Professional Documents
Culture Documents
İktibas 002
İktibas 002
Bu Sayıda...
MAKALE NİÇİN ORTADOĞU?»
YORUM ÇOK GELİŞMİŞ ÜLKELERDEKİ AZ
GELİŞMİŞ EĞİLİMLER
MAKALE BİR İSLAM SESİNİN YÜKSELMESİ
YORUM ALBAY ANASTASSOV ÇİZMEYİ
AŞMAYINIZ
HABER İNGİLİZ MAHREM RAPORUNA GÖRE
TÜRKİYE'NİN İSRAİL'LE İLİŞKİLERİNİ
ASGARİ DÜZEYE İNDİRİŞİ «USTACA
BİR DİPLOMATİK GİRİŞİM
MAKALE İRAN DEVRİMİNİN BİRİNCİ YIU
YORUM LUNS'UN DEMECİ
İNCELEME PROFESÖR MİLTON FREİDMAN'NIN
«MONOTARİZM» (PARA DOKTRİNİ)
YORUM MOSKOVA NASIL İŞGAL EDER?
YORUM AMERİKA'NIN MINTIKA'DAKİ
ÜSLERİ
HABER AMERİKA'NIN VERECEĞİ
MALZEMENİN BEŞTE BİRİ
YARARLANILABİLİR DURUMDA
HABER-RÖPORTAJ SOSYALİZMİN BİR ÇARE
OLMADIĞINI ACI TECRÜBEDEN
SONRA ÖĞRENDİK
ARAŞTIRMA ORTAASYA'DA İSLAM GELENEKLERİ
SOVYET KOMÜNİZMİNDEN DAHA
GÜÇLÜ
HABER NATO, İRAN KONUSUNDA
TÜRKİYE'YE BASKI YAPIYOR
İSTATİSTİK ÜLKELERİN KARŞILAŞTIRMALI
İSTATİSTİKLERİ
ARAŞTIRMA-YORUM HUMEYNİ'NİN İRANI II
MAKALE KIBRIS'TAKİ İNGİLİZ ÜSLERİ
ARAŞTIRMA PETROL ZENGİNİ ARAPLAR PARAYI
NE YAPACAKLARINI ŞAŞIRDI
BİBLİYOGRAFYA BU SAYININ KİTAPLARI
SELAM İLE!..
Dergimizin birinci sayısını aldınız. Okuyor ol-
malısınız. İmkânlarımız dahilinde sizlere Türkiye
ve dış basından seçmeler sunduk. Tabii önemli gör-
düğümüz haber, yorum, röportaj ve makaleleri, bir-
birleriyle ilgilerini göz önünde bulundurarak düşün-
ceyi bütünleyecek bir uyum içinde vermeye çalıştık.
Ülkemizi ve bölgemizi yakından ilgilendiren si-
yâsî, kültürel, askerî, sosyal, ekonomik her konuda
düşünenlerin düşündüklerinden seçmeleri biraraya
getirerek içinde yaşadığımız dünyayı tanımayı ko-
laylaştırmak istiyoruz. Tabiî gerçek yüzü ile..
Dergimize koyduğumuz yazılan aktardığımız
gazete ve dergiler tutumları itibariyle bazılarımızın
hoşuna gitmeyebilir. Hattâ tümüyle filân gazete
veya dergiden hiç memnun olmayanlarımız da ola-
bilir. Aksine şu dergiyi veya bu gazeteyi herşeyiyle
beğenenlerimiz de bulunabilir.
Biz yukarıda belirttiğimiz ölçülerden hiçbirine
itibar etmiyoruz. İktibas olarak bizim için hangi ga-
zete veya dergide yayınlanırsa yayınlansın önemin-
den ötürü «mutlaka başkalarının da okuması gerek!»
cinsinden yazıları bulup onları sizlere sunacağız.
Önemli bir haber, yorum veya röportaj, okudu,
ğunuz herhangi bir dergi veya gazetede yayınlanmış
olabilir. Nitekim böyle oluyor. Fakat biz okuyucu
olarak ister istemez devamlı okuduğumuz gazete
veya derginin genel havası içinde gerçekten önemli
olan o yazıyı-haber, yorum veya bir başka türden-
gereken önemini kavrayamadan geçebiliyoruz. Bu,
insanın içinde bulunduğu ortamm f ne kadar olursa
olsun mutlaka etkisi altında kalmasının kaçınılmaz
sonucudur. İşte İktibas olarak bu önemli bulduğu-
muz yazıları bulunduğu yerden alıyor ve yine önem-
li olan diğerlerinin yanma koyarak bütünü meyda-
na getirmeye gayret ediyoruz. Doğruları kavramak
daha kolay olsun için..
Biz doğruların öğrenilmesini, gerçeklerin bilin-
mesini istiyoruz. Gerçekleri bilenlerin bilgi beraber-
likleri, anlaşabilmelerine yardımcı olacaktır. Bütün
insanların ise doğrulara ve doğrular üzerinde birleş-
melerine çok hem de her zamankinden çok ihtiyaç
vardır.
Yaşadığımız günler, hepimizin, her zamankin-
den çok doğruları bilmesi ve gereğine göre hareket
etmesine gerek duyulan günlerdir. Geçen günler için-
de özellikle ülkemiz ve bölgemiz insanının kaderi ile
ilgili olayların yakından bilinmesinde yararlar çok-
tur. Yarınların, geçen günlerden çok daha farklı ola-
cağının işaretleri her geçen gün çoğalmaktadır. Bir-
çok yerde, birçok insan daha doğrulara yöneliyor.
Geçen yıllarda işlenen hatalar, günahlar artık kolay
izah edilemiyor. Ve tabii tekrarından işleyenleri ka-
çındırıyor.
Biz dileyelim ki insanımız daha da çok bedel
ödemeden gerçek doğruyu anlamada gecikmesin.
İktibas, bu yolda kendilerine cirmince yararlı olma.
ya çalışacaktır.
Doğrulara ulaşma ve ona göre yaşama dileriz.
1916
Lawrence
1981
Kissinger
NİÇİN ORTADOĞU?..
Ortadoğu gündemin yine başında. Her zaman Zira Türkiye'nin de kaderi istese de istemese de Or-
olduğu gibi.. 1916 - 18'lerde bölünüp parça parça edi- tadoğu'nun kaderi ile ayrılmaz bir beraberlik için-
len Ortadoğu'nun bugünkü statüsü korunmaya dedir.
çalışılıyor. Bölünmeyi o yıllarda nasıl Batı becerdi
Biz Batı'dan bugüne kadar n e görmüşüzdür;
ise, kendine gelmesine de yine Batı mani olmaya
horlanmaktan, aşağılanmaktan, ve kendinden uzak-
gayret ediyor, hem de durup dinlenmeden.. Böldük-
laştırılmaktan başka. Kendi benliğinin farkında ol-
leri parçaların başlarına geçirdikleri ve onların ha-
mayanların, kendine güvenini yitirenlerin kaçınıl-
lefleri Bat'ının isteği istikametinde hareket etmele-
maz olarak başkalarına hayranlık duyacakları ve
rine rağmen, aradan geçen zamanın kendilerine ne- onların dümen suyundan gidecekleri bir gerçektir.
lere mal olduğunu gören bölgenin müslüman insan- Eğer şimdiye kadar izlenen bu yol bize bir yarar
ları olaylardan çıok şeyler öğrenerek tekrar beraber sağlamadı ise bundan böyle hiç yarar sağlayacak de-
olmanın özlemini duyuyorlar. Küçük küçük parça- ğildir. Ne yapacağız biz? Batının elinden Demokrasi
ların, başkalarının dümen suyunda sürüklenmekten dünyasının liderliğini mi alacağız; herhalde hayır.
başka bir işe yaramadığını görüyorlar. Her yanda Zaten buna, bölgedeki bütünlüğü içinde düşünülme-
bir kımıldanma, bir kıpırdanma var, özellikle yarın- diği takdirde n e nüfusumuz, n e coğrafyamız, n e
lar kendilerine kalacak genç nesillerde. Bölge ken- millî gelirimiz ne de sair şeylerimiz yeterlidir. Evet
di kaderini arıyor. bizim için aydınlık yarınlar ayrılmaz bir parçası
Lawrence'nin patronları 1916'larda neler yapıp bulunduğumuz bölgenin gerçeklerine dayalı gelece-
bu Ortadoğu bütününün parçalanmasını sağladı ise, ğimiz ile ilgili ciddî tavırlarımızda aranmalıdır. Bu
tavırlar, bölgeyi bütünleyen gerçeklerin görülüp
1981'lerde Kissinger'lerin patronları aynı metodlar-
kabul edilmesi ile sergilenebilir.
la bu bölünmüşlüğü korumaya ve daha da bölmeye
çalışıyorlar. Bölgeyi devamlı karışık tutmanın, böl- Bu sebebledir ki Türkiye bölgenin diğer parça-
ge insanının gailelerini artırarak yollarını buluyor- ları ile aralarına yıllar önce sokulmuş sun'î ayrılık
lar. Hergün bir yeni problem çıkartıyorlar. nedenlerini tesbit edip bunlardan kendini arındır-
Batı İran'da kayıp mı etmiştir; bunu katkat maya bakmalıdır. Yalnız bununla da kalmayıp hiç-
fazlası ile telafi etmenin yolları hemen aranmalıdır. bir komplekse kapılmadan bölgenin diğer ülkeleriy-
Mısır kazanılmalı, bölgedeki krallara tahtları için le gerçek kardeşlik ilişkileri içinde beraberliğe doğ-
garanti verilmeli. Irak'a birtakım vaadlerde buluna- ru yürümekte aramalıdır yarınlarını. Sağlıklı yarın-
rak kullanılmalıdır. Ki bütünlüğünün görülmezlik- lar Türkiye için bu yoldadır. Bu arada yerli - ya-
gelinemeyeceği Ortadoğu'da, mevcut statü t e n bancı ajanların, başkalarına hizmet edenlerin gös-
korunabilsin. En yetkili Batı'lı ağızlar bu bölünmüş- terecekleri yollarla değil, kabul edilebilir doğrular-
lüğün korunması için Türkiye'den neler bekledikle- da birleşmekle bu beraberliğin sağlanabileceğini bil-
rini açıkça söylemekten çekinmiyorlar. Sanki onlar melidir. İlişkilere, Batı'nın bize kazandırdığın) in-
Türkiye'nin, plânlarım gerçekleştirmekte kendile- sanların aralarını açmaktan, birbirlerinden uzaklaş-
rinden daha fazla gayret göstereceğini umuyorlar. tırmaktan başka işe yaramayan «Karşılıklı çıkar,
Herhalde Türkiye bu umudu onlara vermemelidir.
Cumhuriyet
16 Marti980
(Dış Haberler Servisi) yordu. Oysa Lira yerine eline Şe-
İsrail Maliye Bakanı Yigoel kel geçen İsrail'liler, değerinden
Hurwitz'in «teknik» bir önlem ola- kaybeden para yerine mal bulun-
rak nitelediği Yeni İsrail Parası'na durmayı yeğ tuttuklarından «Mala
geçişte amaçlanan hedefe ulaşıla- Hücum» u durduramamışlardır. Mal
menfaat» gibi bozuk ölçülerle değil, bölge insanı- dan fazla zamandır dünya insanına çektirmediği
nın dünya görüşünden kaynaklanan değer ölçüleri- kalmamıştır. İnsanları — kendi insanları da dahil —
ni göz önünde bulundurarak eğilmelidir. Bunun dı- insanlığından uzaklaştırmıştır. Bunu görmek için
şındaki yol Türkiye için çıkar yol olarak görünme- gözlerimizi en yakma hemen bölgemize çevirmemiz
mektedir. Değil mi ki kaç yıllardan beri bozuk öl- kâfidir. Dünyanın bize daha uzak bölgelerinin in-
çüleri kullanmanın faturasını hep yüksek düzeyde sanlarının halini de düşünmeden edemeyiz; Güney
ödeyip durmuştur ve el'aıı ödemektedir. Artık doğ- Amerika'dan, Asya insanına, Afrika insanının hali-
rulan görmenin zamanı gelmemiş midir? ne kadar.. Evet kapitalizm ve marksizm ne kazan-
dırmıştır dünyaya, hangi değerleri! Acılar, açlıklar,
Geçen zaman içindeki gelişmelerin, gerçeklerin gözyaşları ve birbirlerinin kurdu haline getirdiği in-
daha da iyi anlaşılmasına her zamankinden çok ışık sanlarla dolu bir dünya o kadar..
tuttuğu günümüzde doğruları görebilmenin kolaylan
tığının farkında olmak gerekir. Ortadoğu'ya bakalım : Mısır'da Sedat kimin için
çalışıyor, halkı için mi?, Yoksa Saddam Hüseyin mi
Batı «Sistem» inin kokusu «hür dünya» denilen halkının özlem duyduğu dünyayı kurmaya çalışı-
her ülkede çıkmıştır. Kokutmadığı yer kalmamıştır yor? Suudiler ve Kral Hüseyin, bunların hangisi?
kapitalizmin, emperyalizmin, Batı, dünyayı kendine
Paralarını nasıl harcayacaklarını şaşıran emircikler
göre değerlendirip görmüş yargılara varmış ve iste-
mi? Afrika yamalı bohça, Asya da öyle.. Kimin işi-
miştir ki herkes de dünyayı kendisinin gördüğü gi-
ne yarıyor sağlı - sollu sömürenlerden başka..
bi görsün. Biz başka dünyanın insanlarına nice de-
ğerlerimizi acımasızca kaybettirip yerine «insanı, Sebebini bilenler çoktur, a m a biz yine hatırla-
insanın kurdu haline getiren» kokuşmuş değerleri- talım : Yaptıkları iş birbirini tamamlayan iki kişi-
ni yerleştirmek için elinden geleni yapmıştır. Ve nin, birbirine çok da benzeyen kıyafetleri ile çekil-
bizleri birkaç nesil kendimizden başka herşeye ben- miş fotoğrafını koyduk makalemizin içine.. Birisi
zetmiştir. Lâkin sonunda eşyanın tabiatı gereğini 1916'da, bütünü bölmeyi temsil eden Lawrence, diğe-
işlemiş ve bünye bu «Sistem» i reddetmiştir. O dö- ri ise 1980'li yıllarda bölünmüşlüğü korumaya ve,
nemde çürüyen nesiller, yeni ve doğrulan arayan daha da bölmeye uğraşanları temsil eden Kissinger.
nesillerin fışkırıp çıkmasına mani olamamıştır. Aradan 64 yıl geçmiş değişen birşey görüyormusu-
nuz, İngiltere'nin yerine geçen Amerika'dan başka. Bu
Ama artık kapitalizm ve marksizmin birbirinden resimdekiler rollerini kıyafetli olarak oynayanlar.
aynlmazlığı kitlelerce görülmüştür. Ve bu birbiri Rol kıyafeti giymeden rollerini en az bunlar kadar
için gerekli fakat insan için gereksiz sistemlere ger- oynayanları da tanıyorsunuz. Önemli olan da bun-
çek hüviyetlerini tanıyarak bakılabilmektedir günü- ları rol kıyafetleri giyinmemiş halleriyle, hatta ül-
müzde. kelerini düşünen rollerde görünmelerine rağmen ta-
Dünyanın ezilen, hor görülen insanları «acı» ola- nımak değil midir?
rak ne hatırlıyorlarsa bunun sorumlusu olarak da
Batı sistemini ya da marksizmi görüyorlar. Bu iki
sistemin başta Batı sistemi olmak kaydıyla iki asır-
AKŞAM Tanju CILIZOĞLU
3 Nisan 1980
H ü r m e t
Böyle bir olağanüstü konferansın yapılması ö- Müslüman ülkelerin güç bloku ile, diğer ülke-
nerisi ilk kez ortaya atıldığında, çoğu ülke durumu ler kadar şu ya da bu şekilde siyasal bağlan vardır.
olumlu karşılamıştır. Ancak, Libya, Cezayir, Suriye, Bireysel olarak davranışlan bu bağlann yapısı ile
Güney Yemen ve Filistin Halk Kurtuluş Örgütü gibi hala etkilenebilmektedir. Fakat İslamabad'da sesle-
birkaç ülkenin ufak tefek itirazlarda bulunması da rini birleştirirlerken ortak bir amaç ve çıkar benim-
eşit derecede önemlidir. Bu ülkeler, Mısır - İsrail semişlerdir. Daha önce yapılmış olan dokuz Dışişle-
ri Bakanları Konferansı ile iki İslâm Zirve Toplan-
anlaşması tarihine rastlayan toplantı tarihinin değiş-
tısında, bu toplantıya olduğu kadar somut bir ba-
tirilmesini istemişlerdir. Bu isteklerin hiç biri benim-
ğımsızlık sergilenmesi gözükmemiştir. Bu toplantı-
senemezdi, ama yine de Suriye ve Güney Yemen dı-
da serin kanlı bir özgüven, temiz bir vicdan biçim-
şında hepsi de durumu olduğu gibi benimsediler. lenmiş ve hataya düşenlerin bunu kabul edip özür
Toplantıya yalnızca Afganistan - bilinen nedenlerden dileyerek tutumlarını değiştirmekten başka bir se-
ötürü, ile Mısır - Örgütten atıldığı için, katılmadılar. çenekleri kalmamıştır.
Çok kısa bir çağrıdan sonra yapılmış olduğu halde
konferansa 900 milyonluk Müslüman aleminin hemen Bu diğerlerine, yalnızca Müslüman ölçütlerine
tüm temsilcileri katıldılar. göre değil aynı zamanda laik dünyanın benimsen-
miş kurallanna göre de, şimdiye kadar gösterilme-
İkinci önemli konu toplantının amacına nasıl diği açıklıkla yanlışları gösterilmiştir. İslamabad
ulaşacağı idi. Genellikle uluslararası konferanslar toplantısında yapılan çağrılar Birleşmiş Milletler
birbiri ardından gelen bir söylevler zinciri niteliği tüzüğü ile tümüyle uyum halindedir; bunlar aynı za-
taşımaktadır. İş, ortak bir tutum sağlamaya gelince manda, bu kadar güçlü ve kesin bir anlatımla ol-
sorunlar ortaya çıkar. masa bile Üçüncü Dünya ya da bağlantısız ülkeler
topluluklannın herhangi bir formunda da getirilmiş-
İslamabad'da yapılan toplantı bu tanımın üstü- lerdi.
ne çıkabilmiştir.
Konferans, üyeler arasında yeniden canlandınl-
Toplantı dünyayı sarsan iki konu çerçevesinde
mış ve amaç taşıyan bir dünya görüşü biçimlendir-
gerçekleştirilmiştir; İran devrimi ve Sovyetlerin Af-
miştir. Bu yalnız alınan kararla değil yapılan ko-
ganistan müdahalesi. Müslüman Ülkelerin bu olay-
nuşmalarda da ortaya çıkmıştır. Bu kez, yalnızca
ları resmen görüşmek üzere buluştukları zaman bi-
paylaştıklan din nedeniyle değil ortak pek çok öğe
le bu olayların kendi yöntemleri üzerinde biraz bir
yüzünden daha bilinçli bir bağlılık ortaya çıkmış-
etki yansıtmamaları pek olası değildi.
tır. Diğer öğeler arasında coğrafi durumları, siya-
Yanı sıra, Müslüman ülkeler ilk kez olarak ge- sal duyarlılıklan, kaynaklan (ya da kaynak yok-
leneksel sorunların dışında belirgin ve önemli bir sunluklan), amaçlan ile süper güçlere karşı reka-
sorunu çözümlemeye katkıda bulunmak üzere bir betleri sayılabilir.
toplantıya çağrılıyorlardı. Geleneksel sorunlar ise bi-
Toplantı üyelerinin Pakistan'daki Afgan mülte-
lindiği gibi, Kudüs sorunu Filistinliler ve İsrail'in
cilerine sağladıklan güçlü destek bu tutumun ufak
Arap topraklarını işgali, Müslüman azınlıklar, sana-
bir örneği olarak gösterilebilir. Mülteci sorununa
yileşmiş Batının az gelişmiş Müslüman devletleri
dünyamız yabancı değildir. Kamboçya ve Vietnam
sömürüsü ile Müslümanlar arasında toplumsal, eko-
mültecileri belleklerden henüz silinmemişlerdir. Bun-
nomik ve askeri işbirliği olarak sıralanmaktadır.
lara yapılan yardımlar sıon derece yetersiz olmuştur.
önemli olan nokta, toplantıya katılan ülkelerin Afganlılar da ilk başlarda fazla ilgi görmem işlerdir.
kendi siyasal çizgileri ne olursa olsun, bir belirgin- Fakat bu toplantıda bu konuya dikkat çekilmiş ve
sizlik olmaksızın aynı tepkiyi göstermiş olmalarıdır. büyük bir yardım mekanizması işletilmeye başlan-
mıştır. Böylesi düzenli bir eylem Üçüncü Dünya
örneğin, her iki süper güç de eşit derecede kı- Meclisleri için enderdir.
nanmıştır. Sovyetler Birliği, Afganistan'daki tutumu
GÜNAYDIN
Dünyanın sayılı fikir gazetelerinden biri
olan Fransız «Le Monde» gazetesinin aylık
24.Arahk.1980
Dış #
yayını «Le Monde Diplomatique»in son sa-
yısında, Jean - Loup Amseüe imzasıyla ya
basından yınlanan, sansyileşmiş ülkelerdeki yeni
ekonomik - sosyal yönelişlerden birini dile
bir yorum getiren yorumu okuyucularımıza sunuyo-
ruz.
Afrika, Latin Amerika ve Asya'da yüksek kent- Fransa'da, yabancı işçilerin yerine Fransızların
leşme hızlarına rağmen, fiili işsizliğin aynı oranda yerleştirilmesi harekâtı, sosyal güvenlik sisteminin
artmaması birçok kişiyi şaşırtmıştı. Kentlere göç bozulması, enflasyonu körükleyecek şekilde fiyatla-
edenler «Örgütlenmemiş» iş alanlarına akıyorlar, bu rın serbest bırakılması, grev hakkının sınırlandırıl-
da işsizlik baskısını azaltıyordu. ma çabaları, kadın işçilerin evlerine geri gönderil-
Sanayileşmiş ülkelerde de işsizliğin artışına pa- meye çalışılması, yüksek öğretimin paralı hale ge-
ralel olarak, beklenen sosyal patlamaların gerçekleş- tirilmesi girişimleri bu modelin köşe taşları. Bunla-
memesi, iktisatçıların ilgisini bu ülkelerdeki «Yer- rın yanında doğrudan ve dolaylı olarak, «Yeraltı
altı ekonomisi»ne çekti. Gelişmiş ülkelerde sanayi- ekonomisinin temel unsurları küçük işletmeler de
nin yeni yapısı, otomasyonun artması, bugün nüfu- teşvik ediliyor. Bu ise, İtlya'da olduğu gibi, resmi
sun her zamankinden daha büyük bir bölümünü, kurumlara kayıtlı olmayan işletmelerin sayısının
çığ gibi büyümesini doğuracak.
«Marjinal sektör» denilen örgütsüz iş piyasalarına
yöneltiyor. 1960 larda tüm gelişmiş Batı ülkelerinde, Bu konuda gelişmiş ülkeler grubu içinde en iyi
bir ideal olan «Tam istihdam» ve «Refah devleti» örneği oluşturan İtalya, AET ülkeleri içinde çocuk
gibi amaçlar bugün artık terk edilmiş durumda. emeğinin en yoğun kullanıldığı ülke durumunda.
Bugün gelişmiş ülkelerde işgücünün maliyeti- Çocuklar normalden fazla çalıştırılıyor ve ücretle-
nin düşürülmesi en önemli hedef haline geldi. Dün- ri de cari ücretlerin beşte biri kadar. Çocuk işçi sa-
ya ölçeğinde bakıldığında, bu, Avrupalı işçilere, ge- yısının artması ise, ucuz bir işgücü pazarı yaratı-
lişmekte olan ülkelerdeki işçi ücretlerinin kabul et- yor. Bununla birlikte, çocuk emeğinin kullanımı, iş-
tirilmek istenmesi anlamını taşıyor. Bunu sağlama- gücü maliyetini düşürmenin yollarından yalnızca
nın iki yöntemi bulunuyor : Biri Amerikalı İktisat- bir teki. Küçük işletmeler de, maliyetleri azaltan ve
çı Friedman'ın gelişmekte olan bazı ülkelerde uy- rekabet gücünü artırıcı unsurlardan biri olarak de-
gulanmaya çalışılan ekonomik modeli, diğeri ise ğerlendiriliyor. Küçük işletmelerde vergiden kaçma
Fransa'da Başbakan Barre'm, İngiltere'de Margaret imkânının büyük olması ve işçi sayısı az olduğu
Thatcher'in uyguladığı ve Amerika'nın yeni Başka- için işçi eylemlerinin engellenebilirliği de, bunların
nı Reagan'm da benimsediği model. cazip yönlerini oluşturuyor.
Konferansda Afgan ve Sovyet Hükümetleri için Bunlar hep olumlu eğilimlerdir. Eğer eğilimler
de belirgin önlemler önerilmiştir. Bunlar arasında geleceği yansıtıyorsa, Müslüman Ülkeler Örgütü İs-
Kabil ile diplomatik ilişkileri kesmek ve Moskova lamabad'da yapılan bu güçlü toplantıda reşitlikle-
Olimpiyatlarını boykot yeralmaktadır. Toplantıda rini ilan etmişlerdir. Eğer güçlü bir Müslüman sesi
bu önerilere uyulması istenmiştir. Uygulama ve ay-
günün birinde dünya ulusları topluluğunda, yükse-
rıntı konusunda Müslümanların bu denli titizlik
gösterdikleri fazla da sık tekrarlanan bir tutum de- lirse, bunun tohumlan bu toplantıda atılmıştır. Ve
ğildir. bu sesi duymazlıktan gelme olanağı olmayacaktır.
Uzun vadeli önem taşıyan diğer öneriler de ya- Gelişmelerin bu denli hızlı olacağını zaman gös-
pılmıştır. Bunlardan biri Pakistan Devlet Başkanı- terecektir. Ancak zamanın göstereceklerini hazırla-
nın, kollektif savunma düzenlemesine gidilmesi ö- mak da dünya üzerindeki 900 milyon kadar Müslü-
nerisidir. Bu öneri memnunlukla karşılanmıştır. Es- manın kaderlerine hükmeden 42 ülke liderlerinin
kiden de böylesi öneriler yapılır ancak hemen son- sorumluluğudur. Belki de Prens Suud Al - Faysal
rasında da unutulurdu. Ancak bu kez durum yakın haklıydı. Fakat İslamabad toplantısını Müslüman ta-
bir gelecekte yapılacak olan bundan sonraki toplan- rihinin bir dönüm noktası durumuna getirmek yo-
tıda ciddilikle ele alınacağı beklenmektedir. ğun ve ısrarlı çaba gerektirmektedir.
Tercüman BİR YORUM
28 Mart 1980
Tercüman
24 Aralık 1980
15 Aralık 1980
göre Polonya huzursuzluğunda belki en endişe ve- büyük gücüdür ve Rus ordusu için bir hayli prob-
rici husus neticede Doğu Almanya'nın tecrit edilece- leme sebep olabilir. Peer Lange «Polonya ordusunun
ği düşüncesidir.» kuvvetli bir yurtsever ve anti - sovyet geleneği var.
Pakt üyeleri arasında sadakatmdan en az emin olu-
• Düğümü Sıkıştırmak : Böylece ana havaalan- n a n ordu Polonya ordusudur.» demektedir. 1976 yı-
ları, limanlar, kara ve demiryolları kontrol altına lında Polonya Savunma Bakanına, Lodz ve Varşova-
alındıktan sonra, Sovyetler esas işgal kuvvetlerini da patlak veren olaylarda askerî birliklerden sorul-
gönderir. Bu kuvvetler, Polonya'nın üç yanındaki 64 duğunda şöyle demişti : «Polonya askeri Polonya
Sovyet tümeni, artı diğer Varşova Paktı üyelerin- işçisine ateş etmez.» 1970 Gdansk olaylarında ise, or-
den derlenecek 16 tümenden seçilir. Muhtemelen bu dunun bazı birimlerinin kendilerine zor kullanma
tümenlerin yarısı Polonya'ya sürülür. Kuvvetlerin konusunda verilen emirlere kulak asmadıklarına
çoğu Sovyetler Birliği'nin batı bölgelerindeki kendi dair kuvvetli söylentiler vardı.
kuvvetlerinden gelebilir. Bazısı Polonya'nın güneyin-
den, — Çekoslovakya'dan—, diğerleri de Polonya or- Uzmanların en iyi tahmini, Sovyetlerce eğitil-
dusunun yoğun olduğu Doğu Alman sınırından yel- miş subayların Moskova'ya sadık kalacağı, fakat er
paze şeklinde Polonya içlerine girer. VVashington'da kesiminin silahlarıyla birlikte orduyu terkedeceğidir.
bir gözlemci «Doğu Almanya'dan her yol üzerinde Bu demektir ki, işgale karşı organizeli bir askerî di-
Polonya'ya giren bir tümen görebilirsiniz.» diyor. reniş olmayacak, ancak sivil ve sabık askerlerden
Hedef olarak Kremlin ister ki, 24 saatlik bir işgal kurulu gerillaların atakları olur. Ayrıca Polonya
kararıyla, bütün büyük şehirlerin caddelerinde ve köylüleri hevesli birer avcı ve keskin nişancıdırlar.
askeri kışlaların dışında tanklar belirsin ve bir di- Ve ülkedeki kömür işçilerinde, ülkedeki demiryolla-
reniş başlamadan engellensin. rını havaya uçuracak miktarda dinamit mevcuttur.
Bu tip operasyonlar ülkenin dörtte birini kaplayan
1968 Çek işgalinde, Varşova Paktı'nın birlik gö- ormanlardan başlayabilir. Bir Alman savunma uz-
rünümünü korumak için Sovyet işgalcilerine 20.000 manı, «Sovyet askerleri herhangi bir ağacın arka-
Macar, 10.000 Bulgar, 20.000 Doğu Alman ve 50.000 sında bir düşman olacağını bildiğinden ormana gir-
Polonya kuvveti eklenmişti. Fakat bir Polonya işga- meye korkacaktır. Onlar makinalaşmış savaşta us-
linde Sovyetler kendilerinden başka bir kuvvet kul-
tadırlar. Lâkin ormanda Polonya'lı kovalamakta de-
lanmayabilirler. Batılı istihbarat kaynaklarından bi-
ğil.» demektedir.
ri «Sovyetlerin gerçekten sadece Doğu Alman ve bel-
ki Çek'lerin sadakatine güvenebilirler» demektedir. Ümit : Sonunda hiçbir gerilla savaşı Rusları Po-
Ancak Çek'lerin yakın tarihleri ışığında rollerinin lonya'dan çıkarmaya yetmeyecek ve hatta en sağ-
pek fazla olmayacağı zannediliyor. 2. Dünya Sava. lam yurtseverler bile vazgeçebileceklerdir. Lange,
şı'ndan 35 yıl sonra bile Almanların işgalci kuvvet-
Polonya hakkında şöyle demektedir : «Eğer bir u-
lere dahil edilmesi hemen hemen düşünülemez gibi
görülüyor. John Ericson şöyle diyor : «Tarihi dene- mutları kalmamışsa artık ormandan ateş etmezler.
yimleri dolayısıyla Polonya'lılann Alman'lara karşı Onlar bazı şanlı duygular için hiç düşünmeden öle-
duyduğu hiz öyle şiddetlidir ki, Polonya'ya giren bir bilen «AFGANİSTAN'DAKİ» müslümanlar değillerdir.
Alman kendilerine karşı büyük bir ulusal patlama- Profesör Ericson da şöyle iddia etmektedir : «Süresi
ya sebeb olabilir... Her ne pahasına olursa olsun Al- ne olursa olsun, Polonya'yı zaptedebilmek için tah-
manlar uzak tutulmalıdır.» minen 60 tümen asker gerekmektedir. Ve bu mik-
tarda bir sayıyı sırf bir ülkeyi elde tutabilmek için
• «Anti - Sovyet Geleneği» : Fakat Polonyalı- bağlayacaklarını zannetmiyorum. «Eğer Sovyetler
lar despot Ruslardan da nefret etmektedir. Onların
Polonya'yı işgal etmeye gerçekten karar verirlerse,
böyle bir işgale ne kadar direnecekleri önceden pek
bir ülkeyi almanın o ülkeyi korumaktan daha zor
kestirilememektedir. 317.500 kişiden kurulu Silahlı
Kuvvetleri Sovyetlerden sonra Varşova Paktı'nın en olduğunu görebilirler.»
Yenidevir
5 Ocak 1981
Hicri 15. asrın, Milâdi 1981 yılmın başında bir yalizmi taşıyan bir araç olarak teşkilatlandırılmıştı
durum değerlendirmesi yapacak olursak : Hristiyanlık! İslam ise birinci dünya savaşında «Os-
manlı devleti» çökertilerek etkisiz kıhnmak isten-
Üzerinde yaşadığımız, dünyanın belli başlı
miş, yoğun emperyalist propaganda sağnağı altında
medeniyetleri sahne olmuş üç eski kıtayı birleştiren
müslümanlar uzun süre «İslam dini ilerlemeğe ma-
köprü mevkiindeki, 1000 yıldır vatan tuttuğumuz
ni değildir» gibi aslında emperyalizmin kendini çek.
Anadolu topraklarının, dünya siyasi dengesi açısın-
mek istediği minderde boşuna efor kaybına uğratıl-
dan tarihin her döneminde koruduğu öneminden
mıştır. Şimdi ulaştığımız dönem ise İslam'ın yeni-
günümüzde de hiç bir şey kaybetmemiş olduğu, son
den kendi mesajını «ilahi mesajı» tebliğe başladığı
siyasi ve stratejik gelişmeler ışığında rahatlıkla
bir dönemdir. Bir bakıma pozitivizmin dine saldırı-
söylenebilir. Kıtalararası füzelerin geliştirildiği nük-
sı ile başlayan «ideolojik savaşlar çağı» dönüp do-
leer denizaltılarm kutup denizlerindeki buz dağları-
laşıp tekrar. «vahiy»le vahyi inkâr eden «akıl»ın kar-
nın altında dolaştığı, uzayda insan yapısı uydula-
şılaşmasına müncer oluyor. İşte bu noktada em-
rın fink attığı bir çağda bile bu gerçeğin asla de-
peryalizmin özellikle İkinci Dünya savaşından son-
ğişmediği, 10-15 yıl önceki aksine bir takım yorum-
ra geliştirdiği ya «komünizm* ya «kapitalizm» şek-
lara rağmen bugün apaçık ortaya çıkmıştır.
lindeki tezgâhın artık rahat çalışmayacağı söylene-
— Kanaatımızca çok yakın bir gelecekte kesin bilir.
olarak anlaşılacağım tahmin ettiğimiz bir diğer hu- — Batı sermayesinin artık demir perdenin ar-
susu vurgulamak istiyoruz : Bu güne kadar iki sü- kasına iyice yerleştiği bir dönemi yaşıyoruz. Günü-
per gücün (ABD ve SSCB'nin), bir diğer değerlen, müz emperyalizminin başlıca özelliklerinden biri
dirme ile gelişmiş nükleer klüp üyesi devletlerin
«Tüketim toplumları» oluşturmaktır. Emperyalizmin
Dünyayı sömürme politikasında başlıca dayanak-
ciğerini besleyen hava «tüketim» dir.
ları ve kozlarından biri gibi görülen «nükleer silah-
lar» ın yakın bir gelecekte sahibinin elini kolunu — Emperyalizmin havasını kesen tek öğreti İs-
bağlayan bir kelepçe olduğu anlaşılacaktır. Demek lam'dadır.
istediğimiz o ki, savaşların neticesini gene : İnsan
gücü, konvensiyonel silahlar ve ekonomi — strate- — Emperyalizmle sömürülenlerin hesaplaşma-
jik maddeler tayin edecektir. Bunları şunun için sında, sömürülenleri zafere ulaştıracak, onların gii
söylüyoruz emperyalistlerin deyimi ile «gelişmemiş» cünü birleştirecek, tek dinamik, tek alternatif, tek
veya «az gelişmiş» ya da «gelişmekte» olan ülkele- öğreti «islam» dır. Katiyyen ««islam»dır.
rin t sömürüden kurtulmak için sürdürdükleri sava- — İslam'ın tebliğinde, müslüman ülkelerin em-
şın yakın bir gelecekte iki alternatifli emperyalist
peryalistlere karşı teşkilatlanmasında, sömürülen ül-
tezgâhtan kurtularak yeni bir form kazanacağına
kelerin ekonomi - stratejilerinin değerlendirilme-
dair güçlü işaretler belirtmiştir.
sinde Türkiye'nin «özel» bir yeri vardır.
— Çağımız bir bakıma «ideolojilerin savaş çağı»
— Türkiye insan gücü bakımından tarihinin en
olmuştur. Fakat çarpışan ve hakimiyet kuran ideo-
zengin dönemini yaşamaktadır. Türkiye sömürülen
lojiler aslında aynı kökten çıkma, aym kaynaktan
dünyada kendi zenginliklerini kendi değerlendire-
gelme, deyim yerinde ise aynı anadan doğma ideolo-
cek, ihtiyaç duyulan silahlan kendi üretebilecek,
jilerdi. Materyalist bir düzlemde hakimiyet yarışı!
sömürülen dünyanın kendine yeter ekonomilerini
Potivizm bir süre «din»i devre dışı bırakmayı becer-
kurmasında yardımcı olabilecek bir teknik ve sınai
mişti. Zaten «vahiy» ile alakasını çoktan yitirmiş
potansiyele de sahiptir.
Hıristiyanlığın söyleyebileceği pek bir şey yoktu. O
zaten materyalist bir toplumda bir aksesuvar, bir — Türkiye'nin sahip olduğu insan gücü f kendi
süsten başka bir şey değildi. Bir diğer yönü ile haklannı savunacak savaş moraline sahip olduğu-
emperyalizme «oportör» lük gürevi verilmişti ona. Af- nu, onu asla yitirmediğini Elhamdülillah son Kıbns
fikaya, Amerikaya keşfedilen yeni kıtalara emper- denemesi ile apaçık ortaya koymuştur..
13 Eylül 1980
Basra Körfezi Emirlikleri'nde petrol sayesinde yapılar, havaalanları Birleşik Arap Emirlikleri'nde
kazanılan akıllara durgunluk veren servet, hatalı ya- bir milyon insan yaşadığı halde, 6 havaalanı var
tırımlarda adeta çölün kumlarına gömülüyor. Körfez Bunlar mimari açıdan birbirinden güzel dev yapılar
Emirlikleri bu hatalı yatırımlarla dolu... Ancak günde bir veya iki uçak iniyor buralara.
Dubai Şeyhi ve Birleşik Arap Emirlikleri Hükü- Yakın zamana kadar, sadece deve kılından ça-
met Başkanı Raşid Bin Said'in 17 ay önce büyük tö- dırların kurulduğu bu bölgede beton gökdelenler,
renlerle hizmete açtığı dünyanın en büyük tersane- kimya tesisleri, rafineriler, elektrik santralları, de-
sinde, bugüne dek tek bir gemi bile bakıma alınmadı. niz suyundan tatlı su yapan tesisler, birbiri ardın,
Dev tankerlerin bakımı için düşünülen bu süper ter- dan yükseliyor. Bedevilerin torunları Cadillaclar,
sanenin maliyeti 250 milyar lira. Toyotalar ve Mercedesler içinde çöle açılan geniş
Orta Doğu'nun en büyük yükleme limanı «Port otoyollarda geziniyorlar. Yakın tarihlere kadar gö-
Raşid» de ancak arasıra bir gemi görülüyor. 72 ge- çebe bir toplum olan Emirlikler ı halkını atom çağı-
minin aynı anda yükleme boşaltma yapabileceği bu na, füze temposuyla getirme istekleri, giderek artı-
liman Dubai'nin hatalı yatırımlarından bir başkası. rılan petrol fiyatları sayesinde, akıllara durgunluk
Cebel Ali'de kurulan yeni dev alüminyum tesisleri, verecek kadar yükselen gelirlerle finanse ediliyor.
bu karmaşık fabrikayı çalıştıracak 1500 kalifiye ele- 25 TRİLYONLUK HARCAMA
man eksikliği nedeniyle henüz hizmete geçemedi. Du-
OPEC ülkeleri, 1973 ile 1978 yılları arasında pet-
bai sınırına yakın bir yerde Şeyh Raşid'in yaptırdı,
rol gelirlerinden 25 trilyon lirayı yatırımlara harca-
ğı Arap dünyasının en yüksek binası, 39 katlı otel
mış durumdalar. Bugüne dek 159 litrelik bir varil
ve işhanı yarı yarıya boş durumda.
petrolün fiyatını tam 15 kez artıran OPEC ülkeleri,
1971 yılında biraraya gelerek Birleşik Arap E- son Cezayir toplantısında üretimi d a h a kısıtlayıp,
mirlikleri'ni kuran, o zamana dek birbirlerine rakip fiyatlara daha da zam yapmayı kararlaştırdılar.
yedi emirlik, çok kısa zamanda çpk fazla yatırıma Emirliklerin Maliye Bakanı Dr. Abdül-Rahman
gittiler. Yalnız geçtiğimiz yıl 1 trilyon 300 milyar li- Salem El-Atıki, «Biz dürüst bir iş adamı gibi davra-
ralık petrol geliri sağlayan Emirlikler, şimdilik böy- nıyoruz. Piyasanın verebileceği ücretleri petrolümüz
lesine hatalı yatırımlar önemli sorun oluşturmuyor. için istiyoruz.» diyor. Bunun dünya ekonomisine ne
Emirliklerin Devlet Başkanı ve Abu Dabi Emır- denli zarar verebileceğine aldırış etmiyor. Dr. Atıki,
liği'nin Şeyhi Zayed Bin Sultan El-Nahyan, 5 sn- «Batı dünyası geçmişte Arap Yarımadası'nı sömür-
ray birden yaptırdı. Ayrıca El Ruveys kentinde bü- mesinin cezasını çekmelidir.» diyor.
yük bir endüstri bölgesi kurdu ve Münih Olimpi-
HERŞEY VAR
yat Stadyumu'ndan bir kat daha büyük, 160 bin ki-
şilik bir stadyum inşa ettirdi. Stadyumda şimdilik Kuşkusuz, Körfez Emirlikleri'ne petrol zenginli-
yalnız folklor gösterileri yapılıyor. Sadece Ahu Da- ği olumlu ilerlemeler de getirmiş. Sağlık hizmetleri
bi'de 15 bin konut boş durumda. Bu küçük emirlik- ve öğrenim parasız çok iyi gelişmiş. Evler ve apart-
te halen mevcut uluslararası havalanma ek olarak man daireleri inanılmayacak kadar ucuz. Alış gü-
daha büyük ikinci bir alanın yapımı planlanıyor. cü yüksek ve tüketime sunulan mallar arasında bir
kuş sütü eksik.
1 MİLYONLUK ÜLKEYE Çöl ülkelerinin zenginliğinden 1 milyon 600 bin
8 HAVA ALANI yabancı İşçi de yararlanıyor. Bu işçilerin politik a-
Şeyhlerin gösteriş için en çok önem verdikleri
Milliyet John FERCSEY
7 Ağustos 1980
GERÇEK Mİ, SÖYLENTİ Mİ?
çıdan hiç bir hakkı olmamasına karşın, kazançları petrolümüz 20 yıl sonra tükenecek. Bundan sonra ne
çok iyi. Çöpçülük gibi işleri daha çok Hintli ve yapacağız?» diye soruyor.
Pakistanlılar yapıyor. Kalifiye işlerde ise, Mısırlı, Ancak şimdilik bu itirazlara aldırış eden yok.
Filistinli ve Türk uyruklular çalışıyor. Daha geçtiğimiz ay, Emirlikler Devlet Başkanı Şeyh
Bununla birlikte süper kazançlar ülkesinin büt- Zayed 10 bin kişilik çöl kenti El Ayn'de yeni bir
çelerine girmeden, birkaç ailenin kasalarını doldu- uluslararası havaalanının yapımına başlanacağını
ruyor. Hatalı yatırımlar konusunda aklı başında açıkladı. Ama bir havaalanı için harcanacak 100
bazı kişiler seslerini yükseltmeye başladılar. Ahu milyar lira ne ki? 1980 yılı içinde Emirlikler'in yal-
Dabi'nin genç Planlama Bakanı Said Gobaş, israfın nız petrolden kazanacakları para 1 trilyon 600 mil-
durdurulmasını istiyor ve, «Böyle devam edersek. yar lira...
Türkiye
25 Temmuz 1980
DÜNYA
mesi gerektiğine işaret edilen raporda şöyle denildi : tersanelerin geliştirilemediği kaydedildikten sonra
şöyle denildi :
«Türkiye'nin bir Marshall planı gibi kesif bir «Batı için Türkiye'ye kesif bir ekonomik yardım
yardım ve gayretlere ihtiyacı vardır. Amerika, Av. yapma durumu mevcuttur, ancak, Türkiye'nin (Ken.
rupa ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin içinde bulu- di kendinin kurbanı) olduğu hakikatim inkâr bir
nacağı bir yardım konsorsiyumunun kurulacağın- hayli güçtür. Batının yaptığı hatalar, Türk politika^-
dan bugünlerde bahsedilmektedir. Eğer Türkiye'nin cılann yaptığı hatalara oranla çok azdır.»
GÜNAYDIN
WASHİNGTON — Birleşmiş Mil- dan beri amaçlarından çok uzak-
letler'e, Amerika'nın yeni temsil- lara saptığını da sözlerine ekle-
9 Ocak 1981 cisi olarak atanan Bayan Jeane di.
J. Kirkpatrick dün yaptğı bir ko- Georgetown Üniversitesi'nde
Kadın temsilci sert konuştu :
nuşmada «Birleşmiş Milletler, A- profesörlük yaptığı yıllarda sözü-
merika ve müttefiklerine karşı bir nü sakınmaz konuşmalar yapmak-
«Çıkarları zedelenirse tavır takındığı takdirde, Amerika la tanınan Bayan Kirkpatrick, Bir-
bu örgütten çekilmelidir.» dedi. leşmiş Milletler'den çekilme fikri-
Amerika Birleşmiş 53 yaşındaki Bayan Kirkpatrick nin tamamen kişisel olduğunu ve
konuşmasında aynca, Birleşmiş Reagan yönetiminin bu konuda n e
Milletler den çekilmeli» Millletler ö r g ü t ü ' n ü n İkinci Dün- gibi tavır takınacağını bilmediğini
ya Savaşı'ndan sonra kurulmasın- de belirtti.
Milliyet
Mümtaz SOYSAL
13 Ocak 1981
KARDEŞLİK
Şu günlerde en sık duyacağınız söz herhalde bu Türkiye'deki rejim, özellikle terör sorununu ye-
olacak. Pakistanlılarla Türkler bir araya gelince kar- nemeyen bir parlamenter sistemin yerine geçti.
deşlik sözü edilmeden olmaz. Hint kıtasmdaki Türk-
Moğol istilâlarından kalma ırk akrabalıkları bir Şimdi, her ikisi de, yerini aldıklan partiler sis-
yana, İstiklâl Savaşı sırasında Hindistan Müslüman- teminden boşalan boşluğu dolduracak bir dünya gö-
larının Türkiye'ye gösterdikleri yakınlık unutulacak rüşü ve bir eylem kılavuzu oluşturmaya çalışıyorlar.
cak gibi değildir. !
Ziya-ül-Hak, izlenecek çizgiyi İslâm'da buldu.
Onun içindir ki, Ziya - ül - Hak'm gelişi, yeniden Ceza yasalarından başlayarak ekonomiye doğru çe-
ısıtılmasına gerek olmayan bir sıcaklığı tazelemek şitli alanlarda İslâm'ın ilkelerini uygulamaya çalışı-
gibi basit bir nedene bağlı olamaz. yor. «Zekât» ı temel alan bir servet vergisi sistemin-
den tutun da, faizsiz bir bankacılığın kısmen uygu-
Yeni yöneticilerle tanışma ziyareti de diyemez- lanmasına kadar ilginç denemeleri var. Bütün bun-
siniz buna. ların asıl gerek duyulan ekonomik ve sosyal yapı
Şimdiki görüşmeler, böylesine amaçlan aşan değişikliğini ne ölçüde sağlayacağı hayli tartış-
bir anlam taşıyor olmalı. malı.
Diplomatik düzeyde yapılacak görüş alışverişle- Türkiye'de ise, özellikle Atatürk yılının da yar-
rinin temelindeki sorunlar uzun uzun anlatılmaya dımıyla Kemalizm yeniden ön plandadır. Kemalizm,
değmeyecek kadar açık. Pakistan'da yapılmak istenenin tam tersine, laikliğe
ağırlık veren, ekonomide ve sosyal yapıda dine da-
Pakistan, Afganistan'daki Sovyet varlığının ta- yalı çözümleri reddeden bir inanç sistemi.
sası içindedir. Bunu yalnız mülteciler sorunu olarak
Her iki tutumun sorunlan şimdiye kadar ne öl-
kendi toplum yapısı içinde duymakla kalmıypr, Bas-
çüde çözdüğünü ve nelerin çözümlenmeden kaldığı-
ra Körfezi çevresinde döndürülen karşılıklı hesapla-
nı karşılaştırmak çok ilginç olabilir.
n n bölgeyi nerelere sürükleyeceğini de endişeyle
düşünüyor.
Asıl görüş alışverişi, demokrasiye dönüş sorun-
Ama, bu telâşla kendisini CENTO'ya benzer ye- ları bakımından olacaktır herhalde.
ni bir askeri paktın kollanna bırakmak niyetinde
de değil. Ziya-ül-Hak, çeşitli dönemlerde yaptığı vaadle-
re karşın bu dönüşü bir türlü gerçekleştiremedi ve
Türkiye ise, aynı hesaplar bakımından tek yan- hep sözü edilen seçimler ertelendikçe ertelendi. En
lı bir baskı altında. Körfez bekçiliği için üzerine büyük endişesinin ülkeyi «eski politikacılar düzeni»ne
yüklenenler var. yeniden terketmek olduğu biliniyor, öyle bir düzen
istiyor ki, hem çok partili yaşama dönülmüş olsun,
Yöneticiler arasındaki görüş alışverişi, körfez hem de başında bulunduğu ordu Pakistan üzerinde-
çılgınlığının tırmanışını önleyici bir sağduyu çizgi- ki vesayetini yine etkili biçimde sürdürsün. Aradı-
si oluşturabilirse ve özellikle İran - Irak savaşının ğı formülü hâlâ bulmuş değil.
durdurulmasında yararlı olabilecek bir plan gelişti-
rebilirse, kardeşlik sözlerinin ötesinde somut bir Pakistanlılar, ta eskiden beri, böyle bir formü-
adım atılmış olacak. lün Türkiye'de bulunduğuna, 1961 Anayasası'nın bu-
nu sağladığına inanırlar. Millî Güvenlik Kurulu'nun
Ama, herhalde, görüş alışverişinin asıl ilginç ola- sistem içindeki ağırlığı, genelkurmay başkanlarına
cağı alan, diplomasinin ötesinde rejim sorunlarına tanınmış olan özel yer, bir istisna dışında bütün
sarkan alan. O alanın konulan belki de diplomat- cumhurbaşkanlannm hep eski asker oluşlan onlar-
ların bulunmadığı görüşmelerde, başbaşa konuşuldu- da bu izlenimi yaratmıştır.
ğu zaman ele alınacak.
Olaylar, varolduğu sanılan vesayetin tam ola-
Her iki ülkenin rejiimleri de, seçimlerle kurul- rak etkili olmadığını gösterdi ve sistem çöktü. Bun-
muş parlamentolu düzenlerin ardından gelen reiim- dan sonrası için yeni formüller aranacağı da mu-
ler. hakkak. i
Ziya-ül-Hak, şüpheli işlemlere bulaşmış ve baş- Bulunmamış formüllerin alışverişi olmaz ama,
langıçta uyandırdığı umutlardan sonra beklenildiği yine de, bu çeşit alışverişler hiç olmazsa, formül
kadar başarılı olamamış bir Bhutto rejimini devire- bulmanın pek sanıldığı kadar kolay olmadığını da-
rek işbaşına geldi. h a iyi anlamak bakımından yararlıdır. ı
AVRUPA
Ekim/1980
Saklambaç
2 Ağustos 1980
HER ÜÇ FRANSIZDAN BİRİ
DÜNYANIN DÖNDÜĞÜNE
İNANMIYOR
PARİS — Galileo Galilei'nin
teorisini ispatından yaklaşık 400
yıl geçmesine rağmen her üç Fran-
sızdan birinin hâlâ dünyanın
dönmediğine inandığı açıklandı.
Fransız Ulusal Uzay Çalışmaları
Merkezi tarafından yapılan bir an-
kete göre Fransızların üçte b m ,
dünyanın güneşin çevresinde de-
ğil, güneşin dünyanın çevresinde
döndüğüne inandıkları ortaya çık-
tı. Bu görüş ise birçok kişi tara-
fından komik karşılandı.
KADDAFÎ : «— Sömürgecilik tehlikesi!.. Kavgayı bırakın!.
Cumhuriyet Ergun BALCI
18 Aralık 1979
K Ö R F E Z
Basra Körfezi bir baştan bir başa çalkalanıyor. rın gerçek amacının, ülkede şok etkisi yaratarak
Bu çalkantının ulaşabileceği boyutlar 1 n ne olaca- tönetime karşı bir isyanı başlatmak olduğunu söy-
ğı ise, günümüzde en önde gelan sorutı olarak akıl- lemiştir. Mescit-Ül-Haram baskını sırasında çok il-
lara takılmış durumda. İran'da Şiilerin devriminin ginç diğer bir haber ise dikkatları fazla çekmemiş-
bölgede iki önemli etkisi oldu. Bir yandan islâm tir. Mescit baskınından birkaç gün önce, 120 bin do-
ülkelerinde Amerikan aleyhtarlığı artarken, öte layında Şiî'nin yaşadığı doğu eyaletlerinde Riyad
yandan çok hassas sosyal yapıya sahip, Körfez hükümetine karşı büyük çapta bir ayaklanma ol-
ülkelerinde Şiî - Sünni sürtüşmesi, iktidardaki yö- muş ve kanlı biçimde bastırılmıştır. Sızan haberle-
netimleri tehdit eder boyutlara ulaştı. Bıı olguya re göre ayaklanma sırasında sokaklara dökülen halk
İran'la Irak, İran'la Bahreyn ve Suudi Arabistan'la Humeyni'nin resimlerini dolaştırmış ve devrimci
Marksist Güney Yemen arasındaki sürtüşmeler de sloganlar atılmıştır.
eklenince, bölge her an patlayabilecek bir bomba
durumuna geldi. Türkiye'yi çok yakından ilgilendi- Ve nihayet Suudi Arabistan'ın güneyindeki
ren gelişmelere bir göz atmakta yarar var : komşuları Kuzey ve Güney Yemen'de ise ilginç bir
durum var. Bilindiği gibi Güney Yemen'de iktidarda
İran'daki Şii devriminden en çok rahatsız olan
Marksist yönetim, Kuzey Yemen'de ise sağcı bir re-
ülkelerin başında Irak geliyor. Nüfusunun yüzde
jim bulunmaktadır. Carter Yönetimi Kuzey Yemen'i
60'ı Şii olan Irak'ta yönetimde bulunan Baas Parti-
si Sünnidir. 1977 yılında Irak'tan çıkarıldığını unu- iyice kendine bağlamak için bu ülkeye Mart ayında
tamayan Ayetüllah Humeyni, Irak'taki Şiî'leri Sad- 380 milyon dolarlık askeri yardım yapmaya karar
dam Hüseyin'in Sünni yönetimine karşı ayaklan- vermiştir. Yardımla birlikte ülkeye Amerikan askeri
maya çağırmakta, Irak ise buna karşılık, İran'lı danışmanları da gitmiştir. Ne var ki, Washington
Kürtlerle Küzistan bölgesindeki Arap'ları Humey- son aylarda Kuzey Yemen'in Sovyetlerden de ö-
ni'ye karşı kışkırtmaktadır. Ancak Bağdat hüküme- nemli miktarda askeri yardım almakta olduğunu
tinin de, özerklik isteyen Irak'lı Kürtlere karşı yıl- farketmiştir. Böylece Kuzey Yemen ordusunun bir
larca savaştığı ammsanırsa Saddam Hüseyin'in po- bölümü Amerikan silahlan ile donatılıp, Amerika'-
litikasının kolayca geri tepebileceği görülebilir, iki lı uzmanlar tarafından eğitilirken, diğer bölümü de
ülke arasındaki sürtüşmenin bir sıcak savaşa dönüş, Sovyet silahları ile donatılıp, Sovyet uzmanları ta-
mesi olasılığı ise giderek artıyor. Nitekim İran dev- rafından eğitilmektedir. Bu olgu da Kuzey Yemen'i
rim radyosu geçen hafta Irak birliklerinin İran'a Sovyetler Birliğinin müttefiki Marksist Güney Ye-
saldırdığını ileri sürmüştür. men'e karşı bir denge unsuru olarak görmek isteyen
ABD ve Suudi Arabistan tarafından derin bir kay-
İran devriminin bölgede yol açtığı ilginç bir ge- gıyla izlenmektedir.
lişme de Humeyni'den ayni derecede çekinen solcu
Irak'la tutucu Suudi Arabistan'ın birbirine yaklaş- Öte yandan batıda Lübnan da, ilginç gelişme-
maya başlamalarıdır. Yakın gelecekte ABD'nin İran'a lere gebe görünüyor. 900 bina yakın Şiî'nin yaşadığı
karşı Suudi Arabistan'la Irak'ın işbirliğine daya- bu ülkede, üç hafta önce Beyrut'ta ABD elçiliğine ya-
nan yeni bir cephe kurmaya çalışması beklenebilir. pılan saldırıda İran'lı öğrencilerin yanında Lübnan'-
lı Şiî'ler de yer almıştır. Böylece Filistin'lilerle Hıris-
Daha güneyde Bahreyn'de nüfusun yarısına ya-
tiyanlann çatışması sürerken, Şiî'ler arasında da hu-
kın bölümü Şii'dir. 1607 - 1787 tarihleri arasında
zursuzluk başlamıştır.
İran'ın egemenliğinde kalan Bahreyn üzerinde Hu-
meyni yönetimi de Şah rejimi gibi hak iddia etmek- İran devrimi bölgede ilginç ve çelişkili sonuçla-
tedir. Bu olgu ise Basra Körfezinde İran'ın etkinlik ra yol açmış görünüyor. Bir yandan Amerikan aleyh-
alanının genişlemesini istemeyen Irak'la Suudi Ara- tarlığı ve batı düşmanlığı hızla yayılırken, öte yan-
bistan tarafından tepki ile karşılanmaktadır. Ku- dan «Humeyni tehlikesi» solcu Irak'la tutucu ve
veyt'in nüfusunun yüzde 17'si, Katar ile Arap Emir- Amerikancı Suudi Arabistan'ın birbirine yaklaşma-
liklerinin de nüfuslarının yüzde 8'i Şii'dir. larına yol açmıştır. ABD böylece; bölgedeki en sol-
Suudi Arabistan ise İran devriminin bölgede en cu rejim olan Irak'la Humeyni'ye karşı bir çıkar or-
fazla kaygılandırdığı ülkelerin başında geliyor. Mek- taklığı içine girmiştir. Sovyetler Birliği ise ABD'ye
ke'deki Mescit-Ül.Haram baskınının Riyad hüküme- karşı İran'ı desteklerken Irak'ı yitirme tehlikesi ile
tinin başlangıçta ileri sürdüğü gibi fanatik bir gru- karşı karşıya kalmıştır.
bun eylemi olmadığı anlaşılıyor. Mescit'in saldır-
özetle bölge bir uçtan diğer uça tehlikeli biçim-
ganlardan temizlenmesinin uzun süre alması bas-
de kaynaşmakta yeni dengelere doğru gitmektedir.
kını düzenleyenlerin iyi eğitilmiş ve donatılmış ol-
duklarım ortaya çıkardı. «Time» dergisine göre yük- Türkiye kendisini çok yakından ilgilendiren bu
sek düzeydeki bir Suudi Arap yetkilisi, baskıncıla- gelişmeleri büyük bir dikkatle izlemelidir.
FOREIGN
AFFAIRS Eric ROULEAU
Sonbahar/1980
HUMEYNİ'NİN İRAN'I
(Geçen Sayıdan Devam) çeşitli grup ve sınıflarının tercümanlığını yaptı.
1964'te İran'dan sınırdışı edilmeden kısa bir süre
III
önce Şah'ın Anayasa'yı ihlal etmesini ve Amerikalı
Devrim sırasında ön plana çıkan Ulusal Cephe, sivil ve ekonomik danışmaları ile yakınlarına geniş
kendilerini Musaddık'ın varisi ilan eden zararsız imtiyazlar tanımasını kınamakla herkesin dikkati-
ünlülerden meydana gelen bir örgütten başka bir şey ni çekmişti. 1967'de ise Necef'ten Başbakan Huvey-
değildi. Ayrıca o zamana kadar Musaddık da itibarı- da'ya gönderdiği mektupta şöyle demişti :
nı bir hayli kaybetmişti. Halk Mücahitleri (İlerici
«Siz bağımsızlığımızın kökünü bile kazıttınız».
müslümanlar) ve Halk Fedaileri (Marksist - Lenin-
ist) gibi solcu partiler genellikle şehir gerillacılığı Ayetullah Humeyni'nin pekçok yazı ve konuş,
alanında faaliyetlerini yoğunlaştırmış, büyük çapta maları gibi bu sözleri de bantlara doldurulup köy
can kaybına uğramışlardı. Dolayısıyla hatırı sayılır ve kasabalarda halka dinletilmişti. Bu bantlardan
siyasi bir rol oynamaktan çok uzak idiler. Böylece, birinde Humeyni Birleşik Amerika'yı «emperyalist
şii ulema, topyekûn ideolojisinin yanısıra başarısız yılanın başı» olarak nitelendirmiş uluslararası te-
olabilecek bir girişimin başarılı olması için hem li- kelci sermaye şirketlerinin İran'ı soyduklarını be-
derlik hem de genel planım sağladı. lirtmişti. Ayrıca yabancı sermayenin «egemenliğin-
den yakınmış, akıl almaz miktarda silah ve araç
İran toplumunda ulemanın rolü hayli büyük-
gerecin satın alınmasını ve milli servetin çarçur
tür. Bu rol bir Sünni âliminkinden çok daha büyük-
edilmesini kınamıştı. Krallığın 2500. yıldönümünün
tür. Sünni âlim ve şeyh genellikle devlet tarafından
kutlanması amacıyla 1971'de Persepolis'te düzenlenen
atanıp maaşa bağlanır. Bir şii molla ise zenginlikle
tantanalı törenleri de yeren Ayetullah, Şah ve aile-
fakirliğini ve sevinci ile üzüntüsünü paylaştığı mü-
sinin «küstahça lüks»ünü eleştirmişti. Ocak 1978'te
minlerden geçinimini sağlar. Molla ister camide is-
genel ayaklanmanın başlamasından itibaren de Mu
ter dini toplantılarda ya da evde olsun toplumu il-
hammed Rıza Pehlevi devrilinceye kadar halkın
gilendiren hemen hemen bütün meseleleri ele alır
mücadelesini sürdürmesini istemişti. Danışman ve
ve bunlara çare aramaya çalışır. Yahudilik'te oldu-
yardımcılarının tavsiyelerine rağmen silaha sarılma-
ğu gibi İslam'da din ile siyaset birbirinden ayrıl-
dan mücadelenin başarıya ulaşacağını ve kaba kuv-
maz. Böylece, molla halkı için güvenilir bir dost,
vete karşı Şii inancın galip geleceğini belirtmişti.
danışman ve yol gösterici olmakla kalmaz aynı za.
Hesapları doğru çıktı. Bir yıl sonra, Ortadoğu'da İs-
manda moral bakımından her zaman destekçisi de
rail'den sonra en güçlü olarak kabul edilen İran
olur.
Kraliyet Ordusu, zaferlerini kazanırken onbinlerce-
Şii ulema, müslüman halkın gelirinin beşte bi- leri şehit düşen «elleri boş devrimciler»e( I ) mağlup
rine varan oranla elde ettikleri bağışlar ile Şah dö- olmaktan kurtulamadı.
neminde muhtaçlar için hastane, klinik, okul ve di-
ğer sosyal müesseseler kurmuşlardı. Ulema ve ha- IV
tipler Saray ile Amerikalı danışmanları kastederek,
sosyal adaletsizlik, ahlâki çöküntü ve yolsuzluğu Devrimin ikinci safhası, İmam Humeyni'nin Şu-
eleştiriyorlardı. Milli benlik ve değerleri Amerikan bat 1979'da yurda dönmesinden kısa bir süre sonra
teknolojisinin istilâsına karşı korumak amacıyla
başladı. Bu, Batı'nın deyimiyle «anarşi» ve «kaos»un
İslamiyete dönülmesinin şart olduğunu ileri sürü-
yorlardı. Ulema'nın pekçoğu hapse atıldı. Tanınmış başlangıcıydı. Bilindiği gibi bu klasik kavram, nüfu-
din adamları, mesela birkaç ay önce hayata gözle- sun çeşitli gruplarının çıkar, irade ve siyasi eğilim-
rini kapayan Ayetullah Talegani, İmam Humeyni'- lerini belirleyen güçlerin baskısı altında «kutsal bir-
nin halefi sayılan Ayetullah Müntazari ve Tem- lik» denilen çıkarların ortak hedefi (ki bunu İran'-
muz'da İran Meclis Başkanlığına seçilen Ayetullah
da monarşi simgeliyordu) nin yok olması ve büyük
Muhtazeri Refsencani, SAVAK ajanları tarafından
işkence edildiler. bir gürültüyle patlaması için kullanılmaktadır. Bu
patlamadan sonra hayat hemen hemen normale dön-
Irak'ın Necef şehrine sığman İmam Humeyni dü. Şah imparatorluğunun etnik azınlıkları, mese-
ise bu günden güne güçlenen direnişin ücra sembo-
lâ Kürt, Arap, Beluçi ve Türkmenler, Şii topluluğuna
lüydü. Siyasi boşluk onu sadece direnişin bayrak-
tarı değil aynı zamanda devrimin planyıcısı ve ön- bağlı olmadıkları için kendilerine geniş özerklik ve-
deri de yapıverdi. 15 yıl süren sürgün hayatı sıra-
sında zaman zaman aldığı tavırlarla İran halkının (') «elleri silahsız devrimciler»e
rilmesi için harekete geçtiler. Tekbir getirilirken fızları ve SAVAK işkencecileri ile Şah döneminin
gösterilerde İslam bayrağı altında yürümüş olan ileri gelenlerini cezalandırmaya yönelen devrim
Marksist komünistler ile Maocular ve Troçkiciler mahkemeleri gibi kuruluşları eleştirmek oldu. Özel
şimdi oraklı çekiçli bayrakları altında toplanmaya mahkemelerin kurulup faaliyete geçmeleri ve aldık-
başladılar. Batılı çevreler ise liberal bir ekonominin ları k a r a r l a n derhal infaz etmeleri onu tiksindirdi.
(sosyal demokrat) korunması ve parlamenter bir Kanun ve nizama bağlı olan Mehdi Bazargan, «müm-
rejimin kurulması sloganıyla laiklik bayrağını çek- taz ve boşluğu doldurulamayacak unsurları»ı kayb-
tiler. Müslümanların kendileri her ayetullah ve iz- etmemek için temizlik harekâtının en asgari dü-
lediği yoluna göre sağ, sol ve merkeziyetçi gibi çe- zeyde kalmasını istiyor, a y n c a geçmiş rejimin, or-
şitli gruplara bölünmüşlerdi. En nihayet, Şiî ulema du, polis ve devlet daireleri gibi kuruluşların ko-
İmam Humeyni'ye tamamıyla bağlı olduğu halde runmasından yana idi. Tüccarlar ile orta sınıfın ye-
laik siyasi gruplar gibi türlü çeşit gruplara ayrıl- tenekli bir temsilcisi olmak itibanyla geçici hükü-
mış bulunuyordu. metin başında bulunan Bazargan ekonominin teme
lini değiştirmek niyetinde değildi. İşte böyle bir dü-
İmam Humeyni'nin gerek inandığı ideoloji ge- şünce ve baskıdan dolayıdır ki bankalar ile sigorta
rekse huyu bakımından uzlaşmaz ve ilkelerinden şirketleri ve büyük sanayi kuruluşlannm devletleş-
hiçbir taviz vermeyen bir kişi olduğu defalarca ya- tirilmesi hareketini bir hayli azalttı. Ayrıca, toprak-
zılmıştır. Zira böyle olmasaydı taraftarlarının ısrar- sız çiftçilerin özel ve devlet yönetimindeki büyük
larına rağmen Şah'm bütün uzlaşma tekliflerini ge- çiftlikleri «gayrimeşru» yollarla işgal etmelerine
ri çevirir miydi? Ayrıca monarşi'nin çöküşünden he- ve fabrikaların yönetiminin «işçi konseyleri» tara-
men sonra bir milli birlik hükümetinin kurulmasıy- fından ele geçirilmesine başarıyla direndi.
la ilgili teklifleri reddeder miydi? Çünkü bu şekilde
meydana gelen huzursuzluk ve kargaşalık ortadan Mehdi Bazargan iyi bir müslümandı, ancak İsla-
kaybolacaktı. Ne var ki İmam Humeyni, General De miyet'in İran'a tamamıyla hakim olması gerektiği
Gaull'ün Fransa için yaptığı uzlaşmalara benzer yolunda İmam Humeyni'nin görüşüne katılmıyor-
uzlaşma İran için yapmadı. İslam dünyasında Şiile- du. Bazargan «cahil ve mağrur» mollaların yöneti-
rin başı olmak itibariyle Humeyni kendisiyle hem- me sızmalanndan yakmıyordu. İslam Cumhuriyeti
fikir olmayan ve hatta kendisine karşı gelen doktrin lehinde oyunu kullanmasına rağmen görevinden is-
sahipleriyle bir «taktik ittifakı» kuramaz ve kurma-
tifa etmeden kısa bir süre önce İtalyan gazetecisi
dı da.
Oriana Fallaci'ye verdiği demeçte «şii din adamla-
Yine de «İslam Devriminin Rehberi (Önderi)» rının diktatörlüğünden» korktuğunu açıklamaktan
nin yüce ve zorlu hedefine varabilmesi için dolaylı geri kalmadı.
yol olarak tıpkı laik bir siyasetçi gibi muhtelif ma- Bazargan'ın düşüşünü iki büyük «günah» hız-
nevra ve taktikler kullanmadığı da söylenemez. landırdı Birincisi, «Uzmanlar Meclisi» (ki tama-
5 Şubat 1979'da geçici hükümetin başına Mehdi Ba- mıyla ulemadan müteşekkildi) tarafından hazırla-
zargan'm getirilişi işte bu taktiklerden biri sayıla- nan İslam Anayasasına karşı çıkması, ikincisi de
bilir. Yoksa, İmam Humeyni kendi fikirlerinden bu İmam Humeyni'nin «Büyük Şeytan» dediği Birleşik
kadar uzak bir kişiyi Başbakanlığa nasıl getirebilir- Amerika ile ilişkilerini normalleştirmeye kalkışma-
di? Doğru, Bazargan Şah'a muhalefetten ötürü dört sı. Mısır - İsrail Barış Anlaşmasının Mart 1979'da
defa hapse atılmış. Humeyni'yi de sürgünde olduğu imzalanmasından sonra Humeyni'nin emriyle Kahi-
süre içinde desteklemişti. Ancak kendisinin de iti- re ile ilişkilerin kesilmesini Bazargan istemeye iste-
raf ettiği gibi o bir devrimci değildi. Ve İmam Hu- meye kabul etmişti. 22 Ekim'de Şah New York'taki
meyni Neauphle - le - Chateau'da bulunduğu sıra- hastaneye yatırılınca olayı protesto etmemiş hatta
da kendisiyle görüşen Bazargan monarşi'nin korun- eski hükümdarın İran'a iade edilmesi isteğinde de
masını öngören adım adım takip edilecek «aşamalı» bulunmamıştı. Bir hafta sonra ise İran televizyo-
bir çözümü önermişti. Kısacası, Bazargan yakın nunda Cezayir'de Başkan Carter'in Ulusal Güvenlik
dostu olan ve kendisini «karşı devrimci» veya «ha- Danışmanı Zbigniew Brzezinski ile samimi bir gö-
in» ilan etmekten çekindiği Şahpur Bahtiyar'ın yo- rüşme yaptığı ve bu görüşmede İran Ordusunun
lunu izliyordu. ihtiyaç duyduğu silah ve yedek parçaların sağlan-
masını istediği gösterildi. İşte bu görüşme Birleşik
Bazargan'ın kurduğu hükümet genellikle muha-
Amerika Büyükelçiliğinin işgali için iyi bir sebep
fazakârdı. Bakanları, Ulusal Ceplıe'nin ılımlı kana-
- ya da bahane - hazırladı. Sadece dört gün sonra
dına bağlı olup Humeyni'nin nefret ettiği Musad-
İmam'ın izinde bulunan müslüman öğrenciler» Tah-
dık'ın taraftarları ile Kraliyet Ordusuna bağlı su-
ran'daki Amerikan elçiliğini basıp bütün Amerikalı
baylar ve Şah döneminde zenginleşen orta sınıf iş
görevli ve diplomatları rehine aldılar.
adamlarından oluşuyordu. İş başına gelir gelmez ilk
'«jt devrimin meydana getirdiği komite, İslam muha- (Devamı Var)
GÜNAYDIN
ABD Yüzde 2.9 Yüzde —0.75 Avusturya Yüzde 4.4 Yüzde 2.50
Japonya Yüzde 6.6 Yüzde 5.00 Belçika Yüzde 4.0 Yüzde 1.50
F. Almanya Yüzde 3.5 Yüzde 1.75 Finlandiya Yüzde 4.0 Yüzde 6.00
Fransa Yüzde 4.4 Yüzde 1.75 İzlanda Yüzde 5.6 Yüzde 1.25
İngiltere Yüzde £.3 Yüzde — 2.25 İrlanda Yüzde 4.3 Yüzde 1.50
İtalya Yüzde 3.4 Yüzde 3.75 Hollanda Yüzde 3.9 Yüzde 0.75
Kanada Yüzde 4.4 Yüzde 0.50 Norveç Yüzde 4.3 Yüzde 3.00
Danimarka Yüzde 3.2 Yüzde —0.50 İsveç Yüzde 2.1 Yüzde 2.25
Yunanistan Yüzde 5.9 Yüzde 0.75 İsviçre Yüzde 1.7 Yüzde 2.25
İspanya Yüzde 5.0 Yüzde 0.50 Avustralya Yüzde 3.7 Yüzde 2.25
Portekiz Yüzde 1.8 Yüzde 4.00 TÜRKİYE Yüzde 6.3 Yüzde — 0.50
20 Aralık 1980
1981 1 milyar
188.8 Dolar 1 milyar 221.5 Dolar 2 milyar
410.3 Dolar
1982 1 milyar
382.8 » 1 milyar 068.7 » 2 milyar
451.5
1983 2 milyar
162.2 » 890.6 » 3 milyar
052.8
1984 1 milyar
840.9 » 677.6 > 2 milyar
518.5
1985 1 milyar
715.4 » 486.9 > 2 milyar
202.3
1986 1 milyar
244.9 » 331.3 » 1 milyar
576.2 »
1987 538.2 * 241.6 » 779.3
1988 493.0 » 204.5 » 697.5
1989-2022 4 milyar 117.5 » 1 milyar 082.8 » 5 milyar 200.3
Tercüman sında imzalanan 5 yıllık Savunma lık ve batı aleyhtarlan ile «Flört»
İşbirliği anlaşmasının Türkiye'ye eden ve «Ruslara dostça jestler
yardım, ABD'ye haberalma ve sa-
4 Nisan 1980 vunma için üs sağlama konulanm yapan» «Daha solcu» Bülent Ecevit
kapsadığı, iki ülkenin ve genel o- başkanlığındaki sallantılı hükü-
larak batının çıkarlarına hizmet
ettiği belirtildi. metler, Türkiye'de demokratik sis-
«Savunma İşbirliği temi aksatmıştır. Demirel tekrar
iktidara gelince, Türkiye'nin yeri-
Türkiye'nin ekonomik işbirliği
Anlaşması hem ve kalkınma teşkilatı (OECD)'de- ni batının yanı olarak vurgulamış
ve batıdan yardım beklenmiştir.»
ki müttefikleri ve ticaret ortakla-
Türkiye'nin hem rı tarafından yapılacak, çok yönlü
yardımın da ele alındığı başyazı-
Yazıda, ABD ile Türkiye arasın-
da gelişen ilişkilerin ve buna ekle-
da «ABD ile Türkiye arasındaki nen batı yardımının, Ankara hü-
Batı'nın yararınadır» ilişkiler yakın zamanlarda son al- kümetini, dostlarının, Kıbrıs me-
tı yıla oranla artmıştır. Son altı
selesinin çözümü, adadan birlik-
yılda ilişkilerin azalması Türkiye-
WASHİNGTON (THA) lerini geri çekmesi ve Ege Deni-
nin kuzey Kıbns'ı işgalinin do-
laylı bir sonucudur» denildi. zindeki kaynaklar konusunda,
ABD'de yayınlanan Washing- Yunanistan'la arasındaki diğer
ton Star Gazetesi, başyazısını Yazı şöyle devam ediyor : «Sı- anlaşmazlıkları gidermesi konula-
Türkiye'ye ayırdı.
rasıyla Süleyman Demirel ve ya- nndaki isteklerini, yerine getir-
Başyazıda, ABD ile Türkiye ara- kın zamanlara kadar bağlantısız- mede, daha elverişli bir duruma
sokacağı, belirtildi.
Milliyet Mümtaz SOYSAL
24 Aralık 1980
D Ö N E M L E R ve M O D E L L E R
Fiyatlar her ay yüzde on artsa, ama aylık ka- Belki de o günlerin koşullan içinde bütün bun-
zancınız yüzde yirmi çoğalsa, enflasyon umurunuz- l a n n yapılamayacağı düşünülerek, birinci yol değil
da olur mu? ikincisi seçildi.
Çok az sayıda da olsa bazı kişilerin durumu bu- Ne oldu?
dur.
Devletin ürettiği malları ve hizmetleri pahalı
Çok az sayıda da olsa bazı ülkelerin durumu yi- alarak kullananlar, fiyatlarını büsbütün artırdılar.
ne budur. Her yerde görülen enflasyon, herkesi ve Azgınlaşan para piyasasının yüksek faizleri de bu-
her ülkeyi aynı derecede etkilemez. n a binince, Türkiye'de üretilip tüketime sunulan
Türkiye'nin enflasyon sıkmtısıdan kurtuluşu, malların fiyatlan yanına yaklaşılmaz hal aldı.
üretimi artırmasına, daha doğrusu üretime dayalı
dışsatımdan elde ettiği geliri çoğaltmasına bağlı. Böylece, grevlerin durması ve günlük yaşayışa
Bunu çözebilirsek, enflasyon bizi de pek o kadar çeki düzen verilmesi sayesinde sağlanabilen üretim ar-
etkilemeyecek. Ondan ötesi, içteki gelir dağılımını tışlarının da bir y a r a n olmadı : Bir ölçüde bu «çeki
iyi ayarlayabilmek, fiyat artışları karşısındaki düzemin sonucu olarak ücretlerde büyük artışlar
umursamazlığın eşit dağılmasını sağlayabilmek so- olmadığı ve kimsede her günkü geçimin dışında
runudur. mal alacak takat kalmadığı için, üretilen mallar
stoklarda yığıldı. Vanlan nokta, tüketimdeki durak-
îşte, yaklaşık bir yıldır uygulanan model, o te- lama dolayısıyla üretimin azaltılması noktasıdır.
mel noktada, yani üretime dayalı dışsatım gelirini
artırma noktasında fos çıktığı için başarısızdır. Da- Bu çemberi kırmanın tek çaresi, içe değil, dışa
h a ötesine geçmeye, yani gelir dağılımını büsbütün satabilmektir. Ama, içerideki maliyet öylesine yük-
bozuşu bakımından eleştirisini yapmaya gerek bile sek ki, malların çoğu sık sık yapılan devalüasyon-
yok. En can alıcı noktada başarısız olmuş bir mo- lardan sonra bile dış rekabete açılamıyor. Türkiye'-
delin öbür sonuçlan tartışılmaya değer mi? nin dışsatım geliri artmakta değil, azalmaktadır. Do-
larla ifade edilen rakamlardaki hafif artış, malların
Niçin böyle oldu ? dünya piyasalarındaki genel pahalılanışını yansıtıyor.
Yoksa, Türkiye'nin dışsatımında düşüş var.
isterseniz, yavaş yavaş, aşama aşama gidelim.
Model öncesinde enflasyonun başlıca nedeni o- Kaldı ki, «zam politikası» diye özetlenebilecek
larak neyi görüyorduk? Deniyor ki, zararına çalışan olan politikanın hiç beklenmedik alanlarda da etki-
ve maliyet altındaki fiyatlarla mal ya da hizmet sa- leri görülmeye başlandı. Gübreye yapılan yüzde 600'-
tan devlet işletmelerine Hazine yardımı yapılıyor, lük zammın önümüzdeki yılın hububat üretiminde
ek para basmak anlamına gelen bu yardımlar da düşüklük yaratacağına ilişkin raporlar geliyor. De-
enflasyonu körüklüyor. mir karaborsası kalkmıştır ama, demir üretiminde-
ki artıştan değil, «inşaat» denen olayın hemen he-
Ne yapmak gerekirdi? İki yoldan biri : Ya KİT men büsbütün durmuş olmasından dolayı kalkmış-
denen bu kuruluşların maliyetlerini düşürücü ön- tır.
lemler alırsınız, ya da bunların zararına satış yap-
masına son verirsiniz. Oysa, bu dönem, yeteneksiz yönetimleri, üretim
düşüklüklerini, karaborsaları basit zam politikaları
Birinci yıol, bir yandan uzun vadeli reform ça- yerine çok daha başka yollardan önlemenin dönemi
relerini araştırırken, bir yandan da bazı adımlan olmalıydı. KİT'lerin başına en yeteneklileri getir-
hemen atmayı gerektirirdi: Kuruluşların başına par- mek, partizanlık kurbanlarını yeniden kazanmak,
tizanca düşüncelerle değil, yüzde yüz yetenek ve ba- doğru dürüst bir planlama anlayışıyla yatırımlara
şan ölçülerine göre, hem de çok yüksek aylıklı söz- çeki düzen vermek, karaborsayı önleyecek nitelikte
leşmelerle en iyi elemanları getirmek, yönetim ku- disiplinli dağıtım mekanizmaları kurmak, bu dönem-
de çok daha kolay başanlabilir.
rullarından başlayarak aşağılara doğru yine en iyi-
lerin işbaşına gelmelerini sağlamak. Doğru dürüst Bir disiplin döneminde disiplinsizlik üzerine
bir programlamayla bu kuruluşlann yatınmlanna kurulu bir serbest piyasa ekonomisi uygulamak, en
çeki düzen vermek, personel fazlalıklannı yeni hiz- azından bir fırsatın eksik değerlendirilmesi değil
met ve yatırım alanlarına kaydırmak. midir ?
SAYIN OKUYUCU,
BU SÜTUNLARDA SİZLERE HER SAYIMIZDA DERGİMİZDE YAPTIĞIMIZ HİZMETİN BİR
BAŞKA ÇEŞİDİNİ YAPMAYA ÇALIŞACAĞIZ. BELKİ BUNA DERGİ İLE YAPMAYA ÇALIŞTI-
ĞIMIZI TAMAMLAMA GÖZÜ İLE DE BAKILABİLİR.
HER SAYIMIZDA ÖNEMLİ GÖRDÜĞÜ MÜZ KİTAP VE MAKALELERİ SİZLERE KISA DA
OLSA TANITMAYA GAYRET GÖSTERECEĞİZ. BİRKAÇ SATIRLIK TANITMA CÜMLELERİ İLE
MUHAKKAK HERŞEYİ SÖYLEYEMEYECEĞİZ. FAKAT KİTAP VEYA MAKALEYİ KİMLİĞİ İLE
TANIMANIZA YARDIMCI OLACAĞIMIZI SANIYORUZ. VE BUNLARIN OKUNMASINDA YA-
RAR UMUYORUZ.
BİZE BU KONUDA 'DA YARDIMCI OLMANIZI DİLİYORUZ.
BU SAYININ KİTAP VE MAKALELERİ İLE KAPSAMLARI HAKKINDA KISA BİLGİLER.
• TÜRKLER, MÜSLÜMANLAR VE ÖTEKİLER; VOLTAIRE, DERLEYEN : OSMAN YENSENİ, 1
CİLT, T. İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2. BASKI, ANKARA.
ÖNCELERİ KOYU BİR KATOLİK, SONRALARI DA HIRİSTİYANLIKTAN UZAKLAŞIP DİNSİZ KA-
LAN VOLTAIRE'İN BİZ MÜSLÜMANLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNDEN DERLEMELER.. KİMİ
YERDE — YARGILARINDA — ONU YİNE KOYU BİR KATOLİK OLARAK GÖREBİLİRSİNİZ, KİMİ
YERDE İSE — DİNSİZ OLMASINA RAĞMEN — YİNE KATOLİK OLARAK GÖRÜYORSUNUZ.
• KÖLELİKTEN EFENDİLİĞE; SAMİHA AYVERDİ, 1 CİLT, DAMLA YAYINEVİ, 1. BASKI, 1978,
İSTANBUL
SAMİHA HANIMEFENDİ BU RİSALESİNDE ÖZELLİKLE MÜSLÜMANLARA VE SONRA DA Dİ-
ĞER İNSANLARA SESLENİYOR. GEÇMİŞİN DÜZENLİLİĞİ VE YÜCELİĞİNİN HATIRLANMASIN-
DA GELECEK İÇİN HAYAT BULUNDUĞUNU SÖYLÜYOR.
• KAHİRE DOSYASI; M. HASANEYN HEYKEL, ÇEV : BERİN BÜKTAŞ, 1 CİLT, BİLGİ YAYINEVİ,
1. BASKI, 1974, ANKARA.
GERİDE KALAN YILLARDA ORTADOĞU ARAP ALEMİNİN ANILARINDA HENÜZ İZLERİ Sİ-
LİNMEMİŞ ABDÜNNASIR'IN YANINDA HASANEYN HEYKEL BİLDİKLERİ İLE ÖNEMLİ BİR Kİ-
ŞİDİR. SIRLARINA VAKIFTI NASIR'IN.. FİKİR ARKADAŞI İDİ VE ÇOĞU KEZ NASIR ENVER SE-
DAT'TAN ÇOK HEYKEL İLE BAŞBAŞA BULUNMUŞTUR. DÜNYAMIZIN MISIR BÖLÜMÜNDE
NASIRLI YILLARDA NELER OLUP BİTTİĞİNE AÇIKLIKLAR BULUNACAK BİR ESER.
OKUYUCUYA;
Kısa Not : Bu sütunlarda devamlı olarak kendisinden iktibas yaptığımız dış basın hakkında verdi-
ğimiz kısa bilgilere ek olarak bir süre sonra bu gazete ve dergilerin bakış açılarına açıklık ge-
tirecek açıklamalar da bulacaksınız. Bu takdirde kendilerinden iktibas yaparak sizlere okumanızı
sağladığımız yorumları, haber, makale ve röportajları daha da sağlıklı değerlendirmeniz kabil
olacaktır.
Ayrıca Türkiye'de yayınlandığı için hakkında bilgi vermediğimiz AVRUPA Dergisi, Aylık, Türkçe
ve Ortak Pazar'ın yayın organıdır.
OKUYUCUNUN DİKKATİNE!.
Derginizi beğeneceğinizi umuyoruz. Daha da beğenilecek duruma gelmesi elbette sizin
ilgilerinize bağlıdır.
Belirtmek istiyoruz ki,Türkiye'de veya bir başka ülkede olunuz herhalde okuduğunuz bir gaze-
te veya dergi olmalı.. İşte okuduğunuz gazete veya dergide sizin için önemli olan bir yorum, ha-
ber röportaj, makale veya bir başka yazıya rastladığınız ve «— Bunu başkaları da okumalı!.»
dediğiniz türden her yazı ve fotoğrafı derginize gönderiniz. Ki sizin beğeninizi kazanın ve önem-
li gördüğünüz bir yazıdan diğer okuyucularımız da yararlansın, bilgisi olsun.
Bize göndereceğiniz kupüre bir not ekleyerek lütfen
HABERLEŞME
P.K. 1071
YENİŞEHİR-ANKARA