Professional Documents
Culture Documents
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
HOWARD GARDNER
Harvard Üniversitesinde John H. ve Elisabeth A. Hobbs kürsüsünde
Bilişsel Bilimler ve Eğitim Profesörü olan Howard Gardner'ın yir
minin üzerinde kitabı bulunmaktadır.Ayrıca Bostan Üniversitesinde
nöroloji profesörü olarak görev yapmaktadır. Yaratıcılık ve zeka üze
rine pek çok çalışması olan yazarın, uluslararası dergilerde yayımlan
nuş çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Araştırmalarına beyin hasarlı
bireylerdeki bilişsel sorunları inceleyerek başlayan Gardner, eğitim ve
öğrenme alanında dünyanın sayılı bilim insanları arasındadır ve ara
larında MacArthur Fellowship'in de bulunduğu çok sayıda ödülün
sahibidir. Cambridge, Massachusetts'te yaşamaktadır.
Alfa'da Gardner: Zihin Çerçeveleri (2014).
Kitabın Türkçe yayın hakları Nurcihan Kesim Ajans aracılığıyla Alfa Basım Yayım Dağıtım
Ltd. Şti.'ne aittir. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında,
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir elektronik veya mekanik araçla çoğaltılamaz. Eser
sahiplerinin manevi ve mali hakları saklıdır.
Baskı ve Cilt
Melisa Matbaacılık
Çifte havuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayrampaşa-İstanbul
Tel: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) (ı74 1J7 29
Sertifika no: 12088
EGITILMEMIŞ • •
ZiHiN
Çocuklar Nasıl Düşünür ve
Okulda Nasıl Bir Eğitim Olmalı?
Çeviren
Merve Özenç Kasımoğlu
ALFAıeiLiM
içindekiler
Teşekkür, 7
Birinci Kısım
"DOOAL" öORENEN
2 Zihin Gelişiminin Kavramsallaştırılması 50
3 İlk Öğrenme Edimi: Kısıtlar ve Olanaklar 71
4 Dünyayı Sembollerle Tanımak 85
5 Anaokulu Çocuğunun Dünyası 117
İkinci Kısım
EOITIM KURUMLARINI ANLAMAK
6 Eğitim Değerleri ve Gelenekleri 150
7 Okul Denilen Kurum 161
8 Okulun Yarattığı Zorluklar 179
9 Okulun Yarattığı Daha Büyük Zorluklar 204
Üçüncü Kısım
KAVRAMA EDiMiNE iLiŞKiN EOITIME DOORU
1O Çözüm Arayışı 222
11 ilk Yıllarda Kavrama Edimine Yönelik Eğitim 238
12 Ergenlik Yıllarında Kavrama Edimine
Yönelik Eğitim 265
13 Ulusal ve Küresel Kavrayışa Doğru 291
Notlar, 308
Dizin, 331
5
TEŞEKKÜR
7
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
rak kalan kişi, Jerome Bruner. İkincisiyse birkaç yıl önce, kav
rama edimine o daklı p edagojiye ilişkin bazı öncül fikirlerde
ışık gören, Spencer Vakfının d a b aşkanı olarak, meslektaşla
rımla birlikte düşüncelerimizi s istematik bir ş ekilde yürütme
miz konusunda cesaretlendiren Lawrence C remin'dir. Kitab ı ,
bu i k i kıymetli isme ithaf etme fırsatı yakalamak benim için
bir ayrıcalıktır.
Howard Gardner, 1 99 1
8
YiRMi YIL SONRA
EGITILMEMIŞ ZiHiN
9
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
10
Y İ R M İ YIL SONRA E G İ T İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
11
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
12
Y İ R M İ YIL SONRA E C İ T İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
5 Bkz. J. Piaget, Piaget's Theory. P. Mus sen (ed. ) , Handbook of Child Psy
chology, 1 . Cilt (New York: Wiley, 198 3 ) . Ayrıca H. Gardner, The Q uest far
Mind: Piaget, Levi-Strauss and the Stru cturalist Movement ( Chicago:
C hicago Üniversitesi Yayınları, 1981, ilk b a s ım 1973).
6 Bkz. A. Gopnik, A. Meltzoff, ve P. Kuhl, The Scientist in the Crib (New York:
Harper Paperback s , 2000 ) .
7 L. Vygotsky, Thought and Language (C arnbridge: MIT Yayınlan, 1986).
13
E � İ T İ L M E M İ Ş Z İ HİN
14
Y İ R M İ Y I L S O N R A E GİT İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
15
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
16
Y İ R M İ Y I L S O N RA E G İ T İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
17
E G İ T İ L M E M İ Ş Z İ HİN
18
Y İ R M İ Y I L S O N R A E G İ T İ L M E M İ Ş ZİH İ N
19
E G İT İ L M E M İŞ Z İ H İ N
20
Y İ R M İ Y I L S O N R A E G İ T İ L M E M İ Ş ZİH İ N
21
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
22
Y İ R Mİ YIL S O N RA E G İ T İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
23
E G İ T İ LM E M İ Ş Z İ H İ N
24
YİRMİ YIL SONRA EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
25
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
26
Y İ R M İ YIL SONRA EGİTİLMEMİŞ Z İ H İ N
Howard Gardner
Kasım, 2 0 1 0
C ambridge, Massachus etts
27
GiRiŞ
Okulda yab ancı dil öğrenmeye çalışan birçok kişi, i ster i ste
mez kendi ana dilini öğrendiği zamanları hatırlar. Dilbilgisi
kitabı, eğitimli bir dil öğretmeninin ya da ders notlarının yar
dımı olmaksızın tüm normal ç ocuklar, çevresinde konuşulan
dili kolaylıkla öğrenebilir. Daha da önemlis i , henüz oku l a git
mek için oldukça küçük, ama çok dilli bir ortamda yetişmiş
olan çocuklar, birden fazla dil öğrenebilirler; bunun yanı s ıra,
duruma göre h angi dilin konuşulacağını da bilirler. İnsanla
rın yıllar boyunca, erken yaşlarında dili mükemmel bir ş ekilde
öğrenmelerine karşın dilbilimciler, doğal olarak ortaya ç ık an
dilin gramerini hala tatmin edici bir ş ekilde açıklayamazlar.
Şüphesiz dil, özel bir durum ol arak görülmeyebilir. S onuç
olarak, hepimiz dilsel yaratıklarız ve bülbül ya da s arıasma
kuşunun doğuştan kendilerine özgü ötme ş ekillerinin olduğu
gibi insanlar da kendilerine özgü bir ş ekilde konuş urlar. Ya
da tüm insan ilişkilerinde dilin önemine vurgu yapılabilir; bu
noktada, tüm çocukların doğduktan birkaç yıl içinde ana dille
rini neden baş arılı bir ş ekilde öğrendikleri sorusunun cevabı
yatmaktadır.
B ununla birlikte dil, insan yetileri arasında oldukça sıradan
bir olgudur. Ç ocukların, henüz bilim ins anlarının anlayamadı
ğı belirli performansları yerine getirme becerisi, ins anoğlunun
öğrenme edimine ilişkin bilmecelerin en etkileyici örnekle rin
den biridir. Yaşamın ilk yıllarında tüm çocuklar, biraz eğitimle
olağanüstü beceriler edinirler. Şarkı s öyleme, bisiklete binme,
dans etme, çevrelerinde gördükleri düzinelerce nesneyi akı l l a
rında tutma gibi konularda b ec eri kazanırlar. Bunun yanı s ır a ,
29
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
30
GİRİŞ
31
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
32
GİRİŞ
33
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
34
Gi R iş
35
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
36
GİRİŞ
37
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
38
GİRİŞ
39
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
40
GİRİŞ
41
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Çerçevenin Bulunuşu
B ir bütün olarak, merak uyandıran bir bilmeceyle karşı kar
şıyayız . İlk olarak, çocuklar oldukça karmaşık bilgi alanlarını
kolaylıkla öğrenmeye başlarlar, ama bunlar okulla ilgili olan
lar değil dir. İkinci ve muhtemelen daha tedirgin edici olan
sa bu çocuklar okulda b a şarılı olsalar dahi genellikle eğitim
programına dahil olan kavram ve ilkeleri derinlemesine anla
mazlar.
Bu res mi daha da karmaşıklaştırarak, tüm çocukların aynı
ş ekilde öğrendikleri ş eklindeki varsayımı sorguladım. Bili ş
s el çalışmalar, bilgiyi elde etme ve temsil etmeye ilişkin bir
çok farklı yol olduğunu ortaya koymaktadır; p e dagojinin yanı
s ıra değerlendirmelerde de bireysel farklılıkların hesaba ka
tılması gereklidir. B azen olağan yeterlik ö lçütünü geçemeyen
öğrenciler, bu ölçütler daha farklı ve uygun bir ş ekilde ortaya
konduğunda önemli derecede b ir kavrayış ve öğrenme beceri s i
s ergilerler.
Talimatları kusursuz bir şekilde okuyup makineyi kurama
yan eğitimli insan ile bir b akışta her p arçanın nereye uygun
olduğunu anlayan eğitimsiz insan arasındaki bilindik ayrıma
her yerde rastlanabilir. Zihne ilişkin bu farklılaştırılmış b akış
açısı, içinde umut barındırır. Birbirinden farklı öğrencilere, ol
dukça çeşitli durumlarda erişilebilir ve uzman da uzmanlığını ,
çoklu ve esnek biçimlerde s ergileyen kişi o larak ortaya çıkar.
Bu farklı bilmece ve karışıklıkları açıklığa kavuşturma gi
rişiminde , birtakım karakterler, kısıtlar, p e rformanslar, fark
lılıklar ve köprüler tanımladım. Bu etmenler, ilerleyen bölüm
lerde neyle karşılaşılacağına ili şkin hızlı bir bakış s ağlayan
yukarıdaki tabloda özetlenmiştir.
Bu çerçevede değinilen birtakım durumlar, B irleşik Devlet
ler'de ya da farklı bir ülkedeki sorunlu e ğitim sisteminde de
olsa, tüm eğitimcileri yakından ilgilendirmelidir. Hem ortaya
42
GİRİŞ
43
EGİTİ LMEMİŞ ZİHİN
44
GİRİŞ
45
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
46
GİRİŞ
47
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
48
" D O GAL" Ö G R E N E N
2
Zi H i N GELiŞiM i N i N
KAV RAM SA L L A Ş T I R I L MAS I
50
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N KAV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
51
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
52
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N K AV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
53
EGİTİ LME M İ Ş ZİHİN
54
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N KAV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
55
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
56
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N K AV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
Neo-Piagetciler
Piaget'ye en s a dık olan kişiler, neo - Piagetciler olarak ad
landırılmıştır. Alanlarında öne çıkan isimlers e meslektaşlarım
olan, Stanford Üniversitesinden Robbie C as e ve Harvard Üni
versitesinden Kurt Fischer'dır. Neo-Piagetcilerin ortak görüşü
ne göre Piaget, gelişim konusunu -doğumdan ergenliğe kadar
her temel evrenin bilişsel "yapısı" ya da karakteristik özelliği
ni- doğru anlamıştı. Neo-Piagetci kuramcılar, Piaget'ye göre
davranış konusunu daha detaylı incelemişlerdir; örneğin C as e
v e Fischer, Piaget tarafından adeta yas ak bölge ilan edilen
duygusal gelişim konusuna ilgi duymakta ve son zamanlarda
her ikisi de s anatsal yetileri incelemektedir. Yine de okuduğum
kadarıyla, gelişime ilişkin ana konuya olan b ağlılıklarını sür-
57
EGİTİLM E M İŞ ZİHİN
Bilgi İşlemciler
1 950 ve 1 960'lı yıllarda, bir dizi buluş ve yeniden oluştur
duğu kavramların, davranışçılık ve öğrenme kuramının sonu
nu getirmesi açısından, en azından yüksek zihinsel işlevlerin
aydınl anması söz konusu olduğunda Piaget, genellikle bili ş s el
devrimin b aşlıca figürlerinden biri olarak anılmakta dır. Ancak
Piaget'nin bilgisayar çağından önce doğmuş olmasından dol a
yı, sistemlerinin merkezine bilgisayarları ve b ilgis ayarlı me
kanizmaları yerleştirenlere nazaran Piaget, daha arka planda
kalan b ir figür olarak nitelendirilmelidir.
Genellikle "bilgi-işlem" araştırmacıları olarak a dlandırı
lan, zihin üzerine eğitim gören birbirine b ağlı p o s t - Piagetci
öğrenci topluluğu, bilgisayarı, bilişs elliğin rakipsiz bir örneği
olarak görmektedir. Bu b akış açısına göre geliş mekte olan ç o
c u k , çocukluk sürecini b aşından s onuna çeşitli açılardan d e
ğiş tiren bilgi s ayara s ahip olan bireydir; bazıl arıy s a , çocuğun
bir bilgi s ayar olduğun u söylemeyi tercih eder. Tüm yaşlarda ,
veri giriş çıkış mekanizmalarından, tampon b ellekten, kıs a ve
58
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N K AV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
59
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
60
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N KAV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
61
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
62
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N KAV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
63
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
64
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N K AV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
65
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
66
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N K AV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
67
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
68
Z İ H İ N G E L İ Ş İ M İ N İ N K AV R A M S A L L A Ş T I R I L M A S I
70
3
i LK ÖGRENME E D i M i :
K I S I T LA R V E O LA N A K LA R
Felsefi Gündem
Presokratikler, felsefi konuları ilk tartışmaya başladıkları za
man, dış dünyanın doğasını çözmeye o daklanmışlardı. Ö zellik
le, dünyayı oluşturan temel elementleri belirlemeye ç alıştılar.
Sokrates 'in diyaloglarında ve Platon'un yazılarında, ate ş , su,
toprak ve havaya olan ilgi giderek daha soyut konulara kay
mı ştır: erdemin tanımı, bilginin doğası, eğitimin amacı, iyi bir
yaşama ulaşma gibi . Bin yıldan uzun bir süre boyunca bu ko
nul ar, felsefi söylemin merkezinde yer almaktaydı ve bir an
lamda ne çözüme ulaşmışlardı ne de yerlerini başka konulara
bırakmışlardı. Buna karşın, Rönesans ve Aydınlanma dönem
lerinde, en az iki yeni epistemolojik konunun ortaya çıktığı
söylene bilir.
İlk olarak, Rene Descartes, doğrudan doğaya ve insan zih
ninin işleyişine odaklanmı ştı . Descartes'ın b akış açısına göre
zihin, içkin bilgiye ve s ayısal akıl yürütme gücüne s ahip ola
rak bedenden ayrılır. Bu rasyonalist b akış açısı, Descartes 'tan
sonraki İngiliz deneyci geleneğiyle taban tab ana zıt düşüyor
du; John Locke ve D avid Hume gibi filozoflar, duyus al dene
yimler dünyasına b akarak, doğuştan gelen bilginin doğasını,
zihinsel ve fiziksel töz arasında iddia edilen ayrımı ve aklın
önceliğini sorgulamı ş lardır. Bu görüşlerin bir sentezini oluş
turmaya çalı ş an Immanuel Kant ise daha anlaşılır bir ş ema
ileri sürmüştü. İçinde tüm deneyimler ve fenomenlerin anl a
şılacağı bir çerçeve ortaya koymuştu; ins anın bilme yetis ine
i çkin olan kategoriler ve "şemalar. "
Bu konuların, önemli filozoflar tarafından ele alınma b iç i
mi, i n s a n doğasına ilişkin sonraki düşünceler üzerinde olduk-
71
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
72
İ L K ö G R E N M E E D İ M İ : KI SITLAR VE O LANAKLAR
73
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
N anometre -çn.
74
İ L K ö G R E N M E E D İ M İ : K I S I T L A R VE O L A N A K L A R
75
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
76
İ L K Ö G R E N M E E D İ M İ : K I S I T L A R VE O L A N A K L A R
77
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
78
İ L K ö G R E N M E E D İ M İ : K I S I T L A R VE O L A N A K L A R
79
EGİT İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
80
İ L K Ö G R E N M E E D İ M İ : K I S I T L A R VE O L A N A K L A R
81
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
82
İ L K ÖGRENME E D İ M İ : KIS ITLAR VE OLANAKLAR
83
E G İ T İ LM E M İ Ş Z İ H İ N
84
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TA N I MA K
85
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
86
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TAN I M A K
Göstergebilirnsel -çn .
87
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Sözdizimi ve Öğrenebilirlik
Önceden gördüğümüz üzere N o am C homsky, b ilişselliğin
ve zihnin doğasına ilişkin mücadelesini, dil çalışmaları üze-
88
D Ü N YAYI S E M B O L L E R L E TAN I M A K
89
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
90
O Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TAN I M A K
91
E G İ T İ LM E M İ Ş Z İ H İ N
92
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E T A N I M A K
Seman tik
Öğrenebilirlik konusundaki çekişme, dil edinimine ilişkin
diğer iki alanda da yankılanır. Örneğin semantik konusunda
E ll en Markman ve diğer araştırmacılar, erken dönem dil edi
nimiyle ilgili güçlü önyargıları ortaya koymuşlardır. "Karşılıklı
dışlama" ilkesine göre dil öğrenenler, her nesnenin tek bir adı
olduğunu varsayarlar. B öylece, dil öğrenen istekli kişiler, bir
nesneye yalnızca bir i s im vererek (örneğin sandalye) o nesneye
b aşka bir ad takma isteğine karşı inatl a direnirler. Buna b ağlı
olarak, nesneye ikinci bir isimle hitap etmenin, nesnenin bir
bölümünün ismi (ayak) , bir üst kategorinin ismi (mobilya) ya
da eşanlamlısı (tabure ya da s allanan s andalye) olmaktan ziya
d e başka b i r ş eye i şaret ettiğini düşünürler. Karşılıklı dışlama
ilkesince Markman ve meslektaşları, çocuklardan tanıdık ya
da yeni nesnelere uydurma bir ad takmaları istendiği ve ara ş
tırmacının da bu gelişigüzel i s imlerin nesnelerle n a s ı l eşleşti
ğini gözlemlediği bir dizi yaratıcı çalışma yürütmüştür.
Görünürde, karşılıklı dışlama ilkesi yeterince makul görün
mektedir, en azından ins anların oluşturduğu kelime-yapılan
masına ilişkin belirli bir sırada ilerleyen üç seviyeli yöntem
kadar makuldür. Yine de bu iddia, önemli bir karşıtlığa neden
olmanın yanı sıra iddi anın deneycilik açısından (küçük çocuk
ların gözlemlemediklerini göstererek) çürütülmesi ya da ( ç o
cukların yalnızca gözlemlemek için b i r neden olmadığı zaman
gözlemlediklerini göstererek) genelliğinin kısıtlanması için
93
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Pragma tizm
Bu s efer güçler farklı şekillerde dizilmiş olsa da benzer bir
mücadele, dil edinimi pragmatiği konusunda sürmektedir. En
azından Jerome Bruner' e kadar uzanan zaman dilimindeki çok
s ayıda araştırmacı, eğer çocuk sürekli kasetçalardaki örnek
lere maruz kalmı ş s a , dilin asla öğrenilemeyeceği konusunda
diretmiştir. Language Acquisition D evice 'ın [Dil E dinim Meka
nizması] yanı sıra Language Acquisition Supp ort System'ın da
[Dil E dinim Destek Sistemi] olması gereklidir. Araştırmacılar,
bu tür bir desteğe prototip olarak, ebeveyn ve bebek arasın
daki ilk yoğun sosyal etkileşime iş aret ederler. Ebeveynlerin,
özellikle de annelerin, birtakım örnek cümleler kurarak, iyi
anlaşılmayan şeyleri tekrar ettirerek ve dilbilgisel hatalardan
pot kırmaya kadar yap ılan çeşitli hataları düzelterek, çocuk
larıyl a uzun ve ayrıntılı bir ilişki içine girdikleri s ayısız örnek
verirler. Bu "bebek dili, " baş arılı bir dil edinimi için gereklidir.
Hiç kimse, hatta en tutucu Chomskyciler bile, destekleyici
bir ebeveynin, dil öğrenmeyi daha keyifli ve kolay hale getire-
Antinativist -çn.
94
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TAN I M A K
95
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
96
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TAN I M A K
97
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
altını çizmiştir. B azı çocuklar için b u kapılar, ilk bir yılda açıl
maya b a ş l ar; bu durum Helen Keller için on yaşının sonlarına
doğru olmuştur. Bununla birlikte, bir kez ortaya çıktığındaysa,
zaruri bir bilişsel araç haline gelir.
İsimler, çocukları, ortak özellikleri fark etmeye ya da aksi
durumda kaçırmış oldukları ö zellikleri ayrıştırmaya yönelte
rek, yeni deneyim alanlarıyla tanıştırmaya yardımcı olur; ka
nat kelimesi , bir sineğe ya da uçağa ilişkin önceden göz ardı
edilen bir özelliğe çocuğun dikkatini çekebilir ve aynı zaman
da ortak işlevlerini de vurgulayabilir. Fakat isimler, ki şiyi aynı
zamanda sınırlayabilir; önyargılar ya da stereotipler söz konu
su olduğunda, bir kişiyi ya da nesneyi belirli bir ş ekilde tanım
lamak, o varlığa mantıklı ve açık bir şekilde yaklaşılmasına
engel olabilir. Adlandırma ya da bir grup özellikler listeleme
yetisi, b azen yanlışlıkla bir varlığa ya da kavrama ilişkin daha
derin bir bilginin ölçütü olarak ele alınır. Amerika Birleşik
Devletleri'nde, standart bir testte doğru cevabı bulmak için
ifade bilgisi yeterli olan ama bu ifadeyi uygun ya da üretken
biçimde kullanamayan bir sürü çocuk vardır.
Dilin aynı şekilde önemli ve oldukça üretken diğer kullanı
mı, tekrarlayan olayları tanıml amayla ilişkilidir. Yaygın biliş
sel bilimdeki yönteme başvuran gelişim p sikoloğu Katherine
Nelson bu alanı , "senaryo kullanımı" şeklinde adlandırmıştır.
Ç o cuğun tek bir kelimeyi adlandırması, dünyadaki genel nes
nelere ilişkin sınıflandırma yetisini ortaya koyması gibi aynı
şekilde, senaryonun ifade edili ş şekli de çocuğun çevresindeki
önemli ve tanıdık olaylar silsilesini ortaya çıkarır.
Genel olarak senaryo, tekrarlayan olaylarla ilişkili olan
özelliklerin tanımlanması ve düzenlenmesini gerektirir. Ör
neğin Amerikan tipi bir doğum günü partisi senaryosu, mi
safirlerin gelmesini, bazı genel etkinlikleri (eşeğe kuyruk tak
şeklindeki bir oyunu) , yemek tüketimini (pi z z a , doğum günü
p astası gibi) , hediyelerin açılmasını ve "İyi ki doğdun" ş arkısı
nın seslendirilmesini içerir. Genellikle ufak hediyeler dağıtılır
ve daha varlıklı çevrelers e , profesyonel bir sihirbaz çağırırlar.
Senaryoların değerlendirilmesi ve öğrenilmesi, tam anla
mıyla dilsel bir etkinlik değildir. Daha on dört aylıkken çocuk
l ar, s ab ahları giyinmek ya da dış arı çıkmadan önce hazırlan-
98
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E T A N I M A K
99
E C İ T İ LM E M İŞ Z İ H İ N
1 00
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TA N I M A K
101
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 02
D Ü N YA Y I S E M B O L L E R L E TA N I M A K
1 03
EGİTİLME M İ Ş ZİHİN
celenen yarı - dilsel eyl emlerin, dils el dönüm noktal arıyla ya
kından b ağlantılı olduğunun ortaya çıkması ş aşırtıcı değildir;
tıpkı sınıflandırma eylemlerinin, mevcut dil b ecerilerini hare
kete geçirip yansıtması gibi , -mış gibi oyununun çok yönlülü
ğü de dilin kaps amlılığıyla koordineli bir ş ekilde ilerler.
Yine de daha önce b el i rttiğimiz gibi , anaokulu çocuğunun
s embolik repertuarı , dilin ötesine ve iletiş im alanına kadar
uzanır. Küçük çocuk, çizim yap m a , oyun hamuruyla oynama ,
l e g o yapm a , e l kol hareketi yapm a , d a n s etme, ş arkı s öyle
m e , uçarmış ya da arab a kullanırmış g i b i yapma, s ayılarla v e
çok s ayıda diğer s embol- dolu a l anlarla meşgu l olur. Bu diğer
alanlar üzerinde, dil ve dille ilişkili alanlarda olduğu kadar
çalışılm a dığı halde, gelişimlerindeki devamlılık ş a şırtıcıdır.
Bir gün -be lki de yakında- araş tırmacılar, dil sel etkinliklere
ya da rol yapma etkinliklerine yönelik olarak müzik ve mi
miklere ilişkin doğuştan o l an kısıtlar hakkında konuşmaya
ces aret edebilirler.
Sıkı bir ş ekilde Piagetci b akış açısını benimseyen biri tüm
bu semiyotik eylemlerin b oyunduruk altına alındığını varsay
malıdır; yani, bir alan daki dönüm noktası, diğer alanlardaki
dönüm noktalarıyla birlikte gerçekleşir (ya da biri diğerini ön
görür) . B una karşın, gelişim konusunda zıt bir tutum s ergile
mek de mümkündür. C homsky ve Fodor'un s avunduğu düşünce
benimsendiğinde, s embolleştirmeye ilişkin daha alana-özgü
bir tablo beklenir. B u nedenle , bir alandaki -dil alanındaki
olayların, diğer alanlardaki -müzik, çizim ya da s ayı gibi alan
lardaki- dönüm noktalarıyla yalnızca uzak ya da rastlantısal
bir ilişki i çinde oldukları ortaya çıkar.
Meslektaşım Dennie Wolf ve ben, bu mesel eyi on beş sene
önce kavrams allaştırdığımızda , konuyla ilgili az s ayıda deney
ciliğe ilişkin kanıt mevcuttu. B una bağlı olarak, b i z ve Harvard
Sıfır Projesindeki1 birkaç meslektaşımız, ilk s embolleştirme
edimine ilişkin natüralist bir çalışma yürütmeye karar ver
miştik. Piaget'nin kendi çocukl arını dahil ettiği yaklaşımından
esinlenerek, ilk doğum günlerinden s ekizinci doğum günleri
ne kadar, yedi yıl boyunca düzenli olarak dokuz farklı ailenin
1 04
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E T A N I M A K
Gelişim Akışı
Chomskyci görüşün avuntus u , b elirli bir s embolik geli şim
akışının varlığını keşfetmemiz di . Akışı, doğası gereği b elirli
bir s embol s istemine b ağlı olan ve diğer s embol sistemleriyle
1 05
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 06
D Ü N YAY I S E M B O L L E R L E TA N I M A K
1 07
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 08
D Ü N YAYI S E M B O L L E R L E T A N I M A K
1 09
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 10
D Ü N YAYI S E M B O L L E R L E TA N I M A K
Gelişim Kanalları
İlk sembolleştirme edimine ilişkin çalışmalar, "dalgalar"
ve "akışların" ötesine geçen meselelerle ilgili olarak gözleri
mizi açmamızı s ağlamıştır. Akış a özgü metaforumuza döne
cek olursak, Project Zero araştırma ekibi, çocukların, beş altı
yaşlarındayken "kanallara" ilişkin yeni hassasiyetlerinin oldu
ğunu belirtmiştir; bu kanallar, her s embolik si stemde mevcut
olan ayrımlardır. Bir yaşındaki çocuk yalnızca tek tür çizim
yapabiliyorken, altı yaşındaki çocuk, yazı yazmak ve çizmek
gibi eylemleri ayırmakla kalmayıp aynı zamanda haritalar, çiz
gi filmler, fotoğraf benzeri çizimler ve tasarımları da birbirl e
rinden ayrı ştırabilir. Üç yaşındaki b i r çocuk yalnızca t e k tür
öykü anlatabilir, ama altı yaşındaki bir çocuk, gazete haberle
ri , b asit öyküler, mas all ar, ş akalar ve hatta fıkraları birbirin
den ayırabilir. Okul çağına gelmiş çocuğun, b elirli bir sembol
sistemi içindeki türe özgü eylemlerin zaten farkında olduğunu
görürüz; türe ilişkin örnekleri kavrayabilir ve hatta bu türlerle
ilgili yeni örnekler yaratabilir. Açıkçası belirli bir kültür, sap
tanan türleri, eğitim sistemi, öğrenilen türleri ve mesleki sis
temler de hayatın ilerleyen aşamalarında izlenecek türleri b e
lirleyecektir; fakat "türe ilişkin kanallara" duyulan hassasiyet,
okul başladığı dönemlerde doğal bir oluşum olarak görülür.
Eğitimciler, çizim ve yazının uygunsuz bir ş ekilde aynı kefeye
konduğunda ortaya çıktığındaki gibi risklerden ya da yeni or
taya çıkan hassasiyetlerden istifade edebilirler.
1 1 1
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 12
D Ü N YA Y I S E M B O L L E R L E TA N I M A K
113
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 14
O Ü N YAYI S E M B O L L E R L E TA N I M A K
1 15
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
1 16
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
1 17
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 18
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N O Ü N YA S I
Ontolojik Kuramlar
İki yaşından s onraki yıllarda çocuğun fiziksel dünyaya
ilişkin ilk bilgisi, bir dizi değişiklik ve ince ayrıştırmadan ge
çer. Detaylı bir ş ekilde üzerinde çalışılan bir alan da çocuğun
gelişmekte olan antolojisidir; çocuğun farkına vardığı varlık
türleri ve aralarından birini seçtiği ayrım türlerinden olu
şur. İlk b aşta ayrımlar -örneğin somut nesneler (top, ş eker)
ve s omut olmayan varlıklar ( z aman, hava durumu, s evgi) ara
sında- oldukça büyüktür. İkinci olarak, ayrımlar kategorile
re ayrılır; b azı nesneler hareket ederken b azıları etmez, bazı
nesneler kendi itici güçleriyle hareket ederlerken bazılarıy s a
d ı ş bir etken tarafından itilmesi gerekir. Ç ocuklar, s omut y a
da s oyut olmak üzere kişinin, her türlü n e s n e y a da varlığın
üzerine konuşulabildiğini ya da düşünülebildiğini; kişinin (ya
119
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 20
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
Sayı Kuramları
Varlıkları, "oluşum türlerine" ayırma eğilimi geliştirmek,
onları s ayı s al olarak ele alma ve farklı ölçü gruplarına ait ol
dukları şeklinde kavrams allaştırma kap asitesidir. Gördüğü
müz gibi beb ekler, s ayılara ilişkin ilkel bir anlayış sergiler ve
dijital haritalama yapan dört yaşındakilerse , her şeyi s aymaya
eğilimlidir. Fakat daha önemli bir kavrayış , normal anaokulu
çocuğunda ortaya çıkar.
Sayıs al kavrayış alanında günümüzün önemli isimlerinden
Rochel Gelman, s ayı "ilkelerinden" b ahs etmiştir. Dört yaşında
kiler, bir sıradaki her bir nesnenin tek tek numaralandırılması
gerektiğini; s ayıların (ya da etiketlerin) sıras ının aynı kalması
gerektiğini; bir gruptaki en son s ayının, aynı zamanda sırada
ki nesnelerin de s ayısı olduğunu; kişinin, her bir varlık grubu
nu s ayabileceğini; v e h e r b i r n e s n e b i r k e z etiketlendiği sürece,
sıralı halde olmaları önemsizdir. Küçük çocukl ar genel ol arak,
s ayıları değerlendirmeye daha yatkındırlar, çünkü s ayıları ,
renk, ş ekil y a da b oyut gibi daha algıs al özelliklere nazaran
daha dikkat çekici bulurlar. Bir kümedeki eleman s ayılarında
ki değişikliği kolayca fark ederler.
Neo-Piagetci araştırmacı Robbie C as e , " s ayı doğrularının"
varlığını kabul eder; bu, herhangi bir varlığın, s ayı anlamın
daki çokluk açısından değerlendirilmesini s ağlayan zihin m o
delleridir. Bu tür kavrayış ların doğuştan olduğunu s öylemek
abartılı olabilir, fakat aynı şekilde, bunların geleneksel anlam
da s onradan öğrenildikleri ya da öğretildikleri şeklinde yanlış
anlamaya da neden olabilir. Bunun yerine, çocukların, s ayıya
ilişkin bazı tanımların diğer insanlar tarafından yapıldığı bir
ç evrede yaş a dıkları varsayıldığında, kavrayışlar da okul önc e
s i dönemde oluşabilir.
Dil alanındaysa, küçük çocuğun, yeni türeyen s ayıs al kap a
sitelerin olmadığı bir çevreyle nasıl başa çıktığını düşünmek
121
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Mekanik Kuramlar
S ayılabilir nesnelerden oluşan dünyadaki bir yaşama,
maddelerin davranışına ilişkin belirli temel kavramlar eşlik
eder. Fizikçi- eğitimci Andrea DiSessa tarafından özetlenen bu
kavramlar, oldukça güçlüdür. Goethe'nin sözlerini ödünç ala
cak olursak, bu kavramlar "fenomenolojik temellerdir. " Küçük
çocuklar için bu temel kavramlar, s abit ve esnek olmak üzere
nesnelerin bölünüşünü; itici güçteki artış ın her zaman, göze
çarp an s onuçlarda da artış a yol açacağına (dirençteki artı-
1 22
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
1 23
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 24
ANAOKULU Ç O C U � U N U N D Ü NYASI
1 25
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Zihin Kuramları
Ç ocuklar, tıpkı canlı ve cansız varlıklara ilişkin sezgisel
kuramlar geliştirdikleri gibi insan zihnine ilişkin düşünme
konusunda da işe yarar birtakım çerçeveler geliş tirirler. Tama
men gelişmiş bir zihin kuramının karmaşıklığı, bu mes eleler
üzerine düşünmeye başladığım zaman Shakes peare'in II. Ri
chard oyununu izlememle birlikte gerçekleri görmemi s ağla
mıştı. Tahmini olarak II. R ichard, Hamle t 'in tarihsel bir türü
olarak düşünülebilir. Kral Richard, ş airane ve entelektüel bir
ruha s ahip zayıf ve benmerkezci bir yöneticidir. Akrabası B o
linbroke' a adil olmayan c e z a l a r vermesiyle birlikte , Richard'ın
düşüşü ve Bolinbroke'un -artık IV. Henry'nin- huzursuz bir
egemenlik sürmesiyle s onuçlanan bir dizi olaylar gelişir.
Shakespeare tarihine ilişkin alışılmadık bir özellik de II.
Richard öldürüldüğünde, oyun ilkelerine göre oyunun s onuna
kadar hiç kan dökülmemiş olmasıdır. Richard kolay bir şekil
de tahttan çekilmiştir. Richard, Henry'nin zihnini -Richard
tahttan vazgeçtiği ya da vazgeçmediği durumda, Henry'nin
ne yapacağını kestirmeye ç alışır- ve Henry de Richard'ınkini
okumaya çalışır. Richard, kral o lmanın şövalyelik s eremonisi
nin ötesinde bir ş ey olduğunu anlar; diğer ins anlar tarafından
kral ol arak sayılmak önemlidir. Bu noktadaki gücün, önemli
kişilerin "istemleri" (ya da inanışları) olduğu a şikardır.
Burada, zihin kuramlarıyla düşünmenin çarpıcı örneklerini
görüyoru z . İns anoğlu , diğer ins anlardaki zihin yapılarını anla
ma kapasitesine sahiptir. Richard, Henry'nin ne düşündüğünü
çözmeye çalışırken, birinci- derece inanı şı örneklemiş olur; bu,
b aşka bir kişinin düşünce işleyi şine ilişkin bir inanıştır. Ayrı
ca Richard, Henry'nin onu (Richard'ı) düşündüğünü çözmeye
çalışırken, ikinci- derece inanış ı örneklemiş olur; bu da başka
birinin o kişinin (ya da üçüncü bir kişinin) düşünce- işleyişine
ilişkin düşünceleriyle ilgili bir inanıştır. Yüksek- derece inanış -
1 26
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
1 27
EGİT İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
1 28
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YAS I
1 29
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 30
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
131
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Diğer E ğilimler
Zihin ve maddeye ilişkin ilk kavrayışlar, çocukların berab erin
de okula getirdikleri zihinsel donanımın önemli bir p arçasını
oluşturur ve genellikle, bilerek farklı bir şekilde kavrams allaş
tırmaları i stenmediği sürece, eğitsel konulara ilişkin düşünme
biçimlerini temsil eder. Fakat bu kuramsal kavramlar, hiçbir
s urette, çocuğun ileriki öğrenme eylemini şekillendirecek olan
b eceriler, yeterlikler, eğilimler ve davranışların tek bir türü de
ğildir. B unlardan birkaçını burada ele alacağız.
1 32
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YAS I
1 33
EGİTİ LMEMİŞ ZİHİN
Performanslar
Semb olleştirme konusunda önceki tartışmalarımızda gör
düğümüz üzere okul ç ağındaki çocuklar, çeş itli sembolik ile
tişim araçl arı üzerindeki hakimiyetlerini kap sayan perfor
mansları da öğrenmiş lerdir. Öyküler anlatıp , şarkılar söyleyip,
dramatik ya da b edensel c anlandırmalar yap arlar. Aslında ba
zıları , izleyicinin ilgisini çekebilen ve oldukça detaylı p erfor
manslar sergileyebilen küçük s anatçılardır. Bu tür beceriler,
yalnızca çoğu okulun bunlara değer vermesinden dolayı değil,
aynı zamanda "bilmenin" ve "anlamanın" ne olduğu konusunda
çocuklara ı şık tutmalarından dolayı ortaya çıkar.
Küçük çocukların performansları , çoğunlukla ezbere da
yalıdır, ritüelleşmiştir ve geleneksel davranış modelleri kap
samına girer, ama bazen gördükleri bu modellerin ötesine
geçerek özgün bir kavrayış edinebilirler. Bu tür durumlarda
çocuklar, çeşitli b akış açılarına duyulan hassasiyeti ortaya çı
karan ya da bir duruma ilişkin kendi görüşlerini ya da duygu
larını b elirten performanslar sergilemek için sembol sistem
lerini kullanabilirler. Psikiyatrist Robert C oles 'un gösterdiği
gibi, politik ya da sosyal krizlere maruz kalan çocuklar, düşün
celerini özellikle sanat ya da çizim alanında gösterirler ve bu
ç alışmalar, tartışmalı bir konuya ilişkin kap samlı anlayışı ve
yaratıcının da bu duruma verdiği tepkiyi yansıtır.
Estetik ve Değerler
Seyirciler (kukla oyunlarına giden ya da televizyon izleyen
l er) ve acemi icracılar (öykü ya da fıkra anlatan, ş a rkı söyl eyen
ve dans edenler) gibi çocuklar, bir gö sterinin etkili ve s anatsal
olması i çin birtakım anlamlar geliştirirler. Çoğu durumda bu
estetik standartlar oldukça özeldir: Bir resim, içerdiği konuyu
yansıtmalı; bir şiir kafiyeli olmalı; bir fıkra, yüksek ses ve yüz
buruşturma hareketi içermeli; bir öyküys e , giri ş , gelişme ve
sonuç bölü iıılerinden oluşmalıdır. Bu standartlar aynı zaman
da, diğerleri için ister istemez bir duyarsızlık (betimlemedeki
kurnazlık ve mecazi anlam kullanımı) belirtse de b elirli özel
liklere (p arlak renkler ve komik isimler) dikkat ç ekerler. B azen
bu genel kabul görmüş estetik kurallar, kanonları b ir şekilde
b ozan çalışmaların öne çıkarılmasına engel olur.
1 34
ANAOKULU Ç O C U G U N U N D Ü NYASI
1 35
EGİT İ L M E M İ Ş Z İ H İ N
Mizaç ve Kişilik
Ç ocuğun dünya görüşüne ilişkin bir diğer yönü, anaoku
lu döneminin s onlarında önemli ölçüde s ağlam bir hale gelir.
Bili ş s elliğin, alışılmış tanımının ötesine ve hatta görüşlerin,
standartların, değerlerin ve sonraki öğrenme eylemi için önem
taşıyan kavramların ötesine u z anarak, çocuğun mizacı ve ki
şiliğine ilişkin özellikleri belirtmek yerinde olacaktır. Bunlar:
Ç ocuğun, problemleri ve bulmacaları ele alma ş ekli; kendin
ce geliştirdiği ilgi alanları (bunun yanı sıra anlayamadığı ya
da korktuğu); evde ya da oyun alanında tanık olduğu öğren
me modelleri; s ahip olduğu enerj i , bunu kullanma ve kanalize
etme ş ekli; ve yeni bir beceri kazanmaya (bisiklete binmek gibi)
ya da karmaşık bir fiziksel olguyu (bir ş ey nasıl s u yüzünde
durur s orusunu) çözmeye çalışırken diğerleriyle kurduğu et
kile şimlerdir. Şüphesiz, bu alanda her bir çocuk diğerlerinden
farklılaşır ve çocuklar arasındaki farklılıklar, s osyal çevreyi ve
okulda gördükleri dersleri ele alma (ya da ele alma konusunda
b a ş arısız olma) ş ekillerini gösterir.
1 36
A N A O K U L U Ç O C U C U N U N D Ü N YA S I
1 37
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 38
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YAS I
1 39
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 40
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N O Ü N YA S I
141
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 42
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YAS I
1 43
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 44
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
1 45
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 46
A N A O K U L U Ç O C U G U N U N D Ü N YA S I
147
1 ı,
E G I T I M K U R U M LA R I N I A N LAMA K
6
1 50
EGiTİM D EGER L E R İ V E G EL E N E K L E R İ
151
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 52
E G İ T İ M D E G E R L E R İ VE G E L E N E K L E R İ
1 53
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
1 54
E G İ T İ M D E G E R L E R İ VE G E L E N E K L E R İ
1 55
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 56
E C i T i M D E C E R L E R İ VE G E L E N E K L E R İ
1 57
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 58
E G İ T İ M D E G E R L E R İ VE G E L E N E K L E R İ
1 59
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
yöntemi seçer, buna karşın elbette daha e snek olan, koçluk gibi
yöntemler de çıraklık eğitimine dahil edilebilir.
Tahminimce çıraklık, nesiller boyu devam ettiğinden artık
modasının geçtiği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra, çıraklığı
ilgilendiren z ana atların, endüstrileşmiş toplumlarda artık bir
albeni s i kalmamıştır. Ç ıraklığın revaçta olduğu meslek ve za
naatlarda bile genellikle , çıraklık eğitiminde kanıtlanması zor
olan kalite kontrolü s ağlayan ve olumlu bir etkiye s ahip serti
fika yöntemini benimseyen eğitim rejimleri , çıraklıkla yer de
ğiştirir. Ç ıraklık, ilgili konuda yeterli olan ama ne yapabileceği
konusunda yeterince net ve düşünümsel olmayan yetişkinlerin
oluşmasına neden olur, b öylece çıraklıktan ustalığa geçmiş
kişi de eğitimsiz ve acemi görünebilir. Benzer ş ekilde, bir çırak
da formel eğitim kurumlarının s ağladığı düşünülen kap s amlı
bilgiden ve genel problem çözme b ecerilerinden yoks un görü
nür. Kısaca çıraklığın, okul gibi güçlü eğitim kurumlarının bir
zayiatı olduğu söylenebilir.
Bununla birlikte çıraklık, eğitim Ütopyamız için yeni ve
heyecan verici bir s eçenektir. G eleneksel anlamda yok olmaya
yüz tutmuş olsa da eğitim kültürü b ağlamında tamamen göz
ardı edilmesine gerek yoktur. Ç ıraklık, bünyesinde değerli bir
çok eğitim yöntemi b arındırabilir, dolayısıyla içlerinden hiç
birinden vazgeçilmemelidir. Aslında kitabın son kısımlarında,
eğitim konusundaki en iyi s eç en eğin, tıpkı çocuk müz eleri gibi,
okulların ve diğer kurumların b elirli yönleriyle çıraklığın iç
içe geçmesinde yattığını öne s ürdüm. Bu tür bir karışım, ayrı
lıkları genellikle gerçek kavrama ediminin oluşmasını sekteye
uğratan, ayrı bilme türlerini bir araya getirebilir.
1 60
7
O KU L D E N i LE N KU RUM
161
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 62
OKUL DENİLEN KURUM
1 63
EGiTİLMEMİŞ ZİHİN
1 64
O K U L D EN İ L EN K U R UM
Okul Yükümlülükleri
Okullar, toplumun değer verdiği yazılı ya da s ayısal sistemle
rin öğretilmesinden çok daha fazla yükümlülük üstlenmiştir.
Ö zellikle modern dönem önces inde okullar, ahlaki ve politik
değerlerin yayılması konusunda e s a s yetkiye s ahip kurumlar
olarak görülmekteydi. Ö ğretmenlerin düzgün davranışlar ser
gilemeleri ve öğrencilere b elirli kural ve düzenlemeleri öğret
meleri beklenirdi. O kullar, s eçkinlerin eğitim gördüğü yerler
olarak kabul ediliyordu. Dolayısıyla okulların, lider konuma
geleceği vars ayılan kişileri, yalnızca zorunlu biliş sel beceriler
konusunda değil , aynı z amanda belirli tutum ve davranışlar
konusunda da eğitmesi b eklenirdi. Eğitimin bir diğer yaygın
amacı da kilisede bir görevin b aşına geleceği vars ayıl an kişi
için dini pratiklere ilişkin eğitim vennekti. B enzer ş ekilde, o
kulların bir diğer amacıy s a , ekonomiye ilişkin düzen konusun
da eğitim vennekti .
D ah a yakın bir z amanday s a okullar, bilgi birikimi, disiplin
leri çoğaltmak ve nüfustaki bilgili kişi oranını artırmak gibi
daha fazla görev üstlenmiştir. O kullar, hızla biriken bilgiyi
iletmenin yanı sıra derin kavrayışı ortaya çıkarına ve ileride
yapılacak olan keşiflere z emin hazırlama konusunda en uygun
yerdir. Antikçağ ve ortaçağ dönemlerindeki en s aygın çalışma
lar trivium· olarak adlandırılırdı ve dilbilgis i , retorik ve man
tıktan oluşurdu, tamamlayıcı nitelikteki quadrivium" i s e arit
metik, astronomi, geometri ve müziği kapsar. 1 9 . yüzyılda,
fizik, kimya, tarih, coğrafya ve modern diller standart olarak
gösterilmekteydi . 20. yüzyıldaysa üniversite öncesi eğitim,
ekonomiden bilgisayar pro gramcılığına kadar genişlemişti.
Her bir başlığın neyi nasıl içerdiği, okullara ve toplumla
ra göre değişmektedir. Öğretmenlerin b azen, ilgili konu ya da
b eceriyi bilmeleri beklenir, buna karşın z aman zaman s adece
ya konuya ilişkin uzmanı tanıtırlar (müzik öğretmeni) ya da
ders kitabında yazılanları aktarırlar (öğrencilerle kitaptan b ir
bölüm işlemek) . B az en konu kapalı bir ş ekilde sunulur, b a z en
de öğrencilerin inceleme yöntemlerini öğrendiği varsayılır; b i -
1 65
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
1 66
OKUL DENİLEN KURUM
1 67
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 68
O K U L D EN İ L EN K U R UM
sel olarak b elirli grupl ara ayrılır (örneğin %67'lik dilim, devlet
okullarının onuncu s ınıfına giden b anliyöde yaş ayan orta sınıf
çocuklara işaret e der) . Tes tin "öznel" tarafı kaldırılarak, "taraf
sız test" boyutuna geçilmiştir. Ayrıca bu araçların , öğrencilerin
edinmesi istenen b eceri ve kavrayış a ilişkin iyi bir örnek oluş
turup oluşturmadığıys a çok net değildir. P s ikolog Ulric Neis
s er'ın belirttiği gibi akademik bilgi, öğrencinin cevaplamaya
az ilgi ya da motivasyon duyduğu keyfi problemlerle değerlen
dirilir ve buna ilişkin p e rformanslar, eğitsel ortam dışındaki
p e rformanslar üzerinde öngörü gücü zayıftır.
Gözden geçirilmesi g ereken cevaplar vardır. B ağlam dışı
ö lçütler üzerinde ç al ı şmak araştırılmaya değerdir; en azın
dan bazı mesleklerde, yabancı b ir ortamd a yeni araçlarla
hızlı ve etkin bir ş ekilde " çalış abilmek" önemlidir. Sınavla
rın amacı, okul d ı ş ı değil , gelecekteki okul i ç i performansları
tahmin etmektir; ş üphesiz b u tür bir öngörü, tıpkı p rofe s ör
l er gib i , kiş inin kariyerine okul d a devam ettiği durumlar için
oldukça yardımcıdır. Sonuç o larak okulun, kendi içinde bir
etkiye s ahip o l s a da okul dışı s os yal ç evrelerde b ağlam dışı
kaldığı s öylenebilir. Tüm bu argümanlar kendince bir değe
re s ahip olsa da formel s ınav s isteminin, tartışılab ilir öneme
s ahip bilgileri, p ek aktarıcı olmayan nitelikte değerlendir
diğini b elirtmek i s terim. Okulların, tekrarlatarak öğretmesi
gerektiği ş eklindeki anlayış , b u tür araçlar üzerin de etkis i z
kalır; öğrencinin s ahip o l duğu k avrayış b elgelenmek i steni
yors a , o zaman oldukça farklı değerlendirme türlerinin uygu
lanması gerekmektedir.
Okulun Etkileri
Sınav sisteminin, her bir öğrencinin ilerlemesine ilişkin gerek
li b ilgiyi s ağlamamasına rağmen, okula giden ve gitmeyenler
arasındaki farkı gösteren sağlam bir yöntem olduğu s öylene
bilir. Neticede, öğrencilerin, tüm çocukluk döneminde bir oda
da s aatler b oyu s e s sizce oturmal arı, tanımadıkları bir yeti ş
kini dinlemeleri , ilginç konularla ilgili kitaplar okumaları ve
geleceklerinin b ağlı olduğu sınavlara girmeleri nasıl önemsiz
olabilir?
1 69
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 70
OKUL DENİLEN KURUM
171
EGİTİ LMEMİŞ ZİHİN
1 72
OKUL DENİLEN KURUM
Kurumsal Kısıtlar
İns anoğlunun, öğrenme konusunda, türünün özellikleriyle
kısıtlı olduğunu öne sürmüştüm. Okullar hiçbir genetik kısıt
l ama b arındırmadığı halde bu kurumlar aynı z amanda, kendi
kısıtlarıyla birlikte ele alındığında tuhaf yapılar oldukları dü
şünülebilir. Bu kısıtlardan b azıları dünyadaki tüm okulları ni
telerken , diğerleriys e belirli zaman, mekan ve kişilere özeldir.
Öncelikle, bu kısıtlara her yerde rastlamak mümkündür.
Okullar, birbirini tanımayan bireyleri , toplumun geri kalanına
takriben yab ancı gelen görevleri yapmak için bir araya topl a
yan kurumlardır. Dolayısıyla, kurumun kolaylıkla yürüteceği
yöntemler oluşturup, amacına uygun ö düller ve cezalar uygu
lamak gereklidir. Aynı odada, her birinin kendine özgü zayıf
ve güçlü yanları olan, öğrenme edimi ve hedefler konusunda
kendince yaklaşımları olan onlarca hatta binlerce öğrenciye,
bilgiyi toptan aktarmak oldukça zordur. Öğretmenler de öğ
rencileri kuş atan bili ş s el olmayan p roblemleri ele almalıdır,
bu problemler, okul misyonuyla alakasız görünse de bir sınıf
üzerinde bırakacağı olumsuz etki vebanınkiyle eş değerdir.
Gazeteci Tracy Kidder'ın garip bir ş ekilde belirttiği gibi:
1 73
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 74
OKUL DENİLEN KURUM
1 75
EGiTİ L M E M İŞ Z İ H İ N
1 76
OKUL DENİLEN KURUM
1 77
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 78
8
O K U L U N YA RATT I G I Z O R L U K LA R
1 79
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 80
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
Kavrayış Ç e şitliliği
Birinci Kısımda öne sürülen analize göre uygun bir ortamda
yetişen tüm normal çocukların, bilgiyi iki şekilde temsil etme
leri beklenir:
1. Beb eklikten itib aren dünyanın, duyu organları ve ey
lemlerle anlamlandırıldığı, duyu-motora ilişkin bilme
türüdür. Piaget'nin, maddeler ve diğer insanlara ilişkin
yeni kavrayışa s ahip yetkin bebek tanımı , küçük çocuğa
ilişkin akla yatkın bir tanım sunar.
2. Erken çocukluk döneminden itibaren dünyanın, çeşitli
s embol sistemleriyle, özellikle de içinde yaş a dığı kül
türde bin yıldır gelişmekte olan s embollerle anlamlan
dırıldığı s embolik bilme türüdür. Yetkin sembol kulla
nıcısına ilişkin yaptığımız tanım, henüz formel eğitim
sistemi içine girmemiş olan kısmen büyük olan çocuğun
zihnini anlamlandırma giri ş imidir.
Bu bilme türlerinin birleşimi ve bunların ardında yatan
eğilim ve kısıtlar vasıtasıyla b e ş altı yaş civarındaki çocuk
lar, zihin, madde, yaşam ve kendilik hakkında oldukça s ağlam
ve işe yarar kuramlar geliştirmişlerdir. Bunun yanı sıra, b iliş
s el repertuarlarını büyük ölçüde yapılandıran senaryolar ve
p erformanslar öğrenmi şlerdir. Sonuç olarak çocuklar, formel
eğitime adım atmalarıyl a birlikte, evin dışındaki dünyayla gir
dikleri etkileşimin bir p arçasını oluşturan belirli entelektüel
yönler geliştirmişlerdir. Bu bilme türleri birbirleriyle tutar
lı değildir, fakat gizli çelişkiler, okul ortamı dışında nadiren
p roblem teşkil eder. Genel olarak çocuklar, gözlemlendikleri
b ağlamın yanı sıra günlük ortamda da bu yetiler ve kavrayış
l ardan yararlanırlar.
181
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 82
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
1 83
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 84
O K U L U N YA R ATT I G I Z O R L U K L A R
1 85
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
1 86
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
1 87
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 88
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
1 89
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 90
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
191
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 92
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
1 93
ECİTİLMEMİŞ ZİHİN
1 94
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
1 95
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
1 96
O K U L U N YA RATT IGI ZO R L U K L A R
1 97
EGİTİ LMEMİŞ ZİHİN
1 98
O K U L U N YA R AT T I G I Z O R L U K L A R
1 99
EGiTİLMEMİŞ ZİHİN
200
O K U L U N Y A R AT T l � I Z O R L U K L A R
201
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
202
O K U L U N Y A R AT T I G I Z O R L U K L A R
203
9
O K U L U N YA RATT I Ö I D A H A B Ü Y Ü K
Z O R L U KLAR
204
O K U L U N Y A R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
Hala effect: Kişinin bir özelliğinden yola çıkıp, kişinin diğer özellikleri
hakkında genel bir yargıya varmak -çn.
205
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
206
O K U L U N Y A R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
207
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
208
O K U L U N Y A R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
209
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
210
O K U L U N Y A R AT T l � I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
211
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
2 12
O K U L U N YA R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
Sanattaki Basitleştirmeler
Sanat, genelde formel disiplin ç alışmal arına oldukça uzak
görünse de farklı temsil ya da kavrayış türlerinde de benzer
gerilimlere rastlanır. Mass achusetts Teknoloji Enstitüsün
den Jeanne B amberger, konuya ilişkin ç arpıcı örnekler verir.
Bamberger, deneklerin alkış s e s inden bir notasyon çıkarma
ları istendiğinde, eğitimli ve eğitimsiz müzik öğrencilerinin
farklı şekillerde cevap verdiklerini gösterir. Üzerinde etraflıca
ç alışılmış bir örnekte denekler, iki alkış dizisi (Grup A) ve üç
alkış dizisi duyarlar ( Grup B ) , s onrasında Grup A'da birinci ve
ikinci alkış arasındaki ya da Grup B 'de birinci ve üçüncü alkış
arasındaki süre kadar bir s e s sizlik olur. Örnek yeniden tekrar
lanır: iki alkış dizisi, üç alkış dizisi ve s onrasında aynı süre
kadar bir duraklama. "Bir, iki, ayakkabıları topla, üç, dört, ka
p ıyı kapa" deyişini andıran ve sonsuza kadar tekrarlanabilen
bir motiftir.
Bu örnekte bir notasyon yaratırken eğitim almamış öğren
ciler, alkış aralarındaki s üreyi göz ardı ederek, bir diziye ait
olduğunu düşündükleri alkış dizilerini (iki alkış dizisi ve onu
izleyen üç alkış dizisi) bir araya toplarlar. Acemice s ergiledik
leri performans ş una benzer:
Ya da buna:
213
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
2 14
O K U L U N Y A R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
215
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
216
O K U L U N Y A R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
217
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
218
O K U L U N YA R AT T I G I D A H A B Ü Y Ü K Z O R L U K L A R
2 19
lJ c Lı n c ü K ı s ı m
KAV RAMA E D i M i N E i L i Ş K i N E G I T I M E
DOGRU
10
Ç Ö Z Ü M A RAY I Ş I
222
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
223
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
224
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
225
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
226
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
Dışlanmışiık -çn.
227
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
228
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
229
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
230
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
231
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
232
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
233
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
E dward L. Thorn dike ' in kazanıp John D ewey' nin kayb etti ği
nin farkına varılmadan Birleşik Devletler' in 2 0 . yüzyıl eğitim
tarihini anlamanın mümkün olmadığı konusunda genellikle
öğrencilerimle tartışırı m . Dewey, diğer eğitimciler arasında
s aygı görüp, fikirleri daha geniş çapta eğitsel alanı etkilemiş
ol s aydı, Thorndike'in düşüncesi daha da etkili olurdu. Okul
pratiklerinin yanı sıra eğitim a lanında bilimsel çalışmaların
da gelişmesine yardımcı olmuştur.
234
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
235
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
236
Ç Ö Z Ü M A R AY I Ş I
237
1 1
i L K Y I L LA R DA KAV RAMA E D i M i N E
YÖ N E L i K E O I T I M
238
İ L K Y I L L A R D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
239
EGiTİ L M E M İŞ Z İ H İ N
240
İ L K Y I L L A R O A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
24 1
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
242
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
243
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
dört yaş gibi erken yaşta olan çocukların dahi oldukça fark
lı zeka türleri ve eğilimleri sergilediklerini s aptadık. Bununla
birlikte araştırma boyunca, erken eğitim konusunda daha ge
nel yaklaşımlar geliştirdiğimizi fark ettik.
Tayf Projesi sınıfında çocuklar, farklı zeka türlerinin kulla
nımını s ağlayan zengin ve cazip uğraşlarla çevrelenmiş lerdir.
Doğrudan "uzams al" ya da "mantıksal-matematiksel" konu
l arla zekayı harekete geçirme gibi bir çab aya ihtiyaç duyul
maz. D aha ziyade, s aygın s osyal rolleri ya da ilgili zeka kom
binasyonlarından yararlanarak ortaya çıkan " s on- durumları"
kap s ayan konuları kullanılır. Ö rneğin öğrencilerin inceleyip
diğer konularla kıyaslama yapmaları için önlerine çeşitli bi
yolojik örnekler sunulan doğabilim alanı vardır; bu alan, du
yusal yetilerin yanı sıra mantıksal analitik gücü de kullanır.
Bunun yanı sıra öğrencilerin, birtakım anıms atıcı s ahneler
kullanarak hayali öyküler yarattıkları ve kendi "öykü taslak
larını" tas arlama fırsatı bul dukları öyküleme alanı vardır; bu
alan, dilsel, hayali ve tiyatroyla ilgili becerileri harekete geçi
rir. Son olarak da öğrencilerin, kendi sınıflarının bir modelini
inşa edebildikleri ve sınıfta bulunan öğrenci ve öğretmenlerin
küçük-ölçekli fotoğraflarını u stalıkla işledikleri bir inşa etme
alanı mevcuttur; bu alan uzamsal, bedensel-kinestetik ve iç
sel zeka türlerinden yararlanır. Diğer zeka türleri ve bunların
kombinasyonları , Tayf Projesi sınıfında yapılan etkinliklerde
ve diğer alanlarda kullanılır.
Ç ocuklar için bu alanlarda çalışırken -ya da oyun oynar
ken- yeterli s eviyedeki yetişkinleri ya da yaş ç a daha büyük
olan arkadaşlarını gözlemlemek oldukça keyif vericidir. Bu tür
bir gözlem olanağı bulan çocuklar, u stanın onlarl a anlamlı bir
ilişki içinde olmasını sağlayan b ecerilerin doğas ını ve yapılan
işlerin ardındaki nedenleri rahatlıkla anlayabilirle r. Bu türden
bir usta-ç ıra k ilişkisi kurmak her zaman mümkün değildir,
�
dolayısıyla çocukların, kendilerinin ya da çırak s eviyesindeki
diğer arkadaşlarının bu uğra ş l arla olan sıradan etkileşimle
rinden b a zı beceriler geliştirebildikleri "öğrenme m erkezleri"
oluşturulmuştur. Bu bağlamda, bu "giriş" ortamı , bpiş s el ve
kişisel gelişim potansiyeli b a rındıran kendi kendinin i dame
ettirildiği bir o rtamdır.
244
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
B ir yıl veya daha fazla bir süre b oyunca b u destekl eyici ni
telikteki ortamda çocuklar, her birinin kendine özgü konusu
olan, yine kendine has b eceri ve zeka türlerini ortaya çıkaran
çeşitli öğrenme alanlarını keşfetme imkanına s ahip olurlar.
Beş yaşındaki bir zihnin s ahip olduğu becerikliliği ve mera
kı yansıtarak çoğu çocuk, bu alanların birçoğunu keşfeder ve
kap s amlarını geniş tutmayan çocuklars a, alternatif uğraşla
rı ya da yaklaşımları deneme konusunda cesaretlendirilirler.
Öğretmen genellikle bir yıl içinde çocuğun ilgi ve becerilerini
rahatlıkl a gözlemleyebilir ve özel bir değerlendirmeye gerek
duyulmaz. Buna karşın her bir alan ya da b eceri için çocuğun
o alanda kullandığı "zeka türlerinin" daha net bir şekilde b elir
l enmesini sağlayan belirli oyun ve etkinlikler geliştirilmiş tir.
Yılın sonunda her çocuk hakkın da toplanan bilgiler, Tayf
Projesi Raporu olarak adlandırılan, araştırma ekibi tarafın
dan kısa ve öz bir yazıyla özetlenir. Bu belge, çocuğun güçlü
ve zayıf yanlarını tanımlayarak evde, okulda ya da daha geniş
bir toplulukta güçlü olan yanlarının mı destekleneceği , yoks a
zayıf olan yönlerinin m i güçlen dirileceği şeklinde n e yapılması
gerektiğine ilişkin özel tavsiyeler içerir. B u tür enformel tavsi
yeler oldukça önemlidir. Kanımca p s ikologlar, geleneksel ola
rak biçimlendirme ya da s ıralamayla çok fazla ilgileniyorlar;
okul yıllarında benzer türde girişimler, çocukların s ahip ol
dukları yetenekleri göz önünde bulundurarak kendilerinin ya
da ailelerinin, gelecekleri hakkında bu tür enformel kararlar
almalarına yardımcı olmalıdır.
Son birkaç yıldır Tayf Proj e s i , güçlü yanları değerlendirme
y e alan yöntemlerden daha kap s amlı b i r eğitime doğru geçiş
yapmıştır. Sınıf öğretmenleriyle birlikte, "Gece ve Gündüz" ya
da "Benim Hakkımda" gibi geniş kap s amlı konuların oluşu
munda yer alabilen zeka türlerinden yararlanan konu-odaklı
donatılar ş eklinde müfredat konuları oluşturduk. Bu müfre
dat, küçük çocukların eğitiminde bir keşif yöntemi olarak kul
lanılır. Yaş ç a daha büyük olan çocukl arın durumunday s a bu
müfredat planı, okuma-yazma öncesi dönemi ya da okurya
zarlık becerilerini, yaklaşımlarını ve biçimlerini destekleyerek
okulun geleneksel hedeflerine daha çok b ağlıdır. D olayıs ıyla
çocuklar, ilgi gösterdikleri ve uzmanlaşmaya başladıkları ko-
245
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
246
İ L K Y I L L A R D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
247
EGiTİLMEMİŞ ZİHİN
248
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
249
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
2 50
İ L K YI L L A R D A KAVRA M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
251
EGİTİLME M İŞ ZİHİN
252
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
253
EGİTİLM E M İŞ ZİHİN
254
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
255
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
256
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
257
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
258
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
259
E G İT İ LM E M İ Ş Z İ H İ N
260
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
261
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
262
İ L K Y I L L A R D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
263
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
264
12
E R G E N L i K Y I L LA R I N DA KAVRAMA
E D i M i N E YÖ N E L i K E G I T I M
265
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
266
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
Müfredattaki Yenilikler
267
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
268
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
269
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
270
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
27 1
E�İTİLMEMİŞ ZİHİN
272
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
273
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
2 74
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
275
E G İ T İ L M E M İ Ş Zi H İ N
276
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
277
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
278
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
279
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
280
E R G E N L İ K Y I L LAR I N DA KAVRA M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
281
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
Process-Folio Kültürü
Ç alışmal arını process-folio ile sergileyen yetenekli bir öğ
renciyi gözlemlemek harikadır. Fakat bu türden iyi bir kolek
siyona s ahip olmanın kolay olduğunu düşünmek oldukça yan
lıştır.
Bir "process-folio kültürü" oluşturma konusundaki en
önemli etmen, öğretmen ve öğrencilerin bu tür bir ortamın ya
rarlı ve üretken olduğuna inanmalarıdır. Öğrenciler, öğretmen
lerini bir p roje üzerine çalışırken gözlemleyip, bu konu üzerin
de düşünüp kendi ilerleyişlerini dikkate alırlars a , bu model de
görevini yerine getirmiş olur. Bu noktada yine çıraklık ilişki
sinin gücü karşımıza çıkar, çünkü usta, oluşumu ve ilerleyi şi
konu sunda hayli düş ünümsel olacağı üretken bir işle meşgul
olur. U s tanın, öğrencinin yaptığı işe olan ilgisi de eşit şekilde
önem taşır. Öğretmen, process-folio'yla ilgili öğrenciye günlük
olarak rehberlik etmeye zaman bulamasa bile belirli aralık
l arla inceleme yaparak öğrenciye stratejik geribildirimlerde
bulunması önemlidir. Bu tür bir yapı bir kez kurulduğunda,
yaş ç a büyük öğrenciler daha küçük olanlara yardım ederler;
çocuklar birbirlerine önemli ö lçüde fayda s ağlar; öğretmen
zaman z aman tek bir öğrenciyle, arkadaşlarının gözü önünde
"görsel değerlendirme" yapabilir ya da bir grup ö ğrenciyle tar
tışma yürütür; son olarak da b ir öğrenci, ilerlemekte olan b ir
değerlendirmenin sorumluluğunu üstlenebilir.
Process-folio kültürünün oluşumunda b ir diğer önemli et
ken , standartların belirlenme s i ve sürdürülmesidir. Hiçbir
eğitim aracı, tek başına ne iyi ne de kötüdür ve process-folio ,
öğrencilerin geçmişte bir kenara fırlattığı öğelere ilgi çekse de
tek başına bu ilgi yeterli olm a z . Öğretmenlerin yüksek stan
dartlar b enimsemes i gereklidir; öğretmenler, öğrencilerinin
çab al arını destekles eler de öne �semenin, g ö z den geçirmenin,
derin düşünmenin, disiplinin, kendi kendini s orgulamanın ve
diğerleriyle p aylaşımda bulunmanın önemini öğrencilerine
aşılamalıdır. (Bu türden bir m e s aj, ürünlerin hızlı bir ş ekilde
birbirleriyle bütünleştiği , kötü performansların ve tartışma-
282
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
283
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
2 84
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A KAV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
285
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
286
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
287
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
288
E R G E N L İ K Y I L L A R I N D A K AV R A M A E D İ M İ N E Y Ö N E L İ K E G İ T İ M
289
EGİTİ LMEMİŞ ZİHİN
nemeyi z . İyi bir öğretmen, iyi bir konu ve doğru eğitim, büyük
farklar yaratır. Kavrama edimine ilişkin eğitim adına bu yolu
seçip s eçmememiz , bilimsel ya da pedagojik bir mesele olmak
tan ziyade p olitiktir.
290
13
U L U S A L V E K Ü R E S E L KAV RAY I ŞA D O G R U
291
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
2 92
U L U S A L VE K Ü R E S E L K A V R AY I Ş A D O G R U
293
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
2 94
U L U S A L VE K Ü R E S E L K AV R AY I Ş A D O G R U
295
EGiTİLMEMİŞ ZİHİN
296
U L U S A L VE K Ü R E S E L K AV R AY I Ş A O O G R U
297
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
298
U L U S A L VE K Ü R E S E L K AV R AY I Ş A D O G R U
299
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
300
U L U S A L VE K Ü R E S E L K AV R AY I Ş A D O G R U
301
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
302
U L U S A L VE K Ü R E S E L K A V R AY I Ş A D O G R U
303
EGİTİLM E M İ Ş Z İ H İ N
304
U L U S A L VE K Ü R E S E L K AV R AY I Ş A D O G R U
305
EGİTİLM EMİŞ ZİHİN
larak, daha kaps amlı ve gerçeğe uygun bir düş ünme biçimi
benimsediği zaman ortaya çıkan keyifli anlardır.
Aynı ş ekilde, kişilerin ya da grupl arın, kısıtlar ya da sınırlar
olarak tanımlanan ş eylerle -dünyanın sonundan düşme korku
suyl a , her bir canlı türünün kutsal olduğu görüşüyle, paralel
çizgilerin asla birleşmeyec eğine ilişkin kanıyla- yüzleşerek bir
kenara attıkları ve yeni görüşlerin ortaya çıktığı ya da yeniden
tasarlandıkları ve yeniden tanımlandıkları anlardır. Disiplin
ler, kı sıtlar kümesi şeklinde düzenlenmiştir, ama dis iplinlerin
geliştirilip dönüştürülebildiği gerçeği, bu kısıtların, sınırlayıcı
oldukları kadar özgürleştirici nitelikte olduklarını da gösterir.
Gerçek yaratıcılık, gelişimdeki derin kısıtları kabullenir ama
aynı z amanda, derinlemesine b ağlı olmayan bu zincirlerin kı
rılmasına ya da yeniden ş ekillenmesine izin vererek bilincimi
zi uyanık tutar.
Bu yazı, ins anın bili ş s el geli şimine ilişkin incelemeyle özel
likle de gelişimin, bilgiyi ve öğrenme edimini kısıtladığı ve yön
lendirdiğine ilişkin değerlendi rilmeyle b aşlamıştır. Geçmişte
b azı büyük dehalar, her türdeki gelişimin, eğitimi kısıtladığı
ş eklindeki görüşü inkar etmişlerdir; bu kişilere göre kültürler,
insan türüne ait boş levhaya dilediklerini yazabilirler. Diğer
büyük düşünürlerse, tüm bilginin genlerimizde bulunduğunu
ileri s ürmüşlerdir; bu tür bir yaklaşıma göre eğitim, içinde
kültürlerin -eylemsizlik yoluyla- has arı en aza indirgemeye
çalıştığı, aksi takdirde zarara yol açabileceği engelleyici bir
s üreçtir. Locke ve Rou s s e au arasındaki klasik çekişme, insan
doğasına ilişkin bu zıt görüşleri yansıtır.
Daha yakın zamanlarda oluşan görüşler, gelişim ve eğitim
arasındaki ilişkiye dayanarak oluşmuştur. Bunlardan en etkili
olanları , kültüre kodlanmış olan bilgi s ayesinde ne derece ge
lişim meydana geldiğini g ö s teren antropolojik ya da kültürel
z ihin ç erçevesidir. Lev Vygotsky, Jerome B runer ve C lifford Ge
ertz 'in gösterdiği yolda , öğrenme ediminin g e çmiş nesillerde
nasıl kodlandığına ilişkin yeni bi� anlayış kaz andık. D aha genç
.
ins anların, kültürlerini özüms eyerek sonra s ın d a da hali hazır
da edinilmiş olan kavrayış l ara b ağlı kalarak kendi kültürleri
hakkında konuşma fırsatları vardır.
306
U L U S A L VE K Ü R E S E L K A V R A Y I Ş A D O G R U
307
N O T LA R
308
NOTLAR
309
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
310
NOTLAR
311
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
312
NOTLAR
up t o the Sixth Year of Age (New York: Henry Halt, 1 926); Helen Keller'ın
kendi tanımı için bkz. The Story ofMy Life (New York: Doubleday, 1 90 3 ) .
71 Belirtilen v e faydalanılan özellikler i ç i n bkz. S . A. Gelman v e J. D. C oley,
"The Importance of Knowing a Doda I s a B ird: C ategories and Inferences
in Two-Year- Old Children," Developmental Psychology 26 ( 1 990): 796-804;
D. Gentner ve M. R. Ratterman, "Language and the C areer of Similarity,"
S. A. Gelman ve J. P. Byrnes , e d . , Perspectives on Thought and Language:
Interrelations in Development (Londra: C ambridge Üniversitesi Yayınl a
rı , baskıda); F . K e i l , Concepts, Kinds, and Cognitive Development ( C amb
ridge: MIT Yayınları , 1 989); L . Smith ve D. Reise, "Perceptual Similarity
and C onceptual Similarity" (Indiana Cognitive Science Report, Indiana
University, 1 990) .
71 Senaryolar için bkz. R. Fivush, "Scripts and C ategories: Interrelations
hips in Development," U. Nei s s er, ed. , Concepts and Conceptual Deve
lopment (N ew York: C ambridge Üniversitesi Yayınları, 1 987); K . N elson,
Event Knowledge: Structure and Function in Development (Hill s dale,
N.J. : Erlbaum, 1 98 6 ) .
72 Farklı topluluklarda konuşulan diller i ç i n bkz. S. B . Heath Ways with
Words: Language, L ife, and Work i n Communities and Classrooms (New
York: C ambridge Üniversitesi Yayınları, 1 983). Ayrıca bkz. E. Ochs, "In
dexicality and Socialization," in J. A . Stigler, R . A. Shweder ve G. Herdt,
ed., Cultural Psychology: Essays on Comparative Human Development
(New York: C ambridge University P re s s , 1 990); K . Watson- Gegeo ve D. Ge
geo, "C alling Out and Repeating Routines in Ka ara ' ae C hi ldren's Langu
age Socialization," B . Schieffelin ve E. Ochs , ed., Language Socializa tion
across Cultures (New York: C ambridge Üniversitesi Yayınları , 1 986).
73 Beyin hasarından s onra senaryolar için bkz. S. Weylman, H . Brownell ve
H . Gardner, '"It's What You Mean, Not What You S ay': Pragmatic Langua
ge Use in Brain-Damaged Patients," F. Plum, ed . . Language, Commun ica
tion, and the Brain (New York: Raven Press, 1 988).
73 Oyunun doğuşu için bkz. G. B ateson, "A Theory of Play and Fantasy," Psy
chiatric Research Reports 2 ( 1 955) : 39-5 1 .
74 A . Leslie, "Pretense and Representation: The Origins of "Theory of Mind,"'
Psychological Review 94 ( 1 98 7 ) : 4 1 2-26; J. A. Fodor, The Language of
Thought (New York: Crowell, 1 97 5 ) .
77 Erken sembolleştirmeye ilişkin çalışmalar i ç i n bkz. H. Gardner v e D.
Wolf, "Waves and Streams of Symbolization," D. R . Rogers ve J. A. Slo
boda, ed., The Acquisition of Sym bolic Skills (Londra: Plenum Yayınl arı,
1 983) ve H . Gardner, "The Development of Symb olic Literacy," M . Wrols
tad ve D. Fisher, e d . , Toward a Greater Understanding of Literacy (New
York: Praeger, 1 986) . Bu çalı şmadaki önemli i s imler şunlardır: Lyle Da
vidson, Martha Davi s , George Forman, Patricia McKernon, Eric Phelp s ,
Shelley Rubin, George S carlett, Jennifer Shotwell, a n d Joseph Walters .
82 Sembolleştirme dalgal arının, diğer bilişsel gelişim şemalarıyla olan
b enzerliği için bkz. J. S. Bruner, R . R . O lver ve P. M . Greenfield, e d . , Studies
in Cognitive Growth (New York: Wiley, 1 96 6 ) . Buun yanı sıra R . Case tara
fından Kasım 1 990'da bir konuşmada belirtilmiştir. Zirveler için bkz. E.
B ates , Emergence of Symbols: Cognition and Com munication in Infan-
313
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
3 14
N OT LA R
315
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
316
N OTLAR
317
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
318
NOTLAR
1 45 Kendi içinde bir b ağlama sahip okul için bkz. M. Solomon, "Decontextua
lization: Does It Really Explain the Cognitive Effects of Schooling?" (Ya
yımlanmamıştır, Harvard Graduate School of E ducation, 1 990); C . Stra
u s s , "Beyond "Forrnal" versu s "Informal E ducation ' : Use of Psychological
Theory in Anthropological Research," Ethos 1 2 (3 [ 1 984) ) : 1 9 5-2 2 2 .
1 46 Okul üzerine tartışma i ç i n bkz. H . Mehan, Learning Lessons: Social Or
ganization in the Classroom ( C ambridge: Harvard Üniversitesi Yayınları,
1 979); D. Olsan , "From Utterance to Text: The Bias of Language in Spee
ch and Writing," Ha rva rd Educational Review 47 ( 1 97 7 ) : 257-82; D. 01-
son ve J. W. Astington, "Talking about Text: How Literacy C ontributes to
Thought," Joumal of Pragmatics (baskıda) .
1 4 7 L. Vygotsky, Thought and Language (C ambridge: MIT Yayınları, 1 98 1 ) .
1 48 Dağıtılmış bilgi için bkz. R . Pea, "Distributed Intelligence and E duca
tion," D. N. Perkins v d . , e d . , Teaching fa r Understanding in the Age of
Technology (baskıda); D . Perkins, "Person Plus : A Distributed View of
Thinking and Learning" (American Educational Res earch Association'da
sunulan bir makale, B ostan, Nisan 1 990) .
1 48 Okulun etkileri için bkz. M. Cole ve S. Scribner, Cultu re and Thought
(New York: Wiley, 1 974); B . Rogoff, Apprenticeships in Thinking (New
York: Oxford Üniversitesi Yayınları , 1 990) .
1 48 Eğitimin etkileri için bkz. D. Olsan, "Literacy Is Metalinguistic Activity,"
D. R . Olson and N. Torrance, e d . , Literacy and Orality (New York: C amb
ridge Üniversitesi Yayınları , baskı da); S. Scribner ve M. Cole, The Psycho
logy of Literacy ( C ambridge: Harvard Üniversitesi Yayınları, 1 98 1 ) .
1 49 Eğitsel kurumlardaki kısıtlar şurada ele alınmıştır: R . C allahan, Educa
tion and the Cult of Efficiency (Chicago: Chicago Üniversitesi Yayınları,
1 96 2 ) ; C . Handy ve R . Aitken, Understanding Schools as O rganizations
(Harmondsworth, Middlesex, England: Penguin, 1 986); L. McNeil, The
Contradictions of Control: School Structure and School Nature (New
York: Methuen, 1 986); S. Sarason, The Cultu re of the School and the Prob
lem of Change (Bostan: Allyn and B acan, 1 97 1 ); T. B . Timar ve D. L . Kirp,
Managing Educational Excellence (New York: Falmer Yayınları, 1 988);
A . T. Wise, Legislated Learning: The Bureaucratization of the American
Classroom (Los Angele s : C alifornia Üniversitesi Yayınları , 1 978). Bu kay
naklardan haberdar olmamı s ağladığı içim Mindy Kornhaber'a minnet
tarım.
1 50 T. Kidder, A mong Schoolchildren (New York: Avon B ooks , 1 989). Sayfa
l 1 5'ten alıntı yapılmıştır.
1 52 Okuldaki koruma mekanizmaları için bkz. D . C ohen, "Educational Tech
nology and Social Organization," R. Nickerson ve P. Zodhiates, Techno
logy in Education: Looking Toward 2020 (Hillsdale, N.J. : Erlbaum, 1 988),
2 3 1 -64; L . Cuban, "Restructuring Again, Again, and Again," Educational
Researcher 19 (1 [ 1 990) ) : 3- 1 3; S. M . Johnson, Teacher at Work (New York:
Basic Books , 1 990); S. Sarason, Schooling in A merica: Scapegoat and Sal
vation (New York: Free Yayınları, 1 983).
1 53 L . McNeil, Contradictions [ 1 49 ] . Alıntı şuradan yapılmıştır: s . xviii.
319
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
320
N OT L A R
321
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
322
N OTL A R
323
EGİTİ L M E M İ Ş Z İ H İ N
324
N OT LAR
325
ECİTİLMEMİŞ ZİHİN
326
N OTL A R
327
EGiTİ LM E M İ Ş Z İ H İ N
328
N OT LAR
329
D iZiN
33 1
EGİTİLMEMİŞ ZİHİN
332
Di Zİ N
333