Professional Documents
Culture Documents
1
A m e r i k a ' n ı n t r o p i k b ö l g e l e r i n d e y e t i ş e n b i r bitki t ü r ü . (Çev.)
1
M e t i n d e İngilizce: Görkem içinde dirilince. (Çev.)
zarları üstüne uzanıp düşüncelere daldığı hamaktan başka
eşyası olmayan bir ev. Biri onu zengin olmakla suçladığın-
da hiç kimse kendisinden daha iyi niteleyemezdi onu:
"Zengin değilim," diyordu, "parası olan bir yoksulum
ben; bunlar başka başka şeyler."
Bir kez, birisinin bir konuşma sırasında, bilinçli delilik
diye övdüğü bu garip yaşama biçimi, onun Florentino
Ariza'da, ne kendisinden önce ne de daha sonra hiç kimse-
nin görmediği bir şeyi ânında görmesini sağladı. Florenti-
no Ariza'nın, o iç karartıcı görünüşü, boşa geçmiş yirmi al-
tı yaşıyla iş istemek için bürosuna geldiği günden başlaya-
rak, en gözü pek birini bile dize getirecek bir asker disipli-
niyle sınadı onu. Onu yıldırmayı başaramadı. XII. Leön
Amca, yeğeninin direncinin geçimini sağlama zorunlulu-
ğundan değil, babasından aldığı keçi inadından da değil,
ne bu dünyada, ne de öte dünyada hiçbir tersliğin sarsa-
mayacağı bir aşk tutkusundan geldiğine hiç kuşku duyma-
dı.
En kötü yıllar, onu Genel Yönetim yazmanlığına ata-
dıkları yıllar oldu; tam ona göre biçilmiş kaftan gibi görü-
nüyordu bu iş. XII. Leön'un eski müzik öğretmeni olan Lo-
tario Thugut, yeğenine yazı-çiziyle ilgili bir iş vermesini
öğütlemişti ona; çünkü okuduğu kötü kitaplar iyilerinden
çok olsa da, bütünüyle bıkmaz usanmaz bir yazın okuyu-
cusuydu. XII. Leön Amca, onun, yeğeninin okuduklarının
kötü niteliğine ilişkin sözlerine aldırmadı; çünkü Lotario
Thugut, onun hakkında da, en kötü şan öğrencisi olduğu-
nu, ama mezartaşlarını bile ağlattığını söylüyordu. Bunun-
la birlikte, Alman en az düşündüğü konuda haklı çıktı;
Florentino Ariza ne olursa olsun, her şeyi öyle büyük bir
coşkuyla yazıyordu ki, resmî belgeler bile aşk mektupları-
nı andırıyordu. A Yükleme formları, bundan kaçınmak için
ne denli çaba harcarsa harcasın, kafiyeli oluyordu; sıradan
iş mektuplarının, etkilerini ortadan kaldıran bir şiirselliği
vardı. Amca, bir gün büroda, elinde imzalama yiğitliğini
gösteremediği bir deste mektupla yeğeninin karşısında
belirdi ve ruhunu kurtarması için ona son bir şans daha
verdi.
"Bir iş mektubu yazmayı başaramazsan, limana çöp
. toplamaya gidersin," dedi.
Florentino Ariza bu meydan okuyuşu kabul etti. Tica-
ri düzyazının dünyasal yalınlığım öğrenmek için olağanüs-
tü bir çaba harcadı; noter arşivlerindeki örnekleri, bir za-
manlar moda olan şairlere öykünürken yaptığı gibi, büyük
bir özenle taklit etti. Boş saatlerini, Yazıcılar Kapısı'nda,
okuması yazması olmayan âşıkların kokulu mektuplar
yazmâlarına yardım ederek, yüreğindeki, gümrük yazıla-
rında kullanamadığı sayısız aşk sözcüğünü kâğıda döke-
rek geçirdiği dönemdi o dönem. Ama aradan altı ay geçti-
ği halde, tüm çabalarına karşın, o inatçı kuğunun boynunu
koparmayı başaramamıştı. Böylece, XII. Leön Amca ikinci
kez onu azarladığında, yenilgiyi kabul etti, ama belli bir
gururla.
"Beni ilgilendiren tek şey aşk," dedi.
"işin kötüsü," dedi amcası, "ırmak taşımacılığı olma-
dan aşk olmaz."
Onu rıhtımda çöp toplamaya gönderme tehdidini ger-
çekleştirdi, ama yerini buluncaya dek işinde onu basamak
basamak yücelteceğine söz verdi. Öyle de oldu. Ne denli
çetin, ne denli küçültücü olursa olsun hiçbir iş yıldırmadı
onu; ne acınacak derecede düşük ücreti gönül gücünü ek-
siltti, ne üstlerinin nobranlığı karşısında bir an olsun so-
ğukkanlılığını yitirdi. Ama masum da değildi: Yoluna çı-
kan her şey, umarsız bir görünüşün ardında, her şeye gücü
yeten bir kararlılığın sonuçlarına boyun eğiyordu. XII.
Leön Amca'nın, şirketin hiçbir gizini öğrenmeden kalma-
sın diye öngördüğü ve istediği gibi, otuz yıl süren bir bağ-
lılık, her türlü sınamadan geçmiş bir direngenlikle tüm iş-
lerde çalıştı. Bunların hepsini de takdire değer bir yete-
nekle yerine getirdi, şiir sanatıyla öylesine çok ilişiği olana
bu gizemli çözgünün her ipliğini tek tek inceledi, ama en
çok istediği savaş madalyasını alamadı: Kabul edilebilir
tek bir iş mektubu bile yazamadı. Kendisi istemeden, far-
kına bile varmadan, yaşamı, hiç kimsenin ozanlardan da-
ha sağduyulu, daha dik kafalı bir taş kesici, daha aydın ve
tehlikeli bir yönetici olamayacağını son soluğunu verince-
ye dek durmadan söylemiş olan babasını haklı çıkardı. En
azından, boş zamanlarında ona babasından söz etme alış-
kanlığım edinmiş olan amcası XII. Leön'un anlattığı kada-
rıyla. Babasımn, amcasından edindiği imgesi, bir işada-
mından çok bir düşçünün imgesiydi.
V. Pio Loayza'nın bürosunu işten çok zevk için kullan-
dığını, pazar günleri bir gemiyi karşılamak ya da uğurla-
mak bahanesiyle evden sıvışmak için her zaman dümen
çevirdiğini anlattı ona. Dahası: Antrepoların bulunduğu
avluya ıskartaya çıkarılmış bir kazan kurdurmuştu; karısı
o dolaylarda olduğunda biri kazanın buharlı düdüğünü
seyrüsefer şifresiyle çakyordu. XII. Leön Amca, bazı he-
saplar yaptıktan sonra, Florentino Ariza'nm tohumunun,
bir pazar öğleden sonrasının boğucu sıcağında, kapısı iyi
kapanmamış çalışma odasmda bir yazı masasının üstünde
atıldığına kanaat getirmişti; karısı evinde oturmuş, hiçbir
zaman var olmayan bir geminin veda düdüğünü işitirken.
Karısı gerçeği öğrendiğinde, bu alçaklığını kocasına ödet-
mek için artık çok geç kalmıştı; çünkü çoktan ölmüştü ko-
cası. Kocasmdan sonra, bir çocuğu olmadığı için içi acıyla
yana yana, piçin sonsuza dek lanetlenmesi için Tanrı'ya
yakararak uzun yıllar yaşadı.
Babasınm imgesi tedirgin ediyordu Florentino Ariza'-
yı. Annesi, ticarete hiçbir eğilimi olmayan, ağabeyi, ırmak
taşımacılığının öncüsü, Alman komodor Juan B. Elbers'in
çok yakın iş ortaklarından biri olduğu için sonunda ticaret-
te karar kılan bir büyük adam olarak söz etmişti ondan.
Mesleği aşçılık olan, aynı annenin ayrı ayrı erkeklerden
edindiği yasadışı çocuklardı; hepsi de, ermişlerin yaşamı-
na ilişkin kitaplardan rasgele seçilmiş bir papanın adıyla
birlikte onun soyadını taşıyorlardı; XII. Leön Amca dışın-
da; çünkü o doğduğunda tahtta bulunan papanın adıydı
bu. Florentino, tümünün anne tarafından dedeleriydi, böy-
lece bu ad, bir papalar kuşağını atlayarak ta Trânsito
Ariza'nm oğluna dek ulaşmıştı.
Florentino Ariza, babasının, bazıları Trânsito Ariza'
dan esinlenmiş şiirler yazdığı, yaprakları kırık kalp resim-
leriyle süslenmiş bir defteri çocukluğundan beri saklamış-
tı. iki şey şaşırtmıştı onu. Biri, babasının elyazısının ken-
disininkine benzemesiydi; Florentino Ariza elyazısımnı, bir
elkitabmdaki yazılar içinde en hoşuna gideni olduğu için
seçmiş olsa da. Öteki de, babasının, daha o doğmadan çok
önce, bir deftere yazdığı, kendisinin olduğunu sandığı bir
tümce: Beni en çok üzen ölüm değil, aşk yüzünden ölme-
mek,
Babasmın iki resmini de görmüştü; tek resimleriydi
bunlar onun. Biri, çok gençken, onu ilk gördüğü zamanki
yaşmda Sanda Fe'de çekilmiş bir resim: sırtında ayı postu-
nu andıran bir pardÖsü, kopuk bacaklarından başka bir şe-
yi kalmamış bir yontunun altlığına dayanmış. Başında bir
kaptan kasketiyle yanında duran oğlan çocuğu da XII.
Leön Amca'ydı. ikinci fotoğraf, babasını sayısız savaşlar-
dan kim bilir hangisinde, bir grup savaşçı arasmda göste-
riyordu: En uzun tüfek onunkiydi, resimden bıyıklarına
sinmiş barut kokusu yayılıyordu. Öteki kardeşleri gibi o da
Liberal ve Mason'du; buna karşın oğlunun papaz okuluna
girmesini istiyordu. Florentino Ariza, babasıyla kendisi
arasmda söyledikleri benzerliği bulmuyordu, ama XII.
Leön Amca'mn dediğine göre, yazılarının şiirselliğinden
ötürü Beşinci Pio'yu da kınıyorlardı. Ne olursa olsun, ne
resimlerinde benziyordu ona, ne anılarında, ne annesinin
yaptığı, aşkla yüceltilmiş resimlerine, ne de XII. Leön Am-
ca'mn ince acımasızlığıyla betimlediği imgeye uyuyordu.
Ama Florentino Ariza, yıllar sonra, aynanın önünde saçla-
rını tararken keşfetti bu benzerliği; bir erkeğin babasına
benzemeye başladığında yaşlanmaya başladığını da ancak
o zaman anladı.
Calle de las Ventanas'ta ona ilişkin hiçbir anısı yoktu.
Trânsito Ariza'yla aşklarının başladığı ilk günlerde bir sü-
re orada yattığını, ama doğduktan sonra onu görmeye gel-
mediğini biliyor gibiydi. Vaftiz kaydı uzun yıllar tek geçer-
li kimlik belgesiydi; bizler için de, Florentino Ariza için de;
muayene için saat tam dörtte geleceğine söz verdi. Kız şa-
ş ı r d ı , bu düzeyde bir doktorun onun olanaklarının çok üs-
Kolera G ü n l e r i n d e A ş k 289/19
men tanırdı. Yanından hiç eksik olmayan kocasıyla birlik-
te onun tam arkasında oturduğunu biliyor, sıcak, düzenli
soluk alıp verişlerini işitiyor, sağlıklı soluğunun arıttığı ha-
vayı aşkla içine çekiyordu. Son ayların çöküntüsü içinde
tasarladığmca, ölüm kurdunun için için oyduğu biri gibi
duyumsamadı onu; bir kez daha, Minerva tuniğinin altın-
da ilk çocuğunun tohumuyla yuvarlaklaşmış karnıyla, ışıl
ışıl, mutlu dönemindeki gibi canlandırdı onu kafasında.
Beyazperdeden taşan tarihsel felaketlere tam anlamıyla
yabancı, arkasına bakmadan görüyormuşçasına tasarlıyor-
du onu. içinin derinliklerinden ona ulaşan badem kokusu-
nu hazla içine çekiyor, sinemadaki kadınların aşklarının
nasıl olup da gerçek yaşamdaki aşklardan daha az acılı ol-
duğu konusunda onun ne düşündüğünü merak ediyordu.
Filmin bitmesine az kala, birden, bir sevinç parıltısıyla, öy-
lesine çok sevdiği bir insana hiçbir zaman bu denli uzun
süre, böyle yakın olmadığının bilincine vardı.
Işıklar yanınca başkalarının ayağa kalkmalarını bek-
ledi. Sonra çarçabuk ayağa kalktı, film boyunca çözdüğü
yelek düğmelerini dalgın dalgın ilikleyerek döndü; dördü
birbirlerine öyle yakındılar ki, içlerinden biri istemese de
selamlaşmak zorunda kaldılar. Juvenal Urbino iyi tanıdığı
Leona Cassiani'yi selamladı önce; sonra her zamanki ince-
liğiyle Florentino Ariza'nın elini sıktı. Fermina Daza nazik
bir gülümseyişle gülümsedi onlara; nezaketin Ötesinde bir
anlam taşımayan, ama gene de onları daha önce birkaç kez
görmüş, kim olduklarını bilen, bu yüzden de kendisine ta-
nıştırılmaya gerek duymayan birinin gülümseyişiyle. Leo-
na Cassiani, bir melez inceliğiyle karşılık verdi. Florentino
Ariza ise, onu görünce donakaldığı için ne yapacağını bile-
medi.
Başka bir*kadın vardı karşısında. O günlerde moda
olan o korkunç hastalığın izi bile yoktu yüzünde, ne de
başka bir hastalığın; bedeni en güzel yıllarının ağırlığını
ve çevikliğini koruyordu, ama son iki yılının, kötü yaşan-
mış on yılın çetinliğiyle geçtiği açıktı. Yanaklarına düşen
kıvırcık perçemli kısa saçlar yakışıyordu ona, ama saçları
artık bal renginde değil, alüminyum rengindeydi; çekik
güzel gözleri, haminne gözlüğünün ardında ışığını yarı ya-
rıya yitirmişti. Florentino Ariza, onun sinemadan çıkan ka-
labalığın içinde, kocasının kolunda uzaklaştığını gördü;
onu bir topluluk içinde, sırtında yoksulların kullandıkları
gibi bir şal, ayaklarında terliklerle görmekten şaşkınlık
duydu. Ama en çok içine dokunan, kocasının, kolundan tu-
tup ona çıkış yolunu göstermek zorunda kalması oldu; bu-
na karşın yüksekliği hesaplayamadı, az kalsın kapının eşi-
ğine takılıp düşüyordu.
Florentino Ariza yaşlılığın bu tökezlemelerine karşı
çok duyarlıydı. Daha gençken, parklarda okuduğu kitap-
tan başını kaldırıp yaşlı çiftlerin karşıdan karşıya geçmek
için birbirlerine yardım edişlerini gözlerdi; bu yaşam ders-
leri onun kendi yaşlılığının kurallarını sezmesine yaramış-
tı. O gece sinemada Doktor Juvenal Urbino'nun yaşındaki
erkekler bir çeşit güz gençliğiyle yeniden doğuyorlar, saç-
larına düşen ilk aklarla daha saygın görünüyorlar, özellik-
le genç kadınların gözünde daha becerikli, daha baştan çı-
karıcı oluyorlardı; oysa geçkin karıları neredeyse kendi
gölgelerine takılıp tökezlememek için kocalarının kolları-
na asılmak zorunda kalıyorlardı. Ama- aradan birkaç yıl
geçtikten sonra, kocaları ansızın ruhça ve bedence aşağılık
bir yaşlılığın uçurumuna yuvarlanıyorlar, o zaman, açması
körler gibi kollarına girip erkeklik onurları incinmesin di-
ye, basamakların iki değil, üç olduğunu, sokağın ortasında
bir su birikintisinin bulunduğunu, kaldırımın üstündeki
şeyin ölü bir dilenci olduğunu kulaklarına fısıldayan, bü-
yük bir çabayla, son yaşam ırmaklarının tek geçidiymişçe-
sine karşıdan karşıya geçmelerine yardım eden, kendileri-
ni toparlamış karıları oluyordu. Florentino Ariza bu ayna-
da kendini öyle çok görmüştü ki, kendini bir kadının ko-
lunda taşıtmak zorunda kalacağı o aşağılık yaştan korktu-
ğu kadar ölümden korkmuyordu artık. O gün, ancak o
gün, Fermina Daza'ya kavuşma umudundan vazgeçmek
zorunda kalacağını biliyordu.
Bu karşılaşma Florentino Ariza'nm uykusunu kaçırdı.
Leona Cassiani'yi evine arabayla götürecek yerde, adımla-
rının taş döşeli yollarda tıpkı atnalları gibi yankılandığı es-
ki kentin içinden geçerek, yaya eşlik etti ona. Açık pence-
relerden uçucu ses kırıntıları, yatak odalarının gizlilikleri,
gizemli akustiğin büyüttüğü sevişme hıçkırıkları, uykuya
dalmış ara sokaklardan yaseminlerin sıcak kokusu sızıyor-
du. Bir kez daha, Florentino Ariza, Fermina Daza'ya duy-
duğu bastırılmış aşkını Leona Cassiani'ye açıklamamak
için tüm gücünü toplamak zorunda kaldı. Yan yana, karar-
lı adımlarla, yaşlı sevgililer gibi birbirlerini telaşsızca seve-
rek yürüyorlardı; Leona Cassiani, Cabiria'nın güzellikleri-
ni, Florentino Ariza ise kendi mutsuzluğunu düşünerek.
Plaza de la Aduana'ya bakan bir balkonda bir adam şarkı
söylüyor, şarkısı birbirine zincirlenen yankılarla tüm çev-
reye yayılıyordu. Cuando yo cruzaba por las olas inmensas
del marJ Calle de los Santos de Piedra'da tam evinin önün-
de ondan ayrılacağı sırada Florentino Ariza, Leona
Cassiani'den, onu bir konyak içmeye çağırmasını istedi.
Böyle bir durumda ikinci kez istiyordu bunu. İlkinde, on
yıl önce, "Bu saatte gelirsen, hep kalman gerekir," demişti
ona. Girmemişti içeri. Ama şimdi, sonra sözünü tutmaya-
cak olsa da girecekti. Ama Leona Cassiani şart koşmadan
içeri çağırdı onu.
Böylece, Florentino Ariza hiç ummadığı bir zamanda,
daha doğmadan ölen bir aşkın kutsal barınağında buldu
kendini. Leona Cassiani'nin anası babası ölmüşlerdi, tek
erkek kardeşi Curazao'da servet yapmıştı; eski baba evinde
tek başına yaşıyordu Leona Cassiani. Yıllarca önce, onun
âşığı olmaktan daha umudunu kesmediği sıralarda, Floren-
tino Ariza ana babasının izniyle pazarları, hatta bazen gece
geç saatlere dek, ziyaretine giderdi; kendi evi sayar olduğu
evin düzenlenirine birçok katkılarda bulunmuştu. Ama o
gece, sinema dönüşü, salonun kendisinin anılarından arın-
dırılmış olduğu duygusuna kapıldı. Eşyaların yeri değiş-
mişti, duvarlarda başka resimler asılıydı; Florentino Ariza,
1
Denizin kocaman dalgalanın aşarken (Çev.)
bunca acımasız değişikliğin, kendisinin hiçbir zaman var
olmadığı inancını sürdürmek için bile bile yapıldığını dü-
ş ü n d ü . Kedi onu tanımadı. Unutulmanın acımasızlığına şa-