You are on page 1of 290

Sevgili esime

ve
Çocuklarım Mustafa, H alis, Kemal ve Levent' e hatıra mdır . . .
Kişilik Gelişiminde
CEZASIZ EGİTİM
Pedagog Adem Güneş

TIMAŞYAYINLARII4212
Aile Eğitimi Dizisi 1 44

YAYlN YÖNETMENI
İhsan Sönmez

EDITÖR
Seval Akbıyık

KAPAK TASARIMI
Ravza Kızıltuğ

IÇ TASARlM
TamerTurp

1. BASKI
Mayıs 2017, İstanbul

ISBN
ISBN, 978-605-08-2508-4

911� !1Jl!lti!Il i!IJIJ�I!IJl


TIMAŞYAYlNLARI
Cağaloğlu, Alemdar Mahallesi,
Alayköşkü Caddesi, No: 5, Fatih/İstanbul
Telefon: (0212) 511 24 24
P.K. 50 Sirkeci 1 İstanbul

timas.com.tr
timas@timas.com.rr
facebook.com/timasyayingrubu
rwirrer.com/rimasyayingrubu

Kültür Bakanlığı Yayıncılık


Sertifıka No: 12364

BASKI VE ClLT
Sistem Matbaacılık
Yılanlı Ayazma Sok. No: 8
Davutpaşa-Topkapı/İstanbul
Telefon: (0212) 482 ll Ol
Matbaa Sertifıka No: 16086

YAYlN HAKIARI
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak
Timaş BasımT icaret ve Sanayi Anonim Şirketi'ne aittir.
İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Kişilik Gelişiminde

CEZASIZ EGiTiM
Pedagog Adem Güneş

Yayına Hazırlayan: Psikolog Selma Şahin


Pedagog Adem Güneş

Adem Güneş ı 969'da Ankara'da doğdu.

İlk, orta ve lise eğitimini Türkiye'de tamamladıktan sonra Rotterdam Üniversitesi Pedagoji bölümünden me­
zun oldu. Yüksek lisansını Sosyoloji bölümünde yaptı. Doktora eğitiminde Sakarya Üniversitesi Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık Bölümü'nde 'Bağlanma Terapisi' üzerine çalıştı. Süleyman Demirel Üniversitesi'nde
450 Saat Aile Danışmanlığı Eğitimi, Amerika'da "Bağlanma Terapisi" eğitimi aldı. WISC-R (WECHLER
Çocuklar İçin Zeka Ölçeği) GESEL, MET ROPOLİTAN, PEABODY, AGTE Tesderi Uygulama, Yorumlama
ve Raporlama eğitimleri aldı.

Adem Güneş, Uluslararası Aile Terapisi Derneği (IFTA-International Family T herapy Association), Amerikan
Psikologlar Derneği (APA- American Psychological Association), Oyun Terapisi Derneği (APT- Assodation for
Play T herapy) ve Amerikan Danışmanlar Derneği (ACA- American Counseling Association) üyesidir.

Hollanda'da da yaşadığı yıllarda Alternatif Eğitim sistemlerini inceledi.

Güneş'in Çocuk Eğitimi yaklaşımı, İngiliz Bristol Üniversitesi'nde araştırma konusu oldu.

Çeşitli dergilerde çocuk eğitimine dair yazılar kaleme aldı, ulusal radyo kanallarında çocuk eğitimi programları yaptı.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından yürütülen Çocuk Erken Tanı Uyarı
Sistemi (ÇETUS) projesinde yer aldı. TRT Çocuk ve Türk Telekom'da proje danışmanlığı yaptı.
Türkiye Çocuk Zirvesi tarafından Çocuk Dostu Ödülü, Medya Etik Konseyi tarafından Aile ve Çocuk Program­
ları Medya Etik Ödülü ve Çanakkale ı 8 Mart Üniversitesi Senatosu tarafından Fahri Doktora Unvanı verildi.

Yayınlanmış 20 Türkçe, 2 İngilizce eseri vardır. Çocuk Eğitimi alanında Türkiye'nin en çok satan yazarları
arasında yer almaktadır.

Pedagojik Danışman ve Aile Danışmanı olan Güneş halen Parents Türkiye, Mother&Baby, Aktüel Yaşam ve
Anadolu jet dergilerinde yazmaktadır.
Adem Güneş, "Çocuğa duyarlılığın artmasının bir toplumun psikolojik iyi oluşuna katkı sağlayacağını" vur­
gulamaktadır.

Adem Güneş evli ve dört çocuk babasıdır.

Yayınlanmış Eserleri:
Türkçe
Edinerek Öğrenme Doğal Ebeveynlik

Adım Adım Çocuklarda Cinsel Eğitim Çocukluk Sırrı

Ergenlik Döneminde 100 Temel Kural Doğru Bilinen Yanlışlar

7-14 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural Pozitif Iletişim

0-6 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural Annelik Sanatı

Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi

Çocuk Neyi Neden Yapar 2 Rahat Bırakın Beni

Çocuk Neyi Neden Yapar Bilmezsen Korkarsın Tabi

Çocuk Deyip Geçmeyin


İngilizce
Aile ile Bağlanma 1 Aidiyet
The Wonder of Childhood
Güvenli Bağlanma
T he Education of Privacy for Children
Mahremiyet Eğitimi
iCi N D EKi LER

BIRiNCI BÖLÜM 1 ÇOCUK EGITIMINDE CEZA .............................. 11

Çocuk Eğitiminde Ceza . . . . .. . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . .. . . . . . . . ...... . . . 13

ihtiyaç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

ihtiyaçların Koşullu Giderilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. 35

Çocuğun Özgürlük ihtiyacı ..... . . . . . ............ . ...... ...... ....... . . . . 45


His ve Duygu . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 61

Edilgenlik Hisleri .... . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 71

Duyguların Yönetimi .... . . . . . . . .. . . .. . . ..... . .......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77

His Bozukluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . ..... . . ..... . . .. . . . . . . . . . 81

1. Gerçeklik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .............................. 85

2. Kendilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .... : .................................. 95

3. Dürtüsüzlük . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . ...................... ......... . 109


iç Genişliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . ........ . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . 117

Sevk Hisleri .................................................................... 123

IKINCI BÖLÜM 1 BENLIK ................................................. 135

Benlik . . . .... . . . .. .
. .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 137

Kişilik Bozukluğu . . . . . . . . . . . . .... . . . . . ...... . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . 151


1. Evre: Tepkisellik . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . .. . ..... . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . 152
2. Evre: Sessizlik .... .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 153
3. Evre: Sahte Ben . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 155

Benin Yapısı . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 157


1. irade . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . .............. . ........ . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 157
2. Duyarlılık . .. . . . . . ..
... ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 158
1. Etken-Duyarlı Benlik ...... ..... ...... .... ...... .. ..... .... . .... 163 . . . ...

1. Merak ve Sığınma (0-2 Yasi.. .. .... ... .... ........... ... ... 175 . .

2. Heves ve Savunma (2-4 Yaş) . . . . . . . . . ........ . . ... . . 193 . . . . . . . .

3. istek ve Uyum (4-6 Yaş) . ... .. ....... .... ..... .. ... ... ... 201
. . . . . . .

2. Etken-Duyarsız Benlik ... ..... ... ... .... .. ................... ........ 221
1. Mimiksizlik . .... ..... . ... .. . . .. ... .. .... .. . . . .. .......... .. 225
.. . . . . . . . . . .

ll. Tiz Ses . ... ..


. . .. .. . . . ... . .. . . ... . ...... .. ....... ......... ....... 226
. . ... . .

lll-Oyalanma Davranışları ... ................ . .......... .. . . . 231 . . . .

1. Hırslanarak Duyarsızlaşma ....................... .... ... 238 . . .

2. Hissizleşerek Duyarsızlaşma ..... ...................... ... 242 .

Duyarsızlıkta Çözüm Önerisi .... ...... ... .... ..... .. . ....... 244 . . ..

3. Edilgen-Duyarsız Benlik ... .... .. ........................... .... ... 251 .

Onarıcı Unsurlar........ .... .. ... ... ........ ........... ..... ..... 260
. . . . . .

4. Edilgen-Duyarlı Benlik ......... ......... ....... .. . . ... ... .... 265 . . . . .. .

ÖZETLE .......................................................................... 279

Cezasız Eğitim NasılOlur? ................. . ........ ..... .... 283 .. .. . .. . .

1. Çocuk Eğitimi, EbeveyninOnarımıyla Başlar....... 283


2. Mesafe Koymak Yerine Bağlanmak ......... . . . .. 284 . . . . . ..

3. Baskı Yerine Kararlılık ..... .. ........................ .. .... 284


. . . .

4. Sabır Yerine Genişlik ..... ................. ................ .... 284 .

5. Yönetmek Yerine Eşlik Etmek . .... .... ............ ........ 285 .

6. Mükemmeliyetçilik Yerine Doğallık .. . ... . . . . .. . . . . ... .. 285


7. El Alem Yerine Kendilik.. .... ....................... ........ 286
. . .

8. Öğrenme Yerine Edinme . ..... ... ......................... . 287 . ..

9. ikaz Etmek Yerine Görmezden Gelmek: . .. ....... 287 . . . .

1 O. Olgunlaştırmak Yerine Çocuklaşmak ... .. . ....... 288 . . .


Ceza bir aşağıla m a davra n ışıdır. . .

Aşağıla narak eğitilen çocukların


sağlıklı bir kişilik geliştireceklerine inanmıyorum . . . .
Vay1na Haz1rlayan1n Notu

Belki bir çırpıda, belki birkaç haftada okuyacağınız bu


kita bın hazırla nısı yeni bir eğitim süreci oldu benim için . . .
Çocukluk yıllarının ne anlam ifade ettiğini ve yasam­
daki karşılığını ince ayrıntılarıyla yeniden görd ü m . . .
insan ı n yasarn boyu enerji kaynağı olacak çocukluk
yılları neden bu kadar önemliyd i?
Cocuğun mizacını bozmadan kendini gerçekleştire­
bilmesi ne demekti?
Kisilik gelisiminde hislerin, duyguların ve davran ısların
yeri neydi?
Coc u ğ u n benlik y a pı l a n m a s ı n d a ceza n ı n etkileri
nelerdi?
iste bu kitapta sağlıklı bir kisilik gelisim i için " Neden ve
nasıl cezasız eğitim ? " sorularına yanıtlar bula bilirsiniz . . .
Okudukça; onarmanın, nasıl da yara almaktan daha
zor olduğunu görebilirsiniz . . .
B u n edenle benzer soruları sizlerin de sormanızı, bu
o kumanın yaşa mınızda yen i pencereler a ç m asını di­
lerim . . .
ince ayrıntılarıyla isiediğimiz b u kitap yolculuğu ve
uya ndırdığ ı farkındalıkl ar için ise Adem Hoca m a te­
şekkür ederim . . . Cezasız
Psikolog Selma $ahin Eğitim
9
• • • •• ••

BIRINCI B OLUM
v• • •

ÇOCUK EGITIMINDE CEZA


v• • •

ÇOCUK EGITIMINDE CEZA


Yıllar önce cezasız çocuk eğitiminin olmayacağına
inanıyordum.

Cocuğun neyin doğru neyin yanlış olduğunu on la­


yabilmesi için ceza ve mükôfatın müke mmel bir eğitim
aracı olduğunu d üsünüyordum.

Yasam h akkında yeterince bilgisi olmayan çoc u k,


yanlış davra n ısları cezalandırılmazsa, doğru ve yanlısı
nasıl öğrenebilecekti ki . . .

Eline aldığı bir esyayı kırdığında, kardesini itip d üsür­


düğünde, anne babasının sözünü dinlemediğinde sessiz
mi kalınacaktı. . . Karşılık verilmeyecek miydi . . . Tabii ki
karsılı k verilecekti . . . Hem ceza olmazsa çocuk soru msuz
olmaz mıydı . . .

Okulda ceza korkusu olmazsa hangi çocuk ödevini


yapardı ki. .. Ödevini ya pmamış çocuklara ceza verilme­ Cezasız
yecekse ödevini yapa nlar haksızlığa uğramaz mıyd ı . . . Eğitim
Ya da ne bileyim, ödevini yapa nlar da bir süre sonra 13
ödev y a p m a z h a le gelmez m iydi. . .
H e m ceza korkusu olmasa öğretmen
sın ıfı nasıl idare edebilirdi ki . . .
D a h a d a ötesin de, c o c u k y a n­
lıs davra nd ı ğ ı n d a c eza l a ndırılmazsa
" büyüğe saygı "yı nasıl öğrenecekti . . .
inanıyord u m ki, çocuk bir yetişkin ta­
rafı ndan cezalandırılırken aslında kimin
büyük kimin küçük olduğunu da öğre­
niyordu . . . Yetişkinlerin saygıyı hak eden
büyü klüğünün, elinde tuttuğu cezalan­
dırma yetkisi ile daha da belirgin hale
geldiğini düsünüyord um .
Cocuğun, anne babası nın veya öğretmeninin istediği
za man, istediği gibi yanlıs davranışiarına ceza verebi­
leceğini bilirse yetiskinlere daha saygın davranacağını
düşünüyordu m.
Yıllar sonra h em babalık tecrü belerim hem de uz­
manlık gözlemleri m bunun böyle olmadığını gösterdi . . .
Coc uk, baskı ve zorl a m a l a r ka rsısında g eçici olara k
istenilen davranısları ortaya koysa d a , aslında hiçbir sey
değismiyor, problemler içten içe daha da büyüyordu.
Zan nediyordum ki, çocuk, elinde ceza yetkisi bulunan
yetiskine onu " büyük" olarak gördüğü için saygı duyu­
yor . . . Oysa, bu bir saygı iliskisi değil, çocuğun kendini
bir zarar vericiden korumak için edilgen lesmesiydi. . .
Yıllarca eğitimde cezanın gerekliliğine inandım . . .
Aslında herkes cezayı savunmuyordu. Ç o k fazla sesi
Adem çıkmayan küçük bir grup, cezasız eğitimin olabileceğin­
Güneş den ba hsediyord u . " Konusara k her türlü sorun halledi-
14
lebilir" d iyorlard ı . Bense b u d üsünceyi savu n a n kişilerin Çocuğu
hayatın gerçeklerinden uza k olduğunu düsünüyordum. ceza ile
Evet, iyi insaniardı bu n lar. Çocuklar üzü lmesin diye eğitmeye
çabalıyorlardı belki. Ve h aklıydılar, çocukları üzmemek çal1şmamn
gerekird i . . . Fakat bir de h ayatı n gerçekleri vardı . . . Pol- sonucu koca
ya nnacılık oynayarak çocuk eğitimi olmazdı . . . Hayatın bir hayal
ken d i n e has zorlukları vardı. . . B üyüd ü kç e soru m l u l u k kmkl1ğmdan
sahibi olması gerekecekti çocuğun . . . Eğitimde basan ibarettir
sağ l a m alıyd ı . . . is hayatın a a tılacaktı. . . Ora d a bir sürü
acımasızlıkla karsılasacaktı. . . El bebek gül bebek çocuk
yetistirilmezdi ki . . .
Hem biz her seyi "iyilik v e güzellikle" anlatmak isterken,
çocuk "Yapmıyorum ! " d iye inat ederse ne olacaktı. ..
Örneğin, ilkokula giden bir çocuk cep telefonu isteyince
anne ba bası sadece konusarak bunun zara rlı bir sey
old uğunu nasıl a nlatabilir ki . . . O daha ilkokul çocuğu,
heves dolu ... Ne laf anla r, ne söz dinler. .. Bazen kızma k
da gerekirdi, azarlamak da . . . T am am , konusara k prob­
lemleri çözm 'e k iyi bir sey . . . Ya çocuk, " Hayır, istiyorum ! "
dediğinde ne olacaktı. . . Bütün isi g ü c ü bıra kıp, oturup
saatlerce çocukla mı konusaca ktık . . .
Böyle düsünüyordum . . .
Eğitimde cezan ı n olma ması gerektiğini savunan kişi­
leri gerçekçi bulmadığımda n dolayı onları hep sevdim
fakat itiraf etmek gerekirse, ne dediklerini a nla maya
pek gayret etmedim . . .
Yıllar geçtikçe yasa ma dair gözlemlerim a rttı . . .
Kendi çocuklarımla tecrübelerim olusmaya başladı. . .
Yüzlerce mesleki kita p okudum . . . Cezasız
Eğitim
ıs
Kendisi de bir za manlar anne baba olmuş yaslıların
ölmeden önceki son pişmanlıkları n ı dinledim . . .
Yüzlerce a n n e babanın çocuklarıyla yasadıkları so­
runlara çözü m bulmak için pedagojik danışmanlıklarını
yaptı m . . .
Bu ebeveynlerin çocukları ile yasadıkları sorunların
kökeninde neler yattığ ını a n l a m a k icin gece gündüz
çabaladım durd u m ...
Sonunda a nladım ki, çocuğun ceza ile eğitilmeye
çalışılmasının sonuçu koca bir hayal kırıklığından ibaret­
mis . . . Ceza, çocuk küçükken bir ise yarıyor gibi görü nse
de, yetişkinlik yıllarında bin pişman lığa yol açıyormus . . .
Adem Mademki b u bir yanılsa ma; o halde neden b u kadar
Güneş
çok insan çocuk eğitiminde ceza kulla nıyor ... Cezasız
16
eğitim ola bileceğini duyduğunda "Sa n mıyorum" diye Ceza ile
önyargıyla yaklaşıyor ... Bu sorunun cevabı oldukça trajik yetiştiri/miş
aslında . . . kişilerin
Kendisi de ceza ile yetistirilmis kişilerin yetişkin lik yılla­ yetişkinlik
rında cezasız eğitimin ola bileceğine inanması neredey­ y11/armda
se imkônsızdı. . . Ç ü nkü bu kişiler cezasızlığı savu nacak cezas1z
olsa lar, ilk önce kendi anne babalarıyla çelisirlerdi . . . eğitimin
Sanki onları suclar gibi hisseder... Onların yani ı s yaptığını mümkün
düşünmek zorunda kalırlardı. . . Bu basit gibi görünen fikir olduğuna
ayrılığı, öylesi bir domino tasını düşürmek olurdu ki, ucu inanmasi
kişinin kendisine kadar gelecek ve " kendisinin iyi yetis­ neredeyse
tirilmemis" olduğu gerçeğiyle yüzleştirecek bir etkiye
imkanSIZdir
sahipti . . . Bu, onun bütün bir kişiliğini yeniden sorgulaması
anlamına gelirdi . . .
3 5 yaslarında bir anne, 9 yaslarındaki oğlunun tepki­
sel davranısları nedeniyle danışmanlık almaya gelmişti.
A n n eye göre, çocuk ödevlerini va ktinde ya p m ıyor,
soru m luluklarını kendi ira desiyle yerine getirmiyord u .
Evde sürekli bir ikaz, uyarı v e kimi zam a n da çatışma
orta mı vardı.
Anneyi uzun uzun dinledim, neredeyse bıkmıstı ço­
c u ğ u n d a n . Baskıcı bir a n n e olara k görülmekten d e
rahatsızdı. Sorunları n e kadar aile icind e tutmaya çalıssa
da, es dost ile birlikte olunduğu sırc;ıda oğlunun anormal
davran ısları kendisini uta ndırıyor, sinirini bozuyordu .
"Artık oğluma ne nasihat k ôr ediyor . . . N e aldığı ce­
zalar. . . " dedi.
Anne a nlatacaklarını a nlattı, içini boşalttı . . . Acaba
çocuğun dünyasında neler vardı? Bu sefer onu dinlemek
Cezasız
üzere anne babasını dışarı aldım.
Eğitim
17
Ceza, alam Çocuk, "Artık bıktım " diye söze başladı. "Annem her
da vereni de seye kızıyor, yapma diyor, her seye karısıyor ... Eğer onun
tükenmişliğe dediğini ya pmazs a m h emen ' Ceza l ısın, git oda n a . '
düşürür Biraz gürültülü oynasam ' Gelmeyim yanına, karısmam
bak . ' Öğretmen bir mesaj gönderse ' Bug ün televizyon
izle meyeceksin . ' Ödevimi yapmasam ' Dışarı cıkmak
yasak. ' Bıktım ya ... bıktım ... "
Anne cocuktan bıkmıs, cocuk anneden. iste cezanın
nega tif sonucları n d a n biri yin e karşım d a d u ruyord u .
Zira ceza , alanı d a vereni d e tüken misliğe düsürürd ü .
C eza veren kişi, b i r süre sonra cezayla davra nısını
düzeltmeye c alıştığı kişiyi sürekli yönetmek, yönlendirmek
ve kontrol etmek gibi çılgınca bir kısır döngüye girdiğini
fark edemez. Böyle bir kısır döngüye ,giren kişi bir süre
sonra baskı ve kontrolü bıroksa sanki her sey rayından
cıkacakmıs gibi kaygıla nır. . .
Psiko l oji bize öğretti ki, insa n o ğ l u n u n e n a nla msız
çabası, " bir baskasını kontrol a ltında tutma ça bası"d ır.
Çünkü insan , özgürlüğe yatkındır. . . Kontrol altında tutul­
maya calısıldıkca hırcınlasır, a g resiflesir, kişiliği bozulur,
sınır dışı davranışlara yönelir.
Çocuk eğitiminde doğru b a kış acısı, çocuğu kontrol
altı n d a tutmak, o n u yönetme k değil, onun kendisini
adım adım yönetebilmesine yardımcı olmaktır. Çocu­
ğ u n u yönetmek üzere sürekli d e netçi bir rol üstlenen
a n ne babalar, bir süre sonra bunun imkônsız olduğunu
fark edeceklerdir. . . Bu fark edise kadar gececek zaman,
cocuk ile ebeveyn iliskisini yıpratmakla kalacaktır. ..
Ç o c u ğ u n özgü rl ük ihtiyac ı o n u n gelişimi icin mu t­
Adem
lak şarttır; lüks değil, zorunluluktur. Çocuğun bir sonra ki
Güneş
yas dönemine gecebilmek icin özgürlüğe ihtiyacı var-
18
dır. Onu kontrol altında tutmak; içinde bulunduğu yas insanoğ­
dönemine hapsetmek, d uygusal ve zih insel gelisimini lunun en
engellemek demektir. anlamsiz
ı O yası na gelmis bir cocuğun hôlô yalnız başına bir çabasi, "bir
is yapamaması, sürekli anne ihtiyacını hissetmesi, yası­ başkasim
na uygun problemleri çözmek yerine yardım arayısına kontrol
girmesi, özgürlüğünü n o ya da bu sebeple engellen miş altmda
olmasıyla ilgilidir. tutma
Çocuğunu çok seven, onu en iyi sekilde yetiştirmek çabas1"d1r
için var g ücüyle cabalayan bir a n nen i n 7 yası n d a ki
oğlu, oku l d a a rkadaşlarıyla sorun yaşıyord u . C o c u k
o k u l a gitmemek için her s abah a n nesine yalvarıyor,
evden cıkmak bir türlü m ü m kün olmuyord u . Sorununu
tek başına cözemeyeceğini a nlaya n bu a n ne, peda­
gojik danışmanlık almaya karar vermişti.
Görünen oydu ki anne, cocuğuna çok bağlıydı. Co­
cuk o güne kadar annesiz bir sey yapma mış, özgürle­
sememis, a nnesinin gölgesinde yetismisti.
Annesiyle bas basa kaldığında, dıs dünya nın ne ka­
dar acımasız olduğu, insanlara çok güvenmemesi ve
kendi aya kları üzerinde güçlü ce durması gerektiği me­
sajını alıyordu. Belli ki bu anne, çocuğunu dıs dünyanın
sorunlarından korumak istiyordu . Ancak kullandığı yön­
tem çocuğu güclendirmemis, özgürlestirmemis, a ksine
içe kapanmasına yol ac mıstı .
Çocuğunu korumak icin sürekli kol ka nat gere n, bo­
sına bir sey gelecek diye kaygı tasıya n a n ne babaların
cocu kları, güçlü gibi görünseler de derin kaygılar edin­
m işlerdir. Böylesi cocuklar sevgiyle büyüseler bile, dıs
Cezasız
dünyaya karsı zayıf, güçsüz ve cekingendirler.
Eğitim
19
Birçok anne baba koruyucu e beveynliğin doğru ol­
madığını bilmesine rağmen, icindeki kaygılardan bir türlü
kurtula maz, cocukları n ı n gelisimi icin ihtiyac d uyul a n
özgü r o rta m ı s a ğ l a y a m a z . Çü n kü c o c u k l u k döne mi
baskı altında ve kısıtlanmıs özgürlü klerle geçen kisiler,
yasadıkları ruhsal problemleri a ncak ebeveyn oldukla­
rında hissetmeye baslarlar.
Sırada nmış gibi görünse de bu sorunun kisinin farkın­
daligının artması veya eğitim seviyesinin yükselmesiyle
çözülmesi pek de mümkün değildir.
Cocukluk yıllarında başlaya n duygusal problemleri
çözmek; bilmek ve öğrenmekle değil, yara lanmış duy­
guları n onarılmasıyla ve kaybedilen gercek kendiliğin
yeniden oluşturulmasıyla mümkü n olur.
B azı a n ne babalar ise coc u ğ u na baskı yaptığının,
Adem onun gelisimi icin ihtiyac duyduğu özgürlü k alanını kı­
Güneş sıtla dı ğı n ı n fa rkı n d a bile değildir. Böylesi e beveynler
20
h er seyi cocuklarının iyiliği icin ya ptıklarına inandıkları
için, onları incitseler de kızsalar da ceza verip odaya Çocuğunu
ka patsalar da bunu n ya n lls olduğ u n u d üs ü n m ezler. korumak
Çünkü bütün bu can sıkıcı çatısmaları çocuklarının iyiliği için sürekli
için yaptıklarına inanmıslardır. kol kanat
Birçok yetiskine çocuğun yanlls davranıslarını cezayla geren anne
d üzeltmeye çalisma k, baslangıçta ise yarayan bir yön­ babalarm
tem gibi gelir. Fa kat yıllar geçtikçe, bunun nelere mal çocuklan
olduğunu görmek old u kça can sıkıcıdır. güçlü gibi
Çocuğunun agresif ve öfkeli tavırları nedeniyle yar­ görünseler
d ı m almak isteyen bir a n ne, bütün bu gerçekleri anlat­ de derin
tığımda itiraz etti: " Eğer ceza yanlls bir sey olsaydı, ben kayg1lar
kötü biri olurdum. Çü n kü benim a n ne babam da beni edinmiştir
cezala ndırırdı. Ama ben kötü biri olmad ı m , hatta iyi bir
insan olduğumu düsün üyoru m " dedi.
Kendisine, "Zaten c eza nın kiside olusturduğu en be­
lirgin bilinçaltı yanılgısı, iyi bir insan old uğuna inanma
zoru nluluğudur" dedim .
"Nasıl yani ? " dedi .
" Çocuğunu ceza ile eğiten kisiler kendilerini iyi insan
olara k tanımlamak zoru ndadır" diye devam ettim.
iyice sasırarak, "Anlamadım" dedi.
"Söyle söyleyeyim, bütün ceza vericiler bunu o kisinin
iyiliği için yaptıklarına inan ırlar . . . Örneğin, ödevini ya p­
mayan öğrencisine ceza veren öğretmen, bu tutumuyla
hem o çocuğu ödev yapmaya tesvik ettiğini hem de
ödevini yapa n diğer çocukların hakkını o çocuğu ceza­
landırarak koruduğunu düsünür. . . Baskalarının iyiliği için
ça balayan biri, kendisinin kötü olduğun a inanır mı hiç?
Cezasız
Ancak pedagojik farkındaliğı yüksek bir öğretmen Eğitim
bunu fark eder. Sebep ne olursa olsun , ceza alan ço-
21
Ceza verenin cuğun incindiğini, üzüldüğünü, yara l a ndığını ve asağı­
niyeti ne landığını hisseder. Ödevini ya pma m ıs öğrencinin ce­
olursa olsun, za landırılması, diğer öğrencileri ödev yapmaya tesvik
sonuçta etmek değil, "Eğer ödevinizi yapmazsanız basınıza bu
ceza çocuğu gelir" diye tehdit etmektir.
incitir ve Basarılı bir öğrenme, tehditle değil saygınlıkla ger-
aşağilar çekiesen eğitimdir. "
Kadın biraz d urd u, düsündü.
"Aslında doğru, hem de çok doğru. Peki neden biz
böyle düşün müyoruz da ya nlıs yapan bir çocuğu doğru
yola getirmek için hemen a klımıza ceza vermek geli­
yor? " diye sordu.
Bu soru oldukça trajik bi r cevabı barındırıyord u as­
lında . . .
" Eğer cezanın yani ı s bir sey old uğuna inanırsa k , kendi
anne baba mızla ilgili inançla rımızia çatısırız da ondan"
dedim .
" Nasıl yan i ? " diye anla maya ça lıstı anne.
"Söyle söyleyeyim , c eza vere n i n niyeti ne olursa
olsun , sonuçta c eza çocuğu incitir, asağılar . . . Hiçbir
çocuk yoktur ki c eza la ndırılırke n ke ndini iyi hissetsin ,
doğru m u ? "
"Doğru ... "
" Peki, çocuğa ceza veren ve inciten kisi, onun anne
babası ve öğretmeni ise çocuk ne d üsünür sizce?
Ne düsünür?

Adem Asl . ı nda bir sey düsünemez, kilitlenir. . . Anne babasının


Güneş ceza vererek kötü bir sey yaptığına inanmak yerine,
22
incinse de asağılansa da belirli bir yasa kadar sürekli
kendini suçlar. . . Ve böylelikle
bir bilinealtı bakısı geliştirir . . . Bu
ba kısa göre, ceza vermenin
yanlıslığı değil, karşıdaki kişinin
"sucluluğu" ön plandadır.
Size bir örnek vereyim :
Ortaokul birinci sınıf öğren­
cisini dövd ü ğ ü icin m a h ke­
meye çıkan öğretmenin ha­
berini okuyan birkaç yetişkinle
aynı ortamdaydım. Bu kişiler;
" Ta m a m ö ğ retmen h a ta l ı
ola bilir a m a k i m bilir c o c u k
d a ne ya pmıştır ki öğretmen
bu duruma gelmiştir? " diye yoru mluyorlardı ha beri.
Siddeti yanlış kabul etseler bile yine de bunun h a k
edilebileceğine dair inanışlar tasıyorlardı. Zira bu yorumu
ya pan kişiler, kendileri de anne ba balarından ve sevdik­
lerinden zarara uğramış kişilerdi. Eğer aksini düşünecek
olsalar, a n ne ba balarının ve sevdiklerinin kendileri n e
şiddet uyguladığını ka bul etmiş, incitilmislikleri v e asa­
ğılanmıslıkları karsısında o nları sucla mıs olacaklard ı . Ve
bu düşünce iclerinde tuhaf bir huzursuzluğa yol açacak,
belki kendi kişiliklerini sorgula maya baslayacaklardı. Bu
huzursuzluğu yasama k yerine cezayı normallestirmek,
"Ne var ki bunda? Biz de ceza alarak büyüdü k" demek
daha kolaydı.
Çocukluğu bu sartlar altında g eçen kişilerin zihinsel
semaları, coc;uğun zarara uğra masına değil, davranı­
sın düzeltilmesine odaklıdır. Bir baska deyişle, duygusal Cezasız
gelisime değil, davranıs gelisimine yöneliktir ... " Eğitim
23
Çoc uğ u n u n agresif davra nısları
için yardım a lmaya gelmis olan bu
a n ne, kendi davranıslarını sorg ula­
maya baslamıstı. .. Bir süre sonra su
soruyu sord u : "Ceza verm e k kötü
bir sey de olsa beni yanlıs isler ya p­
makta n alıkoyduğu icin yine de iyi
değil mi?"
Birçok yetiskin, bu anne gibi ceza­
nın yanlıs bir sey olduğunu kabul etse
de kendi gee misini sorgulamamak
için "Ya nlıs da olsa iyi bir sey olm us"
diye teselli bulmaya calısır.
H a l b u ki kisi d oğru d avra n ısla ­
rı . as agıla ma v e ineitmeyle değil,
kendisine saygınca davranılmasıyla
edinir. . . Birinde kisilik kaybı riski. diğe-
rinde cocuğun kendi gibi olması nın
keyfi vardır ... Her iki durumda da çocuk doğru davranısı
edinm is ola bilir a n c a k biri nde yara la nmıs bir benlik,
diğerinde saygın bir kisilik üzerinde durulmalıdır.
Çocuklarının davra n ıslarını d üzeltmek icin cezayı bir
a ra ç o l a ra k kullan a n yetiskinle r bir süre sonra baskı­
nın dozun u artırdıklarını ve siddete basvurduklarını fark
edemezler.
Siddet. sadece çocuğa fiziksel olarak zarar vermek,
vurm a k, dövmek degildir.
Siddet konusuyla üç bilim dalı ilgilenir; tıp, hukuk ve
psikoloji.
Adem
Güneş Siddetin tanımını tıbba göre ya pacak olursa k, tıbba
24
göre siddet, kisiye "fiziksel" olara k zarar verici müda-
h alede bulu n m a ktır. Tıp, bireyin siddete m a ru z kal ı p Ceza,
kalmadığını doku zedelenmelerine bakarak anlamaya aşağtlama
çalısır. Tıbba göre siddet, fiziksel bir eylemdir. O kulda içerdiği için
öğretmeninden siddet görmüs bir cocuk doktora gider, bir şiddet
fiziksel kontrolden geeerek siddete m aruz kalıp kalma- eylemidir
dığını raporlastırır.
Eğer öğretmen öğrencisine iz bıra kmayacak sekilde
fiziksel müdahalede bulunmussa, tıp bu konuda yetersiz
kalır. Tıp, siddeti ispat edebilmek için somut zedelen me­
lere bakar. Ortada somut bir zedelenme yoksa bu da
hukukun konusu içinde yer alır. Öğretmen, öğrencisini
itti ve d üsürdü ise, ya da vurdu fakat iz bıra kmadı ise,
artık bu konu tıbbın değil, h u ku ku n ilgi alanında dır.
H uku k, iz bırakıp bırakmadığına b a km ad a n siddet
içerikli bütün davranısları arastırır, sahitleri dinler ve o ey­
lemin siddet olup olmadığına karar verir. Ancak çocuğa
fiziksel bir müdahalede bulunulmadığı halde ruhsal zarar
verilmisse bu da psikolojinin konusuna dahildir. Psiko loji ·

kisinin yasadığı ruhsal zarario ilgilenir.


Bir öğretmen, öğrencisine hiçbir sekilde fiziksel mü­
dahalede bulunmadığı halde asağılama davra nısı ser­
gilediyse, psikolojik siddet söz kon usudur.
Siddeti psikolojiye göre tanımlars a k her türlü asağı­
lama davra nısı siddettir. Duygusal zarara uğratıcı her
türlü eylem siddettir.
Siddetin tanımı tıbba göre yapılırsa psikolojik siddet
dikkatlerden kaçar. Bu yüzd e n siddetten b a hsedile­
c ekse eğer, c eza, asa ğ ı l a m a içerdiği icin bir siddet
eylemidir.
Cezasız
Öde vi ni yapmamıs bir cQcuğun sınıf içinde a rkadas­ Eğitim
larının gözünde küçük düşürülmesi, c eza değil bir psi- 25
itaat, kolöjik siddettir. Bir aşağılama davra nısıdır yani. . . Böylesi
iç direncin bir öğretmen öğrencinin ödevini ya pmasını sağiasa bile
susmost ile sonuç değişmez. Bu, aşağılama ile davra nıs kaza ndır­
oluşan bir maktan baska bir şey değildir.
"edilgen D erse geç kal a n bir ç o c u ğ u a rkadaşları n ı n gözü
davramş"ttr önünde sınıftan dışarı atmak veya arkadaşlarının önün­
de sınıftan dışarı atmak ve hesap sormak, ceza değil
siddettir.
Küçük kardesine vuran bir cocuğun kolundan tutulup
odaya ka patılması, ceza değil siddettir.
B ü t ü n b u nl arı ç o c u kları n ı n a normal d avra n ıslarını
nasıl düzelteceğini sormaya gelen anne babolara a n­
latıyoru m . Birçok anne baba cezanın da bir şiddet türü
olduğu n u ka bullenmekte zorluk çekiyor.
Çocuğunun hırçın davranısları nedeniyle danışmanlık
almaya gelen bir a nneye de bütün bunları tek tek izah
etmistim.
Kadın, çocuğunun yanlış davranıslarını d üzeltmek için
sergilediği baskın tutu m a ceza değil "yaptırım" adını
vermişti. Yaptırım uygulamadaki a macını ise " Her yan­
I ıs davra n ısın bir karşılığı olması gerekir" diye mantığa
bürümüstü. Bunu "onun iyiliği için" ya ptığını, amacının
kötü olmadığını savun uyord u .
" Amacınızın iyi olması, çocuğunuzun asağılanmıslık
hissine engel olmaz . . . " dedim.
" Peki sorumluluklarını yerine getirmese de mi bir kar­
şılığı h ak etmez? " diye sord u .
" Evet, sorumluluğ unu yerine getirmese de hiçbir ço­
Adem
Güneş
cuk aşağıla nmayı h ak etmez . . . Neden soru mlu luğunu
yerine getiremediğine odaklanılır. . .
26
Belki hata sizdedir . . . Evin
içinde kimse sorumlu ca dav­
ra nmıyordur... Belki çocuğun
bir baska problemi vardır. . .
O ku l d a ta ciz yasıyord u r . . .
Böyle büyük bir problemi olan
çocuk nasıl konsa ntre ol up
soru m l u l u klarını yerine g eti­
rebilsin . . . Bunun gibi onlarca
olasılığın düşünülmesi lazım­
ken neden soru n un kökeni­
ne inilmez ki . . . Hem sebep ne
olursa olsu n, çocuğun uz sizin
bu b a s ki ve zorl a m a l arı nız
karsısında tepkisellesir, daha
çok söz dinlemez hale gelir. . .
Çözüm de üretememis olursunuz . . . "
Ceza alan kisi duygularını savunmak için tepkisellesir. . .
Agresiflesir . . .
Eğer çocuk, kendisini cezalandıra n a karsı hiçbir sa­
vunma aracı kullanamazsa, o takdirde " boyu n eğici"
olur, cezalandıra n kisiye itaat ederek edilgenlesir.
itaat, iç direncin s us m as ı ile o l u s a n bir "edilg e n
davranıs"tır.
Örneğin, baskıcı ve isteklerinde kesinlikle taviz verme­
yen bir öğretmen in sınıfındaki öğrenciler söz dinlerler . . .
Ödevlerini vaktinde yapar, derslerine çalışırlar. . . B u ço­
c u klar başarılıdırlar da . . . Ancak, bu basan karşılığında
kaybettikleri sey, kisilikleridir. ..
Cezasız
Eğitim
27
• •

IHTIYAÇ
Yeni doğan bir bebeği yasama tutunduran sey nedir?
Onu heyecanla birtakım davra nıslma iten güç ne­
reden gelmektedir?
Örneğin çocuğu ayağa kal kmaya yönlendiren, ko­
nusmak gibi oldukça karmasık bir davra nısı sıradan bir
seymis gibi kazandıran temel motivasyon nedir?
ihtiyac . . .
Peki, ihtiyaç nedir?
ihtiyaç, yokluğunda eksikliği duyulan, giderildiğinde
rahatlama hissi olusturan her seydir. Gelisimin temel itici
gücüdür.
Cocuğun her gelisim döneminde yeni yeni ihtiyaçları
olur.
Maria Montessori bunu "duyarlılık dönemleri" diye
adlandırmaktadır. Cezasız
Eğitim
29
ihtiyaç, M on tessori ' ye göre, çocuğun du ygu d ü nyasında
yokluğun­ belirl i za m a n lara bağlan mış "iç uyaranlar" vardır. Bu
da eksikliği uya ra nlar va kti geldiğinde h a re kete geçer, bir "itici
duyulan, güç" oluşturur.
giderildiğin­ ihtiyaçlar, "vaktinde, yeterince ve kosu lsuzca " gi­
de rahat­ derildiğinde ru hsal bir ra hatl a m a , genişlik h a li oluşur.
lama hissi Giderilmeyen veya kosula bağlanan ihtiyaçlar çocu­
oluşturan ğu gerginlestirir, huzursuzlastırır, ihtiyacını gidermek için
davramşlar­ saldırgan tavırlar içine sokar.
dlr Örneğin çocuğun 2-3 yas döneminde esyaya do­
ku nm ak gibi bir ihtiyacı belirir. Etra fındaki eşyaları tanı­
maya çalışır. Bu bazen bir masa olur, bazen bir bardak,
bazen vitrinde bir süs, bazen kapı kolu . . . Çocu k, esyaya
özgürce doku na bildiği ve esya ile bağ kura bildiği kadar
rahatlar. Güven duygusu edinir.
Farkındaliğı yüksek ebeveynler, çocuğun bu ihtiyacını
hisseder ve ihtiyacını engelsizce giderebilmesi için ona
yardımcı olurlar. Çocuğun vitrinde gördüğü ve mera k
ettiği bir esyaya elini uzatmaması, esyayı alma ması için
dikkatini dağıtmak yerine, ta nımak istediği her esyayı
emniyetiice çocuğun parma kları arasına verirler.
Farkındaliğı düşük e beveynler, 2 yasındaki çocuğu­
nun evdeki çekmeeeleri karıştırmasına izin vermeyerek
onu agresiflestirdiklerini, aslında çocuğun esyayı tanı­
mak üzere bir ihtiyaç h alinde olduğunu göremezler . . .
Çocuğun gideremediği ihtiyaçlarından kayna klanan
agresifliğini de "yaramazlık" veya "sımarıklık" zanneder­
ler. Ha lbuki çocuğun a macı ne e beveyni kullanmak,
ne de a g resif tavırlario ortam ı germektir. O, sadece
Adem ihtiyacını giderme ç a bası içinde oldukça önemli isler
Güneş ya pan saygın bir bireydir.
-----

30
B i r b a s ka ö rn e k
daha verecek olursak;
çocuklarda 3-4 yasları­
na doğru "düzene kar­
sı duyarlılık" oluşur. . . Bu
yas döneminde çocuk,
bir yerlere saklan maya,
bulduğu boşlukların içi­
n e girmeye yönelir . . .
B u , kim i z a m a n ko l­
tukların birbirine yakın
durduğu köseleri çadır
gibi kapatara k arkası­
na sa kla n m a k . . . Kimi
za man salondaki ma­
san ın altına girip ora­
da kendince bir oyun
cıkarmak seklinde gö­
rülür. Yetiskine anlam­
sız gelen bu davra nıs,
çocuk için giderilmesi gereken bir ihtiyactır. Bu yaşta ki
çocuklar kendilerini belirledikl eri bir a l a n ı n içine giz­
leyerek ve o alan içinde d üzen oluşturarak gelisimsel
ihtiyaclarını tamamlarlar. Böylece çocuk, alan içinde
düzene dair kazanımlar elde eder. . .
Farkındaliğı yüksek ebeveynler cocuklarında olusan
bu duyarlılığı gözden kac ırmaz, o nları destekler. . . Ör­
neğin bu dönemde çocukları n a evde kurula bilecek
çadır alır, eveilik alanları oluşturur, onların bir kelebek
gibi kendilerine koza oluşturmaya çalıştıkları b u gelisim
dönemini desteklerler. Cezasız
Eğitim
31
Her gelisim döneminde farkiıiasan ihtiyaçlar ne ka­
dar kosulsuzca giderilirse çocuk o denli dingin, sa kin,
huzurlu olur.
3 yasındaki çocuğunun inatçı tutumu nedeniyle zor
günler yasayan bir anne pedagojik yardım almaya gel­
misti. Neler olduğunu sorduğumda, "Oğlum bu küçük
yasta öyle sinirli ki sormayı n" diye dert yandı.
"Örneğin, su istiyor. Veriyorum , illa ben tutacağım
diye bardağı elimden almaya çalışıyor. Cam bardak,
verirsem yere düsürüp kırar. Vermeyince de sinir oluyor.
Verdiğim s uyu iç miyor, tekme tokat bana saldırıyor.
Kayınvalidem aynı babasına çekmis diyor. O da kendi
oğlundan küç ükken dayak yediğini söylüyor. "
Adem
Güneş
Halbuki bu annenin, çocuğunun hırçınligının nedenini
babasının çocukluk yıllarında a ra masına gerek yoktu .
32
Cocuk, gelişimi gereği esyaya nüfuz etmek, kendi be­ ihtiyaçlar,
cerileriyle yasa ma tutu nmak isterken a nnesinin k�ygı­ "vaktinde,
ları nedeniyle engelleniyor, kendisini engelleyen kisiyle yeterince ve
mücadeleye girisiyordu . koşulsuzca"
Cocuğun mücadelesi annesini sevmediğinden veya giderildiğin­
öfke bozukluğundan değil, aksine, içsel yönelisinin kar­ de ruhsal bir
sılığını a larnamanın gerginliğindendir. Bu durumda ço­ rahatlama,
cuğa bardağı vermek, kendi elleriyle su içmesine yar­ bir genişlik
dımcı olmak, hem fiziksel hem de d uygusa l gelisimini hali oluşur
sürdürmesi acısından önemlidir . . .

Cezasız
Eğitim
33
• •

IHTIVA ÇLARIN
• • •

KOŞULLU GIDERILMESI
Gü nümüzde birçok e beveyn cocuklarının ihtiyaç­
larını bir eğitim aracı olara k kullanmaktan cekin miyor.
Onlardan istedikleri davra nıslar yerine g eldiğinde co­
cuğun ihtiyaclarını giderip istemedikleri davra nıslarda
kısıtla m ayı norma l ka b u l ediyorlar. H a l b u ki cocu ğ u n
(özellikle) " gelisim ihtiyaçlarını" kosula bağlı gidermek
"suistimaldir."
Pedagojide suistim al , belli bir a maca erismek için
bireyin bir zafiyetini ara ç haline getirmektir.
Örneğin, yemek bir ihtiyaçtır, insanın zafiyet nokta­
sıdır. Çocuğun bu zafiyet n oktasından fayda la narak
onu terbiye etmeye çalısma k insanlık dısı bir davra nıstır.
Ondan istenilen devran ısı yapmayınca oc bırakmak,
istendiği gibi davranmaya beslayınca yemek vermek
doğru bir eğitim yöntemi olamaz. Su da cocuğun e n
temel ihtiyacıdır, zayıf n oktasıdır. Çocuğu susuz bıraka­
rak terbiye etmek kab u l edilebilir bir terbiye yöntem i Cezasız
değildir. Eğitim
35
Çocuğun ihtiyacları sadece açlık ve susuzluk değildir.
Çocuk, aynı zamanda "sevilmeye ve değer görmeye"
de ihtiyac duyar. N asıl ki çocuğu aç bırakarak terbiye
etmeye c a l ı s m a k d o ğ ru bir eğitim yöntem i değilse,
sevgisiz bırakara k terbiye etmeye c alısma k da doğru
değildir. Çocuğun ihtiyacları eğitimde araç olarak kulla­
nılmaz. ihtiyaçlar kutsaldır ve cocuk ne yaparsa yapsın
kosulsuzca giderilmesi gerekir.
Birçok a n n e baba, "Ben sevgiyi araç haline getir­
miyorum " diye bu satırları üzerine o l mayabilir. Halbuki
çocuğa küsmek, cocuk doğru davranıslar yaptığında
mutlu olup yan lls davranıslar yaptığında mutsuz olmak
sevgiyi araç haline getirmekten baska bir sey değildir.
Eğitimde duyguları araç halinde kullanmak, bir süre
sonra bıkkınlığa yol acar.
Adem
Güneş Nasıl mı?
36
ıO yıllı k evliliklerinde esinden oldukç a soğ u m us bir Ceza,
hanımefendi durumlarını söyle özetliyordu : " Esim her­ değersizlik
h a ngi bir sebeple çatıstığ ım ızda soru n u çözmek yeri­ hissi üzerine
ne gider yatardı . . . Küserdi adamcağız . . . Bense içeride kurgulanmiŞ
tek başıma kalakalırdım . Konuşm a k icin yanına gitsem bir eğitim
tepki gösterir, konusmaz, sırtını döner yatardı. .. ilk başta
yöntemidir
çok zoruma gidiyordu bunlar, çok ağlıyordum . . . Anne­
me telefon ediyor, onun söyledikleriyle teselli olmçıya
calısıyord u m . Sonra alıstım . . . Küsüp gittiğinde kendimi
kötü hissetmemeyi öğrendim. Bitmemiş işlerimi ta mam­
lamaya veya televizyon seyretmeye yöneldim. Bir süre
sonra esirnden adım adım koptuğu m u hissettim. Onun
duyguları artık beni ilgilendirmemeye basla mıstı . Sirndi
hiç umurumda değiL küsüyormus, küsmüyormus ... Gidip
yatıyormus, üzülüyormus, beni etkilemiyor. Hatta o nu n
bu tutumunu zavallıca görüyorum artık."
Ese küsmek, onu yokluğunuza alıstırmaktır. . .
Çocuğa küsmek, sevgisizliğe a l ıstırma ktır . . .
Bundandır ki cocuk ne yaparsa ya psın anne babalar
sevgiyi bir araç olarak kullanma malıd ır.
Bazı a n n e babaları n , "O za m a n yanlış davra nısla­
rında hiç mi kızmayacağız ... Neyin yanlış neyin doğru
olduğunu nasıl öğrenecek?" dediğini d uyar gibi olu­
yoru m . Bu düşünce oldu kca trajiktir. Gümümüzde bir­
ç ok e b eveyn çocuğ u n u sevgiyle terbiye etmeye o
kadar alışmıştır ki, ellerindeki bu aracı kaybettiklerinde
ne yapacaklarını sasırırlar. Halbuki, cocuk eğitimi onu
sevgisiılikle pişman ederek davra nıs oluşturma değil,
çocukla "güvenli bağ" kurara k ve ona " tesir" edere k
gerçeklesen saygın bir yasa m tarzıdır. Böylesi bir yasa m Cezasız
Eğitim
37
ihtiyaçlar tarzı aynı zamanda çocuğa kendi değerini hissettirir . . .
koşulsuzca Kendi değerini hissettikce cocuğ u n kisiligi gelisir. . . iste
giderildiğin­ ta m da bu noktada ceza n ı n kisilik gelisimine n asıl da
de ruhsal olumsuz tesir ettiği karsı mıza çıkıyor.
rahatlama, Çü n kü ceza, değersizlik hissi üzerine kurgula n mış bir
ardmdan egitim yöntemidir. Ceza, çocuğa kendini değersiz his­
da ihtiyacmt settirir.
gideren Okulda öğrencisine kıza n, onu mimikleriyle asagıla­
kişiye karşt yan, yanlls davranıslarında d ısa rı atan, tek ayak üstünde
bir yakm/tk ta hta önünde bekleten öğretmen çocuğa kendini de­
hissi gelişir ğersiz hissettiren ögretmendir. Çocuğun değer ihtiyacını
okul egitiminde araç haline getirmek de bir tür çoc u k
suistimalidir, etik dısı bir davranıstır.
Birç o k çocuğun agresif davranıslarının kökeninde
değersizlik hissi yatmaktadır. Çocuk kendini değersiz his­
settikce öfkelenir, gerginlik yasar . . . ihtiyaçlar kosulsuzca
giderildiğinde ruhsal rahatlama, a rdından da ihtiyacını
gideren kis iye kars ı bir ya kınlık hissi gelisir. Çocuk, böyle­
ce kendini güvende hisseder. ihtiyacını gideren kisiye
bagla n m aya baslar.
Çocuğun yetiskinin yanında kendini güvende hisset­
mesi oldukca önemlidir.
Yapılan bilimsel çalısmalarda ihtiyacları kosulsuzca gi­
derilen çocuk ile a nne baba arasında "güvenli bir bağ"
olustugu görülüyor. Çocukla ebeveyn arasında olusan
bu bag, eğitimi kolaylastırıyor. Bu kolaylık, çocuğa baskı
kurmadan, ceza vermeye gerek kalmadan egitim sü­
recinin isiernesinde temel rol oynuyor... Aksi durumda,
yani ihtiyaçları kosullu olarak giderilen cocuklarda ise
Adem
bir tepkisellik, inatcılık, huzursuzluk gelisiyor . . . Çocuk ile
Güneş
38
ebeveyn arasında yasa nan bu duru m a , " ba ğ la nma
bozukluğu" adı veriliyor.
Coc u kları il e g üvenli bağl a n a mayan, o n l a rı tep­
kiselleştiren e beveynler, farkı n d a o l m a d a n su i ki kısır
döngüden birine girerler. Ya çocuğ u n tepkisel davra­
nışiarına taviz vermemek icin onu bastırma k, sindirrnek
ve gerekirse hırpalamak ... ya da cocuğun tepkiselliğine
yenik düsüp taviz vererek sorun u ç özmeye calısmak . . .
Birinci durumdaki ebeveynler cocuklarını hırcınlastırır,
agresiflestirir ve aralarındaki bağı daha çok zarara uğra­
tırlar. Özellikle ergenlik döneminde cocuk, artık kendisine
baskı uygulayan ebeveynden rah a tsız olur, içten ice
öfke geliştirir. . . kızgınlık duyar ... hırs biriktirir ... bu içsel tepki
bir süre sonra cocuğun kendi kendine söylenmesine,
öfkesini dısa vurmasına neden olur. . . Cocuğun ebevey­ Cezasız
nine duyduğu olumsuz hisleri dısa vurmaya başlaması Eğitim
39
bağların kopmakta oldu­
ğunun işaretidir. icindeki
" a nne ba ba" d uyg usu­
nu yitirmekte olduğunun
bir göstergesidir.
i ki n c i d u ru md a ise,
c o c u k sın ırsızlasır, e be­
veyniyle b a ğ la r ı n ı ko­
parmaz belki, a ncak bir
süre sonra söz dinlemez
hale gelir.
8 y a sı n d a ki kızı n ı n
s ü rekli m ız m ı z l ı ğ ı n d a n
sikôyetci olan bir ba bay­
la karsılasmıstım.
" Kızım bir şey isterken
bazen dudoklarını büzü­
yor ve ağlamaya başlı­
yor. O a n öyle geriliyoru m ki a nlata mam. Düzgün keli­
melerle kendini ifade etmek yerine ağlaması sinirlerimi
bozuyor" demişti.
" Ne yapıyorsunuz böyle durumlarda? " diye sordum.
" Be l ki yanlış biliyoru m ama parmağımı kaldırıp dik
bir d urusla, ' Ağlama ! Benimle ağlamadan konuş' diye
biraz kızıyorum . . . "
" Nasıl yani. . . Ağladığı için üzülüyor musunuz, kızıyer
musunuz?"
" Gerçeği söylemek g erekirse, ağlayan insanları sev­
Adem mem. Örneğin esimin ağlamasından da hiç hoslanmam.
Güneş
40
Babasının vefat ettiği dönemde çok zayıftı, ağlıyordu. Yetişkinlerin
Ona bu sekilde destek ola mayacağımı düşündüğüm çocuklardan
icin bir süre eve hiç gelmek istemedim . isieri mi bilinçli ola­ hissettikleri
ra k uzattım, bazen geciktim . Esim bunu hôlô bilmez ... " birçok
"Zayıftı derken?" rahatSlZIIğin
kökeni kendi
"Ağla mak zayıflık değil mi? Onu kastediyoru m . "
çocukluk
Bu baba, ağlamanın zayıflık olduğunu düşünüyor,
y11/armda
esini ve çocuğunu, zayıf ya nlarıyle görmek istemiyordu.
gizlidir
Aslında bu adam ağlama devranısına değil, ağlama kla
ortaya çıkan duygulara tepkiliydi. Biri ağladığında sanki
kendi ç o c u kl u k yılları n d a b estırdı ğı d uygular o rtaya
çıkacakmıs gibi bir huzursuzlu k yaşıyordu . Kötü geçen
cocukluk yıllarında birçok a cısını bastırmıs, hiç kimseye
ihtiyacı yokmus gibi yaşamayı öğrenmisti. Kendi deyimi
ile "duygl.)sallığı artık bir kenara itmisti . . . " Simdi ise o bir
baba idL Yıllarca bastırdığı duygulara, küçü k kızı ağ­
layara k dokun maya çalışıyordu ... Buna ihtiyacı vardı.
Zira çocuk, ebeveyni ile esd uyum yapa bilirse kendini
güvende hissederdi. B a ba ise yıllarca bastırdığı duy­
gu lma dokundurmamak için kızı n a, "Ağl ama . . . Ağla­
yara k konusma" diye c ı kısıyordu. Aslında bu babanın
bastırmaya calıstığı sey, kızın ı n ağlamaları değil, içinde
uyan maya ra mak ka lan kendi duyguları idi .. .
Cocukluk yıllarında ihtiyaç ları kosullu biçimde gide­
rilmis, duygularını doyasıya yasamasına izin verilmemis
( bir baska deyisle, va r olusuna izin verilmemiş) kisiler,
yetişkinlik yıllarında ağla mayı zayıflık ve duygu sömü­
rüsü . . . Gülmeyi ciddiyetsizlik ve yılısıklık olara k görürler.
Yetişkinlerin cocuklardan hissettikleri birçok rahatsız­
Cezasız
lığın kökeni kendi cocukluk yıllarında gizlidir.
Eğitim
41
Annesinin sevgisini kaza n a bilmek için sürekli o nu n
pesinde g ezinen k üçük bi r kız ç ocuğunun isittiği, " Ne­
den pesimde gezip duruyorsun . Biraz ra hat bırak beni!"
sözü çocuk için oldukça derin bir hayal kırıklığıdır . . . Çok
yoğun duygularla yöneldiği an nesinden soğuk bir durus
görmek ç ocuğa değersizlik hissettirir. Bu kız çocuğunun
büyüyüp anne olduğunda, çocuğunun sürekli kendisini
istemesine karsı ( nedenini artık kendisinin de bilemedi­
ği) bir huzursuzluk duyması ç ocukluk yıllarında a n nesi
tarafından reddedilisinde gizlidir. ihtiyaç duyduklarında
a n neleriyle bağ kurama mıs kisiler, kendileriyle bağ kur­
m aya ç alısan ç ocuklarına karsı tepkiseldirler.
Birçok a nnenin kendi çocuğunun "anne" diye ses­
lenmesinden ra hatsızlı k duyması, kendi a nnesine ula­
Adem
samadığı zamanlarda duyduğu acının " anne" sesi ile
Güneş
42
yeniden c a n l a n m asıdır. Bir b aska deyişle ç o c u ğ u n ,
a n nesi tarafından reddedildiği sırada hissettiği (ve ona
ulasamadığı icin sonradan bastırdığı) duygularının, kendi
çocuğu tarafından uyandırılmasıdır ... Bastırmaya çalış­
tığı sey de çocuğ unun mızırdanması değil, kendi içinde
yıllardır bastırdığı "an n e" iniltisidir ...

Cezasız
Eğitim
43
V

ÇOCUGUN
•• •• •• • •

OZGURLUK IHTIYACI
Birçok ebeveyn çocuklarını n e kadar erken eğitirlerse
o kadar iyi olacağını düsünür. Hayatın bir yarıs olduğuna
inanırlar, öne geçme ç a bası sergilerler . . . Baska l arın ı n
çocuklarının kaç kelime, kaç hece öğrendiğine dikkat
edip kendi cocuklarının onlarda n geri kalmaması icin
yoğun çaba harcarlar. . .
Halbuki çocuğun i l k 4 yılı eğitim çağı değil, özgürlük­
lerini doyasıya yasayarak kendini geliştirdiği cağdır ... Bu
çağda çocuk, ihtiyaçlarını değisik yollarla haber verir
ve bunların giderilmesi icin ebeveyninden yardım ister...
Bu, kimi zaman ağlamak, kimi zaman da mızırd a n ma k
şeklindedir. Cocuğun ağlamalarına karsılık vermek, ona
taviz vermek değil, ihtiyaçlarını gidermektir. Hiçbir cocuk
sebepsiz ağla maz, mızırdanmaz.
Bazı ebeveynler yeni doğan cocuklarını anne yata­
ğından erkenden ayırıp baska bir odaya alırlar. Böylece
çocuğun bireysel var olusunu hazırladıklarını düşünürler. Cezasız
H a l b u ki cocuğun a n ne ya n ı n d a yatmaya "ihtiyac ı " Eğitim
vardır. Uyku eğitimi de nilerek a nne yatağından a yrı bir 45
Çocuğun ilk odaya tasınan çocukların sürekli ağlamaları, gerilme-
4 ytlt eğitim leri, hırç ın lasma ları sımarıkl ı ktan değil, gideremedikleri
çağ1 değil, ihtiyaçlarından dolayıdır.
özgürlükle- Anne yanından erken dönemde ayrı lıp ayrı bir odaya
rini doyastya konulan çocukları n uzu n uzu n ağla malarının gün geç­
yaşayarak tikçe aza t ı p çocuğun sessizliğe bürü nmesi, bir başarı
kendini değil, trajedidir. Ağla m a n ı n kesil mesi çoc u ğ u n a rtık
geliştirdiği kendi başına uyumayı öğrendiğini değil, anne ihtiyac ını
çağtdtr bastırmayı öğrendiğini gösterir . . .
Duygusal ihtiyaç larını doyasıya gidermek yerine, er­
ken dönemde bastırmayı öğren miş çocuklar yetişkinlik
dönemin de bastırdıkları duyguların yoksuniuğu içinde
yasamak zorunda ka lacaklardır . . .
Yaklaşık 45 yaslarında bir b a b a 1 2 yasındaki oğlunun
okul basarısızlığı nedeniyle danışmanlık almaya gelmişti.
Bu baba, küçük yaşta karsılaştığı bütün zorlukları (kendi
d eyimi ile) " tırna kları ile kazıya ra k" asmıstı . . . H ayatın
zorlukları n a göğüs gererek bu günlere gelmişti . . .
Ancak oğlu, kendisi gibi değil, "tembeldi ! " Okulda
basarısızd ı. . . " Bütün ihtiyaçlarını karşılıyorum, ama olmu­
yor. Ya bu çocuğun zekôsında bir sey var, ya da ben
bir yerde yanlış ya pıyoru m " diye düşünüyord u .
" Daha n e yapacağım? Seviyorum, oyun oynuyorum.
Ben babamdan bunların hiç birini görmedim. Ama yine
de hayatı kendim kazandım, zorluklara göğüs gerebil­
dim. Oğlumun her şeyi olduğu halde başarısız, tem bel,
ilgisiz biri olmasına taha mmül edemiyoru m" dedi.
Bu baba çocuğunun bütün maddi ihtiyaçlarını karsılı­
Adem yordu, doğru . . . Ancak duygusal ihtiyaçlarını gidermiyor,
Güneş giderdiğini "zannediyordu." Bir yanılsama içindeydi yani.
46
Kendi babası ile kendisini kıyas edip çocuğu icin yaptığı
"iyilikleri n l " onun duyg usal ihtiyacla rı n ı gidereceği ne
inan ıyordu.
" Seviyoru m , ilgileniyoru m " dediği seyler de kaliteli
birliktelikleri e olusan duygular değildi. Kısıtlı zamanlarda
çocuğa sunulan "ikra mlar"dı. . . Zaten bu ikra mlar da
süre kli basa kakılıyordu . . .
" Cocuğu nuzla hangi oyu nları oynuyorsunuz? " diye
sorduğumda "Oynuyoruz iste vakit buldukca . . . Top oy­
nuyoruz ... Ne bileyim, kosuyoruz, bazen güreşiyoruz iste ...
Çok vaktim olmuyor a m a elimden geleni yapıyoru m "
diye cevap verdi.
Esi itiraz etti:
" Esi m çok yoğun bir insa n . isıerini bizzat takip etmezse
rahatsız olur. O yüzden zihni sürekli dolu. Oğluyla birlikte
olduğu za m anlar zaten günde bes on d a kikayı geç­ Cezasız
mez. O a nlard a da a klı hep baska islerle m esguldür. Eğitim
47
Cocuk okulda arkadaşlarıyla
bir sorun yasasa, oturup bu so­
runu n nasıl cözüleceğini oğlu
ile uzu n uzun konusma k yerine,
genellikle azarlar, kızar . . . co­
cuk da ağlayıp üzüldügünde
on un zayıf. güçsüz, duygusal
olduğunu söyler durur ... " dedi.
Adam, esinin sözlerine alın­
mıstı: " Ben ona kızmıyorum . . .
Z ay ıf o l m a , diyoru m . .. Ağla-
ma hemen, diyorum ... Erkek
ad a m ol. g üçlü ol. diyoru m . . .
Kendimden örnekler veriyoru m . . . A m a yine d e yarana­
mıyorum ... Sükretmek yerine sikôyet etmek nankörlük ... "

Bu baba, is hayatında son derece basarılıydı a ncak


duygusal iliskilerinde pek basarılı sayıl mazdı.
Çocukluk yıllarını duyg ularını bastırmak geçiren kisiler
is hayatında ve sosyal iliskilerde oldu kça basarılı görü­
nürler. Ancak "yakın duygusal ilişkileri" beceremezler.
Esieri ve ç ocuklarıyla derin bağlar kuramazlar.
Böylesi kisiler sürekli fedakô rlık ya ptıklarını söyler, ka­
bahati baskalarında ararlar. Duyarsız bir yasa m içinde
olduklarını fark etmeleri de oldu kça zordur. Duygusal
kisileri zayıf. aciz ve zavallı olarak görürler. Halbuki böylesi
kişiler cocukluk yılları nda koşulsuzca sevilmemis kişilerdir.
On dört yıllık evliliklerini bitirme k üzere olan bir ç ift
aile da nışmanlığı a l m a k üzere ya nıma gelmişti. " Ne­
dir soru n ? " diye sorduğumda, kadıncağız, " Bıktım artık
Adem
hoca m , eşimle a n lasa m ıyoruz ... Cocuklar zara ra uğ-
Güneş
48
ra m a d a n bu evliliği nasıl bitirebiliriz diye yard ı m ı n ıza Çocukluk
ihtiyacımız var" dedi. ytllarmt
Beyefendi ellerini göğsünün üzerinde bağla mış, tek duygulartm
kası havaya kalkık halde esini dinlerken birden patla­ basttrarak
dı. " Ayrılacaksa zorla kapımda tutacak h alim yok ya , geçiren
defolsun gitsin ... " deyiverdi birden. kişiler iş
Kadın bütün öfkesiyle, "Sen defol. .. Gidecek biri varsa hayatmda
o sensin ... " diye karsılık verince, müdahale etmek zo­ ve sosyal
run d a kaldım. Hanımefendiden izin isteyip beyefendi ilişkilet:de
ile bas basa görüşmeye başladık. oldukça
başartlt
"Gördünüz iste ... Saygısız . . . N a n kör. . . " diye başladı
adam. görünürler

· "Siz, ' Defolsun gitsi n ' deyince ra hatsız oldu galiba . . . "
dedim.
"O her seyden rahatsız olur. Geçen gün çocuğa kız­
dım diye rahatsız oldu . Ö nceki gün h ızlı yemek yiyorum
diye ra h atsız oldu . Bunlar bahane . . . Ayrılmayı kofaya
koymuş, bahane arıyor. Asıl kendisine baksın , evde ne
is ya pıyor n e güç ... Bir g ü n görmedim ki evin içinde
düzen olsun. Esimi bırakacaksın , romantik olsun . Kustan
bahsetsin, kelebekten konuşsun . Müzik dinlesin . . . Aksam
yemeğinde masaya mu m koysun ... Hayat ona güzel. ..
Hayatın bir de gerçek yanı var deyince fil m kopuyor ...
Neymis efendim, romantik değilmişim ... "
" Nedir hayatın gerçek yanları ? "
" Her sey ... Mesela para yoksa hiç bir sey olmaz . . . Ma­
saya mu m koymak değil marifet, o mu mu oraya koyabi-
lecek maddi güce sahip olmak asıl önemli olan . . . Esi me
bunlardan bahsedemezsin iz, ruhsuz olursunuz . . . Sorum- Cezasız
luluk duygusu hiç yok ... Saygı zaten yok ... Zamanında Eğitim
49
Birçok biraz baskı kursaydım böyle sayg ısızca konusamazdı. . .
çocuk Özgür bıra kınca sonuç böyle oluyor iste."
duygu Adam tam bir hayal kırıklığı içindeydi. O kadar çok
dünyasmda duygusal yatırı m yaptığı esinin boşanmak istemesi kar­
yaşadtğt sısında asağılan mıs hissediyordu kendini.
olumsuzluk-
Hanımefendiyi davet ettim içeri, "Sorun nedir? " diye
lar nedeniyle sordum.
'davramş
" Bıktım a rtık d uyarsızlıkları n d a n . Beton g ibi a d a m ,
bozukluk/art'
duyarsız . . . hissiz . . . On dört yıldır evliyiz, bir kere bile ağ­
sergiler
ladığını görmedim."
"Ağla mak? N asıl ya n i ? "
" Duygularını yasayamıyor demek istedim ... Sevincini
de üzüntüsünü de d ısa vurmaz ... Biraz yanına yanasıp
sımarı klık y a ps a m , kadı nız sonuçta, buna ihtiyacı mız
var... 'Sırası değil ' der, kenara çekilir ... Elini tutup gözüne
baksa m , dur isim var der ... "
" Da h a somut bir örnek verebilir misiniz? "
"Geçen yıl bir ara canıma tak demişti. Yan komşu da
otururken arkadaslar esierinin kendilerine yaptıkları sürp­
rizlerden bahsediyorlardı. Kimisinin doğum gününde esi
kolye almış, kimisi alyans ... Esiyle en sorunlu zannettiğim
arkadasım bile hem kendi doğum gününde hem ço­
cukları n doğum gününde esinden kocaman çiçekler
a ldığını s öyleyin c e içim bir tuhaf oldu. Benim neyim
eksikti ki? Bu kadar zam andır evliyiz, bir kere bile çiçek
olmamıştı bana ...
Aksa m eve geldiğinde a çtım a ğzımı y u mdu m gö­
zümü, söylendim durd u m . Beni dinliyordu ama a nlamı­
Adem
Güneş yordu, ' Ne bağınyersun ya ? ! Bağıracağına ne istiyorsan
onu söylesene ı ' dedi, dondum kaldım.
so
Arkadaşlarımın esierinden gördükleri ilgileri anlattım ,
'Sevilmeye ihtiyacı m var' dedim . . .
' Daha nasıl seveceğim, sen kendine problem a rıyor­
sun ! ' dedi, gitti içeri oturdu . . .
O g ü n hiç konusmadık. Ertesi g ü n esimin anne babası
misafir olarak gelmişti bize ... içeride oturuyorlardı ki kapı
çaldı. Esimin gelme saatiydi, kal ktım, açtım kapıyı. $asır­
dım, elinde çiçek vardı. . . Dünkü konusma etkili olmustu
a nlaşılan. O sırada kayınvalidem de geldi ka pıya . Esim
onu görünce birden neye uğradığını sasırdı, san ki elin­
de bir suç aleti varmıs da nereye koyacağını sasırmıs
gibi ' Gelirken çiçekçiye uğradım ... Çiçek a ldım ... Al da
vazoya koy' dedi. So k geeirdi m . "
"Neden ? :'
"Çiçek öyle mi verilir? Ben yıllarc a iste bu a d a m l a
yasadı m . Esine bir çiçek al mayı bilmeyen . . . Çiçek nasıl
verilir becererneyen bir a d a m l a yasa d ı m bunca za- Cezasız
man." Eğitim
----

51
Çocuk, Beyefendi ile tekrar görüstüm . Esinin ineindiği olayı
duygu anlatırken sözüm ü kesti.
dünyasmda "Hocam, iste durum bu. Ben dışarıda el ôlemi sırtımda .
bir iyilik hali taşıyıp para kazanmak için kendimi harap edeyim, esi­
yaştyorsa min a nlattığ ı sey çiçek böcek . . . Çiçek öyle tutulmazmıs,
yemesi öyle verilmezmis . . . Bırakın Allah askına, ben de bunaldım
düzenlidir, artık, bosanaca ksa bosa nsın, o da kurtulsun ben de."
uykusu Beyefendi esini duya bilecek, esinin hislerini a niaya­
kalitelidir, bilecek durumda değildi. Daha da ötesinde, esinin bir
fizyolojik çiçeğe yü klediği a nlam için "çiçek böcek derdinde"
gelişimi diyecek kadar bu duyarlılıkta n uzaktı ...
yerindedir Bu aileyle ya ptığımız bireysel görüşmelerde de gör­
dü k ki, beyefendi cocukl uk yıllarında babasının baskıcı
tutumu karsısında duyarsızlasmıstı. .. Annesi ile güvenli bir
bağ kuramamıstı. .. Anne ba bası ile ihtiyaçlarını doyasıya
gidermek yerine, televizyonla kendini oyalamıs . . . Ken­
dini sürekli o ya da bu sekilde oyalayorak cocukluğunu
geçirmişti. $imdi ise yıllardır kullanmadığı d uygularına
ihtiyac duyan bir esle karşı karşıya idi. Esi elini tutma k
istiyor, göz göze gelmek icin ç a ba harcıyordu . . .
Bütün bunlar cocukluk yıllarında olusan yaralard ı .
Cocukluk yılları n da ihtiyacların "vaktinde, yeterin­
c e ve kos ulsuzc a " gide ri l m esi çocuğun içsel olara k
rahatlamasını, kendini iyi hissetmesini, değerlilik hissinin
oluşmasını sağlar. Kişinin kendiyle barısık olması, kendini
değerli görebilmesi ve duygularını yönetebilmesi ancak
bu iyilik halinin sonucudur. Kendini iyi hissetmeyen kişinin
duygularını yönetmesi beklenemez, çevresiyle kuracağı
iliskileri uyum içinde götürmesi düşünülemez.
Adem
Güneş
52
Birçok cocuk, duygu d ü nyasında yasadığı olumsuz­ Çocuk duygu
luklar nedeniyle "davranıs bozuklukları" sergiler. Ya anne dünyasmda
babasıyla c atısır ya kordesiyle aniaşamaz ya da okulda bir iyilik hali
öğre n me problemleri yasar. Bu cocuklard a n kimisine yaştyorsa,
hiperaktif davranıs bozukluğu, kimisine dikkat dağı �ıklığı sosyal
etiketi yapıştınlarak tedavi icin çaba h arcanır.
gelişimi
Halbuki cocuk, kendini iyi hissetmediği sürece sosyal yerindedir
yasamda da sağlıklı iliskiler gelistiremez . . . a nne babası
ile uyum içinde olamaz ... kordesi ile a nlasamaz.
Eğer cocuk, duygu dünyasında bir iyilik hali yaşıyorsa
yemesi d üzenlidir, uykusu ka litelidir, fizyolojik g elişimi
yeri n dedir. B u n u n aksine, c o c u k iç d ü nyasında h u ­
zursuzluklar yaşıyorsa , yem e bozukl u ğ u g örülür, uyku
düzeni ol ustura maz, ebeveyniyle uyumlu davra nısla r
sergileyemez ...
Eğer cocuk duygu dünyasında bir iyilik hali yaşıyorsa,
sosyal gelisi mi yerindedir. Sosyal ortamiara keyifli ce girer
cıkar, insanlarla keyiflice sohbet eder, kendi ı ile barısık
old u ğ u için insanları değerli görüp onlarl a olmaktan
mutlu olur. Dikkati dağınık değildir, içinde kaygılar ba­
rındırmadığı icin öğrenmesi kolay olur.
Eğer cocuğun duygu d ü n ya s ı n d a bir h uzursuzlu k
varsa, kendini iyi hissetmiyorsa, sosyal ortamlarda bulun­
ma ktan keyif almaz, insanlarla iletişimi sağlıklı yürümez.
ic dünyasındaki huzursuzluk dışına yansır.
Yedi yaslarındaki kız cocukları icin bir a nne b a b a
gelmişti ya nıma . Onlara göre sorun cocuklarının okul
basarısızlığı idi. . . Çocuk sabahları vaktin de kalkmıyor,
okula istekli gitmiyor, öğretmenin verdiği {çok da fazla
Cezasız
olmayan) ödevleri ya pmıyordu. i kinci sınıfa gittiği halde
Eğitim
53
okuma yazması arkadaşla­
rından oldukca geride idi.
Ancak benim gözü me bir
baska ayrıntı takılmıstı ... Co­
cuğun boyu yasıtionndan
daha kısa, kilosu da daha
azdı. Annesine, " Yemesin­
de de sorun var m ı ? " diye
sord u ğ u m d a , " O konuyu
hiç a c m ayın. Öyle inatçı ki
ne ya p a rsak ya palım ye­
meği sevdiremedik" diye
cevap verdi.
B u a n ne b a b a ve ço­
c u kl a h a fta la r b oyu n c a
görüstü m . Soru n c ok derin-
lll•ltiııı-�ı.:.��-.ılıibd-k
lerde gizliydi; cocuk "ken-
dini var edemiyordu." Yanlls anlasılmasın, çocuklarına
baskı uygulayan bir a nne baba değildi ebeveynleri.
Aksine, kızları n ı n g elişimi i ç in he r seyi ya pıyorlardı. Bir
sey hariç . . . ihtiya cları n " kosulsuzca " yerine getirilmesi. ..
A nneye, " C o c u ğ u nuzd a n iste diğiniz davra n ısları
yeri n e g etirmesi icin, baskı, zorl a m a veya ceza veri­
yor musunuz? ' diye sorduğumda " Hayır, biz cocuğun
cezayla eğitilmesine karşıyız, sevgiyle eğitmenin daha
doğru olduğunu d üşünüyoruz" dedi.
Halbuki bu ailede ihtiyaclar belli koşullara bağlı ola­
ra k gideriliyordu. Bu, kendi basına zaten ceza içerikli bir
yetişkin tutumuydu . Fakat anne babq bunu bilmiyord u .
Adem Örneğin, coc u ğ u n a n n e babasından sevgi alabil­
Güneş m esi icin, sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyordu.
----

54
Odasını toplarsa, annesi ile iyi iliski gelistirebiliyor, ödevini Çocuk
yaparsa babası ile mutlu oluyordu . .. Çocuğun duygusal kendini iyi
ihtiyaçları, ancak onda n beklenen davra nıslar yerine hissetmiyor­
geldikce gideriliyordu ... iyi bir davranıs sergilediğinde sa, sosyal
uzu n süredir istediği oyuncaklar alınıyor, övgüler yağ­ ortamlarda
d ırılıyordu, olu msuz davra nıslar karsısı nda a nne baba
bulunmak­
farkına varmasa da m utsuz ve gergin oluyorlardı . . .
tan keyif
Çocuğun kısır döngüsü böylece basla m ıstı. A n n e almaz,
babasının kendisinden istediği davra nısları yerine getir­ insanlarla
mediğinde onları mutsuz buluyor ... Mutsuz olan anne ba­ iletişimi
basının yanında kendini mutsuz, değersiz hissediyordu ... sağltklt
Anne ba bası a ncak kızları onları n istediği davranısları
yürümez
yerine getirdiğinde mutlu olu�or, cocuk da kendini mutlu
hissediyordu . . . Anne babanın terbiye aracı kendi d uy­
guları idi . . . Belki yanlıs davra nısları sırasında cocuklarını
odaya kapatmıyor, fakat yansıttıkları kötü duygularla
çocuğu kendi içinde daha derin bir yalnızlığa itiyorlardı ...
Çocuk, kendi duygularını yasam a k yerine anne ba­
basının duygularını yaşamayı, onları mutlu ederek kendi
duygusal ihtiyaçlarını bastırmayı öğrenmisti. Bu durum
anne babaya keyif veriyordu. Kendilerini üzmemek icin
ca balayan bir cocukları olmustu a ncak bir sey yolunda
gitmediği icin her sey rayd a n çıkıyord u ; çocuk a n n e
babasının bu tutumu karsısında "iç m otivasyo n u n u "
kaybediyor, dıs motivasyonlarla davranıs gelistiriyordu .
Halbuki gelisimin devamlılığı i ç motivasyona bağlıdır.
Yani cocuğ u n damağı yemekten lezzet olmalıydı ki
yemek ona mutluluk versin. Çünkü d a m a k tadı da bir
iç motivasyon a racıdır. . .
Cezasız
B u cocuk, yemeği lezzet aldığı için değil, anne babası
Eğitim
istediği için ve o nlar üzülmesin diye yiyordu . . . Yemeğin
ss
Gelişimin lezzetine odaklanmak yerine, anne babasını mutlu edip
devam/ıliğı iç kendisine iyi davra n malarına odaklanıyordu . . . Dıs mo­
motivasyona tivasyona odaklı yemek yeme davra nısı bir süre sonra
bağlidır çocuğu yormus, yemekten bıktırmıstı. .. Yediklerinden tat
almak bir tarafa, ciğneyip yu tma k onun icin bir zahmete
dönüsmüstü . ..
Ya d a okulda yeni bir seyler öğrenmenin m utlulu­
ğ u n u yakalamak, bir sonra ki öğren meye merak duy­
mak yerine, anne babası üzülmesin diye ders yapmaya
odaklanıyordu. H a l buki " öğrenme" heyecan verici bir
iç motivasyonla gerçekleşir. .. Yeni bir bilgi. içte kıpır kıpır
bir duyguya sebep olur . . . Cocuk bu heyeca n verici iç
motivasyona odaklanmak yerine, a n ne babasının yü­
zündeki d uygulara odakl a n ıyar ve iç motivasyonunu
kaybediyordu ... Bir süre sonra okul, öğrenmek, ders, yazı,
kita p h epsi kara bir dev gibi üzerine çöküp ka lmıstı . . .
Cocuklarını kendi d uygula rı ile terbiye etmeye ça­
lısan bu anne baba, ona kendini değerli hissettirmek
yerine, (farkına bile varmadan) çocuğa kendi değerini
baskalarının gözünde ara mayı öğretiyorlardı ... Cocuk,
kendine iyi davra nıldığında değerli hissediyordu, kötü
davra nıldığında değersiz . . . Ve " Kötü mü davranılacak,
iyi mi d avranılacak" diye süre kli baskaları n ı n gözüne
bak mayı öğreniyordu ... Halbuki, cocuk h angi hatayı
yapars a yapsın, a n n e b a ba kendi duygularını terbiye
ara c ı olarak kullan m amalı, çocuğa değersizlik hisset­
tirme melidir. En kötü eğitim, ceza ile eğitimdir. Ceza
ile eğitimin en kötü biçimi de çocuğu duygularla ce­
zalandırmaktır . . . Mutsuz görü nmek, sevgisiz bıra kmak,
ilgilenmemek, küsmek, en kötü cezalandırma araçlarıdır.
Adem
Güneş Bütün bunları paylastığımda, a nn e bir hayli üzüldü,
kendi cocukluğunu h atırladı ve "Aynı ben ... " dedi. " Ben
56
de annem üzülmesin diye onun etrafında perva ne olur­ "Öğrenme''
d u m . Bir dediğini iki etmezdim ki bana kızmasın. Eğer heyecan
onu üzersem a n nem h astalanıp ölür diye düsünüyor­ verici bir iç
dum . . . Öyle söylüyordu a n nem; 'Senin yüzünden hasta motivasyon­
olacağı m ' diyord u hep . . . "
la gerçekleşir
Bu anne de kendi annesinden öğrenmisti, duygularını
bir terbiye aracı olarak kullanmayı ... An nesinden maruz
kaldığı sey, fiziksel olmasa da, psikolojik siddetti. ..
Çocukluk yıllarında psikolojik siddet m ağ duru olan
kisiler, yetişkinlik yıllarında bir problemle karsılastıkları nda
hemen bıkkınlık yaşarlar. . . Yüzleri asılır ... Mutsuz olurlar. . .
Bu d urum, hayatında ki problemierin san ki t a çocuk­
luk yıllarından bu yana hiç bitmezcesine devam ettiği
ya nılgısının sonucudur. Çocukken anne ba bası ile ya­
şadığı problemler, okulda öğretmeninin baskın tutum u ,
arkadasları tarafından dısla nmalar. . . Ve sonunda hôlô
bitmeyen problemler, çocuğun u n yemek yememesi,
uyuma ması, dersini ya pmaması. . .
N ormal sartlar a ltında insan , h e r bir problemi birbirin­
den bağımsız olarak düşünebilecek yetenege sahiptir.
Çocuğunun okul problemi ayrı, kredi kartı borcunun ge­
cikmesi ayrı bir problemdir. . . Aracının lastiginin patlaması
ayrı, çok sevdiği arkadası ile yasadığı güvensizlik ayrıdır.
Faka t problemlerle çocukl uk yıllarında tanısmıs bir
kisinin bu problemleri birbirinden ayırt edecek yeteneği
gelismez. Yıllar sonra da olsa, bütün problemierin hep
kendisini bulduğunu, her seyin üst üste geldiğini zan ne­
der. Her problemi, birbiriyle bütünlestirdiği için yeni bir
problem duymak istemez, duyduğu küçük bir olumsuz­
Cezasız
luktan çok çabuk etkilenir. Bu durum kisiye kendini sürekli
Eğitim
57
tükenmis ve yetersiz hissettirir. Yasarn enerjisini tüketir . . .
Sürekli yorgun ve depresif b ir hayata mec bur kılar . . .
Böylesi bir kisi, örneğin esi ile tartıştığı sıra d a , "Ben
zaten ne zam a n mutlu oldum ki! " diye birden bire her
seyi yıkar gee er. . .
Buradaki "zaten" kelimesi problemi n cocukluk yılların­
da başladığını isaret eden bilinealtı "frekans kelimesi"dir.
"Yeter," "bıktım , " "hep," "hiç," "zaten," "her zaman,"
"ne zam a n , " "hiçbir za man" vb. frekans kelimeleridir.
Bu kelimelerin kullanılma sıklığı cocukluk yıllarındaki ze­
delenmisliklerin bugüne yansımasının işaretidir. . .
"Ne za m a n islerim rast gitti ki . . . "
Adem "Beni ne zaman a niadın ki. .. "
Güneş
58
" Bir daha asla sana güvenmeyeceğim .. . " Çocukluk
"Yeter ya, bıktım bu hayattan . . .
"
y11/armda
psikolojik
" H er zaman ben mi üzüleceğim ... Bu n asıl hayat . . . "
şiddet gören
Bu gibi ifadeler, çocukluk yıllarının acı dolu günlerinin kişiler, yetiş­
bu güne yansımasıdır . . . kin olduk­
Cocukluk yıllarından baslayan v e b u gü nlere kadar larmda bir
dip bir akıntı gibi gelen olumsuz duygulardan kurtulmak problemle
ancak kisinin kendini " özgürlestirmesi" ve "iç seslerini" karşiiaştikla­
fark edip susturması ile m ümkündür.. Bunu fark etmek rında hemen

çözüm için önemli bir adımdır. Ancak bazı du ru mlarda b1kkml1k


kisi kendini fark etse de problem oldukça derinlerde ola­ yaşarlar
bilir. Böyle durumlarda Bağlanma Terapisi veya Onarım
Terapisi ile çözüme ulasıla bilir.

Cezasız
Eğitim
59

HIS VE DUYGU
Birçok kisi ru hsal durum un u tarif ederken hislerinden
bahseder. Ne "hissettiğini" söyleyerek iç dü nyası hak­
kında bilgi verir.
"Bugün kendimi iyi hissediyorum . "
"Ailemin yanında kendimi güvende hissediyoru m . "
"içimde a nlamsız bir huzursuzluk hissediyorum."
" Kendimi gergin hissediyorum . "
· " Kendimi değersiz hissediyorum . "
" icimde sürekli bir telas, bir kaygı hissediyorum . "
Psikolojik sorunların kökeni hislerdir. Kisinin yönetmekte
zorlu k çektiği olumsuz hisleri n artmasıdır. Hislerin güç­
lenip d uyguya d ö nüsmesi ve a rtık yönetil e m ez hale
gelmesidir.
" Kendimi mutsuz hissediyoru m " diyen kisiye, "E o za­
man. mutlu hisset" demek kôr etmez. " Hayat ne g üzel, Cezasız
bak kuslar, kelebekler, çiçekler var, neden kendini mut- Eğitim
61
Pedagojide suz hissediyorsun ki? " diye nasihat vermek de çözüm
his; değildir. Kücükken a bisi tarafından tacize uğratılmış bir
ötekinin çocuğun üzeri ndeki kötü hisleri atması "hayat ne güzel"
bireyin nasihat_i ile olac a k sey değildir ... O kendi yalnızlığı icin­
üzerine de ürettiği yen i yeni düşüncelerin esiridir a rtık ... Onun
nasihate değil, d uygularını o narm a ya ihtiyacı vardır.
b�rakttğt
Duyg u ları n o n a rılması da a kıl vermekle değil, bizzat
''ruhsal
duygulara , hislerle erismek ve iyi edici hisleri duygulara
ha/''dir
a ktarmakla m ümkündür.
Bireyin zih nini yönetmesi oldu kca somut ve kolaydır.
Masada dura n cisim bir bardaksa b u bir bardaktır. Eğer
biri onun bardak değil sürahi olduğunu kanıtlarsa, düşün­
cesi değişir, o cisme a rtık bard a k değil sürahi demeye
baslar ... Anca k hisleri yönetmek icin fark etmek yeterli
değildir. Birçok kisi, icindeki hislerin neden kaynakla ndı­
ğını bilir, bu hisleri tasıma ması gerektiğini de bilir ancak
hisleri n sarması k gibi bedenini sormasına engel olamaz.
Temizliğe dönük bir Obsesif Kompülsif Bozukluğu (Ta­
kıntı) olan kisi ellerini sürekli yıkamaması gerektiğini bilir. . .
yıkadıkc a elinin tahris olduğunu g örür... a m a yine d e
icindeki hislerd e n kurtula m az, yeniden yeniden yıkar
durur . . .
insanın üzerine bulasmıs hislerden kurtulması oldu kca
zordur. Esine güvenemeyen, çocuğunun basına bir sey
' geleceğini hisseden, insanların çıkarcı olduğunu düşü­
nen, kendini değersiz hisseden kişilerin üzerlerinde tası­
dığı hisleri bir ken a ra koyması çok kolay olmayacaktır.
Peki kisinin bütün yasamını böylesine altüst eden "his"
nedir, nasıl bulasır insa n a ?
Adem
Ç o c u ğ u n kişilik g elisimini önemseyen her yetişki n ,
Güneş
hissin ne olduğunu, insana nasıl bulastığını, duyguya na-
62
sıl dön üstügünü, duyguya
dönüsen hislerden kurtul­
manın neden zor oldugu­
nu da önemsemelidir. ..
Hissin ne oldugunu bil­
meyen kisi, kendisinin ne­
d e n taha m m ü lsüz oldu­
g u nu d a bilmez . . . icinde
neden sürekli bir mutsuzluk
tasıdıgını da . . .
Hissin n e oldugunu bi­
lemeyen kisi, çocuk egiti­
mini de beceremez ... Ço­
cuğa verdiği bir ceza n ı n
o n u n hislerini nasıl bozdugunu a nlayamaz . . .
Pedagojide his; ötekinin bireyin üzerine bıraktığı " ruh­
sal hal"dir. ..
"Geri zekôlı mısın oğlum sen ? " denilen bir öğrencinin,
öğretmeninin öfkesini ince bir sezi olarak içinde d uy­
ması. .. bir yabancının karsısında kendini ilk defa tuhaf
hissetmesidir ... Aynı çocuğu arkadasimının "Git ... sen
bizimle oynama" diyerek itelemesi. . . soka kta itelenen
çocuğ u n d ers çalıstırırken a n n esinden "Senin kad a r
solak çocuk görmedim" c ümlesini d uymasıdır. . .
H i s , -d ı s d ü nyada yasa n a n d uygul arı insa n ı n içine
a ktaran sezi aracıdır... Çocuğun içinde bulunduğu d ün­
yanın nasıl bir yer olduğuna dair gözlemlerini tasıyan,
ruhun kılcal damarlarıdır ...
His, çocuğun kendi dısındakilerin duygularını kendi Cezasız
duyguları ile temasa geçire n bağdır. Eğitim
63
Hisler Bazen bir söz, bazen bir m imik, bazen du ya rsız bir
yoğunlaştl­ ba kıs, bazen derin bir nefes alma veya gözlerin öfkeyle
ğmda kapa n m asıyle çocuğun duygularına dokunu lur.
duyguyu Birçok kisi duygu ile hissin aynı sey olduğunu düsünür.
oluşturur;
H a l b u ki his, d uygu ö n cesi olusa n ru hsal d uru m u n
duygu,
adıdır. Hisler yoğunlaştığında duyguyu olusturur. Duygu,
his yoğun­ his yoğ u nlasmasıdır.
laşmasldlf
"Bugün seni çok mutl u görd ü m . "
"Sen yanımda olduğunda kendimi iyi hissediyoru m."
"Seni seviyoru m . "
" Geri zekôlı mısın sen ? "
"Saçmalama be ! "
"Cık d ısa rı, gözü m görmesin seni ! "
"Senin yüzünden hayattan bıktım " gibi mesajlar ço­
c u ğ u n i ç i n e ö n c e bir his o l a ra k dokunur. Aynı hisler
biriktiğinde, çoğaldığında, yoğunlosmaya başladığında
duyguya dönüşür.
Bir his d uyguya dönüstü ğ ü n de o hissin duygusunu
oluşturur.
Örn e ğ i n , ç o c u k çevres i n d e n s ü rekli "değersizlik
hissi" sezinliyorsa, bu hisler bir süre sonra "değersizlik
duygus u"n a dönüsür. Olusan bu duygu artık kendi ken­
dine "değersizlik hissi" ü retmeye baslar. Birey bir süre
sonra d ışarıdan değersizlik h issi a l masa da d uygula rı­
nın deri n lerinde kendini d e ğersiz h issetmesin e engel
olamayacaktır.
Adem His, çocuğun gündelik yasamını etkilemez gibi gö­
Güneş rü nür. Azarlan a n , küçük d ü sürülen bir çocuk h e me n
-----

64
bozulmaz. Ancak içine ak­
tarılan hisler bir anlam tasır
ve kü ç ü k küç ü k izler bıra­
kır. Çocuğun edindiği his­
ler duyguya dönüsmeden
onarılırsa yok olur gider.
H i ç bir c o c u ğ u n " G eri
zekôlı m ısın sen ? " sözü ile
birdenbire kisiliği bozulmaz.
A n c a k o ç o k g ü vendiği
yetiski n i n kendisini asağ ı­
laması karsısında hissettiği
tuhaf duygu, baska ları ta­
rafından da pekistirildikçe,
hem kendi ile ilgili ve hem
de yasa m ha kkında a n-
lamlandırmaları olusur.
K e n d isinin g ercekten öyle ol d u ğ u n u za n n eder.
Gercekten zekôsında bir problem olduğunu fark eder
(za n neder) . Bundandır ki cocuk kime ne kadar yakın­
sa yakınlık iliskisi kadar zarar görmeye yatkındır. Hiç bir
kimse, çocuğa kendi a nne babası kadar zarara vere­
mez. Sokakta karsılaştığı bir kisiden siddet görse hisleri
bozulmaz belki ancak kendi a n ne babasından ilgisizlik
görse değersizlik hissi edinir.
Çocuğun hislerini zarara uğratan iki u nsur vardır.
1 - Bağın kuvveti
2- Savunmasızlık
Çocuk kimle ne kadar bağ kurduysa bağ kurduğu Cezasız
kisinin kendisine yasatacağı olumsuz hisler o kadar derin Eğitim
d uygulara dönüsür. Çocuğun babasından duyacağı bir 65
Çocukluk sözle komşusundan duyacağı sözü n içsel derinliği aynı
çağmda değildir. Babasının hafif aşağılar bir bakışı, çevresinden
aklfet isiteceği olu msuz sözlerden çok daha tesirli iz bıra kır.
yorumlama Çocuğu zarara uğratan ikinci unsur, kendisine olum­
devrede suz his yasatan yetiskine karsı savun masız ka lmasıd ır.
değildir Kendini savunmaya çalıstıkça yetişkinin baskın tavrı ile
karsılasıp çaresiz kal masıdır. Olumsuz his yaşadıkça de-
ğil, olumsuz hisleri yasadığı kisiye karsı çaresiz kaldıkça
hisleri bozulur çocuğun ...
Bu açıdan bakıldığında, kişiliğine tesir eden üç ye­
tişkin , çocuğun yaşamında oldu kç a önemlidir; a nne,
baba ve öğretmen . . .
Çocuğun c eza a ldığı b i r öğretmeni karsısında his­
settiği asağılanmayla değil. bu aşağılamaya rağmen
ertesi gün aynı öğretmen le iyi iliski kurmak zorunda kal­
masıyla kişiliği zarara uğrar. Çocuğu n ba basından isittiği
tek c ü mlelik " Defol oda n a ! " sözün den çok, bu sözü
isittikten sonra aynı yemek masasına oturduğu sırada
hissettikleridir kişiliğini zarara uğrata n hisler. . .
His aktarımı, bazen çocu kla yetişkin arasında "direkt"
iliski sırasında olusur. Bazen de yetişkinlerin kendi arasın­
daki iliskinin çocuğa dolaylı ya nsımasıyla . . .
Esiyle tartısan b i r a n n e ; " Yeter, senden de bı ktım ,
çocuğundan da" dese b u söz çocuğa dolaylı olara k
"değersizlik" hissi edindirir.
Veya aile içinde yetişkinlerin kendi ara larında " H a­
yatta hiç kimseye güvenmeyeceksin" diye konusma­
ları, çocuğu direkt muhatap a lmasa da dolaylı olarak
Adem insanlara karsı "güvensizlik" hissi edinmesine neden olur.
Güneş
66
Annenin evde yasadığı gerginlik . . . Babanın can sıkın­ Çocuğun
tısı içindeki tavır ve davranışları . . . Öğretmen in gergin ve kendisiyle
agresif tavrı, direkt çocuğu muhatap a lmasa da o nu n ilgili algtsma
duygularına ulasan hislerini etkiler . . . "Ben AlgiSI';
Çocukluk çağında a kılcı yoru m l a m a devrede de­ kendinin
ğildir. Bundandır ki çocukla birlikte yasaya n yetişkinler dtşandan
sadece sözel ifadelerin değil, aynı za manda yasadıkları n asti
ru hsal ha lin de çocuğa his olarak aktarıldığını bilmelidir. göründüğü
Örneğin, çocuğa bir gerg i n l i k a nı n d a , " Be ni d e l i ile ilgili
etme" dense, bu söz çocuğun zihinsel filtrelerinde yo­ algtya da
rumlanmadan direkt duygularına iner . . . Kendisinin anne "Sosyal Ben
babasına zarar verdiğini düsünür. Algtst" denir
yası nda oku ma yazmayı yeni öğren miş bir kız ço­
7
cuğunun an nesi yasadığı bir a n ıyı su üzüntülü ifadelerle
paylasmıstı :
"internet kulla nırken esimin h a n g i sayfaları ziyaret
ettiğini takip etmek gibi kaygılı bir yan ı m var. O g ü n
internette ' Ma l nasıl. . . ' , ' Mal m a l . . . ' , ' Ma l yüzü . . . ' gibi
kelimelerin ara ndığını görü nce beynimden vurulmuso
d ö n d ü m . Ç ü n kü önceki gün kızı m ı n beni çilede n çı­
kardığı bir a nda öfkeme haki m olamamıs, birden ağ­
zımdan, ' Kızım sen mal mısı n ? ' ifadesi çıkmıştı . . O. a n , .

yanlls yaptığımı kızımın bana bakısından a nladım a m a


a ğzı mdan çıkmıştı bir kere . . . Özür diledim gerçi sonra ,
ama is isten geçmişti . . . Ertesi gün gizlice internette ' ma l '
kelimesini ara ması canımı ç o k yaktı . . . "
Çocuğun filtresizce etrafta n özümsediği tüm seziler
yasa m a ve kendine dair bir a l g ı o l usturur. Ç o c u ğ u n
kendisiyle ilgili bu algısıno " Ben Algısı" , kendinin d ışa­
Cezasız
rıd o n nasıl görü ndüğü ile ilgili o lg ıya da "Sosyal Ben
Eğitim
Algısı" denir.
67
Cocuk bu iki a lgı ara­
cılığ ıyla kendisinin sevi­
len, saygın, değerli olup
olmadığına dönü k ola­
ra k "temel duygusu "nu
olusturur. Kendisine say­
gın davranılmıs, çocuk­
luğu olumlu hislerle geç­
mis kisilerde " Değerli Ben
- Güvenli Yasa m" temel
duygusu olusur. Olumsuz
hislerle geç mis çocu klu k
yılları ise kiside " Değersiz
Ben - Güvensiz Yasa m"
te me l duyg u s u n u olus­
'turur.
C oc u k l u k yılları n d a
edinilen temel duygula-
rın değiştirilmesi oldukça
zord ur. Bu duygular sürekli kendi hislerini üretir. Temel
duygusu değersizlik olan kisi, değer gördüğü bir ortamda
bul u nsa bile, içinde bir yerlerde yine de kendini değersiz
hisseder. Sanki birinin gelip kendisini azarlayacağına
ve gerçek yüzü n ü n ortaya Cıkacağına dair tuhaf bir
kaygı h isseder.
Cocukluk yılları değersizlik hissi içinde geç mis, s imdi iyi
bir evliliği olan bir kadın; "Esimin beni sevdiğine bir türlü
inanasım gelmiyor. . . N eyimi seviyor ola bilir ki . . . Kendi
kendime ' ihtiyacı olmasa sevmez' diye düsünüyorum ... "
diye kendi temel değersizlik duygusunu dile getirmisti.
Adem
Güneş Cocuğun kisilik gelisimini önemseyen yetiskinler ön­
celikle kendi duygularını onarmaları gerektiğini bilirler.
68
Çünkü çocukla sağlıklı his olisverisind e bulu nmanın far- Çocuğun
kındalıgına sahiptirler. kişilik
Farkındalıgı düşük yetişkinler ise, çocuğun isittiği agır gelişimini
sözlerin o nu kuvvetlendirecegi, yasama hazırlayacağı önemseyen
yanılgısı içindedirler. yetişkinler
Buraya kadar olan kısım da, çocuğu n yetişkinlerden öncelikle
edindiği "olumsuz" hislerden bahsettik. Anca k ç ocu k kendi
yetişki n i n sadece negatif hisleri n d e n d eğil, aynı za­ duygulaf/m
m anda "doğal olmaya n " ol um l u hislerinden d e " his onarmalart
bozuklugu"na düsebilir . . . gerektiğini
bilirler
Örneğin, bir a n nenin süre kli çocuğu n u n peşinden
kosması, "Acıktın mı . .. . Susadın mı . . . Üzgün müsün . . . Beni
seviyor musun ... " diye sorgulaması ilgili bir ebeveyn tu­
tumu gibi görülse de, " a bartılı ve doğal olm ayan bir
yaklaşım " olara k his bozukluğuna yol açar.

Cezasız
Eğitim
69
• • • •

EDILGENLIK HISLERI
ihtiyaç ların kosulsuzca giderilmesi, kişilik gelişimi için
old ukça önemlidir. Özellikle d uygusal ihtiyaçlar bir ko­
sula bağlanmama lıdır.
Coc u k hangi davra n ışı sergilerse sergilesin ona yö­
nelik sevgi azaltılmamalı, sevgi ilişkisi bir egitim aracına
dönüstürülmemelidir.
Sevginin eğitim aracı olarak kullanılması "edilgenlik
hisleri"nin oluşmasına sebep olur.
Edilgenlik hisleri çocuğu ebeveyn bagımiısı yapar.
Erken dönemde başlaya n ebeveyn bağımlılığı ilerle­
yen yıllarda çocuğun çevresiyle de bağımlılık duyguları
icinde ilis�i kurmasına neden olur.
Çocuğunun yanlıs d avra nısları sırasında "Artık seni
sevmeyecegim" diyen bir anne ... " Kardesine oyunca­
ğını vermezsen seni kucağıma olmayacağım" diyen bir
baba, edilgenlik hisleri geliştiren a n ne ba badır. Cezasız
Eğitim
71
Sevgi alışverisinin cocuk
eğitiminde araç haline ge­
tirilmesi gibi, doğal olmayan
veya a bartılı sevgi gösterile­
ri de edilgenlik hislerine yol
a car. "Sen d ü n ya n ı n e n
g üzel kızısın . . . Sensiz yasa­
yam a m ... Seni her şeyden
ç o k seviyoru m . . . " sözleri
veya sü rekli "Seni seviyo­
rum ... seni çok seviyorum ... "
ifadeleri cocuğun sevgiyle
edilgen hale gelmesine yol
a car. Böylesi tutum içinde
olan e beveynler cocu kla­
rını kendilerine bağımlı hale
getirdikleri gibi, kendileri de
çocukla rına bağımlı olurlar.
Kızı n ı n kendisine aşırı bağımlı olduğundan sikôyet
e d e n bir a n ne bu durumu çözmek icin d a n ış m a n lı k
almaya gelmişti. Görüşme sırasında aslında sadece co­
cuğun anneye değil, a nnenin de kızına bağımlı olduğu
ortaya çıkmıştı . Hatta annenin bağımlılığı kızın bağımlılı­
ğından daha fazlaydı. Bu durum hiç de şaşırtıcı değildi
aslında, zira bir bağımlılık iliskisinde bağımlı olandan çok
bağımlı olunan bağımlıdır.
7 yasındaki bu kız çocuğu a n n esini üzmemek için
onun her dediğini yapıyor, annesi de kızına fazlasıyla ilgi
ve sevgi dolu davra nıyordu. Cocuk annesinden aldığı
yoğun sevginin bağımiısı olmuş, baska kimseye ihtiyaç
Adem duymuyordu . Adeta kendi duygularını değil, annesinin
Güneş
d uygularını yaşıyord u . Bu bir yanda n a n nenin hoşuna
72
gidiyor, diğer yandan kızının sürekli kendine ihtiyaç duy­
masından yoruluyordu.
Birbiri içine geç mis b a ğ ı m lı l ı k iliskisini n çözü m ü ol­
d ukca zordur. Zira böylesi durumlarda cocuğun anne
bağımlılığından kurtulmaya başlaması anneyi içten içe
huzursuz eder. Kendisine bağımlı olan birinin bağımlılık
davranısını bıra kması, bağımlı olunan kiside değersizlik
hissi uyandırır.
Yetişkinlerde bağımlılık, cocukluk yıllarında giderilme­
mis ihtiyaçların giderilme çabasıdır. Cocuğuna bağımlı
olan bu kadın, aslında cocukluk yıllarında eksik kalan
duyguları simdi çocuğu ile gidermeye çalışıyordu. Kendi
a n ne babasından değer görmemisti hic ... ama simdi
kızının gözünde çok değerl i o l d u ğ u n u hissediyordu . . .
Kendisini hiç kimse kızı kadar karşılıksız sevmemisti .. . Kar- Cezasız
şılıksız sevilmenin tadına doyamıyord u bu a n ne . . . Eğitim
73
Sevginin
eğitim araet
olarak
kullamlmasi
"edilgenlik
hisleri"nin
oluşmasma
sebep olur

Böyle bir durumda psikoterapinin ilk zorluğu, çocuğun


annesine bağımlılığını bıraktığında annenin hissedeceği
yaln ızl ı k ve değersizlik hissidir. Bu d uyg uları yasam a k
istemeyen kisi, terapiye d e karsı çıkar.
i ki n c i zorlu k ise ç o c u ğ u n içinde kal a n "edilge nlik
hisleri" nin çıkartılmasına dönüktür. Uzu nca yıllar kendi
hisleri yerine a n nesine ait duygularla yaşamayı öğren­
miş çocuk, a nne bağımlılığından kurtulduğunda tuhaf
bir huzursuzluk hisseder ... Kaygılanır ... Kendini boslukta
hisseder . . .
B u his, yıllarca baskalarının d uygularına ortak olmanın
verdiği alıskanlığın terki sırasında olusan "bosluk hissi" dir. ..
Edilgenliğin terki sürecinde yasanan bu bosluk hissi,
çocukta bazen "terk edilmişlik duygusu " bazen "de­
ğersizlik duygusu" uya ndırır. . .
Bağı mlılığın terki ve kendi o l m a sürecinde yasa nan
Adem
Güneş
bu huzursuz edici duygular aslında kisinin edilgenlesme-

74
sine neden olan hislerdir. Annesinin kendisini severken Yetişkinlerde
"Seni öylesine seviyoru m ki, yokluğuna daya n a m a m " bağtmltilk,
deyişi. . . Ya da "Sen benim b i r tanemsin . . . Senin yerini çocuk
kimse alamaz ... Yokluğuna dayanamam ... " gibi sözlerle ytllarmda
edilgen hale getirilen kişiler, edilgenlikten kurtulurken iç giderilmemiş
sesleri çoğalır ... Ha ngi sözlerle edilgen hale getirildilerse
ihtiyaçlarm
o seslerin yoğun luğuyle b as basa kalırlar . . .
giderilme
çabastdtr

Cezasız
Eğitim
75
•• • •

DUYGULARlN VONEliMI
4 0 yaslarında, çocuğuna karsı öfkeli davra n ısları n­
dan sikôyet eden bir a n ne yardım alm aya gelmisti . Bu
annenin üç çocuğu ile ayrı ayrı pro blem leri vard ı . 1 4
yasındaki kızı artık kendisini dinlemiyordu, iliskileri epeyce
zarara uğramıs haldeydi. 9 yası n d a ki oğlu okuila ilgili
. sorumluluklarını yerine getirmiyor, ödevlerini ya pmıyor,
derslerine çalısm ıyord u . . . Zorladıklarında da tepki ve
hırçınlıkla cevap veriyord u. Büyük çocu klarla yasa nan
bu çatısmacı durum 4 yası ndaki en küçük kız çocuğu na
· yansıyor, anne yenemediği öfkesiyle ona da kötü dav­
ra nıyor, sonra pisman oluyord u . Aks am kızı yattığında
onun m a s u m yüzü nü seyredip gün içindeki o lu msuz
davra nıslarının ne ka dar da yersiz olduğunu d üsünü­
yord u. Kadın, bu kısır döngüden çıkmak istiyor, ancak
kendi deyimiyle öfkesini yönetemiyord u.
Cocukluk yıllarını uzu n uzun konustu ğu mu z bu hanı­
mefendi aslında çok da kötü bir çocukluk geçirmediğini
Cezasız
söylüyordu:
Eğitim
77
Çocukluk " Herkes gibi geçti yani çocukluğum . . . Normal iste,
y11/armda babam klasik çalısan bir adam, annem ise is güc der­
zarara dindeydi . . . "
uğrat1lm1ş "Annem is güç derdindeydi" derken, a nnesiyle ya­
duygularm kı n o l m a d ı ğ ı n ı söyl üyordu a s l ı n d a . Bir baska deyisle,
onan/masi duygusal ihtiyacları a nnesinin isi gücü "arasında" yok
mümkündür olup gidiyord u.
Babası çok da kızgın bir adam değildi ancak " tepesi
attığında" orta lığı birbirine kata biliyordu. ilkokul yıllarını
çok net a n ı msamasa da üzerindeki eğitim baskılarını,
" Normal iste . .. Ödevimi yapmadığım za manlarda a n­
nemin bağırmaları n ı , öğretmenimin sınıf içinde ' Yine
mi? ! ' deyisini unuta m a m " diye tarif ediyordu. Aslında,
önemsemiyor gibi anlattığı cocukluk yılları nda yasadığı
duygusal yoksunlukları gizlerneye çalışıyordu.
Çocukluğunda yasadığı hisler kon usulmaya başla­
dığında ise gözyasiarını tuta ma mıstı . O küçük bedenle
nasıl da cırpınmıstı annesinin karşısında ... Babasının ba-
ğırışları sırasında nasıl da kalbi atıyordu ... Benliği saygınlık
üzerine gelismemis, hırpa lan mıs ve sırada n lastırılmıs . ..
"iste öyle herkes gi bi " d iye sıra d a n lastırdığı cocuklu­
ğunda his bozukluğu yasamıs, yetişkin lik yıllarına böyle
varmıstı . . . Kendini gerce klestire meden, mevcut duy­
guların ı n gücüyle kişiliğini oluştura madan anne olmus,
durulmamıs duygu larla a nnelik yapmaya çalışıyordu .
" Öfken izi neden yönetemiyors u n uz? " diye sordu­
ğumda verdiği cevap suyd u :
" içimde ka baran bir seyler oluyor o anda, daralıyo­
rum . Kızmarnam gerektiğini bazen fark ediyorum ancak
Adem
yine de birden patlayıveriyoru m . O an sanki içimden
Güneş
bir canavar çıkıyor, sonra kendimden uta nıyorum. Hele
78
ki orta n ca o ğ l u m u n m ızmız
tavırları, kalemi eline alıp bir o
yana bir bu yana eğilip bükül­
mesi, ödevini yaparken ikide
bir masadan kalkıp tuvalete
gitmek istemesi duygularımı n
kabarmasına sebep ol uyor. "
" Peki ben size nasıl yardım­
cı ola bilirim?"
Cevabı netti:
"Daha sakin ve duygula­
rı nı yönetebilen bir anne ol­
mak istiyorum."
Bu hanı mefendi duygularının zarara uğratılmış yan­
larıyla a n nelik yapmaya çal ışıyor, zarara uğra mış duy­
gularını ise yönetemiyordu . . .
Peki çocukluk yıllarında zarara uğratılmış d uyguların
onarılması mümkün müyd ü?
Evet, duyguların onarılması mü mkü ndür. Bu , y o l v e
yönetimi öğrenildiğinde kişinin kendi kendini onarması
ola bileceği gibi, psikolojik desteğin gerektiği du rumlar
da ola bilir.

Cezasız
Eğitim
79
e V

HIS BOZUKLUGU
Çocuk gelisim i dört ana baslık a ltında incelenir; fizik­
sel gelisim, sosyal gelisi m , zihinsel gelisim ve duygusal
gelisi m .
B u dört gelisim basamağının temelini " duygusal ge­
lisim " olusturur.
Örneğin, duygusal gelisim sosyal gelisimin temel itici
gücüdür.
Duygusal gelisimi sağlıklı olan çoc uğun , sosyal ge­
lisimi de sağlıklıdır. Duyg usal gelisimi sağlıksız ilerleyen
çocuğun sosyal gelisiminin olumlu olacağını düsünmek
hatadır. Çocuk a n ne b a basının ya n ı n d a kendini ne
kadar değerli hissederse, çevresi ile iliskileri o denli ka­
liteli olur. Duygu larında olumsuz izler tasıya n çoc u klar
iletisim kurma ktan kaç ı nır, sosyal orta m l a rda ken dini
var edemez.
Duygusal gelisim, zihinsel gelisimin de temel gücüdür.
Cezasız
Çocuk kendini ne kadar iyi hissediyorsa zihni o kadar Eğitim
durudur. Dikkati o kadar güçlüdür. Aile içinde tartışmalar
81
Çocuk anne yaşayan, eleştirel bir orta mda sürekli kendini savunmak
babas1mn zoru nda kalan bir cocuğun kendini derslerine verebilme­
yanmda si, sınıfta yüksek bir dikkatle dersini takip etmesi zordur.
kendini ne Duygusal gelisimin motivasyonu " değerlilik hissi"dir.
kadar değerli
Cocuk, değerlilik hissini hiçbir kosula bağlı olmadan
hissederse,
alırsa , "değerlilik d uygusu" oluşur.
çevresi ile
Birçok a n ne baba çoc uklarına değerlilik hissini ko­
ilişkileri o
sulsuzca vermek yerine, bu hissi bir terbiye aracına dö­
denli kaliteli
nüstürmüstür.
olur
Çocuğa kosulsuzc a ve her sart altında değer ver­
menin onu yoldan çıkaracağını ( hatta bazı durumlarda
cocuğun kibirli olacağını) za nnederler.
Halbuki , değerlilik hissini kendinde ta nıya n bir birey,
baskasının da kendini değerli hissetmesinin önemini bilir.
Baskasının kendini nasıl iyi hissedeceği nin farkındalığına
erisir. Üstelik kibir, kendini değerli hisseden kişilerin de­
ğiL baskasını değersiz hisseden kişilerin bozu kluğudur.
Bu bozu kluk, ebeveynlerin kendi çocuklarına değerlilik
hissini "a bartılı" verirken, başkalarına değersizce dav­
ran masıyla oluşur.
Ayrıc a çocuk değerlilik hissi ile yoldan çıkmaz, a k­
sine ken disine değer veren a n n e babasına güvenle
bağla nır.
Değer, çocuğun kendine ait öz malıdır. Bir yetişkinin
çocuğun kendisine ait olan b u öz malı, terbiye aracı
haline getirip belirli koşullara bağlı olarak vermesi ço­
cuğa yapılabilecek en büyük ha ksızlıktır.
Cocuk, ancak kendini "gerçek değeriili k" içinde his­
Adem
Güneş settikce kendi gibi olur, "gerçek kendiliği"ni yapıla ndırır.
Değerlilik hissini a ra ç olarak kullan ı p o nu bir başkası-
82
na mu htaç hale getirerek
terbiye etmeye çalışmak,
kita b ı n ilerleyen kısı m l a­
rında b a hsedilecek ol an
" kendilik bozu kl u g u " n u n
temel sebebidir.
Egiti m c ileri n cocu ğ u n
m uhtaç oldugu değerlilik
hissini eğitimin bir parçası
haline getirmesi çocuğun
kişiliğini oluşturan duyguları
bozar.
Birçok öğretmen öğrencisini motive etmek icin ba­
şarılı öğrencilerine gülen yüzler, yıldızlar, puanlar verir.
Kendini ögretmenin verdiği ödülle d eğerli gören ço­
c u klar, bu degeri kaybetmemek icin daha çok göze
girmeye, ögretmenin her dediğini yap maya başlarlar.
Öğretmen açısından böylesi bir öğrenci oldukça keyif
verici olsa da, çocuğun geliştireceği benlik acısından
d uru m oldukç a trajiktir. Hiç kimsenin hiç bir ço cu ğ a ,
ceza ile kendini değersiz hissettirmeye hakkı olmadığı
gibi, yine hiç kimsenin hiçbir çocuğu ödülle edilgenleş­
tirmeye de ha kkı yoktur. Çocuğun degeri öğretmeninin
sözünü dinlediği için değil, insan oldugundan dolayıdır.
Çocuğun kişiliği ödül ve ceza ile değil yetişkinin "do­
ğal davranışları" ile gelişir.
Doğal davranışın üç özelliği vardır:
Gerçeklik, kendilik ve dürtüsüzlük ...

Cezasız
Eğitim
83

1. GERÇEKLIK

Çocu kla yetişkin ara s ı n d a g erçeklesen iletisim n e


kadar gercek duygular barındırırsa cocugun yetişkinden
" his alısı " o denli pozitif olur. Gerçekçi duygular pozitif
ol masa da, duygunun gerçekliginin verdigi güven, co ­
cuga pozitif yansır.
Babasının herha ngi bir durum karsısındaki kararlılıgını
görmesi cocugun üzül mesine sebep olsa da benligi­
ne zarar vermez. Örnegin henüz yası uygun olmadıgı
halde cep telefonu isteyen cocuga kararlı bir tutum
sergilemek ve bu isi n gercekten olamayacagını net bir
sekilde ifade etmek (cocuk üzülüp tepki gösterse bile)
benlige zarar vermez. Ama telefonu olması gereken bir
yastaki cocuga kızgınlık, öfke veya kırgınlık nedeniyle
telefon almamak gercekciligin dışındadır ve bu tutum
cocugun kişiligine zarar verir.
O halde, "Gerçeklik nedir? " sorusuna cevap verecek
olursak "gerçeklik" bir yetişkin davra n ısının kökeninin Cezasız
objektif degerler barındırmasıdır. Eğitim
85
Yetişkinin, Gerçeklik, yetişkinin zarara ugramıs benliğiyle ortaya
yaşadtğt çıkan davra nısları d eğil, hasuna gitmeyen bir sonuc
hisleri dahi olsa samimi davran masıdır.
objektifliğini Örneğin, oğlun u n saç modeli hasuna gitmeyen bir
bozmadan, baba, çocuğun "Saclarım nasıl olmus?" sorusuna " Ber­
sunileştir- bat" diye cevap verse, gerceklik dısı davra n mıs olur.
meden H a l b u ki aynı soruya , " Benim çok d a begendigim bir
(üzerinde model olmasa da güzel görünüyor" diye cevap vermesi
herhangi bir gerceklik üzere yapılan bir konusmad ır.
aktlct işlem Bu baba çocuğunun sacının gercekten onun kafa
yapmadan) yapısına yakısmadıgını düsünüyorsa, konusma su sekilde
çocukla olabilir:
pay/aşmost " Biliyorsun bu pek de benim beğendiğim bir model
gerçekliktir değil. .. O bjektif olarak değerlendirecek olursa m saç-
larının üstü uzun kaldığı icin yüzün e uygun durmamıs,
yanlar ise gayet güzel olmus. "
Bu cevap gerçekçilik içerir. Çocuğun ihtiyacı olan
sey de gerçekçi ba kıslardır.
Birç o k ç o c u k, a n n e b a basıyla g id eremediği bu
ihtiyacında n dolayı a kra nlarıyla ilis kisini artırır, onların
d üşüncelerini a nne babası nın düşüncelerinden daha
önemli bu lur.
Gerçeklik, bireyin ortaya koyduğu davranısların sa­
mimi olmasını sağlar.
Yetiskinin, duygularında yasadığı hisleri objektifligini
bozmadan , sunilestirmeden (üzerinde herhangi bir akılcı
islem yapmadan) çocukla paylosması gercekliktir.
icten gel en h afif bir tebess ü m , hissedilen ha fif bir
Adem
Güneş hüzün veya mutluluk, bazen gözlere ya nsıyan bir ısıltı,
bazen de kisinin yerinde durarnayıp heyecanla sıcra-
86
ması içten geldiği gibi g erçekleşiyorsa, çoc u k, a n n e
babasının b u tutumdan oldukça memnun olur. Kendini
güvende hisseder.
Birçok anne baba, çocuklarının yanında "itibarları­
nın" kaybolocağı kaygısı ile gerçek duygularını sergile­
mek yerine duygu larını gizler. Alınan müjdeli bir ha beri
sevinçle karsılamamak, heyeca na ortak olmadan sa­
kince beklemek yanlıs ebeveyn tutu miarıdır.
Düğünde, dernekte, sevinçte veya hüzünde duygu­
ları doyasıya yasama mak, bir süre sonra çoc u kla ebe­
veyn arasındaki his alışverisinin tıka nmasına neden olur.
Çocuk ancak kendi duyg ularına eslik eden ebeveyn le
bağını deva m ettirir. Ağır d urma k, olgun davra n m a k,
heyeca nsız ka lmak bir süre sonra çocuğu yorar. Bun­
dandır ki birçok çocuk, anne ba bası oturma odasında
otururken baska odaya geçmeyi tercih eder.
1 6 yasındaki kızlarının sürekli kendi odasına kapan­
masını "asosya Ilik" olara k değerlendiren bir anne baba
yardım a lmaya gelmişti. Halbuki kızları oldukça sosyal,
cıvıl cıvıl ve cana yakındı. Genç kız, aile içindeki durumu
su çarpıcı cümlelerle özetle misti:
" iceride otursam ne olacak ki . . . Ne konusa bilirim ki
onlarla . . . Yarım saatte bir a nc ak iki kelime çıka r anne
babamın ağzından .. O da ya ' niye öyle oturuyorsun . . .
.

ödevini yaptın m ı . . . yine tırn akları n ı yemişsin . . . ' gibi eleş­


tirilerdir ya da, ' ben senin yasındayke n ' diye başlayan
vaazlar . . . Ne yapayı m , ben de o d a m a ç e kiliyoru m
WhatsApp ' ta n arkadaşlarımla sohbet ediyorum . . . "
Bu a nne ba baya çoc u klarının düşüncesini a ktardı­
Cezasız
ğımda baba oldukça sinirlendi:
Eğitim
87
" N e ya pacakmısız, ç ıkıp oynayacak mıymısız . . . Ta­
bii, onun arkadasları gibi vurdumduymaz olsak bizi de
begenir!" diye karşılık verdi.
Bu baba, kızların ı n en cıvıl cıvıl o lduğu çağda, ona
yakın olmak, duygularına eslik etmek yerine, baskın bir
durusla kızını yönetmeyi tercih ediyordu. Baskınligının
kökeni ise kendi beninin duyarsız yanlarıyla ilgiliydi.
Gercek duygularla ortaya çıkan davranıslar cocuğun
kendini güvende hissetmesini sağlar.
Y ukarıda ki örnekte de oldu g u gibi, birçok yetiskin,
cocuklarını terbiye edebilmek icin kendi duygularını bas­
tı rm ayı, gergin ve öfkeli görünmeyi marifet zan nediyor.
Böylece cocuklarını kontrol a ltında tuta bileceklerine
inanıyorlar ... H a l bu ki hiç bir cocuk kendi d uyguları n a
eslik etmeyen bir a n ne b a ba i l e ( kişiliğini zarara u g ­
ratmadan ) erdemli davra nıslar kazanamaz. Cocuğu n
ebeveyn korkusuyla edindiği bütün erdemli davranıslar
bir " hic"ten ibarettir. Ebeveyn baskısı artık kendisini çok
da etkilemeyen çocukların, kazandıkları erdemli dav­
ranısları tek tek bıra ktıkları bir gerçektir.
Tam da bu noktada, küçük bir ayrıntıdan bahsedelim.
Bazı durumlarda, cocuk baskı ve zorlamalarla elde ettiği
olumlu davra n ısları bütün bir ömrü boyunca sürdürebilir.
Birçok ebeveyn, anne babasından ceza a larak, belki
de dayak yiyerek elde ettiği erdemli davra nısları yetiş­
kinlik yıllarına tasımıstır. Böylesi a n n e babalar, " Biz de
dayak yedik ama hiç de kötü insan olmadık" yanılgısı
içindedirler. Böyle yetiştirilm is kisiler elde ettikleri olumlu
davra nışlara rağmen, gercek benliklerinin yapısını kay-
Adem be ttiklerini bilmezler. Baskı ve zorlamayla olumlu davranıs
Güneş kaza n mış kişiler, gergin, agresif ve ta ha mmülsüzdürler.
----

88
Kaza nd ıkları olumlu d avra nışlara rağm en, kişiliklerinin Gerçek
doğal ya pısını kaybettiklerinin farkında değildirler. duygular/o
Duygularını bastırmayı becerebilen bu kişiler çevre­ ortaya çtkan
leri tarafı n d a n da otoriter olara k görülürler. Çocuklar davramşlar
onlarla bağ kurmaktan çekinir. Bu kisi, çocuğun kendi çocuğun
anne babası da olsa böyledir. Zira çocuklar duygularını kendini
okuyamadıkları kisilerden ürker, kendilerini sakı nırlar. güvende
Duyguları n ı bastırmıs, gergin görünen bir ba baya, hissetmesini
" Neden böyle duruyorsunuz, azıcık tebess ü m etseniz" sağlar
dediğimde, " Ben azcık tebessüm etsem herkes cıvıtır . . . "
diye karsılı k vermisti. Bu babanın "cıvıtır" derken kastet­
tiği sey, duyguların yasa nır vaziyete gelmesidir.
Birçok ebeveyn, çocuğunun özgür duygularıyla ya­
sa masından kaygı duyar. Farkında olmadan kendilerini
katı tutarlar ki çocuk d uygularını özgürce yasamasın . . .
Böyle bir b a kısa sahip an n e b a b a l a r duyguların yö­
netilmesinin onların bastırılması ile m ü m kü n olduğuna
inanmışlardır. Halbuki, bastırılan hisler kisinin yöneteme­
yeceği duygulara dönüsür. Duyguları n yönetilebilmesi
a n c a k gerçekçi duyg uların özgürc e yason a biieceği
ortamlarda mümkünd ür.
Bir mağazanın kasasında anne baba ödeme yapıyor­
du, ben de o nların hemen arkasındaydı m. 4 çocu kla rı
olan geleneksel bir aileye benziyordu. Çocuklar özgür
değillerdi. Anne bab a n ı n b a kısiarı al tı n d a h a pistiler.
Baba iki de bir dönüp çocuklarına baktığının ve gergin
bakısıyla onları hizaya g etirdiğinin farkında değildi. Ço­
cuklar bu göz hapsinden sıkılmıs olacaklar ki birbirlerine
vurarak s a kalasıyorlard ı ... Y a klasık 1 3- 1 4 yasları n d a ki
büyük kızları ise kenarda bir yerde daha sakince birbir­ Cezasız
lerine yanasmıs, ellerindeki teleton a bakı p gülüsüyor­ Eğitim
lardı. Belli ki anne de bu tutumdan rahatsız olduğu için 89
a nneden de uzak duruyorlardı. iki kız kardesten küç ü k
o l a n , a biasının elindeki telefona ba karak " Kız, kapat
su mesajı, oğlan iyice m anya klastı, a nnem bir görürse
benim de basımı ya kac aksın .. . " diye. gü lerek a blasını
sa kayla ken ara itti. M u htemelen b u anne baba, kız­
larının erkeklerle yazısmalarını görselerdi büyük hayal
kırıklığı yasayacaklardı.
Evliliklerinde yasadı kları h uzursuzl u k nedeniyle da ­
n ı s m a n l ı k a l maya gelen bi r çiftle ta n ısmıstım . M isafir
ağırlama konusunda bir hayli istekli olan 30 yaslarındaki
kad ı n , misafir ö ncesinçie ve sonra s ı nda evde süre kli
huzursuzluk çıkarmakta, çocukların e n küçük davra nıs­
Ianna d a hi ta h a m mülsüzlük göstermekteydi. Misafirin
ağırlandığının ertesi günü neredeyse bir ru hsal çöküntü
yasayıp tükenmis bir vaziyette yatağ a düsmekteydi.
Bu kad ı n , m is afir ağırlayocağı g ü nlerde ortaya çı­
kan gerginliği haricinde oldukça sakin görünümlüydü . . .
Sürekli çevresindeki insanlara iyilik ya pma k, onlara " iyi
görünmek" için çaba sarf ediyord u . Görünüste çevresi
tarafından çok takdir edilen bu kadın, çok yoruluyor,
günü bitirmekte zorla nıyord u . Dolayısıyla çevresinde­
kilere ya nsıttıgı pozitif d uygularını esi ve çocukları n a
gösteremiyord u .
Dikkatli bir gözlem ya pıldığında, kadının çevresine
ya nsıttıgı pozitif tutum u n " bilinçli bir farkındalıgın" de­
ğil, kökeni çocukluk yıllarına uzanan " kaygıların" ürünü
olduğu anlasılıyordu ...
Bu a nne, kendi a nnesinden iyilik yapara k baskalarını
min net altında bırakmayı ve böylece iyi iliskiler gelistir­
Adem meyi ögrenmisti. Sürekli bir vericilik içinde olmayı, herkes
Güneş memnun olsun , kimse kırılmasın, gücenmesin diye çaba
----

90 harcamayı, "el ôlem"e m ahcup olmamak için var gü-


c üyle çaba harcamayı a nnesinin ç evresiyle. kurduğu
iliskilerden öğrenmisti.
Eve gelen misafirlere a n nesinin asırı ilgi gösterip on­
larla iliskisini doğallığı n ötesine taşıması, çocuğun doğa­
sına islemisti. .. Yıllar sonra evlenip kendi evi olduğunda
çevresi ile kuracağı iliskileri doğal duygularla değil askı n
duygularla gerçekleştirmenin " normalliğine" inanmıstı .
Misafirlerine mahcup olmamak için sergilediği büyük
çaba, onu geriyor, çocuklarına karsı tahammülsüzles­
tiriyordu .
Misafirlere hazırlık ya parken gerginlikler yaşıyor, an­
cak misafirler geldiğinde gerginlik kayboluyor, tam zıddı
bir pozitiflikte onlarla ilgilenmeye koyuluyordu . Bu iki zıt
d uygU aynı gün, aynı saatler içinde yaşanıyordu . . . B u Cezasız
Eğitim
kadının duygularını kontrol edememesinin nedeni, iki
91
Suni zıt d uyguyu birbirine yakın za manlar içinde yasamak
davramşlar- zorunda kalması idi. Birbirine oldukca uza k bu iki duygu
da süreklilik yoruyordu onu ...
olmaz Duyguları dengeli degildi, iki uc arasında gidip ge-
liyordu. Yönetilmesi çok zor bir d urumdu bu . . . Çözüm,
gerçekçi duygularla yasarnayı ögrenmek idi .. .
Karsılastıgım 1 2 yasları n d a ki bir cocuk, okulda a r­
kadaslarının kendisini sevmedigini, sürekli dısla ndıgını
söylüyordu. Bundan dolayı hiçbir arkadasıyla konusma k
istemiyor, baska çocukların kendisinden daha çok ter­
cih edildiğini düsünüyordu. Bu cocuğun arkadaslarıyla
yasadığı sorun a naliz edildiğinde, ailesinde edindiği bir
davranıs dikkat çekiyordu. Çocuk, anne babasından
süre kli vericilikle iyi iliskiler kurmayı öğren misti. Ancak
bu yöntem arka dasiarı nda islemiyordu. Arkadasiarına
yara n a bilmek icin süre kli sevecen d avran ıyor, kendi
esya larını kulland ırıyor fakat yine de beklediği ilgiyi gö­
remiyord u . Çocuk, a ilesinde n öğrendiği a sırı yakınlık
kurma davra nısını arkadaslarıyla da gerceklestirmeye
calısıyor, fakat onlar bu yakınlıktan rahatsız oluyorlardı . . .
Zira bu yas gru b u n d a ki cocuklar a sırı ilgiden rahatsız
olur, bu tavrı sırnarıkça bulurlar . . .
Suni d a vra nıslard a s üre klilik o l m az. Zira gerç eklik
içermeyen davra nıslar kisiye çok enerji kaybettirir, kisi
kaybolan enerjisiyle sürekli iyilik hali üzere bulunamaz.
Bundandır ki, çevresine karsı sürekli pozitif olmaya calı­
san kisiler aile içinde negatiftirler. Alıngan ve sinirlidirler. . .
Halbuki kisi, gerçekçi d uygularıyla davra nıslar olustursa,
böyle sık tükenmisliğe d üsmez. Bundan dolayı dogal
Adem davra nıslarda bir duygusal süreklilik vardır.
Güneş Gerçekçi olmayan davranıslarda "normallik seviyesi"
92 kaybolduğundan, uc noktalarda mutluluk ve dibe vur-
muş mutsuzluklar yaşa nır. Bu h ızlı duygusal degişiklikler
kişiyi tüketir, kendiyle eeliskiye düşürür. .. Duygularını yö­
netememenin karamsarlığına kaptırıp iç huzursuzlugu
yaşatır ... Birçok kisi anlam veremediği bu kara msarlığın
sebebin i çevresindekilerde arar.
Esi ile psikolojik problemler yasadığı halde danışmanlık
almak istemeyen bir hanımefendiyle sohbet ediyordu k.
" Ben psikolojik danışmanlığa falan çok inanan biri de­
ğilim" demişti.
"Çocuklar böyle ol dukça, esim bana kendimi de­
ğerli hissettirmedikçe, ailemde ve çevremde bir sürü
huzursuzluk varken psikolojik danışman buna ne çözüm
üretebilir ki?" diye düşünüyordu . . .
Aslında bu hanımefendinin söyledikleri yabana atı­
lacak sözler değildi. Fakat bilmediği bir sey vardı; insa­
nın iyi oluşu içinde b u l u n d u ğ u duru m u n ona kendini
iyi hissettirmesiyle ilgili değil, kendi icindeki iyilik h alini
sürdürebilme gücünü elde etmesiyle ilgiliydi.
iyi o l m a k için çevresine m uhtaç hale gelmis kişiler
süre kli bir hayal kırıklığı yaşayacaklarını bilmelidirler. Ki­
sinin iyilik hali kendi içinde gizliydi, bunu keşfetmek iyi
olmanın başlangıcı idi.

Cezasız
Eğitim
93
• •

2. KENDILIK
Yetişkinin çocukla iliskisinde " kendilik hali" taşıması,
çocuğun kişilik gelisiminin temel faktörlerindendir.
Kendilik, kişinin duygularında baskalarının tesirini değil,
kendi hislerini barındırıyor olması halidir.
40 yaslarında bir b eyefendi evliliğinin ilk yılları n d a
esiyle yasadığı rahatsızlıkları söyle an la tıyordu :
"Evleneli henüz bir yı l bile olma mıştı. Esimi e süre kli tar­
tısıyorduk. Kendisi çalısmıyordu, ev hanımıydı. Gündüzleri
sürekli yatıyor, hep yorgun olduğunu ba hane ederek ev
isierini aksatıyordu. Bütün gün evde olmasına rağmen
a ksamları sıklıkla dışarıdan yemek si paris ediyordu k. Eve
g elip giden pizzacılar, yemek servisleri aynı s o ka kta
oturd u ğ u m uz a nnemin de dikkatini çekmisti. Bir g ü n
benimle b u konuyu konustu.
' Oğlum, böyle aile hayatı olmaz, kaza ndığın parayı
sokağa saçıyorsun. Hafta nın üç-dört günü dışarıdan ye­
Cezasız
mek taşınıyor evinize' deyince ben, ' Ne yapalım anne ... Eğitim
Aç mı kalalım' dedim . . . Annem, ' Oğl um , eğer karına
95
Yetişkinin sözünü geçiremiyorsan, aksamları ben getireyim yeme­
çocukla ğini, para nın kıymetini bil azıcık' deyince çok ağırıma
ilişkisinde gitti . . . Birden ne diyeceğimi sasırdım. Annem haklıydı .. .
'kendilik hali' Aksa ma kadar ne yapıyord u ki esi m evde . . O an esime
.

taş1mas1, karsı tu haf bir ra hatsızlık hissettim içimde .. .


çocuğun Bu his artık onun her hareketinin g özü me batması na
kişilik kadar ilerledi. Evi biraz dağınık görsem, içimde bir hu-
gelişiminin zursuzluk duymaya baslad ım . . . H asta'y'ım dese, duygu
temel sömürüsü yaptığını düsündüm . . . Arada n 5 yıl geçti. Bir de
faktörlerin­ kızımız old u . Evdeki h uzursuzlu klar had safhaya çıkmıstı .
dendir Esi m o gün çocuğu okula bıraktıktan sonra eve gelmis . . .
Mutfa kta fena lasmıs, yere yığılmıs kalmıs . . . Çocuğun
okulda n çıkma saati geldiğinde esime ulasamamıslar.
Öğretmen beni aradı . Ben a nneme söyledim. Annem
söylene söylene telefonu ka pattı . Çocuğu alıp eve git­
tiğ i n de, esimi m u tfa kta yere yığ ılmıs halde görü nce
kötü olmus.
Daha sonradan öğrendik, meğerse esim bulasıkları
yerlestirirken fenalasmıs, eli kolu uyusmus, yere yığılıp kal­
mıs. Felç geçirmis ... Apar to par eve geldiğimde, yatağa
yatırmıslardı, ağzı filan eğilmis, gözleri kocaman açılmıs
bir haldeydi. Hiçbir yerini kımıldatamıyor, sessizce ağlıyor-
du sadece . . . Esimde narkolepsi diye bir hasta lık varmıs,
bilemedik . . . Bir tür yorgunluk hastalığı imis bu . . . Uykusu
bozuk oluyormus böyle kisilerin. Geceleri uyurken nefes
a l m a kta zorluk çektiği oluyordu , sıklıkla uya nıyordu . . .
Bazen kara basan görüyordu . . . Bazen de gecenin bir
yarısında nefes nefese uyanıyordu ... Netesi tıkanıyordu . . .
Doğru düzgün uyuduğunu hiç hatıriamam evlendiğimiz­
den beri . . . Gece uyuyamayı nca, gündüz yoruluyormus,
Adem uzandığı koltukta öyle uyuyup kalıyormus . . .
Güneş
96
Esi m uzunca bir süre teleli yasa dı . A n neme c o k öfke Kendilik,
d uyd u m o dönemde, beni esime karsı gereksiz yere kişinin
deld urusa getirdiğini düsünd ü m . " duygulann­
Düsünce v e duygularında baska larının tesirini tasıyan da
kisi gercek kendiliğe erişemez . . . Böylesi kisiler, olayları başkalarmm
kendi hisleriyle değil, baskalarının etkisiyle değerlendirir. tesirini
Gerek çevresinin gerekse de ç ocukluğunun olum­ değil,
suz h islerini duygularında tasıya n böyle kisiler olaylara kendi
objektif baka maz, sakinliklerini koruyamazlar. hislerini ba­
rmdmyor
Kendilik bozukluğu olan kisilerin kisilik yapıları a cele­
olmasi
ci, tahammülsüz, kaygılı ve huzursuzdur. Objektiflik ve
sakinlik ise "gerçek kendiliğin" en belirgin iki özelliğidir. halidir

Gercek kendilik, kisinin "duygularında" baska larının


tesirini barınd ırma ması, kendi m izac ı n a ait hisler tası­
masıd ır.
Burada ince bir ayrıntının altının çizilmesi gerekir. Bir
önceki bölümde "gerçeklikten" ba hsedilmisti. Gerçek­
liğin, kisinin "davra nışlarında" içtenlik tasıması olduğu
söyl e n misti. Bir d avra n ıs ı n içtenliğinin o " davra nısı n "
kökenini duygulardan al masına b a ğ l ı olduğunun altı
cizilmisti. Duygusal kökeni olmayan davra nısların sahte,
yapmacık olduğu belirtilmişti. Kendilik ise, kişinin davra­
nısları na köken teskil eden duygularındaki hislerin ken­
disine ait olması h alidir. Duyguları n dan başkalarına ait
hisler barındıran kisi gercek kendilik içinde değildir.
1 6 yasındaki oğlu ve esi aras ı n d a ki dinmek bilm ez
çatışmadan sikôyetçi olan bir a n ne sunları anlatmıstı :
" Esim aylardır oğlumuza öyle acımasız davran ıyor ki
cocuk neredeyse evin içinde nasıl yürüyeceğini sasırdı. Cezasız
Yemeğe oturuyoruz, ' Ağzın ı s apırd a tm a ! ' Kordesiyle Eğitim
97
Düşünee ve s a ka lasıyor, ' Ne bi c i m g ü lüyorsun ı ' Koltu ğ a uza nıyor,
duygulafin­ 'Saygısız! O ne biçim yatıs öyle! '
da başkalafi­ Cocuk da artık tepki vermeye basladı . Simdiye kadar
mn tesirini cekindiği babasına karsılı k veriyor. Önceki gün kordesiy­
taşwan kişi le odada tartışırlarken babası sinirle odaya girdi, 'Ö küz
gerçek gibi ne bağırıyorsun ! ' deyince oğlu m çok sinirlendi. Ba­
kendiliğe basını iterek odadan ç ı ktı . Çıkarken de ' Sensin ' dedi . ..
erişemez Ba bası duydu bu lafı ... Kolunu tutmak istedi, tutturmadı,
savurdu babasının elini ... Kendini odaya ka pattı . içeride
bas bas bağırmaya, ' Yeter ya! Yeter ya! Yeter! ' diye
duvarı yumruklamaya başladı . Dışarıda babası da ben
de sasakaldık. Sessiz sakin cocuk deliye döndü birden . . .
Aradan iki g ü n geçti, hôlô kızgınlığı gecmedi ... Küs gi­
biler, konusmuyor babasıyla ..."
Anne cıktıktan sonra çocukla konustu m . Kendini dıs
dü nyaya kapatmıs olduğu her halinden belliydi. Yardım
eli uzata n bir uzman l a dahi görüşmeye isteksizdi.
" N asılsın?" diye sordum , cevap vermedi.
"Sana yardımcı olmak icin buradayım, evde neler
oluyor, anlatmak ister misi n?" dedim , yine sesini çıkar­
m adı .
" Ba ba nla mı problemleriniz var?" dedim.
" Benim yok, onun var ... " dedi.
" Nasıl yani ? "
" Ne bileyim . . . Benim her sey i m gözüne ta kılıyor artık
b a ba m ı n ... Mesela yürüyüsüme ta kıla bilir, ' N e biçim
yürüyorsun' diyebilir ... Su icmem gözüne batabilir. .. Gül­
m e m hosuna gitmeyebilir ... Ben de ne yapacağımı
Adem
Güneş sasırdım. Her an bir laf sokusturacak diye aynı odada
bile olmak istemiyorum ."
98
"Hep böyle miydi ara nız? " Objektiflik
"Hayır ... Önceden babam sürekli benimle oynamaya ve sakinlik
calısır, birlikte olmak için hep bir ç a ba içinde olurdu . 'gerçek
Orta oku ldan sonra koptu, liseye baş l adı ğımda iyice kendiliğin'
tuhaflaştı adam ... " dedi ve kendi kendine güldü. en belirgin
Daha sonra baba ile konustum . iki özelliğidir

"Oğl u nuzla sürekli bir catısma içinde old u ğ u n uzu


düşünüyor musu nuz ? "
"Evet, ona karsı içimde ina nılmaz bir tepkisellik olus­
maya basladı. Kendimi durd ura m ıyorum san ki. "
"Duygularınızı tarif eder misiniz?"
"Bilemiyorum ... Her seyi a rtık gözü me batıyor . . . Ör-
neğin bir su icisi var, kaba soba, lokur lokur içiyor . . . Bu
rah atsız edici bir sey . . . Yemeğe bir oturusu var, sa nki
masaya a ba nıyor gibi. .. Yemek yiyisini tarif etmeyeyim
bile ... Koca koca lokmaları a ğzın ı a çara k almasını mı
söyleyeyim, corba kôsesini tepesine dikisi ni mi söyleye­
yim , sofradan kalktıktan sonra yağlı elleriyle kumandayı
a lıp televizyon karsısına geçişini m i söyleyeyim . . . Her
sey a bartılı, her sey laubali . . . Saygısız iste . . . Ba bası mı
va r evde, a nnesi m i , hiç umurunda değil. Galiba a rtık
kaldıramıyorum."
" N e zamandan beri her sey gözünüze batıyor? "
"Ben önceden oğlumla çok coskuluydum . . . Doğdu­
ğu ilk za mandan beri ona sürprizler yapmayı, ta kliteilik
oynamayı, keyifli va kit gecirmeyi çok seviyord u m ... Ki
biz, a n n e baba olarak, çocukluğ u n d a sevgi ile yeti­
şen kisiler de değiliz ya ni. Ben babamdan görmediği m
Cezasız
se yi göstermeye calısıyordu m ... Ben zor sartlar altında Eğitim
büyüdü m . Babam sürekli çalısa n biri idi . . . Annem ise,
99
Ebeveynler öyle, kendi halinde bir kadındı. Ne sevildiğimizi hissettik
kendi ne de evin içerisinde varlığımızı. .. Babamla hiç oyun
duygular1m oyn a d ı ğ ı m ı h atıri a m a m mesela, a n nemle de öyle . . .
onarmadtkça Ben d e kendi kendime söz vermistim; babam gibi bir
çocuklarmt baba olmayacaktım . . . Olmadım da, sürekli gezdirdim,
eğlendirdim . .. Esimle kendimize vakit ayırmadık, oğlumuz
gerçek
mutlu olsun diye her a n onun icin bir şeyler planladık.
kendifiğe
Dengeyi mi kacırdık ne? Ya da önceden daha çocuksu
eriştiremezler
görünüyordu gözü me, şimdi biraz daha büyüdü, ondan
m ı acaba, bilemiyorum ... "

Evet, dengeyi kaçırmış görün üyordu bu baba . D uy­


gularını a n latırken, "Ailemden görmediğim şeyi göster­
meye çalıştım " cümlesi oldukca önemliydi. Bu babanın
zih ninde kendi babasında n kalan bir babalık m odeli
yoktu. Zihinsel şablonu olmadan babalık yapmaya çalı­
şıyordu. N eyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vere­
cek duygusal yeterliliği de yoktu. Sevildiğini hissetmemis,
kendini değerli bulama m ıştı a nne babasının yanında .
Benliği, doğal duygular barındırma k yerine baba ek­
sikliğinden kaynaklanan asırılıklara meylediyordu . Bu,
oğluna kura lsızca bir b a ba lı k ya p mayı bera beri n d e
getirmişti . C o c u k ne isterse alınmış, n e dediyse yerine
getirilmişti . . .
Bu beyefendi, babası gibi olmamaya calısırken ken­
di gibi olmayı da beceremiyordu . . . ihtiyacından fazla
ilgi ve koruyucu tutum cocuğun kendini geliştirmesine
engel olmuştu. Her işini ya pan anne baba, her zorluğu
asan a n ne baba, kendisini ise hizmet edilmesi gereken
bir kişi olara k a lgılamıstı cocu k . . . $imdi anne babanın
kendisinden istediği birtakım davra nıslar zoruna gidiyor­
Ade m du. Küçük bir çocukken her sey sevimliydi, altını ısiatması
Güneş
1 00
da, üstü ne döktüğü yemek de . . . Anc ak sirndi her sey Mükemme-
göze batıyordu... liyetçilik,
Ebeveynler, kendi duyguları n ı onarmadıkça çocuk- her ne kadar
larını gerçek kendiliğe eristiremezler. kulağa hoş
bir kelime
Sadece asırı ilgi değil, kaygılı, müke m me liyetçi bir
gibi gelse
a n ne baba ile birlikte yasam a k da çocuğun kendi gibi
olmasının önüne geçer. de sorunlu
bir kişiliği
Birçok anne baba çocu klarının hiçbir seyini eksik et­
tamm/ar
memek için çabalarken farkın a varmadan mükemme­
liyetçi bir kişiliğe bürünür.
Mükemmeliyetçilik, her ne kadar kulağa h os bir keli­
me gibi gelse de sorunlu bir kişiliği tanımlar. Kaygı düzeyi
yüksek bireylerde gör:ülür. Bu kişiler, kaygılarını azaıto bil­
mek için her seyi bilmek ve kontrol altında tutmak isterler.
Bunun için (örneğin) çocuklarının okuldaki her davra­
nışını, arkadasları ile yasadıkları her bir olayı, öğretmenin
söylediği her bir sözü dikkatlice takip ederek " kaygılarını
yenmeye" çalışırlar.
Aslında anne babaları n çocuklarıyla ilgili gelişmeleri
bilmek istemesi norma ldir. Ancak çocuğun bütü n her
şeyini kontrol altına alm a k a normaldir.
Çocuklarıyla ilgili her şeyin e ksiksiz ve ta m yapılması,
baskalarının gözünde eleştiriye açık bir yan bırakılmama­
sı için ç a bala mak böylesi kişilerin en belirgin özelliğidir.
Bu kisiler çocu kları n ın g elisimini engelledikleri ni ve
kendilerine bağımlı hale getirdiklerini de ka bul etmez­
ler. Bütün bu takipleri çocu kları n ı n iyiliği için yaptıklarını
söyler, karısmazlarsa çocuklarının hiçbir seyi yapama­
Cezasız
yacağına inanırlar. Eğitim
101
Ne kadar Okuma yazmaya henüz geeernemis bir ilkokul co­
kamÇIIamrsa cuğunun kendi gibi olmayı becerernemis anne babası,
kamÇIIansm çocuğun bu d uru mdan old u kca ra hatsız olur. Uta nır.
hiçbir at Bunun sıra d a n bir d urum ola bileceğini, her çocuğu n
doğada öğrenme sekiinin farklı oldugunu bilseler bile teselli ol­
m azlar. Çocuklarını elestirirler, d a ha çok çalısması için
özgürce
baskı kura rlar. H a l b u ki, bir b a s a n sırasında ç oc u ğ u n
koşan bir
ödüllendirilmesi gibi, basarısızlık sırasında elestirilm esi,
att geçmeyi
as ağıla n ması da sorunu cözmez. E b eveynlik g örevi,
başarama­
çocuğa bilgi aktarmak değil, ondaki merak duygusunu
yacakttr gelistirmektir. {Bu konudaki a yrıntılar "Cezos1z Eğitim-ll"
kitabında bulu nabilir.)
M aria M o n tessori çocuklarını c eza ve m ü kôfat ile
egitmeye çalısan a n ne b a bolara su örneği veriyor:
" Bazıları otlarını hızlı kostura bilmek icin kamçı vurur,
bazıları ise seker verir. A n c a k n e kadar ka mcıla nırsa
ka mcılansın hiç bir at doğada özgü rce kos a n bir atı
geçmeyi basara mayacaktır."
Bir baska deyisle, ne kadar ka mcılanırsa kamçılansın
hiç bir çocuk, kendi gibi gelisen çocuğu geçemeye­
cektir.
Ç�cugu hırslandıran . . . hırsla n mıs çocukla basanlar
elde eden ... elde edilen basarılario övünen ebeveyn­
ler, çocuklarının gerçek kendiliklerini bozduklarını fark
etmelidirler.
Ü niversitede bir öğrencim dikkatimi çekiyordu . Yüzü
mazlum, omuzları ürkekce kal kık, kendini ifade etmekte
oldukca cekingen, arkadasla rı ile etkilesimi neredeyse
yok gibiydi. Dersleri can kulağıyla dinlediği halde onda
Adem
gördüğüm bu "ezik" hal beni etkiliyordu.
Güneş
102
Bir gün dersleri hakkında konusmak icin ofisime gel­
misti. Ona, "Derslerinde oldukca basarılısın, tebrik ederim
seni" dedim. " Estagfurullah" diye karsılık verdi.
"Sınav kôgıtlarında görüyoru m . Yazın da çok güzel,
ö n e msiyors u n ögrenmeyi . . . " dedigirnde basını iyic e
önüne egdi. E l p e nce divan durur gibi egik bir vaziyete
geçti.
Ona kendi basanları hakkınd a söyledigim her cümle
belli ki içinde rahatsız edici bir hisse dönüsüyordu . Göz­
lerini yere cevirmisti.
Sordum:
" Beni dinliyor musu n ? "
" Evet hoc a m " dedi a m a yere ba k m a ya d e v a m
ediyordu.
" Neden bana bakmıyorsun? " diye sord u m .
Durdu . . . Bekledi, sonra gözlerini kaldırdı v e belli be­
lirsiz baktı .
Ç ocugun siması karma karısıktı. . . sevine ve utanc . . .
heyecan v e kayg ı .. . s a n ki içinde onlarca kisinin aynı
a nda konustugu ve herkesin nasihat verdigi bir ev or­
tam ı gibiydi. . . Dürtü doluydu . . . Belki bir ses m ü tevazı
olmaya zorluyor. .. Bir diger ses utandırıyor ... Bir baska ses
karsısında konusan hocasına saygılı olmayı fısıldıyordu . . .
B u i l k basa b a s görü s m emizdi ögrencimle, ç o k bir
sey konuşa madık belki ama kisiligini yakından tanıma
tırsatım olmustu . . .
Ara d a n uzu nca bir za m a n geçti, a n n e ba basıyla
karsılastım. Ç oc u kları n ı n " m ütevazı" g ö rü n ü m ü n ü n Cezasız
Eğitim
a ksine gergin bir a n n e ba bası vardı. Ç a y içip konus-
103
ma fırsatı olusturduk . . . Çocukları nı nasıl tanımladıklarını
merak ediyord u m . An nesi, "Çok terbiyeli, ço k saygılı,
co k sessiz sedasız bir cocuk" diye tanımladı. . . Babası,
" Bugüne kadar beni de a nnesini de hiç üzmedi" diye
memnu niyetini belirtti . . .
A n n esine d ö n d ü m . " N eden üzmedi k i oğlu nuz sizi
hic . .. O cocuk olmadı mı, istekleri yok muydu, zorlamaları
mesela . . . " dedim.
Anne birden saskınca gözüme baktı:
" N iye ki, üzmesi mi gerekirdi. . . Anne babasını hiç üz­
meyen cocuk olmaz m ı ? "
" Ben rastlamadım. Çocukluğunu doyasıya yasayan
her cocuk mutlaka a nne babasıyla catısır. Anne baba
ona kendi sınırlarını hatıriatırken cocuk gelisiminin gereği
bir sonraki yas dönemine gecmek icin sınırları zorlar. 2
yasındaki bir çocuğu henüz kendi basara ma dığı icin
kucağınızda tasıyara k merdivenlerden indirmeye ca­
lısırsınız, ' Hayır, ben kendim ineceğim ' der. 4 yasındaki
bir cocuğun basına bir sey gelmesin diye soka kta elini
tutmaya calısırs ın ız, tutturmaz, alır bası nı gider. Kendi
aya kları ile kosmanın heyecanını yasamak ister. 6 ya­
sındaki bir çocuğa kalem tutmayı, yazı yazmayı öğret­
meye calıssanız parmakları çabucak yorulur, ' Yazma k
istemiyorum . . . ' diye kafasını masaya koyar. 8 yasındaki
bir cocuk ken disine iyi davra n mayan arkadasları ile
a tısır, öfkelenir, kavga eder. Bu nla r cocu k gelisiminin
birer parçasıdır. Arkadasını itmemis cocuk olmaz ... ola­
maz ... ya da ne bileyim itildiği icin tepki göstermeyen
c o c u k . . . ' Ne itiyors u n be d er' hiçbir sey bilmiyorsa . . .
Adem Anne babalar cocuklarının böylesi durumlarıyla karsılas­
Güneş tığında, canları sıkılır, üzülürler, ki bu da anne babaların
----

104 gelisimidir. .. Çözü m üretmeleri g erekir, durağan kala-


mazlar. . . Çocu klu bir ailenin
günlüğü böyledir. . . Yanılıyor
muyum?" dedigirnde ba bası
söze karıstı .
" Va l l a a ç ı k söyle m e k
gerekirse sa kin du rd u ğ u na
bakmayın, bizim hanım biraz
sinirli, biraz da m ü ke m m eli­
yetcidir a s l ı n da . Ço c u ğ u n
ya nlıs ya p m a s ı n a hiç fırsat
verm e d i . Bizi m oğlan ço­
c u kluğ u n d a n beri gözü n ü
annesinin gözü nden ayırma­
dı. Kızmasın, üzül mesin, sinir-
lenmesin diye sasırdı ka ldı çocukluğundan beri. .. Ben
esime bu tutumunun ya nlıs olduğunu söylediğimde ... "
diye devam edecekken , kadın söze girdi:
"$imdi bütün suc b a na m ı ka ldı? Sen ne za m a n il­
gilendin çocukl a ? Hangi gün eve va ktind e geldin ? "
diyerek fitili ateslemeye calıstı .
Yanımda tartışmaları n ı a rzu etme d i m . Durdurm a k
zoru nda kaldım . Aniası lan oydu ki, cocuğun b u " mü­
tevazı " görünen ya n ı , ke ndiligini ya ka la mış olgun bir
kişiliğin ürünü değildi. Baskıcı bir anne babanın gücü
altınd a duygusal zayıflık yaşaya n , b u n u d a mütevazı
bir görü n ü m içinde s ü rdürm eye ç a l ı s a n biri idi. Belki
çevresindeki kişiler o n u " ne kadar iyi bir cocuk" diye
takdir ettikleri icin de bu " rolü" devam ettiriyordu .
Kendi iclerinde sorunlarını cözemeyen, sürekli birbirle­
rinden dürtü alan, aldı kları bu dürtüyle kendi gibi kalmayı Cezasız
basaramayan sinirli, öfkeli, mutsuz, kopuk iletisirnde olan Eğitim
anne babalar çocuklarına kendi duyguları ile var olma ı os
Gerçek fırsatı vermezler. Böylesi çocuklar d uygularında kendi
kendiliğe hislerini barındırm ak yerine, a nne babasının hislerini ta­
erişmek sırlar. Böylece kendi gibi olmak yeri ne, beklendiği gibi
ancak kişinin olmaya baslarlar.
'dürtüsel' Birçok kisi " kendi g ibi olma"nın, d ürtülerinden arın­
yanlarmdan madari, icinden nasıl geliyorsa öyle davra n ma k oldu­
kurtulmastyla ğunu düsünür. Çocuğu na öfkeliyse öfkesini yasama k . . .
mümkündür Sinirli ise sinirini ortaya koymak . . . Kimsenin ne diyeceğini
u mu rsamadan sınır d ısı yasa ma k za nneder ... Halbuki
kendi gibi o l m a k, bir h uzur hali içerir; zam a n zam a n
gerginlikler yasansa d a , sorunların çözü münde siddeti
kulla n ma k, öfkeyi geldiği gibi, asağılamaları bildiği gibi
ya nsıtm ak değildir. . . Aksine, kendini ve ötekini rahatsız
edici davranıslma sebep olan duyguların kökenini bulup
olumsuz hisleri onarmaya çalısmak demektir.
Geemis yıllard a birikmis o lu msuz a nılar, söylemler,
yasarn ı ya n lıs a n la m l a n d ırmalar insanın d uyguları n a
v e d a vran ıslarına y ö n veriyorsa b u kendilik değil, dür­
tüselliktir. . . Kendilik, baskalarının " ba skıları " ile dengede
du rm a k değil, kendi hisleri ile yasama tutuna bilmek,
kendi duygularını yöneterek dengede d ura bilmeyi be­
cere bilmektir.
Gerç ek kendiliğe erism e k a nc a k kisinin " dürtüsel "
yanlarından kurtul ması i l e mümkündür.
Duygularında dürtüler barındıran, bilinçaltı sapmaları
bulunan bireyin kendi gibi olması neredeyse imkônsızdır.
Birçok yetiskin, çocuğun davranıslarını sınırlandırma k
icin ona baskalarının gözünde nasıl göründüğünü gös­
termeye çabalar. Lokantada hızlıca yemek yiyen ço­
Adem
c u ğ a , " Ba k herkes s a n a bakıyor" d emekten kendini
Güneş
alamaz ve böylece çocuğun davranıslarını sınırlandır-
106
mayı marifet za n n eder. Bir öğretmenin, yazısı h enüz Gerçek
gelis m e mis çocuğa d a h a g üzel yazması için " Arka­ kendilik
dasların görmesin böyle yazdığını, yoksa herkes sana bireyin
güler" demesi, ona kendini baskalarının aynasında zayıf başkaları
göstererek davranıs olusturma yanılgısıdır. ne der diye
Misafirlikte çocuksu davranıslar sergilemis bir çocuğa, kendini
misafirlik sonrası a n ne babasının, " Ne kadar görgüsüz smtrlandtr­
davrandın. Kim bilir senin hakkında sirndi ne konusuyor­ masl
lardır" demesi baska bir acınası örne ktir. değil,
Kendini baskalarının g özü n de e ksik, yanlıs, hatalı, başkaları
görgüsüz görünmemek üzere kontrol eden kisiler gercek olmadan da
kendiliğe erisemezler. Böylesi kisilerin ne kendilerinin, ne kendi
de kendi ya kınlarının hatalı davranıslarına ta hammülleri sorumlulu­
vardır. " Baskaları ne der" kaygısını sürekli iclerinde tasır­ ğunu
lar. Kendilerini sürekli çevredeki insan lara karsı sorumlu taş1ma
hissed erler. becerisidir
Halbuki gerçek kendilik bireyin baskaları ne der diye
kendini sınıriandırması değil, baskaları olmadan da kendi
sorumluluğunu tasıma becerisidir. Kara nlıkta esnerken
bile ağzını kapatması, kisinin kendine duyduğu saygının
ürünüdür.
C oc u kl u k yıllarından itibaren " Baskala rı n e d er? "
diye sınırlandırılmıs kisiler hem kendi içlerinde b u naltı
yasarlar, hem de yakınlarını sürekli sınırlandırma gayreti
içine girerler.
Bir gün, 70 yaslarında, esi ve toru nlarıyla ma rkette
alısveris yapan yaslı bir beyefendi gözüme ilismisti. 6-7
yaslarındaki biri kız biri oğlan torunları " kendilerince" bir
sevinç içinde markette bir o yana bir bu ya na kosuyor­
Cezasız
lardı. Dedeleri çocukların bu kosturmacasında n rahatsız
Eğitim
oldu. Bir iki defa " Ssisst, kosm a yı n ! " diye sesiense d e
107
cocuklar kosmaya deva m ettiler. Gerilmeye baslamıstı
a d a m . . . Biraz sonra " Kız!" diye seslenip ayağını yere
vurdu. " Gelin buraya ! " diye cocukları azarladı. Dede­
nin ayağı n ı yere vuru p ç ağırması c ocu kları daha da
heyeca nlandırd ı. Rafların arasında daha ço k kosmaya
başladılar. Ta m dedelerinin ya nından hızla gececekken,
yaslı adam ani bir hareketle oğlan çocuğunu yakasın­
dan tuttu, " N e diyorum ben size? Kosmayın demiyor
muyu m ? " diyerek kollarından sarstı . C ocuk ağladı . . . Kız
da korktu . . . Kenarda öylece kalakaldı, annesinin yanına
sığındı. Tam yanımda gerçeklesen b u olaya duyarsız
kalamadım. Dedenin yanına yaklasıp, "Keske sorsma­
sayd ı n çocuğu, ne güzel oynuyordu " dedim. Ada m ,
"Si md i ben söylemesem biri tutar bir sey söyler. Asa b ı m ı
bozar . . . Kimse bir sey demeden bari ben durdurayım
dedim" diye karsılık verdi.
" Değisen ne var ki? H a sen torununun yakasından tu­
tup silkmissin ha bir baskası . . . Belki senin yaptığın çocuğa
daha çok etkiler. Dedesisin, hayal kırıklığı olusturursun . . .
Bak, kız da etkilendi. Annesinin yanına sığındı" dedim .
Bu konusmadan ra hatsız olmus olacak ki, u mursamaz
bir halde, "Bir sey olmaz, bir sey olmaz. .." diyerek yolu na
devam etti.
Bu yaslı adam, cocukların zarar görmesine değil, biri­
nin çocuklara bir sey söylemesine odaklanmıstı. Amacı
çevreyi korumak değil, cocukların çevreden laf isitmesi ni
önlem ekti. Çevreden laf isitmeme kaygısı, onu çocuk­
lara karsı siddet kullanmaya itiyord u . iste kaygı, bireyin
böyle ic dürtülerini olusturur.

Adem
Güneş
108
•• •• •• ••

3. DURTUSUZLUK
Birçok ebeveyn, cocukları nın istenmeyen davra nıs­
ları karsısında kendini yönetmekte zorluk çeker. Bazen
siddete varocak derecede tepki gösterir. Bir süre sonra
asırı tepkiselliğinden pisman olup kendine kızar.
Kavgo etmemeleri defa la rca söylenen kordesierin
yine sac basa kavgaya tutusmalarına tahammül ede­
m eyen bir a nnenin sinir krizleri gecirmesi . . . co cu kları
kollarından tutup odalara kapatması. . . onlardan nefret
eder gibi b a ğ ırıp çağırmas ı. . . sonra c o c u kl arın kapı
a rkasında icin icin ağladı kl a rını duyduğunda pisma n
olup kendi de a ğlaması ç ok da yaba ncısı olunan bir
d urum değildir aslında . . .
Peki e beveynleri böylesi tepkisellestiren sey nedir?
Pisman olacakları davra nıslam neden yönelirler? Ger­
cekten kendini yönetmek bu kadar zor mudur? Evet,
bas edilmesi en zor sey insa n ı n bizzat kendisidir . . . Kisi,
belki çevresindeki onlarca insa n ı parmağının ucunda Cezasız
yönetebilir, ancak is kendine geldiğinde bu o kadar da Eğitim
109
- -- -----

Dürtüler, kolay değildir. Kolay olmayan şey, cocukluk yıllarında


çocukluk edinilen dürtülerle baş edebilme ktir.
yillarmda D ürtü ; " is temsiz d uygusa l kasılmadır." Bir "sa v m a "
edinilir, davranısıdır. Zarara uğratılmış duyguların bir daha zarara
yetişkinlik uğra ma m a k icin "tepkisel durma" halidir.
yillannda
Dürtüler, cocukluk yıllarında edinilir. Yetişkinlik yıllarına
problem gelindiğin de caresizlik a nlarında aç ığa cıkar. Kendini
haline baskı altında hisseden çocuğun, kendini savunama ması
dönüşür ile d uygularda olusa n yaralardır.
Dürtü lerle yetişkin lik yıllarına erismis bir anne, aslında
çok s a kin görünse de, çoc u ğ u n u n bekle n medik bir
anorma l davranışı karsısı nda birden cıldıra bilir, bağırıp
cağırabilir, sacını basını yola bilir . . . Çok halim selim bir
baba, çocuğunun kendisini dinlemediği bir anda bir­
den bire elindeki telefonu ata bilir, öfke içinde çocuğu na
saidıra bilir.
isteyerek cocuk sahibi olmuş, 25 yasındaki bir anne,
kontrolü n ü kaybettiği bir anda 6 aylık cocuğunu nasıl
tokatladığın ı gözyaşlarıyla anlatmıstı. "Bir türlü emmiyor,
uyumuyor, ne yaparsam yapayım hiçbir sey care etmi­
yordu. Esirnden yardım taleplerim o gece karşılıksız kal­
mıştı. Esi m her sey yolundaymış gibi sakin sakin uyurken
sanki içimden bir canavar ç ı ktı. Esime söylenmelerim
yüksek sese dön üstü, ' Y a , birazc ı k vicdan ya .. ! ' diye
bağırdım."
Esinden karşılık alamayınca, "Dayanarnıyorum artık!"
diye b ağırıp çocuğ u n u n suratını sıkmaya basla mıs ...
Çocuk, a n n esinin öfkesinden korkup daha çok ağladı­
ğında kadın kendine gelmiş, çocuğunu göğsüne basıp
Adem
ağlamaya başlamış.
Güneş
1 10
Bu anne çocuğunu sevmiyor değildi. Evliliği de prob­ insanm
lemli değildi. Yasadığı şey, icindeki dürtüleri yöneteme­ geçmişte
m e kti. Ç o c u kl u k yılları n d a a n n e babasının ilgisizligi . . . edindiği
öğretmeninin onu sürekli cezayla aşağıla m ası . . . ders­ olumsuz
lerinin basarılı olmaması kendini sürekli kötü hissettirmis, hisler onu
hiçbir ise yara mayan biri gibi algıla masına yol açmıştı . . .
kötü biri
Derinlerde yer eden bu "hiçbir isi becerememe" halL
yapmaz
şimdi anneliğinde ortaya çıkıyordu ... Kendini çocuğunun
belki, fakat
karsısında yetersiz bir anne gibi hissetmesine yol açıyor ...
yetersiz bir
Çocuğunu yönetemediginde, c aresiz kaldığında d a
saldırganlasıyordu. ebeveyn
yapar
Yıllar önce verdiğim bir seminerde, dürtülerini yönete­
meyen ebeveynleri n çocuklarına verdikleri zararlardan
bahsetmişti m. Seminerden sonra bir beyefendi yanıma
yaklaştı . " Hocam, ben de gergin ve sinirli bir baba ile
büyüd ü m . Annem de çok baskın biriydi. Söylediğiniz
olu msuz şeylerin hepsini yaşadım, an c ak ben kötü bir
adam olmadım. Anlattıklarınıza göre bende de sorun
olması gerekmez miydi?" dedi.
Tebessüm ettim, "Bence de siz kötü bir baba olamaz­
sınız. Eğer öyle olsaydınız cocuğu nuz icin bir pedagoji
seminerine gelmezdiniz. insanın geçmişte edindiği olum­
suz hisler onu kötü biri yapmaz belki, fakat yetersiz bir
ebeveyn yapar" dedim . Yanımızda bizi dinleyen esine
dönüp, "Esiniz cocuklarınızla hiç oynar mı?" diye sordum.
Hanımefendi şaşırdı, önce esinin gözüne baktı, istem­
sizce gü ldü, "Ya esim çocuklarla oynamayı pek sevmez
aslında. Biraz oynayac ak olsa sıkı lır, bıra kır" dedi.
"Anlıyoru m sizi" dedim, ikinci soruyu sord u m , "Peki
esiniz çocuklarınızın ödevlerine yardımcı olur m u ? " diye Cezasız
soru nca sanki esinin açığını vermek istemezcesine, co- Eğitim
lll
cuğunu suçlayarak, " Bizim oğlan çok hareketli. iki dakika
masada otura m az. Ya sağa ya sola kaykılır. Esim de
biraz sabırsız olduğu için bu duruma tahammül edemez.
Genelde ödevlerini benimle ya par çocuklar" dedi.
Beyefendiye döndüm, "iste, çocukluk yıllarında yasa­
n a n baskılar insa n a bunu yapar . . . Baskı gören kişi, a n ne
baba olduğunda çocuğu ile oyn a rke n daralır, bu n alır,
tahammülsüzlesir, d ürtü ler basar içini, tepkisellesir . . . "

Çocukluk yı llarında sıklıkla ceza almış, baskı ve zorla­


malarla terbiye edilmiş kişilerin , yetiskin liğe eriştiklerinde
içieri karma karısı ktır, huzursuzd u r . . . Bu h uzursuzl u ğ u n
kaynağını eslerinde, çocukların da , toplu mda ararlar. . .
insa n larla uyusa m a maları n ı n se bebinin kendi dürtüsel
yanları olduğunu göremezler.
B öyle bir kisi çocuğuyla oynaya maz örneğin. Oy­
naya m a m as ı n ı n sebebini çocuğu n u n sürekli yeni bir
seyler daha istemesi olarak gösterir. . . "istekleri bitmiyor,
bir oyun bitince diğer oyuna zorluyor" diyerek dürtüsel
ya n ı n ı n çocukla uyu msuzluğu n u g izlerneye çalısır. . . Esi
ile uzu n süreli diyalog lma giremez, duygusal dengesini
koruya m az. B u n u n sebebini esinde a rar, esinin hiçbir
seyden m em nun olmadığını, sürekli sikôyet ettiğini söy­
ler. Yüzeysel yasar, duygusal olarak derin kon u lar ko­
nusulduğunda sıkılır, daralır. . . Ç ü n kü yara ları duygusal
zemindedir. B undan dolayı genis davranamaz. Esnek
değildir. Kuralları katıdır. Çiğn e n e n kurallar, patlama­
sına sebep olur. Kendince çizdiği davran ıs kalıplarına
uyulduğunda ra hatlar. Çocuklarını yönetebildiği sürece
is ler yolundadır; yönetemedikçe duygusal patlamalar,
Adem acı içinde kıvranır gibi çatışmalar baslatır. Böylesi kisiler
Güneş esieriyle ya kın iliski kurma kta da zorluk çekerler. . . Ro­
---- man tik ola mazlar . . .
1 12
30 yaslarında bir hanı m efendi esiyle ilgili sıkıntılarını
a nlatıyordu:
" Esim aslında çok iyi biri. Ancak çok gergin. Kendimi
onun karsısında rahat hissetmiyorum " demisti.
"N asıl yani? Biraz daha açar mısınız? " diye sorduğum­
da, " Bir keresinde aks am yemeği için mu mlarla bezen­
mis bir masa hazırladı m . O geceye uyg u n olduğunu
düsündüğüm güzel bir kıyafet giydim. Los bir ısıkla hafif
romantik bir müzik açtım ve esimi beklerneye koyuldu m .
Bir süre sonra geldi. Topuklu aya kka bılarımı giyip aynada
kıyafetimi düzelttim . Kapıyı 'Ta rata ta ta m ' diye açtı m .
Esim birden sasırdı. Heyeca nsız gözlerle ba ktı, ' Ne olu­
yor, hayırdır... ' dedi. H eyecan duyu p eslik etmek yerine
öylece içeri girdi . . . Döndü masaya baktı . ' Hm m ' dedi.
Lava boya elini yüzünü yıka maya yöneldi. Ben ka pının
arkasında öylece kalakaldım. Lava bodan çıktıktan son­
ra masaya oturdu k, ' Neler hazırlamıssın baka l ı m ' diye
yemekleri tek tek tattı. Ben esime bir bütünlük içerisin­
de d uygularımla bir ortam olusturm ustum . . . Müzikle . . .
Mumlarla . . . Kıyafetimle . . . Onunsa, ' Neler hazırla mıssın
bakalım' diye yemeğe yönelmesi canımı sıktı. Kendisine
bunları söylediğimde, birden sinirlendi, masaya vurdu,
' Ağız tadı ile bir yemek h a ra m zaten bu evd e ' dedi,
kal ktı gitti. . . " diye anlattı.
Bu h a n ı m efendinin esiyle de görüstü m . O g eceyi
hatıriayıp hatırlamadığını sordum. Esi, "Ya hoca m, size
de mi a n lattı . . . " d edi ve d eva m etti: " Esim görd ü ğ ü
herkese bunu a nlatıyor. Kendi açısından bakıyor olay­
lara. Ben yoğu n bir a d a m ı m . Aksa m a kad a r bir sürü
insa nla uğrasıyorum. Dinlenmek için eve geliyorum , bir Cezasız
de esimin böylesi duygusal, roma ntik, acayip seyleriyle Eğitim
karsılasıyoru m . Ya yoruyor bu beni. .. Ta m a m , onu da
113

1
a nlıyorum . Eli m den geldiğince eslik etmeye ça lışıyo­
rum . A n c a k, ' Ka pıda n girdikten s o n ra niye doğru ca
lava boya gittin . . . neden gözlerime bakmadın . . . neden
bana güzel bir söz söylemedin ... neden hemen masaya
oturup yemekleri tattın . . . ' d e m esi yoruyor a rtık beni.
Öyle olunca sinirleniyorum d ayan a mıyoru m . "
B u beyefendi esiyle iliskisini "Yoruyor beni" diye tanım­
lamıştı . Bu söz doğruyd u . Yoruluyordu bu adam. Ancak
kendisini yoran sey esi değil. dürtüleri idi. Bir yandan gün­
delik yasamın yoğunluğu, diğer yandan duygularında
dinmek bilmeyen yoğunluk kendisini yönetememesine,
masaya yumruk vuru p kalkmasına kadar sürü klemisti.
Halbuki bu beyefendi. duygu dünyasındaki dürtüleri
fark ed e bilse, dürtülerini sükunete erdirebil mek için esine
yakınlassa, kendini esine bıraka biise öfke ve gerginliği
azalaca ktı. Bunu yapmak yerine, esiyle göz göze gel­
memeye, duygusal temas kurmamaya gayret ediyor­
d u . Halbuki duygusal yakınlık, bireyi ruhen ve bedenen
dinlendirir.
Birçok kisi ru hsal ve fiziksel rahatlamayı uyuyarak, tele­
vizyon seyrederek, telefonla uğraşarak elde edecekleri­
ni zan neder. Böylesi kisiler yıllarca bu sekilde yasadıkları
ve bir türlü rahatlaya madıkları halde, aynı davranısları
sürdürmekten de kendilerini olamazlar. Uyumak, bireyin
dürtülerinden geçici bir süre kurtulmayı sağlar ancak
gerçek bir h uzura erdiremez. Televizyon veya telefonla
oyalanmak dürtülerini geçici bir süre duymamayı sağlar
fakat kisiyi gerçek bir dürtüsüzlüğe eristiremez. Film bit­
tiğinde, televizyon kapandığında kisi hôlô huzursuzdur,
Adem hôlô dürtüseldir . . .
Güneş
114
Kisinin dürtüselliğinin azalması, bir tensel temas içinde
kendini yavasça, esine, çocuğu na, a nnesine, babasına
bırakmasıyle mümkündür.
40 yaslarında bağlanma tera pisi almıs bir beyefen­
di, esiyle yeniden bağla n d ı kta n sonra kendini söyle
tanımlıyord u :
" Esime karsı soğuk değildim belki a m a kendimi de
tam bıraka mıyordum bir türlü. Terapiye basladığım gün­
den bu yana duygularımda d erinlesmeye basladım.
Fakat bu d u ru m a rtık beni ü rkütüyor ç ü n kü içi m d e ki
duyguları bastırmakta zorl u k çekiyorum . "
Aslında bu a d a m çocu kl u k yıllarında yasadığı ceza,
siddet ve baskıyla duymamayı, hissetmemeyi öğren­
misti. Kendisini terbiye etme k için yetiskinlerin verdiği
cezalar ve o cezalarla hissettiği asağıla n ma la ra karsı
duyarsızlık gelistirmeye çalısm ıstı. Ancak b u n u ta m da Cezasız
becerememisti. Babası oldu kça baskın bir adamdı. Co­ Eğitim
cuk kendini duyarsızlastırmaya çalısırken " N e o, bana 1 15
Çocuğa kafa mı tutuyorsun ... " diyerek üzerine daha çok gidiyor,
karşi sab1r onun savunma araciarını kırıyordu. Öğretmeni, oldukca
bir tür pasif disiplini bir kadındı. Eğitim kusurlarını affetmiyor, yanlıs
şiddettir; yapanı hemen cezalandırıyordu . Tahta önünde arka-
ebeveynler daslarının karsısında tek ayak üstünde beklemek bu co­
cuğun içte n ice ağlamasına, öfke biriktirmesine sebep
çocuk/anna
. olmuştu . Babası parm ak sallayıp üzerine yürüdüğünde
. . .
karş1 sabIr11 . . . .. .
caresız bır kalp carpıntısı hıssedıyor, ogretmenı sınıf ıcın-
_

•1
o1ma!I degi ,
w

de onu utandırdıkca ağlayası geliyordu ... Baskın ortama


gemşlerneyi.
karsı savunmasız kalısı yıllar sonra iç patlamaianna yol
öğrenmelidir acmıstı. Cocuğuna tahammülsüz, esine eleştirel davranı­
yordu. Esi ile bağlanmaya başladığında hissettiği " korku"
onun her a n hazır bekleyen savunma mekanizm alarını
kull a n m amasından kaynaklanıyord u . Yıllarca kendini
savu n a n bu m eka nizmayı ku llan m a k yerine kendini
esi n e bırakmayı öğre n m e k o nda g arip bir ürkü ntüye
yol acmıs, savunmasız kalma nın korkusunu hissettirmisti.
Kisi, cocukluk yıllarından bu yana refleks halinde kul­
lahdığı savunma araçlarını kullanmayı bıra kmadıkca,
dürtülerinden arınamaz. Savunmasızlık, dürtülerden kur­
tulmanın en güçlü aracıdır.
Birçok kisi, cocukluk yıllarında duygularında olusan
yaraları onarmak yerine, dü rtülerini bastırmayı dener.
Öfkelenmemek icin d is sı kar. . . yumruk sıkar. .. Duygularını
bastırıp sabırlı olmaya calısır. . . Halbuki çocuğa karsı sabır
bir tür pasif siddettir. Ebeveynler çocuklarına karsı sabırlı
olmayı değil, genişlemeyi öğrenmelidir.
Dürtüsüzlük, duymamak üzere duyguları bastırmak­
la değil, iç genişliği ile elde edilir. ic genişliği cocukluk
Adem yıllarında yasan a n d uygusal özgürlüğün sonucu olan
Güneş bir ruhsal kazan ı mdır.
1 16
• • • v•

IÇ GENIŞLIGI
Parktc çocuğuyla oynayan bir anneyle karsılasmıstım.
Henüz 3 yaslarındaki kızıyi o keyifli ce oyun oynuyorlardı.
Birbirlerine öylesine oda klanmıslard ı ki etrafta ki kimseyi
görmüyorlardı. Bir ara çocuk, su birikintisine doğru kostu .
Üzerinde temiz bir kıyafet vardı. Cocuğun su birikintisine
kostuğunu gören parkteki bir baska kadın "Ay üstünü
kirletecek" diyerek çocuğun önüne geçti , engel oldu .
Belli k i çocuk b u engelleyici tavrı tanımıyordu, durdu ,
kadına söyle bir baktı, yürüyerek kadının yanından g e­
çerek tekrar su biri kintisine doğru ilerledi. Anne, o la n
biteni sakin sakin seyrediyordu . Coc uk kendisini engel­
leyen kadını geçtikten sonra heyeca nla suyun üstü ne
zıpladı, ça murlu su etrafa sıçradı. Cocuğun annesi b u
duruma tepki vermedi . Diğer kadın, annenin bu sakin
duruşu karsısında öylece kalakaldı, ne yapacağını sa­
sırmısçasına, "Ay siz de çok genismissiniz, çocuğunuzun
üstü kirlenecek, tutsanıza " diye seslendi. Belli ki kadın
d ürtüler içinde kıvranıyor, karsısında sakin d ura n a nne­ Cezasız
den de rahatsız oluyord u. Cocuğun a nn esi, sakinliğini Eğitim
bozmadan " Evde yedek kıyafetleri var, sorun yok, m e- 1 17
iç genişliği, ra k etmeyin" dedi. Bu cevap kadını iyice rahatsız etti,
insan belli belirsiz bir konusmayla "iyilik ya panda suç zaten"
ruhunun diyerek gidip yerine oturd u . C ocuğ u n a n n esi, kızının
çocukluk yanına geldi. suyu n içinde birlikte zıplamaya başladılar.
y11/armda Kadın, çocuğun a nnesinin sa nki kendisine inat ya par
gibi suyun içinde zıpladığını görünce "Ay deli mi ne?"
elde edilen
diyerek parkta n ayrıldı.
en önemli
kazamm1dlf Kadın, dürtüsel yanıyla ne yapacağını sasırmıs hal­
de gergindi. Cocuğun a nnesi ise, çocuğuna özgür bir
ortam sunarak "iç genişliği" yasatıyord u .
iç genişliği, i n s a n ru hun u n çocu kluk yıllarında elde
edilen en önemli kazan ımıdır. Bu kazanım duygularını
özgürc e yasam a imkô n ı bulmus çocukların yetişkinlik
yılları n d a ki d uygu duru m u d ur. Özgü rlüğ ü sürekli kısıt­
lanmıs , baskı a ltında çocukluk geçirmiş kisilerse iç dar­
lığı yasarlar. Kaygı düzeyleri yüksektir. Öfkelerini kontrol
edemez, sıklıkla daralırlar. Yasadıkları sorunlar karsısında
nefes almakta zorluk çekerler.
Böylesi kisiler, iç genişliğine sahip kişileri " sorumsuz,
kaygısız" olarak nitelerler.
H al buki her insanın ruhu bütün bir evreni içine a la­
bilecek kadar genistir. Yeter ki çocu kluk yıllarında bu
genisliğe erişmesine izin verilsin . . . Cocuk costukça, kos­
tukça, heyecan içinde duygularını yaşadıkça bu genis­
liğe erişecektir. Kısıtlandıkça, baskı ve cezalarla kendini
savu n m a k zoru nda bıra kıldıkça ise ruhsal özgürlüğünü
kaybedecek ... Ruhsal özgürlüğünü kaybettiği kadar iç
genişliğini de yitirecektir.
Birçok anne b a ba çocuklarına özgür bir ortam sun­
Adem
duklarında onları n sımarık, söz dinlemez, sorumsuz ola­
Güneş
cağını düsünür. Halbuki gözlemlerimiz özgür bir ortamda
1 18
"değerlilik hissi" ile yetisen cocukların kendilerini daha
iyi yönetebildiklerini. dürtüleri karsısında edilgen olma­
d ı kları n ı , öfkelerini d a h a kolay kontrol ed ebildiklerini
g österiyor. Bunun aksine, baskı n ortam larda yetisen
cocukların dürtülerine karsı edilgen olduklarını, öfkelerini
yönetmekte zorluk çektiklerini ve yasama karsı olumsuz
bakıs a cısına sahip olduklarını gözlemliyoruz.
Birçok ebeveyn ruhsal özgürlüğünü tamamen kay­
betmiş cocuklarından "terbiyeli", "akıllı-uslu" diye bahse­
der. Çevresi ile "uyumlu" oldukları icin memnun olurlar.
Halbu ki ruhsal özgürlüğünü elde etmemis hiçbir cocuk
gerçek uyum içinde değildir.
Kendi cocukluk yılları kısıtlamalarla geçen bir beye­
fendi tanıyord u m . S ürekli g ergin, öfkeli ve kaygılıydı.
Vücudu kasılmıs gibi duruyordu. Mimikleri yoktu, siması
a ğırdı. Esi onun bu halinden rahatsızdı. Tedavi olmasını,
öfkesini yenmesini istiyordu . i ki kızları vardı. Babanın, ço­
cuklarına karsı da a ni tepkileri oluyor, onları kırıyordu. Ge­
nis değildi. Daracı k bir ruhla yaşıyordu. Bu öfkeli halinden
kurtulmak istiyor a ncak beceremiyordu. Kendisine, bir
gün, "Ruhsal özgürlüğünü elde etmedikce iç genişliğine
erisemezsin" demistim. Bunun için birkaç tavsiyede de
bulunmustum. Bunlardan biri, "Lunaparka git kızlarınla ...
N e kadar kaygıla nsan da eğlence ara ciarına cesurca
bin . . . O araçlar içinde kendini kastığını h issettiğinde
bırak kendini. .. Özgürce bırak bütün bedenini, kasma ...
"Kaygıya rağ men kendini bıra km ak" ru hsal özgürlüğü
elde etmenin en önemli aracıdır" demistim. Yapaca­
ğını pek düşünmemistim ama yapmıs ... Telefon etti bir
gün, "Hocam söylediklerinizi yaptım ... Kalbim yerinden
çıkaca k gibi oldu ama yaptım ... Kaygıya rağ men ken­ Cezasız
Eğitim
dimi bıraktım ... Hızla giden vagonlara bindim kızlarımla,
1 19
n asıl da kasıyord u m başla ngıçta kendimi. .. Sonunda
gözleri mi kapattım , kollarımı özgürce açtım ve bıraktım
kendimi, kasmadım . . . Tuhaf bir genişlik hissettim içimde ...
Rahatlama . . . Sa n ki yıllardır üzerime sarılı dura n dikenli
tellerden kurtuldum gibi geldi bir a n ... "
Bu beyefendinin hisleri çok tanıdıktı aslında. Ruhsal
özgürl ü ğ ü n ü hissedemeyen kişilerin bede n leri dike nli
teliere sarılı gibidir. Kımılda dıkça batar, kaskatı kalırlar. . .
Aradan uzunca bir za man geçtikten sonra yeniden
telefonlastık. Bas ka tavsiyem o l u p olmadığını sord u .
" Rutin dışı davran ıslar yap" dedim.
"Her gün aynı şeyleri ya pmak, kişiyi kalıp içine a lır,
ruhsal özgürlüğünü kaybettirir. Örneğin, her g ü n aynı
Adem
yold a n yürümek ... her gün aynı saatte radyo açmak,
Güneş
120
televizyon seyretmek ... Aynaya sadece tıraş olmak icin
bakmak rutin davranıslardır."
Güldü, "Aynaya baska ne icin bakılır" dedi.
" Kendine dil cıkartmak icin bakılır" dedim.
Sasırd ı ... Güldü ...
" Kendime neden dil cıkartayım ? " dedi.
"insan rutin dışı davra nıslarda bulunursa , d uygusal
uya n ı şlar yaşar . . . Ouyarsızlastırd ı ğ ı y a n l a rı cözü l ü r . . .
Ayna d a kendine dil cıkara n kişi, durd u k yere tebes­
süm eder ... bir daha dil çıkarır kendine ... bir da ha . . bir
daha ... " dedim ve devam ettim. " Koltukların üzerinde
zıpla mesela ... Cocuk ol, soka klarda zıp zıp zıpla, kork­
ma el ô le m d e n . . . Aya kka b ıl a rı n ı eline a l , yal ı n a y a k
yürü cimenierin üzerinde . . . Ayağına tas batsın, cimen
dokunsun, hisset senin de bir ayağının olduğunu, yer­
yüzünün ayaklarından soğu k ya da sıc ak olduğunu . . . "
diye deva m ettim .
Dikkatle dinliyordu telefon da anlattıklarımı, not alı­
yordu sanırım.
Ara d a n bir süre geçtikten sonra bu b eyefen d iyle
karsılastı k. O gergin suratı gitmiş, tebessüm eden bir si ma
gelmişti yüzüne. Bedeni rahatlamıs gibiydi. Çocuklarıyla
bir bütünlük içinde yürüyordu . . .
"Hayırdır, bu ne hal ? " diye sord u m . Tebessüm etti,
"Kaygıya rağ men bırakmanın ne demek olduğunu an­
ladığımda içimin nasıl da genişlediğini görd ü m ... Bir de
rutin d ısı davranıslar yapmaya baskıdığımda kendimi
cocuk gibi hissettim ... U m urumda bile olmadı insanlar,
Cezasız
çocuklarımla salıncakta sallandım ... yolda yarışlar yap­ Eğitim
tık ... ağaciara tırmandık ... özgür bir ruhla yasamanın ne
121
demek olduğunu simdi anladım . . . a ma çok ağladım,
çok" dedi.
Neden ağladığını sord u ğ u m d a , " Bilmiyorum , içim
genişledikçe, ruhsal özgürlüğümü hissettikce, kısıtla nmıs
cocukl uğum geldi a klıma, yasaya madığı m cocuklu­
ğum ... kimseye kızmadım, kendime cok ağladım .. 45 .

yasında özgür bir cocuk oldum ... Keske hayata bu duy­


gularla yeniden baslasaydım, çok zaman geçti, çok .. . "
R u hsal özg ürl ü ğ ü n ü elde etmemis bir- b a b a n ı n su
sözleri oldukca dikkat çekici idi:
"Çocuklarımı çok seviyoru m . A ksama kadar o nları
gerçekten özlüyorum . Eve geldiğimde gördüğüm c ıvıltı
beni onlarl a oynamaya itiyor. Ancak bu 1 O dakikada n
fazla sürmüyor. Yatıyoruz, yuvarla nıyoruz, boğusuyoruz,
sakalasıyoruz . . . Hepsi bu kadar. Biraz sonra onla rın bit­
mek bilmez taleplerini d urdu rma sa m istekleri devam
edecek diye bun a lıyoru m . Y a nları ndan bir an önce
kurtulmaya çalışıyorum ."
Bu baba çocu klarıyla birlikte olmanın keyfini biline
düzeyinde fark etmisti. Ancak iç genisliğini elde etme­
den çocuklarıyla birlikte olmaya çalıstığı için, daralıyor,
sığdıra mıyordu içine cocuklarının özgür ruhunu . . .

Adem
Güneş
122
• •

SEVK HISLERI
Birç o k anne baba c o c u kları d ünyaya g e ldiğin d e
kaygı içindedir. " Nasıl doyuracağım? Nasıl uyutacağım?
Bu küçük cocuğun ihtiyaclarını nasıl fark edeceği m ? "
diye dertlenir dururlar.
Halbuki bu kaygıların hepsi yersizdir. Zira cocuk dün­
yaya geldiğinde ne yapacağını bilmez bir halde değil­
dir. Onun içinde "sevk hisleri" vardır. Çocuk, duygusal ve
fiziksel gelişimi icin neler ya pması gerektiğinin semasını
tasır içinde. Bu sema sevk hisleri ile hayata geçirilir.
Birkaç örnek vermek gerekirse:
Henüz birkaç haftalık bir bebeğin ya nağına hafifçe
doku n ulduğ u n d a , bas , d o ku n u l a n tarafa doğru dö­
ner. Bu, yetiskinlere sıradan bir davra nıs gibi gelse de,
henüz dü nyaya geleli birkaç hafta olan bir bebeğin
dokunulan tarafa dönmesi gerektiği hissi sevk hislerinin
yönlendirmesiyle olusan bir davra n ıstır. Yana k temasın­
da bas çevirme, bebeğin yemek bulmasına yardımcı Cezasız
olan eylemdir. Bebek anne göğsünde yatarken, anne Eğitim
123
Çocuk, göğsünü n yanağa teması onun basını çevirerek karnını
duygusal d oyurması rıı sağlayaca ktı r.
ve fiziksel Bir aylık bir bebek sırt üstü yata rken üzerine örtü ör­
gelişimi terseniz, bası, kolları ve ayakları h arekete gecer, üze­
için neler rindeki örtüden kurtulmaya çalışır. Bunu başara ma d ı­
yapmasi ğında huzursuz olur, ya kendi kendine a nlamsız sesler
gerektiğinin çıkarır (bu sesler yardım ç ağrılarıdır) ya da ağlamaya
şemasm1 baslar. Bu davra nıs, çocuğu boğulm aya karsı koruyan
içinde taş1r sevk hislerinin ürünüdür. Bebeğin bası dışarıda kalaca k
sekilde sadece vüc udu örtülürse, sevk hisleri bebeğin
bacağını, kollarını ve basını harekete geçirmeyecek,
örtüden kurtarmaya çalısmayacaktır.
Bir aylık b e b e k h e n üz parmaklarını ve avuçları n ı
kullanamaz. A n c a k , bebeğin a v u c içine parmağınızı
doku n d u rursanız sevk hissini hare kete geçirirsiniz, be­
bek henüz yeteneği olmadığı halde avucunu kapatır,
parmağınızı tutar. Bu, heyecan vericidir. Zira çocuk bu
his sayesinde çevresiyle bağ kurmayı öğrenecek, bağ
kurduğu nesne sayısı arttıkça gülücükler içinde güven
d uygusun u geliştirecektir.
Bebeği belinden tutup yere doğru alça lttığınızda ,
sevk hisleri ona "düşmek üzere" olduğu h issini verecektir.
Bu his bebeği ( henüz kollarını kullan mayı beceremiyor
olmasına rağmen) yerde bir sey tutmak ister gibi yere
doğru uzanmaya, kollarını ve bacaklarını genişçe aç­
maya yöneltecektir. Sevk hisleri çocuğa "düşmek üze­
resin , bir seyler yap ve kendini koru" emri ni vermektedir.
Bebekler tensel temasa olumlu mimikler sergiler, te­
bessüm ederler. Bu tatlı mimikler yetiskini dokunmanın
Adem devamını getirmeye iter. Çocuğun dokunmalma karsı
Güneş sergilediği bu pozitif tavır, rahatlam ayı sürdürmeye yö-
-----

ıı4 n elik bir çağrıdır. A n c ak, ıslak elle temas edildiğinde


cocuk kacınır, huzursuzluk duyar. Sevk hisleri ısı değisik- Bebekler
liğine karsı çocuğu korumaya a lır, bu sayede hastalık tensel
riskleri en aza iner. temasa
Sevk hisleri sadece çocuğu yönlendirmez, anne bo­ olumlu
boya da çocukla nasıl iliski kurmaları gerektiğine dair mimikler
yol gösterir. Örneğin, bire ok anne baba, huzursuzlana n sergiler,
bebeğinin hafif hafif sallan d ığında veya sırtın a ritmi k tebessüm
olara k dokunulduğunda sakiniestiğini tecrübe ederek ederler.
öğre nir. A n n e ba bala ra, nasıl s a ki nleseceğini öğre­ Bu tatlt
ten, cocuğun bizzat kendisidir. Uykusu geldiğinde, canı mimikler
acıdığında, kaygılandığında m ızırdan m aya başlaya n yetişkini
cocuk, sırtında hissettiği pıs pıslamalarla birden ra hatlar,
dokunmanm
sakinlesir. Mızırdanmayı keser. Çocuk, a n ne babasına
devammt
öğrettiği bu m u htesem yöntem s ayesi n d e , bozu l a n
getirmeye
biyolojik ritmini düzene koym aktadır.
iter
O veya bu sebeple bir huzursuzluk yasayan cocuğun
ka lbi doğal ritmini kaybeder. O zaman cocuk kendini
hafif hafif saliatara k veya sırtına hafif ritmik dokunuşlar
ya ptırorak biyolojik ritmi ni yeniden d üzen e koymaya
başlar. ic ritmini anne babasının sa kin dokunuslarıyla
senkronize eder. Bu sadece cocuklard a değil, yetiş­
kin lerde de böyledir. Bir h uzursuzluk halinde kalp atısı
h ızlan ır, biyolojik ritim bozulur, kisi normalden daha hızlı
n efes almaya, hızlı hareket etmeye baslar. Böyle za­
manlarda kisiler genellikle kendilerini sakinlestirmek icin
parmaklarında kalem çevirir, ellerini masaya ritmik ola­
rak vurur, bacaklarını titretirler. Bu, organizma nın kendi
ritmini yeniden düzene koyma ça basıdır.
Biyolojik ritmi bozulan bir kisi kucağına bir bebek alsa,
onu sakince seyretse, biyolojik ritmi düzelir. Çocuk insanı Cezasız
iyi eder. Maria Montessori a naokuluna zaman zaman Eğitim
bebek getirir, cocukların kucağına verirdi. Çocuklar ku-
125
Bir yaşmdan caklarında titizlikle tuttukları be bekle sakinlesirlerdi. Sevk
küçük hisleri sadece c ocuğun kendisini değil, kendi dışındaki
çocuklar, kişileri de etkileyen bir ruhsal ya pıdır.
ac1kt1ğ1 Cocuğun sevk hisleri , ona bütün vücudunu denetim
zaman a ltın d a tutmayı e m reder. V ü c u tt a ki en küç ü k deği­
ağ/ar, ancak sikligi takip eder ve b u n u a n ne b a baya h uzursuzlu k
b u ağlama gösterileriyle bildirir. örneğin vücut ısısı düsse-yükselse,
ae�kt1ğ1 kan basıncı degisse, vücud unun herhangi bir yerinde
için değil, ağrı olsa bebek rah atsızlanır ve a nne babasına bu du­
korktuğu ru m u d üzeltmesi icin yard ı m ç ağrısı gönderir. Birço k
içindir a n n e baba çoc u ğ u n u n a ğ l a m asından rahatsız olsa
da, cocuğun bu davra nışı yolunda gitmeyen bir şeyler
oldugunu ebeveyne bildirmekten baska bir sey degildir.
Ebeveynin ya pacağı sey, c o c u ğ u n ağlamalarından
rahatsız olmak değil, "sevk hisleri " nin ne sinyol verdiğini
algıla maya calısmaktır.
Bu arada ilginç bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Bir
yasından küçük çocuklar, acıktıgı za ma n ağlar, ancak
bu ağlama a c ı ktıg ı icin değil, korktugu içindir. Bütün
vücudu denetim altında tutan sevk hisleri, midenin bo­
salıp asit salgılaması ile acı duyar. Bu tanımadığı duygu
o n u korkutur ve bebek a ğlayara k yardı m talebinde
bulunur. Cocuk her ayrı duygu duru muna göre ayrı bir
ağlamayla çevresindeki insanları egittigi için, çocuğun
bu korku dolu ağiayısı a n n ede " çocugunun acıktıgı"
hissini uyan dırır. E mzirilen ç o cu k karnı doydugu icin de­
ğil, acısı dindigi için a nnesine tebessüm eder. Acısını
dindiren a nneye yakınlık duyar ve baglanmaya başlar.
Bu acıd a n bakıldığında sevk hislerinin üç ayrı isievi
Adem oldugunu görüyoruz.
Güneş 1 . Çocuğu i htiyaçlarına yönlendirerek gelisimini sür­
1 26 d ürmek,
2. Anne ba baları cocuğun ihtiyacları ha kkında eğit­
mek,
3. Çocukla anne baba a rasında bağ kurdurmak.
Acıka n çocuğun annesinin sütünü aldığında acısının
dinmesi ve a nnesinden teselli olması sevk hislerinin oy­
nadığı rol ü n büyüklüğü n e en çarpıcı örnektir.
Yenidoğ a n ı n a n ne ya n ı n d a yatma k istem esi, a n­
neden ayrı yatırıldığında a ğ l aması, a nneyi eğitmeye
yöneliktir. Çocuğun a nneden ayrı kalması, sevk hisle­
rine "yolunda gitmeyen bir seyler"in olduğunu haber
vererek, a nneye sinyol vermeye yöneltir. Anne, cocu­
ğun içinde gereekiesen bu ince yapılanmayı hesaba
katmaz, ç o c u ğ u nu y a n ı n a o l m azsa , ç o c u k kendini
g üvensiz hisseder. Cezasız
Eğitim
1 27
Sevk hisle ri a n n e b a bayı
eğitirken aynı zamanda onları
tera pi de eder. Ebeveynlerin
ken d i psikolojik pro bl e m leri­
n i c o c u kları n ın sevk hisleriyle
o narm aları mümkündür. Söy­
le ki, sevk hisleri ince sezilere
sahiptir. Cocuk sevk hisleriyle
a n n e b a basını ince ince sey­
red e r, m i m i klerini o kur, ta kip
eder . . . Eğer ebeveyn , çocu­
ğunun kendisine ince bir hisle
tutu n d u ğ u b u a nl arda esdu­
yum yapar, çocuğunun hislerini
kendi d uygu larına indirebilirse,
bu hisler yetişkinin d uyguları n ı n e n a n lmasında g ü ç lü
bir rol oyna r. Ç o c u ğ a konsa n tre olan, o n u n hislerini
kendi hisleri gi bi yasayan kişilerin sirnalarına bir rah at­
lık ifadesinin g e lmesi, bu kisilerin farkında olmadıkları
bir tebessümü yüzlerinde tasımaları cocuğun yetiskine
ulasan sevk hislerinin sonucudur.
Gergin , öfkeli, sinirli bir insa n ı n kucağına bebek al­
ması, bebekle göz göze geldiğinde dudakların farkında
o l m a d a n tebess ü m etmesi, b e b e k kucaktan a yrılsa
bile o kisinin tebessümüne belli bir süre devam etmesi,
cocuğun sevk hislerinin iyi edici özelliğinin sonucudur.
Cocuk, a n ne babolara verilmis büyü k bir armağandır.
O n u terbiye etmek icin catı s m a l a r yasa m a k yerine ,
sevk hislerini t akip et m ek huzurlu b ir ebeveyn co cu k
iliskisinin mutlak sartıdır.
Adem Sevk hisleri sadece bebeklik döneminde değil, co­
Güneş
cuğun bütün bir yaşamında içsel bir sema olara k kisilik
1 28
gelisimine katkı sağlar. Sevk hisleri olmadan cocuğu n Sevk his/eri,
gelişm esi imkansızdır. adtm adtm
Örneğin, konusma gibi oldukca karmasık bir davra- çocuğu
nısın kaza nılmasında h angi a nn e b a ba " Cocuğuma 'mizacma'
konuşmayı ben öğrettim . Karsıma aldım, ona -d- sesini uygun bir
çıkara bilmesi icin nasıl nefes alacağını. .. Aldığı netesi ses kişilik inşa
tellerine nasıl çarptıracağını. .. Bu çarpma n ı n sonucun- etmeye
da olusan sesin ağız içi b oşluğunda deforme olmadan yönlendirir
dille n asıl düzeltilip dam a k desteği alınacağını. . . Ayn ı
a n d a dudak v e çene kaslarını nasıl yöneteceğini ben
anlattı m , " diyebilir? Hiç kimse.
Sevk hisleri çoğu zam a n , cocuğun "a n la msız" dav­
ranıslarının ardında gizlidir. Dışarıdan bakıldığında hiç bir
a n l a m ifade etmeyen d avra n ıslar m uhtemelen sevk
hisleri ile olusan davranıslardır. Bundan dolayı cocuklar
sıklıkla zarara uğrarim, "sım arıklı k" yaptıkları zannedilerek
engellenirler.
Örneğin, 3-4 yaslarında çocuklar dah a önce yap­
madıkları bir davranısı sergilerneye baslarlar. Masa a lt­
larına girerek, gardırop içlerine sakla nara k, delapiara
sığmaya calısara k oyu n oyna maya yönelirler. Bunca
cocuk neden birbirinden habersizce benzer davranısları
sergiler? Cocuğun bu anlamsız gibi görünen davranısının
bir açı klaması var mıdır?
Evet. Sevk hisleri 3-4 yasları n d a ki c o c u kl a rı kapalı
alanlar içine yönlendirir. . .
Peki neden? Çünkü cocuğun içinde bulunduğu yas
dönemi anneden güvenle ayrılacağı ve sosyal çevreyle
bağlanacağı dönemdir. Bu yeni dönemde cocuğu n
Cezasız
en ç o k ihtiyac duyacağı d uygu, "bireysel v a r oluş" ve
Eğitim
"güven" duygusud ur. Sevk hisleri çocuğu, ihtiyacı olan
1 29
Sevk bu duyguları ed indirmek üzere, küçü k bir alana yönlen­
hislerinin dirmekte, coc u k o alanın tek sahibi ve yöneti<:;isi olarak
birinci kendini güvende hissetmektedir.
görevi, Sevk hisleri böylece adım adım cocugun kendi " mi-
çocuğa insan zacın a " ve " fıtra tına" ait kisilik yapısını kurmaya calısır.
fttratmm
Peki fıtrat ile mizac arasındaki fark nedir?
özelliklerini
Fıtrat; türü n ü n özelligini barındırmak demektir. Örne­
kazandtr­
gin kuslar " Cik-cik" der. Kediler miyavlar. K us fıtratı kusu
makttr
uc urmaya, kedi fıtratı avionmaya yönelik bir sevk hissini
yürütür o canlının içinde. Cocugu n sevk hisleri de insan
degasının özelliklerini kaza ndırmaya sevk eder cocugu .
Sevk hislerinin birinci görevi, çocuğa insan fıtratının
özelliklerini kaza n dırmaktır. Bu özellikler fiziksel oldugu
kadar (yürümek, konusmak, ellerini kullanara k yemek
yemek ... ) , duygusal özelliklerle de (sevmek, sevilmek, ait
olmak, birlikte yasarken birey olmak ... ) ilgilidir. Bunların
hepsi, ölçüsü kisiden kisiye fark etse de, insa n dogasının
bir parcasıdır ve yoklugu halinde anormallik olusur. insan
dogasına ait bu özelliklerin azlık ve coklugu o insan ı n
mizacını ifade eder.
Mizaç , bireyin tek ve biricik ola n kendine has özellik­
lerdir. Örnegin, insan dogası sosyallesmeyi zorunlu kılsa
da herkes aynı derecede sosya llige ihtiyac duymaz.
Sevmek ve sevilmek insan fıtratının özellikleri içinde yer
a lsa da, her insan aynı derecede sevme veya sevilme
ihtiyacı içinde degildir. iste bireyin sadece kendine has,
biricik özelliklerine mizac diyoruz.
Sevk hislerinin i kinci görevi, yaratılan cocugun miza­
Adem cını ortaya cıkarmaktır. Sevk hisleri baskı a ltına alınmaz,
Güneş engellenmez, yönetilmezse cocuk kendi mizacına göre
1 30
yapılanmaya devam eder. Örnegin sevk hisleri bir co-
cuğu "doğayla " ilgili kılarken, baska bir çocukta ince Sevk
"tınılara " karsı heyecan uyandırır ... Bir cocuk sevk his­ hislerinin
lerinin yönlendirmesiyle, "sosyallesmekten " büyü k haz ikinci
a lırken, bir diğeri "yalnızlıkta n " keyif alır. Cocuklarda ki görevi, bir
bu bireysel farklılık mizaclarından kayna kla n ma ktadır. f1trat üzere
Bunda ndır ki, sevk hisleri bütün cocuklarda aynı davra­
yaratilan
nısları olustursa da, ayrıntılara bakıldığında hiçbir cocuk
çocuğun
birbiriyle aynı gelisim içinde değildir.
mizacmi
Sanatçı olacak bir cocuğun sevk hisleri, çocuğu bu ortaya
karmasık evrenin içinde kim i zaman kus sesine yoğ u n­ Çikarmaktif
lastırıp sesteki ayrıntıları ruhsa l yapısının bir parçası haline
getirir, heyecan duyurur. .. kimi zam a n kus, kimi za man
ç ekirge sesinden haz a l d ırır ... Kimi za m a n bir ç a m u r
birikintisi üzerinde sıcrarken suyun c ıkarttığı "slap" sesi
çocuğa büyük bir heyeca n verir. . . Eğer cocuğun sevk
hisleri engellenmezse, ilerleyen yaslarda işitmedeki bu
ince detayları hayranlık içinde yasamında kullanmaya
başlayacaktır.
Ya da sporcu olacak bir cocuğu n , bir kertenkelenin
hızlı hareketlerinden heyecan duyması, sürekli kosmak
istemesi, gökyüzündeki kuslar gibi kanatlarını açıp yeryü­
zünde uc maya calısması sevk hislerinin üründür. Böylesi
bir c oc u k, hareketli oldu ğ u icin bastırılmayacak, ce­
zalandırılmayacak, engellenmeyecek ve mizacından
baska alanlara yöneltilm eyecek olursa sevk hislerinin
olusturd uğu iç motivasyon onun fiziksel gelisimini göz
ka maştırıcı sekilde gerceklestirecektir.
Sevk hisleriyle kendi mizacını yapılandıran cocuk yo­
rul maz, sıkılmaz, a ksine haz alır. iste bu haz, cocuğ u n
"iç motivasyon"udu r. Cezasız
Sevk hislerinin bir özelliği de çocuğu bir sa hada ince Eğitim
ayrıntıya odaklamasıdır. 131
Çocuk Cocuk eğer sevk hisleriyle bir ilgi alanına odaklanı­
eğer sevk yer ve saatlerce sıkılmadan kalıyorsa, m uhtemelen o
hisleriyle bir sahada mizacına ait özellikler gelistiriyordur.
ilgi alanma Birçok anne ba ba , cocuklarının hangi alanda yete­
odaklamyar nek sahibi olduğunu bilmek ister. Bunun icin tavsiyem,
ve saatlerce onları gü ndelik yasam içinde gözlemlemeleri, sıkılma­
s1k1/madan dan saatlerce aynadıkları oyunları bir uzma n eşliğinde
onunla analiz etmeleridir. Cocuğun sıkılmadan ve ince ayrıntıya
meşgul odaklanarak oynadığı oyunlar genellikle sevk hislerinin
oluyorsa, yönlendirmesi ve bir iç motivasyonla gerçeklesen ey­
muhtemelen lemlerdir.
o sahada B urad a bir a yrıntın ı n d a h a a ltını çizmek istiyorum .
mizacma Birçok anne ba ba , cocuğun " oyalanma davra nısı "nı
ait özellikler oyun zanneder. H a l b u ki, " oyu n " b aska , " oya l a n m a "
geliştiri­ baska bir seydir.
yordur Oyu n , sevk hisleriyle gerçekleşen, cocuğun, gercek
yasa mda ya pamadığı davranısları "oyun " adında kü­
çültülmüş bir d ü nya içinde denemesidir.
Örneğin sevk hisleri, erkek c o c ukları b a ba ları gibi
a ra b a kullanmaya yönlendirir. Ancak gercek yasa m­
d a bir cocuğun a ra b a kullanması imka nsızdır. Cocuk,
gelisimini devam ettirebilmek icin, kendine minyatür bir
d ü nya kurar ve ora da a raba kullanır... Oyun, cocuğun
gündelik yaşam ı n ı n devam ettiği a landır.
Oyalan ma ise, cocuğun yasadığı duygusal baskıları
bastırma k icin gereekiestirdiği bir savunma davranısıdır.
Örneğin , a n ne ba bası büyük bir tartışm a içindeyken
bir cocuğun masa üstünde ara bası ile " oynaması" bir
oyalan ma davran ısıdır. Böylece cocuk içinde bulundu­
Adem
ğu gercek yasamın a ğırlığından kopmakta, duygularını
Güneş
bastırmaya çalışmaktadır.
132
Oyun ile oyalanma davra n ışı arasındaki önemli bir
fark da şudur: Cocuk oyala n m a davranısında g erçek
yasamda n kopar, o anları yasaya maz. Oyunda ise hem
gercek yasamda var olmayı basara bilir, hem de hayal
ô leminde gezintiler yapa bilir.
Olumsuz geçen cocu kluk yılları n ı n hatırla n m a m ası
b u n d a nd ır. Kisi yasadığı ol um suzluklar sırası n d a oya­
lanma davra nıslarında bulu nduysa, gerçeklikten kop­
tuğu her bir an onun gelecekte hatıriayamaya cağı a n
olacaktır.
Dikkat eksikliği olduğu düşünülen birçok coc u k, a s­
l ınd a gerçek yasamın baskısın d a n kaçıp oya l a n m a
davranışiarına sığınma ktadır. Örneğin, baskın bir eğitim
ortamı, yüksek sesle konusan bir eğitimci, ceza korkusu
ile gereekiesen dersler, o ya da bu sekilde oyalanma
davranısları oluşturarak kişiyi gercek yasa mın baskısın­
dan koparmaya itecektir. Bazı cocuklar ellerinde tut­
tukları bir kalemi oyalanma a ra c ı n a d ö nüştürür, o nu
sallayorak kendini hipnotize eder g i bi g ercek yasamda n
ç ıkar, hayal ôlemine girerler. . . Bazen , bacaklarını ritmik
bir sekilde sallayorak oya l a n m a d e vranısına girisir ve
kendini hipnotize edercesine gercek yasamda n kopar­
lar . . . Dikkat dağınıkiiğı olduğu d üşünüle n bu cocu kların
ders orta mı daha saygın hale getirildiğinde dikkatierin
yeniden arttığı gözlemlenmektedir.

Cezasız
Eğitim
133
• • • •• ••

IKINCI B OLUM

BENLIK

- - � - --

BENLIK
Birinci bölümde cocuğun ruhsal yapısının ihtiyaçla­
rından bahsedildi. Sevk hislerinin önemi anlatıldı.
Bu bölümde, cocuğun ruhsal yapısının kökenine ine­
ceğiz; kişiliğin özünden, benlikten bahsedeceğiz. Kişiliğin
nasıl oluştuğunu ele alacağız. Kişiliğin cocukluk yıllarında
nasıl olusup gelistiğini adım adım gözlemleyeceğiz.
Kisiliğin özüne inebilmek icin , kitabın birinci bölümün­
de tanımlanan, his ve duygu kavra miarına biraz daha
yakından bakmamız gerekecek.
His kavra mını, "ötekinin cocuğun üzerinde bıra ktı­
ğı ruhsal hal" olarak tanımlamıstık. Cocuğun isiteceği
"Senden daha geri zekalısını görmedim" asağılaması. . .
"Bıktım artık senden" reddedisi. . . "Bir g ü n a l ı p basımı gi­
deceğim, o zaman görürsünüz" kaygısı. .. "Sen yine öde­
vini yapmadın değil mi?" suçlaması. .. Sınıfta "tem beller"
ve "çalışkanlar" diye ayrımcılık yasa ması ... Anlatılan bir
konuyu henüz tam anlaya m a d ı ğında öğretmenden Cezasız
isiteceği "Aksa ma kadar sana bunları a nlatacak halim Eğitim
137
Çocuğu yok, git evde calıs ... " yetersizliği . . . Ya da, öğretmeninin
bozan dört ya n ı na gelen bir cocuğun öğretmeninin göz uc uyla
negatif ba kısından hissettiği kaygı . . . Yanlıs bir devra nısı karsı­
his vard1r; sında babasının kaslarının catılması, nefes a lısverisinin
değersiz/ik, bozulması ile hissettiği korku ... Anne babasının kavgası
sırasında yasadığı ürkü ntü .. .
yetersiz/ik,
suçluluk ve Çocuğun yetiski nlerle yasadığı bu d urumlar o nda
ürküntü belli hisleri olusturur.
Asağılan, reddedilen , ilgisizliğe maruz kalan çocu kta
değersizlik hissi ...
Sorgulanan, denetlenen, takip edilen çocu kta suc­
luluk hissi ...
Kıyasl a n a n , basarısızl ı ğına vurgu ya pıl a n çocukta
yetersizlik hissi ...
Bunlara bozucu hisler veya negatif hisler diyeceğiz.
Bütün bu hislerden ayrı olara k bir de " ürküntü" vardır
ki, o da bir his o l masına rağ men yukarıdaki hislerden
ayrı bir ya pıya sahiptir. Yukarıda ki negatif hisler bir anda
co c uğun d uygu d ü nya s ı n ı zara ra uğratmaz. Anca k
uzunca süre yasonması ve cocuğun artık b u hisleri kendi
ruhsal hali olara k üzerinde tasımaya baslamasıyla kisilik
sorunlarının temeli atılır. " Ürkü ntü " nün olusması icin yıl­
lara gerek yoktur. Ürküntü, bir defa ve yoğ u n siddette
yasanan korkun u n eseridir; " yoğun bir korkunun duy­
gularda bıraktığı iz"dir... Ü rküntü, korkunu n larvasıdır. . .
Örneğin, evde a nne babası kavga eden b ir cocuğun
annesinin mutfaktan bıcak alıp " Öldüreceğim kendimi"
diyerek bağırması, cocuk için yoğun bir korku halidir.. .
Ade m Böylesi bir korkuyu yasayan çocukta "ürküntü" olusur .. .
Güneş Veya ödevini yapmaya n bir cocuğun öğretmeninin
1 38
onu a n n e b a baya sikôyet e tm esi ile evde yasa n a n
bir tartı s m a . . . B a b a n ı n
bağırıp çocuğun üstü ne
yürü mesi, tokatla ması . . .
Elindeki telefonu duvara
tırlotması çocukta ürkün­
tü oluşturur. ..
Ürküntü olusan çocuk
için, bir d a h a ki sefere
yetişkinin ç o k fazla ba­
ğ ırıp çağırmasına gerek
yoktur; biraz kaslarını ca­
tarak, " Hadi git, ödevini
ya p " d e m esi yeterlidir.
Böylesi a nne babalar co­
cuklarında oluşturdukları
ürküntüye tutunarak on-
ları terbiye ettiklerini fark etmezler. Birçok kisinin " Ben
baba m ı n bir bakısından korkard ı m " dediği d uru mun
a ltında yata n duygu, ürkün tüdür. Coc u ğ u n yasadığı
(bugün hatırladığı ya da hatırlamadığı) çocukluk yılları
travması ile olusan ürküntüye tutu n a n a n n e baba lar
çocuklarını sadece b a kısiarı ile istedikleri yöne sevk
edebilirler.
Çocuğu boza n dört n e gatif his vardı r; de ğersizlik,
yetersizlik, suçluluk ve ü rküntü .
Hisler yoğunlastıkca duyguyu olusturur.
Duygu, his yoğunlasmasıdır. Cocuk çevresindeki ye­
tiskinlerden sürekli "değersizlik hissi" olusturan tavır ve
davranışlarla karsılastıkça, "değersizlik duygusu" tasıma­
ya başlayacaktır. Sürekli suçlu hissettirilen çocuklarda Cezasız
"suçluluk duygusu" ... Sürekli yetersizliği hissettirilen ço­ Eğitim
cuklarda "yetersizlik duygusu" oluşacaktır. 1 39
Bir his duyguya dönüştüğünde, o duygu artık kendi
hissini üretir. Çocukta değersizlik d uygusu oluştuysa a rtık
dışarıdan kendisine değersizce davranılmasa da, birileri
değer verse de, o yine de kendi içinde "değersiz" dir . . .
Derinlerde yata n değersizlik duygusu, kişinin değer gör­
düğü ortamlarda dahi kendi içinde varlığını hissettire­
cek, sanki kendisinin bu değeri hak etmediğini düşündü­
rerek kendini ikiyüzlü zan nettirecektir. Okulda (örneğin)
m a te matik ö ğ retmeninden sü re kli basarısız, tem beL
ödevini ya pmaya n bir öğrenci hisleri edinen çocukta
"yetersizlik hissi" oluştuysa (aslında matematikte basarılı
olabilecek potan siyeli tasıyar olsa bile) matematik ko­
nusu acıldığında cocuk kendini yetersiz hissedecektir . ..

Adem Birçok a n n e b aba, cocukları n ı e leştirerek onları iyi


Güneş yola sevk e d eceğine i n a n ır . . . Eleştirilen c o c u kl arda
140 olusan hislerin d uyguya dönüsüp kalıcı hale geldiğini
göremezler. . . Çocukl u ğ u n d a a n n e babası n d a n de­ Kişilik,
ğer görmemis kisinin yetiskinlik yıllarında esinden sürekli bireyin
"değer" görmeye calısması bundandır. icindeki yaranın duygusal
acısını azaltmak icin çevresindeki insanlardan his alma­ yamm
ya calısır. Halbuki çocuklukta olusan bu hislerin onarımı
ifade eden
çevreden alınacak hislerle değil, bireyin kendi hisleriyle
davramşlar
kendi d uygularını onarması yoluyla olacaktır.
bütünüdür
Bura d a söz konusu olan sadece negatif d uygular
değildir. Eğer cocuk, çevresindekilerden her zam a n
değer görd ü , kendini saygın hissettiyse, bu çocukta
"değerlilik" duygusu olusacaktır. Yıllar sonra kendisine
değeriice davranılmasa da kendini değerli hissetmeye
deva m edecektir. Çocuklukta içine armağan edilen
değerlilik duygusu, ona kendini değerli hissettirecektir.
Kısaca özetleyecek olursak, ötekinin bireyin üzerinde
bıraktığı ruhsal hale his diyoruz ... Hisler yoğunlaştığında
duyguyu olusturur... D uyg u , artık hissini kendisi sürekli
üretir ...
Duyg ular bir araya geldiğine, benliği olusturur . . .
Benlik, bireyin tasıdığı tü m duyguları n bi r a raya gel­
mesiyle olusan karmasık bir yapıdır. O nlarca duygu bir
arada bulunarak bu yapıyı olusturur. Benlik, pozitif ve
negatif d uyguları aynı yapı içinde barındırır.
Kisinin hakim duyguları negatifse, bu kisinin " benliği"
sürekli negatif duygulard a n beslenir. Hayata karamsar
bakar. Her olayın olumsuz yanını görür. Mutlu olsa da
içinde derin bir mutsuzlu k vardır. Değer görse de ken­
disinin değersiz olduğ u n u hisseder . . . Her sey yolunda
gitse de bunun uzun sürmeyeceğini hisseder. . . Sevilse
Cezasız
de sevilmiyormus gibi hisseder... Güvenli bir yasa mı olsa
Eğitim
da güvensizlik hisseder. . . G üzel olsa da kendini çirkin
141
Kişinin sahip hisseder... Becerikli olsa da derin bir yetersizliğin içinde
olduğu duy- kendini baskaları na göre beceriksiz hisseder. ..
gularm çoğu Kisinin sahip olduğu duyguları n çoğu pozitifse, " ben­
pozitifse liğin " h akim d uygusu pozitiftir . . . Zaman zaman insa n­
'benliğin' ha­ larla güvensizlik, hayal kırıklığı yasasa da, kendini yine
kim duygusu de güvende hisseder. . . Genelle me yapmaz ... Kendini
pozitiftir değersiz hissettiği ortam l arda n çok etkilenmez, sürekli
bir değer arayısı içind e olmaz ... Takdir bekleyerek ra-
h a tl a m a k yerine, ken d i duyguları n ı n pozitif hisleriyle
yasamını sürdürebilme becerisine sahiptir.
Negatif duygulard a n olusan benlik, derinlerde d uy­
duğu olumsuz hislerden kurtulmak için sürekli çevresiy­
le etkilesim içinde olmaya ça lısır . . . Oldukça verici ve
"fedakôr"dır. Fedakôrlığı veya vericiliği, minnet duygusu
olusturup değer görme arayısında ndır. Böylesi kisilerin
evlerine gelen misafirleri en m ü kemmel sekilde ağ ırla­
ma gayreti, misafirlere verdikleri değerden çok, onla ra
değer vererek kendilerini de değerli hissetme çabasının
sonucudur. . . Asağıda ben ana lizlerinde de görüleceği
üzere negatif duygulardan gelen hislerle yasayan kisiler
genellikle "edilgen" bir benliğe sahiptirler.
Benlik, kisiliği olusturu r.
Kişilik, bireyin duygusal ya nını ifade eden davranıslar
bütünüdür. Kendini değerli hisseden kisinin ortaya koy­
duğu yardımsever davra nışlar, esine ve çocuklarına em­
patik yaklasımı, onun kişiliğinin ürünüdür. Bireyin kisiliği,
ortaya koyduğu davra nışlarla "sezinlenmeye" çalısılır. Ki­
silik, kendi yapısal özelliğini benliğin hakim hislerinden alır,
kisinin hangi hislerle yasadığı ortaya koyduğu davranıs-
Adem larla gözlemlenir. Sürekli elestirel, öfkeli, kızgın ve hırslı bir
Güneş kisinin hakim duyguları " negatif"tir... Benliği, negatif duy-
-----

ı4ı guların ürettiği hislerle doludur. Bu ya pıdaki kişinin yüzü


tebessü m etmez, ç a b u k
sinirlenir, tahammülsüzdür.
Tahammülsüzlüğünün ne­
deni yasadığı olaylar de­
ğil, benliğinin o olaylara
ta h a m m ü l e d e bilec e k
"genişlikte" olma masıdır.
Böylesi kisiler yasadı kları
o lu msuzlu kların ç evrele­
ri n d e n kay n a kl a n d ı ğ ı n ı
düşünürler. Çevrelerinde­
ki in sanl arın o nları an l a­
m a d ı ğ ı n ı, bir türlü değer
göremediklerini söylerler.
H a l b u ki ne kad a r değer
görürse görsün benliğine h a ki m değersizlik hissi kisiyi
yine de içten içe kusatacaktır.
Kisilik, arada bir sergilenen davranışlarla değil, sürek­
lilik ve farkındalıkla olusan davran ışlarla ölçülür. Arada
bir gülümseyen, arada bir m utlu ola n birinin kisiliğinin
pozitif d uygulardan gelen hislerle oluştuğunu söylemek
zordur. Bununla birlikte, kisiliği ortaya koya n davranısların
insa nın gerçek hislerinden kayn aklanması gerekir ki, o
davranısların kendi kişiliğinin ( benliğinden gelen duygu­
ların) ürünü olduğunu söyleyebilelim. içten gelmeden
edilen bir tebessüm, mecbur kalınarak sergilenen bir
yakınlık, kökeni olmayan sevgi, yakınlığı olmayan bir ilgi
o insa nın kisiliğine ait davran ıslar olarak ka bul edilmez.
iste, bireyin kisiliğine ait davra n ısların " sürekli, iradi ve
farkındalıkla" yapılması haline de karakter adı verilir.
Karakter, bireyin içten gelen d uygularla ortaya koy­ Cezasız
Eğitim
duğu kişiliğine ait farkındalıkla gerçekleştirdiği, sürekli ve
143
Sahte ben, iradi davra nıslord ır. Bireyin a lıskan lıkla ortaya koyd uğu
çocuğun davra nıslar o bireyin kara kteri olarak kabul edilmez.
davramşla- Bir çocuğun anne ba basın ı n baskısı olmadan ödev-
rmm kendi lerini sürekli olara k yapması o çocuğun "öğre n m eye
duygulafina dair kara kteri" ni ortaya koyar.
ait
Bir ç o c u ğ u n s a b a h h evesle uya nması, okula g it­
hislerden m e k için heyeca n d u y m a sı yine " öğre n m eye d air
değil, karakteri" nin ürünüdür.
çevresinin
iste, çocuk eğitimde c eza n ı n en büyük zararı, ço­
kendinden
cuğun kara kterinin oluşmasın ı engellemesidir. Cocuk
istediği
ya pacağı bir isi kendi "iç motivasyonu" ve kendi duy­
davramşlar­
gularını n kıpırtısı ile değil de, baskı, zorlama ve cezayla
dan yapıyorsa , bu çocuğun "öğ renmeye dair bir karakteri"
o/uşmas1dlf olusmus diyemeyiz.
Böylesi ç o c u klar kendi iç m otivasyonlarını b ırakıp
değersizlik, güvensizlik, reddedilmişlik hissetmernek için
okula, ödeve ve iyi davra n ıslma yönelseler de, bu ço­
c u kları n benliği aynı pozitif yapıya sahiptir diyemeyiz.
Cocuğun güçlü bir karakter oluşturabilmesi için, d ıs mo­
tivasyon ları n dürtüsüzlüğe bürünüp, kendi "değerlilik"
hissiyle duygularını besieyebilmesi gerekir.
Bu açıdan bakıldığında, çocuğa verilen cezalar onun
basansını sağiasa da kisiliğine ait d uyguları bozacağı
için bu oldukça tehlikeli bir çocuk eğitimi yöntemidir.
Cocuk dıs etkenlerle (örneğin, ceza ve mükôfat ile)
gerçek kişiliğinden ne kadar uzaklasıyorsa o denli derin
bir içsel huzursuzluk yasıyer d e mektir. Cocuğun gerçek
kisiliğini y a s a ması, o n u n ken d i miza cıyla , kendi sevk
Adem hisleriyle var olması demektir.
Güneş
144
B i r t a k ı m d a v ra n ı s l a rı
baskı ve zorl a ma lar a ltın­
da yapmak zorunda kalan
çocu kta "sahte ben " olu­
şac a ktır.
S a h te b e n , ç oc u ğ u n
davran ıslarının kendi d uy­
gularına ait hislerden değiL
çevresinin kendinden istedi­
ği d avra nıslardan oluşma­
sıdır. Kişin i n hissettiği g i bi
değiL ondan istendiği gibi
davranmasıdır. Mizacına ve
fıtratına g öre yasaması de­
ğiL zarara uğramamak için
çevreye "uyum" sağlamak
zorun d a ka l masıdır. Sah te
benlik sahibi kişilerin ortaya
koyocağı olumlu davran ıs­
lar, o kişinin gerçek hislerini
tasımadığı için güven verici
degildir. Böylesi kişiler, ger­
çek hislerini görünmez hale
getirdikçe, bastırdıkça çevrelerinde olumlu düşünceler
uyan dırsalar da, göründükleri gibi olmadıkları a niasıldı­
ğında büyük hayal kırıklığı yasatırlar.
Sahte benle yasamaya alısan kisL bir süre sonra ken­
di g erçek benligini ( bera beri n de kişiliğini) kaybeder
ve sahte beninin ihtiyaç duyduğu duyguları aramaya
başlar. Birçok kişi sahte bir b e n l e yas a m a ya o d e n li
alısmıstır kL uzun terapiler ve onarmalario elde edeceği Cezasız
Eğitim
gerçek benliğiyle karsılaşmaya korkar. Olumsuz duygu-
145
larla yasamaya o denli alısmıstır ki, kendini onarıp huzura
erdiğinde, a lıskın olmadığı bu duygu ona kaygı verir.
Tanı mlayamadığı h uzur duygusu, kaygıya sebep olur.
Bu, çocuklukta n baslaya n trajik öykünün yetiskinlikteki
en acı veren yanıdır.
Bir yanılsama ol ara k kendi olusturduğu sa hte be­
nin ihtiyaçlarını baskalarından gidermek için çaba sarf
eden kisiler sadece kendi içlerinde bir kısır döngü bas­
latmaz, aynı za manda olusturdukları gerçek dısı kisilikle
çevrelerindeki kisileri de yanıltırlar. Adeta bir maskeyle
yasa ma ktadırlar. Bu maskeli yan a a ldanan bir çevre
edinirler ve diğer kisiler sürekli onun maskeli yanını des­
tekleyip dururlar.
Adem Çocukluğu edilgen bir yapı içinde geç mis, çevresin­
Güneş deki iliskileri sürekli vericilikle olusturmus bir hanımefendi,
-----

1 46
kendi mizacını yeniden bulması sırasında çevresinden
gördüğü tepkileri söyle a nlatmıstı:
" Üzerimdeki sahte ben liğe ait hisleri bıra ktığımda ilk
basta a n nem tepki g österdi. Ç ü n kü a n ne m le süre k­
li huzursuzluk yaşıyord u k, sürekli c atısıyord u m onunla.
Aslında a n nem çocukl u ğ u m d a beni incitse de ilgisiz
bıroksa da artık iyi iliskiler geliştirmek istiyor, bense sürekli
onun ig neleyici sözlerinden alınıyord u m . Olmadık za­
manlarda olmadık seylere alınıp birbirimizle catısmaya
giriyorduk. Ne zaman kendi iç genişligimi elde ettim, an­
nemin davranıslarını dürtüsüzce karsılamaya başladım,
annem benim bu yeni h a lime alısmakta zorluk çekti.
Kimi zaman ' Hasta mısın, iyi misin? ' diye sorgulama lar
yaptı. Kimi za man ' Neden durgunsun ... bana mı kırgın­
sın? Geçen gün söyledigime mi alındın ? ' diye kendimi
huzurlu hissettigim yan ları m ı anlamiandırmaya calıstı .
Arkadaşlarımı ise hiç sormayın. Onlarla birlikteyken ne
kadar da vericiymisim, onları mutlu edebilmek için ne
kadar ç ok enerji sarf ediyormusum . Sürekli bir gülme,
bir yılısma hali tasıyormusu m . Sahte benligimi bıraktıktan
sonra, sa kinlestigimi, kendi gerçekçi hislerimi yasama­
ya basladıgımı göre n arkadaşları m , bu h a li m e alısık
olmadıkları icin, ' Ne oldu? Kötü görü n üyorsun. Esinle bir
problemin mi var? Yorg u n musun? Sen önceden cıvıl
cıvıldın. $imdi sanki durgun gibisi n ' demeye başladılar.
Herkesin palyacosu olmusum, onlardan değer görmek
için cırpınıp durmusum da haberim yokmus . . . "

iste bu durum, gercek kendilige erisecek olan kişinin


iki zorluk katmanıdır.
Birinci zorluk katmanı, sa hte beninin davra nıslarından Cezasız
vazgeçmekle yasanır. Kisi kendiyle celisir. Eğitim
147
ikinci zorluk ise çevresindeki kişilerin, sahte ben ile ya­
saya n kişileri eski halde tutma ça bası sırasında yaşanır.
Çevredekilerin ( belki de kendi olamGJmıs kişilerin), sa hte
benlik tasıyan kişiden aldıkları "sahte" pozitif duygular­
da n vazgeçmek istem emeleri onarım sürecindeki kişiyi
'değişmeden kalmaya ' zorlar.
Çocuğun kişilik gelisiminde benliğin ya pılanma süreci
su sekilde isler:

Adem
Güneş
148
BENLiK
KIŞiLiK

HiSLER C0
@
©
@

Ötekinin birey üzerinde bıraktığı ruhsal hal HiS'leri oluşturur. Hisler yoğunlaştığında
DUYGU'ya dönüşür. Bireyin içinde taşıdığı duygular bir bütün halini aldığında BENLİK orta­
ya çıkar. Bireyin hakim duygularından oluşan benliği o bireyin DAVRANIŞ'larına şekil verir.
Davranışlar bireyin KİŞİLİGİ'nin görünümüdür.
e e e V

KIŞILIK BOZUKLUGU
Kisiligin tanımı bir ö n c e ki bölüm d e ya pılmıstı. P e ki
kisilik bozukluğu nedir?
Kisilik bozu kl uğ un un g e n e l t a n ı m ı söyledir: Bireyin
içinde bulunduğu sosyal ortamlarda " kendilik kimliği
duygusu ile var olamaması" ve "kisiler arası uyu mda
yetersizlik /uyumsuzluk göstermesi" dir.
Bu ta nımı biraz daha netlestirecek olursak; kişilik bo­
zukluğu, ( ı ) cocukluk döneminden baslamak üzere, (2)
bireyin benligini kendi sevk hisleri ile yapılandırama ması
(2) ve/Veya bireyin, benliğindeki duygulma ait hislerin
kendi fıtratına ve mizacına ait olmaması, (3) bireye ait
olmayan duygu ve h isierin olusturdugu, kaygı, gerginlik,
huzursuzlu kla ortaya çıkan davranıslardır. Öfke Kontrol
Bozukluğu, Dürtü Kontrol Bozukluğu, Kaygı Bozu kluğu,
His Bozukluğu, Obsesif Kompülsif Bozukluk, Narsistik Kisilik
Bozukluğu, Bağımlı Kisilik Bozukluğu, Haz Bozukluğu gibi
tanımlar kisilik bozuklukları n a örnektir. Cezasız
Çocuklukta kisilik bozukluğu olmaz ( kisilik bozukluğu Eğitim
süreci anlamına gelen) "davranıs bozukluğu" olur. Taklit ısı

ve alıska nlık bozuklu kları hariç olmak üzere, duygusal


Taklit ve kökeni bulun a n bütün davra nıs bozuklu kları kisilik bo­
alişkaniik zu kluğunun cocukluktaki parçasıdır.
bozukluklafi Bir davranıs bozukluğunun kisilik bozukluğuna dönüş-
hariç olmak m esi üç evreden olu sur.
üzere,
duygusal
kökeni 1 . EVR E : TEPKiSELLiK
bulunan Cocuğun sevk hisleri engellendiğinde ve/veya ihti­
bütün yaçları va ktinde, yeterince ve kosulsuzca giderilmedi­
davramş ğinde önce tepkisel davra nıslar ortaya cıkar. Cocuk,
bozukluklafi kimi za man öfkeli, hırçın, agresif, kimi zaman reddedici
kişilik olur. inatçılık ve tutturmaca içindedir. Sevecen yakla­
bozuk­ sırnlara uyuml u bir is birliğiyle cevap vermez.
luğunun Cocuğun tepkisel davranıslarının kökeninde, sevgi­
çocukluktaki sizlik, reddedilmislik, değersizlik, yetersizlik, g üvensizlik,
parças1d1r bağsızlık gibi olu msuz hisler vardır. Cocuğun çevresine
karsı sergilediği tepkisellik, bu olumsuz hisleri almamak
icin geliştirdiği bir savunma ha lidir. Tepkisellik evresinde
bazı cocuklard a yılısıklık ve sımarıklık gözlemlenebilir.

a. Yılışıklık
Cocuğun ihtiyacı kadar sevgiyi hissedememesiyle or-
- taya çıkan sevilme ça basıdır. Cocuk kendisini reddeden
ebeveyninin dikkatini çekmek için; dokunmak, öpmek,
yalamak, vurup kaç mak, sürekli gülrnek gibi anorma l
davranıslar sergiler veya kollarını kus gibi yapıp anne ba­
basının etrafında döner. Esasında ne yapacağını bilmez
bir halde ebeveyniyle yakınlık kurmaya, onun redd edici
yanını bu sayede asmaya calısma ktadır. Cocuğun yılısık
Adem davran ıslarının kökeninde sevilme, değer görme ihtiva­
Güneş cı veya zarara uğra m a korkusu vardır. Bu davra nısları
-----

1 52
gösteren çocuğa tensel temas
ve sevecenlikle yaklas ı l m alıdır.
C oc u k, e beveyninin k e n d isini
gercek d uygularıyla kab u l etti­
ğini hissettiğinde bu davranısları
bıra kır.

b. Sımarıklık

S ı m a rı klık, ihtiyac ı n dan fazla


ilgi ve sevgiyle karsılasan cocu­
ğ u n n e ya pacağını bile m e m e
hali ile ortaya koyd uğu a normal
davra nıslardır. Sımarı k davran ıs­
larda yılısık davra n ıslma benzer
anorma llikler vardır. Vuru p kaç­
ma, itme, tükürme, bas ve omuz­
l a rd a g ezi n m e ve asırı g ü l m e
bunların en belirginleridir. Sıma­
rık davra nışlar, cocuğun ihtiya­
cı kadar ilgi görmesiyle giderilir.
Çocuğun sevgi ihtiyacı olduğun­
da ebeveynine yaklosması takip edilerek, o anda ihti­
yacının giderilmesi esastır. Sımarıklık; cocuğ u n ihtiyac
d uyduğu za manlar gözetilmeden, yetişkinin çocuğu
sevmek istediği zamanlarda gereekiestirdiği asırı sevgi
gösterilerinin sonucudur.

2. EVRE : SESSiZLiK
Birinci evrede tepkisellesen c o c u k, h a n g i ç ab a yı
Cezasız
sergilerse sergilesin ebeveyninden karşılık b u l a m a d ı­
Eğitim
ğında sessiz bir hayal kırıklığı yasar. Ebeveynine son kez
1 53
bakar ve onu terk eder. Kendi d ü nyası içinde "oyalan­
m a davra nısları " na girisir. Sessizlik evresindeki cocu klar
g enellikle kendine yeterli ve a kıllı uslu görü nürler. B u
yüzden birçok yetiskin durumu fark edemez. Gazete­
lerin üçüncü sayfalarında rastl a n a n ergen suclarında
"Aslında oldukca sessiz bir cocuktu" diye tarif edilen co­
cu kları n yasadığı davranıs bozukluğu genellikle budur.
Sessizlik evresinin bazı cocuklarda duyarsızlık oluşturduğu
gözlemlenebilir.
Duyars1zl1k, sessizlik evres i n d e ki coc u ğ u n yasa dı­
ğı d uygusa l sorunları kendini hissizlestirerek çözmeye
c alısmasıdır. Cocu k böylece kendini güçlü tutmaya,
d uygularına yenik d üsmemeye gayret eder. Duyarsız­
lık evresin e girmis cocuğun, özellikle ergen cocuğ u n,
yeni d e n d uyarlılık kaza n ması old u kca zord ur. Birç o k
Ade m kisilik bozukluğunun kökeninde du yarsızlıkla baslayan
Güneş davranıs bozukluklarının olduğu unutulmamalıdır. Co­
1 54
cuğun kendini duyarsızlastırması bazen nefret. öfke, hırs
ile ola bildiği gibi, bazen oya­
l a n ma davra n ısları ve a sırı
müzik (özellikle ritmi hızlı mü­
zik) dinlemelerle de gerçek­
leşebilir. Duyarsızlık evresin­
de c o c u ğ u n e beveyn i n i n
b a ğ l a n m a tera pisi a l m a sı
tavsiye olunur. Duyarsızlıkta n
çıkmanın en etkin yolu tensel
temastır.

3. EVRE: SAHTE B E N
Duygusal zarara uğrayan
çocuk birinci ve ikinci evreleri
geçtiği halde bütün ça baları
çözümsüz kaldığında veya
ne yaparsa yapsın yine de kendini zarara uğra ma ktan
koruyamadığında, duygu dünyası ikinci bir ben olusturur.
Ç ocuk artık yalancı bir kisilikle yasamaya baslar. ihti­
yaçlarını ve bunl�mn karsılanmadığını hissetmek yerine,
sanki her sey yolundaymıs gibi hissetmek yolunu seçer.
Çünkü o zam a n kendini daha iyi hissediyordur. Olusan
bu yeni ben 'e sahte ben denir. Çocuk böylece olmadığı
gibi görünmeyi, zarara uğra ma m a k icin içinde tasıdığı
duygulardan baska duygular sergilerneyi yetenek haline
getirir. Sahte ben üreten çocuklar, ya kendilerini hayal
dünyasına kaptırır, roma ntik bir ya pıya bürünürler ... ya
d a içlerinde tasıdıkları negatif hisleri duyarsız ya nlarıy­
la bastırır, her sey normalmis gibi yapara k yasamaya
çalısırlar ... Böylesi cocukları n ebeveynleri eğer çocuğa Cezasız
g üvenli bağlanma ve g ercek kendilikle ya klasırlarsa Eğitim
sorunun çözülmesi mu htemeldir. 1 55

BENIN YAPISI
Çocuk benliği iki yapısal özelliğe sa hiptir; irade ve
duyarlılık.

1 . i RADE
irade; benliğin bir d a vra n ışı sürekli ve farkındalıkl a
yapabilme gücüne erismesidir. irade, önceki sayfç:ılarda
tanımı yapılan "karakter"in en belirgin itici gücüdür.
örneğin, kişinin sabah belirli saatlerde kal kıp ise, okula
gidebilmesi. .. Çatışmac ı bir ortamda kendini (bastırma­
dan) tutabilmesi . . . Uzun ve zor bir isi azimle tamamla­
yabilmesi. .. Karsılaştığı güçlükler karsısında direnç sahibi
olması, çocuk benin d e a d ı m a d ı m g elisen ira d en i n
ürünü davranıslardır. Çocuğun güçlü bir ira desinin ol­
ması, onun hayata tutun masını ve güçlükler karsısında
dirençli olmasını sağlar. Halk arasında "tembel, mıymıy"
diye anılan çocuklar pedagojide iradesini kullanama­ Cezasız
ya n çocuklardır. Eğitim
157
irade; Cocuk kişiliginin üzerinde yükseldigi ikinci deger ise
benliğin bir "duyarlıl ı k"tır. . .
davramşt
sürekli ve
farkmdalikla 2. D UYARLI L I K
yapabilme Duyarlılık, içsel sezis yetenegidir. Duygu ile zihnin birlik-
gücüne te çalısma becerisidir. Çocuk beninde his üretiminin de-
erişmesidir va m etmesi ve üretilen hislerin sadece cocugun kendi
hisleri olmasıyla meydana c ıka n kisilik özelligidir. H assas,
vicdanlı, merhametli diye tarif edilen duygu durumları
duyarlılığın bir ürünüdür. Duyarlılıgın yok olması da asırı
olması da kişilik bozu kluguna sebep olur.
Cocuk beninin sahip oldugu hisler, onun yaşa mla,
insanla ve kendi ile olan ilis kisini düzenleyecektir.
D uya rlılığı za rara u ğ ra tı l m a mış ç ocu klar, örneğin
yağmurun yagısına karsı ilgilidirler, heyecan duyarlar.
D uyarlılığı zarara u ğ rat ı l m ış bir c o c u ksa yağ murd a n
ra hatsız olur, o n u a n la m sız bulur. Zarara uğratılmamış
cocuk, çevresin deki canlılara karsı tebessüm edici bir
ilgi içindedir, merak duygusu ta sır. Karıncaları takip eder,
sinekierin kanadı ona heyecan verir. Kuşların yem yiyis­
leri, sinea piarın ağaciara tırmanısı, köpeklerin gözleri­
nin güzelliği, hislerini kaybetmemis c ocuklar icin cosku
uyan dırıcıdır.
Böylesi cocuklar insan iliskilerinde keyifli, arkadas can­
Iısı ve mutludurlar. insanlarla kaygıyla, güvensizlikle degil
yasama sevinciyle temas kurarlar. Uğradıkları güvensiz­
likleri hayatın tüm ü n e yaygınlastırmazlar.
Sağlıklı bir kişilik yapısından bahsedebilmek icin, co-
Adem
cuğun iradesinin gücünü duyarlılıktan alması gerekir.
Güneş ·
1 58
Eğer cocuk, ortaya koyduğu davranısın gücünü negatif Duyarlilik,
motivasyonlardan (hırs, öfke, nefret, korku, kaygı vb.) içsel seziş
alıyor, cezalandırılma korkusu, zarara uğratılma kaygısı yeteneğidir;
tasıdığı icin birtakım davranıslar sergiliyorsa, bu cocuğun duygu
ortaya koyduğu davra n ışlar, sağlıklı bir benliğin ürünü ile zihnin
değildir.
birlikte
Duyarlılık, her çocu kta doğuşta n var olan değerlilik çalişma
hissiyle varlığını devam ettiren bir ruhsal yetenektir. irade becerisidir
ise cocuğun merak, heves ve isteğinin desteklenmesiyle
sonradan gelisen bir yetenektir.
Bütün bu a n latılanlar acısından bakıldığında cocuk
benliği iki eksen üzerinde s u sekilde gösterilebilir.

Cezasız
Eğitim
1 59
BEN ANALiZi

DUYARLI

EDİLGEN��--�-r���-+-+�--+-�-;--+--r�� ETKEN

DUYARSIZ

ŞEKİL- ı

ŞEKİL-ı
Çocuğun sahip olduğu kişiliği öğrenebilmemiz için benliğinin yapısını analiz etmemiz gerekir.
Yukarıdaki benlik skalasında görüldüğü üzere, çocuk benliğinin bir boyutu iradenin ürünü
olan ETKENLİGİ; diğer boyutu da DUYARLILIGI ifade eder. Çocuğun kişiliği bu iki eksen
üzerinde nereye denk geliyorsa orada gelişmektedir. Ayrıntıları ilerleyen sayfalarda
bulacaksınız.
Yukarıdaki benlik skalasında görüldüğü üzere, cocuk Gelişimi
benliğinin bir boyutu, iradenin ü rü n ü olan ETKENLiGi; normal
diğer boyutu da DUYARLlLlGI ifade eder. düzeyde
Gelisimi normal düzeyde devam eden benliğin, du­ devam eden
yarlılığı yönetebilecek kadar etke n bir iradeye sahip benliğin
olması gerekir. duyariiiiği
Benin hem duyarlı olmasına hem de o duyarlılığı yö­ yönetebile­
netebilecek bir irade barındırm a s ı n a " etken-d uyarl ı " cek kadar
benlik a d ı verilir. etken bir
iradeye
sahip olmasi
gerekir

Cezasız
Eğitim
161

1. ETKEN-DUYARLI BENLIK

Hakim d uygusu "değerlilik hissi" o l a n benlik yapısı­


dır. Etken-duyarlı benliğin en belirgin özelliği, etken liğin
duyarlılıktan bir birim daha önde olmasıdır. Örneğin 3
birim değerinde bir duyarlılığa sahip olan benlik, 4 birim
değerinde bir iradeye sahiptir. Bu bir birim farklılık, co­
cuğun d uyarlılığını yönetebilecek bir iradenin varlığına
işarettir. Zara ra uğratı l m a m ı ş ç o c u k beninde d a i m a
etkenlik d uyarlılıkta n öndedir. Etke n-duyarlı b e nliğin
oluşması için, çocuğun ilk 4 yasın d a güvenli bağlan­
ma ve güvenli ayrılma süreelerinin sorunsuzca yason­
ması, ihtiyaçlarının vaktinde, yeterince ve kosulsuzca
giderilmesi, aile içinde çocuğa saygın bir birey olara k
davra nılması, ceza ve m ü kôfatın d avra nıs oluşturma
aracı olarak kullanılmaması gerekir.
Vitrinde duran bir süs eşyasının ne olduğunu kesfe­
d ememis ı , 5 yasında ki bir c o c u ğ u n o n u kesfetrne k
icin annesinin yanına gitmesi, elinden tutup o n u vitrini n
Cezasız
yanına getirmeye calısması, henüz konusamıyor olsa da
Eğitim
üç bes bozuk ifadeyle kesfetme girisimini dille destekle-
163
Zarara mesi ve bazı d uru mlarda annenin isteksiz davran ması
uğrat1lmam1ş karsısında onu itele m esi, tekme atması, verm esi icin
çocuk ısırması, cocuk iradesinin göz kamastırıcı etken ha linin
beninde sonucud ur.
daima Çocuğunun ortaya koyduğu bu etken durusa, anne
etkenlik daha güçlü bir etkenlikle karsılı k verir ve " Hayır, verme­
duyarliliktan yeceği m" derse, çocuğun iradesi zarara uğrar. Çocuk,
öndedir a nnesinin ç a basına karsı bir miktar daha etken durus
ortaya koyduğunda ( ı . EV RE) a nne, çocuğun ça basını
görmezden gelir, kendi dik durusunu devam ettirir ve
eviad ının kesit duyarlılığına karsılık vermezse (2. EVRE)
çocuğun iradesi kırılır. Çocuğun kırılan iradesi, duyarlılığı­
nı yönetemeyeceği icin de muhtemelen d udak büzme,
hassaslaşma ve ağlama davra nısı ortaya cıkar (3. EVRE) .
Birçok anne baba, cocuklarının sımarık olmaması, laf
dinlemesi icin onların her istediğini yerine getirmernek
gerektiğine inanır. Halbuki yaklasık 4 yasına kadar, ço­
cukların her isteği, sevk hislerinin yönlendirmesiyle olusan
kisilik gelisiminin bir parçasıdır.
Henüz ı yasındayken a n ne yatağından ayrılmıs, gü­
venli " bağlanması zarara uğra tılmıs" bir kız çocuğunun
annesi çocuğunda karsılaştığı gece terörünü söyle a n­
latıyordu:
"Gece kalkıyor, anlamsızca ağlıyor. Ağlaması bitip az
da olsa kendine geldiğinde, teselli etmeye çalışıyoru m,
beni itiyor. ' Git' diye eliyle koluyla tekme atıyor ( ı . EVRE) .
Sakince, 'Ta ma m kızım ' deyip kenara cekildiğimde bu
sefer yenide n a ğlıyor, ' Gel ' diyor, sarı l m a k istiyor (2.
EVRE) . Tekrar sarıldığımda mesela su istediğini söylüyor.
Adem Babası su getirip verdiğinde, 'Sen verme, annem versin '
Güneş diye babasını reddediyar ( ı . EVRE) . Ben verdiğimde,
----

164 ' Hayır, s e n verme, b a b a m versin ' diyor ( 2 . EV R E ) . Bu


anlamsız inatlaşma bazen bir saati buluyor. Ertesi gün Ağlamala­
b e n de esim de ise gideceğimiz h al de gece böyle rma karş1l1k
uğrasıyoruz. Sonu nda kızıp bağırmaktan baska caremiz verilmemiş
kalmıyor bazen." çocuk, bir
Bu a n neyle yaptığı m ız uzun görüşmelerden a nlası­ süre sonra
lıyordu ki, cocuğun anne yatağından erkenden ayrıl­ ağlamayi
ması d uygusal zayıflamayı bera berinde getirmişti. Bir keser, "du­
b a ğ l a n m a problemi olusmustu. Gidere m ediği a n ne yarllliğml
ihtiyacı z a m a n zama n d erin lerd e n uya nıyor, c o c u k bastmr';
ken disini reddettiğini d ü ş ü n d ü ğ ü a n n esine o l a n i hti­ sevk hislerini
yacını ilk sarılmalario giderm eye ça lışırken , bir yandan duymamay1
da annesine küs ve kırgın olduğu için onu reddediyor . . .
öğrenir
Reddedilen a n nenin ke n di n i uzaklaştırması ç o c u ğ u
d a ha çok ra hatsız ediyor . . . B u kısır d ö n g ü , etken liğin
duyarlılığı yönetememis olmasının bir iç karmasası olarak
karşımıza çıkıyordu.
Halbuki çocuğun yata ğının ayrılması a ncak a n n e ile
bağını kopardığı sırada ol usacak d uyarlılığı yönete bile­
ceği iradeye sahip olduğunda gerçeklesmeliydi. Çocu­
ğun, anne yatağından ayrılma ve tek basına yata bilme
iradesine sahip olduğu dönem iki yas dönemiydi. Sütten
kesilmiş, tensel temas ve koşulsuz sevgiyle a n n esine
güvenle bağlanm ış ve bu bağlanmanın oluşturdu ğ u
güçle iki yıl boyunca irade biriktirmiş, güvensizlik v e kaygı
yasatılmam ıs çocuğun a nneden ayrılırken olusan du­
yarlılığı yönetebildiğini görüyoruz.
Çocuk ilk i'ki yıl boyunca a nn esine güvenle bağla­
namamıs veya bir baska deyisle, güvenli bağla nmanın
ürünü olan iradesini gelistirem em isse a n n e ya nında n
ayrılmaya karsı duygusal zayıflık yasar. Cezasız
Birçok anne baba çocuklarında olusan böylesi du­ Eğitim
yarlılık ve ağlama ları onları susturara k ve duygularını 165
Ö devini kulla nmamasını öğütleyere k çözeceğini düsü nür. Bu bir
yapmamiŞ bakıma doğrudur. Ne kadar ağiarsa ağlasın, ağla ma­
bir çocuğun larına karsılık verilmezse, çocuk beninde adım adım o
öğretmenine ağlamaları yönetebilecek bir irade gelisir.
kendini ifade Ağla m alarına karsılı k verilmemis çocuk, bir süre son­
etmek için ra ağla m ayı keser, " duyarlılığını bastırır", sevk hislerini
kurduğu duyma mayı öğrenir.
cümle/er, Görün ürd e çocuğun a ğ l a m ıyor olması, a ğ l a mayı
iradesinin bir yönete bilecek kadar ira d e sa hibi olduğunu zan net­
ürünüdür tirse de, aslı nda bu, çocuk duygularını bastırdığından
dolayı ira d e n i n artık o d uyguyu yönetme ihtiya c ı nın
kalmamasıdır.
Vitrinde henüz kesfetmediği bir esyayı sürekli ve ısrarla
isteyen bir ç o c u ğ u n a n n esinin o n u n ihtiyacını gider�
memesi, dik durusuyla çocuğun ağıtlarını görmezden
gelmesi ve defa larca ve defalarca ağlayan çocuğa
karsılık vermemesi, bir süre sonra o çocuğun ağla ma­
larının azalıp isteğinden vazgeçmesiyle sonuçlanır.
Çocuğun ağlamalarını ve ısrarını kesmesi, anne sözü
dinler h a le gelmesi veya terbiye olmasıyla ilgili değil,
duyarlılığ ı n ı n bir ürünü olan mera k duygusunu yit.i rmis
olmasıyla ilgilidir. Bir baska deyisle bu, çocuğun mera kı
ile geliştireceği kişiliğinin zarara u ğratılmasıdır.
Ödevini yapmam ıs bir çocuğun öğretmenine kendini
ifade etmek için kurduğu c ü mleler, iradesinin bir ürü­
nüdür. Kendini ifade etmeye çalısan bir çocuğu dinle­
meyerek, sözlerini ciddiye a lm ayarak cezalandırm a k,
o çocuğun duygularını yöneteceği iradesini kırma kta n
baska bir sey değildir.
Adem
Güneş Dikkat edilirse, fazlaca incitilmis, üzerinde yönetsel­
166
lik denemeleri yapılmıs, cezalandırılmış çocuklar yılısık
davra nıslar sergilerler. Gü lme­
ler, dalga geçmeler, arkadas­
larını hafife almalar, asırı duyar­
lılasmıs bir benin yanında zayıf
duran iradenin ürünü a normal
davranıslardır.
Bu nedenle çocuğ u n g eli­
simsel ihtiyaçlarının "va ktinde"
giderilmesi iradenin gelisim i n i
d estekleyecegi gibi, " yeterin­
c e " gideril mesi de destekle­
nen ira denin a rdından gelen
duyarlılığın aynı boyutta devam
etmesini sağlar.
Örneğin, vitrinde merak edi­
len biblonun sadece yerinden
çıkarılması, çocuğun eline ve-
rilmesi ve çocuğun meraklı gözlerle bibloyu incelemesi,
ihtiya c ı n ı v a ktin d e giderme k a n l a m ı n a g elir. Ancak
biblonun çocuk henüz sağını solunu, yumuşaklığını sert­
liğini, ne ise yaradıgını keşfedemeden elinden alınması,
ihtiyacın yeterince giderilm e m esi; iradenin g elişmesi
fa kat duyarlılığın desteklenmemesi anlamına gelir.
Böylesi çoc u klar bir sonra ki sefere isteklerini d a h a
sertçe (daha g üçlü bir iradeyle) , daha ısrarlı biçimde
ortaya koyarlar. Duyarlılığı aynı d üzeyde gelistireme­
dikleri için yetiskini duygularından uzaklastırırlar. H ırçınlık
ve agresiflik, ihtiyaçların vaktinde ve yeterince karsılan­
mamasının bir sonucu oldugu gibi, ihtiyac ı n vaktinde
giderilmis ancak yeterince karsılanamamıs olmasının Cezasız
da bir sonucudur. Eğitim
1 67
Gelişimsel Abiasının kalemini mera k eden cocuğ u n annesinin
ihtiyaçlar a biaya dönerek, " Bir ver, bir ver. Elinde tutsun. Sonra
çocuğun a lırsın " demesi ihtiyacın va ktinde karsıla n masını sağlar
sevk hisleri fakat hemen elinden a l ı n m ası da yeterince karsı lan­
tarafmdan m a masına sebep olur. Bu d urum , bir sonra ki setere iki
kardesin çatışmasının zeminini oluşturur.
oluşturulur
Cocuklarının gelisimsel i htiyaçlarını karsılarken anne
babaların en büyük tereddüdü " Ya alısırlarsa? Ya her
seyi isterlerse? Kontrolden cıkarlarsa ?" kaygısıdır.
Halbuki gelisimsel i htiyaçlar çocuğun sevk hisleri ta­
rafından oluşturulur ve giderildikçe güçlü bir benlik ya­
pısının ve o benlikten elde edeceği güven duygusunun
zeminini oluşturur.
Ancak çocuğun ihtiyacı olmadığı halde ihtiyaç ha­
line getirilen şeyler aynı kategoride değerlendirilemez.
Örneğin, cips yemek hiçbir cocuğun ihtiyacı değildir. Üç
yasındaki bir çocuğa cips yedirmek, bir baska deyisle
onun damak tadı n ı baharat, tuz ve kimyasallarla asırı
derecede uyarm ak, çocuğ u n ihtiyacı olmadığı halde
bunu bir ihtiyaç h a line getirme ktir.
Bu çocuklar, cips kadar asırı uyaranı olmayan yiye­
cekleri bir süre sonra reddetmeye baslarlar. Örneğin
ıspa nak, bu çocuklar icin oldu kça lezzetsiz bir yemek
halini alır. Süt içmek tatsız tuzsuz bir seye dönüşür.
ihtiyac olmadığı halde ihtiyaca dönüstürülen böylesi
durum larda ebeveyn bunu da vaktinde ve yeterince
gidermek icin market market dolasmayı, çocuğa do­
yasıya cips yedirmeyi, onun ihtiyacını gidermek olara k
düsünmemelidir.
Adem
Güneş S eker yemek hiçbir çocuğ u n ihtiyacı değildir. Erken
1 68
yasta tatlı, çikolata ve sekerle tanıstırılmıs bir cocuğun
sürekli olarak dolap içlerinde, mar­
ket raflarında tatlı bir şeyler aramas ı,
gelisimsel bir ihtiyaç değil, ihtiyacı
olmadığı halde ihtiyac a dönü ştü­
rü lmüş anormal bir davran ısın yan­
sımasıdır.
Bunun yanı sıra, cocuğu n geliştir­
diği iradesine uygun olarak yapma k
istediği d avra nışlara e n g e l o l m a k
onun ira desini zayıflatır, d uyarlılığını
a rtırır. G enellikle böylesi ç o c u klar
"te m be l " olarak nitele n dirilir. H a l­
buki, tembellik doğuşta n gelen bir
özellik değil, irade kull a n ı m ı engel­
l e n m iş coc u ğ u n ben li k y a pısının
ürünüdür.
3 yaşına gelmis bir cocuk ayak-
kabılarını kendi giyebileceği ha lde, an nesi sürekli eğilip
aya kka bılarını giydiriyorsa, bu çocuğa iyilik etmek değiL
onun gelisecek iradesine engel olmak demektir.
2 yasındaki bir cocuğun merdivenleri tek basına inme
hevesi·karsısında acelesi olan bir babanın onu kucağına
alıp hızla asağı indirmesi cocuğun geliştireceği iradeye
engel olmak demektir.
Yürü me cağındaki bir çocuğu gündelik isieri yetiştire­
bilme telasıyle cocuk ara basında gezdirmek cocuğun
geliştireceği iradeye engel olmak demektir.
Ağaca tırman ma kta n keyif alacak 8 yasındaki bir
çocuğa "Ağaca çıkma, düsersi n l " demek onun geli­
Cezasız
secek iradesine engel o l m a k demektir.
Eğitim
1 69
Okul öncesi çağdaki iki kardesin a nlasa mad ıkları bir
konuda birbirlerini itip kakması karsısında anne ba ba­
nın bağ ırıp çağ ırarak araya girmesi ve iki çocuğu da
sindirmesi çocu kları n geliştireceği iradeye engel olmak
demektir.
Koridorda birbirleriyle sakalasan cocukları n kosma­
s ı n a , c os m a s ı n a " Gü rültü yapıyo rs u nuz" diye öfkeli
davranmak, on ları cezalandırmak, çocukların coşku
ile geliştireceği iradeye engel olmak demektir.
Yazısı henüz güzellesmemis bir cocuğun defterini sınıf
ortasında kaldırı p a rkadasiarı n a g östermek, çocuğu
aşağılama k, iradesinin gelisimine engel olmak demektir.
Saygıyı baskı ve zorlamayla o luşturmaya çalışma k
çocuğun iradesinin gelişmesine e ng e l olmak demektir.
Annesine karşı kendini ifade etmeye çalısan bir ço­
Adem
cuğu, " Konusma karşımda ... Terbiyesizlik yapma . . . " diye
Güneş
1 70
susturmak cocuğun gelistireceği iradeye engel olmak Çocuğun
demektir. iradesini
Toplum içinde ken dini ifade etme fırsatı bulmus bir ktran en
cocuğun yerine anne ba basının konusması, cocuğun belirgin
gelistireceği iradeye e ngel olmak demektir. yetişkin
davramşt,
Danısmanlık görüsmelerine gelen bazı cocuklar se­
lamıma karsilık vermeyip kafasını cevirdiğinde, birçok ceza ve
anne babanın "Bak sana söylüyor. Hadi cevap versene" mükôfat
diye c o c u klarını tesvik ettiklerini görüyoru m . H a l b u ki ile kendi iç
cocuk, ancak iradesi d uygularını yönete bileceği sırada motivasyo­
iradi davranıs sergileyebilir. O anda iradesini sergileye­ nunun
meyen ve duyarlılığını yönetmek icin zamana ihtiyacı kaybettiril­
o la n çocuğu, " Hadi s el am versen e " d iye iteklemek, mesidir
yetiskine yaklastırmaya calısmak, cocuğun gelistireceği
iradeye engel olmak demektir.
Bir devranısı olusturmak icin onun duygusal kökenierini
hazırlamak yerine, çocuğu d ıs motivasyon la yönetmeye
calısmak, iradesinin gelisimine engel olmak demektir.
Okul öncesi çağda öğretmen sözü dinleyen cocuk­
ların gülen yüzlerle mü kôfatla ndırılması, yıldız biriktirilip
ödüllendirilmesi, o coc u ğ u n kendi var olus g ü c ü n ü n
engellenerek d ı s motivasyona alıstırılması v e iradesinin
kırılması demektir.
Çocu klarına tuvalet alıskanlığını gülen yüzleri e kazan­
dırmıs bazı a nne baba ların ilerleyen yaslarda yeniden
alt ısiatma ve bir süre s onra durmasıyle karsılasması, d ıs
motivasyona alısmıs cocuğun kendi iç m otivasyonunu
kullan maya gecis asa masının sonucud ur.
Kita bımızda buraya kadar anlatılanları n büyük kısmı Cezasız
aslında cocuğun "etken ve duyarlı" bir benliğe sahip Eğitim
olması içindi . . . 171
Çocuk, Cocuğun iradesini kıra n en belirgin yetiskin davranısı,
ancak ceza ve m ü kôfat ile kendi iç motivasyonunun kaybet-
iradesi tirilmesidir.
duygularint Böyle yetistirilen çocukların benliği, benlik skalasında
yönetebi/e­ ya h ı rsla g üçlendiril mis irade ve o n u n karsilığında za­
ceği s�rada yıfla mıs bir duyarlılığa . . . Ya da asırı d uyarlılık sebebiyle
iradi duygularını yönetemeyen ve duygusal zayıflığa düserek
davramş iradesini kullana mayan benlik yapısına dönüsür.
sergi/eye­ Cocuğun iradesinin yetiskin tarafındon desteklenmesi
bilir ve duyarlılığının zarara uğratılma masıylo olusan "güvenli
ben ", hayatla barısıktır. Doğayla bulusmaktan, hayva n­
larla tanısmakta n , insanlarla birlikte olmakta n keyif alır.
Duygusal olarak zorda kaldığı dönemlerde imdadına
bir güçlülüğe sa hip olan iradesi yetisir. Kendini iradesinin
gücünde emniyette hisseder ve o zorluğu asar.
Bastırmadığı benliğinin ihtiyacı olan duyg usal yakın­
losmalara karsı kendini yönetebilen bir etkenliğe sahip
olduğundan dolayı duygusal iliskilerinde kendini savun­
masızca bırakabilir.
Duyarlılığı ve etkenliği birbirini destekleyen bir benliğe
sahip kisiler, sosyal iliskilerde kendini ezen ya da duyg u­
larına zarar veren kisilere kars ı sezinleyici, durumu zarara
uğramadan yönetsel hale getirebilecek kisiliktedirler.
Güçlü ve etken kisi karsısında ezilmek ve iliskiyi edii­
gence yürütmek yerine, bir birey olarak var olus sergiler
ve gidecek gücü gösterirler. Çevrelerinden gelen dür­
tüsellikleri etken bir durusla yönetebilirler.
Lise çağındaki çocuğu nun sigara içtiğini duyup üzü­
Adem len bir babanın söylediği su cümleler, geçmisinde ya­
Güneş sadığı olumsuz tecrü belerin dısavurumu idi:
----

1 72
"Ca ntasında sigara yakaladı m . Kan beynime sıçradı,
kendime hakim olamadım. Uykuda yakasına yapıstım .
Siddetle uya ndırıp, ' Bu nedir? ' diye bağırmaya başla­
dım. Cocuk da sasırdı, uykulu haliyle elimdeki sigarayı
gördü. ' Benim değil, arkadasımın ' diye yemin etti. Yalan
söyleyen bir cocuk değildir oğl um . Söylediğine inandım
ama öfkem dinmedi.
' Peki arkadasının sigarasının senin ça ntanda ne isi
var . . . ' diye sordum.
' Arkadasım ca ntasında tasırsa a nne babası yakalar
diye korkuyor da onun icin ... ' dedi.
Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. ' Oğlum sen saf
mısın? Peki senin anne baban yakalarsa . . . ' diye sor­
duğumda verecek ceva bı yoktu . Gözü me bakaka ldı. Cezasız
Eğitim
173
Etkenlik, Bizim oğlan böyle saftirik bir seye dönüstü . Bir kere-
sadece sinde d e arkadasları o n u deldurusa getirip öğretme­
çevredeki ninin kita b ı n ı n a rasın d a n sınav soru larının fotoğrafın ı
insanlarm c ektirmi sler."
yönetsel B u cocuğu n davra nısı, çevresindeki kişilerin o n u n
tutumlan duyarlı yanını rahatlıkla yönetebildiğinin çünkü cocuğun
karştsmda iradesinin yeterince gelismemis olduğunun bir göster-
onlarm gesiydi .
güdümüne C o c u ğ u n g ee misini azıcık a na liz ettiğimizde, m ü­
girmemeyi kem meliyetci bir baba , sert mizaclı bir anne ve kararlı
değil, aynt d u rus l ar karsısı n d a ken d i ira d esini kulla n a ma y a n bir
zamanda cocuk resmi çıkıyordu.
kendi iç 1 O yasında ki kızının c üzdanından para caldığını fark
dürtü/erini eden bir anne, kızının üstüne gidip bunu neden yaptığını
yönetebil­ öğrenmeye çalıştığında karşısına çıkan tablo oldukca
meyi de trajikti. Okulda kendisini gruba dahil etmeye� arkadasla­
beraberinde rı bu çocuğa, " Eğer istediklerimizi yerine getirirsen seninle
getirir de arkadas oluruz" d iye olmadık seyler yaptırıyordu.
Kimi zaman icecek almak icin annesinin cantasından
para aldırıyor, kimi za man işlemediği suç icin " Bu yaptı"
dediklerinde sessiz kalmasını sağlıyorlord ı. Bu a nne, ço­
cuğun sürekli kaybola n kalem, silgi ve okul gereelerini
aslında arkadasiarını kaza nabilmek icin onlara verdiğini
çok sonradan öğrenmisti.
Etken li k, sadece ç evred e ki insa nların yönetsel tu­
tumları karsısında onların güdümüne girmemeyi değil,
aynı za m an da ken di iç d ü rtülerini yönete bilmeyi de
bera berinde getirir.

Adem Benliğin etken bir yapı kazanmasında 0-6 yas dönemi


Güneş oldukca önemlidir. Bu dönem kendi içinde üce ayrılır:
1 74
·
0-2 yas; merak ve sığınma , Benliğin
2-4 yas; heves ve savu n m a , etken
bir yapt
4-6 yas; istek v e uyum . . .
kazanma­
Benliğin ihtiyacı olan "irade", duyarlılığın ürünüdür. smda 0-6
Cocuğun duyarlı lığı zarara uğratılmad ıkca o duyarlık yaş dönemi
iradeyi doğurur. . . Bu a ç ı d a n b a kıldığ ı n da cocuğun oldukça
iradesinin asağıdaki üç evrede oluştuğunu gözlemle­ önemlidir
yebiliriz.

1 . M ERAK VE S I G I N MA (0-2 YAŞ)


Yeni doğan cocuğun iradesi henüz başlangıç nok­
tasındadır. Ancak duyarlılığı old ukca yü ksektir. Benliğin
başlang ıçta ki yapısı tablodaki gibidir.

Cezasız
Eğitim
1 75
BEN ANALiZi

DUYARLI

DUYARSIZ

ŞEKİL-2

ŞEKİL-2
Sağlıklı bir ruhsal gelişim süreci yaşayan 0-2 yaş dönemindeki çocuklarda benliğin duyarlılığı
fazla, ancak iradesi zayıftır. (Duyarlılık seviyesi: 4, Etkenlik seviyesi: 1) Benliğin bu yapısına
baktığımızda çocuğun duygularını yönetebilecek kadar etken bir iradesinin olmadığı görüle­
cektir. Bundandır ki çocuğun ihtiyaçları vaktinde giderilmelidir. Henüz ihtiyaçlarını öte/eye­
bilecek bir iradesi, etkenliği yoktur. Bu yaşta, giderilmeyen ihtiyaçlar çocukta gerginliğe sebep
olur.
0-2 yas dönemindeki çocukta var olan yüksek duyar- Çocuğun
lılık, onun iradesinin gelismesinde de rol oynayacaktır. duyarliflğt
Ç o c u ğ u n duyarlıl ığı s evk hisleri n i n deva m l ı l ı ğ ı n a sevk
bağlıdır. Sevk hisleri aktif çalıstı kça duyarlılık çocuğu n hislerinin
iradesinin gelisiminde sürekliliği sağlar. Sevk hisleri, ço­ devamlllt­
cuğun yasarnı tanımasında rol oynadığı gibi iradesinin ğma
gelismesinde de rol oynayacaktır. bağltdtr
Söyle ki; çocuk acıkmaya karsı asırı hassastır ( DUYAR­
Ll LIK) . Acıktığında mızırdanır. Mızırdanan çocuğa yemek
1
verilir ve böylece açlık ihtiyacı giderilmis olur. Bu sayede
çocuk çıkardığı bir sesin açlık ihtiyacının giderilmesinde
rol oynadığını öğrenir ( i R A D E) . Bu öğrenme, o n u n bir
sonra ki a cı kmasında m ızırd a n mayı bir "farkında lıkla"
yapmasını sağlar. Böylece iradenin farkındalık boyutu
gelisir. Böylece, açlığa karsı duyarlılık, iradenin olusma­
sında rol oynamıs olur.
Kakasını bezine yapan çocuk, ıslaklık hissinden ra­
hatsızlık duyar, mızırdanır ( DU YA R LILIK) . Çocuğun mızır­
danmasına karsılık veren a nne, altını degistirerek onu
rah atlatır ( DU YA R LILIK) . Ç o c u k mızırd a n m a ile gelen
rahatlığı birbiriyle iliskilendirir, farkındalık kaza nır ( iRA­
D E) . Çocuğun sahip olduğu duyarlılık ve olusturduğu
farkındalıklarla, adım adım iradesi olusmaya baslar.
0-2 yas döneminde kendini güvende hissettikçe ira­
desi dipten yukarı doğru adım adım gelisir.
Örneğin, ı yasındaki çocuk anne babasına baktığın­
d a onları ayak üstünde yürür vaziyette görür ( D U YARLI­
LlK) . Sevk hisleri, onun a nne babası gibi aya k üstünde
durması için içsel bir mücadele baslatır (iRADE) . Bu kutsal
Cezasız
mücadele, çocuk düsse de kalksa da yara l a nsa da
Eğitim
zedelense de dinrnek bilmez bir enerji ile varlığını ortaya
1 77
koyar (iRADE) . Sonunda çocuk aya kta durmayı başarır
ve bir is başarmış olmanın keyfi ile etrafa tebessüm eder.
iste ta m da bu sırada ayakta d urma nın hazzı , ço­
cuğun içinde iradeye sunulan bir besin gibi tesir eder
(iRADE) . i radesi, keyifle bir is yapa bilmenin hazzından
kaynaklan a n gücü kendi içinde yaşar. Cocuk, sadece
ayakta durma nın keyfiyle değil, aynı zama nda benliği­
nin üzerinde etkenlik kaza n mış olmasının tu haf hazzıyla
da tebessü m eder (iRADE) .
Ancak anne babası gibi yürümeye, ayağa kalkmaya
çalısırken yürütecin içine konulsa, bacaklarına yapısmıs
yürütecin heyeca n ıyle sağa sola kostursa , bura d a ki
gülücüklerini n sebebi yürümeyi yeni öğrenen çocuğun
tebess ü m ünden farklıdır.
ikinci durumda çocuk, normalden hızlı gitmenin iç­
Adem sel tuh a flığ ıyla h eyeca n d u y ma kta, birinci duru m d a
Güneş ise benliğinin üzerinde uya n a n iradenin hazzıyla keyif
178
yaşamaktadır.
Nasıl yetişkinler lu naparkta hız vagonlarına bindikle­ Duyariiiiğtn
rinde normalden hızlı giden bu vagonları n içindeyken oluşturduğu
heyecanla g üler ve bağırırlarsa, iste bunun gibi henüz keşif, çocuğu
emekleme cağındaki cocuğun yürütecle hızlı kosabii­ benzer bir
mesini sağla mak, aynı duyguları n oluşturduğu heyeec­ davramş
nın ürünüdür. Yürütecteki cocuk, hızlı hareket etmekten
yapmak
kaynakl a n a n , tanımadığı bir d u yg u n u n h eyec a nıyle
üzere
gülmektedir.
iradesini
Ya da henüz konusma cağında olmayan bir cocuk, kullanmaya
çevresindeki yetişkinlerin konuşmasında bir içerik oldu­ yönlendirir
ğunu keşfettiğinde oldukca heyecanlanır (DUYARLILIK) .
Duyarlılığın oluşturd uğu kesit, çocuğu benzer bir d a v­
ranıs ya p m a k üzere irad esini kullan m aya yönlen dirir
(iRADE) .
Cocuk, a n ne ba basının konusmasını seyrederek, cı­
kan sesle olusan davra nısı titizlikle iliskilendirmeye c alısır
( D U YARLI LI K) . Örn eğin , yüzlerce ses arasın d a n " Gel"
sesini takip eden gelme davranısını fark ettiğinde kus gibi
çırpınarak heyecanlanır ( DUYARLI LI K) . Bu kesit, cocuğun
d uyarlılığından kaynaklanan bir farkındalığ ın olusma
kesfidir. iradeyi bir adım daha güçlendirir. Benzer kesitleri
ya pmak icin kendisinde güc olusturur (iRADE) . Cocuk,
d uyarlılığında aynı heyecanı bir kere daha yasayabil­
mek icin yorulsa da g ü c ü n ü kulla n mayı sürd ürmeye
calısır (iRADE) .
Her bir sesi onun ardından gelen d avra nışlarla a d ı m
a d ı m iliskilendirir (D UYA R LI LI K) . H er bir iliskilendirme ço­
cuğa yeni heyeca nlar duyurur ( D U YARLILIK) . Her yeni
h eyec a n , bir sonraki kesti y a p m a k icin irad eye g ü c
verir (iRADE) . Cezasız
Bir süre sonra cocuk, elde ettiği iradesinin etkenliği ile Eğitim
kendi de denemeler yapmaya baslar. Oldukca yorucu 179
ve karmasık o l a n konu s m a sistemini çözebilmesi icin
çok yoğun bir irade sergiler. Her bir sesi "aaa" layarak,
" u u u " layarak, "iii" leyere k tek tek denemeye kalkar.
Bu çok çılgınca bir davranıstır fakat çocuğun duyar­
lılığından kaynaklanan etkenlik böylesi bir çılgınlık icin
cesaret oluşturur.
Konuşmak, insan yeten e kleri içinde algoritması en
karm a s ı k eyl emdir. Sıra d a n bir konusma sırasında in­
san org a nizmasında sunlar gerçekleşir; cigerler bir is­
koç m ızıkasının hava doldurulup dışarıya verilmesi gibi
önce nefes alınarak hava ile doldurulur. Cigerlere dolan
hava , nefes borusundan hafif hafif ses tellerine üfürü lür.
Ses telleri metal tel değil, ince kastır, et parcasıdır ya ni.
Konusma sırasında bu ince kaslar gırtlagımızı kasara k,
Ade m
gevseterek, sıkorak önce a nlamsız sesiere dönüştürür.
Güneş
Bu ses a ğ ız yuvarl agı n a g irdiğinde dil ile yönetilerek
ıso
bir harfin sesi halini alır. Aynı an da çenenin açılıp ka­ Heryeni
panması ve duda kları n da esgüd ü m halinde devreye heyecan, bir
girmesiyle anlamlı bir ses ağızda n dısarı çıkarılır. sonraki keşfi
Çocuk, yetişkinde gördüğü bu karmasık ya pıyı için­ yapmak için
de duyduğu heyeca nla onlarca, yüzlerce kere tekrar iradeye güç
ederek gerceklestirmeye c a lısır. icinde duyduğu bu verir
heyeca n ı n ürü n ü olarak o nlarc a , yüzlerce kere g er­
çeklesen denemeler, iradesinin güçlenmesini sağlar.
Bir süre sonra çocuk, giriştiği bu mücadeleyi başarıyla
sonuçlandırdığında duyarlılığından kaynaklanan etken­
liğin gücünü bir çıt daha ileri tasır. Bunu yapabilmek için
ilk kelimeleri emir cümleleri olarak kullanmaktan keyif alır.
Ağzından çıkan "ver" kelimesinin ardından yetişkinin
onun istediği seyi vermesi karşılığı nda derin bir heyecan
duyar ( D UYARLILIK) . Böylelikle, cıkardığı sesin ise yara­
dığın ı görür ve ya pılandırdığı iradesiyle yetiskini yönet­
meye kalkar (iRADE) . " Ver . .. Al . . . Git . . . Gel. . . " (iRADE) .
Çocuk, çıkardığı her bir ses karsısında kendisine uyum
sağlayan bir yetişkinle birlikteyse, defalarca defalarca
güçlenir (iRADE) . Bir baska deyisle, etkenlik ska lasındaki
yerini duyarlılığın seviyesine doğru yükseltir.
Çocuk sadece konusma k ve yürümekten kaynakla­
nan duyarlılıkla iradesini geliştirmez.
0-2 yas döneminde cocuğun iradesini kuvvetlendiren
onlarca merak kaynağı vardır.
Merak duygusu, yok olmadığı sürece, doğumdan
ölüme kadar insan iradesinin en önemli yanıdır.
Yeni doğan bir çocuk için, etrafında henüz ismini dahi
Cezasız
bil mediği her bir sey kesfedilmeyi bekleyen meraklar Eğitim
ısı
BEN ANALiZi

DUYARLI

DUYARSIZ

ŞEKİL-3

ŞEKİL-3
Çocuğun başlangıçta var olan yüksek duyarlılığı onu birtakım davranışlar yapmaya sevk
edecektir. Çocuk bu davranışları yapmaya başladıkça etkenlik skalasındaki yeri bir derece ileri
gider. Böylece başlangıçta Duyarlık: 4, Etkenlik: 1 olan çocuğun benliği, bir derece güçlenerek
Duyarlılık: 4, Etkenlik: 2 haline dönüşecektir.
içerir. Yetişkinlerin heyecanını yitirdiği her bir esya cocuk
icin çok heyecan vericidir.
Bir bardağa su konulduğunda suyun dökülmemesi
tarifi imkô nsız bir heyecan ve mera k uya ndırır ( D U YAR­
Ll LI K) . Bundandır ki cocuklar sürekli suyu ellerine a lıp
yere dökerler (iRADE) . Suyun havada durmaması onlar
icin sasırtıcı bir durumdur ( DU YARLI LI K) . Bardağın içinde
d uran su bardaktan c ı ktıkta n sonra n iye yere doğru
gitmektedir? (DUYARLILIK)
Gece ve gündüzün oluşması da çokça mera k uyan­
dıran bir durumdur. Bazen etrafta ki her seyin kaybolması
( karanlık-gece) bazen de yeniden her seyin yerli yerine
gelmesi (aydınlık-gündüz) cocuk icin heyecan vericidir
( DUYARLI Ll K) . Yetiskine göre gece ve gündüz döngüsü
oldukca sıradan olsa da, cocuk odasının neden bazen
karanlık bazen aydınlık olduğunu ' öğrenmek icin kendi
içinde birçok bilgiyi yoklayacaktır (iRADE) .
Anne babasının elinde tuttuğu kumandanın üzerine
basıldığında televizyon u n acılması gari p bir d urumdur
( DU YA R L I LIK) . N ereye basıldığında ( DUYARLI LI K) ... Ne
tarafa dönüp basıldığında ( DUYARLI LIK) . . . Hangi siddetle
basıldığında (DUYARLI LI K) . . . Parmakla değil yere vurarak
basıldığ ında (D UYARLI LI K) . . . Bütün bu d uyarlılı klarda n
olusa n farkındalıkla cocuğun kuma ndanın düğmesine
basması (iRADE) . Ve s on un da televizyon u n a çılması
(DUYA R LI LI K) ...
Birçok cocuğun gelisimin bu döneminde eline aldığı
cisimleri sağa sola attığını gözlemliyoruz. Anne babaları
oldukca rahatsız eden bu davranıs, cocuk için keşfedil­
mesi gereken bir soru n un anlamla ndırılma asamasıdır Cezasız
aslında. Eğitim
183
Çocuğun Yetiskine göre, yerde duran bir cisme yer cekimi gü­
merak cü nden daha fazla bir güçle enerji verildiğinde cisim
hisleri ile belirli bir süre yerden yukarıda kalır, sonra asağı d üser.
gerçekleştir­ Örneğin ele alınan bir tas yer cekiminden daha güçlü
diği öğrenme bir h ızla yu karı fırlatıldığında bir süre havada kalır ve
asağı düser.
çaba/art
engellenmez Bu, yetiskin icin sıradan bir bilgidir. Ancak ne yer ce-
ve kimini. ne cisme verilecek gücü henüz tanımamıs olan 1
desteklenirse, yasındaki cocuğun elinde tuttuğ u esyanın attığı sırada
duyarlt/tktan bir süre havada kalması, ona tarifi imkansız heyecanlar
kaynaklanan yasatır ( DUYARLILIK) . Bu havada kalısı n a nlamını çöze­
bilmek icin g ü nlerce, h a ftalarca birçok cismi kaldırı p
etkenfiği
a t a bilir ( i RADE) . Aynı konusma eyleminde olduğu gibi.
geliştirilmiş
cocuk bu kesti yapıncaya kadar aslında kendi iradesini
olur
de bir tarafta n güçlendirir.
Coc u ğ u n duya rl ılığından ka yn a kl a n a n irade geli­
sim sürecini kesfedemeyen, onun sevk hisleriyle kendini
geliştirdiğini fark edem eyen yetişkinler, bu davranısları
sımarıklı k, laf dinlemezlik, kuralsızlık olara k görürler.
Cocuğun merak hisleri ile gereekiestirdiği tüm bu öğ­
ren me ça baları anne babalar tarafından engellenmez
ve desteklenirse, cocuğun ic motivasyonu, bir baska
deyisle duyarlılıktan kaynakla n a n etkenliği gelistiril mis
olur.
Cocuğun mera k duygusu ile çevresindeki esyalara
yönelmesi. esya ile ruhsal bütünlük kazanması, onu tanı­
ması, kullanmayı öğrenmesi. esyaya nüfuz etmesi güven
duygusunu olusturur. Cocuğun benliğinde, etrafındaki
esyaya nüfuz ettikçe olusan bu güven duygusu, iradesini
Adem güçlendiren önemli etkenlerden biridir. Bundan dolayı
Güneş farkındalığı yüksek ebeveynler evlerini cocuk merkezli
----

184 olarak döserler. Cocuğun merak içinde yöneldiği her


esyaya onlar da ilk defa görüyormus gibi cocuk gö­ Çocuk,
zünden bakmaya calısırlar. Birlikte heyecanlanır, birlikte eşyaya
kesfetmeye gayret ederler. nüfuz ettikçe
Henüz bu farkındaliğı gelismemis ebeveynler, yani ve eşyay1
cocuklarını engelledikçe, ellerine vurup cezalandırdık­ dilediği gibi
ca, cocuğun kesfetme duyarlılığına bu sert duruslarıyla yönetmeyi
engel olan ebeveynler, aynı zamanda cocu klarında öğrendikçe
esyayı yeterince tanıyo rn a ma kt a n kay n a kl a n a n bir derin bir
güvensizlik oluştururlar. Bu güvensizlik, cocuğun ilerleyen güçlülük
yas dönemlerinde olusa c a k korku l a rını yönetebilme ve bu
iradesinin eksik kalmasına da yol açacaktır. güçlülük/e
Örneğin, esya ile yeterince tanısması engellenmiş gelişmiş bir
cocuklar bir süre sonra tanımad ıkları esyaların a rasın­ irade ortaya
d a kara n l ı kta kaldıklarında gece korkuları yasarlar. . . koyar
Pencerenin önünde dura n ve henüz yeterince doku­
namadığı panda, cocuk için göz kırpmada n kendisini
seyreden korku nç bir varlığa dönüşebilir . . . Yata k oda­
sındaki perdenin desenini, dolabın üzerindeki süslerin
sertliğini, yumuşaklığını tan ıya m amıs cocuk icin onlar
birer korku kaynağına dönüşebilir.
Çocu k, esyaya nüfuz ettikçe ve esyayı dilediği gibi
yönetmeyi öğrendikçe derin bir güçlülük ve bu g üçlü­
lükle gelismis bir irade ortaya koyar.
Ç oc u ğ u n m era klı g özlerle ç evrede o l u p bitenleri
seyretmesi, onu bir yandan kes if yapmaya zorlar. Diğer
yandan da keşfettiği seylerle tanıstığı ya bancı duygular
ona kimi zaman korku, kaygı ve panik yasatır.
Elini uzattığı bir bardağı tutamayan cocu ğ u n bar­
dağın yere düsüp kırılma sesi karsısında yasadığı kaygı,
Cezasız
sığınma ihtiyacına yol açabilir. . . Elini uzattığı bir delikten
Eğitim
parmağını bir karı ncanın ısırması gibi duyduğu a cı hissi,
185
Her olumsuz sığınma ihtiyacına yol açabilir . . . Sokakta karsılastığı bir
duygu köpeği m era k edip o n u n y a n ı n a badi badi a d ı mlar
karşlSinda atması karsısında köpeğin " V u uff" sesiyle havl a m ası,
Siğim/abi/e­ sığ ı n ma ihtiyacına yol açabilir. . .
cek bir Cocuğun merak duygusuyla yaptığı her kesit mutlaka
limanmm keyifle sonlanmayacağı icin yasaya cağı her olu msuz
o/mas1, d uygu karsısın d a sığınıla bilecek bir lima nının o l m ası,
merak merak duygusuyla gelisen ira denin "sürekliliğini" sağ lar.
duygusuyla Sığınma ihtiyacı olustuğunda a n ne babanın yapacağı
gelişen tek sey, k uc ak açıp güvenli bir liman olara k kendini
iradenin çocuğa sunmaktır.
'sürekliliğini' Cocuk, anne babasının güvenli limanında kırılan ira­
sağlar desini cesaretle yeniden toplarken bir sonra ki kesit icin
de güç edinir. Böylelikle kesfetme arzusu hiç dinmeden
deva m eder ve her kesit cocuğun iradesini güçlendirir.
Ansızın h aviayan köpekten korkan bir cocuğun a nne
babası, kucak açıp sığınaklı bir lima n olusturmak yerine
c o c u ğ u n korkus u n a gü lerek karsılık verir. . . " Korkma ,
korkma" d iye çocuğu havlayan köpeğe doğru iter. . .
Y a da cesur olsun diye, " Ne var bunda korkacak?" d iye
g ayet soğu kkanlı dururlarsa . . . Cocuğun benliği irade
kazanımında güc toplamayı gerceklestiremeyeceği icin
bir sonraki kesfe doğru anorma l d uygular tasıyaca ktır.
Bu anormallik bazı cocu kları ilerleyen bölümlerde de
belirtileceği üzere " edilgenlesmeye" (bir baska deyisle
korkakça d avra n maya ) , bazı cocukları da görünürde
daha cesur olmaya fakat d uygularını bastırmaya ite­
cektir.
Çocuğunun asırı duyarlı olduğundan sikôyetci olan
Adem
bir baba, kendi cocukluk yıllarıyla çocuğunu söyle kı­
Güneş
yaslıyord u :
186
" Ben çocu kken bir
seyden korkup ağ la­
yara k b a b a m a git­
sem , bir d e b a bam
kızac a k d iye korkar­
d ı m . O n u n için hiç bir
seyde n korku m yok.
Çivi çiviyi söker derler
ya, b a b a m d a kor­
ku rn u n üstü n e g ide
gide benim korkula­
rım ı yok etmis. S u an
hiçbir seyden korkum
yok. Gece gider me­
zarlıkta yatarı m . Ama
simdiki çocuklar sinekten, böcekten , kara n lı kta n kor­
kuyor. Esimi kaç defa ' Ya yüz verme su çocuğ a . Yoksa
korka k olacak' diye ikaz ettiğim halde beni dinlemedi.
S imdi kızım ız ı O yası n d a , odasında yalnız yata m ıyor.
Arkadasları itelese kakalasa karsılık veremiyor. Yanlıs bir
davra nısında azıcık kızacak olsam dudağı büzülüyor,
ağlamaya baslıyor. . . "

Aslında bu baba, kıyas ettiği kendi çoc u kluğundan


bir detayı gözden kaçırıyordu. Kendisi yasama karsı kor­
kusuzlasma mıs, cesur ve güçlü olmam ıs, a ksine duyar­
sızlasmıstı . Korku anlarında sığınaklı bir liman bula mamıs
olması küçük yasta hislerini bastırmasına sebep olmustu .
S u a n d a hissetmeyen yanını c es a ret zan n ediyord u .
B u adamın çocukluk yıllarında yasadığı hissizliği v e bu
hissizliğin yetişkinlik yıllarına nasıl yansıdığını bulmak zor
olmayacaktı. Cezasız
Eğitim
1 87
Esine dönüp sord u m , "Sizce esiniz gerçekten cesur
mu?"
H a n ım efendi tere d d ü t etmeden, " Evet, oldukça"
dedi. " Ölümden bile korkmaz."
Bu sözleri duymak beyefendinin hoşuna gitti, kasıldı.
Bu defa ikinci soruyu yöneltti m: "Sizce esiniz roma ntik
mi?"
Kadın güldü: " Valla doğruyu söylemek gerekirse hiç
d e rom antik değil. H ayatı m , alınma ama bana biraz
san ki ka ba soba gibi geliyorsun ... "
Esi bu sözlere alınmamıştı, aksine " Erkek dediğin biraz
ka ba soba olacak c a n ı m . Kadın gibi mıy mıy olacak
hali yok ya " diye g ülerek karşılık verdi.
Bu adam, çocukl u k yıllarında sadece hislerini bastı­
Adem rara k duyarsızlıkta n elde ettiği gücü kazanmamıs, aynı
Güneş zamanda kadın ve erkege dair a normal bir bakış da
188 edinmişti. Hassas, zarif ve ince olmayı "kadın kimliği" ile
özdeslestirmis, erkek olmayı ise "ser! ve ka ba" bir kişilik Kaygt ve
yapısı ile eslestirmisti. korku
Çocuğuyla yasadığı problem de iste tam bu sert ve yaşadtğt
ka ba ya pısının, kız çocuğunun sığ ınaklı liman a rayısına strada
karşılık verememesinden kaynakl an ıyord u . Cocuk ne güvenli bir
zaman sığınma ihtiyacı duysa baba onu cesaretlendi­ liman mm
rebilmek için yalnız bırakıyor, sert davranıyor, asağılıyor; olmast,
böylelikle kızını g üçlendireceğini za nnediyordu . çocuğa
Ancak kızının mizacı, babasında gerçeklesen duyar­ duygusal bir
sızlığa doğru değil, edilgenliğe doğru gidiyordu. Edilgen yetenek de
ve aşırı duyarlı bu hal, çocukta her şeyden korkacak bir kazandmr
sezinlemeyi oluşturuyor ve fakat korkularıyla baş edecek
iradesi de babası tarafından sürekli kınldığı için çocuk
çaresizlik yaşıyordu .
0-2 yas döneminde çocuğun kaygı ve korku yasadığı
sırada güvenli bir limanının olması, onun kırılan iradesini
onarmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çocu­
ğa d uygusal bir yeten ek de kaza n dırır. B u yetenek,
beraberinde mütevazı olmayı, korku ve kaygı sırasında
duygularını ifade edebilmeyi ... Bu duyguları zayıflık, be­
cerisizlik ve küçüklük olara k değil insani d uru m olara k
semalandırmayı sağlar.
Yatılı okulda okuyan 1 4 yasında bir erkek çocuğunun
a n ne babası, çocuklarının yasadığı sorunlar nedeniyle
danışmanlık almak istemislerdi. Sorun, yurtta ki arkadas­
larının çocuğa sürekli aşağılayıcı davra n ması, ezmesi,
a laya olmasıydı. Arkadaşlarının bu tutumuna karşı ço­
cuk da onlarla çatısıyor, ancak grup halinde hareket
eden diğer çocu klarla baş edemiyord u . A nnesi so n
olayı söyle anlattı: Cezasız
Eğitim
189
" O d a arkadasları a n ­
l a s m ı s l a r. G e c e n i n b i r
yarısın d a sessizce kalkıp
bizim o ğ la n uyurken yüz­
leri n e korkunç m askeler
ta kmıslar. Sonra m as keli
yüzleriyle o ğ l u m u sarsa­
rak uyandırmıslar. Yavrum,
gecenin bir yarısı o uyku
haliyle gözlerini açtığında
karsısında görd üğü tu haf
kafaların saskınlığıyla pa­
nik ya pmıs, ayaklarıyla on­
ları tepmis. Çocuğun biri
yere d üsüp kafasını carp­
mıs, diğerleri de g ülüsüp kacısmıslar. Bu olaydan sonra
ç e n esinin zam a n za m a n titrediğini fark etti m . üstelik
korkudan altını da ısiatmış o gece. Sirndi de kocaman
cocuk za man zaman a ltına kacırıyor. Hafta sonunda
eve geldiğinde normalde odasında ra hatlıkla yatabilen
oğlum , artık yalnız yata maz old u . "
O sırada ba bası söz a l d ı . Alaycı b i r tavırla, " Hem o
kadar korkmus hem d e ne oldu diye sorduğumda hiç
korkmadığını söylemeye ç alışıyor. Erkekliğine d e toz
kond urmuyor kerata" diye övünüreesine güldü.
Anne durumu a n latmaya d evam edecekken, ba­
banın tavrı dikkatimi ç ekti. Can sıkıcı bir hadiseyi nasıl
oluyordu da övüngen bir erkeklik vurgusuyla anlatmaya
calısıyordu?

Adem Baban ı n tutum u , onun cocuğuna sığınaklı bir liman


Güneş olup olmadığını sorgulama mı gerektirdi. Anlatımlarından
gördüğüm sey hiç de ya bancısı olmadığım "duyarsız
190
baba elinde edilgenleşmis çocuk beni" nden baska bir Yüzme
sey değildi. öğretirken
Babanın çocuğu eğitmek için kulla ndığı araç, onu en önemli
yasam a hazırlamak üzere korkularına, kaygıianna sığı­ metot
naklı liman olmak değil, çocuğu bas edemediği duy­ çocuğun
gularla bas basa bırakm aktı. kendini
' Uzun süren görüsmemizin ardından baba biraz olsun 'stğmakll
farkındalık kazan mış olacak ki görüşmeyi su c ü m leyle bir limanm
tamamladı: yanmda'
hissetme­
" N e bilelim hocam. Biz zamanında böyle g örmedik
sidir
ki . . . Ben zannettim ki onun korkan yanlarını sahiplenirsem
cesareti kırılır. Eğer korkularıyla bas basa bıra kırsam, ki
benim babam da öyle yap mıstı, daha da güçlenir . . .
H atta hiç u n ut m a m , b a b a m kara nl ı kta y at m a ktan
korktuğum bir gün odamın kapısını kilitlemis, ne kadar
bağırırsam bağırayı m karsılı k vermemisti. $imdi a nlıyorum
duyg ul arımın nerelerde zarara uğradığını . . . B a ba mın
meshur deyimidir, ' Çivi çiviyi söker' der hep. "
" Bu ne demek?" diye sordum kendisine.
" Bizim ailede korkan kisinin tedavisi korkusuyla bas
basa kalmasıdır. Böylelikle korkuları n ı yen meyi öğrene­
ceğini d üsünürler. "
Benzer bir düsü nceyi 40 yasları n d a bir b a b a d a n
da isitmistim. Kendi duyarsız ya nını fark edemeyen bu
adam, ba basının kendisine uyguladığı eğitim modelini
çocuğu na uygularnokta zorluk çekmis, oğlu kendisi gibi
duyarsızlosmak yerine üzerindeki zorla malar karsısında
edilgen lesmisti. Ç oc u ğ u n u güçle ndireceğini zan ne­
d erken edilgenleştiren bu b a b a , çocukl uk yıllarında Cezasız
yasadığı durumlardan birini söyle anlatmıstı: Eğitim
191
" Bizim oğlan tembel. Biraz da korkak aslında. Onu
yüzme öğretmek için havuza götürmüstüm . Kenarda
beklerken birden havuza ittim. Co cu k neredeyse bo­
guluyordu. Azıcık kenarda bekleyeyim de korku o n a
yüzmeyi öğretsin diye düşünürken çocuğun cigerleri
su doldu. Atlayıp kurtarma k zorunda kaldım. Etrafta ki
insanlar da bana söylendiler. ' Sen ne biçim babasın,
çocuğun bağulurken kılın bile kıpırdamadı' diye. Halbuki
ben bunu yüzme öğrensin diye yapmıştım."
" Nereden öğrendiniz yüzme ögretmenin bu m eto-
dunu?" diye sordum .
Tebessüm etti, " Babamda n" diye cevap verdi.
" Nasıl ya n i ? " diye sordum.
" Babam da ben i yüzme öğretmek icin denize gö­
türmüstü . Bir yere kadar kucağında tasıdı, sonra ka ldır­
d ı beni, denize attı. Arkasına d a hi dönüp bakma dı. . .
H i ç unutmuyoru m , tuzlu su ağzımı burnumu yakmaya
baslamıstı. S uyun içinde batıp c ıkıyord u m, boğulmak
üzereydi m . A m a o c ırpın ıslarım ise yara mıs olac a k ki
cırpına cırpına kenara c ı ktım.
Babam sa hilde oturmuş, soğukka nlılıkla beni seyre­
diyordu. Ağlayara k yanına kostum. ' Karı gibi ağlam a ,
n e güzel yüzdün iste ' dedi. Babamın b u soğuk ve kararlı
eğitici tavrı bende hep hayranlık uyandırdı. Doğru, korku
bana yüzme yi öğretmisti, etkili bir yöntemdi. Ama galiba
ben aynı yöntemi cocuklarımda kullanamıyorum. Esim
beni desteklemiyor, oğlum da tepki gösteriyor, çevre-
den görenler de . . . Ben de a rtık bıra ktım . Öğrenmesin
yüzmeyi, bana ne ... "
Adem
Güneş Halbuki yüzme öğretirken en önemli metot cocuğun
192
kendini "sıgınaklı bir limanın yanında" hissetmesidir. Ço-
c u k, her a n sıgına bilecegi yakınlıkta bir yetiskin bulur Çocukluk
ve o güven duygusu sarsılmazsa su ona oldukca keyif y1llarmda
verici bir kaldırac gibi görünmeye baslar. s1ğmma
Çocukluk yıllarında sıgınaklı limanı olmaya n çocuklar, duygusunu
sürekli olarak kendilerini güclüymüs gibi göstermeye , tatmamiŞ
korkmuyormus gibi davra n maya, sıg ı n m a n ı n kötü bir kişiler
sey oldugunu düsü n ü p bun a ihtiyacı yokmus gibi ki­ yetişkinlik
silik gelistirmeye baslarlar. Altını ısiata c a k d erecede y1llarmda
korksalar da " Korkmadı m ki, korkmadım ki " diyerek dik bu duyguya
durmaya calısırlar. Onlar icin bu askı n d uygular bir za­ yabanetlik
yıflık ifadesidir. çeker,
Sıgınaklı limanı sürekli ya nında bulan kisiler icin korku , kendilerini
kaygı gibi duygular oldukca insa nidir ve insan za man güvenli bir
za man bu duygulam ihtiyac duyar. liman olarak
Sıgınmak, insanın en doga l ve d uyarlılıgı en güçlü eşierine
biçimde koruyan mütevazı bir duygusu olmasına rag­ b�rakamazlar
men cocukluk yıllarında sıgınma duygusunu tatmamıs
kisiler yetiskinlik yıllarında bu duyguya yabancılık çeker,
kendilerini güvenli bir liman olarak esierine bırakamazlar.

2. H EVES VE SAVU N M A (2-4 YAŞ)


Dogustan iradesi olmayan cocug u n ira desini ge­
listirdigi ikinci dönem 2-4 yas dönemidir. Bu dönemde
cocugun duyarlılıgı, "yapabilme hevesleri"yle doludur.
Birinci dönem olan 0-2 yas döneminin engelli h ali­
ni atlatan, yürü meye, konusmaya, kosmaya, iletisim
kurmaya , tutmaya dönük yetenekler gelistiren cocuk,
gelisen tüm yeteneklerini kullanmakta n çok keyif alır.
Cezasız
2 yas, sadece cocugun duygusal dönüsüm yasadıgı Eğitim
dönem degil, aynı zamanda anne babaların da cocuk- 193
Bu dönemde larının yeni dönemine esi ik etmek üzere kendilerini değis­
çocuğun tirdiği dönem olmalıdır. Zira bir önce ki yas döneminde
duyarltltğt, çocuğunun her ihtiyacını kosulsuzca karsılayan a n ne
'yapabilme baba, bu yas döne minde artık biraz kenara çekilmeli,
hevesleri'yle çocuğu n u n " heves"le bir seyler ya pma k istemesine
fırsat ta nımalıdır.
doludur
Bir önceki yas d öneminde su isteyen çocuğuna su
içiren anne, bu yeni dönemde çocuğunun basını çevirip
" H ayır, ben kendim içeceğim" sözüne saygı duymalıdır.
Artık çocuk, acemi de olsa el ayasını ve parmaklarını
kullana bileceğini hissetmektedir.
Çocuğun heves içinde ortaya koyduğu bu "redde­
dici" savu n m a tutu m ları, ira d esinin gelisiminde ikinci
evredir. Ç ocuk, suyunu kendi içmek için bardağı tuttu-
ğu nda su dolu bardağı dengelernekte zorluk çekecek .. .
Dudağıyla bardağı bulusturmakta acemilik yaşayacak . . .
Suyun a kıska n lığıyla yutma ora n ı n ı dengeleyemeyip
ağzından dısarı tasırac ak a m a tüm bu basarısızlıkları ,
onun sonraki denemelerinin içsel gücü olan iradesini
kuvvetlendirecektir.
Farkındalığı düsük anne b a balar çocuğun üzerine
döktüğü içecek karsısında tepkisellesir, üstünü kirlettiğini
düs ü n ü r, çocuk söz diniemiyor diye sikôyet ederler . . .
Heves kaynaklı iradesiyle yeni denemeler yapma ısrarını
ise trajik bir sekilde inatçılık diye değerlendirirler.
H albuki, çocuğun d uyarlılığının ürünü olan hevesi,
onda yeni davranıslar oluşturma çabasındadır. Bu heves
karşılık bulduğu kadar çocuğun iradesi güçlenecektir.
3 yası n d a ki ç o c u ğ u n u n i natçı davra n ısları n d a n
Ade m
sikôyetçi olan bir a nne, " N erede ya nlıs ya pıyoru m ? "
Güneş
diye danısmaya gelmisti.
1 94
" H ocq m, aynı bo bası
gibi inatçı. Saçlarının ho­
line bakın, inattan dim­
dik duruyor. Ne söylesem
tersini ya pıyor. "
" Örnek verir misiniz ? "
diye sord u m .
" H angisini anlatayım?
Altını değistirtmez. Değis­
tirs e m bez b o ğ lotmoz.
Onun yasındakiler tuvo­
let olıskonlığı kaza ndı, bi­
zim ki inadına çisini altına
ya par. Kosığı uzotso m ,
ağzına bir parça yeme k versem kafasını çevirir. Bu sinir
.
bozucu durum esimle de aramızda gerginl iklere sebep
olmoya boslodı. Esime kalsa , ' Bırak kendi yesin ' mis. Tabii
ortalıkları o silmiyor. Kıyofetleri de o yıkomıyor. Cocuk
kôseyi kofasından osoğı döktüğü nde tem izliği o yap­
mıyor. Ono göre hava hos" dedi.
" Yemeğini hôlô siz mi yediriyorsunuz?"
" Ne yapayım ? Daha kosığı düzgün tutmayı bile öğ­
retemedim. üstüne döküyor" dedi.
B u a n nenin gözden kocırdığı sey, bu yaşın öğren­
mesinin sözel eğitimle değil, çocuğun etrafta gördüğü
yetişkin davranıslarını kendisi de yapmaya heves ederek
gerçekiestiği idi.
Anne baba kosığı nasıl tutuyorso çocuğun duyarlı
yapısı pormakların sekiini olduğu gibi kopya lar. Defalar­ Cezasız
ca, defalarca gerçeklesen bu gözlem, çocuğun aynı Eğitim
davranışı kendisinin ya pa bilmesine doğru iç motivas- 1 95
Kaş1k tutma yon u olan " heves " i canland ırır. Çocuk, heves ettiği bu
hevesi olan davra nışı acemice dene meye calısırken basarabii me
çocuğun u mu d uyla iç dire n c i n i n , yani irad esinin egzersizlerini
ağzma kaş1k ya p ar .
uzatmak, Kasık tutma hevesi ola n cocuğun ağzı na kasık uzat­
onun m a k, on un iradesini kırdığı gibi savunma davranısının
iradesini oluşmasına da sebep olur.
kirdiği gibi 2-4 yas dönemi psikoloji kita plarında minik ergenlik
savunma dönemi olarak ta n ı m lan ır. " Bu dönemde çocuk inat­
davramşmm çıdır" denir.
oluşmasma
Bu g özlem e i n a n a n birçok a n ne ba b a , cocuğun
da sebep inatçı davranısları nı kırmak, onu söz dinler hale getirmek
olur icin cocuğun heves ve savunma duyarlılığıyla mücade­
leye girisir. Bir baska deyişle, cocuğun "sevk hisleri" ile
savaşır. Halbuki bu, çocuğun inatçı ve a g resif olduğu
bir dönem değil, yen i bir duyarlılığın oluştuğu, iradenin
ikincil gelisim dönemi olan heves dönemidir.
Bu dönemde heves ettiği davra nışı gerçekleştirme
ça basına eslik etmek, onun bu iç direncine uyum sağla­
mak, yardımcı olmak, çocuğun duygusal gelisimine ve
iradesine katkı sağla r. Aksi yöndeki her tutu m ve ceza­
land ırma araçları, çocuğun inadını değil iradesini kırar.
Ortaçağ Avru pa ' sında öğretmeniere saygısızlık ya­
pa n çocuklar kırbaçla ceza landırı lıyor, cocuk dirençle
karşılık verdiği sürece içinde şeyta n olduğu kabul edi­
lerek kırbaçlama ayinleri günlerce sürüyordu . Çocuk, iç
direnci kırılıp öğretmeni n karsısında diz çökünce, içindeki
inatçı seytanın ç ı ktığı ka bul ediliyor, kutlamalar ya pılı­
yord u . H albuki, çocuğun ortaya koyduğu, şeytani bir
Adem
direnç değil, iradi bir savunmaydı sadece. Yok edilen
Güneş
ise, şeytan değil çocuğun iradesiydi . . .
1 96
A n a o ku l u n d a serbest
oyun saati sırasında birkaç
grup çocuğun birlikte oy­
namasını gözlemliyordu m .
4 yası ndaki bir çocuğun,
a rka d a s ı n ı n oyu n ca ğ ı n ı
elinden al ması karsısında
öğretmeninin tutumu dik­
katimi çekti.
Öğretmen, arkadasının
elind e ki oyu n c a ğ ı a l a n
ç o c u ğ u n ya n ı n a g e l ­
di, " Ne oluyor burad a ? "
d iye sord u . i ki çocuk d a
"Ama öğretmenim, a ma
öğretmenim" diye kendini
savu nurken ö ğ retmen iki çocuğu da susturd u . " i kinizi
de ceza landırıyorum. Okulumuzda kavga etmek yok"
dedi. Çocuklardan birini bir köseye diğerini öbür köseye
düşünce sandalyelerine oturttu. Elinden oyuncak alınan
çocuk gayet rahat oturuyor, diğeri ise arkadaşları n ı n
a rasında dısla n m ıs olm a n ı n öfkesiyle kaslarını çatmıs,
kollarını kilitiemiş vaziyette yere ba kıyordu.
Bir süre sonra ö ğretmen iki çocuğu da ya nına ça­
ğ ırdı, " Bir daha yapacak m ısınız? " diye sordu. Elinden
oyuncak alınan çocuk gülerek "Yapmayacağım" dedi.
Öğretmen onu serbes.t bıraktı . Diğer çocuk ise gururu
incinmiş bir vaziyette kollarını ö n ü n e kenetlem isti, öğ­
retmenin yüzü ne bakmıyordu;
Öğretmen, çocuğa, " Bir daha yapacak m ısın diye Cezasız
sord um " dedi. Çocuk, " Evet, yapacağım" diye tepkiy­ Eğitim
le öğretmene bağırdı ve kafasını çevirdi. Öğretmen,
197
cocugu tekrar düşünce san­
da lyesine oturttu . Cocuk, tas
kesil m iş gibi orada öyle c e
ikinci kez oturmaya başladı.
Ögretmen, bir s ü re s o n­
ra cocugu yeniden ya n ı n a
c agırdı, "Söyle b a ka lı m , bir
d a h a arka d a s ı n ı n eşya s ı n ı
a l a c a k mısı n ? " d iye sord u .
Ç o c u k , " Ama o , a m a o "
d erken ögretmen c o c u g u
susturdu . " Evet y a da hayır.
Bir daha arkadasının eşyasını
alacak mısı n ? " diye sorusunu
yeniledi. Çocuk, "Aiacagım"
diye ögretmene bagırdı, yine
basını çevirdi. Ögretmen co­
cugu tekrar düşünce sandal­
yesine gönderdi.
Derken okulun bitis zili cal­
dı, veliler okula geldi. Ögret­
men cocuklan topladı, hazırladı. Gelen velilere tek tek
teslim etmeye başladı . Düsünce sandalyesinde otur­
maya tepki gösteren cocugu n a nnesi geldiginde ona,
" Bu g ü n hiç g üzel bir gün degildi" diye söze başla d ı .
Anne üzüldü , " N e oldu yin e?" diye sordu ve cocuguna
dön ü p baktı .
Ögretme n , " Arkadasının eşyasını elinden izinsizce
aldı. Bir dah a bunu yapmamasını söyledigirnde itiraz
Adem etti. Yaptıgı hatayı anla ması icin düşünce sandalyesi­
Güneş ne oturtturd um. Bir süre sonra tekrar sordum, ' Bir daha
arkadasının eşyasını a lacak mısın? ' diye. inat etti, ' Evet'
198
diye bağırdı. Tekrar sandalyeye oturtup yeniden düsün­ Çocuğun
mesini sağlamak istedim a m a değisen bir sey olmadı. smırlar1na
Cocuğu nuzun inadıyla bas etmekte artık zorla n maya saygı
baslad ı m . " duymamak,
Anne çaresiz bir vaziyette kızına döndü, " Bunu neden onun
yaptın kızı m ? " diye sord u. Cocuk, "Ama anne o oyu n­ duyarlıfiğ ma
cak benimdi, arkadasım benden izinsizce almıstı. Ben saygısızlık
kendi oyuncağımı onda n a l m a k istiyord u m " deyince olduğu gibi,
öğretmen yaptığı hatanın yanlıslığ ıyla kıpkırmızı old u . geliştireceği
Cocuğun boy hizasına eğilip "Ama bana söyleseydin iradeye de
o oyuncağın senin olduğun u" dediğinde cocuk öğret­ engel olmak
mene sırtını döndü. "Dinlemedin ki" diye tepki gösterdi. demektir
Öğretmenin buradaki devra nısı çocuğu terbiye et­
m ekte hiç bir sekilde ise yara m a y a c a ktır. Ve farkı n a
varmadan m ücadele ettiği duygu, çocuğun inatçılığı
değil iradesidir. Cocuk, yeni aldığı oyuncağıyla oyna­
maya heves ederken ( kaldı ki o g ü n serbest oyuncak
getirme günü idi) öğretmenin yanlıs gözlemi ve baskın
tutumu karsısında engellenen çocuk kendi iradesiyle
savunma davranısı sergiliyordu . Bunun adı ne disiplin­
sizlik, ne saygısızlık, ne de inattı . . .
2-4 y a s d öneminde ç o c u k, h eves ettiği eylemleri
g erceklestirmek ve kendi yete n e klerini sı n a m a k için
kendine d airesel bir alan ol usturur. B u a l a n ı n içinde
yapabilme hevesinin duyarlılığıyla denemeler baslatır.
Cocuğun olusturduğu bu a l a n içinde özgür kal m a
çabası, kendi gelisi m i için olusturduğu bir eğitim orta mı­
dır. Cocuğun sınırlarına saygı d uymamak, onun duyar­
lılığına saygısızlık olduğu gibi, gelistireceği iradeye de '
Cezasız
engel olmak demektir. Bundandır ki birçok okul öncesi
Eğitim
199
BEN ANALiZi

DUYARLI

4,3

EDİLGEN._--t-+--t---t-t-+- r+--+--t-• ETKEN

DUYARSIZ

ŞEKİL-4

ŞEKİL-4
Duyarlılığı zarara uğratılmayan çocuk 4 yaşına geldiğinde etkenfiği bir boyut daha ilerler.
Böylece Duyarlılık: 4 seviyesinde kalırken, Etkenlik: 3 seviyesine yükselmiştir.
kuru m , çocu klara kendi alanı içinde özgürlük ta nımak Çocuğun
üzere halı verir. denemeler
Örneğin Montessori egitiminde, cocuğu n heves ettiği yapttğt alana
egitim materyalini sı nırsız kullanabil mesi için 1 20x70 eba- müdahale
d ında halının üzerinde egitim gerceklestirilir. O halının etmek onda
sınırları, cocuğun özgürlük sın ıriand ır. izinsiz girilmez, içeri- savunma
deki bir materyale dokunulmaz. Halının üstüne basılmaz. davramşt
Böylece cocuk, içsel motivasyonundan kaynaklanan oluşturur
deneme lerini özg ürce yapar.
Çocuğun denemeler yaptığı a lana müdahale etmek
onda savunma davra nısı olusturur. Bu, özg ürlüğ ün ve
kisilik gelisiminin savunulmasıdır.
Bu dönemi kendisine sayg ı n davranan ebeveyniy­
le birlikte basan içinde ta m a m layan cocuğun benlik
ska lasındaki yeri, iradenin bir önceki döneminden bir
adım daha ilerler.

3. iSTEK VE UYU M (4-6 YAS)


Etken-duyarlı cocuğun var olusunda 4-6 yas dönemi
oldukça önemlidir. Bundan önceki dönem de cocuk
t ü müyle sevk hislerinin kontro l ü ndeyken v e sa n ki bir
uyurgezer gibi kendi iç yönetimiyle benligini gelistirirken,
4 yas döneminden itibaren artık d ıs dünyayı yoru m ya­
parak algılamaya baslar. Çevresinde olan bitene karsı
sevk hisleriyle birlikte artık akıl da etken rol oynar.
Bir önceki dönemde c oc uğ u n sevk hisleri aklı d a
yönettiği ha lde, b u dönemde yorumlayıcı a kıl devreye
girer. Akıl, cocuğun d uyarl ı l ı ğ ı n ı n ka rsısı n d a ira d esini
Cezasız
güçlendirmek üzere ona destek olur.
Eğitim
201
Ak1l, çocuğun Bazı e beveynler 4 yas öncesi cocukları iradesiyle
duyarlifiği baş basa bıra kırlar ki iradelerini kullan mayı öğrensinler.
karş1smda Örneğin, çocu klarına çok sevdi kleri bir yiyecek verir ve
iradesini " Bunu öğlene kadar yemeyeceksin" diye tem bih eder­
güçlendirmek ler. Ebeveynin bu talebi aslında çocuğun çok sevdiği
üzere ona
yiyeceği yeme hissine karşılık iradesini kullanma talebidir.
destek olur A n c a k c o c u k g erçeği bu talebi karsılaya bilecek
d üzeyde değildir. Ç ü nkü d uyarlılığı 4 biri m hassasiye­
tindeyken ira desi henüz 2 birim gücündedir. Çocukta n
böyle bir ta lepte bulun m a k g üçlü bir duyarlılıkla (ye­
mek isteğiyle) cılız bir iradeyi savaştırmak gibidir. Çocuk,
ke ndi iç m otivasyonuyla bu savası kazanamaz. Savası
kaza nabi lmesinin yegône yolu, dış m otivasyonun d a
devreye girmesidir.
Örnegin, eğer ebeveyn çocuğu na bir d ıs motivasyon
olarak bu davranışı ya ptığı ta kdirde cikalata vereceğini
söylerse, çoc u ğ u n benliğindeki d uyarlılık ve etkenlik
ç atış m a s ı ira den i n ö n e g e ç mesi ve benliği yen m esi
seklinde değil, cocuğun d uyarlılığının bastırılma sı ve
aşağı çekilm esiyle m ü m kü n olur. Bir baska deyisle, co­
c u k, duyguları n ı bastırdıkça v e lezzeti hissetm e m eyi
basardıkca anne babasının talebini yerine getirecektir.
Bu ise, bosta n beri vurg u l am aya çalıştığ ı m ız " co­
cuğun d uyarlılığının zarara uğratılmaması" prensibine
terstir. Zira duyarlılık, iradenin m otivasyon kaynağıdır.
Duyarlılığın bastırılması, hislerin engellenmesi, çocuğu
duyarlı ve etken bir vaziyette g üçlendirmek yerine du­
yarsızlastırarak etken hale getirir.
4 yası n d a ki kızı n ı n a ksa m y e m eğini babasının d a
Adem geldiği saat ol an yediye ayarl a m aya çalısan bir an­
Güneş nenin a nlattı kları, a n ne baba ların bu konudaki yanlış
----

202
tutu muyla ilgili önemli bir
örne kti. K a d ı n , ç oc u ğ u­
nun duru munu söyle izah
ediyord u :
" Kızımın d üzen kaza n­
ması icin oldukca hassas
d avranıyorum a ma g ali­
ba bir şeyleri yanlıs ya pı­
yoru m . "
" M esela ? " d i ye s o r­
dum.
" Örneğin yemek yemi­
yor. Zorla yedirmek de is­
temiyorum. Ama bıraksam
iki-üç gün aç kalır."
"Ne za mandan beri ye­
miyor? "
" Aslında yemeği ç o k
seven bir cocuktu. Ancak
eve bir d üzen g etir me k
icin ba basının yemek saa­
tini bekleyelim diye yeme­
ğini biraz geciktirdim. Ona
tepki olsun diye m i ya ptı
bil miyoru m , o döne m d e
başladı . "
" N asıl alıstırdınız?" diye
sord u m .
" Normalde saat dört-bes civarında y e m e k yiyordu . Cezasız
Babası yedide geliyor. Ba bası geldiğinde karnı doymuş Eğitim
203
Lezzet alma, olduğu icin masaya oturmuyordu. Esi m bu duru ma üzü­
çocuğu lüyor, kızıyla birlikte yemek yemek icin ça ba lıyordu. Ben
yemeğe karşt de saat dörtte-b este yediği yemeği biraz bekletere k
istekli ktlan babasının gelme saatine doğru öteledim. Önce ina­
motivasyon­ nılmaz nazla ndı. ' Acıktııım ' diye bağ ırdı, ' Ö iüyoruuum '
diye duygu söm ü rüsü yaptı . Ama iki saatle kimse öl me­
lardan biridir
yeceği icin tüm bu nazla nmalara kararlılıkla direndim.
Bir hafta sonra o da ra hatladı, ben de.
Ba bası geldiğinde aç kurt gibi yemeğe sald ırdı önce
birkaç gün. Sonra bir isteksizlik başlad ı . 'Yemeyeceğim '
diye bir huy geliştirdi. Sevdiği yemekleri yaptım, olmad ı.
Katı gıda ları kestim , daha çok yumusak ve kolay ciğ­
nenecek yemekler de nedim, olma d ı . Acaba ya nlıs mı
yaptım diyerek tekrar eski saatinde yedirmeye calıstım,
o da olmadı.
$imdi bu vaziyetteyiz. Ona yem e k demeyin de ne
derseniz deyin. Yemek konusu geçtiğinde hemen orayı
terk ediyor. "
Aslında bu a n nenin yaptığı sey, çocuğu iradenin
h e n üz d uyarlılığı yenerneyeceği bir yas dönemi n de
iradesini kulla n m aya zorla maktı.
Cocuk, acıkm a h issini iradesiyle yönetemediği icin
bir sey ya pmak zoru nda ka lmıs; lezzet alma hissini asağı
cekmisti . Bu catısmanın son ucu, cocuğun yemekten
aldığı tadın yok olmasıydı.
Lezzet alma, çocuğu yemeğe karsı istekli kılan moti­
vasyonlardan biridir. Bu motivasyon zarara uğrayınca ,
acıkma sırasında cocuğun ağzı n d a sekerlenme, ser­
betlenme, mayhoslasma, eksimeyi hissetme azalmaya
Adem
baslamıstı . Lezzet almadaki his azalması, çocuğu yeme-
Güneş
204
ğe ilgisiz hale getirmisti. Artık onun icin yemek, co k d a Anne baba­
lezzet alınacak bir sey değil, yorucu bir eylemdi. lar çocukla-
Örnekteki cocuğun d uyarlı l ı k-etkenlik skalası n d a ki rmdan ancak
yeri 4 ' e 3 iken, a nnenin cocuğ u n d a n beklediği dav­ on/ann
ra nıs onun duyarlılık seviyesini 4 ' ten 3'e in dirmis (yan i yapabileceği
3 ' e 3 olarak) , a z bir duyarlılıkla b a s edebilecek ira d e kadar bir
seviyesine getirmistir. eylem
Halbuki anne babalar cocuklarından ancak onla­ isteme/i,
rı n ya pabileceği kadar bir eylem iste meli, co cu ğ u n çocuğun
yapa bildiği kodarı n o n u n iradesini de g elistireceğini yapabildi-
unutmamalıdırlar. Çocuğun hislerini bastırmak elde ettiği ği kadann
başarılar, kişilik gelişimi acısından bakıldığında gercek onun
bir basan değildir. iradesini de
Benlik skalasında ücüncü dönem olan bu " istek ve geliştirece-
uyu m" döneminde, aklın da devreye girmesiyle irade ğini
belli baslı hisleri minik adımlarla yönetmeyi basara bilir. unutmama­
/idtr/ar
4-6 yas döneminde a rtık a kı l , sevk hisleri üzeri n d e
a d ı m adım söz sahibi olmaya baslar. iste bu nedenle
bu dönemde iradenin gü c ü , çocuğu dinleme, onun
a klında ü rettiği bilgileri a n la maya çalısma ve a kl ı n a
saygı duyup uyum sağlama çabasıyla gerçekleşir.
Aklın ürünü konusma ktır. Çocuğun uyan maya baş­
layan a klı, kendi düşüncelerini ortaya koymaya , sözel
iletisim kurmaya başladığında çevresindeki yetişkinler
onu sakin, gürültüsüz ve saygınca dinleyebilirlerse, cocuk
aklını kullanmayı sürdürecek . . . Kullandığı aklın ürünü olan
sözel iletisim unsurlarını yan yana getirecek . . . Kendisiy­
le uyum içinde olan yetişkinle o da uyum sağlamaya
c alısarak, onun zih ninin ü rettiği bilgileri a nla ma k icin
Cezasız
bir mücadeleye girecek ... Giriştiği tü m bu müca dele-
Eğitim
205
BEN ANALiZi

DUYARLI

3,3

EDİLG EN..,.f--+---lf-+---+- ....._+--+-+--. ETKEN

DUYARSIZ

ŞEKİL-S

ŞEKİL-S
Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, çocuğun duya rlılığı başlangıçta 4 seviyesinde iken, yanlış
tutumlar duyarlılığı geriletebilir, bir derece aşağı dereceye düşürerek3e indirebilir. Bu normal
bir durum değildir. Zira çocuğun başlangıçtaki duyarlılığı 4 seviyesinde devam etme/i, etkenlik
yapısı güçlendirilmeliydi.
ler, iradesinin adım adım güçlenmesinin motivasyon u Duyarlt/tk
olacaktır. ve etkenlik
Eltisinin çocuğ uyla aynı yasta çocuğu olan bir ha n ı­ inşasmda
mefendi, icinden cıkamadığı bir durumu söyle anlatmıstı : zarara
uğrattlmamtş
"Oğlum 5 yasında. Eltimin oğlu d a bizimkinden 2 a y
bir çocuktan
büyük. Ben ve ba bası simdiye kadar cocuğun gelisimi
icin oldukca dikkatli davra n maya calıstık. B u nu n karsı­ beklenen şey,
lığını da su an keyifle görüyoruz. Oğlu muz hem duyarlı duyarltltğmt
hem de güçlü bir etken yapının izlerini tasıyor. kaybetmeden
sağltklt
Kendisiyle konusurken göz hizasına iniyor, yavas, sakin
iletişim
ve saygın bir sekilde iletisim kuruyoruz. O da bize kendi
kurabilmesi,
düşüncelerini ifade ederken gayet saki n . Duygularını
net ifade edebilir vaziyette iletisim icindeyiz. Bizim so­ kendini ifade
runumuz eltimin aynı yasta ki oğlu ile . . . etmekten
de keyif
Onlar anne baba olarak biraz yoğunlar ve cocuklarını
almastdtr
erken yasta krese bıraktılar. Birkaç bakıcı değiştirdiler.
Yoğ unluklarından dolayı çocu klarıyla yeterince ilgile­
nemediler.
Cocuk su anda çok hırçın, agresif, söz dinlemez bir
halde. Oğlum konusurken onu sürekli ' He hee, he hee'
diye asağılıyor. Söyle bir bes d a ki ka kimseyle iletisim
kuramıyor.
B unu dile getirmiyor belki a m a eltim kendi ço cu­
ğunun duru munu bizim kiyle kıyas edip geriliyor. Bazen
oğluna karsı tepkisellesiyor. Oğ lumun karsı karsıya kal­
dığı bu durumdan ben de etkileniyoru m. Acaba araya
mesafe koysak oğlum bu durumdan olu msuz etkilenir
mi?" diye sormustu.
Duyarlılık ve etkenlik insasında zarara uğratılmamış Cezasız
bir cocuktan beklenen sey, duyarl ı lığını kaybetmeden Eğitim
207
sa ğlıklı iletisim kurabilmesi, kendini ifade etmekten de
keyif almasıdır. Bu keyif hali onun yü kselen iradesini ge­
liştirecek bir motivasyondur.
Konuşmayı basardıkça, ke ndini ifade edebildikçe ve
karsı taraftaki yetiskinin, kendisinin ifade ettiklerine saygı
duyduğunu gördükçe kişiliği gelişecektir.
Cocuğun iletisim yete neğinin iyi olması, bu döneme
kad a r sağlı klı bir benlik ya pısı nın inşa edildiğine dair
önemli bir işarettir, a nc a k m utlak bir gösterge değildir.
Zira d u ya rlılığı bastırı l mış, hisleri aşağı çekil miş, baskın
anne baba karsısında çocuksu hevesleri zarara uğra­
tılmış çocu kların da iletisim yeteneği yüksektir.
Kişilik gelisiminde önemli olan faktör, bu kaza nımların
Adem
Güneş çocuğun duyarlılığı zarara uğratılmadan elde edilme­
sidir. Bir baska deyişle ç o c u k, yaşına uyg u n çocuksu
208
davranısları yitirmeden e mpatik iletisim yeteneğini ka­
zanmıs olmalıdır.
6 yasındaki oğullarının agresif davranısları nedeniyle
pedagojik danışma nlık isteyen bir a n ne anlatıyor:
"Aslında m asa l l a h , hiç bir seyinden sikôyetci deği­
liz. Çok akıllı, kendini çok güzel ifade eden bir cocuk.
Ancak cok sinirli. Anaokulunda catısmadığı a rkadası
ka lmadı. Elinden biri kalemini a lsa birden bire yu mruk
atıyor, itiyor. Babası, ' Esyasına değer versin, bunda bir
sorun yok' dese de an nelik hassasiyeti iste . Bu catısmacı
yanını doğru bulmuyoru m . Sadece a rkadasiarına karsı
değil, sabah okul icin kaldırırken bana karsı da tepkili.
Bir türlü uya n a m ıyor. Okulu da sevem edi g itti zate n .
Belki d e ondandır."
Bu cocuk aslında iyi bir okulda, sevecen bir öğret­
menle keyifli bir eğitim alıyordu. Okulu sevmeme ihtimali
çok da kuvvetli değildi. Ancak arkadasları ile uyumu
yoktu.
Anne ba bayı cıkardıktan sonra, çocuğu içeri davet
ettim . S a n ki büyümüs de kücülmüs gi biydi. Yüzü nde
çocuksu hevesler yoktu . Görünen oydu ki ne benimle
tanısmak, ne içine girdiği bu yeni orta mda olmak istiyor­
d u. Kollarını kapatmış bir vaziyette siniriice duruyordu.
Adımı söyledim, karsılık vermedi. Adını sord u m , sert­
ce cevap verdi. Yeni tanıstığı birine böyle davra nması
normal değildi. Kendisiyle yakı niaşabiimek icin oyun
materyallerini yere döktü m. Birlikte oynamayı teklif ettim.
icindeki çocuksu ses " Hadi oyna " diyordu ancak tanı­
madığı bir adam olarak bana bakıp icindeki çocuğu
Cezasız
" Hayır, istemiyorum" diyerek reddediyordu.
Eğitim
209
6 yaş öncesi Dolaptaki resim l i kita plard a n birini alıp gösterdim.
çocuklarda " Bu kitabı biliyor musu n ? " diye sordum. " Hayır" dedi.
dtş dünyaya " Ben resim yapa biliyorum, biliyor musu n ? " diye yeni
karşt bir ha mleyle yakınlosmak istedim. " Bana ne" dedi.
güvensizlik
Yine de masaya kôğıdı koyup resim çizmeye basla­
oluşturmak,
d ı m . Sanırım içindeki çocuk uya ndı, kalemin çıkardığı
duyarltltğt sese ve ren kli boyo lara yenik düstü ve " Ben de yapa­
zarara cağım" diyerek yan ı ma oturdu .
uğrattr
Kôğıt istedi, verdim. Kalem istedi, verdim . $imdi ço­
cuk olmustu . . .
Resim yaparken konusmaya basladık. " Ben evi böyle
ya pıyoru m " dedim.
O da " Öyle ya parsa nız bacasını yapamazsınız. Ba­
casını da yapmak icin böyle ya pmak daha doğru olur"
dedi.
Sasırdım; 6 yasındaki bir çocuğun kuracağı cümle­
lerden çok daha güzel cü mleler kuruyordu.
Ben, ya ptığı m resim üzerinde ağaçları boyamaya
basladığımda çocuk, " A ma a ğ açların rengi öyle ol­
m az. Bazı ya praklar açık yesil, bazıları koyu yesil olur. Siz
hepsini aynı tona boyuyorsunuz. Bakın söyle yapılır" dedi
ve kendi kôğıdının üzerindeki ağacın yapra klarını açık
yesil, koyu yesil seklinde sıkılmadan boyamaya basladı.
Cocuğun iletisim kabiliyetinin geliskinliği, içinde bu­
lunduğu yas dönemine ait iradesinin ürü nüydü . Ancak
aynı yas dönemine ait çocuksu duyarlılık kaybolmustu.
Durumu daha iyi a n layabilmek için anne babanın
Adem yardımına ihtiyacım vardı. Anne babasına, çocukları­
Güneş n ı n yasından daha olgun davrandığını söylediğimde
----- ı ıo ba bası keyif aldı.
"Ama bu, gelisimin gereği bir olgunluk değil . Sanki
bir güvensizlik hali seziyoru m" deyince a nnesi sordu :
Nasıl yani ? "
" Bilemiyorum . . . B u yastaki bir c o c u k yasa m a karsı
coskuludur. Kendisiyle uyumlu olan bir kisiyle konusma
hevesiyle doludur. Anlatacak çok seyi vardır. Acaba
yorgun ola bilir mi?" diye sordum .
Annesi, " Yoo, hayır" diye karsılık verdi.
" Buraya gelirken tatsız bir olay m ı yasad ı ? "
"Yoo, ç o k d a keyifli geldi. Dısarıda gayet mutluydu.
Bekleme salonu nda da mutluyd u " d eyince aslında
tablo aydınlan maya baslamıstı .
Cezasız
Eğitim
211
Aile içinde Muhtemelen cocuk, yabancılara karsı bir güvensizlik
yaşanan yaşıyordu. Direkt sordum, " Cocuğun uz acaba d ıs dün­
sorunlara yaya karsı bir g üvensizlik tasıyor ola bilir mi?"
çocuğu Anne, babaya dönüp anlamlı bir sekilde baktı, sonra
basttrarak sordu: " Nasıl yani? Biraz açabilir misiniz? "
değil, eş/er
"Yani dıs dü nyadaki insa nlara karsı bir güvensizliği
arasmdaki olabilir mi? Evde dışarıdaki insanları n güvenilmez oldu­
sorunlan ğu hakkında bir seyler söylenmiş ola bilir mi?" deyince,
çözerek çare kadın " Evet hoc am " dedi.
bu/unma/1dtr
" Esimin dıs d ü n yaya karsı ciddi bir güvensizliği var.
Kendisi polis olduğu için hep kötü olaylarla karsılasıyor.
Dıs dünyada çocu kları n kaçırıldığı, organların kesildi­
ği. taeizierin yasondığı gerçeğiyle sürekli yüz yüze . Bu
yüzden d a ha küç ü k yasta n itibaren, ba bası oğlu muza
dışarıda kimseye güvenmemesini, kimseyle konusma­
masını ısrarla tembih edip d urdu . Galiba biraz benim
de hata m var. Esimle zaman za man çatısıyoruz. Oğlum
da bu durumu bazen babaan nesine tasıyor. Ailedeki
h uzursuzlu ğ u m uz d a h a d a a rtıyor. Ben de o n a ' a ile
içerisindeki hiç bir seyi dışarıda ki insa nlarla konusma­
ması n ı ' söyledim hep. Bunlar sebep o lmus olabilir mi? "
diye sordu.
6 yas öncesi çocuklarda d ıs dünyaya karsı güvensizlik
oluşturmak, duyarlılığı zarara uğratır. Cocuk, duyarlılığı­
nın bir gereği olarak çevrede gördüğ ü insanlarla ileti­
sim kurmak, o insanların dünyalarını a nlamak, tanımak,
tanısmak, yasıtlarıyla aynı orta mlarda bulunmak ister.
Cocuğun bu duyarlılığı çevreye karsı güvensizlik, bas­
ka ları na karsı savunmacılık öğretileriyle bastırılırsa belki
Adem
yine iradesinin ve zih nin in ürünü olan iletisim yeteneğini
Güneş
212
görürüz. Fakat bastırıl m ıs d uyguların sonucu olan ço­
cuksu davra nıslar kaybolur.
Ç oc u k, normalde evde yasadığı olayları a n nean­
nesine, babaa nnesine a nlatmak icin can atar. Bu bir
bakıma çocuğun ihtiyacıd ır. Evde yasanan ve anlam
veremediği olayları anla miandırmak için çevresindeki
güvendiği yetiskinlerden yardı m talep eder. Onlardan
" Merak etme, her sey yolunda" sözü nü duymayı arzu
eder.
Çocuğun bu gelisimsel ihtiyacını " Evde olanları a n­
neannene anlatma, babaannene anlatma " diye baskı­
lamak cocuğun duyarlılığını zarara uğratmakta n baska
bir sey değildir.
Aile içinde yasanan soru n l a ra çocuğu b a stırma k
değil, esler arasındaki sorunları çözerek care bulunma­
lıd ır. Çocuğa aileler arası ndaki problemlerde m isyon
yüklemek onu suistimal etmektir.
Zara ra uğratıl mamıs duyarlılık ve desteklenmis ira­
denin 4-6 yas döneminde benlik ska l asın d a ki yeri su
sekildedir:

Cezasız
Eğitim
213
BEN ANALiZi

DUYARLI

4,4

EDi -+--+----'� ETKEN

DUYARSIZ

ŞEKİL-6

ŞEKİL-6
4-6 yaş döneminde çocuğun yorumlayıcı aklı devrey� girer. Çocuk çevrede olan biteni an­
lamlandırmaya ve yorumlamaya çalışır. Çocuğun aklının devreye girmesi iradesini bir adım
daha yukarı çıkarır. Böylece duyarlılığı ve iradesi neredeyse başa baş hale gelir. Duyarlılık: 4,
Etkenlik: 4.
Özetle söyleyecek olursak, çocuk doğduğunda yük­ Çocukluk
sek bir d uyarlılığa ve zayıf bir iradeye sahiptir. Çocuğun döneminde
yüksek d uyarlılığı, iradesinin gelişmesinde itici rol oynar. oluşan
0-6 yas döneminde duyarlılığın geliştirdiği irade 3 asa­ duyarli
moda incelenir. benlik yap1s1,
0-2 yas döneminde mera k d uygusu çocuğun ira­ yetişkinlik
desini g eliştirir. Meraklı d a vran ıslar sırasında yasadığı döneminde
kaygılar ve korkular sığınma ihtiyacına yol acar. Ço­ kişinin
cuk, sığınma ihtiyacını giderdikçe yeni meraklara doğru kendiyle,
adım atar. Sığınma davranışı aynı zamanda çocuğa çevresiyle
ruhsal bir yetenek kazan dırır. Korku ve kaygı sırasında ve evrenle
sığınılaca k bir yer bulan çocuklar, yetişkin lik yıllarında
bar1ş1k
esierine ve çocuklarına sığına bilirler. Korku ve kaygının
olmasm1
utanılacak bir durum olmadığına dair bilinealtı öğreti­
sağlar
leri gelişir. Sığınma ihtiyacını gidererneyen çocuklar ise
kendini gizlemeleri, korku ve kaygı d uygusundan utan­
maları gerektiği inancını geliştirirler. Böylesi kişiler aynı
za manda esierine ve çocuklarına sığınmayı, böylelikle
duyarlılı klarını sürdürmeyi bir zayıflık olara k görürler.
2-4 yas döneminde cocuklar duyarlılıklarını aynı sekil­
de devam ettirir. Bu duyarlılık onlarda kendi isini kendi
yapma hevesini oluşturur. Çocuk, kendi isini kendi yap­
tıkça yapa bildiğini görmekten kayna klanan iradesini
geliştirir. Bu dönemde kendi yapacağı isiere engel olan
vetiskine karsı savunmacıdır.
4-6 yas döneminde ise çocuğun yorumlayıcı aklı dev­
reye girer. Çevrede olan biteni anlamia ndırmaya ve
yorumla maya çalısır. Çocuğun aklının devreye girmesi
iradesini bir adım daha yu karı çıkarır. Böylece çocuğun
duyarlılığı ve iradesi neredeyse basa bas hale gelir. Artık Cezasız
duygularını bastırmaya gerek kalmadan aklıyla yönete­ Eğitim
bilecek düzeydedir. Çocuğun aklının ürünü olan iletişim ,
215
ya nındaki yetiskin lerle " uyu m " içinde gerçeklestikç e,
iradesi daha da desteklenecek, kendi saygınlığını hisset­
tikçe duyarlı yanını bastırmadan iradesiyle duyarlılığını
yönetebilecek bir güce kavuşacaktır.
Yukarıdaki anlattıkları mız çocuğun iradesinin yetişkin
tarafından kırılma ması ve duygularının zarara uğratıl­
m a m asının kazanımla rı dır. Çocuktan istenilen davra­
nıslar baskı, zorlama, ceza ve tehdit içerdiği nispette
ya çocuğun irade gelisimini (etken liğini) zarara uğratır,
ya da duyarlılığı . . .
Ç ocukluk döneminde olusa n d uyarlı benlik yapısı,
yetişkinlik döneminde kisinin kendiyle, çevresiyle ve ev­
renle barısık olmasını sağlar.
Adem
Güneş
216
Duya rlılığını koruya n kisi es ve/ya ebeveyn olduğu
iliskilerde de ya pıcı rol üstlenir. Etken durusu nedeniyle
de bunu gerçekleştirmekte zorluk yasamaz.
Zaman za man yasadığı olu msuzluklar karsısında olu­
san duygusal dalgala nmaları iradesinin g ücüyle den­
geye koyabilir. Öfkeli anları nı, duygularını bastırmadan,
genis benliğiyle yönetebilir.
Kaygı larını, korkularını, hüzünlerini, sevinçlerini duyarlı
benlik yapısı sayesinde doyasıya ve engelsizce yasaya­
bilir. Duyarlılığı esiyle bağlanmasını, çocuklarıyla aidiyet
duygusu yasamasını kolaylaştırır.
Sadece insa nlarla değil, doğadaki caniıiario da ke­
yifli bir bağ kurabilecek yetenektedir. Çiçekleri sever,
d oğayla iç içe olmakta n haz alır. H ayva nları sever. Bir
hayvanın zarara uğratılması karsısında iç sızısı d uyar.
Duyarlılığı, insa nlarla bağlanma düzeyini keyifli hale
getirir. Ne asırı ve yük olu cu sekilde bağlan ır, ne de kaygı
ve korku içerisinde bağlanmaktan kaçınır.
Bağ kurucu ya n ı inancia bağını da olumlu yönde
destekler. inandığı değerler vardır, aynı za manda bas­
kalarının inandığı değerlere de saygı duyar.
Gözlerini kapayıp derin bir nefes a ldığı nda kendini
evrenin bir parçası, bütün evreni de kendi içine ala­
bilecek kadar derin hisseder. Genişlemis benliğinde
birbirine zıt duyguları barı ndırabilecek kadar güçlüdür.
Kendiyle bas basa kaldığında sıkılmaz, dara l maz . . .
Baskaları ile birlikte olduğunda sahte davra nmaz, sahte
ben kullanmaz, kendi gibi olmanın keyfini yasar.
Cezasız
Duyarlı ve etken bir birey, iç karmasasını çözmek için Eğitim
oyalanma davranıslarına girismez.
217
Öfke ve gerginlik a nında insana ve esyaya saldırmak
yerine, yasadığı duyguya odaklanır ve duygularını yö­
n etmeye çalışır.
Duyarlılığı, ona yasa ma sevinci verir. Kus sesi, rüzgôr
sesi, yağmur sesi içini kıpır kı pır eder, coskusu na katkı
sağlar.
Ne kara msar ne de gerçekleri göremeyecek kadar
iyimserdir. Duyarlı beni, gerçekleri görebilecek ve kendi
gerç eğiyle barısık yasayacak kadar etke nliğinden güç
a lır.
Kendini beğenir, kendiyle barısık yasar, ancak bas­
kalarını beğenmeyecek bir kibrin içine düsmez.
Bireyse l yasaya bilec ek kadar özgürd ür. Birlikte ya­
şaya bilecek kad a r b a ğ kuru c u yanları vardır. Zorda
kaldığında yardım istem e kte n rahatsız olmaz.
Duyarlılığını besleyen en güçlü iki duygusunu yasa­
ma ktan keyif alır; uta n ma ve mahcubiyet . . .
Utanma duygusu, o n a toplumsal iliskilerde v e sorum­
lulu klarda belirli bir sınır çizer. Ancak bu sınır ne onun öz­
gürlüğünü engelleyecek kadar dar, ne de baskalarının
özgü rlük alanına girecek kadar g e nistir.
M a hcu biyet d uygusu tasır. N e kendini göklere çı­
karacak bir kibir n e d e kendini ezecek bir mahcubiyet
içindedir. Ne ise o olmanın keyfini yasar. Mahcu biyet
duygusu, duygusal bir sensör gibi baskalarının m a hcu­
biyet hissini fark etmeyi sağlar. Bir baskasının kendisinin
karsısında mahcup olma ması için sosyal iliskilerde doğal
ve d engeleyici rol üstlenir. Kendisini mahcup edecek
Adem biri n e karsı da iradesini uyandırır, güçlü d urusuyla zarara
Güneş uğra madan o ilişkiyi sürdürür.
----

218
Duygularını yönetmekte zorluk çektiğinde, iradesi her
an yanında olan bir zırh gibi koruyuculuk rolü üstlenir.
Güçlü olmak için duygularını bastırmaya gerek duymaz.
iradesinin gücünü en derinlerde hisseder. Mücadele
gücünü duyarsızlık ve acımasızlığından değil, ira desin­
den alır.
Gözlerini kapadığı zaman, içindeki d uyarlılıkla bütün
yeryüzüne vetebilecek g ü c ü n ü n o l d u ğ u n u hisseder.
Gözlerini açtığında ise bir çocuk gibi tüm duygularını
içinde var olduğu evrenle birlikte doyasıya yasar.
Çocuğun duyarlılığının veya etkenliğinin o veya bu
sekilde zarara uğratılması, kisilik yapısı n ı n asağıdaki şe­
killerde bozulmasına yol açar; etken-duyarsız, edilgen­
d uyarlı ve edilgen-duyarsız.

Cezasız
Eğitim
219
2. ETKEN-DUYARSIZ

BENLIK
Duyarsızlık, duygusa l ihtiyaçları karsıla n maya n veya
kisiliği incitilip zarara uğratıl an cocukların d uygu larını
bastırmasıyla olusan hissizlik ha lidir.
Bir baska deyisle, cocuğun kendini mizacı üzerine
var edememesi nedeniyle duygularını kapatması, ihti­
yaclarını duymazlıktan gelmesidir. Cocuğun, çocuksu
coskusunun adım adım sönmesi, içindeki coskuyla ken­
dini gerceklestirememesidir.
Bu durum bazen ebeveynlerin cocu klarını eğitirken
kullandıkları yöntemlerden kaynaklandığı gibi, bazen de
ebeveynin kendi benliğinin sorunlu yanlarının çocuğa
yansımasının karsılığıdır.
Çocuğa henüz küçük yasta hayata dair asırı sorum­
luluklar yüklemek . . . Ma nevi, ahlaki ve kültürel kuralları bir
baskı aracı olarak kullanmak . . . Yasından büyük beklen­
tiler ve sorumluluklar yüklemek, kullanılan yanlls eğitim
metotlarından bazılarıdır. Cezasız
Eğitim
221
Duyarsız/ık, 1 4 yasındaki oğlunun agresif davranısları nedeniyle
duygusal danışmanlık a lmaya gelen, 50 yaslarındaki bir hanı me­
ihtiyaçları fendi ile görüsüyord u m . H e n üz çocuğu görmemistim
karşılan­ ancak an nesi çocukla ilgili sikôyetlerini dile getiriyord u.
mayan Görüşmemiz sırasında kad ının hiç tebessüm etmeyen,
tekdüze bir duygu durumu içinde konuştuğu dikkatim­
veya kişiliği
den kaç m a m ıstı . An latacakları bittikten sonra sordu m:
incitilip
zarara " N eden böyle biraz gergin ve a sık suratlı duruyor­
uğratılan sunuz?"
çocukların Sasırdı. " Bilmem" dedi. " Belki de gü lmeye çok al ışkın
duygularmı değilimdir, ondan" diye devam etti .
bastırmasıyla
" Hep mi böylesiniz ? " diye sordu m.
oluşan
" Hep böyle olmasam da gül meyi çok sevmem" diye
hissizlik
cevap verdi.
halidir '

Nedenini konuşmaya basladığımızda kendi çocuk-


luk yıllarında a nne b a basının eğitim tutumu üzerinde
yoğunlosmaya başladık. Babası, a sırı kültürel, baskıcı
bir baba, anne ise oldukça kaygılı biriymis. Evin içinde
sıklıkla a h l a k ve ahlaksızlık, saygı ve saygısızlık, iffet ve
iffetsizlik üzerine konusmalar ya pılıp çevredeki insan ların
bu sa blon lara göre değerlendirildiğini söyledi.
Kadının dişlerini gösterecek sekilde gülmesinin a h­
laksızca bir davranıs olduğu henüz daha küçük yasta n
itibaren bu hanımefendinin iliklerine islenmisti. Çocukluk
öyküsündeki su olay oldukça trajikti:
"Orta birinci sınıfa gidiyordu m. Kız arkadasiarım bize
gelmişti. Odada sohbet edip gülüsüyorduk. Kızların asırı
gülmesi beni bir yandan d a geriyord u . Dışarıda a nne
Adem babam ın bu g ü l m e seslerini d uydu kları za m a n n eler
Güneş konusacoklarını ve nasıl gerileceklerini hayal edebiliyor-
----

222
dum. Babam ' Bu cıvık kızları
da nereden buldu bizimki '
d i y o r d iye g eçiriyord u m
icimden. Sanki birden kapı
acılacak ve laf isitecektim .
Arkadaslarımın coskusu na
o rt a k ol m a k yerine a n n e
babamın duygularını içim­
d e hissediyord u m , ne dü ­
s ü n d ü kl eri n i a l g ı la m a ya
c a lısıyord u m . Böyle geçti
asağı yu karı cocukluğum . . .
O yılları hatırladığımda ak­
lımda kalan tek sey 'gü m g ü m ' diye ata n ve bastırmak
zorunda kaldığım kalbimdi.
Arncamlar da annem babam gibi düsünen insan­
lard ı . Sadece küçük teyzem cıvıl cıvıl bir kadındı. Onu
da babam beğenmezdi. Onunla konusma m, bir yere
gitmem, babamı gererdi."
Bu h a n ı m efendi, a n n e b a ba s ı n ı n asırı gelenekç i
öğelerle duygusal özgürlüğünü kısıtlamasının yetiskinlik
yıllarına yansıyan duyarsızlığını yasıyord u . Kendi deyi­
miyle içinde çocuksu bir yan vardı. Ancak onu ortaya
cıkarma k yanlls gibi geliyord u . Çocuksu coskunluğunu
yasayamadığı, tebessü m yerine sürekli ası k suratlı yasa­
dığı icin yüz kasları gergindi, esnek yapısını kaybetmisti.
Sirndi ne kadar istese de a nlık tebessümler edebilirdi
belki, ancak kas hafızası kısa sürede yüzü n ü yeniden
mutsuz, gergin, kaygılı bir hale sokuyordu.
Hanımefendinin bu yapısı oğlun un çocuksu hislerine Cezasız
eslik edememesine yol açıyordu. An nesiyle senkronize Eğitim
olamayan oğlu ise gideremediği ihtiyacları n hırçın lığını
223
BEN ANALiZi

DUYARLI

EDİLGEN��--+-���+--+- 1--+-+-.....,. ETKEN

4,4

DUYARSIZ

ŞEKİL- 7

ŞEKİL-7
Etken-Duyarsız Benlik sahibi kişiler güçlü bir görünüm içindedirler. Güçlerini ya hırs ve başarı
tutkusundan ya da öfke ve nefretlerinden alırlar. Kendilerini duyarlı zannetmelerine rağmen
empati ve eşduyum yetenekleri oldukça zayıftır. Lider görünümlerinin altında, derin bir du­
yarsızlık barındırdıkları için onlarla duygusal yakınlık kurmak oldukça güçtür.
yaşıyordu. Bu kadın, kendi anne ba basının ya nlıs eği­ Duyarstzliğm
timinin karşılığını hem kendi yaşa m ı nda hem de kendi en önemli
çocuğunun yaşamında buluyord u . belirtisi

Sadece kullanılan eğitim metodunun yanlıslığı değil, mimiksizliktir

aynı zamanda a n ne babanın duyarsıziiğı da çocuğun


duyarsızlasmasında rol oynar.
Duyarsıziiğı nedeniyle çocuğu n u n ihtiyaçlarını sezin­
leyemeyen, kendini is, güç ve oya lan malara ka ptırmıs
bir anne ba banın çocuğunun duyarlılığını koruya bilmesi
beklenemez. Böylesi çocuklar a n ne babalarından gi­
deremedikleri duygusal ihtiyaçlarını yok sayıp bastırma k
zorunda kalırlar.

1. M i M i KSiZLi K
Duyarsızlığın en önemli belirtisi m i miksizliktir.
Ç o c u k, olu msuz olaylar kars ı s ı n da m imiklerini kul­
lanamad ığı için duygularını özgü rce yasa ma k yerine
kısıtlayorak dısa vurur. Öyle olu nca yüz kaslarında bir
gerginlik, savunucu bir a g resiflik göze bata r. Gergin
yüz kasları, sevindiğinde ve üzüldüğünde duygularına
eslik edemez. Gül m esi doğal değildir, yüzüne yakısmaz.
Ç ünkü doğal tebessü mlerde d uyg u , önce y a n a k
mimiğini harekete geçirip du dağı hafifçe yu karı çeker.
Ancak duyarsız kisiler gülmelerini d uygularının esliğinde
yasamadıkları, durumu idare eden ve ortama uyg u n
akılcıl tebessü mlerle gülü msedikleri için önce d udakları
hareket eder.
Yüzlerindeki diğer mimikler d u d a k h areketine eslik Cezasız
edemez. Kisi ancak içten gelen ve bütün yüz kasları­ Eğitim
na tesir eden d uygulma sahipse senkronize olmus yüz 225
kaslarıyla tebessüm edebilir. Aksi ta kdirde yüz kaslarını
birbiriyle uyu mlu olmaya n ve yüzüne ya kışmayan bir
sekilde kulla nır.

l l . TiZ SES
Duyarsızlığın en belirgin ikinci dışavuru m u mekanik
ses tonudur.
Cocukluk yıllarında geliştirilen kaygılar ve savunma
ihtiyacı, kisinin ses tonunu inceltir. Duyguları na eslik eden
bir ton yerine, duygularını bastıra n, gizleyen, ince, ge­
nellikle tiz, baskın bir ton kullanırlar.
B u , ken di m izac ı n ı n ses tonu n u n kaybolup baska
Adem
bir kişilik yapısı n ı n ses tonu n u kullan ma ktan baska bir
Güneş
226
şey değildir. Çü nkü o kisi kendi mizacını değil baska bir Çocukluk
mizacı yaşamaktadır. ytllarmda
Duyarlılıkları nı çocu kluklarında adım adım kaybetmiş geliştirilen
kişilerin, tera pi sürecinde yeniden duyarlılık kaza nsalar kaygtlar ve
bile mi miklerini ve ses tonları nı doğal yapısına kavuştu­ savunma
ra mad ıkları bir gerçektir. ihtiyact
Bundan dolayı , her ne kadar kişi yeniden eski doğal kişinin ses
duyarlılığına erisse de bir alıskanlık halini alan yüz kaslarını tonunu
yumusatmak, duygularına eşlik eden mi mikleri kulland ır­ inceltir
mak üzere yüz kası aktifleştirme egzersizleri ya pılmalıdır.
Ayrıca , kişinin kaybettiği gerçek ses tonunu yeniden
bulabilmek için bir arayışın içine girilmelidir. Bu genellikle
kişiyle gerçek em pati kurabilecek bir yakın veya tera­
pistle gerçekleşebilir. Terapist, duyduğu sesin meka nik
bir ses o l d u ğ u n u fark edip d a h a içsel ve duyg u la rın
eşlik ettiği ses tonunun çıkarılmasına kadar denemeler
halinde egzersiz yaptırmalıdır.
Kişinin mekanik ses kulla n ı p kullanmadığı, sesi kay­
dedilip kendisine dinletilerek a nlaşıla bilir. Kendi sesini
oldukça ince ve rahatsız edici bulması kişinin kullandığı
sesin doğal olmadığıyla ilgili bilgi verir. (insanın kendi
sesini kayıt cihazından dinlemesi norma lde de kulağına
yabancı gelir, çünkü kişi kendi sesini duyarken aynı anda
iç duyus, kemik ve yu muşak doku aracılığ ıyla kulağa
iletilen ses dalgalarını da duyar. Sesini direkt bir kayıt ci­
hazından dinlerken normalde duyduğundan biraz farklı
bulması norma ldir. Burada kastedilen şey, gerçekten
ra hatsız edici ve neredeyse kendi sesini tanımayacak
derecede mekanik bir sesin fark edilmesidir.)
Cezasız
Esinin yoğun ça basıyla kendi duyarsızlığını sonunda
Eğitim
fark etmiş olan bir beyefendi uzun gayretler sonucunda
227
Ses, kayg1 yeniden duyarlılığını kaza nmış, elde ettiği bu yeni hali
yaşayan "Yeniden doğmus gibi hissediyoru m" diyerek ta nımla­
bireyin mıştı.
en güçlü "Sa n ki kusları ilk defa görüyorum havada uçarken.
savunma Ağaçlara , insan lara , hiç görmemisim g ib i tebessüm
araci eden bir saskınlıkla ba kıyoru m . Ç ocuklarımı ve esimi
olduğu için duyuyor olmanın tuhaf lezzetini hissediyorum iç dünyam­
duyarsizilk da . Hayattan kopuk olduğumu ve her şeyi ne kadar da
geliştirmeye yüzeysel yaşadığımı yeniden duymaya başlad ığımda
başlayan fark ettim " demişti.
çocuklarm Bu beyefendi, yoğun gayretleriyle duyarlılığını yeni­
kaybettiği den kaza n mıs olsa da, ses tonu hôlô duyarsız bir meka­
ilk 'gerçek niklik barındırıyordu. Ses egzersizleri yaptığımız dönemde
kendilik' epeyce a cemilik çekti ve çocukluktan itibaren n eler
parças1d1r yaşadığını, o zavallı, küçük çocuğun kendini sesine
varoca k kadar nasıl da değiştirdiğini acı acı fark etti.
Görüsmelerin sonunda kendi doğal sesini bulduğunda
terapinin bir baska boyutun a geç mis gibi hıçkırıklarla
ağla maya basla mıs, sanki yıllar önce terk ettiği kendi
çocukluğu nu yeniden bulmusçasına karmasık duygular
yasadığını ifade etmisti.
Ses, kaygı yasaya n bireyin en güçlü savunma a racı
olduğu için duyarsızlık gelistirmeye baslayan çocukların
kaybettiği ilk " gerçek kendilik" parçasıdır.
Çocuğu ile bağlanmakta problem yasayan 25 yasın­
d a ki genç bir kadın yasadığı problemleri su cümlelerle
a n latmıstı :
"Sa n ki 2 yasın d a ki oğlumla aramda bir engel var.
Kendimi bir türlü ona veremiyorum. Ona çok yaklossam
Adem
içimde bir acı olusacakmıs gibi hissediyoru m. Sebebini
Güneş
bilmediğim sekilde engelliyoru m kendimi. Ben böyle
228
engel koyu nca yavrum ne ya psın, bana karsı hırçınla­
sıyor. Ona yakınlasamadığından dolayı tepkisel lesiyor. "
Bu anne, çocuk eğitiminde epeyce farkındalık sahi­
biydi. Ancak duygularını yönetmekte zorluk çekiyordu .
Kendini çocuğu na verernediğini fark etmiş, bunun ne­
denini bulmaya çalışıyordu .
Çocukluk yıllarını masaya yatırdığında, ilgisiz bir anne­
nin elinde büyüdüğünü, duygularında acı acı hissederek
fark etmeye basladı . Annesiyle doğru düzgün hiç oyu n
oynama mıstı örneğin . Sürekli mesgul bir a nnesi vardı.
Yedirilmek ve giyindirilmek dışında hemen hemen hiç
görülmemisti annesi tarafın dan . Kötü bir a nnesi yoktu
aslında . Kendisine sors a m , " Ö mrü n ü bizim için feda
etmiştir" diye tanımlardı. Annesi için çocuğun eğitimin­
de öncelik, çevresiyle iyi geçin mek, okul için derslerini
yapmak, üstü bası düzgün olup sağda solda kendisini
rezil etmemek ve karnını iyice doyurm aktı. Bunla rda n
biriyle ilgili sikôyet duymaya hiç ta hammül edemiyordu.
ilgisiılikle geçen çocukluk yılları anne ihtiyacını bastır­
masına, coşkuyla oynayıp bu duyguyu içinde yasaya­
mamasına yol açmıştı. Halbuki çocuğun ihtiyacı bunların
hiç biriydi. Gözyasları içerisinde su hatıralarını hatırladı:
Öğretmeni bir gün onu haksız yere cezalandırdığında
bunu a n nesine anlatmaya çalısmıs, annesi ne a nla tıldı­
ğını dahi tam a nlamadan " H ıı hıı, hıı hıı . . . Olsun bir sey
olmaz" demisti. Veya bir g ü n o çok sevdiği ka lemliğini
arkadası çöpe attığında, " Bu n u n için mi ağlıyorsu n ? "
diye g ü l m üstü . Henüz yeni genç kız olduğunda okulda
kendisine sarkıntılık eden öğretmeni karsısında yasadığı
korkuyu anlatmaya ihtiyaç bile duymuyordu . Yalnız ve Cezasız
kimsesiz geçen çocukluk yılları vardı bir tek hatıraları nda, Eğitim
229
bir de " Se n h ô lô dersini ya p m a d ı n m ı ? " diyen a n n e
baba sesleri . . .
Bütün hatıralarını tek tek yasayarak anlattıkta n sonra
öfkeyle döndü, bana baktı:
"Siz o lsayd ı n ız bütün b u n la ra rağ men içinizde yu­
musacık bir ka l p tasımaya d eva m edebilir miydiniz?
Duygularınızı bastırmaz mıydı nız? ihtiyaçlarınızı gidere­
meyeceğinizi an ladığınııda yalvarıp durur muydunuz?
'Anne parka gidelim mi, anne parka gidelim mi? ' diye.
Ben bir za m a ndan sonra a n neme hiç ' Parka gid elim
mi? ' dememeyi başladığımda annem babama demişti
ki, ' Bu kız beni hiç rahatsız etmedi bugün. Önceden olsa,
parka gidelim, parka gidelim, diye kafa mı sisirirdi. Bugün
odasında kendi kendine oyu nca klarıyla oynadı durdu . '
Baba mın beni an iayacağını düşünerek gözün ü n içi­
ne baktım ve ne diyecek diye bekledim. ' Aferin kızım '
diyerek kafa mı oksayıp, televizyona dönüp bakmasını
hôlô bugün gibi hatırları m . "
Bu kad ı n ı n çocukl u k yılları n d a bastırdığı du yg ular
çocuğu ile birlikte yeniden uyanmaya baslıyor, bu uyan­
maya karsı acı dolu kalbi savunucu bir direnç göste­
riyordu.
Çocuğu ile bağlanmakta zorluk yasayan bu genç
hanımefendinin problemi aslında odasında kendi bası­
na oyun oynamayı öğrendiği zaman baslamıstı . Annesi­
nin, " Artık beni hiç rahatsız etmiyor" diyen memnuniyet
ifade edici sözleri, çocuğun a n ne ihtiyacını bastırmayı
öğrendiği döneme denk geliyordu .

Adem Annesi kızı nı kendi basına içeride oynuyor za n nettiği


Güneş sırada ç ocuk içeride oyun aracılığıyla anne ihtiyacını
230
bastırmaya çalışıyordu. Bu çocuğu gelip görseniz, oda
içinde kendi kendine konuşurken, sakin sa kin oynarken Duygusal
bulursunuz. Ancak bazı çocuklar için oyu n, bir gelisim ihtiyaçtaflm
aracı değil " oyalanma davranısı"dır. karşilamak­
ta zorluk çe­
ken çocuklar,
l l l - OYALAN MA DAVRANlŞLARI oya/anma
Duygusal ihtiyaçlarını karsılamakta zorluk çeken ço­ davramşlafl­
cu klar, oyalanma davra nışiarına yönelirler. Buldukları na yönelirler
oyalanma davranısları ile gideremedikleri ihtiyaçlarını
bastırmayı öğrenirler.
Bir baska deyişle, kendilerine " na rkoz verircesine"
duygu dünyalarını hissizlestirmeye baslarlar. Ameliyata
girecek bir hastanın acılarını duymamak üzere narkoz
aldığında g erçek yasa m ı bula n ı kça terk edip hayal
ôlemine girmesi gibi, çocuk da oyalanma araçları va­
sıtasıyla gerçek yasarndaki ihtiyaçları nı duymayacağı
sekilde bir hayal ôleminin içine girer.
Böylesi bir çocuk, örneğin, anne babası evin içinde
yüksek sesle tartısırken önceki gibi acı duymaz, elindeki
arabayı cam kenarında "vıın, vııın" diye sürm eye de­
vam edebilir. Cıkardığı bu "vıın, vııın" sesi onu gerçek
yasamda n uzaklastırıp acı duymayacağı hayal ô lemine
götüren bir büyü sesi tesirindedir.
Ya da yetişkinlerin birbirlerini keyiflice ağ ıriodığı bir
misafir ortamında ihtiyaçları anne babası tarafından gö­
rülmeyen bir kız çocuğu n u n koltuk arkasında mınidana
mınidana sarkı söylerken yavas yavas bebeğinin saçını
tara ması, gerçek yasarndan uzaklaşıp hayal ôlemine
girmek üzere kendini hipnotize etmekten baska bir sey
değildir. Cezasız
Eğitim
231
Birçok a nne baba çocuğu­
nun oyu n sırasında kendisini his­
sizlestirmeye calıstığını, oyu nu
bi r oyalan ma aracı olarak kul­
landığın ı fark edemez. Çocuk­
l uk yıllarında oya lanma araç­
l a rıyla d uygularını b astırma yı
öğrenen kisiler, edindikleri b u
d e vra nısı yetişkinlik yılları n d a
s ü rd ü rm eye deva m e d erler.
Yasa n a n problemierin büyük­
lüğüne göre oyalan ma araçla-
rının büyüklüğü de değisir.
Kozmetik mağazasınd a n partüm çalarken yaka la­
nan ı 5 yasında bir kız çocuğunun a nne babası yardım
alabilmek için yanıma gelmisti. Anne, hem çok öfkeli
hem de hakim olamadığı duygularıyle bir o kadar ağ­
lamaklıydı.
" Ha n i desen ki para vermiyo ruz pul vermiyoruz, o
za man kendimi de suçlayayım . . . Ama parasını pulunu
h iç bir z a m a n e ksik etmedik. iste esim de bura d a , o
söylesin. Yakalandığında cebinde 50 lirası var. Çaldığı
seyin fiyatı ne kadar biliyor musunuz? ı O lira ! Evet, ı O
lira . Mağaza n ı n g üvenlik görevlileri aradığında neye
uğra d ı g ı mı sasırd ı m . S a n d a lyeye oturtmuslar. Ora d a
kızımı bir suçlu gibi görmek ç o k a ğırıma gitti. "
Babası döndü, " Ya b u kız yoldan çıktı, yoldan çıktı .
Ben sana erkek arkadasicrının birini bırakıp diğerine ge­
çerken bunun normal olmadığını söyleyip duruyordum.
Adem Sen ise ' Gene iste, a bartmaya gerek yok' diyordun."
Güneş Anne babayı uzun uzun dinledikten sonra gene kızı
232 odaya davet etti m . Hiç de öyle a nne babasının anlat-
tığı gibi görü n müyord u . Gayet kendinden emin, sanki
anlatılan suçu kendisi işlememis gibi, alaycı bir tebessüm
içerisindeydi.
Anlatılan olayın doğru olup olmadığını sorm a k zo­
runda kald ı m . Tek cümleyle "Abartıyorlar" diye cevap
verdi.
" Bir de sen anlatır mısın?" diye sorduğumda, "Anlata­
cak bir sey yok. Mağazaya girmistim . Bir küç ü k parfüm
alacaktım. Kokladım, hasu ma gitti. Alma k için çanta­
ma koydum. Sonra diğer kozmetiklere yöneldim. Baska
şeyler de alacaktım, ona b a ktım, buna baktım, biraz
oya land ım. Parfü mü ç a ntama koydu ğ u m u unuttu m,
tam çıkarken alarm çaldı. Ca nta m açıldığında orada
yetkililerle birlikte alma k için ayırdığım parfümü görd ü k,
ben de sasırd ı m . U n uttu ğ u m u söyledim a m a inandı ra­
madım."
Cezasız
Kendisine, "Aiısveris sepeti var mıydı ya n ı n d a ? " diye Eğitim
sord u m . 233
" Evet" dedi.
"Aslında partü m ü alışveriş sepetine koysaydın d a ha
iyi olmaz mıyd ı? Böylece zorda kalmazdın . "
" Doğru söylüyorsunuz, ama d a lgınlık iste" diye ce­
vap verdi.
Aslında bu cocuğun söylediği sey doğruydu. Partümü
ald ı ktan sonra ç a ntasına koyması ve raflara yönelip
oyalanma devra n ısına girmesi, bilinçaltının bu çocuğu
adım adım heyeca n lı c ıkısiara yelken açmaya doğru
iten bir iç dürtüsüydü .
Cocuk, kendisini tarif ederken zaten dikkatinin dağınık
olduğundan ba hsediyordu. Bu d a doğruyd u . Çalma
davra n ısları n ı oluştura n bilinea ltı yönlendirmesi, kişiyi
başlang ıçta bilinedışı bir ortamda hayal meyal ve fakat
heyecan dolu bir eylemi gerc e klestirmeye iter.
Cocuk, aslında partümü alıp sepete koyocağı sırada
baska isiere yönelip sepete koyma k yerine açık dura n
ca ntası nın içine koymuştu . Bu gercekten dikkat dağı­
nıklığı sonucunda olusan bir davranıstı, a nca k bilinçaltı
yönlendirmesi vardı.
Bireoğumuz a na htarımızı masaya koyarken dağınık
ru h haliyle bıra kır, sonra koyduğumuz yeri bula mayız. Ya
da dalgınlıkla koyd uğu muz yeri u nu tup kaybettiğimiz
eşya çoktur. Bu iki unutkanlık arasında ki tek fark, birinde
bilinealtı yönlendirmesi, diğerinde ise gercek bir dalgınlık
halinin bulun masıdır.
Cocuğun p a rtü m ü sepet yerine cantaya koyması
farklı bir biline halinde gereekiestiği icin heyecan dolu
Adem bir davra nıstır. Uyurgezer gibidir ya ni coc u k o a n d a .
Güneş
234
Ancak bu uyurgezerlik ono tuhaf bir heyecan d a ya­
satmaktadır.
Gene kızın daha son ra raflarda oyalan ması ise ya­
şadığı bu baskın duyguları yönetebilmesi icin yine bilin­
caltının zaman kazanma ç a basıd ır. ·

Cocuk, bütün ayrıntılarıyla birlikte yasadığı bu olayı


a nlatırken bir taraftan d a haftalar sürecek görüsmeler
içinde kendini ta nımoya basla m ıstı .
Sürekli erkek arkadas a rayışı, hatta erkek arkadası­
nın ya nındaki bir baska erkek çocuğu n a yönelisi. . . Her
iki çocukla d a arkadaslık kurup bu karmasık d u ru m u
yönetebilmek icin sürekli kendine kaygılar yasatm ası. . .
Kendine co k ya kıstıromadığı halde internette cinsel içe­
rikli sayfa larda gezinmesi . . . Tüm bunları anne babasına
sezdirm emek icin norm a l mis gibi d avran m ası aslın d a
d erin lerde d u y m a k istem ediği b i r hissi bastırma k için
trajik oyalan ma davranıslarından baska bir sey değildi.
Küçü k yasta abisinin tacizine uğra mıs olmanın utanç
verici hissini bastıra bilmek icin giriştiği oyalan ma davra­
nıslarıyla her türlü uc noktada heyecan arıyor . . . Bulduğu
her heyecanla icindeki yalnızlığını bastırmaya calısıyer
ve gercek benliğiyle bas basa ka l m aktan kacınıyord u .
Cocukluk yıllarında oyala n m a davra nısları nı öğre­
nen kisiler, yasadıkları duygusal zorlukların büyüklüğüne
göre daha güçlü heyecan veren ve böylelikle acıları­
n ı bastıra n bir ruhsal koru n ma aracı olara k oyala n m a
d evra nısına basvururlar.
Esinin sürekli telefonla aynamasından ra hatsız olan bir
kadın bas edemediği bu problem icin esiyle birlikte yar­ Cezasız
d ı m al maya gelmişti. Beyefendi karısının böylesi küçük Eğitim
235
Çocukluk bir konuyu uzm a n a tasımasından oldukca ra hatsızd ı .
y1llarmda Görüsmede gergince oturuyordu.
duygu/ar1m "Abartıyor esim" diye kendini savundu . "Bir kere tele­
kullanmayi fonla oynam ıyoru m. isterseniz bakın telefonu ma. iki tane
öğrenmemiş oyun vardır sadece. is yapıyorum. Mailleri me bakıyorum.
birçok Sosya l medyayı takip ediyorum . Ha berlere ba kıyoru m.
yetişkin, Duyan da zanneder ki elime telefo nu alıyoru m, cocuk
evliliğinde gibi oyun oyn uyoru m . Yok böyle bir sey" demisti .
sürekli bir Kendisine " Peki evd eyken is yapmasanız, aksam vakti
oyalan ma telefonu kenara koysanız olmaz m ı ? " diye sorduğum­
araCina da, " Ya olur, neden olmasın. Ama esim sürekli baskı
ihtiyaç duyar yapınca ga liba bende de inada mı dönüstü ne. Gurur
yapıyoru m sanki" demisti.
Aslında sonra ki görüsmelerimizde anladık ki bu ne
inat ne de gururdu. Sadece cocukluk yıllarında kendini
duyarsızlastırmak üzere öğrendiği oyalanma davra nıs­
larının devamıydı.
Çocu kken kavga eden anne babasını duymamak
için eline a ldığı küç ü k arabasının yerini bugün telefonu
almıstı. Telefonla uğrasmayı bıra ktığında duyg ularıyle
bas basa kalıyor, öfkesi artıyor, can sıkıntısıyle ne yapa­
cağını sasırıyord u . Bir oya lanma aracı ararken bu sefer
de televizyona kaptırıyordu kendini.
Esi bir sonraki g örüsmede, "Televizyona karsı ilgisiz
olan adam telefonu bıraktıktan sonra televizyona da­
dandı. O ha ber senin bu ha ber benim, o dizi senin bu
dizi benim ... Ku mandayla o kanaldan bu ka nala gezinip
duruyor" dedi.

Adem Aslında bu a d a m , cocukluk yıllarında kull a n mayı


Güneş öğrenmediği duygularını bastırmak icin o oyalan ma ara­
236
cından bu oyalan ma a racına giden bir cocuk gibiydi.
Çocukluk yılları nda d uygularını kullanm ayı ö ğ re n­ Başanil
memis birçok yetişkin, evliliğinde sürekli bir oya l a n m a birçok kişi
aracına ihtiyac duyar v e bunu fark etmez bile. Dısarıdan başany1,
bakıldığında keyifli, mutlu gibi görü nen birçok çifti n bir­ duygulan m
birleriyle bağ kuru p duygusal doyumsamalardan lezzet bastirmak
almak yerine . . . Esieriyle bas basa ka lıp karsılıki ı bir kahve
için bir
içmenin hazzı n ı duymak yerine . . . El ele tutusup s a kin-
araç olarak
ce sokaklarda gezinmek yerine . . . Evde kalıp hiçbir sey
kulland1ğml
yapmadan sadece birbirleriyle soh bet etmek yerine . . .
fark etmez
Sürekli bir arkadas orta mı araması, bugün n e yapalım
diye birbirlerine sorması, can sıkıntısıyle sağa sola telefon
edip birileriyle konusma ihtiyacı d uyması cocukluk yılla­
rında duygularını bastırma k icin kullandıkları oyalan ma
araciarının yetişkinlik yıllarında da d evam etmesinden
baska bir sey değildir.
Cocuğuna oldukca sefkatli ve saygın davra n a n bir
a n nenin 1 4 yasındaki oğluyla ilgili üzüntüsü şöyleydi:
" N erede ya nlls yaptı k bilemiyoru m . Oğlum hiç ders
calısmıyor. Komşumuzun aynı yastaki cocuğuna bakıye­
rum, gece gündüz ders yapıyor. Okulun en iyi öğrencisi .
Onun a nne ba basına bakıyoru m , çocuğa bizim kad a r
dikkatli de davranmıyorlar. Cocuğun ya nlls davra nısla­
rından dolayı evden çıkma ma cezası aldığını, bilgisayar
oyu n ları n ı yasa k ettiklerini, arka d a slarıyla bir a lısv eris
merkezine gitmesini bile engellediklerini biliyoru m . Ça­
lısan a nne baba ikisi de. isten eve geldiklerinde çocuk­
larıyla ilgilenmek yerine sürekli bir baskı yaptıklarını d a
görüyoru m . A n c a k onların coc u kl arı bizimkinden ço k
d a ha başarılı . Biz baskı yapmıyoruz d iye mi böyle ol uyor,
bilemiyorum " demisti.
Cezasız
Bu kadının bahsettiği diğer çocuğu ve ailesini de ta­ Eğitim
nıyord\:'m. Cocuk, oldukca derin duygusal yoksu nl u klar
237
Sağl1kll yasıyor, karsısın d a sert, g ü ç l ü d ura n anne b abasıyla
kişilik bağ kura mıyor, duygusal i htiyaçlarını karsılaya mıyordu.
yap1sma Bir oyalanma aracı olara k ders calısmayı bulmustu .
sahip olan Bu, a n n e babasını da memnun eden devra nısı sürekli
bireyler iş tekrarla d ıkca da basarılı bir öğrenci olmustu . Elde ettiği
hayatmda basan, onu eğitime sıkı sıkıya bağlamıs; ders calısmakta n
olduğu haz alır vaziyete gelmisti. Ancak bu cocuğun eğitimden
kadar aldığı haz, esasında duygusal ihtiyaçlarını bastırmak icin
.
duygusal kullan d ı ğ ı bir oyala nma d avra nısıyd ı .
ilişkilerinde Basarılı birçok kisi basarıyı, duygularını bastırmak icin
de bir araç o lara k kul l a n d ı ğ ı n ı fark etmez. Birço k basan
başanildir/ar öyküsü n ü n arkasında olu msuz geçen cocukluk yıllarının
var olması bundandır.
Sağl ı kl ı kisilik yapısına sahip olan bireyler is hayatı n­
da olduğu kadar duygusal iliskilerinde de basarılıdırlar.
Böylesi kisiler icin çalısma k bir oyalan ma devra nısı değil,
günlük yasamın sadece bir parçasıdır. Geri kalan par­
çası sağ l ı klı yürütülebilen insan iliskileridir.
Çocuklarda görülen duyarsızlasma, basla ngıcta iki
davra nıs biçimiyle dısa vurur:
ı. H ı rsianara k duyarsızlasma,
2 . Hissizleserek duyarsızlasma .

1 . H I RSLANARAK D UYARSIZLASMA
Çocuk, yetiskin tarafından kendisine yöneltilen davra­
nısları ka bullenmekte zorluk çeker, gururuna ters düserse
hırsian arak duyarsıziasma yolunu tercih edebilir. Asagı­
Adem la nmalar yasayan birçok cocuğun hırs edinip basarıya
_ __
G_ü_
ne

bel b a ğ l a ması, kendini ispata calısması, a sağ ılaya n
238
kişilerden nefret duyup intikam alma cabası, hırsianarak
duyarsıziasma örneği olarak karşımıza cıkar.
Birçok a n n e baba, farkın d a olmadan, cocuklarını
basarılı kıla bilmek i çi n onları h ırsland ırmayı b ir çözüm
yolu olarak görür. Arkadaşlarıyla kıyas edilen çocukla­
rın . . . " Bu gidisle sen bir sey basaramayac aksı n" denilen
cocu kların ... " Bir sey basarsan da sen a d a m ol mazsın"
denilen çocu kların . . . H ırsianarak basan kaza nsalar da
kaybettikleri sey duyarlılıklarıdır.
Böylesi cocu klar yasa d ıkları olumsuz duygularla bir
ya ndan gergin ve öfkelidirler, diğer ya ndan da hırslan­
dırıldıkları konuda basan elde etme ca bası içindedirler.
Bazı durumlarda ebeveynler cocuklarını hırsıandırma­ Cezasız
Eğitim
salar da okul, arkadas ve cocuğun hayata ba kıs tarzını
239
Hirsianarak etkileyen olaylar (takip edilen filmler, diziler, o ku n a n
kendini kitaplar, görseller, yanlıs motive araçları) çocuğu hırs­
duyarsizlaş­ landıra bilir . . . Anne babanın erken kaybı, ailenin yakınları
tiran kişilerin tarafı ndan zarara uğratılması çocuğun hırslanmasında
ortak rol oynaya bilir . . . Bunun yanı sıra , a n ne baba basarısız­
lığı, maddi imkôn ların yoksu nluğu, çocuğ un fark ettiği
özellikleri
adaletsizlikler hırsianarak duyarsızlosması na yol aça bilir.
hizlanmak
ve ellerini Hu kuk fakültesini birineilikle kazan m ıs olan bir üniver­
sürekli site öğrencisi vard ı . Arkadasları tarafından dışla n a n ,
meşgul sosyal iliskilerde yetersiz o l a n b u delikanlının ortaokul ve
etmek üzere lise yılları göz ka mastırıcı basarılario doluydu. Ortaokulda
okul birincisi. lisede bölge birincisi olara k üniversiteye
bir aray1şa
burslu girmisti. Kendisinden övgüyle söz ediliyordu. An­
girişrnektir
cak ü niversite h ayatı ona zor gel mişti. icine ka panıklığı
arkadasları arasında dalga konusu oluyordu. Otururken
sürekli bacağını salladığından dolayı "Titrek Rıza " lakabı
ta kılmıştı. Bir türlü engel olamadığı bu durum sıradan bir
davranıs değildi aslında . . .
Fakir bir ailenin çocuğu olara k başanya bel bağla­
dığı sırada matematik öğretmeninin kendisine söyledi­
ği. "Senden bir sey olmaz. Vaktini okullarda harcam a .
Bari a n n e babana yardımcı olmak icin git bir markette
kasiyerlik öğrenmeye çalış" sözü çok ağırına gitmis, gün­
lerce bu sözün i ntikamını almak icin dis, yumruk sıkmıs,
geceleri dakikalarca ağlamıstı .
Kendi kendine söz vermisti. matematik öğretmenini
bunu söylediğine pisman edecekti. Bu hırs, onu gece
g ü ndüz çalısarak hukuk fakü ltesini burslu kaza nmaya
kadar götürmüş ama duyarsızlastırdığı benliğiyle üniver-
Adem sitede sosyal iliskiler kura maz hale gelmişti.
Güneş H ırsia narak kendini duyarsızlaştıran kişilerin ortak özel-
-----

ı4o likleri hızlanmak ve ellerini sürekli meşgul etmek üzere bir


arayısa girismektir. "Titre k Bac ak Sendromu" denilen bu Sağitk/i
davra nıs bozukluğunun kökeninde tepkiselleşerek du­ benlik
yarsızlasmıs benlik yapısının izlerini görmek mümkündür. yapiSin m
S a ğ l ı klı benlik yapısı n ı n en belirg i n özelliği, bireyin en belirgin
biyolojik ritminin düzenli olması, saki n bir fizik yapısına özelliği,
sahip olmasıdır. bireyin
Birçok a nne, evlilik çağına gelmis kızları nın hamarat­ biyolojik
lığıyla övü nürken " Bizi m kızın masailahı var, hiç yerinde ritminin
duramaz. Bes dakikada her yanı siler süpürür" der. Hal­ düzenli
buki basarıda acelecilik, hırsla duyarsıziasan bir benliğin olmast,
dışa vura n davra nısıdır. Bu a nneler kızlarıyla övünürken sakin bir
aslında onlarla ilgili üzerinde durulması gereken bir du­ fizik yaptsma
ru mu ifade etmiş olurlar. sahip
Okul çağındaki birçok çocuğun h i pera ktif davra­ olmastdtr
nışları, ona yasatılan duygusal sorunlard a n kaynaklan­
maktadır. Asağılanmalar, küç ü k düsürülmeler, cezalan­
dırıl malar sırasında yasa nan huzursuzlu k halleri, çocuğu
hareketle oyalanmaya iter.
Bazı çocuklar hareketlenme aracı olarak hızlı müziğe
yoğunlasırlar. Ritmi hızlı, bas döndürü c ü , düşünme ara­
lığı barındırmaya n, "i-doser" türü m üzikler bulurlar. Bazı
çocuklar ise rap, metal, roc k dinlerken ritmi bir neural
gibi kullanarak duyarsızlasırlar.
Cocuk, durduk yere zıplayarak, s ü rekli koşara k, dil
çıkarıp iterek, karma karısık ve anlamsız hareketler ya­
parak aslında duygu larını bastırmayı dener. Birçok ço­
cuk hiperaktif davranışlarla d uyguları n ı bastıra bilmeyi
öğrendiğinden dolayı isierini aceleci, iliskilerini yüzeysel
olarak yürütür.
Cezasız
Eğitim
241
2. H iSS iZLEŞ E R E K D UYARSIZLAŞ MA
Bazı çocuklar ise yasadıkları olumsuz duyguları içlerine
kapanarak, sessizliğe bürünerek önlemeye çalısırlar. Böy­
lesi çocu klar sanki kendi benliklerine narkoz vururcasına
hislerinden kurtu l m ayı basarırlar. H islerini duymamayı,
içlerine dönük oya l a n m a larla gerceklestirirler.
Bu çocukların birçoğunu mırıldanırken , kendi kendine
konuşurken, " vııın n n " l ama sesi cıkarırken gözlemlemek
m ü mkündür.
Hissizleserek duyarsıziaşmayı basarmıs kisiler, bu halle­
rini sürdürebilmek için yetişkinlik yıllarında yeni oyalan ma
araçlarına ihtiyaç duyarlar. Böylesi kişilerin buld ukları
oyala n ma araçları genellikle romantiktir. Cinsellik, karsı
cinsle platonik ask yasa mak, yoğun duygu barındıran
müzikler dinlemek, hissizlesere k duyarsıziasma yolunu ter­
cih eden cocukların yetiskinlikte kullandıkları araçlardır.
H issizleserek duyarsızlasmıs çocukların birçoğu, mizaç
yapıları gereği duygusal çocuklardır. Yasadı kları olum­
suzlu klara tepki verecek derecede güçlü değildirler,
n azik ve duyarlıdırlar. Dısa dönük bir mücadele vermek
ve hırsian m ak yerine, ice dönük bir acı durdurma ça­
basına girerler. Buldukları yöntem, kendilerini duygusal
yönden uyusturara k hissizlesmeyi basarma ktır.
ister hırsianarak duyarsıziaşmayı isterse de hissizlesere k
d uyarsıziaşmayı basarmıs olsu n, böylesi kisiler derin bir
güvensizlik duygusu içindedirler. Olumsuz hatıraları onları
insan iliskilerine konusunda güvensizlestirmistir.
Her ne kadar kendilerini g ü venilir ve dürüst olara k
Adem ta n ı mlosalar da, çevrelerindeki insa nları sürekli güven
Güneş testinden geçirir ve buldukları güvensizlik içeren küçük
----

242
d avranısları kendi duyarsızlasma ları na motivasyon ola­ Hissiz/eşerek
rak kullanırlar. "Zaten kimseye güvenilmez ki . . . Babana duyarsiziaş­
bile güvenmeyeceksin ... " sözleri duyarsızları n sıkça kul­ mayi
landığı motivasyon araclarıdır. başarmiŞ
Güvensizligini duyarsızlığına besleyici d uygu olarak kişilerin
kull a n a n kişiler, hayata kara msar bakara k sürekli d u ­ bulduklari
yarsızlıklarını haklı gerekeelere d ayandırmak zoru nd a oya/anma
hissederler. Her olayın olumsuz ya nını görmek, problem araçlar�
cıkarmak icin farkında olmadan ortam hazırlama k, bu genellikle
kişilerin vazgecemediği davranıslardır. romantiktir
B u sayede d uyarsızl ı kl a rı n ı sürekli besledikleri gibi,
insanlara karşı edilgen olmanın da önüne gecemezler.
Aslında sürekli diğerlerini yönetmek ve kontrol altında
tutmak isterler. Düzen ve tertibe karşı asırı d uyarlıdırla r.
Kontrol etmekte zorluk cıkardığı icin d üzensizlikten ra­
h atsızlık duyarlar.
Etken-duyarsız kişiler esieriyle empati kurmaktc zorluk
çekerler.
D uygusal yakınlıklard a n s a kı nırlar. Yüzeysel iliskileri
tercih ederler.
Acıya karsı ya bancıdırlar. Aile ici yasanılan catısma­
larda sürekli kendilerini meşgul edebilecek bir oyalanma
a racı bula bilirler.
Esinin duyarsızlığında n rahatsız olan bir ha nımefendi
bu d urumu söyle iza h ediyord u :
" Esi m l e n e zaman tartıssak y a televizyonu acar, sanki
hiçbir sey yokmus gibi televizyon seyreder ya da gider
yatar."
Cezasız
Aslında bu h a nımefe ndinin esin d e n d uydu ğ u ra­ Eğitim
hatsızlık, esinin cocu kluk yıllarından beri kendini hissiz-
243
lestirme k için b u l d u ğ u oya l a n m a a raçlarının evliliğe
.
tasınmasından baska bir sey değildi. Çocukken anne
ba bası sürekli kavga eden ve bu kavgaları duymamak
için koltuğun üzerinde uyuyakalan çocuğun evliliğinde
problem yasadığı sırada gidip ya tm ası, hislerine narkoz
verir gibi kendini kapatması, çocukluktan beri öğrendiği
hissizleserek duyarsıziasma d avra nısıydı .

DUYARSIZLI KTA ÇÖZÜM Ö N E R iSi


Çocuğunun d uyarsızlastığını fark eden anne baba­
lar öncelikli olarak bu d uyarsızlığın yukarıda a nlatı lan
sebeplerden ha ngisine daya ndığını tespit etmelidir.

A. H ı rs

O veya bu sebeple hırs edinmis çocuğun geçici ola­


Ade m
rak elde edeceği basanlara bel bağlamak, hırsı kay-
Güneş
244
bolursa çocuğun performansının düşeceğini düşünmek
onu bile bile atese atmak d e mektir.
Hırs genellikle 6 yasından büyük çocukların tutuna­
bildiği bir duygudur. Eğer 6 yasından küçük bir çocuk
hırsland ırılmıs ise bunun düzeltilmesi oldukca kolay ve
pratiktir. Zira 6 yasında n küçü k cocuklar hırs d uygusunu
kendilerinden besleyem ezler. icsel bir kısır d ö n güyle
kendi başlarına hırsa tutun amazlar.
6 yas öncesi cocuğun hırsı nın kaynağı dıs motivas­
yonlardır, yetiskin tutumlarıdır. Eğer çocuğu hırsiand ıran
yetişkinler bu tutu m larından vazgeçecek olurlarsa, co­
cuk kısa sürede duyarsızlosmaya doğru giden benligini
duyarlı hale getirebilir.
K a l a b a l ı k bir ailede a mc a , d a yı , d e d e ile birlikte
büyüyen 5 yasındaki bir erkek çocuğunun kardesine
uyguladığı şiddetten dolayı anne ba bası danışmanlık
almaya gelmişti. Cocuk, 3 yasındaki kardesine acıma­
sızca vuruyor, onun elindeki oyuncakları a nla msızca
alıyor, zarar vermek için ça balıyordu. Yapı olara k erkek
egemen bir aileydiler. Cocuğun bekôr a mcaları, evli
dayısı , ne za man çocukla karsılassalar, ensesine vura­
rak " Koçum , aslanım, erkek yeğenim beni m" türünden
kendilerince m otive edici sözler söylüyorlardı.
Bir seferinde cocuk anaokulunda arkedasıyla kavga
ettiğinde dedesi evd e misafirdi. Durumu öğrendiğinde
"Oğlum , senin elin armut m u topluyord u ? i ki yumruk
da sen atsa na" demişti. Aynı ailenin baskın tutum uyla
yetisen baba da ezilmemesi icin çocukla sürekli olarak
g ü çl ü l ü k, a c ı masızlık, erkeklik vurgusuyla konuşuyo r,
cocuğun a rkadaşlarıyla kavga ederken " gözü pek" Cezasız
olması icin elinden geleni yapıyordu. Eğitim
245
Bu çocuğun edindiği h ırs, sadece arkadasiarına yö­
nelik siddete değil, agresifliğe de sebep oluyord u .
Cocuk, iç karmasasının yol açtığı huzursuzlukla kar­
desine karsı yı kıcı davra nıslar sergiliyor, evde kendisiyle
ilgili isler yolunda gitmediği zaman bağırıyor, çağırıyor,
tepkisellesiyord u .
A n n e babaya hem kendilerinin hem de çevredeki
kisilerin çocuğu hırslandırmayı bıra kmalarını tavsiye et­
tikten ya klasık 4 hafta sonra çocuk sakinlesti. Annenin
kucak açıcı tavrı karsısında tekrar çocuksu yumusaklığa
döndü . . .
6 yas sonrasında okul çağı çocuklarının g en ellikle
okul, eğitim ve öğretim konusunda hırslandırıldıkları da
bir gerçektir. Çocuklara ebeveynleri veya öğretmen­
leri tarafından geride kalma korkusu, dıslanma kaygısı,
küçük düsürülme endisesi gibi negatif motivasyon araç­
larıyla basan kaza ndınimaya çalısılmaktadır.
Coc uk okul c ağı n da ysa hırsiandırma görevini üst­
len mis kisilerin sadece h ırs a ktaran sözler sarf etmeyi
bırakmaları yetmez, aynı za m a n d a onların bozulmus
ola n zihinsel semalarını veya farkındalık eksikliklerini de
d üzeltmek gerekir.
Eğitimin illa baskaların ı geçmek, en basarılı olmak
olmadığını, insanların günlük yasa rnının da, aile içi iliski­
lerinin de, arkadas edinmenin de önemli olduğu vurgu­
lanmalı . . . Yard ımiasmanın önemi çocuğa a ktarılmalı . . .
Kolektif basarının tek basına basa rm a ktan ç o k daha
önemli olduğu paylasılmalıdır. Cocuğun bireysellesmesi­
ne engel olmayacak derecede birlikte olmanın üstünlü­
Adem
ğü, yeni bir zihinsel sema olara k çocukla paylasılmalıdır.
Güneş
246
Öne geçme çabasıyla h ırsland ırılmıs çocu klara sa­
dece okul basarısı değil, arkadas iliskilerinde ki basarının
da önemli olduğu vurgulanmalıdır.
Mütevazı o l m a k, beska l a rı n a fırs at vermek, üstün
basanlar yakalansa bile bunu bir övünc vesilesi haline
getirmemek, çocukla iletisirnde kaliteli davranıs olarak
anlatılmalıdır.
Okul cağı cocuklarının eğitim haricinde olusan hırsiarı
söz konusuysa, ekonomik durum yetersizliği, anne baba
eğitimsizliği, anne baba meslekleriyle ilgili cocuğun "ken­
dini yetersiz hissetmesi" gibi hırs edinilebilecek durumlar
çocukla açık yüreklilikle kon usulmalı . . . Her seyin basan
ve kariyer odaklı olmadığı, maddi im kô nların yetersizli­
ğinin veya çokluğunun insan olma erdeminden daha
üstün olamayacağını örneklerle birlikte a nlatılmalıdır.
Aile içinde zava llıca duruslar, baskalarının ya nında
ezik tavırlar, cocuğun endirekt hırs edinmesine ve edin-
. diği hırsla kendini duyarsızlastırmasına sebep olacağı icin
yetişkin böyle tutum ve davra n ıslardan uza klasmalıdır.
Kandırılmalar, dolandırılmalar, yakın çevre tarafından
yasatılan güvensizlikler gibi h ayatta her za man karsıla­
sılacak olaylar cocuktan ayrı tutulmalıdır.
Ebeveynin kind arlığını, nefretini, diğerleri hakkındaki
olumsuz düşüncelerini, cocuğun bulunduğu ortamda
direkt veya endirekt olara k paylosması oldukca sakın­
calıdır.
Ebeveynler cocuklarını d uyarsızlık asamasından kur­
tarmak istiyorlarsa aile içinde konusulan dil ve tasınılan
ruhsal olumsuz duygular temizlenmelidir.
Cezasız
Ergenlik cağı tamamlanmadan cocuklarda mutlak Eğitim
bir duyarsızlık olustuğunu söylemek oldukca zordur. Co- 247
Ceza devam cukluğun her asamasın da, benliğin yasadığı duyarsız­
ettikçe, lıkların, yetiskin tavır ve tutu mlarının değismesiyle birlikte
şiddet kısa sürede toparla nacağı bilin melidir.
çocuğu
tehdit eden B. Ceza-Şiddet

bir unsur Yanlıs eğitim araçları kullanılara k cocuğun duyarsız­


olarak lastığını fark eden e beveynler hiç va kit kaybetmeden
kald1kça, ceza ile çocuk eğitimine veya a ktif/pasif siddet kulla­
çocuğun nımına son vermelidirler. Ceza devam ettikçe, siddet
duyarlllaş­ çocuğu tehdit eden bir unsur olarak kaldıkça, çocuğun
masml duyarlılasmasını beklemek imkô nsızdır.
beklemek Okul öncesi çağdaki çocuklar, ebeveyn tutumlarının
imkôns1zd�r değismesiyle, çocuksu bir masu miyet içinde birdenbi­
re ra hatlar ve kendilerini kasmaktan, duygularını bas­
tırma kta n kurtulara k hızlıca d uyarlı bir benlik insasına
geçebilirler.
Cocuk okul çağına gelmis ise, ebeveyn in sadece iyi
iliski kurması yetmez, aynı zamanda geçmis dönemde
yaptığı pedagojik h a taları itiraf ederek, ya nlısiarı için
cocuğundan özür dileye rek yeni bir basla ngıç yapması
gerekir. Zira okul ç ağı ç oc u kla rının a lg ısı, kendilerine
uygulanan baskı araçlarının ve ebeveyn tutu mlarının
yanllslığını fark edebilecek d üzeydedir.
Hiçbir sey olmamıs gibi sadece çocuğa birden iyi
davra nmaya baslamak onun d uyarlılosması için yeterli
değildir. Cocuğun fark ettiği yanlls ebeveyn tutumlarını
anne babanın da itiraf etmesi gerekir ki cocuk bundan
sonrasında güvenli bir orta m içine gireceğini hissede­
bilsin .
Adem
Güneş
Uzun süreli ceza v e siddete maruz kalmıs çocukların
anne babalarıyle ola n bağları da zayıflad ığından do-
248
layı, bu ebeveynlerin çocu klarıyla yeniden bağlanma Çocuğun
sürecine girmesi tavsiye edilir. baskm
Bunun icin özür dileyen ebeveyn, ya klasık 4 haftalık ortamdan
bir süre boyu nca gece çocukla birlikte yatmalı .. . Ona kurtulduktan
küçük bir çocuk gibi şefkatle davra n malı ... Tensel te­ sonra
ması artırmalı . . . Cocuğun agresif davra nıslarını, sınır ihlal sergiteyeceği
eden hareketlerini görmezden gelmeli . . . Çocuğa sürekli anormal
kucak açıcı bir rahatlık yasatmalıdır. davramşlar
Her ne kadar çocuğun baskın ortamdan kurtulduktan artsa da bir
sonra sergileyeceği a n ormal davra n ıslar artsa da bir süre sonra
süre sonra bunların normal düzeye geleceği bilinmelidir. bunlarm
Okul çağı çocuğu n un hayatında ailesi dısında du­ normal
yarsızlığa sebep olaca k dışsal fa ktörler varsa çocuğun düzeye
bunlardan da uzak tutulması gerekir. geleceği
bilinmelidir
Örneğin bu cocuklar korku, siddet filmlerine eğilimli­
dir. Duyarsız yanlarını farkında olmadan bu d ıs destekle .
daha da genisietme gayretindedirler. Veya dinlediği
müzikler isya nkôrlık, nefret, bıkkınlık, kızgınlık, öfke barın­
dırıyorsa çocuğun bu türlü müziklerden de zarar gör­
d ü ğ ü kendisiyle paylasılma lıdır. Ç o c u kl a uyuşturu c u
tesiri ya pa n, b u ritmi hızlı müzikler hakkında konusulara k,
toparla nma döneminde bunlardan uza k kalınmalıdır.
Siddet içerikli oyunların çocuğun duyarsızlasmasında
rol oynadığı bilinerek, toparlanma sürecinde çocuğu
bu türlü oyunlardan uzaklaştırmak üzere değisik alter­
natifler denenmelidir. Ceza ve şiddetle duyarsıziasan
cocuklarda kin, nefret ve öfke duygularının ve ötekine
karsı olu msuz hislerin olusmus olabileceği ihtima li de
dikkate alınarak çocu kla insanlara bakışla ilgili güven
Cezasız
ve sevgi ilişkisi düzeyini geliştirici konusmalar yapılmalıdır.
Eğitim
249

3. EDILGEN-DUYARSIZ

BENLIK
Edilgen-duyarsız benlik, keşfedilmesi, farkına varılması
en zor ben lik yapısıdır. Çocukluk döneminde genellikle
uyumlu, sessiz, sakin görünümlü ya da sevecen davra­
nışlarla sosyal iliskiler kura bilen bazı cocukların kökende
duygusal problemler tasıması bu benlik yapısının sinsice
gelişmesine yol acar.
Çocuk bir yandan duyarsızlasamayacak kadar duy­
gusal ve zayıftır, bir yandan da benliğinin yasadığı olum­
suz hisler karsısında çaresizdir . . . Bir yandan çevresiyle her
sey yolundaymış gibi problem çıkarmadan yasamaya
gayret ederken, diğer yandan yukarıda etken-duyar­
sızlık asa masında anlatılan olu msuz hisleri dipten dibe
biriktirmektedir. ..
Edilgen-duyarsız benlik, genellikle ebeveyn ihmaline
uğraya n çocukların geliştirdikleri bir benlik ya pısıdır. An­
cak ihmale uğrayan her çocuk bir bakıma edilgenlik
riski tasısa da duyarsıziasma riski ayrıca ele alınmalıdır. Cezasız
Edilgen-duyarsız benlik yapısı, güvensiz çevre, olumsuz Eğitim
25 1
Edilgen- yasam , h ırs, öfke, kızgınlık d uyguları n ın bir arada ya­
duyarsiz sanm asıyle oluşur .
benlik, Cocuk, yasadığı bu duyguları dısa vuramadığı için
genellikle etkenlik gelistiremez, d ısa vurduğunda çözümsüz kala­
ebeveyn cagına, zayıf ve güçsüz oldugu için problemleri çöze­
ihmaline meyecegine inandığı için d uyg ularını gizli yasa maya
uğrayan yatkınlık kazanır.
çocuklarm Aile içinde d ıs dünyadaki insanlara güvenilemeyece­
geliştirdikleri gine dair kon usmaların, örneklemeleri n olması çocuğun
bir benlik başkalarıyla ola n iliskilerinde güvensizlik geliştirmesine
yapiSidlf yol açar. Dünyanın zor ve mücadele gerektiren bir yer
oldugu h ususu n d a dinledikleri, o n d a dısa vura m adı­
ğı fakat hayatla bas edebilmek için ihtiyaç duyduğu
güçlü bir hırsın oluşmasına sebep olur. Geliştirdiği hırs,
çocuğun duyarsız yapısını besieyecek fakat ürkek kisiligi
onu etkenies rnede yetersiz bıra ka ca ktır.
Kişiliğini edilgen ya nlarıyla d ısa vurduğu için genellikle
çevresi tarafınd a n a kıllı, uslu, uyu m l u , saygılı bir kişilik
olarak a lgılanır. Oysa alt yapıda çevreye karsı güven­
sizlik hissi olduğu için çocuğun duygularının içsel karsılığı
bunun tam zıddıdır.
Özgür kalacak olsa ne akıllı ne uslu . . . Fırsat ta nınacak
ve incitilmeyecek olsa çevresindekilere karsı ne saygılı
ne de sa kin yapıya sahiptir. Geliştirdiği olumsuz benlik
yapısı sadece insanlara karsı değil, yasama karsı d a bir
öfke, kızgı nlık ve uyumsuzluk içerir. H ayatla bağı zayıf­
tır. Çevresindeki gördüğü olayların olu msuz yanlarına
dikkat ç ekerek süre kli d uyarsızlığ ı n a haklı gerekçeler
bulmaya çalısır.
Adem
Edilgen-d uyarsız kişiler, his alışverisini d uyarsız yan­
Güneş
larıyle kapattıkları için lezzet ve h a z almala rı n ormal
252
seviyenin altındadır. Asırı uyara nlara ihtiyaç duyarlar.
Normal bir doku yapısına sahip el, kadife bir kumasa Edilgen­
dokunduğunda kadifenin tüm yumuşaklığ ını hissede­ duyarsiz
bilecek kabiliyete sahipken, aynı el tahribata uğrayıp kişiler, his
nasır bağladığında duyma ve hissetme yeteneğinde altşverişini
kayıp olacaktır. Artık o parmaklar dekunduğu kumaşın duyarstz
yumuşaklığını yeterince hissedemeyecektir. Hep daha
yanlartyla
sert, daha fazla uyaran içeren dokunuşlar a rayacaktır.
kapatttk/art
Duyarsıziasma da böyle bir şeydir. Duyarsız benliğe sa­
için lezzet ve
hip edilgen kişiler, norma l his alışverişlerinde duygusal
haz aimaiart
doyumsama yasayamaz, asırı uyara n ararlar.
normal
Duyarlı bir kişinin keyif almak için yeterli bulduğu duy­ seviyenin
gular duyarsız birine yetersiz gelir. Böylesi kişiler sevmeyi
altmdadir
de patolojik bağa dönüştürü r, kendilerine g österilen
sevgiyi hep yetersiz bulurlar. Güvenli ortamlarında bulun­
salar bile sürekli onayianma ihtiyacı hissed erler. Cinselliği
uç noktada yasa maya, normal hazlarla yetinememeye
baslarlar.
Sevecen ve içten görünümleriyle kolaylıkla baskala­
rını yanılgıya düşürebilen böylesi kişiler, gerçek iç dün­
yolarıyle karsılaşılması d uru m u n d a büyük bir seskınlık
uyandırırlar.
Genellikle güçlü bir iradeye sahip olmadıklarında n
dolayı sürekli yanlış yapmaya, pişmanlık duymaya, duy­
dukları pismanlıkla kendileriyle çelismeye yatkınd ırlar.
Bundandır ki edilgen d uyarsız kişiler çoğunlukla kendi­
lerini "iki yüzlü " görürler. Bir yandan çevreden aldıkları
"ne kadar iyi" oldukları n a dair mesajlar, diğer yandan
kendi iç dünyalarındaki olumsuzluklar, onları sürekli bir
iç çatısmasıyla karşı karşıya bıra kır.
30 yaslarında bir kad ı n , kendi duygusal çatısmala­ Cezasız
rıyla ilgili yardım talep etmişti. Kendisinin esine layık biri Eğitim
olmadığını düşünüyordu. Esi oldukça feda kôr, iyi bir aile 253
babasıydı. Hanımını ineitme me k icin hassas davranıyor,
ailesi için her türlü özveride bulunuyordu.
Kadın, her ne kadar esine aynı d uygularla karsılık ve­
riyor görünse de duyguları o derin likte değildi. Derin bir
güvensizlik ve a ldatılma kaygısı tasıyordu. Bunun yersiz
bir kaygı olduğunu bildiği halde esi uyuduktan sonra
ceplerini karıstırıyor, maillerini didikliyor, cep telefon unu
kurcalıyor, mesajlarını okuyordu. Bugüne kadar süphe
uyandırıcı en ufak bir sey bulmadığı halde yıllardır hisset­
tiği bu deri n g üvensizliği bir türlü üzerinden atamamıstı .
Kendisi yokke n esinin annesi ve kız kordesiyle ne ko­
nustuğunu merak ediyor, onun aleyhinde bir konusma
yapılıp ya pılmadığını bilmek istiyordu . Esinin montunun
cebine ses kayıt cihazı bırakacak kadar ileri giden bu ka­
dın, süphe duyduğu hiçbir seyin gercek olmadığını fark
ettiğinde yaptıklarından utanıyor, büyü k bir pismanlık
Adem
içinde esine dah a çok ilgi gösteriyor, ancak gösterdiği
Güneş
254
ilginin d uygusal temellerini kendi içinde hiç bir za man Edilgen
bulamıyord u . yanlan
Kendini ta m bir iki yüzlü olarak ta n ı mlayan bu genç çevredeki
kadının sorunu cocukluk yıllarına dayanıyordu. Ba ba­ kişilerde
sının annesini aldattığı, a n nesinin de bu konuyu sürekli onlardan
gündemde tuttuğu bir aile orta mında büyümüstü . An­ zarar
nesinin en bildik c ümlesi, " Erkek milleti değil mi . . . Allah gelmeyeceği
hepsinin belasını versin " idi. izlenimini
Ortaokula giderke n evli a biasının da kocası tara­ uyandmr
fından a ldatılmış olması, bu genç kadının iç dünyasın­
da dısa vura madığı "erkeklere karsı g üvensizliği" iyice
percinlemisti. Simdi kendi evliliginde basına ne za man
böyle bir olay gelecek diye gün sayar gibiydi. Esine karsı
oldukca sevec e n , sıca k , ilgili, sevgi dol u görü nd ü ğ ü
h a l d e , o n u n o l m adığı z a m a nlarda d o l u n ay ç ı kı n c a
kurt adama dönüsür gibi ru hsal baska lasım geçiriyordu.
Edilgen-duyarsız kişilerin cocukluk yıllarında duyarsız­
laşmasına yol açan öfke, kızgınlık, nefret, hırs, güvensizlik
gibi duygular ile en temel duygusal ihtiyaclarının zara­
ra uğra ması böylesi kişilerde yüksek d üzeyde bir sezgi
kabiliyeti oluşturur.
Güvensiz kisilik yapıları, girdikleri h er ortamda ilişkide
bulundukları her d üzeyde kendilerini yeniden zara ra
uğra t m a m a k üzere kaygı ü retip b ü t ü n d a vran ısların
ayrıntılarını sezebilecek yetenege eristirir.
Edilgen yanları, çevredeki kişilerde onlarda n zarar
gelmeyeceği izlenimini uya n dırır. S essizlikleri, içe ka­
p a nıklıkları, yakınları tarafı n d a n " m a s um iyet" olara k
algılanır. Edilgen yanlarıyla oluşturd u kları sempatik, se­
Cezasız
vecen , içten görü n ü m l ü tavırları , k endilerine g üv e n
Eğitim
duyulmasını ve bu güven ortamında yüksek sezinleyici
255
BEN ANALiZi

DUYARLI

EDiLGEN-+--+-+� ��4--+--�4--+--• ETKEN

4,4

DUYARSIZ

ŞEKİL-B

ŞEKİL-B
Edilgen-Duyarsız Benlik yapısına sahip bireyler, edilgen yanları ile sürekli bir uyum çabası
içindedirler. İnsan ilişkilerinde sempatik ve candan görünümlü olmalarına rağmen, davranış­
ları içten değildir. Derin güvensizlik taşırlar. Fark edilmesi en zor benlik yapısı edilgen-duyar­
sız benlik yapısıdır.
yanlarıyla en ince ayrın tıları fark edebilmelerini sağlar. Edilgen­
insanları n sırlorını, iç d ü nyalarını, en m a h re m, e n gizli duyarsiz
yanlarını zorluk çekmeden öğrenirler. kişilerin
Oldukça dindar, çevresi tarafından " iyi insan" olara k en belirgin
tanınan, ahlak kuralları na sıkı bi r uyum gösteren, tanı­ özelliği,
madığı kadınlarla konusurken yüzü kızara n , mahcu bi­ birlikte
yetiyle dikkat çeken 30 yaslarında bir beyefendinin esi hareket
yasadıkları problemi söyle dillendiriyordu : ettikleri
" Ben h e p esimle birlikte yatmayı isterken koca m sü­ insanlarla
rekli olarak ' S u ha beri de seyredeyi m , bu ha beri de uyum içinde
seyredeyim ' diye televizyona dalar, geç saatiere kadar olmalar1d1r
uyuma :ldı. Bir gün ise giderken evde unuttuğu cep tele­
fonunu kurcaladığımda beynimden vurulmusa döndüm.
Esimde n hiç beklemeyeceğim derecede uygunsuz içe­
rikli sitelere girmis. Defalarca ahlak d ısı videolar izlem is.
Bunları ilk görd üğü md e ' H ayır, olamaz. Bu telefon
esimin degildir herhalde' diye inan makta zorluk çektim.
Kendi telefo n u mdan esimin telefo n u n u arayıp emin
olmak istedim. Çocukça bir emniyet arayışıyla karsılas­
tığım gerçek, beni büyü k bir yıkıma uğrattı.
$imdi esime karsı duyguları m asla d urulmuyor. Onu
gördüğümde seytan görmüs gibi hissediyorum . Bana
d oku nmaya ça lışması, gü l m esi, kendini ifade etmesi
midemi bulandırıyor. Bu d uyguları m ı n asıl topariarı m
bilemiyorum ancak yaşadığım tepkiselliğin siddeti za n­
nedersem ona duyduğum güvenin çok olusu nd a n ... "

H a nımefendinin tespiti dogruydu . Esine karsı nere­


deyse sınırsız bir güven duygusu tasıması hayal kırıklığının
bu d erece büyük olmasına yol açmıstı . O masum, tatlı
Cezasız
görü n ü m l ü , utangaç a d a m gitmis, birdenbire yerine
Eğitim
kuzu postunun içinden çıkan bir kurt gelmisti.
257
Edilgen Edilgen-d uyarsız kişileri n en belirgin özelliği, birlikte
ve korkak hareket ettikleri insa nlarla uyum içinde olmalarıdır. Edil­
yanlafi gen ya nları, çevreleriyle iliskilerinde sürekli bir vericilik,
kendilerini fedakôrlık ve uyumu beraberinde getirir. itiraz edeme­
emniyetsiz meleri, hayır diyememeleri, zayıf kişiliklerinin en belirgin
özelliğidir.
hissettirece­
ğinden ilgi göstererek, iltifat ederek, minnet duygusu oluştu­
herkesle iyi rara k, sürekli verici davra nıslar sergileyerek çevredeki
geçinmeye kişileri kontrol altında tutmayı basarırlar. Böylece onlar­
çaftştrfar dan kendilerine zarar gelmeyeceği ni düşünürler.
Kimseyle kötü olmaya razı değildirler. Küs olmaktan,
kavgalı ayrılmaktan h uzursuzluk du yarlar. Edilgen ve
korkak yanları böylesi durumlarda kendilerini emniyetsiz
hissettireceğinden herkesle iyi geçinmeye çalışırlar.
Kayınvalidesiyle görüşmek istemeyen 30 yaslarında
bir adam, bunun nedenini söyle iza h ediyordu :
" Bes yı l l ı k eviiyi m , kayınvalidem bugüne kadar beni
hep el üstü nde tuttu . Ne za man onlara gitsem yedir­
m eden icirm eden g ö n dermeye gönlü razı o l mazd ı .
Her gidisimde kendi şivesiyle 'Gurban oluru m . Gadanı
alırım . Gel hele gel gel' diye içeri davet eder, hazırda
ne varsa yedirmek icirmek icin önüme getirirdi.
Yine böyle bir g ü n kayınvalideme uğrayıp eve ge­
cecektim , beni içeri davet etti. Komşusuyla yaptığı bö­
rekten i kram etmek icin zorladı. ' Evde yiyeceğim, aç
değili m ' desem de ' Bir tane ye gurban oluru m ' diye
önü me· hazırda olan çayı ve dilimiediği peyniri koydu .
Yiyip içtikten sonra izin istedim, kalktım . Eli ha murlu
Adem olduğu için beni uğurlamaya kapıya gelemedi. Ben de
Güneş çıkmadan önce tuvalete gireyim diye yolu değistirdim.
258
Evin içinde diğer tarafa geçtim. Keske gecmeseydim.
Kayınva liderni hamur açtığı komşusu na beni cekisti­ Edilgen
rirken duyd um. ' Yiye yiye domuz gibi old u . Bizim kız da duyarstz
kurudu, çöpe döndü. Ne var surada n iki tane de börek benliğin
istese, karısına götürse. Götürmez ki, görmemis ailede çocukluk
yetişen adam böyle olur. Ben söylemesem a klına bile ytllarmdaki
gelmez zındığın' dediğini duyduğumda basımdan asa ğı
temel
kaynar sular döküldü."
duygusu
Bu kayınvalide, edilgen yanıyla damadına iltifatlarda değersizliktir.
bulunuyor, oldukca verici davra narak minnet duygusu
oluşturuyor, ancak duyarsız benliğiyle bu ya kınlık ilişkisi
kadar bağ kuramıyor, sevgi d uya m ıyor, bütü n tutum
ve davranısları göstermelik kalıyordu.
Edilgen duyarsız benliğin cocukluk yıllarındaki temel
duygusu değersizliktir. Çocuk, çevresindeki yetişkinlerin
kendisine değer verm ediğini h issettikce ice kap a n ır.
Kendi içinde yasamaya ve hissettiği değersizliğin tetikle­
yici duygusu olan güvensizliği içinde büyütmeye başlar.
Temelde değersizlik d uygusuyla şekillenen ben lik,
sürekli bir değer arayışı içinde, kendini baskalarının ay­
nasında görmeye calısır.
Değersizlik ve onunla tetiklenmis güvensizlik duygu­
su, duyarsızlığa, gelistiremediği iradesi de edilgenliğe
sebep olur.
Edilgen duyarsız kisiler sadece çevrelerindeki insa nla­
ra karşı değil, aynı zamanda kendi duygu ve düşünce­
'lerine karsı da edilgendirler. H ayalini kurdukları d üşün­
celeri takıntı haline getirirler. Sürekli olara k takıntı h aline
getirdikleri bu olumsuz düşüncelerden beslenir, bunu
duyarsızlıkları icin bir gerekce haline getirirler.
Cezasız
Ödevini ya pmadığı icin ö ğ retmeni n d e n a l a c ağ ı Eğitim
ceza d a n korkan bir c o c u k, öğretmenine " A m a öğ - 259
retmeni m " diye yalvarabilir . . . Fakat kendisine son bir
sans veren öğretmenini arkadasları arasında " iğrenç bir
adam" diye a n abilir. .. Bu duru m , onun edilgen yanının
korka klığının ve duyarsız ya nının sevgisizliğinin ürünüdür.
Edilgen-duyarsız yapıya b ürü n e n bir çocuğu fark
eden ebeveynlerin su üç asamalı tedavi edici u nsuru
kullanmaları önerilir; koşulsuz sevgi, mutlak emniyet ve
ruhsal özgürlük.

ONARICI UNSU RLAR

1 . Koşu lsuz Sevgi

Çocuğun edilgen-duyarsız yapıya bürünmesine öfke,


kızgınlık, nefret, h ırs, ön e g e ç m e ç a bası gibi negatif
d uygular sebep olur. Coc u ğ u n içinde geliştirdiği bu
negatif d uygu ların yegône panzehri kosu lsuz sevgidir.
Yetişkinler, duyarsıziasan bir çocuğa karsı şiddet, ceza
ve baskı araçlarını kullanmayı bıra kıp kosulsuz bir sev­
giyle onun g üvenini kazanırlarsa çocuk, sahip olduğu
negatif d uygu ların benliğini d uyarsızlastırmasına engel
olabilir.
Çocuk kendisine öfkeyle yaklaşa n, baskı kuran anne
babasın a veya öğretmenine "Seni sevmiyorum" dese
bile, yetişkin, çocuğa "Sen sevmesen de ben seni se­
viyorum " diyecek derecede koşulsuz bir sevgiyle yak­
lasmalıdır.
Bir c o c u ğ u n , a lac ağı ceza d a n korkara k ödevini
ya pması, öğret m e ni n g özün e girebilmek icin s ü re kli
Adem
Güneş
.el kaldırması, bakıslarıyla öğretmenden ilgi beklernesi
öğretmeni memnun etmemeli, a ksine üzmelidir.
260
Kendisini öğretmenine karsı edilgenleştiren ve sürekli Bir çocuğun,
bir ta kdir bekleyisi içinde onu seyreden cocuk, her ne alacaği
kadar öğretmenin kendini iyi h issetmesine sebep olsa cezadan
da, bu durum, geliştireceği edilgenlik duyguları nede­ korkarak
niyle cocuk acısından oldukca zarar vericidir. ödevini
Öğrencilerinin kişilik gelisimine katkı sağlamak isteyen yapmas1,
bir öğretmenin kendini sunmaya çalısan öğrencisine kar­ öğretmenin
sı tutumu, onu bu edilgenlikten kurtarıcı tarzda olmalıd ır. gözüne
Belki onunla özel olarak konusmalı, " Derslerinde basa­ girebilmek
rılı olman çok güzel, ancak ben seni elde ettiğin başarılar için sürekli el
sebebiyle değerli buluyor değilim . Sen benim için her kald1rmas1,
zaman değerlisin . Ödevini ister yap m ıs ister yapmamış, bak1şlanyla
sınavd a n ister düsük ister yüksek n ot al m ıs ol, senin de­ öğretmenden
ğerin hiçbir zaman değismeyecektir. Arkadasları nın da ilgi beklernesi
en az senin kadar değerli oldu klarını biliyorum " d iyerek öğretmeni
çocuğun edilgen davra nısları n ı n önüne geçmelidir. memnun
Birçok yetişkin, çoc u ğ u n ken disinden ce kinmesini, etmeme/i,
korkmasını ve ürkekce d avra n masını " terbiyeli olmak" aksine
olarak değerlendirir. Halbuki kökeninde korku, kaygı ve üzmelidir
ürküntü olan hiçbir duygu saygı değer bir duygu değildir.
Bunlar, kendini ortaya koymakta zorluk çeken zayıf
kişilikiL bireylerin edilgence davra nıslarıdır.
Yetişkinlere d üşen şey, korku, kaygı ve ürkün tü se­
bebiyle kendisine saygı gösteren her yaştaki çocuğa
koşulsuz sevgi vererek ona kendisini em niyette hissettir­
mek, bu negatif duygulardan yalancı bir saygınlık elde
etmeye calışmamaktır.

2 . M utlak Emniyet
Cezasız
Edilgenliğe doğru yol alan cocukların en temel d uy­ Eğitim
gusu değersizlik ve güvensizliktir demiştik. 261
Çocuk sadece Güvensizlik d uygusu, a nc a k kişinin kendini mutlak
davramş­ emniyette hissetmesiyle kaybolur. An nesinin kızacagını,
larmda değil öğretmeninin ceza la ndıracağını, arkadasiarını n içinde
duygularmda küç ü k d üşeceğini za nneden ve bu türden güvensiz his­
da mutlak ler a l a n çocuğun ihtiyacı olan sey; korktuğu, çekindiği
yetişkinden açık yüreklilikle ken disine zarar vermeye­
özgürlüğü
ceğini, hiçbir za m a n on u cezalandırarak aşağılama­
yaşamaltdil
yacağını duymaktır. Cocuk kendisini mutlak em niyet
içinde hissedinceye kadar yetişkinin kendi d uygularını
ve davranıslarını d üzene koyması gerekir.
Tehdit, suçla ma, isierin yolunda gitmeyecegi za man
basına gelecekleri h atırlatma, başkalarıyla kıyaslama,
çocuğun kendini değersiz hissedeceği ve güven d uy­
gusunu kaybedeceği davranıslardır. Yetişkinler böyle
davran ısları terk etmeli ve önceki tutumlarından dolayı
çocuktan özür dilemelidirler ki çocuk, içinde bu davra­
nışlarla yeniden karsılasacagına dair kaygı tasımasın.

3. Ruhsal Özg ü rl ü k

Duyarsız edilgenlige d oğ ru yol alan bir çocuğun en


çok ihtiyaç duyacagı sey özgürlüktür. Kendisini kısıtlayan,
zorlayan, mu htemel durumlara karsı dahi yasak gelis­
tiren yetişkin orta m larında bulunan çocuk, ugratıldıgı
bcıskılard a n kurtulabilmek için yalana, olmayan seyi
varmıs gibi göstermeye aday hale gelir.
Çocuğun geliştireceği b u sahte ben veya edilgen
yapı, ona sunulacak özgür bir ortam la bertaraf edilebilir.
Cocuk, edilgen yapıdan kurtuluncaya kadar kendini
kısıtlan mıs hissetme meli, d a vra nıslarının soru mlulugu­
Adem n u n kendisine ait o l d u g u n u bilmeli, d uygu, düşünce
Güneş
262
ve davra nıslarının yetişkin tarafından denetim altında
tutulmadığını hissetmelidir.
Cocuk sadece davran ıslarında değil duygularında
d a mutlak özgürlüğü yasa ma lıdır. Doyasıya g ülebile­
ceği, yeri geldiğinde içtenlikle ağlayabileceği özg ür
' duygusal ortam larda olduğunu hissetmelidir.
Yetişkinler, " Neden gülüyorsu n? Komik bir sey mi var?
Bunda ağianacak ne var? Utandın m ı ? Ne var bunda
utanacak?" gibi cocuğun duygularını yönetmeyi he­
defleyen, cocuğun ortaya çıkarmak istemediği duygu­
ları ulu orta ifade eden sorularla iyi bir sey ya ptıklarını
za nnetmemelidirler.
Cocuğun kendini emniyette hissedebilmesi icin o
güne kadar eleştirel olarak ya pılan mış orta mlar ta ma­
men özgürlük orta miarına dönüstürülmelidir.

Cezasız
Eğitim
263

4. EDILGEN-DUYARLI

BENLIK
Duygusal mizaca sahip olan bazı çocuklara , baskı,
şiddet ve cezayla birtakım davra nıslar kaza ndınima ya
calısılırken farklı sonuçlarla karsılasıla bilir. Bu cocukların
bir ya ndan iradeleri kırılır ve benlikleri edilgenlesir, diğer
yandan da oluşturulan bu baskın ortam karsısında du­
yarlılıkları daha da artar. Olusmamıs bir iradeyle edilgen,
hassaslasmıs duygularıyle da ası rı duyarlı bir benlik yapısı
ortaya cıkar.
Edilgen-duyarlı benlik yapısının edilgen-duyarsızda n
farkı; cocuğun uğratıldığı zararlar karsıs ı n d a n e ga tif
d uygular gelistirmiyor olmasıdır. H ırs, kin, öfke, nefret
gibi d uygular edilgen duyarlı benlik yapısında gözlem­
lenmeyen duygulardır.
Edilgen duyarlı c ocukları n yetisme sürecinde ebe­
veyn tavrı genellikle kararsızdır. E beveyn bir ya n d a n
ceza ile tehdit eden, öfkesine yenik düsen tavırlar ser­
gilerken, diğer yandan cocuğun uğradığı zararları fark Cezasız
edip ondan özür diler. Eğitim
265
Htrs, kin, Cocuk, uğradığı zarariorio asırı duyarlı, ancak ebe­
öfke, veyninin pis m a n olup özür dileyen tavrı karsısında da
nefret gibi kindarlığa bürünmeyecek sekilde edilgendir. H ırs gelis­
duygular tirmeyen , öfke biriktirmeyen bir benlik yapısına doğru
edilgen ilerler.
duyar/1 Bazı ebeveynler terbiyede aracsallastırdıkları manevi-
benlik . yat, kültür ve a h lak öğretileriyle çocuğun kin, nefret ve
yapiSinda öfke biriktirmemesini sağlarlar. Bir yandan yeterince ilgi
gözlem/en- göstermeyerek, ihmale uğratarak, ceza landırara k ya
m eyen da baskı uygulayarak çocuğu asırı duyarlı hale getirir. . .
duygulardtr Diğer y a n d a n da çocuğun içinde öfke gelismemesi
için örneğin "Allah öfkeli kisileri sevmez. Öfkelenmemek
lazı m " diyere k onu edilgenlestirirler . . . "Anne ba baya
saygısızlı k eden çocuklar ahlaksız çocuklardır" diyerek
direnç noktalarını da kırarlar . . .
Esinin anne babasına karsı edilgen tutu mundan ra­
hatsız olan 25 yaslarındaki bir hanımefendi, kocasının
davra n ıslarını söyle a n latıyordu:
" i ki yıllık evliyiz, daha doğru düzgün esimle oturup bas
basa aksam yemeği yediğimizi hatıriama m. Eve gelirken
mutlaka anne babasına uğrar. Onlar da 'Acıkmıssındır'
diyerek ya beni de davet eder ya da kurulu sofrada
ona yemek vererek açlığını giderirler. Kaç defa esimle
tartıstım bundan dolayı . ' Artık orası senin evin değil, evin
burası ' dediğimde ra hatsız oluyor, suratı düsüyor. ' Ben
a nne b a b a m a ihanet edeme m ' diye saçma sapan
bir sey söylüyor. Ben esime anne babasına ihanet etsin
demiyorum ki. Evlendik, gelsin evinde benimle yemek
yesin istiyoru m . "
Adem Beyefendinin edilgenlik düzeyini öğrenmek icin s u
Gün eş soruyu sordum:
----

266
" Esiniz sadece anne babasına karsı mı böyle edilgen, Edilgen-
yoksa genel tutumu m u ? " duyarli
Kadın hiç tereddüt etmeden, "V alla bir sey söyleye­ çocuklarm
yim mi hocam . . . " dedi. " Esim herkese karsı böyle. B e n yetişme
o n un saflığına ve temizliğine g üven erek evlenmeyi ka­ sürecinde
bul etmistim. Esim gerçekten saf birisiymis . Kalbinde hiç ebeveyn
kötü lük barı n maz. Hep vericidir. Biri ona kötülük ya psa tavn
bile ' Aman bosver' der. genellikle
En n efret ettiğim insa n tipi yağcılar ve yalakalık ya­ karars1zd1r
p a nlard ır. Esim de aynı öyle davra nıyor çevresin d e ki
kisilere . Sürekli bir gülme, karsısın d a kiyle empati kurma,
iyi iliskiler gelistirmek icin özveride bulunma çabasında ... "

'
Kadının a n lattıkları edilgen benlik yapısın ı n d ısavuru­
mu olsa da, d uyarlılık düzeyin i öğrenmek için beyefen­
diyle de görüsmeye ihtiyaç vard ı . Kendisin i davet edip
konustuğumuzda duygu duru m u n u söyle ifade etmisti:
" Ü ç günlük dünya hoca m . Hiç kalp kırmaya değer
mi? A n n e babam yaslı insanlar. O n ların yan larına u ğ­
rayıp hal hatır sorma m esimi ra hatsız ediyor. Esim biraz
katı. Çevresin deki insanlara soğ u k davra na biliyor a m a
ben b u n u beceremiyorum . Esi m beni sürekli hayır diye­
memekle elestirir. Yapabileceğim bir sey varsa niye hayır
diyeyim ki diye düsün ürüm" derken su soruyu sordum:
"Sizin biri ncil derecede sorumluluğunuz evin iz ve bir
yasındaki kızın ız. Çevrenize kars ı bu kadar verici olurken
sizce ailenize yeterince va kit ayıra biliyor musunuz? "
Adam bir ara duraksadı:
" Hocam, evlilik fedakôrlık demek değil midir? Esim
biraz fedakôr olsa hiçbir soru n kalmayacak. Ben kötü Cezasız
bir i nsa n değilim ki . Bora, pavyon a mı gidiyoru m? Gitti- Eğitim
267
BEN ANALiZi

DUYARLI

4,4

�--+-��--r-;-� ETKEN

DUYARSIZ

ŞEKİL-9

ŞEKİL-9
Edilgen-Duyarlı Benlik yapısına sahip bireyler aşırı hassas, duyarlı ve bir o kadar da zayıf
bir kişiliğe sahiptirler. İradeleri zayıf, duyarlılıkları yüksektir. Duygularını yönetmekte zorluk
çekerler. "El alem ne der" düşüncesi hakimdir. Sorun çıkmasın diye sürekli verici davranır/ar.
ği m yer ya annemler oluyor
ya da arkadaslarımla biraz
vakit g eciriyoru m . Onları n
gön lünü hos tutmaya calı­
sıyoru m . "
Beyefendinin i nsa n ilis­
kileri n e ba kısı y ü ksek bir
soru m l u l u k d üzeyindeydi.
K e n d isi n i bir " iyilik m e l e­
ği" g i bi görüyor, herkesin
pro bl e m i n d e y a nında ol­
mak istiyor, a ncak öncelik
sırasını ayarlamakta zorl uk
çekiyordu.
Bu a d a mın birinci önceliği esi ve kızı olma lıyd ı . En
c ok yardıma ihtiyacı ol an kisiler de onlardı. Ö nce on­
ların duygusal ihtiyaçların a cevap vermeliydi. Onları
görmezden gelip, öteleyip yine onlard a n fed a körlık
beklernesi oldukca büyük bir ha ksızlıktı.
Edilgen-duyarlı kisiler yüksek duyarlılıkları ve gelisme­
mis ira d e leriyle çevreleri n d e al gı l adı kl arı p ro blemler
karsısında kendini yönetici bir tavır sergileyemezler. Her
yerde olmak, herkesle olmak, herkesin derdiyle dertlen­
mek ve fakat kendisine gercekten ihtiyac duyan kisileri
ya bancı gibi değerlendirmek, edilgen-d uyarlı kisilerin
davra nıs özelliğidir.
Esinin akra balarıyla iliskisinden ra hatsız olan 4 cocuk
annesi 45 yasındaki bir kadı n benzer bir duru m d a n bık­
tığını ifade etmisti:
Cezasız
" Esimin kord esierinden ı O ta ne yeğeni v a r. Bir d e
Eğitim
onların evli olanlarından 4 ta ne cocuk d a h a var. Esim
269
Edilgen­ yıllarca kendi çocuklarıyla yeğenierini hiç ayırt etmedi.
duyarli H atta çoğu za man yeğenieri ni kendi ç ocuklarına ter­
kişiler cih etti . Bir yere gidecek olsak onlardan birini yanına
yüksek almadan gitmek s a n ki onlara karsı haksızlık gibi geldi.
duyarllltk/art Ö nceki h a fta 1 3 yası n da ki kızı m babasının yüzü ne
ve ilk defa , 'Senin 4 cocuğun yok, 1 4 cocuğun var. Ama
gelişmemiş benim 1 4 kardesim yok, 3 kardesim var' deyince babası
iradeleriyle üzüldü. 'Ama onlar da senin kardesin sayılır kızı m ' d iye
çevrelerinde cevap verd i . Kızım bu sefer, ' On l a r be nim kardesim
algtladtklart değil . Olsa olsa ailemizin ha kkına giren üvey cocuk­
problemler ların olur. Öz c ocukların sadece biziz, kabul etsen de
etmesen de ... ' dedi. Esi m çok ra hatsız oldu . Bir haftadır
karştsmda
yüzüne bile bakmıyor kızı n ı n . "
kendini
yönetici Edilgen-d uyarlı kisiler, kurd u kları pembe düsler, iyilik
bir tavtr halleri, Polya nnacılık oyunları sırasında gerçeği duyma­
sergi/eye- ya karsı hazırlıksızdırlar. Birdenbire çöker, mutsuz olur, an­
lasılmadıklarını düsünür, hayal kırı klığı yasarlar. Küsmeler,
mezler .
içe kapanma lar, depresyonlar, bu benlik yapısının en
belirgin d ısavurumlarıdır.
Bir problemle karsılastıklarında sürekli iyilikle çözmeye
calısmaktan bahsederler. Halbuki ortaya koydukları tavır
iyilik değil, sürekli bir fedakôrlık halidir. Kendilerini, esieri ni,
çocuklarını, onların d uyg ularını görmezd en gelip " N e
var ki bunda" diyerek baskaları için fedakôrlık sergilerler.
Genellikle çevreleri tarafından sevilen, takdir edilen,
ara n ılan kisilerdir. Verici ya nları , yoğun empati kura n
tavırları, iliskileri kırmadan yönetmeye çalısma tutumları,
edilgen-duyarlı kisilerin sevgiyle karsılık bulmasına sebep
olur. Ancak yaptıkları bu duygusal yatırımları n karsılığını
Adem alamadıklarını fark ettiklerinde hayal kırıklıkları büyük olur.
Güneş
270
45 yaslarında, edilge n-duyarlı benlik yapısına sahip Verici
öğretmen bir hanım girdiği bunalımdan bir türlü çıka­ yanlan
m a m ıs, hayata dair ol umsuz hislerde n bir türlü kurtu­ yoğun
lama mıstı . Esine ve çocukl a rına ilgisi kesil misti . Sürekli empati
uyu mak, kimseyle görüsmemek istiyordu . kuran
Sorununu tarif ederken kızının çocu k yasta erkek ar­ tavtrlart,
kadas edindiğini, bir türlü laf dinlemediğini, kontrolden ilişkileri
çıktığını, iyi bir çocuk yetiştirmeyi hayal ederken çocu­ ktrmadan
ğunun ahlaksızlığa doğru gittiğini anlatıyordu . yönetmeye
Defa larca ikaz ettiği h al de kızının cep telefonunda çalişma
erkeklerden gelen mesajları görmüs, bir kez daha hayal tutum/art,
kırıklığı yasamıs ve bütün iyi niyetlerinin a ltında kalmıstı. edilgen­
Çocuğuyla geçirdiği 1 4 seneyi tarif ederken su i tirafta duyarli
bulunuyordu: kişilerin
sevgiyle
" H ep herkesin iyiliğini istedim. Kimseye bi r kötülüğü m
karş1l1k
olmad ı . Biliyordum ki birine beslediğim kötü lük mutlaka
bulmasma
bir gün karsıma çıkardı . Çocu klarımı ihmal ettim, bas­
kalarının çocuklarının derslerine yardı m etmeye gittim . sebep olur
Herkesin yardımına kostu m .
Neredeyse her gün bir yerde birileriyle bulusmalarım
oluyordu. Hatırlıyorum, kızım daha 4-5 yaslarındayken
ağlamaklı vaziyette ' A n ne eve gidelim, a n n e eve gi­
delim ' diye ya lvarırdı . Çoğu za man koltuğun üzerinde
öylece kıvrılır uyur, halıların üzerinde yatı p kalırdı ama
b e n insan lara yardım etmekten hiç vazgeçmedim.
Böyle olduğu halde sirndi kendi çocuğumla yasadığım
problemde yapayalnız ka ldım . "
Aslında kurduğu cümlelerle hayatında önceliği hiçbir
za m a n ailesine vermediğini, çocuğ u n u n ihtiyaç larını Cezasız
karsılamak yerine edilgen benlik yapısı içinde başkala­ Eğitim
rına yöneldiğini ve kendisinden ve ilgisinden mahrum 271
Edilgen- bıraktığı kızıyla kura madığı bağı ve bund a n kaynakla­
duyar/i nan sorunları anlatıyord u .
benlik Kendi basına yetise n kızı sim di a n nesini tan ı mıyor,
yap1smdaki yıllarca biriken karşılıksız kalmış duygusal ihtiyaçlarını da
kişilerin baskasından gidermeye çalışıyord u .
yüksek
Anne kendince ya ptığı feda kôrlıklar karsısında yasa­
derecede haz dığı hayal kırıklığını vefasızlık olarak tanımlıyordu. Halbuki
aray1şlan b u vefasızlık değil, i h m a l e uğra tılm ı ş çocukluğun ve
heyecan önceliği doğru belirlenmemiş bir yasamın doğal sonu­
ve coşkuya cuydu.
karş1 zaaflafi
Edilgen-duyarlı benlik yapısınd a ki kişilerin yü ksek de­
vardır
recede haz arayışları, heyecan ve coskuya karsı zaafları
vard ır. Aşırı duyarlı ya n ları , onları· her türlü heyecana,
k ü ç ü k d ürtü lerd e n büyük duygular yasa m aya sevk
e der. Edilgen iradeleriyle ken dilerini yönetemedikleri
için de sürekli hazlarına, heyeca n i arına yenik düşerler.
Asırı cinsel merakları, gizlerneye çalıştıkları heyecanları,
tüm bunlarla birlikte yasadıkları iç çatışmaları, edilgen­
duyarsız benlik ydpısına sahip kişilere benzemektedir.
Fakat bu benlik ya pısına sahip olan kişilerde aynı za­
manda yüksek bir soru mluluk duygusu da dikkat çeker.
Sorumluluk hissi g enellikle asırı d uyarlı olduğu a lanlara
yöneliktir. Manevi, ahiakL kültürel ögeleri sıklıkla kullanıp
i ns anları n d a " bir iyilik hali içerisind e " benzer öğeleri
benimsemesini kendilerine misyon edinmislerdir.
Edindikleri bu misyon, bir farkındalıktan daha ziyade,
kendi terbiyelerinde bu unsurların baskın bir sekilde kul­
lanılmış olmasın a ve emniyetlerini, g üvenlik arayışlarını,
diger insanların d a bu öğretilere sadık olmasına bağlı
Adem
bulma ları n a daya n ır.
Güneş
272
Edilgen-duyarlı kişiler ezberci bir değerler sistemi be­ Kuralclflk­
nimseyip sorgulayıcılıktan kaçmak isterler. Problem çı­ lan; zaylf
karmamayı, aykırı düsünmemeyi, sorgularnamayı hem kişiliklerinin
kendilerinin hem de baskalarının emniyeti için gerekli güven ara­
görürler. YlŞI, kurallar
Edilgen-duyarsız benlik ya pısına s ah i p olanlard a n içinde netlik
farklı olara k edilgen yapıları, i ç dünyalarında farklı bir bulmalari
kisilik olusturma mıstır. Aksin e d ısa yansıttıkları he r seyi ve böylelikle
( kendileri beceremese de) inandıkları için söylemek­ kendilerini
tedirler. Sa hteci bir yan l a d eğil, on ları edilgen eden emniyette
unsurları benimsedikleri için edilgendirler. hissetme ih­
Edilgen-duyarlı kişiler, obsesyona yatkındırlar. icselles­ tiyaçlarmm
tirerek anlamiandırma k yerine, kuralcılık içinde bir kisilik sonucudur
i nsa ederler. Kuralcılıkları ; zayıf kişiliklerinin güven arayışı,
kurallar içinde netlik bulmaları ve böylelikle kendilerini
emniyette hissetme ihtiyaçlarının sonucudur.
16 yasındaki bir kız çocuğunun g ü nde bin defa ol­
mak üzere rutine bağladığı bir duayı etmezse, basına
m utlaka bir fela ket geleceğine i n a n m ası, b u kura l a
uyduğu takdirde ise kendini g üvende h issetmesi, edil­
gen-duyarlı benlik yapısının emniyet arayışından baska
bir sey değildir. Bu kız çocuğu, farkındalık d üzeyinde bir
inancın değil, kendisine korku ve kaygıyle a ktarılan bir
inancın g üvencesi altına girm eye çalışır.
Böylesi kişiler neye inandığı ve neden dolayı inandı­
ğından çok, kendisine aktarıla nlara sıkı sıkıya tutu nara k
g üven arayısına yanıt ararlar. Çarpık i n a n ısiarını fark
etseler bile değistirmekte zorluk çekerler.
35 yaslarında asırı duyarlı bir beyefendi, çocukluk yıl­
Cezasız
larında annesinden öğrendiği, bir ambulans sesi duydu­
Eğitim
ğunda gözlerini kapatması gerektiğine, eğer kapatmaz-
273
Kendisine sa ailesinden birinin o a mbulansın içinde olabileceğine -

verilen dayalı çarpık inancından vazgeçmekte zorlanıyordu .


sorumluluk- Bunun yanlls bir ina nıs olduğunu artık fark etmesine
lan yerine rağmen söylediği su sözler oldukca manidard ı:
getirmedi-
" Eğer bir a m bulans gördüğümde gözlerimi ka pat­
ğinde zarara
m azsam ve ailem d e n birine bir sey olursa bu sorum­
uğrayaca­ luluğu tasım a k istemiyorum . Beni yorsa da bu ina ncı
ğma dair sürdürmek ban a kendimi iyi hissettiriyor. "
hat�ralar,
Çocukluk yıllarında biriktirdiği, kendisine verilen so­
bu kişileri
rumlulukları yerine getirmediğinde zarara uğrayacağına
farkmda/1ğ1
dair hatıra lar, bu kisileri farkında lığı düsük bir soru mluluk
düşük bir duygusun a iter.
sorumluluk
Örneğin, komsul uk iliskisine önem verirler. Ancak bu
duygusuna
önem bir birey olara k komsusuna d uyduğu saygıdan
iter
kaynaklanmaz, komşusuyla kötü olmanın kendisine zarar
vereceği endisesiyle kaygılı bir iyi geeinme ha lini seçer.
Bir g ü n komsusuna m uhtaç ola bileceğini düşünerek
süre kli bir iyilik hali tasımaya calısır.
C o cukluk yılları n d a n e za m a n arkedasıyla kavga
etse h a ksız görülen bir kız çocuğu n u n yetişkinlik yılla­
rında tartısmama ve catısmama gayreti kendini ifade
etmekten daha çok, problem çıkmasın gayreti içindir.
Yenide n , bir kere d a h a , h a klılığını ispat ederneye­
ce k o l m a n ı n a ğırlığını ve yorg u nluğunu yasam a m a k
icin " A m a n b u seferlik de böyle olsun" bos vermisliğini
tercih eder.
Bu kisiler, evliliğin sürekli bir feda kôrlık ve özveri ge­
rektirdiğini düşündükleri icin duygularını yasa mak yerine
Adem esierini memnun etmeye odaklan ırlar. Bundan dolayı
G_
ü_
ne
_ ş
__
_
d a s ı klıkl a tüken misliğe düser, psikosomatik hasta lık-
274
lar yasarlar. Psikolojik kökenli fizyolojik h astalıklar, deri
ve sac dökül meleri, erken sac ağarmaları, süre kli bir
yorgunluk, eklem ve kas ağrıları, sıklıkla sikôyet ettikleri
rahatsızlıklardır.
8 yasiG.mnda bir kız çocuğu 3 yaslarındaki kardesini
p arkta oynatmaya calısıyord u . Bu kız çocuğu, n ere­
deyse kucağına sığmaya n kardesini zorlandığı çok belli
olur bir halde o oyuncaktan bu oyuncağa tasıyord u .
Sahneağa bindirdiği kordesi düsecek diye sürekli e liyle
düzeltmeye calısıyor, çevresindeki hiçbir seyi göreme­
yecek derecede kardesine odakla nıyord u .
Kord esi kaydırak m erdiven lerini c ıka bilecek kadar
kontrollü yürüye bildiği h al de, kollarından tutup m er­
divenleri tek tek çıkartıyor, sonra asağı inip kuc ağ ı n ı
kardesine doğru açara k kaygıyla o n u n asağı doğru
Cezasız
kaymasını bekliyordu. Kaydıra kta n kaya n kordesi sağa Eğitim
sola kosarken bu sefer de parkta n cıkmaması icin kol-
275
larını açıp sürekli önüne geçmeye ve kardesini parkın
içine doğru yönlendirmeye çalısıyordu.
Çocuğ u n kordesiyle ilgilenmek için ortaya koyduğu
tüm bu gayretiere rağm�n anne baba, parkın kenarın­
da bir ban ka oturmus, onları izliyordu . Gergin bir halleri
vardı . Çocukların oynadığı süre boyunca neredeyse
hiç birbirlerine dönüp doğru d üzgü n soh bet etmedi­
ler. Baba, sürekli elindeki telefonla mesguldü, anne ise
bir naylon pesetten çıkardığı çekirdekleri çitliyord u. Bir
süre sonra , bu kız çocuğu yorg u n bir halde a nnesinin
yanına geldiğinde, "Anne yoruldum" demeye ka lma­
dı, annesi a nında çocuğa çıkıstı : "Ne yani, bu halimle
ben mi oynatayım kardesini bu kadar insanın içinde? ! "
d iye seslendi v e " Yürü h a d i kardesinin ya nına" diyerek
çocuğu tekrar kardesinin ya nına gönderdi.
Halbuki bir annenin çocuğuyla parkta aynamasından
d a h a doğal ne ola bilirdi? " Bu h a limle ben mi oyna­
yayım" ifadesinin a ltında, " Etraf ne der, beni çocukla
oynarken görenler ne an lar" kaygısı yatıyordu .
Bir baska deyisle, yüksek a hla k öğretileri kadının kendi
çocuğuyla oynamasına m uhtemelen engel oluyordu .
Bu soru mluluk ise 8 yasındaki kızına kalıyordu.
Bir süre sonra, parktan gitmek üzere kalktılar. Kız, kar­
desini kucağına alıp sürükler vaziyette annesinin yanına
getirdi. Babası kızının saçını ilgisizce oksadı, yanağını sıktı,
sırtını gelisigüzel sıvazladı, "Aferin benim kızıma" diyerek
kısıtlı za m a n içinde minik bir parça sevgi gösterdi.
Bu kız çocuğunun annesinden topluma karsı iyi olma
ç abasını edinmemesi m ümkün değildi. Muhtemelen
Adem
büyüyüp yetiskin olduğunda el ôlem ne der diye edil­
Güneş
gen bir ya pıya bürü necek fakat ba basının kendisine
276
gösterdiği az da olsa ilgisiz sevgiyle de kendini duyar- Çocuğun bir
sızlastıra mayacaktı. yandan
Bir yan d a n kendisine g österilen sevgiyi a l a bilmek ailesi
için duyarlılığını koruyacak, sevme ve sevilme ihtiyacını tarafmdan
karşılayacak, öte yan dan d a aileden aldığı m esajla sevi/diğini
çevresine karsı edilgen olma halini sürdürecekti. Böy­ hissetmesi,
lelikle farkın a varma d a n edil gen-d u ya rlı bir benliğe diğer
kavuşması muhtemeldi. yandansa o
Yukarıdaki örnekte oldugu gibi çocuğun bir yandan sevi/diği
ailesi tarafından sevildigini hisse tmesi, diger yanda nsa o ailesi
sevildigi ailesi tarafından asagılanması, küçük düşürül­ tarafmdan
mesi, ceza la ndırılması, edilgen-duyarlı benlik yapısının aşağilanina­
oluşmasına neden olur. SI edilgen­

Yine bir ögretmenin kendisinden korka n bir çocuğun duyarli


onu sevdiğini düşünmesi, edilgen-duyarl ı benlik yapısının benlik
oluşmasına neden olur. yap1smm
oluşmasma
Çocuk, öğretmeni tarafından sevildigini hissetmesinin
etkisiyle içinde öfke ve tepkisellik olusturmaya ca k, bir neden olur ·
baska deyişle, tepkisel bir etkenlige dahi geçemeye­
cekti (öğretmen sevgisini kaybet m em ek için ) . Diger
yandansa kendisine baskın d avra n a n öğretmeninin
karsısında duyarlılığı sürekli artacaktı. Zira tepkisellesme­
dikten sonra her türlü baskı çocuğu asırı duyarlılığa iter.
iki kardese aynı baskın tavrı takınan anne babanın
çocuklarından birinin güçlü ve etken, digerinin asırı duy­
gusal, zayıf iradeli ve ne söylenirse a lınır olması sasırtıcı
degildir.
Çocuklardan biri üzerinde olusan baskı ve zorlamalar
karsısında iyilik duygularını kaybedip tepkisellikle duyar­ Cezasız
sızlasa bilirken (d uyarsız-edilgen bir benlik edinirke n ) , Eğitim
diger çocuk mizacının gereği olarak içinde kötülük hissi 277
olusturamadan, kendini tepkisellikle duyarsızlaştıra ma­
d a n öylece boslu kta ka la bilir, hem edilgen hem de
duyarlı bir benliğe bürünebilir.
Aynı anne babanın birlikte yetisen çocuklarında farklı
benlik ya pılarının gelismesi, çocukların mizaç farkından
kayn aklana bileceği gibi, yanlıs ebeveyn tutumu kar­
sısında çocukları n sevk hisleriyle yöneldikleri savunma
davra n ıslarının farklılığından da olabilir.
Bir çocuk onu inciten , eze n, cezalandıra n yetiskine
karsı kendini öfke, kızgınlık ve nefret duygularıyla savu­
nursa duyarsızlığa doğru (duyarsız-etken veya duyar­
sız-edilgen ) ; iyilik halini koruyup bu olumsuz duyguları
içine olmazsa asırı duyarlılığa ve edilgenliğe doğru kişilik
geliştirir. Terbiyeli, sessiz, sakin, uyumlu olduğu zanne­
dilen cocu kları n bire oğ u n u n zara ra uğra ma ma k icin
'
edilgenliği tercih eden ve kendi içlerinde bir farkında­
lıkle bu değerleri barındırmayan çocuklardan oluştuğu
unutulmamalıd ır.
Cocuğun zarara u ğ ra m a m a k icin erdemli davra­
n ıslar benimsernesi yeri n e , h a ng i erdemli d avra n ısın ,
neden erdemli olduğunu kendisine tek tek izah eden
bir a n ne baba nın eğitiminden geemis olması çok daha
önemlidir.

Adem
Güneş
278
••

. OZETLE
Kitabın buraya kadar olan kısmında, cocuk egitimin­
de cezanın nelere sebep oldugunu anlatmaya çalıştım.
B u n u n "Aslında eğiti m d e c eza o l m a s a n e g üzel
olur. .. " lüksü değil, " çocuğun kendine ait bir kişilik ge­
listirebilmesi icin zorunlulu k" oldugunu onlarca örnekle
paylaştı m.
Cezasızlık, "Cocukları sevmek . . . Onlara iyi davranmak
lazım . . . Çiçekler, kuşlar, böcekler varken kalp kırmaya
ne gerek var" gibi duygusal bir söylem degildir. . .
Cocuk egitiminin baskı, zorlama, şiddet ve ceza icer­
meden güven icin de gerçekleşmesi cocuğun en kutsal
hakkıdır. . .
B u , cocuğun bütün hayatını ilgilendiren bir tercihtir. . .
Ve b u tercih onun ya kendine güvenen, "etken-duyar­
lı" bir kişiliğe erişmesiyle . . . Ya da " edilgen-duyarsız': bir
birey olarak yasa mın içine salıverilmesiyle sonucla nır. . .
Cezasız
Yetişkinlerin bu tercihi, sadece cocuğun yasamını de­ Eğitim
ğil, onun evlenip coluk cocuk sahibi olmasıyla hayatına 28 1
katılaca k diğer kisileri, esini ve çocuklarını da ilgilendiren
sonuçlara yol açan yüksek bir sorumluluktur . . .
Cocuk eğitiminde neden ceza olmaması gerektiğini
kısaca özetlersek:
ı . Cocuk dünyaya geldiğinde bos değildir, duyguları
ve hisleri vardır.
2. Bu hislerin içinde en önemlisi " sevk hisleri"dir.
3. Sevk hisleri, çocuğun mizacına ait kisiliği yapılan­
dıran hislerdir.
4. Duygularında özg ür çocukların sevk hisleri o ço­
cuğun gerçek kişiliğini olusturur.
5. Baskı, zorla m a , siddet ve ceza içeren davranış­
larla . . . Ya da sevecenlik yoluyla çocuğu edilgen hale
getiren davra nıslar sevk hislerinin doğal isievini bozar.
6. Doğa l isievi bozu l a n sevk hisleri çocuğu " kendi
gibi" olmak yerine, " beklendiği gibi" olmaya yönlendirir.
7. Buna " kendilik bozukluğ u " denir.
Kendilik bozukluğu tasıyan çocuklar ya "edilgen"
8.
ya da " duyarsız" olurlar.
9.Böylesi ki siler duygularını yönetmekte zorluk çeker,
öfke ve gerginlik tasırlar.
ı O.Kendilik bozukluğu ola n kisiler, (kendilerini onar­
madıkça) esieri ile bağla n a maz, ç ocukları ile kaliteli
vakit geçiremezler.
Yukarıda ı O madde halinde sıralanan kisilik bozukluğu
sürecinin kırı l m a noktasının besinci madde olduğuna
Adem lütfen dikkat ediniz.
Güneş
282
v• •

CEZASIZ EGITIM
NASIL OLUR?
Çocuklarıyla catısmadan, onları ineitmeden v e ken­
disi de bunalıma girmeden çocuğunu sağlıklı bir biçim­
de eğitmek isteyen ebeveynler sırasıyla su a dımla ra
dikkat etmelidirler.

1 . Çocuk Eğitimi, Ebeveyn i n Ona rı mıyla


Başla r
Ç o c u ğ u n u baskı kurma d a n sayg ı n c a yetiştirmek
isteyen e beveynlerin i l k yapa c a ğı, sey, cocuk e ğiti­
mi kitapları oku m a k değil, kendini nasıl o naracagına
odaklanmaktır. Duygularını yönetmekte zorluk çeken,
öfkesine hakim olamaya n, esiyle bağlanma problemi
yasayan kisinin bu sorunları çözmeden cocuk egitimine
baslaması doğru olmaz. Ö ncelik cocuk eğitimi d eğil,
ebeveyn onarımıdır.
Cezasız
Eğitim
283
2. M esafe Koymak Yeri ne Bağlanmak
Geleneksel yöntemlerle cocuk eğiten kisiler, çocu­
ğa mesafe koymayı, ona erken yasta kendi ayo kları
üzerinde durm ayı öğretmeyi bir ma rifet za nnederler.
Bunun için cocuklarının odasını erkenden ayırır, onları
her istediklerinde kucakları na a lmaz, yakın durmak ye­
rine uzak ve emredici olmayı onun iyiliği icin yaptıklarını
düşünürler. Halbuki, cocuk eğitiminin özü, yakınlık iliskisi
ve bağlanmadır. Güvenli bağlanma olmadan cocuk
eğitimi ol maz.

3 . Baskı Ye rine Kara rlı lık


Birç ok ebeveyn cocu kları yanlls yola gitmesin diye
onlar üzerinde baskı kurar, baskı da care olmadığında
çocuğu cezalandırır, sidd et uygular... H a lb u ki, çocu­
ğa baskı kurm ak yerine, ondan istenen davra nıslarda
kararlı olmak, cezaya basvurmaya gerek bıra kmayan
bir yöntemdir. Ebeveynler " mutla k" olmaması gereken
davranıslarda kesin kara rlılık sergilemeli, ya pılma ması
gereken davranıstan asla taviz vermemelidir. Bunun icin
ses yükseltmeye, öfke ve gerginlikle çocuğu korkutma­
ya gerek yoktur. Bir davra nıs ya nlls kabul edilecekse, o
gercekten olmaması gereken bir davranıstır. Ve cocuk
ne kadar ısrar ederse etsin taviz veril�eyecektir. Ama
cocuğu n çocuksu istekleri için, " belki olabilir" diye dü­
sünülen seyler icin kararlılık sergilerneye gerek yoktur.

Adem 4. Sa bır Yeri ne Genişlik


Güneş Cocuk eğitiminde sa bır, " pa sif siddettir" . Çocuğa
284 dis sıkm ak ... Derin nefes a larak gözleri kapatmak ... " La
havle" çekip ortamda n uzaklasmak . . . Yumruk sıkma k . . .
Ses tonu gergin olduğu halde sevecen davra nmaya
çalısma k "pasif siddet" davra nıslarıdır. Ebeveynler daha
sabırlı olmak yerine, "geniş olmaya" yönelmeli. .. Genis
olmak için kendi geemislerini onarmaya girismelidirler.
Kendi geemisinin acı ya n ları nı iclerinde tasıyan kişiler
genisleyemezler.

5. Yönetmek Yeri n e Eşlik Etmek


Kaygılı anne babalar cocu kları yoldan ç ıkacak en­
disesiyle sürekli bir gerginlik ve hata kabul edememezlik
içindedirler. Böylesi a n n e b a ba lar, cocukları n ı sürek­
li d en etiemek ve yönetmek isterler. Böylece onların
daha az hata ya pacağına inanırlar. Halbuki baskala­
rının tecrübesiyle az hata yapa nlar, bir gün gelip kendi
başları na kaldıklarında geemis hatalarının hepsini bir
kez daha ve sanki hiç tecrü beleri yokmuş gibi yeniden
yapmaya baslayaca klardlr. Oysa , cocukları yönetip
onları yeteneksizlestirmek yerine, onlara kendi olmalarını
sağlayacak düzeyde eslik etmek, duygu, d üşü nce ve
davranısları da onlarla birlikte yasa m ak hem çocuğa
hem de ebeveyne iyi gelecektir.

6. M ü kemmeliyetçilik Yerine Doğallık


Birçok anne b a ba coc uklarını erken d e n eğitmek
üzere mükemmeliyetçi bir tavır içinde old u klarını fark
etmezler bile . . . Cocukl arın yanlış ya pmasına izin ver­
memek, eğitimde başarısızlığa taha m m ül edememek,
Cezasız
kardes tartışmalarının yasanmasına tepkisellik, saygısızlı­
Eğitim
ğa gerginlik, düzensizliğe kızgınlık mükemmeliyetci anne
285
baba ların belirgin özellikleridir. Böylesi a n ne babalar,
c o c u kları h ata ya ptı ğı n da o n la r ın coc u k o ld u g u n u
unutur, canları sıkılır, içieri daralır, sanki her sey berbat
olmus gibi bir kara msarlığa d üşerler. . . Kara msarlıkları
onları tedbir almaya, cocukları bir daha hata yapmasın
diye ceza vermeye iter.
H a l bu ki, d o ğ a l e beveynlik çocuğun sağlıklı kişilik
gelisimi icin m u tl a k sart olan bir ebeveynlik yetisidir.
Cocuğun eksik yanlarını tebessümle karşıla mak, onun
d a insan old u g u n u , h a ta ya pa y a pa ögrenecegini
hesaba katmak, hata ya ptığında a ffedici olup bir kez
daha, bir kez daha onu desteklemek çocuğun kişiliğine
daha çok katkı sağlar.

7. El Ale m Yerine Kend i lik


Cocukların en çok zarara uğradığı durumların basın­
da, anne babaların cocuklarını el ô lem için yetistirmeye
çalısmaları gelir. "Seni böyle gören olursa ne der. . . Konu
komşuya rezil oluruz . . . Anne babası hiç terbiye ederne­
mis derler . . . " ic sesleri sürekli baskalarının ne söyleye­
ceğini fısıldayan a n n e babalar çocuklarının canla rını
ya k m aya, onlarla gerginlik yasa maya, çocuğu terbiye
etmek icin baskı kurup öfke dolu konusmalar yapmaya
adaydırlar.
U n utmam a k gerekir ki çocuk el ôlem icin yetistiril­
mez . . . Cocuk a ncak kendi gibi olursa sağlıklı bir kişiliğe
sahip olur. . . Saygın olur . . . Çevresin e karşı duyarlı olur. . .
E l ôlem n e der diye bıktırılan cocukların e l ôleme karsı
Adem saygısız, erdemli davranışlara karsı duyarsız oldugunu
Güne ş u nutmamak gerek.
286
8. Ö ğ renme Ye rine Edinme
Eskiler "Çocuklar ka l i l e değil, hal i l e eğitilir" derlerdi.
Yani, çocuk sözle degil, ebeveynlerinin örnek davranıs­
larıyla kendini gelistirir . ..
Bu, pedagojinin temel ilkelerindendir. Çocuklara ne
kadar az söz söylenir, ne kadar az yönlendirme ya pılır,
bunun yerine ne kadar örnek davra nıslar sergilenirse
çocuk o denli doğru davranısları edinir.
Sözel ifade, çocuğa bir seyleri öğretir fakat örne k
davra nıslar çocuğun edin mesini sağlar. Öğrenme ge­
çicidir, edinilen davranıs ise kisiliğin en temel parçala­
rından biri haline gelir.
Birçok ebeveyn çocuklarına doğru davranısları öğret­
tiklerini düsünür ama çocuk o davra nısı yerine getirme­
diği için onu cezalandırmak zorunda kalır. Halbuki ebe­
veynler çocuklarından istedikleri davra n ısları kendileri
bir yasa m tarzı olarak onlarla birlikte yasasalar, ne ceza
vermek zoru nda kalırlar ne de çocuklarını yönetmek . . .

9. i kaz Etmek Yeri ne Görmezden Gelmek


Birçok ebeveyn çocuklarının en küçük hatalarını bile
görmeyi, gördüğü hatayı çocuğa göstermeyi marifet
za nneder. Halbuki çoc uğa h atası ne kadar çok gös­
terilirse çocuk o kadar arsız, yüzsüz ve uta n maz olur. . .
Çocuğun hataları yüzü ne vurulmaz, çocuk hatala­
rından dolayı direkt ikaz edilmez . . .
Belki yanlıs davra nıs bir h ikôye içinde anlatılır y a d a
Cezasız
genele hitap edilerek yani endirekt olarak çocuğa ta­ Eğitim
nıtılır.
287
Cocuğun hatalarını görmezden gelmek, olgun dav­
ranmak, tebessüm edip göz ka patmak, çocuğun daha
çok hata yapmasını değil, olgunlukla karsılana n hata­
ların adım adım terk edilmesini kolaylastırır. Cocuk bu
sayede affetmeyi öğrenir.
U n utmayın, h atası yüzüne vurulan, ikaz edilen, ha­
talarından dolayı cezala ndırılan cocuklar uta n ma ve
mahcu biyet duygularını kaybederler. '

1 O . O lg u n laşt ı rmak Yeri ne Çocuklaşmak


Bazı e beveynler çocukları olgunlastıkça, d a h a az
hata yapar hale geldikçe mutlu olurlar. Halbuki çocuk­
luk cağı olgunluk cağı değildir. Cocuk çocuklastıkça,
deli dolu oldukça ve ebeveyni de onun bu haline eslik
ettikçe duyguları n da özgür olur.
Cocukluk yıllarını özgürce yasamamıs kisiler, vetiskinlik
yıllarında duygularını yönetmekte zorluk çekerler. Erken
olgunlasan çocukların, sahte benlik tasıdıkları ve günü
geldiğinde ebeveynlerini çok sasırtıp hayal kırıklığı ya­
sattıkları unutulmamalıdır.

Adem
Güneş
288

You might also like