferik olurdu. Daha eskiden ise sancak beylerine mîr-i liva denirdi (Pakalın, aynı eser, II,
s.545).
55
Künhü’l-Ahbâr (haz., Faris Çerçi), III, s.305. Âlî’den naklen Şeref, aynı makale, s.1290; Karanfil,
aynı tez, s.5. Âlî bu malûmatı vermekle birlikte başka herhangi bir yerde bu bilgiye rastlanmamıştır.
Peçuylu, Osman Paşa’nın 19 yaşında iken Mısır’da “bölük ağası” olduğunu nakletmektedir (II, s.17).
56
“Yemen Beğlerbeğisi Öztemür Paşa oğlu olup, Mısır müteferrikalarından yigirmi beş akçeye
mutasarrıf olan Osman’a on akçe terakki buyruldu.” (KK, Ruus, nr. 209, s.144: 5 Z 951/ 17 Şubat
1545); “Öztemür Paşa mektup gönderüp, Mısır müteferrikalarından yevmî kırk beş akçe ulûfeye
mutasarrıf olan oğlu Osman'a terkki olunmasın arz idüp, ‘inayet rica itmeğin beş akçe terakki
buyruldu.” (KK, Ruus, nr. 210, s.256: 21 Z 957/31 Aralık 1550); keza Karanfil aynı tez, s.5.
57
MD, 4, s.166, hk.174: 19 RA 968. Âsafî (Şecâ’atnâme, s.67-68) ve ondan naklen A. Şeref (aynı
makale, s.1291), Osman Paşa’nın bu görevi üst üste üç sene yaptığını kaydetmekdirler. “Mısır
beğlerbeğisi mektûp gönderüp, sene-i sabıkda Mısır emir-i haccı olan Öztemür Paşa oğlu Osman
Beğ’in yararlığın bildirmeğin…” (MD, 4, s.174, hk.1813: 27 R 968/15 Ocak 1561).
20

1. Habeşistan Beylerbeyliği

Habeş eyaletinin idaresi Osman Paşa’nın ilk beylerbeylik vazifesidir. Babasının

vefatını müteakip boş kalan Habeş Beylerbeyliği mansıbına, iki tuğlu paşalıkla

getirilmiştir58. Osman Paşa’nın Habeş Beylerbeyliği görevine kesin olarak kaç yılında tayin

edildiğine dair resmî bir kayıt bulunmamakla beraber Kutbeddin el-Mekkî, 967 (1560)’de,

Abdurrahman Şeref 969 (1561/1562)59 tarihlerinde tayin edildiğini belirtiyorlar. Osman Bey

1560 yılı aralık ayında Mısır’da bir sancağın beyi olarak bulunuyordu. Aynı yıl 19

Rebîülevvel 968/8 Aralık 1560’da Mısır Emîrü’l-haccı tayin edilmişti60. Bu tayin tarihinden

hareketle Habeş beylerbeyliğine getirilmesini, bu yılın sonu yani 1561 olarak kabul etmek

daha doğru olacaktır61. Ahbarü’l Yemânî’ye göre de Osman Paşa Habeşistan’a atandığı

sırada Mısır Emîrü’l-haccı idi62.

Babası Özdemir Paşa’nın vefat etmesinden sonra, Osman Paşa Habeş beylerbeyi

oluncaya kadar âdet üzere oranın ileri gelen beylerinden birisi bu görevi vekâleten

yürütmüştür. Osman Paşa bölgeye gelirken yanında bir miktar asker getirerek buradaki

kuvvetleri takviye etmiştir. Altı-yedi yıl kadar bulunduğu Habeşistan’daki faaliyetlerinin en

önemlisi ve onun en çok uğraştığı mesele Dankala Bölgesi idi63. “Osman Paşa’nın ismi

Habeş kaynaklarında babasınınki ile karıştırılarak “Zemur” (Demir) diye kaydedilmiştir”64.

Osman Paşa Habeşistan’a geldiği vakit babası zamanında alınan ve onun ölümünden

sonra kaybedilen yerleri geri almak için mücadele etmeye başladı. Bu sırada Habeşistan’ın
Deniz eyaletleri hâkimi Yeşhak ve Habeş Kralı Minas arasındaki mücadelelerden yararlanma
yoluna gitti. Kral Minas’a yenilen (1561 Temmuz)Yeşhak, Debarva’dan Massava’ya çekildi

58
Mustafa Karanfil, aynı tez, s.5; Orhonlu, aynı eser, s.48.
59
Abdurrahman Şeref, aynı makale, TOEM, IV/21, (1329), s.1291.
60
MD, 4, s.166, hk.174.
61
Orhonlu, aynı eser, s.49.
62
Hacı Âli, Telhîsü’l-Barkı’l-Yemânî/Ahbârü’l-Yemânî (haz. Sadettin Baştürk), Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum 2010, s.116.
63
Orhonlu, aynı eser, s.49;
Geldi ‘izzetle Habeş iklimine Düşmeni komadı kendü iline
Niçe yıl cenk itti tagiler ile Diyü nesli Dınkılâvîler ile
Gălib oldı düşmene defe’ât ile Yırtışıp derinde hayvanat ile
Yedi yıl feth itdi açdı ol ili Geldi mîrân-ı Habeş didi belî (Şeca’âtnâme, s.68.
64
Orhonlu, aynı eser, s.49.
21

ve Osmanlı tarafına sığındı. Osman Paşa bu durumu lehine çevirmiş ve ondan istifade
etmiştir. Habeşistan’ın kuzeydoğusunda bulunan denize yakın eyaletler “Bahr- Nagaş”
(deniz eyaletleri hâkimi) sıfatı ile anılırdı. Yöneticiliğine Habeş asillerinin en nüfuzlu olanı
getirilirdi. Bu sıralarda eyaletin başında Yeşhak (İshaak-İsak) adında biri bulunuyorken,
eyaletin merkezi Debarva (Debaroa) şehriydi. Deniz eyaletleri hâkiminin nüfuz alanı
Yeşhak’ın ihanet ederek Osmanlılar tarafına geçmesinden sonra azaltılmıştır. Özdemir
Paşa’nın vefatından sonra zayıflayan Osmanlı kuvvetleri bölgeden çıkarılarak, kaybedilen
yerler ele geçirilince, Yeşhak yeniden ümitlenmeye başladı. Yeşhak’ın bu davranışları
sonucunda, O sırada Habeşistan kralı olan Minas (1559-1563) ile arası açıldı. Habeşistan
kralı ve Minas arasındaki anlaşmazlık savaşa dönüştü. 1561 Temmuz ayında Wagara adlı
yerde meydana gelen savaşta Yeşhak yenilince, sahilde bulunan Massava’ya doğru çekilmek
zorunda kaldı65.
Portekiz kaynakları Debarva ve yöresinin 1562 yılı Ocak ayında Türklerin eline

geçtiğini belirtmektedir. Osman Paşa kendisine katılmış Habeş kuvvetlerinin de yardımıyla

Güney Tigre toprakları üzerinde bulunan Enderta mevkiinde Minas’ı büyük bir yenilgiye

uğrattı (20 Nisan 1562). Bu zaferde Osman Paşa ateşli silahlardan yararlanmıştır.

Habeşistan’ın yerli ve Hıristiyan hâkimlerinin mezhepler yüzünden aralarının açılmasından

iyi bir şekilde istifade eden Osman Paşa, Habeşistan’da Hıristiyanlığın yayılmasını ve

misyonerlik faaliyetlerini önlemek için de mücadele etmiştir. Yeşhak, Kral Minas’ın

ordugâhında bulunan Cizvit misyonerlerinden Andrea de Oviedo ve arkadaşlarını

Osmanlı’nın eline geçmekten kurtardı. Bu kişiler Ortodoks ve Katolik kiliselerinin

birleştirilmesi gayesiyle Habeşistan’a Katolik kilisesi tarafından gönderilmiş cizvit

misyonerleri idiler. Bu misyonerler Yeşhak tarafından Axum yakınında Maigoga adlı köye

yerleştirildi. Burası Habeşistan’da Katolik misyoner faaliyeti için hazırlanmış ilk merkez

oldu. Bu durum Osman Paşa’yı endişelendirmeye başladı. Çünkü Yeşhak’ın Portekizlilerle

birlikte hareket etmesini önlemesi gerekiyordu. Yeşhak da durumun farkında vardığından,

Osmanlı’nın desteğini kaybetmemek için misyonerleri ve Portekizlileri himaye etmekten

vazgeçti. Ancak herşeye rağmen gizlice Hindistan’daki Portekiz üssünden yardım getirilmesi

için çalıştı. Gelecek bu yardımı Kral Minas’la olan mücadelesinde kullanacaktı. Osman Paşa

65
Orhonlu, aynı eser, s.49, 50.
22

Yeşhak’ın bu planından haberdar olur olmaz kesin bir darbe için Hindistan ile Habeşistan

arasındaki bağlantıyı kontrol altına aldı. Bu arada Minas’ın Katolik mezhebine karşı aksi bir

tutum aldığını öğrenen Portekiz, bu konuda baskı yapmaktan vazgeçti. 1563 yılında Minas

ölünce yerine tahta yaşı oldukça küçük olan Sarsta Dengel (1563-1597) geçtinde bölge

oldukça karışık bir durumdaydı. Portekiz, Oviedo’nun ve onun etkisiyle Yeşhak’ın Türkleri

bölgeden atmak konusunda gönderdiği mektuba rağmen 1566 yılında da hiçbir teşebbüste

bulunamadı. 1568’de ise Yeşhak yeni hükümdar ile anlaşmış ve Osmanlı’nın bölgedeki

temsilcilerinden yüz çevirmiştir66.

Özdemiroğlu Osman Paşa, Habeş eyaletinin babası zamanındaki durumunu iade etmiş,

hatta Osmanlı fiilî idaresini, önceden zapt edilmemiş diğer yerlerde de tesis etmiştir. Fakat

zaman zaman olumsuz durumlar da meydana geliyordu. Habeş eyaletinin kuzey-batı tarafları

1564 yılında tehlikeli bir duruma düşmüştü. O tarihlerde Func Sultanlığı’na bağlı Arap

kabileleri daha evvelden tanıdıkları Osmanlı hâkimiyetini artık kabul etmeyerek Savvakin ve

civarına saldırmışlar; hatta bir ara eyalet merkezi olan Savvakin’i bile muhasara etmişlerdi.

Osmanlı Beylerbeyi Massava’da bulunduğundan Savvakin’e 1564’te müstakil bir sancak

beyi tayin edildi. Bir emniyet ve idarî tedbir olarak beylerbeyi merkezde yok iken Func

Araplarını takip ve kontrol etmek görevi Savvakin’e bırakılan sancak beyine verildi67.

Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Habeşistan’da bulunduğu süre zarfında yaptığı icraat

Osmanlı’nın uzak sınır memleketlerinin kontrol altına alınması bakımından oldukça

önemlidir. Bu faaliyetleri memnuniyetle karşılanıyordu. “Şüphesiz bu kadar az bir kuvvet ile

başarılı olabilmesi babası ile birlikte o havalide bulunmuş ve o havali insanlarını,

topraklarını iyi tanımış olmasından ileri geliyordu”68.

Osman Paşa Habeşistan’da bulunduğu sıralarda Osmanlı’da taht değişikliği olmuş,

Kanunî Sultan Süleyman vefat edince yerine oğlu II. Selim geçmişti. Osman Paşa’nın

Habeşistan beylerbeyliğinden azledilmesi işte bu taht değişikliğinin olduğu zamanlara denk

gelmiştir. Özdemiroğlu 16 Safer 975/22 Ağustos 1567 tarihinde azledilerek yerine Hüseyin

66
Orhonlu, , s.50- 51.
67
Orhonlu, aynı eser, s.52; aynı müellif, “Habeş Eyaleti”, DİA, XIV, s.364.
68
Orhonlu, göst. yer.
23

Paşa Habeş beylerbeyi olarak tayin edilmiştir 69. Hüseyin Paşa zamanında Habeş eyaletinde

bulunan Osmanlı kuvveti gerek asker gerekse top ve cephane bakımından takviye edilmiş,

gerekli asker ve mühimmat Yemen’den sağlanmaya çalışılmıştır70.

Osman Paşa, Habeşistan’dan ayrılırken yanında Habeşistan’da bulunan adamlarını da

aldığı ve bu nedenle de Hüseyin Paşa’nın kendisini şikâyet eden mektuplar gönderdiği

görülmektedir 71.

Yaklaşık yedi sene (1561-1567) Habeşistan’da görev yapan Osman Paşa, Habeşistan

beylerbeyliği görevinden azledildikten sonra Mısır’da bulunan ailesinin yanına gitti. Âsafî

Dal Mehmed Çelebi, Osman Paşa’nın Mısır’a ailesinin yanına gidişini ve karşılanışını,

tarihinde şu şekilde kaleme almıştır.

Muntazım oldı Habeş iklimi çün ‘Azm-ı Mısr itdi yürüdi niçe gün

İrdi Mısr’a ‘izzet ü ikbâlile İtdiler ta’zîm istikbâlile72

Osman Paşa’nın Mısır’da kaldığı süre zarfındaki günleri zevk ü sefa ve dost

meclislerinde sohbet ile geçmekteydi73. 22 Ağustos 1567’de Habeşistan’dan azledildikten

sonra, Yemen isyanının çıktığı sırada San’a’ya beylerbeyi olarak atandığı tarih olan 16

Aralık 1567’ye kadar yaklaşık dört aylık bir zaman diliminde boş kalabilmiştir.

2. Yemen Beylerbeyliği

2. 1.Yemen’de Zeydî Ayaklanmasının Çıkması

Yemen 1538’den beri tek bir eyalet olarak idare edilirken 1565 senesinde vilâyet-i

serhadde oldukça geniş bir eyalet olduğu, tek bir beylerbeyilik olarak idaresinin zor olacağı

69
Mısır beğlerbeğisine hüküm ki, Hâliyâ emîrü'l ümerâi’l-kirâm Hüseyin dâme-ikbâlühûya Habeş
beğlerbeğiliği virilüp Mısır çavuşlarından üç nefer çavuş âdemleriyle ile bile gönderilmesi emr idüp
buyrudum ki, vusûl buldukda vilâyet zabtıçün gönderilen üç nefer yarar çavuş ta’yîn idüp koşup
gönderesün (MD, 7, s.36, hk.105; Orhonlu, aynı eser, s.52, 53).
70
MD, 7, s.72, hk.198, 199; Orhonlu, aynı eser, s.52.
71
Habeş Beğlerbeğisi Osman'a hüküm ki, bu cânibe teveccüh itdüğün zamanda anda ulûfeye
mutasarrıf olanlardan kimesne bile uydurılmamasın emr idüp buyurdum ki, emrüm üzre ulûfeye
mutasarrıf olanlardan kimesne uydurmayup her birine tenbîh idesin ki hâlâ beğlerbeği olan varınca
vilâyet hıfzında basîret üzre olalar (MD, 7, s.36, hk.106: 16 S 975/22 Ağustos 1567).
72
Şeca’âtnâme, s.69.
73
Şeca’âtnâme, s.69.
24

gerekçesiyle 25 Cemazîyelevvel 973 (28 Ekim 1565)’te ikiye taksim edilerek; San'a 74

vilayeti bir beylerbeylik addedilip 17 sancak ile Rıdvan Paşa’ya ve merkezi Zebid olan

Yemen vilayeti ise 12 sancak ile Gazze beyi [Kürd] Murad Paşa'ya tevcih olundu75. Ancak

Yemen ikiye ayrıldıktan sonra Murad Paşa ve Rıdvan Paşa olası karışıklıklara karşı işbirliği

yapmak yerine rekabet etmeye başladılar76. San'a Beylerbeyliği’ne getirilen Rıdvan Paşa

reâyâ üzerindeki baskısını iyice artırınca, bu baskı Osmanlı’ya bağlı olan Arap kabilelerinin

isyanla eşkıyalık faaliyetlerine başlamasına ve Zeydî77 Mutahhar’la işbirliği yapmasına

74
San’a, Arap yarımadasında Kızıldeniz’den 170 km içeride ve 2200 m yükseklikte kurulmuş eski bir
yerleşim yeridir. Himyeri Devleti’nin merkezi olan şehir 525’te Hıristiyan Habeşlilerin eline geçti ve
bu dönem 50 yıl kadar sürdü. 575’de şehri Sasaniler almış ve bunların bölgedeki hâkimiyetleri de 50
yıl devam etmiştir. Sasanilerin son valisi Bâzân’ın İslamiyeti kabul etmesiyle Hz. Peygamber
döneminde İslam hâkimiyeti başladı. 887-997 yılları arasında yerel bir hanedan olan Ya’furîlerin
elinde bulunan San’a 901’de Zeydîlerin kurucusu Hâdî-İlelhak Yahya b. Hüseyin tarafından işgal
edildiyse de ancak bir yıl sürmüş, 1047’den 1098’e kadar Suleyhîlerin, 1098’de Hemdânîlerin eline
geçmiştir. 1174’te Eyyubiler şehri ele geçirmişler ve bu hanedana son vermişlerdir. Bundan sonra
San’a’da Resûlîler (1229-1454) ve Tahirîler (1454-1517) hüküm sürmüştür. Osmanlıların 1517’de
bölgeye gelişinden hemen önce kısa bir süre Memlüklerin Mekke Şerifi II. Berekât’ın hakimiyetinde
kalmışsa da Zeydî İmamı Mütevekkil-Alellah Yahyâ Şerafeddin San’a’yı geri almıştır (Mustafa L.
Bilge, “San’a”, DİA, XXXVI, s. 88-89).
75
Yemen Beylerbeyi Rıdvan Paşa’ya gönderilen hüküm MD, 5, s.277, hk.710; Gazze Beyi Murad
Paşa’ya gönderilen hüküm MD, 5, s.278, hk.711. İkinci Yemen seferi adıyla da bilinen bu olayla ilgili
ayrıca bkz. Caesar E. Farah, “ Organizing For The Second Conquest Of Yemen”, X. Türk Tarih
Kongresi, cilt IV. Ankara (22-26 Eylül) 1986, s.1457-1472; Emeri Von Danzel, “ The Turks Of
Habeş Eyaleti İn A Yemenite Source, 1650”, CIEPO VII Sempozyumu, Ankara (7-11 Eylül) 1986,
s.309-315; Sadettin Baştürk, “Osmanlı Devleti’nin Yemen Hâkimiyeti ve Yemen’e Ulaşımda Mısır’ın
Rolü”, CIEPO 6. Ara Dönem Sempozyumu, Uşak (14-17 Nisan) 2011, s.203-212.
76
MD, 7, s.11, hk.44: 5 S 975/11 Ağustos 1567; Rumuzî Tarihi, I, Giriş, s.CXVII. Âlî bu
bölünmenin Yemen'de hükümeti zayıflattığını ve isyana sebep olduğunu kaydetmiştir. "Bir
beğlerbeğilik üzre zabt olunan vilâyet iki beğlerbeğilik olmak ve bir sancaklık yer bulunup iki
mîrlivâya tevcîh olunmak münâsib görülmeye ki re‘âyânun taklîline ve fukarâya tekâlîf-i kesîre
tahmîline bâdî oldukdan ğayrı gitdükçe beğlerbeğilerün kudret u hademi beğler rütbesine ve ümerânun
bizâ‘at u haşemi za‘îmler mertebesine tenezzül idüb niçe ihtilâle bâ‘is ve intişâr-i erbâb-i hırâsete
sebeb-i hâdis olmak lâzım gelür. Meğerki yeniden bir vilâyet alına ve mîr-i mîrân u ümerâsı nasb
olunup memâlik-i mahrûseye ilhâk oluna. Yoksa bilâ-feth-i kavîm bir memleket dü-nîm olmada fesâd-
i ‘azîm var idügi bundan dahi ma‘lûmdur ki sâbıkâ Yemen beğlerbeğiliği RıdvanPaşa tasarrufında
iken iki bölündi: Nısfı Murâd Paşa’ya ve nısf-i âheri Hasan Paşa’ya tevcîh olundi. Hâlâ-ki bu kâr-i nâ-
üstüvâr bâ‘is-i fetret-i bî-şümâr olup niçe harc u hasârete ve serdârlar gönderilüb iskât-i eşirrâya kasd
u cesârete sebeb oldi." (Nasîhatü's-Selâtîn (haz. Kasım Ertaş), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İlâhiyat Ana Bilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2008, s.105) Peçuylu da isyanın nedenini şu şekilde izah etmiş, “Sene 976’da bu mani’ günden
rûşendir ki, memâlik-i Osmaniyye’de vaki’ olan ihtilâlât ve fiten bî-sebeb ve bî-vakit olan tebdil ve
tağyirden olagelmişdir. Bunun bir ashâb-ı devlete nümûne yeterken bir sâhib-i devlet bundan
mütenebbih ve müteykkız olmamışdır” diyerek eyaletin ikiye ayrılmasının zamansız ve gereksiz
olduğunu kaydetmiştir (Tarih, I, s.476).
77
Hz. Hüseyin’in evladından Zeyd b. Ali Zeyn-el-Âbidîn’in taraftarlarına verilen bir ad olan Zeydîlik
mezhebinin ortaya çıkışı ve Yemen’de yayılması hakkında geniş bilgi için bkz. R. Strothmann,
“Zeydîyye”, İA, XIII, s. 549-551; David Thomas Gochenour, The Penetration of Zaydi Islam İnto
25

neden oldu. Araplardan bazı beyler ise hâlâ Osmanlı’ya sadık kalmışlar ve bunlardan,

isyanın bastırılması konusunda yardım istenmiştir78.

Murad Paşa 974 Safer ayının başında (Ağustos 1566) Zebid’e gelmiş, Mutahhar’a

karşı yürütülen mücadelede Rıdvan Paşa ile işbirliği yapmamıştı. Rıdvan Paşa ise Yemen’in

iki eyalete bölünmesinden pek memnun olmadığı gibi, mal ve servet peşine düşmüştü 79.

Ayrıca Yemen’e geldikten sonra Özdemir Paşa zamanında yapılmış olan sulhü de bozmuştu.

Rıdvan Paşa yanında bulunan ulemâdan Kadı Salih el-Kiranî’yi Sülâ’da bulunan Mutahhar’a

gönderdi. Kadı, Mutahhar’la yaptığı görüşmede, Özdemir Paşa zamanında yapılan sulhün

feshedilmesini ve yeni şartlarla antlaşma yapılmasını teklif etti; kabul etmediği takdirde

savaş zoruyla o zaman bırakılan yerlerin de alınacağını bildirdi. Muttahhar, kendisine

sunulan bu tehditkâr teklifi reddetti. Kadı, Rıdvan Paşa’nın yanına döndüğünde Mutahhar’ın

sulhe yanaşmadığını, isyana meyilli olduğunu ve savaş zoruyla Mutahhar’ın elinde olan

yerlerin alınması hususunda Rıdvan Paşa’yı ikna etti. Rıdvan Paşa bu fikre kapılarak sadece

Mutahhar’a değil, bütün ahali ve urbana zulüm ve haksızlık etmeye başladı. Ahali ve urban,

Paşa’dan nefretle Mutahhar tarafına meylettiler. Hemedan’da bulunan Daî İsmâilîlerin

tamamı Mutahhar’a iltica ettiler 80. Ali ibn Şerafeddin’in idaresi altında bulunan Vâdi-i Ser’e,

Early Medieval Yemen, Harward Univercity The Department of Near Eastern Langueges and
Civilazitions (Ph.D), Harward 1984. Yusuf Gökalp, Zeydîlik ve Yemende Yayılışı, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Ankara 2006.
78
MD, 7, s.233, hk.645; Hacı Âli, Ahbârü’l- Yemânî, s.152; Rumuzî Tarihi, I, Giriş, s.CXXIII.
79
el-Mekkî (Kutbuddin Muhammed b. Ahmed en-Nehrevâlî), el-Barku’l-Yemanî fî-Fethi’l-Osmânî,
Riyad 1967, s.166; Rumuzî Tarihi, I, s.CXV; tafsilat için bkz. Hulusi Yavuz, Kâbe ve Haremeyn
İçin Yemen’de Osmanlı Hakimiyeti (1517-1571), İstanbul 1984.
80
Dâî İsmâîliye mezhebinin mertebe silsilesinde 5. derecede bulunur. İnaçları hakkında tafsilat için
bkz. (B.Carra De Vaux, “Dâ’î”, İA, IV, s.461-462; Strothmann, “Zeydiyye”, İA, XIII, s.549-551).
935/1528-1529’de Üveys Paşa katledilmiş, Yemen fitne-fesâd ve karışıklık içindeyken Özdemir Paşa
gelerek eşkıyayı ortadan kaldırmıştı. Bu şekilde Yemen’in tamamı Osmanlı hâkimiyetine girmişti.
Özdemir Paşa, Yemen’de bulunan Dâîleri yanına çekerek bunlardan yaklaşık 50 bin cengâveri
kendisine bağlamıştı. San‘a fethinde fazlasıyla yardım eden Şeyh Mehmed ibn İsmail’e vilâyet
hâkimliği vererek onun bu hizmetini merkeze bildirmiş, kendisine sancak ve berat gönderilmişti.
Onun kardeşi olan Şeyh Yusuf bin İsmâil’e de pek çok bölgenin mahsulünü vermiş, kendisini Taiz’de
ona tabii olanlara ve etrâfındakilere müftü olarak tayin etmişti. Yani bu taifeyi, herkesin hâline göre
yerler vererek Yemen’de iskân etmişti. Zaman zaman ihtiyaç duyuldukça da bu Dâîler Yemen’e gelen
paşalara bağlanmışlar ve Zeydîlere karşı yardım etmişlerdir. Çünkü bunlar aslen Hamdânî olmakla
Yemenli ve urban değillerdi. Ataları Acem tarafından gelerek Yemen’nin çeşitli bölgelerine
yerleşmişlerdi. Nüfusları gün geçtikçe coğalmış, Özdemir Paşa vasıtasıyla bu memlekette söz sahibi
haline gelmişler ve Zeydîler’e can düşmanı olmuşlardı. Daîlerin mezhebi Şi‘â-i İsmâiliyye
olduğundan Zeydîler’e karşı düşmanlık besliyorlardı. Bu nedenle de Osmanlıya bağlanmaları zor
26

hükümet tarafından gönderilen vergi memuru San’a’ya geldiği esnada Ali’nin cemaatinden

bazı kimseler tarafından katledildi81. Bunun üzerine Rıdvan Paşa, 5 Zilhicce 973 (23 Haziran

1567)’de bir miktar askeri Vâdi-i Ser tarafına sevketti82.

Yemen’de Mutahhar isyanının83 başlamasından bir müddet önce Sultan Süleyman

Sigetvar fethinde vefat etmiş, yerine Sultan II. Selim tahta çıkmıştı. Bu haber 2 Receb 974

(13 Ocak 1567)’de Yemen’e geldiğinde, Taiz84, İbb ve Cible vilâyetlerinde ilk Cuma hutbesi

Sultan Selim adına okundu. Bu haber Yemen’de bulunan Osmanlı askerini zafiyete sevk

ettiği gibi ordu içinde karışıklık çıkmasına da neden oldu. Osmanlı’daki bu taht değişikliği

en çok âsi Mutahhar’ı memnun etmiş ve büyük bir gayretle fitne ve fesatlarını artırmıştır.

Hatta “devlet ve saltanat kendilere ikbâl eyledi” şeklinde bir fikre kapılarak sağa sola

saldırmaya cüret etmiştir 85.

Böylece bulduğu otorite boşluğundan yararlanarak isyan eden Mutahhar, bütün

Arapları Türklere karşı kışkırtarak, Rıdvan Paşa ve Murad Paşa’nın rekabetlerinden de

istifade harekete geçti. Rıdvan Paşa’yı Murad Paşa’ya şikâyet ederek, Murad Paşa’yı hile ile

kendi tarafına çekmeyi başardı86. Bunun üzerine Murad Paşa İstanbul’a yazdığı mektuplarda;

olmamıştır. Özdemir Paşa’nın mirlivâ olmasını sağladığı Dâîlerin büyük şeyhi Mehmed ibn İsmâil’in
kardeşinin oğlu, Mehmed ibn Abdullah’ın kızını talep ettiğinde nikâh câiz görülmemişti. Bu sebeple
kızın babasının amcası Emir Şeyh Muhammed bin İsmâil ile Muhammed bin Abdullah’ın arasına
ihtilâf ve niza‘ düşmüş ve büyük bir düşmanlık baş göstermişti. Mutahhar-Leng bu ayrılığı iyi bir
şekilde lehine çevirmeyi bilmişti. Bu evlilik meselesinden faydalanan Mutahhar iki tarafı birbirine
düşürüp, Dâî Muhammed bin Abdullah ve Şeyh Muhammed bin İsmâil arasında savaş ve katliam
olmuş, Dâî taifesi içine tefrika düşmüştü (Ahbârü’l- Yemânî, s.151-152).
81
Ahbârü’l- Yemânî, s.144-145.
82
el-Mekkî, Barku’l-Yemânî, s.165, 166; Ahmed Raşid, Yemen ve San’a Tarihi, I, s.112, 113,
114;Rumuzî Tarihi, I, Giriş, s.CXVI.
83
Yemen’de Osmanlı’ya karşı yapılan isyanların nedenleri hakkında tafsilat için bkz. İ. Süreyya
Sırma, Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul 1980.
84
Taiz, San’a şehrinin 195 km. güneyinde ve Aden’in 140 km. kuzeybatısında Cebelisabr’ın kuzey
eteklerinde 1400 m. rakımlı bir yerde kurulmuştur. Suleyhîler (1047-1138) hanedanı zamanında var
olduğu bilinen şehirde Eyyûbîler (1173-1229) zamanında Turan Şah ve kardeşi Tuğtegin ikamet
etmişler ve imarına büyük önem vermişlerdi. Şehrin asıl gelişimi ise Resûlîler (1229-1454)
döneminde gerçekleşmişti. XVI. asırda Portekizliler Kızıldeniz’de hâkimiyet kurmaya başlayınca,
önce Memlüklerin daha sonra Osmanlıların hâkimiyetine girdi. Yavuz Sultan Selim Memlük
Devleti’ni ortadan kaldırınca Emir Ramazan adında bir Levend’i Taiz’in idaresiyle vazifelendirmişti.
Onun bir isyanda ölümünün ardından yerine Tavil Ali Bey getirildi (1523). Selman Reis Yemen
seferine çıktığı zaman 1525’te Emir Hüseyin Rûmî Taiz aldı (İdris Bostan, “Taiz”, DİA, XXXIX,
s.448).
85
Ahbârü’l- Yemânî, s.154-155.
86
Ahbârü’l- Yemânî, s.144.
27

Mutahhar’ın kendisine bağlı olduğunu bildirirken, Rıdvan Paşa’yı şikâyet edip 87 azlini istedi.

Rıdvan Paşa ise Murad Paşa’nın Mutahhar ile mücadelede kendisine yardım etmediğini öne

sürerek aynı şekilde o da Murad Paşa’nın azlini talep etti88.

Murad Paşa’nın, Mutahhar’ın hilelerine kanarak yaptığı şikâyeti ve Mahmud Paşa’nın

da onu desteklemesi sonuç verdi ve Rıdvan Paşa San’a Beylerbeğiliği’nden azledilerek

yerine [U]rus Hasan Paşa tayin edildi (Evâsıt-ı Şevvâl 974/Nisan 1567) 89. Rıdvan Paşa ise

yerine atanan Hasan Paşa’nın gelmesini dahi beklemeden San’a’dan ayrıldı (Zilkade

974/Mayıs-Haziran 1567)90.

Murad Paşa ise Taiz’e geldi, ancak Mutahhar üzerine gitmeye cür’et edemeyerek

sadece kuşatma altındakilere bir miktar zahire göndererek yardım etmeye çalıştı. Lakin

bütün zahire Mutahhar’ın eline geçtiği gibi daha evvel gelen asker tamamen katledilmişti (9

Zilhicce 974/17 Haziran 1567)91. Tek başına kalan Murad Paşa, Mutahhar ile mücadeleye

girişti. Mutahhar, yeni vali Hasan Paşa gelmeden önce San’a’yı muhasara etti (2 Safer 975/8

Ağustos 1567)92.

Bunun üzerine Murad Paşa, San’a’ya yardım için yola çıktı. Ancak yolda Mutahhar

kuvvetleri tarafından yakalanarak esir alındı. Mutahhar’ın yanına götürülerek haps edildi.

87
San’a Beylerbeyi Rıdvan Paşa’nın İmamoğulları ve diğer kabilelerle anlaşmazlığa düşüp Sa’de ve
birçok yerin düşman eline geçmesine sebep olduğuna dair Yemen Beylerbeyi Murad Paşa’nın
İstanbul’a mektup gönderdiğini görüyoruz (MD, 7, s.11, hk.44: 5 S 975/11 Ağustos 1567).
88
Rumuzî Tarihi, I, s.CXVI.
89
Ahbârü’l- Yemânî, s.156, 157; A. Raşid, Rıdvan Paşa’nın azil sebebini, Mutahhar’ın galibiyeti
Rıdvan Paşa’ya gereği gibi korku ve dehşet verdiğinden içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için
çareler aramaya başladı. Nihayet harp esnasında Mutahhar ne kadar mahal ve bilad istila ederek zabt
eyledi ise onun üzerine birtakım yerler daha ilave edilerek kendisine terk olunmak şartıyla
Mutahhar’dan sulh talebine mecbur oldu. Antlaşma için kethüdası Mesih’i Mutahhar tarafına
gönderdi. Nehm, Havlan, Hüda, Kife, bütün Demermer, Haşb, Zâhir, cebel-i Harâz, Ömeran beldeleri
tamamen yani neredeyse Yemen’in yarısından fazlası Mutahhar’a terk olundu. İşte bu musalaha,
Rıdvan Paşa’nın Yemen vilâyetinden azline ve şayed azl olunmazsa öldürülmesine kadar varan
şartlarla musalahaya karar verilip adı geçen yerler Recep ayında Mutahhar’a terk ve teslim ile
musalaha yapıldı. Bu garip antlaşmadan sonra Rıdvan Paşa’nın azliyle yerine Murad Paşa’nın,
Tıhame’ye valilikle geldiği haberi San’a’ya vardığında Rıdvan Paşa zilkadenin beşinci günü
San’a’dan ayrıldı, (I, 117) şeklinde açıklamıştır. Ancak yeni vali Murad Paşa değil, [U]rus Hasan
Paşa’dır Atıf Paşa da Ahmed Raşid’den naklen aynı hatayı yaparak Yemen’e gönderilen yeni valinin
Kürd Murad Paşa olduğunu yazmıştır (Atıf Paşa, Yemen Tarihi, s.69); Rumuzî Tarihi, I, s.CXVII.
90
Ahbârü’l- Yemânî, s.156, 157; Rumuzî Tarihi, I, s.CXVII, CXVIII.
91
Rumuzî Tarihi, s.CXIX.
92
el-Mekkî, s.175, 176; 182-185; Peçuylu Tarihi, I, 476, 477; A. Raşid, s.118-123; Rumuzî Tarihi,
I, s.CXIX.
28

Murad Paşa’nın bir müddet hapis kaldıktan sonra öldürüldüğü anlaşılmaktadır 93. Murad

Paşa’nın asıl niyeti San’a üzerine gitmek değil, Zebid’e çekilmekti. Ahali ise geçiş

güzargâhındaki Sülale ve bazı boğazları taş ile kapatmışlardı. Bunun dışında Murad Paşa’ya

kılavuzluk edenlerin de ihanetleri gibi nedenlerle mağlup edilmiş ise de kendisinin de bu

konuda tedbirsiz davrandığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki Zebid’den, hareketle San’a’da mahsur

bulunan askere yardım etmek üzere yola çıkarken yanında olan kuvvetinden hiç kimseyi

birbirinden ayırmadan toplu olarak hareket ettirmesi gerekirken; askerin bir kısmını ayırıp

ileri sevketmişti. Kuvveti ikiye taksim ettikten sonra Zebid ile kendisinin bulunduğu nokta

arasında ve ileriye gönderdiği askerle kendisi arasında bağlantıyı sağlayamaması ve

kuvvetlerin bölünmüş olması ordunun perişan olmasına neden olmuştur94.

Bu hezimetten sonra Mutahhar’ın askerleri şehre girince Osmanlı askeri daha fazla

dayanamayarak teslim oldu (13 Safer 975/19 Ağustos 1567)95. Mutahhar ilk Cuma

namazında hutbeyi kendi adına okutmakla kalmadı, kendisini “halife” ve “emirü’l-

mü’minîn” ilan etti96.

Yemen’de bulunan Murad Paşa Mutahhar’la girdiği mücadelede ölünce, yerine gelen

Vali Hasan Paşa, bu durumu fırsat bilerek Murad Paşa’nın bütün mallarına el koymuştu 97.

Hasan Paşa Yemen’e geldikten sonra yalnızca sahilde olan Zebid şehrinin etrafındaki bazı

köy ve nahiyelerde hüküm sürebildi. Çünkü Yemen eyaletinde bulunan kaleler [Taiz,

93
Şerafettin Turan, aynı makale, s.561; keza MD, 7, s.405-406, hk. 1166; B. J. Von Hammer Purgstal,
Osmanlı Devleti Tarihi (haz. Mümin Çevik-Erol Kılıç), VI, s. 1854). Peçuylu ise Murad Paşa’nın,
Vadi-yi Hubân denilen Cehennem Deresi’ne askeriyle beraber girdiğini, Zebidlilerin her taraftan
üzerlerine taş yağdırarak Murad Paşa’yı da katlettilerini ileri sürmüştür (Tarih, I, 476, 477). Selânikî
ise Murad Paşa’nın galeyana gelen halk tarafından öldürüldüğünü yazıyor: Yemen ikiye ayrıldıktan
sonra yeni beylerbeyi Murad Paşa’nın gelişi halk tarafından kabul edilmemişken, hazine darlığından
askerin ulufesi düşük ödenmiş, buna sebep olarak yeni beylerbeyi gösterilmiştir. Bu sebeple
ayaklanan halk Murad Paşa’yı katlemiş ve civardaki kadılar da hapsedilmiştir (Tarih-i Selânikî, haz.
Mehmet İpşirli, I, 65).
94
A. Raşid, aynı eser, s.120, 121.
95
el-Mekkî, Barku’l-Yemânî, s.181,182,185; Âlî, Künhü’l-Ahbâr, İ.Ü. Ktp., TY 5959, vr. 416a;
Peçuylu Tarihi, I, 477; A. Raşid, aynı eser, I, 120,121; Rumuzî Tarihi, s.CXIX. teslim tarihi
Ş.Turan tarafından 3 S 975/9 Ağustos 1567 olarak verilmiştir (aynı makale, s.562).
96
Hammer, aynı eser, s.1854-55.
97
MD, 7, s.405, 406, hk.1166, 1167’dan anlaşıldığı üzere Murad Paşa’nın Mutahhar’ın eline
geçmesiyle Hasan Paşa onun mal ve emlâkına el koymuş, bu nedenle de önce Vezir Mustafa Paşa’ya
daha sonra Hasan Paşa’ya bizzat hüküm yollanarak Murad Paşa’nın mallarının oğluna teslim edilmesi
istenmiştir.
29

Kahiriyye], kasabalar ve arazinin tamamı Mutahhar’ın eline geçmiş, geriye kalan Aden,

Zebid ve Tefer gibi iskeleler de Mutahhar tarafından muhasara edilmiş, Osmanlı askeri

mahsur kalmıştı (Safer sonu 975/Eylül 1567). Hasan Paşa Yemen’in tamamen tekrar

Mutahhar’ın eline geçerek idaresi altında olduğunu, yeniden topladığı kuvveti ve kazanılan

galibiyeti görünce Zebid’de kalarak çaresiz bir şekilde beklemeye başladı. Bütün bölgeyi

asker kuvveti ve savaş mühimmatı olmadan tekrar geri almanın mümkün olmadığını

anlamıştı. Asker ve sefer tedariki hususlarına teşebbüs etmeyerek durumu başkente arz

etmiş, asker ve mühimmat talep ve istida ederek Zebid’de müdafaada kalmıştı98.

2. 2.Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Mutahhar İsyanını


Bastırmak İçin Yemen’e Memur Edilmeleri

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız nedenlerle ayaklanan Mutahhar bazı vilayet ve

kaleleri Osmanlı’dan geri almış ve Yemen’de devletin otoritesi iyice zayıflamıştı.

Yemen’deki bu ayaklanmanın bastırılması amacıyla Şam Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa

vezâretle serdar tayin edilmiş ve kısa sürede Mısır’a oradan da Yemen’e gitmesi

kararlaştırılmış, kendisine ve Mısır Beylerbeyi Sinan Paşa’ya da hükümler gönderilmiştir

(selh-i Cemâziyelâhir 975/31 Aralık 1567)99. Yemen isyanı çıktığı sıralarda mazul olarak

98
Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, III, s.12; A. Raşid, aynı eser, s.123.
99
“Mısır Beğlerbeğisi Sinan Paşa’ya hüküm ki, hâliyâ Yemen’de ihtilâl olup a’dânun fitne vü fesâdın
def’ u ref’ içün âdem göndermek lâzım olmağın, ol bâbda Şam Beğlerbeğisi olup hâliyâ vezâret
virilen Mustafa Paşa’ya i’timâd-ı hümâyûnum olmağın anı serdâr ta’yîn idüp ve Mısır beğlerinden
dört beğ ve müteferrikalarından dört yüz nefer ve çavuşlarından iki yüz nefer ve umûmen gönüllü
tâifesi ağalarıyla bile gitmek emr idüp buyurdum ki, vusûl buldukda bu bâbda bizzât mukayyed olup
cümle müteferrika ve çavuşları ve gönüllü tâifesin yoklayup müteferrikalarun ve çavuşlarun ulûfeleri
ağır olup yararlarından kimesneye hımâyet itmeyüp dört yüz nefer müteferrika ve yüz nefer çavuş
yazup defter idüp üzerlerine bir yararların serdâr ta’yîn eyleyüp ve gönüllü tâifesinden dahı bin nefer
yararların defter idüp ağalarıyla mûmâileyhe koşup gönderesin… Ve dergâh-ı mu’allam
yeniçerilerinden Mısır muhafazasıçün ikiyüz nefer yeniçeri kullarım gönderilmiştir; varduklarında
vech gördüğün üzre memleket hıfzında olalar ve üçyüz nefer dahı kul-karındaşı yeniçeri yazılup
gönderilmişdür; anları dahı istihdâm eyleyesin. Ve ta’yîn olunan beğlere yiğirmişer bin akça terakki
olup hükümleri yazılup gönderildi…” (MD, 7, s.212, hk.584: selh-i C 975/31 Aralık 1567). Şam
beğlerbeğisine hüküm ki, hâliyâ senün husûsunda avâtıf-ı âliyye-i şâhâne ve avârif-i seniyye-i
mülûkânem zuhûr u bürûz idüp berü cânibde haslar tedarük olunca Şam’da mutasarrıf olduğun
hasların ile vezâret inâyet idüp ve Yemen’de vâkı‘ olan mühimmatı varup görüp ol vilâyetin ahvâlin
inâyet-i Hakk celle ve alâ ile hüsn-i intizâm virmek emridüp, ol bâbda sana hükm-i şerîf ile bir ser-
askerlik berâtı gönderilmişdür. Buyurdum ki: Vusûl buldukda t’ehîr itmeyüp irsâl olunan evâmir-i
30

Mısır’da bulunan Osman Paşa, San’a beylerbeyliğine tayin edilmiş (14 Cemâziyelâhir

975/16 Aralık 1567)100 ve Osman Paşa’nın da Yemen’e giderek, ihtilâlin bastırılmasında

serdara yardım etmesi emredilmiştir. Yemen'de daha önce görev yapan beylerbeyiler ile

kâşifler halka zulm edip usulsüz ve kanun dışı işler yapmışlar ve bu nedenle halk Osmanlı

askerinden yüz çevirmişti. Osman Paşa halka nasıl davranması gerektiği konusunda

uyarılırken; kesinlikle kanunsuz işler yapmaması, yasaklara uyması ve reâyâdan ücretini

ödemeden erzak almaması; aksi halde görevinden azledilmekle bırakılmayıp

cezalandırılacağı da kendisine bildirilmiştir101. Bu uyarı aslında isyanın nedenlerini de açıkça

ortaya koymaktadır.

Osman Paşa’nın Yemen ihtilâlinin bastırılması için çağrılması Şeca’âtnâme’de

oldukça ayrıntılı olarak yer almıştır. Âsafî, Aden hâkimlerinin ayaklanarak, zulm ile hareket

ettiği haberinin Osman Paşa’ya ulaşmasıyla, onun ateş gibi tutuştuğunu; Osman Paşa’nın bu

görev için seçilmesinin onun bu semtlere vâkıf olmasından kaynaklandığını ve bir an bile

düşünmeden, uzak yakın demeden bu emri yerine getirmek için canla başla harekete

geçtiğini yazmıştır102.

Osmanlı idarî anlayışının bir sonucu olarak Mustafa Paşa, Yemen’e serdar tayin

edildikten sonra, ayrıldığı Şam’ın muhafazası ise Karaman beylerbeyine havale edilmiştir 103.

Bundan sonra Yemen’e giderken yanında ne kadar asker ve mühimmat götüreceği de

kendisine bildirilmiştir. Mısır’da sancak beyi olan Mehmed, Hamza, Ali ve Ahmed beyler

Yemen’e serdar tayin olunan Şam beylerbeyinin maiyyetinde görevlendirildiler ve her birine

aliyye mûcebince mu’accelen çıkup erişmek üzre olasın bu hükm-i şerifüm sana ne gün varduğın ve
(ne) zamanda çıkup ve ne vechile tedârik idüp ve kankı yoldan gidecek olduğun yazup bildüresin
(Turan, aynı makale, s.562-563; MD, 7, s.218, hk.606: selh-i C 975/31Aralık 1567). Yemen
Beylerbeyi Rıdvan Paşa’nın azlolunmasından sonra beylerbeyliğin boş kalmasından istifade eden
Şeyh Mutahhar isyan edip bazı vilâyetleler ve kaleleri ele geçirdiğinden, isyanın bastırılması ve
durumun düzeltilmesi için Şam Beylerbeyi Vezir Mustafa Paşa’nın Yemen’e gönderilecek askerlerin
başına serdâr tayin edildiğine dair nişân-ı hümâyun için bkz. (MD, 7, s.222, hk.613).
100
“Mısır Beğlerbeğisine hüküm ki, hâliya San’a Beğlerbeğliği Öztimür-oğlı Osman dâme ikbâlehûya
virilmişdir. Buyurdum ki: müşârun-ileyhi eğlendürmeyüp mühimmat ü levâzımın âdet üzere görüp
mu’accelen ihrâc idüp gönderesün. Lâzım olursa bir mikdâr âdem dahı yazup bile gönderesün” (MD,
7, s.197, hk.535: 14 C 975/16 Aralık 1567).
101
MD, 7, s.217, hk.603; Turan, aynı makale, 560.
102
Şeca’âtnâme, s.70.
103
MD, 7, s.217, hk.602; MD, 7, s.215, hk.593, s.276, hk.781: 2 Ş 975/1 Şubat 1568.
31

20 bin akçe terakki verildi104. Ayrıca Mustafa Paşa’nın Şam’dan götüreceği yeniçerilerin

mevâciblerinin Şam hazinesinden karşılanması105, Mısır Beylerbeyi Sinan Paşa’nın Yemen’e

gidecek olan Mustafa Paşa’nın emrine Mısır’dan 4 sancak beyi, 400 müteferrika, 200 çavuş,

ağalarıyla birlikte 1000 gönüllü ve 1000 yeniçeri vermesi; Mustafa Paşa’nın Şam hacılarının

yolundan müstakil olarak hareket etmesi ve uygun ise oradan gitmesi, Mısır’dan gidecek

olan askerin Özdemiroğlu Osman Paşa ile birlikte yola çıkması ve iki kuvvetin Mekke’de

buluşması106 emredilmiştir. Bu şekilde yardımcı kuvvet sayısı ve gidilecek güzergâh dahi

belirtilmiştir.

Mustafa Paşa ile beraber Yemen’e gidecek askerin her türlü gereçlerinin karşılanması

emredilirken, bu sırada 15 gemi ile Hind sularına gitmek ve Açe Sultanı’na yardım etmek

üzere hazırlanmakta olan İskenderiye Kaptanı Kurdoğlu Hızır ve Süveyş Kaptanı Mahmud

Bey’in de bu hareketlerini erteleyerek Mustafa Paşa’nın emrinde hizmette bulunmalarına

karar verildi. Bu kaptanların ve yanlarındaki askerin mühimmat ve diğer ihtiyaçlarının da

eksiksiz görülerek gönderilmesi ve Muha’da Mustafa Paşa ile buluşmaları Mısır Beylerbeyi

Sinan Paşa’dan istenmiştir107. Böylece Portekizlilere karşı Osmanlı Devleti’nden yardım

isteyen Açe Sultanı’nın talebi de ertelenmiş oldu108.

104
Yemen seferi için sancak ve vilâyetlerden istenen her türlü mühimmat için bkz. MD, 7, s.212,
hk.585; s.213, hk.589; s.215, hk.595; s.216, hk.597-598; s.217, hk.601.
105
MD, 7, s.219, hk.607.
106
MD, 7, s.223, hk.614: selh-i C 975/31 Aralık 1567; Turan, aynı makale, s. 563-564; Rumuzî
Tarihi, I, s. CXXV.
107
MD, 7, s.224, hk.616.
108
MD, 7, s.225, hk.708; Açe Sultanı’nın elçisi ile İstanbul’a gönderdiği yardım mektubu üzerine 975
senesi Rebîülevveli’nde (Eylül 1567) Sultan II. Selim zamanında, Açe’deki Müslümanların
uğradıkları zulümden kurtarılmaları için gerekli yardımda bulunmak üzere İskenderiye Kaptanı
Kurdoğlu Hızır’ın kumandasında levazım ve mühimmatları ile 15 kadırga, 2 barça ve yeteri kadar
asker ile topçu gönderileceği ve Açe’ye varıldığında düşmanın hakkından gelinmesi kararlaştırılmıştı.
Bu konuda Açe sultanına nâme-i hümâyûn; Mısır beylerbesine, İskenderiyye Kaptanı Hızır Bey’e,
Yemen beylerbeyisine, Rodos beyine, Mekke-i Mükerreme şerifine gerekli hükümler gönderilmiştir.
Bkz. MD, 7, s.86, hk.233; s.87, hk. 234; s.88; hk.236; s.89, hk.237, 239, 240; s.90, hk.242, 243, 244.
vd.; Ayrıca bkz. Safvet Bey, “Bir Osmanlı Filosunun Sumatra Seferi”, TOEM, II/10 (İstanbul 1911),
s.604-614; II/11, İstanbul 1912, s.679-683; Mehmed Ziya, İslâm Alemi: Tarih-i Açe, İstanbul 1317;
Razaulhak Şah, “Açi Padişahı Sultan Alâeddin’in Kanunî Sultan Süleyman’a Mektubu”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, V, /8,
Ankara 1967, s.373-411; First International Conference of Aceh and Indian Ocean Studies, 24-27
February (2007) Banda Aceh/ Indonesia.
32

Diğer taraftan gerekirse isyanın bastırılması için Yemen’in birleştirilerek Osman

Paşa’ya tevcih edilmesi de bir tedbir olarak Mustafa Paşa’ya bildirildi (Selh-i Cemâziyelâhir

975/31 Aralık 1567)109. Ancak Osman Paşa’nın resmen bu makama gelmesi mezkûr senenin

sonunu bulmuştur. Zira Lala Mustafa Paşa’nın Mısır’a gelişi beklenenden uzun sürmüş;

onun gelmesi için ayak sürüyen Osman Paşa da görev yerine gidememiştir. Yine de bu

tarihten önce gönderilen hükümlerde Osman Paşa için Yemen beylerbeyi sıfatı

kullanılmıştır.

Bu sırada Yemen beylerbeyliği makamında bulunan Hasan Paşa ise düştüğü müşkil

durumu sık sık merkeze bildirerek gelecek yardım için acele edilmesini istiyordu. Bu yardım

talebi üzerine, Serdar Mustafa Paşa’nın Yemen’e varması beklenilmeden, daha önceden

Yemen’e gitmesi emredilen askerlerin sayısı 2000’e çıkarılmış, ayrıca Süveyş Kaptanı

Mahmud Bey’in beraberinde götüreceği 15 kadırganın 5’inin Yemen’deki mevcut asker için

gerekli olan erzak ve mühimmatı alarak doğruca Yemen’e gitmesi; önceden Yemen'e

gitmeleri emredilen beylere ilâveten Memi Kâşif ile Gülâbi oğlu Kürd Mahmud Kâşif'in de

Yemen'e gönderilmesi; gidecek gemilerin peksimetlerinin hazırlanması işi de Mısır

Beylerbeyi Sinan Paşa’ya bildirildi110. Zebid yakınlarında çadır kurmuş bir halde, yaklaşık

1000 kadar askerle zahiresi bitmiş çaresiz bir şekilde yardım bekleyen Hasan Paşa’ya

yapılan bütün hazırlıklarla ilgili olarak bilgi gönderilmiştir111.

Yemen bu kadar müşkil durumda iken, Lala Mustafa Paşa İstanbul’a gönderdiği

mektuplarda mesafenin uzaklığından bahisle ve kendisine de daha evvel Yemen fethine

memur olan Süleyman Paşa’ya verilen yetkilerin verilmemesi gibi bahanelerle hareketini

geciktirmiştir112. Mustafa Paşa’nın yetkilerinin kısıtlı olmadığı kendisine gönderilen beyaz

üzerine tuğralı hükm-i şerîflerin adedinin fazlalığından anlaşıldığı gibi, bu gönderilenler

109
Gerekirse San’a ve Yemen beylerbeyliklerini birleştirerek Özdemiroğlu Osman Paşa'yı beylerbeyi
tayin etmesi hakkında Vezir Mustafa Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 7, s.220, hk.611: 29 C 975/ 31
Aralık 1567; Turan, aynı makale, s.560; Rumuzî Tarihi, I, s. CXXVI).
110
MD, 7, s.250, hk.695, 696; s.251, hk.697, 698: 14 B 975/14 Ocak 1568.
111
MD, 7, s.252, hk.699: 14 B 975/14 Ocak 1568.
112
MD, 7, s.281, hk.796.
33

yetmezse kendisinin gerektiğinde hükümleri nişanlaması dahi bildirilmiştir 113. Ayrıca Yemen

mühimmatı için kendisine gönderilen hil’atlerden başka ne kadar isterse Şam’dan alıp

götürebilecekti114 .

Vezâret Lala Mustafa Paşa’ya 1.200.000 akçe hâs ile tevcih edilmiş, bunun 1.000.000

akçesi hâlen tasarrufunda bulunduğundan, kalan 200.000 akçe nakit Mısır Hazinesi’nden

karşılanmış; bundan başka adet üzere serdarlara verilegelen 200.000 akçe ile bir hil’at ihsan

edilmiş ve 10.000 flori sâlyâne de Mısır hazinesinden verilmiştir. Bu konuda Mısır

Beylerbeyi Sinan Paşa’ya da hükm-i şerif gönderilmiştir (7 Şaban 975/6 Ocak 1568) 115.

Osman Paşa ise Mısır’dan henüz ayrılmamış ve muhtemelen Serdar Mustafa Paşa’nın

gelmesi için ayak sürüdüğü sırada resmen Yemen ve San’a beylerbeylikleri birleştirilip

kendisine tevcih edilmiştir (gurre-i Zilkade 975/28 Nisan 1568). Ayrıca Kurdoğlu Hızır Bey

ile lâzım olan asker ve mühimmatı alıp orada bulunan gemilerle bir an evvel Yemen’e

gitmeleri istenmiş, ancak bu durumu ifşa etmemeleri tenbih edilmiştir. Yemen’e vardıkları

zaman Osman Paşa’nın Aden’i muhasara etmesi, Yemen’de bulunan Hasan Paşa’nın ise

Zebid’de muhafazada kalması; birbirleriyle işbirliği ederek bir an önce Yemen’deki isyanın

bastırılması istenmiştir 116.

Mısır Beylerbeyi Sinan Paşa’ya gönderilen bir emirde, nereden ne kadar asker

yazıldığı bildirilirken, Osman Paşa’nın 30 gemilik bir filo ile hazırlanan 6000 askerden

2000’ini, kale dövmeye yarayan topları ve askerin zahiresini götürmesi isteniyordu. Bu

şeklide düşman arasında “Asker irişmiş” şeklinde haberler yayılarak korkuya kapılmaları

bekleniyordu. Ayrıca giden gemiler geri dönüp Serdar Mustafa Paşa ve askerin kalanını

nakledecekti117.

113
“Vezîr Mustafa Paşa’ya hüküm ki, bundan akdem Yemen mühimmi içün elli aded beyâz tuğralı
hükm-i şerîf gönderilmişdi. Hâlâ bu dahi yetmiş aded beyâz tuğralı hükm-i şerif irsâl olunmışdur.
Buyurdum ki, vusûl buldukda, alup hıfzidüp dahı lâzım olan mahalle sarfidesin” (MD, 7, s.285,
hk.807). “Vezir Mustafa Paşa’ya hüküm ki, hâliyâ; “Lâzim ola” diyü bir mikdâr nişânlu kâğıd
gönderilüp kifâyet itmeyüp daha lâzım oldukda sen tuğra çekmek emridüp buyurdum ki, vusûl
buldukda, şöyle ki, irsâl olunan beyâz kâğıd kifâyet itmeyüp dahi lâzım olursa lâzım gelen ahkâmı sen
nişanlayasın” (MD, 7, s.289, hk.819).
114
MD, 7, s.289, hk.818: 7 Ş 975/6 Şubat 1568.
115
MD, 7, s.291, hk.824, 825, keza s.297, hk.844; Turan, aynı makale, s.563.
116
MD, 7, s.461, hk.1332, 1333: gurre-i ZA 975/28 Nisan 1568.
117
MD, 7, s. 463, hk. 1335: 6 ZA 975/3 Mayıs 1568.
34

Diğer yandan serdarlık kendisine verilmesinin üzerinden aylar geçmesine rağmen,

Lala Mustafa Paşa, hâlâ Şam’dan ayrılmamış ve Yemen ihtilâli gün geçtikçe daha vahim bir

vaziyet almıştı. Mustafa Paşa’nın bu seferki bahanesi ise hac mevsiminin gelmiş olması ve

hacıların işlerinin bitirilmeden ayrılamayacağı idi. Mustafa Paşa’nın yerine Şam

muhafazasına gönderilen Karaman beylerbeyi gönderdiği mektubunda; “Ramazân-ı

mübârekün sekizinci günü Şam’a vâsıl olup Vezirüm Mustafa Paşa hac mesâlihin

görmeyince Yemen’e gitmezler”118 şeklinde İstanbul’a bildirmesi üzerine Mustafa Paşa, bir

an evvel Şam’dan ayrılıp gitmesi hususunda uyarılmıştır119. Yine aynı şekilde Yemen’de

bulunan Hasan Paşa’nın, Yemen’deki durumun vehâmetini merkeze arz etmesiyle120 birlikte

hem Mustafa Paşa hem de Özdemiroğlu Osman Paşa tekit ve tenkit edilmişlerdir.

Osman Paşa’ya, daha önce defalarca hüküm gönderilerek, o ana değin ne kadar gemi

ve mühimmat hazırlamışsa mevcut olan askerle gemilere binip bir an önce Yemen’e gitmesi

bildirildi. Ayrıca Yemen’den sık sık merkeze haberler gönderilerek “henüz asâkir-i

mansûreden vilâyet-i Yemen’e kimesne varmayup a‘dânun etrâf ü cavânibe sirâyeti oldığın”

şeklinde şikâyetler olunca Osman Paşa kesin ve sert bir dille bir kez daha uyarıldı (26

Zilkade 975/23 Mayıs 1568)121.

118
MD, 7, s.432, hk.1246: 13 L 975/ 11 Nisan 1568.
119
"Vezir Mustafa Paşa’ya hüküm ki, vilâyet-i Yemen ıslâhıçün aslâ te’hîr u tevakkuf olunmayup
‘adânun def’ u refi‘ husûsında ve ol vilâyetün nizâm ü intizâmı bâbında mücidd olup, mümkin olduğı
kadar ihtimâm idüp sür‘at üzre azîmet idesün… vardukda emrüm muktezâsınca iki gün bir yerde ârâm
itmeyüp mahrûse-i Mısır’dan isti’cal üzre gemilere girüp dahı mahall-i me’mûra irişmek ardınca
olasın…” (Turan, aynı makale, s.567; MD, 7, s.439, hk.1268: 14 L 975/12 Nisan 1568).
120
MD, 7, s.505, hk.1454: 26 ZA 975/23 Mayıs 1568; Rumuzî Tarihi, I, s. CXXXIX.
121
“…bundan akdem nice def’a ahkâm-ı şerîfe gönderilüp; mevcûd olan gemilerle ve hâzır olan
askerile gemilere girüp Yemen cânibine sür’at üzre azîmet eyleyesin diyü emrim olmuşdı. Yemen
beğlerbeğisi mektûb gönderüp; henüz asâkir-i mansûreden vilâyet-i Yemen’e kimesne varmayup
a‘dânun etrâf ü cevânibe sirâyeti oldığın bildirmeğin buyurdum ki, vusûl buldukda aslâ ve kat’â terâhî
itmeyüp emrüm mûcebince hâzır olan gemilerle ve mevcûd olan zehâyir ü asker ile gemilere girüp
mu‘accelen vakti ve mevsimi ile mahall-i me’mûra irişmek ardınca olasın. Akabünce Vezîrüm
Mustafa Paşa dâme ikbâlühû dahı sâyir asâkir-i mansûre ile gemilere girüp mu‘accelen ‘adâya ruhsat
virülmeyüp birbiri akabince ale’t-tevâlî irişmek ardınca olalar… kat‘â tevakkuf u tereddüd eylemeyüp
emrüm üzre gemilere girüp mahall-i me’mûra irişmek bâbında gereği gibi mücidd ü sâ‘î olasın” (MD,
7, s.505, hk.1455: 26 ZA 975/23 Mayıs 1568); Mustafa Paşa’ya gönderilen hükm-i şerîf için bkz. MD,
7, s.506, hk.1456: 25 ZA 975/ 22 Mayıs 1568.
35

Serdar Mustafa Paşa üst üste gönderilen emirlerin de etkisiyle ancak 16 Zilkade 975/ 3

Mayıs 1568’de Mısır’a gitmek üzere Şam’dan ayrılmıştır122. Bu sırada Özdemiroğlu Osman

Paşa da henüz Mısır’dan ayrılmamıştı. Yemen isyanının bastırılmasıyla görevli olan üç paşa

Mısır’da birleşince aralarında rekabet ve düşmanlık ortaya çıktı. Lala Mustafa Paşa ile

Osman Paşa arasındaki sevgi ve muhabbet, Sinan Paşa’yı kıskandırmış ve aralarını bozmaya

çalışmıştır. Ancak bunu başaramayınca da Osman Paşa ve Lala Mustafa Paşa’nın Yemen’e

birlikte gitmeleri emredilmiş olmasına rağmen Osman Paşa’nın bir an önce gitmesiyle ilgili

emr-i şerîf çıkartmış ve hemen Osman Paşa’yı Yemen’e doğru yola çıkarmıştır. Bu şekilde

Lala Mustafa Paşa’yı da yalnız bırakmış oldu123.

Mısır ümerasından Kurdoğlu Hızır Bey, Hüsam Bey124, Hayreddin Bey, eski Mısır

Emîrü’l-Haccı Ahmed Bey, Uzun Süleyman Bey, Ali Bey; Dört bölük ağaları, çavuşlar ve

müteferrikalar ile beraber 3000’den fazla Mısır askeri ve kendi dairesi halkı ile gerekli

mühimmatı alan Özdemiroğlu Osman Paşa, Süveyş’den 13 çekdiri gurab ve 4 adet büyük

mismâri kalyon olmak üzere; toplam 17 gemi ile 976 senesi başlarında (Ağustos 1568)

Yemen’e doğru yola çıktı; önce Cidde’ye uğradı 125.

Mekke Şerîfi olan Şerîf Hasan bin Ebû Nümey bir adamını göndererek Cidde’de

Osman Paşayı karşılattı. Osman Paşa ve maiyetine at ve katırlar verip, Mekke’ye getirtti.

Hatta şerîf kendisi de karşılamaya çıkıp, büyük bir hürmet gösterdiği Osman Paşa’yı,

122
“Vezîr Mustafa Paşa’ya hüküm ki, mektûb gönderüp; “Emrolunan Yemen ıslâhıçün mu‘accelen
Mısır’a erişmek bâbında ihtimâm-ı tâmm olup, lâkin hacc-ı şerîf mevsimi irişüp anun tedârükü
görülmeyince ve Hızâne-i Haleb’den emr olunan 100 bin altun vusûl bulmayınca teveccüh olunmağa
kăbiliyyet olmayup, te’hîr u tevakkuf olmuşdı. Hâliyâ hacc-ı şerîf irsâl olunup dahı 100 bin altun vâsıl
olmayup, mâh-ı Zilkadenün on altıncı güni Mısır cânibine teveccüh olunup…” (MD, 7, s.537,
hk.1528: 6 Z 975/ 2 Haziran 1568; Rumuzî Tarihi, I, s. CXXIX).
123
Abdurrahman Şeref, “Özdemiroğlu Osman Paşa”, TOEM, IV/21, 1329, s.1294, 1295. Aralarındaki
düşmanlığın asıl sebebi ise Şehzadeler vakasında Lala Mustafa Paşa’nın desteklediği Selim’e
yenilerek İran’a kaçan Bayezid’in yakalanamamasında hatalı bulunan ve idam edilen Ayas Paşa'nın
Sinan Paşa ile kardeş olmasıdır (Turan, aynı makale, s.565).
124
Hüsam Bey dönemin önemli deniz korsanlarından ve kaptanlarındandı. Sultan Süleyman
zamanında Açe’ye yardım gönderilmek istendiğinde Hint okyanusunda gemi kullanabilen iki
kaptandan biri [Kurdoğlu Hızır Bey] Hüsam Bey olduğundan 15 gemi ve askerle birlikte
görevlendirilmişlerdi. Yine Sultan II. Selim zamanında Açe’ye yardım amacıyla 15 gemiyle asker
gönderilmesi gündeme gelmiş, fakat bu sırada Yemen isyanı çıktığı için bunların görevi ertelenmiş ve
Yemen’e gitmeleri emredilmişti. Bu sefer esnasında Hüsam Bey, Osman Paşa’yı Yemen’e götüren
kaptanlardan birisidir (Koca Sinan Paşa’nın Telhisleri (haz. Halil Sahillioğlu), İstanbul 2004, s.108).
125
el-Mekkî, s.219; Ahbârü’l- Yemânî, s.180; A.Raşid, s.126. Şeref, 14 gurab ve 3 muharebe gemisi
ile yola çıkıldığını yazıyor (TOEM, IV/21, s.1295); Rumuzî Tarihi, I, s.CXL.
36

konağının bulunduğu Sultan Kayıtbay Medresesi’ne yerleştirdi. Osman Paşa, tavâf-ı

Beytullah ettikten sonra Şerîf’e, oğullarına, akrabâsına, kadı, Şeyhü’l-Haram ve belli başlı

ulemâ ve şeyhlere hil‘atler verdikten sonra Harem-i Şerîf’de mevlid okutturup, kurban

kestirdi. Fakir fukaraya sadakalar dağıttı. Yemen’e doğru gitmeye hazırlandığı sırada Şerîf,

Osman Paşa’nın eşyasının taşınmasında kullanılmak üzere üçyüz deve, kendisi ve

adamlarına binmek için iki yüz at verdi. Osman Paşa, adamlarının bir kısmını bu at ve

develerle karadan gönderdi. Kendisi ise Şerîf’le vedalaştıktan sonra tekrar Cidde’ye doğru

yola çıktı. Cidde’ye varınca, kalan adamlarıyla gemilere binip Yemen’e hareket ettti. Mekke

hududu içinde olan Konakda ve Câzân’a vardığında, önceden karadan gönderilen deve ve

atlar da onlara katıldı. Orada bulunan urban kabileleri şeyhlerine ve o bölgenin ileri

gelenlerine istimâlet ve her birinin haline göre riâyet edip, kaftanlar giydirdi. Onlar da

Osman Paşa’ya tâbi olup, lâzım olduğu kadar cephane ve nakliyat işleri için develer verdiler.

Ordusunun bütün ihtiyaçlarını karşılayan Osman Paşa, kara yoluyla Tâiz’e hareket etti126.

Osman Paşa, Zebid’e vardıktan sonra ilk iş olarak Yemen Beylerbeyi Hasan Paşa’yı

Yemen’den çıkardı. Şöyle ki Hasan Paşa ahalinin mallarını zorla müsadere ve kendilerini de

hapsetmiş, Zebid ahalisi de bu durumu Osman Paşa’ya şikâyet etmişti. Durumu tahkik edilen

Hasan Paşa’nın yaptığı zulüm ortaya çıkarılınca, bütün malları müsadere edildi. Bunun

üzerine Hasan Paşa artık Tıhame127’de duramayarak ayrıldı128 .

Daha önce San’a’da mahsur kalmış ve Mutahhar’ın maiyetinde hizmete girmiş

Osmanlı askeri, Osman Paşa’ya gizlice mektuplar yazdılarsa da, gelip giden herkes

yoklandığından yazılan mektuplar yakalanarak Mutahhar’a verildi. Bunun üzerine Mutahhar

126
Ahbârü’l- Yemânî, s.180-181; Abdurrahman Şeref, Osman Paşa’nın Cidde’den deniz yoluyla
Hadide’ye geldiğini naklediyor (aynı makale, s.1295); A. Raşid ise, Mısır’dan doğruca Zebid’e
geldiğini kaydediyor (Yemen ve San’a Tarihi, I, 126); Osman Paşa öncelikle Zebid şehrine geldi,
oradan Taiz şehrine doğru yöneldi (Peçuylu, I, 478).
127
Tıhame Sina yarımadasından Arabistan’ın batısına ve güneyine kadar uzanan dar kıyı ovasıdır. El-
İdrisî’ye göre, Tihame şehri Sarca’dan Aden’e kadar sahil boyunca 12 günlük mesafeye ulaşır;
dağlardan Galafika bölgesine olan genişliği 4 günlük bir seyehati gerektirirdi. Şehir genellikle
kendisine ilave edilen Mekke’nin limanı Cidde’nin arkasında en geniş haline ulaşır (A. Grohmann,
“Tihâme”, İA, XII/I, s. 281).
128
Ahbârü’l- Yemânî, s.190-191; A. Raşid, I, 126; Şeref, aynı makale, s.1295.
37

bu kişilerin, aralarındaki antlaşmayı bozduklarına hükmederek hemen hepsini zincirleyip

hapsettirdi.

Osman Paşa’nın çok sayıda asker ve mühimmat ile Mısır’dan Yemen’e çıktığı haberi,

Zebid’de yenilerek, Taiz’e firar eden Emir Ali ibn Şevi‘ tarafından Mutahhar’a bildirildi.

Mutahhar, Osmanlı’nın Yemen üzerinde olan haklarından el çekmeyerek, eninde sonunda

idaresi altına alacağını anladı; ancak yine de savunmaya devam etmekte kararlıydı.

Civardaki kabilelerden asker toplamaya girişti. Huceriye kabileleri bu emre uygun hareket

etmediklerinden Huceriye Emiri Ahmed ibn Abdülvehab el-Hamza’yı yakalayarak San’a’ya

götürdü ve birader-zâdesi Muhammed ibn Şemsüddin’i büyük bir kuvvet ile Taiz üzerine

sevk etti. Ancak Şemsüddin daha yolda iken Osman Paşa Taiz’e gelerek burayı geri aldı

(Receb 976/Ocak 1569)129. Böylece Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Yemen’e gelmesiyle,

sıkıntıya düşmüş olan Osmanlı askerinin maneviyâtı da bir nebze olsun yükselmiş oldu 130.

Osman Paşa, Taiz’e varmadan evvel Mutahhar tarafından Taiz’e kaymakam bırakılan

Nasırî, Taiz’i terk ederek Kâhiriye’ye firar etti. Bu haber Mutahhar’a ulaştığında asker

tedarikine, hazine ve sefer mühimmatı toplamaya başladı. Muhammed ibn Şemsüddin’in

mevzi olarak tuttuğu Cebel-i Ağber üzerine yürüdü. Bu esnada Osman Paşa Kâhiriye

Kalesi’ni zabtetmek üzere çarpışırken, İbn Şemsüddin’in kendisine gönderilen yardımla

Cebel-i Ağber’de mevzilendiğini anlayınca, Şemsüddin’in üzerine gelmesini beklemek için

harbe ara verdi131.

129
el-Mekkî, el-Berku’l-Yemanî, s.207; Peçuylu Tarihi, I, 478; Müneccimbaşı, Sahayifü’l-Ahbâr,
III, 225, 254; A. Raşid, I, 127; Şeref, aynı makale, s.1295; Rumuzî Tarihi, I, s.CXL; “Huceriyye
kabaili muavenet eylediklerinden birâderzâdesi Muhammed b. Şemsüddin büyük bir kuvvet ile Taiz’e
sevk olunduğu sırada Osman Paşa Taiz’i zabt ve istirdad etti. Nihayet Ahmed b. Şemsüddin’nin
kuvveti arttırıldı ise de bu kişinin tamakâr ve sui-hal ve idaresizliği hasebiyle Taiz’e hücuma cesaret
edemeyerek çekildi. Osman Paşa onu takiple Hafiriye mevkiinde yapılan muharebede adı geçen
kişinin askeri perişan bir şekilde Kâhiriye’ye firar etti. Kâhiriye’nin de kuşaltıldığını gördüklerinde bir
tarafdan hücum ettikleri için bir hayli telefat vererek kurtulanlar Cebel-i Ağber (A’ber)’e firar ettiler”
(Atıf Paşa, s.73).
130
Gelibolulu Mustafa Âlî (Künhü’l-Ahbâr, II, s.30), Osman Paşa’nın 1000 kadar Yemen kulu ve
1000 kadar Mısır bölükleri ile gönderilip, bir müddet sonra Zebid sahiline çıktığını, beraberindeki
toplarla “Kandasın Tefer şehri” diyerek oradan ayrıldığını, Kâhiriye üzerine yürüdüğünde oradaki
Zeydîler etraftaki dağ ve tepelere sığındıklarını yazar.
131
A. Raşid, I, 127.
38

İbn Şemsüddin ise herkesten fikir almak üzere müşavere için maiyetinde bulunan

bütün rüesayı topladı. Müzakere ve müşaverelerinde Mutahhar’ın oğullarının mevcud

maiyetleriyle Taiz’e yakın olan Cebel-i Sabır üzerine; rüesadan birinin de Kasibe’ye

konulmasına; bu mevkilerin hepsine yardımcı ve ihtiyatî tedbir olmak üzere cebel-i Ağber’in

mevzi olarak kabul edilmesine karar verildi. Ancak Muhammed ibn Şemsüddin’in,

askerlerin yevmiyesine ve maaşlarına sarf olunmak üzere Mutahhar tarafından verilen

hazineyi saklayarak askere para vermemesinden dolayı maiyeti kendisinden yüz çevirdi. Ali

ibn Şevi‘yi cebel-i Habeş üzerine sevkederken kendisi de bulunduğu mevkiyi terk ederek

Kâhiriye’ye girmek üzere hareket geçti. İbn Şemsüddin’in bu tedbirsizliğinden dolayı

maiyetinde bulunan reisler bir kat daha gücendilerse de, bir kere hareket etmiş

bulunuyorlardı. Osman Paşa bu hareketi anladığı gibi süvari ve piyade askerinin cesur ve

meşhurlarından ve en iyi savaşçılarından bir miktar askeri ayırarak İbn Şemsüddin’i takip

etmek üzere arkasından sevk etti. Hızıriye’de İbn Şemsüddin’in askerini vurarak pek çoğunu

telef etti. Bu sırada kalanlar ile Hızıriyeliler Kâhiriye’ye firar ederken, İbn Şemsüddin

askerin hezimetinden evvel Kâhiriye’ye kaçmıştı. Böylece Taiz şehri geri alınmış oldu.

Bunların Kâhiriye’ye girmeleriyle beraber Osman Paşa Kâhiriye’nin etrafını çevirerek

muhasara etti132.

Bundan sonra Ali ibn Şevi‘, Kâhiriye’de durmaya cesaret edemeyerek ve

muhafazasına bir miktar Zeydî bırakarak Mutahhar Leng’in yanına gitti. 40-50 bin kadar

Zeydî eşkıyâsını toplayıp, Hüseyin bin Şemsüddin ve seçkin belli başlı Zeydîler ile gelip

Taiz’in etrâfını çevirdi. Osman Paşa ve askerine gelen zahireyi engelleyerek askeri zor

durumda bırakmayı düşündü. Ayrıca Kâhiriye Kalesi’nde olan eşkıyâya daimâ barut ve

mühimmat gönderip devamlı olarak top atışlarıyla Osman Paşa ve askerini mahsur duruma

düşürmüştü133.

132
Ahbârü’l- Yemânî, s.181; A. Raşid, aynı eser, s.127-128; Minyatürlü tasvir için bkz. Seyyid
Lokman, Şehnâme-i Selim Han, TSMA Ktp. nr. A.3595, vr. 72b, 75b; Filiz Çağman, “Şahnâme-i
Selim Han ve Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, V, 1972-1973, s.433.
133
Ahbârü’l- Yemânî, s.181.
39

Osman Paşa muhasara ile meşgul iken İmam Mutahhar, bütün kuvvetiyle üzerine geldi

ve etrafını sardı. Bir taraftan kalenin mukavemeti diğer taraftan İmam Mutahhar’ın saldırıları

Osman Paşa’yı zor duruma düşürdü. Zahiresi tükenmiş, açlıktan ve susuzluktan telef olanlar

gün geçtikçe çoğalmıştı. Ünlü ve yiğit emirlerinden birkaç kişi de şehit olmuştu. Sipahiler

arasında ümitsizlik ve çaresizlik had safhaya çıkmıştı. Ordu telef veya teslim olmaya

mahkûm durumdayken yalnız Osman Paşa cesaretli görünmeye çalışıyor, metanet

gösteriyordu. Osman Paşa, Kâhiriye üzerine hücumdan geri kalmadığı gibi silah

arkadaşlarının sabır ve tahammül etmelerini de söylüyordu. Bu kadar zor bir durumda

kalmasına rağmen fethettiği Taiz’i bırakmamak için gece gündüz direndi. Osman Paşa hariç

herkesin ümidinin bittiği bir anda yeni serdar Sinan Paşa ordunun imdadına yetişti (13

Zilkade 976/29 Nisan 1569)134.

2. 3. Lala Mustafa Paşa’nın Azli, Sinan Paşa’nın Serdarlıkla Yemen’e Gelmesi


ve Osman Paşa’nın Yemen’deki Faaliyetleri

Lala Mustafa Paşa’nın Yemen serdarlığı Sinan Paşa’nın baştan beri hoşuna

gitmemişti. Cemâziyelâhir 975 (Ekim 1567)’te göreve memur edildiği halde, dört buçuk ay

Şam’da ve üç aydan fazla da Mısır’da vakit geçirmişti. Mısır’da kalmasının nedeni ordunun

ihtiyaçlarını tamamlamak için ise de, Koca Sinan Paşa bu hususta elinden geldiği kadar

zorluk çıkarmıştır. Ayrıca İstanbul’a arzlar yazarak Lala Mustafa Paşa’nın maksadının

Yemen’e gitmek olmadığını, sürekli bahaneler 135 üretip vakit geçirdiğini ve Yemen

134
el-Mekkî, aynı eser, s.208, 220, 226; Müneccimbaşı, Sahayifü’l-Ahbâr, III, s.225; Şeref, aynı
makale, TOEM, IV/21, s.1296; Rumuzî Tarihi, I, s.CXLI.
135
Lala Mustafa Paşa Mısır’a geldikten sonra da gitmemek için bahaneler üretmeye devam ediyordu.
Mısır’da 14 kadırga ile 3 kalyon bulunduğunu, her kadırganın 50’şer ve her kalyonun 500’er adam
alabildiğini, toplam 2200 kişini taşınabilineceğini ve daha fazla adam götürmeye imkân olmadığını
bildiriyordu. Ama merkezde kaptan ve ehl-i vukuf’a sorulduğunda; her kadırganın 200 kişiyi
taşıyabildiği belirtildiği gibi, Hızır Reis Mısır’da 22 adet kadırganın mevcut ve kalyon vb. gemilerin
de tedarik edilmek üzere olduğunu bildiriyordu. Mustafa Paşa’nın bahaneleri bunlarla da bitmemişti.
Daha önceden hacc mevsimi olduğunu ve hacıları göndermeden gelmeyeceğini beyan ettiğinde,
kendisine “kâfile-i hacc-ı şerîfün ihrâcına ve vilayet-i Şam’un hıfz u hırâsetine Karaman beğlerbeğisi
irsal olunup” şeklinde cevap verilmiştir. Bir başka maruzatı ise Halep’ten gönderilmesi söz verilen
altınların gönderilmemesiydi (MD, 7, hk. 1507, 1508; Turan, aynı makale, s.567).
40

ihtilâlinin ise ciddî bir hal aldığını beyan ettiğinden, 21 Safer 976/15 Ağustos 1568 tarihinde

Lala Mustafa Paşa serdarlıktan azl edilerek hemen Şam’a geri dönmesi emrolunmuştu136.

2.700.000 akçe ve vezâretle serdar tayin edilen Sinan Paşa, mümkün olduğunca

sür’atle Yemen seferine görevlendirildi. Böylece Koca Sinan Paşa İstanbul’a yazdığı arzların

mükâfatını görmüş ve Lala Mustafa Paşa’yı gözden düşürdüğü gibi serdarlığı da ele

geçirmişti.

Bu konuda Osman Paşa’ya da hükm-i şerif gönderilmiş, bu kadar zaman neden

oyalandığının hesabı sorularak, vakit kaybetmeden kendisine tabi olan askerlerle Yemen’e

gidip isyanın bastırılması için yeni Serdar Sinan Paşa ile birlikte gayret göstermesi

istenmişti137. Sinan Paşa vezâretle Yemen’e serdar tayin olunurken Osman Paşa henüz

gitmemiş ise, cezalandırılması için altı nefer çavuş ile emr-i şerif gönderilmişti. Ancak

Osman Paşa, bir ay öncesinde138 1.000 nefer Yemen kulu 1.000 nefer de Mısır gönüllüleri ile

gitmiş bulunuyordu139.

Sinan Paşa, serdar olduktan sonra, öncelikle Yemen seferi mühimmatının tedâriki için

harekete geçerken, Süveyş’de kadırgalar ve barçalar ve büyük kalyonlar inşâsına başlandı.

Kısa sürede bütün levâzım ve mühimmatı Süveyş’e naklettirip, gemileri tamamlattı. Böylece

bütün sefer hazırlıkları tamamlanmış oldu. Bu esnâda merkezden seferin durumunu tetkik

için kapıcılar gelmiş ve Vezîr Lala Mustafa Paşa ile sefere gidecek olan Mısır kulunun,

136
MD, 7, hk. 1913; Turan, aynı makale, s. 569; Rumuzî Tarihi, I, s. CXXXI. Mazulen İstanbul’a
yönelirken, Yemen mühimmatı ve askerin defterini Sinan Paşa'ya teslim etti. Kendi adamlarını yanına
alarak İstanbul’a geldi ve bir müddet mazulen burada kaldı (Mehmed Zaîm, Câmi‘ü't-Tevârîh, TSM
Ktp. Revan Köşkü nr.1382, (haz. Ayşe Nur Sır), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, C. I, İstanbul 2007, s.398). Hammer ise Lala Mustafa Paşa’nın
İstanbul’a geldikten sonra hapsedildiğini, ancak tahta onun sayesinde geçen Sultan II. Selim’in
kendisini affettiğini kaydetmiştir (Hammer, aynı eser, s.1858). Lala Mustafa Paşa hakkında tafsilatlı
bilgi için bkz. Bekir Kütükoğlu, “Mustafa Paşa (-Lala, Kara-)”, Vekayi’nüvis-Makaleler, İstanbul
1994, s.333-340; Şerafettin Turan, aynı makale, s.551-593.
137
“Yemen Beğlerbeğisi Osman Paşa’ya hüküm ki, bundan akdem nice def’a ahkâm-ı şerîfe
gönderilüp; sana tâbi’ olan asâkir-i nusret-me’âsir ile, serdâr ile ta’yîn olunan asâkir-i zafer-rehberden
mukaddem vilâyet-i Yemen’e varup müstevlî olan a’dânun def’ ü ref’inde hüsn-i tedbîr ü tedârük üzre
olasın diyü emrüm olmuşdı. İmdi, bu denli zamâna değin avk u te’hir olunmağa bâ’is nedür? Husûs-ı
mezbûr ehemm-i mühimmatdan olduğı hod zâhirdür…” (MD, 7, s.700, hk.1925: 21 S 976/15 Ağustos
1568; Rumuzî Tarihi, I, s. CXL).
138
Sinan Paşa’ya vezâret müjdesiyle Burunsuz Çavuş olarak tanınan Küçük Çavuş yedi nefer çavuşla
beraber Mısır’a geldi, eğer Osman Paşa Yemen’e gitmemiş ise katl olunması buyrulmuştu. Ancak
Osman Paşa iki hafta önce Mısır’dan ayrılmıştı (Âlî, Künhü’l-Ahbâr, II, 16-17).
139
el-Mekkî, aynı eser, s.211-218; Peçuylu, 478; Rumuzî Tarihi, I, s.CXXXIX.
41

Yemen seferinden kaçınması ve emre itâat etmemesine neden olarak gördükleri, Mısır

beylerinden Tavîl Mustafa Bey ve Mehmed Bey kurulan divandan hemen sonra idam

edildiler. Bu durum sefere gitmekten imtina edenlerin korkup adeta gönüllü olarak sefere

katılmalarında oldukça etkili oldu. Sefere gidemeyecek kadar yaşlı veya yaşı küçük olanlar

ve Mısır muhafazasında kalanlar hariç herkes sefere gitmek üzere hazırlanmaya başladı 140.

Sinan Paşa ümerâdan Küçük Mustafa Bey’i kendisinden önce serdâr tayîn ederek,

Süveyş’e gönderdi. Orada olan mühimmat ve cephaneyi gemilerle önceden götürmesini

emretti. Küçük Mustafa Bey, gurre-i Receb 976/20 Aralık 1568’de deniz yoluyla, Yemen’e

doğru hareket etti. Sinan Paşa ise beraberinde gidecek olan askere Yenbu’a kadar yetecek

miktarda zahire hazırlayarak 7 Receb/27 Aralık 1568’de141 Bereketü’l-Hac’dan hareketle

kara yoluyla 2 Şaban/20 Ocak 1569’da Yenbu’a vardı. Bölgenin ileri gelenleri Sinan Paşa’yı

iyi bir şekilde karşılayarak, mühimmat naklinde lâzım gelen develeri ve diğer ihtiyaçlarını

gördüler. Sinan Paşa da adet üzere bu kişilere ihsanlarda bulunarak bölgeden ayrıldı. Şaban

ayının sonlarına doğru (Şubat 1569) Mekke’ye gidip ordunun ihtiyaçlarının tedârikine

başladı. Bundan sonra Vezir Sinan Paşa ve asker içindeki beyler, ağalar ve diğer ileri

gelenler umre ziyaretlerini gerçekleştirdiler. Oradan Harem-i Şerîf’e gidip, tavâf-ı

Beytullah’ı tamamladıktan sonra 26 Şaban/13 Şubat 1569’da kapıkulu, Mısır askeri,

beylerbeyiler ve sefere memûr olan Haleb, Şam, Trablus beylerbeyleri ile Urfa, Amid ve

Adana beyleri yola çıkmaya başladılar. Sinan Paşa da atına binip, 4 Ramazan 976/20 Şubat

1569’da Mekke’den ayrılarak kara yoluyla Yemen doğru hareket etti142.

20 Ramazan 976/5 Mart 1569’da Yemen hudûdunda bulunan Câzân’a geldi. Daha

önce Murad Paşa şehit edildikten sonra Câzân, Mutahhar’ın idaresi altına girmişti. Sinan

Paşa, beraberindeki binlerce askerle karadan gelirken, deniz yoluyla 100’den fazla gemi ile

140
Ahbârü’l- Yemânî, s.182-183.
141
Sinan Paşa, 976 Rebîülâhır sonlarında Mısır’dan ayrılarak kara yoluyla beraberinde beş-altı bin
asker ve harp mühimmatı ile hafif toplar; Süveyş’den de kırk çekdirme, on kalyon, yirmi şayka-i miri
ve yüz kadar celbe ta’bir olunan gemiler navl ile büyük top, mühimmat vesair ağırlıkların bir kısmı
denizden sevk olununarak 976 senesi sonlarında binbir fedakârlıkla Taiz’e vardı. (A. Raşid, aynı eser,
s.129, 130); Peçuylu, Sinan Paşa’nın Mısır’dan ayrılma tarihini Receb olarak verirken (s.478) Atıf
Paşa Rebîüllâhırın ortaları olarak vermektedir.
142
Ahbârü’l- Yemânî, s.183-186; Şeref, aynı makale, s.1296.
42

Osmanlı askerinin yanaşması üzerine Câzân’da bulunan Mutahhar’ın muhafızı firar etti.

Câzân halkı bunların firarını öğrenince eman verilmek şartıyla teslim oldu. Câzân

muhafâzasına dizdâr, neferât, idareciler ve Câzân ile çevresinin muhafazası için gereği kadar

asker ve levazımat bırakıldıktan sonra Câzân’dan ayrılarak Zebid-i Sa‘id’e doğru hareket

edildi143.

Bu sırada, Osman Paşa tarafından Yemen’den çıkarılan eski Yemen Beylerbeyi Hasan

Paşa, Kâmrân Adası’nda bulunuyordu. Sinan Paşa’nın Yemen’e doğru gittiğini haber alınca

Mısır’a gitmekten vazgeçti ve bulunduğu Kâmrân Adası’ndan gelerek Sinan Paşa huzuruna

çıktı. Sinan Paşa’ya halini arz ettikten sonra ondan bir hayli iltifat gördüğü gibi hil‘at ve

ihsanlar aldı. Hatta ordu ile Yemen seferine götürüldü. Hasan Paşa kendisine verilen çadır,

at, katır, deve, mühimmat ve bütün levâzımatla eski mertebesinden daha iyi bir duruma

yükseltildi144.

Diğer tarafta Zeydîler, gece gündüz aralıksız top ve darbzenler ile Taiz’i dövdükleri

gibi, şehrin her yanı harap edildi. Hatta askerin güzidelerinden olan bazı zatlar da şehit

edilmişti. Gönüllüyân Ağası Hüseyin Ağa ve Osman Paşa’nın kethüdâsının Kâhiriye

Kalesi’nden atılan toplarla şehit edilmeleri asker arasında zaafa neden olmuştu. Ümitleri

tamamen bitmiş bir halde Zebid-i Sa‘id tarafına doğru yönelmek niyetinde iken, Sinan Paşa,

bir miktâr Anadolu askeri ile Emir Hamza’yı gönderdi. Kalan asker ile kendisi, Taiz tarafına

doğru yönelerek kısa zamanda Tâiz Sahrası’na varılıp, orada otağ ve çadırlar kuruldu.

Hüseyin ibn Şemsüddin ve Ali ibn Şevi‘ Osmanlı askerini gördükleri gibi, sahra tarafına

doğru firar ile Kâhiriye Kalesi yanındaki Cebel-i Ağber’e ilticâ ettiler 145.

Zaten, İbn Şemsüddin’in maiyetinde olan emirler durumu görünce, kendilerini

tamamen ölüm tehlikesine attıklarını ve o akşam Kâhiriye’de kalırlarsa hepsinin kılıçtan

geçirileceğini anlamışlardı. Böyle olmaktansa bir taraftan dövüşerek, bir taraftan da düşmanı

yararak hemen bu mahalden çıkmaları gerektiğini beyan ettiler. Bu fikir kabul edilerek

hemen Osmanlı üzerine yürüdülerse de Osmanlı askeri tarafından verilen karşılık ve

143
Ahbârü’l- Yemânî, s.190.
144
Ahbârü’l- Yemânî, s.190-191.
145
Ahbârü’l- Yemânî, s.191-192.
43

saldırılardan pek çok telefat vermişlerdi. Böylece Kâhiriye’de oranın ahalisinden başka

kimse kalmamıştı146.

Osman Paşa, mahsur olan asker ile ümitsiz ve gelen yardımdan habersiz bir şekilde

iken, Zeydîlerin kalenin muhasarasından vazgeçip, sahradan dağa kaçtığını görünce oldukça

şaşırmıştı. Bu sırada bağlı olan urban kabileleri şeyhlerinden Ebu Ahmed el-Havlanî, Sinan

Paşa tarafından gönderilerek Osmanlı askerinin yardıma geldiğini müjdeledi147. Sinan Paşa

ordusunun Taiz’e yaklaşması Osman Paşa’ya derin bir nefes aldırdı. Çünkü Sinan Paşa’nın

gelişiyle, İmam Mutahhar ordugâhını toplayıp San‘a tarafına çıkmaya mecbur olmuştu148.

Yeniden hayat bulan ordu ve Osman Paşa, firar etmekte olan Zeydîlerin geride

kalanlarını yakalayarak katledip, bir kısmını da esir alarak Sinan Paşa’nın huzuruna çıkardı.

Sinan Paşa, Osman Paşa’nın bunca hizmetlerine ve dilâverliklerine karşılık kendisine

hil‘atler giydirirken, diğer ileri gelenlere ve Osman Paşa yanında olan beylere hizmetlerine

mukabil kaftanlar hediye etti. Sinan Paşa, Taiz kalesine girip, kapıları açtırdı; mahsûr olan

askerin tamamı dışarı çıkarak kaçan Zeydîler’in ardına düştüler 149.

Sinan Paşa, Zeydîlerin, üzerlerine varılmasını emredip, Özdemiroğlu Osman Paşa’yı

bölgenin sarp derbendlerine vâkıf olmasından dolayı askere serdâr tayin etti. Bu emri

bildirmek üzere Osman Paşa’ya çavuş gönderdi. Kendisi ise bu sırada beraberindeki askerle

kalıp, Taiz’le Cebel-i Ağber arasındaki Zeydîler ile mücadele ederek hepsinin firar etmesine

sabep oldu. Orduda olan bütün paşaları ve beyleri, ağalar ve ileri gelenleri huzûruna davet

ederek, Cebel-i Ağber’e ilticâ eden Zeydîler ile yapılacak cenk ve harp ile Kâhiriye

Kalesi’nin fethi hususlarını müşave etti. Onların da fikrini aldıktan sonra askerden bir

kısmını ayırıp, başlarına ümeradan eski Garbiyye kâşifi Hamza Bey’i başbuğ tayin etti.

Diğer taraftan Osman Paşa Taiz’de bulunduğu sırada, Sinan Paşa’nın kendisini serdar tayin

146
A. Raşid, s.128.
147
Ahbârü’l- Yemânî, s.192.
148
Şeref, aynı makale, s.1297.
149
Ahbârü’l- Yemânî, s.193.
44

ettiği emri ve selamıyla gelen Adem Çavuş, durumu kendisine tebliğ ettiğinde, Osman Paşa

emri kabul etti150.

Özdemiroğlu, yanında olan asker ile Taiz’den ayrılıp, ordudan tayîn olunan asker ve

Hamza Bey ile buluştu. İki komutan Cebel-i Ağber tarafına yöneldiğinde Sinan Paşa, askeri

dört bölüğe ayırıp, her birine bir baş tayin edip; farklı yerlerden düşman üzerine gönderdi.

Kendisi ise bütün askerin başında, sarp yerlerden aşarak dağ doruğunda olan Zeydîler’in

reisi, Mutahhar Leng’in oğlu el-Hâdi Lutfullah Hüseyin bin Şemsüddin ve Ali İbn Şevi‘’nin

sığındığı mevziye yöneldi. Kâşif Hamza Bey ve Anadolu askerleri her biri bir taraftan

hücum ederek 50 binden fazla seçkin Zeydî’nin içine karıştılar. Zeydîlerin beyleri ve emirleri

her ne kadar gayret gösterdiyse de Osmanlı askerinin karşısında tutunamayarak birçoğu telef

olurken sağ kalanlar da Zeydîyye’nin kaçtığını ve Sinan Paşa’nın geldiğini gördüklerinde

Hâdi Lütfullah ve Ali ibn el-Şevi‘ dahî canlarını kurtarmak için, dağdan aşağı firar ettiler 151.

Askerin tamamına başarılı gazâlarından dolayı istimâlet verilip, dağda bulunan

Zeydîlerin tamamı katledildi. Bir yandan Osman Paşa ve Hamza Bey, diğer yandan Sinan

Paşa’nın gönderdiği dört ayrı bölük ve bizzat Sinan Paşa’nın muhasarasında sıkışan

Zeydîlerin pek çoğu katledilirken kurtulanlar firar ettiler. Sinan Paşa, Ağber muhafazasına

başka asker ta‘yîn ederken, Osman Paşa ve askerlerinin gelip aşağıda sahrada bulunan

orduya dahil olmalarını emretti (13 Zilkade 976/29 Nisan 1569). Sinan Paşa’nın, Taiz’in

Osmanlı’nın elinde kalmasında büyük rol oyanayan Osman Paşa’ya ne şekilde muamele

ettiğini Hacı Âli Efendi şu şekilde kaleme almıştır: “Paşa-i dilîre hadden efzûn i‘zâz ü ikrâm

ve tevkîr ü ihtirâm edüp ve hil‘at-i fâhireler giydirüp yine Taiz muhafazasına gönderdi.” 152

150
Ahbârü’l- Yemânî, s.194; Sinan Paşa’nın Yemen’e gelişiyle ilgili olarak verilen bilgiler aşağı
yukarı aynı olmasına karşılık bazı tarihlerde farklılık da görülmektedir. Peçuylu; “bir iki güne değin
Yemen vadileri Osmanlı askeri ile doldu. Osman Paşa da serdarı karşılamak üzere yola çıktı. Osman
Paşa karşılamada serdardan iltifat ve itibar gördüyse de Mustafa Paşa ile olan yakınlığından dolayı
araları açılacaktır. Osman Paşa da zaten serdara pek güvenmiyordu” demektedir (I, 479); Sinan Paşa,
Osman Paşa’yı Taiz’e imdada gelen Mutahhar’ın serdarı İbn Şevi‘’ nin sayıca üstün olan ordusunu
takibe tayin etti 14 ZA 976/30 Nisan 1569 (el-Mekkî, aynı eser, s.231; A. Raşid, s.129, 130;
Müneccimbaşı, Sahayifü’l-Ahbâr, III, 226, 254; Şeref, aynı makale, s.1295, 1296; Rumuzî Tarihi, I,
s.CXLI).
151
Ahbârü’l- Yemânî, s.195.
152
Ahbârü’l- Yemânî, s.193-195.
45

Taiz’in fethinin tamamlanmasının ardından, Kâhiriye Kalesi’ini yukarıdan gören

yüksek tepelere toplar çıkarılarak günlerce kale dövüldü. Yıkılan yerlerin tamiri mümkün

olamadığından Zeydîlerin pek çoğu katlolundu; sağ kalanlar ise kaçmaya yol bulamadılar.

Mutahhar Leng, Kâhiriye’nin muhafazasına eskiden Sünnî mezhep olan ve sonradan eski

Yemen valilerinin zulmünden Mutahhar yanına geçerek Şeyh Salâh adını alan Ömer’i emir

tayin etmişti. Şeyh Salâh, bu derece yoğun top ateşi altında kalınca can korkusuyla,

Osmanlı’dan yüz çevirdiğine pişman olup eman dileyerek, diğer Dâ‘îler gibi Osmanlı

hizmetini kabul etti. Sinan Paşa’nın yanında bulunan Dâ‘î Abdullah’ın da araya girmesiyle

kale teslim alınıdı (17 Zilkade 976/3 Mayıs 1569)153.

Osman Paşa’nın bölgeye vâkıf olması, cengâverliği ve daima devlete hizmette kusur

etmemesi bu fethin tamamlanmasındaki en önemli amillerden biridir. Sinan Paşa daha sonra

Memi ve Kapudan Hızır beyleri, Aden’in fethine gönderdi; böylece Aden de fethedilmiş

oldu. Osmanlı gazileri sayısız ganimet ele geçirdiler 154.

2. 4. Vezir Koca Sinan Paşa-Osman Paşa İhtilafı ve Osman Paşa’nın Yemen’den


Ayrılması

Sinan Paşa, Yemen’e geldiğinden beri Osman Paşa ile aralarındaki soğukluk gittikçe

artmaya ve gün yüzüne çıkmaya başladı. Tarihçiler Osman Paşa ile Sinan Paşa arasında

soğukluk ve anlaşmazlığı açıklarken, bazıları Sinan Paşa’yı, bazıları ise Osman Paşa’yı

açıkça suçlamaktan çekinmezler. Fakat bunların ortak görüşü, Osman Paşa’nın Lala Mustafa

Paşa ile olan yakınlığından dolayı Sinan Paşa’nın ona karşı soğuk davranması ve

azletmesidir. Öte yandan Lala Mustafa Paşa’nın, daha Mısır’da iken Sinan Paşa’nın

suçlamalarıyla Yemen serdarlığından azledilmesi, belki de Osman Paşa’nın Sinan Paşa’ya

olan soğukluğunu daha da artırmıştır.

153
Ahbârü’l- Yemânî, s.197-198, 200-202.
154
Mevlana Şehabî, Kâhiriye fethinin tarihini şöyle düşmüştür. “Düşdi bir mısra‘ala târih o ceng-i
zâhire Ceng-i bisyâr oldı sulhile alındı Kâhiriye” (Peçuylu I, 479; Âlî, Künhü’l-Ahbâr, II, 32-33).
46

Peçuylu, Osman Paşa ve Sinan Paşa’nın ihtilafını daha ziyade Lala Mustafa Paşa ile

Osman Paşa’nın yakınlığından kaynaklandığını; Osman Paşa’nın Lala Mustafa Paşa ile

arasındaki yakınlık, sevgi ve beraberlik nedeniyle Sinan ve Osman paşaların birbirine

güvenmediğini, bu nedenle Sinan Paşa’nın Osman Paşa’nın etrafındakilerin birçoğunu çeşitli

armağanlarla kendi tarafına çektiğini ve gizli bazı haberler almayı başardığını belirtir.

Peçuylu; “Bir gün Sinan Paşa’nın bir yakınından haber aldığına göre Sinan Paşa, beyaz

kâğıt155 üzerine Osman Paşa’nın hakkından gelinmesi için emr-i şerif yazdırmıştı. Daha önce

de Mısır’da bulunursa cezalandırılması için çavuş gelmiş olduğundan, Osman Paşa bu

habere inanıp kendisinin 1.000 kadar adamıyla bilinmeyen bir yoldan Mekke tarafına doğru

hareket ettiğini” belirtir156.

Şeca’âtnâme yazarı Âsafî ise hâmisi Osman Paşa’nın Yemen’den ayrılmasının

sebebini şu satırlarla neklediyor:

Görmedi ol şevketi kimse ebed

İttiler şeytan gibi ana hased157.

Bir başka görüş de Osman Paşa, halka emân verildikden sonra Kâhiriye ileri

gelenlerini katle başladığında Sinan Paşa, “ahd ü emânı dinlemeyene Cenâb-ı Hak mu‘în

olmaz” diyerek müsaade göstermedi, ancak Osman Paşa, “ahali bizden bu kadar asker telef

etti” diyerek katl olunmalarına ısrar ettiğinde Sinan Paşa onun bu isteğine müsaade etmedi,

bunun üzerine Osman Paşa gücenip istifa ile İstanbul’a gitmek üzere ayrıldı şeklindedir158.

155
O dönemde serdarlara sefere giderken nişancıların tuğra çektiği bir miktar beyaz ahkâm verilir ve
sonradan nereye sarf ettiklerinin hesabı sorulurdu (Peçuylu, Tarih, I, 479).
156
Osman Paşa, giderken çok sayıda Arap şeyhine uğramış; her birine güler yüz göstermiş ve
adamlarına bir kimseden parasız hiçbir şey aldırmayarak; hatta birçok armağanlar sarf ederek yoluna
devam etmişti. Sinan Paşa, Osman Paşa’nın gittiğini öğrenince oldukça öfkelenmiş, olanları İstanbul’a
arzetmişti. Bu arzında Osman Paşa’yı suçlamak ve kendisini haklı çıkarmak için her türlü iddiayı
yazıp bildirmişti (Peçuylu, Tarih, I, 478-479, 480).
157
Şeca’âtname, s.70.
158
Ahmed Raşid, Osman Paşa ile Sinan Paşa arasındaki ihtilafı şu şekilde yorumluyor: Osman
Paşa’nın Sinan Paşa gelinceye kadar gösterdiği üstün hizmeti Sinan Paşa tarafından kıskanılarak
kendisini katletmesinden korktuğu ve hac için ruhsat alarak Yemen’den ayrıldığı bazı Türk
tarihlerinde yazılmıştır. Ancak bazı müverrihlerin rivayetlerine göre Sinan Paşa, Osman Paşa’ya karşı
hürmet ve riayet ederek istihdam etmiş, fakat Osman Paşa gayet hodbin ve muannid olarak üzerine
serdârlık ile Sinan Paşa’nın gelmesinden hoşlanmamıştı. Hatta Sinan Paşa orduyu San’a’ya hareket
ettirmek hususunda müşavere etmek üzere iki kere davet ettiği halde ikisine de icabet etmeyerek,
gelenler ile Sinan Paşa’ya olumsuz cevaplar göndermiş ve kumandasında olan askeri ayrı tutmuştu.
Osman Paşa’nın bu düşüncesi orduda ayrılık yaratacağından, serdâr tarafından azl olunup Der-
47

el-Mekkî’nin Berku’l- Yemânî adlı eserini tercüme eden Hacı Âli, olayları

Mekkî’den naklen şu şekilde aktarmıştır: Sinan Paşa, San’a üzerine yapılacak olan sefer

hakkında müşâvere etmek üzere divan toplamaya karar verdi ve Osman Paşa’nın da bu

divana katılması için iki defa kendisini davet etti. Osman Paşa ise davete icabet edip

gitmemiştir. İlkinde: “Mısır ordusuna müşâvereye gitmek bana lâzım ve hâcet değildir.

Sinan Paşa’ya “Vilâyet-i Mısır’ı vezâret ile sadaka ve inâyet eden bana dahi Yemen

vilâyetin tevcih ve ihsân eylemiştir. San’a üzerine sefer olunmak ferman olunmuş ise buna ne

makule cem‘iyet ve müşâvere gerek. Hemân kalkup bir tarafdan çekilüp gitsün. Ne yerden

gideceğimi ve kangı yoldan mürûr edeceğimi a‘lâ bilürim. Bizden ol müşâvereye gider

yokdur” şeklinde cevap vermiştir159.

Sinan Paşa, ikinci defa ümeradan Küçük Ahmed Bey ile kuloğullarını o gün tekrar

Osman Paşa’ya gönderdi. Osman Paşa yeniden razı edilmeye çalışıldığında ise; “bi’l-fi‘il

Yemen beğlerbeğisi ve memleket hâkimi olam kendü eyaletim askeri ile başka gitmege kădir

değil. Kimesneden havf üzere miyim. Banâ mâni‘ olur kimdir?” şeklinde cevap vermiştir.

Hatta otağını taşra çıkarıp Taiz Sahrâsı’nda kurmuştur. Bütün adamları ve Yemen askerinin

çadırlarını kendi etrafında kurdurup, sefere hazır olmalarını tenbih etmiştir160.

Özdemiroğlu Osman Paşa, ikinci kez yapılan daveti de reddedince, Vezîr Sinan Paşa

tarafından azledildiğine dair emr-i şerîf geldi. Bu defa Osman Paşa azline içerledi, ancak

yine de belli etmeyerek: “Kadr ü kıymetim bilinmediğü ecilden, eğer ol ‘azl-i fermân

etmemiş olsa benim azîmetim mukarrer idi. Vilâyet-i Yemen’den çıkduğımdan sonra Sinan

Paşa göreyim ne maslahata kâdir olur? Ve ne iş vücûda getürür?” şeklinde Küçük Ahmed

Bey’e cevap vermişti. Hemen zaman kaybetmeden adamlarına dönüş emrini vererek, tuğunu

Zebid tarafına gönderip, sefer için hazırlık yapmaya başladı. Bu sırada yeniden Yemen

saadet’e azimetine ruhsat verilmiştir. Sabık Yemen beylerbeyi olup da serdâr ile Mısır’dan dönen
Hasan Paşa‘ya Yemen eyaleti tevcih edilerek hil’at-i fâhire ihsânıyla keyfiyet Padişaha arz olunmuştur
(Yemen ve San’a Tarihi, I, 130, 131). Nihalî ise azil meselesinin Sinan Paşa'nın kıskançlığından
kaynaklandığını, fetihlerin Osman Paşa'ya mal edilmemesi için onu Yemen'den uzaklaştırıp fetihlere
kendisinin devam ettiğini ve Osman Paşa'nın da katledilmekten korktuğu için Yemen'den ayrılarak
hac maksadıyla Hicaz'a gittiğini nakletmiştir (Nihalî, Fethiyye-i Yemen, Österreichische
Nationalbibliothek, nr.684, vr.38a).
159
Ahbârü’l- Yemânî, s.206-207; Rumuzî Tarihi, s.314-317.
160
Ahbârü’l- Yemânî, s.207-208; Rumuzî Tarihi, s.323-326.
48

beylerbeyi olan Hasan Paşa Taiz’e gelmiş bulunuyordu. Osman Paşa azledildiği için otağıyla

ordu içinde kalması mümkün olmadığından, Zebid tarafına yöneldi. Sinan Paşa’ya karşı

duyduğu soğukluk nedeniyle ona veda bile etmedi. Zebid’e geldikten sonra bir süre daha

burada kaldı161.

Osman Paşa’nın azledilmesiyle ilgi iddialardan biri de şu şekildedir: Osman Paşa

azledilmeden önce daha Taiz Kalesi’nde mahsur iken Vezîr Sinan Paşa’nın kasten gelmekte

geciktiğini onun bu kadar kısa zamanda büyük bir ordu ile Yemen’e varamayacağını; eğer

serdârlık ve asker kendisine gönderilirse, bütün Yemen’in fethinin tamamlanacağını belirten

bir arzını çavuşbaşısı ile İstanbul’a göndermiş, henüz cevap gelmemişti. Zebid’e geldiği gibi

tekrar merkeze adam gönderip kendisi orada beklemeye başlamıştı. Bu arada ordu içinde ve

etrafta “Osman Paşa’ya yine âsitâne-i devletden serdârlık ile Yemen Eyaleti gelmek

üzeredir. Zîrâ karâr ve ârâm eyledikde sebebi budur” şeklinde dedikodu baş gösterince,

Sinan Paşa, asker içinde karışıklık ve ihtilal çıkar, bütün emekler ve fetihler zâyi olur fikriyle

Osman Paşa’nın mazulen İstanbul’a gitmesi için emir göndermişti. Hatta Osman Paşa’nın

yanındaki askeri azaltmak için dirlik sahiplerinin dirliğinin elinden alınıp başkasına

verileceği tehdidiyle askeri yanına çağırıp, Osman Paşa’nın yanında sadece kendisinin ve

babasının “abîd ve memlûkü” olan ikiyüz adam bırakmıştı. Çok zaman geçmeden Osman

Paşa’nın, serdarlık talebi için arzlar ile İstanbul’a gönderdiği çavuşbaşısı döndü. Osman

Paşa’nın gönderdiği arzlar İstanbul’a varmış ancak, “bu mertebe matlûbu olunca min-ba‘d

Sinan Paşa ile imtizâc edemez nifâk ve tefrikaları bâ‘is-i inhizâm ü hasarât olmak

mukarrerdir. İmdi Osman Paşa’nın matlûbu olunca min-ba‘d Sinan Paşa ile hoş olmayup ‘azl

olunup Yemen’den hurûc ve der-i devlete gelmesi fermân olunmak makul görülüp ve eyalet-

i Yemen, Karaşâhin Mustafa Paşa’nın oğlu Ferhad Paşa’ya verilüp, gelmeniz emr-i fermân

olunmuşdur” şeklinde mektup gelince, daha fazla Zebid’de duramayarak ayrıldı162.

Görüldüğü gibi tarihçilerin pek çoğu bu meseleyi benzer şekilde yorumluyor. Sinan

Paşa ile Osman Paşa arasında ortaya çıkan karşılıklı nefretin, ordunun harekât ve

161
Ahbârü’l- Yemânî, s.217-218, 220. Rumuzî Tarihi, s.335-336.
162
Ahbârü’l- Yemânî, s.220-221.
49

muzafferiyetini kötü tesir edecek dereceye geldiğini, Sinan Paşa’nın Osman Paşa’yı iki defa

meşveret etmek üzere davet ettiğini, Osman Paşa’nın ise davete icabet etmediğini yine de

Sinan Paşa’nın, Osman Paşa’ya karşı daima hoşgörü ve müsamaha ile muamele ettiğini

belirtiyorlar. Ayrıca, daha önceden Özdemiroğlu’nun tedibine uğrayarak Yemen’den çekilen

Hasan Paşa’nın yeniden Koca Sinan Paşa’ya mülâki olarak birlikte yine Yemen’e gelmesinin

de etkisiyle, her türlü davet ve hoşgörüsüne rağmen Özdemiroğlu Osman Paşa’nın asla söz

dinlememesi ve serdarla birleşmeyip adamlarını ayrı tutması Sinan Paşa’nın sabrını tüketmiş

ve Osman Paşa’yı azletmesine sebep olmuştur. Osman Paşa’nın Yemen’den ayrılırken

Serdar Sinan Paşa ile görüşmediği ona veda dahi etmediği kaydedilmektedir 163 .

Osman Paşa tarafından Yemen’den çıkarılan Hasan Paşa’nın, Osman Paşa’dan sonra

Yemen valiliğine yeniden atanması dikkate şayandır. Ancak Hasan Paşa, kendisiyle halk

arasında geçmişte yaşanan olaylar nedeniyle bu makamı sadece resmî olarak almış; asıl

kudret ve kuvvet Sinan Paşa’da kalmıştır164.

Osman Paşa, gurre-i Şaban 977/9 Ocak 1570’de Zebid’den ayrılarak, bütün

ağırlıklarıyla Muha’ya gelmiş, eşyasını develere yükleyip deniz yoluyla Cidde’ye

yollamıştır. Kendisi ikiyüz kadar adamıyla karadan, Câzân’a gelip levazımatını gördükten

sonra deryadan Konakda Benderi’ne çıkmıştı. 3 Ramazan/9 Şubat’da Mekke’ye gelip, Şerif

Hasan, Mekke kadısı ve sâir ulemâ ile buluştu. Çadırlarını burada kurup, Ramazan

bayramına kadar Mekke’de kaldı. 8 Şevvâl/16 Mart’de Mekke’den Medine’ye geldi; Hazret-

i Resûlü Ekrem’e ziyâretini tamamladıktan sonra Medine’den Yenbu’a, oradan da kara

yoluyla Mısır’a doğru hareket etti165.

Osman Paşa’nın Kâbe’ye gidişini ve karşılanmasını Âsafî şu şekilde tasvir etmiştir:

İrdiler menzil be-menzil Kâbeye Sa’y ile irgürdi mahmil Kâbeye

Kâbenin eşrâfı hep teşrîf içün Karşu vardılar ana taltîf içün

Hâkim olmağla Yemen’de atası Hem ‘Arabdan olmağ-ile anası

163
el-Mekkî, aynı eser, s.239, 242; A. Raşid, s.130; ondan naklen Şeref, aynı makale, IV/21, s.1298;
Sahayifü’l-Ahbâr, III, 226.
164
el-Mekkî, aynı eser, s.242; Müneccimbaşı, III, s.226; Rumuzî Tarihi, I, s.CXLIV.
165
Ahbârü’l- Yemânî, s.221.
50

Piş-keş itdi bâd-pâ esb-i revân Çekdi Mekke hâkimi anda heman

Virdiler niçe şütür tahmîl içün Ol şehe ta’zîm içün tebcîl içün166

3. Lahsa ve Basra Beylerbeyliği

Basra167, Kanunî Sultan Süleyman’ın 1534’te gerçekleştirdiği Bağdad seferi

sonucunda Osmanlı hâkimiyetine giren şehirlerden biridir. Ancak Basra’nın doğrudan

doğruya Osmanlı’ya bağlanması 21 Şevvâl 952/26 Aralık 1545’de Ayas Paşa ve Musul

Sancak Beyi Mehmed Bey’in gayretleriyle gerçekleşmiş, Mehmed Bey hizmelerine karşılık

1.000.000 akçe salyâne ile Basra’nın ilk beylerbeyi olmuştur168. Basra’nın alınmasında

Osmanlı fetih siyasetinin ekonomik ve dinî etkilerinin izleri açıkça görülmektedir. Basra

Körfezi’ne sahip olunmasıyla Hindistan deniz yolunun ve Uzakdoğu’dan gelen hacıların

güvenliğinin sağlanmasında önemli bir bölge ele geçirilecek, ayrıca Safevîlere karşı da

bölgede üstünlük sağlanmış olacaktı. Diğer yandan Hindistan’dan gelen ticaret malları

Basra’ya ve oradan da nehir gemileriyle Fırat üzerinden Birecik’e, daha sonra da

Trablusşam, Haleb ve İskenderun’a nakledildiğinden ticarî olarak da güvenli bir bölge

alınmış oluyordu169.

166
Şeca’âtnâme, s.70, 72; Osman Paşa’nın Kâbe’yi ziyaretini tasvir eden minyatür için bkz.
Şeca’âtnâme, s.71.
167
Basra, Bağdad’ın 420 km güneydoğusunda Dicle ile Fırat nehirlerinin birleştiği noktanın 50 km
güneybatısında yer alır (Abdülhâlik Bakır, “Basra”, DİA, V, s.108); 1552 tahririne göre şehirde, 11’i
kalede olmak üzere toplam 20 mahalle mevcuttur ve kent nüfusu 15.000 civarında olup bunun 5.000’i
kale içinde yaşamaktadır. XVIII. yüzyılda Basra, 5 kapılı bir sur içerisinde toplam 70 mahallede
40.000-50.000 nüfusa sahiptir (Cengiz Eroğlu-Murat Babuçoğlu-Orhan Özdil, Osmanlı Vilayet
Salnâmelerinde Basra, Ankara 2005, s.17).
168
Salih Özbaran, “XVI. Yüzyılda Basra Sahillerinde Osmanlılar, Basra Beylerbeyliğinin Kuruluşu”,
Tarih Dergisi, 25, İstanbul 1971, s.56; Osmanlı Vilayet Salnâmelerinde Basra (s.63)’da bulunan
Basra beylerbeyleri listesinde ne Mehmed Paşa’nın ne de Özdemiroğlu Osman Paşa’nın isimlerine
rastlanmamıştır. Ancak (s.15)’deki metinde 16. yüzyılda Osman Paşa’nın da görev yaptığı
belirtilmiştir. Adı geçen listede Basra valileri sırasıyla; Raşit Magams (945), Mani Magams (950),
Vezir İlyas Paşa (953), Temerrüt Ali Paşa (956) ve Derviş Ali Paşa (970), ondan sonra Efrâsyâb
(1005)’a geçilmiştir. Ancak aradaki 35 yıllık süreçte yer alan valilere yer verilmemiştir. Zira Derviş
Ali Paşa’dan sonra bu göreve tayin edilen Özdemiroğlu Osman Paşa 1576’da Diyarbekir’e atanınca,
onun yerine bu sırada İskenderiye beyi olan Mehmed Bey getirilmiştir (MZ, 3, s.191, hk.485).
169
Mustafa L. Bilge, “Basra Körfezi”, DİA, V, s.115.
51

Lahsa170’nın bulunduğu bölgedeki otorite boşluğunu gören Portekizlilerin gözünü

buraya dikmesi, Osmanlı’yı endişelendirmiş ve burası 1547’de alınarak Basra

Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır. 1553171 senesinden sonra eyalete yükseltilen Lahsa’da,

başlangıçta oranın eski hâkimlerinden Benî Hamid Kabilesi’nden olan kişiler Osmanlı’ya

bağlı bir şekilde bölgede hüküm sürmüşlerdir. Lahsa Beylerbeyliği’ne önceleri Bağdad ve

Suriye valileri; XIX. yüzyılın sonlarına doğru ise, Bağdad ve Basra valilerinin oğulları tayin

edilmeye başlanmıştır172. Fakat Cengiz Orhonlu, Lahsa’nın beylerbeylik olmasıyla ilgili

olarak Osmanlı arşiv belgelerinde 1552’de sancak ve 1555’de de beylerbeylik olarak

geçtiğini belirtmektedir 173. Lahsa’nın yani Arabistan yarımadasının Basra Körfezi’ne bakan

kuzeydoğu kısmının nasıl Osmanlı hâkimiyetine geçtiği konusunda tam bir kesinlik

yoktur174.

Osman Paşa, Yemen’den ayrıldıktan sonra daha Mısır’da ailesinin yanında iken

mazûliyetini geçirmek üzere İstanbul’a çağrılmıştır.

170
Lahsa doğuda Basra Körfezine, kuzeyde Kuveyt civarında Katîf’e, batıda Devmât, Kariye ve Şa’ab
dağlarına, güneyde Katar yarımadasına kadar uzanan 180 km²’lik araziyi kaplayan bir vahalar
bölgesidir (Bilge, “Lahsa”, DİA, XXVII, s.59); Osmanlı eyalet sisteminde Lahsa ve Basra eyaletleri,
gelirin timar tevcihi sûretiyle değil de doğrudan hazine için toplandığı salyâneli (yıllıklı)
eyaletlerdendir (Halil İnalcık, “Eyalet”, DİA, XI, s.549). Lahsa konumu itibariyle, Basra Körfezinin
batı kıyılarına hakim bir bölgede olup, Basra ve Hürmüz Boğazı arasında uzanan bir eyalettir.
Arabistan’ın Necid ve Lahsa eyaletleri ile Kuveyt, Arap Emirlikleri, Katar ve Bahreyn’i
kapsamaktadır. Lahsa, başlangıçta Katif, Bahreyn ve Hutuf sancaklarına ayrılmışken, daha sonra
sancak sayısı yediye çıkarılmıştır (Nilüfer Bayatlı, “XVI. Yüzyılda Güney Irak’ta Lahsa Eyaleti ve
Osmanlı Hakimiyeti”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı 155, (Nisan) 2005, s.165-166). Keza bkz.
Mehmet Taşdemir, “XVI. Yüzyılda Lâhsa ve Katıf Kazası”, Uluslararası Osmanlı Tarihi
Sempozyumu, İzmir 2000, s.229-255.
171
Lahsa, 7 RA 959/3 Mart 1552 tarihli bir mühimme kaydında da “Lahsa Sancağı” olarak
geçmektedir. 19 RA 959/15 Mart 1552 tarihli bir hükümle “Lahsa sancakbeyi Mehmed Bey’e hüküm
ki, livâ-i mezbûr sana her sene hazîne-i âmireye on beş kere yüz bin akçe teslim itmek üzere inâyet
olunmuşdur. Buyurdum ki sene tamâm olduğu gibi on beş kere yüzbin akçeyi Basra hazinesine teslim
eyleyesiz” (TSMK Koğuşlar 888 numaralı Mühimme Defteri (haz. Abdi Yaşaroğlu), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeniçağ Tarihi ABD, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 1995, s.198, 219, 233).
172
Özbaran, aynı makale, s.56, 57; Bilge, “Lahsa”, s.59.
173
Orhonlu, “1559 Bahreyn Seferine Aid Bir Rapor”, Tarih Dergisi, XVII/22, İstanbul 1967, s.5; ayr.
bkz. Özbaran, “XVI. Yüzyılda Basra Sahillerinde...", s.57.
174
Manuel de Lima’nın 1547 yılında Basra’ya gönderdiği ajanı Domingos Barbudo’nun bildirdiğine
göre, o tarihte Lahsa Hâkimi Abdullah adlı biridir ve Osmanlıların Lahsa harekâtına katılmıştır. Aynı
kişinin başka bir mektubuna göre ise, 1547’nin ilk aylarında Basra Beylerbeyi Mehmed Paşa,
Lahsa’nın alınmasını emretmiş ve buranın idaresini de bir Arap’a bırakmıştı. Bu konuda kesin olarak
bilinen ise, 1550 yılında Basra Beylerbeyi bulunan Ali Paşa’nın, Araplardan Katif’in teslimini istediği
ve Arapların da hiç direnmeden teslim ettikleridir (Özbaran, aynı makale, s.57).
52

“Sâbık Yemen Beğlerbeği olan Osman Paşa'ya hüküm ki, hâlâ anda Mısır'da

adamların ve tevâbi‘in Yemen'e yazılmak isteyenleri tahfîh etmekle, ol tarafa gitmekde

tereddüd üzere oldukları i‘lâm olundı. İmdi beğlerbeğiler kullarım ma'zûl olduklarında

südde-i sa‘âdetimde mülâzemet üzre olmak olıgelmiştir. Buyurdum ki, sen dahi Mısır’dan

kalkup hidmet-i mülâzemet içün südde-i sa‘âdetime mülâkî olmak üzere olasın”175 hükmü

gereğince İstanbul’a doğru Mısır’dan yola çıktı (12 Rebîülevvel 978/14 Ağustos 1570).

Şevvâl 977/Mart 1570’de Medine’den ayrıldığı ve Mısır’a gittiği göz önünde

bulundurulursa, Osman Paşa yaklaşık 5 ay Mısır’da kalmıştır.

Hicaz’dan hareketle karadan İstanbul’a gelen Osman Paşa İstanbul’u ilk defa

görüyordu. Gelişinde büyük bir alay ile karşılanmış, buradaki ikameti bir sene kadar

sürmüştür. Devlet büyüklerine usulünce hediyeler takdim ederek kendini tanıtmış ve

mülâzemete çekilmiştir.

Osman Paşa, İstanbul’da mülâzemette kaldığı süre zarfında büyük sıkıntılar çekmiştir.

Âlî’ ye göre, Sinan Paşa ile Mustafa Paşa arasındaki rekabetin, Yemen’de olduğu gibi

İstanbul’da da Osman Paşa’ya zararı dokunmuştur. Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa, Sinan

Paşa’nın arzlarına inanmış, Osman Paşa’nın Yemen’deki hizmeti Sinan Paşa’ya kalmıştır.

Bunların etkisiyle Osman Paşa ve maiyyeti İstanbul içinde otururken, mahalle halkını onlara

karşı kışkırtmış, Osman Paşa ve maiyyetinin sazlı sözlü eğlencelerinden şikâyet etmişlerdir.

Bu nedenle Osman Paşa üç-dört defa çadırlarını kurduğu yerlerden kovulmuştur. Osman

Paşa’nın sıkıntıları bununla da kalmamış, yayılan taun hastalığından dolayı birçok adamını

kaybetmiş ve kış ortasında çadırlarını Edirnekapı’ya nakletmişlerdir. Osman Paşa, yaklaşık

bir yıl bu şekilde eziyetli bir mazuliyet geçirmekte iken, kış sonunda Sultan II. Selim,

Edirne’den dönerken Osman Paşa’nın otağını görmüş, ancak pek ilgilenmemişti. O sırada

padişahın yanında olan Lala Mustafa Paşa durumu arzederek, kış ortasında taun salgınından

dolayı burada konaklayan kişinin, Sultan Süleyman zamanında Habeş ve Yemen’deki

175
MD, 14, s.349, hk.503; MD, 14, s.350, hk.504.
53

fetihleri yapan, eski Habeş ve Yemen Fatihi Özdemir Paşa’nın oğlu sabık Yemen Beylerbeyi

Osman Paşa olduğunu anlatınca Osman Paşa’ya bir vilâyet tevcihi gündeme geldi176.

Mülâzemet günleri uzadıkça elinde bulunan nakit eksilmeye ve para sıkıntısı çekmeye

başlayan Osman Paşa, bu nedenle memuriyet talebinde bulunmaya başlamıştı. Dönemin

Sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa tarafından uhdesine Lahsa eyaleti tevcih kılındığında,

Osman Paşa bu tevcihi hem merkezden uzaklaştırılmak istendiğini düşündüğünden, hem de

küçümsediğinden reddetmek istedi. Hatta Lahsa’nın gelirinin kendisini besleyemeyeceğini

söyledi. Fakat kendisinin nam sahibi ve erbab-ı seyfden olduğu; Lahsa’nın da serhatte

bulunduğu anlatılarak ikna ve razı edildi177. Ayrıca bir seneden fazla bir süre orada

bırakılmayıp, varidatlı bir mansıba tahvil edileceği hakkında padişah tarafından söz dahi aldı.

Olayın aslı ise, Sokullu Mehmed Paşa Basra Körfezi sahilinin saltanat hâkimiyetine

alınmasına taraftar idi ve Özdemiroğlu Osman Paşa gibi bir mücâhidin orduda bulunmasının

devletin menfaatine olacağını bilmekteydi178.

Osman Paşa 24 Cemaziyelâhır 979/14 Ekim 1571’da Lahsa vilayetine geliri 1.000.000

akçe ile beylerbeyi olarak ta’yin edildi179. Osman Paşa bu görevde, kendisine vaad edildiği

gibi bir yıldan daha az değil, 10 Rebîülâhır 981/9 Ağustos 1573’de Basra Beylerbeyliği’ne

tayin edilinceye kadar, yaklaşık iki yıl kalmıştır.

176
Âlî, Künhü’l-Ahbâr, II, 24-25.
177
Virdiler Lahsa’yı ol demde ana Oldı serhad olmagın ana atâ
Didi savmağ anca bu mahzâ beni Hiç ola mı besleye Lahsa beni
İstima‘ itdi cevâbın çün vezir Didi kim ol semte hiç olmaz nazîr
Arz-ı serhaddür ve hem ab u havâ Bî bedeldür Husrevâ itme îbâ
Söz tutun bir lahza Lahsa’da turun Eylüğini siz ânın benden sorun
Komazam ben seni anda tut sözüm Gözlerem incinme tek iki gözüm (Şeca’âtnâme, s.73-74);
Âlî’ye göre ise tam aksine Sokullu, Osman Paşa’nın tayininde yardımcı olmak yerine engel
çıkarmıştır. Osman Paşa’ya önce Basra beylerbeyliği verilmiş, ancak Sadrazam Mehmed Paşa buna
muhalefet edince, Padişah da sözünden dönemediğinden dolayı Basra yerine, Basra’ya nispetle daha
az bir mansıb olan Lahsa’ya gönderilmiştir (Künhü’l-Ahbâr, II, 26).
178
Şeref, aynı makale, 21/IV, s.1299.
179
Lahsa vilâyeti: Der-dest-i Osman Paşa mîr-i mîran-ı sabık-ı vilâyet-i Habeş fî 24 C sene 979/14
Ekim 1571 Hâsıl 1.000.000 (MAD.nr.563, 955-982/1548-1574 Tarihli Osmanlı Beylerbeyi ve
Sancak Beyleri Tevcih Defteri (haz. Pervin Sevinç), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
1994, s.202.); Osman Paşa’nın Lahsa’ya tayin tarihi Abdurrahman Şeref’in yukarıda bahsedilen
makalesinde H.978 olarak kaydedilmiş; bu makalenin referans olarak kullanıldığı bazı çalışmalarda da
aynı hata sehven tekrarlanmıştır (Karanfil, aynı tez, s.8; Kemal Çiçek, “Osman Paşa- Özdemiroğlu”,
DİA, XXXIII, s.471-473).
54

Osman Paşa, Lahsa’ya giderken, kendi adamlarından başka bazı kişileri de yanında

götürdüğünü görüyoruz. Nitekim kendisine gönderilen 29 Şevvâl 979 (15 Mart 1572) tarihli

hükümde, yanında götürdüğü Emrullah Çavuş’u geciktirmeden geri göndermesi

bildirilmiştir 180.

Osman Paşa’nın kendi valilik döneminde bölgenin güvenliğine önem verdiğini, bunun

için bir hayli faaliyet gösterdiğini, silâh ve mühimmat tedarikinde bulunduğunu görüyoruz.

Muhtemel bir Portekiz saldırısına karşı kaleyi müstahkem hale getirirken, top, barut gibi

mühimmatın da tedarik edildiği anlaşılıyor. İstanbul’a gönderdiği bir mektubunda; “Lahsa

için dört şâhî darbzen, 300 kantar barut; 20 adet araba okları, demirleri ve ipleri ile 20 adet

şayka toplarının tekerleklerinin gönderilmesini” istemiş, ancak bunların Bağdad’dan

gönderilmesinin mümkün olamayacağı ve gereken barutun Basra’dan gönderileceği; gelen

barutu Lahsa kalesinde hıfzetmesi, gelecek topçu üstadları ile güherçile toprağı araştırması181

Osman Paşa’ya bildirilmiştir. Basra Beylerbeyi Ali Paşa’dan ise, Lahsa’nın ihtiyacı olan

baruttan 300 kantar tedarik ve irsal olunması; kendisinin Lahsa ile ilgili her şeyden haberdar

olduğu ve Lahsa vilayetinde barut toprağı olduğunu haber alırsa ve Lahsa’da da bir barut

imalâthanesi kurmak mümkün ise kurup, Osman Paşa ile haberleşerek barutun işlenmesi için

usta dahi göndermesi istenmiştir182. Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere Osman Paşa

Lahsa’da bir barut imalâthanesi kurmak için uğraşmıştır.

Osman Paşa’nın bir başka faaliyeti ise; Lahsa’da bir donanma vücuda getirmeye

çalıştığıdır. Gemiler için gerekli kerestenin Basra, Haleb ve Bağdad’dan tedarik edilmek

istendiği görülmektedir. Nitekim Haleb defterdarına gönderilen bir hükümde, Lahsa için

istenilen top ve top malzemelerinin; Lahsa kapudanının tamir işleri için istediği tahta ve

direk ile kerestenin bir an evvel tedarik edilerek gemilerle Bağdad’a oradan da Lahsa’ya

gönderilmesi emredilmiştir183. Lahsa ve Basra beylerbeyliklerinin birbirleriyle çok sıkı

180
MD, 12, s.549, hk.1047.
181
MD, 12, s.576, hk.1095: 11 ZA 979/26 Mart 1572.
182
MD, 12, s.575, hk.1094: 11 ZA 979/26 Mart 1572.
183
MD, 12, s.576, hk.1096: 11 ZA 979.
55

bağları vardır ve bölgenin güvenliği için her iki beylerbeyi de ortak hareket ettirilmiştir. Bu

durum Osmanlı’nın bölgeye verdiği önemi göstermesi bakımından önemlidir.

Osman Paşa Lahsa’da bulunduğu süre zarfında en iyi şekilde hizmet etmeye

çalışmışsa da, dönemindeki belgelerden anlaşıldığı üzere çok ciddî bir sefer veya mücadele

yaşanmamıştır. Oysa Osman Paşa’nın daha evvelki görevlerinde daha faal bir rol

üstlendiğini, daima düşman ile bilfiil savaştığını bilmekteyiz. Bu nedenle Lahsa

beylerbeyliği Osman Paşa için oldukça sakin bir dönem olmuştur.

Osman Paşa Lahsa’da beylerbeyi iken 1573’te geliri 1.000.000 akçe ile en az Lahsa

kadar stratejik bir öneme haiz olan Basra eyaletine atandı (10 Rebîülâhır 981/9 Ağustos

1573). Osman Paşa’nın yerine Lahsa’ya Musul Beylerbeyi Sinan Paşa; Bağdad’a da sabık

Basra Beylerbeyi Ali Paşa tayin edilmiştir. Değişikliğin nedeni ise Bağdad beylerbeyinin

vefat etmesidir. Bu beylerbeyilere verilen haslara bakılırsa, bu tevcihin Osman Paşa için bir

anlamda terfi olduğu da düşünülebilir. Çünkü bu devirde Basra’dan ayrılan Ali Paşa’ya

1.400.000 akçe ile Bağdad, Osman Paşa’ya 1.000.000 akçe ile Basra ve Sinan Paşa’ya ise

Lahsa’nın 900.000 akçe ile tevcih edildiğini görüyoruz184. Yukarıda da görüldüğü gibi ilk

Basra beylerbeyine 1545’te verilen salyâne ile Osman Paşa’ya 1573’te verilen salyâne

miktarı aynıdır.

Ancak Osman Paşa, Basra’ya atanmasının üzerinden henüz bir ay geçmişken yeniden

Lahsa’ya gönderilmiştir (15 Cemazîyelevvel 981/12 Eylül 1573). Çünkü Osman Paşa

Lahsa’dan alındıktan sonra yerine atanan Musul Sancağı Beyi Sinan Paşa henüz Lahsa’ya;

yine bölgeye gönderilen bazı sancak beylerinin görev yerlerine varamamasını fırsat bilen

Portekizliler Lahsa’ya saldırmış; durum Bahreyn âyanından Ebü’n-nasr tarafından mektupla

184
Basra vilâyeti: Der-dest-i Osman Paşa mîr-i mîran-ı sabık-ı vilâyet-i Lahsa beylerbeyi, 10
Rebîyülâhır sene 981/9 Ağustos 1573. Hâsıl 1.000.000 (MAD. nr. 563, 955-982/1548-1574 Tarihli
Osmanlı Beylerbeyi ve Sancak Beyleri Tevcih Defteri, s.194); Vilâyet-i Bağdad, Basra Beylerbeyi
Ali Paşa’ya 14 kerre ile verilmek buyruldu. Vilâyet-i Basra, Lahsa Beylerbeyi Osman Paşa’ya
verilmek fermân olunup ba’dehu arz olundukda 10 kerre ile verilmek buyruldu. Vilâyet-i Lahsa Musul
sancağı Beyi Sinan Bey hazretlerine verilmek fermân olunup ba’dehu arz olundukda 9 kerre ile
verilmek… 10 R 981/9 Ağustos 1573 (KK. Ruus, nr. 225, s.311); 14 R 981/13 Ağustos 1573 tarihinde
Ulyanoğlu’na gönderilen Arapça mektup (MD, 22, s.219, hk.421).
56

merkeze bildirilmişti. Şöyle ki, Portekizlilerin birkaç kadırga ve kalyonu Hürmüz 185

civarında, Lahsa tarafında Bahreyn’e hücum etmiş, bir iki gemi ve birçok esir alınmıştı.

Bunun üzerine Basra’da olan 10 kadırga donatılarak mukabeleye hazırlanılmıştır. Bu tehlike

karşısında bir tedbir olarak Şehrizol Beylerbeyi Hasan Paşa Bağdad muhafazasına

gönderilirken, Bağdad Beylerbeyi Ali Paşa Basra’ya, Basra Beylerbeyi Osman Paşa Lahsa

muhafazasına memur edildiler186.

Basra Beylerbeyi Osman Paşa, Lahsa’ya gidecek, yeni beylerbeyi Sinan’ın memuriyet

mahalline gelinceye kadar Lahsa bu suretle muhafaza edilecek; Bağdad beylerbeyi yardım

isterse Bağdad yeniçeri, topçu ve gönüllüsünden istediği mikdarda asker ve mühimmat

gönderilecekti187. Portekiz saldırıları sırasında, Lâr hâkiminin düşman arazisine girerek bazı

yağmalarda bulunması ve Osmanlı donanmasının Basra’ya gönderilmesi üzerine düşman

gemileri kaçmıştır 188.

1573 yılındaki bu Portekiz saldırısı yani 12 kadırga ve iki kalyonla gelerek birkaç

tüccar gemisini almaları ve Lâristan (Lâr) elçisini de esir etmeleri, Basra kıyılarındaki

Osmanlı toprakları için tehlike arzetmekteydi. Osmanlı yönetimi bir tedbir olarak tampon

ada durumunda olan Bahreyn’in189 alınmasını kararlaştıracak, ancak bu da

gerçekleşmeyecektir 190.

Yerleri kısa süreliğine de olsa değiştirilen beylerbeyiler bir süre sonra eski görev

yerlerine dönmüşlerdir. Bunlardan Ali Paşa’ya Bağdad beylerbeyliği tevcih edilerek,

185
Hürmüz, Ortaçağ’da İran’ın en önemli ticaret limanı olup Basra Körfezi’nin gerisindedir. Hürmüz
Boğazı ise Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlayan boğazdır; (Kâtip Çelebi, Tuhfetü’l-Kibâr fî
Esfâri’l-Bihâr (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere Armağan (haz. O. Şaik Gökyay), İstanbul
2007, Dizin s.417).
186
MD, 22, s.310, hk.616: 13 CA 981/10 Eylül 1573.
187
MD, 22, s.317-319, hk.631, 632, 633: 15 C 981/12 Eylül 1573.
188
MD, 23, s.98, hk.196: 8 C 981/5 Ekim 1573.
189
Bahreyn, Arap Yarımadası’nın kuzey-doğusunda, Basra Körfezi’nin batı kıyısında bir memleket
olup Umman ile Lahsa arasında uzanır. Basra Körfezi’nin batısında bir ada olup kıyılarında pek çok
ve iyi inci çıkar (Katip Çelebi, aynı eser, s.407).
190
Özbaran, aynı makale, s.63; Osmanlı-Portekiz mücadelesinin Osman Paşa’dan önceki ve sonraki
devirleriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Fevzi Kurdoğlu, “XVI. Asırda Hind Okyanusunda Türkler ve
Portekizliler”, II. Türk Tarih Kongresi, İstanbul 1937, s.911-923; Kâtip Çelebi, Tuhfetü’l-Kibâr fî
Esfâri’l-Bihâr (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere Armağan, (haz. İdris Bostan) Ankara 2008;
Hulûsi Yavuz, “XVI. Asırda İslâm Dünyasında Osmanlı-Potekiz Mücadelesinin Sebepleri”,
Marmara Üniversitesi İlâhiyât Fakültesi Dergisi (MÜİFD), III, 1985, s.49-77.
57

Basra’dan Bağdad’a geri dönmesi (8 Cemâziyelâhir 981/5 Ekim 1573)191 ve bu sıralarda

görev yerine varamayan Sinan Paşa’nın bir an evvel yeni görev yerine (Lahsa) ulaşabilmesi

için gerekli gemi ve mühimmatın kendisine sağlanması hakkında Osman Paşa’ya hükümler

gönderilmiştir 192.

Bu belge ve bilgilerden de anlaşıldığı üzere Osman Paşa geçici bir süre için yeniden

Lahsa’ya gönderilmiş ve Lahsa Beylerbeyi Sinan Paşa görev yerine ulaştığında Basra’ya

dönmüştür.

Basra’nın bulunduğu mevki icabı Müslüman tüccarların emniyetini sağlamak da Basra

beylerbeyinin görevlerinden biriydi. Bu bölgede Portekizliler ve Arap aşiretlerinin tehdit

ettiği bir başka kesim de ticaret yollarıydı. Osmanlı iktisadî hayatının güvenli bir şekilde

işlemesi için geçiş güzergâhlarının emniyet altında olması gerekiyordu. Bu dönemde

Anadolu’dan kalkarak Basra’ya, oradan da Lâristan’a gitmek isteyen Müslüman tüccarların,

Hürmüz Boğazı’nda meta ve malları yağmalanmış olduğundan, bu malların geri alınması ve

yolun güvenliği işi de Osman Paşa’ya havale edildi. Osman Paşa zamanında yaşanan bir olay

ise şu şekilde cereyan etmiştir: Anadolu’dan gelen tüccarlar Hürmüz’de karşılaştıkları bazı

silahlı kişilerce soyguna uğramışlar hatta sadece mallarına zarar verilmekle kalınmamış

canlarına da kastedilmişti. Anadolu’dan gelen kervanların yolunu kesen kişiler, kervandaki

Türkleri, Acemlerden ayırıp sadece Türklerin can ve mallarına kasdetmişlerdi. Saldırıya

maruz kalan tüccardan üç kişi canını kurtarmayı başarıp İstanbul’a varmış ve gasp edilen

mallarının bir kısmı devlet tarafından karşılanmıştı. Osman Paşa bu konuda uyarılarak,

Müslüman Türk tüccarın Lâr memleketinde bu şekilde saldırıya uğramasının nedenlerini

araştırması ve Lâr hâkimi ile haberleşerek duruma hâkim olması istenmiştir. Aynı şekilde

Erzurum beylerbeyine de bir yazılı emir gönderilerek Müslüman tüccardan gasp edilen

malların geri alınması konusunda yardım etmesi bildirilmiştir193.

191
MD, s.23, s.34, hk.69.
192
Basra beğlerbeğine hüküm ki, hâlâ Lahsa beğlerbeği (Sinan) Lahsa'ya gitmek için Basra’dan
olıgeldiği üzre kifâyet mikdârı gemi tedârük olunup verilmek emr idüp buyurdum ki; vusul buldukda
te’hîr eylemeyip müşârün-ileyhe olıgelen âdet ve kanun üzre gemi tedârük idüp veresin ki Lahsa’ya
vara (MD, s.22, s.310, hk.615, 616: 13 CA 981/10 Eylül 1573).
193
MD, 23, s.23-24, hk.44-46: 8 C 981.
58

Öte yandan Osman Paşa uzun yıllar hudud memleketlerinde görev yapmış bir

beylerbeyi olduğundan Basra’da da durumu devletin lehine çevirmeyi bilmiştir. Basra

defterdarına gönderilen 7 Şaban 981/2 Aralık 1573 tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre,

Osman Paşa Basra’ya geldiğinde Basra vilayeti oldukça mamur bir durumdaydı. Bu

dönemde, yeniçerilerin 3 taksit mevacipleri verildikten sonra hazinede yaklaşık 20 kese para

kalmış ve 14 kadırga, 2 küçük kalyete yaptırılmış; ahali rahatlamış ve Ulyanoğlu194 ve

benzerleri tam itaat altına alınmış; bütün kalelere ve anbarlara lüzumundan ziyade zahire

konulmuştur. Muzayakaya mahal verilmemesi için Osman Paşa’nın bu minval üzere

çalışması öğütlenmiştir195.

Özdemiroğlu Osman Paşa, Basra’da bulunduğu zaman içinde çeşitli idarî ve askerî

meselelerle meşgul olmuştur. Basra’ya bağlı sancaklarda bazı aşiret üyelerinin yaptığı

eşkıyalık196 hareketlerini ve beylerinin suistimallerini men etmeye çalışmıştır. Bu dönemde

uğraştığı meslelerden birisi ise Cezayir bölgesindeki ve Kopan sancağındaki isyan

hareketleridir197.

194
Cezâyir, Dicle ve Fırat nehirleri ile Şattü’l-Arab suyunda ve bunların meydana getirdiği
bataklıklarda küçük kale ve köyleriyle birçok adacıktan mürekkep bölgenin adıdır. Osmanlı
belgelerinde Cezâyir Arapları diye geçen bedevî Araplar kontrolü en güç olanlarıydı. Kendilerine
ancak kayıklar vasıtasıyla ulaşılabiliyordu. Halkın çoğunluğunun Şiî olması, Osmanlıların amansız
düşmanları olmaları ve üzerlerinde İran’ın etkisinin de bulunması bunları itaat altına almakta devleti
zor duruma sokuyordu. Cezâyir Arapları içinde devleti en çok uğraştıran Ulyân oğullarıdır. Bu aileden
Mîr Ali bin Ulyân 1546’da Portekizlilerle işbirliği yapmış, 1549’da Basra yollarını kesmişti.
Ulyanoğlu isyanının bastırılması Bağdad Muhafızı Temerrüd Ali Paşa’ya verilmiş ve Medine’de
bulunan Ali bin Ulyân Osmanlılar’la anlaşmak zorunda kalmıştır. Ancak Arap kabilelerinin
Osmanlı’ya karşı faaliyetleri katiyyen durmamış ve Basra beylerbeylerinin uzun süre bunlarla
uğraşması gerekmiştir. (Özbaran, aynı makale, s.63, 64); 975/1567-1568 yılında meydana gelen
Ulyanoğlu ayaklanması hakkında geniş bilgi için bkz. Tuhfetü’l- Kibâr fî Esfâri’l- Bihâr (haz. İdris
Bostan), İstanbul 2008. Keza Bayatlı, “Basra Eyaletinin Osmanlı Devleti İçin Önemi”, Türk Dünyası
Araştırmaları, sayı 144, (Haziran) 2003, s.94-104. 1570 yılındaki isyan ile ilgili olarak, Osman
Paşa’dan önceki Basra Beylerbeyi Ali’ye gönderilen hükümde: Cezayir Araplarının isyan ederek
kalelere hücum ettikleri hakkındaki mektubu vasıl olduğu ve Bağdad beğlerbeğisi [İskender] serdâr
tayin olunup asker zahire ve gemilerle hareket etmesi ve Şehrizol beylerbeyisine de yardım etmesi
emrolunduğu ve el birliği ile hareket edilmesi… Benzer hükümler Şehrizol ve Bağdad beğlerbeğlerine
gönderilmiştir (MD, 14, s.542, 544, 546, hk.762, 763, 764: 28 C 978/27 Kasım 1570; MD, 14, s.417,
hk.591: 22 CA 978/22 Ekim 1570); Osmanlı Eyalet Salnâmelerinde Basra, s.56.
195
MD, 23, s.200, hk.423.
196
"Basra beğlerbeğisine hüküm, Basra'ya tabi Ahşamet aşiretinden Ali Sirâc taifesinden 20 kişi
küreğe konulmak emr olunmuş ise de, ahvalleri iyice teftiş edilip bî-günah iseler affedilmesi…" (MD,
27, s.336, hk.805: 8 Z 983/ 9 Mart 1576).
197
MD, 24, s.172, hk.465; MD, 26, s.4, hk.8.
59

Bölgedeki idarî işlerin kolaylaştırılmasıyla ilgili olarak da Osman Paşa, mültezimler

uhdesinde mukataada olan Âkâra İskelesi’nin, Muaviye serhaddinde ve serkeş halkla meskûn

olduğunu ve bedel-i iltizamın edasında güçlük çekilmesi dolayısıyla, buranın sancak

yapılarak Dizdar Mehmed’in sancak beyi tayin edilmesini arz edince, verilen cevapta,

“mûmâileyhe müyesser olmadığından ma‘zûl ümeradan veya ağalardan birini arzetmesine

dâir” hüküm verilmiştir198.

Osman Paşa’nın, Basra’ya tabi olan ümeradan bazılarının sancaklarını terketmeleri

üzerine, bu beylerin tedibiyle de uğraştığını görüyoruz199. Ayrıca Osman Paşa Vâsıt

sancağında olan barut imalâthanesinin iyileştirilmesiyle ilgili olarak gerekli olan levazım ve

mühimmatı tedarik etmiş, 1574 senesinde diğer senelerden daha ziyade olarak Basra meni 200

ile 1.200 bin men barut istihsal edilmiştir 201.

Osman Paşa’nın vilayetindeki çalışmaları takdir edildiği gibi, zaman zaman maddî

sıkıntıya düştüğü ve merkezden uyarıldığı da oluyordu. Nitekim Basra kul mevâcibi için

istediği 1.500.000 akçe reddedilerek, kendisine “Ancak Bağdad’dan bir kereye mahsus

1.000.000 akçe göderileceği, selefi Ali Paşa’nın zamanında Basra’nın mahsülatının

masraflara kifayet ettiği, onun bu gibi paralar istemediği, onun da Ali Paşa gibi idare etmesi,

tekrar lüzum hâsıl olursa parayı Bağdad’dan adamlarıyla senet karşılığında aldırması ve

ecnas mevsiminde başkalarından evvel satıp mevâcibi temin etmesi” tenbih edilmiştir202.

1575 yılına gelindiğinde ise Lahsa Beylerbeyi İlyas mektup göndererek, uzun

zamandır Portekizlilerin kontrolünde bulunan Bahreyn Adası’nın fethi için uygun zamanın

geldiğini ve bu işin kolay olacağını bildirdi. Osman Paşa’ya emr-i şerif gönderilerek

198
MD, 26, s.4, hk.9, 10.
199
“Basra beğlerbeğine hüküm, Basra’ya tabi olan ümeradan bazıları sancakları beklemeyip aher
yerde oldukları ilâm olunmağın buyurdumki, anun gibi sancağın beklemeyip yabanda olan beylere
muhkem tenbîh ve tekîd eyleyesin ki ahar yerlerde kendü hevâlarında gezmeyüp sancakların hıfz u
hırasetinde olalar; ba‘de tenbîh eslemeyenleri yazup arzeyleyesin...” (MD, 26, s.55, hk.143: 15 RA
982/5 Temmuz 1574).
200
Sözlükte, “saymak, hesaplamak, tahsis/tayin/taksim etmek anlamındaki “menn” kökünden türeyen
bir isim olan sözcük, belli bir miktarda hisse, pay, kısmet mânasında muayyen bir ölçüyü ifade eder.
Türkçe sözlüklerde “batman” karşılığı olarak kullanılırken, bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir.
İran’da önemli bir ağırlık birimi olan men, bugün de kullanılmaktadır (Cengiz Kallek, “Men”, DİA,
XXIX, s.105, 106).
201
MD, 26, s.55, hk.144.
202
MD, 26, s.74, hk.471, 472: 5 CA 982 /23Ağustos 1574; MZ, 2, s.242, hk.633: Z 983/ Mart 1576.
60

Bahreyn’de az sayıda asker bulunduğundan zaptının kolay olduğu, ancak Basra’daki topların

fetih yapmaya yetmeyeceği; top, yuvalak, gemi ve diğer mühimmatı başka eyaletlerden

tamamlayarak Bahreyn üzerine harekete geçmesi emredilmiştir (6 Şaban 983/10 Kasım

1575).

Osman Paşa, Basra’da meydana getirilecek olan toplam 22 kadırgaya lazım olan top

ve darbzen ve bazı madenî eşyayı Diyarbekir ve Amid’den talep etmiştir. Bu kadırgalardan

ondört tanesi zaten mevcut olmakla birlikte, sekiz adet yeni kadırga inşasına karar

verilmiştir. Yeniden yapılacak gemilere lazım olan demir, büyük çivi ve kerestenin;

gemilerde kullanılacak top ve darbzenin tamamlanmasının ardından, diğer beylerbeyilerle

ittifak üzere olup, birinin derya tarafını korurken diğerinin kaleyi toplarla dövmesi

kararlaştırılmıştır203. Diyarbekir beylerbeyine de emir verilerek Diyarbekir’den 500 kantar

demir ile 15 adet darbzen hazır etmesi istenmiştir 204.

Bu fetih Osmanlı için sadece güvenlik açısından değil, ekonomik anlamda da önem

taşımaktaydı. Lahsa Beylerbeyi İlyas mektubunda Bahreyn Adası alınırsa senevî 40 bin filori

gelirinin olacağını bildirmiştir. Bağdad beylerbeyi ile müşavere edilerek kendisinden bu

sefer için ne kadar kadırga inşâsı icap edeceği ve topların vesair mühimmatın nereden tedarik

edileceği; yeterince askerinin ve ellerinde kale yıkmaya yetecek topların bulunup

bulunmadığı; Portekiz gemilerinden zarar gelmesi ihtimali olup olmadığı, fikrini ve

malumatını ayrıntılı bir şekilde bildirmesi istendi205.

Görüşmeler sonunda Basra’da yeniden yapılacak olan sekiz adet kadırgaya lazım

olacak kerestenin Birecik’ten gemilere konularak ve diğer lazım olan alet, büyük çivi ve

sairenin suların taşkın zamanında nehirden206 gönderilmesine karar verildi207. Birecik

iskelesinden yapılacak bu nakliyatın giderleri; gemiler için gerekli olan reis, dümenci ve

kürekçilerin bulunması ve masrafları Haleb hazinesinden karşılanacak, nakliyat Haleb

203
MD, 27, s.76, hk.190.
204
MD, 27, s.81, hk.201: 9 Ş 983/13 Kasım 1575.
205
MD, 27, s.81, hk.200: 9 Ş 983/13 Kasım 1575.
206
Dicle Nehri Bağdad’ı geçtikten sonra Fırat Nehri ile birleşerek Basra’dan aşağıya Fars Denizi’ne
varıncaya kadar deniz gibi yer yer dağılır, Vasıt semtlerinde nice adaları çevirir; onlara Şattülarab
adaları denir ve Araplar oturur (Kâtip Çelebi, aynı eser, s.105).
207
Haleb beylerbeyine gönderilen 9 Ş 983/13 Kasım 1575 tarihli hüküm (MD, 27, s.82, hk.203).
61

beylerbeyinin nezaretinde gerçekleştirilecekti208. Gemi yapımında kullanılacak mühimmatın

tamamlanması ve takibi; Basra’da bulunan top, barut, gülle, demir ve sair eşyanın tedarik

edilmesi işine ise Basra Beylerbeyi Osman Paşa görevlendirildi209.

Basra’da bulunan kadırgaları tamir etmek veyahut yeniden sekiz kadırga yapmak için

Birecik’ten gelecek kereste ancak 12 Şevvâl/14 Ocak 1576’de gönderilebilmiştir. Gönderilen

keresteyle kadırgaların tamiri ve inşâsını vaktiyle tamamlayıp her türlü sefer levazımının

tedarik edilmesi de Osman Paşa tarafından takip edilecekti210. Ayrıca Basra’da mevcut olan

yahut yeniden yapılacak kadırgaların her biri için gerekli dörder ve beşer vukıyyelik

lengerlerin imali Zülkadriye beyine sipariş edilmiş 211, bu gemilere urgan ve yelken bezi de

lazım olduğundan Haleb’den hazır edilmesi212 istenmiş, fakat bu mümkün olamayınca

yeniden yapılacak sekiz kadırga ve eskiden mevcut olanların tamiri için gerekli malzemenin

Birecik’te hazırlanıp masrafının Haleb hazinesinden verilmesi ve yelken, urgan ve sair

levâzımının da gönderilmesi için emir verilmiştir213. Birecik’den gönderilecek keresteyi

taşıyacak olan gemilere reis, dümenci ve korucu atanmış ve bunların parası da Haleb

hazinesinden karşılanmıştır 214.

Bahreyn kalesinin fethini kolaylaştırmak için Mename limanında bir kule binası

yapılmasına karar verilmişti. Katif Kalesi215 tamir ediliyormuş gibi etrafa duyurulacak ve

kule gizlice yapılacaktı. Bunun için lazım olan mühimmatın Katif’de hazırlanması, Mename

limanında bir kulenin inşa edilmesi ve kimseye ifşa olunmaması Lahsa beylerbeyine [İlyas

Paşa] bildirilmiştir216.

208
MZ, 2, s.249, hk.648: Z 983.
209
MD, 27, s.83-84, hk.206: 9 Ş 983.
210
MD, 27, s.197, hk.450: 12 L 983/14 Ocak 1576.
211
MD, 27, s.190, hk.433: 9 L 983/11 Ocak 1576.
212
MD, 27, s.191, hk.436: 9 L 983.
213
MD, 27, s.315, hk.747: 29 ZA 983/29 Şubat 1576; Anadolu’dan ve sair yerlerden gönderilecek her
türlü mühimmatın güvenli ve hızlı bir şekilde ulaştırılması, bu mühimmat için gerekli paraların
ödenmesi ile ilgili gönderilen diğer hükümler için bkz. MD, 27, s.316, hk.749, 750, 751.
214
MZ, 2, s.249, hk.649: Mart 1576.
215
“Basra ümerasından Ahmed Bey 50 bin akçe terakki şartıyla deniz boğazında cezire-i Bahreyn’de
vaki olan kaleyi bina ve boğazı muhafaza ettiğini Bağdad valisi bildirmekle 30 bin akçe terakki
buyruldu” hükmünden anlaşıldığı üzere Osmanlı hükümeti, o bölgenin güvenliğinin sağlanması için
önceden bir kale yaptırmıştır (MD, 25, s.67, hk.724: 1 ZA 981/22 Şubat 1574).
216
MD, 27, s.197, hk.451: 12 L 983/14 Ocak 1576.
62

Bahreyn için açılacak bu seferde lazım olan zahire hem Haleb’den hem de

Bağdad’dan taleb edilmiş, ancak Haleb’de zahire muzayakası bulunduğundan, yine

Bağdad’dan tedarik edilmesine ve 50 katar deve yükü barutun Payas İskelesi’ne

gönderilmeyip sefer için Bağdad’da alıkonulmasına ve gerektiğinde kullanılmasına karar

verilmiştir217.

Bağdad Beylerbeyi Ali Paşa ile Basra Beylerbeyi Osman Paşa’nın müşavere ederek

Basra’da ve Bağdad’da kale dövmeye yarar ne kadar top mevcut olduğunun ve kadırgalara

lazım olan baş, kıç ve yan toplarından kaç taneye ihtiyaç varsa tespit edilmesi, eğer kifayet

etmezse merkezden gönderilen topçu ustasına döktürülmesi218 istenmiştir. Ayrıca Basra’da

dökülecek bu toplar için lazım olan 16, 14, 6, 5 ve 3 vukıyyelik güllelerin Diyarbekir’de

hazırlanması; güllerin 16 ve 14 vukıyyelik olanlarından ikişer bin, diğerlerinden üçer bin

adet; darbzenler için ikişer bin fındık gönderilmesi, mevcut değilse Kığı madeninde

döktürülmesi emredilmiştir219. Dökülecek toplar için Lahsa’dan eski toplar Basra’ya

getirilecek, yeniden eritilip döküldükten sonra tekrar Lahsa’da fetih için kullanılacaktı. Yine

aynı şekilde Hürmüz seferinin toplarına lazım olan diğer mühimmat Diyarbekir’den

istenmiştir 220.

Osmanlı hükümeti, İlyas Paşa’nın gönderdiği arz neticesinde böyle bir fethe karar

vermeden evvel, hem Bağdad Beylerbeyi Ali Paşa hem de Basra Beylerbeyi Osman Paşa’nın

bu konuyu araştırmasını istemişti. Çünkü İlyas Paşa, Bahreyn’in mahsulâtının senevî 40.000

akçe olduğunu öne sürmüştür. Basra ve Bağdad beylerbeylerinden, Bahreyn’in gelirini;

ellerinde fetih yapmaya yetecek miktarda asker, gemi, top ve diğer mühimmatın olup

olmadığını bildirmeleri istenmişti. Yine kalenin bulunduğu konum hakkında da malumat

istenmiş, 17 sene evvel, eski Lahsa Beylerbeyi Mustafa Paşa zamanında da böyle bir

teşebbüs olmuş, Mustafa Paşa Poretekiz gemileri ile ilgili tedbirsiz davrandığı için

Hürmüz’de bulunan düşman, Osmanlı gemilerini ele geçirmişti. Bu olay da hatırlatılarak

217
MD, 27, s.197, hk.452: 12 L 983.
218
MD, 27, s.198, hk.453: 12 L 983.
219
MD, 27, s.202, hk.466: 15 L 983/17 Ocak; s.220, hk.503: 22 L 983/24 Ocak 1575.
220
MD, 27, s.224, hk.513, 514, 515, 516: 26 L 983/28 Ocak 1576.
63

düşman gemilerine karşı uyanık olmalarını ve bütün mühimmatlarını tamam etmeden

harekete geçmemeleri istenmiştir221.

Bahreyn’in fethi Osman Paşa zamanında tamamlanmamış olmakla birlikte, 17 Mayıs

1576 tarihinde Osman Paşa’ya gönderilen hükümden anlaşıldığı üzere hemen hemen bütün

hazırlıklar bitmek üzeredir. Basra’da yapılması istenen kadırgalar inşâ edilmiş, eski

gemilerin tamirine bir hayli masraf gerektiği halde beklenenden az bir parayla tamir

edilmiştir. Önceden istenmiş olan yelken bezleri, ipler ve çukanın dışında lazım olan her şey

tamamlanmış; ayrıca topların dökülmesi için gönderilen bakırdan 20 adet top dökülüp,

geriye kalan bakır Basra kalesinde muhafazaya alınmıştır. Geriye sadece birkaç büyük topun

dökülmesi işi kalmış; bu iş için Osman Paşa, merkezden topçu istemiş, ancak önceden

bölgeye yeterince topçu gönderilmiş olduğundan, mevcut topçularla top dökme işini

halletmesi uygun görülmüştür222.

Hürmüz seferi için gerekli askerî mühimmat ve her türlü sefer hazırlığını tamamlamak

üzere olan Osman Paşa, ansızın Diyarbekir beylerbeyliğine tayin edilmiştir (5 Rebîülevvel

984/2 Haziran 1576)223.

10 Kasım 1575 başlayan sefer hazırlıkları Osman Paşa Basra’dan ayrılıncaya kadar

yaklaşık yedi ay sürmüştür. Ancak Osman Paşa, Basra beylerbeyliğinden ayrıldıktan sonra

da Hürmüz seferi hazırlıklarının hâlâ devam ettiği görülmektedir (Ocak 1577)224. Hatta

221
MZ, 2, s.296, hk.791, 792: Z 983/Mart 1576; Osmanlı kayıtlarında Lahsa’ya bağlı bir sancak gibi
görünen Bahreyn aslında Portekiz kontrolündeydi. 1559 yılında Lahsa Beylerbeyi Mustafa Paşa
merkezden habersiz olarak bu sefere girişmiş ve başarısız olmuştur (Özbaran, Yemen’den Basra’ya
Sınırdaki Osmanlı, s.179): bu sefer hakkında tafsilat için bkz. Orhonlu, “1559 Bahreyn Seferine Aid
Bir Rapor”, Tarih Dergisi, XVII/22, İstanbul 1967; Safvet, “ Bahreyn’de Bir Vak’a”, TOEM, III,
İstanbul 1328/1910,s 1139-1145.
222
MZ, 3, s.113, hk.297: 18 S 984/13 Mayıs 1576.
223
“Basra Beğlerbeğisi Osman Paşa’ya hüküm ki, hâlâ senin hakkında mezîd-i inâyet-i şâhânem
zühûra getirilüp Diyarbekir beğlerbeğiliği sana inâyet olunmışdır. Buyurdum ki; varıcak asla te’hîr u
tevakkuf itmeyüp vilâyet-i Basra muhâfazası çün ol cânibde olan yarar beğlerden beğlerbeği
varıncaya, yerine yerüne vekil ta’yin eyleyüp dahi sen fermân olunan beğlerbeğiligine gelüp
gidesin…” (MZ, 3, s.191, hk.487). Bu sırada Doğu sınırına yakın yerlerde bulunan beylerbeylerin
yerleri birbirne bağlı olarak değişmiştir. Diyarbekir Beylerbeyi Hasan Paşa Erzurum beylerbeyliğine
atanmış (MZ, 3, s.191, hk.486; keza s.192, hk.489); Osman Paşa’nın yerine Basra beylerbeyliğine bu
sırada İskenderiye beyi olan Mehmed Bey getirilmiş (MZ, 3, s.191, hk.485); Erzurum Beylerbeyi
Hüsrev Paşa, Van’a tayin edilmiştir (MZ, 3, s.197, hk.508).
224
Osman Paşa Diyarbekir’e geldikten sonra da bu meseleyi takip etmiş, Birecik’ten Basra’ya nehir
yoluyla gidecek kerestenin hâlâ gönderilmediğini arzetmiş, Osman Paşa’nın arzı üzerine Haleb
beylerbeyine (MZ, 3, s.265, hk.671); Zülkadirli beylerbeyine (MZ, 3, s.265, hk.672); Basra
64

Osman Paşa Diyarbekir’de görev yaparken kendisine gönderilen bir hükümde; “Bağdad’da

dökülmesi ferman olunan topların ve Hürmüz fethinde lazım olan mühimmâtın

Diyarbekir'den gönderilmesi” (28 Muharrem 985/17 Nisan 1577)225 istenmiş, benzer bir emir

Bağdad beylerbeyine de gönderilmiştir226. Özellikle Birecik’ten227 nakledilecek kerestenin

bir türlü hazırlanıp gönderilmemesi, Basra’daki gemilerin yapılmasını geciktirmiş, belki de

fetihten vazgeçilmesinde etkili olmuştur. Bu konuda dikkati çeken bir başka husus ise

kereste hazır olmasına rağmen, kerestenin Birecik iskelesine indirilmesi için Kilis ve Ekrad

sancaklarından gönderilmesi gereken davarların gönderilmemesi, davar verme konusunda

direnen ve nakliyat işine yardımcı olmayan kişilerin Kıbrıs’a sürgün edilmelerine karar

verilmesidir228.

Bu ve bunun gibi aksaklıklar yüzünden, sefer hazırlığı Kasım 1575’ten, Nisan 1577’ye

kadar 1.5 yıl devam etmiş ancak sefer gerçekleşmemiştir.

Osman Paşa’nın Basra’dan azli ve bu azlin sebepleri hakkında çok fazla malumat

bulunmamakla beraber Âsafî, Hürmüz'ün fetih hazırlıklarını ve bu azli şu şekilde

aktarmaktadır:

Çünki me’mûr oldı anın fethine Sa‘y iderdi ol gürûhun kadhine

Hazır itdi niçe keştî rahtını Fethe himmet itdi Hürmüz tahtını

Ol sefâyin kanda olmuşdı nebâ Şan neheng idi k’ola merdüm-rübâ

Her yana paruların serper idi Sinesi üzre yürür ejder idi

İtmiş iken ‘azme dâmen-der- miyân Basra’dan kaldırdılar anı hemân

Himmet itdiler Diyarbekri ana Cümleten düşmenleri kaldı tana229

beylerbeyine ve kadısına (MZ, 3, s.265, hk.673) hükümler gönderilmiştir; Bu konuda tespit


edebildiğimiz bir başka kayıttta ise: “Haleb defterdarına hüküm ki, Basra’da binâsı ferman olınan
gemiler mühimmi içün Birecik İskelesi’nden şimdiye değin vilâyet-i mezbûra ne mikdâr ve ne makule
kereste gönderilmiştir…” (MD, 29, s.62, hk.147: 21 L 984/11 Ocak 1577).
225
MD, 30, s.30, hk.74.
226
MD, 30, s.30, hk.75: 28 M 985/17 Nisan 1577.
227
Bölgeden tedarik edilen kerestelerin nakliyatı için kullanılan gemiler ve güzergah hakkında tafsilat
için bkz. Cengiz Orhonlu-Turgut Işıksal, “Osmanlı Devrinde Nehir Nakliyatı Hakkında Araştırmalar,
Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, Tarih Dergisi, XIII, İstanbul 1963, s.77-102; Nejat Göyünç,
“Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, Belleten, LXV/243, Ağustos 2001, s.655-660.
228
MZ, 3, s.289, hk.728: 10 R 984/7 Temmuz 1576.
229
Şecâ’atnâme, s.74.
65

Bu beklenmedik görev değişikliği ile daha önce de ifade edildiği gibi, Bahreyn’in fethi

yarım kalmış oldu. Özbaran’ın tespitine göre, Osmanlı bu fetihten vazgeçerek, eldeki

sahilleri koruma yoluna gitmiştir. Bu iş için de Basra’da Donanma-i Hümayun Kethüdası

olan Mehmed, Lahsa’ya kapudan olarak tayin edilmiştir230.

Osman Paşa, Osmanlı Devleti’nin stratejik bir noktası olan Basra’da iken yaptığı

hizmetleri yıllar içinde unutulmamış, daha sonra Diyarbekir’e beylerbeyi olduktan sonra

gönderilen bir hükümde kendisinden “Basra’da Beylerbeyi iken adaletle ve iyi niyetle vazife

görüp mevâcib ve ulûfeyi vaktinde dağıtan Osman” şeklinde bahsedilmiştir 231.

4. Diyarbekir Beylerbeyliği

Diyarbekir232, bir eyalet olarak teşkilatlandırıldığı XVI. yy’da Osmanlı Devleti’nin en

büyük eyaletlerinden birini oluşturmuştur. Bu eyalet 1578-1588 yılları arasında; doğrudan

merkeze bağlı, yurtluk-ocaklık233 ve hükümet234 sancaklar olmak üzere toplam 31 sancaktan

230
KK. Ruûs nr. 231, s.127; MD, 31, s.338, hk.751; Özbaran, aynı makale, s.63.
231
MD, 28, s.350, hk.887: 23 Ş 984/ 15 Kasım 1576.
232
Diyarbekir Yavuz Sultan Selim zamanında Doğu seferinin bir parçası olarak zaptedildi. Osmanlı
burayı İran’dan aldığı takdirde, İran’ı batıdan tehdit altına alabilecekti. Bu nedenle Diyarbekir,
Osmanlı’ya iltica etmiş meşhur âlim ve müverrih İdris-i Bitlisî vasıtasıyla sulhen alınmıştır (1515). 4
Kasım 1515 yılında Bıyıklı Mehmed Paşa Diyarbekir valiliğine getirildi. Ancak Şah İsmail,
Osmanlıların Tebriz’den çekilmesini fırsat bilerek Diyarbekir’i kuşatmış ve buraya tayin ettiği
Karahan ve Osmanlı kuvvetleri arasındaki büyük mücadelenin ardından, Mardin Osmanlı
hâkimiyetine girmişti. Böylece Diyarbekir meselesi tamamen halledilmiş oldu 923/1517 (İ. Hakkı
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 273-275; İbrahim Yılmazçelik, “Osmanlı Hâkimiyeti Süresinde
Diyarbakır Eyaleti Valileri 1516-1838”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, X/1, Elazığ
2000, s.236, 237); Diyarbakır’ın fethi ile ilgili tafsilat için bkz. Selahattin Tansel, Yavuz Sultan
Selim, Ankara 1969; Ali Emirî Efendi, Osmanlı Şark Vilâyetleri: Osmanlı Vilâyât-ı Şarkıyyesi
(haz, A. Yuvalı-A. Halaçoğlu), İstanbul 2008. İlk idarî teşkilatı için bkz. Nejat Göyünç, “Diyarbekir
Beylerbeyliği’nin İlk İdarî Taksimatı”, Tarih Dergisi, 23, Mart 1969, s. 23-34. Bıyıklı Mehmet Paşa
için bkz. M. Mehdi İlhan, “Diyarbakır Fatihi ve Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa”, Atatürk
Diyarbakır’da, Diyarbakır 1981, s.137-162.
233
1518’den itibaren Yurtluk-Ocaklık şeklinde idare edilen sancaklar, ilhak sırasında hizmet veya
itaatlerinden dolayı eski sahiplerine tevcih edilmiş ve sancak beyliğinin belli bir sülalenin
mülkiyetinde olduğu sancaklardır. Sancakbeyi her hangi bir ihanet veya itaatsizlik dışında ölünceye
kadar beylik yapmaktadır. Bu sancaklarda tahrir yapılmakta, timar ve zeamet de bulunmaktadır.
Diyarbakır eyaleti içerisinde bu tür sancaklara Sağman, Kulb, Mihrani, Tercil, Atak, Pertek,
Çapakçur, Çermik ve Merarikin örnek olarak verilebilir (Yılmazçelik, “XVIII. Yüzyıl ile XIX.
Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır Eyaletinin İdarî Yapısı ve İdarî Teşkilatı”, DTCF Tarih
Araştırmaları Dergisi, XVIII/29, Ankara 1997, s.221-222; ayrıca bkz. M. Ali Ünal, “16. ve 17.
Yüzyıllarda Diyarbakır Eyaletine Tabi Sancakların İdarî Statüleri”, Ziya Gökalp Dergisi, Sayı 44,
66

oluşuyordu. Bazı sancakların XVII. yy’da Erzurum, Van ve Bağdad eyaletlerine

bağlanmasıyla, sancak sayısı zamanla azalmıştır235.

Osman Paşa’nın, Haziran 1576’da göreve getirildiği Diyarbekir, uzak yerlerden sonra

Anadolu’da yaptığı ilk ve son vazifedir. Zira o daha ziyade merkeze uzak, sınır boylarında

bulunmuş ve daima düşmanla mücadele içinde olmuştur. Osman Paşa’nın Diyarbekir’de

görev yaptığı dönem diğer vazifeleriyle karşılaştırıldığında oldukça sakin geçmiştir.

Bu devirde daha çok Ane ve Hadese sancağı beyi Ebûriş236-oğlu Mehmed’in

ayaklanması ile uğraşmıştır. Osman Paşa daha Basra’da görev yaptığı sırada bu ayaklanma

başlamış, (Mayıs 1576) 237 bu sırada görev değişikliği ile Hasan Paşa’nın yerine Osman Paşa

Diyarbekir’e tayin edilmişti.

Eski Bağdad Beylerbeyi Ali Paşa238, Haleb beylerbeyi239, Selemeye sancağı beyi 240, ve

Siverek sancak beyine241 Ebûriş-oğlu’nun yakalanması için hükümler gönderilmiştir.

Ankara (Aralık) 1986, s.32-33); Bu türden sancaklar konusunda tafsilat için bkz. Nejat Göyünç;
"Yurtluk-Ocaklık Deyimleri Hakkında", Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu'na Armağan, İstanbul, 1991,
s.13-27; Orhan Kılıç, “Ocaklık Sancakların Osmanlı Hukukunda ve İdarî Tatbikatteki Yeri”, Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt. XI, sayı I, Elazığ (Ocak) 2001, s.257-274; Orhan Kılıç,
“Ocaklık”, DİA, XXXIII, s.317-318.
234
Hükümet Sancaklar, sahiplerine fetih sırasında hizmet ve itaatlerinden dolayı mülkiyet üzere
tasarruf etmeleri için tevcih edilmiştir. Yurtluk-Ocaklık sancaklardan tek farkı bu sancaklarda tahrir
yapılmamasıdır. Bu yüzden timar ve zeamet yoktur. Bu tür sancak tasarruf eden sancak beyleri sefere
çağrıldığında kendisine bağlı aşiret kuvvetlerini alarak beylerbeyinin sancağı altına girer. Cezire bu
şekilde idare edilmekteydi (Yılmazçelik, aynı makale, s.221-222; M. Ali Ünal, aynı makale, s.32-33).
235
Yılmazçelik, aynı makale, s.221.
236
Babası, Ebûriş de 959 (1551-1552) senesinde ayaklanmış ve bu bu ayaklanmanın bastırılması için
de devlet kuvvetleri bir hayli uğraşmışlardır (TSMK Koğuşlar 888 numaralı Mühimme Defteri,
haz. Abid Yaşaroğlu, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 1995, s.196, 237).
237
“Diyarbekir beğlerbeğisine [Hasan Paşa] hüküm ki, bundan âkdem ahkâm-ı şerîfe gönderülüp
Ebûriş-oğlu Mehmed’in def’i içün Seyyâle-oğlu Mehmed ve Sururi dame izzehu Hama sancakları
‘askeri ile Haleb’e gönderilmek emrim olmuş idi ol evâmir-i âli nâ-gâh mukarrer olmağın bu hususda
muâvenet eylemek içün Kays A‘rabının şeyhi olan Seyyid Bedir dâme […] dahi mâan ta’yin olunup
mezkûrlar ile gönderilmek lâzım olduğu ecilden buyurdum ki, vusûl buldukda anun gibi sâbıka
gönderilen evâmir-i şerîfim mûcebince Haleb Beğlerbeğisi Mehmed dâme ikbâlehu cem‘iyyet idüp
muâvenet içün zikr olunan emrile taleb eyledikde müşârûnileyh Bedir dame […] dâhi kendüye tâbi
olan tâife-i ‘urban ile yat u yaraklarile müretteb ve mükemmel mezkûrler ile mâan irsal eyleyesin ki
müşârûnileyh beğlerbeği dâme ikbalehu vech ü münâsib gördüği üzere[…] bulunub bezl-i makdur
eyleye…” (MZ, 3, s.97, hk.250: 18 S 984/17 Mayıs 1576)
238
Eski Bağdad Beylerbeyi Ali Paşa merkeze arz gönderip, Ebûriş oğlu Mehmed’in isyan ettiğini
bildirdiğinde, yakalanması için Ali Paşa’ya da emir yazıldığına dair Ali İdris’e gönderilen hüküm
sûreti (MZ, 3, s.319-320, hk.822: 13 R 984/10 Temmuz 1576).
239
“Haleb beğlerbeğisine hüküm ki, sâbıka Bağdad Beğlerbeğisi Ali dâme ikbâlehu mektûb gönderüp
Ebûriş oğlı’nın üzerine varup cemâ‘tin dağıdup kendüsi cüz‘î A‘rab ile halâs olduğın bildürüp ammâ
67

Ayrıca bu mesele için Ali İdris Bey görevlendirilirken, âsinin sancağı isyan

bastırılıncaya kadar Ali Paşa’nın konrolüne verilmiş, ancak Ebûriş-oğlu 150 kadar adamıyla

firar etmeyi başarınca242 Ebûriş-oğlu’nun sancağı olan Ane ve Hadese alınarak Ali İdris’e

verilmiştir243. Bu gelişmeler üzerine zor durumda kalan Ebûriş-oğlu, Haleb Beylerbeyi

Mehmed ve Şam beylerbeyi aracılığıyla itaatini arzedip, devlete sadık olduğunu, isyan üzere

olmadığını bildirip, sancağı yeniden kendisine verilirse devlete bağlılıktan ayrılmayacağına

dair arz göndermiş; ancak başkent tarafından bunun aldatmaya yönelik bir hareket olması

ihtimaline karşı, Haleb ve Şam beylerbeylerine, ümeraya ve Ali İdris’e emirler gönderilerek

âsiyi yakalamak için gayret etmeleri emredilmiştir244. Ebûriş-oğlu’na da bir emir

gönderilerek; kendisinin mazûl durumda olduğu, bu gibi durumlarda olanların dahi devlete

bağlılıktan ayrılmadıkları, eğer devlete bağlılığını göstermek istiyorsa etrafındaki Arapları

zabt u rapt altına alıp, oradaki beylerle işbirliği etmesi bildirildi245.

Ancak kısa süre içinde Ebûriş-oğlu’nun bağlılık konusunda samimi olmadığı ve

isyanına devam ettiği anlaşıldı. Zira sancağının tekrar Ali İdris’ten alınarak kendisine

verilmesi için Mehmed Paşa aracılığıyla gönderdiği arza; “…bir müfsidin bu kadar hıyâneti

zâhir olmağla sancağın alunup Ali İdris’e virilmiş iken girü andan alup Ebû-riş oğlına

virilmek muktezâ-yı gayret-i saltanat değildir. Hemân ne târik ile mümkün ise ele

A‘rab’ın tecâvüzü zaman-ı hars vaktinde olup gaflet câiz olmayup kemâkân cem‘iyyet üzere olman
emr idüp buyurdum ki…” (MZ, 3, s.290, hk.732: 15 R 984/ 12 Temmuz 1576; keza s.296, hk.746: 6
C 984/ 31 Ağustos 1576)
240
MD, 29, s.41, hk.93; Ebûriş oğlu’nun yakalanması için hizmet etmesi ve o bölgeye geldiğinde
yiyecek ve zahire yardımı yapılmaması hakkında hüküm (MZ, 3, s.301, hk.756: 10 CA 984/5 Ağustos
1576).
241
“Siverek sancağı beyine hüküm ki, Kıdvetü’l-ümerâi’l-kirâm Rakka sancağı Beyi Ni‘metullah
dâme ızzühünun yanında cem‘iyyet olunmak emrim olmağın buyurdum ki…” (MZ, 3, s.295, hk.743:
6 C 984/31 Ağustos 1576).
242
Ali Paşa merkeze arz gönderip, Ebûriş oğlu Mehmed’in isyan ettiğini bildirdiğinde, yakalanması
için kendisine emir gönderilmişti. Ali Paşa, 15 günlük mesafeyi [çöl] 8 günde katedip, 16
Rebîülevvel (13 Haziran)’de asîyi ve 150 kişilik kuvvetlerini baskına uğratmış, akabinde Ali İdris’i
üzerlerine gönderince, Ebûriş oğlu adamlarıyla firar ederek Şam ve Mağarca Araplarının yanına iltica
etmişti. Ancak ihmal edilirse oradaki Araplarla birleşip isyanın daha da büyümesi ihtimali
olduğundan, Ebûriş oğlu’nun yakalanması için bölgedeki aşiret beylerine, sancak beylerine emirler
gönderildiği, işbirliği ederek isyanı kısa zamanda bastırmaları ve Ebûriş oğlu’nun sancağının şimdilik
eski Bağdad Beylerbeyi Ali’nin konrolünde olacağına dair Ali İdris’e gönderilen bir sûreti Habur Beyi
Seyyale-oğlı Mehmed’e gönderilen hüküm (MZ, 3, s.319-320, hk.822: 13 R 984/10 Temmuz 1576).
243
MZ, 3, s.302, hk.759: 11 CA 984/6 Ağustos 1576.
244
MZ, 3, s.302, hk.758: 11 CA 984.
245
MZ, 3, s.302, hk.760.
68

getüresin…” şeklinde cevap verilip isteği reddedildi. Akabinde bölgedeki Türkmenlerden

133 kişi Musul dâhilinde ve haricinde Ebûriş-oğlu’na deve tedarik etmek için geldiğinde,

Deyrürahbe Beyi Halid Bey engellemeye çalışmış, aralarında büyük bir muharebe olmuş ve

attıkları oklarla Halid Bey’in pek çok adamını yaralamışlardır246. Bu olayın merkeze

bildirilmesiyle Ebûriş-oğlu’nun isyan ve tuğyanına devam ettiği anlaşıldı. Olaydan sonra

Selemiye Beyi Mehmed Bey, âsinin üstüne varıp, birkaç konak uzaklaştırmış ve Ebûriş-oğlu

Şam sınırına doğru kaçmıştı. Şam beylerbeyi başta olmak üzere Haleb beylerbeyi, Selemiye

ve Sincar beyi ile Ali İdris’ten tekrar âsinin üstüne yürümeleri istendi247. Zira Ebûriş-oğlu

kuvvet ve zahire toplamak ve zaman kazanmak için itaat ettiğini bildirmiş fakat bunun bir

hile olduğu kısa sürede anlaşılmıştı. Haleb beylerbeyinden bizzat bu konuda gayret gösterip,

Halid Bey’in adamlarını yaralayan ve âsiye yardım eden Tükmenlerin yakalanıp

cezalandırılması; bu mesele ile görevlendirilmiş bütün beylerle işbirliği ederek kısa sürede

olayın sonlandırılması istenmiştir 248.

Bir müddet sonra firarî ve âsi Ebûriş-oğlu, Ali İdris’in evini basmış, aralarında çıkan

çatışmada Ali İdris iki yerinden yaralanırken Ebûriş-oğlu da atından düşmüş ancak

adamlarının getirdiği başka bir ata binerek tekrar firar etmiştir249. Ebûriş-oğlu yaralı olduğu

halde Şam yakınlarındaki Hûr adlı konağa, oradan da Bağdad tarafına doğru çekilip

gitmiştir250.

Dört-beş aydan fazla bir süredir Ruha, Siverek ve Rakka sipahileri ve alay-beyleri;

Amid gönüllüler kethüdası 150 kadar adamıyla; o bölgedeki aşiret beyleri, Rakka sancağı

Beyi Nimetullah’la birlikte ayaklanmayı bastırmak için mücadele etmekteydiler. Osman

Paşa, bu ayaklanmanın bastırılması için adamlarından Sinan oğlu Mehmed’i silahlı kuvvetler

ile Rakka sancağı Beyi Nimetullah’ın yanına göndermiş ve bu şekilde Ebûriş-oğlu

ayaklanmasını bastırmak için Bağdad beylerbeyine yardım etmeye çalışmıştır251.

246
MZ, 3, s.304, hk.763: 10 CA 984/5 Ağustos 1576.
247
MZ, 3, s.303, hk.761: 10 CA 984.
248
MZ, 3, s.304, hk.763.
249
MD, 29, s.19, hk.42: 22 N 984/ 13 Aralık 1576; keza s.54, hk.127: 20 L 984/10 Ocak 1577.
250
MD, 29, s.54, hk.128: 20 L 984/ 10 Ocak 1577; keza s.81, hk.193: 26 L 984/16 Ocak 1577.
251
MD, 28, s.52, hk.124: 25 B 984/18 Ekim 1576; MD, 28, s.342, hk.865: 19 L 984/9 Ocak 1577;
MD, 29, s.138, hk.340: 17 L 984/7 Ocak 1577.
69

Ebûriş-oğlu’na zahire ve silah yardımı yapılmaması konusunda başta Diyarbekir

olmak üzere Haleb252 ve Şam beylerbeyleri253 sık sık uyarılmışlardır. Zira Ruha’ya tâbi Kays

Araplarının Advan, Şarka, Zaim ve Davudî isimli cemaatleri Ebûriş-oğlu’na zahire

konusunda yardımda bulunmak için teşebbüste bulunduklarında254, bu taifenin şeyhi olan

Bedir zahire yardımını engellemeye çalışmıştır. Bunun üzerine Osman Paşa’nın, eskiden

Kays Araplarının şeyhi olan Bedir’in durumunu araştırıp, eğer gerçekten yardımcı olacağına

kanaat getirirse onu tekrardan urban aşiretinin başına şeyh nasbettirerek, âsilere zahire

yardımını önlemesi bildirildi255.

Diğer yandan Ebûriş-oğlu Deyrürahbe ve Cemase yakınlarına kadar gelmiş ve

Deyrürahbe sancak beyi256 zor durumda kalmıştı. Osman Paşa bu konuda sert bir dille

uyarılarak, vilayeti dâhilindeki sancaklarda meydana gelen bu olayda yardımcı olması için

hüküm gönderilmesine rağmen, neden yardım etmediğinin sebebi sorulduktan sonra, hemen

kul ve sair askerden, Ekrad ve aşiretlerden kuvvet gönderip yardım etmesi istendi257. Yine

zahire yardımının engellenmesi için harcanan çabalara rağmen Rakka Alaybeyi

Abdurrahman yanına topladığı 200-300 atlı ile Arapların üstüne yürüyerek 150 yük un, 60

yük arpa ve 3 deve yükü mühimmat alıp Ebûriş-oğlu’na vermek istemiş, ancak bu durum

Cemase beyi ve bazı ümera tarafından merkeze bildirilmiştir258.

Bütün bu olaylar üst üste meydana gelince Osman Paşa Ebûriş-oğlu konusunda bir kez

daha uyarılarak, Diyarbekir’e gelirse her türlü tedbiri alması konusunda kendisine emir

gönderildi. Osman Paşa bu maksatla Kürd beyzadelerinden bazısının Ebûriş-oğlu’nun

üzerine gitmesini emretti ancak kış mevsiminin gelmesinden dolayı kimse bu görevi kabul

etmeye yanaşmayınca, görev kış sonuna kadar ertelendi. Bu isyanın bastırılması için Haleb,

252
MD, 29, s.35, hk.80: 8 L 984/28 Aralık 1576; MD, 29, s.113, hk.273; MD, 29, s.129, hk.320.
253
MD, 29, s.34, hk.78: N 984/Aralık 1576; keza s.54, hk.128; s.97, hk.236: 25 L 984/15 Ocak 1576.
254
Rakka Beyi Nimetullah’a gönderilen hükümde, Ebûriş oğlu Mehmed’in iki kethüdâsı, kâtibi ve
amcası-oğlu aracılığıyla zahire için 1000 deve tedarik ederek zahire için Kays Araplarına gönderdiği,
bu camaatlerin de zahireyi hazırladıkları bildirilip, doğruysa cezalandırılmaları emredilmiştir. Bir
sûreti Deyrürahbe beyine gönderilen hüküm (MZ, 3, s.295, hk.744: 6 C 984/31 Ağustos 1576).
255
MZ, 3, s.296, hk.745: 6 C 984.
256
Sancak Beyi Halid, bu meselede gösterdiği yaralılıktan dolayı kendisine gönderilen hükümle taltif
edilmiştir (MZ, 3, s.301, hk.755: 10 CA 984/5 Ağustos 1576).
257
MD, 31, s.268, hk.593: 2 B 985/15 Eylül 1577.
258
MD, 29, s.65, hk.154: 21 L 984/11 Ocak 1577; MD, 30, s.302, hk.696: 3 R 985/30 Haziran 1577.
70

Zülkadriye ve Şam vilayetlerinden toplanması istenen ümerâ, zuama ve erbab-ı timarın, kış

nedeniyle her birinin memleketlerine dönmelerine ve kış biter bitmez bütün silah ve

levazımatlarıyla hazır olup, Ebûriş-oğlu’nu yakalamaları hususunda karar verildi. Ancak

bunlardan Ane ve Hadese Beyi Ali İdris, Deyr-i Zûr, Cemase ve Rakka [Melek Ahmed]

beylerinin adamlarını dağıtmayarak Eburîş’in, Hac yoluna saldırması ihtimaline karşılık

hazırlıklı olması istenmiştir 259. Ayrıca Ebûriş-oğlu’nun üzerine gitmek üzere görevlendirilen

Sis Beyi’nin de görevi bahara kadar ertelendi260.

1577 yılı Ocak ayının son gününe gelindiğinde, çetin kış şartları yüzünden âsiler de

zor duruma düşmüşlerdir. Haleb beylerbeyinin gönderdiği mektuptan anlaşıldığı üzere; Ebû-

riş-oğlu’nun kardeşleri ve etrafına topladığı adamlarının birçoğu itaat altına alınmış,

adamlarından 15-20 kadarı da firar etmiştir. Bu mektuba karşılık gönderilen emirde ise, eğer

Ebûriş-oğlu’nun yeniden kuvvet toplayıp hac yoluna ve bazı yerlere zarar verme ihtimali

yoksa onun yakalanması için toplanan kuvvetlerin dağıtılmasına veyahut da eğer bu kadar

zayıf duruma düşmüşse ve yakalanması mümkünse, buna gayret edilmesi istenmiştir261.

Daha sonraki tarihlerde Ebûriş-oğlu isyanının bastırılmasına dair bir kayıt

bulunmamakla beraber, Ane ve Hadese sancağı beyliğine iade edildiği anlaşılan Ebûriş-oğlu

kısa süre sonra başlayan Şark seferine çağrılmış, 262 ayaklanmayı bastırmakla vazifelendirilen

Selemeye sancağı beyi Nimetullah da şark seferinde Mustafa Paşa’ya yardım etmekle

görevlendirilmiştir 263. Bu durum ayaklanmanın daha fazla büyümeden kontrol altına

alındığını göstermektedir.

Osman Paşa, Ebûriş-oğlu olayı dışında, vazife yaptığı süre içinde, vilayete bağlı

sancak ve kazalarda yöneticilerin reâyâya karşı yaptığı zulumleri önlemek 264, mukataa ve

259
MD, 29, s.14, hk.35: 21 N 984/12 Aralık 1576; MD, 29, s.142, hk.350: 17 L 984/ 7 Ocak 1577;
keza s.156, hk.382; MD, 29, s.156, hk.383; baharda yeniden kuvvetlerin toplanarak Ebûriş-oğlu
üzerine gönderilmesi hakkında Bağdad beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 29, s.158, hk.385);
Osman Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 29, s.159, hk.387: 25 Zilk‘ade 984/13 Şubat 1577); Şam
beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 29, s.187, hk.442: 29 ZA 984/17 Şubat 1577).
260
MD, 29, s.88, hk.210: 27 L 984/17 Ocak 1577.
261
MD, 29, s.120, hk.294.
262
MD, 32, s.94, hk.196: 8 M 986/17 Mart 1578.
263
MD, 32, s.101, hk.209: 11 M 986/20 Mart 1578.
264
MD, 29, s.1, hk.2: Evail-i N 984/22 Kasım 1576; MD, 29, s.10, hk.24; MD, 28 s.359, hk.928: 27 Ş
984/19 Kasım 1576; MD, 28, s.362, hk.935; s.369, hk.956; s.390, hk.1016: 15 N 984/6 Aralık 1576;
71

iltizam işlerinin düzene konulması265, maiyetinde bulunan adamlarının çıkardığı sorunları

çözmek266, halkın ve aşiretlerin eşkıyalık hareketlerinin önlenmesi267, aşiretlerin ve sancak

beylerinin birbirleriyle olan meselelerinin çözülmesi268 bazı beylerin sancaktaki görev

yerlerine gitmekte gösterdiği ihmalleri ve halka yaptığı zulumleri ber-taraf etmek269 gibi

bölgede huzur ve refahı sağlamakla ilgili meselelerle uğraşmıştır.

Osman Paşa’nın vazife yaptığı dönemlerde adalet ve hoşgörü ile hareket ettiği

kayıtlarda sabittir. Bunlardan en önemlisi Basra’da beylerbeyi iken Basra kuluna kendi

malından verdiği 692.547 akçe mevâcibdir. Diyarbekir’e geldikten sonra Basra’da ödediği

bu paranın Diyarbekir hazinesinden verilmesine dair Diyarbekir defterdarına hüküm

verilmiş270, ancak Osman Paşa, bu paranın Basra’daki ecnas satılarak oradan verilmesini rica
271
etmiştir . Bu konuda Basra defterdarına hüküm gönderilerek durumdan haberdar edilmiş

ve Osman Paşa’nın da adamını göndererek parasını alması kendisine bildirilmiştir272.

Osman Paşa’nın cömertliği bununla da kalmamış, Lahsa’da ve Basra’da beylerbeyi

iken dağıttığı tevcih ve terakkiler 273 sonradan kendisinin ve defterdarının hakkında

MD, 29, s.119, hk.291: 7 ZA 984/26 Ocak 1577; MD, 31, s.16, hk.39: 27 R 985/14 Temmuz 1577;
MD, 31, s.344, hk.764: B 985/Eylül-Ekim 1577.
265
MD, 28, s.209, hk.489, 490: 27 C 984/21 Eylül 1576; MD, 28, s.345, hk.871: 20 Ş 984/12 Kasım
1576; MD, 29, s.112, hk.272: gurre-i ZA 984/20 Ocak 1577.
266
"…Adana kadısı sûreti sicil gönderip [Osman Paşa’nın] kethüdası olan Ferhad’ın isimleri yazılı
kimselere 14.200 altın borcu olduğunu adil şehitler huzurunda ikrar edip o sûretle sicile kayd
olunduğu bildirilmekle mezkûr paraları tahsil edip göndermesi…" (MD, 29, s.8, hk.19: evail-i N
984/22 Kasım 1576).
267
Eşkıyalık faaliyetlerinin önlenmesi ile ilgili hükümler için bkz. MD, 28, s.339, hk.855: 19 Ş
984/11 Kasım 1576; MD, 29, s.143, hk.353: 17 L 984/7 Ocak 1577; MD, 29, s.64, hk.152: 20 L
984/10 Ocak 1577; MD, 29, s.72, hk.172: 23 L 984/13 Ocak 1577; MD, 29, s.174, hk.417: 19 ZA
984/Şubat 1577; MD, 29, s.194, hk.459: selh-i ZA 984/17 Şubat 1577; MD, 29, s.153, hk.376; MD,
30, s.206, hk.484: 11 RA 985/29 Mayıs 1577; MD, 30, s.226, hk.527: 13 RA 985/31 Mayıs 1577.
268
MZ, 3, s.222, hk.569: 8 R 984/5 Temmuz 1576; MZ, 3, s.224, hk.576: 20 R 984/17 Temmuz 1576.
269
Medine sancağına tayin edilen Behram Bey görev yerine gitmediği gibi, maiyetindeki bazı
adamları gönderip bölgedeki Müslümanlara eziyet ederek mallarını gasp etmiş, İmadiye hâkiminin
hanımlarından Elmas isimli karısını kaçırmıştı. Onun Basra’dan Diyarbekir’e gelirken Musul’da
yakalanmasına gayret edip Basra’daki görevine gönderilmesi hakkında Osman Paşa’ya gönderilen
hüküm sûreti (MZ, 3, s.268, hk.680).
270
MD, 28, s.350, hk.887: 23 Ş 984/15 Kasım 1576.
271
MD, 29, s.11, hk.26: Evail-i N 984/Kasım 1576.
272
MD, 29, s.14, hk.33: 21 N 984/Aralık 1576; MD, 29, s.115, hk.278: 7 ZA 984/26 Ocak 1577.
273
"…Lahsa’da Hassa gönüllülerinden 976. bölükde ulûfeye mutasarrıf olan Hasan oğlu Cafer için
Lahsa Beğlerbeği Osman Paşa inayet reca etmekle Diyarbekir’de sülüsan üzre timar buyruldu" (MD,
25, s.55, hk.562: 17 L 981); Osman Paşa’nın Lahsa ve Basra’da valilik yaptığı sürede verdiği timar ve
terakkiler için bkz. MD, 25, s.90-103, hk.1008-1112: 30 ZA 981/22 Mart 1574; hk.1100-1114; 1120-
72

soruşturma açılmasına neden olmuştur. Basra’da beylerbeyi iken kendi adamlarından 400

kişiye Basra hazinesinden ulûfe verdiği iddiasıyla hakkında şikâyet olmuştu (Ocak 1577).

Osman Paşa gönderdiği bir mektubunda Basra’da gedik verdiği adamların hepsinin yarar

Rum (Anadolu) yiğitleri olduğunu, mahlûl gedikleri verdiğini ve kendisinin gedik ihdâs edip

hazineyi zarara uğratmadığını, bu kişilerin birçoğunun Basra’da kalarak hizmete devam

ettiklerini bildirmiştir. Bunun üzerine Basra beylerbeyi ve kadısı uyarılarak, durum

belirtildiği şekilde ise müdahale edilmemesi istenmiştir274. Ancak hemen akabinde Bağdad

kadısına yazılı emir gönderilerek Osman Paşa’nın Basra’da görev yaptığı sürede dağıttığı

terakki, timar ve ulûfelerin teftiş edilmesine karar verilmiştir275.

Diyarbekir Beylerbeyi Osman Paşa ve önceden Basra’da mal defterdarı olan

Mehmed’in teftişi, 100 bin filori karşılığında Veli ve Hüseyin adlı kişilere iltizam yoluyla

verilmiştir276. Osman Paşa’nın yerine kethüdası Hüsrev’i vekil tayin edip, Basra’ya

göndermesi ve Muhib Çavuş marifetiyle teftiş edilmesine hatta gerekirse hapsedilmesine

hükmedildi277. O sırada Basra defterdarı olan Mehmed’in muhasebesinin de ayrıca teftiş

edilmesine karar verildi. Çünkü Osman Paşa ve defterdara isnat edilen suç sadece usulsüz

timar tevcihi ve ulûfe dağıtılması değildi. Gönderilen hükme bakılırsa Osman Paşa, sözde

kendi adamlarına hazineden 68 buçuk yük akçe vermiştir. Osman Paşa’nın Basra’ya

varmadan önceki Basra muhasebe ve gümrük278 kayıtlarının, Osman Paşa zamanındaki

kayıtlarla karşılaştırılması; ayrıca Hürmüz seferi için Basra’da yapılması istenen donanma

1128; 1130-1147; s.121, hk.1324; s.174, hk.1736-1739: 26 S 982/17 Haziran 1574; s.277, hk.2583,
s.321, hk.2955, 2956: 13 CA 982-24 B 982/31 Ağustos-9 Kasım 1574; Ayrıca bkz. KK. Ruus, 225,
s.141, 144, 165, 245 vd.
274
MD, 29, s.50, hk.118: 15 L 984/5 Ocak 1577; Osman Paşa’nın daha Basra’da beylerbeyi iken, kul
mevâcibine vermek üzere merkezden para istediği için ve gedik dağıtırken sadece Rum yiğitlerine
vermesi, yerli halktan kimseye gedik vermemesi konularında uyarıldığı görülmektedir (MZ, 2, s.242,
hk.633).
275
MD, 29, s.72, hk.171: 23 L 984/13 Ocak 1577.
276
MD, 29, s.76, hk.180: 24 L 984/14 Ocak 1577.
277
MD, 29, s.67, hk.157: 23 L 984.
278
Özdemiroğlu’nun Basra beylerbeyliği sırasında, yolsuzluk yapması bir tarafa, gümrük vergilerinin
azaltılması için çaba harcadığı kayıtlarla sabittir. Basra iskelelerinde tüccardan alınan gümrüğün fazla
olması nedeniyle iskelelere gelen tüccar sayısındaki düşüşü, Osman Paşa merkeze bildirmiş, gümrüğe
gelen tüccar ve bazirgândan “ecnas-ı tefarik” için, 1/15; “bahar” için, 1/20 gümrük alınmasını
önererek, eğer uygulanırsa devletin zararının önleneceğini arzetmişti. Bu arz üzerine merkezden gelen
hükümle, önerdiği tarifenin uygulanmasına karar verilmiştir (MZ, 2, s.53, hk.177: 14 N 983/17 Aralık
1575).
73

için gönderilen malzemenin teftiş edilmesi istenmiştir. Soruşturma sonunda Osman Paşa’nın

zimmetine geçirdiği iddia edilen para da hazine adına tahsil edilecekti279.

Osman Paşa ve defterdarının zamanında yazılmış ne kadar defter ve ruzname vesair

var ise hepsinin mühürlenmesi ve içine kalem karıştırılmamasına dikkat etmeleri istendi 280.

Basra beylerbeyi bu teftiş işi için ayrıca Diyarbekir’den Osman Paşa’nın adamlarından 60

kişi talep etmiş, ancak bu sayı çok bulunarak Osman Paşa tarafından reddedilmiş ve sadece

göndereceği vekilinin huzurunda yapılan soruşturmanın sonunda ortaya çıkacak durumun

sicile kaydedilmesini istemiştir 281. Akabinde Osman Paşa yeniden mektup göndererek

ihbarın asılsız olduğunu kendi adamlarından 400 kişiye değil, liyakatı görülenlere mahlûl

gedikler verdiğini bildirmiştir282. Bu arada Osman Paşa’nın yerine vekil tayin ettiği

kethüdası da; teftiş işini iltizam eden Veli ve Hüseyin beyler de Basra’ya henüz

gitmemişlerdi. Veli ve Hüseyin beylerin, Haleb’e gittikleri öğrenilince, uyarılarak, ya gidip

teftişi yerine getirmeleri veyahut iltizam bedeli olan 100 bin floriyi geri iade etmeleri

emredilmiştir283.

Daha evvel Osman Paşa’yı teftiş etmeleri istenen kadılar mektup gönderip, sabık

Basra Beylerbeyi Osman zamanına ait bazı şeylerin teftişini deruhde eden Basra beylerinden

Hüseyin ve Veli’yi şikâyet ettiler. Teftiş edilecek olan Korna Beyi Mehmed’in kendisine

kefil göstermediğinden emr-i şerif ile haps edildiğini, teftişinden önce Beylerbeyi Mehmed

öldüğünden iş te’hir edilerek Hüseyin ve Veli beylerin İstanbul’a gittiklerini ve Mehmed

Bey’in emr şerif ile haps edildiği için kefaletle dahi bırakılamadığını” bildirdiler. Bunun

üzerine “müteveffa Beylerbeyi Mehmed ve Korna Beyi Mehmed’in üzerlerine sabit olacak

mal-ı mirî ve hukuk-ı nas alındıkdan sonra Mehmed Bey’in bırakılması ve sabit görülen

279
MD, 29, s.74, hk.176: 22 L 984.
280
MD, 29, s.87, hk.209: 24 L 984.
281
MD, 29, s.194, hk.460: selh-i ZA 984/17 Şubat 1577.
282
“Basra beğlerbeğine hüküm ki, Diyarbekir beğlerbeğisi [Osman] mektûb gönderüp, Basra
beylerinden Veli Beğ ve Hüseyin Beğ, müşârünileyhin 400 mikdarı âdemine kadimden verilmişdir
deyü ilam edüp. Kendü âdemlerine vermeyüp Rum yiğitlerine hıfz u hıraset-i memeleket içün
verilmişdir. İhdas olunmammışdır deyu bildirdi. Buyurdum ki varıncak ... Müşârünileyh mukaddema
Basra beylerbeyi iken gedik ihdas etmeyüp arz etdüğü üzere memleket hıfziçün mahlûl olan gedikleri
Rum yiğitlerine tevzî etmişse muarrız olmayasın…” (MD, 30, s.31, hk.77: 28 Z 984/18 Mart 1577).
283
MD, 30, s.99, hk.242: 7 S 985/26 Nisan 1577.
74

hükmün İstanbul’a arz edilmesi” emredildi284. Osman Paşa’nın durumunu teftiş edecek olan

Veli Bey ve Hüseyin Bey, o zamanki Basra Beylerbeyi Mehmed Bey ölünce İstanbul’a

gitmişler bu durum öğrenilince de yakalanmaları ve Basra’ya götürülmeleri için Mehmed

Çavuş adında biri görevlendirilmiştir285.

Osman Paşa Basra’da beylerbeyi iken usûlsüzce dağıttığı iddia edilen ulûfe ve

gediklerin teftiş edilmesi işinin ne şekilde sonlandırıldığına dair daha sonraki belgelerde bir

kayıt yoktur. Ancak bu meselenin uzun uzadıya ele alındığı görülmektedir. Sonraki

tarihlerde Lahsa beylerbeyiyle yapılan yazışmalar286 bu meselenin hâlâ halledilemediğini

göstermektedir. Eğer bu suçlama ve ihbar doğru çıksa ve ispat edilseydi Osman Paşa’nın

cezalandırıldığına dair bir vesika bulunurdu. Zaten kısa süre sonra Osman Paşa, hem

Diyarbekir beylerbeyliğinden ayrılmış hem de şark seferi başlamış ve muhtemelen bu mesele

kapanmıştır.

Osman Paşa Diyarbekir’de kale, yol ve köprü gibi imar işlerini de ihmal etmemiş

Hasankeyf’te Dicle Nehri üzerindeki eski büyük köprünün harap ve yolcuların sıkıntı

çekmekte olmasından dolayı tamir edilmesini merkeze arzetmiş ve reâyâyı imece yoluyla ile

kullanıp kendi imkânları ile tamirine müsaade edilmiştir287. Ayrıca yeni tamir edilen Erciş ve

Ahlat kalelerine mühimmat ve zahire için ambarlar yapılması, silah ve mühimmat

noksanlarının ikmali için gerekli parayı Diyarbekir hazinesinden verip oradaki madenlerde

top gülleleri döktürerek pek çok noksanı tamamlamıştır288. Yine kendi vilayeti sınırlarında

bulunan güherçileden barut imali için bir baruthane dahi kurmaya çalışmıştır289.

284
MD, 31, s.345, hk.766: 25 B 985/8 Ekim 1577.
285
MD, 31, s.346, hk.770: 11 Ş 985/24 Ekim 1577; s.362, hk.803: 25 B 985/8 Ekim 1577.
286
“Lahsa beğlerbeğine hüküm, vilayet-i Basra ümerâsından Veli ve Hüseyin dergâh-ı muallâma
âdem gönderüp bundan akdem Basra Hassa harcı emini ve donanma-yı hümâyun kedhüdâsı olup,
Lahsa kapudanı olan Mehmed’in Diyarbekir Beğlerbeğisi Osman Paşa dâme ikbâluhûnun nezdinde
donanma hususunda teftiş içün ihtarı…” (MD, 33, s.184, hk.370: 9 ZA 985; s.254, hk.519: 17 ZA
985/Ocak 1578).
287
MD, 31, s.267, hk.592: 2 B 985/15 Eylül 1577; MD, 31, s.346, hk.769: 11 Ş 985/24 Ekim 1577.
288
Osman Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 31, s.31, hk.79: 14 RA 985/1 Ocak 1577; MD, 30, s.206,
hk.485: 11 RA 985/ 29 Mayıs 1577); Van beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 31, s.31, hk.78: 14
RA 985).
289
MD, 29, s.146, hk.358.
75

Osman Paşa, hazineye gönderilen irsaliye akçesi290, vilayetin avarızının toplanması ve

hazineye gönderilmesi291 ile askerin mevâcibinin ödenmesi gibi konularda zaman zaman

sıkıntıya düşmüş bu nedenle merkezden uyarılar almıştır. Özellikle Van kullarının

mevâciblerinin ödenmesi292 konusunda sık sık zorluk yaşanmıştır.

Diğer taraftna Paşa’nın, Diyarbekir’de görev yaptığı dönem, Osmanlı-İran ilişkilerinin

yavaş yavaş gerilmeye başladığı bir devirdir. O sırada alınan istihbarata göre İran şahı,

Kazvin yakınlarında beyleri, kurçileri ve askeriyle toplanmıştı. Osman Paşa’ya gönderilen

bazı hükümlerde “Yukaru cânib”e casuslar göndermesi ve aldığı haberleri bildirmesi ve

adamlarıyla her daim hazır bulunmaları isteniyordu 293. Sadece ondan değil, serhatte bulunan

diğer beylerden de bu gibi tedbirleri almaları istenmiştir294. Zaten çok geçmeden Osman Paşa

Diyarbekir beylerbeyliğinden azledilecek295; Şark seferi gündeme geldiğinde bizzat sefere

gidecektir. Onun Diyarbekir’den azledilmesinin sebepleri açıkça bilinmese de yerine Sokullu

Mehmed Paşa’nın amcası oğlu Derviş Paşa’nın tayin edilmiş olması bir nebze olsun bu azli

açıklamaktadır. Çünkü Sokullu başından beri daha İstanbul’da mazuliyette iken Osman

Paşa’nın iyi bir mansıba kavuşmasını engellemeye çalışmış ve uzak vilayetlerden, önce

Lahsa’ya ardından da Basra’ya gönderilmesini sağlamıştır.

290
MD, 29, s.82, hk.195: 24 L 984/14 Ocak 1577.
291
MD, 31, s.344, hk.765: B 985/Eylül-Ekim 1577.
292
Merkeze para irsali dolayısıyla kul mevâcibinin vaktinde gönderilemeyeceğinin Van’a yazıldığı ve
kıtlık olan vilâyette mevâcibin gecikdirilmesi ulûfeli kulları rahatsız edip bir fesada sebep olacağı Van
Beğlerbeği Hüsrev Paşa tarafından bildirilmiş olduğundan, Mustafa Çavuş geldiğinde baki kalan
hazineden Van kulları mevâcibinin üç ayda bir gönderilmesine dair Diyarbekir beylerbeyine ve
defterdarına gönderilen hüküm (MD, 28, s.188, hk.439: 15 Camaziyelâhır 984/ 9 Eylül 1576; MD, 29,
s.139, hk, 342: 17 L 984/28 Aralık 1576; MD, 31, s.385, hk.855: 1 N 985/12 Kasım 1577).
293
MD, 29, s.211, hk.492: 15 Z 984/5 Mart 1577; MD, 30, s.326, hk.761: 24 RA 985/11 Haziran
1577; MD, 31, s.347, hk.772: 25 B 985/8 Ekim 1577.
294
Erzurum beylerbeyine gönderilen hükümle; İran canibinden gelen casuslar İran’da ziyade
Tedârikât yapılmakta olduğunu ve memleketin bir tarafına tecavüz etmeleri muhtemel olduğunu
bildirmekle umum asker ile hazır olup, bir yere tecavüz ederlerse hemen Kürd beyleri ile beraber İran
içine akın yapması istenmektedir (MD, 29, s.32, hk.76; keza s.34, hk.79: gurre-i L 984/2 Aralık 1576;
MD, 29, s.175, hk.421: 28 ZA 984/16 Şubat 1577); Bağdad beylerbeyine gönderilen hükümler MD,
29, s.35, hk.79; MD, 29, s.216, hk.499: 13 ZA 984/1 Şubat 1577; Van beylerbeyine ve sûretleri
Diyarbekir, Erzurum, Şehrizol beylerbeylerine gönderilen hükümler (MD, 29, s.211, hk.492: 15 Z
984/5 Mart 1577).
295
İstima‘ itdikde evvel ‘azlini Hiç bulanmadı gör anın fazlını
Razı oldı virdi takdîre rızā Her ne ihsān olsa ol şîre sezā (Şecâ’atnâme, s.75).
76

Osman Paşa’nın Diyarbekir beylerbeyliğinde kaldığı süre ile ilgili olarak verilen

tarihler çelişkilidir. Abdurrahman Şeref, onun bu görevde 4 yıl296 kaldığını belirtirken Âsafî

Dal Mehmed Çelebi ise bu süreyi birçok yıl olarak değerlendirmiştir297.

Osman Paşa’nın Diyarbekir’den hangi tarihte azledildiğine dair elimizde kesin bir

kayıt olmamakla birlikte, Mühimme kayıtlarında Osman Paşa’yı Diyarbekir beylerbeyi

olarak gösteren 9 Zilkade 985/18 Ocak 1578 ve 17 Zilkade 985/26 Ocak 1578 tarihli

hükümler bulunuyor298. Ancak ruus kayıtlarında daha eski bir tarih olarak 25 Ramazan 985/6

Aralık 1577’de kendisinden “sâbık Diyarbekir beylerbeyi” olarak bahsedilmiştir 299. Ramazan

ayından itibaren yazılan bütün ruuslar bu şekilde olmakla birlikte, bazen de sadece Osman

Paşa olarak zikredilmiştir300. 5 Muharrem 986/14 Mart 1578 tarihli bir ruus kaydında Osman

Paşa için “sâbık Diyarbekir beylerbeyi” denirken, aynı güne ait başka bir kayıtta Diyarbekir

beylerbeyliği makamında Derviş Paşa’nın bulunduğunu görüyoruz 301.

Bu hükümler karşılaştırıldığında Osman Paşa’nın Şaban-Ramazan 985 (Kasım-Aralık

1577)’te Diyarbekir’den azledilmiş olması muhtemeldir. Zira elimizdeki ruus kayıtlarında

onun “Diyarbekir Beylerbeyi” olduğunu gösteren son kayıt 25 Receb/8 Ekim 1577 tarihini

taşımaktadır 302. Bu sıralarda başlayan İran (Şark) seferine görevlendirildiğini gösteren

emirde “sâbık Diyarbekir Beğlerbeğisi Osman” şeklinde karşımıza çıkmaktadır (20

296
Şeref, TOEM, IV/21, s.1300; J.R. Blackburn, “Othman Pasha”, EI, VIII, s.184. Yılmazçelik,
“Osmanlı Hâkimiyeti Süresinde Diyarbakır Eyaleti Valileri…”, s.243, 244. Ancak Maliyeden
Müdevver, Ruus ve Mühimme defterlerindeki kayıtlardan anlaşıldığı üzere; Osman Paşa bahsi geçen
tarihte (1571-1572) Lahsa’da daha sonra ise Basra’da bulunmaktadır (MAD.d, nr. 563, s.202, 194).
Osman Paşa’nın Diyarbekir beylerbeyliğine getirilmesi ise 984/1576 yılındadır. Osman Paşa’dan önce
bu görevde Hüseyin Paşa (KK, Ruus, nr. 225, s.163), onun Mısır’a tayiniyle yerine sabık Kıbrıs
Beylerbeyi Sinan Paşa (KK, Ruus,, nr. 225, s.163: 7 N 980/11 Ocak 1573) ve Sinan Paşa’nın
vefatından sonra ise sabık Haleb Beylerbeyi Hasan Paşa’nın getirildiği görülmektedir (KK. Ruus, nr.
225, s.178: 27 N 980/31 Ocak 1573) 1 buçuk yıl sonra da bu göreve Osman Paşa atanmıştır.
297
Hâkim olup hükmini kayd itdiler Ol diyarı bikr iken sayd itdiler
Niçe yıl anda dahi hükm eyledi Lutf-ı Hak ol servere gör neyledi
‘Azl ile kıldı şikeste-dil anı Fehm içün en tekrehû fermanını (Şeca’âtnâme,
s.74).
298
MD, 33, s.184, hk.370; MD, 33, s.254, hk.519.
299
KK, Ruus, nr. 231, s.202, 203.
300
KK, Ruus, nr. 231, s.205, 209, 219 vd.
301
"Sâbık Diyarbekir Beğlerbeği Osman Paşa mektûb gönderüp yarardur deyu gönüllü gediği…"(KK,
Ruus, nr. 231, s.343); "Diyarbekir Beğlerbeği Derviş Paşa mektub gönderüp, Sivas sancağında Sorgun
nahiyesinde altı bin akçe timarı olan İsmail’in yararlığın bildirüp…" (KK, Ruus, nr. 231, s.343).
302
KK, Ruus, nr. 231, s.133.
77

Muharrem 986/29 Mart 1578 )303. İran seferine çağırılmasına kadar geçen 4 aylık süre

zarfında Diyarbekir’de kalmış304 ve İran seferine de buradan hareket etmiştir. Bu şekilde

yapılan tespite göre Osman Paşa’nın Diyarbekir’deki görev süresi 4 yıl değil, en fazla 1.5 yıl

veya 1 yıl 7 aydır 305.

Osman Paşa’nın beylerbeyi olarak görev yaptığı eyaletler –Diyarbekir istisna- sınır

boylarında ve düşman saldırısıyla her an yüzyüze olduğu yerler olmakla beraber, genellikle

XVI. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine alınmış eyaletlerdir. Bunlardan ilki olan Habeş, babası

Özdemir Paşa tarafından fethedilen ve teşkilatlandırılan; babasının ölümünden sonra ona

halef olduğu eyalettir. Yemen de aynı şekilde babasının başarılı fetih siyaseti sonucunda

Osmanlı idaresine girmiş ve Osman Paşa, Yemen’de babasından sonra bozulan düzeni

sağlamaya çalışmıştır. Lahsa ve Basra beylerbeylikleri kısa süreli olduğundan bu

gölgelerdeki faaliyetleri diğer vaziflerine kıyasla daha az mücadele içinde geçmiştir.

Görüldüğü gibi Osman Paşa’nın beylerbeylik yaptığı yerler genellikle Arap halkla meskûn

veyahut da babasının vazifelerinden dolayı vâkıf olduğu coğrafyalardır.

303
MD, 32, s.110, hk.228.
304
Kırzıoğlu, Osman Paşa'nın 4 yıl Diyarbekir’de görev yaptıktan sonra Sokullu Mehmed Paşa’nın
buraya amcasıoğlu Derviş Paşa’yı atamasıyla azledildiğini ve 1 buçuk yıl Karacadağ’da mazuliyyette
beklediğini ileri sürmekte ise de (aynı eser, s.302) yukarıda da izah edilmeye çalışıldığı gibi resmi
kayıtlar Osman Paşa’nın Diyarbekir beylerbeyliği ve mazuliyet süresiyle ilgili olan bu iddiayı
desteklememektedir.
305
Krş. Karanfil, aynı tez, s.10.
78

II. BÖLÜM

1578-1590 OSMANLI-İRAN SAVAŞI VE OSMAN PAŞA’NIN


FAALİYETLERİ

1. 1578 Osmanlı-İran Savaşının Başlaması

III. Murad tahta geçtiği sırada (Ramazan 982/Aralık 1574), Safevî Devleti oldukça

çalkantılı bir durumdaydı. 1574 senesinde Şah Tahmasb hastalanıp, kendisine bir veliaht

tayin etmesi gerektiğinde, Kızılbaş kabileleri arasında kimin veliaht olacağı konusunda

ihtilaf yaşanıyordu. En büyük şehzade olan Muhammed [Hudabende]’in gözlerinin âmâ

olması sebebiyle saltanat mücadelesi, Ustacalu ümerâsıyla Gürcüler tarafından desteklenen

Haydar Mirza ile Afşar, Rumlu ve Türkmen beyleriyle halkın desteklediği ve Kahkaha

Kalesi’nde hapis bulunan İsmail [II]306 arasında geçti. 1576 senesinde Tahmasb bu

çekişmenin bir sonucu olarak zehirlenerek öldürüldü307.

Tahmasb’ın yerine oğlu Haydar Mirza tahta çıkarıldı. Ancak Haydar, Ustaclu taifesi

tarafından öldürülmüş, Kazvin’de şahın sarayı yağma edilmişti. Bu arada Tahmasb’ın

Kahkaha Kalesi’nde hapis bulunan oğlu İsmail kaçmış, İran tahtına geçip308 Şî‘i mezhebini

306
Tafsilat için bkz. Savory, “İsmail II”, EI2, volume II, Leiden 1978, s.188.
307
Bekir Kütükoğlu, “Şah I.Tahmasb (1514-1576)”, Vekayinüvis Makaleler, İstanbul 1994, s.313
vd.; ayrıca bkz. Şah Tahmasb Safevî Tezkire (nşr. Hicabi Kırlangıç), İstanbul 2001; İsmail Aka,
“Tahmasb I”, Makaleler (Yay. haz. E. Semih Yalçın-Şarika Gedikli), III, s. 97-104). İsmail Aka’nın
tespitine göre ise Şah I. Tahmasb’ın hastalanmasından ölümüne kadar geçen iki yıllılık sürede
veliahtlık konusunda devletin ileri gelenleri iki gruba ayrılmıştı. Buna göre, Ustacalu oymağı
beylerinden başta Yüzbaşı Hüseyin Bey, Sofracı Murad Han, Korucu Pirî Bey, Emîr-i âhurbaşı
Muhammed Bey ve Allahkulu Sultan Haydar Mirza’yı desteklerken; Halifetü’l-hulefa Rumlu Hüseyin
kulu, Avşar Aslan Sultan, Tahmasb’ın kızı Perihan ve onun dayısı Dağıstan hâkimlerinden Çerkes
Şemhal ise İsmail Mirza’yı destekliyorlardı. Bu grup kendilerine “Şahı Seven” derken Haydar Mirza
taraftarlarını nankör olarak addediyorlardı (“Şahseven’ler”, Makaleler, III, s. 75).
308
Erzurum beylerbeyi iken Van’a tayin edilen Hüsrev Paşa’nın merkeze gönderdiği arza cevaben
gelen hükümde; Şah İsmail’in tahta geçişiyle ilgili olarak oldukça ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Ancak
Tahmasb’ın oğullarından hangisinin tahta geçtiği konusu henüz İstanbul’da netleşmemiştir. Bu
hükmün önemine binaen ilgili kısmı aynen aktarıyoruz. “…Dergâh-ı mu‘allâma mektûb gönderüp
şâhımın vefâtı istimâ‘ olundukda bunda gönderilen ilçi âdemine iki nefer âdem koşup varup Revan’da
Mehdî Süleyman’ın büyük oğlı Çayan Bey’den mektûb getürüp iş bu sene-i mübâreke Saferü’l-
muzafferinin on ikinci güni (11 Mayıs 1576) şâh fevt olup, yiğirmi ikinci güni (21 Mayıs) oğlı İsmâ‘il
79

terk ederek Şâfi‘î mezhebini kabul etmiş 309 ve pek çok Kızılbaşı katletmişti. Bu haberler

İstanbul’a ulaşınca, daha evvel Sultan Murad’ın cülusunu tebrike gelen Şah-Kulı Sultan’ın

oğlu ve Revan Hâkimi Tokmak Han310 geri dönmek üzere İstanbul’dan ayrıldı (Şevvâl 985/

Aralık 1577)311.

Şah Tahmâsb, Kanunî Sultân Süleymân ve Sultan Selim Han zamanında padişahın

tahta cülûsunda elçisini göndererek iki taraf arasında ahidnâme yapılmış, ancak öldükten

sonra yerine geçen oğlu İsmail, babasının yaptığı ahde bağlı kalmamıştı. Padişah

değişikliğinde mektup ve adam gönderip cülûsu tebrik etmemişti. Diğer yandan bazı Türk

kervanları yağmalanmış, Osmanlıya tâbi Ekrad beylerinden bazıları hak mezhepten ayrılıp,

Rafızîliği seçerek Şah’a iltica etmişlerdi312. Şah bunları kabul ederek, sancak şeklinde

topraklarını vererek kendine bağlamış, böylece Osmanlı ile olan ahdı bozmuştu313.

Mirzâ Kahkaha Kal‘asından çıkup mâh-ı mezbûrun yiğirmi altıncı güni (25 Mayıs) Erdebil’e gelüp
andan kalkup mâh-ı mezbûrun selhinde (28 Mayıs) Kazvin’e geldüğin ve İsmâ‘il Mirzâ mektûb
gönderüp culûs haberin i‘lâm itdüğin bildirip mektûbun sûretin bile göndermeğin gelen mektûb aynî
ile irsâl olundı. Şâhın fevti mukarrer olup lâkin oğlının kangısı tahta geçdüği henüz ma‘lûm olmadı.
Tekrâr câsus gönderildi… deyü bildirmişsin” (MZ, 3, s.197, hk.508: selh-i RA 984/26 Haziran 1576).
İran’da taht değişikliği olmasıyla, İstanbul’da bulunan elçinin [Tokmak Han] İran’a dönmek üzere
ayrıldığını ve geçeceği yerlerin kadıları tarafından kendisine yardımcı olunması hakkında gönderilen
hükmün tarihinin 28 S 984/27 Mayıs 1576, yani İsmail Mirza’nın Kahkaha Kalesi’nden kaçıp
Erdebil’e geldiği günlere denk gelmesi yukarıdaki kronolojiyi doğrulamaktadır (İran tarafından gelen
elçinin yolu üzerinde vakı‘ olan kadılara gönderilen hüküm (MZ, 3, s.212, hk.550).
309
Bu konuda kapsamlı bir değerlendirme yapan Mustafa Eravcı, İsmail’in sünnîliğe meylini, yalnızca
ülke içindeki taraftarlarını artırma ve Osmanlı-Özbek ittifakına karşı bir argüman olarak kullanma
siyaseti olarak açıklamaktadır. Eravcı, onun bu politikasının Osmanlı ile olan ilişkilerine
yansımadığını, eskiden olduğu gibi Anadolu’daki Şiî propagandasına ve sınır tecavüzlerine devam
ettiğini belirtmektedir (“II. Şah İsmail Döneminde Doğu Anadolu’da Safavi Tehdidi”, Türkiye’nin
Güvenliği Sempozyumu, Elazığ 2001, s. 295-300).
310
Asıl adı Tokmak Muhammedî Sultan olan Tokmak Han, Ustacalu boyundan Şah-Kulu Sultan’ın
oğlu olup, Safevî Devleti’nin önemli devlet adamı ve kumandanıdır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için
bkz. Bekir Kütükoğlu, “Şah Tahmasb’ın III. Murad’a Cülûs Tebriki”, Vekayinüvis-Makaleler, s.375-
399. Keza Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münâsebetleri, indeks.
311
Selânikî, uzun yıllar hapis tutulan İsmail’in aklî dengesinin yerinde olmadığını, tahta geçtikten
sonra “ Mezheb-i Şî‘îyi terk idüp, İmâm-ı Şâfi’î mezhebin kabûl eyledim” diyerek eski mezhebini terk
ettiğini, “Şâh babama âsî olup, sarâyın taşlayup mürşîde âk oldunuz” sözleriyle, Şiî‘lerin önde
gelenleriyle birlikte yaklaşık 4000 kişinin katledildiğini kaydetmiştir (Tarih, I, 115-116); Şah İsmail
tahta geçtikten sonra Kazvin’de babasının yanında bulunan ve pek de güvenmediği Kızılbaşların
yaşlılarını teker teker öldürdü (Sykes Lieut-Col P. M., A History of Persia, London 1915, s.253-254).
312
İmadiye Hâkimi Kubad Bey’e (MD, 32, s.17, hk.70: 20 Ş 985/2 Kasım 1577); Diyarbekir
beylerbeyine ve sancak beylerine (MD, 32, s.18, hk.71); Hazo Hâkimi Saruhan Bey’e (MD, 32, s.13,
hk.68); Bağdad beylerbeyi ve sancak beylerine (MD, 32 s.15, hk.69) gönderilen hükümlerde, bu
taraftan İran'a kaçan Kürd beylerine özellikle Çeknî Kasım’a, İran şahı ziyade riayet ederek Kazvin'e
gönderdiğini, bu işin sonunun sulhün bozulmasına kadar varacağını, İran’dan bu tarafa iltica etmek
isteyenlere istimâlet verilmesi; kendileri ve bağlı sancak beyleri askeri ile hazır beklemeleri ve Van
80

Serhadlere bir miktar asker gönderilmesi ve askerin bir kısmının ise hazırlanması

gündemde iken İran serhaddinde olan beylerbeyilerden mektuplar gelmişti. Şöyle ki, II. Şah

İsmail’in Şi’î meshebine karşı takındığı tavır ve halkın galeyanı nedeniyle 985

Ramazanı’nda (Kasım 1577) zehirlenerek öldürülmüş 314, İsmail’in öldürülmesiyle birlikte

devletin kontrolü kız kardeşi Perihan’ın eline geçmişti. İran’daki hanlar, sultanlar, mirzalar

ve sâir askerler ikiye ayrılıp, bir kısmı Şiraz tarafında olan Muhammed Hudabende’ye

yönelmiş, bir bölüğü ise Kandahar’da olan Behrâm Mirza oğlu Bedî‘ü’z-zamân tarafına

gitmişti. Bu şekilde aralarında anlaşmazlık başlamış, askerin gözdesi olan Tekelü taifesi

Ustacalu kavmi ile mücadeleye başladığından İran’da ihtilal baş göstermişti315.

Bu hengâmeli zamanda Muhammed Hudabende’nin İran tahtına geçmesi İran’daki

karışıklıkları daha da arttırmış oldu316. Türkmen Beğ Münşi’ye göre, Van ve Azerbaycan

beylerbeyi talep ederse askerle yardıma gidilmesi bildirilmiştir. Keza Gelibolulu Mustafa Âlî,
Nusretnâme (haz. Mustafa Eravcı) Basılmamış Doktora Tezi, Edinburg 1998, s.15.
313
İran tarafında bazı Türk kervanları baskına uğrayıp malları yağma olunmuş ve bazı tüccar
katledilmiş ya da esir alınmıştı. Ayrıca Ekrad’dan Çeknî Kasım ve Sultan Hüseyin-oğlu Behram,
Osmanlı’dan yüz çevirdiğinde İran’da kabul olunup kendilerine sancak verilmişti. Bu olayla ilgili
olarak İran'a gönderilen iki çavuşun orada habs edilmiş olması gibi üste gelen olaylar sulhun
bozulmasına sebep olarak gösterilmiştir. Fakat sefere karar verilmeden evvel eğer İran sulhu iade
etmek isterse Şirvan kıt'asını tamamen terk edip yeniden sınır belirlenmesi şartıyla kabul edileceğinin
İran’a bildirilmesi uygun görüldü. Olası sulh görüşmeleri için elçi gönderirlerse elçilerin Van'da
bekletilip, getirdikleri mektupların İstanbul’a gönderilmesine karar verildi. Çok geçmeden İran
tarafından Tokmak Sultan’ın vekili Veli Bey bir miktar adamıyla Van’a geldi (MD, 32, s. 370-374,
hk.665: 8 S 986; Kütükoğlu, Osmanlı-İran…, s. 19) Bu olay zaten Osmanlının beklediği bir sonuçtu.
Çünkü henüz İran’ın saldırıya geçmemesi, sulhün iade edileceği şeklinde yorumlanmıştı. Ancak
Osmanlı askerinin harekete geçmesi onların da hareketine mucib olacağından hazırlıklara gizliden
gizliye hız verildi (MD, 32, s.374-375, hk.666: 23 RA 986; Kütükoğlu, s.50) Van beylerbeyinden,
Serdar Mustafa Paşa serhade varıncaya kadar İran'dan gelen elçiyi oyalayıp, Serdar oraya geldikten
sonra müşavere edip münasip gördüğü üzere hareket edilmesi şeklinde bir takım tedbirler alındı (MD,
32, s.376, hk.667: 15 RA 986). Keza Kütükoğlu, s.19,47.
314
Kütükoğlu, s.16-17; “Van beğlerbeğine mektûb-ı serîf ki, hâlâ dergâh-ı miknet-nisâna mektûbunız
vârid olup Şâh İsmaîl iş bu sene-i mübârek-i Ramazân’da fevt oldugını bildirdüğiniz ecilden ol bâbda
fermân-ı pâdişâhî ne vechile sâdır olmışsa mûcebince ahkâm-ı serîf yazılup irsâl olmuşdur” (MD, 32,
s.366, hk.662: 20 L 985/30 Aralık 1577).
315
Kırım hanına gönderilen bir hükümde, “Şehr-i Ramazan-ı şerîfin evâilinde zehr-i âlûd-i terkîb-i
beyûb fevt olmağla taht-ı bi-bahtunıza kız karındaşı Perihan Han cülûs idüp hanları ve sultanları ve
mizaları ve sâ’ir leşker-i hezîmet-eseri iki fırka olup, bir bölük Şirâz cânibinde olan Muhammed
Hûdabende Mirza Hasan nam Ca‘fer oğluna teveccüh idüp, bir bölüğü dahi vilâyet-i Kandahâr’da olan
Behram Mirza oğlu bedî‘ü’-zamân tarafına azîmet idüp bu vechile mâ-beynlerine tefrîka düşüp ve
askerinin güzîdesi olan Tekelü tâifesi Ustaclu kavmi ile birbirin katl idüp ihtilalde oldukları
bildürdükleri ecilden” şeklinde İran’daki gelişmeler ve yapılacak seferin sebepleri açıklandıktan sonra
Han sefere davet edilmiştir (MD, 32, s, 367, hk.663; keza s.59, hk.128: 17 ZA 985/26 Ocak 1578;
Kütükoğlu, s.86-87).
316
Künhü’l-Ahbâr, II, 262; Peçuylu, Tarih, II, 36.
81

arasında yaşayan Kürd Kadı Bey ve Kürd oymakları ayaklanmıştı. Azerbaycan bölgesindeki

Salmas ve Tasuc bölgesinin hükümdarı olan Kadı Bey, Şah İsmail’in öldüğünü öğrenince

bağımsızlığını ilan etmişti. Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa da bu isyana destek verip, Hoy ve

Salmas’a asker göndermişti. Safevîlerin Azerbaycan hâkimleri ile diğer Kızılbaş sultanları ve

hanları hareket edemeden Hüsrev Paşa Burak kalesine saldırmıştı. Bu ani saldırıyı

beklemeyen Kızılbaşlar geri çekilirken Hoy, Salmas ve Urmiye isyancıların eline geçmişti 317.

Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa bir arzla, İran’da meydana gelen karışıklıkların bir fırsat

olduğunu yazmıştır318. İran’da yaşanan bu olaylardan dolayı serhad ümerasına ve beylerine

emir ve ahkâmlar gönderilerek, sınırlarda meydana gelecek olayların engellenmesi ve ortaya

çıkacak durumun saraya bildirilmesi tenbih edildi. Özellikle İran içine yarar casuslar

gönderilerek İran ahvâlinin takip edilmesi işi, bu konuda deneyimli olan [Köse] Hüsrev

Paşa’ya havale edildi (Şevvâl 985/Ocak 1578)319.

Osmanlı, sefer organizasyonlarında, seferin yapılacağı güzergâhlara yakın bulunan

müttefik beylerden -doğuya yapılacak seferlerde İran ile Osmanlı arasında kalan yerlerde

hâkimiyet ve toprak sahibi olanlardan- de yardım istenirdi. Luristan hâkimi Muhammedî

Mirza’ya320, Bırados Bey’e321, Eski Hakkâri Beyi Zeynel Bey’e322, Acem beylerinden Solak

317
Nadir Nadir Nejad, İran Kaynaklarına Göre Osmanlı-Safevî Münasebetleri, Atatürk
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum 1986,
s.150’den naklen Türkmen Beğ Münşi, Âlem ârâ-yı Abbasî (der. İrec Afşar), I, Tahran 1971, s.230.
318
Peçuylu, II, 36.
319
Selanikî, I, 116; Şah Tahmasb ile akd olunan sulh muahedesi onun vefatında oğlu Şah İsmail
tarafındn tecdid edilmediği bu kere Şah İsmail dahi vefat edip Hamza Mirza'nın şah olduğu haber
verilmekle doğru ise muktedir olduğu yerlere kadar akın salıp memleketi garet etmelerine dair Van
beylerbeyine, birer sûreti Bağdad, Şehrizol ve Erzurum beylerbeylerine gönderilen hüküm (MD, 32,
s.80, hk.31: 20 L 985/31 Aralık 1577); Erzurum beylerbeyinden, vilâyetin askeri ile hazır durup daima
İran tarafına dikkat etmesi ve İran tarafına at, silah, bakır, kurşun ve gümüş gitmesine müsaade
etmemesi ve aldığı haberleri bildirmesi istenirken, hükmün birer sûreti Van, Diyarbekir, Bağdad ve
Şehrizol beylerbeylerine gönderilmiştir (MD, 30, s.38, hk.92: 28 M 985/17 Nisan 1577); Erzurum
beylerbeyine gönderilen hükümde; Kırım hanının mektup göndererek İran ve Şirvan halinin karışık
olduğunu bildirmekle vâkıf olduğu ahvâli bildirmesi vâkıf olmamış ise casuslar gönderip haber
almaları emredilmiş, bir sûreti de Van beylerbeyisine gönderilmiştir (MD, 30, s.262, hk.610, keza
s.263, hk.611: 28 RA 985); keza Kütükoğlu, aynı eser, s.18,31; Kırzıoğlu, aynı eser, s.423-425.
320
Luristan hâkimi Muhammedî Mirza, taht-ı tasarrufunda olan sancak ile bu tarafa iltica ettiği
takdirde sancağının idaresi tamamen kendisine ihale olunup kendinden sonra evladına ve evladının
evladına tefviz olunacağı ve dostuna dost düşmanına düşman muamelesi edileceğine dair hüküm
(MD, 32, s.29, hk.79: 20 L 985/ 31 Aralık 1577; keza s.376-377, hk, 668: 19 RA 986/26 Mayıs 1578).
321
İlkbaharda İran üzerine sefer mukarrer olmakla, Urmi[ye] ülkesi sancak tarikile kendisine tevcih
olunduğu ve şimdiden zabt u tasarruf edip Güğerçinlik kalesini dahi zabta gayret etmesi hakkında
82

Hüseyin’e323, Mahmudî Hasan Bey’e324 hükümler gönderilerek, çıkması muhtemel sefere

iştirak etmeleri halinde ellerinde bulunan toprakların kendilerine sancak olarak verileceği

bildirildi.

Osmanlı-İran savaşının nedenlerine bakıldığında, yalnızca İran’ın içinde bulunduğu

durumun göz önünde bulundurulduğu savı oldukça zayıftır. Zira Bekir Kütükoğlu, diğer

sebepleri şu şekilde sıralamaktadır: Öncelikle uzun zamandan beri var olan Kızılbaş

düşmanlığı, Şah II. İsmail’in Şirvan325 sünnîlerine şiddetle muamele etmesi ve onların

Bırados Sancağı Beyi Hasan Bey’e hüküm (MD, 32, s.40, hk.88: 20 L 985/31 Aralık 1577;
Kütükoğlu, s.25).
322
Şah İsmail’in vefat edip yerine Hamza Mirza şah olduğu haber alınmakla hemen Van canibine
nazır ve bütün asker ile hazır olup oradan emir geldikde hemen hareket etmesi için sabıkâ Hakkâri
Beyi Zeynel Bey'e hüküm (MD, 32, s.32, hk.81: 20 L 985; Kütükoğlu, s.25).
323
Vefat eden İran Şahı muahedeye riayet etmeyen biri olmakla baharda üzerine gidileceğinden
kendisinin bu tarafa olan sadakat ve merbutiyeti samimi ise Şehrizol beylebeyinin yanına gidip
hizmette bulunması ve bütün emlak ve ülkesi yine kendisine verileceğine dair Vilâyet-i Acem
beylerinden Solak Hüseyin[Tekelü] Bey’e, birer sûreti Basad Bey’e, Kızılca Kale Beyi Mehmed
Bey’e, Bane Beyi Yusuf Bey’e, Revânsar Beyi Yusuf Bey’e, İskender Bey’e, Selman Bey’e, Pire[?]
Bey’e, Hamza Bey’e, Besat Bey’e (MD, 32, s.33, hk.82: 20 L 985; Kütükoğlu, s.25).
324
İran şahının vefat etttiği haber alınarak baharda İran üzerine sefer mukarrer olacağı, bütün askeri
ile hazır olup Van’dan mektup ve adam geldiğinde hemen hareket etmesi hakkında Mahmudî Hasan
Bey’e, birer sûreti 53 sancak beyine gönderilen hüküm (MD, 32, s.35, hk.84: 20 L 985; Kütükoğlu, s.
24).
325
Azerbaycan, Kaskasya’da güneyde İran, kuzeyde Dağıstan ve Kafkas dağları, doğuda Hazar
Denizi, batıda Ermenistan ve Gürcistan’la çevrili bir bölgedir. Azerbaycan’da, Romalılar, Partlar,
Sasaniler ve Bizanslılar hüküm sürmüş, Hz Ömer zamanında İslam topraklarına katılmıştır (642). Hz
Osman döneminde bölgede İslamiyet hızla yayılmış, Emevîler ve Abbasiler zamanında fetihler
gelişmiş ve Azerbaycan bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Abbasi Devleti zayıflamaya başlayınca
önce Şirvan-şahlar (879-930), Revvâdîler (X. yy başları-1071), Sellârîler (916-1090), Şeddâdîler (951-
1075) ve Ahmedîliler (1108-1227) gibi yerel hanedanlar bölgede hüküm sürmüştür. Türk hâkimiyeti
ise Selçuklu Devleti kurulduktan sonra 1029’dan itibaren Tuğrul Bey döneminde başlayan akınların
bir sonucu olarak gerçekleşmiştir (1054). Irak Selçukluları (1118-1194) ve İldenizliler (1137-1225)’in
hâkimiyetine giren Azerbaycan, Şemseddin İldeniz zamanında kuzeyde Şirvan-şahların yaşadığı
yerler hariç tamamen kontrol altına alınmıştır. Bölge XII. yüzyıldan itibaren Moğolllar ve
Harizmşahların mücadele sahası olmuştur. 1222’den sonra başlayan Moğol akınlarıyla tahrip edilen
Azerbaycan’da Hülagi Han tarafından İlhanlılar Devleti kuruldu ve Gazan Han zamanında (1295-
1304) Tebriz devletin en önemli şehri haline geldi. Timur’un ölümüyle birlikte Moğol istilasından
kurtulan Azerbaycan’da sırasıyla Karakoyunlular (1380-1468), Akkoyunlular (1340-1514) ve Şah
İsmail zamanında (1501-1524) Safevîler hüküm sürmüştür (Z. Musa Buniyatov, “Azerbaycan, Tarih”,
DİA, IV, s.318-319). Azerbaycan’ın en önemli merkezi olan Şirvan, bölgenin güney-doğusunda,
Hazar Denizi ile Kür Irmağı arasında bulunan bölgenin adıdır. Eski Şirvan-şahların ülkesi olan
bölgenin merkezi Şemahı şehridir. Şabran ve Kuba diğer şehirleridir. 1551’den 1578’e kadar Safevî
Devleti’nin hâkimiyetinde kalmıştır (Kütükoğlu, Aynı eser., indeks). Şirvan adının Sasani hükümdarı
I. Hüsrev Enûşirvân’ın isminden geldiği rivayet edilmektedir. Bir başka görüşe göre, “şîr-revân” (hoş,
güzel)’dan türemiştir. Halk arasındaki rivayet ise “Şirler diyarı, Şirler meskeni” şeklindedir. VII.
yüzyılda Arap istilasıyla birlikte buraya atanan valilerin kurduğu Şirvan-şahlar hanedanı tarafından
idare edilen Şirvan’ın merkezi Şemahı şehriydi ve halkı Sünnî idi. Bu idare 1538’de I. Şah
83

Osmanlı’ya müracaatla yardım talep etmesi; bazı stratejik noktaların alınarak, İran’ın şartları

ağır bir sulhe mecbur edilmesi gibi sebepler de göz önünde bulundurulmuş olmalıdır 326.

Ayrıca, Şirvan halkının Kızılbaşlara karşı Osmanlı’dan yardım istediği ve bunun seferin

nedenlerinden birisi olduğu gönderilen hükümlerde de açıkça ifade edilmiştir 327. Âlâm-ârâ-yı

Abbasî’de Şirvan’da meydana gelen gelişmeler ve Osmanlı’dan yardım istediklerine dair şu

bilgiler bulunmaktadır. İran’daki karışık ortamı fırsat bilen Şirvan ve Dağıstan illerinde de

isyanlar başlamıştı. Bölge halkı Çerkes ve Dağıstan bölgesinin hâkimlerinden olan Ebûbekir

Mirza’nın etrafında toplanmıştı. Ebûbekir Mirza, Lezgi328 ve Karabörk kabilerinden 3000

kişilik bir kuvvet topladıktan sonra Sultan Murad’dan yardım istemiş ve Şirvan’ın fethi için

teşvik etmişti. Yine bu esere göre seferin bir başka nedeni ise [Kanunî’nin oğlu] Şehzade

Bayezid’in Safevîlerde kalan hazinesinin geri alınmak istenmesidir329.

Tahmasb’ın bölgeyi İran’a bağlamasına kadar da devam etti (Mustafa Aydın, “Şirvan”, DİA, XXXIX,
s.204). Keza W. Barthold, “Şirvan”, İA, XI, s.571-573.
326
Kütükoğlu, aynı eser, s.29; Şirvan-şahların Erdebil Sûfîlerine karşı takip ettikleri Sünnî siyaseti ve
Ehl-i Sünnet inancını korumaya çalışan Halvetîliğin ikinci pîri Seyyid Yahya’nın tesiri ile Şirvan’da
Şiî inancı etkili olmamıştı. Şah İsmail, Şirvan-şahların hukunu tanımış, Tahmasb, Şirvan’a hâkim
olmuş ancak Dağıstan’a çekilen Şirvan-şahların direnişini kıramamıştı. Nihayet Tahmasb’ın ölümüyle
birlikte İran’da başlayan karışık ortamdan istifade eden Şirvan halkı Kızılbaşlara karşı ayaklandılar ve
Osmanlı’dan yardım istediler (Kütükoğlu, aynı eser, s.30). Şirvanşahlar konusunda ayrıntılı bilgi için
bkz. Sara Aşurbeyli, Şirvanşahlar Devleti: VI-XVI. Asırlar, Bakü 2006; Aşurbeyli, “Şirvanşahlar”,
DİA, XXXIX, s.211-213.
327
“…Demirkapı kurbunda olan cenâb-ı emâret-me’âb Kumuk Hâkimi Şemhâl ve Tâgıstân
hâkimlerine; sizin tarafınızdan yarlîg gönderüp vilâyet-i Şîrvân halkı ehl-i sünnet ve cemâ‘atden olup
def‘âtle atabe-i ulyâmıza isti‘âne idüp bir bölük melâhide elinden halâs edilmelerin recâ eyledükleri
ecilden asker-i İslâm-ı zafer-encâma bu kadar meşakkat ü zahmet virilüp nice emvâl ü hazâ’in sarf
idüp ol cânibe irsâl olunmuşdur” (MD, 32, s.247, hk.457: 3 N 986/3 Kasım 1578). “…bundan akdem
vilâyet-i Şirvan ehl-i sünnet ve cemâ‘at altında iken Şâh Tahmasb ile varup ol vilâyete müstevli olup
ehl-i İslâm’dan kimesnenin hasârat itmeğin ol zamânda Şirvan-Şâh evlâdından ba‘zı kimesneler atabe-
i aliyyeye gelüp iktisâs u ilticâ eyledüklerinde inşâ’a’llâhu te‘âlâ zamânı geldikde mu‘âvenet ü
müzâheret olunur deyü ta‘yîn olunup ri‘âyet olunmuşlar idi. Hâlen ol Ebû Bekîr Mirza ve karındaşı
dahi südde-i seniyye-i sa‘âdet ve atabe-i aliyyeye kemâl-i ubûdiyyet ü ihlâs üzre olan cenâb-ı emâret-
me’âb devlet-nisâb Kırım Hanı Mehmed Girây Han dâmet me‘âliyehu hazretleri yanında olup olmağla
her vecihle mahsûslarından olmuşlardır. Hâlen diyâr-ı Acem böyle düşdüği mesmû‘ları olmak dergâh-
ı nusret-penâha mektûblar gönderüp Demirkapı semtinden varup Şirvan feth ü teshîr etmekde ol bâbda
ruhsat-ı hümâyûnları erzâni kılınmışdır…” (keza s.371-374, hk.665; Kütükoğlu, s.31).
328
Kafkasya halklarından olan Lezgiler, Kas kökenlidirler ve Kafkas dağlarının Hazar Denizi
kenarında yaşarlardı (İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s.232). Dağıstan dağlarının
sırt kısımlarında, Baba dağının kuzeyinden Şemahı’ya kadar uzanan sahada –Samur Havzası-
yaşarlardı. Sonradan Müslüman olmuşlardır (Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s.8).
329
Nadir Nadir Nejad, aynı tez, s.150-151. Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan doğma dört
şehzâdesinden biri olan Bayezid ile kardeşi Selim’in aralarındaki rekabet ve bu nedenle Şehzade
84

İ. Hami Danişmend, seferin Gürcistan üzerine yapılmasına hukukî bir sebep olarak

Davud-Simon Han çekişmesini ve Davud Han’ın Osmanlı sultanından yardım istemesine de

bağlamaktadır. Zira Tahmasb zamanından beri Kahkaha kalesinde hapis tutulan Simon, Şah

II. İsmail tarafından serbest bırakılınca, gelip Gürcistan tahtına oturmuştu. Dolayısıyla

Gürcistan’da kargaşa ve çatışma hüküm sürmeye başlamıştı330.

Bütün bu siyasî ve dinî nedenlere, Osmanlı’nın bölgedeki ekonomik çıkarlarını ve

eskiden beri süregelen genişleme siyasetini eklemek yerinde olacaktır. Başlangıçta seferin

yönü Gürcistan olmakla birlikte, Osmanlı’nın 1580 yılından itibaren Azerbaycan yönünde

ilerlemesi ekonomik sebepleri de açıkça göstermektedir. Özellikle Hazar Denizi limanları

(Bakü) aracılığıyla hem dışarıdan gelen emtia buradan kara ticaretine dahi ediliyor, hem de

Azerbaycan (Şirvan)’ın kendi üretimi olan olan ipek kuzeyden İpek Yolu aracılığıyla;

güneyden Safevî toprakları (Tebriz)’ndan Anadolu vasıtasıyla Avrupa’ya ulaşıyordu 331.

Ekonomik değeri bu kadar yüksek olan bir coğrafyanın Safevîlerin elinde olması ve İran’ın

bu ticaretten elde ettiği gelirle zenginleşmesinin Osmanlı’yı harekete geçirmiş olması

doğaldır. Dolayısıyla kökleri Şah İsmail-Sultan I. Selim dönemine kadar dayanan bu

mücadelenin tek bir [dinî] nedene dayandırılması bu kadar büyük bir savaşı açıklamaya

yeterli değildir. Başlangıçta Kızılbaş-Sünnî çatışması olarak açıklanabilen bu çatışmanın

daha sonraları genişleyerek siyasî [iktidar/nüfuz mücadelesine] ve ekonomik nedenlere

dayandığı açık bir şekilde görülmektedir.

Osmanlı bu sefere hazırlanırken hareketin doğrudan İran üzerine olduğunu açıkça

beyan etmekten çekinmiştir. İran tarafına, seferin Gürcistan üzerine olduğu eğer küffara

yardım edilirse İran üzerine dönebileceği ihtar edilmiştir. Aslında Gürcü beylerini itaat altına

almak maksadıyla sefer yapılacağı belirtilmiştir332.

Bayezid’in İran’a sığınması ve katli konusunda bkz. Vusûlî, Selimnâme, s.55-70; Şerafettin Turan,
aynı makale, s.553-556; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, s.405-408.
330
İ.Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, III, İstanbul 1972, s. 17.
331
Abdullah Gündoğdu, “Türkistan’da Osmanlı-İran Rekabeti (1583-1598)”, Uluslararası Osmanlı
Tarihi Sempozyumu, (8-10 Nisan) İzmir 2000, s.143-144; Dilaver Azimli, “XVI-XVII. Yüzyıllarda
Osmanlı-Safevî İlişkilerini Etkileyen Faktör: Valga-Hazar Ticaret Yolu”, CIEPO 6. Ara Dönem
Sempozyumu, (14-17 Nisan) İzmir 2011, s.183-184.
332
Kütükoğlu, aynı eser, s.51.
85

Seferi teşvik eden bunca sebep olmasına rağmen siyasî konjonktür buna müsait

değildir. Yılların verdiği tecrübeyle Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa, bu sefere şiddetle karşı

çıkmış, seferin mahzurlarını birçok kere padişaha bildirmiş ve onu ikna etmeye çalışmıştır 333.

Sokullu Mehmed Paşa’nın bütün muhalefetine rağmen, Erzurum tarafından üçüncü Vezir

Lala Mustafa Paşa ve Bağdad tarafından334 dördüncü Vezir Koca Sinan Paşa serdar tayin

olundular (Şevvâl 985/ Aralık 1577)335. Her ikisinin de emrinde gidecek olan Anadolu ve

Rumeli’deki vilayet ve sancak beyleri, timarlı sipahi, zuamâ, yeniçeri ve sair asker ile

mühimmât kararlaştırılıp hem iki paşaya, hem de vilayet ve sancaklara ayrı ayrı bildirildi. Bu

hususta Lala Mustafa Paşa’ya gönderilen hükümde, Rafızî ve ilhad üzere olan İran halkını

tarik-i müstakime getirmek için açılan bu seferde hükümetin mal ve servet fikrinde olmadığı,

bütün ganimetin askere terk olunduğunu ilan etmesi fakat sunni ahaliye ve haraçgüzar

Ermenilere ilişmemesi bildirilmişti336. Bu taksimata göre: Rumili’nde bulunan sancak

beylerinden Silistre sancağı beyi Davud Bey, Tırhala beyi Veli Bey, Köstendil Beyi Hüseyin

Bey337; Anadolu’dan Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa ile Diyarbekir ve ona tâbi Kürdistan

askeri338 ile Erzurûm, Karaman ve Rum beylerbeyileri eyâletlerine tâbi olan zuamâ ve timarlı

333
Peçuylu, Sokullu’nun padişahı ikna etmek maksadıyla; “Cümleden evvel kul yüze çıkar ve
mevâcib ve masârif artar reâyâ tekâlifden ve tecâvüz-i askerden pâymâl olur. Diyâr-ı Acem meftuh
olsa dahi reâyâsı bize raiyyet olmağı kabul itmez. Sefer masârifine taşradan olan tahsil kifâyet
eylemez. Cedd-i âlânız cennet-mekân Sultan Süleyman hazretleri neler çekmişdir ve mâbeynde olan
sulh mün’akid olunca ne zehir ve ne kahır yutmuşdur. Bunu ilka‘ idenler Acem seferin bilmeyenlerdir
ve at ve davardan ayrılub öküze binmeyenlerdir” şeklinde seferin mahzurları hakkında malumat
vermiştir (Peçuylu, II, 36-37); Kütükoğlu, s.28.
334
Künhü’l-Ahbâr, II, 262.
335
Künhü’l-Ahbâr, II, s.263. Osmanlı-İran savaşlarında asıl güzergâh Erzurum üzerinden olmakla
birlikte Bağdad tarafından İran’la yapılan muharebeler hakkında çok fazla mâlumata sahip değiliz.
Zira İran savaşları konusunda yapılan çalışmalar genellikle asıl orduyla birlikte giden ya da oradan
nakledilen bilgilerle olayları kaydeden müelliflerin verdiği bilgilere dayanmaktadır. İncelediğimiz
dönemde Bağdad tarafından İran’a yapılan hücumlar ve elde edilen başarılarla ilgili olarak bkz.
Niyazî, Zafernâme-i Ali Paşa, Ali Emiri Tarih, nr. 396 (haz. Hamza Üzümcü), Afyonkarahisar
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010; Nilüfer
Bayatlı, XVI. Yüzyılda Musul Eyâleti, Ankara 1999, s. 179-190.
336
Turan, aynı makale, s. 582-583; MD, 32, s.144, hk. 293: 20 S 985/9 Mayıs 1577.
337
Köstendil, Silistre ve Tırhala sancağı beylerine gönderilen hükümle, İran seferine serdar tayin
olunan Vezir Mustafa Paşa’ya iltihak etmek için bütün askerleriyle nevruzda Dersaadet’te mevcut
olmaları emredildi (MD, 32, s.49, hk.105: 4 ZA 985/13 Ocak 1578; Kütükoğlu, s.27); keza s.10,
hk.47, 48: M 986/ Mart 1578.
338
Diyarbekir beylerbeyinin, Serdar Vezir Mustafa Paşa maiyetine katılmasına dair hüküm (MD, 32,
s.49, hk.107: 4 ZA 985); keza s.80, hk, 165 gurre-i M 986/10 Mart 1578; Kütükoğlu, s. 27.
86

sipahi; Anadolu sancak beylerinden Kastamonu, Saruhan, Hamidili339 ve Sığla 340 sancak

beyleri ile sancaklarına tâbi olan zuemâ ve timarlı sipahi; sipahi oğlanları zümresinden 1.500

nefer ve bütün sol ulûfecileri bölükleri halkı ve ağaları; 3.000 nefer yeniçeri;100 darbzen341

vesâir lazım olan mühimmat Mustafa Paşa’ya verilip Erzurum tarafından vilâyet-i Şirvan’ın

fethine memur edildi.

Zulkadir, Haleb, Şehrizol ve Bağdâd beylerbeyileri342 kendilerine bağlı Kürd beyleri

ve sâir asker; Rumili’den başlangıçta Ohri, Tırhala343, Mezistre, Delvine344, Avlonya,

Yanya 345 ve sonra Köstendil346 sancakları askeri; Anadolu beylerinden Hüdâvendigâr,

Tekeili ve Bolu347 sancakları beyleri ile askeri; Humus sancağı alaybeyi, zuamâ ve timarlı

sipahileri348; 200 nefer Şam yeniçerileri349 ve önceden serhadlere gönderilen 1.500

339
MD, 32, s, 10, hk.44 gurre-i M 986; keza s.45, hk.97: 4 ZA 985/13 Ocak 1578; keza s.50, hk.108:
4 ZA 985; Kütükoğlu, s. 28.
340
MD, 32, s.10, hk.42; Kütükoğlu, göst. yer.
341
MD, 32, s, 10, hk, 46: M 986.
342
MD, 32, s.9, hk.37; keza s.50, hk.109: 4 ZA 985; Kütükoğlu, s. 27.
343
Önce Mustafa Paşa’ya Tırhala sancağı askeri, Sinan Paşa’ya Ohri sancağı askeri verilmiş ise de
daha sonra Ohri sancağının askeri Mustafa Paşa, Tırhala askeri Sinan Paşa emrine verilmiştir. Fakat
Tırhala beyine gönderilen, “kâh Sinan Paşa ve kâh Mustafa Paşa’ya iltihak etmesi için emirler
gönderilmiş ise de hemen yürüyüp Mustafa Paşa ordusuna erişmesi” hakkındaki bu en son hükümle
kesin olarak Mustafa Paşa’ya katıldı (Kütükoğlu, s.28).
344
Sancağının tezkiresiz sipahilerini alay beyi kumandasında sancak muhafazasına bırakıp tezkireli
zuamâ ve sipahi ile kendisi hareket edip Gelibolu’dan geçerek İran seferine tayin olunan Sinan
Paşa'nın maiyetine girmesine dair Mizistre beyine hüküm (MD, 32, s.62, hk.131: ZA 985/Ocak 1578;
Kütükoğlu, s. 27) sancağın tezkiresiz timarlıları ile kendisi sancak muhafazasında kalıp diğer zuamâ
ve sipahiyi alay beyi kumandasında İran seferine gidecek olan Sinan Paşa'nın maiyetine göndermesi
hakkında Delvine beyine hüküm (MD, 32, s.62, hk.132: 11 ZA 985/20 Ocak 1578; keza s.10, hk.49:
gurre-i M 986/ 10 Mart 1578).
345
Vezir Sinan Paşa hazretlerine tayin olunan sancaklardır. Birer sûreti Ohri beyine Avlonya beyine
Yanya beyine Humus beyine (MD, 32, s.49, hk.106: 4 ZA 985); Yanya ve Delvine sancağı beyleri
bizzat gitmeyip sancakları muhafazasında kalıp, yerlerine alay beylerinin gönderilmesi (MD, 32, s.9,
hk.41); keza s.9, hk, 38; s.10, hk.43; Kütükoğlu, s. 27.
346
Tırhala beyinin yanısıra Köstendil, Avlonya, Mizistre beylerinin de sancağı askerinden 3000 ve
3000’den aşağı timarı olanları sancak muhafazasında bırakıp kendileri diğer umum asker ile Gelibolu
boğazını geçip Serdar Sinan Paşa’ya mülaki olmaları emredildi (MD, 32, s. 82, hk.169: 4 M 986/14
Mart 1578; Kütükoğlu, s. 27, 28); sancağı sipahilerinden 3000 ve 3000’den aşağı timarı olanlarla
kendisi sancak muhafazasında kalıp diğer askeri alay beyi ile şark seferine göndermesine dair Yanya
beyine, bir sûreti Delvine, Avlonya ve Ohri beyine hüküm (MD, 32, s.83, hk.170:4 M 986).
347
Anadolu'dan Bolu, Hüdavendigar, Tekeli ve Humus sancakları beyleri umumen sancakları zuaması
ve erbab-ı timarı ile giderler (MD, 32, s.9, hk.39); Bolu ve Bursa sancağı beyleri sancakları askeriyle
Sinan Paşa maiyetinde sefere tayin olunduğu cihetle bil-umum askerine tüfenk tedarik ettirip tüfenk
atmakta idman ve meleke hâsıl ettirmelerine dair hüküm (MD, 32, s.73, hk.153: 20 Z 985/28 Ocak
1578; keza s.10, hk, 45: 4 ZA 985/13 Ocak 1578).
348
MD, 32, s.49, hk.106: 4 ZA 985/13 Ocak 1578.
87

silahdârân, bütün sol ulûfeciler ve ağaları, 100 darbzen ve toplam 2.000 nefer yeniçeri 350;

Erzurum’dan dört şâhî darbzen, 40 küçük darbzen; İstanbul’dan 11 şâhî, 65 küçük darbzen,

20 barut arabası351 ile asker ve mühimmatı tamamlanan Sinan Paşa, Bağdad ve Şehrizol

tarafından İran üzerine gönderilmeye karar verildi.

Ayrıca Kırım Hanı352 Mehmed Giray Han’a nâme gönderilerek; Vezir Mustafa ve

Sinan paşaların iki koldan İran’a gideceği ve kendisinin de Tatar askeri ile Demirkapu’dan

Şirvan ülkesine hücum etmesi ve Kefe yahut Azak beylerinden birisini maiyetine alması

bildirildi353. Kırım Hanı’na gönderilen mektuplardan birisi de Buhara Han’ı Abdullah’a

ulaştırılması için gönderilmişti; İran’a yapılacak seferde Osmanlı yanında olması ve

gerektiğinde o taraftan İranlılarla muharebe etmesi istenmiştir354.

349
Şam yeniçerilerinden 200 nefer yeniçeriyi tüfenkleri ve orta çavuşları ile bir muktedir yayabaşı
kumandasında hazır edip Vezir Sinan Paşa nereye gönderilmesinin bildirirse oraya göndermesine dair
Şam beylerbeyine hüküm (MD, 32, s.52, hk.113: 10 ZA 985/19 Ocak 1578).
350
Şam yeniçerilerinden 200 nefer, dergâh- âli yeniçerilerinden 200 nefer, Silahdar taifesi ise
önceden Bağdad'a gönderildiler. Sağ ulûfeciler ağası bölüğü ile 100 adet darbzen (MD, 32, s.9,
hk.40); önceden serhadde gönderilen 1500 silahdar; umumen sağ ulûfeciler ağaları ile 100 darbzen,
yekûn 2000 yeniçeri (s.10, hk.49: gurre-i M 986/10 Mart 1578).
351
MD, 32, s.10, hk.50.
352
Fatih Sultan Mehmed, Kırım’ı aldıktan sonra üç yıl içinde hanlığın içindeki sukûneti sağlamış ve
hanlığı dış düşmanlara karşı da korunaklı bir hale getirmiştir. Bu sayede hanlar tahtta kalabilmek için
padişahın tasdik ve tasvibine ihtiyaç duymuşlar, Kırım kuvvetleri davet aldıkları zamanlarda Osmanlı
seferlerine iştirak etmişlerdir. Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Devleti’ne bağlanmasından itibaren her iki
devletin birbirinin dostuna dost düşmanına düşman olacağı ve yardımda bulunacağına dair aralarında
bir antlaşma yapılıp yapılmadığı hususunda bazı kaynaklarda kayıtlar olmakla birlikte, Mengli Giray
1475’te han nasbedildiği zaman Osmanlı ile aralarında -şartları kesin olarak bilinmeyen- bir ahidnâme
imzalanmıştır (Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve
Ahidnâme Meselesi” Belleten, VIII/30, Ankara (Nisan) 1944, s.222-229; keza İnalcık, “Kırım
Hanlığı’nın Osmanlı Himayesi Altına Girmesi Meselesi”, III. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1948,
s.484-489; İnalcık, “Kırım Hanlığı”, İA, VI, s.746-756).
353
MD, 32, s.59, hk.128: 17 ZA 985/26 Ocak 1578; Kırzıoğlu, s.425-428; keza s.367, hk.663: 17 ZA
985/26 Ocak 1578).
354
“…Hâlen ol husûsın husûli nihâyet olup ol bâbda sâdır olan fermân-ı kazâ-cihân alâ-mâkân
mukarrer olup cenâb-ı sa‘âdet Abdullah Han dâmet me‘âliyehu hazretleri ile dahi muvâlât u musâfât
üzre olmağın ol cânibden melâhide-i dînin ele getürüp tîg-ı şemşîr kılınmak içün müşârün-ileyh Han
hazretlerine dahi nâme-i meveddet-nisâneleri tesvîd olunup irsâl olundu…” (MD, 32, s.370, hk.664: 5
Z 985/13 Şubat 1578); Feridun Bey, Müşe’atü’s-Selâtin, II, İstanbul 1274-1275, s.237-233. Osmanlı-
Özbek münasebetleri hakkında tafsilat için bkz. Remzi Kılıç, “Osmanlı Padişahı III. Murad ve Özbek
Hükümdarı II. Abdullah Han Dönemi Osmanlı-Türkistan Dayanışması”, Bilig Dergisi, sayı 10,
Ankara, (Yaz) 1999, s.49-59; Kılıç, “Osmanlı-Özbek Siyasi İlişkileri (1530-1555)”, Türk Kültürü
Dergisi, yıl 37, sayı 437, Ankara, (Eylül) 1999, s.523-534; Kılıç, “Yavuz Sultan Selim Devri (1512-
1520) Osmanlı-Özbek Münasebetleri”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, I, Bişkek-Kırgızistan 2001, s.88-102; Gündoğdu, aynı makale, s.143-152.
88

Sefere aynı anda iki serdar birden tayin edilmesi, bazı tehlikeli sonuçlara neden olmuş

ancak mesele çok büyümeden, tecrübeli Sadrazam Sokullu’nun aracılığıyla çözülmüştür.

Lala Mustafa Paşa ve Sinan Paşa daha önce de (1568-1569) Yemen ihtilâlinin

bastırılmasında karşı karşıya gelmişti. Öncelikle Lala Mustafa Paşa, Yemen serdarı tayin

edilmişken; Sinan Paşa, çeşitli şikâyetlerle Lala Mustafa Paşa’nın azline sebep olmuş ve

kendisi Yemen serdarı tayin edilmişti. Bu defa her ikisi de aynı anda serdar olarak memur

edilmiş ancak Sinan Paşa azledilerek bütün memuriyet Lala Paşa’nın uhdesine tevcih

edilmiştir. Sinan Paşa’nın inatçı kişiliği, hırsı ve kendi yanında gidecek askeri

beğenmemesi355 onun serdarlıktan azledilmesinde etkili oldu (8 Muharrem 986/ 17 Mart

1578)356. Lala Mustafa Paşa Erzurum üzerinden; Gürcistan’a oradan da Şirvan’ın fethine

memur edildi357 (1 Safer 986/ 9 Nisan 1578)358.

Safevî tarafında ise Hûdabende, Osmanlı’nın barışı kolay kolay bozmayacağını

düşünüyordu. Yine de devletin ileri gelenleriyle görüşüp, onların da fikrini aldıktan sonra

seferin nedenlerini sormak için Sultan Murad’a bir mektup yazdı. Devlet adamlarından Veli

Beğ Ustaclu bu iş için görevlendirildi. Fakat Veli Bey’in Osmanlı sınırlarından geçip

mektubu uluşatırması mümkün olmamıştı. Safevîler Lala Mustafa Paşa’nın Kars’a

ulaşmasının ardından savaş kararı aldılar. Şah’ın yerine oğlu Hamza Mirza ordunun başına

kumandan tayin edilip Azerbaycan tarafına gönderildi359.

355
Sinan Paşa, askerin güzidesi Mustafa Paşa’ya verildi, bu ahkara muhannesleri tayin oldundu
diyerek itiraz edince, Vezirazam Mehmed Paşa’dan iki paşanın ıslah edilmesi istendi. Ayrı ayrı
ikisiyle de görüşen vezirazam, Lala Mustafa Paşa’nın verdiği cevapları daha makul bularak serdarlığı
ona vermiştir (Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, II, s.263; Peçuylu, Tarih, II, 37; Kütükoğlu,
aynı eser, s.28).
356
Sinan Paşa’nın azledildiği tarih olarak kabul ettiğimiz 8 Muharrem 986/13 Mart, daha evvel Sinan
Paşa’ya verilen askerin ondan alınarak tamamen Mustafa Paşa’ya verilmesi için gönderilen
hükümlerdeki tarihtir. Önce 4 Muharrem’de “Sinan Paşa maiyetinde sefere iştirakından vazgeçilerek
cümle askeriyle Mustafa Paşa ordusuna iltihak etmesi…” hususunda Haleb beylerbeyine, bir sûreti
Zülkadirli beylerbeyine bir hüküm yazılmıştır (MD, 32; s.87, hk.180: 4 M 986/13 Mart 1578); Haleb
beylerbeyine ve bir sûreti Zülkadirli beylerbeyine gönderilen ikinci hükümde: “Vezir Sinan Paşa'nın
serdarlığı lağv olunup, Mustafa Paşa serdar olarak şarka hareket üzre olduğundan ordusuna iltihakı
bildirirse orada bütün askeri ile sefere iştirak eylemesi…” istenmiştir (MD, 32, s.96, hk.199: 8 M
986); keza s.90, hk.188, s.91, hk, 189: 8 M 986; Kütükoğlu, s.28). Turan, bu tarihi Âlî (Nusretnâme,
TSM Ktp. Revan nr. 1298, vr.4a)’den naklen 22 L 985/2 Ocak 1578 olarak vermiştir (aynı makale,
s.584).
357
Künhü’l-Ahbâr, II, 263
358
Selanikî, I, 117.
359
Nadir Nadir Nejad, aynı tez, s.151-152.
89

Oruç Beğ Bayat, ise ordunun komutasının Erivan ve Nahçıvan hâkimi Tokmak Han’a

verildiğini kaydetmiş ve Osmanlı ve Safevî askerinin sayısını net rakamlarla vermiştir.

Mustafa Paşa’nın emrinde bulunan 200 bine yakın bir kuvvetle kışı Erzurum’da geçirdikten

sonra Kars üzerine yürüdüğünü, oradan Ermenistan bölgesindeki Çıldır’a yerleşmek üzere

olduğunu, ordusunun daima Kılıç Ali Paşa kumandasıyla Karadeniz üzerinden Erzurum’a

mühimmat gönderilerek takviye edildiğini, ellerinde hâlihazırda 500 top arabasının

bulunduğunu nakletmektedir. Ona göre, İran ordusunun sayısı ise 30 bini süvari olmak üzere

60 bin kadardır. Fakat Tokmak Han yanıltılarak Osmanlı askerinin miktarı 40 bin kadar

olduğu söylenmişti360.

2. Serdar Lala Mustafa Paşa’nın Sefer Hazırlıkları, Ordunun İstanbul’dan


Ayrılması

Mustafa Paşa, 22 Şevvâl 985/2 Ocak 1578’de serdar tayin edildikten sonra ancak 986

muharreminin sonlarında (26 Mart 1578)361 Üsküdar’a geçebildi. Sefere hareketin

gecikmesindeki en önemli etken, yukarıda da izah edildiği gibi, Sinan Paşa-Mustafa Paşa

çekişmesidir. Sinan Paşa kendisine verilen askeri az ve kudretsiz bulduğundan özellikle

Rumeli’nden kendileriyle gidecek sancaklar ve asker sürekli değişikliğe uğramıştır.

Bu seferde, yaklaşık 5.000 yeniçeri362, sipâhiler ve sol ulûfeciler bölük ağalarıyla Lala

Mustafa Paşa’nın emrine verildi. Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa, Erzurum Beylerbeyi

Behram Paşa, Zülkadirli Beylerbeyi Muytâb-zâde Ahmed Paşa, Haleb Beylerbeyi

360
Oruç Beğ Bayat, Don Juan of Persia, a Shi’ah Catholic (1560-1604) (Çev. ve haz. G. Le
Strange), London 1926, s.137-138.
361
Hüseyin b. Mehmed, Gazavât-ı Özdemiroğlu Osman Paşa, Belediye (Atatürk) Ktp., Belediye
Yazmaları, nr. 0.118/2, vr. 23b/s.44)’de bu tarih 27 Muharrem 986 olarak verilmiştir.
362
Yeniçeri Ağasına gönderilen hükümde (MD, 32, s.98, hk.203: 11 M 986/20 Mart 1578; Kütükoğlu,
s.28) ve Peçuylu, II, s.38’de 5000 olarak verilen sayı, Târih-i Osman Paşa (s.15)’da 3.000 olarak
verilmiştir. Bu eser, Yunus Zeyrek tarafından Viyana Milli Kütüphanesi, nr. 68’de kayıtlı “Osman
Paşa’nın Seferleri Tarihi”, nr. 69’da kayıtlı “Osman Paşa’nın Demirkapı'dan İvaz Efendi’ye Yazdığı
Mektup” ve Rahimi-zâde Harimi İbrahim Çavuş’un Feth-i Tebriz adlı risalesinin de eklenmesiyle
hazırlanmıştır (Ankara 2001). Ebûbekir b. Abdullah’ın bu eseri Şark Seferlerinde Sürhser ile Vâki
Olan Ahvâlleri ve Şirvan’da Osman Paşa ile Sürhserin Muharebelerin Beyan Eder/Şark
Seferleri ismiyle Ali Emiri Ktp., Tarih Kitapları, nr. 366’da; bir başka nüshası ise Tevârih-i Osman
Paşa Bera-yı Demürkapu Hikayât-ı A'cîbe adıyla Fransa Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları,
Gaulmin /Regius, nr.1324’de bulunmaktadır.
90

Muhammed Paşa, Karaman Beylerbeyi Güzelce Mehmed Paşa ve bu beylerin idaresi

altındaki bütün sancakların timarlı sipahi, ümera ve zuamâları ile sefer katılmaları

emredildi363. Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa’nın Kürd beylerine istimâletler verip ve gedikli

neferatı tamamen vazife başına toplayıp, bütün eyaleti askeri ile hududun muhafazasına tayin

olunduğu gibi, Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa, bütün askeri ve Kürd beyleri ile Serdar

Mustafa Paşa maiyetine gönderildi364.

Lala Mustafa Paşa, Osman Paşa’ya bir mektup göndererek, onun cesaret ve

yiğitliğinden bahisle, kendisinin serdar tayin edildiğini; birlikte İran üzerine sefere gitmek

için onun gibi yarar ve namdâr kişilere ihtiyacı olduğunu; bir an evvel bütün hazırlıklarını

yaparak “ bin yıl yarak bir gün gerek” mazmûnuna göre ona olan ihtiyacını dile getirmiş;

merkeze gelmenin yorucu, merkezde mülazemette kalmanın çok meşakkatli olduğunu

açıkladıktan sonra, meşakkat ve masrafa girmeyip kışladığı mahalde sefere hazırlanmasını

tavsiye etmişti365. Osman Paşa, kapıcıbaşısı olan Handan Ağa ve bir adamını padişaha

yazdığı bir mektubuyla Mustafa Paşa’ya göndermiş (13 Mart 1578), o da gelen mektup ile

Osman Paşa’nın savaş meydanlarındaki yiğitliğini ve cesaretini anlatan bir mektup yazıp

padişaha sunmuştu366. Bunun üzerine, Diyarbekir’den azledilmiş ve mülâzemet için yola

çıkmak üzere olan Osman Paşa’ya da askeriyle beraber hazır olup, Serdar Mustafa Paşa

ordusuna katılmasını bildiren bir emir gönderildi (29 Mart 1578)367.

363
Künhü’l-Ahbâr, II, 266; Diyarbekir beylerbeyine gönderilen hükümde, Serdar Mustafa Paşa,
Erzurum'a muvasalat etdikde bütün Diyarbekir askeriyle maiyetine gitmesi ve ümera ve askerden
kimsenin geri kalmaması (MD, 32, s.80, hk.165: gurre-i M 986/10 Mart 1578); Bağdad beylerbeyine
gönderilen hükümde, kendi askeri ve Kürd beyleriyle bir münasip mahalde cemiyet edip Serdar
Mustafa Paşa tarafına kulak tutması ve Luristan Hâkimi Muhammedî Mirza ile haberleşip bir tecavüz
olursa mukabele etmelerini havi bir sûreti Şehrizol beylerbeyine (MD, 32, s.90, hk.188: 8 M 986/ 17
Mart 1578); Serdar Mustafa Paşa ayın 15. günü İstanbul’dan hareket edeceğinden askeriyle hazır olup
ordusunu iltihak etmesi hakkında Karaman beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 32, s.95, hk.198: 8
M 986); Van beylerbeyine gönderilen hükümde ise önceden Diyarbekir askerinin Van muhafazasına
tayini emr olunmuş ise de Diyarbekir askeri serdar maiyetine verildiğinden, serhaddin muhafazasının
Kürd beylerine istimâletler vererek ve gedikli neferatı tamamen vazife başına toplayarak sağlanması
emredilmiştir (MD, 32, s.116, hk.239: 24 M 986/2 Nisan 1578).
364
MD, 32, s.115, hk.238: 23 M 986/1 Nisan 1578; MD, 32, s.116, hk.239: 24 M 986/2 Nisan 1578.
365
Gelibolulu Mustafa Âlî, Nusretnâme, s.61-63; Seyyid Lokman, Zübdetü’t-Tevârih, Türk ve
İslam Eserleri Müzesi Ktp., nr. 1973, vr. 93b.
366
Nusretnâme, s.315-316.
367
“Sâbık Diyarbekir Beğlerbeği Osman Paşa mektub gönderüp, Vezirüm Mustafa Paşa edâmallahü
Teâlâ iclâlehû ba’zı asâkir-i nusret-müyesser ile diyâr-ı şarka seferi hümâyûna teveccüh idüp, senin
dahi yararlığını ve şeca’ât ü şehâmetini ve uğur-ı hümâyunumda bezl-i makdur ve sem-i mevfurun
91

Bilindiği gibi Osman Paşa daha önce Yemen olaylarının bastırılmasında da Lala

Mustafa Paşa ile birlikte hizmet etmek üzere maiyyetine verilmiş, ancak Mustafa Paşa’nın

azl edilmesiyle birlikte, Sinan Paşa ile karşı karşıya kalmış ve Yemen’deki olaylar yatışınca

Sinan Paşa, Osman Paşa’yı azletmişti. Devrin şartları bu üç paşayı yeniden bir araya

getirmiş, ancak bu defa talih Lala Mustafa Paşa’dan yana gülmüştür. Osman Paşa’nın sefere

davet edilmesi Şecâ’atnâme’de şu şekilde yer almaktadır:

Hazret-i Hakkın gör iy dil hikmetin Padişahın şarka itdi niyyetin

Cümle beğlerbeğiler oldı süvâr Zıll-ı ‘adlinde o şāhın ne ki var

Eylediler gün gibi şarka sefer Cümle ‘asker ol būma güzer

Emr olundı ol şecâ‘at kānına Varmaga serdarun anda yanına 368.

Lala Mustafa Paşa, serdar olarak tayin edildikten sonra, Zilhicce 985/Şubat-Mart

1578’ ten itibaren, seferin yönüne göre bölgedeki kuvvetlerin desteğini ve itaatini temin

etmeye çalışmıştır. Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa’dan, Gürcistan beylerine istimâlet

verip Osmanlı tarafına çekmeye gayret etmesi ve Akçakale’yi Osmanlı’ya teslim ederlerse

mukabilinde, Oltu kalesinin Keyhüsrev akrabasına mülkiyet üzre verileceğini dahi vaad

etmiştir (6 Safer 986/14 Nisan 1578)369. Aynı tarihlerde İran’dan gelen casuslar Şah

Hudabende’nin Tebriz’den bir elçi hazırlayıp Van’a göndermek üzere olduğunu bildirince,

Van beylerbeyine emir verilerek elçi gelecek olursa elçinin Van’da alıkonularak getirdiği

mektupların İstanbul’a gönderilmesi istenmiştir370.

olduğuna binâen buyurdum ki; varıcak aslâ te’hîr ü tevakkuf etmeyüp cibilliyetinde merkûz olan
celâdet ü şehâmet mucebince müretteb ve mükemmel düşmen yarağı ile hâzır ve âmâde olup inşallahu
teâlâ müşarûnileyh vezirüm ol cânibe karîb vardukda münasib olan mahalle varup mülâki olup ve dahi
vech ü münasib gördüğü üzere hizmette ve yoldaşlıkda bulunasız. İhmal ve müsahele etmeyüp bab-ı
ikdâm ü ihtimâmda dakîka fetv itmeyesin” (MD, 32, s.110, hk.228: 20 M 986/29 Mart 1578;
Abdurrahman Şeref, TOEM, IV/24, s.1353).
368
Şecâ’atnâme, s.75-76.
369
MD, 32, s.128, hk.266: 6 S 986/14 Nisan 1578.
370
MD, 32, s.127, hk.264:gurre S 986/9 Nisan 1578; Kütükoğlu, aynı eser, s. 19, 46. “İran Şahı
Muhammed Hudabende tahta çıkıp kardeşi İsmail'in yolunu terkedip her tarafa sulh arzu ettiği
bildirilmiş ise de düşmanın hilesine aldanmayıp dâima askerini hazır bulundurması ve gönderilen
bakır ve üstad topçular ile kırık topları dahi eriterek yeni topla döktürüp mahallerine vaz' etmesi”
hakkında Van beğlerbeğisine gönderilen hüküm (MD, 32, s.139, hk.287: 12 S 986/20 Nisan 1578).
92

Şirvan Valisi Burhan oğlu Ebûbekir Mirza’ya 371 ve Kırım hanına 372 sefer için gerekli

hazırlıkları yapmaları ve yakında Şirvan üzerine gelecek olan Mustafa Paşa’ya her türlü

askerî levazımât desteğini sağlamaları konusunda nâmeler gönderildi. Dağıstan’da, Kumuk

ve Kaytak373 hâkimlerinden ve ehl-i sünnet cema’atinden olan Çitlav Şemhal’e374; Tabaseran

Hâkimi Gazi Salih, Avar Hâkimi Toça-lav Burhaneddin’e, Şirvan-şah oğlu Şah Ruh

Mirza’ya da nâme-i şerifler gönderilerek, İran’a karşı yapılacak sefer esnasında her türlü

yardım ve desteği vermeleri konusunda ricada bulunuldu375. Gürcistan376 meliklerinden

371
Şirvan üzerine askerin hareket etmek üzere olduğu ve kendisi de tevâbiî ile sefere iştirak ettiği
taktirde Şirvan eyâleti sancak tarikile ve 300 bin akçe salyane ile kendisine tevcih olunacağı, bir
mutemed adamını İstanbul'a gönderip beratını aldırmasına dair [daha evvel Şirvan valisi olup ölen]
Burhan Ali Sultan oğlu Ebûbekir Mirza’ya gönderilen hüküm (MD, 32, s.154, hk.307; MD, 32,
s.155, hk.304: 26 S 986/4 Mayıs 1578); Âlî, Nusretnâme, s.39-42.
372
Şirvan tarafına yapılancak sefer için lazım olan alât ü mümimmat gemiler ile gönderildiği ve
cümlesini alıp hareket etmesi ve Serdar Mustafa Paşa’nın da Muharrem’in sonunda Üsküdar'dan
hareket ettiği hakkında Tatar Hanı Mehmed Giray Han Hazretlerine yazılan nâme-i hümâyun (MD,
32, s.151, hk.303: 21 S 986/29 Nisan 1578; keza MD, 32, s.162, hk.317: 26 S 986).
373
Aslı “Haydak” olup yakın tarihte yapılan çalışmalarda “Kaytak” şeklinde kaydedilmiştir. Asya’da
büyük devletler kurmuş olan Hitanlardan bazısı batıya doğru ilerleyerek, Dağıstan’ın Hazar Denizi
kıyılarına gelmişler ve burada Lezgi kabilelerinden Lezgilerle karışmışlardır. Hitan-Kara Hitan
tabirinde olduğu gibi bunlara da Haydak yahud Kara Haydak denilmektedir (Şerafeddin Erel,
Dağıstan ve Dağıstanlılar, İstanbul 1961, s.44). Kumuklar, Dağıstan’daki Turan unsurlardan biri
olup, Terek nehrinin aşağı kısımlarında, Hazar Denizi’nin Derbend’e kadar olan kıyılarında yaşarlardı.
Cengiz, Timur Hanlıkları ve Nadir Şah’ın Dağıstan’ı istilasından sonra geride bunların kalıntıları
kalmıştı. Bu kalıntılar zamanla bölgenin idari yapısını da değiştirmişler ve ortaya Hazar ve Dağ olmak
üzere iki ayrı bölgesel idare çıkmıştı. Hazar Kıyısında: Şemhal Hanlığı (merkezi: Kafir Kumuk),
Kaytak (Mecalis), Tabaseran (Sirtiş); Dağ kısmında: Gazi Kumuk (Gazi Kumuk), Avar (Hunzah),
Akuşa (Akuşa) ve Derbend (Güneyde Şirvan Devleti’ne bağlıydı) hanlıklarından müteşekkildi
(Berkok, aynı eser, s.232).
374
Dağıstan’da Kumuk Hâkimi Şemhal’e, bir sûreti Avar Hâkimi Nusal, Kaytak Hâkimi Usmi, Taman
[Tuman/Tümen/Çeçen] Hâkimi Tüki, Burgun Hâkimi Tapmas, Tabaseran Hâkimi Ma’sum ve Gazi’ye
gönderilen hükümde, İran üzerine sefer mukarrer olduğu, Vezir Mustafa Paşa serdar tayin olunup,
Erzurum tarafından ve Kırım Hanı Mehmet Giray’ın kardeşleri ve oğlu Şirvan tarafından tacavüz
edeceklerinden kendisi de isterse onlarla beraber, isterse müstakil arzu ettiği cihetten İran'a girmesi ve
hassa hil'atlarden bir hil'at gönderildiği bildirilmiştir (MD, 32, s.158, hk.312: 26 S 986/4 Mayıs 1578;
Kütükoğlu, s.87; Kırzıoğlu, s.430-432).
375
Nusretnâme, s.42-45; Künhü’l-Ahbâr, II, 266.
376
Büyük Kafkas sıradağlarının güneyinde yer alan Gürcistan’a Müslümanların ilk akınları Hz Ömer
zamanında (643) başlamış, bu harekâtın devamında Hz Osman döneminde Habîb b. Mesleme
tarafından Tiflis fethedilmiştir (H.25/M.645-46). Bu tarihten itibaren Gürcüler arasında Müslümanlık
yayılmaya başlamıştır. Emeviler döneminde Hişam b. Abdülmelik zamanında (724-743) tamamen
fethedilerek Arrân’ın merkezi Berdea’da büyük bir karargâh tesis edilerek Gürcistan, Azerbaycan’nın
da dâhil edildiği büyük bir vilayet haline getirildi. Müslümanlar Gürcistan için Bizans’la ve Hazarlarla
uzun yıllar mücadele etmek zorunda kalmış ve 1020’den sonra Bizans İmparatoru II. Basileios
Gürcistan’ın bazı bölgelerini ele geçirmiştir. Gürcistan’a Selçuklular zamanından Türk akınları
sıklaşmış (1049), Sultan Alparslan’ın düzenlediği iki (1064, 1065) sefer sonucunda Gürcistan
Selçuklu hâkimiyetine girmiştir. Sultan Alparslan’dan sonra Gürcistan’daki Türk hâkimiyeti biraz
zayıflamışsa da Melikşah 1078-79 ve 1086’daki seferleriyle Trabzon’a kadar olan Gürcü topraklarını
93

İmereti Hâkimi Başı-açık Görgi [Giorgi]’den diğer Gürcü prenslerinden Dârâ, Levend

[Levan]377 ve [Samse/Meshıya Atabeyi] Keyhüsrev oğullarının Osmanlı’ya itaatlerinin

sağlanması istenirken378 Levend-oğlu Aleksandr Han’ın da ordunun Erzurum’a varmasından

evvel itaatini bildirmesi tavsiye edildi. Göril [Guriel] ve Dadyan [Dadiann] meliklerine

nâmeler gönderilerek, askeri ile ordusunu iltihak edip hizmette bulunması tenbih edildi 379 ve

bu tenbihlerin neticesi, daha serdar Sivas’ta iken alındı. Bu melikler padişaha tâbi

olduklarını, maiyyetleriyle beraber serdara muntazır olduklarını beyan ederek vergilerini

gönderdiler. Aynı şekilde Aleksandr Han ve Minuçehr’in itaatnâmeleri serdar Erzurum’da

iken geldi. Minuçehr’in tamamen bağlılığı ancak Çıldır savaşından sonra kesin olarak

hâkimiyeti altına almıştır. O tarihlerde bölgede on binlerce Türk yaşadığı için Gürcüler buraya “Didi
Turkoba” (Büyük Türk eli) demekteydiler. Kral II. David’in bölge Müslümanlarından haraç alması ve
zulmetmesi üzerine Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar Gürcistan üzerine asker göndermiş, meydana
gelen savaşta (1121) ordu yenilerek Tiflis ile Ani kaybedilmiştir. Bundan sonra Gürcüler Şirvan
(1123), Ani ve Kars’ı topraklarına ilhak etmişlerdir. Bu tarihten itibaren Gürcülerle Türkler arasındaki
mücadele devam etmiş, Anadolu Selçuklu sultanları II. Süleyman Şah ve I.Alaaddin Keykubad
dönemlerinde bütün şiddediyle sürmüştür. 1220’den itibaren ise bölgeye Moğol akınları başlamıştır
(Hüsameddin Karamanlı, “Gürcistan, Tarih”, DİA, XIV, s.311-313; V. Minorsky, “Tiflis”, İA, I/I,
s.264-279). VI. asırda, Osmanlı ve İran arasında paylaşılmadan evvel Gürcistan dört hâkimiyet
bölgesinden oluşmaktaydı. Buna göre: Batıda Karadeniz’den Likhi dağlarına kadar olan bölgede
merkezi Kutatis olan İmereti Krallığı bulunuyordu. Bu krallık Bagratlı yahut Açıkbaş ülkesi olarak da
anılmakla birlikte Osmanlı belgelerinde bu gölgenin hâkimleri için “Başaçuk” unvanı
kullanılmaktadır. Bu krallık kendi içinde Samegrelo (Megrel) ve Guria olarak iki beyliğe ayrılmış
olup, Megrel beyleri için “Dadyan” ve Guria beyleri için “Guriel” unvanları kullanılmıştır. Doğuda
Azerbaycan sınırında merkezi Gremi olan Kaheti Krallığı (Levan ülkesi); Orta bölümde Azerbaycan
ile Gürcistan arasında merkezi Tiflis olan Kartli Krallığı; İmereti’nin güneyinde ise merkezi Ahıska
olan Samse Atabeyliği bulunmaktaydı (Nebi Gümüş, XVI. Asırda Osmanlı-Gürcistan İlişkileri,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı Basılmamış
Doktora Tezi, İstanbul 2000, s.28, 49). Kanunî döneminde Osmanlı-İran savaşını bitiren Amasya
Antlaşması (1555)’yla, Gürcistan toprakları Osmanlı ve İran arasında paylaşılmıştı. İmereti Krallığı,
Megrel ve Guria Osmanlı; Meshıya, Kartli (Luarsab ülkesi), ve Kaheti (Levan ülkesi) Safevîlerin
hâkimiyetine girmişti (Kütükoğlu, s.41).
377
Sefere ilk karar verildiğinde, Gürcistan’ın Levan hâkimine hüküm gönderilip, daha önceden
Şavşad beyinin vasıtasıyla mektup göndererek Osmanlı’ya bağlılığını bildirdiği kendisine hatırlatılıp,
bu bağlılığa binaen İran üzerine yapılacak seferde askeriyle hazır olup, Erzurum beylerbeyi vasıtasıyla
sefere hareket etmesi istenmiştir (MD, 32, s.35, hk.83: 20 L 985/ 31 Aralık 1577). Bu ismin aslı
“Levan” olup, Osmanlı kaynaklarında “Levend” şeklinde geçmektedir.
378
Başı-açık Görgi’ye gönderilen mektup sûreti için bkz. Nusretnâme, s.45-47. Bu konuda Başı-açık
Melik’e birer sûreti Oryul Bey’e ve Bana Melik'e gönderilen hükümde, İran seferi için Vezir Mustafa
Paşa’nın serdar tayin olunduğu ve donanmadan bazı gemilerin gönderilip Paşa Suyu vasitası ile
içerlere gitmek emr olunduğundan askeriyle orduya iltihak edip hizmet etmesi ve gemide olan top ve
yuvalak vesaireyi nakil için araba ve kira hayvanı tedarik etmesi istenmiştir (MD, 32, s.106, hk.219:
14 M 986/23 Mart 1578).
379
Şark seferine serdar tayin olunan Mustafa Paşa o tarafa yaklaştığında müretteb ve mükemmel
askeri ile ordusuna iltihak edip hizmette bulunmasına dair Gürcü beylerinden [Megrel’deki] Dadyan
Melik'e gönderilen hüküm (MD, 32, s.94, hk.195: 8 M 986/17 Mart 1578); Kırzıoğlu, s.428-429.
94

gerçekleşecek, Başı-açık melikinin itaatnâmesi ise Serdar, Erzurum’dan ayrıldıktan sonra

gelecektir 380.

Özbeklerin İran’la olan çekişmelerinden de yararlanma yoluna gidildi. Özbek Han’ı

Abdullah bir yıl önce elçi göndererek İran’la savaş halinde olduklarını ve Osmanlı’nın

sınırdan kendilerine yardımda bulunmalarını istemişti. Ancak o sırada Osmanlı’nın İran ile

sulh halinde olduğu, fakat daha sonra olası bir savaşta kendilerinden yardım isteneceği

şeklinde cevap verilmişti. Bu münasebete güvenilerek Abdullah Han’ın İran’la yapılacak

olan savaşta yardım etmesi istenmiştir381.

Bunların dışında sefere ilk karar verildiği sıralarda İran’a tâbi sınırdaki beylere

istimâletler gönderilerek, sefere iştirak etmeleri halinde, kendi ülkelerinin yurtluk-ocaklık

olarak evlatlarına kalmak suretiyle kendilerine verileceği bildirilmiştir. İran beylerinden

İskender, Deşt-i Kıpçak Hâkimi İskender Mirza, sabık Bırados Beyi Hasan, Hakkâri Beyi

Zeynel, Osmanlı’ya itaat ederek, ülkeleri kendilerine sancak veyahut da yurtluk-ocaklık

olarak verildi382. Bunların dışında Nahçıvan Hâkimi Şeref Han kendisine ata yurdu Bitlis’in

380
Kütükoğlu, s.42-43.
381
MD, 32, s.214, hk.403: 22 C 986/26 Ağustos 1578; keza Kırım Hanı Mehmed Giray’a gönderilen
hüküm (s.370, 371 hk.664).
382
“İran beylerinden İskender Bey’in bu tarafa itaati bildirilmekle ülkesi kendisine yurtluk ve ocaklık
tarikiyle neslen ba’de neslin evlâd ve ahfâdına intikal etmek şartıla ferman verilip hil'at ve sancak
gönderildiği ve bunlar kendisine bildirilip vereceği cevabın İstanbul'a yazılması” hakkında Bağdad
beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 32, s.128, hk.267: 6 S 986/14 Nisan 1578); “Ma-i Deşt hâkimi
İskender Mirza dâmet meâlihûya hüküm, Bağdad Beylerbeyi Hüseyin Paşa’nın gönderdiği mektub
manzur olup bu tarafa sadâkat ve ubudiyet gösterdiği malûm olmakla idaresi altında eyâletin
kendisine ve evladına neslen ba’de nesl tevcih olunduğu ve beratı yazıldığı ve bir sancak ile bir hil'at
gönderildiği; memleket dâhilinde kadılar tayin edip şer'i şerîfe riayet olunması ve İran'dan bir tecavüz
vaki' olursa muavenet edilmesi” sûreti, yakındaki beylerden Kerniye Beyi Haydar Bey ve Derne Beyi
Kubad Bey’e (MD, 32, s.130, hk.269: 6 S 986); “İran ülkesine vaki' olan hücumda gösterdiği
dilâverliğe mükâfaten Urmi[ye] ülkesi sancak tarikiyle ve üç yüz bin akça salyane ile kendisine tevcih
olunub hil'at dahi gönderildiğine” dâir sabıka Bırados Beyi Hasan'a; terakki verilmesine dâir sûretleri
Bırados Beyi Ali, Dergüvar Beyi Nâsır, Somay Beyi Zeyneddin, Kotur Beyi Veli, Hakkâri Beyi
Zeynel, Elbak Beyi Zekeriya, Şabak Beyi Kamber Mehmed, Bargiri Beyi İdris beylere gönderilen
hüküm (MD, 32, s.129, hk.268: 6 S 986; Kütükoğlu, s.44); bu tarafa olan sadakat ve temayülünü
bildirdiğinden dolaı kendisine sancak ve hil'at gönderildiği ve hayat boyu ülkesinde hâkim olup
kendinden sonra evlad ve ahfadına intikal edeceği için berat tahrir olunduğu ve İran'dan bir tecavüze
uğrarsa yardım edileceğine dair Pelenkân Hâkimi Mir İskender’e hüküm (MD, 32, s.146, hk.296: 21 S
986/29 Nisan 1578).
95

verilmesi karşılığında Bitlis’e geleceğini bildirince383 Bitlis 505.564 akçe ile yurtluk-ocaklık

tarikiyle kendisinden sonra evladına kalmak üzere Şeref Han’a tevcih edilmiştir384.

Böylece ordu, asker sayısı bakımından güçlendirilip, diğer yandan sınır güvenliği

sağlanmış olacaktı. Bu da psikolojik bakımdan Osmanlı’yı İran’a karşı daha güçlü hale

getirecekti. Öncelikli olarak sınıra yakın yerlerdeki beylerin itaatleri sağlandıktan sonra her

birinin görev yerleri belirlendi. Tebriz Hâkimi Emir Han, Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa’ya bir

mektup gönderip, Hoy, Salmas ve Urmi[ye]’yi istila eden kürtler oradan ihraç olunmazsa

sorunun sulhün bozulmasına kadar gideceğini bildirmişti. İran askerinin ilk önce Van'a

hücum etmesi muhtemel olmakla birlikte, Van'da bulunan asker Van'ı muhafaza edecek

miktarda değildi. Bu nedenle Mustafa Paşa’nın acele serhate ulaşması ve İran’dan gelen elçi

ile görüşüp geri göndermesi ile ilgili kendisine emir verilmiştir385. İran’ın ilk saldırıyı bu dört

bölgeden yapma ihtimali göz önüne alınarak; Hoy, Salmas, Urmi[ye] ve Van’a yakın beylere

emirler gönderilip, ortak hareket ederek sınırın güvenliğini sağlamaları bildirilmiştir386.

383
MD, 32, s.81, hk.168: gurre-i M 986 (10 Mart 1578); keza s.89, hk.185; ; Kütükoğlu, s.69. Şeref
Han bu olayı şu şekilde kaleme almıştır: “…986 yılının 3 Şevval günü (3 Aralık 1578), bana bağlı ve
benimle beraber olan ve 200 kişinin benim Rozkan aşiretimden olan 400 kişiyle birlikte Nahçıvan’dan
ayrıldım. Van askerlerinin ve Kürdistan beylerinin değerli yardımı ve desteği sayesinde üç gün içinde
Van şehrine ulaştık. Orada yüce Allah’a muhtaç olan bu fakire büyük saygı ve ilgi gösteren, beni
dostça ve saygıyla şehirde misafir eden ve gerçek durumum hakkında yüce padişahlık tahtına derhal
bir rapor sunan Hüsrev Paşa ile görüşmek şerefine kavuştuk. Onun bu raporu üzerine cömert Padişah,
Mustafa Çavuş’la, Bedlis Eyaleti’nin bana verildiğini tekrarlayan yeni bir beratla birlikte…”
(Şerefnâme, s.521).
384
“…Bundan akdem Nahcıvân hâkimi olan Şeref Han’a hüküm ki, Südde-i seniyye-i devlet-medâr
ve atabe-i aliyye-i ger-dûn iktidârımıza izhâr-ı ubûdiyyet ve arz-ı rıkkıyet eylediğin ecilden hakkında
mezîd-i avâtıf-ı aliyye-i şâhâne ve meziyyet-i avârız-ı seniyye-i hüsrevânem zuhûra getürüp
mukaddemâ Bitlîs sancağının icmâllü hâslarından iken ayrılup ümerâ ve zü‘amâ ve erbâb-ı tîmâra
virilen elli bin sekiz yüz otuz sekiz (50838) akçe yazar karye-i Pesel ve altmış bin dört yüz otuz
(60430) akçe yazar karye-i Hâcıkend ve onüç bin dört yüz iki (13402) akçe yazar karye-i Urbân ve bin
altı yüz (1600) akçe yazar karye-i Horos ve havâss-ı hümâyûna ilhâk olunup kırk bin (40000) akçe
yazar ihtisâb nefs-i Bitlîs ve seksen altı bin üç yüz elli beş (86355) akçe yazar karye-i Eküç ki bi’l-fi‘l
Bitlîs sancağının iki yüz altmış bin akçe (260000) hâslarıyla cem‘ân beş yüz bin beş yüz altmış dört
(500564) akçe olur ülkelik tarîkiyle sana erzânî kılınup ve tevcîh ü ta‘yîn olunup… bu bâbda berât-ı
sa‘âdet-âyâtımızdan irsâl olunur…”, birer sûreti Tebrîz hâkimi ile Sa‘d Çukuru hâkimine (MD, 32,
s.276, hk.506: 19 ZA 986/17 Ocak 1579); keza s.281, hk.514; keza s.297, hk.543). Keza Kütükoğlu,
s.69.
385
MD, 32, s.196, hk, 383: 24 R 986/30 Haziran 1578.
386
Sabıka Hakkâri Beyi Zeynel Bey’e, bir sûreti Mahmudî Hasan Bey’e, Van beylerbeyine, Hazo
hâkimine, birer sûreti İmadiye hâkimine, Cizre hâkimine, Zeriki beylerine, bütün aşireti halkı ile
Van'a gelip muavenet etmeleri için Hazo hâkimi, bir sûreti İmâdiye hâkimine, Cizre ve Zeriki
beylerine, Lacun/Lâcân Beyi Ömer beye, birer sûreti Terkever Beyi Nâsır Bey’e, Iston [?] Beyi Yörük
Ahmet Bey’e, Ûşnî Beyi Zeynel Bey’e, Pırtak Beyi Ali Bey’e, Urmi/Urûmiye Beyi Hasan Bey’e,
96

İran’ın en büyük sultanlarından biri olan Tebriz Hâkimi Emir Han’ın Osmanlı tarafına

geçme ihtimali de düşünülerek ona da bir mektup gönderilmiştir. Eğer Osmanlı’ya itaat eder

ve gönülden bağlılığını devam ettireceğine dair bir adamını İstanbul’a gönderirse, Tebriz’in

kendisine yurt olarak verileceği bildirildi. Aynı şekilde bölgenin ileri gelen aşiret reislerinin

ve diğer sultanlarının itaat etmesi için de mektuplar gönderildi387.

Seferde hazır bulunacak olan komutan ve asker ile sınır güvenliğinin sağlanması işi bu

şekilde halledildikten sonra, sıra ordu mühimmatının tamamlanmasına geldiğinde; tüfek ve

top gibi silahların yanısıra, zahire ve askerin diğer yiyecek ihtiyacının karşılanması ile ilgili

olarak merkezden sancak ve eyâletlere emir-nâmeler gönderildi. Sefere gidecek olan eyâletin

beyi ve askeri kendi bölgesinden karşılayamadığı mühimmat ile levazımât diğer sancak ve

eyaletlerden gönderilecekti388.

3. Serdar Mustafa Paşa’nın Erzurum’a Varması ve Osman Paşa’nın Orduya


Katılması

Hazırlıklarını 23 günde tamamlayan serdar, Üsküdar’dan kalkıp bütün maiyetiyle

Erzurum’a doğru yola çıktı (20 Safer 986/28 Nisan 1578)389.

İznik, Yenişehir, Ermeni-derbendi, Bozoyük, Sultanönü istikametiyle, Poladin

kasabası üzerinden Akşehir’e varıldı. 18 Rebîülevvel/25 Mayıs’de kendi çiftliklerinin de

Şehrizol beylerbeyine, İmâdiye Hâkimi Kubad Bey’e hükümler yollanmıştır. Hükümler için bkz.
Kütükoğlu, s. 46,48.
387
Birer sûreti Dînever Hâkimi Solâk Hüseyin’e, Pîlâver Sultânı Rüstem Sultân’a, Han’a, Sa‘d
Çukuru Hâkimi Mehmed Han’a, Sarûr Hâkimi Dünbülî Sultân Alî’ye, Kızıldere ve Keçivân Kale
Hâkimi Kelhûrî Şirvan Bey’e, Sâhib-i aşîret olan Kölânî Emîn Bey ile Kölânî Şâh-verdî Bey’e ve
Revân Hâkimi Mehmed Han’a yazılan hüküm (MD, 32, s.277-278, hk.506).
388
Mühimmatla ilgili olarak Mühimme Defterleri’nde (özellikle nr. 31, 32, 38, 44) ayrıntılı bilgiler
bulunmaktadır. Bu hükümlere yeri geldikçe değinilecektir. Bu sefer mühimmatı için bkz. Kütükoğlu
aynı eser, s. 48 vd.; Osmanlı-İran savaşlarında iaşe ve mühimmat konusunda tafsilat için bkz. Ömer
İşbilir, XVII. Yüzyıl Başlarında Şark Seferlerinin İaşe, İkmal ve Lojistik Meseleleri, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1997; İşbilir, “Savaş ve
Bölgesel Ekonomi: İran Savaşlarında Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu”, OTAM, XXI, Ankara
2009, s.19-40; Kütükoğlu, s.32-39; Kırzıoğlu, aynı eser, s.274 vd.
389
Kütükoğlu, s.48; Rahîmî-zâde İbrahim Harîmî, serdarın İstanbul’dan ayrılış tarihini 21 Safer yani
bir gün sonra olarak kaydediyor (Zafernâme-i Sultan Murad Han (haz. Çetin Sungur) Kırıkkale
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale 1998, s. 112).
97

bulunduğu Ilgın kasabasına varıldı; orada beş gün kaldıktan390 sonra Konya’ya giderek Hz.

Mevlana Hazretlerinin Türbesi’ni ziyaret etti. Kayseri, Sivas ve Koçhisar (Hafik)391 yoluyla

yola devam edilirken, Kırım hanının biraderi Adil Giray392 yanındaki Tatar askeri ve sair

efrad393 ile Azak'dan Demirkapı'ya hareket ettiği, 15 konakta Şirvan'a varacağı Serdar Vezir

390
“Vezir Mustafa Paşa'ya hüküm ki, …Rebîülevvelin 18. günü Ilgın'a vasıl olup mîrî develeri
yağlamak için beş gün istirahat edildiği ve sâir ahvâl bildirilmekle vakit geçirmeyip hududa varmağa
gayret etmesi…” (MD, 32, s.187, hk.369: 3 R 986/9 Haziran 1578); Âlî, Mustafa Paşa ve ordunun
Ilgın’da altı gün kaldığını yazmıştır (Nusretnâme, s.71); krş. Kütükoğlu, s.49.
391
Mektubunda Koçhisar'a varıldığı ve zahireye muzâyaka olduğu bildirilmekle, Trabzon iskelesine
15 gemi ile gönderilen Rumeli zahiresini satın almak için Erzurum'dan 200 bin akçe alıp Trabzon'a
göndermesi; beylerbeyilere kendisi ile beraber Erzurum'a gitmesi için emir vermesi ve Türkmen
içinde zuhur eden şahte Şah İsmail namındaki müfsidin tenkili için o tarafta bulunan sancak beylerinin
seferden alıkonulduğuna dair Vezir Mustafa Paşa'ya gönderilen hüküm (MD, 32, s.208-209, hk.394;
Kütükoğlu, s.34, 49). Elbistan kadısı Mahmud’un mektubuna göre: Elbistan’da Şam Bayat adlı
Türkmen taifesi içinden “Şah İsmail” olduğunu öne süren bir kişi Arabistan’dan gelmiş, Sultan
Korusu mezkiinde 30 hanelik bir yerlişim kurup, 200 kişilik atlı grup halinde yol kesip geleni geçeni
soymuşlar ve taraftar toplamak maksadıyla Ashâbü’l-Kehf’e, Bozok’ta bulunan bir halîfenin yanına,
ardından Hâcı Bektâş’a giderek kurban kesmişlerdi. Ayrıca bazı kimseler Elbistân’a gidip gelirken
Türkmen taifesi tarafından soyulmuş, bunların bazıları yakalanırken Elbistan halkı bu taifeden
oldukça korkmuştu. Bu yüzden asker sefere gittiği taktirde buraların boş kalmasının uygun
olmayacağı Zülkadir Beylerbeyi Ahmed tarafından bildirilmişti. Bu arz üzerine Türkmân sancağı Beyi
Şah Murad o tarafların muhafazası için seferden alıkonularak “sahte Şâh İsma‘îl’in yanındaki fesad
ehlinin ve etrafta halifeyim” diye eşkıyalık edenlerin yakalanması için Bozok Beyi Çerkes Bey,
Ayntâb Beyi Keyvân ve Kırşehri Beyi Memi görevlendirilmişlerdir. Türkmân sancağı Beyi Şâh
Murâd’a gönderilen hüküm (MD, 32, s.206-207, hk.392: 8 CA 986/13 Temmuz 1578); keza s.207,
hk.393. İran tarafında olayın ne şekilde yaşandığına gelince, Osmanlı-İran savaşı başladığı sırada
zaten zor duruma düşen Hudabende bütün yetkilerini Veziri Selman Mirza’ya devretmişti. Bu sırada
iki tane “dilenci” ortaya çıkarak taht üzerinde hak iddia etmeye başlamış, pek çok bölgeden taraftar
toplamayı başarmışlar, yakalanarak öldürülmelerine rağmen Şah’ın otoritesi sarsılmıştı (Sir John
Malcolm, The History of Persia, volume I, London 1829, s.339). II. Şah İsmail’in ölümünden bir
sene sonra Osmanlı-İran savaşının henüz başladığı sırada ortaya çıkan bu olayla ilgili ayrıntılı bilgi
için bkz. Faruk Söylemez, “Anadolu’da Sahte Şah İsmail İsyanı”, Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, 17, 2004/2, s.71-90.
392
Sefere bizzat Kırım Hanı Mehmed Giray’ın katılması istenmiş ancak Kırım hanı kendisinin yerine
kardeşleri Adil, Gazi, Mübarek ve Selamet ile oğlu Murat Girayları ordusuyla Şirvan’a göndermiştir.
Kırım hanının sefere bizzat iştirak etmediği resmi kayıtlarla da desteklenmektedir. “…Ve Tatar hânı
hazretleri dahi karındaşı Âdil Girây’ı ba‘zı mirzalar ile Şirvan tarafına ta‘yîn eyleyüp bi-şümâr asker-i
Tatar ve südde-i sa‘âdetden ta‘yîn ve irsâl olunan asâkir-i nusret-şi‘âr ile on beş günde azâmî varup
andan öte Demirkapı’ya on beş konak yazup inşâ’a’llâhu te‘âlâ ol mikdâr zamâna değin varılur deyü
haber vârid olup…” (MD, 32, s.379-380, hk.670; keza s.215, hk.404); “Han hazretlerine nâme-i
Hümâyun… karındaşınuz Adil Giray asker-i Tatar-ı ‘adu-şikâra serdar ta’yin olunup vesâir
karındaşlarunuz Gazi Giray ve Mübarek Giray ve Selâmet Giray ve evlâd-ı emcâdunuzdan Murad
Giray’ı yarar beğler ve mirzalarla sefer-i hûmayuna göndermeğin…” (keza s.156, hk.310); “Kefe
beğlerbeği mektûb gönderüp sefer-i hümâyûn içün ‘azimet iden asker-i Tatar ile Mehmed Giray Han
bizzat kendü gitmeyüp, karındaşlarından Adil Giray ile Gazi Giray’ı ta’yin idüp…” (MD, 34, s.160,
hk.338).
393
Adil Giray’ın maiyetine verilen askerin her türlü sefer mühimmatının tedarik edilmesi için
özellikle Kefe Beyi Mehmed Bey’e hükümler gönderilmiştir. Azak Beyi Kasım hasta olduğu için
Mehmed Bey’in kendisinin sefer gitmesi; Adil Giray’a 500 yeniçeri ve topçu ve top arabacının tayin
olunduğu; Kefe hassa harcından Adil Giray’a 100 bin Osmanî akçe verilmesi hakkında hüküm (MD,
98

Mustafa Paşa'ya haber verilerek, kendisinin de zamanında Erzurum’a ulaşmaya gayret etmesi

ve Adil Giray ile haberleşmeyi devam ettirmesi bildirildi394. Vezir Mustafa Paşa yola

çıktıktan sonra, Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa mektup gönderip, İran askeri ansızın

Erzurum'a hücum ederse mevcut askeri ile mukavemet kabil olmayacağını bildirip, yollarda

fazla duraklamadan acele Erzurum’a erişilmesini istemişti395. Bu nedenle, Serdar Mustafa

Paşa’ya Erzurum'a varmak için acele etmesi emrolunduğu396 gibi Sivas, Karaman, Haleb,

Zülkadirli ve Diyarbekir beylerbeylerinin eyâleti askeri ile acele edip serdara mülaki olması

istendi397.

Serdar ve ordu 16. konakta Erzuruma’a vardı398. Erzurum dâhilinde bulunan Ilıca

mevkiindeki çayır toplanma yeri olarak belirlenmişti. Serdar ile gelen askerden başka eyâlet

ve sancaklardan gelecek olan asker de Erzurum civarındaki Çermik mevkinde toplandıktan

sonra Erzurum Ovası Osmanlı askeri ve çadırlarıyla doldu taştı. 986 Cemâziyelevvel

(Temmuz 1578)’de Erzurum Kalesi’nin arkasında bulunan Deveboynu adlı menzilde,

Şehidler Türbesi yakınında serdarın otağı kuruldu ve bütün beylerbeyiler, sancakbeyleri,

alaybeyleri, zaimler, bölük ağaları ve asker alaylarıyla beraber serdarın huzurunda

toplandılar. Özdemiroğlu Osman Paşa da bütün maiyeti ile Cinis 399 mevkiinde, Serdarı

karşılayarak orduya mülaki oldu400. Özdemiroğlu Osman Paşa da diğer beyler gibi giyinip

kuşanıp siyah atı üzerinde geldi. Maiyyeti de kendisi gibi kuşanmış bir şekilde hazır

bulundular. Osman Paşa ve askerlerinin alayı diğer beylerden daha dikkat çekiciydi. Harimî

bu gösterişi; “…sabıka Diyarbekir Beğlerbeğisi Osman Paşa istikbâl idüp bir alay

göstermişdir ki, kevseri gâlib ve cemî‘i ‘asker şevket ü şöhretle ânın mağlûbu olup, serdar

34, s.160, hk.338: 22 S 986; keza MD, 34, s.162, hk.344: 22 S 986). Adil Giray’a lazım olan hayvan,
peksimet ve seyishanenin tedariki (MD, 34, s.168, hk.354-355: 22 S 986; keza MD, 32, s.147,
hk.297); davar ihtiyacının karşılanması (MD, 32, s.150, hk.302: 21 S 986); Kütükoğlu, s.87. Şirvan
seferine lazım olacak tüfekci, neccar, tüfek ve alet gönderilmesi (MD, 32, s.153, hk.304)
emredilmiştir.
394
MD, 32, s.215, hk.404: 22 CA 986/27 Temmuz 1578 Kütükoğlu, s.87.
395
MD, 32, s.171, hk.338: 13 RA 986/20 Mayıs 1578.
396
MD, 32, s.172, hk.340: 13 RA 986; Kütükoğlu, s.50.
397
MD, 32, s.172, hk.341: 13 RA 986; Kütükoğlu, s.50.
398
Zafernâme, s. 12-13.
399
Erzurum Aşkale’ye bağlı bir köydür.
400
Zafernâme, göst. yer; Abdurrahman Şeref, TOEM, IV/24, s.1353; Kütükoğlu, s.50.
99

hazretleri dahi küllî ri‘âyet idüp hattâ otağlarının sağ yanında konup göçmek için yer ta‘yîn

idüp… şeklinde kaydetmiştir401. Askerin bu kadar büyük ve gösterişli bir şekilde toplanması

ve gövde gösterisi yapmasının nedeni, Erzurum’un serhatte bir yer olması ve bölgede İran

casusunun bulunması ihtimaliydi402.

Çermik ılıcasına varıldığı gün Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa, Sivas Beylerbeyi

Mahmud Paşa ve Zülkadirli Beylerbeyi Ahmed Paşa ile yanlarında bulunan askerin de hazır

bulunduğu halde serdarı karşıladılar ve burada büyük bir ziyafet düzenlendi. Akabinde hak

edenlerin gelirlerine zam yapılırken bazılarına yeni memuriyetler verilip, Ahmed Paşa,

Erzurum muhafazasına tayin edildi. Ancak Ahmed Paşa görevi kabul etmeyince serdar, önce

katlini karar kılmış, ancak bazı beylerin araya girmesiyle azletmekle yetinmişti. Yerine

Kastamonu sancağı beyi olan Mustafa Bey Maraş beylerbeyi olarak tayin edilirken, Mustafa

Bey’in sancağı Solak Ferhad Paşa oğlu Mehmed Bey’e verildi. Ertesi gün Erzurum önüne

gelindiğinde burada da büyük bir sofra ziyafeti verildikten sonra bölgenin muhafız askeri

tayin edilip, sefer mühimmatları tamamlandıktan ve birkaç gün Erzurum’da dinlenildikten

sonra403 divan toplanarak Gürcistan’ın fethi kararı alınarak hazırlıklara başlandı. Gürcistan’a

doğru yola çıkılıp Pasin Ovası (Hasankalesi)’na gelindiği gün orada hazır bulunan Sivas

Beylerbeyi Mahmud Paşa (Sinan Paşa’nın kardeşi) eyaleti askeriyle Erzurum serhaddinin

muhafazasına tayin edildi404. Hasankale’den ayrılıp, Çoban Köprüsü’nü geçen ordu orada

nehir kenarında konakladı. Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa, Gürcistan’ın ileri gelenleri ile

öncü olarak tayin edilirken, Karaman beylerbeyi sağ tarafa, Maraş Paşası sol tarafa karakol

için görevlendirildiler. Bir gece bu menzilde konaklandıktan sonra ertesi sabah hareketle

Kanlıdağ mevkine gelindi. Soğanlı-derbendi’nden geçen ordu, beş günlük bir yürüyüşten

sonra Ardahan kalesine ulaştı. Ardahan beyi Abdurrahman Bey, Serdar’ı karşılayıp top

401
Zafernâme, s.12-13; “Hususâ ol gün Özdemür Paşa oğlu Osman Paşa Hazretleri kendülerin cenk
aletiyle tezyîn idüp ol dül dül fi’âl esb-i siyâhın üzerine âlî misal süvâr olup cem’ kulların dahi
murassa’ ve müzeyyen esbâblar ve rahtlarile tezyîn idüp ve önünde altı dane şatırlar ki zerrîn-ser ve
zerrîn-kemer ellerinde murassa’ teberler dutarlardı” (Târih-i Osman Paşa, s.17).
402
Târih-i Osman Paşa, s.17-18.
403
Zafernâme, 13-14.
404
Zafernâme, 13-14; Hüseyin b. Mehmed, Mahmud Paşa’nın Erzurum muhafazasını bırakılmasının,
Hasankale’ye gelmeden önce Erzurum’da iken olduğunu belirtmiştir (Gazavât, 27b).
100

atışlarıyla gelen askeri selamladı. Asker nehir kenarına çadırlarını kurup istirahat için iki gün

orada konaklandı405.

Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa top arabalarıyla beraber Oltu kalesi üzerinden öncü
olarak gönderilmüş, serdarın ordusu da onun arkasından devamla beşinci günde Basmalı
menziline geldiğinde, Gürcistan hâkimlerinden İmereti kralı [Başı-açık]’nın kethüdası ve
bazı beyleri bağlılıklarını bildirmek üzere hediyelerle gelmişlerdi. Başı-açık melikinin bu
bağlılığına karşılık olarak serdar, kendisine ihsanlarda bulunarak emân vermişti. Dördüncü
gün Ardahan Kalesi önünde konaklanırken, Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa’nın kethüdası, İran
406 407
askerinden 300 kişinin ortadan kaldırıldığı haberi ve Hüsrev Paşa’nın mektubu ile geldi.
Bu müjdeli haber üzerine Hüsrev Paşa’nın kethüdası Yusuf Ağa’ya Erciş sancağı inayet
408
olundu .

4. Çıldır Muharebesi ve Tiflis’in Zabtı

Lala Mustafa Paşa 23 Temmuz’da Çermik’ten hareket ederek Ardahan tarafına

yönelmişti. 20 gün Çermik’te zaman kaybedilmesinin nedeni askerin toplanmasının ve

Trabzon’dan gelecek olan topların beklenmesidir. Ordu, Deve-boynu, Hasankale, Çoban

Köprüsü, Kanlı Dağ ve Soğanlı-derbend’i üzerinden 5 ağustosta Ardahan’a vardı409. 8

Ağustos 1578 günü Ardahan yakınlarında olan [Varaza-oğlu Mahmud Han’a ait] Vale kalesi

alınıp, ertesi günü Yenikale muhasara edildi410. Osmanlı’nın üst üste yaptığı bu iki akın İran

tarafını rahatsız etmeye ve harekete geçirmeye yetmişti. Aynı şekilde Lala Mustafa Paşa’nın

405
Gazavât, 27b-28a.
406
Hüseyin b. Mehmed, Hüsrev Paşa tarafından ortadan kaldırılan veya esir edilen Kızılbaş sayısını,
“elli baş ve iki dil” olarak vermektedir (Gazavât, 28b).
407
Hüsrev Paşa’nın mektubuna göre: Tebriz Beylerbeyi Emir Han’ın 20.000 Kızılbaş ile Salmas’ı
muhasara ettiği haberi alınınca Mahmudî Hasan Bey, muhasara edilen Şah-Kulu Sultan oğlu Koçi Bey
ve Gazi’nin imdadına gönderilmiş; Hasan Bey düşmanın fazlalığına bakmaksızın 300 kişilik bir
kuvvetle İran öncü kuvvetlerinden Pîr Sultan ve Allah-Kulu Han’ı basarak aldığı baş ve esirlerle
Van’a dönmüştü. Emir Han, hezimeti duyunca çekilmiş, ancak Allah-Kulu Han ve Tebriz Hâkimi
Sührâb Bey ile Hacı Sultan’ı 7.000 İran askeriyle Van bölgesini tahrip etmekle vazifelendirmişti. Bu
durumdan haberdar olan Hasan Bey yine beraberindeki 300 kişi ve Hüsrev Paşa’nın vekili Yusuf
Kethüda’yla Kotur Deresi’nde İranlılara bir gece baskını yapılmış 15 şehit verilmesine karşılık 300
Kızılbaş’ın başı kesilmişti (Nusretnâme, s.125-126; ondan naklen Peçuylu, II, 39).
408
Zafernâme, s.14; Nusretnâme, s.126.
409
Kütükoğlu, s.53.
410
Nusretnâme, s.132-133.
101

itaate davet ettiği Gürcü hâkimlerinden Altunkale Melikesi Dedisimedi de Osmanlı

ordusunun gelişinden endişeye kapılmıştı. Bir mektupla elçisini Serdar’a gönderip,

oğullarından Mînûçihr’i rehin verebileceğini diğer oğlu Gurgura ve kendisinin iyi muamele

karşılığında vergi ödeyeceğini taahhüt etti. Bu şekilde savaşın sonunda kimin kazanacağını

görmek için zaman kazanmaya çalışıyordu411.

5 Cemazîyelâhır/9 Ağustos 1578 günü muhasara devam ederken Çıldır412 sahrasında

Yenikale yakınlarında bulunan tepenin kuzey kısmında Tokmak Sultan, Kara Han413,

Gence414 Hâkimi İmam-Kulu Han ve Kazak Dönmez Han415 olmak üzere toplam 12 han

komutasında 15-20 bin416 kadar Kızılbaş askeri sınıra yakın yerde pusuda bulunuyorlardı.

40-50 kişilik Rumeli askeri, ordudan ayrı olarak Çıldır yakınlarında bulundukları sırada

Tokmak Han’ın öncül kuvvetleriyle karşı karşıya kaldılar. 40-50 kişilk bu küçük grup,

serdara ve askere haber vermeksizin İran ordusuyla cenge girişti417.

Üç saat kadar süren bir mücadeleden sonra Safevî askerinin çokluğu dikkate alınarak

daha fazla zayiat verilmesini önlemek amacıyla Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa eyâleti

askeri ve Kürd askeriyle yardıma gönderildi. Ansızın gelen bu saldırı karşısında Diyarbekir

askerinin toplarlanmasına fırsat kalmadan, yaklaşık 3-4 bin418 kişilik askerle karşı koymaya

çalışıldı. Bu mücadelede bizzat kendisi de dövüşen Derviş Paşa birçok Kızılbaşı tek başına

haklarken iki defa atından düşürüldü. Maiyetinden 30 kadar ağa ve yedi sancak beyi

411
Kütükoğlu, s.57; Kırzıoğlu, s.288.
412
Çıldır, bugün Doğu-Anadolu’da Kars iline bağlı bir kazadır. Bu isim aynı zamanda ilçenin 8-10 km
güney-doğusunda bulunan gölün de adıdır. (M. Kemal Özergin, “Osman Paşa’nın Şirvan Seferi ile
İlgili Üç Manzûme”, TED, II, 1971, s.281). Çıldır zaferinden (1579) sonra ele geçirilen Altunkale
Atabeyliği ile Mahmud Han ülkesi ve daha önce 1551’de Atabeyler yurdundan ele geçirilen yerler
birleştirilip “Çıldır eyaleti” teşkil edildi. Bu eyalet, başlagıçta Arpalı, İmirhev, Pertekrek, Ardanuç,
Çeçerek, İspinze ve Ude sancaklarından müteşekkildi. Zamanla genişleyen bu eyalete XVII. asırda
Ahıska eyaleti de deniyordu (Feridun Emecen, “Çıldır”, DİA, VIII, s.300).
413
Kara Han, Ustaclu boyu Türkmen beylerinden olup Safevî kumandanlarındandır (Kütükoğlu, s.51).
414
Azerbaycan’ın en büyük şehirlerinden olan Gence, Küçük Kafkasya dağ grubunun kuzeyde ova ile
birleştiği yerde, Kür Nehri'nin sağ kollarından Gence-Çay’ın her iki sahilinde bulunur (Mirza Bala,
“Gence”, İA, IV, s.762).
415
Târih-i Osman Paşa (s.20)’da hanlar arasında bu hanın adı da zikredilmiştir.
416
Safevî askerinin sayısı MD, 32, s.220, hk.412’de 15-20 bin; Târih-i Osman Paşa, (s.20)’da 40
bin; Nusretnâme (s.130)’de 20 bin kadar; Zafernâme, s.14’de 50 bin olduğu belirtilmiştir. Keza
Kütükoğlu, s.55.
417
Nusretnâme, s.134.
418
MD, 32, s.221, hk.412.
102

çatışmada şehit oldular419. Kendisi ve adamları pek çok Kızılbaşı öldürürken, kimisini de

atından yıkıp yaraladı. Bu sırada Özdemiroğlu Osman Paşa, Erzurum Beylerbeyi Behram

Paşa ve eski Zülkadir Beylerbeyi Ahmed Paşa, İran ordusu karşısında zor durumda olan

Derviş Paşa’nın imdadına yetiştiler. Osman Paşa yanındaki silahşörleriyle birlikte İran

askerinin arasına daldı. Zaman zaman atından düşmesine rağmen bu zaferin kazanılmasında

birinci derecede etkili olmuştur420.

Özdemiroğlu, saldırıya geçtiği zaman ilk çarpışmada on iki Kızılbaş’ı ortadan kaldırdı.

Ardından Tokmak Han’ı fark ederek üzerine yürüyüp, sancak dibinde onu kıstırdı ve

“bozdoğan” ile kendisine vurup yere yıktı. Tokmak Han can havliyle kaçmaya yeltendiği

anda Osman Paşa bir darbe daha indirdi. Paşa, Tokmak Han’ın başını kesmek için kılıcına

davrandığı sırada Han’ın adamlarından biri Tokmak Sultan’ı yedeğine alarak kaçtı. Osman

Paşa yeniden düşmanın arasına girip, bayrakdarlarını yere yıkıp, nekkarelerini ele geçirdi.

Bunları Derviş Paşa’ya teslim ettikten sonra yeniden düşman üzerine yürüdü. Bu sırada

Behram Paşa beraberindeki 12 bin askerle birlikte, Manisa beyi, eski Maraş beyi [Muytab-

zâde Ahmed421], gönüllüler ağası ve Anadolu gazileri ile bir anda savaş meydanında belirdi.

Behram Paşa kuvvetleri gelince Kızılbaş askeri dağılmaya başladı. Ardından Behram Paşa

bir ara Karahan Sultan’la karşı karşıya geldiğinde indirdiği darbeyle onu yaraladı ancak

Karahan Sultan atına binip kaçmayı başardı. Bu muharebede 5 bin422 Kızılbaş kılıçtan

geçirilmiş, 400423 Kızılbaş diri tutulmuştu. Akşam vakti eriştiğinde muharebeye ara verilmiş,

asker ordugâha geri dönmüştü. Ancak Osman Paşa Kızılbaşın arkasından takip ederek

karanlık bastırıncaya kadar Kızılbaşla cenge davam etti. Hava iyice karardığında Osman

Paşa, muharebede öldürülen 5 bin Kızılbaş’ın başını, aralarında bir kurçi ve Tokmak

Sultanın kethüdasının da bulunduğu 400 esiri; yağma edilen ganimeti; sekiz çift kösü

419
“Asâkîr-i İslâmdan beş beğ ve on iki za’im ve çavuşân kethüdası ve dörd yüz pehlivanlar şehîd
olup mertebe-i şehâdet buldılar” (Gazavât, 30b); Kütükoğlu, s.56.
420
Nusretnâme, s.135-136.
421
Zafernâme, s.15.
422
Harîmî, İran askerinden 4 bin kişinin öldürüldüğünü, ele geçirilen kös sayısının da 13 olduğunu
kaydetmiştir (Zafernâme, s.15); Don Juan of Persia’da, Osmanlı ordusunun 70 bin kişilik bir
kuvvetle saldırdığı ve Safevîlerin 7 bin ölü ve 3 bin esir verdiği kayıtlıdır (s.138 ).
423
Zafernâme (s.16)’de canlı olarak “1000 kadar Kızılbaş esir edildi ve bunlar o gün divanhâne
önünde kılıçtan geçirildiler” denmektedir.
103

develeriyle birlikte yanına alarak ve Kızılbaş sancakları baş aşağı dikilmiş halde ordugâha

hareket etti. Ordugâhta büyük bir şenlik ve ziyafet tertip edilmiş bütün asker ve paşalar

dizilmişti. Bu esnada Osman Paşa; Diyarbekir askeri ve yarar beğler ile Derviş Paşa;

Erzurum askeri ve namdar beyleri ile Behram Paşa ordugâha geldiler. Serdâr “gazanuz

mübarek olsun” diyerek onları karşıladı. Osman Paşa’nın iki gözünden öperek yanına aldı.

Diğer paşalar da kendilerine ayrılan yerlere oturdular424. Âlî, ordugâha getirilen başların bir

tepe misali yığıldığını425 Osmalı’nın bu savaş sırasında verdiği kayıbın 200 kadar olduğunu

ve Kızılbaştan 12 çift kösün ele geçirildiğini aktarmaktadır426. Âlî ve Âsafî’ye göre; İkindi

vaktinden yatsı namazına kadar süren çatışma, yağmur ve dolu altında devam etmiş, şiddetli

yağmur ve dolu nedeniyle top ve tüfekleri kullanmaya imkân ve ihtimal kalmamıştı. Buna

rağmen aralarındaki cenkte İran askerine büyük zayiat verildiği gibi, İran askeri kurtuluşu

yine firar etmekte bulmuştu427.

Harîmî bu vak’ayı nakledereken Lala Mustafa Paşa’ya feryatçı geldiği zaman kılını

dahi kıpırdatmadığını “Osman Paşa askeriyle gitsin” diyerek emir verdiğini belirtmiş ve

olayı şu şekilde nakletmiştir. “…fi’l-hâl ol şîr-i meşîme-i vega intikam-ı Âl-i abâ almağiçün

kendi kulları ve yarar adamları ile at boynuna düşüp mânend-i Hızır mahall-i kârzâra ‘avn-i

Rabbü’l-âlemin ve mu’cizât-ı Resûl-ı sakaleyn ve mehâbet-i ism-i şerîf-i Hazret-i Osman

Radıyallahu ‘anh ve hayır du‘a-yı Pâdişâh-ı İslâm halledallahu hilâfetehu ve cûş-ı hurûş-ı

gürûh-ı muvâhhidînden fırka-ı müfsidîne temam havf ü haşyet müstevlî olup varan asker

gözlerine her birisi bir şîr-i ner görünüp karârları firâra tebdîl olunup…” 428.

424
Gazavât, 32-34a.
425
Nusretnâme, s.138-139.
426
Âlî, Osmanlı askerinin kaybının 200 kadar olduğunu belirtir ve şehit olan Kürd beylerinden Bedr
Bey-oğlu Mirza Mehmed, Saruhan Bey, Ergani Sancağı Beyi Mehmed Bey’in isimlerini tek tek
zikreder (Nusretnâme, s.141); Kütükoğlu, s.56; Çıldır muharebesinde İran ordusunun başında
bulunan 12 hanın isimleri Cemalî b. Hasan Dizpulî, Şehnâme Güşây-i Benâm-i Vezîr-i Mu‘azzam
Osman Paşa bin Özdemir, (Türk Tarih Kurumu Ktp., Yazmalar nr. 91, vr. 24a-27b)’de teker teker
zikredilmektedir. Keza Kırzıoğlu, s.290 not109.
427
Nusretnâme, s.137; Şecâ’atnâme, s.32.
428
Zafernâme, s. 14-15.
104

Osman Paşa’nın, Tokmak Han karşısında zor durumda olan Derviş Paşa’nın imdadına

yetişmesi ve Çıldır sahrasında İran askeriyle olan cenk Şecâ’atnâme’de ise şu şekilde tasvir

edilir.

Hazret-i Osman Paşa-yı dilîr Fatih-i milk-i Yemen bin Özdemir

Çün irişdi ol Nermān-ı zamān Gûsfende girdi san şîr-i jîyan

İrdüğü demde guzātın serveri Muztarib idi Diyarbikr ‘askeri

Uğraduğun yakdı itdi hak-sār Turmadı hiç oldı a’dā tār-mār

Binmiş idi hem siyah Kaytasına Bād-pālar irmez idi pasına

Gösterürdi ceng içinde bî-gümān Ol şecā’at kānı haydardan nişān

Çāk iderdi kalbi atı veşnesi Kana teşneydi belinde deşnesi

Eldeki hod-nizesi ejder idi Çāk ‘asā-yı Musāya hem-ser idi

Mest idi kan içmede gaddāresi Başda ser-hoş idi otagası429

Âlî’ye göre Çıldır muharebesi430, Çaldıran meydan muharebesinden sonra Osmanlı-

Safevî arasında olan en büyük meydan savaşıydı431.

Bu ansızın gelen İran saldırısı ve akabinde kazanılan zaferden sonra, Anadolu

beylerbeyine emir gönderilerek askerleriyle toplanmaları, Aydın, Karasi, Menteşe Tekeili,

Ankara, Kangırı, Karahisâr-ı Sâhib ve Sultanönü beylerinin bütün askeriyle Anadolu

beylerbeyinin yanına gitmek üzere hazırlanması istendi. Adı geçen sancakların askerinin her

birine ayrı ayrı emirler gönderildi. Kütahya sancağına tâbi olan zuamâ ve sipahilerin

alaybeyleriyle ile hazır olması ve Anadolu beylerbeyinin, yanına gelecek olan diğer

sancakların askerini yoklayıp eksikliklerini tamamladıktan sonra münasib mahalde toplayıp

hazır bir halde bekletmesi bildirildi432.

Çıldır zaferininin kazanılmasında cesaret ve yiğitliğiyle önemli bir rol oynayan Osman

Paşa ve diğer gazilere in’am ve ihsanlar ile hil’atler gönderildi. Osman Paşa’ya Çıldır

429
Şecâ’atnâme, s.30-32.
430
Çıldır muharebesini tasvir eden minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.31.
431
Nusretnâme, s.138.
432
MD, 32, s.220, hk.412: 4 B 986/6 Eylül 1578; Çıldır muharebesinden sonra Şam beylerbeyine de
bir hüküm gönderilerek her an sefere çağrılmak üzere eyaleti askeriyle hazır beklemesi istenmiştir
(MD, 32, s.221, hk.413: 5 B 986/7 Eylül 1578).
105

zaferinde gösterdiği kahramanlıktan dolayı bir kılıç ve iki hil’at ihsan edildi433. Osman Paşa

kendi alaylarıyla, yanlarında İran askerinden aldıkları esirler ve köslerle gelip serdarın elini

öptü. Serdar-ı ekrem Mustafa Paşa kendi eliyle Osman Paşa, Derviş Paşa, Behram Paşa ve

Ahmed Paşa’nın başlarına sorguç, bellerine murassa kılıç takıp, sırtlarına hil’atler giydirdi 434.

Mustafa Paşa, İstanbul’a gönderdiği raporunda Osman Paşa için: “Kemâl-i şehâmet ve

tüvâneliği asâkir-i mezbûrenün nusretine ve melâhide-i mahzûlenin kesr ü hezimetüne bâis”

oldu demektedir435.

Çıldır muharebesinde Osmanlı ordusunun bu kadar büyük bir zafer kazanması endişe

salmış olmalı ki Gürcistan beylerinden [Samse/Meshıya Atabeyi] Keyhüsrev’in hatunu

Altunkale Melikesi Dedis-İmedi yarar adamlarından bir kısmıyla oğlu Mînûçihr’i Lala

Mustafa Paşa’nın ordugâhına göndererek, Tokmak Han’dan yüz çevirip Osmanlıya itaatini

bildirdi436. Serdar Mustafa Paşa, daha önceden, diğer Gürcistan hâkimlerine olduğu gibi

Mînûçihr’e de name göndererek itaatini temin etmeye çalışmıştı (Cemâziyelevvel 986) 437.

Mînûçihr Osmanlı’ya bağlandıktan sonra islamiyeti kabul etmek isteyince İstanbul’a davet

edilmiş, Müslüman olup Mustafa adını almış ve kendisine Uzgur sancağı verilerek Çıldır

beylerbeyi olmuştur438. Kardeşi Kuarkuare (Gurgura)’ye Oltu sancağı; diğer kardeşlerine

ağır zeametler ihsan edilirken anneleri Dedisimedi’ye üç köy has olarak verildi. Yurtlarının

kalan kısımları zaptedildi. Mînûçihr bundan sonra serdar Lala Mustafa Paşa ile Şirvan’a

giderken ve dönerken orduya rehberlik etmiştir439. Ancak aradan bir müddet geçtikten sonra

Minûçihr Mustafa’ya verilen sancaklar ihtilaf konusu olmuştur. Zira Lala Mustafa Paşa

gittikten sonra kendisine verilen berata bazı yerler ilave ederek hak iddia etmeye başladı.

Çıldır Savaşından önce Minûçihr Mustafa'ya ait olmayan ve Osmanlı'nın kılıç zoruyla

Mahmud Han'dan aldığı Çıldır, Tümük, Aspınza, Hırtız ve Uzgur/Azgur kalelerini de

433
Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa’ya, bir sûreti “Sabık” Diyarbekir Beylerbeyi Osman Paşa’ya
gönderilen hüküm (MD, 32, s.223, hk.419: 9 B 986).
434
Zafernâme, s.15.
435
Danişmend, III, s. 22.
436
Nusretnâme, s.140; Zafernâme, s.16; Peçuylu, Tarih, II, 41.
437
Minuçehr’e gönderilen nâme sûreti için bkz. Nusretnâme, s.147-149.
438
Târih-i Osman Paşa’da Minuçehr’in ihtida ederek Mustafa adını aldığı ve sadece Minuçehr’e Oltu
sancağının verildiğinden bahsedilmiştir (s.23).
439
Nusretnâme, s.152; Don Juan of Persia, s.139; Kütükoğlu, s.56-57; Kırzıoğlu, s.290.
106

kendisine verilen berata ilave etmişti. Bu durum öğrenilince Çıldır Savaşı'ndan önce

kendisine ait olan 17 kale ve 141 köyde hüküm sürebileceği ve beratını tashih ve

yenilenmesi için merkeze göndermesi istenmişti440.

10 Ağustos’ta Serdar Mustafa Paşa, Yenikale önünden ayrılarak Tiflis’e doğru hareket

etti. Ertesi gün, Ardahan sancağı Beyi Abdurrahman Bey tarafından, Mahmud Han441

toprakları (Çıldır, Tümek ile Hırtız ve Ahılkelek kaleleri) Osmanlı hâkimiyeti altına alındı 442.

Böylece Altun-kale Atabeyliği (Meshıya ülkesi) ve Mahmud Han ülkesinin (Ahıska Beyliği)

fethi tamamlanarak tahririne başlanıp, Çıldır (Ahıska) Eyaleti kurulmuş oldu443. Alınan

kalelere muhafız bırakıldıktan sonra aynı gün Gürcü prenslerinden Vahtang ve

Amilohori’nin444 memleketlerine varılarak onlar da itaat altına alındı445.

Bu prenslerin dışında asıl kuvvet ve kudreti elinde bulunduran Kızılbaş Tokmak

Han’ın itaati önemli kabul edilerek, bizzat Mustafa Paşa kendisine mektup yazmış,

Osmanlı’ya itaat etmesini; emre riayet ederse Azerbaycan coğrafyasının kendisine “neslen

ba’de neslin” eyâlet olarak tevcih edileceğini bildirmiştir. Ancak Tokmak Han bu davete ret

cevabı vermiştir446. Ayrıca bu tarafa gelmekteki mahksatlarının vilayet-i Gürcistan’ı feth

440
Vezir Mustafa Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 39, s.16, hk.46: 19 L 987/9 Aralık 1579). Beratın
tashihi için Minûçihr, Karahisar-ı Şarkî beyi olup Erzurum muharriri olan Ömer ve Erzurum
Defterdârına gönderilen hüküm (keza s.17, hk.48; Kırzıoğlu, s.433-434); yine bu mealde Erzurum
defterdârına, Karahisar-ı Şarkî beyi ve Erzurum muharriri olan Ömer ile Defter-i Hakânî kâtiplerinden
olup tashih işi için katip tayin edilen Nuh’a da hüküm gönderilerek; Mînûçihr’e hüküm sürdükleri
ülkelerinin “yurtluk ve ocaklık” tarikiyle, kardeşi Gurgura (Kvarkvare)’ya Oltu sancağının verildiği
ancak Çıldır beylerbeyliği verilen Mustafa Paşa'nın beratına, fazladan beş sancak ilave ettiği, bu
durumun devlet otoritesini sarsacağı Serdar Mustafa Paşa tarafından bildirildiğinden, ona ait 17 kale
ve 141 köyün defterini gönderip, hariç yerlere müdahale ettirilmemesi ve “Çıldır Beylerbeyi” namını
terkederek “Uzgur Beylerbeyi” namı ile müsemma olması için beratın tashihi emredilmiştir (keza
s.18, hk.49).
441
Kırzıoğlu bu kişinin Varaza-oğlu Mahmud Han adıyla bilinen muhtedi Şalıkaoğlu Kokola
olduğunu tespit etmiştir (s.288).
442
Nusretnâme, s.140; Bekir Kütükoğlu fethedilen kalelerden Ahılkelek Kalesi’nin bazı kaynaklarda
Ağca-kale ile karıştırıldığını, Ahılkelek’in kelime manasının Ak-kale değil “Yeni-şehir” olduğunu
tespit etmiştir (s.54 not 107, s.57 not 115). Kırzıoğlu ise Kütükoğlu’nun aksine Yenikale (Ahıska),
Ahalkelek, Tümek, Hırtız ve Çıldır kalelerinin Çıldır zaferinden hemen önce (9 ağustos)
zaptedildiğini, Çıldır zaferinden sonra alınan kalenin Ağçakale olduğunu kaydetmiştir (288).
443
Kırzıoğlu, s.291.
444
Kırzıoğlu bu isimleri Anonim Gürcü Kroniği (s.18)’nden naklederek “Vakhtang ve İmlâkhor”
şeklinde yazmıştır (s.291).
445
İmlâhor (Zafernâme, 16a); isimlerin transkripsiyonunda Kütükoğlu esas alınmıştır (s.57).
446
Tokmak Han’a yazılan nâme için bkz. Nusretnâme, s.142-146.
107

etmek olduğu, bu ana kadar sulh ve salaha bağlı kalındığı belirtildikten sonra tehditkâr bir

üslupla Tokmak Han uyarılmıştır 447.

Lala Mustafa Paşa Tiflis üzerine hareket ettikten bir müddet sonra, Tiflis’in zabtı için

askerden önce kuvvet göndermeye karar verdi. Kimin öncü olarak gideceği konusunda

ordudaki ümera ile müşavere etmiş olmakla birlikte; bu göreve birinin gönüllü olarak

gitmesini umuyordu. Herkesin ortak fikri birinin öncül kuvvetlerle Tiflis’e gidip Gürcülerin

ve Gürcü topraklarının İslam dünyasına alınması idi. Düşman üzerine varmakta hiçbir zaman

tereddüt etmeyen ve Lala Mustafa Paşa’nın sözünden çıkmayan Osman Paşa, “ ‘Arz-i îmăn

etmeğe ben varayın, Eslemezse hâke kanın karayın”448 diyerek bu görev için gönüllü olmuş,

bunun üzerine Özdemiroğlu Osman Paşa komutasında bir miktar449 kuvvet gönderilmiştir.

Osman Paşa askerden üç gün önce Tiflis’e vardı. Gürcistan meliklerinden Kartli/ Tiflis Hanı

David450 Han, Osmanlı askerinin kalabalıklığını ve kalelerinin ele geçirileceğini idrak ederek

adamlarıyla beraber sarp vadilere ve ormana; Tiflis halkı ise dağ ve tepelere doğru firar

ettiğinden, Tiflis şehri boş kalmıştır. Fazla direnişle karşılaşmayan Osman Paşa kaleyi

kolayca zaptetmiştir (20 Camaziyelâhır 986/24 Ağustos 1578)451. Fetihten sonra sağa sola

dağılan Tiflis halkı yerlerine dönmeye başladı ve ileri gelenlerine in’am ve ihsanlarda

bulunuldu452.

447
Bu nâme Zafernâme’de şu şekilde yer almaktadır: “Mazmûn-ı gevher-nisârımız asker-i İslâm ile
bu cânibe azîmetden murâd, feth-i Gürcistan idi, mâbeynde vâki‘ olan sulh u salâha ri‘âyet ve himâyet
olunup bu ana gelince hilâf-ı ahd-ı kadîm bir kavî sadır olmamış idi. Ve min-ba‘d olmak hâtırası dahi
yoğidi. Ol cânibden mugâyir-i sulha sâdır olan ef‘âl-i kabîhin inşâallahu te‘âlâ feth-i Şirvan ve
memâlik-i İran ve Turan belki mülk-i Horasan talanına sebeb olmuşdur. Hazret-i Râbbül-âlemin celle
zikrehu dergâhına tevekkül ve mucizât-ı server-i enbiyâ salâtü veselleme tevessül kılıp bu mahalden
milk-i Şirvan’a teveccüh itmişimdir. Siz de agâh olasız, gaflet üzere bulunduk deyu özür bahane
eylemeyesüz” (Harîmî, Zafernâme, s.16).
448
Şecâ’atnâme, s.34.
449
Hüseyin b. Mehmed, Osman Paşa’nın yanında 300 yeniçeri ve birkaç yüz askerin olduğunu
nakletmektedir (Gazavât, 37a).
450
Hıristiyan dinine mensup Gürcü bir melik olan David, Müslümanlığı kabul ederek İran tarafına
geçmiş ve Davud ismini almıştır. Şah Tahmasb’ın kayınbiraderi de olan bu zat, Şah tarafından Tiflis
ve etrafının hâkimliğine tayin edilmiştir (Nusretnâme, s.154; Kütükoğlu, s.58; Kırzıoğlu, s.291). N.
Gümüş, bu olayın tarihini 1564 olarak vermiş ve David’in maiyetiyle gizlice İran’a giderek Müslüman
olduğunu kaydetmiştir. İran şahının desteğini alan Davud Han, Kartli tahtını ve Tiflis’i ele geçirmek
için kardeşi Simon’la giriştiği mücadaleyi kazanmış ve Simon İranlılarca yakalanarak Alamut
kalesinde hapsedilmiştir (aynı tez, s.209-210).
451
Şecâ’atnâme, s.33-34; Nusretnâme, s.154; Zafernâme, s.17; Kütükoğlu, s.58; Kırzıoğlu, s.292.
452
Zafernâme, s.17.
108

Serdar henüz Erzurum’da iken Tiflis Hâkimi Davud Han’a mektup göndererek (evâsıt-

ı Zilhicce 985) Osmanlı’ya itaatini temin etmeye çalışmış, ancak Davud Han, Kızılbaşlara

bağlı kalmayı tercih etmişti453. Diğer yandan İmeret Hâkimi Başı-açık [Giorgi] Görgi,

serdara bir mektup göndermiş, mektubunda; Tiflis fethine karar verildiğinde kendisinin

yardım edeceğini buna karşılık Tiflis’in oğluna sancak olarak tevcih edilmesini teklif etmişti.

Serdar Mustafa Paşa, bu teklife olumlu bakmışsa da Başı-açık Görgi herhangi bir yardımda

bulunmamıştır454.

Serdar beş gün boyunca Tiflis’te konaklamış, kaleyi tahkim ettikten sonra

muhafazasına asker tayin edip, yeteri kadar askerî mühimmat bırakmıştır. Padişah adına iki,

serdar Mustafa Paşa adına da bir kilise câmie çevrilerek, ordu ve serdar 25 Cemâziyelâhir

(29 Ağustos)’da Cuma namazı kılmış; hutbe Sultan Murad adına okunmuştur. Eyâlet olarak

teşkil edilen Tiflis beylerbeyliğine Solak Ferhad oğlu, Kastamonu Beyi Mehmed Bey, paşa

rütbesi verilerek tayin edilmiştir455.

Ordu, 30 Ağustos’ta Tiflis’ten ayrılarak civarda bulunan Kabur (Yora) Nehri kenarına

geldi. Burada konaklanırken serdarın daha Tiflis’e varmazdan evvel (Evasıt-ı Şevvâl 985/

Ocak 1578) itaate davet ettiği456 Zagem ve Gremi457 (Kaheti ülkesi) Hâkimi Levend-oğlu

Aleksandr (İskender, 1574-1605), Kaytas Bey’in elçiliği vasıtasıyla gönderilen itaat davetine

vezirini göndererek cevap vermiş ve Osmanlı’ya bağlılığını bildirmiştir. Aleksandr Han

5000458 kişilik maiyyetiyle beraber ordu Kabur kenarında iken ordugâha geldiğinde, törenle

453
Davud Han’a gönderilen name sûreti için bkz. Nusretnâme, 160-163.
454
Nusretnâme, s.163-165; Kırzıoğlu, s.292 not 120.
455
Tiflis fethinin padişaha arzı için yazılan nâme sûreti (Nusretnâme, 155-160); Tiflis kaplıcalarıyla
meşhur bir şehir olup içinden Kür Irmağı geçmektedir ve halkı tamamen Gürcü’dür (Târih-i Osman
Paşa, s.23-24); Tiflis şehri, Haleb’e; Kür Suyu ise Tuna nehrine, ılıcaları ile de Engürüs’teki Budin ve
Peşte’ye benzetilmektedir (Zafernâme, s.17). Oruç Beğ Bayat, kalenin kısa bir direnişten sonra
alındığını, Serdar’ın Mehmed Paşa’ya 6 bin asker bırakarak oradan ayrıldığını yazmıştır (Don Juan of
Persia, s.143).
456
Levend Han’a gönderilen hüküm (MD, 32, s.35, hk.83); Serdar’ın gönderdiği nasihat-nâme sûreti
için bkz. Nusretnâme, s.166-169.
457
Nusretnâme, s.170-172; Kütükoğlu, s.58; İsimleri Kırzıoğlu, (s.297) “Zegem ve Girem” olarak
kaydetmiş; Şecâ’atnâme (s.35)’de “Zegem” olarak yazılmıştır. Kaheti Krallığı’nın başkenti Zagem
şehri olduğundan Osmanlı kaynaklarında Kaheti Kralları için “Zagem hakimi” tabiri kullanılmaktadır
(Gümüş, aynı tez, s.265).
458
Da’vet itdiler varub Gürci begin Dahi yanınca bile nice segin
Havf ile her birisi lerzān idi Dilleri kan dîdesi giryan idi
109

karşılandı459. Serdar İskender Han’ı bizzat karşılayarak çadırına kadar ona refakat edip,

otağında ona özel bir iskemle tahsis etti. Birlikte yola çıkılarak Kanık460 (Alazan) 461 Nehri

kenarına kadar ordu ile gelen Aleksandr’a ülkesi “beylerbeylik” olarak tevcih edildi (Eylül

1578)462.

5. Koyun-geçidi Muharebesi (Emir Han Cengi) ve Şirvan’da Osmanlı


Hâkimiyetinin Tesisi (7 Receb 986/9 Eylül 1578)

Tiflis’in fethi ve Gürcü meliklerinden Başı-açuk Görgi ile Aleksandr Han’ın

Osmanlı’ya itaatinin ardından, Osmanlı ordusu Şirvan’a doğru ilerleyerek 5 Receb 986/ 7

Eylül 1578’de Kanık Nehri kenarına vardı463. Burada konaklanırken, asker arasında kıtlık baş

göstermeye başladı. Ordunun temel ihtiyaçlarından olan arpanın kilesi 300, unun kilesi 400

akçeye çıktı. Tuz dahi bulmak zorlaşmış, tuzun vukıyyesi 120 akçeyi bulmuştu. Bu nedenle

asker çevre köylerden yiyecek ve azık bulmak için etrafa dağıldı464. Ordunun çektiği yiyecek

muzayakası ve bunun asker arasında nasıl bir mücadeleye dönüştüğünü Âsafî,

Şecâ’atnâme’de ayrıntılı bir şekilde kaleme almıştır:

Yoğ idi beğlerbeğilerde yimek Aşına bulunmazdı katmağa nimek

Cümle ‘asker olmuş idi nā-tüvān Sofralarda yoğ idi bir kurs-ı nān

Korkusından rezme āgāz itmedi Bir kadem rāh-ı ‘ināda gitmedi; (Şecâ’atnâme, s.36);
Târih-i Osman Paşa, s.25.
459
Aleksandr Han’ın Serdar Lala Mustafa Paşa huzuruna kabulünü gösteren minyatür için bkz.
Şecâtnâme, s.38; Aleksandre’ın karşılanışı ve gösterilen ihtişam Zafernâme (s.18)’de ve
Gazavâtnâme (38a-39a)’da oldukça ayrıntılı bir şekilde yer almıştır.
Rağbet itdi geldi Osmanîlere La’net itdi cümle asnāmîlere
Karşuladılar anı ta’zim ile Hayli ‘izzet itdiler tekrīm ile
Geldi seyr itdi müzeyyen ‘askeri Lerze dutdı gördi bî-had leşkeri
Öpdi bin lerz ile serdarun elin Kodu başın üzre ser-kārun elin (Şecâ’atnâme, s.37).
460
Kütükoğlu, s.59; Şecâ’atnâme (s.38)’de nehrin ismi Kınık olarak geçmektedir. Kırzıoğlu (s.297,
not 131)’de “Canac”/ Kanak şeklinde yazılışının doğru olduğunu öne sürmektedir.
461
Kanık/Kınık nehri Alazini’ye tekabül etmektedir (A. Zeki Velîdî, “Azerbaycan’ın Tarihî
Coğrafyası”, Azerbaycan Yurt Bilgisi Dergisi, III, İstanbul 1934, s.123); ayrıca bkz. Kütükoğlu,
s.59, not 126.
462
Aleksandr Han’a verilen ahid-nâme sûreti için bkz. Nusretnâme, s.173-176; Şecâ’atnâme, s.37;
Zafernâme, s.18; Kütükoğlu, s.58-59; Kırzıoğlu, s.297.
463
Nusretnâme, s.177.
464
Târih-i Osman Paşa, s.26; Nusretnâme, s.179-181.
110

Çok tezervi dāneye sayd itdiler Dām-ı kılletle anı kayd itdiler

Niçe meh-rû sayd olurdı dāneye Varmaz iken cān yidürsen hāneye

Götürdi ol zaman pîr ü cüvān Hırs ile eflāk-veş koynunda nān

Aç ecelli gibi üşe başına Virmez idi dirhemin kardaşına465.

Yiyecek sıkıntısının had safhaya ulaştığı 9 Eylül 1578 günü sipahi ve yeniçeri

taifesinden bir kısım asker serdarın otağına gelip; “elbette döner giderüz, Muhalefet iden

yoldaşlarımızı katl iderüz; evvel can andan cihân, ne Kanık suyundan güzerân ne feth-i

diyâr-ı Şirvân” diyerek ordu içinde fitne baş gösterdi. Serdar bunları güçlükle

yatıştırabildi466.

Ordunun bu şekilde sıkıntı içinde olduğu bir anda, Tebriz Hâkimi Emir Han, Tokmak

Han’ın Çıldır sahrasındaki mağlubiyetinin intikamını almak maksadıyla, yanına topladığı

İran’a tâbi beyler467 ve yaklaşık 20.000468 kişilik bir orduyla Osmanlı ordusu üzerine

harekete geçti. Osmanlı askeri dağınık469 bir halde iken Koyun-geçidi 470
’ni geçip pusuya

girmişlerdi. Yazıda at, deve ve katırları otlatan atoğlanları, İranlılar üzerine vardığında,

gizlendikleri yerlerden çıkarak saldırıya geçtiler. Bu çatışmada birkaç deve bakıcısı şehit

edilirken birkaçı esir alınıp, develer ve katırlar sürülüp götürüldü. Hemen akabinde orduya

gönderilen feryatçı durumu serdara bildirdi. Bu haber duyulur duyulmaz Özdemiroğlu

465
Şecâ’atnâme, s.42.
466
Nusretnâme, s.181. Oruç Beğ Bayat, Osmanlı askerinin bunca yol ilerledikten sonra yorgun
düştüğünü, Mustafa Paşa’nın askerin dinlenmek istemesini kabul ederek konakladığını ve ordudan 12
bin kişinin yiyecek tedariki için Aras Nehri’nin karşı yakasına gönderildiğini nakletmiştir (s.145).
467
Mugan Hâkimi Emir Han’ın oğlu Murad Han, Nahçıvan Hâkimi Şeref Han, Karacadağ Hâkimi
Halife-i Ensar ile Abgay-Çaldıran Hâkimi Dünbülî Hacı Bey, Sa‘d Çukuru Muhafızı Şahverdi Bey,
Eleşgird Hafızı Pazuki Niyaz Bey, Kapan Beyi Mirza Ali Bey ve Dizmar Hâkimi Ahmet Bey
(Nusretnâme, s.183). Oruç Beğ Bayat, Safevî kuvvetlerinin başında Tokmak Han, Ali-Kulu Han,
İmam-Kulu Han ve Şeref Han’ın bulunduğunu, Osmanlı askerinin dağılmasını bekleyip, gizlice
saldırıya geçtiklerini ve etrafa azığa giden askerden bir kişinin bile kurtulamadığını nakletmektedir
(Don Juan of Persia, s, 145).
468
Bu sayı Nusretnâme (s.184)’de, “ol melâhide-i gabâvet-eser cem’an otuz bin nefer olup…”
şeklinde belirtilirken; Nusretnâme (s.187, 189)’de cenkden sonra gönderilen arzda bu sayı 20.000
olarak; Târih-i Osman Paşa, (s.26)’da ve Zafernâme (19b)’da yine 20.000 olduğu kayıtlıdır.
469
Zahire kıtlığından dolayı bazı askerler azık bulmak maksadıyla etraf köylere gitmişlerdi (Târih-i
Osman Paşa, s.26).
470
Koyun-geçidi Kür Nehri ile Kanık (Alazan) nehirlerinin birleştiği yerin biraz yukarısındadır (Zeki
Velidî, aynı makale, s.123). Âşık Mehmed’in Gûsfend Nehri olarak da tarif ettiği Koyun-suyu
Demirkapı’nın dört merhale güney-doğusundan geçer. Şemhal dağlarından doğan su Hazar Denizi’ne
dökülür. Âşık Mehmed her zaman coşkun bir şekilde cereyan eden nehrin pek çok geçidi olduğunu
belirtmiştir (Menâzirü’l-Avâlim, haz. Mahmut Ak, II, Ankara 2007, s.310).
111

Osman Paşa, Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa, Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa, Maraş

Beylerbeyi Mustafa Paşa, Haleb Beylerbeyi Mehmed ve Karaman Beylerbeyi Mehmed Paşa,

Emir Han’ın üzerine gönderildi471.

Kabur Nehri kenarına geldiklerinde, suyun coşkun zamanı olduğundan nehri geçmekte

bir an duraksandığı vakit, ilk önce Haleb Beylerbeyi Mehmed Paşa nehri geçerek diğerlerini

de cesaretlendirdi. Nehrin karşı yakasında İran askeriyle karşılaştıklarında büyük bir

muharebe başladı. Emir Han kendisi nehrin diğer yakasında bekler haldeyken İran askerinin

başında oğlu Murad Han472 bulunuyordu. Öğlen vakti başlayan muharebe hava kararıncaya

kadar devam etti. İran askeri uzun süre direnmeye muvaffak olamayıp dağıldı. Bir kısmı

öldürülüp bir kısmı yaralı halde kaçmaya çalışan İran askeri, gelirken geçtikleri su geçidini

bulmaya kadir olamadı. Buldukları yerlerden nehri geçmeye çalışan binlerce kişi suda

boğularak telef oldu473. İran beylerinden Dünbülî Hacı Bey ve Kapan Beyi Mirza Ali Bey

yaralı olarak esir edilirken, diğerleri ibret-i âlem için öldürüldüler. İran askerinden canlarını

kurtarabilenler Azerbaycan, Kazvin ve Nahçıvan’a kadar firar edip dağıldılar474. Bu

muharebede İran askerinden 5 binden fazla baş kesilirken, 10 bin kadarı da geldikleri geçidi

bulamayarak nehire dökülüp boğuldu475.

Asker muzaffer olarak ordugâha dönerken yanlarında İran askerinden aldıkları kesik

başları ve develere yüklü olarak ele geçirdikleri kösleri çaldırarak geldiler 476.

Koyun-geçidi Muharebesi’nin kazanılması (9 Eylül 1578), Osmanlı’nın Şirvan’ı

tamamen zapt etmesinde önemli bir rol oynamıştır. Hem Tokmak Han ordusunun hem de

471
Şecâ’atnâme, s.39-40; Târih-i Osman Paşa, s.26; Nusretnâme, s.183-184; Zafernâme, s.19-20.
472
Murad Han muharebe sonunda nehirde boğulanlar arasındadır (Gazavât-ı Özdemiroğlu Osman
Paşa, vr. 40b); Kütükoğlu, s.61.
473
Dest-i kudretden yediler silleler Yüzi üzre düşdi bir bir kelleler
Tîg-i bürrān ile kalbin sökdiler Hār u haslar gibi seyle dökdiler
Havf ile düşmüşdi nehre şeyh ü sāb Âşiyān-ı mūra girdi sanki āb
Seyl idi zecr ü ‘anā mülhidlere Yağdı bārān-ı belā müfsidlere (Şecâ’atnâme, s.40).
Yaklaşık 30 bin kişilik Emir Han kuvvetlerinden 10 bin kadarı boğularak, 5 bin miktarı muharebede
öldürülüp, ordunun üçte ikisi yok edilmiştir (Zafernâme, s.20; Nusretnâme, s.189).
474
Nusretnâme, s.188-189; Târih-i Osman Paşa, s.26-27; Şecâ’atnâme, s.40; Koyun-geçidi
Muharebesi’nin arz sûreti için bkz. Nusretnâme, s.186-190; muharebe’nin minyatürlü tasviri için bkz.
Nusretnâme, TSMK, Hazine Kitaplığı, nr. 1365, vr. 96a-b.
475
Zafernâme, s.20.
476
Târih-i Osman Paşa, s.27.
112

Emir Han kuvvetlerinin hezimete uğratılmasıyla Şirvan yolu açılmış oluyordu. Gürcistan

tarafına saldırılması, bazı kalelerin zapt olunması ve harbe gelen İran ordusunun dahi perişan

edilip başlar ve diller alındığı haberlerinin merkeze ulaşmasıyla birlikte memnuniyet hasıl

olmuştu. Ancak kışın yaklaşması sebebiyle, askerin oralarda kışlaması zorunlu olmakla

şimdiden münasip kışlaklar bulunup zahire temin edilmesi477; daha fazla ilerlemeden

Diyarbekir’de uygun bir yer bulunarak askerin orada kışlaması ve baharda sefere devam

edilmesi; eğer müsait bir kışlak bulunamazsa, her sancak beyinin kendi memleketine

gitmeleri; baharda hepsinin beylerbeylerinin yanında hazır bulunmaları isteniyordu478.

Şirvan eyaleti üzerinden Şeki’nin479 fethi için harekete geçildiği zaman Kanık

Nehri’nin geçilmesi oldukça güç olmasına rağmen üç bin kadar adamıyla Mirza Ali Bey ve

Ahmed Bey adlı iki sancak beyi 200 sipahi, 200 kadar da yeniçeri ile birlikte at üstünde nehri

geçtiler. Bu kuvvetlerin Şeki üzerine geldiği haberi duyulunca oranın hâkimi Kızılbaş

Ahmed beraberindekilerle Azerbaycan’a firar etti. Sünnî olan Şeki halkı ise “ Allah’a

şükürler olsun, zümre-i Revâfızdan reha bulduk ve ehl-i sünnet cemâatle âşinâ olduk

şimdengirü bahtumuz sa’îd ve mihr-i murâdımuz evc-i şerefde zâhir ü bedîddür” deyip,

Osmanlı askerini sevinçle karşıladılar. Böylece Şeki’nin kasaba ve köyleri Osmanlı

hâkimiyetine girdi ve fethin gerçekleşmesine üç bin adamıyla yardım eden Aleksandre

Han’ın kardeşi Erekle Mirza buranın hâkimliğine getirildi. Ulemâdan bir kişi kadı olarak

tayin olundu. Lala Mustafa Paşa’nın Şeki üzerine gönderdiği Pasin sancak beyi Mirza Ali ve

477
Bu babda Vezir Mustafa Paşa’ya gönderilen hüküm (MD 32, s.224, hk.420; 9 B 986/11 Eylül
1578; Kütükoğlu, s.73).
478
Diyarbekir beylerbeyine [Derviş Paşa] gönderilen hükün (MD, 32, s.226, hk.424: 13 B 986/15
Eylül 1578); Serdar Vezir Mustafa Paşa’ya giden hüküm (MD, 32, s.229, hk.426: 13 B 986); keza
Kütükoğlu, s.74.
479
Günümüzde bu isimle mevcud olmayan Şeki, Kafkas dağlarının uzantısı olan Salvat dağının
eteklerinde kurulmuştur. Dağdan aşağı doğru, Kür Irmağı'nın kollarından Eğri çayına ulaşan Kiş
çayının sol yamacında bulunuyordu (Anar Azizov, “ Şeki”, DİA, XXXVIII, s.489-490). Keza Zeki
Velidî Togan, aynı makale, III, s.145-152. Şeki fethedildikten kısa bir süre sonra burayı gören Âşık
Mehmed, burası belde mi yoksa köy mü anlayamamış, araştırdığında buranın çarşı-pazarı sağlam olan
bir belde olduğunu görmüştü. Osmanlı askerinin buraya gelince ahşap evleri yıkarak ağaç ve
kütüklerini ısınmak için yaktıklarını; o günden beri Şeki’nin harabe ve Şeki halkının köylerinde
perişan olduğunu nakletmiştir. Ayrıca şehri tasvir ederken buranın nehir kenarında meyvelerinin
bolluğuyla ünlü bir nahiye olduğunu, bilhassa dut ağaçlarının çokluğunu, halkın bunları meyvesi için
değil yaprakları için diktiğini; ipek, buğday, arpa ve darının geçim kaynakları olduğunu; dut dışında
kestane ve muşmulanın bolluğundan bahsetmiştir (Menâzirü’l-Avâlim, s.936-937).
113

Şavşad sancak Beyi Ahmed beylerin Aleksandr Han ile Şeki’yi zapt ettiği haberi Paşa’ya

ulaştı (9 Eylül 1578). Bundan sonra Kanık Nehri geçilecek ve Şirvan’ın batısında bulunan

Ereş üzerine gidilebilecekti480.

Ancak Koyun-geçidi Muharebesi'nden evvel asker arasında baş gösteren kıtlık ve

muharebeden sonra askerin bu şekilde taşkın bir halde akan Kanık Nehri’ni geçip, Şirvan’a

yürüyeceklerini anlamaları üzerine ordu içinde bazı itirazlar başgösterdi (9 Receb 986/ 11

Eylül 1578 Cuma). Ertesi sabah Lala Mustafa Paşa topladığı divanda Gürcü hâkimlerinin

birer birer kendilerine bağlandığını Gürcistan’ın fethinin neredeyse tamamlanmak üzere

olduğunu; bu noktadan sonra Şirvan’a dört-beş menzil kalmışken vazgeçmeyeceklerini

anlatarak askeri ikna etti ve kapıkullarına481 birer akçe terakki, yeniçerilere bahşisini verip

Şirvan’a yürüyüş kararı aldı. Akabinde serdar ve askeri nehrin geçide müsait bir yerinden

geçmeye başladılar. Ancak nehir son derece coşkun aktığından askerin bir kısmı telef

oldu482.

Bu sırada İran’ın Şirvan beylerbeyi olan Rumlu Orus/Aras/Ereş Han komutasında,

başta Şeki Hâkimi Ahmed Bey483 olmak üzere toplam sekiz ünlü komutan 12 bin484 kişilik

bir kuvvetle nehir kenarında geçit yerlerini tutarak, ordunun geçişini durdurmak üzere

bulunuyordu. Askerin tamamı nehri geçtikten sonra Aras Han üzerine harekete geçildi. Bir

480
Nusretnâme, s.191-192; Kırzıoğlu, s.297.
481
Kapıkulları inatlarında direnince Serdar, onların bir anlık gafletinden istifade, hazine ve cephaneyi
bazı ümerâ ile nehrin karşını geçirdi. Kapıkulları bunu öğrenince kendi istekleriyle nehri tereddütsüz
geçmişlerdir (Zafernâme, s.22).
482
Târih-i Osman Paşa, s.27-28; Nusretnâme, s.193-195; Şecâ’atnâme, s.42-43; Zafernâme, s.21-
22; Askerin durumunun İstanbul’a bildirilmesini hakkındaki arz sûreti için bkz. Nusretnâme, s.195.
483
Menâzirü’l-Avâlim’de bu zattan Şâhmir olarak bahsedilmiştir. Osmanlı Şeki’yi aldıktan sonra
itaat eden Şâhmir, Osman Paşa Derbend’e çekildikten sonra Osmanlı’dan yüz çevirip yeniden İran
tarafına geçmişti. Hatta Menâzir’in müellifi Âşık Mehmed Şeki’ye geldiği zaman Şâhmir’in adamları
üzerlerine saldırıp yaşanan çatışmada Âşık Mehmed, Arnavud Yusuf, Şâhmir’e esir olurken,
yakalanan eski Kars kullar ağası Receb Ağa katledilmiş, sancak beyi [eski Nablus beyi Osman
Paşa'nın oğlu olup Nablus ve Arapgir beyliği yapmış] Derviş Bey yakalanıp Şah’a gönderilmişti. 42
kişilik gruptan bu kişilerin dışında kurtulan olmamıştı. Ölenlerden birisi ise Osman Paşa’nın Peyk-
başısı Mehmed Bey’di. İstanbul’dan Osman Paşa’ya gönderilen bazı hediyeler, istimâletnâmeler ve
bazı ahkâm-ı şerîfi Derbend’e götürmek üzere Tiflis’e zahire götüren grupla birlikte yola çıkmıştı.
Tiflisten sonra Âşık Mehmed’in kafilesine katılmıştı. İki ay sonra Şâhmir’in divan kâtibi Muhammed
Emin’in şefâatıyla kurtulan Âşık Mehmed ve Arnavud Yusuf’un Erzurum’a gitmesine izin verilmişti.
Ancak onlar Erzurum’a gitmeyip bölgeye vâkıf bir klavuzla anlaşarak Derbend’de bulunan Osman
Paşa’nın yanına gitmek üzere yola çıkmışlardır (Aralık sonu 1581) (Menâzirü’l-Avâlim, II, s.389-
395).
484
Zafernâme, (s.21)’de 10 bin.
114

taraftan Koyun-geçidi ve Şeki bozgunu haberlerinin ulaşması diğer yandan Osmanlı

askerinin hücumu ve Sünnî Şirvanlıların ayaklanması üzerine İran askeri firar etmeye

başladı. Osmanlı askerinin önünden kaçan Kızılbaşlar Karabağ’a doğru yöneldiklerinde,

Kür485 Köprüsü’nde yığılıp geçmeye çalıştıkları zaman köprü ortadan kırılınca pek çoğu suya

düşerek telef oldu486. Canını kurtarmayı başaran İran askerleri Karacadağ tarafına kaçtılar487.

13 Receb 986/15 Eylül 1578 Salı günü488 ordu sağ salim Şirvan topraklarına [Ereş]

ulaştığında Şirvanîler orduyu büyük şenliklerle ve sevinçle karşıladılar489. Ereşliler

dükkânlarını ve pazarlarını açtı490. Bundan sonra bölgede olan Kızılbaşlar ele geçirilmek için

gayret gösterildi. 18 Eylül Cuma günü Ereş şehirinin en büyük camiinde cuma namazı

kılındı ve padişah adına hutbe okundu. 50 yıldır Kızılbaş baskısı yüzünden kılanamayan

cuma namazının kılınması, Sünnî olan Şirvan halkını son derece duygulandırmıştı. Allah’a

şükür ve Osmanlı padişahının saltanatının daim olması için dualar edildi491. Şemahı’nın

fethine teveccüh olunduğu vakit, etrafta kalan ve zaman zaman ortaya çıkan Kızılbaşlar

ortadan kaldırıldı. Böylece Şirvan memleketinin fethi tamamlanmış oldu492.

Kaynaklarda Ereş kasabası tasvir edilirken; bağlık ve bahçelik bir yer olduğundan,

meyvelerinin bolluğundan ve havasının güzelliğinden bahsedilmektedir493. Şirvan bölgesi;

Şemahı, Ereş, Kabala, Bakü, Şabran, Derbend (Demirkapı), Mahmudâbâd ve Salyan olmak

üzere sekiz494 şehirden müteşekkil bir yerdi. İki ay gibi kısa bir sürede dört beylerbeylik

vücuda getirilmiştir. Bunlardan; Tiflis, Ferhad Paşa oğlu Mehmed Paşa’ya; Gürcistan,

485
Ereş yakınlarından akan Kür Nehri, Gürcistan vilayetlerinden doğan büyük bir ırmaktır. Tiflis'in
önünden akan başka bir ırmak ile birleştikten sonra Ereş’ten Şirvan’ın doğusuna kadar akar, oradan 7-
8 günlük bir mesafe katederek Şirvan’da bulunan Cavâd şehrine varır ve orada Bahr-ı Kulzûm (Hazar
Denizi)’a dökülür. Bu nehrin doğusu Şirvan, batısı Kızılbaş vilayetidir (Târih-i Osman Paşa, s.31).
486
Minyatürlü tasvir için bkz. Nusretnâme, TSMK, Hazine kısmı, nr. 1365, vr. 104b.
487
Nusretnâme, s.196-197.
488
Târih-i Osman Paşa’da askerin Kanık nehrini geçtikten sonra 5. konakta Receb sonu 986’da Ereş
kasabasına varıldığı, Sünnî Şirvanlıların askerin önüne düşüp, Ereş kasabası yakınındaki Gökmeydanı
adlı mevziye konduğu kayıtlıdır (s.28).
489
Daha evvelden Ereş halkına emr-i hümayun gönderilerek, “hazır olun” diye tenbih edilmişti
(Zafernâme, s.22).
490
Şecâ’atnâme, s.45.
491
Şecâ’atnâme, s.47-48; Nusretnâme, s.198-199; Zafernâme, s.22-23.
492
Nusretnâme, s.200.
493
Târih-i Osman Paşa, s.29; Nusretnâme, s.201-202; Şecâ’atnâme, s.46.
494
Bu sayı Zafernâme (s.26)’de 9 olarak verilmiş olup, fazla olarak Gile şehrinin adı zikredilmiştir.
Danişmend ise dokuzuncu yer olarak doğru bir tespitle Şeki’yi saymaktadır (aynı eser, III, s. 26).
115

Levend Han oğlu Aleksandr Han’a ve Sohum bölge ümerâsından Haydar Paşa’ya ve Şirvan,

vezâretle Osman Paşa’ya tevfiz olunmuştur495.

5. 1. Osman Paşa’nın Vezâretle Şirvan’da Kalması

Serdar Lala Mustafa Paşa Ereş’te 20/22 gün496 konakladı. Ereş’ten Anadolu’ya

dönmek için hazırlıklara başlamadan evvel Ereş’in önünde bulunan Şahbahçası

(Şahbağı)’ının içi temizlendi. Büyük ağaçlar kesilerek duvar yapılacak şekilde dikilip araları

çitlerle örüldü. Etrafı çevrilen yerin içi toprak konularak düzeltildikten sonra bazı yerlere

kuleler inşa edildi. Yapılan binanın dört tarafı kazılarak hendekler açıldı ve içlerine su

bağlandı. Burç ve barularına darbzen toplar konularak muhkem bir kale haline getirildi 497.

Harîmî, binanın tamamlanmasında Osman ve Derviş Paşa’nın büyük gayret sarfettiğini

belirtmiştir 498. Binanın inşâsı 24 Eylül-30 Eylül arasında toplam bir haftada tamamlandı.

Dizdar ve hisarerleri yerleştirilip bütün kale mühimmatı sağlandı499. Ereş’in karşısında

bulunan ve Aras Han muharebesinde yıkılan köprü tamir edildi. Kür’ün diğer yakasında olan

ve tamiri engellemeye çalışan Kızılbaşları bertaraf etmek üzere ve kalenin güvenliği için

orman içine sekiz adet darbzen topu yerleştirildi500.

Bu şekilde Şemahı şehrinin de fethi tamamlandıktan sonra501, kışın yaklaşmakta

olması Serdar Lala Mustafa Paşa’yı bazı tedbirler almaya sevketti. Şirvan’da bütün askerin

kışlaması mümkün görünmüyordu. Zira bu sırada Erzurum serhaddinin muhafazasında

sadece Sivas Beylerbeyi Mahmud Paşa bulunduğundan Kızılbaş taarruzunda zor durumda

kalabilirdi502. Öncelikle fethedilen Şirvan ve mülhakatının muhafaza edilmesi meselesi

gündeme geldi. Divan toplayarak Osman Paşa’yı ve diğer bütün beylerbeyleri huzuruna

495
Nusretnâme, s.202-203.
496
13 Receb/15 Eylül’de Ereş’e geldikleri günden, ayrıldıkları 6 Şaban/8 Ekim’e kadar 22 gün eder.
497
Nusretnâme, s.213-214; Târih-i Osman Paşa, s.29.
498
Zafernâme, s.23.
499
Nusretnâme, s.214.
500
Nusretnâme, s.215.
501
Zafernâme, s.23.
502
Kütükoğlu, 64.
116

davet etti503. Şirvan muhafazasında “serdar ve beylerbeyi” olarak kalma konusunda istekli

kimse çıkmadı. Bu defa kendisi kalmak istedi ancak bu da askerin dağılmasına sebep

olacağından vazgeçirildi504.

Serdar ilk önce Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa’ya ve Enderûn’dan yetişen paşalara

teklif götürmüş ancak hiçbirisi kabul etmemiştir505. Ardından Haleb Beylerbeyi Mehmed

Paşa’ya serdarlık “vezâret” ile teklif edilmiş, Mehmed Paşa başlangıçta vezâreti kabul etmiş

ancak daha sonra hem kendisine bırakılan askeri beğenmeyip az bulduğundan hem de Serdar

Mustafa Paşa ve asker gittikten sonra Kızılbaş’ın tekrar geleceğinden korkarak vezaretten

feragat etmiştir. Bununla da kalmayıp Lala Mustafa Paşa’nın bütün orduyla Şirvan’da

kalmasını istemiştir506.

Muhafızlık görevininin bütün beyler tarafından reddedilmesi üzerine, Lala Mustafa

Paşa oldukça müteessir olmuştu. Rahimîzâde, Zafernâme’de Lala Mustafa Paşa’nın askere

hitabında sitemkâr bir şekilde konuşmasının ortalığın birden bire sessizleşmesine neden

olduğunu; Osman Paşa’nın sessizliği bozarak ayağa kalktığını ve askere şöyle hitap ettiğini

kaydetmiştir:

“Ne mahalli-i sükûtdur? Gönül kalsun, yol kalmasun deyü sizin cevabınıza bakardım.

Çünki günc-i hamûlde hâmûş oldunuz. Saâdetlü pâdişâh-ı ekālîm-râm her birinize ihsân ü

in’âm ile ser-firâz etdikleri mukabelesinde cân u baş verecek mahalleri için manzûr-ı enzâr-ı

sultân-ı kâmkâr olmuşuzdur. Bugün uğur-ı humâyûn-ı hâkanîde bezl-i dil ü cân etmeyince

artık neme yararız. Eğer fermân olan hizmet bu kullarına lâyık görülürse ne murad üzere

asâkir ve hazîne virilürse başım cânım yoluna kurban ve bu diyâr-ı gurbetde âteş-i gayretle

püryân olurum507.

503
Divan toplantısını gösteren minyatür için bkz. Nusretnâme, TSM Hazine Ktp., nr. 1365, vr. 115b.
504
Şecâ’atnâme, s.49.
505
Zafernâme, s.23-24; Kütükoğlu, s.64.
506
Şecâ’atnâme, s.49-50; Târih-i Osman Paşa, s.29-30; Âlî, Şirvan beylerbeyliğinin ilk önce
Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa (Sokullu Mehmed Paşa’nın amcasıoğlu)’ya teklif edildiğini, onun
bu görevi kabul etmediğini, müteakiben Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa’nın görevi kabul ettiğini,
ancak “askerini ayır” denildiğinde görevden feragat ettiğini; diğer beylere de teklif edildiğini ancak
kimsenin bu göreve yanaşmadığını kaydetmiştir (Nusretnâme, s.200); Zafernâme, s.23-24.
507
Zafernâme, s.24.
117

Âsafî ise Lala Mustafa Paşa’nın, her zaman kendisine yakın olarak gördüğü ve

desteklediği Osman Paşa ile görüşerek Şirvan muhafızlığı ve vezareti ona teklif ettiğini,

Osman Paşa’nın bu vazifenin önce başkalarına teklif edilip kabul edilmeyince kendisiyle

görüşülmesine biraz içerlemekle beraber, görevi canla başla kabul ettiğini yazar. Âsafî,

eserinde Lala Mustafa Paşa’nın Osman Paşa’ya;

Niçe yıllardır sana oğul didüm Çāk ciger-gûşum gibi kıydın yidüm

Al elüm gel bana ol bu demde yār Atanı halk içre itme sermsār

diyerek onu Şirvanda kalmaya ikna etmeye çalıştığını; Osman Paşa’nın cevabının:

Didi bunda ‘adālet olmadı Bu tedārükde isābet olmadı

Bana evvelden işāret itmedün Bezm-i rezm ile beşāret itmedün

Virdün bu ili gayra velî Kaldı ‘askerden uslı deli

Sonra havf itmekle ‘azl itdün anı Şimdi döndi kalmadı ‘asker kanı

Mîr-i mîrānın vizāret almadı Hep kalanlar döndi cür’et kalmadı

Yalınız kaldum tutayım neylerem Olmayacak işi niçün eylerem

şeklinde olduğunu beyan etmiştir 508.

Lala Mustafa Paşa, Osman Paşa Şirvan’da kalmayı kabul ettiği takdirde ne lâzım

olursa, ne talep edilirse verileceğini beyan etmiş, ancak bu şekilde Osman Paşa’nın gönlünü

alabilmiş ve onu ikna edebilmiştir. Osman Paşa, 20 kere 100 bin (2.000.000) akçe has ve

vezâret ile Şirvan beylerbeyi ve serasker tayin edildi509. Bu duruma oldukça memnun olan

Lala Mustafa Paşa, muhafızlık meselesini halletmiş olmanın sevinci ve huzuruyla Osman

Paşa’ya hil’at, cevherli sorguç, murassa kılıç ve bir at ihsan etti. Ayrıca kendisine “vezaret

ve seraskerlik” beratı verdi510. Böylece Özdemiroğlu Şirvan [dahil kabul edilen sancaklarla]

ve Dağıstan genel valiliğini “serdar” ve “muhafız” sıfatıyla tek başına uhdesinde toplamıştır.

Osman Paşa görevi kabul ettikten sonra, askerini ayırırken onlara hitap ederek:

“Canından ve başından vazgeçenlerin, gönüllü olanların kalmasını; evini barkını özleyecek

olanların, canlarını sevenlerin derhal gitmesini” söyledi. Ardından otağını serdardan ayırdı

508
Şecâ’atnâme, s.52-54.
509
Şecâ’atnâme, s.55.
510
Zafernâme, s.24.
118

ve ayrı bir yere yerleşti. Gönüllüler birer birer Osman Paşa’nın yanına çekildiler 511.

Şirvan’da gönüllü olarak kalanlardan: İbrahim Bey’e Ruha Sancağı; Kürd Abdurrahman

Bey’e, Karahisar-ı Şarki sancağı; Seydi Gazi Bey’e Kiğı sancağı; Budak Bey’e Sincar

sancağı; Ahmed Bey’e Siverek sancağı; Veli Bey’e Çapakçur sancağı; Piyale Bey’e Harput

sancağı verildi. Kâtip Hürrem Bey sol ulûfeciler ağalığına, Şecâ’atnâme müellifi Âsafî Dal

Mehmed Bey Osman Paşa’nın tezkireciliğine, Ahmed Bey de çavuşluğa getirildi512. Hazine

defterdarlığı, dergâh-ı muallâ mukataacılarından olup, seferde defterdar kaymakamı olarak

bulunan Göğüş-zâde Mustafa’ya ihsan edildi513.

Bölgenin muhafazası için 66 adet darbzen, 200514 sandık cephane, 1.000 nefer tüfekli

yeniçeri, sağ ulûfeciler, Erzurum askerinin sağ ve sol bölükleri, Ardahan askerinin tamamı,

Şirvan halkından 3.000 kişilik bir kuvvet yazılarak Şirvan’da kalan Vezir Osman Paşa’nın

yanında bırakıldı. Şirvan’da kalan askerin altı aylık mevâcibleri tahsis edildi515.

Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa, Şirvan’da Osman Paşa yanında kalmayı kabul

etmediği için eyaletinden azledilerek Haleb beylerbeyliğine; Haleb Beylerbeyi Mehmed Paşa

Erzurum beylerbeyliğine tayin edildiler 516. Sıra Erzurum’a atanan Mehmed Paşa’ya

geldiğinde ise o da “vezâret” verildiğinde kabul etmediği görevi şimdi hiç kabul

511
Şecâ’atnâme, s.56.
512
Şecâ’atnâme, s.56-59; ayrıca bkz. Zafernâme, s.25-26.
513
Künhü’l-Ahbâr, II, 306.
514
180 sandık (Künhü’l-Ahbâr, II, 305).
515
Nusretnâme, s.219-220; Künhü’l-Ahbâr, II, s.305; Askerin daha sonraki mevâcibleri için
Diyârbekir defterdârına şu hüküm gönderilmiştir: “Bundan akdem hükm-i serîfim gönderilüp
Diyârbekir hazînesini müceddeden fethi müyesser olan Şirvan muhâfazasına ta‘yîn olunan kul
mevâcibi içün asâkir-i mansûreye serdar olan düstûr-ı mükerrem vezîrim Mustafa Paşa edâma’llâhu
te‘âlâ iclâlehûya teslîm olunmak ve cem‘ olan avârız akçesi ekseri para ve şâhî ve akçe olmağın,
avârız akçesinden cem‘ olunan para ve şâhî ve akçeyi anda mevcûd bulunan hazîneyi tebdîl eyleyüp
para ve şâhî akçeyi müşârün-ileyhe ve ana bezl-i tebdîl olunan hazîneyi südde-i sa‘âdetime
göndermek emrim olmış idi. Ol emr-i şerîfim âlâ-mâ-kân mukarrer olmağın buyurdum ki, vusûl
buldukda cem‘ olunan avârız akçesinden bezl-i tebdîl olunan hazîneyi südde-i sa‘âdetime gönderüp
avârız akçesinden cem‘ olunan para ve sâhîyi ve akçeyi müşârünileyhe kul mevâcibi içün
gönderilecek hazîne ile ma‘ân müşârün-ileyh edâma’llâhu te‘âlâ iclâlehuya irsâl ve teslîm etdiresin.
Yukaru cânibe gönderilen hazîne hazîneye tebdîl olmak lâzım değildir. Para ve şâhî ve akçe henüz
mevcûd bulunursa irsâl idesin. Ve avârız akçesi bedeli hazîneye tebdîl olunup dergâh-ı mu‘allâma
ale’t-ta‘cîl gönderesin. Bu husûs mühimdir. Avârız akçesinden gayri lâzım ne mikdâr akçe virilirse
hâzır altundan avârız akçesi bedeli südde-i sa‘âdetime irsâl idesin” (MD, 32, s.300, hk.549: 3 Z
986/31 Ocak 1579).
516
Behram Paşa; “beylerbegilüğümden geçerin ben bu hidmetle bunda kalmaz göçerin” diyerek emre
muhalefet edince bu görev değişikliği gerçekleşmiştir (Nusretnâme, s.201).
119

etmeyeceğini söyleyerek reddetti. Bu defa Maraş’tan mazul Ahmed Bey’e kalması

emredildiğinde: “elinde mansıbı olanlar kalmadılar; benim bî-günâh mansıbım alunıp yine

ne yüzle teklif idersiz” şeklinde olumsuz cevap verdi. Bunun üzerine Lala Mustafa Paşa, 500

bin akçe has ile Saruhan sancak beyi olarak seferde bulunan Kaytas Bey’e 700 bin akçe ilave

edip517, Ereş beylerbeyi tayin ederek Şirvan’da Osman Paşa’nın yanında bıraktı518. Lala

Mustafa Paşa, Şeki şehrinin surlarını sağlamlaştırdıktan sonra Kaytas Bey’in yanına 5 bin

asker bıraktı519.

Bunca beylerbeyi ve beyin kalmayı kabul etmekte bu kadar zorlandığı dikkate alınırsa

Osman Paşa’nın cesareti, tecrübesi, savaşçılığı ve Lala Mustafa Paşa’ya duyduğu saygı ve

muhabbet bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Bu sıralarda 50 yaşında olmasına rağmen,

Kafkasya’nın çetin kış şartlarına ve İran ordusunun fazlalığına aldırmadan, küçük bir

kuvvetle burada kalabilmek aynı zamanda onun devletine bağlılığını ve şecâ’atini göstermesi

bakımından önemlidir.

Paşa’nın yanındaki kuvvetlerin 10.000520 kadar olduğu, bunların çoğunun yaşlı

veyahut da iş göremez oldukları; Erzurum askerinden ise ancak 3.000 kişinin kaldığı; bu

kadar askerin de ancak silah tehdidiyle ve katledilmekten korkarak kaldıkları

Şecâ’atnâme’de kayıtlıdır521.

5. 2. Lala Mustafa Paşa ve Ordunun Şirvan’dan Ayrılıp Erzurum’a Hareket


Etmesi

517
Görevi kabul etmeyen Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa azledilince, önce yerine Saruhan sancak
Beyi Kaytas Bey tayin edildi (Şecâ’atnâme, s.56-56); Ancak Behram Paşa ve Erzurum serhaddinin
muhafazasında olan askerin muhalefeti üzerine, Haleb beylerbeyliği Behram Paşa’ya tevcih edilirken;
Haleb Beylerbeyi Mehmed Paşa da Erzurum’a tayin edildi. Kaytas Paşa ise mevcut haslarına (500 bin
akçe) ilaveten 700 bin akçe has verilerek 1200 bin akçe has ile Ereş beylerbeyi tayin olundu
(Zafernâme, s.25).
518
Nusretnâme, s.219. Menâzir, II, s.937.
519
Don Juan of Persia, s.147.
520
Târih-i Osman Paşa (s.30)’da bu sayının 20 bin kadar olduğu kayıtlıdır; “ehl-i tımar ve kapı-
kulundan başka 5600 kul karındaşı yazılıp muhafazada bırakıldı” (Zafernâme, s.26). Oruç Beğ Bayat,
bu sayıyı 10 bin olarak vermiştir (Don Juan of Persia, s.147).
521
Şecâ’atnâme, s.59- 60. Osman Paşa maiyetinde sefere gönderilen bazı yeniçeri cemaatleriyle
bölüklerine mensup kimselerin ve gılmân-ı acemiyânın isimleriyle yevmiyelerini ve neferat adediyle
mevaciblerinin gösteren defter (MAD.d, 16061).
120

Kısa süre sonra Demirkapı’nın522 Osmanlı askeri tarafından teshir edildiği haberi

etrafta duyuldu. Uzun zamandan beri Safevîlerden bî-huzur olan ahali, fırsattan istifade

ayaklanarak bölgenin hâkimi olan Halife Çırak (Çerağ)’ı yakalayarak Derbend kalesinde

hapsettiler ve halifenin adamlarını öldürdüler523. Osman Paşa’ bölgede hâkimiyeti

sağladıktan sonra Derbend ahalisinden iki bin kişilik bir grup, Osmanlı’ya itaat ve

durumlarını serdara arz için hazırlandılar. Sekiz günlük bir mesafeyi aştıktan sonra

bunlardan ancak yedi kişi, 3 Şaban 986/5 Ekim 1578 günü Ereş’e ulaşabildi. Serdar’ın

huzuruna gelen Derbendliler serdarın elini öptükten sonra bölgelerinde Osmanlı adına bir

hâkimin bulunmasını rica ettiler. Lala Mustafa Paşa, Derbendlilere kıymetli hil’atler ve

çeşitli hediyeler vererek onları, bu sırada Şirvan muhafızı ve serdarı tayin edilen Osman

Paşa’ya gönderdi524. Demirkapı ve Deşt-i Kıpçak bölgelerinde hüküm sürenler, kimisi bizzat

kendisi gelerek kimisi de adamlarını göndererek Osmanlı hâkimiyetini tanıdılar. Daha sonra

522
Demirkapı olarak da anılan Derbend, Şirvan’a dâhil bir şehirdir; bir taraftan Dağıstan’la hem-
sınırken, diğer taraftan Deşt-i Kıpçak vilayetlerine kadar uzanan bir bölgedir (Nusretnâme, s.216);
“...Demür-Kapu dimekle meşhur olan bend ki sedd-i İskender’e karîb ve Deşt-i Kıpçak taraflarına
ma’ber-i ‘acîbdir” (Zafernâme, s.26). Keza Berkok, aynı eser, s.230. Demirkapı Kalesi; doğuda
Hazar Denizi, batıda dağlar ile sınır olan kaledir. İskender-i Zulkarneyn tarafından dağdan Hazar
Denizi'ne kadar üç mil uzunluğunda iki sed çekilmiştir. Ancak o bölgenin ahalisi buraya
Demirkapı’dan ziyade Derbend adını vermişlerdir. Çok eski zamanlarda Şirvan Vilayeti
Müslümanların yaşadığı bir yer iken, Kaytak vilayeti kâfirlerin yaşadığı bir yerdir. Kaytak ahalisi
zaman zaman toplanıp Şirvan üzerine taarruz ettikleri vakit, Şirvanlılar İskender-i Zulkarneyn’e
şikâyette bulunmuşlardır. Bunun üzerine Zulkarneyn Hazretleri dağdan denize kadar olan boğazı sed
çekmek sûretiyle kapatmış, kaleyi muhkem hale getirdikten sonra, kaleye 7-8 yerden kapılar inşa
ettirmiş ve içine muhafız bırakmıştır. Bu şekilde Kaytakların saldırıları engellenmiş olduğundan
buraya “Derbend” adı verilmiştir (Târih-i Osman Paşa, s.48-49). Araplar burayı “kapalı kapı, geçit,
sınır karakolu” anlamında “Derbend” olarak anmışlar; Arapça “kapı, kapılar, karakol” manasında “el-
Bâb, el-Ebvâb” ı kullanmışlar; daha sonraları ise Babü’l-ebvâb ve Bâbü’l-hadîd (demir kapı) adını
vermişlerdir (Aliyev Salih Muhammedoğlu, “Derbend”, DİA, IX, s.164-166). Demirkapı denmesinin
sebebi ise, İskender’in bu sedde demir bir kapı yaptırmasındandır (Evliya Çelebi Seyahanâmesi, II,
1314/1896, s.307-308). Keza bkz. Muhammedoğlu, “Demirkapı”, DİA, IX, s.153-154.
523
Nusretnâme, s.217; Ancak Demirkapı’nın fethinin Lala Mustafa Paşa gittikten sonra Aras Han ile
muharebeye hazırlanıldığı sırada Osman Paşa Şemahı’ya giderken gerçekleştiği kaydedilmiştir. Bu
kayda göre: Osman Paşa, Şirvan’da yerleştikten sonra etrafta olan yerlere askerlerini göndermiş ve
Kızılbaş’ı bölgeden atmaya gayret etmiştir. Bu arada Babü’l-ebvâb (Derbend)’a da adamlarını
göndermiş, o bölgenin hâkimi Çırak Halife yakalanmıştır. Elleri bağlı olduğu halde Zerdav adlı
menzilde Osman Paşa’ya getirilen Halife Çırak Rafizîliği terketmemekte direnince hemen orada
katledilmiştir (Şecâ’atnâme, s.88-89). Çırak Halife’nin katlini gösteren minyatür için bkz.
Şecâ’atnâme, s.90.
524
Nusretnâme, s.217-218.
121

Osman Paşa Şemahı yolu üzerindeki Zerdav525 adlı konakta iken kendisine getirilen Halife

Çerağ’ı katlettirmiştir526.

Lala Mustafa Paşa, Osman Paşa’nın ve yanında kalan askerin ihtiyaçlarını

tamamladıktan sonra, 6 Şaban 986/8 Ekim 1578’da Şirvan’dan ayrıldı527. Serdar daha

Şirvan’da iken kendisine emri gönderilerek askerin bahara kadar Anadolu’da kışlaması için

birbirine yakın yerler bulması, böyle yerler bulamazsa kendisi kapıkulu, bölük halkı ve

Rumeli askeriyle münasip bir yerde kışlayıp, beylerbeyilere vilayetlerine gitmeye izin

vermesi ve baharda yeniden sefere azimet edilmesi emredilmişti528.

Yanında olan askerle beraber Ereş’ten hareket eden Mustafa Paşa Levend-oğlu

memleketine doğru yola çıktı. Kanık Nehri’ne gelindiğinde, askerin bu azim nehirden

geçebilmesi için Mirza Ali Bey’in529 gayretleriyle altı günde bir köprü inşa edildi. Serdar ve

ordu bu köprüden geçerek sekizinci gün (13 Şaban 986/15 Ekim 1578 ) Sultancık menziline

vardılar530. Serdar buradayken 70-80 bin askere sahip Emir Şemhal, serdarın burada olduğu

haberini alınca, Elburz531’ı aşarak 40-50 kişilik maiyetiyle serdarın yanına geldi. Bütün

beylerbeyiler ve asker tarafından karşılanarak serdarın yanına götürüldü. Padişaha bağlılığını

525
Zerdav, bugün Kabala ve Gökçay’dan Karabağ’a, Harfaradinali’ya geçen yolun üzerinde Karasu
munsabında, Kür Nehri'nin sol sahilinde bulunan “Zardab” kasabasıdır (Zeki Velidî, aynı makale,
s.123).
526
Zafernâme, s.26, 37.
527
Şecâ’atnâme, s.63.
528
MD, 32 s.229-230, hk.426: 13 B 986/15 Eylül 1578. Gelibolulu Âlî, Serdar’ın yanlarında yeterli
hazine ve mühimmat bulunmaması nedeniyle Erzurum’a dönmek istediğini ancak Şirvan bölgesinin
bu kadar askeri besleyecek miktarda mukataa ve vergi gelirine sahip olduğunu belirterek Lala Mustafa
Paşa’yı eleştirmektedir. Yine aynı müellif Nushatü’s-Selâtîn adlı eserinde bu konuya yer vermiş ve
dönüşün asıl nedenini “Ümerâdan Gülli-zâde Muhammed Beğ dedükleri meysumun iğvasıyla ferağat
olundu. Ve kışladuğun takdirce Şirvan beğlerbeğiliğiyle ibkânı münâsib görürler ve der-i devletdeki
a’dularun sana bu tarîk ile evâmir-i âliye gönderürler dimesiyle Serdâr-ı kamkarun kuvvet-i vehîmesi
mütezayıf olup ikâmet tarıkından bilkülliye inâbet olundu” şeklinde açıklamıştır (Mustafa Eravcı,
“Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Nushatü’s-Selâtîn’de 1578-1579 Trans-Kafkas Seferine Dair Eleştirileri
ve Bunların Tarihî Önemi”, Afyonkarahisar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, III/1, 2001, s.36).
529
Mirza Ali Bey, İran’dan Osmanlı tarafına geçmiş olup, sefer sırasında Pasin sancak beyi olarak
bulunmakta ve Safevî tarafından istihbarat alınması işinde kullanılmaktadır (Eravcı, aynı makale,
s.37).
530
Nusretnâme, s.221-222; Künhü’l-Ahbâr, II, 311.
531
Bu dağ Zafernâme’de şu şekilde tasvir edilmiştir: “Kûh-ı Elburz tevârih kitabların tetebbu’ iden
merd-i pür-nikât mecâmi ve mehâfilde istimâ‘ olunup sedd-i İskender binasından ilâ haza’l-ân ol âl-ı
celîlü’l-itibâr üstüne asker varmak değil, belki yüz yel esmek ve kuş uçmak bile mutaserver değil
iken, eyyâm-ı hümâyûn-ı padîşahîde ‘asâkir-i İslâm, din-i gürûh-ı muvahhidîn bi-inayetillah dahil
olup tûlen ve arzen zabt u tasarruf kılınıp…”(s.26-27).
122

arz ettikten sonra, serdardan büyük bir iltifat gördüğü gibi kendisine hil’at, kılıç ve sorguçlar

ihsan edildi. Bağlılığına mukabil kendi bölgesine yakın Şabran Şemhal’e; Şirvan’a tâbi Ahtı

sancağı kardeşinin oğlu Toca-lav532 Burhaneddin’e tevcih edilmişti. Yine bu sırada iki taraf

arasındaki bağları güçlendirmek maksadıyla Lala Mustafa Paşa, Tuca-lav Burhadeddin’in

kızıyla Osman Paşa’yı evlendirmişti533. Dağıstan hâkimlerinin gerektiğinde Osman Paşa ile

işbirliği etmeleri ve kuvvet ve zahire konusunda yardımcı olmaları tenbih edildi534. Serdar

Şirvan’ın emniyetini bu şekilde sağladıktan sonra, askerle beraber bölgeden ayrılarak bin bir

zahmetle yirmi sekizinci konakta (21 Ramazan 986/ 21 Kasım 1578)535 Erzurum’a vardı536.

Ordunun Tiflis’i fethinden sonraki fetih ve muharebeler sağlıklı bir şekilde merkeze

ulaşamamıştır537. Tiflis’ten sonraki malumat ancak İran’a gönderilen bir casus aracılığıyla

öğrenilebilmiştir. Bu nedenle Lala Mustafa Paşa ve orduya yardım etmesi için sefere

çağırılan Kırım Hanı Mehmed Giray’a bir mektup gönderilmiştir. Neredeyse 3 aydır serdar

canibinden haber alınamadığı belirtilerek; Tatar askerinin Şirvan’a varıp varmadığı; giderken

yollarda İran ve Rus askerleriyle muharebe olunup olunmadığı sorulmuştur. Ayrıca gelen

bazı haberlere göre Moskof kralının İran askerine 5 bin tüfek ve 25 darbzen topu verdiği

532
Zafernâme’ de bu isim Peçulavrın şeklinde kayıtlıdır (s.26).
533
Kütükoğlu, s.71.
534
Kumuk Hâkimi Ulû Semhâl’e nâme-i hümâyûn ve birer sûreti Avâr hâkimi Nusal’a, Kaytak
hâkimi Usmî’ye, Tumân hâkimi Tükî’ye, Burgun hâkimi Tapmâs’a, Tâbesarân hâkimi Ma‘sûm ve
Gazî’ye gönderilen hüküm (MD, 32, s.247, hk.456: 3 N 986/3 Kasım 1578; Kütükoğlu, s.87). Tatar
Hanına hüküm ki, “...Asker-i nusret-eserin zahîre bâbında müzâyakaları varsa Kumuk Hâkimi Ulû
Şemhâl ve Avâr Hâkimi Nûsâl ve Kaytak Hâkimi Emîr Hasan ve Murgun Hâkimi Ta‘yâb ve
Tâbeserân Hâkimi Ma‘sûm ve Sayeserân Hâkimi Gazî… Âsitâne-i sa‘âdetlerine kadîm-i sadâkat ve
muhallesat ile iktisâs idüp devletlerinden olmağın her birine mufassalan nâme-i hümâyûn irsâl olup
asker-i İslâm’a dîn-i mübîn ve sıyânet-i nâmûs içün salavâtu’llâhi te‘âlâ aleyh eğer zahîrede ve eğer
sâ’ir mu‘âvenet ü müzâheret itmek lâzım olan husûslarda makdûrları iş‘âr etmişlerdir. Zikr olunan
nâmeleri mâ-beynde olan sadâkat mûcebince müşârün-ileyhe ulaşdırup ve siz dahi cânib-i şerîfinizden
her birine yarlığ gönderüp mümkin olduğı üzre asker-i İslâm’ın zahîreleri tedârükinde ve sâ’ir
mu‘âvenet ü müzâheret lâzım yerlerde vech ü münâsib gördükleri üzre mu‘âvenet idüp…” (MD, 32,
s.381, hk.672; keza s.247, hk.457: 3 ve 4 N 986/ 3-4 Kasım 1578).
535
Târih-i Osman Paşa, s.58.
536
Zafernâme, s.26-27; Serdar ve ordunun Şirvan’dan Tiflis’e oradan Erzurum’a kadar olan
yolculuğu hakkında geniş malumat için bkz. Nusretnâme, s.228 vd; Künhü’l-Ahbâr, II, s.313-317.
537
MD, 32, s.234, hk.434: 4 Ş 986/6 Ekim 1578; Şirvan taraflarına hareket eden Mustafa Paşa’dan
çoktan beri haber gelmediğinden o taraf ahvaline dair duyduklarını ve haber aldıklarını ayrıntılı olarak
bildirmesi hakkında Van beylerbeyine [Hüsrev Paşa] gönderilen hüküm (MD, 32, s.229, hk.443: 20 Ş
986/22 Ekim 1578); sûreti Sivas Beylerbeyi Mahmud Paşa’ya (MD, 32, s.240, hk.444); keza
Kütükoğlu, s.70.
123

konusunda haberlerin de araştırılarak hem Mustafa Paşa ile ordunun, hem de Tatar askeri ve

düşmanın durumu hakkında malumat istenmiştir538.

5. 3. Şirvan’da Kalan Askerin Durumu

Serdar ve ordu ayrıldıktan sonra, Osman Paşa Şirvan’da muhafız olarak kaldığı zaman

yanında olan asker sayısının az olduğu yukarıda belirtilmişti. Âsafî, Osman Paşa’nın

yanındaki askerin 10.000’e yaklaştığını ancak bunların da yaşlı ve zayıf olduklarını,

yanlarında 30-40 kadar darbzen topunun bırakıldığını539; Harimî ise Mustafa Paşa’nın,

Özdemiroğlu’na vaadettiği askerin ancak onda birini verdiğini belirtmektedir540.

Bu durum Osman Paşa’yı memnun etmemekle birlikte bazı hasetçi kimselerin ta’n ve

teşnî etmesine neden oldu. Osman Paşa’nın böyle bir diyarda bu kadar az bir askerle fetih

yapmak üzere kalmasından dolayı deli olduğunu, kanına susadığını dahi düşünenler oldu541.

Şirvan eyaleti geliri oldukça fazla bir bölge idi. 247.5 yüklük haslar mukataası

bulunuyordu. Bunlardan biri Salyan yakınlarında bulunan “Yeşil” de denilen Balıkhane’ydi.

Günlüğü 10 bin akçeye satılıyordu. Balıkhane mukataası; her vilayetin ibrişim öşrü; Bakü ve

Demirkapı yakınlarındaki iki memlehanın mahsûlü; Bakü tarafında bulunan beyaz ve siyah

neft madenlerinin geliri ve her vilayetin çeltiği iltizama verildi. Osman Paşa’nın yanında

kalan ümeranın hasları da Âsafî Dal Mehmed Bey tarafından deftere kaydedildi. Âsafî’nin

kendisi de 100 bin akçe has ile bu görevde kalmıştı. Mehmed Bey, Osman Paşa’nın isteği

üzerine eyaletin tahririni yaptı. Şemahı bir beylerbeyilik addedilip, buradan 14 sancak

beyine542 haslar tevcih edildi. Derbend bir eyalet olarak teşkil edilip yedi sancağa ayrıldı.

538
MD, 32, s.381, hk.672: 4 N 986/4 Kasım 1578.
539
Şecâ’atnâme, s.78.
540
Zafernâme, s.27.
541
Şecâ’atnâme, s.79.
542
Şirvan eyaleti kurulduktan sonra Şemahı ve Derbend (Demirkapı) olmak üzere iki eyalete
ayrılmıştır. Eyaletlere bağlı sancakları Kütükoğlu, Nusretnâme ve Künhü’l-Ahbar’dan
karşılaştırmalı olarak tespit etmiş ve listelemiştir. Şemahı eyaleti 16, Derbend 8 sancaktan
müteşekkildir. Şemahı sancaklarından, Kabâle 400 bin hasla Tekelü Ulama oğlu Bahâeddin’e; Aktaş
Veli Bey-oğlu Kaya’ya; Zerdâv Rumeli Zaimlerinden Mustafa’ya; Sâde-rû zaimlerden Mustafa Paşa
oğlu Ömer Bey’e; Bakü Oltu Alaybeyi Ebûbekir’e; Salyân Yemen ma’zûllerinden Yusuf’a; Havz-i
Lâhic Ardahan Alaybeyi Kerem Ali’ye; Kara Ulus Miralay Hüseyin’e; Şeki Aleksandre Han’ın
124

Buranın beylerbeyi Demirkapı Kalesi’nde ikamet ederdi. Şabran önce Dağıstan Hâkimi Emir

Şemhal’e; Ahtı ise Şemhal’in kardeşi-oğlu Tuça-lav’a ihsan edilmişti. Bir süre sonra Tuça-

lav [Burhaneddin]’ın kızı Osman Paşa ile nikâhlandı. Böylece Dağıstan hâkimleriyle

akrabalık yoluyla da bağlar kurulmuş ve Osman Paşa’nın ve askerin yapacağı fetihlerin

güvenliği sağlanmış oldu. Akabinde Kumuk, Kaytak ve Tebeseran hâkimleri de birer birer

Osman Paşa’ya tâbi olmuşlardır 543.

Özdemiroğlu, yanındaki askerin maneviyatını yüksek tutmak ve muharebeden ayrı

kalmaması maksadıyla544 Ereş kasabasının hemen yanında olan ve Kür Nehri’nin karşı

yakasındaki Gence vilayetine bağlı Şeki kasabası sultanı Partal-oğlu Ahmed Bey’in üstüne

Erzurum beylerinden Abdurrahman Bey’i bir miktar askerle gönderme kararı aldı. Bunun

için öncelikle Kür Nehri üstüne bir köprü yapılması gerektiğinden üç gün içinde545 köprü

tamamlandı. Kendisi köprünün bu tarafında kalırken, Ereş Beylerbeyi Kaytas Paşa’yı

gidenlere serdar tayin edip, yanında İbrahim Bey ve Abdurrahman Bey olduğu halde, yeteri

kadar asker vererek karşı tarafa gönderdi. Partal-oğlu onları, nehir kenarında beraberindeki

adamlarıyla karşıladı. Osmanlı askerinin geldiğini haber alan Şekililer, ailelerini alıp firar

ettiler. Partal-oğlu askeri ile bir süre muharebe edildikten sonra, asker bir miktar ganimetle

Osman Paşa’nın yanına döndü. Ereş’te kendilerine lazım olan mühimmat tedariki için birkaç

gün Şeki’de kalınması kararlaştırıldı546.

Şeki kasabası oldukça bağlık bahçelik bir yer olmakla birlikte ganimete susamış olan

asker kasabaya girince bağ ve bahçeler kısa sürede askerle doldu taştı547. Asker Şeki’de taş

kardeşi Erekle Mirza’ya; Ahti ve Ihır Emir Şemhal Çoban’ın kardeşi oğlu Tuça-lav Bey’e; adı
zikredilmeyen başka bir sancak da Amid zaimlerinden aşiret beyi Muzaffer’e; Ereş [eski Saruhan
beyi] Kaytas Bey’e tevcih edildi. Siryan/Sirhan, Osmanî/Gassanî, Hüdâverd(î) ve Mahmud-âbâd
sancaklarının kime tevcih edildiği kayıtlı değildir. Derbend eyaleti’nde Demirkapı Paşa sancağıdır.
Şabran, Dağıstan’da Kumuk-Kaytak Hâkimi Şemhal Çûban’a arpalık olarak tevcih edilirken, Şemahı
sancaklarından olan ve Aleksandre Han’ın kardeşi Erekle’ye verilen Ihır hem Şemahı’da hem de
Derbend eyaletine kayıtlı görünmektedir. Kuba, Müskir/Müskür, Küre, Çırak ve Restav/Rustav bu
eyaletin diğer sancaklardır (Kütükoğlu, s.67-68); krş. Kırzıoğlu, s.303-306.
543
Künhü’l-Ahbâr, II, s.307.
544
“ ‘asâkir-i nusret-kıranın ağzı kana bulaşup ve gözleri düşmana alışsun” deyu…(Zafernâme, s.27).
545
Şecâ’atnâme, s.79.
546
Zafernâme, s.28; Şecâ’atnâme, s.80-81.
547
Çün ‘adûya böyle gālib oldular Şehri hālî buldı ‘asker toldılar
Cennet-āsā hûb idi gāyet ile Baglar mergûb idi gāyet ile
Hūrlar olmuşdı gūyā gonceler Şāh-ı gül farkında a‘lā gonceler (Şecâ’atnâme, s.83).
125

üstünde taş bırakmadan yağmaladı548. Bu muharebenin kazanılmasının ardından ganimete

doyan askere, Osman Paşa da hallerine göre hil’atler ihsan etti549.

6. Safevîlerin Şirvan ve Gürcistan’ı İstirdad Çabaları ve Osman Paşa ile


Mücadeleleri
550
6. 1. Aras [Orus/Ereş] Han ile Muharebe ve I. Şemahı Zaferi

Osman Paşa kuvvetlerinin, kurdukları köprü vasıtasıyla Kür Nehri’ni geçerek Mugan

semtlerini yağmaladığı ve pekçok Kızılbaşı ortadan kaldırdığı haberi kısa sürede etrafa

yayıldı551. İranlılar Şirvan’ı kaybettikten sonra bölgeyi geri almak için bütün fırsatları

değerlendirme yoluna gittiler. Eski Şirvan hâkimi ve Şirvan’daki hanların serdarı, [Rumlu]

Aras Han’ın552 30.000553 adamıyla beraber Şirvan’a tâbi Salyan’da beklemede olduğu ve

Osmanlı askerine taarruz edeceği haberleri Osman Paşa’ya ulaştı554.

Osman Paşa, Sol ulûfeci-başı Hürrem Ağa’nın yanına bir miktar kul kardeşi ve

kapıkullarından 200-300 miktarı asker vererek üzerlerine gönderdi. İki taraf karşılaştığında

gece vakti olduğundan hiç kimse galibiyet elde edemeyerek dağıldı. Sabah olup akıbet belli

olduğunda, Osmanlı askerinden pek çok şehit verilmekle birlikte, Aras Han ordusundan 300

kişinin öldürüldüğü; Aras Han’ın oğlu Erdoğdu’nun da yaralandığı ortaya çıktı555.

Osman Paşa’nın kuvvetleri bir ara fırsatını bulup Paşa’nın yanına döndüler. Osman

Paşa, Kızılbaş askerini tamamen bölgeden atmak üzere Salyan üzerine gitmeye karar verdi.

548
Buldı bağın evlerin hālī guzāt Şāh-ı gül nat‘-ı zeminde oldı māt
Yoldılar ol gülşenin hep güllerin Âl ile lāl itdiler bülbüllerin
Girdi bāgî bāğa gûyā seyl-i āb Oldı her ma‘mûrenin hāli harab (Şecâ’atnâme, s.82).
Askerin Şeki’de bağ ve bahçeleri yağmaladığıni gösteren minyatür tasviri için bkz. Şecâ’atnâme,
s.82.
549
Şecâ’atnâme, s.84.
550
Minyatürü için bkz. Nusretnâme, TSM Hazine ktp, nr.1365, vr. 134b.
551
Nusretnâme, s.247.
552
Bu isim, Şecâ’atnâme (s.85)’de Eres Han; Künhü’l-Ahbâr’da Ereş Han (II, s.319) şeklinde
kaydedilmiştir.
553
Şecâ’atnâme, s.86. Bu sayı Künhü’l-Ahbâr’da 25 bin’dir (II, 319).
554
Zafernâme, s. 28; Şecâ’atnâme, s.85.
555
Şecâ’tnâme, s.86; Zafernâme, s.28.
126

Kaytas Paşa’yı, Muzaffer Bey ve Erzurum askeri, bir miktar kul kardeşi ve 10 darbzenle 556

Ereş’de bırakıp, kendisi hareket etmeden evvel birkaç bin kişilik bir kuvvetle öncü olarak

Kethüdası Hüsrev’i gönderdi. Ondan, kendilerinden önce gidip askere zahire hazırlamasını

ve bölgeyi araştırmak üzere birini görevlendirmesini istedi557. Ardından Salyan üzerine

hareketle, Kür sahili boyunca ilerlerken, bir ulakla Aras Han’ın 30 bin kişilik bir kuvveti

olduğu haberi geldi. Osman Paşa askerin gözünü korkutmamak için bu haberin yayılmasını

önledi558.

Zerdav adlı konağa gelindiğinde, oranın ihtiyar ve ileri gelenleri de kendisine mülaki

oldu. Buradan Aras Han’ın bulunduğu mevkiye kadar 5-6 konaklık mesafe çöl olduğundan

köyler harap haldeydi. Köylüler Kızılbaş korkusundan etrafa dağıldığı için559 askerin

buralardan azık alması mümkün görünmüyordu. Asker zahire yokluğundan ve yorgunluktan

bîtap düştüğü için daha fazla ilerlemeden burada dinlenmek arzusunu dile getirdiğinde

Osman Paşa buna karşı çıktı560. Bunun üzerine askerin önde gelenleri paşaya; “ferman

sa’âdetlü sultanımındur. Şimdensonra biz ölüm eri olduk. Uğur-ı hümâyûn-ı pâdişahîde

hususan sultanımız hâk-i pây-i şerîfinde baş u cân virmek [?] olup zindegânî endişesi dil-i

bî-vehmünüzden dûr olmuşdur. Lâkin atımuzı ve kendümüzi açlık mağbûn idüp ayağımuzu

göz göre zencîr-i a‘daya urmak lâyık-ı gayret değildir. Buyurun Şemahı’ya varalım. Anda

‘asakîrden ve tavardan zebûn olanı koyalım ve birkaç gün dincelelüm, ba’dehû her kande

düşman varsa bucak bucak arayup bi-avnillâhi te‘âlâ haklarından gelelüm” şeklinde karşı

çıktıkları zaman Osman Paşa bu sese kulak verip isteklerini kabul etti561.

Özdemiroğlu ve beraberindeki asker Şiraz kasabası yakınlarında bir gün dinlendikten

sonra yola devam ederek, beşinci menzilde Şemahı’ya vardılar. Aynı gün şehrin sünnîleri ve

halkı kalabalıklar halinde paşayı karşılamaya çıkmıştı562. Meslek erbabı olanlar sancaklar

556
Şecâ’atnâme, s.92-93; birkaç darbzen (Târih-i Osman Paşa, s.31).
557
Şecâ’atnâme, s.91.
558
Şecâ’atnâme, s.94.
559
Şenliği ol yirlerin gitmiş tamām Bûma yurd olmış bırakmış hās u ‘ām
Sağ sayrusın alup kaçmış ili Sağ yiri sarpında kalmışdı velî (Şecâ’atnâme, s.95).
560
Zafernâme, s.28-29; Târih-i Osman Paşa, s.31.
561
Zafernâme, s.28-29; Târih-i Osman Paşa, s.32.
562
Karşuladılar anı ‘izzet ile Göçirüp kondurdılar hürmet ile
Geldi ‘izzetle sarayına hemān Çıkdı kasrında oturdı şādumān (Şecâ’atnâme, s.100).
127

açıp Özdemiroğlu’nun atının ayağına kumaşlar serdiler. Ebûbekir b. Abdullah, Osman

Paşa’nın Şemahı’ya geldiği günü naklederken, “Osman Paşa Hazretleri kendülerin cenk

âletiyle tezyîn edüp ve başlarına a’lâ sorguçlar ve ablaklar sokup murassa’ ve müzeyyen

giyimler giyüp ve ol esb-i siyâhın üzerine süvâr olup merdâne ve şîr-i şîrâne ‘asker-i

İslâm’ın önlerine düşüp giderdi” şeklinde kaydetmiştir. Osman Paşa’nın askeri alaylarını

sağlı sollu dizerek, onun yanındaki yerlerini almışlardı. Asker, önünde 50 adet darbzen ve

500 kadar yeniçerinin omuzlarında tüfekleri olduğu halde dizilmişlerdi. Osman Paşa’nın

önünde elleri baltalı altı şatır bulunuyordu. Osman Paşa, şehrin ortasında bulunan Aras

Han’ın evine girip yerleşti (Şaban sonu 986/ 30 Ekim 1578)563.

Osman Paşa’nın Ereş’te bıraktığı Kaytas Paşa ve kuvvetleri bu sırada ani bir saldırıya

maruz kalmışlardı. O taraftan gelen bir feryatçı, Gence Hâkimi İmam-Kulu Han564 ile

içlerinde Partal-oğlu’nun da bulunduğu pekçok sultanla beraber 15 bin kişinin Ereş üzerine

yürüdüğünü ve acele yardım gönderilmesi gerektiğini haber verdi. Bu sırada Aras Han

üzerine gitmeye hazırlanan Osman Paşa bu haberi alınca, Şirvan Kullar ağası Hamid Ağa

serdarlığında Şemahı askerini ve 1.000565 kadar sipahiyi ayırıp Kaytas Paşa’ya yardıma

gönderdi566.

Ancak Osman Paşa’nın gönderdiği yardımcı kuvvetler varmadan evvel 10 binden

ziyade Kızılbaş askeri saldırarak Kaytas Paşa’yı tedbirsiz yakalamışlardı. Zira Kaytas Paşa

yardımcı kuvvetlerin kısa sürede yetişeceğini umut ederek, bulundukları iç kaleden çıkıp

düşman üzerine yürüdü. Bu tedbirsizliğini gören bazı tecrübeli kişiler kendilerinin kalelerini

tahkim ederek içeride kalmaları gerektiğini; eğer çıkarlarsa asker sayısının azlığının ortaya

563
Târih-i Osman Paşa, s.32.
564
Zafernâme (s.29-30)’de İmam-Kulu Han’ın Ereş üzerine yürüyüşünün, Osman Paşa’nın Aras Han
ile muharebeye başladıktan 2 gün sonra olduğunu kaydediyor. Ancak Kütükoğlu’nun da tespit ettiği
gibi (s.84) İmam-Kulu’nın aynı anda hem Ereş’te Kaytas Paşa ile hem de Aras Han muharebesinde
ordunun sağ kanadında bulunması mümkün değildir. Muhtemelen Ereş’te Kaytas Paşa’yı mağlup
ettikten sonra Şemahı’ya gelip Aras Han kuvvetlerine katılmış olmalıdır. Bir başka görüşe göre, Ereş
üzerine yürüyen kişi Hamza Mirza’dır. Kaytas Paşa’nın yağma için kaleden çıktığını görünce ani bir
saldırı ile 7 bin askeri şehit ederken Mustafa Paşa’nın bıraktığı 200 top arabasını alarak Kazvin’e
göndermişti. Ardından da Kırım Kalgayı Adil Giray’ın yolunu kesmek ve Osman Paşa’ya yardım
etmesini önlemek için Şemahı üzerine harekete geçmişti (Don Juan of Persia, s.150-151).
565
Bu sayı Zafernâme, (s.30)’de 700 olarak kaydedilmiştir.
566
Şecâ’atnâme, s.102-103; Nusretnâme, s.249.
128

çıkacağını; içeride kalırlarsa gelen düşmanla bire bir muharebe edebileceklerini telkin ettiler.

Bu şekilde karar edilmişken, Erzurum timar defterdarı Hızır Bey herkesten önce kaleden

çıkarak, askeri dışarı çıkması konusunda ikna etti. Dışarı çıkan asker at üzerinde saldırıya

geçti, ancak mukavemet edemeyerek geri çekilmeye başladı. Hızır Bey ve Erzurum askeri

Kaytas Paşa’yı tek başına bırakıp firar ettiler567.

Sayıca kalabalık olan İran askeri, Kaytas Paşa’nın etrafını çevirdi568. İki yandan

saldırıya karşı koyamayan Kaytas Paşa orada şehit edildi. Diğer yandan Osman Paşa’nın

gönderdiği Hamid Ağa ve Hasankale ağası 300’den fazla asker ile birlikte şehit oldu.

Erzurum Çavuşlarından Mahmud ile Muharrem Çavuş569 ve Abdurrahman Bey esir

edilirken, sağ kurtulanların bir kısmı şehir ahalisi tarafından katledildi; bir kısmı ise kaçıp

Osman Paşa’nın yanına gitti570. İran askerleri Ereş’i ele geçirdikten sonra Ereş’in sünnî

halkını kılıçtan geçirdikleri gibi, şehirden ayrılırken etrafı ateşe verdiler ve yol üzerindeki

her yeri yağma ettiler571.

Kurtulanlardan biri, beş günlük yolu bir günde katederek Osman Paşa’ya ulaştı.

Osman Paşa bu hezimeti öğrendiği zaman askerin içine zayıflık ve fesat düşmemesi için

haberi getiren ulağı hapsettirdi ve Kaytas Paşa’nın hezimetini askerden gizledi572. Osman

Paşa’ya sığınanlardan biri de Ereş’te askerin kaleden çıkmasında etkili olan Erzurum timar

defterdarı Hızır Bey idi. Osman Paşa, onun bu hatasından dolayı katline karar vermişse de

araya girenlerin de etkisiyle affetti. Fakat defterdar Hızır Bey bir süre sonra ordudan firar

567
Şecâ’atnâme, s.103-105; Harîmî Çavuş (Zafernâme, s.30-31), Kaytas Paşa’nın tedbirsizliğini
naklederken, şehrin içindeki bütün sokakları tutup, yarar adamlar ve darbzenlerle tahkim edilmesi
gerektiğini; Kaytas Paşa’nın tecrübesizliğinin ve mağrurluğunun kurbanı olduğunu; hiçbir tedarikinin
olmadan 200-300 kişi ile saldırıya geçtiğini kaydetmiştir.
568
Kaytas Paşa’nın Ereş’teki muharebesini gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.106.
569
Kırım hanına gönderilen hükümde; bu iki çavuşun esir edilip götürüldükten sonra Erdebil’den 1
Şevvâl (1 Aralık)’de yazıp evlerine gönderdikleri mektubun casuslar aracılığıyla 21 Şevvâl 986/21
Aralık 1578’ da Van beylerbeyine ulaştığı, oradan da başkente gönderildiği kayıtlıdır (MD, 32, s.307-
310, hk.562).
570
Zafernâme, s.31.
571
Künhü’l Ahbâr, II, 320. Kaytas Bey Ereş’e geldikten sonra ahşaptan yaptırdığı surların aralarına
toprak doldurtarak, Kızılbaş saldırılarında tahassun edilecek bir kale bina ettirmişti. Ancak onun şehit
edilmesiyle birlikte Kızılbaşlar tarafından kale ve şehir tahrip edildi. Şemahı geri alındıktan
(990/1582-1583) sonra Ereş halkı geri dönerek şehirlerini tamir etmeye başlamışlardır (Menâzir, II,
s.937).
572
Zafernâme, s.31; Şecâ’atnâme, s.107.
129

etmiş ve Erzurum’a gitmiştir. Osman Paşa durumu Erzurum’da bulunan Serdar Mustafa

Paşa’ya bildirince Hızır yakalanarak 28 Zilhicce 986/25 Şubat 1579’da idam edildi573.

9 Ramazan 986/9 Kasım 1578 günü eski Şirvan Hâkimi Aras Han yaklaşık 15 bin

kişilik bir kuvvetle574 Şemahı’nın karşısındaki boz tepelerde saldırıya hazırlandığı sırada,

Osmanlı kuvvetlerinin öncü birlikleri ile kısa bir muharebeden sonra mevzilenmiş halde

beklemekteydi575.

Osman Paşa Şemahı’da Mezarlar mevkiinde, Aras Han kuvvetleriyle576 muharebeye

hazır halde beklerken, kendisi merkezde; Dağıstan Hâkimi Şemhal, Sincar Beyi Budak Bey,

Ahmed Bey, Piyale Bey, Kasım Bey ve Sol Ulûfeciler Ağası Hürrem Ağa sağ tarafta;

önceden gelmiş bulunan Adil Giray Han’ın atalığı Muhammed Bey ile yanında bulunan

Tatar askeri, Gürcistan ve Aktaş Beyleri, Sâderû Beyi Ömer Bey sol tarafta yerlerini aldılar.

Karşı tarafta ise Ereş Han’ı Yadigar Bey, İmam-Kulu, Partaloğlu, Pür-Kulu ve birçok

namdar İran sultanları hazır bulunuyordu. İran askerinin sağ tarafına Erdoğdu577, sol tarafına

ise Hamza Bey tayin edilmiş olduğu halde, o gün sabahtan akşama kadar büyük bir

muharebe yaşandı578.

Muharebenin ilk günü Osman Paşa, askerin maneviyatını arttırmak maksadıyla öncü

kuvvetlerle birlikte küçük bir tepe üzerinde savaş vaziyeti aldı. Her iki taraf birbirine tüfek

ateşi açtığında gelen tüfek fındıklarından biri Osman Paşa’nın atının eğerine isabet etti,

ancak Paşa’da ciddî bir yaralanma olmadı579. O günkü muharebede her iki taraftan çok

573
Künhü’l Ahbâr, II, s.327; Kaytas Paşa’nın Emir Han kuvvetleriyle olan muharebesi Aleksandr
Han tarafından Tiflis beylerbeyine mektupla bildirilmiştir (Künhü’l Ahbâr, II, 320).
574
Osman Paşa’nın 16 Şevvâl/16 Aralık 1578’de Serdar Mustafa Paşa’ya gönderdiği mektubun
sûretinde Aras Han kuvvetlerinin 15 bin kişi olduğunu kaydediyor (Nusretnâme, s.247-250); Harîmî
Çavuş, ise kuvvetlerin 20 binden ziyade olduğunu yazmıştır (Zafernâme, s.29); Şecâ’atnâme,
(s.109)’de 30 bin; Târih-i Osman Paşa (s.33)’da 20 bin.
575
Târih-i Osman Paşa, s.33.
576
Târih-i Osman Paşa, s.34.
577
Târih-i Osman Paşa’da İran hanlarından Erdoğdu Han’ın oğlu Ali Kulu’nun, “bana bin tane yarar
ve güzide kurçi verin Şemahı’nın üst canibinde bir yerde saklanıp, iki taraf karşılaştığında şehrin diğer
tarafından yanımdaki bin kişi ile savaşa girelim. Osmanlı askeri şehre döndüğünde biz onları karşılar,
hepsini kırarız” şeklinde tedbir aldıklarını; sonradan her iki taraf muharebeye başlayınca Ali Kulu’nun
bin adamıyla şehre girdiği ve orada bir miktar atlı ile Osman Paşa’nın kethüdası Hüsrev Kethüda’nın
savunmada iken şehit edildiği kayıtlıdır (s.33).
578
Zafernâme, s.31.
579
Şecâ’atnâme, s.111-112.
130

sayıda kayıp verildiği gibi Osman Paşa’nın seçkin askerlerinden Rüstem Bey ve Hüsrev

Kethüda şehit oldu. İran ordusuna büyük zaiyat verilirken, Erdoğdu Sultan’ın oğlu

katledildi580. İlk gün akşama kadar devam eden muharebe havanın kararmasıyla sona erdi.

Sadece karakol kuvvetleri bırakılarak askerler meydandan çekildi.

İkinci gün, yine sabahtan akşama kadar müthiş bir muharebe yaşandı. Karanlık

bastığında Özdemiroğlu’nun emriyle meşaleler yakıldı ve ortalığın gündüz gibi aydınlatıldı.

Bu nedenle Asafî, Leyle-i Kadr idi gûyâ ol gice-Yakdı kandilin Süreyya ol gice beytiyle

geceyi Kadir Gecesi’ne benzetmiştir 581. Ortalığın aydınlanmasıyla birlikte asker saflar

halinde dizildi. Aynı şekilde İran askerinin sultanları karşı cenahta muharebe düzenine geçti.

Osman Paşa başında sorgucu, yanında gaddaresi ve zırhını giyinmiş olduğu halde savaş

meydanındaki yerini aldı582. O geceki mücadele Osman Paşa askerinin büyük gayreti ve

tarafların büyük kayıplarıyla devam etti583.

Savaşın ikinci günü Kırım kuvvetleri Şemahı’ya doğru ilerlerken onlardan evvel

dergâh-ı muallâ çavuşlarından Abdi Çavuş584 ulakla birlikte Osman Paşa yanına ulaştığı

zaman savaşın en şiddetli zamanıydı. Askerin zor durumda olduğunu görmüş ve bu durumu

merkeze bildirmişti585. Abdi Çavuş, Kırım Hanı Mehmed Giray’ın kardeşi Kalgay Adil Giray

Han’ın 15 bin kadar Tatar, Nogay ve Çerkes askeriyle; Azak Beyi Mehmed Bey’in 300

yeniçeri, 10 adet darbzen ve üç çavuş ile geldiği müjdesini verdi. Bu müjdeli haber zor

durumdaki askerin maneviyatının yükselmesini sağladı. Onlar gelinceye kadar taarruz

ertelendi586.

Adil Giray, Kırım kuvvetlerine serdar tayin edildiği vakit (Safer 986/Nisan 1578), 500

tüfekli yeniçeri, altı şahî, sekiz küçük darbezen, 100 tüfek, 1000 kantar barut, 15 top ve 12

580
Şecâ’atnâme, s.112, 114.
581
Şecâ’atnâme, s.116.
582
Şecâ’atnâme, s.117.
583
Şecâ’atnâme, s.118-119.
584
Şecâ’atnâme (s.119)’de Abdi Çavuş’un muharebenin ikinci gün geldiği kaydedilirken; Zafernâme
(s.29)’de Osman Paşa’nın Şemahı’ya vardığı günün ertesi olarak kaydedilmiş, ancak Mühimme
kayıtlarında 13 Ramazan 986/13 Kasım 1578 olarak geçmektedir (MD, 38, s.35-38, hk.99).
585
Öncü Tatar kuvvetleri o gece hareketle hiç durmadan yol almışlar ve ertesi gün, ikindi vakti Osman
Paşa’nın yanına ulaşmışlardır (Kırım Hanı’na gönderilen name sûreti: MD, 38, s.35-38, hk.99: 5 S
987/3 Nisan 1579); Şecâ’atnâme, s.119.
586
Zafernâme, s.29; Şecâ’atnâme, s.119-120.
131

top arabacısı ve diğer mühimmatlarının İstanbul’dan gönderileceği bildirilmişti 587.

Merkezden gelen veyahut Kırım ordusunda bulunan askere ilaveten Taman Adası’nda

bulunan Çerkes beylerinden de maiyetlerinde bulunan askerleriyle birlikte sefere katılmaları

için mektuplar gönderilmiştir588.

Tatar kuvvetlerinin yetişmesi biraz geçikti, zira Kırım kuvvetleri yollarda Demirkapı

üzerinden Şirvan’a ilerlerken, Rusların saldırılarına maruz kaldılar. Meydana gelen

muharebelerde Ruslar mağlup edilmiş, ancak Ruslar hem Tatar askerinin Osmanlı

kuvvetlerine yetişmesini engelleyerek, hem de İran’a 5 bin tüfek ile 25 darbzen top vererek

İran’a yardım etmişlerdi. Moskov kralının bu yardımı başkentte duyulunca, bu olayın ve

Kırım kuvvetlerinin Şirvan’a ulaşıp ulaşmadığının araştırılması için bölgeye Mustafa Çavuş

gönderildi589.

Meydana gelen bu olaylardan habersiz olan Osman Paşa, adamlarından birini

yaklaşmakta olan Adil Giray’a göndererek; “ta’cîl yetişesin, ihtimaldir ki bu mel’unlar senin

geldüğinden haberdâr olıcak firar iderler. İmdi ta’cîl ihmal etmeyüp yürüyesin” diyerek

acele yetişmesini istemişti590. Yine düşmanın firarını engellemek için Tatar kuvvetlerinin

gelişi saklanmıştır 591.

Ertesi gün sabah olduğunda iki tarafın alayları yerlerini aldılar ve savaş kaldığı yerden

yeniden başladı. Osman Paşa tekrar askerinin önünde atı üzerindeki yerini aldı592. Seher

vaktinden ikindiye kadar muharebe bütün şiddetiyle devam ederken her iki tarafın da artık

savaşmaya mecali kalmamıştı. Hatta bir ara taraflar birbirinden ayrıldı593. Osman Paşa askeri

bir taraftan savaşırken diğer taraftan da gelecek Tatar yardımını beklemekteydi. Zira gerek

seferin hazırlıkları esnasında gerekse Mustafa Paşa Şirvan’dan ayrıldıktan sonra Kırım

Hanı’na ve Şemhal’e defalarca nameler gönderilmiş, Şirvan’da kalan Osman Paşa ve askerin

587
MD, 32, s.156, hk.310.
588
Taman adasında sancak tasarruf eden Çerakise beylerine gönderilen hüküm (MD, 32, s.160,
hk.313: RA 986/Mayıs 1578; Kütükoğlu, s.87; Kırzıoğlu, s.432-433).
589
Kırım hanına gönderilen nâme sûreti (MD, 32, 381, hk.672; Kütükoğlu, s.70).
590
Târih-i Osman Paşa, s.36.
591
Şecâ’atnâme, s.119.
592
Yine meydāna geldi itdi cevlān Kudūmıyla müşerref oldı meydān
Süvār olmışdı Kaytasa o server Olurdı cünbüş itse kūh lerzān (Şecâ’atnâme, s.122).
593
Şecâ’atnâme, s.123.
132

imdadına yetişmeleri, zahire konusunda yardımcı olmaları bildirilmişti594. Osman Paşa bir

adamını Adil Giray’a göndererek acele etmesini istemiştir. Adil Giray kuvvetleri bu emri

aldıkları anda bütün gece at sürerek muharebenin üçüncü günü ikindi vakti, savaşın en

şiddetli zamanında Şemahı’ya ulaşmışlardır595.

Tatar Hanı Mehmed Giray’ın kardeşleri Adil, Gazi, Selamet ve Mübarek Giray ile

oğlu Murad Giray596 sefere memur edilmişlerdi. Adil Giray serdarlığında, Tatar askerinin

yanında, Han’ın vekili Hacı Mustafa Bey, Sultan Burhan oğlu Ebûbekir Mirza da Şirvan’a

gelenler arasındaydı. Gelen 5-6 bin kişilik597 Tatar askeriyle maneviyatı ve kudreti artan

Osmanlı ordusu, İran askerini büyük bir hezimete uğrattı. Muharebede birçok sultan ve han

katledildiği gibi 10 bin598 Kızılbaşın başları kesildi599. Firar eden Aras Han’ın peşinden Adil

Giray’ın mirâhuru Sührab yetişerek okuyla atını vurup, Aras Han’ı attan aşağı yıktı. Yaptığı

bir kılıç hamlesi Aras Han’ın parmağını kopardı ve Aras Han yaralı halde600 ve oğlu Dede

Han sağ olarak ele geçirildi. Esir alınanlardan Mirza Ali Sultan, Hüseyin Can Sultan, Aras

Han, Bur Hâkimi Baba Halife, Gilân Hâkimi Seyyid Mir Sultan, Levend oğlu İsa Sultan ile

594
Şemhâl’e ve Mehmed Giray’a gönderilen hükümler (MD, 32, s.247, hk.456: 3 N 986/3 Kasım
1578; MD, 32, s.381, hk.672; keza s.247, hk.457).
595
Osman Paşa, Aras Han muharebesinden sonra durumu merkeze bildiren bir mektup göndermiş bu
mektuba binaen Tatar Hanı’na yazılan nâme sûreti (MD, 38, s.35-38, hk.99); Nusretnâme, s.248.
596
Sefer başlarken Kırım Hanı Mehmed Giray’a gönderilen hükümde; “…karındaşınuz Adil Giray
asker-i Tatar-ı ‘adû-şikâra serdâr ta’yin olunup ve sâir karındaşlarunuz Gazi Giray ve Mübarek Giray
ve Selâmet Giray ve evlâdınuzdan Murad Giray’ı yarar beğler ve mirzalarla sefer-i hûmayuna
göndermeğin…” (MD, 32, s.156, hk.310). Ancak Nusretnâme (s.248)’de Adil, Gazi, Saadet Giray
için Han’ın kardeşleri; Mübarek Giray için Han’ın oğlu denirken, Şecâ’atnâme (s.124)’de Adil, Gazi,
Mübarek giraylar Han’ın kardeşi, Saadet Giray ise oğlu olarak kaydedilmiştir. Zafernâme (s.29)’de
Adil Giray, yanlış olarak Kırım hanının oğlu olduğu yazılmıştır.
597
15 bin miktarı Tatar, Çerakise ve Nogay askeri (Zafernâme, s.29).
598
Mehmed Giray’ya yazılan nâmeye göre; Kırım askeri zorlu bir yolculuktan sonra ve pek çok telefat
vererek, hatta atlarının birçoğunu kaybedip yayan halde gelip Osman Paşa yardımına yetişmişler;
meydana gelen muharebede Aras Han diri ele geçirilmiş, yedi sultanın başları kesilmiş ve 10 binden
fazla Kızılbaş katledilmiştir (MD, 38, s.35-38, hk.99); Zafernâme (s.32)’de Kızılbaş’ın kaybı 15 bin
olarak kaydedilmiştir; Âlî ise bu sayıyı kesin rakamlara dayandırarak “Aras Han cenginde ber mucib-i
defter ma’dūdı 7764 surh-ser ve ãvî baskununda 3622 mülhid-i muhakkar kelleri kesildüğin….”
şeklinde vermiştir. (Nusretnâme, s.305). Bu da aşağı yukarı diğer müelliflerin verdiği rakamlara
yakın bir meblağ tutmaktadır.
599
Şecâ’atnâme, s.124; Nusretnâme, s.248-249.
600
Şecâ’atnâme, s.125; Don Juan of Persia, s.150.
133

Erdoğdu Sultan601’ın başları kesildi. İran ordusundan canlarını sağ kurtarabilen yaklaşık

1.000 kişi bütün ağırlıklarını bırakıp firar etmiştir602.

Osman Paşa ve asker, muharebe meydanından ayrılıp şehre geri döndüler. Osman

Paşa zaferin ertesi günü divan toplayarak, muharebede yararlılıkları görülen Kırım hanının

kardeşlerine, oğluna ve Sultan Burhan oğlu Ebubekir Mirza’ya at, kılıç ve hil’at ihsan etti603.

Üç gün sürecek büyük şenlikler ve ziyafetler düzenlendi604. Harîmî bu fethi; “…bir mertebe

feth-i fütûh müyesser olmuşdur ki bu âna gelince vâki‘ olan fütûhata gālib ve anların cümlesi

bu feth-i mübînin mağlûbu olup üç gün ‘azim ziyafet olup gelen hanları ziyafet ve serâser

hil’at ve cevâhir kılıç ve hançer ve mükemmel atlar ile ri’âyet olunup ‘azîm şenlikler olmuş

idi605” şeklinde tarif etmektedir.

Şehid olan Kaytas Bey’in yerine Ruha Beyi İbrahim Bey; Ruha sancağına ise Budak

Bey getirildi606.

Şemahı halkı Osmanlı askerine bağlılığını bildirmiş, ancak, Tatarların Şemahı halkını

rencide etmeleri ve bütün mallarını zorla ele geçirmeleri üzerine şehir ahalisinden bazıları

gelerek Osman Paşa’ya şikâyetçi olmuşlardır. Akabinde Şemahı şehrinin otlağının az olması

sebebiyle Tatarlar Osman Paşa’nın askerinden ayrılıp, Mahmudâbâd ve Salyan taraflarına

601
Asafî, Erdoğdu’nun kurtulduğunu, başka hiçbir İran sultanının kurtulamadığını hepsinin başının
vurulduğunu kaydederken (Şecâ’atnâme, s.126); Aras Han diri tutulup boynu vurulmuştur (Künhü’l
Ahbâr, II, 324).
602
Harîmî (Zafernâme, s.32) bu muharebede İmam-Kulu Han’ın diri tutulup başının vurulduğunu
kaydetmiştir. Ancak İmam-Kulu bu muharebeden sonra Demirkapı’da olan Osman Paşa’nın üzerine
yürümüş ve Meşaleler Savaşı yapılmıştır. Aras Han’la yapılan muharebe, Osman Paşa’nın yanından
kalkarak Erzurum’a gelen Erzurum Çavuşlar Kethüdası Hürrem Bey tarafından ayrıntılı bir şekilde
anlatılmış, Âlî de olayları ondan naklen kaleme almıştır (Künhü’l Ahbâr, II, 324-325).
603
18 Zilkade 986/16 Ocak 1579’da Şirvan’dan Osman Paşa’nın mektubuyla Erzurum’a gelen
Erzurum sipahilerinden Ebu’l-Kasım’dan naklen Âlî, Han’ın büyük oğluna bir at, kıymetli bir kılıç,
bir bozdoğan ve yedi hil’at; küçük biraderlerine birer at, kılıç, bozdoğan ve dört hil’at; hanzâdeye ve
Sultan Burhan oğlu Ebûbekir Mirza’ya birer müzeyyen at, kılıç, bozdoğan ve ikişer hil’at verdiğinden
başka, Tatar askerinin ileri gelenlerine toplam 161 adet hil’at ihsan edildiğini yazmıştır (Nusretnâme,
s.305).
604
Şecâ’atnâme, s.129; Zafernâme, s.32.33; Târih-i Osman Paşa, s.38; Nusretnâme, s.304-305,
306.
605
Zafernâme, s.32.
606
Zafernâme, s.32.
134

doğru gitmek istemişlerdir. Buralar aynı zamanda Aras Han’ın memleketi olmakla birlikte

daha sulak ve otlak yerlerdi607.

Rüstem Bey, Erdoğdu Bey ve pekçok bey 50 bin asker ile Kür Nehri üzerinde bulunan

köprüyü tutarak Osman Paşa askerinin etrafını sarmışlardı. Tatar askeri ile bir miktar

yeniçeri ve Diyarbekir beylerinden Piyale Bey’in köprü üzerinde olan askerin üzerine

gitmesine karar verildi. Askerin bir kısmı ile Adil Giray suyu geçip köprü yakınında olan

düşman üzerine varıp hayli muharebe olduktan sonra oradaki Kızılbaş’tan binden fazla kişi

bertaraf edildi608.

Kür Nehri'nin karşısında bulunan Aras Han’ın memleketine giden Kırım hanının

biraderleri ve Tatar askeri, Aras Han memleketinin ahalisini kılıçtan geçirip cariyelerini,

kızlarını ve büyük oğlunu ele geçirdiler. 12 bin deve ve sayısız ganimet aldılar 609. Tatar

askerinin yağması o kadar büyük oldu ki, Osmanlı askerinden ayrılıp, Aras Han’ın yurdunu,

hanımlarını, kızlarını yağma etmekten men edilemediler. Selanikî, Osman Paşa’nın, “Her

çend ki nasîhat idüp men’ eyledük sözümüz tutulmadı, çıkup gittiler” dediğini

kaydetmiştir610. Şecâ’atnâme’de Tatarların yağmasına oldukça geniş bir yer ayrılmıştır.

Osman Paşa’nın sözünü tutmayan Tatarların ve askerin bazısının sel gibi Salyan’a

607
Târih-i Osman Paşa, s.38-39; Âlî, arefe günü (29 Kasım 1578) Şemahı’dan çıkarak 7 Zilkade 986
/5 Ocak 1579’da Erzurum’a gelen Has Beğ Çavuş’un ifadelerine dayanarak; savaştan sonra İran
askerlerinden canlarını kurtaranların, Aras Han ve Erdoğdu gibi pek çok sultanın ailelerinin ve
mallarının bulunduğu Kür Nehri'nin karşı yakasında bulunan Halu memleketine sığındığını;
sultanların aile fertlerinin yolları hendek ve darbzenlerle kestiğini ve yeniden savaşa başladıklarını;
bunun üzerine Osman Paşa’nın askerlerinden bazılarının ve Kırım hanının biraderlerinin nehrin
karşısına geçerek orada binden fazla İranlının katledildiğini ve sonsuz hazine ve mücevherlerle ihya
olduklarını kaydetmiştir (Nusretnâme, s.298-299) ; tasvirli minaytür için bkz. Nusretnâme, TSM
Hazine Kitaplığı, nr. 1365, vr.161b.
608
MD, 38, s.35-38, hk.99. 1 Zilkade 986/30 Aralık 1578’da gelen Erzurum çavuşlarından Caca
Çavuş'un takririne göre, önce Ereş’te sonra Şemahı üzerinde Aras Han ile olan muhârebe bertaraf
oldukdan sonra Kür Nehri’nin karşı yakasında bulunan Halû’da olan Aras Han ile Erdoğdu Han’ın ve
nice sultânın aileleri hendekler açıp, darbzenler kurmuşlardı. Osman Paşa’nın önünden kaçanlar da
gelerek orada toplanmıştı. Tekrar cenk için hazırlık yapmaya başladıkları haberi Osman Paşa’ya
ulaşınca bölgeye bir miktar asker ile Tatarları göndermiştir. Nehri geçip Halu’ya varanlarla ahali
arasındaki muharebede binden fazla Kızılbaş kılıçtan geçirilmiştir. Geriye kalan mal ve eşyaları
Tatarlar tarafından talan ve yağma edilmiştir. Aras Han ve diğer sultanların malını mülkünü
yağmalayan Tatarlar Derbend tarafına doğru çekilmişlerdir (MD, 32, s.307-310, hk.562).
609
Künhü’l Ahbâr, II, s.325; (Nusretnâme, s.305-306); Harîmî, Tatar askeriyle birlikte Diyarbekir
gönüllüleri ve Piyale Bey’in de yağmaya gönderildiğini kaydetmiştir (Zafernâme, s.32); Târih-i
Osman Paşa, s.39.
610
Selanikî, Tarih, I, 122.
135

gittiklerini; Salyan halkının Tatar önünde duramayarak göç ettiğini; bazılarının da Tatar’ın

nehirden geçemeyeceğini düşündüğünü, ancak Tatarların geçide ihtiyaç bile duymadan suya

daldıklarını, bir kısmının nehirde boğulduğunu; Adil Giray ve Nogay mirzalarının vardıkları

gibi her şeyi yağmalayıp talan ettiklerini; oradaki ahalinin bir kısmının Tatarlarca öldürülüp

bir kısmının firar ettiğini ve kadınlarla kızların ele geçirildiği yazılmıştır 611.

Asâfî, bu yağma ve gareti anlatırken sarfettiği dizelere bakılırsa, Tatarların talanını

anlatmaya sözler kâfi gelmemektedir.

Beni söyletmen gelün bārī konuz Yimişin iyisini yirmiş tonuz

Ol melek- sīmāları şerh eylesem ‘Ömrüm olsa sāle bin yıl söylesem

Binde birini hikâyet idemem Ol ser-encāmı rivāyet idemem

Anda bu dîdem neler gördi neler Tîr-i müjgānın disem diller deler 612

6. 2. II. Şemahı Savaşı - Şah-Oğlu Hamza Mirza ve Selman Han’nın Şemahı’yı


Kuşatması ve Kırım Kalgayı Adil Giray’ın Kızılbaşlar Tarafından Esir
Edilmesi

Kırım kuvvetleri Aras Han, Yadigâr Han, Erdoğdu Han ile bütün beylerin ve

kurçilerin613 Salyan civarında kalan “evlâd ü iyalin” alarak Erdebil yakınlarında olan

Kızılağaç nahiyesine vardıklarında ganimete doymuşlar, Salyan’a geldiklerinde ise artık

atları ve askerleri takatsiz kalmıştı614.

Diğer yandan Aras Han muharebesinden canını kurtarabilenler Şah’a haberci

göndererek Şirvan’ın tamamen elden çıktığını Osman Paşa’nın, az bir kuvvetle burayı

muhafaza ettiğini bildirdiler615. Harîmî, İran Şahı’nın, Şirvan memleketinin Osmanlı

hâkimiyetine girdiğini öğrenince “yalunuz Şirvan olduğuna bin canla râzı idim. Lâkin bu

şâhbâz-ı hümâ-pervâz memâlik-i Şirvan’ı âşiyân eyleyecek olursa mülk-i Horasan ve İran ve

611
Şecâ’atnâme, s.131-134.
612
Şecâ’atnâme, s.134-135.
613
Kurçi için bkz. Abdülkadir Özcan, “Kurçi”, DİA, XXVI, Ankara 2002, s.441.
614
MD, 38, s.35-38, hk.99.
615
Târih-i Osman Paşa, s.39.
136

Turan elimüzden gider. Ecdâd-ı ̉âli-nijâdım gibi derviş nemed-pûş olmamız mukarrerdir”

dediğini kaydediyor616. Şah, böyle bir durum karşısında 80 bine617 yakın asker tedarik edip

sekiz-on yaşlarındaki oğlunu serdar tayin etti. Yanında validesi ve 300’den fazla adamla;

Halil Han, Emir Han, Köpek Han, Şah-kulı Han, Kurçibaşı Pervane Ağa, Yüzbaşı Kaytas

Ağa ve yüzlerce han, sultan ve kurçiyi Osman Paşa üzerine göndermeye karar verdi618.

Osman Paşa, Aras Han muharebesinden sonra Kür Nehri yakınlarında, Karabağ

bölgesinde şahın oğlu Hamza Mirza619 ve veziri Mirza Selman komutasında büyük bir

ordunun Kür Nehri'nden geçip üzerine geldiğini haber 620 aldı. Bunun üzerine yağma için

gitmiş bulunan Adil Giray’a Mustafa Çavuş621 ile haber göndererek; acele gelmelerini istedi.

Ancak Adil Giray ellerine geçirdikleri ganimetlerin sevinci ile zevk ve sefa içinde “iyş u

işrette” bulunduğundan Osman Paşa’nın bu çağrısına kulak asmadı622.

24 Ramazan623 /24 Kasım 1578 sabahı Kızılbaş askeri şehri muhasara etti624. Osman

Paşa’nın yanında, bu kadar büyük Kızılbaş ordusuna mukavemet edecek miktarda asker

616
Zafernâme, s.33.
617
Bu rakam Kırım hanına gönderilen nâmede (MD, 38, s.35-38, hk.99; keza s.294, hk, 379: 5 S 987)
ve Nusretnâme (s.310)’de 50 bin; Târih-i Osman Paşa (s.39, 41)’da 80 bin kişilik bir ordunun
geldiğini bunların 2 bininin piyade ve eli kazmalı Terekemeler olduğu kayıtlıyken, bu sayı
Şecâ’atnâme’de 100 bin (s.143, 146); Caca Çavuş’un takririne göre Kırım hanına gönderilen başka
bir mektupta 30 bin (MD, 32, s.307-310, hk.562) olarak gösterilmektedir. Hamza Mirza, Ereş’de
olanları öğrendikten sonra ordusunu 10 bin kişilik süvari kuvvetiyle takviye etmişti (Don Juan of
Persia, s.150).
618
Zafernâme, s.33. Şah’ın ordusunda bulunan han, sultan ve kurçilerin isimleri, Târih-i Osman
Paşa (s.39)’da, Emir Han, Mirza Selman, Pîre [Muhammed] Han, Türkmen Muhammed Han, Şahruh
Han, Kaçar İmam-Kulu Sultan ve Halife Ensar olarak verilirken, bunların başında Şah’ın oğlunun
serdar olduğu kaydedilmiştir.
619
Van Beylebeyi Hüsrev Paşa’nın mektubuna istinaden Bağdad beylerbeyine yazılan hükme göre,
Muhammed Hudabende, henüz 11 yaşında olan oğlunu serdar tayin etmiş, Emir Han’ın ise Kızılbaş
ordusundan başka, ahaliden 30 bin kişi ile hazırlanmış halde ve Şahın oğlu ile buluşarak Şirvan’da
olan asker üzerine ya da Erzurum’da olan Serdarın üzerine saldırma ihtimali bulunmaktadır (MD,32,
s.251-252, hk.464: 23 N 986/23 Kasım 1578).
620
Geldi bir kāsıdla serdara haber Oldı ‘ālem ol haberden pür-şerer
Kasd ile gönderdiler kāsıd ana Dinle takrir edeyin kasdın sana (Şecâ’atnâme, s.140-
141).
621
MD, 38, s.35-38, hk.99.
622
Zafernâme, s.33.
623
1 ZA 986 (30 Aralık 1578)’da gelen Erzurum çavuslarından Caca Çavuşun takririne göre; Şemahı
muhasarasının tarihi mühimme kaydında 24 Ramazan/24 Kasım (MD, 32, s.307-310, hk.562);
Erzuruma gelen Has Bey Çavuş’un ifadesine göre 24 Ramazan (Nusretnâme, s.299); Ebu’l-Kasım
Çavuş’un ifadesine göre 26 Ramazan/26 Kasım 1578’dır (Nusretnâme, s.304); keza Zafernâme,
s.33. Asâfî o sabahın gecesinin Kadir Gecesi olduğunu kaydetmiştir (Şecâ’atnâme, s.141).
624
Şecâ’atnâme, s.141. Şahın oğlu ile olan mücadelenin minyatürlü tasviri için bkz. Aynı eser, s.142.
137

bulunmuyordu. Mustafa Paşa giderken yaklaşık 10 bin kadar bir kuvvet bırakmış, ancak bu

kuvvetler yapılan muharebelerde azalmış ve Osman Paşa’nın yanında sadece 4 bin625

civarında asker kalmıştır.

Muhasaranın ilk günü Osman Paşa’nın kuvvetlerinin birbirine haber vermeye dahi

zamanı olmadan626 düşmanla karşı karşıya kaldılar. Şemahı’nın üst kısmını alıp, Gülistan

Kalesi’nin önünden at üzerinde şehre hücum ettiler. Osman Paşa askerini toplayıp top ve

tüfekle düşman üzerine yürüdü. O gün akşama kadar şiddetle geçen muharebede Şahın

askerinden 5 bine yakın kişi yok edilirken, Osman Paşa askerinden de bir hayli şehit verildi.

Ertesi gün sabah vakti muharebe yeniden başlayınca, Kızılbaşlar bu defa şehrin alt kısmını

ele geçirmek için harekete geçtiler. Burada bulunan pazar yerine girdiklerinde metrislerde

bulunanlar çekilince, pazar yeri kendilerine kaldı zannederek alış verişe başladılar. Bu sırada

2000 yeniçeri ve kapıkulu ile Erzurum kullarıyla Helvacı Mustafa Paşa-oğlu İbrahim Bey

pazar yerine yetiştiler. Alışverişi bırakan İran askeriyle başlayan muharebede 1500 Kızılbaş

katledildi, kalanlar ise şehir dışına çıkmak zorunda kaldılar627.

Askerinin azlığına rağmen Osman Paşa, her bir kolunda 15 bin asker olan düşman

kuvvetlerine üç gün ve gece süren şiddetli muharebelerle karşı koymaya çalıştı. Dağıstan

Hâkimi Şemhal düşmanın fazlalığından korkarak askerin bu kadar büyük bir ordu ile baş

edemeyeceğini, kurtulmalarının mümkün olmadığını öne sürerek Dağıstan’a çekilmek

konusunda ısrar etmeye başladı. Bu konuda askeri de ikna edince, asker arasında ümitsizlik

baş gösterdi628. Osman Paşa, Şemhal’i kalma konusunda ikna etmek için pek çok nasihat

625
MD, 38, s.35-38, hk.99; Şecâ’atnâme (s.146)’de 5-6 bin asker kaldığı kayıtlıdır. Keza Kütükoğlu,
s.89.
626
Ancak Târih-i Osman Paşa (s.41)’da Osman Paşa’nın, 80 bin kişilik Şah-oğlu kuvvetlerinin
geldiğini öğrenince derhal hazırlıklara başladığı, şehrin dört tarafını kazdırıp hendekler açıldığı, köşe
bucak her yere askerler yerleştirerek tedbir aldığından bahsedilmiştir.
627
Zafernâme, s.34-35; Târih-i Osman Paşa (s.42)’da, ikinci gün akşama kadar olan muharebede
Kızılbaşların şehrin dört köşesini ele geçirdiklerini, yalnız Osman Paşa’nın bulunduğu evin civarının
kaldığını, askerin gayretinin azaldığını gören Osman Paşa’nın onları gayrete getirmek için çok
uğraştığını belirtirken, o gecenin “arefe gecesi” olduğunu ve cümle askerin el açıp dua ettiğini
kaydetmiştir.
628
Şecâ’atnâme, s.141-144.
138

ettiyse de söz dinletemedi. Askerin bir kısmının da ona uyduğunu görünce, Şemhal’i

hapsettirdi ve muhafız olarak başına birkaç kişi bırakmak zorunda kaldı629.

Osman Paşa az bir kuvvetle üç gün üç gece İran askerine direnmeye muvaffak oldu 630.

Safevî ordusunun zayıf düştüğü muharebede Osman Paşa fazla bir kayıp vermemiş, Kızılbaş

tarafından binden fazla kişinin başı kesilmişti. Kesilen başların ekserisinin burunsuz ve

kulaksız olduğu görülünce, İranlı esirlere sorulmuş ve alınan bilgiye göre; Şah-oğlu savaş

kararı verdiğinde herkesi askere çağırmış, gelmek istemeyen reayanın burun ve kulaklarını

kesip cebren savaşa getirmişti631.

Bu sırada Osman Paşa, Kırım kuvvetlerinin komutanı Adil Giray Han’a kalabalık

düşman ordusunun yaklaşmakta olduğunu haber vermek üzere bir adamını gönderdi. Tek

başlarına düşmana karşı koymanın zorluğunu ve kuvvetlerinin birleştirilmesi gerektiğini 632

ve bir an evvel kalkıp Şemahı’ya dönmelerini istedi. Adil Giray ise bu durumu, Osman Paşa

düşmandan korkuyor şeklinde yorumlamıştı633. Osman Paşa, Sa’d adında bir sipahi ile tekrar

haber gönderip, Adil Giray’ın gelmesini istediğinde “biz dahi irtesi erişirüz” şeklinde bir

mektupla gönderdiği adamı Kızılbaş öncü kuvvetlerinin eline geçti634.

İran askeri, Kırım askerinin yardıma yetişeceğini duyunca, onlar gelip Osman Paşa

askeriyle birleşmeden yakalamak için ordunun bir kısmı Tatarın üstüne yürüdü. Akşama

629
Şecâ’atnâme, s.145-146.
630
Şecâ’atnâme, s.147.
631
Caca Çavuş’tan naklen Mehmed Giray’a yazılan nâme (MD, 32, s.307-310, hk.562: Z 986/Şubat
1579; Kütükoğlu, s.690).
632
“…yalnız buluşmayasız ve mâl-ı ganâimi bir yerde koyup bu cânibe erişesiz” (Zafernâme, s.35).
633
Şecâ’atnâme, s.149; Zafernâme, s.35.
634
Özdemiroğlu’nun İstanbul’a gönderdiği mektuba binaen Kırım Hanı Mehmed Giray’a gönderilen
nâme (MD, 38, s.35-38, hk.99; keza s.294, hk.379); Adil Giray Han Osman Paşa’dan haber aldığı
zaman, yanında olan askerle Şemahı üzerine hareket etmeden evvel Osman Paşa’ya gönderdiği
nâmede: “Karındaşım Osman, Paşa ma’lum ola ki üzerinize 80 bin Kızılbaş ile Şâh oğlu gelmiş, cengi
ider imiş. Siz imdi bî-huzur olmayasız. İnşâ’allah an-karîb ben dahi 40 bin yarar ve kemân-dâr ve tîr-
endâz Tatar askeriyle varub irişürüm. İnşâ’allah anların hâlin dahi Orus [Aras] Han hâline döndermek
mukarrerdir” kabilinden sözlerle gönderdiği adamı Kızılbaşlar tarafından ele geçirilmiştir (Târih-i
Osman Paşa, s.41). Ancak Caca Çavuş’tan alınan bilgilere istinaden Mehmed Giray’a yazılan başka
bir nâmede: Hamza Mirza ile üç gün savaş olduktan sonra Osman Paşa’nın ordusunda zaaf başlayınca,
acele yetişmesi için Âdil Girây’a mektup yazıp ulakla gönderdiği ancak ulağın İranlıların eline geçtiği,
mektubun içeriğini öğrenen Kızılbaşların Osman Paşa’nın yanından ayrılmış olan Tatar askerinin
yetişmesini önlemek için Tatarların üzerine yürüdükleri kayıtlıdır (MD, 32, s.307-310, hk.562: Z 986/
Şubat 1579). Keza Kütükoğlu, s.88.
139

doğru Şabran kasabasına yakın yerde olan Molla Hasan Nehri635 kenarında karşılaştıklarında,

ganimetten mağrur636 halde olan Tatarlarla aralarında büyük bir muharebe oldu. Tatar

askerinden pek çok asker şehit düşerken, 150 kişi ve Piyale Bey’i637 yakalayıp esir ettiler 638.

Mal ve ganimet sevdasında olan Tatarların çoğu nehre atlayarak can ve mal derdine düştü.

Adil Giray az bir kuvvetle639 kalınca Kızılbaşlar tarafından etrafı sarıldı. Canla başla

mücadele etmiş, pek çok düşmanın katline sebep olmuş, ancak artık iş işten geçmişti. Atılan

oklarla640 atından aşağı yıkılan Adil Giray641, yaralı olduğu halde ele geçirildi. Tatar askeri

ise ele geçirdiği bütün mal ve hazineleri bırakarak firar etti642. Tatar askerinden 30’dan fazla

bey ve 2 bin kadar Tatar şehit olmuştur643. Ramazan’ın son günlerinde başlayan bu muharebe

üç gün sürmüş Tatar askeri mücadeleye karar kılmış ise de şiddetli yağmurun etkisiyle

oklarının ve yaylarının ıslanıp soyulmasından dolayı kullanmaya kadir olamamışlardır644.

635
Şecâ’atnâme, s.148. Caca Çavuş’tan nakledilen bilgilerle Mehmed Giray’a yazılan nâmede
Ramazan'ın son günü (29 Kasım) Mahmûd-âbâd kasabası yakınlarındaki sahrada başlayan savaşın da
üç gün sürdüğü kayıtlıdır. (MD, 32, s.307-310, hk.562: Z 986/Şubat 1579).
636
Şecâ’atnâme, s.148; Zafernâme, s.35.
637
Şecâ’atnâme, s.150.
638
18 Zilkade 986/16 Ocak 1579’da Şemahı’dan Erzurum’a gelen Kasım Çavuş’un takririne istinaden
Âlî’nin kaydına göre, Kırım askeri İran askerine karşı galip gelmek üzereyken akşam vakti
eriştiğinden iki taraf birbirinden ayrıldı. Ancak aynı gece İran şahından “gele yetişesiz ki etrafumuzda
a’da hareket itmişdür” şeklinde bir haber gelince İran askeri Kür Nehri'ni geçip Erdebil tarafına
giderken, Tatar askeri Şabran önünde kaldı. Bu sırada Şemahı’da bulunan Osman Paşa burada
kalınacağını Demirkapı’ya gitmenin şu anda mümkün olmadığına karar vermişti (Nusretnâme, s.104,
105); Zafernâme, s.35.
639
Yanında 2000 adamı kalmış gerisi firar etmiştir (Zafernâme, s.35)
640
“… Adil Giray Sultan Dâme izzuhu bir iki defa tüfenk ile urulup…” (MD, 38, s.35-38, hk.99)
kaydına göre okla değil tüfekle yaralanmıştır.
641
Adil Giray’ın İran tarafından esir edilmesi ve öldürülmesiyle ilgili olarak Namık Kemal, Cezmi
romanını kaleme almıştır. Bu romanda Adil Giray ile birlikte kardeşi Gazi Giray’ın da esir edildiği ve
Kahkaha kalesinde hapsedildiği, Adil Giray ile Şah Hudabende’nin eşi ve kız kardeşi arasında geçen
olaylar anlatılmaktadır.
642
Şecâ’atnâme, s.150-151.
643
MD, 38, s.35-38, hk.99; Harîmî, 200 kişini şehit olduğunu kaydetmiştir (Zafernâme, s.36). Hamza
Mirza Ereş’i geri aldıktan sonra Şemahı üzerine yürümüş, şehrin yakınlarında kamp kurmuş olan
Tatarlar üzerine ani bir baskın yapmıştı. Adil Giray’ın kamp için düzgün bir alan seçmemesi,
kuvvetlerin dağınık halde bulunması ve nöbetçilerin uyanık davranmaması nedeniyle bu baskında
Adil Giray’ın kuvvetlerinin yarısı yok oldu. Adil Giray, Hamza Mirza tarafından esir edilerek
Kazvin’e Şah’ın yanına gönderildi (Don Juan of Persia, s.151).
644
Kırım hanına yazılan nâme sûretinde (MD, 32, s.307, hk.562: Z 986/Şubat 1579) Kırım Kalgayı
Adil Giray’ın esir esilmesi olayı oldukça ayrıntılı bir şekilde yer alırken bu müelliflerin aksine, Adil
Giray’ın hiç zaman kaybetmeden Osman Paşa’nın yanına varmak için çaba harcadığı belirtildikten
sonra Tatar askerinin hezimetle firarından, mal ve ganimet sevdasından bahsedilmeyerek 3000
Kızılbaş’ı yok edip, kahramanca savaştıkları kaydedilmiştir.
140

645 646
Adil Giray’ın esaretinden sonra gerek Osman Paşa’ya gerekse Adil Giray , Gazi
647
Giray, Saadet Giray ve Mübarek Giray’a hil’at ve kılıç ihsan edilmiştir . Adil Giray’a da
hil’at gönderilmesi bu harbin sonuçlarının henüz İstanbul’a ulaşmadığını ve Adil Giray’ın
esaretinden habersiz olunduğu anlaşılmaktadır. Zira hil’at gönderildikten yaklaşık bir ay
sonra (7 Şubat 1579) Mustafa Paşa’ya gönderilen bir mektupta; Şirvan'da olan Osman Paşa
ordusu ile Tatar askerinden iki aydan beri haber alınamadığı bu nedenle casuslar ve adamlar
gönderip Şirvan’da neler olup bittiğinin öğrenilmesi ve Osman Paşa'ya zahire vesair husunda
648
muavenet olunuyor mu araştırılıp bildirmesi istenmiştir . Adil Giray’ın esareti ancak
649
Osman Paşa’nın merkeze gönderdiği mektupla öğrenilebilmişti. Dolayısıyla Osman
Paşa’nın Şirvan’daki durumunun takip edilmesi zahire ulaştırılması gibi her türlü sorumluluk
Lala Mustafa Paşa’nın uhdesindeydi.

7. Osman Paşa’nın Şemahı’dan Ayrılarak Demirkapı (Derbend)’yı Üs Edinmesi

645
“…Vezîr Osman Paşa’ya hüküm ki, bu def‘a Şirvan üzerine gelen melâhide-i makhûre ile vâki‘
olan muhârebede envâ‘-ı dilâverliğin zuhûra geldüği i‘lâm ü inhâ olmağın, hakkında mezîd-i inâyet-i
aliyye-i şâhânem ve mezîd-i avârız-ı seniyye-i hüsrevânem zuhûra getürüp hila‘-ı fâhiremden iki sevb
serâser hil‘at ve esyâf-ı kātiü’l-eknâfımdan bir kabza murassa şemşîr-i zafer-te’sîrim inâyet ü erzânî
kılınup buyurdum ki, vusûl buldukda zikr olunan hıla‘-ı hümâyûnumla tîg-i zafer-makrûnımı envâ‘-ı
i‘zâz ile istikbâl idüp hil‘at-ı mûrisü’l-behcetimizi giyüp ve kılıç kuşanup uğur-ı hümâyûn-ı nusret-
makrûnumda min ba‘d dahi vech ü münâsib görüldüği üzre bezl-i makdûr eyleyesin” (MD, 32, 266,
hk.487: 18 ZA 986/16 Ocak 1579).
646
“…Adil Giray Sultan dâmet meâlihûya: Şirvan'da gördüğü hizmetlere mukabil kendisine bir
murassa' altın kılıç ile bir seraser ve bir çatma hil'at ve beraber bulunan Gazi Giray ve Mübarek Giray
ve Ebubekir Mirza'ya birer müzehheb kılıç ve birer hil'at ve hacibi Mustafa ve Can Mehmed Mirza ve
Nogay Mirza ve Abdullah Bey ve Süleyman Mirza ve Hamza Mirza'ya ve Azak beyi iken terfian
Karahisar-ı şarkî beyi olan Mehmed Bey'e birer müzehheb kılıç ve bir hil'at Erzurum yolu ile
gönderilmiş olmakla alıp her birine taksi ve teslim eylemesi” (MD, 32, s.305, hk.559: 10 ZA 986/8
Ocak 1579).
647
“…Gazî Girây dâme ulüvvühu tevkî‘-i ref‘î hümâyûn vâsıl olmak ma‘lûm ola ki, fermân-ı cihân-ı
mutâ‘ımız üzre asâkir-i cerrâr-ı nusret-şi‘âr ile diyâr-ı Şirvan üzerine varup Kızılbaş-ı bed-ma‘âş
tarafından Şirvan üzerine gelen melâhide muhârebesinde envâ‘-ı dilâverliğin zuhûra geldüği i‘lâm
olunmağın hakkında mezîd-i inâyet-i şâhânem ve meziyyet-i re’fet-i hüsrevânem vücûda getürilüp
hâssa hil‘atlerimizden bir kıt‘a müzehheb kılıç virilüp çatma hil‘at erzânî kılınup irsâl olunmuşdur…
Bir sûreti Sa‘âdet Girây’a yazıldı. Mübârek Girây’a yazıldı. Zikr olduğı üzre bir sevb çatma, bir
kabza müzehheb kılıç bir sevb çatma, bir kabza müzehheb kılıç” (MD, 32, s.267, hk.488: 18 ZA 986).
648
MD, 32, s.312, hk.565; keza s.313, hk.566: 10 Z 986/7 Şubat 1579.
649
Osman Paşa’nın Tiflis Beylerbeyi Mehmed Paşa aracılığıyla gönderdiği mektuba cevaben
kendisine yazılan hüküm (MD, 38, s.35-38, hk.99).
141

Dağılan Tatar askeri Derbend tarafına yönelmiş, kurtulan birkaç Tatar Osman Paşa’ya

Kırım askerinin mağlup, Adil Giray ve Piyale Bey’in esir edildiklerini bildirmişti650. Osman

Paşa, asker içinde yaratacağı paniği ve firarı engellemek maksadıyla, Tatar askerinin

inhizamını saklamış ve sanki muzaffer olmuşlar gibi toplar attırmıştır. Ancak bu haberi uzun

süre saklamak mümkün olmadı; bayram sabahı Tatar askerinin hezimeti herkes tarafından

öğrenilince halk ve asker arasında büyük bir panik başladı. Kızılbaş askerinin yeniden

Şemahı’ya gelmesinden endişelendikleri için askeri teskin etmek mümkün olmamıştır651.

Bu sırada Kırım tarafından 15 bin kadar Tatarın ve Emîr Şemhal’in oğlunun da 15 bin

asker ile erişmek üzere olduğu haberi gelmesine rağmen652, Osman Paşa’nın yanında

bulunan asker firar etmeye başladı653. Kaytas Paşa’nın Ereş’deki muharebesinde, askerin

kaleden çıkarak yenilmesine ve Kaytas Paşa’nın şehit olmasına sebep olan Erzurum timar

Defterdarı Hızır Bey’in kışkırtmalarına kapılarak savaş meydanından kaçmaya başladılar.

Kerem Ali adında biri Erzurum kullarına baş olup Erzurum Deftedarı Hızır’la birlikte onları

firara tahrik ederek, kendilerine katılanlarla birlikte654 Osman Paşa’yı muharebe meydanında

bırakıp Kabale kalesine gittiler. Kalenin muhafızlarından Bahaeddin Bey’i de kendi

yanlarına çektikleri gibi, kalede bulunan mîrî barutu yakıp, on iki tane darbzeni çivilediler.

20 bin kile galle, yeterince zahiresi ve hisar erleri yerli yerinde mukavemetli bir yer olan

kalede bulunanların karşı çıkmalarına rağmen onları durdurmayı başaramadılar ve hepsi

kaleyi terk ederek Levend oğlu Aleksandre Han’ın yanına geldiler. Bazı düzmece emir ve

mektuplarla onun toprağından geçmeyi başardılar. Kerem Ali ve Bahaeddin Bey, Tiflis

muhafazasında olanları da tahrik ve tazyik ederek yanlarına almak için önceden bazı kişileri

Tiflis’e gönderdiler. Bu kişiler Tiflis’e gelince, Beylerbeyi Mehmed Paşa önceden olaydan

haberdar edildiği için onları yakalatıp hapsetti. Defterdar Hızır Bey ve yanındakileri

650
MD, 32, s.312, hk.565.
651
Zafernâme, s.36.
652
MD, 32, s.384-387, hk.673; Nusretnâme, s.106.
653
İttifāk ol demde geldi bir haber Sındı kaçdı diyü hep Tatarlar
Bu haberlerden perişan oldı halk Hak budur ki dirliğinde oldı halk (Şecâ’atnâme, s.152).
654
Hızır Bey’in yanındaki 400-500 kişiden başka Karahisar sancağı Beyi Haydar Bey-oğlu Ali Bey’in
yanında olan 70-80 kişi kadar er; Kabala Kalesi’nde onlara katılan Bahaeddin Tekeli, Erzurum’dan
Bakir adlı birinin maiyetindeki 100 kişilik grup Erzurum Çavuşlar kethüdası Çelebi’nin müridi ve
yoldaşları olmak üzere toplam iki-üç bin kişi firar ettiler (Zafernâme, s.36).
142

yakalamak için gönderilenlerle firarîler arasında çıkan çatışmayı Hızır ve adamları kazanarak

Gori’ye doğru gittiler. Oradan Ardahan’a ulaştıklarında, Gürcüler tarafından soyulmuşlar ve

o halde Erzurum’a kadar gelmişlerdi. Onların yanında olan Kasım Çavuş bunları bizzat

Hızır’ın yanında nakletmiş, firarîlere sadece bazı Erzurum askerinin uyduğunu diğerlerinin

Osman Paşa yanında kaldıklarını anlatmıştır. Bu durumun, ileride yapılacak olan Kars

Kalesi’ndeki asker arasında da fitne ve fesada sebep olacakları düşünüldüğünden

İstanbul’dan gelen hatt-ı hümayunla asılmalarına karar verildi. Adı geçen Hızır Bey, 28

Zilhicce 986/ 25 Şubat 1579’da Erzurum Kalesi’nin Tebriz kapısında asıldı655.

Bu firarın ardından geride kalan askerler de beşer-onar firar etmeye başladılar 656.

Osman Paşa’nın yanında bulunanlardan bazı ihtiyar ve sözü geçen kimseler kendisine gelip;

“Devletlü Paşa bunda durmak câiz değildür. Yerinde kaçmak dahi erlikdendir. Zîrâ bu şehir

bir açuk yerdir. Kal’ası yokdur ki ana sığınup ceng idevüz. Ve düşman dahi mübâlağadır.

Karşu çıkup ceng itmeğe iktidârımız yokdur. Bâ-husûs Tatar dahi böyle olmuş. Gelin imdi

heman fursat el virmiş iken düşmen üzerimize gelmezden mukaddem Kal’a-i Demirkapı’ya

varalım, bâri muhkem kal’adur…” yollu sözlerle Şemahı’dan ayrılmayı teklif ettiklerinde657

Osman Paşa önce; “Ölsem de buradan gitmem” diyerek karşı çıktı. Önce nasihatlar ederek

onları iknaya çalıştı ancak ahalinin firarının artmasından endişe ederek658 zor da olsa

Şemahı’dan ayrılma konusunda rıza gösterebilmiştir 659.

Onun buradan ayrılmaya razı olmasında Şemahı kalesinin harabiyeti660, su ve zahire

sıkıntısı içerisinde661 bulunması ve Tatar askerinin Derbend tarafına doğru gitmiş olması

655
Âlî, Şemahı’dan Erzurum’a gelen Ebü’l-Kasım Çavuş’un takririne dayanarak firar olayını bu
şekilde nakletmektedir (Nusretnâme, s.106-108).
656
Zafernâme, s.36.
657
Târih-i Osman Paşa, s.44-45;
Böyle olmagile vehme düşdi hem Hep ser-i Serdara geldi üşdi hem
Didiler durmağa kalmadı mecâl Böyle düşmenden halâs ise muhal
Uy bize bir cānibe ‘azm idelüm Milk-i Şirvāndan çıkalum gidelüm (Şecâ’atnâme, s.153).
658
Durmadan gitmeği tercîh itdiler Gidecek yolları tashîh itdiler
Bunı fehm itdi muhakkak ol dilīr bunlara olmaz nasîhat kâr-gir
Eylemezler pend-ile hergiz karār Her birisi bir yana eyler firār
Didi sabr sözümden çıkmaguz Göz göre bünyān-ı ‘arzı yıkmaguz (Şecâ’atnâme, s.154).
659
Zafernâme, s.36.
660
Şecâ’atnâme, s.153-154.
661
Şecâ’atnâme, s.155.
143

etkili olmuştur. Osman Paşa Şemahı’dan ayrılırken yanında sadece 4 bin adamı kalmış; atları

ve adamları da oldukça perişan bir haldeydi662. Derbend’e çekilen Osman Paşa top ve

topçularını geride bırakmak zorunda kaldı. Ayrıca Şirvan halkı da Kızılbaş taraftarlarına

karşı korumasız kaldı. Hamza Mirza şehre girerken ahaliye büyük zulümler yaptırdığı gibi,

şehrin surlarını yıktırdı. Ardından Ereş’e geri geldi ve orada bıraktığı annesini alarak başkent

Kazvin’e geri döndü. Büyük bir muzaffer edasıyla Türk ve Tatarlardan aldığı ganimetlerle

şehre girdi. Kış yaklaştığından mevsim bitinceye kadar orada kaldı663.

Ramazan Bayramı’nın sabahı664 (1 Aralık 1578) Şemahı’dan ayrılmak üzere harekete

geçildi. Atlarının sayısı az olmakla birlikte atı olanlar atla olmayanlar yayan halde, kışın en

soğuk günlerinde yola çıktılar. Bu durum onları yavaşlatacağı için, Osman Paşa ve

beraberindekiler erzakları665 ile yayan kalan hizmetkârları ve yoldaşlarını bırakmak zorunda

kaldılar. Ova yolunun tehlikeli olabileceği düşünüldüğünden dağ yolundan gitme kararı

alındı666. Beraberlerindeki hazine develere yüklenip, muhafızlığı İbrahim Bey, mal defterdarı

Mustafa Çelebi ile kethüdası Ahmed Kethüda, kapıkulları ağası Hürrem Ağa ve Âsafî Dal

Mehmed Çelebi’ye verildi667.

Şirvan ve Demirkapı Kalesi halkından birkaç kişi ile Emir Şemhal, Osman Paşa’ya

yol konusunda kılavuzluk ediyorlardı. Bir müddet bu şekilde ilerledikten sonra kılavuzluk

edenler; bu şekilde ağır ilerledikleri takdirde, Demirkapı yakınlarındaki Tabaseran668 ve Küre

bölgesinin asi halkının saldırısına maruz kalabilecekleri konusunda Osman Paşa’yı uyardılar.

662
Şirvan’dan gelen mektuplara istinaden Kırım Hanı Mehmed Giray’a gönderilen nâmelerde gerek
Aras Han’la ve Şah-oğlu ile yapılan muharebeler, gerekse Adil Giray’ın esir edilmesi ve Osman
Paşa’nın içinde bulunduğu durum oldukça ayrıntılı olarak yer almaktadır (MD, 32, s.307-310, hk.562;
MD, 38, s.35-38, hk.99; MD, 32, s.384-387, hk.673); Târih-i Osman Paşa s.45.
663
Don Juan of Persia, s.151-152.
664
Ramazan Bayramı (986/1 Aralık 1578) sabahı Şemahı’dan hareket edilmiş, (Şecâ’atnâme, s.155;
Târih-i Osman Paşa, s.45; keza Nusretnâme, s.303) olmasına rağmen, Zafernâme, (s.37)’de bu
tarih sehven 10 Zilhicce yani Kurban Bayramı (7 Şubat 1579) olarak verilmiştir.
665
Şecâ’atnâme, s.155.
666
Târih-i Osman Paşa, s.45-46.
667
Zafernâme, s.37; Asafî beraberindeki hazineyi koruyabilmek için 4 gün Dağıstanlı ve Şirvanlı
asilerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Yollarda kalan hazine bu haramiler tarafından ele
geçirilmiş, Âsafî yetişip hazineyi kurtarmış ve dokuzuncu günde Demirkapı’ya ulaştırmıştır
(Şecâ’atnâme, s.162-163).
668
Tabaseranlar Haydak/Kaytakların bir kolu sayılırlar. Derbend havalisinde yaşamaktadırlar.
Kendilerine eskiden, Tabaseran ve Ma’sumlar denilen idareciler tarafından yönetilirlerdi (Erel, aynı
eser, s.46).
144

Bunun üzerine Osman Paşa, hızlarını kesen, askerin yayan olanlarıyla, atları artık

gidemeyecek durumda olanları ve şatırları bırakıp yola bu şekilde devam etme kararı

verdi669.

Osman Paşa kendilerinden önce Demirkapı Kalesi’nin670 ve içindeki askerin

durumunu öğrenip kendilerine bildirmeleri için birini gönderdi. Gönderdiği kişi geri

döndüğünde verdiği haberler pek de iç açıcı değildi. Kızılbaşların elinden firar eden

Tatarların Demirkapı’ya gittiklerini, oradaki askere Osman Paşa’nın bütün askerinin

Kızılbaşlarca mağlup edildiğini, bunun üzerine kaledeki askerlerin firar ederek Kaytak

üzerinden Kefe’ye gittiklerini, yerlilerin yolları kapattığını ve ilerlemenin mümkün

olmadığını haber verdi671.

Zor kış şartlarına rağmen ilerleyerek, o günün akşamında Elburz Dağı’na ulaşmayı

başardılar. İkinci gün buradan hareketle Şabran kasabasına gelindi. Burada karşılaştıkları

soğuktan pek çok kişi olduğu yerde ya da atı üzerinde donarak öldü. Şemahı’dan Demirkapı

7-8 günlük mesafe olmasına rağmen, gerek düşman korkusundan gerekse soğukta

donmamak için bu mesafe 3 günde672 kat edildi ve Demirkapı’ya ulaşıldı. Ancak

Demirkapı’ya ulaşmakla kendilerini kurtarmış değillerdi. Çünkü kale ahalisi gelenlerin

Kızılbaş olduğunu zannederek kapıları kapatmıştı. Ancak daha sonra Osman Paşa ve

askerinin geldiğini gördüklerinde dahi kalenin kapılarını açmak istemediler 673.

Osman Paşa, kalenin yakınına gelip bu tahkimatın sebebini sorduğunda; daha önce

gelen askere inandıklarını ve Osmanlı’ya itaat ettiklerini ama gelen askerin kendilerini

bırakıp firar ettiğini, eğer bu sefer de kendilerini içeri alırlarsa, Kızılbaşın hedefi haline

669
Osman Paşa’nın bu şekilde tedbir aldığını anlamayanlar, onun kendilerini bırakarak kaçtığını
düşündüler. Hatta düşmanın arkalarından yetişmek üzere olduğunu düşünüp, birbirlerine karıştılar ve
hızlarını artırarak öndekilere yetiştiler (Târih-i Osman Paşa, s.45-46).
670
Bu kale daha Mustafa Paşa Şirvan’da iken alınmış ve içine bir miktar asker bırakılmıştı.
671
Şecâ’atnâme, s.156-157; Târih-i Osman Paşa, s.47. Ancak Harîmî kalenin boşaltılması bahsini
başka bir şekilde kaydetmiştir. Osman Paşa’nın Demirkapı’ya doğru geldiği haberi duyulunca,
Dağıstan tarafından bazı kimseler Demirkapı halkına haber gönderip, kaleyi gelenlere açmamalarını,
içerideki Müslümanları dışarı bırakmamalarını ve tahkimat yapmalarını tembih etmişlerdi. Bunun
üzerine yabani bir halk olan bu kişiler inat ederek kaledeki 100 hisareri ve dizdarı dışarı çıkarmışlar ve
kaleyi kilitlemişlerdi (Zafernâme, s.37-38).
672
Harîmî, kudreti yerinde olanların 7-8 günde, yayan kalanların ise bu mesafeyi 12 günde aldıklarını
kaydetmiştir (Zafernâme, s.37).
673
Târih-i Osman Paşa, s.47.
145

geleceklerini, Osman Paşa askerinden çekindiklerini ve çekip gitmelerini ifade ederek kaleyi

açmayı reddettiler. Osman Paşa onları ikna etmek için bir hayli dil döküp, teminat vermesine

rağmen ikna olmadılar. Bunun üzerine Osman Paşa, kaleyi zorla almak için harekete geçince

kale halkı aman dilemek zorunda kalmıştır. Osman Paşa, onların dileğini sorunca, elini

kapının arasından uzatmasını istemişler, Paşa da elini onlara uzatmış ve kaleye girmeye

muvaffak olmuştur674.

Osman Paşa ve askeri Derbend’e gelip, kaleye yerleştikten sonra burayı yaşanır bir

hale getirmek için imar faaliyetlerine başlamışlardır. Öncelikle kalenin sağlam olan kısımına

bir saray, onun bitişiğine Cuma namazlarını kılmak için bir mescid, hamam, çeşitli

meskenler ve yine bu kısımın hemen yanına çarşı-pazar ve dükkânlar inşâ edilmiştir675.

7. 1. Demirkapı’daki Askerin Durumu ve Yerli Halk İle Yapılan Mücadeleler

Demirkapı’ya zor da olsa ulaşmayı başaran askerin pek çoğu soğukta bunca zaman

geçirdiği için ve açlıktan telef olmuştu. Donmuş halde yollarda kalanlar yerliler tarafından

çırılçıplak soyulmuş, yollar donmuş insan cesetleriyle dolmuştu676. Canını sağ kurtarabilenler

674
Şecâ’atnâme, s.158-161; Zafernâme, s.38; Kütükoğlu, aynı eser, s.93-94; Osman Paşa’yı
Demirkapı önünde ve elini kale kapısından içeri uzattığını gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme,
s.160.
675
Babü’l-ebvâb’ın çevresindeki sur Hazar’ın yarım mil kadar içine girmiş durumdadır. Deniz
içindeki sur bu tarihte yıkılmış olup, sadece duvarların yıkıntıları görünmektedir. Surun karadaki
kısımları da kısmen harap haldedir. Bu surdan -denizden- dağa doğru uzandıkça mesafe 1/3 fersah
kadar olup, karadaki surun uzunluğu yaklaşık 300 zira’dır. Şehrin kapılarından olan Babü’l-cihâd
göçmüş olup, surların bu bölümü boyuna üç kısımdan oluşur. İlk kısmı dağ tarafındaki Narin Kale
denen yerdir ki ikinci sur içine açılan ve dağa bakan iki kapısı bulunmaktadır. Bu kale valinin
(Osman Paşa) yaşadığı yer olmakla birlikte dağ tarafındaki kale surunun güneyinde buraya bitişik bir
saray mevcuttur. Cuma namazlarının edası için saraya bitişik bir mescid, muhtasar bir hamam ve
hamama yakın yerde büyük bir su çeşmesi bulunmaktadır. İkinci kısım şehrin ortasıdır ki, üçüncü
kısımla arasında bir duvar bulunmaktadır. Bu kısmın Şirvan’a açılan Müskür ve Deşt-i Kıpçak, Kefe
ve Kaytak’a açılan Kaytak olmak üzere iki kapısı bulunmaktadır. Osmanlı askeri buraya geldikten
sonra bu ikinci kısmın suru tamir edilip, büyük bir camiî, çeşitli meskenler, çarşı-pazar ve dükkânlar
bina edilmiştir. Surun üçüncü kısmı denize bakar ve diğer kısımlardan daha uzundur. Ancak içinde bir
bina bulunmayıp, boş, harabe haldedir ve içinde vahşi hayvanlar dahi yaşamaktadır. Zikr olunan
Babü’l-cihâd kapısı bu üçüncü kısmın Deşt-i Kıpçak’a bakan duvarındadır (Menâzirü’l-Avâlim, II,
s.930-932).
676
Şecâ’atnâme, s.163.
146

kendilerini kale içine atıp, bir haneye yerleşirken yer bulamayanlar açıkta kalmıştı677. Kaleye

girenler de müthiş bir kıtlıkla karşı karşıya kaldılar ve oradaki ahaliden yüksek ücretle

yiyecek temin etme yoluna gittiler. Kaledekiler askerin bu durumundan istifade ile mallarını

on katı fiyatına satmaya başladılar. Öyle ki aç kalan asker, atına karşılık birkaç ekmeğe bile

razı olacak durumdaydı. Sadece insanlar değil, atlar da yem kıtlığından dolayı telef olmaya

başladığında, at sahipleri bir torba yem için koşumlarını vermek zorunda kalmış, hatta

hayvanların bir kısmı açlığa terk edilmişti. Açlık ve soğuğun gittikçe şiddetini artırması

yüzünden kalede ölenlerin sayısı her geçen gün artmıştır678. Âsafî bu kıtlığı oldukça canlı bir

şekilde tasvir eder:

Bir kile pirince virdük la‘l ü dür Aç-ile lā-büd ecelli söyleşir

Yoğ idi aslā pirincin dānesi Oldı her biri bir inci dānesi

Aradım kendim bulımadım refîk Çekdim anda kıllet nān u ‘alîk

Kaddimiz yā eyledi açlık katı Yemledik tīr ü kemāna bir atı

Bulmadı cū‘dan vucūdum ‘afiyet Kendümi kendim yitirdim ‘akıbet679

Adlî’nin manzum bir şekilde yazdığı tarihinde, Demirkapı’ya girdikleri andan itibaren

karşılaştıkları insanları ve yaşadıkları şaşkınlığı ayrıntılı bir şekilde kaydetmiştir. Bölge ve

kale ahalisini tanımlarken; Taberistanlı, Kaytak680, Kumuk olan bu taifenin oldukça tuhaf;

çoğunun ayaklarının aksak olduğunu; tanrı bilmez, herhangi bir mezhebe mensup

olmadıkları gibi her hangi bir ayinlerinin bulunmadığını, hatta bunların insan yiyici

olduklarını bile iddia etmiştir. Oldukça âsî ve bagî olarak değerlendirdiği bu insanlar, Osman

677
Şecâ’atnâme, s.161.
678
Zafernâme, s.38; Şecâ’atnâme, s.164; Târih-i Osman Paşa, s.47-48.
679
Şecâ’atnâme, s.164-165.
680
Derbend Boğazı'na yakın yerlerde yaşayan halklardan biri olan ve başlangıçta dinsiz olarak
değerlendirilen bu Kaytaklar (Kaytağ) arasında Hıristiyan mesheplerine tabii olanlar da mevcuttu.
1466’da ise başlarında Müslüman ismi taşıyan Halil adında bir idareci bulunuyordu (W. Barthold,
“Dağıstan-Tarih”, İA, III, s.453). Evliya Çelebi’ye göre; bu diyarda yaklaşık 20 bin kadar Kaytak
denilen bir kabile vardır ve Dağıstan hududunda yaşamaktadır. Bunlar zaman zaman Eres (Ereş) ve
Şeki kasabalarına gelip alışveriş yaparlardı. Oldukça iri cüsseli, iri kafalı, kabarık saçlı, kalın kaşlı,
geniş omuzlu, ince belli, şişman, yassı tabanlı, yuvarlak gözlü, kırmızı ve yuvarlak yüzlü kimselerdir.
Eres ve Şeki’ye alışverişe gelirken yayan bir halde sahraya kadar gelirler oradan arabalara binerlerdi,
çünkü oldukça iri olduklarından at ve katır onları taşıyamazdı. Arabalara mahsus eyerlenmiş
camuslara binerlerdi. Başlarına sarık sararlar, uzun sakallı ve heybetli olan bu taife Oğuz
kabilelerindendir. Oldukça garip görünüşlü olan bu insanlar Gîlan, Şirvan ve Şemahı halkının
maskaralarıdır (Seyahatnâme, II, s.291).
147

Paşa’nın adamlarının mal ve eşyasına göz dikmiş ve onları soymuşlardır. Savaşçı ve vahşi

olan bu Kaytakların sürekli kaleye saldırdıklarını, kaleyi taşlayarak huzur vermediklerini,

içlerinden bazılarının kaledekileri yemeye dahi teşebbüs ettiğini kaydetmiştir 681.

Ebûbekir b. Abdullah’a göre ise; Demirkapı’nın etrafında birkaç taife sakindir ve

bunlardan biri 40 bin haneye sahip Teberseran taifesidir. Bunlara Teber-seran denmesinin

nedeni; Ebü’l-Müslim Hazretleri’nin682 soyundan zuhûr etmiş olmalarındandır. Mezarı

burada bulunduğundan ahali tarafından ziyaret mahallidir. Ahali Müslüman ve Şâfi’î

mezhebine bağlıdır. Başlarında Ma’sum683 adında bir beyleri olmasına rağmen, ahali âsî

olduğundan Ma’sûm’a haraç ödemezlerdi. Oldukça asî ve saldırgan olan bu zümrede

akrabası çok ve nüfuzu olan kişiler kendisini bey ilan edebilirdi. Bu diyarda bulunan diğer

zümre ise, Demirkapı’nın kefere canibinde yaşayan Kaytaklardır. Başlarında Osmi [Usmi] 684

adı verilen bir bey bulunmaktadır. Oldukça iri ve şişman olduğundan ata binmeye kadir

değildir ve bir yerden bir yere araba ile nakledilirdi. Kuvvetli oğulları olan Usmi’nin

emrinde 20 bin kişilik bir kuvveti olmakla birlikte, Kureyş adında bir kaleleri mevcuttur.

681
Adlî, Fî Beyan-ı Feth-i Şirvan ve Temürkapu ve Osman Paşa’nın Cenk İttiğüdir, Milli Ktp.
Yazmalar Kolleksiyonu, nr. 06 Mil Yz FB 179, vr. 15a.
682
Târih-i Osman Paşa, s.51. Âsafî, bunlara ve memleketlerine neden Teber-seran dendiğini
açıklarken, eskiden bu bölgedeki Müslüman ahalinin kâfirlerden zulüm gördükleri zaman, bir dağa
çıkıp burayı kendilerine mekân tutmuşlar, böylece kâfirden korunmuşlardı. Sayıları 40 bini bulan bu
insanlar Haricîlerden oluşuyordu. Ebü’l-Müslim burayı fethetmek maksadıyla geldiği vakit, bu
haricîlerle gaza etmiş ve kâfirlerle yapılan muharebede onları (teber) balta vurmak sûretiyle
yenmişlerdir. Bu nedenle teber şeklini kendilere taç yapmışlar ve memleketlerine de “Teber-Seran”
demişlerdir (Şecâ’atnâme, s.171-172).
683
Bölgedeki Müslüman ahalinin hepsi Ebû Müslim tarafından islamiyete sokulmuş olduklarından
dolayı bütün beyler Ebû Müslim’in Dağıstan’da bırakmış olduğu Arap valilerin neslinden geldiklerini
iddia ederler. Tabaseran beyinin taşıdığı “Meysum” unvanının Arapça “Ma‛sum”dan geldiği rivayet
edilmektedir (Barthold, aynı madde, s.454). Osmanlı kayıtlarında Tabaseran hâkimi olarak geçen bu
zata zaman zaman hükümler gönderilerek, sefere iştirak edip gerek Lala Mustafa Paşa’ya gerekse
Osman Paşa’ya zahire ve sair konularda yardımcı olması istenmiştir (MD, 32, s.158, 247, 301,
hk.312, 456, 551).
Âsafî ise onun için:
İçlerinde şāh adı Mas‘ūmdur Şāhlık zātında yok bir şūmdur
Adı hakīmdür vel ī hükmi yok Nāmı var ‘adlinde ancak zulmi çok
Anlara mas‘ūm-ı dīn ‘asım olur Böyle hākim olmadan bilmem n’olur
Hep yalan söyler vilāyet yüzine Rağbet itmez hiç ra‘iyyet sözine (Şecâ’atnâme, s.172-
173).
684
Bu isim mühimme hükümlerinde “Kaytak Hâkimi Usmî” olarak geçmektedir (gösterilen
hükümler). Dağıstan’daki Kaytak beylerine verilen bu unvanı ilk taşıyan 996/1587-88’da ölen Sultan
Ahmed Han’dır (Barthold, göst. yer).
148

Müslüman ve Hz. Hamza685 neslinden geldiklerini iddia ederler. Tâbiat olarak Tatarlarla

benzerlik gösteren bu kavim bozaya düşkünlükleri ile bilinir. Demirkapı yakınında olan bir

diğer vilayet ise Şemhal (Gazi/Kazi Kumuk) vilayetidir686. Müslüman olan bu vilayet ahalisi

oldukça kuvvetli ve kudretli askerlerdir. Hâkimleri olan Şemhal Çûban (Ö. 986/1578-79),

Lala Mustafa Paşa ve Osman Paşa Şirvan’a geldiğinde Serdar’a bağlığını bildirmişti.

Mustafa Paşa, Şemhal’in687 kızını Osman Paşa için istemiş, daha kız görülmeden orada nikâh

kıyılmıştı. Osman Paşa Demirkapı’ya vardıktan sonra, Şemhal’in vilayetine giden adamları

kızı görmüş, ancak nikâh kıyılan kişinin Şemhal’in kızı değil, Şemhal’in kardeşi Tuca-lav’ın

kızı olduğu anlaşılmış, buna rağmen Osman Paşa sözünden dönmemiş ve onu zevceliğe

kabul etmiştir. Bu kavimlerin dışında bölgede Tuman, Kabarta[y] ve Çerkesler sakindirler ve

bunlar Müslüman değillerdir. Dağıstan’ın dağlık kesimlerinde yaşayan bu ahalinin

yaşadıkları yerler oldukça sarp ve taşlıktır688.

685
Târih-i Osman Paşa ‘da bunların Hz. Hamza neslinden geldikleri kayıtlıdır (s.52). Ancak Evliya
Çelebi onlar için; “Hz. Hamza neslindeniz derler, ama savm, salât, hac, zekât ne idüğüni bilmezler.
Bir avreti 7-8 kişi tezvic eder. Bu kadından bir veled-i zinâ hâsıl olsa, babasını tayin ne kadar da güç.
Lâkin haramzâdeler bunun da kolayını bulmuşlar. Çocuğa bir elma veriyorlar, çocuk elmayı babalık
iddia edenlerin kangısına verirse o babasıdır diye hükmederler. Bundan sonra avret, anın hükmünde
olup, kimse ana müdahale edemez. Acem diyarında mum söndüren diye meşhur olan habîs kavim
bunlardır. Bu fiilde bir kavmi hiçbir diyârda görmedik” (Seyahatnâme, II, s.290-291). Keza Âlî’den
naklen Peçuylu, II, 50.
685
Adlî, Feth-i Şirvan ve Timürkapu ve Osman Paşa’nın Cenk İttiğüdir, vr. 15a.
686
Dağıstan’da Derbend boğazına yakın yerde yaşayan kavimlerden biri olan Gazi Kumuklar
Müslümandı ve kendilerini etraftaki putperest kavimlerine karşı İslam mücahidi saymaktaydılar.
Bunların emirlerinin adı Şavkal/Şemhal idi. Şemhal’in tebası olan Gazi Kumuklar daha Ebu Müslim
zamanında putperestlerle yaptıkları mücadelen dolayı, Araplar onlara “Gazi” unvanı vermişlerdir.
Bunlar kışları sahildeki ovada Buynak köyünde yazları Kumuh’ta geçiriyorlardı. Şemhal Çūban
986/1578-79’da ölünce memleketi oğulları arasında paylaştırılmış, bu nedenle hâkimiyetleri
zayıflamıştı. Bundan sonra Gazi Kumuklar beylerinin itiaatından çıkarak müstakil oldular. 1049/1639-
40’da Şemhal Sûrhay ölünce merkezleri olan Būynak/Tarhu’da oturan Şemhallerin hükümeti yalnızca
sahil boyundan ibaret kaldı. Bir daha Tarhu’ya dönemediler (Barthold, aynı madde, s. 453-54).
687
Osman Paşa Derbend’e geldikten sonra Şemhal ile aralarında büyük bir dostluk başlamış ve
Şemhal kızını [yeğenini] evlenmek üzere Osman Paşa’ya vermiştir (Don Juan of Persia, s.152).
688
Târih-i Osman Paşa, s.51-53. İslamiyet Kafkasya’ya VII. yüzyılda Hz Osman döneminde Arap-
Hazar mücadelesi sonucunda girmiştir. Ancak IX. yüzyılda Araplar Hazarlara yenilerek bölgeyi terk
etmek zorunda kalmışlardır. Bu süre zarfında ele geçirdikleri yerlerde İslamiyeti yaymaya gayret
etmişlerdi. Dağıstanlılar ve Çeçenler islamiyeti hemen kabul edip Müslüman olurken, diğer
kavimlerin islamiyeti kabul etmesi ise Osmanlı’nın bölgeye hâkim olmasıyla gerçekleşmiştir. Araplar
zamanında Müslüman olan Dağıstanlılar ile Çeçen İnguşlar Şâfiî, Osmanlı zamanında Müslüman olan
Çerkes, Abhazya, Karaçay ve Balkarlar yani Kafkasya’nın batı kısımları Hanefi mezhebini
benimsemişlerdir. Bölgede en falza nüfusa sahip olan Dağıstan ve Çeçenistan Ruslara karşı
islamiyetin en büyük savunucuları olmuşlardır (Ergin Ayan, “Kafkasya: Bir Etno-Kültürel Tarih
149

Küre689 ahalisinin saldırılarını ve asla söz dinlemediklerini gören Osman Paşa,

nameler göndererek, hil’atler ve ihsanlar vererek bunların ileri gelenlerini yanına davet

etmiştir690. Onlar Osman Paşa’nın bu iyi niyetini idrak edemeyerek korktuğunu düşündüler

ve itaate gelmediler. Paşa, bunların ihsanlara rağmen itaat altına alınamayacaklarını görünce,

Küre cemaatinden olan ahalinin tedibine karar vermiştir. Birkaç bin kişiden oluşan yaya

kuvvetin başına bir beyi serdar tayin edip, onların üzerine gönderdi. Meydana gelen

çatışmada çoğu katledilip, kurtulan 100-200 kişi yüksek yerlere doğru çekilirken yurtları

talan edildi. Oldukça yüksek bir yerde ve sağlam bir kale olan Kurah adlı kalelerine tahassun

edip kalenin kapılarını kilitlediler. Osman Paşa’nın gönderdiği kuvvet bu hisarı muhasara

edince, içeride bulunanlar askerin başına taş yağdırdılar. Kuvvetli bir muhasara ve

muharebeden sonra kaleye giren asker, çoğunu katledip, kalede ele geçirdikleri her şeyi

aldılar ve köyleri ateşe verip çekildiler. Bu şekilde bir felaket yaşayan ahaliden sağ kalanlar

gelip, Osman Paşa’ya bağlılıklarını bildirdiler. Osman Paşa, onlara bir daha saldırmamaları

karşılığında emân verdi691.

Diğer yandan Osman Paşa’nın Demirkapı’da çektiği zahire ve saire konusundaki

sıkıntı başkente bildirildiği vakit, Tabaseran Hâkimi Ma‛sum ve kardeşi olan Gazi Bey’e

nâme gönderilmiş, Şirvan'da kalan askerin Osman Paşa kumandasında Demirkapı'ya varıp

Çözümlemesi”, Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, I/2, Aralık 2010, s.30-31,
32).
689
Ma’mur halde ve camii olan bir kasabadır. Çarşı ve pazarı yoktur, sadece Cuma günü etraftaki
köylerden insanlar toplanır, alışveriş yapılırdı. Ancak bu alışverişlerde altın ve gümüş kullanmayı
bilmezler değiş-tokuş yoluyla mallarını alır-satarlardı. Ahali Şâfiî mezhep ve dindar kimselerdir
(Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II, s.312).
690
Peçuylu, Âlî’den naklen verdiği bilgiye göre: Bunlar oldukça şişman ve iri cüsseli kimseler
olduklarından ata ve katıra binemez camus arabalarıyla nakl olunurlardı. Bu nedenle de Osman Paşa
davet ettiğinde gelememelerine özür olarak bu durumu göstermişlerdir (Peçuylu, II, 50).
691
Şecâ’atnâme, s.165-171; Asîlerin Osman Paşa’ya itaatini gösteren minyatür için bkz. aynı eser,
s.170. Cemal Gökçe, Ahmed Cevdet Paşa (Tarih, I, s.280)’dan naklen bunları (Derbendlileri)
Lezgiler olarak genelleştirip, Osman Paşa ile Şemhal arasında bir muahede yapıldığını ve bu
mueahedeye göre: Hutbe’yi Osmanlı adına okutmayı, İran savaşlarında yardım için Kırım’dan gelecek
30 bin Tatar askerinin geçişine izin vermeyi, savaşlarda iaşe ve silahlarının Osmanlı tarafından
karşılanarak yardımda bulunmayı, başlarında bulunan Şemhallerine müdahale etmemeyi, Osmanlı
Devleti’ne giden tüccardan gümrük ve bac adı altında vergi almamayı taahhüt ettiklerini kaydetmiştir
(Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, s.29). Ancak dönemim
kaynaklarında bu şekilde ayrıntılı bir muahedeyi gösteren bir kayda rastlanmamıştır.
150

tahassun etdikleri, kendisine bir hil'at ihsan olunduğu, askerin zahire ve saireye ihtiyacı

olursa yardım etmesi istenmişti692.

Osman Paşa askerin zahire ihtiyacının karşılanması için kendilerine bağlılık bildiren

Maèsum’un vilayetine adam gönderdi. Ancak Osman Paşa’nın onlara emân verip

güvenmesine rağmen, zahire için Tabaseran’a giden azıkçının başı kesilerek öldürüldü. Bu

haber Serdar’a ulaşınca sancak beylerinden Seydigazi Bey’i birkaç yüz kişilik askere serdar

tayin ederek Tabaseran Hâkimi Ma‛sum üzerine gönderdi. Meydana gelen muharebede âsîler

katledilerek mal ve eşyaları yağmalanıp meskenleri yakılmıştır693.

Tabaseran halkı, müstahkem ve dağlık bir yerde bulunan Mahraka adlı köylerinde

toplanarak etrafına kuvvet yerleştirdiler. Buranın sarp, etrafının ormanlık ve yolların

kapatılmış olmasından dolayı ulaşılması oldukça zor bir mevkiydi. Zorlukla da olsa buraya

ulaşan asker ile ahali arasında başlayan muharebede çoğu katledilirken, bir kısmı ormana

doğru firar ettiler. Ancak asker onları ormanda da takip ederek hepsini kılıçtan geçirip,

geride kalan çocuklarını ve kadınlarını esir ettiler. Bu başarılı muharebeden sonra geri

dönebilen asker, Osman Paşa’nın elini öpüp mansıblar aldılar694.

Demirkapı’da çekilen zahire sıkıntısı etraf vilayetten toplanan zahire ile giderilmeye

çalışılmış, ancak yeterli olmamıştır. Osman Paşa, sıkıntıları merkeze bildirmek üzere Tiflis

Beylerbeyi Mehmed Paşa aracılığıyla bir mektup göndermiştir. Osman Paşa’nın Mehmed

Paşa’ya gönderdiği mektup önce, 23 Zilhicce 986/20 Şubat 1579’da Erzurum’da olan Lala

Mustafa Paşa’ya ulaşmıştı. Mustafa Paşa, Osman Paşa’ya “benim oğlum canum sa’adetlü

paşa hazretleri” şeklinde hitap ettiği cevabî bir mektup göndermiştir. Mektubunda; Osman

Paşa’nın savaşlarda meydana getirdiği cesaret ve kahramanlığın İstanbul’a bildirildiği ve

gerek kendisine gerekse Kırım hanzâdeleriyle Mirza Ebûbekir Han ve Şemhal’e hil’atler

gönderildiği, bu hil’atlerin Erzurum’a ulaştığı, ancak kış şartlarından dolayı Demirkapı’ya

göndermenin mümkün olmadığını beyan edip; o vilayetlerin ileri gelenleri ile işbirliği içinde

692
Hükmün birer sûreti Tuva Beyi Til Ahmet Mirza'ya, Tabaseran Hâkimi Ma‛sum Bey’e
gönderilmiştir (MD, 32, s.301, hk.551: 2 Z 986/ 30 Ocak 1579).
693
Şecâ’atnâme, s.173-174; Teber-seran (Tabaseran) memleketinin yakıldığını gösteren minyatür için
bkz. Şecâ’atnâme, s.176.
694
Şecâ’atnâme, s.174-177; Adlî, vr.17ab.
151

olmasını, askeri tatlı dil ile hoş tutmasını tenbih etmiştir. Ayrıca kendisine baharda Kars

Kalesi’nin tamirinin ferman olunduğunu695, ileride öncekinden daha büyük bir ordu ve

mühimmatla sefere geleceğini yazarak Osman Paşa’yı motive etmeye çalışmıştır696.

Osman Paşa’nın mektubu daha sonra İstanbul’a arz edilince, kendisine gelen cevabî

nâmede; yaşanan sıkıntılarının malum, hizmetlerinin makbul olduğu, yanından firar

edenlerin azl edilmekle kalmayıp, idam edilecekleri, Demirkapı’da münasib yerlerde kışı

geçirmeleri, baharda Lala Mustafa Paşa ile Kırım hanının asker ve yeterince zahire ile sefere

geleceği, çektikleri sıkıntıların sona ereceği bildirilmiştir (Nisan 1579)697. Başka bir kayıtta

ise, Şirvan’dan gelen Uğurlu isimli casusun bildirdiğine göre, Osman Paşa’nın zahireye

ihtiyacı olmayıp yalnızca at ve beygire ihtiyacının olduğu, Sultan Burhan oğlu Ebûbekir

Mirza’nın her zaman Osman Paşa’ya bağlı ve yanında olduğu, Gürcü beylerin itaat altında

ve özellikle Aleksandr Han’ın zahire konusunda Osman Paşa’ya yardımda bulunduğu

kayıtlıdır698.

Osman Paşa ile İstanbul arasında yapılan yazışmalara bakıldığında en büyük sıkıntı

zahire kıtlığı olmakla birlikte, şehit olan veyahut firar edenlerin sayısının artmasıyla ordunun

695
Serdar Vezîr Mustafa Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 32, s.260, hk.477: Gurre-i ZA 986/30
Aralık 1578). Kars Kalesi inşâ edildiği takdirde İran’ın sulhe mecbur kalacağı düşüncesi bu kalenin
yapılmasında etkili olmuştur (MD, 38, s.46, hk.114: 10 S 987). Kalenin tamirinde lazım olacak üstad
ile neccarlar ve inşaat malzemelerinin tadariki için diğer sancak ve vilayetlere emirler gönderilmiştir
(MD, 32, s.304, 558: 13 Z 986; MD, 32, s.311, hk.563: 17 Z 986; MD, 38, s.22, hk.78: S 987; MD,
38, s.49, hk, 117: 15 S 987). Keza Don Juan of Persia (s.154)’da Haleb, Şam, Amid, Suriye, Irak ve
Mısır’dan mühendis ve duvar ustalarının istendiği kayıtlıdır. Kale inşâtı devam ederken ordunun İran
tarafından aniden saldırıya uğraması ihtimaline karşı da Van askeriyle birlikte Kürd aşiretlerinden
toplanacak kuvvetlerle bölgenin korunmasına karar verilmiştir (MD, 38, s.92, hk.194; MD, 38, s.47,
hk.115: 15 S 987/13 Nisan 1579; Kırzıoğlu, s. 436-439. Keza s.170, 171, 172, hk.331, 332, 334). Bu
kalenin yapımında Osman Paşa’nın yanından firar ederek Erzurum’a gelenler de bizzat hizmet etmek
zorunda kalmışlardır. Firar ettikleri için timarlarına ait iki senelik mahsul ve mevaciblerine el
konuldu. Bunun üzerine firarîlerden Erzurum, Erzincan, Kemah, Tercan, Kelkid, Malazgirt, Bayburt
ve Kiğı alaybeyleri ile Oltu kullar kethüdası; yüzbaşıları, bölükbaşıları, veznedarları; eyaletin bütün
zuamâ ve timarlıları ile gönüllüleri kalenin inşâsını üstlenmek karşılığında af dilediler. Bundan sonra,
ikişer senelik mahsul ve mevaciplerinin, kalenin tamirini kendi maliyeleriyle kaleyi bitirdiklerinde
ödenmesine karar verildi (MD, 38, s.74, hk.164: 20 S 987). Bkz. Kütükoğlu, s.75 vd.
696
Nusretnâme, s.315-317; Lala Mustafa Paşa, aynı şekilde Kırım hanzâdelerine de birer mektup
göndererek Adil Giray’ın esir edilmesi hususunda onları teskin etmeye çalışmıştır. Gazi, Saadet ve
Mübarek giraylara hitaben gönderdiği mektupla birlikte her birine hil’at ve kılıçlar gönderdi.
Mektubunda girayların Kızılbaşlara karşı yapılan muharebelerdeki yiğitlik ve cesaretlerini övmekten
başka, Osman Paşa ile yek dil ve yek cihet hareket etmelerini tenbih etmiştir (s.318-320); keza
Aleksandr Han’a yazılan nâme sûreti için bkz. s.320-322.
697
MD, 38, s.59, hk.135: 10 S 987/ 8 Nisan 1579.
698
MD, 38, s.46, hk.114: 15 S 987/13 Nisan; keza Kütükoğlu, s.75.
152

zayıfladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, firar edenlerin en sıkı şekilde

takip ve idam699 edileceğine dair Osman Paşa’ya hüküm yazılmıştı. Bunun dışında bu gibi

durumlarda boşta kalan timarlar, Osman Paşa tarafından yararlılığı görülenlere tevcih

edildiğinde, bu durum başkent tarafından da onaylanmıştır700. Zira zorlu kış şartlarında, her

an düşman ve asilerin saldırılarına maruz kalan askerin burada tutunması oldukça zordu. Bu

nedenle Osman Paşa oldukça fazla timar ve terakki dağıtmak zorunda kalmıştır701.

7. 2. İranlıların Yeniden Şirvan’ı Zapt Etmesi ve Osman Paşa’nın


Demirkapı’daki Kaytaklarla Olan Muharebeleri

Osman Paşa ve asker Şemahı’dan ayrılıp Demirkapı’ya gidince, Şirvan’a gelen

Kızılbaşlar şehri tenha bulmuşlardı. Şehre giren Kızılbaşlar Osmanlı askerinin geride

bıraktıklarını yağmalayıp, ahaliden Sünnî olanları kılıçtan geçirdiler. Bu sırada Van

Beylerbeyi Hüsrev Paşa, İran askerinin, Şirvan’da olan Osman Paşa üzerine gittiğini haber

aldığından, Van askeriyle Tebriz üzerine yürümüş, Van ile Tebriz arasındaki birkaç eski

kaleyi ele geçirmiş, sınıra yakın yerlerdeki bazı Kızılbaş ahaliyi katledip veya yakalayıp,

yurtlarını ateşe vermişti. Hüsrev Paşa’nın Tebriz üzerine hareket ettiği haberi Şah’a ulaşınca,

Şirvanda bulunan han, sultan ve kurçilere acele bir mektup göndererek durumu bildirmiş ve

699
Lala Mustafa Paşa, Osman Paşa’ya gönderdiği mektubunda, Şirvan’dan firar edip gelenlerden
Hızır’ın “Şirvan elden gitmişdür” şeklinde konuştuğu, ancak emr-i padişahî ile idam edildiği, Ulema-
oğlu ve Kerem Ali’nin Tiflis’te hapiste tutuldukları ve yakında onların asılması için de emr-i âli
geleceğini yazmıştır (Nusretnâme, s.317).
700
MD, 38, s.50, hk.118: 10 S 987; keza s.22, hk.79.
701
Osman Paşa’nın Şirvan ve Demirkapı’da iken dağıttığı timar ve terakkiler için bile müstakil bir
defter tanzim edilmiştir. Defterin kapağında sonradan yazılan “Sa’adetlü Vezir-i a‛zam Osman Paşa
edâm-allâhü teâlâ iclâlehû hazretlerinin Vilâyet-i Şirvan’da sene 986 Şabanü’l- mu’azzamın evâili
güninden (Ekim 1578) sene 987 Recebü’l- müreccebinün evâsıtı günine (Eylül 1579) gelince virdüğü
evvelki ru’ûsıdur” şeklinde kayıt vardır. Üçüncü sayfada “Merhum Osman Paşa Ru’ûsudır
Rahmetullâh-ı aleyh” yazılıdır. Bu iki kayıt deftere sonradan ilave edilmiştir. Dördüncü sayfada Lala
Mustafa Paşa, şark serdarı tayin edildiği vakit, Diyarbekir Beylerbeyi Derviş Paşa’nın serdarın
emrinde sefere katılmasına dair kendisine gönderilen hüküm sûreti mevcuttur. Beşinci sayfada ise
Pertos[?] Kalesi Beyi Görgi’nin itaatine mukabil hüküm sürdüğü kale, kasaba ve köylerin otlak
tarikiyle tasarrufuna verildiği, 25 Cemaziyelevvel 986’dan itibaren hâsıl olan vergisini hazineye teslim
etmesine dair hüküm sûreti vardır. Yedi sekiz ve dokuzuncu sayfalarda da sefere dair çeşitli hükümler
bulunmaktadır. Dokuzuncu sayfadan itibaren dağıtılan timar ve terakkiler kayıtlıdır. Toplam 407
sayfadır (KK, Ruus, nr. 232).
153

Şirvan’dan geri gelmelerini istemişti. Böylece Kızılbaşın namdar sultan ve hanları

Şirvan’dan çekilip gitmişlerdir 702.

Bunun üzerine Osman Paşa, asker Şirvan’dan Demirkapı’ya çekilirken Şemahı’da

bıraktıkları darbzen, barut ve sair eşyalarını almak üzere Gönüllüler Ağası Kaykı Bey’i bir

miktar askerle göndermiş, onlar da birkaç gün içinde kalan barut ve eşyayı alıp

dönmüşlerdir. Kaykı Bey, ayrıca Şirvan’ın önemli yerleri olan Şemahı, Ereş, Mahmudâbâd

ve Gile gibi şehirlere yarar kimseler göndererek muhafaza etmeye çalışmıştır 703.

Özdemiroğlu, kethüdası Ahmed’i 1000 kadar askerle Şemahı’da muhafazaya bırakıp, bir

kişiyi de Kabala Sancağı’na mirliva tayin etmiş, Kumuk ve Kaytak Hâkimi Şemhal ve

Tabaseran Valisi Gazi Reşid ile işbirliği içinde olmuştur704.

Şemahı’nın yeniden ele geçirilmesiyle birlikte Osman Paşa ve askeri Demirkapı’da

tutunmaya muvaffak olabilmişlerdir. Ancak bu sırada Kızılbaş hanlarından Muhammed

Han705 kendisine tâbi 20 bin asker ve hazineyle gelip Şemahı’ya girdi. Kür Nehri'ni geçip

Şirvan’a girdiği zaman İran’a tâbi olanlar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Zira

Şirvan eyaletinin tamamı Osmanlı elinde bulunmuyor, bir kısmı Muhammed Han’nın idaresi

altında bulunuyordu. Osman Paşa’nın hâkimiyet sahasında olan Müskür yakınlarında

bulunan Kütah Yaylağı Muhammed Halife’ye aitti ve gelip orada yerleşmişti. Amacı

baharda Şirvan’dan hareketle Osman Paşa’nın bulunduğu Derbend üzerine yürüyüp, Osman

702
Târih-i Osman Paşa, s.56; Osman Paşa’nın, bir mektupla Erzurum’da olan Mustafa Paşa’ya
gönderdiği Ebu’l-Kasım Çavuş’dan naklen, Nusretnâme, s.304. Bu konuda gerek Van beylerbeyine
gerek Salmas Beyi Gazi Bey’e hükümler gönderilerek, Tebriz Hâkimi Emir Han’ın Tebriz’de
muharebe hazırlıklarıyla meşgul olduğu, olası bir saldırı halinde birlikte hareket etmeleri, Emir Han’ın
Şirvan üzerine yürümesi durumunda Tebriz’e yakın yerlerdeki kalelere saldırıp harap etmeleri
istenmiştir (MD, 38, s.170, hk.331; MD, 38, s.171, hk.332; MD, 38, s.172, hk.334: CA 987/Temmuz
1579).
703
Zafernâme, s.39; Târih-i Osman Paşa, s.57.
704
Osman Paşa’nın Tiflis Beylerbeyi Mehmed Paşa’ya gönderdiği mektuptan naklen, Nusretnâme,
s.312-313.
705
Aynı zat için Şecâ’atnâme (s.178 vd.)’de Kaçar Muhammed; Târih-i Osman Paşa (s.57)’da Teke
Muhammed denmiştir. Ancak Kütükoğlu’nun, doğru olarak tespit ettiği bu kişi Zülkadirli
Muhammed Hacılar’dır (Osmanlı-İran…, s.95). Keza Kırzıoğlu, Zülkadirlilerin Hacılı oymağından
Mehmed Halife şeklinde kaydetmiştir (Osmanlıların Kafkas..., s.333).
154

Paşa ve askerini bu vilayetlerden atmaktı. Bu maksatla yola çıkan Muhammed Han, Samur

Nehri’ni706 geçerek Çerak adlı menzile gelip burada bir süre konakladı707.

Muhammed Han’ın, Çerak’a gelip yerleşmesi üzerine Şirvan’ın büyük sultanlarından

ve Osman Paşa’nın çok değer verip güvendiği Burhan oğlu Ebûbekir Mirza, Han’ın üzerine

gitmek için Osman Paşa’dan izin istedi. Özdemiroğlu başlangıçta onun bu isteğine karşı

çıkmasına ve Han’la baş edemeyeceğini söylemesine rağmen, Ebûbekir Mirza ısrarcı olunca,

Muhammed Han üzerine gönderilecek askere serdar tayin edildi. Fakat meydana gelen

muharebede Ebûbekir Mirza korkup firar etti. Onun firarını gören asker muharebe

meydanından kaçmaya başlayınca hezimet kaçınılmaz olmuş ve çok fazla zaiyat

verilmiştir708.

Osman Paşa askerinin bu mağlubiyeti Kaytaklar arasında duyulunca bunlar yeniden

düşmanlık etmeye başladılar709. Daha önce yaptıkları gibi zahire için giden Osman Paşa’nın

askerlerini katlettiler. Bunun üzerine Osman Paşa bunları tedip etmek maksadıyla, bir miktar

askeri birkaç darbzenle onların üzerine göndermeye karar verdi. Kaytakların üzerine

hareketle, gece yolculuk edilerek ertesi gün Başlı710 adı verilen bir köyde bulunan hisara

varıldı. Etraftan toplanan birkaç bin kişi ile hazır halde bekleyen Kaytaklar, askerin üzerine

yukarıdan ok ve taş yağdırmaya başladılar. İki-üç saatlik bir muharebe yapıldıktan sonra,

yorgun olan asker, sarp bir yerde bulunan bu hisara çıkmak istemedi. Bunun üzerine Osman

Paşa atını sürüp askerin içindeki yerini aldı. Kılıcını çekip, gitmek istemeyen asker üzerine

yürüyünce, asker serdarın korkusundan hareket etmek zorunda kalmıştı. İlerlemekte olan

706
Dağıstan’dan doğan Samur/Semmûr, Kubâ dağlarının sularıyla birleşerek, Demirkapı ile
Niyazâbad kasabası arasından geçerek Hazar Denizi’ne dökülür. 990 Zilhiccesi (Ocak 1583)’nde
Tiflis’ten Demirkapı’ya giden Âşık Mehmed bu nehirden geçmek zorunda kalmış, ancak nehir coşkun
olduğundan bir deveye binerek geçebilmiştir (Menâzir, III, s.309).
707
Şecâ’atnâme, s.179-181; Târih-i Osman Paşa, s.57.
708
Şecâ’atnâme, s.183-186.
709
Kaytakların yeniden saldırılarına sebep olarak, Osman Paşa’nın askerlerinin atlarının çalınması
sebebiyle pusu kurulması ve hırsızlık eden Kaytaklardan üç kişinin yakalanıp öldürülmesi ve bu
öldürülen kimselerin Usmi’nin akrabası olması gösterilmiştir. Bu olaydan sonra Usmi ahaliyi Osman
Paşa ve askerine karşı kışkırtmış ve saldırılarını artırmışlardır. En son 500-600 kişilik bir Kaytak
grubu askeri pusuya düşürünce Osman Paşa harekete geçmek zorunda kalmıştır (Târih-i Osman
Paşa, s.53-54).
710
Târih-i Osman Paşa’da bu köyün adı Başköy olarak geçmekte ve 500 hanelik bu köyün
Kaytakların hâkimi Usmi’ya ait olduğu belirtilmektedir (s.54).
155

askerin üzerine gelen oklardan ve kılıç hamlelerinden birçok asker ve beylerden biri 711

yaralandı. Osman Paşa bir taraftan askeri gayrete getirirken diğer taraftan Mehmed Bey’i712

topları muharebe yerine getirmekle görevlendirdi. Başlayan top ateşiyle birlikte Kaytaklar

firar edip dağlara doğru kaçmaya başladı. Boş kalan yurtları ve evleri asker tarafından

yağmalandı ve ateşe verildi. Bu şekilde Başlı Hisarı’nın fethi tamamlanınca, asker eline

geçirdiği koyun ve sığırlarla Demirkapı’nın yolunu tuttu713.

Gitmek üzere ayrılan asker harekete geçtiği sırada Kaytaklar yeniden kuvvet

toplayarak askeri takip etmeye başlayınca muharebe yeniden başladı. Her biri iyi ok ve kılıç

kullanan Kayataklarla asker arasında o gün akşama kadar çarpışma oldu. Ancak akşam olup

karanlık bastırınca, Özdemiroğlu askeriyle bir sazlığın714 içinde konup, etrafa darbzenler

yerleştirip sabahı beklemeye başladı. Sabah olduğunda sazlığın içinden ayrılmadan beklendi,

ancak Kaytaklar oraya gelmeye cesaret edemeyip yolları kesmek üzere gittiler 715.

711
Adlî, bu kişinin İbrahim Paşa olduğunu ve yapılan çatışmada ağır yaralandığını yazmıştır (vr. 16a).
Diğer yandan Şirvan’da bulunan İbrahim Ruha sancak beyi olarak Kaytas Paşa’nın Ereş’i
savunmasında yanında savaşmış, daha sonra Kaytas Paşa şehit edilince onun yerine Ereş sancak
beyliğine getirilen İbrahim Bey olmalıdır.
712
Bu muharebeyi yalnız Âsafî değil Adlî (vr. 16ab-17ab)’de oldukça tafsilatlı bir şekilde
kaydetmiştir. Bu Mehmed Bey, Âsafî’dir, çünkü Adlî onun için şu dizeleri yazmıştır:
Mîr-i mîran yerine anda Mehmed Beğ o gün Tîr urdı birine anda Mehmed Beğ o gün
Kâh çarha tutuben ki girü dümdār oldı Katı çok rezm idüben haylice serkār oldı
Ben sana yar-i kadîmim didiğüm kimsedir ol Nice demlerde tuz ekmek yidüğim kimsedir ol
Ba i‘timaddır benim ol nazmım içün nesrim içün Anın ilhāhıyla söylemişim nesrimi çün
Fāzıl ve kāmil ve pür-dil katı ispahdır ol Zübdesi ehl-i dilin kâmilin ana haydır ol
Soyunup Mevlevî-zen olmuş imiş nice zaman Ma’rifetle bir olup tolmış imiş nice zaman
Kal olmuşdır bir ol puta aşk içre yanup Mest olmuşdır bir ol bade-i aşkla kanup
Kalduğında burada gerç re’is olmuşdı Sürûr-ı yâre o hidmetle enîs olmuşdı
Sonra ihsân edüben eyledi defterdârı Ümerâ zümresinin oldı ser ü sâlârı
Gerç rıf’atindedir bir lîk gurur eylemez ol Kibr idüp ah tekebbürde harûr eylemez ol (vr.
16b-17a); keza Âsafî de kendi hizmetini kaydetmiştir (s.189-190).
713
Şecâ’atnâme, s.189-191; Adlî, İbrahim Bey’in yaralanmasından sonra, zaten yorgun bitkin olan
askerin maneviyatının azaldığını, ancak askerin geri dönmesine serdarın müsaade etmediğini, imdada
yetiştiğini; eğer serdar olmasaydı hepsinin yok olacaklarını, fakat serdarın gelmesiyle zafere
ulaştıklarını ve etrafı ateşe vererek döndüklerini; dönerken yeniden saldırıya uğradıklarını ve bu
saldırıyı bertaraf eden kişinin Mehmed Bey [Âsafî] olduğunu yazmıştır (15b-16a); Târih-i Osman
Paşa, s.54.
714
Yine el-kıssa o gün anlar-ile ceng iderek Muttasıl ceng idüben kâhi turub ki giderek
Menzile varımaduk araya ahşām girdi Çünki şām irdi o dem cenge de itmām irdi
Kondı gör sürûrumuz anda neyistan içine Şirdir sanki varub girdi neyistan içine
Döndi ol demde neyistanda yatan aslana Er odur şimdi vara anda yatan aslana (Adlî, 17a).
715
Şecâ’atnâme, s.190-191; Târih-i Osman Paşa, s.55; Adlî, 17a.
156

Asker toplanıp yeniden Demirkapı’ya doğru yol almaya başladı ve bir müddet

gidildikten sonra Hazar Denizi’ne yakın bir yerde bir nehir kenarına varıldı. Sayıları oldukça

artan Kaytaklar önceden gelip nehrin geçit yerinde pusuya girmiş halde beklemekteydiler.

Asker nehir kenarına varıp, suyu geçmeye teşebbüs edince, geçidi tutan Kaytaklar saldırıya

geçtiler. Bu sefer asker darbzenleri getirip ateş etmeye başladığı gibi, Kaytaklar da

dağılmaya başladı. Nehrin tek geçit yeri burası olduğundan asker hep birden geçmek için

kendilerini suya atıp, bir yandan cenk ederek suyu geçmeye koyuldular. Osman Paşa, Âsafî

Mehmed Bey’i askerin önünden gidip suyu geçmesi için görevlendirdi. Mehmed Bey yanına

bir-iki darbzen alıp, askerle nehri geçmeye başlayınca, Kaytaklar yine saldırıya geçerek

başlarından yağmur gibi ok yağdırdılar. Top ateşiyle Kaytaklar geri püskürtülmüş fakat asker

ve serdar karşı tarafa varıncaya kadar bir hayli zayiat716 verilmiştir. Asker Demirkapı’ya

doğru yol alırken, Kaytaklar onları takip etmeye başlamış, kaleye yaklaşılaşılıp, kaleden

yardımcı kuvvetlerin karşılamaya gelmesiyle Kaytaklar dağılıp gitmişlerdir 717.

Bölge hâkimleri ve ahalisi, Osman Paşa’yla askerinin burada geçici olmadığını, kolay

kolay buradan atılamayacaklarını anlayıp daha ihtiyatlı davranmaya başladılar. Fakat yine de

zaman zaman saldırmaktan geri durmadılar. Bu bölgede bulunan Şiî mezhebine mensup

Gürel taifesi, zahire almak için kaleden çıkan askere saldırıyor, bazen öldürüyorlar bazen de

esir edip götürüyorlardı. Bu durum Osman Paşa’nın malumu olduğunda, onların üzerlerine

bir miktar asker gönderdi. Çoğu katledilirken, kurtulabilenler dağlara doğru firar ettiler. Boş

kalan evleri, malları ve hayvanları yağmalanıp, yurtları ateşe verildi718.

8. Kırım Hanı Mehmed Giray’ın, Demirkapı’ya Osman Paşa’nın Yanına


Gelmesi

716
Bu muharebede Osman Paşa askerinden 30-50 kişi, karşı taraftan 300 kişi yaralanmıştır (Adlî, vr.
17b).
717
Şecâ’atnâme, s.191-194; Târih-i Osman Paşa, s.55.
718
Târih-i Osman Paşa, s.56.
157

Osman Paşa ve askeri yaklaşık bir yıldır Kafkasya’da bulunuyordu. Serdar gittiğinden

(Ekim 1578) bu yana yaptığı muharebelerde şehit vermekten ve firarların yaşanmasından

dolayı askerî kuvveti azalmış olan Osman Paşa zahire bulabilmek için yerli halkla sürekli

mücadele etmek zorunda kalmıştı. Bu nedenle gözü kulağı İstanbul’dan veya Erzurum’da

bulunan Lala Mustafa Paşa’dan gelecek yardım haberindeydi. Ancak sonbahar gelmiş,

yeniden kış yaklaşmaya başlamış, soğuklar bastırmış beklenen yardım bir türlü gelmemişti

(Eylül-Ekim 1579). Bu yardımın ulaştırılabileceği en uygun güzergâh olan Kırım’dan asker

ve mühimmat yardımı yapılması için defalarca mektup gönderilmesine rağmen Kırım Han’ı

hareketini geciktiriyordu. Osman Paşa, gelecek asker ve yardımdan ümidini kesmişti ki

Kırım Hanı Mehmed Giray’ın Tatar askeriyle birlikte Kefe üzerinden harekete geçeceği

haberi geldi719. Bu haberi hâvi mektup Osman Paşa ulaşmış, mektupta; askeriyle her an hazır

olup, Demirkapı’ya geldiğinde Mehmed Giray’ı karşılaması, Han geldikten sonra birlikte

İran üzerine akınlarda bulunmaları bildiriliyordu 720.

Aslında 986 yılının sonlarından (Ocak-Şubat 1579) itibaren Kırım hanının sefer

mühimmatı; kendisiyle gidecek olan asker721 ile Demirkapı’da Osman Paşa’nın yanında olan

askerin ihtiyaçları hazırlanmaya başlanmıştı. Bu seferin asker ve mühimmatının toplanma ve

sevkiyat merkezi Kefe ve Azak idi722. Mehmed Giray sefere giderken yanında götüreceği

Nogay mirzalarının mühimmatı için gerekli para Azak ve Kefe’den sağlanmaktaydı723. Kırım

hanının kendi askerine ilaveten Kefe ve Azak sancaklarından bir miktar tüfekli hisarerleri

gönderilmesi724 istenirken, bazı Nogay mirzalarına namelerle hil’atler gönderilip sefere

iştirak etmeleri talep edilmişti725.

719
Târih-i Osman Paşa, s.61-62.
720
MD, 38, s.164, hk.322; Kütükoğlu, s.104.
721
MD, 38, s.31, hk.93.
722
Bu konuda tafsilat için bkz. Yücel Öztürk, Osmanlı İdaresinde Kefe 1475-1600, Ankara 2000.
723
MD, 32, s.295, hk.539: Z 986/Şubat 1579.
724
MD, 38, s.27, hk.89: 3 S 987/1 Nisan.
725
Bunlardan biri olan Rus Mirza’nın eski Azak beyinin gönderdiği mektupta, Osmanlı tarafına
meyilli olduğunun öğrenildiği, bundan dolayı bir hil’at gönderildiği ve bu sene Tatar Hanı Mehmed
Giray, Şirvan’a giderken kendisinin de askeri başında ve yahud bir başbuğ kumandasında sefere
katılması rica ediliyordu (MD, 38, s.34, hk.98; keza s.30-31, hk.93: 5 S 987/3 Nisan).
158

Sefer mühimmatı için Eflak ve Boğdan vilayetlerinin her birinden 10 biner kile

buğday, arpa ve darı İbrail İskelesi'ne nakledilecekti726. Yine akabinde bu istenilenlerin

dışında Eflak’tan yağ ve bala ilave olarak 500 top arabası atı; Boğdan’dan ise 300 beygir ve

500 top arabası beygiri ile yeterince yağ ve balı tedarik edip İbrail İskelesi vasıtasıyla Han’a

göndermeleri emrediliyordu727. Boğdan’dan gelenler İbrail’den gemilerle Gözlü İskelesi'ne

nakledilecek; oradan götürülüp Han’a teslim edilecekti. Aynı şekilde Eflak’tan gelenler de

İbrail İskelesi’nden Kefe’ye nakledilecek ve orada Kefe Nazırı Süleyman Çavuş’a teslim

edilecekti728.

Han’ın sefer masraflarının karşılanması için başkentten sağ bölük subaşı Malkoç ile

30 bin filori gönderilmiş729, nakliyat için kullanılmak üzere veyahut askerin yemek ihtiyacı

için hayvanlar hazırlanmasına başlanmıştı730. Gönderilen top arabalarının hizmeti için Tat

ilinden (Suğdak) adam tedarik etmesi için Kefe sancak beyine731; Han’ın Demirkapı

seferinde kullanılmak üzere top, top arabası ve top arabacıları; yeniçeri ve arabacılara gerekli

zahire, deve ve araba beygirlerinin yine Kefe’den hazırlanıp Azak İskelesi’ne gönderilmesi

için Kefe Nazırı Süleyman’a hükümler gönderilmiştir732. Askerin ihtiyacı olan koyun Kefe,

Taman ve Kerç’ten getirilecek733; Kefe, Menkûb/Mangup, Suğdak’tan araba yapmayı bilen

üstadlarla734, yine Kefe’den orducular 735 Kırım hanının maiyetine gönderilecekti.

Osman Paşa’nın yanında olan askerin mevaciblerinin karşılanması maksadıyla

gönderilen 50 bin altın, yayabaşılardan Süleyman Ağa ile önce Kefe’ye getirilecek,

Süleyman Ağa orada eski Azak Beyi Mehmed’le birleşerek, hazineyi Osman Paşa’ya

ulaştıracaklardı736. Azak Beyi Mehmed, Kırım hanı ile sefere memur edilince Azak beyliği

726
MD, 38, s.1, hk.5: selh-i S 987/ 27 Nisan 1579; MD, 38, s.1, hk.6: selh-i S 987.
727
MD, 38, s.106, 107, hk.217, 219; keza s.33, hk.96: 5 S 987; keza s.62, hk.139: 12 S 987/10 Nisan.
728
MD, 38, s.104, hk. 215; keza s.33, hk.97; keza s.39, hk.101 Kırzıoğlu, s.436.
729
MD, 38, s.64, hk.143: S 987; MD, 38, s.116, hk.237.
730
Bizzat İstanbul’dan iki at ve iki katar (12) katır gönderilmiştir (MD, 38, s.55, hk.125: S 987); MD,
38, s.65, hk.147.
731
MD, 38, s.121, hk.246.
732
MD, 38, s.128, hk.260.
733
MD, 38, s.27, hk.87: 3 S 987/1 Nisan.
734
MD, 38, s.27, hk.88.
735
MD, 38, s.28, hk.90: 3 S 987.
736
Bu konuda Kefe Nazırı Süleyman’a, Osman Paşa’ya, sabık Azak Beyi Mehmed Bey’e ve Kırım
Hanı Mehmed Giray’a ayrı ayrı hükümler irsal edilerek hazinenin salimen Osman Paşa’ya teslim
159

Kefe Nazırı Mahmud Bey’e verilmiştir. Bu sefere katılması ve daha evvelki seferlerde

gösterdiği yararlıklara mukabil Mehmed Bey’in haslarına 60 bin akçe zam yapılmıştır. Zira

986 Saferi (Nisan 1578)’nde başlayan ilk sefere Kefe beyi hasta olduğundan onun yerine

Mehmed Bey iştirak etmişti737.

Bu sırada Osman Paşa’nın bir mektup ile gönderdiği Seyyid Hüseyin İstanbul’a

gelmiş, Osman Paşa ve askerin durumu hakkında haberler bir kez daha merkeze ulaşmıştı.

Osman Paşa mektubunda yaptığı muharebeleri ve Demirkapı’ya taşınmalarını ayrıntılı bir

şekilde anlattıktan sonra, Şirvan’ın kalan yerlerinin zabtı için beyler ve subaşılar

gönderdiğini, yakın zamanda buraların da alınacağını haber veriyordu. Ayrıca kul

mevacibinin kalmadığını belirttikten sonra, eğer elinde 20 parça kadırga daha olursa Hazar

Denizi ve nehir kıyılarında olan vilayetleri de zabt edebileceğini bildirmiştir. Buradan

Osman Paşa’nın bölgede tutunabilmek için yeni çarelere başvurduğu ve bu maksatla bir

donanma vücuda getirmek istediği anlaşılmaktadır. Başlagıçta sefere karşı olan Sokullu

meselenin ciddiyetini idrak edip, askerin oralarda daha fazla telef olmaması için gerekli olan

tedbirleri gözden geçirmeye başlamış ve bizzat Osman Paşa’ya cevabî bir mektup

yollamıştır. Osman Paşa’nın mektubuna cevaben gönderilen ilk mektupta, Osman Paşa

hizmetlerinden dolayı takdir edildiği gibi, hizmetlerinin karşılıksız kalmayacağı, bundan

sonra da yanında olan ümera ve askeri hoş tutup hizmetlerine devam etmesi istenmiştir 738.

İkinci mektupta ise kadırga yapmak için istediği malzemenin gönderilmesi hususuna

cevaben şu açıklama yapılmıştır: Bu mevsimde, Demirkapı ve Tiflis’te olan askere

mühimmat ve zahire nakliyatı için dahi hayvan tedarik edilemezken, kadırga malzemesi

göndermek imkânsızdır. Sadece bir gemiye için yalnız 60-70 kantar mismar gönderilmesi

gerekir, bu mevsimde bu kadar büyük bir nakliyatın yapılması oldukça zordur. Ayrıca bu

edilmesi emredilmiştir (MD, 38, s.122-123, hk.248; keza s.123, hk.249, 250, 251; keza s.148, hk.297:
R 987/Haziran 1579); Kütükoğlu, s.104.
737
MD, 34, s.162, hk.343; keza s.168, hk.354-355: 22 S 986/30 Nisan 1578; MD, 38, s.56, hk.128: 10
S 987/8 Nisan 1579; keza s.95, hk.200: 23 S 987/21 Nisan 1579; keza s.104, hk.214: 23 S 987/22
Nisan; MD, 36, s.327, hk.863: 9 R 987/5 Haziran 1579; Mehmed Bey ilk seferde Adil Giray ile
birlikte Şirvan’da gösterdiği cengâverlikten dolayı kendisine ayrıca Karahisar-ı Şarkî sancağı ile bir de
hil’at inayet olundu (MD, 32, s.266, hk.486: ZA 986/Ocak 1579) .
738
MD, 38, s.149-150, hk.298: 4 R 987/22 Haziran 1579.
160

malzeme gönderilse bile her ağacın kerestesi gemi yapmaya müsait değildir. Oralarda gemi

inşasına uygun ağaçlar var mı? Dağlarda kazı yapılırsa demir madeni çıkarılabilir mi? Bütün

bunların araştırılması gerektiği vurgulandıktan sonra, geçen yıl böyle bir girişimin

Ardahan’da denendiğinden ve başarısız olduğundan bahsedilmiştir. Buna göre, Kür

Suyu’nda olan Koyun-geçidi’nden, İranlıların geçişinin durdurulması için739 Ardahan’da dört

adet Kalyete yapılmak istenmiş, hatta merkezden üstad ve kereste gönderilmiş ancak ihmal

neticesinde bu iş tamamlanamamış bu yüzden de İranlılar Kür Suyu’nu kolayca geçip çok

fazla zaiyata neden olmuşlardır. İşte bu olay Osman Paşa’ya örnek gösterilerek bu konuda

isteği reddedilmiş, Kırım hanının ilkbaharda kendilerine yardıma geleceği söylenerek Osman

Paşa bir anlamda teskin edilmeye çalışılmıştır740. Kırım hanının ilkbaharda geleceğinin

bildirildiği bu mektubun tarihi 1 Temmuz iken, bundan önce 22 Haziranda gönderilen

mektupta da, Kırım hanının yakında Demirkapı’ya yardıma geleceğinden

bahsedilmektedir 741.

Osman Paşa’dan gelen mektuplar üzerine, Kırım hanına name gönderilerek; ne zaman

sefere çıkacağı hususunda malumat ve hareket etmek için acele etmesi istenmiş; ayrıca

Kefe’ye gönderilmiş olan hazineninin bir an evvel Demirkapı’ya götürülmesi gereği bir kez

daha vurgulanmıştır742.

Diğer taraftan Erzurum’da olan Serdar Mustafa Paşa’ya mektup gönderilip; Kırım

Hanı’nın yakında Demirkapı’ya hareket edeceği, Demirkapı'ya vardıkları zaman o taraftan

gidecek bütün askerin serdarlığının Han’a tevcih edildiği; kendisinin de Kars Kalesi’nin

tamir işini tamamladıktan sonra Mehmed Giray’la haberleşerek, emrinde olan bütün asker ile

en münasip mahalde ona mülaki olup Demirkapı’ya gitmesi emredildi743.

739
Yapılması emr olunan gemiler köprü için olmayup Şirvan’ın fethi miyesser olursa Kür Suyu'ndan
geçmek için lazım olacağı ve dibi düz şayka inşa edilmesi hakkında Erzurum beylerbeyi ve Erzurum
Mal defterdarı Ahmet'e yazılan hüküm (MD, 32, s.119, hk.246: 25 M 986/3 Nisan 1578); Kırzıoğlu,
s.429-430.
740
MD, 38, s.298, hk.380: 5 CA 987/30 Haziran 1579; keza Safvet Bey, “Hazar Denizi’nde Osmanlı
Sancağı”, TOEM, XIV, yıl 1328, s.860-861.
741
MD, 38, s.164, hk.322: 26 R 987/22 Haziran 1579.
742
MD, 38, s.148, hk.297: R 987/Haziran 1579.
743
MD, 38, s.160, hk, 317; keza s.163, hk.321; Kütükoğlu, s.104; keza s.181, hk.352: 7 C 987/1
Ağustos 1579. Keza Kütükoğlu, s.76.
161

Bütün hazırlıklar yapılmış olmasına rağmen Mehmed Giray bir türlü hareket etmeyip,

yeni yeni isteklerde bulunuyordu. İstanbul’a giden adamı Receb aracılığıyla, daha önceden

kendisine verilen mühimmata ilave olarak isteklerini bir defter halinde merkeze gönderdi. Bu

hareketine karşılık, kendisine bir mektup daha yazılarak; yeniden istediği mühimmatın adamı

Receb’le gönderileceği, ancak kendisinin onu beklemeyip, şimdiye kadar ne kadar

mühimmat gönderilmişse onları alıp bir an evvel hareket etmesi ve Mustafa Paşa ile buluşup

Demirkapı’da olan Osman Paşa’ya yardıma gitmesi bildirildi744.

Kısa bir süre sonra Han, yeniden bir adamını başkente göndererek hareket etmek

üzere olduğunu, ancak emrinde olan askerin yararlılıkları mukabilinde onlara dirlik ve

terakki vermek için icazet istediğini bildirdi. Bu yeni gelişme üzerine Serdar Mustafa

Paşa’ya yazılan bir emirle birlikte, Han’ın askere dirlik ve terakki verebileceğine dair bir

berat gönderildi745.

Ağustos ayının ortalarına gelinmiş, ancak henüz ne Kırım hanının Demirkapı’ya

ulaştığına dair ne de Mustafa Paşa’nın Kars Kalesi’nin inşasını bitirdiğine dair sağlıklı bir

haber merkeze ulaşmamıştı. Mustafa Paşa’ya haber gönderilerek; Kırım hanının hangi

mahalde olduğu, Demirkapı’ya ulaşıp ulaşmadığı ve Kars Kalesi inşaatının ne durumda

olduğu konusunda bilgi istenmiştir 746.

Kırım hanı Osmanlı seferlerindeki isteksizliğinde haklılık payı olmakla birlikte, bu

devirlerde Kırım’ın Rusya ile arası yavaş yavaş açılmaya ve Rus knezi Kırım hanının

isteklerini yerine getirmemeye başlamıştı747. Dolayısıyla Osmanlı’nın Dağıstan ve Şirvan

bölgesinde yaptığı bu fetih hareketi bölgedeki Türk-Müslüman veya Müslüman unsurların

Rus ve Kızılbaş İran tehlikesine karşı da tertiplenmiştir.

744
MD, 38, s.166, hk, 324: Haziran 1579; keza s.299, hk.381.
745
MD, 38, s.167, hk, 325: 26 R 987/22 Haziran 1579.
746
MD, 38, s.194, hk.374: 25 B 987/17 Ağustos 1579.
747
Kırımlı Abdullahoğlu Hasan, Kırım’ın Osman-İran savaşları nedeniyle Rusya’ya karşı güçsüz
duruma düştüğünü, Osmanlı’nın bölgede Türk’ü Türk’le, Müslümanı Müslümanla savaştırdığını,
Han’ın asıl amacının Ruslardan Kazan ve Astarhan’ı alarak Altınordu Devleti’ni ihya etmek olduğunu
bu nedenle seferlere iştirak etmek istemediğini öne sürmektedir (“İkinci Mehmed Giray Han”,
Azerbaycan Yurt Bilgisi Dergisi, III, İstanbul 1934, s.15-16, 103).
162

Mehmed Giray’ın Kırım’dan kalkıp Dağıstan’a gelmesinde, daha Adil Giray esir

edildiği andan (Ramazan 986/Kasım 1579) itibaren kendisine gönderilen padişah

hükümlerinin748 ve kardeşi Adil Giray’ın Kızılbaş elinde esir iken öldürülmesinin749 etkisi

büyüktür. Kırım Hanı Mehmed Giray 27 Temmuz 1579’da Bahçesaray’dan ayrılıp Şirvan’a

doğru yola çıktı. Kendisinden önce Azak Beyi Mehmed Beyi 10 kişilik Tatar kuvvetine

serdar tayin edip zahire ile önceden gönderdi. Mehmed Bey, 27 Ağustos’ta Demirkapı’ya

vardığında, Osman Paşa ve asker tarafından büyük bir hürmetle karşılanmış ve beraberinde

getirdiği padişahın mektubunu Osman Paşa’ya takdim etmiştir750. Mehmed Giray’ın 40 bin

Tatar askeriyle gelmekte olduğu haberini alan asker sonsuz bir sevinç yaşadı751.

748
MD, 38, s.35, hk.99; keza s.294, hk.379 (bu hüküm sadrazamın ağzıyla yazılmıştır); MD, 32,
s.384-388, hk.672, 673: 13 Z 986/10 Şubat 1579; Azak beyi olup, Kefe nazırı bulunan Mahmud’a
gönderilen hüküm (MD, 32, s.294, hk.539).
749
Kütükoğlu’nun değişik kaynaklardan bir araya getirdiği bilgilere göre, Adil Giray’ın öldürülmesi
konusunda oldukça farklı fikirler mevcuttur. Bazılarına göre esir edildikten sonra Kazvin’e götürülen
Adil Giray’a oldukça saygı ve hürmet gösterildiği, hatta Şah’ın Adil Giray’ı damat edinmek üzere
sarayına kabul ettiği kayıtlıdır. Diğer taraftan Kalgay’ın kurtulmak için Şah’a yaptığı bütün
müracaatlar sonuçsuz kalmış ve Şah’ın eşi ile gönül ilişkisi olduğu iddiasıyla öldürülmüştür. Ölüm
sebebi konusunda başka bir iddia da sarayda çıkan bir ayaklanma sırasında Adil Giray ve Şah’ın karısı
Mehdi Ulya öldürülmüşlerdir (Kütükoğlu, s.103; ayrıca bkz. Seyran Gayibov, “Abbaskulu Ağa
Bakıhanov’un Gülistan’ı İrem Eserinde Kırım Tatarları ve Giraylar”, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, I/4, (Yaz/2008), s.224-225). Esir iken zaman zaman mektuplar göndererek Şah
ile Osmanlı arasında sulh yapılması için uğraştığı bazı kayıtlardan anlaşılmakla birlikte, tam olarak
İran tarafının talepleri belirtilmemiştir (MD, 38, s.119, hk.242: 8 R 987/4 Haziran 1579; Kütükoğlu,
s.103). Vezir Mustafa Paşa’ya gönderilen bir hükümde, İran Şahı Hudabende, oğlu Hamza Mirza,
vekili Selman Han, hanları ve sultanlarının Adil Giray Sultan’ın İranla sulh yapılması için mektuplar
gönderdiği, bu mektubun başkente ulaştığı, içeriğinin anlaşıldığı belirtildikten sonra, onlara yazılan
cevapta, Şirvan, Gürcistan ve diğer zabt olunan yerleri tamamen terkedip Kars Kalesi’nin inşasına da
müsaade ederlerse, Adil Giray nezdinde sulhe müsaade olunacağı kaydedilmiştir (keza s.153, hk.305:
6 R 987/2 Haziran 1579). Adil Giray’a hürmet edildiğini gösteren başka kayıtlar da vardır. Mesela
Adil Giray’ın annesi, oğlunun bu şekilde hürmet gördüğünü öğrenince, yanında Han’ın bir mektubu
olduğu halde İran’a gitmek üzere Demirkapı’ya hareket etmiş, ancak Dağıstan’da iken kendisine
oğlunun ölüm haberi ulaşmıştır. Bu sırada bulunduğu köyün ahalisi bu hanımın yanında getirdiği
değerli eşyayı yağmalamış, bu nedenle Adil Giray’ın annesi bu köye ve köylülere “Kâfir Kumuk”
dediğinden köyün adı bu şekilde kalmıştır. Bu kadın daha sonra burada ölmüş ve köyün kenarında
bulunan Tatarsin tepesine gömülmüştür (Gayibov, aynı makale, s.266). Keza Barthold, “Dağıstan”,
İA, III, s.454.
750
Künhü’l-Ahbâr, III, s.359; Osman Paşa’ya gönderilen ferman Târih-i Osman Paşa’da yer
almaktadır: “Vezirim Osman Paşa sensin ki, ber-hur-dâr olasın ve yüzün ağ olsun ve benim ekmegüm
sana helâl olsun umduğumdan ziyade işler etmişsiz dets ü bâzuna kuvvet ve anda kullarım ki bölük
halkıdır ve yeniçerilerimdir ve erbâb-ı timar ve gönüllü ve sâyir tâifedir her biri ber-hur-dâr olsunlar
ve yüzleri ağ olsun her birine benim ekmegüm helâl olsun. Umduğumdan ziyade işler etmişsiz imdi
göreyim sizi gayret kemerin dermiyân idüp dîn-i islâm gayretine ve benim uğuruma çalışasız.
İnşâallah emekleriniz zâyi’ olmayup mukabelesinde niçe ‘avezler oluna” (s.62-63).
751
Târih-i Osman Paşa, s.63.
163

Mehmed Giray ise beraberindeki 80 bin752 Tatar askeriyle evahir-i Şaban (21 Ekim

1579)’da753 Demirkapı’ya vardığı gün Osman Paşa’nın yanında kalan asker, Han’ın

gelmesinden dolayı son derece sevinmiş, adeta yeniden can bulmuştu. Bizzat Osman Paşa

tarafından karşılanan Mehmed Giray, Hazar Denizi kenarında kendisine hazırlanan otağa

yerleşti. Kırım hanına ve askere büyük bir ziyafet 754 düzenlenerek, Han’a kardeşlerine ve

oğullarına padişah tarafından gönderilen hil’atler, kılıçlar takdim edilip daha pek çok

ihsanlarda bulunuldu755.

Mehmed Giray bir gün Hazar kıyısında konakladığı yerde kaldıktan sonra şehir içine

geldi. Serdar Osman Paşa, Tatar kuvvetleriyle İran askeri üzerine yürümeden evvel Azak

Beyi Mehmed Bey, Han’ın ricasıyla Derbend beylerbeyliğine756 getirilerek Demirkapı

muhafazasında bırakıldı. Fakat Mehmed Bey, burada kalmaktan korkarak firar edince,

Osman Paşa tarafından katline karar verildi. Fakat bu sefer yine Mehmed Giray’ın ricasını

kıramayarak Mehmed Bey’i bağışlayıp yanına verdiği adamlarla Derbend’e dönmesine izin

verdi757. Aslında Kırım hanının bu kadar zaman oyalanması yüzünden kış bastırmış, sefer

mevsimi geçmiş bulunuyordu. Diğer yandan Osman Paşa’nın yanında olan az sayıdaki asker

gerek açlık ve soğuktan, gerekse Dağıstan ahalisi ile yaptıkları muharebelerden yorgun

düşmüştü. Ne Kırım askerinin ne de Osmanlı askerinin bu mevsimde Şirvan üzerine yürüme

isteği olmamasına rağmen Mehmed Giray; “madem geldik akın yapalım” diyerek Osman

Paşa ile fikir birliği etti. Önce Şemahı üzerine yürümeye karar verildi. Burada bulunan

Muhammed Han’ı habersiz ve hazırlıksız yakalamak için baskın yapılması uygun görüldü.

Dördüncü gün (25 Ekim) Şabrân kasabasına varılınca, askerden evvel Şemahı’ya Divane

752
Târih-i Osman Paşa’da, bu sayı 40-50 bin olarak verilmiştir (s.63).
753
Bu tarih Kütükoğlu (s.105) ve Kırzıoğlu (s.333) tarafından 18 Şaban/10 Ekim olarak verilmiştir.
754
Bu ziyafette yaklaşık olarak 4-5 bin koyun kesilmiştir. Âsafî, Tatar askerinin aç gözlüğünü:
Pençesiyli yirdi kürek-āsā Tatar Sanki beş kardaş kuyuya ok atar
şeklinde dile getirmiştir (Şecâ’atnâme, s.194).
755
Şecâ’atnâme, s.194-195; Târih-i Osman Paşa, s.63; Zafernâme, s.39-40.
756
Âlî, Mehmed Bey’in Derbend beylerbeyliğine getirilişinin Mehmed Giray, Demirkapı’ya
varmadan evvel olduğunu ve Bahr-ı Kulzüm (Hazar Denizi) Kapudanlığı’nın da kendisine tevcih
edildiğini kaydetmiştir (Künhü’l-Ahbâr, III, s.359). Hazar Kaptanlığı konusunda müstakil bir
çalışma (Safvet Bey, “Hazar Denizi’nde Bir Osmanlı Sancağı”, TOEM, XIV, s.857-861)
bulunmaktadır. Bu çalışmada yer alan Mühimme kayıtları tarafımızdan yeri geldikçe kullanılmıştır.
757
Şecâ’atnâme, s.196-197.
164

Kaykı Bey kumandanlığında bir miktar Tatar askeri gönderildi. Ardından hareketle ordu

Şemahı’ya geldiğinde Muhammed Han bu ani baskına karşı koymaya çalıştıysa da

yakalanarak katledildi. Şirvan’da olan Kızılbaş ahali ile asker arasında meydana gelen

muharebede pek çoğu katledilirken canını kurtaranlar firar etti. Şemahı yeniden kontrol

altına alındıktan sonra asker yağma ve talanla meşgul oldu. Asker birkaç gün burada

konakladıktan sonra Ereş’e hareketle Ramazan’ın ilk günlerinde (Ekim sonu 1579) Ereş

kasabasına varıldı. Şehir Kızılbaşlar tarafından yağma ve talan edildiğinden harap bir

haldeydi. Burada bulunan Gökmeydanı’na konulup bir gün dinlenildi758. Akabinde Bakü’yü

korumakla görevli olan Ali Han, Maksud Bey ve yanlarında olan Kızılbaş askerinin

durdurulması için harekete geçildi. Şehre giren asker kısa zamanda düşmanı bertaraf ederek,

şehri yağmalayıp, beraberlerindeki esirlerle birlikte Şemahı’ya döndüler759.

Kırım hanı bu birkaç günlük yağma faaliyetlerinden sonra Osman Paşa ile görüşüp,

Mustafa Paşa’nın hâlâ gelmemiş olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Bu sırada bir

mektupla ulak760 gelmiş ve asker bir an Serdar Lala Mustafa Paşa’nın geleceğinin müjdesi

zannettiği bu haberciye oldukça baskı yapmalarına rağmen ağzından laf alamamışlardır.

Ancak bir müddet sonra Lala Mustafa Paşa’nın gelmeyeceği haberi asker arasında yayıldı.

Buna göre Lala Mustafa Paşa, Kars Kalesi’ni tamamladıktan sonra Ramazan başında (Ekim

sonu 1579) Erzurum’a dönmüş bulunuyordu. Bu durum sadece Osman Paşa askerinin

maneviyatının bozulmasına değil, Kırım hanının hiddetlenmesine ve Tatar askerinin

huzursuz olmasına neden oldu761.

Mehmed Giray orduda bulunan hanlar, sultanlar ve mirzaları bir mecliste toplayarak

onlara durumu izah etti. Mustafa Paşa’nın Gence sahrasında buluşmak için kendisine söz

vermesine rağmen; hatta padişahın bu konudaki emrine dahi karşı gelerek kendisiyle

buluşmadığını, çekilip Erzurum’a gittiğini beyan etti. Bu şekilde Tatar askerini zabt etmenin

güçlüğünden ve onların masraflarının karşılanmasının mümkün olmadığından bahsedince,

758
Târih-i Osman Paşa, s.63-64; Şecâ’atnâme, s.198-199.
759
Şecâ’atnâme, s.200-201.
760
Târih-i Osman Paşa (s.64)’da bu kişinin Tatarlar tarafından ele geçirilen bir İranlı olduğu ve
Mustafa Paşa’nın gelmeyeceğinin ondan öğrenildiği nakledilmiştir.
761
Târih-i Osman Paşa, s.64; Şecâ’atnâme, s.203-205.
165

Tatar askerinin ileri gelenleri Kür’ü geçip daha fazla ilerlemeye razı olmadıklarını

açıkladılar. Bunun üzerine Osman Paşa, Han’ı ikna etmek için bir hayli dil döktü. Öncelikle

kendilerinin padişahın emriyle burada olduklarını, Lala Mustafa Paşa’yı öldü farzetmelerini

ve birlikte yola devam etmeleri gerektiğini belirtmiş, bu da kâr etmeyince Şah tarafından esir

alınan kardeşinin intikamının alınması gerektiğini söyleyerek Mehmed Giray’ı ikna

etmiştir762.

Mehmed Giray kalmaya ikna olunca, Ereş kasabasının önünden akan Kür Suyu’nu

geçip Gence ve Karabağ vilayetine doğru ilerlemek için karar alındı. Asker hareketle Kür'ü

geçtikten sonra ikinci gün Gence’de bulunan Berda‘a vardı. Acem topraklarına giren Tatar

askeri saldırıya geçince şehirde bulunanlar karşı koymayı dahi düşünmeden firar ettiler.

Kaçan Kızılbaş askerinin malları Tatarlar tarafından yağma ve talan, geride bıraktıkları kadın

ve çocuklar esir edildi763.

Bu kasabada üç gün konaklanırken, etrafa gönderilen Tatarlar en uzak bölgelere kadar

yağma ettiler. Üç gün içinde Gürcistan vilayetindeki Zegem’e kadar olan yerlerden Kızılbaş

toprağı olan Dızak, Verende, Arazbar ve Erdebil yakınlarındaki Halu’yu yağma ettiler 764.

Kırım hanının askerinin Kızılağaç’a kadar olan yerleri yağmaladığı haberi, Han’ın

Kapıcı-başısı Lâçin Ağa vasıtasıyla Erzurum’da bulunan Serdar Lala Mustafa Paşa’ya

ulaştırıldı. Erzurum’a gelen Lâçin Ağa’nın yanına Mustafa Çavuş verilerek İstanbul’a

gönderilmişler ve Osman Paşa ile Kırım hanının Kızılbaş memleketlerini yağmaladığını

padişaha bildirmişlerdi. Akabinde, İstanbul’dan Ali Bey adında bir mirliva beraberindeki

ahkâmla birlikte gönderilerek, Osman Paşa ve Han’ın zaferleri tebrik edildi. Gönderilen

ahkâmda Erdebil şehri ve orada bulunan Şeyh Safî Hazretleri’nden başka bütün mezarların

talan edilmesi istenmişti765.

762
Şecâ’atnâme, s.206-207.
763
Şecâ’atnâme, s.207-208; Târih-i Osman Paşa, s.64.
764
Bu yağmanın derecesi oldukça büyüktür. Katledilmekten kurtulanlar esir edilmiş, kadınlar ele
geçirilmiş, taşınamayacak kadar mal ve hayvan yağmalanmış, hatta Kızılbaş’ın eline geçmesin diye
kalan hayvanlar dahi boğazlanmıştır. Şark Seferleri müellifi Ebubekir b. Abdullah bu olaylar
sırasında Gence’de Kızılbaşlar tarafından esir edilmiş ve bir yıl kadar İran’da hapis kaldıktan sonra
kaçmayı başarmıştır (Târih-i Osman Paşa, s.65); ayrıca bkz. Şecâ’atnâme, s.208-209.
765
Künhü’l-Ahbâr, III, s.360; Kütükoğlu, aynı eser, s.104.
166

Kırım Hanı Mehmed Giray, Lala Mustafa Paşa’nın gelmesini beklerken; Mustafa

Paşa, padişahın emriyle askerle Erzurum’da kalacağını, kendisinin de Şirvan’daki fetihlere

devam ederek orada kışlamasını bildirdi. Mustafa Paşa’nın Şirvan’a gelmeyecek olması ve

kışın da bastırmış olması Han’ın gitmekte ısrar etmesine neden oldu. Kırım hanı “kâh

kalırım kâh giderim” diyerek Osman Paşa ve askerini oyalamış, Ereş’e yaklaştıkları gibi

askerinin ileri gelenleriyle müşavere edip geri dönmeye karar vermişti. Osman Paşa,

Mehmed Giray’ı kalma konusunda ikna etmeye çalıştıysa da, Han, oğlu Saadet Giray ve

kardeşi Gazi Giray’ı 2000 kişilik bir kuvvetle bırakarak Demirkapı’dan ayrıldı766.

Mehmed Giray’ın ayrılması üzerine asker arasında yeniden huzursuzluk baş

göstermeye başladı. Han’ın gitmesiyle sayısı azalan asker, bu kış şartlarında, bu kadar az bir

kuvvetle burada kalmalarının İranîlere av olmaktan farksız olduğu konusunda Serdâr’a

şikâyette bulundular. Askerin korktuğunu ve firar edeceğini anlayan Osman Paşa, bunca

senedir padişahın ekmeğini yediklerini, mansıblar alarak rahat ve huzur içinde yıllarca

yaşadıklarını, buna karşılık birkaç yıl zorluk çekmeye katlanamadıklarını, bunun padişaha

nankörlük olacağını söyleyerek onları ikna etmeye çalıştı. Asker ikna olmadığı gibi 400-500

kişilik bir grup isyan bayrağı açtı767. Asker arasında başlayan bu çekişme birbirleriyle

kavgaya kadar vardı. Bu şekilde başlayan isyan hareketi firara dönüştü ve asker gruplar

halinde Erzurum’a doğru kaçmaya başladı. Ancak firar edenlerin üçte biri bile Erzurum’a

ulaşmayı başaramadı; Gürcistan memleketinde eşkıya saldırılarında telef oldular768. Âsafî bu

firar olayını oldukça tafsilatlı bir şekilde kaleme almış ve askerin firarına sebep olarak Kırım

hanını göstermiştir. Eğer burada kalmayacaksa keşke hiç gelmeseydi, böylece gittiği için

asker de isyanla firar etmezdi demektedir769.

Bu firar olayından sonra geride kalanlar, bin bir meşakkat içinde Demirkapı’ya

döndüler 770.

766
Şecâ’atnâme, s.215, 218-220; Kütükoğlu, s.106.
767
Minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.213.
768
Şecâ’atnâme, s.211-215, 216-218.
769
Şecâ’atnâme, s.221.
770
Şecâ’atnâme, s.219-220; Târih-i Osman Paşa, s.66.
167

9. Vezir Koca Sinan Paşa’nın Şark Serdarlığı ve Şark Seferinin İkinci Safhası

Bu sırada Lala Mustafa Paşa serdarlıktan azledilmiş, yerine ikinci vezir Sinan Paşa

serdar tayin edilmişti. Bu azilde Sokullu Mehmed Paşa’nın öldürülmesi ile Lala Mustafa’nın

hamisiz kalmasının etkisi olmuştur. Eskiden beri rekabet halinde olduğu Sinan Paşa’nın

aleyhteki söylem ve davranışları azlin gerçekleşmesini hızlandırmıştır. Sokullu’nun

ölümünün ardından Semiz Ahmed Paşa veziriazam olurken, Sinan Paşa, Lala Mustafa

Paşa’nın yerine şark serdarı tayin edildi771. Lala Mustafa Paşa, İstanbul’dan gelen çavuşlar

vasıtasıyla azl fermanını alınca yerine, eski Van beylerbeyi ve serdar kaymakamı Hüsrev

Paşa’yı bırakarak Erzurum’dan ayrıldı. Bahar geldiğinde yeni serdar Sinan Paşa şark seferine

memur edildi. Bir müddet hazırlıklarını tamamlayan Sinan Paşa, Rebîülevvel 988 (Nisan

1580)’de Üsküdar’a geçip oradan Erzurum’a hareket etti772. 1580 senesi Nisan ayında

başlayan ikinci şark seferi serdar Sinan Paşa’nın Tiflis’e kadar gidip oradaki askeri ve

zahirelerini takviyesi ile devam etti773.

Veziriazam Semiz Ahmed Paşa’nın altı ay gibi kısa bir müddet içinde vefat etmesi

üzerine sadarete, serdar olması hasebiyle Sinan Paşa getirildi. Sadaret mührü, 4 Receb 988/

15 Temmuz 1580’de Kapıcılar Kethüdâsı Yemişci Hasan Ağa774 vasıtasıyla Sinan Paşa’ya

ulaştı. Lala Mustafa Paşa hizmetlerinin karşılığında mührün kendisine verilmesini beklerken,

Sinan Paşa’ya verilmesine bir hayli içerlemiş ve bu olaydan kısa bir müddet sonra vefat

771
Kütükoğlu’nun bir mühimme kaydından yola çıkarak tespitine göre; Sinan Paşa’nın serdarlığa
getirilmesi 987 Şaban ortalarıdır /Ekim 1579 (Osmanlı-İran Siyasi…,s.109). Yine Kütükoğlu’nun
ifadesine göre Ramazan 987 (Ekim-Kasım)’de Şirvan’da bulunan Mehmed Giray’ın Lala Mustafa
Paşa’ya Erzurum’dan ne zaman geleceğini sorması ve onun cevabının da, hâlâ Erzurum’da ordunun
başında kalması gerektiği şeklinde olması, bu tarihte Mustafa Paşa’nın hâlâ serdar olarak ordunun
başında olduğunu göstermektedir (s.105-107). Âlî, Mustafa Paşa’nın azil haberinin Sinan Paşa’nın
Selam çavuşu Kenan Çavuş’la, Erzurum’da olan Mustafa Paşa’ya gönderilmesinin tarihini 19 Zilkade
987/7 Ocak 1580 olarak vermiştir (Künhü’l-Ahbâr, III, 361).
772
Târih-i Osman Paşa, s.66; Kütükoğlu, s.108.
773
Târih-i Osman Paşa, s.68-69. Sinan Paşa serdarlığa getirildikten sonra padişaha sunduğu tedbirler
tasvip edilerek, Lala Mustafa Paşa’nın yeğeni Mehmed Paşa Tiflis’e mühimmat nakline memur
edilmişti. Diyarbekir Beylerbeyi Hadım Hasan Paşa, Halep ve Maraş paşaları emrine verilerek
Ağustos 1582’de asker Erzurum’dan yola çıktı. Ancak Guri (İmereti) topraklarında Gürcülerin de
katıldığı İran ordusuyla karşılaşan kafile yenilgiye uğradı. Bunun üzerine Serdâr Sinan Paşa görevden
alınarak yerine Rumeli beylerbeyi bulunan Ferhad Paşa şark serdarı tayin edildi (Mirza Bala,
"Gürcistan”, İA, IV, s.842).
774
Kütükoğlu, s.111.
168

etmiştir (25 Cemâziyelâhir 988/7 Ağustos 1580). Âlî, Mustafa Paşa’nın ölümünü bu üzücü

olaya bağlamaktadır775.

Bu değişikliğin Demirkapı’da olan Osman Paşa’yı olumlu etkileyeceğini düşünmek

pek doğru olmasa gerek. Zira Sinan Paşa, Lala Mustafa Paşa ile arasındaki yakınlığı

nedeniyle Özdemiroğlu’nu Yemen valiliğinden azletmişti.

Sinan Paşa’nın şark seferine776 yeri geldikçe değinilmekle birlikte konumuz gereği

daha ziyade Şirvan’da bulunan Osman Paşa’nın faaliyetlerini takip edeceğiz.

10. Şirvan’da 1581-1582 Yılı Olayları

10. 1. Osman Paşa’nın Küreliler ve Mirza Selman Han ile Mücadelesi

Mehmed Giray’ın gitmesiyle birlikte Osman Paşa ve askeri Demirkapı’ya döndüler.

Ancak, Osman Paşa’nın bu şekilde yalnız kalması İran tarafının harekete geçmesine sebep

oldu. 1580 sonbaharında Pîre Han beraberindeki 40 bin kişilik bir kuvvetle Şirvan’a doğru

ilerlemeye başladı. Bu sırada Osman Paşa’nın yanında bırakılan Kırım hanının kardeşi Gazi

Giray ve oğlu Saadet Giray, Şabran şehrinde günlerini geçirmekte iken, Pîre Han’ın Safevi

kuvvetleriyle gelmekte olmasından dolayı huzursuz oldular. Zaten Mehmed Giray yarı

yoldan oğluna bir mektup göndererek Şirvan’dan ayrılıp gelmesini istemişti. Kızılbaşlarla

yeni bir savaşı göze alamayan Hanzâde Saadet Giray, babasının isteğini de bahane ederek

gitmekte ısrar etti777. Bu sırada İstanbul’dan gelen Muhlis Çavuş, Saadet Giray’a pek çok

nasihat ettiyse de söz dinletememiş, hatta Hanzâde, Çavuş’a kılıç çekip üstüne yürümüştü778.

775
Künhü’l-Ahbâr, III, s.363; Ancak Ebûbekir b. Abdullah, sehven Lala Mustafa Paşa’yı vezir-i
azam olarak kaydetmiş, L 988 (Kasım-Aralık 1580)’de Serdar Sinan Paşa’nın Erzurum’da kışlamakta
iken, Vezir-i azam Lala Mustafa Paşa’nın ölüm haberini aldığını, ardından da Serdar’ın İstanbul’a
davetle sedaret mührünün verildiğini yazmıştır (Târih-i Osman Paşa, s.68-69).
776
Bu konuda tafsilat için bkz.Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, III, s.360-386; Fursat-nâme,
Berlin, Staatsbibliothek, Ms.Or. Oct. 2927 (Rena von Mende, Mustafa ‘Alī’s Fursat-nâme Edition
und Bearbeitung Einer Quelle Zur Geschichte des Persischen Feldzugs Unter Sinan Paşa 1580-
1581); Târih-i Osman Paşa, s.66-69; Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s.108-122.
777
Şecâ’atnâme, s.222-223.
778
Şecâ’atnâme, s.224-225.
169

Hanzâde’nin gideceğini duyan Osman Paşa, gönderdiği kethüdası aracılığıyla nasihat

edip, düşmanın Kür Nehri'ni geçip yaklaşmakta olduğunu, bu şekilde kaçmanın yiğitliğe

sığmayacağını söylediyse de, Saadet Giray gitmekte ısrar etti ve yanına aldığı bir kısım Tatar

askeriyle babasının ardından Şirvan’dan ayrıldı779. Amcası Gazi Giray, Osman Paşa ile

kalmayı tercih etmişti. Bu duruma sevinen Paşa, Gazi Giray’a pek çok izzet ve ikramda

bulunmuştu. Tatar askerinin ekserisi Saadet Giray’la gittiğinden Gazi Giray’ın yanında

ancak 200-300 kişilik bir Tatar kuvveti kalmıştı. Osman Paşa, sancak beylerinden Fazıl

Bey’i Anadolu askerine serdar tayin ederek Gazi Giray’ın emrine verdi. Tatar askeriyle

birlikte yaklaşık 1000 kişi olan bu kuvvet serhadin muhafazasına memur edildi780.

Diğer taraftan Mehmed Giray gittikten sonra asker, kışlık zahire ihtiyacı için etrafa

dağıldığında, bölgenin yerlilerinden olan Kürelilerin saldırılarına maruz kalıyordu. Osman

Paşa, 11 Ramazan 988/20 Ekim 1581’da Cuma namazını müteakip, bu âsilerin

cezalandırılması için Demirkapı’dan ayrıldı. Azak Beyi Mehmed Bey ve yayabaşılardan iki

ihtiyarı emrindeki yeniçeriler ile Demirkapı’nın muhafazasına bıraktı. Osman Paşa’nın

harekete geçtiğini duyan asiler, Kürkün Boğazı’nda bulunan 200 haneli köylerinde toplanıp

Osman Paşa askerine pusu kurdular. Gazi Giray yanına aldığı bin kadar öncü kuvvetle

harekete geçtikten sonra Osman Paşa’nın yanında bulunan beş bin kadar asker âsilerin

üzerine saldırdı. Bunlardan bin kadarı yok edilirken, 200 kadar Osmanlı askeri de şehit oldu.

Âsiler Kuh-ı Elbruz’a doğru kaçmaya başlayınca arkalarından ateşlenen darbzenler

sayesinde askerin bir kısmı nehri geçip köylere girmeye muvaffak oldu. Bu şekilde bir

kuvvetin üzerlerine geldiğini gören Küreliler köylerini bırakıp firar etmekle birlikte, asker

tarafından köyleri ve evleri yakılıp talan edildi. Bir kez daha hezimete uğratılan Küreliler,

aman dileyip haraç verme karşılığında affedildiler. Osman Paşa, ele geçirilen yerleri

Osmanlı’ya bağlayıp, ümeradan bazısını muhafazasına gönderdi781.

Bu sırada Tebriz’de bulunan İran Şahı ve oğlu Hamza Mirza, Kırım hanının

Demirkapı’dan ayrıldığını haber almışlar ve bir tedbir olarak Hamza Mirza’nın Tebriz’de

779
Şecâ’atnâme, s.226-227.
780
Şecâ’atnâme, s.228-229.
781
Şecâ’atnâme, s.229-230; Zafernâme, s.40-41.
170

kışlamasına, Selman Han’ın ise beraberindeki askeriyle Şirvan’a saldırmasına karar

vermişlerdi782. Vezir Mirza Selman, yanında Pîre Han olduğu halde 30 bin kişilik kuvvetle

Demirkapı üzerine harekete geçip Şirvan’a girdi. Böyle bir kuvvetin üzerlerine geldiğini

gören Şirvanlılar muharebe etmek yerine korkularından teslim olup aman dilediler ve haraç

ödemeyi kabul ettiler. Ancak zalimliğiyle meşhur Selman Han şiddetle karşılık verip

Şirvanlıları kılıçtan geçirmeye başlayınca, canını kurtarabilenler dağlara doğru firar ettiler 783.

Şirvan’a giren Kızılbaşlar orada çadırlarını kurup yerleştiler. İçlerinden birkaç bin

kişilik bir kuvvete bir han serdar edilerek karakol vazifesine gönderildi. Durumu öğrenen

Osman Paşa yanında az sayıda asker olmasından dolayı, onların gelmesini beklemeyip ileri

karakol göndermeyi uygun gördü. Âsafî Mehmed Bey’in yanına bir bey ve 40-50 kişilik bir

kuvvet vererek Safevî karakolunun üzerine gönderdi. Mehmed Bey ve yanındaki az sayıdaki

gaziler ani bir baskınla Safevî öncülerini dağıttılar. Safevî askerlerinlerden kaçanlar şehre

doğru yönelince, Mehmed Bey askeriyle onları takip etti. İki asker karşılaştıklarında

Mehmed Bey, Safevî askerini bir kez daha dağıttı. Selman Han’ın kuvvetleri kendilerini Kür

Nehri’ne atarak ve çok sayıda zayiat vererek nehrin öte yakasına geçtiler. Safevîlerin

kaçarken geride bıraktıkları eşyaları, katır ve develeri gaziler tarafından ele geçirildi 784.

Selman Han bir kez daha püskürtülmüş, Osman Paşa ve askeri bir süreliğine de olsa

rahatlamıştı.

10. 2. Bakü Kalesi’nin Yeniden İnşâsı

Selman Han kuvvetlerinin dağıtılıp uzaklaştırılmasının ardından etrafa dağılan ahali

yerlerine dönmeye başladılar. Osman Paşa, düşmanın uzaklaşmasını fırsat bilerek Bakü 785

782
Kütükoğlu, aynı eser, s.107.
783
Şecâ’atnâme, s.232-233; Kütükoğlu, s.107.
784
Şecâ’atnâme, s.235-239.
785
Âsafî, Bakü’yü “Badkü” olarak kaydetmiştir (Şecâ’atnâme, s.240). Bu esere dayanılarak Bakü
hakkında bir çalışma da hazırlanmıştır. Bkz. Mehmet Rıhtım, “Azerbaycan Tarihi İçin Bir Kaynak
Eser: Şecâ’atnâme ve XVI. Asırda Bakü”, Journal Of Qafqaz University, sayı 20, 2007, s.34-41.
Keza 17 yüzyılda Azerbaycan’a seyahat eden Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi kaynak alınarak
Azerbaycan şehirleri hakkında bir çalışma yapılmıştır. Bkz. Mehmet Halit, “Evliya Çelebi’ye Göre
Azerbaycan Şehirleri”, Azerbaycan Yurt Bilgisi Dergisi, II, İstanbul 1933, s.206-211. Yine bu
171

Kalesi’nin tamirine karar verdi. Bakü, Hazar Denizi kenarında benzeri az görülmüş bir

şehirdi. Kızılbaş eline geçtikten sonra yakılıp yıkılmış, kalesi yerle bir edilmişti. Bu şehir

bazen Kızılbaşların bazen de Müslümanların eline geçmişti. Kızılbaşlar geldiğinde halka

zulm ettiklerinden halk şehri terk etmişti. Osman Paşa, kalenin duvarlarını ve kapısını tamir

ettirmek için harekete geçti. Ahali ve askerden oluşan bir grubun başına bir nazır

görevlendirip gece gündüz çalışılarak kale binası dört-beş ayda tamamlandı. Şehir mamur

hale getirilince ahali geri dönüp, Osmanlı’ya bağlanmış ve şehri şenlendirmeye

başlamıştır786.

Bakü’nün alınıp mamur hale getirilmesiyle pek çok mukataanın gelirine devlet adına

el konulmuş ve vergiye bağlanmıştır. Bakü’nün sahip olduğu yer altı ve yer üstü

zenginliklerinden dolayı şehir halkı oldukça varlıklıydı. Zira Bakü’de bulunan neft 787

madenlerinin geliri on yük (1 milyon ) akçe kadardı. Bir başka önemli kaynak ise yılda yüz

mahzeni dolduracak kadar ürün elde edilen tuz madenleriydi. Ayrıca Bakü’nün deniz

kenarında olması sebebiyle Şil adı verilen balık dalyanları bulunuyordu. Bunların vergisi

yaklaşık günlük 10 bin akçeydi. Bakü dokumacılık bakımından da oldukça gelişmiş bir

şehirdi. Alaca ticaretinden 1/25 damga (gümrük) vergisi alınıyordu788.

Bakü maddî zenginliklerinin yanı sıra manevi açıdan da önemli bir yere sahiptir. Bakü

yakınlarında Hazar kıyısında medfun bulunan Bibi Heybet adında bir azizin türbesi

bulunuyordu. Bakülülerin sıkça ziyaret etiği bu türbe Müslümanlar için önemli bir maneviyat

kaynağıydı789.

bölgelere seyahat eden Âşık Mehmed de Bâkûye yada Bâdgû olarak kaydettiği o günkü Bakü’yü
tafsilatlı bir şekilde tasvir etmiştir. Küçük bir suru olan Bakü, Hazar Denizi kenarındadır. Derbend’e
iki günlük mesafede olup Derbend’in güney-doğusunda bulunmaktadır. Beyaz ve siyah neft madenleri
Bakü’ye oldukça yakın bir mesafede olmakla birlikte, Âşık Mehmed'e göre; yer bir karış dahi kazılsa
neft çıkmakta ve üzerine bir kazan yerleştirilse kolaylıkla yemek pişirilebilmektedir (Menâzir, II,
s.935).
786
Şecâ’atnâme, s.240-242.
787
Âsafî, Bakü’de bulunan neft madenlerinin fazlalığını şu şekilde kaleme almıştır:
Külhan-ı hammāmlarda bi’t-tamām Hīme-veş balçık yanar ey nîg-nām
Zifte hod hergiz virilmez bir bahā Müft zift kaynardı anda cābecā
Hem o sahrālarda çok müddet ile Sönmeyüp otlar yanar kudret ile
Üstine kar ile yağmurlar yağar Yine dinlemez o sahrālar yanar (Şecâ’atnâme,
s.243).
788
Aynı eser, s.243-244.
789
Aynı eser, s.244-245.
172

10. 3. Gazi Giray’ın Selman Han ile Muharebesi

Kışın yaklaşmasıyla birlikte Safevi hanlarından Selman Han Kızılbaş askerine serdar

olup, hâlihazırda Osmanlı hâkimiyetinde olan Şirvan’a doğru yeniden harekete geçti. Bunun

üzerine Osman Paşa yanındaki askere Gazi Giray’ı serdar tayin edip, Kırım Hanı Mehmed

Giray’ın oğlu Sefa Giray ve 200-300790 kişilik Kırım kuvvetlerini Kür’ün karşı yakasında

bulunan Vezir Selman Han’a ani bir baskın yapmaya memur etti. Gazi Giray ve kuvvetleri

yedi günlük yolu bir gecede katederek gece nehri geçtiler. Gazi Giray, kuvvetlerini üç bölüğe

ayırıp üç koldan Selman Han kuvvetlerine pusu kurdurdu. Sabah olduğunda Gazi Giray’ın

saldırı emrini vermesiyle Safevîler neye uğradıklarını şaşırdılar. Zira Kızılbaşların yakın

zamanda gelen casusları ortalıkta Osmanlı’dan kimsenin olmadığını haber vermişti. Selman

Han’ın yanında bulunan beş-altı bin kişilik kuvvet karşı koymaya çalıştıysa da başarılı

olamadılar791.

Safevî kuvvetleri arasında bulunan Selman Han’ın kız kardeşi Bânu Sultan da Tatar

kuvvetlerinin saldırısına karşı koymak için Han’ın atına binerek cenge katılmış, ancak bir

Nogay mirzası tarafından atından yıkılıp esir edilmişti. Bağlanarak ata bindirilen Banu

Sultan kendisini yakalayan Mirza’yı bir şekilde altedip elinden kaçmayı başardı792. İki taraf

arasında yapılan şiddetli muharebede Selman Han’ın kuvvetleri hezimete uğradığı gibi

Ustaclu Ali-Kulu Sultan Çavuşlu793 dâhil çoğu muharebe meydanında öldürüldü. Selman

Han ve sağ kalan kurçiler firar ederken, Tatarlar geride bırakılan bütün çadırları, malları

yağmalayıp, kadınları esir aldılar. Bu zaferin müjdesi Osman Paşa’ya gönderilirken, Gazi

Giray ve asker Şirvan’a dönmek için yola çıktı. Gazi Giray mevsim soğuklarının şiddetine

bakmadan az sayıdaki kuvvetle Selman Han’ı bir kez daha firara mecbur edip, Tatarlar ele

790
Harîmî, Gazi Giray’ın yanında Murad Giray ve İnayet Giray’ın olduğunu, kuvvetlerinin de 4-5 bin
olduğunu kaydetmiştir (Zafernâme, s.42).
791
Şecâ’atnâme, s.245-247.
792
Aynı eser, s.248.
793
Kütükoğlu, s.123.
173

geçirdikleri yüklü miktardaki ganimetle Kür’ü geçip Şirvan’a ulaştılar794. Yanlarında

getirdikleri esirler arasında bulunan Mehdi-kulu Han ve 50 kadar adamı Osman Paşa’nın

emriyle katledildiler. Bu vakadan sonra Osman Paşa Demirkapı’ya dönerken hanzâdeler

Şirvan’da kalmışlardır. Osman Paşa, Demirkapı’ya giden Dergâh-ı âli kapıcılarından Yusuf

ile İstanbul’a bir mektup göndererek, Şirvan’daki durumu arzetmişti. Osman Paşa’nın arzına

göre: Birçok Kızılbaş telef edildiği gibi, Mehmed Giray Han’ın Şirvan muhafazasında

bıraktığı kardeşi Gazi Giray ile oğulları Murad ve Sefa girayların gayretleriyle büyük bir

başarı elde edildiğini ve Selman Han’ın yaralı olduğu halde firar ettiğini yazmıştır. Osman

Paşa’nın arzına mukabil yazılan ve aynı kişi ile gönderilen hükümle; bu muharebede

yararlılık gösteren Gazi Giray ve yeğenlerinin salyanelerine 50’şer bin akçe terakki

verilmiştir. Ayrıca yakın zamanda Şirvan’a yeni kuvvetlerin gönderileceğinin

kararlaştırıldığı da kendilerine bildirilmiştir795.

Osman Paşa ve giraylara gönderilen ve 24 Muharrem 989/ 28 Şubat 1581’de tarihini

taşıyan bu vesikaya bakılarak yukarıda zikredilen muharebenin tarihini kesin olarak vermek

mümkün değilse de havanın soğuk olması ve Âsafî’nin bu konudaki “Bir gün irmişdi yine

vakt-i şitā796” kaydına istinaden 988 sonu 989 başları (Aralık 1580-Ocak 1581) olması

muhtemeldir.

10. 4. Ustaclu Pîre [Muhammed] Han ve Şah’ın Vekili Selman Mirza


Tarafından Bakü Kalesi’nin Muhasara Edilmesi

794
Şecâ’atnâme, s.249-251.
795
MD, 42, s.208, hk.644: 24 M 989/28 Şubat 1581. Bu hükmü havi kayıt Abdurrahman Şeref
tarafından neşredilmiştir (TOEM, IV/23, s.1428-1429); aynı mealde Kırım Hanı Mehmed Giray’ın
Şirvan’da muhafazada kalan kardeşi Gazi Giray, birer sûreti Murad ve Sefa Giray’ya gönderilen
hüküm (keza Şeref, IV, s.1429’den naklen hk.645). Bu şekilde ber-taraf edilen Safevî kuvvetlerinin
sayıları muhtelif eserlerde farklı olarak verilmiştir. Osman Paşa’nın arzında bir kaç bin (göst.
hükümler); Şecâ’atnâme (s.247)’de 5-6 bin; Zafernâme (s.42)’de 17-18 bindir; keza Kütükoğlu,
s.123.
796
Bir gün irmişdi yine vakt-i şitā Servler sermādan olmuşdı dütā
Berf-ile pūşîde idi sahn-ı bāğ Eylemezdi kimse seyr-i bāğ u rāğ (Şecâ’atnâme,
s.245). Keza Şeref, aynı makale, IV/23, s.1428; yine Harîmî’nin sadece “şiddet-i şitā” dan bahsetmesi
kesin bir tarih vermeye kâfi değildir (Zafernâme, s.41).
174

Osmanlı ve Tatar askeri Gazi Giray komutasında Selman Han’ı püskürtmüş olmanın

sevincini yaşarken yeni bir gelişme daha oldu. Bu defa Özbeklere karşı acımasız tavırlarıyla

tanınan Ustaclu ümerâsından Pîre Han, Selman Han’ın intikamını almak masadıyla Şirvan

üzerine gönderildi. Pîre Han’ın ilk hedefi yeni yapılan Bakü Kalesi’ni ve bazı diğer kaleleri

alarak Osman Paşa’yı Şirvan’dan çıkarmaktı797. Yanında Şahruh Han, Emir Han, İmam-Kulu

Han ve 20 bin798 kişilik bir kuvvet olduğu halde harekete geçti799.

Kısa zamanda ilerleyen Pîre Han ve Selman Han Şirvan’a yönelmiş, kuvvetlerinin bir

kısmı Kabala tarafına ilerlerken, kalanı üç kola ayrılmıştı. Bir kolu Şemahı’ya, diğer kol

Aksu Nehri’ne, üçüncü kol ise Aktaş şehrine ulaşmıştı. Kısa zamanda Şirvan’a yayılan

Safevîler her tarafı kontrol etmeye başladılar. Pîre Han bir adamını da Şabran’a kadar

göndermişti. Bu sırada Gazi Giray, önceki muharebeden sonra Osman Paşa’nın yanına

gitmek üzere dönüş yolundaydı ve henüz Havz-ı Lahic’e gelebilmişti. Kızılbaş askerinin

Şemahı’ya geldiğinin haberi ulaşınca, Gazi Giray ve askerleri yeniden üzerlerine gönderildi.

Ancak casuslar Osmanlı kuvvetinin geldiğini öğrenip tedbir almışlardı. Şemahı önlerine

gelen Osmanlı askeri, Safevî üzerine saldırıp, aralarında şiddetli bir muharebe başladı.

Ancak asker kendisinden on kat daha fazla olan düşmanı görünce muharebeden kaçmaya

başladı. Buna rağmen Gazi Giray büyük bir gayretle düşmana karşı koymuş, pek çok kişiyi

tek başına bertaraf etmiş, fakat ümerâdan Haydar Paşa’nın oğlu Ali Bey düşmana esir

düşmüştü800. Kızılbaş serdarı Pîre Han ise bu muharebede yaralanmış ve bu halde firar

etmişti801.

Osmanlı askeri geri çekilirken, Safevîler onları takip edip Demirkapı’ya kadar

yaklaştılar. Osman Paşa’nın zaten az olan askerinin sayısı bu muharebeyle birlikte biraz daha

azaldı. Zira hem Kızılbaş’ın şiddetli muharebesi, hem de kışın çetin geçmesi yüzünden pek

çok asker kaybedilmişti. Düşman Şabran’a ulaşıp, önlerine geleni katle başlayınca, bölge

797
Şecâ’atnâme, s.253.
798
Âsafî’ye göre bu kuvvet 50 bin kişidir (Şecâ’atnâme, s.253).
799
Osman Paşa’nın yazdığı bir arza cevaben gönderilen hüküm (MD, 44, s.12, hk, 36: 8 RA 989/12
Nisan 1581).
800
Şecâ’atnâme, s.254-256.
801
Kütükoğlu, s.123.
175

ahalisi çekilip gitti. Böylece hızlı bir şekilde ilerleyerek Bakü Kalesi’ni muhasara ettiler.

Bakü muhafazasında bulunan Ahmed Bey ve askeri kaleyi 40 gün kadar savunmalarına

rağmen, içeriden bir casusun Kızılbaş’a yardım etmesi nedeniyle bir ara oldukça zor duruma

düştüler. Ancak casusun kısa sürede yakalanıp ortadan kaldırılması, muhasara altındakileri

rahatlatmıştı802. Kale iyi bir şekilde savunulmakla birlikte Demirkapı’dan gemiler vasıtasıyla

barut ve asker gönderilip yardım edilmesi üzerine Safevîler kuşatmayı kaldırdılar803 ve

Şirvan’ı boşaltıp Karabağ’a çekildiler 804.

10. 5. Gazi Giray’ın Esareti ve Safevîlerin Kabala Kalesi’ni Muhasarası

Bakü muhasarasının sona ermesiyle asker ve ahali bir müddet de olsa rahatlamıştı.

Ancak Safevîlerin Şirvan’dan vazgeçmek gibi bir niyetleri yoktu. Ereş’den gelen bir casus

Kızılbaş’ın Kür’ü geçerek geldiğini, sayılarının on-onbeş bin kadar olduğunu, serdarlarının

Peyker Han olduğunu ve tedbir alınmasını bildirdi. Bunun üzerine Osman Paşa, yeniden

Gazi Giray’ı serdar tayin ederken, Şirvan-şah oğlu Ebûbekir Mirza’yı Şirvan kuvvetleriyle

birlikte Gazi Giray’ın emrine verdi. Gazi Giray’ın emrinde ancak bin kadar asker ve birkaç

yüz Tatar kuvveti bulunuyorken, Ebûbekir Mirza da Şirvan kuvvetleriyle ona katıldı. Akşam

üzeri öncü kuvvetleri karşılaştıklarında yine düşmanın kendilerinden on kat fazla olduğunu

gören asker ürkmüştü. Yine de iki taraf birbirine saldırıp sabahtan ikindiye kadar şiddetle

muharebe etti. Kızılbaş’ın sayıca üstün olmasından korkan Ebûbekir Mirza, gecenin

802
Şecâ’atnâme, s.256-259.
803
MD, 44, s.12, hk.36; Kütükoğlu, s.123. Âsafî, Selman Han’ın Bakü yakınında Hazar kenarında
türbesi bulunan Bibi Heybet’e rast geldiğini, Bibi Heybet’in Han’ı uyararak her yıkıldığında Allah’ın
emriyle kaleyi kendisinin yaptığını, buraların Allah tarafından korunduğunu söylediğini, bunun
üzerine Selman Han’ın muhasarayı kaldırıp gittiğini yazmıştır (s.260-261). Türbenin minyatürü için
bkz. Şecâ’atnâme, s.262.
804
Kütükoğlu, s.124. Bu olayların Osman Paşa tarafından merkeze bildirilmesiyle kendilerine ve
hanzâdelere kılıçlar ve hil’atler ihsan edilmişti (MD, 44, s.12, hk.36). Bu sıralarda yeni şark serdarı
Sinan Paşa, adamlarından Ömer Ağa’yı Şah’a göndererek Şirvan’ın kimin hâkimiyetinde olduğunu
tahkik etmek istedi. Kızılbaşlar, Ömer Ağa gelinceye kadar geçen zamanda Hamza Mirza, İmam-Kulu
Han ve Kaçarlarla birlikte Şirvan’ı zabt edecek, aldıkları yerleri Sinan Paşa’ya bildirip bir oldubittiyle
Şirvan’ı ele geçireceklerdi. Bu maksatla Peyker Han’ı Şirvan valisi tayin ettiler. Ömer Ağa da
Erzurum’a serdarın yanına döndüğünde Bakü ve Demirkapı hariç bütün Şirvan’ın Kızılbaşların
hâkimiyetinde olduğunu beyan etti (Kütükoğlu, göst. yer).
176

bastırmasını bekleyip firara teşebbüs ettiğinde, beraberindeki Şirvanlılar da ona uyup firara

başladılar. Kızılbaş öncüleri, Ebûbekir Mirza’nın firar ettiğini görünce fırsattan istifade,

kuvveti azalan Gazi Giray’ın üzerine harekete geçti. Aynı şekilde Gazi Giray da öncü

kuvveti göndermişti. İki asker karşılaştıklarında, Gazi Giray askerinden oldukça fazla kayıp

verilmiş, sağ kalanlar ise düşmanın sayısından korkarak geri çekilmeye başlamıştı. Gazi

Giray da çekilirken bir ağaca çarparak atından yere düştü ve Kızılbaş askeri tarafından esir

alınıp serdarları Peyker Han’a götürüldü805.

Peyker Han, Gazi Giray’ı bağlı olduğu iplerden kurtarıp ona hayli izzet ve ikramda

bulundu. Bir müddet bu şekilde Peyker Han’ın yanında kalan Gazi Giray, bir süre sonra

Şah’ın oğlu Hamza Mirza’nın yanına gönderildi. Yanına verilen kurçilerle birlikte at

üzerinde Hamza Mirza’nın karşısına geldiğinde, atından dahi inmeyerek kendisinin

aşağılanmasına izin vermemiş, bu nedenle Hamza Mirza at üzerinde onu karşılamak ve

konuşmak zorunda kalmıştır. Ancak ilerleyen günlerde boyun eğmeyeceği aşikâr olunca

Alamut Kalesi’nde hapsedilmesine karar verilmiş, zincirle bağlanıp Alamut’a

gönderilmiştir 806.

Kızılbaş’ın galibiyeti ve Gazi Giray’ın esir edilip götürülmesi, Osman Paşa askerinin

maneviyatını iyice zayıflattı. Şirvan yeniden İran’ın hâkimiyetine geçmiş, Partaloğlu

Mustafa Bey gibi pek çok sultanın ilerlemesiyle Kızılbaşlar Aksu Nehri’ne kadar

ulaşmışlardı. Peyker Han, Gazi Giray’ı esir etmenin de verdiği mağrurlukla taarruzlarını

artırmıştı. Yıllarca sürekli Kızılbaş taarruzu altında kalan Şirvan halkı malını mülkünü terk

edip, can korkusuyla dağlara sığındığından bölge bir yıl müddetle boş kalmıştı. Bölgede

ziraat yapılmadığından o yıl mahsul olmamış, Derbend Kalesi’nde bulunan askerin ihtiyacı

olan zahire ve ulûfesini ödeyecek vergiler alınamaz olmuştu. Ayrıca bir türlü İstanbul’dan

hazine ve takviye kuvvet ulaştırılmaması ve buna bir de kışın şiddeti eklenince Osman Paşa

805
Şecâ’atnâme, s.265-270; Gazi Giray’ın esir edildiğini gösteren minyatür için bkz. aynı eser,
s.271. Şeref, aynı makale, s.1430.
806
Şecâ’atnâme, s.271-275; keza Şeref, göst. yer.
177

son derece çaresiz kalmıştı. Asker kalede mahsur halde beklemekte ve herhangi bir akın

yapmaya cesaret edememekteydi807.

Demirkapı’ya yerleştiklerinden beri az sayıda asker ve mühimmatla, defalarca

Safevîlerle mücadele etmek zorunda kalan Osman Paşa, en azından düşmanın daha fazla

yaklaşmasını önlemek için bazı tedbirler almak istiyordu. Ancak kendisinin kaleyi bırakıp

gitmesinin uygun olmayacağını bildiğinden, askere serdar tayin edeceği birini aramaya

başladı. Gazi Giray gibi, defalarca Kızılbaşı püskürtmüş bir serdarın İranlıların elinde

olması, onu son derece sıkıntıya sokmuştu. Son çare olarak yanında bulunan ümeradan,

kaynaklarımızdan Şecâ’atnâme müellifi Âsafî Dal Mehmed Bey’i kumandan tayin edip,

yanına Kaykı Bey’i ve bir miktar da asker vererek Kabala Kalesi’ne göndererek orayı ve

havalisini tahkim etmekle görevlendirdi. Mehmed Bey ve Kaykı Bey Derbend’den çıkıp,

Havz-ı Lahic tepelerinden aşarak, orada iki üç aylık zahire tedarik ettikten sonra Şemahı’ya

vardılar. Ancak orada bulunan asker uzun zamandan beri ulûfe alamamanın verdiği

kızgınlıkla Âsafî’ye saldırdı. Mehmed Bey her ne kadar onları hoş sözlerle teskin etmeye

çalıştıysa da muvaffak olamadı. Nihayet yanında getirdiği zahireyi sattırıp ulûfelerini

almadan kimse ona yoldaş olmaya yanaşmadı. Bu sırada Osman Paşa’dan gelen emirler, bir

an önce Kabala Kalesi’ne ulaşıp tahkim etmeleri gerektiği ve ihtiyaçları olan zahirenin

tedarik edilir edilmez gönderileceği şeklindeydi. Bir gün bir gece at sürdükten sonra

Mehmed Bey ve beraberindekiler Kabala Kalesi’ne ulaştılar ve kaleye girdiler. Geldikten

sonra harap durumda bulunan kalenin duvarlarının ve kulelerinin tamiri için kul taifesi

görevlendirildi808.

Kale’nin tahkim edildiği, kısa sürede Safevîler tarafından duyulunca, kale üzerine

harekete geçtiler. Ereş’te bulunan Kızılbaş kuvvetlerinden Partaloğlu Mustafa Bey

serdarlığında Beyrek Bey, eski Gence hâkiminin oğlu İbn-i Ziyad ve Hacılar Bey olmak

üzere sekiz sultan önderliğinde yaklaşık beş bin kişilik bir ordu kaleyi kuşattı. Kalede 809

807
Şecâ’atnâme, s.279-280; keza Şeref, aynı makale, s.1432.
808
Şecâ’atnâme, s.280-284; keza Şeref, s.1432-1433.
809
Âsafî, kalenin her ne kadar tahkim edilse de böyle bir kuşatmaya karşı koyacak kadar muhkem
olmadığını, belirtip, eski tarihlerde bu kale ile ilgili olarak verilen bilgiyi de nakletmiştir:
İki cābinden iki cūy akar Birbirisin kal‘a öninde basar
178

bulunan Âsafî kuvvetleri kuşatma altında kaldılar ve iki asker arasında çatışma başladı. On

sekiz gün süren bu muhasara boyunca Mehmed Bey kuvvetleri şiddetle karşı koymuş, ancak

bir süre sonra kale içindeki erzakları tükenmişti. Kıtlık baş göstermesiyle birlikte kaledekiler,

yanlarındaki atları dahi yemeye başladılar. Ancak kıtlığın hat safhaya ulaşmasıyla bazıları

serdarları Âsafî Bey üzerine yürümüş, bazıları ise bölükbaşlarının elebaşlığında kaleden firar

edip Kızılbaş’a tâbi olmuşlardı. Bunlar kale içinde zahirenin bittiğini ve büyük bir kıtlık

yaşandığını; içerdekilerin zor durumda olduğunu düşmana bildirmişlerdi810.

Kızılbaş askerinden bin kişilik bir kuvvet ayrılıp Gassani sancağı beyi Mahmud Bey’i

ani baskınla yakaladılar ve yanındaki askerin pek çoğunu şehit ettiler. Partaloğlu’na

götürülen Mahmud Bey pişman olduğunu söyleyip af dileyince serbest bırakıldı. Mustafa

Bey’in ağzından bir mektup yazılarak kaledekilerin teslim olması istendi. Mahmud Bey

mektubunda: İran Şahı tarafından İbrahim Han’ın elçilikle İstanbul’a gönderildiğini;

görüşmeler sonunda sulh yapıldığını ve savaşın sona erdiğini; kendisine dahi hürmet edilerek

serbest bırakıldığını; kaledekilerin de artık savaşmasına gerek kalmadığını belirtiyordu.

Kaledeki asker bu mektuba kanarak zahire kıtlığının da verdiği kızgınlıkla Âsafî’nin üzerine

hücum ettiler 811. Âsafî’nin etrafını saran asker; “Sulh yapıldığına göre savaşmalarına gerek

kalmadığını” beyan edip gitmek istediler. Ancak Âsafî, “Bu haberlere itibar etmeyin, eğer

sulh yapılmış olsaydı Kızılbaş askeri buraya kadar gelip bizi kaleden çıkarmak için

savaşmazlardı” gibi sözlerle askeri yatıştırmayı başardı812.

Osmanlı askerinin kaleden çıkmadığını gören İranlılar bu defa yeni bir hileye

başvurdular. Ellerine aldıkları Kur’an-ı Kerim sayfalarını göstererek yemin edip, askeri

kaleden çıkarmaya çalıştılar. Ancak Âsafî, “Zûr ile olmadı hîle ideyor Duymayursız sizi

alıp gideyor” diyerek askeri gitmemeleri konusunda ikna etmek için bir hayli uğraştı. Ancak

Bir olur ikisin ol suyun o dem Bir boğaza girür ol su dembedem


Sābıkā bir sedd imiş hem ol boğaz Kal‘adan varur ana top-ı dırāz
İrkilürmiş su dayanup seddine Yukarusına dönermiş su yine
Alur imiş kal‘nun su çevresin Kal‘a ortada alur su devresin
Böyle yazmışlar bilenler ol demi Şehre sandalla varırmış ādemi
Bunı gūş itdük müverrihler dimiş Kat‘ olmayınca sedd feth olmamış (Şecâ’atnâme, s.286).
810
Şecâ’atnâme, s.284-288.
811
Şecâ’atnâme, s.288-290.
812
Şecâ’atnâme, s.290-291.
179

yanında bulunan Kaykı Bey de813 İranlılara inanarak askeri daha da tazyik etti. Bu şekilde

kendilerine destek bulan asker kaleden ayrılmak için harekete geçti. Kaleden çıktıkları anda

Kızılbaş kuvvetleri kaleye akın edip, önlerine geleni şehit ettiler. Âsafî Bey tüfeğine

davranıp karşı koymak istediyse de olduğu yerde atından yıkılarak esir edildi814. Âsafî’nin

yanında bulunan Kaykı Bey ve askerin çoğu şehit edildi815. Âsafî, esir edildiğinde kendisine

iyi muamele edildiğini şu sözlerle aktarmıştır.

Gördiler zatında vardır ma‘rifet ‘Özr idüp gösterdiler çok meskenet

Şi‘r ü inşāsına tālib oldılar Yār olup ana musāhib oldılar816.

Âsafî’nin esir alındığını öğrenen Gence Hâkimi İmam-Kulu Han, onu yanına istemiş

ve Âsafî Gence’ye gönderilmiştir. Burada da kendisine izzet ve hürmet gösterilmiş, müstakil

bir dairede ikamet ettirilmiş, ardından Erzâni Bey eşliğinde Kazvin’e Şah’ın yanına

gönderilmişti817.

Bu kalenin ele geçirilmesi ve Âsafî Dal Mehmed Bey’in Safevîlere esir düşmesi

İranlıların Şirvan’daki hâkimiyetlerini güçlendirdiği gibi, bu muhasara sırasında çok sayıda

şehit verilmesi; Gazi Giray’dan sonra Mehmed Bey ve Kaykı Bey gibi önemli adamlarını

kaybetmesi Osman Paşa’nın maddî manevî kuvvetinin azalmasına sebep oldu.

813
Asafî ve Kaykı Bey arasında geçen tartışmayı gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.292.
814
Minyatürlü tasvir için bkz. Şecâ’atnâme, s.297.
815
Şecâ’atnâme, s.291-299.
816
Şecâ’atnâme, s.299.
817
Şecâ’atnâme, Nâşirin girişi, s.XVIII. Kazvin’e geldikten sonra Âsafî’nin yaşamı tam bir eziyete
dönüşmüştür. Şah Hudabende’nin huzuruna çıkarılmış, Şah ile görüşmesinde iyi muamele görmesine
rağmen bazı hanların kışkırtmasıyla idamına karar verilmiştir. Ancak Osman Paşa tarafından bir
tarihte azad edilen Yusuf Bey’in şefaâtiyle idamından vazgeçilmiş ve Alamut Kalesi’nde bir kuyuda
hapsedilmiştir (Âsafî’yi kuyuda gösteren minyatür için bkz. aynı eser, s.312). Bu sıralarda Gazi Giray
da Safevîlerin elinde, Alamut Kalesi’nde esir olarak bulunuyordu. Mehmed Bey yaklaşık üç sene
kadar esaret hayatı yaşadıktan sonra İran şehzadesinin Gazi Giray’la yaptığı yazışmalar için bir kâtip
gerektiğinde hapis bulunduğu kuyudan çıkarılmıştır. Âsafî’nin yazıdaki mahareti sebebiyle Gazi Giray
ile Şehzade Hamza arasında bir dostluk gelişmiş, Şehzade Hamza, Gazi Giray’ı Alamut Kalesi’nden
çıkarttırarak yanına getirtmiş ve damat edinmek istemişti. Bu dostluk sayesinde Gazi Giray’ın
isteğiyle Mehmed Bey kuyudan çıkarılmış, bir süre başkentte tutulduktan sonra İsfehan’a
gönderilmişti. Beş-altı ay kadar İsfehan’da kaldıktan sonra Şiraz’a kaçan Âsafî, burada büyük
sıkıntılar yaşamış, akabinde Kazerûn şehrine gitmişti. Burada bir süre dilencilik dahi yaparak hayatta
kalmış, limandaki bir gemiye binmeyi başararak Basra’ya kadar gitmiştir. Basra’da beylerbeyi
İskender Paşa’nın yardımıyla Bağdad’a, ardından Amid’e kadar ulaşmıştır. Bu sırada Tebriz seferine
çıkmış bulunan hamisi Özdemiroğlu Osman Paşa’nın yanına Erzurum’a gelmiş, Cinis mevkiinde
bulunan Osman Paşa’ya kavuşup yeniden onun emrine girmiştir (aynı eser, Giriş, s.XVII-XXIII).
180

11. Kefe Üzerinden Derbend ve Şirvan’a Asker, Mühimmat, Hazine


Gönderilmesi ve İran’la Sulh Görüşmeleri

Osman Paşa, 988/1580 yılından itibaren devamlı surette İstanbul’a mektuplar

göndererek, Kızılbaş ve Dağıstanlılarla yaptığı muharebeleri ve fetihlerini anlattığından

başka, bütün bu muharebe ve çetin kış şartlarının kendilerini zor duruma düşürdüğünden,

asker, hazine ve mühimmatının azaldığından bahisle takviye kuvvet ve hazine talep

ediyordu. Ancak mektuplarına gelen cevapların hemen hemen hepsi “Kış mevsiminin

yaklaşmış olmasından dolayı asker ve mühimmat sevkiyatının mümkün olmadığı, yakında

Kırım hanının büyük bir Tatar ordusunu Şirvan’a göndereceği, baharda kendilerine her türlü

mühimmat ve askerin iletileceği, yanındaki askeri iyi muamele ile tutması ve Kızılbaş

memleketine akınlardan geri kalınmaması” şeklinde idi. Ayrıca Osman Paşa’nın yanında

olan -henüz İran’a esir düşmemiş- Gazi Giray’a da benzer mealde mektuplar gönderilerek

Şirvan’da kalması ve Osman Paşa ile ittifak etmesi isteniyordu818.

Bununla birlikte Şirvan’a yardım gönderilmesi için eyalet ve sancaklardan tedarik

yapılmaya başlandığına dair kayıtlar da mevcuttur. Bu konudaki ilk vesika 18 Rebîülevvel

988/3 Mayıs 1580 tarihini taşımaktadır819. Bu yıl içerisinde Şirvan’da ahkâm-ı şer'iyye icrası

için 25 kadı, Hazar’da yapılan kadırgalar için 20’den fazla reis ve bunların tevabii olarak

150 kadar adamın Şirvan'a gönderildiği kayıtlarla sabittir820. Haziran 1581 yılına ait bir

başka vesika ise Osman Paşa’nın isteği doğrultusunda Kefe üzerinden Şirvan’a atlı asker

gönderildiğini göstermektedir821.

Asıl mühimmatın gönderilebilmesi için hazırlıklar yaklaşık iki yıl sürmüş olup, bu

müddet zarfında Osman Paşa’nın kuvveti ve mühimmatı giderek azalmıştır. Safevîler

818
Osman Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 43, s.298, hk.572: 16 N 988/25 Ekim 1580); Gazi Giray’a
gönderilen hüküm (keza s.299, hk.574: 16 N 988).
819
Şirvan taraflarına irsal olunan yeniçeri ve sâir asker için beygir ve zahire tedarik edip göndermesi
hakkında Kefe beyine gönderilen hüküm (MD, 43, s.13, hk.24); Şirvan'a gönderilen yeniçerileri
karşıya geçirmek ve lazım olan mühimmatı tedarik etmek için yardım edilmesi için Özi sancağı
beyine gönderilen hüküm (MD, 43, s.19, hk.40).
820
MD, 43, s.298, hk.573.
821
MD, 43, s.98, hk.190.
181

Şirvan’ı yeniden ele geçirip, Gazi Giray’ı esir ettikten sonra tazyik ve baskılarını artırmaya

başlamışlardı. Kapandığı kale içinde zor durumda kalan Osman Paşa, Padişah’a yeniden bir

arz822 göndererek düşmana hücum edebilmek ve aldığı yerlerin muhafazası için asker talep

etmişti. Bu arzı götüren Budak Çavuş yollarda bin bir zahmet çekerek mektubu İstanbul’a

ulaştırmıştı823.

Osman Paşa’nın gönderdiği mektuba cevaben yazılan 27 Şubat 1581 tarihli ilk

mektupta, istekleri makul karşılanmakla birlikte, kış şartlarının ağır olması mazeret

gösterilerek mühimmat ve asker irsalinin ertelendiği belirtilmişti. Bununla birlikte baharda

bir taraftan Kırım hanının kardeşi ya da oğullarından birinin serdarlığında Tatar askerinin ve

istediği mühimmatın gönderileceği, diğer taraftan Serdar Sinan Paşa’nın Erzurum üzerinden

İran’a saldıracağı bildiriliyordu. Han’ın ne zaman harekete geçeceği konusunda kesin bir

tarih verilmezken, Osman Paşa’nın yanındaki yeniçeri ve timarlı sipahiye iyilikle muamele

ederek mevcut durumlarını korumaları tenbih edilmiştir824.

Osman Paşa’ya yazılan başka bir hükümde ise Bakü’nün muhasarasında gösterdikleri

yararlıklardan dolayı hanzâdelere hil’atlar gönderildiği belirtilirken, bu baharda Sinan

Paşa’nın yapacağı seferin ertelendiği ve kendisine gerekli her türlü yardımın yapılacağı

bildirildi. Buna göre; Tatar Hanı Mehmed Giray Han’ın askeriyle birlikte Şirvan’a gitmesi

için kendisine mektup gönderilmiş olup, Şirvan’ın muhafazası için yeniden gönüllü kul

kardeşi yazılacak, sol ulufeciler, tüfekli yeniçeriler, 100 kantar kurşun, 50 kantar barut, 200

kantar bakır, top, tüfek, cephane ve sair asker; 20 kadırga reisi ve yeni kadırgaların yapılması

822
Osman Paşa’nın arzının İstanbul’a ulaştığı, cevaben yazılan hükümden anlaşılmaktadır.
“…Dergâh-ı izzet-destgâhıma hâlâ tafsilen mektub gönderüp bi-inayeti’llâhi’l-Meliki’l-Mennân
vilâyet-i Şirvan kabza-i teshîr-i hükûmet olup, üç-dört yıldan berü bir mikdâr asâkir ile vilâyet-i
mezbûreyi zabt u sıyânet ve hıfz u hırâset eyleyüp, melâhide-i makhûre ve Tağıstanlu ile dâima
muharebe vü mukâteleden hâlî olmayup inâyet-i Hakkla her birin feth-i nusret asâkir-i islâma ve gerü
hezîmet a’da-yı liâma vâki’ olup enva’-i yüz aklıkları zuhura getürdüğün ve kul ve hazine ahvâlin ve
sâir levâzım ü mühimmâtı bildirmişsin. Sen dahi her ne ki arz u i’lâm eylemiş isen cümle ma‘lûm-ı
şerifim olmuşdur. Yüzün ağ olsun. Eyü tedarük eylemişsin” (MD, 42, s.206, hk.640: 23 M 989/27
Şubat 1581).
823
Şecâ’atnâme, s.314-316.
824
MD, 42, s.206, hk.640. Kumuk Hâkimi Şemhal’e de bir mektup gönderilerek, yakında iki taraftan
Tatar ve Osmanlı askerinin geleceği, kendisinin de elinde bulunan bütün askeriyle birlikte Osman
Paşa’ya katılıp, bu sene de Kızılbaş üzerine akınlar yapmaktan geri kalmaması istenmiştir (MD, 42,
s.207, hk.642).
182

için neccar, topçu, arabacı ile yeteri kadar hazine ve sair mühimmat hazırlanıp Rebîülevvel

(Nisan) ayında Kefe üzerinden o sırada Kefe beylerbeyi olan Mehmed Bey ile

gönderilecekti825.

Başlangıçta bu şekilde bir emir gönderilmiş olmasına rağmen, ilerleyen zaman içinde

serdar ve asker konusunda sürekli değişiklikler olmuştu. Osman Paşa’nın isteği, Veziriazam

Serdar Sinan Paşa’ya da bildirilerek, öncelikle Erzurum tarafından iki beylerbeyi ile

yeterince asker toplayıp Tiflis üzerinden Şirvan’a göndermesi istendi826.

Asıl takviye kuvveti olarak Rumeli eyaletinden: Niğbolu, Köstendil, Silistre sancak

beyleri bizzat askeriyle; Rumeli Sağ ve Sol kolundan geçen yıl şark seferine iştirak etmeyen

sekiz bin zuamâ ve sipahi, beylerinin komutasında toplanıp Osman Paşa’nın İstanbul’daki

kapı kethüdası Ferhad Kethüda başbuğluğunda 827 karadan Kefe’ye giderek orada

Anadolu’dan gelecek askerin toplanmasını bekleyecekti. Bosna ve Temeşvar beylerbeyleri

de vilayetlerine tâbi askerle birlikte görevlendirildiler 828. Bunlara ilaveten Niğbolu

zaimlerinden Hüseyin Ağa’nın Kefe’den yazacağı 1000 kadar gönüllü de829 Kefe’ye gelen

askere dâhil edilecekti.

Kefe’de toplanacak olan askerin ihtiyacı olan mühimmat830, nakliye işleri için araba ve

araba hayvanları831 asker gelmeden önce hazırlanmaya başlandı. Osman Paşa’ya gönderilmek

üzere hazırlanan hazine, Süleyman Çavuş ve Hasan Subaşı vasıtasıyla 989 Safer ayı (Nisan

1581) içinde Kefe’ye gitmek üzere yola çıkarıldı. Kefe’ye getirilecek olan hazine, Kefe

beyine teslim edilecek ve asker toplanır toplanmaz Şirvan’a ulaştırılacaktı832. Hazinenin

güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili olarak da geçiş güzergâhında bulunan bütün bey ve

825
MD, 44, s.12, hk.36: 8 RA 989/12 Nisan 1581.
826
MD, 44, s.24, hk.54: Evâil-i RA 989/ Nisan 1581.
827
MD, 44, s.39, hk.81. Şirvan’a gönderilecek olan asker sayısı ile ilgili ayrıntılı bilgi Osman Paşa’ya
yazılan hükümde de belirtilmiştir (MD, 44, s.41, hk.83; Kütükoğlu, s.126).
828
MD, 44, s.38, hk.80.
829
MD, 44, s.16, hk.41: 22 S 989/28 Mart 1581. Keza s.25, hk.56.
830
Kefe’de toplanacak olan askerin zahire, azık, at, beygir ve her türlü ihtiyacının karşılanması için
dergâh-ı muâlla çavuşlarından Mehmed Çavuş ile Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’ya emir gönderildi
(keza s.39, hk.81); aynı şekilde benzer bir emir de Azak beyine gönderilmiştir (MD, 44, s.40, hk, 82).
831
Bender beyinden 500 re’s araba beygiri istenmiştir (MD, 44, s.16, hk, 42: 11 S 989/17 Mart 1581).
832
MD, 44, s.32, hk.68 ve 69: Evâsıt-ı S 989/Nisan 1581.
183

mirzalara mektuplar gönderildi833. İlkbaharda Şirvan muhafazası için Demirkapı'ya gidecek

askerin geçişini sağlamak üzere Akkirman, Özi ve Cankirman'da iskeleler inşâsı için

hazırlıklar yapılırken,834 askerin sevkiyatı için kullanılacak kadırgalarının kürekçi ve

reislerinin toplanması için de emirler yazıldı835.

Rum [Sivas] Beylerbeyi Mahmud Paşa, Anadolu’dan gidecek olan askere serdar tayin

edilerek, önce askeriyle İstanbul’a gelip,836 buradan gemilerle gitmeleri istenmişken, daha

sonra İstanbul’a gelmenin daha zahmetli olacağı düşünüldüğünden bundan vazgeçilip

kendilerine en yakın iskelelere yönelmeleri emredilmiştir. Keza bu konuda Cezayir

Beylerbeyi Kaptan Ali Paşa’nın hazırlayacağı gemilerle askerin Kefe’ye geçmesine yardım

edeceği de bildiriliyordu837. Bununla beraber takviye kuvvetlerinden önce Erzurum’dan

Şirvan’a yardım götürecek ve vardıktan sonra askere serdarlık edecek olan eski Erzurum

Beylerbeyi Hüsrev Paşa’nın da Mahmud Paşa ile aynı anda yola çıkması istenmişti

(Rebîülevvel 989/Şubat-Mart 1581)838.

833
Ada [Tuman/Taman] beyine [Tüki] gönderilen hükümle Şirvan’a gidecek olan askerin ve
hazinenin salimen ulaştırılması, her türlü mühimmat ihtiyacının karşılanması istenmiş, bu hükmün
sûretleri bölge hâkimlerinden Kara Budak Bey’e, Şemhâl oğlu Andıyan’a, Bızaduk Beyi Elbulad
Bey’e, [Kuzey] Kumuk Beyi İsmail, Keyhüsrev ve Çırak’a, Pusaklı Sancağı Beyi Mehmed Bey’e,
[Aşağı] Tabesaran Beyi Maèsum’a, Boybeyi İbrahim Bey’e, Kabartay beylerinden Arslan Bey’e,
[Hıristiyan çerkes] Kemürlü Beyi Kansu Bey’e, Kabartay beylerinden Soluh Bey’e, Altamah beyine,
[Güney-Karakaytak] boy beylerinden Halil Bey’e, Vezir Osman Paşa’ya, Hamza Bey’e, Şemhâl
Bey’e, boy beylerinden Alpav[ut] Bey’e, Nogay mirzalarından Sultan Kasım Mirza’ya, Nogay
mirzalarından Cihânbay’a, Kaytak Beyi Usmi, Tabaseran Beyi Ma‛sum’a, Nogay mirzalarından
Murad Mirza’ya, İsmail Bey’e, Nogay mirzalarından Yahşi Saat Bey’e (MD, 44, s.26, hk.58: Evâsıt-ı
S 989). Bu hükümdeki şahıs ve yer isimlerinin transkript ve tespitinde Kırzıoğlu’ndan faydalanılmıştır
(Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s.441).
834
Özi, Cankirman ve Akkirman’da yapılacak iskeleler için kereste tedarik edip göndermesine dair
Boğdan voyvodasına gönderilen hüküm (MD, 46, s.169, hk.346: 7 L 989/4 Kasım 1581).
835
Şirvan'a gönderilen kadırgaların kürekçileri ile ilgili yapılan suiistimal hakkında Kırkilise beyine
ve Yenice-i Kızılağaç kadısına gönderilen hüküm (MD, 46, s.94, hk.178: 20 Ş 989/19 Eylül 1581).
836
Bir sûreti Zülkadir beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 44, s.48, hk.93; Kütükoğlu, s.127).
837
MD, 44, s.48, hk.94; Kütükoğlu, s.127.
838
MD, 44, s.49, hk.97: RA 989/ Şubat-Mart 1581; Eski Çemişkezek beyinin (MD, 46, s.329, hk.752:
12 M 990/6 Şubat 1582; Kütükoğlu, s.127); ayrıca hâlâ Çemişkezek beyi olan Muhammed’in de
Hüsrev Paşa ile gitmesi için birer hüküm (MD, 44, s.60, hk.116: 23 S 990/19 Mart 1582) gönderilmiş,
ancak daha sonra Çemişkezek beyinin, sancağının zuamâ ve timarlılarının alay beyi komutasında
Cafer Paşa emrine göndermesi, kendisinin sipahilerle muhafazada kalması emredilmiştir (MD, 47,
s.146, hk.358: 16 CA 990/8 Haziran 1582).
184

Bu şekilde Şirvan’a gönderilecek asker tanzim edildikten sonra Osman Paşa’nın

yanında bulunan ümera839 ve yeniçeriler gelecek yardımdan haberdar edilip, maneviyatları

yükseltilmeye çalışıldı840. Ayrıca Şirvan âyanına da bu konuda emirler yazılıp, yakında

gelecek askere her türlü yardımda bulunmaları tenbih edildi841. Diğer yandan Demirkapı’ya

geçecek olan askerin geçiş güzergâhında olan Dağıstan’daki beylere de birer mektup ve

bağlılıklarına mukabil birer hil’at gönderilerek, askerin güvenli bir şekilde geçişisinin

sağlanması konusunda yardımcı olmaları istendi842.

Bu sırada Kefe beylerbeyliğine atanan eski Tunus Beylerbeyi Cafer Paşa

Demirkapı’ya gidecek bütün askere başbuğ tayin edildi (Safer 990/Mart 1582)843. Erzurum

eski Beylerbeyi Hüsrev Paşa, başlangıçta Anadolu’dan gidecek askere serdar tayin edilmişde

de daha sonra değişiklikle bundan vazgeçilerek Rum Beylerbeyi Mahmud Paşa serdar tayin

edilip, Rebîülevvelin beşinci günü (29 Mart 1582) yola çıkarak Samsun iskelesine varması

ve oradan gemilerle Kefe’ye gitmesi bildirildi844. Mahmud Paşa komutasında olan Rum

vilayetine tâbi sancaklardan845 Amasya, Divriği, Sivas, Canik, Çorum ve Bozok beyleri ve

839
Şirvan muhafazasında olan ümerânın Osman Paşa’nın emrinden çıkmamaları ve yakında askerî
takviye gönderileceğine dair hüküm (MD, 44, s.46, hk.91).
840
Dergâh-ı muallâm yeniçerilerinin kethüdası olup Şirvan’da bulunan Hüseyin’e gönderilen hüküm
(keza s.42, hk.86).
841
MD, 44, s.46, hk.92: RA 990/Mart-Nisan 1582.
842
Dağıstan hâkimlerinden Şemhal’e, birer sûreti Taman Beyi Sultanay Bey’e, Diyâre Beyi Mehmed
Bey’e, Halil Bey’e ve İsmail Bey’e yazılan mektup (keza s.43, hk.87: RA 989); Kaytak Hâkimi Usmi
Bey’e, bir sûreti Şeki Beyi Şahmir/Şah Emir Bey’e, Ebûbekir Mirza’ya gönderilen mektup (keza s.44,
hk.88: RA 989
843
17 S 990/13 Mart 1582 tarihinde Kefe kadısına, eski Azak Beyi Mustafa’ya, Kefe ve Azak
kadılarına gönderilen hükümlerde Cafer Paşa’nın Demirkapı’ya gidecek askere serdâr tayin edildiği
ve serdar gelinceye kadar askerin ihtiyaçlarının karşılanması bildirilmiştir (MD, 47, s.6, hk.10, 11,13).
Keza 23 S 990/19 Mart 1582 tarihinde Rumeli beylerbeyine (MD, 44, s.55, hk.107); Rebîülevvelin
beşinci günü çıkıp, karadan Kefe’ye gidip Cafer Paşa emrine girmesine dair Niğbolu sancak beyine,
bir sûreti Köstendil ve Silistre beyine (MD, 44, s.56, hk.108); Rumeli’nin sağ kol alay beyine, bir
sûreti sol kol alay beyine (keza s.56, hk.109); Köstendil Beyi Mustafa Bey’e gönderilen hüküm (keza
s.58, hk.112). Ayrıca Silistre sancağı kadılarına da bir hüküm gönderilerek mezkûr tarihte liva zâim ve
timarlı sipahilerinin bir an önce yola çıkmaları konusunda uyarılması, bir sûreti Niğbolu, Silistre,
Köstendil sancak beylerine, sağ ve sol kol alay beylerine (keza s.59, hk.114). Rumili defterdarının
gidecek askeri geciktirmemesi konusunda uyarılması ve mezkûr tarihte askerle birlikte gitmesine dair
hüküm (MD, 44, s.160, hk.117); Kütükoğlu, s.127.
844
MD, 44, s.50, hk.98: 5 RA 990/ 30 Mart 1582.
845
Rum Beylerbeyi Mahmud Paşa’ya (keza s.57, hk.110: 23 S 990/19 Mart 1582) ve Rum’a tâbi
ümerâya (keza hk.111); Rum beylerbeyliğinde olan kadılara gönderilen hükümle Rum’a tâbi askerin
990 Rebîülevvelinin 5. günü yola çıkıp Samsun veya Sinop iskelesinden gemilerle Kefe’ye
geçmelerine dair emir (keza s.59, hk.115: 23 S 990); Kütükoğlu, s.127.
185

ayrıca Kastamonu beyinin kendilerine tâbi askerle, Samsun ya da Sinop iskelesinden

gemiler 846 vasıtasıyla Kefe’ye geçip, oradan Cafer Paşa serdarlığında Demirkapı’ya gitmeleri

kararlaştırıldı847.

Kumuk Hâkimi Emir Şemhal, Kabartay, Taman, Kaytak ve Rustav beylerine ve Kara

Budak Bey’e gönderilen mektuplarda; Erzurum tarafından seferin yeniden başlayacağı, 848

ancak oradaki asker gelinceye kadar geçecek zaman içinde Şirvan’da olan Osman Paşa’ya

takviye kuvvetinin hazırlandığı; kendilerinin Demirkapı tarafından gelecek olan bu kuvvetin

güvenli bir şekilde geçmesini sağlamaları ve gerektiğinde Osman Paşa ile ittifak içinde

olmaları istendi849. Hazırlıklar devam ederken, Osman Paşa’ya bir kez daha müstakil bir emir

gönderilip, o ana kadar yapılanlar hakkında geniş malumat verilmiştir. Rumeli'nin Sağ ve Sol

kol sipahileri, Niğbolu, Silistre ve Köstendil askerinin; Sivas vilayeti zaim ve sipahileri; üç

bin yeniçeri ve bütün silahdar bölüğünün ağalarıyla Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa

serdarlığında Kefe’den gönderileceği, asker gelinceye kadar Şirvan’ı muhafazaya devam

etmesi bildirildi. Anadolu ve Kefe’den gelecek takviye kuvvetinin yanı sıra Kırım hanının

oğullarından birini serdar ederek on bin Tatar askeriyle geleceği de belirtilerek, Osman Paşa,

Şirvan muhafazasında kalması konusunda teşvik edilmiştir850.

846
Asker ile hayvan ve eşyalarının Sinop ve Samsun iskelesinden Kefe’ye nakledilmesinde
kullanılacak dört parça at kayıklarının kadırgalarla çektirilip Kefe’ye götürülmesine dair Kaptan
Hüseyin’e gönderilen hüküm (47, s.75, hk.190: 29 RA 990:23Nisan 1582).
847
Rebîülevvelin 5. günü yola çıkmasına dair Kastamonu beyine hüküm (MD, 44, s.58, hk.113: 23 S
990/19 Mart 1582).
848
Ertelenen sefer, istenildiği şekilde bir barışın sağlanamaması yüzünden yeniden mukarrer oldu ve
sefere iştirak edecek olan eyalet ve sancaklara; Osmanlı’ya tâbi Kürd beylerine yeniden hükümler
gönderildi (18 RA 990/12 Nisan 1582). Rumeli beylerbeyine, birer sûreti Anadolu, Batum,
Diyarbekir, Maraş, Van, Şehrizol, Bağdad, Çıldır, Karaman, Haleb, Trablus-şam, Kars, Erzurum ve
Tiflis beylerbeylerine gönderilen hüküm (MD, 44, s.62, hk.119: 18 RA 990/12 Nisan 1582); Hakkâri
Beyi Zeynel Bey’e, birer sûreti İmadiye Hâkimi Kubad Beye’e, Mahmudî Hasan Bey’e, Suhranî
Süleyman Bey’e, Cizre hâkimi Mehmed Bey’e, Hazo Hâkimi Mehmed Bey’e Gazi Kıran oğullarından
Bırados sancağı Beyi İskender Bey’e, Urmi(ye) Beyi Ali Bey’e, Somay sancağı Beyi Şah-Kulu Sultan
oğlu Koçi Bey’e, Salmas sancağı Beyi Gazi Bey’e gönderilen hükümlerde her türlü harp hazırlıklarını
yapmaları ve İran tarafına satılması yasak olan eşya ve zahire ile kaçak yollardan insan geçmesine
müsaade etmemeleri istenmiştir (keza s.61, hk.118: 18 RA 990).
849
MD, 44, s.63, hk.122: 18 RA 990.
850
“…hâlâ vilâyet-i Kefe cânibinden Kefe beğlerbeğisi Ca’fer dâme ikbâlehûya Rum-ilinin sağ ve sol
kol alay beğileri ve umûmen zu’amâ ve erbâb-ı timârı ve Köstendil ve Niğbolu ve Silistre sancakları
beğleri ve alay beğileri ve umûmen zu’amâ vü erbâb-ı timârı ve Rum beğlerbeğisi umûmen
beğlerbeğliğine müte’allik olan ümerâ ve zuamâ vü erbâb-ı timâriyle üç bin nefer dergâh-ı mu’allâm
yeniçerileri ve umûmen silâhdârlar kullarım ağalarıyle koşulup ve Erzurum cânibinden dahi sefer-i
hümâyûnum mukarrer olup, cenâb-ı emâret-me’âb Han dâmet me’âliyehûya dahi mü’ekked nâme-i
186

Bununla beraber, son derece hassas bir bölgede hüküm süren Nogay mirzalarından

Hakk Kulu Hacı Mirza İstanbul’a gelerek, diğer mirzalar dâhil olmak üzere Osmanlı’ya

bağlılıklarını bildirdi. Bu şekilde stratejik bir noktada olan bir kuvvetin Osmanlı’nın yanına

geçmiş olması başkentte memnuniyet yarattı. Demirkapı’ya gönderilecek kuvvet ve

mühimmat konusunda bilgilendirilen, Nogay mirzalarının, Tatar askerinden önce kendilerine

tâbi asker ve askerî mühimmat ile yola çıkıp Şirvan’a giderek Osman Paşa’ya mülâki

olmaları istenmiştir 851. Eski Azak Beyi Mustafa ile eski Kefe Beyi Mehmed Bey ve Kefe’ye

bağlı Çerkes beylerinin, bölgeye vâkıf olmalarından dolayı Cafer Paşa ile birlikte Demirkapı

seferine iştirak etmeleri uygun görüldü852.

Kefe’de toplanması beklenen askerin, buraya ulaştıktan sonra sıkıntı çekmemesi

konusunda gerekli tedbirlerin alınması; askere lazım olan zahire, at, beygir ve arabaların

toplanması için gerek Kefe ve Azak idarecilerine,853 gerekse Eflak ve Boğdan

hümâyûnumuz yazılup Demürkapı cânibinden on bin yarar asker-i Tatara bir yarar oğulun serdâr
ta’yin idüp gönderilmek bâbında ve Nogay ve Mirzâlarının her birine ale’l-istiklâl nâme-i
hümâyûnumuz gönderilüp bi-inâyeti’llâhi te’âlâ cümleden mukaddem Demirkapı’ya anlar varup
irişüp anların akabınca Tatar askeri irişüp anların akabınca dahi müşârün-ileyh Ca’fer dâme ikbâlehû
ile ta’yin olunan ümerâ beğlerbeğiler ile ve südde-i sa’âdetim yeniçerileri ve silâhdârlar kullarım
varup irişmek üzere olup ve bi’l-cümle iki cânibden dahi tedârik ile sefer-i hümâyûnum mukarrer
olmuşdur…” (MD, 44, s.64, hk.123: 18 RA 990; keza Kütükoğlu, s.127).
851
Nogay mirzalarından Yahşi Sâ’at Mirza, birer sûreti İbrahim Mirza, Sultan Kâsım Mirza, Murâd
Mirza, Bâbâ Mirza, Komay Mirza, Karaşay Mirza, Bay Mirza, Akbeğlü Mirza, Zor Mirza, Hoca Tay
Mirza, Balta Mirza, Aksaru Mirza, Toğan Mirza, Abdal Mehmed Mirza, Devlet Mirza, Seyyid
Mehmed Mirza, Mehmed Kulu Mirza, Boran Kâdı Mirza, Ahmed Mirza, diğer Ahmed Mirza, Toktar
Mirza, Natay Ali Mirza, Tosay Mirza, Ak Mehmed Mirza, Kası Mirza, diğer Kası Mirza, Gıybetullah
Mirza, Beyşîr Mirza, Hekim Mirza, Aybaş Mirza, Boytaş Mirza, Noyan Kulu Mirza, Nâkış Mirza,
Kan Mirza ve Mahmud Mirza’ya toplam 36 mirzaya gönderilen hüküm (MD, 44, s.67, hk.128; Keza
Kütükoğlu, s.127-28).
852
MD, 47, s.50, hk.127: 13 RA 990/7 Nisan 1582.
853
“Kefe kadısına ve nazırına hüküm ki, hâlâ Kefe beğlerbeğiliği Cafer dâme ikbâlühûya inâyet
olunup müşârünileyhden mukaddem âdemleri ol cânibe irsal olunmuşdur. Buyurdum ki, vusûl
buldukda müşârünileyhin ol cânibe varınca izhârı lazım olan mahsusların tedârik ve izhârı babında
ademîsine muâvenet eyleyesin” (MD, 47, s.6, hk.14: 17 S 990/13 Mart 1582); Kefe kadısından
Demirkapı’ya irsal olunacak askere gerekli zahire, araba ve mühimmatın şimdiden hazırlanması
istenmiş, bir sûreti eski Azak Beyi Mustafa Bey’e gönderilmiştir (MD, 47, s.6, hk.10: 17 S 990). Bu
hususta eski Azak Beyi Mustafa’ya ve Azak kadısına, Cafer Paşa Kefe’ye geldiği anda bütün
hazırlıkların tamamlanmasına dair (MD, 47, s.6, hk.11: 17 S 990); Demirkapı’ya sevk olunacak
askerin zahire ve sair levazımının tedarik olunmasına dair İstanbul'dan Demirkapı'ya kadar yol
üzerinde olan sancak beylerine ve kadılara (MD, 47, s.47, hk.121: 11 RA 990/5 Nisan 1582;s.60,
hk.153: 21 RA 990/15 Nisan 1582) hükümler gönderilmiştir. “Kefe beğlerbeğisine hüküm ki; Hâlâ
Demirkapı’da dustûr-ı mükerrem vezirim Osman Paşa’ya varup mülâki oluncaya değin sana koşulan
eğer ümerâ ve zuamâ ve erbâb-ı timar ve sâir kapı halkına serdar olmak emr idüp buyurdum ki;
inşallâhû teâlâ mahal-i mezbûrda müşârûnileyhe varup mülâki oluncaya değin zikr olunan tâifeye
187

voyvodalarına854 ve diğer kazalara Muharrem 990/Şubat 1582 itibaren ardı ardına emirler

gönderilmişti. Bunlardan özellikle Demirkapı yol güzergâhında bulunan Kili, Akkirman 855,

Bender856 ve İbrail857 kazaları zahire sağlanması, orducu yazılması; toplanan asker, zahire ve

hayvanların gemilerle geçirilmesi gibi konularda son derece önemli rol oynamıştır.

Bu zamana kadar toplanması istenen ancak bir türlü toplanmayan asker ve mühimmat

hazırlıklarının hızlandırılmasını sağlamak maksadıyla gerek Rumeli ve gerekse Anadolu’dan

gitmesi kararlaştırılmış olan takviye kuvvetlerin toplanması için yeniden emirler

gönderilmeye başlandı. 5 Rebîülevvel/30 Mart’ta yola çıkmaları gereken ancak hâlâ toplanıp

gitmeyen Sivas Beylerbeyi Mahmud Paşa’ya858, sağ ve sol kol alay beylerine859, Silistre,

serdâr olup…” (MD, 47, s.50, hk.128: 13 RA 990/7 Nisan 1582); askerin nakledilmesinde
kullanılmak üzere gemi hazırlatmasına dair Kefe beylerbeyine (MD, 47, s.49, hk.126: 13 RA 990);
bin re’s at ve bin re’s beygir tedarik etmesi için Eski Azak Beyi Mustafa’ya (MD, 47, s.49, hk.124: 13
RA 990); mühimmat hususunda Kefe kadısına, Kefe’ye bağlı yerlerin kadılarına ve Kefe nazırına
(MD, 47, 49, hk.125: 13 RA 990) emirler yazılmıştır. Keza bkz. “Emine Erdoğan Özünlü, “Mühimme
Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Kırım Hanlığı İlişkileri”, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, s.489-503.
854
MD, 44, s.45, hk.90; keza s.47, hk.92; Kütükoğlu, s.126. Beygir göndermesine dair Boğdan
voyvodasına gönderilen hüküm (MD, 46, s.321, hk.733: 12 M 990/6 Şubat 1582). Eflak voyvodasının
istenilen sayıda beygir gönderemeyeceğini beyan etmesi üzerine uyarılması (MD, 47, s.20, hk.53: 24
S 990/20 Mart 1582) Boğdan voyvodasınının iki bin beygir tedarikinde ihmal göstermesi nedeniyle
uyarılmasına dair, bir sûreti Eflak voyvodasına hüküm (MD, 47, s.154, hk.372: 21 CA 990/13 Haziran
1582).
855
Demirkapı’ya gitmek için gelecek olan askeri ve davarlarını geçirmeye lazım olan gemilerin
tedarik edilmesi babında Akkirman beyine ve kadısına (MD, 47, s.127, hk.319: 29 R 990/23 Mayıs
1582); kendi kazalarından orducu esnafı yazılıp bütün ihtiyaçlarının karşılanarak bir an önce
Demirkapı’ya gönderilmelerine dair Bender beyine, Kefe, Kili ve Akkirman kadılarına (MD, 47,
s.142, hk.351: 11 CA 990/3 Haziran 1582); Demirkapı’ya irsal olunacak asker için orducu lazım
olduğundan Akkirman’dan kasap, aşcı ve bakkal tedarik etmesi hakkında Akkirman kadısına (MD,
47, s.144, hk.352: 15 CA 990/7 Haziran 1582); kazalarından topladıkları mîrî zahireyi gemilere
yükleyip Kefe’ye göndermeleri hususunda Kili ve Akkirman kadılarına (MD, 47, s.6, hk.12: 17 S
990/13 Mart 1582) hükümler gönderilmiştir.
856
Askerin Özi Nehri'nden geçirilmesine yardım etmek üzere Özi’ye gitmesine dair Dergâh-ı muallâ
çavuşlarından Hasan Çavuş’a (MD, 47, s.52, hk.134: 13 RA 990/7 Nisan 1582); askerin Özi’den
geçirilmesinde kullanılmak üzere at gemilerine sahip yoldaşlar ile reisler ve kalite resilerinin yardımcı
olmalarına dair Bender beyine (MD, 47, s.97, hk.248: 12 R 990/6 Mayıs 1582); Bender ve Akkirman
hisarerleri ile yeniçerilerinin askerin Özi suyundan geçirilmesi konusunda yardımcı olmalarına dair
Bender beyine (MD, 47, s.97, hk.249: 12 R 990/6 Mayıs 1582) emirler verilmiştir.
857
Kefe tarafına gönderilmesi istenen 100 bin kile zahirenin iskeleden gemilere yüklenip bir an evvel
Kefe’ye gönderilmesi için Brayıl [İbrail] kadısına ve Kefe’ye gidecek zahire emini Emin Çavuş’a
(MD, 47, s.19, hk.49: 24 S 990/ 20 Mart 1582); şimdiye değin Brayıl iskelesinde toplanması gereken
arpa, un, buğday ve sairden tedarik edilen miktarın defter edilip Kefe’ye gönderilmesi; Boğdan ve
Eflak’tan navlun için ne mikdar atçı alınmış ise reislere teslim edilmesi konusunda Berail kadısına ve
Derviş Çavuş’a (MD, 47, s.32, hk.83: Selh-i S 990/25 Mart 1582) emirler yollanmıştır.
858
MD, 44, s.65, hk, 124.
859
MD, 44, s.65, hk.125.
188

Niğbolu, Köstendil, sağ ve sol kol kadılarına 860 19 Nisan’da yeniden gönderilen emirlerle bir

an önce yola çıkmaları hususunda uyarılmışlardır. Yine bu sebeple Amasya 861 ve Canik862

beylerine de ikişer defa hüküm gönderilerek, gecikmeden dolayı tenkid edilmişlerdir.

Diğer taraftan, kısa bir süre önce önemli bir gelişme yaşanmış, İran elçisi İbrahim

Han863 beraberindeki elçilik heyetiyle birlikte Zilhicce 989/Ocak 1582’de Osmanlı

topraklarına dâhil olmuştu. İbrahim Han, 4 Rebîülevvel 990/29 Mart 1582’da İstanbul’a

gelip temaslarına başlamış, 7 Nisan’da Divan’a kabul edilmiş ve Şah’tan getirdiği mektup ve

hediyelerini Padişah’a takdim etmişti864. Ancak İran elçisi İbrahim Han ile yapılan uzun

görüşmelerde bir türlü neticeye varılamamış ve Osmanlı’nın istediği gibi bir sulh

çıkmamıştır. Zira 1578’de başlayan seferle kısa sürede fethedilen, ancak elde tutmak için

milyonlarca akçe, tonlarca mühimmat sarfedilen ve uğruna binlerce askerin şehit verildiği

860
MD, 44, s.66, hk.126.
861
Birer sûreti Canik, Çorum, Divriği ve Bozok beylerine (MD, 44, s.74, hk.135). Cemaziyelevvelde
yeniden Amasya beyine, birer sûreti Divriği, Canik, Çorum, Arapgir, Kastamonu beylerine ve
Amasya alay beyine olmak üzere bir kez daha hüküm gönderilerek uyarılmıştır (keza s.77, hk.140);
keza Canik ve Samsun kadılarına gönderilen hüküm (s.76, hk.139).
862
Birer sûreti Çorum, Divriği ve Amasya beylerine gönderilen birinci hükmün tarihi 19 CA 990/11
Haziran 1582 (MD, 44, s.93, hk.162); ikinci hükmün tarihi 21 CA 990/13 Haziran 1582’dir. Birer
sûreti Amasya, Çorum ve Canik kadılarına (keza s.95, hk.167).
863
989/1581 baharında şark seferinin yeniden başlaması için eyalet ve sancaklara emirler gönderilmiş
olmasına rağmen, Sinan Paşa İran’ın sulh istediğine Padişah’ı ikna ederek seferin ertelenmesini
sağlamış ve İstanbul’a dönmüştü 24 C 989/26 Temmuz 1581 (Kütükoğlu, s.116-117). İran’ın savaşın
devamını arzu etmediğine ve bir İran elçisinin sulh için geleceğine dair ilk kayıtlar hudud beylerinden
Erzurum beylerbeyi ile yapılan yazışmalardır (MD, 46, s.29, hk.57: 27 B 989/ 27 Ağustos 1581; keza
s.93, hk.177: 19 Ş/18 Eylül; keza s.97, hk.184: 20 Ş; keza s.141, hk.287: 10 N/8 Ekim; keza s.166,
hk.340: 4 L/1 Kasım; ayrıca bkz. Kütükoğlu, s.115-116). İranlıların elçiyi gönderdikten sonra iyi
niyetlerini gösteren hareketlerinden dolayı (MD, 46, s.93, hk.175; s.98, hk.185: 20 Ş) Osmanlı
hükümeti, sınırlardaki beylerin geri çekilmesi ve İran’a herhangi bir saldırıda bulunulmaması için
emirler gönderdi (Kütükoğlu, s.116). Elçinin gelişinin gecikmesi Osmanlı hükümetini endişelendirmiş
ve bu hususun tahkikine dair hudud beylerine emirler gönderilmiş (MD, 46, s.166, hk.340), elçinin
geleceği kesinleştiğinde ise İran’a taarruzdan kaçınılması (MD, 46, s.217, hk.468 ve 469: 24 L/21
Kasım; MD, 46, s.282, hk.643 ve 644: 19 Z 989/ 14 Ocak 1582; MD, 46, s.284, hk.648; s.304,
hk.692: 28 Z 989: 23 Ocak) ve gelen elçiye iyi muamele edilip, yol ihtiyaçlarının karşılanarak
İstanbul’a ulaştırılması istenmişti (MD, 46, s.272, hk.617 ve 618: 7 Z 989/2 Ocak 1582; keza s.300,
hk.686; keza s.304, hk.693 ve 694: 28 Z/23 Ocak 1582); bkz. Kütükoğlu, s.117. Elçinin gelişi Kırım
Hanı Mehmed Giray’ın kardeşlerinden birinin başbuğluğunda Anadolu’dan gelecek askerle birlikte
Demirkapı’ya göndereceği 10 bin kişilik kuvvetin gidişinin ertelenmesine de sebep oldu (MD, 46, s.
296, hk. 679: 25 Z 989/20 Ocak 1582. Ayrıca 10 bin Tatarın bölgeye gitmesi Demrikapıda’ki kıtlığı
artıracağından, sefer 991 baharına ertelendi (ilgili hükümler için bkz. Kütükoğlu, s. 127).
864
Kütükoğlu, s.117.
189

Şirvan, Osmanlı’nın en hassas olduğu bölgeydi. Dolayısıyla Osmanlı’nın Şirvan dâhil 865,

Gürcistan, Tiflis ile Van ve Şehrizol etrafındaki bazı kalelerin866 Osmanlı sınırlarında

kalacağı bir anlaşma zemini aradığını görmekteyiz. Daha önce de değinildiği gibi, ahalinin

çoğunluğunun Müslüman olması ve Şiî İran’a karşı Osmanlı’dan yardım talebinde

bulunulması, yine Özbeklerin İran ve Rusya’ya karşı güvenliğinin sağlanması konusu

bölgedeki hâkimiyetin önemini artırmıştır. Zaten bu sırada Özbek Hanlığı’ndan da İstanbul’a

bir elçi gelerek867 Osmanlı’ya bağlılıklarını bildirip, o taraftan Kızılbaş üzerine saldırmaya

hazır olduklarını taahhüt ettiler. Buhara Hanı Abdullah Han kendisine bağlı 200 bin868 kişilik

bir kuvvetle sefere iştirak ederek Kazvin’e kadar ilerleyeceğini vaadediyordu869. Ancak İran

elçisi İbrahim Han’ın sulh için İstanbul’da bulunuyor olması bu duruma engel teşkil

ediyordu. Sulh görüşmelerinin Şirvan konusunda tıkanması savaşın her an yeniden

başlamasına sebep olacağından tedbirli davranıldı.

Osmanlı’nın İran’a karşı bölgedeki bir diğer önemli müttefiki olan Gürcü

meliklerinden bazısı Gürcistan fethedildiğinde (1578) Osmanlı’ya bağlılıklarını bildirmiş

865
Osman Paşa’ya gönderilen hükümde; “Şâh-ı gümrâh cânibinden gelen elçi hâlâ südde-i sa’âdetime
vâsıl olup memâlik-i mahrûseye muttasıl olup kabza-ı feth ü teshîre getirülen yerlerin cümlesinden
geçüp, lâkin vilâyet-i Şirvân husûsunda bir mikdâr tereddüd ve ta’allül üzere olup eğer murâd-ı
hümâyûnum üzere sulh müyesser olur; eğer olmazsa dahi vilâyet-i Şirvan’ın muhâfazası mühimmât-ı
umûr-ı dîn ü devletden olmağın…” (MD, 44, s.64, hk.123; Kütükoğlu, s.118).
866
Tiflis beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 46, s.217, hk.468: 24 L 989/21 Kasım 1581).
867
İstanbul’a gelmek üzere yola çıkan Özbek elçisi Hacı Mehemmed Ali’nin ve elçiyi İstanbul’a
getirmekle görevli Mehmed Çavuş’un ilgili kazalara geldikleri zaman bütün ihtiyaçlarının karşılanıp
sağ salim İstanbul’a ulaştırılmalarına dair Kefe’ye varınca yol üzerinde olan beğlere ve kadılara (MD,
47, s.20, hk.54: 24 S 990/20 Mart 1582; keza s.20 hk.55: 24 S 990); Özbek (Buhara)’ten Asitane’ye
varınca yol üzerinde olan beylere ve kadılara (MD, 47, s.133, hk.334: 2 CA 990/25 Mayıs 1582)
hüküm gönderilmiştir. Elçinin İstanbul’a gelişinde olduğu gibi dönüşünde de çeşitli önlemler
alınmıştır. Özbek elçisiyle beraberinde gönderilen Piyale Bey’in hemen Demirkapı’ya ulaştırılmasına
dair Kefe beylerbeyi ve Azak beyine hüküm (MD, 47, s.137, hk.341: 6 CA 990); Elçi ile sabık Harput
Beyi Piyale Bey, Demirkapı'ya vardıklarında onlara 6 kıt'a darbzen, 100 nefer tüfekçi asker verip,
gemiyle Hazar tarafına geçirmesine dair Osman Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 47, s.137, hk.340: 6
CA 990). Özbek tarafına gidecek Hızır Çavuş’un hareketine yardım etmesine dair Vezir Osman
Paşa'ya hüküm (MD, 47, s.137, hk.342: 6 CA 990); Buhara Hanı Abdullah Han'ın İstanbul'a
gönderdiği elçisinin yanına Osman Paşa adamlarından Şatır Mehmed, Hüsrev ve Ali Çavuş koşulup,
gönderildiğinden, mühimmatlarını tamamlayıp Demirkapı'ya ulaştırmalarına dair Kefe beylerbeyine
ve nazırına hüküm (MD, 47, s.134, hk.337: 2 CA 990); Tafsilat için bkz. Remzi Kılıç, “Osmanlı
Padişahı III. Murad ve Özbek Hükümdarı II. Abdullah Han Dönemi Osmanlı-Türkistan
Dayanışması”, Bilig Dergisi, sayı 10, Ankara, (Yaz)1999, s.49-59.
868
Gürcü Meliki Davud Han’a gönderilen bir mektupta bu rakam 300 bin olarak verilmiştir (MD, 44,
s.69, hk.130).
869
Tiflis beylerbeyi [Yusuf]’ne gönderilen hüküm (MD, 44, s.68, hk.129: 25 RA 989/29 Nisan 1581).
190

olmalarına rağmen, hâlâ İran ile işbirliği içinde olan Davud Han, Simon Han ve Levend

Han’ın kardeşleri İsa ve El-Mirza itaat altına alınamamıştı. Fakat bu sıralarda İran’a kaçan

iki kardeşini yakalayan Levend Han onları yanında hapsetmiş, Simon Han’ın kardeşi Davud

da İran’dan yüz çevirerek Levend Han’ın yanına gelip Osmanlı’ya bağlığını bildirmişti. Bu

gelişme memnuniyetle karşılandı ve Lori topraklarının eyalet, babası Luvarsab’ın

memleketinin ocaklık şeklinde Davud Han’a tevcih edilmesine karar verildi870. Bu sebeple

Davud Han’a gönderilen mektupta; kardeşi Simon’a karşı mücadele etmesi gerektiğinde,

yardıma gelmeleri için Erzurum, Çıldır, Tiflis beylerbeylerine hükümler, Başı Açık,

Göril/Güril ve Dadyan meliklerine nâmeler gönderilmek üzere olunduğu, ancak İran’la

yapılan görüşmelerden bir sulh kararı çıkma ihtimaline karşı bekletildiği yazılmıştı871. Ancak

bir süre sonra Çıldır Beylerbeyi Mustafa Paşa, İran kuvvetlerinin İmam-Kulu Han

serdarlığında Tiflis’e iki konak mesafede olduğundan dolayı kendisine takviye kuvvetler

gönderilmesini istedi. Çünkü Levend ve Simon hanlar yeniden birleşmiş, hatta Levend Han,

870
Tiflis Beylerbeyi Yusuf’un mektubuna istinaden, Erzurum beylerbeyi [Rıdvan]’ne (MD, 44, s.51,
hk.99: RA 989/Nisan 1581; Kütükoğlu, s.119); Çıldır Beylerbeyi Yusuf’a, bir sûreti Kars
beylerbeyine (MD, 44, s.52, hk.100) yazılan hüküm ve Baş-Açuk Melik’e gönderilen nâme sûreti
(MD, 44, s.70-71, hk.131); Levend ve Davud Han’ın Osmanlı’ya itaat ettiğine, Levend Han’ın
Simon’a ait bazı kaleleri zabt etmesi ve bölgede İran’a karşı güvenliği sağlamalarından dolayı
kendilerine hil’at gönderildiğine, yakında İran elçisi İbrahim Han’ın geleceğine dair Tiflis
beylerbeyine (MD, 46, s.217, hk.468; Kütükoğlu, s.120) ve Erzurum beylerbeyine (keza s.217, 469:
24 L 989/21 Kasım 1581) hüküm yazılmıştır. Davud ve Aleksandr hanlara hil'atlerin teslim edildiğine,
Simon Han’ın memleketinin yağma edildiğine ve ondan başka devlete asî kimse ve isyan üzere bir yer
kalmadığına dair haberlerin geldiğiyle ilgili Tiflis beylerbeyine hüküm gönderilmiştir (MD, 47, s.85,
hk.217: Gurre-i R 990/25 Nisan 1582). Gürcistan meliklerinden iken Müslüman olup eski mirliva
hasları ile Tortum sancağı kendisine verilen Mehmed Bey, haslarının 6 bine çıkarılması ve bazı
karyelerin verilmesi karşılığında, Simon Han’ı yakalayıp devlete teslim edeceğini taahhüt ettiğine dair
Erzurum beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 46, s.60, hk.118: 6 Ş 989/5 Eylül 1581). Keza
Kütükoğlu, s.119-120.
871
MD, 44, s.69, hk.130. Ancak bir süre sonra Çıldır Beylerbeyi Mustafa Paşa mektup göndererek,
İran kuvvetlerinin İmam-Kulu Han serdarlığında Tiflis’e iki konak mesafede olduğundan dolayı
kendisine takviye kuvvetler gönderilmesini isterken; Levend ve Simon hanların yeniden birleştiğini,
hatta Levend Han’ın Simon’dan zaptettiği kaleleri dahi geri verdiğini haber vermişti. Kars
beylerbeyine, bir sûreti Erzurum beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 44, s.100, hk.174: 25 C 990/17
Haziran 1582). Bunun üzerine Çıldır beylerbeyine gönderilen başka bir hükümde, İran’la bir sulh
muâhedesi imzalanmak üzere olduğundan yukarı cânibe saldırmaktan imtina etmesi tenbihlenirken,
Sinan Paşa'ya o tarafa hareket etmek için emir verildiği gibi karşı taraftan bir tecavüz olursa Kars ve
Erzurum beylerbeyleriyle ittifakla a'danın define çalışmaları istenmişti (MD, 44, s.101, hk.175: 25 C
990); Kütükoğlu, s.126.
191

Simon’dan zaptettiği kaleleri dahi geri vermişti872. Bunun üzerine Çıldır beylerbeyine

gönderilen emirde, İran’la bir sulh muahedesi imzalanmak üzere olduğundan İran’a

saldırmaktan imtina etmesi tenbihlenirken; karşı taraftan bir tecavüz olursa Kars ve Erzurum

beylerbeyleriyle ittifak edilerek düşmanın durdurulmasına çalışmaları istenmişti873.

Cemâziyelevvel (haziran) ayında bir taraftan sulh görüşmeleri devam ederken, diğer

taraftan Osman Paşa’ya gönderilecek asker ve mühimmatın nakledilmesi işi gecikmiş,

Demirkapı’ya gidecek olan Anadolu askeri henüz Kefe’ye hareket etmemişti. Bu defaki

gecikmenin sebebi ise, ani bir değişiklikle Sivas Beylerbeyi Mahmud Paşa’nın -belki de

askeri bir türlü toparlayıp Kefe’ye götürmediği için- görevden alınmasıydı. Eski Trablusgarp

beylerbeyi Haydar Paşa, Mahmud Paşa’nın yerine Sivas beylerbeyliğine getirildiği vakit aynı

zamanda Anadolu’dan Kefe’ye gidecek askere de serdar tayin edilmiş oldu. Dolayısıyla bu

değişikliğin gerçekleşmesi bir hayli zaman alacağından, Anadolu’dan gidecek asker, yeni

beylerbeyi Haydar Paşa gelir gelmez onun kumandasına girerek, harekete geçmeleri ve

gecikmemeleri konusunda uyarıldı874.

Bu arada Rumeli’den gidecek olan askerin de hareket etmediğini ve sürekli


875
uyarıldıklarını görmekteyiz (29 Cemâziyelevvel 990/21 Haziran 1582) . Aynı şekilde

askeri geçirecek gemileri hazırlamakla görevli olan Bahr-ı Kulzum (Hazar) Kapudanı

872
Kars beylerbeyine, bir sûreti Erzurum beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 44, s.100, hk.174: 25
C 990/17 Haziran 1582).
873
MD, 44, s.101, hk.175: 25 C 990. Tiflis’in İran hâkimiyetine girmesini önlemek ve orada bulunan
Osmanlı kuvvetlerine zahire ve hazine gönderilmesine dair tafsilat için bkz. Kütükoğlu, s.120-121.
874
Amasya beyine gönderilen bir hükümde yeni beylerbeyi Haydar Paşa komutası altına girip Kefe’ye
hareket etmesi (MD, 44, s.74, hk.135: 21 CA 990/13 Haziran 1582); Sivas alaybeyine gönderilen
hüküm (keza s.75, hk.136: 21 CA 990); Vilâyet-i Rum’da olan kadılara gönderilen hüküm (keza s.75,
hk.137: 21 CA 990).
875
Rumeli beylerbeyine gönderilen hüküm (MD, 44, s.44, hk.133: 21 CA 990/13 Haziran 1582);
Rumilinin sağ kolunda olan kadılara, bir sûreti sol kol kadılarına gönderilen hüküm (MD, 44, s.76,
hk.138; keza s.79, hk.142).
192

Ali’nin de bu işi tamamlamadığı anlaşılmaktadır876. Gecikmeler sadece gidecek olan askerle

kalmamış, aynı zamanda istenen mühimmat da bir türlü hazır edilip gönderilmemiştir 877.

Takviye kuvvetinin bu şekilde gecikmesinden olmalı ki, asker toplanıncaya kadar

önceden bir miktar asker ve hazine gönderilmesine karar verildi. Bu iş için Şirvan’da Osman

Paşa’nın yanında gönüllü olarak kalmasından dolayı kendisine Sincar Sancağı verilen Budak

Bey seçildi. Buna göre, Demirkapı’dan gelen Budak Bey’in, Kefe’de olan askerden 6 bin

kişilik bir kuvvetle ve hazineden 30 yük akçe ile önceden Demirkapı’ya gitmesine karar

verildi878.

Anadolu ve Rumeli’de yaşanan gecikmelerin yanı sıra Kefe’de toplanan asker,

mühimmat ve hazinenin sevkiyatında da sıkıntı olduğu görülmektedir. Zira Kefe Beylerbeyi

Cafer Paşa merkeze gönderdiği mektubunda: Mühimmat ve peksimet konusunda bir sıkıntı

olmamasına karşın, özellikle araba ve arabacı konusunda sıkıntı yaşadıklarını; yeniçeri

çukası, mühimmat ve hazinenin ayrıca, Demirkapı’da olan maden için gerekli aletin nakline

yaklaşık 700 araba ve bir o kadar da arabacı gerektiği halde tedarik edilemediği; dört-beş

yıldır savaş devam ettiğinden bunların temininin zor olduğu; Eflak’tan gelenlerin de

çoğunlukla işe yaramaz cinsten olduğunu bildirdikten sonra, kendilerine lazım olan araba ve

arabacıların toplanması için yeniden emir gönderilmesini istemiştir 879. Cafer Paşa, daha

sonra Demirkapı’ya gitmesi istenen silahdar zümresinin tamamen götürülmesinin muhafaza

konusunda sıkıntı yaratacağını, 100 kadar neferin Kefe’de muhafazada kalmasını arzetmişti.

876
Deryâ-yı Kulzum’da binâ olunan gemiler içün lâzım olan âlât u esbâb ne ise Demirkapı’ya alup
gitmek için Kefe Beğlerbeğisi Ca’fer Paşa’ya emr-i şerîfim gönderilmiştir. Vardukda sen dahi gereği
gibi mukayyed olup zikr olunan esbâbı cümle Demirkapı’ya alup gitmekde kemâl-i mertebede ikdâm
u ihtimâm eyleyesin (MD, 44, s.80, hk.143); bu konuda Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’ya gönderilen
hüküm (MD, 44, s.80, hk.144).
877
Boğdan voyvodasına gönderilen emirde: Sefer mühimmatı için Kefe’ye göndermesi emredilen beş
bin baş beygirden sadece iki binini hazırladığı ancak göndermediği, bu beygirlerin bahasının
gönderdiği haracından mahsub edileceği, hazırladığı beygirleri bir an evvel göndermesine dair hüküm
(MD, 44, s.95, hk.166: 21 CA 990/13 Haziran 1582).
878
Budak Bey’e gönderilen hüküm (MD, 44, s.80, hk.145); Budak Bey’e lazım olan at ve araç gereci
tedarik etmesi hususunda Kefe beyine ve nazırına yazılan hüküm (MD, 44, s.83, hk.150). 21 CA
990/13 Haziran 1582 tarihinde aynı hüküm yeniden gönderilmiştir (s.95, hk.165); keza Kütükoğlu,
128; silahdar zümresinden 600 nefer ve Rumeli askerinden 6 bin timarli sipahi Budak Bey ve
silahdarlar kethüdası Sinan Kethüda ile önden gönderildi (Âlî, Künhü’l-Ahbâr, III, s.401).
879
MD, 44, s.96, hk.168: 22 CA 990/14 Haziran 1582.
193

Bu konuda kendisine gelen cevapta; silahdar zümresinden kimsenin muhafazaya

alıkonulmaması, daha önce ne şekilde muhafaza ediliyorsa devam edilmesi istenmiştir 880.

Diğer yandan, askerin Kefe’ye ulaştırılması, oradan Demirkapı’ya nakledilmesi

meselesinde de sıkıntılar yaşanmıştır. Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’ya devamlı surette ulak ve

emirler gönderilerek, askerin ne kadarının Kefe’ye vardığı, mühimmatların tamamlanıp

tamamlanmadığı; gelen askerin ve toplanan mühimmatın geciktirilmeden Demirkapı’ya

sevkedilmesi istenmişti. Ayrıca Kırım Hanlığı’ndan gönderilecek askerin miktarı ve

Mehmed Han’ın bu kuvvete kimi serdar tayin ettiği sorulmuş, Kırım’dan toplanan

kuvvetlerin bir an önce yola çıkarılması emredilmişti881. Cafer Paşa ise merkeze gönderdiği

mektubunda, sefer mühimmatının tamamlandığını; Anadolu’dan gelecek askerin iskelerde

toplandığını ancak rüzgârın gemilerin hareketine uygun olmadığını; Rumeli askerinin de

benzer sebeplerden dolayı geciktiğini, asker Kefe’ye varır varmaz hareket edeceklerini

bildirmişti882. Askerin toplanma üssü olan Kefe’deki hazırlıkların bu şekilde gecikmesi

nedeniyle Cafer Paşa uyarılmıştır883.

Receb (temmuz) ayına gelinmiş olmasına rağmen, Anadolu’dan gidecek olan askeri

toplayıp Kefe’ye nakletmemiş olan Sivas beylerbeyinin İstanbul’a gönderdiği bir arza göre;

eyaletinin sipahilerinden bazılarının timarının az, bazılarının hasta ya da fakir olması

nedeniyle asker toplanmasında sıkıntılar yaşanmış olmasından dolayı üç-dört binden aşağı

timara sahip olan fakir, hasta ve yaşlıların muhafazada bırakılıp, geriye kalan eyalet

askerinin Demirkapı’ya hareket etmesi istenmiştir884. Ayrıca, özellikle Arapgir Beyi

Mehmed Bey ve onun gibi kudretli beylerin seferden alıkonulmaması tenbih edilmiş, sefere

gitmesi gereken zuamâ ve timarlıların yoklanıp gitmekden imtina edenlerin timarlarının

alınması şeklinde klasik yaptırımlar uygulanmıştır 885. Daha evvel Demirkapı seferine memur

880
MD, 47, s.200, hk.471: 20 C 990/12 Temmuz 1582.
881
MD, 47, s.200, hk.472: 20 C 990; Kütükoğlu, s.128.
882
MD, 47, s.200, hk.473: 20 C 990; Kütükoğlu, s.128.
883
MD, 44, s.105, hk.184: Gurre-i Ş 990/21 Ağustos 1582.
884
Gecikmeden dolayı Mahmud Paşa’nın uyarılmasına dair hükümler (MD, 44, s.102, hk.177: 2 B
990/23 Temmuz 1582; keza s.103, hk.181; keza s.105, hk.185: Gurre-i Ş 990/21 Ağustos 1582).
885
MD, 48, s.33, hk.93: 22 B 990/12 Ağustos 1582; keza s.51, hk.148: Gurre-i Ş 990/21 Ağustos
1582.
194

edilen Bozok Beyi Çerkes Bey ise seferden alıkonulup, düşük timarlı sipahilerle birlikte

sancağın muhafazasında bırakılmıştır 886.

Bu şekilde cereyan eden aksaklıklara rağmen, Osman Paşa’yı Şirvan’da tutabilmek

için devamlı surette öncekilerin neredeyse aynısı olan hükümler gönderiliyor, onun

İstanbul’a gelmesine mani olmak için Demirkapı’ya ne zaman, nereden, ne kadar asker

gönderileceği konusunda bilgi veriliyordu. Ayrıca sulh görüşmelerinden bir sonuç çıkmadığı

ve yakında İran üzerine sefere çıkılacağı bildirildi (9 Cemâziyelevvel 990/1 Haziran

1582)887. Bunların yanı sıra Osman Paşa’nın maneviyatını artırmak maksadıyla daha önce

birer kılıç ve hil’at 888, sonra bir kılıç ve iki hil’at gönderilmişti889.

Mart 1582’den beri devam eden sulh görüşmeleri olumsuz bir şekilde sonuçlanınca,

Sinan Paşa serdarlığında baharda ordunun şarka hareket etmesine karar verildi. Kırım Hanı

Mehmed Giray’ın bizzat evlatları, kardeşleri ve Tatar askeri ile Demirkapı tarafından

Şirvan’a ulaşması, yeniçerilerden beş bin nefer, bütün silahdar bölüğünün ağalarıyla ve

Rumeli’nin sağ ve sol kol zaim ve timarlıları; Niğbolu, Silistre ve Köstendil beyleri ile Rum

ve Kefe beylerbeylerinin umum askerleriyle Kefe üzerinden gönderilmesi; Şehrizol, Basra,

Lahsa, Van ve Bağdad beylerbeylerinin eyaletleri askerleriyle; Şüşter tarafında olan ve

Osmanlıya bağlılığını bildiren Şah Kalender ile diğer aşiret ve kuvvetlerin kendi

bölgelerinden İran üzerine yürümesine karar verilmişti. Ayrıca Osmanlı ile ittifak halinde

bulunan Buhara Hâkimi Abdullah Han, yapılan elçi ve mektup teatileri sonucu 200 bin

kişilik bir orduyla İran’a hucum edeceklerini vaadetmişti890.

886
MD, 48, s.83, hk.231: 3 Ş 990/23 Ağustos 1582.
887
Demirkapı seferine Rumeli’nin sağ ve sol kolunun zaim ve sipahileri, Niğbolu, Köstendil ve
Silistre sancaklarının beyleri; Sivas beylerbeyi ve Kastamonu sancak beyinin kendilerine tâbi’ askerle;
Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’nın 3000 yeniçeri ve silahdar bölüğüyle görevlendirildiği belirtilmişti
(MD, 44, s.72, hk.132: 9 CA 990/1 Haziran 1582; Kütükoğlu, s.118).
888
MD, 47, s.98, hk.251: 12 R 990/6 Mayıs 1582.
889
MD, 48, s.204, hk.567: 25 ZA 990/21 Aralık 1582.
890
Osman Paşa’ya gönderilen istimaletnâmede, Şirvan ayanından Aktaş sancağı Beyi Şemsüddin ile
Ereşli Hacı Mehmed’in İstanbul’a gelerek Şirvan ayan ve ahalisinin Osmanlı’ya bağlılıklarını
bildirdikleri, İran’la yapılan sulh görüşmelerinde İbrahim Han’ın Şirvan için her yıl vergi ödemek
karşılığında sulh yapılması teklifinde bulunduğu, ancak bu teklif şeriata aykırı bulunduğundan
yeniden savaşa karar verildiği belirtilmektedir (MD, 47, s.156, hk.377: 23 C 990/15 Temmuz 1582;
keza s.148, hk.360: 17 C 990/9 Temmuz 1582; Kütükoğlu, s.118). Keza Başı-açık Melik’e yazılan
nâme sûreti (MD, 44, s.70, hk.131).
195

Bu gelişmeler üzerine uzun zamandır İstanbul’da bulunan İbrahim Han, bir adamı

vasıtasıyla, Gürcistan ve Şirvan’dan vazgeçilmesi karşılığında sulh yapılmasına dair Şah’a

gönderdiği mektuba olumsuz cevap geldi. Böylece hem seferin ertelenmesine hem de Osman

Paşa’ya gönderilecek yardımın gecikmesine neden olan sulh görüşmeleri kesildi. Bu olay

İbrahim Han’ın, Sokullu Mehmed Paşa’nın Kadırga’daki sarayında hapsedilmesi ve

Veziriazam Serdar Sinan Paşa’nın azliyle sonuçlandı (10 Zilkade 990/6 Aralık 1582 ) 891.

Sinan Paşa’nın azledilmesiyle birlikte şark serdarlığı Vezir Ferhad Paşa’ya tevcîh olundu

(Zilhicce 990/Aralık 1582)892.

Ağustos ayında İstanbul’dan yapılan baskıların etkisiyle, Sivas Beylerbeyi Haydar

Paşa ve Kastamonu sancak beyine tâbi asker ve mühimmatlarının iki kadırga ve 20 gemi,

diğer kuvvetlerin 80 gemiyle Kefe’ye nakledildiği, dört-beş gün beklenilmesine rağmen

Samsun, Sinop ve Yeni-liman’dan yola çıkarılan askerden başka yeni gelen olmadığı,

gelmesi muhtemel yeni kuvvetler için dört-beş adet gemi bırakılıp hareket edildiği arz

edildi893.

Uzun zamandır İstanbul’dan gelecek hazine ve takviye kuvvet haberini beklemekte

olan Osman Paşa’ya, nihayet askerin gelmekte olduğuna dair yeni bir haber gönderildi.

891
Kütükoğlu, s.118-119. Abdurrahman Şeref, Sinan Paşa için; İran’da bir iş göremeden sadece
müzakere maksadıyla Kazvin’den getirtmiş olduğu memura kesin sulh için gelmiş bir elçi süsünü
vererek sözde elçi ile beraber İstanbul’a aceleyle döndüğünü ve 990 Cemaziyelevvel (Haziran
1582)’de şehzade Mehmed’in [III] meşhur sünnet düğününün kurulduğunu; 40 gün 40 gece halkın
zevk ve sefaya daldığını; sünnet bitip de elçi ile müzakereye başlandığında, elçinin İran tarafından
sulhe hiçbir mezuniyeti olmadığı anlaşılınca Sinan Paşa’nın itibarının yerle bir olduğunu ve
azledildiğini kaydederken azlin tarihini Zilhicce 990/5 Ocak 1583 olarak kaydetmiştir (aynı makale,
IV/23, s.1434).
892
MD, 44, s.113, hk.202: Fî Zilhicce sene 990; keza MD, 48, s.214, hk.598: 4 Z 990/30 Aralık 1582.
Kütükoğlu, Ferhad Paşa’nın serdarlık tarihini Selanikî’den naklen 3 Zilhicce (29 Aralık) olarak
vermiştir. Seferin yeniden mukarrer olmasıyla birlikte Kırım hanına (MD, 44, s.113, hk.203;
Kütükoğlu, s.127); Anadolu beylerbeyine, birer sûreti Karaman, Zülkadirli, Erzurum, Haleb,
Diyarbekir, Şam, Bağdad, Şehrizol, Van, Batum beylerbeylerine; Rumeli’nde olan kadılara ve sancak
beylerine, Rumili’ne, Anadolu’ya ve yeniçeri ağasına (MD, 44, s.111, hk.198); Şam beylerbeyine
(MD, 44, s.119, hk.211: 20 Z 991/3 Ocak 1584); Van beylerbeyine (MD, 44, s.120, hk.213) ve diğer
vilayet ve sancak beylerine hükümler gönderilerek sefere hazırlanmaları emredildi. Zahire
hazırlanması hususunda Anadolu beylerbeyine, birer sûreti Karaman, Zülkadir, Diyarbekir, Haleb
beylerbeyleriyle kadılarına; Bozok Beyi Çerkes Bey’e ve Bozok kadısına (MD, 44, s.114, 204). Sefere
memur olan diğer sancak ve kazalar ile sefer mühimmatı için bkz. Kütükoğlu, s.133-134. Ferhad
Paşa’nın serdarlığında yapılan muharebe ve fetihler için bkz. Rahîmî-zâde Harîmî İbrahim Çavuş,
Kitab-ı Gencîne-i Feth-i Gence (haz. Günay Karaağaç-Adnan Eskikurt), İstanbul 2010; Talikî-zâde
Mehmed Subhi, Gürcistan Seferi Tarihçesi/Revaniyye, TSMK, Revan Köşkü nr.1300.
893
MD, 48, s.28, hk.79: 18 B 990/8 Ağustos 1582; keza Kütükoğlu, s.128.
196

Gerçekten iki seneye yakın bir zamandır süren hazırlıklardan sonra, Demirkapı’ya

sevkedilecek eyalet ve sancak askeri hakkında kesin rakamların verildiğini görmekteyiz. 20

Ramazan 990/18 Ekim 1582 tarihli kayda göre: Rumeli’den Niğbolu, Silistre, Köstendil, Sağ

ve Sol kola ait zuamâ ve timarlıların umumen; Anadolu’dan Sivas beylerbeyi komutasındaki

eyalet askeri olmak üzere toplam 20 bin kişilik bir kuvvet gönderilmiştir. Şirvan’da kalan

askerin mevâcibi için yüklü bir hazine ile bütün mühimmat ve askerin Kefe’de toplandıktan

sonra, Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa serdarlığında yola çıktığı bildirildiği gibi, Osman

Paşa’nın Şirvan’da muhafazada kalması ve İstanbul’a gelmekten imtina etmesi isteniyordu.

Şirvan’da kalarak, ahaliye ve emrindeki askere iyilik ve adaletle muamele edip yanında

tutması894; Kırım askerinin Şirvan’dan ayrılmasına izin vermeyip, münasip bir beldede

kışlatması; askere yalnızca hizmetleri mukabelesinde timar ve terakki verilmesi ve yakında

gelecek olan takviye kuvvetlerinin yoklanıp gelmeyenlerin zeamet ve timarlarını orada

hizmette olan mazullere tevcih etmesi tenbih edilmiştir 895. Başlangıçta gönderilmesi

planlanan asker sayısı ile kesin olarak geleceği belirtilen sayı birbirinden farklıdır. 1581

yılındaki kayıtlara bakıldığında Bosna ve Temeşvar kuvvetlerinin ayrıca Niğbolu

zaimlerinden Hüseyin Ağa’nın Kefe’den yazacağı 1000 kadar gönüllünün Demirkapı’ya

gideceği belirtilmişti.

Asker yanlarında 86 yük hazine olduğu halde ancak 3,5 ayda Kefe’de toplanabildi.

Demirkapı’ya gidecek olan takviye kuvveti Cafer Paşa serdarlığında 7 Şaban/27 Ağustos’ta

Kefe’den hareket etti. Dört günlük bir yolculuktan sonra Kerç Boğazı’na ulaşan asker,

894
Osman Paşa’nın yanında, muhafaza hizmetinde kalan askerin firarları devam etmekle birlikte
firarların önlenmesi için yakında takviye kuvvetinin geleceği bildirilmişti. Bu konuda Şirvan
muhafazasında olan dergâh-ı âli yeniçerilerinin kethüdâsına gönderilen hükümde: "Hâlâ Şirvan
muhâfazasında olan düstûr-ı mükerrem ilh. Vezirim Osman Paşa edâmallahu teâlâ iclâlehûdan icâzet
alduk deyü anda muhâfaza hizmetinde olan dergâh-ı muallâm yeniçerilerinden üç-dört yüz yeniçeri ile
bu cânibe teveccüh ü a’zimet üzere olduğun i'lam olundu. İmdi bundan akdem anda olan yeniçeri
kullarımın ve sâir bölük halkı kullarımın mevâcibleri gönderilüp… Eğer müşârünileyhden müfârekat
ü muhâceret ve bu cânibe teveccüh ü a'zimet eylemiş isenüz bu hükm-i hümâyûnum her ne zaman ve
ne mekânda vusûl olursa bu denlü mesafe tayy eyledük zahmet çekdük deyü taallül ve bahâne
itmeyüp heman ol hînde girü dönüp hâlâ irsal olunan asâkir-i nusret-meâsire varup mülâki
olunmazdan mukaddem müşârünileyh vezirim edâmallahu teâlâ iclâlehûya varup mülâki olup kemâ-
kân müşârünileyh vech ü münâsib gördüğü üzere hizmetde bulunasın" (MD, 47, s.102, hk.260: 15 R
990/9 Mayıs 1582), keza Kütükoğlu, s.129.
895
MD, 44, s.107, hk.189; Kütükoğlu, s.127.
197

Azak’tan nehir kadırgaları ve at gemileriyle 20 günde geçip Karadenize ulaştılar. Akabinde

Taman896 adasına varan kuvvetler burada dört gün istirahat ettikten sonra beşinci gün Kuban

Nehri kanarına geldiler; burada Çerkeslerin hazırladığı sallar vasıtasıyla nehir geçildi. Çerkes

diyarından güçlükle geçen asker, Heyhat sahrasına geldiklerinde uçsuz bucaksız bir çölle

karşı karşıya kaldılar. 20 gün boyunca bu sahrada ilerleyerek Başdepe’ye varıp, oradan

hareketle Terek Nehri kenarına kondular. Kabartay vilayetine ulaştıklarında Çerkes

beylerinin Terek ve Aksu üzerine kurdukları sekiz köprü vasıtasıyla üç gün içinde nehirden

karşıya geçip Şemhal vilayetine, oradan da Demirkapı’ya hareket edip 80. konakta (24

Kasım) Demirkapı’ya ulaştılar897. Asafî, askerin oldukça sıkıntılı geçen bu yolculuğunu

tasvir ederken Kırım’dan itibaren yolların durumuyla ilgili ayrıntılı bilgi vermektedir 898.

Asker Demirkapı’ya yaklaşınca önden bir emir müjdeci olarak Osman Paşa’ya

gönderildi. Osman Paşa kaleden çıkarak askeri karşılayıp onlara büyük bir ziyafet

hazırlatarak, ikram ve ihsanlarda bulundu. Yeni kuvvetlerin gelmesiyle birlikte gerek Osman

Paşa’nın gerekse Demirkapı’da muhafazada bulunan askerin maneviyatı ve kuvveti artmış

oldu899.

Âşık Mehmed, Kafkasya seyahati sırasında Şeki’ye geldiği zaman Dağıstan

taraflarından gelen bir Lezgi’ye rastladıklarını beraberinde olanların Lezgi’yi yakalayarak

Osman Paşa ve askerin durumunu öğrenmek istediklerinde, Lezgi, Dağıstan halkının

katledilmek korkusuyla Vezir’e itaat ettiğini, özellikle Kefe ve Deşt-i Kıpçak’tan gelen

yardımla Vezir’in kuvvet ve kudretinin iyice arttığını belirtmiştir. Ancak Âşık Mehmed,

Demirkapı’ya geldikten ve Osman Paşa’yı tanıdıktan sonra onunla ilgili iddianın asılsız

olduğunun görmüştür. “…niçe bin yeniçeri ve silâhdâr ve aşağı bölükler halkı ve Rûmili’nün

sağ ve sol kol zu’amâ ve erbâb-ı timarın ve Rûm’da Sivas’un zu’amâ ve erbâb-ı timarın

896
Sultan Bayezid zamanında Gedik Ahmed Paşa’nın Cenevizlilerden aldığı Taman adası Kefe
eyaletine bağlı bir sancaktır. Adada üç adet kale bulunmakta olup, sancak beyi salyane almakla
birlikte timar ve zeamet uygulanmaz. Taman kalesi deniz kıyısında bir topraklı bayır üzerinde beşgen
şeklinde kârgir eski yapı tarzındadır. Etrafı 600 adım olup küçük bir kaledir. Çevresinde üstü örtülü ve
açık 10’ar adet kulesi mevcuttur. Dış hisardan biri limana inen iki adet demir kapısı vardır (Evliya
Çelebi Seyahatnâmesi, haz. Seyit Ali Kahraman,7. Kitap 2. cilt, İstanbul 2011, s.595).
897
Künhü’l-Ahbâr, III, 401-403.
898
Şeca’âtnâme, s.317-320; minyatür tasviri için bkz. aynı yer.
899
Şeca’âtnâme, s.320-321.
198

Bâbü’l-ebvâb’da Osman Paşa’ya imdâd içün irsâl itdi idi… eyyâm-ı şita olmağla ekser

‘asker nevâhî-i Şirvân’da ve Dağıstan’da kışlamağa yayılmış idi ki sene tis‘a ve semânînin

ve tis‘a mi’e (989) Zi’l-hiccesi evâhirinde (15-25 Ocak 1582) Babü’l-ebvâb’a vüsûl

bulduğum eyyâmda ekseri ‘asker-i İslâm’ı kışlakda ârâm üzre buldum.” Şeklinde bu

kuvvetleri tafsil etmiştir Akabinde kale kapısından geçip Osman Paşa’nın sarayına gitmiş ve

kendisiyle tanışmıştır. Osman Paşa’ya Tiflis’e zahire ve hazine götüren askerin durumunu

izah etmiş, ertesi gün Osman Paşa kendisine ve ona rehberlik eden Arnavud’a 10 biner

akçelik timar tahsis etmiştir900.

Bir hafta boyunca ziyafet ve şenlikler yapan asker, kışlamak üzere hazırlıklara

girişti; bazıları orada evler yaparken, bir kısmı ise Müskür ve Kuba’da901 çadırlar kurarak

kışlamaya başladılar902.

Asker gecikmeyle de olsa Demirkapı’ya varmış olmakla birlikte, denizden

gönderilecek mühimmat işinde önemli bir aksaklık yaşandı. Hazar’daki gemilerin tamiri için

gerekli olan alet-edevat, cephane ve sair mühimmatla yola çıkması beklenen Bahr-ı Kulzûm

Kapudanı Ali, bu görevindeki ihmal ve suiistimalleri nedeniyle Kefe Kalesi’nde hapsedildi.

Gemilerdeki mühimmatın bir kısmı Taman ve Terek kalelerinde muhafaza altına alınırken,

pek çoğu zayi oldu. Zaiyatın tespiti ve Ali’den tahsili için Mustafa Çavuş görevlendirilmiş,

gerekli işlemler yapıldıktan ve tahsilât tamamlandıktan sonra Ali’nin serbest bırakılması

istenmişti903.

900
Menâzirü’l-Avâlim, II, s.391, s.929; Müellif Osman Paşa ve beraberindekilerin durumundan daha
fazla bahsetmekten çekinip, tarih kısmını bir tarafa bırakmış ve asıl işi olan seyyahlığın gereği olarak
etraftan bahsetmiştir (II, s.930).
901
Şirvan’ın şehirlerinden olan Kuba, Kubad b. Fîrûz Sâsânî tarafından inşâ edilmiştir. Şeki’den
Derbend’e giderken bu bölgeyi gören ve Kuba’nın bazı köylerinde konaklayan Âşık Mehmed burayı
da tafsilatlı bir şekilde tasvir etmiştir. Derbend’in güneyinde olan Kuba Derbend’e üç günlük
mesafededir. Bir dağın eteğinde muhtasar bir kale binası bulunmakla birlikte kale harap haldedir.
Tepelerde pek çok köy bulunmaktadır. Kışları çok sert geçen Kuba’da geçim kaynağı ipek, buğday ve
sâir hububattır (Menâzir, II, s.936).
902
Künhü’l-Ahbâr, III, 403.
903
Bu konuda eski Kefe Beyi Mehmed Bey’e birkaç defa hüküm gönderilmiştir (MD, 48, s.205,
hk.571: 25 ZA 990/ 21 Aralık 1582; keza s.211, hk.592: 4 Z 990/30 Aralık 1582; keza s.332, hk.975:
19 S 991/14 Mart 1583). Bu mealde gönderilen son hükümde; daha önceden gönderilen arzlarda bütün
mühimmatın bît-tamam ellerine ulaştığını belirten mühürlü bir defter dahi göndermiş olmalarına
rağmen, daha sonradan yeni bir arz gönderilerek mühimmatın zayi olduğunu bildirmelerinin yarattığı
çelişkiden bahsedilip, zaiyatın araştırılıp yeniden defter edilmesi istenmiştir (MD, 44, s.166, hk.339:
23 RA 991/16 Nisan 1583).
199

Kefe’den toplanan asker Demirkapı’ya doğru yola çıktıktan sonra geride kalan

cephane ve eşyanın toparlanıp götürülmesi için önce Kabala sancağı Beyi Ferhad Bey

görevlendirildi904. Ardından Kefe’de kalan sipahi zümresini Demirkapı’ya ulaştırma görevi

eski Azak Beyi Mustafa’ya verildi. Ancak, Azak Kalesi bulunduğu konum itibariyle devamlı

surette Rus eşkıyasının saldırılarına maruz kaldığından bu hizmet Kefe muhafazasında

bulunan Mehmed Bey’e havale edildi. Mühimmata dair eşyadan zayi olanların tespit edilerek

bildirilmesi istendi.905. Mehmed Bey’in Demirkapı’ya hareket edecek olması nedeniyle Kefe

nazırlığı da Azak muhafazasında bulunan Mustafa Bey’in uhdesine verildi906. Ancak bir

müddet sonra Rus ve Kazak eşkıyasının taarruzlarından endişe edilerek bu değişiklikten

vazgeçilip, Mehmed Bey ve Mustafa Bey’in sancaklarının muhafazasında kalmaları uygun

görüldü907. Her iki bey Kefe’de toplanacak askerin ihtiyaçlarını karşılayıp eksiksiz bir

şekilde kadırgalarla geçmelerini sağlayacaklardı908.

Görev yerine zamanında ulaşamayanlardan Kastamonu beyi ve emrindeki sipahinin

Kefe’ye geçerek buraya gelecek Rumeli askeriyle birleşip, daha evvel aldıkları hüküm

gereğince Demirkapı’ya gitmeleri hususunda yeni bir emir çıkarıldı909. Bozok910, Kastamonu

ve Rumeli askerinden orduya yetişemeyerek geride kalan zaim ve sipahileri Demirkapı’ya

geçirmek için ise Canik Beyi Ahmed Bey serdar tayin olunup911, gitmeyenlerin ise ağır bir

904
MD, 44, s.111, hk.196, 197; keza s.129, hk.237.
905
MD, 47, s.214, hk.503: 23 Z 990/18 Ocak 1583; MD, 44, s.166, hk.338: 23 RA 991/16 Nisan
1583; keza s.169, hk.348. Mîrî bir mesele için ulakla Demirkapı’ya gönderilen kapıcıbaşlarından
Mustafa ve İbrahim Terek Nehri yakınlarında Kazaklar tarafından çevrilerek İbrahim para
mukabilinde bırakılmış ve Mustfafa götürülmüş olmakla ıtlakına dair Azak beyine (MD, 47, s.260,
hk.630: 29 RA 990/23 Nisan 1583) ve Kırım hanına hükümler gönderilmiştir (MD, 47, s.262, hk.637:
29 RA 990).
906
MD, 44, s.168, hk.344, 345.
907
MD, 44, s.171, hk.352, 353; keza s.200, hk.424.
908
MD, 49, s.160, hk.525: 9 B 991/29 Temmuz 1583.
909
MD, 44, s.169, hk.347, 348: 26 S 991/21 Mart 1583.
910
Çerkes Bey, Osman Paşa’nın ve Haydar Paşa’nın isteğiyle önce sancağının askeriyle birlikte
Demirkapı’ya gitmesi konusunda emir almış, ancak vilâyet-i Rum’un muhafazası daha mühim kabul
edilerek muhafazada kalması uygun görülmüştür (MD, 44, s.184, hk.416, keza s.159, hk.317). Üç
binden az timarı olanlar ve Serdar Ferhad Paşa ile sefere gidenler hariç sipahisini Samsun
İskelesi’nden Kefe’ye, oradan Canik beyinin emrinde Demirkapı’ya göndermesine dair vilayet-i Rum
muhafızı ve Bozok Beyi Çerkes Bey’e yazılan hüküm (MD, 44, s.172, hk.355).
911
MD, 44, s.165, hk.336; Canik Beyi Ahmed Bey’in Samsun iskelesinden Kefe’ye asker geçirmek
için, gemi talep etmesi üzerine Samsun kadısına yazılan hüküm (MD, 49, s.70, hk.245: CA
991/Nisan-Mayıs 1583); keza sancağının muhafazası için asker talep etmesi ve reddedilmesi üzerine
Canik beyine yazılan hüküm (MD, 49, s.86, hk.301: CA 991); İstanbul’dan istediği mühimmatın
200

şekilde cezalandırılacakları bildirilmiştir912. Bu bölgeden yapılan asker veya mühimmat

sevkiyatında yaşanan en büyük problem Rus ve Kazak eşkıyasının saldırılarıydı913. Bu

nedenle askerin, Kefe’ye geldikten sonra müstakil hareket etmeyerek yakında Demirkapı’ya

gidecek olan Kırım hanına mülaki olup, en kısa zamanda Demirkapı’ya hareket etmeleri

istenmiştir914. Kırım hanı Demirkapı’ya gitmeden evvel Bahçesaray’ın muhafızlığına birinin

tayin edilmesini isteyince bu göreve eski Azak Beyi Mustafa Bey getirildi915.

Demirkapı seferi olarak bilinen bu sefer, gerek suiistimaller ve hava şartlarının

eleverişsizliği yüzünden, gerekse yol güzergâhında yaşanan Rus ve Kazak eşkıyasının

saldırıları nedeniyle yaklaşık iki yılda tamamlanmıştır. Bunlara askerin seferden kaçmak için

başvurduğu hileleri916 de eklemek yerinde olacaktır.

Ferhad Kethüda ile gönderildiğine dair Canik beyine (MD, 49, s.98, hk.340: CA 991); sipahilerin
bekletilmeden Kefe’de onları bekleyen Ahmed Bey’e mülaki olup gitmelerine dair Demirkapı’ya
sipahi gönderecek yerlerin kadılarına yazılan hüküm (MD, 49, s.131, hk.446: 18 C 991/9 Temmuz
1583).
912
MD, 44, s.176, hk.367: 27 S 991/22 Mart 1583.
913
Özi’de yaşanan Kazak saldırılarının, hisarerleriyle donatılmış bir gemiyle önlenmesi için Özi
kadısına (MD, 44, s.173, hk.359); Özi sahrasında Kazak saldırılarına karşı askerin muhafaza
edilmesine dair Bender beyine (MD, 44, s.190, hk.407) ve Rumili beylerbeyine (MD, 44, s.200,
hk.423); Özi ve Cankirman’ın eşkıyadan muhafazası için cenkci verilmesine dair Özi ve Akkirman
beylerine ve kadılarına (MD, 44, s.209, hk.441); Akkirman bölgesinde daima maruz kalınan eşkıya
saldırıları konusunda eşkıyanın ve Çasarın niyetlerini öğrenmesi ve eşkıyaya karşı tedbirler alması
konusunda Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’ya, birer sûreti, Rumeli beylerbeyine, Akkirman beyine ve Özi
beyine (MD, 44, s.213, hk.450) olmak üzere emirler yazılmıştır. Buna mukabil Cafer Paşa, Akkirman,
Kili, Bender ve Cankirman’a muhafızlar koyarak eşkıyaya karşı gerekli tedbirleri almış ve merkeze
bildirmiştir (MD, 44, s.221, hk.486). Bunun üzerine bölgelerin muhafazasına gidecek beylere ve
mühimmat hususunda kadılara hükümler yazılmıştır (MD, 44, s.223, hk.471 ve 472).
914
Bu konuda Rumeli kadılarına, birer sûreti vilâyet-i Rum (Sivas) ve Kastamonu kadılarına (MD, 44,
s.177, hk.371: 27 S 991/22 Mart 1583); Rum vilayeti muhafızı ve Bozok Beyi Çerkes Bey’e (MD, 44,
s.188, hk.402: 7 CA 991/29 Mayıs 1583); Rum vilâyeti kadılarına, birer sûreti Kastamonu kadılarına
ve Canik beyine (keza s.190, hk.406); Paşa Sancağı’nın sağ kolunda olan kadılara, birer sûreti sol kol
kadılarına, Rum vilayeti ve Kastamonu’da bulunan kadılara (keza s.193, hk.413: 9 C 991/2 Mayıs
1583) hükümler yazılmıştır. Ancak asker zamanında hareket etmediği için her zamanki gibi gerek
kadılar gerekse sancak beyleri uyarılmışlardır. Vilâyet-i Rum kadılarına yazılan hüküm (MD, 44,
s.195, hk.418).
915
MD, 49, s.133, hk.450: 18 C 991/9 Temmuz 1583.
916
Askerin bir kısmı sahte temessük ile muhafaza hizmetinde kalarak ya da birbirlerine uyup firar
ederek; bir kısmı ise Ferhad Paşa ile sefere memur olmadıkları halde Revan seferine gidip, kale
muhafızlığı yaptık diyerek timar ve zeametlerini yeniden yazdırıp timar ve zeamet tasarruf etmişlerdir.
Bu nedenle Osman Paşa merkeze mektup gönderip, hileye başvurarak Demirkapı’ya gelmeyenlerin ya
da firar edenlerin timarlarının başkalarına verilmesini ve cezalandırılmasını istemiştir (MD, 44, s.230,
hk.492: 21 B 991/10 Ağustos 1583).
201

12. Şirvan’da Osmanlı Hâkimiyetinin Yeniden Kurulması ve Şemahı Kalesinin


İnşâsı

12. 1. Osman Paşa’nın İmam-Kulu Han ile Muharebesi (Meşaleler Savaşı-9


Mayıs 1583)

Osman Paşa’ya yeni kuvvetlerin gelmesiyle bölgedeki kudreti artmış, bu durum

Dağıstan hâkimlerinden Ebûbekir Mirza917 ve Şemhal’in kendilerini tehlikede

hissetmelerine, İran’ın Gence valisine başvurarak onu Osmanlı’yı bölgeden atmak için davet

etmelerine neden olmuştu918.

Bahar (991/1583) geldiğinde, harekete geçmek için uygun zamanı bekleyen İmam-

Kulu’nun en büyük arzusu bizzat Osman Paşa ile savaşmaktı. Zira Gence’deki karargâhının

duvarlarına, Osman Paşa ile bizzat cenk ettiğini gösteren tasvirler çizdirmişti919. Bu kadar

zaman, bu anı bekleyen İmam-Kulu, askeriyle harekete geçmek istediğinde bazı sultanlar

onu vazgeçirmeye çalışmışsa da durduramamışlardı. Gence’den hareketle Kür Nehri'ni

geçtikten sonra çadırlarını kurup beklemeye başladı. Bu sırada Kaçar zümresinden Kara Bagi

Kaçar yanına topladığı askerlerle gelip İmam-Kulu’na katılınca 40-50 bin kişilik bir kuvvet

meydana geldi920. Yeni kuvvetlerle birlikte gücünü artıran İmam-Kulu derhal harekete geçti.

917
Ebûbekir Mirza’nın İran’a meyletmeye başladığı anlaşılışınca kendisine bu meyanda bir hüküm
gönderilmiştir. "Sâbıkâ Şirvân Hâkimi Ebû Bekir Mirzâ’ya hüküm ki, bundan akdem nihâd-ı
pâkînizde olan diyânet ve islâm mûcebince atebe-i aliyye-i gerdûn-kıyâmıza ihlâs-ı tâm ve istisâs-ı
tamâm gösterüp itâat üzere iken halen Kızılbaş-ı evbâş-ı dîn-hırâş tarafına meyliniz olup, oğlunuzu ol
cânibe gönderüp dostluk ve mahabbet iş’ar itdüğünüz i’lâm olundu. İmdi eben-an-ceddin hâdim-i
hânedân-ı dîn-i mübîn ve şer’-i güzîn olanlar hâşâ ki bir vecihle tarîk-ı delâlete sâlik olan melâ’in-i
kem-âyîn yoluna gidüp râh-ı müstakimden udûl ve inhiraf göstere. Husûsan ki sizin silsile-i Hüseyin
ve nesebi yoluna bu zamâna değin dîn-i mübîn-i Resûl-i Ekrem salllalâhu aleyhi ve sellem ile
mukayyed iken hâlâ hilâfı zuhûre gele bu husûsa i’timâd u i’tikâd-ı hümâyûnumuz olmağın gerekdir
ki, vusûl buldukda Âstâne-i sa’âdet-âşiyânemiz tarafına iş’ar olunan ıslâh-ı istisâsınız mûcebince
cadde-i istikâmetde ve yoldaşlıkda kemâ-kân sâbit-kadem olup…" (MD, 44, s.109, hk.191).
918
Kütükoğlu, aynı eser, s.129.
919
Tasvir için bkz. Şecâ’atnâme, s.323.
920
Şecâ’atnâme, s.322-324; Âlî, İmam-Kulu’nun üç bin hassa korucusu, dört meşhur hana tâbi 32 bin
kişi ile toplam 50 bine yakın bir kuvveti olduğunu yazmıştır (Künhü’l- Ahbâr, III, s.404). M. Kemal
Özergin tarafından neşredilen manzûm bir eserde ise İmam-Kulu Han’ın ordusunu oluşturan kuvvetler
şu şekilde verilmiştir:
Gelüp Kür Suyunı geçdi, irişdi on iki sultān Şemāhı üstine kondı kurıldı hayme [vü] sāybān
Levend’ün begleri geldi, yetişdi ceyş-i Gürcistān Boyanısar yine kana didiler ülke-ı Şirvan
202

Osman Paşa’nın casusları İmam-Kulu’na tâbi 10 bin kişilik bir öncü kuvvetinin

üzerlerine geldiğini haber verdi. Bunun üzerine Müskür’de921 kışlayan bazı Rumeli beyleri

İmam-Kulu’nun öncü kuvvetlerini karşılayıp savaşmak için Osman Paşa’dan izin istediler.

Paşa, onların yerlerinde kalarak beklemelerini emretmesine rağmen, Silistre sancak Beyi

Yakup Bey komutasındaki bir miktar asker, onun savaşmaktan korkup kalesinde saklandığını

düşünerek harekete geçti. Osman Paşa, defalarca çavuşlar vasıtasıyla haber göndermesine

rağmen onu dinlemediler. Yakup Bey ve yanındaki Silistre Alay Beyi Mustafa 922,

Abduloğlu, Divâne Malkoç Bey bulundukları mevzilerden ayrılarak Niyazâbad’a kadar

ilerlediler. Osmanlı kuvvetlerinin harekete geçtiğini casuslar vasıtasıyla öğrenen Safevî

öncüleri de gelince aralarında büyük bir muharebe başladı. Yakup Bey kuvvetleri birkaç

koldan saldırıp, düşmanı dağıtmak üzereyken karargâhta bulunan İmam-Kulu kuvvetlerinden

bir miktar asker öncüllerin yardımına yetişti. Takviye kuvvetlerinin gelmesi Yakup Bey’in

askerinin gözünü korkutmuş ancak yine de savaşmaktan geri kalmamışlardı. Yakup Bey de

bizzat muharebe alanına girip düşmanla göğüs göğüse çarpışmaya başladıysa da bu sırada

Abduloğlu, Divane Malkoç Bey ve Alay beyi ile pek çok asker şehit oldu. Yakup Bey

hayatta kalmasına rağmen askeri firar edip ormana sığındı. Tek başına muharebe eden Yakup

Bey’i kılıçla alt edemeyeceğini anlayan Safevîler tüfek ateşiyle atından yıktılar ve şehit

ettiler 923. Osmanlı ordusunda bulunan iki Dobrucalı Râfizî, Yakup Bey’in şehit olduğunu

İmam-Kulu’na haber verip, “asker bî-serdârdur. Hücum idelüm” diyerek İmam-Kulu Han

kuvvetlerini kışkırtınca Kızılbaş’ın saldırıya geçtiğini gören Rumeli askeri Derbend’e doğru

firar etti924.

Hezimete uğrayan askerden pek çoğu esir edilirken bir kısmı yaralı olduğu halde

Derbend’e kadar ulaşmayı başardı. Düşman elinden kaçanlar gelip durumu Osman Paşa’ya

Birikdi Surhuserlerle cehūl-i kavm-i Tāğıstān Kūbālu, Kürelü geldi, irişdi ‘asker-i Burhān
(“Osman Paşa’nın Şirvan Seferi ile İlgili Üç Manzûme” TED, II, Ekim 1971, s.267).
921
Âşık Mehmed Rumeli askerinin bu sırada Niyazâbad’da kışlamakta olduğunu nakletmektedir
(Menâzir, II, s.934).
922
Osman Paşa’nın mektubunda Köstendil alay beyi olarak geçmektedir (“Demürkapu’dan Osman
Paşa, İvaz Efendiye Gönderdüği Mektubun Sûretidir”, Târih-i Osman Paşa, s.71).
923
Şecâ’atnâme, s.325-332.
924
Menâzir, II. 934.
203

bildirdiğinde, Paşa önce tereddüt ettiyse de askerinin daha fazla zebun olmasını

istemediğinden Silahdarlar Ağası Ali’yi askere yardıma göndermeye karar verdi. Ali Ağa bir

divan toplayıp askerin maneviyatı arttırıp cesaretlendirdi. Ağa’nın bu şekilde istekli ve

cesaretli olması askeri de gayrete getirince gidip Paşa’ya dileklerini ilettiler 925. Askerin

Osman Paşa’nın huzuruna gelip savaş için harekete geçmek istediklerini Âsafî şöyle

kaydetmiştir:

Didiler niçün durur iy şehriyār Rezm içün basdık geldik nice diyār

Kal‘a içün olmadık merd-i hisār Yohsa bizde yok mıdur nāmus u ‘ār

Gelmişiz a‘dāyile uruşmağa Şāhlarla rūberū duruşmağa

Pâdişāh uğrına itdük cān fidā İzmezüz hāşā ‘adūsundan îbā926

Askerin bu şekilde savaşmak için arzulu olması Osman Paşa’yı memnun etmiş ve

İmam-Kulu üzerine harekete geçmeye karar vermişti. Hemen otağını kale dışında kurup,

bütün hazırlıkların yapılmasını emretti. Önceki muharebede at ve silahını kaybedenlere

yenileri verildi. Atı Karakaytas hazırlanıp Paşa’ya getirildi. Hazırlıklar tamamladıktan sonra

düşman üzerine gitmek üzere yola çıkıldı927.

Diğer taraftan İmam-Kulu, Yakup Bey’in kuvvetlerini mağlup edip kendisini şehit

etmenin verdiği güçle daha da cesaretlenmişti. Yine bu sırada Levend-oğlu Aleksadre Han’ın

kuvvetlerinin gelip İmam-Kulu’na katılmasıyla 40-50 bin kişilik bir güce ulaşmıştı928. Bu

şekilde kendine güveni iyice artan İmam-Kulu ve yanındaki sultan ve hanların mührünü

taşıyan bir mektup yazarak, Osman Paşa’nın şanını ve yiğitliğini methettikten929 sonra

925
Şecâ’atnâme, s.332-335.
926
Şecâ’atnâme, s.335; Askerin Osman Paşa huzurunda bulunduğunu gösteren minaytür için bkz.
aynı eser, s.336.
927
Şecâ’atnâme, s.337-338; Özergin, aynı makale, s.267-268.
928
Şecâ’atnâme, s.338-339; Osman Paşa mektubunda Aleksandre Han’ın dört Gürcü hanı ve bir-iki
bin kişilik bir kuvvetle İmam-Kulu’na katıldığını belirtmiştir (Târih-i Osman Paşa, s.70). Savaştan
sonra, Demirkapı’da muhafazaya kalan Cafer Paşa’ya gönderilen bir hükümde İmam-Kulu askerinin
sayısı 20 bin olarak verilmiştir (MD, 51, s.19, hk.64: 11 Ş 991/30 Ağustos 1583). Mehmed Subhi ise
bu sayıyı 47 bin olarak nekletmektedir (Tebriziyye,s.77). krş. Kütükoğlu, 129.
929
Biz ki şāhın kuluyuz iy nām-dār Neyse itdir hizmetini ihtiyār
Sen dahi hünkāra kulsun bî-gümān Nice yıldır bunda kıldın terk-i cān
Kana kardun cümle Şirvān hākini Şerhalar şerh itdi tīgın çākini
Tîğ ile korkutdun Îrān illerin Geldün aldun darı Şirvān illerin
Gitdi nāmın Lār u Hindistāna çak Õātına serdārlık oldı ehak
Karşuna el arkasın kodı felek Hak bu ki serversin ana ne dimek
204

“cesareti varsa Derbend’de saklanmayıp”930 karşılarına gelmesini beyanla, mektubu bir esire

verip Osman Paşa’ya gönderdiler. Samur Nehri931 kenarına kadar getirdikleri esir,

kurtulmanın verdiği sevinçle, süratle mektubu serdar Osman Paşa’ya ulaştırdı. Paşa mektubu

getiren askere bir hil’at ihsan edip, teselli ettikten sonra mektubu ahaliye okudu 932.

Serdar, mektuba yazdığı cevapta; kendisini korkaklıkla suçlayan “İmam-Kulu’nun

yerinde kalıp beklemesini, kendisinin geleceğini; yaptıklarının katliam değil gazâ olduğunu;

onun hile ile pek çok adamını şehit ettiğini; bizzat gelip başını alacağını; uyuyan ejderhayı

uyandırdığını” söyleyerek İmam-Kulu’nu tehdit etti. Bu mealde yazdığı mektubu

gönderdikten sonra kendisi de hemen askerini hazırlayıp yola çıktı933. Rebîülevvel sonunda

(Nisan sonu 1583) Müskür yakınlarında bulunan934 Vilayet Arkı denilen Palasa’ya gelindi ki,

burası Timur ile Toktamış Han’ın savaştığı bir yerdi935. Buradaki Baştepe’de ordugâhını

kuran Paşa’nın geldiğini öğrenen İmam-Kulu’nun kuvvetleri de harekete geçip savaş düzeni

aldılar. Şirvan’ın eski hâkimlerinden olup Osmanlı’dan yüz çeviren Ebûbekir Mirza da

yanındaki kuvvetlerle gelip İmam-Kulu’na mülâki oldu. Sahranın güney tarafında Ebûbekir

kuvvetleri, kuzeyinde İmam-Kulu kuvvetleri yerlerini almıştı. Osman Paşa, bir tarafta Kefe

Beylerbeyi Cafer Paşa komutasında Rumeli askeri ile silahdar ve sağ ulûfeci bölüğü; diğer

tarafta Sivas Beylerbeyi Haydar Paşa komutasında Kastamonu kuvvetleri ve dergâh-ı âli

bölüğünün bir kısmı olmak üzere askeri iki kola ayırdı936. Kendisi önlerinde bulunan 30 adet

Gel yiter kan itmeden çek ellerün Sakın efganı datar bu dillerün
Behr-mend olmaz kem-āzār olmayan Rahmı olmayandır eylik bulmayan
Küşte-i tīgın vāsıl olur Kırk yılda bir yiğit hāsıl olur (Şecâ’atnâme, s.340).
930
Gel berü eyle bu sevdādan ferāğ Kal‘adan çık itme Derbend’i durağ
Merd isen meydāna gel itdiklerün Gösterem bir bir sana n’itdüklerün
Kurtarayım hem seni kan itmeden Halkı dāyim böyle bi-cān itmeden
Bunca mazlūmun alayın dādını Yıkayın Sünnīlerün bünyādını (Şecâ’atnâme, s.340-341).
931
Bu gün de hâlâ var olan bu Samur Nehri'nin havzası Arapça eserlerde Lezgilerin memleketi olarak
yer almaktadır. Nehir eski Maskat şehrinin havalisinde bulunuyordu. Diğer bir ifadeyle Derbend’den
Maskat civarına gelebilmek için Samur Nehri'ni geçmek gerekmekteydi. Zeki Velidi bu kentin yakın
zamandaki Ferhad Kent olduğunu tespit etmektedir (“Azerbaycan Tarihî Coğrafyası”, Azerbaycan
Yurt Bilgisi, I, İstanbul 1932, s.38).
932
Şecâ’atnâme, s.340-341.
933
Şecâ’atnâme, s.341-342.
934
Abdurrahman Şeref, “Öztemüroğlu Osman Paşa’nın Bir Mektubu”, TOEM, VIII/43, İstanbul
1333, s.36.
935
Şecâ’atnâme, s.342.
936
Şeref, “Öztemüroğlu Osman Paşa’nın Bir Mektubu”, s.37; keza Târih-i Osman Paşa, s.71.
Askerin taksimatı konusunda Âlî, kuvvetleri aynı vermekle birlikte Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’nın
205

darbzenle ve tüfekli yeniçerilerle beraber merkezde durup savaş tertibi alındı937. Asker

başlarında serdarları olduğu halde dizilip kös ve zurna sesleriyle öncü kuvvetler arasında

muharebeye başladı (16 Rebîülâhır 991 Pazar/8 Mayıs 1583938). Sabahtan akşama kadar

süren kanlı bir çarpışma olmuş, karanlık bastığında asker birbirinden ayrılmıştı939.

Sabah olup gün ağardığında asker yeniden sağlı sollu saflarında yerlerini alarak,

öncüler arasında başlayıp devam eden muharebede, kısa sürede çok sayıda kayıp yaşandı.

İmam-Kulu hassa kurçileri ile Osman Paşa’nın karşısında; Hüsam Han oğullarından Rüstem

Han, Haydar Paşa’nın karşısında; Şirvan-şah oğullarından Ebûbekir Mirza ise Cafer Paşa

kuvvetlerinin karşısında savaşıyorlardı940. Karşılıklı büyük kayıplarla savaşa devam

edilirken, Safevîler Niyaz-âbâd’ı ele geçirdiler. Bu onlara kısa süreli bir üstünlük sağlamışsa

da Osman Paşa’nın meydana gelip üç bin941 kişilik askerini gayrete getirmesiyle birlikte,

başta Cafer Paşa olmak üzere Muhammed Bey, Niğbolu beyi ve Köstendil beyi askerin

yanında sabahtan akşama kadar şiddetle savaştılar942. Osman Paşa kâh sağ tarafa kâh sol

tarafa yetişip askerin maneviyatını artırmaya gayret ediyordu. Safevîlerin susuzluk yüzünden

zor durumda kaldığı bir sırada, Silahdar Başı Ali Ağa, Osman Paşa’dan izin alıp yanındaki

sipahilerle Cafer Paşa kolunu takviye etti. Ancak akşam vakti eriştiğinden kesin darbeyi

indirmek mümkün olmadı. Yine de o gece savaşa ara verilmeyip, meşaleler yakılarak yatsı

vaktine kadar muharebe devam ettiğinden, bu savaşa “Meşaleler Savaşı” denmiştir 943.

Üçüncü gün (10 Mayıs Salı) yine sabah olup, Osman Paşa kuvvetleri eski düzenlerini

alıp, öncü kuvvetler meydana çıktığında, Safevî kuvvetleri meydana gelmeyip Derbend’e

askerin sol, Haydar Paşa’nın sağ tarafına komuta ettiğini savunurken (Künhü’l-Ahbâr, III, 407),
Âsafi bunun tersini kaydetmiştir (s.343).
937
Künhü’l-Ahbâr, III, 407.
938
Osman Paşa’nın yazdığı mektupta Pazar olarak verilen (Târih-i Osman Paşa, s.72); ve
muharebenin ilk gününün tarihi olan 16 R 991, miladî 9 Mayıs Pazartesiye tekabül etmekle birlikte,
Âli’nin, askerin Baştepe’ye vardığı tarih olarak verdiği 7 Rebîülâhır Pazar gününden hareketle 16
Rebîülâhır Salı gününe denk gelmektedir (Künhü’l-Ahbâr, III, s.406).
939
Şecâ’atnâme, s.342-344; savaşın başlangıcını gösteren minyatür için bkz. aynı eser, s.345.
940
Künhü’l-Ahbâr, III, 408.
941
“sevâd-ı leşkerden gayri Osman Paşa’nını yanında iki bin nefer Tâğıstanlı ve sekiz bin nefer Rûmî
ve iki bine kârib sevâd-ı leşker var idi” (Tebriziyye, s.77).
942
Şecâ’atnâme, s.347-349.
943
Âlî, Künhü’l- Ahbâr, III, s.408-409; Âsafî savaşın ikinci gününde hava kararınca her iki ordunun
meydandan çekilip sadece karakol kuvveti bırakıldığını kaydetmiştir (Şecâ’atnâme, s.349).
206

doğru hareket etmiş ve Samur Nehri kenarına konmuşlardı. Bu şekilde bir manevranın

nedeni, Osmanlı askerinin Derbend tarafına firar edeceğini düşünerek yolu kapatmak

istemeleriydi. İmam-Kulu kuvvetlerinin Derbend yolunu tutması ve meydana çıkmaması

nedeniyle Osman Paşa, askerini oldukları yerde durdurup beklemeye başladı. Her iki taraftan

da bir girişim olmayınca o gün muharebeye ara verilmiş oldu. Askerler ordugâha dönüp

sabaha kadar dinlendiler 944.

Bir günlük aradan sonra dördüncü gün (11 Mayıs Çarşamba945) asker sabah

namazından sonra bütün ağırlıklarını yükleyip hareket ettiği zaman, Osmanlı kuvvetlerinin

firar ettiğini düşünen İmam-Kulu, Osman Paşa’nın etrafını çevirmek için harekete geçti.

Ardından Osman Paşa kuvvetlerinin hücumu ile muharebe başlamış, şiddetli çarpışmalardan

sonra bir ara Cafer Paşa kolu zayıflamışsa da Köstendil beyi komutasındaki Rumeli askeri ve

bölük halkından bir miktar asker yardıma gelince o taraftaki Kızılbaşlar firar etmişti. Askerin

firar ettiğini gören İmam-Kulu onları geri çevirmeye çalıştı ancak muvaffak olamayınca

kendisi de yedek bir ata binerek firar etti946. Gürcülerden947 kurtulanlar Dağıstan’a doğru

kaçmaya başladılar. Ancak Osman Paşa onların takip edilmesine izin vermedi948.

944
Şecâ’atnâme, s.349-350. Âlî’ye göre muharebenin üçüncü (salı) günü her iki taraf da
savaşmamıştı. İmam-Kulu’nun fikrine göre, gece Osmanlı kuvvetlerini yenerek ayrılacaklar, ancak
sabah olduğunda firar ettikleri anlaşılacaktı. Fakat düşündüğü gibi olmamış, karakol kuvvetleri buna
fırsat bulamamıştı (Künhü’l-Ahbâr, III, s.410).
945
Âsafî, muharebenin dördüncü gününü 14 R (4 Mayıs) Çarşamba olarak vermiştir (s.355).
946
Künhü’l-Ahbâr, III, s.410-411; Özergin, s.278-279. Âsafî, kuvvetlerin dizilişini;
Durdılar nāçār karşu ol zamān Cenge hāzır oldı hep surh-ı serān
Bārıyeg Begle Yusuf Beg bir taraf Durdılar nīze-güzārān her taraf
Sağ kol cenginde Rüstem Hān idi Şāmlu Mehdī Kulu Sultān idi
Hem Hālife Ensārun iki oğlıdur Birisinün nāmı Mürşid Kulıdur
Birine hem Şāhvirdi nām idi Sol tarafdan ol iki nā-kām idi
Bir tarafdan yine Gürcistānīler Ya‘ni Gürciler Sikender Hānîler
Durdılar bağladılar alayını Her biri destine aldı yayını
Gürciler cenge mübāşir oldılar Geldiler sağ kolı alıp durdılar
……………………………………………………………………………..
Surh-serlerden kuşaġına dolı Var idi Taşludan Mehdī Kulu
Çıkdı meydāna ol dem ol hāricī Anı dirlerdi urıcı varıcı
Çıkdı sünnîden dahi Keyvān Beg Oldılar mukābil nice seg
şeklinde vermiştir (Şecâ’atnâme, s.353-354).
947
İki Gürcü beyi ve on beş önemli adamı ve bir kâtip sağ olarak Osman Paşa’nın huzuruna getirilmiş,
gerisi kılıçtan geçirilmiştir. Sağ kalanlardan iki han ibret olması ve bir daha Osmanlı’dan yüz
çevirmemeleri için Levend Han’ın yanına gönderilmişti. Kızılbaş’tan ölenler 7500 kadar olup, deftere
kaydedilmiş ve başlardan kuleler inşa edilmişti (Künhü’l-Ahbâr, III, s.413).
948
Şecâ’atnâme, s.358.
207

Osman Paşa mektubunda; Savefîler firar ettikten sonra savaş meydanına yakın

mevzide yaklaşık on bin949 Kızılbaş’ın ölü bulunduğunu, Aleksandr Han’ın yanındaki iki

Gürcü beyiyle otuz-kırk askerinin diri yakalandığını; Gürcü askerinin geride bıraktığı her

şeyin ganimet olarak alındığını yazmıştır. İmam-Kulu'nun ise sağ kalanlarla birlikte Kür

Nehri’ne doğru at sürdüklerini ancak mesafe uzak olduğundan çoğu askerin ve atlarının

zebûn olduğunu ve ahalinin eline geçtiklerini belirtmiştir950. Âsafî’nin ayrıntılı bir şekilde

nakline göre; düşmanın bıraktığı çadırlar bir anda Osmanlı askerinin eline geçmiş, çadırlarda

bulunan kadın, mücevher, altın, kılıç ile her türlü Acem ve Hind ipeklileri ve baharat yağma

edilmişti. Böylece asker, Safevîlerin geride bıraktıklarından ganimete doymuştu 951.

Bu zafer, çağdaş şairlerin manzûmelerinde Çaldıran Zaferi’ne, Osman Paşa ve İmam-

Kulu Han, Yavuz Selim Han ve Şah İsmail’e benzetilmektedir:

Vilāyet Arkı bu yılda sanasın Çaldırān oldı

Selim Han, İsmā‘il ile gelüp ceng ü kıran oldı

Niçe tāçlar ıssuz kaldı, niçe şehler nihān oldı

Niçe serler kesilüben, niçe sırlar ‘ıyan oldı952.

Bu zaferle Şirvan’da Osmanlı hâkimiyeti sağlanmış, 20 bin953 kişilik bir kuvveti olan

Osman Paşa Gürcülerin desteğindeki 50 bin kişilik bir orduyu mağlup ettiği gibi 10 bin’e

yakın Safevî yok edilmiştir954. Osman Paşa zaferi kazanan askere mertebelerine göre

ihsanlarda bulunduktan sonra Baştepe’den ayrıldılar. Şabran’a gelen asker bir hafta boyunca

949
Talikizâde, İmam-Kulu ordusundan 12 bin kişinin muharebede katledildiğini ve bunların
kellerinden üç kule yapıldığını kaydetmiştir (Tebriziyye, 78).
950
“Demürkapu’dan Osman Paşa, İvaz Efendiye Gönderdüği Mektubun Sûretidir”, Târih-i Osman
Paşa, s.74; Künhü’l-Ahbâr, III, s.411.
951
Şecâ’atnâme, s.360-361.
952
Özergin, aynı makale, s.277.
953
Solakzâde, Osman Paşa’nın İmam-Kulu Han’ın 50 bin kişilik ordusunu görünce yanındaki askeri
fazla gösterip düşmanı yıldırmak için tedbir aldığını, elindeki az sayıdaki askerini bir dağın etrafını
ihate ettirip, durmadan dağın etrafını tavaf ettirdiğini, böylece Kızılbaş askerinin Osman Paşa’ya
takviye yeni kuvvetler geldiğini zannettiğini ve Osman Paşa’nın zaferi bu şekilde kazandığını ve bu
fikrinin Özdemiroğlu’na şöhret kazandırdığını nakletmektedir (Solakzâde Tarihi (haz. Vahid Çabuk),
Ankara 1989, s.335-336).
954
Kırzıoğlu, s.337.
208

burada istirahat ettikten sonra Çırak menziline gelip, oradan da hareketle, 12 Cemâziyelevvel

(3 Haziran 1583)’de Şemahı’ya vardı955.

Osman Paşa’nın İmam-Kulu Han ile muharebe ettiği sıralarda yeni şark serdarı Ferhad

Paşa yanındaki askerle İstanbul’dan ayrılmış (1 Mayıs 1583), akabinde kendisine ilhak olan

yeni kuvvetlerle Kars’a gelmiş, Kars Kalesi’nin muhafızlarını değiştirdikten sonra 11

Ağustos’ta Revan üzerine hareket etmişti. Revan Hâkimi Tokmak Muhammedî Han’ın

burayı boşaltmasıyla kısa sürede fethedilerek ağustos sonunda kale yapımına başlanıp 45

günde tamamlanmıştı. Beylerbeyliğe Hızır Paşa’yı tayin edip, Cığala-zâde Yusuf Sinan

Paşa’ya Diyarbekir beylerbeyliğini tevcih ve vezaretle Revan muhafazasına bırakmıştı956.

12. 2. Şemahı Kalesinin Yeniden İnşâsı

Kızılbaş tamamen Şirvan’dan atıldıktan sonra, Osman Paşa akeriyle birlikte

Derbend’den ayrılarak Kızılbaşların boşalttığı Şemahı’ya geldi. Şeki’de bulunan ve Osmalı

çekildikten sonra Şah Hudabende tarafına geçen Şâhmir ve adamları gelip, Osman Paşa’dan

avf dileyerek bağlılıklarını bildirdiler. Paşa, onları bağışlayıp teselli ettikten sonra, asker için

Şemahı’da bir kale binasına karar verdi957. Şekbanbaşı’yı mimar olarak tayin edip, 6

Haziran’da inşaata başlandı958. Bu sırada Gürcü Aleksandr Han’ın kale inşâtına yardımcı

olacağını öğrenen İmam-Kulu, Osman Paşa üzerine yürümek için asker toplamış, hatta

Aleksandr’ı da yardıma çağırmış, gelmediği takdirde seferin onun üzerine döneceğini

söyleyerek tehdit etmiştir. Yine Gürcü hanlarından Simon, Aleksadre ve İmam-Kulu’na

haber gönderip, ordu-yu hümayun gelmeden Osman Paşa kuvvetinin bertaraf edilmesini

teklif etmişti. Bu şekilde bir hazırlık yapıldığını haber alan Tiflis beylerbeyi durumu

955
Künhü’l-Ahbâr, III, s.413; Şecâ’atnâme, s.363; “Demürkapu’dan Osman Paşa, İvaz Efendiye
Gönderdüği Mektubun Sûretidir”, Târih-i Osman Paşa, s.75.
956
Kütükoğlu, s.134-137. Ferhad Paşa’nın ilk serdarlığı sırasında Revan, Tomanis ve Lori’deki
fetihleriyle ve kale inşasıyla ilgili tafsilatlı bilgi için bkz. Kırzıoğlu, s.344-355; Kütükoğlu, s.133-144.
957
Âşık Mehmed bu sırada yeniden Derbend’e gelmiş ve Derbend’den Şirvan-Şemahı’ya gelen
Osman Paşa ve askerin yanında bulunuyordu (Menâzir, II, s.935).
958
Târih-i Osman Paşa, s.75. Miladî takvime göre 15 CA’in, 6 Haziran Pazartesi olması gerekirken,
ilgili yerde mezkûr tarihin “Pazar” günü olduğu belirtilmektedir.
209

İstanbul’a bildirmiş, bunun üzerine Serdar Ferhad Paşa uyarılarak, kendisi varıncaya kadar

önceden 10 bin kişilik bir asker ve hazine gönderip tehlikeyi bertaraf etmesi istenmiştir 959.

Çevresi on bin960 arşın olan bir alanda yapılacak kale inşaatı askere taksim edildi.

Toplam yetmiş kuleli dış kaleye ve yirmi kuleli iç kaleye sahip taş bina ile eski Şirvan-

şahlara ait olan ve Osman Paşa’ya tahsis edilen sarayın tamiri Receb ayının ortalarında

(Ağustos başı 1583)961 tamamlandı. Kalede sakin olacak askerin zahire ve mühimmatları

tedarik edilip yerleştirildi962. Kalenin etrafı surlarla çevrilip yedi yerinden şehre kapılar

açıldı. Dizdar ve hisar-erleri ile burçlarına toplar yerleştirilen kale muhkem hale getirildi.

Şemahı beyliğine ve muhafızlığına Köstendil beyi963 Şamî mahlaslı Mustafa Bey tayin

edildi964.

Osman Paşa, mektubunda kale binasından bahsederken; “İbrahim Han-ı bed-gümân,

Dersa’âdet’de “Şemahı Kal’ası binâ olunmak emr-i müşkildür, taş yerine baş gerekdür” deyü

cevâb virmişdür. Fil-hakîka zikr itdüğü üzere, Hakk sübhânehü ve teâlâ’nın ‘inayet ve

hidâyeti zuhûr bulup, ‘adûnun bir mertebe inhizâmı müyesser olmuşdur ki, kal’a taş yirine

baş ile binâ olunsa, ‘adûnun taş yirine başları ve su yerine kanları ile tîre ve kal’a tahmîr

olunmak mümkin ve müyesser idi” şeklinde zaferiyle gururlanmıştır965.

Âlî, kale tamamlandıktan sonra Gürcü ve Kızılbaşların birbirine düştüğünü, Gürcü

meliklerinin korkularından Osman Paşa’ya elçi göndererek bağlılıklarını bildirdiklerini

kaydetmiştir. Osman Paşa kale binası tamamlandıktan sonra bir miktar asker alıp 28 Şaban

(16 Eylül)’da Şemahı’dan ayrıldı. Önce neft madenlerinin bulunduğu Bakü bölgesine gidip,

Bakü kalesini ve madenlari kontrol etti. Demirkapı’ya geçen Osman Paşa bayramı burada

geçirdikten sonra İstanbul’a gitmek istediğini kapı kethüdası Handan Ağa vasıtasıyla

959
MD, 49, s.77, hk.267: 8 C 991/29 Haziran 1583.
960
Etrafı 7000 zira’ (Cenâbi Tarihi (haz. Mehmet Canatar), cilt II, s.264).
961
Cenâbi, Şemahı kalesinin 40 günde tamamlandığını nakletmiştir (Canatar, aynı tez, cilt II, s.264).
962
“Demürkapu’dan Osman Paşa, İvaz Efendiye Gönderdüği Mektubun Sûretidir”, Târih-i Osman
Paşa, 75-76; Künhü’l-Ahbâr, III, s.413-414; Şecâ’atnâme, s.363-364.
963
Âsafî sadece Köstendil beyinin beylerbeyi tayin edildiğini yazarken (Şecâ’atnâme, s.365),
Kırzıoğlu (s.338)’de, Amasya Sancakbeyi Mustafa Bey’e tevcih edildiğini kaydetmiştir.
964
Şecâ’atnâme, s.364-365. Kaleyi ve Beylerbeyi Şamî’nin Osman Paşa’nın elini öptüğünü gösteren
minyatür için bkz. aynı eser, s.364.
965
“Demürkapu’dan Osman Paşa, İvaz Efendiye Gönderdüği Mektubun Sûretidir”, Târih-i Osman
Paşa, s.76.
210

padişaha bildirdiğinde, bu isteği kabul edilmeyerek ayrılmaması istendi966. Kışın gelmiş

olması nedeniyle bu sene de yanındaki Sivas, Kefe ve Erzurum vilayeti askeriyle kışı orada

geçirmesi, ancak baharda eski kuvvetlerin yenileriyle değiştirilebilceği, Ferhad Paşa’nın da

baharda yeniden hareket edeceği bildiriliyordu967. Ayrıca Demirkapı’da bulunan askerin

yerine gelecek olan harçlıkçılar ve hazine Kefe’de bekletiliyordu968. Ancak Osman Paşa’nın

ısrarlı arzları karşısında İstanbul’a gelmesine icâzet verildi969. Yanında bulunan Kefe

Beylerbeyi Cafer Paşa’yı Şirvan serdarlığına [Kaimakam] ta’yin edip, askerin bir kısmıyla

966
Osman Paşa İstanbul’a gelmek arzusunu bildirdiğinde kendisine aşağıdaki mektup gönderilmiştir:
“…Kapu kethüdâsı tayin olunan Handan Ağa kulunuz zat-ı maâli-nisabınuz içün bu kış içinde ol
cânibden dergâh-ı sa’âdet-medâra gelmesi mukarrerdir diyü bildirmekle, devletlü ve sa’âdetlü
padişahımız zillulah Teâlâ ensâre hazretlerine mün’akis oldukda, ol cânibin ahvâli ber-taraf olmayup
muhtel ve müşevveş kalup düşman-ı bed-kirdâr ile ceng ü cidâlde iken asker-i zafer-makrûnu koyup
gitmenize aslâ rıza-yı hümâyunları olmayup ferman-ı âlîşânları ve hatt-ı hümâyûnları mûcibince tevdî
olunup irsal olunmuşdur. Eyle olsa, gelmeniz hususu sâir vüzerâ karındaşlarınız ile müşavere
olundukda hiçbir vechile teveccühünüz münasib görülmediğinden mâ’adâ asker-i zafer-rehber-i
pâdişahî dahi anda sizin nâmenizle durup hidmetlerinde kāimlerdir. Zat-ı şerîfiniz gitdikden sonra
anda olan asker bil-külliye müteferrik olup el-iyâzü billâhi te‘âlâ a’dû-yı delâlet âyînden bir mahalle
zarar ü gezend irişse uğur-ı hümâyûn-ı izzet-makrûnda bunca zaman itdiğünüz yararlık ve dilâverlik
etrâf-ı âleme münteşir iken hebaen mensûr olmasında iştibah olduğundan mektûb-ı muhâleset-i üslûp
irsal olunmuşdır. İmdi el-umûru merhûnetün bi-evkātihâ fehvasıyla olup sa’âdetlü devletlü pâdişâh-ı
gerdûn-vakar hazretlerinin fermân-ı âlîleri üzere yerinizde sâbit-kadem ve râsih-dem olup rızâ-yı
hümâyûnlarına mugayir bir hâl zuhuruna cevâz gösterilmekden hazer idüp emr-i hümâyûnlarına
imtisâl-i sa’âdet-dâreyn bilüp dâimâ duâ-yı hayrdan unutmayup nihâd-ı necabet-nijadınızda münderic
olan vüfûr-ı şecâ’at ü şehâmet ve firâset ü kiyâset muktezasınca kemer-i gayreti miyân-ı câna kemend
idüp bi-inâyeti’l-meliki’l-mennân düşmân-ı duzâh-mekân ile ber-taraf olmağa sa’y-ı belîğ ve cidd-i
bi-dirîğ idüp, uğur-ı hümâyûnda envâ’ yüzaklıkları tahsîline ikdâm-ı tâmm eyleyesiz ki, mâverâ-yı
perde-i takdîrden zuhûra gelecek fütuhât-ı celîle nümâyan olup, envâ’ sürûr ü behcet ve esnâf-ı hubûr
ve gıbtat ile avdete bâis ü bâdi ola. İnşallâhü te‘âlâ asâkir-i nusret-meâsire serdâr olan Vezîr Ferhad
Paşa karındaşınız dahi Erzurum cânibinde asker-i İslâmla kışlamak ferman olunup ve cenâb-ı emâret-
meâb han hazretleri dahi Demirkapı cânibine varup anda kışlamağiçün irsâl olunan nâme-i hümâyûn-ı
pâdişahî mûcebince ol cânibe varup bu kış anda ikāmet niy‘etine teveccüh itmişlerdir. İnşallahü te‘âlâ
mülâki oldukda yek-dil ü yek-cihet olup ittifâk-ı cânibeyn ve ittihâd-ı tarafeyn ile yüz aklıkları
tahsîline mücidd ü sa’î olasız ki bu bâbda vücuda gelen mesâî-i celîleniz mukâbelesinde inâyet-i
âliyye-i pâdişâhîye mazhar olacağınızdan gayri indallâhi te‘âlâ dahi müsîbât-ı ‘azîme ihrâzına vesîle
idüğüne iştibah buyurulmaya (Feridun Ahmed, Münşeât, II, s.78). Ferhad Paşa’nın askeri münâsib
yerlerdeki kışlaklara göndermesine dair gönderilen hüküm (MD, 52, s.103, hk.250: 19 L 991/5 Kasım
1583).
967
Sivas Beylerbeyi Haydar Paşa’ya ve sûretleri Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa, Erzurum Beylerbeyi
İbrahim Paşa ve Osman Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 51, s.88, hk.271: 24 Ş 991/12 Eylül 1583).
968
Canik beyi serdarlığında Demirkapı’ya harçlıkçı ve hazine yola çıkarıldığı (MD, 51, s.49, hk.156;
keza s.50, hk.157, 159; keza s.51, hk 160; keza s.54, hk.170) sıralarda Kazakların Bender, Özi ve
Akkirman’a taarruzları olması nedeniyle hem Rumeli Beylerbeyi Cefer Paşa serdarlığında Rumeli
askeri (MD, 51, s.38, hk.120, 121, 122, 123; keza s.39, hk.124, 125, 126; keza s.40, hk.127; keza s.41,
hk.130; keza s.41, hk.145; keza s.48, hk.153 ve 154) hem de Kefe’ye varmış bulunan ve Demirkapı’ya
gidecek olan harçlıkçılar bu olayın bertaraf edilmesi için seferber edildiler (MD, 51, s.54, hk, 170: 16
B 991/5 Ağustos 1583).
969
Künhü’l-Ahbâr, III, s.414-415; Mustafa Karanfil, aynı tez, s.36.
211

yola çıktı. Geride kalan asker ve Cafer Paşa bir mesafeye kadar ona eşlik edip yolculadılar (4

Şevvâl 991/21 Ekim 1583) 970.

İmam-Kulu Han’ı mağlup etmesi, Şirvan’ı yeniden Osmanlı hâkimiyetine

kazandırması ve Şemahı’da bir kale bina etmesi İstanbul’da memnuniyet yaratmış ve Osman

Paşa’ya hizmetlerinden dolayı bir murassa’ hançer ve iki adet hil’at ihsan edilip, Ferhad

Kethüda ile Şirvan’a ulaştırılmıştı971. Buna ilaveten 21’i yol güzergâhında olan Çerkes

beylerine ve Dağıstan hâkimlerine, 79’u ise İmam-Kulu muharebesinde hizmetleri

görülenlere verilmek üzere 100 adet hil’at ihsan edilmiştir 972. Yine bu zafer ilan edilip,

şenlikler düzenlenmesi ve yeni seferlerin fetihle sonuçlanması için dua edilmesine dair çevre

vilayet ve sancakların bey ve kadılarına emirler gönderilmişti973.

13. Osman Paşa’nın Şirvan ve Dağıstan’daki İktisadî, İdarî ve İmar Faaliyetleri

Osman Paşa beş yıl kaldığı Şirvan’da gerek Safevîlerle ve gerek yerli Dağıstanlılar ve

Gürcülerle yaptığı muharebeler sonunda Şirvan ve Dağıstan’da Osmanlı hâkimiyetini kesin

olarak yerleştirmiştir. Giriştiği iktisadî ve idarî faaliyetler, onun iyi bir komutan olmasının

yanında, ileri görüşlü bir devlet adamı olduğunu da göstermektedir.

Bu yöndeki önemli bir girişimi İstanbul’dan gönderilecek her türlü mühimmat ve

asker nakliyatının sağlandığı güzergâhın daha iyi işleyebilmesi ve yolların güvenliğinin

sağlanması maksadıyla Demirkapı ile Kefe arasında bulunan Kuban ve Terek nehirleri

970
Şecâ’atnâme, s. 366-368. Cafer Paşa’nın serdarlığa getirilişini tasvir eden minyatür için bkz. aynı
eser, s.367; Künhü’l-Ahbâr, III, s.415. Adı geçen eserlerde Osman Paşa’nın 4 Şevvâl/21 Ekim’de
ayrıldığı kaydedilmiş ise de 19 Şevvâl’de Demirkapı’dan ayrılmaması yönünde bir hüküm yazılmıştır.
İstanbul’a gelme niyetinde olduğunun duyulması üzerine buna padişahın rızasının olmadığı, eğer o
gelirse yanındaki askerden kimsenin Şirvan’da kalmayıp firar edeceği, henüz savaş bitmeden ve
devleti memnun edecek bir sulh yapılmadan ayrılmasının doğru olmayacağı belirtildikten sonra,
“Yüzün ağ olsun, şimdiye değin vâki’ olan hizmet-i mebrûren cemî'-i makbûl-ı hümâyûnum olup ber-
mûceb-i inayet-i âlişânıma mazhar olduğundan gayri, duâ-yı hayrıma dahi müyesser olmuşsundur…
Mukaddema cibilliyetinde merkûz olan celâdet ü şehâmet ve senin hırâset ü kiyâsetin mûcebince ....”
şeklinde övgü dolu sözlerle Vezir Osman Paşa'nın gönlü alınmaya çalışılmıştır (MD, 52, s.114,
hk.281: 19 L 991/5 Kasım).
971
MD, 51, s.7 hk.21: 7 Ş 991/26 Ağustos 1583.
972
MD, 51, s.8, hk.23: 7 Ş 991.
973
MD, 51, s.25, hk.83.
212

üzerinde iki kale bina ettirme teşebbüsüdür. Yapılacak kalelerin idaresinin, kaleleri yapmayı

taahhüt eden Çerkes Behram’a sancak şeklinde verilmesini arz edince, bu fikre sıcak

bakılarak, Kırım hanının ve Kefe idarecilerinin Behram Bey’in yapacağı kalenin inşasında

yardımcı olmaları istenmişti (Haziran 1580)974.

Behram Bey’in kendi parasıyla kale yapmasına müsaade edildiği gibi, bir sancak itibar

edilerek 200 bin akçe has ile kendisine tevcih edilmesine karar verildi (Temmuz 1580)975.

Kalelerin yapılmasıyla ihya olacak bölgede bulunan tuzla ve dalyanlardan elde edilecek

hâsılattan sancağın bedeli karşılanmış olacaktı. Buralar şenleninceye kadar Behram Bey’in

vazifesi Kefe gümrüğünden karşılanacaktı976. Fakat bir süre sonra Kırım hanının, Behram

Bey’in sancak tasarruf etmeye liyakatı olmadığını bildirmesi üzerine Kuban ve Terek üzerine

yapılacak kaleden ve sancaktan vazgeçildi ve bu önemli girişim yarım kaldı (Eylül-Ekim

1580)977.

Bir başka önemli icraatı ise Şirvan’da bulunan gümüş madeninin işletmeye

açılmasıydı. Bu maksatla Osman Paşa, ihtiyaç duyulan madencileri merkezden talep etmişti.

Bu talep olumlu karşılanarak Sinan Çavuş Rumeli’den madenci toplama işiyle

görevlendirilmişti978. Rumeli’de bulunan madenlerden ikişer-üçer kişi yazılacak ve bunların

yol masrafları Sofya’dan Kefe’ye979 Kefe’den Azak ve Demirkapı’ya 980 kadar yol

güzergâhında olan yerlerden sağlanacaktı. Bu güzergâhta yer alan bütün Çerkes ve Dağıstan

beylerine de birer emir gönderilip, madencilerin güvenli bir şekilde Demirkapı’ya ulaşmaları

için tedbir alındı981.

Osman Paşa’nın istediği madenciler yola çıkmakla birlikte devlet, bir müddet kazı

yapıldıktan sonra buralarda bakır ve altın ya da başka madenler olup olmadığının

974
Kırım hanına gönderilen mektubun sûreti (MD, 43, s.100, hk.193: 14 CA 988/27 Haziran 1580).
975
MD, 43, s.110, hk.206: 20 CA 988/ 3 Temmuz 1580.
976
MD, 43, s.137, hk.247.
977
MD, 43, s.258, hk.480: 20 Ş 988/30 Eylül 1580; keza s.271, hk.506: 29 Ş 988/9 Ekim 1582.
978
MD, 42, s.93, hk.367: 6 B 989/6 Ağustos 1581; Kırzıoğlu, s.439-440.
979
Sofya’dan Kefe'ye varınca yol üzerinde olan kadılara hüküm (MD, 42, s.94, hk.369: B 989).
980
Kefe ve Azak sancakları beylerine ve Kefe hassa harcı nazırına hüküm (MD 42, s.93, hk.368: B
989).
981
MD, 42, s.100, hk.383: B 989/Ağustos 1581; Kırzıoğlu, s.440-441.
213

araştırılmasını, varsa numunelerinin İstanbul’a gönderilmesini istedi982. Ekonomik değeri

yüksek olan madenlerin araştırılıp, kullanılması devlet için son derece önemli olduğundan bu

konuda Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’nın da yardımcı olması emredildi983.

Şirvan eyaletinin hâsılatı devlet tarafından sıkı bir şekilde takip ediliyor, Şirvan

alındıktan sonra geçen sürede gerek nakit, gerekse hububat, ipek, neft yağı ve sair

mahsulâttan ne kadar hâsılat elde edildiği ve nerelere sarf olunduğunun hesabı isteniyordu.

Ayrıca askerin yoklanıp bilfiil hizmette olmayanlara ulûfe verilmemesi tenbih edilip, Osman

Paşa’nın oradaki malî işleri sıkı bir şekilde takip etmesi talep ediliyordu 984.

Osman Paşa’nın Şirvan’daki son ve belki de en önemli icraatı Şirvan’ın tamamen

Osmanlı hâkimiyetine girmesi ve Şemahı kalesinin yapılmasıydı. Şirvan eyaleti ikinci defa

zabt edilince (9-11 Mayıs 1583), Osman Paşa Şirvan’ı idarî bakımdan taksim etti. Şemahı

beylerbeyliği yukarıda değinildiği gibi kale yapıldıktan sonra Şamî Mustafa Bey’e tevcih

edilmiştir. Serdar bu taksimatı ve görevlendirmeyi Padişah’a bildirdiğinde,

beylerbeyliklerden birinin Osman Paşa’nın eski kapı kethüdası olup, o sırada Hazar

Denizi'nde yapılacak olan donanma mühimmatını ve askerin mevacibini Demirkapı’ya

götürmek üzere yola çıkan Ferhad Kethüda’ya tevcih edilmesi uygun görülmüştü. Daha önce

kendisine Temeşvar’a bağlı Lipova sancak beyliği tevcih edilmiş, ancak bu

gerçekleşmemişti. Bu defa da kendisine Şirvan’da beylerbeylik makamı tevcih edilmişti 985.

Bu konuda geniş bilgi ileride verilecek olmakla birlikte bu mansıba erişmesi mümkün

982
Madencilerin gönderildiğine dair Osman Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 47. s.100, hk.382: B
989).
983
MD, 47, s.89, hk.226: 6 R 990/30 Nisan 1582.
984
Mal defterdarı olan Kabala Beyi Ferhad Beye’e yazılan hüküm (MD, 48, s.126, hk.339: 20 N
990/18 Ekim 1582). Osman Paşa ayrıldıktan sonra Cafer Paşa zamanında mal defterdarı Mehmed
Efendi tarafından tutulan avârız-ı divâniyye, adet-i ağnam, resm-i kışlak, öşr-i penbe, aşar, muhallefât-
ı umur hesapları; Demirkapı, Bakü, Ereş, Şemahı gibi kalelerin muhafazasındaki dergâh-ı âli
yeniçerileri, sipahi, cebeci, topçu, müteferrika, gılman çavuş, teberdar, gönüllüyan, müstahfızan ve
azeblerin mevâciblerini ihtiva eden defter mevcuttur (MAD.d, nr. 3978).
985
Ferhad Kethüda'ya Şirvan’da beylerbeyilik verildiği ve hazine ile Demirkapı’ya gönderildiğine
(MD, 49, s.108, hk.373, 374: 5 C 991/26 Haziran 1583); Şirvan’da şehid olan Silistre Beyi Yakup
Bey’in harçlığını ve esbabını getirmesine (MD, 52, s.4, hk.12: gurre-i N 991/18 Eylül 1583); hazine
ve askerle Kefe’ye vardığına (MD, 52, s.43, hk.91: 12 N 991/29 Eylül 1583); Kefe’de yanındaki
askeri yoklamasına dair (MD, 51, s.7, hk.19: 7 Ş 991/26 Ağustos 1583) Ferhad Paşa ve asker
geçerken yardım etmelerine ve kendilerine birer hil’at gönderildiğine dair Demirkapı güzergâhında
olan Şemhal (MD, 51, s.4, hk.10: 7 Ş 991) ve Çerkes beylerine (MD, 51, s.4, hk.11: 7 Ş 991)
hükümler yazılmıştır.
214

olamamıştır. Zira geçmişte Osman Paşa’nın kapı kethüdası olduğu sırada yaptığı bir

usulsüzlük yüzünden Osman Paşa onu kapı kethüdalığından azletmişti (Ekim-Kasım 1579).

Haleb'de bir köel iken Osman Paşa tarafından kapı kethüdalığına getirilen Ferhad, Osman

Paşa'nın kendisine emanet ettiği 50 bin filori ve mücevherleri alarak Budin'e kaçmış ve

yakalandıktan sonra Osman Paşa'ya getirildiğinde paranın hesabını verememişti. Paşa onun

katledilmesini emrettiğinde Âsafî Mehmed Bey'in araya girmesiyle Osman Paşa onusadece

azletmekle yetinmişti986. Ancak yine başkentte kethüdalık görevine devam etmiş ve 991

(1583)’de, onunla Demirkapı’ya mühimmat gönderildiği sırada Şirvan beylerbeyliğine

getirilmişti.

Osman Paşa ve askerinin Dağıstan’da bulunduğu müddette (1579-1583) oradaki

Babü’l-ebvâb’ın surlarını tamir ederek kendisi için bir saray; asker için meskenler, camii,

hamam, çeşme ile çarşı-pazar ve dükkânlar inşâ ettiğinden yukarıda bahsedilmiştir. Bunun

dışında bir başka faaliyeti ise Hazar Denizi vasıtasıyla ticaret yapan tüccardan alınacak

vergilerin tahsilidir. Osman Paşa bu vergilerin (bac-tamga) kaydedilmesi işine Zilhicce 990-

Şevval 992 (Ocak 1583-Ekim-Kasım 1584)’ye kadar Demirkapı’da bulunan Âşık Mehmed’i

görevlendirmiştir. Âşık Mehmed Horasanlı tüccarların gemilerle ve çeşitli araçlarla getirdiği

kuru gıdadan ve bunların lezzetinden bahsetmektedir987. Bu dönemde de oldukça işlek olan

Hazar Denizi’nden seyr ü sefer eden gemilerin bölgeye uğraması hatta ticaret emtiası

getirmesi, bunların vergilendirilmesi ve kayıt altına alınması önemli bir durumdur.

986
Ferhad Kethüda'nın yakalanması için Budin beylerbeyine (MD, 40, s.93, hk.211: Ş 987/Ekim
1579); ve o sırada şark serdarı olan Mustafa Paşa’ya hükümler gönderilmişti (MD, 40, s.245, hk.566:
N 987/Kasım 1579). Şecâ’atnâme, s.380-383.
987
Menâzir, II, s.836.
215

III. BÖLÜM
OSMAN PAŞA’NIN ŞİRVAN’DAN AYRILIP İSTABUL’A GELİŞİ VE
SADRAZAMLIK DÖNEMİ

1. Demirkapı’dan Ayrılması ve İstanbul’a Hareketi

1. 1. Demirkapı-Kefe Yolunda Ruslarla Olan Mücadelesi

Osman Paşa, Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa’yı Şirvan serdarlığına tayin ettikten sonra 4

Şevvâl 991/21 Ekim 1583’te askerin bir kısmıyla birlikte yola çıktı. Onun Şirvan’dan

ayrıldığı başkentte henüz duyulmamıştı. Zira Özdemiroğlu, ayrıldıktan sonra kendisine

“Demürkapu’da olan Osman Paşa” şeklinde başlayan hükümler gönderildiğini görmekteyiz.

Bu hükümlerin bir kısmı bizzat kendisine gönderildiği gibi, bir kısmı da Demirkapı’ya

hüküm getiren çavuşların Osman Paşa’ya ulaştırılması için yol güzergâhındaki bey ve

kadılara yazılmıştır988.

Osman Paşa, Demirkapı’dan ayrıldıktan bir müddet sonra İncesu menziline varmış,

orada bir gün istirahatın ardından, dört günlük bir mesafeden sonra Koyun Nehri kenarına

vardılar. Bu sıralarda İstanbul’dan hazine gönderildiğini haber alan Ruslar yollarda pusu

kurmuş ve gelecek hazineyi beklemeye başlamışlardı. Fakat gelenlerin Osman Paşa ve askeri

olduğundan habersizdiler. Askerin Sevinç Nehri’nden geçmeye başladığını öğrenince

yollarını kesmek üzere ormanda pusu kurdular. Askerin bir kısmı suyu geçmiş bir kısmı

geçmek üzereyken, orman içinde saklandıkları yerden askerin üzerine ateş açmalarıyla

988
“Demirkapı’da olan Osman Paşa’ya” ulaştırılmak üzere yazılan bir hükmün dergâh-ı muâllâ
kapıcılarından Perviz, Yusuf ve Hasan ile gönderildiği, adı geçen şahısların bir an evvel yerine
ulaştırılmasına dair Kalgay Sa’adet Giray’a yazılan hüküm (MD, 52, s.118, hk.296: 21 L 991/7 Kasım
1583). Keza Hüseyin, Ali ve diğer Ali isimli kapıcıların acele “Demirkapı’da olan Osman Paşa’ya”
ulaştırılmaları için Erzurum, Bağdad, Tiflis beylerbeylerine, Azak beyine, Şemhal’e, Aleksandre
Han’a, Serdar Ferhad Paşa’ya ve Erzurum mal defterdarına emirler verilmiştir (MD, 52, s.117, hk,
290-295: 21 L 991).
988
Şecâ’atnâme, s.397-401; Şeref, aynı makale, IV/24, s.1488
216

birlikte pek çoğunu şehit ettiler989. Osman Paşa’nın beraberinde bulunan Kastamonu Beyi

Veli Bey’in üzerine hücum edip bütün malını aldıkları gibi kethüdasını da şehit etiler. Bu

oldubitti karşısında neye uğradığını şaşıran asker karşılık verdiyse de Ruslar, askerin

Meşaleler Savaşı’nda Safevîlerden aldığı bütün ganimeti yağmalayıp orman içine döndüler.

Durumdan haberdar olan Osman Paşa, geri dönerek askerini topladı ve Rusların etrafı

sarıldı990.

İlk gün yapılan çatışmada Rusların bir kısmı öldürülmüş, kurtulanlar ise ormana

kaçarak ağaçlar arasında kazdıkları siperlere girmişlerdi. Asker onları takip etmeyerek

oldukları yerde beklemeye başladı, ancak ormandan açılan ateş ile yine pek çok şehit verildi.

Akşama kadar karşılıklı ateşle devam eden çatışma akşam karanlığıyla birlikte sona erdi.

Ertesi sabah durumdan pek de hoşnut olmayan Özdemiroğlu, askere bir konuşma yaparak,

bu kadar sayıdaki Rus’u durduramamalarından dolayı onları kınamış ve içlerinden kimsenin

çıkıp Rusları durdurmaya çalışmamasına ve yollarının bu şekilde kesilmesine çok

içerlemişti. Ancak asker tüfek ateşine karşı çaresiz olduklarını belirtince Paşa, bir tedbir

düşündü ve askere, herkesin birer ağaç kesmesini emretti. O tedbire göre kesilen ağaçlar üst

üste yığılarak düşmanla aralarında bir set oluşturulacak ve yakın muharebe yapılacak kadar

yaklaşana dek ağaçlar sürekli itilecekti. İkinci gün de bu şekilde düşmana yaklaşılmış, ancak

yine çok kayıp verilmişti. O gece, ertesi sabah muharebede kullanılacak yeni tedbirin

hazırlanmasıyla geçti. Bu defa büyük çuvallara toprak doldurulacak, Rusların bulunduğu

mevkiye kadar itilerek gidilecek, yaklaşıldığında üst üste istif edilerek siper vazifesi

görecekti. Üçüncü günün sabahı, bu tedbir üzere harekete geçilmiş, akşama kadar kısmen

muvaffak olunsa da yine çok şehit verilmişti. Ancak o gece yarısı Ruslar firar ettiğinden

sabah siperler boş bulundu. Tedbiren o gün orada geçirildi ve şehitler defnedildikten sonra

yine yola çıkıldı991. Ruslar bertaraf edilmekle birlikte bu hadise yüzünden bir hayli şehit

verilmiş ve zaman kaybedilmişti.

989
Minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.371.
990
Şecâ’atnâme, s.369-371; Künhü’l-Ahbâr, III, 415-416.
991
Şecâ’atnâme, 373-378; keza Şeref, aynı makale, IV/24, s.1481-1484.
217

Terek Nehri992 kenarına varıldığında çadırlar kuruldu. Âsafî’nin nakline göre,

Kabartay beylerinden Arslan Bey ve Kaplan Bey ile diğerleri gelip orada Osman Paşa’nın

huzuruna çıkmışlar, Osman Paşa ile akraba olmaları münasebetiyle ona yakın ilgi göstermiş

ve hizmette kusur etmemişlerdi. Osman Paşa da onlara hil’at ve hediyeler ihsan etmişti.

Beyler önceden Osman Paşa’nın geleceğinden haberdar olduklarından askerin geçmesi için

nehir üstüne köprüler kurmuşlardı. Askerin bir kısmı köprüden, bazıları buldukları

geçitlerden üç günde geçip yollarına devam ederek993, bir müddet sonra Kaşka menziline

ulaştılar. Bu sırada Demirkapı’ya hazine ve asker götürmekte olan ve kendisine Şirvan’da

beylerbeylik verilen Ferhad Paşa da yanındaki 1000 yeniçeri, bir miktar gönüllü ve hazine ile

birlikte Kaşka’ya varmıştı. Burada üç gün dinlenildikten sonra Kefe’ye doğru yola çıkıldı.

Daha önce Osman Paşa’nın kethüdası iken yaptığı yolsuzluk yüzünden kovulan
Ferhad Paşa [Kethüda], İstanbul’da bin bir hile ile Şirvan’da valilik elde etmişti. Kendisi
vazife için önce Kefe’ye gelmiş, asıl işi burada asker toplamak ve hazineyi Demirkapı’ya
götürmek iken burada da yolsuzluk yapmıştı. Askerin parasıyla, Şirvan’da satmak üzere
hayvan satın almıştı. Durumu öğrenen yaya-başılar bu paranın ulûfe olduğunu öğrenince
hazineye el koymuşlardı. Kaşka’da karşılaştığı Osman Paşa’nın huzuruna çıkıp olanları
anlattığında, Paşa tarafından hem tahkir hem de kendisine nasihat edilmişti. Yaptıklarından
sonra Şirvan’a gidemeyeceğini anlayan Ferhad Paşa yine bir hileye başvurup askere;
yollarda binlerce Rus eşkıyasının olduğunu, Osman Paşa’nın bile üç gün boyunca mücadele
ettikten ve Ruslar tarafından soyulduktan sonra kurtulabildiğini söyleyip onları gitmekten
vazgeçirmeye çalıştı. Asker korkarak gitmekten vazgeçmiş, ancak paraya da el koymuştu.
Bunun üzerine Ferhad Paşa, tekrar gelip Osman Paşa’ya durumu izah ederek parasız ve
askersiz Şirvan’a gidemeyeceğini söylemesi üzerine, Osman Paşa, onu Şirvan’a gitmekten
alıkoyup İstanbul’a götürmek üzere yanına aldı. Böylece hem hazine ve mühimmat zayi

992
Derbend’den Kefe’ye yolculuk sırasında Osman Paşa’nın yanında olan ve onlarla Terek’i geçen
Âşık Mehmed bu nehri, Çerkes dağlarından çıkıp, güneye doğru akarak Deşt-i Kıpçak’a geldikten
sonra diğer sularla birleşerek Hazar Denizi’ne dökülür şeklinde tasvir etmiştir (Menâzir, III, s.310).
993
Şecâ’atnâme, 379; Şeref, aynı makale, IV/24, s.1484. Osman Paşa ve asker ayrılmadan evvel Âşık
Mehmed ve ümeradan Yâbis-zâde Halebî Ahmed Bey’i iki erkek Çerkes gulâm satın almaları için
görevlendirmişti. Askere zahire ve yiyecek getiren Çerkes Arslan Bey’in rehberliğinde askerden
ayrılarak Kavak adlı bir Çerkes köyüne gitmişlerdi. O köyün adetlerine göre köleler başka köylerden
çalınıp getirildiği için köyde erkek köle bulunmuyordu. Dolayısıyla önlerinde kendilerinden evvel
gelip sıraya giren köle tüccarları olduğundan üç gün bu köyde beklemişler ancak istedikleri gibi
köleler bulunamadığından ve orduya yetişmek zorunda olduklarından 4. gün köyden ayrılmışlar ve 5.
gün orduya yetişmişlerdir (Menâzir, III, s.1100-1101).
218

olmuş, hem de Şirvan’da ulûfe ve takviye kuvvet bekleyen asker bir kez daha zor duruma
düşmüştü. Âli ise, bu konuyu farklı bir şekilde nakletmiş, Osman Paşa ve Ferhad Paşa’nın
Kuban Nehri'ni geçtikten sonra karşılaştıklarını, Ferhad Paşa’nın yanındaki hazine ve askeri
ile Demirkapı’ya giderken karşıdan büyük bir ordunun geldiğini görünce Rusların geldiğini
zannettiğini, hemen bir kargaşa başladığını, kırk dört adet topu önlerine dizip ateşleyecekleri
zaman gelenlerin Osmanlı askeri olduğunu öğrenince bir hayli sevindiklerini, her iki askerin
de burada karşılaştığında Ferhad Paşa’nın yanındaki hazineyi Osman Paşa’ya teslim ettiğini,
onun da askerin ulufesini verdikten sonra Kefe tarafından dönmelerine karar verdiğini
994
kaydetmiştir .
Altı günlük bir yolculuktan sonra Baştepe’ye gelindi. Ancak Ruslar burada otlakları

yakmış olduğundan hayvanlar iki gün açlıkla yüz yüze kaldı. Bu nedenle burada fazla

kalamayan asker, Kuban Nehri'ne kadar zorlukla ulaşmış ve burada hem susuzluklarını

gidermiş hem de hayvanların ihtiyaçları görülmüştü995. Lakin kış mevsimi etkisini iyice

hissettirdiği bu bölgede asker ve hayvanat yollarda telef olmaya başladı. Bu şartlar altında

ilerlemeye çalışan asker altı gün boyunca devam eden şiddetli soğuklarla baş edemeyerek

pek çoğu donarak öldü. Hayvanlardan 700-800 at, beygir ve deve telef olmuştu. Bu şekilde

on iki gün boyunca Kuban Nehri kenarı takip edilerek geçit yeri bulmaya çalıştılar. Ancak

geçit yerine gelindiği zaman nehir buz tuttuğu için geçmek mümkün olmadı. Nehirde yer yer

gemiler olmakla birlikte buzdan dolayı bunların yüzdürülmesi imkânsız görünüyordu. Bu

gemiler sahile çekilip ağaçlarla birbirine tutturularak ve yan yana dizilip köprü yapılmak

suretiyle askerin geçişine müsait hale getirildi996. Bu şekilde yapılan köprüden geçilirken pek

çok asker soğuktan donarak şehit oldu, kalanlar ise üç günde Kuban Nehri'ni geçip997, Taman

994
Şecâ’atnâme, s.383-389; Künhü’l-Ahbâr, III, 417.
995
Künhü’l-Ahbâr, III, 416-417; Şeref, aynı makale, s.1485.
996
Şecâ’atnâme, s.389-390. Bu yolculukta bulunan Âşık Mehmed nehri ve yolculuğu şu cümlelerle
nakletmiştir. Bu nehir Megril ve Abaza dağlarından çıkıp, güney-batıya doğru akarak Karadeniz’e
dökülür. Ormanlık bir alanda ilerleyen nehir oldukça şiddetli aktığından köprü olmadan geçmek
mümkün değildir. Hurda gemilerden ve ağaçlardan yapılan bir köprü sayesinde Osman Paşa ve asker
nehirden geçebilmiştir. Ancak kış olmasından dolayı nehrin üzeri buz tutmuş, develer üzerinde
geçmeye çalışan asker ve hayvanlar telef olmuştur (Menâzir, II, s.310-311). Âlî ise askerin kiminin
buz üzerinden yürüyerek, kiminin köprü yaparak ya da Temrük kalesinden getirilen çırnıklar
vasıtasıyla geçildiğini nakletmiştir (Künhü’l-Ahbâr, III, 418). Keza Şeref, aynı makale, s.1486.
997
Künhü’l-Ahbâr, III, 418.
219

adasına vardı. Soğuktan donmak üzere olan asker burada bulunan Temrük Kalesi 998’ne

sığındı. Burada Çerkeslerlerin yanında birkaç gün dinlenildikten sonra Kerç Boğazı’na

gitmek üzere yola çıkıldı. Ancak burada da deniz buz tutmuş olduğundan insanların çoğu

yürüyerek karşıya geçiyordu. Bunu gören asker de atıyla buzun üzerinden geçmeye çalışmış,

buzun yer yer kırılmasıyla suya düşüp boğulmuşlardı. Bu nedenle Osman Paşa’nın ata

binmesine izin vermediler ve onun için bir tahtırevan999 yapıp karşıya geçirdiler. Askerin

tedbirli davrananları buzun kalın yerlerinden yayan olarak karşıya geçmeyi başarmış ve Kerç

Kalesi’ne varmışlardı1000. Böylece yaklaşık 40-45 günlük bir yolculuktan sonra 1583 Aralık

ayında Kırım toprağına dâhil olmuşlar, Kefe’ye girmeleriyle birlikte, iyi bir şekilde

karşılanan asker için şenlikler yapılmıştı. Paşa ile birlikte yola çıkan ve memleketine

dönenlere izin verilirken, Osman Paşa askerin bir kısmını yanında bırakarak Kefe’de

kaldı1001.

1. 2. Kırım Meselesi ve Osman Paşa’nın Kırım Hanı Mehmed Giray’ı Bertaraf


Etmesi

Şark seferi başladığından beri Şirvan’a asker gönderme konusunda en çok ihtiyaç

duyulan bölge şüphesiz Kırım’dır. Mehmed Giray Han 1578’den itibaren bizzat kendisi

gitmeyip, kardeşleri yahut oğulları komutasında gönderdiği asker takviyesiyle Osman

Paşa’ya destek olmuştur. Şirvan seferi münasebetiyle kendisinin sefere gitmesi istendiğinde,

“Ben Osmanlı’nın ümerâsından mıyım ki bana böyle teklifât iderler” 1002 diyerek gitmemiş,

ancak merkezden gönderilen onlarca mektup ve uyarılardan sonra harekete geçmişti.

998
Temrük o tarihte Kuban Nehri ile Taman arasında bulunan ahşaptan yapılmış büyük bir kaledir. Bu
kalenin etrafında yaşayan halk Çerkes ve Abaza olup içlerinde Müslüman olanlar da mevcuttur.
Kuban ve Temrük Kalesi'nin arası üç, Temrük’le Taman arası ise iki merhaledir ve Temrük Kuban’ın
batısında, Taman’ın doğusunda yer almaktadır (Menâzir, III, s.1101).
999
Minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.391.
1000
Şecâ’atnâme, s.390-392. Âsafî, askerin buzlar üzerinden geçişini naklederken meydana gelen
ilginç görüntülerden de bahsetmiştir. Asker geçerken hayvan ve eşyalarını da yanına aldığından ve sağ
salim karşıya ulaşanların pek çoğunun hayvan ve eşyasının, kırılıp ayrılan buzlar üzerinde günlerce
dolaştığından bahsetmiştir. (s.393-395).
1001
Künhü’l-Ahbâr, III, 419.
1002
Künhü’l-Ahbâr, III, 427.
220

Yalnızca bir kez Şirvan’a gitmiş, kaldığı süreyi Tatar askeri yağma ile geçirmişti. Kış

bastırmak üzereyken de kardeşi Gazi Giray’la bir miktar asker bırakıp kendisi Bahçesaray’a

dönmüş ve Osman Paşa’yı yalnız bırakmıştı.

Osman Paşa ve askerinin Demirkapı’da mahsur kalması üzerine Kırım üzerinden

Demirkapı’ya asker ve mühimmat gönderilmesi tekrar gündeme gelmiş, Anadolu askerine

ilave olarak Kırım’dan da asker talep edilmişti1003. Han ise çeşitli bahanelerle hareket

etmeyip devleti oyalama yoluna gitmişti. Hatta esir düşen kardeşi Gazi Giray'a her sene

verilen 300 bin Osmanî ve 200 bin Kefevî akçe vazifesinin, İran’ın eline geçtiği günden

itibaren hayatta oldukça çocuklarına verilmesini istemiş ve onun bu isteği dahi kabul

edilmişti1004. Aradan uzun bir zaman geçmesi ve Tatar askerinin Demirkapı’ya gitmekte

gecikmesi, Kırım hanının emre muhalif davrandığına dair bazı söylentilerin yayılmasına

neden olunca, Padişah ile Mehmed Giray arasındaki ilişkiler gerilmişti. Bu defa da Mehmed

Giray’a karşı ılımlı davranılarak, gönderilen hatt-ı hümayunda; İstanbul’da bu haberlere

itibar edilmediği, kendisinin de kulak asmayıp vakit geçirmeden askerini Demirkapı’ya

göndermesi istenmişti1005.

Aradan aylar geçmiş, Osman Paşa’nın, İmam-Kulu Han muharebesinden sonra

Kefe’ye hareket etmeye hazırlandığı sırada (Ekim 1583) Han’ın kışı Demirkapı’da geçirmek

maksadıyla Eylül sonunda hareket ettiği haberi İstanbul’a ulaşmıştı.1006 Aralık ayına

gelindiğinde ise Osman Paşa Kefe’ye varıp, kışlamak üzere hazırlanmaktayken, Mehmed

Giray, birdenbire Demirkapı’ya gitmekten vazgeçip, Kuban yakınlarındayken1007 geri

dönmeye karar verdi. Bunun üzerine olayın gerçekliği ve Han’ın bu hareketinin sebebi

araştırılmak maksadıyla Kefe nazırı ve Kefe muhafazasındaki Mehmed ve Mustafa beyler

görevlendirildi1008. Kırım hanının bu şekilde seferden vazgeçmesi devleti bazı tedbirler

almaya yöneltti. Zira bu sırada Ukrayna Kazakları da Bender, Akkirman ve Kili taraflarda

1003
MD, 44, s.106, hk.188: gurre-i Ş 990/21 Ağustos 1582.
1004
MD, 48, s.135, hk.367: 23 N 990/21 Ekim 1582.
1005
MD, 48, s.166, hk.462: 6 L 990/3 Kasım 1582.
1006
Kırım hanının kışı geçirmek üzere Demirkapı’da olduğuna dair Ferhad Paşa’ya gönderilen hüküm
(MD, 52, s.54, hk.118: 15 N 991/2 Ekim 1583.
1007
Şecâ’atnâme, s.408.
1008
MD, 52, s.166, hk.416: 27 ZA 991/11 Aralık 1583. Keza Kütükoğlu, s.132.
221

taarruzlarda bulunmuş, bertaraf edilmeleri için Rumeli beylerbeyi ile askeri

görevlendirilmişti. Henüz bu vaka ve Safevî savaşı savuşturulmadan Kırım olayının patlak

vermesi devleti zor duruma düşürmüştü.

Kırım’daki vakanın daha fazla büyümemesi için Kırım Hanı Mehmed Giray azledildi.

Ancak azledilmek Han’ın izzet-i nefsine dokunduğu için isyan etti. Mehmed Giray’ın

isyanını bastırma görevi Kefe’de bulunan Osman Paşa’ya emredildiğinde Paşa, hâlâ İran ile

savaşın bitmediğini söyleyerek kabul etmek istemedi. İkinci defa kendisine gönderilen

emirde, eğer Han’ın isyanı henüz başındayken bastırılmazsa, isyanın büyüyerek devlete de

sirayet edebileceğinden endişe edildiği, bu nedenle hemen isyanı bastırması emrediliyordu.

Osman Paşa isteksiz de olsa İstanbul’dan gelen bu emre boyun eğdi. Fakat yanında bu isyanı

bastıracak kadar asker bulunmuyordu, çünkü bir kısmının memleketlerine dönmesine izin

vermişti. Askeri dağıtmaması için emir geldiğinde ise yanında az sayıda asker kalmıştı 1009.

Bu emirde, kendisinin yanında olan askerle kışlaması ve kimsenin Anadolu’ya geçmemesi

isteniyordu (15 Zilhicce 991/29 Aralık 1583)1010 .

Mehmed Giray ile Osman Paşa arasında büyük bir düşmanlık olmasa da Osman Paşa,

kendisini Şirvan’da yüz üstü bırakmasından dolayı ona karşı mesafeli duruyordu. Osman

Paşa henüz Kerç’te iken Han, onu sarayına davet etmek maksadıyla adamlarından birini son

derece iltifatı havi bir mektupla Paşa’ya göndermişti. Osman Paşa mektubu getiren kişiye

çeşitli hediyeler vermiş ve uygun bir dille gelemeyeceğini beyan eden bir mektupla geri

göndermişti. Han’ın bu kadar iltifat ve dostluk göstermesinden şüphelenmiş olacak ki hızla

Kefe’ye gelmiş, fakat deniz şartları müsait olmadığından İstanbul’a gidememişti. Osman

Paşa Kefe’ye geldikten sonra Kırım hanından bir mektup daha almış, hanzâde Safa Giray ile

1009
Künhü’l-Ahbâr, III, 428-429.
1010
MD, 52, s.185, hk.471. 29 Aralık’ta Osman Paşa’nın yanındaki askeri dağıtmayarak Kefe’de
kalması istenmiş olmakla birlikte, 10 M 992/23 Ocak 1583 tarihinde, “Vezir Osman Paşa’ya hüküm
ki; hâlâ Demirkapu’dan gelüp Kefe’ye vâsıl olduğun i’lâm olunmağın, südde-i sa’âdetim cânibine
gelüp vâsıl olman emr idüp buyurdum ki: Dergâh-ı muâllâm çavuşlarından İsmail Çavuş vardukda
te’hir ü terâhi itmeyüp alet-tâcil gelüp dergâh-ı dest-gâhıma vâsıl olasın” (MD, 52, s.223, hk.582)
şeklinde bir hükümle Osman Paşa İstanbul’a davet edilmiştir. Yine bu cümleden Ferhad Paşa’ya
gönderilen 16 Muharrem/29 Ocak tarihli hükümle, Osman Paşa’nın südde-i sa’âdete geldiği bu
nedenle Demirkapı’ya gitmek üzere gönderilen üç nefer kapıcının geri gönderilmesi istenmiştir (MD,
52, s.233, hk.606).
222

gönderdiği mektubunda: “Osmanlı devletinde eşi benzeri olmayan bir veziri ağırlamaktan

son derece gurur duyacağını, Kırım’da herkesin onu bir kez görmek için can attığını,

kendilerini bundan mahrum etmemelerini” söyleyerek bir kez daha gelmesini rica etmişti.

Osman Paşa, Safa Giray’ın gelişinden ve getirdiği bu mektuptan son derece memnun

olmakla birlikte, onu birkaç gün yanında hoş tutup oyalamış ve Han’a yazdığı mektupla

Bahçesaray’a geri göndermişti1011.

Osman Paşa’nın kendisini reddedip davetine icabet etmemesi ve kendisini tedibe

Osman Paşa’nın görevlendirilmesi Mehmed Giray’ın daha da hiddetlenmesine sebep oldu ve

Osman Paşa’nın bulunduğu Kefe’ye saldırmak için hazırlıklara başladı1012.

Kefe halkı ve Osman Paşa, Cuma namazını eda etmek üzereyken Safa Giray’ın büyük

bir kuvvetle üzerlerine geldiği haberi duyuldu. Osman Paşa, tezkirecisi Tatar Mehmed

Çelebi’nin yanına bir miktar asker vererek Safa Giray’a karşı gönderdi. Kefe yakınlarındaki

Paşatepesi’nde1013 karşılaşan kuvvetler akşama kadar bir hayli çarpıştılar. Ertesi gün

muharebe tekrar başladığında, Mehmed Giray oğullarından biriyle, Safa Giray’a takviye

kuvvet gönderdi. Safa Giray’ın kuvveti iyice arttı ve bu şekilde savaş beş gün daha devam

etti. Çarşamba günü geldiğinde ise Han bizzat kendisi, kuvvetleriyle Kefe’ye geldi. Böylece

Tatar askerinin sayısı1014 Osman Paşa’nın kuvvetinden birkaç kat üstün hale gelmişti.

Bundan dolayı Osman Paşa’nın askeri kendi önlerine metrisler kazarak ve toplar

yerleştirerek mevzilendi. Sayıları az olmakla birlikte sağ ve sol olmak üzere iki kısma

ayrılan askerin, her bir koluna bir paşa kumanda ediyordu. Osman Paşa ise bizzat

merkezdeki kuvvetlerin başına geçmiş ve savaş vaziyeti almıştı. Ancak bu şekilde, kalabalık

Tatar ordusunun durdurulamayacağını anlayan Osman Paşa, yeni bir tedbir düşündü. Buna

göre, Kırım hanının kardeşlerinden Alp Giray’a yazdığı bir mektupla, onu Kırım tahtına

1011
Şecâ’atnâme, s.397-401; Şeref, aynı makale, IV/24, s.1488-1489. Asafî, Kırım Hanı Mehmed
Giray’ın Osman Paşa’yı ısrarla sarayına davet etmesini bir tuzak olarak nitelendirmektedir. Ancak
Osman Paşa’nın hileyi fark ederek Safa Giray’ı oyaladığını, hanzâdeyi geri gönderirken ona tilki ile
aslan hikâyesini anlattığını yazmıştır (s.401-407).
1012
Künhü’l-Ahbâr, III, 429.
1013
Paşatepesi mevkiinde yapılan savaşı gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.412.
1014
Mehmed Giray’ın ordusu 100 bin Tatar askeri ve yedi-sekiz bin Çerkes beylerinden müteşekkildi
(Künhü’l-Ahbâr, III, 431).
223

geçireceğini vaad ederek Kefe’ye davet etti. Mektupta, Mehmed Giray ile kardeşleri

arasındaki sorunlardan sözederek ve “Han sizden kurtulmak için sizi katletmenin fırsatını

arıyor” diyerek hanzâdeyi ve kardeşlerini ikna etmeye çalıştı. Tahta geçmek için fırsat

kollayan kardeşler kendi aralarında durumu müşavere ettikten sonra Osman Paşa’dan yana

meyledip, Kefe’ye gelmeye karar verdiler. Bir gece Kefe’ye gelen hanzâdeler, Osman

Paşa’nın adamları tarafından gizlice kaleye alındı. Alp Giray’ın Osman Paşa’nın yanında

olduğu ve han tayin edileceği haberinin dışarıda Mehmed Giray’ın adamları arasında

yayılması için harekete geçildi. Mehmed Giray, adamlarının arasında bu haberin

duyulmasından ve kendisinden yüz çevirmelerinden endişe ederek, Osman Paşa’ya yeni bir

mektup yazıp, eğer kardeşlerini kendisine vermezse Kefe şehrini yerle bir edeceğini

bildirdi1015.

Osman Paşa, Han’ın mektubunu getiren haberciyi hapsetti. Bu arada Alp Giray’a

hanlık beratı1016 verip kaleden çıkararak Mehmed Giray’ın karşısına gönderdi. Alp Giray’ın,

han tayin edildiği haberi etrafta yayılmaya başlayınca, Tatar askeri Mehmed Giray’dan

ayrılarak karşı safa geçmeye başladı. Hatta âsî Mehmed Giray’ın yanında kalmaya devam

edenlerin İslam halifesine ve devlete karşı gelmiş sayılacağı şeklinde fetvalar yazılıp, gerçek

hanları olan Alp Giray’ın yanında toplanılması şeklinde duyurular yapıldı. Bu fetva ve

duyuruların da etkisiyle savaş meydanındaki Tatarlardan yüzlercesi Alp Giray’ın yanına

geçti1017.

Osman Paşa, bu şekilde ordunun sayısını artırdıktan sonra Mehmed Giray üzerine

umumi bir hücum yaptı. Günlerce süren muharebede iki taraftan da ağır kayıplar verilmiş,

Mehmed Giray’ın yanında sadece Nogaylar ve Çerkesler kalmıştı. Yağmayı adet edinen

Tatarlar önce şehrin bağ, bahçe ve evlerini ateşe verip ardından büyük bir yağmaya giriştiler.

Daha sonra Çerkesler, Osman Paşa’nın askerini dağıtmak maksadıyla hep birden metrislere

1015
Şecâ’atnâme, s.409-418; Künhü’l-Ahbâr, III, 431; Şeref, aynı makale, IV/24, s.1489-1490.
1016
Osman Paşa’yı üç hanzâdeyle birlikte ve berat verirken gösteren minyatür tasviri için bkz.
Şecâ’atnâme, s.418, 420.
1017
Şecâ’atnâme, s.419-421; Şeref, aynı makale, s.1490. Âlî, askerin taraf değiştirmesini, Mehmed
Giray’ın yanındaki ağa ve mirzaların Osmanlı kullarından olmasına ve maaşlarını Osmanlı’dan
almalarına bağlamaktadır (Künhü’l-Ahbâr, III, 431-432).
224

hücum etti. Osman Paşa askerin dağılmasını önlemeye çalıştıysa da, asker bu şiddetli

hücuma direnemeyip kaleye doğru firar etmeye başladı. Bu durumu gören Osman Paşa, hızlı

bir şekilde kale kapılarını kapattırıp askerin girmesine engel oldu. Savaş meydanından

kaçanları yeniden düşmana karşı gönderdi. Artık savaşmaktan başka çaresi olmayan asker,

son bir gayretle düşmana saldırdı. Büyük kayıplar verseler de Tatar ve Çerkesleri bir

süreliğine de olsa püskürtüp geri çekilmelerini sağladılar1018. Ancak tehlike tamamen

geçmemişti. Zira bir müddet sonra Tatarlar yeniden hücum etmek için harekete geçti. Bu

sırada Azak Kaptanı bir gemiyle yetişip, sahilden Tatar ve Çerkeslerin üzerine toplarını

ateşlediğinde, Çerkesler atlarını denize sürüp, ok ve kılıç darbeleriyle gemiye bir hayli zayiat

verdirdiler. Kıyıda kaldığı takdirde batma tehlikesiyle karşı karşıya kalan gemi açığa

çekilmek zorunda kaldı1019.

Diğer taraftan Mehmed Giray azledildikten sonra İstanbul’da rehin bulunan kardeşi

İslâm Giray, Mehmed Giray’ın yerine han tayin edilmiş (Nisan 1584)1020 ve Kırım’a doğru

yola çıkarılmıştı. Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa donanma ile İslâm Giray’ı Kırım’a getirecek

ve Osman Paşa ile hanlık tahtına geçmesine yardımcı olacaktı. Ayrıca isyanın daha fazla

yayılmaması için Kazak saldırılarına karşı Bender’de bulunan Cafer Paşa ve Cankirman’da

bulunan Rumeli Beylerbeyi Ali Paşa’nın gerektiğinde Dobruca ve Çirmen kuvvetleriyle

Osman Paşa’ya yardım etmeleri istenmiş,1021 ancak sadece ihtiyati tedbir olarak

bekletilmişlerdir.

Osman Paşa ve askerin Tatarlar karşısında dayanacak güçleri kalmadığı bir sırada

Kılıç Ali Paşa donanmayla birlikte Kefe sahiline ulaştı. Hemen donanma toplarını Tatarların

1018
Şecâ’atnâme, s.421-425; Şeref, aynı makale, s.1490-1491. Osman Paşa’nın kale kapılarını
kapattırmasını tasvir eden minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.425.
1019
Şecâ’atnâme, s.425-429; Şeref, aynı makale, s.1490-1491. Azak Kaptanına ait geminin Çerkes ve
Tatarların attığı oklarlardan aldığı hasarı gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.428.
1020
İslâm Giray’ın han tayin edildiğinin Osman Paşa’ya bildirildiği ve İslâm Giray Kefe’ye
geldiğinde, Sahib Giray ile kardeşlerinden birinin İstanbul’a gönderilmesine dair Osman Paşa’ya
gönderilen hükmün tarihinden (7 R 992/18 Nisan 1584) hareketle nisan ayının ilk günlerinde isyanın
başladığı ve İslâm Giray’ın han tayin olunduğu kabul edilebilir (MD, 52, s.343, hk.917).
1021
Bu konuda Cafer Paşa’ya (MD, 52, s.366, hk.992: 19 Rebîülâhır 992/30 Nisan 1584; MD, 53,
s.21, hk.51: 7 CA 992/17 Mayıs 1584); Rumeli Beylerbeyi Ali Paşa’ya (MD, 52, s.366, hk.991: 19 R
992/30 Nisan 1584) ve Çirmen sancak beyine (MD, 53, s.21, hk.52: 7 CA 992) gönderilen
hükümlerde Kırım’da karışıklık olduğu, teyakkuz üzere olmaları ve Osman Paşa ile haberleşip
gerektiğinde yardım etmeleri emredilmiştir.
225

üzerine çevirip ateşe başlamasıyla kırk gündür Osmanlı askerini perişan eden Tatarlar ve

Çerkesler dağıldı. İslâm Giray gemiden indiğinde Osman Paşa büyük bir hürmetle onu

karşılayıp, kendisine tahsis ettiği atın önünde yürüyerek Han’ı tahtına oturttu. Alp Giray

dâhil bütün hanzâdeler ve ümera gelip yeni hana biat ettiler 1022.

Bu arada İslâm Giray’ın tahta geçtiği haberi Tatarlar arasında yayılmış ve Mehmed

Giray’ın kulağına da gitmişti. Âlî, Mehmed Giray’ın hanlıktan azledildiğini öğrendiğinde “

Her çend ki ben ‘azl-i padişâhî ile ma’zûl olmazın sâhib-i sikke vü hutbe bir hân-ı zîşân iken

mülk-i mevrûsumdan ferâgat bulmazın” diyerek askerini toplamaya çalıştığını, onları hoş

sözlerle, yanında tutmak istediğini nakletmiştir. Bütün çabalarına rağmen ordusundaki

mirzalar birer birer yanından ayrılmaya başlamış, az bir kuvveti kalan Mehmed Giray

direnmekte devam etmişti. Yanındaki adamlarından bazıları, kendisinin gidip İslâm Giray’a

biat ederse affedilebileceğini teklif ettiklerinde, bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceğini

söyledi. Mehmed Giray’ın damadı Ali Mirza ve Şirinli1023 taifesinin de İslâm Giray’a

bağlılığını bildirmesi, Mehmed Giray’ın direncinin kırılmasına ve firar etmesine neden oldu.

Bütün eşyalarını bırakarak ve ata binmek yerine bir kağnıya beş-altı at koşarak kaçmaya

çalıştı. İslâm Giray, kardeşi Alp Giray’ı onu takip etmesi için ardından gönderdi. Beş-altı

günlük bir takipten sonra Alp Giray ve beraberindeki Tatarlar, Mehmed Giray’a

yetiştiklerinde onu iyilikle teslim olmaya ikna etmeye çalıştılarsa da Mehmed Giray

kardeşine bazı vasiyetlerde1024 bulunarak ölmeyi tercih edince Alp Giray, Mehmed Giray’ı

1022
Şecâ’atnâme, s.430-431; Künhü’l-Ahbâr, III, 430-431; Şeref aynı makale, IV/24, s.1491-1492.
1023
Altunordu ve Kırım Hanlığı’nı teşkil eden en etkili kabilerlerden birisidir. Bu kabile Altun Ordu
Hanı Uluğ Muhammed Han’a ihanet ederek İdike Oğullarının tahtı ele geçirmesine sebep olmuşlar,
sonra yeni hanla anlaşamadıkları için batıya doğru göç etmişlerdi. Hacı Giray ise bu kabileyi etrafına
toplayarak batıda yeni bir hanlık (Kırım Hanlığı) kurmuştur. Daha sonra bu taifenin başında bulunan
Kefe tudunu Eminek Mirza, Kırım Hanlığı’nda karışıklık çıkmasında ve Osmanlı’nın Kırım’ı
kendisine bağlamasında etkili olmuştur (1475) (Halil İnalcık, “Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Himayesine
Girmesi Meselesi”, III. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1948, s.482-483).
1024
Âsafî, Mehmed Giray’ın kardeşine nasihatını naklederken;
Hāna söylen itmesün rağbet ana Ni’metim yirken gör ol bed-baht banā
Niçe kıydı bana dörderdi yüzin İ’tibāra almasun anın sözin
Banā ne hayr itdi k’ana ana eyleye Sağ kalursa dahi ana neyleye
dediğini ve ona İskender ile Dara arasında geçen ve İskender’in uğradığı ihaneti içeren hikayeyi
anlattığını yazmıştır (Şecâ’atnâme, s.437).
226

katlederek bu meseleyi bertaraf etti (13 Cemâziyelevvel 992/23 Mayıs 1584)1025. Bu sırada

Mehmed Giray’ın yanında bulunan iki oğlu da kendisiyle birlikte öldürülmüştür1026. Uzunca

bir zamandır devleti meşgul eden Kırım meselesinin sonlanmış olması, padişahı son derece

memnun etmiş ve bu olayın gerek ilan edilmesi ve gerek ibret-i âlem olması için eyalet ve

sancaklara emir-nâmeler gönderilmişti1027.

Osmanlı Devleti’nde, Kırım’a yeni bir han tayin edildiği zaman, hanın oğullarından

birinin rehin olarak merkeze getirilmesi mutad idi1028. Bu nedenle Mehmed Giray öldükten

1025
Şecâ’atnâme, s.431-437; Şeref, aynı makale, s.1492-1493. Âlî ise, Mehmed Giray’ın birkaç
adamıyla birlikte at ile firar ettiğini, artık kaçamayacağını idrak ettiğinde, “Beni mağdûr idenlere
Hazret-i Hak belâların virsün” diyerek atından inerek, ölümü beklemek üzere namaza durduğunu,
İslâm Giray’ın ona yetişerek katlettiğini (Künhü’l-Ahbâr, III, 432) ve Kırım meselesinin 3 CA
992/13 Mayıs 1584’de bertaraf edildiğini kaydetmiştir (s.436).
1026
Şark serdarı Ferhad Paşa’ya gönderilen hükümde, Kırım Hanı Mehmed Giray’ın seferlerde yardım
etmek konusunda isteksiz davranması ve isyan etmesi nedeniyle azledildiği, yerine İslâm Giray’ın han
tayin edildiği, isyan eden Mehmed Giray’ı tedibe Kefe’de bulunan Osman Paşa’nın görevlendirildiği,
iki taraf arasında muharebe yapılırken Kaptanıderya Ali Paşa’nın İslâm Giray’ı taşıyan donanma ile
Kefe’ye geldiği, Mehmed Giray’ın yanındaki Tatarların İslâm Giray’a biat etmesiyle eski hanın firar
ettiği ve yakalanarak iki oğluyla birlikte öldürüldüğü belirtilmiştir (MD, 53, s.33, hk.84: 15 CA
992/25 Mayıs 1584; keza Künhü’l-Ahbâr, III, 437-439. Bu tarihten üç gün önce Osman Paşa’ya
gönderilen bir hükme bakıldığında devletin henüz Kırım meselesinin neticeleri hakkında bilgi sahibi
olmadığı anlaşılmaktadır. “Vezir Osman Paşa’ya hüküm ki; Sabıka Kırım Hanı olan Mehmed
Giray’ın ahvali ve hâlâ Kırım’a han ta’yin ve nasb olunan İslâm Giray Han damet-meâlihünün hali
neye müncerr olup suhulet ile [Kefe’ye] isal olundu mu? Tatar canibinde olan fitne ve fesad mumkati’
oldu mu? Dahi niza’ ve cidal var mıdır? Bi’l-fiil ne hal üzeredir? Ol canibden şimdiye dek cümle
ahvali tafsilen yazılup südde-i sa’adetime i’lam olunmak mühimmatdan olmağın… Ahvalinüz nedir?
Hâlâ sabık hanın hali nice olmuşdur? Bertaraf olmuş mudur? Tatar taifesi hâlâ han olan İslâm Giray’a
müta’baat eylemiş midir? Niza’ ü cidalleri münkati’oldu mu? Yohsa han-ı sabıka muâvenet eder Tatar
var mıdır? İslâm Giray Han makarr-ı eyaletine vardı mı? Kadırgalar gidelüden berü ahvalleri neye
müncerr olmuşdur? Mabeynlerinde dahi hilâf var mıdır? Yohsa ber-taraf oldu mu? Ve itaatin sûreta
gösteren Tatar ne taifedir? Südde-i sa’âdetimden muayyen dirlikleri var mıdır? Yohsa han-ı sabıka
tabi olanlardan mıdır?… Müşarünileyhi hâlî dahi komak münâsip değildir. Bu babda tedarükünüz nice
olmuşdur? Zahire hususunda zaruret var mıdır? Nicedir? Ne vecihle ve ne yerden tedarük olunmak
münasibdir? Askerün hali nedir?” (MD, 53, s.29, hk.72: 12 CA 992/22 Mayıs 1584).
1027
İmadiye Hâkimi Kubad Bey’e birer sûreti Hakkâri, Palu, Cezire, Hazo, Zerik hâkimlerine, Genç
Hâkimi Süleyman Bey’e, Bitlis Hâkimi Şeref Han’a ve Sühranî Süleyman Bey’e gönderilen hükümde,
Kırım olayının eyaletlerindeki aşiret ve kabilelere duyurulması istenmiştir (MD, 53, s.34, hk.85);
Keza Boğdan voyvodasına ve bir sûreti Eflak voyvodasına (MD, 53, s.40, hk.103: 15 CA 992);
Bender ve Cankirman taraflarında olup, Osman Paşa’ya yardım etmek için emir alan ve beklemede
olan Rumeli Beylerbeyi Ali Paşa ile Cafer Paşa’nın, her hangi bir ayaklanma ihtimaline karşı
yerlerinde kalıp, teyakkuzda olmalarına dair emir yazılmıştır (MD, 53, s.71, hk.191: 19 C 992/28
Haziran 1584).
1028
Âlî, II. Selim’in Kırım Hanlığı’nı büyük bir tehlike olarak gördüğünü, bir savaş anında isyan
ettikleri takdirde kısa bir zamanda ulaşıp Osmanlı’yı zor durumda bırakabileceklerini idrak ettiğini, bu
nedenle Kırım hanının oğlu Saadet Giray’ın günlük 1000 akçe ve maiyetindeki ağalarının 300 akçe
ödenekle başkentte bulundurulmasını uygun gördüğünü kaydetmiştir (Künhü’l-Ahbâr, III, 433-436).
Kırım Hanlığı Osmanlı’ya bağlandığı ilk yıllarda bu şekilde bir rehinelik durumunun söz konusu
olduğuna dair Evliya Çelebi’de bir kayıt varsa da İnalcık bunun uydurma bir kaynaktan alınmış
227

sonra yerine geçen İslâm Giray’ın oğlunun, Mehmed Giray’ın Yanbolu’da bulunan oğlu

Saadet Giray’ın yerine Yanbolu’ya, Saadet Giray’ın ise Kıbrıs’a gönderilmesine ve

ödeneğinin Kıbrıs hazinesinden verilmesine1029; Saadet Giray’ın oğlu olup Edirne’de tutulan

Devlet Giray’ın da aynı şekilde Kıbrıs’a gönderilmesine karar verildi1030.

2. Osman Paşa’nın İstanbul’a Varması ve Sadaret Makamına Getirilmesi

Osman Paşa, İslâm Giray’ın tahta çıkışını sağladıktan bir müddet sonra kendisini

tebrik ve veda etmek için Han’ın yanına geldi. İslâm Giray, bu görüşmede Osman Paşa’ya ve

yanında olan Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa’ya büyük hürmet gösterdi. Paşa, düşmana karşı

uyanık, halkına karşı adil olması ve zulümden uzak durması konusunda İslâm Giray’a

nasihatte bulunup vedalaştı1031. Han’la vedalaştıktan sonra geldikleri iskelede, büyük bir

merasimle uğurlandılar. Kaptanıderya Ali Paşa’nın getirdiği donanma ile Karadeniz’e açılıp,

İstanbul Boğazı’na ulaştılar ve Beşiktaş iskelesine demir attılar1032 (Evail-i Receb 992/

Temmuz 1584)1033. Osman Paşa geldiği zaman büyük bir merasim ve şenlik tertip edilmiş

şehir ayanı ve ahali büyük bir coşkuyla onu karşılamıştı1034. Devlet erkânından ise sadece

olabileceğini ileri sürmektedir (İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine
Girmesi ve Ahidnâme Meselesi”, s.223).
1029
MD, 53, s.114, hk.321: 27 B 992/4 Ağustos 1584.
1030
MD, 53, s.118, hk.337: 27 B 992.
1031
Şimdiden sonra ra‘iyyet-perver ol Deşt-i Kıpçağa ‘adalet-küster ol
İsteriz kim olalar senden rızā İrmesün devrinde devrāna cefā
Hazz-ı nefsin çün sakın iy şehriyār Eyleme halka sitem sen zīnhār
Devlet eldeyken unutma yārunı Lutf-ile ta‘zir kıl ağyārunı
Eyleme zīnhār kasd-ı intikām Olma eşhās-ile bir budur peyām
Eyleme kendün berāber kul ile Ceng idüp itme sitīze ğul ile
Hem sakın kārında hıffat eyleme Halka hergiz zulm ü bid‘at eyleme
Eyle dikkat ref‘ ola bir bir ‘uyūb Olasın dünyada mahbūbü’l-kulūb
İtmesin hem rāzını kes istimā‘ Küllü sırrın cāvizi’l-isneyn şā‘ (Şecâ’atnâme,
s.448).
1032
Şecâ’atnâme, s.449-450.
1033
Osman Paşa’nın İstanbul’a varış tarihi Âlî tarafından evâil-i Receb 992 (Temmuz ortaları) olarak
verilmiş olmakla (Künhü’l-Ahbâr, III, 441), Selânkî bu tarihi Cemaziyelâhırin 20. Perşembe günü
(29 Haziran 1584) olarak nakletmiştir (Tarih, I, 144-145).
1034
Âsafî, Osman Paşa’nın büyük bir merasimle karşılandığını, Beşiktaş’a ayak bastığı andan itibaren
özellikle ahalinin büyük bir ilgi gösterdiğini, sokakların iki geçeli olarak seyre çıkanlarla dolu
olduğunu ve şenlik toplarının ortalığı inlettiğini kaydetmiştir (Şecâ’atnâme, s.451-542). Keza
Selânikî de o gün (Pazar) divan yapılmadığını vüzera-yı izamdan kim varsa Osman Paşa’yı
karşılamaya gönderildiğini belirtmektedir (Tarih, I, 145).
228

yeniçeri ağası ve üzengi ağası1035 gelip, Osman Paşa’yı karşılamış, onu selâmladıktan sonra

hemen1036 atına bindirip, padişahın emri ile kendisine tahsis edilen Vefa’daki Pertev Paşa

konağına kadar eşlik etmişlerdi1037. Konağına vardıktan ve biraz istirahat ettikten sonra

Sadrazam Siyavuş Paşa’yı ziyaret etmek üzere buradan ayrıldı. Keza İstanbul’a gelmesiyle

birlikte kendisine ikinci vezirlik verildi. Yukarıda da belirtildiği üzere Osman Paşa’nın bir

anda “vezîr-i sâni” tayin edilmesi, diğer kubbe vezirlerinin kıskanmasına ve usule

uymayarak, karşılamaya gitmemelerine neden olmuştu. Osman Paşa’nın ziyareti sadrazamı

bir hayli memnun etti ve Özdemiroğlu’nun değeri bir kat daha arttı. Sadrazam kendisini bir

hayli iltifat ile ağırladıktan sonra konağına uğurladı1038.

Osman Paşa, ikinci vezir olduktan sonra devlet erkânına hediyelerini1039 sundu ve

birkaç gün divana bu sıfatla katıldı. Âlî, Osman Paşa’nın, Padişah tarafından kabulünü

Osman Paşa’dan naklen tafsilatlı ve ilgi çekici bir şekilde yazmıştır. Bir Salı günü Sultan

Murad deniz kıyısındaki Yenikasır (Sinan Paşa Köşkü/İncili Köşk)’a gitmiş ve Osman

Paşa’nın huzuruna gelmesini istemişti. Osman Paşa huzura geldiği zaman, kendisine

oturmasını söylemiş, Özdemiroğlu oturmuş ve hemen yeniden ayağa kalkıp el bağlamıştı. Bu

durum birkaç defa tekrarlanmış ve her seferinde Osman Paşa oturup yeniden ayağa

kalkmıştı. Akabinde Sultan Murad kendisinden, Şirvan’daki hadiseleri anlatmasını istemişti.

Paşa, önce Aras Han ile yaptığı muharebeyi ve Han’ın katlini anlattığında “Aferin Osman

1035
Âlî, devrin vezirlerinin Osman Paşa’ya hased ettiklerini, ikinci vezir makamında olan Osman
Paşa’yı “Kānûn değildir.” diyerek karşılamaya gitmediklerini nakletmiştir (Künhü’l-Ahbâr, III, 441).
1036
Âsafî, Osman Paşa’nın birkaç gün Beşiktaş’ta misafir kaldığını ancak padişahtan emir geldikten
sonra gemiden çıktığını, ailesini yanına alıp, atlara binerek Beşiktaş’tan ayrıldığını ve adamlarının
gemide kaldığını belirtmiştir (Şecâ’atnâme, s.542). Osman Paşa İstanbul’a gelirken yanında zevcesi
[Dağıstan hâkimlerinden Melik Burhaneddin’in kızı] de bulunuyordu. Peçevî, bu hatunun güzelliğinin
dillere destan olduğunu ve şehirli köylü herkesin dilinde dolaştığını, “Dağıstan güzeli” diye türkü ve
murabbaların söylendiğini yazmıştır (Tarih, II, 50).
1037
Künhü’l-Ahbâr, III, 441; Şeref, aynı makale, IV/24, s.1493-1494.
1038
Şecâ’atnâme, s.456-459; Şeref, aynı makale, s.1493-1494. Ayrıca, Siyavuş Paşa ile Osman
Paşa’nın görüşmelerini tasvir eden minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.457.
1039
Osman Paşa kendisiyle Demirkapı’dan gelen, Rum [Sivas] Beylerbeyi Haydar Paşa, on bey,
Silâhdar-ağası, Sol ulûfeciler ağası, Sekban-başı ve Yeniçeriler kethüdâsı ile divana gelip hediyelerini
sunmuştu. Buna göre hediyeler: Aras Han ve İmam-Kulu Han’ın iki tacı, üç adet murassa’ hançer
kemerleri, üç kabza murassa’ kılıç, iki tane murassa’ mansurî eyerleri, bir adet altun Cürcî bayrağı; 60
yük Şirvan ipeği, dört yük destâr-i Kandehârî, 15’er kat çeşit çeşit seraser-i Acem, 15’er kat atlas ve
rengarek Hindî kumaşlar; 25 Çerkes ve Gürcü köle ve 17 adet kalenin anahtarlarından oluşuyordu
(Selânikî, Tarih, I, 145).
229

sadâkatın gün gibi âyan ve celâdetin manzûr-ı a‘yün-i a‘yân olmuş” diyerek ona iltifat

etmişti. Şah-oğlu Hamza Mirza ile olan muharebesini beyan ettiğinde, bu defa Padişah kendi

belindeki “murassa” bir hançeri çıkarıp, Osman Paşa’nın beline takmıştı. Gence Hâkimi

İmam-Kulu Han’la yaptığı savaşı (Meşaleler Savaşı) naklettiğinde, Padişah’ın memnuniyeti

daha da artmıştı. Bir değerli sorguç (otaga) getirtip kendi elleriyle Osman Paşa’nın başına

takmıştı. Paşa anlatmaya devam etmiş, sıra Kırım Hanı Mehmed Giray meselesine gelmişti.

200 bin kişilik Tatar ordusuyla günlerce devam eden ve Mehmed Han’ın katliyle sonuçlanan

olayı anlattığında Padişah heyecanlanarak ellerini havaya kaldırıp, “Du‘â-yı hayrını tekrâr ve

Îzed-i Settâr, Müste‘an-ı Kahhâr senden râzı olsun. Her kanda gidersen nusret-i bedreka ve

zafer refîkin olması tahakkuk bulsun. ‘Âkıbet hem-nâmın olan Hazret-i ‘Osman bin ‘Afvân

ile kusūr-ı cinânda hem-nişîn ü hem-hân olasın. Dünyâlar turdıkca turub murâdından ziyâde

zîbâ muâmmer olup izdiyâd-ı devlet ü ikbâl-i imtidâd-ı câh ü celâl mertebelerin bulasın”

diyerek dua etmişti. Padişah’ın emriyle, harem ağası tarafından değerli libaslar ve hil’at

giydirilmiş ve kendisine hediye edilen ata bindirilip büyük bir alay eşliğinde konağına

gönderilmişti1040.

Osman Paşa’nın Sultan Murad’dan bu kadar izzet ve ikram görmesi bazı haset

çevrelerin harekete geçmesine neden olmuştu. Âlî, bu olaylara bir örneği yine Osman

Paşa’dan naklen vermiştir. Osman Paşa’yı çekemeyenler onun afyon ve şaraba müptela

olduğu, divan sürmeye kâdir olmadığı dedikodusunu padişaha kadar duyurmuşlardı. Padişah

da Osman Paşa ile yaptığı görüşme sırasında bu durumu anlamak için Paşa’yı sınamıştı. Zira

bunca saat ayakta durup, bütün muharebelerini anlatmış ancak herhangi bir uyku ya da

uyuşukluk hali hâsıl olmamıştı. Bu da Padişah’ın Özdemiroğlu’na olan sevgi ve güvenini kat

kat artırmıştı1041.

1040
Künhü’l-Ahbâr, III, 442-444; Şeref, aynı makale, s.1494.
1041
Osman Paşa, Padişah’ın huzurundan ayrıldıktan sonra babü’s-sâde ağası’na “ Elhamdül’i’llâh bir
şübhemiz var idi, zâyil oldu” dediğinde ağa merak edip şüphenin ne olduğunu sormuş, Padişah
“Osman içün bana eğerçi ki sâhib-i seyfdir, fe-ammâ mağlûb-ı keyfdir. Bâ-husûs ki birine değil
ikisine mübtelâdır. Afyon ü berşe ibtilâsından gayri âlûde-i meyhamrâdur demişler idi. Ya’ni ki vezîr-
i a’zam olup dîvan sürmeğe kâdir değildir mazmûnunu eda eylemişler idi. Pes kendüyü nâ-çâr tâ çâr
sâ’at temâm olunca huzurumda ihzâr ve takrîr-i muhârebât ile mâfi’z-zâmîrini istihbâr eyledim ki, fî-
nefsi’l-emr mübtelâ-yı berş ü afyon ise ‘akıbetinde ‘alâmat-ı kesel ü kelâl zâhir ola. Ve eger şarab-ı
gül-gûna meftûn ve âlûde-i gül-efsûn ise yine mukaddemât-ı hımâr-ı mûcibi’l-infisâl, kemâ yenbâgî
230

Osman Paşa’nın sadrazamlık makamına gelmesi de yine bu kıskançlık ve

dedikoduların sonucunda olmuştu. Abdurrahman Şeref’in, Âlî’den nakline göre, o zamanki

kubbe vezirlerinin çoğu padişaha olan yakınlıkları neticesinde bu makamlara kadar

gelmişlerdi. Osman Paşa ise sadece yaptığı hizmet ve fetihlerin neticesinde padişahın

iltifatına mazhar olmuş ve ikinci vezirliğe kadar yükselmişti. Afyon müptelası olduğu iftirası

işe yaramayınca vezirler bu defa başka bir yola başvurarak Osman Paşa’nın azledilmesi için

harekete geçmişlerdi. Osman Paşa’nın silahdar zümresine bolca terakki dağıtıp israf ettiğini

öne sürerek onun yazdığı ruusu kabul etmemişler ve maaşı kesilen askeri Osman Paşa’ya

karşı kışkırtmaya çalışmışlardı. Ancak olaylar istedikleri gibi gelişmemişti. Asker arasında

bir hoşnutsuzluk olmuş, toplanarak divana gelmişler ve “Serdarımızın bize dağıttığı

terakkileri nasıl kesersiniz” diyerek vezirleri şikâyet etmişlerdi. Bu durum padişahın

kulağına gittiği zaman bir hayli hiddetlenerek veziriazamlık mührünü Siyavuş Paşa’dan

alarak Özdemiroğlu’na münasip görmüştü (20 Receb 992/ 28 Temmuz 1584)1042.

O dönemde veziriazamlık mührünün, veziriazam olacak kişinin bulunduğu mahalle

gönderilmesi mutad ise de, bu konuda Osman Paşa’ya bir istisna yapılmış, Divan-ı

Hümâyûn’da olduğu sırada ansızın gönderilmişti. Divan erkânı yerlerinde otururken babü’s-

aa’âde ağası divana gelmişti1043. Elindeki altın işlemeli bir mendilin üstüne koyduğu mührü

kapı kethüdasına vermiş o da, padişahımız: “Bu yüzden ri‘âyet olunmak çokdan hakk-ı

sarîhleri idi. Lâkin hidemât-ı mülk-i Şirvan ‘avk u te‘hîri mûcib olmağın, sâhibine vâsıl

olamazdı. Şimdiki hıtâm-ı hizmetleridir. Hâtem-i şerîfe dest-res bulmalarının demidir

buyuruyor” sözleriyle mührü Osman Paşa’ya arzetmişti. Paşa da “Uğur-ı hümâyûnda cân u

baş fedâ itmez isem Rahmet-i Rahmândan ebediyyen dûr olayım sözleriyle” karşılık vermiş

bâhir ola. Hâlâ ki ol ‘uyūbdan biri idiğü sâbit oldu. Bizim dahi teslim-i hâtem-i vekâletle re’âyâmız
ta’ayyün buldu” demiştir (Künhü’l-Ahbâr, III, 445-446).
1042
Selânikî, I, 146; Şeref, aynı makale, IV/24, s.1495; “Bu gün sa‘adetlü Osman Paşa Hazretlerine
mühr-i şerîf verilüp veziri‘azam oldılar” KK, Ruus, nr. 7575, s.4’den naklen Mustafa Karanfil, aynı
tez, s.39; Âsafî, Osman Paşa’nın veziriazamlığı hak ederek elde ettiğini, rüşvete meyletmediğini, onu
çekemeyenlerin iftiralara başvurduğunu, onun bütün kuvvet ve kudretini yanındaki sadık askerinden
aldığını kaydetmiştir (Şecâ’atnâme, s.460-461).
1043
Sadrazam tayinlerinde uygulanan usüller için bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve
Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988, s.118-120.
231

ve teşekkür etmişti. Bu şekilde o, devletin padişahtan sonraki en üst kademesine nail oldu.

Kendisine düşmanlık edenler dahi bir bir gelip divanda elini öptüler 1044.

Osman Paşa sadrazam olduktan sonra ilk önce şeyhülislâmı ziyaret etmiş, bu

uygulaması kendisinden sonra kanun haline gelmiştir. Buna göre sadrazam olan kimse

tayininden birkaç gün sonra şeyhülislâmı ziyaret eder ve şeyhülislâm onun sadrazamlığını

tebrik ederdi1045.

Sadzamlığa getirilmesine rağmen Osman Paşa İstanbul’da ancak üç ay kadar

kalabilmiş, önce Kırım meselesinin tamamen sonlandırılması için Anadolu’ya geçmiş,

ardından da kendisine şark serdarlığı tevcih olunmuştur.

3. Eski Han Mehmed Giray Oğullarının İsyanı ve Kırım Seferi

Osman Paşa sadrazamlığa getirildikten sonra sefer hazırlıklarına başlamak üzereyken

Kırım’da yine bazı olaylar meydana geldi. İslâm Giray, tahta geçirildikten sonra merkezi

idareye hâkim olamamış, ileri gelen mirza ve beylerini kendinden uzaklaştırmıştı. Bu otorite

boşluğundan faydalanan maktul Mehmed Giray’ın oğulları ayaklanmıştı1046. Harimî’ye göre,

Mehmed Giray’ın oğulları Murad, Saadet ve Safa Giraylar firar edip Derbend Hâkimi

Şemhal’in yanına gitmişlerdi. Mehmed Giray-Osman Paşa mücadelesinden kaçmayı

başaranları ve etraftaki bazı bey ve mirzaları da kendilerine katıp yeni han İslâm Giray

üzerine harekete geçmişlerdi1047.

1044
Künhü’l-Ahbâr, III, 447-448; Şeref, aynı makale, s.1595-1596.
1045
Uzunçarşılı, aynı eser, s.145.
1046
İslâm Giray Han’a gönderilen nâmede, kendisine yardım etmeleri için Nogay mirzalarından Yahşi
Sa’at Bey, Ahmed Mirza, Sübhan Kulu Mirza, Sultan Kasım Mirza, Bağran Gazi Mirza gibi Çerkes
beylerine ve Ada, Soğucak ve Kırım beylerine hükümler gönderildiği; kardeşi Fetih Giray’ı Azak’a
gönderip hanzâdelerden o tarafa kaçan olursa yakalanmaları için yardım etmelerinin sağlanması
istenmiştir (MD, 53, s.243, hk.702). Keza Balıklava kadısına da bir emir gönderilerek âsî han-
oğlullarının yakalanması hususunda yardımcı olmaları istenmiştir (MD, 53, s.180, hk.529).
1047
Harîmî-zâde İbrahim Çavuş, Gonca-i Bağ-ı Sultan Murad Han/Harîmî'nin Zafernâme ve
Goncası'na Göre Özdemiroğlu Osman Paşa (haz. Mustafa Karanfil), İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1998, s.64.
232

İslâm Giray’dan gelen arza göre (evâil-i Ramazan 992/Eylül 1584); hanzâdeler

etraflarına topladıkları yaklaşık 10 bin kişilik bir kuvvetle gelip Bahçesaray’ı yağmalamışlar,

İslâm Giray’ı yaralamışlar ve ordusunu mağlup etmişlerdi. İslâm Giray bir yolunu bulup

Kefe’ye kaçmış, Demirkapı’ya gitmek üzere Kefe’de bulunan yeniçeri ve gönüllü askerin

yanına sığınmıştı. Kefe’deki asker ile âsî Nogaylar arasında büyük bir muharebe olmuş,

Bahçesaray dâhil hanın memleketini yakıp yıkmışlardı. İslâm Giray’ın bu arzı üzerine Kırım

isyanının bastırılması gündeme gelmiş yapılan divanda görevin kime verileceği tartışılırken,

Osman Paşa bu işe talip olmuştur1048. Kış mevsiminin yaklaşmakta olması, bazı ümerânın

sefere karşı çıkmasına neden olmuşsa da Veziriazam seferin yapılması konusunda kararlı

davranmıştı1049.

Fazla vakit kaybetmeden sefer hazırlıklarına başlandı1050. 26 Ramazan/1 Ekim

1584’dan itibaren Osman Paşa ile birlikte gidecek olan beylerbeyi, sancak beyi ve asker

taksim edildi. Buna göre; Osman Paşa bayramdan 10 gün sonra Anadolu’ya sefere memur

edildiğinden, Rumeli’den Niğbolu sancak beyinin 10 binden yukarı timarı olan

sipahilerle1051, Vize, Çirmen, Kırkkilise1052 ve Silistre1053 beylerinin sancaklarının

sipahileriyle, Rumeli askerinden Demirkapı muhafazasında olup, harçlıkçılar tarafından geri

gönderilen ve Kefe’de olan sipahilerin; 1054 eski Bosna Beylerbeyi Ferhad Paşa’nın

adamlarıyla birlikte1055; Siirt beyi ile Arapgir Beyi Ömer’in zaim ve sipahileriyle1056, eski

1048
Selânikî, I, 149; keza Kütükoğlu, s.145.
1049
Gonca, s.64; Selânikî, I, 149.
1050
Sefer mühimmatına dair hükümleri bizden evvel Kütükoğlu ayrıntılı bir şekilde tetkik ettiğinden
ilgili hükümler için ayrıca bkz. Kütükoğlu, s. 146-164. Veziriazam Osman Paşa ile sefere giden asker
için her evden toplanması emredilen ikişer kile arpa ve birer kile undan toplanıp Sinop’a gönderilen
miktar ile henüz toplanmayanı defter halinde bildirmelerine dair Kastamonu sancağı beyine ve
kadılarına, bir sûreti Kangırı, Amasya, Çorum, Canik, beylerine ve kadılarına gönderilen hüküm (MD,
53, s.133, hk.385: 9 Ş 992).
1051
MD, 53, s.175, hk.509: 26 N 992/1 Ekim 1584.
1052
MD, 53, s.176, hk.513: 26 N 992.
1053
MD, 53, s.177, hk.516: 26 N 992. Keza sancaklarında muhafazada kalan sipahilerin Veziriazam
emrine gönderilmesine dair Silistre beyine ve kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.180, hk.527).
1054
MD, 53, s.182, hk.533: 26 N 992.
1055
MD, 53, s.178, hk.518: 26 N 992. Geciktiği için uyarılan Ferhad Paşa’ya hüküm (keza s.210,
hk.589: 9 L 992). Yanındaki adamlarıyla acele Sinop İskelesi’ne varıp Kaptanıderya Kılıç Ali
Paşa’nın gemileriyle Kefe tarafına geçmesi, memur olduğu hizmeti bitirince eski görevi Bosna
beylerbeyliğine nail olacağı, adamlarının yolda reayaya teaddilerine meydan vermemesi, ne yaptığını
ve kaç gemiyle geçtiğini bildirmesi hakkında gönderilen hüküm (MD, 53, s.219, hk.629: 4 Z 992/7
233

Saruhan Beyi Davud’un yarar adamlarıyla 1057 Musul Beyi Mehmed1058; eski Kıbrıs

Beylerbeyi olup Basra’ya tayin edilen Mehmed Bey1059; Cizre Beyi Mehmed Bey’in1060;
1061
Tomanis muhafazasında olan Kığı Beyi Ali’nin askeriyle birlikte ve Tokat Kadısı

Şemseddin’in ordu kadısı olarak1062 acele çıkıp Osman Paşa’ya mülâki olmaları istendi.

Bunların dışında daha önceki sefere gitmeyip muhafazada kalan Hamideli, Aydın,

Menteşe1063, Hüdavendigar, Karasi, Bolu, Karahisâr-ı Sâhib, Ankara, Kastamonu, Kangırı

zaim ve sipahilerinin1064; Diyarbekir ümera, zaim ve sipahilerinin ümeradan birinin

başbuğluğunda ve Ekrad beylerinin askeriyle1065; Harput Beyi Alâeddin Bey’in zaim, sipahi

ve oğullarıyla1066; Bozok sancağı Beyi Çerkes Bey’in zaim ve sipahileriyle1067; Batum

beylerbeyliğinde Serdar Ferhad Paşa ile sefere gitmeyen ne kadar sancak beyi, zaim ve

sipahi varsa1068; Kırşehri Beyi Memiş Bey’in Demirkapı seferine gitmeyen zaim ve

sipahileriyle1069; Kastamonu beyinin muhafazaya kalan bütün askeriyle1070; Adana Beyi

İbrahim Bey’in oğlu, aynı zamanda Sis beyi olan Ahmed’in sipahileriyle1071 bizzat sefere

memur edildikleri bildirildi. Karahisar-ı şarkî beyinin1072 ve eski Tarsus beyi olup Karaman

Aralık 1584). Ferhad Paşa’nın sefere memur edildiği ve birlikte gemilerle Kefe’ye geçmelerine dair
Kaptanıderya Ali Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 53, s.217, hk.621).
1056
MD, 53, s.176, hk.514: 26 N 992.
1057
MD, 53, s.182, hk.534: 26 N 992.
1058
MD, 53, s.216, hk.615: 4 Z 992/7 Aralık 1584.
1059
MD, 53, s.184, hk.538.
1060
MD, 53, s.188, hk.548: 27 M 993/29 Ocak 1585.
1061
MD, 53, s.218, hk.624: 4 Z 992/7 Aralık 1584.
1062
MD, 53, s.188, hk.547: 27 M 993.
1063
Menteşe sancağında suhte taifesinin daima fitne ve fesad üzere olmasından dolayı, sancağın
beyinin beş binden aşağı timarı olanlarla muhafazada kalması, diğer sipahilerin alay beyi ile sefere
gitmesine dair hüküm (MD, 53, s.219, hk.625; keza s.219, hk.626, 627).
1064
MD, 53, s.211, hk.593: 9 L 992/14 Ekim 1584.
1065
MD, 53, s.211, hk.594: 9 L 992; keza s.175, hk.510; s.176, hk.512.
1066
MD, 53, s.211, hk.595: 9 L 992.
1067
MD, 53, s.212, hk.596: 9 L 992.
1068
MD, 53, s.212, hk.597: 9 L 992.
1069
MD, 53, s.212, hk.598: 9 L 992.
1070
Evvelki seferlerde emir ile veya muhafaza için kalan ve bir nedenle gitmeyen veya Kefe’ye varıp
dönenler Veziriazam Osman Paşa ile sefere memur edildiklerinden hepsini yanına alıp Osman Paşa
Kastamonu’ya varınca ona katılması, seferden kalacakların dirliklerinin alınıp üçer yıllık
mahsullerinin zabt olunacağı ve cezalandırılacakları hususunda Kastamonu beyine gönderilen hüküm
(MD, 53, s.214, hk.603: 4 Z 992).
1071
MD, 53, s.215, hk.608: 4 Z 992.
1072
MD, 53, s.215, hk.609: 4 Z 992.
234

muhafazasında olan Kubad Bey’in sancaklarında muhafazada kalan zaim ve sipahileri alay

beyi ile yahut başka birinin serdarlığında bir an evvel yola çıkarmaları istendi1073.

Osman Paşa ile birlikte Anadolu’dan gidecek olan asker daha önce Kefe’ye giden

askerin takip ettiği güzergâhı takip edecek ve Sinop İskelesi’nden gemiler ile Kefe’ye

geçecekti. Ancak Rumeli’den gelecek olan askerin Kefe’ye gelmesinden vazgeçilerek,

Bender’de muhafazada kalmaları, âsî Tatar saldırılarının daha geniş bir alana yayılmasını

önlemeleri kararlaştırıldı. Buna göre; ilk başta Silistre beyinin sancağına tâbi olup

Demirkapı seferinden dönen zaim, sipahi ve cebelü Tatarlar ile Bender’de kalması ve askere

serdarlık etmesi istenmiş1074, ancak daha sonra serdarlık Niğbolu Beyi Mehmed’e tevcih

edilmiştir 1075. Bir müddet sonra Bender’de toplanacak olan Silistre ve Vize1076 beyleriyle

akıncı beylerinin serdarlığı, Temeşvar Beylerbeyi Haydar Paşa’ya verildi. Onun

beylerbeyliğini bir sancak beyine bırakarak Silistre’ye hareket etmesi, orada toplanacak

kuvvetlerin başına geçmesi ve Osman Paşa’dan gelecek emirlere göre hareket etmesi

istendi1077. Silistre, Niğbolu, Akkerman ve akıncı kuvvetleri, Haydar Paşa’nın emrinde

toplanacak ve Bender, Rumeli askeri için bir üs vazifesi görecekti1078. Bununla beraber

1073
Bir sûreti Haleb ve Karaman beylerbeylerine gönderilen hüküm (MD, 53, s.216, hk.614: 4 Z 992).
1074
MD, 53, s.179, hk.522: 26 N 992/1 Ekim 1584; bu hususta Bender beyine gönderilen hüküm
(MD, 53, s.179, hk.523).
1075
Silistre beyine (MD, 53, s.184, hk.539: 26 N); keza Niğbolu beyine gönderilen hüküm (53, s.184,
hk.540).
1076
Vize beyi kendisine emir verilmiş olmasına rağmen, henüz Bender Kalesi’nin tamamlanmadığını,
bu nedenle askeriyle ayrılmasının tehlike yaratacağını, muhafazada kalması gerektiğini bildirince
onun zaim ve sipahileriyle Niğbolu Beyi Mehmed Bey’e katılıp, onun uygun göreceği bir yerde
cemiyet halinde olması istenmiştir (MD, 53, s.210, hk.587: 9 L 992/14 Ekim 1584).
1077
MD, 53, s.178, hk.519; keza s.182, hk.532: 26 N 992; Temeşvar beğlerbeğisine hüküm ki; hâlâ
Düstûr-ı Ekrem Vezîriâzam Osman Paşa’ya Kefe cânibine sefer emr olunub Rumilin’den gitmek
ihtimâli olmamağla Anadolu cânibinden Sinop iskelesine teveccüh idüp gitmişdir. Amma Bender
cânibinin dahi hıfz u hırâseti mühimmâtdan olmağın Niğbolu Beği Mehmed serdar nasb olunup
Silistre beği ve akıncı beğleri umûmen akıncıları ile ve Vize beği, Bender önünde muhafaza-yı vilayet
içün cem’iyyet ile oturmak emrim olmuşdu. Hâlâ ol emr-i şerîfim kemâ-kân mukarrerdir… Senin
ihtiyâr ve umûr-dîde olduğundan gayri hıraset ü kıyasetine ve şecâ’at ü şehametiğe itîmâd-ı
hümâyûnum olmağın sen bizzat kalkub zikr olunan ümeraya ve bile olan askere ve akıncı tâifesine
serdar olub dahi kale-i mezbûre kurbünde münâsib olan mahalde hüsn ü ittifak ve i’timad üzere
cemiyet ile oturub dahi etraf ve civarına göz kulak tutup… (keza s.221, hk.636: 4 Z 992/7 Aralık
1584).
1078
Silistre ve Niğbolu beylerinin sancakları askeriyle Silistre’de Haydar Paşa emrindeki zaim, sipahi
ve akıncılara katılmaları (MD, 53, s.181, hk.531: 26 N 992/1 Ekim 1584); akıncı beyine, bir sûreti
eski Mezistre beyi olup, Turhanlu’ya tâbi akıncı beyi Mustafa’ya hüküm (MD, 53, s.175, hk.508).
Keza s.213, hk.602: 4 Z 992.
235

Temeşvar beylerbeyinin, Bender muhafazasında iken Osman Paşa kuvvetlerine katılması

için emir alırsa, Dobruca’nın donanımlı yarar yiğitlerinden toplayabildikleriyle gidebileceği

de kendisine bildirildi1079. Diğer taraftan Eflak ve Boğdan voyvodalarının askerleriyle hazır

olup, bölgeye hâkim olmaları ve elde ettikleri istihbaratı bildirmeleri1080; Vulçıtrın beyinin

Haydar Paşa’ya katılması için de emir verildi1081.

Karadeniz tarafından ise takviye kuvvet gönderilmesi ve tehlikenin kontrol altında

tutulması için Kaptanıderya Ali Paşa kendisine tâbi gemiler ile Arabistan ve sair yerlerden

asker toplayıp sefere katılması için emir aldı1082. İnebahtı, Eğriboz, Karlıili, Mezistre1083 ve

Biga beyleri de zaim ve sipahileriyle birlikte Ali Paşa’nın emrine verildi1084. Anadolu’dan

Kefe’ye geçecek askerin nakil işinde kullanılacak gemilerin hazırlanması için de ilgili

yerlerin idarecilerine emirler ulaştırıldı. Öncelikle Karadeniz’deki iskelelere varmadan

önceki konaklardan biri olan Kastamonu beyine bir emir gönderilerek Ramazan

Bayramı’ndan sonra Osman Paşa’nın ordusuyla Kastamonu’ya geleceği, askerin ve orduya

ait hayvanların karşı yakaya geçirilmesi için kullanılmak üzere, kaza dâhilindeki yalılarda

bulunan rençber gemilerinin hazır bekletilmesi emredildi1085. Yine bu sebeple Samsun, Canik

ve Sinop kadılarından kazalarındaki gemilerin, Samsun ve Sinop iskelelerinde hazır halde

bekletilmesi, gemi miktarının ve sahiplerinin kimler olduğunun bildirilmesi istendi 1086.

Osman Paşa’nın, Vize beyine ve Süzebolu kadısına gönderdiği emir üzerine Süzebolu’da

bulunan kadırgaların tamîrî için on dört kadılığın reayasından kereste bedeli akçe tevzi

edilmiş ancak kadıların ihmali yüzünden kereste toplanıp kadırgalar tamir edilememişti.

Ayrıca Vize sipahileri kereste toplama işini bahane ederek Bender muhafazasına gitmekten

imtina etmişler, bunun üzerine kereste işi için on nefer sipahinin bırakılıp, geriye kalan bütün

1079
MD, 53, s.214, hk.606: 4 Z 992.
1080
MD, 53, s.177, hk.517: 26 N 992/1 Ekim 1584.
1081
MD, 55, s.50, hk.89: 20 ZA 992/23 Kasım 1584.
1082
MD, 53, s.182, hk.535: 26 N 992.
1083
MD, 53, s.209, hk.584: 9 L 992/14 Ekim 1584.
1084
MD, 53, s.220, hk.631: 16 ZA 992/19 Kasım 1584.
1085
MD, 53, s.177, hk.515: 26 N 992.
1086
MD, 53, s.178, hk.520: 26 N 992; keza s.179, hk.521.
236

sipahilerin Bender muhafazasına gönderilmesine karar verilmişti1087. Gemilerin hazırlanması

işi bu şekilde halledilmeye çalışılırken, ayrıca takviye kuvvet olarak Kaptanıderya Ali

Paşa’nın gemi göndermesi de mukarrer olmuştu1088. Daha önceden Kaptan Paşa’nın emrinde

Karadeniz seferine çağırılan ancak Kaptan Paşa acele hareket etmesi gerektiğinden,

yetişmeleri mümkün olmayan İnebahtı, Eğriboz, Karlıili, Mezistre, Midilli, Biga, Silifke ve

Kocaeli beylerinin zaim ve sipahileriyle sancaklarının muhafazasında kalmaları zarureti

ortaya çıktı1089.

Diğer yandan Osman Paşa hareket etmek üzereyken ordunun ihtiyacı olan

mühimmatın toplanması işine başlandı. Buna göre; Çorum beyinden, Çorum’a varıncaya

kadar ordu için para tahsilinde bulunması1090; Eflak ve Boğdan’dan 500’er at

göndermeleri1091; Sabanca, Göynük, Geyve ve Taraklı kadılarından o bölgeye gelecek

ordunun ihtiyacı için koyun, arpa, saman, ot ve zahireyi hazırlamaları1092; Boyabad kadısı ve

nazırından, istenen pirincin Sinop İskelesi’ne indirilmesi1093; Bolu kadısından 1000 kadar

koyun hazırlaması1094; Hamamlu menziline kadar olan yerlerin kadılarından un, arpa, saman,

ekmek, koyun, ot, tavuk, yumurta, kavun ve karpuz tedarik etmeleri1095; yine İznikmid ve

İznikmid’den Hamamlu’ya kadar olan yerlerin kadılarından, ordunun yanında olan beygir,

katır ve develer için her konakta 800 kile arpa ve 1000 gırar saman hazırlamaları1096; Bolu

kadısından, askere dördüncü konak tayin edilen Bolu Ilıcası’ndan beş günlük zahire, 250

İstanbul müdü arpa, 300 araba saman, 5 bin akçelik ekmek ile ona göre bal, yağ, peynir ve

1087
Vize Kadısına gönderilen hüküm (MD, 55, s.211, hk.382: 11 RA 993/13 Mart 1585); keza Vize
beyine gönderilen hüküm (MD, 58, s.28, hk.84: 21 R 993/22 Nisan 1585).
1088
Kaptan Paşa’nın gemileriyle gelip gelmediğinin, hazırlanması emredilen gemilerin miktarını ve
zahire hususunu bildirmesine dair Sinop kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.219, hk.628: 4 Z
992/7 Aralık 1584).
1089
MD, 53, s.214, hk.605: 4 Z 992.
1090
MD, 53, s.176, hk.511: 26 N/1 Ekim 1584.
1091
Eflak voyvodasına, bir sûreti Boğdan voyvodasına gönderilen hüküm (MD, 53, s.186, hk.544: 26
N 992; Kütükoğlu, s.146).
1092
MD, 53, s.214, hk.604: 4 Z 992.
1093
MD, 53, s.215, hk.611.
1094
MD, 53, s.217, hk.620.
1095
MD, 53, s.220, hk.632; yollarda askere yardım etmeleri için Sırt Bazarı, Arac, Mergüze,
Viranşehir ve Eflan[i] kadılarına hüküm (s.220, hk.633).
1096
MD, 53, s.210, hk.592: 9 L 992/14 Ekim 1584.
237

yoğurt hazırlaması1097 ve Osman Paşa’nın yanında bulunan davarların zebun olmasından

dolayı 600 davar tedarik edip göndermesi1098 aynı şekilde Viranşehir, Çerkes, Kurşunlu ve

Milân (Ulumelân/Belenli) kadılarından 600’er davar göndermeleri istenmişti1099. Bunlara

ilave olarak en önemli konaklardan biri olan Kastamonu beyinden ordunun ihtiyacı olan

zahirenin hazırlanıp iskelelere indirilmesi ve iskelelere giden yolların genişletilmesi 1100;

Sinop’ta toplanacak olan nüzülün1101 merkezden gönderilen bir emin ile muhafaza edilmesi

hakkında hüküm yazıldı1102.

Selânikî’ye göre; 10 bin yeniçeri1103, altı-bölük halkı umumen ağalarıyla1104, ulûfeli

müteferriklar ve bin nefer çavuş Serdar Vezîriâzam Osman Paşa’nın emrine verildi.

Padişahın huzuruna son kez çıkıp Padişah ve devletin ileri gelenleriyle vedalaşan Osman

Paşa, bütün maiyetiyle Eminönü İskelesi’ne yürüyüp, orada Kaptan Paşa baştardasına

binmiştir. Kendisine bizzat Padişah tarafından gönderilen hatt-ı hümâyûnu eline alıp havaya

kaldırmış ve top atışlarıyla kendisi uğurlanmıştı. Padişahın gönderdiği emri açıp orada

bulunanların huzurunda okumuştu. Buna göre; Rumeli Beylerbeyi Ali Paşa’ya vezaret

verilip, ondan boşalan Rumeli beylerbeyliği, Yeniçeri Ağası Mehmed Ağa’ya, Yeniçeri

Ağalığı, silahdâr-ı hassa Halil Ağa’ya tevcih olunmuştur. Osman Paşa başkentten ayrıldığı

için onun yerine vekâlet etmek üzere Mesih Paşa sadrazam kaymakamı tayin edildi. Osman

1097
MD, 53, s.217, hk.619.
1098
MD, 53, s.222, hk.639; “Hamamlu ve Çerkes ve Kurşunlu kadılarına hüküm ki, mukaddemâ emr-i
şerîfim gönderilüp asakîr-i İslâmla seferi hümâyâna giden hazineyi götürmek içün taht-ı kazanuzdan
600 mikdarı tavar tedarik olunmak emrim olmağın, hâlâ 250 mikdârı tedârik olunup hazır ü müheyya
olduğu i’lam olmağın bakisi dahi tedârik olunub tekmil olunmak emr edüp…” (MD, 53, s.223,
hk.642: 4 Z 992/7 Aralık 1584).
1099
MD, 53, s.222, hk.640.
1100
MD, 53, s.177, hk.515: 26 N 992/1 Ekim.
1101
Sözlük manası “Konaklama yeri, misafir için hazırlanan yiyecek” olan nüzül, Osmanlı seferleri
sırasında ordunun yiyecek ihtiyacını karşılamak üzere buğday ve arpa gibi hububattan alınan aynî
vergiyi ifade eder (İşbilir, “Nüzül”, DİA, XXXIII, s.311-312).
1102
MD, 53, s.217, hk.619.
1103
Âsafî asker sayısını;
Cümleten emr olundı kapu kulları Ya‘ni destūr ide muhkem kulları
Yedi bin oldı tüfeng-endāzlar Cān şikār eyler koçak ser-bāzlar
Rūm ilinün begleri hem cümleten Emr olunmuşdı müşīre bağdeten
şeklinde yedi bin yeniçeri ve cümle Rumili beylerinin memur edildiğini belirtmiştir (Şecâ’atnâme,
s.465).
1104
Osman Paşa’nın emrine verilen bölük halkı zümresinden bazılarının, ağaları gittiği halde seferden
geri kaldıklarına ve bir an evvel gönderilmelerine dair Edirne kadısına yazılan hüküm (MD, 53, s.216,
hk.613: 4 Z 992/7 Aralık 1584).
238

Paşa’nın gerekli hallerde kullanması maksadıyla kendisine 5 bin adet tuğralı beyaz ahkâm

verildi. Askerin dışında kalem erbabından, Anadolu aklâmı defterdarı Hüsrev Efendi, İkinci

ruznâmeci Mehmed Çelebi, Anadolu maliye tezkirecisi Piyale Bey, Divan reisi Hamza

Çelebi Efendi1105, Tezkireci Tâcî-zâde Efendi ve Divan Kâtibi Sûzenî-zâde Mehmed Çelebi

sefere memur edildiler 1106. Serdarı uğurlamak için büyük bir kalabalık paşanın geçiş

güzergâhında ve iskelede toplanmıştı1107. Akabinde Serdar Veziriazam Özdemiroğlu kendisi

için hazırlanan gemiye binip maiyetiyle birlikte 10 Şevvâl/15 Ekim 1584 Pazartesi günü

Üsküdar’a geçti1108.

Üsküdar’da otağlar kurulup, bir müddet hazırlıklar için konaklandı. Burada

Kaptanıderya Ali Paşa’nın sefer mühimmatı tamamlandıktan sonra Karadeniz’e geçmek


1109
üzere yola çıkarıldı. Hemen akabinde kendisi de hazırlanıp 27 Şevvâl/2 Kasım ’de

Üsküdar’dan hareket etti. İznikmid’e kadar yola devam edilip burada üç gün konaklandı 1110.

İznikmid’den sonra dördüncü konak olan Bolu’ya varıldığında artık kış şiddetini artırmaya

başlamıştı. Önceden Bolu Ilıcası’nda beş gün konaklamak kararlaştırılmışsa1111 da hemen

1105
Nişancı Hamza Çelebi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özer Ergenç, “Nişancı Hamza Paşa’ya
İlişkin Yeni Bilgiler”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi,
XIII/24, Ankara 1963, s.31-43.
1106
Selânikî, I, 149-151.
1107
Gonca, s.63-64. Âsafî ise bu konuda şunları yazmıştır:
Ol zamān erkān-ı devlet bi’t-tamām Gönderi gitdiler anı şād u kâm
Sadr-ı a‘zam idi tekrīm itdiler Ol dilīre hayli ta‘zīm itdiler
Hāzır oldı hem kadırgalar tamām Yine seyrine yığıldı hās u ām (Şecâ’atnâme,
s.465). Keza bkz. Mehmed Vefaî Efendi, Târih-i Gazavât-ı Sultan Murad-ı Sâlis, Österreichische
National Bibliothek, nr. 1031 vr. 7a.
1108
Serdar Vezîriâzam Osman Paşa yesserallâhû mâyeşa’ hazretleri sa’âdetle Üsküdar’a geçti. Anda
verilen ahkâm-ı şerîfedir. Hakk sübhanehu ve teâlâ hayırlar takdîr etmiş ola (MD, 53, s.209, hk.582:
yevmü’l-isneyn 9 L 992) hükmünde gün olarak pazartesiye işaret edilmekle birlikte 9 L, 14 Ekim
Pazar gününe denk gelmektedir (Kütükoğlu, s.147; Karanfil, aynı tez, s.41).
1109
Şecâ’atnâme, (s.466)’da Osman Paşa’nın bir ay kadar Üsküdar’da hazırlıklarla meşgul olduğu
kayıtlıdır.
1110
Gonca, s.41. Daha önceden mühimmat için gönderilen hükümlerden gidiş yolundaki menzillerin
sıralamasında ilk konak olarak İznikmid’in verilmesi Harîmî’yi doğrulamaktadır. İznikmid’den
Hamamlu’ya kadar olan yerlerin kadılarına gönderilen hüküm (MD, 53, s.210, hk.592: 9 L 992).
İznikmid’de Köprübaşı adlı mahal konaktır (MD, 53, s.209, hk.585). İstanbul’dan Sinop-Boyabad’a
kadar olan menziller şu şekildedir: 1-Mal Depesi, 2-Gekbüze, 3-Hereke Değirmeni, 4-İznikmid, 5-
Sabanca, 6-Geyve Akçehisar, 7-Taraklı Gölbazarı, 8-Göynük Todurga, 9-Çavuşlar Köyü, 10-Konurpa
Dibek, 11-Ilıca, 12-Çakır Köyü, 13-Gerede, 14-Hamamlu, 15-Çerkeş, 16-Karaca Viran, 17-Koçhisar
[Ilgaz], 18-Tosya, 19- Kargu, 20-Altun, 21-Boyabad (MD, 55, s.1, hk.1).
1111
“Bolı kadısına hüküm ki, hâlâ dustûr-ı Ekrem Vezîriâzam Osman Paşa asâkir-i nusret meâsir ile
sefer-i hümayûna teveccüh idüp dördüncü konak Bolu Ilıcası tayin olunmuşdur. Mahall-i mezbûrede
239

toplanıp bir an evvel Kastamonu’ya ulaşmak için yola çıkıldı. Ancak kar nedeniyle yollarda

çok fazla zahmet çekilmiş, askerden ve hayvandan çok zayiat verilmiştir1112. Böyle bir

ihtimal daha önceden düşünülmüş, Osman Paşa, Kastamonu’ya varmadan eğer askere bir

kışlak lazım olursa Kastamonu’nun Taşköprü ve Boyabad nahiyelerinde ve etraf köylerinde

askerin kışlamasına yetecek kadar yerin ve askeri besleyecek kadar zahirenin olup olmadığı

Kastamonu beyinden sorulmuş, ayrıntılı bilgi istenmişti. Kastamonu’ya kadar olan

güzergâhtaki yolların ve köprülerin bakımı, tamiri ve yol klavuzluğu için ilgili kazalardan

adam toplandı1113.

Osman Paşa ve maiyetinin Kastamonu içinde, askerin bir kısmının ise Taşköprü ve

Boyabad nahiyelerinde1114, Sol ulûfecilerin Borlu’da1115 Sağ ulûfecilerin ağaları Davud ile

birlikte Araç ve Sırt’ta1116; Sipahi oğlanlarının ve silahdarların Hürrem Ağa ile Daday ve

beş günlük zahire tedarik olunması mühimmatdan olmağın her köye İstanbul müdü ile iki yüz elli müd
arpa ve üç yüz araba saman ve beşer bin akçelik ekmek ve ana göre bal ve yağ peynir ve yoğurt ve
sâir askere lazım zehaiyirden müstevfî ihzar olunmak… Müşarunileyhin yanında olan davarları zebûn
olub muâvenet içün 600 mikdarı tavar lazım olmuşdur…” (MD, 53, s.222, hk.639: 4 Z 992).
1112
Harîmî, Bolu’da mola verilmediğini Kastamonu’ya iki menzil kala konaklandığını ancak kış
bastırdığı için burada kışlamaya karar verildiğini (Karanfil, aynı tez, s.41); Vefaî, Bolu’da mola
verildiğini ancak kışın şiddetlenmesinden dolayı hareket edilip Kastamonu’da kışlama kararı
alındığını, ordunun farklı yerlere dağıldığını ve Osman Paşa’nın Kastamonu’ya çekildiğini (Gazavât-ı
Sultan Murad-ı Salis, vr. 8a); Âsafî, Kastamonu’ya varıldığında kışlamaya karar verdiklerini
(Şecâ’atnâme, s.467) kaydetmiştir. Selânikî’nin kaydına göre ise ordu Bolu’da Gerede yakınlarında
şiddetli bir kar fırtınasına yakalanmış, pek çok asker ve hayvanın telef olmasından dolayı daha fazla
ilerlemenin mümkün olmadığı İstanbul’a arz edilmiş, bunun üzerine evâil-i Zilka’ade 992’de (Kasım
1584) Kastamonu’da kışlamaları ferman olunmuştu (I, 152). Ancak ordunun Kastamonu’da
kışlayacağına dair Kastamonu beyine ve kaza kadılarına gönderilen hükümlerin (MD, 53, s.221,
hk.637; keza s.224, hk.646: 16 ZA 992/19 Kasım) tarihleri Selânikî’nin verdiği tarihleri
desteklememektedir (M.Yaşar Ertaş, “Osmanlı Seferlerinde Olağandışı Bir Kışlak: Kastamonu”,
OTAM, sayı:18, Ankara 2005, s.137-149).
1113
“Hamamlu konağına varınca yol üzerinde vaki olan kadılara hüküm ki, düstûr-ı Ekrem ilâ âhiri
vezîri‘azam Osman Paşa sefer-i hümâyûna teveccüh idüp askere yol iz bulmak ve yolda âlâmet itmek
içün mukaddemâ Kâtip Murâd nam kimesne gönderilmişdi. Mezkûr kimesne yolları onat-ı vecihle
tedarük itdürdükden gayri… her kangınızın taht-ı kazasına dahil olursa kifayet mikdarı âdem ihrac
idüp yolları onat vecihle tedarük itdürüp ve köprüler olan yerleri tamir itdürüp ve sair sa’b olab yerleri
Düstûr-ı Ekremile asker mürur itdükde muzayıka çekmeyeler” (MD, 53, s.222, hk.638).
1114
MD, 53, s.221, hk.637.
1115
Borlu kadısına hüküm ki, Sol ulûfeciler ağası düstûr-ı kiram ilâhiri vezîriâzam ademâllahû teâlâ
iclâlehû ile maan müteveccih olup lakin kış irişüb muşârûnileyh bir kaç gün Kastamonu’da tevakkuf
eylemek lâzım gelmeğin kethüdâları ile Sol ulûfeciler tâifesi kazanuza varup tevakkuf
eylemek…(MD, 53, s.222, hk.641).
1116
MD, 53, s.231, hk.667: 19 Z 992/22 Aralık 1584.
240

Çekline/Çekenle kazalarında1117 kışlamaları için hazırlıklara başlandı. Sancak, kaza, nahiye

ve köylere gönderilecek askerin her türlü mühimmatı o kazalardan sağlanacağından, askerin

ihtiyacı olan her şeyin parasıyla alınması ve reayanın gelen askerin zulüm ve tecavüzünden

korunması için sancak beyleri ve kadılar uyarıldı. Bu hazırlıklar için gönderilen ilk hükmün

tarihi olan 16 Zilkade/19 Kasım’den hareketle, ordunun Kastamonu’ya varmak üzere olduğu

anlaşılmaktadır. Bu sırada Kurban Bayramı yaklaşmış olduğundan Osman Paşa bayramı

Araç’da geçirmeye karar verdi. Bunun üzerine Daday, Araç ve Eflâni’den kurbanlık 500’er

adet koyun, ayrıca zahire hazırlayıp göndermeleri istenmiştir1118. Yine Kastamonu’ya Osman

Paşa için getirilen davarların beslenmesi için Daday kazasının zahiresi tahsis edilmiştir 1119.

Bir yandan da kışlağa yerleşecek olan askerin mühimmatının toplanması önemli

olduğundan, öncelikle orduya gerekli olan nüzül zahiresinin tedarik edilip gönderilmesi için

kaza kadılarına emirler verildi1120. Buna ilave olarak, askerin yağ, bal, et ve zahire ihtiyacı:
1121
İnebolu kazasında bulunan Kefe kayıkçılarından 20 tulum yine Kefe’den Sinop’a gelen

180 tulum yağdan 30 tulumunun satın alınmasıyla1122; Zeytun kazasından 100’er batman yağ

ve bal1123; Kangırı’dan 5000 koyun, 1000 batman yağ, 100 batman bal ile zahire ve

1117
MD, 53, s.229, hk.660; MD, 53, s.230, hk.662: 18 ZA/21 Kasım. 53 numaralı Mühimme
defterindeki tarihler kronolojiye uygun devam etmemektedir. Zira ordu Kastamonu’dayken tutulan ilk
kayıt üzerinde “der-Kastamonu” yazılı olup (s.230, hk.662), 18 Zilkade tarihi verilmektedir. Ancak
hemen akabinde 5 hüküm sonra aynı mealde yazılan emrin (s.231, hk.667) üzerinde 19 Zilhicce tarihi
bulunmaktadır. Keza Ertaş, aynı makale, s.142.
1118
Araç, Daday ve Eflâni kadılarına gönderilen hüküm (MD, 53, s.223, hk.644).
1119
MD, 53, s.229, hk.661: 18 ZA 992/21 Kasım 1584.
1120
Kangırı sancağı beyine ve livâ-i mezbûr kadılarına gönderilen hüküm (MD, 53, s.229, hk.659: 18
ZA 992); asker için toplanacak nüzülün zâyi’ edilmeyip muhafaza edilmesi hususunda Bafra kadısına
gönderilen hüküm (MD, 53, 230, hk.664: 18 ZA); kazasından toplanan nüzülün bizzat kendisi
tarafından Kastamonu’ya getirilmesi hakkında Gedeğra kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.232,
hk.669: 20 Z 992/24 Aralık 1584); Çorum’dan zahire gönderilmesi için daha önce iki defa hüküm
yazılmasına rağmen henüz zahire gelmediğine dair Çorum kadısına gönderilen te’kid hükmü (MD, 53,
s.240, hk.696: 3 M 993/5 Ocak 1585).
1121
MD, 53, s.224, hk.646: 16 ZA 992/19 Kasım.
1122
Sinop İskelesi’ne gelen Kefe tüccarından 30 tulum yağ alıp Kastamonu’ya getirtmesine dair
Kaptan Paşa’ya hüküm (MD, 53, s.232, hk.670: 20 Z 992/24 Aralık 1584). Ancak aradan aylar
geçtikten sonra bile hala yağa ihtiyaç olduğuna dair yeniden Kaptan Paşa’ya hüküm gönderilmiştir
(MD, 53, s.256, hk.744: 19 S 993/20 Ocak 1584; keza s.262, hk.764: 6 RA 993/8 Mart 1585); keza
Taşköprü, Boyabad ve Durağan kadılıklarına gönderilen hüküm (s.262, hk.765: 6 RA).
1123
MD, 53, s.224, hk.645: 16 ZA 992. Yeterince yağ ve bal tedarik edildiği için Zeytun kadısından
istenen 100’er batman yağ ve bala ihtiyaç kalmadığına dair adı geçen kaza kadısına, bir sûreti Kangırı
kadısına gönderilen hüküm (keza s.234, hk.675: 22 Z 992/26 Aralık 1584).
241

Çorum'dan 2000 koyun1124; Çirmen’den 2000 İstanbul kilesi arpa, 1000 koyun, 1000 batman

yağ ve bal1125; Sırt ve Küre-i Cedid’den 150, Küre ve Eflâni’den 200, Daday ve

Azdavay’dan 100 koyun1126 hazırlanıp Kastamonu ve kazalarında kışlayan orduya

gönderilmek suretiyle karşılanmaya çalışıldı. Ayrıca orduya ait mîrî deve ve beygirlerin

barınma ve beslenme işi, çevre kazalara gönderilip, arpa ve samanlarının bizzat

sahiplerinden narh-ı cârî üzere satın alınarak temin edilmesiyle halledildi1127.

Aralık sonunda yeni bir gelişme daha yaşandı. Moskov [Rus] elçisi bu sırada Kefe’ye

gelmiş, gelen elçinin Osman Paşa ile görüşmek üzere buradan Sinop’a gönderilmesi uygun

görülmüştü1128. Bu görüşmenin sebebi muhtemelen âsî hanzâdelerden Murad Giray’ın

Moskov’a kaçıp, Rus kralına sığınmış olmasıdır1129. Dolayısıyla Kırım meselesi hâlâ

sonlandırılamamış, kışın şiddetinden dolayı Veziriazam Kastamonu’dan ayrılamamıştı.

Kırım’daki fetretin bir an evvel bitirilmesi için Kefe’ye gönderilen Ferhad Paşa’nın,

gittiğinden beri âsî hanzâdelerin nerede saklandığı ve yanlarında ne kadar adamları olduğu,

İslâm Giray’ın durumunun ne şekilde geliştiği ve Ferhad Paşa’nın yanındaki askerin miktar,

sınıf ve mevkileri hakkında sağlıklı bilgi alınamamıştı. Kırım’da yaşananların daha iyi takip

1124
MD, 53, s.245, hk.647: 16 ZA 992.
1125
MD, 53, s.231, hk.667: 19 Z 992/23 Aralık 1584.
1126
Mergüze, Sırt, Küre-i Cedid, Eflâni, Daday, Azdavay ve Sorkun kadılarına, birer sûreti Devrekâni,
Küre, Göl, Ayandon, Taşköprü, Gökçe Ağaç, Durağani, Çanlı ve Bey Gölü kadılarına gönderilen
hüküm (MD, 53, s.226, hk.650: 16 ZA).
1127
Arpa ve samanlarının tedarik edilip beslenmesi için 45 katar (270) mîrî katırın Gedeğra ve etraf
kazalara (MD, 53, s.225, hk.648: 16 ZA); 40 katar (240) mîrî devenin Çorum, bir sûreti Kangırı ve
Ankara ve etrafta olan kazalara (MD, 53, s.226, hk.649: 16 ZA); top arabacıları beygirleri Tosya ve
Saz kazalarına (MD, 53, s.227, hk.652: 16 ZA); 250 aded mîrî beygir Borlu, Viranşehir ve Eflâni
kazalarına (MD, 53, s.234, hk.674: 22 Z 992/ 26 Aralık 1584) Sadrazam Osman Paşa’nın Taşköprü ve
Güney kazalarına önceden gönderilen 25 katar (150) devesine ilave olarak 20 katar (120) daha
gönderildi (MD, 53, s.239, hk.690: 3 M 993/5 Ocak 1585). Hayvanatın ihtiyacı için eski Küre kadısı
tarafından 1600 kile arpa ve 606 gırar saman gönderildiğine dair Küre kadısına yazılan hüküm (MD,
53, s.230, hk.663: 18 ZA 992).
1128
Sabıka Bosna beğlerbeğisine ve Kefe ve Şemahı beğlerbeğlerine hüküm ki, Moskov ilçisi Kefe’ye
gelüp dâhil olub bi’l-fiil Kefe’de olduğu i’lam olunmağın lâzım olan raiyyetleri hususıdır ve eğer sair
ahvalleridir görülüp bir münâsib mevsim ile muaccelen düstûr-ı ekrem vezîriâzam cânibine
götürülmesin emr idüp buyurdum ki, vusûl buldukda bu babda evkât-ı mukayyed olub zikr olunan
ilçinin lâzım olan hususların görüb dahi münasib olan mevsim ile yarar âdemler koşup Sinop
iskelesine gönderesin (MD, 53, s.237, hk.681: 25 Z 992/29 Aralık 1584).
1129
Murad Giray, Moskov [Rus] kralına sığınmış, bu nedenle en kısa zamanda bu hanzâdeyi iade
etmesi, aksi halde geçmişten beri süregelen dostluğun ve iki taraf arasındaki ticarî ilişkilerin zarar
göreceği konusunda Rus kralına mektup gönderilmiştir (MD, 58, s.69, hk.203: 17 CA 993/17 Mayıs
1585).
242

edilmesi maksadıyla dergâh-ı âli müteferrikalarından Sefer Ağa görevlendirilmiş, gerek

Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa ve Ferhad Paşa’dan gerekse Kefe’de olan Şemahı Beylerbeyi

Ferhad Paşa’dan bu konuda malumat istenmiştir1130. Bu sırada Osman Paşa

Kastamonu’dayken İslâm Giray’dan kendisine bir mektup gelmiş, sabık Han Mehmed

Giray’ın oğlu Saadet Giray’ın büyük bir kuvvetle Kırım üzerine geldiğini haber vermişti. Bu

durum karşısında Özdemiroğlu, kendisinin bizzat Kefe’ye geçmesine gerek olmadığına karar

verip, bu meselenin halli için eski Bosna Beylerbeyi Ferhad Paşa’yı görevlendirdi1131. Ferhad

Paşa zaman kaybetmeden Kırım’a ulaştığında, hanzâdeler Çerkes, Rus ve Nogaylardan

oluşan kuvvetleriyle İslâm Giray’ı sıkıştırmışlardı. Ferhad Paşa ile gelen kuvvetlerle yapılan

muharebede mağlup olan hanzâdeler firar ettiler. Bu şekilde Kırım’da emniyetin

sağlanmasının ardından İslâm Giray yeniden hanlığın başına geçti (Ocak 1585)1132. Akabinde

isyanın bastırılması için görevlendirilen Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa ve Ferhad Paşa

Kırım’dan geri çağrıldılar1133.

1130
MD, 53, s.249, hk.719: 1 S 993/2 Şubat 1585; keza Kefe’de bulunup Şemahı’ya gitmekte olan
Şemahı Beylerbeyi Ferhad’a gönderilen hüküm (MD, 53, s.249, hk.720); keza Kaptanıderya Kılıç Ali
Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 53, s.249, hk.721).
1131
Şecâ’atnâme, s.467-468. Selânikî, Osman Paşa’nın Kırım meselesinin halledildiğini arz ettiğinde
kendisinin Safevîler üzerine sefere memur edildiğini nakletmektedir Gurre-i M 993/3 Ocak 1585
(Selânikî, I, 152-153).
1132
Şecâ’atnâme, s.468-469. İslâm Giray’ın yeniden Kırım hanlığına tayin edildiğinde yazılan
fermanda, Han’ın ilk tahta geçtiği sırada gerek Nogayları ve Çerkesleri gerekse hanlığın ileri
gelenlerini ve halkı kendinden uzaklaştırdığı, bu nedenle kardeşinin çocukları isyan ettiğinde herkesin
onlara yardım ettiği, bütün bunların bir daha yaşanmaması için bütün Nogay, bey ve mirzalarına,
Çerkes sipahilerine ve ahaliye istimaletler gönderildiği, kendisinin de kardeşi Fetih Giray’a vekâlet
vererek, bey ve mirzalara gönderip gönüllerini alması ve Veziriazam Osman Paşa’nın o tarafa gitmek
üzere yola çıktığı bildirilmiştir (MD, 53, s.243, hk.702: 5 M 993/7 Ocak 1585). Osman Paşa, Şark
serdarı olup ayrıldıktan sonra han-oğulları arasındaki mesele yeniden patlak verdi. Ferhad Paşa’ya
mağlup olup firar eden hanzâdeler, Ferhad Paşa Kefe’den ayrılmak üzereyken tekrar harekete geçtiler.
Tatar Hanı İslâm Giray’a gönderilen nâmenin sûreti (MD, 58, s.175, hk.562: 25 C 993/25 Mayıs
1585). Olası bir saldırı halinde İslâm Giray’a yardım etmeleri için Nogay mirzalarına (MD, 58, s.172,
454: 25 C 993); Kefe (MD, 58, s.172, 455: 25 C) ve Azak (MD, 58, s.172, hk.456: 25 C) beylerine;
Tatar vilayetlerinde olan kale dizdarlarına (MD, 58, s.173, hk.457: 25 C); Nogay beylerinden Yahşi
Sa’at Bey’e, bir sûreti İbrahim, Mokay, Murad, Sultan Kasım, Ahmed, Saki, Enderk, Bay Mirza bin
Kul Mehmed, Esen Mirza bin Cafer mirzalara (MD, 58, s.240, hk.614: 29 Ş 993/26 Ağustos 1585)
hükümler yazılmıştır. Ramazan ayına gelindiğinde ise hanzâdeler bu defa da Moskov’a sığınıp oradan
asker toplamaya başlamışlar, bunun üzerine mülâzemet için İstanbul’a çağrılan Ferhad Paşa’nın
askeriyle Kefe’de kalıp durumu kontrol etmesi istenmişti (MD, 58, s.273, hk.695: 17 N 993/12 Eylül
1585).
1133
Hanzâdelerin isyanının bastırılmasıyla Kefe’ye asker geçirmek için gemileriyle Sinop İskelesi’nde
bekleyen Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa’nın orada kalmasına lüzum kalmamıştı. Bu nedenle İstanbul'a
dönmeden önce Demirkapı'ya gitmek üzere Kefe'de bulunan topçu bölük-başılarından Mustafa ile
243

4. Tebriz Seferi ve Tebriz’in İstirdadı

4. 1. Sefer Hazırlıkları ve Lojistik

Kırım meselesi bir kez daha bertaraf edildikten sonra Osman Paşa, şark seferi için

Kastamonu’da hazırlıklara başladı. Harîmi, Osman Paşa’nın Kastamonu’da iken şark seferi

için vazifelendirildiğini ve 15 Mart 1585’de bu emri havi fermanın kendisine ulaştığını

kaydetmektedir1134. Muharrem 993/Ocak 1585’te Teke-zâde Hasan Çavuş’a gönderilen bir

hükümde Ferhad Paşa’dan “sabık serdar” olarak behsedilmesi Osman Paşa’nın şark serdarı

tayin edildiğini teyit etmektedir1135. Eski serdar Ferhad Paşa’ya da bir ferman gönderilerek,

Veziriazam Osman Paşa’nın serdar tayin edildiği, yanındaki askerin Osman Paşa’ya

katılması için emir verip, kendisinin İstanbul’a dönmesi emredildi1136. Aslında Osman Paşa

veziriazamlığa getirildikten kısa bir süre sonra, İran üzerine yürümek üzere İstanbul’dan

ayrılmış, Kırım olayının zuhur etmesi ve kışın şiddetlenmesi nedeniyle bir süre

Kastamonu’da ikamet etmek zorunda kalmıştı. Zira Harîmi, Osman Paşa’nın Kırım

meselesini halletmeye gönderilmesinin şarka hareket için bahane olduğunu, onun aslında

daha en başında şark serdarı tayin edildiğini kaydetmiştir1137.

yanındaki topçu, top ve sair mühimmatın gemilerle Trabzon’a nakli için gönderilen müteferrika
Hüsrev’i bir gemi ile acele Kefe'ye ulaştırdıktan sonra, askerin ne tür bir gemi ile gideceğini İslâm
Giray, Şemahı Beylerbeyi Ferhad Paşa ve Kefe Beylerbeyi İbrahim Paşa ile müşavere edip münasip
olanla Trabzon iskelesine yollaması, sefer bitinceye kadar Veziriazam ve İstanbul ile haberleşmeyi
temin için reislerden birinin başbuğluğunda Kefe’de üç kalite bırakıp, diğer gemileriyle İstanbul’a
dönmesi emredilmiştir (MD, 53, s.287, hk.828: 20 RA 993/22 Mart 1585).
1134
Gonca, s.42. Harîmî, Osman Paşa’nın şark serdarlığı tarihini 14 Rebîülevvel 993 Cuma günü
olarak vermiştir. 14 Rebîülevvel, 16 Mart Cumartesiye tekabül etmekle birlikte, günün “Cuma” olarak
belirtilmesi 15 Mart 1585 tarihini işaret etmektedir. Keza Kütükoğlu, s.148, not 7; Kırzıoğlu, s.356.
1135
“Sâbıkâ serdar olan vezîrim Ferhad Paşa ile bile giden dergâh-ı muallâm çavuşlarına başbuğ ta’yîn
olunan Teke-zâde Hasan Çavuş’a hüküm ki; hâlâ asâkir-i nusret-meâsirime serdar olan Vezîriazam
Osman Paşa edâma llahü teâlâ iclâlehû ile varıcak askere sürsat zahîresinin tahsîli hususu Erzurum
kadısı Mevlana Mahmud dâme fazluhûya tefvîz olunup müşarûnileyhe muâvenet lazım olmağın,
müşarûnileyh serdar-ı sâbıkın yanında olan çavuşlardan Mevlânâ-yı mezbûr istihdam olunmağın…”
(MD, 53, s.190, hk.555: 27 M 993/29 Ocak 1585).
1136
Selânikî, I, 153.
1137
Bu bahâneyle Acem halini dahi bertaraf Etmeğe sa‘y eyleyüp iclâlime artur şeref
Edecek ferman bu vechile şeh-i sâhib-kırân On iki günde müheyyâ oldı ol şîr-i jîyan (Gonca,
s.64).
244

Diğer yandan bu sıralarda şark tarafında da yeni bir hareketlilik başlamış, İran

Şahı’nın Tebriz1138 civarında asker topladığı haberi İstanbul’a ulaşmıştı. Şirvan’ın

kaybedilmesinden sonra Şah, bütün yetkilerini Selman Mirza’ya bırakarak köşesine

çekilmişken önce “sahte şah” olayıyla uğraşmış, ardından Horosan’da karışıklıklar çıkmıştı.

Horasan’ın ileri gelenleri Nişabur'a kadar ilerleyerek, genç yaştaki Abbas Mirza'yı şah ilan

etmişlerdi. Bunun üzerine Şah aniden Horasan'a kuvvet göndermişti. İlk seferi Turbut'u

almak için etkisiz bir çabayla, ikincisi Horasanlıların desteğindeki Abbas'ın savunduğu

Herat'ı kuşatmakla geçti. Bu kuşatma sırasında Şah Hudabende'nin ordusundaki Kızılbaş

Osman Paşa’nın İstanbul’dan ayrıldığı andan itibaren (Kasım 1584) yol güzergâhında bulunan bey ile
kadılara ve Kastamonu’dan hareket edip Amasya’da kışlayacağına dair Amasya kadısına ve kaza
kadılarına gönderilen hükümlerde, sefere memur olan askere Osman Paşa’nın serdar olduğundan
bahsedilmektedir. Oruç Beğ Bayat’ın iddiasına göre, Osman Paşa daha Şirvan [Demirkapı]’da iken
Ferhad Paşa’nın yerine şark serdarı tayin edilmiştir. Sadrazam Siyavuş Paşa buna karşı çıkmış ancak
yine de serdarlık beratını yazıp göndermek zorunda kalmıştır. Bu sırada Osman Paşa kendisine
yardıma gitmeyen Kırım hanını sık sık İstanbul’a şikâyet etmekte ve İstanbul’a dönmek istemektedir.
Siyavuş Paşa hem Osman Paşa’nın İstanbul’a dönmesini hem de serdar tayin edildiğini öğrenmesini
engellemek için Kırım hanıyla anlaşmış, gerek Demirkapı’dan İstanbul’a gerekse İstanbul’dan
Demirkapı’ya Osman Paşa’ya gönderilen emir ve ulaklar Kefe’de engellenmiştir. Hatta iddiaya göre
Siyavuş Paşa bu hususta Kırım hanına rüşvet vermiş, Osman Paşa’nın geliş yolunda, Kırım’da
öldürülmesi için bir plan dahi yapılmıştır. Bu sayede Han ile Padişahın arası açılmamış olacak hem de
Siyavuş Paşa Osman Paşa’dan kurtulacaktı. Bütün bunlardan haberdar olmayan Osman Paşa uzun
zamandır sesini padişaha duyurmaya çalışmış, başaramayınca da Demirkapı’dan ayrılmıştı. Kefe’ye
ulaştığında uyanık davranıp hazırlanan tuzağa düşmemiş, İstanbul’a ulaşmayı başarmış ve Siyavuş
Paşa’nın yerine sadarete getirilmiştir (Don Juan of Persia, s.175-177). Olayların akışı bu iddiayı
desteklemektedir.
1138
İran’ın kuzey-batısında kurulan Tebriz şehri, güneyde bulunan Sehend dağının kuzey
eteklerindeki düzlüklere kadar yayılmıştır. Urmiye gölüne dökülen Acı Çay [Acısu] (Sefîdrûd)’ın
kollarından biri olan Mihranrûd şehrin ortasından geçer. Azerbaycan’da hüküm süren devletler için
önemli bir şehir olan Tebriz özellikle ortaçağda önemli bir merkez haline gelmiştir (Ali Sinan Bilgili,
“Tebriz”, DİA, XL, s.219). Tebriz, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran (1514) seferinde Şah İsmail’i
mağlup etmesinin ardından Safevîlerden alınmıştır. Sefer dönüşünde Hoy sahrasına gelen Selim,
Vezir Dukakinzâde Ahmed Paşa, Rumeli Defterdarı Pîrî Mehmed Çelebi el-Cemalî (Pîrî Mehmed
Paşa), Sekban-başı Balyemez Osman Ağa ve Heşt Bihişt müellifi olup eskiden Akkoyunlu divanında
görevli İdris-i Bidlisî’den oluşan bir heyeti 400 yeniçeri ile Helvacı-zâde Hüseyin Bey’in idaresindeki
Tebriz’e göndermiş ve halkına emân vermişti. Oradaki İsmail taraftarı ümerayı katlettirdikten sonra
Acısu yakınına geldiği zaman Tebriz’in a’yân ve eşrâfı tarafından karşılanmıştı. Buradan Tebriz’e
kadar serilmiş halılar üzerinden geçerek şehre dâhil olmuştu (16 B 920 Cuma/6 Eylül 1514). Bir hafta
kaldığı Tebriz’de Sâhibâbâd Mahallesi'nde bulunan Sultan Hasan Camii’nde hutbeyi dört halife ve
Ashâb-ı Kirâm adına okutmuş, Şah İsmail’in Akkoyunlulardan ve Timur’un torunlarından zaptettiği
enametleri İstanbul’a naklettirmişti. Tebriz’in en mâhir usta ve zenaatkârlarını sürgün etmiş, bu arada
Hasan Can kendisine dehâlet etmişti. Ancak Kızılbaşlarla meskûn bu mahalde kalmanın tehlikeli
olduğunu anlayan Selim 15 Eylül’de Tebriz’den ayrılarak Nahçıvan yoluyla Karabağ’a çekilmişti
(M.C Şahabeddin Tekindağ, “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim’in İran
Seferi”, Tarih Dergisi, XVII/22, 1967, s.71-72, 73). Tebriz daha sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın I.
Şark seferi sonucunda 1534’te yeniden Osmanlı hâkimiyetine girmiştir (Kırzıoğlu, Osmanlıların
Kafkas Ellerinin Fethi, s.123-151). Tebriz’in Osmanlılar tarafından fethinden önceki ve sonraki
tarihi hakkında bkz. Minorsky, “Tebriz”, İA, XII/I, s. 82-98.
245

ileri gelenleri Vezir Mirza Selman'ı öldürmek için bir girişimde bulundular. Vezir, Şah'ı

koruyabilmek için kaçtıysa da düşmanları tarafından takip edilmişti. Bunlar “ya vezirden

vazgeçersin ya da güçlerimizi Abbas Mirza ile birleştiririz” diyerek Şah’ı tehdit ettiler. Şah

Muhammed daha az tehlikeli olanı seçti ve Selman'ı yakalatarak öldürttü. Şah'ın danışma

meclisinde kargaşaya sebep olan bu olay onu geri adım atmaya zorladı ve hayatının geri

kalanı şanssızlıklarla geçti. Şah'ın Mirza Abbas'ın aşırılıklarına boyun eğmesi yüzünden

divanda Tekelü aşireti reisi Muhammed Han tarafından azarlandığı rivayet edilir. Şah

kendisini onurlandırdığını bildiği biri tarafından yapılan bu kınamalardan çok incindi ve

onun gerçek yüzünü gördü. Muhammed Han önce kaçtıysa da sonra boynunda asılı bir

kılıçla saraya dönerek huzura çıktı. Bu yaptığının cezasını ölümle ödedi. Bu durum Tekelü

aşiretinin düşmanlığını daha da körükledi. Bu olağan dışı olaylar Türkleri cesaretlendirmiş,

Vezirazam Osman Paşa büyük bir orduyla Tebriz üzerine yola çıkmıştı1139.

Ordu şarka varıncaya kadar geçecek sürede teyakkuzda olup askerlerini toplamaları ve

Osman Paşa o tarafa geldiği zaman kendisine katılmaları için Anadolu, Diyarbekir, Haleb,

Trablus-ı Şam, Şam, Rum, Karaman ve Zülkadir beylerbeylerine1140, Rumeli vilayetinden

Mora, Tırhala, Özi, İlbasan, Dukakin, İskenderiye, Yanya, Delvine, Avlonya, Üsküb,

Selanik, Alacahisar, Çirmen, Prizren, Hersek, Semendire, Vidin, Vulçıtrın livalarındaki

sipahilerin bir kısmının muhafazaya kalması diğerlerinin sefere katılmak üzere hareket

etmeleri emredilmiştir1141.

Bir taraftan Kastamonu’dan ayrılmak için hazırlıklar yapılırken, diğer yandan henüz

kışın şiddeti geçmemiş olduğundan bu defa da ordu için Amasya civarında kışlaklar tayin

edilmeye ve hazırlıklar yapılmaya başlandı. Askerin Sonisa, Niksar, Havza ve Gedeğra

(Vezirköprü)’da kışlaması için lazım olan meskenlerinin hazırlanması hususunda emirler

1139
Malcolm, aynı eser, I, s.339-340; Percy Molesworth Sykes, aynı eser, volume II, s.254.
1140
MD, 53, s.259, hk.754: gurre-i RA 993/3 Mart 1585; keza s.265, hk.773: 7 RA 993/10 Mart 1585.
1141
Rumeli’den Mora, Tırhala, Özi, İlbasan, Dukakin, Yanya, Avlonya, Üsküb, Delvine, İskenderiye,
Selanik, Alacahisar, Alasegedin, Prizren, Vidin livalarının üç binden; Bosna ve Budun’un altı binden
yukarı timarı olanlar alaybeyleri maiyetinde sefere giderken daha az timarlı sipahiler sancak beyleriyle
muhafazada bırakılmışlardır. Vulçıtrın sancağı için sayı belirtilmeden sancak beyinin muhafazada
kaldığı, alay beyinin timarlılarla gittiği belirtilmiş; Çirmen sancak beyi Demirkapı’da kaldığından
sipahiler alay beyi ile gönderilmiştir (MD, 59, s.1, hk.1).
246

verildi1142. Kastamonu’dan Amasya’ya kadar 14 konak tayin edilmiş olup, Kastamonu’da

birinci konak olan Darıbükü köyünden başlayarak Atabeg Gazi, Tahtalu, Akseki, Köprülü,

Hacıhamza, Güğercinlik, Osmancık yoluyla nefs-i Amasya’ya varılması planlanmıştır.

Konak tayin edilen sancak ve kazaların her birinden asker gelmeden önce yeterince koyun,

zahire, 5000 ekmek ile 150 gırar saman ve sâir mühimmatın hazırlanması için emirler

verilmiştir1143. Osman Paşa’nın Amasya’ya vardığında mutfağında kullanılmak üzere

Gedeğra, Merzifon ve Lâdik kazalarından üçer yüz; Havza, Zeytun ve Gümüş kazalarından

ikişer yüz koyun tedarik edilip hazırlanması1144; Hacıhamza kazasına ait zahirenin İskilip

kadısı tarafından toplanıp konak mahalline nakledilmesi1145; daha önceden toplanmış

bulunan altı bin koyunun Amasya’ya gönderilmesi için Bozok beyine1146; yine bu cümleden

olmak üzere Çorum’dan 300, Zile’den 100, Turhal, Osmancık ve Mehmâd Selâm[?]

1142
Amasya kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.270, hk.780; 7 RA 993/9 Mart 1585); Amasya
kadısına bu hususta yardımcı olması babında vilayet-i Rum hazine defterdarı Mustafa’ya gönderilen
hüküm (keza s.271, hk.785: 10 RA 993/12 Mart).
1143
Osman Paşa’nın Kastamonu’dan ayrılıp askerle beraber Amasya’ya gideceği ve Saz kazasına tabi
Akseki’nin 4. konak tayin edildiği, askerin ihtiyacı için yeterince koyun ve zahire, 5000 ekmek ile 150
gırar saman ve sair mühimmatın hazırlanmasına dair Saz ve Tosya kadılarına ve birer sûreti, Darıbükü
köyünün 1. konak tayin edildiğine dair Devrekâni, Göl, Sorkun ve Daday kadılarına; Atabeğ Gazi’nin
2. konak tayin olunduğuna dair Araç, Sırt ve Mergûze kadılarına; Tahtalu’nun 3. konak olduğuna dair
Boyabad, Taşköprü ve Güney kadılarına; Saz kazasında Köprülü’nün 5. konak tayin edildiğine dair
Saz ve Kargu kadılarına; Hacıhamza’nın 6. konak olduğuna dair Hacıhamza, Kargu ve İskilip
kadılarına; Osmancık kazasına tabi Akacak/Aralcık[?] Suyu’nun 7. konak olduğuna dair Osmancık ve
Saz kadılarına; nefs-i Osmancık’ın 8. konak olduğuna dair Çorum ve Osmancık kadılarına; Osmancık
kazasına tabi Göğercinlik’in 9. konak olmasıyla ilgili Osmancık ve Çorum kadılarına; Mehmâd
Selam[?] kazasına tabi Arkud [?] Hamamı’nın 10. konak olduğuna dair Mehmâd Selam[?] ve Gümüş
kadılarına; Amasya kazasına tabi Hacıköyü yanında Bulak’ın 11. konak olduğuna dair Amasya ve
Merzifon kadılarına; Gelengiras’ın 12. konak tayin edildiğine dair Amasya kadısına; Amasya’ya tabi
Yözengi[?]’nin 13. konak tayin olunduğu hakkında Amasya ve Havza kadılarına; nefs-i Amasya’nın
14. konak olduğuna dair Amasya kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.272, hk.786; keza MD, 59,
s.4, hk.2-15). Akseki’nin konak tayin edildiğine ve Akseki’ye kadar olan yolların temizlenip tamir
edilmesine dair Tahtalı kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.276, hk.795).
1144
MD, 53, s.273, hk.788. Buna ilave olarak hâlâ orduda koyun konusunda sıkıntı yaşanmasından
dolayı Taşköprü kazasından 200, Güney’den 200, Gökçeağaç (Hanönü)’tan önceden istenen 200
koyuna 200 koyun daha ilave olunup, toplam 400, Göl (Gölköy) kazasından 100, Boyabad’dan 160
koyuna 40 daha ilave olunup toplam 200, Durağani’den 100, Daday’dan istenen 50 koyuna 50 daha
ilave ile 100, Devrekâni’den önceden istenen 40 koyuna 160 daha ilave edilip toplam 200, Eflani’den
50; bu hükmün bir sûreti ile Mergüze’den 130, Araç’dan 100, Çekline’den 200, Sırt’tan 100,
Küre’den 200, Bolu Yörükleri’nden 200 ve Azdavay’dan 100 koyunun acele olarak orduya getirilip
teslim edilmesi istenmiştir (MD, 53 s.275, hk.793: 15 RA 993/17 Mart).
1145
MD, 59, s.5, hk.20.
1146
MD, 59, s.17, hk.55.
247

kazalarından 100’er; Ortapare’den 400 koyun1147 talep edilmiştir. Bu mühimmat Amasya’ya

zamanında ulaştırılmamış bu nedenle Çorum, Gümüş, Sakız ve Mecidözü kadılarından

nüzül, bal, yağ ve koyunlardan ne kadarının teslim edildiğinin kaydı istenmiş ve geriye

kalanın orduya sevk edilmesi konusunda uyarılmışlardır1148. Askerin geçiş güzergâhındaki

yolların bakımının yapılıp, alâmetler konulması ve köprülerin tamir edilmesine

başlanmıştır1149.

Anadolu beylerbeyinin sefere bizzat Osman Paşa ile birlikte gitmesi istenirken 1150;

Karaman, Zülkadriye, Rûm, Haleb, Şam, Diyarbekir ve Trablus-şam eyaletlerinden her

zamankinden daha fazla ordu çıkarılıp hazırlanması ve hiçbir konuda askere sıkıntı

çektirilmemesi1151; Rumeli beylerbeyliğine tabi sancak beylerinin sancaklarına tabi bütün

zaim ve sipahilerinin1152; Subaşı Mustafa Ağa’nın Vize Yörükleri, Çingene ve Vize

müsellemlerinin1153; İstanbul’da bulunan ve timara mutasarrıf olan çavuş oğlanlarının sefere

gitmesi için emir verilmiştir1154.

1147
MD, 59, s.33, hk.155.
1148
MD, 59, s.52, hk.227.
1149
Saz kazasında bir köprü yapılmasına dair Saz kadısına gönderilen hüküm (MD, 53, s.138, hk.339).
“Kastamonu’dan Amasya’ya varınca yol üzerinde vâki olan kadılara hüküm ki, Vezîria’zam ilâ âhiri
Osman Paşa edâmallahû teâlâ iclâlehû asâkir-i nusret-şiârım ile müteveccih olmak üzere olup, lâkin
asâkir-i islâma yol ayırtılmak ve yolda alamet konulmak…” (MD, s.274, hk.791: 15 RA 993/17
Mart).
1150
Anadolu beylerbeyinin bizzat sefere iştirak etmesi ve Anadolu eyaletinde bulunan kazalardan
eskiden olduğu gibi orducu çıkarıp göndermesine (MD, 53, s.273, hk.787; keza s.274, hk.792: 14-15
RA 993); Anadolu’daki sancakların muhafazasına bırakılan alçak timarlı sipahilerin başına yüksek
timarlı bir başbuğun ve tamamının hazır halde beklemesini sağlayacak bir çavuşun tayin edilmesine
(MD, 53, s.286, hk.797: 15 RA 993) dair Anadolu beylerbeyine hükümler gönderilmiştir. Ancak
Anadolu beylerbeyi Zilhicce 993/Aralık 1585’de vefat etmiş olduğundan yerine beylerbeyi tayin
edilinceye değin o bölgenin muhafazası Anadolu defter kethüdasının uhdesine verilmiştir (MD, 59,
s.27, hk.134). Beylerbeyi vefat etmiş olsa da askerin gidişi ertelenmeyip askerin sevkine Kütahya
alaybeyi (MD, 59, s.28, hk.136); ordunun bizzat Erzurum’a götürülmesi işine Anadolu defter
kethüdası görevlendirilmiştir (MD, 59, s.28, hk.137). Bu nedenle olmalıdır ki, Anadolu’dan gidecek
asker gecikmiş dolayısıyla bir an önce kazalardan asker toplanıp yola çıkarılması konusunda
uyarılmışlardır (MD, 59, s.33, hk.157; MD, 59, s.44, hk.192).
1151
MD, 59, s.11, hk.36; Zülkadirli beğlerbeğisine ve sûretleri Karaman, Rûm, Şam, Trablus-şam,
Haleb, Diyarbekir, Erzurum, Anadolu ve Batum beylerbeylerine (MD, 53, s.282, hk.814: 20 RA
993/22 Mart).
1152
MD, 53, s.273, hk.789: 14 RA 993/16 Mart.
1153
Vize Yörükleri subaşısı, Çingene ve Vize müsellemlerinin cizyedarı Mustafa’nın sefere götürmek
için Rumeli yiğitlerinden gönüllü yazmak üzere gönderildiğine dair Rumeli’de bulunan kadılara (MD,
53, s.283, hk.815); Yanya ve Vize yörükleri subaşısı olan Hüseyin Subaşı’nın görevden alınarak
sancak tevcihiyle sefere iştirakı hususunda (MD, 53, s.283, hk.816); Şark seferine gitmek üzere
yörükleriyle müsellemlerini adet üzere çeribaşıları ve altı aylık zâd ve zevadeleriyle çıkarıp ruz-ı
248

Top ve top mühimmatı tedariki konusunda da gerekli önlemler alınarak daha önceden

Şirvan’a götürülmek üzere Şemahı Beylerbeyi Ferhad Paşa ile Kefe’ye gönderilen darbzen

ve şahî toplarıyla top arabalarının ve topçuların Topçu-bölükbaşısı Mustafa emrinde

gemilerle Trabzon’a, oradan Erzurum’a nakline karar verildi1155.Topçubaşı bizzat topçularla

birlikte önceden Sivas’a doğru yola çıkıp1156, Sivas Çayırı’nı geçtikten sonra münasip bir

yerde orduyu bekleyecekti1157. Sivas’tan sonra Erzurum’a hareket eden bu taifenin yol

boyunca bütün ihtiyaçları güzergâh üzerindeki kazalardan karşılanacak1158, Topçubaşı

onlardan önce hareket edip, Erzincan’da topçuları karşılayacaktı1159. Kastamonu’dan Sivas’a

kadar olan yerlerin dergâh-ı muâllam çavuşları da Osman Paşa’nın emrine verildi1160.

Karaman beylerbeyinin bizzat eyaletin zaim ve sipahileriyle1161 ve yine Karaman

eyaletinden her türlü donanımı olan asker toplanarak Hüdayioğlu Ahmed Bey emrinde 1162;

Saruhan sancağı zaim ve sipahilerinin1163; Selanik beyinin muhafazada kalıp, umumen zaim

ve sipahilerin alaybeyi başbuğluğunda1164; İskenderiye ve Mora beyinin on binden az

timarlılarla muhafazada kalıp diğerlerinin alay beyleriyle1165; İçil1166, Aydın1167, Ankara1168,

Menteşe1169, Alaiye1170 ve Köstendil1171 sancağı sipahilerinden üç binden yukarı timara

hızıra değin Erzurum’da Serdar’a yetiştirmsi babında Vize Yörükleri subaşısı, Çingene ve Vize
müsellemleri zabiti Mustafa Ağa’ya hüküm (MD, 53, s.283, hk.817: 20 RA 993).
1154
İstanbul’da bulunan Çavuşbaşı’ya gönderilen hüküm (MD, 53, s.277, hk.798: 15 RA 993).
1155
MD, 59, s.10, hk.35.
1156
MD, 53, s.276, hk.796: 15 RA 993/17 Mart 1585; MD, 53, s.279, hk.806: 6 R 993/7 Nisan 1585;
Sivas'a varınca yol üzerinde olan kadılara hüküm (keza s.285, hk.823).
1157
Bir sûreti arabacıbaşına gönderilen hüküm (MD, 59, s.51, 225).
1158
MD, 59, s.65, hk.282. Sivas’tan Erzurum’a kadar yol üzerindeki kadılara gönderilen hüküm (keza
s.65, hk.283).
1159
Topçubaşıya gönderilen hüküm (MD, 59, s.65, hk.284).
1160
MD, 53, s. 239, hk.685: 3 M 993/5 Ocak 1585. Keza Sivas’ta bulunan Hacı Ali Çavuş’a
gönderilen hüküm (MD, 53, s.239, hk.686: 3 M 993).
1161
MD, 59, s.39, hk.174.
1162
Karaman’da bulunan kadılıklara, birer sûreti Karaman ve Zülkadirli beylerbeylerine gönderilen
hüküm (MD, 59, s.15, hk.45).
1163
MD, 59, s.8, hk.31; keza s.8, hk.30.
1164
MD, 59, s.25, hk.123.
1165
MD, 59, s.25, hk.124; bir sûreti Mora beyine (keza hk.125, 126).
1166
MD, 59, s.26, hk.130; keza hk.131: 6 R 993/7 Nisan.
1167
MD, 59, s.27, hk.132.
1168
MD, 59, s.27, hk.133.
1169
MD, 59, s.38, hk.171: 17 R 993/18 Nisan.
1170
MD, 59, s.17, hk.54.
1171
MD, 59, s.25, hk.127.
249

mutasarrıf olanların alaybeyi kumandasında; Silistre beyinin iki binden yukarı timarı

olanlarla bizzat1172; Silistre dâhilindeki cebelü Tatarların Niğbolu beyi kumandasında 1173;

Paşa sancağının sağ ve sol kol sipahilerinden daha evvelden Osman Paşa ile Demirkapı’da

bulunup dönen sipahilerin kalması, diğerlerinin alaybeyi ile1174 sefere katılması istenmiştir.

Rumeli’den sefere gidecek olan Silistre, Tırhala, Üsküb, Delvine ve Avlonya sancak

beylerinin sancaklarına tabi askerle gelip Kars Beylerbeyi Haydar Paşa’nın emrine

girmeleri1175; Kilis-i Azaz beyinin sancağına bağlı zaim, sipahi ve aşiret kuvvetleriyle1176; Sis

beyinin emrindeki zaim ve sipahilerle hareket edip, babası Adana Beyi İbrahim Bey’in

Haleb’de muhafazada kalması1177; Haleb’ten 100 nefer silah-endaz hisar-erlerinin

bölükbaşlarıyla birlikte1178; 600 Şam yeniçerisinin yeniçeri ağaları, yaya ve bölük-başılarının

emrinde1179 Erzurum’da orduya katılması babında emir çıkmıştır. Yeniçeri Kethüdası

İbrahim’in ise orduya kavuştuktan sonra ordu mühimmatının temininde hizmet etmesi için

emir yazılmıştır1180.

Kara ordusuyla ilgili hazırlıklar devam ederken, donanmayla ilgili hazırlıklara da

başlanmıştır. Osman Paşa’nın maiyetinde Kırım meselesini halletmek üzere Kırım’a giden

Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa bu esnada Kefe’de bulunuyordu. Zira hanzâdeler arasındaki

mücadelenin bastırılması gereğinden uzun sürmüştü. Artık isyan bastırılmış olduğundan,

Kefe’de bulunan Ali Paşa’nın maiyetindeki gemilerle birlikte İstanbul’a dönmesi ve sefer

1172
MD, 59, s.25, hk.128.
1173
MD, 59, s.39, hk.176.
1174
MD, 59, s.26, hk.129.
1175
MD, 59, s.46, hk.202. Solak-zâde, bu sefere her zamankinden daha ziyade asker yazıldığını
belirtirken, Rumeli beylerbeyi ve Yeniçeri ağasının eskiden seferlere gitmediğini, Rumeli’den on
sancak beyinin gönderildiğini, diğerlerinin “şayet Sofya’da dernek lazım gelirse” diye bırakıldığını;
yeniçerilerden birkaç bin yeniçeri ile kethüdalarının gidip, yeniçeri ağasının İstanbul’dan
ayrılmadığını nakletmiştir (Tarih, s.344).
1176
MD, 59, s.37, hk.170.
1177
MD, 59, s.18, hk.59; Başlangıçta Adana Beyi İbrahim’in de sefere gitmesi (MD, 59, s.33, hk.156)
emredilmiş ise de ihtiyar olması hasebiyle muhafazada kalması, Sis beyi olan oğlunun Adana ve Sis
askeriyle sefere gitmesi istenmiştir (MD, 59, s.40, hk.181).
1178
MD, 59, s.51, hk.222: 13 CA 993/13 Mayıs 1585.
1179
MD, 59, s.16, hk.50. Şam’dan gönderilecek askerin yarısının Dürzî tedibi için Mısır’da bulunan
İbrahim Paşa’nın emrine gönderilmesi (keza s.17, hk, 52). Gönderilecek yeniçerilerin çocuk yaşta
yahut ihtiyar olmamalarına dikkat edilmesi hususunda Şam yeniçerileri ağasına hüküm (MD, 59, s.49,
hk.217). Dürzî tedibine gidilmesi bahane edilerek hareketin geciktirilmemesi konusunda Şam
yeniçerileri ağasına hüküm (MD, 53, s.302, hk, 865: 2 CA 993/2 Mayıs 1585).
1180
MD, 59, s.38, hk.173.
250

hazırlıklarına başlaması istendi1181. Bu hazırlıklardan olmak üzere Kefe tarafında bulunup

sefere memur edilen askerin Anadolu’ya geçirilmesi için Rüstem ve Hüsrev adlı iki

müteferrika görevlendirilirken, nakliyatta kullanılmak üzere Anadolu’daki rencber

gemilerinin Kefe’ye gönderilmesi hususunda Kaptan Ali Paşa’ya emir verilmiştir1182.

Kırım tarafından ise yalnızca Osmanlı’dan ulûfe alan Tatar ve Çerkeslerin Erzurum’a

gitmek üzere yola çıkarılması için Kırım hanına name gönderilmiştir.1183

Tedmür eski Beyi Harkus-oğlu Ali Bey’in Şam beylerbeyi ile işbirliği ederek

hâkimiyetinde bulunan aşiret ve kabilelerle1184; Cezire Hâkimi Bedir Bey’in emrindeki aşiret,

kabile ve Kürd askeriyle hareket edip Serdar’a katılmasına dair emir verilmiştir1185. Mısır’da

bulunan Çerkes beylerinden1186 Burak oğlu Mehmed Bey, Masob oğlu, Malik oğlu, Kapan

oğlu ile Hain Bey oğlu ve sair Çerkes beyleri1187 ile Mısır ümerasından Emir Şaban oğlu

bütün silahlı kuvvetleriyle sefere çağrılırken1188; bu kuvvetlerin başına Bahire Hâkimi Emir

İsa oğlu [Necid Hâkimi] Emir Ömer getirilmiş1189, kendisine bağlı kabile ve urban şeyhleri,

keşşaf, Çerkes, Mısır ümerası ile dirlik sahibi Mısır kullarıyla orduya katılmak üzere hareket

emri verilmiştir1190. Mısır müteferrikalarından Yeniçeri Mustafa’nın da yanındaki bütün

askerini alıp Emir Ömer’in emrine girmesi talep edilirken1191; Mısır beylerbeyinin, Mısır’da

bulunan çavuş ve müteferrikalardan 400’er kişiyi göndermesi için emir çıkmıştır1192.

Serdar’ın ordusu Erzurum’a ulaştığında Aleksandre Han’a bir mektup gönderilmiş,

Osmanlı’ya olan bağlılığı mukabilinde kendisine memleketinin yurtluk ve ocaklık; Davud

Han’a ise memleketi ocaklık yoluyla ve Zülkadir Beylerbeyliği tevcih edilip, devlete bağlı

kalıp, bu seferde de her konuda Serdar Veziriazam’a hizmette kusur etmemeleri

1181
MD, 59, s.9, hk.33; MD, 53, s.287, hk.828: 20 RA 993/22 Mart 1585.
1182
MD, 53, s.278, hk.804: 27 RA 993: 29 Mart.
1183
MD, 59, s.9, hk.32.
1184
MD, 59, s.17, hk.53.
1185
MD, 59, s.18, hk.56: 21 RA 993/23 Mart.
1186
MD, 59, s.10, hk.34.
1187
MD, 59, s.41, hk.184.
1188
MD, 59, s.11, hk.39.
1189
MD, 59, s.36, hk.163: 13 RA 993/15 Mart.
1190
MD, 59, s.35, hk.161; Emir Ömer’in Mısır’dan gelecek kuvvetlere serdar tayin edildiğine dair
Mısır beylerbeyine gönderilen emir (MD, 59, s.38, hk.172).
1191
MD, 59, s.36, hk.164.
1192
MD, 59, s.35, hk.162.
251

tenbihlennmiştir1193. Zülkadir Beylerbeyi Davud Han, Çıldır Beylerbeyi Ömer ve Batum

beylerbeyinin Tomanis muhafazasında bulunan Erzurum Beylerbeyi Hasan Paşa’ya destek

sağlamaları istenirken, Kars, Batum ve Erzurum askerinin bir kısmı o bölgeye tahsis

edilmiştir 1194. Bağdad tarfından ise bu sırada Musul’da bulunan eski Bağdad Beylerbeyi Ali

Paşa’nın harekete geçmesi emredilmiştir1195. Van serhaddinde de Beylerbeyi [Yusuf] Sinan

Paşa düşmanın saldırma ihtimaline karşı vilayeti dâhilindeki Ekrad beyleri ve diğer vilayet

sahipleriyle birleşerek, Serdar Erzurum’a ulaşıncaya kadar serhat muhafazasına

görevlendirilmişti1196.

Hükümet sancaklardan Hakkâri Beyi Zeynel, Mahmudî Hasan, Selemâs/Salmas Beyi

Gazi, Somay Beyi Koçi, Hızo Hâkimi Saruhan Bey, Bitlis Hâkimi Şeref Han, Terkevar Beyi

Nâsır, Bırados Beyi Ali ve Urmi Beyi Halid beylerin daha öncekilerde olduğu gibi sefere

memur edildiler 1197.

Asker Erzurum’a varmadan önce burada toplanacak askerin mühimmatının Rebîülâhır

(Nisan) sonuna kadar temin edilmesi için hazırlıklara başlandı. Ordunun yiyecek hususunda

sıkıntı yaşamaması için gerekli sürsat tayin edildi1198. Buna göre Maraş, Sis, Kars1199 ve

Sonisa çeltiklerine ait pirincin1200; Erzurum kalesinde bulunan 16 bin kile arpanın develerle

1193
MD, 59, s.66, hk.285: 21 CA 993/21 Mayıs der menzil-i Tokat.
1194
MD, 59, s.71, hk.324; keza s.72, hk.326, 327. Ancak serdar Erzurum’a vardıktan sonra Erzurum
beylerbeyi Serdar’a mülaki olmak üzere geri çağrılırken, Tomanis beylerbeyliği verilen Semender
Paşa görevi başına Tomanis’e gönderilmiştir (keza s.61, hk.269, 270). Bir ara buradaki kuvvetlerin
başına Karaman Beylerbeyi Murad Paşa getirilmiş, Rumeli sancaklarından Semendire, Alacahisar,
Prizrin ve Vulçıtrın ile Hınıs ve Sis beyleri sancaklarının zaim ve sipahileriyle onun emrine verilmiştir
(MD, 59, s.78, hk.353).
1195
MD, 59, s.66, hk.287.
1196
Van Beylerbeyi Vezir Sinan Paşa’ya hüküm (MD, 53, s.299, hk.856: 2 CA 993/2 Mayıs).
1197
Hakkâri Beyi Zeynel Bey’e ve sûretleri, Mahmudî Hasan Bey’e, Salmas Beyi Gazi Bey’e, Somay
Beyi Şah-Kulu Sultan oğlu Koçi Bey’e, Hazo Hâkimi Saruhan Bey’e, Bitlis Hâkimi Şeref Han’a,
Terkevar Beyi Nâsır Bey’e, Bırados Beyi Ali Bey’e ve Urmi Beyi Halid Bey’e gönderilen hüküm
(MD, 53, s.297, hk.850: 12 CA 993/12 Mayıs). Hakkâri dâhilindeki adamlarından Güllabî’nin
seferden imtina edip şekavetde bulunması üzerine Zeynel Bey’e (MD, 53, s.298, hk.852; keza s.298,
hk.853: 2 CA 993/2 Mayıs) ve Güllabî’ye gönderilen hüküm (MD, 53, s.298, hk.854).
1198
Sürsat, ordunun iaşe ihtiyacının belirli bir meblağ karşılığında halktan satın alınması yöntemiyle
tahsil edilen bir vergidir. Sürsat, nüzülden farklı olarak arpa ve unun yanı sıra yağ, bal, koyun, ekmek,
saman, ot ve odun gibi askerin hem de askere ait hayvanatın ihtiyacını karşılamaya yönelik maddeleri
içermektedir. Devlet bu maddeleri piyasa fiyatının altında bir ücretle satın alırdı (İşbilir, aynı madde,
s.312).
1199
Haleb hazine defterdarına gönderilen hüküm (MD, 59, s.5, hk.16).
1200
MD, 59, s.5, hk.17.
252

Erzurum’a nakli1201 ve Erzurum’da hazır bulunan silah ve mühimmat ile zahirenin defterinin

hazırlanıp Osman Paşa geldiğinde kendisine teslim edilmesi için Erzurum Hazine Defterdarı

Âlî’ye1202 emir verildi. Yeniil1203, Boz-ulus, Bacyan, Haleb, Kayseri, Tekman, Suşehri, Van,

Şavşad, Kelkid, Karahisar-i Şarkî, Çemişkezek, Malatya, Pasin-i Ulya, Pasin-i Süflâ, Bozok,

Samsat, Mardin, Erzincan1204, Serban, Nâmervan, Siverek, Haleb, Savur, Ardanuc, Ovacık,

Birecik, Çermik, Sağman, Pertek, Siird, Hani, Ruha, Çapakçur, Hasankeyf, Pertekrek1205,

Penek, Marzgird, Kiğı, Ergani, Tuz, İspir, Merdahan[?], Hınıs, Kemah, Amid, Küçük

Ardahan gibi sefere yakın kazalardan belirli miktarlarda sürsat hazırlanması istenirken,

ordunun toplanma yeri olan Erzurum’da her evden birer kile arpa ve un1206 temin edilip

1201
MD, 59, s.47, hk.207.
1202
MD, 59, s.8, hk.29.
1203
Yeniil kazasından 20 koyun ve 5 bin batman yağ (MD, 59, s.19, hk.60).
1204
Bozulus ile Basyan ve Bocyan [?]’dan 10000’er koyun, 5000’er batman yağ; Haleb’ten 5000
koyun, 3000 batman yağ; Kayseri’den 3000 koyun, 2000 batman bal ve yağ; Tekman’dan 500 kile
arpa ve 200 koyun; Suşehri’nden 500 koyun, 300 batman yağ ve bal; Van’dan 5000 kile arpa, 2000
kile un, 5000 batman yağ ve bal ile 2000 koyun; Şavşad’dan 1000 kile arpa ve un, 500 batman yağ ve
bal; Kelkid’den 10000 kile arpa ve un ile 300 koyun, 100 batman yağ ve bal; Karahsar-i Şarkî’den
5000 kile arpa ve un ile 2000 koyun ve 2000 batman yağ ve bal; Çemişkezek’ten 3000 koyun ve 1000
batman yağ ve bal; Malatya’dan 5000 koyun ve 3000 batman yağ ve bal; Pasin-i Ulya’dan 5000 kile
arpa ve 2000 kile un; Pasin-i Süflâ’dan 5000 kile arpa ve 200 kile un; Bozok’tan 3000 koyun ve 2000
batman yağ; Samsat’tan 5000 koyun ve 2000 batman yağ; Mardin’den 8000 kile arpa, 2000 kile un,
3000 koyun ve 1000 batman yağ ve bal; Erzincan’dan 5000 kile arpa ve un, 500 koyun ve 1000
batman yağ ve bal (MD, 59, s.19, hk, 61-78) gönderilmesine dair hüküm yazılmıştır.
1205
Serban’dan 100 koyun, 200 kile arpa; Ardahan’dan 1000 kile arpa ve un, 100 koyun ile 500
batman yağ ve bal; Nâmervan (Narman)’dan 500 kile arpa ve un, 300 koyun ile 600 batman yağ ve
bal; Siverek’ten 1000 kile arpa, 2000 kile üzüm, 5000 koyun ile 2000 batman yağ ve bal; Haleb’den
200 koyun, 100 batman bal ve yağ; […]’dan 300 koyun, 1000 kile arpa ve un ile 400 batman bal ve
yağ; Savur’dan 2000 kile arpa, 500 kile un, 3000 batman yağ ve bal; Ardanuc’dan 1000 kile arpa ve
un, 500 koyun ve 500 batman bal ile yağ; Ovacık’tan 3000 kile arpa ve un, 1000 batman yağ ve bal,
500 koyun; Birecik’ten 3000 kile arpa, 1000 kile un ve 1000 koyun; Çermik’ten 2000 kile arpa, 1000
koyun, 1000 batman yağ ve bal; Sağman’dan 1000 koyun ve 500 batman yağ; Pertek’ten 500 koyun
ve 200 batman yağ; Siirt’ten 400 kile arpa, batman yağ ve bal; Hani’den 1000 koyun, 1000 batman bal
ve yağ, 1000 kile arpa; Ruha’dan 10000 kile arpa, 3000 kile un, 5000 koyun, 3000 batman bal ve yağ;
Çapakçur’dan 500 batman bal ve yağ, 2000 koyun, 1000 kile arpa; Hasankeyf’ten 2000 kile arpa,
1000 kile un, 3000 batman bal ve yağ; Pertekrek’ten 5000 kile arpa ve un, 300 batman bal ve yağ
tedarik edilip Erzurum’a ulaştırılması hakkında hüküm (MD, 59, s.20, hk.79-95).
1206
Hasankeyf’ten 2000 kile arpa, 1000 kile un, 3000 batman bal ve yağ; Pertekrek’ten 5000 kile arpa
ve un, 300 batman bal ve yağ; Penek’ten 500 kile arpa ve un, 500 batman bal ve yağ, 1000 koyun;
Marzgird’den 300 koyun, 200 batman yağ ve bal; Kiğı’dan 200 koyun, 100 batman yağ ve bal;
Ergani’den 2000 kile arpa un, 500 batman yağ ve bal; Tuz’dan 700 batman bal ve yağ, 1000 koyun;
İspir’den 3500 kile arpa ve un, 1000 koyun, 2500 batman yağ bal; Merdahan[?]’dan 5000 kile arpa ve
un, 2000 koyun, 2000 batman yağ ve bal; Hınıs’tan 1000 koyun, 500 kile arpa ve un; Kemah’tan 500
batman yağ ve bal, 3000 kile arpa ve un; Amid’den 5000 kile arpa ve 1000 kile un; Küçük
Ardahan’dan 1000 koyun, 500 kile arpa ve un, 500 batman yağ; ordunun toplanma yeri olan
253

gönderilmesi emredilmiştir. Nusaybin, Meyyafarikin, Hızo ve Savur’dan pirinç 1207;

Malatya’dan kuru üzüm1208; Batum beylerbeyliğinde her haneden birer batman yağ ve

bal1209; Erzurum’da bulunan zaim ve timarlıların ambarlarında mevcut olan arpa ve

buğdaydan kendi ihtiyaçlarından fazlasının mîrî için toplanması1210; yine Erzurum’da

mühürlü ambarlarda bulunan mîrî zahirenin açılıp tevzi edilmesi1211 konusunda emirler

verilmiştir. Gönderilmesi istenen miktarlarda mühimmat orduya ulaşmadığı zaman ilgili

yerlerin kadıları ve beyleri zaman zaman uyarılmıştır 1212.

Erzurum’da her evden birer kile arpa ve un (MD, 59, s.21, hk.96-109) hazırlanıp Erzurum’a
nakledilmesi için emirler verilmiştir.
1207
Nusaybin’den 500; Meyyafarikin, Hazo ve Savur’dan 300’er müd pirinç tedariki hakkında hüküm
(MD, 59, s.23, hk.119).
1208
Malatya’dan 15000 müd kuru üzüm hazırlanması için Malatya beyine, Gerger ve Behisni
kadılarına, birer sûreti Ayıntab beyi ve Istahr kadısına yazılan hüküm (MD, 59, s.24, hk.120).
1209
MD, 59, s.24, hk.121.
1210
Erzurum ve Kars alaybeylerine hüküm (MD, 59, s.44, hk.190: 25 R 993/26 Nisan 1585); Erzurum
ve Kars'a tabi olan kur’a ve nevahide ve mîrîmiran haslarında der-ambar ne kadar arpa ve buğday var
ise defterlerinin hazırlanıp, ambarların mühürlenip, defterin bir suretinin Serdar Osman Paşa’ya
gönderilmesine dair Erzurum kadısına (53, s.278, hk.803: 27 RA 993/29 Mart 1585).
1211
Erzurum kadısına ve defterdarına hüküm (MD, 59, s.29, hk.140).
1212
Zile’den 1821 buçuk kile arpa ve un, 150 batman yağ istenmiş, 696 buçuk kile arpa, 163 buçuk
kile un ve 20 batman yağ ulaşmış (MD, 59, s.49, hk.211) Sakız’dan 238 kile arpa ve un, 26 buçuk
batman yağ ve bal istenmiş, 6 kile arpa, 10'ar buçuk yük yağ ve bal ulaşmış (keza hk.212); Havza’dan
2000’er kile arpa ve un talep edilmiş olup sadece 1680 kile arpa ulaşmış (keza hk.213); Gedeğra’dan
istenen 2000 kile arpadan 100 kile ulaşmış (keza hk.214); Amasya’ya hareket eden ordu için
Tokat’tan istenen 12000 kile arpadan 2397 kile arpa, 12 batman 900 yük yağ ulaşmış (keza hk.215)
olup bakisinin gönderilmesi istenmiştir. Yine Amasya’ya gönderilmek üzere 2000 kile arpa istenen
Kavak (keza hk.216) ve Artukâbâd’dan (keza s.250, hk.218) nesne ulaşmamıştır. Aynı şekilde
Amasya menziline gönderilmek üzere Rûm hazine defterdarı mübaşirliğinde, kazalardan istenen nüzül
ve sürsat eksik gönderilmiş, bu nedenle kadılar uyarılmıştır. Gümüş’ten 294,5 kile un, 1278 kile bir
şinik arpa, 597 vukıyye asel ve 1597 vukıyye yağ talep edilmiş ancak yalnızca 19 kile un ve 54,5 kile
arpa gelmiştir. Bu nedenle bakisinin bir an önce hazırlanıp bizzat kadının getirmesine ve önceden
orduya gönderilmiş olup orduya ulaşmadan zayi edilen zahirenin reayadan alınmamasına dair Gümüş
kadısına hüküm (MD, 59, s.68, hk.292: 12 CA 993). Niksâr’dan istenen 2860 kile buğday ve arpa,
144 batman yağ, 51 batman asel, 200 koyundan, 314 kile arpa, 197 kile un, 10 kile yağ (MD, 59, s.68,
hk.293); Mecîdözü’nden istenen 1500 kile arpa, 40 batman asel ile yağdan 1122 kile arpa (keza
hk.294); Karahisâr-ı Demürlü’den istenen 48 kile un, 150 koyun ve 110 vukıyye aselden 114 kile arpa
ve 18 kile un (hk.295); Hüseyinâbâd’dan istenen 1100 kile arpa ile un, 227 batman yağ’dan 480 kile
arpa (hk.296); İskilib’den istenen 2548 kile arpa ve undan 232,5 kile arpa, 19 kile un, 4 yük yağ ve 5
yük asel (hk.297); Ortapare’den istenen 3078 kile arpa ile un, 599 batman yağ ve baldan 197 kile arpa,
40 kile un, 37 batman yağ ve 71 batman asel (hk.298); Çorum’dan istenen 1000 kile arpa, 100 batman
yağ ile baldan 643 kile arpa (hk.299); İnalluballu’dan istenen 744 kile arpadan 515 kile arpa (hk.300);
Katar’dan (Çorum’da) istenen 404 kile arpadan 142 kile arpa, 5 batman 5,5 yük yağ ve 8 yük bal
(hk.301); Sonisa’dan istenen 2400 kile arpa ile un, 168 batman yağ ve 300 koyundan 437,5 kile arpa,
900 kile un, 56 batman 3,5 yük yağ ve 162 koyun (hk.302); Turhal’dan istenen 1600 batman 9,5 kile
arpa, 328,5 kile un ve 768,5 vukıyye baldan 770 kile arpa, 167,5 kile un ve 30 batman 9 yük yağ
(hk.303) orduya ulaşmış olup, geriye kalan meblağın hazırlanması için hüküm yazılmıştır.
254

Ordunun konak yerlerindeki ihtiyaçları için ise çeşitli vilayet, sancak ve kazalardan

nüzül teminine başlandı. Anadolu, Karaman, Rum, Haleb, Şam, Zulkadir ve Trablus-şam

vilayetleri kazalarından, eski Serdar Ferhad Paşa zamanında hazırlanması istenen

miktarda1213; Şam’ın her kazasından otuz haneden un kalanlarından arpa olmak üzere birer

müd1214; Akşehir, Beyşehir sancaklarından1215 ve bir önceki seferde ikişer flori karşılığında

nüzülden affolunan Malatya’dan1216 bir miktar nüzül toplanıp mübaşirlere teslimi;

Kangırı1217, Ankara, Kastamonu, Sultanönü, Hüdavendigar, Karesi, Biga, Kütahya

kadılarının kazalarından topladıkları nüzülü bizzat kendi nezaretlerinden üç günlük mesafeye

götürmeleri1218 için çeşitli defalar hükümler yazılmıştır. Ancak aradan geçen zaman zarfında

zahire işlerinin aksadığını ve bu nedenle kazalara mübaşir, teftişçi gönderildiğini ya da yeni

bir hükümle ilgili kişilerin uyarıldıklarını görmekteyiz1219. Anadolu’da nüzül mübaşirliği

Hüdavendigâr Beyi Mustafa’ya1220; Karahisâr-ı Sâhib ve Karaman’da ise Kalemoğlu

Süleyman Çavuş’a1221 verilmiştir. Sürsat zahiresi toplanması ve nakliyatında yaşanan

aksaklıklarla ilgili de sancak ve kaza yöneticileri sık sık tekit ve tenkit edilmişlerdir1222.

Ayrıca Hızo hâkiminden, Bitlis Hâkimi Şeref Han’dan ve Palu hâkiminden koyun, yağ

ve bal talep edilmiştir1223. Bununla birlikte Hakkâri Beyi Zeynel, Mahmudî Hasan Bey,

1213
MD, 53, s.281, hk.813: 18 RA 993/20 Mart 1585.
1214
MD, 59, s.40, hk.178, sûreti Trablus-şam beylerbeyi, Trablus-şam ve Kastamonu kadılarına (MD,
59, s.40, hk.179, 180).
1215
MD, 59, s.16, hk.47, 48: 20 R 993/22 Mart.
1216
MD, 59, s.41, hk.182.
1217
Kazalarına nüzül toplamak üzere gelen Cafer Çavuş’a yardım etmeleri hakkında Kangırı
kadılarına hüküm (MD, 59, s.16, hk.51).
1218
Birer sûreti Hamid, Teke, Menteşe, Aydın, Karahisar ve Alaiye sancak beylerine ve kadılarına
gönderilen emir (MD, 59, s.29, hk.138).
1219
Zülkadir, Haleb, Rûm, Diyarbekir ve Kars dâhilindeki nüzül işlerinin nizamlı bir şekilde
yürütülmesi için teftişci görevlendirilmiştir (MD, 59, s.13, hk.42). Anadolu’da bulunan bütün sancak
beyleri ve kadılar (MD, 59, s.28, hk.135) Sis ve Tarsus kadıları (MD, 59, s.18, hk.58); Erzurum’dan
ileriye develerle taşınmak üzere getirilen nüzülün geciktirilmemesine dair Gureba-yı Yemin Ağası
Şehabeddin (MD, 59, s.32, hk.152) uyarılmıştır.
1220
MD, 59, s.34, hk.158; MD, 53, s.289, hk.835, 17 R 993/18 Nisan.
1221
MD, 59, s.34, hk.159, 160.
1222
Diyarbekir beylerbeyi, sancak beyi ve kadılarına (MD, 59, s.21, hk.110); Şarkî Karahisar kadısına
(MD, 59, s.30, hk.146); Bayburd kadısına (MD, 59, s.48, hk.210); Niksar ve bir sûreti Sonisa kadısına
(keza s.65, hk.285) emirler gönderilmiştir.
1223
Hazo hâkiminden 5000 batman yağ, 5000 batman bal ve 10000 koyun; Bitlis Hâkimi Şeref
Han’dan 10000 koyun, 5000’er batman bal ve yağ ve Palu hâkiminden 5000 koyun ile 500 batman
yağ talep edilmiştir (MD, 59, s.22, hk.111, 112, 113).
255

Salmas ve Hoy beyleri olan Şah-kulu Beylan oğullarından Gazi, Koçi ve Alâeddin beylerin,

Bırados Beyi Ali Bey’in Tebriz tarafında bulunan Kızılbaşlara katiyen zahire, yağ, bal ve

koyun ihracında bulunmayıp, ellerinde bulunan bu türden mühimmatı ordu-yı hümayûn’a

göndermeleri için emir verilmiştir1224. Rakka Beyi Ali Bey de Boz-ulus taifesinden 1500

deve ve 20 bin koyun göndermek hususunda taahhütte bulunmuş, ancak aradan aylar

geçmesine rağmen göndermemiştir 1225.

Cemâziyelâhir’in ilk günlerinde (Haziran 1585) Serdar’ın Erzurum’a doğru hareket

etmesiyle birlikte Karahisar-ı şarki sancağında bulunan kazalardan yeniden nüzül ve sürsat

alımına başlanmıştır1226. Bu şekilde üst üste yüklü mikdarlarda sürsat ve nüzül istendiği ve

halkın ödemeyemediği zamanlarda ilgili yerin ahalisi kadıya başvurur, ardından İstanbul’a

arzedildirdi. Durumun tetkikinden sonra istenilen mühimmatta indirime gidildiği olurdu 1227.

1224
MD, 59, s.22, hk.114; keza s.23, hk 115; Zeynel Bey’e ayrıca müstakil bir emir yollanarak yukarı
canibe bal, yağ, meyve ve sair zahire verilmemesi için defalarca emir gönderilmiş ve emre uyulmuş
olmakla birlikte Salmas Beyi Gazi tarafından zahire gönderilmekte olduğu duyulduğundan
durdurulması istenmiştir (MD, 53, s.297, hk.851: 12 CA 993/12 Mayıs).
1225
MD, 59, s.48, hk.208: 22 B 993/20 Temmuz.
1226
Karahisâr-ı Şarkî’den 500 somar arpa, 300 somar a‘lâ un, 100 somar a‘lâ aşlık buğday, 100
batman sâde yağı ve 100 batman balın toplanıp bizzat kadı eşliğinde Erzurum’a ulaştırılmasına dair
hüküm (MD, 59, s.74, hk.331: gurre-i C 993/31 Mayıs). Hükmün sûreti gönderilen kazalardan:
Yâkûb-derbendi (MD, 59, s.74, hk.332) ve Bazarsuyu’ndan 300’er kıyye yağ ve bal (MD, 59, s.74,
hk.333); Habsamana (Gölköy)’dan 300 somar has buğday, 100 koyun, 100 kıyye bal, 100 kıyye sâde
yağı (keza hk.334); İskefsir (Reşadiye)’den 500 somar arpa, 300 somar hâs buğday, 300 somar
kendüm (buğday), 100 kıyye yağ, 300 kıyye bal (hk.335); Koyulhisâr’dan 500 somar arpa, 300 somar
buğday, 300 kıyye bal, 100 kıyye yağ, 100 somar buğday (hk.336); Milas (Mesudiye)’tan 500 somar
arpa, 400 somar hâss buğday, 300 kıyye bal, 300 kıyye sâde yağı (hk.337); Ebulhayr’dan 300 kıyye
bal, 300 kıyye sâde yağı (hk.338); Bolaman’dan arpa 300 somar, 300 somar hâss buğday, 150 kıyye
bal, 153 kıyye yağ (hk.339); Bayramlu’dan 500 somar arpa, 300 somar hâss buğday, 100 kıyye bal,
100 kıyye yağ (hk. 340).
1227
Ordu Amasya’ya giderken ikinci konak olan Atabeğ Gazi’den 70 müd arpa ve 700 gırar saman
talep edildiğinde, halk kadıya gelerek bu miktarı ödemeye iktidarlarının olmadığını arzetmişler,
durum İstanbul’a bildirildiğinde bu miktarlar 25 müd arpa ve 300 gırar samana indirilmiştir. Araç
kadısına hüküm (MD 53, s.280, hk.809: 6 Rebîülâhır 993). Başka bir örnekte ise Zeytun halkının
topluca kadıya başvurması üzerine kazalarından istenen 500 koyun 400’e düşürülmüştür (MD, 59,
s.39, hk.175).
256

Daha önceki seferlerde mutad olduğu üzere Tebriz seferi için de gereken orducu esnafı

İstanbul, Bursa,1228 Tire kasabası, Birgi, Alaşehir, Kangırı ile Tosya kazalarından1229 ve

Kütahya, Karahisâr-ı Sâhib ile Ankara sancaklarından1230 yazıldı.

Asker mevâcibi konusunda ise çeşitli vilayetlerin hazinelerinden para talep edilmiştir.

Bizzat Haleb defterdarı tarafından Sivas ya da Erzurum’da Serdar’a teslim edilmek üzere

Haleb’den 200.0001231; Trablus-ı Şam’dan1232 ve Diyarbekir’den 100.000’er 1233 ve Rûm’dan

hazine defterdarı tarafından Erzurum’a götürülmek üzere 50.000 flori1234 tahsis edilmiştir.

Orduda bulunan hayvanatın çayırlatılması veya ot gönderilmesi mühim meselelerden

olmakla birlikte, ordunun geçiş güzergâhında bulunan Sivas, Koyulhisar, Artukâbad, Behram

Çayırı ve Erzurum’a varıncaya kadar olan yerlerdeki çayırların korunması ve hariçten

hayvan sokulmaması hususunda Rum beylerbeyine emir gönderildi1235.

Sefer organizasyonlarında kalelerin yapımı ve tamiri hususunda sefer güzergâhına

yakın yerlerden tayin edilen bina ustaları, dülger ve neccar gibi meslek erbaplarının da

orduda bulunması zaruri idi. Bu nedenle sefer başlar başlamaz özellikle Van ve

Diyarbekir’den usta, neccar ve dülgerler talep edilmiştir1236. Bu cümleden olmak üzere Bitlis

1228
İstanbul’dan ikişer nefer çukacı, hallâç, nalçacı, mûmcu, yaycı, kılıççı, tüfenkçi ve kazzâz; dörder
nefer kasap, attâr, sarrâç, papuçcu, çizmeci, bezzâz, berber, bozacı, çakşirci, meremmetci, semerci,
eskici, başçı; altışar nefer aşçı, terzi ve nalbant; sekizer nefer ekmekçi ve arabacı ile 50 nefer bakkal
olmak üzere orducu esnafı gönderilmesine dair İstanbul kadısına; Bursa’dan ikişer nefer kasap, başçı,
attâr, sarraç, pabuççu, çizmeci, bezzaz, berber, bozacı, çakşırcı, muytâb, semerci, eskici; dörder nefer
ekmekçi, arabacı; üçer nefer aşçı, bakkal, terzi nalbant; birer nefer çukacı, hallaç, nalçacı, mumcu,
yaycı, kılıççı, tüfekçi ve kazzaz tayin için Bursa kadısına, bir sûreti Edirne kadısına yazılan emir (MD,
59, s.42, hk.185).
1229
Nefs-i Tire’de her esnaftan birer adet orducu çıkarılıp Anadolu beylerbeyinin yanına
göndermesine dair, birer sûreti Birgi, Alaşehir, Kangırı ve Tosya kadılarına yazılan hüküm (MD, 59,
s.43, hk.187).
1230
Daha eski seferlerde olageldiği üzere ve muayyen miktarda orducu esnafı yazıp gönderilmesine
dair hüküm (MD, 59, s.43, s.188).
1231
MD, 59, s.30, hk.141: 29 B 993/ 27 Temmuz; başka bir hükümde ise bu rakam 60.000’e indirilmiş
ve Musul hazine defterdarının Erzurum’a gelmiş bulunan Serdar’a teslim etmesi istenmiştir (MD, 53,
s.hk.888).
1232
MD, 59, s.30, hk.142.
1233
MD, 59, s.30, hk.143. Diyarbekir hazinesinden başlangıçta 100.000 flori talep edilmiş ancak daha
sonra “Diyarbekir’de bi’l-fi‘il ne mikdâr mevcûd-ı hazine varsa cümlesi der-kîse olup” şeklinde
değişiklik yapılmıştır (MD, 59, s.39, hk.177).
1234
MD, 59, s.30, hk.144.
1235
MD, 59, s.43, hk.189.
1236
Hoy ve Salmas’tan bennâ ve neccar çıkarılmasına dair, bu iş için görevlendirilen degâh-ı âli
çavuşuna (MD, 59, s.31, hk.149); Udeyde ve Sincar’dan bennâ ve neccar gönderilmesine dair Vezir
257

Hâkimi Şeref Han1237 ve Adilcevaz beyinden 100 nefer 1238; Muş1239 ve Erciş'ten 50'şer 1240

nefer ve Bargiri'den 200 nefer bennâ ile taşçı ustası istenmiştir1241. Sefer mühimmatından

olan nal, mıh, kazma, kürek, balta ve sair demir alet ise Erzurum’da Serdar’a teslim edilmek

üzere Kiğı ve Divriği’nden talep edilmiştir 1242.

İstanbul’dan gemilerle Trabzon’a oradan Erzurum’a gönderilecek mühimmatın

naklinde kullanılacak bargirler öncelikle Trabzon’un dâhilinden temin edilmeye çalışıldı.

Trabzon’a bağlı kazalarda bulunan toplam 3313 avarız-haneden, her on haneden birer bargir

ve her haneden birer altın avarız belirlenmiştir1243. Keza Bafra, Kavak, Samsun, Çörke[?],

Satılmış (Fatsa), Niksar, Bayburd1244, Erzincan, Kelkid, Kökâs1245, Bolaman, Habsamana,

Aralcık[?] ve Pazarsuyu’ndan geçen senelerde verilegeldiği üzere beygir göndermeleri

istenmiştir1246.

4. 2. Ordunun Erzurum Üzerinden Tebriz’e Hareket Etmesi ve Tebriz’in Alınışı

Osman Paşa 8 Rebîülâhır 993/9 Nisan 1585’de Kastamonu’dan hareketle1247 Amasya’ya

doğru yola çıktı. Amasya’ya gelen (evâsıt-ı Rebîyülahir/Nisan ortaları1248) ordu burada 22

Sinan Paşa’ya (MD, 59, s.45, hk.198); geçen yıl gönderildiği miktarda bennâ gönderilmesine dair
Diyarbekir beylerbeyine (MD, 59, s.51, hk.224) hüküm yazılmıştır.
1237
MD, 59, s.61, hk.263: 26 B 993/24 Temmuz 1585.
1238
MD, 59, s.61, hk.265.
1239
MD, 59, s.61, hk.264.
1240
MD, 59, s.61, hk.266.
1241
MD, 59, s.61, hk.267.
1242
Kiğı beyine, kadısına; Kiğı ve Divriği maden eminlerine gönderilen hüküm (MD, 59, s.6, hk.21).
1243
Trabzon kadısına, birer sûreti Sürmene, Pazarsuyu, Of, Kesab, Kürdün/Kürtün, Giresun, Rize,
Mapavri, Bolaman, Yâkûb-derbendi, Bayramlu, Habsamana, Ebulhayr, Yavebolu, Maçuka ve Torul
kadılarına gönderilen hüküm (MD, 59, s.53, hk.230: 11 B 993/9 Temmuz 1585).
1244
MD, 59, s.64, hk.276.
1245
MD, 59, s.64, hk.277.
1246
MD, 59, s.64, hk.278.
1247
"Amasya’ya varınca yol üzerinde vâki olan kadılara hüküm ki, hâlâ Vezîri’azam ilâ âhirihi
Kastamonu’dan kalkup Amasya cânibine teveccüh olmak üzeredir. Lakin Silahdarlarum ağası ile
silahdarlar kullarım mukaddem gönderilüp…" (MD, 53, s.275, hk.794: 15 RA 993). Cenâbî, Osman
Paşa’nın gurre-i Rebîülâhır (2 Nisan) ’de orduyla hareket ettiğini ve Şaban (ağustos)’da Erzurum’a,
Ramazan’ın son günü (24 Eylül) Tebriz’e ulaşıldığını kaydetmiştir (Cenâbi Mustafa Efendi, Tarih,
haz. Mehmet Canatar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları
Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, cilt II, Ankara 1993. s.265). Mehmed Vefaî ise 3 Rebîülâhır
258

gün konakladıktan sonra, Tokat’a ulaştı (13 Cemâziyelevvel/13 Mayıs 1249). Tokat’ta

bulunulduğu sırada İstanbul’a dönmekte olan eski Serdar Ferhad Paşa ile yeni Serdarıekrem

Sadrazam Osman Paşa biraraya geldiler 1250. Bu buluşmada Osman Paşa, Ferhad Paşa’ya

oldukça sıcak davranmış, “ikram ve i’zazda” bulunmuştur. Harimî’nin nakline göre,

Sadrazam, Ferhad Paşa’yı birkaç gün yanında alıkoyduktan sonra, gideceği zaman askerle

birlikte onu Tokat’ın dışına kadar yolcu etmiştir1251. Ordu, 20 gün Tokat’ta kaldıktan sonra 4

Cemâziyelâhir/3 Haziran’de buradan hareketle daha önceden belirtilen duraklardan geçerek

Sivas’a ulaşmıştır1252. Ordu Sivas’a varmış ve oradan Erzurum’a hareket edeceği zaman

Erzurum’a kadar takip edeceği güzergâh belirlenmiştir. Buna göre Sivas’tan Erzurum’a

kadar onyedi konak tayin edilmiş olup, Koçhisar, Koyulhisar, Karahisar-ı şarki, Suşehri,

Kemah, Yassıçemen, Kelkid, Bayburd, Tercan, Cinis yoluyla onyedinci konakta Çermik’e

varılacak, ordu orada toplanacaktı1253. Serdar Sivas’tayken Anadolu Beylerbeyi Hasan Paşa,

(4 Nisan)'de Osman Paşa'nın Kastamonu'dan ordugâhını topladığını belirtmektedir (Târih-i Gazavât-ı


Sultan Murad-ı Sâlis, vr.9b-10a).
1248
Rebîülâhırin ortasında asker Amasya’ya ulaşıp yerleşmeye başlamıştır. Zira bölük ağalarına
gönderilen hükümde, “nefs-i Amasya'ya gelen bölük halkı evlere ve bağçelere konup zulm ü
teaddîden hâlî olmadıkları istima’ olunup, imdi bölük ve sâir asker halkı evlere ve bağçelere konup
zulm ü teaddî eylediklerine rızâ-yı şerifim yokdur cem’ asker halkı çadır ile konmak emrim
olmuşdur…” (MD, 53, s.290, hk.836, 17 R 993/18 Nisan 1585).
1249
Ordunun, evâsıt-ı Cemaziyelâhırde (Nisan ortası) Amasya’ya gelip burada 22 gün kalmasından
hareketle 10 Cemaziyelevvelde (10 Mayıs) Amasya’dan hareket ettikleri, aynı ayın 13. (13 Mayıs)
gününde Tokat’a ulaştıkları, orada 20 gün kalınmasından hareketle 4 Cemaziyelâhırde (3 Haziran)
Tokat’tan ayrıldıkları ve sonraki konak olan Sivas’ta 20 gün konaklanmasından dolayı, Erzurum’a
hareket tarihi olan 25 Cemaziyelâhır/24 Haziran’den geriye doğru gidildiğinde aynı ayın 5. (4
Haziran) gününde Sivas’a vardıkları tahmin edilmektedir.
1250
Kütükoğlu, aynı eser, s.150-151.
1251
Selânikî, I, s.153; Gonca, s.78; Kütükoğlu, s.151.
1252
Harîmî, ordunun Tokat’ta 20 gün kaldığını ve 4 Cemaziyelâhır 993/24 Haziran 1585’te Sivas’a
vardığını kaydetmiştir (Gonca, s.77). “Vilayet-i Karaman’da kışlayan mîrî deve sekbanlarına hüküm
ki, ‘asakîr-i nusret-meâsirim ile Vezîri’azam Osman Paşa ilâ âhirihi edâmallahü teâlâ iclâlihû işbu
Cemaziyelevvelin dokuzuncu günü Sivas tarafına teveccüh idüp irişmek üzeredir. Sizin dahi ber-vech-
i istical gelüp irişmenüz emr idüp…” (MD, 53, s.191, hk.559) kaydında ordunun 9 Cemaziyelevvelde
Sivas’a hareket ettiği belirtilmişse de Harîmî’nin verdiği tarihler daha uygun görülmektedir. Keza
Kütükoğlu, s.151.
1253
Sivas kadısına yollanan hükümde, “Hâlâ vezîria‘zamum ilâ âhirihî asâkir-i mansûrem ile
Sivas'dan kalkup Erzurum cânibine nüzûl itmek mukarrer olup taht-ı kazânda Köydün nâm mahal”
evvelki konak ta‘yîn olınup” ordunun ihtiyaçları için bu konağa 3000 kile arpa, 300 koyun, 5000
akçelik ekmek, 200 araba saman, 200 araba odun, 100 kile un ve sâir mühimmat hazırlanması
bildirilmiştir (MD, 59, s.69, hk.304); sûretleri ilgili konakların bulunduğu kazaların kadılarına
gönderilen hükümlerle Sivas’ta Koçhisar ikinci (s.69, hk.305), Arıncık[?] Gölü üçüncü (keza hk.306);
Koyluhisâr’da Ayasönü[?] dördüncü (hk.307), Tahtacı beşinci (hk.308); Karahisâr-ı Sarkî’de
Kırımçayırı altıncı (hk.309), Susehri yedinci (hk.310); Kemah’ta Akdepe sekizinci (hk.311);
259

1000 kadar hususi adamı ve 13 bey ile birlikte 40 bin kişilik bir kuvvetle, iki gün sonra da

Karaman Beylerbeyi Murad Paşa gelip orduya mülaki olmuşlardır. Yine buradayken

Serdar’a gönderilen bir hil’at kendisine ulaşmış, 20 günlük istirahatten sonra (25

Cemâziyelâhır/24 Haziran) ordu Erzurum’a hareket etmiştir. 5 Şaban/2 Ağustos’da Erzurum

yakınlarına varılmış1254, buradayken diğer askerin de gelmesiyle ordu büyük bir güce1255

ulaşmıştır. İki gün sonra da, Şah’ın elinde esir iken kurtulmayı başaran Gazi Giray gelip

Osman Paşa’ya katılmıştır1256. Aynı şekilde Âsafî de Cinis’de orduya yetişip dahil

olmuştur1257.

Serdar, Erzurum’a vardıktan sonra çok fazla vakit geçirmeden Tebriz üzerine hareket

etmek için hazırlıklara başladıysa da bu sırada kıtlık baş gösterdiğinden ancak 15 Şaban (12

Ağustos)’da Erzurum’dan çıkabilmiştir 1258. Ordu ayrılmadan önce iki bölük halkı Erzurum

Erzincan’da Yassıçemen dokuzuncu (hk.312); Kelkid’de Balahor onuncu (hk.313); Bayburd’da


Çamursi[?] onbirinci (hk.314); Tercan’da […?] onikinci (hk.315), Akdeğirmen onüçüncü (hk.316),
Mamahatun ondördüncü (s.70, hk.317), Beğbeli[?] onbeşinci (keza hk.318); Erzurum’da Cinis
onaltıncı (hk.319), Çermik onyedinci (hk.320) konak olarak tayin edilmiştir. Kargün kadısına
gönderilen hükümle, Serdar’ın Sivas’tan hareketle Erzurum’a teveccüh ettiği bildirildikten sonra,
Sivas’a tâbi Köydün’ün konak tayin olunduğu; asker için 1000 kile arpa, 100 adet koyun, 50 kile un
ve kifâyet miktarı ekmek ve odun tedarik olunup gönderilmesi emredilmiştir (MD, 59, s.70, hk.321).
1254
Karahisar-ı Şarkî kadısına gönderilen “…Vezîria‘zamum Osman Paşa edâmallâhü te‘âlâ iclâlihû
asâkir-i mansûrem ile Erzurum'a varup dâhil olmak üzre olmağın…” (MD, 59, s.74, hk.331)
şeklindeki hükmün tarihi gurre-i Cemaziyelâhır 993/31 Mayıs iken, 22 Receb/20 Temmuz’de
Diyarbekir beylerbeyine gönderilen hükümde “…Vezîria‘zamum Erzurum kurbına gelüp beş-altı gün
olup…” ( MD, 59, s.48, hk.208) şeklinde bir kayıt bulunmaktadır. Ancak bu sırada Erzurum hazine
defterdarı olan Âlî (Künhü’l-Ahbâr, III, s.462) ve Harîmî, (Gonca, s.82) Serdar’ın Şaban ayında
Erzurum’a geldiğinde ittifak ediyorlar.
1255
Âsafî herhangi bir sayı vermeksizin Rumeli sancak beyleri, Kürdistan askeri, Palu hâkimi Cemşid,
Van eyaleti askerinin Cığalı-zâde ile Rum (Sivas) kuvvetlerinin ve Mahmudî Hasan Bey’in Kürd
askeriyle gelip orduya katıldığını (Şecâ’atnâme, s.527-528) naklederken; Oruç Beğ Bayat, asker
sayısını 230.000 ve başka bir rivayete dayanarak 300.000 olarak vermiş, bu sayıyı çok bulan
Serdar’ın, savaş tecrübesini yeterli bulmadığı 50 bin kişiyi terhis ettiğini belirtmiştir (Don Juan of
Persia, s.181).
1256
Gonca, s.80-82. Âsafî, Osmanlı ordusunun Tebriz üzerine yürümesiyle Şah ve oğlunun yaylağa
çıkmalarını fırsat bilen Gazi Giray’ın yanındaki üç adamıyla birlikte kaçtığını, üç günde Hoy şehrine
vardıklarını ertesi gün Van kalesine geldiklerini ve Cığala-zâde Sinan Paşa’nın yardımıyla Erzurum’a
ulaşıp Serdar’a vasıl olduklarını nakletmiştir (Şecâ’atnâme, s.524-526).
1257
Âsafi, Serdar’ın kendisine ihsanlarda bulunup, Tebriz’e gitmek üzere yanına aldığını kaydetmiştir
(Şecâ’atnâme, s.522-523).
1258
Âli, Şaban’da Erzurum’a varıldığını ancak Erzurum’da kıtlık olduğundan 1,5 ay orada
konaklandığını (III, s.462) naklederken, Harîmî (Gonca, s.85) ve (Feth-i Tebriz, haz. Yunus Zeyrek,
s.77), Mehmed Subhi (Tebriziyye, s.34) 15 Şaban/12 Ağustosta Erzurum’dan Tebriz’e hareket
edildiğini ittifakla belirtmektedirler. Keza Kütükoğlu, s.152 not 14. “Karahisâr-ı Şarkî Beği İbrahim
Bey'e hüküm ki, hâliyâ asâkir-i nusret-meâsirüme serdâr olan düstûr-ı ekrem ilâ âhirihî vezîria‘zamum
Osmân Paşa nefs-i Erzurum'a dâhil olup ber-vech-i isti‘câl Tebriz cânibine teveccüh ve azîmet
260

muhafazasına bırakılmış, iki menzil sonra Pasin sahrasına varılıp buradayken 40-50 yük

mühimmat orduya ulaştırılmıştır. Akabinde dört gün konaklandıktan sonra Hamr’a ulaşan

ordu burada üç gün kalıp, geride kalan ve gelmekte olan diğer asker halkı ve mühimmatı

beklemiştir. Bu sırada asker içinde bir huzursuzluk ortaya çıktı ve kapıkulu maaş zammı için

ayaklandı. Serdar başlangıçta zamma yanaşmadıysa da seferin selameti için sipahiye iki,

yeniçeriye birer akçe terakki verdi1259.

Bu menzilden hareket edildikten sonra 12 Ramazan/7 Eylül’da Çaldıran ovasına

ulaşıldı. Bu sırada Van Beylerbeyi Cığala-zâde Sinan Paşa1260 ve Revan Beylerbeyi Hızır

Paşa’nın İran’dan “dil” aldığı haberi etrafta yayıldı. Esir kurçinin verdiği malumata göre

Şah, 12 gün önce Tebriz’den ayrılıp yaylağa gitmişti1261. Osmanlı’nın Revan’dan çıkardığı

Tokmak Muhammedî Sultan Şah’ın yazlık sarayının bulunduğu Sağrı Bulağı’na geldiğinde

Şah’ın askerleri tarafından karşılanıp huzura kabul edildi. Tam da bu sırada Osman Paşa’nın

büyük bir orduyla yaklaştığı haberi Şah’a ulaşmıştı. Şah derhal toplanmaları için Fars,

Kirman ve Irak ordularına emir gönderdi. Hamza Mirza’nın en büyük arzususu geçen yılki

yenilginin (Meşaleler Savaşı) intikamını almaktı. Muhammed Han, Musîb Han ve bütün

Türkmen ve Tekelü emirlerine birer mektup yazarak, her birinin Safevî hanedanın sadık

Sufileri ve her birinin hizmette son derece bağlı olduklarını hatırlattı1262. Bu mektubu

üzeredür sen dahi sancağuna tâbi‘ olan alaybeği ve zu‘amâ ve erbâb-ı timar ile gelüb mu‘accelen
irişüp…” (MD, 59, s.59, hk.259) şeklindeki başka bir kaydın tarihi ise Cemaziyelâhırdir.
1259
Askerin ayaklanmasının sebebini Oruç Beğ Bayat şu şekilde izah etmiştir. Orduya evvelce seferin
Nahçıvan üzerine yapılacağının ilan edilip, istikametin Tebriz olduğu açıklanınca, bu durum askerin
isyanına neden olmuştur (Kütükoğlu s.152, not 16).
1260
Cığalazâde, 1544'te Messina'da doğmuş olup, asıl adı Scipion'dir. Sakızlı olan babası Vinconte di
Cicalo, Şarlken'in hizmetinde Cenova Cumhuriyeti adına korsanlık yapan bir denizciydi. 1560'da
Cerbe savaşında babası ile birlikte Osmanlı'ya esir düşen Scipion saray hizmetine alınmış, babası ise
Yedikule'de hapsedilmişti. İslamiyeti kabul ederek Yusuf Sinan adını almış ve Enderun'a girmiştir.
Kısa sürede yükselmeye başlayan Yusuf Sinan Bey Mihrimah Sultan'ın torunuyla evlenince talihi
açıldı ve 1575-1578 yılları arasında yeniçeri ağalığı yaptı, ardından ağalıktan ayrılıp şark seferlerine
katıldı. Van beylerbeyi olduktan sonra 1585 Tebriz seferinde Osman Paşa'nın yanında bulundu
(Mahmut H. Şakiroğlu, "Sinan Paşa-Cığalazâde", DİA, VII, s.525-526).
1261
Gonca, s.86-87; History of Shah Abbas the Great: Târih-i Âlem-ârâ-yı Abbasi (tr. Roger
Savory), I, s. 438.
1262
Hamza Mirza Emir Han’a yazdığı mektubunda: “Bağlılık yolundan ayrılan, beni kızdıran
hareketlerde bulunan ve gerekenleri yapmayanlar suçludur. Ama hiç kimse bu gibi fiilerde bulunmadı
ve ben kesinlikle diğer Türkmen emir ve gazileriyle kavgalı değilim. Edhem Han Türkmen, aşiretinin
önde gelen emirlerindendir ve hizmetimde şerefli bir yere sahiptir. Aklındaki fitne fikirlerini at ve bu
tür davranışlardan korkma. Bununla birlikte düşmanımız İran memleketini fethetmeye ve Kızılbaşları
yok etmeye hazır. Hatta yüzlerce yıllık Kızılbaş mezarlığının bulunduğu Tebriz’i ve İran krallığının
261

gönderdikten sonra Osman Paşa’nın Tebriz’e mi yoksa Karabağ üzerine mi geldiğinden emin

olmak için bir ay kadar bekledi. Osman Paşa’nın Tebriz’e geldiğinden emin olunca savaş

meclisini topladı. Tecrübeli emirlerden biri Tahmasb zamanında kullanılan taktiği önerdi.

Buna göre halk şehrin dışına çıkarılacak, düşman yaklaştığında Karacadağ’da bulunan

müstahkem bir yere gönderilecekler ve şehirde yiyecek erzak bırakılmayacaktı. Tekelü ve

Türkmenlar yetişinceye kadar oyalama savaşı yapılacak, yollar kapatılarak Osmanlı’ya erzak

ulaştırılması ve askerin yiyecek bulması engellenecekti. Diğer Türkmen emirleri gelir

gelmez Osmanlı’yı istemediği bir yerde savaşa zorlayacaktı. Daha aceleci olanlar bu teklifi

reddettiler; şehirde 100 bin kişinin bulunduğunu, bunların neredeyse yarısının ailesi ve

toprakları için dövüşebilecek gençler olduğunu söylediler. Sokaklara barikatlar kurularak

dövüşebileceklerini ve bu şekilde düşmanın şehre girmesini engelleyeceklerini öne sürdüler.

Halk şehre giren Osmanlılarla mücadele ederken, Kızılbaşlar Osmanlı askerini şehrin dışına

sürecekti. Çoğunluk ikinci fikri destekliyordu ve bu yönde de karar verildi1263.

Osman Paşa’nın ordusu yoluna devam ederken 14 Ramazan/9 Eylül’da Van

Beylerbeyi Cığala-zâde Sinan Paşa 40-50 bin kişilik eyaleti askeriyle Karadere’de; iki gün

sonra Ovacık-başı menzilinde Çalapverdi Han Sultan, oğulları ve askerleriyle gelip orduya

katıldılar. 18 Ramazan/13 Eylül’da Hoy şehrine ulaşılmışken sancak beyi bulunan Mahmudî

Hasan Bey-oğlunun reâyası firar etti. 22 Ramazan/17 Eylül’da Merend’e gelindiğinde ise

buranın hâkimi Piyade oğlu İbrahim Han, iki-üç bin adamıyla firar etti1264. Serdar’ın ihtarına

rağmen, halktan firar etmeyenler kılıçtan geçirildi1265. 25 Ramazan/20 Eylül’da Sûfiyân

şehrine gelindiğinde odunun karşısına pek kimse çıkmazken azıkçılarla küçük bir çatışma

yaşandı1266. 26 Ramazan/21 Eylül’da Alivar’a gelinirken ordunun sol tarafında bir miktar

Kızılbaş peyda olup, öncüler arasında küçük bir çatışma daha meydana geldi. Rumeli

delilerinden 300-400 kişi ileri gönderildiğinde karşılarına Tokmak Han’ın komuta ettiği

tahtını almaya geliyorlar. Akıllıca hareket et ve gözünü iyi aç; gerçek bağlılıkla ülkene hizmet için
adamlarınla Tebriz’e gel…” demişti (Târih-i Âlem-ârâ-yı Abbasi, I, s. 439).
1263
Târih-i Âlem-ârâ-yı Abbasi, I, s. 440.
1264
Feth-i Tebriz, s.78. Keza Gonca, s.86-88.
1265
Tebriziyye, s.34-35.
1266
Gonca, s.89; Feth-i Tebriz, s.79.
262

Kızılbaş öncüleri çıkmış, yaşanan muharebede Deliler kethüdası şehit olmuştu. Bu olay

üzerine Cığala-zade Sinan Paşa ve Diyarbekir Beylerbeyi Mehmed Paşa1267 eyaletleri

askeriyle üzerlerine gönderildiğinde yapılan muharebede, Van ümerasından Şah-Kulu Sultan

oğlu Koçi Bey bizzat Pazuki hâkiminin başını almıştı. Haydar Sultan ve yanındakiler

katledilirken, Şah-oğlu’nun divan beyi esir edilmişti1268. Esir edilen divan beyi

sorgulandığında, Hamza Mirza’nın Ucan1269 yaylağı civarında olduğu yakında saldırıya

geçeceğinin haberi alındı1270. Bu muharebede Şah-oğlu’nun yanında bulunan 12 bin1271

Kızılbaş’tan dört yarar sultan ile 300’den ziyade kurçi öldürülüp, 30 miktarı namdar Kızılbaş

esir alınmıştır1272. Serdar, bu başarılarından dolayı Cığala-zâde Sinan Paşa’nın başına bir

mücevherli sorguç, Diyarbekir Beylerbeyi Mehmed Paşa ile İskender Paşa-zâde Ahmed

Paşa’ya ikişer, Ekrad ümerasına ve sair beylere birer ablak ihsan etmiştir 1273.

1267
Talikizâde, öncü kuvvetlere Van ve Diyarbekir beylerbeyleriyle eyaletleri askeri; sağ tarafa
Anadolu ve Sivas; sol tarafa Haleb, Erzurum ve Trablus-şam beylerbeyileri; geriye ise Zülkadir
Beylerbeyi Davud Han’ın Karaman ve Maraş askeriyle tayin edildiğini kaydetmiştir. Ancak başka
hiçbir yerde bu şekilde bir tertip olmayıp, Hamza Mirza’nın üzerine Van Beylerbeyi Cığala-zâde
Sinan Paşa ve Diyarbekir Beylerbeyi Mehmed Paşa eyaletleri askeriyle gönderilmiştir. Kütükoğlu, bu
dizilişi Tebriziyye, vr. 14b-15a’den naklen vermiştir (s.153).
1268
Feth-i Tebriz, s.79-80; Künhü’l-Ahbâr, III, s.467.
1269
Ucan, 908 numaralı Tebriz Livâsı Mufassal Tapu Tahrir Defteri II. ciltte Tebriz’e tâbi bir
nahiyedir. Osmanlı-İran savaşlarına sahne olup, zaman zaman el değiştiren vilayet, liva ve nahiyelerin
Tapu Tahrir kayıtları için bkz. (Osman Gazi Özgüdenli, “Osmanlı İranı I: Batı İran ve Azerbaycan
Tarihi Hakkında Osmanlı Tahrir Kayıtları: Coğrafî ve İdarî Taksimat” Ankara Üniversitesi DTCF
Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt XXII, sayı 34, Ankara 2003, s.87).
1270
Künhü’l-Ahbâr, III, s.467. Bu beyden alınan istihbarata göre Şah, Mişkin yaylasında beklerken,
gelmekte olan Şehzade Hamza’nın emrinde 30 bin asker bulunmaktadır. Tebriz’in önüne set
çekilmekle birlikte, 60 bin hanelik Tebriz’de 40-50 bin Tülengî [asker] bulunmakta, Hamza Mirza
askeri taşradan, halk içeriden şehri savunmaktadır. Bu haberler alındıktan sonra bu zat katledilmiştir
(Feth-i Tebriz, s.80). Harîmî Gonca’da ise bu kişinin sorgusundan bahsetmeyip, “Şehzade karşuda
hâzır deyu geldi haber” demekle yetinmiş, divan beyinin esaretinin 29 Ramazan/24 Eylül’daki
muharebeden sonra olduğunu nakletmiştir (s.90). Ayrıca bu muharebede Osman Paşa kullarının da
muharebeye dâhil olduklarını ve gönüllüler kethüdasının dahi şehit düştüğünü, ordunun son derece
büyük bir fırsatı kaçırdığını, eğer ilk günkü muharebeden sonra geri çekilmeyip umumi bir taaruz
yapılsaydı zaferin kaçınılmaz olduğunu nakletmiştir (s.91).
1271
Âlî, (Künhü’l-Ahbâr, III, 466) bu sayıyı 17 bin; Talikizâde, (Tebriziyye, s.35) 20 bin olarak
vermiştir.
1272
Cığala-zâde Sinan Paşa’dan gelen mektup üzerine, Şirvan muhafazasında bulunan Cafer Paşa’ya
gönderilen hüküm (MD, 60, s.98, hk.221).
1273
Feth-i Tebriz, s.80. Subhi, bu isimlere ilave olarak eski Veziriazamlardan [Semiz] Ahmed
Paşa’nın oğlu Niğbolu Beyi Mehmed Bey ve Zal Paşa-zâde Muhammed Bey’i (Tebriziyye, s.37);
Harîmî, Feth-i Tebriz (s.80)’deki isimlere ilaveten Bitlis Hâkimi Şeref Han’ı da zikretmektedir
(Gonca, s.91-92).
263

O gün akşam olduğunda Şehzade Hamza Mirza Tebriz’i terk etti. Tebriz ahalisine

özellikle Tülengîlere şehri savunmaları için talimat vermişti1274. 28 Ramazan/23 Eylül’da

Tebriz’e bir hayli yakın olan Acısu’ya gelindi. Şehir halkının eman dileme olasılığına karşın,

asker bir gün burada bekletildikten1275 sonra Razaman’ın son günü (24 Eylül) Maksud Bey

aracılıyla şehrin teslim olması için haber gönderildi. Ancak ahali1276, şehrin etrafını

zincirlerle bend edip, karşı koymak isteyince askerin bir kısmı1277 Tebriz’e hücum etti. Ahali

firar edince de şehrin her yeri talan edilip sayısız ganimet ve esir alındı1278. O gece yarısı

şehrin darugası (vali) Peyk oğlu [Pîr Gayb oğlu] birkaç bin kişilik adamıyla firar etmişti. Bu

şekilde yalnız kalan Tebrizliler içlerinden kadı Evhadî Kâmrân Bey, müftü Mevlâna

Muhammed Ali’yi1279, Kur’an-ı Kerim’le birlikte sulh için Serdar’a gönderdiler. Lakin

Serdar bunun bir hile olduğunu düşünüp, durumu tetkik için adamlarından birini onların

yanında gönderdikten sonra, sulh istediklerine ikna olunca şehir ahalisine eman verilerek

fetih tamamlandı1280. Serdar şehirde yağma yapmamayı öğütlemiş olmasına rağmen askeri

durdurmak pek mümkün olamadı. Zaten Kızılbaşlar şehri terk ederken çarşıyı ateşe vermiş

olduğundan Tebriz harebeye dönüştü1281. O gün şehri dolaşan Serdar, Uzun Hasan

zamanından kalan sarayı gezdi ve Uzun Hasan Camii’nde namaz kıldı1282.

1274
Künhü’l-Ahbâr, III, s.469. İskender Münşi’ye göre Hamza Mirza şehir ahalisini düşmana karşı
erkekçe döğüşmeye, çocuklarını, bağımsızlıklarını ve mallarını korumaya çağırdı. Onlara hitaben:
“ben ve adamlarım düşmanı şehrin surlarının dışına çekeceğiz size ve ailenize zarar vermelerine izin
vemeyeceğiz” demişti (Âlem ârâ-yı Abbasî,I, s.440).
1275
Feth-i Tebriz, s.80.
1276
Şehirde bulunan 40-50 bin Tülengî (Feth-i Tebriz, s.80); Vezir Sinan Paşa’nın mektubuna
istinaden yazılan hükümde bu sayı 5-6 bin olarak verilmiştir (MD, 60, s.98, hk.221).
1277
Van ve Diyarbekir beylerbeyleriyle, askerden isteyenler şehir üzerine harekete geçtiler (Künhü’l-
Ahbâr, III, s.469).
1278
Gonca, s.92; Feth-i Tebriz, s.81; Künhü’l-Ahbâr, III, s.469.
1279
Kütükoğlu, s.156.
1280
Gonca, s.92-93; Feth-i Tebriz, s.81. Selânikî Tebriz’in fethinin şu mısralarla tarihlemiştir:
Azm idüp Hazret-i Osman Paşa Çekdi Şâh üstine tîğ-i hûn-rîz
Asker-i Rum ile şark illerine Çekdi ol Hüsrev-i âlî şeb-rîz
Dökilüp kanı Kızılbaşlarun Oldı hâki Acemün hûn-âmîz
Havf-ı tîğ ile gurûh-ı Rafaza Dimeğe başladı Sunnîyiz biz
Bu sefer kime müyesser oldı Kime virdi bum ol Hayy-ı azîz
Bende-i dâ‘i didi târihin Avn-i Hakk ile alındı Tebriz (Tarih, I, 164-165).
1281
Harîmî, Serdar’ın yağmayı önlemek için çok çaba sarfettiğini, hatta yağmaya karışan bir iki kişiyi
ibret için idamı dahi düşündüğünü, ancak infiâle sebep olacağından vazgeçtiğini, yağmaya izin verip
sünnî ahalinin esir edilmesini önlediğini nakletmektedir (Gonca, s.94; Kütükoğlu, s.156). Tebriz’in
istirdadı esnasında yaşanan muharebeler farklı kaynaklarda küçük değişikliklerle ele alınmıştır. En
önemli farklılık, muharebe sayısıdır. Hemen hemen bütün kaynaklar ilk gün yapılan muharebeyle
264

Bayram günü (26 Eylül perşembe), Serdar beylere ve ağalara hil’atler ihsan ettikten

sonra onun otağında Bayram Namazı eda edildi. Hutbe Sultan III. Murad adına okundu.

Serdâr’ın otağı ikinci gün Serendâb (Çerendâb) menziline nakledildi. Orada Uzun Hasan

Camiî’nde Cuma Namazı kılınıp, diğer camiîlerde Hutbe-i Hakânî okundu1283, Üçüncü gün

(27 Eylül) Serdar şehri gezip kale binası için uygun bir yer baktı ve Şah sarayının kaleye

dönüştürülmesine karar verdi. Kapıkulları bu göreve tayin edilip1284, 4 Şevvâl/28 Eylül’de

kale yapımına başlandı1285. Bu sırada Serdar, yapılacak kalenin ve Tebriz’in muhafazası için

gönüllü birini aramaya başladığında bu görevi Cığala-zâde Sinan Paşa’dan1286 başka kimse

Tebriz’in yarısının, akşam da tamamının alınıp, halkın eman dilediğini kaydetmiştir (Şecâ’atnâme,
s.528-529; Künhü’l-Ahbâr, III, 468-469). Diğer görüşe göre Tebrizliler üç gün direndikten sonra
Bayram günü teslim olmuşlardır. İlk gün korkudan halk firar etmiş, ertesi gün asker surları top
ateşiyle yıkıp şehrin yarısını almıştır. Sonraki gün (arefe) Serdar’ın otağı Çerendâb (Serdâb)’a
göçürülmüş, dördüncü gün yani bayram günü asker şehre girince, Çelebi Bey ve Şah-Kulu Sultan
aileleri ile firar ettiğinden, yaşlılar çocukların başlarına Kur’an cüzleri koyarak eman dilemişlerdir
(Tebriziyye, s.39-41). Oruç Beğ Bayat, şehrin başında askerî vali olarak bulunan kişinin Ali-Kulu
Han olduğunu, belirtirken, valinin firar ederken halka teslim olmalarını öğütlediğini, ancak erkeklerin
üç gün direndikten sonra âman dilediklerini kaydetmiştir (Don Juan of Persia, s.182). İskender
Münşî ise Tebrizlilerin Osmanlı ordusunun büyüklüğünden korkuya kapıldığını, Osmanlıların bir dizi
saldırıdan sonra Safevî sarayının etrafındaki barikatlara ulaştığını, toplarla barikatları yıkmadan önce
küçük bir direniş olduğunu ancak kısa sürede Şahebābād meydanına ulaştıklarını belirttikten sonra
daha fazla direnmenin ve dağılan kuvvetlerin toplamanın imkânsızlığını gören vali Hüseyin Kulu Han
ve Pîr Gayb Han’ın adamlarıyla o gece şehri terk edip Şah’ın karargâhına gittiklerini kaydetmiştir
(Târih-i Âlem-âra-yı Abbasî, I, s. 442; Kütükoğlu, s.156).
1282
Feth-i Tebriz, s.82.
1283
Feth-i Tebriz, s.82-83; Gonca, s.95-96. Harîmî Gonca’da menzilin adını Serdâb olarak (s.95)’da
zikretmiştir. Aynı yerde (s.96-97) hil’at verilenlerin adını bir bir nakletmiştir: Vezîr Sinan Paşa’ya iki,
Anadolu Beylerbeyi Hadım Hasan Paşa, Karaman Beylerbeyi Murad Paşa, Sivas Beylerbeyi Mehmed
Paşa, Diyarbekir Beylerbeyi Mehmed Paşa, Haleb Beylerbeyi Mehmed Paşa, Maraş [Zülkadirli]
Beylerbeyi Davud Han [Paşa], Trablus-şam Beylerbeyi Hadım Cafer Paşa, Kars Beylerbeyi Çerkes
Haydar Paşa, Erzurum Beylerbeyi kaimakamı Hüsrev Kethüda, Şemahı Beylerbeyi Ferhad Paşa,
Basra’dan ma’zul Ahmed Paşa, Trabzon’dan ma’zul Mustafa Paşa, Trablus-şam’dan ma’zul Ali Paşa,
İbrim’den ma’zul Hızır Paşa, Tiflis’ten ma’zul Ömer Paşa ve Bitlis Hâkimi Şeref Han, Niğbolu
sancak Beyi Mehmed Bey, Mısır ümerâsından Ömer Bey ile Mehmed Bey, dört bölük ağası, sekban-
başı, topcu-başı, yeniçeri kethüdası, çavuş-başı kaimakamı İslam Çavuş, Dilsiz Ağa ve yeniçeri
muhzırına birer hil’at ihsan edilmiştir.
1284
Tebriz'de bir kale inşâ etmelerine dair sekban-başı, yeniçeriler kethüdası, seferde olan yaya ve
bölük-başılar ile yeniçerilere (MD, 59, s.75, hk.343: 16 ZA 993 Cuma/8 Kasım, bir sûreti
Veziriazam’ın yanında olan bölük ağalarına yazılan hüküm (keza hk.344).
1285
Âlî kale inşaatının 2 Şevvâl/27 Eylül’de başladığını ve 30 günde tamamlandığını (Künhü’l-
Ahbâr, III, s.474) kaydetmiştir. Kalenin tamamlanması Vezîr Sinan Paşa’nın merkeze gönderdiği
mektuba göre 36 gün sürmüştür. Sinan Paşa’nın mektubuna istinaden Demirkapı muhafazasındaki
Vezir Cafer Paşa’ya yazılan hüküm (MD, 60, s.98, hk.221). Ancak Kütükoğlu’nun bir mühimme
kaydına istinaden (MD, 56, s.112, hk.325) tespitine göre Tebriz’den ayrılış tarihi olan 4 Zilkade/28
Ekim’den hareketle 30 gündür (s.157 not 33).
1286
Tebriz'in muhafazası Vezir Cığala-zâde Sinan Paşa'ya verildikten sonra onun maiyyetine girmesi
için Bitlis Hâkimi Şeref Han'a hüküm (MD, 59, s.75, hk.345), birer sûreti Adilcevaz beyine ve Danyal
265

kabul etmeye yanaşmadı. Sinan Paşa Tebriz muhafızı tayin edildikten sonra Serdar, 6

Şevvâl/1 Ekim’de Akkoyunlu şahlarından birine ait olan Şam-Gazan türbesini ziyarete

gitti1287.

Şehrin fethi tamamlanmış ve kale yapımı başlamış olmasına rağmen Osman Paşa

Tebriz’i bırakıp gitmekte tereddüt içindeydi. Zira düşmana kesin bir zafer elde

edilemediğinden, gittiği takdirde Hamza Mirza’nın yeniden saldıracağı aşikârdı. Bayram

gecesi Âsafî kendisinin de hazır bulunduğu bir mecliste Osman Paşa ve Gazi Giray arasında

geçen gizli bir görüşmeyi naklederken:

Didi derdim bu ki geldim bu ile Feth-i Tebrîz eyledim düşdüm dile

Durmadı karşu ‘adu kim ceng idem Ben varursam ol kaçar bilmem n’idem

Tebrîz’i koyup gidersem ol girür Buna her yıl kim zahire irgürür

Paşa, bu sözlerle endişelerini dile getirdikten sonra devamla, Gazi Giray’a, bütün

Tatar askerini alıp gelmesini, bu kışı Gence’de geçirip, bahar geldiğinde birlikte Kızılbaş’a

Nazar Bey'e (keza hk.346) yazılmıstır. Yine bu hususta, Tebriz seferinde bulunan Rumeli’nin sağ ve
sol kolunun zaim ve sipahileri muhafazaya yazıldı. Rumeli askerine başbuğ olan Sinan Bey'e hüküm
(MD, 59, s.76, hk.347). Tebriz kalesi muhâfazasına tayin olunan müteferrikalardan müteferrika-
başılık Rumeli'de on dört bin timardan ma‘zûl Ali'ye 40 akçe ile; sağ kol gönüllüler kethudâlığı
Bosna'da beşli ağalığını tasarruf eden Halil bin Ferhad’a 35 akçe ile; sol kol gönüllüler kethüdâlığı
Sefer bin Abdullâh’a 30 akçe ile; Çerkesler kethüdalığı Rumeli yiğitlerinden Mahmud'a 30 akçeyle;
tüfenkçiler kethüdalığı Mahmud Abdullah'a 25 akçeyle; azebler kethüdalığı Hâcı [?]’ya 25 akçeyle
virildiğine dair hüküm (MD, 59, s.76, hk.349). Âsafi kale yapımındaki görev dağılımını şu şekilde
vermiştir. Kıble tarafı Anadolu askerine, kapı tarafı Haleb paşası ve bölük ağalarına ısmarlanırken,
güney tarafının yapımına ise Sivas beylerbeyi nezaret etmiş, Rumeli beyleri ve Kürd dilâverleri
Diyarbekir Paşa’sının emrinde kale yapımını üstlendiler (Şecâ’atnâme, s.530).
1287
Feth-i Tebriz, s.83; Gonca, s.98-99. Harîmî türbenin adını Şah-Gazan olarak zikretmektedir
(Gonca, s.99). “İran Moğol imparatorluğunun esas kurucusu Hülagü (1255-1265), sabit bir başşehir
seçmemiş, onun oğlu Abaka (1265-1284) tarafından Tebriz imparatorluğun siyasi ve idari merkezi
haline gelmişti. Tebriz mimari ve kültürel açıdan en yüksek seviyeye Abaka'nın torunu Gazan (1295-
1304) ve onun büyük Veziri Reşidüddin zamanında ulaştı. Gazan Han’ın babası Argun (1284-1291)
kendi adına izafeten “Arguniyye” -daha sonraları Şam olarak meşhur- olarak anılan yerde bir saray
yaptırmıştı. Bir süre sonra Gazan Han, Baydu'yu yenince burada konmuş (1295) ve İslamî olmayan
bütün ibadet yerlerinin yıkılmasını emretmişti. Birkaç yıl sonra Gazan Han, Şam'da kuruluş gayeleri
bakımından tamamen İslamî düşüncelere uygun bir tarzda birçok muhteşem binalar inşa ettirdi.
“Hayır kapıları” (el-ebvâbu'l-birr) veya Şenb-Gazan diye de adlandırılan bu binalar dinî, kültürel,
hayır işleri ve sağlık hizmetleri gibi amaçlara hizmet ediyordu. Bütün bunların hepsi, çinilerle süslü,
kubbe ile örtülmüş göğe yükselen türbesi ile XVII. yüzyıla dek ihtişamını koruyabilmişti. Kısa sürede
etrafı duvarlarla çevrili büyük bir şehir haline gelen bu külliyeyi ayakta tutabilmek için Tebriz'de
Reşid Mahallesi'nde olduğu gibi, birçok vakfın geliri buraya tahsis edilmişti. Türbenin I. Şah Abbas
tarafından 1611 yılında kesin olarak yıktırılmasından sonra, bir zamanların parlak hükümet merkezi
olan Gazaniyye'nin kalıntıları ortadan kaldırılmıştı” (Karl Jahn, “Tebriz: Doğu ile Batı Arasında Bir
Ortaçağ Kültür Merkezi” (çev. İsmail Aka), DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi,
XIII/24, 1980, s.62-65 ).
266

taarruz ederek Şah’a kesin darbeyi birlikte indireceklerini söyleyip, karşılığında Padişahla

görüşüp kendisini Tatar hanı tayin edeceğini vaad etti. Bu sözlerden etkilenen Gazi Giray

cevabında:

Diyemezdim gayri semte gidesin Hanlık ister diyü zann idesin

Bunı fehm itmen ki hem surh-sere İresiz ılgar ile gire ele

Yitmez ardından anun illâ Tatar Bildiğim budur benim ey şahriyâr

Emr iderse hazret-i hünkâr eger Yolına ben komışam cân-ile ser

Âsafî, Paşa’nın bu sözlerden bir hayli memnun olduğunu Gazi Giray’ı hanlıkla İran

üzerine gönderirken, kendisini Gazi Giray’a yoldaş ve Kefe beylerbeyi tayin ettiğini

nakletmektedir1288.

Osman Paşa bu tedbirleri alırken hastalığı kendisini hissetirmeye başlamış gün

geçtikçe durumu ağırlaşmıştı. Serdar’ın durumundan haberdar olan Kızılbaşlar bir dağın

arkasına pusuya girmişlerdi. Bu haberi1289 duyan Serdar, Cığala-zâde’yi askere başbuğ tayin

edip Gazi Giray ve Âsafî’yi de kendisine yardıma gönderdi. Öncüler arasında hafif bir

muharebe yaşandıysa da her iki taraftan kayıplar verildi. Savaşarak kazanamayacağını

anlayan Kızılbaş askeri hileye başvurup, Osmanlı askerini üzerine çekmek ve ordugâhtan

uzaklaştırmak için ricat etmeye başladı. Bunu gören Sinan Paşa orduyla onları takibe

koyulup, Van ve Rum eyaleti ile Ekrad askerini düşmanın ardından gönderdi. Cığala-zâde,

gerek Gazi Giray, gerekse Âsafî’nin itirazlarına kulak asmadğı gibi, Serdar’ın geri dönmesi

için gönderdiği çavuşları da dinlemedi. Serdar’ın “Düşman peşinden gitmeyin, saldırırlarsa

muharebe edin” emrine uymadı. Düşmanın arkasından at sürüp takip ederek vadiyi geçip bir

dağ eteğine vardıklarında, büyük bir orduyla karşılaştılar. Tepenin arkasından çıkan

Kızılbaşları gören Sinan Paşa1290 ve asker geri çekilmeye teşebbüs ettiyse de etrafın taşlık ve

1288
Şecâ’atnâme, s.532-533. Ancak Âsafî Dal Mehmed 900 bin hasla getirildiği bu göreve, Osman
Paşa’nın ölümünden ve Anadolu’ya döndükten sonra 3 ay beklemesine rağmen ulaşamamıştır. Ferhad
Paşa’nın Şirvan beylerbeyliği vaadi ve hileyle bu görevi onun elinden aldığını iddia etmiştir
(Şecâ’atnâme, Giriş, s.XXV).
1289
Harîmî, kale inşaası sırasında Osmanlı’nın durumunu tahkik eden bir casus yakalandığını ve bu
casustan Hamza Mirza’nın gelmekte olduğunun öğrenildiğini, serdarın düşman üzerine varmayın,
gelirlerse ceng edin emrini verdiğini belirtmektedir (Gonca, s.100).
1290
Cığala-zâde’yi muharebede gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.538.
267

çalılık olması durumlarını güçleştirdi. Bir taraftan geri çekilip, bir taraftan savaşırken, başta

Mahmudî Hasan Bey ve askeri olmak üzere çok kişi atından yıkılıp şehit edildi1291. Osmanlı

askeri geri çekilse de Hamza Mirza onları takip etmeyip oradan uzaklaştı1292. Bu galibiyet

İran tarafını üstün duruma getirdi. Zaman zaman aradaki dağı geçerek dört menzil kadar

yaklaştılar. Bu olay nedeniyle Sinan Paşa üç gün Osman Paşa’nın huzuruna çıkamadığı gibi

bu mağlubiyeti Serdar tarafından azarlanmasına neden oldu1293.

Diğer taraftan kale binasının devam ettiği sıralarda Tebriz halkının yağma ve kıtal

edilmesi için emir çıktığı haberleri yayılmaya başladı. Pazar ve dükkânların açık olduğu bir

sırada, yağmaya başlayan asker bir saatte her yeri talan edip, sokaklar insan cesetleriyle

doldu1294. Bu durum Osman Paşa’yı bir hayli üzdüğü gibi hastalağının artmasına da neden

oldu. Hemen münadiler gönderip askeri durdurdu. Yağma ve katliamdan kurtulabilenler

Serdar’a gelip dertlerini anlattıklarında Paşa, kendisinin emir vermediğini belirtip, ahaliden

özür diledi1295.

1291
Urmi Hâkimi Halid Bey, Harran Beyi Yusuf Bey esir edilmiş, Sipahioğlanları kâtibi Mehmed
Çelebi, Divân-ı âlî kâtiplerinden Abdurrahman Efendi ve Ordu nâzırı Yahya Subaşı şehit olanlar
arasındadır (Tebriziyye, s.67-68).
1292
Şecâ’atnâme, s.534-539. Âlî, bu hadiseyi tanıkların anlatımına dayanarak şu şekilde nakletmiştir:
Tebriz’e gelinmesinin 12. günü (10 Şevvâl) kale binası tamamlanmak üzereydi. Van ve Diyarbekir
eyaleti askeri ile Rumeli sipahileri nöbet beklerken Hamza Mirza’nın 30 bin kişiyle Ucan yaylağından
ayrıldığı ve Tebriz üzerine geldiği haberi duyuldu. Van Beylerbeyi Vezir Sinan Paşa ve Diyarbekir
Beylerbeyi Mehmed Paşa askeriyle Hamza Mirza’ya mukabil gönderildi. Her bir bölüğünde yedi-
sekiz bin kişilik iki kısma ayrılan ordu, 30 bin kişilik Hamza Mirza askerinin karşısında şiddetle
mukavemet ettiyse de mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Adamlarıyla birlikte ileri kuvvet olarak bulunan
Mahmudî Hasan Bey ve 500 kişi şehit oldu. Keza Hüseyin Bey, Çorum beyi ve Van alaybeyi de şehit
olanlar arasındadır. Cığalazâde ve Diyarbekir beylerbeyi yardıma yetişip, Kızılbaş’a çok zayiat
verdirdilerse de mağlubiyet kaçınılmaz oldu (Künhü’l-Ahbâr, III, s.471-473). Harîmî ise Şah’ın
ordusunun 17 bin kişi olduğunu, Diyarbekir Paşası Mehmed Paşa’nın Sinan Paşa’ya düşmanlık
beslediğini, geride durup onun savaşı kaybetmesine neden olduğunu nakletmektedir (Gonca, s.100;
Kütükoğlu, s.157).
1293
Künhü’l-Ahbâr, III, s.473.
1294
Bazı tahminlere göre bu sayı 20 bine yakındır (Tebriziyye, s.69).
1295
Şecâ’atnâme, s.541-542. Âsafî aynı yerde Tebrizlilerin bunu hak ettiğini, hamamda askerden bazı
günahsızların katledildiğini, hatta daha önceden de buna benzer fiillerde bulunduklarını, bunun
katliâma sebep olduğunu kaydetmiştir. Harîmî’ye göre, katliâma karışanlardan bir-iki kişi Serdar’ın
emriyle asılmıştır (Gonca, s.101-102). Katliama maruz kalan Tebrizlilerin şalvarlarında birer varsağı
[bıçak] bulunuyormuş. Hikâyeye göre Tebrizliler Şah’a haber göndererek, “biz ordu içinde
hokkabazlık ederken siz evvela kale yapımıyla meşgul olanları katledin. Pazarlarda ve yollarda
olanları pazarcılar öldürsün. Bu arada biz de bir taraftan saldıralım Osmanlı’yı katledelim” diye
niyetlerini belirtmişlerdi. Ancak kurdukları tuzağa kendileri düşmüştür. Yine Subhi’nin kavlince
Serdar askere katliam emri vermemiştir (Tebriziyye, s.69-70).
268

4. 3. Osman Paşa’nın Vefatı

Tebriz ahalisinin yağma ve katlinden sonra durumu iyice fenalaşan Serdar orduya söz

dinletemez olmuştu. 23 Şevvâl/18 Ekim’de Osman Paşa'nın durumunun iyice ağırlaşıp

yatağa düştüğü, Kızılbaş askeri içinde de duyulmuş ve orduya bir hayli yaklaşmışlardı. Hem

Serdar’ın hastalığının artması hem de Kızılbaş askerinin yaklaşması Osmanlı askerinin

paniğe kapılmasına neden oldu. Buna bir de kıtlık eklenince asker arasında ihtilal çıkmış, bir

kısmı da firara meyletmişti. Rumeli askerinden bazısı Osman Paşa’nın otağına saldırmaya

dahi kalkışmıştı1296.

24 Ekim Cuma günü Osman Paşa’nın öldüğü şayiaları Kızılbaşlar arasında yayılmaya

başladı. Dağ arkasında pusuda1297 bulunan Hamza Mirza başta, sağ tarafında Tokmak Han,

solunda ise Emir Han olmak üzere seher vakti harekete geçtiler. Serdar yine Sinan Paşa’yı

askere serdar etti. O gün kaba kuşlukta1298 iki ordu karşı karşıya geldi1299. Şenb-i Gazan

yakınlarında iki dağ arasında Kızılbaş’tan bir miktar askerle karşılaşan orduda Diyarbekir,

Karaman, Haleb, Rum, Anadolu, Erzurum, Çıldır, Tomanis, Zülkadir ve Rumeli

beylerbeyliğine tâbi asker ile Gazi Giray’ın beraberindeki Tatar ve Çerkesler yerlerini

almışlardı. Öğleden ikindiye dek muharebe devam etti. Karaman askeri öncü olarak ileri

gönderildi. Havanın kararmasıyla birlikte meşaleler yakılınca asker sayısının azlığı meydana

çıktı. Önce Karaman koluna yürüyen düşman, o tarafı mağlup etti. Muharebe sırasında

Karaman Beylerbeyi Murad Paşa atıyla bir kuyuya düştüğü için çıkamadı ve düşmana esir

1296
Gonca, s.102.
1297
Âsafî’nin nakline göre, Şah’ın kurçilerinden Allah-kulu Han, Gazi Giray ile olan dostluğundan
dolayı, gizlice ona bir mektup gönderip, Hamza Mirza’nın hileye başvuracağını bildirmiştir. Buna
göre, Şenb-i Gazan tarafından birkaç yüz kişi kendisini gösterecek, Osmanlı askeri ordugâhtan
ayrıldığı zaman binlerce atlı saldırıya geçecekti. Bu hale göre tedbir almalarını, ordugâhtan ayrılmayıp
şehri boş bırakmamaları gerektiğini bildiriyordu. Gazi Giray mektubu Osman Paşa’ya götürmüş
durumu izah etmişti. Ancak Serdar artık kendisinde değildi (Şecâ’atnâme, s.545-547).
1298
Âsafî’ye göre ikindi vakti (aynı eser, s.548)
1299
Gonca, s.103. Harîmî tarihi verirken 1 Zilkade “Cuma” gününe işaret etmiş, 1 Zilkade
cumartesiye tekabül ettiğinden tarihin 29 Şevval/24 Ekim Cuma olması gerekmektedir. Âlî ise bu
muharebenin ordunun 4 Zilkade “Pazar günü” Şenb-i Gazan’a hareket ettiğinde vuku bulan muharebe
olduğunu yazmıştır (aynı eser, s.474; Kütükoğlu, s.159).
269

düştü1300. Akabinde Kızılbaş, Diyarbekir askerinin üzerine yürüdü. Karşılık vermek üzere

harekete geçen Beylerbeyi Mehmed Paşa bir müddet mukavemet ettikten sonra atından aşağı

alınarak şehit edildi1301. Safevîler bu galibiyetin ardından tekrar geri çekilip gittiler 1302.

Bu mağlubiyet asker arasındaki hoşnutsuzluğu bir kat daha artırdı ve geri dönmek

hususunda ısrar etmeye başladılar. Ertesi gün serdarın otağına gelen sipahiler, kışın

yaklaştığını, yiyecek içecek bir şey kalmadığını, hayvanların telef olduğunu beyan edip

dönmek istediler. Hasta durumdaki Osman Paşa bir kez daha üzüntüye düşmüştü. Ayrılmak

için kalenin tamamlanmasını bekleyen Serdar kendi malından 100 bin akçe verip

ayaklanmayı durdurdu. Askerin ve hayvanatın yiyecek sıkıntısına son verildiği gibi kaleye

100 darbzen bırakıldı. Tebriz’den ayrılmadan önce buranın muhafazası ve kendi yerine

birinin orduya kumanda etmesi zarureti ortaya çıkmıştı. Osman Paşa kendisi ayrıldıktan

sonra Tebriz’in muhafazasını Diyarbekir beylerbeyliği ile [Trablus-şam Beylerbeyi] Cafer

1300
Murad Paşa’nın kuyuya düştükten sonra esir edilişinin minyatürlü tasviri için bkz. Şecâ’atnâme,
s.552. Tebriziyye s.73’de bu olaya da geniş yer verilmiş, Paşa’nın kuyudayken iç oğlanlarından biri
tarafından Kızılbaşlara teslim edildiği ve Şah’a götürüldükten sonra katledildiği kayıtlıdır.
Müneccimbaşı, bu muharebede Trabzon Beyi Hüseyin Paşa’nın da esirler arasında olduğunu ve
Murad Paşa’nın bir süre sonra İran elinden kurtulduktan sonra veziriazam olup celâli fitnelerini
defeden meşhur Kuyucu Murad Paşa olduğunu kaydetmiştir (Müneccimbaşı, III, 558). 1590 Osmanlı-
İran antlaşmasıyla Safevîlerin elinden kurtulan Murad Paşa'ya Tebriz seferinde kuyuya düşüp esir
edildiği için yada Celâlîleri tedip ederken öldürüp kuyulara doldurduğu için "kuyucu" dendiği ileri
sürülmektedir (İşbilir, "Kuyucu Murad Paşa", DİA, XXVI, s.507-508).
1301
Mehmed Paşa’nın şehadetini gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.554. Talikizâde bu olayı
naklederken, Mehmed Paşa’nın attan düştükten sonra hâlâ sağ olduğunu, bu sırada Kızılbaş askeri
çekilip gitmekteyken, gediği elinden alınan Diyarbekir çavuşlarından Şeref Çavuş’un “Hay şâhı seven
gaziler, bu dermansız Yezîd Diyarbekir paşasıdır, dönün” diyerek çağırdığını ve Paşa’nın şehit
edilmesine neden olduğunu ileri sürmektedir (s.72). “…melâhideden iki sultan ile 200’den ziyade
melâhide katl olunup taife-yi ekrâddan bir mikdar âdem rütbe-i şehâdete irişüp, bu vak’adan sonra
dört-beş yerden Şah oğlu hücum eyleyüp asker-i İslâm dört-beş fırka olup su’i tedbir olmağın
Diyarbekir Beğlerbeğisi Mehmed Paşa şehid ve Murad Paşa esir olmuşdur” Şirvan muhafazasında
olan Vezir Cafer Paşa’ya gönderilen hüküm (MD, 60, s.98, hk.221: gurre-i Z 993/24 Kasım; keza
s.102, hk.227).
1302
Şecâ’atnâme, s.551-555; Gonca, s.103-104. Âlî, Sinan Paşa’nın kendiliğinden harekete geçtiğini
kaydederken, iki ordunun dizilişini şu şekilde vermiştir: İki dağ arasında bir tarafı Diyarbekir askeri
ve Beylerbeyi Mehmed Paşa, Karaman askeriyle Beylerbeyi Murad Paşa; tepenin yukarısında ise
Trablus-şam beylerbeyi askeriyle bulunuyordu. İran tarafından ise Tokmak Han, Cığala-zâde Sinan
Paşa’nın; İmam-Kulu Diyarbekir beylerbeyinin; bir han ve bazı sultanlar ise Cafer Paşa’nın ve Murad
Paşa’nın karşısında saf tuttular. Aralarında bir su arkı bulunduğundan muharebe karşılıklı ok
atışlarıyla ikindi vaktine kadar devam etti. Cığala-zâde [Sinan Paşa] akşamüstü ordugâha dönünce,
onun durdurduğu cenahtaki Muhammedî Han ve İmam-Kulu Han Diyarbekir ve Karaman askerini
karşılarına aldılar. Karanlık eriştiğinde Karaman ve Diyarbekir ordusunda meşaleler yakıldığından
sayılarının azlığı zahir olmuş, İmam-Kulu tarafı nehri geçerek saldırmıştı. Saldırıya mukavemet
edemeyen Osmanlı askeri geri çekilmeye başlamış, çekilme sırasında iki beylerbeyi şehit olmuştu
(Künhü’l-Ahbâr, III, s.475-746).
270

Paşa’ya, serdar kaymakamlığını Cığala-zâde’ye tevcih etti1303. Cafer Paşa’nın görevi kabul

etmesiyle mutlu olan Serdar ona ihsanlarda bulundu. Paşanın emrine 2-3 bin1304 kişilik bir

kuvvet bıraktıktan sonra Şenb-i Gazan’a göçülmek üzere hareket edileceği zaman, Osman

Paşa bir taht-ı revana bindirildi1305.

4 Zilkade/28 Ekim Pazar günü ordu Tebriz’den hareket etti. Kapıkulları ve yeniçeri,

Serdar’ın bayrağı altında, Sinan Paşa’nın emrinde olan diğer askerler ile Maraş ve Sivas

askeri sefer ağırlıklarını ortaya alıp yola koyuldu. Bu halde ağır ağır ilerlenirken Osmanlı

askerinin göçtüğünü haber alan Safevîler ordunun ardına düştü. Kızılbaş askeri1306 orduya

yetiştiğinde Cığala-zâde Sinan Paşa serdarlığında yeniden bir muharebe başladı. Akşama 1307

kadar süren şiddetli muharebede Erzurum kolunda bulunan Hüsrev Kethüda dâhil pek çok

şehit verildi. Muharebede Safevî tarafından da çok sayıda kurçi ve sultan öldürülüp, iki taraf

birbirinden ayrıldı. O gece yatsıdan sonra Sadrazam Özdemiroğlu Osman Paşa Hakk'ın

rahmetine kavuştu1308. Âsafî’nin ifadesiyle:

1303
Harîmî, serdarın hastalığının had safhaya ulaştığında, kendisine Vezir Sinan Paşa’yı kaymakam
tayin ettiğini, kale muhafazasına birini bırakmak istediğinde kimsenin bu göreve talip olmadığını,
yalnızca Cafer Paşa’nın kabul ettiğini, bunun üzerine Serdar’ın kendisine bir mücevherli sorguç, kılıç
ve bir hil’at ihsan ettiğini nakletmiştir (Gonca, s.104-105). Talikizâde’nin kaydına göre, Osman Paşa
kendi hassa malından 10 yük akçeyi kaledeki asker mevacibi için sarf etmiş, eski Cezayir-i Garp
Beylerbeyi Cafer Paşa’yı vezaretle kalede muhafazaya bırakmış, Haleb Beylerbeyi Okçubaşı-zâde
Mehmed Paşa’yı nüzül dağıtımına mübaşir, Sinan Paşa’yı ser-leşker-i serdar ve Anadolu kazaskeri
tezkirecisi Mustafa Çelebi’yi Tebriz’e kadı tayin etmiştir (s.80).
1304
Tebriz muhafazasına bırakılan kuvvetlerin sayısını Âlî 7-8 bin (Künhü’l-Ahbâr, III, s.481); Oruç
Beğ Bayat (Don Juan of Persia, s.185)’de 12 bin ve başka bir yerde (s.188) 3000 olarak vermişlerdir
(Kütükoğlu, s.161, not 43).
1305
Şecâ’atnâme, s.558; Gonca, s.104-105; Künhü’l-Ahbâr, III, s.480. Osman Paşa’yı hasta
yatağında, Cafer Paşa’yı yanında gösteren minyatür için bkz. Şecâ’atnâme, s.557. Kütükoğlu, bir
mühimme kaydına [MD, 60, s.98, hk.221] istinaden, Osman Paşa’nın hayatından ümit kesilince,
beylerin toplanıp müşavere ettikten sonra Cafer Paşa’nın Tebriz muhafızlığına bırakıldığını ileri
sürmektedir (Osmanlı-İran…, s.160). Maiyyetinde Tebriz muhafazasında kalması gerekenler firar
edecek olurlarsa zeamet ve timarları ref’ edilip üç yıllık mahsulleri mîrî'ye zabt, zeamet ve
tımarlarının kalede bulunanlara verilmesine dair Diyarbekir beylerbeyliği verilerek Tebriz
muhafazasına tayin olunan [Hadım] Cafer Paşa’ya hüküm (MD, 59, s.76, hk.348).
1306
Talikizâde, Şah’ın askerinin sayısını 20 bin olarak vermiş, bunların dağ eteğinde durduğunu,
bunlardan beş bininin bir mil ileriye gönderildiğini, ileriye giden kuvvetten 1500 kişinin 500’erlik üç
bölüğe ayrıldığını ve üç koldan Osmanlı askerine saldırdıklarını, bu düzen üzere akşama kadar
muharebe edildiğini ve akşam olunca herkesin çadırına çekildiğini nakletmiştir (Tebriziyye, s.82).
1307
“…Şah-oğlu gelüp ahşam zamanına değin muhkem ceng olup…” hükmünde muharebenin akşama
kadar sürdüğü belirtilirken (MD, 56, s.112, hk.325: 4 ZA 993/28 Ekim Pazar 1585). Âsafî “asra dek”
şeklinde kaydetmiştir (Şecâ’atnâme, s.559).
1308
“Bu gün Tebriz’den göçülüp Şâm Kazan nam mahallin yanında konulup, konak üzere iken Şah-
oğlu gelüp ahşam zamanına değin muhkem ceng olup yatsu zamanından sonra Vezîriâzam Osman
271

Hâsılı ol gice ol rûh-ı revân Rikkât ü hasretle Hakk'a virdi can

Rûh-ı pakine müdam olsun selâm Cennet-i a‘lâ ola ana makām1309.

Serdar’ın ölümü kethüdası tarafından gizlice Sinan Paşa’ya haber verildi. Paşa durumu

gizleyip, askerin maneviyatının bozulmaması ve ani bir baskına uğramaması için gerekli

tedbirleri aldı. Sabah olduğunda yeniden harekete geçip, kuşluk vaktine kadar herhangi bir

aksilik olmadan ilerlediler. Bir müddet sonra casuslar gelip Şah’ın ordusunun yaklaşmakta

olduğunu haber verdiler. Ordu Nazarlı köyüne1310 konup hemen savaş düzeni aldı.

Çoğunluğu Ustaclu ve Şamlu beylerden oluşan Safevîler orduya yetişip ortadan hücum

edince şiddetli bir muharebe yaşandı. Serdar kaymakamı Sinan Paşa durulması gerekliliğini

görüp, Şenb-i Gazan mevkiinde konuldu. Bu sırada asker arasında Serdar’ın vefatı duyulup,

panik yaşanırken, aynı haber Kızılbaşlar tarafından da öğrenildi. Osmanlı askerinin paniği ve

Serdar’ın öldüğü haberi Şah’a ulaştırıldı. Hemen saldırıya geçen Kızılbaş ordusu Sinan

Paşa’nın 40 katar1311 devesini ve üstündeki zahireyi ele geçirdiler. Bu hengâmede yaşanan

çatışmada Sokullu Mehmed Paşa’nın kethüdası ve Çıldır Beylerbeyi Hüsrev Paşa şehit

edildi. Durumu gören Sinan Paşa oturak emri verip askerini dizdi. Buna göre pişdarlığa Rûm

Beylerbeyi Mehmed Paşa’yı getirip, Trabzon Paşası Ömer Paşa’yı Erzurum askeriyle onun

yanına verdi. Bir kısmı Tebriz’de bırakılan Diyarbekir askerinden hazır bulunanlara Kürd

emirlerinden Ahmed Paşa oğlu İskender Paşa’yı başbuğ tayin etti. Kendisi Serdarlık

makamına geçip, o gün akşama kadar muharebe edildi. Ertesi gün yeniden hareket edilerek

Paşa vefat eyleyüp vâkı’ olan kazâyâ Vezîr Sinan Paşa hazretlerine tefvîz olmağla anların
buyruldusuyla yazılan ahkâm kuyudlarıdır” hükmünde (MD, 56, s.112, hk.325) ve Şecâ’atnâme
(s.560)’de Osman Paşa’nın Şenb-i Gazan’daki muharebeden sonra o gece vefat ettiği kayıtlı ise de,
Harîmî vefatın (Feth-i Tebriz, s.89; Gonca, s.106) 6 Zilkade 993/30 Ekim Salı gecesi yatsıdan sonra
gerçekleştiğini nakletmektedir. Krş. Müneccimbaşı, III, s.558; Kütükoğlu, s.161. Ölüm sebebi
Tebriziyye (s.85)’de âftâb âteş-i iltihâb ile odlara yakup nâ‘i-i dil-sûz-ı sûz-efrûz Paşa-yı cihân-güşây
menzil-i bî-bekadan irtihâl” sözleriyle verilmiştir. Kütükoğlu hunnak (anjin) olarak nakletmiştir
(s.161). Türkmen Beğ Münşî, Paşa’nın ölümünü naklederken bir hayli öznel davranmış, Tebriz
halkının katledilmesine göz yumduğu ve kendi adamlarına bile acımasızca davrandığı için böyle bir
sonu hak ettiğini, Allah’ın onu cezalandırdığını; ayrıca herhangi bir hastalık belirtisi olmadan Osman
Paşa’nın aniden ölmünü Paşa’nın cezalandırılması şeklinde yorumlamaktadır (aynı eser, I, s.443-
444).
1309
Şecâ’atnâme, s.560.
1310
Kütükoğlu, s.162.
1311
Tebriziyye (s.80)’de bu sayı 80 katardır.
272

Acısu geçilip yeniden oturak emri verildi. Oradayken gerekli savaş tertibi alınıp yeniden

hareket edildi. Kızılbaşlar orduyu tuzağa düşürmek için yollara su bağlayıp bataklık haline

getirmişti. Ancak Sinan Paşa’nın tedbirli davranışıyla bu tuzağa düşülmedi. Safevîler kendi

yaptıkları bataklıkta inhizama uğrayıp, pek çok Kızılbaş katledildiği gibi, Hamza Mirza da

firar etti1312.

Akşama kadar ordu hiç durmadan yol aldı ve akşam namazı vaktinde Albak’da 1313

konaklamak üzere durdu. Oradayken asker arasında Serdar Osman Paşa’nın ölüm haberi

yayılmaya başladı. Herkes bir anda ümitsizliğe kapılıp, düşman korkusundan bir an önce

Anadolu’ya ayak basmak için canla başla yola koyuldu. Yedinci gün Salmas kalesi civarına

gelindi. Buradan sonrası yollar ulaşıma elverişli olmadığından ve eşkıya saldırılardından

dolayı gerek askerden ve gerek hayvanat ve mühimmattan çok zayiat verilerek Van’a ayak

basıldı1314. Buradayken Cığala-zâde resmen orduya serdar tayin olunduğu gibi kendisine1315

ve diğer beylerbeyilere hil’atler ihsan edilmişti1316. Akabinde Tebriz’in muhafazası için

oraya yakın yerlerdeki Ekrad1317 ve Nogay beylerinin1318 ve kale hâkimlerinin lazım oldukça,

1312
Şecâ’atnâme, s.559-561; bu muharebeyi ve Osman Paşa’nın taht-ı revandaki cenazesini tasvir
eden minyatür için bkz. aynı eser, s.562. Künhü’l-Ahbâr, III, s.481-485; Tebriziyye, s.83.
1313
Kütükoğlu, s.163.
1314
Tebriziyye, s.85-86; Şecâ’atnâme, s.562-563. Âsafî, Salmas kalesine gelirlerken dağlarda Kürd
eşkıyasının saldırısına maruz kaldıklarını, orduda ne var ne yoksa gasp edildiğini, bu nedenle Serdar
(Sinan Paşa)’ın orada kalmaktan vargeçip yola devam ettiklerini, askerden malını vermeyenlerin
canından olduğunu (aynı eser, s.564) kaydetmiştir
1315
Osman Paşa öldükten sonra bütün beylerbeyilere hitaben bir hüküm kaleme alınarak Vezir Sinan
Paşa’nın orduya serdar tayin edildiği duyurulmuştur (MD, 60, s.115, hk.282: 5 ZA 993/29 Ekim
1585). İki hil’at, bir kabza murassa’ altın işlemeli kılıç ve bir kabza yakutla müzehheb altun hançer ile
serdarlık beratının kapıcılar kethüdası olan Mehmed ile gönderildiğine dair Vezir Sinan Paşa’ya
gönderilen hüküm (MD, 60, s.96, hk.220: gurre-i Z 993/24 Kasım 1585; keza s.118, hk.286).
Tebriz’in fethinin ayrıntılarını havi ve fethin kutlanmasına dâir Budin beylerbeyine, suretleri Bosna ve
Temeşvar beylerbeylerine, Eflak, Boğdan ve Erdel voyvodalarına hüküm (keza s.100, hk.223).
1316
Anadolu beylerbeyine, suretleri Karaman, Şehrizol, Erzurum, Tomanis, Lori, Mar’aş, Haleb,
Trablus-şam, Bağdad, Diyarbekir, Kars, Rum, Çıldır, Revan ve Batum beylerbeylerine gönderilen
hüküm (MD, 60, s.101, hk.225: 7 Z 993/30 Kasım 1585).
1317
Sohrânî Süleyman Bey’e, birer sureti Palu, Hazo, Hakkâri beylerine; Dünbilî Nazar Bey’e,
Dünbilî Veli Bey’e, Mahmudî Hasan Bey’e, İmadiye Hâkimi Danyal Bey’e gönderilen hüküm (MD,
60, s.100, hk.224: 7 Z). Hakkâri hâkimi olan Zeynel Bey’in oğlu Zekeriya Bey’e, suretleri diğer Ekrâd
beylerine gönderilen hüküm (MD, 60, s.103, hk.229: 7 Z). Asker ve Serdar Tebriz’den ayrıldıktan
sonra Tebriz’in muhafazasında olan askerin durumu ve mühimmata ihtiyaçları olup olmadığı;
üzerlerine Kızılbaş askerinin gelip gelmediği; geldilerse serdarının Şah mı yoksa Şah oğlu Hamza
Mirza mı olduğu; Tebriz ahalisinden saldırı olup olmadığı sorulduktan sonra, ahaliyle iyi geçinip
yararlılığı görülenlere mansıblar verilerek Tebriz’in muhafaza edilmesi emredilmiştir. Tebriz
muhafazasında olan Ca’fer Paşa’ya ve suretleri Erzurum, Revan, Kars, Tiflis, Lori, Çıldır, Bağdad,
273

gerek asker ve gerekse mühimmat konusunda Tebriz’e yardım etmeleri için gerekli tedbirler

alındı.

Anadolu’ya geçildikten sonra Osman Paşa’nın naaşı, Kethüdası Yahya Kethüda

tarafından müezzinler eşliğinde Amid’e doğru yola çıkarıldı. Cenazesi Amid’e ulaştığında

siyahlar içindeki ahali tarafından karşılandı ve Amid’de ebedi istirahatgâhına defnedildi1319.

Osman Paşa’nın türbesi bugün Diyarbakır'ın Sur ilçesinde bulunan Kurşunlu (Fatih

Paşa) Camii içindedir. Abdurrahman Şeref, bu türbeyi bizzat görmüş ve ayrıntılı bir şekilde

tasvir etmiştir. Türbe iki kubbeli olup, ikinci kubbenin kapısı üzerindeki kitabede şunlar

yazılıdır:

Budur sultan Murad Han’ın vezîri Ki feth oldu elinde milk-i Şirvan

Yedi yıl terk-i taht etdi ilinden Hudabende Muhammed Şah-ı İran

Tatar han oldu âsî pâdişâha Anın refî’ olundu bu ki ferman

Koyup Şirvan’ı gitti âsî hana Kesüp başın yerine dikdi bir han

Dönüp Tebriz’i aldı oldu târih Cihânda nam kodu göçdü Osman

(993)

Türbenin bir kapısı ve yedi penceresi mevcuttur. Fakat bu kapı ve pencerelerde

herhangi bir el sanatının izi yoktur. Yalnız pencerelerinin sıvaları sanatlı sayılabilir. Direkleri

oymalı, türbe ve taş mezar tamamen mermerdir. Türbe takriben 15x25 cm ebatlarında

dikdötgen mermerden imal edilmişdir. Taş mezar tek parça mermerdir. Türbenin bulunduğu

ikinci kubbenin bir kısmı pürüzsüz siyah taştan inşa olunmuşdur. Kubbenin içinin çini kaplı

Şehrizol ve Basra beylerbeylerine gönderilen hüküm (MD, 60, s.102, hk.227: 11 Z/4 Aralık 1585;
keza s.111, hk.273: 15 Z/8 Aralık).
1318
Tebriz muhafazasındakilere yardım etmelerine ve kendilerine hil’at gönderildiğine dair Nogay
beylerinden Yahşi Saat Bey’e, suretleri Humay[?], İbrahim, Murad ve Sultan Kasım Mirza’ya (MD,
60, s.108, hk.268, 269). Taman Beyi Sultanay Bey’e suretleri diğer Nogay beylerinden Kubilay,
Araplu İsmail, Mehmed ve Kara Budak beylere gönderilen hüküm (MD, 60, s.109, hk.270). Gerekirse
Kırım Hanı İslâm Giray’la birlikte Kırım’a tabi Tatar, Çerkes ve Nogaylarla beraber orduya yardım
etmesine ve kendisine iki hil’at gönderildiğine dair Dağıstan Hâkimi Şemhal’a gönderilen hüküm (60,
s.112, hk.274: 17 Z/10 Aralık 1585).
1319
Şecâ’atnâme, s.565-566; Tebriziyye, s.86.
274

olduğu rivayet ediliyorsa da günümüzde bundan eser kalmamıştır. Yalnızca pencerelerin iç

kısmındaki kavislerde yeşil renkte çiniler görülmektedir”1320.

Onun ölümüyle birlikte sadaret mührü Niğbolu Beyi Mehmed Bey tarafından

İstanbul’a getirildi. Osman Paşa’dan boşalan makama Mesih Paşa getirildi (8 Zilhicce 993/ 1

Aralık 1585)1321.

Osman Paşa’nın ardından Ferhad Paşa ikinci defa şark serdarlığına tayin edildi.
Osman Paşa ve ordu ayrıldığından beri Tebriz on bir aydır Kızılbaş kuşatması altında
bulunuyordu. Yeni Serdar Ferhad’ın geldiğinin duyulmasıyla birlikte Safevîler kuşatmayı
kaldırıp çekildiler. Ferhad Paşa, Eylül 1588’de Gence’yi alınca bu sırada tahta çıkan Şah
Abbas barış istemek zorunda kaldı. 18 0cak 1590 senesinde fethedilen yerler Osmanlı’da
kalmak şartıyla Osmanlı-İran barış antlaşması yapıldı. Böylece 1578’de başlayan savaş
1322
dönemi sonra ermiş oldu .

4. 4. Osman Paşa’nın Kişiliği ve Varisleri

Osman Paşa’nın en önemli özelliliği cengâver, cesur bir asker ve kumandan olmasıdır.

Şirvan’ın fethi tamamlandığı zaman, Serdar Lala Mustafa Paşa kışlamak üzere Anadolu’ya

dönmeye karar verdiğinde, yeni eyaletin muhafızlığı gündeme gelmiş ancak kimse az sayıda

askerle burada kalmaya cesaret edememişti. Osman Paşa askerin azlığına çokluğuna

bakmadan ve hiç tereddüt etmeden bu görevi kabul etmişti. Âsafî onun cesurluğunu ve

görevi kabul edişini,

Virmişem takdîr-i Hakk’a ben rıza Râzıyım her ne iderse iktizâ

Âdeme rif’at rızâ yanındadur Dâyimâ devlet kazâ yanındadur

1320
Şeref, “Özdemiroğlu Osman Paşa”, TOEM, V/25, 1330, s.4-5. Ayrıntılı bilgi için bkz. Gülsen
Baş, Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme, I, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Van 2006, s. 182vd.
1321
Selânikî, I, s.164, 165. Solak-zâde, Sadrazam Osman Paşa’nın, durumu ağırlaşınca vezâret
mührünü, ruus defterlerini ve hazineyi Vezir Ciğalâ-zâde Sinan Paşa’ya teslim ettiğini, Osman
Paşa’nın ölümünün ardından mührün dergâh-ı âlî kapıcı-başılarından Abdülkerim Ağa ile İstanbul’a
gönderildiğini, onun da 9 Z 993/3 Aralık 1585’de İstanbul’a varıp mührü teslim ettiğini kaydetmişse
de (Tarih, s.346), Sicill-i Osmanî (III, s.959) Selânikî’yi doğrulamaktadır.
1322
Kütükoğlu, “Sultan Murad III (1546-1595)”, Vekayi‘nüvis Makaleler, s.258; keza aynı müellif,
"Murad III", DİA, XXXI, s.172-176.
275

Ölmeden korkanı zinhâr itme baş Hiç muhannes ister mi savaş

Hâşâ kim bu milketi zabt itmeğe Er gerek server gerek rabt itmeğe

dizeleriyle dile getirmiştir1323.

O, cesur bir asker ve kumandan olmasının yanı sıra harp taktikleri konusunda da bir

uzmandı. Gerek Yemen seferinde (1569) gerek Şirvan’da Safevîlerle yaptığı muharebelerde

her adımını düşünerek atardı. Bu konudaki en önemli örneklerden biri Derbend’den Kefe’ye

gelirken yolda karşılaştırğı Ruslara karşı uyguladığı taktiktir. Önce ağaçlar kesilerek bir yere

yığılmış, asker kütüklerin arkasından iterek ilerleyip düşmana yaklaşmıştı. Yine aynı yerde

çuvallara toprak doldurulmuş, bu çuvallar hem siper vazifesi görmüş hem de itilerek

Rusların yanına kadar ilerlenmişti. Kendisi düşman üzerine bizzat gitmediği zamanlarda

cesur adamlarını askere komutan tayin edip, onlara güvendiğini gösterir, savaşın

sorumluluklarını askeriyle paylaşırdı. Özellikle Kırım şehzadelerinden Gazi Giray onun bu

konuda en çok güvendiği adamıydı. Keza Âsafî Dal Mehmed Bey de zaman zaman küçük

gruplara komuta etmiş, Osman Paşa’nın yükünü hafifletmiştir 1324.

Bazı kaynaklarda Osman Paşa'nın dik başlı ve söz dinlemez biri olduğu kayıtlıdır. Bu

şekilde anılmasının sebebi Yemen seferinde Sinan Paşa ile aralarında geçen hadisedir.

Yemen’de Kâhiriye Kalesi’nin Osman Paşa tarafından alınmasından sonra Sinan Paşa

kendisini ordugâhına çağırdığında davete icabet etmemişti. Bunu dikbaşlılık olarak

yorumlayanlar olduğu gibi, katledilmesi için Sinan Paşa’nın emir verdiğine dair haberlerin

önceden Osman Paşa’ya ulaşmasına bağlayanlarda mevcuttur.

Osman Paşa aklına koyduğunu yapan, emirlerine riayet edildiği müddetçe askerine

karşı babacan ve cömert davranan, seferden kaçan askere karşı oldukça acımasız bir

komutandı. Kefe’de Tatar ve Çerkeslerin önünden kaçan askerin kaleye girmesini

engellemek için kale kapılarını kapattırıp, onları savaşa zorlamıştı.

1323
Şecâ’atnâme, s.53.
1324
Âsafî Dal Mehmed Çelebi’nin hayatı hakkında bkz. Şeca’âtnâme (haz. Abdülkadir Özcan), Giriş,
s.XII-XXIX; Süleyman Eroğlu, “XVI. Yüzyılda Bir Mevlevî Şair Âsafî”, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 26, Konya 2009, s.71-72.
276

Onun bir başka özelliği de daima düşmanına korku salmış bir komutan olmasıdır.

Safevîlere karşı verdiği savaşlarda gerek Şirvan ve Dağıstan’da gerekse Tebriz’de büyük

başarılar elde etmiştir. İran’ın en meşhur sultan ve hanlarını hatta bizzat Şah’ın oğlu Hamza

Mirza’yı defalarca mağlup etmiştir. Bu nedenle İranlılar kendisine “Osman” demek yerine

“Adı Yaman” demeyi tercih etmişlerdir. Bunda Şîa inancının etkisi olmakla birlikte, onun

geldiğini duydukları zaman “bu Adı Yaman yine mi geliyor” şeklinde rahatsızlıklarını dile

getirirlerdi.

Buna bir örneği Âsafî, Şecâ’atnâme’de şu şekilde nazmetmiştir:

Şah-ı A‘câmın hânı var idi Nâmı anın bil Halife Ensaridi

Kara Tagi kavminün başı idi İhtiyâr idi kallaş idi

Anı itmişler idi Şirvân’a hân Olmağa isterdi ol yana revân

Didiler bir gün su’âl idüp ana Cenk idüp Adı Yaman ile sana

Kaç bin ‘asker lâzım olur iy güzîn K’olasın anun ile rezme karîn

Didi otuz bin gerek ‘asker bana Rûberû ceng itmeğe varam ana

Didiler Paşanın yanında RūmiyânŞimdi beş-altı bin ancak var heman

…………………………………………………………………………….

Didi rezmin hâlini fehm itsenüz Atlanup benimle cenge gitsenüz

N’idüğüni ceng fehm eylerdünüz Şimdi her kârı bilüp söylerdünüz1325

Talikîzâde’ye göre ise Safevîler, “Adı Yaman” ve “sarı donlu Yezîd” derken İmam-

Kulu Han muharebesinde Kızılbaşları mağlup etmesinin ardından kendisine “Osman Paşa”

ve “Ejder Paşa” şeklinde hitap etmeye başlamışlardır 1326.

Vezir Osman Paşa yanından hiç ayırmadığı ve “Karakaytas” adını verdiği atı üzerinde

seferden sefere koşan, devletine hizmeti kutsal kabul eden biriydi. Verilen her göreve itiraz

etmeden koşardı. Tokmak Han karşısında zor duruma düşen Derviş Paşa’nın imdadına

yetişirken de atına atladığı gibi Çıldır’da İran askerini püskürtmüş, Gürcistan yolunu açmıştı.

Binmiş idi hem siyah Kaytasına Bad-pālar irmez idi pasına

1325
Şecâ’atnâme, s.543-545.
1326
Tebriziyye, s.79.
277

Gösterürdi ceng içinde bî-gümān Ol şecâ’at kānı Haydar’dan nişān1327

Bu kadar yıl diyar diyar dolaşmış olmasından dolayı arkasında bırakacak büyük bir

servet edinememiştir. Zaten edindiği parayı da askerî giderlere veya hayır işlerine

vakfetmiştir. Daha önce de değinildiği gibi asker, Tebriz’de parasını alamayıp, geri dönmek

için ayak dirediğinde onları teskin etmek ve Tebriz’i bırakmamak için kendi parasından 100

bin akçeyi askere dağıtıp onları durdurmuştur. Onun cömertliği her zaman bu şekilde geri

dönmemiş, zaman zaman hakkında soruşturma açılmasına neden olmuştu. Bunlardan biri

Basra valiliği sırasında meydana gelmiştir. Devlet hazinesinden kendi adamlarından 300-400

kişiye para verdiğine dair bir şikâyet olmuş, konu araştırılmış ancak herhangi bir kanıt ortaya

çıkmamıştır. Bu olay Hürmüz seferi hazırlıkları sırasında meydana geldiğinden, sefer için

gönderilen paranın kullanıldığına dair şaiyalar çıkmıştı. Bu olay o öldükten sonra da bizzat

devrin sadrazamı ve Osman Paşa’nın en büyük rakiplerinden olan Koca Sinan Paşa

tarafından padişaha hatırlatılmıştır. Şöyle ki, yeni bir donanma yapılması hususunu padişaha

arz ederken, “…yalnız yeniden yüz pâre gemi olmalu olsa her bir gemi tamam tekmîl

olunmağa üç yük akçe gerektir… eğer taşra hazineden buyurulursa, sa‘âdetlü pâdişâhım

hemân Allahu teâlâ berekâtın vire, yohsa vallâhi’l-‘azîm bunun içine girilmeyince ne idüği

bilinmez, söylemeğe dahi yüzümüz yokdur rahmet bulacak Osman Paşa ve serdarlar ve

bunda oturanlar virgüyi kati endazesiz virmişlerdür… işte bu kulları geleli senevî yüz elli

yük tedennî buldu.” Sözleriyle kendisinden önceki Sadrazam ve serdarların devleti zarara

uğrattığını halka fazladan vergi saldıklarını ileri sürmüştür1328.

Para konusunda yaşadığı bir başka mesele ise dağıttığı terakkilerdir. Bu konuda daima

eleştiri almış, padişaha dahi şikâyet edilmiştir. Hatta rüşvet ve iltimasın onun döneminden

itibaren yaygınlaştığına dair söylentiler yayılmıştır. Bu söylentiler vefat ettikten sonra dahi

devam etmiştir. O sıralarda 80 yaşına gelmiş olan Sadrazam Koca Sinan Paşa devletin

masraflarının ve maaşlı kul sayısının artmasından dolayı padişah tarafından uyarılıp,

masrafları kısması istendiğinde, masrafları azaltmak için bütün kullarla arasının açıldığını,

1327
Şecâ’atnâme, s.32.
1328
Koca Sinan Paşa’nın Telhisleri, s. 4.
278

hakkında yalan yanlış hasmane dedikodular yayıldığını padişaha arz ederken “…Devletlu

pâdişâhım bir hâl vardır bu kulunuz dahi Siyavuş Paşa ve Osman Paşa merhûm gibi iki

günde mahbûb-ı halk olmak mümkindür. Nazarıma gelene ‘ulûfe mi ister, sancak mı ister,

mansıb mı ister asla ötesin yoklamayub virmeğe rezây-ı şerîfiniz olursa bu husûs kati

kolaydır. Ammâ devletlu pâdişâhım bu ednâ kullar ehl-i islâm oğlu islâmım ve hâlimce

mütedeyyin geçinürüm beş on kimesneye yaramak içün velîni‘metim ocağına hıyânetle

hidmet eylemezim…”1329 şeklinde kendisini savunmaya çalışmıştır. Ancak özellikle Sultan

III. Murad Osman Paşa'nın hizmetlerini takdir etmiş, hakkındaki rüşvet aldığı, içki ve afyon

mübtelası olduğu iddialarına rağmen onu sadrazamlık makamına getirmiştir.

Bu kadar sene devlete hizmet etmiş, uzak yakın demeden fetihlerde bulunmuş bir

kumandanın, yanındaki askeri zaptetmek için zaman zaman terakkiye başvurması normal

karşılanması gereken bir durumdur. Özellikle Şirvan’da geçirdiği beş sene zarfında

yaşadıkları sıkıntı, dönemin müellifleri tarafından tafsilatlı bir şekilde ortaya konmuştur.

Özellikle yanından hiç ayrılmayan Âsafî Dal Mehmed Bey; seferin başlangıcında orduda

Serdar olan Lala Mustafa Paşa’nın yanında bulunan Gelibolulu Mustafa Âlî; Rahimî-zâde

İbrahim Çavuş, Solak Ebûbekir b. Abdullah gibi olayları bizzat yaşayıp yazan kişilerin

gözlemleri bulunmaktadır. Şirvan’da iken dağıttığı terakkilerin kayıtlı olduğu (KK, Ruus, nr.

232) bir defter mevcuttur. Fakat bu defterde yalnızca onun dağıttığı terakkiler kayıtlı

olmayıp, onunla birlikte bulunan ve bölgede görev yapan beylerbeyi, sancakbeyi ve Kırım

şehzadelerinin arzlarıyla verilenler de bulunmaktadır1330. Gurre-i Muharrem 991’den 3

Şevvâl 991 (25 Ocak 1583-20 Ekim 1583)’e kadar Osman Paşa’ya gönderilen hüküm ve

muafiyet beratlarının kayıtlı olduğu defterdeki1331 hükümler bizzat Osman Paşa’ya hitaben

yazılmıştır. “Vezir Osman Paşa’ya hüküm ki, Şeki Beğlerbeğisi Piyale dâme ikbâluhû

mektûb gönderüp, mukaddemâ Şirvan müteferrikalarından yevmî on beş akçe ulûfeye

mutasarrıf iken Kızılbaş muharebelerinde yoldaşlık itmekle ulufesi bedeli on beş bin akçe

1329
Aynı eser, s. 89.
1330
A. Şeref bu defterden birkaç örneğe makalesinde yer vermiştir (aynı makale, TOEM, IV/24, 1329,
s.1510).
1331
A.NŞT.d., nr. 1108.
279

tîmâra emr-i şerîfüm verilüp…” kaydına ve benzerlerine bakılırsa verilen terakki, timar ve

zeametlerin hepsinin Osman Paşa’ya mal edilmesi ve onun devlet hazinesini zarara uğrattığı

iddiaları yersizdir.

Bir başka örnek ise Timar Tevcih defterlerinde1332 kayıtlıdır. Bir defterin 4. sayfasında

Osman Paşa’nın Padişah’a [III. Murad] yazdığı bir arz bulunmaktadır. Bu arz sâde ama son

derece tesirli bir şekilde kaleme alınmış olup, bazı yerlerinde dikkat çekici ibareler yer

almaktadır. Yanında bulunan binden fazla adamından geriye kalan, 69 zaim ve 74 timarlı

sipahiye timar, zeamet, müteferrikalık ve çavuşluk gibi mansıb tevcihlerine ait defterdeki

şahıslar bizzat Osman Paşa’nın kendi adamlarıdır ki bu ibare defterin başında kayıtlıdır.

Osman Paşa yanındaki askere verdiği mansıbların beratlarını merkezden isterken, “…beş

seneden berü bu abd-i za’îf ve bîkes bendeleri ile gece vü gündüz uğur-ı hümâyûnda envâ’-i

vücûhla yoldaşlıkda ve merdâneliklerde bulunup, her biri defaâtle yaralanup ve nicesi

a’dâ’ya giriftar olup yine halas bulup, her ne kadar olsa uğur-ı pâdişâhîde düşmandan yüz

çevirmeyüp, kerrâtla Kızılbaş’ın alay ve yığınların dağıdup, şebhûnlar itmişlerdir. Ol

ecilden istihkāklarına göre zeâmet ve tîmār ve ba’zılarına eski ve emekdârlarımızdan yarar

olup, ihtiyar olmağın, Der-sa’adet müteferrikalığı ve kimine çavuşluk ve ba’zısına iki

beğlerbeğilikden zeâmet ve tîmâr ve iki kılıç verilmek üzere evâmîr-i şerîfe verilmişdir…”

cümleleriyle onların içinde bulunduğu durumu ve hizmetlerini de arzetmiştir.

Talikîzâde Mehmed Subhi, Osman Paşa’nın Derbend’deki set duvarının ortasından bir

set daha çekerek iç hisar yaptırdığını belirtikten sonra “Garaz ki, Osman Paşa Âl-i

Osman’ın devletine böyle bir hidmet itmişdir. Demürkapu gibi bir fâhire tuhfeyi ele

getürmüşdür ki etrafında yirmi altı pâdişah vardır” demektedir1333. Dağıstan’da Demirkapı

kalesinde geçirdikleri birkaç sene (1579-1583) bir taraftan Safevî ve yerli ahalinin saldırıları,

diğer taraftan kıtlıkla mücadele ile geçmiştir. Dağıstan’da bu şekilde sıkıntı içindeyken

devamlı surette İstanbul’a arzlar göndererek para ve mühimmat talebinde bulunmuş, ancak

mesafenin uzak, mevsimin elverişsiz olması gerekçe gösterilerek iki sene yardım

1332
TT.d., nr. 606.
1333
Tebriziyye, 76.
280

gönderilememiştir. Buna Kırım Hanı Mehmed Giray’ın asker göndermekteki isteksizliği de

eklenince son derece sıkıntılı zamanlar geçirmişlerdir. A. Şeref’in iddiasına göre Osman

Paşa Şirvan’da bulunduğu sırada vergilerin masraflara yetmediği zamanlarda para dahi

darbetmiştir1334. Yine aynı müellifin naklettiğine göre 1579’da Lala Mustafa Paşa, Erzurum

kışlağına döndükten sonra kendisine yeteri kadar yardım etmemesine gücenmişti. Mustafa

Paşa’nın bunu bilinçli yaptığını düşünüp bütün günahı ona yüklemiş, aralarındaki eski

dostluğu bir anda unutmuş, hatta onunla muhabbet ve haberleşmeyi kesmiştir. Durumunu

Lala Mustafa Paşa’ya bildirmek yerine doğrudan ulaklar göndererek Mustafa Paşa’yı

padişaha şikâyet ederek gözden düşmesine neden olmuştur1335. Ancak bu iddia tam olarak

doğru değildir. Çünkü Osman Paşa zaman zaman Erzurum’da olan Lala Mustafa Paşa’ya

ulaklar ve mektuplar göndererek haberleşmeyi sürdürmüştür. Osman Paşa, bir mektubunda

Serdar ayrıldıktan hemen sonra meydana gelen ve Aras Han’a karşı kazanılan muharebeyi

tafsilen aktarmıştır (16 Aralık 1578)1336. Yine Ereş sancak Beyi Kaytas Paşa’nın yenilerek

şehit edilmesinden sonra (Ekim-Kasım 1578) maneviyatı bozulan askerden bir kısmı

Erzurum timar defterdarı Hızır Bey ile firar ederek Erzurum’da bulunan Lala Mustafa

Paşa’nın yanına gelmişlerdi. Osman Paşa’nın olanı biteni Mustafa Paşa’ya bildirmesi üzerine

adı geçen şahıs idam edilmişti1337. Bu örnekler içerisinde en dikkate değer olanı ise Adil

Giray’ın Kızılbaşlara esir düştüğü muharebeden sonra bütün Kırım şehzadeleriyle birlikte

Adil Giray’a da İstanbul’dan bir hil’at gönderilmesidir (Ocak 1579). Bu da merkezde,

1334
“Evâilde sikke darbı yalnız Dârü’l-hilafeti’s-seniyyeye münhasır, vaktiyle payitaht olmuş merkez
eyaletde veya padişahan-ı a’zamın seferlerde tevakkuf etdikleri mevâki’de dahi sikke darb olunur idi.
Bazen mahall-i darbı gösterilemeyerek “darb fî ordu-yı hümâyûn” damgasıyla meskûkâta dahi tesadüf
olunuyor. Daha garibi ordularda müzayakalı hengâmelerde ma’den ele geçmeyince meşin parçaları
üzerine sikke darbıyla mahallince tedâvüle çıkarıldığı da vardır. Şirvan’da Bender ve Şemahı mahall-i
darb olarak meskûkât mecmularında gösteriliyor. Dağıstan’da meşin meskûkâttan dahi kalmışdır.
Anlaşılan Osman Paşa endahti-yi kûşe-i nisyân olduğu demlerde cibâyet etdiği vâridātdan Bender ve
Şemahı’da yine nâm-ı hümâyûna olarak sikke darb ettirmiş ve îcâb-ı zaruretle meşin meskûkât ihrâcı
tarîkına da gitmişdir. Müze-i hümâyûn kurşun mühür kataloğunda (Halil Edhem, sene 1321) “Samur”
damgalı kurşun mühürlerden bahsolunuyor. Bu kurşun mühürler kese ve bohça bağlamak üzere
kullanılıyor ve hazine bendiyelerine urılur idi ve sikke tarzında idi. Samur, Derbend’in cenûbunda
Hazar’a akan bir nehrin ismidir. Bunların dahi Özdemiroğlu tarafından darb ve istimal edildiği akvâ-yı
ihtimâldir” (Şeref, aynı makale, TOEM, V/25, 1330, s.1-2).
1335
Şeref, aynı makale, IV/24, 1329, s.1508-1509.
1336
Nusretnâme, s.247-250.
1337
Künhü’l Ahbâr, II, s.327.
281

Şirvan’da Adil Giray’ın İranlıların eline geçtiğinin ve neler olup bitiğinin bilinmediğini

ortaya koymaktadır. Hemen akabinde ise Lala Mustafa Paşa’ya yazılan mektupta iki aydan

beri Şirvan’dan haber alınamadığı “casuslar ve adamlar gönderip Şirvan’daki durumun

öğrenilmesi ve Osman Paşa'ya zahire vesair husunda muavenet olunuyor mu araştırılıp

bildirmesi” istenmiştir1338. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde Lala Mustafa Paşa’nın

Şirvan’daki askerin her türlü ihtiyacından sorumlu olduğu, her halükarda yardımcı olması

gerektiği, merkezle Şirvan arasında haberleşme ve yardımlaşmayı sağlamakla da görevli

olduğu anlaşılmaktadır.

Âlî ise Şirvan alındıktan sonra Serdar Lala Mustafa Paşa’nın Kafkasya’da Mogan,

Aran ve Karabağ’da üs edinmiş ve devamlı hareket halinde olan Safevî kuvvetlerini

dağıtmadan ve Şirvan’da yeterli kuvvet bırakmadan ayrıldığını, Erzurum’a kışlağa dönerken

geldikleri güzergâhın aksine Kızılbaş hareketli kuvvetlerinin bulunmadığı yerlerden

geçildiğini belittikten sonra, eğer Erdebil, Berda' ve Karabağ üzerinden dönmüş olsaydı hem

Şirvan’daki ordunun güvenliğinin sağlanacağını hem de askerin ganimete doyacağını ileri

sürmüştür1339. Ancak Âli, Lala Mustafa Paşa ve Osman Paşa'yı övmekten de geri

kalmamıştır. "Mağfûr-i Yezdân Mustafâ Paşa-yı kâr-dân-i merhûm ile müşîr-i şecâ‘at-nişân

‘Osmân Paşa'dan gayrı cân u başla dâmen der-miyân kimse görmedüm ve düşmen hâlini

ittilâ‘ içün yarar câsûslar kullanub uğur-i hümâyûnda bezl-i dînâr u dirhem ider kimesne

işitmedüm."

Cânla başla çalışmasa Osmân Paşa

Leşkerün sırrını bin kerre iderdi ifşâ

Merd-i meydân-i vegâ olmasa ol sâhib-i cûd

Merkez-i zâtı ol etrâfda bulmazdı vücûd

Niçe serhadde salınmış, niçe iş görmişdür

Niçe cebbârlarun pençelerin burmışdur1340

1338
Bkz. II. Bölüm, Kırım Kalgayı Adil Giray’ın Kızılbaşlar Tarafından Esir Edilmesi.
1339
Eravcı, aynı makale, s.37.
1340
Âlî, Nasîhatu's-Selâtîn (haz. Kasım Ertaş), s. 64-65.
282

Müellifler Osman Paşa’nın takvasından bahsettikleri gibi olumsuz yönlerini de

yazmışlardır. Âsafî, onun kişiliğinden şu şekilde bahsetmektedir:

İ‘tikādı ‘asker ü māle değül Kalbe nāzır gördüm ef‘āle değül

Açamaz kimse ağız tedbîrine Hakk mutābık eylemiş takdîrine

Zulm ü kin şānında aslā yoğ idi Zāt-ı pākinde kerāmet çoğ idi1341

Peçuylu ise Osman Paşa’nın eğlenceye ve içkiye düşkün olduğunu, saatlerce içip

eğlendikten sonra kalkıp abdest aldığını, sabaha kadar namaz kılıp Allah’a yalvardığını ve

namaz kılarken seccadesinin gözyaşlarından ıslandığını, bunları Budin Beylerbeyi Ferhad

Paşa’nın ve daha sonra Vezir-zâde Hasan Paşa’nın hazinedarı olup Osman Paşa’nın

meclislerinde bulunmuş birinden bizzat dinlediğini nakletmiştir 1342.

Veziriazam öldüğünde yanında bulunan muhallefâtının kethüdaları Handan ve

Yahya’ya teslim edilerek İstanbul’a getirilmesine dair bir hüküm gönderilmekle birlikte1343

resmî muhallefât kayıtlarında Osman Paşa’nın muhallefâtının ne olduğuna dair herhangi bir

bilgiye rastlayamadık. İstanbul’dan emir gelir gelmez muhallefâtı İstanbul’a gönderilirken,

ne var ne yoksa derhal toplanmış, cenazenin kalkması beklenmemiştir. Bu nedenle Mısır’da

bulunan annesi saraya bir arzuhal sunarak durumdan şikâyet edince, gerekenin yapılması için

emir çıkarılmıştır1344.

Vefatının ardından Osman Paşa’nın bazı beylere emanet ettiği doğan, şahin, çakır,

seyfi, balaban ve toygun gibi avcı kuşlarının bir doğancı eliyle saraya iade edilmesine

dair1345 kayıttan Paşa’nın hayvanlara özellikle avcı kuşlara karşı merakı olduğu

anlaşılmaktadır.

1341
Şecâ’atnâme, s.66.
1342
Peçuylu, II, s.93-94.
1343
Vezir Sinan Paşa’ya, birer sûreti kethüdaları Yahya ve Handan’a hüküm (MD, 60, s.105, hk.258:
14 Z 993/7 Aralık 1585).
1344
Ölenlerin cenazeleri kaldırılmadan muhellefatlarına beytülmal eminleri tarafından
dokunulmamasına dair Mısır beylerbeyine, bir sûreti Mısır kadısına gönderilen hüküm (MD, 60,
s.246, hk.576: 25 CA 994/14 Mayıs 1586).
1345
Vezirazam iken ölen Osman Paşa’nın kendilerine verdiği avcı kuşlardan doğan, şahin, çakır, seyfi,
toygun ve balabanların bir doğancı eliyle İstanbul'a saraya gönderilmesine dair Bozok beyine hüküm
(MD, 60, s.198, hk.465: 5 S 994/26 Ocak 1586); Niğde Beyi Memiş Bey’e (MD, 60, s.198, hk.466: 5
S 994/26 Ocak); Erzurum beylerbeyine hüküm (MD, 60, s.198, hk.467).
283

Resmî kayıtlara göre Osman Paşa’nın haslarından bir kısmı Rumeli’de Yergöğü 1346,

Eğriboz, İnebahtı1347 ve Ziştovi’de1348 bulunuyordu.

Vakıflarına gelince, arşiv vesikalarında yalnızca Osman Paşa’nın Diyarbakır’da

bulunan vakfiyesinin kayıtları mevcuttur1349. Bu vakıftan vazife alanların ölümüyle ya da

vazifesinden feragat ettiğinde vazifenin el değiştirmesine dair belgelerin sonuncusunun tarihi

1835’tir1350.

Çeşitli yerlerde Osman Paşa’ya ait olduğu kabul edilen bazı eserler de mevcuttur.

Bunlardan birisi İstanbul Fatih Çarşamba’da Yavuz Sultan Selim ve Darüşşafaka

caddelerinin birleştiği yerde Haliç’e doğru uzanan yolun sol alt köşesinde Muallim Yahya

Efendi İlkokulu’nun yapıldığı yerde Valide Sultan Medresesi olarak da bilinen

medresedir 1351. Bir rivayete göre medresenin yapımına Osman Paşa’nın Tebriz seferine

giderken (1585) vasiyet etmesiyle başlanmış, 997 (1588)’de bitirilmiştir. Annesinin

nezaretinde devam eden inşaat, Osman Paşa öldükten sonra Sadrazam Mesih Paşa tarafından

1346
Vezir Osman Paşa'nın Yergöğü'de vaki olan hasları mahsûlünden bazı eşyanın bir gulâm
tarafından gasp edildiği ve mezkûr kimsenin Eflak’a firar ettiği bildirildiğinden Osman Paşa’nın
voyvodası oraya geldiğinde bu gulâmın voyvodaya teslim edilmesi hakkında Eflak voyvodasına
hüküm (MD, 52, s.179, hk.455: 14 Z 991/ 28 Aralık 1583; keza s.186, hk.474: 16 Z 991).
1347
Vezir Osman Paşanın Voyvodası Zaim Keyvan arzıhal sunup kendi adamlarından Mansur Çavuş
ve refikleri Osman Paşa’nın Ağriboz ve İnebahtı sancaklarındaki hasları mahsulünden 24 bin akçe ve
beş re's bargir ve bir miktar çuka ve sair eşya ile İstanbul’a gelirlerken Karlıili’nde Ortaköy adlı
mahalde saldırıya uğramış olduklarından ele geçirilen para ve aşyanın Ali Çavuş’a teslim edilerek
İstanbul’a gönderilmesine dair Firecik kadısına hüküm (MD,53, s.104, hk.287: Yevmü'l-hamis 17 B
992/25 Temmuz 1584).
1348
Veziriazam Osman Paşa'nın haslarından Ziştovi Voyvodası Hasan'ın bir kulu, 20 bin akçelik
gümüş ve eşya ile firar edip Eflak'da tutulduğu billdirilmekle mezkûru elindeki eşya ile İstanbul’a
göndermesine dair Eflak voyvodasına hüküm (MD, 58, s.243, hk.620: 29 Ş 993/26 Ağustos 1585).
1349
“…medîne-i Âmid’de vâki Özdemiroğlu Gazi Osman Paşa-yı aleyhirrahman vel-gufrân vakfından
olmak üzere yevmî 6 akçe vazife ile duâgû olan Seyyid Muhammed İbn Şeyh Halil…” (C.EV., nr.
318/16169: 25 N 1199/1 Ağustos 1785). “... medîne-i Âmid’de vâki merhum ve mağfûr Özdemiroğlu
Gazi Osman Paşa... evkâfından olmak üzere yevmî üç akçe vazife ile vakfına kürk Nazırı Ahmed
Halil Halife…” (C.EV., nr. 546/ 27588: 4 CA 1179/19 Ekim 1765). “…medine-i Amid’de vâki
Özdemir nâm-ı diğer Gazi Osman Paşa vakfından olmak üzere yevmî iki akçe vazife ile cüzhân olan
Ali…” (C.MF., nr. 139/6901: 8 N 1188/12 Kasım 1774); “…medîne-i Diyarbekir'de vâki Gazi Osman
Paşa nam-ı diğer Özdemiroğlu vakfından 10 akçe dersiam cihetine mutasarrıf es-Seyyid Mehmed
Halife…” (C.MF., nr. 20/972: 20 B 1225/21 Ağustos 1810). Bıyıklı Mehmed Paşa Camii Vakfı’nın
durumu hakkında bkz. Alpay Bizbirlik, 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği’nde
Vakıflar, Ankara 2002, s.20-23.
1350
“Nezâret-i evkâf-ı hümâyûna mülhak evkâfdan Âmid'de vâki Özdemir nâm-ı diğer Gazi Osman
Paşa vakfının yevmî 20 akçe vazifelü tevliyetin sülüsâne hissesi ber-vechi iştirâk Asım ve Mehmed
Necib nam kimesnelerin uhdelerinde olup…” (C.EV., nr. 544/ 27498: 28 C 1251/21 Eylül 1835).
1351
Mübahat Kütükoğlu, “1869’da Faal İstanbul Medresleri”, TED, 7-8, 1976-1977, s.388; Karanfil,
aynı tez, s.11.
284

tamamlanmıştır. Bu medresenin ilk müderrisi yevmî 50 akçe ile Geylânî Mehmed Efendi

olmuştur1352.

Fatih Çarşamba'da Koğacı Dede Mahallesi’ndeki medreseye ilâve olarak orada bir de

mescit bina ettirilmiş, zamanla bunlar harap olduğunda ise Sultan IV. Murad’ın annesi olan

Mahpeyker [Valide Kösem] Sultan tarafından tamir ettirilmiştir. Valide Kösem Sultan

buranın hizmetlilerinin maaşlarını Üsküdar’da yaptırdığı Çinili Cami1353 vakfiyesinden

ödemiştir. Bundan sonra Valide Sultan Medresesi olarak anılan medreseye 1044 (Ocak

1635)’de ilk müderrisi tayin edilmiştir 1354.

Osman Paşa Medresesi zaman zaman tamir ettirilmekle birlikte, ilerleyen yıllarda

iyice yıkılmaya yüz tuttuğunda yeniden inşası gündeme gelmiştir. Evkâf Nezaret’ine sunulan

takrirlerle medresenin artık bir gelirinin olmadığı ancak hâlâ Valide Mahpeyker Sultan

vakıflarından ödenen paralarla yeniden inşa edilebileceği konusunda karar alınmıştır. İlk

keşif ve muayenin sonucunda 168.539 guruşluk bir maliyet çıkarılmış ve 1312/1896 senesi

bütçesinde yer almıştır1355. Ancak aradan yıllar geçmesine rağmen bu proje bir türlü resmiyet

kazanıp hayata geçirilememiştir. 1907 senesinde mesele yeniden gündeme gelmiş Evkaf

Nezaret’inden alınıp Şura-yı Devlet’e havale olunan takrirde 10 yıl önce çıkarılan maliyetten

bahsedilmiş olmakla birlikte 10 yıl önceki bütçenin bir hükmünün kalmamasından dolayı

yeniden keşif ve muayene yapılmasına karar verilip, takrir Daire-i sadarete intikal

ettirilmiştir1356. "Bugün tamamen yıkılmış olan bu medreseden günümüzde sadece türbe

odasındaki mezarlar kalmıştır. Yapının birçok taşı 1927 yılında Gazi İlköğretim okulunun

inşasında kullanılmıştır. Medrese kapalı avlu tipte, sağında ve solunda yer alan revakların

1352
Karanfil, aynı tez, s.11.
1353
Çinili Cami bugün Üsküdar’da Çavuşdere Caddesi ile Çinili Mescit ve Çinili Hamam sokağının
birleştiği yerdedir. Kitâbesinde Valide Kösem Sultan tarafından 1640-1641 yıllarında Hassa Baş
Mimarı Kasım Ağa’ya yaptırıldığı yazılıdır.
1354
“…Haremeyn-i muhteremeyn hazinesinden mazbut merhum ve mağfûr Mahpeyker Valide Sultan
tâbe serâha vakf-ı şerîfi hayratından ve der-Sa‘adetde Çarşamba bazarı kurbünde Koğacı Dede
Mahallesi’nde vâki Osman Paşa Medresesi ile derûnundaki mescîd-i şerîf ve şadırvanın harab olan
yerlerinin keşif ve muayene olunduğu vecihle…” (İ.DH., 552/38408: 18 RA 1283/31 Temmuz 1866);
Şeref, “Özdemiroğlu Osman Paşa”, TOEM, V/25, 1330, s.4; M. Kütükoğlu, aynı makale, s.389.
Uzunçarşılı, Osman Paşa’nın yaptırdığı mescide Valide Kösem Sultan tarafından bir minare eklenerek
camiye çevrildiğini yazmıştır (Osmanlı Tarihi, III/II, Ankara 1988, s.345).
1355
ŞD., 137/108: 6 Z 1313/7 Mayıs 1312 =19 Mayıs 1896.
1356
İ.EV, 44/1325/Ra26: 21 R 1325, Rumî 21 Mayıs 1323=3 Haziran 1907.
285

arkasında dörder odası bulunan kıble tarafında bir eyvanlı medresedir. Eyvanın duvarları iki

metre yüksekliğe kadar çini kaplı, sağında ve solunda birer kubbeli odası ile ortada bir

havuzu vardır"1357.

Bir başka medrese ise Şah Cihan Medresesidir. Osman Paşa Tebriz’i aldığı zaman

(1585) adı geçen medreseyi tamir ettirmiştir. Bu medreseye, Uzun Hasan adına izafeten

Sultan Hasan Medresesi de denilmektedir. Tebriz’i alıp yapının tamirini yaptırmasından

dolayı Osmanlı kaynaklarında bu medreseye Osman Paşa Medresesi de denilmektedir.

Buranın fetihten sonraki ilk müderrisiliğine 50 akçelik yevmiye ile Bursa Bayezid Paşa

Medresesi müderrisliğinden ayrılmış Mevlâna Muslihiddin getirilmiştir1358.

Evliya Çelebi 1647’de doğu seyahatinin bir parçası olarak 1655-56 yıllarında

Azerbaycan (Şirvan, Şemahı, Şeki, Bakü) ve Kafkasya’yı da görmüş, oradaki

müşahedelerine Seyahatnâmesi’nde yer vermiştir. Ona göre Şemahı kentinde Özdemiroğlu

adıyla bir cami bulunmaktadır. O sıralarda medrese olarak kullanılmakta olan bu binada

şehrin müftüsü ders vermektedir1359.

Bunların dışında Derbend’de yaptırdığı cami, çarşı ve iki hanı; Güney Azerbaycan,

Çosr’ta bir cami ile Eritre’de birçok hayratı olduğu öne sürülmektedir1360.

Osman Paşa görev yaptığı eyaletlerin imarına da büyük önem vermiştir. Şirvan’da

bulunduğu sırada Şemahı, Bakü ve Derbend’de; Tebriz’i aldıktan sonra orada birer kale

binası; Ereş ve Diyarbekir’de birer köprü inşâ ettirip, bulundukları bölgeyi müstahkem bir

hale getirmeye önem vermiştir. Yine elindeki imkânlar elverdiği ölçüde bulunduğu havali

deniz kenarında ise bir donanma vücuda getirmeye gayret sarfetmiştir. Lahsa ve Basra

valiliği esnasında Portekizlilerin Hürmüz tarafından gerçekleştirdiği taarruzlara karşı

koyabilmek için Basra Körfezi’nde bir donanma inşâsına girişmiştir. Bu girişimde başarılı

1357
Lârendeli Vücûdî, Hâyal u Yâr (haz. Yaşar Aydemir), Ankara 2009, Giriş, s. XXII, not 4.
1358
“Vezîri‘azam Osman Paşa el-mar‘ûf Cihan Şah der-Tebriz. Burusa'dan 40 akçe ile Bayezid Paşa
Medresesi'nden münfasıl olan Muslihiddin'e hariç payesi olmak üzere verilmeğin buyruldu” (KK.,
Ruus nr. 247, s.57); “Şah Sultan der-İstanbul. Tebriz’de Vezîri‘azam Osman Paşa’nın medresesi olan
Cihan Şah Medresesi'nin müderrisi olan Mevlana Muslihiddin'e dâhil medresesi olmak üzere
verilmeğin…” (KK., Ruus nr. 247, s.59; Karanfil, aynı tez, s.11).
1359
Mehmet Halit, aynı makale, s.210.
1360
Karanfil, aynı tez, s.11.
286

olmasına rağmen merkezdeki siyasî çekişmelerin sonucunda Hürmüz seferi iptal edilip,

Osman Paşa Diyarbakır’a beylerbeyi tayin edilmiş, bu donanma işi akim kalmıştır. Aynı

şekilde Şirvan’da Hazar Denizi için bir donanma yapımı düşünüp, bu sebeple İstanbul’da

malzeme ve mühendis talep etmişti. Burada yapılan donanmanın bilhassa Bakü’nün

savunulmasına büyük yardımları olmuştu.

Özdemiroğlu’nun mirasına ve servetine dair elimizde çok fazla bilgi olmamakla

birlikte, kayıtlara göre Mısır’da bulunduğu zamanlarda kaldığı bir sarayı mevcuttu. O

yokken burada kethüdasının kızı Züleyha yaşamakta ve muhtemelen sarayın işlerini

görmekteydi. Osman Paşa, sadrazam ve şark serdarı olarak Kastamonu’da Tebriz seferi

hazırlıklarıyla meşgul olduğu sırada (1585), sarayın içinde define olabileceği düşüncesiyle

burası soyulmuştu. Bunun üzerine Osman Paşa'nın kapucıbaşısı ve dergâh-ı âlî

müteferrikalarından olan Hüseyin, durumu tetkik için ulakla Mısır'a gönderilmişti1361. Burası

zaman zaman gidip ailesiyle vakit geçirdiği ve annesinin yaşadığı asıl evi, baba ocağıydı.

Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’ya ait bir yıllık bütçede görülen bir harcamada “Ayas

Paşa'nın adamlarından olduğu anlaşılan baş çavuşlardan Süleyman tarafından Osman

Paşa'nın Bağdad'taki evi için 600 sikke harcanmıştır" kaydından yola çıkılarak burada ismi

geçen Osman Paşa'nın Özdemiroğlu Osman Paşa olduğu ileri sürülmüştür1362. Ancak bu

bütçe 1555-1556 yıllarını içine alan bir yıllık döneme ait olup 1363, bu tarihte Osman Paşa

henüz 18-19 yaşlarında ve Mısır’dadır.

Osman Paşa ölünce geride bir kızıyla validesi1364, eşi ve bir kızkardeşi (Hûma)’nın

kaldığı rivayet edilmektedir. Kızı ve kızkardeşine ait olan bilgiler kesin olmamakla birlikte

öldüğünde annesi ve eşi hayattaydılar. Şirvan’ın fethinden sonra Dağıstan hâkimlerinden

1361
Veziriazam Osman Paşa'nın Mısır'daki sarayında gömülü bir hazine olduğu düşünülerek, içinde
sakin kethüdasının kızı Züleyha çıkartılıp, sarayda ne varsa alındığından, ne gasp edilmişse defteriyle
beraber acele Osman Paşa’ya gönderilmesine dair Mısır beylerbeyine hüküm (MD, 53, s.261, hk.760:
6 RA 993 yevmü’l-Cuma/8 Mart 1585); Kapıcı-başı Hüseyin'in Mısır’a gidişinde yardımcı olmalarına
dair Kastamonu'dan Adana, Haleb, Şam, Gazze ve Mısır’a varınca yol üzerinde olan beylerbeylere,
sancakbeylerine ve kadılara hüküm (MD, 53, s.289, hk.834: 17 R 993/18 Nisan 1585).
1362
Dündar Aydın, “Osmanlı Devrinde XVI. Yüzyılda Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’nın Bir Yıllık
Bütçesi” OTAM, sayı 8, 1997, s.415.
1363
Aydın, aynı makale, s.399.
1364
“Vâlidesi ve bir duhteri kaldı” (Selânikî, I, s.164); K. Çiçek, “Osman Paşa”, s.471-473).
287

Şemhal’in yeğeni Mihridil Hatun ile evlenmişti. Peçuylu’ya göre Osman Paşa öldüğü zaman

Dağıstan’dan getirdiği eşi, Bosna’da boğularak ölen Hasan Paşa’ya tezvic edilmiş ve

beraberinde Bosna’ya gitmiştir 1365. Yılmaz Öztuna ise Osman Paşa’nın neslinin kızından

devam ettiğini, Ahmet Muhtar ve Mahmud Kamil paşaların onun mahdumları olduğunu öne

sürmektedir1366. Oysa Öztuna, Özdemiroğlu Osman Paşa ile Sadrazam Topal Osman Paşa’yı

(1731-32) karıştırmakta ve onun soyundan gelen Ahmed Rıfat Bey’in (1810-1859)

çocuklarını Özdemiroğlu soyundan kabul etmektedir1367.

Diğer taraftan İ. Hakkı Uzunçarşılı, Melek Ahmed Paşa’nın Osman Paşa’nın amca-

zâdesi ve kethüdası olduğunu ileri sürmüştür1368. Evliya Çelebi, Melek Ahmed Paşa ile

annesi tarafından akrabadır ve 21 sene kendisine hizmet etmiştir. Evliya Çelebi’ye göre

Melek Ahmed Paşa İstanbul Fındıklı doğumlu olup, babası Dağıstan Abazalarındandır.

Babasının akrabası olan Özdemir Paşa ve Osman Paşa ile seferlere katılmış ve onların kapı

kethüdalığını yapmıştır1369.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Osman Paşa’nın Diyarbakır’da bir sarayı

olduğundan bahsetmişse de1370 bu kişinin Özdemiroğlu olduğu şüpheye açıktır. Diyarbakır’a

ikinci ve üçüncü gelişinde şehrin ileri gelenlerinden olup, Osman Paşa-zâdeler olarak

bahsettiği aileye ait bir konakta misafir edildiğini belirten Eyliya Çelebi’nin, 1650’lerde

şehri ziyaret ettiği düşünülürse1371, Osman Paşa’nın buraya defnedilmesinin üzerinden

yaklaşık 65 yıl geçmiştir. Bu süre zarfında Diyarbakır’da Hadım Osman Paşa (1594-1595)

altı ay, Koca Osman Paşa (1603-1604) bir yıl süreyle beylerbeylik yapmışlardır1372. Sözü

edilen Osman-paşazâdelerin bunların soyundan gelmiş olması da muhtemeldir.

1365
Peçuylu, II, s.50. Bosna’da savaş sırasında köprüden düşerek ölen kişi Niğbolu Beyi Mehmed
Bey’dir. Semiz Ahmed Paşa’nın Ayşe Sultan (Mihrimah Sultan’ın kızı)’dan doğan oğludur.
Özdemiroğlu Tebriz’de vefat ettiğinde sadaret mührünü İstanbul’a getirmiş, 1001/1592-1593’de
Niğbolu beyi iken savaşta boğularak şehit olmuştur (Sicill-i Osmanî, II, s.959).
1366
Öztuna, Devletler ve Hanedanlar Türkiye, II, Ankara 1996, s.799-801; Karanfil, aynı tez, s.10.
1367
Topal Osman Paşa’nın şeceresi için bkz. HSD.CB, nr. 4/60. Görevleri için bkz. Sicill-i Osmanî,
IV, s.1309. Soyu hakkında bkz. Aydoğan Vatandaş, Monşer-Saklı Seçilmişler, İstanbul 2009.
1368
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/II, s.398, not 1.
1369
Fikret Sarıcaoğlu, "Melek Ahmed Paşa", DİA, XXIX, s.42.
1370
Evliya Çelebi Diyarbakır’da (der. Martin von Bruinessen, Hendrik Boeschoten), tec. Tansel
Güney, İstanbul 2003, s.213.
1371
Aynı eser, s.217, 358.
1372
Yılmazçelik, “Osmanlı Hâkimiyeti Süresince Diyarbakır Eyaleti Valileri (1516-1838)”, s.244.
288

Günümüzde onun soyundan geldiğini düşündüğümüz bir aile İstanbul’da

yaşamaktadır. Ailenin en son erkek üyesinin adının Osman Özdemiroğlu olması ve onun

baba tarafından Diyarbakırlı olması bu düşüncemizi desteklemektedir. Zira Osman Paşa’nın

türbesi Diyarbakır’da bulunmaktadır. Osman Özdemiroğlu’nun baba tarafından dedesi

Ahmet Ragıp Özdemiroğlu TBMM II., III., IV., ve V. dönem Zonguldak milletvekilliği

yapmıştır. 1893 yılında Diyarbakır’da doğan Ahmed Ragıp Özdemiroğlu, Abdülkadir Bey ve

Âbide Hanım’ın çocuklarıdır1373. Osman Özdemiroğlu’nun anne tarafından dedesi ise

Kurtuluş Savaşı’nın en önemli komutanlarından olup, I. TBMM’nin kurucu üyesi; II., III.,

IV., dönem meclis başkanı, daha sonra vekillik ve bakanlık yapmış olan Kâzım Özalp’tir 1374.

Elimizde Ahmed Ragıp Özdemiroğlu’ndan daha geriye gidecek tarihî bir bilgi ve belge

henüz bulunmamaktadır. Osman Paşa’nın geride sadece bir kızının kalmış ve onun da

muhtemelen annesiyle Bosna’ya gitmiş olması Diyarbakır’la ailenin bağlantısını

koparmaktadır. Burada akla gelen şey Osman Paşa Diyarbakır’dan ayrıldığında (1577-78)

burada kendi soyundan birilerinin kalmış olması ihtimalidir. Fakat Osman Paşa’nın

Diyarbakır’dayken bir aile kurduğuna ve evladının olduğuna dair bir kanıt bulunmamaktadır.

Bir başka ihtimal ise kızının sonradan gelip Diyarbakır’a yerleşmiş olmasıdır.

Bir başka görüşe göre ise Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Ali Şefik Özdemir baba
tarafından Kafkasyalı ve Osman Paşa'nın akrabasıdır. Şefik Özdemir'in babası Ahmet Cevdet
Bey Kafkasya'daki Kabartay kabile reislerinden iken Osmanlı-Rus savaşını takiben "Büyük
Çerkez Göçü" esnasında önce Bursa'ya ve daha sonra Sivas'ın Kangal ilçesine yerleşmiş ve
bir müddet sonra Mısır'a giderek 12 ilde valilik görevi üstlenmiştir. Hacehan Hanımla
evlenerek Ali Şefik, Mustafa Cevdet ve Nazik Hanım adında üç çocuğu olmuştur.
Ali Şefik Özdemir, Osmanlı hakimiyeti sırasında Mısır'ın Kahire şehrinde doğmuş
ve Cami-ül Ezher'in edebiyat bölümünden mezun olmuştur. Mısır ordusunda askerî eğitim
aldıktan sonra Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın sarayına intisap etmiş ve muhafız birliği
komutanlığına atanmıştır. Daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa kendisiyle temasa geçerek,
Osmanlı hükümeti tarafından I.Dünya Savaşı esnasında Kıbrıs ve Filistin'de İngilizlere karşı
görevlendirilmiş ve Çerkez taburunu kurmuştur.

1373
TBMM Albümü: 1920-2010, cilt I (1920-1959), Ankara 2010, s.122 vd.
1374
TBMM Albümü: 1920-2010, cilt I, s.78 vd.
289

Suriye'deyken Mustafa Kemal Paşa ile tanışma imkânı bulup, onun tarafından
İngilizlere karşı Türklerden ve Araplardan oluşan direniş örgütünü kurmakla
görevlendirilmişti. Bir yıl bu görevi yaptıktan sonra Haziran 1920'de Atatürk'le görüşmek
için Antep'e gelmiş ve 8 Ağustos'ta halkın isteği üzerine Genel Cepheler Komutanlığına
atanmış ve kendisine "Milis Albayı" unvanı verilmiştir. 197 gün süreyle Antep savunmasını
yönetmiş, şehrin "Gazilik" unvanını almasında büyük katkısı olmuştur. Savunmanın sonunda
milis kuvvetleriyle beraber Fransız askerî hatlarını yararak Suriye'ye geçmiştir. Özdemir Bey
Suriye'ye geçtikten sonra 1921 yılının nisan ayında Atatürk'ün emriyle Hatay savunmasına
katılmış ve bu bölgelerdeki Türkmen, Kürt, Arap aşiretlerini, mülteci Cezayir
Müslümanlarını, hatta Alsas Lorenli Rus ve Alman mültecilerini bir araya getirerek
Fransızlara karşı savaşmıştır.
TBMM-Fransa arasında (Ekim 1921) antlaşma imzalanınca Musul ve Revandiz
bölgelerinde İngilizlere karşı askeri harekât yapmakla görevlendirilmiştir. 1922 yılı
ilkbaharından itibaren Elcezire Cephesi harekâtını başlatıp, müfrezesiyle ve Kürt
aşiretlerinin (Barzan ve Zeber-Şeyh Mahmut'un Kontrolü altında) katılımı ile Revandiz'de
başarılı olmuş ve İngilizlere karşı Derbent Zaferini kazanmıştır. Daha sonra İran topraklarına
geçerek burada bazı askeri harekâtlara katılmıştır.
İstiklal Savaşı sona erdikten sonra Mısır'da olan nüfusunu Gaziantep'e getirmiş,
buraya yerleşmiş, 1939 yılına kadar Müteahhitlik, Tekel İdaresinde Müfettişlik hizmetleri
yapmış, Nizip'te çiftçilik faaliyetlerini sürdürmüş, TBMM'nin 6. Dönem Siirt ve 7. Dönem
Gaziantep milletvekili olarak görev yapmıştır. 1946-1950 yılları arasında Toprak Mahsulleri
Ofisi İdari Meclis Başkanlığını yapmış ve Mayıs 1951'de vefat etmiş, vasiyeti üzerine
Gaziantep'te askeri törenle gömülmüştür. Ali Şefik Özdemir Bey Adıgece, İngilizce,
Fransızca, Arapça ve Kürtçe dillerini bilmektedir. Evliliklerinden toplam 3 erkek çocuğu
olmuştur1375.

1375
Y. Murat Güztoklusu, Musul Özdemir Harekatı, Pozitif Yay., İstanbul; Elcezire ve Özdemir
Harekatı; Kurtuluş Savaşı'nın Son Cephesi, Ümit Yay., İstanbul; Özdemir Bey'in Filistin-Suriye
Kuvva-ı Milliyesi ve Elcezire Konfederasyonu, Bengi Kitap Yay., İstanbul 2010; Zekai Güner,
"Antep Savunması ve Ali Şefik Özdemir Bey'in Faaliyetleri", Zonguldak Kara Elmas Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, III/6, 2007, s.49-65;
http://okulweb.meb.gov.tr/27/08/480474/ozdemirbey-kimdir.html; http://sebinmedya.com/index.php?
view=category&id=25%3Amurat&option=com_content&Itemid=44.
290

SONUÇ

Çerkes kökenli Özdemir Paşa gibi bir “Fatih”in oğlu olması sebebiyle kendisine

“Özdemir-zâde” yahut “Özdemir-oğlu” ismi layık görülen Osman Paşa, her şeyden önce iyi

bir asker ve devlet adamıydı. Genç yaşından itibaren girdiği bütün muharebelerden galip

olarak çıkmayı; 59 yıllık hayatına sayısız zafer ve fetih sığdırmayı, bu sayede XVI. yüzyılın

belli başlı komutanları ve sadrazamları arasına ismini yazdırmayı başarmıştır. Kısa süreli

mazuliyetleri dışında hayatının büyük bir kısmını askerî hizmetlere adayan Osman Paşa,

Osmanlı coğrafyasını neredeyse baştanbaşa katetmiştir. Daha çocuk denecek yaştayken

babası Özdemir Paşa’nın görev yaptığı Mısır’da devlet hizmetine girmiştir. Habeşistan ve

Yemen'de huzuru tesis etmiş, ardından Lahsa ve Basra'da 4-5 sene Arap aşiretleri ile

mücadele etmiş, Portekiz saldırılarına karşı bölgeyi tahkim etmeye çalışmıştır. Daha sonra

Şirvan’ın fethiyle birlikte orada ve ata yurdu Dağıstan’da kalarak ülke sınırlarının doğuda

Hazar Denizi'ne kadar uzanmasında ve bölgeden İranlıların uzaklaştırılmasında büyük

hizmetleri olmuştur. Böylece doğuda Gürcistan, Azerbaycan ve Dağıstan ile bölgenin

mahalli idarecileri ve ahalisi Osmanlı idaresi altına girmiştir. Kafkasya’daki hizmetlerinin

ardından İstanbul’a dönerken dahi boş durmamış, önce Ruslarla mücadele etmiş, ardından

isyankâr Kırım Hanı Mehmed Giray’ı tedip etmiştir. Kırım’da sukûneti sağladıktan sonra

İstanbul’a gelerek Padişah’ın huzuruna kabul edilmiş, kısa süre sonra da Sadrzamlık

makamının sahibi olup Şark serdarlığı tevcih edilmiştir.

Sadrazam olduktan sonra dahi merkezde durmayıp, Kırım Hanlığı’nda meydana gelen

ihtilali bastırmak üzere gönderilmiş ve Kırım’da otoriteyi yeniden tesis etmeye muvaffak

olmuştur. Bu görevi tamamladıktan sonra İstanbul'a dönmeden, merkezden uzakta sefer

hazırlıklarını görüp, doğuya İran üzerine yürümüştür. Hasta olmasına rağmen Tebriz’in

fethini tamamlamış ve orada bir kale yaptırmıştır. Hastalığının ilerlemisiyle öleceğini

anlamış olmalı ki, kaleye asker ve mühimmat bırakıp, muhafazasına Cafer Paşa’yı tayin

ederek, askeri geri getirmek üzere geri dönüş hazırlıklarını tamamlamıştır. Bu sayede

ölümünden sonra askerin dağılmasını önlemiş, Tebriz’in Osmanlı hâkimiyetinde kalmasını

sağlamıştır. Ancak ömrü İstanbul’a ulaşmaya yetmemiş ve henüz yolda iken vefat etmiştir. O
291

bir asker olarak başladığı ve at üstünde sürdürdüğü ömrünü yine asker olarak seferde

tamamlamıştır.

Özdemir Paşa ve oğlu Osman Paşa’nın büyük hizmetlerde bulundukları Habeşistan ve

Yemen gibi merkeze uzak yerlerin elde tutulması o kadar da kolay olmamıştır. Buraların

yerel kabile, aşiret ve dinî liderlerinin isyanları ve Portekizlilerin Hint Okyanusu’nda

güçlenmesi buraların savunulmasını güçleştirmiş ve devlet uzun seneler buraların korunması

için mücadele etmek zorunda kalmıştır. Diğer yandan merkeziyetçi bir yapıya sahip olan

Osmanlı deniz-aşırı bölgeleri elinde tutmak için gereken maddi ve manevi enerjiyi, doğudaki

fetihlere devam edebilmek için de sarfetmiştir. Özellikle Osmanlı’nın 1578’den itibaren

büyük kaynak ve güç sarfettiği Safevî savaşları, diğer yandan Avusturya ve daha sonraları

Ruslarla olan mücadelesi Osmanlı’nın deniz-aşırı bölgelerindeki gücünün azalmasında etkili

olmuştur.

Sultan I. Selim ve Kanunî dönemlerinde de Azerbaycan ve Gürcistan'a defalarca

akınlar yapılmış ancak asker buralarda uzun süre kalmamıştı. Ancak III. Murad döneminde

Kafkaslarda eyalet teşkilatı kurulup tahrir yapıldı. 1578 yazında iki ay gibi kısa bir sürede

dört eyalet kuruldu (Çıldır, Tiflis, Şirvan, Sohum). Osman Paşa'dan sonra serdarlık

makamına getirilen Vezir Ferhad Paşa'nın fetihleri sayesinde de bölgede teşkilatlanma

devam etti (Revan, Gence…). Osmanlı bu şekilde Rumeli'de kurduğu teşkilatı ve otoriteyi

Kafkaslarda da sağlamaya çalıştı. Ancak artık devletin sınırları oldukça genişlemiş,

kontrolün sağlanması güçleşmişti. Diğer yandan Kaskasya'nın coğrafî yapısı ve iklimi

oldukça çetin bir bölge olduğundan bu o kadar da kolay değildi. Yine etnik ve dinî bakımdan

çeşitliliğin fazla olması, bölgenin merkezî bir idareden ziyade yerel ve küçük hakimiyet

sahalarından oluşması kontrolü güçleştiriyordu. Çünkü bunlar sürekli taraf değiştiterek

Osmanlı'nın bölgedeki askerini zor duruma düşürüyorlardı. Bununla birlikte XVI. yüzyılın

son yıllarından itibaren Safevîler ve Ruslar güçlenmeye ve Kafkasya'da hak iddia etmeye

başladılar. Dolayısıyla Osman Paşa’nın büyük gayretlerle İranlılara karşı savunduğu Şirvan

ve Dağıstan, onun ölümünün üstünden 20 sene geçmeden Şah Abbas tarafından geri alındı.

1578'den 1612'ye kadar aralıksız süren Osmanlı-Safevî savaşı devleti derinden

etkilemiştir. Merkezî bürokrasiside söz sahibi olan Koca Sinan Paşa ile Lala Mustafa
292

Paşa’nın çekişmesi bu döneme damgasını vurmuş, bilhassa Şark serdarlığıne ele geçirme

konusundaki rekabetlerinin altında sadareti ele geçirme hırsı yatmaktadır. Büyük masraflarla

ve insan kaybıyla yapılan Kafkas seferlerinin sonucu beklendiği gibi bir kazanç

sağlamamıştır. Zira bu dönemde Osmanlı’nın Kafkaslardaki hâkimiyetini sürdürmekteki

kararlılığı, içerideki karışıklıkları ve iktidar mücadelelerini görmesini kısmen de olsa

engellemiş ve devleti sarsmıştır. Bununla birlikte İran’da kuvvetli ve enerjik bir Şah’ın

(I.Abbas) tahta geçmesi ve bir müddet sonra Kafkaslarda Rus tehlikesiyle karşı karşıya

kalınması Osmanlı’nın bölgedeki durumunu güçleştirmiştir.

Bu fetihlerden uzun vadede bir netice elde edilememiş olmasına rağmen, gerek

deniz-aşırı seferler gerekse Şark seferleri Osmanlı’nın yayılma amaçlarını göstermesi

bakımından oldukça önemlidir. Doğu ve güney yönündeki seferlerde temel prensip olarak

İslâmiyetin koruyuculuğu ön planda görünmesine rağmen Osmanlı hiçbir seferini tek bir

nedene bağlamamıştır. Bu seferlerin yapılmasında da önceki seferlerde olduğu gibi siyasî ve

bilhassa ekonomik nedenlerin birinci derecede rol oynadığı söylenebilir.

Özdemiroğlu Osman Paşa dönemin siyasetinde doğrudan olmasa da rol almış,

özellikle fetih ve savaş söz konusu olduğunda zaferlerin kazanılmasında başrol oynamıştı.

Onun için mühim olan nokta her zaman devlete hizmet etmek ve hizmetinin karşılığını

almaktı. Özdemiroğlu Osman Paşa ismi bu gün bile hâlâ “fatih” ve “fetih” kelimeleriyle yan

yana kullanıldığına göre o amacına ulaşmıştır.


293

KAYNAKÇA

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Bâb-ı Âsafî Tasnifi

Mühimme Defterleri (A.DVN.MHM.d) Nr. 4, 5, 7, 14, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31,

32, 33, 34, 36, 38, 39, 42, 43, 44, 46, 47, 48, 49, 51, 52, 53, 55, 56, 58, 59, 60.

Mühimme Zeyli Nr. 2, 3.

Nişan ve Tahvil Kalemi Defterleri (A.NŞT.d) nr.1108.

Cevdet Tasnifi

Evkaf (C.EV) nr. 318/16169, nr. 546/ 27588, nr. 544/ 27498.

Maarif (C.MF) nr. 139/6901, nr. 20/972.

İradeler Tasnifi

Dahiliye (İ.DH) nr. 552/38408.

Evkâf (İ.EV) nr. 44/1325/Ra26.

Kamil Kepeci Tasnifi Ruus Defterleri (KK.d) nr. 209, 210, 225, 231, 232, 247, 7575.

Maliyeden Müdevver Defterler (MAD.d) nr. 3978, nr.16061.

Timar Tevcih Defterleri (TT.d) Nr.606.

Şura-yı Devlet (ŞD) Nr.137/108.

Satın Alınan Evrak Cavit Baysun Evrakı (HSD.CB) Nr. 4/60.

Yayınlanmış Arşiv Belgeleri

7 Numaralı Mühimme Defteri 975-976/1567-1569, I-IV, Başbakanlık Osmanlı Arşivi


Yay., Ankara 1999.
12 Numaralı Mühimme Defteri 978-979/1570-1572, I-III, Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Yay., Ankara1996.
Osmanlı Devleti İle Azerbaycan Türk Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv
Belgeleri, I-II, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yay., Ankara 1992-1993.
294

ERTAŞ, Recep Burhan, Mühimme Defteri-60 (s.105-208:hüküm 258-491: Tarih 993-


994/1585-1586), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998.
GÜNAY, Musa, 55 Numaralı Mühimme Defteri, On Dokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 1996.
İZGİ, Şuayib, 986 (1578) Tarihli 32 Numaları Mühime Defteri: [s.2010400]
Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
KAHVECİ, Gülay, 29 Numaralı Mühimme Defteri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998.
KARAMAN, Hasan, 38 Numaralı Mühimme Defteri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997.
KARATAŞ, Osman, 3 Numaralı Mühimme Zeyli Rebîülevvel-Cemaziyelevvel

984/Haziran-Ağustos 1576 (s.176-351), Marmara Üniversitesi Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010.

Koca Sinan Paşa’nın Telhisleri (haz. Halil Sahillioğlu), IRCICA Yay., İstanbul 2004.
ÖZATA, Mustafa, 38 Numaralı Mühimme Defteri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997.
SEVİNÇ, Pervin, , MAD. nr.563, 955-982/1548-1574 Tarihli Osmanlı Beylerbeyi ve

Sancak Beyleri Tevcih Defteri, Marmara Üniversitesi Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994.

ÜNAL, Mehmet Ali, 44 Numaralı Mühimme Defteri, İzmir 1995, Akdemi Yayınevi.
YAŞAROĞLU, Abid, TSMK Koğuşlar 888 numaralı Mühimme Defteri, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 1995.
YILDIZ, Cevat, 60 Numaralı Mühimme Defteri (s.209-314, hüküm 492-942, tarih 993-
994/1585-1586), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998.
YILDIZ, Hasan, 49 Numaralı Mühimme Defteri (Tahlil-metin), İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996.
YÜCE, Oğuzhan, 59 Numaralı Mühimme Defterinin Özetli Transkripsiyonu ve
Değerlendirmesi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2007.
295

Kaynak Eserler

Adlî, Fî Beyan-ı Feth-i Şirvan ve Temürkapu ve Osman Paşa’nın Cenk İttiğüdir, Milli

Ktp. Yazmalar Kolleksiyonu, nr. 06 Mil Yz FB 179.

Âsafî Dal Mehmed Bey, Şecâ’atnâme (nşr. Abdülkadir Özcan), Çamlıca Yay., İstanbul

2007.

Cemalî b. Hasan Dizpulî, Şehnâme Güşây-i Benâm-i Vezîr-i Mu‘azzam Osman Paşa bin

Özdemir, Türk Tarih Kurumu Ktp., Yazmalar nr. 91.

Cenâbi Mustafa Efendi, Tarih (haz. Mehmet Canatar), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, cilt II, Ankara 1993.

Ebûbekir b. Abdullah, Şark Seferlerinde Sürhser ile Vâki Olan Ahvâlleri ve Şirvan’da

Osman Paşa ile Sürhserin Muharebelerin Beyan Eder/Şark Seferleri,

Ali Emiri Ktp., Tarih Kitapları, nr. 366. (Târih-i Osman Paşa, haz. Yunus

Zeyrek, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001).

Feridun Ahmed Bey, Müşe’atü’s-Selâtin, II, Dârü’t-tıbâati’l-âmire, İstanbul 1275.

Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l- Ahbâr, İstanbul Üniversitesi T.Y., nr. 5959; Gelibolulu

Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbârı’nda II. Selim III. Murad ve III.

Mehmed Devirleri (haz. Faris Çerçi), I, II, III, Erciyes Üniversitesi Yay.,

Kayseri 2000.

__________, Nusretnâme (haz. Mustafa Eravcı) Basılmamış Doktora Tezi, Edinburg 1998.

__________, Fursat-nâme, Berlin, Staatsbibliothek, Ms.Or. Oct. 2927 (Rena von Mende,

Mustafa ‘Alī’s Fursat-nâme Edition und Bearbeitung Einer Quelle Zur

Geschichte des Persischen Feldzugs Unter Sinan Paşa 1580-1581).

___________, Nasîhatu's-Selâtîn (haz. Kasım Ertaş), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008.

Hacı Âli, Telhîsü’l-Barkı’l-Yemânî/Ahbârü’l-Yemânî (haz. Sadettin Baştürk), Atatürk

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum

2010.
296

Hasan-ı Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh (Çev. Mürsel Öztürk), TTK, Ankara 2006.

Hüseyin b. Mehmed, Gazavât-ı Özdemiroğlu Osman Paşa, Belediye (Atatürk) Ktp.,

Belediye Yazmaları, nr. 0.118/2.

History of Shah ‘Abbas the Great: Târih-i ‘Âlem-Ârâ-yı ‘Abbasî, by Eskander Beg

Monshi, (tr. Roger Savory), volume I, Westview Pres, Boulder 1978.

Kâtip Çelebi, Tuhfetü’l-Kibâr fî Esfâri’l-Bihâr (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere

Armağan (haz. O. Şaik Gökyay), Tercüman Gazetesi Yay., İstanbul 2007.

__________, Tuhfetü’l-Kibâr fî Esfâri’l-Bihâr (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere

Armağan (haz. İdris Bostan), Babaşbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı Yay.,

Ankara 2008.

Kutbuddin Muhammed b. Ahmed en-Nehrevâlî el-Mekkî, el-Barku’l-Yemanî fî-Fethi’l-

Osmânî, Riyad 1967.

Lârendeli Vucûdî, Hâyal u Yâr (haz. Yaşar Erdemir), Ankara 2009.

Mehmed Vefaî Efendi, Târih-i Gazavât-ı Sultan Murad-ı Sâlis, Österreichische National

Bibliothek, nr. 1031.

Mîr Mehmed Zaîm, Câmi‘ü't-Tevârîh, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Revan

Köşkü nr.1382, (202a-327b Giriş-Tenkitli Metin- Sözlük Dizin) (haz.

Ayşe Nur Sır) Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Entitüsü,

Basılmamış Doktora Tezi, C. I, İstanbul 2007.

Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Sahayifü’l-Ahbâr fî Vakyii’l Â’sar (terc. Nedim) III,

Matbaa-yı Amire, İstanbul 1285.

Mustafa Rumûzî, Nâme-i Fütûh-ı Yemen/Yemen’de Osmanlı İdaresi ve Rumûzî Tarihi

(haz. Hulûsi Yavuz), 2 cilt, TTK, Ankara 2003.

Nihalî, Fethiyye-i Yemen, Österreichische Nationalbibliothek, nr.684.

Niyazî, Zafernâme-i Ali Paşa, Ali Emiri Tarih, nr. 396 (haz. Hamza Üzümcü),

Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyonkarahisar 2010.

Oruç Beğ Bayat, Don Juan of Persia, a Shi’ah Catholic (1560-1604), (Çev. ve haz. G. Le

Strange), London 1926.


297

Osman-zâde Ahmed Taib, Hadikātü’l-Vûzerâ, Ceride-i Havadis Matbaası, İstanbul 1271.

Peçuylu İbrahim, Tarih (1059/1649), I-II, Enderun Yayınevi, İstanbul 1980.

Rahimizâde İbrahim Harîmî Çavuş, Gonca-i Bağ-ı Sultan Murad Han (haz. Mustafa

Karanfil), Harîmi’nin Zafernâme ve Gonca’sına Göre Özdemiroğlu

Osman Paşa, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998.

__________, Zafernâme-i Sultan Murad Han (haz. Çetin Sungur), Kırıkkale Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale 1998.

__________, Kitab-ı Gencîne-i Feth-i Gence (nşr. Günay Karaağaç-Adnan Eskikurt),

Çamlıca Yay., İstanbul 2010.

Selânikî Mustafa Efendi, Tarih (nşr. Mehmet İpşirli), I, TTK, Ankara 1999.

Seyyid Lokman, Zübdetü’t-Tevârih, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Ktp., nr. 1973.

Seyyid Lokman, Şehnâme-i Selimhan, TSM Ktp. nr. A.3595.

Solakzâde Mehmed Hemdemî, Tarihi (nşr. Vahid Çabuk), II cilt, Kültür Bakanlığı Yay.,

Ankara 1989.

Şah Tahmasb Safevî Tezkire (nşr. Hicabi Kırlangıç), Anka Yay., İstanbul 2001.

Şeref Han, Şerefnâme-Kürt Tarihi (Çev. ve haz. M.Emin Bozarslan), Ant Yay., İstanbul

1971.

Tadhkirat al-Mulûk: A Manual Of Safavids Administration (translated Vladimir

Minorsky), London 1980.

Taliki-zâde Mehmed Subhi, Tebriziyye (haz. Bülent Özkuzugüdenli), Marmara Üniversitesi

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul

2005.

Talikî-zâde Mehmed Subhi, Gürcistan Seferi Tarihçesi/Revaniyye, TSMK, Revan Köşkü

nr.1300.

Tevârih-i Osman Paşa Bera-yı Demürkapu Hikayât-ı Acîbe, Fransa Milli Kütüphanesi

Türkçe Yazmaları, Gaulmin /Regius, nr.1324.

Türkmen İskender Beğ Münşi, Târih-i Âlem-ârâ-yı Abbasî (Der. İrec Afşar), I, Tahran

1971.
298

Vusûlî Mehmed Çelebi, Selimnâme (haz. Necdet Öztürk), Türk Dünyası Araştırmaları

Dergisi, 50, (Ekim) 1987, s. 9-108.

Seyahatnâmeler

Âşık Mehmed, Menâzirü’l-Avâlim (nşr. Mahmut Ak), I-III, TTK, Ankara 2007.

Evliya Çelebi Seyahanâmesi, II, İkdam Matbaası, İstanbul 1314/1896.

Evliya Çelebi Diyarbakırda (Der. Martin von Bruinessen, Hendrik Boeschoten/Çev. Tansel

Güney), İstanbul 2003.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi (haz. Seyit Ali Kahraman),7. Kitap/2 cilt, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul 2011.

Araştırma ve İncelemeler

Abdurrahman Şeref, “Öztemüroğlu Osman Paşa”, TOEM, 21, 22, 23, 24, 25, İstanbul 1329.

Abdurrahman Şeref, “Öztemüroğlu Osman Paşa’nın Bir Mektubu”, TOEM, VIII/43,

İstanbul 1333.

ABDÜSSELAM, İbrahim, Yemen Seyahatnamesi ve Coğrafya-yı Nebâtiyesi, İstanbul

2008.

AHMADOV, Shahı, Azerbaycan’da Şiîliğin Yayılma Süreci, Ankara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2005.

Ahmed Raşid, Tarih-i Yemen ve San’a, I-II, İstanbul 1291/1874-1875 .

AKA, İsmail, “Şahseven’ler”, Makaleler (Yay. haz. E. Semih Yalçın-Şarika Gedikli), III,
Berikan Yayınevi, Ankara 1981, s. 75-77.
__________, “Tahmasb I”, Makaleler (Yay. haz. E. Semih Yalçın-Şarika Gedikli), III,
Berikan Yayınevi, Ankara 1981, s. 97-104.
Ali Emirî Efendi, Osmanlı Şark Vilâyetleri: Osmanlı Vilâyât-ı Şarkıyyesi (haz. A.Yuvalı-

A-Halaçoğlu), Babıali Kültür Yay., İstanbul 2008.

AŞURBEYLİ, Sara, Şirvanşahlar Devleti: VI.-XVI. Asırlar, Bakü 2006.


299

__________, “Şirvanşahlar”, DİA, XXXIX, İstanbul 2010, s. 211-213.

ATICI ARAYANCAN, Ayşe, “Karakoyunlu Sultanı Cihanşah’ın Şeyh Cüneyd’e Karşı

Aldığı Önlemler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, III/11, Bahar

2010, s.73-78.

Atıf Paşa, Yemen Tarihi, I-II, Manzume-i Efkâr Matbaası, İstanbul 1326.

AYAN, Ergin, “Kafkasya: Bir Etno-Kültürel Tarih Çözümlemesi”, Ordu Üniversitesi

Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, I/2, Aralık 2010, s. 19-50.

AYDIN, Dündar, “Osmanlı Devrinde XVI. Yüzyılda Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’nın Bir

Yıllık Bütçesi” OTAM¸ 8, Ankara 1997, s.393-477.

AYDIN, Mustafa, “Şirvan”, DİA, XXXIX, İstanbul 2010, s.204-206.

AZİMLİ, Dilaver, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı-Safevî İlişkilerini Etkileyen Faktör:

Volga-Hazar Ticaret Yolu”, CIEPO 6. Ara Dönem Sempozyumu, 14-17

Nisan, İzmir 2011, s. 181-193.

AZİZOV, Anar, “ Şeki”, DİA, XXXVIII, İstanbul 2010, s. 489-490.

BAKIR, Abdülhâlik, “Basra”, DİA, V, İstanbul 1992, s.108-111.

BALA, Mirza, “Gürcistan”, İA, IV, İstanbul 1988, s. 837-845.

__________, “Gence”, İA, IV, İstanbul 1988, s. 762-766.

BALDACCI, A., “Habeş Eyaleti”, İA, V/I, İstanbul 1964, s.3-6.

BARTHOLD, W., “Dağıstan”, İA, III, İstanbul 1977, s.451-456.


__________, “Şirvan”, İA, XI, İstanbul 1979, s. 571-573.

BAŞ, Gülsen, Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme, Yüzüncü Yıl

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Van 2006.

BAŞTÜRK, Sadettin, “Osmanlı Devleti’nin Yemen Hâkimiyeti ve Yemen’e Ulaşımda

Mısır’ın Rolü”, CIEPO 6. Ara Dönem Sempozyumu, 14-17 Nisan, Uşak

2011, s. 203-212.

BAYATLI, Nilüfer, XVI. Yüzyılda Musul Eyâleti, TTK, Ankara 1999.

__________, “Basra Eyaletinin Osmanlı Devleti İçin Önemi”, Türk Dünyası

Araştırmaları, 144, Haziran 2003, s.91-104.


300

__________, “XVI. Yüzyılda Güney Irak’ta Lahsa Eyaleti ve Osmanlı Hâkimiyeti”, Türk

Dünyası Araştırmaları, 155, Nisan 2005, s. 165-173.

BAYRAMLI, Zabil, “Azerbaycan Safevî Devleti’nin Askerî Teşkilâtı”, Tarihin Peşinde:


Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 4, 2010, s.213-226.
BAYUR, Y. Hikmet, Hindistan Tarihi: İlk Çağlardan Gürkanlı Devleti’nin Kuruluşuna

Kadar (1526), I, TTK, Ankara 1946.

BERKOK, İsmail, Tarihte Kafkasya, İstanbul Matbaası, İstanbul 1958.

BİLGE, Mustafa L., “Basra Körfezi”, DİA, V, İstanbul 1992, s.114-117.

__________, “Lahsa”, DİA, XXVII, İstanbul 2003, s.59-60.

__________, “San’a”, DİA, XXXVI, İstanbul 2009, s. 88-90.

BİLGİLİ, Ali Sinan, “Tebriz”, DİA, XL, İstanbul 2011, s. 219-222.

BİZBİRLİK, Alpay, 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği’nde Vakıflar, TTK,

Ankara 2002.

BLACKBURN , J.R., “Othman Pasha”, EI, VIII, Leiden, s.183-185.


__________, “Özdemir Pasha”, EI (New Edition), volume VIII, Leiden, s. 235-236.

BOSTAN, İdris, “Taiz”, DİA, XXXIX, İstanbul 2010, s.448-451.


BUNİYATOV, Z. Musa, “Azerbaycan”, DİA, IV, İstanbul 1991, s.317-322.

ÇAĞMAN, Filiz, “Şahnâme-i Selim Han ve Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, V, 1972-

1973, s. 424-433.

ÇİÇEK, Kemal, “Osman Paşa-Özdemiroğlu”, DİA, XXXIII, İstanbul 2007, s. 471-473.

DANZEL, Emeri van, “The Turks of Habeş Eyaleti İn A Yemenite Source, 1650”, CIEPO

VII Sempozyumu, Ankara (7-11 Eylül) 1986, s. 309-315.

DANİŞMEND, İ.Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, III, Türkiye Yay., İstanbul

1972.

DE VAUX, B.Carra, “Dâ’î”, İA, IV, İstanbul 1988, s.461-462.

DEDEYEV, Bilal, “Safevî Tarikatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri”, Uluslararası Sosyal

Araştırmalar Dergisi, I/5, Sonbahar 2008, s.205-223.

EMECEN, Feridun, “Çıldır”, DİA, VIII, İstanbul 1993, s.300-301.


301

__________, “XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı Devleti’nin Doğu ve Batı Siyaseti”, XV ve


XVI. Asırları Türk Devri Yapan Değerler (Ed. Abdülkadir Özcan), Ensar
Neşriyat, İstanbul 1997, s.125-154.
ERAVCI, Mustafa, “Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Nushatü’s-Selâtîn’de 1578-1579 Trans-

Kafkas Seferine Dair Eleştirileri ve Bunların Tarihî Önemi”,

Afyonkarahisar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, III/1, 2001, s. 31-40.

__________, “II. Şah İsmail Döneminde Doğu Anadolu’da Safavi Tehdidi”, Türkiye’nin

Güvenliği Sempozyumu, Elazığ (17-19 Ekim) 2001, s. 291-302.

ERDOĞAN ÖZÜNLÜ, Emine, “Mühimme Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İkinci

Yarısında Osmanlı-Kırım Hanlığı İlişkileri”, Türkiyat Araştırmaları

Dergisi, 27, Bahar 2010, s.489-503.

EREL, Şerafeddin, Dağıstan ve Dağıstanlılar, İstanbul Matbaası, İstanbul 1961.

ERGENÇ, Özer, “Nişancı Hamza Paşa’ya İlişkin Yeni Bilgiler”, Ankara Üniversitesi
DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XIII/24, Ankara 1963,
ss. 31-43.
EROĞLU, C.-BABUÇOĞLU, M. vd., Osmanlı Vilayet Salnâmelerinde Basra, Global
Strateji Enstitüsü Yay., Ankara 2005.
EROĞLU, Süleyman,“XVI. Yüzyılda Bir Mevlevî Şair Âsafî”, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 26,
Konya (Güz) 2009, s.71-92.
ERTAŞ, M.Yaşar, “Osmanlı Seferlerinde Olağandışı Bir Kışlak: Kastamonu”, OTAM, 18,
Ankara 2005, s.137-149.
FANSHAWE, H.C., “Gucarât”, İA, IV, İstanbul 1988, s. 919-820.

FARAH, Caesar E., “Organizing For The Second Conquest Of Yemen”, X. Türk Tarih

Kongresi, IV, Ankara (22-26 Eylül) 1986, s.1457-1472.

First International Conference of Aceh and Indian Ocean Studies, Banda (24-27

February) 2007, Aceh/Indonesia.

GAYIBOV, Seyran, “Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un Gülistan’ı İrem Eserinde Kırım

Tatarları ve Giraylar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, I/4,

(Yaz) 2008, s.218-229.


302

GOCHENOUR, David Thomas, The Penetration Of Zaydi Islam İnto Early Medieval

Yemen, Harward Univercity The Department Of Near Eastern Langueges

and Civilazitions (PhD.), Harward 1984.

GÖKALP, Yusuf, Zeydîlik ve Yemende Yayılışı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2006.

GÖKÇE, Cemal, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, Şamil

Eğitim ve Kültür Vakfı, İstanbul 1979.

GÖYÜNÇ, Nejat, Diyarbekir Beylerbeyliği’nin İlk İdarî Taksimatı”, Tarih Dergisi, 23,

(Mart) 1969, s23-34.

__________, "Yurtluk-Ocaklık Deyimleri Hakkında", Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu'na

Armağan, İstanbul 1991, s. 13-27.

__________, “Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, Belleten, LXV/243, (Ağustos) 2001, s.

655-660.

GROHMANN, A. “Tihâme”, İA, XII/I, İstanbul 1977, s. 281-282.

GÜMÜŞ, Nebi, XVI. Asırda Osmanlı-Gürcistan İlişkileri, Marmara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000.

GÜNDOĞDU, Abdullah, “Türkistan’da Osmanlı-İran Rekabeti (1583-1598)”, Uluslararası

Osmanlı Tarihi Sempozyumu, İzmir (8-10 Nisan) 2000, s.143-152.

GÜNDÜZ, Tufan, “Safevîler”, DİA, XXXV, İstanbul 2008, s. 451-457.

GÜNER, Zekai, "Antep Savunması ve Ali Şefik Özdemir Bey'in Faaliyetleri", Zonguldak

Kara Elmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, III/6, 2007,

s.49-65.

GÜZTOKLUSU, Yunus Murat, Elcezire ve Özdemir Harekatı; Kurtuluş Savaşı'nın Son

Cephesi, Ümit Yay., İstanbul.

__________, Musul Özdemir Harekatı, Pozitif Yay., İstanbul.

__________, Özdemir Bey'in Filistin-Suriye Kuvva-ı Milliyesi ve Elcezire

Konfederasyonu, Bengi Kitap Yay., İstanbul 2010.

HAMMER-PURGSTAL, J. von, Osmanlı Devleti Tarihi (haz. Mümin Çevik-Erol Kılıç),

VI, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1984.


303

HİNZ, Walter, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd: XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet

Haline Yükselişi (Çev. Tevfik Bıyıklıoğlu), TTK, Ankara 1992.

HÜMBET OĞLU, Necefli Tofiq, Qarakoyunlu ve Ağqoyunlu Dövletlerinin Tarixi

Müasir Türk Tarixşünaslığında, Çaşıoğlu Neşriyatı, Bakü 2000.

İLHAN, Mehdi, Diyarbakır Fatihi ve Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa”, Atatürk ve

Diyarbakır, Diyarbakır Üniversitesi Yay., Diyarbakır 1981, s.137-162.

İNALCIK, Halil, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve
Ahidnâme Meselesi” Belleten, VIII/30, Ankara (Nisan)1944, s. 185-230.
__________, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”,
Belleten, XII, Ankara (Nisan) 1948, s. 349-402.
__________, “Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Himayesi Altına Girmesi Meselesi”, III. Türk
Tarih Kongresi, Ankara 1948, s. 484-489.
__________, “Kırım Hanlığı”, İA, VI, İstanbul 1988, s.746-756.
__________, “Eyalet”, DİA, XI, İstanbul 1995, s.548-550.

İPÇİOĞLU, Mehmed, Kanunî Sultan Süleyman’ın Nahçıvan Seferi, Nobel Yay., Ankara

2003.

İŞBİLİR, Ömer, XVII. Yüzyıl Başlarında Şark Seferlerinin İaşe, İkmal ve Lojistik

Meseleleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış

Doktora Tezi, İstanbul 1997.

__________, “Nüzül”, DİA, XXXIII, İstanbul 2007, s. 311-312.

__________, "Kuyucu Murad Paşa", DİA, XXVI, İstanbul 2002, s.507-509.

__________, “Savaş ve Bölgesel Ekonomi: İran Savaşlarında Doğu Karadeniz ve Doğu

Anadolu”, OTAM, XXI, Ankara 2009, s.20-39.

JAHN, Karl, “Tebriz Doğu ile Batı Arasında Bir Ortaçağ Kültür Merkezi” (Çev. İsmail

Aka), DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XIII/24, 1980, s.

50-77.

KARAMANLI, Hüsamettin M., “Gürcistan”, DİA, XIV, İstanbul 1996, s.311-313.

KALLEK, Cengiz, “Men”, DİA, XXIX, İstanbul 2004, s. 105-107.

KILIÇ, Orhan, “Ocaklık Sancakların Osmanlı Hukukunda ve İdarî Tatbikatteki Yeri”, Fırat

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XI/1, Elazığ (Ocak) 2001, s.257-274.


304

__________, “Ocaklık”, DİA, XXXIII, İstanbul 2007, s. 317-318.

KILIÇ, Remzi, “Osmanlı Padişahı III. Murad ve Özbek Hükümdarı II. Abdullah Han

Dönemi Osmanlı-Türkistan Dayanışması”, Bilig Dergisi, 10, Ankara (Yaz)

1999.

__________, “Osmanlı-Özbek Siyasi İlişkileri (1530-1555)”, Türk Kültürü Dergisi, yıl 37,

sayı 437, Ankara (Eylül) 1999, s. 523-534.

__________, “Yavuz Sultan Selim Devri (1512-1520) Osmanlı-Özbek Münasebetleri”,

Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dergisi, I, Bişkek-Kırgızistan 2001, s. 88-102.

__________, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı–İran Siyasi Antlaşmaları, Tez Yay.,

İstanbul 2001.

__________, Kanunî Devri Osmanlı-İran Münasebetleri (1520-1566), IQ Kültür Sanat

Yay., İstanbul 2006

__________, “Osmanlı Devleti’nin İran Politikası (16. ve 17. Yüzyıllar)”, Türk Dış

Politikası Osmanlı Dönemi, I-II, (Ed. Mustafa Bıyıklı), İstanbul 2008, s.

75-116;

__________, “Bağdat’ın Osmanlı Hâkimiyetine Girmesi ve Kanunî’nin Bağdat’taki

Faaliyetleri”, Uluslar Arası Bağdat Sempozyumu, İstanbul (7-9 Kasım)

2008.

Kırımlı Abdullahoğlu Hasan, “İkinci Mehmed Giray Han”, Azerbaycan Yurt Bilgisi

Dergisi, III, İstanbul 1934, s.15-19; 103-108.

KIRZIOĞLU, Fahrettin, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), TTK, Ankara

1998.

KURTOĞLU, Fevzi, “XVI. Asırda Hind Okyanusunda Türkler ve Portekizliler”, II. Türk

Tarih Kongresi, İstanbul (20-25 Eylül) 1937, s. 911-923.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Osmanlı Devleti’nin Şah İsmail’in Şiî Propagandacılarına

Halvetiyye İle Karşı Koyma Politikası”, XIII. Türk Tarih Kongresi, IIII/ I,

Ankara (4-8 Ekim) 1999, s. 435-444.


305

KÜTÜKOĞLU, Bekir, Osmanlı-İran Siyasî Münâsebetleri (1578-1612), İstanbul Fetih

Cemiyeti Yay., İstanbul 1993,

__________, “Şah Tahmasb’ın III. Murad’a Cülûs Tebriki”, Vekayi‘nüvis-Makaleler,

İstanbul Fetih Cemiyeti Yay. İstanbul 1994.

__________, “Şah I.Tahmasb, (1514-1576)”, Vekayi‘nüvis Makaleler, İstanbul Fetih

Cemiyeti Yay., İstanbul 1994, s. 297-317.

__________, “Mustafa Paşa (-Lala, Kara-)”, Vekayi‘nüvis Makaleler, İstanbul Fetih

Cemiyeti Yay., İstanbul 1994, s. 333-340.

__________, “Sultan III. Murad”, Vekayi‘nüvis Makaleler, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay.,

İstanbul 1994, s. 225-268.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat, “1869’da Faal İstanbul Medreseleri”, TED, 7-8, İstanbul 1976-

1977, s. 277-392.

MALCOLM, Sir John, The History of Persia, volume I, John Murray, Albemarle-Street,

London 1829.

Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, III, IV, (haz. Nuri Akbayar-Transkripsiyon Seyit Ali

Kahraman), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1996.

Mehmed Ziya, İslam Âlemi: Tarih-i Açe, İstanbul 1317.

Mehmet Halit, “Evliya Çelebi’ye Göre Azerbaycan Şehirleri”, Azerbaycan Yurt Bilgisi

Dergisi, III, İstanbul 1934, s. 206-211.

MUHAMMEDOĞLU, Aliyev Salih, “Derbend”, DİA, IX, İstanbul 1994, s. 164-166.

__________, “Demirkapı”, DİA, IX, İstanbul 1994, s.153-154.

__________, “İran”, DİA, XXII, İstanbul 1995, s. 400-409.

MİNORSKY, Viladmir, “Tebriz”, İA, XII/I, İstanbul 1979, s. 82-98.

__________, “Tiflis”, İA, XII/I, İstanbul 1979, s.264-279.

MUGHUL, Muhammed Yakub, Kanunî Devri Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ve

Osmanlı Hint Müslümanları Münasebetleri (1517-1538), Fetih Yayınevi,

İstanbul 1974.
306

NADiR NEJAD, Nadir, İran Kaynaklarına Göre Osmanlı-Safevî Münasebetleri, Atatürk

Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Basılmamış Doktora

Tezi, Erzurum 1986.

ORHONLU, Cengiz, “ XVI. Asrın İlk Yarısında Kızıldeniz Sahillerinde Osmanlılar”, Tarih

Dergisi, XII/16, (Eylül) 1961, s.1-24.

__________, “Osmanlıların Habeşistan Siyaseti”, Tarih Dergisi, XV/20, İstanbul (Mart)

1965, s. 39-54.

__________, “1559 Bahreyn Seferine Aid Bir Rapor”, Tarih Dergisi, XVII/22, İstanbul

1967, s. 1-16.

__________, “Hint Kaptanlığı ve Pîrî Reis”, Belleten, XXXIV/134, Ankara (Nisan) 1970,

235-254.

__________, “Seydî Ali Reis”, TED, 1, İstanbul (Ekim) 1970, s.39-56.

__________, “Habeş Eyaleti”, DİA, XIV, İstanbul 1996, s.364-367.

__________, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, TTK, Ankara

1996.

ORHONLU, C.-IŞIKSAL, T., “Osmanlı Devrinde Nehir Nakliyatı Hakkında Araştırmalar,

Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, Tarih Dergisi, XIII/17-18, İstanbul

1963, s. 77-102.

ÖNALP, Ertuğrul, “Hadım Süleyman Paşa’nın 1538 Yılındaki Hindistan Seferi”, OTAM,

23, 2010, s. 195-239.

ÖZBARAN, Salih, “XVI. Yüzyılda Basra Sahillerinde Osmanlılar Basra Beylerbeyliğinin

Kuruluşu”, Tarih Dergisi, 25, İstanbul 1971, s.51-72.

__________, “Osmanlı İmparatorluğunun Hindistan Yolu XVI. Asırda Ticaret Yolları

Üzerinde Türk-Portekiz Rekabeti, Tarih Dergisi, 31, İstanbul (Mart) 1977,

s.65-146.

__________, Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2004.

ÖZCAN, Abdülkadir, “Kurçi”, DİA, XXVI, İstanbul 2002, s. 441.

ÖZERGİN, M. Kemal, “Osman Paşa’nın Şirvan Seferi ile İlgili Üç Manzûme”, TED, II,

İstanbul 1971.
307

ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, “Osmanlı İranı I: Batı İran ve Azerbaycan Tarihi Hakkında

Osmanlı Tahrir Kayıtları: Coğrafî ve İdarî Taksimat” Ankara Üniversitesi

DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XXII/34, Ankara

2003, s.83-106.

ÖZTUNA, Yılmaz, Devletler ve Hanedanlar Türkiye, II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara

1996.

ÖZTÜRK, Yücel, Osmanlı İdaresinde Kefe 1475-1600, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara

2000.

RIHTIM, Mehmet, “Azerbaycan Tarihi İçin Bir Kaynak Eser: Şecâ’atnâme ve XVI. Asırda

Bakü”, Journal Of Qafqaz University, 20, 2007, s.34-41.

Safvet Bey, “Bir Osmanlı Filosunun Sumatra Seferi”, TOEM, II/10 s. 604-614; II/11,

İstanbul 1327, s.678-683.

__________, “Hazar Denizi’nde Bir Osmanlı Sancağı”, TOEM, XIV, İstanbul (Haziran)

1328, s.857-861.

__________, “Bahreyn’de Bir Vak’a”, TOEM, III, İstanbul (Şubat)1328, s. 1139-1145.

SARICAOĞLU, Fikret, “Melek Ahmed Paşa”, DİA, XXIX, İstanbul 2004, s.42-44.

SAVORY, Roger, “İsmail II”, EI2, volume II, Leiden 1978, s.188.

__________, “The Lords Of Erdebil”, İran Under The Safavids¸ Cambridge University

Pres, Cambridge 1980, s.1-26.

__________, “Theocratic State: The Reing Of Shah İsmail I (1501-1524), İran Under The

Safavids, Cambridge University Pres, Cambridge 1980, s.27-49.

__________, “Emergence Of The Modern Persian State Under The Safavids”, Studies on

The History of Safawid Iran, London 1987.

__________, “Some Notes on The Provincial Administration of The Early Safawid Empire”,

Studies on The History of Safawid Iran, London 1987.

__________, “Iran”, EI2, volume II, s. 33-43.


SIRMA, İ. Süreyya, Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, Düşünce Yay.,

İstanbul 1980.
308

SİDDİQİ, İqtidar Husain, “Hindistan Müslüman Sultanları ile Osmanlılar Arasında Kültürel
ve Diplomatik İlişkiler”, XV ve XVI. Asırları Türk Asrı Yapan Değerler
(Ed. Abdülkadir Özcan), Ensar Neşriyat, İstanbul 1997, s.115-124.
SOUCEK, Svat, "Ottoman Naval Policy Indian Ocean", X. Türk Tarih Kongresi, IV, 1986,

s.1443-1446.

SÖYLEMEZ, Faruk, “Anadolu’da Sahte Şah İsmail İsyanı”, Sütçü İmam Üniversitesi

Sosyal Bilimler Dergisi, 17, 2004/2, s.71-90.

STRİPLİNG, George William Frederick, The Ottoman Turks And The Arabs (1511-

1574), Porcupine Pres, Philadelphia 1977.

STROTHMANN, R., “Zeydîyye”, İA, XIII, İstanbul 1978, s.549-551.

SÜMER, Faruk, Safevî Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin

Rolü, TTK, Ankara 1976.

SYKES, Lieut-Col P. M., A History of Persia, Macmillan And Co., Limited, London 1915.

ŞAH, Razaulhak, “Açi Padişahı Sultan Alâeddin’in Kanunî Sultan Süleyman’a Mektubu”,

Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi,

V/8, Ankara 1967, s.373-411.

ŞAKİROĞLU, Mahmut H., "Sinan Paşa-Cığalazâde", DİA, VII, s.525-526

TANSEL, Selahattin, Yavuz Sultan Selim, MEB Yay., Ankara 1969.

TBMM Albümü: 1920-2010, cilt I (1920-1959), Ankara 2010.

TAŞDEMİR, Mehmet, “XVI. Yüzyılda Lâhsa ve Katıf Kazası”, Uluslar Arası Osmanlı

Tarihi Sempozyumu, İzmir 2000, s.229-255.

TEKİNDAĞ, Şehabeddin, “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim’in

İran Seferi”, Tarih Dergisi, XVII/22, İstanbul 1967, s.49-78.

__________, “Suveyş’de Türkler ve Selman Reis’in Arızası”, Belgelerle Türk Tarihi

Dergisi, I/9, (Ağustos) 1968, s.77-80.

TOGAN, A. Zeki Velîdî, “Azerbaycan’ın Tarihî Coğrafyası”, Azerbaycan Yurt Bilgisi

Dergisi, I, İstanbul 1932, s. 35-48; 69-83.

__________, “Azerbaycan’ın Tarihî Coğrafyası, Azerbaycan Yurt Bilgisi Dergisi, III,

İstanbul 1934, s. 124-131;145-156.


309

TURAN, Şerafettin, “Lala Mustafa Paşa Hakkında Notlar ve Vesikalar”, Belleten, XXII/88,
1958, s.551-593.
__________,“Süleyman Paşa, Hadım”, İA¸ XI, İstanbul 1977, s.194-197.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi, II, TTK, Ankara 1988.

__________, Osmanlı Tarihi, III/II, TTK, Ankara 1988.

__________, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, TTK, Ankara 1988.

ÜNAL, M. Ali, “16. ve 17. Yüzyıllarda Diyarbakır Eyaletine Tabi Sancakların İdarî

Statüleri”, Ziya Gökalp Dergisi, 44, Ankara (Aralık) 1986.

ÜSTÜN, İsmail Safa, “İran”, DİA, XXII, İstanbul 1995, s.400-409.

VATANDAŞ, Aydoğan, Monşer-Saklı Seçilmişler, İstanbul 2009.

YAVUZ, Hulûsi, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de Osmanlı Hakimiyeti (1517-1571),

Serbest Matbaası, İstanbul 1984.

__________, “XVI. Asır İslâm Dünyasında Osmanlı-Portekiz Mücadelesinin Sebepleri”,

Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 31, İstanbul 1985, s.49-

77.

YILMAZÇELİK, İbrahim, “XVIII. Yüzyıl ile XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır

Eyaletinin İdarî Yapısı ve İdarî Teşkilatı”, Ankara Üniversitesi DTCF

Tarih Araştırmaları Dergisi, XVIII/29, Ankara 1997, s. 217-237.

__________, “Osmanlı Hâkimiyeti Süresince Diyarbakır Eyaleti Valileri (1516-1838)”,

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, X/1, Elazığ 2000, s. 233-287.

Sözlükler
DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat (haz. Aydın Sami

Güneyçal), Aydın Kitabevi, Ankara 2008.

Osmanlı Yer Adları Sözlüğü (haz. Tahir Sezen), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel

Müdürlüğü Yay., Ankara 2006.

PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarihi Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, MEB Yay.,

İstanbul 1993.

Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, Çağrı Yay., İstanbul 2004.


310

EKLER

Ek1: Fatih Paşa (Kurşunlu) Cami Kitabesi


311

Ek2: Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Türbesi


312

Ek3: Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Türbesi


313

Ek4: Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Türbesi


314

Ek5: Osman Paşa’nın Kabe-i Şerif’i Ziyareti

Şecâ’atnâme, s.71.
315

Ek6: Aras Han'la Yapılan Muharebede Katledilen ve Esir Alınan Kızılbaşlar

Şeca'âtnâme, s.127.
316

Ek7: Gazi Giray'ın Şah'ın Oğlu Hamza Mirza İle Muharebesi

Şeca'âtnâme, s.151.
317

Ek8: Osman Paşa Demirkapı Kalesi’ne Girebilmek İçin Kaledekilerin İsteği Üzerine
Elini Kapının Arasından Uzazıtrken

Şecâ’atnâme, s.160.
318

Ek9:İmam-Kulu Han’ın Sarayının Duvarındaki Resimde Osman Paşa ile Dövüşürken

Şecâ’atnâme, s.323.
319

Ek10: Osman Paşa'nın İmam-Kulu Han'la Muharebesi

Şeca'âtnâme, s.345.
320

Ek11: Şemahı Kalesi ve Osman Paşa'nın Şamî Mustafa Paşa'yı Şemahı Beyliğine
Tayini

Şeca'âtnâme, s.364.
321

Ek12: Osman Paşa'nın Demirkapı'dan Ayrılırken Cafer Paşa'yı Şirvan'da Muhafız ve


Serdar Tayin Edişi

Şeca'âtnâme, s.367.
322

Ek13: Dağıstan-Kefe Yolunda Ruslarla Yapılan Mücadele

Şeca'âtnâme, s.371.
323

Ek14: Dağıstan-Kefe Yolunda, Donan Kuban Nehri'nden Osman Paşa'nın


Tahtırevanla Geçirilişi

Şeca'âtnâme, s.391.
324

Ek15: Kefe'de Kırım Hanı Mehmed Giray'la Yapılan Mücadele

Şeca'âtnâme, s.425.
325

Ek16: Osman Paşa ve Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa'nın Kırım Hanı İslam Giray'la
Vedalaşması

Şeca'âtnâme, s.432.
326

Ek17: Osman Paşa'nın Sadrazam Siyavuş Paşa'nın Huzuruna Kabulü

Şeca'âtnâme, s.457.
327

Ek18: Osman Paşa'nın Tebriz'de Hasta Yatağındayken Hadım Cafer Paşa'yı Tebriz
Muhafazasına Tayin Etmesi

Şeca'âtnâme, s.557.
328

Ek19: Osman Paşa'nın Cenazesinin Tebriz'den Anadolu'ya Getirilişi ve Şah-oğlu


Hamza Mirza ile Muharebe

Şeca'âtnâme, s.562.
329

Ek20: Özdemiroğlu Osman Paşa ahfadından İlhan Özdemiroğlu'nun ölüm ilanı

Milliyet, 19.06.1972, s.11.


330

Ek21: Osman Paşa'nın ahfadından Osman Özdemiroğlu'nun Vukuatlı Nüfus Örneği


331

ÖZGEÇMİŞ

Reyhan ŞAHİN ALLAHVERDİ

Tarih Ana Bilim Dalı, Yeniçağ Programı

Doktora Tezi

Eğitim

Doktora: 2012 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Tarih Ana Bilim Dalı, Yeniçağ Programı

Yüksek Lisans: 2006 Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Bilim

Dalı, Yakın Çağ Ana Bilim Dalı

Lisans: 2003 Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

Lise: 1998 Açıköğretim Lisesi

Kişisel Bilgiler

Doğum Yeri ve Yılı: İstanbul-1977

Yabancı Dil: İngilizce

You might also like