Professional Documents
Culture Documents
1. ŞİİR BİLGİSİ
NAZIM: ŞİİR DİLİ
NESİR: DÜZ YAZI DİLİ
MANZUM: ŞİİR DİLİ YAZILMIŞ METİN
MENSUR: DÜZ YAZI ŞEKLİNDEKİ METİN
DİZE: ŞİİRDEKİ SATIRLAR.
ZİHNİYET: BİR DÖNEMDE HÂKİM OLAN DÜŞÜNCE BİÇİMİ, ÂDET,GELENEK, BAKIŞ AÇISI.
ŞİİRLERDE DÖNEMİN ZİHNİYETİNİ BELLİ EDEN UNSURLAR BULUNUR.
Beyit: Dizelerin ikili şekilde gruplandığı nazım birimi. GENELDE DİVAN ŞİİRİNDE KULLANILIR.
Dörtlük: Dizelerin dörder şekilde gruplandığı nazım birimi. MİLLÎ NAZIM BİRİMİ. GENELLİKLE
HALK ŞİİRİNDE KULLANILIR.
Bent: Dizelerin üçlü, beşli, al lı, yedili vd. şekilde gruplandığı nazım birimi. GENELLİKLE DİVAN
VE MODERN ŞİİRDE KULLANILIR.
B) NAZIM ŞEKLİ (BİÇİMİ): ŞİİRİN DIŞ YAPISI. NAZIM BİRİMİ, ÖLÇÜ, KAFİYE, KAFİYE
DÜZENİ, KONU VE TEMANIN OLUŞTURDUĞU YAPIDIR.
1. HALK ŞİİRİ
tı
C) DİNÎ- TASAVVUFİ HALK ŞİİRİ NAZIM TÜRLERİ: İLAHİ, DEME, DEVRİYE, NEFES, ŞATHİYE
2. DİVAN ŞİİRİ
BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK ŞİİRİ: SONE, TERZA-RİMA, BALAD, TRİYOLE, SERBEST
MÜSTEZAT
1. LİRİK ŞİİR: AŞK, SEVGİ, DUYGULAR VB. TEMALARI İÇEREN, BU TEMALARI COŞKULU BİR
DİLLE ANLATAN, İNSANI DUYGULANDIRAN ŞİİRLERDİR. DİVAN ŞİİRİNDEKİ GAZELLER,
HALK ŞİİRİNDEKİ GÜZELLEMELER BU TÜRDEDİR.
2. EPİK ŞİİR: KAHRAMANLIK, CEFAKÂRLIK, SAVAŞ, MÜCADELE VB. KONULARI İŞLEYEN
ŞİİRLERDİR. HALK ŞİİRİNDEKİ KOÇAKLAMALAR BU TÜRDEDİR.
3. PASTORAL ŞİİRLER: KIR HAYATI, ÇOBAN YAŞAMI, DOĞA GÜZELLİKLERİNİ ANLATAN
ŞİİRLERDİR. Pastoral şiirin iki biçimi vardır:
A) İDİL: Bir ozanın ya da çobanın ağzından yazılıp kır yaşamının çekiciliğini, güzelliğini
anlatan çobanıl aşkı yansıtan kısa şiirlere denir.
B) EGLOG: Birkaç çobanın karşılıklı konuşmaları yoluyla oluşturulan, aşk, kır yaşamı
üzerine duygu ve düşüncelerini yansıtan pastoral şiirlere denir.
DURAK: DİZELERDE DURULAN, NEFES ALINAN YERLER. DURAKLAR ŞİİRDE KELİMEYİ BÖLMEZ.
- ÜNLÜ İLE BİTEN HECELER AÇIK/ KISA HECE KABUL EDİLİR. NOKTA İLE GÖSTERİLİR.
(DEĞER: 0.5)
- ÜNSÜZ İLE BİTEN HECELER KAPALI/ UZUN HECE KABUL EDİLİR. ÇİZGİ İLE GÖSTERİLİR.
(DEĞER:1)
- ŞAPKALI HECELER, UZATARAK SÖYLENEN AÇIK HECELER KAPALI KABUL EDİLİR. (KÂ)
- ZİHAF: KAPALI OLAN HECEYİ AÇIK HECEYE ÇEVİRMEK, KISALTMAK. (KÂ- KA)
- MED: KAPALI OLAN HECEYİ, BİR BUÇUK SESE ÇIKARMA (KAR- KÂR)
KAFİYE ÇEŞİTLERİ:
D) TUNÇ KAFİYE: BİR KELİMENİN DİĞER KELİMENİN İÇİNDE YER ALMASIYLA OLUŞAN
KAFİYE ÇEŞİDİ.
- ÖLÇÜ: HECE
- NAZIM BİRİMİ: DÖRTLÜK
- DİL: SADE. MOTİFLER VE BENZETMELER VARDIR.
- KAFİYE ÇEŞİDİ: YARIM KAFİYE VE REDİF (GENELLİKLE)
- BAŞLIK: YOK. NAZIM ŞEKLİ YAZILIR.( KOŞMA, SEMAİ, TÜRKÜ VD)
- TAPŞIRMA VARDIR. YANİ SON DÖRTLÜKTE ŞAİRİN MAHLASI GEÇER.
- ÖLÇÜ: ARUZ
- NAZIM BİRİMİ: BEYİT VE BENT
- ÖLÇÜ: SERBEST
- NAZIM BİRİMİ: BENT
- DİL: SADE. GÜNLÜK KONUŞMA DİLİ. İMGELER, METAFORLAR KULLANILIR.
- KAFİYE ÇEŞİDİ: YOK. SERBEST ŞİİR
- BAŞLIK: VAR.
- SON KISIMDA ŞAİRİN MAHLASI YA DA ADI GEÇMEZ.
ŞİİRİN DİLİ:
ŞİİRDE KULLANILAN MECAZ UNSURLARI:
MOTİF: DAHA ÇOK HALK ŞİİRİNDE KULLANILAN GELENEĞE, ADETLERE, İNANCA DAİR
SEMBOLLER, SİMGELER. BİR ANLATIM İÇİNDE EN KÜÇÜK ANLATIM BİRİMİ. MASALLARDA,
DESTANLARDA MOTİFLER ÇOK SIK KULLANILIR.
METAFOR: BİR UNSURUN BİR YÖNÜYLE BİRKAÇ YÖNÜYLE MECAZİ VE SOYUT ŞEKİLDE BİR
UNSURUN YERİNE GEÇMESİ. METAFOR ÇAĞRIŞIM UYANDIRIR. ESERİN BÜTÜNÜNDE YER ALIR.
1.BENZETME (TE BİH): SÖZÜ DAHA ETKİLİ DURUMA GETİRMEK İÇİN ARALARINDA İLGİ
BULUNAN İKİ VARLIK VE KAVRAMDAN NİTELİK BAKIMINDAN GÜÇSÜZ OLANI GÜÇLÜ OLANA
BENZETMEKTİR.
İ
Ş
fl
•Bin atlı akınlarda çocuklar gibi endik→ Benzeyen: Bin atlı K.Benze len: Çocuklar Benzetme
yönü: Şen olmak Benzetme eda : gibi
Topra a diz vuru u da gibi bir zeybe in → Benzeyen: Zeybek K. Benze len: Dağ Benzetme
yönü: Toprağa diz vuruşu Benzetme eda : gibi
• Babam sinirinden aslan gibi kükredi.→ Benzeyen: Babam Benze len: Aslan
NOT: SADECE BENZEYEN VE KENDİSİNE BENZETİLEN BİR ARADA OLURSA O TEŞBİHE “TEŞBİH-İ
BELİĞ(güzel benzetme)” DENİR
Sim ten gonca fem(ağız) bibedel o güzel →Ten sime benze lmiş. Ağız goncaya benze lmiş.
İkisi de teşbih-i beliğdir.
2. STİARE (E RETİLEME): ÖDÜNÇ ALMADIR. BİR VARLI I/KAVRAMI ANLATMAK İÇİN ONA
BENZETİLEN BA KA BİR VARLI IN YA DA KAVRAMIN ADINI GEÇİCİ BİR SÜRE KULLANMAKTIR.
BENZETME UNSURLARINDAN BİRİSİ KULLANILARAK YAPILIR: KENDİSİNE BENZETİLEN
KULLANILIRSA AÇIK İSTİARE, BENZEYEN VE BENZETME YÖNÜ KULLANILIRSA KAPALI İSTİARE
DENİR.
İ
ğ
Ğ
Ş
ti
ş
tı
ğ
ttı
tı
ğ
Ğ
tı
ş
ti
ğ
ti
tı
tı
ti
Ğ
ti
ti
ti
ti
ti
8
• Garbın ucunda son kıyıda en gürültülü Bir med zamanı gökyüzü kur unla örtülü. : Bulutlar
kurşuna benze lmiş: AÇIK İSTİARE
• ki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece. :Dünya hana benze lmiş
: AÇIK İSTİARE
• Gelinlik giydirdi(İPUCU) yine kı u kar ıki da lara.: Kış insana benze lmiş
:
KAPALI İSTİARE
• Yine inci dökülüyor gökyüzünden. : Kar inciye benze lmiş: AÇIK İSTİARE
• Ay zey n a açlarından yere damlıyordu.(İPUCU) : Ay ışığı suya benze lmiş: KAPALI İSTİARE
• Ruhunuzu ütüsüz ve buru uk (İPUCU) gezdirmeyin.: Ruh kıyafete benze lmiş: KAPALI
İSTİARE
Bir davranı , eylem, dü ünce simgelerle canlandırılıp somut hale ge rilerek temsili is are
yapılır. Te bihin yalnız bir ögesiyle birden çok benzerlik gösterilir.
Ör: Yahya Kemal(Sessiz Gemi- tabut), T.Fikret(Çınar-Osmanlı),N.Fazıl(Sakarya Türküsü-Türk
gençli i),Faruk Na z(At-Türk mille ),Behçet Neca gil(Kilim-aile)
3. Kİ İLE TİRME (TE HİS): NSAN DI INDAKİ VARLIKLARA İNSAN ÖZELLİ İ VERME SANATIDIR.
ğ
Ş
ğ
ti
ğ
ğ
ğ
Ş
ş
tt
ş
ğ
ş
ş
ti
ğ
ş
fi
Ş
ti
ş
ti
ş
İ
ş
ti
ş
ş
ti
ti
Ş
ş
ş
ğ
ti
ti
ti
ti
ti
ş
ti
ti
ti
Ğ
ti
ti
NOT: TEŞHİS VE İNTAK SANATI AYNI ZAMANDA KAPALI İSTİAREDİR. NEDEN? ÇÜNKÜ İNSAN
DIŞINDAKİ VARLIKLAR İNSANA BENZETİLMİŞTİR.
• Kan tükürsün adını candan anan dudaklar→ DUDAĞIN SAHİBİ İNSANLAR KASTEDİLMİŞ
(parça-bütün)
6. KİNAYE (DE İNMECE): Bir sözün hem gerçek hem mecaz anlamda anla ılacak biçimde
kullanılmasıdır. Baskın olan, kastedilen mecaz anlamdır.
Ş
ş
İ
ğ
ti
ğ
ş
ti
ğ
ş
Ğ
ti
Ş
ş
ğ
tti
İ
ş
fı
ş
ş
tı
tı
Ş
Ş
ti
tı
Ğ
Ş
Ş
Ş
Ğ
ş
10
•Adam olaca ım. : GERÇEK ANLAM: BÜYÜK ERKEK… MECAZ ANLAM: İYİ BİR İNSAN OLMAK
•Eli açık birine benziyor. MECAZ ANLAM: CÖMERT- GERÇEK ANLAM: AVCUNUN AÇIK OLMASI
•** u kar ıma gö üs geren Ta ba ırlı da lar mısın? : GERÇEK ANLAM: DAĞ TAŞTAN OLUŞUR
*YUMDU ELA GÖZLERİNİ: GERÇEK ANLAM: GÖZÜNÜ KAPATMAK MECAZ ANLAM: ÖLMEK
•Dadalo lum der ki belim büküldü GERÇEK ANLAM: BELİN BÜKÜLMESİ MECAZ ANLAM:
YAŞLANMAK, GÜCÜN TÜKENMESİ
•Dilber bezme gelince yüzü güldü â ıkın GERÇEK ANLAM: Gülümseme MECAZ ANLAM: Mutlu
olmak
7. TEVRİYE( Kİ ANLAMLILIK): ki gerçek anlamlı bir sözcü ün yakın anlamının söylenip uzak
anlamının kastedilmesidir.
• Gül gülse daim a lasa bülbül aceb de il Zira kimine a la demi ler kimine gül.
(gülmek-çiçek)
Ş
ğ
ş
İ
ğ
ğ
ğ
fı
İ
ş
ğ
ş
ğ
ğ
Ğ
ğ
ğ
ş
11
• Güne sevgilimin güzelli ini görüp utanıyor Görmemek için bulut perdesini ba ına çekiyor. :
GÖKYÜZÜNÜN KAPALI OLMASI SEVGİLİNİN GÜZELLİĞİNDEN UTANMASINA
BAĞLANMIŞ
10. MÜBALA A (ABARTMA): BİR EYİ OLDU UNDAN DAHA FAZLA YA DA DAHA AZ
GÖSTERME SANATIDIR. OLAĞANÜSTÜ BİR DURUM VAR
ş
tti
fk
ğ
Ğ
Ğ
Ş
ş
ğ
ğ
ş
ş
ş
Ş
Ş
ş
Ğ
Ğ
Ğ
Ş
ş
Ş
12
11. Tariz (i neleme):KİNAYELİ SÖYLEYİŞ. Bir ki iyi i neleme, bir konuyla alay etme veya sözün
tam tersini kastetmek r.
• Söz ola kese sava ı/Söz ola kes re ba ı/Söz ola a ulu a ı/Ya ile bal ede bir söz
13. TELMİH (HATIRLATMA): HERKESÇE BİLİNEN GEÇMİ TEKİ BİR OLAYA, ÜNLÜ BİR Kİ İYE, BİR
İNANCA İ ARET ETMEK, ONU HATIRLATMAKTIR.
ti
Ş
ti
ğ
ti
ğ
ş
ş
ş
ti
ş
ş
ş
İ
ti
ş
ş
ti
ş
fi
ş
İ
ğ
ğ
ş
ğ
ğ
ş
ti
Ş
ş
ğ
Ş
13
14. Tenasüp (uygunluk): Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir dizede, beyi e veya dörtlükte
bir arada kullanılmasıdır.
15. Le üne r (sıralı uygunluk):ÇİFT UYUMLU KELİMELER Bir dizede iki ya da daha fazla
kavramdan bahse kten sonra di er dizede onlarla ilgili benzer kavramlar söylemek, iirde
söz simetrisi olu turmak r.
16.Tezat (kar ıtlık): Anlamca kar ıt kavramların ya da özelliklerin bir arada kullanılmasıdır.
17. Aliterasyon: iirde ahenk olu turmak için aynı sessizlerin/hecelerin tekrarıdır.
ş
ff
ş
tı
ş
ş
ş
ş
ş
ti
ş
Ş
tti
ğ
tı
ş
tı
ti
ş
ti
ş
tı
ş
ş
tı
ş
ş
ğ
tt
ş
14
• Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle Saatler son gecemin geç cenazesiyle
- S SESİ TEKRAR EDİLMİŞ
• Ünlülerin tekrarı: asonans: KAN KAZAN BİR KARABASANIM BEN: A SESİ TEKRAR EDİLMİŞ
• Hasre denizlerin
Denizler kadar derin
23. k bas (ödünç alma):ALINTI YAPMA iirde bir aye , hadisi, bir sözü ,ba ka airlerin
dizelerini tam veya yarım olarak anlamlı biçimde aktarmak r.
ş
tı
tı
İ
İ
İ
ti
ti
ti
fh
ş
ş
ş
tti
Ş
ğ
ş
tı
fi
ğ
ş
ğ
ğ
ş
Ş
ş
ti
ş
ti
tı
ti
tı
ğ
ş
ş
15
24. Tedric (derecelendirme): Birbiriyle ilgili kavramların bir derece göze lerek sıralanmasıdır.
• ki asker mızrak mızra a, kılıç kılıca, hançer hançere vuru maya ba ladı.
• En a ır i çi benim
Seni dü ünüyorum
26. ade: iirde bir önceki bey n son kelimesini, bir sonraki bey n ba ında kullanmak r.
27. Rücu: Sanatçı söyledi i sözü reddeder görünerek, geri kalan kısımda sözünü
kuvvetlendirir.
28.Akis SİMETRİ:Bir dize veya cümle içerisindeki kelimeleri ters çevirerek söylemek r.
29. kak: Aynı kökten türe lmi kelimeleri bir arada kullanmak r.
İ
İ
ş
ti
ğ
ş
ş
ş
Ş
ş
ş
ş
ğ
ş
ş
ğ
ğ
ğ
ş
ğ
ş
ğ
ti
ti
fi
ğ
ş
ş
ş
ş
tı
ğ
ş
ti
ti
tı
ş
ş
ti
ti
ti
tı
16
30. Sehlimümteni: lk bakı ta çok kolay söylenmi gibi duran, taklit edilmeye kalkıldı ında
benzeri olu turulamayan eserdir.
***
3. HİKÂYE (ÖYKÜ):
*Olmuş ya da olması mümkün olan olayları, este k zevk verecek şekilde anlatan kısa,
hacimsiz, ayrın sız edebî me nlerdir.
*Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne
aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle romandan
ayrılır.
*Tek bir olay vardır. Olaycıklar yoktur.
*Kişiler, çoğu zaman hayatlarının belli bir anı ve belli bir olay içinde gösterilir.
*Bu karakterlerin çoğu zaman sadece belli özellikleri yansı lır.
*Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, “Bin bir Gece Masalları” öykünün
habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda roman zm ve gerçekçilik akımlarının
yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebilmiş r.
*Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio’dur.
*XVI. Yüzyılda yazdığı “Decameron” adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiş r.
*XVIII. yüzyılda Voltaire öykü türünde ürünler verir.
*Rönesans’ın etkisiyle de XIX. yüzyıl edebiya nın en yaygın türü olmuştur.
*Edebiya mızda, "Dede Korkut Hikâyeleri", "destanlar" ve "halk masalları"nı
saymazsak, Avrupai tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiya Dönemi’nde görülür.
*Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar, Halit Ziya Uşaklıgil’dir.
*Ba tarzı öykünün ilk olgun örneklerini verenler Servet-i Fünuncular olmuştur.
*Hikâye, edebiya mızda bağımsız bir tür olma özelliğini Milli Edebiyat Dönemi’nde Ömer
Seyfe n’le kazanmış r.
tı
tti
tı
tı
ğ
tı
ş
tı
tı
tı
tı
tı
İ
tı
ş
ti
tı
ti
ş
ti
tı
tı
ti
ti
ğ
17
HİKÂYENİN UNSURLARI
1) OLAY:
*Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşan ya da durumdur.
*Olay, tek r ve ayrın lardan arındırılmış r.
*Durum öykülerinde olay yok denecek kadar belirsizdir.
2) KİŞİLER:
*Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır.
*Sınırlı sayıdadır.
*Özellikleri uzun uzadıya anla lmaz, olayla ilgili belirgin yönleri ortaya konur.
*Canlı, cansız bütün varlıklar öykünün kişisi olabilir.
3) YER:
*Olayın yaşandığı çevre veya mekândır.
*Uzun uzun be mleme yapılmaz.
4) ZAMAN:
*Olayın yaşandığı dönem, an, mevsim ya da gündür.
*Olaylar belirli bir zaman diliminde başlar biter.
*Bazı hikâyelerde zaman verilmez, sezdirilir.
5) DİL VE ANLATIM:
*Hikâyenin dili açık, akıcı ve etkili sözcük, deyim, atasözü, tamlamalarla zenginleş rilmiş güzel
bir dil olmalıdır.
*Anla m ise iki şekilde olur:
-Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anla m “hikâyede birinci kişili anla m”.
-Yazarın ağzından anla lanlar: “hikâyede üçüncü kişili anla m”.
>HİKÂYEDE PLÂN: Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur.
1)SERİM: Hikâyenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geç ği çevre, kişiler tanı larak olaya
giriş yapılır.
tı
ti
ti
tı
tı
tı
tı
tı
tı
tti
tı
tı
fi
ti
ti
tı
tı
18
3)ÇÖZÜM: Hikâyenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür.
Not: Ancak bütün hikâyelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç
bölümü yoktur. Bu bölümler okuyucu tara ndan tamamlanır.
>HİKÂYE ÇEŞİTLERİ:
3) MODERN HİKÂYE:
*Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri
bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren
hikâyelerdir.
*Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa ba da görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi
Fransız Ka a’dır.
*Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir.
*Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış pleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları; felse bir
yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak irdeler, gözler önüne serer.
fi
fk
tı
tti
tı
tı
fı
ti
tı
ti
tı
tti
fi
fı
fi
tı
fi
19
(2)
*İstanbul'da yaşayan insanların özel hayat ve özelliklerini veren hikâyeler.
*Hüseyin Rahmi GÜRPINAR, Ahmet RASİM, Osman Cemal KAYGILI, Sermet Muhtar ALUS'un
hikâyeleri bu grup içindedir. (Maupassant Biçimi)
(3)
*"Serim, düğüm, çözüm" bölümlerine önem vermeyen, olayın herhangi bir yerinden başlayan
hikâyeler.
*Memduh Şevket ESENDAL, Sait Faik ABASIYANIK, Tarık BUĞRA, Sevinç ÇOKUM gibi
yazarlarımız bu gruptandır. (Kısmen Çehov Biçimi)
(4)
*Varoluş çizgisinde oluşturulmuş, aydın bunalımı ve çaresizliği anlatan soyut hikâyeler.
*Bu tür hikâyeler, ülkemizde 1955'ten sonra görüldü.
*Hikâyelerde, hiç bir toplum kaygısı görülmez.
*Aydın bunalımının nedenleri yansı lır.
*Sanat adı al nda çoğu zaman "müstehcen"e kaçan konulara yer verilir.
*Hikâyecilik, sana an ayrılmış ve ideolojiye kaydırılmış r.
*Bu grupta hikâye yazan yazarlarımızın başında ise; Yusuf ATILGAN, Demirtaş CEYHUN, Ferit
EDGÜ ve Erdal ÖZ gelmektedir.
3. MASAL
*Olağanüstü olayların, olağanüstü kahramanlara bağlanarak anla ldığı sözlü bir edebiyat
ürünüdür.
*Genelde halk arasında anla lan masallar, sonradan bir yazar tara ndan derlenir, yazıya
aktarılır.
*Olaylar hayal ürünüdür.
*Yer ve zaman belli değildir.
tı
tı
tt
tı
tı
tı
tı
tı
tı
ti
tı
fı
20
*Masallarda genellikle bir eği m amacı saklıdır; masallar bu yönüyle didak k (öğre ci) bir
nitelik taşır.
*Genelde zıt durumların mücadeleleri yer alır.
*İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Evrensel konular işlenir.
*Olaylar, -miş'li geçmiş zaman kullanılarak anla lır.
*Masal, anonim bir türdür.
*Anla m kısa ve yoğundur.
*Masalların çoğu "bir varmış, bir yokmuş" ya da "evvel zaman içinde, kalbur saman içinde"
gibi ifadelerle başlar.
*Bunlara tekerleme ya da döşeme denir.
*Tekerlemeden sonra olay (asıl masal) ve dilek bölümleri gelir.
*Türk masallarında dilek bölümü genelde "Onlar ermiş muradına..." ya da "gökten üç elma
düştü…" biçiminde başlar.
*Masallarda milli ve dini mo ere hemen hiç yer verilmez.
*Türk masalları üzerinde, bizde Pertev Naili Boratav, E atun Cem Güney, Ziya Gökalp, Tahir
Alangu gibi kişiler çalışmış r.
*En eski derleme masal kitabımız “Billur Köşk”tür.
*Masal Türünün Önemli Eserleri:
Binbir Gece Masalları (Doğu Edebiya )
Grimm Kardeşlerin Masalları (Alman Edebiya )
Andersen Masalları (Danimarka Edebiya )
Perrault Masalları (Fransız Edebiya )
Keloğlan Masalları (Türk Edebiya )
MASAL PLANI:
Masallar; döşeme, serim, düğüm, çözüm ve dilek bölümlerinden oluşur:
Döşeme:
*Dinleyicinin ilgisini çekme amacı taşıyan tekerleme bölümüdür.
* “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde...” gibi kalıplaşmış sözlerle başlar.
tı
tı
tı
ti
ti
fl
tı
tı
tı
tı
tı
tı
fl
tı
ti
ti
21
Serim:
*Kişiler tanı lır.
*“Bir memleke n birinde...” gibi ifadelerle olaya giriş yapılır.
Düğüm:
*Olaylar gelişir, ça şma ortaya konur.
*İyiler ve kötüler bu bölümde belirginleşir.
*Olayın ayrın larına girilir.
*Merak duygusu yoğunluk kazanır.
*Olaylar hızlanarak çözüm noktasına yönelir.
Çözüm:
*Düğüm bölümünde belirginleşen ça şma bu bölümde iyilerin kazanması ve kötülerin
cezalandırılmasıyla çözülür.
Dilek:
*Masal “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kereve ne”, “Darısı yurdumuzun güzelleri başına”
gibi iyi dilek bildiren kalıplaşmış sözlerle son bulur.
4. FABL
*Fabl ya da Öykünce, sonunda ders verme amacı güden, güldüren, düşündüren
ve genellikle manzum (şiir şeklinde) öykülerdir.
*"Fabl" sözcüğünün kökeni La nce "hikâye" manasına gelen "fabıla"dır.
*Fakat bu sözcük, zamanla bir ahlak ilkesi veya davranış kuralını anlatan kısa sembolik
(simgesel) bir hikâye türünün adı olmuştur.
*Fablda; insanlar arasında cereyan eden olayları, hayvanlar, bitkiler ya da cansız varlıklar
arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek; örnek
göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak istenir.
*Fabllarda öğre ci (didak k) bir amaç güdülür, gündelik hayatla ilgili dersler ve öğütler verilir.
*Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur.
*Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür,
konuşur ve insanlar gibi davranır.
*İnsanlar arasında geçen iyi - kötü, cesur - korkak, dürüst - ikiyüzlü, gözü tok - aç gözlüvb.
ça şmalar; bu niteliklerin yakış rıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir.
*Fabllar manzum (şiir) veya nesir (düzyazı) biçiminde yazılabilirler.
*Fablın sonunda her zaman bir ahlak dersi (kıssadan hisse) vardır.
*Bu ders kısa, açık ve doğru olmalıdır ve mutlaka öykünün doğal bir ne cesi gibi görülmelidir.
*Fabllar aracılığıyla kanaatkârlık, özveri, yardımseverlik, iyi niyet gibi olumlu davranışlar
çocuklara kazandırılabilir.
*Fabllarda soyut konular, olay plânıyla hem somutlaş rılarak hem de hareket
kazandırılarak işlenir.
tı
tı
ti
ti
tı
ti
ti
tı
tı
ti
tı
ti
22
*Türk edebiya nda ilk fabl örneği, Şeyhi’nin Harnâme adlı mesnevisidir.
*Ahmet Mithat Efendi ve Şinasi bizde fablın öncüleridir.
Serim:
*Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileş rilmiş hayvanlar ve çevre tanı mının yapıldığı
bölümdür.
*Olayların ve kahramanların tanı ldığı giriş bölümüdür.
*Olay, yer, zaman ve varlık kadrosuna ilişkin temel bilgiler sunulur.
*Olay başla lır.
Düğüm:
*Olay, verilmek istenen derse göre gelişir.
*Olay veya sorunların çıkmaza girdiği bölümdür.
*Ça şma ortaya konur ve olay düğümlenir.
*Olayın ayrın larına girilir.
*Merak duygusu yoğunluk kazanır.
*Ortaya çıkan sorunun nasıl çözüleceğine dair bir merak oluşturulur.
*Kısa ve sık konuşmalar vardır.
*Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenir.
Çözüm:
tı
tı
tı
ti
tı
tı
tı
ti
ti
ti
tı
ti
ti
fk
tı
tı
23
5. ROMAN
ti
tı
ti
fi
ti
ti
tı
tı
ti
tı
tı
tı
tı
tı
tı
tı
ti
ti
ti
tı
ti
tı
fi
ti
tı
tti
tı
tı
tı
ti
ti
tti
24
>Serim: Giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geç ği çevre, kişiler tanı larak ana olaya giriş
yapılır.
>Çözüm: Romanın sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür.
*Roman türünün ilk örneklerini 15. yüzyılda Fransız yazar Rabelais vermiş r.
*İlk yazarları olarak Rabelais, Dante, Cervantes karşımıza çıkar.
*Bugünkü romanı ha rlatan ilk eser 16. yüzyılda Rönesans’tan
sonra Givoanni Boccacio tara ndan yazılmış olan “Dekameron”dur.
*Cervantes’in Don Kişot’u 16. yüzyılın sonlarına doğru yazılmış r ve eser, roman türünün ilk
başarılı örneği kabul edilir.
*Roman, bir tür olarak karakteris k özelliklerini, Roman zm ve Realizm akımları
sayesinde, 19. yüzyılda kazanmış r.
İlk Romanlarımız:
ti
tı
tı
fı
ttı
tı
tı
fı
tı
ti
ti
fi
ti
fı
tı
tı
ti
ti
tı
ti
ti
tı
tı
ti
tı
ti
tı
25
>Romanın Ögeleri:
*Roman dört temel ögeden oluşur.
*Romanın kurgusunu oluşturan dört temel unsur “yer, zaman, olaylar zinciri ve şahıs
kadrosu”dur.
*Bazı romanlarda bunlara “ kir” unsuru da eklenir.
a-Kişi (Kahramanlar):
*Romanların çoğunda geniş bir şahıs kadrosu vardır.
*Romanda başkarakter ve yardımcı karakterler bulunur.
*Romanda şahıslar ayrın lı olarak tanı lır.
*Roman kahramanının yaşamı, geniş bir zaman çerçevesi içinde baştan sona anla lır.
*Roman kişileri “ p” ve “karakter” olarak karşımıza çıkar.
ti
tı
tı
tı
ti
ti
tı
fi
tti
tı
tti
ft
tı
26
>>Tip:
*Belli bir sını ya da belli bir insan eğilimini temsil eden kişidir.
*Tip evrenseldir, genel özelliklere sahip r.
*Tipler “sevecen p, alıngan p, kıskanç p, sosyal p” gibi, bireysel olmaktan çok;
başkalarında da bulunan ortak özellikler taşıyan ve bu özellikleri en belirgin şekilde temsil
eden şahıs veya şahıs grubudur.
>>Karakter:
*Romanda olumlu, olumsuz yönleri ile verilen, belirli bir p özelliği göstermeyen kişilerdir.
*Karakter, kendine özgüdür.
*Karakterler genel temsil özelliği göstermez.
*Karakterler, kendine özgü birkaç özelliğiyle, insanın iç ça şmaları ve çıkmazlarını verme
görevini yüklenmiş roman şahıslarıdır.
b-Olay:
*Romanlar, temel bir olay etra nda gelişen ve iç içe geçmiş çok sayıda olaydan oluşur.
*Romanda anla lan olaylar haya an alınabileceği gibi, tarihten, anılardan, okunan
kitaplardan ve masallardan da alınabilir.
*Romanda olaylar her yönüyle ayrın lı olarak işlenir.
*Her olay bir nedene bağlanır. Böylece okuyucu, romanın içine çekilir.
c-Çevre (Yer):
*Romanlardaki kişilerin yaşadığı, olayların geç ği yerdir.
*İnsanlar gibi, roman kişileri de belli bir çevrede yaşar.
*Bu çevre, okuyucuya be mleme yoluyla anla lır.
*Romanda olayların geç ği ve kişilerin yaşadığı yerler, çevre ve diğer mekânlar çok ayrın lı
şekilde verilir.
d-Zaman:
*Romanlarda zaman kavramı belirgindir.
*Olay veya olaylar belirli bir zaman diliminde yaşanır.
*Romanlarda iller genellikle “-dili geçmiş zaman” kipinde kullanılır.
*Klasik romanda zaman “geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman” olmak üzere üç dilimde verilir.
*Çağdaş romanda bu anlayış etkin değildir. İnsanın ha rlama yeteneğinden
yararlanılarak zamanlar arası geçiş yapılır.
*İç içe değişik zaman dilimlerinden söz edilebilir.
*Birkaç zaman bir arada kullanılabilir.
*Şuur akışı tekniğiyle geriye dönüşler veya ileriye gidişler olabilir.
e-Fikir:
*Çoğu romanın kirsel bir yönü de vardır.
*Romandaki olayların, durumların ve davranışların nedenleri araş rılır; kişilerin psikolojik
tahlilleri yapılır ve olayların sonuçları üzerinde durulursa romanın ana düşüncesi ve yardımcı
düşünceleri belirlenebilir.
fı
fi
fi
tı
ti
ti
ti
fı
ti
tı
tt
ti
ti
ti
tı
ti
ti
tı
tı
tı
tı
27
ROMAN TÜRLERİ
1. AKIMLARINA GÖRE ROMANLAR:
Yazarın sanat felsefesine, kültür yapısına ve dünya görüşüne göre romanlar şu genel isimler
al nda toplanabilir:
a)Klasik Roman:
*Bu akımda roman türü çok az gelişmiş r.
*Madame de La Faye e'in “Princesse de Cleves” adlı romanı, klasik romanın önemli bir
örneğidir.
b)Roman k Roman:
*His ve hayal unsurlarının ağırlık taşıdığı, belli bir şiirselliğin hâkim olduğu romanlardır.
*Yazar coşkun bir his ve heyecan hali içindedir.
*Bu romanlarda yazar daha çok kendi şahsi duygularını ve maceralarını anla r.
*Olaylar, duyguların zengin dünyasında abar larak daha etkileyici hale sokulur.
*Bu romanların belirgin özelliği duygu ve hayalin bütün esere hâkim olması, gözlem ve
inceleme unsurlarının duygu ve hayal unsurlarının yanında silikleşmiş bulunmasıdır.
*Victor Hugo'nun “Se ller”i, Namık Kemal'in “İn bah”ı bu roman türüne uygun örneklerdir.
c)Realist Roman:
*Gözlem ve araş rma unsurlarının esas alındığı, his ve hayal unsurlarının ikinci plana i ldiği
romanlara denir.
*Realist romanlarda gerçekler, görülenler ve incelemelerin ortaya koyduğu ne celer
önemlidir.
*Sanatçı hiçbir sure e kendi duygu, düşünce ve hayallerini eserine karış rmaz.
*Realist romancılar toplumun içinde z birer araş rmacı gibi incelemeler yaparlar, olayları
ve karakterleri objek f olarak tespit ederler ve değerlendirirler.
*Gayeleri, okuyucuya roman k romanlarda olduğu gibi kendi duygu ve hayallerini aktarmak
değil, kendilerinin dışında var olan gerçekleri, canlı tablolar halinde, aslına sadık kalarak dile
ge rmektedir.
*Stendhal'in “Kızıl ile Kara”sı (Kırmızı ve Siyah), Tolstoy'un “Savaş ve Barış”ı, Halit Ziya'nın
“Mai ve Siyah”ı realist akımın etkisindedir.
d) Natüralist Roman:
*Realist romanla büyük benzerlikleri vardır. Ancak natüralist roman realist romana göre ilme
ve araş rmaya daha çok önem verir.
*Natüralistler gerçeğe bağlılıkta ve sosyal meseleleri araş rmada realistlerden çok daha fazla
ilmi metotlara bağlılık gösterirler.
*Toplumu adeta bir laboratuvar olarak düşünürler ve eserlerini bu laboratuvar içinde, ilmi
verilere kesinlikle bağlı kalarak kaleme alırlar.
*İnsanı ele alırken, biyoloji ilminin ortaya koyduğu gerçeklerden, toplumu ele alırken de
sosyolojinin kanunlarından yola çıkarlar ve bu ilimlerin vardığı sonuçlara göre ne ceye
ulaşmaya çalışırlar.
*Emile Zola'nın “Meyhane”si, Alphonse Daudet'in “Jack”i natüralist roman örnekleridir.
tı
ti
tı
ti
tı
tt
ti
fi
tt
ti
ti
ti
ti
tı
ti
tı
tı
tı
tı
ti
ti
ti
28
1)Tarihî Roman:
*Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır.
*Yazar, tarihi gerçekleri kendi hayal gücüyle birleş rerek anla r.
*Kahramanlar gerçek veya düşsel olabilir. Ancak anla lanlar tarih gerçeklerine çoğu kez
uygundur.
*Tarihsel roman, roman zmin bir ürünüdür.
*İlk örneğini İskoç yazar Valter Sco “Waverley” adlı eseriyle vermiş. Bunu Gogol, “Taras
Bulba”, Victor Hugo “Notre-Dame de Paris”, Alexandre Dumas “Üç Silahşörler, Monte Kristo
Kontu” ile takip eder. (Ivanhoe – Walter Sco , Salambo – G. Flaubert)
*Ba lı anlamda ilk tarihsel romanız, Namık Kemal’in Cezmi'sidir.
*Nihal Atsız’ın “Bozkurtlar” “Deli Kurt”; Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa
Ankara’da”; Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”, “Devlet Ana” gibi romanlar, bu tür
romanlardır.
2)Macera Romanı:
*Günlük haya a her zaman rastlanmayan, şaşır cı, sürükleyici, esrarengiz olayları anlatan
romanlardır.
*“Serüven Romanları” da denir.
*Kahramanlar; çok hareketli, kurnaz, cesur ve kuvvetlidir.
*Macera romanlarında olayların geç ği çevre de sık sık değişir.
*Bir araş rma ve izlemeyi anlatan “Polisiye Roman” (İngiliz yazar Agatha Chris e'nin “Nil'de
Ölüm”), alışılmışın dışında uzak yerleri ve yaşamları anlatan “Egzo k Romanlar” (Piyer
Lo 'nin “İzlanda Balıkçısı”) da bu gruba girer.
*Dünya edebiya nda Robert Louis Stevenson’ın “Hazine Adası”, Daniel Defo’nun “Robinson
Crusoe”, Rudyard Kipling’in “Çengel”, Jules Varne'in “İki Sene Mektep Ta li”, Rudyard
Kipling'in “Kim” adlı eserleri bu türün en tanınmış örnekleridir.
*Türk edebiya nda Ahmet Mithat Efendi’nin “Hasan Mellah”, “Dünyaya İkinci Geliş”;
Peyami Safa’nın “Cingöz Recai” adlı eserleri bu türün örneklerindendir.
3)Sosyal Roman:
*İnsan yaşamının kültür birikimi içinde yer alan ve insanı derinden etkileyen; toplumsal ve
siyasi olayları, inançları, gelenek ve görenekleri; bazen eleş rel bazen de bilimsel açıdan ele
alıp anlatan romanlardır.
*Dünya edebiya nda, Victor Hugo’nun “Se ller”, Tolstoy’un “Suç ve Ceza”, Emile Zola'nın
“Meyhane”, John Steinback'in “Gazap Üzümleri”;
*Türk edebiya nda Namık Kemal’in “İn bah”, R. M. Ekrem’in “Araba Sevdası”, Ahmet
Mithat Efendinin “Felatun Bey İle Rakım Efendi”, Orhan Kemal'in “Bereketli Topraklar
Üzerinde” romanları bu tür romanlardandır.
tı
fi
tı
tt
tı
tı
tı
tı
ti
tt
ti
ti
tt
fi
tı
ti
tı
ti
tı
ti
ti
ti
29
5)Otobiyogra k Roman:
*Yazarın kendi yaşamının anla ğı romanlardır.
*Dünya edebiya nda Alphonse Daudet “Küçük Şeyler”; bizim edebiya mızda da Yakup Kadri
Karaosmanoğlu’nun “Anamın Kitabı”, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” bu
türün örneklerindendir.
6)Bilimkurgu Romanı:
*Tahmine dayalı bir anla m yolu benimsenir.
*Varsayımlara dayanır.
*Geleceğe ait tahminlerde bulunulur.
*Olanlardan çok olması istenilenler anla lır.
*Ütopyalar yer alır.
*Jules Varne’in “Ay’a Seyahat, Denizler Al nda 20.000 Fersah” romanları, bilimkurgu
türünün örneklerindendir.
7)Fantas k Roman:
*Anla lan olaylar tamamen hayal ürünü ve uydurmadır.
*Roman kahramanları olağanüstü özelliklere sahip r.
*Mekânlar, normal haya a karşılaşamayacağımız cinstendir.
*Hayal, varsayım, abartma sıkça yer alır.
*J. K. Rowling – Harry Po er, J. R. Tolkien – Yüzüklerin Efendisi, C. S. Lewis – Narnia
Günlükleri bu türün örneklerindendir.
6)Nehir Roman:
*Bir kişinin, bir toplumun haya ndaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt
halinde anlatan romanlardır.
*Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa Ankara’da”, “Firavun İmanı”; Nihal Adsız’ın
“Bozkurtlar”, “Bozkurtların Ölümü”, “Bozkurtlar Diriliyor” romanları gibi.
tı
ti
ti
fi
tı
tı
tt
tt
ttı
tı
tı
ti
tı
ti
tt
tı
30
Örnek:
“Oturdular. Neriman’ın buraya üçüncü gelişiydi. Her seferinde burasını biraz daha seviyor ve
beğeniyordu. Her şey temiz, her şey güzel. Zevkli bir kadın eliyle döşenmiş küçük bir ev odası
gibi. Ve baş başa konuşmaya müsait! Pastacı, muhallebici gibi yerleri daima dükkân kriyle
beraber düşünmeye alışmış Neriman için, bu mahrem küçük salon yepyeni bir şeydi.
Fahriye’nin de hayranlığını yüzünden görmek is yordu. Fakat utanç, Fahriye’nin yüzünde,
bütün hisleri kırmızıya boyamış ve örtmüştü, sıkıldığı belliydi.”
(Fa h-Harbiye)
Anlatma; kişi tanı mı, olay anla mı, geriye dönüş, iç çözümleme şeklinde olabilir:
Örnek:
Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi
gecesinden hazırlayan da... Konstan n isminde bir heri i. Galata’da bir yazıhanesi vardı.
Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara
benekli bir burnu, deriyi yırtmış da rlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir
gülmesi...
Örnek:
Ha ada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının dave ne
gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı
yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmış . Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve
daha başka hırdavat eşya mu ağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yas klar
indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu.
ft
ti
ti
ti
tı
tı
tı
ti
tı
ti
tı
tı
tı
tı
tf
tı
fı
fı
ti
tı
tı
ti
tı
tı
ft
fi
tı
ti
31
*Eserde kronolojik akışın kırılarak geçmişe dönülmesi, geçmişe ait yaşan ların anla lması
tekniğidir.
*Yazarlar şimdiki zamanda yaşadıklarından dolayı eserlerde şimdiki zaman ağır basar.
*Bu etkiyi azaltmak için bu teknik sıkça kullanılır.
*Geriye dönüş tekniğinde yazar, karakterlerin, yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi
vermeyi amaçlar.
*Bu teknik genellikle tarihi romanlarda kullanılır.
*Ayrıca kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken de kullanılabilir.
*Karakterlerin romanın içerisinde bir şeyler ha rlamaları da bu anla m tekniğiyle verilir.
*Bu teknikte anla cı birinci tekil kişi olabileceği gibi üçüncü tekil kişi de olabilir.
Örnek:
Babasını ha rladı. Trene yolcu ederken “Aman oğlum,” demiş , “yüzümü kara çıkarma.
Babayın oğlu olduğunu göster şu millete, ille de mıhtara. Benim oğlumsan sır n yere gelmez.
Heye İstanbul gurbe çe n, İstanbullunun cinden de beter olduğunu söylerdi emmim ya, boş
ver. Var git, sağlıcakla, eyi kötü bir işin başın geç, bize mektup sal. Ondan sonrasına karışma.
Ben hepsinin yuvasını yaparım!”
(Orhan Kemal, Gurbet Kuşları)
Örnek:
“Yavaş yavaş merdivenleri indi. Orta kata gelince müdürün odası gözüne iliş . Şakir Bey’i bir
kere görmek fena olmaz diye düşündü. Kocası hakkında ondan malûmat alabilirdi, hademe ile
içeriye haber gönderdi.”
Örnek:
tı
tı
tı
tı
tı
tı
ti
ti
fi
ti
tı
tı
tı
tı
tı
ti
tı
tı
ti
tı
tı
tı
32
"Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle bak . Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmış .
Gidecek ar k. Onun hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak:
-Çünkü, dedi. Küçük Ağa'nın siz oluşu... yani... nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya
anlatabiliyor muyum bilmem... Sizin gibi genç, güçlü, kuvvetli... ve bilhassa bilgili, akıllı biri
oluşu... Kısacası işte siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet taşıyor."
(Tarık Buğra, Küçük Ağa)
Örnek:
“Yüzü yanıyordu. Elini yanağına götürdü. Başındaki ağırlık artmış . Annem gibi benim de bir
yerime inecek bir gün. Ben dayanamam. Bu kızı doğuracağıma Allah canımı alsaydı. Gider
şimdi onu uyandırır, sıkış rırım. Uyku sersemliğiyle her şeyi söyler. Söyle rim. Benim elimden
kurtulamaz o. Anasıyım. Hakkımdır. Sekiz sene ben ona hem analık hem babalık e m.”
(Yalnızız)
--Dış Monolog:
*Dış monolog, bir kişinin karşısındaki insana veya insanlara konuşma rsa vermeden, tek
tara ı ve uzun bir biçimde, sesli olarak konuşmasıdır.
*Bu teknikte kişi bazen etra nda kimse olmadan herhangi bir olay karşısında yüksek sesle
konuşabilir. *Bu, eserlerde yazar ya da anla cı tara ndan okuyucuya yansı lır.
Örnek:
“-Böyle işte. Hayat. Bazı bazı lozof olmalı insan. Düşünüyorum da… Evvela maliye tahsildarı.
Sonra… Tahakkuk şe mi derler ona? İşte öyle bir şey. Güya büyük tüccarlara de er tutma
usullerini gösterirmiş de biner lira lan alırmış onlardan. Masal. Belli bir şey. Vergi
kaçakçılığında yardım etmiş onlara. Ve birdenbire servet yapmış. Çünkü babamın içinde
daima bir ekşilik vardır. Hiçbir şeyden tam memnun olmaz. Anladın mı? Çünkü bu konfora
lâyık olmadığını biliyor. Haram para, anladın mı, haram. Üre müre hepsi bahane. Babamı
zehirleyen, kendi de bilmez belki, budur işte. Bu… Bu haram duygusu…”
(Yalnızız)
fl
ti
tı
tı
fi
tı
fı
fi
fi
tı
tı
fı
fı
tı
tı
fı
ti
tı
tı
tti
ft
tı
33
*Bu teknikte karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve herhangi bir sıra
olmadan okuyucuya verilir.
*Bu sayede okuyucu karakterin psikolojisini ve ruh halini daha iyi anlayabilir ve bazı olaylarla,
bu olayların nedenleri arasındaki bağlan ları açıklayabiliyor.
*Ayrıca karakterin aklında kurduğu planlar ve yapmak istediği şeylerde bu teknikle verilir.
*Dil bilgisi kuralları ve sentaks göze lmez.
*Anla cı o anda aklına ne geliyorsa sıralar.
*Anla lan şeyler arasında herhangi bir anlam bağın sı göze lmez.
*Bu teknik iç monolog tekniğinden dil bakımından ayrılır.
*İç monologda düşünceleri aktarmada belli bir düzen olup dil bilgisi kurallarına uyulur.
Örnek:
Aşağıdaki örnekte Yusuf köye dönerken Ali'nin ve Hasan'ın ailesine ne diyeceğini düşünmekle
beraber kendisini tam bir vicdan muhasebesine çekmiş r. Bir şekilde kendini haklı çıkarmak
istemiş ve arkadaşlarının ölümünden sorumlu olmadığına dair önce kendisini inandırmaya
çalışmış r.
"Hasan? Ali?
Evet ama onlar yoksa, geri dönülmez yollarda kaldılarsa suç onda mıydı? Kader, kısmet,
taksirat! O öldürmemiş . Allah biliyordu içini, ölmelerini istememiş, aklından geçirmemiş .
Köse Hasan'ın avradı, kızı, Pehlivan Ali'nin anası duyup gelecekler, soracaklardı. O
öldürmemiş, ölmelerini istememiş ama, dinleyecekler miydi bakalım. Ağıt, gan, feryat...
Köylü toplanacak, büyük büyük açılan gözleriyle soracaklardı ondan. Nerde Hasan? Ali nerde?
Biliyordu diyeceğini, ezberlemiş amma, dinletebilecek miydi? Karı kancık kısmı lâf anlar
mıydı? Ölü evine dönecek evi. Gazocağını mazocağını çıkaramayacak, sırtlığı mırtlığı
veremeyecek karısına. Ö eyle tükürdü yere."
(Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)
--Diyalog Tekniği:
*Roman akışı içinde karakterlerin birbiriyle yap kları konuşmalara diyalog denir.
*Bu teknikte karakterlerin birbirleriyle konuşmaları verilir.
*Karakterler arası ça şmaları veya karakterlerin birbirleri hakkındaki düşüncelerini bu teknik
yardımıyla algılıyoruz.
*Diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında,
konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik
bir hale gelmesinde ve ha emesinde oldukça etkilidir.
Örnek:
Aşağıdaki örnekte Ali ve Yusuf'un fabrika sahibi hemşerileriyle ilgili düşüncelerini ve eğer
istekleri yerine gelmezse gidip Laz Taşeronla anlaşacaklarını çok açık bir biçimde
anlayabiliyoruz. Zaten bu yöntemin en güzel özelliği karakterlerin sade konuşmaları sayesinde
verilmek istenen mesaj kolaylıkla okuyucuya ulaşabiliyor.
tı
tı
tı
ti
tı
ti
fi
fk
fl
ti
ti
ti
ti
tı
tı
tı
ti
ti
fi
ti
34
__ Bırakırız tabî.
__ Gözünün yaşına bakacak değiliz ya!
__ Niye bakalım? O bizimkine bakıyor mu?
__ Bakar mı?
__ Biz de onunkine bakmayız!
__ Ya bakarsa? dedi Ali.
__ Bakarsa... Irgatbaşıdan hakkımızı alırsa mı?
__ Alırsa?
Yusuf düşündü, aklına başka bir şey geldi:
__ O zaman da sen bana bırak, dedi.
__ Ne yapacaksın?
__ Bize daha iyi, daha paralı birer iş ver deriz.
__ Temam, ben de bunu düşünüyordum. Verirse?
__ Bu mantar şapkalının verdiği yevmiyelerden fazla olursa...
__ Olursa?
Yusuf kurnazlıkla göz kırp :
__ Buna gelir deriz ki, böyle böyle, hemşerimiz gündeliğimizi ar rdı, dörder veriyor deriz...
__ Bu, gelin ben beş vereceğim derse ya?
__ Kolay. O zaman da ağamıza gider, mantar şapkalı beşer veriyor ne diyorsun deriz?
Tamamdı, şehirli mehirli, işte kıs rmışlardı şehirliyi"
(Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)
Örnek:
“Meral sol ayağını silkeledi. İskarpini sıkıyordu. Çıkardı onu, ötekini de. Bir anda beliren
Nuri’nin ha rası Ferhad’ın karanlıkta siyah görünen fes rengi yorganının üstünde eridi. Sil
diyorum bu damgayı. Sil. Alnımda kalmasın ağabey?
–Silemem.
–Niçin?
–Ben vurmadım onu.
–Kim?
–Cemiyet.
–Cemiyet mi?
Hayır, Ferhat söylemez bu kelimeyi. Ellerim, ayaklarım buz gibi…”
>ÖZETLEME TEKNİĞİ:
tı
tı
tı
tt
ttı
tı
35
*Varlığı belirgin şekilde hissedilen anla cı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek
anla r.
Örnek:
Ali Rıza Bey, Babıâli ye ş rmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye
kalemlerinden birinde çalışmış . Belki ölünceye kadar da orada kalacak . Fakat kız kardeşiyle
annesinin iki ay ara ile ölmesi onu birdenbire İstanbul’dan soğutmuş, Suriye’de bir kaza
kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu.
>PASTİŞ TEKNİĞİ:
*Post modern romanda çeşitli me n türlerinin biçim ve anla m özelliklerinin taklit
edilmesidir.
*Bir sanatçının üslubunu, tarzını, dilini veya düşüncesini taklit etmek r.
*Önceki formdan hareket ederek yeniden oluşturulan bu eser, aslında taklit yoluyla bir eseri
yüceltmek r.
*Pas şte orijinal eser doğrudan kullanılmaz, tamamıyla taklit edilir.
Örnek:
Bin bir Gece Masalları’nda ve halk hikâyelerinde anla cı, başkalarından dinlediklerini aktarır.
Bunu yaparken de “rivayet ederler ki, derler ki” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanır. İhsan Oktay
Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası adlı romanında biçim ve anla m özellikleri açısından aynı tekniği
kullanması bir pas ş örneğidir.
>PARODİ TEKNİĞİ:
*Post modern romanda daha önce yazılmış bir metnin “içerik” yönünden örnek alınmasıdır.
*Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona
bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki oluşur.
*Pas şten farkı şudur:
-Pas ş belli bir türün üslûbunu, anlatma formatlarını taklit eder; parodi belli bir metnin
konusunu taklit eder.
*Parodide genel me n taklit edilebileceği gibi, metnin bir cümlesi veya kişisi de taklit amaçlı
olarak kullanılabilir.
Örnek:
Nazan Bekiroğlu’nun Yusuf ile Züleyha adlı romanı, içerik yönünden divan edebiya ndaki
Yusuf ile Züleyha mesnevilerini örnek aldığından bir parodi örneğidir.
>İRONİ TEKNİĞİ:
*Post modern romanda birtakım olguları ya da eserleri alaycı bir anla mla söz konusu
etmek r.
*Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir.
*Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü al nda, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki
noktasına çekmeyi hede er.
*Mizahtan farklı olarak ironi, olaylara daha eleş rel yaklaşır.
*İroni mimik, jest ve tonlama ile söylenmek istenenin al nı, dolaylı çizer.
Örnek:
ti
tı
ti
ti
ti
ti
ti
ti
ti
fl
ti
tı
ti
tı
ti
tı
tı
tı
tı
ti
tı
tı
tı
tı
36
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Ens tüsü adlı romanında önemsiz bir kurum olan
Saatleri
Ayarlama Ens tüsünü asrın en büyük, en faydalı kurumu şeklinde tanıtması bir ironi
örneğidir.
>MONTAJ TEKNİĞİ:
*Bu teknikte, başkasına ait olan bir yazının tümünün veya bir parçasının aynen eser içine
yazımı söz konusudur.
*Cümle, beyit, atasözü, nükte veya uzun bir me n olabilir.
*Eklenen me n, eserle uyum içerisinde olmalıdır.
>AÇIKLAMA-YORUMLAMA TEKNİĞİ:
*Yazarın ya kendisi ya da sözünü emanet e ği karakter ağzından, herhangi bir konu, durum
veya olay hakkında gerekli gördüğü bir açıklama yapması ya da yoruma girişmesidir.
>LEİTMOTİV TEKNİĞİ:
*Leitmo v, ana mo f, anlamlı tekrar, nakarat, tema anlamlarına gelmekte olup özellikle
psikanali k eserlerde kendini hisse rir.
*Kişileri ve nesneleri sembolize eden sürekli tekrarlanan ve simgeleşen söylem/ifade kalıpları
yer alır.
*Herhangi bir sözün ya da hareke n birden fazla tekrarlanmasıdır.
*Leitmo v edebiya mızda sıkça kullanılan bir anla m tekniğidir.
*Bu teknikte nesne istenilen/arzulanan bir eşyayı sembolize eder ve sürekli kitabın içerisinde
tekrar edilir.
*Genellikle bu nesne gerçek haya a fazla önemli bir şey olmazken kitaplarda çok önemli bir
nesneymiş gibi gösterilir ve karakterlerin yap kları şeyler bu nesneyle ilgili olur.
>MEKTUP TEKNİĞİ:
Karakterlerin tek tara ı ya da başka karakter(ler)le yap ğı yazışmalardan oluşan bir anla m
tekniğidir.
*Edebiya mızda çok kullanılan tekniklerden birisidir.
*Bu tekniğin kullanıldığı kısımlarda yazar romanın akışına müdahale etmez ve kahramanların
duygu ve tepkilerini okuyucuya sunar.
*Mektup tekniği daha çok olayın can alıcı yerlerinde kullanıldığından olaya canlılık
katabilmektedir.
*Bu tekniğin sağladığı bir diğer yarar ise birden fazla kahramanın devreye sokulmasıyla birden
fazla bakış açısını ortaya çıkarmasıdır.
*Yani bu tekniğin kullanıldığı eserlerde genellikle çoğulcu bakış açısı ile karşı karşıyayızdır.
*Bireysel bir tür olan mektubun eserlerde kullanılması özellikle kahramanların iç dünyasını
yansıtması açısından önemlidir.
TİYATRO:
*Ba uygarlığında göstermeye bağlı edebî me nlere toplu hâlde “ yatro”, “drama”,
“drama k edebiyat” adları verilir.
tı
ti
ti
ti
ti
tı
ti
ti
tı
ti
fl
ti
tt
tti
tti
tı
ti
ti
tı
ti
tı
ti
tı
37
* “Tiyatro”, sahne eseri (oyun), eserin oynanma sana ve oyunun oynandığı yer anlamlarına
gelmektedir.
*Bir öyküyü, sahne olarak ayrılmış bir yerde, oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma
sana dır.
*İnsanların bireysel ve sosyal hayatlarıyla ilgili olay ve olguların, gerçeğe uygun olarak
kurmaca ve canlı bir yaşan halinde sahnelenmesi demek r.
*Trajedi, komedi, dram gibi sahnelenme amacıyla kaleme alınan edebî türlerin hepsine
birden yatro dendiği gibi, bu türlerde verilen eserlerin oyuncular tara ndan sahnede
canlandırılması sana na ve sahnelenme mekânına da yatro denmektedir.
*Tiyatro sözcüğü Yunancada "seyirlik yeri" anlamına gelen “theatron”dan türe lmiş, dilimize
İtalyancadaki teatro sözcüğünden geçmiş r.
*Günümüzde modern bir yatro binası başlıca üç bölümden oluşur:
-İzleyicilerin oturarak oyunu izlediği “oditoryum”;
-Oyunun sergilendiği “sahne”;
-Sahnenin iki kenarında ve arkasında, çeşitli dekor ve gereçlerin bulunduğu “sahne arkası” ya
da “kulis”.
*Ba yatrosunun ilk örnekleri Eski Yunan edebiya na dayanır.
*Sanatlı yazı türleri içinde yazımı en zor olanı, izleyiciye ulaşmak için en çok emek isteyeni
yatrodur.
*Öykü ya da roman yazarı gibi yatro yazarı da yaşanmış ya da yaşanabilecek olayları
anla r, fakat genelde bunları oynanmak için yazar.
*Sadece okunmak için yazılan yatrolar da vardır.
*Tiyatro eserinin bir okuyucu kitlesi vardır, bir de izleyici kitlesi vardır.
*Güzel sanatlar içinde en canlı olanıdır, çünkü edebiyat, konuşma, hareket, müzik, dans,
mimarlık, giyim ve makyaj gibi güzel sanatların birçoğu yatroda buluşur.
*Yönetmenin topladığı güçlü bir ekip ilk günden, son sahneye dek ortak ilkelerle çalışırlar.
*Eser, hem görme hem duyma duyularını etkileyerek ile sine anında tepki alır.
*Uzun ve plânlı yazılan eserlerdir.
*Tiyatro eseri; yazar, oyuncu, sahne, izleyici dörtgenine göre yazılır.
*Tiyatro hem söz hem eylem sana dır. Tiyatro eserini oluşturan ögeler bu iki niteliğe göre
biçimlenir.
*Konuyu işleyişi bakımından üç türlü yatro eseri vardır:
Birincisi, kurallı bir anla mı olan, izleyicide acıma ve korku uyandıran “tragedi”.
İkincisi, olayların gülünç yanlarını ortaya koyan “komedi”.
Üçüncüsü, yaşamı hem acıklı hem de güldürücü olayları ile olduğu gibi aktaran “dram”dır.
TİYATRONUN KÖKENLERİ:
*Tiyatro da başka sanatlar gibi dinsel törenlerden doğmuş, sonra dinden bağımsızlaşarak
sanatlaşmış r.
*Kökeninde, ilkel insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak temsil
etme çabaları yatar.
*Yağmur yağdırmak ya da avda başarılı olmak için yapılan törenler, danslar, kurallı oyunun ilk
örneğiydi.
*Eski inançların hemen hepsinde görülen "ölme ve yeniden dirilme" teması da, insanlara
verdiği kılık değiş rme ve kişileş rme olanaklarıyla, yatronun çıkış noktalarından biriydi.
ti
tı
tı
tı
ti
ti
tı
ti
tı
tı
ti
tı
ti
ti
ti
tı
ti
ti
t
ti
t
ti
ti
ti
ti
fı
ti
38
*Bazı başka kuramlara göre ise yatronun kaynağı Şamanist inançlardır. Şamanist törenlerin
özelliği, izleyici ya da ka lımcılara, tanrısal gücün simgesi yerine kendisini göstermesiydi.
*Tiyatro, bugün de kökenindeki iki eğilimin izlerini taşır, bu iki eğilim arasındaki gerilimden
güç alır: Bir yanda doğa güçlerini simgesel olarak canlandırma, temsil etme işlevi; öte yanda,
doğaüstü güçlerin görünmesine aracılık etme işlevi.
*Edebiyat tarihçileri, yatronun, eski Yunan'da Dionysos adına düzenlenen törenlerden
doğduğunu belirtmişlerdir.
/Kişiler:
*Tiyatro eserinde kişi sayısı konuya göre değişir.
*Tiyatro yazarı kişileri doğal ve toplumsal çevre içinde verir; onları çevresinden soyutlamaz.
Tip ya da karakterler çizer.
*Kimi yatro eserlerinde olay insanların dışındaki varlıkların başından geçmiş gibi gösterilir.
Bu kez oyuncular onların rolünü oynamaya çalışırlar.
*Tiyatro eserinde kimi zaman bir de anla cı kişi bulunur. Bu kişi anla cı rolüyle ara ara
sahneye çıkarak olayların gelişmesi üzerinde bilgiler verir.
/Olay ya da Durum:
*İnsan başına gelebilecek her türlü olay, insanın karşılaşabileceği her durum yatro eserinin
konusu olabilir.
*Tiyatro me nlerinde olay örgüsüne “Drama k Örgü” adı verilir.
*Konu, kahramanının kendisiyle ya da çevresiyle ça şmasından doğar.
*Oyun yine kahramanın eyleme dönüşmüş beğenme, istek, özlem, tutku, ö e, korku… gibi
duygularından, destek alarak gelişir, sonuca ulaşır.
*Tiyatro eserinde olayların hareket halinde sergilenmesine aksiyon (eylem) denir.
/Yer (Sahne):
*Tiyatro eserinde olayın geç ği yer, sahnede dekor ile canlandırılır.
*Dekor, çevreyi sahnede canlandıran eşya ve nesnelerin bütünüdür.
*Sahnede oyuncunun dekor gereği kullandığı eşyalara “aksesuar” denir.
/Zaman:
*Tiyatro eserinde zamanın veriliş biçimi, yazarın isteğine bağlıdır.
*Yazar; kronolojik zaman, düğümden başla lan zaman, sonuçtan başla lan zaman,
düzensiz zaman anla mlarından birini seçer.
/Oyuncular:
*Tiyatro eserinin en önemli özelliği drama zasyona dayalı bir yapısının olmasıdır.
*Olaylar sahnede canlandırılacak özellikte yazılır.
*Olayları sahnede canlandırmaya rol yapma denir.
*Rol yapan erkek ise aktör, bayan ise aktris denir.
*Günümüzde her ikisi için de oyuncu terimi daha çok kullanılmaktadır.
ti
ti
tı
ti
tı
ti
ti
ti
tı
ti
tı
tı
tı
fk
ti
tı
39
/İzleyiciler (Seyirci):
*Tiyatroda izleyici çok önemlidir. İzleyicisi olmayacak yatroyu yazmaya da oynamaya da
gerek yoktur.
*Tiyatronun başarısı izleyicisiyle ölçülür.
*İzleyici olmanın ge rdiği sorumluluklar vardır, her izleyici bunları bilmelidir.
ÜÇ BİRLİK KURALI:
*İlk yatro oyunlarında zlikle göze len “Üç Birlik Kuralı”, bütün ilk çağ yatrosunu
kapsamış ve 16. yüzyıla kadar sürmüştür.
1-Zamanda birlik:
*Oyunlar, konu bakımından belli bir süre dışına çıkamazlar.
*Örneğin, bir konu yirmi dört saat içinde başlayıp sonuçlanacak r.
2-Yerde birlik:
*Olayların geç ği yerler, birbirine yakın, uygun olacak r.
3- Konuda birlik:
*Konular, izleyiciyi şaşırtmayacak, kuşkuya düşürmeyecek biçimde, olayların birbirine
kolaylıkla geçebileceği biçimde ele alınıp işlenecek r.
ti
ti
ti
ttı
ti
ti
tı
ti
ti
ti
ti
ti
ti
tı
ti
tı
ti
ti
tı
ti
tı
tı
ti
40
TİYATRO TÜRLERİ:
1. GRUPLANDIRMA:
A)Müziksiz (trajedi, komedi, dram)
B)Müzikli (opera, operet, müzikal, pandomima, vodvil, bale, revü, skeç vs.)
TRAJEDİ (TRAGEDYA):
*Trajedi, "çok acıklı, yürekler acısı" anlamına gelmektedir.
*Oyun türü olan trajedinin konusu da acıklı konulardır.
*İzleyicilerde uyandırdığı acıma ve korku duyguları aracılığıyla ruhu tutkulardan temizlemeyi
amaçlayan yatrolardır.
*Trajedide olaylar, genellikle tarihten ve efsanelerden (mitolojiden) alınır.
*Kişiler, hükümdarlar ve soylulardır. Üstün özellikli kimselerdir.
*Eser tümüyle ağırbaşlı, ciddi bir atmosferde geçer.
*Erdeme ve ahlaka büyük değer verilir.
*Trajedilerde uygunsuz sayılan, vurma, yaralama, ölme gibi acı veren olaylar, sahnede
gösterilmez. Bu tür olaylar ve sözler, sahne arkasından duyurulur.
*Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
*Üç birlik kuralına (yer, zaman, olay) uyulur.
*Oyunda korolara yer verilir. Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*Nazım halinde (manzum) yazılması ve değişmez kaidelere bağlı olması sebebiyle öbür
yatro çeşitlerinden kolayca ayrılır.
*Trajediler genellikle beş perdelik oyunlardır.
*Çoğu felaketli sonuçlara bağlanır.
*İlk örnekleri M.Ö. 6. yüzyılda eski Yunan’da görülmüştür.
ti
ti
tı
ti
tı
ti
41
KOMEDİ (KOMEDYA):
*İnsanların ve olayların gülünç yönlerini sunan, hem güldüren, hem eğlendiren ve hem de
iğneleyen yatro türüdür.
*Dalkavukluk, korkaklık, cimrilik, dalgınlık, ukalalık gibi insanlar için birer kusur olan huy ve
alışkanlıklar abar larak seyirciyi güldürecek tarzda sahneye konulur.
*Güldürerek düşündürmeyi amaçlar.
*Halkın diliyle yazılır. Her türlü söze, şakaya yer verilir.
*Konusunu, haya an ve günlük olaylardan alır.
*Kişiler halktan veya yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
*Kişilerin her türlü davranışı sahnede gösterilir.
*Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*Diyalog ve koronun birbirini takip e ği komedyada beş bölüm ara verilmeksizin oynanır.
*Manzum olarak yazılır.
*Üç birlik kuralına uyulur.
*Her zaman ve her yerde rastlanan insan kusurlarını belli plerde göstererek ele alan
komedilere “karakter komedisi” (Cimri / Moliere: Karakter komedisi);
belli bir toplumu veya bütün insanlığı ele alarak bozuk ve aksak yanlarını hicveden
komedilere “töre komedisi” (Şair Evlenmesi / Şinasi: Töre komedisi);
şaşırtmaca ve kandırmacaya dayanan, bir derinliği olmayan, sırf güldürmek için yazılan
komedilere de “entrika komedisi” denir. (Scapin'in Dolapları / Moliere: Entrika komedisi)
*Türün yazarları:
Yunan – Aristophanes (Eşek Arıları), Menandros;
La n – Plautus;
Fransız – Moliere (Gülünç Kibarlar)
DRAM:
*Haya olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan yatro eseridir.
*Trajedi ile komedi arasında bir yatro türüdür. Trajik ve komik ögeler kaynaşmış r.
*Sürekli olarak aristokrat zümrenin yaşayışının veya sadece haya n gülünç tara arının
sahneye konması yeterli bulunmayarak, haya birçok tara yla temsil etme arzusundan
doğmuştur.
*Modern yatroya geçişi sağlamış r.
*Türkçe karşılığı "acıklı olay"dır.
*Konularını günlük olaylardan ya da tarihten alabilir.
*Kahramanları her sını an (halk - soylu ayrımı gözetmeksizin) seçilebilir.
*Olay; hem acıklı, hem güldürücü olabilir.
*Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Her çeşit olay ve konuşmaya sahnede yer verilebilir.
*Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
*Manzum ve düzyazı olarak yazılabilir.
ti
tı
ti
ti
tı
tt
ft
ti
tı
tti
tı
fı
ti
tı
ti
tı
fl
42
*Dramın ciddi ve ağırbaşlı yazılmış şekline “piyes”, duygulandırıcı ve fazla heyecan verici
olanına “melodram” denir.
*Melodram müzikli oyun demek r, yalnız günümüzde müzik kısmı a lmış r.
*Yine dram türlerinden olan "feeri" ise bir masalın sahneye konulmuş şeklidir. Kahramanları
cin, peri, dev gibi düşsel varlıklardır. Olayın geç ği yer ve zaman belli değildir.
*Türün yazarları:
İngiliz – Shakespeare;
Alman - Goethe ve Schilller;
Fransız - Victor Hugo (Cromwell)
TİYATRO TERİMLERİ
Adapte: Yabancı bir eseri, yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli
hayata uygulayarak çevirme; uyarlama.
Aksiyon: Roman, hikâye, yatro vb. türlerde konuyu genişleten asıl olaylar. Genel anlamıyla
hareket.
Akus k: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme
özelliği.
Dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın toplu
adı. Üç çeşit dekor vardır: realist dekor, şairane dekor, s lize dekor.
Diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin müzik karakterini başarı ile yaşatabilme
yeteneği. Tiyatro okullarında ders olarak okutulmaktadır.
Diyalog: İki kişi arasında karşılıklı konuşma. Roman, hikâye ve yatroda kahramanların
karşılıklı konuşmaları.
Döşeme: Türk Halk Edebiya nda "başlangıç" karşılığı kullanılan bir kelime.
Drama ze etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmak; bir vakayı
olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak.
ti
ti
ti
ti
ti
ti
ti
tı
ti
ti
ti
ti
ti
tı
ti
tı
43
Epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay. (Bugünkü perde
karşılığı.)
Fars (Farce): Komedinin, sanat yönü az, kaba bir türü. Çok eskiden yatrolarda perde arası
gösterisiydi, sonra bağımsız olmuştur.
Fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmış r. Karagöz oyununda belli bir vakanın
geç ği bölüm.
Feeri: Masalların yatro sahnesinde drama ze edilmesinden doğma, cinlerin perilerin de rol
aldığı bir yatro türü.
Jest: Tiyatro sahnesinde, sanatçıların bütün el, kol, ayak ve benzeri beden hareketleri.
Kabare yatrosu: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin
oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük yatro.
Kanto: Tanzimat Dönemi'nde Türk sahnesinde azınlık aktrislerce başla lan oyunlu ve neşeli
şarkılar.
Koro: Eski Yunan yatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu şarkıcılar topluluğu.
Oynanan eserin konusuna da ka lırlar ve eserdeki olaya karşı, toplumun duygu ve
düşüncelerini temsil ederlerdi. Hayvanların, ağaçların, bulutların yerine sembol olarak
kullanıldıkları da olmuştur.
Mimik: Bir duygu veya düşüncenin kaş, göz, ağız, yüz hareketleriyle anla lması.
Mizansen: Bir yatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanması.
ti
ti
ti
ti
ti
ti
tı
tı
ti
ti
tı
ti
ti
ti
tı
tı
44
Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedya türü. İnsanın içinden
kendisiyle konuşması.
Muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların
konuşmaları.
Pandomim: Sessiz hareket. Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla
duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan yatro çeşidi.
Perde: Tiyatro eserinde bir perdenin açılmasından, kapanmasına kadar geçen bölüm.
Rejisör: Sinema ve yatroda, eserin sahneleninceye veya seyirci önüne çıkıncaya kadar
geçirdiği her anı yöneten kimse; yönetmen.
Rol: Opera, operet, yatro ve benzeri sahne sanatlarında, oyuncuların eser kişilerini sahnede
canlandırmaları.
Sahne: Tiyatro. Tiyatro sahnesi. Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün, dekor bakımından
değişik olan küçük kısımları. Bir perdelik bölüm içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen
topluluk, meclis. Yapılarına göre yatro sahneleri şunlardır: sabit sahne, döner sahne,
asansörlü sahne.
Su ör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini sıl yla söyleyip ha rlatan yardımcı.
Şakşak: Ona oyununda Pişekâr’ın elinde bulunan kapalı yelpazeye benzer bir gürültü aracı.
Vuruşlarda ses çıkarır.
Tablo: Tiyatro eserlerinde, perdeden daha küçük bölümlerin her biri. Bir perde çeşitli
tablolara bölünmüş olabilir.
ti
ti
ti
ti
ti
fi
ti
fı
tı
tı
45
Temaşa: Tiyatro.
Tirajik: Korku, sıkın , heyecan veren veya korkunç, kötü, sonu ölümle ne celenen.
Trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anla ldığı yatro. Olaylar gülünç ama olay
kahramanları acınacak hâlde verilir.
Tuluat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar; ama
oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur.
Perdeli orta oyunu da denir. Tuluat yatrosunun kurucusu Kavuklu Hamdi'dir.
Virtüöz: Üstün bir tekniği, yorum gücü ile ustalık düzeyine erişmiş oyuncu.
tı
f
fi
fi
fi
ti
tı
tı
tı
tı
fi
ti
tı
ti
fı
fi
fi
tı
ti
fi
tı
fi
tı
fı
ti
f
ti
fi
tı
46
mensup kişilerin yer aldığı eserlere meslekî biyogra , belli bir dönemde yaşayanların hayat
hikâyelerinin verildiği eserlere de dönem biyogra si denir.
a. Bilimsel biyogra :
*Biyogra k bilgileri, kronolojik bir sıra içerisinde; alt başlıklar halinde; şahsın dönemi içindeki
konumunu, ge rdiği yenilikleri, gösterdiği başarıları, eserlerini, eserlerinin değişik
özelliklerini; eleş rel bir tutumla; belgelere, araş rma ve incelemelere dayalı olarak veren
çalışmalara bilimsel biyogra ya da biyogra k monogra denir.
*Bu tür eserlerde kişinin doğumu, ye şmesi, öğrenimi, çalışma haya , türlerine göre eserleri,
eserlerinin önemi, şekil ve muhteva özellikleri, başarıları, ödülleri ve başka özellikleri
bölümler halinde verilir.
b. Biyogra k roman:
*Ünlü kişilerin hayatlarını konu alan, bunları roman tarzında işleyen edebî yazılara biyogra k
roman denir.
*Roman, hikâye gibi tahkiye kurgusu içerisinde; olay anla mı üslûbuyla; kişiyi bir roman
kahramanı gibi olayların içindeki konumlarıyla sunan eserlere edebî biyogra ya
da biyogra k roman denir.
*Biyogra k romanlarda kişinin ruhsal ve ziksel özellikleri, davranışları, duyguları,
düşünceleri, tepkileri, tavır alışları, giyinişi gibi pek çok değişik özellikleri ayrın lı olarak verilip
bir anlamda onun portresi çizilir.
*Haya içerisinde canlı, yaşayan bir kişilik olarak sergilenir.
c. Nekroloji:
*Ölen ünlü bir kişinin hemen ölümünden sonraki günlerde; genellikle gazete ve dergilerde;
yakın çevresinde yer alan kişiler tara ndan; onun üstün niteliklerinin, erdemlerinin,
çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anla ldığı yazılara denir.
*Bu yazılar bir anlamda öleni çok seven birinin ağıtları; duygusal, öznel açıklamalarıdır.
tı
ttı
tı
fi
fi
fi
fi
tı
ti
tı
ti
fi
tı
tı
tı
tı
f
fi
fi
fi
ti
fı
fi
fi
ti
fi
tı
f
tı
tı
tı
tı
tı
ti
tı
fi
fi
fi
47
tı
fi
fi
ti
fi
fi
fi
fi
fi
fi
fi
tı
ti
tı
fi
tı
fi
ttı
fi
ti
tı
fi
tı
tı
tı
ti
tı
ti
tı
fi
fi
tı
fi
fi
tti
ti
48
*Otobiyogra lerde, tar şmalara yol açacak bilgilere ve rivayetlere yer verilmez.
*Anıyla farkı; anı yazarı, sadece kendini değil başkalarını da anlatabilir.
/MONOGRAFİ:
*Ünlü bir kimsenin haya nı, kişiliğini, eserlerini, başarılarını ayrın larıyla ele alan veya
bilimsel bir alanda özel bir konu ya da sorun üzerine yazılan inceleme yazısına monogra (tek
yazı)denir. *Monogra de herhangi bir yer, bir eser, bir yazar, tarihî bir olay, bilimsel bir alana
ait bir sorun özel bir görüşle veya bakış açısıyla değerlendirilebileceği gibi bir konu üzerinde
derinlemesine bir inceleme de yapılabilir.
/PORTRE:
*Bir kimseyi karakteris k özellikleriyle okuyucuya tanıtmak amacıyla yazılan edebî
yazılardır.
*Kişinin sadece dış görünüşünün (boyunun, yüzünün, giyinişinin, hareketlerinin...) anla ldığı
portreye zikî portre; iç dünyasının, alışkanlıklarının, duygularının, kirlerinin, zayıf
tara arının anla ldığı portreye ruhî portre ( nsel, moral portre) denir.
*Çoğu zaman zikî portre ile ruhî portre iç içe verilir.
*Fizikî portrede; kişiyi diğer insanlardan ayıran dış özellikleri iyi bir gözlemle belirlendikten
sonra, bu özellikler uygun sıfatlar kullanılarak özgün bir şekilde yazılır.
*Ruhî portrede; kişinin ahlâkı, alışkanlıkları, düşünceleri ilginç bir üslûpla yazılır.
*Portreye konu olan kişiye ait, düşünceleri ve anlayışları daha etkili olarak ortaya koymak için
onun sözlerine de yer verilebilir.
*Romanlarda olay kahramanları değişik bölümlerde (yeri geldikçe) gerek dış görünüşleriyle
gerekse karakter özellikleriyle okuyucuya tanı lır.
*Okuyucunun roman kahramanlarını hayalinde canlandırması sağlanır.
*Bu yönüyle portre bölümlerine, romanlarda daha çok rastlanabileceği gibi bağımsız bir
edebî tür olarak yazılmış portreler de vardır.
MEKTUP, DİLEKÇE:
*Birbirinden ayrı yerlerde bulunan kişi veya kurumlar arasında özel veya resmî haberleşmeyi
sağlayan yazı türüne “mektup” denir.
*Temel anlamıyla mektup; haber vermek, sormak, istemek veya duyguları bildirmek için
birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen me ndir.
*Bir yazın türü olarak mektup, kişinin iç dünyası yansıtması ve düşüncelerini paylaşması
bakımından önemlidir.
*Mektupta kullanılacak anla m, bunu okuyacak kişinin kültür düzeyine göre ayarlanır.
*Arkadaşa yazılacak bir mektupta kullanılacak dil, büyüğe yazılacak mektuptaki dilden farklı
olmalıdır.
>Mektup Türleri:
*Mektuplar “edebî mektuplar”, “özel mektuplar”, “resmî mektuplar”, “iş mektupları” ve “açık
mektuplar” olmak üzere temelde beşe ayrılır. Bunların dışında manzum şekilde, yani şiir
olarak yazılan mektuplar da vardır.
a-Özel mektup:
fl
fi
fi
fi
tı
fi
tı
ti
tı
tı
ti
tı
ti
tı
fi
fi
tı
49
*Birbirinden uzakta bulunan yakın akraba veya arkadaşların, haberleşmek, bir olayı aktarmak,
bilgi vermek, ortak düşünceleri paylaşmak gibi çeşitli amaçlarla yazdıkları ve sadece yazanla
okuyanı ilgilendiren mektuplardır.
*Özel mektuplar, konularına göre değişik isimlerle anılır:
“Aile mektupları, tebrik mektupları, teşekkür mektupları, davet mektupları (dave yeler),
taziye mektupları, özür mektupları” gibi.
*Özel mektupların gizliliği söz konusudur ve bu gizlilik kanunla korunmuştur.
*Bu mektup türü sadece yazanla okuyanı ilgilendirir.
*Özel mektuplar sade bir dil ve içten bir anla mla kaleme alınır.
*Bu tür mektuplarda doğal ve samimi anla m ön plândadır.
*Mektup yazılacak kâğıt, şekil yönünden düzenli ve temiz olmalıdır.
*Mektup, mürekkepli ya da tükenmez siyah renkli kalemle yazılmalıdır.
*Mektubun sağ üst köşesine "tarih", yanına da yazıldığı "yerin adı" konmalıdır.
*Mektubu göndereceğimiz kişinin genel özelliklerine göre (yaşı, kültür düzeyi, yakınlık
derecesi vb.) "hitap cümlesi" bulunmalıdır.
*Mektubun sağ alt köşesine "ad-soyad" yazılmalı ve "imza" a lmalıdır.
*Mektubun sol alt köşesine "adres" yazılmalıdır.
b-Edebî mektup:
*Edebî mektuplar açık olarak bir dergide veya gazetede yayımlanır.
*Yazar, birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, düşüncelerini, duygularını anla r.
Ancak asıl amaç bu duygu, düşünce ve görüşleri herkese anlatmak r.
*Yazar, karşısındakine öğüt verir, yol gösterir.
*Edebî mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, edebiyat ve kir olayları hakkında bilgi
edinmek de mümkündür.
*Edebiyat dünyasında tanınmış sanatçılar birbirlerine yazdıkları mektuplarla genelde kir ve
sanat olaylarını, eserleri tar şırlar.
*Olaya bağlı sanatsal türlerde de edebî mektuplardan yararlanılır.
*Özellikle hikâye ve roman türlerinde kahramanların hayatlarını, ruh hâllerini, duygularını,
düşüncelerini, anlayışlarını daha etkili anlatmak için zaman zaman mektuplar araç olarak
kullanılmış r.
*Kahramanların birbirlerine yazdıkları mektuplardan oluşan romanlar da vardır.
*Eski dönemlerde, bu tür kişisel edebî mektuplar, "Mektûbât = Mektuplar" adı al nda
toplanır ve geniş kitlelerin de okuyabilmesi için yayımlanırdı.
*Düşünce ve edebiyat alanındaki görüşleri sergilemeleri bakımından mektupları yayımlanan
yazar ve şairlerimizden bazıları şunlardır: Ali Şir Nevaî (XV. yy.), Kınalızade Ali (XVI. yy.), Veysî
(XVII. yy.), Ragıp Paşa (XVIII. yy.), Namık Kemal (XIX.yy.), Ahmet Hamdi Tanpınar (XX. yy.)
c-İş Mektubu:
*Özel kişiler ile iş kurumları arasında veya iş kurumlarının kendi arasında, işle ilgili olarak
yazılan mektuplardır.
*Bir iş gereği cari kurum ya da kişilere yazılan mektuplardır.
*Bu mektuplarda -konusu ne olursa olsun- bir iş ya da hizmet söz konusudur. Bu bir sipariş,
sa ş, şikâyet, borç alıp verme isteği, tavsiye ya da bilgi isteme olabilir.
*İş mektupları, konularına göre şu başlıklar al nda incelenebilir:
tı
tı
ti
tı
tı
tı
tı
tı
tı
fi
ti
fi
tı
tı
50
d-Resmî Mektup:
*Devle n farklı kurumlarının kendi aralarında veya kişi ya da kurumlarla yazışmaları
gerek ğinde kullanılan mektuplardır.
*Resmî dairelerin ve tüzel kişilik taşıyan kuruluşların birbirlerine yazdıkları resmî yazılarla;
bunların, vatandaşların başvurularına verdikleri yazılı cevaplardır.
*İş mektuplarına benzerler.
*Bu mektupların hitap başlığı, yazılan dairenin ya da tüzel kişilik sahibi kuruluşun kanun ve
tüzüklerdeki tam adıdır.
*Bu mektuplarda tarih ile birlikte mektubun sıra numarası ve konusu belir lir.
*Mektup, cevap mahiye nde ise "ilgi" hanesine cevabı olduğu mektubun sayı ve tarihi,
"konu" hanesine de kısaca amaç yazılır. Bu yapıldıktan sonra iki ya da üç sa r aralığı
bırakılarak mektup yazılır.
*Resmî mektuplarda açık, kesin, anlaşılır bir dil kullanılır.
*Mektubun sonu, alt makama yazılıyorsa "... rica ederim.", üst makama yazılıyorsa "... arz
ederim." şeklinde biter. Eşit makamlar için “… arz ve rica ederim.” şeklinde bi rilir.
*Mektup metninin sağ al nda ise mektubu yazanın makamı, adı ve soyadı ile imzası bulunur.
e-Açık Mektup:
*Herhangi bir kişiye gönderilmeyip basın yoluyla açıklanan mektuplardır.
*Herhangi bir düşünceyi, görüşü açıklamak, bir tezi savunmak için bir devlet yetkilisine ya da
halka hitaben, bir kişi ya da kurum tara ndan yazılan, gazete, dergi aracılığı ile yayımlanan
mektuplardır.
*Açık mektuplarda sadece yazanı değil, geniş kitleleri ilgilendiren önemli konular ele alınır.
*Açık mektubun türü; makale, kra, inceleme yazılarından birine uygun olabilir.
*Açık mektup örneklerine zaman zaman gazete ve sanat dergilerinde rastlanmaktadır.
ti
ti
tı
tı
fı
tı
tı
tı
ti
fı
ti
ti
fı
ti
ti
tı
ti
ti
tı
fl
tı
51
*Mektubun bugünkü anlayışa uygun niteliğe ulaşması ise 16. yüzyıldan sonradır.
*Bu dönemden i baren Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya’da bu türün yaygınlaş ğı
görülmektedir.
*Mektup türünün ustaları ancak 18.-19. yüzyılda ye şmiş r.
*Özellikle Fransa’da De Sevigne, Voltaire, Rousseau bu türü çok kullanan sanatçıların
başında gelmektedir.
*Bazı sanatçılar eserlerini, romanlarını daha içten ve etkili olur diye mektup tarzında kaleme
almışlardır.
*Ba edebiya nda Balzac “Vadideki Zambak”ı, Goethe “Genç Werther’in Is rapları”nı, J. J.
Rousseau “Nouvelle Heloise”ı bu şekilde yazmış r.
*Bazı Avrupalıların eski Türk haya ile ilgili mektupları, bugün tarihi belge olarak kabul
edilmektedir.
*Lady Montegu’nün “Şark Mektupları (Türkiye mektupları)” bu eserlerden biridir.
*Ba edebiya nda edebî mektup forma nı kullanmış diğer yazar ve sanatçılara örnek
olarak Ben Jonson, John Dryden, William Congreve ile yakın zamanlarda W. H.
Auden ve Louis MacNeice verilebilir.
*Bazı sanatçılar ise mektuplardan oluşan romanlar, hikâyeler, anılar, gezi yazıları,
denemeler kaleme almış r:
Halide Edip / Handan
Hüseyin Rahmi Gürpınar / Mutallaka, Sevda Peşinde
Reşat Nuri Güntekin / Bir Kadın Düşmanı
Yakup Kadri Karaosmanoğlu / Bir Serencam
Cenap Şahabe n / Hac Yolunda, Avrupa Mektupları
Ahmet Rasim / Romanya Mektupları
Nurullah Ataç / Okura Mektuplar
*Ömer Seyfe n bazı hikâyelerini mektup tarzında kaleme almış r.
tı
tı
tti
tti
tı
tı
tı
tti
tı
ti
tı
tı
ti
tı
tı
tı
ti
ti
tı
ti
tti
tı
tı
tı
tı
52
/DİLEKÇE:
*Dilekçeler bir iş mektubu olarak da kabul edilebilir.
*Bir dileği, isteği, ihbar ve şikâye bildirmek üzere ya da herhangi bir konuda soru sormak
için resmî, özel kurum ve kuruluşlara, gerçek ya da tüzel kişilere yazılan imzalı ve adresli bir
çeşit iş mektubudur.
*Dilekçeler genellikle çizgisiz beyaz dosya kâğıdına, dolma kalem ya da dak lo/bilgisayarla
yazılır.
*Kâğıdın üstünde üç, solunda üç, sağında bir san metre boşluk bırakılır.
*Dilekçeye gönderilen makamın adı ve yeri yazılarak başlanır.
*Hitaptaki kelimelerin tamamı ya da ilk har eri büyük yazılır.
*İş mektuplarında olduğu gibi dilekçelerde de anla lmak istenen ifadenin açık, anlaşılır, kesin,
net ve öz olması gerekir.
*Yanlış anlaşılmalara meydan verilmemelidir.
*İfadeler bi rildikten sonra dilekçe, "... arz ederim" cümlesi ile bi rilmelidir.
*İmzasız dilekçeler dikkate alınmadığı için dilekçe metninin biraz al nda kâğıdın sağ alt
tara nda tarih ve imzanın mutlaka bulunması gerekir. (Tarih kısmı, kâğıdın sağ üst köşesinde
de bulunabilir.)
*Adres; tarih ve imza kısmından biraz aşağıda kâğıdın sol alt kısmına yazılmalıdır.
*Adresin ilk sa rında ad ve soyad, ikinci sa rında cadde, sokak ve apartman numarası yer alır.
Üçüncü sa rda ise ilçe ve ilin adı bulunur.
*Dilekçeye eklenmiş belge var ise adres kısmının al na EK ya da EKLER başlığı açılır ve
belgelerin adları yazılır.
GÜNLÜK (GÜNCE):
*Bir kimsenin düzenli olarak, günlük olaylarla ilgili yorumlarını, bunlardan kaynaklanan o
günkü anlayışlarını, düşüncelerini, üstüne tarih atarak kaleme aldığı kısa
yazılara “günlük” veya “günce” (ruzname) denir.
*Günlükler ne gün yazıldığını belirtmek için tarih a lan, çoğu zaman her günün sonunda o
gün olup bitenin sıcağı sıcağına anla ldığı, olaylarla ilgili yorumların, değerlendirmelerin
yapıldığı yazılardır.
*Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine
ilişkin ayrın lı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli
olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar.
*Konuşma diline yakın bir dil kullanılır.
*Öznel bir yaklaşımla yazılır.
*İç konuşma tekniğinden yararlanılır.
*Bu yazılar yazarının yaşamından izler taşır. Bu bakımdan günlükler içten ve sevecendir.
*Okuyucular dikkate alınmadan yazılan günlükler, özeldir.
fı
tı
tı
ti
tı
tı
ti
tı
tı
fl
ti
tı
tı
tı
ti
tı
ti
53
*Duyguların, düşüncelerin yoğun olduğu anlarda sıcağı sıcağına yazılan günlüklerin anla mı
geliş rmede önemli bir yararı vardır.
*Günlükler bir de ere yazılabileceği gibi daha kullanışlı olması bakımından bir ajandaya da
yazılabilir.
*Günlüğün anıdan tek farkı, günü gününe yazılmış olmasıdır.
*Edebiya n toplardamarlarından biri olarak her “günlük”; bir portre, bir öykü, bir anı, bir
tarih yazısıdır.
>Günlük Çeşitleri:
a-İçe Dönük Günlükler (özel ruhbilimsel günlük):
*Yazarın bir bakıma kendi ile konuşmasıdır.
*İçinde bulunduğu doğal ve toplumsal çevreden, yazgısından yakınır.
*Bu me nlerde yazarın yaşadığı duygusal coşkunluğu bulabileceğimiz gibi, çeşitli kavramlar
hakkındaki düşüncelerin yazarın bilincindeki açılımlarını da bulabiliriz.
*Fransız yazarı Andre Gide ve bizde Nurullah Ataç bu türün başta gelen ustalarındandır.
>Günlük-Tarihsel Gelişimi:
*Tarihte ilk defa Romalılar günlük kullanmış r.
*Tarihte günlüklerin, savaşlar ve askeri hareketleri not etmek amacıyla kullanıldığı da
görülmüştür.
*19. yüzyılın ortalarına doğru, roman zm akımının en yoğun dönemini yaşamasıyla birlikte
günlükler, edebi değeri ve içeriği bakımından çoğalmaya, yaygınlaşmaya ve yazarlarının iç
dünyasını yoğun duygularla yansıtmaya başlamış r.
*Türk edebiyat tarihi düşünüldüğünde, Divan Edebiya Dönemi’nde tutulan
"Ruzname" isimli savaş notları ile Evliya Çelebi’nin "Seyahatname"si tam bir günlük niteliği
taşımasa da içerdikleri bazı bölümlerle bu yazın türüne yaklaşmakta ve tarihimizdeki ilk
günlük örneklerini oluşturmaktadır.
*Asıl olarak günlüklerin, ba edebiya ndaki biçim ve içeriğiyle Türk edebiya nda yer
alması Tanzimat Dönemi’ne denk gelmiş r.
*Direktör Ali Bey'in "Seyahat Jurnali" adlı gezi kitabı, ba daki anlamıyla Türk edebiya nda
görülen ilk günlüktür. Bunu şair Nigâr Hanım'ın "Haya mın Hikâyesi" adlı eseri izler.
*Günlükler, 1950 yılında Nurullah Ataç'ın bir gazetede günlük yazıları yazmasından ve yoğun
ilgi görmesinden sonra önem kazanmaya başlamış r.
*Edebiya mızda ”günlük” terimini ilk defa Falih Rı ı Atay kullanmış r.
*Nurullah Ataç, yazılarına başlık olarak "Günlük" yerine "Günce" deyişini kullanarak bu
deyişi yazın haya mıza kazandırmış r.
ti
ti
ti
tı
tı
tı
tı
ft
tı
tı
ti
tı
ti
tı
tı
tı
fk
tı
tı
tı
tı
ti
tı
tı
tı
54
*Türk edebiya ndaki en seçkin günlüklerin başında Oğuz Atay'ın günlüğü ile Cemal
Süreya’nın "Günler" adlı eseri gelmektedir.
*Edebiya mızda en önemli günlük yazarları şunlardır:
Nurullah Ataç, Salah Birsel, Oktay Akbal, Ahmet Re k Al nay, Falih Rı ı Atay, Tomris Uyar,
Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu
>Günlük-Anı Farkı:
*Anı ile günlük çoğu zaman karış rılmaktadır.
*Günlük, adından anlaşılacağı üzere yaşanırken, günü gününe yazılır.
*Anı ise aradan zaman geç kten sonra yazılır.
*Kişi günlüklerinden yararlanarak ileride bir anı kitabı kaleme alabilir.
*Günlük yazarı sadece kendisini ya da kendisini merkeze alarak çevresindekileri anla ğı
hâlde; anı yazarları başkalarını anlatabilir.
***
tı
tı
ti
tı
fi
tı
fk
ttı